You are on page 1of 651

Chettiist

ENGLISH - TURKISH
ENCY CLOPEDIC
TECHNICAL DICTIONARY

By Fahrettin KKAHN
Mar in e Engineer
T , Mar i t im e Fac
ulty' s Se nio r Lec t u re
r

NKILP

KTABEV

NKILP

KTABEV

NGLZCE -TRKE
ANSKLOPEDK
TEKNK SZLK

Y azan:

Fahrettin KKAHN
T. De nizcilik Fak l t es
i re t i m Grevlis i

NKILP

KTABEV

Trkiye'de yayn hakk:


1997, NKILAP KITABEV

Yayn Sanayi ve Tic. A..


Ankara Cad. No: 95 - STANBUL
Tel: 514 06 10-514 06 11

Bu kitabn her turlu yayn


haklari Fikir ve Sanat Eserleri
Kanunu gereince

nklp Kitabevi Yayn Sanayi


ve Tic. A..'ye aittir.

ISBN 975-10- 1200-7


97-34-Y-0051- 0480

97 98 99 00 1 0 9 8 7 6 5 4 3 2 1

Bask:

Anka Ofset A .
Matbaaclar Sitesi No: 38

Baclar-stanbul - 1997

"Sevgili eim ve kzlarma"

Y AZARIN NSZ
1978 ylnda balayan almalarm bugn sonuland. On sekiz yllk bu
sre iersinde kimi zaman yava, kimi zaman ok hzl altm. zellikle son
birka yl adeta insanst bir gayret gsterdim, yz yetmi bin sayfay aan ki
tap, szlk, dergi ve ansiklopedi taradm. stedim ki, 'Teknik Szlm", di
erlerinden farkl, bana zg olsun. Ne derece baarl olduumun karar ku
kusuz okuyucularmn olacak.
Teknik szlk yazm olduka byk cesaret, zaman, teknik bilgi birikimi
ve en nemlisi sabr isteyen bir i... Benzetmek yerindeyse ine ile kuyu kaz
maya benziyor. Gnlerce hi yol alamadnz oluyor, sonra birden herey de
imi gibi hzla akp gidiyor. Sizi evinize, alma masanza balyor ve bir
derviin sabr ile alyor, alyorsunuz.
Yaantmn nemli bir kesitini oluturan son on sekiz yl, byle bir duygu
zenginlii iinde yaadm, altm abaladm, sonu gzlerinizin nnde,
elle rinizde...
Dizgi ve bask dahil tm emei geenlere teekkr ediyor ve kitabm
say g ve sevgi ile sunuyorum.

Fahrettin KKAHN
SAHRAYICEDT
7.03.1996

FOREWORD OF THE AUTHOR


My research work and investigation in this field which commenced back
in 1978 eventually came to an end recently.
During this duration of 18 years, there were periods of high efficiency
where vast work has been achieved, and there were periods of lean effici
ency where little achievement has been performed.
To say the least, superhuman achievement has been performed especi
ally during the last few years. Numerous text books, dictionaries, periodicals,
and encyclopedias totalling to approximately one hundred seventy thousand
pages has been searched thoroughly.
It was my genuine wish for this Technical Dictionary to be unique, and
special; rather different than an ordinary dictionary.
It will of course be up to the evaluation, and judgment of my readers to
denote how successfully I have achieved my above mentioned goal.
The Authorship of a Technical Dictionary requires a lot of courage, time,
technical background, and last but not the least patience. It very much re
sembles trying to dig a well utilising a tiny pin.
For days you experience stagnance, then suddenly the elements of your
psychology change, and you show vast progress. This work ties you down
to your home, and office for uncountable days, and you work and work with
the patience, humbleness, and tolerance of a whirling dervish.
I have experienced a vast affluence and opulence of feeling of such kind
during the last eighteen years which constitutes an important period of my li
fe span. I have worked, and worked. The outcome and product is in your
hands, in front of yours eyes...
I also would like to utilise this opportunity to convey my gratitude, and in
debtedness to all my colleagues who have been a constant source of inspira
tion during the course of this work.
I also gratefully wish to express my special thanks to everybody who
contributed twords the publishing process of the manuscript.
Hereby I submit my final written work and product to all my readers with
my sincere respects.
Fahrettin KKAHN
Sahraycedit
7.3.1996

KISALTMALAR
ABD., Amerika Birleik Devletleri
Aero., Havaclk
Akust., Akustik
Anat., Anatomi
Arg., Argo.
Aritm. Aritmetik
Ask., Askeri
Astr., Astronomi
Astrol., Astroloji
At. Fiz., Atom Fizii
Bah. Arg., Bahriye argosu
Bkz., Baknz
Ben. Mot., Benzin Motorlar
Bilgisay., Bilgisayar
Bio., Biyoloji
Biokimy., Biyokimya
Bot., Botanik
Buh. Kaza., Buhar kazanlar
Buh., Mak., Buhar makineleri
Buh. Trb., Buhar Trbinleri
Ceb., Cebir
o., oul
Den., Denizcilik
Den. Huk., Deniz Hukuku
Diz. Mot., Dizel motorlar
Ecz., Eczaclk
EHM., Elektronik hesap merkezi
Elekt., Elektrik, Elektronik
Esk., Eski
Eanj., Eanjr
Fiz., Fizik
Foto., Fotoraflk
Gaz. Trb., Gaz Trbinleri
Gem., .Gemicilik
Gem. n., Gemi nas
Gem. Mak., Gemi Makineleri
Geom., Geometri
Hava., Havaclk
Hava Komp., Hava Kompresr
Huk., Hukuk
t. Y an. Mak., ten Yanmal Makineler
lk Y ard., lk Yardm
ng., ngilizce
Jeo., Jeoloji
Kimy., Kimya
Kimy. Mh., Kimya Mhendislii
Kon. Dil., Konuma Dili.
Maden., Madencilik
Mak., Makine
Mate., Matematik
Meka., Mekanik
Meta., Metalrji
Meteo., Meteoroloji
Mot., Motorlar

Mh., Mhendislik
Nad. Ola., Nadir Olarak
Navi., Navigasyon, seyir bilgisi
Nk. Fiz., Nkleer Fizik
Nk. Reak., Nkleer reaktr
Opt., Optik
Org. Kimy., Organik Kimya
Oto., Otomobil, Otomotif
Pist. Muh. Mak., Pistonlu Buhar Makinele
ri
Pist. Pomp., Pistonlu Pompalar
Pomp., Pompalar
Rady., Radyo
Sv. Y k., Sv (gemi) yk
So., Soutma Teknii
Tak. Tezg., Takm Tezghlar
Tek. Res., Teknik Resim
Telev., Televizyon
Termo., Termodinamik
Tp., Tp
Trigo., Trigonometri
Y ay. Ola., Yaygn olarak.
Zoo!., Zooloji
A C, Alternatif Akm
at., Teknik Atmosfer
at. a., Atom Arl
atm., Atmosfer (Basn)
at.
no., Atom numaras
0
C, Selsiys Derece
cP., Santi Puvaz
cS., Santi Stok
D C , Doru Akm
d.n., Donma Noktas
e.n.,
Erime Noktas
0
F., Fahrenhayt Derece
ft., Fit, Kadem, Ayak
I., Akm
iddeti in.,
Pus, In
K., Kelvin Derece
k.n., Kaynama Noktas
lbs., libre, Paund
N.,
Nevton
(Kuvvet)
Nm.,
Nevton
Metre
2
N/m ., Paskal
z. a., zgl Arlk
R., Diren, Mukavemet
Simg., Simge,
Sembol t.s., Tutuma
Scakl V., Volt
(Gerilim)
Visk., Viskozite
Y o., Younluk
Y rd., Yarda

a: Bkz. 1) ampere. 2) acce/eraf/on. 3) known quan


tity.
A: Bte. 1) absolute. 2) acre. 3) Angstrm unit 4) ar
gon. 5) area. 6) absolute temperature.
A: ete. .Angstrm unit.
A.A.E: American Association of Engineers: Ameri
kan (ABD) Mhendisler Birlii.
A.A.E.E.: American Association of Electrical Enginers: Amerikan (ABD) Elektrik Mhendisleri Birlii.
A.B.(a.b.):Ab/e-bodied (seaman): Usta gemici.
A.B.A.I: American Boiler and Affiliated Industries:
Amerikan Kazan ve kazan yan kurulular endstrisi.
A.B.M.A.: American Boiler Manufacturer Associati
on: Amerikan (ABD) Kazan Yapmclar Birlii.
A.B.S.: American Bureau of shipping: Amerikan
(ABD) kls messesesi.
abs.: Bkz. absolute.
abacus:Abak; zellikle Uzakdou lkelerinde hesap
yapmak ve aritmetik retmek zere kullanlan, tel
ler zerine dizilmi renkli boncuklardan oluan bir
alet; bir tr hesap makinesi.
abaft: Bir geminin gerisine veya k tarafna doru ya
da k tarafnda; Den.geride, k tarafta.
abampere: C.G.S. sisteminin elektromanyetik birimi;
10 amper.
abate: 1) iddeti ok byk veya ar olan bir kuvvet
veya enerjinin iddetini azaltmak; kuvvet veya enerji
si makul bir dzeye veya iddete kadar azaltlabilir.
2) ar bir dzeyde azaltmak.
abaxiai: Eksenden uzak.
abbe condenser: Bir ayna ve bir sra geni al renk
siz mercekler yardmyla kuvvetli k veren bir mik
roskop balantsi; Abbe kondensatr.
Abbe refractometer: Svlarn krlma oranlarn l
mek iin kullanlan bir cihaz; prizma bileenleri Ab
be tarafndan cat edilmitir.
abcoulomb: C.G.S. sisteminin elektromanyetik biri
mi; 10 kulon.
abeam: 1) gemi boyu veya omurgasna dik ada. 2)
bordann tam ortas hizasnda.
aberrance: Sapma.
Aberrancy: Bkz aberrance.
aberrant: Gerek, doru veya normalden sapma.

aberration: 1) Astr. a) bir gk cisminin durumunda,


dnyann hareketi ve nedeniyle kk bir g
rnt deimesi; sapma, b) byle bir deiim veya
sapmann miktar. 2) Opt. a) tek bir odaa yaklatr
mak iin k nlarnn bozulmas, b) byle bir bo
zulma nedeniyle bir ayna veya mercekteki hata. 3)
normalden sapma veya deviasyon; sapma; inhiraf.
aberration, chromatic: Farkl noktalarda odaklanm
bir k nnda trl renklere neden olan ve tayf g
rnr yapan mercek zellii; renk sapmas.
aberration, light: Dnyann yrngesel hareketi ne
deniyle yldz ndakl deiim; k sapmas.
abfarad: C.G.S. sisteminin elektromanyetik birimi;
109 farad.
abhenry: C.G.S. sisteminin elektromanyetik birimi;
10-9 Henri.
ability of the engine: Mak. bir makine veya motorun
(ilk hareket) yetenei.
able-bodied seaman: Den. eitilmi, yetenekli deniz
ci; usta gemici; AB., ab . ksaltmalari ile belirtilir ve
ou zaman able seaman eklinde de kullanlr.
abluent: Temizlik iin kullanlan herhangi bir madde;
deterjan.
abnormal: Normal olmayan; allm olmayan; anor
mal; olaan d.
abnormal combustion: Mot. n yanma Bkz. preignition, vuruntu Bkz. detonation vb. i gibi zelliklere
sahip yanma; anormal yanma.
abnormal cylinder pressure: Anormal silindir basn
c; motorlarda normaldan yksek veya dk yan
ma basnc.
abnormal cylinder temperature: Anormal silindir s
cakl.
abnormal reflections: Radyo dalgalarnn, katmann
kritik frekansndan daha byk frekanslarda iyonosferden yansmas; anormal yansmalar.
aboard: Bir gemi ya da uakta olmak; gemide; uak
ta.
aboard ship: Bir gemide olmak; gemide.
abohm: C.G.S. sisteminin elektromanyetik birimi;
10-9 ohm.
about-ship: Bir gemiyi dier yne almak veya yn
n deitirmek.

above-dec k cran e
above-deck crane: Den. ticaret gemilerinde gverte
zerine yerletirilmi ve ykleme boaltma iin Kulla
nlan kreyn ; vin.
abrasion: 1) srtnme veya kazma ile andrma. 2)
seri, kat bir cisim tarafndan derinin syrlmas.
abrasion machine: Trl maddeleri anma dayankl ynnden denetleyen veya tecrbe eden bir maki
ne; andrma makinesi.
abrasion resistant: Anmaya dayankl (madde veya
maddeler).
abrasive: 1) srtnme ile dier maddeleri andran
veya parlatan bir madde; zmpara (kd veya be
zi); andrc, kazyc veya silici (bir madde).
abrupt: ok abuk olan; ani olarak olan; birden bire
oluan.
abscissa: Mat. bir grafikte yatay olarak izilmi izgi
veya izgi paras; koordinat sistemlerinin yatay ks
m veya ekseni; apsis.
absolute: Mutlak, salt veya absol.
absolute altimeter: Yerden yanstlan (aksettirilen)
radyo dalgalar ile bir uan ykseltisi veya rakmn
saptayan cihaz; mutlak altimetre.
absolute atmosphere: Mutlak atmosferik basn; de
niz dzeyinde 0C ve 760 mm civa (Hg) yksekliin
de, atmosferik havann ortalama basnc; atm. ksalt
mas ile belirtilir Bkz, atmospheric pressure.
absolute centigrade scale: Bkz. Kelvin scale.
absolute density: Mutlak younluk. Bkz. density.
absolute expansion: Bir svnn iindeki kaba gre
greli olmayan genilemesi; mutlak genileme.
absolute Fahrenheit scale: Bkz. Rankine scale.
absolute humidity: Mutlak nem; birim hava hacmin
deki gerek su miktari.
absolute magnitude: Astr. Mutlak byklk; bir yld
zn 10 parseklik mesafeden grnr bykl.
absolute permittivity: Mutlak permitivite; herhangi
bir medyum iinde, iki elektrik arj arasndaki bir
kuvvet iin kullanlr;
absolute pressure: Mutlak basn; atmosfer basnc
tarafndan kstlanmayan gerek basn; manometre
basncna atmosferik basn eklenerek veya vakum
karlarak bulunan basn.
absolute refractive index: Bir maddenin vakuma g
re sabit bir deeri; vakum/havann mutlak krlma in
deksi 1,00028'dlr.
absolute scale: Bkz. absolute temperature scale.
absolute substance: Kimy. dier maddelere karma
m bir madde; sadece etanol kapsayan mutlak al
kol gibi.
absolute temperature: Mutlak scaklk; Selsiyus skalasnn sfrnn 273 derece altnda olan scaklk dere
cesi: [K] ksaltmas le belirtilir; Selsiyus dereceyi
mutlak scakla evirmek iin, 273,15 eklenir.
absolute temperature scale: Mutlak scaklk blnt
s veya skalas; selsiyus dereceye 273,15 eklene
rek bulunan scaklk; [K].
absolute units: Fiz, temel ktle, uzunluk ve zaman bi
rimlerini belirten herhangi birimler takm; mutlak bi
rimler.
absolute vacuum: Bkz. vacuum; mutlak boluk.
absolute viscosity: Mutlak viskozite; Newton forml
ile hesaplanan, ya katmannn bozulmaya kar
gsterdii diren; dinamik viskozite ad da verilir
(Bkz. dynamic viscosity).
absolute zero: F/z. mutlak sfr; mutlak scaklk skala

A.C.
s veya blntsnde sfr noktas; snn bulunmad
nokta; sfrn altnda 459 F (460 F kabul edilir)
veya-273,15 C.
absorb: 1) Fiz. almak ve yanstmamak; iine
almak veya sya evirmek.
absorbency:
Emici
olma
zellii;
emicilik.
absorbent: Nem, k n vb.lerini emme yetenein
de olan (madde); nem emici, rnein kalsiyum klorr; nem, k n vb.lerini emen ey veya madde;
sodyum hidroksit C0 2 ve alkalin pirogallol ise oksi
jen iin en iyi emicilerdir.
absorbent filter: Mak. yalama yandan yabanc
maddeleri, bir snger gibi emen veya alan filtre; emi
ci filtre veya szge, rnein filtre kd.
absorber: 1) Nk. Ener. emen bir madde. 2) bir rad
yasyon kayna ile bir detektr arasnda bulunan ci
sim veya levha. 3) Reakt. ntronlar emen fakat nt
ron retmeyen madde.
absorption: Nk. Ener. 1) bir cisimden geip kan
partikl veya tanecik. 2) bir partikln bir cisimden
geerken kinetik enerjisinin azalmasna neden olan
olay. 3) elektromanyetik radyasyonun iinden geti
i cisme tm i!e veya ksmen s geirmesi olay. 4)
bir maddenin bamsz bir cisim olarak (fiziksel ve
kimyasal) zelliklerini kaybetmeksizin, baka bir
maddenin iine girmesi veya onunla birlemesi.
absorption: Bir sv veya akc bir maddenin, gzenek
li oluu nedeniyle kat bir maddenin iine girmesi ve
ya nfuz etmesi.
absorption: Fiz. bir gaz veya bir gaz karmnn sv
haline dnm; radyan enerjinin dier enerji trle
rine dnm.
absorption capacity: Emme kapasitesi veya sas.
absorption cell: Fiz. emme tayfnn saptanmas sra
snda svlar tutmak iin kullanlan bir cam kap.
absorption dynamometer: Fiz. emilen veya atlan
enerjiyi len bir cihaz; emici dinamometre.
absorption hygrometer: 1) Fiz. nem deiimi ile bir
insan sann veya benzer bir organik maddenin b
zmesi veya uzamas ile alan bir higrometre ve
ya nemler. 2) havay kurutucu bir maddeden gei
rip bu maddenin arlnn artmas ile nemi len
bir cihaz.
absorption of gases: Fiz. svlar iinde gazlarn zel
tileri.
absorptive: Ksmen emen, emici bir maddeyi tanmla
mak iin kullanlr; nce barsaklar glkoz ve amino
asitleri emerler gibi.
absorptivity: Fiz. bir yzey tarafndan emilen ve y
zeyde biriken radyan enerji blm (Bkz. absorpti
on capacity).
abstersive: Bkz. abstergent.
abtop: Meteorolojik mesajlarda hava scakl ve rz
gr durumunun say kodu eklinde verileceini belir
ten kelime veya kod.
abstract: Kimyasal yntemlerle ayrmak; zet; soyut.
abvolt: C.G.S. sisteminin elektromanyetik birimi;
10-8 volt.
-7
abwatt: Bir g birimi; 10 vat.
abyssal: 1) okyanus derinliklerine ait. 2) Den. l
mek iin ok derin; iskandil ile llemeyen.
Ac: Bkz. actinium.
ACC: Automatic combustion control: Otomatik yan
ma kontrol.
A.C. (a.c): Elekt. Alternating current: Alternatif

akm.
A.C.V.: Air cushion vehicle; Bkz. hovercraft.
acaroid resin (or gum): Baz bitki trlerinden alnan
ve cila vb. i yapmnda kullanlan reine veya sakz.
accelerable: Hzlanma yetenei olan; hzlanabilen.
accelerant: 1) Kimy. katalizr. 2) kimyasal bir tepki
meyi hzlandran ey.
accelerate: 1) hzn ykseltmek; 2) daha abuk olma
sna neden olmak. 3) daha abuk gitmek; hzlandr
mak.
accelerated motion: Fix. hz sabit olmayan, azalan
veya oalan.
accelerating chamber: Nk. Ener. hzlandrma odas;
havas boaltlm ve iinde ykl taneciklerin hzlandrld bir kap veya hcre.
accelerating jet: Benzin motorlarnn karbratrlerinin kap memesi veya nozulu.
accelerating pedal: Kara tat aralarnn gaz pedal;
hzlandrma pedal.
accelerating pump: Oto. makine hzlanaca zaman
karm zenginletirmek iin karbratrlere donat
lan bir pompa; hzlandrma pompas; kap pompa
s.
accelerating tube: Nk. Ener. hzlandrma tp; boyu
apna gre ok byk silindirsel bir boru eklinde
olan hzlandrma odas; bu tp ya iinde vakum ola
rak kapatlr veya iersinde srekli olarak vakum
oluturulur.
acceleration: Hzn zamanla deiim miktar; aksle2
2
rasyon; ivme; m/s veya cm/s ile belirtilir. 2) hzla
nan. 3) hzda azalma veya oalma eklinde gr
len deiim.
acceleration, gravitational: Bir cismin vakum iinde
serbest dmesi srasnda kazand hz.
acceleration of gravity: Yerekim ivmesi; yerekimi
nedeniyle serbest olarak den bir cismin ivmesi;
9,81 m/s2 birimi ile belirtilir ve g ksaltmas ile gste
rilir.
acceleration pump: Bkz. accelerating pump.
accelerator: 1) kauuun vulkanizasyon miktarn hz
landran bir madde. 2) Kimy. pozitif katalizr olarak
bir kimyasal tepkimeyi hzlandracak ekilde etkiyen
bir madde. 3) Nk. Ener. elektron, proton, ntron ve
ya helyum iyonlar gibi ykl taneciklere byk kine
tik enerji salayan cihaz : Sikiotron, betatron vb. i.
4) Oto. zellikle ayakla altrilan ve motora verilen
hava-yakt karmn dzenleyen ksm; gaz pedal.
accelerator pedal: Gaz pedal; Bkz. accelerator.
accelerator tube: F/z. elektronlar arasnda ok yk
sek potansiyel fark uygulanarak iyonlan yksek
enerjilere kadar hzlandrabilen bir vakum tp.
accelerometer: Hava. bir uan hareket sisteminin
ivmesini saptayan bir cihaz; ivmeyi ler, gsterir ve

acetat e rayo n
koymak
iin
kullanlr.
accessory: 1) Elekt. bir galvanometrenin ampermetre
ye evrilmesini salayan bobin gibi, yardm eden fa
kat gerekli olmayan. 2) aksesuar
accident insurance: Den. kaza nedeniyle oluan ha
sara kar sigorta; kaza sigortas.
accomodation ladder: Den. geminin bir tarafna,
zellikle iumbarazna asilan merdiven ya da iskele.
account file: Bilgisay. Hesap kt.
accumulate: Biriktirmek; birikmek, ymak; ylmak;
toplamak; belirli bir zaman aralnda oaltmak: 1)
elektroliz yolu le ikincil bir pilin elektrik arjn biriktir
mesi, b) radyoaktif maddelerden kk miktarda al
nan gnlk radyoaktivitenin vcutta tehlikeli bir ekil
de birikmesi.
accumulation:
Birikme;
ylma;
toplama.
accumulation test: Buh. Kaza. Gvenlik (emniyet)
valfnn k kapasitesini ve dolaysyla kazann ko
runmasn belirlemek iin uygulanan bir deney; de
ney srasnda, kazann almas iin gerekli olanlar
dnda tm buhar klar kapatlr. Alev borulu ka
zanlarda 15 dakika ve su borulu kazanlarda 7 daki
ka iin fayrap maksimum dzeye karlr; bu arada
kazan basnc ykselir ve gvenlik (emniyet) valf
atar. Eer kazann basnc deneyin yapld sre
iinde msaade edilen maksimum basncn % 6'sn
gemiyorsa valf yeterli, eer basn ykselmeye de
vam ediyorsa yetersizdir; yma deneyi; bu deney
yeni kazanlara uygulanr.
accumulator: 1) Elekt. gerektiinde d devreyi besle
mek zere elektrik enerjisini depo etmek iin kullan
lan bir cihaz; bir elektrolite batrlm iki plkadan
oluur; ing. akmlatr. 2) Diz. Mot. baz hidrolik re
glatrlerde alma svsn depolayan silindirsel iki
kaptan biri.
accuracy: Doru veya duyarl olma durumu veya
zellii; duyarllk; doruluk.
accurate: Hatas olmayan; hatasz; doru; duyarl.
acentric: Merkezak: Gem. Mak. eksentrik.
acetal: Kimy. renksiz, ho kokulu bir organik sv,
C6H14o2 ;asetal; alkollerin oksitlenmesi veya alde
hit ya da ketonlann stlmasndan elde edilir; kozme
tik ve .ila endstrisinde kullanlr.
acetaldehyde: Kimy. asetik aldehit; aldehit; etanol;
etilaldehit; renksiz, dumanl, yangn tehlikesi olan,
insan sal iin zararl, kuvvetli paslandrc bir sv,
CH3CHO; 20/20 de z. a. 0,7827; d.n. -123,5
C; t.s. yaklak 165 C; visk. 0,25 cP (20'de); evre
scaklnda gaz halindedir; zc olarak ve trl
organik bileiklerin yapmnda kullanlr.
acetamid: Bkz. acetamide.
acetamide: Kimy. renksiz kristalli, saf olduu zaman
kokusuz bir organik madde, CH CONH ; asetamit;

kayt eder.
acceptance rating: Den. tam ykl bir geminin di
zayn hznn srdrlmesini salayan ve maksimum
gcn % 80'inden byk olmayan beygirgc; ka
bul gc.
acceptor: Baz eyleri kabul eden kimyasal bir tr: a)
proton kabul eden bir baz. b) elektron kabul eden
oksitleyici bir madde,
access door: Gem. Mak. besleme suyu stclar, eva
porator vb. i eanjrlerin gvdeleri veya zarflarna
donatlan giri kapa; eanjrn iine girme ve st
ma kangal ya da borulann karma ya da yerine

zc olarak kullanlr; asetik asitin bir amidi.


acetanilid: Bkz. acetanilide.
acetanilide: Kimy. beyaz, kristalli organik bir madde,
CH 3CONHC 6H 5 ; asetanilit; asetik asitin anilini etkimesiyle elde edilir ve ar azaltc ve ate drc
olarak kullanlr.
acetate: Kimy. asetat; asetik asitin tuzu veya esteri.
acetated: Kimy, asetik asit ile ilem grm veya mu
amele edilmi.
acetate plastics: Kimy. selloz asetattan yaplan plas
tikler; asetat plastikleri.
acetate rayon: Kimy. selloz asetat rayon.

A.C.V.

aceti c
acetic: Kimy. asetik asit veya sirke kapsayan veya
ona benzeyen ya da sirke reten.
acetic asid: Sv. Yk. asetik asit; etanik asit; metan
karboksilik asit; sirke asitl; sirke gibi keskin kokulu,
insan sal iin zararl, renksiz sv veya kristalli ka
t, CH3COOH; 20/20C'de z. a. 1,0492; 20C'de
visko. 1,22 cP; t.s. yaklak 540.
acetic acid bacteria: Alkol asetik asite dntren
mikroorganizma veya bakteriler; sirke asitl bakterile
ri.
acetic anhydride: Sv. Yk. asetik anldrit; asetik ok
sit; asetik oksil; etonik anldrit; renksiz, akc, kuvvetli
asit ve ok tahri edici, insan sal iin zararl bir
sv, (CH 3 CO)20; t.s. 260C'den byk; organik sen
tezlerde ayra olarak kullanlr.
acetify: Kimy. asetik asit veya sirkeye dntrmek.
acetimeter: 3te. acetometer.
acetobacter: Alkolleri oksitleyerek asetik asite eviren
aerobik Bkz. aerobic mikroorganizma
acetometer: Kimy. belirli miktardaki sirke veya dier
svlarn iindeki asetik asit miktarn bulmak iin kul
lanlan bir cihaz; asetometre.
acetone: Sv. Yk. dimetil keton; aseton; propanon;
nem emici, dayankl, insan sal iin zararl bir bi
leik, CH3CO.CH3; 20/20'de z. a. 0,791; visk.
0,337 (150C'de); t.s. 5380c; hafif narkotik etkisi var
dr, boya kana, belirli ya ve dier organik bileik
lerin zcs olarak kullanlr.
acetone cyanohydrin: Sv. yk. aseton slyanohidrin;
a -dhldrokziizobtironitrll; 1- hidrokzi- 2- metilpropannitrll; 2- metil lakonltrii; izo propilsiyanohidrin;
Simg. (CH3)2COHCH olan saydam, renksiz, akc,
yar tatl, suda tm ile znen, insan sal iin
ok zararl bir sv; 20C*de z.a. 0,928; visk. 3,8
cP (20C'de); gemilerde normal scaklk ve atmosfe
rik basnta tanr,
acetonic; Kimy. asetondan treyen.
acetose: Bkz. acetouse.
acetouse: Kimy. sirkeye benzeyen; sirke reten; eki.
acetum: Ecz. sirke.
acetyl: Kimy. asetik asitten treyen CH3CO kk; asetll; sadece bileiklerde bulunur; asetil kk.
acetylate: Kimy. asetil Kk ile birlemek; asetilat.
acetylcholine: Kimy. avdar mahmuzundan damtlan
bir alkaloid; asetilkolin, C 7 H 17 0 3 N ; kan basncn
azaltmak ve mide ile barsak hareketini hzlandr
mak iin kullanlr.
acetylene: Kimy. asetilen; renksiz, zehirli, ok yanc
ve gaz halinde bir karbonlu hidrojen C 2 H 2 ; oksiasetilen kayna, aydnlatma ve bir ok organik bilei
in sentezini balatc madde olarak kullanlr; su ile
kalsiyum karbrden (Karpitten), CaC2 elde edilir.
acetylene burner: Asetilen gaz ile altrlan bir yak
c veya bek; asetilen beki.
acetylene hose: Asetilen hortumu; oks-asetlien kay
nanda asetilen gazn alumaya tayan lastik hor
tum.
acetylene lamp: Karpit lmbas; asetilen lmbas.
acetylene series: Asetilen serisi; alifatik snf doyma
m karbonlu hidrojenler; bu serinin en basit bileii
asetilen {C2H2) olup, normal atmosferik koullarda
gaz halindedir ve kaynama noktas -82,5C ve ka
pal forml C n H 2n- 2 'dir.
acetylene torch: Asetilen kaynak alumas; oksi-asetilen kayna iin kullanlan ve ok yksek scaklkta

aci d numbe r
alev veren bir cihaz.
acetylsalicylic acid: Asetilsalisilik asit; aspirin.
AC generators: Bkz. alternators.
Acheson process: Acheson ilemi; kok kmrn
grafite evirmek veya karborandum Bkz. carborun
dum yapmak iin uygulanan bir tr elektrik oca i
lemi.
achromat: ki veya daha fazla farkl dalga boylarnn
ayn fokal boya sahip olmas iin dzeltilen bir bile
ik mercek; akromat.
achromatic: 1) renksiz. 2) renkleri doal hali ile gs
teren (mercekler iin sylenir).
chromatin; Bio. bilinen renklerle kolayca boyanamayan bir hcre ekirdei maddesi; akromatin.
achromatism: Renksiz olma durumu veya zellii;
renksizlik.
achromatous: 1) renksiz. 2) yetersiz renkli.
achromic: Renksiz.
achromous: Renksiz.
acid: 1) Kimy. asite benzeyen veya asite ait; asit zel
liinde olan 2) eki bir madde. 3) Kimy. metallerle
tepkimeye girerek tuzlan oluturan, bu arada H2
iyonlari (protonlar) veren, mavi turnusol kadn kr
mzya eviren, genellikle sv halde bulunan kimya
sal madde.
acid anhydride: 1) Kimy. su ile birletiinde asit olu
turan metalsi (ametal) oksit. 2) suyun karlmasyla
asitten treyen bir bileik.
acid based: Kimy. asit esasl veya kkenli (madde).
acid brittleness: Asit gevreklii veya krlganl; bir
asit veya elektrikle kaplamaya maruz kaldnda bir
elikte oluan gevreklik; eliin hidrojen emmesiyle
veya zmlemesiyle oluur.
acid content: Genellikle motorlarin sv yakt ve yala
ma yalarnda sz edilen bir nitelik; asit kapsam,
ierii veya muhtevas.
acid core solder: Asitli lehim teli.
acid-fast: Asit veya asitlere dayankl.
acid-forming: 1) bir kimyasal tepkimede asit olutu
ran; asitik. 2) metabolizmada asit art oluturan.
acidic: 1) Bkz. acid-forming. 2) an asitli madde kap
sayan.
acidic hydrogen: Bir asitin, metallerle yer deitire
rek tuzlan oluturan hidrojen atomlar; asitik hidro
jen.
acidic oxide: Kimy. asitik oksit; suda znerek asit
oluturan bir oksit; bu oksitler metalsi oksitlerdir; k
krt dioksit (S0 2 ) bir asitik oksittir.
-7
acidification: H+ konsantrasyonu 10
mol/litre
olan bir asit zeltisi yapma ilemi; asit tepkimesi
gsteren.
acidify: 1) asit olmak; asit yapmak. 2) asite dntr
mek. 3) ekitmek.
acidimeter: Kimy, bir zelti veya dier bir karmda
belirli arlk veya hacimdeki asiti bulmak iin kullan
lan bir cihaz veya zelti; asidimetre.
acidity: 1) asit durumu veya niteliinde (olma); pH.
2) bunun derecesi. 3) yksek asitlilik.
acid number: Asit says; toplam asit says; gemi di
zel motorlarnn yalama yaiarndaki inorganik ve
organik asitlerin toplam; yanma srasnda oluan
slfrik asit ve deniz suyundan gelen tuz, inorganik
ve zayf organik asitler tarafndan oluturulur; kuvvet
li ve zayf asit olarak da isimlendirilir; asit says AN
ve TAN ksaltmalar ile belirtilir.

acidoid

actio n
0

acidoid: Asit zellikleri gsteren koloid.


acid pig iron: Metal, elik yapm iin, Bessemer konvertrnde kullanma uygun bir pig demiri tr; asit
pig demiri (Ticar isim).
acid radical: Bir asilin negatif paras, rnein S0 4
veya Cl.
acid resistant: Asit veya asitlere dayankl.
acid resisting paint: Asite dayankl boya; egzoz fan
fan vb. i yerleri korumak iin kullanlr.
acid sludge: Petrol rafinerilerinde damtma srasnda
elde edilen ve ou zaman yaklan bir yan rn; asit
amuru.
acid steel: Asit elii; asit crufu reten silisli malze
meden deme ile kapl ak eritme ocandan elde
edilen elik.
acid, strong: Suda znd zaman, yaygn olarak
iyonize olan veya iyonlaan bir asit; kuvvetli asit.
acid test: Asit deneyi veya tecrbesi.
acidulate: Bir dereceye kadar asit veya eki yapmak.
acidulous: Bir dereceye kadar asit veya eki.
acid value: Bir hayvansal ya veya yalama yanda
ki serbest ya asiti deeri; bir maddenin bir gram
serbest ya asitini nrtletirmek iin gerekli, milig
ram trnden KOH veya NaOH miktari; asit deeri.
acid, weak: Klmy. zayf asit; suda znd zaman
kk miktarda iyonlaan bir asit.
acknowledge: Alnd.
acme: En yksek nokta.
acme thread: Acme vidas veya dii; didibi ve di s
t dz olan ve 29 derecelik aya sahip olan di; ha
reketin iletilmesinde kullanlr.
acnode: Mate, bir erinin zerinde bulunan ve eri
nin keskin bir biimde geriye dnd yerdeki nok
ta.
A-column: Bkz. frame.
acorne nut: Mak. trtll somun; tal somun.
acoustic: Duyulan seslerin bilimi; duyulan ses; duy
maya ilikin; akustik.
acoustically: Akustik bakmndan; akustik olarak.
acoustic power: Duyulan seslerin gc; ses gc.
acoustic pressure ratio: Bkz. critical pressure ratio.
acoustics: 1) bir oda, tiyatro salonu vb.inde sesin na
sl iletildii veya net duyulduuna ilikin zellik;
akustik. 2) duyulan ses veya seslerin bilimi; akustik
bilimi.
acoustic shadow: Akustik glge; bir maddenin varl
nedeniyle sesin duyulamadi bir blge.
acoustic sounding: Meteo. akustik iskandil veya son
daj; ses dalgalarnn yaylma ve alnma zelliklerin
den yararlanlarak atmosferin aratrlmas yntemi.
acqua fortis: Kezzap; nitrik asit. (Bkz. nitric acid).
acqua regia: Bkz. nirohydrochloric acid.
2
2
acre: 1) 43500 fit veya 4046,5875 m 'ye eit olan bir
alan (arazi) birimi; ngiliz dnm; akr.
acre-foot: Bir akr'lk (4046,5875 m2) yzey ve bir fit
(0,305 m) derinlik kapsayan su miktari; akr-fut.
3
acre-inch: 1 akr futun on ikide biri veya 3630 fit .
acridine: Kimy. renksiz, kristalli bir bileik, C13H9N;
kmr katrannda bulunur; belirli boya maddesi ve
ila yapmnda kullanlr.
acrolein: Sv. Yk. Akrolin; akriloaldehit; akrilik alde
hit; alil aldehit; propenal; 2-propenal; Simg. H2C:
CH.CHO; renksiz veya sarms, ho olmayan koku
lu, nem emmeyen, kolayca polimerleen, yangn
tehlikesi oluturan, nsan sal iin ok zararl bir

sv; 20 /20 C'de z, a. 0,8427; visk. 0,393 cS


(30C'de); gemilerde evre scakl ve atmosfer ba
sncnda tanr; kimyasal savalarda gz yaartc
gaz olarak kullanlr.
acronym: Bilgisay. akronim.
across: 1) enine. 2) bir kenardan dierine.
acrylic: 1) Kimy. akrolinin oksitlenmesinden elde edi
len renksiz, keskin kokulu bir asiti belirtir, C 3 H 4 0 2
;
2) Kimy. genel forml C n H 2n .2 02 olan olefin asitleri
serisine ait veya onu belirten.
acrylic acid: Akrilik asit; akrilik reine yapmnda kul
lanlan bir asit; Bkz. acrylic; CH2CHCOOH.
acrylic fiber: Kimy. hidrojen siyanr ve asetilenin bile
iinden retilen yapay lif grubundan herhangi biri;
akrilik lif
acrylic resin: Kimy. akrilik asitin veya metakrilik asit
esterlerinin polimerlemesinden elde edilen saydam
termoplastik reinelerden herhangi birinin grubu.
acrytonitrile: Sv. Yk. akrilonitril; preponeik asit nltrl;
vinil siyanr, H2 C: CHCN; saydam, renksiz, akc,
hafif ve gzel kokulu, ok reaktif, polimerlemeye
eilimli, yangn tehlikesi olan, insan sal iin ok
zararl bir sv; gemilerde atmosferik basnta tanr;
plastikler ve sentetik kauuk yapmnda kullanlr.
act. Bkz. active: Aktif; faal.
actinic: Aktinik; ltraviyole (mortesi) veya X n
lar zelliinde olan; aktinik.
actinic rays: Ksa dalga boyunda ve kimsayal dei
imler reten k nlar; tayfn mortesi (ltraviyo
le) ksmlarnda grlr; gne nn mortesi n
lan bakmndan zengin bir blm; aktinik nlar.
actinide elements: Bkz. actinides.
actinides: Kimy. aktinitler; atom numaralan 90-101
(dahil) olan elementlerin serileri iin nerilen isim;
atom numaralan 102 ve 105 olan elementler de bu
seriye girmektedirler; bu seri elementleri iin thorit
ve turanid isimleri de nerilmitir.
actinide series: Bkz, actinides.
actinism: Kimy. kimyasal tepkimeler yardmyla reti
len mortesi , X n vb. i zelliinde olar; aktinizm.
actinium: Kimy. Debierne tarafndan 1899 ylnda ke
fedilen uranyum ve radyum cevherleri ve dier mine
rallerde bulunan, radyoaktif kimyasal element; iki do
al izotopu bilinmektedir: Ac227 ve Ac228; bu iki ele
mentin yapay olarak elde edilmesi iin ekirdek tep
kimesine gereksinim vardr.
actinoid: Yldz eklinde (olan); ekli yldza benze
yen; aktinoit.
actinolite: kimy. anfibol'n yeilimsi bir tr; aktinolit.
actinology: k nlar ve onlarn kimyasal etkilerini
inceleyen bilim dal; aktinoloji.
actinometer: 1) F/z. gne nlarinn veya k nlar
nn aktinik etkisinin iddetini lmek iin kullanlan
bir cihaz; aktinometre. 2) Foto. pozometre.
actinometry: 1) aktinometre kullanlarak radyasyo
nun iddetinin lm; aktinometri. 2) n fotokimyasal iddetinin saptanmas.
actinon: Radon'un radyoaktif izotopu; aktinon;
at.a.219; at.no. 86 olan bir gaz.
action: 1) bireyln yaplmas; hareket veya almada
olma. 2) bir makinede olduu gibi hareket, alma
vb. 3) bir makine, silah, piyano ve vb.inin hareketli
paralar veya mekanizmas. 4) bir maddenin dier
bir maddeyi etkimesi; inkonun seyrettik H2SO,,' et-

activate
kimesi
H2
retir.
activate: 1) aktif veya faal yapmak. 2) radyoaktif
yap
mak. 2) etkinletirmek.
activated: 1) daha aktif yapma; yzeyi emilmi gazlar
dan arindrlm bir emici.
activated carbon: Odun, fndk kabuu, hayvan ke
mikleri ve dier karbonlu maddelerin tahripkr dam
tlmasndan elde edilen bir karbon tr; 800900C'ye kadar buhar veya karbon dioksit ite
stlarak gzenekli i yapya sahip olacak ekilde aktiflenr; aktif karbon; aktiflenmi karbon.
activated sludge: Aktiflenmi amur; bakteri ve proto
zoa kapsayan ve kanalizasyonlara katlan bir amur;
Kanalizasyon artklarna katlr ve havalandrlr; mik
roorganizmalar amuru temizler ve bler.
activated water: Nk. Ener: yapsnda geici olarak
aktif iyonlar, atomlar, kkler ve molekller bulunan
su; aktif su; iersinde iyonlayc radyasyonun geii
srasnda oluan su.
activating: Etkinletiren.
activation: Etkinletirme.
activation theory: Buh. Kaza, pskrtlen sv yakt
damlacklarnn yzeyinde aktif moloksitlerin BKz.
moloxide oluumu kuram; aktivasyon kuram.
activator: Kimy. katalizr; etkinletirici.
active: Etkin; aktif.
active deposit: Bir yzeyde ylm olan herhangi
bir radyoaktif madde.
active gas: Dier maddelerle kolayca birleen gaz;
aktif gaz.
active mass: Aktif ktle; birim hacmin ktlesi; genel
olarak rnol/lt trnden belirtilir.
activity: Etkinlik; aktivite.
actomyosin: Aktn ve miyosin gibi iki proteinden olu
an bir madde; aktomiyosen.
actual air: Bkz. actual amount of air.
actual amount of air: Gerek hava miktar; 1 kg kat,
sv veya gaz yaktn makine silindirleri veya kazan
larda yaklmas iin gereken hava miktar; kg,m3,
Nm3, lt/dk vb. i trlerden hesaplanr.
actual capacity: Malt, gerek kapasite; bir pompann
birim zamanda k devresine verdii akkann hac
mi veya arl; kg/s.mS/s, m3/saat, litre/dakika
vb. i birimlerle belirtilir.
actual compression ratio: Diz. Mot. gerek kompresyon oran; iki zamanl dizel motorlarinda toplam
strok hacminden kayp strok hacminin karlmas so
nucu bulunan gerek strok hacmine uyan kompresyon oran.
actual cycles: almakta olan kompresr, buhar ma
kinesi veya dizel motorlari gibi pistonlu makinelerin
silindirlerinden alnan gerek diyagramlar.
actual engine: Gerek makine; trl enerjileri meka
nik enerjiye dntren makine; kart ideal maki
ne.
actual gases: Tenno. gerek gazlar; byk basn d
mleri iin nemli scaklk deiimi gsteren gaz
lar.
actual head: Gerek hed; mm veya m trnden su
ya da civa ykseklii olarak gerek basn.
actual heat cycles: Mak. gerek s evrimleri; pratik
olarak s kullanan ve alma svsnn ideal olma
yan ilemlerle, ideal evrimlere gre daha az i re
ten ve daha fazla s egzoz eden evrimler.
actuate: Tahrik etmek; attrmak; harekete getir

adressin g machine
mek; bir maddenin hareketini veya bir mekanizma
nn almasn salamak.
actuating assembly: Tahrik veya altrma sistemi
ya da donanm: tahrik donanm.
actuating bell crank: Mak. tahrik mafsal.
actuating mechanism: Tahrik veya altrma meka
nizmas.
actuator: 1) Mak. altrma kolu; tahrik kolu. 2) yk
sek gt, iki zamanl dizel motorlarnda egzoz supa
bn aan hidrolik hareket verici. 3) bilgisay. mantk
sal src.
actuator piston: Diz. Mot. yksek gl, doru akml
makinelerde egzoz supabn altran hidrolik pom
pann pistonu; hareket verici piston.
actuator pump: Diz. Mot yksek gl doru akml
makinelerde egzoz supaplarn amak iin kullanlan
maksimum 180 barlk hidrolik basnc salayan ve
bir kam ile altrlan pompa; hareket verici pompa.
acute: 1) Geo. 90 dereceden kk (a). 2) sivri ulu. 3) iddetli ve keskin. 4) iddetli fakat ksa sreli;
kronik olmayan.
acute angle: Geo. dar a; 90 dereceden kk a.
acute-angled: Dar al; 90 dereceden kk yapya
sahip olan.
acute-angled triangle: Dar al gen,
acyclic: 1) evrimse! olmayan; evrimlerde olmayan.
2) Kimy. kapal evrimden ok ak zincir yapya sa
hip olan.
adv. Bkz, advance.
adamsite: Kimy. kokusuz, kristalli bir bileik, NH.
(C 6 H4 )2 . AsICI; kimyasal savalarda akcierleri etki
leyen buharlar eklinde kullanlr; Simg. DM.
adapter: 1) Elekt. alternatif akmn gerilimini dren
ve onu doru akma eviren elektriksel bir cihaz;
adaptr. 2) Mak. balayc bir cihaz; farkl apta iki
dili ucu birletiren ara rakor. 3) Elekt. farkl fileri
kullanmaya elverili ara paras.
adapter bearing: Mak. adaptr yata.
adapter coupling: Mak. adaptr kapln veya balay
c.
add: Mat. toplamak; ilve etmek; eklemek.
addendum: Mak. bir dilide dist (dairesi).
addendum circle: Mak. dililerin iziminde yararlan
lan ve dilerin zerinden geeri daire; dist daire
si.
addend: Toplanan.
adder: Toplayan; iki veya daha fazla saynn toplam
n salayan bir makine.
adding machine: Toplama, karma, arpma ve bl
me ilemleri yapan bir makine; mekanik hesap maki
nesi; hesap makinesi.
addition: 1) ki maddenin birbirlerini etkiyerek yeni
bir madde oluturduklar kimyasal bir ilem. 2)
Aritm, drt ilemden biri; toplama.
addition polymer: Kimy. iki veya daha fazla (sayda)
basit molekln birleerek oluturduklar, ayn amprik formle sahip, fakat ok daha yksek greli molekler ktleli bir polimer.
additives: Katklar; katklar; yalama yalarna kat
lan, yeni zelliklerde yalama ya salayan veya
kullanilmakta olan yan zelliini deitiren kimya
sal maddeler; Bkz, oil additive.
addressing machine: Mektuplar zerine otomatik
olarak adres vb. i yazan veya basan makine; adres
makinesi.

addressogr ap h
addressograph: Adres makinesi (ticar bir marka).
addrout file: Bilgisay. kayt adres kt.
adenine: Kimy. beyaz, kristalli (rik asit esasl) bir bi
leik, C 5 H 5 N 5 ; nkleit asitten trer; pankreas vb.
in de oluur.
adherent: Hzla yapan; balanan; yapk; bal.
adhesion: Birbirine yakn cisimler arasndaki moleklsel ekim; sv veya plastik bir maddenin, kat bir
maddenin yzeyine yapmasn salayan zellii;
adezyon.
adhesion agent: Adezyonu oaltan bir madde; Mot.
silindir yalarna katlan bir katk maddesi,
adhesion test: Adezyon deneyi veya tecrbesi.
adhesive: Yapkan; yapc; yapkan bir madde.
adhesive bond: Yaptrc bir ba.
ahhesiveness: Yapkanlk; kum paracklarnn di
er baz maddelere yapmasi nitelii.
adhesive power: Yapma gc veya kuvveti.
ad-hoc (query): Bilgisay. plnsz (sorgu).
adiabat: Adyabat; s alverii veya transferi olmaks
zn p-V koordinat sisteminde oluturulan eri veya
T-S koordinat sistemindeki doru; pVk = C veya S
= C matematik ifadesi ile belirtilir (p = basin, V=hacim, S=antropi, C=constant veya sabit).
adiabatic: Term. s al verii veya transferi olmaks
zn grlen durum deiiklii (sktrma veya geni
leme); izantropik; adyabatik.
adiabataic calorimeter: Adyabatik kalorimetre; oksi
jen bombas eklinde su ceketine sahip olan bir ci
haz; iinde 35 bar basncnda oksijen bulunan kapa
l bomba iinde 1 gramlk rnek yakt yaklr ve kalo
rimetre saf suya daldrlarak ilem veya deney yap
lr.
adiabatic compression: Term, adyabatik sktrma;
karno evrimi veya motorlarn kuramsal evrimlerin
de olduu gibi, s verilii veya kayib olmakszn
oluturulan sktrma; pVk = C eitlii ile belirtilir.
adiabatic efficiency: Adyabatik verim; motorlarn a
r doldurucularndan bloverlerin verimi; pistonlu bloverler iin 0,8-0,9, santrfj bloverler iin 0,72-0,8 ve
eksenel hareketli olanlar iin 0,82-0,87 deerleri ara
sndadr.
adiabatic expansion: Adyabatik genileme; Karno
evrimi veya motorlarn kuramsal evrimlerinde oldu
u gibi, s verilii veya kayib olmakszn oluturulan
genileme; izantropik genileme; pVk = C eitlii ile
belirtilir.
adiabatic exponent: Term, adyabat ss; adyabatik
s; k cp/cv = 1,41.
adiabatic horsepower: Hava. Komp. giri basn ve
scaklndaki serbest havay sktrmak iin gerekli
kuramsal beygirgc; adyabatik beygirgc.
adiabatic region: Adyabatik blge; troposfer.
adiathermic: Fiz. s nlarn geirmeyen; sya yalt
kan.
adiathermarous: Belirli kzltesi (enfraruj) radyasyo
nunu (nlarn) geirmeyen maddeleri belirtir; cam
uzun dalga boylu enfraruj nlarn geirmez.
adit: Bir maden ocann hemen hemen yatay veya
ufki olan girii; maden oca girii veya az.
adjacent: Yan yana, birbirine dokunan veya birbirine
yakn, faka! aralarnda bir ey bulunmayan; komu;
bitiik.
adjacent angle: Geo. Komu a.
adjust: Ayar etmek; ayarlamak (saat vb.)

admiralt y bras s
adjustable: Ayar edilebilir; ayarlanabilir.
adjustable pipe wrench: Ayarlanabilir boru anahtar.
adjustable pitch propeller: Den. pervane gbeine
bal olan ve istenilen gerekli pi veya hatyevi vere
bilen kanatlarla donatlm pervane; ayar edilebilir
pili pervane.
adjustable pliers: Mak. az akl
ayarlanabilen
pense; ayarlanabilir pense.
adjustable pliers combination: Mak, az akl
ayarlanabilir boru pensesi veya anahtar; ayarlanabi
lir boru anahtar.
adjustable reamer: Mak. ayarlanabilir rayba Bkz. re
amer.
adjustable snap gauge: Mak. d aplar ve kalnlkla
r lmek iin kullanlan bir alet; ayarlanabilir snep
geyi.
adjustable spanner: Mak. ayarlanabilir anahtar; kur
baack veya ngiliz anahtar.
adjustable-speed motor: Elekt. hz tedrici olarak b
yk bir deere kadar ayarlanabilen, ayarlandktan
sonra, bir daha yk tarafndan etkilenmeyen motor;
hz ayarlanabilen elektrik motoru.
adjustable varyng-speed motor: Elekt. hz yava ya
va ayarlanan ve bir yk iin ayarlandktan sonra,
yeni bir yk iin tekrar (yeniden) ayar edilmeyi ge
rektiren bir elektrik motoru, rnein kampavund
(DC) ve slip ringli endksiyon veya indakn motoru
(AC) gibi.
adjustable wrench: Mak. ayarl anahtar veya kurba
ack.
adjuster (adjustor): 1) baz eyleri ayar eden veya
ayarlayan kimse. 2) bir makinede olduu gibi, bir e
yi ayarlayan ey veya cihaz.
adjusting bracket: Mak. ayarl destek veya bayrak.
adjusting cam: Mak. ayar kam (kemi) veya eksantrii.
adjusting nut: Ayar somunu; Buh. Kaza. emniyet
(seyfti) valflarn ana basncn ayarlamak zere kul
lanlan somun; sktrildnda valfn atma (ama)
basnc ykselir, gevetildiinde ise valf daha erken
aar veya atar.
adjusting pin: Mak. ayar pin! veya pimi.
adjusting plug: Mak. ayar tapas.
adjusting ring: Mak. Bkz. blowback ring.
adjusting screw: Ayar vidas veya cvatas; a) Buh.
Kaza. emniyet valf, b) Pist. Muh. Mak. basn gider
me valf Bkz. escape valve, c) Diz. Mot. basn gi
derme valf Bkz, pressure relief valve ve enjektrle
rin pskrtme basnlarnn ayarlanmasnda kullan
lan ve bir kontra somun ile yerine skca balanan vi
da veya civata.
adjusting stud: Mak. ayar saplamas.
adjustment: 1) ayar edilmi veya ayarlanm. 2) par
alan birbirine ayarlayan bir cihaz.
admeasure: Blmek; taksim etmek.
admeasurement: 1) lm. 2) boyutlar. 3) blme ve
ya taksim.
Admiralty: 1) bir amiralin rtbesi, durumu veya yetki
si; amirallik. 2) ingiltere'de Deniz Kuvvetleri Komu
tanl. 3) Deniz ticaret hukuku veya mahkemesi. 4)
ingiliz deniz kuvvetleri binas veya karargh.
admiralty brass: Admiralti (amirallik) pirinci; % 71 ba
kr, % 28 inko, % 1 antimondan oluan kondenser
(youturucu), soutucu (kuler) borular ve boru ay
nalar yapmnda kullanlan bir alam.

admiralt y coeffici en t
admiralty coefficient: Bkz. Admiralty constant.
Admiralty constant: Gem. n. gemilerin tekne formu
ve dier faktrlere bal bir katsay olup tankerlerde
500-530, yolcu gemilerinde 350, kuru yk gemilerin
de 450, kargo laynerlerde 400 ve kanal gemilerinde
250-280 deerleri arasndadr; C = (D2/3.V3)/ shp
eitlii ile hesaplanr (D=geminin draft, m ; V = ge
minin hz, mil/saat ve shp = makinenin aft beygirgc).
admiralty gun-metal: Admiralti gan (silah) metali;
Bkz, Admiralty metal.
admralty metal: Metal, balca kondenser (youturucu), damtc (distiller) vb. eanjr borularnn ya
pmlarnda kullanlan bir alam; admiralti metali.
admiralty pump: Admiralti pompas; tek etkili, bir ve
ya iki silindirli pistonlu bir pompa.
admission: 1) Mot, hava veya hava-yakt karmnn
emme supaplar veya sprme portlarndan silindir
lere emilmesi veya doldurulmas; giri. 2) Pist. Buh.
mak. ak olan buhar portundan stimin silindirlere
girmesi: Bkz. steam admission.
admission cam: Mot. hava veya hava-yakt karm
nn silindirlere giriini salayan ve giri spapn
aan kam, kem veya eksantrik; giri kam.
admission, point of: Pist. Buh. Mak. buharn i yap
mak zere silindire girmesi iin ekmecenin (slayd
valfn) buhar portunu amaya balad nokta; giri
noktas.
admission stroke: Mot. birinci kurs veya strok; genel
likle st l noktadan nce balayp, alt l nokta
dan sonra sona eren ve hava veya hava-yakt kar
mnn silindire dolduu veya doldurulduu strok; em
me stroku; giri stroku veya kursu; Bkz. intake stro
ke.
admission valve: 1) Mor. giri supab; emme valf; gi
ri valf. 2) oksijen maskelerinin hava giri supab ve
ya valf.
admittance: Bir elektrik devresinin empedansnn evri
i veya evrik deeri; admitans.
admittance, electronic: Elektron nlarnn tp iin
deki hareketleri nedeniyle bir vakum tpnn admitans.
admissible: Kabul edilebilir.
admissible clearance: Mak. kabul edilebilir maksi
mum klerens veya boluk.
admissible pressure: Kabul edilebilir basn; emni
yet basnc.
admissible stress: Kabul edilebilen gerilme; gvenlik
veya emniyet gerilmesi.
admix: Kartrmak (bir eyi); bir eyle kartrmak.
admixture: 1) karm. 2) karma eklenen veya ilave
edilen bir ey veya madde. 2) karma katlan kim
yasal maddeler.
adrenalin: 1) adrenal bezinden retilen bir hormon.
2) kanamay durdurmak ve kan basncn ykselt
mek iin kullanlan ve memelilerin adrenal bezlerin
den elde edilen veya sentetik olarak yaplan ve iin
de bir hormon bulunan bir
ila,
adrenalin,
C9H13NO3 (Ticar isim).
adrenaline: Bkz. adrenalin.
adrift: 1) yzerek babo srklenen (bir gemi). 2)
aknt veya rzgar etkisiyle srklenen (bir gemi). 3)
bal olmayan (babo) gemi.
adsorb: Bir yzey zerinde (bir sv, gaz veya zn

aeratio n
mez bir maddeyi youum eklinde biriktirmek.
adsorbent: Toplayc bir madde veya ey; yzeyinde
youum meydana gelen bir madde.
adsorbent filters: Mot. yalama ya iindeki zn
m maddelerin, svlarn molekllerini, kati filtre ele
man zerinde adezyon yolu ile, ok ince bir katman
halinde tutan filtre; tutucu filtre veya szge.
adsorption: Bir gaz, sv veya znmez bir madde
nin molekl veya iyonlarnn, bir baka maddenin y
zeyine yapmas.
adsorptive: 1) toplamaya muktedir (olabilen). 2) top
layc bir madde.
adularia: Yar saydam trden bir feldispat; ayta,
advance: 1) ileri gitmek; ileri getirmek; ilerlemek. 2)
daha erken olmasna neden olmak. 3) gelitirmek;
geliim salamak. 4) kalite, nem vb.ini arttrmak.
5) ileri.
advanced: 1) avansl; ileri gitmi. 2) benzin motorla
rnda buji elektrotlar arasnda sparkn (kvlcmn)
gereken zamandan nce olumas. 3) dizel motorla
rnda yaktn enjektrden, normale gre daha erken
pskrtlmesi; erken pskrtme.
advanced angle: 1) avans as. 2) Diz. Mot. yaktn
pskrtlmeye baland nokta ile st l nokta ara
sndaki a; benzin motorlarnda st l noktaya g
re buji elektrotlar arasnda kvlcmn oluturulduu
a. 2) Pist. Buh. Mak, dtan katoflu slayd valflarda
90 dereceden byk, ten katoflularda 90 derece
den kk a; ileri as.
advanced ignition: Ben. Mot. avansl tutuma; erken
tutuma; normal tutuma noktasndan nce havabenzin karmnn tutumas.
advanced-retard adjustment: El ile veya otomatik
olarak yaplan avans veya rtar ayar; daha ok ben
zin motorlarnda yaplr.
advancement: 1) avansl olma veya avansl. 2) geli
me; geliim; yardm. 3) baar; ykselme veya yk
seltme.
advance weight: Avans arlklar; benzin motorlar
nn distribtrlerinin en alt blmesinde veya platinle
ri tayan tablann altndaki blmede bulunan ve oto
matik olarak avans salayan arlklar.
advection: Meteo. yatay hava akmlar ile snn akta
rlmas; adveksiyon.
advection fog: Meteo. lk, nemli havann daha so
uk yzeylere temas ile oluan sis; adveksiyon sisi.
adz (adze): Keser; marangoz keseri; tahtalar dzelt
mek iin veya ekil vermek amacyla kullanlan bir
alet; ivi akmak ve skmek iin de kullanlr; sap
ile 90 derecelik a oluturan eri eklinde ve keskin
bir az vardr.
AEC: Atomic Energy Commission: Amerikan (ABD)
Atom Enerjisi Komisyonu.
aeneous: Bir pirin alamnn renk ve parlaklna sa
hip olan.
.aeolotropic: Fiz. belirli kristallerde olduu gibi, farkl
ynlerde farkl zelliklere sahip (olan); aelotropik;
izotropik olmayan.
aeolotropy: Fiz aelotropik durum veya nitelikte olma.
aerate: 1) havalandrmak; evresinde hava dolatr
maya neden olmak. 2) solunum yoluyla (kan) oksi
jen ile birletirmek. 3) sodal su (soda) yapmnda ol
duu gibi (bir svy') gaz ile doldurmak.
aeration: 1) havalandrlm; hava ile temizlenmi. 2)

aerato r
kazan suyunda znm olan ve metalleri pasland
ran karbon dioksit, kkrtl hidrojen ve dier gazlarin; kimyasal ilemden nce sudan karilmas veya
giderilmesi; degasification olarak da kullanlr.
aerator: Aerator. 1) havalandran kimse veya ey. 2)
bir svy gaz ile dolduran bir makine. 3) bir tr de
zenfekte etme cihaz.
aerial torpedo: Hava. ekli torpidoya benzeyen ve
uaklardan atlan bomba.
aeriferaus: Hava (yolu) ile tanan.
aeriform: 1) hava veya gaz eklinde olan. 2) havaya
benzeyen.
aerify: 1) hava veya gaz haline dntrmek. 2) ha
va ile temas ettirmek.
aero (aero): uak veya uan bir eye ait.
aerobe: Sadece serbest oksijen bulunan yerlerde ya
ayp byyebilen bir mikroorganizma; aerop.
aerial: 1) havaya ait; havada. 2) havaya benzeyen;
hava gibi hafif. 3) gerek olmayan; dnsel. 4) yk
sek rtbe veya mevkide olan. 5) uak veya uan
eylere ait veya onlar iin. 6) Bot. toprak veya su ye
rine havada byyen. 7) Rad ve Telev. elektroman
yetik dalgalar alan veya yayan tel ya da tellerden ya
plm bir cihaz; anten.
aerial circuit: Anten devresi.
aerial fixture: Anten tehizat.
aerial ladder: Yksek yerlere erimek iin itfaiye ara
larna donatlan veya yerletirilen merdiven; yangn
merdiveni.
aerial lead: Anten ini iletkeni veya kablosu.
aerial multiple wire: Rad. Telev. ok telli anten.
aerial photograph: Havadan alnan veya ekilen fo
toraf.
aerial survey: Havadan alnan veya ekilen fotoraf
yardmyla ett ya da inceleme.
aerial railway: Yksek yerlere kmak, kanyon, nehir
vb.lerinden gemek zere insanlan tayan ve bir
makara ile bir kabloda hareket eden vagon; telefe
rik.
aerobic: 1) sadece serbest oksijenin varlna yaaya
bilen veya byyebilen. 2) aeroplara ait veya onlar
tarafndan retilen.
aerobic respiration: Serbest oksijenin varlnda solu
num; aerobik solunum.
aerodrom: Bkz. airdrome.
aerodynamic: Hava. harekette olan hava veya gazla
ra likin.
aerodynamics: Hareketli hava veya dier gazlarn ha
vada cisimleri etkileyen kuvvetlerle (diren, basn
vb.) ilgilenen bilim dal; havann, uan kanat, per
vane ve dmeninin etkilenmesinin incelenmesi ile il
gilenen fizik dal; aerodinamik.
aerodynamic volume: kntl ksmlar da dahil bir
uan tm hacmi.
aerodyne: Havadan daha ar olan herhangi bir
uak.
aeroembolism: Hava. yksek rakmlarda uarken,
ha va basncnn ani dmesi nedeniyle oluan ve
kan da azot krecikleri, eklemler ve cierlerde akut
ar ile kendini gsteren bir rahatszlk.
aero-engine valves: Uak makinelerinin supap ya da
valflar; yapmlarnda yksek nikel ve kromlu elikler
kullanlr.
aerofil: 1) Hava. bir uak, fze veya uzay aracnn

aerostatica l
uuunu kontrol etmek veya uuuna yardm etmek
iin tasarmlanan yzey; 2) aerodinamik kuvveti kul
lanmak iin yaplan herhangi yass veya erisel bir
yzey; aerofil.
aerogram: 1) apsisi log T ve ordinat log p olan aerolojik bir diyagram; aerogram. 2) telsiz telgraf; uak
mektubu.
aerographics: Atmosferik olaylarin bilimi; aerografi.
aerography: Hava veya atmosferin tanmlanmas; ae
rografi.
aerolite: Meteorit veya meteor ta.
aerology: Hava veya atmosferik olaylarn, zellikle u
maya ilikin olaylarn aratrlmas bilimi; hava bilimi.
aeromarine: Okyanus zerindeki bir uan seyir bili
mi veya navigasyonuna ait.
aeromechanic: ii, ua ayar etmek ve onarmak
olan makinist; uak makinisti.
aeromechanics: Hareket halinde veya dengede olan
hava veya dier gazlarin bilimi; aerodinamik ve aerostatik olmak zere iki blme ayrlr.
aerometeorograph: Hava veya dier gazlarn arlk
ve younluklarn lmek iin uaklarda kullanlan
bir cihaz; aerometeograf.
aerometer: Hava veya dier gazlarn arlk ve youn
luklarn lmek in kullanlan bir cihaz; aerometre.
aeronaut: Bir balon veya hava gemisinin pilot veya
seyir bilimcisi ya da navigatr;
aeronot.
aeronautic: 1) aeronotik bilimine ait. 2) aeronotlara
ait.
aeronautical: Bkz, aeronautic.
aeronautics: Uak yapma ve uurma sanat veya bili
mi; havaclk.
aerophase: Hava navigasyonu radyo bikini Bkz. be
acon.
aerophore: Madenlerde alan, su altndaki kiilere
oksijen veya hava salamak zere kullanlan ve y
ze taklan bir cihaz; yz maskesi.
aerophotography: Bir uaktan yerin resmini ekme.
aerophysics: Hava. yksek hzl, roket tr hava ge
milerinin tasarm, yap veya makinesine ait hava ak
m, s transferi ve benzer problemleri inceleyen bi
lim; aerofizik,
aeroplane engine: Hava. uak motoru (benzin, dizel
motorlar, trbo, turbojet vb. gibi.)
aeropulse: Yanma odasnn hava giri supaplarnn
yaktn yanmas srasnda oluturulan yksek basn
ile kapatld bir jet motoru veya makinesi; pulsejet
ad da verilir.
aeroscope: Mikroskopik aratrma iin havadan bak
teri, toz vb.lerini birlikte toplayan bir cihaz; aeroskop.
aerosol: 1) aerosol; bir gazda koloidal paracklarn
(partikllerin) askda olmas. 2) atmosferde bolukta
kalan ok kk paracklarn kmelenmesi.
aerosol bomb: Bcek ldrc atomizr veya sprey
ve kab; aerosol bombas.
aerospace: Dnya atmosferi ve srekli bir alan ola
rak dnlen onun dndaki uzay.
aerosphere: Meteo. havakre; yerkrenin kart.
aerostat: Balon, hava gemisi veya dier havadan ha
fif bir uak; aerostat.
aerostatic: 1) havaclk bilimine ait. 2) aeromatik. 3)
aerostatlarda kullanlan.
aerostatical: Bkz. aerostatic.

aerostatic s
aerostatics: Havada veya dier gazlarda yzen kat
cisimlerle hava veya dier gazlarn denge durumlarin inceleyen bilim dal; fizik biliminin dal; Aerostatik.
aerostation: 1) havadan hafif gemilerin uular ile
il
gilenen bilim veya sana!. 2) Bkz. aerostatics.
aerovane: Meteo. rzgrn hz ve ynn len ve
kayt eden bir cihaz.
aeruginous: Bakr pas renginde; mavimsi yeil.
aether: Bkz. ether.
A.F.:
Air
Force
(hava
kuvveti).
A.F. (a.f.): Bkz. audio frequency.
A/F: Air-fuel ratio: Hava-yakt oran!.
affected: Cebir, bilinmeyen bir bykln farkl kuv
vetlerinin terimlerinden oluan.
affinity: Kimy. belirli elementlerin atomlarnn birle
mesi ve birleik kalmasna neden olan kuvvet; e
kim kuvveti.
afloat: 1) karada olmayan; alt taraf neta; yzer. 2)
y zen; suda yzen. 3) gemide; denizde. 4) su
basm (gemi gvertesi vb.i iin sylenir). 5) aknt
veya rz gar ile srklenen (bir gemi).
afterburner: Trbojetlere fazladan (ek) bir itme sala
mak iin eklenen bir cihaz; kzgn egzoz gazlari
ii ne yakt pskrtr; u boru yakcs ad da verilir.
after-burning: Art yanma; dizel motorlarinn pskrt
me sisteminde, yakt pskrtme sona ermesine de
in, enjektr inesinin ikinci kez yuvasndan
kalka rak bir miktar daha yaktn silindire
pskrtlerek ya klmas; ok uzun sren art
yanma, makinenin ar snmasna neden olur.
aftercooler: Mak. hava kompresrlerinden sonra bu
lunan, havay soutma kompresrn verimini arttr
ma ve onun ar snmasn ve kullanm yerinde ha
va basncnn dmesini nlemek iin kullanlan borulu bir soutucu.
afterdamp: Kmr ocaklarnda grizu patlamasndan
sonra kalan ve balca karbon dioksit ve azottan olu
an gaz.
afterdeck: Den. Bir geminin k tarafna doru olan
gverte paras; k gverte.
after-heat: Nuk. Ener. bir reaktr durdurulduktan son
ra, atk faaliyetinden oluan s; atk s; atk hararet.
aftermost: 1) Den. k tarafa en yakn. 2) son ; en
sondaki; en gerideki.
afterpart: Den. k taraf; bir geminin k taraf.
afterpeak: Den. k pik; k pik tank; gemilerin k
ta
raflarnda bulunan bir asma tank; trimi veya ba
ve kta ekilen suyun farkn dzenlemek iin
kullan lr.
after perpendicular: Den. bir geminin k kaime
veya k dikmesi; geminin su iindeki boyunun
tanmlan masnda kullanlr.
Ag:
Kimy.
Bkz.
silver.
AGMA:
American
Gear
Manufacturer
Association:
Amerikan (ABD) dili Yapmclar Birlii.
age: 1) bir maddenin devam ettii veya bir
organiz mann yaad yllarin says; ya; sin. 2)
Jeol. dn ya tarihinde ok uzun zaman aral;
a; Jeolojik a: Neolitik a gibi.
age hardening: Metal, bir alam oda scakl veya
yksek scaklkta eskitmekle sertletirme ilemi; sert
lii oaltan fakat ekme yeteneini azaltan bir i
lem.
agent: Kimy. etki retebilen aktif kuvvet veya madde;

[0

air-acetylene

welding

kimyasal
etken.
agglutinant: Birbirine yapan; yapkan; yapkan
madde (tutkal gibi).
aggregate: 1) Jeol. mineral paralar veya kristallerin
bir kayada karmasndan oluan. 2) beton yapmn
da kullanlan kum ve akl ta. 3) kme. 4)
kmele mek.
aging: Bir alamn dk scaklklarda denge hali
ka bul etmesi eilimi.
aging of magnet: Bir mknatsn daimi (srekli)
mk- natsiyetini oaltma.
agitate: Kabn sallayarak bir svnn hareketine
neden olmak.
agitator: alkalayc; kartrc.
agonic line: Dnya yzeyinde gerek kuzey ile man
yetik kuzeyin birbirine eit olduu, bir pusula
inesi nin meridyenle a oluturmad veya
manyetik dek- linasyonu 0 derece olan bir
noktadan geen dn sel bir hat.
agonist: Bkz. prime mover.
aground: Karaya oturma (s sudaki bir gemi iin
sy lenir); plaj. dknt vb. ine oturma.
agt: Bkz. agent.
a.h.: Bkz. ampere-hour.
ahead: 1) Den. geminin ba tarafnda. 2) ileri; ilerde.
3)
avansl.
ahead, full: Tam yol ileri komutu; tam olarak ahead,
full speed eklinde kullanlr.
ahead, half: Yarimyol ileri komutu; tam olarak ahe
ad, half speed eklinde kullanlr.
ahead nozzles: Gem, Mak, ileri trbinlerinin aksiyon
trnden olanlarnn nozullan (memeleri); tornayt ve
ya ileri nozullari.
ahead
reach:
almakta
olan
bir
gemi
makinesinin tam yol ileriden, tamyol geriye
(tornistana) gemesi srasnda stop iin geen sre
veya zaman.
ahead revolution: Bir gemi trbininin ileri hareketi
sirasndaki devir says.
ahead, slow: Aryol ileri komutu; tam olarak ahead,
slow speed eklinde kullanlr.
aid: Dolayl olarak bir madde veya cihazla yardm
et mek; a) katalizr kimyasal tepkimeyi hzlandrr,
b) gzlk grmeye yardm eder gibi.
A.I.E.E.:American Institute of Electrical Engineers:
Amerikan (ABD) Elektrik Mhendisleri Enstits.
aileron: Hava. bir uan (kanadnn menteeli ve ha
reketli
ksm.
A.I.M.E:
1) American Institute of Mining
Engineers:
Amerikan (ABD) Maden Mhendisleri Enstits.
3)
2) Associate of the Institute of Mechanical Engi
neers: Makine Mhendisleri Enstitleri Birlii.
air: 1) nitrojen, oksijen, karbondioksit, argon, neon,
helyum vb.i gazlardan oluan ve dnyay evrele
yen esnek, grnmez bir gaz karim; atmosfer;
ha va. 2) dnyann zerindeki hacim; gk. 3)
havann hareketi; rzgr. 4) uak veya hava
kuvvetlerine ili kin. 5) havalandrmak, hava ile
kurutmak, hava ile soutmak. 6) Term, hacim
ynnden % 20,99 oksi jen, % 78,03 nitrojen (azot)
ve % 1 argon, karbon di oksit, helyum, su buhar
vb.i inert (soy) gazlardan oluan bir gaz kanm;
arlk bakmndan % 23,1 oksijen ve % 76,9 azot
kabul edilen bir karm.
air: Erken; nce.

air-acetylene welding: Hava asetilen kayna; oksia-

air a d mi ssi o n port s


setilen kayna; havann oksijeni ve asetilen gazinin
yaklmas le oluan yksek scaklk ite yaplan kay
nak; kaynak cihaz iki ayr hortum ite akmadan olu
ur.
air admission ports: Bkz. scavenging ports.
air admission valve: Bkz. air intake valve.
air-atomizing burner: Bull. Kaza. yaktn basnl ha
va ile kazan ocana veya klhana pskrtlerek ya
klmasn salayan brutr veya atomizr.
air baffle: Hava perdesi veya batl; zellikte gemi
kondansrlerinde birincil ycuum blgesini ayran
perde veya perdeler.
air base: Ask. uu pisti, onarm olanaklar vb. i bulu
nan, zellikle askeri uaklar iin hava alan veya ha
va ss.
air bladder: 1) Oto. i lastik; amriyer. 2) Zoo. balkla
rn ounda, baz hayvan ve bitkilerde bulunan ve
iinde hava olan kese; hava kesesi; air cel! veya
swimming bladder ile de belirtilir.
air blast: Hava fleme; basnl hava fleme; basnl
hava yardmyla ince kum pskrterek gemi karinala
rnn raspe edilmesi; Bkz. sand blasted.
air-blast injection: BKZ. air injection.
air blower: Mak hava fan; hava bloveri; hava rete
ci; a) Buh. Kaza. kazan ocandaki yanmay salaya
cak havay, b) Diz. Mot. silindirleri sprecek ve arj
edecek yanma havasn salar; elektrik motoru, bu
har trbini, gaz trbini, egzoz gaz trbini vb.i ile a
ltrlr.
air-borne: Hava ile tanan; havadan geen.
air bottle: 1) Diz. Mot. hava tp; hava iesi; hava
deposu; ilk hareketleri basnl hava ile yaplan dizel
motorlarnda yksek basnl havann {30-35 bar) de
po edildii, genellikle silindir eklinde elik salar
dan yaplm bir depo. 2) balk adamlarn srtlarnda
tadklar kk boyutlu hava tp veya tpleri.
air bottle head: Hava tp bal; kk gl dizel
motorlarnda kullanlan hava tplerinin kapa; ze
rinde hava giri ve k valflar, manometre balant
s, emniyet valf vb. i bulunur.
air brake: Hava freni; bir pistonu etkileyen basnl ha
va tarafndan altrlan ve kara tat aralarnda kul
lanlan bir fren; haval fren; vestinghazz freni.
air breather: Mak. havalandrma tertibat.
airbrush: Basnl hava ile alan ve sv boya pskrtlmesinde kullanlan bir tr atomizr; hava fra
s; air brush eklinde de kullanlr.
air capaties, starting: ilk hareket havas kapasitesi;
Bkz. air storage capacity.
air celi: Diz. Mot. hava hcresi; Bkz. air cell engine.
air-cell engine: Hava hcreli makine; Bkz. Lanova
cell.
air chamber: Hava hcresi; yksek devirli, kk g
l dizel motorlarnda silindir kapana yerletirilen
ve hacmi, toplam l hacmin % 20'sini oluturan ve
iki ksmdan oluan bir hcre; ana yanma odasnn
yan tarafna ve enjektrn karsna yerletirilen ha
va veya enerji hcresi; Bkz. lanova air cell.
air charge: Hava dolgusu; dizel molorlannda bir em
me veya giri kursu (stroku) srasnda silindire emi
len veya doldurulan temiz hava miktar; dizel motor
larnda sktrma stroku balangcnda silindirde bu
lunan hava miktar.
air chisel: Basnl hava ile altrlan keski; haval

air coole r
keski.
air cleaner: Hava filtresi-, hava temizleyicisi; zellikte
iten yanmal makinelerde silindirlere emilen veya
doldurulan havann iindeki yabanc maddeleri tu
tan szge ya da filtre; Bkz. air filter.
air cock: Hava musluu; hava valf: a) Buh. Kaza. ilk
fayrap srasnda kazan suyu iersindeki erimi hava
y karan, b) souk kazann suyunu boaltmak iin
buhar blgesindeki vakumun bozulmasn salayan,
c) bakm, onarm vb. i iin kazana girmeden nce
alar ve kazann en yksek noktasnda bulunan bir
valf veya musluk.
air composition: Havann bileimi, yaps veya terki
bi; Bkz. air.
air compressor: Hava kompresr; dizel motorlarnn
ilk hareket devreleri, pskrtme sistemieri, servomo
tor, kazanlarn kurum fleme donanm vb. i yerlere
basnl hava salayan, ounlukla pistonlu, bazan
iki veya kademeli, pozitif deplesmanl veya eksenel akml, bir elektrik motoru veya makine tarafn
dan altrilan bir hava pompas.
air compressor oil: Dizel motorlannn silindir yalar
na benzeyen, minimum dzeyde artk oluturacak
madde kapsayan, 37,8C'de viskozitesi 360 saniye
olan, oksitlenmeye dayankl mineral veya bileik
yalardan herhangi biri; hava kompresr ya.
air condenser: Elekt. diskleri arasnda bulunan hava
boluunun izolasyon grevi yapt bir kondansa
tr, meksefe veya kapasitans.
air-condition: klimlendirme salamak; iklimlendirici;
erkondiin.
air-conditoned: klimlendirmeye sahip; iklimlendirmeli.
air conditioner: iklimlendirme cihaz; erkondiiner;
kapal bir yerdeki atmosfer havasnn scaklk, nem,
dolam ve temizliini ayn zamanda kontrol eden ci
haz; k aylarinda da kullanlmasna karn scak
mevsimler iin daha nemlidir.
air conditioning: Gemi, ofis. bina, otomobil vb. yer
lerde havann temizlenmesi, nem ve scaklnn de
netimi ilemi.
air consumption: Diz. Mot. hava harcam; drt za
manl makinelerde yaktn yaklmas ve iki zamanl
makinelerde hem yaktn yaklmas ve hem de spr
me ilemi iin tketilen havann miktar.
air consumption, specific: DL Mot. bir beygir gc
3
veya 1 kW'lik g iin bir saatte tketilen m veya
kg trnden hava (miktan).
air control valve: Dalglarin kullandklar, dalg elbi
sesi iine ve bala verilen havay dzenleyen valf;
hava kontrol valf.
air-cool: evresinden, zerinden veya iinden hava
dolatrarak soutmak; hava ile soutmak.
air-cooled: Hava ile soutulmu; hava soutmal mo
torlarda olduu gibi evresinden, zerinden veya
iinden hava dolatrlarak soutulmu; hava sout
mal.
air-cooled engine: Hava ile soutulan makine; hava
soutmal makine.
air cooled muffler: Hava soutmal susturucu veya k
vlcm tutucu.
air cooler: Hava soutucusu; ar doldurmal motor
larda, bloverden sonra bulunan ve havann scakl
n 25-50C snrlan iinde tutar borulu bir soutu-

ai r coolin
g
cu; borularnn iinden soutucu su, ou zaman de
niz suyu geirilerek, borularn evresindeki hava so
utulur.
air cooling: Haval soutma; hava ile soutma.
air cooling system: Hava ile soutulan motorlarda
makineye soutma havas salayan sistem veya dev
re; hava (ile) soutma devresi.
aircraft: Havadan hafif veya ar olan ve umak iin
kullanlan herhangi bir makine veya
makineler:
Uak, zeplin, balon, helikopter vb.
aircraft carrier: Den. zellikle kk uaklar tayan
ve onlara hava alan grevi yapan, uaklarn nmesi
veya havalanmas iin dz ve byk uu gvertesi
ne sahip olan bir sava gemisi; uak gemisi.
aircraft engines: Uak motorlar veya makineleri.
air crew: Bir uan personel veya mrettebat; bir
bombardman uanda pilot, navigator Bkz. naviga
tor, telsiz operatr, bombac, makineli tfeki vb. in
den oluan personel.
air cushion: 1) hava ile iirilmi bir yastk; hava yas
t; hava amortisr. 2) Meka. sktrlm hava yar
dmyla ok azaltan bir cihaz. 3) Den. teknesi ile de
niz yzeyi arasnda oluturulan hava yastkl (gemi);
hava yast.
air cushion: Bkz. bounce cylinder.
air cycle: Mot. teorik evrime yaklaabilmek iin ana
liz edilen evrim; hava evrimi veya saykl; bu ev
rimde i gren akkann hava olduu kabul edilir;
s kuramsal evrimlerde olduu gibi, ideal olarak ve
rilir veya atlr ve evrimde s kayb yoktur.
air cylinder: 1) silahn geri tepmesini gidermek veya
denemek in kullanlan, iinde bir piston bulunan,
hava ile doldurulmu bir silindir; hava silindiri. 2) ha
va kompresr silindiri.
3
air density: Havann younluu; 1 cm havann kg t
3
rnden arl; kg/m birimi ile gsterilir.
air distributor: Diz. Mot. hava distribtr veya dat
cs; ilk hareket srasna gre, tplerden gelen ba
snl havay sras gelen silindirin ilk hareket valfna
gnderen bir cihaz.
air drain cock: Hava boaltma musluu; hava muslu
u; baz pompalardaki havann karlmas iin kulla
nlan ve pompa gvdesinin st ksmna yerletirilen
bir musluk veya valf.
air dried: Havada kurutulmu.
air-driven: Basnl hava ile altrlan.
air-driven motor: Basnl hava ile altrlan motor;
zellikle buhar kazanlarnn su borularnn i yzeyle
rinde oluan kazan tan gidermek iin faydalanlan
fralar altrmak iin kullanlan motor.
airdrome: 1) hava alan. 2) uu-ini pisti. 3) hangar.
air-dry: Hava ile kurutulmak; hava etkisi ile kurutmak.
air duct: Benz. Mor. hava filtresi ile karbratr arasn
daki hava borusu; hava kanal veya mecras; hava
manifoldu.
air ejector: Hava ecekteri veya ejektr; hava emici
si; buhar trbinli enerji tesislerinde, yar kapal veya
kapal besleme (fid) suyu devrelerinde kondenserlerln havasn boaltmak iin kullanlan, i ie nozullardan oluan, bir ya da iki kademeli yaplan ve kzgn
buharla altrilan bir cihaz.
air ejector condenser: Gem. Mak. ecekter veya ejektrn kondenseri; grevi ereceklerden gelen hava
ile kark buhar youturmak ve borular iinden

12

air heatin g

geen besleme (fid) suyunu stmaktr; yaplar ana


kondenserlere Bkz. condenser benzeyen, fakat on
lardan ok daha kk llerde yaplan bir tr
eanjr veya s alp veren bir cihaz.
air engine: Baz iten yanmal makinelerin ilk hareket
lerinde kullanlan ve basnl hava ile alan bir ma
kine; hava makinesi; hava motoru.
air filter: Hava filtresi; hava temizleyicisi; hava szge
ci; hava iersindeki toz ve yabanc maddeleri tuta
rak, motorlarn silindirlerine temiz havann girmesini
salayan ve bylelikle anmann azalmasna yardm
eden bir cihaz.
airflex clutches: Gem. Mak. Amerikan (ABD) Bahriye
sinde baz GM motorlar iin hidrolik kaplin yerine
kullanlan bir kavrama; erfleks kavrama.
air flow: Hava akm.
airfoil: Hava iinde hareket edebilecek ekilde yap
lan ve bir uan hareketlerini denetleyen yass veya
erisel yzey; bir uan kanat, dmen vb.i ksmla
r; erfoil.
airfoil theory: Erfoil kuram veya teorisi.
air fuel mixture: Hava yakt karm : a) D/z. Mot. si
lindirlere pskrtlen yakt ile silindirdeki hava dol
gusunun, b) Benz. Mot. hava filtresinden emilen ha
vann karbratr memesinden ektii benzin ile olu
turduklar karm.
air-fuel ratio: Mot. hava-yakt oran; benzin motorlarinda bu oran 13/1-18/1 ve dizel motorlarnda ise
14,5/1 deerini alr.
air gap: Hava aral; hava boluu. 1) elektrik maki
nelerinde (dinamo, motor gibi) endvi ile kutuplar
arasnda ap ynndeki 5-15 mm'lik aralk; bu aralk
tan geirilen hava bakr, demir ve fuko kayplar ne
deniyle oluan zararl sy makine dna tar. 2)
Benz. Mot. bujilerin elektrotlar (trnaklar) arasndaki
boluk (0,40-1 mm). 3) Benz. Mot. distribtrlerin
platinleri arasndaki boluk (0,40-0,60 mm).
air gas: Hava gaz; petrol veya dier karbonlu hidro
jenlerin buharlarinn kuru hava ile doyurulmasndan
oluan bir gaz; stma ve aydnlatma iin kullanlr.
air gun: Sktrlm hava ile alan bir silah; haval
tabanca veya tfek.
air hardening: Hava ile sertletirme.
air hardening steel: Hava le sertletirilmi elik; ha
va elii; hava le sertletirme ileminin yaplabilme
si iin eliin belirli baz zelliklere sahip olmas ge
rekir; % 3 karbon, % 3,5-% 5 nikel ve % 1,0-%
1,5 krom kapsayan elikler, hava ile sertletirme
ilemi iin uygundurlar.
air heater: Hava stcs; hava hiyteri; Buh. Kaza.
ocak ya da klhanlara verilen havann, baca gazlar
tarafndan stlmasn salayan borulu bir stc; ha
vann gazlardan kazand her 16-18C scaklk iin
kazan genel verimi % 1 orannda oalr.
air heater, plate type: Dzlem hava stcs; rejeneratif hava stcs.
air heater, regenerative: Gem, Mak. rejeneratif erhiyter; dzlem hava stcs.
air-heater, tubular: Gem. Mak. borulu hava stcs:
a) dikey borulu olanlarda baca gazlar borularn in
den, stlacak hava ise borularn dndan geer, b)
yatk borulularda ise hava borularn iinden ve kz
gn gazlar borularn dndan geirilir.
air heating: Mak. scak hava ile stma veya teshin.

air heating system


(sistemi).
air heating system: Scak hava le stma sistemi,
air-hole: Hava akmna msaade eden bir delik; hava
delii. 2) bir suyun yznde donmam ksm veya
buzun ak ksm. 3) bir hava cebi.
air horsepower: Herhangi bir akkan iin bir fann
verdii g; hava beygirgc; ahp ksaltmas ile be
lirtilir.
air hose: Elbise ve balk ile dalglara bir tekneden
hava vermeye yaryan ince, lstik hortum; hava hor
tumu;
air, injection: Pskrtme havas; Bkz. injection air.
air injection engines: Hava le pskrtmeli (dizel)
makineleri; yaktnn silindirlere yksek basnl hava
ile pskrtld makineler.
air injection system: Hava ile pskrtme sistemi; bir
pompa, kademeli bir kompresr, mekanik br en
jektr ve boru devresinden oluan sistem; gnmz
de kullanlmayan bir pskrtme sistemi.
air injection valve: Basnl hava ile pskrtme sala
yan mekanik bir enjektr; Esk. hava ile pskrtmeli
makinelerde kullanlr.
air inlet: hava girii (Dz. motorlarnda).
air inlet line: Mot. endikatr diyagramlarnda atmos
fer hattnn altnda kalan giri izgisi; hava giri izgi
si veya hatt.
air inlet manifold: Bkz. air intake manifold.
air inlet valve: Bkz. air intake valve.
air intake manifold: Hava giri manifoldu; motorlarda
hava filitresi ile makine arasnda bulunan ve hava
susturucusunu kapsayan, benzin motorlarnda karbratre kadar olan maden ksm.
air intake ports: Mot. hava giri portlar veya pencere
leri; sprme havasnn silindire verildii pencereler;
iki zamanl motorlarda kullanlrlar.
air intake silencer: Mot. giri havas susturucusu; ha
va susturucusu; motorlarda silindirlere emilen hava
nn oluturduu akm nedeniyle meydana gelen g
rltnn giderilmesini salayan ve giri manifolduna
bal susturucu.
air intake stroke: Diz. Mot. hava giri stroku ya da
kursu; st l noktadan 52 0 derece nce balar ait
l noktadan 20-50 derece sonra sona erer.
air intake system: Mot. hava giri sistemi; hava filtre
si, hava manifoldu ve giri supaplarndan sonra oluan ksm; ar doldurmali makinelerde hava filtresi,
blover, hava soutucusu, hava resiveri, supap veya
portlardan oluur.
air intake valve: Diz. Mot. silindirlere havann emilme
si veya doldurulmasn salayan ve supap hareket
mekanizmas yardmyla mekanik olarak alan ve
yay yardmyla kapatlan bir supap; giri ya da em
me supab.
air jacket: Bir makinenin baz paralarn evreleyen
ve zellikle s aktarlmasn (transferini) denetlemek
iin kullanlan, hava kapsayan bir blme; hava ceke
ti.
airlane: Hava yolu ile gezi rotas; hava yolu.
airless: 1) havasz; temiz havasz. 2) rzgrsz; dur
gun ve nemli hava. 2) havasz (pskrtme).
airless injection: Diz. Mot. havasz pskrtme; dize!
motorlarnda basnl hava ile yaplann dnda ka
lan pskrtme tr; Bkz. injection.
airless-injection engines: Havasz pskrtmeli dizel

13

airplane cloth
motorlar; yakt silindirlere basnl hava dnda bir
yntemle pskrtlen dizel makineleri; modern dizel
motorlar.
air line: 1) dnya yznde iki nokta arasndaki en k
sa mesafe. 2) havayolu tamaclk sistemi. 3) hava
yolu tamacl salayan ticar bir organizasyon. 4)
hava yolu ile gezi rotas.
air-line: 1) havayolu tamaclna ait. 2) dorudan
veya direkt.
air liner: Yolcu tayan byk uak; byk yolcu ua
.
air lock: 1) i ve d basnlar birbirinden farkl ve i
basnc ayarlanabilen hava szdrmaz bir blme (uaklarda, derin sulara dalan denizalt ve aratrma
teknelerinde olduu gibi). 2) hava kabarcklar nede
niyle su borularnda oluan hava cebi veya engeli.
air manifold: Hava manifoldu; Bkz. air intake mani
fold.
air manometer: Hava manometresi; st ucu kapal,
alt ucu ak, iinde hava olan uzun ve dey bir bo
ru; basn lmnde kullanlr.
air mass: Meteo. bir yatay kesitte scaklk ve nemi he
men hemen sabit koullara sahip byk bir hava kt
lesi.
air mass analysis: Hava ktlesi analizi; hava ktleleri
ve komu hava ktleleri arasndaki snrlarn (cephe
lerin) yerinin sinoptik ynnden tayin edilmesi ile
mi veya analizi.
air meter: 1) Mak. hava devreleri, valflar, hortum,
musluk vb. inin kaak miktarlarn lmek iin kullan
lan bir cihaz. 2) Meteo. hava akm hzn len bir ci
haz.
air monitor: Nk. Ener. hava monitr; hava iindeki
radyoaktivitenin varln saptama, lme, haber ver
me ve denetlemek iin kullanlan bir cihaz,.
air motor: Bkz. air-driven motor.
air nozzle: Hava memesi veya hava nozulu; hava de
polarna donatlan ve atmosfere hava veren bir konvercent nozul; kompresrn debisini lmek iin kul
lanlr.
airometer: 1) havann hareketinin hzn lmek iin
kullanlan bir cihaz. 2) gazometre Bkz. gasometer;
air meter olarak da kullanlr.
air-operated: Hava, zellikle basnl hava ile altr
lan (ilk hareket sistemi, servomotor, kurum fleme
donanm, besi suyu devresi reglatr vb.i); hava
ile altrlan (iletilen).
air overlap: Bkz. starting air overlap.
air passage: 1) havann geebilecei bir boluk veya
pasaj. 2) hava kaa veya sznts. 3) hava yolu ile
gezi. 4) byle bir gezi iin yatak, konfor vb. i gibi
salananlar.
airplane: Hava. kanatlarn etkileyen aerodinamik kuv
vet nedeniyle yukarya doru kaldrlan ve bir perva
ne ya da jet motoru ile ileriye doru hareket ettirilen
bir hava arac; uak veya tayyare; pervaneli, trbo
pervaneli, jet motorlu uak; aeroplane eklinde de
kullanlr.
airplane cloth: 1) balangta ketenden, daha sonra
pamuktan dokunan ve uaklarn kanatlarnda kullan
lan dayankl bir kuma. 2) giysiler iin kullanlan
benzer pamuklu kuma.

air plan t
air plant: Bot. dier bitkilerin gvde veya dallarnda
byyen, fakat asalak olmayan ve besinini hava ve
yamurdan salayan bitki.
air pocket: Uuu srasnda bir uan ani olarak ksa
dmelerine neden olan atmosferik durum; hava
boluu.
air pollution: evr. Hava kirlilii; endstriyel kurulu
larn youn olduu yrelerde bacalardan kan du
man nedeniyle havann kirlenmesi.
air port: 1) uaklarn inip kalkabildikleri alan; ou za
man onarm, yakt alma vb. i olanaklar, yolcular iin
trl dinlenme salonlar olar ve hangar gibi binalar
la donatlm alan; hava alan; hava liman. 2) Den,
daire veya kare eklinde gemi penceresi; lumbuz.
air preheater: Bkz, air heater.
air pressure: Hava basnc; atmosferik veya sktrl
m havann kgf/cm2, kp/cm2, paskal (N/m2), bar,
1ts/in2, psi vb. i trlerden basnc.
air, primary: 1) Buh. Kaza. pudra kvamndaki kmr
ile alan kazanlarda, cebri olarak kmr deirme
ninden geirilen ve bu kmr yakclara tayan s
cak hava; primer veya birincil hava. 2) gaz trbinleri
nin yanclarna (kombastrlere) verilen ve yanmay
salayan hava; birincil veya primer hava.
airproof: Hava geirmez; hava geirmez yapmak.
air propeller: Hava pervanesi; dnmeyi itmeye d
ntren ve gle altrlan pervane.
airpump: 1) havay karan ya da boaltan veya sk
tran ya da onu kuvvetle baz yerlere veren bir maki
ne. 2) buhar makinelerinin ak besi suyu devrelerin
de kullanla pistonlu pompa; kondenserin buu, gaz
youum sular ve zellikle havasn emerek vakum
olumasn salar; hava pompas; Gem, Mak. erpamp.
air pump, bucket type: Baketli pompa; Gem. Mak,
pistonlu buhar makinesi ile altrlan bir pistonlu
pompa; piston zerinde ve yukar doru alan, yay
yk ile alan ve baket ad verilen geri dndrmez
valflar olan bir pompa; kondenserin hava, buu,
gaz ve youum sularn emer ve vakum oluumunu
salar.
air pump, Edward's: Edvard'n hava pompas; kon
denserin hava, buu, gaz ve youurn sularn eme
rek vakum olumasn salayan pompa; alma ilke
si baketli pompa gibi olmakla birlikte, geri dndr
mez valflarnn says ona gre ok azdr ve silindiri
zerinde portlar bulunmaktadr.
air receiver: Diz. Mot, hava resiveri; hava deposu; iki
zamanl yksek gl, ar devirli dizel motorlarnda
hava portlar evresinde sprme veya sperarj ha
vasnn topland byk hacimli ksm; skaven bl
gesi; sprme havas blgesi.
air register: Buh. Kaza. atomizr veya brner kapak
lari zerinde bulunan ve ocaa pskrtlen yaktn
yanmasn salayan hava klapelerinin bulunduklar
ksm; Gem. Mak. hava recisteri.
air removal equipment: Hava karma veya giderme
tehizat ya da ekipmeni; kapal bir kabn iindeki ve
ya kondenserdeki ya da havaszlandrma stcsndaki havann karlmasn salayan tehizat.
air resistance: Havann direnci veya mukavemeti; ha
va direnci.
air route: Hava yolu.
airscape: Dnyann havadan grnm.

air storag e tan k


air scavenging: Gem. Mak. kondenserlere giren ve
onun i basncn ykselten ve vakumun bozulmas
na neden olan havann karilmas; Bkz. air pump
veya air ejector.
air sealing system: Hava ile szdrmaz bir duruma ge
tirme sistemi.
air sealing valve: Hava ile szdrmaz hale getirme val
f.
air, secondary: kincil hava; sekonder hava. 2) Buh,
Kaza, pulverize kmrle fayrapl kazanlarda yakma
havas; bir n stcdan geirilerek stlm hava. 2)
Gaz. Turb.yanma odas veya kombaatrn i yzeyi
ve alev hcresinin i yzeyleri arasndan, soutma
amacyla geirilen ve sonradan yanma rnlerine ka
tlarak onlarn scakln gerekli deere kadar d
ren hava.
air separator: Hava separatr veya ayrcs.
air shaft: Bir maden oca, tnel veya dehlize hava
nn girebilecei bir pasaj veya baca; hava bacas;
havalandrma bacas.
airship: 1) havadan hafif olan kendinden pervaneli ve
ynlendirilen herhangi bir hava gemisi; zeplin. 2)
uak; tayyare.
air-slaked lime: Toz kire; uzun sre hava etkisinde
braklm, snmemi Kire.
air space: Elekt. bir endktans bobininde, dielektrik
(yaltm) kayplarn azaltmak iin, komu iki sarg
arasnda braklan boluk.
air speed indicator: Meteo. hava hznn llmesi
iin kullanlan bir cihaz; hava hz gstergesi veya l
eri.
air-sprayed: Basnl hava ile pskrtlen,
air-spring: Havann esneklii ile altrlan bir yay ve
ya ok giderici.
air standard cycle: Standart hava evrimi; Bkz. air
cycle.
air standard efficiency: Hava evriminin verimi; Bkz.
air cycle.
air start cam: Bkz, starting cam,
air starting: Hava ile ilk hareket; zellikle yksek g
l dizel motorlarnda kullanlan ilk hareket yntemi;
yksek basnl (25 - 35 bar) hava ile salanr.
air starting system: ilk hareket sistemi; kompresr
ler, hava tpleri, ilk hareket valflar, distribtr, boru
devresi, valflar ve l cihazlarndan oluan ve ba
snl hava ile dizel motorlarnn ilk hareketlerini sa
layan sistem.
air starting motor: Hava ile ilk hareket motoru; baz
kk gl dizel motorlarna uygulanan ve basnl
hava ile alan bir tr mar veya ilk hareket motoru.
air starting valve: Diz. Mot. ilk hareket havas valf;
starting valf; gemi dizel motorlarnn silindir kapa
zerinde bulunan ve silindirlere basnl hava vere
rek ilk hareketi salayan valf.
air storage capacity: Hava depolama kapasitesi;
zellikle motorlu gemilerde kullanlan ve basnl ilk
hareket havas depolanan tplerin kapasitesi; gemi
dizel makineleri iin bu tplerin kapasiteleri, en az
12 tamyol ileri veya geri manevras yapacak yeterlik
tedir; ou zaman bu kapasite toplam strok hacmi
nin 5,5-7,0 misli olarak dzenlenir; kk gl, orta
ve yksek devirli makinelerde ise kapasite, toplam
strok hacminin 15-25 misli kadardr.
air-storage tank: Diz. Mot. zellikle basnl hava de-

air strea m
polama tank; hava tp; tandro.
air stream: Hava akm.
airstrip: Hava. geici olarak kullanlan hava alan; me
tal, akl vb. i maddelerden yaplm bir ya da birka
uu pisti olan kk bir hava alan.
air swirl: Hava girdab; hava trblans; zellikle baz
drt zamanl makinelerde pskrtlen yakt ile hava
nn daha iyi kartrlmasn salamak iin oluturu
lan hava girdab veya trblans.
air systems: Dizel motorlu gemilerde kullanlan ve
pskrtme havas, ilk hareket havas, gibi yksek ba
snl, sperarj ve sprme havas gibi dk ba
snl sistemler; hava sistemleri.
airt: 1) bir pusulann nemli noktalarndan herhangi
biri. 2) yn veya istikamet. 3) ynlendirmek veya klavuzluk etmek.
air tables: Scaklk derecesine gre havann entalpi,
i enerji, zgl hacim vb. i zelliklerini saysal ola
rak veren tablolar; hava izelgeleri.
air tank: Bkz. air bottle.
air tappet: Mot. mekanik olarak altrlan ilk hareket
valfnn almasn salayan itecek; tapet; teypit.
2
air test: Gemi tanklarna basnl hava (0,014 N/mm
2
veya 0,14 kgf/cm gsterge (manometre) uygula
nan ve sabunlu su kullanlan bir szdrmazlk deneyi;
leak testing eklinde de kullanlr.
air thermometer: Meteo. hava hacmi ve basncn s
caklkla deiimi ile, scaklklar lmek iin kullan
lan bir cihaz; hava termometresi veya scaklk leri,
airtight: 1) hava veya bir gazn girmesi ya da kama
s bakmndan ok sk; hava geirmez; hava szdr
maz. 2) hcum iin ak vermeyen.
air tools: Basnl hava ile alan aletler veya ara
lar.
air turbine: Hava. uaklarn kanatlar tarafndan ta
nan bir venturi memesi ile ksmen egzoz salayan
bir yardmc; hava trbini, bu trbinlerin devir sayla
r yaklak 10 bin devir/dakika dolayndadr.
air valves: 1) hava valflar; pistonlu hava kompresrle
rinde giri ve k supap ya da valflar. 2) Buh. Ka
za. Bkz. air cock.
air vent: Hava firar borusu: Gem. Mak. gemi tanklar,
buhar ve besleme suyu devrelerinin hotvelleri, erecekter kondenserleri, vent kondenserleri vb. lerinde
bulunan ve havann dar atlmasn salayan boru.
air vessel: Gem. Mak. ervesl; hava teknesi (hcresi);
tek etkili pompalarn k devreleri zerinde bulu
nan elik salardan yaplm bir kap; sv akmnn
srekli olmasn salar.
air voids: Hava boluklar.
air washer: Bkz. evaporative cooler.
airway: 1) Bkz. air shaft 2) havayolu.
airways, the: Rady. hava; hava tahmini.
air well: 1) hava bacas; Bkz. air shaft. 2) karbratrlerde, benzin motoru almyorken amandra kabndakine e dzeyde benzin ile dolan, makine alt
zaman boalan, atmosfere ak silindirsel bir kap;
hava kuyusu.
airworthy: Umaya elverili (uaklar in sylenir).
airy: 1) havada. 2) havaya ait. 3) havaya ak. 4) ha
va gibi cisimsiz; hayal. 5) hava gibi hafif.
A
..S.I.: American iron and Steel Institution:
Ameri kan (ABD) demir ve elik enstits.
al: Bkz. aluminum.

15

alco a 214
a!y: Bkz. alloy.
alabamine: 1931 ylnda nonazit kumlarnda bulunan
85 nolu kimyasal element; Sirng. Ab.
alabaster: 1) Kimy. Kalsiyum slfatn (CaS0 4 .2H 2 0)
doal masif mermere benzeyen ekli; ok kk ta
necikli, beyazms, yan saydam bir tr al ta; ala
baster. 2) alabastere ait, ona benzeyen, seri beyaz
vb.
alabastrine: Kimy. alabastere benzeyen veya alabas
tere ait.
alarm: I) tehlikeyi duyurma; alarm. 2) tehlikeyi belirt
mek iin dzenlenen bir mekanizma. 3) bir alarm sa
atinin bazer veya zili. 4) yaklaan tehlikeyi duyur
mak. 5) ani olarak korkutmak veya heyecanlandr
mak; alanlar, iletmecileri sesle uyarmak iin kul
lanlan elektriksel bir cihaz; Bkz. buzzer.
alarm beli: Alarm
zili.
alarm clock: Alarm saati; bir zil veya bazer ile donatl
m bir saat; mekanizmasnn nceden kurulmas ile
istenilen bir durumda ses vererek uyaran cihaz veya
saat.
alarm devices: Mak. alarm cihazlari; grsel veya du
yulabilir uyanlar veren, fakat makineyi veya istasyo
nu kapamayan cihazlar.
alarum: Bkz. alarm.
albata: Kimy. bakr, inko ve nikelin gme benzer
bir alam.
albertite: Asfalta benzeyen bitml bir mineral.
albescent: Beyaza dnme; beyazlama.
albite: Kimy. feldispat familyasndan beyazms ve
sodyumlu, cam gibi parlak bir mineral, NaA!S308.
albumen: kimy. 1) yumurtann beyaz. 2) bitki ve hay
vanlarn hcrelerinde gelimeyi salayan proteinli
bir madde.
albumin: Kimy. st, yumurta, adale (kas), kan ve tr
l sebzelerin dokularnda bulunan kompleks (karma
k) proteinler snfndan herhangi biri; albmin; su
da znr, s ile phtlar ve karbon, hidrojen, nit
rojen, oksijen ve kkrt kapsar.
albuminate: Kimy. Albrninin bir asit veya bazla yapt
bileik; albminat.
albuminoid: 1) albmine benzeyen. 2) protein 3) ke
ratin ve halojen kapsayan bir grup basit proteinler.
aibuminose: Bkz. albuminous.
albuminious: Albmine ait veya albmine benzeyen
ya da albmin kapsayan.
albumose: Albminlerin belirli enzimler tarafndan etkilenmesiyle treyen kimyasal bileikler snfndan
herhangi biri.
alchem: Bkz. alchemy.
alchemic: Alimiye benzeyen veya ona ait.
alchemist: Aimide uygulayc; simyager.
alchemy: 1) Ortaa kimyasnda irl metalleri (ba
kr, kurun vb.) altna evirmeyi ve genlik iksirini
bulmay balca ama edinen kimyac veya kimya
ger; simyager. 2) bir eyi mucize eklinde dier bir
eye evirme yntemi ya da gc.
alcoa 43: Arl az veya hafif dkmler yapmnda
kullanlan bir alminyum alam; % 95 alminyum
ve % 5 silisyumdan oluur (Ticar bir isim).
alcoa 195: Isl ilem grm, hafif dkm yapmnda
kullanlan bir alminyum alam; % 96 alminyum
ve % 4 bakrdan oluur (Ticar bir isim).
alcoa 214: Hafif dkmler yapmnda kullanlan bir

al co a 3 S
bon s
alminyum alam; % 96,2 alminyum ve % 3,8
magnezyumdan oluur (Ticar bir isim).
alcoa 3S: Hafif dvme malzeme yapmnda kullanlan
bir alminyum alam; % 96,2 alminyum ve % 1,2
mangandan oluur (Ticar bir isim),
alcoa 52S: Hafif dvme malzeme yapmnda kullan
lan bir alminyum alam; % 97,25 alminyum, %
2,5 magnezyum ve % 0,25 kromdan oluur (Ticar
bir isim).
alcoa 53S: Isl ilem grm, hafif, dvme malzeme
yapmnda kullanlan bir alminyum alam; % 97,15
alminyum, % 1,3 magnezyum, % 0,7 silisyum ve %
0,25 bakrdan oluan bir ticar isim.
alcoa 61S: Hafif, dvme malzeme yapmnda kullan
lan bir alminyum alam; % 95,65 alminyum, %
2,5 bakr, % 0,60 silisyum, % 1,00 magnezyum ve %
0,25 bakrdan oluur (Ticari bir isim).
alcogel: Kimy. datc maddesi etanol Bkz. ethanol
olan bir koloit.
alcohol: 1) renksiz uucu, keskin kokulu bir sv,
C 2 H5 OH; etil alkol; etanol; yakt olarak, endstride
ve tpta kullanlr ve trl ikilere katlr. 2) iersinde
alkol bulunan, sarho edici herhangi bir iki. 3) yap
bakmndan etil alkole benzeyen ok zehirli metil al
kol (CH3OH) ve emli alkol (C 5 H 11 OH) gibi organik
bileikler. 4) tm alkoller hidrokzil grubu ierir ve or
ganik asitlerle tepkimede esterleri olutururlar; % 52
karbon, % 13 hidrojen, % 35 oksijen kapsarlar.
alcohol denatured: Renkli ispirto; odun ruhu; metil
alkol.
alcohol, grain: Ethanol veya etil alkol, C2 H2 OH;
zc veya iki olarak kullanlr.
alcoholize: 1) alkolle doyurmak veya muamele et
mek. 2) alkole evirmek.
alcoholometer: Bir su ve alkol karmndaki alkol
yzdesini lmek iin kullanlan zel bir hidrometre
veya younluk ler; alkometre.
alcoholometry: Kimy. alkoll iki veya dier zeltile
rin etil alkol ieriini saptama.
alcohole rubbing: Kimy. tuvalet ispirtosu.
alcohol, wood: Kimy. metil alkol, metanol; odun ru
hu, CH 3 OH; solvent veya zc veya antifriz mad
desi olarak kullanlan bir alkol.
aldehyde: 1) Kimy. alkoln oksitlenmesi ile elde edi
len kuvvetli, ho olmayan kokulu, renksiz, uucu s
v, CH3CHO. 2) bu tr organik bileikler snfnn her
hangi biri.
aldis (signal) lamp: Aldls sinyal (iaret) lmbas.
aldol: Kimy. asetaldehitin youmas ile elde edilen
kaln, yams bir sv; aldol, CH3CH (OH)CH2CHO;
aldol condensation: Kimy. bir aldol oluturmak iin
iki molekl aldehit veya ketonun birlemesi.
aldose: Kimy. - CHO grubu ieren molekle sahip bir
monosakarit; aldoz glkoz bir aldoz rneidir.
alembic: 1) gemite damtma iin kullanlan cam ve
ya metalden yaplm bir ara (cihaz); imbik. 2) da
mtan, deitiren veya temizleyen (artan) herhangi
bir ey.
alert: 1) alarm; uyar sinyali veya iareti. 2) zellikle
beklenen bir hava akmndan nce uyank olma peri
yodu; 3) uyarmak; hazr olmak iin uyarmak.
alert tube boiler: Esk. bir tr kaln su borulu heder t
r kazan.
Alexanderson alternator: Elekt. bir rotorun hzl dn

16

ali ph a t i c h y d rocar

nn stator sarglarnda endksiyon akmn olutur


duu, yksek frekansl bir endktr veya endkleyici; Aleksanderson alternatr.
alexandrite: Gn nda zmrt yeili ve yapay k
ta koyu krmz olan sar yeil renkli bir tr mineral;
aleksardrit; berilyum alminat; mcevher olarak kul
lanlr.
Alexia oil A: Aleksiya ya A; Diz. Mot, % 70'i yksek
dereceli mineral ya ve geri kalan saf su olan bir si
lindir ya.
algebra: Mate. pozitif ve negatif saylar, harfler ve di
er simgeler kullanan ve forml, eitlik vb.leri ile ilgi
lenen matematik dal; cebir 2) matematiin bu daln
da ders kitab veya bilimsel inceleme ya da tez.
algebraic: 1) cebire ait veya cebirde kullanlan. 2) ce
bire benzeyen veya cebirin zelliinde; cebirsel.
algebraical: Bkz, algebraic.
algebraically: 1) cebir yardmyla. 2) cebirsel olarak.
algebraic equations: Cebirsel eitlikler; ikinci, n
c dereceden vb. i eitlikler.
algebraic formulas: Cebirsel formller.
algebraic signs: Bkz. arithmetical signs.
algebraic solution: Cebirsel zm.
algebraic sum: Cebirsel toplam,
algebraist: Cebir konusunda uzman; cebirci.
algicide: Yosun ldrmek iin kullanlan kimyasal bir
madde; algisit.
alginic asid: Kimy. karbonhidratlara ilikin, kompleks
organik bileikler; alginik asit; gda endstrisinde ka
lnlatrma maddesi olarak kullanlr.
algoid: Yosuna benzeyen.
algology: Yosunlarla ilgilenen botanik dali.
algometer: Basn nedeniyle oluan arlarn iddeti
ni lmek iin kullanlan bir cihaz; algometre
algorism: 1) Arapa saylar sistemi; hesaplamada on
dalk sistem. 2) herhangi tr saylarla hesaplama,
algorithm: Bilgisay. algoritma.
alicyclic compound: Kimy. alisiklik bileik; alifatik ve
evrimsel bileikler; yaygn rnekleri; Siklopropan
ve siklohegzan.
alidad: Bkz. alidade.
alidade: 1) verniye, gsterge vb. inden oluan optik
aratrma cihaznn bir paras. 2) toporafik haritala
rn yaplmasnda kullanlan bir aratrma cihaz; yk
seklik ve mesafeleri lmek iin kullanlr.
alight: 1) yanan; yanmakta olan; aydnlanm. 2) l
dayan.
alight: Uutan sonra yere inmek.
align: Gem. Mak. layna almak; hizaya sokmak; sraya
koymak; hizalamak.
aligner: Mak, ayar aleti; ayar gnyesi.
align indicator: Mak. ayar miri; ayar gstergesi;
ayar endikatr.
alignment: Mak. ayar; dengeleme; denge salama;
Gem. Mak. layna alma; ayn hizada olma.
aline: Bkz, to align.
alinement: Bkz. alignment.
aliphatic compounds: Kimy. alifatik bileikler; aromatik bileiklerin aksine, ak zincir yaplar ile belirtilen
organik bileiklere verilen isim.
aliphatic hydrocarbons: Kimy. alifatik karbonlu hidro
jenler; doyma derecesine bal olarak bu grup: a)
parafin veya alkan, (C n H2 n + 2 ) , b) olefin (C n H 2 n )
ve c) asetilenlerden (C nH2 2n-2) oluur.

aii ph a t ic s
aliphatics: Kimy. alifatikler; ak zincir yapl karbonlu
hidrojen grubu; bu grubun en nemli yeleri parafin
ve olefin serileridir. 2) yaa ait veya yadan elde edi
len; yaa benzer (belirli karbonlu hidrojenler iin
sylenir).
aliquant: Mate, bir sayy tam blemeyen ve bir artk
brakan sayy belirtir; rnein 8 says 25'i tam ble
mez, artk 1 kalr.
aliquot: Meta. bir says tam blen veya artk brakma
yan sayy belirtir; rnein 8 says 24' tam bler ve
artk brakmaz.
alizarin: Kimy. antrasenin oksitlenmesinden retilen
krmzms sar renkli kristalli bir bileik; alizarin,
C 4 H 8 O 4 ; boya yapmnda kullanlr; dihidrokziantrakinon.
alizarine: Bkz. alizarin.
alkalescence: Kimy. alkalin (baz) olma veya baza d
nme ilemi,
alkalescent: 1) baz olma. 2) bir dereceye kadar baz.
alkali: 1) soda, potas vb. i gibi suda znen ve asit
leri ntrletiren herhangi bir baz veya hidroksit; alka
liler (bazlar) krmz turnusol maviye evirir ve tatla
r ekidir. 2) baz llerde olduu gibi, toprakta bulu
nan ve suda znen herhangi bir mineral tuzu ve
ya tuz karmlar; asitleri ntrletirme yeteneindedirler. 3) pH deeri 7'den byk olan zeltiler. 4)
alkalin; baz.
alkalify: Baz yapmak veya baz olmak.
alkali meta!: Kimy. tek deerli sodyum, potasyum ve
ya lityum gibi, hidroksitleri kuvvetli alkalin olan her
hangi bir metal; alkali veya kalevi metal.
alkalimeter: Kimy. bir madde veya zletideki alkali
miktarn lmek iin kullanlan bir cihaz; alkalimet
re.
alkaline: 1) Kimy. alkali zelliklere sahip olan. 2) bir
alkaliye ait veya alkaliye benzeyen. 3) alkali kapsa
yan; alkalin; baz.
alkaline chromates: Alkalin kromat; dizel motorlarn
da pH deerinin belirli snrlar iinde tutulmas ama
cyla soutma suyunun slah edilmesi ve metal y
zeylerin korunmas iin sudaki zeltisi kullanlan bir
kimyasal bileik, K2Cr2O7 .
alkaline-earth metals: Kimy. toprak alkali metaller;
kalsiyum, stronsyum, baryum ve bazan berilyum,
magnezyum kapsayan bir grup kimyasal element.
alkaline earths: Kimy. toprak alkali metallerin oksitle
ri.
alkaline hardness: Bkz. temporary hardness.
alkaline hardness, non: Bkz. permanent hardness.
alkaline oil: Yapsnda lt/mg trnden potasyum hid
roksit (KOH) bulunan, silindir yalarndan herhangi
biri; alkalin ya; kalevi ya; baz kkenli ya; bazik
ya.
alkaline treatment: Buh. Kaza. alkalin lemi veya mu
amelesi; hidrolik deneyi, tula iilii, onarm ve
montaj ileri tamamlandktan sonra, buharla denen
meden ve ocak duvarlar kurutulmadan nce kaza
na uygulanan ilem.
alkaline water: Kimy. alkalin su; kalsiyum, sodyum ve
magnezyum bileikleri ieren ve insanlarn kullanm
iin elverili olmayan su.
alkalinity: Kimy. alkalin olma zelliinde olan; alkalinlik veya kalevilik; suyun bir parasn oluturduu bir
zelti hidrojen iyonu ve hidroksil iyonlarn kapsar;

al kyla t io n

17

eer fazla hidrojen iyonu varsa zelti asit ve fazla


hidroksil yonu olduunda baz kkenlidir; sularn ha
fife alkalin tutulmas korrozyonu azaltr; asit veya
baz dzeyi pH deeri Bkz. pH value ile belirtilir.
alkalinity test: Alkalinlik deneyi veya tecrbesi; Buh.
Kaza. temiz bir porselen kaba belirli miktarda (50

cm
) su alnarak evre scaklna kadar
soutulur, iine be veya alt damla fenolftaleyn
damlatlr; eer su asit eilimli ise rengi deimez,
eer alkalin eilimli ise rengi krmzya dner. Bu
drumda, iinde slfrik asit veya nitrik asit bulunan
lekli bir bretten, suyun rengi normale
dnnceye dek asil pom palanr ve asit miktar
milimetre trnden okunur. Bulunan say, kazan imal
eden firmann salad bir sabite ile arplarak
grain/galon trnden toplam alkalinlik bulunur. Bu
deeri ppm'ye evirmek iin 17,1 ile arplr. Eer
bulunan deeri yzde cinsine
evirmek iin
grain/galon alkalinlte 30'a blnr; r nein 12
grain/galon alkalinlik (12/30) 0,4'e eittir. Eer
deerler ok yksek olursa kostik gevreklik ve
oyuklar oluur.
alkalinity value: Diz. Mot. kkrtl yaktlarla altr
lan dizel motorlarnda, makine souk iken oluacak
slfrk asili ntrletirecek veya azaltacak katklar
eklenen yalama yann asit ntrletirme yetenei;
1 gram yalama yanda miligram trnden potas
yum hidroksitin (KOH) varl; alkalin says veya de
eri; TBN ksaltmas ile belirtilir; Bkz total base
number.
alkalize: Alkalin hale getirmek,
alkaloid: 1) Kimy. alkalin zelliklere sahip olar ve nit
rojen kapsayan bir organik madde; alkaloit; bu tr
maddeler bitki ve hayvanlardan elde edilir ve kafein,
morfin, kokain, kinin ve striknin gibi belirli ilalarn
yapmlarnda kullanlr; baz alkaloitler ok zehirlidir.
alkane: Kimy. dz zincirli veya dall zincirli, sadece
tek ba kapsayan ve genel forml C n H 2 n + 2 olan
bir karbonlu hidrojen; lk drt yesi metan, elan, propan ve btandr; heptan (C7H16), heptakontan da
(C70H142)
bu gruptandr.
alkanet: 1) Bot. kkleri krmz boya yapmakta kullan
lan ve ayn familyadan olan bitkilerden herhangi bi
ri; srdili (bitkisi); hava civa otu. 2) bu bitkilerden
elde edilen boya. 3) kkleri krmz boya veren trl
dier bitkilerden herhangi biri.
alkanin: Alkanet Bkz. alkanet kknden yaplm ve
krmz boya maddesi yapmnda kullanlan ince toz.
alkane: Kimy. dz zincirli veya dall zincirli, bir ift
bal bir karbonlu hidrojen; genel formi C n H 2n
;
eten, propen vb. i gibi.
alkyd: Kimy. pitalik asit veya daha sk pitalik asit anidriti ve gliserol'den yaplan trl yapay reineleri belir
tir; bu tr reinelere ait veya onlar kapsayan; boya
clk vb. inde kullanlrlar.
alkyd resins: Kimy. polihidrik alkoller ve polibazik
asitlerin tepkime rn; vernik ve cilalarda kullanlr.
alkyl: Kimy. bir karbonlu hidrojen molekl ve hidro
jen iin bir elemeni veya bir grup elementle yer de
itirerek oluan; alkil.
alkylation: Ham petroln damtlmas srasnda farkl
familyalardan oluan hafif gazlan bir katalizr yard
myla birletirme; genel olarak dall zincirli parafin
vermek iin, bu ilemde bir olefin bir parafinle birle
tirilir.

Teknik Szluk - F. 2

alky! cyanide
alkyl cyanide: Kimy. alkil siyanr; nitril (C 2 H 5 - C =
N), propanonitril, etil siyanr ismi ile belirtilen bir
kimyasal bileik.
Alkyl halide: Kimy. bir alkana (Bkz. alkane) bir halo
jen atomu eklenerek oluturulan bir bileik; alkil hali
de.
alkyl naphthalene: Alkil nafteler; dizel motorlarnn
yaktlarna eklenen ve onlarn akma noktalarn d
ren bir katk maddesi.
alkyl radicals: Kimy. alkil kkleri; zellikle parafin seri
si karbonlu hidrojenlerden treyen ve genel forml
CnH2n+1
olan tek deerli karbonlu hidrojen kkleri.
alkyne: Kimy. ba kapsayan ak zincir yapl ve
gene! forml C n H 2 n - 2 olan doymam bir karbonlu
hidrojen; alkine olarak da yazlr.
alien screw: Mak. bir tr gmme vida; kafas altgen
eklinde oyuk vida; allen vidas; ailen anahtar Bkz.
Allen wrench ile gevetilip sktrlabilen bir vida.
alien wrench: Mak. gmme anahtar; setuskur anahta
r; alt ke "t." eklinde anahtar.
allocate: Ayrmak.
allomerism: Kimy. kristal eklinde deime olmaks
zn, kimyasal yapdaki deiim; allomerizrn.
allomerous: Kimy. aliomerizme ait veya allomerizrn
gsteren.
allomorph: 1) Mine. a) Birden fazla kristal eklinde
olan fakat daima ayn kristal yapya sahip olan bir
maddenin herhangi bir tr; alomorf; b) bileenleri
ksmen veya tamamen deien bir tr psdomorf.
allomorphic: Alomorfizm gsteren veya alomorfizme
ait; alomorfik.
allomorphism: Alomorfizm; ayn kimyasal yap, fakat
farkl kristal ekillerinde maddelerin zellii; alomor
fizm.
allophane: Doal, yar saydam, deiik renklerde al
minyum silikat; alofan, Al 2SiO5.5H 2 O.
allotrope: Kimy. alotropik bir ekil; deiik durum ve
ya hal.
aiiotropic: Alotropiye ait veya alotropik olan.
allotropism: Bkz., aliotropy.
allotropy: Belirli baz kimyasal elementlerin iki veya
daha fazla farkl ekil srdrme zellii; rnein kar
bonun mangal (odun) kmr, elmas, is vb. i ekli
leri; alotropi.
allowable: Msaade edilebilir; izin verilebilir; kabul
edilebilir.
allowable bearing capacity: Msaade edilen tama
kapasitesi veya gc; gvenli veya emniyetli tama
gc.
allowable clearance: Msaade edilen boluk ya da
klerens; bir yatak, silindir gmlei, kroshed (apraz
muylu) speri veya kaycsnn boluunun mini
mum ile maksimum deerleri aras.
allowable compression ratio: Mak. msaade edilen
kompresyon oran; benzin motorlarnda n yanma
ya neden olduu iin daha fazla ykseltilmeyen s
ktrma oran.
allowable compressive stress: Mak. msaade edi
len bas gerilmesi.
allowable load: Mak. msaade edilen yk; kabul edi
lebilir yk.
allowable pressure: Msaade edilebilir basn; kabul
edilebilir basn.
allowable stress: Msaade edilen gerilme; emniyet
veya gvenlik gerilmesi.

almanac
allowable wear: Msaade edilen anma miktar; ma
kinelerin yataklar, silindir gmlekleri, dilileri vb. i
yerlerde daha fazlasna msaade edilemeyen an
ma miktar; bu deere eriildiinde yeni yedek par
alar kullanlmas gerekir.
allowable working pressure: Msaade edilen ilet
me basnc.
allowed band: Bir katdaki elektronlarn mmkn
olan enerji alan.
alloy: 1) bir metalin bir veya birden fazla metalle olu
turduu bir karm; alam. 2) altn ve gmn g
reli safl. 3) ou metalin daha deerli bir metalle
oluturduu karm. 4) daha ucuz bir metalle kara
rak (bir metali) daha az deerli yapmak; deerini d
rmek. 5) metalleri kartrmak.
alloy, antifriction: Srtnmeyi azaltan alam veya
halita.
alloy cast iron: Dkme demir alam; dkme demi
rin nikel, krom, vanadyum, molibden vb. i metallerle
yapt alam veya alamlar; alam dkme demir.
alloy elements: Bir metale onun zelliklerini deitir
mek amacyla eklenen kimyasal maddeler veya ele
mentler; alam elementleri.
alloy, fusible: Dk scaklklarda eriyen alam veya
halita.
alloying elements: Bkz. alloy elements.
alloy, nonferrous: Kkeni demir olmayan alam; demirsiz halita veya alam.
alloy steel: Alam elii veya elik alam; belli zel
likler kazandrmak zere eliin nikel krom, vanad
yum ve dier metallerle oluturduu alam veya ala
mlar.
alloy steel, automobile: Bkz. automobile alloy ste
el.
alloy tool steels: Takm alam elikleri: normal ola
rak krom-vanadyum elikleri; manganez, krom ve
tungsten elikleri de bu snfa girer.
all-purpose: ok amal (yalama ya, nozul vb. i),
all-purpose nozzle: Yksek hzl sis, alak hzl sis ve
ya solit su akm salayabilen balk, nozul ya da
meme; ok amal meme (nozul).
all-purpose oil: Diz. Mot. makinelerin yataklar, silin
dirleri, kompresr silindirlerinin yalanmas ve pis
ton kafalarnn soutulmasnda kullanlan bir tek
ya; ok amal ya.
allyi: Kimy. sarmsak ya vb. inde bulunan tek deer
li bir kk; alil, C3H5.
aliyi alcohol: Sv. Yk. alil alkol; "A-A"; 2-propen-l-01;
propil alkol; Simg.H 2 : C : C H . C H 2 .OH ; renksiz, keskin
hardal kokulu, yangn tehlikesi olan, insan salna
zararl, doymam alifatiklerden bir alkol; t.c..378C;
2CP/20C'de z.a. 0,85; suda tm ila znr; ge
milerde evre scakl ve atmosferik basnta ta
nr.
aliyi chloride: Sv. Yk. alil klorr; 3-kloroproper; amonokloropropilen; renksiz, keskin ve ho olma
yan kokulu bir sv; Simg. H2C:CH.CH2CI; doyma
m alifatiklerden bir halikarbon; 20/20C'de
z.a.0,938; k.n.45C; d.n.-136C; 20C'de viskozi
tesi 0,331 cP; gemilerde evre scakl ve atmosfer
basncnda tanr.
almanac: Gn, hafta ve aylarn yllk takvimi, ek ola
rak astronomik veriler, hava tahminleri, faydal bilgi
tablolar; almanak; yllk.

almanac, nautical
almanac, nautical: Bkz. nautical almanac,
alnico: Alniko; sabit mknats yapmnda kullanlan
bir alminyum alam; % 20 nikel, % 12
alminyum, % 5 kobalt ve % 63 demirden oluur.
aloft: 1) toprak veya zeminden ok yksekte. 2) br
geminin gvertesinden yksekle; direin stnde.
alongshore: Sahil boyunca; sahil veya kynn yakn.
alongside: Bordasnda (geminin); borda bordaya;
aborda.
alow: Den. aada; altnda.
alpha chamber: Nk. Ener. alfa hcresi veya odas;
alfa partikllerini (paracklarn) ortaya karmak
iin kullanlan bir saya; beta ve gamalardan ileri
ge len impulslar ayrp sadece alfalardan ileri
gelenleri geirmek iin, impuls seicisi ile birlikte
kullanlr.
alpha counter: Nk. Ener. alfa sayac; alfa tanecikleri
ni saymak iin kullanlan bir cihaz veya saya;
say c tp, amplifikatr, impuls diskriminatr,
impuls sa ycs ve kayt ediciden oluur.
alpha counter tube: Bkz. alpha counter.
alpha-emission: Nk. Ener. bir ekirdekten bir alfa
partiklnn ( He) karld ilem; alfa emisyonu.
alpha iron: Demirin yumuak ve manyetik bir tr.
aipha-methylnaphthalene: Kimy. alfametilnaftelen; di
zel motorlarnn yaktlarnn setan saysnn saptan
masnda kullanlan ve yanma zellii iyi olmayan
bir karbonlu hidrojen, C 1 0 H 7 CH 3 ; z.a. 1,025
g/cm3; k.n.244Cved.n.-21,5C.
alphanol-79: Sv. Yk. alfanol-79; renksiz, hafife vis
koz, tehlikeli olmayan bir sv; birincil alifatiklerden
bir alkol; nem almayan, dayankl bir sv; yo.0,837
g/ml (20C'de);
k.n.177-202C;
visk.9,4
cP
(20C'de); gemilerde evre scakl ve atmosfer ba
sncnda tanr.
alphanumeric: Bilgisay. alfasaysal.
alpha particle: Nk. Ener. belirli radyoaktif maddele
rin kard veya nerettii pozitif ykl partikl
ve ya paracklar; iki proton ile iki ntrondan
oluur ve iki elektron kazandnda bir helyum
atomuna dn r; alfa partikl.
alpha rays: Nk. Ener. alfa nlar; geirgenlii beta
nlarndan daha az olan, alfa partikllerinin nlar;
radyoaktif elementler tarafndan neredilen alfa paracklan.
alpha-ray spectrum: Sadece manyetik olan veya
hem manyetik alan ve hem de elektrik alanlar ile
farkl hzlarda alfa partikllerinin ayrmas ite elde
edilen tayf; alfa n tayf.
alpha survey meter: Nk. Ener. alfametre; alfa aratr
ma cihaz; radyoaktif artklardan alfa partikllerini
saptayan cihaz.
alpha tocopheral: Vitamin E; E vitamini.
alpha uranium: Bkz, uranium.
alphyl: Kimy. tek deerli bir karbonlu hidrojen kk;
alfil
.
alt.: Bkz. alternator.
altazimuth: Astr. bir yldzn ykseklii ve ynn,
semtini (azimut'unu) ayn anda bularak, grnd
durumu duyarl olarak saptamak iin kullanlan bir
ci haz.
alter: Esas zelliklerine dokunmakszn ayrntlarda
farkllk yapmak; deitirmek; bylelikle bir madde
nin kimliinde bir deiiklik olmaz.
alteration: Bir cisim, durum, ekil veya islemdeki
de itirilen tek bir olay; rnein bir deney
srasnda ba

19

alumina
sncn 100kPa'dan 120 kPa'ya deimesi. 2) deiik
lik sonucu: Bir etki oluturmak iin basn deiimi
yeterliydi gibi.
alter course: Den. bir geminin rotasn deitirmek;
rotasn deitirmek (gemi, uak vb.)
alternate: 1) Elekt. alternatif akm gibi yn dzgn
ve srekli bir biimde deien; byle bir akmla
al trmak. 2) almak. 3) yedek. 4) seenek.
alternate angles: Geo. iki doruyu kesen bir doru
tarafndan oluturulan i ve d ters alar; ters a
lar.
alternate firing: Dzenli bir biimde deien fayrap;
kazan ocaklarnda kmrle yaplan fayrap iin
syle nir; bir tr el ite fayrap eklidir.
alternating:
Deien
(Alternatif
akm
gibi).
alternating current: Elekt. dalgal akm; alternatif
akm; ehir ceryan; alternator tarafndan retilen
akm; yn srekli olarak deien elektrik akm.
alternating current component: Elekt. alternatif akm
bileeni, bir alternatif akm gibi etkiyen doru
akm; akm iddetinin azalmas veya oalmas,
dalga ek lini alternatif akmdakine benzetir, Sakat
elektronlar sadece bir ynde akar.
alternating-current dynamometer: ten yanmal ma
kinelerin fren beygir glerinin saptanmasnda
kulla nlan elektriksel dinamometre veya fren;
alternatif akm dinamometresi.
alternating current generator: Bkz, alternator.
alternating voltage: Elekt. alternatif gerilim veya voltaj; bir alternator tarafndan retilen akmn gerilimi
veya potansiyel fark.
alternative: Alternatif; seenek.
alternator: Elekt. alternatif veya dalgal akm reten,
ou zaman dtan ikazh veya uyarmal elektrik jene
ratr; alternator.
altigraph: Rakm ya da ykseltiyi otomatik olarak
ka yt eden, gerekte bir aneroit barometre olan
cihaz; aitigraf.
altimeter: 1) ykselti veya yerden ykseklii lmek
iin uaklarda kullanlan ve hem metre ve hem de
fit trnden taksimatlar (blntleri) olan bir
aneroit barometre; altimetre. 2) sekstant.
altimetry: Altimetre yardmyla ykseltilerin llmesi
bilimi veya pratii.
altiscope:
Bir
tr
periskop;
Bkz.
periscope.
altitude: 1) bir eyin belirli bir yerden, zellikle
dnya yzeyi veya deniz seviyesi ya da okyanus
yzeyin den ykseklii; rakm; ykselti veya
altitt. 2) yk sek bir yer veya blge. 3) Astr. bir
gezegen, yldz vb. inin ufuk zerindeki asal
ykseklii. 4) Geo. bir eklin tabanndan paralel
olan kenara kadar veya ta banndan en yksek
noktasna kadar olan dikey me safe; ykseklik.
altitudinal: Altitt veya ykseklie ait ya da ona
sahip olan.
alum:
Bkz,
aluminum.
alum: 1) amonyumun ift slfat veya tek deerli
(sod yum veya potasyum gibi) metal ve
deerli (al minyum, demir ve krom gibi)
metallerle yapt sl fat; alm; ap; kabartma tozu,
boyalar ve kat yap mnda kullanlr; en yaygn
ekli potas alurn (potas yum alminyum slfat),
KAl (SO 4)2.12 H20.2) al minyum slfat.
alum earth: Alminyum oksit, Al2O3.
alumina: 1) mono-boksit (AI 2 0 3 .2H 2 0), asbestos lifi

alumina cement
ve kilden oluan bir madde; alumina; 1093C dere
ce scakla kadar kullanlabllir ve yksek mekanik
dayankla sahiptir. 2) su borulu kazanlarn ocak
duvarlarnn yzeylerini svamakta kullanlan ate
topra veya kili, alumina (AI 2 O 3 ) ve silikadan
(Si0 2 ) oluur.
alumina cement: Alminyum oksit imentosu.
aluminate: Kimy, bir alkalin zeltisinde asit tepkime
si ile elde edilen alminyum hidroksit tuzu.
aluminiterous: Kimy. alminyum veya almina kapsa
yan
veya
veren.
aluminium: Kimy, alminyum (Ing.)
aluminize: Kimy. alminyum ile kaplamak veya mu
amele etmek.
aluminothermy: Alminyumun, bileiklerinden dier
bir metali ayrd ve ayn anda byk bir snn a
a kt metalrji ilemi; alminotermi.
aluminous: Kimy. alm (ap), almina ve alminyum
kapsayan veya onlara ait.
aluminum: 1) Kimy. hafif, gm gibi, kolaylkla ile
nen, korrozyona dayankl ve ok bol, fakat sadece
bileikler halinde bulunan kimyasal element; alak
alam eliklerinin nemli bir bileeni; oksitlenmeye
dayankl bir metal; ok yaygn olarak, bu arada al
ak scaklk reaktrlerinin yapmnda kullanlan bir
metal; alminyum; Simg. Al; at.a.26,97; at.no.13.2)
alminyum kapsayan ve alminyumdan yaplm.
aluminum allyos: Alminyum alamlar : a) alcoa
43,195 ve 214. b) alcoa 3S, 52S, 61 S. c) alnico. d)
alminyum pirinci, e) alminyum bronzu vb. i.
aluminum anode: Akaryakt tanan tanklarda kullanl
masna msaade edilen anodlk koruyucu; almin
yum anot.
aluminum brass: Alminyum pirinci; kondenser, st
c ve soutucu veya eanjr borularnn yapmnda
kullanlan, s geirgenlii yksek bir alam: % 76
bakr, % 0,5 kalay, % 2 alminyum, % 1 nikel, % 20
inko ve % 0,05 arsenikten oluur.
aluminum bronze: Almlnyum bronzu; pompa para
lan yataklar, taklit altn, ss eyalar yapmnda kulla
nilan alam: % 94,65 bakr ve % 5 alminyum ile %
0,35 arsenikten oluur.
aluminum cable: Alminyum kablo; daha ok telefon
teli olarak kullanlan alminyumdan yaplm kablo.
aluminum casting: Alminyum dkm.
aluminum chloride: Alminyum klorr, AI2 Cl 3 ; sen
tezlerde kullanlan renksiz bir kristal.
aluminum foil: Kalnl 0,007-0,04 mm olan dz veya
dalgal folyo; alminyum folyo; birka kat olarak kul
lanlr.
aluminum oil: Galvaniz boya; alminyum boya.
aluminum oxide: Alminyum oksit, Al 2 O 3 ; renksiz
kristaller.
aluminum paint: Galvaniz boya; alminyum boya.
aluminum soldars: Alminyum lehimleri;
aluminum sulfate: Alminyum slfat, AI 2 (S0 4 ) 3 ;
su temizlemede kullanlan renksiz kristaller.
alum-stone: Bkz. alunite.
alunlte: Kimy. potasyum, alminyum slfat ve hidrok
sit kapsayan bir mineral; gbre olarak kullanlr.
AM (A.M.): Bkz Americium.
AM (A.M.): Bkz. amplitude modulation.
A.M. (a.m.): leden nce; gece yarsndan leye
kadar olan zaman belirtir.
AMA: Automobile Manufacturers Association: ABD

Am erici u m
Otomobil Yapmclar Birlii.
Amagat's law: Term. Amagat kanunu veya yasas;
"Bir gaz karmnn toplam hacmi, karm olutu
ran ksmi gazlarn hacimlerinin toplamna eittir"; bu
yasa sadece gazlar iindir, ancak her trl gaz kar
m iin kullanlabilir.
amalgam: 1) Kimy. cvann dier bir metal veya metal
lerle yapt bir alam; malzeme; rnein di dolgu
maddesi olarak kullanlan gm malgama. 2) bile
im; karm; harman.
amalgamate: 1) bir malgamada birletirmek. 2) birle
tirmek; karitrmak.
amalgamation: Kimy. metallerle cvay birletirme ve
kartrma
amalgamator: Mine, gm veya belirli dier metalle
rin cva ile malgama yapmas ve bir metalin cevhe
rinden ayrlmasnda kullanlan bir makine; amalga
mator.
amatol: % 80 amonyum nitrat ve % 20 TNT'den olu
an gl bir patlayc karm; amatol.
amazonite: Yeil renkli, ikinci dereceden kymetli bir
ta; amazon ta; Amazon stone olarak da kullan
lr.
amber: 1) alvyonlu topraklarda bulunan ve tespih,
pipo sap vb. i yapmnda kullanlan sert, kolayca parlatlabilen ve srtnme ile derhal elektriklenen sar
veya kahverengimsi sar renkli, yar saydam bir fosil
reine; amber; kehribar. 2) kehribarn rengi. 3) kehri
bardan yaplan veya ona benzeyen. 4) kehribar ren
ginde olan.
ambient: evreleyen; kuatan; her taraftan (kua
tan).
ambient pressure: evre basnc; d basn; Mot. ve
ya Buh. Kaza. altklar yerin evresindeki hava ba
snc; gemi makineleri iin 1 teknik atmosfer veya
yaklak olarak 1 bardr.
ambient temperature: evre ya da muhit scakl;
d scaklk; iten yanmal makine veya buhar kazan
larnn altrldklar yerin evresindeki scaklk.
ambipolar: iyonlarn her iki yne hareket ettikleri bir
elektrolitik pildeki akm iin sylenir.
ambylgonite: Kimy. soluk yeil renkli kristalli bir mine
ral, Li (AIF) PO4.
ambrac A: Yaps % 20 nikel, % 5 inko, % 75 bakr
olan bir alam; eanjr (s alp veren cihazlar) yap
mnda kullanlr.
ambulance: Bir hemire, bazan doktor ve tbb cihaz
ve tehizatla donatlm minibs; ambulans.
ambulator: Yrnen bir mesafeyi lmek iin kullan
lan bir cihaz; pedometre.
American Bureau of shipping: Amerikan kls mes
sesesi; ABS ksaltmas ile belirtilir.
American screw gauge: Mak. aa veya metal vidala
rnn aplann kontrol etmek iin kullanlan standart
bir vida l cihaz.
American wire gauge: Mak. Amerikan (ABD) tel gs
tergesi veya geyici; pratik olarak bakr ve almin
yum ile elektrikte kullanlan tm tellerin aplarnn llmesinde kullanlan bir l cihaz; levha halindeki
bakr, alminyum ve dier demirsiz metaller iin de
kullanlr; AWG ksaltmas ile belirtilir.
Americium: Kimy. 1945 ylnda G.T. Seaborg, R.A.
Ja mes ve L.O.Morgan tarafndan kefedilen ve
nkleer fizyondan retilen bir kimyasal element,
Am; at.a.241;at.no.95.

ame t h ys t
amethyst: 1) mor veya meneke renkli, mcevher
olarak kullanlan bir kuvarz tr; ametist. 2) mor
renkli alminyum oksit; safir vb.; oriental amethyst
ad da verilir. 3) mor; eflatun rengi.
amethystine: 1) ametistten yaplan. 2) zellikle rengi
asndan ametiste benzeye.
amic: Kimy. amine
alt.
Amici prism: Spektroskopide kullanlan prizma kom
binasyonu.
amide: Kimy. 1) bir amonyak moleklnn (slfanilamid) bir hidrojen atomunun yerini ald asit kk ve
ya CO.NH2 kk (asetamid) kapsayan organik bile
iklerin gruplarndan herhangi biri. 2) amonyak mo
leklnn bir hidrojen atomunun bir metal ile yer de
itirdii herhangi bir ammono baz.
amidic: Kimy. amidden yaplan veya amide ait.
amidin: Kimy. kolann suda stlmasyla yaplan, suda
znen saydam bir madde; amidin.
amido: Amid veya amidlere ait.
amido-: Bir amonyak moleklnde bir asit kk ile
yer deitiren hidrojen atomuna sahip anlamnda bir
nek; amido.
amidogen: Kimy. tek deerli kuramsal bir kk, NH2 .
amidol: Fotoraflkta kullanlan grimsi beyaz kristalli
bir bileik; amidol, C 6 H 8 ON 2 .HCI.
midship: Bkz. amidships.
amidships: Den. bir geminin ortasna doru veya or
tasnda; ba ve k arasndaki yaryol veya orta.
amin: Bkz. amines.
amines: Kimy. bir ya da daha fazla hidrojen atomu
iin hidrokarbon kkleri ile yer deitirmesi ile elde
edilen amonyan organik trevleri; organik kkenle
ri proteinlerle akrabadr; RNH 2 veya R3N; rnein
metilamln, CH 3 NH 2 .
amine treatment: Bun. Kam. aminler Bkz. amines
ok sijenle birleerek su ve nitrojen oluturur ve
kazan suyunun younluunun ykselmesine engel
olurlar;
bu amala en ok kullanlan amin
hidrazin'dir; Bkz. hydrazine.
amino: Kimy. amin ya da aminlere alt.
amino-: Kimy. amonyak moleklnde bir alkil veya di
er asit olmayan kklerle yer deitiren bir hidrojen
atomuna sahip olan anlamnda bir rnek; amino.
amino acids: Kimy. amino asitler. 1) alkali grubunda
ki hidrojen atomunun, bir organik asltin COOH (karboksil) grubuna balanarak bir NH 2 grubu le yer
deitirdii kimyasal bileikler. 2) nsan metaboliz
mas iin gerekli olan ve proteinlerin yapsnn birim
leri olarak grev yapan azotlu organik bileikler gru
bu.
amino group: iki deerli grup, -NH2
aminoplast resins: Amino bileiklerinden elde edilen
yapay reine; rnein re-formaldehit.
ammeter: Ampermetre; elekt. akm iddetini lmek
iin kullanlan, dk direnli bir l cihaz; genel
likle akm iddetini amper trnden belirtir ve elek
trik devrelerine, datm tablolarna seri olarak bala
nr.
ammeter, positive: Pozitif ampermetre; elektrik devre
terinin negatif ksm ya da iletkenine balanan am
permetre.
ammeter, negative: Negatif ampermetre; elektrik dev
relerinin negatif ksm ya da letkenine balanan am
permetre.
ammine: 1) Kimy. belirli kompleks bileiklerde bulun

21

ammonium chloride
duu gibi, bir amonyak molekl (NH3). 2) bu mole
kl kapsayan herhangi bir belirli kompleks bileik;
ammin.
ammino-: Kimy. bir veya daha fazla arninli anlamnda
ve belirli kimyasal bileiklerin adlarnda kullanlan
bir nek.
ammonia: 1) Kimy. renksiz, keskin kokulu, azot ile
hidrojenden oluan bir gaz, NH3; bileikleri yapay
gbre malinde ve tpta kullanlr; k.n.-28F (-33C);
atmosfer basncnda z.a. 0,684; yanc ve zehirli
bir gaz. 2) bu gazn sudaki zeltisi; amonyaklu su;
ammonia water, aqua ammonias eklinde de kulla
nlr.
ammonia (anhydrous): SN. Yk. susuz amonyak;
amonyak gaz; svlatrlm amonyak; renksiz, kes
kin kokulu ve boucu bir gaz; insan sal iin tehli
keli; Simg. NH3; 450 C zerindeki scaklklarda hidroen ve nitrojene ayrlr; z.a.0,6167 (15/4C'de);
k.n. -33,35C; ,33C'de visko.81.10 poise; gemiler
de evre scakl veya altndaki scaklklarda, atmos
fer basnc veya atmosfer st basnlarda tanr.
ammoniac: Akdeniz lkelerinde bulunan ifal bir ot
tan elde edilen keskin kokulu sakz reinesi; imen
to gibi ve uyarc olarak kullanlr.
ammoniacal: Amonyak kapsayan veya amonyaa
benzeyen.
ammonia compressor: So. amonyakl soutma sis
temlerinde kullanlan ounlukla pistonlu bir kom
presr; amonyak kompresr.
ammoniae, aqua: Amonyakl su; Bkz, ammonia.
ammonia gas: Amonyak gaz; renksiz, keskin koku
lu, suda hzla znen, hava ile kartnda yanc
ve patlayc, kk bir miktar solunulduunda akci
er dokularna zarar veren bir gaz.
ammonia plant: So. sv-gaz amonyak ile alan,
ou zaman pistonlu bir kompresr, kondenser ve
evaporeytere sahip olan bir soutma sistemi.
ammonia refrigerating unit: Amonyak ite altrlan
bir amonyak devresi; amonyakl soutma nitesi.
ammonia solutions: Sv. Yk. Amonyak zeltileri;
amonyak likr; amonyak nitrat; amonyum hidrok
sit; amonyak suyu; renksiz, keskin kokulu, amonyak
gibi kokan bir sv; Simg. NH4 OH; alkali, nem emme
yen, dayankl bir sv; insan sal iin zararl; z.
a. 0,9; d.n. (% 35'lik zelti iin) -9C ; suda tm
ile znr; 20C'de visk.1 cP; gemilerde evre s
cakl ve atmosfer basncnda tanr.
ammonia system: bkz. ammonia plant.
ammoniate: Amonyakla kartrmak veya birletir
mek; amonyak kapsayan bir ka bileikten herhangi
biri.
ammonia water: Amonyakl su; Bkz. ammonia.
ammonic: Amonyak veya amonyumdan; amonyak ya
da amonyaa ait.
ammonification: 1) amonyak veya amonyum bileik
leri kartrma. 2) amonyak retiminde, amino asitle
rinin bakteriler tarafndan znmesi.
ammonify: Amonyak veya amonyak bileikleri kartr
maya neden olmak.
ammonium: Kimy. tuzlarda bulunan bir kk; amon
yum, NH 4 ; amonyan bir asit ile tepkimesinden el
de edilir; bileikleri alkali metallerinkine benzer.
ammonium chloride: Kimy. amonyum klorr; beyaz,
kristalli bir bileik, NH4 C; amonyan tuz asiti ile
tepkimesinden elde edilir; salomanyak; kuru piller-

ammonium hydroxide
de, gbrelerde, boya maddelerinde ve lehimlemede
pasta olarak kullanlr; nisadr.
ammonium hydroxide: Amonyum hidroksil, NH4
OH; amonyan suda znmesi ile oluan bir alkali
ya da baz.
ammonium nitrate: Amonyum nitrat; renksiz, kristalli
bir tuz, NH4NO3; patlayc madde, suni gbre vb. i
yapmnda kullanlr.
ammonium sulfamate: Renksiz levhalar halinde bulu
nan bir kimyasal bileik; amonyum slfamat,
NH4SO3-NH2; yanmaz tahta yapmnda kullanlr.
ammonium sulfate: Amonyum slfat; renksiz, z
nen kristaller; hava gaz retiminin yan rn; yan
maz tahta ve gbre yapmnda kullanlr.
ammono: 1) amonyaa ait ya da amonyak kapsa
yan. 2) sodyum amid (NaNH3) gibi amonyaktan t
reyen.
ammono-: Amonyaa alt, amonyak kapsayan anla
mnda bir nek.
ammunition: 1) mermi, el bombas, barut, roket, di
er glle ve fzeler. 2) herhangi bir askeri tehizat.
amorphism: ekilsiz ya da amorf olma durumu veya
nitelii.
amorphous: 1) belirli ekli olmayan; ekilsiz. 2) kris
tallerden olumayan; amorf.
amortisseur winding: Elekt. amortisr sargs; srekli
olarak ksa devre edilmi, ou zaman izole edilme
mi veya yaltlmam, esas olarak endksiyon mo
torlarnda kullanlan bir sarg.
amp.: Bkz. 1) amperage. 2) ampere; amperes.
amperage: Bir telden akan ve amper trnden l
len elektrik akm iddeti; amperaj.
ampere: 1) elektrik akmnn iddetinin lmnde
kullanlan standart bir birim; amper. 2) bir gm nit
rat zeltisinden bir saniyede 1,118 miligram gm
aa karan akm iddeti; 1 amper. 3) direnci bir
Ohm ve gerilimi bir Volt olan bir elektrik devresin
den geen akm iddeti miktar; uluslararas amper;
l'i ksaltmalari ite gsterilir.
ampere-hour: Elek. Fiz. amper-saat; bir amperlik bir
akm tarafndan bir saatte retilen elektrik miktan;
bir akmlatrn kapasitesi: Aknn ne kadar sre
ile ka amperlik bir akm verebileceini gsterir; ah,
amp-hr ksaltmalar ile belirtilir.
Ampere's theory of magnetism: "Manyetik zellik,
bir mknatsn molekllerinde akan akmdr' kuram;
Amperin manyetizma Kuram.
ampere turn: Elekt. tek sarml bir tel bobinden akan
1 amperlik bir elektrik akmnn retii manyetomotif
kuvvetin miktar; amper sarim.
Amperian current: Manyetik momentini hesaplamak
iin, bir atom veya moleklde bulunan dirensiz dev
redeki elektrik akm.
amphibian: 1) hem su ve hem de karada alan. 2)
hem kara ve hem de sudan havalanan, karaya ya
da suya inebilen herhangi bir uak. 3) hem su ve
hem de karada hareket edebilen bir tank veya dier
bir ara.
amphibole: Byk miktarda silika, kalsiyum ve mag
nezyumdan oluan bir mineral; amfibol; trleri as
bestos ve hornblend Bkz. hornblende kapsar.
amphibolic: Amfibole ait veya ona benzeyen.
amphichronic: Kimy. turnusol kad gibi, bir asitle i
lem grdnde bir renk ve bir baz ile muamele
edildiinde bir baka renk alan.

22

amyl acetat e
amphicoelous: Her iki taraf konkav veya ibkey
olan (mercek); bikonkav.
amphiprotic: Kimy. hem asit ve hem de baz gibi etki
yapabilen.
amphoteric: Kimy. hem baz ve hem de asit zellii
olan; rnein, AI2O3.
amplidyne: Amplidin; demir bir ykseltici (amplifika
tr) olup, kontol devresi akmndaki ufak bir deiik
lik ykte nispeten byk bir deiime yolaar; bu
zellikleri nedeniyle amplidin, senkron jeneratrleri
uyarmada ve otomatik kontrolda kullanlr.
amplification factor: Termiyonik bir valfta, akmda k
k bir deiime neden olan gerekli anot gerilimi
nin, ayn miktar kk akm deiimine neden olan
(kurun levha) potansiyeline oran; ykseltme etkeni
veya faktr.
amplifier: 1) Elekt. Rady. elektriksel impulslarn kuvve
tini ykselten bir devre, elektronik tp vb. i cihaz;
amplifikatr; byten; ykselten; ykseltici.
amplify: 1) daha byk veya daha kuvvetli yapmak;
g ve yetkiyi bytmek veya geniletmek. 2) abart
mak; mbalaa etmek. 3) elektronik tp vb. i cihaz
lar ile (elektrik impulslarn) kuvvetlendirmek.
amplitron: Yksek verimli bir mikrodalga tp; byle
bataryal tplerle, mikrodalga enerji 9145 metre yk
seltiye kadar nlanr ve sya dntrlr, bylece
sktrlm hava akm bir trbine g salar.
amplitude: 1) uzaklk, aklk, genilik, sia; genlik;
amplitt. 2) Astr. doma ve patlama annda, bir yld
zn, ufkun gerek Dou veya Bat noktasndan a
sal mesafesi. 3) Mat., Fiz. alternatif akm, sarka vb.
inde olduu gibi, dalgalanma miktarnda ari alan;
genel olarak ortalama ya da ortalamadan arya
doru llr.
amplitude modulation: 1) yaynlanmakta olan sese
gre neredilen radyo dalgasnn amplittn dei
tirme. 2) bunu kullanarak radyo yayn; AM veya
AM. ksaltmalar ile belirtilir.
ampoule: Deri altna enjeksiyon yapmak iin kullan
lan ve iinde bir doz steril ila bulunan, camdan ya
3
plm kk bir kap (1-10 cm ).
ampule: Bkz. ampoule.
amtrac: kinci Dnya Sava'nda deniz-ky operas
yonlarnda kullanlan, paletli, kk ve ak bir ara.
AMU: C atomunun ktlesinin 1/12'sine eit olan bir
atomik ktle birimi; Amu.
amygdalic: 1) Kimy. amigdalinin ayrmasndan olu
an kristalli bir asiti (C 20 H 2 8 O 13 ) belirtir. 2) acba
demlere ait.
amygdalin: Kimy. kristalli bir glkosit, C H NO ;
20

27

11

acbademde bulunur; amigdalin.


amyl: Kimy. tek deerli C 5H 11 kknn trl izomerik ekillerinden herhangi biri; belirli bileiklerde bu
lunur; amil.
amylaceous: Kimy. niasta veya kolaya benzeyen.
amyl acetate (mixed isomers): Sv. Yk, amil asetat;
amil asetik ester; muz ya; armut ya, renksiz, ko
kusu armut veya muza benzeyen, insan sal iin
zararl, yangn tehlikesi olan, suda hacim olarak %
20 orannda znen bir sv; 20/20C'de z.a.
0,87; t.s. 18/32C; k.n.115145C; d.n-120C'nin
altnda; 20C'de visk. 0,87 cP; gemilerde evre s
cakl ve atmosfer basncnda tanr.
amyl acetate, n-: Sv. Yk. n-amil asetat; amil asetik
ester; muz ya; armut ya; renksiz armut veya muz

amy ! acetate , is o
kokulu, yangn tehlikesi oluturan insan sal iin
zararl bir sv; Simg. CH3COO (CH 2 )4 CH 3 ; kapal
kaplarda 25C'de parlar; 20/20C'de z.a.0,875;
k.n. 149C; d.n.-71c; 20C'de visk.1 cP; gemilerde
evre scakl ve atmosfer basncnda tanr.
amy! acetate, iso: Sv. Yk. izoamil asetat; muz ya;
armut ya; renksiz, armut veya muz kokulu, yangn
tehlikesi oluturan, insan sal iin zararl bir sv;
Simg. CH3COOCH2 (CH 3 ) 2 ; 15/4C'de z. a.
0,876; k.n.142C; d.n.- 70C; 20C'de visk.1,38cP;
gemilerde evre scakl ve atmosfer basncnda ta
nr.
amy! alcohol: Kimy, renksiz, keskin kokulu bir alkol,
C 5 H 11 OH; niastali maddelerin fermantasyonundan
elde edilir; baz ikilerin yapl srasnda oluan, tr
l zararl alkollerin yaplarnda da bulunan bir alkol.
amy! alcohol (mixed isomer): Sv. Yk. amil alkol;
hafif kokulu, saydam, renksiz, yangn tehlikesi olan,
insan sal iin zararl bir sv; Simg. C5 H 11 OH; ali
fatiklerden
narkotik etkisi olan
bir
alkol;
20/20C"de z.a. 0,809-0,812; k.n.105-132C;
d.n.-78,5C ve 20C'de visk. 3,36 cP; gemilerde ev
re scakl ve atmosfer basncnda tanr.
amyl alcohol, n- (primary): Sv. Yk. n-amil alkol;
amil alkol; n-Btil karbinol; l-pentanol; pentan-1-01;
birincil amil alkol; hafif kokulu, saydam, renksiz, yan
gn tehlikesi oluturan, insan sal iin zararl bir s
v; 20 /20C'de z.a.0,817; k.n.137,8C; d.n.
-78,9C; suda znr; 20C'de visk. yaklak 4 cP
gemilerde evre scakl ve atmosferik basnta ta
nr.
amylene: Klmy. simgesi C5H10 olan trl izometlk bi
leiklerden biri; amilen.
amylc: Amile alt.
amyl nitrate: Amil nitrat; Simg.C6H5O.NO olan ve di
zel motorlar yaktlarnn tutumasn gelitiren bir
kimyasal bileik.
amylogen: Kimy. amilojen; niasta granlnn suda
znen paras.
amyloid: Kimy. niastaya benzeyen veya niasta kap
sayan; niastali besin veya madde.
amylolysis: Kimy. enzimlerin etkisiyle niastann
znr maddelere dnm.
amylolytic: Amilolitik; Bio. niasta veya glikojeni hid
roliz ederek dekstrin veya maltoza eviren bir en
zim.
amylose: Kimy. amitoz; sellloz ya da niasta gibi
herhangi bir grup karmak yapda karbonhidrat; hid
roliz ile daha basit iki gruba dntrlr; imdi for
ml (C6H10O5 )n olan, polisakkarat adn almakta
dr.
amylum: Bkz. starch.
amytal: Kimy. amital; renksiz kristalli bir bileik,
C11H18O3 N2; uyku verici ve teskin edici veya rnsekkin olarak kullanlr.
anabatic: Ykselme; meteo. yukar doru hareket:
Hava cereyanlar veya rzgrlar iin sylenir; anabatik.
anabatic wind: Meteo. snan havann ykselmesi so
nucu yukarya doru esen rzgr; anabatik rzgr.
anabolism: Bio. amino asitlerden proteinlerin sente
zinde olduu gibi, daha basit organik bileiklerden
kompleks organik bileiklerin sentezi.
anacid: Ecz. normal asitlilikte olmayan.
anaerobe: D/z. Mot. ya bakterileri gibi, hava ve oksi

23

anam orphosi s
jen olmayan yerlerde yaayan ve byyen bir mikro
organizma; anaerop; bileikleri ayrtrarak oksijen
elde ederler.
anaerobic: 1) anaeroplara ait veya onlar tarafndan
retilmi. 2) baz bakteriler gibi ok az oksijenli veya
oksijensiz ortamlarda yaayabilen; bu tr organizma
lar, yaadklar ya, yiyecek veya maddeleri bozarak
oksijen salarlar.
anaerobic respiration: Havann oksijenini kullanrnakszn solunum.
anaerobium: Bkz. anaerobe.
analog: Bkz. analogue.
analogous: 1) benzer veya belirli durumlarda kyasla
nabilir. 2) Bio. ilevi bakmndan benzer, fakat kke
ni, yaps farkl veya benzer olmayan.
analogue: 1) analog; levleri ayn, fakat kkeni veya
yaps farkl olan bir ey veya para. 2) saysal de
erlerin devir says, gerilim, akm iddeti ve diren
gibi fiziksel deikenlerle gsterilmesi. 3) rneksel.
analogue computer: Analog kompter; akm, scak
lk, basn vb.i fiziksel kavramlar, bunlara uyan
elektrik devrelerine evirerek problemleri zen bir
bilgisayar veya kompter.
analogy: Analoji; benzerlik.
analyse: Bkz. analyze.
analyser: Bkz. polarimeter.
analysis: 1) tabiatn, orann, grevini, iliki vb. ini
bul
mak iin bir btn ayrma veya paralarna ayrma;
analiz; tahlil; zmleme. 2) Kimy. a) bileenlerinin
tabiatn (zelliksel veya kalitatif anaiiz), orann (miktarsal veya kantitatif analiz) saptamak amacyla kar
m veya bileikleri bileenlerine ayrma, b) bir mad
denin bir bileeninin orann ya da tabiatn sapta
ma. 3) Mate, a) eitlikler yardmyla problemlerin
zm, b) diferansiyel hesapta olduu gibi, deiken
lerin ilikisini denetleme,
analysis, chemical: Kimyasal analiz.
analysis, electrolytic: Elektrolitik analiz.
analysis, qualitative: Nitel analiz.
analysis, quantitative: Nicel analiz.
analyt: Bkz. analytical.
analytic: Bkz. analytical.
analytical: 1) Mate, analiz veya analitie ait. 2) analiz
de yetenekli veya analizi kullanan.
analytically: 1) analitik olan; analitik tarzda. 2) anali
ze bal olarak; analiz yolu ile.
analytic chemistry: Analitik kimya.
analytic geometry: Mate, analitik geometri; zmle
rin cebirsel analizlerle elde edildii ve durumlarn ce
birsel simgelerle belirtildii geometri dal.
analytics: Matematiksel analiz.
analyzable: Analiz edilebilir; analiz edilmeye uygun.
analyze: 1) Kimy. bileenlerinin tabiat ve oranlarn
saptamak amacyla (bileik veya karm) bilinen
maddelere ayrmak. 2) Mate, formller yardmyla
zmek.
analyzer:
Analiz
edici;
zmleyici.
anamorphoscope: Anamortosis ile bozulduktan son
ra tekrar normal grntler yapmak in zel bir mer
cek veya ayna; anamorfoskop.
anamorphosis: i) zel bir cihaz ile bakldnda nor
mal grnen ekilsiz grnt. 2) byle grntler
yapma. 3) Bio. evrim, tekml, gelime veya evolsyon ile ekildeki yava deiim; metamorfoz. 4) Bot.
deiik rneklere grnt veren anormal ekil del-

anastigmati c len s
simi.
anastigmatic lens: Fiz. biri yakn ve dieri raksak
mercek ile yaplan ve astigmatizmi ntrletiren bir bi
leik mercek.
anatese: Bkz. octahedrite; doal titanyum oksitin
(Ti0 2 ) kristalli ekli.
anchor: 1) Den. bir geminin taramasn nlemek iin
kullanlan, deniz dibine braklan bir halat veya zinci
re bal, ar, demirden yaplm bir arlk; pa; a
pa; gemi demiri. 2) baz eyleri gvenceye alan ve
ekilmesine engel olan herhangi bir cihaz. 3) denge
veya gvenlik veren herhangi bir ey. 4) Den. bir pann yapt gibi, geminin taramasn nlemek. 5)
geminin taramasn nlemek iin pay bordadan in
dirmek veya fundo etmek.
anchor arm: Den. pann kol veya kollar.
anchor, Admiralty: Admiralti demiri veya pas; Admlralti tr demir.
anchorage: 1) demirleme yeri. 2) limanlarda olduu
gibi, gemilerden alnan demirleme creti. 3) demirle
me veya demirlemi olma.
anchor ball: Den. bir geminin demirli olduunu belir
ten kre; demir kresi.
anchor bolt: Bun. Kaza. Ocak tula duvarlarn tespit
etmek veya yklmasn nlemek iin kullanlan bir
tr cvata; pa cvata.
anchor cable: Den. Bkz. anchor chain.
anchor crown: Den. demir veya pa memesi.
anchor fluke: Demir ya da pann trnak ya da trnak
lar.
anchor pin: Tespit pini.
anchor ring: Den. pa veya demir anelesi.
anchor rope: Den. can filikalarnda bulunan demirin
(pann) p savlosu.
anchor screw: Mak. tespit vidas.
anchor shank: Demir ya da pann gvdesi.
anchor stock: Den. demir iposu.
anchor windlass: Den. demiri fundo ve vira etmek
iin kullanlan ve bir pistonlu buhar makinesi, dizel
motoru, elektrik motoru, hidrolik vb. i tarafndan a
ltrlan, zellikle geminin bastnde bulunan maki
ne; demir rgat; eviren makinenin krank mili zeri
ne kamalanm bulunan bir pinyon dili, ara dilisi
aracl ile ucunda fener ya da fenerlikleri tayan
mili evirir; fenerlikler, zincir lokmalarn kavrayacak
ekilde yuval veya kaveltal yaplr.
anchor windlass test: Den. demir rgat deneyi; de
mir rgatnn g. hz ve mekanik grevlerini sapta
mak iin yaplan bir deney; genel olarak en az 35 ku
la suda gerekletirilir.
ancillary valve: Bkz. auxiliary valve.
andalusite: Kimy. alminyum silikat, AI 2 Si0 5 ; trl
renklerde rornbik kristalli olarak bulunur.
andesite: Klmy. ok kk taneli, koyu gri, volkanik
kkenli, ou zaman kristalli feldlspat ve koyu renkli
mineraller kapsayan, fakat asla kuvars ihtiva etme
yen bir mineral; andezit.
andiron: mine ocaklarnn nlerinde ktkleri ta
mak iin bir ift metal tayc; firedog ad da verilir.
Andrade's indicator: Kimy. sodyum hidroksit ile sar
ya dnen, koyu krmz asit galiberda zeltisi.
andradite: Kimy. kalsiyum kapsayan bir demir silikat
tr, Ca 3 Fe 2 Si 3 O12 rengi ak yeilden siyaha ka
dar deiir.

angl e o f lead
-ane: Kimy. parafin karbonlu hidrojenleri iin bir sonek.
anelectric: Elekt, srtnme ile elektriklenemeyen.
anemo-: Rzgr veya rzgr yardm ile anlamlarnda
bir nek.
anemogram; Anemograf aletinin kayd; anemograf
diyagram.
anemograph: Meteo. rzgrn hz veya ynn kay
detmek iin kullanlan bir cihaz; anemograf.
anemography: 1) Meteo. rzgrlarn hz ve ynn
kaydetme veya lme bilimi; anemografi.
anemometer: Meteo. rzgrn basn veya hzn l
mek iin kullanlan bir cihaz; anemometre.
anemometry: Meteo. anemometre kullanlarak rz
grlarn hzn saptama ilemi; anemometri.
anemoscope: Meteo. rzgrn ynn kayt eden ve
ya gsteren bir cihaz; anemoskop.
aneroid: Bkz. aneroid barometer; sv kullanlmayan.
aneroid altimeter: Meteo. maden altimetre Bkz. alti
meter.
aneroid barometer: Meteo. aneroit barometre; ier
sinde hava olmayan veya az hava kapsayan metal
bir kutunun st ksmna balanm bir ineden (gs
tergeden) oluan barometre; atmosferik basncn de
imesi, kutunun esnek tepesinin ie veya da eil
mesine ve dolaysyla nenin hareketine neden
olur; atmosferik basncn llmesinde kullanlr.
angle: 1) iki dorunun bir noktada veya iki dzlemin
bir doru boyunca kesimesi ile oluan ekil; a. 2)
bu tr dorular veya yzeyler arasndaki boluk. 3)
bunlarn arasnda, a ile llen dorultularn fark
miktar. 4) keskin ve kntl bir ke. 5) bir ke ve
ya a eklinde hareket etmek.
angle bar: L eklinde kebent; L profil.
angle beams: Den. kebent profil kemereler; U, T
ve H ekillerinde olabilirler.
angle cutter: Mak. a freze ba.
angled: 1) bir a eklinde dzenlemek. 2) a ya da
alar olan.
angle frame: Kebent postalar.
angle iron: Mak. a, zellikle dik a eklinde olan
ve iki kiri vb. ini kuvvetlendirmek iin demir veya e
likten yaplm bir para; kebent demir; Den. ke
bent stifner.
angle joint: Mak. iki sa levhann perinle birbirlerine
balanmas iin yararlanlan veya sk olarak kullan
lan balama ekil; al balama veya birletirme.
angle of contact: Temas ya da dokunma as.
angle of dip: Bkz. magnetic dip.
angle of friction: Srtnme as; ufuk veya yatayla,
zerinde kayan bir cisim olan meyilli bir yzey ara
sndaki a.
angle of incidence: Den bir k n ile yanstma
yzeyine izilen dey bir hat arasnda oluturulan
a; yansma as.
angle of lag: Elekt. akmn, gerilimin gerisinde oldu
u a; faz as.
angle of lead: 1) kvlcmdan kanmak iin kollektr
fralar ite normal dzlem arasndaki a. 2) akmn,
gerilimin ilersinde olduu faz as. 3) Pist. Buh.
Mak. ileri as; dtan katoflu buhar makinelerinde
90 + (lep+lid) ve iten katoflu slayd valflarda ise 90(lep+tid)

angl e o f pitc h
angle of pitch: Bir uan yatay ekseni ile rzgrn
greli yn arasndaki a.
angle of reflection: Bir ayna veya yzeyden yans
yan k nlar ile normal k nlar arasndaki a;
yzeye gelen a ile yansma as birbirlerine eittir.
angle of view: Opt. objektifin kelerinden bir merce
in merkezine ekilen iki doru ile oluturulan a.
angle plate; Mak. aralarnda cvatalar iin birer yark
braklarak, iki metal levhann dik ada birbirlerine
balanmas; makine tesis etme almalarnda kulla
nlr.
anglesite: Kimy. doal kurun slfat, PbSO4; ortorombik kristaller eklinde renksiz veya trl renkserde
grlr.
angstrom (Angstrom): Fiz. k dalgalarnn lmn
de x ve Y nlarnn dalga boylarn belirtmek iin
kullanlan ve santimetrenin yz milyonda birine eit
-8
olan bir uzunluk birimi (10 cm); Simg. a; Angs
trom Unit eklinde de kullanlr; A.U..A. ksaltmalar
ile belirtilir.
angstrom unit: Bkz. angstrom.
angular: 1) a veya alar eklinde olan; keskin ke
lere sahip olan; keli. 2) bir a ile llen; asal
mesafe gibi.
angular acceleration: Asal ivme; asal aksierasyon; bir cismin asal ivmesi, asal hznn zamana
gre deiim oran olarak tanmlanr.
angular distance: Asal mesafe; asal uzaklk; Den.
gzlemciye gre iki cisim arasndaki asal aralk ve
ya mesafe.
angular frequency: Asal frekans.
angular impulse: Asal impuls; t saniye iin etkiyen
T pound-fit veya kg-m'iik tork veya moment.
angularity: 1) asal olma durumu veya nitelii. 2)
o. asal ekil veya para; keskin ke; a. 3)
Gem. Mak. biyel veya piston kolunun boyuna ekseni
nin, makinenin almas srasnda silindir dikey ek
seni ile oluturduu a; l noktalarda sfr olur ve
piston kolu, krank koluna dik olduu zaman maksi
mum deerini alr.
angular magnitude: Bir maddenin asal bykl.
angular measure; Asal lm;-altm saniye = 1 da
kika; 60 dakika = 1 derece vb. i gibi.
angular momentum: Asal momentum: 1) At. Fiz.
asal moment; bir eiementer taneciin veya bu ta
necikleri kapsayan ekirdek ya da atom sisteminin
asal momenti.
angular volecity: Herhangi yarapl bir cismin bir sa
niyede tarad ay ifade eder; verilen bir eksen
evresinde dnmekte olan bir cismin asal hz, tara
nan ann geen zamana blm olarak tanmlanr
ve radyan/saniye trnden belirtilir.
angulate: Alar veya keleri olan; asal yapmak;
asal olmak.
angulation: Asal ekil, para veya durum.
anhydride: 1) Kimy. su ile tepkidiinde asit veya baz
oluturan bir oksit; anidrt. 2) suyun veya zellikle
bir asitlin bir elementinin karlmas ile oluan her
hangi bir bileik.
anhydride: Kimy. tanecikli, beyaz veya ak renkli,
mermere benzeyen sulu kalsiyum slfat, CaSCO4.
anhydrous: 1) Kimy. susuz 2) kristal yapsnda suyu
olmayan; sulu olmayan.
anhydrous disodium phosphate: Buhar kazanlar

25

annealin g
nn alkalinliinin dzenlenmesinde soda kl ile bir
likte (% 47) orannda kullanlan kimyasal madde; su
suz disodyum fosfat, Na2HPO4.
anilin: Bkz. aniline.
aniline: Sv. Yk. anilin; aminobenzen; anilin ya; fenilamin; renksiz veya ak sar renkli, k ve havada
kahverengi olan, bazan balk kokusunda, ou za
man naho kokulu, insan sal iin zararl bir sv;
Simg.C 6 H5 NH2
;
20/4C'de
z.a.1,022;
k.n.184C; d.n. -6,3C; 25C'de viskozitesi visk. 3,8
cP; gemilerde evre scakl ve atmosferik basnta
tanr; boya yapmnda ve dizel motorlarnn yaktla
rnn setan saylarnn saptanmasnda kullanlr.
aniline dye: 1) anilinden yaplan herhangi bir boya;
anilin boyas. 2) kimyasal olarak aniline benzeyen
boya; kmr katran rnlerinden sentetik olarak el
de edilen herhangi bir boya.
aniline equivalent: Mot. anilin edeeri; Bkz. aniline
point.
aniline point: Anilin noktas; hacim olarak eit oran
da, taze damtlm anilin ve dizel yaktnn oluturdu
u bir karmn, deney srasnda amur grnm
ald en dk scaklk noktas; bu scaklk nceden
bir tp inde stlm karmn yava yava soutul
mas srasnda saptanr; dizel motorlarnn yaktlar
nn setan saylarnn saptanmasnda kullanlr.
animal oil: Deniz memelileri, balklar, byk ba hay
vanlar, koyun yn vb. inden elde edilen yalardan
biri; hayvansal ya.
anime; Trl reinelerden herhangi biri; zellikle Bat
Hint Adalar ve Afrika'da bulunan ve vernik yapmn
da kullanlan fosillemi kapal veya bir tr reine.
anion: Kimy. negatif bir iyon; anyon; elektrolizde an
yonlar anota (- kutba) doru gider.
anion exchanger: Besleme (Fid) suyu ya da kazar
suyundaki klorr, slfat ve nitrat gibi anyonlar gide
ren reine trnden maddeler.
anion exchange resins: Kimy. sodyum hidroksitin
kuvvetli alkalin zeltisinde hidroksil iyonlar ile arj
edildii reine; fid suyundaki hidroksil iyonlar klo
rr, slfat ve bikarbonatn anyonlan ile yer deitirir.
anionic: Negatif iyona ait.
anionic emulsifiers: Sodyum stearat, CH 3 (CH 2 ) 1 6 COONa gibi, bir alkalin ile tuz oluturacak byk bir
organik anyona sahip maddeler veya sabunlar.
anisometric: zometrik olmayan; asimetrik olmayan
paralarla.
anisotropic: 1) izotropik olmayan. 2) Bot. d uyarya
eit olmayan yantlar veren. 3) Fiz. kondktivite,
iletme hz vb. zellikleri, llebilen yn le dei
en.
ankerite: Kimy. byk oranda dolomite benzeyen, fa
kat ondaki manezyann byk yzdede demir ile
yer deitirdii mineral; ankerit.
anabergite: Kimy. doal nikel arsenat, Ni As O 3

8H 2 0 ; elma yeili kristalli ktleler halinde


bulunur.
anneal 1) metal paralarn yumuatmak ve i geril
melerini gidermek iin, onlar kritik scakla kadar
stmak ve sonra ok yava olarak soumasna m
saade etmek; tavlamak. 2) dayankln arttrmak ve
yumuatmak. 3) piirmek; saydam bir sr ile kapla
mak; tututurmak; yakmak.
annealing: Metal. 1) tavlama; stma ve soumay
kapsayan ve genellikle yumuatma amacna ynelik

annealing oven
ilem; mekanik ve fiziksel zellikleri deitirme, belli
bir mikro yap oluturma veya gazlar karma ile
mi; bu ilem srasnda scaklk yava olarak
870C'ye kadar ykseltilir, bu durum 48-60 saat sr
drlr, 2) stma istemi; bylelikle radyasyon etkisiy
le deimi olan zellikler ksmen veya tm ile geri
verilmi olunur.
annealing oven: Metal, tav frn; tavlama frn
annihilation radiation: Nk. Ener. zt ynlerde hare
ket eden bir elektron ve pozitronun arpmas ve
karlkl yokolmas ile endklenen radyasyon.
annua!: 1) yllk; ylda bir kez baslan veya neredilen
kitap ya da mecmua. 2) Bor. sadece bir yl veya bir
sezon yaayan bitki.
annual boiler survey: Yllk kazan srveyi; Bkz. an
nual inspection.
annua! inspection: Tm buhar kazanlar ve basnl
kaplarn B.M.I.N.'ye gre her yl yaplmas gerekli
denetim ve tecrbeleri; bu deney ana buhar borular
ve kazann tm donanm veya tehizatn da iine
alr; kazan su ile doldurulur, gvenlik valf kilitlenir,
ate taraf bir uzmann girmesi ve kontrol iin iyice
temizlenir ve fid devresi hidrolik deneyine hazr bir
duruma getirilir.
annually: Her yl.
annual surveys: Yllk srveyler; Kls Messeseleri
veya Devlet Uzmanlar tarafndan geminin ambarla
r, teknesi, inert gaz sistemleri, dearj devreleri ze
rindeki valflar, kargo veya yk tanklar, sintine ve
alarm sistemleri, demir ve halat donanmlar, fribord
iaretleri, makine ve kazan daireleri, kprst ve
makine kontrol sistemleri, sintine pompalar ve kuyu
lar, kazanlarn donanmlan, elektrik makineleri, yan
gnla sava sistemleri vb.lerinin denetimlerinin yapl
d yllk kontrol ya da survey.
annual variation: Manyetik sapmann (deklinasyonun) bir yllk deiimi; bir ylda oluan manyetik
sapma miktar.
annular: Mak. bir ember ya da halka eklinde olan
veya embere benzeyen; halka eklinde; Bkz. ro
und.
annulate: 1) emberler veya halkalarla salanan. 2)
emberlerle dzenlenmi.
annulated: Bkz. annulate.
annulation: 1) emberlerden olumu. 2) ember;
halka.
annulus: Herhangi bir ember veya embere benzer
para, marka, iaret veya boluk; d dili veya sey
yare dilisi.
annulus velocity: Mak. evre hz.
annum: Yl; sene.
annunciator: 1) Elekt. zellikle gemi, otel, ofis vb. yer
lerde kullanlan ve telefon arilarnn kaynan gs
teren elektrikli bir cihaz.
anode: Fiz. batarya, radyo tp vb.lerinde olduu gi
bi pozitif elektrot; anot.
anode drop: Anot ile ark ak arasndaki gerilim veya
voltaj dm.
anode fall: Bir gaz boaltma tpnde anot ile katot
arasndaki potansiyel farknn bileeni.
anode load: Bir termiyonik valfn anot devresine ba
l bir diren veya endktr.
anode mud: Elektrolitik damtmadan sonra anotta ka
lan znmez artklar.

26

anthracen e
anode rays: Bir vakum tpnn stlan anotu tarafn
dan neredilen veya yaylan pozitif { + ) ykl para
ck veya partikller.
anode, sacrificial: Bkz. zinc anode.
anode slope resistance: Bir termiyonik valfn i di
renci.
anodic: 1) anoda ait veya anottan. 2) Tp. yukar do
ru itme; ykselme.
anodic oxidation: Anodik oksitlenme; elektroliz olay
srasnda anota elektronlar verme.
anodic pole: Bkz. positive pole; pozitif kutup.
anodize: Elektrolitik bir ilemde (bir aktif metali) koru
yucu bir oksit katman ile kaplamak.
anolyte: Bir elektrik bataryasnn anota yakn olan
elektrolit vb. I ksm.
anomalous: Genel kurallar, muntazam veya usule uy
gun dzenlemeler veya olaan yntemlerden sap
ma; anormal.
anomaly: 1) Astr. eer gneten grlebilseydi, bir
gezegenin gnee en yakn olduu noktadan l
len asal uzakl. 2) usule uygun dzenlemeler, ge
nel kurallar veya olaan yntemlerden ayrlma; anor
mallik; anomali. 2) anormal olan herhangi bir ey.
anorhite: Kimy. kalsiyumlu bir tr feldispat, CaA2(SiO4)2 ; bazik kayalarda bulunur.
answerback: Bilgisay. karlk vermek.
antacid: Asitleri ntrletiren veya ntralize eden; asiditenin kart; antiasit; sodyum bikarbonat gibi bir
madde.
antialkali: Antialkali; alkaliyi ntrletiren veya alkalilie kar olan bir madde.
antalkaline: Bir alkalinin ntrletirilmesi veya alkalinlie kar; antialkali.
antechamber: Bkz. precombustion chamber.
antechamber combustion: Diz. Mot. n odal yan
ma; yanmann byk bir blmnn gerekletirildi
i n yanma odasndaki n yanma.
antemeridian: Bkz. ante meridiem.
ante meridiem: leden nce; A.M., AM, a.m. ksalt
malar ile belirtilir.
antenna: 1) o. Rady., Telev. elektromanyetik dalga
lar almak veya gndermek iin kullanlan bir tel ve
ya tellerden oluan bir dzenek; anten; radyo ve te
levizyon anteni gibi. 2) Zoo. bcek, yenge, stakoz
vb. i eklem bacakllarn kafalarnda bulunan bir ift
duyarl organdan herhangi biri; anten; duyarga.
antenna cable: Anten kablosu.
antenna cable insulator: Anten kablo izolasyonu.
anttenna coupling: Mak. anten balants veya kuplaji.
antenna inductance: Anten bobini veya endktans.
antenna lead: Anten balama teli veya antenden
inen u.
antenna pole: Anten direi veya anten ubuu.
antenna terminal: Anten terminali veya balant ucu.
antennule: Kk anten.
antetype: Bir eyin ilk ekli; prototip.
anthocyan: Bkz. anthocyanin.
anthocyanin: Bot. iekler ve bitkilerde bulunan kr
mzms mavi, znr bir boya maddesi veya pig
ment.
anthoxanthin: Bitkilerde meydana gelen, suda z
nen sar renkli bir boya maddesi veya pigment.
anthracene: Bkz. anthracene oil.

a nthracen e

oil

anthracene oil : Kimy. antresen ya; genel olarak


kok frn katrannn damtlmasndan elde edilen, z.
a. 15,50C'de 1,075 olan ar kmr katran; antre
sen, C14H10; alizarin boyalar yapmnda kullanlan
bir karbonlu hidrojen.
anthracite: Antrasit; bir fosil kmr tr; sert kmr;
byk miktarda s veren ve yanma srasnda az du
man ve kl oluturan bir kmr tr; % 92 karbon,
% 2'den fazla uucu madde, % 2-% 5 kl ve % 0,32
kkrt ieren bir kmr; ok yava yandklarndan
buhar kazanlar iin uygun deildir; gazojenlerde, i
mento ve tula piirmede kullanlr,
anthracite coal: Bkz. anthracite.
anthracite, meta: Meta antrasit, % 98 sabit karbon ve
% 2 uucu madde kapsar.
anthracite mining: Antrasit kmrnn karld k
mr oca; antrasit oca.
anthracite, semi: Smi antrasit; % 86 karbon, % 8'den fazla uucu madde kapsayan bir antrasit tr.
anthracitic: Antrasit zelliinde olan.
anthraquinone: Kimy, sar renkli, kristalli bir keton,
C e H 4 (CO) 2 C 6 H 4 ; oksitleme ile antresenden elde
edilir ve belirli boyalarn yapmnda kullanlr.
anti catalyst: Kimyasal tepkimeleri yavalatan bir
madde; antikatalist.
anticathode: 1) bir vakum tpnde anot. 2) bir X t
pnde, elektron nlarnn zerinde topland ve X
nlarnn yayld metal levha veya blok.
antichior: Kimy. tekstillerde veya dier malzemelerde
beyazlatma iin kullanlan, ar klorini ntrletiren
herhangi bir madde; antiklor; rnein sodyum bislfit.
anticipatory: Bilgisay. ngrmen.
anticlastic: Mate. verilen bir noktada, birbirlerine zt
ynde erilikleri olan; bir ynde dbkey ve dier
ynde ibkey.
anti-clockwise: Saat aksi yn; sol tarafa dn be
lirtmek iin kullanlr.
anticorrosion additives: Mot. paslanmay nleyici
katk maddeleri veya katklar; motorlarn yalarna
katlarak asitlerin yataklar tahrip etmesini nleyen
kimyasal bileikler.
anticorrosive paint: Den. gemi teknelerinin su altn
daki ksmlar veya karinalarna, paslanmay nle
mek iin srlen birinci kat boya; paslanmay nle
yen boya; slyen boya; astar boya.
anti-dim: Camlar buhara kar koruyan sv.
antidote: Tp. zehirin kart olan bir ila; antidot; pan
zehir.
anti-foams: Buh. Mak. besleme sularna kk miktar
larda katlarak, yksek alkalinlik, ya veya yksek
younluk nedeniyle kazanda kprmeyi azaltan, polioksit veya polyamidler gibi yksek molekler ktleli
kompleks organik bileikler; kprme nleyici.
anti-foaming agents: Yalama yalarnn kprme
eilimlerini azaltmak in kullanlan ve en etkilisi sili
kon polimerler olan trl kimyasal maddeler; kpr
me nleyici maddeler.
anti-fouling: Den. yosun, deniz kabuklusu vb.lerine
kar olan veya kullanlan zehirli boya.
anti-foulung paint: Zehirli boya; karina boyas; ikinci
kat karina boyas; sa teknelerin su kesimi altnda
kalan ve karina ad verilen d yzeylerine srlen,
yosun, deniz kabuklular vb.lerinin karina sana ya
parak yaama ve bymelerini nleyen zehirli bo

27

antim on y
ya.
antifreeze: Mor. su soutmal motorlarn radyatr, su
ceketi, silindir kapa vb.i yerlerindeki suyun, souk
havalarda donmasn nlemek iin kullanlan alkol,
gliserin vb.i gibi donma noktasn drc bir mad
de; antifriz.
antifreeze additives: Mak. antifriz katklar veya katk
lar; odun ruhu veya metil alkol, etilen glikol vb. i
antifreeze solution: Mot. soutucunun donmasn ve
dolaysyla makinenin hasar grmesini nlemek iin
kullanlan kimyasal madde zeltileri; antifriz zelti
leri, a) metil, etil ve izopril alkoller, b) alkol ve su
zeltileri, c) etilen glikol (preston, zereks vb. i), d) su
ve etilen glikol zeltisi.
antifriction: Mak, antifriksiyon; srtnmesiz; srtn
meyi azaltan; srtnmeyi azaltan bir cihaz, yalak,
yalayc vb.i
antifriction bearing: Mak. antifriksiyon yatak; srtn
mesiz veya srtnmeyi azaltan yatak; motorlar, bu
har trbinleri vb.i makinelerde kullanlan silindir ek
linde, byk bir ounlukla ki yarm paradan yapl
m metal yatak; bronz, elik, alminyum vb.i malze
meden yaplan yatan Bkz. shell i yzeyleri beyaz
metal Bkz. white metal ile kaplanr.
antifriction meta!: Bkz. srtnmeyi azaltan yatak me
tali; beyaz metal Bkz. white metal, babit metal Bkz.
babbit metal; antfriksiyon metal; genel olarak %
72-% 90 orannda kalay, bir miktar antimon, bakr ve
kk miktarlarda nikel, kadmiyum, arsenik kapsar.
anti-fusing compounds: Mot. yalama yanda bulu
nan ve yataklarn yzey hasarlarn azaltan kkrt ve
klor bileikleri; erimez bileikler; erimeye dayankl
bileikler; maddeyi oksitler, slfrler ve klorrlere d
ntrerek kaynan gerilme noktalarn korurlar.
anticknock agents: Mot. yanma vuruntusunu azaltan
kimyasal bileikler, zellikle benzin motorlarnda kul
lanlan kurun tetraetil, anilin, etil iyodr, etil alkol,
ksilen, toluen, benzen vb.
anti-knock compounds: Bkz. antiknock agents.
antiknock gasoline: Oktan saysn ykseltmek ve vu
runtuyu nlemek iin kk bir miktar kurun tetra
etil veya benzer bir madde katlm benzin; vuruntusuz benzin; oktan says 100 veya daha yksek olan
ve balca havaclkta kullanlan benzin.
antilogarithm: Antilogaritma. Bkz antilogs.
antilogs: Mate. antilogaritma; bir saynn logaritmas
nn tersi; logaritmas verilen say; rnein logaritma
s 1,0791812 olan saynn antilogaritmas 12'dir gibi.
antimatter: Bilinen maddenin kart ile ykl partiklierden oluan madde; anti madde; kar madde; antimadde atomlar negatif ekirdek ve pozitif elektron
lara sahiptir.
antimonial: Kimy. antimona ait ve antimon kapsayan;
antimon kapsayan ila vb.i.
antimonic: Kimy. antimon kapsayan veya ona ait. 2)
be deerli antimon bileiklerini belirtir veya be de
erli antimon bileiklerine ait.
antimonious: 1) antimona benzeyen veya ona ait. 2)
Kimy. deerli antimon bileiklerini belirtir veya on
lara ait.
antimonous: Bkz. antimonious.
antimony: Antimon; antimuan; gm beyaz renkli,
gevrek kristal yapl, metalik kimyasal bir element; bi
leikler halinde bulunur; alamlarda dier metalleri
sertletirmek ve onlarn kimyasal tepkimelere daya-

an timo n y !
nkln ykseltmek iin kullanlr; antimon bileikleri
ilalarda da kullanlr; Simg.Sb; at.a.121,76;
at.no.51.
antimonyl: Antimonil; Kimy. belirli tuzlarda, zellikle
antimonik potasyum tartaratta bulunan tek deerli
bir kk; SbO.
antimony! potassium tartrate: Kimy. antimonil potas
yum tartarat; zehirli, renksiz veya beyaz renkli, kris
talli bir toz, bir antimon tartarat, KSbOC 4 H4 06 ; tar
tar emetik ad da verilir; kusturucu veya boya mad
delerinde
sabitletirici
olarak
kullanlr.
antineutron: Bir ntronun anti parac; antintron,
antinode: 1) Fiz. sabi! dalgalarda en byk amplittl
nokta. 2) Fiz. titreen bir cisimde komu ki dm
noktas arasndaki tam orta nokta. 3) Akust. ayn fre
kanstaki dalgalar arasnda maksimum karkln
olutuu yer.
anti-oxidant: Oksitlenmeye kar (yalama yalar
iin sylenir.)
antioxidation additives: Mot. yalama yalarnn ok
sitlenmesini azaltan ve yan daha uzun sre kulla
nlmasn salayan kimyasal bileikler; oksitlenmeyi
nleyen katklar.
antiozonant: Trl derecelerde atmosferik ozona da
yankl doal ve sentetik maddeler (veren).
antiparallel: Zt yn veya ynlerde paralel hareket
eden; iki doru veya dzlemlerden herhangi birini,
nc bir doru veya dzleme eit fakat zt alar
da yapma; antiparalel.
antiproton: Fiz. protonda olduu gibi, yaklak olarak
ktleleri ayn, fakat negatif (-) ar) tayan, ok ksa
sreli elementer bir parack.
antipyrine: Kmr katranndan elde edilen (treyen),
baans ve nevraljiyi gideren ve ate dren bir
ila; antipirin.
anti-rattle: Oto. kaporta paralar arasndaki metalik
sesi nleyen kauuk izole maddesi veya lstik ya da
plstik erit.
antiroll: Den. yalpay nleyen; yalpa nleyici.
antirolling tank: Den. gemilerin yalpasn nlemek ve
ya azaltmak iin kullanlan tank; yalpa nleme tank.
antirust: 1) paslanmay nleyen. 2) paslanmayan; pa
s gideren bir ey.
anti scaling: Mak. kazanlar, motorlarn soutma ce
ketleri ve kapaklar, evaporator vb. i yerlerde metal
tuzlarnn yapt ta tabakasn nleyen; ksr katma
nn nleyen.
antiscorbutic acid: Vitamin C; ascorbic acid, cevitaminic acid gibi isimler de verilir.
anti-squak: Gcrty nleyen.
Antonoff's rule: Antonof kural; "Dengede olan iki
doymu sv katman arasndaki yzeydeki gerilme,
havaya kar bamsz yzey gerilmeleri veya doy
mu ki svnn buharlar arasndaki farka eittir."
anvil: 1) Mak. rs; zerinde metal cisimlerin ekil ve
rilmek zere dvld demir ya da elikten yapml bir blok. 2) Anat. kulaktaki kemikten biri.
A.P.: Bkz. after perpendicular. 2) Bkz. after peak.
API: American Petroleum Institute: Amerikan (ABD)
Petrol Enstits.
API gravity: API gravite; API younluu veya zgl
arl; ou zaman yaktlar ve yalama yalarnn
younluklarnda kullanlr; API = (I41,5/7 y ) -131,5
forml ite hesaplanr (7y=yaktn zgl arldr).

28

appleto n layer
aperiodic: 1) periyodik olmayan; dzenli olmayan. 2)
Fiz. periodik olmayan titreimler.
aperiodic circuit: Osilasyonun olumad bir devre;
bu devre, rezonant devrenin direnci byk olduu
zaman oluur.
apertometer: Mikroskop objektiflerinin aplarn veya
aklklarnn saysal deerini lmek iin kullanlan
bir cihaz; apertometre.
aperture: 1) delik veya aklk; gedik; menfez. 2) bir
mercekten geen k yolunun ap. 3) Gem. perva
nenin dnd boluk; pervane yuvas.
aperture of objective: Objektif ap.
apex: Herhangi bir eyin en yksek noktas; u; zirve
veya doruk; bir ann kesi.
apomorphine: Kimy. morfinin sentezinden elde edi
len kristalli bir alkaloit, C17H17NO2 ; kusturucu ila
olarak kullanlr.
apophyllite: Kimy. sulu potasyum, kalsiyum silikattan
oluan bir mineral; saydam kare prizmalar veya
grimsi beyaz, katmanl ktleler halinde bulunur.
aport: Den. solda, sola veya iskeleye, iskele tarafna
(doru).
apothecaries measure: Eczaclkta kullanlan sv l
m sistemi.
apothecaries weight: Eczaclkta kullanlan bir arlk
sistemi.
apothem: Mate. dzgn bir okgenin merkezinden,
kenarlardan herhangi birine izilen dik; i yarap;
yanal ykseklik.
apparatus: 1) zel bir kullanm, tecrbe vb.l iin ge
rekli olan cihazlar, malzemeler, aletler vb. i 2) karar
verme, lm veya deneme iin herhangi bir stan
dart takm veya deerler. 3) herhangi karmak bir ci
haz veya makine. 4) zellikle bir kitabn basl sra
snda, bask in bulunan notlar, indeksler, terimler
szl vb.
apparel: 1) Den. arma, demir veya pa, silahlar vb.i
gibi gemi gereleri veya tehizat. 2) donatmak; te
hiz etmek.
apparent: 1) grnr; derhal grnen. 2) hemen an
lalan; ak. 3) gerek veya doru grnme.
apparent candle power: Yaygn bir k kayna; g
rnr mum gc.
apparent compression ratio: Bkz. nominal com
pression ratio.
apparent depth: Yukardan bakldnda bir madde
nin suyun iinde kalan ksmnn normalden daha k
sa grnmesi; zahir derinlik.
apparent diameter: Ast: bir gzlemcinin gznde,
asal trden verilen, bir yldzn apnn kart olan
a.
apparent power: Elekt. bir alternatif akm devresinde
voltmetreden okunan gerilim ile ampermetreden
okunan akm iddetinin arplmas ile bulunan g;
zahir g; KVA ile belirtilir.
apparent propeller slip: Gem. Mak. zahir pervane
slipi (kaymas); As = [(PxR-101,33.V)/PxR] x 100
forml ile hesaplanr: P=pervane pii (fit), R = de
vir/dakika, V = geminin hz (mil/saat, knot), 101,33
= fit/dakika olarak 1 mil saat.
apparent slip: Bkz. apparent propeller slip.
append: Sona eklemek.
appleton layer: iyonosferde elektriksel olarak yklen
mi hava katman, yerden yaklak 300 km yukarda-

appliance
dr.
appliance: zellikle evlerde Kullanlan bir cihaz ya da
makine.
appliances: Mak. evaporator, stc, valflar ve tehi
zat, separatrler, basnl kaplar ve benzer ekipman;
cihazlar.
application: Uygulama; tatbikat.
applicator: Aplikatr; gemi makine dairelerinde olu
an akaryakt yangnlarnn basnl su ile sndrl
mesinde kullanlan bir hortum bal; ok saydaki
kk apl deliklerden fskiye eklinde pskrtlen
su ile yangn zerinde onu sndrecek bir perde
oluturur.
applied: Gerek pratik sorunlarn zmnde kullan
lan; uygulamal: uygulamal bilimler gibi; tatbik.
applied geometry: Uygulamal veya tatbik geometri.
applied mechanics: Tatbik veya uygulamal meka
nik (bilimi).
applied pressure: Uygulanan veya tatbik edilen ba
sn.
applied stress: Uygulanan veya tatbik edilen geril
me.
apprentice: 1) bir sanat dalnda, usta sanatkr yann
da, belirli yasalarca belirli bir sre bilgi almak iin
alan kimse. 2) bir sanata yeni balayan veya onu
yeni renen; rak. 3) Den. gemilerde gverte tayfa
snn en kk ehliyetlisi; mio; aday veya namzet.
apprenticeship: 1) raklk. 2) bir ran grevleri
ve ya eitim sresi. 3) herhangi bir retim veya
eitim sreci.
approvable: Onaylanabilir; tasdik olunabilir.
approval: Onaylanm veya tasdik edilmi.
approx: 1) yaklak. 2) yaklak olarak.
approximate: 1) yakn olma; birbirine yakn (olma).
2) ok benzer; benzerlik, benzer olma. 3) aa yu
kar doru veya hatasz. 4) yaklamak; yaklatrmak
veya hemen hemen ayn olmak. 5) yakna getirmek;
yakna gelmek. 6) yaklak.
approximately: Yaklak olarak; tahminen; takriben.
approximation: 1) tahmin; yakn olma 2) yakn olan
herhangi bir ey; yakn tahmin; yakn benzerlik.
apron: Oto. araba amurluunun i etei; tekerlekle
motor arasndaki amur koruma plkas; koruyucu
sa levha.
apron: Kapak.
aprotic solvent: Metilbenzen (toluen) gibi protonlar
kabul etmeyen bir zc veya solvent.
aqua: 1) su. 2) Ecz. sv, zelti veya zellikle sudaki
zelti.
aqua ammoniae: Kimy. amonyan sulu zeltisi;
amonyum hidroksit; aqua ammonia olarak da kulla
nlr.
aqua fortis: Bkz. nitric acid.
aqualung: Den. su cieri; balk adamlarn kulland
oksijen, oksijeni helyum tp; skuba.
aqua plane: Hzl bir motorbot tarafndan ekilen ve
zerinde bulunan kimseyi su zerinde kaydran bir
ara; su kaya.
aqua regia: Kimy. nitrik ve hidroklorik asitlerin kar
m; altn ve platini eritebilir.
aqua vitae: 1) alimide alkol. 2) brandi veya dier al
koll ikiler.
aqueduct: 1) uzak mesafedeki bir kaynaktan su getir
mek iin yaplan byk bir boru veya kanal. 2) bu

29

Ar ch im edes ' La w
tr boru veya kanal tamak iin yaplan yksek bir
yap; akedk; su kemeri.
aqueous: 1) suya ait veya suya benzeyen; su gibi;
sulu. 2) belirli kayalarin oluturduklar tortu gibi, su
yun hareketi ile oluan.
aqueous solution: Sulu zelti; zellikle elektrolit gi
bi etki yapan sulu zelti,
aqueous vapor: Bkz. water vapor.
ar: Bkz. are.
Ar.: Bkz. silver.
Arabic numerals: 1,2,3.4,5,6,7,8,9,0; bugn kullan
lan Latin saylan veya rakamlar; Arap saylar.
arabinose: Kimy. baz belirli bitkilerin sakzlarndan el
de edilen pentoz veya moleklnde be karbon ato
mu olan bir eker, C 5 H 1 0 O 5 ; arabinz.
aragonite: Kimy. ortorombik kristaller eklinde kalsi
yum karbonattan oluan bir mineral.
arbor: Meta. Dk. bir kalbn merkezindeki bir kiri ve
ya ubuk.
arbor: 1) mil; aft; kiri. 2) dingil; mil. 3) kesici aletle
rin sap.
arbor press: Mak. mekanik pres; dili ve mil tertibat
na dayanan veya hidrolik olmayan pres.
arbour: Bkz. arbor (ng.).
arc: 1) Elekt. birbirine ok yakn yerletirilmi elektrot
larn birinden dierine akm atlamas sonucu oluan
kvlcm; spark; ark veya akkor durumundaki k. 2)
Geo. daire parac gibi, herhangi bir erinin bir
paras; yay. 4) Astr. a) bir yldz veya gezegenin e
ri eklindeki zahiri yrngesi, b) bunun asal l
m. 4) Elekt. ark oluturmak.
arc converter: Elektrik arkn kullanr yapan bir osilatr.
arc cutting: Elektrik veya ark kayna ile kesme (ile
mi); bir elektrod ile metal arasnda oluturulan arkn
yksek scaklyla eritme ile salanan kesme ile
mi.
arc furnace: Elektrodan arasnda oluturulan ark ve
dolaysyla s yardmyla metal cevherlerinin stld
bir elektrik oca; ark oca.
arch: 1) buhar kazanlarinn n tarafnda ve yakt brnerinin evresindeki ksm; ar; zel biimdeki ate
tulalar veya amotlardan yaplr. 2) ana; esas; te
mel. 3) kpr vb.i yaplarda olduu gibi, tama
amacyla yaplm eri biimindeki yap; kemer. 4)
abidelerdeki benzer yap. 5) kemer eklinde olan
herhangi bir ey. 6) kemer veya kemerler salamak.
7) kemer biimi vermek.
Archaouloff system: Diz. Mot. Hava ile pskrtmeli
sistemin ardndan gelitirilen ve yaktn kompresyon
basnc ile silindirlere pskrtlmesini salayan bir
sistem; Aralof sistemi.
arch brick: Bkz. arch (boiler).
archetype: Aslnn belirli bir lekte kltlm ve
ya kk modeli; prototip.
Archimedean: Arimet tarafndan bulunmu veya icat
edilmi; Arimet'e ait.
Archimedean screw: Arimet vidas; Arimet tarafn
dan kefedilen su ekme vidas; bir milin evresine
sarlan spiral bir boru veya bir silindir iindeki byk
bir vidadan oluur.
Archimedean spiral: Bkz. Archimedes spiral.
Archimedes" Law: Arimet kanunu veya yasas: "Bir
sv iersine batrlan her cisim, kendi arlna eit

Archimede s p ri ncipl e
arlkta sv tanr veya kendi arlna eit arlkta
ki svnn yerini deitirir."
Archimedes principle: Bkz. Archimedes' Law.
Archimedes' spiral: Tek. Res. dzgn bir asal hz
ile sabit bir nokta etrafnda dnen bir doru zerin
de dzgn olarak hareket eden bir noktann rettii
dzlem eri; Arimet spirali.
archire: Rusya Federasyonu' nda 711 mm'ye eit
olan bir uzunluk birimi; arn.
architect: 1) grevi bina dizayn etmek, plnlar yap
mak veya genel olarak yaplan kontrol etmek olan ki
i; mimarlkta uzman olan kii; mimar. 2) gemi ina
mhendisi gibi, benzer grev yapan herhangi bir
teknik kimse. 3) herhangi bir inaat veya yaratc
kimse ya da kreatr.
architecture: 1) binalarn tasarm ve yapmna ait bi
lim, sanat veya meslek; mimarlk bilimi; mimar 2)
bir bina veya binalarn tm; 3) yap stili. 4) tasarim
ve inaat. 5) herhangi bir yap iin bir iskelet, sistem
vb.; arch, ksaltmas ile belirtilir.
archive: Ariv.
arch punch: Bkz. punchs.
arcing: f/z. iki elektrot veya bir devrenin iki temas
noktas arasnda srekli elektrik ark retimi; temas
noktalar arasndaki ark nlemek iin devreye ou
zaman paralel olarak bir kordensatr balanr.
arc lamp: Bkz, lamp, arc.
arc light: Bkz. lamp, light.
arc-we!ded: Ark kaynakl; elektrik kaynakl; elektrikle
kaynak edilmi.
arc-welder: Elektrikli kaynak makinesi.
arc-welding: Elektrik kayna; ark kayna; yksek
iddetteki elektrik akm ve elektrot yardmyla yap
lan kaynak.
ardeb: Msr ve dier mslman lkelerde kullanlan
ve 0,0045-7,5 kile arasnda deien bir kuru hacim
ls.
ardoloy: ok yksek hzlarda elik, dkme demir ve
demirsiz metalleri kesmek iin kullanlan sert bir kes
me alam; ardoloy.
2
2
are: Metrik sistemde 100 m veya 119,6 yarda 'ye
eit olan bir alan birimi; ar.
area: 1) herhangi bir eyin alan birimleri ile llen
d yzeyi; alan; mesaha; yzlm. 2) dnya y
zeyinin bir paras. 3) topran bir paras.
area meter: Yzey veya alan lmek iin kullanlan
bir cihaz.
area monitor: Nk. Ener. alan monitr; herhangi bir
yerde, haber verme veya denetim amacyla radyas
yonun varln bildirmek ya da iddetini lmek iin
kullanlan ara, alet veya cihaz.
areometer: Svlarn younluklarn lmek iin kulla
nlan bir dansimetre veya areometre.
Argand burner: Argand yakcs veya beki; iice ayn
merkezli iki boru ile bunlar birbirinden ayran silin
dirsel bir fitilden oluan bir bek; hava, fitilin bulundu
u ksmdan geerek yanma miktarin oaltr.
argent: 1) gm. 2) gm para. 3) gme ait; g
m gibi.
argental: Gm kapsayan, gme benzeyen veya
ona ait; gm gibi.
argentic: Tek deerli gm bileiklerinden daha yk
sek deerde gm kapsayan veya gme ait.
argentiferous: Gm kapsayan (cevher).
argentine: 1) gm. 2) gme benzeyen metaller

30

armatur e
den herhangi biri.
argentite: Kimy. ar, koyu gri renkli bir mineral; do
al gm slfr, Ag 2 S; gmn nemli bir cevhe
ri.
argentol: Kimy. gmn organik bir bileii; argentol; toz halinde antiseptik olarak kullanlr.
argentous: Kimy. tek deerli gm kapsayan veya
ona ait.
argentum: Kimy. gm; Simg.Ag; Bkz. silver.
arginine: Kimy. beslenme iin gerekli, renksiz bir ami
no asit; arginin, C 6 H 1 4 0 2 N 4 ; hayvansal ve bitkisel
proteinlerden hidroliz yolu veya sindirim srasnda
bakterilerin etkisiyle elde edilir.
argol: Mayalanma veya fermantasyon srasnda arap
flarnda oluan ve ounlukla potasyum hidrojen
tartarattan oluan, krmzms kahverengi kristalli bir
tortu.
argon: Kimy. renksiz, kokusuz, inert gaz eklindeki
kimyasal elementlerden biri; argon; elektrik ampulle
ri, radyo tpleri vb.inin yapmlarnda kullanlr. ;
Simg. A; at.a.39,944; at.no.18.
argon-arc welding: Argon ark kayna; tungsten
elektrodun oluturduu ark ile ilem yaplrken, kay
nak alannn sabit argon akm ile korunmas sala
nr; bylelikle alminyum ve magnezyum alamlar,
nikel alamlar, paslanmaz elikler ve dier baz me
tallerin kaynaklar kolaylkla yaplr; ABD'de argon
yerine helyum kullanlmaktadr.
argosy: 1) Esk. byk bir gemi, zellikle ticaret gemi
si. 2) Esk. byle gemilerden oluan bir filo.
argyrodite: Kimy. gm, germanyum ve kkrtten
oluan parlak, gri renkli bir mineral; arjirodit.
argyrol: Gmn protein ile yapt bir bileik; arjirol; lokal antiseptik olarak iltihapl deri dokularnn te
davisinde kullanlr.
arithmetic: 1) pozitif ve gerek saylarla hesaplama
sanat veya bilimi; aritmetik. 2) bu bilimde bilgi veya
yetenek. 3) bu bilimin ders kitab; aritmetik kitab.
arithmetical: Aritmetiksel; aritmetik kullanarak; aritme
tie ait; aritmetie dayanarak.
arithmetically: 1) aritmetik ile. 2) aritmetik ilkelerine
gre; aritmetiksel olarak.
arithmetical signs: Aritmetik iaretleri, + , - , ~ , > , <
,x ,--, veya toplama {+) , karma (-) vb.i iaretler.
arithmetician: Aritmetikte yetenekli kii; aritmetiki.
arithmetic operator: Aritmetik operatr veya iletici
si.
arithmetic, graphic: ete. graphic arithmetic.
arithmetic mean: Aritmetik ortalama; toplamn topla
nanlarn saysna blnmesiyle elde edilen ortala
ma.
arithmetic progression: Aritmetik dizi; birinciden son
raki terimleri bulabilmek iin sabit miktarda bir say
nn eklenmesiyle oluan dizi; 5, 9, 13, 17 vb. i bir
aritmetik dizidir.
armature: 1) Elekt. bir kablo evresine sarlm dz
bir tel. 2) bir mknatsn kutuplar arasna sokulmu
ve onun manyetik gcn kaybetmesini nleyen yu
muak demir ubuk. 2) Elekt. dinamo veya elektrik
motoru veya bir manyetonun kutuplar arasnda d
nen ve zerine iletkenler sarl ksm; endvi; dina
mo rotoru; motor rotoru; Bkz. dynamo; dairesel sa
lardan yaplan ve elektromotor kuvvet veya zt elek
tromotor kuvveti reten ksm. 5) zrh. 8) bir hayvan
veya bitkiyi rten zrha benzer ksm.

arseni c aci d

a rma tu r e coi l
armature coil: Endvi sargs.
armature core: Elekt. endvi ekirdei; dairesel ekil
de ve aralarnda izolasyon maddesi bulunan salar
dan oluturulan endvi demiri.
armature reaction: Elekt. endvi tepkisi; armatr tep
kisi; bir elektrik cihaznn manyetik devresindeki
manyetik akmn manyetomotif kuvveti.
armature shaft: Elekt. endvi mili; endviyi tayan
mil ya da aft; ounlukla iki rulman tr yatak tara
fndan tanan mil.
armature speed: Armatr ya da endvinin hz.
armature windings: Elekt. endvi sarglar veya ilet
kenleri; endvinin manyetik alan iinde dnmesiyle
elektromotor veya zt elektromotor kuvvetlen olutu
ran yaltlm iletkenleri; bu iletkenlerde alternatif ge
rilim oluur.
armco iron: % 12 karbon ve gerisi demirden oluan
bir alam; armko demiri; yumuak demir, gazket
vb. yapmlarnda kullanlr.
armed: Silahl, zrhl vb. i.
artmillary: 1) daireler ve emberlerden oluan. 2)
ember veya kelepeye benzeyen veya ona ait.
armor: 1) sava gemileri, sava uaklar vb.inin Koru
ma veya savunma amacyia kaplandklar elik lev
ha; zrh. 2) bir ordunun zrhl kuvvetleri; tank, zrhl
tayc vb. i. 3) eski savalarda silahlardan korun
mak iin vcuda giyilen koruyucu; zrh.
armor-clad: Zrhla kapl; zrh ile kaplanm.
armored: 1) zrhla kapl. 2) zrhl aralarla donatlm
(zrhl birlik vb.i)
armored cable: Mekanik koruyucu olarak metalik bir
bantla kaplanm bir elektrik kablosu; zrhl kablo,
armored car: Bankalara para getirip gtrmek zere
kullanlan aralar gibi, elik levhalarla kaplanm tr
l tat aralarndan herhangi biri; Ask. zellikle ke
if arac olarak kullanlan, zerine makineli tfek yer
letirilmi, tekerlekli zrhl ara.
armored force: Tank birimlerinden kurulu, ordular
desteklemek ve esas olarak hcum birimi olarak kul
lanlan bir askeri kuvvet; zrhl kuvvet.
armored tube: Mekanik koruyucu olarak metalden
bir erit veya bant ile kaplanm boru; zrhl boru.
armor plate: Tank ve sava gemilerindeki gibi, zellik
le sertletirilmi elik levhalardan yaplan koruyucu
bir rt; zrh levha.
armor-plated: Zrh ile kaplanm.
armory: 1) silahlar iin depo; askeri tehizat deposu.
2) ateli silahlarn yapld yer; silah fabrikas. 3)
Ask. zrh.

armour:
armor.

Bkz.

armoured cable: Bkz. armored cable.


armoury: Bkz. armory.
aromasol-H: Sv. Yk. armasol-H; saydam, daima
renksiz, hafif kokulu, yangn tehlikesi bulunan, in
san sal iin zararl bir sv; 15,5C'de z.a.
0,879; k.n.168-200C; d.n.-50C'nin altnda; evre
scaklnda viskozitesi 0,9 cP; gemilerde evre s
cakl ve atmosfer basncnda tanr.
aromatic: 1) Kimy. aromatik; benzen (C 6 H 6 ) ember
li serileri belirtir; bu snftan olan yaktlarn silindir
iinde yakilabilmeleri iin alifatiklere gre daha yk
sek scakla gereksinim vardr; bunlarin bir ou ko
kulu veya kokulu maddeler retirler. 2) kokuya ait;
kokulu; gzel veya ho kokulu.

aromatical: Bkz. aromatic,


aromatic compounds: Kimy. aromatik bileikler; ku
ramsal olarak benzenden retilen ve dolaysyla ben
zen halkalar kapsayan yapya sahip organik bileik
ler.
aromatic crudes: Aromatik ham petroller; genel ola
rak (balca) Kaliforniya'da (ABD) bulunan bir ham
petrol tr.
aromatic group: Genel forml C n H 2 n _ 6 olan bir
kar bonlu hidrojen grubu; Bkz. aromatic.
aromatcity: Aromatik zellie sahip karakterde olan.
aromatic solvent 100: Sv. Yk. aromatik zc 100;
solvesso 100; hafif kokulu, renksiz, saydam, yangn
tehlikesi oluturan, insan sal iin zararl, sv bir
karbonlu hidrojen; 15,6C'de z.a.0,869; 25C'de
visk. 0,81 cP; k.n.157-180C; gemilerde evre scakl
ve atmosfer basncnda tanr.
aromatic solvent 150: Sv. Yk. aromatik zc 150;
solvesso 150; hafif kokulu, renksiz, saydam, analje
zik ve insan sal iin zararl, aromatik ailesinden
sv bir karbonlu hidrojen; 15,56C"de z.a. 0,892;
visk. 1,17 cP (25C'de); gemilerde evre scakl ve
atmosfer basncnda tanr.
aromatize: Aromatik yapmak.
aromatization: Ham petroln damtlmasnda evrimietirme; evrimletirmede olduu gibi Bkz. cyclization, benzer bir ilem olup, istisna olarak rn aroma
tik bir bileiktir.
arpent: Alan lmnde eski bir Fransz birimi; Que
bec ve Louisiana'da bugn dahi kullanlan ve yakla
k 4047 m2 (1 akr) veya 43 560 fit2'dir.
arrange: Plnlar yapmak; salamak; hazrlamak; d
zenlemek.
arrangement: 1) dzenlenmi. 2) paralarn birlei
mi. 3) o, preparasyon veya hazrlk; tasarm. 4) ci
haz; alet.
arrangement of crank: Kranklarin dizilii; motorlarda
silindirlerin kranklar birbirlerini belirli bir a ile izler
ler; kranklar arasndaki a fark iki zamanl makine
lerde 360 ve drt zamanl motorlarda 720, silindir
saysna blnerek bulunur.
array: Dizi.
arrester, spark: 1) Motorlarn egzoz gazlar iindeki
kvlcmlari tutan bir egzoz organ; kvlcm tutucu ve
ya susturucu.
arroba: 1) Meksika ve baz Gney Amerika lkelerin
de kullanlan ve 25,36 libreye (11,46 kg) eit olan ve
spanya'ya ait olan bir arlk birimi. 2) Brezilya'da
kullanlan ve 32,39 libreye (14,64 kg) ei! olan Porte
kiz arlk birimi. 3) spanyolca konuulan baz lke
lerde kullanlan ve 17,04 kuvart (16,10 t) veya 13,28
kuvart'a (12,54 lt) eit olan bir sv l birimi; arro
ba
arsenate: Kimy. arsenik asitin tuzu veya esteri; arse
nal.
arsenic: Kimy. gm beyaz, krlgan, ok zehirli kim
yasal bir element; bileikleri bcek ldrc, cam,
il vb. i yapmnda kullanlr; Simg. As; at. a. 74,91;
at.no. 33.2) arsenik trioksit, As 2 0 3 veya As4 0 6 ; ok
zehirli bir arsenik bileii; tad olmayan beyaz bir
toz.
arsenic: Kimy. arsenik kapsayan, zellikle be deerli
arsenik kapsayan veya ona ait.
arsenic acid: Kimy. renksiz bir arsenik bileii, H
3

arsenica l
As0 4 .
arsenical: Arsenik kapsayan veya arsenie ait; arse
nik kapsayan il.
arsenic, white: Kimy. beyaz arsenik; beyaz zrnk ve
ya sanotu; arsenik trioksit, As2O3; arsenik cevher
lerinin stlp kavurulmasyla elde edilir.
arsenide: Kimy. arsenik bileii ve arseniin de
erli olduu bir element veya kk.
arsenious: Bkz. arsenous.
arsenite: Kimy. arsenus asitin bir tuzu ya da esteri.
arseniureted (arseniuretted): Kimy. arsenik ile bile
ik.
arseno-: Bileen olarak arsenik kapsayan anlamnda
bir nek.
arsenopyrite: Kimy. sert, gevrek (krlgan), gm
beyaz renkli bir mineral; demir arsenik slfr, FeAsS; arseniin esas cevheri.
arsenous: 1) arsenik kapsayan veya arsenie ait. 2)
Kimy. deerli arsenik kapsayan.
arshin: Bkz. archine.
arsine: 1) ok zehirli, sarmsak kokulu yanc bir gaz;
arsenik hidrit, ASH3. 2) onun herhangi bir trevi.
arsphenamine: Salvarsan; gemite frengi hastal
nn ve dier enfeksiyonlarn tedavisinde kullanlan
sarms renkli arsenikli bir toz.
art. : Bkz 1) artificial. 2) artillery.
artesian well: Artezyen kuyusu; suyun bulunduu ye
re kadar topra delerek alan kuyu; ou zaman
dip basnc nedeniyle su yeryzne doru fkrr.
artgum eraser: Tek. Res. resim kad veya bezi ze
rindeki parmak izleri resim aletlerinden kaynaklanan
lekeleri temizlemek iin kullanlan yumuak lastik sil
gi; soft-rubber eraser olarak da kullanlr.
articulate: 1) eklemli. 2) iyi formle edilmi. 3) net
olarak belirtmek. 4) birletirmek; balamak; eklem
lerle bir araya getirmek.
articulated: Mak. mafsall.
articulate rod: Diz. Mot. yardmc piston kolu; artikleyt rod; V tipindeki motorlarda ana biyele veya pis
ton koluna bir pinle balanan yardmc kol; mafsall
rod veya kol.
articulation: Mak. iki mekanik paray greli olarak
birlikte alacak ekilde birbirine balama; mekaniz
mann mafsal yeri.
artificier: 1) yapmc veya sanatkr, zellikle hnerli
olan biri. 2) icat eden kimse; mucit. 3) asker maki
ne ustas.
artificial: 1) insan ii veya sanat ile yaplan; yapay;
sun; sentetik; doal ya da tabiinin kart. 2) doal
bir eyin takliti olarak yaplan; taklit edilmi. 3) do
al olmayan. 4) Bot. doal olmayan, kltr rk ola
rak yetitirilmi.
artificial atmosphere: Yapay veya sun atmosfer; stra
tosfere uacak astronotlar iin yeryznde oluturu
lan ve stratosfer artlarn oluturan hcre iindeki at
mosfer.
artificial cement: Yapay veya sun imento.
artificial element: Doada bulunmayan, doal ele
mentleri nkleer partikllerle bombardman ederek
yaplan bir element; yapay veya sun element.
artificial horizon: Hava. uaklarda bulunan, bir Jiroskop ile altrlan ve bir sv seviyesi kapsayan, ger
ek ufka gre uan durumunu gsteren bir cihaz;
yapay ufuk.

32

asbesto s threa d
artificial light: Yapay veya sun k; yapay aydnlat
ma.
artificial radioactivity: Nuk. Ener. yapay ya da sun
radyoaktivite. 1} partikl bombardman ile veya elek
tromanyetik radyasyon etkisiyle oluturulan radyoak
tivite. 2) yapay nklitlerin radyoaktivitesi.
artificial respiration: ilk. Yard, yapay ya da sun solu
num; elektrik arpan, boulma tehlikesi veya ok ge
iren kiilere veya kazazedelerin akcierlerine hava
girmesi iin gs boluuna dzgn olarak basn
uygulanan yntem; sun teneffs.
artificial snow: Meteo. uaklardan stratus ve km
ls bulutlarna atlan kuru buz ile oluturulan kar; su
ni ya da yapay kar.
As: Bkz. arsenic.
ASA: American Standard Association: Amerikan
(ABD) Standartlar Birlii,
ASHVE: American Society of Heating and Ventila
ting Engineers: Amerikan Istma ve Havalandrma
Mhendisleri Birlii.
ASME: American Society of Mechanical Engineers:
Amerika (ABD) Makine Mhendisleri Birlii.
ASTM: American Society for Testing Materials:
Amerika (ABD) malzeme Test Enstits.
asben: Bkz. air.
asbentine: Asbestos zelliklerine sahip olan veya asbestosa ait.
asbestos: Grimsi bir mineral; magnezyum ve kalsiyu
mun silikat; uzun diki ipliine benzer lifler eklinde
grlr; yanmaz, elektrik akm ve sya yaltkan olu
u nedeniyle yanmaz perdelerin ve yaltm maddele
rinin yapmnda kullanlr.
asbestos board: Asbestos mukavva; levha haline ge
tirilmi, sy geirmeyen mukavva; s izolasyonu
iin kullanlr.
asbestos cement: Asbestos imentosu; portlant i
mento ile kartrlm, pudra kvamnda asbestos;
toz asbestos.
asbestos cloth: Mak. buhar, scak su borular, egzoz
organlar gibi ksmlarn yaltmnda kullanlan asbes
tos rt.
asbestos cord: Asbestos fitili; fitil asbestos; kaytan
asbestos; scak su, buhar vb. i borulara sarlarak sl
yaltm salamada kullanlr.
asbestos fabric packing: Asbestoslu dokuma sal
mastra.
asbestos fiber: Ham asbestos cevherinden elde edi
len, ok sayda hava hcresi kapsayan ve yaltc ola
rak kullanlan madde; asbestos lifi.
asbestos-magnesium cord: Bkz. asbestos cord.
asbestos millboard: Asbestos kartonu; asbestostan
yaplan kaln karton.
asbestos ore: Asbestos cevheri; asbest cevheri.
asbestos packing: Asbestostan yaplm salmastra;
asbestos veya asbest salmastra.
asbestos paper: Kt amyant; asbestostan yaplm
kt.
asbestos suit: Asbestostan yaplm giysi; asbestos
elbise; yangn elbisesi; yanmaz elbise; yangn olan
bir blmeye girmeden nce giyilen ve bal da
olan bir elbise.
asbestos thread: Asbestos iplii; genel olarak ap
1,5 mm olan ve asbestostan yaplan plik; kazan te
hizatnn flanlarnda kullanlr.

asbestos-wood panels
asbestos-wood panels: Den. gemi alabandalar, ka
maralarn taban demeleri vb. i gibi scakl
100C'yi gemeyen yerlerde kullanlan ve asbestos
ile aa yongalarndan yaplan yaltm maddesi; as
bestos aa levha.
asbobakelite: Asbobakelit; % 60-% 80 asbestos lifi ve
% 20-% 40 iditol sakz veya reinesinden oluan ve
pano yapmnda kullanlan madde.
ascend: Astr, ufuktan uzaklamak ve baucuna do
ru hareket etmek; yukar doru hareket etmek; yk
selmek; trmanmak.
ascender: Ykseltici; st knl.
ascending: Ykselen.
ascorbic acid: Vitamin C; C vitamini; cevitamic acid
olarak da kullanlr.
asdic: Denizalt dinleme, arama veya bulma cihaz;
TCB'de ezdik; DDA; DSA ksaltmalar ile belirtilir.
-ase: Enzimler iin kullanlan bir sonek; rnein pro
tease.
ash: Mak. trl motorlar ile kazan yaktlarnda, yan
madan geri kalan beyaz ve grimsi toz; kl yapsnda
silika, demir, alminyum, kalsiyum, magnezyum, k
krt, nikel, vanadyum, alkaliler ve bakr, kalay, kur
un oksitleri bulunur; fue! oillerde % 0,10-% 0,50 ve
kmrlerde ise % 20'ye kadar kl olabilir. 2) gm
renkli odun kl.
ash bucket: Kl veya posakl kovas, kab veya bak
rac.
ash can: 1) kl ve pler iin geni bir teneke kap;
p kab. 2) Bahr. arg, denizaltlara kar kullanlan
ve belirli derinlikte patlayan bomba; su bombas.
ash content: Kl ierii, kapsam veya muhtevas;
kl yzdesi: Kat ve sv yaktlar iin sylenir.
asl damper: Bkz. ash door.
ash disposal system: Gem. Mak. kl boaltma siste
mi; kazanlar kmrle fayrapl gemilerde, ocaktan
karlan kl ve posakln denize atlmasn salayan
sistem.
ash door: Kl kapa; alev borulu kazanlarda zgara
larn altna, kl tavalarna dklen kl veya posakl kazan dna almak iin kullanlan ve klhan er
evesi zerinde bulunan kapak; kl kapa veya ka
ps.
ash ejector: Gem, Mak. kl ecektr; kl ve posakl
ecekteri; bir pompann 15-20 barlk bir basnla bir
nozuldan (memeden) geirerek byk bir hz kazan
drd deniz suyu, kl ve posakl de kendisi ile bir
likte srkleyerek gemi bordasndan dar atar; bu
sistem kazanlar kmrle fayrapl gemilerde kullan
lr.
ashes: 1) bir eyin yanmasndan geri kalan beyaz ve
ya grimsi toz biimindeki yanmam partikller; kl
ler. 2) ince volkanik lav.
ash-handling pump: Bkz. ash ejector.
ash hoisting winch: Gem. Mak. kl vinci; kmrl bu
har kazanlarnda, yaktn yanmas sonucu oluan
kl ya da posakl, geminin gvertesine karan me
kanizma; bir pistonlu buhar makinesi ile kl kovala
rndan oluur.
ashless: Klsz; kl olmayan; kl brakmayan; s
ile paralanan fakat geride artk brakmayan.
ashore: 1) kyya veya kyda. 2) karaya ya da kara
da.
ast pan: Gem. Mak. kl tavas; kmr yakan kazanla

Teknik Szlk - F. 3

33

as se m bl y lin e
rn klhan ve ocaklarnda, sobalarn zgaralarnn al
tnda bulunan ve kl biriken elik salardan yaplm
kap veya kaplar.
ash-pan hoe: Gem. Mak. kl gelberisi; kmrl ka
zanlarda zgara altnda bulunan tavalara dklen k
l, kazan dna ekmek iin kullanlan bir tr apa
veya gelberi.
ash-pit: Gem. Mak. kl ukuru; buhar kazanlarnda
kmrn yanmas sonucu oluan kl ve posakln
topland ukur; kl ya da posakl ukuru.
ash-pit door: Gem, Mak. kl ve posakl kapa; k
mr yakan kazanlarda klhan erevesi zerinde,
fayrap kapann hemen altnda bulunan kapak; kl
kapa; ash door eklinde de kullanlr.
ash, soda: Bkz. soda ash.
aspartic acid: Kimy. aspartik asit; organik
sentezlerde
kullanlan,
proteinlerde
beyaz
prizmalar veya renk siz yapraklar halinde grlen
bir amino asit, C4 H 7 0 4 N .
asphalt: 1) Kimy, kahverengi veya siyah renkli katran
gibi bir madde; asfalt; doal durumda bulunur veya
ham petroln buharlatrlmasyla elde edilir. 2) bu
nun imento ve akl ile karm; atlarn kaplanma
snda kullanlr. 3) at vb. ini asfalt ile kaplamak.
asphalt-base oils: Asfalt kkenli akaryaktlar.
asphaltum: Bkz. asphalt.
aspirate:
Solunum
yapmak;
teneffs
etmek.
aspiration: 1) solunum ilemi; solunum; teneffs. 2)
vcut boluundan emme ile sv veya gaz karlma
s.
aspirator: 1) herhangi bir hacim, blme, kompartman vb.inden emme yntemi ile hava, herhangi bir
akkan vb.lerine hareket salamak iin kullanlan,
genellikle elektrik motoru tarafndan altrlan her
hangi bir cihaz; aspiratr. 2) emme ile vcut bolu
undan sv veya gaz karmak iin kullanlan bir ci
haz; aspiratr. 3) yksek kapasiteli baz buhar ka
zanlarnda, baca dibine yerletirilen ve ocakta olu
an gazlar emerek bacadan atmosfere atan ve elek
trik motoru ile altrlan yksek devirli bir makine.
aspiratory: Solunum veya emmeye uygun.
aspirin: 1) beyaz renkli, kristalli bir toz; salisilik asit,
C9H8O4 ; ate drmek, baars ve romatizmal
arlar vb. i gidermek iin kullanlr. 2) bu ilacn tab
let ya da hap.
assey: 1) maden cevherlerinin, zellikle alm veya g
m cevheri ya da alam vb. inin tabiat ve iindeki
maddelerin orann saptamak iin analiz veya saflk
deneyi. 2) byle, analiz veya test edilen madde. 3)
byle bir analizin sonucu veya raporu. 4) kontrol ve
ya test etme. 5) analizini yapmak; denemek; test et
mek.
assemblage: Bir makinede olduu gibi, paralarn
bir araya getirme; monte etme.
assemble: 1) paralarn (bir makine vb. inin) bir ara
ya getirmek veya monte etmek. 2) bir grup haline
getirmek; toplamak.
assembler: Toplayc; monte edici.
assembly: 1) otomobil yapmnda olduu gibi, bir b
tn yapmak iin paralar bir araya getirme veya
monte etme; montaj.
assembly drawings: Tek. .Res. montaj (teknik) resim
leri.
assembly line: Montaj band; seri imalt amacyla

a ssembl y

plan t

her ii nnde bir sre duran, onun belirli ii yap


masn salayan ve sonra tekrar yava olarak hare
ket eden bir bant veya ray.
assembly plant: Uak yapmnda olduu gibi, para
larn monte edildii bir fabrika; montaj fabrikas.
asses'bridge: klit geometrisinde, bir ikizkenar ge
nin taban alarnn eit olduu nerimi.
assistance: Yardm.
assistant: 1) yardm eden; yardmc; asistan. 2) Yar
dm eden ey.
association colloid: Belirli koullarda deterjan veya
sabun zeltilerinde oluan ve kk molekll agregat kapsayan bir koloidal sistem.
asst: Bkz, assistant.
assistant cylinder: Pistonlu buhar makinelerinde kul
lanlan ve aa strokta valf hareket donanmnn ata
let kuvvetlerini dengeleyen bir silindir; yardmc silin
dir; denge veya balans silindiri; Bkz. balance piston
veya balance cylinder.
astatic: Statik veya duraan olmayan; hareketli. 2)
F/z. belirli bir periyotu veya yn olmayan; astatik.
astatic galvanometer: Statik veya duraan olmayan
ibreler kullanarak dnyann manyetik etkisini ntrletiren ok duyarl bir galvanometre.
astatic system: Dnyann manyetik alannn etkileyemeyecei ekilde aslan iki veya daha fazla manye
tik ine.
statically: Astatic ekilde.
astaticism: Astatik olma durumu veya zellii; astatiklik.
astatine: Kimy. 1940 ylnda D.R. Corson, K.R., Mac
kenzie ve E. Segree tarafndan kefedilen element;
bizmutun alfa partiklleri ile bombardman edilmesin
den oluan, dayankl olmayan bir kimyasal ele
ment; kimyasal zellikleri bakmndan iyottan daha
elektropozitif olduu sanlmaktadr; Simg. At; at.a.
211; at.no. 85.
astern: 1) bir geminin gerisi. 2) kta veya ka do
ru. 3) geriye doru. 4) Den. tornistan.
astern endurance run: Den. tornistan veya geri hare
kete dayanklk almas; genellikle yarm saat s
rekli bir almadan ama; geminin davran ve ma
kinesinin mekanik dayankln saptamaktr; tornista
na alrken ileri trbin kanatlarnn snmas nede
niyle, bu deney devir drcl trbinler iin bil
hassa nemlidir.
astern nozzles: Tornistan veya geri hareket trbini
nin buhar nozullar; geri trbinine buhar salayan
nozullar.
astern power: Tornistan gc; Gem. Mak. gemilerde
geri hareket salayan g; bu g pistonlu buhar
makinelerinde ileri gten fazla, dizel motorlarnda
ona eit ve buhar trbinlerinde ise ileri gcn % 40 %60' kadardr.
astern speed: Tornistan hareket hz; tornistan hz;
Bkz. astern power.
astern turbine: Gem. Mak. tornistan veya ileri hare
ket trbini; gemilerin geri hareketlerini salayan ve
genellikle ileri gcn % 40-% 60' kadar g reten
Krtis trbini Bkz. Curtis turbine; ou zaman alak
basn trbini ve nadir olarak yksek basn trbini
ile ayn keys iinde bulunur.
asthenosphere: Litosfer veya yerkre yzeyinden 60
mil (96,54 km) aada olduu varsaylan blge;

34

asymm etri c
magmann olutuu blge; astenosfer.
astigmatic difference: Opt. astigmatik bir optik siste
min primer (birincil) ve sekonder (ikincil) odaklar
arasndaki mesafe; astigmatik fark.
astigmatism: Astigmatizm; cisimlerin iyi grlmesine
engel olan; gz merceinin yapsal bozukluu.
astr.: Bkz. 1) astronomer. 2) astronomical. 3) astro
nomy.
A strake: Gem. n. zellikle bir geminin alt ksmnda
uzanan deme kaplamas; A streyk.
astro-: Astr, astrofizikte olduu gibi, bir yldz veya yl
dzlarn anlamnda bir nek.
astrocompass: Astr. yldzlara greli yn saptamak
iin kullanlan manyetik olmayan bir cihaz.
astrodynamics: Astrodinamik; grsel
mekaniin
uzay uularna adapte edilmesini salayan bilim.
astrol.: Bkz. 1) astrologer. 2) astrological. 3) astro
logy.
astrolabe: Astr. bir yldz vb.inin ykseltisini bulmak
iin kullanlan bir cihaz; yerini seksanta brakmtr.
astrologer: 1) astroloji uygulamalar veya retimi ya
pan kimse. 2) astronom. 3) mneccim; yldz falcs.
astrometry: Gezegen, yldzlar vb. i lmlerini ya
pan ve onlarn son durumlar ve hareketlerini incele
yen bilim ve astronomi dal; astrometri.
astron.: Bkz 1) astronomer. 2) astronomical. 3) as
tronomy.
astronaut: Astronot; uzay gemisi pilotu.
astronautics: D uzaya, zellikle ay veya dier geze
genlere seyahatlerin sorunlar ile ilgilenen bilim dal;
astronotik.
astronometer: Astronomide yetkili veya renci; as
tronom; astr., astron. ksaltmalar ile belirtilir.
astronomic: Bkz. astronomical.
astronomical: 1) astronomiye ait; astr. astron. ksalt
malar le belirtilir. 2) astronomide kullanlan saylar
ve birimler gibi, ok byk olan.
astronomically: 1) astronomi ynnden veya bak
mndan. 2) astronomi yardmyla. 3) astronomide ol
duu gibi.
astronomical unit: Dnya yrngesinin yarapna
eit olan bir uzunluk birimi (93 milyon mil, 149637
milyon km); astronomik birim; A.Y ksaltmas ile be
lirtilir.
astronomical year: Astronomik yl veya sene; dnya
nn gne evresindeki tam bir devrinin sresi: 365
gn, 5 saat, 48 dakika, 45,51 saniye; bir ilkbahar eki
noksundan (yaklak 21 Mart'tan) dier bir ilkbahar
ekinoksu veya bir Sonbahar ekinoksundan dier
Sonbahar ekinoksuna (23 Eyll) kadar olan zaman;
Gne yl.
astronomy: Astronomi; yldzlar ve dier gk cisimleri
nin yaplarn, hareketlerini, greli durumlarn, b
yklklerini vb. inceleyen bilim dal; astr. astron. k
saltmalar ile belirtilir.
astrophotography: Astronomik olaylarn aratrlma
snda kullanlan fotoraflk; astrofotorafi.
astrophysical: Astrofizie ait; astrofizikle ilikili.
astrophysics: Astrofizik; yldzlar, gezegenler vb. inin
fiziksel zellikleri ve olaylarn inceleyen bilim dal.
as-welding: Mak. kaynaklanm metal vb. i paralara,
kaynak yaplmadan nce herhangi bir sl veya me
kanik bir ilem yaplmas.
asymmetric: Bkz. asymmetrical.

a s ym m e tri ca l
asymmetrical: Asimetrik; simetrik olmayan; bakm
sz.
asymmetry: Simetrik olmayan; simetri yokluu.
asymptote: Mate, bir eri ile yaklaan fakat asla ke
simeyen bir doru; asimptot; sonsuzda teet.
asymptotic: Asimptot tabiatnda olan; asimptota ait.
asymptotical: Bkz. asymptotic.
asynchonism : Senkron yokluu; ayn zamanda g
rlen arza; asenkronizm.
asynchronous: Asenkron; senkron olmayan; ayn za
manda olmayan; senkronize olmayan; zaman uyum
suz.
asynchronous machine: letme hz, bal olduu
sistemin frekans ile gerek olarak orantl olmayan
bir elektrik makinesi; asenkron makine.
At: Bkz. astatine.
atm: Bkz. atmosphere.
athermancy: s radyasyonlarn emme yetenei olma
yan.
athermanous: Fiz. s nlarn geirmeyen (madde).
athodyd: Hava. gemite Lorin tp, uan soba boru
su gibi isimler verilen bir tr jet motoru; ramjet; ge
nel olarak giri difzr, yanma odas ve k nozulundan oluur.
athwart: 1) enine; bir taraftan dier tarafa; Den. ala
bandadan alabandaya. 2) Nav. rotaya apraz ola
rak.
athwartship: 1) borda ynnde omurgaya dik. 2) bir
bordadan dierine doru.
Atkinson cycle: Term. Atkinson evrimi; gaz makine
lerinin kuramsal evrimi; iki adyabat ile bir sabit ha
cim ve bir sabit basn ilemlerinden oluur.
Atlas: 1) harita kitab; atlas; harita atlas. 2) byk
boy resim kd.
atlas grid: Havadan ekilmi bir fotoraf, paralel ve
dikey izgilerle kk karelere blerek, fotoraf ze
rindeki noktalar kolayca saptama sistemi.
atm.: Bkz 1) atmosphere; atmospheres. 2) atmosp
heric.
atmometer: Mak. buhar miktann lmek in kullan
lan bir alet; atmometre.
atmosphere: 1) yerkre veya dnyay saran havann
tm; atmosfer. 2) herhangi bir yldz, gezegen vb.inl evreleyen gaz ktlesi. 3) verilen herhangi bir yer
deki hava. 4) Flz. 14,69 psi, 1,0333 kgf/cm2, 1,0193
bar, 0,968 teknik atmosfere eit olan basn birimi;
atm. ksaltmas ile gsterilir.
atmospheric: 1) atmosfere ait; atmosferde. 2) atmos
fer tarafndan retilen, atmosferin neden olduu ve
ya atmosfer tarafndan altrlan.
atmospheric air: Atmosferik hava; Bkz. air.
atmospherical: Bkz. atmospheric.
atmospherically: 1) atmosfer bakmndan; atmosfere
gre. 2) atmosferik basn veya etkisiyle.
atmospheric cooling tower: Diz. Mot. byk gl
sabit kara tesislerinde, makineden kan scak su
yun soutulduu kule; atmosferik soutma kulesi;
Bkz. cooling tower.
atmospheric corrosion: Atmosferik paslanma veya
korrozyon; atmosferdeki oksijen nedeniyle oluan
yava yanma veya paslanma; demir pas gibi.
atmospheric electricity: Meteo. atmosferik elektrik;
aa atmosferde doal olarak trl nedenlerle olu
an elektriklenme.

35

atomi c cocktai l
atmospheric engine: Bkz. normally aspirated engi
ne.
atmospheric exhaust: Atmosfere egzoz; baz buhar
makineleri ile buhar trbinleri ve iten yanmal maki
nelerin byk bir blm atmosfere egzoz eden ma
kinelerdir.
atmospheric line: Mot. atmosfer izgisi; gerek p-V
diyagramlarnn ali ksmnda bulunan, evresinde
pompalama kayplar (pumping loses) oluan ve at
mosfer basncn belirten yatay doru; atmosfer hat
t.
atmospheric nitrogen: Term, atmosferik nitrojen; ha
va iinde hacimsel olarak % 79 ve arlksal olarak
% 77 orannda olan nitrojen.
atmospheric pollution: Atmosfer kirlenmesi; termik
santrallarn bacalar, nkleer patlamalar ve motorlu
aralarn egzozlarndan gelen kirlenme.
atmospheric pressure: Atmosfer basnc; atmosferik
basn; dnya atmosferinin arl nedeniyle deniz
seviyesinde oluan, yaklak 14,69 psi veya 1,0333
kgf/cm2 ya da 1,0193 bara eit olan basn.
atmospheric pressure condenser: Atmosferik ba
snl kondenser; iersinde vakum retemeyen ve
gemi iindeki trl kk cihazlardan gelen buhar
tutmak zere yaplan kondenser.
atmospheric pressure line: Bkz. atmospheric line.
atmospherics: Rady. frtnal havalarda olduu gibi,
doal elektrik boalm ile alclarda (radyolarda) olu
an parazit. 2) bu parazitleri oluturan olay.
atmospheric tide: Atmosferik gelgit; rzgr ve basn
cn neden olduu bir gelgit olay.
atmospheric tower: Bkz. atmospheric cooling to
wer.
at.no.: Bkz. atomic number.
atom: 1) ok kk paracklar; herhangi bir eyin
ok kk paras veya paralar; zerre. 2) Kimy.
Fiz bir elementin en kk paras; atom; ntron ve
proton kapsayan pozitif ykl bir ekirdein evre
sinde dnen elektronlarin karmak diziliinden olu
ur; ntronlar veya belirli dier ok kk parackla
rn herhangi birinin bombardman ile ekirdek fizyonundan s aa kar.
atombomb: Atom bombas; byle bombalarla hcum
ve tahrip etmek.
atomic: 1) atom ya da atomlara, atom bombasna,
atomdaki enerji vb. ine ait; at. ksaltmas ile belirtilir.
2) atomlarna ayrilm. 3) ok kk; zerre.
atomic age: Atom enerjisinin kullanl ile balayan
sre; atom a; kendiliinden srdrlen ilk zincir
leme tepkimenin oluturulduu 2. Aralk1942 tarihin
de balayan periyot.
atomically: Atomsal ekil veya tarzda; zellikle: a)
atom enerjisi ile. b) atomlarin veya ok kk partikllerin iinde.
atomic bomb: Atom bombas; atom arl 235 (U
235) olan pltonyum veya radyum zotoplar ile yk
l atomlarnda ntron bombardman ile balatlan
zincirleme tepkime sonunda ok byk s aa
karan tahrip gc korkun bir bomba; kinci Dnya
Sava srasnda, 1945 ylnda Amerika Birleik Dev
letleri tarafndan Japon ehirlerinden Hiroima ve
Nagazaki'ye kar kullanlan bomba.
atomic cocktail: Arg. kanserde olduu gibi, tbb teda
vi veya tanda yutularak kullanlan, radyoaktif ete-

atomic distance
ment kapsayan la dozu.
atomic distance: ki atomun merkezleri arasndaki or
talama mesafe.
atomic energy: Atom enerjisi; atomik enerji; nkleer
enerji; nkleer bir tepkime veya zincirleme reaksi
yon srasnda bir atomdan aa kan enerji.
Atomic Energy Commission: Atom Enerjisi Komisyo
nu; 1946 ylnda Amerika Birleik Devletleri'nde,
atom enerjisini denetlemek iin kurulan bir komis
yon.
atomic neat; Bir gram atomun scakln 1C ykselt
mek iin gerekli s miktan.
atomic-hydrogen welding: Atomik hidrojen kayna;
gerek olarak elektrik kayna ile gaz (alt) kayna
nn birleik eklidir; iki tungsten elektrot arasnda
oluturulan elektrik ark ile hidrojen atmosferinde ya
plr; oksitlenmeyi nleme hidrojen tarafndan yerine
getirilir.
atomicity: 1) Kimy. a) molekldeki atom says, b) bir
bileiin moleklndeki atomlarn gruplar veya de
itirilebilir atomlarn says, c) deer veya vatans.
atomic masa: Nk. Ener. bir nklidin ntr atomunun
ktlesi; Bkz. atomic mass number.
atomic mass number: Atomik ktle numaras veya
says. 1) bir atom ya da nklidin iindeki proton ve
ntronlarn toplam says; bu say atom ktlesi, atom
ktle birimi cinsinden belirtildiinde, atom ktlesine
en yakn tam say ile verilir. 2) ktle numaras ekir
dek iindeki nkleonlarin saysn gsterir ve dolay
syla Z atom numaras ile N ntron saysnn toplam
na eittir. 3} bir nklidin simgesinde ktle numaras,
23 5
simgenin sa tisi tarafnda gsterilir: U
(burada
A=235"tir).
atomic mass unit: Atomik ktle birimi; bir karbon ato
munun ktlesinin on ikide birine (1/12'sine) eit
-27
olan ktle; deeri 1,66043.10 kg; amu ksaltmas
ile gsterilir.
atomic nuclei: Nk. Ener. atomik ekirdekler; atom
ekirdekteri; bunlar iki trl birincil ya da primer partiklden oluur: a) protonlar ve b) ntronlar; bunla
ra ou zaman nkleon Bkz. nucleon ad verilir; pro
tonlar, bykl elektron arjna eil, pozitif arj ta
r: ntronlar ise elektriksel olarak ntrdrler.
atomic nucleus: Atorn ekirdei veya nklz; pratik
olarak atomun tm ktlesini, faka! hacminin ancak
ok kk bir blmn kapsayan, pozitif ykl e
kirdei.
atomic number: Atom numaras; atom says. 1) e
kirdein pozitif ykn, elektron yknn katlar t
rnden belirten bir tam say. 2) bu say ayn zaman
da ntr bir atom ekirdeinin dndaki elektronlarn
saysn ve ekirdek iindeki proton saysn gsterir.
3) bir elementin periyodik tablodaki greli yerini gs
teren say; at.no. ksaltmas ile belirtilir.
atomic pile: Nk. Ener. atom pili; Bkz. nuclear reac
tor.
atomic power plant: Nk. Ener. nkleer ya da atomik
g tesisi.
atomic power: Nk. Ener. ekirdek gc; atom gc;
atomik g.
atomics: Nkleer fizik; atom fizii.
atomic structure: Fiz, atomik yap; atomun yaps;
merkezinde pozitif ykl ekirdei (nklz) olar ve
bunun evresinde trl yrngelerde negatif ykl
elektronlarn dndkleri yap; elektronlarn yaplar
ve says trl elementlerde birbirinden farkldr.

attemperato r
atomic theory: Atomik teori; atom teorisi veya kura
m; tm cisim ve maddelerin atomlardan olutuu
kuram.
atomic transmutation: Bir atomun farkl atom arl
nda, farkl bir elementin atomlarna dnm.
atomic volume: Atom hacmi; atomik hacim; Kimy. bir
elementin atom arlnn, onun zgl arlna b
lnmesi sonucu bulunan say.
atomic wastes: Nkleer artklar; reaktrlerden kan
nkleer yakt artklar.
atomic weight: Atom arl; Kimy. bir elementin ntr
atomlarnn ktlelerinin, atom arl birimi trnden
belirtilen arlksal ortalamas: Oksijenin atom arl
16 gibi.
atomism: Evrenin tahrip edilemeyen veya blnemeyen basit, ok kk paracklardan olutuu kura
m; atomizm.
atomist: Atomizme inanan kimse; atomist.
atomistic: Bkz. atomist.
atomization: Pskrtme; atomizasyon; bir svy ok
kk paracklar eklinde pskrtme; atomlarna
ayrarak pskrtme (gerek olmayan bir benzetme);
dizel motorlarnda yaktn enjektr yardmyla silindir
lere pskrtlmesi gibi.
atomize: 1) atomlarna ayrmak. 2) ok kk apl
krecikler eklinde pskrtmek.
atomizer: 1) bir svy, zellikle bir ila, parfm veya
yakt ok kk paracklar haline getiren ve onlar
pskrten bir cihaz; atomizr; Gem. Mak. atomayzr.
2) karbratrlerin pskrtme memesi.
atomizer valve: Bkz. enjektr veya pskrtme valf.
2) Buh. Kaza. atornayzerlere yakt veren valf; yaktn
atomizrlerden kazan ocana pskrtlmesini sa
layan valf.
atomizing: Pskrtme; ok kk parack veya partikller halinde pskrtme.
atomizing burner: Gem. Mak. pskrtme brner ve
ya brlr; ounlukla gemi, lokomotif, kara enerji
tesisten. stma sistemlerinde kullanlan brner ya da
yakc.
atomy: 1) atom; ok kk ey. 2) ok kk olma;
cce; pigme.
attach: Balamak.
attached: Bal; iliik.
attached pump: Mak. bal ya da iliik pompa; dizel
motoru, pistonlu buhar makinesi vb. ine bal veya
ondan hareket alarak alan sprme havas pom
pas, kompresr, erpamp, yalama ya, soutma
suyu vb. i pompas.
attachment: Balant.
attemper: 1) karmla azaltmak veya deitirmek. 2)
scakln denetlemek (st stc vb. inin) 2) Nad.
Ola. tavlamak.
attemperation: Buh. Kaza. buharn scaklnn denet
lenmesi yntemleri: a) bir soutucuda buharn ss
nn alnmas, b) yksek scaklktaki buhara dk s
caklkta su kartrlmas.
attemperator: 1) iersinden geen herhangi bir ak
kann scakln istenilen deere drmek iin kul
lanlan bir cihaz veya eanjr. 2) Buh. Kaza. kzgn
buharn scaklnn denetimini salayan, genel ola
rak borulu bir eanjr; ou zaman su ve bazan ha
va ile soutulan bir s alp verici; borular iinden so
utma suyu ve borularn dndan ise kzgn buhar
geirilir.

attemperator , air coole d


attemperator, air cooled: Hava ile soutulan atemperatr.
attemperator, water cooled: Su ile soutulan atemperatr.
attenuation: Zayflama.
attitude: Hava. bir uan ou zaman yer seviyesi
veya referans noktasna ilikin durumu.
atto-: 10 -18 anlamnda bir nek; atto; a ksaltmas ile
belirtilir.
attract: 1) kendisine ekmek; yaklatrmak : Mknat
sn demir tozlarin ekii gibi.
attraction: iki veya daha fazla saydaki maddelerin bir
birlerini ekmesi veya cezbetmesi; ekim; cazibe.
Atwood Machine: Fiz. Atvut makinesi; ekim (cazibe)
kanununu kantlamak iin kullanlan bir cihaz.
at.vol.: Bkz. atomic volume.
at.wt.: Bkz. atomic weight.
Au: Bkz. gold.
A.U.: Bkz. Astronomical Unit.
audibility: Duyulabilir olma durumu veya kapasitesi.
audible: Duyulabilir; duyulabilir yeterlikte; sesli.
audible alarm: iitilebilen veya duyulabilen alarm.
audio: 1) Elekt. insan kula tarafndan normal olarak
duyulabilen ses dalgalarnn frekansnda. 2) Telev.
bir yaynn ses frekansm belirten. 3) itsel.
audiofrequency:
Saniyede
yaklak
olarak
200-20000 evrim elektrik akm frekansna tekabl
eden duyulabilir ses frekansnn band; AF ksaltma
s ile belirtilir.
audiometer: Odiyometie; birinin duyduu sesi veya
seslerin iddetini len bir cihaz.
audio-osciilator: Duyulabilir frekans alannda alterna
tif akm jeneratr.
audio-visuai: Kitap dnda kalan film, slayd, fonograf
pl vb. aralar ile ilgili.
audio-visual aids: Kitaplar dnda kalan film, slayd,
fonograf pl ve dier malzemeden oluan, kulak
ve gz ayn anda etkileyen retim aralar.
audiphone: Tp. g duyan kiiler iin kafa kemikleri
yardmyla sesi duyma sinirlerine ileten bir cihaz; iit
me cihaz; odifon.
audit: Denetleme; denetlemek.
auer metal: % 35 demir ve % 65 seryum ve dier na
dir toprak metallerin karmndan oluan piroforik
veya hava ile kartnda ani olarak yanan bir ala
m.
auger: 1) aa delgisi; matkap. 2) toprakta delik a
mak iin kullanlan benzer bir alet; burgu.
auger, screw: Bkz. screw auger.
auger, ship: Bkz. ship auger.
aught: 1} herhangi kk bir para. 2) sfr.
augite: Kimy. siyah cam gibi parldayan ve tanecikli
yapda, volkanik kayalarda grlen siyah kompleks
silikat; bir tr pirokzen.
augment: Ekleyerek saysn veya lsn byt
mek.
augmenting valve: Buh, Trb. yardmc egzoz devre
sine yetersiz buhar verildii zaman, buhar basncn
15 psig'ye ykseltmek zere, bir ksma (redyusin)
valfndan geirilmek zere, yardmc buhar devresin
den yardmc egzoz devresine buhar veren valf; yk
seltme valf.
aura: Elekt. sivri metalik ulardan boalan elektrik ak
mnn neden olduu hava akm.
aureomycine: Ecz. belirti virslere, hem gram negatif

37

autokineti c
ve hem de gram pozitif bakterilere kar etkili olan,
penisiline benzer bir antibiyotik; oromisin.
auric: 1) altn kapsayan; altna ait; altnl. 2) Kimy. alt
nn deerli bileiklerine ait veya bu bileikleri be
lirten.
auriferous: Altn veren.
aurous: 1) altn kapsayan. 2) Kimy. bir deerli altn bi
leiklerine ait veya bu bileikleri belirten.
aurum: Bkz. gold.
austenite: Metal. 1144C'de yaklak ve maksimum
% 2 ve 723C'de % 0,80 karbon kapsayan, gama de
mirinde kat karbon zeltisi; yksek scaklklarda
adi eliklerde, adi scaklkta baz paslanmaz elikler
de grlr; ostenit.
austenitic steels: Ostenitik elikler; bu tr elikler %
18 krom ve % 8 nikel elii, yksek manganezli elik
ler ve % 20'den fazla nikelli elik kapsarlar; korrozyona dayankl ve yksek derecede haddeden ekilebilme zelliine sahiptirler.
auto: Otomobil; otomobille gitmek.
autoclave: Otoklav. 1) bir tepkimeyi, basn altnda
ve genellikle yksek scaklkta oluturmaya yarayan
cihaz; sterilizatr. 2) basnl kzgn buhar ile piirme
veya mikrop ldrmek iin kullanlan kapal kap. 3)
byle bir cihazla mikroplarin ldrmek.
auto-clean strainer: Mak. temizlii otomatik olarak
yaplan filtre; Bkz. self cleaning filter.
autocollimator: Optik uygulamalar iin kullanlan ken
dinden ayarl bir cihaz; otomatik kolimatr.
autodyne: 1) tek bir tpn hem osilatr ve hem de
ilk detektr grevi yapt heterodin radyo alc siste
mine ait veya onu belirten; otodin. 2) otodin sistem.
3) otodin alc.
auto ferry: Den. araba vapuru; arabal; otomotif ara
larnn tanmasnda kullanlan, zel olarak yaplm
gemi.
autogenous: Kendi kendine, kendiliinden oluan.
autogenous ignition temperature : Kendiliinden
tutuma scakl; trl sv ve gaz yaktlarda bu s
caklk 232C (n-oktan iin) ile 651C (karbon rnonoksit iin) arasndadr; benzin iin 257C, lmba
petrol iin 255C, gas oil iin, 282C, diesel oil iin
3630c, benzol iin 580C, hidrojen iin 580C, aseti
len iin 355C, kmr katran iin 482C ve normal
btan iin 430C dolayndadr.
autogiro: Otojir; ileri hareketi pervane ile salanan ve
esas olarak daha byk baka bir pervane ile hava
tarafndan tainan bir uak; byk pervane uak
gvdesinin zerine yatay olarak donatlr ve motor
gc yerine hava basnc ile dner (Ticar br mar
ka).
autogyro: Bkz. autogiro.
auto-igntion; Kendiliinden tutuma; benzin motorla
rnda belirli basn, scaklk ve younluk koullarn
daki hava benzin karmnn, bir elektriksel kvlcm
(spark veya ark) olmakszn kendiliinden tutuma
s; silindirlerde vuruntulara neden olan, istenmeyen
bir olay.
auto-ignition temperature: zellikle bir sv veya ga
zn kendiliinden tutumas iin gerekli en dk s
caklk derecesi; kendiliinden tutuma scakl; Bkz
autogenous ignition temperature.
autoist: Otomobil kullanan kimse; src; ofr.
autokinetic: Otomatik olarak hareket eden; kendiliin
den hareket eden.

automat
automat: Otomat; maden para atlarak yiyecek,
ie cek vb.i alnan kutu; otomatik alan makine.
automate: Otomatik iletmeye (fabrika vb.ini) dn
trmek.
automatic: 1) kendiliinden hareket eden veya al
an; kendisini ayar eden, otomatik. 2) otomatik t
fek veya tabanca. 3) herhangi bir otomatik makine.
automatically: Otomatik olarak; otomatik ekilde;
oto matik hareket ile.
automatic choke: Bern. Mot. otomatik jigle;
karbra- trlere venturiden nce yerletirilen ve
gaz kelebei ne benzeyen, venturide depresyonu
oaltarak ma kineye fazla yakt salayan
kelebek; souk havalar da kullanlr.
automatic combustion control system: Buh. Kaza.
basnl hava ile alan ve otomatik olarak
yanmay kontrol eden ve yaklacak yakt miktarna
gre yak ma havasn dzenleyen sistem; otomatik
yanma kontrol sistemi.
automatic control: Otomatik kontrol; otomatik
kuman da; trl makine veya onlarn sistemlerinin
(devrele rinin) nceden belirlenmi esaslara gre
elektronik veya hidrolik denetim veya kumandas.
automatic extraction turbines: Gem, Mak.
otomatik
ekstraknl
trbinler;
endstriyel
tesislerde kullan lan, trotul buharnn byk
ksmnn orta basn ka demelerine aktarld
trbinler.
automatic frequency control: Otomatik frekans
kon trol.
automatic .helmsman: Den. Bkz. automatic pilot.
automatic instrument: Otomatik cihaz, alet veya
ara.
automatic lathe: Otomatik torna
tezgh. automatic lubrication: Bkz.
lubrication.
automatic pilot: Otomatik pilot. 1) gemilerin ak de
nizlerde rotasnda hareketini salayan otomatik
kon trol mekanizmas. 2) bir uan seviye ve
rotasnda uuunu salayan otomatik kontrol
mekanizmas. automatic propeller: Otomatik
pervane; kanatlar ve uygun pii iin otomatik
olarak ayarlanabilen perva
ne.
automatic relief door: Otomatik firar kaps.
automatic shutdown device: Otomatik kapama
ciha z; bir tehlike srasnda makineyi otomatik
olarak ya da kendiliinden kapatan bir cihaz; dizel
motorlar nn ar hz tribi gibi.
automatic soot blower: Otomatik kurum fleme
do nanm; Bkz. soot blower.
automatic starter: Elekt. hzlanma srecinde bir
elek trik motorunun ivmesini otomatik olarak
denetlemek zere dizayn edilen starter ya da yol
verici; otomatik starter; otomatik yolverici; bir kutu
iinde bulunur.
automatic starting: Otomatik ilk hareket.
automatic starting box: Bkz. automatic
starter.
automatic stop device: Diz. Mot. makinenin sout
ma suyu scakl belirli bir deerin stne kt
za man yaktn keserek makineyi durduran bir
cihaz; otomatik kapama cihaz.
automatic transmission: Otomatik anzman.
automatic trip: Gem. Mak. akm, gerilim veya
dier elektriksel durumlar deitii zaman, ya
veya hava devresinin acsn otomatik olarak aan
bir cihaz; otomatik trip.

38

auxanometer
automatic tuning: Bir radyo alcsnda, dmelere ba

sarak istasyon bulma


automatic valve: Bkz. relay valve.
automatic voltage regulator: Elektr. otomatik gerilim
ayarlaycs.
automatic warning unit: Otomatik alarm nitesi.
automatic welding: Otomatik kaynak ekipman ile
ya plan ve tm kaynak ileminin yapl srasnda
sabit bir kaynakya gereksinim gstermeyen
kaynak ile mi; otomatik kaynak.
automatic welding machine: Otomatik kaynak
maki nesi.
automation: Otomasyon; otomatik kontrol; bir
enerji tesisi veya bir gemi makinesinin, gemi
sistemlerinin, yardmc makine vb.lerlnin otomatik
kontrol. automobile: Bir makine veya motor ile
altrlan, o unlukla drt tekerlekli, yol ya da
caddelerde al an bir kara tat; otomobil;
motorlu ara. automobile alloy steel: Oto.
otomobil endstrisinde kullanlan alam elikleri;
Bkz. alloy steel. automobile engine: Otomobil
makinesi; ou zaman benzin ve bazan dizel
motoru, yksek devirli benzin ve dizel motoru. automobile starter: Bkz. electric
starting. automobilist: Otomobil
srcs; ofr.
automotive: Kendiliinden hareketli; otomobil, kam
yon, otobs vb. i; otomotif.
automotive engines: Benzin ve dizel motorlar
gibi otomobil, kamyon, otobs vb. inde
kullanlan maki neler; otomotif makineleri;
yksek devirli benzin ve dizel motorlar.
automotive steels: Otomotif elikleri; otomotif
ends trisinde kullanlan karbon elikleri, nikel

elikleri, ni- kel-karbon elikleri, molibden elikleri


gibi Amerikan Otomotif Mhendisleri Birlii (SAE)
tarafndan koul landrlan elikler.
autopneumatic: Basnl hava yardmyla otomatik
olarak hareket eden; otopnmatik.
auto polish: Otomobil cils; kaporta cils; oto cils.
autorotation: 1) Hava. uak kuyruunun bir baka
ad. 2) g olmakszn uan bir hava arac; rnein
makinesi almakszn bir helikopterin umas.
autostabiiity: Mek. 1) cisimlerin zellii nedeniyle
denge. 2) jiroskopta olduu gibi, otomatik denge
mekanizmas ile dengeleme.
autotransformer: Elekt. tek sargdan oluan ve
bu sargnn bir blm primer ve bir blm de
sekon- der sarg olan bir transformatr;
ototransformatr, autotransformer starter: Elekt. ilk
hareket iin dk voltaj salamak iin, bir
ototransformatre sahip yol verici veya starter;
ototransformatrl yol verici. autotruck: Bir motor
tarafndan altrlan kamyon; motorlu kamyon.
autoxidation: Oto oksitlenme; kendiliinden oksitlen
me; lml scaklklarda ve gzle grlmeyen
yanma eklinde hava ya da molekler oksijenin
oluturdu u ani oksitlenme.
auto wax: Oto. kaporta boyas zerine srlen balmumlu parlatma cils; balmumlu cila.
auto wrench: Mak. ayarl anahtar; ngiliz anahtar.
autunite: Kimy. sarms renkli uranyum kalsiyum
fos fat; radyoaktif olup, kristal veya pul eklindedir.
aux.: Bkz. auxiliary.
auxanometer: zellikle fidanlarda, herhangi bir
bitki veya bitki parasnn byme miktarin
lmek iin

auxiliaries, deck
kullanlan bir cihaz.
auxiliaries, deck: Den. gverte yardmclar; rgat,
vin, dmen makinesi vb, i gibi yardmc makineler.
auxiliaries, electric: Den. elektrik yardmclar; gver
te ve ana makine yardmclarn altran elektrik mo
torlar.
auxiliary: 1) yardmc kimse veya ey. 2) o. sava
ta bir lkeye yardm eden yabanc veya mttefik si
lahl kuvvetler. 3) yardmc; yardm eden veya des
tekleyen.
auxiliary air chamber: Yardmc hava hcresi; iersi
ne yakt pskrtlen ve bir boru ile ana yanma hc
resine balanan bir hcre.
auxiliary apparatus: Bkz. auxiliary machineries.
auxiliary blower: Gem. Mak. yardmc blover; yardm
c krk; yksek gl, iki zamanl diezel motorlarn
da ana blover arzas srasnda, silindirlere bir miktar
fazla hava verebilen ve bir elektrik motoru tarafndan
altrlan makine,
auxiliary boiler: Yardmc kazan; buharl gemilerde, li
manda kullanlan yardmc makinelere buhar sala
yan, snma sistemlerini besleyen kazan; genel ola
rak alev borulu, bazan su borulu, hem yakt ve hem
de egzoz gazlar ile alan kazan.
auxiliary condenser: Gem. Mak. yardmc konsender; ana kondenser Bkz. condenser ile e yapda, fa
kat daha kk llerde olan ve yardmc makinele
rin, zellikle elektrik jeneratr eviren makinelerin
buhar ve besi suyu devrelerinde kullanlan youturucu.
auxiliary control board: Bkz. auxiliary switchboard.
auxiliary engine: Yardmc makine; elektrik makinesi;
jeneratr eviren makine.
auxiliary exhaust system: Gem. Mak. yardmc eg
zoz sistemi; dorudan ana kondensere egzoz etme
yen pompa, cebri draft fan ve dier yardmclarn
egzoz buhar sistemleri; yardmc egzoz buhar trl
nitelerde, havaszlandrma stclarnda, damtma
sistemlerinde ve bir ok gemide trbin boaz glendlerinin szdrmazlnda kullanlr.
auxiliary gasoline engine: Yardmc benzin motoru;
souk lke veya iklimlerde, dizel motorlarnn ilk ha
reketlerinde kullanlan kk gi (3-5 hp) benzin
motoru; dizel motorunun krank miline bir kavrama
ile baldr; nce benzin motoru altrlr ve sonra
kavrama le dizel motoruna balanarak onun ilk ha
reketini salar.
auxiliary machineries: Yardmc makineler; gemiler
de ve sabit kara tesislerinde, normal alma dzeni
ni srdren ve ana makinenin dnda kalan makine
lerin tm; gemilerde ana makine yardmclar ve g
verte yardmc makineleri olmak zere iki ana bl
me ayrlrlar.
auxiliary power: Yedek g; yardmc g; gemi ener
ji tesislerinde yardmc makinelerin toplam gc,
auxiliary power switchboard: Bkz. auxiliary switch
board.
auxiliary sections: Tek. Res. yardmc kesitler.
auxiliary shift: Oto. takviye vitesi; difransiyeldeki tak
viye.
auxiliary ship: 1) sava gemilerine yardmc olan bir
gemi; tanker yatak gemisi vb. i. 2) hastane gemisi,
mayn gemisi vb. i gibi muharib olmayan sava ge
misi; yardmc gemi.

aviatrix
auxiliary steam: Ana makine dnda kalan tm stimll
yardmclara verilen, genellikle ya buhar; yardmc
buhar.
auxiliary steam system: Yardmc buhar sistemi; bu
harl gemilerde, makine dairesi iinde veya dnda
bir ok sistemi besleyen ve onlara belirli basn ve
scaklkta buhar veren ya ya da doymu buhar sis
temi; ddk ve sirenler, fuel oil stclar, tank stc
lar ve buharl gemilerde trl pompalar vb. i yardm
c buhar sisteminden beslenir.
auxiliary steam turbine: Bkz. auxiliary turbine.
auxiliary switchboard: Elekt. yardmc datm tablo
su; yardmc tevzi tablosu; Bkz. main switchboard.
auxiliary turbine: Yardmc trbin; grevi, pervane e
virme dnda kalan buhar trbini; elektrik jenerat
r, pompa vb. i grevleri yerine getiren, nisbeten k
k gl aksiyon veya reaksiyon trbini.
auxiliary valve: Gem. Mak. yardmc valf; ogzileri valf;
pistonlu buhar makinelerinde yksek basn silindiri
pistonu sentede kald zaman, dier silindirlere bu
har aarak makinenin almasn salayan valf; orta
ve alak basn silindirlerinin kapaklar veya slayd
valf keysleri zerine yerletirilirler.
auxiliary windings: Elekt. yardmc sarglar; yardmc
kutup sarglar; kollektrde kvlcma engel olur ve
komtasyona yardm ederler.
auxochrome: Kimy. boya maddesinin rengini bir ba
ka maddeye aktarabilen atom gruplarndan herhan
gi biri; rnein, S0 3 H-, NO-2, NO-2, CI-, OH-.
av.: Bkz. 1) average. 2) avoirdupois.
available: Kullanlr.
available energy: Kullanlabilir enerji veya erke; elde
mevcut enerji.
available heat: Kullanlabilir s; elde mevcut s.
avalanche: i; tek bir ykl partikln kuvvetli bir
elektrik alan tarafndan hzlandrlmas srasnda,
ntr gaz moleklleri ile arpmas sonucu, yeni yk
l partikller olumas olay.
avalanche diode: Bkz. Zener diode.
avalanche effect: Bkz. Zener effect.
average: 1) iki veya daha fazla saynn toplamnn,
toplanan saylarn adedine blnmesi ile elde edilen
saysal sonu; aritmetik ortalama gibi; ortalama ve
ya vasati 2) Den. Huk. a) denizde geminin veya y
knn hasar nedeniyle kayp; avarya, b) byle bir
kayba maruz kalma, c) byle bir kaybn oluturdu
u gider, d) byle bir kaybn ilgili taraflararasnda
eit olarak bllmesi. 3) ortalama hesaplamak. 4)
ikiden fazla kii arasnda orantl blmek.
average clearence: Ortalama veya vasati boluk ya
da klerens.
average life: Nk. Ener. ortalama mr; bir radyoaktif
maddenin tm atomlarnn mrlerinin ortalamas,
average pitch: Ortalama pi, hatve veya adm,
average velocity: Mek. ilk ve son hzlarn toplamlar
nn yars olan hz.
aviate: Umak, zellikle ua altrmak.
aviation: Havaclk; uaklar uurma sanat veya bili
mi; havadan daha ar ua yapma ve altrma.
aviation gasoline: Bkz. aviation spirit.
aviation spirit: Uak benzini.
aviator: Uaklar uuran kimse; havac; pilot.
aviatrix: Kadn pilot.

avidin
avidin: Yumurta beyaznda bulunan ve biotin tarafn
dan ntrletirllen ve onunla bileik oluturan, prote
in tabiatnda bir madde.
avidity: Bir asit ya da bazn terimlerine ayrmas dayankl.
ava
:
Bkz.
aviation.
Avogadro constant: Avogadra sabitesi; bir gram moldeki molekl says: 6,06.1023.
Avogadro's hypothesis: Bkz. Avogadro's law.
Avogadro's law: Avogadro kanunu; Term. "Eit ba
sn ve scaklk kouilarnda tm gazlarn eit hacim
leri eit sayda molekl kapsar."
Avogadro number: Bkz. Avogadro's constant.
Avogadro's principle: Bkz. Avogadro's law.
avoirdupois: 1) bir librenin 16 oza eit olduu esas
na gre dzenlenmi arlk sistemi; ingiliz libresi
(453,6 g); av., avdp., avor. ksaltmalar ile belirtilir.
avoirdupois weight: ngiliz ve Amerikan arlk siste
minde 16 oz = 1 libre ve 2000 libre = 1 kk ton.
awl: Tahta, deri vb. ine delikler yapmak iin kullan
lan sivri ulu kk bir alet; biz; sara ve kundurac
bizi.
axes: o. axis.
axial: 1) eksene benzeyen; eksen gibi. 2) eksen ek
linde. 3) eksen evresinde veya eksen boyunca.
axial brakes: Fren paralarnn eksenel hareketi ile di
ren uygulanan frenler; eksenel frenler; Disk frenler
gibi.
axial clearance: 1) Buh. Trb. hareketli kanatlarla sa
bit kanatlar ve hareketli kanatlarla nozullar (meme
ler) veya nozul diyaframlar arasndaki boluk; ekse
nel veya aksiyal klerens ya da boluk. 2) Gem. Mak.
srast yataklar i!e srast lokmalar arasndaki boluk.
axial compressor: Turbojet makinelerinde kullanlan
ve esas olarak bir hava pompas tarafndan altr
lan bir reaksiyon trbininden oluan kompresr.
axial flow: Eksenel akl; yatay eksene paralel akml; aksiyal akml.
axial flow compressor: Gaz. Trb. bir dizi rotor ve
stator kademelerinden oluan, rotor ve statorun ha
reketli ve hareketsiz kanatlara sahip olduu bir
kompresr; eksenel akml kompresr.
axial flow fan: Eksenel akml fan veya krk; buhar
kazanlarnn ocaklarna basnl hava veren ve genel
olarak bir buhar trbini veya elektrik motoru tarafn
dan altrlan hava vericisi.
axial-flow pump: Eksene! veya aksiyal akml pompa.
axial-flow turbine: Eksenel veya aksiyal akml trbin;
buharn giriten balayarak rotor aftn yatay ekseni
ne paralel olarak akt buhar trbini; gemi ana maki
nelerinin hemen tm bu trdendir.
axial force: Eksenel kuvvet; aksiyai kuvvet; yatay ek
sen ynnde etkiyen kuvvet.
axially: Eksenel olarak; eksen ynnde; yatay eksen
ynnde.
axial pressure: Eksenel basn; eksen ynnde uygu
lanan basn.
axial stress: Dzgn ve homojen bir ubukta, ubu
un ekseni ile akan bileke ykn oluturduu
gerilme; eksene! gerilme veya stres.
axial tension: st ucundan bal veya mesnetli bir
dey ubukta oluan germe kuvveti; uygulanan y
kn bilekesi ubuun ekseni ile akmad za
man, gerilme ubuun enine kesitinde dzgn deil

40

azole
dir.
axial thrust: Eksen ynndeki itme; eksenel itme ve
ya srast; trbinlerin rotorlann, buharn ak ynn
de iten kuvvet; ya srast yata veya dami piston Bkz,
dummy piston tarafndan giderilir.
axial turbine: Bkz. axial-flow turbine.
axial vibration: Eksene! titreim; eksen ynndeki tit
reim.
axis: 1) bir cismin dnd veya sarld dse! ve
ya gerek bir izgi; eksen. 2) bir sistemin, bir eyin
paralarnn dzgn olarak evresinde dzenlendii
doru; bir eklin ekseni. 3) hareket, gelime vb. inin
ana hatt. 4) Geo.; a) zellikle paralarn simetrik
olarak dzenlendii kat ve dzlem bir eklin merke
zinden geen doru, b) bir grafikteki gibi, lm ve
referans iin doru bir izgi; apsis veya ordinat. 5)
optik eksen; bir mercein her iki yznn merkezin
den geen eksen.
axis of a weld: Kaynak boyunca uzanan ve kaynan
arlk merkezinde enine kesite dik olan bir hat; kay
nak ekseni.
axis of rotation: Dnme ekseni.
axis of symmetry: Simetri ekseni.
axle: 1) Oto. tekerlei dndren mil veya rod; aks;
dingil. 2) tekerlekleri birbirine balayan mil. 3) Den.
makara zvanas.
axle box: Aks veya dingil kutusu.
axletree: Bir tayc, vagon vb. inin kart iki tekerlei
ni birletiren mil.
axonometric projection: Tek. Res. bir cismin y
znn grld ve sadece bir dzlemin kullanld
ortografik Bkz. orthographic izdm; aksonometrik izdm.
Ayre's method: Gem. in. gemilerin fren beygirglerinin hesaplanmasnda uygulanan bir yntem; Ayre
yntemi veya metodu: bu yntemde g:ehp = A
0,64.v3/c 2 eitlii ile hesaplanr (V = hz, mil/saat,
A = deplesman, ton ve C2 = hz-boy veya deplesman-boy oran olan bir katsay),
azeotrop: Kimy. Mh. azeotrop; sabit basn altnda
kaynad zaman, oluturduu buharin yaps, kendi
yaps ile ayn olan veya buharlama srdke yap
s veya kaynama noktas deimeyen bir sv kar
m.
azeotropic mixture: Bkz. azeotrop.
azimuthal quantum number: Bir elektron yrngesi
iin dalga eklini tanmlayan bir say.
azine: Kimy. alt yeli emberin bir veya daha fazla
nitrojen atomu kapsad kimyasal bileikler grubu
nun herhangi biri; azin; grup diazin., triazin vb. teri
ni kapsar.
azo: Kimy. nitrojen (azot) kapsayan.
azo-: Nitrojen veya azot anlamnda bir nek.
azobenzene: Kimy. azobenzen; turuncu krmz kris
talli bir bileik; C 1 2 H 1 0 N 2 ; bir alkalin zeltisinde
nitrobenzenden trer.
azo dyes: Kimy. azobenzenden (C 6 H5 N;NC 6 H5) t
reyen, ou zaman krmz veya sari renkli organik
bir boya ilc.
azo group: ki deerli kromofor grubu; -N:Nazole: Kimy. be yeli emberinin bir veya daha fazla
nitrojen atomu kapsad kimyasal bileikler grubu
nun herhangi biri; diazol, triazol vb.

azote

41

azote: Kimy. Bkz. nitrogen.


azoth: Cva metali; cva.
azotic: Azot veya nitrojen kapsayan veya azota alt;
nitrik.
azotize: Kimy. nitrojenle birletirmek veya
doyurmak.

azurite
azurite: Kimy. baknn mavi renkli, doal bir cevheri;
bazik (alkalin) bakr karbonat, 2CuC03.Cu(OH)2.2)
bu cevherden yaplan ikinci dereceden bir mcevher.

B, b
B: 1) boron'un simgesi, 2) Fiz. manyetik endksiyon.
b: Ceb. bilinen bir nicelik veya deimez (sabite),
Ba: Bkz. Barium.
Babbitt: Babit metal; babit metal ile kaplamak; Bkz.
Babbitt metal,
babbitt bearing: ya da yataklk yzeyi babit veya
beyaz metal Bkz. white metal ile kapl yatakl; babit
metalli yatak.
babbltt-lined: Beyaz metal veya babit metal ile kapl
(yatak).
Babbitt metal: Babit metal. 1) kalay, bakr ve antimo
nun gm renkli ve yumuak bir alam; yataklar
da srtnmeyi azaltmak iin kullanlr; e.n. yaklak
260C2) herhangi bir srtnmesiz veya antifriksiyon
yatak metali.
babbitted shell: Mot. i yzeyleri beyaz metal veya
babit metal ile kaplanm yatak ya da el.
babbitting: Sabit ya da beyaz metal ile yatak yapma
veya dkme.
babble: Bilgisay. parazit.
back: 1) arka; srt; gsn arkas. 2) fiziksel dayanklk. 3) herhangi bir eyin kullanlan zt taraf. 4) bir
alet ya da silahn kullanlan ucunun ztt. 5) arkada;
arka. 6) geriye doru. 7) desteklemek; onaylamak,
8) saat aksi ynne deimek (rzgr iin sylenir),
back emf of a cell: Elekt. bir pilin zt elektromotor
kuvveti; bir devreye bal pilin, o devredeki normal
akm ynne zt elektromotor kuvveti.
back fire: 1) bir benzin ve dizel motoru silindiri iinde
ok erken meydana gelen ve pistonun zt yne hare
ket eilimine neden olan yanma veya patlama; geri
tepme. 2) Mot giri veya egzoz manifoldunda patla
ma. 3) bir silahn art ksmnda patlama. 4) Bnzen
bekinde Bkz. Bunzen burner, fitil yanmadan gazn
parlamas.
background: Arka pln.
background application: Arka pln uygulamas veya
tatbikat.
back heating: Art yanma; yksek hzl elektronlar ka
tot yzeyine dndkleri zaman magnetronlarla katot
scaklnn ykselmesi.
backing: Destekleme.
backing sand: Dkm derecelerini doldurmada kulla
nlan kum; dkm kumu.

backlash: 1) abuk ve keskin geri tepme. 2) Mek.


anm veya boalm paralarn sarslmas. 3)
Gem. Mak. bekle; boluk; klerens; birbirlerine gee
rek hareket eden dililerin dileri arasndaki boluk
(yaklak 0,1-0,35 mm). 4) arzal bir makinenin tor
nistan veya geriye almas.
backlog: Birikim.
back pitch: Mak. perin balantlarnda, iki komu
perin srasnn veya ayn sradaki ki perinin eksen
leri arasndaki aralk.
back plate: Alev borulu kazanlarda, masuralarla ce
hennemlie ve payandalarla n aynaya balanan
daire eklindeki ksm; arka ayna.
back pressure: Kar basn; art basn; Mot. egzoz
manifoldundaki, buhar makinelerinin kondenserlerindeki basn; egzoz kar basnc.
back pressure system: Kar basnl sistem; Gem.
Mak. besi suyu stclar iin buharn bir veya daha
fazla trbin kademesinden alnd sistem.
back pressure trip: Kar basn tripi; Gem. Mak. eg
zoz kar basnc ykseldii zaman, buhar giri valf
n otomatik olarak kapayarak trbini korumak iin
trbo jeneratrlere donatlan kapama cihaz.
back pressure turbine: Mak. ii retecek buharn t
mnn iinden geirildii veya geniletildii buhar
trbini; kar basnl trbin.
back pressure valve; Gem. Mak. kar basn valf;
besi suyunun stlmas iin gerekli buharn yardmc
egzoz buhar devresinden alnd sistemlerde kondenserin buhar tarafna donatlan bir valf.
back saw: Sapl testere; tutulacak yeri veya sap geri
sinde olan ve srt kuvvetlendirilmi bir testere tr;
aa testeresi.
back scattering: Nk. Ener. paracklarn veya rad
yasyonun, hareketin orjinal ynne gre 90'den b
yk bir ada sapmas.
backset: Den. ters aknt; ters anafor; eddy akm.
back space: Bilgisay. (bir) geri almak.
backspin: Bir top, tekerlek vb. inin geriye doru dn
mesi; geriye dnme. Bkz. backstay.
backstay: Bir mekanizmada mesnetlik yapan para.
back stream: Den. ters aknt veya anafor.
back-to-back connection: f/z. bir tpn katolunun di
er bir tpn anotuna balanmas veya bunun tersi.

back tube sheet


back tube sheet: Alev borulu kazanlarda cehennem
lik n aynas veya boru aynas; cehennemliin alev
ve payanda borularinn balandklar n aynas.
back up frequency: Bilgisay, yedekleme frekans ve
ya skl.
backward: 1) geri; geriye doru. 2) geriye veya zt
y ne doru ynlendirilmi veya dndrlm. 3)
geli me ve bymede gecikme; gecikmi, rtarl;
yava.
backward run: Tornistan veya geriye alma ya da
hareket.
backwards: Bkz. backward.
backwash: 1) bir gemi veya krek tarafndan geriye
doru hareket ettirilen su; serpinti. 2) dmen suyu.
3) bir uak pervanesinin oluturduu gibi, geriye
doru akm veya aknt.
backwater: 1) bir barajda tutulan veya gelgit zaman
geriye hareket ettirilen su (ktlesi). 2) Den. filika ve
ya botu durdurmak iin veya geri hareketini sala
mak amacyla ters krek ekmek; siya etmek.
bacterioscopy: Bakteriyoskopi; mikroskop yardmiyla
bakterilerin incelenmesi bilimi.
baffle: 1) duvar, perde vb. i gibi gaz, sv vb. lerinin
akmn ynlendiren perde. 2) Buh. Kaza. kzgn gaz
larn belirli bir yol izlemesi iin kullanlan ve elik
salar veya tulalardan yaplm perde; bafl Bkz.
gas baffle; egzoz susturucusunun plkalar. 3) bu
har kondenserlerinin en st ksmnda bulunan ve eg
zoz buharnn kondenserin her tarafna dzgn bir
biimde yaylmas veya dalmasn salayan perde.
4) borulu evaporatrlerde buharla birlikte, buharlatrlan suyun distillere (damtcya) gitmesini nleyen
perde. 5) Buh. Kaza. buhar domu veya dramnda bu
lunan ve yukan devir borularndan gelen su ve buhann birbirlerinden ayrlmasn salayan perdeler 8ta.
steam baffle. 6) Eanj. soutucu veya stclarda,
bu grevi yapan akkann, eanjr iinde ynlendiri
lerek daha iyi soutulmalar veya stlmalarn sala
yan perde veya perdeler. 7) hoparlr iin retilen al
ak frekanslar gelitirmek iin dizayn edilen tehi
zat.
baffle plate: Mak. ynlendirme veya saptrma levha
s; kazan, sl eanjr, kondansr veya herhangi bir
fabrikasyon tehizatna yerletirilen ve akkann
ak ynn dzenlemeye veya deitirmeye yaryan levha.
baffle spring: Gem. Mak. tampon grevi yapan yay;
baz dmen donanmlannda kullanlr.
bagasse: eker pancar veya eker kam kspesi;
eker kam veya pancarnn z karldktan sonra
geriye kalan posa; yakt, yaltkan ve hayvan yemi ya
pmnda kullanlr.
baggage: 1) bir ordunun tehizat ve arlklar. 2) ge
ziye kan bir kimsenin bavul, anta ve dier ekipma
n; bagaj.
bag type filter; Torba filtre; bu filtrelerin szge ele
man: a) pamuk iplii, b) akordiyon biiminde skt
rlm kt, c) sellloz. d) yn iplii gibi maddeler
den yaplr.
bail: 1) Den. tekne veya filikaya dolan suyu atmak
iin kullanlan bir kova ya da byk kepe. 2) kepe
ile (bir filikann veya teknenin) suyunu boaltmak.
Bailey bridge: Ask. Mh. bir dizi prefabrik elik para
lardan oluan portatif kpr.
bain-marie: Benmari; iersinde scak su olan ve
onun iinde de stlacak yiyecek vb. i bulunan ba

43

balance r se t
ka bir tencereden oluan kap.
Baird sensitometer: Fotoraf levhalarnn younluklarin lmek iin kullanlan bir cihaz; dansitometre.
bake: 1) s ile kurutmak ve sertletirmek. 2) gne,
lmba vb, inin nlarnn etkisinde brakmak. 3) da
ha sert yapmak. 4) gnete kurumak ve sertlemek.
bakelite: Bakalit; bakelit; formaldehit (H 2 C) ve fenol
den (C 6H5OH) elde edilen yapay bir reine: s ve
elektrie yaltkan oluu nedeniyle yaltm maddesi
olarak Kullanlr (ticar bir marka).
bakelite sheet: Bakalit lehva; levha bakalit.
baking powder: Kabartma tozu; genellikle yemek so
das, niasta veya un ve krem tartar, sodyum almin
yum slfat veya birincil kalsiyum fosfat karmdr.
baking soda: Sodyum bikarbonat, NaHC0 3 ; kek,
pasta vb. yiyeceklerde ve tpta asidteye kar kullan
lr
.
baL: Bkz. 1) balance. 2) balancing.
balance: 1) arlk lmnde kullanlan bir cihaz; te
razi; kefeli terazi, arlkl baskl ve kollu terazi. 2)
denge durumu; kuvvet, arlk, miktar vb. inde iki e
yin eitlii. 3) uak zerindeki moment ve bileke
kuvvetin sfr olduu durumda dzgn uu. 4) trl
elemanlarn dizayn, boyama vb. inde dengesi. 5)
dengeleme.
balance, beam: Bkz. beam balance.
balance coil: Elekt. balans bobini; iki iletkenli bir dev
reden iletkenll bir devreyi beslemek iin kullan
lan bir bobin; doru akm jeneratrlerinde balans bo
bininin tam ortasndan ekilen ntr hat ile hem 115
ve hem de 230 voltluk bir gerilim salanr.
balance currents: Elekt. dengeli bir hattn iki iletke
ninde akan ve hattn her noktasnda eit iddette fa
kat zt ynde akan akmlar.
balance cylinder: Denge veya balans silindiri; Esk.
yksek gl pistonlu buhar makinelerinde, alak
basn silindirinin, ekmece, slayt mahfazas veya
keysinin st ksmnda bulunan ve st tarafndan bir
boru ile kondensere bal bulunan bir silindir; iinde
ekmece koluna Bkz. slide rod bal bir piston Sta.
balance piston hareket eder.
balanced-diaphragm indicator: Denge diyaframl endikatr cihaz; yksek devirli (5000 rpm'ye kadar)
motorlarn P-V diyagramlar iin lboratuvarlarda kul
lanlan bir endikatr cihaz.
balanced line: Elekt, toprakl iki iletkenden oluan ve
iki iletkenin her noktasndaki akmlarn birbirlerine
eit iddette ve zt ynde olduu bir iletim hatt.
balanced rudder: Dengeli dmen; yelpazesinin n
ile gerisinde bulunan basnlar birbirine eit olan ve
hareket etmek iin fazla bir kuvvete gereksinim gs
termeyen dmen.
balance piston: 1) Bkz. dummy piston. 2) denge ya
da balans pistonu; Esk. yksek gl pistonlu buhar
makinelerinde, denge silindiri iinde slayt rodla bir
likte aa yukar hareket eden bir piston; alt tarafn
daki buhar basnc nedeniyle yukar harekete yardm
c olmakta ve aa harekette ise, st tarafndaki va
kum nedeniyle eksantrik donanmnn yklerinin
azaltlmasn salamaktadr; denge silindiri iinde
Bkz. balance cylinder hareket eder.
balancer: 1) dengeleyen kii veya ey. 2) Rady. me
safe bulucu Bkz. direction finder ile birlikte ve onun
duyarln ykseltmek iin kullanlan bir cihaz.
balancer set: Dengeleme seti veya takm; Elekt. dev-

balance spring
renin her iki taraf arasnda yk dengesine yardmc
olmak iin kullanlan bir cihaz.
balance, spring: Bkz. spring balance.
balance, static: Bkz. static balance.
balance weight: Bkz counterweight: kar arlk ve
ya denge arl.
balance wheel: 1) balans veya denge dilisi; saat,
mzik dolab vb. inde olduu gibi, bir mekanizma
nn hareketini dzenleyen br dili. 2) Mak. kasnak;
avara kasna; volan Bkz flywheel.
balancing: Dengeleme; statik veya dinamik olarak
dengeleme.
balata: 1) Bat Hindistan'da bir aa. 2) bu aacn,
kurutulduu zaman lastie benzer, stms zsuyu:
Tel yaltmnda kullanlr.
bale: 1) balya; zellikle sktrlp emberlenmi, stan
dart arlkta yiyecek, ham pamuk, byk paket. 2)
balya yapmak; balyalamak.
bale capacity: Den. bir ticaret gemisinin balya veya
uvall olarak alabilecei maksimum yk kapasitesi
veya hacmi.
ball: 1) herhangi yuvarlak bir cisim; kre; glop. 2)
zellikle dnya gibi bir gezegen veya yldz. 3) yuvar
lak, kat (solid) mermi; top gllesi; mermi tr. 4)
top eklini almak.
bal! and ring: 1) s uyguland zaman metallerin
genlemesini gsteren bir cihaz. 2) mumlarn erime
noktasn saptayan bir cihaz.
ball-and-socket joint: Herhangi bir yne doru snrl
harekete msaade eden, iki mi! arasnda bir kre ve
yuvasndan oluan, omuz ve kala balantsna ben
zeyen bir balant; yuva iinde oynayan bilya bal
mafsal (Oto. rot balan gibi).
ballast: 1) ykl, yksz veya hafif ykl gemilerde
dengeyi salamak, pervanenin salam suda dnme
sini temin etmek zere gemi teknesine yerletirilen
herhangi byk bir arlk. 2) ayn amala, zellikle
iindeki yakt tkenen tanklara alnan deniz suyu. 3)
demiryolu raylarinn deini oluturan krlm kaya
veya akl.
ballast coil: 1) Elekt. ballast bobini; demir telden ya
plm bir bobin; baz motorlarin ateleme devreleri
nin endksiyon bobinlerinde birincil sargya seri ola
rak balanr, benzin motorunun uzun sre bota a
lmas srasnda endksiyon bobininin snmasn
nler. 2) tek jeneratrl, iletkenli doru gerilim
datm sistemlerinde ntr hattn baland bobin.
ballast drainage: Safra veya balast boaltm; safra
drenaj.
ballasting: Den. safra alma; pervanenin en verimli
a labilecei derinlie batma, gemi teknesindeki
titre ime engel olma ve geminin daha iyi idare
edilebil mesi amacyla, gemi safra tanklarna deniz
suyu aln mas (ilemi).
ballasting system: Safralama sistemi veya devresi;
Bkz. Ballast system.
ballast, iron: Den. safra olarak kullanlan demir; de
mir safra.
ballast piping: Balast veya safra sistemi iin boru
devresi.
ballast pump: Tekne dndan safra tanklarna deniz
suyu almak, balast ve pik tanklarn doldurmak, saf
ra tanklarn boaltma veya tanklardan tanklara safra
aktarmak iin kullanlan pompa; safra ya da balast
pompas.

bail mill
ballast, sand: Den. kum safra; Bkz ballast.
ballast, stone: Den. ta safra; Bkz. ballast.
ballast system: Safra sistemi; balast sistemi; bir pom
pa, valf sand ve boru devresinden oluan bir sis
tem; safra tanklarnn doldurulmas ve boaltlmasn
da kullanlan sistem.
ballast tank: Safra ya da balast tank; gemilerin ift
dip veya dablbotum tanklarndan bazlar, zellikle
iersindeki yakt tketilen ve deniz suyu alnan tank
lar.
ballast tank, dedicated clean: Safra iin ayrlm ve
ya hassaten tahsis edilmi temiz safra tank Bkz.
Marpol.
ballast tank, degregated: Ayrlm safra tank; Ulusla
raras Denizcilik rgt'nn
(IMO)
Marpol
1973/1978 szlemesine gre 20 bin dedveyt ton ve
ya daha byk olan yeni petrol tankerlerine ve 30
bin dedveyt ton ve daha byk, yeni, petrol rn
tayacak tankerlere, geminin safra sularin alacak
kapasitede tahsis edilmi ya da ayrlm tank.
ballast wafer: Den. safra suyu; Bkz. ballast.
ball bearing: L) Mak. kk gl elektrik makinele
rinde kullanlan, ounlukla tek ve bazan iki para
dan yaplan, metal kreciklerinin serbest dn ne
deniyle srtnmeyi en aza indiren yatak; bilyal ya
tak; rulman; rulman yatak; nokta temasl yatak. 2)
byle bir yatan bilyas.
ball check valve: Kresel ek valf; kresel geri dn
drmez valf; tek yndeki akma izin veren kresel
valf.
ball cock: amandral valf; ucunda kresel amandras olan bir levhaya bal ve amandra ykseldii za
man kapayan, alakl zaman aan, tuvalet rezervuar, hotvel, vb. yerlerde kullanlan valf.
ball fender: Den. usturmaa; yuvarlak, kre veya ba
lon usturmaa.
ball float: Kresel amandra; besleme suyu reglat
r, baz karbratrler veya hotvellerde kullanlan k
re eklindeki amandra
ball float traps: Kresel amandral buhar kapanlar;
Bkz steam trap.
ballistic: Balistik. 1) balistik bilimine ait veya balistik
bilim ile ilikili. 2) frlatlan mermilerin hareket ve
kuvvetine ait. 3) enerjinin ani ve hzl akn ve vu
ru etkisini gsteren cihaz.
ballistic galvanometer: Balistik galvanometre; ani
akm nedeniyle, bir devreden geen, toplam elektrik
arjn len bir cihaz.
ball retainer: Diz. Mot. t) sfr klerens ayarlaycsnn
bilya tutucusu veya taycs. 2) bilyal yataklarda bilyalari tayan ksm.
ballistician: Balistik biliminde uzman olan kii.
ballistic missile: Balistik fze; nceden dzenlenen
bir mekanizma ite uuunun ilk blm tamamla
nan fakat hedefine yaklat zaman serbest olarak
den uzun menzilli fze; roket.
ballistic pendulum: Balistik sarka; bir merminin ya
tay hz bileenini lmek iin kullanlan, bir dzlem
de serbest olarak salnm hareketi yapan bir cihaz.
ballistics: Mermi, roket, bomba vb. leinin hareket ve
arpma etkisini inceleyen bilim dal; balistik bilimi.
ball joint: Bilyal mafsal.
ball mill: 1) elik bilyal deirmen; kmrn pulverize
edilmesinde kullanlan, yatay bir elik dom ile ok
sayda ve eitli llerde bilyalardan oluur; al-

ballone t
ma srasnda kmr, domun bir tarafndan verilir ve
dnen dom yer deitiren elik bilyalar nedeniyle krilarak pudra kvamna getirilir. 2) bilya talama tez
gh.
ballonet: Bir balon veya hava gemisinde bulunan,
uu srasnda doldurulabilir veya boaltlabilir yar
dmc hava ve gaz kaplarindan herhangi biri.
balloon: 1) hidrojen, helyum vb. i gibi havadan hafif
bir gaz ya da hava ile doldurulduu zaman atmosfer
de ykselen ve uan, hava szdrmaz ok byk bir
torba; balon. 2) buna yolcu ve yk tamak iin ba
lanan tayc. 3) kk, iirilebiiir, lstikten yapl
m oyuncak. 4) damtma iin kullanlan kresel
cam kap. 5) balon ile seyahat etmek.
balloonist: 1) balonlarla ykselen veya yukarya
kan bir kii. 2) bir hava gemisinin pilotu.
ballon sall: Normal yelkenlere ek olarak yatlarda kul
lanlan byk, hafif bir yelken; balon yelken.
balloon tire: Balon lstik; dk basnl hava ile dol
durulmu byk bir lastik; tekerlek lstii.
ball pin: Mak. yuvarlak bal pin.
ball pin hammer: Conta ekici.
ball point hammer: Yuvarlak bal eki.
ball point pen: Bir tr dolma kalem; tkenmez ka
lem.
ball thrust bearing: Kresel srast yata; Bkz. thrust
bearing.
ball valve: Kresel valf veya vana; bir krenin giri de
liini kapatp amasyla alan bir valf; krenin alt
tarafnda basn olduu zaman yuvasndan kalkar
ve basn olmad zaman kendi arl ile yuvasna
oturur.
Balmer series: Hidrojenin grnr ve mortesine ya
kn tayf.
Balopticon projector: Saydam olmayan maddeler
iin kullanlan bir projector.
balsa: 1) Bot. ok hafif tahtas uak modelleri, sal vb.
leri yapmnda kullanlan tropik bir Amerikan aac.
2) tahta. 3) sal, zellikle kresel amandralar zeri ne
yaplm bir sal.
balsam: 1) Bot. belirli aa ve bitkilerden elde edilip
tpta ve parfm endstrisinde kullanlan trl ho ko
kulu yams veya yapkan aromatik reinelerden
herhangi biri; Bkz. balm. 2) herhangi aromatik, reinemsi ya ya da svlar. 3) balsam veren aa veya
bitkilerden herhangi biri; zellikle balsam aac; pe
lesenk aac.
balsameaceous: Balsam ve reineler veren bitki ve
ya aalar familyasna ait.
balsam fir: Pelesenk aac; balsam aac; Amerika'
nn (ABD) Kuzey blgeleri lie Kanada'ya has, yap
raklarn dkmeyen bir aa; kereste ve terebentin
kayna olarak kullanlr; fir pine olarak da isimlendi
rilir.
balsamic: 1) balsama alt; balsama benzeyen. 2) bal
sam veren veya kapsayan.
banana boat: Muz gemisi; frigorofik (soutulmu)
ambarlarnda muz tayan gemi.
banana oil: Kimy, amil asetat, CH3 CO2 C5 H11; renk
siz, kokusu bir dereceye kadar muza benzeyen bir
sv; muz ya; kokulandrma, cila yapm vb. i yerler
de kullanlr.
band: 1) birbirine balayan herhangi bir ey. 2) bir
eyin evresine donatlm, birbirine balamak in
kullanlan tahta, metal, lstik vb. i paras. 3) Ma

45

barbituri c
den. ince bir cevher veya metal tabakas. 4) Rady.
belirli snrlar iindeki srekti yayn band. 5) sarg,
bant, erit veya kurdele. 6) orkestra.
band brake: Den. rgatlarda kullanlan bir fren tr;
bant ya da ember eklinde fren.
banderole (banderol): 1) zellikle mzraa taklan ve
ya bir geminin direinde tanan dar bir bayrak; fla
ma; flandra. 2) zerinde bir yaz veya simge bulu
nan bir kurdele.
band igniter tube: Yksek potansiyel uygulandnda
kondksiyonun balad akkor dearj tp.
band-pass filter: Elekt. frekanslarn iinden istenilen
sahadan getii fakat gerekte dier frekanslar ke
secei filtreler birleimi.
bandsaw: Mak, erit testere; makaralar zerindeki
sonsuz kaylar gibi yaplm bir testere.
bandsaw file: Mak. ekenar gen kesitli, tek sra di
li ve kenarlar yuvarlak ee; gen ee.
band spectrum: Bkz. spectrum.
banjo oiler: Diz. Mot. banjo yadanl; kk gl
yatay makineler ile karterden emili iki zamanl dizel
motorlarnda, krank pinin yalanmasnda kullanlan
yadanlk; merkezka veya santrfj yadanlk.
bank: 1) makinelerin, zellikle motorlarn bir dzlem
de uzanan sras. 2) yer veya bulutlardaki gibi uzun
bir kme. 2) bir tepede olduu gibi dik ini veya
k. 3) bir deniz ve gldeki s ksm; topuk. 4) Ma
den, cevher ktlesinin st ucu veya yz. 5) Den.
krek sras. 6) maddelerin serisi veya sras. 7)
Elekt. benzer ekipmenin, birbirine yakn yerletirilen
ve birlikte alan paralarinn grubu. 8) banka.
banked boiler: Bkz. banked fire.
banked fire: Belirli bir sre iin kazan ocandaki
yanmann ok dk miktara indirilmesi veya tama
men stop edilmesi; stim aram.
bannerol: Bkz. banderole.
bar: 1) balayc, ubuk, levye, bariyer vb. i sk ola
rak kullanlan, geniliinden ok daha uzun olan
herhangi bir para tahta meta! vb. i 2) dikdrtgen
eklinde sabun, ikolata, metal vb. i. 3) yolu kapa
tan veya girii koruyan br ey. 4) k ya da renk gi
bi bir para erit, bant veya geni izgi. 6) bir ubuk
ile balamak.
bar: Mak. ubuk; kol; levye; trnak.
5
5
2
bar: F/z. I) 10 Pascal (Pa), 10 N/m , 0,987 atmos
fer, 1,019 at (teknik atmosfer), 14,51 psi'ye eit olan,
Uluslararas sistemin (SI) basn birimi (bar). 2) Meteo. 45 kuzey enleminde 0C'de 29,53 in ya da
750, 076 mm yksekliinde bir cva yksekliinin ba
snc.
bar: Bkz. barometer. 2) barrel.
barbed wire: zerinde, boyunca sivri dikenleri olan
tel; dikenli tel; bahe iti, koruyucu vb. i yapmnda
kullanlr.
barbette: 1) bir kalede silahlar iin yaplm platform;
kule. 2) bir sava gemisinin, evresi zrhlarla evrili
top veya silah platformu; taret.
barbital: Kimy. dietilbarbitrik asit; bamllk olutu
ran beyaz bir toz; uyku verici olarak kullanlr.
barbiturate: Kimy. barbitrat; barbitrik asitin herhan
gi bir tuzu; ar azaltc ve sedatif (yattrc) olarak
kullanlr.
barbituric: Kimy. barbitrik; kristalli bir asite (CH 2 CONHCONHCO) ait veya onu belirten; trevleri uy
ku verici ve ar kesici olarak kullanlr.

b ar e
bare: 1) donatmsz; bo. 2) basit; sade. 3) rtl ve
ya giysili olmayan; plak.
bareboat: plak gemi.
bar-code: Bilgisay. ubuk-kod.
bare engine: Yksek devirli motorlarda, makinenin
fan, jeneratr veya dier yardmclar olmakszn
oluturulan performans erileri; plak makine; strip
ped engine eklinde de kullanlr
bare hull: Den. plak tekne; donatlmam gemi tek
nesi.
bare wire: Mak. plak tel; dikensiz tel.
barge: 1) nehir, kanal vb. i yerlerde ar ykleri ta
mak iin kullanlan, genellikle alt dz, byke bir
tekne; mavna; bar; ikampavya. 2) byk elence
gemisi. 3) bir sancak veya Amiral gemisinin denize
resm indirilii. 4) ev olarak kullanlan tekne. 5) Ar
go, herhangi bir hantal tekne. 6) mavna veya bar
ile tamak. 7) yava veya hantal olarak hareket et
mek.
barge captain: Mavna, at, bar vb. i aralarn kapta
n.
bargee: Bkz. bargeman (ng).
bargeman: Den. bir mavna veya barc kullanan ya da
bir mavnada alan (kii).
bar, hecto: Bkz. hecto bar.
baric: Baryum kapsayan veya baryumdan treyen;
baryuma ait; barik.
barilla: 1) spanya, Sicilya ve Kanarya adalarnda do
al olarak bulunan ve sodyum karbonat elde edilen
trl bitkilerden herhangi biri; yosun sodas. 2) bu
tr sodyum karbonat. 3) deniz kabuklularnn yakl
mas ile elde edilen herhangi bir sodyum karbonat.
barte: Kimy. barit; esas olarak baryum slfattan (BaS0 4 ) oluan, beyaz, kristalli bir mineral; ar bir mi
neral; baryumun esas kayna ve bileikleri boya ya
pmnda kullanlr.
barium: Baryum; gm! beyaz renkte, hafife dv
lebilir metalik kimyasal element; karbonat veya sl
fat eklinde bulunur ve alam yapmnda kullanlr;
Simg. Ba; at.a. 137,36; at.no. 56.
barium chloride test: Kostik alkalinliin saptanmasn
da kullanlan bir deney; baryum klorr deneyi: Por
3
selen bir kaba 100 cm filtre edilmi besi suyu alnr
3
ve 10 cm baryum klorr zeltisi ile iki dakika kar
trlr. Eer rnek suda karbonatlar varsa, pembe
3
renk oluur. Bu takdirde 1 cm fenolftaleyn ve pem
be renk kayboluncaya dek zeltiye slfrik asit
damlatlr ve pembe renk kaybolur; 0,02 N slfrik
3
asitin 1 cm ' 10 ppm CaC03 ' ktrdnden,
kostik alkalinlik iin kullanlan 0,024lik slfrik asit
miktar 10 ile arplr.
barium sulfate: Baryum slfat, BaS0 4 ; beyaz, toz biiminde bir bileik; kimyasal analizler ve boyaclkta
kullanlr.
barium chloride test: Kostik alkalinliin saptanmasn
da kullanlan bir deney; baryum klorr deneyi: Por
3
selen bir kaba 100 cm baryum klorr zeltisi ile iki
dakika kartrlr. Eer rnek suda karbonatlar var
3
sa, pembe renk oluur. Bu taktirde 1 cm fenolfta
leyn ve pembe renk kayboluncaya dek zeltiye sl
frik asit damlatlr ve pembe renk kaybolur; 0,02 N
3
slfrik asitin 1 cm ' 10 ppm CaCO
' ktrd
3
nden, kostik alkalinlik iin kullanlan 0,02'iik slf
rik asit miktar 10 ile arplr.
bark: 1) herhangi bir yelkenli tekne, zellikle kk

46

barometri c t ra p
bir tekne. 2) veya drt yelkenli bir tekne; barque
olarak da hecelenir.
barkentine: Brigantin; ba (pruva) direi kare armal
veya kabasorta ve dier iki direi lleri-geri armal
olan yelkenli bir tekne; barquentine olarak da syle
nir.
barker: 1) aa kabuu soyan makine veya kii. 2)
aa kabuu hazrlayan makine.
barleycorn: 1) Esk. 1/3 in'e (8,466 rnm'e) eit olan
bir uzunluk birimi. 2) yksek alkoll bir iki, zellikle
viski; genel olarak John Barleycorn marka viski. 3)
arpa; arpa tanesi.
Barlow's rule: Barlow kural; belirli bir molekln
atomlar tarafndan igal edilen hacim, yaklak ola
rak atomlarn deerleri veya valanslar ile orantldr
Barlow's wheel: Barlow tekeri; tarihsel deeri olan il
kel elektirk motoru veya jeneratr.
bar magnet: ubuk mknats; iki ucu kuzey (N) ve g
ney (S) kutpular olan ubuk eklindeki sabit mkna
ts.
bar, milli: Milibar; Bkz. millibar.
barnacle: Kendilerini kayalara, rhtm, iskele ve gemi
karinalarna balayan trl deniz kabuklularndan
herhangi biri.
barnacled: Deniz kabuklular ile kaplanm.
barnacle paint: Deniz kabuklularnn gemi karinasna
yapmasn nlemek amacyla kullanlan zehirli bo
ya; Bkz. antifouling paint.
barnacles: Gzlk ng.
Barnet effect: Bir cismin dndrme ile mknatslan
mas; Barnet etkisi.
baro-: Barografta olduu gibi, atmosferik basn anla
mnda bir nek.
barocyclonometer: Meteo. siklonun yerini saptamak
ve hareketini izlemek iin kullanlan bir barometrik ci
haz.
barogram: Barogram; barograf veya benzer bir cihaz
la kayt edilen hat.
barograph: Barograf; Meteo. atmosfer basincindaki
deiimleri otomatik olarak, dner bir silindir zeri
ne kayt eden bir barometre.
barometer: 1) atmosfer basncn lme ve bylelikle
hava tahmini yapma veya deniz yzeyinden ykselti
yi bulmak iin kullanlan bir cihaz; barometre. 2) de
iimleri gsteren herhangi bir ey.
barometric: Barometrik; barometreye benzeyen veya
ona ait; barometre ile llen veya gsterilen; bar k
saltmas ile belirtilir.
barometrical: Bkz. barometric.
barometrically: Barometre yardmyla.
barometric atmosphere: Barometrik atmosfer; Bkz.
atmosphere.
barometric condenser: Barometrik youturucu, kon
dansatr veya kondenser; bir tr jet veya ak kondenser; genel olarak hotvel dzeyinden en az 34 fit
(10,36 m) yksekliktedir; egzoz buhar ile besi suyu
nun birbirlerine kartrld bir kondenser tr.
barometric pressure: Barometrik basn; barometre
nin gsterdii basn, Bkz. atmospheric pressure.
barometric slope: Meteo. iki istasyon arasndaki at
mosferik basn dm.
barometric trap: Barometrik kapar veya trap; birinci
kademe hava ecekteri kondenseri ile ana kondenser
arasnda bulunan U harfi eklindeki boru; ksmen su
ile dolu olduundan basnl buharn kondensere ge-

baroscope
erek vakumu bozmasna engel olur.
baroscope: Baroskop; 1) atmosferik basntaki dei
imleri gstermek iin kullanlan bir cihaz. 2) hava
daki bir madde ile arlk kaybn len bir cihaz.
barostat:
Barostat;
basn
reglatr.
barotherrnograph: Barotermoraf; hem atmosferik
basn ve hem de atmosferik scakl kayt eden bir
cihaz.
barctropic fluid: Scakl her yerde ayn olan sktrlabilir bir sv.
barquentine: Brigantin; Bkz. barkentine,
barr: Mak. ince izgili (ekil, teknik resim vb.)
barrage: Dere, nehir vb. inde insan eli ile yaplm bir
mania; baraj.
barrage baloon: Baraj balonu; hava hcumlarna kar
kullanlan a veya halat balanm bir seri pal
balon.
Barratt method: Barratt yntemi; zeltilerin youn
luklarnn saptanmasnda kullanlan optik bir yn
tem.
barrel: 1) tahtadan yaplm, silindir eklinde, yan ta
raflar da doru kk ve elik emberlerle takviye
edilmi bir kap; f; varil. 2) ABD'de 31,5 galon (119
litre), ingiltere'de 36 emperyal galon (142,4 litre)
olan bir kapasite birimi; un iin 196 libre (88,8 kg),
balk, domuz eti vb.i iin 200 libre (90,6 kg)'lik kuru
bir lm birimi. 3) yksek gl, ar devirli ve
kroshedli dizel motorlarnn pistonu. 4) Den. rgat fenerlii veya halat ya da gemi zincirinin sarld silin
dir; fener; fenerlik. 5) ii dolu veya bo herhangi bir
silindir.
barrel buoy: Den. varil eklinde amandra; f (varil)
amandra.
barrel piston: Kroshedli dizel motorlarnda kullanlan
piston; kroshedli makine pistonu; baril piston; ze
rinde sadece kompresyon segmanlar ve bazan kayc segmanlar veya slayt ringler bulunur.
barricade: Barikat; mania.
barricader: Barikat; barikat veya mania yapan kii.
barrier: 1) Den. petrol tankeri kazalarnda denize d
klen petroln fazla yaylmasn nlemek iin kullan
lan yzer mania. 2) Zoo. hayvanlarin g etmesini
nleyen herhangi fiziksel, kimyasal ve biyolojik bir
engel. 3) snr, hudut; tahdit. 4) bir arada tutan veya
ayran herhangi bir ey; mani; engel. 5) ilerme veya
yavalamay nleyen bir ey; mania, engel; duvar,
it vb. i 6) mdafaa veya giri amacyla kullanlan is
tihkm, kale vb. i.
barrier layer: Bkz. depletion layer.
barrier layer cell: Bkz. rectifier cell.
barrier rectifier cell: Bkz. rectifier cell.
barring device: Diz. Mot. volan dilisi yardmyla ma
kineyi elle evirmek iin kullanlan bir cihaz; tornaark cihaz.
bartz: Koyu renkli ekilsiz bir elmas; dier elmaslarn
parlatlmas iin kullanlr.
barycenter: Bkz. center of gravity; arlk merkezi.
barycenter parallax: Dnyann hafif salnm hareketi.
barysphere: Dnyann bilinmeyen, yzeyindeki kaya
malzemesinden daha ar olan i ksm; barisfer.
baryta: Bkz. 1) barium oxide. 2) barium hydroxide.
barytes: Kimy. doal durumdaki baryum slfat; barite.
barytic: Kimy. barital olan.
barytron: Bkz. mesotron veya meson.

47

basi c di m ensi on s
basal: 1) esas veya temele ait; temel veya esas olu
turma. 2) esas; temel; asl, birinci; birinci derecede
nemli.
basal metabolism: Bazal metabozilma; dinlenme sra
snda bir organizma tarafndan kullanlan enerji mik
tar; yemekten 14-18 ve dinlenme halinde uyumadan
30-60 dakika sonra insan organizmas tarafndan re
tilen s miktar; deri yzeyinin her metrekaresi iin
kalori/saat trnden belirtilir.
basalt: 1) bazan stunlar halinde de bulunan, sert,
ar, koyu renkli bir volkanik kaya; bazalt.
basaltic: Bazalta benzeyen veya ona ait.
bascule: Bir taraf alald zaman dier ucu yksele
rek dengede kalmas salanan bir cihaz; tahtaravalli
veya benzer bir cihaz; baskl.
bascule bridge: Baskl kpr; baskl Bkz. bascule
esasna gre alan, alp kapanabilir bir kpr.
base: 1) temel; taban; bir eyin en alt ksm; dek
veya faundeyn. 2) iletme merkezi; karargh; s.
3) boyann en alt katman. 4) Boyaclkla renkleri sa
bitletirmek iin kullanlan bir madde. 5) Geo. zeri
ne bir cismin oturduu dnlen bir hat veya dz
lem; taban. 6) matematik tablolarn (logaritma gibi)
olumasn salayan sabit bir say. 7) mikroskop er
evesi. 8) bir temele yerletirmek. 9) taban veya te
mel yapmak.
base: Bkz. bedplate.
base: 1) Kimy. alkali; baz; proton kabul edici; turnu
sol kdn maviye eviren kimyasal madde. 2) asit
lerle tepkimeye girerek sadece tuz ve su oluturan
bir bileik; baz; bazlar ou zaman metallerin oksit
ve hidroksitleridir; bir su zeltisinde hidroksil iyonla
r veren bileik. 3) iki zt tip arasna sokulmu yar
iletken bir para; n tipi bir yar iletken p tipi iki yar
iletken paras arasna sokularak oluturulur.
baseburner (base-burner): st taraftan otomatik ola
rak kmrle beslenen bir soba veya ocak.
baseless: Temeli olmayan; bir temele sahip olma
yan; temelsiz.
base line: Taban olarak grev yapan hat veya izgi;
ana hat; taban izgisi.
base metal: 1) Kimy. deerli olmayan, baya metal;
hava ya da nemden etkilenerek oksitlenen veya pas
lanan metal. 2) kaplama altndaki metal. 3) bir ala
mdaki esas metal.
base number: Bkz. TBN, basicity.
base plate: Mak. taban sa; taban levhas.
bases: o. base.
base stock (base oil): Alkalin ya; baz karakterli ya
lama ya.
basic: 1) esas veya temele ait; bir temel veya esas
oluturma. 2) Kimy. baz kapsayan veya baz tabiatn
da olan; alkalin; bazik; kalevi. 2) Miner. % 52'den da
ha az silisyum dioksit veya silika kapsayan kaya ya
da bu tr kayaya ait. 4) elik yapm ilemi srasnda
yararlanlan ocan tula duvarlarnn kaplanmasn
da kullanlan manyezit gibi bazik (alkalin) bir mad
de.
basically: Esasta; altta; esas olarak; birincil olarak.
basic anhydride: Kimy. su ile birletiinde alkal ve
ren bir metal oksit; alkali anidrit; bazik anidrit.
basic component: Temel paralar; temel elemanlar.
basic dimensions: Ana ller. 1) Diz. Mot. silindir
ap, piston stroku, ortalama piston hz gibi ller
den herhangi biri. 2) teknik resim zerinde bulunan

basi c d ye s
ller.
basic dyes: Kimy. renkli bazlarn ve tuz asilinin tuzla
r; pamuun ve baz atom ekirdeklerinin boyanma
snda kullanlr; bazik boyalar,
basicity: Kimy. 1) baz olma durumu veya nitelii. 2)
yalama yalarnda kullanlan alkali miktarin gste
ren bir say; alkal says. 3) bir asitin bir moleklndeki hidrojen iyonu says; sudaki bir molekl
H2SO4 iki hidrojen iyonu retir, bylece verebildii
iyon says 2"dir.
basic oxide: Bazik oksit; bir asitle bir tuz oluturan
oksit; metal oksitleri bazik oksitlerdir; rnein bakr
oksit (CuO); bazik oksitler suda znerek alkalin
hidroksitleri olutururlar.
basic pig: Metal, dkmde kullanlmak iin yeterli sili
konu olmayan, asit elik yapmnda kullanlan ve
ok fazla fosfor kapsayan pik demiri; bazik pik.
basic quantities: Temel l birimleri; rnein Ulus
lararas Sistemde (SI) temel l birimleri elektrik
akm, scaklk, madde miktar ve k iddetidir.
basic rock: Silika ierii % 52'den az olan volkanik
kaya.
basic salt: Kimy. elektropozitif bir elemann, rnein
bakrin zayf bir tuzu; bunlar metal oksitleri veya hid
roksitleridir.
basic slag: Bazik cruf; tetrakalsiyum fosfat, kalsi
yum silikat, kire ve demir oksitten oluan karm;
elik retiminde yan rn olup, gbre retiminde
kullanlr; bazik bakr iki slfat Cu 4 (OH) 6 S0 4 , bazik
magnezyum klorr, Mg (OH) Cl.
basic steel: Metal, bazik elik; fosforun nemli ksm
nn karlmas amacyla Bessemer veya ak ocak
yntemiyle retilen elik.
basilar: Birinci; ilk; temel; Bkz. basal.
basilary: Bkz. basilar.
basin: 1) svlar iin yuvarlak, geni, derin olmayan
bir kap; kse; tas. 2) onun ierii veya hacmi. 3) le
en veya lavabo. 4) su depolamak iin havuz, rezervuar veya byk oyuk. 5) krfez. 6) dnya yzeyin
de okyanuslar tarafndan doldurulmu ok byk u
kur. 7) karinalarinn temizlenmesi, gerekli onarm i
leri ve kontrollarin yaplabilmesi iin gerekli kapal
yer; dok, havuz vb. i.
basket strainer: Sepet eklinde eleman olan streyner veya filtre; dkmden yaplm bir gvde iine
sokulmu delikli bir sepet; sepet filtre.
bastard: Kaba; ince olmayan.
bastard file: ince olmayan veya kaln ee; orta (kaln
lkta) dili.
bat.: Bkz. battery.
batch: 1) bir iletme iin gerekli malzeme miktar. 2)
bir veya daha fazla operasyon iin yaplan bir eyin
miktar.
batch distillation: Ksm ksm damtma; bu tr damt
mada, damtcya belirli miktarda madde eklenir ve

48

b a tt e n , carg o

damtma sresinde bakaca madde eklenmez.


batch filtering: Diz Mot. makineden karlan yaa
uygulanan bir temizleme ilemi; bir filtre veya sepa
rator ya da her ikisi birden uygulanarak ya iindeki
su, tortu ve asitin karlmas; ilemden sonra ya,
gerektiinde kullanlmak zere depolanr.
batch process: Ksm, ksm ilem veya ameliye; mal
zeme ksm ksm yklenir ve her ksm ayn ayn ve
tkeninceye dek ilenir.
bate: Bir alkalin zeltisine sokarak yumuatmak (de
ri vb.ini); hayvan derilerini veya postlar yumuat
mak iin kullanlan bir alkalin zelti.
bateau: Kanada ve Luizyana'da (ABD) kullanlan ha
fif, alt dz bir nehir gemisi.
bath: Yal hava filtresi; bilyal yatak ve rulmanlarin
ya banyosu ilemi.
bath: 1) Kimy. a) baz eylerin scakln ayarlamak
iin, zerine veya iine konulan bir madde; ayarlayc veya dzenleyici bir madde, b) bunun kab. 2) Me
tal, bir ocakta erimi meta!. 3) Foto. gelitirme ve sa
bitletirme iin kullanlan bir zelti, eriyik veya so
lsyon. 4) ykanmak iin kullanlan su veya dier bir
sv; banyo. 5) su veya dier svlarla maddelerin ve
ya vcudun ykanmas.
bath brick: Tula eklinde, kalsiyum karbona! kapsa
yan ve cilal metalleri temizlemek iin kullanlan bir
toprak; pomza ta.
bath lubrication: Mot. bir ya tavasnn iine girmek
veya iinde almak suretiyle yaplan yalama; ban
yo (biiminde) yalama; ya scaklnn kontrol edi
lememesi gibi bir sakncas vardr.
batho-: Derinlik anlamnda bir nek.
bathometer: Su derinliinin iskandili veya lm
iin kullanlan bir cihaz; batometre; iskandil cihaz.
bathy-: Derin Bkz. deep, deniz suyunun derinlii an
lamlarnda bir nek.
bathymetry: Batimetri; derinliklerin, zellikle denizle
rin derinliklerinin llmesi bilimi.
bathyscaphe: Batiskaf: denizlerin 3600 metreden son
raki derinliklerinde oinorafik aratrmalar iin kutla
nlan zel yaplm bir tr kablosuz denizalt; bu trgemilerde gzlemler ok yksek basnlara dayank
l hcrelerde oluur.
bathysphere: Batisfer; iinde iki personel ve trl ci
hazlar bulunan hava veya su szdrmaz, kre eklin
de bir hcre; bir elik halat ile nemli derinliklere in
dirilir ve oradaki bitki ve hayvanlar incelemek iin
kullanlr.
batten: 1) testere ile kesilmi kereste, demelik vb. i
2) ambar yk tirizi. 3) ambaraz tirizi: Muambala rn
zerine ekilen veya trl ilerde kullanlan aa
veya maden ubuklar. 4) Tersanelerdeki modelhanelerde, gemi ekli iin kullanlan ince, uzun tahta
lar. 5) yelkenlere geirilen ince tahta paralan; tiriz.
batten, cargo: Bkz. cargo batten.

batter y
battery: 1) batarya; Elekt. iki veya daha fazla ak ve
ya pilin seri, paralel ve seri-paralel balanarak, geri
lim, kapasite ve hem gerilim hem de kapasitelerini
ykselten dzenek. 2) Elektrik enerjisini yan veya
akm reten bir pil veya ak; akmlatr. 3) Opt. mer
cek veya prizma serileri. 4) bir sava gemisinin silah
lan veya silahlarn takm.
battery acids: Akmlatr asiti; elektroliti sat su ile
oluturan asit; genellikle slfrik asit; batarya asitle
ri.
battery cable: Akmlatr kablosu.
battery cable clamp: Ak kablosu tespit kskac.
battery capacity: Akmlatr kapasitesi; bir akmlatrn, belirli iddette bir akm ekildiinde ne kadar
sre ile akm verebileceini belirten kavram; amper-saat ile belirtilir ve ah ksaltmas ile gsterilir.
batter/ carrier: Akmlatr taycs; akmlatrn
oturtulduu kutu; ak mahfazas.
battery charge: Akmlatr arj veya doldurulmas.
battery charger: Batarya veya akmlatr arj etmek
ya da doldurmak iin kullanlan cihaz veya devre;
ak arj edicisi; akler doru akmla arj edilirler.
battery charger bulb: Aklerin alternatif gerilim ile
arjnda kullanlan bir lmba; arj veya redresr lm
bas.
battery, Edison: Edison aks; pozitif plkalar nikel
hidrat ve nikel, negatif plakalar demir oksit ve elek
troliti % 20'lik potasyum hidroksit (alkalin potas) ve
damtk su zeltisi ve ak kab elikten olan akmla
tr; elik ak.
battery hydrometer: Bomemetre; akmlatr youn
luk leri; ak elektrolitlerinin younluklarn Bo3
3
me, g/cm veya mg/cm trnden gsteren bir tr
hidrometre veya younluk ler.
battery ignition system: Bataryali ateleme devresi
veya sistemi; ak, anahtar, endksiyon bobini, distri
btr, buji ve bunlar birbirlerine balayan yaltlm
kablolardan oluan sistem.
battery insulator: Aklerin - ve + plakalarn, ksa
devreyi nlemek iin birbirinden ayran yaltkan ve
ya izolatrler.
battery, lead-acid type: Kurun plkal asitli ak;
plstik, gomit, ebonit ve camdan yaplm ak kab,
kurundan yaplm + ve - plkalar ve bu plkalar
rten elektrolitten (saf su + asit) oluan ak.
battery, nickel-cadmium type: Nikel kadmiyumlu
ak; nikad aks; yunger tipi ak; pozitif kutuplar
nikel hidroksit ve negatif plkalar kadmiyumdan ya
plan ve elektroliti % 20'lik potasyum hidroksit zel
tisi olan ak.
battery plate: Ak plkas; pozitif veya negatif plka
lardan herhangi biri.
battery pole: Akmlatr kutbu; + ve - kutuplardan
herhangi biri.
battery room: Batarya odas veya dairesi; gemilerde
akmlatrlerin muhafaza ve arj edildikleri yer; arj
srasnda oluan hidrojen gaz nedeniyle ok iyi havalandrlmalari ve plak bir alevle girilmemesi gere
ken oda; arj odas.
battery storage: Ak; akmlatr; elektrik enerjisini
kimyasal enerjiye evirerek depo eden ve gerektiin
de onu tekrar elektrik enerjisine evirerek d devre
ye veren, doru akm (DC) elektrik reteci.
battery terminal: Akmlatrn + veya - kutup bala

Teknik Szlk - F. 4

49

beac h
rndan herhangi biri; pozitif veya negatif kutup; ku
tup bal.
battery tester: Ak kontrol cihaz; maal voltmetre;
ak gerilimini lmek ve dolaysyla aknn boalp
boalmadn anlamak iin kullanlr.
battle cruiser: Ar kruvazr; bir hat gemisinden da
ha hzl, manevra yetenei daha yksek, seyir yara
p daha uzun, fakat daha hafif zrhl byk bir sava
gemisi.
battleplane: Sava ua.
battleship: Muharebe gemisi; hal gemisi; en byk
apl toplar ve zrhlarla donatlm herhangi snflan
bir muharebe gemisi; ou zaman 25 bin gros ton
dan daha byk olurlar.
battlewagon: Argo. hat gemisi; ar kruvazrden b
yk sava gemisi.
Bauer-Wach system: Baver-Vah sistemi; pistonlu bu
har makinesi ile egzoz trbininden oluan sistem;
pistonlu buhar makinesinin alak basin silindirini
terkeden egzoz buhar, pervaneye bali egzoz trbi
nine verilir ve orada da geniletilerek bir miktar da
ha i elde edilir.
Baume: Hidrometrelerde kullanlan blntye ait ve
ya onu belirten.
Baume hydrometer: Bome hidrometresi. 1) yalama
yalarnn 15,5C'de (60F'de) zg! arlklarn l
mek iin kullanlan bir hidrometre. 2) akmlatrlerin
3
elektrolitlerinin younluklarin Borne, g/cm veya
3
mg/cm trnden len bir hidrometre; bomemetre.
Baume scale: Borne skalas veya blnts: zellikle
aklerin elektrolitlerinin zgl arlklarnn llme
sinde kullanlan bir hidrometre skalas.
bauxite: Boksit; alminyum elde edilen, kile benzer
bir cevher; esas olarak sulu alminyum oksitten olu
ur, fakat dier baz maddeleri de kapsar;
Simg.AI 2 03 .2H 2 0.
bay: 1) karaya doru girmi, boyu eninden byk
olan deniz veya gl paras; kk krfez. 2) bir ge
mide hasta ya da yarallarn yatrild yer; revir; sick
bay olarak da isimlendirilir.
bayer process: Bayer ilemi; boksitten alminyum el
de edilmesi ilemi.
bayonet: Sng; duy.
bayonet coupling: Sng veya somunlu kavrama ya
da kaplin.
bayonet gauge: Mot. ya kontrol ubuu; kaderdeki
ya dzeyini kontrol iin kullanlan ubuk; ya ubu
ubazooka: Bazuka; ikinci Dnya Sava srasnda ABD
tarafndan ilk defa kullanlan, elektriksel olarak ate
lenen, bir er tarafndan tanan, zrhlar delen mermi
leri olan, metal bir boru eklindeki silah.
b: Bkz. brake.
bbl: Bkz. barrel; barrels.
BC: Before Christ; isa'dan nce; Milttan nce.
BDC: Bkz. bottom dead center.
Be: Bkz. beryllium.
Be: Bkz. Baume.
B battery: B batarya; belirli radyo tplerinin devreleri
vb. i yerlerde kullanlan bir elektrik bataryas; oun
lukla kuru pillerin seri balanmalar ile 22,5 volt veya
bunun katlar olan gerilimi verecek ekilde yaplr.
beach: Den, ekek yeri; plaj; deniz veya gl kys.

beaco n
beacon: 1) yangn alarm. 2) uyarc herhangi bir k.
3) fener kulesi. 4) sinyal verilen tepe, istasyon veya
kule. 5) sinyal, ari vb. ine grev yapan bir ey. 6)
uaklara radyo ile yol gsteren sinyal; Bkz. beam.
7) aydnlatmak (karanlk vb. ini). 8) sinyal veya k
lar salamak veya onlarla iaretlemek.
bead: 1) yuvarlak bir para cam, tahta, metal vb.;
boncuk. 2) bir silhn namlusunun st ucundaki
ufak knt; arpack. 3) damtlarak elde edilen altn
veya gm gibi, kk miktardaki bir metal. 4)
Kimy. belirli tuz ve metallerin tannmasnda kullan
lan boncua benzer bir ktle Bkz. bead test. 5) bon
cuklarla sslemek veya dekore etmek. 6) boncuk
ekli vermek.
beaded: 1) boncuklarla sslenmi veya boncuklarla
ssl. 2) boncuk ekli oluturulmu veya boncukla
ra benzeyen.
beading: Kazan borular, boru aynalarna geirilip
azlar iirildikten sonra, boru ucuna sarlan kk
bir metal paras.
bead test: Boncuk deneyi; saydam boraks veya ben
zer boncuklar, ounlukla bir flete eritilerek belirli
metalleri tanma veya tehis etme yntemi ya da de
neyi; erimi metal oksitleri zel renkler karr.
bead weld: Boncuk kayna.
beak: Den. eski gemilerin burunlarnn ekli; mah
muz.
beaker: Kimya lboratuvarlarnda kullanlan cam ya
da metalden yaplm, kavanoza benzer geni azl
bir kap.
beam: 1) Den. kemere; karlkl posta veya eriler
arasna ekilen ve gemi alabandalarnn kmesini
nleyen gemi elemanlan. 2) Oto. n dingil. 3) bina
larda kullanlan aa, metal veya tatan uzun, kaln
direk; kiri; putrel. 4) terazi kolu. 5) terazi. 6) gemi
demirinin gvdesi. 7) gemi gvertesini tayan ar,
yatay kiri. 8) bir geminin en geni yeri. 9) bir gemi
nin bordas veya bordasna doru olan yn. 10)
Mek. ileri geri hareket ettirilen ve hareketi krank mili
ne ileten bir manivela. 11) Rady. a) hava alan, li
man vb. inden srekli olarak bir yne gnderilen ve
gelen uak ya da gemiler iin yol gsterici grevi ya
pan bir sinyal, b) bir mikrofonun ald veya hoparl
rn en yksek verimle ilettii a. c) bir mikrofon ve
ya hoparlrn maksimum etkili alan. 12) huzme;
n; belli bir ynde veya hemen hemen her ynde,
elektromanyetik radyasyon veya tanecik akn. 13)
bir sinyal ile bir uak ya da gemiye yol gstermek
veya klavuzluk etmek.
beam balance: Birbirine eit iki kolu olan bir levyeden oluan ve bunlarn ularna asl iki kefeden olu
an terazi; el terazisi.
beam, cantilever: Konsol kiri; bir ucu tespit edilmi
veya sabitletirilmi, dier ucu dey bir yk ile di
key dzlemde serbest olarak hareket eden bir kiri.
beam compass: ilve ve ek ayakl pergel; ayarlanabi
lir ular olan ve ek ayak taklarak byk daire izi
minde kullanlan pergel.
beam continuous: Srekli veya devaml kiri; ikiden
fazla tayc ile desteklenmi yatay bir kiri.
beamed: Rady. belirli bir yreye ynetilmi.
beam-ends: o. gemi alabandalar.
beam engine: 1700 ylnda Newcomen tarafndan ke
fedilen dikey, atmosferik basnl buhar ile altr

50

bearin g material s
lan ve dakikada 10-16 strok yapan pistonlu buhar
makinesi; Newcomen makinesi.
beaming: 1) sinyal veya klar gnderme; parlama
veya k sama.
beam support: Kiri taycs.
beamy: 1) k nlar yayan; parlak; k yayan. 2) ge
ni; som; 3) boynuz veya duyargalara sahip olan. 4)
Den. byk genilii olan; tm boyu ile kyasland
nda byk bir genilie (gemi iin) sahip olan.
bear: 1) tamak; nakletmek. 2) bir eyle veya bir e
yin zerinde tamak; gstermek; giymek. 3) ta
mak ve dourmak. 4) desteklemek veya engel ol
mak; tahamml etmek. 5) dayanmak; durmak. 6) da
yanmaya yetenekli olmak; msaade etmek. 7) ret
ken olmak.
bear: Mek. dairesel delik amak iin kullanlan pres.
bearing: 1) arlk veya basnc tayan herhangi bir
ey; tayc veya tama paras. 2) Den. kerteriz
(bir cismin ynn belirtmek iin kullanlr. 3) hare
ketli paralarn iinde veya zerinde dnd yer;
yuva. 4) bir mil ya da aftn dzgn almasn sa
layan, onu tayan i yzeyi kaypak bir alam ile
kaplanan veya-bilya ve makaralardan oluan maki
ne, motor, tezgh vb. i paras; yatak.
bearing alloys: Bkz. bearing materials.
bearing ball: Mak. rulmanlarin yapmnda kullanlan
yzeyleri sertletirilmi elik bilyalardan herhangi bi
ri.
bearing block: Yatak taycs.
bearing bolt: Yatak cvatas; yatan iki yarm paras
n jurnal, mil ya da aft evresinde dairesel bir biim
de tutmak iin kullanlan iki veya drt adet cvata.
bearing bore: Yatak i ap.
bearing boring machine: Yatak tornas.
bearing box: Mak. alt ve yatak st keplerinin olutur
duu kutu eklindeki grnt; yatak kutusu.
bearing bronze: Yatak bronzu; % 6 kalay ve % 18
kurun ve gerisi bakrdan oluan bir alam; ar de
virli dizel motorlarinn yataklarnn, zellikle gacn
(piston) pin yataklarnn yapmlarnda kullanlr.
bearing, camshaft: Bkz. camshaft bearing.
bearing clearance: Yatak boluu; Gem. Mak. yatak
klerensi; makine stop durumunda iken mil ya da
aft ile yatak arasndaki dey ykseklik; bu boluk
trl motorlarda palamar yataklar iin 0,10-0,50 mm
deerleri arasnda deiir.
bearing cover: Diz. Mot. krank milini tayan ana ya
taklarn veya palamar yataklarnn st kepi veya ka
pa; Gem. Mak. yatak kaveri.
bearing, crankpin: Bkz. crankpin bearing.
bearing, crankshaft: Bkz. crankshaft bearing.
bearing, crosshead pin: Bkz. crosshead pin bea
ring.
bearing grooves: Yatak kanallar; yatak ya kanalla
r; Bkz. bearing oil grooves.
bearing insert: Yatak seli; Bkz. bearing shell.
bearing liner: Yatak layneri; sim; amata; yatak bo
luunu ayarlamak amacyla, yatak eneleri arasna
sokulan veya karlan, trl kalnlklarda metal lev
ha paralar.
bearing load: Yatak yk; Mot. yanma srasnda olu
an maksimum gaz basn kuvvetinin yatak yzeyi
alanna oran; yatak basnc ad da verilir; Bkz. bea
ring pressure.
bearing materials: Yataklk malzeme; yatak malzeme-

bearing metals
si; yatak metali alamlar: a) kurun veya kalayl babit. b) trimetal ( metal) c) bakr-kurun. d) almin
yum elik artl. e) alminyum vb. i gibi metal veya
alamlar.
bearing metals: Yatak metalleri; Bkz. babit metal.
bearing micrometer: Yatak mikrometresi; Bkz bearin wear micrometer.
bearing oil grooves: Yatak ya kanallari; bir ok du
rumda, yatak yknn ar olduu yerlerde yatakla
ra ya kanallar almas gerekir; ya kanallari yatak
eksenine paralel olarak alr ve yatak yzeyindeki
0
en byk basntan 45 nce dzenlenir; modern di
zel makinelerinde yataklarda ya kanal yoktur.
bearing oils: Yatak yalar; Bkz. lubricating oils.
bearing, needle: Bkz. needle bearing.
bearing, piston pin: Bkz. piston pin bearing.
bearing pressure: Bkz bearing load.
bearing puller: Yatak ektirmesi.
bearing rest: Yatak taycs.
bearing, roller: Bkz. roller bearing.
bearing saddle: Diz, Mot. palamar veya krankafi
ana yataklari alt sellerinin oturduklarir ksm; Gem.
Mak. bedpleyt girderi.
bearing safeguard: Bkz. bearing watchdog.
bearing shell: Yatak seli; Mot. genellikle iki yarim si
lindir paras eklinde, elik veya bronz ve bazan
alminyumdan yaplan ve i yzeyi beyaz metal
Bkz. white metal ile kapl yatak; Bkz. Satco shell,
trimetal shell vb.
bearing shim: Yatak layneri; Bkz. bearing liner.
bearing surface: Yatak yzeyi; yatan tama yze
yibearing, tapered roller: Bkz. tapered roller bearing.
bearing watchdog: Diz. Mot. bozulmu krankpin ve
palamar yata tarafndan, krankaft tehlikeye d
rld zaman, makineyi hasardan korumak zere,
derhal ve otomatik olarak kapatmak zere dizayn
edilen bir sistem; bearing safeguard eklinde de
kullanlr.
bearing wear: Yatak anmas.
bearing wear micrometer: Yatak anma mikrometre
si; derinlik mikrometresi; buhar trbinlerinin rotoraft yataklarnn anma miktarn saptamak, rotorun
radyal durumunu kontrol etmek iin kullanlan mikro
metre; rotoraft yataklan zerinde bulunur.
beat: 1) Rady. farkl frekanslardaki iki dalgay birletir
mek ve bylece ikisinin arasndaki farka eit ek bir
frekans retmek. 2) Akust. birbirine yakn iki sesin
oluturduu ritmik atma sesi. 3) Den. yelken sey
rinde rzgra kar ilerlemek; volta vurmak. 4) eki
ile yassilatrmak veya ekil vermek; dvmek. 5) bir
aletle tekrar tekrar arparak veya alkalayarak kar
trmak.
Beau de Rochas cycle: Bkz. Otto cycle.
Beaufort scale: Meteo. Bofor skalas; rzgrn hz
nn, bir milden kk olan 0 ve 72 milden yksek
olan 12 kabul edilen bir rzgr kuvveti skalas.
beaverboard: Fiberden yaplan duvarlar, blme vb. i
yerlerde kullanlan yapay tahta (Ticar bir marka).
becalm: Rzgr yokluu nedeniyle hareketsiz kalmak
(yelkenli tekneler iin sylenir).
becalmed: Den. hareketsiz kalm; Bkz. becalm.
Beckman thermometer: Bekman termometresi; cval
cam bir termometre olup, ok kk scaklk dei

51

be!l-ringing transformer
imlerini lmek zere dizayn edilmitir; cva iin iki
haznesi bulunan bu termometrede scaklk deiim
0
leri 0,01 C'ye kadar duyarl olarak llmektedir.
Becquerel effect: Bekerel etkisi; bir elektrolite batin'
m, birbirlerinin ayn iki elektrottan oluan bir devre
de akan akm nedeniyle gzlenen, elektrotlardan bi
rinin k vermesi olay.
Becquerel rays: Bekerel nlar; radyum, uranyum,
toryum vb. i radyoaktif maddelerden gelen grnme
yen nlar.
bed: Yatak; asi yata; sra.
bedded-in mold: Dkmhanenin tabannda kumdan
yaplm kalbn alt yans.
bedew: ile slatmak veya nemlendirmek.
bedplate: 1) Mot, Pist. Buh. Mak. tm arl tayan
ve onu dek ya da faundeyna balayan en alt
para; alt karter; bedpleyt; Mot. ou zaman yala
ma yana depoluk eder, kprleri ve palamar yatak
lar ile krank milini tar.
bedrock: 1) gvenli dek veya faundeyn. 2) en alt
ksm. 3) temel prensip veya ilkeler.
beeswax: 1) balarlari tarafndan retilen ve petekle
rin yapmnda kullanlan donyana benzer bir mad
de; balmumu; mum, cila vb. i maddelerin yapmnda
kullanlr. 2) balmumu ile cilalamak vb. i.
beetle: 1) ou zaman aatan yaplan ar eki; ka
ma ve pinleri yerlerine sokmak topra sktrmak
vb. i iin kullanlr. 2) ar aa tokmak.
beat sugar: Pancar ekeri; eker pancarndan kar
lan eker; skroz veya sakkaroz; kimyasal simgesi,
C12H22O11.
befog: 1) sisle kaplamak; sisli yapmak. 2) grmek ve
ya anlamay zorlatrmak.
begohms: Elekt. bir milyar Ohm'a eit olan bir diren
birimi.
bel: Rady. Telg. g oranlann logaritmada belirtmek
iin bir birim; 10 desibel.
bell: 1) kampana; zil; ngrak. 2) ekli kampanaya
benzeyen herhangi bir iek, korna vb. i.
bell buoy: Canl amandra; dalgalarin etkisiyle hare
ket ettike ses veren bir amandra.
bell-crank: Manivela; mafsal; dirsekli mafsal.
bell-crank housing: Mot. volan mahfazas; kavrama
kapa; debriyaj mahfazas.
bell-crank lever: Dirsekli manivela.
belleville-spring: Diz. Mot. orta ve yksek devirli mo
torlarda supap rotatorunda Bkz. rotocap bulunan ve
her alta onu 15 dndren yay; bellevil yay.
bell glass: Bkz. bell jar.
bell-in-vacuo: Vakum iersinde sesin iletilmediini is
patlamak (kantlamak) iin kullanlan bir cihaz.
bell.jar: an eklinde, camdan yaplm bir kap; bel!
glass ad da verilir.
bell metal: % 15-% 40 kalay kapsayan bakr kkenli
bir alam; an metali; an ve zil yapmnda kullan
lr.
bellows: 1) basn altnda hava akm salayan bir ci
haz; krk; atei ve org borularn flemek iin kulla
nlr. 2) kre benzeyen herhangi bir ey; Kamera
kr, akcier vb. i.
bellows seal: Krkl ya Keesi.
bell-ringing transformer: Zil transformatr veya tra
fosu; binalarn zillerine akm salamak iin kullan
lan kk, indirici bir transformatr Bkz. transfor-

bellows-type gauge
mer,
bellows-type gauge: Krkl manometre; bu mano
metrede esnek bir ekilde hazrlanm olan krk,
d tarafn etkileyen basnla sktrlr veya yay yar
dmyla geniletilir; krn alt tarafna yerletirilen
bir ibre basncn saptanmasna yardm eder.
belly plug: Baz alev borulu kazanlarn en ait ksmn
da bulunan bir boaltma tapas olup, souk kazanla
rn sintineye boaltlmas veya ykanarak amur, k
sr vb. inden temizlenmesine msaade eder.
belt: Deri veya dier malzemeden yaplm kemer ve
ya kay. 2) bunlara benzeyen herhangi dairesel bir
para 3} bir geminin su kesim! civarnda bulunan
bir sra zrhl sa; zirh kuak. 4) geni, hareketi bir te
ker veya kasnaktan dierine aktaran veya baz eyle
ri tamak iin kullanlan bant; sonsuz kay. 5) kas
naklar yardmyla hareketi aktarmaya yarayan, genel
olarak bezli lstikten yaplan, dz ve V ekillerinde
dairesel bir para; Oto. vantilatr kay vb. i 5) bir ke
mer veya kay ite balamak.
belt conveyor: Sonsuz kay; srekli kay; trl mad
deleri bir yerden dier bir yere tayan mekanik bir
tayc; zellikle imento fabrikalar, kmr ve ma
den ocaklar ve gemilerin dkme olarak yklenme
sinde kullanlr.
beft drive: Kayla altrma; kayla tahrik; kayla
hareket verme; bir kasnak ve dz ya da V kay ile
altrma.
belt-driven: Kayla altrlan veya tahrik edilen.
belt efficiency: Kay verimi; dz kaylar iin % 95
ve V kaylar iin % 96 dolaylarndadr.
belt fastener: Kayn iki ucunu birletirmeye yarayan
tel; kay raptiyesi.
bel t flat: Dz kay; enine kesiti genellikle dikdrt
gen veya kare eklinde olar, kay; verimi % 95 do
laylarndadr.
belt guide: Kayn kasnaktan kmasna engel olan
siperlik; kay gayt.
belt, leather: Bkz. leather belt: Deri kay ya da ke
mer.
belt line: Demiryolu, troleybs vb. i gibi elektriksel
devre yapan hat.
belt pulley: Sonsuz kay makaras; kay kasna;
Bkz. belt conveyor.
belt saw: erit testere; bir elektrik motoru tarafndan
altrlan dairesel bir testere.
belt sheave: Bkz. belt pulley,
beti tension: Kay tansiyonu veya gerginlii.
belt tightener: Kay gericisi.
belt, V: V kay; enine kesiti V eklinde olan kay.
bench: Tezgh; takm tezgh.
bench drill: Matkap tezgh; masa matkab; el veya
elektrik motoru ite altrlan bir tezgh.
benching: Kademeli ileme veya aamal ileme; had
deleme.
bench mark: Pozisyon ve ykseltisini belirlemek ama
cyla surveyor (uzman) tarafndan konulan sabit bir
iaret; deerlendirme iareti.
bench photometer: Tezgh fotometresi; paralan op
tik bir tezgh gibi dzenlenen bir fotometre.
bench yoke vice: Boru mengenesi.
bend: 1) bir cismi eri veya kvrk yapmak. 2) emek;
eilmek; arplmak. 3) Den. pozisyonunda bala
mak {yelken ve halatlar iin sylenir).

52

benzene
bending: Eilme; bkme; kvrma (demir iilii).
bending machine: Bkme, kvrma veya eme maki
nesi.
bending moment: Eilme momenti; esnek bir ubu
un herhangi bir noktasnda devam eden ve gerilme
yi oluturan moment veya tork.
bending stress: Eilme gerilmesi.
bending test: Eilme deneyi; bklme deneyi.
bendix-drive unit: Bendiks altrma nitesi; mar
motorunun sonsuz vida eklindeki mili zerinde ha
reket ederek volan dilisine geen ve motorlarn ilk
hareketlerini salayan nite.
bendix gear: Bendiks dilisi; mar motorunun mili
zerinde bulunan ve volan dilisine geerek motoru
harekete getiren dili.
bendix spring: Oto. motor harekete geldikten sonra
bendiks dilisini geri, ilk durumuna eken dili.
bends: Anormal atmosferik basnta, ok hzl olarak
normal basnca geen kiilerde oluan kramplar; de
rin su dalglarndaki vurgun; caisson disease ad
da verilir.
bend test: ) bir metalin haddeden ekilebilmesinin
saptanmas deneyi; 2) bir kiriin veya ubuun yk
altnda eilmesinin saptanmas; eilme deneyi veya
testi.
Benedict metal: Benedik metal; Admiralti metallerle
ayn ama iin kullanlr.
Benedict's reagent: ekerlerin varln saptamak
iin kullanlan mavimsi bir zelti; Benedik miyar ve
ya belirteci.
benefication: Metal cevherlerini damtma bakmn
dan daha elverili hale getiren herhangi fiziksel veya
kimyasal bir ilem.
bent: 1) dz olmayan; erili; kavisli; kvrk. 2) meyil
veya eilim; temayl.
bent hook: Ma/r. an yk nedeniyle bklm kanca
(tekrar dzeltilip kullanlmamaldr.)
benthos: Deniz yatann yzeyi veya deniz dibi Bkz.
sea bottom.
benthoscope: Deniz yata veya dibi aratrmalar
iin yararlanlan ve bir tekneden kablo ile indirilen
kre eklinde deniz arac.
bentonite: Kimy. bentonit; byk blm hidratize
alminyum silikat olan volkanik kkenli bir kil.
bent-tube boiler: Kvrk borular olan bir su borulu ka
zan; A ve D tr su borulu kazanlarn byk bir bl
mne verilen genel isim.
benz-: Bkz. benzo-.
benzaldehyde: Benzaldehit; berrak, ho kokulu bir s
v, C 6H 5CHO; ac badem yanda bulunur ve boya
maddesi, parfm vb. i yapmnda kullanlr.
benzedrine: Benzedrin; amfetamin C H CH2 CH
6
5
(NH )CH ; efedrin trevi; burun tkanklklarn gider
2
3
mek iin kullanlan, solunabilir ve merkezi sinir siste
mini uyarc bir madde (Ticar bir marka).
benzene; Siv. Yk. benzen; renksiz, saydam veya be
yaz kristalli bir sv, C 6 H 6 ; nem alc olmayan,
daya nkl, insan sal iin zararl, yangn tehlikesi
olan bir bileik; 20/40C'de z.a. 0,8790; k.n.79.881C; d.n.5,5C; 20C'de viskozitesi 0,74 cP;
gemilerde 7-30C' scaklkta ve atmosferik basnta
tanr; bir ok boya ve dier organik bileiklerin
yapmnda ve hayvansal yalarn zcs olarak
kullanlr.

benzene ring (or nucleus)


benzene ring (or nucleus): Benzen emberi; aromatik organik bileiklerin molekllerinde bulunduuna
inanlan ve 6 karbon atomundan oluan yapsal bir
ktle; benzen moleklndeki 6 atom hidrojenin em
bere ve her karbon atomuna bal olduuna inanlr,
takat benzen trevlerinde bir ya da daha fazla hidro
jen atomu, dier elementlerin atomlar veya atom
gruplar olarak yer deitirir.
benzidine: Beyaz, kristalli organik bir baz; benzidin,
NH 2 C6 H4 C 6 H 4 NH 2 ; belirli boyalarn yapmlannda
kullanlr.
benzine: Benzin; renksiz yanc, sv bir karboniu hid
rojen karm; ham petroln damtlmasndan elde
edilir ve motor yakt, ya zcs ve kuru temizle
yici olarak kullanlr.
benzo-: Benzen'e ait bir nek; benz- olarak da kulla
nlr.
benzoate: Benzoat; benzoik asitin bir tuzu veya este
ri.
benzoic: Benzoin'den treyen; benzoine ait; benzo
ik.
benzoic acid: Benzoik asit; beyaz, kristalli bir orga
nik asit; Simg. C6 H5 COOH; ticar olarak tolen'den
retilir ve antiseptik ya da koruyucu olarak kullanlr.
benzoin: Benzoin; 1) Sumatra ve Java'daki belirli
aalardan elde edilen reine kvamnda bir madde;
parfm yapm iin ve tpta kullanlr. 2) defne ailesin
de benzer bir aa veya herhangi bir bodur bitki.
benzol: Benzol; kmr katrannn damtlmasndan el
de edilen bir rn; % 70 benzen (C 6 H 6 ), % 20 toluen (C 7 H8 ) ve % 10 ksilenden CS H 4 (CH 3 ) 2 oluur;
vuruntuya kar nitelikte oluu nedeniyle iten yan
mal makinelerde kullanlr; en nemli sakncas ak
ma noktasnn -5,5C dolaynda oluudur; karbra
trl makinelerde benzine en fazla % 40 kadar katla
bilir.
benzophenone: Benzofenon; beyaz kristalli, keton s
nfna giren bir organik bileik, C6 H5 COC 6 H 5 ; kalsi
yum benzoatn damtlmasndan elde edilir ve dier
baz organik bileiklerin oluumunda ara maddesi
olarak kullanlr.
benzoyl: Benzoil; benzoik asit ve belirli asit trevlerin
de bulunan tek deerli bir kk; Simg. C6 H5 CO.
benzyl: Toluenden treyen organik bileiklerde bulu
nan tek deerli bir kk; benzil, C 6 H 5 CH2 .
bepaint: 1) boya ile kaplamak. 2) boyamak.
berberin: Bkz. Berberine.
berberine: Ac, sar renkli bir alkaloit; berberin,
C 20 H 17 NO 4 .6H 2 0 veya C 2 0 H 1 9 N0 5 .6H 2 0;
saral
veya dier bitkilerden elde edilir, boya maddesi ve
il yapmnda kullanlr.
berg: Bkz. iceberg; buzda.
Bergius process: Bergius ilemi; bir katalizr ile ok
yksek basn ve scaklkta hidrojenle birletirerek
kmrden sv yaktlar elde edilmesi ilemi.
Berkeley-Hartley osmometer: Ozmotik basnc l
mek iin kullanlan bir cihaz; Berkeley-Hartley ozmometresi; yksek basnca dayankl ve dolaysyla uy
gun biimde yaplm, bir basn leri ve iinde bir
diyafram bulunan bir cihaz.
berkelium: Amerikyum'un yksek enerji dzeyli alfa
tanecikleri ile bombardman edilmesiyle elde edilen
radyoaktif bir kimyasal element; berkelyum; doada
serbest olarak bulunmaz; Simg. Bk; at.a. 243; at.

53

Besseme r steel
no. 97.
berline: Baz otolarda n koltuk ile arka koltuk arasn
daki cam blme; berlin biiminde de yazlr.
Bernouilli effect: Bernulli etkisi; daralan bir tpte veya boruda, tpn daralan ksmndan geite svnn
basncnda dme, fakat geni ksmlarnda tekrar
ykselme etkisi.
Bernouilli's equation: Bernulli forml; ykseklii z
metre, basnc p at ve hz v m/s olan bir kilogram
arlndaki bir svnn toplam enerjisini veren for
2
ml: E = Z+p/7 + v /2g (kgm.Nm).
bernouilli formulae : Bernulli forml; Bkz. Bernouil
li's equation.
Bernouilli principle: Bernulli ilkesi ya da prensibi;
dzgn akm koullarndaki bir svnn herhangi bir
noktasnda birim ktlenin enerji miktar sabittir; bu
enerji miktar basn enerjisi ve ykseltilmi potansi
yel enerjinin toplamna eittir.
Bernouilli theorem: Bernuilli teoremi ya da varsaym;
bir borudan gemekte olan bir svnn hz, eer her
hangi bir noktada oalrsa, o noktada svnn basn
c der ve birim ktlenin enerjisi sabit kalr.
berth: 1) denizde yeterli alan; 2) demirleme ve bala
ma sahas. 3) bir gemi iin demirleme yeri. 4) du
rum, yer, grev, ofis vb. i 5) bir gemi kamarasnda
olduu gibi yatak veya ranza ya da yatakl bir va
gon. 6) kzaa koyma (gemi, tekne vb. i).
Berthelot's law: Bertole kanunu veya yasas; "Kazan
ocanda yaktlarn yanc elemanlarnn oksijenle bir
lemesi sonucu retilen s enerjisi, yanmann sonun
da retilen rnlere baldr."
Berthollide compounds: Bertolit bileikleri; Kimyasal
bileimleri, molekllerdeki atomlarn basit oranna
uymayan bileikler; Bkz. nanstoichiometric compo
und.
berthing space: Balama yeri; bir geminin balama
iskelesi.
beryl: Beril; ok sert, parlak bir mineral; berilyum kay
na; berilyum alminyum silikat, Be 5Al 2(Si0 3 ) 6;
emerald ve akuamaren belirin birka farkl trnden
ikisidir; renkli altgen kristaller eklinde bulunur.
beryllia: Nk. Ener. berilyum oksit; seramie benzeyi
i ve ntron tutma etki kesitinin alak olmas nede
niyle nkleer reaktrlerin baz ksmlarnn yapmn
da moderator veya reflektr (yanstc) olarak kullan
lan bir madde.
beryllium: Berilyum; sert, nadir, metalik kimyasal bir
element; sadece bileikler eklinde bulunur; bir ok
metalle, rnein bakr ve nikelle salam alamlar
oluturur; Simg. Be; at.a. 9,02; at.no.4; eski ad clu
um.
Bessemer converter: Bessemer konvertr; iersine
hava pskrtlerek demirin yabanc maddelerinin
yaklarak elie dntrld, yumurta biiminde
bir elik oca; Bessemer dntrcs.
Bessemer furnace: Bessemer frn veya oca; Bes
semer eliinin elde edildii ocak ya da frn.
Bessemer pig: Bessemer pig'i; Bkz. pig iran.
Bessemer process: Bessemer ilemi; Bessemer d
ntrcs iine pskrtlen hava yardmyla, ya
banc maddeleri yaklan dkme demirin elie d
ntrlmesi ilemi.
Bessemer steel: Bessemer elii; Bessemer ilemi
ile yaplan elik.

Bessemer steel process


Bessemer steel process: Bessemer elik (yapm)
i lemi.
best economy mixture: Bern. Mot. en iyi ekonomi
karm; 3. ve 4. viteste kullanlan fakir bir karm;
yaklak olarak 16 birim hava ve 1 birim benzinden
oluur; Maximum economy mixture ad da verilir.
best power mixture: Benz. Mot. en iyi g
karm; Oto. 1. ve 2. viteste karbratrn
oluturduu zen gin karm; yaklak olarak 12
birim hava ile bir bi
rim benzinden oluur.
beta: 1) Grek alfabesinin ikinci harfi (jS, B). 2)
Astr.
herhangi birtakmyldzn, ikinci en parlak yldz.
beta decay: Beta bozunmas; iki nklidin
deimesi olup, sonuta atom numaras 1 kadar
deiir, fa
kat ktte says sabit kalr; atom numarasnn
artmas negatif beta taneciinin yaylmas ve
azalmas ise bir pozitif beta taneciinin yaylmas
ile oluur.
beta disintegration: Bkz. Beta
decay.
beta-emission: Beta yaylmas; ekirdek tarafndan
bir beta parilkl karma (yayma, neretme)
ilemi; ntronlar deiir, proton ve elektronlar
verilir.
beta emitter: Nk. Ener. beta emitr veya
karcs; bir beta tanecii kararak paralanmaya
neden olan radyonklit.
betain:
Bkz.
betaine.
betaine: Kimy. kristalli, alkalin, organik bir bileik,
(CH3)3NCH2 COO; eker pancar yapraklarnn ve
dier bitki rnlerinin artklarnda bulunur; betain.
betameter: Betametre; beta nlarin lmek,
aratr mak veya saptamak iin kullanlan bir cihaz.
betanaphthol: Betanaftol; naftolun renksiz, kristalli
bir izomeri; tpta antiseptik ve parazit ldrc ola
rak kullanlr.
beta partide: Nk. Ener. beta tanecii veya
partikl; hz k hznn % 90'ina kadar olan,
yksek hzl bir elektron; ince meta! levhalardan
(folyolardan) geer ve iinden getii gazlar
iyonlatrr, beta bozunma s srasnda yaylan bir
negatif veya pozitif elektron (pozitron); beta nlari
eklindeki elektronlardan bi ri.
beta rays: Nk. Ener. beta nlar; beta tanecii ile
e anlaml; radyoaktif maddelerin nlar olup 48
000-289 600 km/saniye hzla hareket eden elektron
lardan oluur.
beta-ray spectrometer: Beta n spektrometresi;
be ta taneciklerinin ve ikinci dereceden
elektronlarn enerji dalmn belirtmeye yarayan
bir cihaz.
betatron: Betatron; bir elektro mknatsn kutuplar
arasna yerletirilmi bir vakum tp; ok yksek ge
irgenlik veya nfuz gc olan X nlar gibi yksek
enerjili elektron nlar retmeye muktedir bir elek
tron hzlandrc; nkleer aratrmalar iin kullanlr.
beta uranium: Beta uranyum; Bkz. uranium.
beton: akl ve imentodan yaplan karm; beton.
betonite: Betonit. 1) yumuak, gzenekli ve
volkanik kllerden elde edilen ve hava etkisiyle
deiebilen bir rn; ABD'nin Montana Eyaletinde
bulunmutur,
2) koruma amacyla binalarin d cephelerinde
kulla nlan bir rn (Ticar bir marka).

bichloride of mercury
bev: Milyar elektron volt trnden bir enerji birimi;
Bkz. billion electron volt.
bevatron: Bevatron; protonlarn ve dier atomsal ta
neciklerin 10 milyardan fazla elektron volt hzlandr
cs; nkleon biliminde kullanlr.

bevel: 1) hareketli kolu olan bir cetvelden oluan


bir alet; alar lmek, markalamak ve yzeyleri
belirli bir ada tespit etmek iin kullanlr; bevel
square ad da verilir. 2) dik a dnda kalan
herhangi bir a. 3) Den. posta kenarinn dier
ksmlarla olutur duu a. 4) dik a dndaki bir
ada kesmek. beveled piston rings: Meyilli piston
segmanlar; Diz. Mot. baz makinelerde kullanlan,
bazan sadece alt ve ounlukla hem alt ve hem
de st yzeyleri me yilli olan kompresyon
(sktrma) segmanlar.
bevel gear: Konik dili; eksenleri ayn dzlemde
bulu nan, fakat aralarnda 180'den kk a
bulunan, milleri birbirine balamak iin kullanlan
bir ift ko nik dili. 2) aks veya mil dilisi. 3)
ayna dili.
bevel gear pinion: Oto. ayna dili
mahrutisi.
bevel pinion gear: Oto. kk ayna mahruti dilisi.
bevel ring gear: Byk ayna mahruti ember
dilisi. bevel washer: Meyilli rondela veya pul.
bevel wheel: Bkz. bevel gear.
bezel: Lmba erevesi.
bhp: Bkz. brake
horsepower. Bi: Bkz.
bismuth.
bi-: 1) 2 anlamnda bir nek. 2) Kimy. dibazlk bir
asitin asit tuzu; rnein sodyum bislfat, NaHS03.
biangular: ki al; iki aya sahip olan.
biannual: Ylda iki kere olan; yarm yllk; Bkz.
bienni al.
biannually: Ylda iki kez veya iki
defa.
bias: 1) katota gre bir vakum tpnn zgarasnn
or talama potansiyeli. 2) Rady. ounlukla katot

gerili mi referans olarak, bir elektrota uygulanan


sabit geri lim. 3) iki blgeli diotlar srt srta
balanm gibi g rnen bir transistor. 4) Bilgisay.
sapma
bias cell: Sresiz olarak 1,5-1,75 voltluk ak devre
gerilimi salamaya muktedir, kk bir elektrik pili.
biaxial: Baz kristallerde olduu gibi iki eksene sahip
olan; iki eksenli.
bibasic: Bkz. dibasic.
bibb: Den. bir gemi direinin gurcetasn tamak iin
kullanlan ahap braket ya da bayrak.
bibcock: Borusu aaya doru eilmi musluk; lava
bo musluu.
bi-bivalent: Kimy. iki deerli iyona ayrlma
(elektrolit ler iin sylenir).
bibulous: Yksek emicilikte (madde).
bicarbonate: Kimy. bikarbonat; HC03 k k
kapsayan karbonik asit tuzu.
bicarbonate of soda: Sodyum bikarbonat; piirme
sodas; yemek sodas; Kon. Dili. karbonat
bice: 1) grimsi mavi; maviden biraz daha koyu
(renk). 2) azuritten yaplan grimsi mavi pigment
ve ya boya maddesi. 3) seyrek olarak yeil renk
veya pigment ya da boya maddesi.
bicentenary: 1) 200 yllk bir periyot. 2) Bkz.
bicen tennial. 3) iki yz yllk bir periyota ait.
bicentennial: 1) 200 ylda bir oluan. 2) 200 yl
sren ya da devam eden. 3) 200.yldnm. 4)
bunun kut lanmas.
bichloride: 1) dier elementin her iki atomu iin
iki atom klor kapsayan ikili bir bileik; diklorr. 2)
Bkz. bichloride of mercury.
bichloride of mercury: Dezenfekte edici olarak kulla
nlan zehirli bir cva bileii, HgCl2; corrosive subli
mate ad da verilir.

bichromat e
bichromate: Bikromat; bikromat ile muamele etmek
veya kartrmak.
bichromate of potash: Potasyum bikromat (dikromat), K 2 Cr 2 0 7 .
bicolor: iki renge alt; iki renkli; ift renkli.
bicolored: Bkz, bicolor.
bi-color water gauge: iki renkli su seviye gstergesi;
buhar kazanlarnn su dzeyi veya fayrap seviyesini
gstermek zere makine santrallarna donatlm bir
gsterge ya da cihaz.
biconcave: Her iki yz ibkey veya konkav olan.
biconvex: Her iki yzeyi dbkey veya konveks
olan.
bicron: Metrenin milyarda biri (0,000 000 001 m); bikron.
bcycle: Bisiklet; bisiklete binmek veya onunla seya
hat etmek.
bicyclical: iki evrim ya da saykldan yaplm olan.
bidirectional: ki ynl.
bifiliar: Mesafe lmek iin kullanlan baz belirli cihazlardaki gibi, iki vidaya sahip olan veya iki vidann
kullanlmas ile meydana gelen.
biflex: ki eri veya eime sahip olan; iki erili.
bifocal: Opt. bifokal; iki odaa sahip olan; iki odakl.
big-bang hypothesis: Tm maddelerin nceleri tek
bir dev atom ekirdeinde youmu olduu ve pat
layp gelierek grnen evreni oluturduu kabul
edilen hipotez veya varsaym; byk patlama hipote
zi.
big end bearing: Biyel ya da piston kolunun alt veya
byk ucundaki yatak; kol yata; krankpin yata;
piston kolunu krank pine balayan yatak.
bihourly: Her iki saatte bir.
bike: Bkz. bcycle.
bilander: Den. Hollanda sahilleri boyunca ve kanalla
rnda kullanlan iki direkli kk bir gemi.
bilateral: 1) iki kenara sahip olan; iki yarm paradan
oluan. 2) iki kenar eit olarak etkilenen. 3) bilateral
simetriye sahip olan; bilateral.
bilateral symmetry: Bir organizma veya bir madde
nin sadece bir dzlem tarafndan blnmesiyle olu
an simetri; her iki para hemen hemen ayna grn
tsne eittir; tm omurgallar bilateral simetri dzle
mi ile iki simetrik paraya blnebilirler.
bilge: 1) Den. gemi teknesi ve ambarlarnn alt yuvar
lak ksm; tekne dibinin bordaya dnd yerde, ge
mi iinde veya ambarda oluan ukurluk; sintine. 2)
bir varil ya da fnn yanal yzeyinin en geni ksm.
3) durgun, yal ve pis sularn birlikte bulunduklar
yer. 4) sintine basmak; sintine sularn dar veya
slop tanka basmak.
bilge drainage: Sintine boaltm; sintine drejan.
bilge injection valve: Sintineden alc valf; sintine al
c valf; gemi serkleytin veya dolam pompasnn
sintineden alc valf; bir kaza srasnda gemi yara
alp sintinelere su dolduu zaman bu valf kullanlr,
dier zamanlar skca kapal tutulur.
bilge keel (or piece): Yalpa omurga; gemi karinas
nn her iki tarafna, boyuna yerletirilen bir kiri; ge
minin ar yalpalarn nler.
bilge piece: Bkz. bilge keel.
bilge piping: Sintine devresi veya sisteminin boru do
nanm; 7 bar basncnda hava ile test edilir veya de
nenir.

bimetalli c stea m tra p


bilge plate: Sintine sa; sintine levhas.
bilge pump: Sintine pompas veya tulumbas; her ge
minin kazan ve makine daireleri ile aft tneli, am
bar vb. i sintine kuyularnda biriken sular, pis su
tanklarna basmak iin kullanlan pompa.
bilge separator: Sintine seperatr; sintinelerdeki pis
ve yal sular temizleyerek denize basan ve atklar
pis su tankna veren temizleme cihaz; sintine (su
yu) ayrcs.
bilge strake: Sintine dnm kaplamas veya sa lev
ha sras.
bilge strum box: Gem. Mak. sintine szgeci; stp,
khne bez vb. i yabanc maddelerin sintine pompas
na gemesini nleyen szge veya streyner.
bilge suction: Sintine alcs; sintine pompasnn, sin
tine kuyularndan alcs.
bilge system: Sintine sistemi; gemi bnyesindeki sin
tine dereleri ve kuyularnda toplanan kk miktar
daki suyun denize zararsz hale getirildikten sonra
tekne dna veya pis su tanklarna veren sistem; bir
pompa ve onun alc verici taraflarnda bulunan birer
valf sand ile ana sintine devresi denilen ve tm
sintine valflarna bal boru devresinden oluur.
bilge water: Geminin trl sistemlerinde biriken deniz
suyu, kirli ve yal su vb. i; sintine suyu.
bilge well: Sintine kuyusu; gemilerin ambar, kazan
dairesi, makine dairesi vb. i sintinelerinde sularn bi
rikmesini salayan kuyu veya kuyular; sintine pom
pasnn alc tarafndaki valf sandklarna balanm
lardr.
bilinear: iki izgiye sahip olan; iki izgili.
billboard: Den. demir yata; geminin bastnde bu
lunan demirin yerletirilmesi iin yaplm zel bir ya
tak.
billet: 1) genellikle kare eklinde olan kk metal u
buk. 2) ra paras.
9
billion: 1) ABD ve Fransa'da 10 veya 1 000 000 000
ya da milyar. 2) ngiltere ve Almanya'da trilyon (1
12
000 000 000 000); 10 . 3) dolar, sterlin vb. i bir mil
yarlk para birimi. billion electron volt: 1 milyar elektron volta eit bir
enerji birimi; bev ksaltmas ile belirtilir; Bkz. elec
tron-volt.
billionth: 1) bir milyarlk bir seride sonuncu gelen;
milyarna. 2) bir eyin bir milyar eit parasndan
herhangi biri. 3) bir eyin birbirine eit br milyar par
asndan biri.
billon: Altn ve gmn byk oranda dier bir me
tal, rnein bakr ile yapt alam; baz metal para
larn yapmnda kullanlr.
bimetallic: iki metale ait; iki metal kapsayan; iki me
tal kullanlan; iki metalli.
bimetallic bearing alloy: iki metalden oluan yatak
alam.
bimetallic element: Bimetalik eleman; eit uzunluk
ve genilikte ve lineer genileme katsaylar deiik,
birbirlerinden farkl zellikte metal levhalardan olu
an bir eleman; metal levhalar scaklk deiimi ile
farkl bir ekilde genilediklerinden scaklk lmn
de ve buhar kapanlarnda Bkz. steam trap kullanlr
lar.
bimetallic steam trap: Bimetalik buhar kapan; bime
talik eleman bulunan buhar kapan Bkz. steam
trap.

bimetalli c th e r m o gr ap h

bioti n

bimetallic thermograph: Meteo. bimetalik termograf;


genleme katsaylar farkl iki metalin birbirine kay
nak edilmesi ile oluan termograf; scaklk deiimle
rini kayt etmek iin kullanlr.
bimetallic thermometer: F/z. bimetalik termometre;
ki metalli termometre ya da scaklk ler. Birbirleri
ne perinlenen bir para pirin ile demirden oluur;
snd zaman iki metalli eleman, pirincin daha b
yk olan lineer genileme katsays nedeniyle bk
lerek hareket eder ve bu hareket blntlenmi skalada grlr.
bimotored: Baz uaklar gibi iki motora sahip olan;
iki motorlu; ift motorlu.
bin: 1) kmrlk; ambar. 2) depo; silo.
binary: 1) iki paradan oluan; ift; ikili 2) bir elemen
tin oluturduu bileik. 3) iki yldzdan oluan. 4) iki
metalin oluturduu alam. 5) Mate, iki deikenli.
binary alloy: iki metalden oluan alam; iki metalli
alam.
binary digit: Elekt. ikili basama; ikili notasyon le
inde bir tam say.
binary stars: Astr, iki yldz; gravite veya cazibe ola
rak birbirlerini eken ve kendi arlk merkezleri ev
resinde dnen iki yldz.
binary vapor cycle: Cva ve buhar, buhar ve kkrt
dioksit, difenil oksit ve su buhar kullanlarak elde
edilen evrim; ikili buhar evrimi; binari buhar evri
mi.
binary vapor turbine: ki buharl trbin; cva ve su bu
harnn ayn evrimde kullanld trbin.
bind: Balamak; taklmak; taknt yapmak; tutukluk
yapmak (supap vb. inin tutukluk yapmas gibi).
binder: Balayc madde; balayc.
binding: balama; balant.
binding energy: 1) bir molekl ya da atomun pozitif
veya negatif arjl ksmlarn ayrmak iin gerekli
enerji, 2) yapma veya kohezyon kuvvetini yenmek
ve bir katy karmak iin gerekli enerji ya da erke.
binding post: Volta pilinde iletkenlerin balanabildii
di ekilmi cvata veya somun.
binding wire: Balama teli; buhar trbinlerinin evre
ye yakn bir blmnden kanatlar birbirlerine bala
yarak titreimi azaltan ve kanat dayankln sala
yan tel; tm kanatlar birbirlerine balar; daha ok
reaksiyon trbinlerinde kullanlr.
bing: Kmr ocaklarndan kan atk madde.
binnacle: Den. genel olarak dmene yakn olarak yer
letirilmi kapal bir dolap; pusula dolab.
binocle: Drbn, teleskop vb. i iki gzle kullanlmak
zere yaplm bir cihaz.
binocular: iki gzle ayn anda kullanlmak iin; Bkz,
binoculars.
binoculars: 1) iki gzle ayn anda kullanlan drbn;
iftli drbn. 2) opera drbn veya gzl.
binomial: 1) iki terimden oluan, + ve - iaretleri ile
birbirine bal olan matematik eitlik ya da ifade. 2)
bir bitki ya da hayvann bilimsel ad. 3) iki isme sa
hip olan. 4) iki terimli.
binomial expansions: Binomial veya iki terimlilerin
2
2
anm: (a b)2 = a 2ab + b rneinde oldu
u gibi.
binomial equations: Mat. aralarnda + veya - iareti
2

bulunan iki terimli eitlikler, rnein (a+b) gibi.


binomial theorem: Sir Isaac Newton tarafndan kefe

dilen, herhangi bir kuvvetten ksa cebirsel ifadelerin


2
2
anm iin kestirme yol, rnein (a + b) = a +
2
2ab + b ; binomial teorem.
bin system: imento, metalrji, demir yapm ends
trileri ile buhar retme sistemlerine byk miktarda
pulverize kmr salayan sistem; kurutucu, pudra
haline getirici ve taycdan oluur.
binuclear: Bkz. binucleate.
binucleate: iki ekirdek veya merkeze sahip olan ve
ya onlara ait; iki ekirdee sahip olan hcre.
bioastronautics: Uzay tbb veya yaam bilimlerinin
sivil havaclk ve uzay gezilerine uygulanmasn ince
leyen bilim dal.
biocatalyst: Biyokatalizr; biyokimyasal tepkimeleri
harekete getiren veya hzlandran bir madde; koenzim, vitamin veya hormon.
biochemical: Biyokimyasal; biyokimya ile ilgili veya
ona ait.
biochemist: Biyokimya konusunda uzman veya biyo
kimya rencisi; biyokimyac.
biochemistry: Biyokimya; bitkiler, hayvanlar ve onla
rn yaamlar ile ilgili kimya bilimi dal; hayat kimya.
biocide: Canl ldrc: gemilerin deniz suyu dola
m devrelerinde, s alp veren cihazlarn deniz suyu
taraflarnda, s transferine engel olan yumuaka,
deniz kabuklusu vb. i canllar yoketrnek iin kullan
lan kimyasal madde.
biodegredable: Bakteriler yardmyla veya bakteriler
le ayrabilen.
biologic half-life: Radyobio. biyolojik yarlama sre
si; yaayan bir doku, organ vb. i iine alnan, belirli
miktardaki maddenin yarsnn, bunlar tarafndan bi
yolojik olaylar sonucu tketilmesi iin geen zaman
Bkz. half-life.
biologic hole: Biyolojik delik veya oyuk; bir reakt
rn aktif blgesinde bulunan ve radyasyonlarn veya
ntronlarn etkisi hakknda denemeler yapmak ama
cyla iine hayvan ya da bitkiler yerletirilen oyuk.
biological shield: Nk. Ener. biyolojik koruyucu; biyo
lojik kalkan; fizyon srasnda retilen ldrc radyo
aktiviteyi azaltmak iin reaktr tm ile evreleyen
veya rten bir koruyucu.
biological shield: Nk. Ener, biyolojik koruyucu; biyo
lojik kalkan; fizyon srasnda retilen ldrc radyo
aktiviteyi azaltmak iin reaktr tm ile evreleyen
veya rten bir koruyucu.
biological warfare: Biyolojik sava; dman ordular
veya sivillere kar hastalk yapan mikroorganizma,
zehir vb. leri kullanlarak yaplan sava.
bioluminescence: Ikl balk, ate bcei, baz bakte
riler gibi, canl organizmalar tarafndan retilen k;
biyolojik k.
bionics: Biyonik.
bioscope: Film makinesi; sinema projektr.
biosphere: Biyosfer; Dnya ve atmosferin canllar
iin yaanabilir blm veya ksma; canl kre.
biosynthesis; Biyosentez; canl organizmalar tarafn
dan elementler veya daha basit maddelerden kimya
sal bileikler retimi; bitkilerde CO2 ve su ile niasta
nn biyosentezi gibi.
biotin: Biyotir; karacier, yumurta sars ve bira maya
snda bulanan, bakteri gelitiren bir faktr,
C10H16O3
N2S; H vitamini; yokluu deri iltihab ya
da dermatilis'e neden olur.

Biot's hemisphere
Biot's hemisphere: Bir iletkenin d yzeyindeki
elektrostatik arj gsteren bir cihaz.
bipartite: ki paraya sahip olan; iki paral.
biphenyl: Kimy. moleklnde ift fenil grubu bulunan
beyaz, kristalli bir karbonlu hidrojen, C6 H5.C 6 H5 ;
bifenli; difenil.
biplane: iki kanatl uak.
bipolar: 1) iki kutba sahip olan; iki kutba ait; iki kutup
lu. 2) Dnyann her ki kutbuna veya kutupsal blge
lerine ait.
bipolar electrode: ikincil veya sekonder elektrot; me
tal kaplama banyosunda bulunan ve bir yz anot,
dier yz ise katot olarak etkiyen bir elektrot; iki ku
tuplu elektrot; bipolar elektrot.
biprism: Iklar yararak ayn kaynaktan iki grnt el
de etmek iin kullanlan geni al bir prizma.
bipropellant: Yanma odasna pompalanncaya dek
ayr tanklarda depolanan yakt ve oksitleyiciden olu
an bir sv roket makinesi (motoru).
biquadrate: Mafe. karenin karesi; drdnc kuvvet;
quadratic olarak da kullanlr.
biquadratic: 1) drdnc kuvvete ait. 2) drdnc de
receden cebirsel eitlik.
biquadratic equation: Drdnc dereceden cebirsel
4
3
2
eitlik, rnein: x +Ax + Bx +Cx+D = 0 veya
4

y + py + qy +ry+s = Ovb. i eitliklerden herhangi


biri.
bisect: 1) ikiye blmek. 2) Geo. birbirine eit iki par
aya blmek.
bisection: 1) ikiye blme veya ikiye blnm. 2) ki
ye blen bir doru. 3) birbirine eit iki paradan her
hangi biri.
bisector: Bisektr. 1) kiye blen ey. 2) bir a veya
doruyu ikiye blen bir doru; a ortay.
bismouth: Bizmut; sert, krlgan, grimsi beyaz renkli
kimyasal metalik element; yaygn olarak dk eri
me noktasna sahip alamlar yapmnda kullanlr;
Simg.Bi; at.a. 209,00; at.no.83.
bismuthal: Bizmutlu; bizmut kapsayan.
bismuthic: Be deerli bizmut kapsayan.
bismuthous: deerli bizmut kapsayan.
bismuth spiral: Bizmut spirali; manyetik flks l
mek iin kullanlan, bizmut telinden yaplm bobin;
bizmut bobini.
bissextile: 1) bir artk yln fazladan bir gn veya 29
ubat' belirten. 2) artk yla ait. 3) koyu kahverengi.
bistable: iki durumlu.
bistoury: Tp. kk, ok keskin ameliyat ba; bis
turi; neter.
bistratum: iki katmanl; iki tabakal.
bisulfate: Bislfat; Kimy. sudaki zeltisi hidrojen ve
slfat iyonlar reten bir elementin bileii veya kk.
bisulfide: Bkz. disulfide.
bisulfite: Asit slfiti; bislfit; sudaki zeltisi hidrojen
ve slfit iyonlari reten bir elementin bileii veya
kk.
bisymmetric: Bkz. bisymmetrical.
bisymmetrical: ift simetriye sahip olan; ift simetrili.
bisymmetry: iki simetriye sahip olma nitelii veya du
rumu.
bit: Bkz. binary digit.
bit: 1) bir anahtarn kiliti dndren ksm. 2) herhangi
bir aletin kesici ksm veya paras, rnein planya
kalemi gibi. 3) takmn veya aletin kendisi. 4) mat

57

blacking
kap tezghnn delen ksm; matkap; matkap ucu. 5)
para; lokma; burgu. 6) Bilgisay. bit.
bit brace: El matkab.
bitartrate: Bitartarat; asit tartarat; sudaki zeltisi hid
rojen ve tartarat iyonlar reten bir elementin bileii
veya kk.
biting: Mak. di yzeyleri an and zaman altr
lan dilinin alan dilinin di dibine arpmas; ya
lama bozulur, scaklk ykselir ve dilerde plstik bozunma veya deformasyon oluur.
biri: Den. gverteye yerletirilen ve genellikle iki tane
olan, evresine halat ve zincir sarilan veya halat ya
da palamar balanan, dkme demirden yaplan silin
dirsel para; baba; bita veya bite.
bittern: Deniz suyundan yemek tuzunu kristalletirip
ayrtrdktan sonra geri kalan magnezyum, bromr
ve iyot bileikleri kayna olan zelti veya sv.
bitume: Bitm; katran bulam veya zerine katran
srlm.
bitumen: Sert asfalt ve katran kapsayan yanc bir kar
bonlu hidrojen karim; katran; ziftlemek.
bituminate: Bitmleme; bitm ile balama, yaptr
ma, bilm ile doldurma veya bitml hale getirme.
bituminize: Katran veya zift ile doyurmak; katran ya
da zifte dntrmek.

bituminous: 1) katran veya zift tabiatnda olan. 2) kat


ran veya ziftten yaplm; katran veya zift kapsayan;
katranl veya ziftli.
bituminous coal: Katranl kmr; yakld zaman zift
ya da katran veren bir tr kmr; yumuak kmr.
bivalence: ki deerli olma durumu veya nitelii; iki
deerlilik.
bivalency: Bkz. bivalence,
bivalent: Kimy. iki deere sahip olan; divalent eklin
de de yazlr.
bivalve: iki valfa sahip olan; iki valfl; iki spapl.
Bk: Bkz. Berkelium.
bl.: Bkz. 1) bale; bales. 2) barrel; barrels. 3) black.
black: 1) beyazn kart; siyah. 2) tam olarak ksz;
karanlk. 3) siyah elbise giyme. 4) en koyu renk. 5)
bu rengin noktas. 6) bu renkte boya veya boya
maddesi. 7) siyahlatrmak.
black ash: Lblan Bkz. Leblanc ileminden elde edi
len, saf olmayan sodyum karbonat; siyah kl.
black-body radiation: Verilen bir scaklkta siyah bir
gvdeden nm veya radyasyon.
blackburn pendulum: Blekbrn sarkac; harmonik
hareketleri incelemek iin kullanlan bir sarka; farkl
periyotlarda dik alarda iki yne salnm hareketi ya
pan bir pandl veya sarkatan oluur.
black-bulb thermometer: Fiz. siyah hazneli veya de
polu termometre; havas boaltlm bir cam rt ii
ne yerletirilmi ve yatay olarak gne nlarnn et
kisine braklm, siyah bir hazneye sahip cval ter
mometre.
blackdamp: Yanma ve patlama nedeniyle kmr
ocaklarnda biriken karbondioksit; boulmaya ne
den olur.
black diamond: Maden kmr; fosil kmr; kara el
mas.
blacking: 1) dkm iin dzgn bir yzey salamak
amacyla tamamlanm kalbn yzeyine srlen
maddeler. 2) soba, ayakkab vb. inde kullanlan si
yah cila (vernik).

blackish
blackish: Bir dereceye kadar siyah.
blackjack: Maden, inko slfr; black jack eklinde
de yazlr.
black lead: Hemen hemen tm ile karbon olan yu
muak, siyah bir madde; kurun kalemlerde ve cila
yapmnda kullanlr; siyah kurun; graphite ad da
verilir.
black oils: siyah yalar; 1) Bkz. steam cylinder oil.
2) mazot, baz dizel yaktlar ve motorinler gibi petrol
rnleri dahil ve rafine edilmi yalama yalar ha
ri, koyu renkli petrol rnleri; siyah yalar.
black-out effect: Kuvvetli, ksa bir darbeden sonra bir
vakum tpnn geici olarak duyarln kaybetme
si.
blacksmith: 1) rs, eki vb.i ile demiri dverek ekil
verme, onarma iinde alan adam; demirci. 2) atla
r nallayan adam; nalbant.
blacksmith hammer: Demirci ekici.
bladder accumulator: iinde azot veya dier bir inert
gaz bulunan esnek bir kese ve onun evresinde hid
rolik svs, gaz arj balants, bir taraftan hidrolik
pompasna ve dier taraftan hidrolik sisteme bala
nan bir akmlatr; keseli akmlatr; baz dmen
sistemlerinde kullanlr.
blade: 1) testerelerin metalden yaplm kesici ksm;
testere az. 2) bak, pervane, krek vb. inin geni
ve yass blm. 2) Oto. cam sileceinin ba. 3)
bir ara, cihaz veya silahn kesici ksm. 4) Mak. bu
har ve gaz trbinlerinin hareketli ve hareketsiz kanat
ya da kanatlar. ) kl. 6) Bot. bir yapran yass ve
genileyen ksm. 7) Bot. bir bitki, zellikle imenin
yapra.
blade: Mak. kanat; buhar, gaz ve egzoz trbinlerinde
kullanlan, genel olarak paslanmaz eliklerden yap
lan, rotor ve stator evrelerine donatlm paralar;
hareketli veya hareketsiz kanatlardan biri.
blade clearance: Kanat boluu veya klerensi: a) ha
reketli kanatlarla, hareketsiz kanat veya nozul diyaf
ramlar arasndaki boluk; Bkz. axial clearance Buh,
Trb. b) kanat tepeleri ile trbin keysi veya rotoraft
arasndaki radyal veya ap ynndeki boluk; Bkz
radial clearance.
blade curvature: Pervane kanat iin eim veya ka
nat kavisi.
blade efficiency: Kanat verimi (buhar ve gaz trbinle
ri ile gemi pervaneleri iin sylenir).
blade, hollow: i bo veya oyuk trbin kanat; buhar
en verimli ekilde denetlemek iin ve dzgn geril
me salamak amacyla kullanlr.
blade loss: Kanat kayb; buharn srtnmesi ve hava
nn direnci nedeniyle trbin kanatlarnda oluan ka
yp.
blade, moving: Hareketli kanat; aksiyon veya irnpuls
trbinlerinde buharn hzn dren, reaksiyon tr
binlerinde hem basnc ve hem de hzn dren, ro
torun evresine bal olan kanat ya da kanatlar.
blade projection: Kanat izdm; merkezka veya
santrfj pompa ve fanlarn, buhar ve gaz trbinleri
ve pervane kanatlarnn izdmleri.
blade, propeller: Bkz. propeller blades.
blade-root: 1) kanat kk; buhar ve gaz trbinlerinde
kanatlarn rotor evresindeki fatura veya kanala uy
gun profilde olan kk. 2) pervane kanadnn gbe
e baland ksm.

58

bl eac h er y
blade, stationary: Sabit veya hareketsiz kanat; irn
puls veya aksiyon trbinlerinde buharn sadece y
nn deitiren, reaksiyon trbinlerinde basncn
drp hzn ykselten (Max.340 m/s) ve keysin
iine alm kanallara geirilen kanat.
blade-tip: Kanat ucu. 1) Buh. ve Gaz. kanadn en st
ksm. 2) pervane kanadnn en st ksm ya da ucu.
Blagden's law: Blagden kanunu veya yasas: "Sulu
bir zeltide donma noktasnn drlmesi, zelti
deki znr maddenin miktar ile orantldr".
blanch: 1) beyazlatmak; rengini gidermek. 2) soluklatrmak; soldurmak. 3) Metal, asit veya kalayla kap
layarak parlatmak.
blank: Bo; boluk.
blast: 1) Meteo. rzgarn iddetle esmesi; havann
kuvvetle akmas. 2) ani olarak hzla akan hava ya da
gaz sesi. 3) yapay olarak retilmi kuvvetli hava ak
m. 4) yksek frn iindeki dzgn hava akm. 5) di
namit gibi patlama. 6) ani ve hasar veren bir etki. 7)
buna neden olan patlayc olgu. 8) bujileri temizle
mek iin, zel arac ile zmpara kumu pskrtmek.
blast air: Yksek frnlarda kullanlan ve yksek frn
gaz ile alan bir gaz trbininin salad hava; ps
krtme havas; yksek frn havas. 2) Esk. hava ile
pskrtmeli makinelerde yaktn silindir iine pskr
tlmesini salayan yksek basnl (60-70 bar) hava;
yakt pskrtme havas.
blast furnace: Yksek frn; gerekli youn sy sala
yabilmek iin alt tarafndan hava flenen ve demiri
cevherinden ayran kule grnmnde bir ocak ya
da frn.
blast furnace gas: Yksek frn gaz; demir cevheri
nin eritilmesi srasnda elde edilen bir yan rn; yk
sek frnda retilen gazn 1/4' kendisi iin gerekli
ve geri kalan 3/4' g retimi iin makine yakt
olarak kullanlr; gazn yaps ortalama % 3,5 hidro
jen, % 5 metan, % 27 karbon monoksit, % 11 karbon
dioksit ve % 58 azottan oluur; fazla hava katsays
% 21 ve alt s deeri 840 kcal/m3 tr.
blast furnace slag: Yksek frn crufu.
blast gate: Hava. ar doldurucu veya sperarjerin
nozul kutusunda basnc denetleyen bir cihaz; gaz
akm kaps.
blast heater: Fanl hava sistemlerinde kullanlan bir
hava stcs.
blast heating system: Bkz. fan heating system.
blasting: Dinamit patlamas; patlama, infilk
blasting gelatin: Jleye benzeyen, nitrogliserinli pa
muk barutu; ok gl bir patlayc.
blast injection system: Bkz. air injection system.
blast-off (blastoff): Bir roket veya balistik fze vb.
inin frlatlmas.
blaze: 1) parlak bir ktle veya ate. 2) herhangi bir
parlak k. 2) hzl ya da parlayarak yanmak; alev
lenmek. 4) yanmaya neden olmak. 5) parldamak (k vb.).
bleach: 1} kimyasal maddelerle veya gne nlar
nn etkisiyle rengini gidermek. 2) beyazlatmak; Bkz.
blanch. 3) beyaz, renksiz veya soluk olmak. 4) ren
gini giderme veya beyazlatma. 5) beyazlatma iin
kullanlan herhangi bir kimyasal.
bleacher: Renk gideren veya beyazlatan kimse veya
ey.
bleachery: Beyazlatma ileminin yapld yer.

bl eac hin g po w d e r
bleaching powder: Beyazlatma iin kullanlan kalsi
yum klorr veya herhangi dier bir toz.
bled (bleeder) steam: Bkz. bleed steam.
bleed: 1) boaltmak; aktmak. 2) dizel motorlar yakt
sistemlerinin havasn karmak. 3) fren devresinden
hidrolik yan boaltmak.
bleeder: Boaltma ya da aktma yeri.
bleeder pipe: Tahliye borusu; boaltma borusu.
bleeder plug: Tahliye ya da boaltma tapas.
bleeder resistance: Elektriksel iletiimde transforma
trn ikincil ya da sekonder sargsna balanm
olan rezistans; yant erisi kontrol direnci.
bleeder turbine: Gem. Mak. i elde etmek zere
trbi ne verilen buharn bir ka kademede
geniletildikten sonra stma amac ile trbinden
alnarak stclara verildii trbin; ara stcl trbin.
bleeder valve: Tahliye ya da boaltma valf.
bleeder well: Tahliye ya da boaltma kuyusu.
bleed-off: Bkz. extraction points.
bleed port: Diz. Mot. baz basnl hava ile hareket
sistemlerinde ilk hareket valfnn (startin valfn) hava
boaltma portu.
bleed steam: Istc ara buhar; buhar trbinli enerji ku
rulularnda, besi (fid) suyu stclarna, trbinlerden
biri veya iki trbin arasndan verilen buhar; besi su
yunu stmak iin kullanlr.
blench: solmak ya da soluk olmak; beyazlamak; be
yazlanmak.
blend: 1) stenilen zellii (ay, yakt, ya, ttn vb.
i) kartrmak. 2) kartrma. 3) harman etmek. 4)
harman edilmi; tm ile kartrlm.
lende: 1) sfalerit; inko slfr ya da inko cevheri.
2) belirli dier slfrler, zellikle metal slfrleri.
blended: Kartrlm; harman edilmi (iki ayr trden
yakt, ya vb.)
blended gasoline: Daha ar narla veya dier uucu
rnlerle harman edilen ve ok uucu oluu nede
niyle karbratrl makinelerde kullanlmayan ben
zin; ilk hareket iin souk iklimlerde ve uaklarda
kullanlr.
blended oil: Harmanlanm ya; belirli bir viskozite
salamak iin ve dier fiziksel zelliklerini gelitir
mek amacyla, iki ya da daha fazla ham petrol k
kenli yan birbirlerine kartrlmas ile elde edilen
bir ya; karma ya; kark ya.
blender: 1) zellikle yksek gl, ar devirli dizel
motorlar iin gerekli viskozitedeki ya salamak
zere, fuel oil ile dizel illeri belirli oranlarda kart
ran cihaz; kartrc. 2) karm oluturucu ey veya
kimse.
blending: Harman etme; kartrma; iten yanmal ma
kinelerde islenilen zellikte rn elde etmek iin, be
lirli damtma rnlerinin (yakt, ya vb. i) kartrlma
s ilemi.
blends: iki veya daha fazla ham petrol, petrol rn
veya ham ve ilenmi petrollerden oluan karm
lar; harmanlar.
blind: Krelmek.
blind cover: Mak. kr kapak.
blind flight: kr uu; Hava. atmosferik koullarn g
r pratik olarak sfra indirdii durumda uan sa
dece cihazlarla ynetilmesi.
blinking: Ildama.
blister: Metal, kabarck; elektrikle kaplama, sl ilem,

59

block sys t e m
baka ilemler veya korrozyon srasnda veya sonra
s, bir metal yzeyinde kabarck eklinde oluan ar
za.
blister tank: Hava. sava uaklarnn, zellikle perva
neli bombardman uaklarnn st tarafnda bulunan
ve iersine top ya da makineli tfek yerletirilen say
dam oda veya hcre; taret.
blk.: 1) block. 2) black. 3) bulk.
blob: 1) kk, yuvarlak damla veya kaln viskoz bir
madde veya sv; damla. 2) renkli bir damla veya k
k bir ktle.
block: ) Silindir blok Bkz. cylinder block. 2) herhan
gi byk, geni bazan dz yzeyli kat bir para
aa, ta ya da metal. 3) tama veya dayanklk art
trmak iin kullanlan herhangi kat bir rnadde. 4) b
yk, delikli tula; asmolen. 5) Den. bastika. 6) sin
yallerle ynetilen demiryolunun boyu. 7) Kimy. etki
siz duruma getirmek. 8) Rady. yksek dzlem akm
ile birlikte alan bir osilatrn titreiminde ani kesil
me. 9) blok ekli vermek. 10) bloklarla tamak veya
kuvvetlendirmek. 11) Rady. girii ar yklenmesi
ile elektron tpnden geen alternatif akm kesmek.
blockade: 1) bir geidi korumak amacyla dman or
dular veya gemileri tarafndan bir yer ya da bir bl
genin kapatlmas. 2) bir dman izole etmek, onun
ulam ve ticaretini kesmek iin yaplan herhangi bir
ilem; abluka. 3) ablukay srdren kuvvet. 4) ok
stratejik bir mania.
blockade runner: Ablukann arkasna gemeyi veya
onu delmeyi deneyen gemi veya kiiler.
block and tackle: Bir veya daha fazla sayda makara,
ip ya da halattan oluan byk, ar paralar kald
rp indirmeye yarayan basit makine; palanga.
block carrier: Den. blok halindeki kk arlklar ta
mak zere dizayn edilmi gemi; blok tayc gemi.
block coefficient: Gem. in. blok katsays. 1) bir ge
minin su alt ksm hacminin, dikmeler (kaimeler)
aras boy, kalp genilii ve kalp draftnn arpmna
blnmesi ile bulunan bir katsay. 2) gemi sualt hac
minin, kalp boyutlarnn oluturduu dikdrtgenler
prizmasnn hacmine oran.
block, crosshead: Bkz. crosshead block.
block, cut-off: Bkz. cut-off block.
block, cylinder: Bkz. cylinder block.
block diagram: Mak. trl devreleri, rnein sout
ma, yakt, ya devrelerini basit izgi ve iaretlerle be
lirten ske vb. i; blok diyagram.
block equipment: Palanga takm veya tehizat.
blocking capasitor: Kilitleme kapasitr; bir elektrik
devresinde doru akm engelleyen, fakat alternatif
akmn gemesine izin veren bir kondensatr. ya da
kapasitr.
blocking condenser: Doru akm (DC) geidini koru
mak iin kullanlan bir kondensatr; bloklama kapa
sitr veya kondensatr.
blocking layer: Elekt. bir iletken ile yar iletkenin bir
birlerine temas ettikleri ve ykseltici grevi yapan y
zey; dokunma yzeyi veya katman.
block line: Bir palangada kullanlan ip ya da halat.
block plane: Marangoz planyas.
block printing: Marb, blok bask.
block system: Demiryolu hattn bir ka ksma blen
ve trenleri otomatik sinyallerle Bkz. block signal ve
ou zaman bir blmde birden fazla trenin bulun-

block , th ru s t
masna izin veren bir sistem; blok sistemi.
block, thrust: Bkz. thrust block.
block tin : Blok kalay; bloklar halinde dklm, ks
men damtlm kalay; kle kalay (ticarette kullan
lr).
blood poisoning: Tp. septisemi; kan zehirlenmesi;
belirli mikroorganizmalarn toksinleri veya dier ze
hirli maddeler nedeniyle kann hastalk durumu.
blood pressure: Tp. kan basnc; tansiyon; kan tara
fndan damarlarn esnek duvarlarina uygulanan, ya
ve fiziksel durumla deien bir basn.
bloodstone: Kanta; yan deerli bir ta; koyu yeil
renkli bir kuvarz; kalsidon veya Kadky ta.
bloomery: Metal, demirci oca; tel veya ubuk de
mir ekilen yer; haddehane.
blotter: Kurutma kad.
blotter paper: Bkz. blotter.
blotter test: Kurutma kad deneyi; rnek yalama
yandan bir damla, kurutma kad zerine damlat
lr ve ya hzl bir biimde yaylr; renk koyuluu, pis
lik, yakt kurumu ve dier koloit maddelerin gster
gesidir.
blotting paper: Bkz. blotter.
blow: 1) havay harekete getirmek veya hzlandrmak;
esmek. 2) flemek. 3) fleyerek ses karmak. 4) ha
va ile tanmak. 5) fleyerek altrmak. 6) frtna
patlamak. 7) fleyerek ses karmak. 8) fleyerek
atei kuvvetlendirmek veya iddetlendirmek. 9) hava
veya gaz ile ekil vermek veya ekillendirmek. 10)
eritmek.
blowback: Buh. Kaza. emniyet valfnn buhar tarafn
dan al ile kazar i basnc dtkten sonra yuva
sna oturuu arasndaki basn fark; atma veya a
ma basnc; blovbek.
blowback ring: Gem. Mak. emniyet valflarnda basn
fark veya blovbek miktarin ayarlamak iin kullan
lan bir ember; blovbek emberi.
blow-by: Gem, Mak. blovbay; gaz kaa; motorlarda
ar anm silindir veya silindir gmlei ile segmanlar arasndan, sktrma srasnda basnl hava ve
yanma srasnda kzgn gazlarn kartere inmesi veya
kamas; kaak.
blowdown: 1) drt zamanl dizel motorlarnda genile
me strokunun sonuna doru egzoz supabnn al
mas ile silindir iindeki basncn dmesi olay; blovdavn. 2) Buh. Kaza. younluu artan besi suyunun
boaltlmas; blf edilmesi.
blowdown cock: Bkz. bottom blow valve, blowoff
valve.
blowdown losses: iki zamanl dizel motorlarnda da
ha iyi sprme salamak zere egzoz portlarinn
almas ile gazlarin firar veya serbest egzoz nede
niyle oluan kayplar.
blowdown system: Buh. Kaza. deitirilmesi gereken
besi suyunun boaltlmas iin kullanlan devre; blf
devresi; blf valf, gardiyan valflar, dearj (disar)
valflarndan oluur.
blowdown valve: Bkz. blowoff valve.
blower: Fan; krk; Gem. Mak. Mover; ar doldurmal ve iki zamanl makinelerde, silindirleri sprmek veya doldurmak iin atmosferden biraz daha
yksek basnta hava salayan, ounlukla merkez
ka (santrfj) bir pompa; elektrik motoru, makinenin
kendisi veya bir gaz trbini tarafndan altrilr. 3)

60

bluejac k
Buh. Kaza. yanma havas salayan bir elektrik moto
ru, pistonlu buhar makinesi veya buhar trbini tara
fndan altrlan hava pompas.
blower, centrifugal: Merkezka veya santrfj trden
bir fan ya da blover.
blower drive gear: Moi. blover altrma donanm;
blover veya fann motordan hareket ald dili veya
zincir donanm.
blower fan: fleyici trden bir vantilatr.
blower, forced draft: Bkz. forced draft blower.
blower housing: Blover ya da fann mahfazas, keysi
veya statoru.
blower idle gears: Bloveri eviren donanmn ara di
lileri; blover ara dilileri.
blower, reciprocating: Pistonlu trden bir blover ya
da fan.
blower, rotary: Devir hareketli trden bir blover ya da
fan.
blower rotor: Mot. hava bloverinin devir hareketli ks
m veya rotoru; blover rotoru; bloverin dner hare
ketli ksm.
blowgun: Basnl hava kullanarak boya, ya vb. i
pskrtme iin kullanlan bir cihaz; pskrtme taban
cas.
blowhole: frme delii; firar delii; dkmde katla
mann gelimesi srasnda gaz kreciklerinin tutulma
s iin yararlanlan kk dzensiz delik veya hol.
blowing engine: Bkz. blower.
blow line: Blf veya boaltma devresi; buhar kazanlarinn boaltlmas veya blf edilmesinde kullanlan
boru devresi veya boru hatt.
blowoff: 1) buhar, su vb. inin boaltlmas. 2) suyu
nun younluu artm olan bir kazann boaltlmas;
Gem. Mak. blf. 3) bunu salayan devre Bkz, blow
line.
blowoff valve: Gem. Mak. blf valf; kazan boaltma
valf; dip boaltma valf; buhar kazanlarnn en ait ks
mnda bulunan, deniz ve sintine ile balants olan
bir valf.
blowout: 1) bir lstiin patlamas (Oto lastii); patla
ma. 2) ok yksek akm nedeniyle elektrik sigortas
nn erimesi veya atmas; atma. 3) jet motorlarnda
alevin yanma odasnn kndan dar tamas ve
ya kmas.
blow-past: Bkz, blow-by.
blowpipe: Mak. hamla; aluma. 1) bir alevin iddeti
ni oaltmak ve ssn younlatrmak iin hava ve
gaz flenen bir boru; fle. 2) Bkz. blowtube. 3)
Bkz. blowgun.
blowtorch: frlen hava ile iddeti arttrlan kzgn
alev pskrten kk bir benzin alumas; metalleri
eritme ve eski boyalar temizleme vb. i iin kullanlr.
blowtube: Cam flemede kullanlan metal bir boru;
fleme borusu; fle.
blowup: Patlama; infilk.
bls.: Bkz. bales. 2) barrels.
blue: 1) yeil ile mor arasnda olan herhangi bir renk.
2) herhangi bir mavi boya veya boya maddesi ya da
pigment. 3) denizci. 4) o. denizcilerin mavi nifor
mas. 7) mavi yapmak. 8) mavi olmak.
blue glow: 1) baz metal oksitlerinin stldklar za
man kardklar k; mavi akkor. 2) bir Geisler t
pnde katota yakn gazn mavimsi parlakl.
bluejack: Mavi vitriol Bkz, blue vitriol.

blu e mas s
blue mass: Ecz. ilalarin veya haplarn maviye boyan
masnda kullanlan, toz cva kapsayan bir madde;
mavi ktle.
blue mud: Mavi amur; bol miktarda kalsiyum karbo
nat ieren ok ince taneli, derin deniz dibi amuru;
mavi rengi iindeki demir slfrden kaynaklanr.
blue pole: Mavi kutup; bir mknatsn mavi ulu ks
m, genel olarak Kuzey Kutbu.
blue print: 1) mimarlk veya mhendislik plnlarnn
mavi zemin zerine basld fotorafsal bir rn;
mavi bask; mavi ozalit. 2) herhangi bir gerek pln
ya da tasarm. 3) Gem. Mak. blupirint. 4) bu tr bas
k yapmak veya oaltmak.
blue print copy: Ozalit kopya.
blue print machine: Ozalit makinesi.
blue print paper: Ozalit teksir kad.
blue ribbon: Mavi kurdele; bir msabakada ilk yer; bi
rinci dl; Okyanus gei rekoru nedeniyle transat
lantiklerin kazandklar dl.
blustone: 1) mavi renkli, mavi gri renkli bir kumta.
2) Bkz. blue vitriol.
blue vitriol: Mavi vitriol; sulu bakr slfat, CuSO4.5H2O; bakr kaplamaclnda kullanlr; gzta.
bluing (blueing): Genellikle ivit renginde mavi sv,
toz vb. i; ivit; beyazlatmada kullanlr.
bluish (blueish): Bir dereceye kadar mavi; mavimsi;
mavimtrak.
blunge: Seram, kil vb. ini su ile kartrmak
b.m.e.p.: Bkz. brake mean effective pressure.
BMEP balancer: Fren ortalama basncnn dengelen
mesinde kullanlan ve endikatr valfna balanan bir
cihaz; (Ticar bir marka).
bmep limiter: Diz. Mot. bir yandan tm devir saylannda tam gvence ve dier yandan makinenin m
saade edilir maksimum g vermesini salamak ze
re gavrnrlere (reglatrlere) donatlan ve maksi
mum yakt miktarnn deimesini nleyen cihaz;
maksimum fren ortalama basncn snrlayc; tor
que limiter eklinde de kullanlr.
board: 1) bir geminin yantaraf; borda: Sancak veya
iskele borda gibi. 2) Den. tremola. 3) aborda olmak
4) tremola yapmak. 5) binmek (gemi veya trene). 6)
Bilgisay. devre kart.
boarder: Bir gemi, uak vb. inde bulunan kii.
2
2
board foot: Taban alan bir fut (0,8372 m ) ve yk
seklii 1 in (25,4 mm) olan tomruk l birimi.
boarding: 1) gidi geli (gemi, tren vb. i iin. 2) bordalayanlar tarafndan bir gemiye hcum ve geminin
igal edilmesi,
boat: 1) krek, yelken ve makine ile yrtlen kk,
ak tekne veya su arac; bot. 2) byk bir tekne; ge
mi. 3) benzer herhangi bir tekne. 3) gemi. 4) bir ge
mide gitmek veya seyahat etmek.
boatage: Palamar vastas creti; botaj.
boat anchor: Filika pas veya demiri.
boat building: Tekne yapm veya inas.
boat canvas cover: Gemi filikalarn yamur vb. i d
etkilerden korumak iin kullanlan brandadan yapl
m rt; filika kapelasi.
boat compass: Filika pusulas; filikalarda kullanlan
sv pusula.
boat davit: Bkz. boat winch.
boat deck: Filika gvertesi; gemilerde can filikalannn
bulunduu gverte.
boat drain: Den. filikalara giren suyu boaltmak iin
kullanlan delik; lavra delii.

61

Boh r radiu s

boat drill signals: Bkz. boat signals.


boat engines: Filika makineleri, ounlukla dizel mo
toru, bazan benzin motorunun oluturduu pervane
eviren makine,
boat handling winch: Bkz. boat winch.
boat hook: Filika kancas; tahtadan yaplm, uzun ve
ucunda metal bir kanca bulunan ve manevralar sra
snda kullanlan ara.
boat house: Filika veya dier teknelerin ekildii yer;
kaykhane.
boat load: 1) bir geminin kapsayaca veya tayabile
cei yk ve yolcularn tm. 2) bir gemi ya da bot ta
rafndan tanan yk.
boatman: Filika ya da bollan kullanan, orada alan,
kiralayan veya satan adam; kayk; sandalc.
boat signals: Bkz. boat station signals.
boatsman: Bkz. boatman.
boat station: Filika istasyonu; Den. gemiyi terk sra
snda yolcu ve mrettebatn filikaya binecei yer.
boat station signals: Den. a) altdan fazla ksa ve bir
uzun ddk eklinde iaret; filika istasyon iaretleri,
b) filikay ellelemek iin sinyal: Filikay mayna et mek
iin bir ksa ddk, maynay durdurmak iin iki ksa
ddk ve filika istasyonunu terketmek iin uzun
ddk ekilir.
boatswain: Gemilerde gverte personelinden sorum
lu gemiadam; lostromo veya porsun; bosun olarak
da kullanlr.
boat train: Gemi treni; gemi yolcularina uygun olarak
limana gelecek veya terkedecek biimde zamanlan
m tren; tarifeli gemi treni.
boat winch: Filika vinci, Den. matafora; filikalar deni
ze indirmek ve gemiye almak iin kullanlan vin ve
ya vinler; elle veya bir makine tarafndan altrlr
lar.
bobbin: Bobin, makara veya masura.
body: 1) insan, hayvan veya bitkinin tm fiziksel yap
s ve maddesi; gvde. 2) bir makinenin gvdesi;
ana blok; kaporta. 3) herhangi bir eyin ana veya
merkez paras. 4) otomobil, otobs vb. inin yk ve
yolcu tayan ksmlar. 5) Geom. kat veya solit. 6)
Matb. bir harfin gvdesi.
body and frame: Oto. asi ve kaporta.
body capacitance: Gvde kapasitans; iletmecinin
eli vakum devresine yaklat zaman oluan kapasitans.
body-centered cubic: Merkez atomlu kp; Metal.
hcresi, her kesinde bir atom ve merkezinde bir
atom tayan bir kp olan kristal yaps; her hcre iki
atom kapsar.
body gear: Mil zerindeki dili.
body hammer: Kaporta ekici; kaportac ekici.
body hold-down bolts: Kaportay asiye balayan
tespit cvatalari.
bog iron ore: Limonit; sulu
demir
oksit,
xFe 2 O 3 .yH 2 0 (veya xFe20 3 .yH 2 0); bataklklarda ve
bataklk blgelerde bulunur.
Botr magneton: Bohr magnetonu; bir atom ya da
atomlar sisteminin manyetik momentini belirtmek
zere kullanlan manyetik moment birimi.
Bohr orbit: Bohr yrngesi; Bohr'un belirttii, ato
mun ekirdii etrafnda elektronlarn kuramsal yrn
geleri.
Bohr radius: Bohr yariap; 1) Bohr modeli hidrojen
atomunun en kk enerjili yrngesinin yarap.
2) Bazan, hidrojen atomunun, Bohr modelinde

Bohr theory
mmkn yrngelerden herhangi birinin yarap.
Bohr theory: Bohr kuram ya da teorisi;
elektronlarn bir yrngeden dier bir yrngeye
aktarlmalar, hidrojen atomu tarafndan emilen
veya yaylan ener ji ile hesaplanacana ilikin
kuram.
boil: 1) buharlama noktasnda sv durumundan
gaz
durumuna
gemek;
buharlamak;
buharlama nok tasnda buhar basnc d
basnca eit olup svnn her tarafnda buhar
krecikleri oluur. 2) bir svy kaynama
noktasna kadar stmak ve bu scakl sr
drmek.
3)
buharlama noktasnda sv
durumun dan buhar durumuna dnmek.
boil
away:
Kaynama
sonucu
buharlamak.
boil down: 1) kaynatarak miktarin azaltmak. 2)
ksalt mak; younlatrmak.
boiled oil: Boyalarda kurutucu olarak grev
yapan, kaynatlm veya stlm ya.
boller: 1) kaynatan, buharlatran veya stan bir
kap.
2) suyun veya herhangi bir svnn stld veya
bu har makinelerinde olduu gibi, g elde etmek
ama cyla buhara dntrld, i basnc
atmosfer ba sncndan yksek, byk ve
dayankl bir kap; ka
zan; buhar scak su kazanlar gibi;
boyler.
boiler, auxiliary: Yardmc kazan; ana kazan devrede
olmad zaman yardmc makinelere buhar
sala yan kazan.
boiler, bent tube: Bkz. bent tube
boiler.
boiler blow piping: Buh. Kaza, kazanlarn
boalma veya blf borular; Bkz. blow line; bu
boru devreleri kazan basncnn % 125'i
basntaki buhar ile test edilmelidir.
boiler capacity: Kazan kapasitesi; bir kazann bir
sa atte rettii kg trnden buhar miktar.
boiler casing: Buhar kazanlarnn dgvdesi;
kazan zarf; kazan keysi.
boiler, Proton Capus: Proton Kapus kazan;
hem alev ve hem de su borular olan ve d
grnm Sko kazanna benzeyen bir kazan
tr; hem alev ve hem de su borulu kazan.
boiler circulation: Kazan suyunu dolam ya da
sirk lasyonu; buhar krecikleri ynnden zengin
su ile fakir su arasndaki zgl arlktan oluan
bir akm; kazanlarda buhar yapma sresini
etkileyen nemli bir etken; su borulu kazanlarda,
alev borululara g re ok daha hzl olur.
boiler, coal fired: Kmrle fayrapl
kazan,
boiler, coil: Spiral ya da helezon borulu kazan;
boru lar helis eklinde kvrlm su borulu kazan;
helisel borulu kazan.
boiler compounds: Kazan bileikleri; kazanlarda
kul lanlan bileikler; kazan sularnn slahnda
yararlan lan trl kimyasal bileikler: Bkz. a)
sodium hydro xide, b) sodium carbonate, c)
sodium phospha te, d) disodium phosphate, e)
trisodium phospha te. f) coagulants, g) antifoams, h) dispersing agents, i) sodium
disulphite. j) hydrazine, k) so dium sulphate. I)
magnesium sulphate.
boiler controls: Kazan kontrollari; kazandan buhar
kn dzenlemek zere fuel oil, yanma
havas ve kazana giren besi suyunu otomatik
olarak kontrol eden zel bir sistem.

62

boiler foundation
boiler, donkey: Bkz. donkey
boiler.
boiler drums: Kazan dramlar (domlar); buhar ve
su dram ve su dramlar gibi.
boiler, double ended: ki taraftan fayrapl alev
borulu kazan; n ve arka aynalarnda bulunan
klhanlar ile her iki tarafndan ayn anda fayrap
edilebilen kazan; iki taraftan fayrapl ters alev
borulu kazan.
boiler, double end scotch: iki taraftan fayrapl sko
kazan; n ve arka aynalar zerinde bulunan klhan
lar yardmyla ayn anda fayrap edilen ters alev boru
lu kazan.
boiler, dry back: Kuru srtl kazan; cehennemliin
t m ile su ile evrelenmedii kazan; Bkz.
Proton Ca pus boiler.
boiler, dual pressure: Bkz. dual pressure boiler.
boiler efficiencies: Kazan verimleri: a) toplam ya
da genel verim Bkz. boiler efficiency, b) ocak
verimi Bkz. furnace efficiency, c) stma yzeyi
verimi Bkz. heating surface efficiency, d) yanma
verimi Bkz. combustion efficiency vb. i.
boiler efficiency: Kazan verimi; kazanda emilen s
nn, kazana verilen ve yaktn yaklmasyla oluan
s
ya orandr: nk = 1-(to/t1); bu eitlikte = kazan
t0
boiler, cylindrical: Silindirik kazan; silindir eklinde
kazan; semaver kazan; gvdesinin ekil silindire
benzeyen yatay ya da dikey kazan.

dan kan gazn scakl ve ti =


scakldr

<C
).

yanma

boiler explosion: Kazan patlamas; dk su


yzeyi, klhan kmesi, diki yrtlmas, byk
ocak tepme si, emniyet valfnn tutmas vb. i
nedenlerle i basn cn emniyet snrinn dna
kmas ile oluan ok tehlikeli bir olay.
boiler, exhaust gas: Bkz. waste heat
boiler.
boiler, express: Ekspres kazan; derli toplu, hafif,
k k borulu, su borulu bir kazan; yksek hzl
yolcu ve sava gemilerinde kullanlr; ok
abuk buhar retmek zere yaplrlar.
boiler, externally fired: Dtan fayrapl kazan;
klha n su ile evrili olmayan ve ate tulalar
ile kapl bu lunan kazan.
boiler feed pump: Kazan besleme suyu pompas;
pis tonlu, plancerli, santrifj vb. i tipte ve kazan
i basn cnn yaklak 1,5 misli basnta su
veren bir pompa; Gem. Mak. fid pamp; fid suyu
pompas.
boiler feed water: Kazan besi (fid) suyu; buhara
d ntrlmek zere kazana verilen besi suyu;

ekilen buhara eit arlkta kazana verilen su;


dk basn l kazanlarda iilebllen her trl su
ve yksek basn l kazanlarda ise damtk veya
saf su.
boiler, firebox: Bir tr lokomotif kazan; iten
fayrapl kazan; ate kutulu kazan.
boiler, fire tube: Alev borulu kazan; borularnn
iin den alev ve kzgn gazlarn geerek, borularn
dn daki suyu kaynatp buharlatrd kazan;
alev ve du man borulu kazan.
boiler
fittings:
Bkz.
boiler
mountings.
boiler, flue: Borularn, iinde boyuna yerletirildikleri
ve tankn tavan ite tandklar kazan; bir tr tank
ka zan.
boiler, forced circulation: Cebri dolaml kazan;
ka zan suyunun dolamn hzlandrarak s
transferini oaltmak iin, buhar kazanlarna bir
dolam (sirk lasyon) pompas eklenerek
salanan sirklasyon; kuvvetlendirilmi dolaml
kazan ad verilir.
boiler foundation: Gem. Mak. kazan dei veya
fa
vundeyn;
kazanlarn
zerlerine
yerletirildikleri, on-

boile r heatin g surfac e


lari gemi bnyesine balayan yap veya elik konstrksiyon.
boiler heating surface: Kazan' stma yzeyi; buhar
retmek zere yanma rnleri tarafndan yalanan ka
zan yzeyi (ur).
boiler, horizontal: Yatay veya ufk kazan.
boiler horsepower: Kazan
beygirgc;
212F
(100C) scaklktaki besleme suyundan bir saatte ve
212F (100C) scaklk ve atmosferik basnta 34,5
libre (15,6 kg) suyun buharlatrmas; yeni veya
modern kazanlara uygulanmaz.
boller, hot water: Scak su kazan; gemilerde stma
amacyla kalorifer devrelerine scak su (70-80C)
reten kazan.
boiler, Howden-Johnson: Howden-Johnson kazan;
hem su ve hem de alev borular ile donatlm bir ka
zan; alev ve su borulu kazan.
boiler incrustation: Kazanta; ksr; Bkz. boiler sca
le.
boiler laid up: Uzunca bir sre kullanlmayan bir bu
har kazan; dolu veya kuru olarak muhafaza edilir.
boiler, main: Ana kazan; gemilerde pervane eviren
buhar makinelerine stim reten kazan veya kazan
lar.
boiler maker: Kazan yapmcs; kazan imalts; ka
zanlar, eanjrleri ve bunlarla ilgili ekipmeni ona
ran, kazanlar kontrol eden, kaynak ilerini yapan ki
i.
boilerman: Kazanc; kazanlar, kazan dairesi makine
lerini altran, kazanlar, pompalar ve onlara ilikin
ekipmenin bakmn yapan kii.
boiler, marine: Gemilerde kullanlan alev ya da su bo
rulu, ana veya yardmc kazanlardan herhangi biri;
gemi kazan.
boiler, merchant: Ticaret gemilerinde kullanlan su
borulu kazanlardan herhangi biri; zellikle byk su
borulu kazan; ticaret (gemisi) kazan.
boller, monotube: Tek borulu kazan; besi suyu pom
pasnn salad suyun bir taraftan girdii ve dier
taraftan buharn kt tek borudan oluan kazan;
tek borunun boyu 0,5-1 mil (804-1609 m) arasnda
deimektedir.
boiler mountings: Kazan tehizat veya donanm;
alev ve su borulu kazanlarn dzenli almasn sa
layan donanm.
boller, multiple furnace: ok klhanl (ocakl) ka
zan; klhan says ou zaman 2 ve bazan 4 taneye
kadar olabilen alev borulu ters akml kazan; klhan
lar ounlukla kazann n aynas zerinde bulunur.
boiler, multi-tubular: ok borulu kazan; Bkz, boi
lers,
boiler nameplate: zerinde hidrostatik test basnc,
iletme basnc, yapmc firmann ad, salar sala
yan firma ad, kabul tarihi vb. i bilgiler bulunan me
tal etiket.
boller, oil fired: Akaryakt veya fuel oil (mazot) ile a
ltrlan kazan; mazotla fayrapl kazan.
boiler, pipe: Su borulu kazanlara verilen bir isim; su
borulu herhangi bir kazan; Bkz. boiler, water-tube.
boiler plate: Kazan aynas; alev borulu kazanlarda
alev ve payanda borularnn, klhan, cehennemlik
vb. i paralarn szdrmaz bir ekilde baland dai
resel elik salar; n ayna Bkz front plate ve arka
ayna Bkz. rear plate olarak isimlendirilir.
boiler pressure: Kazan (i) basnc; kazan iletme ba

boile r sui t
snc; kazann dizayn basnc ya da maksimum ba
sncndan bir ka bar daha kk olan basn; kaza
nn srekli altrld gvenli basn.
boiler, return tube: Ocak ya da klhanda oluturulan
gazlarn nce cehennemlie, oradan yn deitire
rek alev ve payanda borularna girdikleri kazan; ters
alev borulu kazan; sko kazan; dn akrml kazan.
boiler room: Kazan dairesi; buhar kazanlar ve devre
lerinin bulunduu blme; ou zaman tm ile ayr,
bazan makine dairesi ile birlikte yaplr.
boiler, safety: Gvenli veya emniyetli kazan; blml
kazanlarn tm ve dolaysyla heder tr kazanlar
bu snfa girer; patlama tehlikesi olmayan kazan.
boiler scale: Kazan ta; ksr; besleme suyu iinde
bulunan silis, kalsiyum ve magnezyum tuzlarnn ka
zan sana yaparak (su tarafnda) oluturduklar
gri renkli, ok sert ve sya yaltkan bir ta tabakas
veya katman; kalnl 1,6 mm'ye eritiinde sy ke
sinlikle geirmez.
boiler, scotch: Sko kazan; ters alev borulu kazan;
ocanda yaklan yaktn oluturduu kzgn gazlann, cehennemlikte yn deitirerek alev borular ii
ne girdii kazan; buharl gemilerde kullanlan ou
zaman fuel oil, bazan kmr ile fayrapl kazan.
boiler seams: Kazan dikileri; buhar kazanlarnn ya
pmlarnda kullanlan perin veya kaynakla yaplan
balama ya da diki.
boiler seats: Bkz. boiler fuandation.
boiler, sectional: Blml kazan: su blgesi kk
blmlere ayrlm bir kazan; patlama tehlikesi olma
yan kazan; heder tr kazan.
boiler, shell: Silindirik alev ve duman borulu kazan;
silindirsel gvdesi iindeki su ve buhar alev borular
nn dnda bulunur.
boiler shell: Kazan zarf; kazan mahfazas; alev boru
lu kazanlarda, zerinde menhol kapaklar bulunan,
bazan perinli, ou zaman kaynakl ve silindir ek
linde gvde.
boiler, side fire: Yandan fayrapl kazan; yetersiz ka
zan dairesi hacmi nedeniyle, aynalar zerindeki kl
hanlar yerine yan tarafndan fayrap edilen kazan.
boiler, single end: Tek taraftan fayrapl kazan; sade
ce n aynas zerinde klhan veya ocak bulunan ka
zan.
boiler, single end scotch: Tek taraftan fayrapl (alev
borulu) sko kazan; bir taraftan fayrapl ters alev bo
rulu kazan.
boiler, smoke tube: Bkz. boiler, fire tube.
boiler, stationary: Kara tesislerinde kullanlan kazan;
kara kazan; sabit kazan.
boiler stays: Kazan payandalar; buhar kazanlarnn
trl ksmlarnn dayanklliklarn arttrmak iin kulla
nlan elik ubuk ya da levhalar; Bkz. stays, stay
bolts.
boiler, steam: Buhar kazan; trl basnlarda suyu
stp kaynatarak, ya veya doymu buhar ya da kz
gn buhar reten basnl bir kap.
boiler steam gauge: Bkz. pressure gauge.
boiler steam pressure: Bkz. boiler pressure.
boiler stool: Bkz. boiler foundation.
boiler stop valve: Kazan stop valf; iersinde retilen
buharn, kazan dna verilmesini salayan valflar
dan herhangi biri; Bkz. main steam stop valve, au
xiliary steam stop valve.
boiler suit: iba elbisesi; tulum.

boiler supports
boiler supports: Bkz. boiler foundation.
boiler surveys: Kazan srveyleri; klas messeslerinin
uzmanlari tarafndan yaplan kontrollar; basnc 3,5
2
bar ve yzeyi 4.65 m den byk egzoz gaz kazanla
r, buharla stlan jeneratrler, ekonomizr ve yar
dmc kazanlar sekiz yana kadar iki yllk aralarla,
daha sonra her yl survey edilirler.
boiler, suspended: Termik santrallarda elektrik ener
jisi retmek zere, jeneratr veya alternatrlere b
yk miktarda buhar reten kule kazan; asma kazan.
boller, tank: Silindirsel kazan; gvdesi silindir eklin
de olan kazan; tank kazan.
boiler tubes: Kazan borular; su borulu kazanlarda
aplari yaklak 100 mm, 51 mm, 31,75 mm ve
25,4 mm ve alev borulu kazanlarda ise 63,5-101,6
mm arasnda deiir.
boiler, vertical: Dikey ya da dey kazan.
boiler, waste heat: Atk s kazan; byk gl enerji
tesislerinde, dizel motorlarnn egzoz gazlannn s
sndan yararlanlarak dk basnl (Maks. 10 bar)
buhar veya scak su reten alev borulu veya su bo
rulu kazan.
boiler water: Kazan suyu; herhangi bir anda kazan
iersinde bulunan gerek su miktar.
boiler water testing: Kazan suyu deneyi; kazan sula
rnn iletmeye uygun olup olmadnn anlalmas
amacyla yaplan bir dizi deney; Bkz. a) alkalin
dene yi; alkalinity test, b) tuzluluk deneyi;
salinity test.
c) klorin deneyi; chlorine test, d) serttik deneyi;
hardness test, e) znm oksijen deneyi; dissol
ved oxygen test.
boiler, watertube: Su borulu kazan; borularnn dn
dan kzgn gazlarin getii, borularinn iinde bulu
nan suyun buharlatrildi kazan.
boiler, wet back: Cehennemlii tm ile suyla evrili
alev borulu kazan; ya srtl kazan.
boiling: Kaynama; 1) buharlama; herhangi bir svinn hzl bir biimde krecikler oluturarak buhara
dnmesi. 2) kaynad zaman bir svda meydana
gelen olay.
boiling point: Kaynama noktas; Buharlama noktas;
sv bir madde ile onun buharinn scaklnn denge
de olduu ve svnn etkisinde bulunduu toplam ba
sncn, buhar basncna eit olduu scaklk derece
si; suyun atmosferik basnta kaynama noktas
100C veya 212Fdir.
boiling water reactor: Nk. Ener. kaynam veya halak su reaktr; buhar trbininden dnen su, bu tr
reaktre alttan verilir ve oradaki su ile birleerek yu
karya doru ykselir; yakt elemanlari zerinde bu
har krecikleri oluan basit bir reaktr tr.
bolide: Astr. byk gkta veya meteor; havada pat
layarak paralara ayrlan parlak ve byk bir mete
or.
bollard: 1) Den. baba; iskele veya rihtmlarda pala
mar ya da halatlar balamak zere dkme demir
den yaplan salam, silindir eklinde ve tek olarak
kullanlan baba.
hologram: Bolometre tarafndan yaplan kayt Bkz.
bolometer.
holograph: Bolograf; 1) bolometre tarafndan yaplan
kayt. 2) Bkz. bolometer.
bolometer: Bolometre; Nk. Ener. zayf radyasyonu
lmek iin kullanlan ok duyarl bir cihaz; radyas

(A

bond energy
yondan etkilendii zaman, ince bir telin direncinin
deimesi ilkesine gre alr.
bolster: 1) Mak. perin delii almas srasnda meta
le tayclk veya saport grevi yapmak zere kullan
lan tezgh. 2) sehpa; betonda elikleme sehpas.
boil: 1) imek ; gkgrlts. 2) kap vb. i yerle
ri kilitlemek iin kullanlan maden ubuk; srg. 3)
bir kilidin iinde, anahtar ile hareket ettirilen benzer
ubuk. 4) paralar bir arada tutmak iin kullanlan
somunlu, di ekilmi veya klavuzlu metal ubuk ve
ya pin. 5) verilen boyda kuma, kat, vb. i bobin. 6)
frlamak veya boaltmak (ok vb. i gitti). 7) cvata
ile birbirine balamak ya da birarada tutmak.
bolt cutter: Cvata keskisi; cvata gvdesini kesmek
iin kullanlan alet.
bolted connection: Cvatal balant; cvatal birle
im.
bolthead: 1) bir cvatann di ekilmi tarafnn aksi
veya zil ucu. 2) gemile kimyagerlerin kullandklari
uzun boyunlu cam bir ie.
bolt, ring: Bkz. ring bolt.
boltrope: Bir yelken veya tentenin kenarlarina dikil
mi ve yelkenin-yrtlmasn nleyen halat; Den. gradin halat.
Boitzman constant (k): Boltzman sabitesi veya dei
mezi; mutlak scaklkta bir molekln ortalama ener
jisinin oran.
Boltzman equation: Stefan Boltzman denklemi ya da
forml; s transfer hesaplarnda radyasyonla s ge
ii konusunda kullanlan bir forml.
bomb: 1) zamanlama mekanizmas ile patlatlmak
zere bir yere yerletirilen gaz dolu bir kap, yangn
karan bir patlayc, bomba. 2) bir bomba veya
bombalarla hcum etmek, hasar vermek veya tahrip
etmek.
bombard: 1) zincirleme tepkimeyi balatmak zere
elektronlar atom ekirdeklerine yneltmek; bombardman.
bombardment: Bombalanm; bombardman edilmi;
yksek enerjili tanecik ya da fotonlar huzmesini bir
hedefe kar yneltmek; bazan bir reaktrde nla
ma ilemi iin kullanlr.
bomb calorimeter: Kalorimetre bombas; yaktlarn s
deerlerinin saptanmasnda kullanlan cihaz.
bomber: Bombalari brakacak ekilde dizayn edilmi
uak; bombardman ua.
bombproof: Bombardmana dayankl; ou zaman
yeraltnda olar, bombalara dayankl yer; snak.
bomb rack: Bomba kolu; uaklarn al tarafnda veya
iinde bulunan, bombalan aktarmak veya brakmak
iin kullanlan bir cihaz.
bombshell: 1) bomba 2) mit edilmeyen ve zellikle
ho olmayan ani bir olay.
bomemeter: Bkz. battery hydrometer.
bonanza: ok zengin bir cevher kayna.
bond: 1) balayan, hapseden, tutan herhangi bir
ey; ba; adezyon. 2) o, zincir. 3) ba; birletirici
kuvvet; balant. 4) tutkal, lehim veya zincir gibi ey
leri bir arada tutan veya birletiren bir madde ya da
cihaz. 5} mektup kd. 6) Kimy. a) bir atom hidrojendekne edeer bir birleme kapasitesi birimi, b)
atomlar ya da atom gruplarin bir moleklde birleti
ren bir mekanizma.
bond energy: Kimy. iki serbest atom arasnda kova-

bond in g
lan bir ba olutuu zaman aa kan enerji; ba
enerjisi,
bonding: Elekt. akmn srekliliini salamak iin ma
den ksmlarin birbirine balanmas; elektriksel ba
lant.
bonding wire: Den. balama teli; duraan ya da sta
tik elektrii gidermek amacyla bir tanker ile kara ara
sna ekilen iletken (tel).
bone ash: Kemik kl; kemiklerin ak havada yakl
masyla elde edilen, balca kalsiyum fosfattan olu
an, beyaz, gzenekli kimyasal bileik, Ca3(PO4)2 ;
gbre olarak ve porselen yapmnda kullanlr; bone
earth biiminde de kullanlr.
bone black: Hayvan kemiklerinin kapal bir kapta kav
rulmasna elde edilen ok ince taneli kmr; hay
vansal kmr; kemik siyah; boya maddesi, svlar
filtreleme ve renk giderme ya da soldurma iin kulla
nlr.
bone oil : Kemik ya; kemiklerin kuru damtlmasn
dan elde edilen kaln, siyah renkli bir ya.
bone seeker: Osteofil iyon; Radyobio. kemikte yer
lemeye meyli olan herhangi bir bileik veya iyon.
Bonne's projection: Bon'un haritas; paralellerin ay
n merkezli daireler, fakat meridyenlerin eri izgiler
eklinde grnd bir harita.
bonnet: 1) otomobil kaportas veya baca paravanas
gibi koruyucu kapak. 2) Esk. yelkenlerin alt ksmlar
n dikilerek, yelkenin yzeyini arttran bir para bran
da veya adr bezi.
booby hatch: 1) bir geminin k gvertesi altndaki
kamara veya maazaya girip kmak iin kullanlan
bir srme kaporta. 2) Arg. akl hastanesi.
Boolean algebra: Boolean cebiri; elektronik hesap
makineleri ile manta uygulanan cebir tr.
Boolean (instruction): Bilgisay. Boole (komutu).
boom: 1) direkten yelkenin alt yakasna uzanan se
ren ya da bumba. 2) ekskavatrn, vincin, kreyn vb.
inin kolu; bumba. 3) gemilerde tahmil tahliye iin
kullanlan bumba; bir dikmenin st ucundan ambara
kadar uzanan bir kiri. 4) navigasyonu engelleyen
ktk ya da ktklerden oluan engel ya da bariyer.
5) deniz yzeyindeki akaryakt-temizlemek veya bir
yerde durdurmak iin yzer engelleyici (bariyer).
boost: 1) itmek; arkasndan dayanarak kuvvet ver
mek; kuvvet ve basnc arttrmak. 2) Hava. bir maki
neye deniz yzeyinde normal olarak emdiinden da
ha fazla miktarda hava ya da karm salamak.
boost control, automatic: Hava. ykselme basncn
otomatik olarak kontrol eden veya dzenleyen bir
re glatr.
booster: 1) bir elektrik devresine seri olarak sokulan
ve devrenin gerilimini ykseltmek veya alaltmak
zere kullanlan bir cihaz. 2) gemi dizel motorlarn
da yksek basn pompalarn besleyen bir yakt
pompas Bkz. booster pump. 3) roketlere ek olarak
donatlan yardmc motor. 4) fren takviyesi; hidrolik
ve vakum sistemine dayanan fren takviye mekaniz
mas.
booster, efficiency: Bkz. efficiency booster.
booster heater: Buster stc; takviye kalorifer.
booster pressure: Sperarj veya ar doldurma ha
vas basnc: 1,15-6 bar deerleri arasnda deiir;
en ok karlalan deer 1,75-2,50 bardr.
booster pump: 1) Diz. Mot yakt pskrtme pompas

Teknik Szlk - F. 5

65

bor in g
ile servis tanklar arasnda bulunan ve yksek ba
sn pompasnn giri tarafna pozitif bir basn olu
turan pompa. 2) vakumlu kapal besleme suyu dev
relerinde, vakum tankndan emdii besi suyunu be
lirli bir basnla besleme pompasna veren ve onun
giri tarafnda pozitif bir basn salayan su pompa
s.
boosting: Bkz. supercharging.
boost pump: Bkz. booster pump.
boot: 1) ayaa giyilen deri, lstik, kuma vb. inden
yaplan koruyucu; izme. 2) bir otomobilin bagaj bl
mesi; bagaj. 3) ak bir arata srcy koruyan si
per veya kapak. 4) Arg. acemi deniz eri; kabak. 5)
otomobil lstiklerinin i ksmna konulan ve zayf
noktalar koruyan para; yama veya get. 6) fren lsti
i. 7) Bilgisay. ilk yklemeye hazrlamak.
bootstrap: Bilgisay. nykleyici.
bor.: Bkz. boran.
boracic: Bkz.
boric.
boracic acid: Bkz. boric acid.
boracite: Borasit; borat ve magnezyum klorrden olu
an bir mineral, Mg7 Cl 2 B16 O30; ser, kristalli ekil
de olduu gibi, yumuak, beyaz ktle eklinde de
bulunur.
borate: Borat; borik asitin tuzu veya esteri; boraks ve
ya borik asitle kartrmak ya da muamele etmek.
borated: Boratlanm; boraks veya borik asitle kart
rlm veya muamele edilmi.
borax: Boraks; sodyum tetraborat; beyaz, kristalli bir
tuz, Na 2 B 4 0 7 ; metallerin lehimlenmesinde pasta
olarak ve cam, emaye, yapay mcevher, sabun, an
tiseptik vb. i yapmlarnda kullanlr.
bordage: Den. ahap teknelerde borda kaplamas.
Bordeaux mixture: Kire, su ve bakr slfat karm;
bcek ve mantarlar ldrmek iin aa ve bitkilere
pskrtlr; bordo karm.
border pen: ereve kalemi; kaln izgiler izebiler
ve ini mrekkebi kullanlan bir tr kalem; teknik re
simde resim kdna ereve izmek iin kullanlr.
bore: 1) matkap ile delik amak. 2) delme, kazma,
oyma vb. i ile (delik, tne! vb. i) amak, 3) bir alet
lie delinmek.^4) matkapla alm dairesel bir delik.
5) bir boru, silindir, tp ya da silahn delii veya
oyuk ksm. 6) byle bir deliin i ap; kalibre. 7)
sondaj yapmak. 8) ap (silindir ap).
bore cooling: Malzemenin iinden yaplan soutma;
soutma; piston, silindir kapa, silindir gmlei
ve valf ve enjektrlere uygulanr.
borer: 1) delik amak iin alet; delgi, burgu, matkap
vb. i 2) Zoo. meyvalarda delik aan bir bcek ya da
kurt.
bore-stroke ratio: apn piston strokuna (kursuna)
oran; modern ar devirli dizel motorlarnda bu oran
1,6-2,0 deerleri arasnda deiir.
boric: Boron kapsayan veya borona ait; boronlu.
boric acid: Kimy. borik asit; asit borik; volkanik blge
lerde bulunan beyaz, kristalli bir bileik, zayf bir
asil, H3BO3; hafif antiseptik olarak ve imento, ema
ye vb. i yapmlarnda kullanlr; boracic acid olarak
da kullanlr.
boride: Boron ve daha pozitif dier bir element ve
kklerden oluan bir bileik; borid.
boring: 1) delik ama. 2) delik aan veya delen kii
nin hareketi.

borin g too l
boring too!: Delme arac; sondaj; delgi; delik kalemi;
matkap; delik ama arac.
borneol: Borneol; beyaz, kristalli terpen alkol,
C10H18O; Borneo ve Sumatra'ya has aalarn gv
delerinde bulunur ve kfuruya Bkz. camphor ben
zer; parfm yapmnda ve antiseptik olarak kullanlr.
bornite: Kimy. bornit; bakr demir slfat; bakrn
bronz mavisi renkte parlak bir cevheri, Cu 5 FeS4.
boron: Kimy. boron; bor; metalik olmayan bir kimya
sal element; sadece sodyum ve oksijen ile birleik
olarak boraksta bulunur ya kahverengi amorf (ekil
siz) tozlar ya da ok parlak kristaller eklinde reti
lir; bileikleri borik asit, su yumuatclar, sabunlar,
emayeler, cam vb. i yapmlarinda kullanlr; Simg. B;
at, a. 10,82; at. no. 5.
boran carbide: Kimy. boron karbr; ince, siyah, he
men hemen elmas kadar sert kristalli bir toz; andr
c olarak kullanlr.
boron chamber: Bor veya boron odas; i yzeyi bor
veya bor bileikleri ile rtlm veya BF 3 gibi gaz
durumunda bir bor bileii ile doldurulmu iyonlatr
ma odas veya hcresi.
10
boron counter tube: Bor'lu sayc tp; B 'nun tep
kimesi yardmyla yava ntronlar meydana kar
mak iin kullanlan ve BF 3 gaz ile doldurulmu veya
elektrotlar bor veya bor bileikleriyle kaplanm say
c tp.
borosilicate: Kimy. borosilikat; borik asit ve silisik asi
lin ikisinden de retilen bir ka tuzdan herhangi biri;
rnein turmolin Bkz. tourmaline gibi baz mineral
lerde bulunur.
borrow: Aritm. karmada kk saydan byk sayy
karmak iin bir ndeki saydan alnan (onluk bi
rim) say ya da birim.
bort: Karaelmas; saf olmayan, koyu renkli, zayf kris
talli bir elmas tr; endstride andrc olarak, del
me ve kesme cihazlarnda kullanlr; mcevher ola
rak kullanlmaz.
bortz: Bkz. bort.
Bosch pump: D/z. Mot. Bo pompas; yakt pskrt
me pompas; yksek basn pompas; yaktn enjek
trlerden silindirlere pskrtlmesini salayan, port
ve helis kontroll pompa (Ticar bir marka).
Bosch process: Bo usul veya ilemi; kzgn kok k
mr zerinden su buhar geirilerek su gaz elde
edilmesi ilemi.
bosh: 1) yksek frn bacasnn duvarlarnn meyillenmeye balad en alt ksm. 2) kzgn metali sout
ma.
bo's'n: Bkz. boatswain.
boss: 1) Mot. piston pini tayan piston ksmlar Bkz.
piston boss. 2) Mek. bir mil veya aftn geniletil
mi paras.
bosun: Bkz. boatswain.
bot: Kupola ocanda erimi metalin akn durdur
mak iin kilden yaplm kama veya tka.
bottle: 1) ou zaman camdan yaplm, dar bir boa
z olan ve sap bulunmayan ve svlar iin kullanlan
bir kap; ie. 2) Mot. ilk hareket havasnn depoland
metal silindir; Bkz. air bottle; hava tp.
bottleneck: 1) bir ienin boaz. 2) dar bir geit ve
ya yol.
bottle opener: ie aaca; ie kapa amak iin
kullanlan bir ara.

66

boundar y

bottom: 1) bir eyin en alt ksm. 2) bir eyin yere


oturtulan ksm. 3) alt; alt taraf; bir silindirin alt ks
m. 4) sandalyenin oturulacak ksm. 5) o. aa
arazi; alak arazi. 6) bir gemi teknesinin normal ola
rak su altnda kalan ksm; karina. 7) gemi. 8) esas
eleman veya nitelik. 9) en alt; en son; temel. 10) bir
dek zerine yerletirmek.
bottom blow valve: Bkz. blowoff valve.
bottom center: Bkz. bottom dead center: Alt l nok
ta, alt sente,
bottom clearance: Pistonlu buhar makineleri ile ift
etkili dizel motorlarnda piston alt l noktasnda
iken, pistonun altnda kalan dey boluk; alt klerens.
bottom clearance volume: Alt klerens hacmi; alt l
hacim; Pist. Buh. Mak. piston alt l noktasnda
iken, pistonun alt tarafnda kalan ve buhar portlarnn da katldklar hacim; st klerens hacminden 1/3
orannda daha byktr.
bottom dead center: Dikey ve sra pistonlu makine
lerde, pistonun silindir iinde inebildii en alt nokta;
alt l nokta; BDC ksaltmas ile belirtilir.
bottomed: Rady. bir transistorun, kollektr potansiye
li sfr veya hemen hemen sfr ve kollektr akm ge
medii zamanki durumu; bu durumda transistor g
rev yapmaz.
bottom firing: Alttan fayrap; pulverize (ince toz) k
mrle altrlan kazanlarda bir tr fayrap ya da yak
ma ekli; kmr ve hava, devir hareketi ile brnerden kazan ocana pskrtlr.
bottom heat: Elekt. buhar borular vb. i ile bitkinin bu
lunduu topran alt tarafna uygulanan s; alt ya da
taban ss.
bottom lead: Pist. Buh. Mak. piston alt l noktada ol
duu zaman slayd valfn portu am olduu miktar
(mm trnden); alt lid (miktar).
bottomless: 1) dibi olmayan. 2) dibi olmayan gibi g
rnen; dipsiz; ok derin, usuz vb. i.
bottom planking: Den. gemilerin ambar demelerin
de kullanlan tahtalar; far tahtalar.
bottom plating: Karina sa, karina levhas; bir gemi
nin yzd su hatt altnda kalan d sa kaplama
s.
bottoms: Tortu; bir damtma cihaznn dibinden kar
lan madde; bir imalt kabnn dibindeki madde.
bottom structure: Den. alt yap; bir geminin tulaniler,
i dikey omurgalar, omurga ve bazan yalpa omurga
lardan oluan alt blm; kart superstructure.
bottom up: Aadan yukarya.
boult: Bkz. bolt.
bounce: Yansma.
bounce cylinder: Serbest pistonlu makineler veya
gaz retelerinde, iinde basnl hava bulunan ve
d l noktaya gelilerinde pistonlara yastklk yapa
rak onlarn i l noktaya doru hareketlerini dei
tirmelerini salayan silindir; hava yast; air cushi
on olarak da kullanlr.
bound: 1) bir yap tarafndan skca bir arada tutulan
iki cismi belirtir; sodyum ve klor iyonlar sodyum klorrde iyonik bir ba ile birbirlerine balanmlardr.
2) baml.
boundary: Limit, snr ile iaretlenen herhangi bir
ey. 2) limit; snr.
boundary film: Snr katman; yalama kuramna g-

b oun da r y layer
re yalanan yzeyler arasnda kuramsal olarak ya
lanan yatak yzeyleri arasnda iki veya daha fazla
ya katman veya filmi vardr. Bunlardan komu
olan iki katmandan biri devir hareketli jurnale, dieri
ise sabit yatak metaline yaparak metale dokunma
y nler.
boundary layer: Snr katman; snr tabakas; Bkz. flu
id film.
boundary lubrication: Birbirlerine gre hareket eden
iki yzeyin bir ya filmi ile birbirlerinden ksmen ay
rlmalar durumundaki yalama ekli; snrl yala
ma.
boundless: Snrlan olmayan; snrsz; sonsuz; ok
geni.
Bourdon gauge: Bourdon basn leri; basn l
er; Gem. Mak. geyi; atmosfer st, atmosfer alt
ve hem atmosfer st ve hem de atmosfer alt ba
snlar len bir cihaz; manometre.
Bourdon pressure gauge: Bkz. Bourdon gauge.
Bourdon tube: Bourdon tp veya borusu; manomet
relerin iinde bulunan, ou zaman oval, bazan
elips kesitli, kapal ucu bir mekanizma ile gsterge
nin ve dier ucu basnc llecek yere balanan pi
rin, fosfor bronzu, paslanmaz elik, berilyum-bakr
alamndan yaplm boru; 2/3 daire yay eklinde
dir.
Bourdon-tube manometer: Bkz. Bourdon gauge.
Bourdon-tube thermometer: Bourdon borulu termo
metre veya scaklk ler.
bouse: 1) Den. palanga veya ceraskal yardmyla e
kip kaldrmak. 2) herhangi bir iki. 3) alkoll iki.
bow: 1) gemi, tekne veya hava gemisinin ba taraf;
pruva Bkz. prow ya da fore. 2) Tek. Res. ayaklarnn
arasnda kk bir dili bulunan ve ayak akl (yariap) bu dili ile ayarlanan pergel.
bow door: Ba kap; pruva kaps veya kaportas; feri
bot ve roro gemilerinde aralarn giri ya da kn
salayan kap.
bower: Normal olarak geminin ba tarafnda tanan
en ar pa veya demir; gz demiri.
bower anchor: 8ta. bower.
bowie knife: Tek azl 380 mm boyunda, elikten ya
plm bir av ba.
bowl: 1) Mot. ya ve yakt separatrlerinin karilp te
mizlenebilir taslar; Gem. Mak. separator tas veya
bavl. 2) ya separatrlerinin (trbinli gemilerde) tek
paradan yaplm ve yksek devirli dnen rotoru.
3) gemi pusulasnn tas; pusula tas. 4) Den. pruva
direindekl gzc yeri veya karga yuvas. 5) baz
makinelerdeki tambur ya da teker.
bow locker: Den. gemilerin bodoslama gerisindeki
blme; boya, halat, boyama aletleri vb. inin depolan
masnda kullanlr; portu.
bow pen: Kurun kalemle donatlm pergel; Bkz.
bow compass.
bow rudder: Den. baz gemilerin bodoslamalarna ko
nulan dmen; ba dmeni; daha ok feribot ya da
araballarda kullanlr.
bowsprit: Den. yelkenli teknelerde, teknenin ba tara
fndan uzanan ve flok yelkeni veya yelkenlerini ta
yan bumba.
bow structure: Den. ba yaps (gemi iin); ticaret ge
milerinde trl kafa profilleri kullanlr: Balta ba, kru
vazr ba, balbl ba vb. i.

Brag g lawbow thruster: Den. ba iticisi; hem pervane ve hem


de dmen grevini yapmak zere yatay bir afta
balanan ba pervanesi.
box: 1) trl ekil, l ve malzemeden yaplm, o
u zaman kapa bulunan herhangi bir kap; kutu;
sandk. 2) bir kutunun hacmi ya da kapasitesi. 3) ta
km kutusu. 4) bir tat aracnda srcnn oturdu
u yer; src koltuu. 5) Mek. bir parann koruyu
cu mahfazas; jurnal kutusu Bkz. journal box, dili
kutusu Bkz. gear box vb. i.
box camera: Kutu kamera veya fotoraf makinesi; ku
tu eklinde, sabit odakl ve ou zaman tek kapama
hz olan ucuz bir fotoraf makinesi.
box car: Dem. Yol. kapal yk vagonu; furgon.
box frame: Kutu freym ya da karter; kk gl yk
sek devirli motorlarda kullanlan bir st karlar tr.
boxfull: Bir kutunun ierii veya kapasitesi; kutu dolu
su.
box girder: Sandk kiri.
box keel: Kutu omurga.
boxer motor: Yatk, iki silindirli ve silindirler arasnda
190 derecelik a bulunan motor; bokser motor.
box sockets: Yldz lokma anahtar.
box wrench: Yldz anahtar.
Boyle's law: Boyle yasas veya kanunu: "Sabit scak
lkta, i yapan bir gazn hacmi basnc ile ters orantl
dr"; PV = C.
Boyle temperature: Term, bir gazn Byle yasasna
ok yaklat scaklk; Byle scakl.
b.p.: Bkz, boiling point; kaynama noktas ya da s
cakl.
Br.: Bkz. bromin.
br.: Bkz. bronze.
brace: 1) skca balamak. 2) zellikle imeye kar
sktrmak. 3) basnca dayanmak, arlk tamak
iin salamlatrmak veya kuvvetlendirmek. 4) ku
aklarla donatmak. 5) enerji vermek. 6) baz eyleri
skca yerinde tutan bir ara; balayc. 7) matkab
ta mak zere ve dndrmek iin kullanlan
matkap kolu; breyz. 8) payanda; destek. 9) takviye.
brace and bit: Matkap taklabilen, el ile altrlan,
dairesel delik amak iin kullanlan alet; el breyzi.
brace bolt: Cvata; iki taraf klavuzlu (di ekilmi) ve
somunlu cvata.
braces: Bir buhar kazannn veya dier basnl kaplarin zarf ya da dier ksmlarin kuvvetlendirmek iin
veya dayankln oaltmak amacyla kullanlan ma
sura ya da payanda; Bkz. stays veya stayboits.
brachial: 1) kola ait. 2) kola benzeyen; kol gibi. 3) ko
la benzeyen bir paraya ait.
bracket: 1) herhangi bir a eklinde, zellikle dik
gen eklinde olan bir tayc; bayrak; braket. 2) bay
raklar tarafndan tanan duvar raf veya raflar. 3) du
varda bulunan elektrik ya da gaz tehizat, 4) byk
veya keli parantez; [ J. 6) Ask. Bil. hedeften biri k
sa ve dieri uzun olan ve gerek mesafeyi bulmak
iin kullanlan iki at arasndaki mesafe.
brackish water: Ac su; kuyu suyu.
brad: Kk veya merkezkaik bal, ince tel ivi,
bradawl: Az keskiye benzeyen, ince tel ivi iin k
k delikler amaya yaryan kalem ya da biz.
Bragg Saw: Brag yasas ya da kanunu: "Bir kristalin,
bir X n demetini maksimum iddetle yanstma ko
ulunu belirten bant."

Brag g rul e
Bragg rule: Brag kural veya kaidesi: "Alfa tanecikleri
ne gre bir elementin ktle durdurma yetenei,
atom arlnn kare kk ile doru orantldr";
Bragg kural ampirik bir kuraldr.
braided flax packing: rme keten salmastra; keten
liflerden rlerek yaplan salmastra.
brake: 1) mekanik enerjiyi emerek onu srtnme di
renci ite s enerjisine eviren bir cihaz; fren. 2) Den.
rgat kastanyolas; rgat fren dzenei. 3) herhangi
bir makinedeki manivela veya kol. 4) bir blok veya
baritin hareketli paraya basks ile bir tat arac ve
ya makinenin hareketini yavalatma veya durdurma
iin kullanlan herhangi bir cihaz; fren; basnl ha
va, hidrolik basnc veya elektromanyetik kuvvet ile
altrlan cihaz. 5) kk paralara ayrmak. 6)
fren ile yavalatmak veya stop etmek. 6) fren ya da
frenlerle iletmek. 8) fren ile yavalatmak veya stop
etmek.
brakeage: 1) fren uygulamas veya hareketi. 2) frenle
me kapasitesi.
brake air bleeding: Mak. havasn almak; fren havas
nn alnmas; hidrolik doldurma srasnda fren devre
sine giren havann alnmas.
brake, axial: Eksenel ya da aksiyal fren.
brake band: Fren band; kastanyola emberi Den. r
gatlar iin; otolarda olduu gibi fren tamburuna (dis
kine) uyguland zaman yaratlan srtnme ile, fren
kuvveti oluturarak grev yapan bir bant ya da erit.
brake, band: Bant fren.
brake bleeder: Hidrolik frenlerin hava takviye tapas;
fren hidrolik devresine sv doldurmak iin de ayn
zamanda hava tahliye etmek zere kullanlan ara.
brake block: Blok fren.
Brake, cone: Koni fren.
brake constant: Mot. Proni freni yardmyla fren gc
nn hesaplanmasnda kullanlan formln sabit ks
m: 2 JI L/60.75 (L fren kolunun boyu, m); fren konstant; fren sabitesi.
brake cylinder: Fren hidrolik silindiri; tekerlek gbe
inde bulunan ve kam altrarak pabular aan si
lindir.
brake disk: Fren diski.
brake, disk: Disk fren.
brake drum: Fren tamburu; fren kasna; tekerlek g
bei iinde bulunan ve fren bandnn uyguland
metal silindir eklindeki ksm.
brake dynamometer: Bkz. Prany brake; fren beygir
gcnn llmesinde kullanlan mekanik, hidrolik
ya da elektriksel cihaz; fren dinamometresi.
brake efficiency: Buh. Trb. Kapline verilen gcn
hesaplanmasnda kullanlan bir verim tr; fren veri
mi; d verim; engine efficiency eklinde de kullan
lr.
brake, electric: Elektrikli fren.
brake fluid: Fren hidrolik ya.
brake, hand: Oto. e! freni.
brake horsepower: Fren beygirgc; effektif beygirgc; Mot. krankaft kaplininden mekanik, hidrolik
veya elektriksel bir fren yardmyla llen ve anali
tik olarak hesaplanabilen beygirgc; bhp, ehp, shp
ksaltmalar ile belirtilir.
brake lag: Oto. fren tutma mesafesi veya sresi.
brake lever: Fren levyesi.
brake lining: Yn veya pamuk, asbestos, ok ince

68

Brayto n cycl e
bakr tel vb. inden yaplan ve gerekli srtnmeyi
retmek iin fren bandna alminyum perinlerle
balanan malzeme; balata; fren balatas.
brake lining reliner: Oto. tren balatas perinleme ci
haz.
brake, magnetic: Manyetik fren; mknatsl fren.
brake mean effective pressure: Fren ortalama basn
c; genileme kursu veya stroku boyunca sabit kalan
ve fren beygir gcne edeer g veren basn;
bmep ksaltmas ile belirtilir ve endike ortalama ba
sncn mekanik verimle arplmas sonucu elde edi
lir.
brake pedal: Oto. fren pedal.
brake power: Mor. bir fren yardmyla, makinenin
krankaftndan llen kW trnden g.; fren g
c.
brake power cylinder: Oto. fren g silindiri; fren ser
vo silindiri.
brake pulley: Fren kasna; Bkz, Prony brake.
brake rod: Oto. fren ubuu; fren kumanda ubuu.
brake shoe: Fren papucu; hidrolik frenlerde tekerle
in ekline uygun ve ona kuvvet uygulayarak fren
grevi yapan bir blok.
brake spring: Fren yay.
brake strap: Bkz. brake band.
brake thermal efficiency: Mot. makinenin krank mili
kaplininden elde edilen gce uyan snn, silindirler
de yaklan yaktn verdii sya oran; fren sl verimi;
over-ail efficiency eklinde de kullanlr.
brake tube: Oto. fren hidrolik borusu.
braking: Oto. fren yapma; frenleme; fren dzeni.
branch: 1) verilen herhangi iki noktasnda bir elektrik
ebekesine balanan bir iletken. 2) bran; dal: Kim
ya dal gibi. 3) iki veya daha fazla bozunma biimi
gsteren bir radyoaktif nklidin, bu ekillerden biri
nin rn veya rnler dizisi. 3) Kimy. dallanma; dal
lanmak.
branch circuit: Elekt. devreyi koruyan ar akm ciha
znn dier tarafndaki tel sisteminin bir paras;
bran devre.
branched chain: Klmy. dallanm zincir; karbon atomlannn dz bir biimde balanmad zincir.
brand-new: Tm ile yeni; hi kullanlmam.
bran-new: Bkz. brand-new.
brass: 1) esas olarak bakr ve inko alam olan sa
rms bir metal. 2) o. pirinten yaplm ss eyas
vb. i 3) Mak. bir yatan pirinten yaplm veya pi
rin kapsayan bur ya da metali. 4) pirin kaplan
m.
brass, cartridge: Kovan pirinci; mermi kovan yap
mnda kullanlan pirinler.
brass mesh wire: Pirin tellerden rlerek hazrlan
m filtre eleman.
brass plate: Levha halinde pirin; pirin levha.
brass seal: Pirin conta.
brass ware: Pirinten yaplm eyalar; ss eyalar;
pirin eya.
brass wire: Pirinten yaplm tel; pirin tel.
brassy: 1) pirinle sslenmi. 2) pirince benzeyen.
Brayton cycle: Brayton evrimi; iki adyabat ile iki izo
bardan oluan bir evrim; Joule evrimi olarak da
bilinir; gaz trbinleri ve trbojetlerin uygulamal ter
modinamik hesaplarnda kullanlr.

Brayto n efficienc y
Brayton efficiency: Brayton ya da Joule evriminin
termodinamik verimi.
braza: ispanya'da 1,6714 tn ve Arjantin'de 1,7324
m'ye eit olan bir uzunluk birimi; braza
braze: 1) yksek erime derecesine sahip metalleri,
zellikle inko ve bakr alamlar ile lehim yapmak
veya lehimlemek. 2) pirin veya pirince benzer bir
madde ile kaplamak veya sslemek. 3) pirin gibi
sert yapmak veya sertletirmek.
brazen: 1) pirince ait. 2) renk ve dier zellikleri pirin
ce benzeyen.
brazier: 1} yanan kmr tutan kap; mangal; maltz.
2) pirin iilii yapan kimse.
brazilein: Brazilen; parlak krmz renkli kimyasal bir
bileik, C16H12O5; boya maddesi olarak kullanlr:
brazilinin oksitlenmesi ile elde edilir.
brazilin: Brazilin; parlak sar renkli bir bileik,
C16H14O5; kzlaatan elde edilen kristalli bir toz;
brazilen elde edilmesinde kullanlr.
brazing: Metal, erime noktas, birletirilmek istenilen
metallerin erime noktasndan dk olan bir metal
veya alam eriterek birletirme ilemi; pirin kayna
veya lehimi; sert lehim; bu ilemde ubuk eklin
deki alam hamla ile eritilir veya alam tel ya da
levha halinde paralarn uygun yerlerine yerletirilir
ve hepsi birden bir frn ya da vb. i yerde stlr; te
rim, genellikle 427C'nin zerinde eriyen metal ya
da alamlarla yaplan kaynaklar iin kullanlr.
breadth: Genilik; en.
breadthwise: Enine; geniliine.
break: 1) bir btnden daha kk paralar olmak;
uygulanan kuvvet nedeniyle iki paraya ayrlmak. 2)
kuvvetin uygulanmas nedeniyle bir katdan daha k
k para veya paracklara ayrilmak veya ayrlma
ya neden olmak. 3) kesme, kapama (elektrik devre
si vb. i) 4) ani olarak su yznde grnmek (peris
kop gibi). 5) krlma; ayrilma; atlak. 6) Bilgsay. kes
me.
breakable: Kolayca krilabilen bir ey; krlabilir.
breakage: 1) krk veya krlm. 2) krlma nedeniyle
hasar ya da kayp. 3) bu kayp ya da hasar nedeniy
le onaylanan toplam gider.
breakdown: 1) paralanmak, bozunmak veya rmek. 2) iklimsel koullarla bir kayann kk para
lara ayrilmas (fiziksel paralanma), b) kurun iki nit
ratn s ile kurun iki oksit ve nitrojen drt oksite d
nmesi (kimyasal paralanma), c) tm l organiz
malarn bozunarak karbondioksit oluturmas (biyo
lojik rme). 2) bir makine veya motorda olduu gi
bi bozulma sonucu stop etmek, 3) Elekt. bir yaltc
da ar gerilim nedeniyle bozulma nedeni. 4) ayr
mac a da bozulmaya neden olmak.
breakdown voltage: Bir yaltkandan akm geirmek
iin gerekli voltaj ya da gerilim; bozunma gerilimi.
breaker: Ben. Mot. primer ya da birincil sargda man
yetik alann olumas veya bu alann bozulmasna
neden olan ksm; platinler.
breaker: Dalgakran; mendirek; dalgalarn kuvvetini
yokeden ve bylece limanlar, dolaysyla gemileri
koruyan, insan eli ya da doal olarak yaplm koru
yucu.
breaker: 1) kran kimse veya ey. 2) kaya, kmr vb.
lerinn krlmas iin kullanlan bir makine. 27 bazan
filika veya teknelerde tanan kk su kab; manca

breathin g cycl e
na; su fs.
breaker arm: Oto. distribtr platin ekici.
breaker cam; Platin kemi; distribtr kemi; distribtr
miline bal ve platinleri amaya yarayan ve silindir
says kadar knts bulunan kem ya da eksantrik.
breaker lever: Platin kolu veya levyesi; Ben. Mot. dis
tribtrlerin orta blmesinde bulunan pltinleri ta
yan, distribtrn orta blm.
breaker points: Platinler; Bern. Mot, ateleme devre
lerinde, distribtrn orta blmesinde bulunan, birin
cil devreyi ap kapamaya yarayan, bir yay yardmy
la birbirlerine temas eden, bir kam ile birbirlerinden
ayrlan, iki paradan ayrlm bir devre ac; yapm
larnda tungsten karbr kullanlr; aralarndaki mesa
fe 0,50-055 mm dolayndadr.
breaking stress: Kopma gerilmesi; bir tel veya ubu
u etkiyen ve onun krilmasna (kopmasna) neden
olan gerilme.
breaking test: Den. bitkisel (nebati) lifli halatlara, e
lik tellere, zincir baklalarina vb. i uygulanan bir de
ney, zellikle kopma deneyi.
break point: Bilgisay. kesme noktas.
bream: Den. gemilerin alt veya karinalarn, zellikle
prims (prmz) lambas ile yakarak temizlemek.
breast: 1) bir geminin simetri eksenine dik olarak veri
len halat; koltuk halat. 2) geminin ba veya pruva
s. 3) seyir srasnda geminin dalgalara ba vermesi.
4) vcudun st ksm; gs. 5) Maden, kazlan yer
vsya tnelin girii.
breast drill: Mak. gs matkab.
breastfast: Bkz. breast rope.
breast line: Bkz, breast rape.
breast rope: Den. 1) koltuk halat. 2) iskandil yapan
kiiyi gvenceye alan halat. 3) direk ile serenler ara
sndaki halat.
breast work: Topulari korumak iin, abuk yaplabi
len alak siper; gs siperi.
breath: 1) herhangi bir eyden karilan hava ya da
buhar. 2) akcierlere ekilen veya karlan hava 3)
solunum; nefes alma. 4) solunum kapasitesi. 5) ha
yat; ruh. 6) hafif meltem. 7) bir ayna zerindeki nem
de olduu gibi, solunum tarafndan retilen bir ey.
8) fsldama; mrlt. 9) solunum iin zaman.
breather pipe: Havalandrma borusu.
breather tube: Havalandrma tertibat borusu.
breathing: 1) solunum; nefes alp verme. 2) havalan
drma; havalandrma tertibat.
breathing apparatus: Solunum cihaz; teneffs ciha
z; d havadan bamsz, zellikle havann oksijen
ieriinin tehlikeli ekilde dk olduu veya zehirli
gazlarn bulunduu bir ortamda solunum salayan
ve srdren bir cihaz; gaz maskesi; oksijen maske
si.
breathing bag: Solunum torbas; solunum cihazlar
nn, ii hava ile dolu olan torbas; Bkz. breathing ap
paratus.
breathing cycle: Solunum evrimi; erikinler dinlenir
ken her 5 saniyede bir, yaklak 1 litreye yakn hava
solur, akcierler bu hava iindeki oksijeni kana iletir
ve onun karbon dioksitini alr; kalp oksijenli kan v
cudun her tarafna pompalar ve oksijen vcut doku
larnda gerek bir yanma iin kullanlr, oluan C0 2
yine kan yolu ile akcierlere kadar gelerek oradan
dar atlr, bu tam bir solunum evrimidir.

b re a th i n g spac e
breathing space: Serbest solunum iin yeterli hacim
veya zaman.
breeches buoy; Den, can kurtarma varagelesi; deniz
kazazedelerini kurtarmak iin kullanlan bir ara; bir
can simidine bal, brandadan yaplan, bir halat bo
yunca hareket eden ve gemiden gemiye ve gemi
den sahile kazazede tamakta kullanlan ara; kur
tarma varagelesi.
breeching: Buh. Kaza. apteyk ya da baca kaidesi
yeri ne kullanlan bir szck.
breeder reactor: almas srasnda fizyonsuz malze
meyi fizyon maddesi haline dntren bir atom pil!
ya da benzer bir cihaz; retken reaktr.
breeze: 1) hafif bir hava akm; rzgr, zellikle hafif
bir rzgr; meltem. 2) Meteo. hz 4-31 mil/saat
(6,436-49,879 km) arasnda deien herhangi bir rz
gr; a) meltem (6,436 km), yumuak (12,872-19,308
km); lml ya da mutedil (20,917-28,962 km); firika
(30,571-38,616 km) ve kuvvetli (40,225-49,879 km/sa
at).
breeze: Kok ya da mangal kmr yakld zaman
geri kalan madde; kl ve kmr paralar; beton iin
dolgu maddesi olarak kullanlr.
Bremsstrahlung: Nk. Ener. frenleme radyasyonu. 1)
hzl hareket eden ykl bir partikl veya taneciin
(genellikle bir elektron) baka bir tanecik (genel ola
rak ekirdek) tarafndan saptrld zaman etkilendi
i ivme nedeniyle oluan elektromanyetik radyas
yon. 2) bazan, Bremsstrahlung olayndan oluan
radyasyon.
bren gun : kinci Dnya Sava srasnda ingiliz ordu
sunda kullanlan hafif, seri atl, gazla altrlan
makineli tfek; bren makineli tfek
Brewster's Saw: Brewster yasas veya kanunu:
"Yans yan bir maddenin polarlama asnn
tanjant, onun krlma indeksine Bkz. refractive
index eittir."
brick; 1) kilden yaplan ve prizma eklinde kalplara
dklen, gnete kurutulan veya atete piirilen, bi
na vb. i yapmnda kullanlan bir madde; tula. 2)
zellikle lleri 63,5-203,2 mm olan bu tula blok
lardan herhangi biri. 3) ekli tulaya benzeyen her
hangi bir ey. 4) tula ile ina edilmi veya den
mi.
brick bolt: Tula cvatas; Kaza. ocak tulalarnn ier
sindeki yuvalara oturarak kazan zarfna pul ya da so
munlarla balanan cvata ya da cvatalar; ocak duva
rnn kmesini nlerler.
brick dust: Tula tozu ya da horasan.
brickkiln: Tulalarin piirilmesi iin kullanlan bir
ocak ya da frn; tula oca: tula frn.
bricklayer: Grevi tula demek olan kii; duvarc
ustas; tula rme ustas.
bricklaying: Su borulu bir kazan ocann tulalarla
rlmesi ii veya ilemi; tula deme.
brickpan: Buh. Kaza. yaklak olarak 63,5 mm kalnl
nda yaltm tulalarn tayan ksm; tula tavas.
brick plant: Tula fabrikas; tula harman.
brick setting: Tula deme, rme veya yerletirme;
tula duvar yapma; su borulu kazanlarn ocaklarnn
tula duvarlarn hazrlama ya da yapma.
brick work: 1) tuladan yaplm herhangi bir ey. 2)
tula iilii; su borulu kazanlarn ocaklarn evrele
yen duvarn yapm ii. 3) zellikle su borulu kazan
larn ocaklarn ate tulas, yanmaz ve s geirmez

70

brin e ejecto r
maddelerden oluan bir duvarla kaplama.
bricky: 1) tuladan yaplm, 2) zellikle rengi bak
mndan tulaya benzeyen veya tula gibi.
brickyard: Tula yaplan veya satlan yer; tula har
man.
bridge: 1) nehir vb. i su yolu zerine yaplan yolcu
ve tat aralarnn gemesini salayan betonarme
ya da elik konstrksiyon eklindeki yap. 2) kpr
ye benzeyen ey. 3) gzlklerin burun zerine otu
ran yay eklindeki ksm. 4) bir geminin ynetildii
yer; kprst; kaptan kprs; kaptan kk; kp
r. 5) bir ocak ya da kazanda, yakt yerinde muhafa
za etmek iin bir blme perdesi. 6) Elekt. devrede bi
linen veya standart elemanla kyaslanarak, esas ola
rak diren, frekans vb. i lmek iin kullanlan bir ci
haz. 7) Buh. Kaza. alev borulu kazanlarn ocaklar ni
hayetinde bulunan duvar; Bkz, bridge wail veya fur
nace wall,
bridge gauge: Kpr gsterge; Gem. Mak. bri geyi, yksek gl dizel motorlar, buhar ve gaz tr
binleri gibi makinelerin palamar yataklar ile rotoraft
yataklar boluklarnn denetlenmesinde kullanlan
bir cihaz.
bridge wail: Kpr duvar; klhan duvar; kmrle a
ltrlan alev borulu kazanlarda klhann cehennem
lik tarafnda bulunan ve ykseklii klhan apnn
2/3 kadar olan, ate tulalarndan rlm bir du
var; klhanda oluan gazlarn cehennemlik tavanna
doru yneltilmesini, souk havann cehennemlik
duvarn etkilememesini, kmr, kl ve posakln
cehennemlik tabanna dklmemesini salar.
bridging: Bir elektrik devresini dieri ile paralel bala
ma.
brief: 1) zet. 2) zetleme. 3) brifing; plnlanan bir
operasyon srasnda asker, pilot vb. i gruba operas
yon hakknda bilgi vermek; pilotlara her uutan n
ce verilen bilgi gibi.
bright: 1) parlama; k verme; k dolu. 2) gzalc
renkli veya sesli; parlak.
brightness: Parlaklk.
bright signal light: Den, parlak iaret ; karanlk
gecelerde 2 kilometrelik mesafeden grlebilen k.
bright stock: Silindir yalarndan trl yntemlerle el
de edilen yksek viskoziten alkalin ya.
brilliance: 1) byk parlaklk. 2) parlaklk; canllk. 3)
ihtiam; debdebe.
brilliancy: Bkz. brilliance.
brilliant: 1) gz alc; parlayan; parldayan. 2) ok par
lak. 3) fevkalde; harikulade. 4) parltsn arttrmak
iin bir ok yzeye sahip olacak ekilde kesilen bir
mcevher, zellikle bir elmas. 5) Matb. kullanlan en
kk ldeki harfler; 3,5 puntoluk harfler, t
brimstone: Kkrt; Bkz, sulfur.
brine: 1) ime suyunda kalsiyum klorr eritilerek elde
edilen zelti; doymu tuz zeltisi; salamura zelti
deki tuz (CaCI2) miktarnn artmas, salamurann
donma noktasnn dmesine neden olur; ime su
yundan buz yapmak iin kullanlr. 2) okyanus gibi
herhangi bir byk tuzlu su ktlesi. 3) salamuraya
(turu) koymak.
brine circulating system: Bkz. brine system.
brine ejector: Borulu evaporatrlerde, buharlatrlan
suyu otomatik olarak blf ederek, evaporator kab
iindeki suyun younluunun sabit tutulmasn sa-

brin e pipin g
Sayan ecektr; salamura veya brayn ecektr; yo
un su ecektr; nozul ve difzrden oluur ve bu
har enjektrne Bkz. steam ejector benzer.
brine piping: Salamura veya brayn devresi borular.
brine solution: Salamura zeltileri. 1) yemek tuzu
zeltisi; borularda paslanma yapar,
-17,7C
(0F)'de kristalletii iin boru devrelerinde tkanma
lara yol aar. 2) kalsiyum klorr (CaCl2) zeltisi,
NaCI zeltisindeki sakncalar olmayan bir salamu
radr; sakncas pahal oluudur.
brine system: Buh. Kaza. blf yaplmadan nce su
yzeyinde bulunan yalama ya, kpk vb. lerini
kazan dna atmaya yarayan sistem veya devre;
Gem. Mak. brayn devresi; brayn sistemi; brayn kep
esi, brayn valf, boru devresi vb. inden oluur.
brine tank: Salamura tank veya deposu.
brine valve: Bkz. surface blow valve.
Brinell hardness test: Bkz. brinell test.
Brinell method: Bkz. Brinell test.
Brinell test: Brinell deneyi; Brinell test'i; bir metalin
sertliini saptamak iin yaplan bir deney; sertletiril
mi elik Duyalar belirli bir basnla metalin yzeyine
arptrlarak oluan ok kk ukurun ap lle
rek greli sertliin saptand deney.
briny: Salamuraya ait; salamuraya benzeyen; ok tuz
lu.
briquette (briquet): Kmr tozunun sktrlmasn
dan elde edilen kmr; briket; yakt olarak kullanlr.
brisance: Nitrogliserinin patlamas veya nkleer flzyonda olduu gibi, enerjinin ani olarak serbest kal
masnn tahrip etme etkisi.
Britannia metal (britannia metal): Britanya metali;
antimon ve bakr ile sertletirilen kalay kkenli bir
alam; sofra takmlar yapmnda kullanlr.
British thermal unit: 1 libre (452 gram) suyun scakl
n 62 F'den 63F'ye ykseltmek iin gerekli s
miktar; B.T.U., Btu veya B.t.u. ksaltmalar ile belirti
lir.
brittle: Kolayca krlan veya paralanan; gevrek; krl
gan.
brittleness: Gevreklik veya krlganlk (metaller iin
sylenir)
broach: 1) sivri ulu bir ubuk; i. 2) dairesel delik
amak iin matkap. 3) dar ve sivri ulu duvarc delgi
si. 4) delik iin gerekli lye kadar byten alet;
rayba. 5) Den. bir teknenin trl nedenlerle rzgra
doru ykselmesi. 6) yk almak. 7) kanunsuz ola
rak f ya da varil delmek.
broaching: ileme; rayba salma.
broaching machine: Rayba salma makinesi; elle, hid
rolik veya mekanik olarak altrilan bir makine.
broad: 1) geni; enli; kenardan kenara uzun mesafe
olan. 2) ana; esas. 3) herhangi bir eyin geni bir
paras. 4) serbest liberal.
broadband: Bilgisay. geni bant.
broadcast: 1) radyo ile yaygn bir biimde iletmek. 2)
radyo programlar yaynlamak; radyo yayn. 3) Yay.
Ola. yayn; neriyat. 4) radyo yaynlar iin veya rad
yo yaynlarna ait. 5) radyo program. 6) uzak ve ge
ni.
broadcaster: 1) radyo programlar, yaynlar, neriya
t vb. i hazrlayan, yapan veya ileten kii, organizas
yon vb. 2) radyo yaynlar iin donanm veya tehi
zat.

71

bronchoscop e

broadcasting station: 1) radyo programlar yaynla


mak iin bir organizasyon veya kurulu; radyo istas
yonu. 2) byle bir kuruluun stdyolar, ofisleri v.b.
broaden: Geni ya da daha geni yapmak ya da ge
niletmek.
broad-gauge: Geni raya sahip olan (demiryolu); ge
ni (demiryolu) ray iin.
broad-gauge: Dem. Yol. 1) raylar aras genilii stan
dart lden (1435 mm) daha byk olan. 2) bu l
ye sahip olan demiryolu. 3) byle bir demiryolu
nun lokomotif ya da vagonu.
broad-gauged: Bkz. broad-gauge.
broadish: Bir dereceye kadar geni.
broadside: 1) bir geminin yzd su hatt zerinde
kalan tm gemi bordas. 2) herhangi bir maddenin
en geni yzeyi.
brochure: Bror; kitapk; kk kitap.
broken: 1) yarlm, krlm, paralanm vb. !. 2) za
yf ya da zayflam. 3) iflas etmi.
broken-down: 1) harap olmu; faydasz, yararsz. 2)
salk bakmndan kk.
broker: 1) para ya da komisyon deyerek bir acente
gibi alan, kontratlar veya satlar yapabilen kii;
komisyoncu; simsar. 3) borsa simsar Bkz. stock
broker.
bromal: Bromal; Kimy. yaa benzer, renksiz, keskin
kokulu bir sv, CBr3COH; bromun alkolden geiril
mesiyle elde edilir.
bromate: Bromat; Kimy. bromik asilin bir tuzu; Ecz.
a) brom ile bir maddeyi muamele etmek, b) brom ile
birletirmek.
bromic: zellikle be deerli brom kapsayan; bro
mik.
bromic acid: Kimy. tuzlar bromatlar olan bir asit; bro
mik asit, HBrO3; asit bromr; saf durumda bulun
maz, sadece hafif sulu zeltileri vardr.
bromid: Bkz. bromide.
bromide: 1) bromr; hidro bromik asitin (HBr) tuzla
r. 2) bromun dier element ya da kklerle yapt bi
leikler; fotoraflkta ve il endstrisinde kullan
lr.
bromide paper: Bromrl kt; jelatinli bromr
zeltisi ile kaplanm ve bask ilerinde kullanlan has
sas kt.
bromin: Bkz bromine.
brominate: Kimy. brom ile birletirmek.
bromine: Brom; bromr; ounlukla krmzms kahve
rengi olan paslandrc ve uucu bir sv; buharlar
ho olmayan bir kokuya sahip olup, tkrk bezleri
iin ok tahri edicidir; boya maddeleri yapmnda,
fotoraflkta, motor yaktlar iin vuruntu nleyici bi
leikler yapmnda kullanlr; Simg. Br; at. a.
79,916; at. no. 35.
bromine compounds: Bromr bileikleri; kurun tetraetil ile etilen bromr bu bileenlerdendir; Benz.
Mot. yanma srasnda bromrler kurun ile birlee
rek kurun bromr oluturur ve dk kaynama
noktasna sahip olan bu bileik gazlarla silindir d
na atlr.
bromism: Bromizm; Tp. bromr ya da bileiklerinin
ar kullanlmasnn neden olduu rahatszlk.
bromize: Kimy. brom ya da bromrle muamele et
mek.
bronchoscope: Tp. bronkoskop; nefes borusunun

B ro n so n ' s resistanc e
iini kontrol veya tedavi etmek veya oradan yabanc
maddeleri karmak iin kullanlan ince, uzun, k
k bir elektrik lmbas bulunan borulu bir cihaz.
Bronson's resistance: Bronson direnci ya da resistans; bir gaz iindeki iki elektrot arasnda oluan di
ren,
bronze: 1) % 88 bakr, % 8-% 10 kalay ve inkodan
oluan bir alam; bronz; valf, tapa, pervane, heykel
yb. i yapmlarnda kullanlr. 2) bronzdan yaplm sa
nat eseri vb. herhangi bir ey. 3) bronza benzeyen
krmzms kahverenkli. 4) bronza benzetmek. 5)
bronz rengi vermek.
bronze bushing: Bronz bur; Den. kovan (stern t
yp) ya da motorlarn piston pinlerinde kullanlan,
bronzdan yaplm bur veya yatak.
bronze, composition "G": Yaps % 88 bakr, % 8 ka
lay ve % 4 inkodan oluan bir alam; valf, bur vb.
i yapmlarnda kullanlr.
bronze, composition "M": Yaps % 90 bakr, % 5 ka
lay, % 1,5 kurun ve % 3,5 inkodan oluan bir
bronz tr; valf bronzu ve dkm yapmnda kullan
lr.
bronze, composition "P": Yaps % 88 bakr, % 8 ka
lay, % 4 inko ve en fazla % 0,50 fosfordan oluan
bir alam; zel diil, bur vb. i yapmlarnda kullan
lr.
bronze, gun: Bkz. gun bronze.
bronze, hydraulic; Hidrolik bronzu: % 85 bakr, % 5
kalay, % 5 inko ve % 5 kurundan oluturulan bir
alam; kolay ilenebilir, ucuz dkmlerde kullanlr.
bronze, hard: Bkz. hard bronze.
bronze, journal: Bkz. journal bronze.
bronze, leaded: Bkz. leaded bronze.
bronze, manganese: Manganez bronzu; % 57-% 62
bakr, % 0,5-% 1 demir, % 0,5-% 1,5 kalay ve % 36% 40 inkodan oluan bir alam.
bronze, phosphorus: Bkz. phosphorus bronze.
bronze, silicon: Silikon bronzu; % 2 inko, % 1,5 de
mir ve % 3,5 silisyumdan oluan bir alam; yap
bronzu olarak kullanlabilir; G bronzu ile oluturuldu
unda deniz suyu ile kullanlmaz.
bronze, turbadium: % 50 bakr, % 44 inko ve % 1,5
nikelden oluan bir alam; deniz suyuna dayankl
pervane vb. i yapmnda kullanlr.
bronze, valve: Bkz. valve bronze.
bronze welding: Bronz kayna.
bronzy: zellikle rengi bakmndan bronza benze
yen.
brougham: 1) elektirk enerjisi ile yrtlen otomobil;
elektrikli otomobil. 2) src yeri ak olan benzin
motorlu limuzin; st kapal otomobil. 3) src yeri
darda olan drt tekerlekli kapal, atl araba; fayton.
brown coal: Esmer kmr; bir tr linyit kmr;
odun eklinde sarms kahverengi ve linyit kadar kl
kapsayan bir kmr; alt s deeri 2500 kcal/kg dola
ynda; uzun, isli ve iindeki kkrt nedeniyle kt
kokulu bir duman oluturarak yanar.
Brown converter: Brown konvertr; ses frekansn
ykseltici olarak kullanlan bir rle; Bkz. relay.
brown sugar: Kahverengi eker; ksmen veya tm
ile rafine edilmemi eker.
brucin: Bkz. brucine.
brucine: Ac, zehirli, beyaz renkli bir
alkaloid,
C23H26N2 O4; kargabken ekirdei ile trl akra

72

bucke t

ba bitkilerde bulunur; brusin.


brumous: Sisli; puslu.
Brunswick green: Brunsvik yeili; boya maddesi ola
rak kullanlan bakr oksiklorr.
brush: 1) Elekt. jeneratrlerde retilen gerilimi da
tm tablosuna ileten bakr, grafit vb. i maddelerden
yaplm, prizma eklinde bir para; Bkz. a) car
bon-graphite brush, b) electro-graphitic brush, c)
graphite brush, d) metal-graphite brush, e) cop
per brush. 2) bir yzne kl, sa ya da teller balan
m, sapl ya da sapsz bir ara; fra; temizleme,
parlatma, boyama, sa tarama vb. i iler iin kullan
lr. 3) fra ile parlatmak, temizlemek, boyamak veya
dzeltmek.
brush cleaner: Temizleme fras; kazan borularnn
ilerinin temizlenmesinde kullanlan, basnl hava
ve fleksibl (esnek) hortum ile altrlan tel fra.
brush discharge: 1) iletken ile onu evreleyen ak
kan arasndaki potansiyel fark bir ark ya da kvlcm
oluturacak yeterlikte olmad zaman iletkenden g
rlebilir elektrik boalmas; fra boalmas. 2) bir
gazdaki elektriksel boalma; korona veya hale.
brush holder: Elekt. fra taycs; elektrik makinele
rinde fray tayan ve onun belirli bir basnla kollektr yzeyine basmasn salayan prizma eklinde
elik bir mahfaza.
brush ring: Fra emberi.
brush spring: Fra yay; Elekt. Mak. fray kollektr
yzeyine bastran ve onun kollektr yzeyi ile srek
li temasn salayan yay.
brush tension: Fra basnc; Elekt. Mak. frann kol
lektr yzeyine uygulad basn; bir yay ile sala
nan bu basn 70-140 g/cm2 deerleri arasndadr.
brush work: Fra ile yaplan i; boyama ii.
bsfc: Bkz. brake specific fuel consumption.
BSI: British Standards Institution: ngiliz Standartlar
Enstits.
Btry: Bkz. battery.
B.T.U. (Btu, b.t.u.): Bkz. British Thermal Unit (units).
B type crankcase: Dlz. Mot. B harfi eklinde veya
ona benzer st karter; daha ok hava ile pskrtme
li dizel motorlarna uygulanm bir st karter biimi.
bu : Bkz. bushel veya bushels.
bubble: 1) hava veya gazla dolu ve bir sv ile evrili
krecik; kabarck; sabun kp gibi. 2) bir sv ya
da kat iinde, karbonik asitli su gibi, hava veya gaz
ile doldurulmu bir hacim. 3) kabarcklar yapmak;
kaynama; kprme.
bubble chamber: Bkz. cloud chamber.
bubble gauge: Gaz kabarck leri; gaz kabarcklar
n sayarak gaz akm miktarn lmek iin kullanlan
bir cihaz.
bubbling carburetor: Havann bir ksm veya tm
nn uucu yaktn iinden geirildii karbratr; ka
barckl karbratr.
bubbly: 1) kabarcklar kapsayan; kabarcklarla dolu.
2) kabarcklar karan.
bucket: 1) derin, silindir eklinde, dz atl ve yay ek
linde sap olan bir kap; kova; Den. gerdel; su, k
mr vb. i tanmasnda kullanlr. 2) bu kabn kapsa
yaca miktar. 3) ekskavatr kepesi. 4) besleme su
yu devrelerinde kullanlan bir tr hava pompasnn
pistonu. 5) teetsel akml buhar trbinlerinde hare-

bucket
ketli
veya
sabit
kanat.
bucket: Pistonlu fid (besi) suyu pompalarnda su silin
diri pistonu; su mahalli pistonu.
bucket dredger: Den. koval tarak gemisi; srekli ola
rak dner kovalan yardmyla deniz, koy, liman veya
nehir azlarnn temizlenmesi iin kullanlan gemi.
bucket, inverted: Bkz. inverted bucket.
bucket ring: Su silindiri pistonunun Bkz. bucket, ge
nel olarak suni malzemeden yaplan segmanlan; pis
ton segman.
bucket seat: Baz otomobil ve uaklarda olduu gibi,
yuvarlak arkal tek kiilik bir koltuk; ou zaman ne
eilecek ekilde yaplr.
bucket-type traps: Baketli buhar kapan; Bkz. steam
traps.
bucket valve: Baz hava pompalarnn Bkz. airpump
pistonlari zerinde bulunan ve daima yukar doru
alan ve yay yk ile alan, geri dndrmez bir
valf; Gem. Mak. baket valf; Bkz. kingdom valve.
bucking coil: Bir baka bobine mknatsyet giderici
etki salayacak ekilde balanan bir bobin.
buckle: Emek, bkmek veya rselemek; s veya ba
sn ile erilmek.
buckle: 1) bir para, kay vb. inin ularn balamak
iin kullanlan kopa veya toka. 2) kopa ya da toka
ile balamak. 3) bir araya getirmek; birletirmek. 4)
bir toka veya kopa ile balamak.
buckley gauge: Buckley gstergesi; verilen bir akm
la bir gaz iinde retilen iyonlama esasna gre l
m yapan bir basn gstergesi.
bucling failure: Burkulma ve flambajla krlma.
buckling stress: Burkulma ve flambaj gerilmesi.
buckling test: Burkulma ve flambaj deneyi.
bucksaw: Bir ereveye yerletirilmi, odun kesmek
iin kullanlan bir testere; oduncu testeresi; ereveli
testere; kullanlaca zaman iki elle tutulur.
Budde effect: Budde etkisi veya tesiri; halojenlerin,
zellikle bromr ve klor buharinn, k etkisinde bra
klarak hacimlerinin bytlmesi.
buddle: Maden cevherlerini ykmak iin kullanlan me
yilli bir kap.
buff: Deri ile kaplanm temizleme ve parlatma iin
kullanlan bir ubuk veya mil.
buffer: 1) dili dmen donanmlarinda ar denizlerin
etkisini nleyen ksmlar; dmen tamponu. 2) bir
zeltiye eklendiinde, herhangi bir pH deiimine di
ren gsteren madde. 3) atelendikten sonra bir to
pun geri tepmesini denetleyen mekanizma. 4) at
ma ve arpma okunu hafifletmek iin kullanlan bir
cihaz; tampon. 5) ok azaltan herhangi bir ey. 6)
Bilgisay. arabellek.
buffer piston: Hidrolik reglatr veya gavrnrlerde
kullanlan ve duyarl hz deiimi salayan yay ykl
hidrolik piston.
buffer screw: Tampon grevi yapan vida; tampon vi
da.
buffer solution: Asit veya baz eklendiinde pH' sa
dece kk bir miktar deien zelti; tampon zel
ti.
buffer spring: Tampon yay; kadran tr dmen do
nanmlarnda kullanlan ve dmen yekesindeki ar
denizlerin etkisinin dmen donanmna aktarlmasn
nleyen tampon yay.
buffing wheel: Metal parlatmak iin kullanlan deri,

73

bulk carrier
kuma vb. i ile kapl bir teker; ta tezghna taklan,
macun srlm bez disk, talama ark; parlatma
ark.
buffer tank: 1) havaszlandrma tank; basnl besi
(fid) suyu devrelerinde bulunan havas karlm su
yun bulunduu tank; havaszlandrma hiyteri veya
stcs. 3) fuel oil ile altrlan yksek gl dizel
motorlarnda temiz fuel oilin yerekimi ile akt, iin
de stc bulunan ve hava firar borusuna sahip olan
bir tank; tampon tank.
buhr: 1) deirmen ta. 2) kalker ya da yumuak
ekil lerde silisli kaya.
buhrstone: 1) deirmen ta yapmnda kullanlan
sert, silisli kaya. 2) bundan yaplan ta.
build: 1) malzeme, para vb. lerini bir araya getirmek
veya getirerek yapmak; inaat; ina etme. 2) yarat
mak; oluturmak. 3) kurmak veya pln yapmak. 4)
bir pln gelitirmek. 5) tesis etmek.
builder: 1) ina eden bir kii veya hayvan. 2) inaat
; mteahhit. 3) sabunun daha iyi almasn sala
yan bir madde veya bileen. 4) buhar kazan, yar
dmc makine, eanjr, motor vb. i makineleri imal
eden; yapmc firma.
builder's instruction book: Yapmc firmann iletme
veya el kitab; katalog; Gem. Mak. instrakin buk.
builder's trials: Yapmc deneyi veya tecrbeleri; ya
plan yeni geminin kontrat gereklerini yerine getirip
getiremeyeceini saptamak iin dok ve ak denizde
yaplan bir dizi deney.
building: 1) ev, fabrika vb. i gibi ina edilen herhangi
bir ey; yap. 2) evler, gemiler vb. i yapmak iin
mal zeme ve paralar bir araya koyma ilemi, ii
veya sanat.
build-up: mar edilmi; bayndr.
build-up crankshaft: Jurnal, krank kolu ve krank pinin ayr paralar halinde yaplp, sonradan sk ge
me eklinde birbirlerine balanmasyla oluturulan
krank mili veya krankaft.
built-in: Bilgisay. yerleik.
built in governor: Bir cihazn iine, kendinden bir
para olarak yaplan reglatr veya gavrnr.
built-up shaft: Bkz. build-up crankshaft.
bulb: 1) ekli soana benzeyen herhangi bir ey, r
nein elektrik ampul Bkz. light bulb. 2) iinde al
kol, cva vb. i bir sv bulunan termometre haznesi;
cva haznesi,
bulb bow: Bkz. bulbous bow.
bulbous bow: Den. balbl bodoslama; balbl ba (ge
miler iin sylenir).
bulge: Esk. sintine; Bkz. bilge.
bulge: knt; yk altnda eilme; bel verme; ikin
lik.
bulk: 1) zellikle ls, ktlesi veya hacmi byk
olan yn; 2) bir eyin ana ktlesi veya gvdesi; en
byk para veya oran. 3) gemi ambar veya yk.
4) ktle eklini oluturmak. 5) l, nem vb. ini art
trmak. 6) l ya da neme sahip olmak. 7) top
lam. 8) paketli olmayan yk; dkme yk.
bulk cargo carrier: Bkz, bulk carrier.
bulk cargoes: Den. dkme ykler; gemilerde dkme
olarak tanan tahl, kmr, akaryakt, maden cevhe
ri vb. i ykler.
bulk carrier: Den. dkme yk tayan ticaret gemisi;
dkme yk tamak zere yaplan zel gemi; dkme-

bulkhead
ci
.
bulkhead: Den. perde; atma perdesi Bkz. bulkhe
ad, collision. 1) bir gemi veya uan blmelere ay
rlmasn salayan ve onu yangn, sznt ve atma
ya kar koruyan ve gvenli klan perde. 2) toprak
kaymas, yangn ve su basknna kar koruyan bir
duvar veya set (mania).
bulkhead, collision: atma perdesi; msademe
perdesi; geminin ba tarafnda olan ve atma sra
snda geminin batmamas iin yaplan ba ve kta
bulunan iki perdeden biri; Ba msademe (atma)
perdesi ve k atma perdesi.
bulkhead deck: Den. perde (blme) gvertesi.
bulkhead stiffener: Perdeyi Bkz. bulkhead salam
latrmak iin zerine vurulan kebent veya lama;
perde kuvvetlendirici veya stifneri.
bulkhead stuffing box: Su gemez perdelerde perva
ne milinin veya aftnn getii kma, perdenin n
ve arka tarafna konulan salmastra kutular; su ge
mez perde salmastra kutusu veya stafin boks,
bulkhead, watertight: Den. su gemez perde.
bulk liquids: Den. dkme svlar; gemilerde dkme
olarak tanan, kimyasal maddeler, ham petrol ve
petrol rnleri gibi sv ykler.
bulk modulus: Gerilmeli bir gvde iin (K=FV/Av,
F=kuwei, V=ilk hacim, A=alan ve v=hacimdeki de
iim) esneklik modl.
bulky: 1) byk bir ktleye ait; masif; som; iri. 2)
iri ve hantal.
bulldozer: Buldozer; nnde, kree benzer kab ile
toprak, mcr vb. i ktleleri iten veya hareket ettiren
traktr; buldozer; arazi dzeltme makinesi.
bullet: 1) bir silahtan atlan kk bir kurun veya di
er maddelerden yaplarak kre veya koni ekli veril
mi olan mermi; imdi metal klf iinde
yaplmakta dr.
bulleted paragraph: Bilgisay. izli paragraf; imli parag
raf.
bull gear: 1) dili ark; Gem. Mak. gervil veya girvil;
buhar trbinleri ile yksek devirli dizel motorlarnn
devir saylarnn stenilen deere kadar drlme
sinde kullanlan ve pinyon diillerin evirdikleri b
yk apl dili; Bkz. reduction gear. 3) fener dili.
bullion: Kle halinde altn ya da gm.
bull's-eye: 1) at, gemi gvertesi, kamara vb. inde
bulunan ve k girmesini salayan kaln, dairesel
cam; lumbuz. 2) k ve hava iin herhangi dairesel
bir aklk. 3) bir hedefin dairesel merkez iareti. 4)
buna yaplan at. 5) youturmak iin db
key mercek veya adese. 6) byle bir mercei olan
fener ya da fanus. 7) Den. kk tahta makara.
bullwark: o. genellikle gemi bordasnn gverte
zerindeki ksm; parampet; kpete.
bumboat: Gemilere seyyar satclk yapmak iin kulla
nlan bir kayk; pazarc kay.
bumper: arpma srasnda koruma salamak ama
cyla otomobillerin n ve arkalarna balanan metal
koruyucular; tampon.
bumper guard: Tampon boynuzu.
bumper jack: Tampon krikosu.
bumping: Kimy. kaynama noktasndaki bir svda, sv
nn bir blmnn kaynama noktasndan daha yk
sek scaklkta olmas.
bumpkin: Den. seren, bumba veya kuntra matafora

74

buoy
s
.
buna: Butadlyen'in polimerize edilmesiyle retilen ya
pay kauuk (Ticar bir isim).
buna S: Yapay ya da sentetik kauuun ticar isim;
butadiyen ve stirrenin kopolimeri.
bunch: Demet; grup; takm; bir araya toplanm veya
bir araya getirilmi bir grup benzer cisim Klistronda
Bkz. klystron bir araya getirilerek grup oluturan
elektronlar gibi.
buncher: Elektronlarn bir grup oluturduklar, klistron Bkz. klystron paras.
bundle: 1) balanm, paket yaplm veya bir arada
tutulan eitli sayda eyler; ba; demet. 2) paket;
boha; kn. 3) grup; kolleksiyon. 4) paket yapmak;
paket etmek veya birlikte balamak.
bunker: 1) Den. zellikle kmr yakan gemilerde, ala
bandalarda bulunan geni kmr depolarndan her
hangi biri; kmrlk. 2) Den. gemilerin sefer srasn
da ve limanlarda kullanlaca yaktn depolanmasn
da kullanlan tanklardan herhangi biri; genellikle ift
dip Bkz. double bottom veya asma tank Bkz. deep
tank trnde yaplrlar. 3) o. yaktn kendisi; gemi
kazanlar veya-dizel motorlarnda, gaz trbinlerinde
yaklan yakt. 4) elik ve betondan yaplm yeralt s
na.
bunker C: Gem. Mak. bunker C; yksek gl, ar
ve orta devirli dizel motorlar ile gaz trbinlerinde kul
lanlan ve yapsnda % 86 karbon, % 10,5 hidrojen,
% 1,5 oksijen ve % 2 dolaynda yabanc madde
bulu nan ar, viskozitesi yksek, akcl az bir
yakt t r; kullanlabilmeleri iin l50C'ye kadar
stlmalar gerekir; residual oil ad da verilir; genel
olarak vis
kozitesi 3000 saniyeden byk
akaryaktlar.
bunker capacity: Den. yakt kapasitesi; gemilerin bir
kerede alabilecekleri maksimum yakt miktar (ton
3
veya m ) ; yakt hacmi; tank yakt kapasitesi.
bunker C oil: Bkz. bunker C.
bunker door: Kmrle fayrapl gemilerde kmrcle
rin kmrlklere giri ve klarn salayan kap; k
mrlk kaps.
bunkering: Yakt alma veya ikmali yapma (gemi
iin).
bunker supplying: Den. yakt ikmali yapma; gemiye
yakt alma.
bunker tanks: iinde geminin kendi makinesi ve ka
zanlarnn yakaca petrol tanan veya depolanan
tanklar; bunker tanklar; ihrakiye tanklar.
Bunsen burner: Bnzen beki veya yakcs; kzgn,
mavi bir alev reten, kimya lboratuvarlarinda kulla
nlan kk bir gaz yakcs; ii bo bir metal bir bo
ru ile, alt tarafnda, havann girmesine msaade
eden ayarlanabilir bir delikten oluur; hava-gaz karmindaki hava miktar mekanik olarak denetlenir.
Bunsen cell: Bnzen pili; iki sivili birincil (primer)
bir pil; inko anot, sulandrlm slfrik asite ve
karbon katot ise deriik nitrik asite batrlmtr.
Bunsen photometer: Bnzen fotometresi; iki k kay
nann iddetini kyaslamak iin kullanlan bir ci
haz.
buoy: 1) pa ile gl, nehir veya denize demirlemi,
kayalar, tehlikeli slklar belirten veya kanallar
markalayan kre; trl ekillerde yaplr, kl ve can
l olanlar da vardr; amandra. 2) kazazede veya ki
ileri denizde yzer durumda tutan, hava ile iiril-

buo ya g e
mi veya mantarl yelek; can yelei. 3) amandra ile
markalamak. 4) bir svda yzer durumda kalmak.
buoyage: 1) amandralama sistemi; Den. balisaj. 2)
amandralarin kendisi.
buoyancy: 1) yzme yetenei; bir svya daldrlan bir
cismin, svnn kaldrma kuvveti nedeniyle arlk kay
betmesi. 2) yzer durumda tutan kuvvet; yzer ci
simlere uygulanan ve yukar doru olan basn; su
yun kaldrma kuvveti; hidrostatik kaldrma; Arimet et
kisi. 3) Hava. havann uaa uygulad dey itme
kuvveti.
buoyant: Yzme yetenei veya sephiyeye sahip olan
ya da yzme yetenei veya eilimi gsteren; bat
maz (cisim).
burden: 1) tanan veya dayanlan herhangi bir ey;
yk (madd eyler veya grev, i, znt vb. i) 2)
ok ar bir yk (motorun fazla yklenmesi gibi). 3)
yklerin tanmas. 4) bir geminin tama kapasitesi
veya yknn arl. 5) yklemek, yklenmek.
burdensome: Tanmas zor; ar; bunaltc; zahmet
li; skntl.
bureau: Kls messesesi.
bureau of standards: ABD Ticaret Bakanl'nn ar
lk, l, malzeme vb. terini kontrol eden brosu;
standartlar brosu.
Bureau Veritas: Bro Veritas; Fransz kls messese
si.
burette (buret): Buret; uzun, musluklu ve taksimatl,
iinden aktlan sv miktarnn saptanmasn sala
yan bir cam kap; l tp; hacimsel analizlerde, ka
zan sularnn analizi vb. i yerlerde, kimya lboratuvarlarnda kullanlr.
burgee: Den. bir gemide gen veya sere kuyruu
eklinde, tantc bir bayrak; atal bayrak; gidon.
burin: 1) Hakkak veya mermer iilerinin kullandklar
sivri ulu kesme kalemi; hakkak kalemi.
burlap: Keten, kendir, vb. inden yaplan kaba bir ku
ma; kanavie; uval bezi.
burlaps:
Bkz.
burlap.
burn: 1) yangnla tahrip olmak. 2) alev, s ve bazan
duman retme durumunda olmak. 3) tututurmak.
4) ate etkisi ve yangnla yaralanmak. 4) gnete
yanmak. 5) yangna neden olmak. 6) Kimy. yanma
oluturmak. 8) k ya da s karmak; parldamak;
akkor olmak. 9) yangn veya s ile tahrip olmak. 10)
yangn ve s ile yaralanmak. 11) yangnda lmek.
12) scak hissetmek. 13) Arg. elektrikli sandalyede
can vermek. 14) gne yan.
burn:
Kk
bir
akarsu.
burned bearing: Mak. yanm ya da sarm bir yatak;
zayf yalama nedeniyle bir yatakta oluan siyah ve
kaba yzey.
burner: 1) alevin geldii soba, ocak, lmba vb. inin
bir paras, yakc; alev beki, ocak ya da brlr. 2)
grevi baz eyleri yakmak olan kii; kmr ve ya
ateisi gibi.
burner: Buhar kazanlarnda sv yaktn belirli bir ba
sn ve scaklkta klhan ya da ocaklara pskrtle
rek yaklmasn salayan bir donanm; brner dona
nm: a) pskrtc (atomizr) ve b) hava salayc
(recisterden) oluur; Gem. Mak. brner.
burner efficiency: Yakc verimi; gaz trbinleri veya
jet motorlarnn yanma odalarnda gerek scaklk ar
tnn, kuramsal scaklk artna oran.

75

bu s h
burner root valve: Fuel oil'le fayrapl kazanlarda, kul
lanlmayan pskrtcy kapamaya yarayan valf;
atomizr kapama valf.
burner valve: Bkz. burner root valve.
burning: Yanc; yanan; yakc.
burning coal: Kmr yaklmas; Bkz. a) handfired.
b) stoker-fired, c) pulverized.
burning glass: Yakma cam; gne nlarn odakla
yarak s retmek veya ate yakmak iin kullanlan
dbkey veya konveks bir mercek ya da adese.
burnish: Basn altnda, dner veya kayc bir alet ile
dzeltmek veya cilalamak; cila vermek; parlatmak.
burnisher: 1) parlatan veya cilalayan kii. 2) parlat
ma veya cilalama aleti ya da arac.
burnout: 1) yanmann yakt yokluu nedeniyle kesil
mesi. 2) roket motorunun egzoz veya gaz akmn
kestii nokta. 3) srtnme vb. inden gelen s ile tah
rip olmak.
burnt alum: Yanm veya kavrulmu ap; 200C'de
kurutulmu ve toz haline getirilmi ap; l dokula
rn giderilmesinde kullanlr.
burnt lime: Snmemi kire; yanm kire,
burn-up: Nk. Ener. reaktrn almas srasnda
atomlarn ntronlar tarafndan imha edilmesi.
burr: 1) kesme veya delme srasnda metal veya di
er malzemenin kenarnda kalan kaba prz; apak
veya knt. 2) izik; kaznt; torna kaleminin brakt
iz. 3) bir perinin kk ucunda bulunan pul ya
da rondela. 4) apakl kenar oluturmak.
burring machine: apak gidermek iin kullanlan bir
makine; apak makinesi.
burring reamer: 1) metallerin kesilmesi srasnda olu
an apaklar gidermek iin kullanlan meyilli bir rayba; apak raybas. 2) havsa amak iin kullanlan
bir alet.
burrstone: Bkz. buhrstone.
burry: apakl; apak dolu. 2) apak ya da apaklara
benzeyen. 3) apak ya da apaklara sahip olan.
burst: 1) ani olarak grlt ile paralara ayrlmak;
paralar halinde uumak. 2) normal kapasitesinin
tesinde dolu olmak. 3) patlamak; 4) kozmik nla
rn incelenmeleri srasnda iyonlama odasnda gz
lenen ok byk bir elektriksel impuls. 5) hasar; anza; yaralanma. 6) patlama; patlak verme. 7) tetiin
bir ekilii sonucu otomatik tfein seri olarak ate
etmesi.
burst: 1) kozmik nlarn etkisi nedeniyle bir gazn
ani, youn iyonlamas; bulut hcrelerinde Bkz. clo
ud chamber grlr. 2) Bilgisay. (kt) ayrma.
burster: Kt dzenleyici.
bursting: Patlama.
burthen: Bkz. burden.
burton: Den. tek ya da iftli makaralardan oluan, ar
may germek veya ar paralar hareket ettirmek
iin kullanlan bir tr palanga.
bus: 1) genellikle belirli bir yol izleyen, bir ok yolcu
tayabilen byk, motorlu kara tat arac; otobs.
2) otomobil.
bus: Elekt. datm tablolarnda bulunan ve ikincil (sekonder) iletkenlerin baland elektriksel iletken;
basbar.
busbar: Bkz. bus.
bush: 1) kutu; kap. 2) bur; tek paradan yaplm ya
tak. 3) zvana.

bushe
!
bushel: Buel; 8 galon veya 30,24 litreye eit hubu
bat, meyva vb. i iin Kullanlan kuru bir l birimi;
bu., bsh. ksaltmalar ile gsterilir. 2) hacmi bir bu
sel olan herhangi bir kap. 3) bir buele edeer ola
rak alnan arlk.
bushelbasket: Hacmi bir buele eit olan yuvarlak
bir sepet.
bushhammer: Tarak ekici; mur.
bushing: 1) deitirilebilir, genellikle tek paradan ya
plm, i yzeyi antifriksiyon bir metalle kapl, hare
ketli paralardaki srtnmeyi azaltmak veya bir deli
in apn kltmek iin kullanlan yatak; bur. 2)
Elekt. benzer izoleli bir para
butadiene: Sv. Yk. btadiyen; bivinil; divinil; 1,3-biitadiyen; btadiyen-1,3; divinil bietilen; eritren; vini!
etilen; renksiz, hafif kokulu, biraz dayanksz svlat
rlm gaz; insan sal iin sv veya gaz olarak za
rarl, narkotik etkili doymam alifatik ailesinden bir
karbonlu
hidrojen; Simg. H2C:CHCH: CH2 ;
15,5/15,5C'de z.a. 0,6273; k.n. yaklak -4,5C;
d.n.-108,9 C; -4C'de visk. 0,3 cP; gemilerde evre
scakl veya altnda, tercihan 0C-40C snrlar ara
snda ve atmosfer basnc ya da bu basncn zerin
de tanr; sentetik kauuk ve plastiklerin yapmnda
kullanlr.
butane: Sv. Yk. n-btan; metiletilmetan; renksiz sv
veya beyaz kristalli bir kat; ok yanc, dayankl,
nem emmeyen, insan sal iin zararl ve narkotik
etkisi olan svlatrlm bir gaz; Simg.C 4 H 10 ;
20C'de z.a. 0,576; k.n. -0,5C; d.n. -138,35C;
20C'de visk. 0,1 cP ve -1C'de 0,2 cP'dir; gemiler
de evre scakl veya zerinde, atmosferik basn
veya daha kk basnlarda tanr; zc, sou
tucu ve yakt olarak kullanlr.
butane carrier: Den. btan (gaz) tayan gemi; b
tan tankeri; LPG tankeri.
butanol, n-: Sv, Yk. n-btanol; btanol; 1-btanol;
n-btil alkol; renksiz, keskin alkol kokusunda, birin
cil alifatik ailesinden, nem emmeyen ve dayankl bir
alkol, CH 3 (CH 2 )3 CH 2OH; insan sal iin zararl,
yangn tehlikesi olan bir bileik; 20/20C'de z.a.
0,811; k.n.760 mm Hg'de 117,7C; d.n.-89,9C;
20C'de viskozitesi 2,95 cP; gemilerde evre scakl
ve atmosferik basnta tanr.
butanol, iso-: Sv. Yk. izo btonal; izo btil alkol; 1hidrokzimetil propan; 2-metil propanol-1; izo propil
karbinol; gzel kokulu, renksiz, birincil alifatikler
den, nem emici ve dayankl, insan sal iin zarar
l bir
bileik;
20/20C'de
z.a. 0,8033;
k.n.108,0C; d.n.-107,7C; suda % 10'dan fazlas
znr; 20C'de visk. 3,70 cP; gemilerde evre scak
l ve atmosfer basncnda tanr.
Butanol, sec-: Sv. yk. Sek veya sekonder (ikincil)
btanol; btanol -2-01; sekbtil alkol; etil metil karbonal; metil etil karbinol; renksiz, kuvvetli, araba
benzer ho kokulu, ikincil alifatik ailesinden, daya
nkl ve nem alc, insan sal iin zararl ve yangn
tehlikesi olan bir alkol; 20"/4"C'de z. a. 0,808;
k.n. 99,5C ve d.n. 0'nin altnda; 20C'de viskozi
tesi 2,948 cP; gemilerde evre scakl ve atmosfer
basncnda tanr.
butt: 477 litrelik bir hacim birimi; damacana, f (a
rap, bira vb. iin).
butt: Den. kaplama veya sa levhalarin (borda, kari

75

butylacetate , sec .

na vb. i) dikey olarak birleme veya u uca gelerek


oluturduklar hatlar; birleme hatlar.
buterfly antimony: Kimy. antimon triklorr, SbCl 3.
butterfly damper: Bkz. butterfly valve.
butterfly mut: Kelebek somun.
butterfly valve: Kelebek valf; Gem. Mak. batrflay val
ve; denizli havalarda pervanenin sudan karak seyir
dim yapmasn nlemek zere makinenin (Yksek
basn silindirinin) buharn kesen veya ona tekrar
buhar veren, abuk alr kapanr bir valf; seyirdim
valf.
butt joint: Mak. u uca getirilen iki san zerine veya
altna, bazan her iki tarafna tek para veya paralar
la yaplan balant; Gem. Mak. bateoint.
buttock: o. yzd su hatt zerinde kalan, gemi
nin pupasnn (knn) yuvarlak ksm; k kepe; k
kuruz.
buttock lines: Gem. n. batok hatt; geminin simetri
ekseninin gemi boyunca orta dikey dzleme (mastori kesit dzlemine) paralel dzlemlerde kesilmesiyle
oluan hatlar.
button: Karbon mikrofonda, karbon granllerinin ku
tusu; elektrik dmesi.
button: Kontrol dmesi; dme.
button head rivet: Bkz. rivet.
buttress: Mak. destek, mesnet; payanda.
buttress thread: Mak. payandal di; gc sadece bir
yne iletmek iin kullanlan bir di tr.
buttress wall: Payandal duvar.
butt strap: Gem. Mak. bat strap; kazan zarf zerinde
ki dikileri kuvvetlendirmek iin kullanlan dar bir me
tal para; tek strap, kazan zarf iinde, iki strap ise
hem i ve hem de dta kullanlr.
but-strap joints: iki san arasna, ara paralar konu
larak yaplan perin veya kaynakl balantlar; ara
paral balantlar.
butt weld: U kayna; u uca kaynak; Bkz butt wel
ding.
butt welding: U uca getirilen, st ve alt taraflarna
60'ar derecelik kaynak az alan iki san hem st
ve hem de alt tarafndan kaynak edilmesi; u uca
kaynak yapma.
butyl: Btil; bir deerli fakat farkl zellik ve yapda,
arlksal olarak ayn oranda ayn elemanlarla birle
en drt organik kkten (normal butyl, secondary
butyl, tertiary butyl, isobutyl) herhangi biri; tek de
erli alkil kk, C4H9.
butylacetate, iso: Sv. Yk. izo btilasetat; asetik asit
izobtil ester; -metil propiletanoat; meyva kokulu,
renksiz, alifatik ailesinden dayankl, nem almayan,
insan sal iin zararl, yangn tehlikesi oluturan
sv bir ester, CH 3 COOC 4 H9 ;15,5C'de z. a.
0,872-0,876; k.n.112-119C; d.n.-98,6C; Visk. 0,7
cP; gemilerde evre scakl ve atmosfer basncnda
tanr.
butylacetate, n-: Sv. Yk. n-btilasetat; btil etanoat;
meyva kokulu, renksiz, alifatik ailesinden, insan sa
l iin zararl, yangn tehlikesi oluturan bir sv es
ter, CH3 COOC 4 H9 ; 20/20C'de z.a. 0,880-0,883;
kn.126,5c; 20 C'de visk. 0,73 cP; gemilerde evre
scakl ve atmosfer basncnda tanr.
butylacetate, sec : Sv. Yk. ikincil btilasetat; asetik
asit sekonder btil esteri; a-btanol asetat; meyva
kokulu, renksiz, dayankl, nem emmeyen, insan

buty l al co ho l
sal iin zararl, yangn tehlikesi oluturan, alifatik
ailesinden bir ester, CH3COO (CH 3 ) C 2 H 5 );
20/20C'de z, a. 0,862-0,866; k.n. 104-118C;
d.n. yaklak -100C; Visk. 20C'de 0,7 cP; gemiler
de evre scakl ve atmosfer basncnda tanr.
butyl alcohol: Btil aikol; hidrokzilin bti! ile birleme
sinden oluan alkol, C 4 H 9 OH; btil kklerine gre
drt tr vardr.
butyl acrylate: Sv. Yk. btil akrilat; akrilik asit; n-btil akrilat; n-btil ester; keskin kokulu, kolayca polimerleen, renksiz, nem emmeyen, stldnda zehir
li buharlar reten, insan sal iin zararl ve yangn
tehlikesi oluturan, alifatik ailesinden bir ester;
Simg. H2 C:CHCOOC 4H9; 20 C/20C'de z. a.
0,8048; k.n.-99C; viskozitesi belli deil; gemilerde
evre scakl ve atmosfer basncnda tanr.
butylene: Btilen; ayn formle (C 4 H8 ) sahip, fakat
farkl yap ve zelliklerde olan btilen serisinin
karbonlu hidrojeninden biri.
butyl rubber: Sentetik kauuk; kk bir miktar izopirenle izobtilenin bir kopolimeri.
butyn: Btin; renksiz kristalli bir madde C 1 8 H 3 0 N 2 )
2

H2 SO 4 ; aneztezik olarak kullanlr.


butyraldehyde, iso: Sv. Yk. izo btiraldehit; izo btanol; izo btilaldehit; 2-metil propanol; keskin koku
lu, renksiz, dayankl, asit ve alkali varl ile polimerleebilen, alifatik ailesinden, insan sal iin zararl
ve yangn tehlikesi oluturan bir sv; Simg.
(CH3)2;CHCHO; 20/4C'de z.a. 0,7938; k.n.
64C; d.n. -66C; viskozitesi yok; gemilerde evre s
cakl ve atmosfer basncnda tanr.
butyrata: Kimy. btirik asitin tuzu ya da esteri; btirat.
butyric acid: Btirik asit; renksiz, kt kokulu bir asit,
C 3 H 7 CO 2 H; ekimi tereya ile terde bulunur.
butyrin: Btirin; btirik asitin gliseril esteri.
butyrometer: Btirometre; stteki ya miktarn len
bir cihaz.
buzz; 1} vzlt sesi karmak; ar gibi vzldamak. 2) f
slt ile konumak. 3) vzlt sesi ite hareket etmek. 4)
uakla binalar zerinden alaktan umak. 5) telefon
etmek.
buzz bomb: Alak vzlt sesi kararak uan, otoma
tik olarak ynlendirilen bir bomba; ikinci Dnya Sa
va srasnda Nazi Almanyasnn kullanld V-1 ad
da verilen bomba.

77

bz.
buzzer: Alarm cihaz; sinyal veya alarm olarak vzlt
sesi karan, zellikle elektriksel bir cihaz.
buzz saw: Disk eklinde testere; tepsi testere.
by-pass: 1) iki nokta arasnda, ana yola yardmc yol,
patika vb. i; kestirme yol; geici yol. 2) buna ben
zer, gaz sobalarnn pilot klarndaki gibi gaz veya
sv salamak iin kullanlan bir boru veya kanal. 3)
Elekt. nt ya da paralel. 4) iinden gemek yerine
etrafndan dolamak. 5) bir baypas ile donatmak
(bir sayac, pompa veya filtre vb. ini).
bypass: 1) ou zaman, su ve ya stclar, pompa
lar ve dier cihazlar, dier niteleri engellemeksizin
devreden karabilmek iin ikinci yol veya devre ola
rak kullanlan boru devresi; rnein ap 16 cm'den
byk ana stop valflarna donatlan baypas devresi
gibi. 2) atlama. 3) atlamak,
bypass capacitor: Bkz. bypass condenser.
bypass condenser: Baypas kondensatr; szdrc
kondensatr; yksek frekans tayan bileenleri gi
dermek iin kullanlan bir kondensatr; yksek fre
kansl akmlar iin ok kk empedans, alak fre
kansl akmlar iin yksek bir empedans verir.
by-passed: Baypasl, baypas edilmi.
bypass filter: Diz. Mot. baypas filtresi; yalama ya
devrelerinde ya pompasnn boalma devresi ze
rinde bulunan basnl yan % 10-% 50'sinin getii
ve filtreden alt kartere ya da samp tanka verildii bir
filtre; yalama yann temizlenmesi ve karterin te
miz tutulmasnda nemli rol vardr.
bypass valve: Baypas valf; ya ya da yaktn fazlas
nn geri dnmesini salayan valf; baypas vanas.
by-product: Yan rn; bir ey retilirken, elde edilen
bir baka rn; ikindi veya tesadfi rn veya so
nu; tal madde; trev rn.
by-product fuels: Yan rn olan yaktlar; Bkz. by
product gases.
by-product gases: 1) yksek frindan pik demiri elde
edilii srasnda retilen gaz; yksek frn gaz; yk
sek frnlarda 1 ton pik demiri ile birlikte normal ola
rak 6 ton gaz retilir. 2) yksek frndan elde edilen
gaz Bkz. blast furnace gas, kmr gaz jeneratrn
den elde edilen kok gaz Bkz. coke and coke bre
eze vb. yaktlar.
byte: Bilgisay. bayt.
bz.: Bkz. benzene.

C: 1) Roma saylarndan yz (100). 2) Kimy. karbon.


3) matematiksel bilimlerde sabite ya da deimez.
4) fiz. Kulon'un simgesi.
C. (a) : 1) mum. 2) kapasite, sa. 3) karbon. 4) ka
tot. 5) santigrad. 6) santim. 7) santimetre. 8) asr ya
da yzyl. 9) bakr. 10) kbik; kpsel. 11) merkez.
Ca: Bkz. calcium.
CAB: Civil Aeronautics Board: Sivil Havaclk Kurulu
(ABD).
cabin: 1) bir geminin zellikle gverte yaplarnda za
bitler iin kamara. 2) bir uakta yolcular iin kapal
hacim.
cabin boy: Bir gemide yolcu ve zabitlere hizmet eden
delikanl; kamarot.
cabin cruiser: Kamaral ve yaam iin gerekli donat
m olan makineli gemi; yolcu gemisi.
cabin deck: Den. kamara gvertesi; bir ticaret gemi
sinde kamaralarn bulunduu gverte.
cable: 1) kaln, ar ip; halat, bazan kablo. 2) bir ge
minin demir (pa) zinciri; gemite nebat olarak ya
plan demir halat. 3) demir zincirinin boyu. 4) bir de
met telin burularak yapld, elektrik akmnn gee
bilecei yaltlm ya da izoleli kablo: Deniz dibine
denen telefon vb. i kablolar gibi. 5) denizar yer
lere telgraf kablosu ile gnderilen mesaj. 6) kablo
ile balamak. 7) kablo ya da kablolarla donatmak.
8) deniz altndaki bir kablo ile iletmek. 9) denizaltn
daki bir kablo ile mesaj gndermek; telgraf ekmek.
cable car: Hareketli bir kablo tarafndan ekilen va
gon (teleferik vagonu gibi); kablolu vagon.
cable cutter: Kablo kesmek iin kullanlan bir alet;
kablo kesici.
cable drum: Den. rgatlarda demir zinciri veya pala
marlarn sarld, silindirik ksm; fener; fenerlik.
cable knife: Kablo ba; kablo kesmek iin kullan
lan bak.
cable's length: Den. 219,6 m (720 fit) veya 120 kula
ca ya da ingiliz donanmasnda 185,5 m (608 fit) ve
ya deniz milinin (1852 m) onda birine (1/10) eit
olan bir denizcilik birimi.
cable stopper: Den, zincir bosas; chain stopper bii
minde de kullanlr.
cable stripper: Kablolarn izolasyonunu syrp metal
ksmn karmak iin kullanlan alet; kablo syrc.

cablet: Den. evresi 254 mm'den (10 in) kk olan


bitkisel lifli halat.
caboose: 1) bir geminin kuzinesi veya mutfa. 2) ge
ne! olarak alanlar iin yk trenlerinin gerisinde bu
lunan bir vagon.
cacao butter: Kakao ya; kakao ekirdeklerinden kanlari sarms bir ya; kozmetik ve il endstrisin
de kullanlr.
cache: Bilgisay. nbellek.
cacodyl: Kimy. 1) arsenik ve metilenden oluan bir ra
dikal, As(CH 3 )2 ; bileikleri kt kokulu ve zehirlidir.
2) kt kokulu, zehirli ve renksiz bir sv, As (CH 3 )4 ;
kakodil.
cadaverine: Kadaverin; Proteinlerin hidrolizi ile reti
len renksiz, kt kokulu bir sv, C5H14N2 .
cadmic: Kadmiyumdan treyen veya kadmiyum kap
sayan.
cadmium: Kimy. kadmiyum; mavi gri renkli, hadde
den ekilebilir, Kimyasal metalik element; inko ve
cevherlerinde slfr ve karbonat eklinde grlr;
baz alamlarda, metal kaplamaclnda, boya mad
desi yapmnda kullanlr; Sirng. Cd; at. a. 112,41;
at.no.48.
cadmium sulfide: Kadmiyum slfr; Simg. CdS olan
bir boya maddesi; rengi limon sarsndan, sarms tu
runcuya kadar deiir.
cadmium orange: Kimy. portakal turuncusu; iuruncu
renkli bir boya maddesi veya pigment; kadmiyum
slfr.
cadmium protector: 1) kadmiyum koruyucu; alev borulu kazanlarn baz trlerinde cehennemlik tavann
da bulunan sigorta tapalarnn dolgusu. 2) Den. kari
nann pervaneye yakn ksmlarna, bloklar halinde
yerletirilen koruyucu.
cadmium yellow: Kimy. limon sars; limon sars renk
li bir boya maddesi veya pigment, kadmiyum slfr.
cafeine (caffein): ay, kola ve kahvede bulunan,
kalp ve merkez sinir sistemini uyaran bir alkaloit; ka
fein, C 8 H 1 0 N 4 0 2 ,
cage: Mmk. yatak yuvas; yatak kovan; yatan oturtul
duu yer, blok ya da kovan.
cage, valve: Bkz. valve cage.
caisson: 1) iilerin su altnda yap yapmasn sala
yan su gemez blme veya koruyucu. 2) cephane

caisso n diseas e
tamak iin kullanlan iki tekerlekli ara. 3) batk ge
mileri ykseltmek ve yzdrmek iin kullanlan su
gemez kap. 4) atma srasnda yara alan bir gemi
nin sintine ya da bordasna iten veya dtan yap
lan yama; keson. 5) bir dokun kaps olarak kullan
lan ii bo, tekne eklinde kuru havuz kapa.
caisson disease: Basncn ant olarak azalmas nede
niyle dalglarda oluan hastalk; konuma dilinde,
vurgun.
cal.: Bkz. large calorie; large calories.
cal.: Bkz. 7,) calendar. 2) calorie.
calamine: 1) Kimy. bir inko cevheri olan sulu inko
silikat; kalamin, (ZnOH) 2 Si0 3 ; 2) ing. doal inko
karbonat; smithsonite ad da verilir.
calaverite: Kimy. altnn doal tellridl, AuTe2; bir mik
tar gm kapsar.
calcareous: Kalsiyum karbonat, kalsiyum veya kirece
alt; onlara benzeyen veya onlar kapsayan; kireli;
kalkerli.
calci
Kalsiyum ve kire anlamlarnda bir nek.
calcic: Kalsiyum veya kire kapsayan veya onlardan
gelen.
calciferol: Vitamin D2 ; kristalli bir alkol, C 28 H 43 OH
. calciferous: Kalsit kapsayan veya reten.
calcific: Bkz. calciferous.
calcification: 1) dokularda kalsiyum tuzlarnn birik
mesi; kirelenme. 2) kalsiyum veya kire birikmi bir
madde veya yap.
calcify: Kire birikmesi ile sert, ta gibi yapya dn
mek.
calcimine: Badana; badana i!e kaplamak; badana
yapmak.
calcination: Kireletirme; yakma veya yakp sndr
me.
calcine: 1) s ile toz haline dntrmek. 2) kl veya
toz yapmak iin yakmak. 3) oksitlemek.
calcined: Yksek scakla kadar stldnda uucu
maddeler karan bir maddeyi belirtir.
calcined diatomaceous-earth: ki atomlu (toz haline
getirilmi) toprak; buhar kazanlarnn ocak duvarlannn svanmasnda kullanlan yksek scakla daya
nkl bir madde.
calcite: Kireta, tebeir ve mermer eklinde bulu
nan altgen kristalli bir mineral; kalsiyum karbonat,
CaC0 3 ; kalsit.
calcium: Kimy. kalsiyum; yumuak grimsi beyaz meta
lik bir element; kireta, mermer, tebeir vb. inde
bulunur; daima bileik halindedir; Simg. Ca; at.a.
40,08; at.no. 20.
calcium aluminate: Kimy. Kalsiyum aiminat,
CaO.AI 2 03 .
calcium aluminate cement: Kalsiyum alminatl i
mento.
calcium arsenate: Kalsiyum arsenat; sprey veya toz
halinde bcek ldrc olarak kullanlan beyaz bir
bileik, Ca 3 (As0 4 ) 2 .
calcium bi-carbonate: Kimy. kalsiyum bikarbonat; so
uk suda hafife znen, fakat stld zaman kar
bon dioksit ve kalsiyum karbonat veren, suda z
nen ve beyaz, yumuak birikinti oluturan kimyasal
bileik; deniz suyunda bulunan tuzlardan biri.
calcium carbide: Kalsiyum karbr; karpit; koyu gri
renkli ve asetilen yapmnda kullanlan bir bileik,
CaC 2 .

79

calefactio n
calcium carbonate: Kalsiyum karbonat; beyaz toz ve
renksiz kristalli bir bileik, CaC0 3 ; balca kireta,
mermer, tebeir vb. inde bulunur ve kire yapmnda
kullanlr.
calcium chloride: Kalsiyum klorr; kirekayma; sa
lamura yapm ve nem emici olarak kullanlan beyaz
renkli kristalli bir bileik, CaCI2; nem emici olduun
dan kuru olarak muhafaza edilen kazanlarda kullan
lr.
calcium chloride extinguisher: Kalsiyum klorrl
(CaCI2) yangn sndrc.
calcium cyanamide: Kalsiyum siyanamid; gbre ola
rak kullanlan beyaz, kristalli bir bileik, CaCN2.
calcium hydroxide: Kalsiyum hidroksit; kalsiyum oksitin su ile ileminden elde edilen ve alkaliler, beyaz
latma tozlar vb. i yapmlarnda kullanlan beyaz kris
talli bir bileik, Ca(OH) 2; slaked lime ad da verilir.
calcium oxide: Kalsiyum oksit; kalsiyum karbonatn
stlmasyla elde edilen beyaz, yumuak alkalin ya
da kostik bir kat, CaO.
calcium phenyl stearate: Kalsiyum fenil stearat; de
terjan maddesi olarak silindir yalarna katlan meta
lik sabun; dizel motorlarnn piston vb. i yerlerinde
karbon artklarnn birikmemesine neden olur ve a
murlar kk paracklar haline getirir.
calcium phosphate: Kalsiyum fosfat; kemik, di ve di
er hayvansal dokularda bulunan, il olarak ve
emaye, cam ve temizlik maddesi vb. i yapmlarnda
kullanlan bir bileik.
calcium sulfate: ime sular iinde bulunan zn
m kimyasal bileik veya tuzlardan biri, kalsiyum
slfat, CaS0 4 ; 140C zerindeki scaklklar veya
96000 ppm'deki younluklarda ince, sert ve gri renk
li kazan ta oluumundan sorumludur.
calcium phosphate: Kalsiyum fosfat; kemik, di ve di
er hayvansal dokularda bulunan, ila olarak ve
emaye, cam ve temizlik maddesi vb. i yapmlarnda
kullanlan bir bileik.
calcium sulfate: ime sulan iinde bulunan zn
m kimyasal bileik veya tuzlardan biri, kalsiyum
slfat, CaS0 4 ; 140C zerindeki scaklklar veya 96
000 ppm'deki younluklarda ince, sert ve gri renkli
kazan ta ya da buhar oluumundan sorumludur.
calcspar (calc-spar): Bkz. calcite.
calculable: Hesaplanabilir; hesap edilebilir.
calculate: 1) aritmetikle saptamak; hesaplamak. 2)
aritmetik yapmak. 3) hesap yapmak.
calculating: Hesaplama; hesap yapma.
calculating machine: Hesap makinesi; hzla karma,
toplama, arpma ve blme yapmak iin kullanlan
mekanik ya da elektronik hesap makinesi.
calculation: 1) hesaplama. 2) hesaplama ile sonu
alnan herhangi bir ey.
calculator: 1) hesaplayan kii. 2) hesaplama iin tab
lo kitab. 3) hesap makinesi. 4) hesap cetveli.
calculi: Bkz. calculus.
calculus: 1) yksek matematikte: a) bir hesaplama
yntemi, b) simgelerin kullanlmas, c) bir analiz
yntemi, d) kalkls ders kitab. 2) vcutta anormal,
taa benzer bir madde veya birikinti.
calculus, differantial: Bkz. differential calculus.
calculus, integral: Bkz, integral calculus.
calefacient: Istan; stc il; stan il.
calefaction: 1) stma. 2) scak olma durumu.

calendar
calendar: 1) bir yilin balang, uzunluk ve blmleri
ni saptama sistemi; takvim. 2) verilen bir yln gnle
ri, haftalar ve aylarn gsteren tablo, kayt vb. i 3)
liste; program. 4) bir takvime girmek. 5) programla
mak.
calendar day: Takvim gn; bir gece yarsndan son
raki gece yarsna kadar olan 24 saat.
calendar month: yln 12 blmnden herhangi biri;
takvim ay.
calendar year: Takvim yl; Ocak 1'den Aralk 31'e ka
dar olan zaman sreci; normal yl 365 ve artk yl
366 gndr.
calender: 1) kt veya kuma makaral, dzgn bir
yzey veya parlak bir yzey salamak iin kullanlan
makine; perdah makinesi. 2) bu makinenin operat
r, 3) byle bir makinede (kt, kuma vb. i tle
mek).
caliber: 1) bir silahn namlusunun i ap. 2) silindirik
bir para veya onun oyuk iinin ap; kalibre etmek;
ayarlamak.
calibrate: Kalibre edilmi; blntlenmi; apn l
me; derecelendirme; snflandrma; bir borunun i
apn bulma ilemi.
calibrator: Kalibre eden veya blntleyen bir kimse
ya da ey.
Californium: Kryum'un nkleer bombardman ile
retilen radyoaktif kimyasal element; Simg. Cf;
at.a. 244 (?); at.no. 98.
caliper; Kompas. 1) bir ift eri, fakat simetrik baca
a sahip ve ularndan bir vida veya perin ile birbir
lerine balanm olan bir l aleti; Bkz. inside cali
per, outside caliper. 2) cisimlerin kalnlk, d ve i
aplarnn lmnde kullanlr. 3) kompasla l
mek.
caliper, inside: Bkz. inside caliper.
caliper, outside: Bkz. outside caliper,
caliper snap gauge: Mak. C harfi eklinde, ular
dz olan sabit kalibreli bir l aleti; ular arasnda
ki mesafe ya da aralk sabit olduundan tek bir l
iin kullanlr.
calk: Zift, stp vb. ile dikilerini ya da aralklarn
doldurarak (bir tekne vb. i) szdrmaz yapmak; kala
fat etmek; kalafatlamak.
calker: 1) tekneler, gemiler vb. ini kalafat eden kim
se; kalafat. 2) kalafat iin kullanlan alet; kalafat ka
lemi Bkz. calking chisel, calking hammer, calking
iron.
calking: 1) kalafat etme; demir balarnn iirilmesi;
buhar ve su kaaklarna engel olmak zere bindir
me ve paral balantlarda sa ularn ekileme;
kaynakl balantlarda bu tr kaak ya da szntlar
kaynakla giderilir.
calking chisel: Kalafat keskisi.
calking edge: ekile bastrlm veya kaynak edil
mi salarn ular; sa dzlemine gre 70 derecelik
ayla kesilmi ular.
calking hammer: Kalafat ekici.
calking iron: Kalafat kalemi.
calking tools: Kalafat keskisi, ekici, kalemi vb. i alet
ler; Bkz. calking chisel, calking hammer, calking
iron.
call bell system: Den. zel ve genel yerlere, servis
yapmak zere kamarot veya hostes armak iin
kullanlan mikrofon, zil veya bazer, arma dme

80

camer a obscur a
si vb. inden oluan bir sistem; zil ar sistemi.
calliper: Bkz. caliper.
callose: Bot. bitkilerin onarm dokularnda bulunan
sert, beyaz karbonhidrat.
caloric: 1) s; hararet. 2) sya ait; s ile ilgilenen.
caloricity: Canl hayvanlarn vcut slarn gelitirmek
ve nispeten sabit bir scaklk srdrebilme yetenekle
ri.
calorie: 1) bir gram suyun scakln 1 C ykselt
mek iin (+4C'den + 5C'ye) gerekli s miktar;
kk kalori veya kal. 2) bir kilogram suyun scakl
n 1C ykseltmek iin gerekli s miktar; byk kalo
ri (kcal, kkal); vcutta okside olan besinlerin rettii
enerjinin lmnde kullanlr. 3) 1/860 vat-saat,
4,168605 jul; 3,0883 ft-lbs.
calorific: Is reten; s oluturan veya meydana geti
ren; kalorifik.
calorific value: Is deeri; sl deer; yaktlarn belirli
bir miktarnn yaklmas ile elde edilen kal, Kkal, jul
veya kJ trnden s miktar; heat value veya hea
ting value eklinde de ifade edilir.
calorimeter: Kalorimetre; s ler; trl yaktlarn s
deerlerinin lmleri iin kullanlan bir cihaz Bkz.
bomb calorimeter.
calorimetric: Kalorimetrik; kalorimetri'ye ait.
calorimetrical: Bkz. calorimetric.
calorimetry: Kalorimetri; s miktarnn llmesi ile
mi.
calory: Bkz. calorie.
calx: Bir mineral veya metal yandktan sonra geriye
kalan klms toz.
cam: Kam; kem; eksantrik; devir hareketini eksenel
harekete eviren, motorlarda supaplar, yakt pompa
lar veya ilk hareket valflarnn almasn, yakt ps
krtme pompalarnn altrlmasn, Ben.Mot. platin
lerin alp kapanmas vb. ini salayan, zerlerinde
kntlar bulunan dairesel para veya paralar.
cam, air-starting: Bkz. air-starting cam; starting
cam.
camber: Kavis oluturmak; dbkey veya konveks
yapmak; kavis; sehim; balk srt; bombe; erilik.
cambric: Verniklenerek elektrik kablolarnn yaltlma
snda kullanlan patiska veya beyaz, ince pamuklu.
cam circle: Kam (kem) dairesi; kem ya da eksantrik
dairesi.
cam contour: Bkz. cam flank.
cam diagram: Kam, kem veya eksantrik diyagram;
kamn durumunu 360 derecelik bir dn iin 30'ar
derecelik alarla blnm apsis ve kam takipisi
nin ama miktar ve apsise eit paraya blnm
ordinat zerinde gsteren bir diyagram; bu diyag
ramlar genel olarak gerek llerde yaplrlar.
camelback: Oto. d lstiklerin kauuk srt.
camera: 1) fotoraf ekimi iin kullanlan bir cihaz; fo
toraf makinesi. 2) Telev. bir mercek ve zel bir ka
tot n tpnden oluan cihaz; televizyon kameras.
camera lucida: Bir prizma veya cismin bir yzey ze
rine grnn yanstmak zere kullanlan bir ci
haz; sk olarak mikroskopla kullanlr.
cameraman: Kamera operatr; zellikle film makinis
ti; film makinesi makinisti; kameraman.
camera obscura: Mercekli Karanlk hcre veya cis
min normal renkleriyle kar yzeye yanstld bir
delikten oluan kamera

cam , exhaus t
cam, exhaust: Bkz. exhaust cam.
cam, face: Bkz. face cam.
cam flank: Kam, (kem, eksantrik) sars; Gem. Mak.
kem flenk; kem dairesi ile kem trna arasndaki ve
ya her ikisini birletiren hat; ibkey, dbkey veya
teet eklinde olabilir.
cam flank, concave: ibkey veya konkav sar.
cam flank, convex: Dbkey veya konveks sar.
cam flank, tangential: Teetsel veya konveks sar.
cam follower: Kam (kem, eksantrik) takipisi ya da iz
leyicisi; Gem. Mak. follow . 2) makara eklinde Bkz.
roller type, b) milli Bkz. pivoted, c) dz Bkz. mush
room, d) milli ve makaral Bkz. pivoted-roller type
eklnde olanlar vardr.
cam, fuel: Bkz. fuel cam.
cam fear: Karn dili; bir aftn veya milin merkezine
balanmayan dili; dzgn olmayan hareketin ge
rekli olmad yerlerde kullanlr.
cam flank: Kam gvdesi ile, kam trma arasndaki
ksm, kam sars; teetsel, ibkey veya dbkey
olabilirler.
cam insert: Mot deitirilebilir kem trna (bumu ve
ya knts); sertletirilmi para yerine vida ve ka
malarla balanr; vidalar yerlerine balandktan son
ra, gevemelerini nlemek amacyla zerlerine eri
mi kalay dklr.
cam, intake: ete. intake cam.
camion: 1) yk arabas. 2) zellikle ar silahlar ta
mak iin kullanlan vagon veya kamyon.
cam nose: Kam (kem, eksantrik) burnu, trna veya
knts; kamn, makara ve supap iteceini yukar
doru kaldran knt ksm.
cam peak: Bkz. cam nose.
camphene: Kamfen, C 1 0 H 1 6 ; kamfor gibi kullanlan
renksiz, kristalli bir bileik.
camphor: 1) kfuru; kokusu kuvvetli, esas olarak
kamfor aacnn odunundan elde edilen kristalli bir
madde, C10H16O; kumalar gvelerden korumak
iin, sellioit endstrisinde ve tpta kullanlr. 2) terpenlerin trevlerinden herhangi biri.
camphorate: iine veya zerine kfuru koymak.
camhorated oil: Kfurulu ya; pamuk yanda kfuru
zeltisi; burkulmalarda kullanlr.
camphor ball: Kumalar gvelerden korumak iin
kullanlan kk bir kfuru veya naftalin kresi; g
ve topu veya bilyas.
camphoric: Kfuruya ait; kfuru kapsayan.
camphor tree: Bot. kfuru aac; Uzakdouda bulu
nan ve kfuru veren byk bir defne aac.
cam profile: Kam (kem, eksantrik) profili.
cam, radial: Bkz. radial cam.
cam roller: Mot. kam (kem) veya eksantrik makaras;
kamlarn dokunduu, yukar doru kaldrd, supap
iteceklerine bal, yzeyi sertletirilmi silindirik bir
para veya makara.
camshaft: Kam mili; kemaft; eksantrik mili; zerinde
kamlar tayan, krank milinden dili, zincir veya mil
li bir mekanizma ile hareket alan, dvme elikten ya
plm bir mil; spaplarin almas, yksek basn
pompasnn altrlmas ve ilk hareket iin kullanlr.
camshaft bearings: Kam milini tayan yataklar; kem
aft veya eksantrik mili yataklar.
camshaft chain drive: Kam mili veya kemaft zincir
donanm; Mot. zellikle yksek gl dizel motorla
rnda krank mili dilisinden ald hareketi, kam mili
dilisine aktaran sessiz zincir donanm.
camshaft drive: Kam mili veya kemaft hareket meka
Teknik Szlk - F. 6

E:

candescen t
nizmas: a) dili hareket mekanizmas Bkz. gear dri
ve, b) zincirli hareket mekanizmas Bkz chain dri
ve, c) dikey milli hareket mekanizmas Bkz. vertical
shaft drive trleri vardr.
camshaft drive gear: Mot. kam mili altrma donani
m; dili donanm.
camshaft gears: Mot. krankaft (krank mili) dilisin
den hareket alarak kemaft (kam mili) dilisini evi
ren ara diilleri; kemaft dilileri.
camshaft gear drive: Krank mili dilisinden ara dili
lerle alnan hareketin, kam mili veya kemaft dilisi
ne aktarld mekanizma; diil altrma mekaniz
mas.
cam slope: Bkz. Cam flank.
cam slope angle: Diz. Mot. Kam ile kam trna ara
snda oluan a; kam meyil as; kam sars as.
camshaft sprokets: Mot. kam mili veya kemafti zin
cirle evrilen motorlarda zinciri tayan dililer.
camshaft vertical shaft drive: Kam milinin, her iki
ucunda bulunan konik dililer yardmyla, krank dili
si tarafndan altrld mekanizma; dikey milli a
ltrma.
can: 1) genel olarak metalden yaplan ve svlar iin
kullanlan bir kap; teneke, varil ya da bidon. 2) svla
r, yiyecek vb. terini korumak iin genellikle teneke
den veya dier metallerden yaplan bir kap; konser
ve kutusu. 3) bu kutunun ierii. 4) bir kutuya koy
mak.
can.: 8te. cannon.
Canada Balsam: Bot. balsam aacndan elde edilen,
kaln sar renkli ve reinemsi bir sv; mlkroskopide
saydan tutkal yapmnda kullanlr.
canal: 1) ulam veya sulama iin kullanlan yapay su
yolu; kanal. 2) navigasyona (deniz seyr seferine)
msaade etmek zere yapay olarak havuz, rhtm
vb. ile gelitirilen nehir. 3) Mars gezegeninin uzun,
dar kanallarndan herhangi biri. 4) Zoo. bir boru,
mecra veya kanal.
canalboat: Kanallarda, ou zaman yk tamak iin
kullanlan uzun, dar bir tekne; canal boat eklinde
de kullanlr.
canalization: Kanalizasyon.
can buoy: Alt koni eklinde olan amandra; konik amandra.
canal rays: Fiz. kanal nlari; bir vakum tpnn katotundaki aklk ya da delikten geen ve pozitif iyon
lardan oluan nlar.
cancel: 1) zerine izgi ekmek veya iaret koymak.
2) geersiz saymak; iptal etmek. 3) ntrletirmek;
ntralize etmek; ntr duruma getirmek. 4) Mate, ze
rinden bir izgi ekerek karmak. 5) Matb. bozmak;
yapmamak.
cancellation: iptal.
cancelled: iptal edilmi.
can combustion chamber: Gaz. Trb. kutu yarma
odas; borulu yanma odas; bu tr yanma odalar
d mahfaza veya keys zerinde ok sayda delikler
bulunan i gmlek, yanma odas kapa ve giri manifoldundan oluur.
candela: Opt. platinin donma scakl ve 101 325
N/m2'iik bir basn altnda 1/600 000 m2'lik bir si
yah gvdenin, dikey ynde k iddeti; cd ksaltma
s ile belirtilir.
candent: Is ile parldayan; akkor.
candescence: Bkz. incandescence.
candescent: Akkor haline gelme; Bkz. incandes
cent.

candhom
candhom: erit mukavemeti; boru dayanikl.
candid camera: Poz vermeyen eylerin resimlerini
ekmek iin kullanlan, hzl mercekli, kk kutu
eklindeki fotoraf makinelerinden biri.
candle: 1) yakld zaman k veren, iinde bir fitili
olan silindir eklinde bir ktle; mum. 2) muma ben
zeyen herhangi bir ey. 3) k iddeti birimi; mum.
5} mum na tutarak denetlemek (yumurta iin).
candlelight: 1) mum ya da mumlar tarafndan verilen
k. 2) mumlarn yaklmas zaman; alaca karanlk;
gece.
candle power: 1) bir lmbann mum trnden l
len aydnlatma veya k iddet kapasitesi. 2) stan
dart bir mum k iddeti veya aydnlatma kapasitesi.
candlewick: Mum fitili.
canescent: Beyaz olma; beyazlama.
can sugar: Skroz; eker kamndan elde edilen e
ker.
cannel coal: Parlak bir alevle yanan ve uucu madde
leri yksek oranda olan trl bitml kmrlerden
biri; bir tr linyit kmr; ou zaman sadece "can
nel" olarak kullanlr.
cannibalize: Faydal paralarn kurtarmak (tahrip ol
mu veya re karlm askeri ekipmen veya te
hizatn).
cannister: Kanlster; gaz maskelerinin esnek hortumla
rna bal, yeil veya krmz renkli bir kutu; havadaki
zehirli gazlarn solunum srasnda insana zarar vermesini nler; iindeki kimyasal madde zehirli gazlar
etkisiz hale getirir.
cannon: 1) byk ve ar bir silah; top. 2) olduka k
sa namlulu byk bir silah. 3) topa benzeyen minya
tr bir silah. 4) Meka, bir milin iinde dnd bir
boru; dtaki boru. 5) top ile hcum etmek. 6) top
ile ate etmek.
cantalever: Bkz. cantilever.
cantilever: 1) balkon, korni vb. ini tamak iin du
vardan kan bayrak, braket veya blok; dirsek; bir ta
raf mesnetli, dirsekli bir kol.
cantilever beam: Konsol kiri.
cantilever bridge: Ular ayaklar tarafndan tanan
ve iki paradan oluan kpr.
cantsow: Mak. enine kesiti gen eklinde olan, tek
sra dili, paralel kenarl ee.
canvas: 1) kendir lifi, pamuk ya da ketenden yaplan
kaba bir dokuma; uval; sk dokunmu olanlar a
dr, yelken vb. i olarak kullanlr; adr bezi, yelken
bezi; tente.
canvas hose: Brandadan yaplan su geirmez hor
tum; bez hortum; yangn hortumu.
caoutchouc: 1) lateksten elde edilen ham kauuk; ka
uuk; Hint kauuu. 2) saf ya da yar saf kauuk.
cap: Bkz. captain.
cap: 1) Mak. kep; iine di ekilmi veya klavuzlu bilyal yatak, aks ba vb. i kapa. 2) Meteo. bazan k
mlslerin tepesinde oluan, sonradan buluta kat
lan veya karan ksa mrl bulut paracklar; ba
lk. 3) tapa.
capability: Yetenek.
capacitance: Elekt. kapasitans; ular arasndaki belir
li bir potansiyel fark iin bir kondensatrn ne ka
dar arj depolayabileceini belirten zellii.
capacitive: Kapasitif; elektriksel kapasitansa alt.
capacitive coupling: Rady. iki devrenin bir kondensa-

82

capsta n
tr veya dier kapasitanslar ile balanmas.
capacitor: Elekt. kapasitr; kondensatr veya meksefe; kondensr; Bern. Mot. ateleme devrelerinde pla
tinlerle paralel durumda olan, platinler ald za
man manyetik alan zerine boalarak onu bozan ve
bylece platinlerin meme yapmasn; nleyen elek
triksel bir cihaz.
capacitors, parallel: Paralel bal kapasitr veya kondensatrler; toplam kapasitans C = C 1 +C 2 +
C3
+
+C n forml ile
hesaplanr.
capacitors, series: Seri bal kapasitr veya kondensatrler;
toplam
kapasitans:
1/C=1/c 1 +1/C 2 +
+ 1/C n forml ile hesapla
nr.
capacity: 1) kapsama, emme veya alma ya da tutma
yetenei. 2) maksimum miktarda depolama hacmi;
kapsam ya da hacim. 3) bilgi; yetenek. 5) Elekt. ka
pasitans. 6) Huk. yasal otorite veya yetki. 7) kapasi
te; sa.
cap clamp: Mak. kapak mandal veya kelepesi.
Capillarity: F/z. su iine yerletirilmi dar bir boru ve
ya kanalda su, su dzeyinden daha yukarya ykse
lir; eer cva iine yerletirilirse, seviye cva dzeyin
den daha aada olur; kapilarite.
capillary: 1) zellikle ok uzun olan, saa benzeyen
veya ona ait. 2) ok kk i apa sahip olan. 3)
ok kk apl boru Bkz. capillary tube; klcal bo
ru. 4) ok ince kan damarlar; klcal damarlar.
capillary attraction (or repulsion): Klcal ekim veya
cazibe; klcal itme; bir klcal boruda olduu gibi, kat
larla temas eden svlarda adezyon, kohezyon ve y
zey geriliminin bilekesi olan kuvvet; kohezif kuvveti
daha byk olduu zaman sv yzeyi ykselme ve
adesif kuvvet daha byk olduunda sv yzeyi al
alma ya da klcal itme eilimindedir.
capillary tube: Klcal boru; ok ince veya kk apl
boru; Bkz. capillary.
capillary water: Yamurdan sonra topran tuttuu
su.
capital: 1) esas; temel; birincil neme ait. 2) birinci
derecede.
capita! goods: retimde kullanlmak iin ham mad
de, makine, binalar vb. i mallar; retim mallar.
capital ship: Uak gemileri dnda kalan, 10 bin deplesman tondan byk, 10 in (254 mm) apnda ve
daha byk toplar olan zrhl bir sava gemisi; hat
gemisi veya ar kruvazr.
Cap'n: Bkz. captain.
caproic acid: Kaproyik asit; tereya veya dier hay
vansal yalarda bulunan ve esterlerin yapmnda kul
lanlan renksiz, sv halinde bir ya asiti, C6H12O2 .
capsaicin: Krmz biberden elde edilen ac, kuvvetli
tahri edici, beyaz renkli, kristalli bir alkaloit,
C
H
O N;
kapsaisin.
18
27
3
cap screw: Somun eklindeki st ucu gvdesi ile tek
paradan yaplan ve di ekilmi ya da klavuzlu bir
vida; kapak vidas; balk vidas; iki paray birbirine
balamak iin kullanlr.
capsize: Den. enine denge kaybndan dolay dzelememek zere ters dnmek; alabora olmak (tekne,
gemi vb. i iin sylenir).
capstan: Den. genel olarak gemilerde halat ve demir
manevralar iin kullanlan buhar makinesi, elektrik
motoru, hidrolik, insan gc vb. i ile altrlan bir

capstan bar
makine; dik rgat; bocurgat; ekek yerlerinde tekne
leri karaya ekmek iin de kullanlr.
capstan bar: insan gc ile altrlan rgatlarda Bkz.
capstan rgatn dndrlmesinde kullanlan elik u
buklardan biri; rgat ya da bocurgat manivelas; rgat
kolu.
capstan lathe: Tak. Tezg. rgat torna tezgh; kk
paralan ilemek iin kullanlan bir tr torna tezgh.
capstan machinery room: Irgat veya bocurgat maki
ne dairesi.
capsule: 1) kk bir mahfaza ya da zarf. 2) metal,
lstik vb. i ile yaplan ie veya tp kapa; kapak.
2) bir dozluk lac korumak zere kullanlan eriyebi
lir, kk bir jelatin kap; kae ya da kapsl. 4) Kimy.
svlar buharlatrmak iin kullanlan derin olmayan
bir tabak. 5) Bot. ekirdek, spor veya karpel kapsa
yan herhangi bir meyva, kn veya tohum zam.
capsule starter: Mot. dietil eter ile doyurulmu, giri
borusuna yerletirilen ve ilk hareket iin kullanlan
bir cihaz; kapsl starter.
captain: 1) ef ya da liter. 2) bir grup veya bir bl
mn bakan, zellikle: a) bir batarya, ordu, blk
vb. ine kumanda eden binbadan kk ve ste
menden byk rtbeli bir kara subay; yzba, b)
deniz ordusunda albay, c) ticaret gemilerinin en yk
sek rtbeli ynetici veya kumandan; kaptan; svari.
captaincy: Bir kaptann rtbe, grev veya stats;
kaptanlk.
captainship: 1) Bkz. captaincy. 2) liderlik.
capture: Bir atom veya ekirdek sisteminin bir partikl kazanmas olay; tutulma.
car: 1) herhangi tekerlekli bir tat arac. 2) raylar ze
rinde hareket eden tramvay gibi bir ara. 3) otomo
bil; motorcar eklinde de kullanlr. 4) asansr kabi
ni. 5) bir balonun tayfa ve tehizatn tayan ksm.
car.: Bkz. carat; carats,
carack: Bkz. carrack; galleon.
carafe: Cam ya da kristalden yaplm su iesi veya
srahi.
carat: 1) 0,2 grama eit olan ve kymetli talar ve inci
ler iin kullanlan bir arlk birimi; karat. 2) saf alt
nn 24'te biri; 20 karatlk altn 20 ksm saf altn ve 4
ksm alamdan oluur.
carb-: Bkz. carbo-,
carbamic: Basit amino asite (NH2.COOH) ait veya bu
asiti belirten; karbamik.
carbazole: ham antrasende bulunan ve belirli boya
maddelerinin yapld beyaz, kristalli bir madde,
C 12 H 9 N .
carbenes: Kimy. karbenler; bitmn karbon dislfr
de znebilen, fakat karbon tetra klorrde znemeyen fraksiyonu.
carbide: Bir element veya ounlukla bir metalin kar
bon ile yapt bir bileik; karbr, ya da zellikle kar
pit veya kalsiyum karbr.
carbinoi: Metanol (odun alkol) veya ondan treyen
dietil karbinol, (CH 3 .CH 2 ) 2 CHOH gibi herhangi bir
alkol.
carbo-: Karbon anlamnda bir nek.
carbohydrate: Karbon, hidrojen ve oksijenden olu
an ekerler, niastalar ve selllozlar kapsayan belir
li organik bileiklerden herhangi biri; karbonhidrat
carboids: Kimy. karboitler; bitmn karbon dlslfrde
znemeyen fraksiyonu.

carbon dating
carbolated: Karbolik asit kapsayan veya karbolik asit
le muamele edilmi olan.
carbolic: Kmr veya kmr katrannn damtlmasn
dan elde edilen zehirli bir asite ait; karbolik asite
(C 6 H 6 0) ait; trl zeltiler, rnein antiseptik, de
zenfektan vb. i yapmlarnda kullanlr; karbolik.
carbolize: 1) karbolik asitle muamele etmek veya ste
ril duruma getirmek. 2) karbolik asit ilve etmek ve
ya eklemek.
carboloy: Karboloy; takm tezghlan yapmnda kulla
nlan fevkalde seri bir alam; tungsten karbr (tica
r bir isim).
carbon: Karbon. 1) bir ok inorganik bileikte ve or
ganik bileiklerin tmnde bulunan metalsi kimyasal
element; elmas ve grafit saf karbondur; ayn zaman
da kmr, kok, mangal kmr, kurum vb. i madde
lerde de bulunur; Simg. C; at.a. 12,01; at.no. 6,2)
bir yaprak karbon kd. 3) Elekt. a) ark lmbas
olarak kullanlan karbon ubuk, b) bir pilde kullan
lan karbon levha veya ubuk, c) elektrik makinelerin
de kullanlan kmr (karbon) fra Bkz. brush. 5)
karbon ile muamele edilmi; karbon kapsayan; kar
bona ait; karbona benzeyen.
carbonaceous: 1) karbona ait; karbon kapsayan; kar
bondan oluan. 2) kmr kapsayan; kmre benze
yen.
carbonado: Siyah elmas; delgi yapmnda kullanlan
koyu rengi ve mat oluu ile belirgin masif ekilde el
mas; black diamond ad da verilir.
carbon-arc welding: Karbon ark kayna; elektrik kay
na; elektrik ark ile oluan yksek scaklk nedeniy
le paralarn eritilmesiyie oluturulan kaynak; basn
uygulanmayan bir kaynak tr; ark, metallerle bir
karbon paras veya metal bir ubuk arasnda olutu
rulur.
carbonatation: Bkz. carbonation.
carbonate: 1) yakarak karbona evirmek; karbonlatrmak. 2) karbon dioksit lie doldurmak veya arj et
mek. 3) Kimy. karbonata evirmek.
carbonated: iersinde basnla karbon dioksit eritil
mi svlari belirtir.
carbonation: 1) maden sodas yapmnda olduu gi
bi, suyun karbon dioksit ile doyurulmas. 2) ekerin
damtlmasnda olduu gibi, karbon dioksit ile tortulatrarak kirecin karlmas. 3) karbonlama; kmr
leme.
carbon bisulfide: Bkz. carbon disulfide.
carbon black: Kk partikiiller halinde olan ve kar
bonlu hidrojenlerin yaklmas ile elde edilen karbo
nun ad (Ticar bir isim).
carbon circuit breaker: Elekt. karbon devre ac,
anahtar veya alter; ar akm olduu zaman soleno
id yardmyla devreyi otomatik olarak aan ve ta
km kontaktan oluan bir otomatik alter.
carbon block: Kmrl paratoner veya yldrm savar;
kmr yata.
carbon deposits: Karbon birikintileri; karbon artklar;
Diz. Mot. 1) eksik yanma srasnda yanma odas du
varlar, supaplar, piston kafas, segman yuvas vb. i
yerlerde biriken kurum. 2) silindir yalarnn yksek
scaklk nedeniyle uucu ksmlarnn buharlaarak
oluturduu atklar; segman kanallarnda oluan ya
pkan artklar.
carbon dating: Karbon tarihi; karbon kapsayan fosil

carbon dioxide
maddelerin, i m ktledeki radyoaktivitelerini le
rek, bunlar a bilinen maddelerin radyoaktivite durumlari s kyaslanarak an saptama teknii,
carbon dioxide: Karbon dioksit; havadan bir derece
ye kadar ar, renksiz, kokusuz br gaz CO2; yaktla
rn Sam yanmas srasnda elde edilir; yangn snd
rclerde, soutma sistemi vb. i yerlerde kullanlr,
carbon dioxide extinguisher: Karbon dioksitli yangn
sndrc; Bkz, fire extinguisher.
carbon dioxide plant: 1) karbon dioksit tesisi; karbon dioksit tplerinin doldurulmas iin kurulan te
ste. 2) karton dioksitli souk hava tesisi.
carbon dioxide room; Karbon dioksit odas; gemiler
de flike gvertesinde olan ve CO2 tplerinin birbirle
rine seri olarak bal bulunduklar oda; buradaki
CO2 tpleri ile geminin herhangi bir yerindeki yang
na mdahale edilebilir.
carbon disulfide: Siv. Yk. karbon dislfur; karbon bislfr; saydam, renksiz ok reaktif, iren kokulu, in
san sal iin zararl ve yanc, snfsz, nem alma
yan bir sv bileik; Simg. CS2; 20/4C'de z.a.
"1,2632; k.n.46,25C; d.n. -110C; 20C de viskozite
si 0,13 cS; gemilerde evre scaklnda, fakat mm
kn olduunca soutularak ve atmosferik basnta
tanr; koruyucu, bcek ldrc, zc vb. ola
rak kullanlr.
carbon gland: Gem. Mak. karbon glend; boaz glendi; Buh, Trb. rotoraft oazlarinn yksek basn
tarafndan buharn makine dairesine kmas, alak
basn tarafnda ise havann trbne girmesini nle
yen grafitten paralar; genellikte ya da drt para
dan yaplrlar..
carbonhydrate: Kimy. genel forml CX (H2O)y olan
bir madde; karbonhidrat; karbonhidratlar ekerler ve
polisakkaritlerdir.
carbonic: Karbonik. 1) karbon kapsayan veya karbo
na ait. 2) karbondan elde edilen.
carbonic acid: Karbonik asit; karbon dioksitin suda
znmesiyle elde edilen zayf, renksiz bir asit,
H2 C0 3 ; sadece zelti halinde bulunur.
carbonic acid gas: Karbonik asit gaz; karbon diok
sit.
carboniferous: 1} karbon ya da kmr retme; kar
bon veya Kmr kapsayan. 2) kmrn olutuu Pa
leozoik a belirtir.
carbonization: Karbonlama; kmrleme; kurumla
ma;
yanma
ite
kurum
oluturma.
carbonize: Kmrletirmek; kmr haline dntr
mek; karbonlatrmak; kmrlemek.
carbon-molybdenum steel: Mak. yksek scaklktaki
buhar borulari ve makine ya da trbin keysterinin ya
pmnda kullanlan bir elik alam; karbon molib
den elii.
carbon monoxide: Karbon rnonoksit; karbonlu mad
delerin eksik yanmas sonucu retilen renksiz, koku
suz, ok zehirli bir gaz, CO; soluk mavi bir alevle
ya nar.
carbon knock: Mot. karbon ya da kurum vuruntusu;
kurumdan iieri gelen vuruntu.
carbon microphone: Karbon mikrofon; karbon tane
ciklerinden oluan kk bir kutuyu kapsar; karbon
taneciklerinden oluan bloklardan biri kutunun arka
sna, dieri bir diyaframa balanmtr; paracklar
diyafram tarafndan sktrild zaman, karbon biok-

84

carburet
lan arasndaki diren azalr ve mikrofon devresinde
ki elektrik akm ykselir; bu akm bir transformatr
tarafndan ykseltilir ve telefon teline verilir.
carbon packing: Bkz. carbon gland.
carbon paper: 1) ok ince ve bir yz karbon preparatlar veya benzer koyu renkli bir madde ile kapl k
t; karbon kd. 2) karbon ileminde kullanlan k
t.
carbon process: Karbon ilemi; jelatin ve pigment
kaplanm kat zerine a dayankl fotoraflar
basma yntemi.
carbon residue: Karbon art veya artk brakma
zellii; akaryaktlar stlp buharlatrldklari sonra
uucu maddeleri yaklr ve geriye kalanlara " Karbon
Art' veya "Artklar Katsays" adlar verilir; bu
katsa y ar devirli motorlarda en fazla % 4 ve
yksek de virli motorlarda ise % 0,5 dolayndadr;
Konradson ci haz ile llr.
carbon ring: Bkz. carbon gland.
carbon steel: Karbon elii. 1) yapsnda kk oran
da karbon bulunan, karbonun demirle yapt sert
bir alam; bu elie sertlik, dayanklk vb. i zellik
ler kazandrmak iin nikel, krom vb, i metaller katla
rak alamlar da oluturulabilir. 2) bir para elik; e
likten yaplm ey, zellikle: a) kl, b) kvlcm olu
turmak iin akmakla kullanlan bir elik paras, c)
bak bilemek iin kullanlan ara; masat.
carbon tetrachloride: Sv, Yk. karbon tetraklorr;
CTC; perklorometan; tetraklorometan; ho kokulu,
buharlar zehirli, renksiz, nem emmeyen, stld za
man ok zehirli fosjen gaz oluturan, insan sal
iin zararl, yangn tehlikesi oluturmayan, alifatikler
den sv bir karbonlu hidrojen; Simg. CCI4; 20C'de
z. a. 1,595; k.n. 76,5C; d.n.-22,8C; 20C'de
visk. 0,965 cP; gemilerde evre scakl ve atmosfer
basncnda tanr; yangn sndrclerde, elektrik
makinelerinin kollektrlerinde temizlik ve yalar iin
zc olarak kullanlr.
carbonyl: Kimy. iki deerli bir kk, CO. 2) bu kk
kapsayan metal bileii serilerinden herhangi biri;
karbonil.
carbonyl entaride: Aktiflenmi karbonun varlnda
karbon monoksit ve klorun tepkimesi ile elde edilen
renksiz, uucu, ok zehirli bir gaz; karbonil klorr,
COCl ; fosjen (phosgene) ad da verilir.
2

carbonylic: Karbonilik; karbonil Bkz carbonyl kapsa


yan: karbonile ait,
carborundum: Karborandum; karbon ve silikonun bir
bileii, SiC; andnc talar yapmnda kullanlan
ok sert bir madde (Ticar isim).
carborundum
paste:
Karborandum
pastas.
carboxyl: Kimy, karboksil; ya asitleri ve dier orga
nik asitlerin byk bir blmnde grlen tek deer
li (valansl) bir kk, CO2H
carboxylic: Kimy. karboksil kapsayan; karboksile ait.
carboxylic acid: Kimy, karboksilik asit; yapsnda -COOH kk bulunan asit; H, yer deitirebilen hidrojen
atomudur.
carboy: Damacana; sepetli damacana.
carburet: 1) kimyasal olarak karbonla birletirmek. 2)
potansiyel s enerjisini ykseltmek iin (hava ya da
gaz) karbonun uucu bileikleri ile karitrmak veya
doldurmak ya da arj etmek. 3) yanmaya hazr hale
getirmek.

carburetant
carburetant: Hava ya da gaza eklenen ve onun po
tansiyel enerjisini ykselten, benzin veya benzene
benzer bir madde.
carburation: Karbrasyon; Benz. Mot. hava-yakt kar
mnn oluturulmas olay.
carburetor (carburettor): Hava veya gaz kartrmak
iin kullanlan bir cihaz; zellikle benzin motorlarnn
byk bir blmnde hava ile benzinin belirli bir
oranda kartrld bir cihaz; karbratr.
carburetor body: Benz. Mot. karbratr gvdesi; kar
bratr bloku.
carburetor depression: Benz. Mot. karbratr dep
resyonu; karbratrn venturi boaznda meydana
gelen basn dm veya depresyon.
carburetor-engine: Karbratrl makine veya motor;
genellikle benzin motoru; gaz ya (kerosen), ben
zen, alkol vb. i hafif yakttan da yakabilen motor;
ot to makinesi; benzin motoru; patlamal motor.
carburetor float: Karbratr amandras.
carburetor main jet: Karbratr ana memesi veya nozulu.
carburetor nozzle: Karbratr memesi veya nozulu;
venturiden hzlanarak geen havann iersine benzi
ni ekerek kendisi ile birlikte srkledii ve silindire
doldurduu meme; ana veya yardmc memelerden
herhangi biri.
carburetor pump: Karbratr pompas; ivme pompa
s; kap pompas.
carburetor pump jet: Karbratr kap pompas me
mesi.
carburetor pump piston: Karbratr kap pompas
piston ya da plenceri.
carburetor throttle: Senz. Mot. karbratr gaz kelebe
i.
carburization: Karbonla birletirmek; karbrletirmek; karbrlemek.
carburize: Karbonla birletirmek veya muamele et
mek; zellikle stp karbon ile temas ettirerek (demi
ri), muamele ederek yzeyini sertletirmek; karbrle
mek.
carburizing: Metal, karbonlu maddelerle temas eden
elik yzeylerini starak karbon ile doyurmak; kar
brlemek.
carbylamine: Karbilamin; NC kk veya radikali kap
sayan organik siyanrlerin herhangi bir grubu.
carcinogen: Karsinojen; kanser reten herhangi bir
madde; kanserojen madde.
card: Elekt. Hes. Mak. kart; bilgilerin biriktirilmesinde
kullanlan herhangi delikli bir kart.
card code: Elekt. Hes. Mak. kart kodu; IBM kartlar
zerindeki alfabetik ve saysal bilgileri temsil eden
delikler kombinezonu.
cardboard: Karton.
cardboard joint: Kartondan yaplan conta; kt con
ta; karbon conta.
cardan joint: Mak. kardan mafsal veya balants.
cardinal points: Bir pusulann drt ana noktas (y
n); kuzey, gney, dou ve bat.
cardiogram: Tp. kalp elektrosu; kardiyograf cihaz ile
kalpten alnan ve onun almasn inceleyen kayt
veya elektrogram.
cardiograph: Kalbin almasnn grafiini yapmak
iin kullanlan bir cihaz; kardiyograf.
cardiography: Kardiyograf cihaznn kullanm; kalbin
almasnn kayt edilmesi; kardiyografi.

8'

carg o winch
cardioid: 1) kalp eklinde olan. 2) Mate, hemen he
men bir kalp eklinde olan eri, bir daire evresi
zerindeki bir noktann, dier eit dairenin evresi
zerinde hareket etmesiyle izilen ekil; kardiyoit.
cardoxite: Kardoksit; oksijen maskelerinde, solunum
srasnda karbon dioksiti emen kimyasal bir madde.
careen: 1) bir yana yatrarak (bir geminin) kalafat
edilmesi, temizlenmesi veya onarlmasna neden ol
mak. 2) kalafat etmek, temizlemek veya onarmak
(bu durumdaki bir gemiyi). 3) yana veya bir tarafa
yatrmaya neden olmak.
car ferry: Otomobil, kamyon, otobs tamak zere
kullanlan gemi; feribot.
cargo: 1) bir gemi tarafndan tanan emtea veya
mal. 2) yk.
cargo boom: Den. yk baumbas; gemilere yk alnp
verilmesinde kullanlan bumba.
cargo carrier: Den. yk gemisi; ilep.
cargo crane: Den. yk vinci veya kreyni.
cargo gear: Den. yk donanm; ykleme boaltma
donanm; vin makinesi, bumbalar, makaralar (bas
tikalar) elik teller vb. inden oluan donanm.
cargo handling: Den. yk elleleme; ticaret gemilerin
de yk ileri ve ilemleri.
cargo handling gear: Den, yk elleleme donanm.
cargo hold: Yk ambari; ticaret gemilerinde yklerin
istif edildii veya tand mahfuz ve kapal bir i
blme veya hacim.
cargo hook: Den. yk kancas.
cargo motorship: Den. Motorlu yk gemisi ya da i
lep.
cargo net: Den. a palet eklinde sapan; yk sapan.
cargo oil: Petrol tankerlerinde yk olarak tanan
akaryakt veya ya.
cargo oil heating system: Den, petrol tankerlerinde
tanan sv ykn akclnn salanmas veya
visko zitenin azaltlmas iin kullanlan stma sistemi.
cargo oil pump- Bkz. cargo pump.
cargo pump: Yk pompas; zellikle petrol, petrol
rnleri ve kimyasal madde tayan tankerlerde, sv
yklerin tahliyesi iin kullanlan pompa; Gem. Mak.
kargo pamp; genel olarak buhar trbini tarafndan
altrlan pompa.
cargo refrigeration: Yk soutma; ykn
soutulma s; et, balk, st, ya meyve, sebze vb.
lerinin bozul madan tanmasn salayan bir
yntem.

cargo ship: Yk gemisi; kuru yk gemisi.


cargo space: Den. yk hacmi; yk mahalli.
cargo sweat: Den. yk terlemesi; ambarlardaki yk
lerde su buharnn youmas sonucu meydana gelen terleme; havalandrma ile giderilir.
cargo steamer: Buhar makinesi veya buhar trbinleri
ile donatlm yk gemisi; buharl yk gemisi.
cargo tank: Yk tank; kargo tank; kuru yk gemileri
ve tankerlerde sv yklerin depolanp tandklar
tank ya da tanklar.
cargo ventilation: Ykn havalandrlmas; yk ha
valandrma; ticaret gemilerinin ambarlarnda taman
ykn bozulmasn nlemek iin kullanlan fanlarla
ambarlar ve dolaysyla ykn havalandrlmas; by
lelikle ykn scakl, nem miktar vb. i belirli snr
lar iinde kalr.
cargo vessel: Yk gemisi; ticaret amacyla yk ta
mak zere kullanlan gemi.
cargo winch: Yk veya kargo vinci; gemilerin
ykle-

carloa d
me ve boaltlmasnda kullanlan buharl, elektrikli,
hidrolik vb. trden makineler ve donanmlar.
carload: 1) bir vagonu dolduran veya doldurabilen
yk. 2) bir vagonu dolduran ykn maksimum arl
.
camallite: Kimy. sulu magnezyum ve potasyum klorr, MgCI2 .KCl.6H 20.
Carnot cycle: Karno evrimi; Sadi Carnot tarafndan
bulunan ve iki izoterm ite iki adyabattan oluan, ter
modinamiin en yksek verimli evrimi.
carnot efficiency: Karno verimi; Karno evriminin ve
rimi.
carnotite: Kimy. sulu potasyum uranyum vanadat kap
sayan bir radyoaktif mineral; karnotit.
Carnot principle: Karno ilkesi veya prensibi.
caro-bronze: Metal, ok yksek basn altnda al
an yataklar yapmnda kullanlan bakr, kurun ve
kalay alam olan ticar bir bronz tr; karo-bronz.
carotene: Karoten; havu ve dier belirli sebzelerde
bulunan ve vcutta A vitaminine dntrlen krm
z veya portakal rengi bir bileik. C40H56; carotin
olarak da kullanlr.
carotenoid: 1)
ile ilikili trl krmz ve sar
pigmentlerden (boya maddelerinden) herhangi
biri.
2) karatene benzeyen; karotene ait. 3) karotenoitle- re
ait.
carotin: Bkz. carotene.
carotinoid: Bkz. carotenoid.
carpenter: Marangoz; doramac; marangoz iilii
yapmak.
carpenter level: Marangoz dzeci; kabarckl dze;
hava kabarckl seviye aleti.
carren: Karen; karen no:2; monoflorotriklormetan; ge
milerde soutma ve yksek tonajl hava ikllmlendirme sistemlerinin merkezka kompresrlerinde kulla
nlan bir soutucu.
carriage: 1) tama; nakliye. 2) tama ya da nakliye
creti. 3) Bilgisay. aryo.
carriage bolt: Mak. aa vidas
carriage return: Bilgisay. satrba.
carrick bitt: Den. bir rgat tayan iki postadan biri.
carrier: 1) tayan kii veya ey, rnein postac. 2)
yk ve eya tamas iindeki bir kii veya irket vb.
3) Tp. hastalk mikroplarn tayan veya bulatran
kii, hayvan veya ey; portr; tayc, 4) Kimy. bir
element veya kk bir bileikten dierine tamaya
neden olan katalitik bir ajan veya madde; katalizr.
5) Elekt. amplitt, frekans veya faz sinyal ile d
zenlenen veya ayar edilen, dzgn olarak iletilen
dalga. 6) Den. Uak gemisi.
carrier catapult: Ask. uak gemilerinde ksa bir sre
iinde bir ocan havaya frlatlmasn salayan maki
ne; uak gemisi kataplt'.
carrier curent: Elekt. tayc akm.
carrier return: Satrba.
carrier wave: Rady. tayc dalga; esas veya ana rad
yo dalgas.
carry: 1) bir yerden dier bir yere gtrmek; tamak,
zellikle bir arala tamak. 2) tutmak veya elde et
mek. 3) gitmeye neden olmak. 4) iletime yardm
eden bir madde olmak. 5) aktarmak veya genilet
mek. 6) zaptetmek (kale, istihkm vb. i). 7) destek
veya zafer kazanmak; kazanmak (mnakaa vb. i).
10) Den. iki nokta arasnda su tamaclna engel
olan mani veya kara knts.

S6

cascad e lique f ie r
carryover: Buh. Kam. su yrmesi; makineye su y
rmesi; kazan kaynamas Bkz. priming sonucu, bu
harla birlikte bir miktar suyun pistonlu buhar makine
si veya buhar trbininin yksek basn silindiri veya
trbinine gitmesi; nemli hasar oluturan bir olay.
carryover, continuous: Srekli veya devaml su yr
mesi (makineye).
carry three: Aritm. elde var (toplama ve karma i
leminde).
car spotter: Arabalar hareket ettirmek veya ekmek
iin kullanlan bir tr rgat makinesi; araba ekici.
Cartesian: Dekar, onun idealleri veya yntemlerine
ilikin; kartezyan; Dekart'n fikirleri veya yntemleri
ni takip eden veya izleyen kii.
Cartesian coordinates: Kartezyan koordinatlar; x, y
ve z eksenlerinin birbirleriyle dik alar oluturdukla
r koordinat sistemi; dik al sistem.
Cartesianism: Kartezyanizm; Dekart'n felsef ve ma
tematiksel fikir ve yntemleri.
cartload: bir tat aracnn alabilecei yk miktar. 2)
Kon. Dili. byk bir miktar.
cartographer: Grevi harita yapmak olan kii; haritac.
cartographic: Kartografiye ait Bkz. cartography; hari
ta veya haritaclara ilikin.
cartographicaliy: 1) haritacla veya kartografiye g
re. 2) haritalar yardmyla.
cartography: Harita veya portolon (deniz haritalar)
yapma ii veya sanat; kartografi; cartog. ksaltmas
ile belirtilir.
cartouche (cartouch): 1) Esk. kartu veya kartu ku
tusu. 2) baz havai fieklerinde yanc maddeleri ta
yan veya tutan mahfaza.
cartridge: 1) bir merminin karton, metal veya dier
malzemeden yaplan ve dolgu kapsayan mahfazas;
kovan; kartu; fiek. 2) bir dereceye kadar kartua
benzeyen kk bir kap; tekrar doldurulabilen sifon
vb.i 3) fotoraf filminin koruyucu kab veya taycs.
4) elektrik fonografnn pikabndaki ine kapsayan
deitirilebilir para.
cartridge belt: Fiek, matra, pusula vb. i tehizat ta
mak iin erlerin kullandklar palaska veya kemer.
cartridge clip: Belirli trde silahlara taklmak zere
kullanlan mermiler iin ba; mermi ya da fiek arj
r.
cartridge starting: Kartulu ilk hareket; Mor. zellikle
dizel motorlarnn ilk hareketlerinin salanmasnda
kullanlan bir cihaz; iki ksmdan oluur: a) kundak
ve b) starterin kendisi; kundaktaki kartu elektrik ak
m ile tututurularak yksek basnl gazlar oluturu
lur; bir boru ile silindirlere ulatrlan gazlar makine
nin ilk hareketini salar.
carvacrol: Nane yandan ve dier yalardan kar
lan, antiseptik ve anestezik olarak kullanlan kaln,
yams bir madde, C 1 0 H 1 3 OH ; karvakrol.
carvel: Bkz. caravel.
cascade: 1) Elekt. herbir yksek potansiyelli levhann
sonraki alak potansiyelliye baland kapasitr d
zeni. 2) her yenin srasyla bir sonrakini altrd
elektriksel bir cihaz. 3) Bkz. cascade heater,
cascade heater: Buh. Trb. makinenin bir ya da bir
ka yerinden alnan ara buhar ile besi suyunun stl
d, birbirlerine seri balanm stclardan herhangi
biri; kaskade stcs.
cascade liquefier: Hava, oksijen vb. inin svlatrlmas iin kullanlan bir cihaz; svlatrlacak gazn kritik

cascade shower
sicakl/ina kademe kademe yaklaan bir
cihaz.
cascade shower: Kozmik n yamuru.
case: 1) Gem. Mak. keys ya da mahfaza; zarf: Kazan
zarf gibi; trbin rotorunu atmosfere kar szdrmaz
bir duruma getiren, bazan drt, ou zaman iki par
adan yaplan koruyucu; trbin keysi. 2) kutu gibi
bir kap. 3) koruyucu kapak veya kapama paras. 4)
Kasa. 5) matbaa tezgh.
case cover: Mahfaza, zarf veya keys kapa.
caseharden: Metal, demir veya elik zerinde sert, in
ce bir yzey oluturmak; yzey sertletirmek. casehardened: Yzeyi sertletirilmi.
case hardening: Yzey sertletirme; demir veya elik
yzeyinin karbonla sertletirilmesi yntemi; elik ve
ya demir paralar karbon kapsayan malzeme iine
yerletirilir ve 870-926C'ye Kadar stlp, sonra ya
veya kurun banyosunda soutularak yzey sertle
tirme.
casein: Kazein; stn en nemli bileenlerinden ve
peynirin esas olan bir fosfoprotein.
casenogen: Kazeinojen; Kazeini reten st proteini.
casing: 1) rtc veya koruyucu bir d para; zellik
le otomobil d lstii. 2) kap veya pencere ereve
si. 3) Buh. Trb. devir hareketli pompa vb. lerinin ko
ruyucu d ksmlar. 4) mahfaza; kutu; kovan; dili
Kutusu mahfazas.
cask: 1) zellikle svlar iin kullanlan herhangi bir l
de varil ya da f. 2) f veya varil dolusu veya f
nn ierii; f (varil) dolusu.
casserole: 1) Kimy. bir maddenin stlmas ve buhar
latrmas iin kullanlan derin, sapl porselen bir
kap; kasserol. 2) iinde yemek piirilen topraktan ya
plm kap; gve.
cassette: Kaset.
cassiterite: Kalayn balca cevheri olan doal kalay
dioksit, Sn0 2 ; ok sert ve ar, kahverengi veya
si yah bir cevher; kasiterit.
cast: 1) frlatmak veya brakmak ya da fundo etmek
(demir, a vb. i). 2) hesaplamak (horoskop, gel-git
vb. i). 3) baz sistemlerde dzenleme yapmak; for
mle etmek; datmak veya tevzi etmek. 4) a) d
km derecesine aktarak veya sktrarak (eritilmi
metal vb. i) belirli bir ekil vermek, b) byle bir yn
temle yapmak. 5) saylar eklemek; hesaplamak. 6)
Den. kurunlu trden olanla iskandil yapmak.
castable refractory: Dkm tula; Buh. Kaza. su du
var borularnn arkasna veya kazanlarn dier para
larna konulan ve onlar radyan sya kar koruyan
tula; ayn ekilde binalarda da kullanlr.
cast aluminum: Dkme alminyum.
cast anchor: Den. demir atmak; fundo etmek; demir
lemek.
castaway: 1) gemi kazazedesi (kii). 2) deniz kazaze
desi.
cast away: Den. kazazede.
cast bronze: Dkme bronz; buhar kazanlarnda stop
valflarn yapmlarnda Kullanlan bir alam.
castellate: Bir Kale burcuna benzeyen ekil vermek;
Bkz. castellated nut.
castellated nut: Tal somun; zerinde atal pinler
iin yarklar olan somun; Mot, ou zaman krankpin
yatak cvatalarnda kullanlr.
caster: 1) seyyar takm tezghlarndan bazlar. 2) ha
fif vin ya da kriko.
Castile soap (castile soap): Zeytinya ve sodyum

K'7

catalogue

hidroksilleri yaplan seri bir sabun; Kastil (kastil) sa


bunu.
casting: Plstik ve sv bir maddeyi sertletirmek iin
bir dereceye aktarak ya da sktrarak ekil veren
ey; zellikle bylece ekil veren bir metal paras
veya dkm.
casting box: Mak. dkmn yapld derece; dkm
derecesi; dkm kalb.
cast-iron: 1) dkme demirin yapm. 2) ok sert, kat,
kuvvetli, salkl vb. i.
cast iron: 1) dkme demir; font; yksek frndan in
got ad verilen kalplara dklerek elde edilen ve
bnyesinde ou karbon olmak zere % 6-% 8 ora
nnda yabanc madde bulunan demir; eritildiinde
ok akcdr. 2) kimyasal yaps ve yapm ilemine
gre: a) gri, b) beyaz ve c) dvlebilir dkme demir
olmak zere e ayrlr.
cast iron, gray: Gri dkme demir; gri dkm; %
3,6'ya kadar karbon kapsayan, ok iyi dvlen ve i
lenebilen bir dkme demir tr; Bkz. cast iron.
cast iron, malleable: Beyaz dkmden ok uzun bir
sre yksek scakla kadar stlarak elde edilen ok
dayankl, iyi ilenebilen ve dier trler ile kyasland
nda daha iyi haddeden ekilebilir bir dkme demir
tr; dvlebilir dkme demir.
cast-iron mold: Metal, dkme demir kalb.
cast iron, white: Beyaz dkm; beyaz demir; karbon
ile demirin kimyasal br bileimi olan ve % 4'e kadar
karbon kapsayan, yksek sertlik ve zayf ilenebilme
niteliinde olan dkme demir.
castle nut: Mak. tal somun; castellated nut eklin
de de kullanlr.
castor: 1) Zoo. nadir olarak kunduz. 2) kastor ya;
hint ya.
castor bean: Kastor ya bitkisinin fasulyeye benzer
ekirdei. 2) kastor ya bitkisi; keneotu bitkisi. castoreum: Kunduzlarn seks bezelerinden karlan
kuvvetli kokusu olan, yams bir madde; kunduz ya
; tpta uyarc veya stmlan olarak ve parfm yap
mnda kullanlr.
castor oil : Keneotu tohumundan karlan, renksiz
ve ya sar renkli bir ya; hintya; mshil ilc ve
ya olarak kullanlr.
castor-oil plant: Keneotu bitkisi; iri, fasulyeye benzer
ekirdeklerinden hintya karlan bitki.
cast steel: Dkme elik; ar ok ve dayanklk gere
ken yerlerde kullanlan ve dvme demirden daha da
yankl ve kuvvetli olan elik; hurda demir, pik demir
ve demir cevheri gibi ham maddelerden yaplr.
casualty: 1) kaza, zellikle beklenmeyen veya ldr
c olabilen bir kaza. 2) Ask. a) silahl kuvvetlerin
len, yaral veya esir olan bireyi, b) o. lm, yara
lanma vb. i ile personel kayb.
casualty power: Sava gemilerinde, hayat nemdeki
yerlere ve hava savunma silahlarna salanan snrl
miktardaki g; kaza gc; kazada kullanlan g;
geminin yzer durumda kalmas ve tehlikeli alan d
na kmasn da salar.
cat: 1) Ask. Arg. katerpillar traktr.
cat.: Bkz. catalogue.
catalase: Hidrojen peroksiti paralayarak su ve ser
best oksijene dntrebilen bir enzim.
catalog: Bkz. catalogue.
catalogue: 1) tam liste; zellikle, a) alfabetik olarak
dzenlenmi (ktphane kitaplar iin) kartoteks, b)

ca ta log ue , engin e
bazan resimli, balk, konu vb. lerini kapsayan kitap
ya da kitapk; makine vb. i katalogu gibi.
catalogue,
engine: Bkz.
engine catalogue.
catalysis: Kataliz; kendisi kalc bir kimyasal deiim
oluturmayan, bir madde eklenerek kimyasal tepki
meyi hzlandrma nedeni.
catalyst: Kataliz ajan (katalizr gibi) etkiyen herhangi bir madde; katalizr.
catalyst chamber: Hidrojen peroksit makinelerinde
katalizrn (kalsiyum, potasyum veya sodyum per
manganat) bulunduu hcre; katalizr hcresi.
catalytic: Katalizre ait; katalize neden olma; katali
zr.
catalytic cracking: Kimy., Petr. katalizrl kraking;
bu ilem daha dk basn ve scaklkta, fakat bir
katalizr ile gerekletirilir; genellikle retilen yakt,
yksek vuruntu nleme zelliindedir; Bkz. crac
king.
catalyze: Katalizle deitirmek.
catamaran: 1) Den. birbirine paralel iki tekne eklin
de yaplan bot; katamaran. 2) yelken ve krekle y
rtlen dar ve ktkten yaplm tekne veya sal (Polenezya tekneleri gibi).
cataphoresis: Fiz. Kimy. bir sv iinde asl, elektrik
le ykl paracklarn, bir elektrik alan etkisi altnda
ki hareketi.
catapult: 1) Esk. ta, glle vb. lerini frlatmak iin kul
lanlan antik bir ara; mancnk. 2) gemi gvertesin
den bir ua frlatmak iin kullanlan bir cihaz; kataplt.
catboat: Tek yelkenli, yelken direi teknenin bataraf
veya ou zaman ortasna yerletirilen yelkenli bir
tekne.
catch: Mandal.
catechin: Sar, tozumsu asit bileii, C15 H 14 0 6 ;
se picilikte (deri tabaklamakta), tekstil basmnda
vb. kullanlr.
catechol: Fotoraflkta gelitirici ve antiseptik olarak
kullanlan renksiz, kristalli bir bileik, C6 H6 O2 .
catenary: Ayn seviye veya dzeyde iki nokta arasna
asld zaman esnek bir zincir veya ipin oluturdu
u eri; zincir erisi.
catenate: Zincir eklini oluturmak.
cater-corner: Bkz. cater-cornered.
cater-cornered: Kegen; kegen olarak; diyago
nal; diyagonal olarak.
caterpillar: Katerpillar (traktr); paletli (traktr).
caterpillar tractor: iki taraf sonsuz palet ile donatl
m traktr; katerpillar traktr (Ticar marka).
cathalytic converter: Mot. zellikle benzin motorlarn
da egzoz gazlar iindeki azot oksitler, karbon monoksit ve karbonlu hidrojenleri karbon dioksit, azot
ve suya dntren ve motor ile susturucu arasna
ve motora daha yakn taklan egzoz artma cihaz;
katalitik konverter; katalitik deitirici; kurunsuz
benzinle altrlan motorlarda kullanlr.
cathead: Sondaj makinesinin hareketli kasna.
cathode: Katot; bir vakum tp, elektrikli bir pil vb. in
de olduu gibi, negatif ykl bir elektrot; kathode
eklinde de yazlr.
cathode glow: Fiz. katotun hemen nnde parlak bir
akkor; katot akkoru.
cathode-ray oscilloscope: Fiz. katot n tp esas
na gre alan bir cihaz; katot n osiloskopu; po
tansiyel farklarn, alternatif akmn dalga ekillerini

88

causti c corrosi o n
ve alternatif akmn faz farklarn hzl bir biimde be
lirlemek iin kullanlr.
cathode-rays: 1) katot nlar; bir katodun yzeyin
den frlatlan elektron akm; katlarla arpt za
man X nlarn retir. 2) bir gaz boalm tpnde
katot pozitif iyonlarla bombardman edildiinde, ka
tottan kan elektron huzmesi veya n demeti.
cathode-ray tube: Katot nl tp; iersinde katot n
larnn retildii bir vakum tp; byk elektronik
radyo lmbas.
cathode ray tube: Katot n tp.
cathodic: Katota ait; katottan karlan.
cathodic pole: Negatif kutup; katot.
cathodic protection: Katodik koruma; demirsiz, zel
lkle bakirli alamlardan yaplm kondenser borula
r ve boru aynalarn korumak amacyla kapaklar ze
rine yerletirilen tutya (inko), kadmiyum vb. I blok
lar veya lstik ile kaplanarak yaplan koruma; galvanik korrozyona kar yaplan koruma.
cathodic reduction: Fiz. katodik redkleme; elektro
liz srasnda katyonun katottan elektron kazanma i
lemi.
cation: F/z. Kimy. katyon; bir elektrolitte katota doru
hareket eden pozitif ykl iyon; katyon eklinde de
kullanlr.
cation exchange: Katyon deiimi; baz deiimi.
cation exchange resins: Katyon veya pozitif ykl
iyon deitirici reineler; kuvvetti slfrik asit veya
hidroklorik asit ile hidrojen iyonlari besi suyundaki
kalsiyum, magnezyum ve sodyumla yer deitirir.
cationic: Katyon ile lgili Bkz. cation.
catoptric: Yanstlan k ve aynalara ait; katoptrik;
Bkz. catoptrics.
catoptrical: Bkz. catoptric.
catoptrics: In yansmas ile ilgilenen optik dal.
cat's-eye: 1) yanstan ve kedi gzne benzetilen
yar deerli bir kuvarz ta; kedi gz. 2) yol iareti;
bisiklet vb. lerine taklan kk bir reflektr cihaz;
Geceleri varlklarn gstermek iin kullanlr.
catty: in, Tayland, Hollanda adalar, Japonya, Rangon, Filipin Adalar'nda kullanlan, lkeden lkeye
deimekle birlikte, genellikle 1 1/3 libre (0,6026 kg)
olan bir arlk birimi.
catwalk: 1) Den. gemi veya ounlukla tankerlerin
ykseltilmi orta ksmn ba ya da k tarafa bala
yan dar bir kpr; kedi kprs. 2) bir kpr boyun
ca veya makine dairesi zerinde olduu gibi, dar bir
yaya yolu veya platformu.
cat whisker: Rady. bir kristal detektrde, kristal ile te
mas yapan ince bir tel.
cauld: Bkz. cold.
caulk: Bkz. calk.
caulker: Bkz. calker.
caulking chisel: Bkz. calking chisel.
caulking hammer: Bkz. calking hammer.
caulking iron: Bkz. calking iron.
caulking tool: Bkz. calking tool.
caustic: 1) kimyasal etki ile canl dokular yakabilen,
yiyip bitiren veya tahrip eden madde; kostik. 2) n
larn Krlmas ya da yansmasna neden olan eri bir
yzey.
caustic breaking: Kostik krlma veya atlama; Bkz.
caustic cracking,
caustic corrosion: Kostik paslanma; bun. Kaza. hzl
buharlamann olumas nedeniyle yksek basn

causti c crackin g
blgelerinde, sodyum hidroksilin yerel birikmesi so
nucu oluan bir korrozyor tr.
caustic cracking: Kostik krlma; yksek dzeyde kes
tik alkalin su ile temas ede elik yzeylerde, zellik
le aktan perin veya cvata balantlarnda oluur.
caustic embrittlement: Kostik gevreklik; zel bir korrozyon ekli olup, yksek alkalinli kazan suyunun,
perin dikileri gibi klcal yerlerde younlamas so
nucu metalin zayflamas ve neticede krlmasna ne
den olur; bu tr olaya kazan suyuna belirli oranda
sodyum slfat eklenerek engel olunabilir.
causticity: Kostik zellik.
caustic potash: Potasyum hidroksit, KOH; potas kos
tik; kostik potas; Bkz. potassium hydroxide; orsat
cihaznda, duman gaz iindeki CG^'yi tutmak ve
saptamak iin kullanlan ayra.
caustic soda: Sodyum hidroksit, NaOH; kostik soda;
Bkz. sodium hydroxide.
cauterize: Tp. kzgn demir veya ine ya da kostik
bir madde ile bir l dokuyu yakmak; bylelikle en
feksiyonun yaylmasna engel olmak; dalamak; yak
mak.
cautery: 1) yakma veya dalama iin kullanlan cihaz
ya da madde. 2) yakma; dalama (ilemi).
cavitation: 1) kavitasyon; akan bir svda, ksm bir va
kum olumas sonucu, svnn paralarna ayrlmas.
2) bir pompada sv, belirli bir scaklkta ve belirli bir
basnta akarken, rotordan gemekte olan svnn,
herhangi bir noktada basnc, buhar basn dzeyi
nin altna derse, bu noktada hava ve buhar krecikleri veya kabarcklar oluur; hava krecikleri yk
sek basn blgesinde tutulur ve sv rotorun yzeyi
ne byk bir basnla arpar. Bu olay erozyon ile
paralanmaya neden olur; verim dm, grltl
iletme ve pompa arzasna neden olur. 3) gemi per
vanelerinde oluan ve kanat ularnn erozyonuna
neden olan benzer olay.
cavitation erosion: Bkz. cavitation pitting.
cavitation pitting: Mot. soutma ceketinin su tarafn
da ve hemen hemen orta ksmlarnda oluan yerel
korrozyon; genellikle normal kuvvetin etkidii tarafta
oluur; kavitasyon erozyonu Bkz. cavitation erosi
on adn da alr.
cavity: 1) bir aklk; ii oyuk veya bo yer. 2) vcut
iinde doal boluk. 3) ou zaman rme nede
niyle dilerde oluan boluk.
cavity magnetron: F/z. merkez boluu evresine
radyal olarak yerletirilmi, 8 delikli dairesel anotu
bulunan bir magnetron; her bir delik birer kanal ile
merkez bolua birletirilmitir; stlm katot merke
z bolua yerletirilmitir.
Cb.: Bkz. colombium.
CB: Bkz. center of buoyancy.
C battery: Rady. bir vakum tpnn istenilen gerilim
de grid ya da zgarasn oluturan batarya; C batar
ya.
c.c. (cc.) Bkz. cubic centimeter; cubic centime
ters.
cm : Bkz. centimeter.
Cd: Bkz. cadmium.

Ce: Bkz. cerium.


C.E.:Sta. 1) chemical engineer. 2) chief engineer.
3) civil engineer.
C.F. (c.f.): Bkz. cost and freight.

m>

cellulos e nitrat e

C.F.R.: Bkz. cooperative fuel research.


C.F.R. engine: Bkz. cooperative fuel research engi
ne.
C.6. (e.g.): Bkz. center of gravity.
ceiling: 1) belirli koullarda bir uan gidebilecei
maksimum ykseklik; tavan irtifa; tavan ykseklii.
2) bir eyin dzenlenen st snr.
Celanese: Sellloz asetattan yaplan rayon (Ticar bir
marka).
celcius scale: Bkz. Centigrade
scale.
celcius (thermometer): Bkz. Centigrade (thermo
meter) .
Celestial: 1) ge alt; uzaya ilikin. 2) ilah; mukad
des; kutsal. 3) gkte oturan veya yaayan.
celestial globe: Gksel kre; zerinde tm yldzlar,
gezegen vb. (erirsin greli yerlerini aldklar kre.
celestial navigation: Gksel navigasyon; denizde ve
ya uakta olduu gibi, Gne, ay ve yldzlar gzle
yerek rota ve mevki saptama bilimi.
celestial pole: Gksel kutup; dnya dnme ekseni
nin uzatlarak gksel kreyi deldii iki noktadan her
hangi biri.
celestial sphere: 1) gk kre; gksel kre; dnyann
bir noktasndan bakld zaman yars grnen g
n, yarap sonsuz olan kresi. 2) bir planeteryumun, zerinde projeksiyon makinesi ile yldzlarn,
gezegenlerin haritas drlen, kre paras bii
minde olan tavan.
celestine: Bkz. celestite.
celestite: Bazan mavi, ou zaman beyaz renkli kris
talli bir mineral; strontiyum slfat; selestit, SrS0 4 ;
strontiyum bileiklerinin ou bundan retilir.
celi: 1) kk bir oda: hcre; hapishane veya manas
tr hcresi. 2) vcuttaki ok kk doal boluklar
dan herhangi biri. 3) B/o. ou zaman bir ekirdei
ve sar olan ok kk bir protoplazma birimi; hc
re. 4) Elekt. a) iersinde elektrotlar ve elektroliti
olan, kimyasal tepkime veya bileiklerin elektroliz ile
bozunmas sonucu elektrik retmek iin kullanlan
bir kap; pil. b) akmltrn gzlerinden biri. 5) Nk.
Ener. reaktr hcresi.
cell, air: Bkz. air cell.

cell, energy: Bkz. energy


cell.
cellophane: Saydam yaptrc; selofan.
cellophane tape: Seloteyp; selofan teyp; saydam ve
ya effaf yaptrc.
celluloid: Sellloit; pirosiklin ve kfurudan yaplan, fo
toraf ve sinema filmlerinde vb. yerlerde kullanlan
ince, yanc bir madde (Ticar bir marka).
cellulose: Sellloz; bitkilerin hcre duvarlar ve para
larnda molekl yaps bilinmeyen karbonhidratlar
dan oluan, fakat bnyesi ampirik bir formlle
(C6 H 10 O 5 x belirtilen esas madde; kt, rayon,
)
patlayclar vb. i yapmlarnda kullanlr.
cellulose acetate: Sellloz asetat; deriik slfrik asitin varlnda asetik asit veya asetik anidritin selllozu etkimesiyle retilen trl bileiklerden herhangi
biri; yapay ipek, fotoraf filmleri vb. i yapmlarnda
kullanlr.
cellulose nitrate: Sellloz nitrat; deriik slfrik asitin
varlnda nitrik asitin yn, pamuk ve dier sellloz
trlerinden birini etkimesiyle retilen, nitrik asit ve
selllozun herhangi bir esteri; pamuk barutu, pls
tik, vernik vb. i yapmlarnda kullanlr.

cement
cement: 1) toz kire ve kilin su ile kartrlmasna el
de edilen, ta ve tulalar birbirine balamak, sva
yapmak iin kullanlan madde; har; beton. 2) katlat zaman, maddeleri skca birbirine balayan
herhangi yumuak bir madde; tutkal, zamk vb. I. 3)
di doldurmakta kullanlan dolgu maddesi, 4) birle
tiren veya balayan herhangi bir ey; ba, 5) Metal.
sementasyonda Bkz. cementation, mangal kmr
veya kum ya da ok ince metalden oluan toz. 6) i
mento ite birletirmek. 7) imento ile kaplamak. 8)
imento.
cement gun: imento tabancas.
cement, hydraulic: Bkz. hydraulic cement.
cement mortar: Buh. Kaza. ate topra veya ate i
mentosunun tatl su ile kartrlmasyla elde edilen
sva veya har; kazan ocak duvarlarnn svanmasn
da kullanlr.
cement,
Portland:
Bkz.
Portland
cement.
cementation: 1) sementasyon; youn bir ekilde st
larak bir katnn, metalurjik bir madde ile kaplanmas
ve kimyasal olarak bu madde ile birleerek yeni bir
tr oluturmas ilemi; yeil camdan porselen yapl
mas, dizel motorlarnn piston ve supaplarnn porse
lenle kaplanmas gibi.
cementation: Esk. elik yapmnda kullanlan eski bir
yntem; sementasyon; dvme demir ubuklar man
ga! kmr ile geni bir kutuya dizilir ve tm ktle
6-12 gn sre ile 870 C'ye kadar stlr. Istma ile
mi srasnda mangal kmrnden aa kan kar
bon demir tarafndan emilerek sert bir yzey olutu
rulur.
cementite: Sementit; elik, dkme demir ve karbo
nun yapt, dier alamlarn pek ounda grlen
demir karbr, Fe3C.
cen.: Bkz. 1) central. 2) century.
cent.: Bkz. 1) centigrade. 2) centime. 3) centime
ter. 4) central. 5) century.
cental: Kental; 45,2 kilograma eit olan bir arlk biri
mi.
centare: Bkz. centiare.
centenarian: 1) yzyl veya ara ait. 2) en az 100 ya
nda olan; asrdde. 3) en az yz yanda olan kii.
centenary: 1) yzyl; asr; 100 yllk bir sre. 2) Bkz.
centennial. 3) bir yzylla ilikili; yz yllk bir srece
ait.
centennial: 1) yz yla ait. 2) 100 ylda bir oluan. 3)
yz yanda. 4) son yz yl. 5) yznc yldnm
ne ait. 6) yznc yldnm. 7) bunun kutlanmas.
centennially: Her yz yllk srede bir; her yz ylda
bir.
center: 1) bir daire veya krenin yzeyinin her nokta
sndan eit uzaklkta bulunan nokta; merkez; geo
metrik merkez. 2) herhangi bir eyin evresinde dn
d nokta; mihver. 3) Mete. torna tezghnda, d
nen paray tutmak iin kullanlan iki konik pin veya
ubuktan herhangi biri. 4) bir merkezle donatmak.
5) merkeze, veya merkezin yaknna yerletirmek.
center bit: Meka. torna tezghlarnda kullanlan bir
matkap; punto matkab.
center board: Den. salma omurga; bir yelkenli tekne
nin omurgasindaki yarktan denize uzatlan metal bir
levha; teknenin devrilmesini nlemek iin kullanlr.
center, dead: Bkz. dead center.

90

cen t igrad e scal e


center drill: Tak. Tezg. torna matkab; merkezleme ve
ya punta matkab; delgi matkab; ubuk veya rodlarn ularn delmek iin torna tezghlarnda kullan
lan bir matkap.
centering: Ortalamak; merkezlemek; merkeze almak.
centering hole: Mot. piston kollarnn alt ksm le
krankpin yata arasna konulan im Bkz. shim a
mata veya laynerlerin tam ortasndaki dairesel delik;
krankpin yata st kepinin ortasndaki dairesel kn
tya geecek ekilde yaplmtr.
centering lug: Mot. merkezleme knts; krankpin ya
tann st kepinin zerinde, tam merkezinde bulu
nan dairesel knt.
center line: Tek. Res. eksen; merkez hatt; ilk nce i
zilen ve genel olarak 0,1 mm kalnlnda bir uzun
ve bir ksa eklindeki izgi, hat veya doru.
center of buoyancy: Gem. in. yzdrme merkezi;
geminin su iindeki ksmnn hacim merkezi; yzdr
me kuvveti veya suyun kaldrma kuvveti bu noktaya
uygulanr; CB ksaltmas ile belirtilir.
center of curvature: Erilik merkezi; bir aynann eri
lik merkezi; aynann bir paras olduu krenin mer
kezidir; dbkey aynalarda erilik merkezi, aynann
arkasndadr.
center of flotation: Gem. in. yzme merkezi; gemi
nin yzd su hatt dzleminin geometrik merkezi;
gemi bu noktadan geen eksen evresinde meyil ve
ya trim yapar; C.F. ksaltmas ile belirtilir.
center of gravity: Arlk merkezi; ktle merkezi; ar
ln, evresinde eit dald veya dengede bulun
duu nokta; denge merkezi; yerekimi kuvvetinin
herhangi bir cisime uyguland nokta; C.G.,c.g. k
saltmalar ile belirtilir.
center of inertia: Atalet veya eylemsizlik merkezi;
Bkz. center of gravity.
center of impact: Mak. orta vuru merkezi.
center of mass: Ktle merkezi; bir gvde ya da gv
deler sisteminde bulunan bir nokta; bu noktadan bir
dzlem geirildiinde gvde ya da sistem, birbirine
kesinlikle eit ktlelere blnr; yere yakn cisimler
iin bu, arlk merkezi ile akr ve arlk merkezi
nin sinonimi olarak kullanlr.
center of pressure: Basn merkezi; basncn uygu
land merkez.
center punch: Bir dairenin merkezinin ve hatlarn du
rumlarn markalamak iin kullanlan zmba; marka
zmbas; kalemi vb. i.
centesimal: 1) yznc. 2) yzde bir. 3) yzde bire
ait.
center of suspension: Bileik bir sarka ekli olutur
mak iin, bir katnn zerinde bulunan ve onun asl
d nokta; aslma merkezi; aslma noktas.
centi-: Yzde veya 10-2 anlamnda bir nek; santi; c
ksaltmas ile belirtilir.
centiare: Ar'n yzde biri; 1/100 ar; 0,01 ar; 1 metre
karelik bir alan birimi.
2
centibar: Santibar; barn yzde biri; 10- bar veya 10
milibara (mb) eit olan bir basn birimi.
Centigrade: 1) Santigrad, 2) 100 dereceye blnm
veya 100 dereceye sahip olan. 2) Santigrad termo
metrenin; santigrad termometreye ait.
centigrade scale: Suyun donma noktas olan 0c ile

centigrad e th ermom ete r


kaynama noktas olan 100C arasnn 100 eit para
ya blnd skala; santigrad blnts; Celcius
skalas; centesimal scale olarak da kullanlr.
centigrade thermometer: Santigrad termometresi; lboratuvar koullarnda sfr derecesi suyun donma
ve 100 derecesi kaynama scakln belirten bir ter
mometre; Celcius thermometer ad da verilir.
centigram (centigramme): Santigram; bir gramn
yzde birine eit olan bir arlk birimi; 1/100 g; 0,01
g; cg ksaltmas ile belirtilir.
centiliter (centilitre): Santilitre; litrenin yzde birine
eit olar bir kapasite ve ya hacim birimi; 1100 t;
3
0,01 lt; 0,6102 in ; el ksaltmas ile belirtilir.
centimeter (centimetre): Santimetre; metrenin yz
de birine eit olan bir uzunluk birimi; 1/100 m; 0,01
m; 0,3937 in.
centimeter-gram-second: Santimetre-gram saniye;
uzunluun santimetre, ktlenin gram ve zamann sa
niye birimleriyle ifade edildii bir l sistemi;
C.G.S.,c.g.s. veya cgs ksaltmalar ile belirtilir.
centipoise: F/z. dinamik viskozite veya mutlak viskozi
tenin llmesinde kullanlan bir viskozite birimi;
santipuvaz; cP ksaltmas ile belirtilir.
centistere: Metrekpn yzde birine eit olan bir ha
3
3
cim veya kapasite birimi; 1/100 m ; 0,01 m ; 10
lit re.
centistoke: Santistok; sv yaktlar ve yalama yalar
nn viskozite birimlerinden biri; kinematik viskozite
birimi olan cm2/saniye'ye stok ad verilir; cSt ksalt
mas ile belirtilir.
centner; 1) Avrupa'nn 50 kg'a eit ticar arl. 2)
metrik sistemin 100 kg'a eit arlk birimi; 8t e cen
tal (45,2 kg veya 100 pound).
centra!: 1) merkezde; merkeze yakn; merkez. 2)
merkeze ait; merkez eklinde. 3) merkezden. 4) tr
l noktalardan eit uzaklk. 5) ana; esas; balca; te
mel. 6) telefon operatr; santralci. 7) telefon santra
l.
central contra! stand: Merkez denetim krss; oto
masyon uygulanan gemilerde, otomasyonun uygu
lanmasn salayan ve zerinde trl gstergeler bu
lunan konsol veya krs; bir merkezden otomasyo
nu salar.
central heating: Merkez stma; Bkz. centra! heating
system.
centra! heating system: Merkez stma sistemi; zel
likle kara kurulularnda siteler, endstriyel tesis vb.
lerinin bir merkezden stlmasn salamaya yarayan
sistem.
centralize: 1) merkez yapmak; merkeze yakn; merkeden. 2) merkeze gre.
centra! lubrication: Motorlar ve baz makinelerde
merkez yalama sistemi.
centrally: 1) merkezde; merkeze yakn; merkezden.
2) merkeze gre.
central position: Pist. Buh. Mak, 1) slayd valfn (ek
mecenin) altta ve stte buhar portlarin eit miktarda
kapatt durum; orta durum; merkez durum; buhar
ve egzoz leplerinin lm iin oluturulur. 2) slayd
rodun, eksantrik rodlarn tam ortasnda bulunduu
durum.
central processor: EHM. merkez ilem nitesi; oto
matik bilgi ilem sisteminin, aritmetik ve lojik cihaz
n ve i hafza cihazn kapsayan blm.

91

centrifuga l pum p
centra! standard time: Merkez standart zaman;
ABD'deki drt standart zamandan biri; Greenwich'in
Batsndan geen 90'nc meridyendeki ortalama ye
rel saat; Grini'ten 6 ve dou standart saatinden 1
saat geridedir.
centre: Bkz. center,
centric: 1) merkezde, merkezin zerinde veya iinde;
merkeze yakn; merkez. 2) merkeze sahip olan;
merkeze ait.
centrical: Bkz. centric.
centricity: Merkezde olma durumu veya nitelii.
centrifugal: 1) merkezden uzaklama veya merkez
den kama eilimi; merkezkak; santrifj; Gem.
Mak. sentrifigal. 2) merkezka kuvvetin kullanld;
merkezka kuvvetle etkilenen.
centrifugal advance: Bern. Mot platinlerin kemi
avans arlklarna balanarak salanan ve makine
nin hzndaki deiimleri otomatik olarak dengele
yen merkezka avans.
centrifugal blower: Merkezka ya da santrifj blover,
fan ya da Krk; iki zamanl diesel motorlarna s
prme havas, dizel motorlarna ar doldurma (sperarj) havas ve buhar kazanlarna yanma havas
salayan bir tr yksek devirli kompresr; elektrik
motoru, buhar trbini vb. I makineler tararndan a
ltrlr veya makineden bir dili donanm yardmyla
hareket alr.
centrifugal burner: Buh. Kaza. merkezka brner ve
ya brlr; devir hareketli bir tekerden merkezka ola
rak yakt datan mekanik brner.
centrifugal casting: Santrfj dkm; savurma d
km; merkezka kuvvetten yararlanlarak yaplan d
km.
centrifugal compressor: Bkz. centrifugal pump.
centrifugal fan: Mak. merkezka fan veya blover; kuv
vetlendirilmi veya aspiratri sistemlerde hava ya
da gazlara hareket veren devir hareketli cihaz.
centrifugal filter: Santrfj (merkezka) filtre ya da
szge; merkezka kuvvet ilkesinden yararlanarak
farkl zgl arlktaki maddeleri ya, yakt vb. inden
ayran filtre.
centrifugal force: Dnmekte olan cisimleri dnme ek
seninden uzaklatrma eiliminde olan kuvvet; mer
kezka, santrfj veya sentrfigal kuvvet; motorlarda
krank kollarna kar arlklar balanarak dengelen
meye allan kuvvet.
centrifugal governor: Mak. merkezka ya da santrfj
gavrnr veya reglatr; Bkz. governor.
centrifugalize: Merkezka (santrfj) hareketine konu
olmak; bir seperatrde yksek devirle ayrmak veya
separe etmek.
centrifugal oil purifier: O/z. Mot. merkezka kuvvet
yardmyla farkl zgl arlktaki yabanc maddeleri
ayrarak yalama yalarn veya akaryaktlar temizle
yen cihaz; merkezka ya temizleyicisi veya separatr.
centrifugal pump: Merkezka, santrfj veya sentrifi
gal pompa; gemilerde ve kara enerji tesislerinde
merkezka kuvvet ilkesi ile ya, su, soutma suyu,
basnl hava, soutma vb. i sistemlerde yardmc
makine olarak kullanlan pompa; giderek genileyen
bir mahfaza ile yksek devirle dnen bir rotor (impeler) ve difzr emberinden ya da volt hcresinden
oluur.

cen trifu ga l purificatio n


centrifugal purification: Diz. Mot: bir separatrden
geirerek merkezka kuvvetle (yalama ya, yakt
vb. ini) temizleme.
centrifugal purifier: Diz. Mot. Buh. Trb. yalama
yalar veya baz akaryaktlar yabanc maddelerin
den ayrmak iin kullanlan ve merkezka kuvvet ilke
sine dayanan, yksek devirli bir cihaz; Bkz. centrifu
gal oil purifier.
centrifuge: Farkl zgl arlk ya da younluktaki
maddeleri, rnein yalama ya ve sv yaktlardaki
yabanc maddeleri, stn kremasn ayrmak iin kul
lanlan bir makine; Bkz. separator.
centrifuge system: Mot. yalama yandan merkez
ka kuvvetle amur, pislik, karbon paracklar ve su
yu karma sistemi; sentrfjleme sistemi.
centrifuging: Mot. merkezka kuvvetle (sv yaktlar
vb. ini) temizleme.
centripetal: 1) merkeze doru hareket eden veya ha
reket etme eiliminde olan; merkezsel kuvvet. 2)
merkezsel kuvveti etkiyen veya merkezsel kuvvet
kullanan.
centripetal acceleration: Merkezcil ivme.
centripetal force: Merkezcil kuvvet; cisimleri dnme
merkezine gre hareket ettiren ve onlar dndrme
eiliminde olan kuvvet.
centra-: Merkez, merkez anlamnda bir nek.
centrobaric: Arlk merkezine sahip olan.
centroid: Ktte merkezi; arlik merkezi; sentroit.
centrasphere; Dnyann orta ksm.
centrum: Merkez.
centuple: Yz misli; yz kat; yz misli oaltmak;
yz misli yapmak.
centuplicate: Yz misli oaltmak.
centurial: Asrlk; asrdde; yz yllk; yzyla ait.
century: 1) yz kii veya eyden oluan bir grup ya
da dizi. 2) rnein 1620'den 1720'ye kadarki gibi
herhangi bir sre; yzyl; asr. 3) zellikle Hristi
yanlkla balayan her yzyllk sre: 19'uncu yzyl
vb. I 4) Eski Roma'da yz kiiden oluan askeri bir
lik veya grup.
ceramet: Metali! seramik; Bkz. metal-ceramic.
ceramic: 1) tula, seramik, porselen, anak mlek
vb. ine ait. 2) seramik sanatna ait.
ceramics: 1) tula, seramik, porselen vb. ini yapma
ii veya sanat. 2) bu malzemeden yaplan eyalar.
ceramic tile: Seramik tula.
ceramist: Seramik biliminde uzman; seramik sanat
s.
cerargyrite: Gm klorr, AgCl; gmn doal cev
heri.
ceratin: Bkz. keratine.
cerecloth: Mak. mumlu bez; makine paralarnn sarl
mas ve korunmasnda kullanlr.
Cerenkov radiation: Nk. Ener. hzlar n saydam
ortamdaki hzndan byk olan ykl tanecikler, bu
ortamdan geerken meydana gelen grlebilir k.
ceresins: Keresinler; parafin kkenli mumlar; birbirle
rine katlarak kullanlrlar.
ceria: Seryum dioksit, CeO 2; beyaz renkli bir bileik.
ceric: zellikle art drt deerli seryum kapsayan.
ceriferous: Mum retimi; mum retme.
cerite: Seryum veya dier yakn akraba metallerin do
al sulu silikat.
cerium: Nadir toprak grubundan gri, metalik kimya

o2

c.f.s.
sal element; Simg.Ce; at.a. 140,13; at.no.58.
cerium metals: Seryum metalleri; nadir toprak grubu
na ait olan ve atom numaralar 57-62 olan yakn ak
raba metallerin sersi; lantan, ser/um, praseodimiyum, neodimium, illiniyum ve samaryum.
cerotic: Balmumu, dier mumlar ve yalarda bulu
nan iki ya asiti (C 2 5 H 5 2 0 2 ) veya C 2 7H 5 40 s ) ;
ester lerden birine ait ya da onu belirten; serotik.
cert
:
Bkz.
certificate.
certificate: Bir gerei, zellii veya sz yanstan ya
zl veya basl belge; gemiadam ehliyeti; vesika; ser
tifika; belge; ruhsat; tasdikname.
certificate of compotency: Yeterlik belgesi; gemiadamlarna ynetim tarafndan verilen belge: Gemici,
yac, vardiya zabiti, vardiya mhendisi, ba mhen
dis, kaptan vb. i yeterlik belgesi veya ehliyeti.
certificate of origin: Mene belgesi; mene ahadet
namesi; ihracat tarafndan verilen, ithal edilecek
mallarn listesi ve orijinini belirten bir belge ya da
sertifika.
certificate of registry: Gemi tasdiknamesi.
certification: Belgelendirme; belgeleme; ruhsat.
ceruse: 1) beyaz kurun, 2PbC0 3 .(OH) 2 ; stbe.
2) bunu kapsayan kozmetik.
cerussite: Kristalli veya som durumda bulunan doal
kurun karbonat, PbC0 3 .
cesium: Sezyum; yumuak, mavimsi gri, haddeden
ekilebilir, dvlebilir, elementler iinde en fazla
elektropozitif olan metalik kimyasal element; fotoe
lektrik pillerde veya hcrelerde kullanlr; Simg.Cs;
at.a.132,91; at.no.55; caessium olarak da kullanlr.
cetane: Setan; ok iyi yanma zelliinde olan bir pet
rol trevi veya parafin serisinden bir karbonlu hidro
jen;
Simg.C 1 6 H 3 4 ;
k.n.285-290C;
d.n.16C;
z.a.0,775
g/cm3'tr.
cetane index: Bkz. diesel index.
cetane number: Setan says; yaktlarn yanma niteli
ini belirten bir say; denenecek yaktn yanma zelli
ini gelitirmek iin alfa metilnaftelen ile kartrlma
s gereken yzde ile saptanr; saynn yksek olmas
yanma zelliinin daha iyi olmasna neden olur;
C.F.R. makinesi ile saptanr; gnmz dizel makine
lerinin setan saylari 25-60 (min.20 ve maks. 72,5)
arasndadr.
cetane selector; Diz, Mot. setan seicisi; yakt ps
krtmenin balangcn, yaktn yanma niteliine g
re deitiren, avans ya da rtara alan bir mekaniz
ma.
cetane valve: Mot, setan valf.
etene: Yaktlarin yanma niteliklerinin saptanmasnda
kullanlan ve sonradan yerini setana brakan bir kar
bonlu hidrojen; balk yandan elde edilen olduka
dayanksz bir madde; seten, C 1 6 H 3 2 .
etene number: Esk. dizel yaktlarnn yanma nitelii
ni belirten bir say; seten says; seten retiminin da
ha zor ve olduka dayanksz oluu nedenleriyle bu
gn kullanlmayan bir say; 76 setan says, 100 se
ten saysna eittir.
cevitamic acid: Vitamin C; ascorbic acid; antiascorbic acid olarak da isimlendirilir.
Cf: Bkz. Californium.
c.f.m. Cubic feet a minute: Dakikada fit (kadem)
3
kp; ft /dakika.
c.f.s.: Cubic feet a second: Saniyede fit (kadem)

chal k tes t

-'-.
3

kp; ft /saniye.
eg.: eta. centigram; centigrams.
C.S.: Bkz. Coast Guard.
C.g. (e.g.): Bkz. center of gravity.
cgm: Bkz. centigram.
C.6.S. (cgs, c.g.s.) system: Centimeter-gram-se
cond sistemi; uzunluk biriminin cm, ktle biriminin
gram ve zaman biriminin saniye olarak kullanld
l sistemi.
C.H.P. (CHP): Bkz. continuous horsepower.
chain: 1) metalden yaplm baklalardan oluan bir
seri esnek balant; zincir. 2) zincire benzeyen her
hangi bir ss. 3) zincire benzeyen bir l aleti veya
onun llen boyu; surveyor lme zinciri. (30,5 m
boyundadr). 4) birbirine bal bir seri olay; olaylar
zinciri. 5) Kimy. atom ve molekller arasndaki ba.
6) zincir veya paranga ile balamak.
chain cable: Den. gemi pasnn fundo veya virasn
da kullanlan zincir; demir zinciri
chain casing: Zincir mahfazas; Gem. Mak. zincir keysi; krank milinden hareket alarak kam milini eviren
zincirin mahfazas.
chain coupling: Mak. zincirli kavrama,
chain drive: Bkz. chain driving.
chain driven: Mak. zincir-dili mekanizmas ile al
an ya da altrlan; zincir tahrikli.
chain driving: Zincirle altrma; zincir ile hareket
verme; yksek gl dize! motorlarnda kam milinin
altrlmasn veya hareketini salayan zincir dona
nm; sproket ad da verilen dililer tarafndan ta
nan zincir Bkz. silent chain; krank mili dilisinden al
d hareketi kam mili dilisine ileterek onun dnme
sini salar.
chain drum: Mak. zincir kasna.
chain grate: Zincir zgara; ok sayda kk zincir il
meklerinden (baklalarndan) sonsuz bir zincir ekli
verilen ve sproketleri (dilileri) belirli bir hz ile hare
ket ettirilen zgara; kmrle fayrapl kazanlarda kulla
nlr.
chain guard: Mak. zincir mahfazas; zincir korkuluu.
chain guide wheel: Mot. zincir gayt dilisi; kam mili
nin veya kemaftri sessiz zincirle altrld dizel
motorlarnda zincire gaytlk eden dili veya dililer.
chain hoist: Ceraskal; ar paralan kaldrmak iin,
zellikle makine dairelerinde kullanlan zincirli kaldr
ma cihaz.
chain link: Mak. zincir baklas; zinciri oluturan bakla
lardan herhangi biri.
chain locker: Den. gemi zincirinin topland veya bu
lunduu yer; zincirlik.
chain lubrication: Diz. Mot. Esk. zincirli yalama; sa
dece ar ve orta devirli makinelerde uygulanm bir
yalama tr.
chainman: 1) grevi metal zincirlere bakmak olan ki
i. 2) surveyor zincirini kullanmak iin yardm eden
iki kiiden biri.
chain measure: Alan lmnde kullanlan lineer l
sistemi.
chain-oiled: Zincirle yalanan (eski yataklar iin sy
lenir.)
chain-oiled bearing: Zincirle yalanan yatak; mil ile
birlikte dnen bir zincirin depodan ald ya ile ya
lanan yatak.
chain oiler: Zincirli yadanlk veya yalayc.

chain pump: Zincirli pompa; bir teker veya tambur


zerinde yrtlen kaplarin sonsuz zincirinden olu
an bir pompa.
chain reaction: 1) her bir tepkimenin rnlerinin ek
moleklleri etkiyerek yeni tepkimelere neden olduu
bir seri kimyasal tepkimeler; zincirleme tepkime; zin
cirleme reaksiyon; k, elektriksel kvlcm, sodyum
buhar, radyumdan alfa paracklarnn bombardman ile balatlabilir; bu olay baladnda nkleer ya
kt ktlesi s kayna olarak kullanlr. 2) birinin, ta
kip eden zerinde etkili olduu herhangi bir olay.
chain riveting: Perin ba; perinlerin bir dik drtge
nin kenarlar zerinde sraland bir ba biimi.
chain-sewing: Zincir diki; genellikle alev borulu ka
zanlarn klhanlarnda, oluan atlaklarn her iki u
larna delik aldktan sonra, atlak boyunca alan
deliklere saplamalar vira edilerek yaplan diki.
chain shot: Esk. iki tam veya yarim glle ile onlar bir
birine balayan bir zincirden oluan top gllesi: de
niz savalarnda direk veya yelkenleri tahrip etmek
iin kullanlrd.
chain slng: Den. zincir sapan.
chain, sling: Sapan zinciri.
chain stitching: Bkz, chain-sewing.
chain stopper: Kastanyola; zinciri durdurmak iin kul
lanlan fren tertibat.
chain tightener: Zincir gerdirici; yksek gl dizel
motorlarnda kam milini evirmek iin kullanlan ses
siz zincirin s i!e genlemesinden kaynaklanan bou
nu almak iin kullanlan bir donanm veya mekaniz
ma.
chain wheel: Zincir dilisi veya sproket; dizel motorla
rnda kam milini eviren, sessiz zinciri tayan ve a
lmasn salayan dili ya da dililer.
chalcanthite: Kristalli bakr slfat, CuS0 4 ; Bkz. blue
vitriol.
chalco-: Bakr ya da pirin anlamnda bir nek.
chalcosite: Metal parlaklnda, koyu renkli doal ba
kr slfr, CU2S; bakrin nemli bir bileii; halkosit.
chalcopyrite: Sar renkli demir ve bakr slfr, CuFeS2; bakrn nemli bir cevheri, halkopirit; bakr pi
rit.
chaldron: Esk. ingiltere'de kmr, kok, kire vb. i
iin kullanlan 1127,7 veya 1268,7 litre veya daha faz
la olan bir kuru lm birimi.
chalk: Kolayca pulverize edilebilen yumuak, beyaz,
gri veya sarms renkli bir kireta. 2) tebeir gibi bir
madde. 3) karatahta vb. ine yazmak iin kullanlan,
ou zaman renklendirilmi bir para tebeir. S) te
beirle muamele etmek. 6) soluk yapmak; 7) tebeir
le yazmak, izgi izmek veya iaretlemek
chalk-kerosine method: Tebeir-gaz ya yntemi;
metalik atlaklarin kontrolunda kullanlan bir yn
tem; denetimi gereken yzey iyice temizlenir, gaz
ya ile ykanr, kurutulur ve sonra bu yzeye tebeir
srlr; bu ilemin ardndan bir eki ile yzeyde tit
reim oluturulur; atlak olan ksmlara giren lmba
petrol, tebeiri tutarak atlan belirmesini salar.
chalkstone: Tebeir ktlesi; tebeir ta.
chalk test: Tebeir deneyi; Mot. krankpin yatann c
vatalarna uygulanan bir deney; deneyde cvatalar
makine dna alnarak iyice temizlenir, kurulanr ve
alkolde znm beyaz tebeir ile boyanr; eer c
vatalarda atlaklar varsa, bu ksmlara giren ya, te-

chalky
abeiri sarya evirir; bu tr cvata derhal deitiril
melidir.
chalky: 1) tebeire ait; tebeir kapsayan; tebeirle
kaplanm. 2) rengi tebeire benzeyen.
chalkybeate: 1) demir tuzlar kapsayan. 2) dokunul
duu zaman demire benzeyen.
chamber: 1) bir evin odas, zellikle yatak odas. 2)
Mot. yanma odas Bkz. combustion chamber; n
yanma odas Bkz. precombustion chamber; gir
dap yuvas Bkz. swirl chamber, cehennemlik veya
yanma odas.
chamber, air: Bkz. air chamber.
chamber, combustion: Bkz, combustion chamber.
chamber, precombustion: Bkz. precombustion
chamber.
chamber, swirl: Bkz. swirl chamber.
chamfer: Keskin, d bir kenar eklinde meyilli ol
mak; meyillenmek; meyilli bir kenar.
chamfer bit: Havsa.
chamfered: Mak, yivli veya oyuklu; pahl.
change: 1) deiim; deiiklik. 2) farkl olmaya ne
den olmak; deitirmek; deimek 3) farkl olmak.
changeover: retilen mal, retim yntemleri, tehizat
vb. inde tm ile deiim.
change-over valve: Deitirme valf; besi pompalar
suyu genellikle hotvelden alrlar. Hotvelde su dze
yi, nceden saptanan dzeyin altna indii zaman,
amandra ile alan deitirme valf, pompann su
yu dorudan yedek fit (besi) tankndan almasna
msaade eder,
channel: 1) akarsu, nehir vb. inin yata. 2) bir akar
su, liman vb. inin derin ksm. 3) svlar iin boruya
benzeyen kanal. 4) herhangi bir anlamda pasaj; bir
eyin hareket ettii veya getii rota. 5) uzun bir
oyuk (kanal). 6) U eklinde profil; Bkz. channel
bar, channel iron.
channel: Nk. Ener. zellikle bir reaktrn ekirdein
den geen ve s iletimi salayan akkann hareket
etmesine yarayan geit; kanal.
channel bar (or iron): U harfi eklinde olan profil; U
profil.
char: 1) yakarak mangal kmr haline getirmek; ya
kp bitirmek; Bkz. coal char.
charcoal: 1) odun veya dier organik maddelerin b
yk bir ocakta ksmen yaklmas veya oksitlenmesi
ile elde edilen siyah bir kmr tr; mangal km
r; 1023C'de yaplan mangal kmrnn yaps %
81,9) karbon, % 2,30 hidrojen, % 14,15 oksijen, %
1,58 azot ve % 15,30 kl eklindedir; yakt, filtre, gaz
emici vb. i olarak kullanlr. 2) bu maddeden yapl
m kara kalem.
charcoal burner: 1) mangal kmrnn yakld bir
cihaz; mangal. 2) grevi veya ii mangal kmr
retmek olan kii.
charcoal pig: Yakt olarak kok yerine mangal kmr
kullanlan yksek frndan elde edilen pik demiri;
mangal kmr koka gre daha az kkrt ve silis
kapsadndan, mangal kmr, piki, kok kmr
nn yakt olarak kullanld pik demirine gre, bu
maddelerden daha az kapsar.
charge: 1) yklemek; belli bir kapasiteye kadar ykle
mek ve doldurmak. 2) doldurmak (bir silah). 3) di
er bir madde ile doldurmak: Hava, buhar ile doldu
rulduu gibi. 4) karbon dioksit ilve etmek veya ekle

94

chart house
mek (su vb. ine) 5) elektriksel arj eklemek (ak, ba
tarya vb. i); doldurmak; arj etmek. 6) yk; sorumlu
luk. 7) bir konteyner veya kabn ina edildii elek
trik, yakt vb. i iin maksimum veya gerekli hacim.
8) hava dolgusu Bkz. air charge; bir dizel motoru
nun silindirlerine emilen veya doldurulan hava mikta
r. 9) bir benzin motorunun silindirlerine emilen veya
doldurulan hava-yakt Bkz. air-fuel charge miktar.
chargeable: arj edilebilir; doldurulabilir.
charge-air-receiver: Diz. Mot. ari doldurma (sperarj) havasnn topland hacim; dolgu havas resiveri; Bkz. air receiver.
charge density: 1) Mot. dolgu younluu; sktrma
sonunda silindir iindeki dolgunun (hava ya da ha
va-yakt karmnn) younluu. 2) Elekt. bir iletke
nin yzeyindeki dolgu younluu, birim yzey tara
fndan tanan arjdr.
charge efficiency: Dolgu ya da arj verimi; Mot. silin
dirlerde, sktrlan gerek miktardaki temiz hava ve
ya hava-benzin dolgusu arlnn, strok (kurs) hac
minin d basn ve scaklktaki hava ya da hava-ben
zin karmnn.arlna oran; drt stroklu makine
ler iin 0,83-0,86 ve iki stroklu makineler iin 0,851,10 deerlerini alr.
charger: 1) arj yapan kimse veya ey. 2) akmlatrleri doldurmak iin kullanlan aparat, cihaz ya da dol
durucu; arj edici.
charging: 1) motorlarn silindirlerinin sadece temiz
hava veya hava-yakt karm ile doldurulmas olay;
doldurma. 2) bo akleri arj edilmesi olay; arj et
me; doldurma.
charging current: Elekt. arj akm; kapasitenin onda
biri (1/10) olarak kullanlr; 45 amper-saatlik (ah) bir
akde bu akm en fazla 4,5 amper olmaldr.
Charles' laws: Charles kanun veya yasalar; iki ksm
dan oluan kanun: a) eer belirli miktardaki bir ga
zn basnc sabit tutulup, durumunda herhangi bir
deiiklik oluturulursa, hacmi mutlak scakl ile
doru orantl deiir, b) eer belirli miktardaki bir
gazn hacmi sabit tutulup durumunda herhangi bir
deiiklik oluturulursa, basnc mutlak scakl ile
doru orantl olarak deiir."
charry: Mangal kmrne benzeyen; manga! km
r gibi.
chart: 1) sahil izgilerini, derinlikleri, akntlar, gel-giti, gemi rotalar vb. ini gsteren deniz haritas; su ha
ritas. 2) bilgilerin zerine kayt edildii ve iaretlendi
i basit bir harita. 3) diyagramlar, tablolar ve ekiller
hakknda bilgi veren bir sayfa; grafik. 4) bu tr bir di
yagram, tablo vb. i 5) harita yapmak. 6) harita veya
haritalar zerine (rota) izmek. 7) izelge.
chart divider: Den. iki ucu sivri pergel: a) harita per
geli, b) teknik resimde kullanlan blme pergeli.
charter: Den. 1a) bir gemi, otobs, uak vb. ini kon
trat ile kiralama, b) bununla ilgili anlama Bkz. char
ter party. 2) charter veya charter party ile kirala
mak. 3) carter kabul etmek.
charterage: Kiralama; carter yapma.
charterer: Gemi veya gemileri kiralayan kimse.
chart house: Harita kamaras; hesap kamaras; tica
ret gemilerinde kprstnn hemen gerisinde, ona
bir kap ile bal bir kamera; haritalar, paralel cetvel,
' pergel vb. inin bulunduu yer; hesap yapmak, rota
izmek vb. i iin kullanlr.

charte r part y
charter party: 1) gemi sahibi ve tayc, tccar vb, i
arasnda, geminin veya geminin bir blmnn tica
r olarak kiralanmas iin, zellikle yazl olan vesika.
2) byle bir anlama ile bir gemi veya geminin bir
blmnn kiralanmas. 3) amatr balk vb. terinin
spor, balk avlama, seyahat vb. i iin tekne kiralama
larna ilikin anlama.
charter plane: Kiralk, tarifeli, ucuz uak; carter ua
chartographer: Bkz. cartographer.
chartographie: Bkz. cartographic.
chartography: Bkz. cartography.
chart room: Bkz. chart house.
chase: 1) torna tezghnda di amak veya kesmek;
2) yark veya oyuk.
chaser: 1) bir baka gemi tarafndan takip edildii za
man kullanlan ve bir geminin k tarafna yerletiril
mi top. 2) dman uan izlemek veya geri evir
mek iin kullanlan kk, hzl bir gemi ya da uak.
chaser: 1) metal oymacl veya kabartma iilii ya
pan kii. 2) oyma ii iin kullanlan alet; kalem. 3) vi
dalara di ekme aleti; pafta.
chassis: 1) bir motorlu aracn tekerlekleri ve makine
paralarndan oluan alt erevesi; asi; freym. 2)
bir uan gvdesini tayan ereve. 3) Rady. rad
yo paralar, amplifikatr vb. i paralar tayan er
eve.
chatter: Mak, titreim oluturmak.
chauffer: ii otomobil veya dier aralar kullanmak
olan kii; ofr; src; Bkz. driver.
Ch.E.: Bkz. chemical engineer.
check: Salama; denetim; kontrol.
check ball: Kresel ek valfn tek yne akma msa
ade eden bilyas; geri dndrmez bilya.
check bit: Bilgisay. salama biti;
check digit: Bilgisay. salama says.
check nut: Mak. kontra somun; Motorlarda, emniyet
valflarnda,
ayar
cvatalar
veya
vidalarn
gevemeye cek ekilde yerine balayan somun.
check point: Bilgisay. salama noktas.
checkup: Aratrma; ekap.
checksum: Bilgisay. salama toplam.
check valve: Gem. Mak. geri dndrmez valf; tek y
ne aka msaade eden, aksi yne geit vermeyen
besi suyu, deniz suyu, ya vb. i valf ya da vanas;
ou zaman el tekeri (hendvil), valf spndl olma
yan ve ou zaman otomatik olarak alan valf.
cheddite: Potasyum klorat veya perklorat kartrlm
nitro bileii ve yams bir maddeden (hint yan
dan) oluan bir karm.
cheek: 1) Mot. krank kolu Bkz. crank cheeks; crank
webb olarak da kullanlr; krank kolu; krank olutu
ran ve birbirlerine paralel olan iki koldan herhangi bi
ri.
cheeks: Gem. Kaza. e! ile fayrapl kazanlarda klhan
kapann yan metal levhalar.
cheese head screw: Mak. silindirik bal vida
chem.: Bkz. 1) chemical. 2) chemist. 3) chemistry.
chemic: 1) alimi veya simya; simya ile ilgili. 2) kim
yasal; kimyager veya eczac.
Chemical: 1) kimyasal; kimyasal tepkimedeki gibi. 2)
kimya ile yaplan veya kimya iin kullanlan. 3) kim
yasallar yardmyla altrlan. 4) kimya biliminde
eitilmi. 5) kimyasal ilem veya ilemlerle elde edi

95

chemica l fir e extinquishe r


len ya da kimyasal ilemlerde kullanlan herhangi
bir madde.
chemical action: Kimyasal etki.
chemical additives: Kimyasal katklar;
motorlarda,
buhar kazanlarnda, slah edilmek ve niteliklerini ge
litirmek amacyla yakt, yalama ya, su vb. ine ka
tlan veya eklenen kimyasal maddeler.
chemical analysis: Kimyasal analiz, tahlil veya
zm.
Chemical bond: Bir molekl veya iyonik kristalde
atomlar, iyonlari veya kkleri birarada tutan kuvvet;
kimyasal ba.
chemical cargo: Kimyasal yk ya da kargo.
chemical cleaning: Kimyasal temizlik; Mot. pistonla
rn veya dier paralarin korrozyondan temizlenme
sinde uygulanan yntem; bu yntemde hacimsel
olarak 200 birim ticar slfrk asit (7 = 1,84), 50 bi
rim sv inhibitor ve 750 ksim su ile hazrlanan zel
tide 15-20C'de 50-60 dakika kadar tutulur; eer
pas giderilemiyorsa, uygulama drt saate kadar uza
tlr.
chemical compound: Kimyasal bileik; uygun basn
ve scaklk koullarnda bir maddenin moleklndeki
atomlarla birleerek oluturduklari tm ile deiik
bir madde.
chemical corrosion: Kimyasal etki ile oluan paslan
ma ya da korrozyon; kimyasal paslanma
chemical dehydrator: Sout, freonlu tesislerde, dev
rede bulunan ve emme scakl 0C'nin altna indii
zaman donarak ekspenn (genileme) valfn tka
yan, kompresr paralarnda korrozyona neden
olan nemi gideren kimyasal maddeli bir cihaz; kim
yasal nem giderici; yollu bir valf ile sv hattna
(devresine) balanr ve istenildii zaman kullanlr.
chemical delay: Diz. Mot, Tutuma gecikmesini olu
turan bileenlerden biri; kimyasal gecikme; silindirle
re pskrtlen yaktn tutumadan nceki oksitlen
mesi.
Chemical de-oxigenation: Kimyasal ekilde oksijensizletirme; iki ekilde yaplr: a) 4200 kN/m2 veya
42 bara kadar olan basnlardaki kazan sularinn oksijensizletirilmesinde sodyum slfit kullanlr; sod
yum slfit oksijen ile sodyum slfat oluturur, b) ba
2
snc 3200 kN/m veya 32 barn zerindeki kazanlar
da aminler kullanlr; aminler oksijenle birleerek su
ve nitrojen oluturur; en yaygn olarak kullanlan
amin, hidrazindir (N 2 H 4 ); Bkz. hydrazine.
Chemical dosing valve: Kimyasal besleme valf; bu
har dramlar (domlar) zerine yerletirilen bir valf;
kazan suyuna dorudan trl kimyasal maddeler
ektirilmesi iin kullanlr.
chemical energy: Kimyasal enerji; yaktlarn yanmas
ile s eklinde aa kan enerji; bir i enerji tr.
chemical engineer: Kimya mhendisi.
chemical engineering: Kimya mhendislii.
Chemical equation: Kimyasal forml veya eitlik:
H 2 + 0 = H2O.
Chemical feed pump: Kimyasal besleme veya besi
pompas; zelti durumundaki kimyasal maddeleri
besi suyu sistemleri ve kazan dramlarna (domlarna) vermeye yarayan bir pompa.
chemical fire extinquisher: Kimyasal yangn snd
rc.

chemica l h yg ro mete r
chemical hygrometer: Kimyasal higrometre; Mutlak
ve greli nemi lmek iin kullanlan bir cihaz; ier
sinde kurutucu madde olarak fosfor oksit bulunan
tplerden belirli miktarda havann geirildii bir nem
ler,
chemically: 1) kimya ilkelerine bal olarak; kimyasal
ilikilere gre. 2) kimyasal anlamda.
chemical mixture: Kimyasal karm; kendi zellikleri
ni kaybetmeksizin kimyasal maddelerin moleklleri
nin karmasndan oluan; mekanik olarak, separatrlerdeki gibi, birbirlerinden ayrlabilirler.
chemical potential: Kimyasal potansiyel; saf bir mad
denin her iki molnn serbest enerjisi.
chemical property: Kimyasal zellik veya nitelik.
chemical reaction: Kimyasal reaksiyon; Kimyasal tep
kime.
Chemicals: Kimyasal maddeler.
chemical structure: Kimyasal yap veya bnye;
atom, molekl, kkler (radikaller) ve bazan iyonlar
dan oluan yap.
chemical symbol: Kimyasal simge veya sembol; kim
yada element veya bileikleri belirten ksa ifade: Kar
bonun simgesi C, gibi.
chemical tanker: 1) kimyasal (madde tayan) tan
ker; ou insan sal iin tehlikeli, zehirli maddele
ri dkme olarak tamak zere yaplm gemi. 2)
dkme kimyasal madde tamak amacyla yaplm
kara tat arac veya demiryolu vagonu.
chemical treatment: Kimyasal ilem veya muamele,
It. Yan. Mak. paralarndan karbon birikintilerini gi
derme ilemi; para 95-100C scaklndaki bir al
kalin zeltisinde 40-60 dakika tutulur; yumuayan
karbonlar tahta kazyc veya sert bir sa fras ile gi
derilir; gerekirse para 15 dakika daha zeltiye dal
drlr.
chemical warfare: Kimyasal sava; patlayclar, alev
makineleri, duman perdeleri vb. i dnda kalan ve
kimyasallar ve kimyasal cihazlarla yaplan sava.
chemiluminescence: Kimyasal ldama; 1) belirli bir
kimyasal, rnein fosforun yava oksitlenmesi. 2)
bu yolla yaylan veya neredilen k.
chemindefer: Demiryolu; imendifer.
chemism: Nad. Ola. kimyasal kuvvet, hareket ve e
kim.
chemisorption: Kimyasal emme; yzey bileiklerinin
oluturduu bir emme ilemi; emilen molekller kim
yasal balarla yzeyde tutulurlar.
chemistry: Kimya; kimya bilimi. 1) maddelerin yapla
r, zellikleri ve maddelerin retildii veya dier mad
delere dntrld tepkimelerle ilgilenen bilim.
2) bu bilimin zel bir madde ve aktivite alanna uygu
lanmas. 3) bir maddenin kullanm, yaps ve kimya
sal zellikleri. 4) kimyada kullanlana benzer analiz
ve sentez ilemleri.
chemistry, analytical: Bkz. analytical chemistry.
chemistry, inorganic: Bkz. inorganic chemistry,
chemo-: Kimyasal tepkimelere ait anlamnda bir
nek.
chemosphere: Meteo. kimyasal kre; atmosferin
80 km ykseklie ulaan blgesi; kemosfer.
chemosynthesis: Dier kimyasal tepkimelerden tre
yen enerji ile, organik kimyasal bileiklerin bitkiler ta
rafndan yaplan sentezi; kemosentez; kimyasal sen
tez.

96

chimne y gase s
chemotaxis: Kimyasal maddeler tarafndan ekilen
veya itilen canl hcreler ve organizmalarn zellii.
chemotherapy: Slfonomitler gibi kimyasallar vere
rek bir hastaln tedavi edilmesi; kemoterapi.
chemurgy: iftlik rnlerinden, yiyecek ve elbise d
nda yeni rnler, rnein soya fasulyesi kkenli
plstik vb. i retilmesi ile ilgilenen kimya bilimi dal.
cherry red: Kiraz krmzs;-899C scaklkta demirin
rengi iin sylenir.
chest, steam: Bkz. steam chest.
chest, tool: Bkz. tool chest.
chest, valve: Bkz. valve chest.
chevron: Mak. 1) evron tipi kee (ya iin). 2) evron (ticar bir marka) tipi salmastra (su iin).
chevron drier: evron kurutucu.
chief: 1) herhangi bir eyin ba veya en st paras.
2) herhangi bir grup veya organizasyonun ba; li
der; ef; reis, en yksek unvan ve otoriteye sahip ki
i. 3) herhangi bir eyin en deerli veya ana para
s. 4) Den. Bamhendis Bkz. chief engineer veya
birinci zabit ya da ikinci kaptan Bkz. chief officer.
5) rtbece en .yksek olan; bata gelen. 6) ana; te
mel; en nemli; yol gsteren; en yksek rtbe sahi
bi.
chief engineer, marine: Den. gemi makinelerinden
sorumlu, en kdemli kii; gemi Bamhendisi. 2)
Bamakinist. 3) arkba.
chief officer: Den. birinci zabit veya ikinci Kaptan; ti
caret gemilerinde gverte zabitleri veya vardiya za
bitlerinin ba ve gemi disiplin zabiti; first mate, first
officer eklinde de kullanlr.
chile saltpeter: ili ve Peru'da bulunan sodyum nit
rat.
chiliad: 1) bin (1000); 1000 ey. 2) 1000 yl.
chill: Metal, dkm derecesinin soutulmas sonucu,
dkmn hzla soumas ve bylece yzeyinin sert
lemesi; souk dkm kalb. 2) souk; tc. 3)
me; titreme; souk. 4) soumak. 5) Metal, hzla
soutularak yzeyde sertletirmek. 6) souk yap
mak. 7) Metal, hzla soutarak (metali) sertletir
mek.
chili casting: Metal, sert dkm.
chilled steel: Metal, soutularak sertletirilmi elik.
chilled water: Bir soutma sisteminin evaporatrnde soutulan su; soutulmu su.
chill water: Is gidermek amacyla elektronik cihazlar
ve iklimlendirme cihazlarnn eanjrlerine souk su
salamak zere kullanlan tatl su; souk su.
chimney: 1) yaktlarn yanmasyla oluan alev veya
gazlarn ya da dumann atmosfere kati pasaj veya
kanal. 2) bir binann ats zerinde uzanan baca. 3)
gemi bacas; stack olarak da kullanlr. 4) sabit kas
masn salamak iin bir alevin etrafna taklan cam
ie; lmba iesi. 5) volkan az gibi bacaya benze
yen bir ey; krater.
chimney damper: Baca damperi; baca iine yerletiri
len, satan yaplm ou zaman daire eklinde bir
para; geidi belirli miktarlarda ak tutarak baca
ekmesi veya draft dzenlemeye yarar.
chimney gases: Baca gazlar; yanma rnleri; egzoz
gazlar; motorlarn silindirleri, kazanlarin ocaklarnda
oluturulan yanma sonucu meydana gelen gazlar;
karbon dioksit, su buhar, oksijen, azot ve bazen k
krt dioksit ile azot oksitlerinden oluan bir gaz kan-

Chines e whit e
m.
Chinese white: in beyaz; inko oksit veya baryum
slfattan yaplan youn, beyaz boya maddesi veya
pigment.
Chinese windlass: Farkl apta iki kademeli bir fener
veya fenerlii olan bir rgat makinesi; difransiyel r
gat veya bocurgat.
Chinese wood oil: Bkz tung oil.
chip: Keski ile kesmek veya temizlemek.
chipping hatchet: Keser.
chisel: 1) keski ile kesmek veya oymak. 2) aa, ta
veya metal kesmek veya ekil vermek iin kullanlan
keskin azl bir alet; keski.
chiseled (chiselled): Keski ile kesilmi veya ekil ve
rilmi.
chiseler (chiseller): Keski kullanan kii; keskici.
chiselling: Keski ile (metal levha) kesme ii veya ile
mi.
chlor-: Bkz. chloro-.
chloral: 1) klorun alkol etkimesiyle elde edilen kes
kin kokulu, yams, renksiz bir sv, CCI3CHO; Mo
ral. 2) kloral hidrat.
chloral hydrate: Genellikte sakinletirici (sedatif) ola
rak kullanlan renksiz, kristalli bir bileik; Moral hid
rat, CCI3CH (OH) 2 .
chloramine: Amonyan baz hipokloritleri etkimesiyle elde edilen renksiz, keskin kokulu bir sv; kloramin, NH 2CI.
chlorate: Klorik asitin bir tuzu; klorat.
chlorat of zinc: inko klorat; lehim suyu.
chloric: 1) kloroz bileiklerinden daha yksek deer
de klorin kapsayan bileikler veya bu bileiklere ait.
2) tuzlar kloratlar olan renksiz bir asit (klorik asiti)
HCIO3, belirtir.
chloric acid: Klorik asit; Bkz. chloric.
chloric:
Bkz.
chloride.
chloride: Klorr; klorun dier bir element veya kk
ile birleerek oluturduu bileik, rnein hidroklorik asitin (HCl) tuzlar; klorr.
chloride content: Klorr ierii, kapsam veya muhte
vas; Buh. Kaza. kazan suyunda herhangi bir deniz
suyu yerine, klorr iyonu konsantrasyonunu belirtir;
klorr ierii deniz suyu kirletmesinden kaynaklanart kat maddelerin miktarn lmek iin kullanlr.
chloride of lime: Snm kirecin klor ile muamelesin
den elde edilen, beyazlatma, dezenfektan vb. i ola
rak kullanlan beyaz bir toz; kalsiyum klorr, CaOCI2 .
chlorin:
Bkz.
chlorine.
chlorinate: Klor ile birletirmek veya muamele etmek
(bir maddeyi); zellikle mikroplar ldrmek amacy
la kloru (su ve kanalizasyondan) geirmek.
chlorination: Klorlamak; ime suyunu mikroplarindan
temizlemek amacyla Morla muamele etmek.
chlorine: Yeilimsi, sar renkli, naho kokulu, zehirli,
sv bir kimyasal element.
chlorine (liquid): Sv. Yk. sv klor; yeilimsi sar bir
gaz veya saydam, kehribar renkli, keskin kokulu ve
tahri edici, kuvvetli oksitleyici, zehirli, nem emme
yen, insan sal iin zararl, halojenlerden bir sv
element; Simg.Cl2 ; at.a. 35,457; at.no.17; 0C'de
z.a. 1,468; k.n.-34C; d.n.-107C; 20C'de (sv)
viskozitesi 0,35 cP, gaz viskozitesi 0,014 cP; gemiler. de evre scakl veya altnda ve atmosfer basnc
Teknik Szlk - F. 7

97

chiorpicri n
veya zerindeki basnlarda tanr; beyazlatma mad
desi yapmnda, su artmada, kimyasal savalarda
ve trl endstriye! ilemlerde kullanlr.
chlorine test: Bkz. salinity test.
chlorite: Klrz asitin tuzu; klorit.
chiorite: Mikalarla benzer yapda olan, parlak yeil
renkli kompleks silikat minerali.
chloro-: kloro: a) Yeil, b) Mor kapsayan anlamlarn
da bir nek.
chlorobenzene: Sv. Yk. Morobenzen; mono-klorobenzen; klorobenzol; monoklorobenzen; fenil klorit;
saydam, akc, renksiz, insan sal iin zararl,
nem almayan, anestezik etkisi olan, aromatik ailesin
den bir halokarbon; Simg. C6 H5 CI; 15,5/15,5c'de
z.a. 1,111-1,113; k.n. 131,8C; d.n.-45C ve visk.
20C'de 0,90 cP; gemilerde evre scakl ve atmos
fer basncnda tanr.
chlorodifluoromethane: Sv. Yk. klorodifluorometan; difluorometan; freon-22; florokarbon-22; monoklorodiflorometan; iscecon 22; arcton 22; soutucu
22; kokusuz, renksiz, nem almayan, yksek scaklk
veya kzgn yzeylerde fosjen gaz oluturan, insan
sal iin zararl, alifatik ailesinden bir bir halokar
bon;
Simg.
CHCIF2
; z.a.1'den byk;
k.n.-40,8C; d.n.-160C; visk.yok; gemilerde evre
scakl ve atmosfer basnc ya da atmosfer basnc
zerinde tanr.
chloroform: Sv. Yk. kloroform; triktormetan; ar ve
etere benzer kokulu, buharlari zehirli, renksiz, insan
sal iin zararl, nem almayan, yava yava ayra
rak fosjen, hidrojen klorr ve dier gazlar olutu
ran, anestezik etkili, alifatik ailesinden bir halokar
bon; Simg.CHCl 3; 15,5/15,5 C'de z.a. 1,4951,505; k.n.61,2C; d.n. -63,2C; 20C'de visko
zitesi 0,563-0,570 cP; gemilerde evre scakl ve at
mosfer basncnda tanr; anestezik ve zc ola
rak kullanlr.
chloroform: 1) kloroform ile bayltmak. 2) kloroform
ile ldrmek.
Chloromycetin: Belirli virsler ve bakterilere kar etki
li, sentetik bir antibiyotik il; kloromisetin.
chlorophyll (chlorophyl) Bitkilerin yeil maddesi; klo
rofil; gne nda karbon dioksit ve suyu, karbon
hidratlara dntrr.
chlorophyllose: 1) Klorofile benzeyen, klorofile ait.
2) klorofil kapasyan.
chlorophyllous: Bkz. chloraphyllose.
chloropicrin: Kloroformun deiik nitrik asit ile mua
mele edilmesinden elde edilen renksiz bir sv; kloropikrin, CCl 3 N0 2 ; kusturucu bir gaz olarak kullanlr
(kimyasal savalarda).
chloroprene: Asetilenden elde edilen renksiz bir sv;
kloropren, C4 H5 CI; polimerize edilerek yapay kau
uk eklini alr.
chloroquine: Stmann tedavisinde kullanlan sentetik
veya yapay bir ila; klorokin.
chlorothiazide: Tp. yksek tansiyon ve kalp arzalar
n tedavi etmede kullanlan yapay bir ila; bbrekler
yolu ile vcuttan fazla sv ve tuzu gideren bir mad
de.
chlorous: 1) klorik bileiklerinden daha dk deer
de klor kapsayan bileikler veya onlara ait. 2) tuzlar
kloritler olan bir asiti (HCI0 2 ) belirtir.
chlorpicrin: fite chloropicrin.

chlorpromazine
chlorpromazine: Teskin edici (sedatif) olarak kullan
lan sentetik (yapay)
bir il; klorpromazin,
C 17 H19 N2 SCI.
chock: 1) hareketine engel olmak zere tekerler, varil
ler vb. i altna konulan bir blok veya kama; takoz. 2)
Den. boynuza benzer, ieriye kvrk iki knts olan
bir blok; byk kurtaz; kzak. 3) Den. kzaa ek
mek.
chock.full: Tam doldurulmu; dopdolu.
chocks: Mot. Pist. Buh. Mak. alt karter veya bedpleyt
ile dek arasna konulan ve trl malzemeden
(dkme demir vb. i gibi) yaplan paralar.
choke: 1) Senz. Mot. daha zengin karm yapmak
iin karbratrden havay kesmek veya azaltmak. 2)
tkamak; enjektr deliklerinin kurum tarafndan tkan
mas gibi. 3) Bern. Mot. karbratrde havay kapa
tan bir valf; jigle.
choke coil: Bir elektrik devresindeki alternatif akmn
kontrol iin kullanlan ve demir gbek zerine sarilan tellerden oluan bir sarg; ok bobini; doru ak
mn gemesine, fakat yksek reaktans nedeniyle k
k bir alternatif akmn gemesine msaade eder;
chocking cool olarak da kullanlr.
choke-damp: Maden ocaklar ve kuyularda bulunan
ve balca karbon dioksit olan boucu bir gaz; ok
gaz.
choke-full: Bkz. chock-full.
choke lever: Mot. jigle ubuu; jigle kolunun mili.
choker fly: Bern. Mot. Karbratr hava kelebei; jig
le kelebei.
cholesterol: Kolesterol; zellikle hayvansal yalar,
kan, sinir dokular ve safrada bulunan kristalli bir
ya asiti, C 27 H 45 OH ; safrata hemen hemen saf
bir kolesterol'dr.
choline: Bir ok hayvansal ve bitkisel dokuda bulu
nan viskoz sv, azotlu bir bileik; kolin, C5H15O2 N;
B kompleks vitamini.
chopper: 1) kesen bir makine veya alet, rnein bal
ta veya satr. 2) kesen kimse veya ey.
chops: Bir kanaln az veya girii.
chord: 1) Hava. a) bir uan kanatlarnda kuyruuna
kadar olan dz hat. b) byle bir hattn boyu. 2)
Mh. bir kprde olduu gibi, kat bir iskeletin esas
yatay paras. 3) Geom. bir eri, yay veya ember
zerindeki herhangi iki noktay birletiren doru; ki
ri.
chorographer: Haritac.
chorography: 1) bir blge veya yerin haritasn veya
karakterini inceleme sanat; haritaclk. 2) byle bir
harita veya inceleme.
chromate: 1) kromat; kromik asilin (H2CrO4) bir tu
zu. 2) kavitasyon erozyonunu nlemek iin kullanlan potasyum kromat, K2Cr207 ; soutma suyunda
1000-2000 ppm oluturulur.
chromate concentration test: Kromat younluu de
ney veya tecrbesi; Diz. Mot, soutma suyundaki
kromat younluunun saptanmasnda kullanlan de
3
ney; 600 cm soutma suyu, iindeki yabanc maddelerin kmesi iin bir sre bekletilir ve sonra ren
gi, iki standart kromat renginden biri ile gn nda
kyaslanr.
chromatic: 1) renk veya renklere ait; renk veya renk
ler kapsayan. 2) S/o. kolayca boyanan.
chromatic aberration: Bir k nnda trl renkleri
farkl noktalarda odaklayan ve bylece tayfn grl
mesine neden olan mercek zellii; renklerle ilgili
sapma.

98

chromochromatics: Renklerin bilimsel incelenmesi; renkler


bilimi.
chrome: 1) krom. 2) Bkz. chrome yellow. 3) krom
elii Bkz. chrome steel. 4) kromla kaplamak.
-chrome: Renklendirme maddesi, renk ya da krom
anlamlarnda bir sonek.
chrome alum: Potasyum kromiyum slfat, KCr (S0 4 )2.12H 2 O; krom ap; zellikle potasyum krom
ap; koyu mor renkli kristalleri znebilir tuz; boya
maddesi olarak ve dericilikte kullanlr.
chrome brick: Krom tulas; bilinen tm dier tula
lardan kimyasal olarak en yksek ntrlkte olduun
dan yapmnda kromit (FeO.Cr 2 03 ) kullanlan tula;
metalrji ocak ya da frnlarnn duvarlarnn yapmn
da kullanlr; sadece kuvvetli asit ve kuvvetli bazlar
dan etkilenir.
chrome green: 1) krom oksit, O 2 O 3 ; yeil boya mad
desi olarak kullanlr; krom yeili. 2) krom ans ile
Prusya mavisinin kartrlmas ile yaplan ticar bir
madde; yeil pigment veya boya maddesi.
chrome iron: Kiromit ad verilen bir mineral; krom-demir cevheri ad .da verilir.
chrome leather: Krom tuzlar ile tabaklanm deri;
krome deri.
chrome-nickel steel: Krom nikelli elik; krom nikel
elii; balca alam maddesi olarak krom ve nikel
kullanlan paslanmaz elik.
chrome-plating: Kromla kaplama; zellikle dizel mo
torlarnda, servis mrn uzatmak iin silindir gm
lekleri veya piston segmanlarnn krom ile kaplanma
s.
chrome red: Bazik kurun kromat, PbO.PbCr0 4; kr
mz krom; krom krmzs; bu maddeden yaplan tr
l pigmentlerden biri.
chrome steel: Krom elii; sert, deiik miktarlarda
krom kapsayan dayankl bir elik tr; yapsnda
%1-%2 krom, %1-%0,75 karbon bulunan elikler ya
tak, krma makineleri ve takm yapmnda ve %2-%4
krom, %0,75%1,05 karbon bulunan elikler ise, sa
bit mknats elii olarak kullanlr.
chrome yellow: Kurun kromat; krom sars, PbCrO4;
san kristalli, pigment veya boya maddesi olarak kul
lanlan bir bileik.
chrome-vanadium steel: Krom vanadyum elii; bir
demir alam olup %1,2'ye kadar krom ve %0,15 va
nadyum kapsar; otomobillerde kullanlan trl yay
larla, dier yaylarn yapmlarnda kullanlr.
chromic: Kromik; krmz bileiklerine gre daha yk
sek deerli krom kapsayan bileikleri belirtir; bu bile
iklere ait.
chromic acid: Kromik asit; tuzlar kromatlar olan bir
asit H2CrO4.
chromite: 1) kromun balca cevheri olan, metal par
lakl ve ekilsiz yapda, siyah bir mineral; kromit,
FeCr2 04.2) krmz asitin bir tuzu.
chromium: Krom; paslanmaya direnci yksek, ok
sert, beyaz kristalli metalik kimyasal element; krom
la kaplama, alam elii ve nikel, bakr, manganez
ve dier metalleri kapsayan alamlarn yapmnda
kullanlr; Simg. Cr; at. a. 52,01; at.no. 24.
chromium plating: Kromla kaplama; elektrolit olarak
krom anidrid (CrO3) zeltisinde elektroliz yolu ile
bir makine paras, silindir gmlei, piston segman
vb.inin ince, dayankl ve bazan gzenekli olarak
krom metali ile kaplanmas.
chromium steel: Bkz. chrome steel.
chromo-: Renk, renkli, pigment anlamlarnda bir

chromogen
nek.
chromogen: Kromojen; boya maddesi veya boyama
maddesi olabilen herhangi bir madde.
chromogenic: 1) kromojen veya kromojenlere ait. 2)
belirli bakteriler gibi renk veya pigment reten.
chromophore: Azo grubu gibi boya reten ve dier
belirli gruplarla birleerek boyalar oluturan herhan
gi kimyasal bir grup; kromotor.
chromoplasm: Bkz. chromatin.
chromosphere: Astr. 1) tam tutulma srasnda gne
in evresinde grlen, akkor haline gelmi gazlarin
katman; kromosfer; donuk kl gazlardan oluur.
2) bir yldzn evresindeki benzer katman.
chromospherc: Kromosfer tabiatna sahip olan; kro
mosfere ait.
chromous: Kromik bileiklerdeki kromdan daha d
k deerli kroma sahip oian krom bileiklerini belir
tir; kromz.
chromyl: Kimy, ki deerli bir kk ya da radikal,
Cr0 2 .
chrono-: Zaman anlamnda bir nek.
chronograph: Zamann ksa dilimlerini lmek ve ka
yt etmek iin kullanlan bir cihaz
chronomatic indicator: Kronomatik endikatr cihaz;
1) Diz. Mot. silindirlerden ak p-V diyagram alnma
sn salayan bir endikatr cihaz. 2) Diz. Mot. silin
dirlerinden basn-zaman (p-t) diyagram alnmasn
salayan bir endikatr cihaz.
chronometer: Kronometre; zaman ok duyarl olarak
len bir cihaz; zellikle ok duyarl bir saat tr; ge
milerde boylam saptamak iin kullanlr.
chronometer valve: Gem. Mak. ak besi suyu devre
lerinde fid pampn buhar valf; hotveldeki su dzeyi
ni denetleyen amandral bir reglatrn mekaniz
masna balanmtr; hotveldeki su seviyesi ve amandrann hareketine bal olarak pompaya verilen
buhar azaltr veya oaltr.
chronometric: Kronometreye ait.
chronometrically: Kronometre ile saptand gibi.
chronometry: Zamann bilimsel lm; periyotlarla
zamann lm.
chranoscope: Kronoskop; ok kk zaman aralklann lmek iin kullanlan bir cihaz.
chronotachometer: Kronotakometre; deney yerinde
yksek devirli motorlarin devir saylarn saptamak
iin kullanlan bir takometre veya devir says ler;
bir elektrikli saat, devir gstergesi ve elektrikle al
an bir devir says lerden oluur.
chrysarobin: Kimy. trl deri hastalklarnn tedavisin
de kullanlan sar renkli, kristalli bir madde,
C15H1203.
chrysoberyl: Kimy. berilyum-alminyum oksiti, BeOAl2O3; berilyum cevheri olarak kullanlr.
chrysolite: Krizolit; magnezyum ve demirin yeil veya
sar renkli bir silikat; yar deerli ta olarak kullanld
nda peridot adn alr; san yakut veya zebercet.
chrysotile: Krizotil; lifli yapl ylanta (serpantin) tr
mineral; asbestos; izolasyon ve yanmaz maddeler
yapmnda kullanlr.
chu: Fiz. Sh; bir libre (452 gram) suyun scakln at
mosfer basnc altnda bir derece ykseltmek iin ge
rekli s miktar; yaklak olarak 454 gram-kalori.
chuck: Mak. bir torna tezghnda olduu gibi, dnen
bir alet veya ii tutmak iin kullanlan mengeneye

cipher
benzer bir cihaz; torna aynas; matkap, delgi vb. i
portatif ularn takld matkap kovan; torna kafas.
chuck, drill: Bkz. drill chuck.
chug: 1) bir makinenin egzostununun yapt ani,
yksek tondan bir patlama sesi; egzoz patlamas,
Mot. avans vuruntusu. 2) byle sesler karmak. 3)
byle sesler kararak hareket etmek.
chump: Ar bir blok veya odun; takoz; blok.
chute: Mak. oluk.
chymist: Bkz. chemist.
CI: Bkz. compression ignition.
CLE.: Compression ignition engines: Sktrma ile
yanmal makineler; dizel makineleri.
cider press: Skarak elmalarin suyunu karmak iin
kullanlan bir makine; elma presi.
cinchona: 1) Sof, kabuklarindan kinin; kinidin ve de
erli tbb alkaloidlerin elde edildii, Gney Amerika,
Asya ve Dou Hint Adalarnda bulunan tropik bir
aa; sinkona aac; knakna aac.
cinchonidine: Stmay tedavi etmek ve ate dr
mek iin kullanlan bir alkaloit; sinkonidin,
C 1 9 H 2 2 ON 2 .
cinder: 1) metal cevheri art; metal pislii; cruf. 2)
volkanik artk veya cruf. 3) yanma gazlarnda bulu
nan ve ap 100 mikrondan byk toz; sinder; kl.
4) kl oluncaya kadar yanmam kmr, odun vb, i
herhangi bir madde. 5) byle bir maddenin ok k
k bir paras. 8) yanmakta olan fakat alev karma
yan kmr; kz, 7) o. kmr ya da odundan ka
lan artklar; kl. 8) yakarak kz haline getirme*.
cinder catcher: 1) kl tutucusu; yanma gazlan iinde
bulunan ve tozlarn tutulduu bir yap; dikey dzen
lenmi perdeler arasndan geileri srasnda yn de
itirerek oluan merkezka kuvvetle gazlardan ayr
lrlar.
cinder eliminator: Bkz. cinder catcher.
cinder trap: Bkz. cinder catcher.
cindery: Crufa ait; crufa benzeyen veya cruf kap
sayan.
cinematograph; 1) Ing. sinema makinesi; film maki
nesi veya projektr, 2) film ekmek iin kullanlan
kamera; simenatoraf. 3) film ekmek.
cinemotgraphic: Film makinesi veya kameraya ait,
clneol: Bkz. cineole.
cineole: Terebantin ve bitkisel uucu yalarda bulu
nan, kokusu kfuruya benzeyen sv bir madde; sineol, C 10 H 18 O .
cinnabar: 1) balca cva cevheri olan, ar, parlak
renkli bir mineral; cva slfr, HgS. 2) krmz boya
olarak kullanlan yapay cva slfr. 3) parlak krmz.
cinnamic: 1) tarn aacndan treyen veya ona ait.
2) benzaldehit'ten elde edilen beyaz, kristalli orga
nik bir asiti (C6H5.CH:CH.COOH) belirtir.
cinnamon: 1) Bot. Bat Hint Adalarnda bulunan def
ne familyasndan bir aacn i kabuklarndan kurutu
larak yaplan herhangi bir baharat; tarn. 2) bu ka
buk. 3) bu kabuun elde edilebilecei herhangi Bir
aa. 5) sarms kahverengi. 5) tarndan yaplm
veya tarn ile kokulandrlm.
cipher: 1) nemi veya deeri olmayan ey veya kim
se. 2) ifre; ifre kodu. 3) byle bir kodun anahtar.
4) Arap saylarndan herhangi biri Bkz Arabic nume
rals 5) aritmetik problemlerini zmek. 6) ifreli yaz
kullanmak.

cir c
circ.: Bkz. 1) circular. 2) circulation, 3) circumferen
ce.
circle: 1) evresi zerindeki her noktann merkeze
olan mesafesi birbirine eit olan dzlem ekil; daire.
2) byle bir ekil evreleyen hat; ember; evre. 3)
bir gk cisminin yrngesi gibi, daire eklinde olan
herhangi bir ey. 4) bir gezegenin yrngesi. 5) bir
evrim; periyot; sre. 6) dnya yzeyindeki hayal
bir daire: Dzlemi dnyann merkezinden geen B
yk Daire; enlemlere paralel olan Arktik Daire. 7)
evresinde bir daire oluturmak. 8) bir dairedeki gi
bi, evresinde hareket etmek.
circlet: Kk bir daire.
circle of inertia: Atalet dairesi veya emberi; bir ktle
nin, yerekimi hari, bir kuvvetin etkisi altnda olmak
szn, dnen yerkre zerinde ember eklinde izdi
i yrnge.
circle test: Daire deneyi veya tecrbesi; gemi tam yol
la ilerlerken, ncelikle dn dairesinin apn sapta
mak iin yaplan deney; daire deneyi belirli yksek
likteki sabit bir cismin evresinde yaplr.
circuit: 1) Mak, devre; akkanlar iin yaplm pom
pa, boru devresi, valf, filtre vb. i ksmlardan oluan
devre; yakt, ya vb. i devre ya da devreler. 2) bir e
yin evresinde gitme; dnme; evresinde rota veya
gezi; Dnyann evresinde ay'n gezisi gibi. 3) elek
trik akminn akabilecei tam ya da ksm yol; elektrik
devresi. 4) RaA Bkz. hookup,
circuit breaker: Devre kesici; alter; akm ar oldu
u zaman devreyi otomatik olarak aan ve akm ke
sen bir cihaz; bir tr elektromanyet veya elektro mk
nats.
circuit breaker, underload: Alak yk alteri.
circuit breaker, undervoltage: Alak gerilim (voltaj)
alteri,
circuit, closed: Bkz. closed circuit: Kapal devre.
circuit, open: Bkz. open circuit: Ak devre.
circuit, short: Bkz, short circuit: Ksa devre.
circuit tester: Elekt. akm kontrol cihaz; volt amper
metre.
circular: 1) daire eklinde olan; yuvarlak. 2) daireye
ait; dairesel. 3) dairede hareket etme. 4) genelge;
sirkler; tamim.
circular chaser: i dili amak iin kullanlan bir ma
kine; dairesel di ama tezgh.
circularity: Dairesel ekilde.
circularize: 1) dairesel yapmak; yuvarlak yapmak. 2)
sirkler ya da tamim gndermek.
circular measure: Daireleri lmek iin bir sistem: 1
daire 360 derece veya drt eyrek, 1 eyrek 90 dere
ce, 1 derece 60 dakika, 1 dakika 60 saniye.
circular m: ap bir mil Bkz. mil olan bir dairenin
alanna eit olan tellerin kalnlklarnn llmesinde
kullanlan bir l birimi; dairesel m.
circular pitch: Tak. Tezg. bir diin pii pi'ye veya
3,1416'ya blnerek elde edilen modl: dairesel pi.
circular ring: aplari farkl olan iki konsanfrik (ayn
merkezli) daire arasnda kalan ember; aplan fark
l, merkezleri ayn-olan i ie iki daire arasndaki
alan.
circular saw: Bir motor (elektrik motoru) tarafndan
yksek hzla dndrlen, disk eklinde bir testere;
disk testere: tepsi testere.
circular sector: Bir dairenin iki yarap ve bunlara

100

ci rcum fl uou s
uyan yay arasnda kalan alan; daire dilimi; daire par
as.
circular tank: Silindirik su deposu.
circulate: 1) bir daire iinde, devrede veya rotada ha
reket etmek ve dnerek yine ayn noktaya gelmek.
2) evresinde hareket etmek. 3) Mafe. saylarn son
suz tekrarlanan serilerine sahip olmak. 4) bir kii ve
ya bir yerin evresinden harekete neden olmak.
circulating: Dolam; devridaim; deveran; dolaan;
devreden suyu salayan pompa; ou zaman santrfj pompa.
circulating tube: Bkz. downcomer; dolam veya sir
klasyon borusu; su borulu buhar kazanlarnda bu
har dramnn su blgesi ile su dramlarn, kazan d
ndan birbirlerine balayan devridaim borusu;
Gem. Mak. davnkamer borusu.
circulating valve: Buhar kazanlarnn akaryakt devre
lerinde, pskrtclerden sonra, yakt pompalar ile
brnerler arasnda bulunan ve yaktn bir blmn
ya da fazlasn pompalara veren valf; dolam vanas
veya valf.
circulating water: Dolam, devridaim veya sirklas
yon suyu; buhar kondenserlerinde egzoz buharn
youturacak su durumuna getirmek, trl soutu
cular ile motorlarda soutma amacyla dolatrilan
tatl su veya deniz suyu.
circulation: Dolam, devridaim veya sirklasyon. 1)
suyun borulardaki gibi, bir yerden dier bir yere ha
reketi. 2) kazan suyunun buhar dram (domu), he
derler veya borular yolu ile tekrar kazana dn ha
reketi. 3) suyun denizden alnp kondenser, soutu
cu vb. i eanjrlerden geirilip tekrar denize verilme
si. 4) kanin damarlardaki hareketi. 5) para, haber
vb. inin insandan insana veya blgeden blgeye ge
ii. 6) gazete, mecmua vb. inin okuyucular arasn
daki dolam.
circulation, forced: Cebri dolam; bir pompa yard
myla salanan basnla dolam, sirklasyon ve dev
ridaim.
circulation, natural: Doal dolam; tabi dolam; se
viye, basn veya s fark nedeniyle Kendiliinden ve
ya bir pompa olmakszn oluan dolam. .
circulative: 1) devridaim, dolam ya da sirklasyon;
devridaim veya sirklasyon eiliminde olan.
circulator: 1) br eyleri dolatran kii veya ey. 2)
Bkz. circulate.
circulatory: Dolam, sirklasyon veya devridaime
ait; kan dolamna ait.
circulatory system: Dolam sistemi; Anal kan da
marlarnn kapal sistemi olup, kan vcudun tm k
smlarna tar ve iletir; omurgallarda arteriyel ve venus sistemleri olmak zere ikiye ayrlr ve klcal da
mar an da kapsar; lernfatik sistem dahi! deildir.
circum-: evresinde, etrafnda, evreleyen, her tara
fnda anlamlarnda bir nek.
circumadjacent: Drt tarafndan bitiik.
circumference: 1) Geom. bir daire veya dier yuvar
lak yzeyleri evreleyen hat; evre; ember; daire
emberi. 2) bunun lm veya hesaplanmas.
circumferential: Daire emberine ait; emberde veya
embere ya da evreye yakn.
circumflexion: evresine dolama veya sarlma.
circumfluent: evresi veya etrafnda akma.
circumfluous: 1) su ile evrili. 2) Bkz. circumfluent.

circumfuse
circumfuse: 1) evresinde bir svy aktmak veya s
ratmak. 2) bir sv ile evrelemek.
circumgyrate:
Dnmek;
deveran
etmek.
circumnavigate: Dnya vb. inin evresinde seyret
mek.
circumnavigation: Dnya vb. inin evresinde seyre
den.
circumnavigator: Dnya vb. inin evresinde seyre
den kii.
circumpolar: 1) dnyann kutuplarindan birine yakn
veya evresinde olan. 2) Asir. kutuplardan birinin et
rafnda hareket eden: Daima ufuk zerinde bulunan
iin sylenir.
circumrotate: Bir tekerlek gibi dnmek; devir hareke
ti yapmak.
circumscribe: 1) evresine bir izgi izmek; etrafn
evirmek; kuatmak. 2) snrlamak; kuatmak; hap
setmek. 2a) Geom. mmkn olan en fazla noktadan
ona dokunmas iin (bir baka eklin) etrafna bir e
kil izmek; dairenin iine izilen gen gibi.
circumvolution: evresinde dnme, yuvarlanma ve
ya sarg oluturma.
circumsolar: Gnein evresinde dnen; gnein
evresinde olan.
circumvolve: Dnmek; dolamak; kendi evresinde
dnmek,
cissoid: Mate, zirve oluturan yaknsak bir eri; kesi
en iki erinin ibkey taraflari ile oluturulan ay
belirtir; sisoit.
citral: Sitral; ho kokulu sv bir aldehit, C9 H15 .CHO;
misket limonu ve limon yalarnda bulunur.
citrate: Sitrat; sitrik asitin bir tuzu veya esteri.
citric: 1) aa kavunu, limon, portakal vb. i meyvalardan elde edilen veya onlara ait. 2) bu tr meyvalardan elde edilen sitrik asiti (C 6 H 8 O 7 ) belirtir; boya
lar, sitratlar vb. i yapmlarnda kullanlr.
citric acid: Sitrik asit, C6H8O7 renksiz, kristalli, tribazik organik asitte znr, tad acdr; portakal, man
dalina vb. i meyvalarda bulunur ve parfm yapmn
da kullanlr.
citric acid cycle: Bkz krebs cycle.
citrin: Limon suyu ve krmz (aci) biberde bulunan P
vitamini.
citrine: 1) limon sars (renk). 2) topaza benzeyen sa
r renkli, yar deerli bir kuvarz tr.
citronella: 1) keskin kokulu bir ya; parfm, sabun
vb. i yapm ve bcekleri kovmak in kullanlr. 2)
bu yan karild bir Gney Asya aac.
city gas: Hava gaz; Bkz coal gas.
civil engineer: inaat mhendisi; inaat mhendislii
alannda uzman olan kii; C.E. ksaltmas ile belirti
lir.
civil engineering: Oto yollan, kprler, binalar, su i
leri vb. lerinin tasarm ve yapmlarnda uzman olan
mhendistik dal; inaat mhendislii.
civil year: Bir takvim yl; Bkz. astronomical year,
clad: Klflanm; Nk. Ener. fizyon rnlerinin firarin
ve korrozyonu nlemek amacyla, dier bir metalin
ince bir katmanyla rtlm metal; nkleer yaktlar
da kullanlr.
clad steel: Bkz. stainless steel.
CI: Bkz. chlorine.
el.: Bkz. centiliter; centiliters. 2) clearance.
clack valve: Bkz. flap valve.
clam: Bkz. clamp; vise.
clammy: Nemli; rutubetli; ya; slak.

101

clea n
clamp: 1) paralan birbirine balamak veya skmak
ya da bir kelepe ile dayankln arttrmak iin kullanlan aletlerden herhangi biri; zellikle iki paral ve
paralan bir cvata yardmyla birbirine yaklatrlp
uzaklatrilan ve bylelikle baz eyleri tutmaya yara
yan bir alet; mengene; kska; kelepe. 2) bir men
gene ile balamak veya bir kelepe ile kuvvetlendir
mek.
clamp block: Mengene bloku; mengene azlarin ta
yan ve onun bir tezgha Dalanmasn salayan
blok.
clamp C: El mengenesi; ikence; kelepe (kerye).
damping: Skma; balama; kelepeleme; mengene
ite skma veya tespit etme; kelepeleme veya keryeleme.
damping bolt: Balama cvatas.
clamp lever: Mengene kolu veya levyesi; dndrle
rek mengenenin tutma veya brakma hareketini sa
layan kol.
clamp screw: Mengene cvatas; mengenenin iki par
asn birbirine yaklatrp uzaklatran cvata; bir kol
yardmyla altrlr.
clarification: Svlardan koloidal katklar veya askda
bulunan maddelerin ayrlmas; suyun aritlmas gi
bi; artlm.
clarifier: t) artan kimse veya ey; zellikle yalama
yalarn artmak iin kullanlan madde veya cihaz;
separator, filtre vb. i. 2) ekerin artld byk, me
tal bir kap.
clarify: Yabanc maddelerinden ayrmak veya ayrl
mak (svlar iin sylenir); artmak; tasfiye etmek.
Clark celi: Standart birincil (primer) pil; anotu inko
ve katotu ise cva slfat kapl cva olup, her iki kutup
doymu inko slfat zeltisine batrlm bir pil.
class: Snf; tr.
classification: 1) snflandrma; snflandnlm veya
gruplara ayrilarak dzenlenmi. 2) S/o. tm canl or
ganizmalar iin trleri, cinsleri, yaplar vb. i bakmn
dan dzenlenen sistem.
classificatory: Snflandrma kullanlarak.
classifier: Snflandran kii.
classify: Baz sistem veya ilkelere gre dzenlemek
veya gruplandrmak.
Classius law: Klasiys kanunu veya yasas; "Sabit ha
cimde ideal bir gazn zgl ss, scaklndan ba
mszdr",
claw hammer: Bir ucu atal gibi ve eri olan ve pen
eye benzeyen eki; bu ucu ivi karmak iin kul
lanlr; domuz trna eki.
clay: 1) balca kalsiyum silikattan oluan ok ince ta
neli, plstik veya yorulabilir, salam bir toprak; sert
kaya partiklleri suda ylarak oluur; tula, anak
mlek ve dier seramiklerin yapminda kullanlr;
kil. 2a) insan vcudunun oluumunun simgesi olan
toprak, b) insan vcudu.
clay pit: Kil oca; kil karlan yer.
clay stone: 1) kil birikiminden oluan yuvarlak bir ki
reta ktlesi. 2) kil kapsayan bir tr kaya; kil ta.
clay type filter: Mor. filtre eleman aktiflenmi ki) ve
ya Fuller topra olan filtre; killi filtre.
clean: 1) kir veya yabanc maddelerinden arndnlm; temiz. 2) son zamanlarda ykanm. 3) manev
olarak temiz. 4) engeli olmayan. 5) tm; tamam;
komple. 6) ykayarak (kir, yabanc madde vb. ini) gi
dermek.

cleane r
cleaner: 1) ii oda, bina vb.lerini temizlemek olan ki
i; temizleyici; artc. 2) kuru temizleme.
cleaner: 1) ii, oda, bina vb. lerini temizlemek olan
ki i; temizliki. 2) kuru temizleyici. 3) temizlik iin
kul lanlan alet veya cihaz. 4) boya, gres veya
dier le keleri karmak in hazrlama.
cleaner, dry: Bkz, dry cleaner.
cleaner, vacuum: Bkz. vacuum cleaner.
cleaning brush: Temizleme lerinde kullanlan fra;
temizlik fras.
cleaning eraser: Silen bir ey; lstik, bir para ku
ma veya keeden yaplan, karatahtadaki tebeiri,
kattaki kurun veya tkenmez kalem ya da daktilo
yazsn silen bir ara: Lstik silgi; lstik veya plstik
ten yaplr.
cleaning fluid: Temizleme svs,
cleaning hoe: Buhar kazanlarinin ocaklarindan cruf
karmak iin kullanlan geni salam ve ar yapl
bir apa; cruf gelberisi; kl ve posakl gelberisi.
cleaning powder. Temizleme tozu; teknik resim mal
zemesi olarak kullanlr.
cleaning rubber: Temizleme lastii; teknik resim mal
zemesi olarak kullanlr.
cleanse: Temizlemek; temiz yapmak.
cleanser: Temizleme in uygulanan herhangi bir i
lem; temizleyici.
clear: 1) parlak; berrak; ak; bulutsuz ve sisli olma
yan; Ak hava gibi. 2) bulutu olmayan; saydam ve
ya effaf; bulank olmayan. 3) mutlak, salt; tam,
tm. 4) balants ve temas olmayan.
clearance: 1) hareketli cisimleri veya mekanik para
lar birbirinden ayran mesafe ya da boluk; a) gem.
Mak. klerens, boluk veya alma pay; miller ile
ya taklar arasndaki apsal veya radyal boluk, b)
su pap saplar ile supap liveri veya klbutr
arasnda ki boluk, c) D/z. Mot. silindirlerle pistonlar
arasnda ki boluk. 2a) Den. limana giri ve kta
geminin gmrk evraklarnn tamamlanmas, b)
gmrkten temiz evraknn ve sertifikasnn alnmas.
clearance fit: Boluktu veya klerensli geme; iteki
parann apnn, d parann apndan kk oldu
u geme: CF ksaltmas ile belirtilir; boluklu ge
me.
clearance indicator: Klerens gstergesi; boluk gs
tergesi; Gem. Mak. klerens endikatr; buhar trbin
lerinin srast yataklarnda kullanlan ve yatan kolan
ile aradaki boluu len ve bylelikle rotorun eksenel veya aksiyal boluunu saptayan bir cihaz.
clearance space: 1) Pist. Bun. Mak. piston l nokta
larda iken, buhar portlar dahil, piston ile silindir ka
pa arasnda kalan tm hacim; st klerens hacmi,
alt klerens hacmi. 2) Mot. piston st l noktada
iken silindir kapa ile piston arasndaki hacim; yan
ma odas; l hacim; klerens hacmi.
clearance volume: Bkz. clearance space.
cleat: 1) Den. ko boynuzu. 2) teknelere karadan veri
len iskelelerle ii ve gemi personelinin dmemesi
iin, zerlerine aklan enine paralar. 3) geminin
havuza alnmas srasnda, payandalar iin gemi kari
nasna vurulan sliller. 4) cunda bastikas.
cleavage: 1) Maden, baz minerallerin bir etki altnda
kaldklar zaman, dzgn yzeyler retecek ekilde
krilma eilimi. 2) yerkrenin hareketi sonucu olu
an yksek basn nedeniyle yarlma. 3) kompleks

102

clinometer
protein molekllerinin, basit molekllere ayrilmas.
cleaver: Daha ok kasaplarn kulland ar, keskin
azl kesme aleti; satr; kk balta veya nacak.
cleek: Byk kanca ya da engel.
clepsydra: Kk bir delikten akan bir svnn
akm ile zaman lmek iin kutlanlan bir cihaz: su
saati. Clerk cycle: Bkz, two stroke cycle: ki stroklu
(kurs tu) evrim.
clevelte: Radyoaktif, kristalli bir mineral; Norve'te bu
lunan uraninit onun bir trdr; kleveyit.
clevis: Ularinda birer delik bulunan U eklinde bir
demir; kenet demiri; bu deliklerden geen bir pin ve
ya cvata vagonlarin birbirine balanmasn salar.
click: Den. kilit dili veya rgat kastanyolas gibi,
tespit eden mekanik bir cihaz.
climagram: Meteo. klimagram; seilmi bir meteorolo
jik elemann aylk deerlerinin izimini kapsayan ik
lim diyagram.
climate: 1) Meteo. bir yl boyunca scaklk ve meteo
rolojik deiimlerle saptanan ortalama hava duru
mu; iklim. 2) yaam, aktivite vb. ini etkileyen hakim
koullar.
climatic: iklime ait; iklimsel.
climatically: iklime gre; iklim bakmndan.
climatic change: klimsel deiiklik.
climatology: klim ve iklimsel olaylar nceleyen bilim
dal; klimatoloji.
climb indicator: Bir uan ykselme ve alalma miktarin gstermek iin kullanlan bir cihaz; trmanma
gstergesi veya endikatr; deiik dzeylerdeki at
mosferik basn deiimleri ile alr.
climbing iron: Trmanma demirleri; telefon direi vb.lerine trmanmak iin ayaklara balanan demirden
yaplm kvrk ubuklar.
clinch: kntl ucunu bkerek veya yasslatrarak
(bir eyin iine giren ivi, cvata vb. ini) balamak.
2) bu yolla birbirine skca balamak. 3) balama ve
ya birbirine perinlemek. 4) ivi, cvata vb. i ile per
inlemek. 5) perinlenmi ivi, cvata vb. i 6)
Den. bir tr dm; rigavo ba.
clincher: 1) perin yapan veya perinleyen kimse;
perinci. 2) ivileri perin yapan alet; perin makine
si.
clinical thermometer: nsan vcudu scaklnn
l mnde kullanlan termometre.
clinker; 1) ok sert bir tula. 2) s ve eritme ile
yze yi cam gibi yaplan bir tula. 3) eritilmi tula
ktle si. 4) bir ocak ya da frinda kmrdeki yabanc
mad delerden erimi, tams maddelerin sert ktlesi;
c ruf; kmr crufu. 5) tlmemi imento
ktlesi. clinker adhesion: Buh. Kaza. yaktlarn
iinde bulu nan ve yanmayan mineral artklarn
normal olarak ocak tulalarnn erime noktas veya
scakl altnda ve yeterli scaklkta ate tulas
malzemesi le birle
mesi; cruf yapmas.
clinker-built: Salarn birbirine bindirmesi ile ina edi
len (gemi yapmnda olduu gibi); armuz kaplama.
clinker grinder: Kmrle fayrapl kazanlarda kl ya
da crufun topland ksmda bulunan bazan srek
li, bazan da zaman zaman altrlan diil bir deir
men; cruf tc; cruf deirmeni.
clinometer: 1) meyil asn lmek in kullanlan bir
alet; klinometre; jeoloji ve aratrmalarda kullanlr.
2) gemilerin yalpa srasndaki meyil asn lmek

clinometric

103

in kullanlan bir alet; yalpametre,


clinometric: 1) klinometre ile ilgili; klinometre ile l
len. 2) Miner, eik kristalli yaplara ait.
clinometrical: Bkz. clinometric.
clip: 1) skca balamak; balamak. 2) evraklari birarada tutmak iin kullanlan maden ara; klips; ks
ka. 3) silah arjr. 4) Tp. pens.
clipboard: zerinde teknik resim yaplan tahta; resim
tahtas.
clip-ted: arjrden otomatik olarak beslenen (baz se
ri atl silah ya da tfekler iin sylenir).
clip, paper: Bkz. paper clip.
clipper: 1a) Den. yksek hz yapmak zere ina edi
len (1830-1854), kemane bal, dar, yelkenli gemi.
b) bu yelkenlinin, daha az hz yapacak ve daha b
yk yk kapasiteli olan deitirilmi ekli. 2) zellik
le yksek hzl at, otomobil, uak, kzak vb. I 3) ke
sen bir kimse. 4) kesmek in kullanlan bir ara;
sa makas; krpma makas.
clipper-built: Hz iin uzun, dzgn hatl (Bir gemi
iin sylenir).
clipping circuit: Snrlayc devre. 1) bir elektrik are
tinin zirve amplitdnn istenilen bir dzeyi amas
n nleyen devre. 2) bir puis (darbe) amplifikatrn
de nceden saptanan frekansn altndaki frekanslar
da amplifikasyonu drmeye yarayan devre para
s.
clock: Duvar veya masa saati; saat; bir kadran zerin
de hareket eden akrep ve yelkovan ve iindeki dili
sistemi ile zaman belirten bir cihaz.
clocking: Saat yardmyla kontrol ya da denetim.
clockwise: Saat yn; saatlerin akrep ve yelkovanlar
nn normal dn yn; teknikte kullanlr.
clockwise rotation: Saat ynnde dn; saa d
n.
clockwork: 1) bir saatin mekanizmas. 2) baz meka
nik oyuncaklarda olduu gibi, yay ve dililerden
meydana gelen herhangi benzer bir mekanizma.
clog: 1) tkanmak; engel olmak; engellemek. 2) kaln
veya yapkan olmak.

cloggy:
olan.

Tkanma

eilimi

close: 1) ak olmayan; kapal. .2) sarlm ya da


kua tlm. 3) dikkatle korunan veya muhafaza
edilen. 4) gzlemlere kapal; gizli. 5) zel gruplara
kapal. 6) dolama kapal; bunaltc; nemli (hava
iin syle nir). 7) kolay elde edilemeyen: zor elde
edilen, 8) para veya elemanlar birbirine yakn
olan. 9) he men hemen eit veya benzeyen.
closed: Kapal.
closed chain: Kapal zincir; belirli kimyasal bileikle
rin molekllerinin yapsal ekli.
closed circuit: 1) Elekt. kapal devre; aktif devre; ak
mn srekli akt elektrik devresi. 2) Telev. devreye
bal snrl saydaki alcya yayn yapan devre; kapa
l devre (yayn gibi). 3) Mot. tatl su ile yaplan so
utmaya ilikin devre; kapal soutma devresi.
closed cooling system: Mot. kapal soutma devre
si; silindir ceketi, silindir kapa soutucu, pompa
ile bunlar birbirlerine balayan boru devresi, basn
gstergesi, kontrol cihazlar vb. lerinden oluan dev
re.
closed cycle: Kapal evrim. 1) Gaz. Trbinlerinde
kullanlan bir evrim; i yapan hava ya da akkann
atmosfere atlmad ve kapal bir devrede dolatrl-

cloudy
d yksek verimli bir gaz trbini evrimi; kart
ak evrim. 2) kaza nedeniyle kaak dnda, al
ma svsnn evrimi asla terketmedii bir saykl; ka
pal evrim.
closed diagram: Kapal diyagram; motorlarn silindir
lerinden sert yayl endikatr cihaz ile alnan diyag
ram; silindirlerde retilen endike ortalama basnlar
ve dolaysyla gc hesaplamak iin kullanlr.
closedown: Bilgisay. kapan.
closed feed system: Bkz. closed feed water sy
stem.
closed feed water system: Kapal besi (fid) suyu
devresi; modern buhar trbinli enerji tesislerinde kul
lanlan biri basnl ve dieri vakumlu besi suyu dev
relerinden biri; yksek basnl kazanlara, su ile bir
likte erimi havann gitmesini nleyen devre.
closed fireroom: Bkz. closed stokehold.
closed harbor: Den. yasak liman; kapal liman.
closed loop: Kapal devre; Bkz. closed circuit.
closed nozzle: O/z. Mot. yanma rnlerinin enjekt
re girmesini nleyen nozul, meme veya enjektr t
r; kapal nozul veya meme; kart ak meme; Bkz
open nozzle.
closed stokehold: Kapal kazan n sistemi; kazan
tepmesini nlemek iin uygulanan bir sistem; bu sis
temde kazan dairesi szdrmaz ve iki kap ile girilebi
lecek eklide yaplmtr; blover havay kazan dairesi
ne bastndan i basn, ocak i basnc ve d ha
va basncndan daha yksektir.
closed system: Kapal sistem; enerji al verii olmak
la birlikte, sistem ile sistemin evresi arasnda mad
de al verii olmayan termodinamik bir sistem.
closefitting: Dar veya sk geme.
close-grained: nce, sk taneciklere sahip olan (baz
dkme demirlerde olduu gibi).
close nipple: Mak. iki ucuna di ekilmi boru para
s; borular birbirine balamaya yarar; kapal nipel.
closure line: Bilgisay. kapan izgisi.
cloth type filter: Mot. kumal filtre; szc eleman
kuma olan filtre.
cloth yard: Kumalarn lmnde kullanlan ve 3 fit
veya 36 in ya da 91,44 cm uzunluunda olan mez
ra ya da yarda; kuma yardas. 2) uzun bir yay ile
kullanlan ok.
cloud chamber: Buharn iyonlamasyla ykl para
cklarn hareketlerini gstermek iin kullanlan, su
buhar ile ar doyurulmu kapal bir hcre; bulu!
hcresi; bulut odac.
cloud genera: Meteo. bulut trleri: Sirs (Ci), sirokmls (Cc), sirostrats (Cs), altokmls (Ac), altostrats (As), Nembostrats (Ns), stratokmls
(Sc), stratus (St), kmls (Cu) ve kmlonembs
(Cb).
cloud physics: Bulut fizii; bulut, sis ve ya olutu
ran paracklarn oluumu, yaps, l ve birim ha
cimdeki miktarn inceleyen bilim dal.
cloud point: Sislenme noktas; sv yaktlarn sis hali
ne geldii veya sis durumunu ald scaklk derece
si veya noktas.
cloud seeding: Bulut tohumlama; kuru buz, gm
iyodr ve benzeri ile ya, zellikle yamur sala
ma.
cloudy: 1) bulutlarla kapl; kasvetli. 2) bulutlara ait ve
ya bulutlara benzeyen. 3) mat, donuk; saydam veya

cluster
effaf olmayan (svlar iin sylenir).
cluster: Grup; takm; komple.
cluster gear: Mot. grup dilisi.
clutch: 1) Oto. motor ya da makineyi devreden ka
ran veya devreye sokan mekanik bir cihaz; kavra
ma; debriyaj. 2) bir cihaz altran manivela veya
pedal. 3) kreynlerde olduu gibi kavrayan veya tu
tan bir cihaz. 4) yksek gl, iki zamanl dizel mo
torlarnda, makine tam yke eritikten sonra, spr
me pompasn devreden karan cihaz. 4) anzmanlarda ileri, geri dililerine kumanda eden ve levhalar
dan oluan cihaz. 5) yardmc benzin motoru ile ilk
hareketi salanan dizel motorlarnda, ilk hareketten
sonra iki makineyi birbirinden ayran cihaz. 6) o.
g; kontrol veya denetim.
clutch brake: Mot. debriyaj freni.
clutch brake disk: Mot, debriyaj fren diski.
clutch coupling: Mot. debriyaj kavramas.
Cm: Bkz. curium.
cm.: Bkz. centimeters.
cm2 Bkz. square centimeter.
3
cm : Bkz. cubic centimeter.
Co: Bkz. cobalt.
coach: 1) demiryolu yolcu vagonu. 2) otobs. 3) ka
pal otomobil, ou zaman iki kapl sedan. 4) posta
arabas. 5) otobste tamak. 6) otobse binmek.
coactive: Birlikte grlen veya birlikte etkileyen.
coagulants: Phtlatrtc; phtlama yapan maddeler;
niasta ve tanen gibi organik, sodyum alminat gibi
inorganik maddeler; kazanlarn stma yzeylerine
yapan ve yumuak ksrlar gideren ya da azaltan
maddeler.
coagulate: Yumuak, yarkat olmaya neden olmak;
phtilamak.
coagulation: 1) phtlama veya phtlatrma. 2) phtlam bir ktle.
coagulative: Phtlamaya neden olma eiliminde ve
ya phtlam.
coagulator: Phtlatrc; phtlamaya neden olan
madde.
coagulin: Proteinli serumlar rnga ederek hayvansal
dokularda oluturulan trl phtlatrma maddelerin
den herhangi biti; presipitin Bkz. precipitin,
coagulum: Pht.
coal: 1) siyah renkli, milyonlarca yl byk basn ve
yksek scaklkta toprak altnda kalan bitkilerin fosil
lemesi sonucu elde edilen kat mineral; fosil k
mr; maden kmr; yaklarak kullanld gibi, ken
disinden kok kmr, su gaz, kmr gaz ve katran
elde edilir. 2) bu maddenin bir paras. 3) bir para
yanar odun, kmr veya benzer bir madde. 4) man
ga! kmr.
coal ash: Kmr a;, Paleozoik an br paras;
kmr yataklarnn olumaya balad a.
coal analysis: Kmr analizi; kmrn C,H,S,0,N,
kl ve nem oranlarn saptamak zere yaplan ana
liz; s deerlerinin de saptand tahlil.
coal basket: Den. kmr evalyesi veya srtta tanan
kk sepet; mavnalarn boaltlmas ve kmrlkle
rin doldurulmasnda kullanlrd (Esk.)
coal bed: Kmr yata; fosil kmrlerin olutuu
yer.
coal bin: Kmr depolamak in kullanilan yer ya da
depo; kmrlk.

104

coal siz e
coal black: Kmr siyah; simsiyah renk.
coal breaker: Ocaklarda kmr krma iinde alan
kii veya ii.
coal bunker: Esk. buharl gemilerde, alabandalarda
bulunan ve kazanlarda yaklacak kmrn depolan
d yerler; kmrlk; kmr bunkeri; bunker.
coal burner: Buh. Kaza. pudra kvamndaki toz km
r kazan ocaklarna pskrterek yanmay salayan
cihaz; kmr brneri; kmr brlr.
coal car: Maden ocaklarnda olduu gibi, kmr ta
mak zere kullanlan demiryolu vagonu; kmr ara
bas.
coal char: Kmr art; kmr ya da linyitin dk s
caklklarda (2500-2850C) stlmasndan geri kalan ar
tk.
coaler: Kmr tayan veya nakleden ya da kmr
salayan gemi, demiryolu yk vagonu vb.
coalesce: tek bir gvde veya ktlede birletirmek; erit
mek; erimek.
coalescence: Birleme; Meteo. gene! olarak su dam
lacklarnn arpma ile bymesi; buz paracnn
su ile arparak bymesi iin de kullanlr.
coalfield: Kmr-alan veya sahas; kmr katmanlar
nn bulunduu blge; kmr blgesi.
coal-fired boiler: Bkz. boiler, coal-fired.
coal firing: Kmrle yakma veya fayrap etme (bir ka
zan
coal gas: 1) bitml kmrlerin (yumuak kmrler)
damtlmasndan elde edilen gaz; kmr gaz; hava
gaz; stma ve aydnlatma in kullanlr. 2) kmrn
yanmas srasnda kan zehirli bir gaz; karbon monoksit. 3) gemilerin kmrlklerinde bulunan ve yan
gn ya da patlamaya neden olan gaz; metan gaz;
bataklk gaz.
coal gas by-products: Kmr gaz yan rn; hava
gaz elde edildikten sonra geri kalan rn; rnein
kok kmr, kmr katran, amonyak, slfrik asit
ve zift.
coal heaver: Kmr tama ve krekleme iinde al
an kii; kmr iisi; kmrc.
coal hod: Kmr tamak iin kullanlan bir tr kova.
coaling: Kmr alma (gemiye).
coaling station: Kmr istasyonu; gemi veya trenle
rin kmr aldklar yer ya da liman.
coal measures: 1) kmr yataklar. 2) Jeol. Devoni
yen katmanndan hemen sonra kmr yataklari kat
mannn oluumu.
coal mine: Kmrn kazlarak karld maden veya
ukur; kmr madeni.
coal oil: 1) ham petroln damtlmasndan elde edi
len kerosen (gaz ya) veya dier yalardan herhan
gi biri. 2) ham petrol.
coal-pile: Kmr yn; kmr kmesi.
coal-pile temperature: Kmr yn scakl; byk
ynlar halinde bulunan kmrn kendiliinden tu
tumasna neden olan scaklk derecesi.
coal pulverizer: Mak. bir mil zerine donatlm bir
seri eki veya kreler ya da bir deirmen yardmy
la kmr pulverize eden cihaz veya makine.
coal sampling: Kmr numunesi veya rnei.
coal scuttle: ine kmr koymak veya tamak iin
kullanlan kovaya benzer bir kap; kmr kovas.
coal size: Kmr boyutlar: 1) tuvenan 30 mm'ye ka-

coa l tar
dar. 2) kriple 80 mm'e kadar. 3) ykanm 18-50 mm.
4) ykanm 0-18,5 mm. 5) ykanm 0-10 mm ve
6)
ist 10-50 mm'dir.
coal tar: Kmr katran: Kmr gaznn oluumu sra
snda, bitml kmrden elde edilen siyah renkli ya
pkan sv; yaps genellikle % 86,7 karbon, % 6,0
hidrojen, % 0,1 azot, % 0,8 kkrt, % 3,1 oksijen, %
0,1 kl ve % 3,2 su eklindedir; hidrokarbon, fenol
ve organik bazlar kapsar; boyalar, illar, patlayc
lar ve parfmler gibi bir ok yapay bileik katranlar
dan elde edilir.
coa! tar (refined): Sv. Yk. rafine kmr katran; rafi
ne katran; siyah, viskoz, nemli bir tehlikesi olma
yan, nem emmeyen, dayankl, insan sal iin za
rarl, aromatik ailesinden karbonlu hidrojen ve fenol
karm bir sv; 15,5/15,5C'de z.a. 1,09-1,29;
k.n. 200C'nin zerinde; 0C'de visk. 10*3-10*10 stok;
gemilerde 70-110C scaklnda ve atmosfer basn
cnda tanr.
coal tar dyes: Kmr katranndan retilen organik bo
ya veya boya maddesi.
coaming: Den, bir gemide ambar evresinde sudan
korumak zere ykseltilmi ksm; ambar az; mezerna
coarse: 1) genel; baya; zayf nitelikli. 2) olduka b
yk eleman veya paralardan oluan; yaps ince ol
mayan; iri kum gibi. 3) kaba. 4) damtlmam duyarl olmayan; ham.
coarse emery: Kaln zimpara bezi.
coarse file: Kaln veya kaba ee.
coarse filter: Buh. Kam. yakt devrelerinde, genel ola
rak pompalardan nce kullanlan kaba veya delikleri
olduka byk szge ya da filtre; kart fine filter.
coarse-grained: Kaln, iri taneli; iri veya kaba yapya
sahip olan.
coarse gravel: Kaln ya da iri taneli akl.
coarse sand: Kaln ya da iri taneli kum.
coastal: Sahil boyunca; sahile yakn; sahilde; sahile
ait; kysal; kabotaj.
coastal shipping: Kabotaj tamacl.
coaster: Den. sahil boyunca limandan limana yk ve
yolcu tayan gemi; koster.
coaster brake: Pedal freni; bisikletlerde pedaln tersi
ne evrilmesi ile alan fren; kontra fren; kontra pe
dal freni.
Coast Guard: 1) Sahil Muhafaza; Ky Emniyeti; Sahil
Gvenlik Ky koruma. 2) kylar korumak, kaakl
nlemek, kazazede gemilere yardm etmek, deniz
fenerlerinin almasn srdrmek vb. i grevleri
yapmak zere devlet tarafndan grevlendirilmi kii
ler. 2) ABD'de byle bir rgt; normal olarak hazine
bakanl ve savata ise deniz kuvvetlerinin denetimi
altndadr. 3) lkemizde "Sahil Gvenlik" tekilt.
coast guard cutter: Sahi! gvenlik teknesi; karasula
rnda devriye grevi yapan tekne.
coast guard cutter: Sahil gvenlik teknesi; karasularinda devriye grevi yapan tekne.
coasting trade: zellikle bir lkenin sahilleri boyun
ca, limandan limana yaplan ticaret; kysal ticaret;
kabotaj ticareti.
coastward: Sahil veya kyya doru.
coastwards: Bkz coastward.
coastways: Bkz. coastwise.
coastwise: Ky veya sahil boyunca.

105

cockboa t
coastwise vessel: Den. ky seferleri yapan tekne;
Bkz. coaster.
coat: 1) bir yzey zerine srlen, yal boya gibi bir
maddenin kalman; koruyucu olarak kullanlr. 2) bir
eyin katman ile kaplamak. 3) kat; katman; tabaka.
coating: Bir yzeyi kaplayan ya da yzey zerine ya
plan bir ey (emaye kaplama vb. i); Nk. Ener. bir
klf grevi yapmak zere (galvanizleme vb. i ilem
lerle) bir yakt ubuunun zerine oturtulan koruyu
cu klf ya da zarf.
coaxal: Bkz. coaxial.
coaxial: 1) ortak veya mterek bir eksene sahip
olan. 2) Mete. mterek veya ortak eksenli olan. 3)
birleik hoparlr belirten; mterek veya ortak ek
senli byk nite ile ona bal kk bir niteden
oluan; kk nite daha yksek frekans retir.
coaxial cable: Telefon, telgraf ve televizyon impulslarn lmek iin kullanlan ve zel bir biimde yap
lan kablo.
cob: Kmr gibi, kk veya iri bir
ktle.
cobalt: Kobalt; sert, parlak, gm gri renkl, ekil ve
rilebilir metalik kimyasal element; trl cevherlerde
bulunur; alam yapmnda kullanlr; bileiklerinden
mrekkep, boya ve cila retiminde yararlanlr;
Simg.Co; at.a. 58,94; at.no. 27.
cobalt blue: Kobalt mavisi. 1) kobalttan yaplan koyu
mavi renkli veya lacivert boya. 2) koyu mavi veya la
civert (renk).
cobaltic: 1) kobalta ait. 2) deerli kobalt bileikleri
ne ait veya onlar belirten.
cobaltine: Bkz. cobaltite.
cobaltite: Gm beyaz renkli bir mineral; kobalt slfarsenat, CoAsS; kobaltit.
cobaltous: 1) kobalt tabiatna sahip olan. 2) iki deer
li kobalt bileiklerine ait veya onu belirten.
cobalt steel: Kobalt elii; : % 5-% 20 kobalt kapsa
yan elik; yksek hzl kesme aletleri yapmnda kul
lanlr.
cob coal: Yuvarlak ktleler halinde ve ls beyzbol
topundan basketbol topuna kadar deien kmr.
coble: 1) Kuzeydou Ingiltere'de kk arma yel
kenli, byk dmenli, yass kl bir balk teknesi;
Esk. klavuzluk hizmetlerinde kullanlrd. 2) Ispan'da ksa, dz altl ve krekli tekne.
cocaine (cocain): Koka aacnn Bkz coca kurutul
mu yapraklarndan elde edilen kristalli bir alkaloit;
narkotik ve lokal anesteziktir.
Cochran boiler: Cochran kazan; yardmc kazan; ge
milerde stma, stma ve havalandrma vb. i sistemle
re scak su veya dk basnl buhar reten kazan;
bu tr kazanlar hem sv yakt ve hem de byk g
l dizel motorlarnn egzoz gazlar ile alrlar.
cock: 1) sv veya gaz akmn dzenlemek iin kulla
nlan musluk veya valf. 2) buhar kazanlarnn hava
valf veya musluu Bkz air cock. 3) tesviye ieleri
bozulduu zaman, kazan iindeki su dzeyini sapta
mak iin kullanlan tecrbe musluklar Bkz try
cocks. 4) Meteo. rzgrn estii yn belirten horoz
eklinde dner ok; pinel.
cock: Germek; kurmak.
cocking catch: Kurma mandal.
cock, air: Bkz air cock.
cockboat: Kk bir bot veya tekne; zellikle byk
gemilerin ilerini yapan tekne.

cockle
cockle: Kk, derin olmayan bot veya tekne.
cockleboat: Kk, derin olmayan ve hatif bir tekne;
Bkz. cockboat.
cockpit: fa) kokpit; kk gverten teknelerde
nin k tarafnda bulunan ve dmenci vb. i
dan kullanlan havuz, b) baz kk uaklarda pilot
veya bir ya da ki yolcunun oturaca yer. c) bir sa
va gemisinin en alt k gvertesinde kdemsiz
baylarn kouu; savata yarallar iin revir olarak
kullanlr (ABD).
cockhut:
Akam
alaca
karanl.
cocoa butter: Kakao ya; kakao ekirdeklerinden
karlan, kozmotik yapm ve eczaclkta kullanlan
sa rms beyaz bir ya.
coconut:
Hindistan
cevizi.
coconut oil: Hindistan cevizi ya; hindistan cevizinin
kurutulmu etli ksmlarndan elde edilen bitkisel
ya; sabun vb. i yapmnda kullanlr.
tesisi veya kuruluu: Combined Diesel and Gas
Turbine Plant szcklerinin ba harflerinden
olutu rulan bir kelime.
code: 1) Telgraf, bayrak, heliyograf vb. inde olduu
gibi, mesaj gndermek iin kullanlan harf ya da
sa ylar takm. 2) harfler, ekiller vb. lerinin zel
anlam lar olan ifreli yaz yazma sistemi. 3)
byle bir sis temde kullanlan sembol veya
simgeler.
code: mesaj gndermek iin kullanlan harf ya da
sa ylar; rnein Mors alfabesi.
codeia:
Bkz.
codeine.
codeine:
Hahatan
elde
edilen,
morfine
benzeyen, etkisi bakmndan ondan daha hafif ve
daha az ba mllk yapan bir alkaloit, C18H21O3
N.H2O; arlar gidermek iin ve yattrc
(msekkin) olarak kullan lr.
code
page:
Kod
sayfas.
cod-liver oil: Morina balklarnn karacierlerinden
karlan, trl vitaminler kapsayan, kandaki al
yuvar larn saysn oaltan, hastalklara direnci
arttran bir hayvansal ya; balkya.
coefficient: 1) sonucu oluturmak iin katkda bulu
nan bir faktr (etken). 2) Mafe. say ve cebirsel
sem bol eklindeki bir katsay veya arpan: 6ab'de
6 say s, x(y-z) ifadesinde se x katsay veya
arpandr. 3) Fa. belirli bir koulda bir maddenin
baz zelliklerini deitirmek iin kullanlan bir say
veya sabite; katsa y: Genileme katsays gibi.
coefficient of contraction: ekme veya bzlme
kat says; drt zamanl motorlarda egzoz
gazlarnn eg zoz supab ile yuvas arasndan
dar atlmasn belir ten dearj katsaysnn
hesaplanmasnda kullanlr; yaklak hesaplar iin
a = 0,65-0,85 arasnda alnabi lir.
coefficient of cubical expansion: Hacimsel genile
me katsays.
coefficient of discharge: Diz. Mot. meme
deliinden hemen ktktan sonra huzmenin enine
kesit alan nn, enjektrm meme delii kesit
alanna oran; bo alma veya dearj katsays.
coeficient of expansion: Genileme katsays;
scakl n 1C ykselmesiyle birim boy, alan veya
hacim deki byme.
coefficient of friction: Srtnme katsays; bir
mad

106

cog
deyi (cismi) bir yzey zerinde hareket ettirmek iin
gerekli kuvvetin, bu harekete kar olan kuvvete ora
n.
coefficient of heat conduction: Kondksiyon veya
dokunma yolu ile s gei katsays; s dokunum
katsays.
coefficient of kinetic friction: Kinetik srtnme katsa
ys.
coefficient of linear expansion: Lineer genileme
katsays.
coefficient of permeability: Permeabilite katsays;
geirgenlik katsays; hidrolik iletkenlik.
coefficient of restitution: Eski haline gelme katsay
s; belirli bir malzemeden yaplm bir krenin, dier
bir maddeden yaplm bir yzey zerinde geriye s
rama ykseklii le hesaplanan bir katsay.
coefficient of static fraction: Statik ya da duraan
srtnme katsays.
coefficient of steadiness: Dzgnszlk katsays.
Mot. kullanlan bir volann maksimum ve minimum
evre hzlarnn farknn, onun ortalama evre
hzna
oran; elektrik makinelerinde 1/50-1/65 ve motorlar
da 1/20-1/100 deerleri arasnda deiir.
coefficient of uniformity: Mot volanlarda sz edi
len bir kavram; dzgnlk katsays; volann maksi
mum ve minimum devir saylar farknn, ortalama
devir saysna oran; tersi dzgnszlk katsays.
coefficient of velocity: Hz katsays.
coefficient superficial expansion: Alan genileme
Katsays.
coenzyme: Koenzim; enzimler sistemi veya
grubu; heksoz ekerleri etanol ve karbon dioksite
ayrtrr; bira mayasnda bulunur.
coequal:
Bkz.
equal.
coeval: Ayn ya ve periyotta olanlara ait; ada.
coextend: Bir hacim veya zamanda eit olarak
yeti mek.
coffee mill: Kavrulmu kahve ekirdeklerini tmek
iin kullanlan bir makine veya alet; kahve
deirme ni.
coffer: 1) koferdam Bkz. cofferdam. 2) bir kanal,
ne hir, dok vb. inde mavna veya bir gemi in
havuz. 3) kymetli evrak veya para muhafaza
etmek iin kulla nlan dayankl metal kutu; kasa,
cofferdam: 1) Den. koferdam; aralarnda en az 1 m
mesafe bulunan enine ift perde blmeleri;
omurga dan tanklarn aralarna yerletirilir; makine
dairesinin
iki tarafnda olabilir. 3) atma
perdesinin bir para s olarak da kullanlr. 4)
farkl svlar depolayan tanklarn arasnda
bulunan kuru tanklardan herhan gi biri.
coffin: Genellikle kurun gibi kaln ve koruyucu bir
maddeden yaplm olan ve radyoaktif cisimlerin ta
nmasna yarayan kutu veya sanduka; casket
ek linde de kullanlr.
coffin pump: Kofin pompas; buhar trbinli gemi
enerji tesislerinde, limanlarda kazanlar beslemek
iin kullanlan, devir hareketli, pozitif deplasmanl
be si suyu pompas.
cog: 1) bir baka dilinin kendisine geen dileriyle
hareketi ileten veya alan bir dilinin evresinde
bulu nan bir sra di; di. 2) evresinde byle
diler bulu nan bir dili ark. 3) dili arka di
amak; dili yap mak.

cog
cog: Bir kiri zerinde bulunan ve bir baka kiri ze
rinde bulunan oyua girerek balant yapan bir
knt.
cog : Kk bir tekne; Bkz. cockboat.
COGAG; iki farkl gaz trbininden oluan birleik
enerji tesisi: Combined Turbine and Gas Turbine
Plant szcklerinin ilk harflerinden olumaktadr.
cogged: evresinde diler bulunan; birbirine gemi
dililer.
cogwheels: Dili arklar; dili iftleri; hareketi aktar
mak iin kullanlan, dileri birbirine gemi bir ift
dili.
cohere: Yapmak; bir ktlenin paralar gibi birbirine
yapmak.
coherence: Kohezyon; birbirine balanma veya ya
pma.
coherency: Bkz. coherence.
coherent: Birbirine yapma; kohezyona sahip olan.
coherer: Rady. eskiden vakum tplerinde kullanlan
bir tr detektr.
cohesion: 1) yapma hareketi veya durumu; birbiri
ne yapma eilimi; yapma. 2) Fiz. bir cismin mole
kllerini bir arada tutan kuvvet; kohezyon.
cohesive: Birbirine yapk; birbirine bal.
cohesive bond: Kohesyon ba; kohezyon kuvveti;
kohezyon dayankl.
cohesiveness: Dk. kum taneciklerinin birbirlerine
yapmas yetenei; yapklk.
cohobate: ok daha byk artma veya saflk elde et
mek iin tekrar tekrar damtmak veya tasfiye etmek.
coign: knt; ke; dirsek.
coil: 1) evresine sarilmak. 2) emberler ve spiraller
eklinde sarlm olan. 3) birbirine balanm ap
ayn veya giderek byyen bir seri boru veya kanal
lar. 4) Elekt. a) spiral biiminde saritm tel; bobin,
b) byle bir spiral kapsayan herhangi bir cihaz. 5)
Den. roda (halatlar iin sylenir). 6) Den. roda et
mek (halat vb. i). 7) Elekt. endksiyon bobini Bkz.
Induction coil.
coil boilers: Su Dorular bir bobin veya helis eklinde
olan bir kazan; ten fayrap edilir, yanma gazlar ve
s bobinin evresinde dolar. coil heater: Elekt. silindir eklinde d bir mahfazas
(koruyucusu) olan ve iinde spiral eklinde, ap ve
boyu stma kapasitesine bal, tellerden oluan st
c; bobin eklinde stc.
coil, heating: Istma bobini; stma kangal; bir svnn
iine daldrlarak stma; scak su, elektrik ya da bu
har ile stma
coil ignition: Bkz. coil, induction; endksiyon bobi
ni.
coil, induction: Endksiyon bobini; Benz. Mot. akle
rin 6-12 voltluk gerilimini 10-20 bin volta ykselten
bobin; iki sarg ile bu sarglarn evresine sarld
yumuak demir gbekten oluur; sarglardan biri
240 kvrml primer (birincil) sarg ve dieri ise 21 bin
sarmdan oluan sekonder veya ikincil sargdr.
coil, primary: Bkz. primary coil.
coil, secondary: Bkz. secondary coil.
coil spring: Mak. ekli helisel veya sarmal bir bobine
benzeyen, dairesel veya kare kesitli elik tellerden
yaplm yay; helisel yay; supaplar vb. I yerlerde kul
lanlr.
coil-type heater: Bkz. coil heater.

10
7

cold body

coinage metals: Maden para yapmnda kullanlan


metaller.
coincide: 1) uzayda ayn yerde karlamak veya te
sadf etmek; ekil, durum ve alan bakmndan tm
ile birbirine benzeyen. 2) ayn anda balayan; 3) an
lamak; uyumak; zde olmak.
coincidence: akma.
coincident: 1) tesadf etme; karlama; ayn anda
meydana gelme veya oluma. 2) uzay veya boluk
ta ayn anda ve ayn durumda balama. 3) gerek
anlama veya uzlama.
coining: Bkz. cold pressing.
coin silver: Metal, maden para yapmnda kullanlan
standart ayardaki gm.
coir: Halat vb. i yapmlarnda kullanlan hindistan cevi
zi lifi.
coke: 1) fosil kmrn damtlmas sonucu elde edi
len, kk miktarda duman ve byk s oluturarak
yanan, sngerimsi yapdaki kmr; kok kmr, a)
gazhane koku: Hava gaz reten fabrikalarda yaplr,
soba ve kalorifer kazanlarnda kullanlr ve 900C'de
damtlr, uucu madde oran % 30'a kadar olabilir.
b) dkmc koku: Damtma ilemi 1000C'de yap
lr; uucu madde oran % 18-% 22, alt s deeri
6000-7000
kkal/kg
kadardr.
c)
smikok:
600C'de damtlr, uucu maddesi % 10, alt s dee
ri 6500 kkal/kg'dr; damtma srasnda yan rn ola
rak katran elde edilir.
coke breeze: Kok gaz; kok kmr retimi srasnda
yan rn olarak elde edilen ve yaklmas zor olan bir
gaz.
coke oven: Kok kmr retilen ocak veya frn; kok
frin.
coke-oven gas: Kok oca gaz; kok kmr retilir
ken yan rn olarak elde edilir yapsnda % 48% 57
hidrojen, % 27% 36 metan, % 2-% 4 etilen, % 0-% 1
dier karbonlu hidrojenler, % 3-% 6 karbon monoksit, % 1-% 3 karbon dioksit, % 0-% 6 oksijen ve %
2-% 13 azot bulunur; alt s deeri 3560-4455
3
kkal/m 'tr.
coke pig: Yksek frnda yakt olarak kok kmr kul
lanlarak elde edilen pik demiri; kok piki; % 94 veya
daha fazla saf demir, % 3-% 5 karbon ve kk mik
tarlarda fosfor, silisyum, kkrt ve manganez kap
sar.
coke production: Kok kmr retimi; Bkz. coke.
coke value: Bkz. carbon residue.
colchicine: Zehirli, sar renkli, kristalli bir alkaloit,
N.
22 25 C
6 H 0
O3; boya
colcothar: Demir oksit; ferrik oksit, Fe2
maddesi, boya ve cila yapmnda kullanlr; demirin
kahverengimsi krmz oksiti olup, demir slfatn stl
mas ile elde edilir.
cold: 1) scakl insan gvdesi scaklndan ok d
k olana ait; ok souk. 2) snn yokluu; kayp s
ya sahip olan; kayp ss olan; gerekenden daha d
k sya alt. 3) l.
cold air machine: Souk hava makinesi.
cold bending: Souk bkme (borular iin sylenir);
kart hot bending.
cold body: Term, mutlak scakl dierine gre daha
dk olan cisim ya da gvde; s enerjisi aln ve
ya veriliine ramen scakl sabit kalan cisim.

cold catho d
cold cathod: Souk katot; ikincil emisyonla elektron
salayan elektrot; bazan ktle spektrometresinde
iyon kayna olarak kullanlr.
cold chisel: Souk metalleri kesmek veya dzeltmek
iin kullanlan sapsz, yzeyi sertletirilmi elik bir
keski; souk keski.
cold-draw: Souk ekmek; bir kalp yardmyla souk
veya stlmam bir metali ekmek veya ekil ver
mek.
cold drawing: Souk ekme (buhar kazanlarnn bo
rular iin sylenir).
cold engine: Souk makine; trl nedenlerle (sout
ma suyu, hava dolgusu vb. i) scakl 40C'nin altn
da olan ve almayan bir dizel motoru.
cold junction: Souk blge; Bkz. pyrometer.
cold light: Souk k; fosforesan k gibi, yanma s
s ve akkor durumu ile birlikte grlmeyen k.
cold luminescences: Souk k; radyan enerjiyi
emerek k veren herhangi bir madde.
cold pressing: Souk bask veya presleme; 1) made
n para veya madalyonlarn yzlerine yaplan kabart
ma eklindeki souk bask. 2) bir metal tozunu veya
baka tozlari briket oluturmak zere kalplarda sk
trma ilemi.
cold shocking: Evaporator borularinda oluan ksr
ve ta katmann krmak amacyla scak borulara so
uk su verilmesi ilemi; souk ok.
cold-short: Metal, krmz scaklkta olmad zaman
krlgan.
cold shut: Metal, dkm sreksizlii; bir dkmde,
iki metal damarnn birleememesi nedeniyle, yzey
de veya yzeye yakn bir yerdeki sreksizlik; genel
likle dkm scaklnn fazla dk olmas sonucu
oluur.
cold spark plug: Souk buji; Berz. Mot. yanma oda
sna kadar uzanmayan buji; daha uygun koullarda
ve olduka souk alr.
cold start: Bilgisay, souk balatma. 2) Mot. souk
ilk hareket.
cold steel: elik bir silah; bak veya sng.
cold storage: 1) bayatlama veya bozulmas olas be
sinlerin souk yerlerde, zellikle souk hava depola
rnda depolanmas; souk depolama. 2) souk hava
deposu.
cold storage room: Souk hava deposu; zellikle ba
lk, et vb. i besinlerin dondurulduu (-40C), yeil
sebzelerin (-4C'de) korunduklari depo; Den. buz
luk.
cold water: Souk su; Bkz. cooling water.
cold-water dearator: Souk sulu havaszlandiric.
cold welding: Souk kaynak; yaygn olarak kullanl
mayan bir kaynak tr; diki eklindeki kaynak.
cold-work: Souk iilik; metal oda scaklnda
iken
dvlerek, kalplayarak ve ekerek eklini deitir
mek veya deforme etmek.
colemanite: Kimy, renksiz veya beyaz, kristalli bir
madde, Ca2B6O11 .5H2O; sulu kalsiyum borat; kolemanit.
coll.: Bkz. collector.
collaborate: Birlikte almak; zellikle bilimsel bir i
te almak; ibirlii yapmak.
collapse: 1) kmek; birlikte ani olarak klmek ve
ya ekmek. 2) ani olarak bozulmak, 3) bozulmaya
neden olmak. 4) arza veya bozulma

198

colloid
collapsed tube: Buh. Kaza. battal edilmi veya tapa
lanm bir boru; genellikle aktan veya delinmi ka
zan borularna uygulanr.
collar: 1) bir mil, rod, aft veya boru zerinde bulu
nan ve yanal hareketi nlemek ve paralar bala
mak iin kullanlan ember, bilezik veya flen (flan); Gem. Mak. kolar; srast yataklarnda bulunan,
srast aftla birlikte yaplan, fakat ondan daha byk
apta olan dairesel para Bkz. thrust collar.
collar bearing: Bkz. thrust bearing.
collar lubrication: Diz. Mot. daha ok ar ve orta de
virli makinelere uygulanan kolarl yalama.
collar screw: Mak. kolarl vida; vida bann hemen al
tnda tabla eklinde kolan olan ve onunla tek para
dan yaplan vida.
collateral: 1) yan yana; paralel. 2) sekonder, ikincil
veya tal.
collect: 1) depolamak; bir araya getirmek. 2) merak
iin (pul, kitap vb. ini) biriktirmek; kolleksiyon yap
mak. 3) biriktirmek. 4) aylk cretleri toplamak.
collector: 1) Elekt. akm k noktas; elektrikli tram
vay, tren, troleybs vb. lerinde kullanlan ve hava
hatlara temas eden kol; ar. 2) bir transistrde akm
taycnn akt blge; emitr ile ayn trden yar
iletken bir para.
collector diode: Diot olarak dnlen kollektr ve
bir transistorun taban.
collet: Halka; tespit paras; torna aynas.
collide: 1) sert olarak temas etmek; birbirine sert e
kilde arpmak; arpmak. 2) ekimek.
collier: 1) kmr tayan gemi; kmr gemisi; yakt
gemisi. 2) kmr madeninde alan ii; maden i
isi.
colliery: Kmr madeni ve onun bina, tehizat vb. i.
colligate: Birbirine balamak.
collimate: 1) k nlarnda olduu gibi paralel yap
mak. 2) gr hattn (teleskop vb. inin) ayar etmek.
collimator: 1) gr hattn ayar etmek zere kullan
lan ve odanda apraz sa bulunan ve bir baka te
leskop, aratrma cihaz vb. ine tespit edilen kk
bir teleskop; kolimatr. 2) kabul eden ve onu
paralel nlar halinde prizmaya frlatan spektrosko
pun tp. 3) bunun iin kullanlan mercek.
collinear: Ayn doru zerinde; kolineer.
collision: 1) motorlu aralar, trenler veya gemilerde
olduu gibi, iki hareketli aracn ani olarak birbirleriy
le sert temas; arpma; atma. 2) iki veya daha
fazla saydaki cismin (tanecik, partikl, foton, atom
veya ekirdek sistemleri) birbirine sk yaklamalar
ve bu srada aralarinda enerji, moment ve yk gibi
byklklerin takas edilmesi.
collision bulkhead: atma veya arpma perdesi;
Bkz. bulkhead
collision, elastic: Esnek arpma; elstik arpma;
Bkz. elastic collision.
collision mat: Den. yara savunma paleti.
collacate: 1) dzenlemek. 2) yan yana yerletirmek.
collodion (collodium): Sellloz nitratn alkol ve eter
karmndaki renksiz veya soluk sar renkli, yksek
yanicilktaki viskoz bir zeltisi; abuk kurur ve daya
nkl, esnek bir katman oluturur; fotoraf levhalar
vb. lerinde kullanlr; kolodyum.
colloid: Koloit; ok kk paracklardan oluan ve
s v iinde srekli olarak askda bulunan; koloid
grafit

colloidal
Bkz. colloid graphite gibi.
colloidal: 1) koloite benzeyen; koloite ait; koloit kap
sayan. 2) koloit tabiatna ait; koloit eklinde olan.
colloidal carbon: Diz. Mot. koloidal karbon; yalama
yalarna karan ve onlarn rengini deitiren, yala
ma zelliklerini bozmayan ok kk grafit parack
lar; separatrle dahi yalama yandan ayrlmazlar;
Bkz. colloidal graphite.
colloidal graphite: Bkz. colloidal carbon.
colloidal state: Koloidal durum; bileenleri en fazla
1-100 nm (nanometre) arasnda olan durum.
colloidal system: Koloidal sistem; lleri 1-100 na
nometre (nm) snrlar iinde olan gerek madde
zeltileri.
color: 1) belirli uzunluktaki k dalgalar tarafndan
gzn retina tabakasnn uyarlmas sonucu duyu.
2) belirli bir uzunlukta k dalgalarnn sapma zelli
i; Tayfn birincil renkleri krmz, sar, turuncu, yeil,
mavi, indigo (ivit rengi) ve menekedir. 3) herhan
gi renkli bir madde; boya; pigment veya boya mad
desi, 4) siyah, beyaz ve gri dnda kalan herhangi
bir renk. 5) Maden, bir para altn. 6) renk vermek;
boyamak. 7) rengini deitirmek. 8) renkli olmak;
renklendirmek.
colorable: Boyanabilir.
coloration: Boyanma; renklenme.
color-blind: Tp. renk kr; belirli renkleri veya her
hangi bir rengi ayramayan.
color-blindness: Tp. renk kr olma durumu; renk
krl; Dalton hastal; Daltonizm.
colored: 1) bir renge sahip olan; renkli. 2) belirgin
bir renge ait.
color filter: Ik etkilerini denetlemek iin fotoraflk
ta kullanlan renkli cam perde vb. i.
color-harden: Metal, sadece grnt iin ok az de
rinlikte yzey sertletirmek.
colorimeter: Standart kyaslama ile rengi saptamak
veya onun iddetini lmek iin kullanlan bir cihaz;
kolorimetre.
colorimetric:
Kolorimetreye
ait;
kolorimetrik.
colorimetrically: Kolorimetre ile llen ya da analiz
edilen.
colorimetry: Kolorimetre ile renk analizi veya l
m; kolorimetri.
coloring: 1) renksiz. 2) canl olmayan; snk; donuk.
colour: ing. color.
columbic: Kimy. be deerli kolombiyum kapsayan
bir bileii belirtir; bu bileie ait olan.
columbite: Niyobyum ve demirin siyah renkli bir mi
neral bileimi, Fe(Cb0 3 ) 2 ; kolumbit.
columbium: Niyobyum; eski isim (ABD).
columbous: deerli kolombiyum kapsayan bileik
leri belirtir veya onlara ait.
column: 1) gverte kirilerini tayan gemi eleman;
kolon; stun. 2) ekli ve grevi bakmndan kolona
benzeyen. 3) Esk. Pist. Buh. Mak. silindirleri tayan
ve alt taraflar ait kadere, st ulari ise silindir blokla
ra balanan, dvme elikten yaplm, dairesel kesit
li stun; kolona ad da verilir.
colza: 1) zellikle lmbalarda yaklan yan karld
kolza ekirdei veya tohumu. 2) kolza ya; colza
oil, rape oil adlari da verilir.
coma: Bir mercekten geen meyilli k nlarnn k
resel sapmasnn neden olduu bulanklk.

109

combustio n chemis t r y
combination: 1) Birletirme veya birletirilmi. 2) bir
letirilerek yaplm herhangi bir ey. 3) ifreli bir kin
li amak iin kullanlan bir sra harf veya say. 4)
byle bir kilitin alma mekanizmas. 5) Kimy. bir bi
leii oluturan maddelerin herbiri. 6) Mate, kombi
nasyon.
combination carrier: Bkz. bulk carrier.
combination cycle: Bkz. dual combustion cycle.
combination look: ifreli kilit.
combination plier: Kombine pense; birleik pense.
combination turbine: Bun. Trb. aksiyon ve reaksi
yon trbinlerinin karmndan oluan trbin; kombi
ne trbin; karmak trbin; aksiyon-reaksiyon karma
k trbini.
combination wrench: Mak. birka ie yarayan veya
birka az olan anahtar; kombine anahtar.
combine: 1) birletirmek zere bir araya getirmek; ka
rtrmak; birletirmek. 2) Kimyasal bir bileik meyda
na getirmek iin birletirmek. 3) eker, bier, dver
makinesi.
combined: Birlemi.
combl ship: Den. hem ad ve hem de konteynerli yk
leri tayan gemi.
combustibility: Yanabilir olma durumu veya nitelii;
yanabilirlik; tutuabillrlik.
combustible: Yanabilir; tutuabilir; parlamaya hazr;
kolay tutuan yakt vb. i ey.
combustible gas indicator: Den. zellikle tankerler
ve kuru yk gemilerinin tanklarnda patlayc gaz-hava karmn saptamak iin kullanlan bir cihaz; yan
c gaz gstergesi veya endikatr.
combustible material: Trl yaktlar vb. i gibi yanc
maddelerden herhangi biri; yanc madde.
combustible mixture: Yanc karm. 1) Diz. Mot. be
lirli bir scaklkta kendiliinden tutuabilen hava-yakt
karm. 2) Bern. Mot. buji kvlcm (ark) ile tututu
rularak yaklan hava-benzin karm. 3) yksek g
l dizel motorlarnn kerterlerinde oluan ve patlama
ya neden olan ya buhar ve havann oluturduu
karm.
combustion: 1) yanma olay ve ilemi. 2) ou za
man k ve s ile birlikte grlen hzl oksitlenme. 3)
ok az s oluan, k grlmeyen yava oksitlenme.
4) yaktlarn yanc elemanlar olan karbon, hidrojen
ve kkrtn, havann oksijeni ile oluturduu, s a
a kan ve k oluan olay; yanma.
combustion acid: 1) yanma asiti; Diz. Mot. kkrtl
yaktlarn yanmas srasnda oluan kkrt dioksit ve
kkrt trioksitin, souk makinede youan su buha
r ile oluturduu asit; slfroz veya slfrik asit. 2)
Mot. silindirlerde yaktlarn yaklmas srasnda olu
an organik asitler.
combustion air: Yanma havas; Diz. Mot. yakt yak
mak zere silindirlere giren gerek miktardaki hava.
combustion chamber: 1) Mot. yaktn yakld ha
cim; l hacim; klerens hacmi; yanma odas. 2)
Gaz. Trb. yaktn pskrtlerek yakld, yksek ba
sn ve scaklkla gazlarn oluturulduu yer Bkz.
combuster; yanma odas. 3) alev ve duman borulu
kazanlarda, ocaktan (klhandan) sonraki en scak
yer; cehennemlik; Gem. Mak. kombasn ember,
combustion chemistry: Yanma kimyas; yaktlarn ya
nc elemanlarnn (C, H, S vb.) oksijenle tepkimesi
ni inceleyen kimya bilimi dal.

combus t ion , com pl e t e


combustion, complete: Tam yanma; kazan ocaklari
veya motor silindirlerinde yaktlarin yeterli hava ile
yaklmas; bu tr yanmada, gaz karim karbon mo
noksit kapsamaz.
combustion, controlled: Kontroll yanma; yava yan
ma; Diz. Mot. basn zaman (p-t) diyagramnda, yan
mann birinci kademesi olan hzl yanmay izleyen
yanma blm veya yanmann ikinci aamas.
combustion control system: Yanma kontrol sistemi;
byk miktarda yakt yaklan buhar kazanlarnda,
yanma iin gerekli hava miktarn otomatik olarak d
zenleyen sistem veya cihaz.
combustion cycle: Sabit basnta yanmal evrim; diesel evrimi; hava ile pskrtmeli makinelerin evri
mi; sktrma sonunda, basnl (60-70 bar) hava ile
pskrtlen yaktn, silindirde bir basn deiimi ol
makszn yand bir ideal evrim.
combustion diagram: Yanma diyagram; yanmann
aamalarn (kademelerini) oluturan tutuma gecik
mesi, hzl yanma, kontroll yanma ve art yanmay
denetlemek iin, makine silindirlerinden alnan ak
veya 90 kaydrlm p-V diyagram.
combustion efficiency: Yanma verimi; motorlarn si
lindirlerinde yanma srasnda retilen s miktarnn,
yaktlarn alt s deerine oran; fam yanmada 1'e
yaklar, eksik yanmada 1'den uzaklar.
combustion engines: Almanya'da dizel motorlarina
verilen ad; Bkz. internal combustion engine, com
pression ignition engine.
combustion formulas: Yanma formlleri ve eitlikle
ri. 1) motorlar, jet makineleri, buhar kazanlar ve
gaz trbinlerinde yaktn yaklmasn belirten eitlik
ler. 2) yaktn alt ve st s deerleri, gerekli oksijen,
hava ve oluan egzoz gaz miktarlarnn saptanma
snda yararlanlan formller. 3) yaktlarn yanc ele
mentleri olan C, H ve S'nin yanmas ile lgili forml
ler. 4) s kapasiteleri, al s deeri, yanma ve sktr
ma scaklklar, gerek hava miktar, atk gazlar mik
tar vb. i ile hesaplanan yanmann termodinamik eit
lii.
combustion gases: Yanma gazlar; yanma runleri;
trl yaktlarn kazan oca veya motorlarn yanma
odalarinda yaklmas sonucu oluan karbon dioksit,
su buhar, karbon monoksit, azot, azot oksitleri, k
krt dioksit ve trioksitler vb. i gazlar.
combustion-gas products: Bkz. combustion gases.
combustion gas turbine: Yanmal gaz trbini; yaktla
rn yanma odasnda yaklmas ile elde edilen yksek
basn ve scaklktaki gazlarn geniletilmesiyle i el
de edilen gaz trbini.
combustion, incomplete: Eksik yanma; tam olma
yan yanma; kazan ocaklar ve motor silindirlerinde
yaktn yeterli olmayan hava ile yaklmas; bu tr yan
mada egzoz gaz karbon monoksit (CO) kapsar.
combustion knock: Yanma vuruntusu; yakt vuruntu
su. 1) Diz. Mot. ok erken pskrtme veya tutuma
gecikmesi normalden ok byk olan yaktlarla al
ma srasnda, silindir iinde oluan ve hz 2000-3000
m/s olan ok dalgasnn oluturduu tehlikeli vurun
tu. 2) Benz. Mot. buji trnaklari arasnda kvlcm olu
madan nce, silindirde yanmann olumasndan kay
naklanan vuruntu; detonasyon; Bkz. detonation.
combustion, perfect: Bkz. perfect combustion.
combustion period: Yanma periyodu; yanma sreci;

no

commensurable

Diz. Mot. yaktn pskrtlmesinden hemen sonra,


st l noktay biraz gee balayan sre; tutuma
gecikmesi, hzl ve kontroll yanma ile art yanma gi
bi aamalardan oluur,
combustion pressure: Yanma basnc; maksimum
yanma basnc; terminal yanma basnc; yanma sra
snda silindirde oluan en yksek basn; dizel mo
torlarnda 40-140 bar, benzin motorlarnda yaklak
50 bar deerindedir;
Pmax ksaltmas ile belirtilir.
combustion process: Bkz. combustion period.
combustion products: Yanma rnleri; Bkz. com
bustion gases.
combustion, rapid: Hzl yanma; hzl basn yksel
mesi sreci; D/z. Mot, yanmann birinci kademesi;
kontrolsuz yanma; bu periyotta, basn ar devirli
makinelerde 2-3 bar/krank derecesi, orta devirli ma
kinelerde 3-4 bar/K ve yksek devirli makinelerde
ise 6-8 bar/krank derecesi kadar ykselir.
combustion reaction: Yanma tepkimesi; yanma reak
siyonu; iten yanmal makineler, gaz trbinleri, bu
har kazanlar vb. inde yaktn yaklmas srasnda olu
an kimyasal tepkime veya reaksiyon; yaktn yap
sndaki C, H ve S'n yanmas s ve k ile birlikte
CO2, CO, H 2 0, S0 2 , S0 3 , N0 2 vb. i
olumasnn
tepkimesi.
combustion rings: Bkz. arch.
combustion space: Mot. yanma odas; yanma mahal
li; yaktn yakld hacim; l hacim veya klerens
hacmi.
combustion stages: Yanma aamalar; Diz. Mot. ya
kt pskrtme ve tutuma gecikmesini izleyen yan
ma kademeleri : a) hzl veya kontrolsuz yanma ya
da hzl basn ykselmesi, b) kontroll veya yava
yanma ve c) art yanma.
combustion temperature: Yanma scakl; maksi
mum yanma scakl; terminal yanma scakl. 1)
Mor, yanma srasnda silindir iinde oluan en yk
sek scaklk: Dizel motorlarnda 1400-1900C ve ben
zin motorlarnda 2200-2500C'dir. 2) buhar kazanla
rnda yanma srasndaki scaklk, yaklak 12001500C dolaylarndadr.
combustion tube: Yanma borusu; yanma tp; bir f
rnda olduu gibi, iindeki maddenin yaklarak azal
tld, sya dayankl camdan yaplar bir boru.
combustor: Yanma odas; gaz trbinlerinde, kompre
srlerin salad basnl hava ile yaktn kartrlp
yakld yer; yanma hcresi; kombastr; Bkz. com
bustion chamber.
comet finder: Kuyruklu yldzlarn gzlenmelerinde
kullanlan, geni bir alan gren, dk gl bir te
leskop.
come-in valve: Gem. Mak. besi suyu devrelerinde
kondensr ile besl tank arasnda bulunan ve ald
zaman tanktan kondensere su emilmesine msa
ade eden valf; kondenserin susuz kalarak vakumu
nun bozulmasna engel olur; karnin valf; giri valf.
command: Kumanda; komut.
commeasurable: Ayn llere sahip olan; lleri
ayn olan.
commeasure: lleri eit olmak.
commence: Balamak; start ya da ilk hareket ver
mek.
commencement: Balama; start.
commensurable: Ayn standart veya l ile llebi-

c omme nsur a t e
lir; eit.
commensurate: 1) lleri eit olan. 2) orantl; l
leri orantl. 3) ayn ller veya standartlarla lle
bilen.
commercial: Ticar; ticar slfrik asit gibi.
commercial brass: Ticar pirin; % 20 inko ve % 80
bakrdan oluan pirin; metal eya yapmnda kulla
nlr; Muntz metal ad da verilir.
commercial carburetor: Benz, Mot. ticar karbratr;
ounlukla otomobillerde kullanlan karbratrlerden herhangi biri.
commercial ship: Ticaret gemisi; ticaret amacyla ku
ru yk, kimyasal madde, dkme yk, petrol ve pet
rol rnleri, meyva ve meyva suyu vb. i tayan ge
mi.
comminute: Pulverize etmek.
comminution: Pskrtme; plverizasyon; ok ince ve
kk paracklara ayrlm.
commissure: ki para arasndaki birleme izgisi; di
ki.
commix:
Karm.
commodity: 1) herhangi yararl bir ey. 2) alnan ve
satlan herhangi bir ey; herhangi ticar mal veya e
ya.
common: 1) genel; ou zaman; alelade. 2) rtbesi
olmayan. 3) ham veya kaba; rafine edilmemi veya
damtlmam. 4) Mata. eit olarak iki veya daha faz
la miktar veya bykle ait.
common carrier: cret karl yolcu ve yk tama
cl ticareti yapan kii veya irket.
common denominator: Mate, iki veya daha fazla sa
yda kesrin paydalarnn ortak arpan: 10 says 1/2
ve 3/5'in ortak paydasdr.
common divisor: Mate, ortak tam blen; iki veya da
ha fazla saydaki say veya bykl kalan brak
madan veya tam blen bir say ya da byklk: 6 sa
ys 6,12 ve 36'nn ortak tam blenidir.
common fraction: Mate, baya ve ad kesir; pay ve
paydas arasnda (5/11 ve 5/4 gibi) blm izgisi
olan kesir.
common logarithm: Baya logaritma; ad logaritma;
on tabanna gre logaritma; log ksaltmas ile gste
rilir; Bkz. logarithm.
common multible: Mate, iki veya daha fazla bykl
n her birinin ortak katsays; 12 says 2, 3, 4 ve
6'nn ortak katsaysdr.
common nail: Tel ivi; ad ivi; demir tellerden yap
lan ivi.
common rail system: Diz. Mot. sabit basnl pskrt
me sistemi; Gem. Mak. komonreyl sistemi; iersine
yksek basnla (340 bar) verilen yakt, kendisine
bal borularla, mekanik olarak alp kapanan enjektrtere ileten ve pskrtme salayan terkedilmi eski
bir sistem.
common salt: Yemek tuzu; sodyum klorr, NaCI.
communicable: 1) ulatrlabilir. 2) bulac veya sar:
Hastalklar iin sylenir.
communicate: Ulatrmak; iletmek.
communication: 1) iletme; iletiim; haberleme; mu
habere. 2a) o. telefon, telgraf, radyo vb. inde ol
duu gibi, mesaj gnderen veya mesaj alan sistem.
b) o. hareketli ordular ve malzeme sistemi, c) bir
yerden dier bir yere gitmek iin yol ya da bir kanal.
communication circuit: Muhabere sistemi ya da dev

111

companio n w a y
resi; bilginin bir yerden dier bir yere aktarlmas, du
yulur ve grlr sinyaller iin kullanlan bir devre ve
ya sistem.
communication system: Haberleme sistemi.
communicator: letiim veya muhabereyi salayan ki
i veya ey.
commutable: Deitirilebilir (alternatif akmin doru
akma deitirilmesi gibi).
cormmutate: Ynn deitirmek (bir elektrik akm
nn), zellikle alternatif akm doru akma dntr
mek.
commutating field: Elekt. yardmc kutup manyetik
alan.
commutating pole: Elekt. yardmc kutup; komtasyon kutbu; doru akm makinelerinde zellikle yk
sek gl jeneratrlerde ana kutuplar arasna yerle
tirilen ve koltektrde kvlcma engel olan ve komtasyona yardm eden kutuplardan herhangi biri.
commutation: 1) Elekt. kollektr veya komtatr yar
dmyla bir akmn ynn deitirmek. 2) doru
akm jeneratrlerinin endvilerinde oluturulan alter
natif akmn, kollektrde doru akma dntrlme
si; komtasyon.
commutative: Komtasyona ilikin.
commutator: 1) elektrik akmn, zellikle alternatif
akm doru akma dntrmek iin kullanlan k
sm; kollektr; komtatr. 2) elektrik makineleri rotor
larnn ba taraflarna yerletirilmi, aralarnda mika
yaltclar bulunan bakr dilimlerinden meydana geti
rilmi, silindir biiminde bir ksm. 3) endvi iletkenle
rinde oluan alternatif akm doru akma evirerek
kmr fralara ileten endvi ksm. 4) dinamolarda
toplad akm fralara ileten veya datan blm.
commutator bars: Elekt. kollektr veya komtatr
oluturan ve aralarnda mika yaltclar bulunan bakr
dilimleri; Bkz. commutator.
commutator end: Elektrik makineleri endvilerinin
kollektr taraf.
commutator segments: Bkz. commutator bars.
commutator stone: Kollektr (komtatr) ta; hafif
bozulmu kollektrlerin yzeylerini dzeltmek iin
kullanlan ve kollektr yzeyine uygulanan onunla
ayn apta, bir ta, su ta; fra tayclar ve fralar
yerlerinden karlarak kullanlr.
commute: 1) Elekt. ynn deitirmek; Bkz. commutate. 2) deitirmek; yerine koymak. 3) mbade
le etmek; takas etmek.
camp. : Bkz. 1) compare. 2) composition, 3) compound. 4) compounded.
compact: 1) youmak; gaz ya da buhar durumun
dan sv haline gelmek. 2) kk hacim kapsama. 3)
youn; kat (solit),
compactibility: Skabilirlik.
compacting: Sktrma (mekanik); kompaksiyon.
compactor: Kompaktr; sktrc.
compagnie: Bkz. company.
compania: Bkz. company.
companion: Den, 1) kaporta. 2) bir gemide bir gver
teden dierine inilmesi veya klmasn salayan
merdiven.
companion ladder: Bkz.companion way.
companion way: 1) bir geminin gvertesinden kama
ralara veya daha aaya inen merdiven. 2) bu mer
divenin kaplad hacim.

com pan y
company: 1) Den. bir geminin subaylar dahil tm per
soneli; mrettabat veya tayfa. 2) irket; firma; kum
panya.
comparable: 1) karlatrabilir; kyaslanabilir; muka
yese edilebilir. 2) kyaslamaya deer.
comparator: 1) nispeten kk mesafelerin (0,000
127 mm'e kadar) duyarl olarak lmn salayan
bir cihaz; kompratr. 2) kolorimetre veya renk ler
Bkz. colorimeter. 3) EHM. karlatrc; karlatr
ma yapmakta kullanlan bir aygt, cihaz, alet.
comparator method: Kompratr yntemi; bir katnn
genleme katsaysnn lmnde kullanlan yntem
lerden biri.
compare: 1) benzerlik veya farklarn gzlemek ya da
kefetmek amacyla incelemek; mukayese etmek; k
yaslamak; karlatrmak. 2) mukayese; kyas; kar
latrma.
comprt: Paralara blmek.
compartment: Gemilerde blme; kompartman.
compass: 1) daire yapmak. 2) tm ile evrelemek.
3) pln veya tasarm yapmak. 3) trl geometrik e
killeri, rnein daire, elips, helis vb. i izmek iin kul
lanlan alet; pergel. 5) eri izmek. 6) daire. 7) man
yetik inesi serbest olarak hareket eden ve manyetik
kuzeyi (kuzey kutbunu) gsteren ve yn bulmada
kullanlan herhangi bir cihaz; pusula; denizci pusula
s; manyetik pusula. 8) devre; rota
compass: Bkz. divider.
compass, beam: Bkz. beam compass.
compass card: Pusula kart; pusula inesinin evre
sinde hareket ederek pusula ynlerini iaretledii,
ou zaman dairenin derecelerine (360) blnm
dairesel kart.
compass declination: Pusula inhiraf veya sapmas.
compass needle: Pusula inesi.
compass, mariner's: Bkz. mariner's compass.
compass needle: Pusula inesi.
compass pencil: Pergel kalemi; bir pergelin ularn
dan birine taklan ve daire veya daire paras iz
mek iin kullanlan kurun u veya kurun kalem.
compass saw. Dar, meyilli bir testere azna sahip
olan ve eriler kesmek iin kullanlan bir el testeresi.
compatibility: Uyumluluk.
compatible: Uyumlu.
compensate: 1) bir arlk, kuvvet vb. inin dengelen
mesini salamak. 2) Meka. bir deikeni etkisiz hale
getirmek. 3) dengelemek; denklemek.
compansated carburetor: Benz. Mot. dengeli veya
dengelenmi karbratr; arlan yk ile hava-yakt dol
gusunu zenginletiren zelliklere sahip karbratr.
compensating jet: Benz. Mot. dengeleme memesi;
karbratr dengeleme memesi veya nozulu.
compensating mechanism: Dengeleme mekanizma
s; denge mekanizmas veya dzeni; zellikle basit
hidrolik reglatrlerin sakncalarn gideren dze
nek; birinci! ve ikincil dengeleme.
compensating piston: Diz. Mot. reglatrlerde kulla
nlan bir hidrolik piston; denge pistonu.
compensating resistor: Elekt. denge direnci.
compensating spring: Diz. Mot. baz reglatrlerde
pilot valfn altnda bulunan bir yay; denge veya den
geleme yay.
compensating wheel: Mak. dengeleme tekeri; denge
tekerlei.

112

complex f rac t io n
compensation: 1) dengeli veya dengelenmi. 2) ka
yp, hasar vb. i iin edeer olarak verilen tazminat;
deme; yeniden dengelenen.
compensation balance: Bir kol veya duvar saatinde
scaklk deiimlerini nlemek zere kullanlan bir
denge dilisi.
compensation coil: Fiz. dengeleme veya denge bobi
ni; bir manyetik flks (ak) dalmn istenilen tarzda
deitirmek zere dzenlenmi bobin (dizisi).
compensative: Dengeleme veya dengeleme iin g
rev yapan.
compensator: 1) dengeleyen kii veya ey; dengele
yici. 2) hzdaki deiim, yn, akm vb. ini dengele
mek, dzeltmek veya karlamak iin kullanlan trl
mekanik ve elektriksel cihazlardan herhangi biri. 3)
Mot. hidrolik reglatrlerin birincil ve ikincil dengele
yicilerinden herhangi biri.
compensator coil: Elekt. denge ya da dengeleyici bo
bin; dengeleme bobini.
compensator spring: Saat yay; saatlerde kullanlan
dengeleme yay.
compensatory: Bengeleme veya dengeleme iin hiz
met etme.
complement: 1) tamamlamak veya doldurmak iin
gerekli say veya miktar; tamamlayc. 2) bir btn
tamamlamak iin eklenen veya ilave edilen ey; bir
birini tamamlayan iki paradan herhangi biri. 3) Ma
te, verilen bir a veya yaya eklenerek onu 90 dere
ceye eit yapan miktar. 4) Den. bir gemiye tayin edil
mi tayfa, zabit vb. lerinin tm. 5) tamamlamak;
tam yapmak.
complementary: 1) tamamlama; tamamlayc gibi i
lem yapma.
complementary angle: Tamamlayc a; dierini 90
dereceye tamamlayan a.
complementary colore: Birleerek beyaz veya beya
zms k oluturan, tayfn herhangi iki rengi; Eer
bir disk yars sar ve dier yars maviye boyanarak
hzla dndrlrse, beyaz veya gri olarak grlr.
complete: 1) paralarnn hibiri eksik olmayan; ta
mam; btn; komple. 2) tamamlanm; bitirilmi. 3)
tamamlamak; bitirmek.
completely: Tm ile; tmyle; btnyle.
complete combustion: Bkz. combustion, complete.
complete expanding nozzle: Buh. Trb. tam genile
meli meme; herhangi bir akkann basncn k
basncna kadar genileten meme veya nozul.
complete expansion: Tam genileme; Pist. Bun,
Mak. buharn silindir iinde kar basnca kadar ge
niletilmesi; tam genilemen (makine); kar basn
cn genileme sonu basncna eit olduu (makine).
completion: Tamamlama; bitirme; biti.
complex: 1) birbiriyle ilikili iki veya daha fazla para
kapsayan; bileik; karmak; bir ka paradan olu
mu. 2) basit olmayan; mrekkep; ok paral.
complex anion: Kompleks anyon; batan baa nega
tif arjlar tar; ou zaman bir metalik elementin
merkez atomu gibidir.
complex cation: Kompleks katyon; batan baa pozi
tif arjlar tar; iyonun yaps bir metalik elementin
merkez atomu gibidir.
complex fraction: Karmak baya kesir; hem pay
ve hem de paydasnda baya kesir bulunan mate
matik ifade.

complex ion
complex ion: Kompleks iyon; kesinlikle, birden fazla
atomdan oluur.
complexity: Karmak olma durumu veya nitelii; kar
maklk; komplekslik.
complex numbers: Kompleks saylar; karmak say
lar.
complex quantity: Kompleks byklk; z = x+jy'de
j -. / - 1 , x ve y gerek ise z kompleks byklktr; z
tam olarak x ve y ile saptanr.
component: 1) komponent; bileen; bileimde bulu
nan; bir btn oluturan paralardan her biri. 2)
Meka. birbirine dik, birbirini kesen, birbirine paralel
olan ve bilekeyi oluturan kuvvetlerden her biri. 3)
Meka. kuvvet, hz vb. i gibi vektr byklklerinin
analizlerde, zmlenebilen elemanlarndan biri.
component forces: Bileen kuvvetler; bileke kuvveti
oluturan kuvvetlerden herhangi biri.
compose: 1) oluturmak; meydana getirmek: Har,
kire, kum ve sudan oluur. 2) bir araya getirmek;
uygun sra ile koymak. 3) ayarlamak; dzenlemek.
4) Math, dzenlemek (baslacak ey veya harfler ya
da hurufat); dizmek.
composed: Olumu; meydana gelmi.
composing machine: Matb. bir elde tutarak, iine
szckleri oluturan harfler dizilen metal kap.
composite: Farkl paralardan oluan; karma; bileik.
composite boiler: Bileik kazan; hem akaryakt ite
fayrap edilen ve hem de dizel motorlarnn egzoz
gazlari ile alan, tek geili, doru alev borulu ka
zan; Bkz. cochran boiler.
composite cycle: Termo. iki sabit hacim, iki sabit ba
sn ve iki adyabattan olutuu dnlen bir ideal
evrim; Walker cycle ad da verilir; mekanizmasnn
karmakl nedeniyle uygulamas ok g olan bir
evrim.
composite number: Kendisi ve 1 dndaki bir say ile
blnd zaman kalan brakmayan say.
composition: 1) bir araya getirme; paralarn birleti
rerek btn bir araya getirme. 2) deiik ksmlar
dan oluan bir karm. 3) Matb. dizgi; mizanpaj; ter
tip. 4) alam; halita.
composition "G": Bkz. bronze, composition "G",
composition "M": Bkz. bronze, composition "M".
composition of forces: Meka. iki veya daha fazla bi :
leen kuvvetin, bilekesini bulma ilemi.
compound: 1) kartrmak; birletirmek. 2) paralar
veya elementleri birletirerek yapmak. 3) iki veya da
ha fazla para ya da elementin kartrlmasyla olu
an bir ey. 4) sabit oranda birletirilen iki veya da
ha fazla eleman kapsayan bir madde. 5) yksek ve
alak basn silindirlerinden oluan iki silindirli bu
har makinesi; kampavund makine. 6) farkl kkenli
ham petrolden elde edilen iki yan belirli oranlarda
kartrlmasyla elde edilen ya; kampavund ya. 7)
farkl iki sv yakttan elde edilen, zellikleri farkl sv
yakacak; kampavund yakt. 8) atmosfer alt ve atmos
fer st basnlar gsteren manometre; kampavund
geyi. 9) iki ayr cins kutup sargsna sahip olan do
ru akm makinesi; kampavund motor veya kampa
vund jeneratr. 10) alak ve yksek basn nitele
rinden oluan trbin; kampavund trbin.
compound:
nu; tkama
compound,
compound,

Mak. altrma macunu; zmpara macu


macunu; macun.
boiler: Bkz. boiler compound.
chemical: Bkz. chemical compound.

Teknik Szlk - F. 8

113

compound-wound motor
compounded oil: iersine belirli bir miktar sabit ya
Bkz. fixed oil eklenmi mineral ya; bileik ya; ge
mi makineleri, buhar silindirleri, takrn tezghlarnda
kullanlr.
compounded electric circuit: Birleik elektrik devre
si; seri ve paralel direnlerden oluan bir elektrik
devresi.
compound compressor: Mak. yksek verim sala
mak zere havann sktrld iki kademeli ve biri
kk (YB) ve dieri byk apl (AB), iki silindirli
kompresr; Gem, Mak. kampavund kompresr.
compound engine: 1) buharn ar youmasndan
kanmak amacyla, stimin iki silindirde geniletildii
makine; iki genilemen makine; biri yksek basn
(YB) ve dieri alak basn (AB) silindirlerinden olu
an pistonlu buhar makinesi. 2) egzoz gazlar ile a
ltrlan ar doldurucusu (sperarjeri) bulunan bir
uak motoru.
compound fraction: Bkz. complex fraction.
compound fuel: Gem. Mak. kampavund yakt; daha
ok, farkl zellik, viskozite, zgl arlk vb. indeki
iki sv yaktn belirli oranlarda kartrlmasyla elde
edilen ve kendisini oluturan yaktlardan fark! bir s
v yakacak.
compound gauge: Gem. Mak. kampavund (ikili) ge
yi (manometre); hem atmosfer st ve hem de at
mosfer alt basnlar (vakumu) gstermek zere d
zenlenmi bir manometre veya basn gstergesi;
hava pompalar ve pistonlu buhar makinelerinin al
ak basn silindirlerinde kullanlr.
compound girder: Bileik kiri: Kprlerde kullanlr.
compound machine: Kampavund makine; iki veya
daha fazla basit makineden oluan bir makine; birle
ik makine.
compound motor: Bkz. compound-wound motor.
compound oil: Bkz. compounded oil.
compound pendulum: Birleik sarka veya pandl;
salinim yapmak iin dikey bir dzleme mil ile yerle
tirilmi herhangi kat bir cisim.
compound steam engine: Bkz. compound engine.
compound starter: Elekt. birleik yol verici veya star
ter; birlikte hareket eden iki kolu olan ve elektrik mo
torlarnn ilk hareketini salayan bir yolverici.
compound turbine: Gem. Mak. kampavund trbin a)
bir yksek ve bir alak basn, b) bir yksek basn,
bir orta basn ve bir alak basn nitesinden olu
an buhar trbinleri.
compound trbine, cross: Bkz, cross compound
turbine.
compound turbine, tandem: Bkz. tandem compo
und turbine.
compound-wound: Elekt. alan sarglar kaln, az sarml seri sarg ile, ok sarml nt sargdan oluan
motor ve jeneratrleri belirlemek iin kullanlr; iki
sargl.
compound-wound generator: Kampavund veya kompunt jeneratr; kutuplar zerinde hem kaln (seri)
ve hem de ince (nt veya paralel) sarglar bulunan
doru akm jeneratr; gemilerde k, g ve stma
devrelerini beslemek iin kullanlr.
compound-wound motor: Elekt, kampavunt veya
kompunt motor; kutup sarglar, biri ince ve sarm sa
ys ok (nt), dieri kaln ve sarm says az (seri),
yaltlm bakr tellerden yaplm bir dogru akm
elektrik motoru.

114

compress
compress: Sktrmak; sktrarak basn salamak;
sktrarak basncn ykseltmek.
compress: 1} pamuu sktrarak balya yapmak iin
kullanlan bir makine. 2) ar kesmek iin kullanlan
scak veya souk suya batrlm tampon. 3) vcu
dun bir parasna, basn uygulamak iin kullanlan
bir para kuma ya da pamuk.
compressed: Sktrlm; basnla bir araya getiril
mi; basnla daha derli toplu bir duruma getirilmi;
basnl.
compressed air: Sktrlm hava; basnl hava; s
ktrlarak hacmi kltlen ve kapal bir kapta tutu
lan hava; trl devre, mekanizma, ilk hareket devre
si, kurum fleme donanm, pskrtme sistemi vb. i
yerlerde kullanlr.
compressed air chisel: Basnl hava ile altrlan
otomatik keski.
compressed air hammer: Basnl hava ile altr
lan kk ahmerdan veya hava tabancas.
compressed air system: Mak. basnl hava sistemi
veya devresi; kompresr, hava depolar, valflar, l
ve gvenlik cihazlar ve boru devrelerinden oluan
bir sistem, rnein hava ile ilk hareket sistemleri.
compressed gas: Sktrlm gaz; basnl gaz; so
utma sistemlerinde kullanlan ve kompresr tarafn
dan sktrlarak basnc ykseltilen gaz, rnein freonlar, amonyak, etil klorr vb. i.

compressed
liquid.

liquid:

Bkz.

subcooled

compressibility: Sktrlabilme durumu ya da niteli


i; sktrlabilirlik.
compressibility factor: Sktrlabilme faktr veya
etkeni; sktrlabilirlik faktr; belirli bir gaz ktlesi
nin hacminin, eer ideal gaz olsayd ayn scaklk ve
basn altnda igal edecei hacime oran.
compressible: Sktrlma zellii olan; sktrlabilir;
skabilir.
compression: 1) sktrma veya sktrlma. 2) Mak.
a) yaktn pskrtlmesi ve buji elektrotlar arasnda
kvlcm olumasndan hemen nceki durum; sktr
ma ya da kompresyon. b) Pist. Buh. Mak. egzoz ola
ynn sonuna doru, egzoz portunun ekmece tara
fndan kapatlmasyla silindirde balayan olay; kom
presin, c) bir makinede altrma svsnn sktrl
mas olay: Soutma kompresrlerinde freon vb. so
utucularn sktrlmas, d) hava kompresrlerinde
havann sktrlmas.
compression bolt: Sktrma cvatas.
compression card: Bkz. compression diagram.
compression curve: Sktrma erisi. 1a) Mot. ku
ramsal p-V diyagramlarnda pVk = C, b) gerek di
yagramlarda pVn = C ifadesine uyan eriler (k=1,
41 ve n=1,34-1,39). 2) Pist. Buh. Mak. pv=C eitlii
ne uyan eri ve gerek diyagramlarda pVn = C eitlik
lerine uyan eri.
compression cycle: Sktrma evrimi; Bkz. com
pressor cycle.
compression diagram: Mot. kompresyon veya sk
trma diyagram; Diz. Mot. silindirlere pskrtlen ya
kt kesilerek, endikatr cihaz ile alnan diyagram; si
lindir gmlei, segman vb, i ksmlarin szdrp szdr
madn ve dolaysyla kompresyonun iyi olup olma
dn anlamak iin alnan diyagram.
compression efficiency: Term, sktrma verimi; ad-

compression temperature
yabatik verim;izantropik verim; Bkz. adiabatic effici
ency.
compression-ignition cycle: Bkz. diesel cycle.
compression ignition engine: Sktrma ile yanmal
motor ya da makine; Bkz. diesel engine.
compression line: t. Yan. Mak. p-V veya basn ha
cim diyagramlarndaki sktrma erisi veya sktr
n
k
ma hatt; pV = C veya pv = C ifadelerine uygun
olarak oluturulan eri (n = 1, 34-1, 39 ve k=1,41).
compression period: Bkz. compression stroke.
compression, point of: Sktrma noktas; kompres
yon noktas; Pist. Buh. Mak. egzoz olay srerken
portun slayt valf tarafndan kapanmasyla silindir iin
de hapsedilen bir miktar buharn sktrlmasnn
balad nokta.
compression pressure: Sktrma ve kompresyon
basnc; Mot. sktrma sonunda, yakt pskrtlme
den veya buji elektrotlarnda ark veya kvlcm mey
dana gelmeden nceki en yksek basn; benzin
motorlarnda 5-15 bar ve dizellerde 30-45 bar deerlerindedir.
compression ratio: Kompresyon oran; sktrma ora
n. 1) Mor. piston alt l noktada iken silindir hacmi
nin, piston st l noktadayken l hacime oran;
benzin motorlarnda 5-7,5 (Maks.10,5) dizel motorla
rnda 10,5-22 ve gemi dizel motorlarnda 12-16 dee
rini alr ve e ksaltmas ile belirtilir. 2) Pist. Buh. Mak.
silindirde sktrmann balad noktann hacminin,
strok hacmine oran.
compression ratio, critical: Kritik kompresyon oran;
Diz. Mot. silindirler iinde, pskrtlen yakln yaklabilmesi iin gerekli sy salayan en kk kompres
yon oran (10,5); bu deerin altnda silindirlerde ken
diliinden yanma oluturulmas mmkn deildir;
e c r ksaltmas ile belirtilir.
compression release valve: Bkz. decompression
valve.
compression release: Diz. Mot. dekompresyon;
kompresyon firar; baz dizel motorlarnda ilk hare
ket iin kullanlan benzin motoru altrlmadan n
ce, dizel motorlar silindirlerinde oluacak sktrma
basncnn giderilmesi.
compression rings: Kompresyon veya sktrma segmanlar; sktrmay salayan, yanma rnlerinin
kartere kamasn nleyen segmanlar; saylar 3-9
arasnda deiir ve en stteki ate segman adn
alr.
compression shim: Diz. Mot. Piston kolunun alt ks
m ile krankpin yata arasina konulan ve klerensi
ayarlayarak kompresyon basncnn normal deerler
de tutulmasn salayan ince metal levha; sktrma
simi, layneri ya da amatas.
compression space: Bkz. compression volume.
compression spring: Kompresyon yay; bobin eklin
de sarlm yay; motor supaplar vb. inde kullanlr.
compression stress: Bas gerilmesi veya stresi.
compression strength: Bas dayankl; bas deneyi
srasnda Bkz. compression test maksimum ykn,
rnein enine kesit alanna blm.
compression stroke: Sktrma stroku veya kursu;
Gem. Mak. kompresyon stroku; Mot. silindirlere emi
len hava veya hava-yakt karmnn sktrlarak ba
sn ve scaklnn ykseltildii kurs ya da strok.
compression temperature: Kompresyon veya sktr-

co m p re ssi o n tes t
ma scakl; sktrma sonu scakl; terminal sk
trma scakl; Benz. Mot. 60-70C ve Diz. Mot.
450-650C dolaylanndadr.
compression test: Elastik limiti, akma noktas ve ba
s dayankln saptamak amacyla yaplan bir de
ney.
compression tester: Mot. silindirler iindeki sktr
ma sonu basncn lmek iin kullanlan zel bir ma
nometre; kompresyon test cihaz.
compression volume: 1) Mot. piston st l noktada
iken piston ile silindir kapa arasnda kalan hacim;
yanma odas hacmi; sktrma hacmi; compression
space eklinde de kullanlr.
compressive: Sktrc veya sktrma eiliminde
olan.
compressive stress: Bas gerilmesi; bir cismin boyu
nu azaltma eiliminde olan bir d kuvvete diren
gsteren i kuvvet.
compressor: 1) bask yapan kii veya ey. 2) hava,
gaz, soutucu vb. i akkanlar sktrarak basnlar
n ykselten makine; kompresr; hava kompresr,
souk hava kompresr gibi.
compressor capacity: Kompresr kapasite veya sa
s; kompresrn birim zamanda d devreye verdii
3
m veya kg trnden gaz, hava, soutucu vb. i ak
kan miktar.
compressor cycle: Kompresr evrimi veya saykl;
kompresr diyagram, 1) i hacimsiz bir kompre
srde sabit basnta hava emilii, politropik sktr
ma, sabit basnta boalma ve sabit hacimde basn
dmnden oluan evrim. 2) l hacimli bir kom
presrde ise p-V diyagramnda politropik sktrma,
sabit basnta boalma, politropik genileme ve sa
bit basnta emmeden oluan bir evrim.
compressor efficiency: Adyabatik ve mekanik verim
lerin rn olup, kompresrn adyabatik gcnn,
kompresr eviren elektrik motoruna salanan g
ce orandr; kompresr verimi.
compressor gun : Kompresr tabancas; basnl ha
va ile alan kaya vb. i delme aleti.
compressor oil: Kompresr ya. 1) dizel motorlu ge
milerin basnl hava (20-40 bar) reten elektro
kompresrlerinde kullanlan yalama ya. 2) dizel
motorlarnn silindir yalarna benzeyen bir ya tr;
kompresr yalarna nemin varl dikkate alnarak
% 5 orannda sabunlamaya eilimi olan maddeler
katlr; bu maddeler su ile birleerek daha yapkan
bir ya filmi olumasn salarlar.
compressor scroll: Kompresrlerin Arimet spirali
eklindeki, giderek byyen keys ya da mahfazas;
santrj kompresr keysi.
compressure: Bkz. compression.
comprise: Kapsamak; iermek; ihtiva etmek.
comptometer: Mekanik olarak toplama, karma,
arpma ve blme yapmak iin kullanlan bir makine;
mekanik hesap makinesi {Ticar isim).
computable:
Hesaplanabilir;
hesap
edilebilir.
computation: 1) hesaplama. 2) hesaplama yntem
veya metodu. 3) hesaplamadan elde edilen sonu;
hesaplanm miktar.
compute: Hesaplamak; hesap yolu ile (say, miktar
vb.) saptamak; hesap etmek.
computer: Kompter; hesaplayc; hesap makinesi;
bilgisayar; elektronik hesap makinesi; elektronik be

115

concl usi o n
yin.
computer, analogue: Bkz. analogue computer.
computer, digital: Bkz. digital computer.
computerize: Bilgisayar veya kompterle hesapla
mak
.
computer limited: Snrl kompter.
con: Serdmene verilen emirlerle bir gemiyi ynet
mek ya da idare etmek.
cone.:Bta. 1) concentrate. 2) concentrated. 3) con
centration.
concatenate: 1) birbirine bal; birletirilmi. 2) bir
zincirde olduu gibi birbirine balamak veya birletir
mek; bititirmek.
concave: ibkey; konkav; bir krenin iinin kesiti gi
bi, ii bo ve erisel bir kesit; ibkey yzey, hat,
madde vb. I; konkav veya ibkey yapmak.
concav cutter: bkey kesici; konkav kater; ibkey
oyuklar yapmak iin kullanlr.
concave lens: ibkey mercek; orta ksm kenarlarn
dan daha ince olan mercek veya adese; konkav mer
cek.
concave mirror: Yanstc yzeyinin erisi, gzlemci
den uzaa doru olan ayna; ibkey veya konkav
ayna.
concavity: 1) ibkey ve konkav olma durumu veya
nitelii. 2) o. ibkey yzey veya ekil.
concavo-concave: Baz merceklerde olduu gibi, her
iki taraf ibkey olan (mercek veya adese).
concavo-convex: 1) bir taraf ibkey ve dier taraf
dbkey olan. 2) Opt. ibkey yz dbkey y
znden daha byk derecede eri olan ve bunun
sonucu orta ksmda incelen veya en ince yeri orta
ksm olan mercei belirtir.
concenter: Belirli bir merkeze getirmek; odaklamak;
younlatrmak; birlikte belirli bir merkeze getirmek.
concentrate: 1) belirli bir merkeze doru yneltmek
veya getirmek. 2) toplamak veya odaklamak (birinin
gayreti vb. ini). 3) iddet ve younluunu ykselt
mek. 4) younlatrmak. 5) younlatrlm madde;
younlatrlm.
concentration: 1) younlatrma veya younlama,
2) bir zeltinin dayankl veya younluu.
concentrator: 1) younlatran kii. 2) zelti, cevher
vb. ini younlatrma iin kullanlan trl cihazlar
dan biri; younlatrma cihaz.
concentric: Dairelerde olduu gibi, bir genei merke
ze sahip olan; ayn merkezli; konsantrik.
concentrical: Bkz. concentric.
concentrically: Konsantrik tarzda; genel merkezli.
concentric circles: Merkezleri ayn olan, iice izil
mi daireler; konsantrik daireler.
concentricity: Konsantrik veya ayn merkezli olma du
rumu.
concentric reducer: Mak. Konsantrik ksc veya redyuser; bir taraf byk ve dier taraf kk apl da
irelerden oluan ara.
concentric spring: Ayn merkezli, i ie iki veya daha
fazla yay: Supap yay olarak kullanlr; bazan meka
nik reglatrlerde de bu tr yaylardan yararlanlr.
conchoid: Mate, konkoit.
conclude: 1) bitirmek; sonulandrmak. 2) karar ver
mek; saptamak. 3) yaklamak; sonulanmak; bit
mek.
conclusion: Karar; sonu; netice.

concret e
concrete: 1} kum, akl, imento ve su ile yaplan ve
kpr, barai, bina vb. Serinde kullanlan sert bir mad
de; beton. 2) Ktle ekli vermek; katlatrmak. 3) be
tonla yapmak; betonla kaplamak.
concrete mixer: Betoniyer; beton kartrc; beton ya
pc; iersine lekli biimde konulan akl, kum, i
mento ve suyu kartrarak betonu hazrlayan ve ge
nel olarak elektrik motoru tarafndan altrlan bir
makine.
concrete muffler: Mot, betonarme susturucu; beton
susturucu; kara tesislerindeki orta ve yksek gl
dizel motorlarnda kullanlan ve betondan yaplan
susturucu veya kvlcm tutucu.
concreting: Beton dkme.
concur: Ayn anda grlmek; birlikte meydana gel
mek veya olumak; vaki olmak.
concurrence: 1) ayn zaman ve ayn anda meydana
geli veya vaki olu. 2) ayn kanda olu. 3) Geom.
a) veya daha fazla dorunun birletikleri nokta,
b) bu doru veya yzeylerin birleme yeri.
concurrent: 1) ayn anda meydana gelme veya vaki
olma; birlikte vaki olma. 2) ayn noktaya doru git
me veya ayn noktada toplanma.
concurrently: Ayn zamanda veya ayn anda.
cond.: Bkz. 1) conducted. 2) conductivity. 3) con
ductor.
condensability: Youabilir olma nitelii; youabilirlik.
condensable: Youabilir; buhar veya gaz durumun
dan sv durumuna gelebilir; youma yetenei
olan; youmaya eilimli.
condensate; 1) youmak; youturmak. 2) buhar
veya gazlarn zerindeki s alnarak dntkleri sv
durumu; kondenserdeki egzoz buharnn soutulma
s ile oluan youum suyu veya youum.
condensate pump: Youum pompas; Gem. Mak.
ekstrakn veya kondenseyt pompas; kondenserin
youma sularn boaltan veya tahliye eden piston
lu ya da devir hareketli pompa
condensate system: Ana ve yardmc kondenserler
ile youum pompas ve boru devrelerinden oluan
sistem; youum sistemi veya devresi.
condensation: 1) Hava iindeki su buharnn, scakl
n azalmas ile sv (i) haline dnmesi; you
ma. 2) egzoz buharlarnn kondenserde youmas
ve su haline gelmesi. 3) soutma sistemlerinde yk
sek basnl gazn (freon vb. i) kondenserde svla
mas.
condensation point: Youma veya ilama nokta
s; Bkz. dew point.
condensation polymer: Kimysal youma ile olutu
rulan bir polimer, rnein H2O, HCI, NH3 vb. i gibi
kk molekllerin giderilmesiyle oluan polimer.
condense: ok youn; youn. 1) sktrp hacmini
klterek daha youn yapmak. 3) ayn ve farkl molekllerdeki atomlarin birlemesiyle yeni, karik
(kompleks) bir bileik oluturma (Atom veya atom
lar iin sylenir).
condensed: Yoguturulmu; daha youn yaplm.
condensed milk: Stn buharlaabilen suyu karlp
eker eklenerek yaplan tatl, koyu bir st; youn
st.
condensed system: iersinde buhar bulunmayan sis
tem veya devre; youum devresi.

116

conduc t
condenser: 1a) Benz. Mot platinlerle paralel bal
olan elektriksel cihaz; aralarnda yaltkanlar bulunan
iki veya daha fazla iletken levhadan oluan ve elek
trik arj depolayan bir cihaz; kondensatr; kondenser; meksefe. b) k nlarn bir cisim veya yzey
zerinde toplayan bir mercek ya da mercek dizisi.
2) buhar veya gazlar sv haline getiren cihaz; kondansr veya youturucu.
condenser, auxiliary: Bkz. auxiliary condenser.
condenser hotwell: Gem. Mak. kondenser hotveli;
kondenser domu; kondenserin alt tarafnda bulunan
bir hcre; youum veya hava pompasnn (erpampn) alcsnn baland ksm; zerinde tesviye ie
si de bulunur.
condenser, jet: Ak kondenser; jet kondenser; so
utma suyu ile youturulacak buharn birbirine ka
rtrld kondenser; suyu tatl olan gllerde alan
buharl gemilerde kullanlr,
condenser leaf: Kondensatr veya meksefeyi olutu
ran levha veya yapraklardan biri.
condenser, main: Ana kondenser; buharl gemi ve
kara enerji tesislerinde, ana makinenin egzoz buhar
n youturan kondenser veya youturucu.
condenser shell: Kondenserin silindir eklinde olan
gvdesi veya zarf; Bkz. condenser.
condenser, single-pass: Tek geili kondenser; do
ru akml kondenser; soutucu suyun borular iinde
yn deitirmedii ve bir tarafndan girip dier tara
fndan kt kondenser.
condenser sump: Bkz, condenser hotwell.
condenser, surface: Borulu kondenser; kapal kon
denser; srfeys kondenser; borularnn iinden sou
tucu su geirilen ve borularn dnda youturula
cak egzoz buhar bulunan kondenser (youturu
cu).
condenser tube: Kondenser borusu; ou zaman s
iletim katsays yksek olan Admiralti pirincinden ve
ya dier bakr alamlarndan yaplan borulardan bi
ri.
condensibility: Bkz. condensability.

condensible: Bkz condensable.


condensing: Mak. kondenserli; kondensere egzozlu
(buhar makineleri iin sylenir); kart Bkz. noncondensing.
condensing system: Gem. Mak. youum ve sout
ma suyu sistemi; kondensere gelen egzoz buharlar
nn youturulmasn salayan ve bir ya da birka
soutma suyu, youum suyu ve hava karma pom
palari (erpamp) ile boru devresinden oluan devre;
youturma devresi.
condensing turbine: Kondenserli veya kondensere
egzoz eden trbin; kondenserli trbin.
condensing water: Youum suyu; egzoz buharlar
nn kondenserde deniz suyu tarafndan soutulmas
ve youmas sonucu elde edilen su.
condensing water pump: Youturma veya soutma
suyu pompas; dolam, devri daim. serkleytin ve
ya sirklasyon pompas isimleri de verilir.
condition: i) koul, art, kayt. 2) durum, vaziyet,
hal. 3) art komak; koul ileri srmek.
conditioned: 1) artl; koullu; belirli bir koulda. 2)
koullara konu; belirli koullara bal. 3) belirli bir
koulda; uygun bir duruma getirilmi.
conduct: 1) Fiz. iletmek, nakletmek veya geirmek:

co n du cta n c e
Bir iletkenin s ve elektrii geirmesi gibi. 2) bir ilet
ken gibi grev yapmak.
conductance: Kondktans; bir malzemenin elektrii
iletme veya nakletme yetenei olup, akmn uygula
nan elektromotor kuvvete oran olarak hesaplanr; di
rencin evrik deeri olarak da belirtilir.
conductance bridge: Kondktans kprs; zeltile
rin iletkenliklerinin dorudan saptanmasnda kullan
lan bir cihaz; Vetston kprs, bir DC akm kayna
ve zel bir denge cihazndan oluur.
conductibility: Elektrik, s vb. ini iletme veya naklet
me kapasitesi.
conductible: 1) Elektrik, s vb. ini iletebilen veya ge
irebilen. 2) iletebilen, nakledebilen veya geirebi
len.
conductimeter: Maddelerin, zellikle svlarn elektrik
sel iletimini (geirgenliini) len bir cihaz; kondktimetre.
conduction: 1) s enerjisinin bir maddenin molek
lnden moleklne geii; kondksiyon. 2) elektrik
akmnn bir maddeden, rnein bir metalden veya
bir iletkenden geii.
conduction of neat: Fiz. kondksiyonla snn geii;
madde boyunca, molekller ile, scakln yksek ol
duu yerlerden, dk olduu yere s transferi (ak
tarlmas) ilemi.
conduction, thermal: Bkz. thermal conduction.
conductive: iletkenlie sahip olan; iletken; geirgen.
conductivity: 1) s, elektrik vb. iletme veya nakletme
zellii; iletkenlik. 2) Elekt. bir maddenin birim za
manda birim kpnden geirilen elektrik miktar; zdlrencin evrik deeri.
conductivity cell: iinde iki elektrot bulunan bir hc
reden oluan ve zeltilerin veya erimi katlarn ilet
kenliini lmek iin kullanlan bir pil.
conductivity, electrical: Bir iletkenin zdirenci veya
zdirencinin evrik deeri; Ohm'un evrik deeri veya
3
mho/cm trnden llr.
conductivity, thermal: Bir cisim boyunca kondksi
yon yolu ile transfer edilen veya aktarlan s miktar;
sl iletkenlik.
conductometer: letkenlii, zellikle sl iletkenlii l
mek iin kullanlan bir cihaz; kondktometre.
conductor: 1) elektrik, s vb. ini ileten veya geiren
dk direnli kat, sv veya gaz; iletken; nakl; elek
trii iyi bir biimde ileten metal bir ubuk veya tel.
conductor, thermal: Isnn kondksiyon yolu ile akt
cisim veya gvde; sl iletken.
conduit: 1) svlar tamak iin kullanlan boru veya
kanal. 2) elektrik tellerini korumak iin kullanlan bo
ru ya da koruyucu; kablo borusu. 3) letken.
condy's fluid: Kalsiyum ve potasyum permanganatn
bir zeltisi, KMnO4 veya Ca(MnO 4 )2 ; dezenfektan
olarak kullanlr.
cone: 1) Geom. taban daire ve yanal yz gen
olan solid bir ekil; koni. b) ykseklii eksen gibi ka
bul edilerek, bu eksen etrafnda, dndrlen dik bir
genin oluturduu solid ekil. 2) yanarda zirvesi
veya trl makine paralarndan herhangi biri gibi,
ekil Koniye benzeyen herhangi bir cisim veya ktle.
cone coupling: Koni kapln; konik kavrama; mahrut
kavrama.
cone, frustum of: Kesik koni; yatay veya meyilli ya
da eik bir dzlemle kesilmi koni.

117

Cong o re d
cone gear: Koni dilisi; konik dili.
conelrad: Radyo yayn frekansn deitiren bir sis
tem; hava hcumlar srasnda, radyo nlar ile belir
li yerlerin (ehir, tesis vb. i) saptanmasn lmek
iin kullanlr.
cone, oblique: Eik koni.
cone pulley: Kademeli veya basamakl kasnak.
cone, right: Dik koni.
cone rollers: Mak. konik rulrnanl yalak; konik rul
manlardan oluan yatak.
cone, truncated: Bkz cone, frustum of.
confect: zellikle kartrarak veya birletirerek yap
ma ya da hazrlama.
confer: Bkz. compare.
configuration: 1) paralarn dzenlenmesi; parala
rn dzenlenmesi ile saptanan bir oluum ya da e
kil; grn. 2) Ast: gezegenlerin birbirlerine gre
yerleri.
configuration atomic: Bir molekldeki atomlarn
uzaysal dzenlenmesi.
confine: 1) o. snr ya da snirlanm blge; snr; li
mit. 2) snrlar iinde muhafaza etmek veya Koru
mak.
confirm: 1) salam yapmak; salamlatrmak. 2) res
mi onayla geerli klmak. 3) teyit etmek; dorula
mak.
confirmation: Teyit; tekit.
conflagrant; Yanna; alev alev; alevli.
conflagration: Byk ve tahrip edici yangn.
confluence: 1) birlikte akma, zellikle iki veya daha
fazla devre veya akarsuyun birlikte akmas. 2) bu e
kildeki akarsuyun olutuu yer.
confluent: 1) bir ekil oluturacak biimde birlikte ak
ma ve yrme. 2) dieri ile birleen br akarsu (de
re, ay, rmak).
conflux: Bkz. confluence.
confocal: Mate, ayn odak veya odaklara sahip olan.
conformable rings: Diz. Mot. uyumlu segmanlar; radyal kalnl azaltlm, yuvas ile arasna bir yay ko
nulmu ve bylece silindir duvarna iyi bir ekilde
basmas salanan yalama ya segmanlar.
congeal: 1) soutma veya dondurma ile katlatrmak
veya kalnlatrmak. 2) kalnlamak; koyulamak,
phtlamak; peltelemek.
congius: 1) Eski Roma'da 3.3124 litreden biraz k
k bir hacime eit olan sv l birimi. 2) Ecz. ga
lon (3,78 litre).
conglomerate: 1) bir kre ya da yuvarlak bir ktle
ekli vermek veya toplamak. 2) kre ya da yuvarlak
bir ktle ekli verilmi veya toplanm. 3) ayr para
ve maddelerden tek bir ktle eklinde yaplm.
conglomeration: Trl eylerin kme, karm veya
ktlesi.
conglutinate: Birbirine yaptrmak; adezyon ile birle
tirmek.
Congo dye (or color): Balca benzidin'den retilen
belirli azotlu boyalardan herhangi biri; Kongo boyas
veya rengi.
Congo paper: Kongo krmzs ile boyanm kat;
asitlerin varln saptamak iin kullanlr.
Congo red: Kompleks bir organik asitin sodyum tu-;
zu; yn ve pamuk boyamak ve asit kkenli endikatr olarak kullanlr; asit zeltilerinde mavi ve alka
lin veya ntr zeltilerde krmz olarak kalr.

congruent
congruent: 1) Geom. ayn ekil veya lye sahip bi
ri dierinin zerine konulduunda, tm paralar t
m ile birbirine akan ekiller. 2) Mate, benzer sa
ylar.
congruity: Geom. tam akma (iki veya daha fazla
ekli iin sylenir).
conic: Geom. konik; konik kesit.
conical: Koniye benzeyen veya koni eklinde olan.
conical gear: Konik dili.
conical head rivet: Konik bal perin; konik perin.
conical refraction: iki eksenli bir kristalde, uygun bir
dokunma as ile bir k nnn ii bo bir koniye
aktarlmas; konik ekilde krlma.
conical rollere: Konik rulman; konik rulmanlardan
oluan dili.
conic projection: Dnya yzeyinin bir koni yzeyi
zerine izdm ve koni yzeyinin anm ile olu
turulan bir harita tr; konik izdm; bu yzey ze
rinde enlem paralelleri i ie ve ayn merkezli daire
ve meridyenler eit olarak belgelenmi yaraplar
eklinde grlrler.
conics: Geometrinin konik kesitlerle ilgilenen dal.
conic section: Geom. dik ve dairesel bir koninin bir
dzlem ile kesilmesi sonucu oluan elips, parabol
ve hiperbol gibi bir eri.
conic sections: Geometrinin elips, parabol ve hiper
bollerle ilgilenen dal.
coniins: Bkz., conine.

conin: Bkz, conine.


conine: Birlemek; nite oluturmak; balanmak; bir
letirmek.
conjoint: 1) birbirleriyle birlemi; birlemi; birletiril
mi.
conjugate: 1) Mak. karilikl olarak birbirlerinin yerine
geebilen (iki nokta, doru, miktar vb. i gibi). 2)
zellikle bir ift oluturacak ekilde birbiri ile birle
en.
conjunct: Birlemi; birletirilmi; birleik; bali.
conjunction: 1) Astr. a) iki veya daha fazla sayda
gk cisminin grnr yaklamas, b) ayn gksel
boylamda olma durumu. 2) birbirine birletirilmi ya
da balanm. 3) ayn anda oluma veya vaki olma
(olaylar iin sylenir).
conjunction astronomical: Astronomik kavuma; bir
gezegen veya gk cisminin dnya ve gne ile bir
hizada olduu ve gne gibi dnyann ayn tarafn
da olduu durum.
connect: 1) bir eyi dierine balamak veya birbirleri
ne balamak ya da birletirmek. 2) telefon ile ba
lant teminini devre ite salamak; santral memuru ve
ya memuresinin salad devre. 3) Elekt. bir devre
ye balamak.
connected: 1) birbirlerine bal; birletirilmi. 2) belir
li bir srada birletirilmi.
connecter: Bkz. connector.
connecting-bolt: Balama cvatas; balayc cvata;
tespit cvatas.
connecting-cable: Balama kablosu; ara kablo.
connecting rod: 1) Mot, Pist. Buh. Mak. piston kolu;
biyel; Konnektin rod veya konrod; makinenin iki ve
ya daha fazla hareketli parasn birbirlerine bala
yan kol; Mot. pistonla krank milini birbirine bala
yan, dvme elikten yaplm kol. 2) Gem. Mak. ap
raz muylu (kroshed) ile krank milini birbirlerine ba

118

consis t
layan, dvme elikten yaplm ve dairesel kesitli bir
kol.
connection: 1) birletiren bir ey veya para. 2) bir
lemek veya birletirilmi; Kaplin; balant; balayc
(union). 3) balant veya iliki. 4) Elekt. devre. 5) bir
noktadan dierine muhabereyi salayan (telefon,
telgraf vb. i iin) hat.
connective: Balayan veya rapteden,
connector: 1) elektriksel iliki salamak iin, tel veya
kablonun ucuna balanan, istenildii zaman kolay
ca karlabilen bir ara; klemens; balayc. 2) ra
kor; ara para.
connexion: Bkz. connection ing.
conning tower: 1) sust sava gemilerinin gvertele
rinde bulunan, gzetleme ve kontrol iin kullanlan
zrhli kule; kule. 2) denizalt gemilerinin giri olarak
da kullanlan alak, gzetleme kulesi.
conoid: 1) koni eklinde ey. 2) Geom. konik bir kesi
tin ekseni evresinde dnmesiyle oluan ekil; konoit.
conoidal: Koni veya konoite benzeyen ekilde veya
onlara ait. Conradson carbon value: Akaryaktlar stlp buharlatrldktan sonra, uucu maddeleri yaklarak geri
ye kalan yzde trnden karbonumsu madde mikta
r; bu deer ar devirli, yksek gl dizel motorla
rnda en fazla % 4 ve yksek devirli dize! motorlarn
da ise % 0,5 dolayndadr; Konradson Karbon dee
ri.
Conradson coke value: Bkz. Conradson carbon va
lue.
conrod: Bkz. connecting rod.
consequent: Mate, bir orann ikinci terimi.
conservation: 1) koruma; saknm; kayp; ziyan olma
vb. inden koruma. 2) ormanlar gibi doal kaynakla
rn resm bakm ve korunmas. 3) resm kontrol altn
da olan orman, balklk vb. i veya bunlarn bir par
as.
conservation of energy: Enerjinin sakinimi. 1) enerji
yaratlamaz veya yok edilemez, ancak ksmen veya
tamamen bir enerji trnden dierine dnebilir.
2) yaltlm bir sistemin toplam enerjisi sabittir.
conservation of matter, law of: Maddenin sakinimi
kanunu. 1) madde yaratlamaz veya yok edilemez.
2) kimyasal bir tepkimede olaya giren maddelerin
arl, oluan rnlerin arlklarnn toplamna eit
tir.
conservation of momentum: Momentumun sakini
mi; birbiriyle arpan herhangi iki gvdenin, herhan
gi bir yndeki toplam momentumu, bu yn etkileye
cek d bir kuvvet olmadka deimez.
conservation of momentum, law of: Momentumun
sakinimi kanunu. 1) momentum, enerji ve madde
de olduu gibi yaratlamaz veya yok edilemez, an
cak bir gvdeden dierine aktarlabilir. 2) bir sistem
de momentumlarin toplam sabit olup, sistemdeki
deiimlere bal deildir.
conserve: Hasar, kayp veya ziyan edilmeye kar ko
rumak veya muhafaza etmek.
considerable: 1) nemli; dikkate deer. 2) ok veya
geni.
consist: Olumak; meydana gelmek (belirli madde
veya paralardan); Su oksijen ve hidrojenden mey
dana gelmitir gibi.

consistency
consistency: 1) bir arada tutma durumu veya kou
lu; 2) bir svda olduu gibi younluk, kesafet veya
koyuluk; kivamlilik.
console: 1) raf, korni vb. ini tamak iin kullanlan
bayrak (braket); konsol; Ss iin kullanlr. 2) de
me zerinde duran bir radyo veya fonograf kabini.
consolidate: Solit (kat), kuvvetli veya dayankl yap
mak veya olmak.
consonance: Senkron olma; uygun olma; iki meka
nizmann paralel olmas.
const. (Const.): Bkz. constant.
constant: 1) deimeyen; ayn kalan, zellikle: a) ta
biat, deeri vb. i bakmndan dzgn kalan. 2) tm
zamanlarda sren ya da devam eden; srekli ya da
devaml. 3) deimeyen herhangi bir ey. 4) Mate,
Fiz, deimeyen byklk ve etken; sabite; dei
mez; kart deiken Bkz. variable; C ksaltmas ile
belirtilir.
constantan: Konstantan; % 60 bakr ve % 40 nikelden
oluan bir alam; elektrikli stclarn direnleri ve pi
rometre Bkz. pyrometer yapmnda kullanlr.
constant entrople: Sabit entropi; adyabatik. 1) s
al verii olmakszn veya sabi! sda durum deiikli
i (S = C). 2) ift yanmal evrimde sktrma ve
ge nileme ilemleri (adyabatik sktrma ve
genile me). 3) Karno Bkz. Carnot evriminde iki
genileme ve iki sktrma ilemlerinden birer
tanesi. 4) trl kuramsal evrimlerin sktrma ve
genileme ilemle ri.
constantin: Bkz. constantan.
constantly: 1) daima; her zaman. 2) ok sk; mker
rer olarak.
constant pitch propeller: Den. alma veya dnd
rlmesi srasnda pii deimeyen pervane; sabit pili pervane.
constant pressure cycle: Sabit basnl evrim; sabit
basn evrimi; sabit basnta yanmal evrim; diesel
evrimi; yanmann sabit basnta oluturulduu ku
ramsal evrim; hava ile pskrtmeli motorlarn ku
ramsal evrimi.
constant pressure process: Sabit basn ilemi. 1)
hava ile pskrtmeli makinelerde yanmann olutu
rulduu ilem (P=C); izobarik ilem veya proses. 2)
kuramsal dizel evrimindeki yanma.
constant pressure turbine: Sabit basnl trbin;
zellikle kara tesislerinde elektrik enerjisi retmek
amacyla kullanlan buhar trbini.
constant-speed motor: Elekt. senkron motor veya k
k slipli endksiyon motoru ya da doru akmn
nt motoru gibi, normal tuzlardaki iletmelerde hz
sabit veya pratik olarak sabit kalan motor; sabit hzl
motor.
constant temperature process: Sabit scaklk ilemi.
1) scaklk sabit tutularak genileme veya sktrma ilemi
(T=C). 2) Karno evriminin sabit scaklktaki sktrma
ve genileme ilemleri.
constant velocity diagram: Sabit hz diyagram.
constant volume cycle: Sabit hacim evrimi; sabit
hacimde yanmal evrim; yanmann sabit hacimde
oluturulduu evrim; benzin motorlar veya karbra
trl makinelerin kuramsal teorik evrimi.
constant volume process: Sabit hacim ilemi; izokorik ilem. 1) t. Yan, Mak. yanma ve s atlnn sa
bit hacimdeki ilemi. 2) kuramsal Otto evrimindeki

119

consumer
yanma.
constituent: 1) bir btn oluturmak iin gerekli
olan; bileen. 2) gerekli para veya eleman. 3) kar
trma ii yapldktan sonra karmn bir paras; bir
karmn iinde bulunan ve o karm oluturan
maddeler.
constr.: Bkz. construction.
constrain: 1) zorlamak veya yakn snrlar iinde tut
mak; tehdit etmek: sktrmak. 2) zorlamak; zorunlu
klmak; mecbur etmek.
constrained: 1) zorlanm; mecbur edilmi; sktrl
m. 2) doal olmayan; yapmack.
constraining force: Bir cismi sabit durumda veya be
lirli bir hareket durumunda tutan bir kuvvet.
constrict: Balayarak, sktrarak veya ektirerek,
zellikle bir yerinde daha kk veya daha dar yap
mak; bzmek; daraltmak.
construct: 1) sistematik olarak bir araya koymak; in
a etmek, atmak, kurmak veya tertiplemek (kpr,
kuram, gen vb.). 2) sistematik olarak bir araya ge
tirilmi veya ina edilmi bir ey. 3) gereklerin sra
ile dzenlenmesi sonucu oluan bir fikir veya sezgi.
construction: 1) bina etme ii veya ilemi. 2) ina et
me tarz veya yntemi. 3) bina edilmi ey; yap; bi
na. 4) tanmlama veya izah. 5) bir cmle, satr vb. in
de szcklerin iliki ve dzenlenmesi.
constructional: Yapya ait veya yapda.
construction design: 1) makine veya motorun yapm
(imalt) pln veya tasarm. 2) makine ya da moto
run imalt veya yapm zellikleri.
construction machinery: Yol, bina vb. i yapmlarn
da kullanlan makine; inaat makinesi.
constructive: ina etmeye yardm eden veya mukte
dir; pozitif veya msbet; yapc. 2) yapya veya bina
etmeye ait; yapsal. 3) Huk. yasa! olarak kabul edi
len.
constructor: Yapmc; bir yapy yapan veya yneten
kii; mteahhit; inaat mteahhiti.
consult: istiare etmek; konsltasyon yapmak; ba
vurmak; gz nnde tutmak.
consultant: 1) mavere eden kii. 2), doktor, avukat,
mhendis vb. i teknik bilgi veren kii; mavir; dan
man.
consultation: 1) mavere. 2) bir eyi mnakaa et
mek, karar vermek veya plnlamak iin toplant; da
nma; mavere; istiare.
consulting: zel durumlarda profesyonel veya teknik
t vermek iin danman olan ya da mavirlik
eden.
consulting
engineer:
Mavir
mhendis.
consumable: Sarfedilebilir; tketilebilir eya; tketim
mal.
consume: 1) harcamak; israf edercesine sarfetmek
(zaman, enerji, para vb. i); israf etmek. 2) yangn gi
bi tahrip etmek. 3) ari ekilde yiyip bitirmek. 4) is
raf etmek.
consumed: Tm ile harcanm; tm ile bir baka
ekle dntrlm.
consumedly: Ar ya da ok fazla olarak.
consumer: 1) baz eyleri tahrip eden, ari kullana
rak bitiren veya ziyan eden kimse veya kii. 2) Eko,
tketici veya mstehlik; tketen kimse. 3) elektrikli f
rn, termosifon, buzdolab, ampul vb. i elektrikli tke
tici.

consumer's goods
consumer's goods: Eko. retilen dier eya vb. lerlnden daha ok halkn gereksinimine uygun yiyecek,
kuma vb. i eyalar; tketim mallar.
consumption: 1) tketim; sarfiyat; harcam; bir eyin
tahrip ve ziyan edilmesi veya bitirilmesi. 2) Eko. tke
tim; tketilen miktar.
consumptive: 1) tketme veya tketme eitimi; tah
rip edici; savurgan; msrif. 2) tketim mallar iin ve
ya tketim mallarna ait.
consumption per hour: Mot. bir saatteki yakt, yala
ma ya, hava vb. i sarfiyat ya da tketim; kg/saat,
g/saat trlerinden belirtilir.
consumption, specific: zgl harcam, tketim veya
sarfiyat; bir beygirgc veya kilovat trnden g
bana bir saatte tketilen veya harcanan kg veya
grarn trnden ya, yakt, hava, buhar vb. i; kg/hpsaat, kg/kw-saat vb. i birimlerle belirtilir.
consumption, specific air: fite, specific air con
sumption.
consumption, specific fuel: Bkz. specific fuel con
sumption.
consumption, specific oii: Bkz. specific oil con
sumption.
consumption, specific steam: Specific steam con
sumption.
contact: 1) Elekt. a) bir devredeki iki iletken arasnda
ki dokunma veya dokunma noktas; elektrik konta,
b) byle bir balant yapmak iin kullanlan cihaz.
2) sar hastalk bulatrabilen kimse; portr. 3) ba lant
kurma; temas temin etme: Bir uak pilotunun kontrol
kulesi ile temas etmesi gibi. 4) Hava. hazr: Uak
motorunun altrlabilmesi iin her eyin ha zr
olduunu belirten szck.
contact angle: Dokunma veya temas as.
contact button: Elektrik dmesi.
contact flying: Alaktan uma; bylelikle pilotun gz
ledii arazi, akarsu, bina vb. i cisimlerle rotasn ta
yin edebilmesi.
contact heater: Bkz. surface heater.
contact point bastard: Dikdrtgen kesitli, ince, ift s
ra dili ee; platinleri temizlemekte kullanlr.
contactor: Elekt. bir ekirdek zerine sarlm bobini
olan ve bu bobinden akm geirildiinde, manyetik
kuvvetle bir ya da daha fazla kontak ap kapayan
bir tr alter; kk bir akmla byk akmlarn kon
trol iin kullanlr.
contactor potential: iki farkl metal levhann birbirine
dokunmas sonucu oluan elektromotor kuvvet Bkz.
pyrometer.
contact point dresser: Benz. Mot. platin eesi.
contact point file: Benz. Mot. platin eesi; meme yap
m platinleri temizlemek iin kullanlan zel bir ee.
contact point gap: Benz. Mor. platin aral, boluu
veya klerensi; yaklak 0,50-0,51 mm dolayndadr.
contact process: nce kkrt trioksit yapm ve son
ra onun konsantre (deriik) slfrik asit tarafndan
emilmesi, dumanl slfrik asit elde edilmesi ve bu
asit ile suyun tepkimesi sonucu slfrik asit yapm.
contact screw: Benz. Mor. kontak vidas; platin vida
s.
contact socket: Elekt. duy.
contact spring: Benz. Mot. kontak yay; platin yay.
contact welding: Bkz. gravity welding.
contain: 1) iine almak; kapsamak; ihtiva etmek; ier

L/

continued proportion
mek. 2) tutma kapasitesine sahip olmak. 3) eit ya
da edeer olmak. 4) zellikle artk brakmakszn
blnebilir olmak.
container: 1) Den. elik salardan yaplan, dikdrtgense! prizma eklinde 20-30 ton arasnda yk alabi
len, limanlarda tr'lar tarafndan tanan byk elik
kutu; konteyner. 2) baz eyleri kapsamak veya ii
ne koymak iin kullanlan kutu, kavanoz, sandk vb.
i.
container ship: Konteyner tayan gemi; kontoyner
gemisi; Bkz. container.
contaminate: Kirletmek; pis yapmak; pisletmek; bu
latrmak.
contaminated: Bulam; gayet az radyoaktif cisimler
eklenerek radyoaktif yaplm.
contaminated drainage system: Makineler, boru
devreleri veya dier sistemlerden gelen ya ve suyu
makine dairesindeki sintinelerden toplayan bir dev
re; kirli drenaj sistemi.
contaminaied-oil settling tanks: Su veya dier ya
banc maddelerle kirletilmi fuel-oili dinlendirerek ya
banc maddelerinden ayran tanklar. Bkz. settling
tanks.
contaminated oil tanks: Kirli ya dinlendirme tankla
r; Bkz. contaminated-oil settling tanks.
contamination: 1) kirletilmi; bulatrlm; yalama
yann su, yakt, metal paracklar, kurum, yanma
asitleri tarafndan kirletilmesi. 2) kirleten veya bulat
ran ey; 3) kirlenme.
contamination, oil: Bkz.
oil contamination.
contamination, radioactive: Radyoaktif kirlenme; 1)
istenilen bir maddenin, istenmeyen bir radyoaktif
madde ile karm olmas durumu. 2) insanlara za
rar verecek, deneyleri bozacak vb. i ekilde radyoak
tif maddelerin kullanlmas durumu. 3) Nk. Mh. bir
reaktr soutucusu iine kaak olarak gemi radyo
aktif madde.
contamnative: Kirletme; kirletme eilimi; kirletici.
contaminator: Kirleten bir kii veya ey; kirletici.
content: 1) o. iindekiler; muhteva; istiap; hacim;
kapsam; ierik. 2) ana madde veya anlam. 3) Tut
ma gc; kapasite. 4) hacim veya yzey. 5) kapsa
nan (belirli bir maddenin) miktar; Dkme demir yk
sek oranda karbon kapsar gibi.
conterminous: 1) baz noktalarda genel bir snra sa
hip olan. 2) ayn snr ya da limitlere sahip olan.
continually: 1) tekrar, tekrar. 2) her zaman; kesinti
siz.
continuance: 1) devam etme; devam; devamllk ve
ya sreklilik.
continuation: 1) kesintisiz olarak srme; devam et
me. 2) uzatma ya da temdit.
continue: 1) devam etmek; srmek; yrrlkte kal
mak. 2) belirli bir duruma dayanmak. 3) ayn yer ve
ya durumda kalmak. 4) srar etmek. 5) bir kesilme
veya inkitadan sonra tekrar devam etmek. 6) kalma
ya neden olmak; muhafaza etmek, korumak; baki
kalmak.
continued fraction: Srekli veya devaml kesir; pay
dasnn paydas ve onun da paydas eklinde devam
eden kesir.
continued proportion: Her iki komu terimleri arasn
da belirli bir oran bulunan ya da daha fazla say
ve byklkten oluan bir dizi: 3, 6,12, 24 saylar gi-

continuity
bi.
continuity: 1) srekli olma durumu veya zellii; s
reklilik; devamllk. 2) srekli bir dizi veya seri. 3)
Rady, a) programn paralarn birletiren anonslar
veya aklamalar serisi, b) bir programn konumac
snn elindeki notlar.
continuous: Aralksz, srekli veya devaml.
continuous carryover: Srekli olarak makineye su
yrmesi; kazanlarda su paracklarnn buharla bir
likte, srekli olarak pistonlu buhar makinesi ya da
buhar trbinlerine gitmesi olay; srekli su yrme
si; kazan iinde, i buhar borusu, kazan dnda bu
har seperatr gibi aralarla giderilmeye allr.
continuous casting: Srekli, devaml veya kesintisiz
dkm.
continuous duty: Gerek sabit bir yk ile sonsuz
uzun bir sre iin salanan operasyon veya iletme;
srekli (devaml) grev ya da hizmet.
continuous horsepower: Srekli (devaml) beygirgc; Mot. makinenin bir arza oluturmakszn, egzoz
da duman grlmeksizin ve trl scaklklarnda bir
deiim olmakszn srekli olarak retebildii g;
hp ve kW trlerinden CHP ve Nb ksaltmalar ile belir
tilir.
continuously: Srekli veya devaml olarak; bir ile
min veya olaylar dizisinin kesilmeksizin srmesi ve
ya devam etmesi.
continuous mixer: Srekli alan kartrc veya mik
ser.
continuous operation: Srekli, aralksz veya devam
l iletme (operasyon),
continuous spectrum: Srekli veya kesintisiz tayf;
renklerin grlebilir alanda srekli olarak krmzdan
turuncu, sar, yeil, mavi ve lacivertten sonra dn
t tayf.
continuous survey: Srekli veya devaml survey; ge
mi kls messeselerinin drt yllk srveyin yerine
gemek zere, bu drt yl iinde para para yapa
rak tamamladklari ve zaman kazandklar survey.
contort: Burma, eme vb. i ile eklini bozmak; tahrif
etmek.
contour pen: Harita iziminde kullanlan bir tr ka
lem; ini mrekkebi ile kullanlr.
contr.: Bkz. 1) control. 2) controller.
contra-: Kar anlamnda bir nek.
contract: 1) bir ey yapmak iin iki veya daha fazla ki
i arasndaki bir anlama; kontrat; mukavele. 2) o
u zaman yazl olan ve kanun ile yrtlen anla
ma. 3) anlama terimlerini kapsayan belge ya da do
kman. 4) ls klmek; daralmak; ekmek: So
uk metalleri daraltr, gibi. 5) daralmak; ekmek.
contracted: 1) ls klm; ekmi; daralm; ksalm. 2) dar grl; liberal olmayan.
contraction: Klme; daralma; bzlme; ekme.
contractive: 1) ekme kuvvetine sahip olan. 2) ek
me (bzlme) retme ya da retme eiliminde olan.
3) bzlme ile ilgili.
contract trials: Den. yeni yaplm bir gemi iin kon
trat veya mukavele seyiri veya seferi; kontrat dene
mesi veya tecrbesi.
contraflexure: Aksi yn ya da istikamette bzlme.
contraguide rudder: Kontra dmen; paralar perva
ne gbeine gre zt ynlerde olan dmen; tam geri
den bakldnda dmen paralarndan biri saa

121

contro l rod s

doru, dieri sola doru grnr; gemi daha iyi d


men dinler, ileri iti veya srast oalr.
contrail: Hava. ok yksekte uarken jet uaklarnn
egzozlarnn oluturduklar beyaz ve giderek genile
yen iz.
contra propeller: Kontra pervane; Bkz. contraguide
rudder.
contra-rotating propeller: Zt dnl pervane; birbi
rine zt ynde dnen iki pervaneden oluan sistem;
birinci pervane suyundan enerji salayarak dnen
ikinci pervane ile, tek pervaneli sisteme gre daha
yksek verim salayan sistem.
contra rudder: Bkz. contraguide rudder.
contrast: iki madde, cisim, organizma veya radyas
yon arasndaki farkllk durumu; ztlk ya da tezat;
kart
contrivance: 1) bulu; icat. 2) mekanik cihaz, bulu,
pln vb. i gibi bir hner ya da marifet.
contrive: 1) icat etmek;' plnlamak. 2) icat yapmak;
tasarm yapmak; imal etmek. 3) bir yol aramak. 4)
bir icat yapmak; plnlar oluturmak.
control: 1) control etmek; denetlemek. 2) ayarlamak
veya ayar etmek (mal olaylar vb. i). 3) standart ve
ya dier deneylerle kyaslayarak doruluunu kant
lamak, 4) idare etmek; hakim olmak; ynetmek. 5)
o. bir mekanizmay ayarlamak iin kullanlan bir
cihaz; kontrol cihaz.
control desk: Kumanda veya komuta masas.
control grid: Kontrol zgaras veya gridi; termiyonik
valftaki bir zgara; katot ile anot arasndaki elektron
kanaln kontrol eder.
control handle: Kontrol kolu; kumanda kolu; dizel
motorlarnn altrlmasn; salayan kol; kontrol ko
lu; gaz kolu.
control knob: Elektrikli cihazlarn kontrol veya ayar
dmesi.
controllability: Kontrol edilebilir olma durumu veya
zellii.
controllable: Kontrol edilebilir; denetlenebilir; ayar
edilebilir.
contrallable pitch propeller: Gem. Mak. pii kontrol
edilebilir pervane; hidrolik olarak pervane kanatlar
nn durumunun deitirildii bir sistem; mkemmel
manevra ve makinenin herhangi bir devir saysnda
maksimum eki salayan bir sistem.
controlled circulation: Bkz. forced circulation.
controlled combustion: Kontroll yanma; ift yanma
l evrime gre alan modern dizel motorlarnda
yanmann ikinci kademesi; yava yanma; Bkz. slow
pressure rise.
control mechanism: Kumanda tertibat; kontrol meka
nizmas veya donanm.
controller: 1) kontroller; bir makinenin hz, g vb.
ini kontrol etmek iin kullanlan bir cihaz veya cihaz
lar grubu. 2) kontrol eden veya denetleyen kimse;
denetleyici. 3) kumanda cihaz. 4) otomatik kuman
da veya ayar mekanizmas.
control rack: Kontrol kolu; rak kolu; Diz. Mot. yksek
basn pompalarnda kullanlan ve makinenin yk
ne gre silindirlere pskrtlen yakt miktarn dzen
leyen kol; kremayer dilili kol.
control rheostat: Kontrol reostas; kontrol direnci ve
ya rezistans.
control rods: Nk. Ener. kontrol ubuklar; fizyon sra-

con t ro l sleev e
snda aa kan an ntronlar emen ubuklar; ge
nel olarak boron'dan yaplrlar.
control sleeve: 1) Gem. Mak. kontrol slivi; yksek ba
sn pompalarnn plencerlerinin getii ve dnda
rak kolu tarafndan altrlan pinyon diil bulunan,
ii oyuk yksk. 2) sentrfigal reglatrlerde kullan
lan ve yakt mekanizmasnn, dolaysyla rak kolu
nun bal olduu kayc.
contra! stand: zerinde uzaktan kontrol kurulularinn bal olduu, basn gstergeleri, telgraf, tako
metre, dn yn gstergesi, gvenlik cihazlar,
vb. inin bulunduu krs; kontrol konsolu veya kr
ss; merkezi kontrol krss.
control stick: Hava. pilotun hareket ettirdii, kanatk
lar ve uan ykselme dmenini Kontrol ederek,
onun uuunu salayan bir kol ya da levye.
control tower: Kontrol kulesi; hava trafiini veya uak
larn alanlara ini ya da kalklarn dzenleyen kule;
havaalan kontrol kulesi.
control valve: 1) Buh. Trb. kontrol valf; trbinden
hemen nce buhar devresi Bkz. steam pipe zerin
de bulunan bir valt. 2) Diz. Mot. ou zaman endikatr valf ad da verilen ve makinenin torna gir maki
nesine balanmadan nce almas gereken bir valf;
kontrol valf; silindir iindeki yanmann kontrol iin
de kullanlr; Bkz cylinder test valve.
convection: 1) iletme veya nakletme; gnderme; ta
ma. 2) Fiz. hava, gaz veya sv akmlarnda olduu
gibi, stlm veya elektriklenmi paracklar ktlesi
nin hareketi ile s veya elektriin iletilmesi; konveksiyon.
convectional: Konveksiyona ait.
convection current: Konveksiyon akm; bir svda so
uk ksmlarn scakl yksek sv ktlesine, hareke
ti nedeniyle oluan akm; basn fark nedeniyle olu
ur.
convection heater: Kendisine iletilen snn yarisni
radyasyon (nm) ve dier yarsn konveksiyon ile
ileten stc; konveksiyon stc veya hiyteri.
convective: 1) iletme; nakletme; gnderme; tama.
2) konveksiyon tabiatna sahip olan.
convector: Konveksiyon maddesi veya medyumu.
convector radiator: Konvektr radyatr; kapasitesi
hava scakl 18C ve buhar iin 101C''ye gre d
zenlenen, hafif bir radyatr.
convention:
Szleme;
anlama;
mukavele.
conventional: 1) rf ve adetlere uygun; geleneksel;
greneksel; konvansiyonal. 2) doal kural ve stan
dartlarn dnda kabul edilen; doal, orijinal veya
ani olmayan.
conventional efficiency: Mak. 0/(0+L) veya (l-L)/i
formlleri ile hesaplanan verim (0=alnan, l=verilen, L=kayplar); konvensiyonal verim.
converge: 1) bir noktada birleme eiliminde olmak.
2) ayn yere veya birbirine doru hareket etmek,
dnmek veya ynelmek; yaklamak (doru vb. i).
3) Mate, yaknsak olmak; birbirine yaklamak. 4) Geom. dorularn birbirine yaklamas; yaknsak.
convergence: 1) birbirine yaklama olay, gerei ve
ya durumu; yaknsak olma. 2a) birbirine yaklama
derecesi, b) baz eylerin birbirlerine yaklatklar
nokta, 3) Bio. ayn evrede yaayan, fakat akraba ol
mayan organizmalarn benzerliklerinin oluumu.
convergency: Bkz. convergence.

122

conve x o -concave
convergent: Birbirlerine yaklaan veya yaklama eili
minde olan.
convergent lens: Kendisinden geen k nnn ya
knlamasn oaltan bir mercek; yaknsak mercek.
convergent lines: Birbirlerine yaklaan dorular; ya
knsak dorular,
convergent nozzle: Genilemeyen veya genilemesiz nozul, meme veya lle; daha ok basn basa
makl aksiyon trbinlerinde kullanlan meme; buha
rn basncn byk lde ve ani olarak drme
yen meme ya da nozul.
converging: 1) ap dzgn olarak azalan ve bir nok
taya yneltilmi grnen belirtir. 2) bu etkiyi
reten bir mercek ya da aynay belirtir.
converging lens: Yaknsak mercek; kendisinden ge
en bir k nnn yaknlamasn oaltan veya
uzaklamasn azaltan mercek; yaknsak mercek.
converse: 1) sra, durum, etki vb. i deien ey; kar
t; zt; ters; aksi.
conversly: Aksine; zt olarak; tam tersine.
conversion: 1) Mate, deerinde bir deime yapmak
szn bir byklk veya ifadenin eklindeki deime.
2) deime; deitirme; dnm; dntrme.
conversion formula: Dnm forml veya eitlii;
bir sistemdeki birimi, dier sistemdeki birime evir
mek iin kullanlan forml; rnein Fahrenhayt t
rnden scakl Celcius scakla dntrmede kul
lanlan forml: t = (F-32).5/9(C) gibi.
conversion table: Dnm tablosu; trl sistemler,
rnein l sistemi (emperyal sistem), metrik sis
tem ve Uluslararas sistemlerdeki (SI) uzunluk, kt
le, hacim (kapasite), basn vb. birimlerinin birbirleri
ne dnmlerini veren tablo.
convert: 1) deitirmek; dntrmek; dndrmek;
eklini deitirmek: Tahl una evirmek gibi. 2) bir
din, doktrin, dnce, gr vb. inden dierine d
ntrmek, 3) deeri eit bir eye evirmek.
converter: 1) deitiren ey veya kimse; dntr
c. 2) Bessemer yntemindeki gibi, pik demiri eli
e dntrmek iin kullanlan frn veya ocak. 3) al
ternatif akm, doru akma evirmek veya tersini
yapmak iin kullanlan elektriksel bir cihaz; konvertr. 4) Nk. Enerj. fosil olmayan atomlar, ntron tut
malar sonucu yakt haline getiren reaktr.
converter, Bessemer: Bkz. Bessemer converter.
converter, catalytic: Bkz. catalytic converter.
convertibility: Deiken olma durumu veya zellii.
convertible: 1) deitirilebilir ey. 2) st alabilir ve
geriye katlanabilir (branda vb. i) bir otomobil.
convertibly: Deitirilebilir tarzda (biimde).
convex: Konveks; dbkey; bir krenin d yz gibi
bir yzeye sahip olan; karl konkav Bkz. concave;
dbkey bir yzey, cisim, mercek vb. i.
convex cutter: Dbkey kesici; konveks kater.
convex flank: Bkz. cam flank.
convexity: 1) dbkey veya konveks olma durumu
veya nitelii; dbkeylik. 2) o. dbkey bir y
zey, cisim, mercek vb. i.
convex lens: Dbkey mercek veya adese; conver
ging lens biiminde de kullanlr.
convex mirror: Dbkey ayna; bir kre paras olan
ve i yzeyi gm kaplanm ayna.
convexo-concave: 1) bir dbkey ve bir de ibkey
kenara sahip olan. 2) Opt. dbkey yz, ibkey

convexo-plan e
yznden daha byk derecede eri olan ve bunun
sonucu en kaln yeri orta ksm olan bir mercei be
lirtir.
convexo-plane: Bkz. plano-convex.
convey; 1) bir yerden dier bir yere almak, naklet
mek veya tamak. 2) ki kanal veya madde gibi hiz
met vermek; iletmek. 3) bir zellik veya bir zel un
van birinden dierine (kiiye) aktarmak veya trans
fer etmek.
conveyance: 1) nakliyat; tama; iletme. 2) tama ci
haz, zellikte br tat arac.
conveyer (conveyor): Tayan bir kii veya ey; zel
likle srekli bir zincir veya kay ile baz eyleri, bir
yerden dier bir yere tayan mekanik bir cihaz; konveyr.
conveyer belt: Bant, tayc kay; sonsuz kay;
Bkz. conveyer.
conveying: Tama.
convolute: Bklm; kvrlm; helezon; bobin veya
helezon haline getirilmi; etrafna sarmak; bobin.
convoluted: Bobin ekline getirilmi; bklm; kvrl
m; helezon yaplm.
convolve: Birlikte bklmek, sarlmak, bobin haline
gelmek; birlikte dnmek; birbirine sarmak.
convoy: 1) konvoy. 2) gemiler veya ordulardaki gibi
br koruyucu olarak refakat veya eskort. 3) refakat
edilen gemi, ordu vb. i.
cookhouse; Gemi kuzinesi gibi, yemek piirmek iin
kullanlan bir yer.
cookstove: Yemek piirmek iin soba; kuzine veya
ocak.
cool: 1) mutedil veya lml souk; ne lk ve ne de
ok souk olan; serin. 2) mavi yeil ve gri renkler;
serin renkler. 3) serin yer, ey, para vb. I. 4) serin
olmak; serinletmek.
coolant: 1) soutma ve souk hava sistemlerinde kul
lanlan trl freon, amonyak, etil ve metil klorr vb. i
kimyasal maddeler; soutucu. 2) kapal soutucula
rn, genellikle borularnn iinden geirilen deniz su
yu ya da tatl su. 3) vantilatr veya fanlarn motorlar,
elektrik makineleri vb. terini soutmak iin saladk
lar hava. 4) nkleer reaktrlerde kullanlan difenil
terfenil, su, ar su, sv metal veya trl gaz halinde
ki soutuculardan herhangi biri. 5) genileme ve bu
harlama srasnda s emen madde.
coolant losses: 1) Mot. soutucu kayplar; soutma
suyu tarafndan gtrlerek hava ya da deniz suyu
na aktarlan snn oluturduu kayplar. 2) kondansrlerde soutucu deniz suyuna aktarlan snn olu
turduu kayplar.
cooler: Gem. Mak. kuler; soutucu. 1) enerji kurulu
larnda grev yaparak snan ya, su ve havay sou
tan ve belirli scakla indiren eanjr ya da s alp
veren cihaz. 2) Arg. hapishane.
cooler, air: Bkz air cooler.
cooler capacity: Soutucu (kuler) kapasitesi; bir so
utucunun bir saatte giderdii s miktar.
cooler, oil: Bkz. oil cooler.
cooler, water: Bkz. water cooler.
cooling: Serinletme veya soutma. 1) Nk. Enerj, a)
bir cismin, radyoaktif bozunma sonucunda radyoak
tivitesinin azalmasn belirten bir terim, b) radyoakti
vitesi yksek bir cismin, radyoaktivitesi istenilen d
zeye dnceye dek bir kenara braklmasn belirt

123

cooperag e
mek iin kullanlan bir terim. 2) soutucularn borula
r iinden geirilen bir sv, ounlukla deniz suyu.
3) soutma sistemlerinde kullanlan CO2 , freon,
amonyak vb. i maddeler. 4) motorlarn silindir ceket
lerinde dolatrlan su vb. i.
cooling air: Soutma havas. 1) motorlarn radyatr
peteklerinden geirilerek ceket suyunu soutan ha
va. 2) kk gl motorlarn soutulmasnda kulla
nlan ve bir fan ile salanan hava. 3) ar doldurucu
nun (superarjerin) gaz trbinini soutan hava.
cooling coil; Mak. iersinden soutucu sv geirilen
borulardan oluan kangal; soutma kangal.
cooling fins: Mot hava ite soutmal makinelerde in
ce ve geni soutma yzeyleri, soutma yzeyleri
veya finleri; bir vantilatrn salad hava ile sou
tulur.
cooling load: Soutma yk;
cooling medium: Soutucu madde; soutma madde
si; Bkz. coolant.
cooling oil: Soutma ya; soutucu ya; yksek
gl baz dizel motoru pistonlarnn soutulmasn
da kullanlan ya; motorlarn yataklarnda da kullan
lan yalama ya.
cooling pond: Bkz. cooling tower.
cooling radiator: Soutma radyatr; kara tat ara
lar ve baz gemi dizel motorlarnn silindir ceketleri
ve silindir kapaklarnda dolaarak snan suyun hava
ile soutulduu eanjr veya s alp veren cihaz.
cooling, radiator: Radyatrl soutma; silindir ceket
leri ve kapaklarnda dolatrlarak snan suyun sou
tulduu bir kapal devre soutma sistemi.
cooling surface: Soutma yzeyi; soutucu yzey.
t) soutucu ve kondenserlerde soutma suyunun
yalad yzey; borularn d yzeyleri. 2) ya, su ve
buhar soutma yzeyleri.
cooling system: Soutma sistemi. 1) Mot. soutma
amacyla yararlanlan devre veya sistem: Ak Bkz.
open system, kapal Bkz. closed system, omurga
Bkz. keel system sistemleri olmak zere e ayrlr
lar. 2) kondenserlerde egzoz buharn soutarak youturmak amacyla kullanlan sistem.
cooling system, closed: Bkz. closed cooling sy
stem.
cooling system, open: Bkz. open cooling system.
cooling tower: Soutma kulesi. 1) kara enerji tesisle
rinde kullanlan dizel motorlarndan kan scak su
yun soutulduu kule; kara tesislerinde kullanlan
ve bazan atmosferik ve bazan da mekanik trde ya
plrlar; makineden gelen scak su kulenin saaklarn
dan aaya doru akarken, atmosferik hava tarafn
dan soutulur.
cooling water: Soutma suyu. 1) Mot. silindir ceketle
ri ve silindir kapaklarnda dolatrlarak soutma g
revi yapan deniz suyu, tatl su veya damtk su. 2)
Byk gl motorlarn enjektrleri, pistonlar ve eg
zoz supaplarn soutan, ou zaman tatl su veya
damtk su. 3) soutucularda ya, tatl su, hava vb.
ini soutan deniz suyu.
cooling water jacket: Bkz. cylinder jacket.
coolish: Bir dereceye kadar serin.
coon's age: Sonsuz uzun zaman periyodu (sreci),
cooper: Varil ya da f yapan ya da onaran kii; f
(varil) yapmak ya da onarmak.
cooperage: 1) f (varil) yapmevi. 2) f veya varil

cooperate
yapm ii. 3) byle bir iin creti
cooperate: 1) belirli bir ama iin bir dieri veya di
erleriyle birlikle almak; ibirlii yapmak. 2) re
timde gayretleri birletirmek,
cooperation: 1) ibirlii; efor ve alma birlii.
cooperative fuel research engine: C.F.R. Makinesi;
herhangi bir sv yaktn setan saysn saptamak
amacyla kullanlan tek silindirli, deiken kompresyon oranl bir deney makinesi; hem dizel ve hem de
benzin motoru gibi altrlabilir.
coordinal (coordinal): 1) ayn sra veya diziye ait. 2)
Mate, bir nokta, izgi veya dzlemin durumunu ta
nmlamak iin kullanlan iki veya daha fazla sayda
bir sistemin herhangi bir nicelii; koordinat. 3) koor
dinat yapmak. 4) belirti bir sraya getirmek; ayarla
mak.
coordinate: Koordinat.
coordinate: Egdm salamak.
coordination: Koordinasyon; dzenleme; tanzim et
me; egdm.
coordinator:. Koordinatr.
Cop.: Bkz. Copernican.
cop.: Bkz. 1) copper. 2) copyrighted.
copaiba: Bot, Gney Amerika'nn belirli bitkilerinden
elde edilen ve,tpta kullanlan kokulu bir sakz (rei
ne).
copa!: Bot. trl tropik aalardan elde edilen ve ver
nik yapmnda kullanlan sert bir reine.
copalm: 1) Bol. tatl sakz aacndan elde edilen ko
kulu, sarms renkli aromatik bir reine. 2) bu reine
yi veren aa.
cope: Dkm kalb veya dkm kutusunun st ks
m.

core plug

124

m ve boyaclkta kullanlan yeil, kristalli bir bileik.


copper gasket: Mot. silindir kapa ile blok arasna
konulan conta; bakr conta.
copper joint: Bakr conta; Bkz. copper gasket.
copper losses: Elekt. bakr kayplar; bir bobinde i
direnci nedeniyle oluan ve s eklinde aa kan
s kayplar; elektrik makineleri, transformatr vb. i
cihazlarn kayplarn belirtmek iin kullanlr.
copper nail: Bakrdan yaplan ivi; bakr ivi. coppernickel: Bkz. cupronickel.
copper packings: Bkz. copper gasket.
copperplate: 1) bask iin kullanlan, bakrdan yapl
m levha eklinde bir tr klie. 2) bunun yardm ile
yaplan bask.
copper pyrites: Bakr demir slfr, CuFeS2.
halkopirit; bakr piritler.
coppersmith: Bakrdan mutfak eyas ve benzeri ey
leri yapmak iin alan kii; bakrc veya bakr ya
pmcs.
copper sulfate: Mavi renkli, kristalli bir madde, CuSO4.5H2O; stld zaman toz haline gelir ve beyaz
renge dnr; bakr slfat; mavi vitriol; elektrik ba
taryas, mikrop ldrc ve boya maddesi olarak
kullanlr.
copper washer: Bakrdan yaplm pul; bakr rondela.
coppery: 1) bakr kapsayan. 2) rengi bakmndan ba
kra benzeyen.
coprocessor: Bilgisay. yardmc ilemci.
coracle: Hasr veya aa vb. inden su geirmez mad
de ile kaplanm boyu ksa, fakat geni bir bot; padlbot.
corbel: Dirsek; boru destei,
cord: 1) kaln ip veya ince halat; kaytan; sicim. 2) ya
3

Copernican: Kopernik veya onun astronomi sistemi.


Copernican system: Kopernik sistemi; gezegenlerin
gne evresinde dndkleri Kopernik kuram; mo
dern astronominin temeli (esas).
copier: 1) kopya yapan kimse. 2) fotokopi makinesi,
copilot: Yardmc pilot; uaklarda kaptan pilota yar
dm eden pilot.
coping saw: U harfi eklinde, erevesinde dar bir b
a olan testere; oyma testeresi.
copus: Bol; ok bol.
coplanar: Mate, ayn dzlemde (ekiller iin syle
nir).
copolymer: Kimy. vinil klorr-vinil asetat kopolimer r
neinde olduu gibi, iki veya daha fazla monomer
kullanlarak oluturulan.
copolymerization: Kopolimerizasyon; kopolimerlerin
olutuu ilem.
copolimerize: Kopolimerizasyona konu olma veya ko
polimerizasyon oluturma.
copper: 1) krmzms kahverengi, dvlebilir, hadde
den ekilebilir metalik bir element; elektrik ve sy
ok iyi bir biimde iletir; Simg. Cu; at.a. 63,54;
at.no. 29. 2) bu metalden yaplan eyler. 3) bakr ve
ya bronzdan yaplm maden para. 4) ou zaman
demirden yaplan byk kap veya kazan. 5) bakr
rengi; krmzms kahverengi.
copper: 1) bakrla kaplamak. 2) bakr rengi vermek.
copper alloys: Bakr alamlar; bakr metalinin dier
metallerle yapt bronz, pirin vb, i alamlar veya
halitalar.
copperas: Demir slfat, FeSO 4 .7H 2 0; mrekkep yap

kt olarak kesilen aalar iin 128 ft 'lk (3,63 m )


bir l birimi. 3) Elekt, fi ya da filere balanan k
k, yaltlm esnek bir kablo. 4) ip ya da sicimle
balamak veya birletirmek.
cord-drawing indicator: Diz.. Mot. ipli endikatr (endikeyter) cihaz; ar ve orta devirli makinelerden p-V
diyagram almak iin kullanlan bir cihaz.
cordage: 1) ip ve halatlarn tm, zellikle bir gemi
nin armasn oluturan ip veya halatlar, 2) belirli bir
3
alanda 128 ft trnden Bkz, cord llen odun mik
tar.
corded: 1) iplerle balanm veya dml. 2) ipler
veya sicimlerden yaplm.
cordierite: Mavimsi veya meneke renkli, kristal yap
l bir mineral; alminyum, demir ve magnezyum sili
kat; mcevher olarak kullanlr; iolite ad da verilir.
cordite: Nitrogliserin, pamuk barutu, petrol jlesi ve
aseton kapsayan dumansz bir patlayc.
core: 1) Elekt. bir bobinin iine yerletirilen ve d
manyetik alan kuvvetlendirmek grevi yapan ferromanyetik (yumuak demir) malzeme Ktlesi; ekir
dek; gbek: Transformatr, endksiyon bobini, zil,
konjonktr vb. i paralarda kullanlr. 2) herhangi bir
eyin merkez veya en iteki paras, 3) dkmclk
te maa veya maa paras. 4) bir reaktrde fissil
maddeyi kapsayan blge. 5) bir reaktrde yakt ve
ya moderatrle yaktn tm.
core hole: Dk. maa kumunu karma delii,
core loss: Elekt. gbek kayb; transformatrn man
yetik devresinde histerizis ve edi akm kayplarndan
oluan kayp: Pc = Ph + Pe (watt).
core plug: Mot. egzoz valf hcrelerinde bulunan 'pi-

cor e san d
rinten yaplm tapa; ekirdek tapa.
core sand: Dkm kumu; maa kumu; kurutulmu
ve maa yapmnda kullanlan kum.
cer section; Petek dilimi (radyatrde).
co-resident; Bilgisay, birlikte yerleik,
core spacer: Ara paras (radyatr petei iin).
coriolis acceleration: Meteo. koryolis ivme; uzayda
ki sabit ekserilere gre, dnyann dn sonucu
havann sahip olduu ivme.
corked: 1) bir mantar ile durdurulmu; tpalanm; T
pal ie gibi. 2) yanm mantar ile karartlm veya
siyahlanm. 3) mantar kokusu ve tadnda olan (ba
z iecekler iin sylenir).
cork: 1) mantar meesi Bkz. cork oak ad da verilen
ve Akdeniz Blgesi'nde, zellikle ispanya ve Porte
kiz'de yetien bir mee aacnn kaln ve hafif kabuk
lar; her 12 veya 15 ylda bir bu aalarn kabuklari
geni levhalar eklinde kesilir ve trl amalar iin
kullanlr. 2) bir mantar paras veya zellikte ieleri
kapamak iin kullanlan mantardan yaplm bir ey.
3) ayn ekilde cam, lstik, metal, plstik vb. i mad
delerden yaplm tpa. 4) bir mantar ile tpalamak
veya kesmek. 5) yanm mantar ile karalamak (siyahlatrmak). 6) br tpa ile durdurmak veya szdr
maz yapmak.
corker: ieleri mantarla tpalayan ii veya cihaz
(makine).
cork float: Mantar amandra.
cork gasket: Mantar conta.
cork plate: Mantar levha.
corkscrew: Mantar tpalar ie dna karmak iin
kullanlan, ou zaman elikten yaplm spiral tr
den bir ara; tirbuon; ekli bakmndan tirbuona
benzeyen; spiral; helisel.
cork washer: Mak. mantardan yaplm rondela veya
pul; mantar rondela, pul.
corky: 1) mantara benzeyen; mantar tpaya benze
yen. 2) mantara veya mantar tpaya ait.
corned: Tuz ya da salamurada muhafaza edilen,
corner: 1) izgi veya yzeylerin birleerek oluturduk
lar a ekli; ke. 2) doru veya yzeylerin birle
me noktalan arasnda kalan yer; a: Odann kesi
gibi. 3) caddelerin birletikleri yer. 4) blge; ksm.
5) kelerle donatmak. 6) bir keye koymak. 7) bir
ke ekli oluturmak.
cornered: Kelere sahip olan; keli.
cornerwise: Bir keden kar keye; apraz olarak;
kegen olarak.
corona: 1) Elekt. yksek gerilimli bir teli evreleyen
havada olduu gibi, bir gaz iinde elektrik bozunmas sonucu oluan, grnr elektrik boalm (dear
j). 2) Astr. a) ay veya gnein evresindeki k dai
resi; hale; k halesi, b) sadece tam tutulma srasn
da gnein evresinde grlen hale.
corona discharge: Elektrik boalm; kl hale dear
j; arjl (ykl) bir iletkenin yzeyi evresinde, voltaj

125

corrosi o n fatigu e

deiimi havann iyonlamasna yetecek derecede


yksek olduu zaman grlen kl boalma veya
dearj.
corposant: Frtna srasnda gemi direklerinin tepesin
de, elektrik boalm sonucu oluan k kresi.
correct: 1) dzeltmek; yanl doruya evirmek; hata
y gidermek. 2) Hatalar iaret etmek ya da belirt
mek.
correcting plate: Belirli baz teleskoplarda gelen k
nlarn dzeltmek iin kullanlan ince bir mercek;
dzeltme levhas veya mercei.
correction: 1) dzeltme veya dzeltilme. 2) yanl
doruya veya anormali normale evirme, gelitirme;
slah etme; dzeltme.
correction factor: Diz. Mot. dzeltme katsays; d
zeltme faktr veya etkeni; kuramsal ortalama ba
sn ile arpld zaman, ortalama endike basnc ve
ren katsay; a) drt zamanl motorlar iin 0,95-0,97,
b) iki zamanl motorlar iin 0,96-0,98'dir.
correcting fluid: Daktilo vb. i yazlarnn hatalarn si
len veya rten sv; dzeltme svs; korektr.
correctional: 1) dzeltmeye ait. 2) dzeltme ya da
dzelme eilimi.
corrective: Dzeltme; slah etme veya gelitirme eili
minde olan; dzeltici; gelitirici; slar edici.
corrector: Dzelten kii veya ey; dzeltici; tashih
eden; musahhih.
correlation: 1) Mate, deikenler arasndaki iliki; ko
relasyon. 2) yakn ya da karlkl iliki.
corroborate: 1) kuvvetlendirmek; dayankln arttr
mak. 2) daha belirgin yapmak; desteklemek.
corrode: 1) paslanmak; tketmek veya sarfetmek;
tahrip etmek (kimyasallarn etkisi iin sylenir).
corrodible: Paslanabilir.
corrosion: 1) korrozyon; paslanma; paslanarak an
ma. 2) korrozyon sonucu oluan pas gibi bir mad
de. 3) yava yanma; oksitlenme. 4) k ve s oluturmaksizn yanma.
corrosion allowance: Korrozyon ya da paslanma pa
y.
corrosion, ammonia: Buh. Kaza. amonyak paslanma
s veya korrozyonu; hidrazinin bozunmasyla oluan
ve besi sistemine giren amonyan oluturduu kor
rozyon; oksijenli ortamda bakra hcum ederek ince
bir katman bakr oksit oluturur; kazan borulannda
karncalanma, besi sistemlerinin alak basn blge
lerinde, ecektr borularnda aktmaya neden olur.
corrosion, caustic: Bkz. caustic corrosion.
corrosion fatigue: Korrozyon yorulmas; mkerrer ge
rilme ve korrozyon sonucu oluan yorulma; su borulu kazanlarda grlen bir korrozyon tr; yksek s
caklk blgesindeki borularda dzgn olmayan su
dolam nedeniyle, boru malzemesinde meydana
gelen deiken gerilmelerin oluturduu bir dizi in
ce atlaklar.

corrosion, high temperature


corrosion, High temperature: Yksek scaklk korrozyonu; bu tr korrozyon sirklasyon kaybolduu za
man, buhar atmosferindeki metal yzeylerin ar
snmas nedeniyle oluur.
corrosion inhibitors: 1) Diz. Mot. zellikle fuel oil ve
ar yaktlarla altrlan makinelerde sodyum ve va
nadyum bileiklerinin makine paralarnda olutur
duklar korrozyonu azaltmak iin kullanlan kimyasal
bileikler; paslanma nleyiciler. 2) D/z. Mot. kapal
soutma ceketlerinde kullanlan kromatl veya kromatsz, inorganik veya organik pas nleyici madde
ler; laynerin korrozyon nedeniyle anmasna engel
olurlar.
corrosion resistance: Mak. paslanma direnci; paslan
maya diren; zellikle yatak malzemelerinin kimya
sal korrozyona direnci.
corrosion resisting steel: Paslanmaya dayankl e
lik; paslanmaz elik.
corrosion, stress: Gerilme veya stres korrozyonu;
paslandrc bir evrede nispeten ar gerilme dei
imlerine maruz kalan bir malzemenin, gerilme biri
kim ksmlarnda yorulma atlaklarna neden olan
korrozyon.
corrosive: Paslandrc ve andrc madde, rnein
asitler, alkalin maddeler, deniz suyu vb. i
corrosiveness: Paslandnclk veya rtclk; pas
landrma veya rtme zellii (bir yakl, kimyasal
madde vb. inin).
corrosive sublimate: Cva klorr; zehirli, beyaz renk
li, kristalli bir tuz, HgCI 2.
corrugate: Paralel girinti ve kntlar olan; kvrk (ondleli) olarak yaplmak; Gem. Mak. Korugeyt (kl
hanlar iin sylenir.) Bkz. corrugated furnace.
corrugated: Kvrk; ondleli; oluklu; katlanm.
corrugated furnace: Kvrk satan yaplm klhan;
alev borulu kazanlarda kullanlan ocak ya da kl
han; stma yzeyini oaltmak, balant yerlerini ko
rumak ve kazantas oluumunu nlemek iin kullan
lr.
corrugated hose: Kvrk hortum; oksijen solunum ci
hazlarnn solunum antasn (torbasn) azla
balayan hortum.
corrugated iron sheet: Oluklu sa; yapda dayanklk
salamak zere, levha demir veya elikten yaplm,
ou zaman galvanizlenmi sa.
corrugated metal: Ondleli sa; oluklu sa levha.
corrugated paper: Paket ya da ambalaj yapmnda
kullanlan kt veya karton; oluklu karton veya mu
kavva.
corrugation: Oluklu, dalgal veya kvrk; ondleli.
corruption: Bozulma.
corset lacing: Korse ba; kaytan; Esk. balmumuna
batrlm olarak kondenser borularnn szdrmazlnda salmastra olarak kullanlrd.
cortison: kz safrasndan karlan veya yapay ola
rak belirli tropik bitkilerden hazrlanan ve romatizma,
artrit ve dier baz hastalklarn tedavisinde kullan
lan bir hormon; kortizon.
corundum: Alminyumun yaygn bir minerali; almin
yum oksit, Al 2 0 3 ; sertlikte elmastan sonraki ikinci
madde; koyu renkli tanecikleri olan trl altrma ta
ndrma) ve cila yapmlarnda kullanlr; saf, say
dam tr rubi, safir, oryental ametist ve oryental to
pazdr.

126

cotton cake
coruscate: Parldamak; ldamak.
coruscation: 1) parlt; ma. 2) ani bir parlama.
COSAG: Buhar ve gaz trbinlerinin birleimi ile olu
an enerji tesisi; Combined Steam and Gas Turbi
ne plants szcklerinin ba harflerinden oluur.
cosecant: Trigo. kosekant; bir dik gende bir ann
kosekant hipotensnn kar dik kenara orandr;
cosec ksaltmas ile belirtilir.
cosine: Trigo. bir dik gende bir ann kosins
komu dik kenarn hipotense orandr; cos ksalt
mas ile belirtilir.
cosin curve: Trigo. kosins erisi.
cosmic: 1) kozmoza ait; bir btn olarak evrene veya
uzaya ilikin. 2) dnya dnda kalan uzay ya da ev
rene ait. 3) ok geni; vas; muhteem.
cosmically: 1) kozmozla ilgili ya da kozmoz ilkelerine
gre. 2) gz alc oranda.
cosmic dust: Yldzlararas uzaydan dnyaya den
meteor paracklar olduklar dnlen kk partikl ya da paracklar; kozmik toz.
cosmic rays; Atmosferin dndan dnyay bombardman eden, geirgenlik gc ok yksek ve dalga bo
yu fevkalde kk nlar; kozmik inlar.
cosmic radiation: Bkz. cosmic rays.
cosmic ray shower: Kozmik n yamuru veya saa
na.
cosmism: Evrenin oluumu felsefesi; kozmizm.
cosmo-: Dnya, evren anlamlarnda bir nek.
cosmogenic: Bkz. cosmogony.
cosmogony: 1) evrenin yaratlnn balangc. 2) bu
nun kuram veya hesaplanmas.
cosmoline: 1) kozmetiklere katlan ve ateli silahlar
da koruyucu katman olarak kullanlan ar bir gres;
kozmolin. 2) kozmolin ile kaplamak.
cosmos: 1) uyumlu, dzgn sistem olarak dn
len evren. 2) uyum; dzen; organizasyon. 3) herhan
gi tam ve dzgn bir sistem.
cost: 1) elde edilen veya elde edilebilir (belirli bir c
retle). 2) bir eyi almak iin gerekli zaman, i, para
vb. i miktar; fiyat; cret; maliyet; harcama. 3) kayp;
zarar; ziyan; hasar; gider
costly: 1) fiyat yksek; pahal. 2) ok deerli; muhte
em.
cotangent: Trigo. kotanjant; bir dik gende bir a
nn kotanjant, komu dikkenarn kar dikkenara ora
ndr; cotg ksaltmas ile belirtilir.
cotangential: Kotanjant tabiatna sahip olan; kotan
jant tabiatnda olan.
cotter: 1) bir oyua sokularak makinenin paralarn
bir arada tutmak iin kullanlan bir cvata veya ka
ma. 2) atal pin Bkz. cotter pin,
cotter key: Bkz. cotter pin.
cotter pin: Gem. Mak. katerpin; atal pin; yerine takl
dktan sonra ular alarak, tespit ettii paralarn
laka olmas veya boalmasna engel olan pin; kopilya.
cotton: 1) yumuak, beyaz renkli, lifli bir bitki; pa
muk. 2) bu maddeyi veren bitki ya da bitkiler. 3) bu
bitkilerin rn veya mahsl. 4) pamuktan yaplm
kuma ya da iplik. 5) dier bitkilerde byyen pamu
a benzer, ty gibi yumuak bir madde.
cotton cake: Pamuk ekirdeinin pres edilmesiyle
karlan ya; pamukya; besin olarak, sabun yapm
vb. i yerlerde kullanlr.

cotton covered
cotton covered: Pamuk yaltml ya da izoleli.
cotton gin: Pamuk liflerini ekirdeklerinden ayrmak
iin kullanlan bir makine; rr makinesi.
cotton mill: Pamuk iplii veya pamuklu kuma yapan
fabrika.
cotton picker: 1) ham pamuu temizlemek iin kulla
nlan bir makine. 2) pamuk toplayan bir makine ve
ya kii.
cotton press: Pamuu balya yapmak zere sktr
mak iin kullanlan bir makine; pamuk presi.
cottonseed: Pamuk ekirdei; pamuk bitkisinin ekir
dei; cotton-seed, cotton seed ekillerinde de yaz
lr.
cotton-seed: Bkz. cottonseed.
cotton seed: bkz, cottonseed.
cottonseed meal: Pamuk ekirdeinin ya karldk
tan sonra geri kalan artklar; pamuk ekirdei kspe
si; gbre ve hayvan yemi olarak kullanlr.
cottonseed oil: Pamuk ekirdei ya; pamuk ya;
Bkz. cotton cake.
cotton waste: imalathane, gemi, makine dairesi, atelye vb. i yerlerde temizlik ilerinde kullanlan pamuk
iplii artklar; stp.
cotton wool: Doal veya ham pamuk; katman halin
de pamuk.
cottony: 1) pamuk kapsayan. 2) pamua benzer; pa
muk gibi; ince tyl veya lifli.
cotton yarn: Bkm az olan pamuk iplii.
Coulomb: Elektrik akm miktarnn lm iin
kulla
nlan bir l birimi; bir saniyede bir amperlik
akm tarafndan salanan elektrik miktar; Simg.C.
Coulomb law: Kulon yasas veya kanunu: "iki elektrik
arj arasndaki itme veya ekim kuvveti, arjlarn bu
ykl ile doru ve aralarndaki mesafenin karesi
ile ters orantldr."
count: Saymak.
countdown (count-down): Bir roketin atelenmesin
de veya nkleer bir patlamann oluturulmas vb. i
iin sfra doru yaplan sayma; geriye sayma.
counter: 1) sayan kii veya ey; saya. 2) makinenin
veya bir parasnn devir says, kurs (strok) vb. ini
saptamak iin kullanlan, ou zaman makineye
bal bir gsterge; kavunter 2) taklit ya da kalp para.
counter: 1) kart; maks; zt. 2) gemi pupasnn su
hatt ile eri ksm arasnda kalan blm; k kuruz
ya da kepe.
counter balance: 1) bir arl dengelemek iin kulla
nlan dier bir arlk; kar arlk. 2) bir kuvvet
veya tesiri dengeleyen herhangi baka bir kuvvet ya
da et ki. 3) dengelemek.
counter balances: Bkz. counterweight.
counter balance weight: Denge arl; kar arlk;
Bkz.
counter.
counter balancing: Mot. krank millerine kar arlk
lar balayarak dengeleme; titreime engel olmak
iin uygulanr.
counterbore: 1) Pist. Buh. Mak, silindirdeki bir knt
nedeniyle piston segmanlarnn anmasn nlemek
iin silindir apnn bytlmesi; Gem. Mak. kavunterbor. 2) verileri bir derinlikte bir dairesel delii ge
niletmek. 3) bir delii silindirsel olarak bytme. 4)
bu i iin kullanlan alet.
counterclockwise: Saat aksi yn; saat akrep ve yel
kovannn dn ynne zt yn; sola dn.

127

couple
countercurrent: 1) Elekt. zt akm; kar akm; zt yn
de akan elektrik akm. 2) Den. ters aknt; anafor
aknts; orkoz.
counter electromotive force: Elekt. zt elektromotor
kuvvet; elektrik motorlarnn endvi iletkenlerinde
meydana gelen kuvvet; endvinin dnmesini salar.
counter flow: Kar akm; zt akm; bir eanjrde Bkz.
heat exchanger veya soutucu, stc, youturucu
vb. i cihazlarda soutan ya da stan madde ile sou
yan veya snan akkann birbirlerine zt ynlerde ak
mas; bu yntemle altrlan stc veya soutucu
lar.
counterflow condenser: Zt akml kondenser; egzoz
buharnn bir taraftan, soutma suyunun dier taraf
tan girdii bir youturucu.
counter-flow engine: Ters akml buhar makinesi; bu
harn silindire girdii portlan egzoz edildii makine;
kart doru akml makine Bkz. uniflow engine.
countermine: 1) dman tnellerini tahrip etmek iin
kazlan ve ii patlayc madde ile dolu tnel; lm.
2) dman denizalt maynlarn tahrip etmek iin su
altna indirilen patlayc dolgusu; kar mayn. 3) bir
kar mayn ile (dman maynni) durdurmak.
counterpoise: 1) bir arl dengeleyen dier bir
arlk; kar arlk. 2) bir baka kuvvet, etki vb.
ini dengeleyen veya tarafszlatran bir kuvvet vb. i
3) denge ya da balans durumu. 4) dengelemek. 5)
denge arl olmak.
counterpoison: 1) zehire kar koyan bir madde; antidot; panzehir. 2) bir zehiri tarafszlatran dier bir
zehir.
countershaft: Ara mil; ara aft; hareketi makinenin
ana milinden, alan bir paraya aktaran ara mili ve
ya aft.
countersink drill: Vidalarn bann gmlebilecei
dairesel delikler aabilen matkap; havsa matkab.
countersink: Havsa. 1) bir borunun metal i ksmnn
apnn bytlmesi veya havsa almas. 2) cvata,
vida, perin vb. inin bann oturmas iin deliin a
zn koni eklinde geniletmek. 3) byle cvata, vida
vb. inin ban havsa alm yzeye oturtmak. 4)
haval delikler yapmak iin kullanlan alet.
countersink rivet: Havsa bal perin.
countersunk head: Havsa bal veya haval (perin
ve baz vidalar iin sylenir).
countersunk screw: Havsa bal vida.
counterweigh: Bkz. counterweight.
counterweight: Silindir says az, orta ve yksek de
virli motorlarda krank kollarna balanan arlklar
dan herhangi biri, kar arlk; denge arl; zt
merkezka kuvvet oluturarak, krank milinin merkez
ka (santrfj) kuvvetini dengeler ve titreime engel
olurlar.
countless: Hesaplanabilmek iin ok fazla; hesapsz;
saysz; ok fazla.
couple: 1) iki eyi birbirine balayan veya birletiren
herhangi bir ey; ba; balant. 2) birbirine birletiril
mi veya balanm ayn trden iki ey; ift; kupl;
ka pl. 3) Elekt. termoelektrik, veya galvanik bir
akm ekli iin birbirine temas ettirilen veya
lehimlenen iki metal; termokpl Bkz. pyrometer. 4)
Meka. dnme oluturan birbirine paralel fakat zt
ynlerde, iddet leri birbirine eit iki kuvvet;
kuvvetler ifti. 5) Elekt, manyetik olarak veya
dorudan (iki elektrik akmn)

co u p l e d
balamak ya da birletirmek. 6) birletirmek; bala
mak,
coupled: Elekt. birbirlerini etkileyen elektriksel devre
leri belirtir; dorudan bal ve dolayl bal olmak
uzere byle iki devre vardr.
coupled systems: Akust, bir sistem titretii zaman
dier sistemin de titretii titreim sistemleri; akuple
sistemler.
couple of forces: Kuvvetler ifti; Bkz. couple.
coupler: 1) birbirine balayan ey; zellikle iki demir
yolu vagonunu birbirine balayan pnmatik bir ci
haz. 2) kavrama; kavrama tertibat; debriyaj.
coupling: 1) birbirine balama; ift oluturma. 2) par
alari birbirine balayan mekanik bir cihaz; zellikle
iki mil veya boru parasn birbirine balamaya yara
yan mekanik, hidrolik, elektromanyetik, fleksibl (es
nek) bir ara; kaplin; kavrama. 3) birinden dierine
enerji aktarmak amacyla iki elektrik devresini birbiri
ne balamak iin yntem veya cihaz.
coupling bolts: Kaplin cvatalari; kaplinlerin birbirleri
ne balanmasnda kullanlan cvatalar.
coupling, electro-magnetic: Bkz. electro-magnetic
coupling.
coupling, flexible: Bkz. flexible coupling.
coupling hub: Kaplin gbei.
coupling, hydraulic: Bkz. hydraulic coupling.
course: 1) ileriye doru hareket; bir noktadan dieri
ne gitme; gelime veya ilerleme. 2) eitimde kurs ve
ya ders. 3) Den. a) kare armal bir geminin en ksa
direinin zerindeki yelkenlerden biri. b) bir gemi
nin seyrettii cihete ynlendirilmi pusula noktas,
c) rota; bir geminin zerinde seyrettii dse! hat;
gemi rotas.
course: Buh. Kaza. kazan zarf veya dramnn (domunun) evresel dikiler (perin veya kaynak) arasn
daki blm.
covalence: 1) bir atomun, komu atomlara paylatrabildii ift elektron says. 2) iki atom arasnda pay
latrlan ve elektronlar tarafndan oluturulan ba;
kovalent ba.
covalency: Bir elementin bir atomunun dier bir
atomla kovalent ba oluturduu, ift olmayan elek
tronlarnn says.
covalent: Kimy. iyonlar iine almayan bir ba, bileik, tepkime vb. ini belirtir: a) metan'da (CH 4 ) hidro
jen ve karbon arasndaki ba, kovalent bir badr.
b) kkrt dioksit (S0 2 ) kovalent bir bileiktir, c) toluende znm amonyak (NH 3) ve HCI arasndaki
tepkime, kovalent bir tepkimedir.
covalent bond: Kimy. elektron iftlerinin paylalmas
ile oluan kimyasal bir ba tr; kovalent ba.
covalent lattice: Kimyasal rneklerin kovalent balar
la birbirleri ile birletikleri bir kafes.
cover: 1) nnde, zerinde saklanlacak veya gizleni
lecek yer. 2) kaplamak; rtmek. 2) menzili iinde tut
mak (bir ateli silahn). 4) cilt, kapak vb. i gibi kapa
yan herhangi bir ey. 5) silindir kapa Bkz. cylin
der cover.
coverall: o. makinist, tamirci vb. leri tarafndan giyi
len tek paral, bol, kolsuz elbise veya giysi; i tulu
mu; iba elbisesi.
covered: 1) bir kapaa sahip olan; kapakl. 2) zerin
de kapa olan. 3) banda apka, kep vb. i olan;
apkal.

128

cranag e
cover gasket: Kapak contas.
cover glass: Mikroskop altnda incelenmek zere bir
slayta yerletirilen ve rnei kapamak iin kullanlan
ince bir cam disk veya kare eklinde cam; lamel.
cowl: 1) ekli kukuleteye benzeyen herhangi bir ey,
zellikle: a) bacalarda eki veya draft! ykseltmek
iin kullanlan, dner metal kapak, b) Oto. n cam
ve kontrol panelinin baland, oto karoserinin st
n ksm; torpido, c) Den. manika; havalandrmaya
yarayan ksmlar.
cowling: Oto ve kamyonlarn i kaplamas.
c.p.: Bkz. 1) candle power. 2) chemically pure. 3)
circular pitch.
cpd.: Bkz. compound.
Cr: Bkz. chromium.
cr.: Bkz. crown.
crab: Mekanik kriko; dili kriko.
crab: Bkz. hand winches.
crabber: Den. pavurya avlamak iin kullanlan tekne,
pavurya teknesi.
crab hoist: Bkz. crab.
crack: 1) krlmada ani ve keskin ses karmak. 2)
zellikle paralarda tmyle ayrlmaksizn atlamak
veya yarlmak. 3) ani, keskin bir darbe ile krlmak
veya dar bir ekildeki yarlmaya neden olmak. 4) ha
sar vermek veya bozmak. 5) ksmi krlma; atlama;
atlak.
cracked: 1) paralarna ayrlmaksizn krlm veya at
lam; atlak ya da atlaklara sahip olan.
cracker: 1) kran bir kimse veya cihaz, 2) kt fiek.
cracking: Kimy. kraking; s ve basn ile molekl ar
l dk, daha hafif karbonlu hidrojenler elde et
mek iin bozunma ilemi; bu yntemle petroln ar
fraksiyonlarnn kompleks hidrokarbonlar bozurtarak daha basit karbonlu hidrojenlere dnrler.
cracking process: Kraking ilemi; Bkz. cracking.
crack zone: atlak blgesi.
cradle: 1) tamak veya korumak iin ubuk, ip, rod
vb. lerinden yaplm ereve. 2) otomobil altnda a
lt srada bir tamircinin kulland dz, kk te
kerlekli bir altlk. 3) tekne, gemi, uak vb. i iin ya
pm, onarm veya kaldrma srasnda kullanlan aa
ya da metal ereve (palet). 4) Den. gemi yapmn
da kullanlan kzak.
craft: 1) Den. a) gemi, tekne veya uak. b) gemilerin,
teknelerin veya uaklarn tm. 2) zel bir beceri ve
ya sanat. 3) zel bir beceriyi gerektiren i.
craftsman: 1) vasfl ii. 2) sanat.
cram: Basn veya sktrma ile normal kapasitesinin
tesine kadar (bir hacim vb.) doldurmak; skca dol
durmak.
cramp: 1) iki ucu kvrk olan ve ta, tomruk vb. i ktle
lerini tamak iin kullanlan metal bir ubuk; demir
kenet. 2) mengene; kska. 3) kramp.
crampfish: Elektrikli balk; elektrik akm reten bir ba
lk; electric ray, torpedo fish gibi isimler de verilir.
cramp iron: Her iki ucu kvrk meta! ubuk; kenet de
miri; tespit paras; talan bir arada skca tutmak
iin kullanlr.
crampon: Ar paralar kaldrmak iin kullanlan iki
demir kancadan herhangi biri.
crampoon: Bkz. crampon.
crampson: Mak. perin ivisi.
cranage: Den. limanlarda ykleme boaltma yapar

crane
kreynlerin creti; kreyn creti.
crane: 1) ar paralar hareket ettirmek veya kaldr
mak iin kullanlan trl makinelerden herhangi biri;
vin; kreyn; macuna. 2) vin ile kaldrmak.
crane hook: Den. kreyn kancas; yk sapannn ba
land kanca.
crank: 1) bir makinenin mili ya da aftna dik ada
bal olan ve hareket iletmek iin kullanlan bir k
sm; krank. 2) Mot. iki krankkolu ile krankpinden olu
an, krank mili paras; krank. 3) krank eklinde
olumak. 4) bir krankla salamak. 5) bir krank ile i
letmek veya altrmak.
crank angle: Mot. krank as; supaplarn alp ka
pandklar noktalar, yakt pskrtme ve ilk hareket
zamanlarn l noktalara gre belirten a.
crank arm: Krank kolu; Bkz. crank webb.
crank arrangements: 1) krank dizilileri; bir krank mi
li zerindeki kranklarn, aralarnda belirli bir a olu
turacak ekilde dizilileri. 2) kranklar arasndaki a
fark drt zamanl makinelerde 720 ve iki zamanl
motorlarda ise 360 silindir saysna blnerek bulu
nur. 3) Pist. Buh. Mak. iki genilemeli makinelerde
180 derece, genilemeli makinelerde 120 derece
veya 90 derece ve drt genilemen makinelerde ise
90 derecedir.
crank capstan: Krank kollaryla hareket ettirilen bo
curgat veya rgat; bocurgat ubuklarnn kullanlmas
nn yasakland yerlerde kullanlr; rgat kafas dn
mez, g kranklar ve rgat kafasndaki konik dililer
yardmyla uygulanr.
crankcase: Mot. krank milini evreleyen ve atmosfere
kar szdrmaz yapan metal mahfaza veya keys;
Gem. Mak. krankkeys veya st karter; buhar makine
lerinde ayn grevi yapan ksm.
crankcase breather: Diz, Mot. karter havalandrcs;
karterde basn ykselii olutuu zaman, onu at
mosfere karan ek valfl bir basn firar sistemi.
crankcase compression: Karterden sktrman maki
ne ya da motor Bkz. crankcase scavenging; karte
linde atmosfer basncndan biraz daha yksek ba
snl (1,15-1,55 bar) hava veya hava-yakt karm
salanan dizel veya benzin motoru.
crankcase doors: Mot. krankkeys'ya da st karter ka
paklar; karter zerinde bulunan szdrmaz kapaklar;
makinelerin bakm ve onarmlar, yataklarn denetlen
meleri iin kullanlrlar; zerlerinde karter patlamas
na kar kullanlan yayl gvenlik (emniyet veya rilif)
valflar bulunur.
crankcase dilution: Mot. alt karterdeki yan sout
ma ceketi, silindir kapa, soutulan piston kafalar
vb. i yerlerden gelen su tarafndan kirletilmesi.
crankcase exhauster: Bkz. crankcase exhauster
fan.
crankcase explosion: Karter patlamas; krankkeys infilki; karterde oluan ya buharnn tutuarak patla
mas olay.
crankcase oil: Karter ya; makine ya; Diz. Mot.
tm yataklarda, ou zaman silindir yalanmas ve
bazan piston kafalarnn soutulmasnda kullanlan
ya.
crankcase exhauster fan: Karter veya krankkeysin
havalandrlmas, karterdeki basncn drlmesi ve
dolaysyla karter patlamasn nlemek iin kullan
lan fan.
crankcase scavenging: Karterden sprmen (maki
Teknik Szlk - F. 9

129

crankshaft balance
ne); karterden emili (motor); Gem. Mak. krankkeys
kompresyonlu (motor); iki zamanl, kk gl mo
torlarda kartere emilerek orada piston tarafndan s
ktrlan hava ile silindirlerin sprlmesi (ilemi).
crankcase subbase: Bkz. bedplate.
crankcase ventilation: Karterin havalandrlmas; olu
abilecek basn ykselmesi sonucu karterde patla
maya ve yksek younluktaki yanmam karbonlu
hidrojenlerin yalama yan kirletmesine engel ol
mak amacyla gazlarn atmosfere karlmas (ile
mi).
crank cheeks: Bkz. crank webbs.
crank circle: Krank dairesi; Mot. krankpinin karterde
dn srasnda havada oluturduu dsel veya
hayan daire; zerine, l noktalara gre supaplarn
ama kapama, yakt pskrtme, portlarn alp ka
panmas vb. i noktalar eklenerek zaman veya tayming diyagram oluturulur; bu dairenin ap piston
strokuna eittir.
crank gear: Krank donanm; krankpin, krank kollar,
krank jurnal ve ana (palamar) yataklardan oluan k
sm; krank mili zerinde silindir saysna e sayda
krank bulunur.
cranking: Motorlar bir kol yardmyla ve elle evire
rek altrma veya ilk hareket.
cranking motor: ilk hareket motoru; mar motoru;
elektrik enerjisi, basnl ya veya basnl hava ile
altrlan mar motoru.
cranking motor solenoid: Mar motoru bobini; mar
otomatii; solenoit bobin.
cranking motor switch: Mot, mar dmesi; mar butonu.
crank Journal: Gem. Mak. krank jurnali; krank milinin
ana yataklar veya palamar yataklar iinde dnen
ksm ya da blm.
crankpin: Krankpin; krank muylusu; krank kollarn
birbirine balayan kol ya da pin; biyel veya piston
kolunun alt ucundaki yatan baland ksm.
crankpin bearing: Krankpin yata; kol yata; biyel
ya da piston kolunun ait veya byk tarafndaki ya
tak; biyelin krank miline balanmasn salar.
crankpin bearing bolts: Krankpin yatak cvatalar;
kol yatan krankpin evresinde dairesel olarak tu
tan iki veya drt tane cvata; genel olarak tal so
munlarla skca vira edilirler.
crankpin box: Bkz. crankpin bearing.
crankpit: Krank ukuru; krankpit; Mot, alt karterde,
kranklar altnda bulunan ve yalama yann birikme
sini salayan ukurlardan biri; krankpin yatann alt
papucunun arpmasyla ya evreye savrularak ya
sisi oluturur; ya sisi ncelikle silindir duvarlar ol
mak zere bir ok yeri yalar.
crank radius: Krank yarap; krank dairesi yarap;
krank dnerken havada izdii dsel dairenin yar
ap; piston kursu veya strokunun yarsna eittir.
crankshaft: 1) Krank mili; krankaft; zerinde krank
kollar, jurnaller ve krankpinler (krank muylular) bu
lunan, dvme elikten yaplm mil. 2) silindir iinde
alan pistonlarn ii aktardklar pervane, jeneratr,
pompa vb. ini altran mil ya da aft.
crankshaft balance: Krankaft (krank mili) balans ve
ya dengesi: a) krankaftn arlk merkezi ile merkez
hattnn altrlmas; statik denge, b) krankaft kuv
vetler iftlerinin tm ile dengelenmesi; dinamik ba
lans.

crank s ha f t b eari n g
crankshaft bearing: Krank mili ana yataklarndan her
hangi biri; palamar yata; krank milini tayan ve alt
yarm paralar bedpleyt girderlerine yerletirilen silindirik metal yataklardan herhangi biri.
crankshaft, built-up: Bkz, built-up crankshaft.
crankshaft deflections: Krank mili defleknlar (sap
malar); yksek gl dizel motorlarnda krank kolla
rnn paralelliklerinin, trl nedenlerle bozulmas;
deflekn geyile saptanan pozitif veya negatif sap
ma.
crankshaft-driven pumps: Mor. zellikle dizel motor
larnda krank mili tarafndan altrlan yakt pskrt
me pompas, ya pompas, dolam ve sprme ha
vas vb. i pompalar.
crankshaft gear: Mot. krankaft dilisi; kam milini e
virmek iin krank miline balanm olan dili.
crankshaft idler gears: Mot. krank mili dilisi ile kam
mili dilisi arasnda bulunan ve krank milinin heraketini kam miline aktaran ara dilileri; bota alma
dilileri.
crankshaft materials: Krank mili malzemesi; yksek
gl gemi dizel motorlarnn krank millerinin yap
mnda kullanlan ve yaps % 0,2 karbon, % 0,32 silis
yum, % 0,7 manganez, % 0,01 fosfor, % 0,015 k
krt ve % 98,755 demir olan malzeme.
crankshaft oil seal: Mot. krank mili ya keesi.
crankshaft, one piece: Tek paradan yaplm krank
mili; yksek devirli, nispeten kk gl dizel maki
nelerinin krank milleri (1-6 krankl) bu ekilde yap
lr; dvme elikten tek para halinde yaplan krank
mili.
crankshaft, semi-built: Yar yapml krank mili; krank
oluturan iki krank kolu (veb) ile krankpin tek para
dan yaplmakta ve referans markalan dikkate alna
rak krank jurnale sk bir ekilde geirilerek oluturu
lan krank mili
crankshaft web: Bkz. crank web.
crank up: Hareket ettirmek.
crank web: Krank kolu; krank veb; birbirine paralel
olan ve aralarnda krankpin bulunan kol; her krank
iin birbirine paralel iki kol bulunur; crank cheecs
olarak da kullanlr.
cranky: 1) srasz; dzensiz; donanmsz. 2) Den. dz
gn olmayan; tumba olmas veya devrilmesi olasl
olan.
crash: 1) ar ve uzun sren grlt ile dmek, ar
pmak veya krlmak; paralamak. 2) kontrol d
olarak hasar grecek veya tahrip olacak ekilde id
detle dmek (uaklar iin sylenir). 3) kaza geir
mek (uak iin); paralanmak.
crash dive: Hcumdan kamak iin bir denizaltnn
an olarak dalmas; an dal: Denizaltlar iin syle
nir.
crash-land: Zorunlu (mecburi) ini yapmak: Uaklar
iin sylenir.
crawler tractor: Paletli traktr; Katerpillar traktr.
creak: 1) gcrt. 2) gcrdamak.
creamer: 1) stten kremay ayran bir cihaz; krema
makinesi; krema oluturmak iin stn konulduu
buzdolab.
cream of tartar: Beyaz, kristalli asitik bir madde,
KHC 4 H 4 0 6 ; tpta ve alkta kullanlr; potassium
bitartrate, potassium acid tartrate ekillerinde de
yazlr.

130

creso l

creatin: Bkz. creatine.


creatine: Beyaz renkli, kristalli bir madde; bir alkaloit
veya amino asit, C 4H 9N 30 2; balca omurgallarn
kas dokularnda bulunur.
creep: Mak, plstik akma; srekli olarak uygulanan
bir ykn etkisiyle metallerin bnyelerinde oluan
yava deiim; scaklk yksek olduu zaman, nispe
ten kk gerilmelerde metal bnyesinde meydana
gelen yava hareket; bu durumun sonsuz olarak sr
mesi, ar yk ve scaklk altnda alan makine par
alar iin ok nemlidir.
creep crack: Bkz. creeping crack.
creeper: 1) bir gl, havuz vb. inin dibini taramak iin
kullanlan metal kancal bir cihaz; Bkz. grapnel. 2)
bir makineye veya bir makineden malzeme tamak
iin kullanlan herhangi bir cihaz.
creeping crack: Plstik akma atla; yava olarak
hareket eden; gelien atlak veya yark; Gem. Mak.
faz eklinde grlen bir krlma tr: a) bir nokta
da gerilme birikimi balangc ve bunun sonucu mi
nik atlaklarn olumas, b) atlaklar para boyunca
gelitike, yzeyin giderek bozulmaya balamas ve
c) atlak derinletike parann yke dayanamayp
an olarak krlmas oluur.
creep strength: Mak. yava deiim veya plstik ak
ma dayankl.
creep test: Plstik akma deneyi ya da tecrbesi; de
nenecek rnek, sabit scaklkta sabit statik gerilme
yk etkisinde braklr; deney rneindeki bozulma
veya deformasyon belirli aralklarla duyarl bir biim
de llr; test sresi 1000-10000 saat veya daha faz
la olabilir.
creosote: Sv. Yk. kreozot; kmr katran ya; kre
ozot ya; kresilik kreozot; ar ya; naftalen ya;
katran ya; ak kahverengiden siyaha kadar dei
en renklerde, soutulduu zaman kristallenen, kat
ran kokusunda, insan sal iin zararl, nem emme
yen bir karbonlu hidrojen; 15,5C'de z.a. 1,01,10; k,n.195-400C; 5C'de visk. 5 cP, 50C'de
2 cP; gemilerde 37,7-48,88C scaklk ve atmosfer
basncnda tanr; antiseptik olarak kullanlr.
crescen t 1) ekli hille benzeyen. 2) anzman hilli.
3) ilk ve son eyrekteki ay; hill.
crescent wrench: Ayarl nahtar; kurbaack.
cresol: Kimy. krezol; renksiz, forml C7 H8 O olan ya
ms sv veya kat izomerikten herhangi biri; k
mr katrannn damtlmasndan elde edilir, dezenfek
tan, dumanl bileikler ve boya maddeleri yapmnda
kullanlr.
cresol, m-: Sv. Yk. m-kresol; m-kresilik asil, m-metilfenol; 3-metil fenol; renksiz veya sarms, keskin de
zenfektan kokulu, insan sal iin zararl, nem emi
ci, fenol ailesinden bir bileik; Simg. CH3 C6 H4 OH;
,
20/4C de z.a. 1,034; k.n.191C; d.n. 28-31c;
50C'de visk. yaklak 3 cS; gemilerde 50-70C s
caklk ve atmosfer basncnda tanr.
cresol, o-: Sv. Yk. o-kresol; o-kresilik asit; o-hidroksitoluen; 2-metil fenol; beyaz kristalli, keskin dezen
fektana benzer kokulu, sv halinde iken insan sal
iin zararl, nem emici, fenol ailesinden bir bile
ik; Simg. CH 3 C6 H 4 OH; 20/4C'de z.a. 1,047;
k.n.191C; d.n.28-31C; 50Cde visk. yaklak 3 cS;
gemilerde 50-70C scaklk ve atmosfer basncnda
tanr.

cresol
cresol, p-: Sv. Yk. p-kresol; p-kresilik asit; 4-metil fe
nol; kta rengi koyulaan, renksiz, kristalli, tatl ko
kulu, sv olarak insan sal iin tehlikeli, nem emi
ci, fenol ailesinden bir bileik; Simg.CH 3 C6 H4 OH;
15,5C'de z. a. 1,038; k.n. 202C (yaklak); d.n.
34C; 40C'de visk. yaklak 50 saniye Redwood; ge
milerde stlarak ve atmosfer basncnda tanr.
cresset: Ya, odun vb. i yakma iin kullanlan metal
bir kap; kandil veya meale.
crest: 1) herhangi bir eyin tepesi veya bir hat ya da
alann tepesi boyunca; bir dalgann tepesi veya zir
vesi; bir dan tepesi veya doruu. 2) tepesinde
uzanmak, 3) zirve eklini almak (dalga gibi). 4) s
tnden amak (dalga, tepe vb.).
cresylic: Krezol veya kreozota ait veya onlardan,
cresylic acid: Sv. Yk. kresilik asit; renksiz ya da ko
yu kahverengine kadar deien renklerde, keskin ve
dezenfektan kokulu, sv ve gaz halinde iken insan
sal iin zararl, nem emmeyen, fenol ailesinden
bir bileik;
15,5/15,5C'de 1,010-1,055
k.n.
190-240C; d.n. genellikle 0C'nin altnda (bazan
30C'den dk); 20C'nin altnda visk. yaklak 20
cks; gemilerde evre scakl ve atmosfer basncn
da tanr; baz karmlarnn stlmas gerekebilir.
crevice: Yark; rahne.
crew: 1) gemi zabitleri ve kaptan dnda kalan gemiadamlarnn tm; tayfa; mrettebat. 2) gemi, uak
vb. i yerlerde, zellikle bir liderin ynetiminde birlik
te alan bir grup insan; personel. 3) bir gemi veya
uakta alan insanlarn tm. 4) ou zaman se
kiz kiiden oluan krek ekibi veya timi.
crew gangways: Den. tankerlerde k taraftan baa
doru gverte zerinde uzanan dar kpr; kedi kp
rs.
crew's quarter: Dan. mrettebat veya tayfa salonu;
gemilerde mrettebatn vardiya dnda veya liman
larda oturduu, oyun oynayp yemek yedii yer ya
da salon.
crew space: Den. mrettebat yatakhanesi, tuvalet,
banyo vb. inin bulunduu yer.
crib: 1) maden ocaklarnda olduu gibi, tamak ve
kuvvetlendirmek iin aa veya metal ubuklardan
yaplm ereve; maden direi; ereve; kasa. 2)
hububat, tuz vb. I depolamak iin kullanlan aa ka
sa veya ambar.
crick: Ufak bocurgat; kriko.
crimp: Buh. Kaza. borularn apn kltmek veya
azaltmak.
crimping: Buh. Kaza. deitirilmesi gereken boruyu
yerinden karmaya hazrlamak iin apn klt
me; ou zaman ap kltme aleti Bkz. crimping
tool ile yaplr.
crimping too!: Mak. ap kltme (kazan borusu
vb.) arac veya aleti; boru kvrma makinesi.
crit: Bkz. critical.
criteria: ltler; kriterler; Bkz. criterion.
criterion: Kriter; miyar veya lt; mihenk.
critical: 1) kritik; tehlikeli veya riskli. 2) Mate. Fiz. ka
rakter, zellik veya durumu etkileyerek deitiren bir
nokta vb. ini belirtir; erit. ksaltmas ile belirtilir.
critical altitude: Hava. sperarjl bir benzin motoru
ile donatlm bir uak makinesinin kullanlr maksi
mum g verdisine eritii rakm; kritik altitt, rakm
veya ykselti.

131

critical temperature
critical angle: Opt. k nlarn tm ile yanstan,
mmkn olan en kk geli as.
critical compression ratio: Bkz. compression ratio,
critical.
critical constants: Kritik deimez veya sabiteler;
bunlar: Kritik scaklk (T c ), kritik basn (P c ), kritik
younluk (7 ) ve molar kritik volmdr; bunlar her
hangi bir gaz iin deimezdirler.
critical density: kritik younluk (kesafet); bir gazn
kritik scaklk ve basincindaki younluu; oksijen
iin Tc = 154,2 K-3 ve pc = 49,7 atm kritik younluu
7C = 0,430 kgm
critical excess air coefficient: Diz. Mot. kritik fazla
hava katsays; yaktn yaklabilmesi iin dizel motor
larnn silindirlerine verilebilecek en dk fazla ha
va katsays.
critical frequency: Elekt. kritik frekans; alternatif ak
mn yksek frekanslarla alak frekanslarn aynlmasndaki frekans; eer bir devredeki kapasitr C ve
diren R ise kritik frekans : f = 1/2itCR formlnden
bulunur.
critical isothermal: Kritik sabit scaklk; kritik scakl
nda bulunan bir gazn basn ve hacmi ile ilikili
sabit scaklk (izotermal).
critical load: Makinenin maksimum yk veya devri
(rpm).
critical mass: Kritik ktle; bir reaktrde zincirleme tep
kimeyi kendiliinden oluturacak yeterli miktardaki
fizyon maddesinin ktlesi.
critical point: Kritik nokta. 1) su buhar iin yaplm
entalpi-entrop (hs) ve scaklk-entropi (TS), diyag
ramlarnn kritik noktas; basnc 221,2 bar (225 at)
ve scakl 374,15C olan nokta; bu noktada su, sv
ss almakszn buharlar. 2) bir gazn kritik basn
ve scaklkta bulunduu nokta.
critical pressure: Kritik basn. 1) su buhar iin TS
ve hs diyagramlarnda kritik noktann Bkz. critical
point basnc: 221,2 bar (225 at); Pcr ksaltmas ile
belirtilir. 2) kritik scaklnda bulunan bir gazn sv
lamas iin ancak yeterli basn.
critical pressure ratio: Buh. Trb, bir nozul (meme)
ya da kapal bir kanaldan geen buharn k basn
cnn giri basncna oran; kritik basn oran.
critical range: 1) kritik blge; allotropik deimenin
grld scaklk blgesi. 2) metalin bir fazdan di
er bir faza atlad geici kademe, aama veya ba
samak.
critical speed: Mak. kritik hz; iyi dengelenmemi de
vir hareketli mil ve ktlelerde, hem teker ve hem de
aftn arlk merkezi aftn ekseninde olmad za
man oluan ar titreim; devir hareketli, eksenel ha
reketli makinelerde belirli bir devir saysnda oluur.
critical shearing stress: Kritik kesme gerilmesi.
critical state: Kritik durum; bir maddenin sv durumu
ile buhar durumunun eit younlukta olduu hl.
critical stress: Kritik gerilme; maksimum gerilme; s
nr gerilme.
critical temperature: 1) kritik scaklk; kritik noktann
scakl: 374,15C; bu scakln zerinde gaz sade
ce basnla sv duruma getirilemez; T c r veya t k
saltmalar ile belirtilir. 2) belli bir gazn yalnzca ba
snla, zerindeki scaklklarda sv duruma getirilemedii, fakat altndaki scaklklarda sv duruma geti
rildii scaklk derecesi.

critical volume
critical volume: Kritik hacim; kritik noktada Pcr basn
c ve T c r scaklnda maddenin birim ktlesinin hac
mi.
crocein: Krmz azo (nitrojenli veya azotlu) boya.
croceine: Bkz. crocein.
crocidolite: Kimy. krokodilit; lifli, mavi veya mavimsi
yeil renkli demir ve sodyum silikat.
crocoisite: Bkz. crocoite.
crocoite: Kimy. krmz veya portakal renkli, doal kur
un kromat, PbCr0 4 .
Crookes dark space: Bkz. Crookes space.
Crookes space: Bir vakum tpnde, basn azald
zaman katot evresinde grlen karanlk blge;
Kruks blgesi.
Crookes tube: Gazlarn yksek dereceye kadar yo
unluklarn azaltmak iin kullanlan vakum tp; Sir
William Crookes tarafndan, alak basnta gazlarda
elektriksel boalma derslerinde kullanld.
croloy: Krom kapsayan alamlar; kroloy; Cr-Mo (krom-molibden), krom-nikel (Cr-N) kapsayan vb. i
croloy steels: Krom-nikel veya krom molibdenli elik
ler.
cropper: Krpma makinesi; krpma aleti.
cross: 1) birbirini kesen iki doru veya yzeyin olu
turduu ekil; apraz; arp iareti. 2) Astr. a) Gney
Ha (takmyldz, b) Kuzey Ha (takmyldz). 3)
aprazlamak; apraz yapmak. 4) bir taraftan dier ta
rafa uzanmak. 5) kar; zt; aksi; ters. 6) kardan
karya gemek. 7) melez rklar elde etmek. 8) ha
(salip) iareti yapmak.
crossbar: Kol demiri; srg.
crossbeam: Bir duvardan dier duvara yerletirilen ki
ri; enine kiri; kiri.
cross box: Babcock ve Wilcox'un boyuna domlu ka
zanlarnda, domlari (dramlar) dolam nipellerine
balamak iin kullanlan iin bo dkm veya metal
silindir.
cross compound trbine: 1) Gem, Mak. kros kampavund trbin; bir dili ark (girvll) ayr birer pinyon
dili ile ayr ayr eviren YB (yksek basn) ve al
ak basn (AB) trbinlerinden oluan nite. 2) Yk
sek basn, orta basn ve alak basn nitelerin
den oluan makine,
crosscut: 1) enine kesilmi. 2) tahta testeresi Bkz.
crosscut saw.
crosscut chisel: Enine kesmede kullanlan bir keski.
crosscut saw: Aa testeresi; tomruk veya ktk kes
mek iin kullanlan iki sapl testere; ince azl bk.
cross-domain: Blgeler aras.
cross flow: apraz akm; bir stc veya soutucuda
snan ya da souyan sv ile stan ya da soutan
akkann birbirlerine apraz ekildeki akm ya da
akmalar.
cross flow cooler: apraz akml soutucu veya kuler; Bkz. cooler.
cross-flow scavenging: Diz. Mot. ters akml spr
me; dn akml sprme; portlarla donatlm iki
zamanl motorlarn silindirlerinin sprlmesi ynte
mi.
Crosshatch: Tek. Res. 60 derecelik paralel izgilerle
taramak ya da glgelemek.
crosshatching: Tek. Res. 60 derecelik paralel izgiler
izme; tarama.
Crosshatch lines: Tek. Res. tarama izgileri; kesitleri

132

croton oil
belirtmek zere 60 derecelik gnye ile birbirlerine
paralel olarak izilen ince (0,1 mm) izgiler.
crosshead: Gem. Mak. kroshed; apraz muylu; pis
ton rod ile biyeli birbirine balayan, dvme elikten
yaplm bir blok Bkz. crosshead block; kroshed
blok; iki tarafnda birer pin bulunur; bazan iki taraf,
ou zaman bir tarafnda bir gayt iinde hareket
eden kayc veya sliper bulunur.
crosshead bearings: Bkz. crosshead pin bearings.
crosshead guide: Gem. Mak. kroset gayt; apraz
muylu gayt; kroshete bal kzak veya kzaklar bu
gayt iinde hareket ederek piston rod ve pistonun
dikey hareketini salarlar.
crosshead guide shoe: Bkz. slipper.
crosshead pin: Gem. Mak. kroshet pin; biyelin st
ucundaki yataklarn baland pin ya da pinler;
kroshedin iki tarafnda bulunan, silindir eklinde ve
yzeyleri ok sert paralar.
croshead pin bearings: Kroshed pin yataklar; Bkz.
crosshead pin.
crosshead piston: Bkz. crosshead type piston.
crosshead type piston: Krosetii (apraz muylulu)
makine pistonu; baril piston; krosetli dizel motorlarn
da kullanlan, ounlukla trank pistonlara gre ksa
olan ve ya segmanlar bulunmayan piston.
crossover valve: Ekonomik seyir trbininin Bkz. cru
ising turbine bulunduu enerji tesislerinde YB ve
AB trbinleri alrken, iktisad seyir trbinine sout
ma amacyla buhar veren valf; krosover valf.
cross section: 1) enine kesit; bir cismin simetri ekse
nine veya sadece eksenine dik ada bir dzlem ile
kesilmesi. 2) bu tr kesilmi bir para. 3) bir bt
nn zelliklerini kantlamak iin grev yapan para.
cross talk: Rady., Tif. bir kanaln bir bakas veya di
erleri tarafndan kullanlmas veya igal edilmesi;
Den. halatlarn karmas.
cross tie: Destek ya da dayanklk salamak iin eni
ne yerletirilen kiri, posta, rod (ubuk) vb. i.
cross valve: Gem. Mak. kros valf; iki yerine k
bulunan, glob valf trnden bir vana.
crossways: Bkz. crosswise.
crosswind: Bir uan uu hatt, bir geminin rotas
veya verilen herhangi bir rota ya da yne dik alar
da esen rzgr.
crosswise: apraz olarak; aprazlama.
crotchet: 1) kk bir kanca; engel. 2) engele ben
zer para veya ilem. 3) engele benzeyen bir cihaz
ya da engelleme arac; kroe.
crotonic acid: Organik sentezlerde kullanlan renksiz,
kristalli bir bileik; krotonik asit, C3H50O0H.
crotonaldehyde: Sv. Yk. krotonaldehit; 2-btenal;
btenal-2; trans-2-btenal; krotonik aldehit; B-metil
akrotin; propilen aldehit; beyaz ya da soluk sar
renkli, boucu ve keskin kokulu; sv ve gaz olarak
ok tahri edici, yangn tehlikesi oluturan, nem em
meyen, alifatiklerden bir aldehit, Simg. CH3CH:CH
CHO; 20/20C'de 0,851; k.n. 102,2C; d.n.-75C;
Visk. yok; gemilerde evre scakl ve atmosfer ba
sncnda tanr.
croton oil: Kroton bitkisinin ekirdeklerinden elde edi
len kaln, ac bir ya; kuvvetli mshil olarak ve d
tan tahrie kar kullanlr.

cro w b a r
crowbar: 1) alev borulu kazanlarn cehennemlik tava
larnn dayankln arttran kpr payandalarn Bkz.
girder stay iki sa parasn belirli bir aralkla birbiri
ne balayan yatay pin veya pinler; Gem. Mak. krovbar. 2) manivela; domuz trna. 3) levye; manivela
kolu.
crowfoot: 1) payanda Bkz. stay. 2) Elekt. bir derece
ye kadar karga ayana benzeyen inko elektrot. 3)
Den. kazaya veya giz; tenteleri asmak iin kullan
lan atal eklinde bir ask.
crowfoot stays: Bkz. girder stays.
crown: 1) ta. 2) ekli, durumu vb. i taca benzeyen.
2) zirve ya da en yksek nokta (da vb.). 3) Den.
demir ya da pann, kollar arasndaki en alt nokta
s; demir (pa) memesi. 4) piston kafas Bkz. pis
ton crown veya piston tac. 5) Den. fener cevizi.
crown cap: ielerin azlarna geirilen, mantar kap
l metal musluk veya durdurucu.
crown glass: 1) dz, daire eklinde, ortas kaln pen
cere cam. 2) ok berrak optik cam.
crown lens: ok berrak optik camdan yaplm bir
mercek; zellikle renksiz bir mercein dbkey ve
ya konveks tr.
crown nut: Tal somun; Diz. Mot. krankpin yatak c
vatalarnda kullanlan bir somun tr.
crown piece: Ta ya da en st ksm oluturan bir
para.
crown saw: i oyuk silindir eklinde olan ve kesici
dileri alt kenarda bulunan bir testere; dairesel par
alar ve delikler kesmek iin kullanlr.
crown sheet: Cehennemlik tavan; alev borulu
kazan larda yaklak 15-20 cm kadar su altnda
kalan, gir der stey veya kpr payandalarla takviye
edilen ve bazan sigorta tapalar da donatlan
cehennemlik ks m.
crown w heel: Oto. ayna dilisi; byk mahrut
dili.
crow's nest: 1) gemi pruva direinin tepesine yakn
bir ksmda bulunan ve gzclk iin kullanlan k
k bir platform; karga yuvas; anaklk. 2) buna
benzeyen herhangi bir platform.
C.R.S.: Corrosion Resisting Steel: Paslanmaya da
yankl elik.
C.R.T.:Bkz. Cathod ray tube.
crucible: 1) yksek scakla dayankl grafit, porse
len, platin veya dier maddelerden yaplan ve cev
her, metal vb. i eritmek iin kullanlan kap; pota. 2)
bir ocak ya da frnn alt tarafnda bulunan ve erimi
metalin alnd oyuk veya boluk.
crucible steel: Pota elii; potada blister eliinin ve
ya dvme demir, karbon ve eritme maddesinin eritil
mesi ile elde edilen elik; bak ve alet yapm vb. in
de kullanlr.
cruciform: Ha ya da salip eklinde olan.
cruciform crack: Ha veya salip eklinde oluan at
lak.
crude: 1) ham veya natrel (tabii, doal) durumda;
rafine edilmemi; damtlmam; stma veya dier e
killerde ilenmemi veya rafine edilmemi. 2) ham;
olgun olmayan. 3) kaba; dikkatle yaplmam. 4)
ham petrol.
crude oil: Ham petrol; petrol yrelerinde alan kuyu
lardan karlan, stma veya trl ekillerde ilenme
mi veya rafine edilmemi petrol; parafinik, naftenik,
aromatik veya kark trleri vardr.

133

cr y o crude petroleum: Ham petrol; Bkz. crude oil.


crude tar: Ham katran; damtma veya dier ilemlerle
yaps deiiklik geirmemi katran.
cruise: 1) bir yerden dier bir yere gemi ile seyahat
etmek. 2) benzer ekilde hareket etmek. 3) belirli bir
hzla hareket etmek: Uak saatte 1000 km hzla hare
ket ediyor, gibi. 4) bir noktadan dier bir noktaya se
yahat etme, gezi yapma (zellikle deniz gezisi).
cruiser: 1) kamaralar olan, makine ile yrtlen ve
yaam iin gerekli her trl tehizat olan gemi; yol
cu gemisi. 2) hat gemisinden biraz daha kk,
ate gc daha az, daha hafif zrhl, hzl ve manev
ra yetenei yksek sava gemisi trlerinden biri; kru
vazr.
cruising: Bir gemi ya da uan maksimum olmayan
en verimli hz ya da sratini belirtir.
cruising power: Hava. kullanlan g, maksimum g
cn % 70 veya daha az olan g; uu gc.
cruising radius: Seyir yarap; bir gemi veya uan
bir kerede alabilecei maksimum miktardaki yakt,
su vb.i ile katedebilecei (gidebilecei) maksimum
mesafe.
cruising range: Seyir mesafesi; geminin bir seferde
alabilecei maksimum miktardaki yakt ile, yeniden
ikml yapmakszn gidebilecei mil ya da km trn
den mesafe.
cruising speed: Ekonomik hz; iktisad srat; bir ge
mi, uak, oto vb. inin en az yakt tketimi ile yapabi
lecei en yksek hz.
cruising turbine: Ekonomik seyir trbini; zellikle
bu har trbinleri ile yrtlen sava gemilerinde
dk, rnein 15 mil/saatin altndaki hzlarda
seyir yapla ca zaman kullanlan, nispeten kk
gl trbin; ou zaman hz ve basn basamakl
trde yaplr lar.
cruising valve: Ekonomik (iktisad) seyir trbinine
bu har verilmesini salayan valf; Gem. Mak. kruzin
valf. crush: 1) zt iki kuvvet arasnda sktrmak;
krmak ya da yaralamak; basnla ekil ve durumunu
bozmak; birlikte sktrmak. 2) toz ya da kk
paracklara dnnceye dek sktrmak, tmek
veya dv mek. 3) basnla veya sktrarak (zn)
karmak.
4) krlmak; krlm olmak.
crushed coal: Krlm kmr; ocaklardan karlan
farkl byklklerdeki kmr 30 mm boyutlarna ka
dar krlr veya bu bykle kadar elendikten sonra
kullanlr.
crusher: Krc; ezici; ta krma makinesi; konkasr.
crusher jaw: Konkasr enesi; konkasrn (talar)
krc enesi.
crusher roller: Konkasrn ince krma
silindiri.
crushing load: 1) ezilme yk. 2) eici veya krc
kuvvet ya da yk.
crushing resistance: Basn direnci; eilme direnci.
crushing strength: Eilme dayankl veya mukave
meti; ezilmeye kar mukavemet veya dayanklk.
crushing stress: Eilme gerilmesi.
crushing test: Eilme deneyi veya
tecrbesi.
crutch: 1) Den. bumba yata; bumba aya. 2) Den.
filikalarda kullanlan yanmay veya skarmoz. 3) ha
vuzlarda gemilerin desteklenmesinde kullanlan pa
yanda. 4) Den. yelken sarld zaman seren iin kul
lanlan atal ulu bir destek (payanda).
cryo-: Souk, donma anlamlarnda kullanlan bir

cr yog e n
nek.
cryogen: Soutucu; Bkz. refrigerant.
cryohydrate: Tuz gibi baz maddelerin hzla karm
ile suyun normal donma noktas altnda oluan kris
talli kat.
cryolite: Grnland'ta bulunan sodyum ve alminyu
mun fluorr, Na 3 AIF 6; alminyumun metalrjisinde
kullanlr; kriyolit.
cryometer: ounlukla alkol doldurulmu ve cval
termometrelerin lebileceinden daha alak scak
lklar belirten bir termometre; kriyometre.
cryoscopy: Svlarn donma noktalarnn saptanmasy
la ilgilenen bilim dal; kriyoskopi.
cryostat: Dk scaklk srdren veya idame ettiren
bir reglatr; kriyostat.
cryptanalist: ifre zme uzman.
cryptoclastic: Miner, mikroskopla bile grlmek iin
ok kk kristallerden oluan bir yaps olan.
cryptographic: ifrelemeye ilikin.
cryptography: ifreleme bilimi.
cryst: Bkz. 1) crystalline. 2) crystallized. 3) crystal
lography.
crystal: 1) berrak ve saydam kuvarz. 2) bunun ss e
yas eklinde kesilmi bir paras. 3) ok berrak ve
parlak cam. 4) bu tr camdan yaplm kadeh, kase
vb. i eya ya da eyalar; kristal; billur. 5) kristal gibi
berrak veya saydam herhangi bir ey. 6) bir madde
nin katlam ekli. 7) Rady. kristal dedektr. 8) kris
tale ait; kristalden oluan. 9) kristale benzeyen; ber
rak ve saydam.
crystal chemistry: Kristal kimyas; kristallerin yaplar
ve kimyasai zellikleri arasndaki ilikiyi inceleyen bi
lim.
crystal counter: Kristal saya; iyonlayc olaylar kar
snda geici olarak iletken olan bir ok kristalden bi
ri ile yaplan bir saya.
crystal detector: Kristal detektr; Rady, bir iletkenin
(rnein tungsten) keskin kenar ile temasta olan bir
yar iletkenden (rnein silikon) oluan rektifayer ve
ya dorultma.
crystal face: Kristal yz; bir kristalin dzlem yz;
en basit bir kristal olan kpn alt dzlem yz bulu
nur.
crystalliferous: Kristal reten; kristal kapsayan.
crystal lattice: Kristal kafes; noktalar uzayda kristal
ekil oluturan atomlar, iyon veya moleklleri belir
ten bir kafes; kristal iyonik, metalik, dev molekler
veya molekler olabilir.
crystalline: 1) kristal kapsayan veya kristalden yap
lan. 2) kristale benzeyen; berrak ve saydam. 3) kris
tal zelliinde veya yapsnda olan. 4) kristallerden
oluan.
crystallizable: Kristallemeye muktedir veya kristallemi.
crystallization: 1) kristalleme veya kristal olma; bil
lurlama. 2) kristallemi yap veya madde.
crystallize: 1) kristaller meydana gelmesine neden ol
mak. 2) belirli bir ekil vermek. 3) ekerle kaplamak.
4) Kristalli ekilde olmak. 5) belirli bir ekil almak.
crystallographical: Bkz. crystallographic.
crystallography: Kristallerin ekli, yaps, nitelikleri ve
snflandrlmalar ile ilgilenen bilim dal.
crystalloid: 1) kristale benzeyen; kristal gibi. 2) genel
olarak kristalleebilen, zelti halinde olduu za

134

cubi c centim ete r


man, derhal sebze ve hayvansal zarlara giren bir
madde; kristalloit.
crystalloidal: Kristalloite ait.
crystallose: Sakarinin sodyum tuzu; sakarinle ayn
ama iin kullanlr; soluble saccharin ad da verilir.
crystal microphone: Kristal mikrofon; bir kristal (ku
varz) ile temas halinde olan iki metal elektrot; kristal
o ekilde dzenlenmitir ki, den ses dalgalan plezoelektrik etkisi retirler.
crystal nucleus: Kristal ekirdei; kristalin bymeye
balad kk bir parack veya nokta
crystal pickup: ou zaman elektrik fonograflarnda
(plk alarlarda) kullanlan kuvarz kristalli pikap ko
lu.
crystal rectifier: Kristal rektifayer veya dorultma;
yar iletkenden (rnein germanyum diottan) yapl
m bir dorultma.
crystal set: Elektron tp detektr yerine, kristal de
tektr kullanlan basit trden bir radyo alcs.
crystal structure: Kristal yap ya da bnye; hem i ve
hem de d yapya sahip olan bir kristal; i yap iyon
lar, atomlar veya molekllerden oluur; d yap, kris
tal yzlerin ve kristalin simetrisinin dzenledii, kris
talin geometrik eklidir.
crystal symmetry: Kristal simetri; bir kristalin i yap
s ve d eklinin simetrisi; bir kristal simetri dzlemi
veya dzlemleri, simetri ekseni veya eksenleri ya da
bir simetri eksenine sahip olabilir.
Cs.: Bkz. cesium.
csc: Bkz. cosecant.
cSt: Bkz. centistoke.
et.: Bkz. certificate.
ctg.: Bkz. cartridge.
etn: Bkz. cotangent.
ctr.: Bkz. center.
cts.: Bkz. centimes.
cu.: Bkz. cubic.
cub.: Bkz. cubic.
cub: Kk, tek motorlu bir uak.
cubage: Kbik veya kpsel ierik ya da muhteva.
cubature: 1) bir katnn kpsel kapsam veya ieriini
saptamak. 2) kpsel ierik; hacim.
cube: 1) Geom. herbiri kare olan, birbirine eit alt y
ze sahip olan bir kat. 2) Mate. verilen bir say veya
bykl karesi ile arparak elde edilen rn;
3
nc kuvvet: 3 = 27 gibi. 3) kp ya da kpler
eklinde olmak.
3
cube root: Kp kk; .I 8 = 2 gibi.
cubic: 1) kp eklinde olan. 2) boyutu olan. 3) Ma
te, nc kuvvet veya derece; saylarn veya byk
lklerin kplerine ait.
cubical: Kp eklinde (olan).
cubical dilatation: F/z. hacimsel genleme veya ge
nileme.
cubically: Kbik ya da kpsel lme ait.
3
cubic foot: Kadem (fit) kp; 28316,847 cm
cubic measure: Kbik lm; kpsel lm, hacimle
3
rin kp birimleri ile lld bir sistem: 1000 mm
3
3
3
3
3
= 1 cm , 1000 cm = 1 dm 1000 dm = 1 m
;
3
3
3
3
cubic
kp;
eni boyu ve yk
1228 centimeter:
in = 1 f! , Santimetre
27 ft = 1 yrd
gibi.
seklii Ver cm olan bir kpn hacmi ya da kapasite
3
3
6
3
3
si; 1000 mm ; 0,001 dm ; 10" m ; cm
ile
ifade edilir.
ksaltmas

cubic desimeter
cubic desimeter: Desimetre kp; eni, boyu ve yk
seklii 1'er desimetre olan bir kpn hacmi veya ka
3
6
3
3
3
pasitesi; 1000 cm ; 10 mm ; 0,001 m ; dm
mas
ksalt ile belirtilir.
cubic equation: nc kuvvet veya nc derece
3
2
den eitlik: y + ay + by + c = 0 gibi.
cubic feet: Ayak kp; fit kp; eni, boyu ve ykseklii
birer ayak veya fut (30,48 cm) olan bir kpn kapasi
3
3
3
tesi veya hacmi; 28317 cm ; 0,036 yrd ; ft
s ile belirtilir.
ksaltma
cubic inch: in veya pus kp: eni, boyu ve ykseklii
birer in veya pus (2,54 cm) olan bir kpn kapasite
3
3
si veya hacmi; 16 387 mm ; 16,387 cm ; 0,016
3
3
387 dm ; in ksaltmas ile belirtilir.
cubicle switchboard: Elekt, elikten yaplm tm ci
hazlar iin tek bir paneli olan kapal bir datm tablo
su; gerilim ve akm transformatrleri, l ve kontrol
cihazlarndan olumaktadr.
cubic meter: Metre kp; eni, boyu ve ykseklii birer
9
metre olan bir kpn hacmi ya da kapasitesi; 10
3
6
3
3
3
3
mm ; 10 cm ; 10 dm ; m ksaltmas ile belirtilir.
cubic milimeter: Milimetre kp; eni, boyu ve yksekli
i birer milimetre olan bir kpn kapasitesi veya hac
3
mi; mm ksaltmas ile belirtilir.
cubic yard: Yarda kp; eni, boyu ve ykseklii birer
yarda (91,5 cm) olar bir kpn hacmi ya da kapasi
3
3
3
tesi; 0,766 m , 766,06 dm veya 766 060 cm ; yrd
3
ksaltmas ile belirtilir.
cubiform: Kp eklinde olan.
cubit: Boyu yaklak 45,72-55,88 cm (18-22 in) olan
eski bir uzunluk birimi; orta parman ucundan dirse
e kadar olan mesafe.
cu.cm: Bkz. cubic centimeter; cubic centimeters.
cucurbit: Gemite damtma (distilasyon) iin kullan
lan geni azl, su kaba eklinde bir kap.
cuddy: 1a) bir gemide kk bir oda ya da kamara,
b) kk bir gemide kuzine veya gvertede kamara.
2) kk bir oda. 3) kol; manivela. cu.
ft.: Bkz. cubic foot, cubic feet, cu.
in: Bkz. inch; cubic inches.
cuisine: 1) mutfak; kuzine. 2) restoran gibi yemek ha
zrlanan yer.
culet: Taban dz olan elmas.
cullet: Tekrar eritilmek zere depolanan hurda cam
paralar; hurda cam.
culinary water: Den. gemi kuzine ve mutfaklarnda y
kama, yemek piirme vb. i amalarla kullanlan su.
culm: Kmr tozu; kk antrasit paralar.
culmiferous: Kmr tozu ya da antrasit kapsayan ve
ya onlar reten.
culminant: En yksek noktada; en yksek rakmda
veya ykseltide.
culminate: 1) en yksek rakma erimek (gk cisimle
ri iin sylenir). 2) en yksek noktasna veya doru
a erimek.
culmination: 1) en yksek rakm veya noktaya eri
me. 2) en yksek nokta.
cultrate: Bak gibi keskin azl ve sivri.
cumulate: Birikmek; biriktirmek.
cumulative: Birikmi; birbirini izleyen eklerle etkisini,
lsn, miktar vb. ini oaltmak; birikerek oa
lan.
cup: 1) fincan, benzin fincan. 2) bilyan d halkas.
3) bilyal yatak d kursu.

135

current balance
cupel: 1) altn, gm vb. ini rafine etmek iin kullan
lan s, gzenekli ve kk bir kap. 2) gm da
mtmak iin ocak alt; ufak pota.
cupellation: Deerli metalleri kk bir potada rafine
etmek veya artmak.
cup-head rivet: Norma! bal perin; kse bal per
in; Bkz. rivet.
cupola: 1) metalleri eritmek iin (kullanlan) kk
bir ocak; kupola (oca); dkm oca. 2) bir sava
gemisinin dom eklinde, zrhlarla donatlm dner
top tareti; taret. 3) dom; kubbe.
cupola melting: Pik demirin dkme demire evrilme
si iin kupola frnlarndaki eritme ilemi.
cupreous: 1) bakr kapsayan; bakra benzeyen; bak
ra ait. 2) bakr renkli; bakr renginde.
cupri-: Bakr anlamnda bir nek.
cupric: iki deerli bakr kapsayan; iki deerli bakra
ait.
cupriferous: Bakirli; bakr kapsayan ya da ieren.
cuprite: Kuprit; bakrn koyu krmz renkli bir cevheri;
bakr oksit, Cu0 2 .
cupro-: Bakr anlamnda bir nek.
cupromagnesite: Kupromanyezit; bakr ve magnez
yum kapsayan bir mineral.
cupro-nickel: Bkz. cupronickel.
cupronickel: Metal, bakr nikel alam ya da halitas;
kupronikel; % 30-% 70 bakr % 30 nikel ve % 0,5 de
mirden oluur ve kondenser borularnn yapmlarn
da kullanlr.
cuprous: Kimy. bir deerli bakr kapsayan veya ona
ait.
cuprous chloride: Bakr klorr, CuCI; beyaz kristalli
bir toz.
cuprous chloride solution: Bakr klorr zeltisi; a)
alkalin bakr klorr zeltisi 250 gram amonyum klo
3
rr 750 cm damtk suda eritildikten sonra 200 gram
bakr klorr eklenerek, b) asit bakr klorr zeltisi
3
83 gram bakr klorr 167 cm saf suda eritildikten
3
sonra 333 cm deriik hidroklorik asit eklenerek olu
turulur; bakr klorr zeltileri orsat cihaz ile baca
gazlarnn analizlerinde karbon monoksit ayrac ola
rak kullanlr.
cuprum: Bakr; Bkz. copper.
cup-tool: Mak. perin balarna ke ekli vermede
kullanlan ara.
curie: 1) Esk. 1 gram radyumla dengede olan 6,56 x
-6
10 gram radon miktar olarak tanmlanan ve radyo
aktivitenin lmnde kullanlan bir birim; kri. 2)
16
herhangi bir radyoaktif nklidin saniyede 3,70x10
ayrmasna uyan miktar; radyoaktivite birimi.
Curie's law: Kri kanunu ya da yasas: "Paramanyetik veya mknatsla ekilebilen bir maddenin mkna
tslanmasnn, mknatslayc kuvvete oran, mutlak s
caklk ile ters orantldr".
Curie point: Kri noktas; malzemenin ferromanyetik
zelliini kaybettii scaklk (noktas).
curium: Nkleer fizyon sonucu elde edilen element
lerden biri; kryum; Simg.Cm; at. a. 242 (?) at.no.
96.
current: 1) belirli bir ynde akan su veya hava ktle
si. 3) akm; aknt. 4) Elekt. bir iletkende daha yk
sek gerilimli noktadan, alak gerilimli noktaya akan
elektrik akm veya akm miktar.
current balance: Akm terazisi; mekanik kuvvetin l-

current breaker

136

cu t o f f poin

t
myle, bir elektrik akmnn bykln duyarl
olarak saptamak iin kullanlan bir cihaz.
current breaker: Akm kesici.
current coil: Akm bobini; ou elektrik datm tablo
larnda bulunan ve gc vat (W) trnden gsteren
vatmetrelerin iindeki iki bobinden biri; akm bobini
devreye seri olarak balanr; kart gerilim bobini;
Bkz. voltage coil.
current cycle: Akm evrimi veya saykl; sins dalga
snn bir periyotluk osilasyonu tamamlad bir alter
natif akmn deiiminin tam bir evrimi; evrim alter
natif akmn frekansn saptar.
current density: Verilen bir zaman biriminde iletke
nin enine kesit yzeyinden geen elektrik akm mik
2
tar; yaygn olarak amper/cm trnden belirtilir;
akm younluu veya kesafeti.
current electricity: Akm elektrii; doru akm ve al
ternatif akmn incelenmesi. 2) statik (duraan) elek
triin Bkz. static electricity kart.
current meter: Mak. akm ler; yatay veya dey bir
eksen zerine yerletirilmi kaplardan oluan bir ci
haz; suyun hareketiyle dnen kaplarn belirli bir s
re iindeki devir says, akm hz ile orantldr.
currycomb: 1) metal dileri olan ve atlarn derilerini
temizlemek iin kullanlan madeni bir ara; kaa.
2) kaalamak.
cursor: Bilgisay. imle.
cursor down key: imle aa tuu.
cursor left key: imle sola tuu.
cursor right key: imle saa tuu.
cursor up key: imle yukar tuu.
curtain: Nk. Mh. ekran ya da perde; genel olarak
kadmiyumdan yaplm olan ve yava ntron akmn
tutmak iin kullanlan ince bir perde ya da kalkan.
Curtis principle: Krtis ilkesi; Krtis prensibi; buharn
basncnn byk oranda nozullarda drld ve
hz kazanld trbin ilkesi.
Curtis-Rateau turbine: Krtis-Rato trbini; hz ve ba
sn basamakl aksiyon trbini; bir veya birka Krtis
(Curtis) trbini ile onlar izleyen Rato (Rateau) kade
melerinden oluan aksiyon trbini; gemilerde, ou
zaman yksek basn nitesi olarak kullanlr.
Curtis stage: Krtis kademesi; Krtis basama; ev
resinde 2-5 adet hareketli kanat veya hz basama
bulunan trbin; C-2, C-3, C-4 veya C-5 gibi ksaltma
larla belirtilir.
Curtis turbine: Bkz. velocity compound turbine.
curvature: 1) eilme veya eilmi. 2) eri. 3) Geom.
bir erinin veya eri yzeyin kendisine teet olan bir
doru veya dzlem yzeyden sapma miktar.
curve: 1) dz ksm olmayan bir izgi; eri; asal ks
m olmayan kavis. 2) eri ekline sahip olan ey ya
da para. 3) eilme. 4) bunun miktar. 5) Mate, ze
rindeki bir noktaya uygulanabilen bir eitlik ile yolu
ya da yrngesi izilen bir hat. 6) bkerek eri ekil
vermek. 7) eri bir yrnge zerinde hareket etmek.
curved line: Tek. Res. eri izgi; dz olmayan izgi
veya hat.
curvi-: Erilmi, eri anlamlarnda bir rnek.
curvilineal: Bkz. curvilinear.
curvilinear: Eri ya da erilerden oluan; eri ya da
erilerle kuatlm.
3
cusec: 1 ft /saniye; saniyede bir kadem (ayak) kp.
cushion: 1) baz makinelerde olduu gibi, ok gider

mek iin kullanlan hava ya da buhar. 2) Buh. Mak.


egzozun sonuna doru, silindirde hapsedilen buhar;
yastklk buhar. 3) yastk eklinde olan veya kullan
lan bir ey. 4) yastklk salamak. 5) bir yastk yard
m ile darbeden korumak.
cushion cylinder: Yastklk (grevi yapan) silindir;
serbest pistonlu makinelerde Bkz. free piston engi
ne, pistonlarn d l noktadan i l noktaya hare
ketini salayan ve i stroku srasnda iinde yksek
basn oluan silindirler.
cushioning: Pist, Buh. Mak, portlardaki youma ve
buharlama kayplarn azaltmak iin, egzozun sonu
na doru silindirlerde bir miktar buhar hapsetme;
piston tarafndan sktrlan buharn basn ve scak
l ykselecei iin, portlardaki kayplar azalr.
cushion release valve: ap 260 mm'yi geen dupleks silindirli (pistonlu) pompalarda, buhar ve egzoz
portlar arasna donatlan bir valf; yastk (buhar) fi
rar valf; strok (kurs) sonunda yastklk etkiyi dzen
lemek zere egzoz ve stim portlar arasnda baypas
grevi yapar.
cushion steam: Yastklk buhar; buhar yast; Pist.
Buh. Mak. egzoz olay sonuna doru ekmece (slayt valf) portu kapatarak silindirde bir miktar buha
rn hapsedilmesini salar. Bu buharn piston tarafn
dan basnc ykseltilecei iin, pistonun hareketi ya
valar ve dier l noktaya dn kolaylaacan
dan makine daha yumuak ve vuruntusuz alr.
cusp: 1) iki erinin birletii yerde oluan nokta ya
da sivri u. 2) Astr. hill eklindeki ayn sivri ularn
dan herhangi biri.
cut: 1) keskin azl bir alet ile delik amak. 2) kes
mek. 3) keskin azl bir alet ile paralara blmek ve
ya para karmak; dilimlemek. 4) azaltmak; indir
mek (creti). 5) sulandrmak (alkol vb.i); su katmak;
hafifletmek. 5) kazarak, yararak, yontarak (delik, ka
nal vb. i) yapmak. 7) kesici bir alet kullanmak. 8) Si
ne, a) kamera veya kameralar stop etmek, b) film
dzenlemek. 8) Pist. Buh, Mak. silindir veya silindir
lere verilen buhar kesmek.
cutaway view: Tek. Res. kesit grn; iki makine
paras vb. inin enine, boyuna veya 90 derecelik bir
dzlemle kesilmesi sonucu oluan grn.
cut down: Azaltmak; eksiltmek; azalmak; eksilmek.
cut in: 1) ani olarak hareket etmek. 2) ani olarak bir
lemek.
cutoff: 1) bir makinenin silindirine girmekte olan bu
har vb. inin kesilmesi ilemi. 2) bunu yapmak iin
kullanlan cihaz veya bunun yapld nokta. 3) kes
mek.
cut-off blade: Keski kalemi.
cutoff block: Katof (kesme) bloku; ekspenn blok;
katof ayar bloku; Pist. Buh. Mak. silindire verilen bu
harn, strokun yzde kanda veya neresinde kesile
ceinin ayarland blok; ekspen blok Bkz. expan
sion block olarak da kullanlr.
cut-off frequency: 1) zellikle, filtre devrede bir endktr ile diren yer deitirdii zaman kritik frekans
Bkz. critical frequency yerine kullanlr. 2) fotoemisyon olumad zaman, bir elektromanyetik radyas
yonun minimum frekans; kesme frekans.
cutoff point: Katof noktas; kesme noktas; Pist. Buh.
Mak. silindire verilmekte olan buharn, piston henz
strokunun ortalarnda iken ekmece tarafndan kesil-

cutof ratio
dii veya buhar giriinin sona erdirildii nokta; bu
noktadan sonra, piston, buharn zerindeki basnla
itilecei iin genileme olay meydana gelir.
cutof ratio: Katof oran; kesme oran. 1) Pist. Buh.
Mak. piston yaklak olarak strokunun ortalarnda
iken, silindire verilmekte olan buharn kesildii nok
taya kadar olan silindir hacminin, kurs veya strok
hacmine oran; % 30-% 70 deerlerini almaktadr. 2)
Diz. Mot. n genileme oran; katof oran; kuramsal
diyagramda pskrtmenin sona erdii noktadaki
hacmin, kurs ya da strok hacmine oran; 1,1-1,2 de
erlerini almaktadr.
cut-off volume: Katof ya da kesme hacmi; silindire
verilmekte olan buharn kesildii noktann hacmi; Vf
ksaltmas ile belirtilir.
cutout: 1) bir elektrik devresini kapamak iin kullan
lan svi ya da dier bir cihaz; anahtar; alter. 2)
Mot. egzoz gazlarn susturucu veya kvlcm tutucu
yerine dorudan havaya veren bir cihaz.
cutter: 1) kesmek iin kullanlan bir alet; keski pensi;
torna kalemi; planya kalemi. 2) kesen veya grevi
kesmek olan kii. 3) suyu hzla yarabilen herhangi
bir bot veya kk tekne; zellikle: a) makineli ve
krekli olan ve gemi bordasnda tanan filika, b)
Esk. gmrk yetkililerinin kaak takibinde kullan
dklar silahl, tek direkli yelkenli tekne, c) Sahil Mu
hafazann (ABD) ky ve ak deniz devriyesi iin kul
land silahl gemi. d) tek direkli, derin omurgal,
yelken alan geni, eni az bir yar yat. e) normal
rzgr durumlarnda iki yan yelken tayan, modern,
tek direkli yat ya da yelkenli tekne.
cutting: 1) kesme. 2) kesen birey veya para. 3)
da veya yksek arazileri keserek tren, oto vb. i iin
alan geit.
cutting angle: 1) kesme as; Mot, supap disklerinin
kesildii a (30, 45, 60). 2) piston segmanlarnn
az ya da ularnn kesildii a (45, 90).
cutting blade: Kesici az: Bir makasn kesici azla
rndan herhangi biri.
cutting lubricant: Kesme yalar; bor ya; her trl
metalin kesilmesi, ilenmesi veya delinmesi srasn
da kullanlan tm yalar; mineral olmayan, domuz
ya, domuz ya ile kkrt karm gibi yalardan
yaplr.
cutting-plane line: Bkz. centre line.
cutting tools: Kesme aletleri.
cutwater: 1) gemi pruvasnn n ksm; gemi kafas.
2) bir kprnn iskelesinin asal kenar.
cwt: Bkz. hundredweight.
cy.: Bkz. 1) capacity. 2) cycle; cycles.
cyan-: Bkz. cyanamide.
cyanamid:
Bkz.
cyanamide.
cyanamide: Kimy. siyanamid; beyaz kristalli bir bile
ik, CN.NH 2 ; karbon dioksitin kzgn sodyum amidle
(veya dier ilemlerle) tepkimesinden elde edilir.
cyanate: Siyanik asitin tuzu veya esteri; siyanat.
cyanic: 1) siyanojen kapsayan; siyanojen'e ait. 2)
mavi.
cyanic acid: Kimy. siyanik asit; renksiz, dayanksz,
zehirli bir asit, HOCN; siyanrik asitin stlmasyla el
de edilir.
cyanid: Bkz. cyanide.
cyanide: Kimy. siyanojenin baz element veya kkler
le birlemesinden oluan bir madde; zellikle potas

137

cyclic
yum siyanr (KCN) veya sodyum siyanr (NaCN) gi
bi ok zehirli, beyaz, kristalli ve ac badem kokusun
da bir bileik; dk dereceli cevherlerden altnn
karlmas, elektrometal kaplamaclkta ve metal eritici
madde olarak kullanlr; siyanr.
cyanide-hardening: Siyanrle sertletirme; bu tr
sertletirmede paralar eritilimi karbon monoksit
reten sodyum siyanr banyosuna daldrlr; karbon
monoksit karbrleyici bir madde gibi etkir; banyo
dan emilen azot, sert bir nitrit katman olumasna
yardim eder.
cyanide process: Dk dereceli cevherlerden sod
yum siyanr veya potasyum siyanrle muamele et
tikten sonra elektroliz yolu ile altn ve gmn ka
rld ilem; siyanr ilemi; siyanr prosesi.
cyaniding: Siyanrle muamele etme.
cyanine: Kimy. siyanin; znr, kristalli alminyum
silikat, AI Si0 ; kyanite olarak da kullanlr.
2

cyano-: a) koyu mavi (lacivert), b) siyanojen kapsa


yan anlamlarnda bir nek.
cyanoethanol, 2-: Sv. Yk. 2- siyanoetanol; glikol
si- yanohidrin; hidrokrilonitrit; etilen siyanohidrin;
siya nr zehirlenmesi tehlikesi olan, kokusu ho
olma yan, renksiz veya saman renginde, nem
emmeyen, dayanksz ve kolayca ayrarak hidrojen
siyanr re
ten, alifatiklerden bir sv; Simg.CH2 (OH)CH2CN;
25/4C'de z.a. 1,0404; k.n. 228C; d.n. -46C;
Visk. bilinmiyor; gemilerde evre scakl ve atmos
fer basncnda tanr.
cyanogen: Kimy. siyanojen. 1) eftali ekirdeine
benzer kokulu, renksiz, zehirli, yanc bir gaz, C 2 N 2
.
2) siyanrlerde grlen tek deerli bir kk (CN).
cyanohydrin: Kimy. siyanohidrin; hem CN ve hem de
OH kkleri ieren organik kimyasal bileik snflarn
dan herhangi biri.
eyanometer: Siyanometre; gn maviliini lmek
iin kullanlan bir cihaz.
cyanotype: Siyanrle duyarl duruma getirilmi ka
da yaplan fotorafik bask.
cyanuric acid: Kimy, siyanr asiti; beyaz, kristalli
asit, C N (OH) ; renin stlmas ile yaplr; s etki
3
3
3
sinde siyanik asit verir.
cybernetics: Karmak elektronik hesap makineleri
ve insan sinir sisteminin kyaslanmas ve bylelikle
beynin doal yapsn tanmlamaya uraan bilim da
l; sibernetik.
cycle: 1) zaman ls olarak kullanlan, belirli say
da yllarn yinelenen periyodu veya sreci. 2) d
nem; devre; evrim veya saykl. 3) zamann ok
uzun bir sreci; a. 4) bisiklet; trisiklet veya motorsiklet. 5) Astr. bir gk cisminin yrngesi. 6) Elekt.
alternatif akmn pozitiften negatife ve tekrar geriye
yinelenen tam bir sreci.
cycle: evrim; saykl; tekrar tekrar oluabilen tm
olaylar seti veya takm.
cycle, Diesel: Bkz. Diesel cycle.
cycle efficency: evrim verimi; gerek ya da ideal
bir evrimin analitik veya hesap yolu ile bulunan ve
rimi; diyagram verimi; termodinamik verim.
cycle, heat: Bkz. heat cycle.
cycle of operation: alma evrimi; ileme evrimi.
cycle, Otto: Bkz. Otto cycle.
cycle stealing: Bilgisay. evrim alma.
cyclic: 1) bir evrimin tabiatna sahip olan; evrime

c y cli c ioadin g

138

ait; evrimli; evrimlerde grlen; evrimsel olarak


Hareket eden. 2) Kimy. kapal zincir veya ember ya
plarda dzenlenmi (atomlar iin sylenir).
cyclic loading: evrimsel veya periyodik ykleme.
cyclical: Bkz. cyclic.
cyclization: evrimletirme; esas olarak, dz zincir
yapl moleklnn ularn birbirine birletirerek naften ailesinin ember eklindeki bir bileiini olutur
mak.
cyclize: Kimy. dz zincir molekllerden ember bile
iklere dnmek; rnein heptan basn altnda
500C'de stld zaman metil siklohegzan'a dn
r.
cyclo-: Daireye ait, tekerlee ait, dairesel anlamlarn
da bir nek,
cyclograph: 1) siklograf; metallerin sertliini sapta
mak iin kullanlan elektronik bir aygt. 2) panaromik grntler ekebilen bir fotoraf makinesi ya da
kamera.
cyclihexane: Sv. Yk. siklohegzan; hegzahidrobenzen; hegzametilen; hegzanaften; renksiz, ok akci,
hafif ve tatl kokulu, gzlerde ve deride tahriler olu
turan, yangn tehlikesi olan, nem emmeyen sv bir
karbonlu hidrojen; Simg.C 6 H 12 ; 20/4 C'de z.a.
0,7791; k.n. 80-81C; d.n. yaklak -6 C; suda
zn
mez; 20C'de Visk. 0,95 cP; gemilerde 7-30C scak
lk ve atmosfer basncnda tanr.
cyclohexanol:Siv. Yk. siklohegzanol; anol: siklohegzil alkol; hegzahidrofenol; hegzalin; hidralin; hidrofenol; renksiz, ya kvamnda veya renksiz inecikler
eklinde, kfuruya benzer kokulu, nem emmeyen,
insan sal iin zararl, alifatik ailesinden bir alkol;
Simg. C 6 H 11 OH ; 25/4C'de z. a. 0,9449; k.n.
161C; d.n. yaklak 20C; 250C'de visk. 56 cP; ge
milerde 30-40C scaklk ve atmosfer basncnda ta
nr.
cyclohexanone: Sv. Yk. siklohegzanon; ketohegzarnetilen; hegzanon; pimetik keton; sekston; beyazsoluk sar renkli naneruhu gibi kokan, yangn tehlike
si oluturan, nem emmeyen, ok dayankl, insan
sal iin zararl, alisikl ailesinin bir ketonu; Simg.
C 6 H 10 O ; 20/20C'de z.
a.
0,94;
k.n.
157C;
d.n.-47C; 25C'de visko. 2,2 cP; gemilerde evre s
cakl ve atmosfer basncnda tanr.
cycloid: 1) Geom. Tek. Res. bir doru boyunca hare
ket eden bir daire emberi zerindeki herhangi bir
nokta veya yarapn, dairenin tam bir devri srasn
da oluturduu eri; sikloit; sikloit erisi. 2) dairesel.
cycloidal:
Sikloit
veya
sikloit
erisine
ait.
cyclometer: 1) dairelerin yaylarn lmek iin kullan
lan bir cihaz. 2) devir sayac, takometre; siklometre,
sayklometre.
cyclone: 1) iddetli, girdap hareketli bir rzgr frtna
s; tornado veya tayfun; siklon; sayklon. 2) Meteo.
dk atmosferik basn evresinde dnen, iddetli
sanakl frtna.
cyclone cellar: iddetli rzgr frtnalar ve tayfunlar
srasnda korunmak zere, binalarn altlarna yaplan
snak; tayfun veya kasrga sna.
cyclone furnace: Buh. Kaza. siklon veya sayklon oca
; hava ve krlm kmrn teetsel olarak brner
veya brlre getirildii kazan oca; ok hzl bir dn
me ile hava ve kmrn kartrld ve erimi cru
fun alnd ocak.

c y linder h ea d
cyclone separator: Bkz. cyclone steam separator.
cyclone steam separator: Siklon stim (buhar) separatr; Buh. Kaza. doma (drama) gelen halak su
yun buharn ve suyunu, merkezka kuvvetle ayran
separator veya ayrc.
cyclonic: Siklona benzeyen; siklon gibi; siklona ait.
cyclonical: Bkz. cyclonic.
cyclonoscope: Meteo. bir kasrgann veya tayfunun
merkezine yerletirmek iin kullanlan bir cihaz; siklonoskop.
cyclopentane: Kimy. siklopentan; belirli petrollerden
elde edilen renksiz, doymu bir karbonlu hidrojen,
C5H10
cyclopropane: Kimy. siklopropan; genel anestezik
olarak kullanlan renksiz, yanc bir gaz, C H .

cyclotron: Fiz. paracklara, zellikle proton ve nt


ronlara yksek enerji vermek iin kullanlan bir ci
haz; siklotron.
cylinder: 1) Geom. a) bir dikdrtgenin paralel kenar
etrafnda dndrlmesi ile oluan solit ekil; silindir;
silindirin tabanlar birbirine paralel olup daire eklin
dedir. 2) Mot. pistonun iinde hareket ettii ve iin
oluturulduu silindir eklindeki sabit ksm; makine
silindiri. 3) bir pompann baril, silindir veya gayt.
cylinder assembly: Silindir donanm; motorlar ve
pistonlu buhar makinelerinde silindir kapa (kaver),
silindir gmlei (layner), saplamalar ve contadan
oluan donanm.
cylinder block: Silindir blok; blok; Mot, Pist. Buh.
Mak. silindir gvdesi; ou zaman iinde silindir
gmleklerini tayan makinenin soutulmas iin so
utma suyunun dolatrld bir blm bulunan,
st taraf silindir kapa ile szdrmaz bir biimde ka
patlan, alt taraf ise st karter tarafndan tanan sa
bit ksm.
cylinder bore: Silindir ap; silindir i ap; genel ola
rak D ksaltmas ile ve mm trnden belirtilir; g he
saplarnda bazan cm ve ou zaman m trnden
kullanlr.
cylinder boring machine: Silindir rektifiye (talama)
makinesi.
cylinder clearance: Mot., Pist. Buh. Mak. alt veya st
l noktalarda bulunduu zaman piston ile silindir
kapa arasndaki en ksa dey mesafe; silindir klerens.
cylinder constant: Silindir deimezi, sabitesi veya
kostant; silindir sabiti; endike beygirgc veya g
eitliinde bulunan ve devir says (n) ile ortalama
endike basn (Pi) dnda kalan silindir ap (D),
piston stroku veya kursu (L), silindir says (i), g
etkeni (z); silindir sabiti K = Vd.i/0,45.z eitliinden
bulunur.
cylinder cover: Silindir kapa; Bkz. cylinder head.
cylinder diameter: Bkz. cylinder bore.
cylinder dimensions: Mot. Pist. Buh. Mak. silindir l
leri; silindir ana lleri; ana ller: Silindir ap,
piston stroku (kursu) ve piston ortalama hz.
cylinder gauge: Silindir (ap lm) gstergesi;
Mot. silindir apndaki deiimleri saptamak iin kul
lanlan bir cihaz; silindir ap mikrometresi.
cylinder head: Silindir bal; silindir kapa; Gem.
Mak. kaver, silindir kaveri. 1) Mot. silindiri atmosfere
kar szdrmaz duruma getiren, kompresyonu sala
yan ve zerinde supaplar, enjektr, emniyet valf vb.

cylinder head cover


i donanm bulunan sabit ksm. 2) Pist. Buh. Mak. si
lindir kapa zerinde sadece bir yadanlk ve g
venlik valf (eskeyp valf) bulunur.
cylinder head cover: Mot. silindir kaveri kapa; drt
zamanl makinelerde supaplar vb. rten mantar con
tal kapak; zerinde ufak bir gaz firar valf bulunur.
cylinder head gasket: Silindir kapak contas; baz
makinelerde bulunan bakr conta.
cylinder head studs: Silindir kapa veya bal sap
lamalar; silindir kapan (baln) szdrmaz bir bi
imde somunlarla bloka balamak iin kullanlan e
lik saplamalar.
cylinder head valves: 1) Drt zamanl motorlarda si
lindir kapa zerinde bulunan emme ve egzoz su
paplar; basnl hava iin ilk hareket valf (startn
valf) ve emniyet valflar. 2) ki zamanl, doru akml
dizel motorlarnn silindir kapaklar uzerinde bulu
nan, says 1-4 arasnda olan egzoz supaplar ile star
tn (ilk hareket), emniyet ve endikatr valflar.
cylinder jacket: Silindir ceketi; Mot. silindir bloku ile
silindir gmlei arasnda kalan ve soutma suyunun
dolatrld boluk ya da hacim
cylinder liner: Silindir gmlei; silindir layneri; piston
larn, iinde altklar ve ar ekilde andklar za
man deitirilebilen, ounlukla dkme demirden
yaplan gmlek.
cylinder lubrication: Silindir yalamas; Mot. a) yk
sek devirli, kk gl motorlarda arpma yntemi
ile yaplan yalama, b) yksek gl orta ve ar de
virli dizel motorlar ile pistonlu buhar makinelerinde
mekanik yadanlk veya ya otomatii ya da lubrikatr ile yalama; silindir gmlei yzeyinde srtnme
yi nlemek amacyla bir ya filmi (katman) olutura
rak yaplan yalama,
cylinder lubricator: Diz. Mot. yksek gl dizel mo
torlarnda silindirlerin yalanmasnda kullanlan me
kanik yadanlk; lubrikatr veya lubrikeyter.
cylinder mean pressure: Silindir ortalama basnc.
cylinder oil: Silindir ya; Diz. Mot. silindirlerde kulla
nlan ok yksek basn ve scakla dayanan, ok
iyi ve kolay bozulmaz ya filmi (katman) oluturan,
yanma asitlerini ntr hale getiren, temizleme grevi
de yapan ya ya da yalar; karter yalarna gre vis
koziteleri biraz daha byk olan mineral yalar.
cylinder oiler: Silindir yalaycs; Bkz. cylinder lubri
cator.
cylinder relief valve: Pist. Buh. Mak. her silindir kapa
nn merkezine ve her silindirin altna donatlan ve
yay yk ile alan gvenlik valf; eskeyp valf; silin
dirlere su yrmesi srasnda alarak koruma grevi
yapar; rilif valf; basn giderme valf; silindir rilif valf.
cylinder safety valve: Bkz. pressure relief valve.
cylinder scavenging: Silindir sprme; iki zamanl
motorlarda trl yntemlerle silindirlerin hava veya
hava-yakt karm ile egzoz gazlarndan temizlen
mesi yntemi: a) ters veya dn akml ve b) doru
akml veya yuniflov sprme olarak iki ana tr var
dr; Bkz. scavenging.
cylinder sleeve: Bkz. cylinder liner.
cylinder stock: Parafin kkenli ham petroln yapsn
daki hafif ksmlar buharlatrldktan sonra kalan
ham ya veya yalar; buhar silindirlerinin yalarnn
yaplmasnda kullanlrlar; iyi silindir yalar asfalt k
kenli ham petrolden yaplmazlar.

139

cystine
cylinder test valve: Mot. silindir test (deney) valf ve
ya musluu; kontrol musluu; silindir iindeki olayla
r denetlemek iin kullanlr.
cylinder wall: Silindir duvar; laynerin i yzeyi; ya
filmi katmannn oluturulduu yzey; pistonun ze
rinde alt silindir veya gmlek yzeyi.
cylinder wear: Silindir anmas; ar devirli makine
lerde her 1000 saatlik almada 0,001 in (0,0254
mm) ve yksek devirli makinelerde ise 0,003 in
(0,0762 mm) olan anma.
cylindric: Bkz. cylindrical.
cylindrical: 1) silindir eklinde olan; silindirik, silindir
sel. 2) silindire ait.
cylindrical bearing: Silindirsel yatak; silindirik metal
yatak; elik veya bronzdan, bazan alminyumdan
yaplan ve iki yarm silindir eklinde paradan olu
an ve i yzeyleri beyaz metal ile kaplanm yatak.
cylindricality: Silindirik veya silindirsel olma durumu
veya nitelii.
cylindrical roller bearing: Silindirsel bilyal yatak; si
lindirik rulman yatak.
cylindrical shell: Sko tr alev borulu kazanlarn ya
tay bir silindir eklindeki gvdeleri; silindirsel zart,
keys veya gvde.
cylindrical valve: Pist. Buh. Mak. silindirik valf; zel
likle yksek basn silindirlerinde kullanlan iten katoflu (buhar veren) slayt valf.
cylindroid: 1) silindire benzeyen fakat taban elips
eklinde olan solit cisim. 2) silindire benzeyen.
cymene: izotnerik ekilde (ortosimen, metasimen
ve parasimen) grlen, benzenden treyen bir kar
bonlu hidrojen; simen, C 1 0 H 1 4 .
cymene, p-: Siv. Yk. p-simen; p-simol; metilpropilbenzen; 1-metil-4 izopropil benzen; izopropil ben
zen; izopropil toluen; renksiz, saydam, hafif ve ho
kokulu, nem emmeyen, nemli bir tehlikesi olma
yan, aromatik ailesinden sv bir karbonlu hidrojen;
Simg. H 3 CC 6 H 4 C 3 H 7 ; 15,6/15,6C'de z.a.
0,861; k.n. 176C; d.n. -73,5c suda znmez
Visk. 20C'de 12 cP; gemilerde evre scakl ve at
mosfer basncnda tanr.
cymo-: Dalga anlamnda bir nek.
cymogen: Simojen; petroln yanc bir damtma r
n; youturulduu zaman dondurucu karm ola
rak kullanlr.
cymograph: Simograf; profillerin, d hatlar vb. inin
izimini yapmak iin kullanlan bir cihaz; simoraf.
cymometer: Simometre; radyo dalgalar ve elektrik
sel osilasyonlarn frekanslarn lmek iin kullanlan
bir cihaz.
cymosure: 1) Kkay veya Ursa minr takmyldz.
2) bu takmyldzn iinde olan Kuzey yldz veya Ku
tup Yldz.
cysteine: Sistein; hazm srasnda proteinlerin asit ile
hidrolizi srasnda
retilen bir
amino
asit,
C 3 H 7 0 2 NS.
cystin: Bkz, cystine.
cystine: Proteinlerin hazm srasnda retilen kristalli
bir amino asit; sistin, C 4 H 6 (NH 2 ) 2 S 2 (COOH) 2 .

40

D: 1) Romen saylarndan 500. 2) Kimy. a) dteryum'un simgesi. 3) Fiz, younluun simgesi.


d.: 1) Mate, ap ya da kutur. 2) Fiz. din.
daguerrotype: 1) kimyasal olarak ilem grm me
tal veya bir cam levha zerine yaplm fotoraf. 2)
bu tr fotoraflar yapma yntemi; bu yntemle foto
raf ekmek.
daily: Gnlk; her gn veya her hafta yaplan, olu
an, grlen veya baslana ait; her gn veya her haf
ta baslan gazete; her gn; gn be gn.
daily fuel consumption: Gnlk yakt harcam; bir
gnde alt sre iinde mukannen ya da zgl
yakt sarfiyatna gre makinenin tkettii, kg veya
ton trnden yakt miktar.
daily lube oil consumption: Gnlk yalama ya
sarfiyat; bir dizel motorunun bir gnde tkettii ya
n, zellikle silindir yann kg trnden miktar.
daily march of temperature: Meteo. 24 saat iinde
termometrede saatlik deiikliklerin okunmas.
daily range of temperature: Meteo. gnn en yk
sek ve en alak scaklklar arasndaki fark.
daily water consumption: Gnlk su sarfiyat; bir ti
caret gemisinde trl amalarla bir gnde tketilen
ton trnden ime suyu miktar.
Dakin's solution: Dakin'in zeltisi; sodyum hipokloritin hafif alkalin zeltisi; yaralarn tedavisinde anti
septik olarak kullanlr.
Dalton's law: Dalton kanunu veya yasas; "Bir gaz
ka rm tarafndan iinde bulunduu kaba
uygulanan basn, karm oluturan gazlardan
herbirinin, di erleri yokmu gibi kaba uyguladklar
ksm basn larn toplamna eittir".
Dalton's law of partial pressure: Bkz. Dalton's law.
dam: 1) akarsular tutmak in yaplan set veya bariyer; baraj. 2) bunun gerisinde tutulan su; sulama ve
elektrik enerjisi retmek zere kullanlr.
damage: 1) hasar; herhangi bir kayp nedeniyle za
rar. 2) neden olunan kayp. 3) o. fiyat veya paha.
4) hasar yapmak. 5) hasara maruz kalmak; hasara
uramak.
damagable: Hasar grebilir; hasarlanabilir.
damage control: Ask. hasar kontrol; yara savunma;

zellikle sava gemilerinde hasar gidermek zere


oluturulmu ekip.
damage controlman: Den. Ask. yara savunmac;
ya
ra
savunma
subay;
yara
savunma,
marangozhane, yangn savunma ve NBC (nkleer,
biyolojik, kimya sal) sava koruma tehizatn
altrr, kaytlar tutar ve raporlarn hazrlar.
damage control officer: Yara savunma subay.
Damascus steel: Bkz. damask
steel.
damask steel: 1) dalgal izgilerle bezenmi veya g
m ya da altn kakma ile dekore edilmi elik; am
elii. 2) buna benzeyen herhangi bir elik.
dammar (dammer): Avustralya, Yeni Zelanda ve Do
u Hint adalarinn trl am aalarndan karlan
ve vernik yapmnda kullanlan bir reine; damar.
damp: 1) nem; rutubet. 2) bazan maden ocaklarnda
bulunan zararl bir gaz; grizu; kmr oca gaz. 2)
nemli; rutubetli; ya; slak. 4) nemlendirmek; rutubet
lendirmek. 5) kontrol etmek veya ksmak (enerji, ha
reket vb) . 6) Akust. titreimi denetlemek veya hafif
letmek. 7) Elekt. (osilasyon, dalga vb. inin) amplittlerini azaltmak veya ksmak.
damp air: Nemli veya rutubetli hava.
damp-dry: Bir miktar nem brakarak kurutmak.
damped: Amplittleri veya frekans yava yava aza
lan osilasyon veya titreimleri belirtir; sndrlm.
dampen: 1) nemlendirmek; rutubetlendirmek. 2) hafif
letmek, ksmak veya azaltmak. 3) nemli duruma ge
tirmek.
damper: 1) soba veya ocan bacasnda bulunan ve
baca ekimini (draft) denetlemek iin kullanlan sa
bir levha veya valf; damper. 2) belirli elektrik moto
ru, jeneratr vb. lerinde normale gre olan hz dei
imlerini azaltmak iin, kutuplarda veya kutuplarn
yaknlarnda bulunan bakr para. 3) bir manyetik i
ne, hareketli bobin vb. inin osilasyonunu azaltmak
iin kullanlan bir cihaz. 4) Mot. zellikle yksek de
virli ve silindir says az olan makinelerde oluabile
cek titreimleri azaltmak iin kullanlan bir cihaz;
' damper; titreim sndrc. 5) Den. Manika kapa.
damping: 1) Fiz. bir osilasyon amplitt veya dalga
hareketinin zamanla azalmas. 2) bir hareketin, sr-

damping resistance force


tnme vb. i bir nedenle azalmas.
damping resistance force: Bir sistemin rezonansta
titreimini geciktiren kuvvet; titreim azaltma kuvveti.
damping tube: Manyetik sapmal bobinlerde kullan
lan bir katot n tp; tpn iindeki herhangi bir
geici osilasyonu nlemek iin kullanlr.
dampish: Bir dereceye kadar nemli ya da rutubetli.
dampness: Nem zellii veya durumu; nemlilik.
dangerous cargo: Den. tehlikeli yk; tanmas sra
snda insan sal ve yangn ynnden tehlikeli yk
veya ykler.
Daniel cell: Danyel pili; anotu inko slfat zeltisi
iinde olan ve katotu bakr slfat iinde olan bakr
dan oluan primer (birincil) bir pil.
Daniel hygrometer: iki hazne ile donatlm bir boru
dan oluan higrometre; Danyel nemleri; hazneler
den biri etere batrlm muslin ile kapldr; eter buharlanca, dier haznede basn der, buharla
ma balar ve bir termometre ile buharlama noktas
saptanr.
daraf: Fiz. bir kondensatrn elektansnn birimi; ta
rafn evrii.
Darcy's law: Gzenekli bir madde iinde bir sv ak
mnn hz, basncn eit olmamas nedeniyle, basn
deiimi ile orantldr.
dardelet thread: Dardelet vidas; somunu kendiliin
den kilitlenen bir vida tr; Acme vidasna benzer bi
imde olup, kenarlar 14,5 derece meyillidir.
dark: 1) tm ile veya ksmen ksz; karanlk. 2) ne
k alan ve ne de veren. 3) hemen hemen siyah. 4)
gizli, gizlenmi veya sakl. 5) kolayca anlalmayan.
6) koyu renk veya glge.
dark current: Fiz. aydnlatlmad zaman bir fotoselde akan artk akm; siyah akm.
dark discharge: Fiz. Bir gaz iinde grnr bir aydn
l olmayan elektriksel boalm.
darken: Siyah veya daha siyah yapmak; siyah veya
daha siyah olmak.
darkish: Bir dereceye kadar
siyah.
dark lantern: I gizlemek iin bir kapatcs olan
lmba; siyah fener.
darkness: 1) n yokluu. 2) karanlk veya zulmet.
dark room: Fotoraf filmlerinin ilem grd oda;
karanlk oda.
D'arsonval galvanometer: Bir mknatsn kutuplar
arasna aslm, hareketli eleman bir bobin olan gal
vanometre; modern elektrik sayalarnn akrabasdr;
D'arsonval galvanometresi.
dash: 1) sratmak. 2) az miktarda dier bir madde
ile kartrmak. 3) tahrip etmek. 4) Bkz. dashboard
dashboard: 1) bir tayc, bot vb. inin n veya yan ta
rafnda bulunan ve srayan su ve amura kar kul
lanlan siper veya amurluk. 2) Oto. zerinde l ci
hazlar bulunan panel; torpido.
dashed line: Tek. Res. kesikli izgi; izimde grnme
yen ksmlar belirtmek iin kullanlr.
dasher: Dondurma kaplarnda st ya da meyva sular
n kartrmak iin kullanlan dner bir cihaz.
dashpot: Mekanik yavalatma cihaz; yavalatlacak
paraya bal bir pistondan olumakta ve piston ya
la dolu bir silindir iinde almaktadr; vibrasyon ya
da titreim yan viskozitesi tarafndan emilmektedir.
data: 1) bilgi; malmat; istatistik; data; veri. 2) kompter tarafndan kabul edilen saylar, kelimeler. 3) bir

141

DE
deney sonularndan kayt edilen saylar.
data bank: Veri bankas.
data base: Veri taban.
data processing: Bilgi ilem.
data, technical: Teknik bilgi; teknik malmat ya da
data.
date: 1) bir eyin olutuu zaman; tarih. 2) herhangi
bir eyin getii veya gelecei zaman; mhlet; va
de. 3) mevsim veya zaman sreci. 4) ayn herhangi
bir gn. 5) randevu.
dateless: 1) tarihsiz. 2) snr veya sonu olmayan.
date line: Gn deiimi izgisi; tarih izgisi; 180'inci
meridyen boyunca Pasifik Okyanusunda (Byk Ok
yanusta) Kuzeyden Gneye doru izilen dsel bir
izgi ya da hat.
datum: 1) hesaplamalarda balang olarak kabul edi
len veya gerek ey; balang noktas, izgisi vb. i.
datum plane: Ykseklik ve derinlii lmek iin kabul
edilen bir referans dzlemi; deniz yzeyi ou za
man bu amala kullanlr.
daub: Har, gres vb. i gibi yapkan bir madde ile rt
mek.
davit: 1) gemilerde kk botlar veya can sallarn
mayna ve vira etmek iin el veya elektrik motoru ile
altrlan cihaz; matafora. 2) geminin ba tarafnda
bulunan ve demiri fundo veya vira etmek iin kullan
lan kreyn.
Davy lamp: Davi gvenlik lmbas; nceleri madenci
lerin kullandklar emniyet lmbas; bu lmbalarda
alev ince tellerden rlm bir tl tarafndan perdele
nerek grizu patlamas nlenir.
Davy safety lamp: Davi gvenlik lmbas; Bkz. Davy
lamp.
day: 1) Gnein douu ile bat arasndaki k sre
ci. 2) gn . 3) gne . 4) dnyann ekseni
evresinde bir kez dnmesi iin geen sre (24 sa
at); gn; gece yarsndan gece yarsna kadar olan
sre (sivil, yasal gn); leden ertesi leye kadar
olan sre (astronomi gn). 5) zaman sreci. 6) a
lma saatleri. 7) o. zaman, a. 8) Astr. bir gk
cisminin ekseni etrafnda bir kere dnmesi iin gere
ken sre.
day, astronomical: Bkz. astronomical day.
day light: 1) gn ; gne . 2) gndz.
daylight-saving time: Yaz aylarnda, aydnlktan bir
saat daha fazla yararlanmak iin kullanlan saat; ileri
saat; yaz saati.
daytank: Motorlu gemilerin iki servis tankndan biri;
servis tank; deytank; gnlk yakt tank; biri gemi
makinelerini 12 saat sre ile altracak kapasitede
dir.
daywork: Gndz veya gn boyunca yaplan i.
db.: Bkz. decibel.
dbl.: Bkz. double.
D.C. (d . a ) : Bkz. direct
current.
DDT: Diklorodifeniltrikloretan; ok kuvvetli bir b
cek ldrcs.
DC armature: Doru akm makinesinin endvisi; Bkz.
armature.
DC generator: Doru akm jeneratr; doru akm
veya doru gerilim reten elektrik makinesi.
DC motor: Doru akm elektrik motoru; doru akm
veya doru gerilimle altrlan elektrik motoru.
DE: Doktor mhendis (doctor of engineering).

Deacon process
Deacon process: Bakr klorrn katalizr olarak kul
lanld (bir ortamda) hidrojen klorrn hava ile oksitlenmesiyle klor yapm iin gemile kullanlan bir
ilem.
dead: 1) artk yaamayan; l. 2) hareketsiz (su vb.
i). 3) Elekt. akm gemeyen devre; arjsz. 4) Matb,
basma hazr (halde kullanlmayan). 5) Rady. al
mayan, l mikrofon gibi. 6) tm yanklarn sndrld veya nlendii yer.
dead bank: Buh. Kaza, kazan ocana verilen km
rn tamamen kesilmesi ve tm ile snmesine m
saade etmeksizin yanmann bu durumda srdrl
mesi; stim aram.
deadbeat: Mak. geri tepmeksizin bir vuru yapma; ge
ri tepmesiz vuru.
dead cable: l kablo; pasif kablo; akm gemeyen
kablo.
dead cell: Boalm veya dearj olmu akmlatr;
l ak: a) yeniden arj edilse veya doldurulsa bile,
elektrolitinin younluu gerekli dzeye ulaamayan
ve bu durumda bir daha kullanlmas mmkn olma
yan akmlatr. b) elektrolitinin zgl arl 1,100
3
g/cm 'ten dk olan ak.
dead center: 1) Mot. Pist, Buh. Mak. pistonun silindir
iinde inebildii ya da kabildii en alt veya en st
nokta; l nokta veya sente: Alt ve st l noktalar
gibi,
dead end: Rady. bir bobinin devre ile birlememi
herhangi bir paras.
deadening: Bir oday ses geirmez yapmak iin kulla
nlan malzeme.
dead eye: Den. savlolar iin aatan yaplm ka
nall, yass ve yumuak bir makara; armklar bala
mak iin kullanlr.
dead light: 1) frtnal havalarda kamara pencereleri
veya gemi ambarn kapamak iin kullanlan salam,
madeni bir kapak; lomboz. 2) gverte ya da gemile
rin yan taraflarnda kullanlan kaln camdan yaplm
pencere. 3) almamak zere yaplm bir kaporta.
dead lime: Snm kire.
deadlead: Mh. hareketsiz ya da l yk; bir yapda
ki gibi dzgn basn veya arlk.
dead load: Bkz. dead weight.
deadlock: Kilitlenme.
dead plate: l levha; elle fayrapl kazanlarda ocak
kapa emberinin alt veya taban sa.
dead point: Bkz. dead center.
dead reckoning: Astronomik gzlemler yerine jurnal
deki kaytlar (hz, rota, gidilen mesafe vb. i) ve pusu
la kullanlarak bir geminin mevkiini bulmak.
dead space: Bir gaz termometresinde, basn mano
metresi ile hazne arasnda bal borunun iinde k
k bir miktar hava bulunan hacim; l hacim.
dead weight: 1) ar bir yk. 2) bir tat aracnn yk
sz arl. 3) ktlesi yerine arlndan cret al
nan yk.
dead weight ton: Den. gem ile tanabilen yk, mal
zeme, yolcu ve mrettebat ile bagajlar, kumanyala
r, deniz suyu veya kuru safralarn, ime, ykanma
ve kazan sularnn toplam arl; dedveyt ton.
dead wind: Bir geminin rotasna zt ynde esen rz
gr; ba rzgr.

142

d e cal esce nc e
dead wire: l tel; pasif tel; akm gemeyen tel.
deaerate: Mak. havasn karmak; havaszlandrmak.
deaerated feed water: Havaszlandrma stcsndan
geirilerek, znm oksijeni karlm besi suyu;
havaszlandrlm besi (fid) suyu.
deaerating: Havaszlandrma; havasn karna.
deaerating feed tank: Bkz. deaerating heater.
deaerating heater: Gem. Mak. havaszlandrma hiyteri veya stcs; ak stc; basnl besi suyu devrele
rinde kullanlr; besi suyu egzoz buhar ile kartrla
rak hem stlr ve hem de havaszlandrlr.
deaerating
tank:
Bkz.
deaerating
heater.
deaeration: Havasn karma; havasn giderme. 1)
kapal besi suyu devrelerinde, youum suyu iinde
ki erimi havann karlmas. 2) yksek gl, do
ru akml dizel motorlarnn nidrolik supap hareket
mekanizmasnn havaszlandrlmas.
deaeration heater: Bkz. deaerating heater.
deaerator: Havaszlandrc; havasn karc; Bkz.
deaerating heater.
dealumification: Alminyum bronzunun, galvanik
korrozyon nedeniyle alminyumunu gidermek veya
karmak; alminyumunu karmak.
deamination: Bir bileikten amino gruplarn karlma
s.
debark: Bir gemiden sahile koymak; boaltmak veya
tahliye etmek; karaya kmak.
debarkation: Sahile koyma veya gemiden sahile k
ma.
deblock: Bilgisay. blok zmek.
de Brogue's equation: Dalga tabiatndaki zellie sa
hip bir hareketli partikle uygulanan bir eitlik: Ktle
si m, hareket hz v ise dalga boyu A = h/mv ; h =
Plank katsays; de Brogliye forml veya eitlii.
de Broglie's wave: Eter iinde elektron dalgas; de
Brogliye dalgas.
Debye unit: Bir molekln dipol momenti iin
-30
3,3356x10 kulon metreye eit olan bir lm biri
mi; Debye birimi.
dec : Bkz. 1) decimeter. 2) declination. 3) decre
ase.
1
deca-: On anlamnda bir nek: 10 ; da ksaltmas ile
belirtilir.
decade: 1) on yllk bir periyot. 2) on'un bir grubu.
decade resistance box: Diren kutusu; on sarmdan
oluan iki sete sahip olan basit bir diren kutusu; ta
kmlardan biri 1 Ohm ve dieri 10 Ohmluk dirence
sahiptir.
decagon: On kenar ve on as olan bir dzlem ekil;
ongen; on kenarl eklinde olan; dekagon.
decagonal: On kenarlya ait; on kenarl ekiide olan,
decagram (decagramme): 10 grama eit olan bir
arlk birimi; 0,3527 oz; dkg ksaltmas ile belirtilir.
decahedral: On kenarlya ait veya on kenara sahip
olan.
decahedron: Dekahedron, on (10) dzlem yzeyli
bir kat ekil; on yzl.
decalcification: Kalsiyumunu karma.
decalcify: Kalsiyum veya kirecini karmak (kemik
vb. inden).
decalescence: Belirli scaklk derecesine eritikten
sonra (demir iin 795C), snn byk miktarda emi-

d ecali t e r (d ecali t re )
lii nedeniyle, stlm metalin scaklnn ykselme
miktarndaki ani azalma; demir ve eliin kritik nok
talan zerindeki s emilii.
decaliter (decalitre): Dekalitre; 10 litreye eit olan bir
kapasite veya hacim birimi; 2,64 sv galonu; 9,08 kuvart (kuru lm); dkl, veya dal. ksaltmalar ile belir
tilir.
decameter (decametre): Dekametre; on metreye eit
olan bir uzunluk birimi; 32,808 ft; dkm ksaltmas ile
belirtilir.
decane: Dekan; metan serisine ait, ham petrol veya
belirli petrol rnlerinde, rnein gaz yanda bulu
nan ve C10H22 formlne sahip olan izomerik kar
bonlu hidrojenlerden biri,
decanol, iso-: Sv. Yk. izo dekanol; gzler iin tehli
keli, renksiz ve hafife viskoz, birincil alifatik ailesin
den, nem almayan,
dayankl
bir
alkol;
Simg.C 10 H 21 OH;
20C'de
z.a.
0,83;
k.n.215-219C; d.n.-76C'nin altnda; suda zn
mez, 20C'de visk. 14,8 cP; gemilerde evre scakl
ve atmosfer basncnda tanr.
decanol, n-: n-dekanol; "alkol c-10"; 1-dekanol; dekan-1-01, n-desil alkol; nonil karbinol; insan sal
iin zararl, dayankl, nem emmeyen, birincil alifatik
ailesinden bir alkol; CH 3 (CH 2 )8 CH 2 OH; 20/4C'de
z.a. 0,8297; k.n. 2310C; d.n. 7C; suda zn
mez; 20C'de visk. 15 cS; gemilerde 7C'den aa
olmamak zere evre scakl ve atmosfer basncn
da anr; tatl kokulu, renksiz, ya kvamnda viskoz
bir sv.
decant: 1) tortusunu ayrmak iin bir svy dikkatle
aktmak. 2) bir kaptan dier bir kaba aktmak.
decantation: Daha youn olannn kabn dibine k
mesine izin vererek zgl arlklar farkl maddeleri
birbirinden ayrma ve daha az youn maddeyi akt
ma.
decarbonate: Karbon dioksit veya karbonik asilini
karmak.
decarbonize: Karbonunu karmak; karbonunu gider
mek.
decarbonizing job: Mot. piston kafalar; silindir ka
paklar, supaplar vb. inin balad kurumu temizle
me ilemi.
decarboxylation: Bakteri etkisiyle proteinler ve ami
no asitlerden karbon dioksit molekllerinin karlma
s ve aminlerin oluumu.
decarburization: Metal, oksitleyici bir atmosferde s
tarak demir ya da eliklerin yzeylerindeki karbonun
karlmas.
decarburize: Bkz. decarbonize.
decare: Dekar; dnm; 1000 m2; on ar'a eit olan bir
yzey birimi; 0,2471 akr (1 akr = 4,046 dnm).
decastere: Dekaster; 10 metre kpe eit olan bir ha
cim ya da kapasite birimi (13,08 yarda kp).
decay: 1) dayanklk, salk, gzellik vb. ini yava ya
va kaybetmek; rmek; bozulmak. 2) rme ya
da bozulmaya neden olmak. 3) rme; bozulma.
4) kimyasal bozunma, 5) radyoaktif maddelerin ya
va yava bozunmas.
decay constant: Bir radyoaktif maddenin bozunma
miktarnn, deimez maddenin miktarna oran; bo
zunma sabitesi.

143

dec k
decay law, radioactive: Bkz. decay, radioactive.
decay product: Bozunma rn; bir radyonklitin
radyoaktif bozunmasndan oluan bir nklit.
decay, radioactive: 1) radyoaktif rme veya bozun
ma. 2) bir rnekte, ani transferleri nedeniyle radyo
aktif atomlarn azalmas.
decelerate: Yavalamak.
deceleration: Yavalama; hzn azaltma.
decelerator: Yavalayan bir ey ya da kimse; hz ke
sen.
decennary: On yllk bir sre; on yllk.
decennial: 1) her on ylda bir grlen. 2) onuncu yl
dnm veya kutlama.
decennium: On yllk bir sre; Bkz. decade.
decenner: 1) merkez dna karmak; bir eyi eksan
trik veya merkezkak yapmak. 2) Optik ya da geo
metrik merkezleri ayn olmayacak ekilde kesmek;
decentre olarak da kullanlr.
-1
dec k Onda bir (10 , 1/10 veya 0,1) anlamnda bir
nek; d ksaltmas ile belirtilir; desi.
2
deciare: Desiar; ar'in onda birine (10 m veya 11,06
2
yrd ) eit olan bir yzey birimi.
decibar: Meteo. 100 milibara eit olan bir basn biri
mi (0,1 bar).
decibel: Desibel; bir sesin ton l birimi; sesin yo
unluunun (iddetinin) standart sesin iddetine
orannn logaritmas.
decigram: Desigram; gramn onda birine eit olan
metrik arlk birimi (0,1 gram, 1,5432
greyn,
0,003527 oz); dg ksaltmas ile belirtilir.
deciliter (decilitre): Desilitre; litrenin onda birine eit
olan metrik hacim veya kapasite birimi (3,38 sv
oz'u veya 6,1025 in3); dl ksaltmas ile belirtilir.
33
decillion: 1) ABD ve Fransa'da 10 . 2) ingiltere ve
60
Almanya'da 10 saylar; desilyon.
decimal: Desimal; on saysna gre dzenlenmi on
lu; ondalk; onar onar deien; ondalk kesir.
decimal fraction: Ondalk kesir; paydas on olan,
an cak bu paydann yazlmad veya paydan nce
bir virgl ile ayrlarak gsterilen say: 5/10 = 0,5
gibi.
decimalize: 1) ondalk sisteme adapte etmek. 2) on
dalk veya ondalklara evirmek.
decimal equivalent: Baya kesrin ondalk
sistemde ki kart; 1/8, 3/16 in ondal gibi.
decimally: Ondalklar yardmyla.
decimal number: Ondalk say.
decimal point: Ondalk nokta veya virgl; ondalk
kes rin hemen nne (sol tarafna) yerletirilen
nokta ya da virgl.
decimal rheostat: Bkz. resistance box.
decimal system: Ondalk sistem; onar onar azalp o
alan sistem.
decimeter (decimetre): Desimetre; metrenin onda
bi rine eit bir uzunluk birimi (0,1 m, 3,937 in,
100 mm; 10 cm); dm., dec, decim ksaltmalar ile
belirti lir.
decimetric waves: Dalga boyu on santimetre olan
elektromanyetik dalgalar.
decistere: Desister; metre kpn onda birine eit
3
olan bir kapasite veya hacim birimi (0,1 m ; 3,53
3
ft ).
deck: 1) gemi ambarlar ve yaam yerlerinin tabann

d ec k a u x i lia ri e s
oluturan sa veya tahtadan yaplm taban; gver
te. 2) gemi gvertesine benzeyen herhangi bir plat
form veya deme. 3) gverte ile donatmak (bir ge
miyi). 4) kapamak. 5) Bilgisay. deste.
deck auxiliaries: Gverte yardmclar; gverte yar
dmc makineleri; dmen makineleri, vinler, matafo
ralar, halat ve demir rgatlar vb. i yardmc makine
ler.
deck, awning: Tente gverte; st gverte zerine ya
plm ve onu koruyan hafif gverte.
deck beam: Gverte kemeresi; gvertenin zerine
oturduu kemere; geminin eklini tayin eden ele
manlardan biri.
deck brush: Den. gverte fras; gvertelerin ykanp
temizlenmesinde kullanlan fra.
deck compartment: Oto. bagaj.
deck drain piping: Gverte boaltma boru devresi.
deck flooding system: Gverte fskiye sistemi; eski
petrol tankerlerinde, tanklardaki yaktn buharlama
sna engel olmak iin geminin gvertesine srekli
olarak deniz suyu pskrtlmesini salayan sistem.
deck hand: 1) zellikle gverte blmnde alan
tayfa; gemici. 2) zabitler dnda kalan gverte perso
neli.
deck house: Bir geminin st gvertesinde bulunan
ve st yap snfna dahil olmayan kk bir yap ve
ya kabin; kasara.
deck lid: Oto bagaj kapa veya kaportas.
deck load: Gverte yk; bir geminin st gvertesi
zerinde tanan yk.
deck longitudinals: Gem. n. gverte salar veya
kaplamasn tayan t eklinde kiriler; gverte Mani
leri.
deck machineries: Gverte makineleri; gverte yar
dmc makineleri; dmen makineleri, vinler, rgat
lar, kreynler, tov makineleri, buz krma makineleri
vb. lerini kapsayan yardmc makine grubu.
deck pantry: 1) gverte kileri. 2) gverte kumanyal. 3) gverte bfesi.
deck scrubber: Bkz. deck brush.
deck, shade: Glge gverte; yolcular gne ve ya
murdan korumak zere yaplan bir gverte biimi;
geminin dayankl ve yzdrme hacmini arttrmaz.
deck, shelter: Barnak gverte; yamur, rzgr vb.
ine srekli kapal olmayan gverte; elterdek.
deck, spar: Kuntra gverte; tente gverteye benzer
bir gverte ekli; zerine kasara eklinde bir baka
st yap yaplabilir.
deck stringers: Gem. in. gvertede az kua sa
ve postalarla birleen ve tulaniler tarafndan tanan
gverte salarndan daha kaln sa levha; gverte
alabanda levhas; gverte stringeri.
deck winches: Gverte vinleri; yk vinleri; ticaret
gemilerinde ykleme boaltmay salayan buharl,
elektrikli, hidrolik veya mekanik cihazlar ve yk do
nanmlar.
declension: Aaya doru eilen veya hareket
eden; meyilli.
declination: 1) aaya doru eilme veya
meyletme; sapma; yatay veya dey sapma; 2)
belirli ynden sapma. 3) serbest olarak dnen
manyetik bir ibre nin, gerek kuzeyi gsteren
dsel bir hat ile yapt

144

decompression sickness
a. 4) Astr. bir gk cisminin, gksel ekvatordan ku
zey ve gneye doru olan asal uzakl.
declination, magnetic: Manyetik meyil; pusula ibresi
nin, dou veya batya doru, derece olarak gerek
kuzeyden sapmas.
decline: 1) aaya veya yana eilmek ya da sark
mak. 2) batmak (gnein batmas). 3) salk, ky
met, kuvvet vb. inde azalmak; bozulmak. 4) aa
veya yana doru eilme veya sarkmaya neden ol
mak.
declinometer: Deklinometre; manyetik sapmay l
mek iin kullanlan bir cihaz.
declutch: Mak. debriyaj boaltma; kavramay bola
ma.
decoct: Buharlatrarak esans karmak.
decode: Bilgisay. kod zmek.
decohere: Elekt. duyarll norma! durumuna geri
ge tirmek iin deitirmek; dalga reseptrleri iin
kulla nlr Bkz. coherer.
decoherer: Esk. dalga reseptr; Elekt. bir akm ge
tikten sonra, dalga reseptrnn duyarlln normal
durumuna geri getiren bir titreim cihaz.
decolor: Beyazlatmak; aartmak.
decolorant: Beyazlatma; beyazlatc madde.
decolorize: Rengini gidermek; beyazlatmak.
decompose: Balca bileenleri veya paralarna ayr
mak; ayrtrmak.
decomposition: 1) organik maddelerin bakteri, man
tar veya kimyasal etki ile bozulmas. 2) bileiklerin
s ile elemanlarna veya daha basit bileiklere ayrl
mas.
decomposition voltage: Bir elektrolitik hcre veya
pil de srekli elektrolize neden olan en dk
elektro motor kuvvet; ayrtrma gerilimi.
decompound: 1) birletirmek (birlemeye hazr eyle
ri). 2) ayrtrmak. 3) birlemeye hazr maddeleri bir
letirme.
decompress: 1) basntan kurtulmak, serbest kal
mak. 2) bir hava kilidi yardmyla (basnl havada
alan bir iiyi) kompresyon veya hava basncn
dan serbest brakmak. 3) rahat alabilmek iin di
zel motoru silindiri iindeki sktrma basncn bir
levye ile giderme; dekompresyon.
decompression:
Dekompresyon. 1) basncn
drl mesi. 2) derin su dalglar, tnel iileri vb.
inin ha va basncnn drlmesi. 3) ameliyatlarda
kafata sndaki ar basncn giderilmesi. 4) dizel
motorlar nn tornaark edilmesi srasnda silindir
iindeki ba sncn giderilmesi.
decompression chamber: Basn odas; vurgun yi
yen dalglarn tedavi edildii st basnl oda; ba
sn odas veya hcresi.
decompression lever: Dekompresyon kolu; dizel mo
torlarnda ilk hareketin kolaylkla yaplmasn sala
mak iin, silindir kapaklarna yerletirilen ve sktr
ma basncn gideren bir kol; dekompresyon levyesi.
decompression sickness: Dekompresyon hastal;
derin su dalglarnn yzeye ok hzl klar sra
snda basncn ani dmesi nedeniyle kan ve vcut
dokularnda hava kabarcklarnn neden olduu du
rum; vurgun; caisson disease, bends, diver's dise
ase, tunnel disease gibi isimler de verilir.

decompression valve
decompression valve: Bkz. decompression lever.
decompressor: Dekompresr; basn karma tertiba
t.
decontaminate: Zehirli gaz gibi zararl ve kirletici bir
maddeyi temizlemek ya da gidermek.
decontamination: 1) bir maddeden istenmeyen rad
yoaktif cisimleri ayrmak, rnein Pltonyum veya
uranyumdan fizyon rnlerini uzaklatrmak. 2) per
sonel, alet, tehizat, oda vb. inden zararl radyoaktif
maddenin uzaklatrlmas.
decontamination apparatus: Gaz temizleme arac
decrease: 1) yava yava azalmak, klmek vb. i 2)
azalma; klme. 3) azalma, klme miktar.
decrement: 1) azalma; klme; eksilme. 2) azalma
veya sarf nedeniyle kayp miktar. 3) Mate, bir dei
kenin azald miktar.
decremeter: F/z. elektrik dalgalarnn yavalamasn
lmek iin kullanlan bir cihaz.
decrepitate: atrdama sesi duyuluncaya dek (tuzla
r, mineralleri vb.) kavurmak; atee maruz brakld
zaman atrdamak.
decrepitation: 1) tuz vb. terinin sya maruz braklma
snn neden olduu atrdama sesi. 2) kavurma (tuz
vb. i) ilemi. 3) iindeki suyun genilemesi nedeniy
le stlan kristallerin krlmas.
decrescent: Azalma; ufalma (ayn son eyrek duru
mu iin sylenir.)
decuman: ok byk; onuncu paraya ait; nemli;
byk.
decuple: 1) on misli byk. 2) dierinden on misli b
yk bir say veya miktar. 3) on ile arpmak; oh misli
yapmak.
decussate: X ekli vermek iin kesmek veya aprazlamak.
decussation: X harfine benzeyen ekil; apraz eklin
de; aprazvar.
dedendum: Mak. bir dilide di dibi ile pi dairesi ara
snda kalan radyal mesafe veya aralk.
deep: 1) alttan tepeye veya st kenarna uzanma;
ar; iddetli. 2) belirli bir mesafe veya uzunlua
uzanma: Sekiz fit derinliinde gibi. 3) aa ve arka
ya uzak yerletirilmi. 4) anlalmas zor. 5) iddetli;
ar. 6) koyu ve zengin (renkler iin sylenir). 7) su
gibi derin bir yer. 8) evren, zaman, bilinmeyen vb.
inin derinlii. 9) orta ksm; en koyu, en sessiz vb. i
ksm. 10) Den. iskandil savlosunda birbirini izleyen,
iaretsiz iki kula aras. 11) teknelerin seyrine elveri
li ve s su ile evrelenmi kanal.
deepening: Meteo. derinleme; sinoptik meteoroloji
sinde bir depresyonun derinlemesi, sistemin
merke
zinde zamanla basn azalmasn belirtir.
d ee p f reeze : Derin dondurucu; dipfriz. 1) soutucula
rn yiyecekleri donmu olarak koruyan ksm. 2) yiye
cekleri ok dk scaklklarda (-40C) uzun sre ko
ruyan soutucu.
deep-sea: Denizin daha derin ksmlarnda veya bu k
smlara ait (derin deniz veya ak deniz balkl gi
bi).
deep sea: Ak deniz.
deep socket: Mot. buji veya uzun cvata skme ve
takmaya yarayan uzun lokma anahtar.
deep sea navigation: Ak deniz navigasyonu veya
Teknik Szlk - F 10

145

d e f lec t io n g aug
e
seyir tank:
bilimi. Dablbotum veya ift dip tanklarnn dn
deep
da kalan ve trl amalarla kullanlan servis, dinlen
dirme, ime suyu, ba ve k pik, ving tank vb. i
tanklardan herhangi biri.
deep well: Derin kuyu.
deep well pump: Derin kuyu pompas.
defecate: 1) yabanc maddelerini karmak veya gi
dermek; rafine etmek (eker, arap vb.). 2) yabanc
maddelerinden ar olmak.
defecation: Yabanc maddelerini giderme ve damt
ma ilemi.
defecator: Yabanc veya atk maddeleri gideren bir
kimse veya ey, zellikle ekerin damtlmasnda ol
duu gibi, yabanc maddeleri gideren bir cihaz.
defect: 1) tamamlamak iin gerekli eyin yokluu, ek
siklii veya noksanl; noksan; eksik. 2) hata; ku
sur.
defection: 1) kusur; baarszlk. 2) ballk, grev, il
ke vb. ini terketme.
defective: Hata veya hatalara sahip olan; hatal; ek
sik.
defective component: Mak. arzal para veya ksm.
defective material: Kusurlu malzeme; hatal mater
yal.
defence: Bkz. defense.
defense: 1) koruma; hcuma kar koruma; zarar ve
ya tehlikeden koruma. 2) koruyan ey.
deficiency: 1) baz esas eylerin yokluu veya eksikli
i: Oksijen eksiklii gibi; eksiklik; yetersiz miktar ve
ya durum; yetersizlik. 2a) ak. b) ak miktar; he
sap a veya zarar.
deficiency, oxygen: Bkz. oxygen deficiency.
deficient: 1) baz esas eylerin yokluu; eksik. 2) mik
tar, nitelii, derece vb. i eksik olan; yetersiz; yeterli
olmayan.
definite: 1) gerek snrlara sahip olan. 2) belirli; pozi
tif; snrl. 3) anlam bakmndan ak ve kesin. 4) ke
sin.
definite integral: Belirli entegral; Bkz. integral.
definite proportion, law of: "Her saf bileik ayn ar
lk orannda eit elementler kapsar"; belirli oran ka
nunu veya yasas.
definition: 1) tanmlama; tarif etme. 2) bir mercein
net ve keskin d grn verme gc. 3) bir foto
raf vb. inin netlik derecesi. 4) Rady. Tlv. retilen ses
veya grntlerin doruluk derecesi.
deflagrate: iddetli s veya gz kamatrc bir k ile
hzla yaymak.
deflate: 1) hava veya gazn boalmasna izin vermek.
2) miktar, nem, vb. ini azaltmak.
deflect: Bir tarafa emek veya dndrmek.
deflection: 1) sapma; yn deitirme; eilme; inhiraf.
2) bunun miktar. 3) bir l cihaznn gstergesinin
sfr noktasndan sapmas. 4) byk gl dizel mo
torlarnda krank mili deflekn; Bkz. crankshaft def
lection. 5) Mot. supap yaylarnn deflekn Bkz. val
ve deflection. 6) sehim.
deflection, crankshaft: Bkz. crankshaft deflection.
deflection gauge: Yksek gl, ar devirli dizel mo
torlarnda krank kollarnn paralelliini denetlemek
iin kullanlan bir cihaz; deflekn geyi, dial geyi

d e f lec t ion , sha f t


vb. i isimler alr.
deflection, shaft: Bkz. shaft deflection.
deflection, valve spring: Bkz. valve spring surge.
deflection yoke: Bir elektron nn saptran ve man
yetik alan bir veya daha fazla bobinden oluan bir
cihaz.
deflective: Sapan veya sapma eiliminde olan.
deflector: 1) yanstan bir ey, zellikle hava, gaz, ses
vb. i akmlar saptrmak iin kullanlan bir ara. 2) iki
zamanl motorlarn piston kafalarnda bulunan ve s
prme portlarndan verilen hava ya da hava-yakt ka
rmn silindir kapana doru ynelten ksm; deflektr; yanstc; yneltici; ynlendirici; saptrc. 3)
Nk. Ener. hzlandrlm tanecikleri normal yollardan
saptrmak iin elektrostatik veya manyetik kuvvetler
uygulayan sistem. 4) Bkz. oil deflector.
deflector, piston: Bkz. piston deflector.
deflector wheel: Tornistan trbini ile, onun ayn keys
iinde bulunduu ileri trbini arasnda bulunan ve
keyse bal olan bir sabit teker, perde ya da bariyer;
tornistan trbininden kan ve ya ona giren buharn
ileri trbinin kanatlarn etkilememesi amacyla kulla
nlr; deflektr, yanstc veya saptrc teker.
deflexion: ing. Bkz. deflection.
deform: 1) Fiz. basn ve gerilme ile eklini deitir
mek. 2) deforme olmak, ekli deimek veya bozunmak.
deformable: Deforme olabilen veya basn vb. i ile
ekli deiebilen.
deformation: Deformasyon. 1) F/z. a) eklini veya bi
imini deitirme, b) deitirilmi ekil. 2) bir malzeminin sktrld zaman ksalmas veya ekildii za
man uzamas srasndaki ekil deimesi; deformas
yon.
deformation potential: Bir metal veya yar iletkeni etkiyerek, sonuta kristal kafesinde yerel deformasyon
oluturan elektriksel gerilim ya da potansiyel; bozunma veya deformasyon potansiyeli.
deformity: Deforme veya bozulma durumu.
defrost: Don veya buzunu gidermek; buz veya don
dan kurtarlmak.
defroster: Buz ya da don eriten veya uak kanatlar
ve otolarn n camlarnda buzlanmay nleyen her
hangi bir cihaz.
defroster blower: Oto. buz ya da don zc vantila
tr; scak havay n camn i ksmna fleyen cihaz
(pervane, vantilatr, blover vb. )
defrosting: Buz ya da donunu giderme veya eritme.
deg.: Bkz. degree, degrees.
degas: 1) gazn karmak, zellikle: a) gazlarn bo
altmak (bir vakum tp vb. inin), b) temizlemek
(zehirli bir gazdan etkilenmi bir kimse veya alan).
degasifier: Gazszlatrc; gaz karc; gaz giderici.
degassing: Vakum tplerinde kullanlan tellerden ve
ya yzeyi kaplanacak metallerden emilmi olan ga
zn karlmas; gazszlatrma.
degauss: Den. manyetik maynlara kar korumak
amacyla (bir gemiyi) evreleyen manyetik alan
ntr duruma getirmek ya da ntrletirmek.
degaussing: Den. digavsin. 1) bir mknatsn, mknatisiyetini giderme yntemi; madde, bir solenoide yer
letirilir ve azalan iddette alternatif akm verilir ve

146

d e h y d ra t in g age
nt
retilen histerizis
ilmei, madde
ile mknatsszlancaya
dek kltlr.
2) ona tm
eit, fakat
zt ynde
oluturulan bir manyetik alanla, mknats alannn
ntrletirilmesi.
degenerate: Bozulmak; dejenere olmak.
degenerate states: Ayn enerji dzeyine kar, hare
ketin farkl durumlar.
degenaration: 1) Bozulma; dejenere olma. 2) Fez. ya
ralanma veya hastalk nedeniyle ilevlerini kaybede
cek ekilde doku ve organlarda biyokimyasal dei
me; dejenerasyon.
degenerative: 1) bozulma eilimi olan. 2) bozulma
veya dejenerasyon nedenine ait.
deglutinate: Gltenini karma.
degradation: Karmak bir molekln, daha basit mo
lekllere dnm. 2) enerji retiminin giderek
azalmas sonucu mekanik enerjinin daha az olmas,
rnein sya dnm nedeniyle. 3) arpma ne
deniyle enerji kayb. 4) erozyon nedeniyle kayalarn
anmas.
degreasing: Yan, gresini karmak; gemi makinele
rinin paralarnn ya, petrol jlesi (vazelin) ve dier
madeni greslerden temizlenmesi; temizleme iinde
gaz ya ve petrol kullanlr.
degree: 1) Mate., Astr., Cor. vb. i bilimlerde alar
veya yaylarn l birimi; bir dairenin emberinin
360'ta biri; derece. 2) F/z. scaklk lm birimi: Su
yun kaynama scakl 100C (212F) gibi. 3) Mate.
3 2
5
a c ve x 'te olduu gibi, terimlerin ss (ikinci,
nc dereceden vb. i gibi). 4) niversite veya aka
demilerin rencilere verdii unvan, rnein M.A.
derecesi gibi.
degree Baume: Bome derecesi; bir tr hidrometre
olan bomemetre ile yaplan lmde elde edilen yo
unluk birimi; B ksaltmas ile belirtilir.
degree Celcius: Bkz. centigrade thermometer.
degree Centigrade: Bkz. Centigrade thermometer.
degree Fahrenheit: Bkz. Fahrenheit thermometer.
degree Kelvin: Kelvin derece; santigrad dereceye
273 eklenerek bulunan scaklk; termodinamik ve s
hesaplarnda kullanlr; K ksaltmas ile belirtilir.
degree of dissociation: Ayrtrma derecesi; molekl
lerin toplam saysna gre ayrma yzdesi.
degree of superheat: Term, buharn kalitesinin belir
tilmesinde kullanlan bir kavram: Ar stma derece
si; st stma derecesi; doymu buhar ile kzgn bu
har arasndaki scaklk fark (C).
degree Rankine: Rankin Derece; Fahrenhayt derece
ye 460 eklenerek bulunan ve termodinamikte mutlak
scaklk iin kullanlan bir scaklk birimi; R ksaltma
s ile belirtilir.
dehumidification: Hava veya dier gazlar yapay (su
ni) olarak kurutma ya da nemini giderme.
dehumidify: Nemini karmak; rutubetini gidermek
(hava vb. ini).
dehumidifying: Nemini karma veya giderme; kurut
ma; nemsizletirme.
dehydrate: Suyunu karmak; ilerde kullanlacak meyva ve sebzelerde olduu gibi, suyunu gidererek ku
rutmak; suyunu kaybettirmek; kuru duruma getir
mek; kurutmak.
dehydrating agent: Su gideren veya alan (hidrofilik

d e h y d ra t io n
e
veya hidroskopik) bir madde; su giderici madde.
dehydration: 1) bir maddeden s veya nem emen
(higroskopik) bir madde ile suyun karlmas. 2) v
cut dokusunun ar su kaybetmesi.
dehydrator: Dehidratr; kurutucu; su giderici; sout
ma veya souk hava sistemlerinde resiver ile termostatik genileme valf arasna ve sv soutucu iine
yerletirilen bir cihaz.
dehydrogenation: Bir bileikten hidrojeni karan
kimyasal tepkime.
dehydrogenize: Kimy, hidrojenini karmak veya gi
dermek.
deicer: Uaklarn kanatlarnda olduu gibi, buz oluu
munu nlemek iin kullanlan bir cihaz.
deionize: 1) iyonlarn gidermek. 2) iyonlam bir ga
z ilk durumuna getirmek.
deionizing: Hidrojen deitiricisi geirerek tuzlar ya
pay (sentetik) reineler tarafndan tutulan asitlere e
virerek su temizleme yntemi; iyonlarn giderme.
deka-: On (10) anlamnda bir nek; Dekalitre (10 t),
dekametre (10 m) rneinde olduu gibi;
dekagram : Metrik sistemde bir arlk birimi; dekag
ram; 10 gram.
dekaliter: Dekalitre; on (10) litre; metrik sistemde bir
hacim ya da kapasite birimi.
dekameter: Metrik sistemde bir uzunluk birimi; deka
metre; on (10) metre.
delaminate: Katmanlarna ya da tabakalarna ayr
mak.
delamination: Katmanlarna, tabakalarna ayrlm.
De Laval Turbine: De Laval trbin, basit impuls
trbi ni; basit aksiyon trbini; tek kademeli aksiyon
trbi ni; bir ya da birka nozul ile evresinde bir sra
hare ketli kanat bulunan bir rotordan oluan yksek
devir li (20 bin rpm) bir trbin.
delay: 1) gecikmek; geciktirmek. 2) bir sre iin dur
durmak; tehir etmek veya ertelemek. 3) gecikme ve
ya geciktirme; rtarl.
delayed injection: Ge pskrtme; Bkz. injection.
delay period: Diz. Mot. yakt pskrtme veya yaktn
tutumasnda gecikme; gecikme sreci ya da periyotu; injection delay period, ignition delay ekillerin
de de kullanlr.
delete: izip karmak (basl veya yazl harf, kelime,
pasaj vb. i); silmek.
deletion: 1) izip karma veya kartma. 2) izilmi
kelime, pasaj vb. i.
delicate: Hassas, duyarl (alet, geyi, cihaz vb. i).
delicate cargo: Den. duyarl, bozulabilecek yk: ay,
un, tahl, pirin vb. i ykler.
delicate mechanism: Mak. duyarl, hassas mekaniz
ma.
delimit: Snrlarn koymak; snrlamak; snrlarn ia
retlemek.
delimitate: Bkz. delimit.
delimitation: 1) snrlandrma veya snrlandrlm. 2)
snr gibi grev yapan ey.
delimiter: Bilgisay. snrlayc.
delineate: 1) eklini izmek; skecini yapmak; resmet
mek. 2) izmek. 3) tanmlamak veya szcklerle
aklamak.
delineation: 1) eklini izme; resmetme. 2) resim; e

147

d em ag n e t iz

kil; portre. 3) tanmlama; tarif etme.


deliquesce: 1) erimek. 2) Kimy. havadan nem alarak
svlamak.
deliquescence: Baz maddelerin havadan su emerek
bir zelti oluturma zellii.
deliquescent: Havadan emdii su ile eriyebilen.
deliver: Vermek.
delivery: Veri; k; verdi (stroku veya kursu).
delivery check valve: Diz. Mot. yakt pskrtme pom
palarnn yay yk ile alan k valf; disar ve
ya dearj valf ad da verilir; pompa iinde sktrla
rak basnc ykseltilen yakt bu valf yukarya kaldra
rak yakt devresine girer ve enjektre ileterek silindi
re pskrtlr; k ek valf; k geri dndrmez
ventili.
delivery line: Veri veya k devresi; k boru dev
resi; bir pompa veya kompresrn k devresi;
benzin veya mazot borusu.
delivery nozzles: Yksek gl dizel motorlarnda
mekanik yadanln basnla verdii silindir yann
gmlek yzeyine verilmesini salayan memeler;
k nozullar.
delivery period: Kompresrlerde belirli basntaki ha
va, gaz vb. inin d devreye verildii sre; veri s
reci; k periyotu.
delivery pipe: k borusu; veri borusu; bir pompa,
kompresr vb. inin basnl sv, gaz, hava vb. ini
ver dii boru (devresi).
delivery stroke: Veri, k kursu veya stroku; piston
!u pompalarda devreye basnl hava, deniz suyu,
tatl su, ya, yakt vb. i maddelerin verildii strok ve
ya kurs.
delivery valve: 1) herhangi bir sv veya gazn meka
nizma, devre vb. ine giriine msaade eden veya
onu dzenleyen valf. 2) Bkz. delivery check valve.
delta: 1) Elekt. alternatif gerilimde bir balant ekli;
gen balama. 2) Astr. bir takmyldzda drdnc
en parlak yldz belirtir.
delta connection: Elekt. gen balama; delta
bala ma; alternatif gerilimde trifaze ( fazl)
sistemde bir balama ekli; hat geriliminin faz
gerilimine eit ol duu devre; gerilimi 220 volt ve
frekans 50 Hz'dir.
delta
engine:
Bkz.
deltic
engine.
delta metal: Delta metal; % 60 bakr ve % 40 inko
dan oluan bir alam; bir tr pirin.
delta rays: Delta nlar; alfa nlar etkisindeki y
zeyler tarafndan yaylan, nispeten yava hareketli
elektronlar.
delta white metals: Delta beyaz metal; delta vayt me
tal; kalay kkenli bir beyaz metal olup, yatak metali
yapmnda kullanlr.
deltic engine: Delta makine; enine kesiti gen ek
linde olan ve bir kenar zerinde karlkl alan iki
piston ve genin kelerinde ise krank millerinin
bulunduu makine (ticar isim).
deltoid: ekli deltaya benzeyen; gen eklinde
olan.
demagnetization: Bir maddeye manyetik zelliini
kaybettirme; manyetik zelliini azaltma.
demagnetize: Mknatsln veya manyetik zellikleri
ni kaybettirmek; mknats zelliklerini gidermek veya
yoketmek; bir mknatsn manyetik zelliklerini tahrip

demagnetizing ampere-turns

148

d e n si t y al t i t ud

e
etmek.
demagnetizing ampere-turns: Kar amper sarim; ku
tuplarda manyetik zellii kaybettirme niteliinde
olan, bir blm endvi sargs.
demal solution: zeltinin bir desimetre kpne e
deer bir gram erir madde kapsayan zelti.
demand: 1) istemek; talep etmek; istekte bulunmak.
2) gerekmek; gereksinimi olmak. 3) talep etme; iste
me. 4) istenen veya talep edilen ey.
demand factor: Elekt. bir sistemin veya sistemin bir
parasnn maksimum isteinin, bir sisteme veya sis
temin bir parasna bal toplam yke oran; ilek,
talep etkeni,
demarcate: 1) snrlarn iaretleme, snrlamak. 2)
ayrmak; tefrik etmek; ayrt etmek.
demarcation: 1) hudut veya snrlarn iaretleme; s
nrlama. 2) snr; hudut. 3) ayrma; ayrt etme; tefrik
etme.
dematerialize: Malzeme eklini kaybetmek; malzeme
eklini kaybetmeye neden olmak.
demi-: ounlukla, yarm anlamnda bir nek.
demijohn: Cam veya topraktan yaplm, dar boazl,
hasr sepet ile korunan geni bir kap; damacana.
demineralization: Metallerini, madenlerini giderme
veya ayrma.
demineralized: Metallerini ayrma; metalleri ayrlm.
demineralized water: Saf su; damtk su; demneralize su; metalleri iyon deitiriciler ile alnarak yumu
atlm su.
demineralizer: Mineralleri giderilmi, iyonize su re
ten bir su yumuatma cihaz.
demodulation: Ses frekans dalgalarnn, modle edil
mi tayc dalgalardan ayrlmas; demodlasyon.
demodulator: Bir radyo alcsnda tayc dalgann
demodle edildii yerdeki devrenin bir ksm; ses fre
kans dalgas radyofrekans dalgasndan ayrlr ve radyofrekans dalgas topraa verilir.
demolish: Tahrip etmek; ykmak.
demolition: 1) tahrip etme veya tahrip edilmi. 2) ge
mi bozma; hurdaclk.
demolition bomb: Para tesiri yerine patlama kuvveti
ile bina, siper vb. lerini ykmak amacyla yaplm bir
bomba; tahrip bombas.
demonstrate: 1) nedeni ile gstermek; prova etmek.
2) rnek, deney vb. i kullanarak aklamak veya
aka belirtmek. 2) alma veya ilemesini gster
mek.
demonstration: 1) nedeni ile gsterme; prova etme.
2) rnek, deney vb. i kullanarak aklama veya tarif
etme; ispat, kantlama.
demount: Skmek; paralarna ayrmak: Sklm
motor gibi.
demountable: Sklebilir; paralarina ayrlabilir.
demulsibility: Mot. bir yan, iindeki herhangi bir su
dan temiz olarak ayrlma yetenei; cebri besleme
sistemlerinde kullanlan yalar iin nemli bir zellik
tir; demlsibilite.
denary: Ondalk; on misli; on says ile azalp oa
lan.
denaturalize: Doal veya tabii durumundan kar
mak; gayri tabii yapmak.
denaturant: 1) doal durumdan karc bir madde;

denatran. 2) fissil maddeye eklenip geni ilemlere


gerek olmakszn bir maddeyi, atom silahlarinda kul
lanlmaz hale getiren ve fissil olmayan izotop, rne
2 3 8
2 3 5
233
in u
; bu izotop U
veya U
' e yeterince
ek lendiinde, bunlar silahlarda kullanlmaz hale
geti rir.
denaturation: Doal halinden karma veya doal ha
linden karlm.
denature: 1) tabiatn deitirmek; doal veya tabii
zelliklerini alp gtrmek. 2) dier zelliklerini deitirmeksizin (alkol vb. ini) iilemez veya kullanla
maz duruma sokmak.
denatured alcohol: Denature alkol; 1) yz ksm etil
alkole on ksm (hacim olarak) metil alkol ve 1/2 k
sm benzen ya da iki ksm metil alkol ve 1/2 ksm
piridin eklenerek elde edilen alkol. 2) kanunlar tara
fndan insanlk hizmetinde kullanlmas yasak olan
bir alkol. 3) it. Yan. Mak. soutma sistemlerinde
don tehlikesine kar kullanlan antifriz katk madde
si.
denatured alcohol: Bkz. denaturated alcohol.
denaturize: Bkz. denature (1).
dendrite: Dendirit; Metal, bir svnn katlamas sonu
cunda oluan ve aaca benzeyen ok dall yapda
bir kristal.
denicotinize: Nikotinini gidermek veya karmak (t
tn iin).
denitrate: Nitrik asit, nitrat iyonu veya kk, nitro gru
bu ya da nitrojen oksitlerini karmak veya gider
mek.
denitration: Nitrik asit, nitrat iyonu veya kk, nitro
grubu ya da nitrojen oksitlerini karma veya gider
me ilemi.
devitrification: Serbest nitrojen (azot) karmak iin
nitrojen!! bileiklerin paralanmas.
denitrify: Nitrojen (azot) veya onun bileiklerini kar
mak veya gidermek; nitrojensizletirmek.
denitrying bacteria: Nitrojen karan bakteri; oksijen
siz ortamda topraktaki nitrat ve nitritleri paralayarak
serbest nitrojen karan bakteri.
denominator; Mare. Ceb. payda; baya kesirde b
len; bir btnn kaa blneceini belirten say.
denote: iaret etmek; gstermek; bir iaret ile tant
mak.
dense: 1) sudan daha byk younlua sahip olan.
2) skca paket edilmi. 3) sk; koyu; kesif; youn.
dense, less: Bkz. less dense.
denser: Daha youn: a) karbon dioksit havadan da
ha youn, b) altn bakrdan daha youn gibi.
densichron: Optik younluu lmek iin kullanlan
bir cihaz; dansikron.
densimeter: Younluk ler; dansimetre; svlarn yo
unluklarn lmek iin kullanlan bir alet.
density: 1) youn, kaln, bir araya toplanma durumu
veya nitelii. 2) birim alana isabet eden miktar veya
say: Nfus younluu gibi. 3) Elekt. a) birim alan
dan birim zamanda akan elektrik arjnn miktar, b)
akm iddeti. 4) Foto. donuk zellik. 5) Fiz. bir mad
denin ktlesinin hacmine oran; rnein suyun yo
3
3
unluu 1g/cm veya 62,4 lbs/ft gibi; d ksaltmas
ile gsterilir.
density altitude: Hava. standart atmosferde verilen

density, luminous
bir younlua uyan altitt, rakm veya ykselti.
density, luminous: Uzayn birim hacminde bulunan
aydnlatma enerjisi.
density, radiant: Uzayn birim hacminde bulunan radyan enerji (s enerjisi).
density, relative: Belirli hacimdeki bir ktlenin, stan
dart olarak seilen dier bir maddenin ayn miktarda
ki hacmine oran; greli younluk.
dent: 1) darbe veya basnla bir yzeyde oluan hafif
bir oyuk. 2) ukur yapmak; ukurlu olmak.
dent: Diliark, kilit vb. indeki gibi, die benzer bir
knt.
dentate: Dileri ve die benzer kntlar olan; dili.
dented: Yzeyinde hafif ukur veya ukurlar olan.
dented: Dili.
denti-: Di veya dileri veya die benzer kntlar
olan anlamnda bir nek.
denticle: Ufak dileri veya die benzer kntlar olan.
denticulate: Ufak dilere sahip olan.
dentiform: Di eklinde olan.
dentoid: Di eklinde olan; ekli die benzeyen.
deoxidize: 1) zellikle kimyasal olarak birlemi oksi
jeni gidermek, karmak; oksijensizletirmek.
deoxigenate: zellikle (su, hava vb. indeki) serbest
oksijeni karmak veya gidermek.
dep.: Bkz. 1) department. 2) deposit.
department: 1) bamsz bir ksm, blm veya dal (bran). 2) bilgi ve aktivite alan.
departmental: 1) blm veya blmlere sahip olan.
2) blmlere gre dzenlenmi.
departure: 1) Den. a) sefere balad noktadaki me
ridyenden dou veya batya doru alnan mesafe,
b) seferin balangcnda (paraketenin kullanlmas
ile) geminin enlem ve boylam olarak yeri veya mev
kii. 2) inhiraf; sapma; meteorolojik bir elemann belir
li bir deerden sapt (pozitif veya negatif) miktar.
dependability: Gvenilir olma durumu veya nitelii.
dependable: Gvenilir; itimada ayan; emniyet edile
bilir.
dependably: Gvenilir bir biimde veya tarzda.
dependence: Gven; itimat.
dependent: Bir bakasnn etkiledii, denetledii ve
ya saptad; bal; baml; tab.
dephosphorize: Kimyasal bir bileiin fosforunu
karmak veya gidermek; fosforsuzlatrmak.
deplete: 1) ksmen veya tm ile boaltmak. 2) eg
zoz etmek (enerji vb. i). 3) ok az bir miktar kalnca
ya dek tketmek, sarfetmek veya harcamak.
depleted material: Nk. Ener. fakirlemi malzeme;
izotop ayrma ilemi ya da bir ekirdek tepkimesi so
nucunda, bileenlerden birinin bir ya da daha fazla
izotopunun miktar azaltlm malzeme, rnein
235
U
bakmndan fakirlemi uranyum.
depletion: Nk. Ener. fakirleme; almas srasnda
reaktr yaktnn iindeki fissil atomlarn miktarndan
yzde trnden azalma.
depolarization: Zt elektromotor kuvvet polarizasyo
nu nleyerek, bir volta pilinin almasn koruma.
depolarize: Depolarize; kutupsalln nlemek veya
tahrip etmek.
depolarizer: Birincil (primer) pillerde asitin ayrmas
ile oluan hidrojeni sabitletirmek iin kullanlan bir
oksitleyici.

149

depth meter
deposit: 1) tortu gibi birikinti. 2) rzgr, su ve volka
nik patlama ya da buz vb. i hareketlerle ylan kum,
kil, mineral ktleleri vb. i 3) katman; tabaka; tortu; bi
rikinti; dknt.
deposition, electrical: Kaplanacak metal tuzunun
elektrolit olduu bir pilde bir metali elektrolit olarak
kullanarak dier bir metal ile kaplama.
deposition, potential: Belirli trde iyonlar ymak
iin, bir elektrot ile onu evreleyen elektrolit arasn
daki en az potansiyel fark.
depreciation: 1) anma, bozulma ya da eskime ile
eyann deerinin (fiyatnn) azalmas, 2) parann sa
tn alma deerindeki dme; depresyon.
depress: 1) bastrmak; aaya doru bastrmak; aa
ya ekmek veya itmek. 2) kuvvetini veya aktivitesini azaltmak. 3) deerini, fiyatn veya miktarn azalt
mak.
depressed: 1) aaya bastrlm. 2) durumu, idde
ti, miktar veya derecesi azaltlm. 3) aaya bastrl
dnda yasslaan veya oyulan.
depressible: Bastrlabilen;
bastrlmaya
uygun.
depression: 1) bastrma veya bastrlm. 2) bastrl
m yer ve ksm; bir yzeydeki oyuk veya alak k
sm. 3) kuvvet, aktivite, miktar vb. indeki azalma. 4)
Astr. ufkun altndaki bir gk cisminin asal mesafe
si. 5) Meteo. a) atmosferik basncn dmesi, b) bir
barometrede bunu gsteren cva stununun dme
si. 6) atmosferik basncn evreye gre daha dk
olduu blge; depresyon, depresyon evrimsel rz
grlar getirir. 7) doal emili makinelerde pistonun
st l noktadan alt l noktaya inii srasnda by
yen hacim nedeniyle silindirde oluan alak basn
merkezi.
depression of freezing point: Donma noktasnn d
rlmesi; bir zcnn iersine znmeyen bir
kat ekleyerek donma noktasnn drlmesi; bir
zeltinin donma noktas, onun younluu ile orantl
dr ve molekler arln saptanmasnda kullanlr,
depression slide: iersinde, mikroskop altnda kon
trol etmek iin sv tutan, camdan yaplm bir slayt.
depressive: Bastrmaya eilimli; depresyon ile belirti
len.
depside: Kimy. fenol karboksilik asitin anidritleri snf
nn herhangi biri; esterlere benzer.
dept.: Bkz. department.
depth: 1) stten alta veya nden arkaya dz hat, 2)
derin olma durumu veya nitelii; derinlik. 3) iddet
(renkler, sessizlik vb.) 4) dnme derinlii; mul.
5) orta (gecenin veya kn). 5) o. derin veya en
derin yer ya da ksm (deniz, dnya, uzay vb. inin).
depth bomb: Bkz. depth charge.
depth charge: Derinlik bombas; su bombas; sualt
gemileri ve dier sualt hedeflere kar kullanlan ve
belirli bir derinlikte patlayacak ekilde zamanlanan
gl bir patlayc dolgu; depth bomb eklinde de
kullanlr.
depth gauge: Derinlik mikrometresi; zellikle trbinle
rin rotoraft yataklarnn boluklarnn ya da rotorun
radyal durumunun saptanmasnda kullanlan duyarl
bir gsterge.
depth meter: Derinlik gstergesi; dalglarn bilekleri
ne taktklar ve derinlii fit ya da metre trnden be
lirten alet; derinlik ler.

dept h mic ro me t e r
depth micrometer: Bkz. depth gauge.
depth recorder: Derinlik kaydetmek iin kullanlan
bir cihaz; iskandil cihaz.
depurate: Temizlemek; temizlenmek.
depuration: Bkz. purifying.
depurative: Temizleme; Bkz. purifying; temizleyici
bir madde; temizleme maddesi.
depuration: Temizleme veya temizlenmi.
der.: Bkz. 1) derivation. 2) derivative. 2) derived.
derail: Raylarn dna kmaya (tren, dekovil vb.) ne
den olmak; raylarn dna kmak.
deriv.: Bkz. 1) derivation. 2) derivative. 3) derived.
derivation: 1) treme veya tremi. 2) bir eyin kay
na veya kkeni; mene. 3) Mate, bir forml ya da
eitliin terimlerinde belirtilen bir zmn retilme
si; belirli kural veya ilkelere gre dierinden bir fonk
siyonun sonucunu karmak. 4) Mate, trev.
derivative: 1) retilmi. 2) orijinal olmayan. 3) bir
maddeden kimyasal bir deiimle elde edilen ve
kendisini oluturan maddenin genel yapsn koru
yan dier bir madde; trev, rnein benzenin trevi
olan nitrobenzen. 4) bir maddeden gerek olarak el
de edilemeyen, fakat yap olarak ona benzeyen ve
onun trevi olduunu dndren bir baka madde;
rnein fenilamin (C 6 H 5 NH 2 ), ilk bakta amonya
n (NH 2) bir trevi olarak grlr; nk bir hidro
jen atomu bir fenil grubu ile yer deitirmitir.
derive: 1) dorudan veya dolayl olarak bir dierin
den bileik, madde, yap veya kuram elde etmek. 2)
bir dizi aama ile A'dan B elde etmek. 3) dier bir
ekil elde etmek veya gelitirmek: a) elektrik enerjisi
sdan trer, b) benzen karboksilik asit, tepkime ile
toluenden trer gibi. 4) tretilmek; benzen karboksi
lik asit metil benzenden tretilir.
derive: Kimy. bir bileiin, bir elemann dieri ile de
itirerek (bir bileik) elde etmek veya retmek.
derived quantities: Younluk, hz, kuvvet ve diren
gibi esas ve temel birimlerden tretilmi byklk
ler.
derived units: Uzunluk, ktle ve zamann esas birim
lerinden treyen birimler; rnein hz iin birim
uzunluk ve zaman birimlerinden tremitir ve m/s
veya fit/s birimleri ile belirtilir; tretilmi birimler.
dernek: 1) ar cisimleri kaldrmak veya hareket ettir
mek iin kullanlan byk bir donanm; makaralar
ve sabit dikmelerden oluur; dikme; bumba. 2) pet
rol kuyularnn delgi makinelerini tayan, uzun ve
yukarya doru daralan elik bir konstrksiyon; son
daj kulesi.
derrick truck: Vinli kamyon.
derv fuel: ingiltere'de yksek devirli dizel makineleri
iin uygun gas oil'e verilen isim; diesel engine ro
ad vehicle ba harflerinden oluturulmutur.
desalting apparatus: Deniz suyu veya ime suyunun
tuzunu ayran ve saf su oluturan bir cihaz; Bkz. eva
porator, reverse osmosis.
descend: 1) Astr. gneye veya ufka doru hareket et
mek. 2) dalgcn dalmas.
descender: Bilgisay. aaya knt.
descending: Alalan.
description: izme veya kopya elme ii veya ilemi.
descriptive: Tanmlayc; tanmlama ile bellrtilebilen.
descriptive geometry: Uzaydaki problemleri zmek
iin bir dzlem zerindeki izdmleri kullanan ge

150

d es t roye r
ometri
sistemi veya dal; tasar geometri.
desensitize: 1) duyarlln gidermek veya ortadan
kaldrmak; duyarlln veya hassasiyetini azaltmak.
2) Foto. a kar (bir levha ya da filmi) daha az
duyarl yapmak.
desiccant: Baz eyleri kurutmak iin kullanlan bir
madde, il vb. i; kurutucu madde.
desiccate: 1) tm ile kurutmak. 2) kurutarak (yiye
cekleri vb. i) muhafaza etmek. 3) kuru olmak.
desiccation: Kurutma veya kurutulmu; kuruma; ik
lim deiiklii ve zellikle yamur azal nedeniyle
herhangi bir alandan srekli su kaybolmas.
desiccative: Kurutucu; kurutma yapan madde.
desiccator: 1) kurutucu bir ey veya kimse. 2) mad
deleri kurutmak ve onlar korumak iin kullanlan bir
lboratuvar cihaz; genellikle nem giderici, rnein
kalsiyum klorr veya deriik slfrik asit kapsar. 3)
kurutma frn; etv; desikatr.
design: 1) plnlamak; tasarmlarn yapmak. 2) zihin
de (plnlar vb. ine) ekil vermek. 3) yapmak zere
plnlamak. 4) tasarmlar yapmak. 5) orijinal plnlar,
skeler vb. i yapmak. 6) pln; tasarm; ema; proje.
7) resmetmek; izmek.
designate: Belirtmek; hudutlarn yapmak; plnn
yapmak; kesinlikle belirtmek.
designation: Belirtme; hudutlarn izme.
designed: Dizayn veya tasarma gre yaplm veya
oluturulmu; plnlanm.
designer: 1) dizayn veya tasarm yapan kii; projeci;
proje mhendisi. 2) orjinal izimler, modeller vb. ya
pan kii; Sahne dzenleyicisi gibi. 3) izim ve tasa
rm yapan kii.
design factor: Dizayn faktr; dizayn etkeni; dizayn
etkileyen trl faktrlerden herhangi biri.
designing: 1) dizayn yapmaya ait; dizayn iin. 2)
plnlama. 3) izim yapma. 4) dizayn yapma sanat
veya ii.
design pressure: Dizayn basnc; dizayn yapm sra
snda proje hesaplarna esas olan maksimum ba
sn; proje basnc.
design symbols: Dizayn sembol veya simgeleri; pro
je simgeleri; proje yapm srasnda kullanlan trl
valf, gsterge vb. i paralarn simgeleri.
design temperature: Dizayn veya proje scakl; pro
je hesaplarna esas olan maksimum scaklk.
desilverize: Kimyasal bir bileiin gmn kar
mak; gmn ayrmak.
desorption: Emmenin kart; dier bir madde iinde
veya yzeyinde konsantre ekilde tutulan bir madde
nin serbest kalmas.
dessiatine: Sovyetler Birlii'nde 1,0908 dnme eit
olan bir arazi birimi; Rus dnm.
destination: Gidilecek yer; birinin gnderildii yer;
bir geminin gidecei ve ykn teslim edilecei yer;
deslinasyon; var noktas.
destroy: 1) ykmak; tahrip etmek, a) bir ubuk mkna
tsn mknatsiyeti s ile giderilir (yokedilir). b) kutu
atele tahrip edilir, c) kristal, bir solvent iinde
znd zaman, kristal kafes tahrip olur, gibi. 2) da
lmak; tm ile bozulmak; harap olmak. 3) etkisini
gidermek veya ntrletirmek.
destroyer: 1) tahrip eden kii veya ey. 2) kk, hz
l, gl, yksek manevra yetenei olan zrhl bir sa
va gemisi; destroyer; orijinali torpedoboat destro-

destructibility
yer.
destructibility: Tahrip veya imha edilebilir olma niteli
idestructible: Tahrip veya imha edilebilir olma niteli
idestructive: Tahrip edici; ykc; zararl; yok edici.
destructive distillation: Organik bir kat veya
svnn, kapal bir kapta stlarak paralanmas
yntemi; r nein kmrn paralanarak kok,
kmr katran ve gazlara dnm.
destructor: ing. pleri yakmak iin kullanlan bir f
rn; p frn.
desulfur:
Bkz.
desuifurize.
desulfurize: Kkrtn gidermek veya karmak.
desuperheated steam: Kzgn buharn bir soutucu
dan Bkz. desuperheater geirilmesiyle elde edilen,
scakl kzgn buhara gre daha az olan ya doy
mu buhar; zerinden kzgnlk ss alnm olan bu
har.
desuperheater: Disperhiyter; desperhiyter; st kz
drc veya sperhiyteri koruyan, ondan srekli kz
gn buhar gemesini salayan ve bu kzgn buhar
ya buhara dntren bir tr eanjr; buhar dram
nn (domunun) su blgesinde veya kazan dnda
bulunur.
detach: 1) zmek ve karmak; ayrmak; skmek. 2)
zel bir i veya grevle gndermek (askeri birlik, ge
mi vb. i iin sylenir).
detachability: Sklebilir; ayrlabilir olma zellii ve
ya durumu.
detachable: Sklebilir; karlabilir.
detachable chain: Yerinden karlabilir veya skle
bilir zincir; iten yanmal makinelerin kam mili veya
kemaftn evirmek zere kullanlan bir zincir; Bkz.
silent chain.
detached: Sklm; ayr.
detachment: 1) ayrma; ayrlma; karma. 2) ordu ve
ya gemileri zel bir grevle gnderme. 3) bir ordu
birimi veya gemiyi zel bir grev iin tahsis etmek
(ayrmak, tefrik etmek). 4) zel bir ite olma duru
mu.
detail: 1) kk para veya paralar. 2) ok ufak he
sap. 3) bir resim, heykel, bina vb. i nin kk tal
para veya paralar. 4) Ask. a) zel bir greve gn
derilmek zere seilen bir veya daha fazla asker, de
nizci vb. i b) zel bir grev. 5) ayrnt; detay; tafsilat.
detail drawing: Detay, ayrnt resmi; bir makinenin
k
k bir para veya ksmnn ayr bir resmi.
detect: 1) kefetmek; meydana karmak. 2) herhan
gi bir eyin varln kefetmek. 3) Rady, alternatif
akm doru akma evirmek.
detection: 1) meydana karma; meydana karlm.
2) Rady, ses olarak retebilmek iin sinyal dalgas
n, onu tayan dalgadan ayrma ilemi. 3) bir kar
mdaki bir bileik veya elementin zelliinin tehis
edilmesi.
detector: 1) bulan kimse veya ey. 2) elektrik dalgala
r gibi, baz eylerin varln gsteren bir cihaz veya
alet; detektr. 3) Rady. aranan bir dalgann tad
sinyal dalgasn ayrmak iin kullanlan ve ou za
man bir vakum tp olan bir cihaz; rektifayer; do
rultma; alternatif akm doru akma eviren bir ci
haz. 4) sadece bir devredeki akmn varln gste
ren basit bir galvanometre; demodulator olarak da

151

detonating gas

kullanlr.
detector, oil mist: Bkz. oil mist detector.
detector, radiation: Nk. Ener. radyasyon detektr;
radyasyon veya ntron flksnn varln, bazan
miktarn saptamak iin kullanlan bir ara.
detent: 1) Meka. hareketi durduran veya serbest bra
kan bir ksm. 2) dili kriko ve crcr anahtarlarda ol
duu gibi, bir yne dndrlen dilinin, aksi yne
dnmesine engel olan tetik; germe kolu.
deterge: Temizlemek; silmek.
detergence: Bkz. detergency.
detergency: Temizleme veya silme zellii ya da g
cnde olan (motor yalar iin sylenir).
detergent: 1) sabun gibi kpren veya temizleyen,
fa kat alkil benzen, slfonatlar, alkil slfat vb. inden
ya plan, yapmnda hayvansal yalar kullanlmayan
te mizleyici bir madde; deterjan; temizleyici madde;
2) Diz. Mot. silindir yalarna katlan ve pistonlarda
ar tk birikmelerini nleyen bir madde, genellikle
kalsi yum fenil stearat; byk amur paracklarn
para layp kk partikller haline getirme
zelliine sa hiptir.
detergent additives: Yalama yalarna, oksitlenme
rnleri, kurum, su, pislik ve dier znr maddele
ri askda tutmak iin eklenen ve makinenin amur
ve dier birikintilerden temizlenmesini salayan kat
klar; deterjan katklar; Bkz. detergent agent.
detergent agent: Yalama yalarna katlan almin
yum naftenat, kalsiyum fenil stearat, kalsiyum alkil
salisilat, seti fenoln metal tuzlar vb. i kimyasal bile
ikler; deterjan maddeleri, ajanlar.
detergent oil: O/z. Mot. temizleme zellii olan
yala ma ya iinde metal bileikleri veya sabunlar
kapsa yan ya; deterjan ya; temizleyici ya.
deteriorate: 1) ktlemek veya kt olmak; fenala
mak. 2) kalitesi veya deeri azalmak.
determinable: Tayin edilebilir; saptanabilir.
determinant: 1) tayin eden veya saptayan bir ey ya
da faktr. 2) Mate, determinant; eit sayda sra ve
kolonlarla dzenlenmi bir seri niceliklerden olutu
rulan rnlerin toplam.
determinate: 1) gerek snrlara sahip olan; belirli;
sa bit. 2) kesin; kati. 3) Mate, a) sabit bir sayya
sahip olan. b) sabit bir zm veya zmleri olan
prob lemlere ait.
determination 1) bir fiziksel bykln deerini
saptamak iin bir deneyin gerekten tamamlanmas;
rnein ye ekimi nedeniyle ivmenin saptanmas
deneyi. 2) seri gzlemler yaparak bir maln deerini
duyarl olarak anlamak, a) bir para bakrn, ktlesi
ve hacmini lerek younluunu duyarl olarak sap
tamak, b) bir telin direncini lerek, zel bir madde
nin zdirencini saptamak.
determine: 1) snrlarn belirtmek; tanmlamak; snr
lamak. 2) kesin; kati. 3) Mate, a) sabit bir sayya sa
hip olan. b) sabit bir zm veya zmleri olan
problemlere ait. 2) hesaplamak; duyarl olarak tespit
etmek. 3) sonulandrmak. 4) karar vermek.
detinning: Hurda veya kalayla kapl yzeylerden,
klor etkisiyle kalayn karlmas; kalay klorla
birleerek SnCI4 eklini alr.
detonate: Grlt ve iddetle patlamak; bir kapsl,
fnye vb. i kullanlarak patlamaya neden olmak.
detonating gas: Ark (spark) eklinde n etkisinde

detonation
kald zaman patlayan gaz karm; rnein 1:1 ha
cim oranndaki hidrojen ve klor ve 2:1 hacim orann
daki hidrojen ve oksijen.
detonation: 1) patlama, infilk. 2) yksek sesli, grl
tl bir patlama. 3) yksek bir ses. 4) Diz. Mot. silin
dirlerde tutuma gecikmesinin uzamas, yaktn er
ken pskrtlmesi, yaktn makineye uygun olmama
s nedenleriyle oluan yksek hzl ok dalgasnn
meydana getirdii patlayc tepki; detonasyon; yakt
vuruntusu; gaz vuruntusu. 5) Benz. Mot. buji trnak
lar arasnda elektriksel kvlcm olumadan nce, si
lindirde yanma olumasndan kaynaklanan vuruntu.
6) Mot. dolgunun bir parasnn silindirlerde ani yan
mas nedeniyle oluan vuruntu.
detonation factors: Mot. detonasyonu etkileyen
yak tn molekler yaps, kendiliinden tutuma
scakl, yanma miktar vb. i faktr ya da etkenler;
patlama veya vuruntu etkenleri.
detonation knock: Patlama vuruntusu; gaz vuruntu
su; yakt vuruntusu; Bkz. detonation.
detonation wave: Vuruntu dalgas; ok dalgas; Diz.
Mot. vuruntu srasnda silindirde oluan ve hz za
man zaman 2000-3000 metre/saniyeye ulaan bir
ok dalgas; makine iin son derece zararldr.
detonator: 1) patlatc; patlayclarda kullanlan fnye,
kapsl vb. i. 2) bir patlayc madde, rnein cva fulminat, Hg (CNO) 2.
detriment: 1) hasar; zarar; ziyan, 2) hasar veya zara
ra neden olan herhangi bir ey; hasar veya zarar ne
deni.
detrimental: Zararl; hasara neden olan.
detruncate: Bir para keserek ksaltmak.
detuner flywheel: Mot. detner volan; baz, zellikle
kart pistonlu, dizel motorlarnda krankaftn her iki
tarafna balanm orta arlktaki iki volan.
deuterium: 1) atom arl yaklak 2 olan bir hidro
jen izotopu; dteryum. 2) ar hidrojen; Simg. D; ok
sijenle ar su ad verilen bileii oluturur (D 2 O);
Bkz. heavy water.
deutero-: ikinci, ikincil (tal) anlamlarnda bir nek.
deuteron: Dteron; dteryum atomunun ekirdei;
bir proton ve ntron kapsar; deutron, deuton ekil
lerinde de kullanlr; hidrojenin ktle says 2 olan
izotopu veya ar hidrojenin ya da dteryumun ekir
dei.
deuton: Bkz, deuteron.
deutron: Bkz.
deuteron.
develop: 1) yava yava gelitirmek veya inkiaf ettir
mek. 2) geniletmek (bir iteki gibi). 3) daha yaygn
yapmak (elektrik gc gibi). 4) Foto. a) film, levha
veya bask kd vb. ini trl kimyasal zeltilere so
karak resmi grnr hale getirmek, b) bu ilemle
resmi grnr yapmak. 5) Mate, bir fonksiyon veya
ifadeyi gelitirmek veya inkiaf ettirmek. 6) daha net
tanmlamak. 7) bilinir veya grnr yapmak.
developer: 1) gelitiren kii veya ey; gelitirici. 2)
Fo to. bir film, levha vb. inde resmi grnr
yapmak iin kullanlan kimyasal bir madde; rnein
hidroki- non, C 6 H 4 (OH) 2 .
development: 1) karmn ayrlmasn salamak iin
renkli fotoraf ktlarnda, zcnn kttan aktl
mas ilemi. 2) Tek. Res. anm; geometrik yzeyle
rin dzlem rneklere dnm; anm.
deviate: Bir tarafa saptrmak (bir rota, yn, standart,

152

d e xt ros e
doktrin vb. inden); sapmaya neden olmak.
deviation: 1) bir rota, yn, standart, doktrin vb. inden
sapma ya da inhiraf; Den. devieyn. 2) bunun mik
tar. 3) sapma veya inhiraf sonucu bir k nnn b
klmesi ile oluan a.
deviation of compass: Pusula sapmas veya inhiraf;
yerel durumlar, rnein bir geminin demir ksmlar
nedeniyle pusulada oluan bir hata; pusula inesi
nin durumu ile gerek kuzey-gney dorultusu ara
sndaki a.
deviator: Sapan bir kii veya ey.
device: 1) tasarlanan ey; pln; ema. 2) gizlice yap
lan ema; hile. 3) baz amalar iin kullanlan bir ci
haz; icat. 4) tertibat; mekanizma. 5) aygt.
devil's claw: Den. domuz trna; rgat (fenerlii) kavelatan ve demir zincirinin bosasn salamak iin
kullanlr.
devise: Dnp karmak; tasarm yapmak; icat yap
mak.
deviser: icat yapan kimse; mucit.
devitrify: 1) cama benzer zelliini tahrip etmek. 2)
stmay uzatarak (cam vb. ini) sert, mat ve kristalli
yapmak.
devolve: Dnmek; yuvarlanmak; hareketi iletmek.
dew: 1) i; lk bir gnden sonra, zellikle geceleri
souk yzeylerde kk damlalar eklinde youan
atmosferik nem. 2) kk damlalar halindeki bir
nem. 3) i ile nemlendirmek.
Dewar flask: Dewar termosu; sv havay muhafaza
et mek iin kullanlan ift duvarl cam termos; iki
duvar
arasnda
ok
yksek
bir
vakum
oluturularak kon- dksiyon ve konveksiyon yolu ile
s transferi en aza indirilir ve termosun i duvar
gmle kaplanarak radyasyon ile s transferi
azaltlr.
dewater: Suyunu boaltmak; suyunu boaltarak
kurut mak.
dewatering pump: Su boaltma pompas; drenaj
pompas.
dewfall: 1) i oluumu. 2) geceleri bunun balad
vakit veya saat.
dew point: ileme noktas veya scakl. 1) zellik
le yanma rnleri iindeki su buharnn youarak
su haline gelecei scaklk derecesi. 2) Mot., Buh.
Kaza. ileme noktas 100C'nin altnda balar ve
80-90C'de en hzl bir ekilde oluur. 3) iin olu
maya balad veya buharn youarak svya d
nt scaklk derecesi. 4) havadaki nemin suya
dnt nokta veya scaklk derecesi.
dew-point hygrometer: Bkz. Daniell hygrometer.
dewy: 1) i ile nemlenme veya slanma. 2) ie ait.
dexedrine: Anfetaminin benzedrine benzeyen ve
onun gibi kullanlan bir izomeri (ticar bir isim).
dextrin: Niastann glkoza hidrolizi srasnda oluan
ara rn bir polisakkarit; altdan on ikiye kadar ksa
zincir yapl glkoz moleklnden oluur; dekstrin.
dextrine: Bkz. dextrin.
dextrogyrate: Bkz. dextrorotary.
dextrorotary: Bkz. dexrorotatory.
dextrorotation: Saat ynnde dnen veya hareket
eden.
dextrorotatory: 1) saat ynnde, saa dnme veya
hareket etme. 2) polarize k dzleminin saat ynn
de dn (belirli kristaller iin sylenir).
dextrose: Dekstroz; glkoz: insan vcudu, bitki ve

d ezi nci f ica t io n


hayvanlarda bulunan, kristalli bir eker, C 6 H 12 O 6 ti
car olarak niasta ile slfrik asitin tepkimesinden
elde edilir; tatllatrma maddesi olarak kullanlr.
dezincification: Mak. elektrolitik etki nedeniyle kondansr vb. i eanjrlerde bakr ve inkodan yaplm
boru ve boru aynalarnn yapsndaki inkonun karilarak hasar grmeleri; inkosunu gidermek; inkosuzlatrmak; inko bloklar kullanlarak giderilir.
D/F: Bkz. direction finder.
dg.: Decigram; decigrams.
di : 1) iki, ift anlamlarnda bir nek. 2) Kimy. iki (atom, molekl, kk vb. ine) sahip olan.
diacaustic: Opt. krlma ile retilen meyilli eri veya
dzlem.
diacetone alcohol: Sv. Yk. diaseton alkol; diaseton;
4-hidroksi-2 keto-4-metilpentan; 4-hidroksi,4 metilpentanon-2; D.A.A.; ho kokulu, yangn tehlikesi
olan, renksiz, nem emmeyen, dayankl fakat yksek
scaklkta aynarak aseton, veren, hem tertlari alkol
ve hem de keton zellii gsteren bir bileik, CH3COCH 2 C(CH 3 )2 OH, insan sal
iin tehlikeli ve
,
narkotik etkisi vardr; 20/20C de z,a. 0,9406;
Q
k.n. 167,9C; d.n.-44 C; suda tm ile znr;
20C'de visk. 3,4 cP; gemilerde evre scakl ve at
mosferik basnta tanr.
diachylon: Bez. balca kurun oksit, zeytinya ve su
ile yaplan bir yak.
diachylum: Bkz. diachylon.
diacid: 1) her moleklnde, bazik atomlar veya kk
lerle yer deitirebilen iki hidrojen atomu kapsayan;
genellikle asitler ve asit tuzlar iin sylenir. 2) bir
molekl diasit veya iki monoasiti tepkiyerek tuz veya
ester oluturulabilen (genellikle bazlar ve alkoller
iin sylenir). 3) her moleklnde metallerle yer de
itirebilen iki hidrojen atomu bulunan bir asit; dia
sit.
diacritic: Bilgisay. ayran; belirten.
diactinic: In aktinik Bkz. actinic nlarn iletmeye
muktedir; diaktinik.
diactinism: Kimyasal olarak aktif radyasyon olan g
ne vb. i nlarn iletilme zellii; aktinizm.
diag.: Bkz. diagram.
diagenesis: Dzenleyerek veya tekrar birletirerek ye
ni rnlerin oluturulmas.
diagnose: Tehis etmek; kontrol ve gzlem ile tan
mak veya tehis etmek (bir hastalk vb. ini); tehis
ler yapmak; tanlamak.
diagnosis: 1) bir eyin tabiatn saptamak iin gere
lerin dikkatle aratrlmas. 2) bir makinenin arzalar
n tehis etme. 3) tehis; tan.
diagnostically: 1) tehis (tan) yolu ile. a) tehis (ta
n) bakmndan.
diagnosticate: Bkz. diagnose.
diagonal: 1) bir okgen veya ok yzlde komu ol
mayan alar birletiren doru; kegen; diagonal.
2) bir kegenin genel ynne sahip olan. 3) meyilli
bir hat veya dzlem. 4) herhangi apraz rota, sra ve
ya ksm. 5) apraz hatl dokunmu kuma.
diagonal stays: Birbiri ile dik ada oluturulan iki
yass yzeyi, rnein kazan zarf ve kazan baln
kuvvetlendirmek iin kullanlan ubuk veya rodlar.
diagonally: Diyagonal ynde veya tarzda; meyilli ola
rak.
diagram: 1) bir teoremi aklamak iin sk olarak kul

153

di alyz e
lanlan geometrik ekil; diyagram. 2) bir eyi, onun
paralarn, almasn vb. tanmlamak iin yararlan
lan bir tasarm, ekil veya izim. 3) fikirleri, istatistik
leri tanmlamak veya belirtmek iin kullanlan bir tab
lo veya graf. 4) bir diyagram ile gstermek veya be
lirtmek; bir diyagram yapmak.
diagram analysis: Diyagram analizi. 1) Diz. Mot. silin
dirlerden alnan P-V diyagramlannn hava girii, s
ktrma, yakt pskrtme, i, egzoz periyotlar sra
sndaki olaylarn ayrntl biimde incelenmesi. 2)
Pist. Buh. Mak. silindirlerden alnan diyagramlarn er
ken giri (lid), buharn kesilmesi (katof), erken k
(riliz) vb. i bakmndan analiz edilmesi. 3) makinele
rin diyagramlarndan arzalarn saptanmas.
diagram efficiency: Diyagram verimi; termodinamik
verim; kuramsal verim; analitik veya grafik yntem
lerle kuramsal diyagramlardan elde edilen verim.
diagram factor: Pist. Buh. Mak. gerek ortalama ba
sncn kuramsal ortalama basnca oran veya gerek
diyagram alannn teorik diyagram alanna oran; di
yagram faktr veya-etkeni; iyilik derecesi.
diagrammatic:.1) diyagram veya diyagramlar eklin
de olan. 2) diyagram durumunda veya ayrnts ol
mayan.
diagrammatical: Bkz. diagrammatic.
diagrammatic arrangement: Diyagram eklinde dizi
li veya dzenleme.
diagrammatically: 1) diyagram eklinde olan. 2) bir
diyagram vastasyla.
diagraph: Diyagraf; ekillerin izimi veya maddelerin
izdm iin kullanlan bir cihaz; bir cetvel ile bir
iletkiden oluur ve izim iin kullanlr.
dial: 1) gne saati. 2) bir duvar veya cep saatinin y
z veya kadran. 3) bir eyin miktarn hareketli bir
ibre ile gstermek iin kullanlan bir cihazn saate
benzer yz; bir pusula veya geyiin yz veya kad
ran. 4) kesimi srasnda bir mcevher tan tutan
mengene. 5) Rady. zellikle istasyonlan saptamak
iin kullanlan taksimatl bir disk. 6) telefonlarda kul
lanlan dner disk. 7) madenci pusulas. 8) bir gs
terge ile lmek veya aratrmak. 9) kadran ile gs
termek. 10) telefon diski ile armak.
dialed line: Bilgisay. evirmeli hat
dial gauge: Mehengir; kompratr; Gem. Mak. dial geyi; Mot. ok kk miktarlar lmek iin kullanlan
duyarl bir cihaz; deflection gauge ad da verilir.
dial indicator: 1) Bkz. dial gauge. 2) ler; l sa
ati. 3) kompratr. 4) ibre.
dial shaft: Dial geyi veya mehengirin mili ya da af
t.
dial-sheet gauge: Levha mehenglri veya dial geyici;
metal levhalarn kalnln denetlemek iin kullan
lan bir cihaz.
dial test indicator: Bkz. dial gauge.
dial tone: Telefonda hattn ak olduunu belirten
ses; evir sesi.
dialysis: Kimy. ozmosis ya da geimeye benzeyen,
bir zeltideki iyon veya molekllerin yar geirgen
bir diyaframdan getii, fakat koloidal paracklarn
geemedii ilem; diyaliz.
dial-up terminal: Bilgisay. evirmeli ubirim.
dialytic: Diyalize benzeyen; diyalize ait.
dialytically: Diyaliz yardm ile.
dialyze: Diyaliz uygulamak; diyaliz ile ayrmak.

dialize d iro n
dialized iron: Ferrik hidroksitin, Fe(OH)3 koloidal bir
zeltisi; ila yapmnda kullanlan koyu krmz bir s
v.
dialyzer: Koloitleri gerek zeltilerden ayran yar ge
irgen bir diyafram.
diamagnetic: 1) diamanyetizme sahip veya onunla il
gili; bizmut veya inko gibi diamanyetik bir madde.
2) havadaki bir mknats tarafndan itilen; diamanye
tik.
diamagnetic substence: Manyetik geirgenlii 1'den
kk olan bir madde; rnein bizmut.
diamagnetism: L) bir mknatsn iki kutbu tarafndan
itilen ve mknatsn etki izgilerine dik ada bir du
rum alan baz maddelerin zellii. 2) diamanyetik
kuvvet. 3) tm elektronlar ift olan bir maddenin
manyetik alan tarafndan iletilen; dlamanyetizm. 4)
diyamanyetik olay. 4) bu olay veya maddelerle ilgile
nen bilim.
diameter: 1) bir daire, kre vb. inin merkezinden ge
erek embere iki noktadan temas eden doru; ap;
kutur. 2) byle bir dorunun boyu. 3) bir eyin ge
nilii veya kalnl. 4) Opt. bir mercein bytme
gcnn l birimi; diam., dia., d., di. ksaltmalar
ile belirtilir.
diametral pitch: apsal pi; pi saysnn (3,1416) bir
diin piine blnmesiyle bulunan say; bir diin
apsal pii.
diametral plane: Herhangi bir krenin en byk dai
resi.
diametric: Bkz. diametrical.
diametrical: 1) ap boyunca; apa ait. 2) ap ynn
de; apsal; kesin olarak.
diamin: Bkz. diamine.
diamine: iki NH 2 kk kapsayan kimyasal bileik
gruplarndan herhangi biri; double amine eklinde
de kullanlr.
diamond: 1) hemen hemen saf, kristal eklinde kar
bon; bilinen en sert maddelerden biri; elmas. 2) bu
maddenin mcevher, kesme takmlar vb. i yerlerde
kullanlan bir paras. 3) ekenar drtgene benze
yen bir ekil; karo (oyun katlarnda bir iaret). 4)
4,5 puntoluk. kk llerde bir harf.
diamond bit: Elmas u.
diamond drill: 1) elmas u; elmas delgi. 2) elmas
matkap.
diamond drilling: Elmas ula sondaj.
diamond shape: Elmas kristali eklinde; paralelkenar.
diamond engine: Ekenar drtgen eklinde makine
veya dizel motoru; enine kesiti ekenar drtgen ek
linde olan dizel motoru; ekenar drtgenin her kena
r zerinde karlkl alan iki piston ve kelerinde
ise krank milleri bulunan makine.
diamond-pointed chisel: Elmas ulu keski.
diaphanometer: Kat, sv ve gazlarn saydamln
lmek iin kullanlan bir cihaz; dlafanometre.
diaphragm: 1) fotoraf makinesi (kamera), mikros
kop vb. inin merceinden giren k miktarn ayarla
mak iin kullanlan bir cihaz. 2) bir eyi dierinden
ayran herhangi bir blme; diyafram. 3) Anat. gs
ve karn boluklarn birbirinden ayran perde veya
blme; diyafram. 4) telefon alcs, kulaklk veya ho
parlrlerde olduu gibi, ses dalgas reten bir disk
ya da koni. 5) Buh. Kaza. akaryakt devrelerinde kul

154

diazortiu m
lanlan reglatrlerin metalden yaplm perdeleri. 6)
Akmlatr elektrotlar arasndaki gzenekli levha; se
parator; ayrc. 7) metal veya titreebilen ve ses dal
galar reten veya ses dalgalar ile titreen metal ya
da lstikten yaplm ince bir levha; diyafram.
diaphragmatic: Diyaframa benzeyen veya ona ait.
diaphragmatically: Bir diyafram ile.
diaphragm control valve: Diyagram kontroll valf;
genel olarak kazanlarn yakt devrelerinde kullanlan
mazot (fuel oil) pompalarnn buhar miktarn devre
deki yakt basncna gre dzenleyen valf.
diaphragm gauge: Bkz. diapragm-pressure gauge.
diaphragm-pressure gauge: Diyaframl basn ler,
manometre veya preer geyi.
diaspore: Doal alminyum hidrat, Hal02; stld za
man paralanarak dalr.
diastase: Niastay nce maltoza ve sonra dekstroza
dntren bir enzim; amilas.
diastatic: Amilas zelliklerine sahip olan veya ona
ait; niastay ekere dntrme.
diathermancy: Kzltesi veya s nlarnn iletilme
zellii.
diathermanous: Bkz. diathermic.
diathermia: Bkz. diathermy.
diathermic: 1) diyatermiye Bkz. diathermy ait. 2) s
nlarnn serbest olarak gemesine izin vermek.
diathermize: Diyatermi ile tedavi etmek.
diathermy: Diyatermi; yksek frekansl bir elektrik ak
m ile deri altndaki dokularda s retilerek tbb teda
vi.
diatom: Tek hcreli veya koloniler halindeki mikroskopik yosunlardan herhangi biri.
diaiomaceous; Mikroskobik yosunlar veya onlarn fo
sillerini kapsayan veya onlara ait.
diatomaceous earth: Diyatomik toprak; tek hcreliler
den oluan toprak; tek atomlularn iskeletlerini kap
sayan gzenekli fosil; svlar szmek iin ve s yalt
mnda kullanlr.
diatomic: 1) moleklnde iki atomu olan. 2) molek
lnde deitirilebilir iki atomu veya kk (radikali)
olan; iki veya ift deerli.
diatomite: Scakl 316C'yi (600F) geen drt
stroklu dizel motorlarnn yaltmnda 650C'ye kadar
kullanlan bir yaltc madde; diatomit (ticar bir mar
ka).
diazin: Bkz. diazine.
diazine: Diazin; ember eklinde dzenlenen drt
atom karbon ve iki atom azottan oluan molekler
yapl herhangi bir kimyasal bileik.
diazo: iki nitrojen atomunun dorudan bir karbonlu
hidrojen kk ile birlemesiyle oluan bir gruba sa
hip olan; diazo.
diazoamino: Diazoamino; diazo bileiklerini belirtir;
bu bileiklerde N2 grubu, bir amino kknn nitroje
nine balanmtr.
diazo compound: Genel forml RN:NR olan orga
nik bir bileik; boya yapm sanayii iin ok kymetli
dir; diazo bileikleri.
diazole: 1) ember eklinde dzenlenmi karbon
ve iki nitrojen atomundan oluan moleklsel yapl
herhangi kimyasal bir bileik. 2) byle bir bileiin
bir trevi.
'
diazonium: Diazonyum; nitrojen atomlarndan birinin
be ve dierinin deerli olduu, iki deerli orga-

di azo t iza t io n
nik kk kapsayan; aromatik bileiklerin serilerinde
grlr.
diazotizalion: Diazo bileikleri retmek iin, ar mi
neral asit varlnda birincil aromatik amin ile nitrz
asitin tepkimesi.
diazotize: Kimyasal olarak diazo bileiklerine dn
trmek veya evirmek.
dibasic: 1) dibazik; iki hidrojen atomundan her biri
nin bazik kkler veya atomlarla yer deitirerek tuz
lar oluturduu bir asiti belirtir; bu asite ait. 2) tek
deerli bir metalin sahip olduu iki atom.
dibasic acid: Dibazik asit; deitirilebilir iki hidrojen
atomu bulunan bir asit; rnein slfrik asit.
dibasic salt: Dibazik tuz; bazl bir asitin iki hidro
jen atomunun yer deitirmesiyle oluan bir tuz; r
nein orto fosforik asitin (H 3 P0 4 ) sodyum difosfat
tuzu. Na 2 HP0 4 .
dibutyl phthalate: Sv. Yk. dibtil ftalat; dibtii o-ftalat; saf olduu zaman kokusuz, saf olmadnda na
ho kokulu, renksiz, tehlikesiz, ya kvamnda, hig
roskopik olmayan, ok dayankl, aromatiklerden bir
ester; Simg.C 6 H 4 (C0 2 C 4 H 9 ); 25C'de z.a.
1,043-1,047; k.n. 340C; d.n.-35C; suda 25C'de
0,25 g/lt znr; 20C'de visk. 20,30 cS; gemilerde
evre scakl ve atmosfer basncnda tanr.
dichlorid: Bkz. dichloride.
dichloride: iki atom klorun bir element veya kk ile
birletii herhangi kimyasal bir bileik; diklorr.
dichlorobenzene, o: Sv. Yk. o-diklorobenzen; 1,2diklorobenzen; o-diklorobenzol; saydam, renksiz,
ar aromatik kokulu, buharlar zehirli, insan sal
iin zararl, hafife higroskopik eilimli, dayankl,
aromatik ailesinden bir halokarbon, C 8 H 4 CI 2 ;
15,5/15,5C'de z. a. 1,310; k.n 180C;
d.n.-16,7C; suda znmez ve 21 C'de viskozitesi
1,39 cP; gemilerde evre scakl ve atmosfer basn
cnda tanr.
dichlorodifluoromethan (F.12): Sv. Yk. diklorodiflu
orometan; difluorodikiorometan; "florkarbon-12"; "freon-12"; "arcton 12"; "soutucu 12"; kokusuz, don
ma yan tehlikesi olan, renksiz, higroskopik olma
yan, dayankl, fakat kzgn yzeylere temas ettii za
man zehirli fosjen gaz karan, alifatik ailesinden bir
halokarbon,
CCI2F 2
30C'de z.a.
1,486;
k.n.-29,8C; d.n.-158 C; suda hafife znr, visko
zitesi belli deil; gemilerde evre scakl veya altn
da, atmosfer basnc ya da zerinde tanr; sout
ma ve souk hava sistemlerinde kullanlr.
dichlorofluoromethane: Sv. Yk. dikiorofluorometan; fluorodiklorometan; "Freon 21"; "Soutucu 21;
"arkton 21"; kokusuz saylabilecek, donma yan
oluturan, renksiz, higroskopik olmayan, dayankl
fakat kzgn bir yzeyle temas ettiinde zehirli fosjen
gaz karan, insan sal iin zararl, narkoz etkisi
olan, alifatiklerden sv veya gaz bir halokarbon;
0C'de z.a. 1,426; k.n. 8,9c; d.n.-135C; suda
znmez; viskozitesi belli deil; gemilerde evre s
cakl veya altnda ve atmosfer basnc veya zerin
de tanr.
dichloromethane: Sv. Yk. diklorometan; metilen klorr; metilen diklorr; tatl ve keskin kokulu, nemli
tehlikesi olmayan, renksiz, akc, higroskopik olma
yan, nispeten dayankl, eer kzgn yzeylere temas
eder ya da plak alevin etkisinde kalrsa ayrarak

155

dic t agra p h
hidroklorik asit ve fosjen gaz oluturan, alifatikler
den bir halokarbon; simg.CH 2 CI 2 ; 15,5/15,5C'de
z.a. 1,335-1,338; k.n. 40,2C d.n.-96,7C; suda
20C scaklkta %2 orannda znr; 20'de visk.
0,425 cP; gemilerde evre scakl ve atmosfer ba
sncnda tanr.
dichloromonofluoromethane (F.21): Freon 21;
Simg. CCI2F; soutma sistemleri veya soutucular
da kullanlan bir gaz.
dichlorophenoxyacetic acid: Asetik asit ve fenoln
klor trevi; Simg.C7H5CI2.O.COOH; yabanl otlarn
ldrlmesinde kullanlr; 2, 4-D olarak da belirtilir.
dichloropropene, 1,2: Sv. Yk. 1,2-dikloropropen;
1,2-dikloropropilen; yangn tehlikesi oluturan, kloro
form kokulu, beyaz veya sar renkli, higroskopik ol
mayan ve normal tama koullarnda dayankl, in
san sal iin zararl, doymam alifatiklerden bir
0
halokarbon; Simg.HCIC:CCI (CH 3 ); 20/4 C'de
z.a. 1,225; k.n. 75C; d.n.-80C; suda znmez,
viskozitesi bilinmiyor; gemilerde evre scakl ve at
mosfer basncnda tanr.
dichloropropene, 1,3-: Sv. Yk. 1,3-dikloropropen;
kloralliklorr; 1,3-dikloropropilen; -dikloropropilen;
kloroforma benzer kokulu, yangn tehlikesi olutu
ran, beyaz veya sar renkli, higroskopik olmayan ve
normal tama koullarnda dayankl olan, insan
sal iin zararl, doymam alifatiklerden bir halo
karbon; 20/4C4de z.a. 1,225; k.n.104-110C;
d. n.yaklak -60C; suda znrl az, viskozitesi
belli deil; gemilerde evre scakl ve basncnda
tanr.
dichlorotetrafluoromethane (F.114): Freon 114;
Simg.CCl 2F4; soutma sistemlerinde kullanlan so
utucu bir gaz.
dichotomy: 1) iki paraya ayrma. 2) bir blm 3) Ay
veya bir gezegenin yarsnn kl bir dzlem gibi g
rnd aamas.
dichroism: 1) baz kristallerin farkl iki adan bakld
zaman iki farkl renk yanstma zellii; dikroizm.
2) F/z. maddedeki k yolunun boyuna bal olarak,
ilettii farkl renklerde gsteren bir maddenin ni
telii; dichromatism olarak da kullanlr.
dichroite: iyolit; mavi renkli bir mineral.
dichromate: Dikromik asitin herhangi bir tuzu; dikromat; bichromate olarak da kullanlr.
dichromatic: 1) iki renge sahip olan. 2) dikromatizm
ile belirtilen veya ona ait.
dichromatic cell: Pozitif kutbu karbon, negatif kutbu
inko ve elektroliti slfrik asit (H 2 SO4 ) ve potas
yum dikromat (K 2Cr2 7) cozeltisi olan birincil (pri
mer) pil.
dichromatism: Renk krl; tayfn sadece iki rengi
nin seilebildii bir gz hastal.
dichromic: 1) Kimy. a) her moleklnde iki krom ato
mu olan. b) dikromatlari oluturan dikromik asiti
(H 2 Cr 7 0 7 7 belirtir.
dichrooscope: Dikroizmi incelemek iin kullanlan bir
cihaz; dikrooskop.
dichroscope: Bkz. dichrooscope.
dicoumarine: rtlm tatl yonca yaprandan
karlan ya da sentetik olarak yaplan bir kimyasal bi
leik; tpta kann phtlamasn geciktirmek iin kulla
nlr.
dictagraph: Bkz. dictograph.

dictaphone
dictaphone: Diktafon; azlna sylenen szckleri
kayt etmek ve yeniden retmek iin kullanlan bir ci
haz (Ticar bir marka).
dictionary, technical: Teknik szlk veya lgat.
dictograph: Bir baka odada yaplan konumalar giz
lice dinlemek veya kayt etmek iin kullanlan, kk
ve ok hassas vericisi olan, telefon trnden bir ci
haz.
Dicumarol: Beyaz kristalli, toz bir kimyasal bileik; ka
nn phtlamasn geciktirmek iin kullanlr Bkz. dicoumarin ; ticar bir marka.
icyclopentadiene: Sv. Yk. disiklopentadiyen; renk
siz, kristalli veya saydam, soluk saman renkli, terebantine benzer kokulu, yangn tehlikesi oluturan, in
san sal iin zararl, scaklk art ile polimerize
olan, higroskopik olmayan, bir dereceye kadar reaktif ve dayanksz, ileri derecede doymam, alisikl ai
lesinden sv, bir karbonlu hidrojen; Simg.C 1 0 H 12 ;
15,5/15,5C de z.a. 0,98-0,99; k.n. 160-170C;
suda znmez, Visk. 50C'de 50 saniye Redvud;
gemilerde 40C'yi gemeyecek ekilde evre scakl
nda ve atmosfer basncnda tanr.
didactic: 1) retim iin kullanlan. 2) didaktik; bilgi
verici.
didactial: Bkz. didactic.
didactics: retim sanat veya bilimi; pedagoji.
didym: Bkz. didymium.
didymium: Esk. bir element olarak dnlen fakat
sonra iki nadir toprak alkali metalin (nedimiyum ve
praseodimiyum) karm olduu anlalan nadir bir
metal; ou zaman seryum ve lantan ile birlikte bulu
nur; simg.D veya Di.
die: 1) Meka. orijinal olarak dkm veya bask; kes
me veya ekil verme iin kullanlan genellikle kp
eklinde alet veya cihazlar, zellikle: a) para, madal
ya vb. i basm iin kullanlan damga; sikke damga
s, b) levha metal vb. lerine delik amak iin kullan
lan bir makinenin hareketli ksm; matriks. c) cvata
ya da vidalardaki gibi di amak iin kullanlan ara;
pafta, e) iersinde delii olan ve tel ekmek, ubuk
ekmek vb. i iin kullanlan bir metal paras.
die away: 1) amplitt zamanla azaltmak ve bylece
dalga hareketi tarafndan iddeti azaltmak: X nlar
alminyuma gre kurunda ok daha hzl azalr. 2)
motorun yava yava arlaarak stop etmesi.
die away curve: Sndrlen osilasyon veya dalga ha
reketinin zirvesinde birleen bir eri.
die casting: 1) erimi metali byk bir basn altnda,
madeni bir derece veya kalp iine dkerek dkm
yapma ilemi. 2) bu ekilde yaplan dkm.
die-casting allyos: Yksek basnl dkm Bkz, di e casting iin uygun olan, ounlukla demirsiz, bazan demirli alamlar: a) inko kkenli, b) almin
yum ve magnezyum kkenli, c) pirinler ve d) dier
bakr kkenli olanlar.
die down: Motorun kendiliinden devirden dmesi.
dielectric: Manyetik alann olumasna izin veren, fa
kat elektrik akmn geirmeyen cam, tahta, lstik vb.
i bir malzeme; dielektrik; yaltkan; izolatr.
dielectric constant: Bir yaltkandaki elektrik kuvveti
tarafndan retilen elektrik flks (ak) iddetinin, ay
n kuvvet tarafndan vakumda retilen flks iddeti
ne oran; dielektrik sabitesi veya sabiti.
dielectric fatique: Bir sre srekli elektriksel gerilme

156

di ese l e ngin e
etkisinde kalan bir yaltkann yaltm zelliklerinin ka
yb; dielektrik yorulma.
dielectric flux: Dielektrik flks veya ak.
dielectric heating: Elektrie yaltkan olan bir malze
menin yksek frekansl alternatif elektrik alan tarafn
dan hzl ve dzgn bir biimde stlmas.
dielectrik intensity: Dielektrik iddeti veya younlu
u.
dielectric loss: Dieleklrik veya yaltkan kayb; elek
trik akm bir yaltkan etkiledii zaman, s olarak a
a kan enerji kayb.
dielectric strength: Dielektrik dayankl; malzeme
nin krlmadan dayanabilecei maksimum potansiyel
deiimi.
dielectrophoresis: Dielektroforesiz; dzgn olmayan
bir elektrik alannda, elektriksel olarak ynlendirilmi
(polarianm) paracklarn hareketi.
dienes: Diyen'ler; karbondan karbona ift bal iki
karbon kapsayan doymam organik bileikler; rne
in butadiyen, CH 2 : CH.CH:CH2; yapay kauuk ya
pmnda kullanlr.
die nut: Pafta somun; altgen veya drtgen somun;
her ikisi de dileri temizlemek iin kullanlr; di te
mizleme somunu.
die plate: Levha pafta; ap 3,175 mm (1/8")'e kadar
olan aplarda vida yapmak iin kullanlan bir cihaz;
sap olan bir levha zerinde 24 farkl lde pafta
olan bir ara.
diesel: Bkz. diesel engine.
diesel cycle: Dizel evrimi; sabit basnta yanmal
evrim; yakt silindirlere basnl (60-70 bar) hava ile
pskrtlen motorlarn kuramsal ya da teorik evri
mi; iki adyabat ile sabit basnta yanma ve sabit ha
cimde s atlndan oluan bir diyagram.
diesel direct drive: Dorudan bal motor (pervane
ye); gemi pervanesine dorudan, ara safralar ile
bal olan dizel motoru; genellikle ar devirli dizel
motoru.
diesel-driven ship: Dizel motoru ile yrtlen gemi;
ana makinesi dizel motoru olan gemi.
diesel efficiency: Dizel verimi (Hava ile pskrtmeli
motorlar iin); sabit basnta yanmal evrimin veri
mi; yakt silindirlere basnl hava ile pskrtlen
motorlarn evrim verimi.
diesel electric: Bkz diesel electric system.
diesel-electrik drive: Bkz. diesel-electric system.
diesel electric locomotive: Bir dizel-elektrik sistemi
nin rettii elektrik enerjisi ile tekerlek dingillerindeki
elektrik motorlarnn altrld ve tekerlerin bu e
kilde dndrld bir lokomotif; dizel elektrikli lo
komotif.
diesel-electric system: Dizel elektrik sistemi; gemile
re uygulanan bir tahrik veya propulsiyon sistemi;
yksek devirli dizel motorlannn jeneratr veya alternatrleri evirerek rettikleri elektrik enerjisi, gemi
nin k tarafndaki ar devirli ve millerine pervaneler
bal bulunan elektrik motorlarnn altrlmasnda
kullanlr.
diesel engine: Dizel motoru; silindirlerinde sktrla
rak basn ve scakl ykseltilen (30-40 bar,
450-650C) hava iine pskrtlen yaktn kendili
inden yaklmas ile i retilen s makinesi; sktr
ma ile yanmal makine; Diesel, diesel motor eklin
de de kullanlr.

di ese l e ngin e fuel s


diesel engine fuels: Bkz. diesei fuels.
diesel fuels: Dizel yaktlar; dizel motorlarnda kullan
lan: a) dorudan damtma (distilasyon) rn olan
diesel oil, gas oil gibi yaktlar, b) fuel oilier; hafif fuel
oil, ar fuel oil, bunker C gibi kraking yntemi ile el
de edilen viskoziteleri yksek yaktlar, c) gaz yakt
lar, rnein svlatrlm petrol gaz ve doal gaz gi
bi yaktlar.
diesel-gear drive: Dizei-dili tahrik; yksek devirli di
zel motorlarnn, devir drc donanma (ridakn
gir) ve ridakn donanmnn pervaneye bal olduu
sistem; reduksiyonlu altrma.
diesel-generator: Dizel jeneratr; bir dizel motoru ta
rafndan altrlan doru akm elektrik reteci veya
reticisi.
diesel index: Dizel indeksi; dizel yaktlarnn tutuma
niteliini belirten bir kavram; yaktn anilin noktas
(scakl) hesaplandktan sonra amprik eitlik yard
myla saptanan indeks; dizel indeksinin, gemi dizel
motorlarndaki ortalama deeri yaklak 35 dolayn
dadr.
diesel motor: Bkz. diesel engine.
diesei oil: Dizel oil; motorin; ham petroln damtlma
sndan elde edilen, verimlilii setan says ile l
len, evreye zarar veren, yangn tehlikesi olan ve
balca dallanmam parafinlerden oluan yanc bir
sv yakt; z.a. 1'den kk; parlama noktas
43,33-88C (110-190F); yaps % 87 karbon, % 12
hidrojen ve % 1 oksijenden oluur; gemi, dizel loko
motif ve kara tat aralarndaki dizel motorlarnda
yakt olarak kullanlr.
diesel principle: Dizel prensibi veya ilkesi; havann si
lindir iersinde sktrlarak, scaklnn yaktn tutu
ma scaklnn zerine karlmas ilkesi; bylelikle
pskrtlen yaktn kendiliinden tutumas sala
nr.
diesel propulsion: Dizelli tahrik; dizel motoru ile per
vane evirme: a) dorudan balama, b) dizel-elektrik sistemi ve c) devir drcl balama ekille
rinde uygulanr.
diesel ship: Dizel motoru ile tahrik edilen veya yr
tlen gemi; ana makinesi dizel motoru olan gemi; di
zel motorlu gemi; motorlu gemi; M/S, M/V ksaltma
lar ile belirtilir.
diesinker: Bask veya ekil vermek iin damga, kalp
vb. i yapan kii.
die stamping: Kalp ile kesilen veya ekil verilen bir
para, ou zaman metal levha paras.
diestock: Su borular, vidalar, cvatalar vb. inde oldu
u gibi di ekilmesi srasnda paftay tutmak iin
kullanlan tayc, ereve veya kasa; pafta kolu.
diethanolamine: Sv. Yk. dietanolamin; DEA; di (2 hidroksietik) amin; hafife renkli, amonyaa benzer
kokulu, insan sal iin zararl, birincil alifatik aile
sinden bir amin/alkol; Simg. CI(HOCH 2 CH 2 )2 NH;
higroskopik ve dayankl bir bileik, viskoz bir sv.
diethyiamine: Sv. Yk. dietilamin; amonyaa benzer
kokulu, yangn tehlikesi olan, renksiz, insan sal
iin zararl, higroskopik ,su ile karabilen, dayankl,
ikincil alifatiklerden sv bir amin; Simg. (C 2 H 5 ) 2 NH;
0
15,5/l5,5 C'de z.a.
0,710;
k.n.
55,5C;
d.n.-39C, suda tm ile znr; 20C'de visk.
0,35 cP; gemilerde evre scakl ve atmosfer basn
cnda tanr.

157

di ff ere n t
diethylbarbituric acid: Dietilbarbitrik asit; barbitrik
asitten elde edilen bir bileik, C 8 H 1 2 I 3 N 2 ; uyutucu
olarak kullanlr; veronal, barbital eklinde de kulla
nlr.
diethylbenzene (mixed isomers): Sv. Yk. dietil
benzen (kank izomerler); tatl ve keskin kokulu,
yangn tehlikesi olan, renksiz, akc, higroskopik ol
mayan, dayankl, salk asndan benzene benzer,
aromatik ailesinden bir karbonlu hidrojen; simg.
C6 H.(C 2 H 5 ) 2 ; 25 /25'de z.a 0,868; k.n. yakla
k 180C; d.n.-43C; suda znmez; 25C'de visk.
0,85 cP; gemilerde evre scakl ve atmosferik ba
snta tanr.
diethylene glycol: Sv. Yk. dietilen glikol; "D.E.G."
"digol"; dihidroksidietil eter; 2,2 oksidietanol; tehlike
siz, kokusu olmayan, saydam, renksiz, urup kva
mnda, higroskopik, hava ve s etkisinde rengi koyu
laan, gzlerde tahri oluturan,
glikol ailesinden bir
0
sv, HO (C 2 H 4 O) 2 20 /20C'de z.a. 1,1184; k.n.
245,8C; d.n.-7,8C; suda tm
ile
znr;
30C'de visk. 22 cP; gemilerde evre scakl ve at
mosfer basncnda tanr.
diethylene glycol monoethyl ether: Sv. Yk. dieti
len glikol monoetil eter; "karbinol Solvent"; "Dovanol DE"; "dovanol DESG"; etilglikol; "dioksitol"; etil
glikol; hafif ve ho kokulu, hemen hemen tehlikesiz,
renksiz, higroskopik ve dayankl glikoleter ailesin
den bir sv; Simg. CH 2 OHCH 2 OCH s CH 2 OC 2 H5 ;
0,
20/20 de z.a. 1,0273; k.n. 195,0C; d.n.-90C;
suda tm ile znr; 20C'de visk. 1,7 cP; gemi
lerde evre scakl ve atmosfer basncnda tanr.
diethylene triamine: Sv. Yk. dietilen triamine; 2,2-diaminodietilen; kuvvetli amonyak kokulu, gzler ve
deri iin tehlikeli, renksiz veya sar, nispeten viskoz,
higroskopik, ok alkalin ve dayankl, alifatiklerden
bir amin; 25/4C'de z.a. 0,9474; k.n. 193-270C;
d.n.-35C; suda tm ile znr; 25C'de visk. 6,0
cS; gemilerde evre scakl ve atmosfer basncnda
tanr.
diethyl ether: Sv. Yk. dietil eter; anestezi eteri; dietil
oksit; eter; etoksietan; etil eter; etil oksit; solvent
eter B.P.; slfrik eter; yangn tehlikesi ve patlayc
peroksitler oluturan, tatl ve keskin kokulu, say
dam, akc, renksiz, hafif higroskopik eilimli, insan
sal iin zararl, % 10'dan daha byk deriimleri
ldrc olan, eter ailesinden bir sv; Simg.
C H OC H ; 20/20 C'de; z. a. 0,714; k.n.
2

34,6C; d.n.-123C; suda %8 orannda znr;


visk. 20C'de 0,2448; gemilerde evre scakl veya
altnda, atmosfer basnc veya zerinde tanr; ta
nrken nitrojen gibi bir inert gaz gerektirir; souk ha
valarda motorlarda kolay ilk hareket salamak zere
kullanlr.
die welding: Kaynak veya birletirmenin bir ocakta s
tlarak ve basn uygulanarak yapld ocak-kaynak
yntemi.
differ: 1) benzemez olmak; farkl olmak. 2) zt ya da
farkl fikirlerde olmak.
difference: 1) durum, nitelik, gerek veya rnekte
farkl olma; fark. 2) farkl karakteristik. 3) dierlerine
benzemeyen fikirlere sahip olma durumu; uyumaz
lk; ihtilaf. 4) Mate. bir bykln dierinden daha
byk veya daha kk olduu miktar; bir bykl
n dierinden karlmas ile kalan miktar; fark; ka
lan.
different: 1) birbirine benzemeyen. 2) ayn olmayan;

di ff ere n t ia l
farkl; ayr. 3) muhtelif; trl. 4) dierlerinin ouna
benzemeyen; allmam.
differential: 1) fark ya da farkllklar gsteren. 2)
fark l, farklarla ilgili. 3) farkl etki veya sonulara
sahip olan. 4) Mak. diferansiyel dili. 5) Mate,
diferansiyel; diferansiyeller kapsayan. 6) Elekt. bir
devrenin gere ken noktasnda zt kutupsallk
retmek zere dzen lenmi iki sargl bobinin biri.
7) Mate, deiken bir bykln iki ardl deeri
arasndaki ihmal edilebi lir fark. 8) Bkz. differential
gears.
differential block: Mak. ceraskal; kademeli palanga.
differential calculus: Diferansiyel kalkls; diferansi
yellerin sabitlerle ilikisini inceleyen yksek matema
tik dal.
differential coefficient: Mate, deikenine bal
ola
rak bir fonksiyonun deiim miktarnn
llmesi; di feransiyel katsay.
differential equation: Mate, diferansiyel denklem;
di feransiyel veya diferansiyel katsaylar kapsayan
bir eitlik.
differential gear; diferansiyel dili; iki aks ayn hatta
balayan ve evirme kuvvetini bunlar arasnda b
len, fakat bir aksn dierinden daha hzl dnmesine
msaade eden, belirli ekilde dzenlenmi dililer;
otomobillerin arka akslarnda, virajlarda aks hzlarn
da bir farka msaade etmek iin kullanlr
differentially: Diferansiyel veya kademeli ekilde ya
da tarzda.
differential needle: Diferansiyel ine; Gem. Mak.
farkl apl ine valf; enjektrlerde hidrolik pskrt
meyi salayan, alt ucu konik ine, ine valf ya da nidl valf.
differential piston: Kademeli piston; bu tr pistonlu
pompa.
differential piston pump: Kademeli (diferansiyel)
pis tonlu pompa; D/z. Mot. iki farkl ap olan
pistonlarla donatlm pompa; dizel motorlarnda
sprme hava s retmek zere kullanlr.
differential plunger valve: Plenceri biri kk, biri
byk olmak zere farkl apta iki pistondan oluan
bir pompa; kademeli plencerli pompa; diferansiyel
plencerli pompa; byk apl plencerin silindirinde
sktrma olurken, kk apl plencerin silindirinde
emme oluturulur veya bunun tersi olur.
differential pulley: Birbirine tespit edilmi ve bir blok
ekline sokulmu, aplar farkl iki makaradan olu
an palanga; kademeli palanga; makaralardan biri
bir ip veya zincirle alaltlr ve dieri kancay yksel
tir.
differential quotient: Bkz. differential coefficient.
differential thermometer: Diferansiyel termometre;
iki komu scaklk arasndaki fark gsteren bir ter
mometre (scaklk ler); U eklinde bir cam boru
ve iinde renkli svdan oluur.
differential windlass: Den, kademeli (diferansiyel)
r gat; aplar farkl iki fenerlii olan rgat.
differentiation: Mate, diferansiyel veya diferansiyel
katsaynn zlmesi.
difficile: Zor; g.
difficult: 1) yaplmas, imal edilmesi, anlalmas vb.
zor. 2) sorun, efor veya hner kapsayan.
difficulty: 1) zorluk; glk. 2) engel, mania.
diffluence: Meteo. birbirlerine yakn aknt hatlarnn,
akn ynnde birbirlerinden uzaklamas; diflens.

158

diffusion

pump

diffract: 1) paralara ayrmak. 2) Fiz. nlar saptr


mak veya krmak.
diffraction: 1) ince bir yarktan geerken veya mat bir
maddenin kenarndan yanstlan n, dier ksm
daki nlarla kesimesi nedeniyle k nlarnn si
yah ve beyaz bantlara ve tayfn renklerine ayrmas.
2) ses ve elektrikte olduu gibi, hareket dalgasnn
dier trlerinin benzer krlmas.
diffraction grating: Opt. yanstlan krlma veya ileti
len k ile tayf retmek iin kullanlan, zerinde bir
sra, ok yakn, eit aralkl paralel izgiler (15 bin-30
bin izgi) bulunan cam bir levha veya parlatlm me
tal; krlma zgaras.
diffraction instrument: Krlma veya difraksiyon ciha
z; maddenin yapsn veya bir radyasyonun, rne
in X nlar, elektronlar ve ntronlarn zelliklerini
dalgalarn krlmas yardmyla incelemek iin kullan
lan bir cihaz.
diffraction spectroscope: Krlma zgarasnn
prizma ile yer deitirdii bir spektroskop; krlma
spektros kopu,
diffraction spectrum: Krlma tayf veya spektras.
diffuse: 1) yaylm; deriik veya youn olmayan. 2)
gereinden daha fazla szck kullanma. 3) her yn
de akmak; yaylmak. 4) Fiz. gazlar, svlar vb.gibi ya
ylma ile karmak.
diffuse reflection: In kaba yzeylerden tm ynle
re yansmas.
diffuser: 1) difzr; ters nozul; kendisinden geirilen
akkann hzn azaltarak basncn ykselten meme;
santrfj pompalarda, buhar enjektrleri vb. lerinde
kullanlr. 2) Foto. yanstmak veya sert hatlar
dan kanmak iin kullanlan ipek bir rt. 3) hopar
lrlerde farkl frekanslarda ses dalgalarnn dzgn
dalmn salamak iin kullanlan konik bir para.
diffuser blade: Difzr kanat; Bkz. diffusere vane.
diffuser ring: Difzr emberi; santrfj pompalarn
statoru veya mahfazalarna balanan ve ok sayda
difzr kapsayan ember; rekperasyon Bkz. recu
peration iin kullanlr.
diffuser vane: Difzr kanat; difzre ters nozul ek
li veren iki kanattan herhangi biri; difuser blade ek
linde de kullanlr.
diffusion: 1) iki veya daha fazla maddenin moleklle
rinin birbirine karmas; difzyon. 2) molekllerinin
hareketi nedeniyle bir gaz, sv veya zeltinin homo
jen yaplmas veya homojen duruma getirilmesi.
diffusion barrier: Gazlar, zellikle izotoplar ayrmak
iin kullanlan gzenekli bir perde; perdenin zerin
de mikroskopla grlemeyecek kadar kk delikler
bulunur ve madde transferi belirli hidrodinamik ak
m yerine difzyonla oluur.
diffusion column: Radyal scaklk deiiminin srd
rld dey bir boru; izotoplar ayrlmasnda kulla
nlr.
diffusion current: Difzyon akm; elektrotlarna bir
potansiyel fark uyguland zaman, bir zeltide
iyonlarn elektrolitik g ile eriilen akm snrlama
s.
diffusion,
molecular:
Molekler
difzyon;
moleklle rin srekli sl hareketleri sonucu olarak bir
cismin di er bir eismin iine yava yava girmesi
olay.
diffusion pump: Difzyon pompas; kk sistemler
de yksek vakum oluturan bir cihaz; vakum pompa
s.

diffusor
diffusor: Bkz. diffuser.
digest: 1) sistemli olarak, ounlukla youn biimde
dzenlemek; zetlemek. 2) sindirime yardm etmek.
3) Kimy. s ve nem ile yumuatmak veya znr
yapmak. 4) besinleri sindirmek ya da hazmetmek.
digester: Kimy. maddelerin iinde yumuayncaya ka
dar stldklar veya znr elementlerin onlardan
karld ar bir metal kap ya da tank.
digester brick: Kt hamurunun elde edilmesinde
uygulanan slfit ynteminde kullanlan metal tankla
rn Bkz. digester i yzeylerinin kaplanmasnda kul
lanlan asite dayankl tula.
diggins: 1) kazp karlan malzeme (materyal). 2) ka
z yaplan veya maden karlan bir yer, zellikle ile
tilmesi sren altn madeni. 3) Arg. altn madencileri
nin kamp.
digit: 1) bir parman genilii; 3/4 in veya 20 mm.
2) sfrdan dokuza kadar herhangi bir tam say. 3)
Astr. Gne veya Ayn apnn 12'de biri. 4) Say. 5)
basamak.
digital: 1) bir parmaktan, zellikle el parmandan
oluan. 2) saylara sahip olan. 3) bir parmak gibi;
parmaa benzer. 4) parmak; el parma. 5) say; sa
yya ait; saysal.
digital computer: dijital kompter; bilgisayar; iki te
mel kompter trnden biri; dijitleri, fiziksel miktarla
r gstermek zere kullanr ve problemleri program
yardmyla zer.
digitalin: Dijitalin; ykskotu ekirdeinden elde edi
len zehirli, kristalli bir glkosit, C 3 5 H 5 6 0 1 4 ; kalp
uyarcs olarak kullanlr.
digitalis: Bot. ekirdeklerinden dijitalin ilacnn
retildi i bitki; dijitalis.
digitize: Saylatrmak.
digitizer: Saylatrc.
dihedral: 1) iki dzlem yz veya kenara sahip olan.
2) solid Geometride kesien iki dzlemle oluturu
lan. 3) iki kenarl a. 4) bir uan kanatlar arasn
daki a.
dihedral angle: Kesien iki dzlem arasnda oluan
a.
diisobutylene: Sv. Yk. diizobtilen; diizobten;
yan gn tehlikesi oluturan, renksiz, insan sal
iin za rarl, nem emmeyen, doymam alifatiklerden
bir kar bonlu hidrojen; sv ve buhar halinde iken
anestezik etki yapar ve akl hastalklar meydana
getirebilir; 20C'de z.a. yaklak 0,72; k.n. 97107C; suda znmez, viskozitesi belli deil;
gemilerde evre s cakl ve atmosfer basncnda
tanr.
diisobutyl ketone: Sv. Yk. diizobtil keton; 2,6-dimetil-4-heptanon; izovaleron; nane ruhuna benzer
hafif kokulu, renksiz, ya kvamnda, yangn tehlike
si olan, insan sal iin zararl, nem emmeyen, da
yankl, alifatik ailesinden bir keton; Simg.
(CH 3 )2 CHCH 2 CH(CH 3 )2 ; 20/ 20C'de z. a.
0,8076; k.n. 169,4C; d.n.-41,5C; suda znmez,
viskozitesi belli deil; gemilerde evre scakl ve at
mosferik basnta tanr.
diisobutyl phthalate: Sv. Yk. diizobtil ftalat;
diizobtil-1,2-benzen
dikarboksilat; saydam,
hemen he men renksiz, kokusuz ve tehlikesiz kabul
edilen, hig roskopik olmayan, ok dayankl,
aromatik ailesin den bir ester; Simg.C 6 H 4 (C0 2 C 4
H 9 ) 2 ; 20C'de z.a. 1,04; k.n. 327C; d.n.
yaklak -50C; suda

dim e n sio n

159

znmez, 20C'de visk. 40 cS; gemilerde evre s


cakl ve atmosfer basncnda tanr.
diisooctyl phthalate: Sv. Yk. diizooktil ftalat; "bizofleks 88"; DIOP; tehlikesiz, hemen hemen kokusuz,
saydam, viskoz, higroskopik olmayan, dayankl, aro
matik
4

ailesinden

bir

sv;

Simg.

C 6H

(CO-

OC 8 17 ) 2 ; 20/20C'de z.a. 0,98; k.n. 370C;


H
d.n.-50C; suda znmez, viskozitesi 25C'de 57
cS; gemilerde evre scakl ve atmosfre basncnda
tanr.
dilatancy: Birinden dierine molekller arasndaki
mesafenin oalmas nedeniyle ekli ile hacmindeki
byme.
dilate: 1) daha geni veya daha byk yapmak; ge
nilemeye neden olmak. 2) ayrntl bir biimde yaz
mak veya konumak.
dilation: 1) genileme veya geniletilmi. 2) genile
mi bir para.
dilation number: Alma, genileme says veya nu
maras; ayn scaklk ve ayn yapdaki bir svnn hac
minin, kat hacmine oran.
dilative: Genileme; genileme eilimi; genileme
oluturan.
dilatometer: 1) bir maddenin genilemesini lmek
iin kullanlan bir cihaz. 2) kristallerin balant nokta
larn saptamak iin kullanlan bir cihaz; dilatometre.
diluent: 1) sulandrma. 2) zndrme, bir baka e
yi sulandran veya eriten bir ey; sulandrmak iin
bir asite katlan su, tablet veya illara katlan nias
ta vb. i ey. 3) inceltici; cila veya verniklere eklene
rek onlarn miktarn oaltan veya fiyatn azaltan,
ou zaman petrol karbonlu hidrojeni olan bir sv.
dilute: 1) iersine su veya dier svlar kartrarak in
celtmek veya zayflatmak. 2) baz eyler katarak za
yflatmak veya deitirmek. 3) zeltinin younluu
nu azaltmak iin zeltiye daha fazla zc ekle
mek.
diluted hydrochloric acid: Seyreltik tuz asiti veya hidrokiorik asit (HCI).
dilute solution: Zayf zelti; byk miktardaki z
c bir maddede, nispeten kk bir miktardaki erir
veya znr madde.
dilution: 1) sulanm veya su kartrlm. 2) su katl
m ey. 3) daha sulu yapmak iin bir svya su ek
lenmesi. 4) iersinde oksijen eritmek amacyla, kana
lizasyon artklarna byk miktarda su kartrlmas.
5) it. Yan. Mak. karterdeki yaa soutma sistemin
den su karmas. 6) Kimy. daha fazla szck ekleye
rek bir zeltinin younluunu azaltma ilemi.
dilution coefficient: Fazla hava katsays; bir kilog
ram yaktn yanmas iin arlksal olarak gerek ha
va miktarnn, bir kilogram yaktn yanmas iin ge
rekli kuramsal hava miktarna oran; dilution ratio,
excess coefficient olarak da kullanlr.
dilution, oil: Bkz. oil dilution.
dilution ratio: Bkz. dilution coefficient.
dim: 1) parlak olmayan; donuk; bir dereceye kadar
karanlk. 2) berrak olmayan; bulank. 3) ak veya
net olarak grlmeyen, duyulmayan veya anlaslmayan; mphem.
dim.: Bkz. dimension.
dimension: 1) boy, en, kalnlk vb. i herhangi lle
bilen bir uzunluk; dimensiyon; ebat; boyut. 2) o.

dimensional
boy, en ve bazar yksekliin ls. 3) boyut; l;
derece. 4) vsat; nem. 5) Ceb, bir terimdeki sle
rin toplam.
dimensional: 1) boyut ya da boyutlara ait. 2) boyutla
ra sahip olan; boyutlu bir ekil gibi.
dimensioning: Tek. Res. llendirme.
dimension lines: Tek. Res. l oklar veya izgileri.
dimer: Ayn maddenin iki moleklnn birlemesiyle
oluan bir molekl veya bileik.
dimethylamine: Sv. Yk. dimetilamin; dimetilamin (anidrit); DMA; yangn tehlikesi olan, balk kokulu,
renksiz, higroskopik olmayan, dayankl, insan sal
iin zararl, ikincil alifatiklerden bir amin; Simg.
(CH 3 )2 NH; 0/4C'de z.a. 0,6804; k.n. 6,88C;
d.n.-92,2C; suda olduka znr, 20C'de gaz
-6
olarak viskozitesi 85x10 puvaz, sv olarak 25C'de
-3
visk. 1,86x10 puvaz; gemilerde evre scakl veya
altnda, atmosfer basnc veya zerinde tanr.
dimethylamine aqueous solutions: Sv. Yk. dimeti
lamin sulu zeltileri; DMA; yangn tehlikesi olan, ba
lk kokulu, renksiz, higroskopik olmayan, dayankl,
insan sal iin zararl, ikincil alifatiklerden bir
amin; Simg. (CH 3 )2 ; NH; 15,5/15,5C'de (% 40)
0/1
0
z.a. 0,898, 15,5 5,5 C'de (% 60) 0,827;
k.n.
0
51,5 C (% 40), 36,0C (% 60); d.n.-36C (% 60);
su
da tm ile znr, viskozitesi su ile ayn; gemiler
de evre scakl ve atmosfer basncnda tanr.
dimethylaminebenzaldehyde test: Dimetilaminobenzaldehit deneyi; kazan suyundaki hidrazin (N 2 H4 )
miktarn saptamak iin uygulanr; bu miktar maksi
mum 0,25 ppm olmaldr.
dimethylaminoethanol: Sv. Yk. dimetilaminoetanol;
deanol; 2,dimetilaminetanol; dimetiletanolamin;
kuv
vetli balk kokusunda, gzler iin tehlikeli, renksiz ve
ya soluk sar renkli, higroskopik, dayankl, birincil alkoi/tertiari amin ailesinden sv bir bileik; Simg.
(CH 3 )2 NCH 2 CH 2 OH; 20/20C'de z.a. 0,8879;
k.n. 134,6C (760 mm Hg), d.n. -59,0C; suda tm
ile znr, viskozitesi belli deil; gemilerde evre
scakl ve atmosfer basncnda tanr.
dimethylformamide: Sv. Yk. dimetilformamit; formdimetilamid; NN-dimetilformamid; gzler ve deri iin
tehlikeli olan, bala benzer ho olmayan kokulu,
higroskopik, dayankl, renksiz, akc, alifatik ailesin
den bir amid; 20/4C'de z.a. 0,948-0,950; k.n. 151153C; d.n.-61C; suda tm ile znr ve 25C'de
viskozitesi 0,802 cP; gemilerde evre scakl ve
atmosfer basncnda tanr.
dimetric: Drt al; tetragonal.
dimetric draving: Karlkl iki dik kenarn eit olarak
ksaltlmas eklinde maddenin dndrlmesine da
yanan bir izim yntemi; dimetrik izim.
dimetric projection: Bkz. dimetric drawing.
diminish: 1) daha kk yapmak; l, derece,
nem vb. ini azaltmak; kltmek; ufaltmak. 2) da
ha kk olmak.
diminished: Ufaltlm; kltlm; azaltlm.
diminution: Ufaltma, kltme veya kltlm;
azaltma; azalma.
diminutive: 1) ortalamadan daha kk; ok kk;
ufack; minicik. 2) ok kk bir kimse veya ey.
dimlight: Oto. kk far; kardan gelen aracn g
venliini salamak iin yakn ve yolun hendek taraf
n gsteren lmba.

160

dioptric
dimmer: Oto. kk far; kardan gelen aracn gven
liini salamak iin yakn ve yolun hendek tarafn
gsteren lmba.
dimmer: Oto. uzun ve ksa farlarn veya tiyatro lamba
larnn n azaltmak iin kullanlan bir cihaz; k
ksma dmesi.
dimorphic:
Dimorfizm
ile
belirtilen.
dimorphism: iki ekilde kristalleme zellii; dimor
fizm.
dineric: Birbirine karmaz iki solvent ile tek bir erir
maddenin her ikisinde znd bir zelti iin
sylenir.
Dines hygrometer: Dines higrometresi; bu higromet
rede buz ile soutulmu su, yzeyi cilalanm metal
bir kap iinden akar; metal kutu iindeki scaklk bir
termometre ile denetlenir; Bkz. dew point hygrome
ter.
dinghy: 1) Hindistan nehirlerinde kullanlan krekli
bir tekne; dingi. 2) bir sava gemisinde tanan k
k bir tekne. 3) yat, motorlu gemi vb. i teknelerde
sahil ile balant salamak iin kullanlan kk, ori
jinal olarak krekli bir tekne veya bot. 4) kk, gvertesiz, tek direkli bir yar teknesi; dingey, dingy
eklinde de kullanlr.
dingy: 1) kirli renkli; parlak olmayan; donuk; temiz ol
mayan; pis.
dingy: Bkz. dinghy.
dinitro-: Moleklde iki nitro grubuna sahip olan anla
mnda bir nek.
dinitrobenzene: Dinitrobenzen; nitrik asit ve benzen
veya nitrobenzen tepkimesi ile oluan kimyasal bir
bileik; Simg. C 6 H 4 (N0 2 ) 2 ; esnek ineler gibi kristallenir.
dinkey: Dem. Yol. manevra yerinde vagonlar ek
mek, yollarn deitirmek iin kullanlan kk bir
lokomotif. 2) kk bir tramvay.
dinky: Bkz. dinkey.
dioctylphthalate: Sv. Yk. dioktilftalat; DEHP; dietilhegzil ftalat; di (2-etilhegzil) flalat; DOP; hafif yangn
tehlikesi oluturan, kokusuz, hafif, saydam, higros
kopik olmayan, dayankl, insan sal iin tehlikeli
olmayan, aromatik ailesinden bir ester; Simg.C H

(C0 CH CH(C H ) C H ] ; 20/20C'de z.a.


2
2
2
5
4
9 2
0,895-0,989; k.n.386C; d.n.-55C (sert bir jelatin
olur); suda znmez, 20C'de viskozitesi 57 cS; ge
milerde evre scakl ve atmosfer basncnda ta
nr.
diode: 1) Fiz, alternatif akm dorultmac olarak kulla
nlan souk anotlu ve stlm katotlu bir vakum t
p; diyot. 2) sadece bir katot ve bir anot kapsayan
bir termiyonik valf. 3) akm sadece bir ynde geire
bilen bir devre eleman.
diolefins: Bkz. diolefin.
diopside: Genellikle saydam olan bir tr pirokzen
Bkz. pyroxene.
dioptase: Yeil, cama benzer prizmalar eklinde gr
len sulu bakr silikat; zmrt bakr cevheri.
diopter: Diopter; Opt. bir mercein krlma gcnn
l birimi; odak mesafesi 1 metre olan bir merce
in gcne eittir.
dioptometer: Gzn krlmasn denemek (test et
mek) iin kullanlan bir cihaz; diyoptometre.
dioptral: Diyoptere Bkz. diopter ait.
dioptric: 1) optik merceklere veya onlarn krlma g-

dioptric syste m
lerine gre numaralanma yntemine ait; dioptral. 2)
Bkz. dioptrics.
dioptric system: Diyoptrik sistem; krlma sistemi;
merceklerin odaklama yaptklar bir optik sistem; de
niz fenerlerinde kullanlr.
dioptrical: Bkz. dioptric.
dioptrics: Merceklerden geen n krlmas ile ilgi
lenen optik bilimi dal.
diosmose: Bkz. osmose.
diosmosis: Bkz. osmosis.
dioxid: Bkz. dioxide.
dioxide: Dioksit; her moleklnde iki atom oksijen
kapsayan bir oksit.
dip: 1) bir svnn iine veya altna bir sre koymak ve
sonra derhal karmak; daldrmak; batrmak. 2) bu
ekilde boyamak. 3) erimi mum iine fitil koyarak
(bir mum) yapmak. 4) daldrarak kaplamak veya gal
vaniz yapmak. 5) alaltmak ve sonra ykseltmek. 6)
batrmak veya ani olarak brakmak. 7) Hava. trman
madan nce ani olarak alalmak. 8) daldrlarak ya
plan mum. 9) dalma, batma. 10) iine herhangi bir
ey daldrlacak sv. 11) meyil (aaya doru). 12)
bunun miktar. 13) ufak bir ukur. 14) ksa bir dal.
dip circle: Dnyann manyetik alann saptamak iin
kullanlan bir cihaz; yatay eksende bal bir manye
tik ineden oluur.
dipentene: Sv. Yk. dipenten; sinen; limonen; esasl
bir tehlikesi olmayan, limona benzer ho kokulu,
pratik olarak renksiz, higroskopik eilimli, yava ola
rak polarize olan, dayankl, yksek scaklklarda
izoprene ayran, doymam aromatiklerden bir kar
0
bonlu hidrojen; Simg.C 10 H14 ; 20/4 C'de z.a.
0,840; k.n. yaklak 180C; d.n.-97C; suda zn
mez, 20C'de viskozitesi 1,13 cP; gemilerde evre s
cakl ve atmosfer basncnda tanr.
diphase: Elektr. fazlar arasnda 90'lik a fark bulu
nan iki alternatif akmla retilme, tama veya al
ma; difaze; iki fazl.
diphasic: Bkz. diphase.
diphenyl: Difenil; kimyasal olarak birlemi iki fenil
grubunun oluturduu molekle sahip kimyasal bile
ik, (C 6 H 5 ) 2 ; bifenil.
diphenylamine: Difenilamin; renksiz, kristalli kimya
sal bileik, (C 6 H 5 ) 2 NH; patlayclarda dengeleyici,
nitrik asit deneyinde ve boya yapmnda kullanlr.
diphosgene: Difosjen; fosjene akraba olan zehirli sv
bir bileik, CIC0 2 CCI 3 ; kimyasal savalarda
akcier leri tahri edici bir gaz olarak kullanlr.
diplo-: iki, ift veya ikiz anlamlarnda bir nek.
dip magnetic: Meteo. manyetik meyil; bir mknatsn
ufka gre meyil as; meylenme anlamnda da kul
lanlr.
dip needle: Dey olarak aslm, serbest olarak hare
ket eden ve yerkrenin manyetik ynn gsteren
bir manyetik ine veya ubuk; yatay olduu zaman
manyetik ekvatorda, fakat dey olduunda manye
tik kutuplardadr.
dipolar: iki kutupluya benzer; iki kutupluya ait.
dipole: 1) F/z. Kimy. iki eit fakat zt ynde elektrik
arj veya manyetik kutuplara sahip olan; hidrojen
atomu gibi pozitif bir ekirdek ve negatif elektrona
sahip olan; iki kutuplu; ikiz kutup. 2) yarm dalga bo
yu uzunluunda olan alc bir televizyon anteni.
dipole serial: Aralarnda bir aralk bulunan, iki dz u
buktan oluan bir anten; dipol anten.

Teknik Szlk - F. 11

161

direc t circulatio n
dipping needle: Bkz. dip needle.
dipropylene glycol: Sv. Yk, dipropilen glikol; 2,2-dlhidroksipropil eter; pratik olarak zararsz, kokusuz,
renksiz, hafife viskoz; hafif higroskopik eilimli, da
yankl, glikol ailesinden bir sv; Simg. (CH3CH OHCH 2 O ;
20/20C'de
z.a.
1,024;
k.n.231,8C; d.n.-51C; suda tm ile znr,
20C'de viskozitesi yaklak 100 cP; gemilerde evre
scakl ve atmosfer basncnda tanr.
dipropylene glycol monomethyl ether: Sv. Yk. dip
ropilen glikol monometil eter; dipropilen glikol metil
eter; "Dowanol DPM"; nemli bir tehlikesi olmayan,
hafif ve ho kokulu, renksiz, higroskopik, dayankl,
glikol eter ailesinde bir sv bileik, CH 3 OC,H 6
OC 3 H6 OH; z.a. yaklak olarak 1; k.n.188,3C;
d.n.-83C; suda tm ile znr, 25C'de visk.
3,57 cks; gemilerde evre scakl ve atmosfer ba
sncnda tanr.
diprotic: Deitirilebilen iki hidrojen atomuna sahip
bir asite ait veya onu belirten.
dipstick: Bir kabn iindeki maddenin derinlii veya
miktarn lmek iin kullanlan zeri blntl me
tal bir ubuk; rnein motorlarn alt karterlerinde kul
lanlan ya ubuu.
dip tinning: Kalayla kaplama; kalay banyosuna batr
ma; yiyecek konulan kutularn kalayla kaplanmas;
kalayla kaplanacak yzey nce saf demir anot ile i
lem grr ve sonra eritilmi kalay banyosuna daldr
larak kalayla kaplanr.
direct: 1) dz; sapmayan; kesilmeyen; kesiksiz; bir ta
rafa dnmeyen. 2) derhal olan; hazr. 3) tam; ta
mam. 4) tespit ediciye gereksinim gstermeyen (ba
z boyalar iin sylenir). 5) Astr. batdan douya. 6)
Mate, birinin dieri ile azald veya oald dei
kenler arasndaki ilikiyi belirtme veya onlara ait. 7)
yn vermek; ynlendirmek.
direct-acting governor: Mekanik reglatr veya gavrnr; Bkz. governor.
direct-acting pump: Buhar silindirinin krank mekaniz
mas bulunmayan ve sv silindirinin piston roduna
bir kaplin ile skca balanan bir pompa; dorudan
etkili pompa; pistonlu pompa; bu tr pompalar ift
etkili tek ya da ift silindirli yaplrlar.
direct combination: Dorudan birleme; elementleri
nin dorudan birlemesiyle bileik oluumu; rne
in : Zn + S = ZnS gibi.
direct-connected engine: Bkz. direct drive.
direct-connected turbine: Dorudan bal trbin;
aralarnda bir dili donanm bulunmakszn trbin
makinenin ara aftlar ve yataklar yardmyla doru
dan pervaneye balanmas.
direct-contact condenser: Dorudan temasl kondan
sr (kondenser); ak kondansr; jet kondansr; eg
zoz buhar ile soutucu suyun birbirlerine kartrla
rak egzoz buharnn youturulduu kondansr.
direct-contact heater: Havaszlandrma stcs; Bkz,
deaerating heater.
direct control governor: Mekanik reglatr veya gavrnr; Bkz. governor.
direct circulation: Meteo. dorudan sirklasyon; yanyana bulunan nispeten youn ve hafif hava ktleleri
nin potansiyel enerjisinin, daha hafif havann yksel
mesi ve daha youn havann dmesi nedeniyle ki
netik enerjiye evrildii sirklasyon.

direct current
direct current: Doru akm; bir iletken boyunca sade
ce bir yne akan elektron akm; D.C. veya d.c. k
saltmalar ile belirtilir.
direct current balancer: Doru akm dengeleyicisi;
birbirlerine dorudan bal iki veya daha fazla, do
ru akm makinesinden (zellikle nt ya da kampavund uyarmal) oluan ve ok telli bir datm siste
mine seri bal bir makine.
direct-current dynamometer: Doru akm dinamo
metresi; deney yeri veya tecrbe mahallinde Bkz.
test stand, genel olarak dizel motorlarnn fren bey
gir gc veya fren gcn (hp veya kW) trnden
lmek iin kullanlan doru akm jeneratr veya di
namometresi.
direct-current machines: E/ekt. doru akm makinele
ri; doru akm jeneratr ve motorlar.
direct-current motor: Elekt, doru akm motoru; seri,
nt ve kampavund motorlardan herhangi biri.
direct-current propulsion: Dizel elektrik sistemi; do
ru akml propulsiyon sistemi; yksek devirli dizel
motorlar, onlarn altrd doru akm jeneratrle
ri, doru akm motorlar vb. lerinden oluan sistem.
direct drive: Dorudan balama; 1) eviren veya ev
rilen ya da hareket veren ve hareket alan makinele
rin birbirlerine dorudan balanmas. 2) gemilerde
ana makinenin, aralarnda esnek kapln, hidrolik
kaplin, elektromanyetik kaplin ve hz drc bir
donanm olmakszn dorudan pervaneye balanma
s. 4) Oto. motorun devrini aynen kardan miline akta
ran anzman dilisi; ou arabalarn drdnc vite
si.
direct-drive diesel: Bkz. diesel-direct drive.
direct dye; Sabitletirici kullanlmakszn etkili olan
bir boya.
directed: Ynlendirilmi.
direct heater: dorudan stc; Gem. Mak. direkt hiter; bunlar: a) radyatrler, b) konveksiyon stclar,
c) nite stclar ve d) elektrikli stclar eklinde snf
landrmak mmkndr.
direct illumination: Dorudan veya direkt aydnlat
ma; n en az % 90'inin aaya yneltildii bir ay
dnlatma tr.
direct injection: Dorudan pskrtme; Gem, Mak. di
rekt incekn; yaktn enjektr yardmyla dorudan
ana yanma odasna pskrtlmesi.
direction: 1) ynlendirme; yneltme; kontrol. 2) o.
yapma, iletme, kullanma, hazrlama vb. i talimat.
3) emir; kumanda. 4) istikamet, yn veya cihet; do
rultu.
directional: 1) yn, cihet veya istikamete ait. 2)
Rady. a) sinyallerin geldii yn. b) yneltilmi bir
n demeti eklinde gnderilen radyo dalgalar iin.
directional antenna: Ynlendirici anten.
directional gyro: Ynlendirici cayro veya jiroskop;
durumunu azimutta tutan ve bylece rotadan asal
sapmay gsteren ve hava ile altrlan serbest bir
jiroskop veya cayro.
directional signal: Oto. tatn dn yapaca yn
iaret eden kol veya k; iaret lmbas; sinyal lm
bas.
direction finder: Dey ekseni evresinde serbest
olarak dnebilen bir anteni olan ve gelen radyo dal
galar veya sinyallerden mevki bulmak iin kullan
lan bir cihaz; Den, dayreksn faynder.

162

di scharg e

direction of rotation: Dn yn; devir yn; dn


me yn.
directly: 1) dorudan doruya. 2) tamamen; tm
ile; tamam. 4) annda; hemen; derhal.
direct radiation: Dorudan veya kaak radyasyon ya
da nm.
direct reaction method: Dorudan tepki yntemi;
gaz trbinlerinde, yaktn sl enerjisinin, yksek hzl
gaz akmnda mekanik kinetik enerjiye dntrle
rek tepki oluturulmas yntemi.
direct reversible engine: Dorudan tornistanl maki
ne veya motor; ileri geri donanmna sahip olan ma
kine ya da motor.
directrix: 1) Geo. bir eri veya dzlem iziminde
esas olarak kullanlan sabit bir doru. 2) kadn m
dr; mdire.
direct stays: Buh. Kaza. dorudan payandalar; birbiri
ne paralel iki yzeyi tamak veya kuvvetlendirmek
iin kullanlan payanda veya steyler; masuralar, pa
yandalar ve payanda borular bu snfa girer.
dirigibility: Hava gemisi zellii veya durumunda ol
ma.
dirigible; 1) altnda bir kamaras olan, uzun, sigar
eklinde, ynlendirilebilen, motorla yrtlen bir ba
lon; zeplin; hava gemisi. 2) ynlendirilebilen.
dirt: Maden, kum, toprak veya akl.
dirt seal: Mak. toz veya pisliklerin (bir makineye) gir
mesini nleyen kee conta.
dirty: 1) temiz olmayan; kirli; pis. 2) toprakl. 3) grim
si, amurlu veya lekeli. 4) ok fazla (yere doru
inen) nkleer artk meydana getiren: Nkleer silah
lar iin sylenir.
dirty ballast: Kirli safra; trl sv yaktlarn tand
tanklarn ykanmas sonucu oluan pis safra.
dirty oils: Ham petrol, trl fuel oilier vb. i kapsayan
yaktlar; pis yaktlar.
dis.: Bkz. 1) distance. 2) distant. 3) distribute.
disabled vessel: Hareketten aciz gemi ya da tekne.
disaccharide: Genel forml C 1 2 H 2 2 O11 olan skroz, maltoz ve laktoz gibi eker gruplarndan herhan
gi biri; hidrolizleri iki monosakkarit verir; disakkarit.
disadvantage: 1) saknca; dezavantaj; mahzur; handi
kap. 2) kayp; hasar; zarar.
disadvantageous: Saknca, dezavantaj veya mahzur
ile belirtilen ya da neden olunan; elverisiz; saknca
l; dezavantajl.
disannul: Tm ile geersiz saymak; iptal etmek.
disappear: 1) kaybolmak; grnmez olmak. 2) gz
den kaybolmak; yokolmak.
disarrange: Dzeni bozmak; dzensizlik.
disarrangement: Dzensizlik; karklk.
disassemble: Paralarna ayrmak; skmek, onarm
ve temizlik iin paralar ayrma.
disaster: Byk zarar ve hasara neden olan herhangi
bir olay; ar veya ani bir kaza; afet; felaket.
disastrous; Felakeitn doasna ait; byk zarar, ha
sar vb. nedeni.
disc: Bkz. disk.
disc : Bkz. 1) discovered. 2) discoverer.
discharge: 1) herhangi bir aknn boalmas veya
dearj. 2) bir gemiden ykn tahliyesi veya boaltl
mas, b) bir topun atelenmesi. 3) bir pompa, kom
presr vb. i bir makinenin d devreye su, ya, ya
kt, basnl hava vb. i bir akkan vermesi ya da bo-

discharge capacity
aitmas; dearj; disar; boaltma; boalma. 3) buji
lerde olduu gibi, bir aralktan boalan elektrik ak
m. 4) bir kondensatrden arj boalm. 5) bir gaz
iinde elektrik akm aral. 6) belirli bir enine kesit
ten birim zamanda geen sv akmnn hacmi. 7)
elektroliz srasnda elektrotlarda atomlar deitir
mek iin iyonlarn kullanlmas.
discharge capacity: Boalma veya dearj kapasitesi;
belirli bir iddette akm ekildii zaman, akmlatrn ka saatte boalacan belirten kapasite; amper-saat (ah) ile ifade edilir,
discharge cock: Bkz. discharge valve.
discharge coefficient: Boalma katsays; dearj kat
says.
discharge in gases: Elektrotlar arasnda, elektrik ak
mnn gaz iinde akabilecei aralk veya pasaj.
discharge lamp: Camdan yaplan, alak basnl gaz
kapsayan tp; dearj tp; elektrik akm getii za
man akkor haline gelir.
discharge pipe: Dearj, disar ya da boalma boru
su; zellikle kartu tipi filtrelerin orta ksmndaki ze
ri delikli boru.
discharge resistor: Dearj ya da boalma direnci;
Bkz. resistor.
discharge stroke: Gem. Mak. disar stroku; dearj
kursu veya stroku; pistonlu kompresr ve pompalar
da silindir iinde sktrlan sv, gaz veya akkann
d devreye verildii strok ya da kurs.
discharge tube: Dearj borusu veya tp; oa za
man camdan yaplan, iinde vakum veya dk ba
snl gaz bulunan ve elektrik akiminin anottan kato :
ta akl bir tp.
discharge tunnels: Buh, Mak. soutma suyunun kondenserden k ile denize boalmas arasndaki dev
re; dearj veya boalma devresi.
discharge valve: Boalma, disar veya dearj valf;
herhangi bir pompann k valf; soutma devresi
nin deniz suyunun, gemi bordasndan dar verilme
sini salayan valf veya vana; k valf.
discharge velocity: Boalma veya dearj hz.
discipline: 1) kendini kontrol, karakter ve verim geli
tirme eitimi. 2) byle bir eitimin sonucu. 3) disipli
ne konu olmak; eitmek; denetlemek veya kontrol
etmek. 4) cezalandrmak.
discoid: 1) ekli diske benzeyen herhangi bir ey. 2)
dairesel veya diske benzeyen ba olan bir dii
aleti.
discoidal: Bkz. discoid.
discolor:
Rengini
deitirmek;
boyamak.
discoloration: 1) rengini deitirme veya rengi dei
mi. 2) rengi deitirilmi benek veya iaret.
discolored: Solmu; rengi deimi.
discolorment: Bkz. discoloration.
discolor: Bkz. ng. discolour.
discomposition: Atom atlmas; bir kristal ebekesin
de, bir atomun dorudan bir arpma sonucu yerin
den atlmas olay.
disconnect: 1) aralarndaki ba zmek veya kr
mak; ayrmak; zmek. 2) ana devreden ayrarak
(bir elektrikli cihazn) akmn kesmek.
disconnected: 1) ayrlm; zlm; ilikisi kalma
m. 2) ilikisiz paralara blnm ya da ayrlm.
disconnection: 1) ayrlma. 2) ayrlm olma durumu.
discontinuance: 1) stop etme veya stop etmi. 2) ke

163

disintegratio n rate
silme, aralk veya fasla.
discontinuation: Bkz. discontinuance.
discontinue: 1) stop etmek; vazgemek; iliii kes
mek. 2) yarda brakmak; devam etmemek.
discontinuity: 1) devam noksanl; devamszlk. 2}
fasla; ara.
discontinuous: Devaml olmayan; devamsz; faslal;
aralkl; devam etmeyen.
discover: 1) ilk defa farkna varmak, grmek veya
(hakknda) bilgi sahibi olmak; kefetmek. 2) meyda
na karmak; gerekletirmek veya realize etmek.
discovery: 1) kefetmek. 2) kefedilen herhangi bir
ey.
discrete: 1) ayr, tek birimlerde grlen ve daha da
blnemeyen madde ya da enerjiyi belirtir. 2) ayr;
farkl; ayr ksmlardan olumu. 3) kesikli.
discriminator: 1) frekans veya faz modlasyonunu
amplitd modlasyonuna dntrmek iin kullan
lan bir elektronik devre.
disembark: Den. gemiden sahile yolcu ya da yk
karmak veya koymak; tahliye etmek veya boalt
mak; bir gemiden karaya gitmek veya. kmak.
disembarkation: Karaya yolcu veya yk karma; ka
raya kma.
disembogue: 1) denize dklmek veya boalmak, 2)
suyunu denize aktmak (akarsular iin sylenir).
disengage: 1) kendisini kurtarmak; serbest kalmak;
ilikisini kesmek. 2) ayrmak; bolamak, vitesi veya
debriyaj boa almak; balantsn kesmek.
disengaged: 1) balants olmayan; serbest; hr. 2)
ayrlm; bota; bal deil; kavramam vaziyette.
disengagement: 1) ayrlm, serbest braklm veya
serbest kalm. 2) serbest brakma; salverme.
dish: ibkey veya konkav yapmak.
disharmony: Uyumsuzluk; ahenksizlik.
dished: ibkey.
disinfect: Zararl bakteri, virs vb.lerini tahrip etmek
veya etkisiz hale getirmek; dezenfekte veya sterilize
etmek.
disinfectant: Dezenfekte etme; dezenfekte eden her
hangi bir ey; dezenfektan; bakteri, virs vb. lerini l
dren veya etkisiz hale getiren bir madde.
disinfection: Dezenfeksiyon; dezenfekte etme veya
dezenfekte edilmi.
disinfector: Dezenfekte eden kii veya ey; dezenfek
te eden; tme makinesi.
disintegrate: Para ya da ksmlara ayrmak; tmn
kaybetmek; kaybetmek.
disintegrate series: Doal radyoaktivitede, element
isimleri ile balayan seri: a) uranyum serisi, b) tor
yum serileri, c) aktinyum serileri; neptnyum serileri
doada grnmez.
disintegration: 1) bir radyoaktif atomun kard alfa
veya beta paracklar. 2) plverizasyon veya ps
krtme. 3) ampuln i yzeyinde siyahlanmaya ne
den olan flamann bozulmas.
disintegration energy: Radyoaktif enerji; radyoaktif
bozunma srasnda radyasyon enerjisi, s enerjisi, ki
netik enerji eklinde aa kan enerji.
disintegration, nuclear: Nkleer bozunma veya de
ime; ekirdeklere ilikin herhangi bir deiim; de
iim kendiliinden oluuyorsa radyoaktiftir.
disintegration rate: 1) bir radyoaktif cismin bozunma
mutlak hz olup, zaman birimi bana bozunma say-

disjoin
s ile belirtilir; bozunma says. 2) bir nklidin bombardman etkisiyle deimesinin mutlak hz.
disjoin: Birlemesine engel olmak; ayrmak; ayrl
mak; ayrlm olmak.
disjoint: 1) yerinden karmak; ek yerinden kar
mak. 2) balant ayrmak; paralamak; paralarna
ayrmak. 3) bir birlii veya balant vb. ini tahrip et
mek. 4) balant yerinden ayrmak; birletii yerden
ayrmak; skmek.
disjointed: 1) birletii yerden km; ek yerinden
km veya ayrlm. 2) paralarna ayrlm.
disjunct: Ayrlm; ayr.
disjunction: Ayrlma ya da ayrlm.
disjuncture: Bkz. disjunction.
disk: 1) herhangi bir malzemeden yaplm ince, yas
s, dairesel ey; disk. 2) bu ekle benzeyen herhan
gi bir ey. 3) gramofon veya fonograf pla. 4) Zoo.
disk eklinde para veya yap.
disk brake: Oto. disk fren; srtnme yzeyleri disk
eklinde olan fren; en az iki srtnme diskinden olu
an fren.
disk clutch: Oto. disk kavrama, kla veya debriyaj.
disk coupling: Oto. disk kavrama; iki diskin yzeyleri
nin birbirine sk temas ile kuvveti ileten kaplin ya
da kavrama.
disket: Bilgisay. disket.
disk grinder: Kaba yzeyleri dzeltmek ve apaklar
gidermek iin kullanlan disk eklinde, elektrik moto
ru ile altrlan bir ara; zmpara ta; Bkz. grinding
wheel.
disk harrow: Disk eklinde baklar olan, dner hare
ketli kesek krma makinesi; tohum ekmek iin kulla
nlr.
disk load brakes: Disk ykl fren; bir dizi srtnme
diski ve bunlara basan bir el tekerinden oluan fren.
disk server: Bilgisay. disk hizmet program.
disk storage: Bilgisay. disk bellek.
disk wheel: Disk eklinde tekerlek; gbeinden jant
na kadar solid olarak yaplan teker; disk teker.
dislocate: Birletii yerden veya mafsaldan karmak;
yerinden karmak.
dislocation: 1) yerinden kma. 2) yerinden kma du
rumu; kk.
dismantle: Skmek veya paralarna ayrmak: Bakm
veya onarm ya da ayar amacyla makinenin dona
nmlarn, enjektr, pompalar vb. lerini skp, para
larna ayrmak gibi.
dismantling: Skme ya da paralarna ayrma; kaldr
ma.
dismast: Den. direk ya da direklerini karmak ya da
tahrip etmek.
dismember: Paralarna ayrmak veya skmek.
dismount: Mak. paralanna ayrmak.
disnature: Doal kalitesini, grn vb. ini kaybet
meye neden olmak; gayri doal yapmak.
disodium phosphate: Disodyum fosfat, Na 2 HP0 4 ; i
me suyu kullanlan evaporatrlerde, 80C'nin altn
daki scaklklarda ksr (kazan ta) oluumunu nle
mek iin kullanlan kimyasal bir bileik.
disorder: 1) dzen eksiklii; dzensizlik; intizamsz
lk. 2) dzenini bozmak; kartrmak.
disordered: 1) bozuk; dzensiz; intizamsz. 2) hasta.
disorderly: 1) dzensiz; sistemsiz; intizamsz. 2) ku
ralsz.

164

di s pl aceme n t
disorganize: Dzenini, diziliini veya sistemini boz
mak.
disparate: Esas olarak benzemeyen; eit olmayan;
t r farkl.
disparity: Rtbe, miktar, derece, stnlk vb. i bak
mndan eitsizlik veya fark.
dispatch: 1) gndermek; sevketmek. 2) hzl ve acele
olarak bitirmek. 3) gnderme; sevketme. 4) hz; s
rat; acele. 5) mesaj; zellikle resmi mesaj. 6) den,
avaryann taksim edilmesi; dispe.
dispatcher: 1) gnderen veya sevkeden kimse. 2)
tren, otobs, kamyon vb. ini programa gre sevke
den nakliye iisi. 3) dispei.
dispend: Harcamak; sarfetmek, zellikle savurgan
olarak harcamak.
dispensable: nemli olmayan; ihmal edilebilen; el
zem olmayan; balayc olmad dnlen.
dispensation: istisna; mstesna.
dispensator: Datc, distribtr veya ynetmen;
Nad. Ola. datan veya tevzi eden kimse.
dispensatory: t) ilalarn hazrlanmas ve kullanlma
s konusunda bir hendbuk, el kitab veya kodeks. 2)
dispanser.
dispense: 1) datmak; tevzi etmek. 2) hazrlamak ve
datmak (ilalar vb.) 3) muaf tutmak; ynetmek.
dispersal: Dalma; datlma; datma; tevzi etme.
dispersant: Seyreltici.
dispersing additives: Yalama yalarna eklenerek,
ya iindeki yabanc maddelerin ok kk parack
lar halinde askda kalmasn salayan youn sod
yum silikatlar, polifosfatlar, lignin trevleri vb. i gibi
kimyasal maddeler; dispersan katklar.
disperse: 1) geni ekilde datma; tm ynlerde da
tmak ve samak. 2) datmak (duman vb.). 3)
renkli nl bileenlerine ayrmak (). 4) farkl yn
lerde hareket etmek; dalmak.
dispersed: Bir sv ya da gaz iinde kk
parackla ra yaylm bir maddeyi belirtir.
dispersed phase: Bir koloidal zelti iinde asl mad
de.
disperse system: Olduka geni bir yzeyle
birbirin den ayrlm iki faza sahip olan bir koloidal
sistem. dispersible: Dalabilir; datlabilir.
dispersing agent: Bkz. dispersing additives.
dispersing system: Radyan enerjiyi trl dalga boy
larna ayrmak iin kullanlan bir sistem.
dispersion: 1) beyaz k, bir mercek ya da prizmada
krld zaman renklerin ayrlmas. 2) elektrik dalga
s vb. lerinin benzer dalmas. 3) bir sv iinde ask
daki kat paracklar. 4) dalma; datlma.
dispersion, electrical: Elektriksel dalma veya
dat
ma; bir elektrik akm yardmyla koloidal zeltilerin
hazrlanmas.
dispersive: Datmaya eilimli.
dispersive medium:Hz dalga boyu ile deien dal
galar ile bir madde; cam datma eilimli bir madde
dir.
displace: 1) alt yerden hareket etmek veya yer
deitirmek. 2) ofisten baka yere nakletmek 3) yer
deitirmek: Bir gemi belirli bir miktar su tanr gibi.
displaced
diagram:
Bkz.
offset
diagram.
displacement: 1) yzen bir geminin tard suyun
hacmi ya da arl; deplesman. 2) bir balonda ga
zn yer deitirdii havann ktlesi. 3) eksenel hare-

displa ceme n t to nnag e


ketli pistonlu makinelerde, pistonun silindir iinde
sprd hacim; strok ya da kurs hacmi Bkz. pis
ton displacement. 4) bir bileikte bir elementin, di
er bir elementin yerine geecei kimyasal dei
me. 5) yer deitirme.
displacement tonnage: Den. deplesman tonilatosu;
geminin dedveyt tonajnn 1,64 ile arplmas ile bulu
nur.
displacement volume: Strok veya kurs hacmi; Pist.
Buh. Mak. Mot. piston tarafndan l noktalar arasn
2
3
da taranan hacim : Vd = (7iD /4)xL; genellikle m
ve bazan litre trnden kullanlr (D = silindir ap ve
L = Piston strokudur).
displacement, piston: Bkz. piston displacement.
display: Bilgisay. grnt; grntlemek.
display device: Bilgisay. grnt aygt.
display monitor: Bilgisay. grnt izleyici.
displode: Patlatmak; infilk ettirmek.
disposable: Bir kere kullanldktan sonra atlan nem
siz maddeleri tanmlar; bir kere kullanldktan sonra
atlan bir enjektr (ine) gibi.
disposition: 1) bir maddenin gzlenmeye ak olma
yan huyudur; 20C'de 203,9 gram eker 100 gram
suda znr; bu durum bizim tarafmzdan grlse
de grlmese de dorudur; znmek ekerin huyu
veya eilimidir; eilim; temayl. 2) Bilgisay. ktk i
leme durumu.
disproportion: Orants olmayan; orantsz; simetrisi
olmayan; asimetrik.
disproportionality: Orantsz olarak; eitsiz olarak.
disproportionation: Bir maddenin ayn anda oksitlen
dii ve redklendii kimyasal tepkime; bu tepkime s
rasnda bir atom, iyon veya molekl dier bir atom,
iyon ya da molekl tarafndan oksitlenir ve redklenir.
distrate: Miktarn veya derecesini kltmek.
disrepair: Onarm veya tamir isteyen durum.
dissect: 1) para para kesmek; paralarna ayrmak:
alma amacyla (terih gibi) vcudun paralara ay
rlmas. 2) dikkatle incelemek veya analiz etmek.
dissection: 1) paralarna ayrma veya paralarna ay
rlm. 2) inceleme iin kesilmi (bitki veya hayvan).
3) para para analiz etmek; ayrntl incelemek.
dissector: 1) keserek paralarna ayrmak iin kullan
lan alet. 2) terihci.
disserve: Zarar vermek.
disservice: Zararl i veya aksiyon; hasar.
dissever: 1) ayrmak; kesip ayrmak. 2) paralarna
ayrmak.
dissimilar: Benzer olmayan; benzemeyen; farkl.
dissimilarity: Benzemezlik; farkllk,
dissimilate: Benzemez veya farkl yapmak.
dissimilation: Benzemez yapmak veya olmak.
dissipate: 1) dalmak; datmak; yaymak; samak.
2) tm ile kovmak; grnmez yapmak; kaybolmak.
3) ziyan olmak; sarfedilmek; harcanmak.
dissipated: israf olunmu; israf edilmi; dalm.
dissipation: Datma, dalma; israf,
dissipation of energy: Enerjinin sk karlalmayan
bir enerji ekline dnm.
dissipative force: Zt ynde hareket eden ve etkisiyle
mekanik enerjiyi s enerjisine dntren kuvvet.
dissociate: 1) arasnda balant veya dm z
mek. 2) Kimy. znme. 3) Kimy. znmeye ura

165

distan t
maya neden olmak. 4) Kimy. znmeye uramak.
dissociation: 1) ayrma; znmeye urama. 2) bir
elektrovalan Bkz. electrovalent bileiin iyonlarna
ayrlmas; rnein, suda eritilen sodyum klorrrn
+
Na ve Cl(-) iyonlarna ayrmas. 3) bir molekln
tersinir blnerek daha basit molekllere dnme
si; NH4CI = NH 3 + HCI. 4) it. Yan. Mak. egzoz gaz
larnn ayrmas Bkz. dissociation of exhaust ga
ses. 5) yksek atmosferde mortesi (ltraviyole)
radyasyon etkisiyle atmosferik molekllerin bileen
lere ayrmas.
dissociation of exhaust gases: Egzoz gazlarnn ay
rmas veya paralanmas; it. Yan. Mak. 1600C'yi
geen scaklklarda egzoz gazlan iindeki CO2 ve
H2O ayrarak karbonmonoksitin olumas ve maksi
mum basncn 3-5 bar ve maksimum scakln
100-150C kadar azalmas olay; dissosiasyon.
dissolubility: znr olma durumu veya zellii;
znrlk.
dissoluble: znr; znebilir; eritilebilir.
dissolution: 1) zlme veya znm. 2) paralar
na ayrlma; ayrlp dalma.
dissoluable: znebilir; eriyebilir.
dissolve; 1) sv yapmak veya olmak; svlamak; eri
mek, 2) bir sv ile karmak. 3) dalmak; paralar
na ayrlmak. 3) bir svda katnn homojen zeltisini
hazrlamak; rnein, suda znm eker veya
tuz.
dissolved: znm veya erimi (hava, oksijen, vb.
iin).
dissolved oxygen: znm (su iinde) oksijen;
besleme (fid) suyunda znerek buhar kazanlarna
kadar giden ve orada paslanmalara neden olan ha
vann oksijeni.
dissolved oxygen test: znm oksijen (su iin
de) deneyi veya tecrbesi; zellikle modern besle
me suyu devrelerinde etkili havaszlandrma veya ok
sijeni karmak iin kullanlacak sodyum slfit mikta
rn saptamak iin gerekli olan, fakat karmak bir
kimyasal deney.
dissolvent: Dier maddeleri zen veya eriten; z
c bir madde.
dissymmetric:
Bkz.
dissymmetrical.
dissymmetrical: 1) simetrik olmayan; asimetrik. 2) in
san eli gibi,
zt ynlerde simetrik olan.
dissymmetry: 1) simetri yokluu veya eksiklii. 2) zt
ynlerde simetrik olan.
dist : Bkz. 1) distance. 2) distant.
distance: 1) iki nokta arasndaki mesafe veya aralk;
mesafe; aralk. 2) iki nokta arasndaki zaman aral;
mddet; fasla; ara. 3) bir mesafe veya araln ll
mesi.
distance, geocentric: Dnyann merkezinden mesa
fe.
distance, heliocentric: Gneten mesafe veya uzak
lk.
distance-piece: Ara paras; reaksiyon trbinlerinde
kanatlar arasna konulan ve onlari birbirinden ayran
eri eklindeki para ya da paralar.
distance table: Belirli limanlar arasndaki uzaklklari,
mesafeleri mil veya km trnden belirten tablo.
distant!: 1) germek. 2) genilemek (iindeki basn
nedeniyle). 3) imek.
distant: 1) aralarnda bir aralk veya mesafeye sahip

di s t e n sio n
olan; ayrlm. 2) geni biimde ayrlm; aralk ve
ya zaman bakmndan birbirlerinden uzak veya rak:
istanbul'a 100 km uzaklktadr gibi.
distension: Genileme; ikinlik.
distill (distil): 1) damlalar halinde dmek; damla
mak; damlatmak. 2) damtmaya (distilasyona) ura
mak. 3) damlamaya neden olmak veya damlamaya
izin vermek. 4) damtmaya konu olmak; damtma ile
deimek veya szlmek. 5) bir karm damtma
yolu ile ayrmak.
distillate: Damtma rn; damtma ile elde edilen s
v; bir damtma rnnde buharn youmas ile top
lanan maddeler.
distillated fuel: Damtma rn yakt; rafinerilerde da
mtma sonucu elde edilen yakt; nafta, diesel oil,
gas oil vb. i.
distillate cooler: Evaporatrde tatl su veya deniz su
yundan oluturulan buharlarn soutularak youturulduu eanjr veya soutucu; damtma rn so
utucusu.
distillation: 1) damtma. 2) daha uucu paralarn az
uucu ksmlarndan ayrmak iin bir karm nce
sip, sonra oluan buharlar youturarak rafine ve
ya ar maddeler elde etme ilemi. 3) evaporatrlerde
olduu gibi, deniz suyu veya ime suyunu, saf ya
da damtk suya dntrme ilemi. 4) damtlm
herhangi bir ey. 5) herhangi bir eyin z.
distillation, fractional: Kaynama noktalarna gre, s
v karmlarnn damtma yntemiyle ayrlmas; fraksiyonlu damtma; rnein, ham petrolden benzen,
benzin, gazya, diesel oil, gas oil, fuel oil vb. lerinin damtlmas.
distilled: Damtma yntemi ile retilmi veya elde
edilmi; damtlm.
distilled water: Saf su; damtk su; distile su; damt
ma yntemlerinden herhangi biri ile iinde zn
m durumdaki kat maddeleri karlan su; yksek
iletme basnl su borulu kazanlarda, lboratuvarlarda kullanlr; insanlarn tketimi iin uygun deildir.
distiller: 1) damtan bir insan veya cihaz; damtc;
distiller. 2) deniz suyu veya ime suyundan oluturu
lan buharlar youturan soutucu. 3) imbikten eke
rek yaplan alkoll ikilerin ticaretini yapan kii veya
irket.
distillery: 1) damtma iinin yapld yer. 2) alkoll i
kilerin damtlarak yapld tesis veya endstriyel ku
rulu.
distilling: 1) damtma. 2) damtmada kullanlan ara
lar belirtir.
distilling flask: Uzun boyunlu, boynunun st ksmn
da sap olan yuvarlak bir cam kap; laboratuvarlarda
kullanlr; damtma balonu.
distilling plant: Deniz suyu veya tatl sudan elde edi
len buharlar youturularak damtk su elde edilen
bir tesis; damtma tesisi.
distillment (distilment): Bkz. distillation.
distinct: 1) zellikleri, yaplar vb. birbirlerinden ayr
lan madde ekilleri, radyasyon ekilleri veya organiz
malar belirtir; farkl; belli.
distinction: Bir maddenin dierine benzemeyen farkl
lk gstermesi; ayrt etme; fark.
distort: 1) eklini bozmak; grnn veya eklini
tahrif etmek; bozmak; arptmak.
distorted: 1) d bir kuvvet tarafndan ekli bozulan

166

di s ul f a t e
esnek bir katy belirtir; bklm; tahrif edilmi.
distortion: 1) bozulma; tahrif. 2) arplma veya tahrif
olma gerei veya durumu. 3) arplm veya tahrif
olmu herhangi bir ey; arpklk.
distortion, liner: Bkz. liner distortion.
distr.: Bkz. 1) distributed. 2) distribution. 3) distri
butor.
distress: Tehlike.
distress light: Den. tehlike veya fiei; yardm
armak iin kullanlr.
distress signals: Tehlike iaretleri; imdat iaretleri;
gemi ve gemiadamlarnn tehlike iinde bulunduu
nu belirten ve gemi tarafndan verilen iaretler.
distribute: 1) blmek ve paralar halinde datmak.
2) bir yzey zerine dalmak veya yaylmak. 3) bir
snflandrmaya gre blmek ve dzenlemek; snf
landrmak. 4) Mar. basldktan sonra harfleri dat
mak ve geriye, kendi kutularna koymak.
distribution: 1) datma veya datlm; tevzi. 2) da
tlan herhangi bir ey; porsiyon; pay; hisse.
distribution box: Bkz. valve chest.
distribution chest: Bkz. valve chest.
distribution panel: Elekt. tevzi tablosu; datm tablo
su; alter tablosu ya da paneli.
distribution system: Datm sistemi; Elekt. doru
ve ya alternatif gerilim datm sistemlerinden
herhangi biri.
distributor: 1) Bern. Mot, ateleme devrelerinde yk
sek gerilimli (10 bin-20 bin) endksiyon akmn, ma
kinenin ateleme srasna gre bujilere datan elek
triksel cihaz; distribtr; tevzi edici; datc. 2) ilk ha
reketi hava ile yaplan dize! motorlarnda, basnl
havay ilk hareket srasna gre ilk hareket valflarna
datan cihaz; distribtr. 3) baz yksek devirli di
zel motorlarna uygulanan yakt pskrtme sistemi
nin bir blm. 4) elektrik akmn bir kaynaktan ok
saydaki ayr devrelere datmak iin kullanlan devir
hareketli elektrik anahtar ya da svici.
distributor cam: Distribtr miline bal olan ve silin
dir says kadar knts bulunan ve platinleri ap ka
payan kem, kam veya eksantrik.
distributor drive gear: Mot. distribtr mili tahrik ve
ya altrma dilisi.
distributor drive shaft: Mot. distribtr mili; motor
dan konik bir dili ile hareket alan mil veya aft; ka
m ile platinleri aar.
distributor cap: Mot. zerinde merkez terminali ve
buji kablolar ve i ksmnda pirin lokma, levzi veya
datm kmr vb. i bulunan bakalitten yaplm ka
pak; distribtr kapa.
distributor points: Mot. distribtr platinleri; ap ka
patarak manyetik alann olumas, manyetik alann
bozulmas ve yksek gerilimli endksiyon akmnn
retilmesini salayan ve aralarnda yaklak 0,5 mm
aralk bulunan paralar.
distribution points gap: Distribtr platinlerinin ak
olduu zaman aralarnda bulunan mesafe; normal
olarak 0,5-0,6 mm deerleri arasnda bulunur.
disturbance: 1) Meteo. normal ya da ortalama
rzgr durumundan (lokal) ayrlma. 2) aranmayan
bir kay naktan gelen sinyaller; karklk.
disulfate: Dislfat. 1) slfrik asitin bir tuzu. 2) her
molkelnde iki slfat grubu kapsayan kimyasal bir
bileik. 3) Bkz. bisulfate.

disulfide
disulfide: Dislfr; dislfid; iinde bir elementin tek
atomu veya tek bir kk (radikal) ile birlemi iki k
krt atomu bulunan kimyasal bir bileik.
disulfuric acid: Dislfrik asit; molekl, iki slfrik
asit ve bir molekl sudan oluan bir asit, H 2 S 2 O7,
pyrosulfuric acid eklinde de kullanlr.
disvalue: Deersiz; kymetsiz.
ditch: zellikle su tamak iin toprakta alan uzun,
dar hendek, ark; drenaj kanal; sulama kanal. 2) ka
nal, hendek veya ark kazmak. 3) hendek ile snrla
mak.
ditcher: Hendek kazma makinesi.
dithionic acid: Her moleklnde iki kkrt atomuna
sahip ve sadece tuzlar ve zeltilerde bulunan bir
asit, H 2 S 2 0 6 ; ditiyonik asit; hiposlfrik asit.
ditto machine: Yaz veya ekilleri oaltmak iin kul
lanlan bir makine (Ticar marka).
div.: Bkz. 1) divide. 2) divident. 3) division, 4) divi
sor.
divalent: 1) iki deer veya valansa sahip olan. 2) iki
deerli; bivalent olarak da kullanlr.
dive: 1) suya atlamak. 2) ani olarak su altna gitmek;
dalmak: Denizalt suya dalar gibi. 3) Hava, ani ola
rak dalmak veya derin dal yapmak. 4) dalma; balk
lama dalma. 5) herhangi atlama veya suya dalma.
6) keskin bir dme.
diver: 1) dalan bir kii veya ey. 2) grevi su altna
daima veya su altnda alma olan kii; dalg.
diver, scuba: Bkz. scuba diver.
diverge: 1) belirli bir nokta veya birbirinden farkl
yn lerde olan veya farkl ynlere giden;
birbirinden
uzaklaan.
2)
standarttan veya
normdan deiik ol mak; farkl olmak.
divergence: 1) birbirinden uzaklama; ayrlma. 2)
normdan deiik olmak; diverjans; fark; deviasyon
veya sapma.
divergency: Sapma; ayrilma.
divergent: Diverjan; belirli bir yol veya noktadan fark
l ynlere dalma.
divergent lens: Bkz. concave lens.
divergent nozzle: Buh. Trb. De Laval, Krtis gibi
ak siyon trbinlerinde giri buharnn basncn,
hemen
hemen
kondenser
basncna
kadar
drmek zere kullanlan nozul veya meme;
genilemeli nozul, me me veya lle.
diverging: 1) dzgn olarak ap byyen ve bir nok
tadan uzaklar grnen radyasyon, k vb. i nn
belirtir.
diverse: Farkl; benzer olmayan; eit eit; eitli
olarak.
diversified: Farkl yapma.
diversiform: Trl ekil veya formlara ait.
diversify: Farkl yapmak; deiik bir hale sokmak.
diversity: Farkl ynlerde veya yollarda; farkl olarak;
eit eit.
diversion: t) saptrma; yoldan evirme. 2) bir karayo
lunun, nehirin, dere vb. inin gzerghnn bir ksm
ya da tamamnn baka bir tarata alnmas.
divert: 1) evirmek (bir rotadan); saptrmak.
diverter valve: Kapal besi suyu devrelerinde,
havasz- landrma tanknda su seviyesi ykseldii
zaman, al ak basn stcsndan gelen suyun bir
blmnn atmosferik besi tankna verilmesini
salayan valf; Gem. Ma/c. diverter valf.

167

Dobson spectrophotometer

dividable: Blnebilir.
divide: 1) paralara ayrmak; blmek; bltrmek.
2) gruplara ayrmak; snflandrmak. 3) bir snr veya
blme ile ayrmak veya korumak. 4) aralarnda an
lamazla neden olmak. 5) Mate, a) bir blen ile
eit paralara ayrmak; blmek. 6) blnm olmak.
7) Mete. blmlerini iaretlemek.
divided: Paralarna ayrlm veya blnm.
divided rim: Paral jant.
dividend: Blnm say veya byklk; blnen.
divider: 1) ayran veya blen kii veya ey. 2) o.
dorular blmek, lmek ve mesafeleri iaretlemek
iin kullanlan bir alet; pergel.
dividing head: Mak. freze tezghnn dili hesaplama
aynas; blme aynas.
dividual: 1) blnm; ayrlm. 2) blnebilir; ayrla
bilir. 3) datlm; hisselere ayrlm.
diving apparatus: Dalma tehizat; derin su
dalglar nn balk, elbise, ar ayakkab, bak,
hava hortu mu vb. inden oluan tehizat.
diving beli: Dalglarn sualtnda alabilmesini sa
layan an eklinde ii bo, byk bir cihaz; dalg
an veya hcresi.
diving machine: Dalg pompas; dalg balna
bal hortum ile tekneden hava baslmasn sala
yan pompa; hava pompas.
diving suit: Sualtnda alan dalglarn giydikleri su
geirmez, balnn iine bir hortum ile hava pom
palanan ar bir elbise; dalg elbisesi veya giysisi.
divisibility: Blnebilme zellii.
divisible: 1) blnebilir; ayrlabilir. 2) Mate, kalan b
rakmakszn blnebilen.
division: 1) blnme veya blnm; ayrma. 2) da
tma; taksim etme; paylatrma. 3) blen herhangi
bir ey; snr; blme. 4) blnm veya ayrlm her
hangi bir ey; blm; kompartman; ksm; para. 5)
Mate, dier bir say iinde ne kadar blen olduunu
bulma ilemi; blme veya taksim. 7) bir komutann
emrindeki bir grup, zellikle drt gemiden oluan fi
lo.
divisional: Bir blmden oluan veya buna ait.
division plate: Gem. Mak. kondenserin n veya de
niz suyu giri tarafndaki kapan tan ortasndan ya
tay olarak ikiye blen ve bylelikle soutucu suyun
ksa devre yapmasn nleyen ksm; blme levhas
veya sa.
division sign (or mark): Blme iareti (.+.).
divisive: 1) blme neden olan veya blm gste
ren. 2) anlamazlk veya ihtilaf nedeni.
divisor: 1) Mate, blen. 2) bir baka sayy kalan b
rakmakszn blen say veya byklk; faktr; etken.
dk.: Bkz. 1) deck. 2) dock.
dkg.: Bkz. decagram; decagrams.
dkl.: Bkz. decaliter.
dkm.: Bkz. decameter.
d!.: Bkz. deciliter; deciliters.
dm.: Bkz. decimeter; decimeters.
D-layer: D tabakas veya katman; iyonosferin yakla
k 65-80 kilometreler arasnda uzanan ve daha yk
sek dzeylerden yansyan radyo enerjisini yutan ve
ok alak frekansl radyo dalgalarn yanstabilen ks
m.
dobber: Balk oltas zerindeki amandra.
Dobson spectrophotometer: Meteo. Dobson spek-

doc.
trofotometresi; atmosferdeki ozon miktarnn l
mnde kullanlan bir cihaz.
doc
:
Bkz.
document.
dock: 1) topraktan kazlm, geni ve bir kap ile do
natlm, gemileri almak zere kullanlan havuz;
dok; kuru havuz; gemi havuzu. 2) rhtm; iskele. 3)
iki dok arasndaki sualan. 4) kamyon veya yk va
gonlarnn ykleme boaltma yaptklar platform (pe
ron). 5) dok veya havuza getirmek (bir gemiyi); do
ka girmek.
dockage: 1) bir dokun kullanlmas iin denen c
ret. 2) doka sokma veya yanatrma. 3) gemileri doklama veya doka sokma.
dock crane: Dok, havuz veya rhtm vinci ya da kreyni.
dock, dry: Bkz. dry dock.
docker: 1) dok iisi. 2) Bkz. longshoreman. 3) doklayan veya doka sokan bir kii veya ey.
docking survey: Havuz ya da doktaki gemide yap
lan survey ya da muayene.
dock trial: Gemi dokta veya tersane rhtmnda bulun
duu srada yaplan ana makine tecrbesi; herhangi
bir arza, hatal ayar vb. i olup olmadn anlamak
iin yaplr ve iyi sonu alnncaya kadar tekrarlanr.
dockyard: Makinelerin veya tehizatn onarild veya
gemilerin yapld havuzlarn bulunduu yer; tersa
ne.
doctrinaire: Kuramsal veya teorik; pratik olmayan; na
zar.
doctrinal: Kuram ya da teoriye ait,
doctrine: 1) retilen ey; reti. 2) ilke ya da ilkeler.
document: 1) herhangi bir basl veya yazl kayt; bel
ge; dokman. 2) kant olarak kullanlan herhangi bir
ey. 3) belge veya belgelerle salamak. 4) tevsik et
mek; belgelerle kantlamak.
documental: Belge veya belgelere ilikin; dokmental.
documentary: 1) belge ya da belgelere dayanan; bel
geleri kapsayan; belgesel. 2) yeni olaylar veya du
rumlar kayt eden filme ilikin; dkmanter film.
documentation: Belgeleme (merkezi gibi).
dodeca-: On iki (12) anlamnda bir nek.
dodecagon: On iki as ve on iki kenar olan bir dz
lem ekil.
dodecahedral: On iki yzlye ait veya on iki yzl bi
iminde olan.
dodecahedron: On iki dzlem yzeyi olan bir ekil;
on iki yzl.
dodecane: Kimy. dihegzil; dodekan; renksiz, yanc,
alkol, aseton ve eterde znen, suda znmeyen
bir sv; Sima CH 3 (CH 2 ) 10 CH 3 ; 20/4 z.a.
0,749; k.n. 213C; d.n.-10C; jet yakt aratrmalarn
da, organik sentezlerde kullanlr.
dodecyl benzene: Sv. Yk. dodesil benzen; deterjan
alkilat; tehlikeli olmayan, saydam, parlak, higrosko
pik olmayan, dayankl, aromatik ailesinden bir kar
bonlu hidrojen; Simg. C6H5(10-15)
H (21-31);
z.a. 0,8; k.n. 250C'nin zerinde; d.n. 34C'nin al
tnda; suda znmez, 20C'de viskozitesi yaklak
10 cS; gemilerde evre scakl ve atmosfer basn
cnda tanr.
dog: 1) Bkz. andiron veya firedog, 2) Meka. tutmak
iin kullanlan trl aralardan herhangi biri; kelep
e, kanca, engel, frdnd vb. i 3) torna edilirken

168

Doppler radar
kullanlan ara mesnet. 4) Astr. Orion takmyldzna
yakn, Samanyolu ile birbirinden ayrlan iki takmyl
dzdan biri: Byk Kpek (Canis Major) veya kk
kpek (Canis Minor) takmyldzlar.
dogger: Kuzey Denizi balklar tarafndan kullanlan
iki direkli yelkenli bir tekne.
dog star: 1) Byk Kpek (Canis Major) takmyldz
nn en parlak yldz; Sirs; Akyldz. 2) Kk Kpek
(Canis Minor) takmyldznn en parlak yldz; n
c.
dogwatch: Den. normal vardiyann yars olarak 16.0018.00 veya 18.00-20.00 saatleri arasnda tutu lan
vardiyalardan herhangi biri; ksz vardiya.
doldrum belt: Okyanuslarn, sakin denizlerin hakim
olduu ekvator blgesi veya kua.
doldrums: Meteo. iddetli yamurlar, boralar, hafif ve
deiik ynden olmakla beraber, genellikle batl rz
grlarn ve sakin denizlerin hkm srd ekvato
ral Okyanus blgesi.
dolly: Alev borulu kazanlarda perin ya da masuralar
yerlerine taklrken, genellikle onlar desteklemek
iin kullanlan.bir metal ubuk.
dolomite: Dolomit; ak renkli, inciye benzer, kristalli
mineral; kalsiyum magnezyum karbonat, CaC0 3 -MgC0 3 ; kalsite benzer ve sya dayankl
malze me yapmnda kullanlr.
dome: 1) kubbe. 2) ofr mahallinin tepesi veya st
ksm. 3) kazan zarfna perin veya dier bir ekilde
balanan st yap; genel olarak bir taraf flanl (flenli) metal bir silindir eklindedir.
domestic equipment: Yardmc donanm veya ekip
man.
domestic steam: Den. stma sistemi, ykama sistemi
ve kuzinede kullanlan dk basnl buhar (redyusin buhar) veya egzoz buhar; yardmc buhar.
donkey boiier: zellikle, limanlarda ana makineler
hari vin, rgat vb. i makinelere ya buhar salayan
alev borulu yardmc bir kazan; donki kazan.
donkey engine: Gem. Mak. zellikle, gemilerde yk
kaldrmak, pompalama vb. i iin kullanlan kk bir
buhar makinesi; donki makinesi.
donkey machine: Bkz. donkey engine.
donkeyman: Den. makine lostromosu.
door: Mot. karter kapaklarndan herhangi biri. 4) ge
milerin perde Bkz. bulkhead kaplarndan biri. 5)
Buh. Kaza. a) kl kapaklar, b) kazan zarf zerinde
bulunan temizlik, kontrol ve onarm iin kullanlan
kapak, c) duman sandnn ar, menteeli kapakla
r, d) fayrap kapa Bkz. firedoor.
door, watertight: Bkz. watertight door.
dope: 1) bir eyleri yalama veya emme iin kullan
lan herhangi kaln sv veya yapkan madde. 2)
uaklarn brandadan yaplm kanat yzeylerini koru
mak iin kullanlan vernik vb. i 3) Foto. gelitirici
il.
doping: Belirli elektriksel karakteristik elde etmek iin
bir yar iletkene, ok kk bir miktarda yabanc
madde ekleme ilemi; doping.
Doppier effect: "Ses veya k dalgalarnn frekans
nn grnr (zahiri) deiimi, kaynan veya gzlem
cinin hz ile deiir"; eer kaynak ve gzlemci birbir
lerine yaklaacak ekilde ekilirlerse, frekans ykse
lir; Dopler etkisi.
Doppier radar: Meteo. Dopler Radar; trl bilgilerin,

dosage
rnein bir ya blgesinde eitli yksekliklerdeki
yatay hava hareketi, ya partikllerinn dme hz
lar, ya blgesindeki dikine hava hareketlerini sap
lamak iin kulanlr.
dosage: 1) verilen ilcn veya kimyasal maddenin
nerilen miktar; doz; dosaj. 2) kokulandrmak veya
kuvvetlendirmek iin arap vb. ine katlan herhangi
bir madde. 3) bir kerede verilen il.
dose: Doz. 1) bir kerede veya belirli aralklarla verilen
veya alinan gerek miktardaki yakt. 2) bir kerede ve
rilen veya alnan il, ceza vb. i miktar. 3) buhar ka
zanlarna, besleme suyunu slah etmek amacyla bir
kerede verilen kimyasal madde miktar. 4) bir doz
il vermek. 5) dozlar (eklinde il, kimyasal mad
de vb. i) vermek. 6) bir doz ii almak. 7) vcudun
tm veya bir blmne uygulanan radyasyon mik
tar.
doser: Mak. toprak tesviye ba; dozer.
dose raterneter: Radyasyon doz miktarn len her
hangi bir cihaz.
dosimeter: 1) ilalarda olduu gibi, svlarn ok k
k miktarlarn lmek iin kullanlan bir cihaz; dozimetre. 2) bir kii tarafndan, zellikle cepte ta
nan ve vcudun emdii rntgen saysn lmek iin
kullanlan bir cihaz; dosemeter biiminde de kullan
lr.
dosimetry: Dozimetre yardmyla svlarn llmesi;
dozimetri.
dot: 1) kk bir dairesel leke; nokta. 2) noktaya ben
zeyen herhangi bir ey. 3) Mors alfabesi veya telg
rafta kullanlan ksa ses; nokta. 4) Mate, a) ondalk
nokta, b) arpma simgesi veya iareti. 5) noktala
mak.
dot map: Nokta haritas; istatistik iin kullanlan bir
harita; her nokta belirli bir say veya miktar gsterir.
dot punch: Nokta zmbas; dkme elikten yaplm,
yarap yaklak 6,35 mm (1/4"). 60'!ik sivri bir uca
sahip, hatlarn, dairelerin merkezlerini iaretlemek
iin sk kullanlan bir ara.
dotted: Noktalarla saptanm.
double: 1) dupleks; iki bileik. 2) iki katmandan olu
an; ikiye katlanm; iki kat. 3) iki anlam olan. 4)
ekstra l, deer, dayanklk veya zellie ait. 5)
ift dizayn edilen veya yaplan. 6) iki kat. 7) iki misli.
8) katlamak. 9) Den. etrafnda seyretmek. 10) ift ol
mak. 11) keskin bir biimde geriye doru eilmek
veya dnmek.
double acting: ift etkili veya ift tesirli (bir pompa,
makine vb.)
double acting engine: ift etkili (pistonlu) makine;
pistonlarinn hem st ve hem de alt tarafnda i olu
turulan buhar makinesi veya dizel motoru.
double acting pump: ift etkili pompa veya tulumba;
pistonunun her kursunda (strokunda) hem emme
ve hem de basma yapabilen pistonlu bir pompa.
double action: Bkz. double acting.
doubie-barreled: 1) baz av tfeklerinde olduu gibi
iki namluya sahip olan; ifte. 2) iki amac olan. 3) iki
ekilde alnabilir.
double-beat valve: Gem. Mak. ift disk ve yuval (sitli) bir buhar valf; rnein trotul veya manevra valf:
Buhar makineleri ve buhar trbinlerinde kullanlr.
double bottom: Den. ift dip; Gem. Mak. dablbotum.
double bottom tanks: Dabl botum veya ift dip tank

169

double-ported silde valve


lar; gemi simetri eksein boyunca uzanan ve omur
ga ile sintine arasnda kalan (sancak, iskele) tankla
r; akaryakt, ya, sv, safra vb. i tamak iin kullan
lrlar.
double bound: iki deerli (valansl) ba; bir kimyasal
bileikte iki atomu birbirine balayan iki deerli bir
ba; doymam bir bileiin zellii, rnein etilen,
CH = CH.
double but strap: Esk. buhar kazanlarnn perin ba
lantlarnda kullanlan ve u uca getirilen kazan sa
larnn hem alt ve hem st taraflarna konulan iki sa
para.
double compound engine: iki yksek basn (YB)
ve iki alak basn (AB) silindirlerinden oluan drt
silindirli pistonlu buhar makinesi; ift iki genilemen
makine; Gem.Mak. dabl kampavunt makine.
double cut file; ift azl ee; iki takm die sahip
olan ee; di setleri arasnda 60'lik a fark bulu
nur.
double decker: 1) st gvertesi olan bir tat arac,
iki katl otobs. 2) st gvertesi olan bir gemi.
double decomposition: Atomlarn veya iki farkl bile
ik grubunun yer deitirerek iki yeni bileik olutur
duu kimyasal bir tepkime.
double-diode: iki anot levhal bir diyot; tam-dalga d
zeltmesinde kullanlr.
double-element air ejector: iki kademeli erecekler
veya hava boaltcs; Bkz. air ejector.
double end boiler: Bkz. double-ended boiler.
double-ended boiler: Esk, iki taraftan fayrapl kazan;
genellikle srt srta balanm gibi, iki sko kazann
dan Bkz. soctch boiler oluan alev borulu buhar ka
zan.
double end scraper: iki ucunda azlan bulunan ras
pa; iki azl raspa.
double face hammer: ift yzl veya azl eki.
double flap valve: iftli alpara valf; Bkz. flap valve;
birbirine bal ve hareketli iki alparadan oluan bir
ek veya geri dndrmez valf.
double helix: iftli helis; eit apta, zt ynlerde d
nen iki helis.
double-flow: ift akml (trbin, makine, pompa vb.i).
double-flow turbine: ift akml trbin; buhar makine
ye tam ortasndan girer ve eit miktarlarda, fakat bir
birine zt ynde akar; bu tr reaksiyon trbinlerinde
dami pistona gerek yoktur.
double-furnace boiler: iki klhanl veya iki ocakl ka
zan; ocaklarndan biri doymu buhar, dieri ise kz
gn buhar reten su borulu kazan; sperhiyteri ayr
fayrapl kazan; M-type boiler ad da verilir.
double.header: 1) iki lokomotif tarafndan ekilen
tren; iki lokomotifli katar.
double-helical gear: Bkz, herringbone gears.
double insurance: Gemi ve yk iin yaplan sigorta;
ift sigorta.
doublejet carburetor: iki meme veya nozullu karbratr; ana ve denge memelerinden oluur.
double-lock: 1) anahtarn iki dn ile kilitlemek. 2)
zel bir itina ile kilitlemek. 3) iftli kilit.
double-ported valve: Bkz. double-ported slide val
ve.
double-ported slide valve: Pist. Bub. Mak. yksek
gl buhar makinelerinin alak basn silindirlerin
de kullanlan ift portlu, air, dz slayt valf ya da

double radia! engine


ekmece.
double radial engine: Bir krank mili evresine radyal
veya ap ynnde yerletirilmi iki sra silindirden
oluan makine: iki sral yldz makine.
double reduction gear: Buh. Tr. iki kademeli devir
drme donanm; Gem, Mak. iki kademeli ridakn
gir; birinci kademe pinyon, birinci kademe gervil,
ikinci kademe pinyon ve ikinci kademe ya da ana
gervilden oluan bir dili donanm; yaplm makine
lerde 45/1 oranna kadar devir drme salanabil
mektedir.
double refraction: ift krlma; gelen tek bir ndan
iki k n oluturma; pek ok kristalin zelliidir,
rnein kalsit.
double riveting: Zigzag olmayan, dz iki sral perin
balants.
double salt: Kimy. sodyum-potasyum tartarat gibi,
zeltisinde iki farkl katyon ve anyon reten bir tuz;
ift tuz, rnein Roel tuzu, NaKC 4 H2 O6 . 2) iki farkl
tuzun birleimi ile oluan herhangi bir bileik.
double snap gauge: C harfi eklinde ve ular yass
olan bir gsterge veya geyi.
double spring: Mot. ift yay; supap yay tarafna uy
gulanan kuvvetin ok byk olduu durumlarda, ay
n merkezli, i ie kullanlan iki yay.
double stage ejector: iki kademeli hava ecekteri;
Bkz. air ejector.
double star: Astr. ift yldz; birbirine ok yakn, p
lak gzle tek, ancak teleskopla ayr olarak grlebi
len iki yldz.
double tackle: Den. ayn makara zerinde veya ev
resinde iki oyuk bulunan palanga.
doubling plate: Gerektiinde geminin gerekli yerleri
ne, bu arada sko kazanlarnn payanda veya stey
konulamayacak yerlerine, perin veya kaynakla ba
lanan yama ya da ek sa; Den. dablin sa.
double thread: Mak. ift azl vida veya klavuz.
douse: Ani olarak bir svya dalmak.
dovetail: 1) krlang kuyruuna benzeyen ey ya da
para; zellikle kntl, kama eklinde para; krlan
g kuyruu geme eklinde kullanlr. 2) bu ekilde
yaplan geme; krlang kuyruu geme. 3) krlan
g kuyruu geme ile balamak veya birletirmek.
4) kalafat aleti; filikalarn armuzlarn kalafat etmek
iin kullanlr.
dowanol p-mix: Sv. Yk. dovanol p-miks; esasl bir
tehlikesi olmayan, hafif ve ho kokulu, renksiz, hig
roskopik, dayankl, glikol eter ailesinden bir bileik;
25/25C'de z. a. 0,944; k.n. 132,286C,
d.n.-84C; suda tm ile znr, 25C'de viskozite
si 3,11 cS; gemilerde evre scakl ve atmosfer ba
sncnda tanr.
dowel: Ahap, metal vb. inden yaplm, kendisine uy
gun bir delie girerek iki paray birbirine balayan
bir pin; tka; tapa; pin ya da pim.
dowei pin: Gem. Mak. dovelpin; merkezleme pirl;
Bkz. dowel.
dow metal: Dovmetal; alminyum magnezyum ala
m; otomobil paralar, zellikle piston yapmnda
kullanlan bir alam.
down: 1) ufkun alt. 2) daha alak veya aada d
nlen bir yn veya yer. 3) daha az miktar veya ktle
de olmak. 4) daha uyarc veya aktif olmak. 5) aa
; aaya; yere doru. 6) Bilgisay. bozuk.

170

draft, forced

downcast: Maden, havalandrma borusu veya kanal.


downcome: Bkz. downcomer.
downcomer: 1) yksek frndan gazlar aaya, kz
gn gaz sobalar ve kazanlara veren boru. 2) su borulu kazanlarda suyu buhar dramlarndan (domlarndan), su dramlarna vererek dolam ya da sirklas
yonu salayan borular; aaya devir borusu; Gem.
Mak. davnkamer; buhar dramn kazan dndan su
dramlarna balar.
downcomer,
external:
Bkz.
downcomer.
downcomer tube: Asa devir borusu; Bkz. downco
mer.
down-draft carburetor: Alttan ekili karburatr; bu
karbratre hava stten girer ve aaya doru hare
ket eder ve benzin memesi evresinden geer.
downline: Uca doru.
download: Aa yklemek.
downright: 1) mutlak; salt; kesin; tmyle. 2) yere
dik veya akul; dey.
downstream load: Bilgisay. aa yklemek.
down stroke: Aa kurs, seyir veya strok; pistonlu
makinelerde pistonlarn alt l noktaya doru hare
ketleri.
down time: 1) Bakm, ykleme vb. i iler iin gerekli
olan bir kimya tesisi veya nkleer reaktrn ileme
dii zaman. 2) Bilgisay. bozukluk sresi.
downward: 1) aa yer, durum vb. ine doru; aa
ya doru. 2) erkenden daha ge zamana doru.
downwards: Bkz. downward.
downward stroke: Aa strok ya da kurs; pistonlu
bir makinede pistonlarn st l noktadan alt l
noktaya doru olan hareketleri; Bkz. down stroke.
down-wash: Havadaki hareketi srasnda uak kanal
n aaya doru bastran veya iten hava.
Dow process: Dov ilemi; susuz, erimi magnezyum
klorrn elektrolizi ile magnezyum metalinin elde
edilmesi ilemi.
dowse: Bkz. douse.
dowse: ata! ubuk ile su veya mineral kayna ara
trmak.
dozen: Dzine; on ikiden oluan takm.
dozenth: On ikinci.
dpt.: Bkz. department.
dr.: Bkz. doctor.
draft: 1) ekme; ekmek. 2) ekilen bir ey, miktar ve
ya yk. 3) balk a ekme. 4) an bir ekiliinde ya
kalanan balk miktar. 5) imek (su). 6) bir kerede
aza alnan miktar; yudum. 7) hava ya da duman gi
bi cierlere ekilen. 8) ekilen hava, duman vb. i. 9)
yaplan iin resmi ya da tasarm. 10) oda, .stma sis
temi vb. lerinde olduu gibi hava akm veya hava
cereyan. 11) bir stma sisteminde hava akmn d
zenleyen bir cihaz. 12) boalma; dreyn. 13) Hidro.
su akm iin kullanlan bir deliin ls. 14) Buh.
Kaza. baca ekmesi; draft; kazan ocaklarnda yan
ma sonucu oluan gazlarn baca veya atmosfere
doru ekilmesi. 15) Den. geminin ektii suyun de
rinlii; draft. 16) Tek. Res. n izim veya alma
plnlarn yapmak.
draft aft: Den. bir geminin k tarafta ektii su; k
draft; m veya ft trnden kullanlr.
draft, forced: Bkz. forced draft.

d ra f t f or w ar d
draft forward: Den. bir geminin ba tarafta ektii su;
ba draft; m veya ft trnden belirtilir.
draft gauge: 1) kazan ocaklarnda kullanlan havann
basncnn srekli olarak denetlenmesini salayan U
eklinde bir manometre; draft geyi. 2) geminin ek
tii suyu gsteren geyi veya gsterge.
draft, induced: Bkz. induced draft.
drafting: izim; tersim.
drafting machine: izim makinesi veya masas; ze
rinde izim aleti olan, eimi mekanik olarak ayarla
nabilen bir resim masas; teknik ressam masas.
drafting tape: Bkz. scotch tape.
draft losses: ekme veya draft kayplar; srtnme,
gaz girdaplar, hava kaaklar nedeniyle souma vb.
inden kaynaklanan kayplar (buhar kazanlarnda kul
lanlr).
draft marks: Den. kana rakamlar; ba ve k tarafn
da teknenin ektii suyu gsteren m veya ft trn
den saylar.
draft, mean: Den. ba ve kta, ekilen suyun ortala
mas; ortalama draft.
draft, natural: Bkz. natural draft.
draftsman: 1) yap veya makinelerin plnlarn izen
kii; teknik ressam. 2) yasal belge, konuma vb. teri
ni yazan kii; draughtsman eklinde de yazlr.
draftsmanship: Bir teknik ressamn ii veya becerisi;
draughtsmanship eklinde de kullanlr.
draft survey: Gemideki ykn arlnn, kana rek
lamlar okunarak, pln ve izelgelerden yararlanla
rak saptanmas ilemi; draft survey.
drafty: 1) hava cereyannn etkisinde braklm; eki
me sahip olan; cereyanl; draughty eklinde de kul
lanlr.
drag: 1) zellikle yer veya dier yzeyler boyunca
ekmek. 2) aratrma veya avlama iin (bir nehir,
gl vb. i) dibinden drt kollu demir, a veya dier
bir cihaz ekmek. 3) ok yava hareket etme veya
geme. 4) nehir, gl vb. ini drt kollu bir demir Bkz.
grapnel, a veya dier bir cihazla aratrmak. 5) su
dibinden baz eyleri yakalamak ve ekmek iin kul
lanlan bir cihaz; drt kollu demir, a vb. i. 6) teker
leklerin freni gibi, hareketi denetleyen bir ey. 7)
ar maddeleri ekmek iin bir ey. 8) Hava. uakla
rn hareketine kar havann direnci. 8) hareketli bir
cisme kar bir svnn direnci. 9) dkm derecesinin
alt paras. 10) Bkz. dragrod.
drag chain: ekme zinciri; srtme zinciri; yakt (ben
zin) tankerlerinde, statik elektrii yok etmek iin,
aralara taklan ve topraa srtnen zincir.
dragline: 1) Den. klavuz halat. 2) eneli ekskavatr
veya dreglayn. 3) ekskavatre doru dnk olan ve
ekskavatre doru ekilerek alan trden kepe.
drag link: Iki makinenin aftlarnn (millerinin) krank
larn birletiren ba ya da link; istikamet ubuu;
cer balamas.
dragnet: 1) balk yakalamak iin nehir, gl vb. inin di
binde ekilen bir a. 2) kk avlar yakalamak iin
kullanlan bir a.
dragon's blood: Trl tropik bitki ve aalardan elde
edilen krmz, reinemsi veya sakz gibi maddeler;
vernikleri renklendirmek iin kullanlr; ejderha kan.
dragon tree: krmz reinemsi maddelerin Bkz. dra
gon's blood elde edildii zambak familyasndan
uzun bir aa; ejderha aac.

171

d ra m

dragrods: Pist. Buh. Mak. birer ucu katof (kesme)


blokuna ve dier ular linklere bal olan iki metal
ubuk; Gem. Mak. dragrot; istenilen eksantrik rodu
ekerek veya iterek slayt rodun altna getirir ve dola
ysyla makinenin ileri-geri hareketini salarlar.
dragrope: 1) top gibi, baz eyleri ekmek iin kullan
lan halat. 2) bir balon veya hava gemisinden sarkan
halat; palamar halat olarak kullanlr.
drag sail (or sheet): Den. bir yelkenden yaplan de
niz feneri.
drag strut: Uak kanatlarnn i ksmlarnn kuvvetlen
dirilmesi iin kullanlan ubuklar.
drain: 1) tedricen veya yava yava (sv vb. ini) bo
altmak. 2) su veya herhangi bir svy tedrici olarak
ekmek; bu ekilde boaltmak veya kurutmak. 3) ya
va yava egzoz etmek; yava olarak tketmek (dayanklk, doal kaynaklar vb. i iin sylenir). 5) sz
mek veya filtre etmek. 6) svy ekerek veya boalta
rak kurutmak. 7) suyunu boaltmak. 8) su, necaset
(dk) vb. ini boaltan bir kanal ya da boru.
drainage: 1) boaltma ii, ilemi veya yntemi; dre
naj. 2) boaltma (dreyn) sistemi; atk maddeleri ta
mak iin kullanlan boru vb. lerinin dzenei. 3) bir
nehir tarafndan boaltlan veya dreyn edilen alan ve ya
blge.
drainage pump: Drenaj pompas; gemi teknesinin
sintineleri veya
sintine kuyularnda biriken kk
miktardaki suyu boaltmak amacyla kullanlan pom pa
ya da pompalar.
drainage system: Gem. Mak. dreyn edilecek yerlere
kadar uzanan emme devreleri ve edktr veya dre
naj pompalarna dorudan bal ve genel olarak ma
kine dairesine hizmet veren bir sistem; drenaj devre
si; gemideki tm atk svlar toplayan ve onlar pis
su tankna veya gemi dna basan sistem.
drain tank: Bkz. sump tank.
drainage water: Toprak tarafndan szlen yamur
suyu; drenaj suyu.
drain cock: Dreyn valf veya musluu. 1) trl valflar
olup, su, buhar ve dier svlar kapsayan, kazanla
ra, kaplara ve boru devrelerine balanarak onlarn
boaltlmasna msaade eden valflardan herhangi bi
ri. 2) Bkz. belly plug.
drain condenser: Dreyn kondenser; kapal besi suyu
devrelerinde dreynlerin, zellikle stclarn dreynlerinin topland ufak bir borulu kondenser.
drain cooler: Bkz. drain condenser.
drainer: 1) boaltmak veya dreyn etmek, alanlar bo
altmak. 2) sv boaltmak iin kap.
drain pipes: Uygun apta borular olup dreyn musluk
larna balanrlar ve kazanlar, basnl kaplar ve bo
rulardan gelen buhar, su vb. inin drenajn salarlar.
drain plug: Mot. zellikle karterlerin alt ksmlarnda
bulunan ya boaltma veya dreyn tapas.
drain system: Boaltma ya da dreyn sistemi; gemi
makinelerinin trl ksmlarndan gelen dreynlerin
toplanmasn salayan sistem.
drain tank: Buhar trbinleri ile donatlm gemilerde,
yakt iin kullanlan dablbotum tanklarndaki stcla
rn dreynlerinin topland tank; dreyn tank; stcla
rn birer trap aracl ile bal olduklar tank.
drain valve: Kendi drenaj olanaklar olmayan ve ka
zan, tank vb. ini boaltmak iin dizayn edilen bir
valf; Gem. Mak. dreyn valf; boaltma valf.
dram: 1) Ecz. yaklak 3,5 grama (1/8 oz) eit olan

draught
bir arlk birimi. 2) 1,75 grama (1/16 oz'a) eit olan
bir arlk birimi. 3) herhangi bir eyin kk bir mik
tar.
draught: Bkz. draft.
draughtsman: Bkz. draftsman.
draughtsmanship: Bkz, draftsmanship.
draughty: Bkz. drafty.
draw: 1) yava yava veya aralkl olarak suyla soula
rak elie su vermek. 2) ekmek. 3) ekmek veya ni
sa etmek (yelkeni). 4) cierlere ekmek; solumak;
soluk almak. 5) stampa, dvme vb. i ile yassltmak
veya ekil vermek. 6) deliklerden ekerek metali tel
yapmak; haddeden ekmek. 7) izim yapmak; diyag
ram yapmak; formle etmek. 8) ekim ya da draft
retmek. S) suyu boaltlan veya dreyn edilen arazi
veya havza.
draw: Bkz. tempering.
drawback: 1) tam baarl olmay nleyen veya azal
tan herhangi bir ey; hasar; saknca; kusur.
drawbar: Demiryolu vagonlarn birbirine balayan
kaplinin ubuu; balant ubuu.
drawbridge: Kaldrlp indirilen veya bir tarafa ekilebilen kpr; baskl kpr.
draw card: Diz. Mot. normal veya 90 kaydrlm (of
set) diyagram almak iin gerekli mekanizma olma
yan makinelerde, endikatr cihaz ipinin elle ekilme
si ile elde edilen p-V diyagram; eki diyagram; yan
ma veya sktrma basnlarnn saptanmas iin kul
lanlr.
drawing: 1) kurun kalem, dolma kalem, ini mrek
kebi kalemi vb. i ile bir yzey zerinde, bir eyleri
izgilerle belirtme sanat; izim sanat; izim. 2) bu
ekilde yaplan resim, dizayn, tasarm, ske veya di
yagram.
drawing board: Resim yapmak iin kullanlan, zeri
ne kt, tuval vb. i balanabilen yass, dzgn y
zeyli bir tahta; resim tahtas.
drawing ink: Resim mrekkebi; teknik resim izimin
de kullanlan mrekkep, zellikle ini mrekkebi.
drawing instruments: Resim, zellikle teknik resim i
ziminde kullanlan trl pergel, cetvel, gnye, pisto
le vb. i aletlerin tm; izim aletleri ya da aralar.
drawing paper: Resim kd; teknik resim iziminde
kullanlan, saydam veya saydam olmayan ktlar
dan herhangi biri; Bkz. drawing sizes.
drawing pencils: Teknik resim kalemleri; teknik re
sim iziminde kullanlan trl kalnlklarda yumuak
(B) ve sert (H) kurun kalem, yar otomatik veya oto
matik kalemler.
drawing sizes: Teknik resim iziminde kullanlan k
t veya kumalarn standart lleri; 4 AO, 2 AO,
AO, A1, A2, A3, A4, A5 ve A6 gibi ekilleri vardr; 4
AO'n lleri 1682x2378, 2 AO'in 1189x1682, AO'n
841x1189, AVin 594x841,A2'nin 420x594, A3'n
297X420, A4'n 210x297, A5'in 148x210 ve A6'nin
105x148 mm' dir.
drawing tools: Dz levha salardan tas veya tabak
eklinde aralar yapmak iin kullanlan aletler; sva
ma aletleri.
drawknife: iki ucunda, ou zaman ban dik tuta
cak saplar olan bir alet; el rendesi; kullanan kendisi
ne doru ekerek dzeltme ilemini yapar; drawing
knife ad da verilir.
drawplate: istenilen kalnlkta tel ekmek iin kullan

172

drift
lan ve zerinde belirli llerde dairesel delikler bu
lunan metal bir levha; tel ekme levhas.
drawshave: Bkz. drawknife.
drawtube: Mikroskopta olduu gibi, dier bir tpn
iine kayarak sokulan bir boru.
dreadnought, dreadnaught: 1) 1906 ylnda yaplan
ar, zrhl, 12 inlik (305 mm'lik) toplar ayn yne
ve ayn anda ate edebilen ngiliz sava gemisi;
drednot. 2) bu trden byk, gl, kaln zrhl her
hangi bir sava gemisi.
dredge: 1) tarak, istiridye vb. i eyleri karmak iin
nehir, krfez vb. i yerlerin diplerinde ekilen ve bir
ereveye bal adan oluan bir cihaz; tarak kova
s. 2) tarak veya tarama makinesi. 3) bir tarak ile
aratrmak veya toplamak. 4) bir tarak ile (nehir, ka
nal, liman vb. ini) temizlemek, taramak veya derin
letirmek.
dredger: 1) tarak cihazn kullanan veya altran
kimse. 2) tarak gemisi. 3) tarak makinesi.
dredging machine: Tarak makinesi; kanallar, liman
lar veya nehir yataklarn temizlemek veya derinletir
mek amacyla amur, kum vb. lerini karmak iin
kullanlan bir cihaz.
drench: 1) her tarafn slatmak; bir svda doyurmak,
iba haline getirmek veya slatmak. 2) slatan her
hangi bir ey. 3) yangn sndrc Bkz. drencher;
slatmak iin kullanlan zelti.
drencher: Bkz. sprinkler.
dress: 1) il ve bandaj (yara, ar vb. i) uygulamak.
2) hazrlamak; kullanma hazr yapmak, zellikle; a)
dzeltme ve parlatma (ta, tahta vb. ini).
dresser: Tahta, ta vb. ini dzeltmek veya cilalamak
iin kullanlan bir ara.
drib: Damlamak; kk damlalar halinde dmek ve
ya dmesine msaade etmek.
dribble: 1) damlalar veya damlacklar halinde akmak.
2) kk damla; damlack.
driblet (dribblet): Kk bir miktar; bir para.
dribbling: Diz. Mot. damlama; ine valf ya da inesi
yuvasna iyi oturmayan enjektr iin sylenir; enjek
trn damlamas veya iemesi; drippling biiminde
de yazlr.
dried: Bkz. dry.
drier: 1) kurutan bir ey ya da kii; kurutucu. 2) st
ma, fleme vb. i ile kurutmak iin kullanlan bir alet
veya cihaz. 3) abuk kurumas iin boya, cila vb.
ine eklenen bir madde; kurutucu, rnein naftanat
ve kobalt oleat; dryer eklinde de yazlr, sikatif. 4)
So, soutucunun neminin giderilmesi iin kullan
lan silikajel vb. i maddeler.
driest: Bkz. dry.
drift: 1) hava ya da su aknts ile tanan veya altr
lan. 2) yan aknts veya rzgr nedeniyle bir gemi
veya uan rotasndan sapmas. 3) meyil; eilim; te
mayl. 4) rzgrn nnde srklenen yamur, kar,
toz veya duman ya da su akntlar tarafndan srk
lenen yzer maddeler. 5) Meka. a) ar bir maddeyi
sktrmak iin kullanlan bir alet. b) delikleri geni
letmek veya ekil vermek iin kullanlan bir alet (ara). 6) Maden, kaya katman veya damar boyunca
veya iine alan yatay geit. 7) yava okyanus akn
ts. 8) rzgr veya su kuvveti ile kme eklinde yl
mak. 9) perin deliklerine sokularak balanacak ka
zan salarn hizaya sokan konik metal pin.

driftage
driftage: 1) srkleni, 2) srklenme nedeniyle sap
ma ya da deviasyon. 3) srklenmi; sahile srkle
nen herhangi bir ey.
drift anchor: Deniz demiri; Bkz. sea anchor.
drifter: Aknt ile srklenmesine msaade edilen, a
lar olan bir balk teknesi.
drift ice: Aysberg; buz da.
drift punches: Perin deliklerinin dzeltilmesi iin kul
lanlan bir alet; rayba.
drill: 1) odun, metal, ta vb. ine delik amak iin kul
lanlan bir alet veya cihaz; delgi; matkap; matkap
ucu. 2) delme stili veya yntemi. 3) bir delgi veya
matkap ile delik amak. 4) delik ya da delikler a
mak. 5) ekirdek karmak iin delik aan makine.
6) sondaj. 7) askeri talim. drill
bit: Matkap ucu; matkap.
drill chuck: Matkap kovan; matkap mandreni.
drill drift: Mandren kamas.
drill, hand: Bkz, hand drill.
drill head: Matkap kafas.
drill hole: Sondaj delii.
drilling jig: Delgi gayt; delgi gayt daima yzeyi sert
letirilmi bir bur eklinde olmaldr ve bu bur mat
kaba gaytlk yapmaldr.
drilling machine: Matkap tezgh.
drilling platform: Deniz, gl vb. inde petrol aramak
iin kullanlan platform; sondaj kulesi veya platfor
mu.
drilling tools: Sondaj aletleri; sondaj tehizat.
drill, oil: Bkz. oil drill.
drill post: Matkap destei; bir taban ile ona dikey ola
rak balanm veya kaynak edilmi bir ubuktan olu
ur.
drillpress: Metal vb. ine delik amak iin kullanlan ta
km tezgh; matkap makinesi; matkap tezgh.
drill, primitive: Bkz. primitive drill.
drill rods: Matkap mili (sondajda).
drill stock: Matkap tezghnn, matkabn gvdesini tu
tan ksm veya paras.
dring: D harfi eklinde halka.
drinkable: imeye uygun; iilebilinir.
drinkable water: iilebilir (her trl) su.
drinker respirator: Yapay solunum iin kullanlan bir
cihaz; iron lung ad da verilir.
drinking water: ime suyu; fresh water eklinde de
kullanlr.
drinking water pump: ime suyu pompas veya tu
lumbas.
drinking water system: Den. ime suyu devresi veya
sistemi; bir pompa, depo, hidrofor ve boru devresin
den oluan bir sistem.
drip: 1) damlalar eklinde den nem veya herhangi
bir sv. 2) damlalar eklinde den svnn oluturdu
u ses. 3) damlalar eklinde dme.
drip cooler: Istclara giren youumlar stan bir
eanjr; damla kuleri veya soutucu su.
drip feed: Damlalkl besleme. 1) bir metal kap iinde
bulunan ya, bir ine valf ya da fitil yardmyla de
netlenerek bir boru ya da kanalla ve istenilen damla
saysnda yataklara vb. yerlere verilerek yaplan bes
leme. 2) Diz. Mot. yksek gl makinelerde silindir
lerin yalanmasnda kullanlan bir yalama veya be
si sistemi; Bkz. lubricator.
dripolator: ksmdan oluan bir kahve piirme ma

173

driving motor
kinesi veya cihaz.
drip pan: Damlama tavas veya kab; hafif metal lev
halardan yaplarak kazan, makine ve boru devresi
nin evresine konularak trl balantlardan gelen
su veya buhar toplayan kap.
dripping: Damlama; 1) damla damla den sv. 2)
o. damlayan herhangi bir ey; dribbling olarak
da kullanlr.
drip pipes: Damlama borular; Buh. Kaza. hava valfla
r ve emniyet valflarna bal olan ve buharn youmasyla oluan suyu kazann st ksmndan uzakla
trmak amacyla kullanlan borular; aktan valflar ne
deniyle kazan dnn paslanmasna engel olmak
iin kullanlr.
dripping pump: Damlama pompas.
drip-proof machine: Damla szdrmaz makine; dey
ile 15 dereceden daha byk alarda makineye,
zellikle elektrik makinesine sv ya da kat maddele
rin giremeyecei ekilde havalandrma aklklar bu
lunan makine.
dripstone: 1) damlayan sularn oluturduu sarkt ve
dikitlerde biriken kalsiyum karbonat, CaC0 3 . 2) filtre
veya szge olarak kullanlan gzenekli ta.
drive: 1) gitmek iin zorlamak; ileriye gitmek. 2) ar
almaya zorlamak. 3) hareketini denetlemek veya
yneltmek (otomobil, lokomotif vb.). 4) otomobil ve
ya dier bir arala nakletmek. 5) hareket verici; mu
harrik g olarak tahrik etmek veya itmek. 6) motor
lu ara altrmak. 7) tat aracyla gezi. 8) otomobil
vb. iin yol. 9) enerji; itme, tazyik etmek; basn. 10)
bir motorlu aracn evkini kontrol eden ara: Dili do
nanm gibi. 11) hareketi makine veya makine para
larna ileten bir cihaz. 12) tahrik etmek; yrtmek;
srmek; araba kullanmak. 13) tahrik veya yrtme
donanm. 14) src.
drive belt: Tahrik ya da altrma kay.
drive bevel: Oto. ayna dili; tahrik ayna dilisi.
drive bevel gear: Oto. Ayna dili; ayna mahrut dili
si.
drive gear: Oto. tahrik dilisi; hareket veren dili.
drive joint: Oto. aks mafsal.
drive, mechanic: Bkz. mechanic drive.
drive mechanism: Hareket veya altrma mekaniz
mas; gc makinenin krank milinden alarak, trl
makine paralarna ve tehizatna ileten mekanizma;
hareketin trn deitirmeyen, sadece ynn de
itiren mekanizma.
driven shaft: Dndrc, hareket verici ya da tahrik
edici aft ya da mil.
driver: 1) src; ofr; binici; zellikle a) otomobil,
at, lokomotif vb. i kullanan kii. b) sr gden kim
se. 2) hareketi dier paralara ileten herhangi bir
makine paras. 3) ahmerdan; zmba; rayba.
drive screw: Yerine ekile sokulan ve tornavida ile
yerinden karlabilen vida; yass bal ve 12,7 - 89
mm (1/2"-3 1/2") boylarnda yaplrlar.
drive shaft: Oto, tahrik mili; muharrik aft; otomobille
rin kardan mili.
drive tube: Oto. tahrik borusu veya kardan mili.
driving: 1) kuvvet ya da hareket ileten. 2) kuvvet ve
iddetle hareket etme.
driving mirror: Oto. dikiz aynas.
driving motor: Tahrik (altrma) motoru; yardmc
bir makine, rnein pompa, takm tezgh, elektrikli

driving po w e r
breyz vb. ini altrmak iin kullanlan bir elektrik
motoru.
driving power: Tahrik gc veya itici g.
driving pulley: Tahrik kasna, rnein benzin veya
dizel motorundan kayla alnan hareketi arj dina
mosu, vantilatr vb. ine ileten kasnak.
driving shaft: Bkz. drive shaft.
driving wheel: altrma dilisi; hareketi, mekanizma
nn bir parasndan dier parasna ileten dili.
drizzle: 1) ince, pus gibi (ap 0,5 mm'den kk,
0,2-0,5 mm) eklinde yapmak; iselemek. 2) bu tr
yamur; isenti; stratus bulutu damlacklarnn birle
mesinden oluur.
-dromous: alan, hareketli anlamlarnda bir sonek.
drone: Uuu yerden radyo ile denetlenen pilotsuz
bir uak.
drop: 1) dt zaman, bir dereceye kadar kresel
ve armut eklinde kk miktarda bir sv; damla. 2)
ok kk miktarda bir sv. 3) a, damlalar olarak
alnan il. 4) herhangi bir svnn ok kk bir mik
tar. 5) ekli, ls vb. i damlaya benzeyen bir ey.
6) yksek ve alak dzeyler arasndaki mesafe. 7)
damlalar biiminde dmek. 8) dmek. 9) hava ve
ya su akm ile aaya hareket etmek. 10) damlalar
eklinde dmesine izin vermek. 11) alaltmak. 12)
Den. gemek.
drop feed lubrication: Damlalkl yalama; Pist. Buh.
Mak. bir ya kab ve fitili ile yalanmas gereken ye
re damla damla ya verilerek yaplan besleme; dam
lalkl yadanlk ile besteme.
drop-forge: Kalplar arasnda (stlm metali) ah
merdan yardm ile dvmek; ahmerdan ile kalp bas
mak.
drop-forging: Bkz. drop-forge.
drop hammer: 1) ykseltilen sonra metalin zerine b
raklan byk arlkta ve metali dverek ona ekil
veren bir makine; ahmerdan. 2) bu ahmerdann
arl.
droplet: ok kk damla; damlack; Meteo. bulul
elemanlar: kapsayan kresel su partiklleri.
dropper: 1) damlatan bir kimse veya ey. 2) iki taraf
ak, ancak bir taraf daha kk apl, geni tarafn
da bir lstik bulunan kk bir cam tp; damlalk
drop pen: Tok. Res. normal pergellerle izilemeyecek
kadar kk apl daireler iziminde kullanlan bir
pergel tr; nokta pergeli.
dropping: Damlalar halinde dme; damlama.
dropping bottle: Svy damla damla aktacak ekilde
yaplm olan ve kk miktarlarda sv vermek ze
re lboratuvarlarda kullanlan bir cam kap; damlat
ma iesi.
dropping point: Damlama noktas veya scakl;
greslerin, deney koullarnda yar kat halden sv du
ruma getikleri scaklk.
drop press: Bkz. drop hammer.
drop shot: Erimi metali yksekten damlalar halinde
bir su kabna drp katlatrarak yaplan metal krecikler; sama.
drop-weight method: Enine kesiti bilinen kk bir
borudan damlann arlnn saptanmas le bir sv
nn yzey geriliminin llmesi.
dross: 1) erimi metal yznde oluan cruf; maden
ya da meta! crufu. 2) kullanlm (atk) maddeler;
deersiz eyler; p.

174

dry ceil
drossy: Metal crufuna benzeyen veya cruf kapsa
yan.
draught: 1) kuruluk; nem yokluu: nemsiz, zellikle
yamursuz; kurak. 2) kurak havalarn srmesi; ku
raklk; yamur yokluu nedeniyle kuraklk.
droughty: Rutubetsiz; nemsiz; kuru.
drouth: Bkz. drought.
droughty: Bkz. droughty.
drove: 1) ta keskisi; ta kalemi; ta yontma ii. 2)
ta keskisi ile tamamlamak.
drove chisel: Ta dzeltmek iin kullanlan geni yz
l bir keski veya kalem.
drug: 1) il veya il katks olan herhangi bir mad
de. 2) Kimya, boyama vb. i alanlarda kullanlan her
hangi bir madde. 3) zellikle bamllk oluturan bir
narkotik. 4) iine (iecek vb. inin) zararl madde koy
mak.
druggist: 1) illar, kimyasal tehizat vb. i satan kii.
2) eczac; reete yapmaya yetkili kii.
drugstore: Reetelerin yapld, il ve kimyasal
maddelerin satld, maaza ya da market; drag
ster; ounlukla kozmetik, ttn, dondurma, kitap
vb. ini satan maaza.
drum: 1) Den. bir makine evresine halat, zincir vb. i
sarlan metal silindir; tambur; fener veya fenerlik. 2)
ya vb. i iin varile benzeyen metal bir kap. 3) su
borulu kazanlarda su ve buharn veya sadece suyun
bulunduu silindirik metal ksm; buhar dram (do
mu), su dram (domu) gibi. 4) kablo dolab; kampa
na; varil; kasnak; tambura. 5) heder tr su borulu
kazanlarda, n hederin altnda bulunan, kare priz
ma eklindeki dram, amur dram; kazan suyu iin
deki tortu ve amurun topland, zerinde henhol
kapaklarnn bulunduu ksm.
drum armature: Tambur sargl, motor veya dinamo
endvisi; tambur endvi.
drumhead: Dik rgat ya da bocurgatn, dndrmek
iin demir ubuklar taklan st ksm; rgat kafas.
drum hook: Den. varil kancas; varil ya da flar ellelemek iin kullanlan kanca.
drum lathe: Mak. kampana tornas.
drummond light: Kire lmbas; kalsiyum .
drum winding: Tambur sarg; bir elektrik makinesinin
endvislnln d yzeyi altndaki iletken sargs.
drum-type boilers: ki ya da daha fazla su dram (do
mu), bir su ve buhar dramna sahip olan su borulu
kazan; A tipi kazan; D tipi kazan.
drum wire: Elekt. ar sahra kablosu.
dry: 1) sulu olmayan; kuru; su altnda olmayan. 2) ne
mi olmayan; rutubetsiz. 3) yamur veya suyu olma
yan; kuru. 4) nem ya da rutubeti kaybolmu; kurak.
5) su veya iecee ihtiyac olan; susam. 6) st ve
ya dier svlar vermeyen. 7) svnn kart; kat.
dry air pump: Kuru hava pompas.
dry-back boilers: Bkz. boilers, dry-back.
dry battery: 1) bir ka kuru pilin birletirilmesiyle
oluturulan elektrik bataryas. 2) kuru pil.
dry bulk carrier: Tmnde kuru dkme yk tanan
gemi; kuru dkmeyk gemisi.
dry cargo liner: Tarifeli kuru yk gemisi.
dry cargo vessel: Kuru yk gemisi.
dry cell: Kuru pil; volta pili Bkz. Voltaic cell; sv yeri
ne pasta eklindeki elektroliti olan pil; rnein el fe
neri pillerinden herhangi biri.

dry-clean
dry-clean: Kuru temizleme; su dnda kalan nafta,
benzin vb. i zclerle giysi vb.i temizlemek.
dry cleaner: 1) kuru temizlemede kullanlan nafta,
benzin, karbon tetraklorr vb. i zcler. 2) ii ve
ya grevi kuru temizleme olan kii; kuru temizieyici.
dry cleaning: Su ve sabun yerine, giysi vb. lerini naf
ta veya benzin gibi zclerle temizleme; kuru te
mizleme.
dry-cleanse:
Bkz.
dryclean.
dry crankcase: Temiz hava veya hava-benzn kar
m olan, yalama ya bulunmayan karter; baz iki
zamanl dizel ve benzin motorlarnda bulunur.
dry distillation: Vouturuiacak buharlar oluturmak
amacyla bir katnn stlmas ilemi: Kalsiyum etanoat'n kuru damtlmas ile propanon hazrlanmas ve
ya eide edilmesi gibi; kuru damtma; kuru distilayon.
dry-dock: Kuru havuza girmek veya gitmek.
dry dock: Gemilerin yapm ve onarmlar iin kullan
lan ve suyu boaltlabilen havuz; kuru havuz; draydok.
dry electrolit: Fiz, kuru elektrolit.
dryer: Bkz. drier.
dryer: Bkz.
dehydrator.
dry filter: Kuru filtre; kuru hava filtresi; telden rme,
dalgal metal, fiber, kee, kuma ve kttan yaplan
hava filtresi.
dry gas: 1) petrol kuyularndan elde edilen doal ga
zn zenginletirmek amacyla benzinle ilem grme
si sonucu oluturulan gaz; kuru gaz. 2) Mot, Buh.
Kaza. yanma srasnda oluan ve iinde su buhar
bulunmad varsaylan gaz; kuru gaz.
dry ice: Kuru buz; yksek basn altnda kat duruma
getirilen veya katlatrlan karbon dioksit; sv hale
dnmeden gaza dnt iin soutucu olarak kul
lanlr; -80C scaklktadr ve tam yapml krankaftlarda, supap yuvas yksklerinin yerlerine taklmasn
da ve bulut tohumlama deneylerinde kullanlr.
drying: Kurutma; sv, gaz veya katlardan olduka az
miktarda suyun karlmas.
drying agent: 1) kurutma maddesi; kurutulacak mad
denin nem ieriini emen higroskopik bir madde:
Kalsiyum florr ve konsantre slfrik asit; kurutucu
olarak kullanlr. 2) Akatif (boya iin sylenir).
drying tube: Kurutma tp; kalsiyum klorr gibi hig
roskopik bir madde ile doldurulmu bir tp; gazlar
kurutmak ve temizlemek iin kullanlr.
dry kiln: Kerestelerin yapay s ile kurutulduu kapal
bir yer; kurutma frn.
dry liner: Kuru layner veya silindir gmlei; d y
znde soutma suyu dolatrlmayan, ou zaman
hava ile soutulan silindir gmlei.
dry measure: Hububat, sebze vb. i kuru eylerin ha
cimlerinin l sistemi.
dry pigment: Toz slyen.
dry pipe: Buh. Kaza, i buhar borusu; kazanlarn bu
har blgelerinde (mahallerinde) en yksek bir yere
yerletirilmi ve kazana su yrmesini nlemek ze
re sadece st taraf delikli olan ve buhar dram ya
da kazan boyunca uzanan elik boru.
dry point: 1) asit kullanlmakszn bakr levha zerine
ileme yapmak iin kullanlan sivri, sert bir ine ve
ya kalem. 2) byle bir levha zerine yaplan resim.
dry products: Kuru rnler; yanma srasnda oluan
veya yanma rnlerinde bulunan C0 2 , N2 , 02 gibi

175

du a ! ignit io n
rnler.
dry-salt: Korumak amacyla (et vb. ini) tuzlamak ve
kurutmak.
drysalter: Kurutulmu veya tuzlanm yiyecekler, bo
yalar, illar vb. i veya konserve yiyecekler, turu
vb. i satan kii.
dry saturated vapor: Bkz. dry steam.
dry spell: Meteo. kurak dnem; hi birinde 1 mm ve
ya daha fazla yamur ya kaydedilmeyen, en az
15 gnlk sre.
dry steam: Yapsnda su partiklleri bulunmayan bu
har; kuru buhar; scaklk ve basnc kendisini olutu
ran ya doymu buharn basn ve scaklna eit
olan buhar; ya buhar ile kzgn buhar arasnda bu
lunan buhar.
dry storage: Kuru koruma ya da muhafaza (buhar ka
zanlar iin sylenir); kazan tm ile boaltlr, hava
nn oksijenini ve rutubeti gidermek iin iersinde em
niyet tedbirleri alnr ve sonra bu ekilde uzunca bir
sre muhafaza edilir.
dry sump: Mot, yalama yann alt kaderinde depo
lanmad veya samp tankta topland makine karteri; kuru karter; Gem, Mak. kuru bedpleyti (makine).
dry sump engine: Mot, makinenin trl yerlerinden
gelen scak ve kirli yalama yalarnn alt karterde
depolanmad veya samp (makine alt) tankta top
land makine; kuru karterli makine; samp tankl
Bkz. sump tank makine.
dry sump system: Diz. Mot, makine alt (samp) tan
k, ya pompas, soutucu, ya rezervuar vb. i k
smlardan oluan devre veya sistem; kuru karterli ve
ya samp tankl sistem.
D-ype boiler: D tipi kazan; iki draml, sperhiyterli,
yksek kapasiteli su borulu bir buhar kazan.
D-type slide valve: Bkz. D-valve, slide valve.
Ds: Bkz. dysprosium,
dual: ift; kapl; kupl.
dual: 1) ikiye ait. 2) iki paraya sahip olan veya iki
paradan oluan; ift; iki kat; 3) ift say; ift yakt.
dual carburetor: Oto. ift karbratrl (otomobil vb.
i).
dual combustion chamber: iki valf tarafndan alp
kapatlan bir duvar ile iki ksma blnm bir yanma
odas; ift yanma odas; ilk yanma odas kullanld
zaman kompresyon oran 15/1 ve tm ya da iki yan
ma odas kullanld zaman Kompresyon oran 19/1
olur.
dual combustion cycle: Bkz. dual cycle.
dual cycle: Diz. Mot. ikili evrim; ift yanmal evrim;
Sabathe evrimi; Seiliger evrimi; modern dizel mo
torlarnn kuramsal ya da termodinamik evrimi; yan
mann sabit hacim ve sabit basnta olmak zere iki
kademeden olutuu evrim.
dual filter: Bkz. duplex filter.
dual fuel: ift yaktl (makine, motor vb. i); dizel mo
torlarnda kullanlan ve % 5'i sv ve % 95'i doal gaz
ya da petrol gazndan oluan yakt.
dual-fuel engine: ift yaktl makine; yaktnn % 5'i
s v yakt ve % 95'i gaz yakt olan dizel makinesi.
dual ignition: kili veya dual ateleme. 1) biri batarya
ve dieri manyeto olmak zere ayn buji takmn
besleyen iki kaynaktan oluan ateleme sistemi. 2)
her silindir iin, ayn anda ateleme yapan iki bujiye
sahip olan bir ateleme sistemi.

duality
duality: ift olma nitelii veya durumu.
duai pressure boiler: ift basml kazan; akaryakt
ile fayrap edilen, zellikle trbo-jeneratrlere yksek
basnl, yardmc makinelere ise dk basnl bu
har salayan su borulu bir kazan; baz motorlu gemi
lerde kullanlr.
dual processor: Bilgisay. ift ilemci.
dual-purpose: ift amaca sahip olan; ift amal; iki
maksatl,
dual strainer: Bkz. dual filter,
dubbin: Deriyi su geirmez yapmak ve yumuatmak
iin kullanlan gres gibi (donyal) bir madde.
duct: 1) iinde gaz, sv vb. inin hareket ettii bir ka
nal veya boru; mecra; kanal. 2) iinden tel ya da
kablolarn geirildii boru veya kanal. 3) Anat. vcut
ta bezelerin salglarn aktan bir boru veya kanal.
ductile: 1) krlmakszn haddeden ekilebilir veya d
vlebilir; krlgan olmayan (metaller iin sylenir). 2)
kolayca ekil verilebilir; plstik; esnek.
ductility: Dvlebilir ya da haddeden ekilebilir olma
nitelii veya durumu; ekildii zaman byk gerilme
ler altnda kopmakszn kalabilme zellii.
ductility tests: Haddeden ekilebilme zelliini sapta
yan deneyler; bu amala eki ve eilme deneylerin
den yararlanlr; ekilme deneyleri.
dud: Patlamayan (arzas olduu iin) bir bomba ve
ya mermi.
duedate: Tamamlama tarihi.
duff: Kmr tozu veya kmr tozu, kmr parackla
r ve yabanc maddelerden oluan karm Bkz.
slack.
dugout: 1) bir ktkten oyularak yaplan bir bot veya
kano. 2) toprak altnda, oyularak yaplm, ktk ve
kirilerle kuvvetlendirilmi yap; snak.
dull: Kr veya kesmek (bak iin sylenir).
Dulong and Petit's law: Dulong ve Petit kanunu: "Ka
t bir element iin atom arl ve zgl s arpm
sabit ve yaklak olarak 6,4 kaloriye eittir."
Dumas'bulb: Buharlarn younluklar ve dolayl ola
rak molekler arlklarn lmek iin kullanlan ve
piknometre ilkesine gre yaplan bir cihaz; Dumas
ampul veya haznesi.
dumb-waiter: Yiyecek, servis vb. i gndermek iin
kullanlan ve elle altrlan kk bir asansr.
dumdum (bullet): Dumdum kurunu; arpt zaman
genileyen ve byk yara aan kurun.
dummy barge: Den. ykleme ve boaltma iin kulla
nlan dmensiz, makinesiz ve yedekte ekilen ve iti
len drt ke duba ya da at.
dummy clearance: Reaksiyon trbinlerinde kullan
lan dami pistonun, trbin keysi ile arasndaki bo
luk; dami klerensi.
dummy clearance indicator: Bkz. dummy microme
ter.
dummy cylinder: Reaksiyon trbinlerinde dami pisto
nun Bkz. dummy piston iinde dnd, boaz
glendlert ile donatlm keys ksm veya paras; da
m silindir.
dummy grip: Motorsiklet didonu gaz kolu.
dummy labyrinth: Reaksiyon trbinlerinde dami pis
ton ile dami silindir arasnda bulunan ve szdrmazlik
salayan glendler; dami labirent glendi.
dummy micrometer: Buh. Trb. dami pistonlarn klerenslerini lmek zere kullanlan duyarl bir cihaz;

176

duplex steel
dami mikrometresi.
dummy piston: Reaksiyon trbinlerinde, buharn gi
riten itibaren rotoru mil ekseni ynnde itmesini n
leyen piston ya da pistonlar; dami piston.
dump: 1) Gemi yapmnda kullanlan bir tr cvata. 2)
Bilgisay. dkm; dkmek.
dumping valve: Bkz. unloading valve.
dump out: Yalama yalar iinde askda tutulan kat
maddelerin makinede birikmesi; bu olay yalama
yalar kat maddelerle ar yklendii zaman mey
dana gelir.
dump plates: Kmrle fayrapl kazanlarda kl bo
altmak iin kullanlan levhalar; boaltma levhalar.
dump truck: Kasasn yukar doru kaldrarak ykn
kendi boaltan kamyon; damperli kamyon.
dungaree: 1) i elbisesi, tente, yelken vb. i yapmn
da kullanlan kaln pamuklu kuma. 2) deniz renci
lerinin (ABD) ceza ve filika talimlerinde, lboratuvar
almalarnda vb. i giydikleri blucinden yaplm el
bise veya giysi.
dunnage: Den. korumak amacyla yk etrafna veya
iyi istifi iin aralarna konulan yumuak maddeler
(kanavie, kt vb. i) veya tahta; panyol tahtas; dane; istif gereci. 2) personel bagaj veya kiisel eya
s.
dunnite: Pikrik asitten retilen bir patlayc madde.
duo-: iki veya ift anlamnda kullanlan bir nek.
duodecimal: 1) on iki veya on ikinciye ilikin. 2) on
iki veya on ikinin kuvveti ile oluan veya saylan. 3)
on ikide bir. 4) o, on iki tabanl bir saysal sistem.
dulatera! coil: Bal petei bobin; sarglarn kapasitansn azaltmak iin kullanlan bir sarg.
duotriode: Tek bir mahfaza (zarf) iinde iki triot.
dup.: Bkz, duplicate.
duplet: iki atom tarafndan paylalan bir ift elektron.
duplex: 1) Mak. ayn ekilde veya ayn anda ileyen
iki nitenin birinden oluan; dupleks. 2) bir demiryo
lu vagonunda iki kk, bir niteden oluan zel
kompartmanlardan biri. 3) ift ynl.
duplex carburetor: Dupleks karbratr; karm da
tm iin iki venturiye sahip olan karbratr; otomo
billerde kullanlr.
duplex compresson: Dupleks kompresr; silindirleri
yan yana veya arka arkaya yerletirilmi, aplar bir
birine eit iki silindirli kompresr.
duplex filter: iki elemanl filtre veya szge; biri kir
lendii veya tkand zaman dierine geilebilen
ya ya da yakt filtresi; dupleks filtre.
duplexity: Dupleks olma nitelii veya durumu.
duplex process: Bir elik yapma yntemi; ham mal
zemenin rafine edilmesinin veya damtlmasnn bir
ocakta ve elik yapmnn dier bir ocakta tamamlan
d ilem; dupleks ilem veya proses.
duplex pump: Dupleks pompa; tek krank mili tarafn
dan evrilen ve kranklar arasnda 180'lik bir a far
k bulunan, silindir aplan birbirine eit, iki silindirli
tek ya da ift etkili pompa; dupleks pompa; iki
silin dirli pompa.
duplex safety valve: Buh. Kaza. ikiz ya da ift
gven lik valf; herbiri kendi yuvasna birer yay ile
oturtulan iki valf diskinden oluan ve buhar
blgesinin en yk sek yerine yerletirilmi bir valf;
Bkz. safety valve. duplex steel: Dupleks elik;
fosfor dahil yabanc mad delerinin ounu asit
Bessemer oca ile ak ocak-

dupl e x s t rai n e r
tan karilan elik; yabanc maddelerinden mangan
ve silikonun byk bir ksm Besmer knvertrnde
ve karbon ile fosfor ise ak frnda karlan elik.
duplex strainer: Bkz. duplex filter.
duplex telegraphy: iki mesajn ayn anda tek bir tel
den gnderildii telgraf sistemi.
dupli-: ift, iki kat anlamlarnda bir nek.
duplicate: 1) ift. 2) benzer iki paraya sahip olan. 3)
gerek kopya veya reprodksiyon. 4) ift veya iki
katl yapmak. 5) gerek kopya veya kopyalar yap
mak. 6) kopyasn karmak; tekrarlamak; teksir yap
mak.
duplicating machine: Mektup, fotoraf, teknik resim
vb. inin kopyasn karan makine; teksir makinesi;
fotokopi makinesi; elektronik teksir makinesi; ozalit
makinesi.
duplication: oaltma.
duplicator: Yazl, daktilo makinesinde yazlm eyle
rin tam kopyasn yapmak iin kullanlan bir makine
Bkz. duplicating machine; oaltc.
durability: Dayankl olma nitelii veya durumu; daya
nkllk; mukavemet.
durabla valve: Sv elleleyen pompalarla hava kom
presrlerinde kullanlan ve supap yuvas, disk, koru
yucu ve yaydan oluan bir valf ya da supap; daya
nkl supap.
durable: Sk sk kullanlmasna ramen eskimeyen;
dayankl; eskimez; salam.
durably: Dayankl ekilde veya tarzda.
duralimin: Dralimn; alminyumun bakr, manga
nez, magnezyum ve silikon ile yapt dayankl, ha
fif bir alam (ticar bir marka), % 95 alminyum, %
4 bakr, % 0,5 manganez ve % 0,5 magnezyumdan
oluur.
duralumin alloy: Duralumin alam; Bkz. duralumin.
duration: Zamanda sreklilik; sre; zaman; mddet.
dure: Srmek; devam etmek.
dusk: 1) geceleyin karanln balamas; alacakaranl
n karanlk ksm. 2) kasvet; kasvetli yer. lo. 3) gl
geli veya karanlk yapmak.
dusky: 1) rengi bir dereceye kadar siyah olan; glge
li. 2) ksz.
dust: 1) havada kolayca asl kalabilecek kadar toz
halinde toprak veya toz maddeler. 2) bu ekildeki
bulut. 3) toprak. 4) deersiz herhangi bir ey. 5) po
len. 6) ykanarak elde edilen ok kk veya minik
altn paracklar. 7) tozlu yapmak. 8) zellikle mobil
ya, deme vb. inden toz gidermek.
dust: Meteo. toz; atmosfer tarafndan bolukta uzak
mesafelere kadar tanan trl kat maddeler; volka
nik pskrtmeler, meteorlar, rzgarlarn kaldrd
toz ve dumanlar, endstriyel ve lokal yanma ilemle
ri ile orman yangnlarndan hasl olan duman vb. in
den kaynaklanr.
dustbrush: Toz fras.
dust brush: Tek. Res. toz fras; resim ktlar ze
rinde biriken tozlar temizlemek iin kullanlr.
dustcloth: Toz bezi; Tek. Res. resim ktlar zerin
de biriken tozlar temizlemek iin kullanlan bez.
dust-cloud theory: Solar (gne) sisteminin kkenini
tanmlamak iin yararlanlan kuramlardan biri; tozbulut kuram.
dust collector: Elekt. toz toplayc; kollektrn talan
mas srasnda oluan tozlar toplamak iin kullan

177

dye
lan basit bir cihaz: a) 38 mm apnda 1220 mm bo
yunda lstik bir hortum, b) elektrikli sprgelerdeki
gibi bir torba, c) kk bir ecekterden oluur.
dust counter: Meteo. toz sayac; belirli hacimde hava
iindeki toz partikllerini saymak iin kullanlan bir
cihaz.
dust devil: Kumlu arazi zerinde oluan kum ve tozla
r bnyesine alan ve onlar yaklak 915 metreye ka
dar karan bir rzgr hortumu.
duster: Mobilya vb. lerinden toz almak iin kullanlan
fra veya bez; toz bezi; toz fras. 2) zerine toz
serpmek iin kullanlan bir cihaz. 3) eker, tl
m tarn vb. i serpmek iin kullanlan bir cihaz.
dust hopper: Toz tank veya kl kutusu; elikten ya
plm dikey perdelerle blnm olan srekli bir
tank; gazlarn kazan borular arasnda baypas yap
masn nler.
dust mask: Tozdan korunmak amacyla kullanlan
maske; toz maskesi.
dust proof: Tozdan koruyan veya muhafaza eden;
toz geirmez.
dust seal: Toz keesi; bir makine, elektrik makinesi,
pompa vb. inin iine toz girmesini nleyen ara;
duststorm: Toz frtnas; aa ve orta enlem l bl
gelerinde oluan ve kartrc rzgrlarla tozun ok
ykseklere kaldrld ve grn bir hayli zayflad
frtna.
dust strainer: Toz szgeci veya filtresi.
dust whirl: Bkz. dust devil.
dusty: 1) toz ile kapl; tozlu. 2) toz gibi; toza benzer.
3) toz rengine ilikin.
Dutchman: 1) Hollanda gemisi. 2) Arg. Alman. 3)
Den. Arg. bir Alman gemisi.
dutchman: Pist, Buh. Mak. eksantriklerin evresine
geirilen, iki yarm para eklindeki straplarn aras
na dovel pinlerle yerletirilen ara paras; speyser.
Dutch metal: Tombak; bakr ve inkonun bir alam.
dutch process: Beyaz kurun yapmak iin baca yn
temi; kurun levhalar veya hurdalar, iinde suland
rlm slfrik asit bulunan bir kaba konulur ve bacal kap, mee yapra veya gbresi ile mayalanmak
zere iki veya ay terkedilir.
dutrex 726 UK: Sv. Yk. dutreks 726 U.K.; tehlikesiz
karakteristik kokulu, koyu kahverengi, viskoz, higros
kopik eilimli bir ya; 15,56/15,56C'de z.a. 0,960,98; k.n. 380-555C; d.n.18C (akma noktas); suda
znmez, 40C'de viskozitesi 600-800 cS; ge
milerde 40C'de ve atmosfer basncnda tanr.
duty: 1) ng. verdii i, yakt birimine blnerek bir
makinenin performansnn llmesi. 2) bir makine
nin rettii i miktar. 3) bir araziyi sulamak iin ge
rekli su miktar. 4) vergi; rsum. 5) grev veya vazi
fe.
D valve: Dz slayt valf veya ekmece; Bkz. slide val
ve.
dwarf star: Snk kl ve az parlak bir yldz.
dwindle: Saysn, alann veya hacmini sfra yaklaa
cak ekilde, dzgn olarak azaltmak:

dwt: Bkz. dead weight


ton.
dy:
Bkz.
dysprosium.
dyad: Kimy. iki deerli olan bir atom, element veya
kk.
dyadic: Bilgisay. ikiz ileyicili.
dye: 1) dokuma, sa vb. ine renk vermek iin kullan-

Teknik Szlk -F. 12

dyeing
lan herhangi bir madde; boya; boyama maddesi ve
ya onu kapsayan zelti. 3) boya ile boyamak. 4)
boya maddesi kullanarak belirli bir renk vermek (bir
eye).
dyeing: Dokumalar boya ile boyama ii veya ilemi;
boyama.
dyer: Grevi veya ii dokumalar boyamak olan kim
se veya ey.
dyestuff: Boya veren veya oluturan herhangi bir
madde; boya maddesi.
dyewood: Boya veren herhangi bir aa.
dyke: Bkz. dike.
dyn.: Bkz. dynamics.
dyna-: G anlamnda kullanlan bir nek.
dynam.: Bkz. dynamo.
dynameer: Bir teleskopun bytme gcn bulmak
iin kullanlan bir cihaz; dinametre.
dynamic: 1) harekette fiziksel kuvvet ve enerjiye ili
kin; dinamik; kart statik. 2) dinamik bilimine ili
kin. 3) enerjik; kuvvetli; gl,
dynamic absorber: Dinamik damper veya titreim
sndrc; volann gbeine bal bir yay ile etkisi
nemli ekilde arttrlm olan bir damper; harmonic
absorber olarak da kullanlr.
dynamical: Bkz. dynamic.
dynamic balance: Dinamik balans; dinamik denge;
iletme devir saysnda dnmekte iken volan, trbin
rotoru, krank mili, oto tekeri vb. ine uygulanan den
ge; balans cihaz ile salanr.
dynamic balancing: Dinamik dengeleme; Bkz. dyna
mic balance.
dynamic equilibrium: Dinamik denge; srekli deii
min dengeli durumu; rnein su ve su buhar sabit
scaklkta kapal bir sistemdedir; molekller svdan
buhara ve buhardan suya hareket eder.
dynamic friction: Dinamik srtnme; Bkz. kinetic
friction.
dynamic head: Dinamik ykseklik; bir pompann
bas
t
svnn
hz
ve
yerekiminden
kaynaklanan ba sn; m H 2 0 trnden belirtilir.
dynamic head pump: Statik hed (ykseklik) veya po
tansiyel enerjiye ek olarak dinamik hed ya da kinetik
enerji reten pompa; dinamik ykseklik (hed) pom
pas.
dynamic magnifier: Dinamik ykseltici; bir yayn kuv
vetinin, uyarma (ikaz) kuvvetine oran.
dynamic microphone: Bkz. moving-coil micropho
ne.
dynamic pressure: Meteo. dinamik basn; herhangi
bir yzeyin rzgr tutan tarafnda birim alana rzg
rn uygulad kuvvet.

178

d ys p rosi u m
dynamics: 1) hareket ve sknette bir cismi etkileyen
kuvvetleri inceleyen fizik dal; dinamik bilimi. 2) her
hangi bir alanda alan trl fiziksel kuvvetler. 3)
herhangi bir alanda alan kuvvetlerin incelenmesi.
dynamic stability: Den. dinamik denge; hareketteki
denge (gemiler iin sylenir).
dynamic viscosity: Dinamik viskozite; Bkz. absolute
viscosity.
dynamism: 1) tm olaylarn temel ilkelerinin ktle ve
hareket yerine kuvvet ya da enerji olduu teorisi ve
ya kuram. 2) enerjik, kuvvetli vb. i olma nitelii; di
namik nitelik; dinamizm.
dynamite: Dinamit; sodyum nitrat ve kt hamuruna
emdirilmi nitrogliserin ile yaplan gl bir patlay
c; dinamit ile tahrip etmek veya patlatmak.
dynamo: Mekanik enerjiyi veya ii elektrik enerjisine
dntren bir makine; dinamo; elektrik jeneratr
veya alternator.
dynamo-: G anlamnda bir nek.
dynamoelectric: Dinamoelektrik; mekanik enerjiden
elektriksel enerji veya elektriksel enerjiden mekanik
enerji retimi yapan.
dynamoelectrical:
Bkz.
dynamoelectric.
dynamometer: 1) kuvvet veya enerjiyi lmek iin
kullanlan bir cihaz. 2) Mot. tren beygirgc veya effektif gcn llmesinde kullanlan mekanik, hidro
lik veya elektriksel bir fren; dinamometre.
dynamometric: Dinamometrik; dinamometriye ait;
kuvvetin lmne ait.
dynamometry: i srasnda kuvvetlerin llmesi ile
mi; dinamometri.
dynamotor: Dinamo ve motordan oluan ve akm bir
gerilimden dier bir gerilime dntren elektriksel
bir jeneratr; dinamotor.
dynatron: 1) elektrotlu bir vakum tp; sk sk bir
osilatr olarak kullanlr. 2) Bkz. mesotron.
dyne: Din; metrik sistemin (C.G.S.) kuvvet birimi; bir
gram ktlenin hzn bir saniyede bir cm deitiren
kuvvet miktar; d ksaltmas ile belirtilir.
dynetric balancing: Dner hareketli paralarn den
gelenmesinde elektronik yntem.
dynode: 1) bir foto arpcnn anot ve katotu arasnda
bir vasat (orta) elektrot. 2) balca grevi ikinci dere
ce elektronlar yaymak olan elektrot.
dystatic mixture: ki veya daha fazla katdan oluan
ve sabit maksimum erime noktasna sahip olan bir
karm.
dysprosium: Nadir toprak grubunun kimyasal bir ele
menti; Simg. Dy; at.a. 162,46; at.no. 66; bilinen
maddeler iinde en yksek manyetik zellikli ele
ment; disprosyum.

,e

E: 1) Kimy. Antayniyum'un simgesi. 2) Fiz. a) esnek


lik ya da elastikiyet modl, b) elektromotor kuvvet.
E., e.: Bkz. 1) earth. 2) engineering. 3) electromo
tor force.
earn: Elektrikli muhasebe makinesi; Ehm, emm.
early: 1) bir seri i, olay ya da eylerin balamasna
yakn. 2) umulan zamandan daha nce; erken. 3)
eski alarda. 4) yakn bir gelecekte; ok zaman
gemeden nce.
early injection: Diz. Mot. erken pskrtme; sktrma
stroku sonunda yaktn normal pskrtlmesi gere
ken zamandan daha nce pskrtlmesi.
early ignition: Erken tutuma; yaktn s! l nokta
dan nce tutumas; tutuma gecikmesi kk olan
yaktlarda, erken pskrtmede oluabilir.
earphone: radyo, telefon vb. inde kullanlan, zellikle
baa taklan alc; kulaklk; headphone eklinde de
kullanlr.
earth: Astr. 1) zerinde yaam olan gezegen; Yerk
re; Dnya; Gne sisteminin "beinci ve gneten
uzakl bakmndan nc olan gezegeni; ap
7918 mil veya yaklak olarak 12 742,8 km; E veya e
5
ksaltmalar ile belirtilir; asal hz 7,292x10" rad8
yan/saniye, gneten ortalama uzakl 1,4968x10
24
km; ktlesi 5,975.10 kg ve suya gre younluu
5,5'tur. 2) deniz ya da uzaydan ayr ksm; yer. 4)
toprak; yer. 5) Kimy. gemite element olarak snf
landrlm metal oksitlerden herhangi biri; almina,
zirkonya, strontiya vb. i.
earthed: Elekt. toprakl; topraklanm; elektrik arjn
derhal topraa veren bir iletken veya bir devreyi be
lirtir.

earth light: Dnya tarafndan aya yanstlan gne


; dnya .
earthquake: Zelzele; yersarsnts; deprem.
earth science: klim, hava, blgesel kaya oluumu,
mineral kaynaklar, topraklar, doal bitkiler ve hay
vanlarn yaamlarn inceleyen bilim dal veya dalla
r; dnya bilimi.
earth's crust: Yerkabuu; litosfer; sert kaya ktleleri
nin st tarafnda uzanan yzey toprann d katma
n; bir ka mil kalnlndadr.

earth's gravity: Yerekimi; gravite; cazibe; dnyann


merkezine doru olan ekim.
earth indicator: Bkz. earth inductor.
earth inductor: Dnyann manyetik alann lmek
iin kullanlan bir cihaz; dnyann manyetik alann
da ya dikey eksen veya yatay eksen evresinde dn
drlen (dnen) byk alan ve ok sarml bir bo
bin; bobindeki manyetik flks veya aky lmek
iin endklenen elektromotor kuvvet llr; sonra
dnyann dey veya yatay manyetik alan hesapla
nr.
earths ine: Dnyadan yanstlan gne tarafn
dan ayn karanlk ksmnn zayf ekilde aydnlatlma
s (yeniay dneminde grlr).
earthward: Dnyaya doru.
earthwards: Bkz. earthward.
ease: 1) germe, tansiyon veya basncn azaltmak (ha
lat, yelken vb. i) 2) bas, hz, ar vb. inde azalma.
2) ok sktrlm bir paray laka etmek ya da gev
etmek.
east: 1) yzn kuzeye eviren kiinin sa taraf; g
nein doduu yn; dou veya ark. 2) batnn kar
t. 3) bu yne doru. 4) dnyann dou ksm; zel
likle Asya ve ona ait adalar. 5) douda; douya ili
kin; doudan.
Eastern
Standard
Time:
Amerika
Birleik
Devletleri'n- deki drt standart zamandan biri;
ngiltere'de
Griniin
batsndaki
75 inci
meridyendeki
ortalama yerel
zamana uyar;
Griniten be saat geridedir.
eat: 1) tahrip etmek; kemirmek; yiyip bitirmek: Asitle
rin yapt gibi; paslandrmak; rtmek. 2) tket
mek; yiyip bitirmek.
Eb: Bkz. erbium.
ebb: 1) gelgitin denize doru ekilmesi; cezir. 2) geri
ye doru akmak. 3) zayflatmak veya azaltmak. 4)
gelgit dalgasnn okyanusa dn.
ebb tide: Cezir; gelgit srasnda sularn ekilmesi.
ebonite: Kkrtle vulkanize edilmi sert, siyah lstik;
ebonit; ebonayt; elektriksel yaltmlarda (izolasyon
larda) dolma kalem vb. terinde kullanlr.
ebonite sheet: Levha ebonit; ebonit levha.
ebonize: Siyah yapmak (odun vb.); abanoza benzer

abon y
yapmak; abanoz gibi yapmak.
ebony: 1) Afrika, Asya ve Seyhan'da yetien sert,
ar, koyu renkli, dayankl bir kereste veren aa
tllerinden herhangi biri; abanoz aac; mobilya vb.
i yapmlarnda kullanlr. 2) abanoz veren herhangi
bir aa. 3) abanozdan yaplm. 4) zellikle rengi
asndan abanoza benzeyen; siyah; koyu renkli.
ebulloscope: zeltinin kaynama noktas dzeyin
den, bir maddenin molekl arln saptamak iin
kullanlan bir cihaz; ebuliyoskop.
eccentric: 1) ayn merkeze sahip olmayan; merkezle
ri farkl noktalarda olan. 2) ekseni tam olarak mer
kezde olmayan; merkezkak; eksantrik; eksentrik.
3) tam dairesel ekilde olmayan. 4) ayn merkeze sa
hip olmayan daire ya da kre. 5) Pist. Buh. Mak.
slayd valf ya da ekmeceye hareket veren ve krank
milinin devir hareketini dorusal harekete eviren
disk veya diskler; Bkz. eccentric sheave.
eccentrically: Eksentrik veya merkezkak durumda.
eccentric bearing: Eksantrik veya merkezkak ya
tak; yksek gl ar devirli dize! motorlannn kroshed pinlerinde kullanlr.
eccentricity: 1) eksantriktik; merkezkaklk; merkez
kak olma durumu, zellii veya miktar. 2) dairesel
ekilden sapma. 3) Mate, bir konik ksmn erisi ze
rindeki herhangi bir noktadan odaa doru olan me
safelerin ve dorultmann oran. 4) Meka. merkez ile
eksen arasndaki aralk ya da mesafe; eksantriktik;
merkezkaklk; eksantrik kolu; eksantrik yarap
Bkz. eccentric radius. 5) Buh. Mak. krankaft mer
kezi ile puli merkezi arasndaki mesafe.
eccentric load: Merkezkak yk; eksantrik ykleme.
eccentric pivot: Merkezkak veya eksentrik mafsal.
eccentric pulley: Gem. Mak. eksantrik puli; Pist.
Buh. Mak. slayt valf veya ekmecenin hareketini sa
layan eksantrik donanmnn ilk eleman; iki yarm
paradan yaplarak birbirlerine cvata ve somunlarla
balanrlar; baz makinelerde krankaft ile birlikle ya
plrlar.
eccentric pump: Devir hareketli elemanlar eksantrik,
atal ve emberlerden oluur ve pompa mili zerine
ya serbest olarak yerletirilir ya da kamalanrlar; ek
santrik pompa; merkezkak tulumba.
eccentric radius: Eksantrik yarap. 1) eksantrik ko
lu; eksantrik diskinin merkezi ile krank mili merkezi
arasndaki aralk veya mesafe. 2) eksantrik yarap.
3) slayt valf ya da ekmecenin hareket miktar
veya strokunun yars.
eccentrik reducer: Merkezkak adaptr veya ksc;
iki ucu farkl aplarda ve merkezleri farkl noktalarda
olan bir adaptr.
eccentric rod: Gem. Mak. eksantrik rod; straplarn
dz olan st ksmlarna balanan kol veya rod; ek
santrik donanmnn bir paras; tornistanl makineler
de ileri geri hareketi salamak zere iki eksantrik
rod bulunur.
eccentric shaft: Eksantrik mili; kemaft; kam mili;
Bkz. camshaft.
eccentric sheave: Gem. Mak. eksantrik strap; eksan
trik pulilerin (disklerin), evresine uygun bir biimde
hazrlanan, iki yarm paradan oluan, i yzeyleri
ne metal dklm dvme elik paralar.
eccentric throw: Bkz. eccentric radius.
echo: 1) ses dalgalannin bir yzeyden yansmas ile

180

economize

oluan ses tekrar; eko; yank; aksiseda. 2) bu ekil


de retilen ses. 3) bir yzeyden (sesi) yanstmak ve
ya tekrarlamak.
echo depth sounding: Bkz. echo sounding. echoic:
Yank ya da eko tabiatna sahip olan. echometer:
Derinlik iskandil cihaz; gemilerde kullan lr.
echo ranging: Sonar (cihaz); denizalt dinleme ciha
z; mayn, denizalt gibi, su altndaki cisimleri, onlar
dan yanstlan yksek frekansl titreim ile aratrp
bulan bir cihaz; DDA DSA ksaltmalar ile belirtilir.
echo sounder: Derinlik iskandil cihaz; yank ya da
eko esasna gre alr ve gemi omurgas ile deniz
dibi arasndaki derinliin lmnde kullanlr.
echo sounding: Bir geminin altnda, eko veya yank
ile su derinliini lme yntemi; sesin gnderilmesi
ile yanknn alnd zaman lm ile derinliin l
lmesi; derinlik iskandil etme.
eciipse: 1a) ayn dnya ile gne arasna girmesi ve
gnein ksmen veya tm ile kararmas ile oluan
grnt; gne tutulmas, b) dnyann glgesinin
ayn stne dmesi; ay tutulmas. 2) herhangi bir
glgelenme veya n kesilmesi. 3) tutulmaya ne
den olmak.
ecliptic: Astr. 1) gnein yllk yolu veya yrngesi ya
da dnyann gneten grnen yrngesi; gksel
krenin byk dairesi; tutulma dairesi. 2) bu daireyi
kestii ve yaklak 23,5 derecelik bir a ile gksel
ekvatora meyleden Dnyann yrnge dzlemi. 3)
yersel ekvatora ayn ada, gnein ekliptiine kar
n, gksel kre zerine izilen byk daire. 4) tutul
ma veya ekliptle ait.
ecliptical: Bkz. ekliptic.
eclogite: Esas olarak yeil pirokzen, krmz grena
(ll) ve dier minerallerden oluan metamorfik veya
bakalam geiren bir kaya.
ecoclimatology: Canllarn (hayvan ya da bitkilerin)
evresel iklimle olan ilikisini inceleyen bilim dal;
ekoloji bran.
ecology: 1) ekoloji; biyolojinin evre ile canl organiz
malar arasndaki ilikisini inceleyen dal.
econ.: Bkz. 1) economic. 2) economics. 3) eco
nomy.
economic: 1)ev, zel ticaret, toplum veya ynetimin
gelir, gider vb. lerine ait; ekonomik; iktisad; mal i
lere ilikin. 2) bir maln retimi, dalm ve tketimi
ne ilikin. 3) Bkz. economics.
economical: 1) ekonomik olarak; para, zaman, yakt
vb. inin ziyan edilmemesi; idareli; tutumlu; tasarruf
lu. 2) ekonomi bilimine ait.
economical horsepower: Ekonomik beygir gc; i
ten yanmal bir makinenin en az yakt tketimi ile
rettii maksimum miktardaki g.
economics: Mallarn retilmesi, dalm ve tketilme
si ve buna ek olarak i, finans, vergi" vb. i konularda
ki sorunlar inceleyen bilim dal; ekonomi; iktisat;
ekonomi bilimi.
economic speed: Ekonomik hz; gemi, oto vb. lerinde en kk yakt harcam ile salanan en yksek
hz; ekonomik srat; otolarda 80-90 km/saat deerle
ri arasndadr.
economize: 1) gereksiz veya arurdan kanmak;
ekonomik olmak; gider veya masraflar azaltmak; ta
sarruf etmek.

economizer
economizer: Buh. Kaza. kazana verilecek suyun s
cakln, baca gazlar yardmyla ykselterek yakl
ekonomisi salayan borulu eanjr; U eklindeki bo
rulardan oluur, iinden besi suyu ve dndan kz
gn baca gazlar geirilir; yakt harcamnn % 5-% 18
orannda azalmasna neden olur; kazanlarn apteyklerine Bkz. uptake yerletirilir.
economizer fins: Ekonomizr borularnn evresine
geirilen metal diskler; elik satan yaplan bu disk
ler baca gazlarndan tuttuklar sy, eko borusu iin
deki suya aktarr; galsama halkas ad da verilmekte
dir.
economizer jet: Oto. karbratr rlanti veya bota a
lma memesi ya da nozulu.
economizer tubes: Ekonomayzer (ekonomizr) boru
su; byk apl U eklinde ve evrelerinde metalik
diskler bulunan borular; fid ya da besi suyunun ba
ca gazlar tarafndan stlmasnda kullanlrlar.
economy: Makine, gemi makinesi, buhar kazan, ev,
zel iyeri, toplum veya ynetimin gelir, gider vb.
inin idaresi; ekonomi.
ecto-: D ya da d taraf anlamnda kullanlan bir
nek.
EDTA: Ethylenediaminetetraacetic acid: Etilendiamintetraasetk asit; kazan sularnn analizlerinde kul
lanlr.
eddy: Ana akma kar ve dairesel hareket yapan ha
va, su, elektrik vb. i akm; Bkz. eddy current; ana
for; trblans; girdap.
eddy current: 1) Elekt. esas akma kar akan akm;
edi akm veya kayb; bu kayp s biiminde aa
kar. 2) ana akma kar dairesel hareketlerle (girdap
larla) hareket etmek.
eddy-current dynamometer: Edi akm dinamometre
si; it. Yan. Mak. test etme srasnda, effektif gcn
saptanmasnda kullanlan bir fren ya da dinanometre; bir mahfaza ve afttan oluur; aftn evresinde
byk bir elektrik sargsndan geirilen doru akm
ile frenleme etkisi kontrol edilir.
eddy loss: Edi akmlar nedeniyle s eklinde aa
kan kayp; edi kayb; Bkz. eddy current.
eddy wind: Dner veya anafor oluturan rzgr.
edge: 1) bir ban ince, keskin, kesici az. 2) kes
kin veya sivri olma nitelii. 3) bilemek; keskinletir
mek. 4) yandan hareket etmek. 4) Den. pervane ka
natlarnn kenarlar.
edge effect: Bir iletkenin sivri kenarnn arj nedeniy
le, bir eiektrik akmnn anormal hali.
edge joint: iki ya da daha fazla paralel veya paralele
yakn ksmlarn arasndaki balant; kenar balant
s.
edge tone: Yass, ince bir hava akm bir kenara arp
t zaman oluan ses.
edge tool: Kesici az bulunan keski veya dier bir
alet.
edging tool: Bkz. edge tool.
Edison battery: Edison aks; kab elik, elektrotlar
demir ve nikel, elektroliti % 20'lik KOH zeltisi olan
alkalin ak; elik ak; demir-nikelli ak.
Edison effect: Edison etkisi; bir elektrik ampulne
yerletirilmi bir elektrot ve flamann ularndan (ter
minallerinden) biri arasnda akan akm.
Edison storage battery: Bkz. Edison Battery.
edit: Bil. Say. 1) derlemek. 2) bilgi gruplarnn yeni

181

efficac y

den tertiplenmesi.
edition: 1) baslm bir kitabn ls, tr veya ekli;
basm. 2a) ayn yerde ayn harflerle ayn anda bas
lan bir kitap, mecmua vb. inin toplam says; tiraj, b)
byle bir basmn tek bir kopyas.
edp: Bllg. Say. elektronik bir ilemin ksaltlm; ebi k
saltmas ile belirtilir.
edpm: Bilg. Say. elektronik bilgi islem makinelerinin
ksaltlm; ebim ksaltmas ile belirtilir.
educt: Bir maddeden deimeden ayrlan baka bir
madde.
eductor: Edktr; gemilerde genellikle kk, bazan
nispeten byk hacimleri dreyn etmek veya boalt
mak iin kullanlan ve i ie nozullardan oluan bir
tr pompa; water jet eductor eklinde de kullanilr.
eductor system: Edktr sistemi veya devresi
edulcorate: 1) temizlemek veya yumuatmak. 2)
Kimy. ykayarak asitlerinden veya dier znr ya
banc maddelerinden ayrmak.
E.E.: Bkz. 1) electrical engineer. 2) electrical engi
neering.
EFA: Essential fatty acids: Esas ya asitleri.
eff.: Bkz. efficiency.
effect: 1) bir neden veya ajan ile meydana gelen her
hangi bir ey; sonu; netice. 2) sonulan oluturan
g ya da yetenek; etki; yarar; tesir. 3) bir ey ze
rindeki tesir ya da etki. 4) oluturmak; hasl etmek.
5) yapmak; retmek; ina etmek.
effective: 1) bir etkiye sahip olan; etkili; sonu re
ten. 2) belirli veya istenen sonucu retme; verimli.
3) aktif; alr. 4) savaa hazr ve tehizatl (bir ge
mi vb.i) 5) geerli olan.
effective atomic radius: Etkili atomik yarap; birbiri
ne bal atomlar arasndaki yar mesafe veya aralk.
effective conductance: Bir alternatif akm devresin
de, bir akmn enerji bileeninin toplarn elektromotor
kuvvete oran etkili kondktans.
effective depth: Yararl derinlik.
effective efficiency: Bkz. overall efficiency.
effective half-life: Bkz. half-lite.
effective horsepower: Bkz. brake horsepower.
effective propeller thrust: Efektif pervane srast ya
da itmesi; bir gemi veya uakta pervanenin gelitirdi
i net itme kuvveti.
effective stroke: Efektif strok, kurs veya seyir; Mot.
zellikle iki zamanl motorlarda egzoz portlarnn st
kenar iie st veya d l nokta arasndaki mesafe;
egzoz portiarnn ykseklii kayp stroktur; faydal ya
da yararl strok.
effective work: 1) Mot. silindir iinde oluturulan endike iten, makinenin trl kayplarnn karlmas
sonucu elde edilen i; fren (dinamometre) ii. 2)
fren, efektif veya aft beygirgcn veren i.
effervesce: 1) karbonatl ieceklerde olduu gibi gaz
kabarcklan karmak; kprmek; kabarck kar
mak. 2) bir svda kabarck eklinde ykselmek.
effervescence: 1) kprmek; kabarck karmak; kabarcklanma; kabarma; efervessans. 2) bir kimyasal
reaksiyon sonucu, bir svdan gaz kreciklerinin hzl
bir biimde ka.
effervescency. Bkz. effervescence.
effervescent: Gaz kabarcklar karan; kpren; ka
baran.
efficacy: Etkiler reten g; yarar; fayda; tesir; yararl-

efficiency
lk.
efficiency: 1) en az efor, gider ya da kayp ile iste
nen etkiyi retme yetenei; verimli olma zellii. 2)
alnan enerjinin verilen enerjiye oran; verim; verimli
lik. 3) etkili iin geniletilen enerjiye oran; verdinin
aldya oran; randman; verim. 4) yaplan iin (maki
neye) verilen ie oran.
efficiency-booster: Diz. Mot. daha ok yksel gl
dizel motorlarna uygulanan bir g arttrma tr; ve
rimli besleme; Bkz. efficiency-booster system.
efficiency-booster system: Yksek gl, ar devir
li dize! motorlarna uygulanan g ykseltici bir dev
re; daha ok sperarjl motorlara uygulanr; verimli
besleme devresi; sperarjer gaz trbini ile paralel
alan bir baka gaz trbininin salad ve makine
aftna (miline) iletilen ek g temin eder.
efficiency expert: Grevi trl ilemleri gelitirmek,
kayplar azaltmak vb. i gibi daha iyi yntemler bula
rak bir i yerinin, enerji tesisinin retim veya verimi
ni ykseltmek olan kii; verimlilik uzman.
efficient: 1) dorudan bir etki veya sonu retme;
efektif; tesirli; etkili. 2) en az aba, gider ya da kayp
ile istenen etkiyi veya sonucu oluturma; becerikli;
ibilir.
efflorescence: 1) Kimy. a) kristallemenin suyunu
kaybederek belirli kristalli bileiklerin toza dnme
si, b) bu ekilde oluan toz. 2) mineral yzeylerde
ince. Kristalli bir birikinti.
efflorescent: Kimy. a) hava etkisinde brakarak kristal
leme suyunu kaybederek kristal durumdan toz ek
line dnme, b) buharlama veya kimyasal dei
im sonucu toz kabukla kaplanan.
effluence: Da veya darya doru akan bir ey; f
krma; kma.
effluent: Darya doru akan, zellikle: a) bir su gv
desinden darya akan akarsu (ay ya da dere), b)
darya akan kanalizasyon, atk tank vb. c) bir fabri
ka ya da ubesinin tesisatndan kan akm,
effluent piping: Dreyn (boaltma) boru donanm.
effluvium: 1) grnmez partikllerin (paracklarn)
akm veya buhar eklinde gerek veya dsel tant. 2) istenmeyen veya kt buhar ya da koku.
efflux: 1) darya k veya ak; fkrma. 2) darya
akan bir ey.
effort: 1) bir ey yapmak iin enerji kullanma; daya
nkllk veya zihinsel g abas. 2) tekrar, zellikle
zor tekrar. 3) alma ya da tekrarlamann rn ve
ya sonucu; baar. 4) gayret; aba.
effort arm: Kuvvet kolu; kaldracn mesneti (destei)
ile kuvvetin uyguland nokta arasndaki mesafe.
effortness: aba gstermeyen; abasz; gayretsiz.
effulge: Parlamak veya k samak; parldamak.
effulgence: Byk parlaklk; parlt; nur.
effulgent: Parlak olarak ldayan; radyan. k saan.
effuse: 1) darya doru veya ileriye akmak. 2) yay
mak; yaylmak. 3) kk bir delik veya malzeme g
zeneinden basn altnda gemek; firar etmek.
effusiometer: Efiizyometre; molekl arlklarn sap
tamak iin gazlarn kk bir delikten ka miktarn
len bir cihaz.
effusion: Yksek basnl bir blgeden bir gazn k
k bir delikten dk basn blgesine firar etmesi.
effusive: Darya veya ileriye akan; tant; taan,
egalite: Bkz. equality.

182

elastic
egg coal: ap 38-102 mm (1,5"-4") deerleri arasn
da deien trl llerdeki kmrlerin herhangi bi
ri; yumurta kmr; briket.
egg shaped: Oval; beyz.
EHF (ehp): Extremely high frequency: ok yksek
frekansl; Bkz. microwave.
EHP (ehp): Bkz. effective horsepower.
eight: Sekiz; VIII; 8.
eighteen: On sekiz; 18; XVIII.
eighteenth: 1) bir dizide on yedinciden sonraki; on
sekizinci. 2) herhangi on sekiz eit paradan biri. 3)
bir eyin on sekiz eit parasndan biri; 1/18.
eightfold: 1) sekiz paraya sahip olan. 2) sekiz kat
veya sekiz misli.
eighth: 1) bir dizide yedinciden sonra gelen; sekizin
ci. 2) bir eyin sekiz eit parasndan herhangi biri,
3) bir eyin sekiz eit parasndan biri; 1/8.
eightly: Sekizinci srada.
eightieth: 1) bir dizide yetmi dokuzuncudan sonra
gelen; sekseninci. 2) bir eyin seksen eit parasn
dan herhangi biri; 1/80.
eighty:
Seksen;
80;
LXXX.
elkonometer: Eykonometre; bir mikroskopun baklan
tarafna taklan ve gzlenen cismin boyutlarn l
mek iin kullanlan bir cihaz.
einsteinium: Ayntayniyum; uranyum'un nkleer partikller ile bombardmanndan elde edilen radyoaktif
kimyasal element; Simg. E; at.a. 247; at.no. 99.
Einstein shift: Kuvvetli yerekimi nedeniyle gnein
tayf izgisinde krmzya doru hafif yer deitirme;
Ayntayn yer deiimi.
Einstein's photo-electric law: Ayntay'nn foto elek
trik kanunu: "Elektromanyetik radyasyon ile sala
nan kuvantum enerjisi, en azndan bir metalin i
fonksiyonuna eit olmaldr"; daha byk bir kuvan
tum uyguland zaman, atk enerji, elektronun kine
tik enerjisi olarak gtrlr.
eject: 1) ani bir kuvvet uygulayarak dar atmak; de
fetmek; boaltmak veya dearj etmek. 2) kovmak;
defetmek; atmak.
ejecta: Atlan, boaltlan veya defedilen ey; atk mad
de.
ejector: Gem. Mak. ecekter; kapal bir kabn hava ve
ya gazn boaltan bir cihaz, rnein kondansrlerin
havasn boaltarak vakum salayan hava ecekter
Bkz. air ejector.
ejector, air: Bkz. air ejector.
ejector condenser: Gem. Mak. ecekter kondenserl;
eceklerin bir ve ikinci kademeleri arasnda bulunan
bir kondenser; ecekterin birinci kademesinde kullan
lan buhar youturmak iin kullanlr; Bkz. air ejec
tor condenser.
18
eksa-: 10 anlamnda bir nek; eksa; E ksaltmas ile
belirtilir.
el: 1) ana yapya dik alarda uzant ya da kanat. 2)
ykseltilmi demiryolu.
elaeoptene: Uucu yan katlamayan ksm,
delapse: Koymak; gemek (zaman iin sylenir).
elapse time: Geen zaman.
eiastance: Bir kondensatrn daraf ile llen, kapasitansinn evrik deeri.
elastic: 1) geniletilip, esnetilip, sktrldktan sonra
derhal ilk ya da orijinal durumuna, ekline veya l
sne dnme niteliine sahip olan; esnek; elstik;

elastically

183

elec t ri ca l s t oreroo

m
yay gibi; yayms. 2) iersine konulan lstik telleri ve
ya lifleri ile esnekletirilen dokuma kuma. 3) bu
malzemeden yaplm bir bant, jartiyer vb. i. 4) els
tik bant ya da erit.
elastically: Esnek ekilde veya biimde.
elastic body: Esnek gvde; bir kuvvet uygulandn
da ekil ve lleri deien ve uygulanan kuvvet kal
drld zaman orijinal ekil ve lsne dnen bir
cisim.
elastic collision: Esnek arpma; elstik arpma.
elastic coupling: Esnek ya da elstik kaplin.
elastic deformation: Esnek bozunma; elstik deformasyon.
elastic energy: Elstik veya esnek enerji; zorlanan
veya gerilen esnek bir cisimde ylm olan bir po
tansiyel enerji.
elastic fatique: Esnek veya elstik yorulma; gerilme
giderildikten sonra tekrar orijinal ekli ve llerini
kazanamayan, ancak yava olarak orijinal durumu
na dnen belirli maddelerin nitelii.
elasticity: 1) bir malzemenin deforrnasyonundan son
ra tekrar ilk ekli ve bykln alma eilimi; es
nek olma durumu veya zellii; plstiktik. 2) kat ci
simlerin dtan olan bir etki ile erilip bklmesi; es
neklik; elastikiyet.
elasticity modulus: Esneklik modl; elastikiyet mo
dl.
elastic limit: Elstik veya esnek snr; kalc bir bozunmaya neden olmakszn, bir malzemede endklenebilen maksimum gerilme ya da stres; gerilme bir
malzemede endklenen elstik limitten biraz daha
yksek olduu zaman, malzeme krlmaz, ancak ge
rilmeye neden olan kuvvet giderilse de orijinal l
lerine dnemez.
elastic scattering: Esnek difzyon; Bkz. scattering.
elastic system: Esnek sistem; ktlelerin ve onlara
bal yaylarn herhangi bir dzenleme veya yerleti
rilmesi.
eastin: Kaynamaya veya asetik asite dayankl lifli bir
protein; eiastin.
elastomer: Elastomer; bir ok kez gerildikten sonra
brakldnda orijinal durumuna dnen, lstie ben
zer bir madde.
elastometer: Esnekliin lmnde kullanlan bir ci
haz; elastometre.
elaterin: ; Beyaz, kristalli bir madde; elaterin,
etateryumun aktif z.
C20H28O5
elaterite: Koyu kahverengi, lstie benzer, esnek mi
neral hidrokarbon; binalarda kullanlr.
E layer: E tabakas ya da katman; iyonosfern, yakla
k 100-120 km ykseklikte oluan ve daha ok gn
dzleri normal atmosferik sondajla grlmesi mm
kn, muntazam gzlenen en alt katman.
elbow: 1) alt veya st kol arasndaki balant; dirsek.
2) dirsek gibi herhangi bir eri. 3) dirsek (boru iin):
dirsek ekli.
elec. (elect.): Bkz. 1) electric. 2) electrical. 3) elec
tricity.
elective affinity: Dier veya dierleri yerine belirli bir
madde veya maddelerle kimyasal olarak birleme
eilimi.
electret: Elektret; sabit manyetik yetenei olan bir ya
ltkan.
electric: 1) elektrie ait, elektrikle arj edilen veya

elektrii tayan, rnein elektrik teli. 2) elektrik ret


me veya elektrik ile retilen, rnein elektrik jenera
tr. 3) elektrikle alan, rnein t. 4) elektrikle
me; manyetik. 5) cam, kehribar vb. i gibi elektrii ge
irmeyen, fakat onu depolamak veya elektriksel arj
lar uyarmak iin kullanlan madde. 6) elektrikle a
ltrlan tren vb. i.
electrical: 1) Bkz. electric. 2) elektrikli; elektrie ili
kin. 3) elektrik bilimi veya elektriin kullanl ile
balantl.
electrical accessories: Dizel ve benzin motorlarnn
arj dinamosu, mar motoru, ateleme devresi gibi
elektrikli ksmlar; elektriksel tehizat.
electrical appliances: Elektrik ts, amar makine
si, radyo vb. i gibi cihazlar; elektrikli cihazlar.
electrical attraction: Elektriksel ekim ya da cazibe;
zt iaretli elektrik ykleri arasndaki kuvvet.
electrical circuits: Elektriksel devreler; seri, paralel
veya seri-paralel devreler.
electrical energy: Elektriksel enerji; elektrik enerjisi.
electrical engineer: Elektrik mhendisi.
electrical fires: Gemiler, kara kurulular vb. i yerler
de, ou zaman elektrik kontaklar, kt elektriksel
balantlar, kablo yaltmlarnn bozulmas, ksa dev
reler, ar yk vb. i nedenlerle oluan yangnlar;
elektrik yangnlar.
electrical formulae: Elektriksel formller; elektrik for
mlleri; elektrik bilimine ilikin formller; rnein tel
ya da iletken kesitleri iin s = p x L/r, v = lxR vb. i
gibi.
electrical governor: Elektrikli reglatr veya gavrnr; daha ok yksek devirli, kk gl dizel mo
torlarnda kullanlan hassas bir reglatr; sabit bobinli bir alternator, amplifikatr ve kontroller, hz
ayar nitesi, eiektro-hidrolik bir konvertr ve servomotordan olumaktadr.
electrical heater: Elektrikli stc ya da hiyter.
electrical horsepower: Elektriksel beygirgc; doru
akm makinelerinde p = Vxl/746; tek (fazli alternatif
akm makinelerinde P = VxIxCos (p / 746 ve fazl
alternatif akm jeneratrlerinde P = .J3 x VxIxCos (p
I 746 eitlikleriyle hesaplanan g.
electrically: Elektriksel olarak; elektrik (enerjisi) ile.
electrically driven: Elektrik (enerjisi) ile dndrlen
veya iletilen.
electrically operated: Elektrikle altrlan.
electrical officer: Elektrik zabiti; ticaret gemilerinde
elektrik makineleri, cihazlar, l aletleri vb. inin ba
km ve onarmndan sorumlu zabit veya gemiadam.
electrical power: Elektriksel g; doru akm jenera
trlerinde P = Vxl, tek fazl alternatif akm makinele
rinde P = VxIxCos (p ve fazl makinelerde ise p =
.J3 xVxIxCos (p (vat), eitliklerinden hesaplanan
gelectrical resistance: Elektriksel diren veya rezis
tans; bir iletkenin kendisinden geen elektrik akm
na gsterdii diren; elektriksel diren.
electrical sounding: Den. elektrikli iskandil; elektrik
sondaj.
electrical sounding apparatus: Elektrikli iskandil ci
haz.
electrical store: Bkz. electric store.
electrical storeroom: Bkz, electric store.

elec t rica l sys t e m


electrical system: Elektrik devresi; elektrikli devre
veya sistem.
electrical wiring: Elektrik enerjisini tayan kablolar;
elektrik kablolar.
electric arc: Elektrotlar arasnda oluan akm atlama
s; elektriksel ark; elektrik spark; elektrik kvlcm.
electric-arc furnace: Elektrikli ark oca; elik erit
mek iin kullanlan, karbon elektrotu bulunan bir
ocak.
electric arc w elding: Elektrikli ark kayna; elektrik
kayna; bir elektrot ve yksek iddetteki elektrik ak
m ile oluturulan kaynak tr.
electric battery: Elektrik bataryas; elektrik akmlatr.
electric bell: Elektrikli zil; elektrik enerjisi ile alan
zil.
electric blue: Menevi rengi; elik menevii rengi; e
lik mavisi; menevi mavisi.
electric boiler: Elektrikli kazan; zel koullarda ve
ekonomik olarak buhar reten kazan: a) dalg, b)
borulu ve c) elektrotlu trlerde yaplrlar.
electric bonding cable: Tanker kamyonlarda
elektrik spark, ark ya da kvlcm olumasn
nlemek iin Kullanlan kablo; elektriksel balant
kablosu. brake: Elektrikli fren; elektriksel olarak
electric
alt
rlan fren.
electric breakdown: Ar yksek gerilim nedeniyle
yaltm maddesinden kaaklar oluturan akm kanal
ya da pasaj.
electric
bulb: Elektrik ampul.
electric cell: Elektrik pili; kimyasal enerjiyi elektrik
enerjisine eviren bir cihaz; iki metal elektrot ile ge
nel olarak saf su ve slfrik asitli bir elektrolitten olu
ur.
electric chain hoist: Elektrik enerjisi ile altrlan zin
cirli ceraskal.
electric chair: Elektrikli sandalye; baz lkelerde
lm cezasnn uygulanmas iin kullanlr.
electric charge: Elektriksel yk; elektrik arj.
electric condenser: Meksefe; elektrik kondensatr.
electric conductivity: Elektriksel iletkenlik.
electric conduit: Kablo borusu; elektrik kablolarnn
iersinden geirildii boru.
electric coupling: Bkz. electromagnetic coupling.
electric-cradle dynamometer: Rotor ve statoru ayn
merkezli bilyal yataklar tarafndan tanan ve byle
ce statoru serbest olarak dnen bir doru akm jene
ratr; elektrikli beik dinamometresi; motorlarn
torklar ve bakm yaplan makineleri denemek iin
kullanlr.
electric crane: Elektrikli kreyn; elektrik enerjisi ile al
an kreyn.
electric current: 1) elektrik akm; verilen bir nokta
dan birim zamanda geen elektrik yk miktar. 2)
bir iletkende elektronlarn sabit olarak akm; yk ne
gatif veya pozitif olabilir; elektrik akmnn birimi am
perdir ve I ksaltmas ile belirtilir.
electric density: Elektrik younluu veya iddeti; y
zeyin her birim alanna den elektrik arj miktar.
electric dipole: lleri birbirine eit fakat iaretleri
zt ve birbirlerine ok yakn, bir ift elektrik arj;
elektrik ikiz kutbu.
electric discharge: iyonlatrlm bir gaz iinde bir
elektrik akm; elektrik boalm.

184

elec t ricia n ' s ma t


e
electric
drill: Elektrikli
birakmla
knvertr
ile ana devreden
alnanmatkap;
yksek uygun
frekansl
a
ltrlan bir yksek devirli matkap.
electric drive: 1) gaz trbinleri tarafndan altrlan
veya evrilen jeneratr ya da alternatrn rettii
akm ile gemi pervanesinin altrlmas; elektrikle
altrma. 2) dizel elektrik veya trbo elektrik siste
mi.
electric eel: Zoo, elektrikli balk; Gney Amerika'nn
ylan balna benzer; elektrik oklar veren zel or
ganlara sahiptir.
electric etcher: Elektrikli klie makinesi; kendisini
oto matik olarak ayarlayarak ticar marka, harf, ekil
vb. ini yapan makine.
electric eye: Bir fotoelektrik hcre; trl cihazlarn
kontrol iin kullanlr, rnein kaplarn almas vb.
i gibi.
electric field: Elektrik alan veya sahas; alan, saha;
sarglarndan akm geirilerek mknatslanan kuzey
(N) ve gney (S) kutuplar arasnda ve kuvvet izgi
lerinden oluan manyetik alan.
electric furnace: Elektrik oca; elektrikle stlan,
cev herlerin redklenmesinde, karbr vb. lerlnln
elde edilmesinde kullanlan bir frn.
electric gauge: Mot. daha ok dizel motorlarnn
gmleklerinin i aplarnn llmesinde kullanlan
ve 9 voltluk bir pil ile alan bir cihaz; elektrikli gs
terge.
electric generator: 1) elektrik jeneratr, reteci ve
ya kayna; doru akm (DC) ve alternatif akm (AC)
reten elektrik makinesi; dizel motoru, benzin moto
ru, buhar ve gaz trbini ve benzeri s makineleri ta
rafndan altrlan devir hareketli bir elektrik maki
nesi. 2) i ya da mekanik enerjiyi elektrik enerjisine
eviren makine.
electric gypsy: Den. elektrikli rgat; elektrik motoru ta
rafndan altrlan, elle altrmaya uygun olma
yan, sadece bir hza sahip olan, tmyle su geir
mez ekilde yaplan halat rgat.
electric hammer: Elektrik ekici; elektrikli eki.
electric heater plug: Elektrikli stc tapa; alak kompresyon oranl n yanma odal ve trblans yuval
dizel motorlarnda yanmay salayan bir tapa; dize!
motorlarnda yanmay salayan bir tapa; iki volt ile
alr ve 40-50 vatlk g harcarlar; 1,50 mm (1/16")
kalnlnda, sya dayankl krom nikel tellerinden ya
plr; almas srasnda 25-30 amper eker; glow
plug ad da verilir.
electric heating: Elektrikle stma; elektrik enerjisi ile
stma; daha ok gemilere uygulanan bir stma ek
li.
electric hoist: Elektrikli ceraskal; Bkz. hoist.
electrik horn: Elektrikli korna veya klakson.
electric hygrometer: Elektrikli nem ler ya da higro
metre; nem deiimlerini derhal veren bir cihaz;
nem emici maddesi lityum klorrdr.
electrician: Elektriki; grevi ya da ii elektrik cihazla
rn yerletirme, onarma ve imal etme olan kii.
electrician's mate: Ask. Den. elektrikinin yardmcs
ya da muavini; elektrik datm ve kontrol tehizatn
altrr, elektrik jeneratrleri, datm tablolar, mo
torlar, aydnlatma, donanm ve dier elektriksel ekip
mann bakm ve onarmn yapar, elektriksel kaytlar
tutar ve raporlar yazar; elektrik zabiti.

electric ignition
electric ignition: Bern. Mot. elektrikle, ateleme
veya
tututurma; bataryal veya
manyetolu
atelemeden herhangi biri.
electric induction: arjl veya ykl bir cismin, ona
komu olarak yerletirilmi bir iletkene etkisi; elek
triksel endksiyon.
electric intensity: Elektrik iddeti; bir elektrik alanna
yerletirildii zaman, pozitif arjl partiklleri etkile
yen kuvvet.
electric iron: Elektrikli t; elektirik ts.
electricity: 1) manyetik, kimyasal, radyan vb. i etkile
re sahip olan ve srtme, endksiyon (endkleme)
veya kimyasal deiim ile retilen bir enerji ekli;
elektrik enerjisi. 2a) elektrik akm; hareketli elektron
larn akm, b) statik veya duraan elektrik. 3) toplu
ma aydnlatma, stma vb.i iin salanan elektrik ak
m. 3) elektrik bilimi; elektrik bahsi veya konusu.
electricity, frictional: Srtnme ile elektriklenme;
farkl yaltkan maddelerin, rnein cam ve krkn
birbirlerine srtnmesi sonucu oluan elektrik arj.
electricity, static: Statik elektrik; duraan elektrik;
srtnme veya arpma vb. i mekanik yntemlerle
retilen elektrik.
electric light bulb: Bkz. light bulb.
electric log system: Elektrikli kayt sistemi; bir gemi
nin hzn gstermek ve ald mesafeyi kayt etmek
iin kullanlan bir sistem; pahal oluu nedeniyle sa
dece byk yolcu gemilerine uygulanr.
electric meter: Elektrik saati veya sayac; evlerde,
en dstriyel kurulularda vb. i tesislerde tketilen
elek trik enerjisini kW/saat trnden saptayan
cihaz; elektrik devrelerine paralel olarak balanr;
wattme ter ad da verilir.
electric motor: 1) elektrik motoru; doru veya alterna
tif akmla altrlan bir elektrik makinesi. 2) elektrik
enerjisini mekanik enerji veya ie eviren elektrik
makinesi.
electric needle: Elektrikli ine; elektrik inesi; ine
eklinde yksek frekansl bir elektrot; ameliyatlarda
dokular kesmek iin kullanlr; kesme srasnda do
kular dalad iin kanamay da nler.
electric osmosis: Elektro ozmoz; iki elektrot arasn
daki bir diyaframdan bir svnngei hareketi.
electric pig: Elektrik piki; demir veya hurda demir ve
cevherinden elektrik ocaklann da (frnlarnda) yap
lan pik.
electric plant: Elektrik enerjisi retilen tesis; elektrik
enerjisi tesisi; elektrik santral.
electric polarization: 1) birincil (primer) bir pilde,
elektrotlar zerinde elektroliz artklarnn birikmesi
nedeniyle elektromotor kuvvetteki azalma. 2) Elekt.
her bir atomu elektrik kuvvetine doru hafife hare
ket eden pozitif arjndan oluan bir yaltkana elek
trik akmnn etkisi. 3) birim hacim bana dipol mo
menti.
electric pole: Havai hat tamak zere yaplan direk;
elektrik direi.
electric polisher: Elektrikli cila makinesi.
electric potantial: Elektrik potansiyeli; birim pozitif
elektrik arjn, sonsuz bir mesafeden bir noktaya ge
tirmek iin gerekli i.
electric-powered: Elektrik veya elektrik enerjisi ile a
ltrlan.
electric propulsion: Elektrikle yrtme veya tahrik.

185

electrification

electric psychrometer: Elektrikli nem ler; elektrikli


higrometre.
electric ray: Elektrikli balk; zel organlar ile elektrik
oku verebilen balklardan herhangi biri.
electric refrigerator: Elektrikli buz dolab veya sou
tucu.
electric resistance: Elektriksel diren; bir iletkenin
kendisinden geen elektrik akmna gsterdii di
ren; elektriksel diren.
electric rope hoist: Elektrikle alan ipli (halatt) ceraskal.
electric scaling machine: Elektrikli raspa makinesi.
electric shock: Elektrik arpmas; ceryan arpmas.
electric soldering iron: Lehim yapmnda kullanlan
havya; elektrikli havya.
electric spark: 1) Benz. Mot. elektrik ark, spark veya
kvlcm; iki elektrot, rnein bujilerin elektrotlar ara
snda oluturulan ve silindir iinde hava-benzin kar
mn tututuran kvlcm. 2) bir yaltkan veya izola
trden k ve sesle birlikte elektrik boalm veya de
arj.
electric spark machine: Elektrik ark veya spark
maki nesi; trl ap ve ekillerde delik amak,
metalleri kesmek, yzeyleri kuvvetlendirmek, aletleri
bilemek ve yzeyleri andrmak iin kullanlan bir
makine.
electric starting motor: Elektrikli mar motoru; elek
trikle alan ilk hareket motoru; otomotif makineleri
nin hemen tm ile, gemi dizel motorlarnn bir bl
mnn ilk hareketinin salanmasnda kullanlan ser
trden bir doru akm motoru.
electric steel: Elektrik elii; elektrik ocanda yap
lan veya dolgunun ocakta elektrik enerjisi ile stlma
sndan elde edilen elik.
electric steering gear: Elektrikli dmen donanm.
electric storage battery: Bkz. storage battery.
electric stores: Elektrik maazas; gemilerde elektrik
malzemesi, l cihazlar, ara ve gerelerin depo
ya da muhafaza edildikleri maaza veya depo; ge
nel olarak makine dairesinde veya ona yakn konu
landrlr.
electric storm: Elektrikli frtna.
electric strength: Elektriksel dayanklk; bir yaltkan
veya izolatre, bir arza oluturmakszn uygulanabi
lecek maksimum gerilim ya da voltaj.
electric vacuum cleaner: Elektrik sprgesi; vakum
lu temizleyici.
electric washing machine: Elektrikli amar makine
si.
electric water fountain: Elektrikli sebil.
electric wave: Elektrik dalgas; elektromanyetik bir
dalga; Hertz dalgas; radyo iletiiminde kullanlr.
electric welding: Bkz. electric arc welding.
electric whistle: Gemilerde kulianlan ve elektrikle a
ltrlan ddk; elektrikli ddk.
electric winch: Den. elektrikli vin; elektrik motoru
(seri motor) ile altrlan ve ykleme boaltma i
lemleri iin kullanlan vinlerden herhangi biri.
electric wire: Bkz. electric wiring.
electric wiring: Elektrik enerjisini tayan kablolar;
elektrik kablolar.
electrification: 1) elektriklenme veya elektrikleme. 2)
elektrikle altrmak iin gerekli tm tesis ve tehi
zat. 2) bir cisimden elektron karlmas veya eklen
mesi.

eiec t ri f e r
electrifier: Elektrikleyen ey ya da kii.
electrify: 1) elektrikle doldurmak veya arj etmek. 2)
elektrik oku vermek. 3) uyarmak; oklamak; heye
canlandrmak. 4) elektrii kullanmak iin tehizatlanmak. 4) elektriklenme; elektrik uygulama.
electrize: Bkz. electrify.
electro: 1) Bkz. electrotype. 2) Bkz. electroplate.
electro-: Elektrik, elektriksel olarak, elektrik enerjisi
ve elektroliz anlamlarnda kullanlan bir nek.
electroanalysis: Elektroliz yardmyla analiz.
electrochemical: Elektrokimyasai; zelti ve iyonlarn
kapsad elektriksel zellikle ilgili inceleme; kimya
sal elektrie ait.
electrochemical change: Elektrokimyasai deiim;
elektrik akm tarafndan neden olunan kimyasal de
iim.
electrochemical equivalent: Elektrokimyasai ede
er; bir saniyede bir amperlik bir akm ile elektroliz
srasnda biriktirilen maddenin gram olarak ktlesi.
electrochemical series: Elektrokimyasai seriler.
electrochemistry: Elektrokimya; kimyasal elektrik;
elektriin kimyasal etkilerini inceleyen bilim dal.
electrocute: 1) elektrikle idam etmek. 2) kaza sonu
cu elektrikle lmek.
electrocution: Elektrik (sandalyesi) ile idam.
electrode: 1) elektrot; bir batarya ya da pilde olduu
gibi, bir elektrik kaynann iki terminal veya ucun
dan biri; anot ya da katot.
electrode, gas: Gaz elektrotu; yzeyine gaz emilmi
bir elektrot.
electrode, glass: Cam elektrot; pH' bilinen bir zel
tiyi, pH' saptanacak dier zeltiden ayran ince
cam levha.
electrode holder: Elektrik kaynanda, elektrotu tu
tan pense; kaynak pensesi.
eiectrodeposit: Elektrolitik olarak metal ymak; elek
trikle kaplamada olduu gibi, elektrik akm ile yap
lan kaplama maddesi,
electrodepostion: Elektrikle yma ya da biriktirme;
ylacak metalin tuzunu zelti ve kendisini elektrot
yaparak dier metali onun zerinde biriktirmek.
electrode potential: Elektrot potansiyeli; eer farkl
iki metal paras bir elektrolit zeltisine yerletirilir
se, metaller bir iletkene baland zaman bir elek
trik akm akar; akmn meydana gelmesinin nedeni
metal paralarnn elektrik potansiyel farklardr.
electrodialysis: Elektrodiyaliz; elektrikle ayrma; elek
trik akmnn etkisi altndaki diyalizle bir koloyitten
elektrolitin ayrlmas.
electrodynamic: 1) hareketli elektrik enerjisine ait. 2)
elektrodinamik bilimine ilikin. 3) aktif elektrik bilimi;
elektrodinamik.
electrodynamics: Elektrik akm ve onunla ilgili man
yetik kuvvetleri inceleyen fizik bilimi dal; elektrodina
mik bilimi.
electrodynamometer: Elektrodinamometre; akm ta
yan tek bir devrenin farkl paralar arasnda birbirini
etkileyebilmesi ile bir elektrik akmnn iddetini l
mek iin kullanlan elektriksel bir cihaz.
electro-extracter: Yar kapal ve kapal fid suyu devre
lerinde kondenserin youum sularn boaltan ve
bir elektrik motoru tarafndan altrlan pompa;
elektroekstrakter.
electro-feeder: Elektrikli besleyici (pompa); hidrolik

186

elec t roly t i c chlorin e gene ra t


or
olarak dengelenmi
sabitkademeli
hzl bir elektrik
motoru
tarafndan
altrlanveok
merkezka
bir
pompa.
electroforming: Elektrikle yma veya biriktirme yard
myla meta! eyalarn retimi.
electrographic effect: Elektrograflk etki; paslandrc
buharlara kar metali daha az duyarl yapmak iin,
bir metal yzeye katot nlarnn etkisi.
electrograph: 1) bir elektrometre veya elektrik enerji
sinin etkilerini kayt etmek iin kullanlan dier cihaz
larn yapt grafik kayt. 2) levhalar kazyarak ssle
mek veya ilemek iin kullanlan bir elektriksel ci
haz. 3) bir X n resmi; rntgen filmi. 4) fotoraf, i
zim vb. lerini ileten telgraf (tr) bir cihaz. 5) reti
len ekil veya resim; telefoto. 6) kuma ve duvar k
tlarn basan ruloyu hazrlamak iin kullanlan bir
makine.
electrohydraulic drive: Bir elektrik motorunun gc
n, devir hareketi gerektiren bir yke aktarmak iin,
gemilerdeki yardmc makinelerin kullandklar hidro
lik sistem; eiektrohidrolik altrma veya tahrik.
electro-hydraulic governor: Eiektrohidrolik reglatr
veya gavrnr; hidrolik hz dzenleme valflarn al
tran bir seri solenoide sahip olan bir reglatr; bo
ta almadan tam hza kadar 14 trl hz ayar sa
lanan ve dizel lokomotiflerde kullanlan bir gavr
nr.
electrokinetics: Elektrokinetik bilimi; elektrik akmlar
nn veya hareketteki elektrik ile ilgilenen elektrodina
mik dal.
electrolimit gauge: Elektrolimit geyi; imalt srasn
da veya fabrikada 0,000 005 in veya 0,000127
mrn'ye kadar lebilen bir kompratr.
electroluminescence: Yksek frekansl eiektrik boa
lmlar ile retilen ldama.
electrolysis: 1) elektroliz; geen eiektrik akmnn etki
si ile zeltideki kimyasal bileiin iyonlarna ayrl
mas veya znmesi. 2) vcuttaki istenmeyen tyle
rin kklerinin elektrikli ine ile tahrip edilmesi.
electrolysis, Faraday's law of: Faraday'in elektroliz
kanunlar. 1) bir akm tarafndan etkilenen kimyasal
deiim, geen eiektrik miktar ile doru orantldr.
2) ayn miktar elektrik ile ylan veya aa kan
maddelerin arlklar kendi kimyasal edeerleri ile
doru orantldr.
electrolyte: Bir zeltideki iyonlarna ayrlan ve byle
likle elektrik akmn iletebilen bir madde; elektrik ak
m bir elektrolitten getii zaman, gaz retilir ve kat
elektrotlarda birikir; elektrolitler asit, alkali veya tuz
olabilir.
electrolytic: 1) elektroliz ile retilen veya elektrolize
ait. 2) elektrolit kapsayan veya elektrolite ait.
electrolytic action: Bkz. galvanic action.
electrolytically: Elektroliz ile; elektroliz yardmyla.
electrolytic capacitor: Elektrolitik kapasitr veya kondensatr; aralarna amonyum borat ile kapl kt so
kulmu iki uzun alminyum parasnn silindir ekli
ne sokulmas ile oluturulan kondensatr; kondensatrden elektrik akm getii zaman oksit katman
oluur ve bu katman bir yaltkan gibi grev yapar.
electrolytic chlorine generator: Elektrolitik klorin re
teci veya jeneratr; deniz suyunu elektroliz ederek
sodyum hipoklorit reten bir cihaz; kondenser boru
lar iindeki deniz canllarn ldrmek iin kullanlr.

elec t roly t i c cleanin g


electrolytic cleaning: Elektrolitik temizleme; elektrolit
yardmyla temizleme.
electrolytic copper: Elektrolitik bakr; elektroliz yolu
ile damtlan ve % 99,9 orannda yksek saflktaki ba
kr.
electrolytic dissociation: Elektrolitik ayrma veya
dissosiasyon; suda veya dier uygun bir zeltide
znd zaman bir bileiin pozitif ve negatif
iyonlarna ayrlmas.
electrolytic electrode: Elektrolitik elektrot; bir elektro
lite daldrlm negatif veya pozitif elektrot, rnein
akmlatr elektrotlarndan herhangi biri.
electrolytic etching: Elektrolitik temizleme; elektrolit
yardmyla temizleme.
electrolytic gas: Elektrolitik gaz; patlayc gaz; suyun
elektrolizi ile retilen 2 ksm hidrojen ve 1 ksm oksi
jenden oluan gaz karm.
electrolytic iron: Bkz. Vanderloy.
electrolytic polishing: Metal elektrolitik polisaj veya
parlatma; bir metali elektrolitik bir eriyikte anota ba
layarak ve zellikle kntlar eritmek suretiyle dz
ve parlak bir yzey salama ilemi.
electrolytic refining: Elektrolitik damtma; elektroliz
yolu ile metallerin damtlmas.
electrolyze: Elektrolize konu olmak veya elektroliz ile
ayrmak.
electromagnet: evresindeki telden yaplm bir bo
binden elektrik akm geirildii zaman geici olarak
mknatslanan yumuak demir ubuk; elektromkna
ts; elektromanyet.
electromagnetic: 1) bir elektromknats tarafndan
retilen veya elektromknatsa ait. 2) elektromanyetizme sahip olan.
electromagnetically: Elektromanyet veya elektromanyetizm yardmyla.
electromagnetic clutch: Elektromanyetik kavrama ve
ya kla; endvisi motorun miline ve kutuplar ile sar
glarnn evrilecek mile bal olduklar indakn mo
tora benzer kavrama; motor ile devir drc dili
ler arasna yerletirilir; electromagnetic coupling
olarak da kullanlr.
electromagnetic coupling: Devir-drc donanm
l gemi dize! motoru tesislerinde, dizel motoru ile di
li donanm arasnda bulunan bir kaplin tr; burul
ma titreimlerinin dililere aktarlmasn nler; Bkz.
electro-magnetic clutch.
electromagnetic energy: Ik, X nlar, radyo dalga
lar gibi bir enerji tr; elektromanyetik enerji.
electromagnetic
field:
Bkz.
electric
field,
electromagnetic induction: Elektromanyetik endksi
yon; manyetik flks (ak) bir elektrik devresi ile bir
letii zaman devrede endklenen elektromotor kuv
vet deiimi.
electromagnetic radiation: Elektromanyetik radyas
yon.
electromagnetics: Elelrtromanyetik bilimi; elektrik ile
manyetizma arasnda sren karlkl ilikiyi incele
yen bilim dal; elektromanyetik.
electromagnetic spectrum: Bir ka milimetreden bir
ka metreye kadar olan dalgalar tarafndan retilen
tayf veya spektra.
electromagnetic units (emu): cgs sisteminin elektro
manyetik birimleri.
electromagnetic wave: Rady. Telev. elektromanyetik

187

elec t ro n charg e
dalga; bir antenden yaylan elektrik dalgas.
electromagnetism: 1) bir elektrik akm tarafndan
retilen elektromanyetizma veya mknatsiyet. 2)
elektrik enerjisi ve manyetizma arasnda ilikiyi ince
leyen fizik dal; elektromanyetizma.
electromechanic cutter: Elektromekanik kesici.
electromechanics: Elektromekanik bilimi; elektrik
reten veya elektrikle alan makinelerin bilimi, r
nein elektrik jeneratr ve motorlar.
electrometallurgy: Elektroliz yolu ile metalleri cevher
lerinden ayrmak veya onlar eritmek, rafine etmek
vb. i iin s enerjisi retmek zere elektrik enerjisi
kullanm salayan metalrji dal; elektrometalurji.
electrometeor: Meteo. Atmosfer elektriinin gk grlemesi, imek, St. Elmo atei ve hale gibi grlr
ve iitilebilir olaylar iin kullanlan bir terim; elektrometeor.
electrometer: Genellikle, ykl bir elektrot zerine
bir elektriksel alan nedeniyle etki yapan mekanik
kuvvetler yardmyla, elektrik yklerini lmeye yaryan cihaz; elektrometre; elektrik sayac; elektriksel
potansiyel farkn len cihaz.
electrometer tube: Elektrometre tp; zel olarak ya
plm bir vakum tp; giri empedans yksek, giri
akm alak olan bir tp.
eiectromeric: Elektrometre ya da elektrometri'ye ait,
electrometrical: Bkz. electrometric.
electrometry: Elektriksel lmler yapma bilimi; elektrometri; bir elektrometre ile lm.
electromotion: 1) bir elektrik akmnn hareketi. 2)
elektrik enerjisi tarafndan retilen hareket.
electromotive: 1) potansiyel fark ile elektrik akm
retme, elektromotif. 2) elektromotor kuvvet veya
elektrik akmnn hareketine ait.
electromotive force: 1) bir elektrokimyasal pilde (Vol
ta pilinde) iki elektrot arasnda volt trnden potansi
yel fark. 2) elektromotor kuvvet; elektrik enerjisinin
hareketini deitirebilen kuvvet; EMF, emf, E., e. k
saltmalar ile belirtilir.
electromotive series: Elektromotif seriler; giderek o
alan elektrot potansiyellerine gre elementlerin d
zenlenmesi.
electromotor: 1) bir dinamo gibi, elektrik akm re
ten veya uyaran herhangi bir ara (cihaz ya da maki ne); elektromotor. 2) bir eiektrik motoru.
electron: Tm atomlarn bir paras olan, negatif arjl, nkleer olmayan herhangi bir partkl ya da par
-31
ack; ktlesi 9,109x10 Kg; atomlarn her biri
19
1,602x10" kulonluk negatif arj tar; bir elektro
nun ktlesi protonun ktlesinin 1/1800'dr; ekirde
in evresinde dnen elektron says, ekirdekteki
pozitif arj saysna eittir.
electron affinity: 1) bir atoma bir elektron eklendii
zaman aa kan enerji; elektron afinitesi. 2) bir
atom veya bir molekln serbest elektronlarla birle
mesi ve negatif iyonlar oluturmas eilimi.
electron beam: Elektron n; ayn hzla ayn ynde
hareket eden elektronlar akm.
electron capture: Bir ekirdek tarafndan i elektro
nik kabuktan emilen bir elektronun bir tr radyoaktif
rmesi; ekirdekte elektron, protonu ntrona d
ntrmek iin kullanlr.
eiectron charge: Elektron yk veya arj; elektron
fazlal veya azlndan oluan elektrik dengesizlii

electron cloud
durumu; iddeti kulon ile llr.
electron cloud: Elektron bulutu; bir elektron boalm
tpnn elektrotlar arasndaki bolukta bulunan
ok sayda, nispeten sabit elektronlar.
electron collection: Elektron toplanmas; iyonlatr
ma odalar llerinde kullanlan ve elektron hareket
lerinin iyonlarinkine gre yksek olmasndan yararla
nlan teknik.
electron distribution: Elektron dalm; elektronlarn
bir iyon ya da bir atom ekirdei evresindeki bir y
rngede sralan.
electron duplet: iki atom tarafndan (ek bir ba, ku
tupsal olmayan bir bala paylalan bir ift elektron;
elektron ifti.
electronegative: 1) negatif elektriksel yke sahip
olan; elektrolizde anot veya pozitif elektrota hareket
etme eilimi. 2) asit; metalik olmayan; elektronegatif
bir madde.
electronegativity: Elektronegativite; bir bileikte bir
atomun elektronlar kendine ekme kuvveti; metaller
dk ve metalsiler yksek elektronegativiteye sahip
tirler.
electron, extranuclear: Bir atomun ekirdei etrafn
daki yrngede hareket eden bir elektron.
electron, free: Serbest elektron; bir atomun ekirde
inin komusu olmayan, fakat beta nlarnda oldu
u gibi serbeste hareket eden bir elektron.
electron gun: Elektron tabancas; elektronlar topla
yan, odaklayan ve karan katot n tpnn bir par
as.
electronic: 1) elektronik; serbest elektronlarn, zellik
le vakum, gaz veya foto tplerinde ve zel iletken ve
ya yar iletkenlerde hareketleri, yaymlar ve akm
eklinin uygulanmasna ilikin. 2) elektron veya
elektronlara ait.
electronic brain: Elektronik beyin; elektronik olarak
altrlan trl hesap makineleri, kompter veya di
er cihazlar.
electronic calculator: Elektronik hesap makinesi;
drt ilem, logaritma, trigonometrik hesap vb. lerini
kolaylkla yapan, entegre devreler, transistor vb. te
rinden oluan dijital bir cihaz.
electronic charge: Elektronik yk (arj); z yk;
-19
elektrik yklerinin doal birimi; 1,602x20 kulon ;
10
4,803x10' elektrostatik birimi.
electronic equation: Elektronik eitlik; bir tepkimede
maddenin kaybettii veya kazand elektron saylar
n gsteren eitlik.
electronic filing: Bilgisay. elektronik ktk (dosya)
tutma.
electronic indicator: Elektronik endikatr
(cihaz);
beygir gcnn saptanmas yerine, yakt pskrtme
ve yanma zelliklerini aratrmak zere makine ara
trma ve gelitirmesi bakmndan kullanlan bir cihaz;
basnca duyarl eleman, senkronlatrma nitesi,
amplifikatr ve bir osiloskoptan olumaktadr.
electronic ignition: Benz. Mot. silindir iinde sktr
lan hava-yakt karmnn elektronik olarak tututurulmas; elektronik ateleme; bataryal bir ateleme
sisteminde kullanlr.
electronic ignition system: Benz. Mot. bataryal ate
leme sistemi paralarna ek olarak distribtr man
yetik nite ve denetim nitesi ile donatlm bir ate
leme sistemi; elektronik ateleme sistemi veya devre
si.

188

electroplate

electronic lens: Paralel mknatslar tarafndan reti


len manyetik alanlar veya paralel levhal kapasitrler
tarafndan retilen elektrik alanlar; elektron nlannn odaklanmas iin kullanlr; elektronik mercek.
electronic micrograph: Elektron mikrograf; bir cis
min elektron mikroskopunda alnan fotoraf.
electronics: Elektronik bilimi; vakum ve gazlarda
elektronik hareketler ve vakum tplerinin, fotoelek
trik hcre vb, leri ile ilgilenen bilim.
electronic vacuum tube: Bkz. thermionic valve.
electron microscope: Elektron mikroskopu: madde
nin grntsn bytmek iin, k nlar yerine,
elektron nlarn odaklama zere kullanlan bir mik
roskop tr; optik mikroskoplardan ok daha gl
bir cihaz.
electron, nuclear: Bir atomun ekirdeinden kan
bir elektron; nkleer elektron.
electron octet: Sekiz elektron kapsayan bir elektron
grubu.
electron orbit: Elektron yrngesi; bir elektronun
atom ekirdei evresinde dnerken izdii yol ya
da yrnge.
electron pair: Elektron ifti; ayn yrngeyi paylaan
iki elektron.
electron pairing: Tamamlanan bir yrnge ve oluan
ba vastasyla ilem.
electron shell: Bir atomda, hepsi ayn kuvantum say
snda olan bir grup elektron; elektron kabuu.
electron specific heat: Elektron zgl ss; serbest
elektronlar nedeniyle bir metalin zgl ssnn bir
paras; elektron snma ss.
electron theory: Elektron kuram veya teorisi.
electron tube: Elektron tp; X nlar tpnde oldu
u gibi, grevi geni lde elektronlarn hareketine
bal olan bir tr vakum tp; vacuum tube biimin
de de kullanlr.
electron valence: Bir atomun tam olmayan d kabuundaki elektronlardan biri.
electron volt: Elektron volt; elektron yk kapsayan
bir partikln, vakumda 1 voltluk bir potansiyel fark
nn etkisinde kald zaman kazand enerji; eV k
12
saltmas ile gsterilir: 1 eV = 1.60X10" erg veya 1
-19
eV = 1,6x10
jul'dr.
electroosmosis: Elektroozmoz; bir elektromotor kuv
vet etkisinde bir svnn bir diyaframdan gemesi ola
yelectropathic: Bkz. electrotherapeutics.
electrophilic reagent: Elektrofilik ayra; elektronla
rn ar olduu yerde bir bileie hcum eden mi
yar.
electrophoresis: 1) elektroforez; akkan bir ortam
iinde, sspansiyon halinde (askda) bulunan kolo
idal partikllerin, bir elektrik alannn etkisiyle hareke
ti. 2) Biof. ykl taneciklerin bir akkan iinden, bir
elektrik alannn etkisi ile gemeleri: Bkz. catophoresis. 3) elektrik akmlar kullanarak iyonlarn vcut do
kular iine sokulmalar.
electrophorus: Reine, ellak vb. inden yaplm yal
tlm bir disk ve metal bir levhadan oluan bir ci
haz; endkleme yolu ile statik elektrik retmek iin
kullanlr; elektroforus.
electroplate: Elektroliz yardmyla zerinde metal bir
rt (kaplama) biriktirmek; bu ekilde kaplanm her
hangi bir ey, zellikle gm kaplama yemek [akm
lar.

electroplating
electroplating: Elektroliz yntemi ile metal kaplama;
galvanoplasti.
electropolar: Elektrikle kutup haline gelmi; + veya kutuplanm.
electropositive: 1) pozitif elektrik ykne sahip olan;
elektropozitif; bir elektrolizde negatif elektrot veya
katota doru hareket etmek eiliminde olan. 2) baz;
asit olmayan; herhangi elektropozitif bir madde.
electrorefining: Elektroliz ile saf, pr veya an bir me
tal retme yntemi; elektrikle damtma; elektrorafine.
electroscope: Elektroskop; birbirinden uzaklaan al
tn varaklar (yapraklar) yardmyla ok kk elektrik
yklerini aratrmak ve bu yklerin pozitif ya da ne
gatif olduunu gstermek iin kullanlan bir cihaz.
electroscopic: Elektroskopa ait, elektroskop ile l
len veya bir elektroskop ile aratrilabilen.
electrosol: Elektrosol; suya daldrlm elektrotlar ara
sndaki ark ile retilen, bir metalin koloidal zeltisi.
electrostatic: Elektrostatik; duraan elektrik veya ha
reketsiz elektrik partikllerine ait; statik elektrie ili
kin.
electrostatic charge: Statik elektrik yk, birikimi ve
ya arj.
electrostatic field: Elektrostatik alan; hareketsiz yk
ler tarafndan oluturulan bir elektrik alan.
electrostatic filter: Elektrostatik filtre; bir hcre ile bu
nun iine apraz olarak paralel ekilde donatlm
tellerden oluan filtre; ok yksek gerilimli akm ile
beslenen teller tozlan toplar.
electrostatic force: Elektrostatik kuvvet; iki madde
farkl arjl (ykl) biri negatif ve dieri pozitif olduk
lar zaman, bu ikisi arasnda uygulanan elektriksel
kuvvet.
electrostatic generation: Statik elektrik retimi, olu
mas veya meydana gelmesi.
electrostatic generator: Elektrostatik jeneratr; elek
trik yklerini srekli ayrmak iin kullanlan bir cihaz;
yksek gerilim fakat kk miktarda yk ya da arj
reten bir cihaz.
electrostatic hazard: Elektrostatik tehlike; statik elek
trik tehlikesi.
electrostatic ignition: Statik elektrik tutumas; statik
elektrikle tutuma veya itial.
electrostatic lens: Elektrostatik mercek; oluan elek
trik alanlarn ykl bir partikl n demeti zerine
odaklayc bir uygulama yaplan elektrotlar dzeni.
electrostatic potential: Elektrostatik potansiyel; elek
trik alannn kuvvetlerine kar yaplan i bir noktada
ki elektrostatik potansiyeldir.
electrostatic precipitator: Elektrostatik ktrc;
Buh. Kaza. duman gaz iindeki tozlan tutmak iin
kullanlr; duman gaz iinde askdaki maddeler yete
rince kuvvetli bir elektrostatik alanda yklenir ve zt
arjl toplama elektrotu tarafndan ekilerek toplanr,
electrostatics: Elektrostatik bilimi; duraan veya sta
tik elektrikle ilgilenen elektrodinamik dal; kart
elektrokinetik Bkz. electrokinetics.
electrostatic voltmeter Elektrostatik voltmetre; statik
arjlarn (yklerin) gerilimini lmek iin kullanlan
bir voltmetre tr; bu tr voltmetre ile 10 bin volta
ka dar olan gerilimler llebilir.
electrosteel: Elektroelik; elektrik potasnda retilen

189

elementary
elik
.
electrostriciion: Bir elektrik alannn bir dielektrik ve
ya yaltkan zerindeki etkisi; elektrostrlksiyon.
eiectrosurgery: Ameliyatlarda dokular kesmek veya
onlari tahrip etmek iin elektrik enerjisi ile alan
aletlerle yaplan operasyon.
eleetrosynthesis: Elektrosentez; Kimy. elektrik akm
yardmyla retilen veya yaplan sentez,
electrotherapeutics: Elektroterapiye ilikin.
electrothrapeutical: Bkz. eleetrotherapeutic.
electrotherapeutics: Bkz. electrotherapy.
electrotherapy: Elektroterapi; elektrik enerjisi yard
myla hastalk tedavisi.
electrothermic: Elektrikle stlan,
electrothermic electrode: Elektrikle stlarak eritilen
(kaynak) eleklrotu; elektrotermik elektrot.
electrotype: Elektrotip. 1) elektrik kaplanarak yapl
m klie. 2) byle bir klie ite yaplan bask. 3) bu
tr klie veya klieler yapmak.
electrotypic: 1) elektrotipiye ait. 2) elektrotip veya
elektrotipiler kullanma; elektrotip tarafndan retil
mi; elektrotip karakterine sahip olan; elektrotipik.
electrotypy:
Elektrotipi;
elektrotipler
yapm.
electrovalence: Elektrovalans; bir atomdan dier bir
atoma elektronlarn aktarlmas ile bir molekldeki
atomlarn birlemesi; elektriksel ba.
elecktrovalent bond: Bkz. ionic bond.
electrum: 1) eski alarda kullanlan, altn ve gm
n ak sar renkli bir alam. 2) bakr, nikel ve in
konun bir alam; anahtar, ss eyas, sofra takmla
r yapmnda kullanlr; German silver, nickel silver
isimleri de verilir.
elem.: Bkz. 1) element. 2) elementary. 3) elements.
element: 1) gemite tm fiziksel maddeleri olutur
duu dnlen toprak, su, hava ve ate gibi drt
elemandan herhangi biri. 2) esas ksm. 3) Kimy.
nkleer ayrma istisna edilirse, farkl maddelere ayrlamayan herhangi bir madde; element; tm madde
ler elementlerden olumutur. 4) Elekt. a) bir elektro
litle, birlikte etkileyerek elektrik enerjisi reten bir ift
metalik madde, b) pozitif veya negatif elektrot, c) bir
elektriksel cihazn ileyen paras: tnn stc ele
man gibi. 5) Mate, a) herhangi bir niceliin blnemeyen paras; diferansiyel, b) bir doru, yzey vb.
ini oluturan nokta, doru (izgi) vb. i; eleman. 6)
Ask. hava kuvvetlerinin bir veya daha fazla uaktan
oluan temel nitesi.
element: Deiebilen veya deitirilebilen para; ele
man: Filtre eleman, ak plkas vb. i.
elemental: 1) eski filozoflarn inand drt eleman
dan (toprak, hava, su, ate) herhangi biri veya t
m. 2) doal kuvvetlere ait veya onlara benzeyen; fi
ziksel evrenin zellii. 3) esas, temel ve gl; bal
ca. 4) birinci ilkeye ait; asl; temel; elemanter; basit;
gelimemi. 5) esas para veya paralar olma 6)
Kimy. bir elemente ait; bileik deil.
elemantarily: Basit bir biimde veya tarzda.
elementariness: Basit, z veya esas olma nitelii.
elementary: 1) Bkz. elemental. 2) birinci ilkeye ait;
asl; bir eyin gelimemi veya esasna (kkenine)
ilikin. 3) kimyasal bir elementten oluan; bileik ol
mayan. 4) kimyasal bir element veya elemntlere ait.
5) basit, z, sade; ilk; balang.

el eme n t , elec t ro n ega t iv e


element, electronegative: Elektronegatif element; ne
gatif yk veya arj tayan bir element.
element, electropositive: Elektropozitif element; po
zitif yk ya da arj tayan bir element.
element of weather: Havann elemanlar: Scaklk, ba
sn, nem, bulutlar ve rzgr.
element, parent: Ebeveyn element; radyoaktif ele
mentlerin ayrma serisinde en ar, en karmak,
doal olarak grlen element.
element, radioactive: Radyoaktif element; ani olarak
ayrarak trl n ve partikller karan ar bir ele
ment.
elements, rare-earth: Nadir toprak elementler; atom
numaralar 21-39 ve 57-71 arasnda olan elementler.
elemi: Trl tropikal aalardan retilen merhem ve
vernik yapmnda kullanlan bir tr reine.
elephant boiler: Fil kazan; ok byk hacimli,
draml (domlu), byk su borulu ve dtan fayrapl
buhar kazan.
elevate: 1) ykseltmek; kaldrmak. 2) hacmini (ses
vb. inin) ykseltmek.
elevated: 1) ykseltilmi; kaldrlm; yksek. 2) yk
seltilmi demiryolu.
elevated railway: Ykseltilmi demiryolu; yol seviye
sinden daha yksekten geirilen demiryolu; yollarda
ki trafii rahatlatmak iin kullanlr.
elevation: 1) ykseltme veya ykseltilme. 2) yksek
bir yer veya durum. 3) dnya yzeyinden yukar yk
seklik. 4) bina, makine, yap vb. inin nden, stten,
yandan vb. i izilmi lekli resmi veya pln. 5)
Astr. herhangi bir gk cisminin ufuk zerindeki a
sal rakm veya altitt. 6) deniz dzeyinden ortala
ma ykseklik; rakm; altitt; ykselti.
elevator: 1) ykselten veya kaldran kii veya ey. 2)
asl bir hcre veya kabin yardmyla insan veya e
yalar indirip, kaldrmak iin kullanlan bir makine;
elevator; asansr. 3) silolardaki gibi, hububat ellelemek iin kullanlan, sonsuz bir kaya bal kaplar
dan oluan bir makine. 4) ou zaman silindirik ve
tahl depolamak, boaltmak vb. i iin kullanlan de
po; tahl ambar; silo. 5) bir uan aa veya yuka
r hareketini salayan ve ou zaman kuyruk bl
mne mentee ile balanm dmen; yatay dmen;
irtifa dmeni.
elevator machinery: Asansr makinesi; asansrleri
altran elektrik motoru veya bir s makinesi.
elevator machinery room: Asansr makine dairesi;
asansr makinesi, alterler vb. inin bulunduu oda
ya da daire.
eleven: 1) on ve on iki arasndaki tam say; on bir;
11; XI. 2) futbolda takm.
elevenfold: 1) on bir paraya sahip olan. 2) on bir
misli veya katna sahip olan; on bir misli veya kat.
eleventh: 1) onuncudan sonra gelen; onbirinci. 2) bir
eyin birbirine eit on parasndan herhangi biri;
1/11.
eligible: seilir.
eliminate: 1) karmak; gidermek. 2) brakmak; bir ta
rafa atvermek. 3) Ceb. eitlikleri birletirerek kurtul
mak.
elimination: karma veya karlma; eliminasyon;
eleme; bertaraf etme; elimine.
eliminative: karma veya eliminasyon eilimli olma.

190

elutriatio n
eliminator: Eleyen bir kii veya ey.
elite (elite): 1) bir grubun ok dikkatle seilmi bir
paras; elit. 2) 10 puntoya eit lde daktilo maki
nesi harfi.
elixir: 1) Ortaa simyagerlerinin esas metalleri altna
evirmek veya yaam sonsuza dek uzatmak iin
aratrdklar kuramsal bir madde; iksir. 2) Ecz. ou
zaman tatllatrlm, alkolde znm haplardan
yaplm il; ruh; alkol zeltisi.
ell: Esk. uzunluk ls; esas olarak kuma lmek
iin kullanlan Hollanda'da 0,686 ve ingiltere'de
1,143 m olan l birimi; arn; endaze.
ellipse: 1) Geom. iki sabit noktadan Bkz. foci belirli
uzaklktaki hareketli bir noktann izdii yrnge ve
ya ekil; elips. 2) bir koninin meyilli bir dzlemle ke
silmesi sonucu oluan fakat koninin tabanna dokun
mayan kapal ekil.
ellipse, major axis of: Bir elipsin byk ap veya ek
seni.
ellipse, minor axis of: Bir elipsin kk ap veya ek
seni.
ellipsograph: Merkezleme inesi, kayc aya ve bir
kolu olan ve bu kolun ucunda mrekkepli u bulu
nan ve elips iziminde kullanlan bir cihaz; elips i
zer; ellipsograf.
ellipsoid: 1) dzlem kesitleri tm ile elips veya daire
ler olan solit ekil; elipsoit. 2) byle bir kat eklin y
zeyi. 3) bir elipsin, eksenlerinden biri evresinde
tam bir tur dndrlmesi ile oluan kat ekil. 4) ek
li elipsoite benzeyen veya elipsoite ilikin.
ellipsoidal: Bkz. ellipsoid.
ellipsoid, oblate: Bkz. oblate ellipsoid.
ellipsoid, prolate: Bkz. prolate ellipsoid.
elliptic: Bkz. ellipsoid.
elliptic: Bkz. elliptical.
elliptic-leaf spring: Elips eklinde yaprak yay; kam
yonlarda kullanlr.
elliptic polarization: Elliptic polarizasyon; evrimi bir
elips olan kutupsallama.
elliptic spring: Bkz. elliptic-leaf spring.
elliptical: Elips biiminde olan; elipse ilikin; eliptik;
oval ya da beyzi.
elliptical cylinder: Eliptik silindir; tabanlar elips olan
silindir.
elliptical gears: Eliptik veya elips eklinde dililer; u
buk dnme hareketi elde edilen, trl takm tezgh
larnda kullanlan dililer.
elliptically: Eliptik ekilde; oval ya da beyzi bir biim
de.
ellipticity: 1) eliptik, oval veya beyzi olma durumu;
oval ekilde. 2) bir elips, eliptik yrnge vb. inin dai
resel biimden ya da bir sferoitin kreden sapma
as.
elongate: Uzamak; gerilmek; ekip uzatmak.
elongation: 1) uzama; uzanma. 2) boyu artm; uza
m ksm. 3) ar vira ya da skma nedeniyle bir so
mun tarafndan cvatann uzatlmas. 4) bir gezege
nin gneten derece olarak llen mesafesi.
elutriate: 1) ykama ve szme ile temizlemek. 2)
yka ma ile hafif partiklleri ar partikllerden
ayrmak. elutriation: Eltriasyon. 1) yukarya doru
ynelmi
bir akkan akmnn etkisiyle tozun hafif partikllerinin ar partikllerden ayrlmas. 2) bir iyon eanj-

Em.
rnden iyonlarn karlmas. S) farkl arlktaki partiklleri ykama veya kaptan kaba aktarma ile ayrma.
Em.: Bkz. emanation.
E.M.: Bkz. 1) electromotive. 2) engineer of mines.
emf: Bkz. electromotive force.
emagram: Emagram; Meteo. yksek atmosferdeki du
rumlar izmek iin kullanlan termodinamik bir di
yagram.
emanate: kmak; olumak; yaylmak.
emanation: 1) Kimy. radyoaktif elementlerin bozunmas sonucu kaan radyoaktif gazlar, rnein radyum'dan radon, fizyona urayan bir cisimden krip
ton ve ksenon' un kmas gibi. 2) doal olarak olu
an 219,220 ve 222 ktlesindeki izotoplar.
emanon: Bkz. emanation.
embargo: zellikle bir sava nlemi olarak ticaret ge
milerinin limanlara giriini yasaklayan devlet emri;
ambargo. 2) kanunla ticarete getirilen kstlama;
zellikle belirli mallarn ticaretini yasaklama. 3) kst
lama; yasaklama; snrlama.
embark: 1) bir gemiye binmek veya bindirmek. 2) ge
miye kmak; gemiye koymak. 3) gemiye gitmek.
embarkation (embarcation): Gemiye binme veya bin
dirme; ykleme.
embarkment: Gemiye binme veya bindirme; ykle
me.
embay: 1) korumak ya da mdafaa etmek iin (gemi
vb. ini) bir krfeze koymak veya zorlamak. 2) bir kr
fezdeki gibi hapsetmek veya kuatmak; kapamak.
embed: 1) etrafn evreleyen bir ktle ile salam e
kilde sabitletirmek. 2) oturan bir geminin deniz dibi
ne yerlemesi veya gmlmesi.
ember: 1) ateten kalan parlak bir para kmr,
odun, turp vb. i; zellikle kllerin arasnda byle iin
iin yanan para. 2) o. yanmadan geriye kalan
k ve duman karan fakat aievi olmayan para.
emblage: 1) klandrmak; aydnlatmak. 2) tututur
mak.
emblem: 1) bir eyin, bir fikrin, insan snf vb. inin
grnr bir sembol; simge; amblem. 2) iaret, ni
an, rozet, almet veya cihaz; almeti farika. 3) ya
pmc firmann zel iareti. 4) otomobil forsu.
embow:
Yay
ekli
vermek
iin
bkmek.
embrittlement: Metal, gevreklik; bir gaz veya baka
yabanc maddelerin girii, i oksitlenme veya baz
korrozyon trleri nedeniyle bir metalin gerilme etki
siyle krlmaya kar yeteneinin artmas.
embrown: Rengi ynnden koyulatrmak; daha ko
yu yapmak; kahverengi yapmak.
emerald: 1) parlak yeil renkli, saydam, deerli bir
mcevher ta; zmrt. 2) korindon'un Bkz. corun
dum benzer tr. 3) parlak yeil renk; zmrt yeili.
4) Matb. yaklak 6,5 puntoluk harf ya da harfler. 5)
zmrtten yaplm.
emerge: 1) bir svdan ykselmek veya kmak. 2)
meydana kmak; grnr, grlr veya bilinir ol
mak.
emergence: 1) grnr olma; kma. 2) hasl olma;
zuhur etme.
emergency: Ani, genellikle beklenmedik bir olay ve
ya acil hareketi gerektiren olaylar dizisi; Gem. Mak.
emercensi; acil; ani bir gereksinimde kullanmak
iin.

191

em e rg e nc y sys t e m
emergency battery: Emercensi (acil) batarya; akle
rin seri, paralel veya seri-paralel balanmasyla sa
lanan trl gerilim ve kapasitedeki batarya; oun
lukla gemilerde kullanlr.
emergency brake: Oto. el freni; emercensi fren; g
venlik freni.
emergency diesel: Den. gemilerde emercensi (acil)
jeneratr altrmak iin kullanlan nispeten kk
bir dizel motoru; emercensi dizel.
emergency escape: Emercensi k; acil k; ge
milerin aft tnellerinin sonunda ak gverteye a
lan ve iinde merdiveni bulunan ve bir tehlike ann
da makine dairesinin firar yolu olarak kullanlan d
ey boru.
emerceny exit: Emercensi durumlarda k ya da
k kaps.
emergency generator: Emercensi jeneratr veya di
namo; Den. ou zaman gemilerin filika gvertesin
de, baca ii veya zel bir kabine yerletirilmi ve bir
dizel motoru tarafndan altrlan bir elektrik jenera
tr; ana g kayna arzaland zaman geminin,
zellikle makine dairesinin baz yerlerini aydnlat
mak, nadir olarak sintine pompasn vb. altrmak
iin kullanlr.
emergency governor: Bkz. emergency trip.
emergency pipes: Buh. Trb. yksek basn veya al
ak basn trbinlerinin biri arza yaptnda, makine
ye buhar vermek iin kullanlan boru veya borular;
emercensi borular; acil durum borular.
emergency power: Den. bir jeneratr veya ak batar
yas tarafndan salanan g; emercensi g devre
sini besler; emercensi g; acil durum gc.
emergency power system: Elekt. Ana g kaynan
da bir arza olutuu zaman makine dairesinin belirli
ksmlarn ve seyir klarn aydnlatmak zere ve ba
z yardmc makineleri altrmak amacyla kullan
lan bir sistem; emercensi g sistemi.
emergency pump: 1) Gem. Mak, emercensi pompa:
almaya hazr durumda bekletilen ve alan dier
pompann arzas nedeniyle ok ksa bir srede dev
reye sokulan, bazan otomatik olarak alan bir pom
pa; stand-by pump eklinde de kullanlr. 2) gemile
rin su ile dolan blmlerini boaltmak iin kullanlan
bir pompa.
emergency signals: Den. emercensi iaretler; yan
gn alarm, filika talim iaretleri, gemi kaptan tarafn
dan oluturulan dier emercensi sinyaller veya ia
retler.
emergency squad: Den. emercensi tim, ekip; genel
emercensi dnda, emercensi grevler iin kullanl
mak zere kaptann organize ettii bir ekip; bu eki
bin iaretleri, seyir ve genel alarm iaretleri ile kart
rlmamaldr.
emercency steaming: Bun, Tr. ana makinenin yk
sek basn ve alak basn nitelerinden herhangi
biri alamayacak ekilde arza yapt zaman kulla
nlan emercensi borularla, makineye buhar verme
ve onlar altrma ilemi.
emergency switchboard: Gemilerde kullanlan, ana
elektrik g kaynanda arza olutuu zaman devre
ye sokulan, emercensi g kaynann datm tablo
su; acil durum datm tablosu.
emergency system: Emercensi sistem; yk ve yolcu

emerge nc y t ri p
gemilerinde bir dereceye kadar ana g kaynana
benzeyen ve acil durumlarda yararlanlan sistem;
emercensi jeneratr veya bataryadan oluur.
emergency trip: Emercensi trip; Gem. Mak. zellikle
jeneratr eviren gemi trbinlerinde herhangi bir ne
denle ykselen devir saysnn tehlikelerini nlemek
iin buhar valfn kapatan bir cihaz; mekanik ve ya
basnc ile alan hidrolik trleri bulunur.
emersed: Su yzne kmak, zellikte baz belirli su
bitkileri gibi su yznde duran.
emery: Korindon, manyetit veya hematit ve kuvarzdan oluan koyu renkli, ok sert, iri taneli bir kar
m; andrma, parlatma vb. i iin kullanlr.
emery board: Trnak trps; manikr ilerinde
kulla
nlr.

emery cloth: Zmpara bezi; zmpara tozu ve tutkal ka


rm ile kaplanan bez; metalleri temizleme ve cilala
ma iin kullanlr.
emery paper: Zmpara kad.
emery powder: Zmpara tozu.
emery w heel: Zmpara ta; ou zaman bir elektrik
motoru tarafndan yksek devirle dndrlen ta.
emetin:
Bkz.
emetine.
emetine: Altn kknden (ipeka) elde edilen ve kustu
rucu olarak kullanlan bir alkaloit, C 29 H 40 N 2 O 4 .
E.M.F. (e.m.f., EMF, emf ): Bkz. electromotive for
ce.
emission: 1) dar karma; karma; yayma; neret
me. 2) dearj etme. 4) Rady. emisyon; neriyat; ya
yn.
emission spectrum: Emisyon tayf veya spektras;
grnr alanda enerji frekanslar yayan bir gvde
nin oluturduu tayf veya spektra.
emissive: Boalma, dearj veya boalma gcne sa
hip olan.
emissive power: Boalma gc; bir cismin birim y
zeyinden bir saniyede neredilen s miktar; cismin
scakl ve yzeyin tabiatna baldr.
emissivity: 1) karma, boalma, neretme kapasitesi
veya eilimi. 2) karma, boalma ya da neretme
miktar.
emit: 1) neretmek; karmak; boalmak. 2) karmak
(ses vb. i) 3) neretmek veya basmak (kat para
vb. i); yaymak. 3) bir kaynaktan enerji, k, radyas
yon, madde, ses, gaz veya koku neretmek ya da
karmak; yaymak.
emiter: Emitr; bir transistrde akm tayclarn akt
blge; p-n-p transistrlerde emitr p trnden bir
yar iletken (ounlukla germanyum), n-p-n transis
trde ise n trnde ve elektron bakmndan zengin
dir.
empennage: Bir uan dmen, dengeleyici ve yk
seltici ksmlarnn bulunduu kuyruk blm.
empiric: 1) bilimsel ilkeleri bilmeyen ve sadece pratik
deneyimlere gvenen kii. 2) belirli eitimi olmayan
kii; arlatan. 3) ampirik.
empirical: 1) sadece deney ve gzleme dayanan. 2)
bilimsel ilkelere bavurmadan pratik deneyimlere g
venen veya dayanan.
empirical formula: 1) ampirik forml; matematiksel
bir kkene dayanmayan ve deneyler sonucu oluan
forml. 2) bir molekldeki atomlar arasnda en basit
saysal oranlar veren bir forml, rnein benzenin

192

em ul sio n carbure t o r
moleklsel forml C 6 H 6 iken, ampirik forml
CH'tr.
empiricism: 1) deneysel yntem; gzlem ve
deneyim ile bilgi aratrma. 2) bilimsel ilkeleri
gzard etme ve sadece deneyime gvenme.
empiricist: 1) deney ve gzlem yntemleri kullanan
kii. 2) bilimsel ilkeleri bilmeyen ve sadece pratik de
neye gvenen.
employ: 1) kullanmak. 2) i salamak ve bunun iin
deme yapmak. 3) kiralamak; bir hizmet ve ite kul
lanmak.
employable: iin kiralamak zere fiziksel ve zihin
sel yeterlik; kullanlabilir; istihdam edilebilir.
employee (employe): Bir bakas veya bir i yeri ta
rafndan bir cret karl altrlmak zere kirala
nan kii; ii; memur; employe eklinde de kullan
lr.
employer: 1) bir cret karl almak zere bir ve
ya daha fazla kiiyi kiralayan kii veya iyeri; patron
veya iveren. 2) kullanan.
employment: 1) i verme veya istihdam. 2)
kullanlan bir ey; i; megale; grev veya vazife.
empty: 1) iinde bir ey olmayan; bo; bir ey kapsa
mayan. 2) iinde kimse olmayan; igal edilmemi;
bo; mnhal. 3) bir ey tamayan; plak. 4) deer
siz; kymetsiz faydasz veya yararsz. 5) boaltmak;
tahliye etmek. 6) bir eyi aktmak veya dkmek. 7)
boalmak. 8) akmak.
empyrean: Gksel; ge ait.
empyrean: 1) en yksek gk; gn en yksek ks
m, zellikle srf k ve ateten kre. 2) gk; gksel
sema; gk kubbe; gksel.
E.M.U. (e.m.u., emu): Elektromanyetik birimler.
emulsification: Emlsiyon yapma; emlsiyon yapl
m.
emilsified: Subye haline getirilmi, dvlm, arpl
m; emlsiyon haline getirilmi.
emuisifier: Sabit veya umaz ya emlsiyonu yap
mak iin kullanlan jelatin, zamk arab vb. i gibi bir
madde.
emulsify: Emlsiyon oluturmak; emlsiyon ekli ver
mek.
emulsifying agent: Emlsiyon oluturan ve devam
et tiren bir madde; bir sisteme eklendiinde
emlsiyo nu dengeleyen bir madde; rnein sabun,
ya/su devrelerinde bu tr bir madde olarak kullanlr.
emulsion: Emlsiyon. 1) bir svnn ok kk para
ck veya zerreler halinde, znemeyecei bir ba
ka sv iinde dalm, olduka dayankl ya da sabit
bir sspansiyonu. 2) birbiri ile karamayan iki sv
dan birinin dieri iersinde ok kk damlacklar
halinde dalm olduu br karm. 3) su ile kar
mayan trden en az bir svnn, dieri iersinde, a
p genellikle 0,1 mikronu aan krecikler eklinde
dalm olmasyla oluan heterojen bir sistem. 4)
Ecz. a) yapkan bir madde yardm ile suya benzer
bir sv iinde askda olan yams bir madde ile ha
zrlanan il, b) Foto. jelatin veya kolodiyon iinde
bir gm tuzu sspansiyonu; film ve levhalar kap
lamak iin kullanlr.
emulsion carburetor: Emilsiyon karbratr; ana me
mesinden sv yakt yerine hava-yakt emlsiyonu ve
ren ve venturisi bulunmayan karbratr.

em ul sio n je t
emulsion jet: Bern. Mot. sadece sv yakt yerine hava-benzin emlsiyonu veren karbratr memesi ve
ya nozulu.
emulsion, nuclear: Nkleer emlsiyon; iyonlayc partikllerin yrngelerini gzlemlemek zere, zellikle
yaplan bir fotoraf emlsiyonu.
emulsive: 1) emlsiyon tabiatna sahip olan. 2) eml
siyon oluturan.
enamel: 1) koruyucu veya ss olarak metal, cam vb.
i yzeyleri kaplamak iin kullanlan cama benzer
mat bir madde; emaye; emay. 2) emayeye benze
yen herhangi dzgn, sert, cama benzer kaplanm
yzey. 3) emayelenmi herhangi bir ey. 4) kurudu
u zaman dzgn, sert ve parlak bir yzey olutu
ran boya ve vernik. 6) emaye ile kaplamak. 7) trl
renklerle sslemek. 8) emayeye benzer kaplama ve
ya yzey ekli vermek.
enameler (enameller): Emaye yapan kii veya ey.
enamel film: Emaye kaplama; emaye katman veya
tabakas.
enamel insulated: Emaye ile yaltlm veya izole edil
mi; emaye izoleli; emaye yaltml.
enamelware: Emayelenmi metalden yaplm mutfak
eyalar.
encase: 1) tm ile kaplamak; kapamak. 2) bir san
dk veya sandklara koymak; incase olarak da kulla
nlr.
encasement: Beton ve benzeri ile evresini sarma.
encaustic: Yaklm; yakma ilemi ile yaplm; s ile
yaplm: bu ekilde yaplm ini; kzgn demir ile
eritilmi mumla boyama ve dekore etme yntemi; s
ile renkleri sabitletirme.
enclose: 1) evresini it veya parmaklkla evirmek;
kuatmak; iine almak; tm evresini kapamak. 2)
bir deponun iine sokmak. 3) kapsamak; ihtiva et
mek; inclose eklinde de kullanlr.
enclosed machine: Kapatlm makine; ii ile d ara
snda hava deiimi olmayan makine; yeterince ha
va szdrmaz makine.
encode: Bilgisay. kodlamak.
encrust: 1) bir kabukla kaplamak. 2) kabuk olutur
mak.
encumber: 1) mani olmak; engel olmak; engellemek.
2) kapamak; tkamak. 3) doldurma ve yklemeye en
gel olmak. 4) sorumluluk altnda brakmak; incum
ber biiminde de kullanlr.
endamage: Zarar vermek; hasar vermek; hasara u
ratmak.
endanger: Tehlike, zarar veya kayp vermek veya teh
like etkisinde brakmak; tehlikeye atmak.
end assembly: Rod bal paralar.
end bearing: u bilya; mil ba yata; u yatak.
end dow el: U saplamas; u pini.
endless: 1) sonu olmayan; sonsuz; daima devam
eden: ebed; hudutsuz; nihayetsiz. 2) ok uzun s
ren veya devam eden; bitmez; tkenmez. 3) ular
birletirilerek kapal bir ember ekli alan ve dili, te
ker vb. leri zerinde srekli olarak hareket eden: r
nein sonsuz zincir.
endless chain: Palanga ya da ceraskallarda kullan
lan ve ucu olmayan zincir; sonsuz zincir.
endless screw: Sonsuz vida.
endlong: 1) boyuna veya uzunluuna. 2) dik, dikine.
Teknik Szlk - F. 13

193

e n erg y
end mill: Parmak freze ba.
endo-: inde, iersinde anlamnda bir nek.
endosmosis: Ozmosiste, daha youn olanla kar
mak iin daha az youn bir svnn yan geirgen bir
diyaframdan daha hzl geii; endosmosis.
endosmotic: Endosmosise ilikin.
endothermal: Bkz. endothermic.
endothermic: Endotermik; s emiliinin olduu yerde
meydana gelen kimyasal deiime ait veya onu be
lirten; tm evreden s emen ilem; kart exother
mic.
end pin: U pini.
end play: Gezinti klerensi veya boluu; milin eksen
ynnde oynamas; yan boluk; yataklarn gezinti
pay.
end point: Son nokta; bir asitin alkali ile ntrletirildii nokta veya tersi; ntrletirme noktas.
end product: 1) herhangi deiimler, ilemler veya
kimyasal tepkimeler serisinin son rn. 2) bir rad
yoaktif serinin son yesiyle oluan kum ve kil gibi
son rnler.
end tanks: Den. can filikalarnn ba ve k taraflarn
da bulunan gen eklindeki tanklar; u tanklar.
endue: 17 Nad. Ola. giymek, giydirmek veya rtmek.
2) salamak (baz eylerle); indue olarak da kullan
lr.
endurable: Dayanabilir.
endurance: 1) dayanma. 2) dayanma gc, zellikle:
a) dayanma, devam etme veya baki kalma yetenei.
b) ar, zdrap, yorgunluk vb. ine dayanma yetene
i; metanet; tahamml. 3) sreklilik; devamllk. 4)
seyir yarap.
endurance failure: Krankaftlarda krlma; endrans
krlmas; eilme ve tersinir burulma gerilmelerinden
gelen geliebilir atlaklardan oluur.
endurance limit: Endrans (dayanma) snr veya li
miti; krlmaya neden olmakszn sonsuz kere uygula
nan maksimum gerilme; fatique limit biiminde de
kullanlr.
endurance ratio: Bkz. fatigue.
endure: 1) dayanmak (ar, yorgunluk, vb. i), taham
ml etmek; katlanmak. 2) devam etmek, baki kal
mak; dayanmak. 3) ekinmeksizin ar vb. ine
lanmak; indure biiminde de kullanlr.
enduring: 1) dayankl; srekli veya devaml. 2)
l; tahammll.
end user: Bilgisay. u kullanc.
endways: 1) dik; dikine; dikey olarak. 2) ucu
iye
doru. 3) boyuna. 4) utan uca.
endwise: Bkz. endways.
energetic: Enerjiye sahip olan veya enerji gsteren;
enerjik; kuvvetli; gl; etkili; faal.
energetically: Enerjik olarak; enerjik tarzda; enerji
ile.
energetics: Enerji yasalarn inceleyen bilim dal.
energize: Enerji vermek; harekete getirmek; Fiz. rad
yoaktif duruma getirmek; enerji gstermek aktif ya
da faal olmak.
energy: 1) Fiz. i yapma ve direnci karlama kapasi
tesi. 2) enerji; erke; kudret. 3) verimli bir ekilde ge
irilen dayanklk veya g. 4) potansiyel veya dura
an kuvvetler; kuvvetli giriim iin kapasite. 5) o.
byle gler.

energy band
energy band: Enerji band; izole edilmi veya yaltl
m atomlarda yrngesel elektronlar.
energy band diagram: Enerji band diyagram; bir
metal iin enerji bantlarn gstere diyagram.
energy barrier: Enerji engeli; enerji manias; bir siste
mi faaliyete geirmek iin salanmas gereken enerji
miktar.
energy carrier: Enerji tayc; akaryakt tayan ge
mi.
energy cell: Enerji hcresi; hava hcresi; yksek de
virli makinelerde iki blmden oluan yanma odas;
Lanova hcresi ad da verilir.
energy, Chemical: Bkz. Chemical energy.
energy, heat: Bkz. heat energy.
energy, kinetic: Bkz. kinetic energy.
energy, iuminous: Ik enerjisi; n cisimleri gzle
grnr hale getiren radyan enerjisi.
energy, mechanical; Bkz. mechanical energy.
energy, nuclear: Bkz. nuclear energy. energy,
potential: Bkz. potential energy.
energy, radiant: Radyan enerji; s ve k yayan ener
ji; madde transferi olmakszn elektromanyetik dalga
lar tarafndan iletilen enerji.
energy, thermal: Bkz. thermal energy.
energy unit: Bio. enerji birimi veya nitesi; iyonlatran radyasyonun etkisiyle dokudaki bir noktann,
emdii enerji gram bana 93 erg olduu zaman ald
doz.
enforce: 1) kuvvet vermek; kuvvetlendirmek; pekitir
mek. 2) zorla yaptrmak; mecbur etmek; kuvvetle
empoze etmek.
enforcement: Uygulama, tatbik.
eng.: Bkz. 1) engine. 2) engineer. 3) engineering.
engage: 1) angaje etmek; kiralamak; altrmak; ser
visler iin hazrlamak; igal etmek. 2) birbirine ge
mek (dililer gibi) 3) kendini megul etmek. 4) ie al
mak; tutmak.
engaged: Birbirine gemi; megul; kiralanm.
engagement: Meguliyet; mecburiyet; randevu; al
ma veya alma sresi; birbirine geme (dili gibi).
engaging pawl: Mak. manyeto trna veya akma.
Eng.D.: Doctor of engineering: Mhendislikte dok
tor.
engine: 1) mekanik enerji veya i retmek zere ener
ji kullanan herhangi bir dzenek. 2) trl enerjileri
mekanik enerjiye dntren dzenek; zellikle bir
baka makineden ilk hareket almak iin kullanlan
bir makine. 3) demiryolu lokomotifi. 4) herhangi bir
cihaz ya da makine.
engine altimeter: Ar doldurman bir makinenin ha
va manifoldundaki basnca karn ykseltiyi gster
mek iin kullanlan bir cihaz; makine altimetresi ve
ya ykselti gstergesi.
engine auxiliaries: Bir ana makineyi altrmak iin
gerekli yardmc makinelerin tm; makine yardmc
lar; ana makine yardmclar.
engine base: Mot. silindir kapa, silindir bloku ve
st karteri tayan ve motoru deine balayan k
sm; alt karter veya bedpleyt; Bkz. bedplate.
engine block: Makine veya silindir bloku; st ksm si
lindir kapa ile kapatlan ve ou zaman iersinde
bir gmlek bulunan, motorlarn hareketsiz ksm;

194

engine fuel system


blok.
engine clutch: Mak. Oto. ana debriyaj; otolarda mo
toru iletim (iletme) organlarna balayan kavrama;
pedal, bask ve debriyaj balatas ile telinden oluur;
kla.
engine cooling: Makinenin soutulmas; Mot. su, ha
va veya yala soutma.
engine department: Makine blm veya departma
n.
engine displacement: Makine deplasman; her bir
pistonun tam bir stroku (kursu) dikkate alnarak tm
silindirlerde pistonlar tarafndan sprlen toplam
3
hacim; toplam strok hacmi; gemi makinelerinde m ,
3
kara tat aralarnda litre ya da cm ile belirtilir.
engine driven: Makine tarafndan altrlan.
engineer, chief: Bkz. chief engineer.
engineer, civil: Bkz. Civil engineer.
engineer, electrical: Bkz. electrical engineer.
engineer, erection: Montaj mhendisi.
engineer, first assistant: Gem. Mak. Birinci mhen
dis; ikinci makinist.
engineering: T) gemi, yol, kpr, bina, uak, istih
kam, su yollar vb. lerinin planlanmas, dizayn edil
mesi, ina ve ynetilmesi; bir mhendisin bilim, mes
lek veya ii; mhendislik. 2) manevra yapma veya
ynetme.
engineering log: Makine jurnali; makine dairesi veya
makine tesisindeki nemli gnlk olaylar kayt et
mek iin kullanlan byk boy, kaln, ciltli defter.
engineering thermodynamics: Mhendislik termodi
namii; Bkz. Thermodynamics.
engineer, mining: Maden mhendisi.
engineer, nuclear: Bkz. nuclear engineer.
engineer officer: Ask. Den. makine blmnn emir
verme yetkisi olan kiisi; makine blmndeki kiile
rin ba; makine zabiti; mhendis subay; ABD'nde
kullanlr.
engineer, second assistant: Gem. Mak. ikinci m
hendis; nc makinist.
engineer, third assistant: Gem. Mak. nc m
hendis; drdnc makinist.
enginer's bell book: Ask. Den. mhendis veya
maki nistin kayt defteri; makine devir says, trl
manev ralar ve trlerinin, hz deiimlerinin kayt
edildii (makine jurnalinden ayr) bir defter veya
jurnal.
engineer's scale: lekli cetvel; mhendislerin kul
land, genellikle lekli cetvel; resim bytme
veya kltme ilemleri iin kullanlr.
engineer's
taper:
Bkz.
taper
gauges.
engineer's workshop: Makine maazas; atelye; ier
sinde trl takm, takm tezgh, kaynak cihaz vb. i
bulunan ve gemi mhendis ya da makinistlerinin za
man zaman altklar yer.
engine, finished with: Den. makine tamam; makine
ile manevra sona ermitir.
engine fuel system: 1) Diz. Mot. yaktn depolama
veya ift dip (dablbotum) tanklarndan silindirlere
kadar iletildii sistem; makine yakt sistemi. 2) Ben.
Mot. yaktn hava ile kark olarak silindirlere iletildi
i benzin deposu, benzin pompas ve karbratrden
oluan devre veya sistem.

engine heat balance


engine heat balance: Makine s dengesi; s balans;
t. Yan. Mak. silindirde yaklan yaktn oluturduu
snn effektif ie evrilen, egzoz gazlan, soutma su
yu ve nm ile gtrlen miktarlarn veren diyag
ram; Bkz. Sankey diagram.
engine house: Yangn sndrme aralarnn yerleti
rildii bina; yangn istasyonu; itfaiye merkezi.
engine indicator: Makine endikatr (endikeyter) ciha
z; Buh. Mak. Mot., Komp. silindirlerinden trl ba
sn hacim (p-V) veya endikeyter diyagramlar al
mak iin kullanlan bir cihaz.
engine load: Makinenin yk; herhangi bir devir say
snda makinenin rettii hp veya kW trnden beygirgc veya g.
engineman: Ask. Den. (ABD) makine personelinden
bir Kii; makinist; dizel motorlar, dizel jeneratrler,
damtma tesisi, soutma ve havalandrma sistemleri,
hidrolik sistemler, vinler, kreynleri altran ve ge
rekli kaytlar tutan, raporlar yazan kimse.
engine officer: Den. makine zabiti.
engine oil gallery: Bkz. oil header.
engine oils: Trl makine paralar ve yataklarn ya
lanmasnda, kompresrlerde, gemilerin pervane aft
larnda kullanlan yalarn tm; makine yalar; hay
vansal, bitkisel yalarla kartrlmayan mineral ya
da ham petrolden elde edilen yalar.
engine orders: Makine komut veya kumandalar;
zellikle manevralar srasnda makineye yaptrlmas
istenen tamyol, yarmyol, aryol ileri veya geri ma
nevralar.
engine overhaul: Makinenin bakm, tutum ve onar
m; makinenin denetim amacyla gzden geirilme
si; Gem. Mak. overhol.
engine power: Mot, Bub, Mak. Buh. ve Gaz Trb. ma
kineler tarafndan retilen g; makine gc.
engine ratings: Makine personeli; makine mretteba
t; mhendisler veya makine zabitleri dnda kalan
personel; lostromo, yac, atei, silici, fiter vb. i kii
ler.
engine room: Makine dairesi; makine ve onun al
masn salayan yardmc makineler, trl pompa
lar, boru devreleri, trl gsterge ve kontrol cihaz
vb. lerinin bulunduklar hacim veya yer.
engine room casing: Gem. Mak. makine kaportas.
engine room log book: Makine dairesi jurnali.
engine room stores: Makine dairesi ara ve gerele
ri.
engine room telegraph: Makine dairesi telgraf; Esk.
gemilerde manevra srasnda makinenin ileri geri ha
reketlerini salamak zere kprstnden makine
dairesine verilen komutlar dzenleyen aygt.
engineery: 1) makinelerin tm; makineler. 2a) sa
va aralar, b) bu tr aralarn yapm sanat.
engine seat: Makine dei; Bkz. foundation.
engine shaft: Pompalama makinesinin yerletirildii,
maden oca girii.
engine speed: Makinenin devir sayalar veya kavunterden okunan, dakikada devir olarak hz; makine
hz; makine devir says.
engine starters: Makinelerin ilk hareketlerini salay
clar; makine starterleri; ilk hareket verenler: a) Diz.
Mot, mar motoru, hava motoru vb. i. b) Gaz. Trb.
hidrolik motoru, mar motoru, hava motoru vb.
engine stop valve: Pist. Buh. Mak. buharn stim dev

195

enric h
resinden trotul valf, kelebek valf yolu ile makineye
verilmesini salayan valf; makine stop valf.
engine sump: Diz. Mot., Buh. Mak. makine altnda
bulunan, kirli ve scak yalama yann depoland
tank; samp tank. 2) makine alt karteri veya bedpleyti; makine samp.
engine torque: Makine torku, momenti veya ekii;
bir mile dik olarak bir kuvvet uyguland zaman tork
ya da dndrme kuvveti retilir.
engine troubles: Trl makinelerin almas srasn
da oluan ve ou zaman iletme kitaplarnda belirti
len sorunlar ya da arzalar; makine arzalari; makine
sorunlar.
engird: ihata etmek; kuatmak.
Englar distillation: Petroln kaynama noktalarn sap
tamak iin kullanlan bir lboratuvar yntemi.
3
Englar viscosimeter: 20C scaklktaki 200 cm su
yun belirli kesit ve boydaki Kanaldan saniye trn
den gei sresine gre, herhangi bir yalama ya
veya yaktn viskozitesinin lmnde kullanlan bir
viskometre; Engler viskometres ya da viskozlmetresi.
English monkey wrench: ngiliz anahtar,
engr.: Bkz. engineer.
engraving: 1) bask iin metal levha, aa bloklar vb.
i zerine ekil, arma vb. i oyma veya hakketme i,
ilemi veya sanat, oymaclk; hakkklk. 2) oyularak
yaplm levha, dizayn vb. 3) hak edilmi yzeyden
yaplm herhangi bir bask ya da klie.
engraving machine: Oyma ya da klie makinesi.
enhanced: Gelitirilmi.
enkindle: 1) alev yapmak; alevlendirmek. 2) yakmak;
tututurmak.
enl.: Bkz. enlarge. 2) enlarged. 3) enlisted.
enlarge: 1) daha geni olmak veya yapmak; genilet
mek; ls, hacmi vb. ini bytmek. 3) Foto. daha
byk lde oluturmak.
enlargement: 1) bytme veya bytlm. 2) ilve
edilerek bytlen ey. 3) Foto. arandizman: bir fo
toraf daha byk lekte geniletmek.
enlarger: 1) byten kii veya ey. 2) Foto. arandizr; daha byk leklerde fotoraf bytme cihaz.
enlink: Mak. balatmak; kavramak; hareket mekaniz
masn makinenin iletim organlarna balamak.
enmesh: Mak. dilileri birbirine geirmek; vites geir
mek.
ennead: Dokuzdan oluan bir grup veya set (kitap
vb.).
enneagon: Dokuz kenar ve dokuz as olar dzlem
bir ekil; dokuzgen; Bkz. nonagon,
enneahedral: Dokuz yze sahip olan; dokuz yzl;
eklinde olan.
enneartedron: Dokuz yzeyi olan slit ekil; dokuz
yzl.
enormous: Normal l, say veya dereceden ok
fazla; ar; byk lye ilikin; ok iri; ok geni
veya vas; hudutsuz; ok byk.
enormously: Ar derecede; oka; ok byk; hu
dutsuz; snrsz; llemez.
enregister: Kayt etmek; sicile kayt etmek; sicil defte
rine kayt etmek.
enqueue: Bilgisay. kuyrua koymak.
enrich: 1) zengin veya daha zengin yapmak; zengin
letirmek. 2) daha byk deer veya nem vermek.

enriched
3) gbrelemek (topra). 4) besin deerini ykselt
mek (ekmek, vb. i iin) vitamin, mineral vb. lerini ek
lemek. 5) bir nkleer reaktrde kullanlmak zere
uranyumu zenginletirmek.
enriched: Zenginletirilmi; zenginletirilmi uran
yum.
enriched crude oil: Petrol gazlar ya da dier karbon
lu hidrojen bileikleri eklenmi ham petrol; zengin
letirilmi ham petrol.
enriched material: Zenginletirilmi madde. 1) kapsa
d izotoplardan biri veya daha fazlasnn miktar art
23 5
trlm olan madde. 2) iindeki U
izotopu mikta
r, normal miktara gre arttrlm olan uranyum.
enriched reactor: Nk. Ener. zenginletirilmi reak
235
tr; yakt zenginletirilmi uranyum veya U , pl
tonyum ya da bunlarn bileimi olan reaktr.
enriched uranium: Zenginletirilmi uranyum; zincir
leme tepkime veya fizyona katlan atomlar oalt
lan uranyum; % 5 zenginletirilmi uranyum, atomla
rnn % 5'i fizyona katlan U-235 demektir.
enrichment: 1) zenginletirme. 2) zenginletirilen her
hangi bir ey. 3) Nk. Ener. izotop orann deitiren
23 5
2 38'
herhangi bir ameliye veya ilem; U 'in U e ora
nn, izotoplarn ayrlmas sonucu, arttran ilem.
enrichment factor: Zenginletirme faktr; zenginle
tirme ilemi sonundaki izotop oranlarnn, ilemden
nceki oranlara oran,
enthalpy: Entalpi; antalpi; h-s ve T-S diyagramlarn
da belirli basn ve scaklktaki buharn 1 kilogramn
da kal, kcal, Jul veya kJ trnden s miktar; s tutu
mu.
enthalpy-entropy diagram: Entalpi-entropi diyagra
m; h-s diyagram; Esk. is diyagram; ordinat ental
pi, apsisi entropi olan diyagram; termodinamikte s
ve su buhar hesaplarnda kullanlr.
entrainment: Srklenme; su damlacklar, gaz krecikleri veya kk kat tanecikleri sspansiyonunun
bir akkan akm tarafndan srklenmesi.
entrance: 1) liman girii. 2) bir teknenin su altndaki
ba ksmnn ekil; ba kruz.
entrepot: 1) eyalar depolamak iin kullanlan yer;
antrepo. 2) eya datm merkezi.
entropy: Bir termodinamik sistemde mekanik enerji
ye dntrlemeyen enerjinin kuramsal lm;
antropi; entropi; kal/kg-C birimi ile ifade edilir.
entropy units; Antropi
veya entropi birimleri;
kal/kg-C, Btu/1bs-F, Jul/kg-C birimleri.
entry: 1) giri; girilecek yer. 2) girmek iin bir yol ve
ya pasaj. 3) gmrkte bir gemi veya ykn tescili.
enumerate: 1) saymak; teker teker veya bir bir say
mak. 2) teker teker isimlendirmek; listede olduu gi
bi belirtmek.
enumeration: 1) sayma veya saylma; saym. 2) ayrn
tl veya detayl liste.
enumeralive: Sayma ait; birer birer sayan; birer birer
syleyen.
enumerator: Sayan kimse.
enunciate: 1) kesin olarak belirtmek. 2) beyan et
mek; bildirmek.
envelope: 1 ynlendirilebilir bir hava gemisi veya ba
lonun d rts veya zarf. 2) bir hava gemisi veya
balonun gaz kapsayan torbas. 3) Astr. bir kuyruklu
yldzn ba ksmn evreleyen bulutumsu ktle. 3)
Geo. bir seri eri ya da yzeylerin kesitikleri yer ya

196

epicyclic train
da nokta.
environ: Kuatmak; ihata etmek; evrelemek; sar
mak; iine almak.
environment: 1) kuatma veya kuatlma. 2) hata
eden veya saran (iine alan) ey; evre; muhit.
environmental: evre ya da muhite ait.
enzym: Bkz. enzyme.
enzymatic: Bir enzim veya enzimlerden treyen, enzi
me benzeyen veya enzime ait.
enzyme: Bitki ve hayvan hcrelerinden retilen ve ka
talitik etki ile dier maddelere dnme neden
olan trl organik maddelerden herhangi biri; en
zim.
eon: ok uzun veya sonsuz zaman periyotu.
eosin: 1) kmr katranndan elde edilen gl rengi bir
boya ve asit-baz ayrac, 2) kmr katranndan elde
edilen dier, trl krmz boyalardan herhangi biri;
eosin; krmz mrekkep yapmnda, boyama ilerin
de kullanlr.
eosine: Bkz. eosin.
eosinic: Eosin kapsayan veya ona ait.
ephedrin: Bkz. ephedrine.
ephedrine: Efedrin; belirli baz bitkilerden elde edilen
bir alkaloit, C 1 0 H 15 NO ; burun tkankln gidermek
iin kullanlr.
ephemeris: 1) Astr. bir gk cisminin, verilen bir sre
de, hergn iin hesaplanan durumunu veren bir tab
lo. 2) bu tr tablolar kapsayan astronomi almana.
3a) almanak; takvim, b) gnlk; gndelik (seyir jur
nali gibi).
epi-: zerinde, stnde, d tarafnda, yannda, ara
snda anlamlarnda bir nek.
epicenter: 1) bir zelzelenin veya depremin oda ve
ya orijininin dorudan zerinde dnyann yzeyinde
bir yer. 2) toplama noktas; epicentre olarak da kul
lanlr; episenter.
epicentre!: Episentere ait.
epicentrum: Bkz. epicenter.
epichlorohydrin: Sv. Yk. epiklorhidrin; 1-kloro-2;
3-epoksipropan; klorometil okziran; y-kloropropilen
oksit; a:-epiklorohidrin; EPl; yangn tehlikesi olan, bu
harlar zehirli, kloroforma benzeyen tahri edici ko
kulu, nem emmeyen, dayankl, yksek scaklklarda
polimerleen, nsan sal iin zararl bir sv; z.a.
20/20 C'de 1,179-1,184; k.n. 115C; d.n.-53,1C;
suda % 6 orannda znr, 20C'de visk. 1,25 cP;
gemilerde evre scakl ve atmosfer basncnda ta
nr.
epicycle: 1) merkezi bir baka veya byk daire ev
resi zerinde hareket eden bir daire (bir gezegenin
yrngesini tanmlamak iin kullanlr). 2) Geo. ite
ya da dta bir baka dairenin emberinde dnen bir
daire; episikl; episaykl.
epicyclic: Episikl doasnda olan, episikl kapsayan
veya eplsikle ait.
epicyclical:
Bkz.
epicyclic.
epicyclic gear: Sabit eksenli bir dilinin i veya d
evresinde hareket eden bir veya birden fazla say
da dili kombinasyonu ya da donanm; episiklik do
nanm.
epicyclic gear train: Episiklik dili donanm; yksek
hz oran retmek iin kullanlan bir dili donanm.
epicyclic train: Mek. en az bir dili ekseninin dier
sabit ya da hareketli eksenin evresinde hareket etti-

epicycloi d
i dz dili, makaral kayi vb. i sistemi; episiklik do
nanm.
epicycloid: Geo. Tek, Res. bir dairenin emberi ze
rindeki bir nokta tarafndan, dier bir dairenin d
evresi etrafnda dnmesiyle oluturulan eri; episikloit.
epicylcloidal: Episikloit biiminde ya da doasnda

197

equilibran t
erlendirme vb. indeki kiisel hatalar nedeniyle he
saplamadaki deiim veya bunu gidermek iin d
zeltme, b) astronomi hesaplarndaki gibi, bu hata ve
ya dzeltmenin miktar. 3) Kimy. kimyasal tepkimeyi
belirtmek iin kullanlan ve simge ve formllerin kul
lanld bir ifade:

H 2 S0

+ 2NaCI = 2HCI +

olan.
epicycloidal wheel: Episikloit karakterinde olan bir
donanmn dilisi.
epidote: Kalsiyum, alminyum ve demirin, rengi sa
rms yeilden siyaha kadar deien trl sulu silikat
larndan herhangi biri; epidot.
epidotic: Epidota ait veya epidot doasna sahip
olan.
epifocal: Meteo. bir depremin dalm merkezi veya
oda zerinde; eplfokal.
EPIRB: Emergency Position Indicating Radio Bea
con: Den. Emercensi durumda mevki belirten radyo
bikini.
epistemology: Bilginin kkeni, tabiat, yntemleri ve
snrlarnn incelenmesi veya kuram ya da teorisi.
epoch: 1) herhangi bir eyin tarihinde yeni ve nemli
bir srecin balangc. 2) Astr. a) bir gk cisminin
durumunu saptayan greceli bilgi iin verilen keyfi
tarih, b) gk cisminin o tarihteki durumu ya da po
zisyonu. 3) jeolojik srelerin alt blmleri. 4) a;
devir; tarih; zaman.
epoxy resin: Is ile sertleen sentetik bir reine; tank
tepeleri ile alt karter arasnda ok maddesi olarak
kullanlr.
Epsom salts (or salt): Epsom tuzu; ingiliz tuzu; be
yaz kristalli tuz; magnezyum slfat, MgS0 4 .7H 2 0;
mshil olarak kullanlr.
eq.:Bkz. 1) equal. 2) equalizer. 3) equation. 4) equ
ator. 5) equivalent.
equal: 1) eit miktar, l, say, derece, deer, iddet
vb. ine ilikin; eit; msavi, 2) ei! oranl; etkisi veya
operasyonunda dengelenmi veya dzgn, 3) eit
yapmak; eitlemek. 4) eit olmak; elemek. 5) bir e
ye eit yapmak.
equal-angle cutter: Eit al kesici veya freze ba.
equalization: Eit olma veya eitleme; denkletirme.
equalize: 1) eitlemek; eit yapmak. 2) muntazam
yapmak; denklemek.
equalizer: 1) eitleyen bir ey, zellikle gerilimleri
eitlemek iin kullanlan alak direnli elektriksel bir
iletken; gerilim veya potansiyel fark eitleyicisi. 2)
paralel alan iki ksm arasndaki devir, g veya
periyot farkn yok eden. 3) eitleyen kimse; eitleyici.
equalizing bus: Bkz. equalizer.
equalizing pipe: Eitleme borusu; eitleyici veya den
geleyici boru.
equalizing tube: Dengeleme veya eitleme borusu;
su borulu kazanlarda buhar domlarnn (dramlar
nn) su blgelerini hederlere balayan sirklasyon
veya dolam borusu.
equally: Eit tarzda; eit olarak; eit uzant veya dere
cede; muntazam olarak.
equal mark: Mate, eit iareti ( = ); her iki
tarafndaki- ierin birbirlerine eit olduunu belirtir: 2+2
= 4 gibi. equate: 1) Mate, eitliini belirtmek;
eitlemek; eitlik
haline getirmek. 2) eit ya da edeer yapmak; eit
ya da edeer gibi muamele etmek, gstermek ya
da belirtmek.
equation: 1) eitleme veya eitlenme. 2a) gzlem, de

Na 2 S0 4 . gibi. 4) Mate, iki nicelik arasndaki eitliin


ifadesi.
equation, algebraic: Cebirsel eitlik veya denklem.
equation, biquadratic:
Drdnc
dereceden denk
4
3
2
lem veya eitlik: x + Ax + Bx + Cx+D = O
gibi.
equation, cubic: nc dereceden denklem veya
3
2
eitlik: y + ay + by + C = 0 gibi.
equation, differantiai: Diferansiyel denklem ya da
eitlik.
equations of motion: Hareket formlleri; dzgn bir
hzla hareke! eden bir cismin hz, ivme, zaman ve
mesafesini bir araya getiren forml ya da eitlikler.
equation of state: Durum eitlik ya da forml; bir
maddenin basn, hacim ve scakl arasndaki iliki
yi gsteren bir eitlik; rnein ideal bir gaz iin du
rum forml PV = GRT'dir; katlar, svlar ve ideal ol
mayan gazlar iin durum eitlii ok karmaktr.
equation, quadratic: ikinci dereceden denklem; rne
2
in x +Ax+ B = 0 gibi.
equation, simple: Birinci dereceden denklem; basit
eitlik veya denklem.
equator: 1) Kuzey ve gney kutuplarnn her noktasn
dan eit uzaklkta olan, dnya evresindeki dsel
daire; ekvator; dnya yzeyini kuzey ve gney ya
rmkreler olmak zere ikiye bler. 2) bir kre ya da
dier bir cismi iki eit ve simetrik paraya blen her
hangi bir daire. 3) Astr. dnya ekvator dzlemi ile
gzlenen gksel krenin kesimesi sonucu oluan
dsel bir daire; gksel ekvator,
equatorial: 1) dnyann ekvatoruna ait veya onun ya
knnda. 2) ekvatora ait. 3) dnya ekvatoruna yakn
karakteristik durumlar veya dnya ekvatoruna ait; iki
hareket eksenine sahip olan, bunlardan biri dnya
eksenine paralel, dieri ona dik olarak yerletirilen
bir teleskop.
equatorial air mass: Ekvatora ait hava ktlesi; ekva
tor blgesinden kan tropikal hava ktlesi.
equatorial countercurrent: Ekvatora ait ters aknt;
kuzey ve gney ekvatora ait akntlar arasnda, dou
ya hareket eden bir ters aknt.
equatorial telescope: Ekvatoryal teleskop; saat as
ve deklinasyonun ekvatoryal koordinatlarna paralel
hareket edecek biimde yerletirilmi teleskop.
equi-: Eit, eit olarak, edeer, eit mesafe anlamla
rnda bir nek.
equiangular: Alarnn tm eit olan; eit al.
equiangular triangle: Bkz. equilateral triangle.
equidistance: Eit mesafe.
equidistant: Eit mesafeli; eit uzaklkta olan.
equilateral: Eitkenar; tm kenarlari eit olan: Eke
nar gen gibi; kenarlar birbirine eit olan ekil. 2)
dieri veya dierlerine tamamen eit olan bir kenar.
equilateral hyperbola: Ekenar hiperbol; Bkz. hyper
bola.
equilateral triangle: Tm kenarlar birbirine eit olan
gen;
eitkenar
gen.
equilibrant: Fiz. dier bir kuvvet veya kuvvetler tara
fndan dengelenen bir kuvvet veya kuvvetler bileimi

equilibrate
ya da kombinasyonu.
equilibrate: Dengeye getirmek; dengelemek; denge
salamak; denkletirmek.
equilibration: Dengeleme veya dengeli; dengelen
mi.
equilibrator: Dengeleyen ey; dengeyi devam ettirme
ye yanyan bir cihaz.
equilibrium: 1) zt kuvvetler arasndaki denge duru
mu veya eitlik, a) Kimy. oluum ve tketimin birbir
lerine eit olduu, tersinir kimyasal deiimde bir ka
deme. 3) Nk. Ener. radyoaktif malzemenin bozunma ve oluma miktarlarnn eit olduu bir kademe
si.
equilibrium, chemical: Kimyasal denge; bir tepkime
de bir yndeki deiimin, dier yndeki deiime
tam eit olduu denge durumu.
equilibrium diagram: Bkz. phase diagram.
equilibrium, heterogenous: Heterojen denge; iki ve
ya daha fazla faz arasndaki denge, rnein bir kat
ve bir gaz, sv ve onun doymu buhar.
equilibrium, isothermal: izotemal veya sabit scaklk
dengesi veya sabit scaklkta denge.
equilibrium orbit: Bkz. stable orbit.
equilibrium, potential: Denge noktas; bir sistemi
dengede tutan scaklk ve basn gibi d koullar.
equilibrium stable: Kararl denge; kk bir deplas
man tarafndan potansiyel enerjisi nemli ekilde o
alan ve sonra ani olarak denge durumuna dne
cek olan br cismin denge durumu.
equilibrium unstable: Kararsz denge; bir cismin k
k bir deplasman tarafndan potansiyel enerjisinin
azald ve denge durumunda uzaklaacak ekilde
hareket ettii denge durumu.
equimolecular: Eit sayda molekllere sahip olan.
equimolecular mixture: Eit molekll karm; eit
molekler oranlarda maddeler kapsayan bir karm.
equimomental: Eit ktle ve eit atalet momentlerine
sahip olan iki veya daha fazla cisim iin sylenir.
equip: 1) donatmak iin gerekli olanlarla tehiz et
mek: tehiz etmek; donatmak. 2) gerekli ara ve si
lahlar salamak.
equipage: Bir gemi, ordu vb. inin donatlmas; ekip
man.
equipment: 1) donatma veya donatlm. 2) tehizat;
donatm; levazm. 3) otolar, kamyonlar vb. i; malze
me, makine; makineler.
equipment pool: Makine park; tehizat park.
equipoise: 1) bir arln eit dalm; denge duru
mu ya da denge. 2) kar arlk; denge arl.
equiponderance: Denge; muvazene; arln denge
lenmesi.
equiponderancy: Bkz. equiponderance.
equiponderant: Eit arla ait; eit olarak dengelen
mi
.
equiponderate: 1) eit olarak dengelenmi yapmak.
2) kar arlkla dengelemek veya balanse etmek.
equipotential: 1) eit g veya potansiyele sahip
olan. 2) Fiz. ayn potansiyele ait. 3) bir elektrik ala
nnda ayn elektrostatik potansiyele sahip noktalar
belirtir. 4) potansiyellerin her tarafta ayn deere sa
hip olmas.
equivalence: 1} edeer olma durumu; edeerlilik;
miktar, deer, kuvvet, anlam vb. inde eitlik. 2)
Kimy. birleme kapasitesinde eitlik; farkl maddele

198

ergosterol
rin farkl arlklarnn kimyasal tepkimelerde ede
er olmas ilkesi ya da prensibi.
equivalency: Bkz. equivalence.
equivalent: 1) miktar, deer, kuvvet, anlam vb. de
eit; edeer; eanlam; eit. 2) Kimy. ayn deere sa
hip olan; edeerli. 3) Geo. alan, hacim vb. i eit fa
kat ayn ekle sahip olmayan veya ekillen farkl. 4)
edeer bir ey. 5) Kimy. bir gram hidrojen veya se
kiz gram oksijen ile birleen bir maddenin arliksal
miktar.
equivalent circuit: Edeer devre; elektriksel olarak
baka bir devreye veya mekanik bir cihaza edeer
olan bir elektrik devresi.
equivalent electrons: Edeer elektronlar; bir ato
mun ayn yrngesinde bulunan elektronlar.
equivalent weight: Edeer arlk; 1 gram hidrojenle
dorudan veya dolayl olarak yer deitirecek bir ele
mentin ktlesi.
equi-viscous: E viskozite.
eradiate: Neretmek veya yaymak (k nlar); n
yaymak; samak (k).
eradicate: Tahrip etmek; yoketrnek.
eradication: Toplam tahrip; yoketme.
eradicator: Tahrip eden ey veya kii; kimyasal m
rekkep gidericisi.
erasable: Silinebilir.
erase: 1) kazmak, bozmak veya temizlemek; silmek;
bozmak. 2) tm iaretlerini karmak.
eraser: Silen bir ey; zellikle lstikten yaplm, kur
un kalem veya mrekkeple yaplm iaretleri gider
mek iin veya karatahtadaki ekil veya yazlar sil
mek iin kullanlan kuma ya da deriden yaplm
ara; silgi; lstik silgi.
erbium: Nadir toprak grubundan gri, toz halinde me
talik kimyasal element; erbiyum; Simg.Er, E; at.a.
167,2; at.no. 68.
erect: 1) Geo. temel hatta (dikey, ekli vb.) tesis et
mek veya izmek. 2) kurmak; dikmek; yerine yerle
tirmek.
erecting prism: Optik cihazlarda ters yz edilmi g
rntleri dzeltmek iin kullanlan dik al bir priz
ma.
erection: Mak. monte etme; kurma;
montaj. erection engineer: Montaj
mhendisi.
E region: Bkz. Heavistde-Kennely Layer.
erepsin: Erepsin; omurgallarn ince barsaklarnda
salglanan enzim; protein ve polipeptitleri amino asit
lere dntrecek hidrolizi tamamlar.
erg: F/z. C.G.S. (metrik) sisteminde i ya da enerji
bi rimi; bir dinlik bir kuvvetin bir cismi bir crn'lik
mesa feye gtrmesi ile yaplan i; erk; erg.
ergograph: Ergograf; kaslarn hareketi srasnda yap
lan iin miktarn lmek ve kayt etmek iin
kullan lan bir cihaz, zellikle yorgunluk miktarn
lmek iin kullanlr.
ergometer: Ergometre; kullanlan enerji veya yaplan
i miktarn lmek iin kullanlan bir cihaz.
ergon: Fiz. 1) sya edeer i. 2) erk veya erg.
ergonomics: Ergonomi.
ergosterol: Yksek moleklsel arlkta bir alkol; ergesterol, C 2 8
H

44

0 ; eskiden avdar mahmuzundan

yaplrd, imdi ise balca bira mayasndan yapl


maktadr; ltraviyole nlar etkisinde kald zaman
D1 vitamini retir ve raitizmin tedavisinde kullanlr.

Ericsso n c y cl e
Ericsson cycle: Erikson evrimi; iki sabit basn
(P=C) ve iki sabit scaklk (T=C) erisinden oluan
ve uygulamal termodinamikte gaz trbinleri iin kul
lanlan kuramsal bir evrim.
eriometer: Eryometre; ok kk partikllerin veya
dilerin aplarn lmek iin kullanlan bir alet.
Erlenmeyer flask: Erlenmayer iesi; erlenmayer; di
bi geni, ksa boazna kadar daralan cam bir ie,
Erlenmayer.
erode: 1) yemek; andrmak. 2) yava yava and
rarak biim vermek. 3) andrmak.
eradent: Errozyona neden olan; andrc.
erosion: Erozyon; topran yararl ksmnn akarsu,
rzgr vb. tarafndan gtrlmesi. 2) yksek hzl bu
har vb. i tarafndan, zellikle borularn dirseklerinin
andrlmas; metal erozyonu.
erosion-resistant: Erozyona dayankl.
erosion shield: Erosyon koruyucusu; Buh. Trb. ha
reketli kanatlarn tepe ksmlarna geirilen erozyona
dayankl bir para metal.
erosive: Erozyona neden olan; andrc.
errata: Dizgi ve mrettip hatas; o. erratum.
erratum: Bask veya yazda hatalar.
erratic profile: Dzgn olmayan kesit; hatal kesit.
erronous: Hata kapsayan; hatal; yanl.
error: 1) gerek veya doru olmadna inanlan du
rum; hata; yanl. 2) yanl inan; doru olmayan fi
kir. 3) dikkatsizlik ve bilgisizlik nedeniyle doru yap
lamayan ey; hata. 4) matematikte olduu gibi, ger
ek ve hesaplanan veya tahmin edilen deerler ara
sndaki fark.
error recovery: hatadan kurtulma.
erythrite: 1) eritrioi. 2) sulu kobalt arsenat, C0 3 (As0 4 ) 2 8H 2 0 ; genellikle gl renginde olur.
erythritol: Tatl, kristalli bir bileik; eritritol, CH2OH
(CHOH)2 CH2OH; baz liken veya yosunlardan elde
edilir.
Es: Ayntayniyum'un kimyasal simgesi.
escalator: Byk maazalar, metro vb. i yerlerde kul
lanlan, sonsuz bir kaya bal dililerden oluan bir
merdiven; yryen merdiven {ticari bir isim).
escape: 1) kurtulmak; kamak; firar etmek. 2) hasta
lk, kaza, ar vb. inden kurtulmak 3) akmak, boal
mak veya szmak. 4) firar; ka; kurtulu. 5) aknt
veya sznt.
escape cock: Mak. emniyet musluu; firar musluu
veya valf.
escape door: Firar kaps; ka kapsi.
escapement: 1) kol ve duvar saatlerinde denge teke
ri veya pandln (sarkacn) hzn kontrol eden bir
para. 2) daktilo makinelerinde aryonun yatay hare
ketini dzenleyen mekanizma.
escape pipe: Firar (ka) borusu; attklar zaman em
niyet valflarnn k tarafnda, fazla buharn atmosfe
re atlmasn salayan boru.
escape port: Firar kaps; firar penceresi.
escape trunk: Firar tneli; tehlike srasnda zellikle
makine dairesi aft tneli ile teknenin en alt ksmla
rndan kaabilmek iin bir kiinin geebilecei, mer
diven bulunan bir tnel.
escape tube: Bkz. escape trunk.
escape valve: Bu. Mak. silindirler zerine yerletiril
mi, yay yk ile alan bir gvenlik valf; silindire
su girdii zaman veya makineye su yrdnde

199

etch
kendiliinden alan ve makineyi koruyan bir valf;
emniyet valf; gvenlik valf; eskeyp valf.
escape wheel: Bir kol veya duvar saatinin pandlnde dili teker.
escharotic: Korosif, paslandrc veya kostik; korosif
veya kostik bir madde.
escort: 1) koruma veya ereflendirme iin dier veya
dierlerine elik eden bir ya da birden fazla kii ve
ya gemi, uak vb. i. 2) konvoy; refaket eden kimse.
3) Ask. muhafz takm. 4) konvoy (refakat) ile gilmek.
escutcheon: Bir geminin k tarafnda ad ve bala
ma limannn yazld ksm; k armas.
especial: zel; hususi; nemli; gze arpan; mstes
na veya istisnai; Bkz. special.
espial: 1) gzlem. 2) keif.
essence: 1) karld bitki, il, besin vb. tad. lezze
ti, kokusu ve dier zelliklerini, konsantre eklinde
koruyan bir madde; esans; uucu ya 2) byle bir
maddenin alkoldeki zeltisi. 3) parfm.
essential: 1) asl; temel; esas; doasnda varolan. 2)
mutlak, salt; tarn; mkemmel; saf veya ar. 3) vazge
ilmez;-elzem veya zarur. 4) bir bitki, il, besin vb.
inin konsantre zn kapsayan veya ona sahip
olan: Esas ya gibi; gerekli veya esas bir ey.
essential data: Esas veriler; esas doneler.
essantial fatty acids: Esas ya asitleri; araidonik, IInoleyikveya linoleik asitler; EFA ksaltmas ile belirti
lir.
essential oil: Esas ya; bitki dokular, zellikle iek
lerinde bulunan uucu ya gruplarndan biri; bitki
nin zellik belirten koku, tat vb. ini verir; glya, ivanta iei ya vb. i gibi.
establish: 1) tesis etmek (devlet, i vb. i); kurmak; te
sis etmek. 2) i ya da meslek tesis etmek.
establishment: 1) tesis etme veya tesis edilmi. 2) i,
asker organizasyon, ev vb. i gibi tesis edilen bir
ey. 3) messese, fabrika; maaza; kurum; tesis.
ester: Ester; bir asitin alkol tepkimesiyle oluan ve
inorganik tuzlarla kyaslanabilen bir organik bileik;
alkoln organik kk veya radikali asitin hidrojeni
ile yer deitirerek oluur; rnein etil benzoat,
C 6 H5 COOC 2 H5
esterase: Esterlerin hidroliz ilemlerini hzlandran' bir
grup enzimlerden herhangi biri.
esterification: Esterletirme; su elimine edilerek bir
asitin alkol ile tepkimesi sonucu eter retme ilemi.
esterify: Estere dntrmek (asitler iin sylenir),
estimable: Hesaplanabilir; deerlendirilebilir.
estimate: 1) tikir edinmek veya hkm vermek. 2) ka
baca saptamak veya hkm vermek (l, deer, fi
yat vb. i); yaklak olarak hesaplamak. 3) tahmin ya
da tahminler yapmak. 4) l, deer vb. inin kaba
hesab; zellikle bir i parasnn olas fiyatnn yakla
k olarak hesaplanmas. 5) bunun yazl belgesi.
estimating: Keif yapma (bir i iin); tahmin etme.
estimation: t) hesaplama. 2) fikir veya hkm. 3) g
r; takdir.
estimator: Oranlayc; tahminci.
esu: Es; her iki iaretteki elektrik miktarnn elektros
tatik birimi.
etch: 1) asit etkisiyle metal, cam vb. i zerine (resim,
dizayn vb.) yapmak; zellikle yzey mumla kaplan
dktan sonra asit uygulanarak yaplan. 2) bu ekilde

e t che d
yaplan ve bask ya da basm ilerinde kullanlan ka
lp (metal, levha, cam vb. i). 3) bu ilem ile ret
mek.
etched: Yzeyi anm, rm veya muntazam ol
mayan.
etching: 1) asitle yeme; asit etkisi ile metal bir levha,
cam vb. i zerine ekiller ve dizaynlar yapma sanat,
ilemi veya ii. 2) bu tr levha, ekil veya dizayn. 3)
bu tr levhadan yaplm bask. 4) kliecilik; inkograf ii.
etch test: Bkz. magnafiux test.
eternal: 1) balangc ve sonu olmayan; tm zaman
larda devam eden; ebed; ebed ve ezel. 2) sonsuz.
3) daima ayn kalan; daima gerek veya geerli; de
imeyen. 4) daima gidip gelen; asla stop etmeyen
veya durmayan; srekli ya da aralksz.
eternalize: Sonsuz yapmak.
eternity: 1) sonsuz olma zellii, durumu veya gere
i; sonsuz olarak devam etme; sonsuza dek varol
ma. 2) sonsuz zaman; balangc ve sonu olmayan
zaman. 3) sonsuz gibi grnen uzun bir zaman s
reci.
ethane: Sv. Yk. bimetil; dimetil; metil etan; ok yan
c, svlatrlm, yangn tehlikesi olan kokusuz, renk
siz, insan sal iin zararl, doymu alifatik ailesin
den bir karbonlu hidrojen; Slmg.C 2 H6 ; 0C'de
z.a. 0,446; k.n.-88,63C; d.n. -183,23C; suda
znmez, viskozitesi belli deil; gemilerde evre s
cakl veya altnda ve atmosfer basnc veya zerin
de tanr; doal gaz, aydnlatma gaz vb. inde bulu
nur ve soutucu olarak kullanlr.
ethano!: Sv. Yk. etanol; alkol; kolonya ruhu; etil al
kol; etil hidroksit; fermentasyon alkol; tahl alkol;
metil karbinol; arap ruhu; yangn tehlikesi olan, a
rap kokulu, insan sal iin zararl, birincil alifatik
ailesinden,
saydam
ve
renksiz
bir
sv;
Simg.C 5 H5 OH; higroskopik ve dayankl bir alkol;
20/4C'de z.a. 0,7893; k.n. 78,32C; d.n.
-114,1C; suda tm ile znr; 25C'de visk. 1,08
cP; gemilerde evre scakl ve atmosfer basncnda
tanr.
ethanolamine: Sv. Yk. etanolamin; /3-amino-etil al
kol, 2-aminoetanoi; kolamin; 2-hidroksietilamin; etilolamin; MEA; insan sal iin zararl, amonyaa
benzer kokulu, renksiz, nispeten viskoz, higroskopik
ve dayankl, birincil alifatik alkollerle birincil aminler
ailesinden
bir
sv;
Simg.
HOCH 2 CH2 NH2
0
0
; 20 /20 C'de z.a. 1,018; k.n. 170C; d.n.
yaklak
10C; suda tm ile znr, Visk. 20C'de 24,1
cP; gemilerde 12C'den yksek olmak zere evre
scaklnda ve atmosfer basncnda tanr.
ethanol-in-glass thermometer: alma svs olarak
krmz boya katlm etanol (alkol) kapsayan cam
termometre; etanolun donma noktas -117C olduu
iin dk scaklklarda kullanlan bir termometre.
ethene: Bkz, ethylene.
ether: 1) eski a bilim adamlarna gre ayn tesin
deki kreyi dolduran ve yldzlarla gezegenleri olu
turan dsel bir madde. 2) uzayn daha st blgesi.
3) Nad. Ola. hava. 4) Kimy. zellikle uucu, renksiz,
ok yanc, ho kokulu, slfrik asit ile etil alkoln
tepkimesinden oluan bir sv; eter, (C 2 H 5 ) 2 0 ;
anes- tezik olarak kullanlr. 5) Fiz. uzayda
grnmez ku ramsal bir madde (eski bir kurama
gre); k dalga larnn ve dier radyan enerji
ekillerinin iletimi iin

200

e t h y la t e
hizmet eden bir madde; eather eklinde de yazlr.
6) eter; ruh: Sirke ruhu gibi.
etheral: 1) etere ait veya etere benzeyen ya da uza
yn daha st blgesi. 2) ok hafif; duyarl veya has
sas; hava gibi hafif. 3) gksel ge ait. 4) Kimy. ete
re ait, etere benzeyen veya eter kapsayan.
etherify: Etere dntrmek; etere evirmek (bir alko
l).
etherization: Tp. zellikle anestezik olarak eter ver
me. 2) eter olma ilemi.
etherize: 1) eter haline getirmek; etere dntrmek.
2) bilinsiz yapmak iin eter buhar solumaya neden
olmak; eterle bayltmak veya uyutmak.
ethoxyethanol, 2-: Sv. Yk. 2- etoksietanol;
"Dovanol
EE"; etilen glikol monoetil eter; "Ogzitol"; "Etil ogzitol"; yangn tehlikesi olan hafif ve ho kokulu, insan
sal iin tehlikeli, renksiz, glikol ailesinden, higros
kopik
bir
sv;
Simg.CH 2 OHCH 2 OC2 H5
; 20/20C'de z.a. 0,9311; k.n. 135,5C; d.n.100;
suda tm ile znr; 25C'de Visk. 2 cS; gemiler
de evre scakl ve atmosfer basncnda tanr.
ethoxyethyl acetate, 2-: Sv. Yk. 2-etoksietil asetat;
"Sellosolv" asetat; etoksi asetat; etilen glikol monoe
til eter asetat; okzitol asetat; yangn tehlikesi olan,
hafif ho ve etere benzer kokulu, renksiz, higrosko
pik ve nispeten dayankl, insan sal iin zararsz,
alifatik ailesinden bir eter/ester; 20/20C'de z.a.
0,9748; k.n. 156,3C; d.n. -61,7C; suda % 23 orann
da znr, 20C'de vlskoziesi 1,3 cP; gemilerde
evre scakl ve atmosfer basncnda tanr.
ethyl: 1) adi alkol, eter ve dier bileiklerden oluan
tek deerli karbonlu hidrojen kk; Simg.CH 3CH2 ;
etil. 2a) renksiz, zehirli bir kurun bileii, Pb
(C 2 H 5 ) 4 ; kurun tetraetil. b) gc ykseltmek ve
vu runtuyu nlemek iin kurun tetraetil katlm
benzin
veya dier motor yaktlar. 3) etil veya kurun tetrae
til kapsayan.
ethyl acetate: Sv. Yk. etil asetat; yangn tehlikesi
olan, ho gzel ve meyvaya benzer kokulu, say
dam, renksiz, insan sal iin zararl, narkotik etki
si olan, higroskopik, dayankl ve alifatik ailesinden
bir ester; Simg. CH 3 COOC 2 H5 ; 20/20C'de z.a.
0,9020; k.n. 77C (760 mmHg'de); d.n.-83,6C; su
da 20C'de % 7,94 orannda znr; Viskozitesi
20C'de 0,448 cP; gemilerde evre scakl ve at
mosfer basncnda tanr.
ethyl alcohol: Etil alkol; etanol; tahl (hububat) alko
l; ekerin alkol mayalanmas veya fermantasyonu
ile elde edilen renksiz bir sv, C 2 H5 OH; iecek, par
fm ve zc yapmnda kullanlr.
ethyl acrylate: Sv. Yk. etil akrilat; akrilik asit eti! es
ter; etil propenoat; yangn tehlikesi ve zehirli buhar
lar olan ve kolaylkla polimerleen, keskin kokulu,
renksiz, insan sal iin zararl, alifatik ailesinden
bir ester; H2C: CHCOOC 2H 5; higroskopik olmayan,
stld zaman zehirli buharlar veren bir sv bileik;
20/20C'de z.a. 0,9230; k.n. 99,4C; d.n.-72C;
suda % 2 orannda znr, viskozitesi belli deil;
gemilerde evre scakl ve atmosfer basncnda ta
nr.
ethylate: Bir ya da daha fazla etil grubundan bileik
yapmak; aktif bir metal ile etil alkoln hidrokzil gru
bundaki hidrojen atomunun yer deitirmesiyle olu
an bir bileik.

ethylated gasoline

e t h y l g ro u

201

p
ethylated gasoline: Kurunlu benzin; benzin
motorla

Simg.CH CICH CI; 2O/20C'de z.a. 1,255; k.n.


2

rnda yanma srasnda vuruntuya engel olmak iin


kullanlan ve iersine kurun tetraetil katlm ben
zin; zehirli olduu iin mavi veya krmz boya ile
renklendirilir.
ethyl benzene: Sv. Yk. etil benzen; etil benzol;
feni- letan; yangn tehlikesi olan, insan sal iin
zararl, tatl ve keskin kokulu, renksiz, higroskopik
olmayan, dayankl, aromatik ailesinden bir karbonlu
hidrojen;
Simg, C 6 H 5 C 2 H 5 ; 20/4C'de z.a. 0,8669;
k.n.
0
136,2C d.n.-94,9 C; suda % 0,1'den az znr;

83,5C; d.n.-35,3; suda % 8 orannda znr; visk.


0,88 cP; gemilerde evre scakl ve atmosfer basn
cnda tanr.
ethylene glycol: Sv. Yk. etilen glikol; dihidroksi
etan; etandiol; 1,2-etandiol; etilen alkol;
glikol;
M.E.G.; yiyecekler iin zehirli, ok hafif kokulu, renk
siz, hafife viskoz, higroskopik, 165C'ye kadar da
yankl, glikol ailesinden bir sv; Simg.HO.
CH -CH .OH; 20/20C'de 1,116; k.n. 197,6C;

20C'de Visk, yaklak 0,7 cP; gemilerde evre scak


l ve atmosfer basncnda tanr.
ethyi bromide: 1) etil bromr; Simg. C2 H5 Br; mol.
a. 108,98; renksiz, uucu ve kolay parlayan bir sv;
kurunlu benzin kullanlan karbratrl makineler
de, silindirlerdeki kurun birikintilerini nlemek iin
katk maddesi olarak kullanlr. 2) solunum yolu ile
uygulanan anestezik bir sv.

d.n."-13C; suda tm iie znr; Visk. 20C'de


20,9 cP; gemilerde evre scakl ve atmosfer basn
cnda tanr; Preston ad da verilir.
ethylen glycol monobutyl ether: Sv. Yk. etilen
gli kol monobtil eter; 2-btoksietanol; "Btil
sellosolv"; "dovvanol EB"; glikol monobtil eter; btil
okzitol; tehlikesiz, hafif ve ho kokulu, renksiz,
higroskopik ve
dayankl,
glikol
eter
ailesinden bir sv;
Simg.CH 2OH.CH 2OC 4H 9; 25/25C'de z. a.
0,900; k.n.171,1C; d.n.-75C; suda tm ile z
nr, Visk. 25C'de 3,15 cks; gemilerde evre scakl
ve atmosfer basncnda tanr.
ethylene glycol monobutyl ether acetate: Sv. Yk.
etilen glikol monobtil eter asetat; btil "sellosolv"
asetat; esasl tehlikesi olmayan, meyva kokulu, renk
siz, higroskopik olmayan ve nispeten dayankl, alifa
tik ailesinden bir eter/ester; 20/20C'de
z.a.
0,9424; k.n.192,3C; d.n.-63,5C; suda yaklak %
1,6orannda znr; 20C'de Visk. 1,8 cP; gemiler
de evre scakl ve atmosfer basncnda tanr.
ethylen glycol monomethyl ether: Sv. Yk. etilen
glikol monometil eter; "dovanol EM" 2-metoksietanol; "metil sellosolv"; "metil oksitol"; yangn tehlikesi
olan, hafif ve eter kokulu, renksiz, higroskopik daya
nkl, insan sal iin zararl, glikol ailesinden bir s
v; Simg.CH OH.OH OCH,; 20/20C'de z.a.

ethyl chloride: Sv. Yk. etil klorr; yangn tehlikesi


olan, insan sal iin zararl, etere benzer kokulu,
renksiz, nem emmeyen, dayankl, doymu alifatik
lerden bir halokarbon; Simg. CH 3 CH,CI; 0/4C'de
z.a. 0,9412; k.n. 12,3C; d.n.-139C; suda %
0,1-% 1 oranlarnda znr, viskozitesi belli deil;
gemilerde evre scakl veya altnda ve atmosfer
basnc ya da zerindeki basnta tanr; anestezide
kullanlr.
ethylene (liquid): Sv. Yk. sv etilen; yangn
tehlike si olan, solunulduunda anestezik etki
yapan, don maya benzer yanklar oluturan,
karakteristik koku lu, renksiz, higroskopik olmayan,
dayankl, doyma m alifatik ailesinden gaz halinde
bir karbonlu hidro jen;
-103C'de
z.a.
0,569; k.n.-103,705C;
d.n.-169,16C; suda znmez; 10,2 atm basn ve
-51C'de visk. 0,20 cP; gemilerde evre scakl ve
ya altnda ve atmosfer basnc ya da zerindeki ba
snta tanr; yakt, anestezik olarak veya meyvalarn olgunlamasn hzlandrmak iin kullanlr; ethene olarak da kullanlr.
ethylene diamine: Sv, Yk. etilen diamin; 1,2-diaminoetan; 1,2-etandiamin; gzler ve deri iin ok tehli
keli, amonyak kokulu, renksiz ve dumanl, higrosko
pik, dayankl, birincil alifatiklerden bir amin;
Simg.H 2 N.CH 2 .CH 2 .NH 2 ; 20/4C'de z.a. 0,8970,902; k.n. 115-116C; d.n. 11C; suda tm
ile znr; 20C'de visk. 1,6 cP; gemilerde
11-38C'de ve atmosfer basncnda tanr.
ethylene dibromide: Sv. Yk. etilen dibromr; 1,2dibrometan; EDB; glikol dibromr; tatl kokulu, sa
man renkli, saf olduunda renksiz, sv halinde ve
buharlar zehirli olan, insan sal iin zararl, hig
roskopik olmayan, dayankl, doymu alifatiklerden
bir halokarbon; Simg. H2C.Br.CH2.Br;
25C'de
z.a. 2,16; k.n.131,7C; d.n. 9,97C; suda zn
mez; 20C'de visk. 1,73 cP; gemilerde evre scakl
ve atmosfer basncnda tanr; souk havalarda
stlmas gerekir.
ethylene dichloride: Sv. Yk. etilen diklorr; 1,2dik- loretan; Hollanda ya; etilen kiorr; yangn
tehlikesi olan, buharlar zehirli, kokusu klorforma

0,9663; k.n.124,6C; d.n.-87C; suda tm ile z


nr; Visk. 20C'de 1,7 cP; gemilerde evre scakl
ve atmosfer basncnda tanr.
ethyleneimin e (inhibited): Sv. Yk. etilenimin; azasiklopropan; aziridin; dimetilenimin; etilenimin; parla
yc, buhar ve sv olarak zehirli, keskin amonyak ko
kulu, renksiz, ya kvamnda, higroskopik eilimli,
patlayarak polimerletii iin inhibitor kullanlmaks
zn tanamayan, evrimsel (sayklik) ailesinden bir
0
amin; Simg. NHCH CH ; 20/20 C'de z.a. 0,832;
2

benzeyen,
saydam,
renksiz,
yaa
benzer,
higroskopik olma yan, nispeten dayankl, insan
sal iin zararl, doymu
alifatiklerden
bir
halokarbon;

k.n.
57C;
d.n.-78C;
suda
tm. ile
znr,
25C'de visk. 0,418 cP; gemilerde evre scakl ve
atmosfer basncnda tanr.
ethylene oxide: Sv. Yk. etilen oksit; dimetilen
oksit; E.O.; 1,2-epoksietan; okziran; yangn ve
patlama tehlikesi olan, etere benzer kokulu,
renksiz, higros kopik eilimli, insan sal iin
zararl bir epoksi bi leii, Simg. (CH 2 ) 2 0
20/20 C'de z.a. 0,87;

k.n. 10,73C; d.n.-111,3C; suda tm ile znr;


Visk. 20C'de 0,53 cP; gemilerde 11C zerindeki s
caklklarda ve atmosfer basncnda tanr.
ethyl fluid: Etil svs; kurun tetraetil ve etilen dibro
mr ya da dier bromr bileiklerine verilen isim.
ethyl gasoline: Kurunlu benzin; iersine vuruntuyu
nlemek iin kk bir miktar kurun tetraetil ve eti
len bromr katilmi benzin; normal benzin.
ethyl group: Etil grubu; tek deerli alkil kk veya ra-

ethyl hexanol
dikali; Simg. -C 2 H5
.
ethyl hexanol, 2-: Sv. Yk. etil hegzanol; 2-etil-1-hegzanoll; 2-etil hegzil alkol; oktil alkol; pratik olarak teh
likesiz, alkol kokulu, renksiz, hafife viskoz, higros
kopik eilimli, dayankl, birincil alifatik ailesinden
bir alkol; 20/20C'de z.a. 0,834; k.n. 184,6C;
d.n.-76C; suda % 1 orannda znr;
visk.
20C'de 10,0 cP; gemilerde evre scakl ve atmos
fer basncnda tanr.
ethyl hydride: fite. ethane.
ethylic: Etilden elde edilen veya etil kapsayan ya da
etile ait.
ethylldene chloride: Sv. Yk. etiliden klorr; klorin
hidroklorik eter; 1,1-dikloroetan; yangn tehlikesi
olan, kloroforma benzer kokulu, renksiz ve akc, hig
roskopik olmayan ve normal olarak dayankl, fakai
150C'nin zerindeki scaklklarda ayrarak vinil klo
rr ve fosjen reten, insan sal iin zararl, doy
mu alifatiklerden bir halokarbon; Simg.H3C.CHCI;
z.a. 1,174; k.n.57,3C; d.n.-96,7; suda znrl
0,5 rng/100 mg su; 20C'de visk. 0,498; gemiler
de evre scakl ve atmosfer basncnda tanr.
ethyl methyl ketone: Sv. Yk. etil metil keton; 2- btanon; metil etil keton; MEK; yangn tehlikesi olan,
karakteristik kokulu, renksiz ve akc, insan sal
iin hafife zararl, higroskopik, % 25 orannda su ile
karan, dayankl, alifatik ailesinden bir keton;
0
Simg. CH 3COC 2 H5 ; 20 /20C'de z.a. 0,805; k.n.
79.6C; d.n.-85,9C; 20C'devisk. 0,425cP; gemiler
de evre scakl ve atmosfer basncnda tanr.
ethyl nitrate: Etil nitrat; ho kokulu, tatl, alkol ve eter
de znen, suda znmeyen, buharlar havadan
kere ar, yanc, patlama ve yanma tehlikesi
olan renksiz bir sv; Simg. C 2 H 5 N0 3 ; z.a.
1,116;
k.n. 87,6C; d.n.-112; organik sentezlerde, illar
da, parfmlerde, boyalarda ve roket yaktlarnda kul
lanlr.
etiolage: Bot. gne nedeniyle beyazlama;
aarma
Etna: 1) stma veya svlar buharlatrma iin kullan
lan bir lmba; iinde yaklacak alkol bulunan bir kap
ve bu kabn konulduu fincan tabandan oluur. 2)
Dou Sicilya'da bulunan volkanik bir da; Etna Ya
narda.
Eu: Bkz. europium.
eucaine: Piridinden yaplan iki sentetik alkaloitten bi
ri: /3-eucaine, C. 1 9 H 2 7 N0 4 ; /3- eucaine, C 15 H 21 N0 2
; bunlarn hidroklorrleri lokal anestezik olarak
kullan lr.
eucalyptole (eucalyptol): Baz esas yalarda bulu
nan bir sv; Bkz. cineole.
eucalyptus oil: Okalipts aacnn yapraklarndan
retilen bir esas ya Bkz. essential oil; antiseptik ve
dezenfektan olarak kullanlr.
euclase: Alminyum ve berilyumun kristalli bir silika
t; HBeAISiOg; rengi bazan soluk yeil veya bazan
mavidir; mcevher olarak kullanlir.
Euclid: 1) klit teoremi. 2) klit geometrisi.
Euclidean (Euclidian): klit veya onun geometri ilke
lerine ait.
eudiometer: 1) orijinal olarak havadaki oksijen mikta
rn lmek iin kullanlan bir alet. .2) gazlar lmek
ve analiz etmek iin kullanlan bir alet; odiyometre.
eudiometric: Odiyometre veya odiyometri'ye ait.

202

evaporating
eudiometrical: Bkz. eudiometric.
eudlometry: Gazlarn odiyometre yardm iie analizi.
eugenoi: Yonca yanda bulunan ve parfm yapmn
da, di hekimliinde antiseptik vb. i olarak kullanlan
renksiz, ho kokulu bir sv bileik, C 1 0 H 1 2 0 2 ; jenol.
Euier's formulae: Euler (yler) formlleri; a) iki ucu
serbest veya gaytlanm. b) bir taraf serbest, dier
taraf tespit edilmi, c) her iki taraf tespit edilmi ko
lonlar iin yler tarafndan oluturulmu formller.
euphotic zone: fotik blge; denizlerin, yaklak 100
metre derinlii olan st blgesi; burada k younlu
u, fotosentez olaynn olumasna msaade ede
cek yeterliktedir.
europium: ropiyum; gri renkli nadir bir toprak me
tal; Sirng.Eu; at.no. 63.
euscope: skop; daha iyi grnt elde etmek iin kul
lanlan bir mikroskop projektr.
eusol: Edinburg niversitesi zeltisi; klorlanm ki
re ve asit borikten yaplan ve hipoklorus asit kapsa
yan antiseptik bir zelti.
eutectic: tekiik; Meta. tektik. 1) bir svnn, souma
s srasnda, izotermik olarak ve sabit yapda, birden
fazla kat faz haline gemesi. 2) tektik deiim etki
sinde kalan ve kendi yapsnda en alak donma nok
tasna sahip sv alam. 3) tektik deimenin sonu
cu olarak, birden fazla faz kapsayan kat alam. 4)
mmkn olan en dk scaklkta eriyen; kolay eri
yen.
eutectic alloys: tektik alamlar; iki veya bilee
nin ayn anda kristalletii ikili veya l alamlar.
eutectic change: tektik deiim; tektik alam ve
ya minerallerin katlamas.
eutectic point: tektik noktas veya scakl: 1) bir
tektik karmn erime scakl, tektik alamlarn
yaplar ve katlama scaklklarn belirten yapsal di
yagramdaki bir nokta.
eutectoid: tektik gibi; tektie benzer; perlit gibi
tektie benzer bir alam.
euxenite: Kolombiyum, titanyum, itriyum, erbiyum,
seryum ve uranyum kapsayan kahverengi siyah, par
lak bir mineral.
ev: Bkz. electron volt.
evacuate: 1) boaltmak; ieriini veya muhtevasn
tahliye etmek. 2) dearj etmek; ihra etmek veya
karmak; atmak. 3) hareket etmek veya gidermek;
kovmak; uzaklatrmak. 4) asker igalden vazge
mek. 5) gemiyi terketmek.
evaluate: 1) deeri veya miktarn bulmak; deerini
saptamak; deer veya kymet bimek; deerlendir
mek. 2) saylarla ifade etmek veya belirtmek.
evaluation: 1) deerlendirme; kymet bime. 2) ky
met takdiri.
evaporability: Buharlaabilme nitelii.
evaporable: Buharlatrlabilen.
evaporate: 1) buhara dnmek (sv veya katnn);
buhar biiminde karmak. 2) konsantre rn elde
etmek iin starak veya kurutarak (st, sebze, meyva vb. inin) nemini gidermek. 3) buhar olmak; bu
harlamak. 4) buhar karmak. 5) buhar gibi kaybol
mak.
evaporating: Buhara dnme; buharlama; buhar
olma.
evaporating cooling: Buharlama ile soutma; Bkz.

e va po ra ti n g plan t
evaporative coating.
evaporating plant: Saf, damtk veya distile su elde et
mek amacyla kurulmu tesis; damtk (distile) su te
sisi.
evaporating surface: Buharlama yzeyi; buhar ka
2
zanlarnn m trnden suyla evrili ve yanma gazla
r tarafndan yalanan toplam yzeyi.
evaporation: 1) buhara dnme veya buhara dn
m; buharlama; zellikle s uygulayarak veya ev
resinden s alarak buharlama. 2) st, meyva veya
sebzelerde olduu gibi, nemini giderme. 3) buhar
latrma sonucu veya rn. 4) Meteo. sv su veya
buzun su buharna dnm.
evaporation fog : Meteo. buharlama sisi; nispeten
s cak suyun serin hava iinde buharlamas ile
oluan sis.
evaporation of electrons: Elektronlarn buharlama
s; yzeyden elektronlarn kayb nedeniyle oluan
yzey soutma.
evaporation test: Buharlama deneyi veya tecrbesi;
yeni bir kazanda, yapmcnn baars ve garantisini
saptamak iin yaplan bir deney; deney srasnda ka
zan 24 saat altrlr ve yaklan yakt ile retilen bu
har duyarl bir biimde hesaplanr, buhar basn ve
scakl llr ve baca gazlarnn analizi yaplr.
evaporative: Buharlatrmali; buharlamal.
evaporative cooler: Buharlatrmali (soutma) kule
si; mekanik soutma kulesi; Diz. Mot. kara tesislerin
de makineden kan soutucu suyun bir blmnn
buharlatrlmasi sonucu, soutulmasn salayan so
utucu veya kuler; evaporatlf soutucu.
evaporative cooling: Baz dizel motorlarnda olduu
gibi, soutma suyunun buharlatrlmas ile oluan
soutma; buharlatrmal soutma.
evaporator: 1) buharlamaya neden olan herhangi
bir ey. 2) zellikle yiyeceklerden nemi gideren bir
cihaz; buharlatrc. 3) Gem. Mak. evaporator veya
evaporeyter; deniz suyu veya ime suyundan saf
(damtk) ya da distile su reten bir cihaz.
evaporator pumps: Evaporator pompalar; deniz su
yu, tatl su (ime suyu), salamura (brayn), distile su
vb. ini elleleyen pompalann tm.
evaporator scale: Borulu veya kangal borulu evaporatrlerde, genellikle kalsiyum ve magnezyum tuzla
rnn oluturduu ta tabakas; sya yaltkandr; eva
porator ta; evaporeyter kn.
evaporimeter: Meteo. atmosfere katlan buharlama
orann saptamak iin kullanlan bir cihaz; evaporimetre.
evapotranspiration: Meteo. buharlama-terleme; dn
ya yzeyinden buharlama ve bitkilerden terleme ile
su buharnn atmosfere katlmas.
even: 1) dz, yass; dzey, seviye; dzgn. 2) ekil
siz olmayan; deimeyen; sabit veya deimez. 3)
sakin; durgun. 4) ayn dzlem veya hatta; srasnda.
5) eit olarak dengelenmi. 6) say, miktar, derece
vb. inde eit veya edeer. 7) iki ile tam blnebilen.
even-even nuclei: Nk, Ener. ift-ift ekirdekler; ift
sayda protonu, ntronu kapsayan ekirdekler.
even keel: Den. bir geminin ba ve kta eit miktar
da su ekmesi; trim olmamas; trimsiz durum.
even-odd nuclei: Nk. Ener. ift-tek ekirdekler; ift
sayda protonu ve tek sayda ntronu kapsayan e

203

exces s

kirdekler.
event: 1) olay, zellikle nemli bir olay veya hadise.
2) sonu; netice.
everdur: Everdr; silikon bronzu; yaps % 93 bakr,
% 2 inko, % 1,5 demir ve % 3,5 silisyumdan oluan
ve deniz suyuna dayankl olan bir bronz tr.
evolution: 1) Mate, a) verilen bir kuvvetten bir kk
karma, b) bir eriden invoitn oluturulmas. 2)
Ask. ordular, gemiler, vb inin durumunu deitirmek
iin trl hareket veya manevralardan herhangi biri.
3) gelime, evrim veya tekml. 4) gemi manevras.
5) gazn olutuu ve kabarcklarn kt bir ilem.
evolutional: Bkz. evolutionary.
evolutionary: 1) evrime ait. 2) evolsyon ya da evrim
kuramna gre. 3) evrim ile; evrime ait.
evolve: 1) almak; darya doru almak; kmak;
yava yava ya da tedricen gelitirmek. 2) samak
veya karmak (gaz, s vb.); neretmek. 3) evrim ve
ya evolsyon ile retmek veya deitirmek. 4) yava
yava gelitirmek. 5) amak.
exact: 1) dzenli; sistemli; ok hassas veya duyarl;
doru. 2) hata, sapma veya kuku iin yer brakma
yan. 3) kesin; sert; iddetli. 4) mecbur olmak; gerek
li olmak; gerekli yapmak.
examinant: Snav yapan kimse; mmeyyiz veya ayrt
man.
examination: 1) aratrma; denetleme veya gzden
geirme; soruturma; deneme veya tecrbe etme.
2) aratrma metodu veya yntemi. 3) snav; imti han;
deneme iin verilen cevaplandrlacak sorular
takm.
examine: 1) gerekleri, fiziksel durum vb. terini bul
mak iin cidd veya dzenli olarak incelemek veya
aratrmak; incelemek; aratrmak; ince eleyip sk
dokumak; soruturmak. 2) bilgi veya yeteneini an
lamak iin (bir renci vb. ine) dikkatte sorular sora
rak test yapmak.
examinee: imtihan edilen veya snav yaplan kii; imti
han olan veya imtihana (snava) giren kii.
example: 1) geri kalann tabiat veya karakterini gste
ren, seilmi ey; rnek olarak kullanlan tek para
veya birim; rnek; numune; tipik misal. 2) taklit edi
len ey ya da kii; model; rnek. 3) Mate, ilke veya
prensibi tanmlamak iin dizayn edilen bir problem.
excavate: 1) bir delik veya oyuk kazmak; oyup kar
mak. 2) oyarak ekil vermek veya oluturmak; kaz
mak (bir tnel kazmak gibi). 3) kazarak (stn) a
mak veya meydana koymak. 4) hafriyat yapmak; gi
dermek (toprak vb. ini).
excavation: 1) kazma veya kazlm. 2) kazarak yapl
m bir delik ya da oyuk; kaz; hafriyat.
excavator: Kazan bir kii veya makine; kaz makinesi;
tarama dubas; tarak makinesi; ekskavatr.
except: Mstesna; istisna; hari tutmak; bir mnaka
a, dnce veya durum kapsamnda olmayan; lit
yum karbonat, alkali metallerin karbonatlar s ile ay
rma kuralnn dndadr.
excess: 1) istekli, istenen, kullanlabilir vb. miktardan
daha byk olan miktar ya da nicelik; ok fazla; a
r bolluk; geri kalan miktar. 2) bir eyin dierinden
daha byk veya daha fazla olan miktar veya dere
cesi; geri kalan; ekstra; normalden fazla. 3) fazla ha
va katsays; motor silindirlerine verilen fazla havay
belirtir.

exces s air
excess air: Fazla hava; D/z. Mot. silindirlerine verile
teorik (kuramsal) miktardan daha fazla hava; gerek
hava; yanma iin gerekli olan minimum kuramsal
miktardan daha byk miktardaki hava.
excess air coefficient: Fazla hava katsays; hava faz
lalk says; 1 kg yaktn yaklmas iin kullanlan ger
ek havann, yanma iin gerekli minumum miktarda
ki havaya oran.
excess coefficient: Bkz. dilution ratio, dilution coef
ficient.
excessive: Ar; fazla.
excessive air: Fazla hava; Bkz. excess air.
exchange: 1) iki farkl maddenin birbirleriyle yer de
itirmesine neden olmak; yer deitirmek; iyon de
itirmek; rnein sert sulardaki kalsiyum iyonlar
nn sudaki yumuatcnn zeoiit reinesine, zeolitteki
sodyum iyonlarnn suya gitmeleri gibi. 2) kambiyo
veya borsa.
exchanger: Eanjr; s alp veren cihaz; deitirici,
rnein gemilerde kullanlan soutucu veya stc
lar.
exchange rates: Kambiyo kurlar.
exchanger, heat: Bkz. heat exchanger.
excipient: Ecz. gerekli ekli vermek iin hazrlanacak
illara katlan trl inert (l) maddelerden herhan
gi biri.
excise: Bir btnden istenmeyen bir paray ameliyat
ile kesip karmak.
excitability: Kolayca uyarlma nitelii.
excitable: Uyarlabilir; ikaz edilebilir; kolayca uyarlan
veya ikaz ediien.
excitation: 1) uyarma veya uyarlm. 2) Fiz. a) elek
trik, manyetizma veya bir manyetik alann retimi,
b) bir atom veya molekln enerjisini normal dee
rinden daha yksek duruma ykseltme.
excitation energy: Uyar ya da ikaz enerjisi; bir siste
mi esas halinden uyarlm hale getirmek iin gerekli
olan enerji.
excitation voltage: ikaz ya da uyar gerisimi, voltaj
ya da potansiyeli.
excite: 1) uyarmak; harekete getirmek. 2) Elekt. a)
elektrik veya manyetik alan oluturmak ya da ret
mek, b) harekete balamak (elektrik akm iin).
excited: Fiz. uyarlm; ikaz edilmi.
excitement: 1) uyarma veya uyarlm. 2) uyaran bir
ey.
exciter: 1) uyaran bir ey veya kii. 2) Elekt. byk
bir jeneratr veya aiternatre manyetik alan akm
salayan ya da onu uyaran kk bir dc jeneratr;
ikaz jeneratr veya dinamosu.
exciter coil: Mak. ikaz bobini; uyar sargs.
exciting current: Uyar veya ikaz akm; elektrik maki
nelerinde (jeneratr ve motorlarda) kutup sarglarn
dan geerek manyetik alan oluturan akm.
excitor: Bkz. exciter.
excrete: 1) bbrek ya da ter bezlerinde olduu gibi
(atk maddeleri) vcuttan atmak iin onlar kan veya
dokulardan ayrmak. 2) Sof. hcrelerden (atk mad
deyi) karmak veya elimine etmek.
excretion: 1) atk madde karma ilemi veya ii. 2)
atlan veya ifraz edilen atk madde; ter, idrar vb. i.
excursion: 1) sapma. 2) Fiz. a) bir salnm hareketin
de orta durumdan dar doru tek bir hareket, b)
byle bir harekette gidilen yol veya mesafe.

204

exhaus t by-pass

ex-dock: Dokta teslim.


execute: 1) uygulamak; tatbik etmek; tatbik mevkiine
koymak. 2) baarmak. 3) bi fikir, pln, ozalit vb. ine
gre yaratmak veya retmek. 4) icra etmek (bir par
a mzik, bir oyun paras vb. i); yrtmek.
executive: 1) ynetici veya idareci; yetkili kii. 2) ikin
ci kaptan.
executive officer: Den, ikinci kaptan; ikinci komutan
exemplar: 1) taklit edilmesi deerli olan bir ey veya
kii; model; numune; rnek; orijinal numune. 2) bir
rnek; misal.
exemplary: 1) rnek veya model gibi hizmet etme ya
da grev yapma. 2) numune, orijinal numune, tr
vb. i gibi grev yapan; tipik ya da simge trnden.
exemplification: rnek; numune; sembol, simge; mi
sal.
exemplify: 1) rnekle gstermek; rnei olarak hiz
met etmek. 2) misal gstermek; onayl rneini ya
da kopyasn karmak.
exercice: 1) uygulama; tatbikat; grev, vazife. 2) ma
tematik, gramer vb.inde olduu gibi, teknik yetenei
gelitirmek iin allan veya renilen yazl rnek
ler, pasaj vb. inin bir problem veya gurubu; egzersiz.
3) uygulamaya koymak; kullanmak. 4) adet olduu
biimde kullanmak; pratik yapmak; talim ettirmek.
5) talim yapmak (askerler iin). 6) baarmak (grev
vb.); icra etmek; yerine getirmek.
exerciser: Kaslara idman yaptran mekanik bir cihaz.
exert: 1) enerjik olarak ileri gitmek; idman yapmak;
uygulamak; kullanmak; sarfetmek.
exertion: aba; emek; gayret.
ex-factory: Fabrikada teslim.
exfoliate: Pul pul dklmek veya dkmek.
exfoliation: Pul pul dklme veya dkme; zellikle
bakr-nikelden yapm borulu besi (fid) suyu stcla
rnda grlr; alamdan nikel oksitlenir ve sonu,
metal bakr ve nikel oksit katmanlardr.
exhalation: 1) soluma; teneffs etme; solunum ya da
teneffs; nefes verme. 2) hava, buhar veya koku gi
bi solunulan ey. 3) herhangi bir eyden kan kt
koku.
exhale: 1) buhar gibi, havaya ykselmek; buharla
mak. 2) solumak veya teneffs etmek (hava ya da
duman). 3) karmak (buhar, duman, su vb.i).
exhaust: 1) bir kabtan (hava, gaz vb.) karmak veya
darya brakmak. 2) tketmek (sarfetmek); tm ile
tketmek. 3) tm ile boaltmak; ieriini boaltmak
veya dar atmak. 4) yorulmak; zayflatmak. 5) bir
makinede olduu gibi, gaz ya da buhar boaltmak
veya dar atmak. 6) ksm vakum ile darya doru
bir hava akm yaratmak. 7) bunu yapan bir cihaz.
8) her i stroku (kursu) sonunda pistonlarn makine nin
silindirlerinden kullanlm buhar, gaz vb. ini da rya
atma veya boaltmas; egzoz. 9) bu tr buhar, gaz
vb.inin atld boru. 10) motorlarn darya att
gaz kanm; egzoz gaz.
exhaust back pressure: Egzoz kar basnc; egzoz
organlarndaki gaz basnc; art basn; motorlarda
deeri 1,25-2,0 bar deerleri arasnda deimekte
dir.
exhaust boiler: Bkz. waste heat boiler.
exhaust by-pass: Diz. Mot. Kk yklerde egzoz
gazlarnn atk s kazanna verilmesini nleme ve
baypas etme; egzoz baypas.

e x h a u s t ca m
e
exhaust cam: Egzoz kam (eksantrii); drt zamanl
dizel ve benzin motorlar ile iki zamanl yksek g
l dizel motorlarnda egzoz supaplarnn almasn
salayan ve eksantrik mili zerinde bulunan kam ya
da kem.
exhaust chamber: Bkz. exhaust manifold.
exhaust component: Egzoz (gaz) bileenleri; yan
ma srasnda yeterli hava oluu veya olmayna g
re egzoz gaz kkrt dioksit, kkrt trioksit, azot ok
sitleri, metan, serbest karbon, karbon monoksit, al
dehitler ve su buhar kapsar.
exhaust connection: Egzoz balants. 1) Buh. Trb.
alak basn trbinini kondensere balayan flan (flen). 2) Diz. Mot. silindir bloklarnn egzoz taraflar
n egzoz sistemine balayan ksm.
exhaust crankshaft: Diz. Mot, egzoz krank mili; kar
t pistolu ve iki krank miline sahip makinelerde, eg
zoz portlarn denetleyen pistonlarn bal olduklar
krankaft.
exhaust economiser: Egzoz ekonomizr (ekonomayzeri); yksek gl gemi dizel motorlarnn eg
zoz gazlar ssndan yararlanarak kazanlarn besi
(fid) sularn belirli bir scakla kadar ykselten borulu stc; ou zaman baca ekonomizr adn al
maktadr.
exhaust elbow: Egzoz dirsei; egzoz manifoldunu
susturucuya balayan esnek metal hortum; ou za
man dirsek eklindedir.
exhaust fan: Egzoz fan.
exhaust, free: Diz. Mot: serbest egzoz; drt zamanl
makinelerde egzoz spap ve iki zamanl makineler
de egzoz portlar ald zaman, silindir iindeki i
grm fakat atmosferden yksek basntaki gazla
rn kendiliklerinden silindir dna kamalar.
exhaust, forced: Cebr egzoz: kuvvetlendirilmi eg
zoz; 1) drt zamanl motorlarda egzoz gazlarnn pis
tonun pozitif hareketi ile silindir dna atlmas. 2) iki
zamanl motorlarda basnl hava (1,15-1,55 bar) ile
sprlerek gazlarn silindir dna atlmas.
exhaust gases: Egzoz gazlar; motorlarn silindirlerin
den atmosfere atlan yanma rnleri; azot dioksit
(N0 2 ), karbon dioksit (C0 2 ) , kkrt dioksit (S0 2 )
oksijen (O) ve bazan karbon monoksit kapsayan
gaz karm.
exhaust gas turbine: Egzoz gaz trbini; motorlarn
egzoz gazlar ile alan ve bloveri evirerek makine
ye basnl dolgu havas salayan trbin; ar doldu
rucunun gaz trbini.
exhaust hood: Buh. Trb. keysin, egzoz buharn top
layp egzoz borusu veya kondensere veren blm;
egzoz kapa veya keysi.
exhaustibility: Egzoz edilebilir olma zellii; egzoz
boalma kapasitesi.
exhaustible: Egzoz edilebilir.
exhaustion: 1) egzoz etme; boalma veya dar at
ma, 2) tketime durumu; tam tketim.
exhaustive: Egzoz edilir; tkenir; biter.
exhaust lap: Buh. Mak. slayd valf (ekmece) orta du
rumda iken veya portlar altta ve stte eit miktarda
kapatyorken, buhar portlarnn kenar ile egzoz tara
fnda kalan ekmece paras; egzoz lepi; erken k
(riliz) ve sktrmay (kompresyonu) oluturur.
exhaust lead: Egzoz lidl; Buh. Mak. piston alt veya
st noktasna gelmeden hemen nce, slayt valfn

205

e x h a u s t smok

portu egzoza at an; erken k veya riliz.


exhaustless: Egzoz edilemeyen; egzoz edilemez.
exhaust line: Egzoz devresi; egzoz organ; yksek
gl dizel motorlarnda egzoz dirsei, egzoz manifoldu, egzoz gaz trbini, atk s kazan ve kk g
l motorlarda egzoz dirsei, egzoz manifoldu ve sus
turucu veya kvlcm tutucudan oluan devre.
exhaust loss: Egzoz kayb; Mot. egzoz gazlar ile at
mosfere atlan s nedeniyle oluan s kayb; makine
silindirlerinde yaktn oluturduu tm snn yaklak
%30'u kadardr.
exhaust manifold: Mot. egzoz manifoldu; i grerek
silindirden kan gazlarn topland ksm.
exhaust muffler: Mot. egzoz gazlarnn grltsn
azaltan ve iindeki kvlcmlar tutan bir tr susturu
cu; Gem. Mak. mafler.
exhaust nozzle: Jet motorlarnda yanma dnda
oluturulan yksek basn ve scaklktaki gazlar ge
nileten ve bylelikle onlarn sl enerjilerini, kta
kinetik enerjiye dntrerek tepki reten meme ya
da nozul; k nozulu; egzoz nozulu.
exhaust organs: Egzoz organlar. 1) manifold, boru,
susturucu ve u borudan oluan egzoz sistemi. 2)
bazan bunlara ar doldurucu (sperarjer) gaz tr
bini ve egzoz kazan da eklenerek oluan sistem;
Bkz. exhaust system.
exhaust pipe: Egzoz borusu; egzoz organlarnn sus
turucudan sonraki ksm.
exhaust piston: Egzoz pistonu; kart pistonlu dizel
motorlarnda veya iki pistonlu doru akm sprme
de egzoz portlarn denetleyen veya ap kapayan
piston.
exhaust ports: Egzoz pencereleri veya portlar; iki za
manl motorlarda, egzoz gazlarnn atlmasn sala
mak zere silindir bloku veya gmlek yzeyine a
lan pencereler,
exhaust position: Egzoz pozisyonu ya da durumu;
a) iki zamanl motorlarda piston tarafndan egzoz
portlarnn ve b) drt zamanl makinelerde ise supap
hareket mekanizmas tarafndan egzoz supab veya
supaplarnn ald durum.
exhaust pressure: Egzoz basnc; iki zamanl motor
larda egzoz portlar ald zaman egzoz basnc 3-6
bar ve drt zamanllarda ise bazan 9 bara kadar eriebllen basn.
exhaust rotary valve: Dner hareketli egzoz valf;
Gem. Mak. rotari valf veya osileytin valf; iki zamanl,
ilmek sprmen yksek gl dizel motorlarnda, eg
zoz portlarn kapatarak hava kayplarn nleyen,
mekanik hareketli valf; oscilating valve ad da veri
lir.
exhaust pyrometer: Egzoz pirometresi; egzoz scak
lk leri; potansiyeli farkl iki metal ile bunlar bir milivoltmetreye balayan kurun kablodan oluur; milivoltmetrenin blnt veya taksimatlar, scakl C
ya da F derece trnden belirtir.
exhaust silencer: Mot. egzoz gazlarnn grltsn
azaltan trl yapdaki cihazlardan herhangi biri; sus
turucu; saylenser; egzoz susturucusu; kuru ve su so
utmal olarak iki ekilde yaplr.
exhaust smoke: Egzoz duman; hava yakt oran ve
ya fazla hava katsays kld zaman egzozda
grlen duman; duman yanmam karbon ya da ku
rumdan oluur.

e x h a u s t snubbe r
exhaust snubber; Diz. Mot. gaz titreiminin frekans
nn azaltlmas ile grlty hafifleten bir susturucu;
egzoz susturucusu.
exhaust steam: Egzoz buhar; Buh.Mak., Buh. Trb.
i grdkten sonra kondansr, stc, hava vb. ine
egzoz edilen dk basn ve scaklktaki buhar;
Gem. Mak. rk buhar.
exhaust stroke; Mot. egzoz stroku veya kursu; drt
zamanl makinelerde drdnc ve son strok; egzoz
gazlarnn pistonun pozitif hareketi ile silindir dna
atld strok veya kurs.
exhaust tail pipe: Mot. egzoz u borusu; otolarda
susturucudan sonraki, gazlarn atmosfere atlmasn
salayan boru.
exhaust temperature: Egzoz scakl; makine devir
says veya yk ile deien bir scaklk; tam ykte
bu scaklk yaklak olarak, drt zamanl makineler
de, iki zamanl makinelerin 1,4-1,6 misli kadardr.
exhaust thermocouple: Bkz. exhaust pyrometer.
exhaust trunk: Bkz. exhaust manifold.
exhaust turbine: Egzoz trbini; genilemen bir pis
tonlu buhar makinesinin alak basn silindirinden
egzoz edilen dk basnl buharla altrlan bir
trbin.
exhaust turbocharger: Egzoz ar doldurucusu; eg
zoz trboarieri; egzoz gazlar iie altrlan bir gaz
trbini ve bloverden oluan ar doldurucu; trboarjer.
exhaust valve: Mot, egzoz valf veya supab; egzoz
gazlarnn silindirden kmasn salayan ve kapak
(kaver) zerinde bulunan supap ya da valf.
exit: klacak yer; k kaps; k.
exit gases: Bkz. exhaust gases, flue gases.
exit nozzle: k nozulu veya memesi; Bkz. exhaust
nozzle.
ex-mill: Fabrikada teslim.
ex-mine: Maden ocanda teslim.
exo-: D taraf, daha d, d para anlamlarnda bir
nek.
exosmosis: Ozmosiste, daha az youn bir sv ile ka
rmak iin daha youn bir svnn yar geirgen bir
diyaframdan daha yava geii; Eksozmosis.
exosphere: Meteo. egzosfer; zellikle dnya atmosfe
rinin, gaz younluunun ok dk olduu en d
kenar blgesi; alt snrnn dnyaya olan uzakl yak
lak 402 km (250 mil) kadardr.
exothermal reaction: Kimy. evreye s veren tepki
me; kart evreden s alan tepkime anlamnda endothermal reaction.
exothermic: Yanmada olduu gibi, evreye s veren
kimyasal ilem; kart endothermic.
expand: 1) yaymak; darya doru almak. 2) daha
fazla hacmi doldurmaya neden olmak; l, ktle,
alan vb.inde bymek; imek; genilemek; genilet
mek; bytmek. 3) ayrntsn gelitirmek. 4) Ceb.
bir eitliin (forml vb. inin) alm ilemini yapmak.
expanded: Alm; sndrlm; yayk; geniletil
mi.
expander: Ekspander; boru makinesi; makineto; ka
zan, stc, soutucu vb. i cihazlarn boru azlarn
genileterek szdrmalarn nleyen cihaz; Bkz. tube
expander; geniletici.
expanding reamer: Geniletici rayba.
expause: 1) geni ak kalan veya bozulmu yzey;

206

e x p a n sio n tan
k
geni;
byk miktar.
genilik. 2) ekspansiyon; genileme,
3)
genileme
expansibility: Genileme iin kapasite; genileme ka
pasitesi.
expansible: Genilemesi veya yaylp bymesi mm
kn; genileyebilir.
expansible: 1) genileyebilir. 2) genilemeye eilimli.
3) genileme karakteristii veya genilemeye ait.
expansion: 1) genileme veya geniletilmi. 2) geni
letilmi bir para veya ey. 3) geniemenin miktar,
derecesi veya bykl. 4) Ceb, bir eitliin alm
ilemi veya sonucu, 5) Mek. a) Buh. Mak. kesildik
ten sonra buharn silindir iinde hacminin genileme
si; genileme veya ekpansiyon. b) Mot. yanmadan
hemen sonra silindirde i gren gazn genilemesi.
expansion, adiabatic: Bkz, adiabatic expansion.
expansion bend: Genileme gerilmesi veya stresini
gvenli dk deerlerde tutmak iin, iinden bu
har, scak su,scak bir akkan vb.i geen borulara
yerletirilen ve ap boru apnn yaklak 5 misli
olan, ounlukla omega harfi eklinde olan ksm;
genleme ve bzme bu ksmda karlanr; genile
me ilmei.
expansion block: Buh. Mak, genileme bloku; katof
ayar bloku; silindirlere verilen buhar miktarn dzen
lemek zere slayd valfn (ekmecenin) katofunu
ayar eden blok.
expansion bolt: Genileme cvatas veya kurtaz c
vata; geniledii zaman ieriye doru hareke! ede
rek bir kama gibi grev yapan bir tr cvata.
expansion curve: Genileme erisi. 1) Buh. Mak.,
Hav. Kompr. p-V diyagramlarndan eri; p-V=C. 2)
1
iten yanmal makinelerin genileme erisi; p-V' =
C (n = 1,15-1,30). 3) kuramsal diyagramlarn geni
leme erisi; p-vk = C (k = 1,41).
expansion device: Soutma devrelerinin yksek ba
snl ksmndan alak basnl ksma hareketi sra
snda, soutucu maddenin bamandaki dmeyi de
netleyen cihaz; genileme cihaz; genileme valf.
expansion joint: Esnek balant; Gem. Mak. exspenn coint; baz boru devrelerinde scaklk deiimi ne
deniyle oluan genileme ve bzmeye izin vererek
boru devresindeki hasar nleyen bir balant tr.
expansion of steam: Buharn genilemesi; Buh.
Mak. buhar katof edildikten sonra, zerindeki basn
la pistonu hareket ettirmesi ve bu arada byyen ha
cim nedeniyle genilemesi, basn ve scaklnn
azalmas.
expansion plug: Genileme tapas; motorlarda bloka
alm deliklere yerletirilmi tapa; souk mevsimler
de don tehlikesine kar gvenlik salamak iin kul
lanlr.
expansion ratio: 1) genileme oran; sis odasnn ge
nilemeden sonraki hacminin, genilemeden nceki
hacmine oran. 2) dizel motorlarnn kuramsal diyag
ramlarnda genileme sonundaki hacmin, sabit ba
sntaki yanma sonundaki hacime oran.
expansion stroke: Mot, genileme stroku ya da kur
su; yanma srasnda oluan yksek basnl gazlarn
pistonu etkileyerek alt l noktaya ittii ve iin olu
turulduu kurs (strok); g stroku; kuvvet stroku ve
ya kursu.
expansion tank: Gemi dizel motorlarnda soutma
sisteminde herhangi bir nedenle azalan suyu yerine

e x p a n sio n t r un k
koyan, makine snd zaman, suyun genilemesine
msaade een tank; genileme tank; iml tank; taz
min tank; ekspenn tank.
expansion trunk: Den. tankerlerin ana tanklarnda
akaryaktn scaklk nedeniyle hacimsel genilemesi
ni karlamak iin kullanlan ksm; yk tanknn dara
lan st ksm; genileme tank.
expansite: Ekspansite; mantar aacnn tlm
kabuklarnn, uygun scaklkta preslenmesiyle elde
edilen levha; s yaltm iin kullanlr.
expansive: 1) genileme ya da yaylma eilimi. 2) ge
nileme yardmyla alan veya genilemeye ait. 3)
geni olarak yaylm; geni, mull; kapsam ya da
mul.
expansive force: ime veya genileme kuvveti.
expedite: 1) hzlandrmak; kolaylatrmak; hz ver
mek. 2) abuk yapmak. 3) Wad. Ola. gndermek,
sevketmek. 4) engelsiz; serbest. 5) hemen olan, ha
zr veya alesta. 6) uygun; elverili.
expedition: 1) keif veya sava gibi belirli bir ama
iin seyahat, yry vb.ine gnderme. 2) bu ama
la yaplan seyahat ya da gezi. 3) byle bir gezi veya
seyahatte halk, gemi, tehizat vb.
expel: 1) kuvvetle kovmak veya defetmek; kovmak.
2) karmak; azletmek.
expend: Harcamak; sartetmek; tketmek; kullanarak
harcamak.
expendable: 1) harcanabilir; tketilebilir. 2) Ask. gz
den karlabilen veya feda edilebilen (tehizat, as
ker, adam vb.)
expenditure: 1) harcama; masraf; tketilen (sarfedilen) para, zaman vb. i 2) harcanan para, zaman vb. inin miktar.
expense: 1) harcama; denen para; masraf. 2) o.
fiyat; cret; eder. 3) o. grev iin denen para;
harcama.
expensive: Pahal; kymetli.
experience: 1) yaanan gerek olay ya da olaylar; ki
isel olarak gzlemlenen ey ya da eyler; grg;
tecrbe; deneyim. 2) gzlemlenen veya yaanan
herhangi bir ey; deneyim. 3a) eitim, uygulamal
gzlem ve kiisel ortakl kapsayan giriim, b) by
le bir giriimin sresi. 4) bunun sonucu olan bilgi,
yetenek veya pratik. S) deneyim sahibi olmak; tecr
be etmek veya denemek.
experienced: 1) belirli bir meslekte fazla tecrbeye
sahip olan; deneyimli; tecrbeli. 2) deneyim ya da
tecrbeden renilen; deneyim yardmyla akll, ye
tenekli vb. i yaplan; marifetli; bilgili.
experiential: Tecrbeye dayanan; deneyime ait; de
neysel; ampirik.
experiment: 1) bir eyin deney veya tecrbesi. 2)
tec rbe (deney) veya tecrbeler yapmak.
experimental: 1) kuram veya teori yerine deneye da
yanan; deneysel. 2) deneye dayanan; deney tabiat
na sahip olan. 3) deney uruna; deneme; tecrbe
etme. 4) deneme olarak yaplan. 5) deney veya de
neyler iin kullanlan; deney ya da deneylere ait.
experimentally: Deney yardmyla; tecrbe ile.
experimentation: Deneyler kullanma; deneyim; tecr
be.
experiment chamber: Deney odas; hava tnelinin
uak modelleri veya dier cisimlerin test edildii, ha
va tnelinin orta blm.
experimenter: Aratrmac; deneyci.

207

e x plosive limi t e

expert: 1) ok yetenekli; zel bir alanda ok eitim


ve bilgiye sahip olan; uzman, mtehasss; usta. 2)
uzmana ait; uzmandan. 3) zel bir alanda ok yete
nekli veya hayli eitilmi kii.
ex-pier: iskelede teslim.
expiration: 1) Bir solunum organndan hava veya su
karma ii veya ilemi. 2) Bilgisay. korunma sresi
bitimi.
expiration date: Vade bitimi. expiant: Fabrikada teslim.
ex-plantation: Zirai iletmede teslim.
explode: 1) yksek ses kararak patlamak; patlat
mak; infilk etmek. 2) kat veya sv durumundan id
detle ve hzla genileyen bir gaz durumuna dn
meye neden olmak. 3) patlamak; grlt ve iddetle
patlamak.
exploded view: 1) bir donanm veya makinenin trl
paralarnn sras ve ilikilerini belirli bir dzey iin
de gsteren fotoraf ya da teknik resim. 2) bir meka
nizmann paralarn srasna gre, datlm durum
da gsteren resim.
exploration: 1) daha yakndan bakma ilemi; incele
me; dikkatle inceleme; aratrma. 2) nceden az bili
nen bir blgede keif amacyla seyahat etme; keif.
3) Tp. bir organ, yara vb. ini incelemek veya sonda ile
yoklama.
explorative: 1) inceleme mahiyetinde. 2) aratrmaya
dayal.
exploratory: Aratrma iin veya incelemeye ait.
explore: 1) yakndan bakmak; dikkatle incelemek;
aratrmak. 2) doal yaps, yaayanlar vb. ini
renmek amacyla (bilinmeyen ya da az bilinen bir
blgede) seyahat etmek. 3) Tp. kontrol etmek veya
sondaj yapmak (bir organ vb. i hakknda); keifler
yapmak.
explorer: 1) kefeden, zellikle hi bilinmeyen veya
az bilinen bir blgeyi kefeden kimse; kif. 2) tp
veya di hekimliinde inceleme veya aratrma iin
kullanlan bir cihaz.
exploring coil: Aratrma bobini; elektromanyetik en
dksiyon ile trl noktalardaki manyetik younluu
denemek iin manyetik alan iinde hareket ettirilen
kk bir bobin.
explosimeter: Den. tankerlerde, tanklardaki patlayc
karm lmek iin kullanlan bir cihaz; patlayc
gaz ler.
explosion: 1) patlama; yksek sesle patlama; infilk.
2) patlama ile oluan grlt, 3) grltl patlama.
explosion cycle: Patlamal evrim; benzin motorlar
nn kuramsal evrimi; Otto evrimi; sabit basnta
yanmal evrim; patlamal makinelerin, uygulamal
termodinamikte kullanlan kuramsal evrimi; Otto
evrimi; Bo do Roa evrimi.
explosion-proof: Patlamaya dayankl; patlamaz; alev
geirmez.
explosion-proof equipment: Patlamaya dayankl
te hizat.
explosive: 1) patlamaya ait; patlama tabiatnda olan;
patlamaya neden olan; patlayc. 2) patlama eilimin
de olan. 3) barut gibi, patlayc bir madde.
explosive limite: Karbonlu hidrojen buharnn yanc
karmlar oluturan en dk ve en yksek konsan
trasyon miktarlar; patlamaya ilikin snrlar; patlama
snrlar.

expiosiveness
expiosiveness: Patlama yetenei.
explosives: Patlayc maddeler.
exponent: Ceb, s; bir saynn sa st tarafnda bulu
nan kk bir say ya da simge; st saynn kuvveti;
3
a = a.a.a gibi.
exponential: slerle ilgili; zellikle s gibi bir dei
ken veya bilinmeyen bir say iine alma; stel.
bx
exponential equations: stel eitlikler; y = ae ve
bx
ya y = a10 benzeri eitlikler.
exponential series: stel veya eksponansiyel seriler:
x
2
3
e = 1+x+x /2! + x /3! + ... gibi.
exposal: Bkz. exposure.
expose: 1) etkisinde brakmak (tehlike, hcum vb.
ine); korumasz brakmak. 2) korumasz bir yerde b
rakmak veya terketmek. 3) grlmesine msaade et
mek; gstermek; tehir etmek; gz nne sermek.
4) bir organizmay k, yamur ve rzgr etkisinde
brakmak.
exposure: Foto. a) duyarl bir film veya levhann aktinik nlarn etkisinde braklmas, b) resim yapmak
iin bir paras veya hassasiatirlm yzeyi, c) by
le bir yzey veya filmin ekilmesi srasndaki zaman.
exposure meer: Foto. n iddetini lmek iin
kullanlan bir cihaz; pozometre.
express: 1) sktrmak veya skmak (meyva suyu vb.
i). 2) basnla yapmak; kuvvetle temin etmek veya
salamak. 3) kelimelere dkmek; dil ile belirtmek.
4) bilinir yapmak; gstermek. 5) bir iaret ile gster
mek. 6) ekspresle gndermek. 7) hzl ve dorudan
veya bir ka durak yapan. 8) hz veya srat ile belirti
len; zellikle: a) hzl srme iin. b) yksek hzl, c)
yksek hzl mermiler iin. d) demiryolu ekspresi
iin; ekspresle. 9) zel ulak; kurye. 10) byle bir kur
ye ile gnderilen mesaj. 11) ekspres tren, otobs,
kamyon vb. i 12) hzl olarak eya nakliyat ve para
gndermek iin bir yntem veya servis. 13) ekspres
le gnderilen para veya nakledilen eyalar.
expression: Baz cebirsel gerekleri belirtmek iin
sembol veya semboller takm; ifade; ifade iareti.
express train: Ekspres tren; bir ka durak yapan hzl
bir demiryolu treni.
expressway: Otoyolu; otoban; ekspres yol; hz yoiu.
ex-quay: Rhtmda teslim.
exquisite: 1) dikkatle yaplm. 2) en yksek kaliteye
sahip, ok gzel. 3) ok hassas veya duyarl.
exsecant (exsec): Bir ann trigonometrik fonksiyon
lar.
exsiccate: Kurutmak.
exsiccation: Kurutma ya da kurutulmu; szlme yo
lu ile kuruma veya nem kaybolmas.
exsiccative: Kurutucu; sikatif.
exsiccator: Kimy. kurutucu; desikatr.
ext.: Bkz. 1) extension. 2) external. 3) extra.
extend: 1) belirli bir nokta veya belirli bir mesafe ya
da zamana uzatmak veya yaymak, 2) devam etmek;
srdrmek- 3) alan, faaliyet alan, etki, anlam vb. ini
geniletmek; bytmek. 4) tevsi etmek; kapsamna
almak. 5) uzatmak; uzanmak.
extended: 1) yaylm; geniletilmi. 2) devam eden;
sren. 3) etkisi, anlam vb. inde genileme.
extendible: Bkz. extensible.
extensibility: Uzatlr olma nitelii.
extensible: Uzatlabilir.
extensile: Uzatlabilir; uzatlmas mmkn.

208

e xt inguisher
extensimeter: Bkz. extensometer.
extension: 1) F/z. bir cismin uzayda yer igal etme ni
telii. 2) uzama; uzatma; genileme; bytme; uzatl
ma. 3) temdit; uzatma.
extension bar: Uzatma kolu veya ubuu.
extension line: Tek. Res. uzant izgi; l oklarnn
aralarna konulduu izgi ya da izgiler; l izgisi.
extensive: 1) byk alana sahip olan; byk alan
kapsayan; vasi. 2) geni etki, alan vb. ine sahip
olan. 3) geni; yaygn; mull.
extensive property: Maddelerin miktarna bal olma
yan bir nitelik, rnein renk, younluk, erime ve kay
nama noktalar maddenin miktarndan bamszdr
lar; 1 gram suyun kaynama noktas 6 gram suyunki
ile ayndr; yaygn zellik.
extensometer: Bir eyin ok kk, genileme, ek
me ya da deformasyonunu lmek iin kullanlan
bir cihaz; ekstensometre.
extent: 1) bir eyin yayld hacim, miktar veya dere
ce; l; uzunluk ve genilik. 2) alan; snrlar veya li
mitler; mul. 3) geni hacim; vas alan. 4) snrlar
arasndaki hacim ya da limitler arasndaki zaman ve
ya olaylar arasndaki zaman,
extenuate: 1) Orij. Ola. ince yapmak; inceltmek. 2)
eksiltmek; zayflatmak; hafifletmek.
exterior: 1) d; en dtaki; d taraf. 2) haric veya d
yzey.
exterior angle: 1) birbirine paralel iki doruyu kesen
bir baka dorunun, dta oluturduu herhangi
drt adan biri. 2) komu kenarn uzatlmas ve ok
genin herhangi bir kenar ile oluan a; d a.
external: 1) d; dta; daha d; haric. 2) dtan ya
da da doru; grnr. 3) Anat. vcudun d ksm
n ilgilendiren,
external combustion engines: Dtan yanmal maki
neler; yaktn makine dnda yakld ve oluturulan
buharn makinede geniletildii makineler: Pistonlu
buhar makineleri ve buhar trbinleri gibi,
external cleaning: D temizleme; uzun bir sre kulla
nlmayacak kazanlarn, hava stcs, sperhiyter ve
ekonomizr borular d yzeylerinin temizlii; d te
mizlik.
external dead center: Mak. d l nokta; yatk mo
tor ya da pistonlu buhar makinelerinde, pistonun ka
paa en yakn olduu nokta; kart i l nokta;
DN ksaltmas ile belirtilir.
external diameter: D ap,
external load: Pompa, pervane, jeneratr vb. lerini
altran bir makinenin gc veya yk; d yk;
makinenin kendi kayplarndan daha fazla rettii
gc.
externally: Dtan ya da dta.
externally fired boiler: Dtan fayrapl kazan; oca
kazan veya stma yzeyinden ayr bir nite eklinde
olan buhar kazan,
external threads screw: Mak. dtan dili vida; erkek
vida.
external tooth washer: Mak. yldz rondela veya pul;
d kenarlar trtll rondela.
external work: Mot. d i; fren beygirgc, effektif
beygirgc veya aft beygirgcne uyan i.
extinguish: 1) sndrmek (yangn vb. ini); snmek;
bastrmak. 2) yoketmek; imha etmek.
extinguisher: 1) sndren bir ey veya kii. 2) kimya-

extinguisher, fire
sal sv, toz vb. i pskrterek yangn sndren trl
cihazlardan herhangi biri.
extinguisher, fire: Bkz. fire extinguisher.
extra: Normal, umulan, gerekli vb. inden daha fazla,
daha byk veya daha iyi; ekstra; fazla olarak; fazla
dan.
extract: 1) gayretle darya karmak; ekmek. 2) s
ktrma, damtma vb. i ile elde etmek. 3) Mate, bul
mak (bir niceliin, saynn kk). 4) bir yiyecek vb.
inin yapkan, sv veya konsantre biimi; z ya da
hlsa. 5) Ecz. eter ve alkol gibi bir zc ve ilcn
muamele edilmesi ile elde edilen madde.
extracting tool: Mak. ektirme; ektirme
aleti.
extraction: z; hlsa; bir metalin cevherinden eide
edilme ilemi: Boksitten alminyum yapm gibi; bir
karmdan bir maddenin elde edilmesi ilemi.
extraction pump: Gem. Mak. ekstrakn pompas; eg
zoz buharnn youmas sonucu kondenserde olu
an youum suyunu tahliye ederek besi veya fid
suyu devresine veren bir pompa; elektrik motoru ve
ya buhar trbini tarafndan altrlan trleri vardr.
extraction steam: Ara buhar; Bkz. extraction turbi
ne.
extraction turbine: Ara buharl trbin; Gem. Mak.
ekstrakn trbin; stma ve dier amalarla belirli
yerlerinden buhar alnan trbin; genellikle kaskat
Bkz. cascade heater stclar ile birlikte kullanlan
bir trbin.
extraction valves: Gem. Mak. ekstrakn valflar; besi
(fid) suyu stclar, evaporatrler vb. i servisler iin
trl basn ve scaklklarda buharn alnd ve tr
bin keysinin (zarfnn) tr noktalarna balanan valf
lar.
extractor: 1) besi suyu devrelerinde youum suyu
nu kondansrden alarak fid devresine basan elektrik
li veya buhar trbini tarafndan altrlan bir pom
pa; ekstrakter veya ekstrakn pompas. 2) ayrp
kartan. 3) kazk skmnde kullanlan bir makine;
ekstraktr.
extra heavy: ok ar; ekstra ar.
extra strong: ok dayankl; ekstra dayankl.
extraordinary: 1) allm olmayan: allmn dn
da. 2) allm derece, l, limit vb. i tesinde gi
den; fevkalde; mstesna; olaanst.
extraordinary ray: Almam n; genel krlma ka
nunlarna uymayan nlar.
extreme: 1) en d noktann sonunda; en uta; en
uzak; en son; u deer. 2) son; final. 3) en byk
derecede; ok byk veya en byk; ar; ok faz
la. 4) ok iddetli. 5) birbirinden mmkn olduu ka
dar uzak veya farkl olan iki eyden biri. 6) ar
dere cede. 7) ar durum veya hl. 8) ari nokta;
arlk.
9) Mate, oran, orant veya serilerin ilk ve son terimle
ri.
extreme pressure (E.P.) lubricants: Ar basn ya

Teknik Szluk - F. 14

209

eye splice
lar; fosfor veya klor kkenli katklar ieren ve yk
sek basn ve scaklk etkisinde metalik yzeylerde
koruyucu bir katman oluturan ya ya da gresler;
yksek basn altnda normal hidrodinamik film bozulsa bile, metal metale dokunmaya engel olan ya
veya gresler.
extremly: Ar derecede; ok fazla; ok.
extremly high frequency: Ar yksek frekans;
3000-300 000 MHz deerleri arasndaki bir frekans;
E.H.F. ksaltmas ile belirtilir.
extrude: 1) itmek veya karmak; kovmak. 2) dar
karmak veya kmak; atmak; frlatmak 3) kzgn ya
da yumuak bir katy, ekil vermek amacyla bir de
likten geirmek.
extrusion: 1) karma; kovma; ihra etme. 2) erimi
metal veya plstii dikisiz boru, ubuk veya tel yap
mak iin zorla bir kalptan geirme.
extrusive: 1) karan, ihra eden; kovan. 2)
dn
ya (arz) kabuundan erimi durumda pskren.
exude: Kk damlalar biiminde yava olarak yze
ye kmak.
ex-warehouse: Depo ya da antrepoda teslim.
eye: 1) hayvan ve insanlarda grme organ; gz. 2)
gz evresinde, gzkapaklarn kapsayan blge. 3)
dikkat; bak; gzlem. 4) gze benzeyen veya gre
vi gze benzeyen ey: a) bir hedefin merkezi, b) bir
alttaki delik, c) bir inenin ipiik geirilen ksm, d)
metal veya tire ilmek, e) a duyarl bir organ, f) fo
toelektrik hcre. 5) Meteo. evresinde rzgrn yk
sek hzla hareket ettii (bir tayfunun) sakin ve alak
basnl merkezi. 6) bakmak; gzlemek; dikkatle bak
mak. 7) Den. halat kasas.
eyebar: Ucu gzl demir; gzl ubuk.
eyebolt: Gem. Mak. aybolt; zellikle pistonlarn silin
dirden karlmasnda kullanlan bir tr cvata; gzl
cvata.
eyeglass: 1) hatal bir gr dzeltmeye yardm iin
kullanlan tek cam veya mercekli gzlk; monokl. 2)
ereve iinde byle iki camdan oluan ve gz hata
larn gideren veya dzelten ara; gzlk. 3) Bkz.
epeyiece. 4) gz kab Bkz. eyecup.
eyelet: 1) halat, kaytan, kanca (engel) vb. i iin k
k bir delik. 2) byle bir delii kapamak iin metal
bir ember veya ksa bir boru.
epeyiece: Teleskop, mikroskop veya dier optik ci
hazlarda, gzlemci tarafndaki mercek ya da mercek
ler.
eye-high gauge: Gem. Mak. ayhay geyi; kazan su
yu dzeyinin uzaktan kontroln salayan bir sevi
ye gstergesi; su dzeyinin yeil bir sv ile belirtildi
i cihaz.
eyesight: 1) gr kuvveti; gzlem; gr. 2) gr
mesafesi.
eye splice: Bir halatn ucunu geriye dndrerek ve
di er bir halatla yaplan rg; Den. dikili kasa.

3, /
F: 1) Kimy. fluor'un simgesi. 2) Mate, fonksiyon. 3)
Fiz. farad'in simgesi.
F.: Fahrenhayt'in simgesi.
F. (f.): Bkz. 1) farad. 2) fathom. 3) fluid. 4) feet.
F/A: Bkz. fuel-air ratio.
fabric: 1) paralar bir araya konularak yaplan her
hangi bir ey; yap; bina; iskelet (bina iin). 2) yap
pln veya ekli; bnye. 3) herhangi dokunmu veya
rlm bir kuma ya da kee; bez; dokuma; ku
ma.
fabric ribbon: Dokuma erit.
fabricant: Yapan ya da ina eden kimse; yapmc.
fabricate: 1) yapmak; ina etmek; imal etmek. 2) par
alarn monte ederek ya da bir araya getirerek yap
mak veya ina etmek.
fabricated steel:
ilenmi ve mamul elik.
fabrication: imal etme veya imal edilmi; ina etme;
yapma.
fabricator: Yapan ya da imal eden kii; zellikle: a)
yapmc, b) imalt.
fabric bushing: Bezli lstik ya da kauuktan yaplm
bur ya da yatak.
fabric fuel tank: Bezden yaplm benzin veya yakt
deposu.
fabric-type filter: Bezden yaplm benzin ya da yakt
deposu.
fac
:
Bkz.
facsimile.
face: 1) bir eyin yz; zellikle a) ana yzey veya
kenar, b) zellikle alan bir parann n, st ya da
d yzeyi. 2) grnm. 3) grev yapan taraf (bir
alet ve benzerinin). 4) Mine. bir ta veya kristalin
herhangi bir yzeyi. 5) Maden, kaz iinin sonu. 6)
yeni yzeyle kaplamak veya rtmek. 7) torna tezg
hnda dn eksenine dikey olarak dz bir yzeyi i
lemek.
face angles: Gem. in. kiri, bayrak (braket), stringer
vb. i elemanlarn i ksmlarna yerletirilen kebent
ler.
face bar: Gem. in. kiri, kuak vb. lerinin i kenarlar
boyunca yerletirilen dz ve dar demir ubuk.
face cam: Yzey kem, yzey kam.
face plate: Kablo balant plkas.

facer: Dz yzeyleri talamak iin kullanlan bir tez


gh.
face, slide: Bkz, slide face.
facet: 1) kesilmi bir mcevherin herhangi kk ve
parlatlm bir dzlem yzeyi; faseta; faeta. 2) Zoo.
baz sineklerde olduu gibi, birleik gzn kk y
zeylerinden herhangi biri.
faciend: Mate, dieri ile arplan bir say veya faktr;
arplan.
facile: 1) yapm zor olmayan; kolay. 2) kolay ve hzl
alma veya hareket.
facilitate: 1) kolay veya daha kolay yapmak; kolayla
trmak. 2) iini hafifletmek; yardm etmek.
facility: 1) yapma kolayl; zorluu olmayan; kolay
lk. 2) hner; maharet. 3) bina; tesisat.
facing: Dzlem yzeylere geirilen balata; disk bala
ta.
facing-sand: Dkm kalbnn yzlerine ekil vermek
iin kullanlan kum; perdah kumu; yzeyleme ku
mu.
facsimile: 1) tam bir kopya veya reprodksiyon; faksi
mile. 2) basl maddelerin radyo yayn ile aktarlma
s veya reprodksiyonu.
factitious: Doal, gerek veya ani olmayan; yapay ve
ya cebri ya da kuvvetlendirilmi.
factor: 1) etken; faktr. 2) Mate, birbirleriyle arpldk
lar zaman bir rn veren iki veya daha fazla nicelik
ten herhangi biri; arpan. 3) Mafe. arpanlarn bul
mak.
factorial: 1) bir etken veya faktre ait. 2) Nad. Ola.
bir fabrikaya ait. 3) Mate, arpanlara ait; faktryel:
1 'den balayarak bir seride verilen sayya kadar say
larn arpm; rnein 5 faktryeli 1x2x3x4x5 veya
120'di*r.
factorize: Mate, arpanlarna ayrmak (bir rn).
factor of safety: Emniyet veya gvenlik katsays; bir
para malzeme veya onun bir ksmnn maksimum
dayanklnn, ona uygulanan olas maksimum y
ke oran; emniyet faktr.
factory: Bir eylerin yapld veya iml edildii bina
ya da binalar; fabrika; imalthane veya atelye.
factory ship: 1) Ask. Den. sava gemilerinin bir ok

facture
onarmn yapabilecek takm tezghlar ve personele
sahip bir gemi; fabrika gemisi, 2) baik ileyen gemi.
facture: Bir eyi yapma yntemi veya ii.
facula: Astr. gnein fotosferinde geni, parlak bir
alan; scakl gnein dier ksmlarndan daha yk
sektir.
fade: 1) daha az bellrgin olmak; renk ve parlaklk kay
betmek. 2) tazelik ve dayankln kaybetmek. 3) ya
vaa grnmez olmak.
fade-in: Rady. Telev. grnt ve sesin yava yava
grlme ve duyulmas.
fade-out: Rady., Telev. grnt ve sesin yava yava
kaybolmas.
fader: Modlasyon dzeyinin sfrdan maksimuma ve
geriye srekli deiimleri iin iletiim kanalna dona
tlan bir cihaz.
fadometer: Kontroll koullarda yapay gn veya
ltraviyole na maruz brakld zaman, malzeme
lerin direncini test etmek veya denemek iin kullan
lan bir cihaz; fadometre.
fagot: Metal, kaynak scaklnda dvlerek veya b
klerek ubuk ekline sokulan, demet haline getiril
mi elik paralar.
Fah.: Bkz. Fahrenheit.
Fahlband: Metal slfrleri kapsayan bir kaya katma
n.
Fahrenheit: Standart atmosfer basnc altnda saf su
yun kaynama noktasnn 212 derece ve donma nok
tasnn 32 derece olduu termometreye ait; bu ter
mometre veya onun blnts ya da taksimat.; F.,
Fah., Fahr. ksaltmalar ile belirtilir.
Fahrenheit scale: Fahrenhayt skalas; suyun donma
noktas 32 ve kaynama noktas 212 olan bir termo
metre skalas.
Fahrenheit thermometer: Fahrenhayt termometresi;
scaklklar fahrenhayt derece trnden len bir s
caklk ler.
faince: ok iyi boyanm ya da srlanm fayans veya
porselen.
fail: 1) yetersiz olmak; yeterli olmamak. 2) g ve dayanklk kaybetmek; zayflamak, 3) istenen sonucu
elde etmede baarsz olmak. 4) kullansz olmak.
5) terketmek. 6) kmek; bel vermek.
failing: 1) zayflama; baarsz olma 2) kk kusur
veya hata.
failure: 1) yetersiz olma durumu veya gerei; yeter
sizlik. 2) g ve dayanklk kaybetme; zayflama. 3)
baarszlk; muvaffakiyetsizlik. 4) bozukluk.
faint red: eliklerin tavlanmas srasnda oluan ve
516C (960F)'ye karn olan bir renk; soluk krmz.
fair: 1) Meteo. ak ve gneli; bulutsuz; frtnasz. 2)
engelsiz; net veya ak. 3) dzgn ve dzenli; Bir ge
mi irketi iin sylenir. 4) kurallara gre. 5) ne ok
kt ne de ok iyi; vasat. 6) grnte uygun veya
mnasip, fakat gerekte hatal. 7) fuar; festival; pa
nayr.
fair copy: zerinde son dzeltme yapldktan sonra
bir belgenin veya dokmann gerek kopyas.
fairing: Mh. uak vb. ine d grnn dzgn
yapmak ve bylece havann direncini azaltmak iin
eklenen para veya yap.
fairish: Ilml olarak iyi, geni vb. i
fair-lead: 1) Den. aatan yaplm, iinde delii bulu
nan ve halat ya da armaya gaytlk yapan, onun ke

211

farad
silmesi veya anmasn nleyen bir halka, blok ya
da bir para aa. 2) tel halat tanzim makaras. 3)
halatn gam almakszn alnp verilmesi.
fairway: Den. bir nehir, liman vb. inin seyir yaplabi
len kanal.
fake Den. roda edilmi halat, kablo vb.; roda etmek
(halat, palamar vb.).
Falk-Bibby coupling: Yayl esnek veya fleksibil kaplin; buhar trbinlerinde rotoraft ile pinyon aft ara
snda bulunur; Bkz. flexible coupling.
fall: t) Mek. bir palangann halat ya da zincirinin ser
best braklm ucu. 2) Den. o. kaldrma arac. 3)
ani olarak dmek; dmek. 4) say, miktar, derece,
iddet, deer vb. inde daha dk olmak. 5) g
kaybetmek.
fall foul (or afoul): Den. atmak.
fallout: 1) nkleer bir patlamadan sonra radyoaktif
parack ya da partikllerin yeryzne dmesi. 2)
bu partikller.
false: 1) duyarl olmayan; gerek olmayan; hatal;
yanl. 2) gerek deil; yapay; sahte. 3) Mek. koru
ma veya dayankln arttrmak amacyla konulan
para.
false keel: Den. ana omurgay korumak ve dayankl
n arttrmak amacyla ana omurgann altna konu
lan dar bir omurga; kuntra omurga
family of elements: Benzer zellikte olan elementler;
periyodik tablonun dikey srasindaki elementler; ha
lojenler, alkal metaller gibi.
tan: 1) havalandrma ve soutma iin hava akm sa
layan herhangi bir makine veya cihaz, zellikle: a)
kat, kuma vb. inden yaplm alr kapanr ara;
yelpaze, b) elle hareket ettirilen herhangi dz bir y
zey, c) bir ya da daha fazla dner kanattan oluan,
bir gbee bal ve bir elektrik motoru tarafndan altnlan cihaz; fan; blover; vantilatr. 2) ekli fana
benzeyen herhangi bir ey.
fan belt: Oto. vantilatr kay; ou zaman V eklin
dedir.
fan blade: Oto. vantilatr pervanesi kanatlarndan her
hangi biri; pervane kanat.
fan brake: Kolay ayarlanmayan, ok duyarl veya has
sas olmayan, sadece makinelerin uzun sreli deney
lerinde kullanlan ve motorun aftna bal bir fan
dan oluan fren; fan fren; motorlarn fren glerinin
lmnde kullanlr
fan, electric: Bkz. electric fan.
fan, exhaust: Bkz. exhaust fan.
fan hub: Oto. vantilatr pervanesi gbei.
fanner: Hububat tanelerini samandan ayran makine.
fan pulley: Oro. vantilatr kasna.
fan room: Den. havalandrma fanlan, stclar ve filtre
lerin uygun bir ekilde yerletirildii bir yer; fan dai
resi.
fanwise: Katlanr yelpaze gibi alan; yelpaze biimin
de.
far: 1) hacim veya zamanda mesafe; yakn olmayan;
uzak. 2) uzun bir yol. 3) daha uzak. 4) nitelii veya
doas ok farkl. 5) hacim, zaman veya derecede
ok uzak. 5) ok fazla; nemli derecede.
far field: Kaynaktan byk mesafelerdeki akustik rad
yasyon alan.
farad: Uygulanan her bir voltluk gerilim fark iin de
polanan bir kulonluk arja (yke) eit olan, elektro-

farada y

212
11

manyetik kapasitans birimi; 1 farad = 9 x 10 elek


12
trostatik birim, 10 mikrofarad, 10 mikro-mikro fa
rad; farad; Simg. F.
faraday: zellikle elektrolizde kullanlan, tek deerli
bir elementin bir gram atom arln serbest brak
mak iin gerekli elektrik miktar birimi; faradey: De
eri yaklak olarak 96 494 kulon.
Faraday dark space: Bir boalm (dearj)t pnde
negatif akkor ile pozitif kolon arasndaki karanlk bl
ge; Faradey karanlk blgesi.
Faraday's disk: Elektromanyetizmin basit ispat iin
kullanlan bir disk; Faradey diski.
Faraday's laws: Faradey kanunlar: 1) bir elektrolit
ten geen elektrik miktar kimyasal aksiyon ile orant
ldr. 2) ayn miktar elektrik tarafndan aa karlan
veya ylan maddelerin miktarlar, kimyasal edeer
leri ile orantldr.
faradic: Elekt. endkleyici; endklenmi.
faradize: Tip, endklenmi elektrik ile muamele veya
tedavi etmek.
farina: Patates niastas veya dier niastalardan biri.
farinaceous: Niastaya benzer.
fast: 1) skca balanm. 2) halatlarla skca bal ge
mi. 3) tam; komple. 4) harekette abuk; hzl ya da
sratli. 5) hzl harekete izin veren. 6) belirli bakteri
ler gibi boyamaya dayankl. 7) Foto. yksek kapla
ma hzna sahip olan. 8) abuk, tez veya hzl ola
rak.
fast-breeder reactor: ekirdeinde moderator olma
yan, ok zenginletirilmi yakt kullanlan ve iki tr s
v metal ile soutulan bir reaktr; hzl retim reakt
r.
fast effect: Isl bir reaktrde hzl ntronlardan kay
naklanan fizyonlardan oluan reaktivite deiimi,
fasten: 1) balamak; birletirmek. 2) kilitleyerek, ka
patarak .dmleyerek gvenli yapmak. 3) tutmak,
sabitletirmek veya ynlendirmek. 4) birlemeye ne
den olmak. 5) balanm veya birletirilmi olmak.
fastener: Trl paralar birbirine balamak iin kulla
nlan cvata, somun, saplama, setuskur, perin, vida
vb. i paralardan herhangi biri; balayc.
fastening: 1) baz eyleri sk veya gvenli yapmann
yolu veya ii. 2) balamak iin kullanlan cvata, kerye veya kelepe, kanca, kilit, dme vb. i; balama
fast fissions: Hzl ntronlarn neden olduu fizyonlar; hzl fizyonlar.
5
fast neutron: Hzl ntron; enerji dzeyi 10 elektron
volttan daha yksek olan bir ntron.
fast reactor: Yavalatmann az olduu ve iinde fizyonun balca enerjilerinin kk bir ksmn kaybetmi
ntronlar yardmyla olutuu reaktr; hzl reaktr.
fat: 1) ya kapsayan; yal; gresli. 2) kaln; geni. 3)
byk miktarda deerli ey kapsayan. 4a) hayvanla
rn vcutlarnda oluan sar veya beyaz renkli bir
madde; iya, b) belirli bitkilerin ekirdeklerinde g
rlen benzer bir madde. 5) bunlardan yemeklerde
kullanlan herhangi biri; margarin. 6) herhangi bir e
yin en zengin paras veya ksm. 7) Kimy. ya asitle
rinin suda znmeyen gllseril esterlerinin bir snf.
8) yalamak veya yal olmak.
fatal: Onulmaz; yokedici; ldrc.
fathom: 1) uzunluu 1,8288 m'ye (6 fit'e) eit, deniz
derinlii veya halat ya da palamarlarn lmlerinde
kullanlan bir uzunluk birimi; kula. 2) derinliini l

feasibl e
mek; iskandil etmek.
Fathometer: Deniz dibinden dnen eko veya yank
nn alnmas iin geen zaman ile denizlerin derinlii
ni len bir cihaz; derinlik iskandil cihaz; elektrikli is
kandil cihaz (Ticar bir marka).
fathomless: lmek iin ok derin; llemez.
fatigue: 1) maksimum bas dayanklnn nemli e
kilde altnda olmasna ramen terarlanan gerilmeler
nedeniyle bir metalin krlma eilimi; yorulma; malze
me yorulmas.
fatigue breakage: Malzemede yorulma nedeniyle k
rlma; yorulma krlmas.
fatigue, elastic: Deforme edici gerilme zerinden
kalktktan sonra, bir esnek katnn orjinal ekli ve l
sn almas iin sre; esnek yorulma.
fatigue limit: Bir metalin krlmakszn sonsuza dek ko
nu olduu veya etkilendii maksimum gerilme; Bkz.
endurance limit.
fatigue of metals: Belirli bir kritik deerin zerindeki
tekrarlanan (mkerrer) gerilmeler nedeniyle metalle
rin bozulmas: Sonu kristal yapdaki deiimlerdir;
metallerin yorulmas.
fatigue resistance: Malzemenin, zellikle yatak mal
zemesinin krlmakszn aralkl yklere dayanmas
yetenei; yorulma direnci.
fatigue strength: Bkz. fatigue limit.
fat-soluble: Yalarda znen.
fatty: 1) ya kapsayan, yala kapl veya yadan yap
lan. 2) yaa benzer; yal; ya gibi.
fatty acid: Genel forml C n H 2n O 2 olan doymu or
ganik asitlerin serisinden herhangi biri; rnein ase
tik asit, CH3COOH ve palmitik asit, CH 3 (CH 2 )14 COOH.
fatty degeneration: Doku hcrelerinde ya partikllerinin anormal grnts.
fatty oils: Is etkisinde yapkan artklar oluturan, ok
sitlenmeye daha az dayankl, oksijen kapsayan, me
talik yzeylere yapma yetenei ok yksek olan ve
hayvanlardan elde edilen yalar; hayvansal yalar.
faucet: Bir boru, depo vb. inde sv akmn ayarlamak
iin kullanlan ve elle altrlan bir valf; musluk; va
na; cock, tap ekillerinde de kullanlr.
fault: 1) Elekt. bir devrede akmn tasarlanan yolu ta
kip etmesine engel olan kusur ya da hatal nokta. 2)
Jeo. fay ya da atlak. 3) kusur; defo; noksan; hata;
zaaf. 4) yanl yaplan ey; zellikle hata ya da ku
sur. 5) aksaklk.
faultily: Hatal bir tarzda ya da ekilde.
faultless: Hatasz; mkemmel.
faulty: 1) hala (kusur) veya hatalara sahip olan; hata
veya kusurlar ieren; hatal; kusurlu.
favorable: Msait; uygun; elverili.
favored: Tercih edilen; yelenen.
fay: Gem. in. birletirmek; sk veya tam uydurmak.
fc: Bkz. fixed carbon.
Fe: Bkz. iron.
f-block elements: Kimy. lantanit ve aktinitlere ait olan
elementler.
feasibility: Uygulanabilir olma nitelii; fizibilite; olur
luk.
feasible: 1) yaplabilir veya uygulanabilir olma yete
nei; tatbik edilebilir. 2) makul; muhtemel veya ola
s. 3) kullanlabilir olma yetenei; uygun veya elveri
li.

f ea t h e r
feather: 1) karna veya siil eklindeki bir paray bir
oyua sokarak birletirmek. 2) Den. suyun direncini
azaltmak iin krek palasn ekiler srasnda yatay
veya yataya yakn bir ekilde dndrmek. 3) perva
ne kanatlarn mili zerinde uan uu hattna he
men hemen paralel duruma getirmek ve bylece
bota alt zaman minimum hava direnci sala
mak. 4) ty. 5) ou zaman gbeklere uygulanan
yass bir kaymal kama; Bkz. feather key.
featheredge: Bir tahta ya da alette olduu gibi, kolay
ca krlabilen veya bklebilen ok ince br kenar.
feature: zel aksam ya da para.
feature: zellik.
feather key: Gbein, aft boyunca kk bir miktar
hareketi gereken yerlerde kullanlan bir tr yass ka
rna; Bkz. feather.
fecal: Dk veya necasete ait; faecel eklinde de yaz
lr.
fecal pump: Den. dk tanklarnda toplanan, tuvalet
ve idrar kaplarndan ve dier temizlik sistemlerinden
gelen sv ve kat biyolojik atklar sahil tesislerine bo
altmak iin kullanlan pompa; dk pompas; neca
set pompas; biyolojik atk pompas.
feces: 1) vcuttan atlan atk maddeler; pislik ya da
dk. 2) tortu; faeces eklinde de yazlr.
fecula: Kirny. niasta.
fecuence: 1) tortulu veya amurlu olma zellii veya
durumu. 2a) tortu; birikinti, b) pislik.
feeble: Kuvvetli olmayan; zayf, zellikle: a) derman
sz, b) kuvvetsiz ve etkisiz, c) kolayca krlan.
feed: 1) beslemek; yiyecek salamak. 2) bir makine
ye salanan malzeme. 3) bu malzeme ile salanan
makinenin bir paras. 4) bu malzemenin salanma
s. 5) buhar kazanlarnn su ile beslenmesi. 6) buhar
kazanlarn besleyen su; besleme suyu, besi suyu
veya fid suyu. 7) yataklar, makineleri, srtnme y
zeylerini yalama ya ile beslemek.
feed and filter tank: Bkz. hotweli.
feed-back: Bkz. regenerative.
feedback: Elektronikte belirli bir fazda verdinin girdi
ye geri beslenmesi; bir sinyalin kuvvetini azaltmak
veya ykseltmek iin radyolarda kullanlr; fidbek; ge
ri besleme.
feed booster pump: Vakumlu fid (besi) suyu devrele
rinde, suyu vakum tank veya havaszlandrma tan
kndan emerek, erecekler kondenseri veya besi su
yu stcsna veren pompa; fid buster pump; besi su
yu besleme pompas.
feed cable: Elektrik akm ileten kablo; besleme kab
losu.
feed check valve: Besi (fid) pompasnn yksek ba
snla verdii besleme suyunun kazana girmesine
msaade eden ve geriye, fid devresine dnmesine
engel olan valf; Gem. Mak. fidek valf; fid suyu geri
dndrmez valf; hem ana ve hem de yardmc dev
re zerinde bulunur.
feed deionizer: Gaz. Trb. youum pompasnn kondenserden alarak kazana bast besi suyunun yeni
den iyonlarna ayrld cihaz; fid suyu iyonlatrcs.
feeder: 1) besleyen ey veya kii, zellikle bir maki
neye malzeme temin eden kii. 2) besleyen su ak
m, demiryolu, hava yolu vb. i. 3) Elekt. trl kanal
lardan datlan enerjiyi, besleyici enerji olarak bir
merkeze salayan bir iletken; besleyici. 4) dkmde

213

f el d spa t hi c
sv durumundan kat durumuna geen metalin hac
mi klr, bu klmeyi nleyen ve dkm kalpla
rna konan cihaz; besleyici.
feeder circuit: Besleme paneli veya tablosundan, al
c tablo veya panele uzanan tel sistemi; besleme
devresi; besleyici devre.
feeder panels: Elekt, bir ya da daha fazla devre iin
alterler ve sigortalara sahip ve bir jeneratrn bal
olduu besleyici panel veya tablolar; her bir panel
bir jeneratr, bir uyarc ve bir ya da bir ka devreyi
denetler.
feed heater: Bkz. feedwater heater.
feeding: 1) bir makineye salanan malzeme. 2) su
akm, demiryolu, hava yolu vb.; besleme. 3) Elekt.
bir merkeze enerji temin etme. 4) dkm dereceleri
veya kalplarna fazladan metal verme ilemi.
feed line: Besleme hatt veya devresi; Bkz. feed cab
le.
feed pipe: Besleme borusu.
feed pump: Besi suyunu hotvel veya havaszlandr
ma tankndan alarak kazan iletme basncnn yakla
k 1,5 misli basnla kazana veren pompa; besi
pompas; Gem. Mak. fidpamp.
feed stop valve: Fidek valfla ikili oluturan ve fidek
valfn bakm veya onarm srasnda devreyi kapatan
bir valf; fid stop valf; ana ve yardmc olmak zere
iki tanedir.
feed systems: Bkz. feedwater systems.
feedtract: Bilgisay, besleme ekii.
feedwater: Buh. Kaza. ou zaman evaporator tarafn
dan retilen damtk su veya kazanlarda kullanlan i
me suyu; fidsuyu; besleme suyu; besi suyu.
feedwater heater: Besleme veya besi suyu stcs;
besi devresindeki suyu stan a) borulu, b) ak veya
havaszlandrc trden stc; kazan verimini ykselt
mek ve yakt sarfiyatn azaltmak iin kullanlr.
feedwater pipe: Besleme suyunun kazana iletildii
boru devresi; besleme suyu borusu.
feedwater regulator: almakta olan bir buhar kaza
nnda su seviyesi veya fayrap dzeyini sabit tutmak
iin kullanlan amandral, pnmatik vb. i trden br
cihaz; besi suyu reglatr.
feedwater system: Egzoz buharnn youturulduu
kondenserden balayarak besi suyunun kazana gi
dinceye dek getii sistem; besi suyu sistemi; fid su
yu devresi; ak, yar ak veya yar kapal ve kapal
(vakumlu ve basnl) trleri vardr.
feeler: Yatak boluklar, supap klerensleri, dililerin
di klerensleri, segman klerensleri vb. lerini lmek
iin kullanlan ve trl kalnlklarda paralar olan
alet; Gem. Mak. filer geyi; filer aks; sentil.
feeler gauge: Bkz. feeler.
feeler pin: Diz. Mot. baz enjektrlerde, kep zerinde
bulunan ve enjektrn alp almadn denetle
meye yaryan kk, ince bir metal ubuk; duyu pini.
feign: 1) Orij). Ola, ekil vermek. 2) icat etmek; imal
etmek; oluturmak (hikye vb). 3) hayal etmek, 4)
taklit etmek.
feldspar: Balca alminyum silikatlardan oluan, o
u zaman cam gibi, olduka seri ve volkanik kaya
larda bulunan, trl kristalli minerallerden biri; feldispat; felspar olarak da kullanlr.
feldspathic: Feldispat kapsayan; feldispata benze-

fedspathose
yen.
feldspathose: Bkz. feldspathic.
felsite: Balca feldispat ve kuvarstan oluan volkanik
bir kaya.
felspar: Bkz. feldspar.
felt: Dokunma ve rlmeksizin yn, bazan ynle kar
k krk ve kldan birlikte basn, s, kimyasal etki
vb. i iie yaplan bir tr kuma; kee; ftr. 2) kee ve
ya ftr'den yaplm. 3) kee ile kaplamak.
felting: 1) kee veya ftr yapma. 2) keenin yapld
madde. 3) keeden yaplm kuma; kee kuma.
felt packing: Keeden yaplm salmastra; kee sal
mastra.
felt washer: Yn keeden yaplm rondela, muhafa
za pulu; kee rondela.
felucca: Ltin yelkeni veya krekle ya da her ikisiyle
yrtlen, iki veya direkli kk, dar bir gemi;
zellikle Akdeniz sahilleri boyunca kullanlr.
female: 1) Meka. oyuk (dii) ksma sahip olan ve ken
disine uygun bir parann girmesine elverili ksm,
rnein piriz vb. i. 2) dii.
female thread: Dii di; dii somun dii.
-1 5
femto-: Femto; 10
(0,000000 000 000 001)
anlamn da bir nek; f ksaltmas ile belirtilir.
fender: 1) koruyucu herhangi bir ey; zellikle; a)
Oto tekerleklerin zerinde bulunan metal koruyucu;
amurluk, b) otobs veya lokomotiflerin n tarafla
rnda bulunan, herhangi bir eyi yakalamak, itmek
veya kenara atmak iin kullanlan metal bir cihaz;
tren mahmuzu, c) ate mahallinin nne konulan ve
yanmakta olan kmrleri tutan bir paravana, d)
Den. gemilerin bordasndan sarkan ve onu koruyan,
ip, aa vb. inden yaplm para; usturmaca.
ferment: 1) dier maddelerde fermantasyon veya ma
yalanmaya neden olan, bira mayas, bakteriler, en
zimler gibi bir madde; maya; enzim. 2) fermentasyon; tahammr; mayalanma. 3) mayalanmaya ura
mak; mayalanma ileminde olmak; mayalanmak.
fermentation: Bir mayann etkisiyle organik bileiklerdeki kompleks molekllerin paralanmas; fermentasyon; tahammr etme; mayalanma.
fermium: Bir sikiotronda nkleer bombardman sonu
cu oluturulan radyoaktif kimyasal element; fermi
yum; Simg. Fm; at.a. 254 (?); at. no. 100.
ferrate: Ferrik asitin bir tuzu; ferrat.
Ferrel's law: Dnyann dn nedeniyle rzgrlarn
kuzey yarmkrede saa, gney yarmkrede ise so
la sapmas.
ferreous: 1) demire ail veya demir kapsayan. 2) sert
lik vb. inde demir gibi; demire benzeyen.
ferri-: Demir kapsayan anlamnda bir nek; Bkz. 1erro-.
ferriage: 1) feribot ya da feri ile tamaclk. 2) bunun
creti.
ferric: 1) demire ait, deerli demir kapsayan veya
demirden treyen. 2) Kimy. ikiden yksek deerde
demire ait veya bu demiri kapsayan bileikler; ferrik.
ferric chloride: Sarms renkli, havadar emdii su ile
eriyebilen kristalli ktle; ferrik klorr, FeCl 3 .6H 2 0;
boya maddesi, il, katalizr olarak ve besi suyu
nun pH deerini dzenlemek iin kullanlr.
ferric oxide: Demirin en nemli cevheri olan krmz
kristalli bir bileik, ferrik oksit; hematit, Fe 2 0 3 .
ferricyanic: Kahverengi kristalli, dayanksz ferrisiya-

214

ferrous sulphate
nik asite, H3Fe (CN)6 ait veya onu belirten; ferrisiyanik.
ferricyanide: Ferrisiyanik asitin bir tuzu; ferrisiyanr.
ferriferous: Demir kapsayan; demir veren.
ferrite: 1) Demir bileikleri kapsayan ve kayalarda g
rlen sarms veya krmzms kahverengi bir madde.
2) ad demir ve elikle bileen olarak grlen ve
manyetik geirgenlii yksek olan saf demirin bir t
r. 3) kalsiyum ferrit, Ca (Fe0 2 ) 2 gibi, daha bazik
metalik oksitlerle birleen demir oksit gibi trl bile
iklerden biri.
ferritic low-alloy steel: Yksek scaklklarda
sertliini kaybeden ve bu scaklklarda cidd ekilde
pasla nan, sertletirilebilir, giri veya emme supaplar
yap mnda kullanlan bir elik tr; ferritik alak
alam elikleri.
ferritic steel: Yksek scaklklarda sertliini kaybeden
ve bu scaklklarda cidd bir ekilde paslanan bir e
lik tr; ferritik elik.
ferro-: Demir ve demir kapsayan anlamlarnda bir
nek.
ferroalloy: elik yapmnda kullanlan trl demir
ala mlarndan herhangi biri; eklenen metale gre
isim alrlar: Ferrokrom, ferromanganez vb. i gibi.
ferrocalclte: Mine. kalsit kapsayan demir karbonat;
ferrokalsit, FeC0 3 .
ferrochromium: Demir ve kromun bir alam; ferrok
rom.
ferroconcrete: Demir veya elik bir iskelet ile imen
todan oluan beton; betonarme; reinforced concre
te, armored concrete eklinde de kullanlrlar.
ferrocyanic: Renksiz, kristalli bir asite, H4 Fe(CN) 6 ait
veya onu belirten; ferrosiyanik.
ferrocyanide: Ferrosiyanik asitin bir tuzu; ferrosiyanr.
ferroelectric: An polarizasyon ve histerizis gsteren
bir yaltkan veya dielektrik, rnein Roel tuzu.
ferromagnesian: Mine. bileen olarak demir ve mag
nezyuma sahip olan.
ferromagnetic: Mknatslar tarafndan iddetle eki
len; demir ve nikel gibi ok manyetik; ferromanyetik.
ferromagnetism: Demir, kobalt, nikel gibi belirli me
tallerin sabit mknats olma zellii; ferromanyetiklik.
ferromanganese: Sert elik yapmnda kullanlan de
mir veya manganezin bir alam; ferromanganez.
ferrosilicon: elik yapmnda kullanlan demir ve
silis yumun asite dayankl bir bileii; ferrosilikon.
ferrosilicon process: Magnezyum oksitin bir demir
ve silisyum alam tarafndan redklenmesi ile mag
nezyum yapm; ferrosilikon ilemi.
ferrotype: 1) hassaslatrlm bir filmle kaplanm in
ce bir demir levhaya dorudan alnan pozitif bir fo
toraf. 2) bu tr fotoraflar yapma ilemi.
ferrous: 1) demir kapsayan; demire ait; demirden t
reyen. 2) Kimy. iki deerli demir kapsayan veya bu
tr demir kapsayan bileiklere ait.
ferrous alloys: Demir kkenli alamlar; demirli ala
mlar.
ferrous material: iinde demir bulunan veya demir
kapsayan madde; demirli malzeme.
ferrous sulphate: Yeilimsi veya sarms kahverengi,
kokusuz, suda hafife znen, kondenser borular
nn i yzeylerinde koruyucu bir katman oluturmak
iin kullanlan bir kimyasal; demir slfat, Fe-

ferruginous
S0 4 .7H 2 0 ; % 10 zeltisinin pH' 3,7 ; bu zelti
ya srekli veya her gn bir saat sre ile verilir.
ferruginous: 1) demir kapsayan; demire ait; demir ta
biatnda olan. 2) demir tozu renginde olan; krmzm
s kahverengi.
ferrule: 1) dayanklk vermek ve atlamasn nlemek
iin baston, ubuk, alet vb. inin ucunun evresine
geirilen metal bilezik veya yksk. 2) Meka. bir
balanty salamlatrmak iin kullanlan ksa bir bo
ru ya da bur. 3) Bun. Kaza. alev borularnn cehen
nemlik tarafndaki azlarnn tavlanmasna kar,
kondenser veya eanjr borularnn szdrmas ve va
kumun bozulmasna kar azlarna taklan metal
ykskler; Gem. Mak. farul veya ferul.
ferry: 1) bir botla nehir veya dar bir kanal enine ge
mek. 2) bir feribotla bir su kanaln kardan karya
gemek. 3) dar bir su kanalndan insan, eya vb. ini
kardan karya tama sistemi. 4) bu amala kulla
nlan bir gemi. 5) feribotun alt yer.
ferryboat: Bir boaz, hali veya dar bir su kanalnda
kardan karya yolcu, eya vb. i tayan bir gemi;
feribot.
ferry, car: Bkz. car ferry.
ferry, passenger: Bkz. passenger ferry.
fertile: 1) verimli; kaynaklar zengin. 2) bir ntron tu
tarak fissil madde haline geebilecek madde; fertil;
2 32
bilinen rnekler toryum (Th
) ve uranyumdur
238
(U
).
fertile material: Bkz. fertile.
fertility: Verimli olma durumu veya zellii; verimlilik.
fertilizable: Verimi arttrlabilir.
fertilization: Verimini ykseltme; mmbitletirme;
gbreleme.
fertilize: 1) verimli yapmak. 2) gbrelemek.
fertilizer: Gbreleyen, verimini ykselten ey veya ki
i, zellikle: a) bitkilerin nitelik veya nicelik bakmn
dan gelitirilmesi iin topraa verilen herhangi bir
madde; gbre.
Fessenden oscilator: Dk frekansl, hareketli bobinli, elektromanyetik bir ses jeneratr; su alt ses
kayna olarak kullanlr; Fessenden osilatr.
fettle: 1) Metal, bir tav ocann orta ksmn cevher,
silika veya dier gevek bir malzeme ile rtme veya
kaplama. 2) tav ocann orta ksmnn kaplanmas.
fettling: 1) Metal, bir tav ocann orta ksmn koru
mak amacyla kaplamak zere kullanlan cevher, sili
ka vb. i gevek bir malzeme. 2) dklen paray ka
lptan kardktan sonra temizleme. Bkz. cleaning.
fever: 1) vcut scaklnn anormal ykseldii bir du
rum; yksek ate ya da humma. 2) ou zaman
nabzn ykselmesi, sayklama ve vcut scaklnn
ykselmesi ile beliren herhangi bir hastalk. 3) ate
lenmeye neden olmak.
fevered: Atei olan; ateli.
fhp: Bkz, friction horsepower.
fiber (fibre): 1) ince, uzun, iplik gibi yaps olan ve di
erleri ile birleerek hayvansal veya bitkisel dokular
oluturan yap; lif. 2) dokuma iin kullanlan, liflerine
ayrlabilen herhangi bir madde. 3) life benzer kk.
fiberboard (fibreboard): 1) binalarda kullanlan ve lif
lerin sktrlmas veya pres edilmesiyle elde edilen
ve yaltm maddesi olarak kullanlan bir madde; fi
berglas; cam elyaf.
fibergear: Hafif yk ve yksek hzlar iin fiberden ya

215

field glass (field glasses)


plm bir dili tr; fiber dili.
fiberglass: Bkz. fiberboard.
fiber packing: Baz pistonlu buhar makinelerinin pis
ton rod boazlarnda kullanlan, ounlukla yumu
ak lifli salmastra; fiber salmastra.
fiber rope: Den. keten, kenevir vb. i gibi trl bitki lif
lerinden yaplan halat; lif halat.
fiber rope net: Bitkisel ya da kendir halattan yaplan
ve bir kenar 3 metre kadar olan kare biiminde bir
a; kendir halatl a.
fiber stress: Bir ya da daha fazia d kuvvet tarafn
dan etkilenen ve deformasyona diren gsteren bir
cismin toplam gerilmesi; fiber gerilmesi.
fibrin: Anat, esnek, life benzer, znmez bir protein;
fibrin.
fibrinogen: Anat. kan proteini; fibrinojen.
fibrinogenic: Bkz. fibrinogenous.
fibrinogenous: 1) fibrinojene ait; fibronojen gibi. 2)
fibrin oluturmaya muktedir.
fibrinous: Fibrine benzer; fibrine ait; fibrin labiatnda
olan.
fibrous glass: Havalandrma kanallarnda (mecrala
rnda) ses izolasyonunda kullanlan bir madde; lifli
cam; cam pamuu.
fid: 1) Den. sert, konik bir pin; halat kollarn ayrmak
iin kullanlr; kavel. 2) baz eyleri tamak iin kul
lanlan aa veya metal bir pin ya da ubuk; 3)
Den. gabya ubuunu tamak iin kullanlan kare
kesitli ubuk; kakaval.
fiddle: 1) Den. denizli havalarda yalpa ve bak sra
snda, yemek takmlarnn masalardan dmesini n
leyen kenarlk. 2) ziyan etmek (zaman).
fiducial: Astr,, Fiz. lm ve hesaplamalarda standart
(lt) olarak kullanlan.
field: 1) mikroskopta olduu gibi gzlem alan. 2)
alan; saha; zellikle: a) Fiz, elektriksel kuvvet veya
manyetik kuvvet izgilerinin aktif olduu yer; manye
tik alan. b) ykl bir nokta veya arjl bir iletkenden
kaynaklanan bir alan: Elektrik alan, c) som bir ktle
den kaynaklanan ekimsel (yerekimi) alan. 3) ham
madde retiminde kullanlan alan: Altn alan, petrol
alan vb. i gibi.
field, atomic: Dier partikller iin nemli ekilde itici
bir atom tarafndan igal edilen blge; atomik alan.
field circuit: Elektrik makinelerinin (motorlar, jenera
trler) kutup sarglarnn bulunduu devre; alan dev
resi,
saha
devresi.
field coil: 1) bir elektrik makinesinde akm tayan bir
bobin; alan ya da saha bobini. 2) bir hoparlrde
gl bir manyetik alan oluturmak iin kullanlan
bir ka bin sarml bir bobin; saha ya da alan bobini.
field core: Bir jeneratr veya motorun alan sargsnn
gbek ya da ekirdei; kutup; ana veya yardmc ku
tup.
field current: Bir elektrik makinesinin alan sargsndaki akm; alan veya saha akm; manyetik alan olutur
mak iin kullanlr.
field, electric: Elektrik kuvvetlerinin etki yapt bl
ge; elektrik alan veya elektrik sahas.
field emission: Souk emisyon; otoemisyon; elek
tronlarn, yksek potansiyel farknn etkisi altnda ya
ylmas veya emisyonu; alan (saha) emisyonu.
field engineering: Teknik uzmanlk.
field glass (field glasses): nemli bytme gcne

f iel d ma g ne t
sahip olan, kk, tanabilir, iftli drbn.
field magnet: Bir motor veya jeneratrde manyetik
alan reten veya devam ettiren mknats; kutup;
alan mknats.
field, magnetic: Bkz. magnetic field.
field of force: 1) fiz. yerekimi, elektriksel vb. i baz
kuvvetlerin etkisinde olan blge; kuvvet alan. 2) bir
elektrik akm veya bir mknats kutbunun evresinde
ki blge.
field resistor: Alan direnci veya diren eleman.
field rheostat: nt ve kampavund elektrik makinele
rinde, nt sargya seri bal bir diren; alan veya sa
ha reostas; devir says (motorlarda) veya gerilimi
(jeneratrlerde) dzenlemek iin kullanlr.
field rivet: Montaj yerinde aklan perin; montaj ya
da antiye perini.
field strength: Alan iddeti veya direnci.
field winding: Kutup sargs; mknats sargs; mkna
tslanma ve dolaysyla manyetik alan oluturmak
iin bir demir gbek, kutup vb. i zerine sarlan sar
g; alan sargs.
field work: Botaniki, jeolojisi vb. i bilim adamlarnn
arazide bilimsel bilgi toplamak iin yaptklar al
ma; arazi almas.
field worker: Arazi almas yapan bilim adam, tek
nisyen veya renci.
fierce: 1) vahi; sert. 2) iddetli; kontrolsuz; kontrol
edilemeyen: iddetli frtna gibi.
fierce cluth: Oto. sert debriyaj ya da kavrama.
fiery: 1) ate kapsayan veya ateten oluan. 2) atee
benzeyen. 3) kolayca tutuabilir; yanc: Maden
ocaklarndaki grizu gibi.
fife rail: Den. gemi direkleri evresinde selvielerin
balanmas iin kullanlan balama pinleri.
fifteen: 1) on be; 15; XV. 2) on be kii ya da ey
den oluan grup.
fifteenth: 1) on beinci; 15.; 15 inci, 2) bir eyin on
be eit parasndan herhangi biri; 1/15.
fifth: 1) beinci; 5.; 5 inci. 2) bir eyin be eit para
sndan herhangi biri; 1/5.
fifthly: Beinci yerde; beinci olarak.
fifth w heel: Bir tat aracnn n aks zerine yerleti
rilmi, dnmesini salayan, yatay, tekerlee benzer
bir yap; beinci teker.
fiftieth: 1) ellinci; 50.; 50 nci. 2) bir eyin elli eit par
asndan herhangi biri; 1/50.
fifty: Elli; 50; L.
fighter: Hava savalar iin kullanlan kk, hafif,
yksek manevra yetenei olan bir uak; fighter pla
ne olarak da kullanlr.
figment: Hayal edilen veya zihinde yaplan ey; ha
yal; icat.
figure: 1) bir eyin d grnm veya ekli. 2) ekil:
diyagram; resim; izim. 3) bir saynn simgesi. 4)
o. bu simgelerle hesap; aritmetik. 5) Geo. her ta
raf izgi ya da dzlemlerle evrili yzey veya ha
cim. 6) belirli ekillerle takdim etmek; ekil vermek.
7) saylarla hesaplamak. 8) aritmetik ilemi yapmak.
9) hesaplamak.
figured: 1) bir resim, diyagram vb. i ile belirtilen veya
gsterilen.
figurehead: 1) Den. baz gemilerin ba tarafna oyul
mu ekil.
figure stamp: Say ya da rakam basmak iin kullan

216

f illet
lan zmba; say zmbas.
filament: 1) ok ince tel veya fiber (lif). 2) life benzer
bir ksm, zellikle elektrik ampulleri ve vakum tple
rinin elektrik akm ile stldklar zaman akkor haline
gelen ince metal teli; filaman.
filamentary: Filaman veya filamanlara ait; filamana
benzeyen; filamandan yaplan veya filamana sahip
olan.
filamentous: 1) iplie benzeyen. 2) filamanlara sahip
olan; filamanl.
filament transformer: Radyo tplerinin filaman veya
stclarn besleyen gerilimi, azaltmak zere kullan
lan bir transformatr.
filar micrometer: Mikroskop veya teleskoplarda kulla
nlan ve incelenen cismi lmeye yaryan bir mikro
metre.
filature: 1) iplik eirme. 2) kozadan ham ipein elde
edilmesi. 3a) bunun eirilmesi. b) bu ilemin yapld
yer; iplikhane.
file: 1) elikten yaplm, yznde paralel girinti ve
kntlar bulunan, metal yzeylerini dzeltmek veya
kesmek iin kullanlan br alet; ee; trp. 2) ee ile
dzeltmek veya tasfiye etmek. 3) ee ile kesmek;
trplemek; eelemek. 4) ktk. 5) dosyalamak.
file, flat: Dz ee.
file, half rounded: Yarm yuvarlak ee.
file handle: Ee sap; ou zaman tahtadan yaplan
sap.
file holder: Ee sap.
file, knife edge: Bak azl ee.
file, round: Yuvarlak ee.
file server: Bilgisay. ktk hizmet program.
file, square: Kare ee.
file.triangular: gen ee.
filiform: plik veya filaman eklinde olan.
filing: o. ee ile karlan kk metal parac ve
ya metal tozu.
fill: 1) doldurmak; ful yapmak. 2) kapamak ya da ta
palamak (delik, atlak vb. i). 3) beslemek. 4) dolun
caya dek bir kaba koymak. 5a) Den. imek (yel
ken), b) yelkenleri dzelterek rzgr yakalamak. 6)
bir hacmi dolduran veya doldurmak iin kullanlan
herhangi bir ey.
filled band: Her dzeyi elektronlar tarafndan kaplan
m bir enerji eriti (band).
filled gold: Kle altn yerine konularak kullanlan, al
tn katman ile kaplanm pirin veya dier alkali me
taller.
filler: Dolduran ey veya kii, zellikle: a) miktarn
oaltmak iin, dierlerine eklenen bir madde; dol
gu maddesi; doldurucu madde, b) boyama veya ci
lalamadan nce kerestenin atlak vb. ini doldurmak
iin kullanlan preparat.
filler cargo: Byk yklerin istiflenmesinde, aralarda
kalacak boluklara konulabilecek kadar kk ve bu
yklerin arl ile ezilip krlmayacak kadar dayank
l yk; doldurucu yk; filer kargo.
filler metal: Kaynak yapmnda ilve edilen metal; dol
durucu metal.
filler pipe: Doldurma borusu (tank vb. i iin).
filler plug: Doldurma tapas.
fillet: 1) Mot. krankpin ile krank kollarnn birletikleri
ksmda, yarap belirli bir daire paras. 2) iki y
zey arasndaki i ann oluturduu daire paras.

fillet weld
fillet w eld: iki yzeyi yaklak olarak dik ada, bindir
me, T balant veya ke balant eklinde birletir
mek zere yapian hemen hemen gen kesitinde
bir kaynak; ke kayna; a kayna.
fillet welding: Ke veya a kayna yapma; Bkz. fil
let weld,
fill line: Diz. Mot. silindir ceketlerinin tatl soutma su
yu ile doldurulduu devre; doldurma hatt veya dev
resi.
filling plug: Doldurma delii tapas.
filling station: Otomobil ve dier motorlu aralara pe
rakende satlan benzin, ya ve verilen servisin oldu
u yer; dolum istasyonu.
filling valve: Doldurma valf; doldurma vanas.
fillister: 1) oyuk amak veya kesmek iin kullanlan
rende; marangoz rendesi. 2) pencere erevesinde
cam tamak zere alan oyuk.
fillister head screw: Yldz bal vida.
fillister head screwdriver: Yldz tornavida.
film: 1) ince bir tabaka ya da katman. 2) fotoraf eki
mi iin kullanlan ve a duyarl bir madde ile kapl,
esnek selllozdan yaplm levha ya da bobin; foto
raf filmi. 3) sinema filmi. 4) ince bir tire (iplik). 5) bir
tabaka veya film ile kaplama. 6) fotorafn ekmek.
7) bir film ile kaplamak veya kaplanmak. 8) Mot. si
lindirlerin i yzeylerinde oluturulan ya katman;
Bkz. oil film.
film cooling: Gaz, Trb, rotor zerindeki hareketli ka
natlarn evresinde hava tarafndan oluturulan kal
man; kanadn kzgn gazlarla temasn nler ve sou
masn salar; hava katmanl soutma; katmanl so
utma.
filmily: Ince bir tabaka ile kapl ekilde.
filminess: nce bir tabaka ile kapl olma nitelii.
filming amines: Yardmc buhar sistemini korumak
iin kullanlan film veya katman yapc oktadesilamin
gibi aminler; bunlar buharn kazan terkettii boru
devresine verilir ve borularn i yzeyinde koruyucu
bir katman oluturur; bu katman metali paslanmak
tan korur; film, tabaka veya katman yapc aminler.
film, oil: Bkz. oil film.
film pack: Fotoraf makinesinin arkasna uyacak e
kilde yaplm bir ereve iine-konulan bir ka fo
toraf levhas; film paketi.
film pressure: Bir sv (zellikle su) yzeyindeki monomolekler (tek molekll) bir film ya da katman
tarafndan uygulanan her birim boy iin kuvvet
(N/m); katman basnc.
film strength: Film, tabaka veya katman dayankl.
fiimy: 1) filme benzeyen veya filme ait. 2) bir tabaka
ile kapl.
filter: 1) bir svy gzenekli bir maddeden geirerek
iindeki kat partikl ya da paracklar ayrmak iin
kullanlan cihaz; filtre; szge. 2) bu amala kullan
lan kum, mangal kmr, kee vb. i herhangi bir g
zenekli madde. 3) Fiz. a) belirli frekans veya frekanslardaki elektrik akmlarn geiren cihaz veya madde;
elektrik filtresi, b) belirli k nlarn ksmen ya da
tm ile emen cihaz ya da madde, rnein fotoraf
makinesi objektiflerinin renk filtresi gibi. 4) bir filtre
den svlar geirmek. 5) bir filtre ile (kat partiki, ya
banc madde vb. lerini) bir svdan ayrmak veya
karmak. 6) belirli frekanslardaki elektrik akmlar vb.
i iin filtre ya da szge grevi yapmak. 7) yava

217

fine

olarak gemek veya hareket etmek.


filterability: szlebilir olma durumu veya nitelii szlebilirlik.
filterable: Szlebilir; filtreden geirilebilir.
filter air vent: Diz. Mot. yakt devresinin havasn al
mak iin alan tapa veya hava boaltma delii; filtre
hava k.
filter bed: Taban kum veya ince akl kapl bir tank
ya da depo; su, kanalizasyon at vb. lerini szmek
iin kullanlr.
filter cartridge: Filtre veya szge eleman; filtrenin s
vlar szen ksm.
filter drain plug: Filtre boalma veya dreyn tapas.
filter element: Filtre eleman; Bkz. filter cartridge.
filter gauze: Metai filtre szgeci.
filter paper: Filtre ya da szge kad; svlar sz
mek iin kullanlan gzenekli bir kt.
filter, paper: Eleman kt olan filtre; kt filtre ya
da szge.
filter screen: Metal filtre szgeci; filtre ya da szge
perdesi.
filtrability: Bkz. filterability.
filtrable: Bkz. filterable.
filtrate: Szmek; filtre etmek; filtre edilmi veya szl
m sv.
filtration: Szme; filtreleme; szlm.
filtration plant: ehir su ebekelerinde olduu gibi,
suyun temizlendii veya artld yer; filtreleme istas
yonu; artma istasyonu.
fin: 1) balk, yunus vb. lerinin yzme, dnme veya
dengeleme iin kullandklar, vcutlarnda bulunan
diyaframa benzer birka ksmdan biri; yzge. 2)
ekli ya da kullanm yzgece benzeyen herhangi
bir ey, zellikle: a) dkm derecesine basnla veri
len metalin iki yarm para arasnda oluturduu in
ce kenar, b) grevi uu srasnda denge salamak
olan herhangi bir sabit ya da hareketli dmen, kanat
vb. i. c) Den. tekne veya denizaltlarn altndaki ince
knt; salma omurga; fin keel olarak da kullanlr.
fin: Hava ile soutmal motorlarda silindirlerin d y
zeylerinde bulunan madeni soutma diskleri veya
yzeyleri; bir vantilatr tarafndan bu yzeylere fle
nen hava ile soutma salanr.
finable: Rafine edilebilir; damtlabilir; szlebilir; fineable eklinde de kullanlr.
final: Son; final.
finder: 1) bulan kimse veya ey; bulucu. 2) fotorafta
oluacak grnty gstermek amacyla makinenin
durumunu ayar etmeye yaryan ve zel bir mercek
olan fotoraf makinesi cihaz; vizr. 3) Astr. gl
bir teleskopla grntleri daha yakna getirmek veya
tespit etmek iin byk bir teleskopa taklan kk,
alak gl bir teleskop.
finding: 1) keif. 2) bulunmu ya da kefedilmi ey.
3) o. genellikle bir ii veya alan tarafndan
salanan alet, malzemeler vb. i. 4) sonu, netice.
fine: 1) Orj. Ola. tamamlanm. 2) mkemmel nitelik
te; ortalama st; mkemmel; ok iyi. 3) yabanc
maddeleri olmayan; artlm; damtlm; rafine edil
mi. 4) belirli oranda saf meta! kapsayan (altn ve
gm iin sylenir). 5) net, ak ve parlak: Hava
iin sylenir. 6) ar veya iri olmayan. 7) ok ince ve
ya uzun. 8) keskin.
fine: 1) son; sonu. 2) para cezas. 3) para cezasna

f in e ar t s
r
arptrmak.
fine arts: Genel olarak izim, resim, heykel ve sera
mik, bazan mimarlk, edebiyat, mzik, dramatik sa
natlar ve dansn dahil edildii sanatlar; gzel sanat
lar.
fine chemical: ok kk miktarlarda da olsa zel
amalar iin imal edilen veya yaplan bir kimyasal;
bu kimyasallar, genel olarak ok saftrlar: Analitik mi
yarlar bu tr kimyasallardr.
fine-draw: ok ince olacak ekilde (tel vb.) ekmek;
haddeden ekmek.
fine-drawn: Tel gibi, ince oluncaya dek ekilmi veya
haddeden ekilmi.
fine filter: Sv yaktlarla fayrapl kazanlarda, yakt st
clarndan sonraki devre zerinde bulunan ince sz
geler; scak filtreler.
fine-grain: ince taneli; ince tanecikli.
fineness: 1) bir alamdaki saf altn ve gmn ora
n. 2) buhar kazanlarnda atomizrn, dizel motorla
rnda enjektrlerin pskrtt yakt kreciklerinin
incelii veya ok kk oluu.
finery: Dvlebilir demir ya da eliin yapld rafine
ri veya tasfiyehane.
finespun: ok ince rlm veya ekilmi (hadde
den) : hassas; narin veya ince.
finger: 1) parmak. 2) kullanm veya biimi bakmn
dan parmaa benzeyen. 3) bir parman genilii;
19,05-25,4 mm (3/4-1 in) veya orta parman uzun
luu (yaklak 114,3 mm veya 4,5 in) esas alnarak
oluturulan l birimi. 4) Meka. bir para ile temas
ederek onun hareketini kontrol eden kntl bir par
a. 5) parmakla dokunmak.
fingerbreadth: Bir parman genilii; parmak genili
i; hemen hemen 1 in veya 25,4 mm kadardr.
fingerprint: 1) parmak izi; bir kiiyi tehis etmek iin
kullanlr. 2) parmak izi almak.
finial: En yksek nokta; zirve ya da doruk.
fining: Svlar, metal vb. lerini rafine etme veya art
ma.
finis: Bkz. finish.
finish: 1) sonuna gelmek; son. 2) tamamlamak. 3) t
ketmek; tm ile sarfetmek. 4) mkemmel; cill. 5)
cila, mum vb. i gibi, bir eyi parlatmak iin kullan
lan herhangi bir madde. 6) btnlk; tamamlama.
7) bitirme yntemi veya tarz. 8a) bir binann iini ta
mamlayan kap, pencere, merdiven vb. birletirme i
lemi, b) bunun iin kullanlan nitelikli kereste.
finished: 1) bitirilmi, sonulanm. 2) tamamlanm.3) mkemmel yaplm; ikmal edilmi. 3) tamam
lama ya da bitirme. 4) o. bir binada aydnlatma,
boru tesisat vb. i tehizat.
finite: 1) sonsuz olmayan; llebilir veya belirli snr
lara sahip olan. 2) Mate, sonsuz veya sonsuz kk
olmama.
finitude: Sonsuz olmama veya sonlu olma durumu
ya da nitelii.
fin keel: Den. derin, dar metal omurga; baz yelkenli
teknelerde kullanlr; denge salar ve devrilmeyi n
ler.
finned: Yzge veya yzgeleri olan; yzgeti.
finny: 1) yzgeleri olan. 2) yzgece benzer. 3) bal
a ait.
fin type heater: Sorulu trden bir stc olup, borula
rn d yzeylerine, stma yzeyini oaltmak iin

218

f ir e d e t ec t o

boyuna olarak metal kanatlar kaynak edilmitir; ka


natl stc.
fire: 1) yanmann s ve k ile beliren aktif ilkesi;
ate; yangn. 2) bir ocaktaki yakt gibi yanan ey. 3)
tahrip edici yanma: Orman yangn gibi. 4) s, alev
vb. i bakmndan atee benzeyen herhangi bir ey.
5) ateli silahlar veya ar silahlarla ate; ate etme.
6) tututurmak; yakmak. 7) yaktla salamak. 8) frn
da, piirmek. 9) s ile kurutmak. 10) parlak yapmak;
ate ile aydnlatmak. 11) uyarmak. 12) ate etmek.
13) yanmay balatmak. 14) ateli bir silahla ate et
mek.
fire alarm: 1) yangn haber veren, sinyal veya iaret;
yangn alarm. 2) bu iareti veren zil, ddk, siren
vb. i.
fire-alarm singnals: Den. a) yangn alarm iaretleri,
a) on saniyeden kk olmayacak ekilde gemi
kampanasnn devaml olarak alnmas, b) gemi d
dnn ksa iareti ile salanr.
firearm: Patlama kuvveti ile atelenen herhangi bir si
lah; zellikle tanacak kadar kk, tabanca, tfek
vb. i bir silah.
fire axe: itfaiyeciler veya bu grevin sorumluluu ve
rilmi kiilerin kullandklar alet; yangn baltas.
fire back: Mot. ateleme srasnn yanll nedeniy
le, motorun almas srasndaki geri tepme.
fireball: 1) byk, parlak bir meteor ya da akanyldz.
2) Esk. savalarda frlatlarak kullanlan ve iinde pat
lama ya da yangna neden atan bir madde bulunan
bir kre veya top; ate topu.
fire boat: Den. yangn savunma tehizat ile donatl
m, liman ve sahillerde kullanlan bir gemi; yangn
botu.
firebox: Lokomotif, soba vb. inde atein bulunduu
ya da yanmann oluturulduu yer; ocak; klhan;
Bkz. furnace.
firebrand: Yanan bir para odun; meale.
firebrick: Buh. Kaza. ocak veya klhanlar vb. i kapla
mak iin kullanlan ve yksek scakla dayankl tu
la; ate tulas; amot.
firebrick, plastic: Bkz. plastic firebrick.
fire brigade: Yangnla sava iin dzenlenmi veya
organize edilmi, erkeklerden oluan bir ekip.
fire clay: Yksek scakla dayankl bir tr kil; ate
tulas yapmnda, klhan veya ocak duvarlarnn
kaplanmasnda vb. kullanlr; esas olarak
silika
(Si02 ) ve alminadan (Al 2 03 ) oluur.
fire-clay brick: Esas maddesi sulu alminyum silikat,
AI2 O3 .2SiO2 .2H 2 0 olan ve yaygn ekilde kullanlan
ate tulas; ate topra tulas.
fire company: 1) yangna kar oluturulmu ekip. 2)
ing.yangn sigortas satan firma.
firedamp: Kmrde bulunan ve metan'dan (CH4) olu
an, hava ile kart zaman patlayc karm olutu
ran bir gaz, grizu gaz; daha ok kmr madenlerin
de bulunur.
fire department: Grevi yangnla sava olan bir bele
diye kuruluu; itfaiye departman; itfaiye tekilt.
fire-detecting system: Den. gemilerde yangn ihbar
etmek zere kullanlan termostatik, pnmatik borulu, duman borulu vb. i sistemlerden herhangi biri.
fire detector: Den. her kamara, ambar vb. i ile donat
lan ve nceden saptanm bir scaklkta s ile geni
leyerek alarm zilinin almas veya kprstndeki

fire drill
bir gstergenin hareketini salayan, termostatik bir
cihaz; yangn detektr.
fire drill: Den, yangn talimi.
fire engine: 1) yangn sndrmek iin su, kimyasal
madde vb. i pskrten bir makine; ou zaman zel
olarak dizayn edilmi motorlu kamyonun bir para
s; yangn makinesi veya pompas. 2) itfaiyecileri ve
yangn sndrme ekipmann tayan herhangi bir
motorlu ara ya da kamyon; itfaiye arabas.
firedog: minelerin ocaklarnda odun veya ktkleri
tutan metal tayc; ocak demir ayakl.
fire escape: Yanmakta olan bir binadan, gemiden
vb. i kamak iin kullanlan merdiven, yangn merdi
veni gibi bir ara.
fire extinguisher: Sndrmek zere yangn zerine
karbon dioksit, kpk vb. i gibi kimyasallar pskr
ten, tanabilir bir cihaz; yangn sndrc; yangn
sndrme cihaz.
fire fighting: Yangnla mcadele veya sava.
fire fighting equipment: Yangnla sava tehizat
ve ya ekipman; balta, kazma, yangn kovas,
hortum, karbon dioksit cihazlar, fom cihaz vb. i
aralardan oluur.
fire fighting systems: Gemilerde kullanlan yangnla
mcadele sistemleri: a) kimyasal sistemleri fom (k
pk), karbon dioksit ve mekanik olarak altrlan
fom sistemlerini kapsar, b) kimyasal olmayan sistem
ler ise su ile beslenen, buhar fleme veya ineri gazl
sistemleri kapsar.
fireguard: Ocaklarn nne yerletirilen metal perde;
yangn ya da ate koruyucu.
fire
hazard:
Yangn
tehlikesi.
fire hose: Yangn hortumu; genel olarak yangn istas
yonlarnda roda edilmi bir biimde muhafaza edi
len ve balklar olan hortumlardan biri.
firehouse: Yangn istasyonu; itfaiye istasyonu.
fire irons: Sng (demir ubuk), krek, gelberi vb. i
ocak takmlar; fayrap takmlar.
tireless: Atesiz.
firelight: Ak bir ateten kan k; alev .
firemain system: Denizden alnan suyu yangn mus
luklarna, sprinkler sistemlerine, ykama sistemleri
ne, yardmc makinelerin soutma sistemlerine vb. i
dier sistemlere basnla datan devre; ana yangn
sndrme devresi.
fireman: 1) grevi yangnla sava olan kii, yangn
departmannn bir yesi; itfaiyeci; itfaiye eri veya ne
feri. 2) lokomotif makinesi, buhar kazan ocanda
fayrap (yanmay) yneten kii; atei. 3) Buh. Kaza.
gemilerde kmr veya akaryakt ile fayrapl kazanlar
da yanmay yneten kii; kmr ateisi; ya atei
si.
fireman's axe: Yangn baltas; itfaiyeci baltas.
fire marshal: Gemilerde, zellikle sava gemilerinde
yangn tehlikesini gideren, gemideki yangnla sava
tehizatnn bakmn yapan, mhendis zabit altnda
ki kii; yangn mareali; yangn mdr.
fireplug: Yangnla savata hortum balanan sokak
ya da cadde musluu, vanas veya valf.
fire point: Istlan yakt buharlarnn alevle temas et
mesi sonucu yanmas ve en az 5 saniye yanabilmesi
iin gerekli en dk scaklk derecesi; yanma nokta
s; parlama noktasndan yaklak 16-38C daha yk
sektir.

219

f irin g ch amber
fire pot: 1) soba, klhan veya ocak vb. inin ate tu
tan ksm. 2) pota veya metal eritilen kap. 3) Esk. ya
nc madde ile doldurularak dmana frlatlan kap;
ate kab.
fireproof: 1) hemen hemen yanmas veya ate ile tah
rip edilmesi mmkn olmayan; ok zor yanan; ate
e dayankl. 2) atee dayankl yapmak.
fire protection: Yangndan koruma.
fire pump: Gemilerde yangn savunma sistemlerine
su salayan pompa; yangn pompas; gemilerdeki
tm yangn sndrclerin % 15'ini, otomatik drener ve sprinkler sistemlerini ve en geni blmenin
kpk yapm tesisini besler.
fireroom: Kazan dairesi; Bkz. boiler room.
fireroom efficiency: Blover ve pompa buhar sarfiyat
lar iin dzeltilmi kazan verimi; kazan dairesi veri
mi.
fire screen: Kvlcmlarn atlamasna engel olan veya
sya kar koruyucu olarak kullanlan perde; yangn
perdesi; ate perdesi.
fire ship: Yanc madde ile dolu olan ve tututurulduunda patlayan gemi; dman gemilerini tahrip et
mek iin onlar arasnda yzdrlen bir gemi; ate
veya yangn gemisi.
fire station: Yangn makinelerinin muhafaza edildii
yer; yangn istasyonu.
firestone: 1) Esk. akmak ta veya demir piritleri. 2)
yksek sya dayankl bir ta; ingiltere'de trleri
olan ve kullanlan kumta.
fire systems: Bkz. fire-fighting system.
fire temperature: Istlm yaktn buharlarnn alevle
temas ederek, tututuu minimum scaklk; yanma s
cakl.
fire tile: Bkz, firebrick.
fire tower: Ormanlarda yangn gzlemek ve alarm
vermek iin kullanlan bir kule; yangn kulesi.
fire tube boiler: Bkz. boiler, fire tube.
fire tubes: Alev boruiu kazanlarda kullanlan ve i
aplan 38-101,6 mm (1,5-4 in) deerleri arasnda
deien, iinden kzgn gazlar, duman veya elev ge
en ve kazann n aynas ile cehennemlik n aynas
arasna yerletirilen borular; dikisiz ve elikten yap
lrlar, ekme borulardr; alev ya da duman borular.
fire up: Bir kazann belirli basn ve scaklkta buhar
retecek ekilde, ocaklarndaki yanmann dzenlen
mesi; fayrap etmek; fayrap.
fire-up level: Buh. Kaza. dram (dom) ya da kazar
iersindeki suyun belirli ve deimeyen seviyesi; fay
rap seviyesi; tesviye iesinin yaklak olarak yarsn
da bulunan su dzeyi ya da seviyesi.
fire wall: Yangnn bitiik yerlere sramasn nlemek
iin kullanlan atee dayankl duvar; yangn duvar.
fireward: Bkz. firewarden.
firewarden: Orman, resm bina vb. i yerlerde yangn
la sava iin tayin edilmi kii; yangn amiri.
firewood: Yakt olarak kullanlan odun.
firing: 1) anak mlekleri sertletirmek veya srla
mak iin s uygulanmas. 2) Buh. Kaza. ate ya da
oca idare etmek. 3) ateli silahlarla ate etmek. 4)
ate iin yakt.
firing chamber: Kart pistonlu dizel makineleri veya
gaz retelerinde, pistonlar tarafndan havann sktrld, yaktn pskrtld ve yanmann oluturul
duu ksm; yanma odas; yanma hcresi.

f irin g ho e
firing hoe: Alev borulu kazanlarda zgara yzeyindeki
kmr dzelten ve fayrap iinde kullanlan kk,
fakat kuvvetli bir alet; ate gelberisi.
firing line: Ask. 1) atlarn dmana yneltildii hat;
ate hatt. 2) bu hat boyunca yerletirilmi ordu.
firing order: it. Yan. Mak. silindirlerde birbirlerini izle
yen tutuma ve yanmann sras; ateleme sras; alt
silindirli, drt zamanl bir motorda 1-5-4-6-2-3 ve iki
zamanl motorlarda 1-6-2-4-3-5 eklindedir.
firing stroke: Motorlarda tutuma veya ateleme za
man; yanl olarak genileme stroku yerine kullan
lr.
firing wire: Boyu 10 cm'den fazla olmayan (tercihan
5 cm), demir ya da platinden yaplm ve kalorimet
relerde yakt tututurmak iin kullanlan tel; atele
me ya da tututurma teli.
firkin: 29,7675 litre, 1/4 varil veya 6,685 galona eit
olan bir kapasite veya hacim birimi.
firm: 1) basn altnda kolayca ba emeyen; kat; soiit; sert. 2) kolayca hareket etmeyen veya sallanma
yan; sabit; sarslmaz. 3) dzgn olarak devam
eden. 4) deimeyen; konstant veya sabit. 5) belirli;
son. 6) nemli ekilde ykselmeyen veya dmeyen
(fiyatlar iin sylenir).
first: 1) birinci. 2) dierlerinden nce meydana ge
len; ilk; rtbe, zellik, nem vb. i bakmndan birin
ci; temei veya esas. 3) dier kii ya da eylerden n
ce; balangta. 4) ilk defa iin. 5) birinci olan her
hangi bir kii, ey, snf, yer vb. 6) ayn ilk gn. 7)
a, asr veya yzyl vb. inin ilk yl. 5) ilk hareket;
start; balang. 6) bir motorlu tatn birinci veya en
kk ileri dili oran; birinci vites.
first aid: Ani bir hastalk veya yaralamada, hekim gel
meden nce yaplan geici tedavi; ilk yardm.
first assistant engineer: Den. vardiya mhendislerin
den yksek, bamhendisten kk rtbe ya da ye
terlik derecesine sahip gemiadam; birinci mhen
dis; ikinci makinist.
first-class: 1) birinci snf, rtbe vb. ine ait; en iyi kali
te. 2) en iyi yatacak yere ait ya da onu belirten: Bi
rinci snf gemi kamaras gibi.
firsthand: ilk el; birinci el; orjinal retici ya da kaynak
tan; dorudan.
first harmonic: Mot. hareketli ktlelerin (piston, pis
ton rod, kroshed ve speri ve konnektin rodun bir
blm) arlndan gelen ve cos (p kanununa
uyan birincil veya primer atalet kuvveti; birincil harmonik; primer ya da birincil atalet kuvveti.
first law of therdoynamics: Termodinamiin birinci
kanunu: "Enerji yaratlamaz veya yokedilemez, fakat
ksmen veya tm ile bir enerji eklinden dier ener
ji ekline dnebilir."
first mate: Den. kaptandan kk, fakat gverte zabit
lerinden byk rtbe ya da yeterlik derecesine sa
hip gemiadam; birinci zabit; ikinci kaptan; gemi di
siplin zabiti.
first officer: Bkz. first mate.
first quarter: 1) Astr. yeniay ile yanmay arasndaki ay
zaman; birinci eyrek; ilk eyrek. 2) ayn bu ekli.
first water: En iyi kalite ve en ok k veren: Elmas,
inci vb. i mcevherler iin sylenir.
fish: Kuvvetlendirmek iin dierine balanan veya ge
en bir para aa vb. i; takviye paras; byle bir
para aa vb. i ile kuvvetlendirmek veya birletir

220

f issio n
mek.
fish: 1) Den. demiri vira etmek iin kullanlan bir ci
haz; rgat. 2) Astr. d grnm bala benzetilen
iki grup yldzdan herhangi biri; bu iki grup yldzn
oluturduu takmyldz, Balk Burcu veya takmyld
z. 3) balk. 4} balk yakalamak. 5) rgat ile demiri vi
ra etmek.
fishbolt: gen eklindeki elik paray kpeteye
balamak iin kullanlan cvata.
fisher: Balk avlamak iin kullanlan bir bot ya da tek
ne; balk teknesi.
fisherman: Balk avlamada veya balklkta kullanlan
tekne ya da gemi; balk gemisi.
Fisher-Trospsch process: Bir katalizrn varlnda
karbon rnonoksitin hidrojenize edilmesiyle linyit, fo
sil kmr ve doal gazlardan hidrokarbon yaktlar
(yalar) elde edilmesi yntemi.
fishery: 1) balk veya dier gl, nehir veya deniz
rnlerini yakalama, paketleme ya da satma. 2) ba
lk vb. inin yakaland yer; balk blgesi; dalyan. 3)
belirli zamanlarda belirli sularda balk yakalamak in
yasal yetki veya hak. 4) balk retilen yer.
fishgig: Balk yakalamak iin kullanlan ine; balk i
nesi.
fishhook: Balk yakalamak iin kullanlan ine; balk
inesi.
fishing: Spor veya yaama iin balk avlama; balk
av lama yeri.
fishing boats: Sahillerde, ak denizlerde, gl, nehir
vb. inde trl balklarn avlanmasnda kullanlan ge
mi veya tekne; balk teknesi; balk gemisi.
fishing rod: Balk avlamada kullanlan ucuna misina,
ine ve bazan makara balanm uzun, ince ve ya
pay bir kam.
fishing tackle: ineler, misinalar, makaralar vb. i ba
lk avlama takm; balklk takm
fishing vessei: Bkz. fishing boat.
fish joint: Kenarlardan demiryolu raylarn balayan
bir balant.
fish ladder: elle, baraj vb. lerinde balklarn, zellik
le solmonlarn yukarya kmasn salayan bir dizi
kademeden oluan merdiven; balk merdiveni; balk
geidi.
fish line: Bir ucunda, genellikle ine bulunan ve ba
lk yakalamak iin kullanlan, dayankl ve trl kaln
lklarda ya da trl aplarda naylon, ip veya tire; mi
sina.
fish oil: Balk ya; balklardan karlan bir tr hay
vansal ya; endstride ve tpta kullanlr.
fish pole: Bkz, fishing rod.
fishpond: Balklarn canl olarak muhafaza edildii ve
ya retildii havuz; balk havuzu veya gl.
fishpound: Balk avlamak amacyla suya braklm
a; dalyan.
fish tackle: Demir veya pa trnaklarn geminin k
petesine kadar kaldrmak iin kullanlan kanca ve
ya palanga.
fissile: atlayabilen; kolayca atlayp yarlabilen; fizyona maruz kalabilen.
fission: 1) paralarna blnme; paralanp ayrlma;
atlama; ayrlma. 2) Bio. bir ok basit bitkiler ve hay
vanlarda organizmann iki ya da daha fazla bireylere
ayrlmas. 3) daha aktif elementlerin ekirdeklerini
retmek iin ar bir atom ekirdeinin paralanarak

f issiona bl e
ntronlar ve gama nlan vermesi: Zincirleme tepki
meyi balatr.
fissionabie: Fizyona urayabilen, zellikle uranyum
gibi ekirdei fizyona urayan bir maddeyi belirtir;
nkleer fizyona gitmeye muktedir.
fissionable material: Atom arl 235 olan uranyum
235
izotopu (U
) , atom arl 239 olan pltinyum
239
izo topu (P
) , toryumdan retilen ve atom
233
arl 233 olan uranyum izotopu (U
) gibi
fizyona urayabi lir maddelerden herhangi biri.
fission bomb: Atom bombas.
fission neutrons: Nkleer fizyon sonu neredilen ya
da yaylan ntronlar; fizyon ntronlar.
fission, nuclear: Bkz. fission (3).
fission, photo: Fotonlar tarafndan endklenen nkle
er fizyon; fotofizyon.
fission process: Ar bir atom, rnein uranyum ato
munun ekirdeinin bir ntron emerek dayanksz
bir rn oluturduu ilem; fizyon ilemi.
fission products: Nkleer fizyon srasnda oluan
radyoaktif ekirdekler; fizyon rnleri.
fission spectrum: Nkleer fizyondan oluan ntronla
rn enerjilerinin dalm; fizyon tayf.
fission, spontaneous: Dtan ekirdeklere parack
lar ve fotonlar girmeksizin oluan nkleer fizyon:
kendiliinden oluan fizyon.
fissure: Paralarna ayrlmak; atlamak veya yarl
mak.
fist: Den. tutmak, yakalamak veya kullanmak.
fit: 1) uygun ekil, l vb. inde olmak. 2) uygun ve
ehliyetli yapmak. 3) donatmak. 4) uygun olmak. 5)
baz ama, grev vb. i iin ayarlanm, uygun hale
getirilmi vb. i. 6) uygun; elverili. 7) hazr; eitilmi.
fitter: Gem. Ma/c. makine, boru vb. ini salayan, ku
ran veya ayarlayan kii; fiter.
fitting: 1) ayar iin kullanlan bir ey. 2) o. ev, ofis,
otomobil vb. inin tehizat; donatm veya dekorasyo
nu.
Fitting's synthesis: Fitting sentezi; aril ve alkil bromrlerden, metalik sodyum kullanlarak aromatik
hidrokarbon oluturulmas.
five: 1) be; 5; V. 2) be birim veya yeden oluan
herhangi bir ey.
fivefold: t) be ksma sahip olan. 2) be misline sa
hip olan; be misli; be kat.
fix: 1) salam, sabit veya gvenli yapmak; skca ba
lamak. 2) sabit ya da dayankl yapmak. 3) kesin ola
rak dzenlemek; tesis etmek. 4) dzenlemek; sra
snda dzenlemek. 5) onarma, tamir etmek. 6) ceza
landrmak. 8a) Kimy. kat veya umaz yapmak, b)
nitratlar, amonyak vb. i oluturmak iin (atmosferik
nitrojeni) dier elementler veya bileiklerle birletir
meye neden olmak. 9) sabit olmak; sabitlemek. 10)
Hava., Den. iki veya daha fazla bilinen durumu sap
tama veya mevki bulma.
fixation: 1) Kimy. kat veya umaz (buharlamaz) bir
ekle indirgeme, b) atmosferik nitrojenin sabitletirilmesi. 2) Foto. sabit yapmak iin bir film, bask vb.
ini muamele etmek.
fixation
of
nitrogen:
Atmosferik
nitrojenin
sabitletiril- mesi. 2) Foto. sabit yapmak iin bir
film, bask vb. ini muamele etmek.
fixaiton of nitrogen: Atmosferik nitrojenden
kimyasal bileikler yapma; nitrojenin tespit edilmesi;
Bkz. fixa

221

f la g o ff ice r
tive.
fixative: Sabitletiren, solmaktan koruyan vb. i; baz
eyleri sabit yapan, solmaktan koruyan, renkleri sa
bitletiren vb. i madde.
fixed: sabitletirilmi; deimez.
fixed carbon: Kmrn damtlarak uucu maddeleri
giderildikten sonra, az bir miktar kl kapsayan ks
m; sabit karbon; kmrn sabit karbon miktar
100'den nem, uucu madde ve kl yzdesi karla
rak bulunur,
fixed carbon dioxide system: Den. genellikle ticaret
gemilerinin filika gvertelerindeki bir kabin (oda, ka
mara) vb. iinde bulunan birbirine seri olarak ba
lanm byk tplerden oluan bir batarya veya sis
tem; sabit karbon dioksit sistemi; yangn halinde ge
minin makine dairesi, yk ambarlar vb. i gibi yerleri
ne CO2 amak iin kullanlr.
fixed condenser: Kapasitans sabit olan bir kondensatr veya kapasitans ya da meksefe.
fixed disk: Bilgisay. sabitletirilmi disk; deimez
disk.
fixedness: Sabit olma durumu; sabitlik.
fixed oil: Bitki dokular, ou zaman ekirdeklerde
grlen uucu olmayan yalardan biri; sabit ya; o
u zaman bu yalar yiyeceklerde kullanlr; gliserol
ester ve yksek oranda doymam ya asitlerinden
oluurlar.
fixed parts: Motorlar, buhar makineleri, buhar trbin
leri, elektrik makineleri vb lerinin mahfaza, blok, layner (gmlek), stator vb. i gibi trl hareketsiz ksm
lar; hareketsiz paralar.
fixed pin: Diz. Mot, piston mesnetlerine birer setuskur ile balanan pisotn pin ya da perno iin syle
nir; sabit pin; sabit perno.
fixed point: 1) hassas olarak oluturulabilen karakte
ristik bir scaklk, bir svnn kaynama noktas gibi. 2)
bir termometrede buzun erimesi ve suyun kaynama
sn belirten iki referans noktas.
fixed star: Sabit yldz; dier yldzlara gre greli du
rumu deimeyen, dnyadan byk bir mesafede
bulunan yldz.
fixing: Donatm; tehizat.
fixing bolt: Diz. Mot. yksek gl makinelerin krank
pin cvatalarnn laka olmalar ya da gevemelerini
nlemek amacyla kullanlan kk cvatalardan biri;
tespit cvatas.
fixity: 1) sabit olma durumu veya nitelii; denge; ka
rarllk; sreklilik. 2) sabitletirilmi herhangi bir ey.
fixture: 1) yerinde sabit herhangi bir ey; sabit ey.
2) o. ev, maaza vb. inin bir paras kabul edilen
herhangi bir tehizat veya mefruat.
fizzy: Kabarcklanan efervesan.
Fl.: Bkz. fluorine.
flacon: Parfm, il vb. ini tutmak iin kullanlan k
k, kapakl bir kap veya ie.
flag: 1) ulusal veya eyalet simgesi olarak kullanlan
belirli renkte bir para kumatan yaplm sembolik
ara; bayrak; sancak. 2) bayrak veya sancaklarla do
natmak. 3) sinyallerle veya iaretlerle mesaj gnder
mek.
flagman: 1) bayrak tayan kii; bayraklar; sancaktar.
2) grevi bir bayrak veya fenerle demiryolu geitle
rinde (tren vb.) iaret vermek olan kii.
flag officer: Ask. bir filoya komuta eden deniz suba-

flagpole
yi; amiral ya da komodor; bu rtbeyi belirten bay
rak.
flagpole: Bayran nisa veya mayna edildii direk;
bayrak direi.
flagship: Den. komodor veya amirali ve onun sanca
n ya da forsunu tayan gemi; Amiral gemisi.
flagstaff: Bkz. flagpole.
flake: 1) Den. onanr, boya veya raspa ii yapan de
nizcileri tayan ve gemi bordasna aslan ayarlanabi
lir asma iskele. 2) yiyecekleri depolama veya kurut
ma iin kullanlan raf, parmaklkl raf veya zgara.
flake white: ince, beyaz stbe (beyaz kurun) pul
larndan yaplan renklendirici bir madde.
flaking: ok ykl redksiyon dililerinde, geni ka
rncalanma sonucu oluan bir arza; pullama; pul
lanma.
flame: 1) atein trl renklerde grlen titrek k ek
lindeki yanan gaz ya da buhar; alev. 2) bir ateten
ykselen alev dili. 3) kl alev ite yanma durumu.
4) s, k vb. inde aleve benzeyen. 5) kl alev ile
yanmak. 6) aleve benzer olmak. 7) alev veya s ile
yanmak.
flame are: Alevi renklendirmek iin metal tuzlan ile
doyurulmu karbonlar arasnda retilen bir elektrik
kivilimi; alev ark veya kvlcm.
flame arrestor: Bkz. silencer.
flame ceramic: Mot. piston kafalar, valf diskleri ve
yanma odas duvarlar vb. inin seramikle kaplanmas
yntemi.
flame-colored: Ate veya alev renginde olan; ate
renkli.
flame cutting: Oksi-asetilen alumas ile kesme; oksi
jen ile kesme: Yumuak elik ve dvme elie uygu
lanr.
flame hardening: Metal yzeyinin, oksi-asetilen aiu
mas ile stldktan sonra su huzmesi ile soutularak
sertletirilmesi; alevle sertletirme; karbon ierii %
0,75-% 0,35 olan tm eliklere uygulanabilen bir yn
tem.
flame out: Bkz. blowout; patlama.
flame primer: Diz. Mot. bir miktar yakt yakarak giri
havasnn stlmasn salayan zel bir cihaz; alev
primeri; n stc; prehiter; bu tr n stc zellikle
iki zamanl dize! makinelerine uygulanr.
flame proof: Yanmaz; alev gemez; aleve dayankl.
flame propagation: Mot. tutuma gecikmesinin he
men ardndan yanma odasnn bir veya bir ka yerin
de oluan alevin tm yanma odasna yaylmas; alev
yaylmas.
flame propagation period: Mot. alevin yaylmas s
reci veya periyotu; Bkz, flame propagation.
flame safety lamp: Maden ocaklarnda, gemi akarya
kt tanklannda vb. i yerlerde kullanlan, patlama tehli
kesi oluturmayan bir fener; emniyet lmbas; gemi
makine dairelerinde, ambarlarda yangnlardan son
ra da kullanlr.
flame sreen: plak alev veya kvlcmlarn yakt tanklarinn tant borularndan veya ak gverte delikle
rinden girmesini nleyen, bu amala karter kapakla
rnn emniyet valflarnda da kullanlan ok kk de
likli, paslanmaz tellerden rlm perde; alev perde
si.
flame speed: Mot. alevin yaylma sreci srasndaki
hz; alev hz; flame velocity eklinde de kullanlr;

222

flarin g too l

bu hz normal alma koullarnda 25-35 m/s dola


yndadr.
flame test: Fiz, Bnzen bekinin alevinin renginden
maddeleri tanmak veya tehis etmek.
flame-thrower: Dman ordularna alevli sv pskr
ten bir silah; alev pskrtc; alev makinesi.
flame veloity: Bkz. flame speed.
flaming: 1) alevlerle yanma: alevlenme. 2) parlakl
veya ss aleve benzeyen.
flaming arc: Mineral ekirdekli karbonlar kullanlan
ve byk bir ark alevi ve daha byk k veren bir
ark lmbas.
flammable: Kolayca tutuabilen; abuk veya kolay ya
nan; yanabilir.
flammable liquid: Benzin, alkol, eter vb. i gibi kolay
tutuabilen bir sv; yanc sv; kolay tutuabilen sv.
flammy: Aleve ait; aleve benzeyen.
flange: 1) bir teker, mil, boru vb. inin dieri ile birle
mesine msaade eden (izin veren) dairesel ksm;
flan; Gem. Mak. flen. 2) flen ya da flan yapmak
iin kullanlan bir alet.
flange bolt: Flen ya da flan cvatas; flann iki par
asn birbirine balamak iin kullanlan cvatalardan
biri.
flange coupling: ki mil, boru vb. inin flen ya da
flanlarnn birbirlerine dorudan cvata ve somunlar
la baland kaplin; takoz kaplin; flen kaplin,
flank: 1) herhangi bir eyin yan, zellikte motorlarda
supaplara hareket vermek, onlar ap kapamak iin
kullanlan kem ya da eksantriklerin kem dairelerini
trnaklara birletiren ibkey, dbkey veya teetsel
trlerdeki ksm; kem sars. 2a) Ask. bir kuvvetin
sa veya sol taraf ya da cenah, b) herhangi bir ta
raf sarlm bir blge. 3) yanda olmak. 4) Ask. yan
n korumak, b) bir dman biriminin yan tarafna h
cum etmek.
flap: 1) parlak ve muntazam olmayan bir biimde
alevlenmek. 2) alevlerle iaret vermek. 3) ksa bir s
re devam eden parlak, dzgn olmayan gz kama
trc k. 4) alev yapmak. 5) ini alann aydnlatmak
veya iaret vermek iin kullanlan, ksa bir sre de
vam eden gz kamatrc k. 6) objektiften n
yansmas nedeniyle filmde oluan bulank ya da
puslu nokta. 7) alpara valf; bir tr geri dndrmez
valf.
flap valve: Bazan yz ksele ile kapl, geri dndr
mez veya tek ynl akma msaade eden bir valf;
flep valf; alpara valf; pompalarn emme borularnn
alt ucu, posakl ecekterlerinin k taraflar vb. i yer
lerde kullanlr.
flareback: 1) bir ateli silh veya topun geri tepmesi.
2) Buh. Kaza. zellikle su borulu kazanlarda oaktaki
yakt buhar ve hav/a karmnn patlamas; bu olay:
a) hava kesilmeksizin atomizr fayrap ve b) kzgn
ocak duvarlar yardmyla yaktn tututurulmak isten
mesi srasnda meydana gelir.
flare-up: An bir parlama.
flaring: 1) ksa bir sre iin parlak ve gayri muntazam
alevlenme; alevle parlayan; 2) da doru yaylan ve
ya eriten.
flaring of tubes: Buh. Kaza. boru azlarnn d ap
larn bytme; Bkz. flaring tool.
flaring tool: Buh. Kaza. alev, payanda veya su borularinin, boru aynasna szdrmaz bir biimde oturmas

flash
iin d aplarnn bytlmesini salayan bir tr bo
ru makinesi.
flash: 1) an olarak kk bir alev veya k neret
mek. 2) parlak olmak; parlamak. 3) an olarak ve hz
la gelmek, hareket etmek veya gemek. 4) ani ola
rak veya hzla gndermek (haber, mesaj vb. i). 5) ta
bakalar halinde cam yapmak. 7) an ve ksa bir k.
8) ksa zaman; an. 8) telgraf veya radyo ile gnderi
len ksa mesaj veya haberler.
flash bulb: Kapal yerlerde veya gece fotoraf ekimi
iin kullanlan flalarn, ksa sreli ve gz kamatrc
k veren ampul; fla ampul.
flash burn: vcut dokularnda an olarak serbest ka
lan youn s, zellikle bir nkleer patlamann ss
ile neden olunan yaralanma veya tahrip.
flash evaporator: Kaynama ve buharlama olaylar
nn farkl blmlerde olduu evaporator; fla evaporatr; bu cihazlarda deniz suyu iki ayr yerde ve
kaynama scaklnn altndaki bir scakla kadar s
tlr ve buharlama (fla) hcresinde gerekletirilir.
Burada oluan buharlar distilerde youturularak da
mtk ya da saf su elde edilir.
flash gun : Foto. fla ampul ve objektif kapan ayn
anda altran senkronize bir cihaz; fla tabancas.
flashily: Parltl bir ekilde veya tarzda.
flashiness: Parltl olma nitelii; parltllk.
flashing: Bir kanalda suyun an ykselmesi veya ta
mas.
flashlight: 1) fenerler, uaklar vb. inde olduu gibi,
iaret (sinyal) olarak kullanlan an akma ya da parldama eklinde k. 2) kk gerilimli pil ile al
an, tanabilir fener; el feneri. 3) kapal yerlerde ve
ya gece fotoraf ekmek iin kullanlan ksa, gz kamatnc k.
flash point: Istlan yaktlarn oluturduklar buharlarn
kendiliinden parlayabildikleri veya bir aievle temas
ettikleri zaman geici olarak tututuu en dk s
caklk derecesi; tutuma noktas; tutuma derecesi;
tutuma scakl.
flash temperature: Istlan yakt buharlarinn bir aiev
le temas ettiinde tututuu en dk scaklk; tutu
ma scakl.
flashy: Ksa bir sre iin parlayan veya gz kamat
ran.
flask: Lboratuvar vb. i yerlerde kullanlan ie eklin
de, dar boazl herhangi bir kap. 2) kk, yass,
cepte tanmaya uygun iki iesi. 3) bir dkmha
nede kullanlan iki ya da daha fazla paradan olu
an tam bir kalp veya derece kutusu.
flasket: 1) kk ie. 2) uzun, derin olmayan sepel.
flat: 1) dzgn, gnyesinde bir yzeye sahip olan. 2)
kk derinlik veya kalnla sahip; geni, dzlem
ve ince. 3) mutlak; salt; pozitif. 4) deiken olma
yan; dalgalanmayan. S) net olmayan. 6) havas bo
alm. 7) kesin olarak; tamamen. 7) s; slk yer;
resif; dknt. 8) trl dz eylerden herhangi biri;
zellikle; a) dz altl bir bot ya da gemi. b) ak yk
vagonu, c) snm lstik.
flatbelt: Dz kay; konveyr veya transmisyon kaysi.

fiatboat: S sular veya nehirlerde yk tamada kulla


nlan dz altl gemi.
flat-bottomed: Dz altl olan: Bilhassa gemiler iin
sylenir.

223

flaxen

flatcar: Tavan ve yan duvarlar olmayan ve baz belir


li ykleri tamak iin kullanlan demiryolu vagonu;
ak vagon.
flat chisel: Metal levhalar kesmek iin kullanlan bir
alet; yass keski.
flat cold chisel: Yass veya kt azl keski; yass so
uk keski.
flat compounded: Bkz. flat compounding.
flat compounding: Bir doru akm jeneratrnde seri
sargnn hem tam yk ve hem de yksz durumda
ayn gerilimi retmesi; dz kampavund (jeneratr).
flat file: Dz ya da yass ee.
flat gaskets: Mukavva kad, lstik ya da kauuk, paronit, levha metal, bakirli, alminyumlu veya nikelli
asbestostan yaplan contalar; dz contalar.
flat head: Havsa bal (vida, cvata vb. i).
flatiron: 1) stld zaman elbise vb. i tlemede kul
lanlan ar, alt dz cihaz; t. 2) Taymis nehrinde
kmr tamaclnda kullanlan yelkenli tekne.
flat knot: Camadan ba; reef knot olarak da kullan
lr.
flat nose pliers: Kt burunlu pense.
flat scale: Teknik resim vb. inde kullanlan mm, cm,
in vb. i lekli cetvel; yass (dz) cetvel.
flat scraper: Dz raspa.
flat slide valve: Dz slayd valf; Bkz. D valve.
flat spring: erit biimindeki elik paralarndan yap
lan yay; yaprak yay; dz yay; daha ok kara tat
aralarnda kullanlr.
flatten: Dz ya da daha dz yapmak; yasslatmak.
flattery: Dzletirme ilemi.
flatting: 1) yassltma ya da yasslatrma ii veya ile
mi; zellikle: a) metal levhalar rulo veya bobin hali
ne getirme, b) perdahlamadan kurtulmak iin boya
uygulama.
flat tire: Hemen hemen tm havas kam lstik; in
mi lstik; snk lstik.
flattish: Bir dereceye kadar dz (yass).
flattop (flat-top): Arg. uak gemisi.
flavin: 1) karmak bir heterosiklik keton; flavin,
C10H6N4O2.2) sentetik olarak sentez yoluyla hazrla
nan veya belirli bitki veya hayvansal rnlerde gr
len sar pigmentler grubunun herhangi biri; zellikle
riboflavin, laktoflavin.
flavine: Bkz. flavin.
flavone: 1) belirli bitkilerden veya sentetik olarak elde
edilen renksiz, kristalli bir bileik; flavon, C 1 5 H 1 0 O 2
.
2) bu bileiin herhangi bir trevi.
flavoprotein: Flavin'lerle kimyasal olarak bal prote
in gruplarndan herhangi biri; zellikle hidrolizle ri
boflavin veren biri; flavoprotein.
flavopurpurin: Boya yapmnda kullanlan sarms
kristalli
kimyasal
bir
bileik,
flavopurpurin,
C 14 H 2 0 2 .
flaw: 1) atlak; krlm veya hatal yer; kusur. 2) hata;
kusur; defo. 3) hatal yapmak veya hatal olmak. 3)
Den. an olarak kan iddetli, ou zaman yamur
veya karla gelen rzgr; rzgr saana.
flawless: Hatas olmayan; hatasz; mkemmel.
flax: 1) ekirdeklerinden bezir ya ile liflerinden iplik
yaplan bir bitki; keten. 2) bu bitkilerin bklmeye
hazr, iplie benzer lifleri. 3) ketene benzer trl bit
kilerden herhangi biri.
flaxen: Ketenden yaplm veya ketene ait; rengi kete-

flax fibers
ne benzeyen; soluk sar; saman rengi.
flax fibers: Keten bitkisinin kurutulmu gvdesinden
karlan lifler; keten lifleri; salmastra yapmnda kul
lanlr.
flexseed: Keten tohumu; il olarak ve bezir ya ya
pmnda kullanlr.
flaxy: Ketene benzeyen; ketene ait.
fleam: Neter veya ameliyat ba; damarlar amak
iin kullanlr; phlebotome eklinde de kullanlr.
fleck: Kk bir para; partikl; parack; tanecik;
pul.
flection: 1) eilme; esneme. 2) bklm para ya
da bklm yer.
flectional: Eilme ya da bklmeye ait; bklmeye
benzeyen; flexional biiminde de kullanlr.
fleet: 1a) ou kez belirli operasyon alannda, bir ko
muta altnda ve birlikte hareket eden belirli sayda
sava gemisi; filo. b) bir lkenin tm deniz kuvveti.
2) bir lkenin deniz ticaretinde kullanlan ticaret ge
milerinin tm; ticaret filosu. 3) tek kontrol altnda
hareket eden gemiler, kamyonlar, otobsler, uaklar
vb. i grubunun herhangi biri. 4) birlikte alan balk
alar, stakoz sepetleri vb. i takm.
fleet: 1) Orj. Ola. yzmek. 2) hzla hareket etmek; u
mak. 3) hzla gemek; kaybolmak. 4) Den. durumu
nu deitirmek. 5) hzl; abuk. 6) durum deitirme
ye neden olmak.
Fleming's left-hand rule: Eer sol elin baparma
ve ilk iki parma karlkl dik alarda konulursa: a)
ilk parmak veya iaret parma manyetik alann y
nn, b) ikinci parmak elektrik akmnn ynn ve
c) baparmak, iletkeni etkileyen kuvvetin ynn
gsterir.
Fleming's right-hand rule: Eer sa elin baparma
ve ilk iki parma, karlkl dik alarda konulursa:
a) birinci parmak manyetik alann ynn, b) ba
parmak iletkenin hareketi ynn ve c) ikinci par
mak endkleme akmnn ynn verir.
Fletcher's trolley: Yatay harekette kuvvet, ktle ve iv
me arasndaki ilikiyi gstermek iin kullanlan bir
mekanizma.
flexibility: Esnek olma nitelii; esneklik.
flexible: 1) krlmadan bklen; sert ya da kat olma
yan; kolayca bklen; esnek; fleksibl. 2) deiim
iin ayarlanabilir; Bkz, elastic.
flexible connection: zellikle titreim oluturan maki
nelerde, titreimin makineye bal ksmlara aktarl
masn nleyen esnek balant.
flexible coupling: Buh. Trb. rotoraft ile pinyon saft
arasnda bulunan ve sl genilemeyi nleyen bir
kaplin; rotoraft yatay ekseni ynnde bir miktar
serbest brakarak pinyon ve gervil dililerinin dileri
nin hasar grmesini nler; pinti, yayl, dili, pene
tr vb. i trleri vardr,
flexible metal hose: Kara tesislerinde makine titrei
minin binalara, gemilerde teknelere aktarlmasn n
lemek iin kullanlan boru; esnek metal hortum ya
da boru.
flexible metallic packing: Makinelerin kzgn buhar
uygulanan boaz vb. i yerlerde kullanlan salmastra;
esnek metalik salmastra.
flexibly: Esnek bir ekilde.
flexile: Bkz. flexible.
flexion: Bkz. flection.

224

floating light

flexional: Bkz. flectional.


flexure: Mek. bir dorunun dzlem bir eriye dn
t noktalardaki gerilme.
flicker: 1) rzgrdaki mum gibi, dzensiz yanmak ve
ya parlamak. 27 titreyerek yanmaya neden olmak.
3) titrek alev veya k.
flier: 1) uan bir ey veya eyler. 2) havac; pilot. 3)
hzl tarifeye sahip olan otobs, tren vb. i.
flight: 1) uma ii, tarz veya gc. 2) uak, ku, mer
mi vb. i ile bir seferde alnan mesafe; menzil; erim.
3) havada birlikte uan eylerin grubu. 4a) uuta
askeri uaklarn dzeni, b) ayn trde az sayda
uaktan oluan grup; filo. 5) belirli zaman ve belirli
rotada umak zere programlanm uak. 7) uakla
seyahat ya da gezi.
flint: 1) elik paras ile vurulduu zaman kvlcm
karan ok sert bir ta; bir tr kuvarz; akmakta; ge
nellikle kahverengi, siyah veya gri renklidir. 2) yan
may balatmak iin ve ilkel silahlar ve aletlerde kul
lanlan bir ta paras. 3) akmakta gibi fevkalde
sert veya dayankl bir ey.
flint glass: Kurun kapsayan sert, parlak bir cam;
kristal, mercek vb. i iin kullanlr.
flinty: 1) akmaktandan yaplm veya akmakta
kapsayan. 2) akmaktama benzeyen; fevkalade
sert.
flip-flop: Yaz boz.
flipper: Balkadamlarn ayaklarna taklan lstikten ya
plm ara; palet; Arg. kk ve ucuz otomobil,
uak vb. i.
float: 1) bir svnn yzeyinde duran veya durmaya ne
den olan; zellikle: a) bir baln hava kesesi, b) ol
taya bal mantar, c) buhar kazan, karbratr veya
br tankta, hotvelde, su deposunda vb. su ve yakt
dzeyini dzenleyen kresel para; amandra. e)
can yelei, f) deniz uaklarnn ini takmlar. 2) sva
y dzeltmek iin kullanlan alet; mala. 3) bir svnn
yzeyinde durmak. 4) su, hava vb. inde gayret sarfetmeksizin hareket etmek. 5) bir svnn yznde
durmaya neden olmak.
floatage: Bkz. flotage.
float alarm: Mot. yakt servis tanklar, tant tanklar
vb. ine donatlan, elektrikle alan amandral bir ci
haz; amandral alarm cihaz.
floatation: Bkz. flotation.
float chamber: Ben. Mot. karbratrlerde iinde amandrann bulunduu blm; amandra hcresi; a
mandra kab; sabit seviye kab.
float-feed: Ben. Mot. karbratrlerdeki gibi, bir a
mandra ile yakt akmnn ayarlanmasn salayan
besleme; amandral besleme.
floating: 1) yzer; yzen. 2) sabit olmayan; seyyar;
bal olmayan; deien.
floating bank: Kmrle fayrapl kazanlarda tam basn
c salayacak ekilde kazann kmr ile beslenmesi.
floating derrick: Yzer vin veya macuna.
floating dock: Bir geminin girmesi iin suda alalan
ve gemi girdikten sonra, kuru havuz olarak kullanl
mak zere ykseltilen navuz; yzer havuz.
floating dredge: Yzer tarak gemisi; nehir, liman vb.
i yerleri derinletirmek iin kullanlr.
floating gear: Planet dili;
floating light: Fener amandras; fener dubas.

float in g tr ad e
floating trade: Deniz yolu ile yaplan ticaret; deniz ti
careti.
float pivot: Den. Mot. karbratr amandrasnn hare
ketini ine valfa aktaran mafsal; amandra mafsal.
float steam trap: amandrann alalp ykselmesi 1le
ona bal bir valfn suyun geiine izin verdii ve bu
harn geiine engel olduu bir kapan; amandral
buhar kapan; Gem. Mak. amandral stim trap.
float valve: Bir amandra ile regle edilen veya ayar
lanan valf; amandral valf.
float water gauge: Kirli, amurlu sularda alan bu
harl gemilerin kazanlarnda Kullanlan ve kprme
den etkilenmeyen tesviye iesi.
floc: Kimy. o. dumanda olduu gibi, pamua ben
zer ok ufak paracklar; flock eklinde de kullanlr.
flood: 1) su baskn; tufan; sel. 2a) gelgitin sahile
doru akmas; gelgitin ykselmesi. 3) sel ile dolmak
veya kaplamak; tant; seylp; sel. 4) fazla veya ok
fazla su koymak (iine veya stne). 5) selden yk
selme.
floading: Su kesimi altnda oluan bir hasar, atma,
yangnla mcadele suyu, krlan deniz suyu borusu,
kinistin veya incekn valfn karmas vb. i nedenler
le gemi teknesine su dolmas; su baskn.
floodlight: 1) yksek younlukta yapay k veren ci
haz; projektr. 2) byle bir k huzmesi. 3) projek
tr ile aydnlatmak.
flood valve: ml veya doldurma valf.
floor: 1) kpr, iskele vb. inin pltform ya da sahanl
. 2) Den. gemi altnn dz ksm. 3) deme ile kap
lamak veya donatmak.
floppy disk: Bilgisay. disket.
flos ferri: ounlukla demir cevherinde bulunan mer
cana benzer bir tr aragonit.
flotage: 1) yzme ii, durumu ya da g. 2) yzen
herhangi bir ey; zellikle denizde yzen (kazaya
uram) gemi paralar; floatage biiminde de kul
lanlr.
flotation: 1) yzme ya da suya indirme ii ya da ile
mi. 2) balang ii; kurulmu veya tesis edilmi
olan. 3) Maden, ya eklenmi bir zelti yardmyla
ok ince toz haline getirilmi maden cevherini ayr
ma yntemi; floatation biiminde de kullanlr.
flotilla: 1) kk bir filo; filotilla. 2) tekneler (botlar)
veya kk gemilerden oluan filo.
flotsam: Deniz stnde yzer durumda bulunan veya
karaya vuran kazazede bir gemi veya onun yk.
flour mill: 1) tahl taneciklerinin tlerek una d
ntrldkleri yer; deirmen. 2) hububat tanecikle
rini una dntren makine; deirmen makinesi.
floury: 1) una ait. 2) yaps ve rengi bakmndan una
benzeyen; beyaz ve toz halinde.
flow: 1) suyun yapt gibi hareket etmek; akmak. 2)
yumuak, dzgn ve kolayca hareket etmek; kayp
gitmek. 3) darya doru akmak. 4) tremek. 5) dal
galanmak; sallanmak, 6) ykselmek veya kabarmak
(gelgit gibi). 7) tarmak. 8) tamak; su basmak. 9)
akclk. 10) akm miktar. 11) akan herhangi bir ey;
aknt veya akm. 12) gelgitte ykselme. 13) bir boru
ya da kanal veya bir yzey ya da bir delikte hareket
etmek (akkan, s ya da elektrik).
flowage: 1) akma, tama veya su basma. 2) tant
durumu.
flowchart: Ak emas.
Teknik Szlk - F. 15

225

f lui d fil m
flow coefficient: Akm katsays.
flow energy: Dzgn akmda bir sisteme giren ve
kan bir madde nedeniyle sahip olunan enerji; akm
enerjisi; ylabilen veya depolanabilen
mekanik
enerji.
flovers of slfre: ince sar toz; kkrt iekleri;
ham kkrtn sblimlemesinden gelen ya da olu
an kkrt buharlarndan elde edilen ok kk k
krt kristalleri.
flow indicator: Cazibe, gravite veya ekim ile yala
nan sistemlerde, yalama yann gravite tanklarn
dan yalanmas gereken yerlere akn gsteren bir
cihaz; akm gstergesi.
flowmeter: Bir kanaldan akan svnn basnc, akm h
z ve boalma miktarn lmek iin kullanlan bir ci
haz; akmler; flovmetre.
flowsheet: Maliyeti hesaplamak iin imalt (yapm) i
lerinde kullanlan malzemeler, iletme vb. lerini gs
teren bir diyagram.
flow, streamline: Viskoz akm; partiklveya parack
larn yava, srekli ve sabit miktarda hareket ettii s-.
v miktar.
fl, oz.: Bkz. fluid ounce; fluid ounces.
fluctuant: Deime; azalp oalma; titreme.
fluctuate: 1) aa yukar veya ileri geri hareket et
mek; dalgalar gibi alalmak veya ykselmek; dalga
lanmak. 2) dzgn olmayan bir biimde srekli ola
rak deimek, 3) dalgalanmaya neden olmak.
fluctuation: 1) aa yukar veya ileri geri hareket et
me. 2) dzensiz veya srekli deiim ya da dei
me.
flue: 1) duman, kzgn hava, gaz vb. i iin boru veya
bir geit. 2) ocak bacas; baca.
flue-cured: Bacalardan geen kzgn hava ile ttslen
mi veya kurutulmu: Ttn iin sylenir.
flue gas analyzer: zellikle yksek kapasiteli kazan
larda baca gazlarnn analizi iin kullanlan bir cihaz;
baca gaz analiz edicisi; baca gaz iindeki CO2 CO
ve 02 yzdesini saptamak iin kullanlr; Bkz. Orsat
apparatus.
flue gases: Bir buhar kazannn karbon dioksit, kar
bon monoksit, oksijen, nitrojen ve su buhar vb. i
kapsayan gaz halindeki yanma rnleri; baca gazla
r; yanma rnleri; bunlar analiz edilerek kazan ge
nel verimi saptanabilir.
fluid: 1) akabilen; kat olmayan; basn altnda oldu
u zaman ayrlmakszn yer deitiren ve harekete
muktedir olan; akkan; sv. 2) akkan ya da ak
kanlara ait, 3) akkana benzeyen; hzl ve kolayca
deiebilen hareketli veya ekil verilebilen. 4) her
hangi akabilen bir madde; sv veya gaz; Bkz. liqu
id.
fluid coupling: Yksek devirli dizel motorlarnda, ma
kine ile devir drc dililer arasna donatlan, ma
kinenin gcn devir drc donanma aktaran,
titreimlerin aktarlmasna msaade etmeyen ve iki
paradan oluan bir kavrama ya da kapln; hidrolik
kapln; hydraulic coupling biiminde de kullanlr.
fluid film: Bir eanjrde s transferi srasnda rnetal
yzeyinin hem scak sv ve hem de souk sv tara
fnda oluan, fevkalde ince, fakat ok nemli bir
katman; boundary layer biiminde de kullanlr.
fluid friction: Bir makinenin hareketli ve hareketsiz
yzeyleri arasndaki ya filmi ya da katmannn mole-

fluid homogenous
kllerinin srtnmesi; sv srtnmesi.
fluid homogenous: Tm noktalarda zellikleri ayn
olan sv; homojen sv.
fluidic: Akkana ait; akkan doasnda olan.
fluidity: Akkan durumu veya nitelii; akkanlk.
fluid lubrication: Srtnme yzeylerine ekilen yala
ma ya tarafndan oluturulan ya filmi veya katma
n ile yalama; akkan katman ile yalama.
fluid mechanics: Bilimsel olarak akkanlarn zellik
lerini inceleyen, hidrostatik, hidrolik, hidrodinamik
ve gaz dinamiini kapsayan bilim dal; akkanlar
mekanii.
fluid meter: Sv ler; sv sayac; akkan
sayac.
fluidounce: Bkz. fluid ounce.
fluid ounce: Amerika Birleik Devletleri'nde 29,6
3
3
cm , ingiltere'de 28,4 cm 'e eit olan bir sv lm
birimi; fl.oz. ksaltmas ile belirtilir.
fluid, perfect: Deformasyon iin dirensiz, sktrlamaz ve sabit younlukta ideal srtnmesiz akkan;
mkemmel sv veya akkan.
fluid pressure: Svlar tarafndan aktarlan, tm nokta
larda ve tm ynlerde eit olan basn; akkan ba
snc; sv basnc.
fluid-tight: Akkan (ya, su, gaz vb. ini) geirmez ya
da szdrmaz.
fluke: 1) Den. ipa veya demirin kollarnn ucunda bu
lunan, ou zaman gen eklinde ve topra yaka
layan sivri trnak; demir trna. 2) ok, mzrak, zpkn
vb. inin sivri ucu.
flume: G elde etmek, tomruklar nakletmek amacy
la kullanlan yapay bir su kanal.
flump: Ar olarak veya grltl bir ekilde damla
mak veya dmek.
fluo: Flor kapsayan.
fluo: Flor ve floresan anlamlarnda bir nek.
fluor: Bkz. fluorite.
fluoresce: Floresan retmek, gstermek veya olmak.
fluorescein: Resorsin ve fitalik anidritten sentetik ola
rak yaplan sarms krmz, kristalli bir bileik,
C 20 H 12 O 5 ; yansyan kta yeil ve geen kta kr
mz renkte grlen bir alkalin zelti; flresin; tekstil
lerin boyanmasnda ve belirte olarak kullanlr.
fluoresceine: Bkz. fluorescein.
fluorescein test: Flresin deneyi veya testi; kondenser kapaklar ve boru aynalarnn temizlii yaplr ve
sonra buhar blgesi st borularn seviyesine kadar,
kk bir miktar flresin kapsayan su ile doldurulur
ve borularla boru aynalar bir tr ltraviyoie ile
aydnlatlr. Kaar bulunan ksmlar floresan k ve
rir. Deneyden sonra kondenser iinde hi su kalma
yacak ekilde boaltlr.
fluorescence: Belirli bir dalga boyunda n emilme
si ve daha byk dalga boyundaki radyasyonun an
neredilmesi; floresan; grnr tayfta mortesi n
lar floresana neden olabilir.
fluorscent lamp: i ksm floresan bir madde kaplan
m ve cva buhar ile doldurulmu bir elektron tp;
floresan lmba; mortesi boalm ya da dearj g
rnr a dntrr.
fluoric: Florin veya floritten elde edilmi veya onlara
ait; florik.
fluorid: Bkz. fluoride.
fluoridate: Dilerdeki rmeyi azaltmak amacyla
(su kaynana) florrler eklemek.

226

fluxio n
fluoride: Florr; hidroflorik asitin zehirli bir tuzu, rne
in sodyum florr, NaF.
fluorin: Bkz. fluorine.
fluorine: Kimy. flor; halojen familyasnda ok aktif,
paslandrc, yeilimsi sar renkli, gaz halinde kimya
sal bir element; en negatif halojen; Simg.F, Fl;
at.a. 19,00; at.no. 9.
fluorite: Kimy. bir ok renkleri olan, saydam, kristalli
kpsel bir mineral; kalsiyum florr, CaF2; eritici mad
de olarak elik ve cam yapmnda kullanlr; fluor,
fluor spar ekillerinde de kullanlr.
fluoro-: Flor ve floresan anlamlarnda bir nek.
fluorogen: Kartrld zaman dier floresan madde
yi redkleyen bir madde; florejen.
fluorometer: Floresan iddetini lmek iin kullanlan
bir cihaz; florometre.
fluoroscope: 1) X nlar yardmyla cismin veya par
alarn floresan bir perde zerindeki glgesinin gr
n ile i yaplari kontrol etmede kullanlan bir ci
haz; floroskop. 2) floresan gzlemek iin kullanlan
bir cihaz.
fluoroscopy: Floroskop yardmyla kontrol; floroskopi.
fluor spar: Bkz. fluorite.
flurry: 1) an ve ksa sren bir rzgr; bora. 2) ya
mur ya da kar frtnas.
flush: 1) an ve hzl olarak akmak ve yaylmak. 2) akkorlamak; akkor haline gelmek; kzarmak. 3) an
bir su akm ile temizlenmi, ykanm ve boalm ol
mak. 4) snma; kzarma.
flushing system: Baz kk gemiler istisna edilirse,
ana yangn devresinden bir kol ile deniz suyu alan
ve bu suyu idrar kaplar, WC vb.lerine veren sistem;
temizlik sistemi.
flushing valve: Diz. Mot. enjektrlerde kullanlan tant, hava firar veya prayming valf; pompa ile enjek
tr arasndaki borunun havasn karmak iin kulla
nlr.
flush mica: Elektrik makinelerinin kollektrlerinde ba
kr dilimlerle ayn hizada olan mika izolatr.
flush r/l: Bilgisay, sadan/soldan hizal.
fluting iron: Yzeyi dalgal ya da ondleli olan de
mir; ondle (salar) yapmak iin kullanlr.
fluting machine: Levha metalleri dalgal veya ondle
li yapan bir makine. 2) alev borulu kazanlarn kl
han salarn dalgal yapan makine; ondle makine
si.
flutter: 1) hzl ve dzensiz bir ekilde dalgalanmak
veya titremek. 2) hzl titreim, rpma vb. 3) titre
me; titreim. 4) Hava. uaklarda, uu srasndaki ka
nat sarsnts.
flutter wheel: Yksekten den akarsu ile dnen do
lap; su tankeri; su dolab.
flux: 1) akma veya aknt. 2) met (gelgit) ile gelen;
gelgitin getirdii. 3) srekli hareket; srekli deiim.
4) lehimdeki gibi, metallerin birbirlerine kaynatlmas na
yardm eden ve oksitlenmeyi nleyen boraks ve ya
reine gibi bir madde. 5) F/z. bir yzeyden kan
enerji, sv vb. i akmlarn miktar; flks; ak. 6) erite
rek (metalleri) birbirine yaptrmak.
2
flux density: Fiz. bir cm 'deki manyetik kuvvet izgile
ri; flks younluu; ak younluu.
fluxion: 1) akma. 2) srekli deiim. 3) akan bir ey,
dearj; boalma. 4) Mate, deiken byklklerde

fluxiona l
srekli deime miktar; diferansiyel.
fluxional: Bkz. fluxion.
fluxionary: Bkz. fluxional.
flux, luminous: Bir kaynak tarafndan birim zamanda
yaylan k miktar; lmen ile llr.
flux, magnetic: Bir yzeydeki toplam manyetik en
dksiyon miktar; Maksvel ile llr, manyetik flks
veya ak.
fluxmeter: Bir devredeki toplam manytik flks l
mek iin kullanlan bir cihaz; dner bobinli galvano
metre; flksmetre.
flux, radiant: Is yayan (radyan) enerjinin iletilmesi
iin zaman miktar; erg/s veya vat ile llr.
fly: 1) havada hareket etmek; umak; zellikle: a) bir
uakta hava iinde hareket etmek, b) havada mermi
gibi ileriye itilmek. 2) uak kullanmak, altrmak ve
ya iletmek. 3) havada dalgalanmak veya umak:
Bayrak ya da uurtma gibi. 4) an ve hzl olarak ha
reket etmek. 5) hzl bir ekilde tketmek (para vb. i
iin sylenir). 6) havada hareket etme veya umaya
neden olmak. 7) iletmek (bir ua). 8) bir uakla
gemek (Pasifik Okyanusunu). 9) uakla tamak ve
ya nakletmek. 10) Mot. volan ya da denk pervanesi
Bkz. flywheel.
fly ash: Baca knda duman iinde, ap 100 mik
rondan (0,1 mm'den) kk olan tozlar; uan toz.
flyaway: 1) rzgrda uma. 2) kama.
flyball: Motorlarda kullanlan mekanik veya hidrolik
regltrlerde kullanlan, bazan kre ve ou za
man prizma eklinde olan arlklar; regltr arlk
lar.
flyball governor: Esk. Pist. Buh. Mak. arlkl meka
nik regltr ya da gavrnr.
flyball lug: Hidrolik regltrlerde arlklarn alt i taraftannda bulunan ve da doru aldklar zaman
hz yayn sktran paralardan herhangi biri; arlk
kolu veya sap.
fly bars: Bkz. fly weights.
flyblow: Kirletmek; bozulmak; lekelemek.
flyblown: Kirlenmi; bozulmu; lekelenmi.
flyboat: 1) hzl, dz altl bir Hollanda teknesi. 2) hzl
ve yelkenli, trl teknelerden herhangi biri.
flyby: Gezegenlere veya gk cisimlerine gitmek ze
re belirli bir rota izleyen ve tekrar dnyaya dnme
yen bir uzay arac.
flyer: ete. flier.
flying: 1) uan yad a uabilen. 2) hzl olarak hareket
eden; hzl. 3) havada uar gibi. 4) havada dalgalan
ma veya akar gibi gitme. 5) uak ya da pilotlara alt;
uak veya pilotlar iin.
flying boat: Gvdesi suya inmeye ve kalkmaya msa
ade edecek ekilde (yaplm) uak; deniz ua.
flying bridge: Den. kprstnn stnde olan k
sm; miyar gverte.
Flying Dutchman: 1) denizlerde gnahlar iin kya
met gnne kadar seyretmeye mahkm edilmi efsa
nevi Felemenk (Hollanda) denizcileri. 2) onlarn, g
ren denizcilere uursuzluk getirdiine inanlan haya
lete benzer gemisi.
flying field: Uaklar iin kk hizmet veren ve ini
kalk iin kullanlan havaalan.
flying jib: Den. civadra zerinde uzanan, kk ve
genellikle gen eklinde olan bir yelken; flok.
flying machine: Herhangi bir uak veya tayyare.

227

foa m rubbe r
flying saucer: 1947 ylndan bu yana dnya semala
rnda grlen, byk bir hzla uan, baka dnyalar
dan geldiine inanlan ve tehis edilemeyen cisimler
veya hava gemileri; Bkz. UFO.
flying wing: Kuyruk grubu ve gvdesi olmayan ve tek
kanattan oluan bir uak; uan kanat.
flyweights: Bkz. flyballs.
flywheel: 1) silindir eklinde, ou zaman dkme de
mirden yaplm, motorlarn krank mili flencine ba
lanan, makinenin hemen hemen sabit devir saysn
da almasn salayan, evresindeki iaretlerle ma
kinenin bakmna katkda bulunan ar bir teker; vo
lan; Gem. Mak. flayvil; dzenteker; denkpervanesi.
2) Den. parakete dzentekeri.
flywheel effect: Volan jantnn arl (W) ile volan
jantnn kesitinin arlk merkezinden geer dairenin
2
apnn karesinin arpm (WD ); volan etkisi; savur
ma momenti olarak da isimlendirilir.
flywheel gear: Volann evresine sk olarak geiril
mi dili; volan dilisi; mar motorunun bendiks dili
sinin getii dili; ilk hareket ve tornaark salama
ya yarar.
flywheel hub: Volann krankmiline balanmasn sa
layan gbek; volan gbei.
flywheel knock: ou zaman volan krankmiline ba
layan kamann, kama kanal duvarlarna arpmas
sonucu oluan vuruntu; volan vuruntusu.
flywheel mass: Volann ktlesi.
flywheel rim: Mot. volann, gbee kollarla bal
olan ksm; volan tekeri; volan jant.
flywheel ring gear: Bkz. flywheel gear.
FM: Bkz. frequency modulation.
Fm: fite. fermium.
fm.: Bkz. fathom.
F number: Foto. objektif apnn, onun odak mesafe
sine orannn lm; Simg. f/ , F/f, F, vb. i ksalt
malarla belirtilir; F saysnn az olmas, daha ksa
poz sresini gerektirir.
foam: 1) iddetli alkalama, mayalanma veya ferman
tasyon vb. i ile svlarda oluan beyazms ktle; k
pk. 2) kpkl yangn sndrc. 3) kpk rete
ci. 4) kpe benzeyen herhangi bir ey. 5) kpe
neden olmak.
foam compound: Akaryakt yangnlar iin kpk ya
pmnda kullanlan kimyasal bileik; kpk bileii.
foam extinguisher: Pskrtt kpk yardm ile ha
va ile yangnn ilikisini kesen bir yangn sndrme
cihaz; kpkl sndrc; akaryakt yangnlarnda
kullanlr.
foamily: Kpkl bir biimde; kpkl olarak.
foaminess: Kpkl durum veya nitelik.
foaming: 1) bir svda gaz kabarcklar olumas; k
prme; kabarcklanma. 2) kazan suyu dzeyinde,
yabanc maddeler ve kazan kimyasallar nedeniyle
oluan kpklenme.
foam inhibitor: Kk kabarcklar arasndaki direnci
krarak onlar daha byk kabarcklar haline getiren
ve bylece dayankl bir kpk ve emlsiyon oluu
muna engel olan madde; kpk inhibtr; kpk
nleyici.
foam maker: Kpk yapc; kpk reteci; Bkz. fo
am.
foam rubber: Dayankl, sngere benzer bir ekilde
hazrlanm lstik; snger; kpk lstik; demecilik-

foa m solutio n
te kullanlr.
foam solution: Kartrma ilemi yaplmadan nce k
pk bileii ile su karm; kpk zeltisi veya eriyi
ifoamy: 1) kprme veya kpkle kaplanm. 2) k
pkten oluan. 3} kpk gibi; kpe benzeyen.
F.O.B. (f.o.b.): Yapld yerde teslim edilen eyala
rn tama giderlerini kapsamayan fiyatlar iin syle
nir; Bkz. free on board; gemide ya da trende tes
lim,
focal: Odaa ait.
focal distance: Bir mercein optik merkezinde, k
nlarnn birletii noktaya olan mesafe; odaksal
mesafe; odak mesafesi; focal length olarak da kulla
nlr.
foalization: Odaklatrma ve odaklatrlm.
focalize: 1) Fiz. odaa getirmek veya odaa gre
ayarlamak. 2) Tp. kk bir alana snrlamak veya
snrlanmak: Herhangi bir hastalk iin sylenir.
focal length: Bir mercek veya aynann esas oda ile
optik merkezi arasndaki mesafe; odaksal boy.
foci: Bkz. focus.
focometer: Bir mercek veya bir optik sistemin odak
sal boyunu lmek iin kullanlan bir cihaz; fotomet
re; focimeter eklinde de kullanlr.
fo'c's'le: Bkz. forecastle.
focus: 1) k nlar vb. inin veya ses dalgalarnn bir
letii veya yayld ya da yaylr gibi grnd
nokta; odak; mihrak; zellikle bir ayna ile k nlar
nn yanstld nokta. 2) odak mesafesi. 3) net bir
grnt yapmak iin bu mesafenin ayar. 4) herhan
gi bir aktivite. dikkat vb. i merkezi. 5) Mate, a) elips
iziminde kutlanlan iki sabit noktadan herhangi biri.
b) bir parabol veya hiperbol iin benzer herhangi bir
nokta. 6) Sismo. bir depremin balang noktas. 7)
odaa getirmek. 8) odak mesafesini (gz, mercek
vb. i iin) ayarlamak. 9) bir odakta toplamak. 10) yo
unlatrmak.
focusing: 1) bir elektrik alan veya manyetik alan ya
da bir katot n tpnde, pozitif iyonlar tarafndan
bir elektron huzmesini bir noktaya dntrmeye ne
den olma. 2) fotoraf ekmeden nce bir kamerann
optik sisteminin doru ayar. 3) bir diyaframdan ses
dalgalarnn konsantrasyonu.
focusing coil: Bir elektron nnn odaklanmas iin
manyetik alan reten bir doru akm (d-c) bobini.;
odaklama bobini.
fog: 1) ok kk tanecikler (partikller) halinde he
men dnya yzeyinin zerinde youan byk su
buhar ktlesi; sis. 2) atmosferi karartan benzer du
man, toz vb. i ktleleri. 3) bir fotoraf veya filizin bu
lanklamas. 4) sisle kaplanmak. 5) sisle kaplamak
veya kuatmak. 6) bulank yapmak.
fog bank: Youn sis ktlesi.
fogbound: Sis nedeniyle seferine engel olunan (ge
mi vb. i).
fogdog: Siste, bazan ufukta grlen parlak bir nokta.
foggily: Sisli bir ekilde veya tarzda.
fogginess: Sisli olma durumu veya nitelii.
foggy: 1) sisli; dumanl; karanlk. 2) bulank; bulutlu.
foghorn: 1) siste gemileri uyarmak iin alnan d
dk; sis dd. 2) tiz, yksek bir ses.
fog lamp: Siste, zellikle youn siste kara tat arala
rnn kulland far; sis fan; sis lmbas.

228

fool' s gol d

fog light: Bkz. fog lamp.


foil: 1) ok ince metal levha veya varak (yaprak): Al
tn, kalay vara gibi; folyo; yaldz kad; almin
yum folyo. 2) mcevherlerin altlarna konulan ve on
lara parlaklk veren ve dier maddelerin altna konu
larak onu deerli gsteren ince, parlatlm metal va
rak. 3) folyo ile kaplamak.
fold: 1) bir eyi bkerek veya pres ederek bir paras
n dierinin stne koymak; katlamak. 2) sarmak;
paket etmek veya yapmak. 3) katlanm olmak. 4)
katlama. 5) katlanm para veya katman. 6) katla
ma ile yaplan iaret. 7) Jeo. basnla katlanm bir
kaya katman. 8) kat.
folder: 1) katlayan kii veya ey. 2) ktlar tutmak
iin katlanan bir levha karton veya kaln kt. 3) kr
ma veya katlama makinesi. 4) klasr veya dosya. 5)
bror.
folding: 1) evolt profilindeki hata ve metal yorulmas
sonucu, eviren pinyonun pi dairesinin dii boyun
ca oluan yark. 2) katlama; katlanan.
folding door: Katlanan (maden) kap.
foliate: 1a) ince katmanlara blmek ya da ayrmak,
b) dverek ince varaklara ayrmak. 2) katmanlara
ayrmak.
foliation: 1) metalleri dverek katmanlarna ayrma ii
veya ilemi. 2a) yapraa benzer katmanlara ayrma:
Belirli mineral ve kayalar iin sylenir, b) bu tr kat
manlar. 3) ayna yapmak iin camn metal folyo veya
dier yanstc madde ile kaplanmas ilemi.
folic acid: Yeil yapraklar ve belirli baz bitkiler ve
hayvansal dokularda bulunan, vitamin B kompleksle
rinden biri olduuna inanlan azotlu bir asit; folik
asit.
folium: 1) Geom. dm noktasnda iki ucunun ara
kesiti ile evrilmi erinin bir paras. 2) Jeo. metamorfik kayalardaki gibi, ince bir katman veya taba
ka.
follower: Bir baka para ile hareket verilen (bir maki
nenin) paras; izleyici; takipi.
follower, cam: Bkz, cam follower.
follower pin: Birleik enjektrlerin pompa ksmnda
bulunan ve plencerin hareketini salayan bir pin; iz
leyici veya takipi pin.
follower ring: Segmanlar yuvalarnda tutmak iin pis
ton kafasna, segmanlarn st ksmna gelecek ekil
de donatlan ve pistona setuskurlar ile balanan e
lik ember; Gem. Mak. cang ring; pistonun silindir
dna alnmakszn segmanlarn karlmasn salar.
following: Geminin hareket ettii ayn ynde hareket
eden: Rzgr ve gelgit iin sylenir.
follow-up: 1) takip etmede kullanlan herhangi bir
ey. 2) dmen makinelerinde dmeni viyaya alan
mekanizma Bkz. follow-up mechanism; karlama
donanm.
follow up: izlemek; takip etmek.
follow-up gear: Bkz. follow-up mechanism.
follow up mehanism: Den. dmen belirli bir derece
sancak veya iskeleye geldikten sonra, dmenin viya
durumuna alnmasn salayan, ounlukla dili bir
mekanizma; karlama donanm.
font: Bilgisay, yaz tipi.
fool's gold: Rengi bakmndan altna benzeyen demir
pirit; aptal altn; FeS2.

foot
foot: 1) bir bacan alt ksm; ayak. 2) baz taraflar
ayaa benzeyen bir ey; zellikle: a) bir eyi ayakta
tutan; temel, b) en alt ksm; alt; dip. c) bir dizinin
sonu. d) bir diki makinesinin kuma tutan ksm. 3)
insan ayann yaklak boyuna (12 in veya 30,48
cm.) eit olan bir uzunluk birimi; ayak; kadem; tut.
4) piyade; yaya asker. 5) bir svdaki tortu. 6) bir ge
mi ile yolalmak veya seyretmek.
footage: Fit, kadem veya ayak olarak belirtilen uzun
luk: zellikle sinema filmleri iin sylenir.
foot brake: Otomobillerdeki gibi ayak basnc ile al
an fren; ayak freni.
foot-candle: Aydnlatmann pratik birimi; merkezine
yerletirilen 1 mum gcndeki bir kaynak tarafn
dan, yarap 1 fit (30,48 cm) olan bir krenin yzeyi
2
nin aydnlatlmas; 1 lmen/ft 'ye edeerdir.
footer: Bilgisay. altlk.
foot-pound: 1 libreiik (452 gram) bir arl.bir fut
(30,48 cm) ykseklie kaldrmak iin gerekli enerji
miktarna eit olan, Emperyal Sistemin enerji birimi
13 560 000 erg; ft-lbs, fp, F.P., f.p. ksaltmalar ile be
lirtilir.
foot-poundal: Emperyal sistemde bir libreiik bir ktle
2
nin bir fut/saniye 'lik bir ivmede bir fitlik bir mesafe
ye hareket ettirilmesiyle yaplan ie eit olan i biri
mi.
foot-pound-second system: esas biriminin foot
(30,48 cm), libre veya pount (452 g) ve saniye olan
bir lm sistemi; fut-libre-saniye.
foot rule: 1 fut (30,48 cm) boyunda bir l ubuu;
bir fut'luk cetvel.
footstep: 1) bir insan adm; adm. 2) bir admda al
nan mesafe; adn uzunluu.
foot-ton: fiz. bir ton arl bir fut (30,48 cm) yukar
ya kaldrmak iin gerekli i veya enerji miktarna eit
olan enerji birimi.
force: 1) dayanklk; enerji; g; kuvvet. 2) g yo
unluu; iddet. 3a) bir kii veya eye kar sarfedi
len fiziksel g veya dayanklk. b) bir kiiyi yenmek
iin fiziksel g kullanlmas. 4) bir kiinin etkili ve
gayretli bir biimde i yapma gc; moral; manev
dayanklk. 5) kontrol, inandrma, etkileme iin g;
etki; tesir. 6) kara, deniz veya hava kuvveti. 7) asker
ler, denizciler vb. inin tekiltl herhangi bir grubu.
8) belirli aktiviteler iin tekiltlanm insan gruplarn
dan herhangi biri. 9) F/z. cismin hareketini salayan
veya hareketli cismi durduran neden; kuwet; kgf, N
vb. i ksaltmalarla gsterilir. 2) zorlamak; mecbur et
mek. 13) zorla almak. 14) bir cismin ivmesinin nede
ni; bir birim ktlenin bir birim ivmesinin nedeni olan
birim kuvvet.
forced: Doal olmayan; cebr; kuvvetlendirilmi.
forced circulation: Suyun hzn oaltmak iin bu
har kazanlarna eklenen bir dolam, sirklasyon ve
ya serkleytin pompas ile salanan cebr dolam:
Buhar kazanlar iin sylenir.
forced draft: Buh. Kaza. ocaklara atmosfer st ba
snta hava verilmesi ve dolaysyla daha byk mik
tarda yakt yaklmasn salayan kuvvetlendirilmi e
kim; Gem. Mak. kuvvetlendirilmi draft veya baca
ekmesi.
forced draft fan: Cebr draft fan veya bloveri; bir mi
le bal ok byk bir rotor ile onu evreleyen bir
keys veya mahfazadan oluan bir blover; kazan

229

fore
ocaklarna atmosfer st basnta yanma havas sa
lar.
forced draft blower: Bkz. fored draft fan.
forced exhaust: Drt zamanl motorlarda egzoz gaz
larnn piston, iki zamanl motorlarda hava veya hava-benzin karm tarafndan silindir dna atlmas;
cebr egzoz.
forced feed: Mot. basnl ya ile besleme yntemi;
zellikle silindirlerin yalanmasnda uygulanan bir
sistem.
forced feed lubricator: Diz. Mot., Pist. Buh. Mak. si
lindirlerin yalanmasnda kullanlan ve makineden
hareket alan, plencerli bir tr mekanik ya pompas;
her silindire ait plencer deposundan ald ya sk
trarak silindir gmlei yzeyine vererek yalanmay
salar; lubrikatr; lubrikeyter; mekanik yadanlk;
ya otomatii.
forced-feed oil system: Daha ok buhar trbinlerin
de kullanlan basnl yalama sistemi; cebri yala
ma devresi: bir pompann samp tanktan alarak sa
lad basnl yalama ya, dorudan trbin rotoraft ve devir drc diillerin yataklarna verilir.
force-feed system: Bir pompann yalama yann
basnia (2,5-6 bar) krankaft ana (palamar), krankpin ve kam mili ve kam mili hareket dililerinin yatak
larna verildii sistem; cebri besleme sistemi; basn
la yalama sistemi ya da devresi.
forced flow boiler: Bkz, forced circulation.
forced lubrication: Makineden hareket alan veya
elektrik motoru ile altrlan bir pompa tarafndan
salanan basnl ya ile srtnme yzeyleri vb. inin
yalanmas; cebri yalama; zorlu yalama.
forced oscillation: Cebri titreime uyan bir durum;
bir sisteme salnm retmek zere uygulanan kk,
periyodik bir kuvvetin frekans, sistemin doa! fre
kansndan farkl olduundan sistem kk bir amplitt ile salnr; cebri osilasyon.
forced vibration: Bir cisme periyodik olarak uygula
nan ve rezonans tarafndan ykseltilebilen bir kuvvet
ile endklenen titreim; cebri titreim.
forceful: Gl; kuvvetli; etkili; etkin.
force major: Bkz. forcemajeure.
force of friction: Srtnmeyi yenmek ve dieri ze
rinde kayan bir dzlemin dzgn hareketini srdr
mek iin gerekli kuvvet; srtnme kuvveti.
force of gravity: Fiz. cisimlerin arlk merkezlerine
uygulanan ve yerekiminden kaynaklanan kuwet;
yerekim kuvveti.
fore polygon: Ayn dzlem zerinde bulunan iddet
ve ynleri farkl kuvvetlerin bilekesini bulmak iin
kullanlan okgen; kuvvet okgeni.
forceps: zellikle cerrahlar veya operatrler ve di
hekimlerinin ekme, bastrma ve yakalama iitt kul
landklar kk bir maa veya pense; forseps.
force pump: 1) valfsz, pistonlu, svy valflar arasn
dan sktrarak geiren bir pompa. 2) temizlemek
iin borularn iinden hava geirmek iin kullanlan
bir pompa. 3) suyu basn altnda nemli bir yksek
lie kadar gndermek iin kullanlan valfsz, plancer!i pompa.
forcible: 1) kuvvetle (cebr olarak) yaplan veya etkile
nen. 2) kuvvete sahip olan; gl; kuvvetli.
forcibly: Kuvvetli veya gl bir biimde.
fore: Den. bata; baa doru; bir geminin n ksm

f ore -a nd -a f t
ya da ba; pruva.
fore-and-aft: Den. batan ka; boyuna; boyuna do
natlan.
fore and aft: Den. 1) batan k tarafa veya ka; bo
yuna; boyuna donatlan. 2) batan ka; batan ka
doru.
forecast: 1) nceden plnlamak; ileriyi grmek. 2)
nceden tahmin etmek veya hesaplamak; kehanet
veya nceden haber vermek; tahminde bulunmak;
tahmin etmek.
forecastle: 1) bir ticaret gemisinde, bazan denizci ka
maralarnn yerletirildii ba taraf; ba kasara. 2)
bir geminin pruva direinin nndeki st gvertesi.
forefoot: Den. bir geminin omurgas ile ba bodosla
masnn birletii nokta; ba bodoslama topuu.
foreign: Yabanc (yalama yandaki yabanc madde
ler gibi).
forelock: atal pin; bu tr bir pin ya da pinlerle bala
mak.
foreman: Gemi ambar, fabrika, deirmen vb. inde a
lanlar grubu veya bir blmn sorumlusu; postaba; ustaba; formen.
foremast: Bir geminin ba tarafna en yakn olan di
rek; pruva direi.
forepart: n para veya ksm.
forepeak: Den. gemi bodoslamas ile atma perdesi
arasnda bulunan ksm; bapik.
forepeak tank: Den. gemi bodoslamas ile n at
ma perdesi arasnda bulunan ve trim ya da safra tan
k olarak kullanlan tank; bapik tank.
forepump: Dier bir pompann altrlmas iin ks
m vakum oluturmak zere kullanlan yardmc bir
hava pompas.
foreshorten: Tek. Res. perspektif ilkesine gre bir
cis min kenarlarn gerek llerinden daha ksa
gs terme.
foretop: Gemi pruva direinin tepesinde bulunan bir
platform; pruva anakl.
forge: 1) ilenecek metali tavlamak iin kullanlan bir
ocak; demirci oca; lav frn. 2) metallerin stlp e
kilendii veya dvlerek ekil verildii yer; demirha
ne. 3) demir cevheri veya pik demirinden dvme de
mir yaplan yer; demir imalthanesi. 4) stma veya
dvme ilemi ile bir metale ekil vermek. 5) bu yn
temle yapmak, oluturmak, ekil vermek veya ret
mek. 6) bir demircinin yapt gibi, metale ekil ver
mek.
forged craknshaft: Dvlerek yaplan krankaft;
dv me krankaft.
forged steel: Dvme elik.
forge pig iron: Bkz. pig iron.
forger: Bir metale dverek ekil veren kii; demirci.
forge welding: Birletirilecek paralar lokal olarak bir
frnda tav derecesine kadar stlr ve sonra el veya
bir makine ile pres edilerek kaynatlr; demirciler tara
fndan uygulanan bir kaynak ekli.
forging: Dvlerek ekil verilen herhangi bir ey;
zellikle dvlm bir metal paras; demirin scak
iken dvlmesi.
fork: 1) atal. 2) ekli bakmndan atala benzeyen
herhangi bir ey; diyapozon. 3) kollara ayrlan k
sm. 4) nehir, yol vb. inin iki veya daha fazla kola ayrild veya bu kollarn birletikleri nokta 5) bu kollar
dan biri. 6) kollara ayrlmak.

230

f or m le tt e r
forked : 1) atal ya da atallara sahip olan; kollara
ay rlm. 2) atal biiminde; atall.
forked end: Bkz. forked
rod.
forked rod: Kroshedli dizel motorlar le ift etkili pis
tonlu buhar makinelerinde kullanlan atal veya U
harfi eklindeki st ksm kroshed ya da apraz muy
luya balanan biyel veya konnektin rod; atal rod;
atal konnektin rod.
forklift: Kaldrma tertibatnn altnda kollar olan, zel
paletli veya dolgu tekerlekli kk vin; forklift; istif
makinesi.
form: 1) bir eyin d grnm; ekil; renk, bnye
ve younluk dnda yap. 2) bir insan veya hayva
nn gvdesi veya ekli. 3) bir eye ekil vermek iin
kullanlan herhangi bir ey. 4) dzenleme; zellikle
srasna gre dzenleme. 5) bo yerleri doldurula
cak basl evrak. 6) bir okulda snf. 7) ekil vermek.
8) eitmek; retmek. 9) gelitirmek. 10) organize
etmek. 11) bir diin profili veya enine kesiti.
formal: Biimsel
formaldehyde: zeltisi kuvvetli dezenfekte edici ve
koruyucu olarak kullanlan renksiz, keskin kokulu
bir gaz; formol; formaldehit, HCHO.
formaldehyde solution: Sv. Yk. formaldehit
zelti si; formalin; metanol; metil aldehit; metilen
oksit; keskin kokulu, sv ve buhar halinde iken insan
sal iin zararl, higroskopik olmayan, dayanksz,
alifa tiklerden bir aldehit; Simg. HCHO; z.a. 1,071,11;
k.n. 95C; 16 ve 32C'de viskoz. 1,7-2,5 cP; suda
tm ile znr; gemilerde 16-32C'de ve atmos
ferik basnta tanr.
formaline: Formaldehit'in sudaki % 40'lk zeltisi;
antiseptik olarak kullanlr; formalin eklinde de
yaz lr.
formate: Kimy. formik asitin tuzu ya da esteri;
format.
formation: 1) ekil verme veya ekil verilmi. 2) ekil
verilmi ey. 3) dzenleme; yap; sra. 4) Ask. ordu,
gemi vb. lerinin dzenlenmesi ve tertibi.
form document: Bilgisay. kabuk belge.
form factor: Bir alternatif akm dalgasnn eklini tarif
iin kullanlan ey; ekil veya form faktr.
form f eed: Bilgisay. 1) form besleme, a) sayfa ba
(tu).
formic: 1) karncalara ait. 2) deriyi tahri eden renk
siz bir asiti, karnca asitini, HCOOH belirtir; karnca,
rmcek vb. i hayvanlarla srgan vb. i bitkilerde bu
lunur; ticari olarak ogzalik asit ve gliserinden elde
edilir; formik.
Formica: Is ile sertleen ince katmanlardan oluan
bir plstik; s ve kimyasallara dayankl olduklar
iin, zellikle levha halinde masa vb. i yerlerde kulla
nlrlar (Ticar bir marka).
formic acid: Sv. Yk. formik asit; karnca asiti; hidro
jen karbolik asit; metanoik asit; andrc, keskin ve
tahri edici kokulu, renksiz, dumanl, higroskopik,
dayanksz, ayrarak ok zehirli karbon monoksit
oluturan, insan sal iin zararl bir organik asit;
Simg. HCOOH; 20/4C'de z.a. 1,2201; k.n.
100,6C; d.n. 8,4C; suda tm ile
znr,
20C'de visk. 1,770 cP; gemilerde 15-25C scaklk
ve atmosfer basncnda tanr.
formless: Belirli bir ekil veya plna sahip olmayan;
ekilsiz; amorf.
form
letter:
Bilgisay. kabuk
mektup.

f ormul a
formula: 1) matematik gerek, ilke, kural vb. lerini ifa
de eden cebirsel sembollerin takm; forml; eitlik :
2
A = n x r gibi. 2) Kimy. bir bileiin (veya radikal,
kk vb. inin) yapsn, bileenlerin gerek oranlarn
gstermek iin kullanlan simge ve saylarn terkibi;
kimyasal forml.
formulae: Bkz. formula (o.).
formula, electronic: Bir moleklde atomlar arasnda
ki elektronik ilikiyi gsteren bir forml; elektronik
forml.
formula, emprical: Bir bileiin atomlar arasndaki
en basit saysal oran gsteren bir kimyasal forml;
amprik forml; rnein hidrojen peroksitin amprik
forml HO, fakat molekler forml H 2 02 'dir. 2)
kkeni matematiksel olmayan herhangi bir forml.
formula, molecular: Bkz. formula (2).
formularize: Formle etmek; Bkz. formulate.
formula, structural: Molekldeki atomlarn dzen ve
onlarla birleenlerin deerlerini gsteren kimyasal
bir forml; yapsal forml; ak forml.
formulary: 1) formller kolleksiyonu. 2) forml. 3}
Ecz. illarn formlleri ve bileim talimatnn listesi;
kodeks. 4) forml veya formllere ait; forml veya
formller doasnda olan.
formulate: 1) bir forml ile belirtmek. 2) bir kuramda
ki gibi, sistematik bir ekilde belirtmek.
formulation: 1) formle etme; forml haline getirme.
2) forml eklinde bir ifade; formlsel bir ifade.
formulator: Forml ya da formller yapan kii.
formulism: 1) formller sistemi. 2) formllere inanma
ve ballk.
formulize: Bkz. formulate.
formyl: Formik asitin kk ya da radikali; formil,
HC0 2 .
forsterite brick: Esas maddesi forsterit (2MgO.SiO2)
olan ve % 57 MgO, % 32 Si0 2 , % 6 FeO ve % 5 di
er oksitlerden oluan bir ate tulas; elik frnlarn
da, limanlarda, klhan duvarlarnda, apteykler vb. lerinde kullanlr.
fortieth: 1) krknc; 40.; 40 inci. 2) bir eyin krk eit
parasndan herhangi birini belirten. 3) bir eyin krk
eit parasndan herhangi biri; 1/40.
fortify: 1) kuvvetli veya daha kuvvetli yapmak; fiziksel
veya yapsal olarak kuvvetlendirmek. 2) bir hcuma
kar bina, istihkmlar, duvarlar vb. ile kuvvetlendir
mek. 3) takviye etmek; dayankln arttrmak. 4) al
kol ekleyerek (bir ikiyi) kuvvetlendirmek. 5) besin
deerini ykseltmek iin mineraller, vitaminler vb. i
eklemek. 6) askeri istihkmlar ina etmek.
Fortin's barometer: Ad barometreler ile elde edilen
den daha duyarl atmosfer basnc lmleri yapan
cval bir barometre; Fortin barometresi.
fortran (formula translation): Bilg. zellikle mhen
dislik, bilim vb. inin problemlerinin programlarn ba
sitletirmek zere hazrlanan otomatik bir kodlama
sistemi; fortran (dili).
forty: Krk; 40; XL; otuz dokuz ile krk bir arasndaki
tam say.
forward: 1) ileri. 2) gndermek.
forward perpendicular: Gem. in. bir geminin yaz
ykl su hattnda, ba bodoslamann n yznden
su yzeyine klan dik; ba dikme; ba kaime.
forward rear axle: Oto, orta dingil.
forward speed: Oto. ileri vites; ileri hz.

231

Fourier serie s
fossil: 1) Jeol. kazlarak karlm herhangi bir kaya
veya mineral. 2) bitki ya da hayvan yaamnn top
rak iinde, jeolojik devirlerden kalan talam artk
lar; fosil.
fossil fuels: Trl maden kmrleri, ham petroller,
gazlar vb. i gibi yaktlar; fosil yaktlar.
Foucault gyroscope: Bir gemi ya da uakta dengele
yici olarak kullanlan bir jiroskop veya cayroskop;
bir cayrokompasn (pusulann) temel elemandr; Fuko cayroskopu; Fuko jiroskobu.
Foucault pendulum: Dnyann dnme eksenini kant
lamak iin kullanlan bir sarka; ok uzun ince bir
tel ile bunun ucuna aslm ar bir kreden oluur;
Foucault sarkac.
foul: 1) ok kirli. 2) tm ile pislik veya yabanc mad
delerle kaplanm. 3) ak deil; frtnal. 4) dola
m: Halat gibi. 5) ho olmayan; naho. 6) Matb. ha
ta dolu. 7) kirletmek. 8) deniz canllar ile kaplan
mak (bir geminin alt); midye veya yosun balamak.
found: 1) eritmek veya potaya aktmak (metal veya
cam maddesini). 2) erimi metali potaya dkerek
yapmak; dkm yapmak veya dkmek.
foundation: t) bir duvar, ev vb. ini tayan para; te
mel. 2) buhar kazan, ana ve yardmc makineler vb.
lerini tayan ve gemi bnyesine balayan ksmlar;
temel; dek; Gem. Mak. favundeyn.
foundation bolts: Ar devirli motorlarda ap, silindir
apnn 1/12, yksek devirli makinelerde 1/8'i olan
cvatalar; dek veya favundeyn cvatalar; motorla
rn alt karterlerini dee balayan cvatalar.
foundation engineering: Temel mhendislii; temel
teknii.
founder: Su ile dolmak ve batmak: Bir gemi iin sy
lenir.
founder: Metal vb. lerini dken kii; dkmc; d
kmc ustas.
foundry: 1) metalleri eritme ve dkme ii, ilemi veya
almas; dkm. 2) metal dkmler. 3) metal dk
len yer; dkmhane.
foundry pig iron: Silisyum ierii yksek ve kkrt
kapsam ou zaman dk bir pik demiri; dkm
ilerinde kullanlr.
foundry work: Dkm iilii; dkmclk.
fount: Kaynak: Enerji vb. iin sylenir.
fountain: 1) doal su kayna. 2) bir akarsuyun kay
na veya balangc. 3) herhangi bir eyin orijini,
kaynak. 4a) yapay kaynak, huzme veya su akm, b)
bu akmlarn olduu havuz, borular vb. c) eme; fs
kiye veya benzer cihaz, d) soda cihaz. 5) sv iin
depo yeri; mrekkep, ya vb. iin kap veya depo.
four: 1) ile drt arasndaki tam say; drt; 4; IV.
four cycle: Drt (stroklu) evrim; emme, sktrma,
genileme ve egzozdan oluan bir evrimin, pisto
nun drt stroku ile tamamland (motor).
four-cycle engine: Drt zamanl veya stroklu makine
veya motor; bir i evrimi oluturmak iin pistonun
drt strokuna gereksinimi olan makine veya motor.
four-dimensional: Drt boyutluya ait; drt boyutluda.
fourfold: 1) drt paraya sahip olan. 2) drt misli ve
ya drt kat.
Fourier series: Bamsz bir deikenin herhangi bir
fonksiyonunun, bu deikenin sins ve kosins kat
larna gre temsil edilmesi: f (x) = A0 + A1.sin x +
A2.sin 2x+B 1 cos x + B2 cos2x+....

four masted
four masted: Drt direkli (yelkenli gemi).
four-stroke cycle: Drt stroklu ya da kurslu (benzin
ya da dizel motoru).evrimi; iin, pistonun drt strokunda oluturulduu evrim.
four-stroke cycle engine: Bkz. four-cycle engine.
four-stroke engine: Bkz. four-cycle engine.
fourteen: On drt; 14; XIV.
fourteenth: 1) on drdnc. 2) bit eyin on drt eit
parasndan herhangi birini belirten. 3) bir eyin on
drt eit parasndan herhangi biri; 1/14.
fourth: 1) drdnc; 4 nc; 4. 2) bir eyin drt eit
parasndan herhangi birini belirten. 3) bir eyin
drt eit parasndan herhangi biri; 1/4.
fourth dimension: Boy, genilik ve derinlie ek olan
boyut; izafiyet veya rlativite kuramnda zaman dr
dnc boyuttur; drdnc boyut veya dimension.
fourth gear: Oto. drdnc vites; hz vitesi veya dili
si.
fourthly: Drdnc olarak; drdnc srada.
four-way: Drt ynde geit veren: Drt yollu valf gibi.
four-way cock: Drt yollu valf ya da vana.
four-wheel: Drt tekerlekli; drt tekerlekle alma.
four-wheeled: Drt tekerlee sahip olan; drt teker
lekli; drt tekerlekle alan.
fox; 1) Den. veya drt kol ya da flasadan bkle
rek yaplm halat.
fp (F.P., f.p.): Bkz. foot-pound; foot pounds.
f.p. (fp): Bkz. freezing point.
FPH; Bkz. feet per hour.
fps.: Bkz. foot-pound-second system.
Fr.: Bkz. francium,
fraction: 1) krlm ufak bir para; kk bir para,
miktar, derece vb. i. 2) Kimy. ksmi kristalleme, da
mtma vb. i ile ayrlan para. 3) Mate. a) ondalk ile
belirtilen ve btnden, kk olan bir nicelik veya
pay ya da payda (1/2, 2/3); kesir, b) terimleri pay
ve payda ile ifade edilen herhangi bir nicelik, 13/4
gibi; baya kesir; Bkz. common fraction, complex
fraction, compound fraction.
fractional: 1) kesir ya da kesirlere ait; kesir veya
kesir lerden oluan. 2) ok kk; nemli olmayan;
nem siz. 3) Kimy. znrlkleri, kaynama
noktalarndaki vb. i farkllklar avantaj alnarak, bir
karmn bileen lerinin ayrlmas iin trl
ilemlerin herhangi birini belirten: Fraksiyonel
damtma gibi.
fractional digit: Bilgisay. kesirli say.
fractional distillation: Kaynama noktalar arasndaki
fark nedeniyle bir karmdan iki veya daha fazla sv
nn ayrlmas ilemi, usul veya yntemi; franksiyonel damtma.
fractionary: Bkz. fractional.
fractionate: Kimy. kristalletirme, damtma vb. ile par
a veya ksmlarna (fraksiyonlarna) ayrmak.
fractionating tower: Ham petroln trl bileenlerine
ayrld kule; rn ayrma kulesi; ayrma kulesine
verilmeden nce ham petrol separatrden geirile
rek ya gaz (doal benzin) ve kuru gazlar (doal
gaz) ayrlr ve sonra belirli scaklk derecelerinde s
tlarak elde edilen buharlar rn ayrma kulesine
gnderilir.
fractionation:
Fraksiyonel damtma ile bir karmn bi
leenlerine ayrlmas.
fractionize: Ksm veya paralarn (fraksiyonlarna)
ayrmak.

232

franklinit e
fraction of saturation: Bal nem; havadaki gerek
buhar basncnn, ayn scaklktaki maksimum buhar
basncna oran.
fractural: Krk tabiatnda olan veya krk tarafndan
neden olunan.
fracture: 1) krlma veya krlm. 2) krk; atlak; ya
rk. 3) krlmak; krmak; atlamak; yarlmak. 4) dilile
rin dileri arasnda oluan atlak.
fragile: Kolayca krlan, paralanan, hasar gren ve
ya tahrip olan; gevrek; krlgan; kolay krlan.
fragility: Kolay krlr olma nitelii.
fragment: 1) bir btnden krlan para; krlm par
a. 2) tam olmayan, ayrlm para; fragman.
fragmentarily: Para halinde olma durumu.
fragmentariness: Para halinde olma durumu veya
nitelii.
fragmentary: Paralardan oluan; btn olmayan;
para halinde; para para; ayrlm.
fragmentation: Paralarna ayrlma; paralanma.
fragmentation bomb: Patlad zaman geni bir ala
na yaylan ve para etkisi yapan bir bomba; para
tesirli bomba.
fragmented: Paralarna ayrlma; paralarna ayrl
m.
fragmentize: Paralanmak; paralarna ayrlmak.
frail: 1) kolay krlan, paralanan, hasar gren veya
tahrip olan; knlgan. 2) dayankl olmayan; zayf; in
ce ve hassas.
frame: 1) paralarna bir araya koymak; tesis etmek.
2) meydana getirmek; tasarlamak, kurmak. 3) belirli
bir kullanm iin adapte etmek; ayarlamak veya ayar
etmek. 4) bir snrla evrelemek; bir snr salamak.
5a) bir tasarma gre paralarnn taklmas ile yap
lan herhangi bir ey; esas veya iskelet halindeki bir
yap, gemi, ev vb. inin iskeleti, b) bir evreye zerin
de veya iinde ina edilen trl makinelerden her
hangi biri, 6) organizasyon; ekil ya da form. 7) ku
rulu sras veya sistemi. 8) Gem. in. geminin kabur
galar eklinde ve borda sa ile stringer sann bir
letii noktadan sintine veya omurgaya kadar uza
nan herhangi bir enine yap; eri veya kaburgalar;
omurgann dey dzlemine dik ada konulduu
zaman kare eri, geni ada konulduu zaman ya
tay eri adn alrlar. 9) bir kompterin byk ksmn
kapsayan bir kutu.
frame serial: Bir ereve evresine sarlm yuvarlak
tellerden oluturulan bir anten; ynlendirici, yn veri
ci ya da yneltici anten.
frame antenna: Bkz. frame aerial.
framework: 1) yap, gemi vb. i iskeleti; iskeletsel ya
p. 2) esas yap, dzenleme ya da sistem. 3) kara ta
t aracnn kaporta ksm.
framing: a) bir ereve veya iskelet, b) ereveler sis
temi.
Francis turbine: Vasat veya orta su ykseklikleri iin
kullanlan bir su trbini; Fransis trbini veya radyal
trbin.
francium: Alkali gruptan metalik kimyasal bir ele
ment; Simg. Fr; at.a. 223 (?); at. no. 87.
frangibility: Krlabilir olma durumu veya zellii.
frangible: Krlabilir; kolay krlr.
franklinite: Kimy. demir, manganez ve inko oksit;
parlak siyah bir mineral; franklinit, (Fe, Mn, Zn)
(FeMn) 2 04 .

Franklin stove
Franklin stove: Benjamin Franklin tarafndan kefedi
len mineye benzer, ak trden bir soba; Franklin
sobas.
frap: Den. 1} palamar, halat vb. i ile birbirine bala
mak veya dayankln arttrmak. 2) bounu almak
(gevek halatlarn).
frasch process: iice borulardan kzgn buhar vere
rek derinde, kum katmanlarnn altnda bulunan k
krt cevherlerinden erimi kkrt yzeye karmak.
Fraunhofer lines: Gnein tayf ya da spektrasnda
grlen koyu hatlar; Fraunhofer hatlar veya izgile
ri.
fray: Srtnme ile eskitme veya ypranma.
frazzle: 1) Anarak paavra haline gelmek; ypran
mak. 2) yorulmak; yormak,
free: 1) serbest; bamsz. 2) herhangi bir yne hare
kete muktedir. 3) alkan olmayan; tembel. 4) ha
zr; hazr olarak yaplm. 5) engellerden biri; engel
siz. 6) balant ya da temas olmayan. 7) birlememi: Serbest oksijen gibi. 8) Den. kar olmayan. 9)
Den. uygun bir rzgrla; serbest yapmak; zellikle:
a) esaret veya keyfi bir g, otorite, mecburiyet vb.
inden kurtulmak, b) bir engelden neta olmak.
free air: Makine veya hava ile alan bir aletin gerek
tirdii hava hacmi; serbest hava; dakikadaki hacim
olarak belirtilir.
free atmosphere: Yeryznden yaklak 600 metre
yukarda bulunan, srtnme seviyesi zerinde uza
nan atmosfer; serbest atmosfer.
freeboard: Den. bir geminin yzd su hatt ile g
verte arasndaki gemi bordasnn bir ksm.
freedom of the seas: Bir engel ya da kstlama ol
makszn, herhangi bir lkenin ticaret gemilerinin
ak denizlerin herhangi bir ksmnda herhangi bir
zamanda serbest olarak hareket edebilme ilkesi.
free electron: Bir maddenin iinde, fakat sabit olarak
atoma balanmayan bir elektron; serbest elektron.
free energy: Tepkimenin dnda faydal ie dne
bilen tepkime enerjisi; serbest enerji.
free exhaust: Drt zamanl motorlarda egzoz supab
ve iki zamanl motorlarda ise egzoz pencereleri veya
portlar piston tarafndan ald zaman gazlarn ba
snlar nedeniyle kendiliklerinden silindir dna ka
mas; serbest egzoz
free expansion: Jul deneylerine gre, gazlarn d bir
i yapmakszn, s alp vermeksizin genilemesi; ser
best genileme.
free fall: Frenlenmemi bir cismin yerekimli bir or
tamdaki hareketi; serbest dme.
free gold: Maden, saf altn.
freehand: Tek. Res. aletler, lm veya benzer yar
dmclar olmakszn sadece elle izilen veya yaplan.
freehand drawing: Serbest elle izilen veya yaplan
resim, ske vb. i; Bkz. freehand.
free on board: Ykleme noktasnda alcya daha faz
la cret denmeksizin (satc tarafndan) tren, gemi
vb. inde teslim; f.o.b., F.O.B. ksaltmalar ile belirti
lir.
free-piston engine: Krank mili olmayan, sktrma ile
yanmal, kart pistonlu bir tr dizel motoru; gaz re
teci ve kompresr olarak kullanlan bir makine; ser
best pistonlu makine.
free port: ithalt ve ihracat mallarnn gmrk veya
vergiye tabi olmad, tm lkelerin gemilerine eit

23
3

freighter
olarak ak bir liman veya korumal bir liman para
s; serbest liman; ak liman.
free radical: Serbest kk ya da radikal; iftli olmayan
elektronlu bir atom ya da atom grubu; bu tr kkler
zellikle reaktif olurlar ve bir tepkimede ara rn
olarak grlrler, rnein CH 3 ; baz serbest kkler,
rnein NO ve N0 2 olduka dayankldrlar.
free surface: 1) iki akkan arasndaki snr faz. 2)
bir gemi iinde serbest olarak hareket edebilen bir
svnn oluturduu yzey; serbest yzey.
free vibration: D bir kuvvet uygulamas olmakszn
bir cismin doal frekansta titreimi; serbest titreim.
free water: 1) toprak partiklleri arasndan serbest
olarak akan su; yamur miktar ite deiir. 2) ya su
karmndan kolayca ayrlabilen su; serbest su.
free wheel: 1) br bisiklette, arka tekerin gbeinde
olan ve pedallar stop edildii zaman arka tekerlein
dnmesine izin veren bir cihaz; serbest teker. 2) oto
mobillerde bir g iletim sistemi.
freewheeling: 1) serbest teker Bkz. freewheel. 2) ser
best teker kullanma. 3) serbest tekere ait; serbest te
keri olan. 4) bir arabann tahrik kuvveti olmakszn
hareketi.
freeze: 1) buz eklini almak; buz gibi katlamak ve
ya sertlemek. 2) buz ile kaplanmak veya tkanmak.
3) ok souk olmak. 4) donarak sabit olmak veya
balanmak. 6) souun etkisinde kalarak hasar gr
mek ya da lmek. 6) hareketsiz olmak. 7) Meka. a
r snma nedeniyle paralarn genlemesi sonucu s
kmak ve sk olmak. 8) buz olumasna neden ol
mak; souk ile sertlemek veya katlamak. 9) buzla
kaplanmak veya tkanmak. 10) ok souk olmak;
donmak. 11) hzl soutma ile (yiyecekleri) koru
mak, 12) donma ile sabit yapmak veya tespit etmek.
13) souk etkisinde brakarak ldrmek veya hasar
vermek. 14) donma; donmu. 15) souk periyodu;
dondurucu hava; don.
freezer: 1) donduran kii veya cihaz; zellikle dondur
ma ve erbet yapmak iin kullanlan bir makine. 2)
-17,7C (0F) veya daha dk bir scaklk srdren
ve kolay bozulabilen yiyecekleri donmu olarak mu
hafaza eden buzdolab veya refrijeratr.
freezing: ok souk; dondurucu.
freezing mixture: 0C (32F) altnda bir donma scak
l reten iki veya daha fazla maddeden oluan bir
karm; rnein buz ve sodyum klorr karm; don
ma karm.
freezing point: Svlarn donduu veya katlat s
caklk derecesi; donma scakl; donma noktas; lboratuvar koullarnda suyun donma noktas 0C ve
ya 32F'dir; f.p., fp ksaltmalar ile belirtilir. Fregion: Bkz. Appleton layer.
freight: 1) eya veya ykleri tamak iin bir yntem;
zellikle hacimli ykleri su, kara ve hava yolu ile ta
ma yntemi. 2) bu tr tamacln creti; navlun; ta
ma creti. 3) tanan yk; yk; ykleme; kargo. 4)
yk treni. 5) herhangi bir yk. 6) yk ile yklemek;
yklemek. 7) yk treni veya marandiz ile tamak
veya gndermek.
freightage: 1) tanan yklerin creti; tama creti;
navlun. 2) yk; kargo. 3) ykn tanmas.
freight car. Yk tanmasnda kullanlan demiryolu va
gonu; yk vagonu.
freighter: 1) bir gemiyi ykleyen kii. 2) yk vagonu

f rei gh t hous e
ile yk gnderen kii. 3) yk tayan gemi; yk gemi
si; ilep.
freight house: Yklerin alnd ve talep edilinceye
dek korunduu yer; yk deposu; yk ambar.
freight train: Yk vagonlarndan oluan tren; yk tre
ni veya marandiz.
French chalk: Terzilerin kumalarda iaret yapmak
iin kullandklar ok yumuak bir sabun; gres lekele
rinin karlmasnda da kullanlr; terzi tebeiri.
trench curve: Tek. Res. trl erilerin dzgn olarak
izilmesinde kullanlan alet; pistole; hina.
freon: zellikle soutucu olarak kullanlan renksiz bir
gaz; freon, CCI 2 F2 (Ticar bir marka).
freon 11 : Freon 11; trikloromonoflorometan; Genetron 11; Simg. CCI3F; k.n. 23,72C (74,7F); santrfj
soutmada soutucu olarak kullanlr.
freon 12: Diklorodiflorometan; freon 12; genetron 12;
Slmg. CCI2 F2 ; k.n. -21,6F; (-29C); pistonlu sout
ma devrelerinde yaygn olarak kullanlr.
freon 13: Monoklorotriflorometan; freon-13; Simg.
CCIF 3; kaynama noktas -81,4C (-114,5F) sout
ma sistemlerinde kullanlr.
freon 14: Tetraflorometan; freon-14; Simg.CF4; kay
nama noktas -128C (-198,2F); suda hafife z
nen, yanmaz, -184C'de sv iken younluu 1,96
g/ml; solunulduu zaman ksmen zehirli, soutma
devreleri ve gaz yaltc olarak kullanlan bir kimya
sal.
freon 22: Monoklorodifloroetan; Freon-22; Genetron-141; Simg.CHCI2F; kaynama noktas -40,8C (41,4F); soutma devrelerinde kullanlr.
freon 113: Triklorotriflorometan; freon-113; Simg.
CCI2 F-CC3F2; kaynama noktas 83C (117,6% so
utma devrelerinde kullanlr.
freon 114: Diklorotetrafloroetan; Freon-114; Simg
C 2 CI 2 F 4 ; k.n.39C (38,4F); soutma devrelerinde
kullanlr.
freon bottle: Soutucu olarak freon kullanlan devre
lerde, basn altnda sv freon tayan elik tp; fre
on tp.
freon compressor: Alak basn devresinden emdi
i, iersinde gaz kabarcklar bulunan freonu skt
rarak basncn ykselten ve onu kondensere (kon
dansre) veren, ou zaman pistonlu kompresr;
freon kompresr.
freon condenser: Freonlu soutma sistemlerinde
kompresrlerden gelen yksek basnl freon buhar
larnn youturulduu ksm; freon kondenseri; fre
on youturucusu.
freon dryer: Freonlu soutma devrelerinde bulunma
s olas, zararl nemi gideren bir cihaz; freon kurutu
cusu.
freon receiver: Freonlu soutma devrelerinde
soutu cuya depoluk eden ksm; freon deposu;
Gem. Mak. freon resiveri.
freon system: Soutucu olarak freon 12 vb. i gazlar
dan birinin kullanld soutma sistemi veya devre
si; freon sistemi.
frequency: 1) sk ya da tekrar tekrar grnen. 2)
veri len bir srete, herhangi bir hareket veya
oluun za man says. 3) Mate. a) verilen bir
srete gerek olu saysnn, olas olulara oran,
b) belirli bir snf ta grlen bireylerin saysnn,
denetim altndaki top lam birey saysna oran. 4)
Fiz. a) birim zamandaki

234

f ric t io n
titreim, evrim ya da periyot says, b) alternatif
akmda bir saniyedeki evrim says; frekans.
frequency converter: Frekans deitirici; frekans
konvertr.
frequency meter: Frekansmetre; frekans ler; alter
natif akmn frekansnn llmesi iin kullanlan bir
cihaz; elektrik devrelerine paralel olarak balanr.
frequency modulation: 1) Rady. neredilen sese
bal olarak iletilen radyo dalgalannn frekansnn de
iimi. 2) bunu kullanan radyo yayn; frekans modlasyonu, FM, F.M. ksaltmalar ile belirtilir.
frequency, natural: Bkz. natural frequency.
frequent: 1) Orj. Ola. kalabalk, dolu. 2) sk grnen
veya vukubulan; ksa zaman aralklarnda tekrarla
nan. 3) sabit, mutat veya allm.
frequently: Sk sk veya ksa aralklarda; sk sk.
fresh: 1) en son retilen, elde edilen veya bytlen;
yeni olarak yaplm; taze. 2) orijinal dayanklk, kali
te, tat vb. ine sahip olan; zellikle: a) tuzlu ya da sa
lamura ile muhafaza edilemeyen, b) yorgun olma
yan; kuvvetli. 3) yeni; yeni olmu. 4) serin (hava);
tatl su veya ime suyu. 5) sert: Rzgr iin sylenir.
6) tuzlu olmayan; tatl: ime suyu iin sylenir.
fresh-water: 1) tuzlu olmayan ve tatl suya ait; tatl
su da yaayan. 2) sadece nehir veya gllerde sefer
yap maya alk. 3) tecrbesiz; deneyimsiz;
yeteneksiz.
fresh water: zellikle motorlarn byk bir blm
nn silindir ceketlerinde kullanlan ve iersindeki me
tal tuzlar nemli miktarda olmayan su; ime suyu;
tatl su.
fresh water cooler: Mot. silindirlerde snan tatl suyu
soutmak zere kullanlan s alp verici cihaz veya
eanjr; tatl su, deniz suyu, hava vb. i tarafndan so
utulur; borulu, levha trden olanlar vardr.
fresh water cooling: Mot. silindir ceketleri ve kapakla
rnda dolatrlan tatl su ile soutma; tatl su ile so
utma.
fresh water pump: 1) Mot. tatl suyu, soutma ama
cyla soutucu, makine silindirleri, yine soutucu
arasndaki boru devresinde dolatran pompa; tatl
su pompas. 2) gemi bnyesindeki musluk, lavabo,
sebil vb. i yerlerde ime suyu salayan tulumba; i
me suyu pompas.
fresh water system: Mot. makineleri soutmak
ama cyla silindir ceketleri, silindir kapaklar, kuler
(sou tucu), tatl su pompas, genileme tank, boru
devre si vb. inden oluan sistem veya devre; tatl su
devre si.
fret: 1) srarak, srterek, ovarak, paslandrarak vb.
andrma. 2) andrarak yapmak veya ekil ver
mek. 3) kaba yapmak. 4) tahri etmek. 5) yenmek,
paslandrmak, andrmak vb.
fret saw: Modele gre aa ve metal levhalarn kes
mek iin kullanlan dar ve ince dili az olan bir tes
tere; kl testeresi.
fretwork: Kl testeresi ile yaplan oyma iilii; kl tes
teresi iilii.
frlalibitv: Kolay ufalanabilir olma durumu veya niteli
i.
friable: Kolayca ufalanp toza dnebilen; Bkz. fragi
le.
friction: 1) zellikle biri dierine zt (kar) olan cis
min andrmas. 2) Meka. yzeyleri birbirine doku
nan iki hareketli cismin hareketlerine kar diren;

f ric t ional
srtnme.
frictional: Srtnmeye ait veya srtnme ile.
frictional electricity: Krk ve cam gibi, benzemez iki
yaltkan maddesinin birbirlerine srtlmesiyle reti
len elektrik; srtnme elektrii.
frictional force: Bkz. friction forces.
frictional horsepower: Mot. hareketli ve hareketsiz
paralar arasndaki srtnme, makine tarafndan a
ltrlan trl pompa, regltr vb. inin tkettii g
ve rzgrlama kayplarndan oluan g; srtnme
beygirgc; endike beygirgcnden fren beygirgcnn karlmasyla elde edilen g; fhp ksaltmas
ile belirtilir.
frictionally: Srtnme ile veya srtnme tarafndan.
frictional resistance: Srtnmeye ilikin diren veya
rezistans.
frictional stress: Srtnme gerilmesi.
friction angle: Srtnme as.
friction band: Srtnme balatas veya eriti ya da
band.
friction brake: Srtnme esasna gre alan fren;
srtnmen fren; balatan fren gibi.
friction clutch: Srtnme yzeylerinin birbirlerine te
mas ile gc aktaran bir kavrama; srtnmen kavra
ma
friction coefficient: Srtnme katsays.
friction coupling: Birbirine balanmam ve sadece
srtnme kuvveti ile hareketi ileten kavrama; srtn
meli kavrama veya kaplin.
friction drive: Srtnme ile hareket iletme; srtnmeli tahrik.
friction forces: ok kk bir basn altnda olsalar
bile birbirlerine dokunan iki katnn greli hareketleri
ni nleme eiliminde olan i moleklsel kuvvetler;
srtnme kuvvetleri.
friction gearing: Srtnme ile dililerin birbirlerini
dndrmesi; srtnmen dili (takm); eviren ve ev
rilen dililerden oluur.
friction horsepower: Mot. Bkz. frictional horsepo
wer.
frictionless: Srtnmesiz; srtnmesi olmayan.
frictionless bearing: Srtnme katsays 0,003 dola
ynda olan bir yatak; bilyal yatak; rulman yatak; sr
tnmesiz yatak.
frictionless engine: Srtnme kayplar bulunmayan
veya mekanik verimi % 100 olan dsel veya kuram
sal bir makine; srtnmesiz makine (motor).
friction losses: Mot. Mak. silindir yzeyleri ile piston
lar ve piston segmanlar, yataklar, dililer, supap ha
reket mekanizmalarnn trl ksmlarndaki srtn
me nedeniyle oluan kayplar; srtnme kayplar.
friction match: Srtme veya srtnme ile yanan kib
rit.
friction power: Bkz. frictional horsepower.
friction resistance: Bkz. frictional resistance.
friction surfaces: Biri sabit, dieri hareketli veya her
ikisi de hareketli olan ve birbirlerine srtnen yzey
ler; srtnme yzeyleri; piston, silindir vb. i.
friction tape: Elektrik telleri vb. ini dndan sarmak
iin kullanlan yapkan bir bant; izole bant.
Friedel-Crafts reaction: Katalizr olarak susuz al
minyum klorr varlnda alkil halidlerin benzen ve
onun trevlerinin youmas ile aromatik karbonlu
hidrojenler hazrlanmas.

235

f ro t h a pp ara t u
s

frigate:
18 inci yzyl
ile 19hzl,
uncu 28-60
yzyl topu
ba
larnda1)kullanlan
orta sonlar
llerde,
olan yelkenli bir sava gemisi. 2) gnmzn, boyut
lar korvet ile muhrip arasnda olan sava gemisi; fir
kateyn.
frigidaire: Elektrikli soutucu veya buzdolab: Ticar
bir marka.
frigidity: Fevkalde souk olma durumu ya da niteli
iFrigid Zone: Arktik ve Antarktik daireleri ve kutuplar
arasndaki alanlar.
frigorific: Soutmak; souk yapmak; dondurmak ya
da soutmak.
fringe: Ik dalgalarnn karmas ile retilen koyu iz
giler.
frit: 1) camn yaplmasnda kullanlan, ksmen erimi
kum ve eritici madde karm. 2) belirli srlar iin
esas olarak kullanlan ksmen eritilmi bir madde. 3)
yumuak porselenin yapld yar eritilmi bir mad
de. 4) stma ile hazrlamak (cam maddesi iin syle
nir).
front: Meteo. younluklar farkl iki hava ktlesi arasn
daki snr; cephe; scak veya souk cephe.
frontal plane: Tek. Res. nden grn veya cisim
lerin nden grnn veren dzlem; aln dzle
mi.
front header: Heder tr su borulu kazanlarda su ve
buhar dram (domu) altnda bulunan, ona nipellerle
balanan, ufukla 12-18'lik a yapan, kare prizma
eklindeki Ksm; su borular ile kendisine paralel
olan arka hedere balanr; n heder.
front tube plate: Alev borulu kazanlarda, duman ve
ya alev ve payanda borularnn balandklar n, da
iresel sa levha; kazan n aynas; kart Bkz. back
tube plate.
front tube sheet: Kazan n aynas; Bkz. front tube
plate.
front view: Tek. Res. nden grn.
frore: ok souk; buz tutmu; donmu.
frost: 1) donma veya donmu olma durumu. 2) don
maya neden olan scaklk; suyun donma scakl al
tndaki nokta. 3) donmu veya buhar; yerde, be
yaz, kristalli bir rt oluturan donmu nem; kra.
4) donma (don) ile hasar vermek, bozmak ya da l
drmek. 5) kra veya buzla rtmek. 6) baz say
dam olmayan camlar gibi, buzlu yapmak.
frosted: 1) don ile kapl veya beyazlanm. 2) don ya
da karla kapl. 3) saydam olmayan camlardaki gibi,
yzeyi cama benzer olan.
frostily: ok souk bir ekilde veya tarzda.
frostiness: ok souk olma durumu veya nitelii.
frosting: 1) cam, metal vb. i zerinde buza benzer,
mat cila. 2) ss eyalar yapmak iin kullanlan
tlm cam, vernik vb. inden olsan karm.
frost line: Donun nfuz etme snr veya limiti.
frost resistance: Dona kar mukavemet ya da dayanklk; don direnci.
frosty: 1) don oluturmak iin yeterli souk; don ile
belirtilen. 2) kra ile kaplanm.
froth: 1) kk; fom. 2) kprmeye neden olmak. 3)
kpk ile kaplamak. 4) kpk retmek; kprmek.
froth apparatus: Akaryaktn szmas halinde en geni
yzey zerine 152,4 mm (6 in) kalnlnda kpk
oluturabilecek bir cihaz; kpk cihaz; Bkz. foam

froth extinguisher
extinguisher.
froth extinguisher: 10 galon (37,8 litre) kapasiteli bir
cihaz; kpkl sndrc; Bkz. foam extinguisher.
frothily: Kpkl bir ekilde veya tarzda.
frothiness: Kpkl olma durumu veya zellii.
frothy: Kpe ait, kpe benzer veya kpkle kap
l; kpkl.
Froude efficiency: Yrtme ya da tahrik verimi; Bkz.
propulsive efficiency.
froze: Bkz. freeze.
frozen: 1) kara dnm veya buzla kaplanm; souk
ta donmu. 2) ar don ya da ar soua sahip
olar. 3) dondurularak korunan (yiyecek vb. i).
frt.: Bkz. freight.
fructose: Tatl meyvalar ve balda bulunan kristalli bir
eker; meyva ekeri; frktoz, C6H12O6; fruit sugar;
levulose ekillerinde de kullanlr.
fruit boat: Meyva tamaclnda kullanlan, souk
hava sistemli gemi; meyva tama gemisi.
fruit sugar: Bkz. fructose.
frustule: Bir diatomun sert kabuu.
frustum: 1) bir koni ya da piramitin, tabanna paralel
bir dzlemle kesilmesi sonucu oluan ekil; kesik ko
ni veya piramit. 2) bir kat eklin, iki zellikle birbirle
rine paralel iki dzlem arasnda kalan paras.
frustum-pyramid: Kesik piramit; Bkz. frustum.
ft.: Bkz. foot;
feet.
ft-c.: Bkz. foot candle.
fth. (fthm): Bkz. fathom.
ft-lb.: Bkz. foot-pound.
fuchsin: Morumsu krmz renkli anilin boya; galiberda; aniline red, magenta olarak da kullanlr.
fuchsine: Bkz. fuchsin.
fucus: Herhangi bir boya veya boya maddesi.
fuel: 1) yakld zaman s veya g salayan kmr,
ya, gaz, odun vb. i herhangi bir madde; yakt; ya
kacak. 2) yakt salamak. 3) yakt elde etmek. 4) ya
kt almak (gemi, tekne vb. i). 5) Nk. Ener. bir reak
trde enerji retmek iin kullanlan veya kullanlabi
len ve mr epeyce uzun olan fisil madde.
fuel additives: Diz. Mot. Korrozyonu nlemek, tutu
may ve setan saysn gelitirmek iin akaryaktlara
katlan amil nitrat gibi katklar; amil nitrat setan say
sn ykseltir ve tutuma gecikmesini kltr.
fuel-air ratio: Yakt-hava oran; motorlarda silindirlere
verilen yaktn yanma havasna oran; arlksal bir
orandr; dizel motorlarnda 1/13 ve benzin motorla
rnda ise 1/13-1/16 deerleri arasndadr.
fuel bleed line: Diz. Mot. yakt pompalar ve enjektr
lerden szan yaktn toplanarak depoya verildii boru
devresi; yakt tant devresi.
fuel bleed manifold: Diz. Mot. yksek basn pompa
lar ve enjektrlerin tantlannn topland ksm; ya
kt tant manifoldu; Bkz. fuel bleed line.
fuel booster pump: Yksek gl dizel motorlu tesis
lerde servis tankndan ald yakt yksek basn
pompalarna veren ve onlarn giri taraflarnda pozi
tif bir basn oluturan pompa; yakt besleme pom
pas.
fuel BTU valve: Bkz. calorific value.
fuel calorimeter: Yaktlarn s deerlerini saptamak
iin kullanlan bir cihaz; Bkz. calorimeter, bomb ca
lorimeter.
fuel cam: Diz. Mot. kemaft ya da eksantrik mili ze

236

fue l knoc k
rinde bulunan ve yakt pskrtme pompalarnn al
masn salayan kamlardan biri; yakt kam, kemi ve
ya eksantrii.
fuel cell: Kimyasal maddelerden doru akm retmek
zere kullanlan bir pil; byk gl elektrik enerjisi
retmek zere kullanlr; Yakt pili.
fuel charge: Diz. Mot. bir evrimde silindirlere pskr
tlen yakt miktar; yakt dolgusu; tam ykte strok
hacminin yirmi binde biri ve bota almada yz
binde biridir.
fuel cock: Mot. makine ile benzin ya da yakt deposu
arasnda bulunan bir valf ya da musluk; akaryakt
musluu.
fuel consumption: Yakt harcam: a) saatteki yakt
harcam. b) 1 beygirgc bana 1 saatte tketilen
yakt sarfiyat.
fuel day tank: Yakt servis tank; Bkz. day tank.
fuel dope: Vuruntuyu nlemek ve makinenin perfor
mansn gelitirmek iin uak motoru yaktna katlan
kk miktardaki kimyasal bir madde.
fuel filter: Yakt iindeki yabanc maddeleri (organik,
anorganik vb. i) ayrmak veya tutmak iin kullanlan
szc; filtre ya da szge.
fuel flow meter: Buh. Kaza. Mot. yakt devreleri zeri
ne konulan ve tketilen fuel oil, diesel oil vb. i yakt
miktarn saptayan saya; yakt akm leri; yakt sa
yac.
fuel, gaseous: Doal gaz, kok oca gaz, yksek f
rn gaz vb. i gibi gaz halinde olan yaktlardan her
hangi biri; gaz yakt.
fuel gauge: Yakt gstergesi; benzin veya dizel oil
tankndaki yakt miktarn belirten gsterge (Oto).
fuel ignition point: Yaktn tutuma noktas; Bkz. igni
tion point.
fuel ignition period: Mot. silindirler iinde tututuru
lan yaktn yanmas iin geen sre; yakt tutuma
sreci veya periyodu.
fuei injection: Yakt pskrtme. 1) Diz, Mot. diesel
oil, gas oil, fuel oil'in ok kk apl (10-15 mik
ron) krecikler halinde enjektrlerle silindirlerdeki
kzgn havann iersine pskrtlmesi. 2) 8enz. Mot.
benzinin dizel motorlarndaki gibi silindirlere pskr
tlmesi.
fuel injection nozzle: Bkz. spray nozzle.
fuel injection pump: Diz. Mot. yakt pompas, zelik
le yksek basn veya yakt pskrtme pompas;
besleme pompasnn salad yakt sktrarak ok
yksek basnlarda enjektrlere gnderen ve ps
krtmeyi salayan pompa; yksek basn pompas.
fuel injection system: Diz. Mot., Gaz. Trb. yksek
basn pompas, enjektrler ve bunlar birbirlerine
balayan boru devresinden oluan sistem; yakt ps
krtme sistemi.
fuel injection valve: Bkz. injector.
fuel jet: Benz. Mot. karbratrn venturisinde bulu
nan ve hzlanan hava tarafndan benzinin ekilerek
silindire srklendii nozul; yakt nozulu; yakt me
mesi; ana meme.
fuel knock: Yakt vuruntusu; gaz vuruntusu; yakt se
tan says (dizel motorlarnda), veya oktan saysnn
(benzin motorlannda) makineye uygun olmamas ve
ya yaktn tutuma gecikmesinin ok byk olmas
ya da yaktn erken atelenmesi veya ok erken ps
krtlmesi gibi nedenlerle silindirlerde oluan ve h-

f u el -leve l indicato r
zi yaklak 2000-3000 m/saniyeye ulaan ok dalga
s.
fuel-level indicator: Motorlu gemilerde
tanklardaki
yaktn seviyesini renmek iin kullanlan amandral, basnl hava ile alan cihazlardan biri; yakt
seviye gstergesi.
fuel, liquid: Byk lde petrolden treyen benzin,
fuel oil, dizel oil vb. i gibi, akar yaktlardan herhangi
biri; akaryakt; sv yakt.
fuel line: Yakt harl; yakt borusu,
fuel meter: Bkz. fuel oil meter.
fuel metering jet: Bern. Mot. karbratrlerin, hava-benzin karmn salayan ana nozulu veya meme
si; karbratr memesi; ana meme; ana nozul.
fuel modulator: Byk kamyonlara (TIR'lara) yerleti
rilen zel bir regltr; ar bir yk nedeniyle maki
ne yavalad zaman yakt miktarn azaltan, maksi
mum ve minimum hzlar dzenleyen bir regltr
veya gavrnr.
fuel nozzle: Bkz. spray nozzle.
fuel oil: Son yllarda ar devirli, yksek gl dizel
motorlarnda da yaygn bir ekilde kullanlan ar bir
yakacak; genel olarak viskoziteleri 1500-3500 saniye
Redwood 1 deerleri arasndadr; dizel motorlarnda
kullanlabilmeleri iin yaklak olarak 90-150C do
laylarnda stlmalar gerekmektedir.
fuel oil ash: Fuel oil kl; buhar kazanlar ve ar de
virli dizel motorlarnda kullanlmakta olan fuel oiler
de, zellikle artk yaktlarda (Bunker C) bulunan kl
yzdesi; eskiden % 0,01-% 0,10 arasnda iken gn
mzde en fazla % 0,2 ve yaygn olarak % 0,10-%
0,15 deerleri arasnda deimektedir.
fuel oil burner: Ticaret gemilerinde, kazanlarn n ta
raflarnda bulunan pskrtc (atomizr) ile hava recisteri gibi iki ksmdan oluan, belirli basn ve s
caklktaki yakt kazana pskrten cihaz; fuel oil brneri.
fuel oil filling system: Fuel oil depolama tanklarn
doldurmak iin kullanlan devre; fuel oil doldurma
sistemi veya devresi.
fuel oil filter: Istlm fuel oilin iindeki kat yabanc
maddeleri tutmak iin kullanlan bir szge; fuel oil
filtresi.
fuel oil heater: Buhar kazanlar ve dizel motorlarnda
ar fuel oillerin kullanlabilmesi iin 90-150C'ye
kadar stlmalarn salayan borulu bir stc; fuel oil
stcs veya hlyteri.
fuel oil heating system: Buh. Kaza., Diz. Mot. fuel
oili stan sistem ya da devre; fuel oil stma devresi :
a) dablbotum (iftdip), setling (dinlendirme) ve ser vis
tanklarnn stma sistemi (primer sistem) ve b)
stclar kapsayan devre ya da sistem.
fuel oil overflow tanks: Bordadan tants olmayan
yakt tanklarnn tantlarin toplayan tanklar; fuel oil
tant tanklari.
fuel oil pumps: Fuel oil'i dablbotum tanklarndan
alan, tanktan tanka aktaran, servis ya da setling
tanklarna veren veya kazan brnerlerine ileten aktar
ma, besleme veya mazot pompalarnn tm; fuel
oil pompalar.
fuel oil service system: Fuel oil servis tanklar, manifoldlar, borular, servis pompalar, sayalar, stclar,
szgeler vb. inden oluan, yakt gerekli basn ve
scaklkta kazana kadar ileten boru devresi; fuel oil

237

fulguratin g
servis sistemi; fuel oil (mazot) devresi.
fuel oil service tanks: 1) Bull. Kaza. fuel oilin dabl
botum (iftdip) tanklarndan alnarak pompaland
tanklar; dinlendirme tanklar. 2) D/z. Mot. dinlendir
me tanklarndan alnarak separatrden geirilen fuel
oilin verildii tanklar; servis tanklar.
fuel oil storage tanks: Gem. Mak. fuel oilin depolan
d dablbotum (iftdip) ve safra tanklar; fuel oil de
polama tanklar.
fuel per cycle: Diz. Mot. bir evrimde silindire pskr
tlen yakt; tam ykte yaklak olarak strok hacminin
1/20 000'i ve bota almada 1/100 OOO'idir.
fuel pressure regulator: Bkz. unloader valve.
fuel pumps: Diz. Mot. yaktn iftdip (dablbotum)
tanklarndan alnarak enjektrlere kadar iletilmesini
salayan aktarma (transfer), besleme (buster) veya
yksek basn ya da yakt pskrtme pompalarnn
tm; yakt pompalar.
fuel rods: Nk. Ener. bir nkleer reaktrde kullanlan
ubuk eklinde, ince ve uzun yaktlar; yakt ubukla
r.
fuel seperator: Diz. Mot., Gas. Trb. akaryaktlar,
zellikle diesel oil, fuel oil vb. i yaktlarn iindeki su,
kum, toz vb. i yabanc maddeleri ayrmak iin kulla
nlan ve merkezka kuvvet ilkesine gre alan, yk
sek devirli (7 500 rpm) bir cihaz; yakt ayiricis, temiz
leyicisi, artcs veya separatr.
fuel settling-tanks: 1) fuel oil yakan gemilerde yak
tn dinlendirilerek tortularnn ktrlmesi iin kulla
nlan tanklar; dinlendirme tanklar; setling tanklar.
2) ince yakt (diesel oil, gas oil vb. i) kullanlan gemi
lerde ise servis veya gnlk servis tanklar; Bkz. ser
vice tank, day tank.
fuel, solid: Kmr, odun, antrasit, linyit vb. i kat ya
kacaklardan herhangi biri; kat yakt.
fuel spray; Bkz. fuel injection.
fuel strainer: Bkz. fuel filter.
fuel supply tanks: Gem. Mak. trl makinelerin ve
kazanlarn yakt gereksinimi karlayan dablbotum
(iftdip), dinlendirme (setling), servis tanklar; yakt
salama tanklar.
fuel systems: Yakt sistemleri; kk gl motorlar
da, orta gl makinelerde ve yksek gl motor
larda kullanlan.diesel oil (motorin), benzin, marine
diesel oil ve fuel oil devreleri; yakt devreleri.
fuel tanks: Gem. Mak. motorlu ve buharl gemilerde
kullanlan trl tanklar: iftdip (dablbotum), pik,
dinlendirme (setling), servis veya dey tank vb. tank
larn tm; yakt tanklar.
fuel test engine: Kompresyon oran deitirilebilen,
hem dizel ve hem de karbratrl makine gibi alt
rlan ve sv yaktlarn setan veya oktan saylarnn
saptanmasnda kullanlan tek silindirli bir makine; ya
kt deney makinesi; C.F.R. (Cooperative Fuel Rese
arch) makinesi; yakit test makinesi.
fuel transfer pump: Yakt aktarma pompas; Bkz.
transfer pump.
fulcrum: 1) kaldrac tayan ve onun herhangi bir ta
rafnn alalp ykselmesine neden olan nokta ya da
tayc; mesnet; destek; dayanma noktas; kaldra
ya da manivela.
fulgent: ok parlak; radyan.
fulgurate: imee benzeyen klar karmak.
fulgurating: imek gibi.

f ulgu ri t e
fulgurite: Yldrm tarafndan kum, kaya, vb. inin eri
mesi ile oluturulan, ou zaman boru eklinde, ca
ma benzer bir madde; fulgurit.
fulgurous: imek ya da yldrma benzeyen.
fuliginous: 1) duman ya da kuruma ait; duman ya da
kurum dolu; kurum veya dumana benzeyen; kurum
gibi. 2) karanlk; olduka karanlk veya esmer.
full: 1) verilen hacmin tmn kullanma ya da igal
etme; Tm yk gibi. 2) iyi donatlm, stok edilmi
ya da salanm. 3) gerekli say, kapasite, l vb.
inde doldurma; tamamlama. 4) en byk gelime,
l, uzant, younluk vb. ine ulam olan. 5) tama
men grnen. 6) en byk miktar, say, l vb. i.
7) tam olarak; en byk derecede. 8) dorudan ola
rak; tam olarak.
full ahead: Den. tamyol ileri komutu.
full astern: Den. tamyol tornistan komutu.
full floating bushing: Mor. piston pini tayan ve pis
ton kolunun kk ucuna basnla geirilen, silindir
eklinde ve tek paradan yaplm yatak; piston pin
burcu.
full floating pin: Mot. konnektin rod veya biyelin ya
da piston kolunun st ucuna yerletirilmi bir bur
iinde hareket eden pin; tam salnml pin; tam salnml perno ya da gacn pin.
fuller: 1) demirciler tarafndan demire oyuklar amak
iin kullanlan bir alet. 2) bu ekilde yaplan oyuk ya
da kanal.
full-load: Tam yk; Makine iin sylenir.
full speed ahead: Bkz. full ahead.
full speed astern: Bkz. full astern.
fuller's earth: Ynden yaplm kumalardan gresleri
karmak, makine yalarn temizlemek vb. i ilerde
kullanlan yksek emicilikte, kile benzeyen bir mad
de. 2) Mot. yalarn temizlenmesinde baz filtrelerde
kullanlan bir cins kil; amarc topra.
full-length: 1) bir cismin tm boyunu gsteren. 2) ori
jinal veya standart uzunlua ait; tam boy.
full line: Tek. Res. resim, ekil vb. i iziminde kullan
lan ve ekillerin grnr taraflarn belirten izgi ya
da hat; dolu izgi.
full section: Tek. Res. bir eklin kesit dzlemi tarafn
dan tam olarak kesilmesi; tam kesit.
full speed: Den. tamyol (ileri ya da geri komutu).
full swing: Tam kapasite ile alma.
full throttle: 1) Benz. Mot. gaz kelebei tam ak ve
ya tamyol. 2) Diz. Mot. gaz kolu maksimum yakt
verdisinde; tam yk veya ful trotul. 3) Buh. Trb. ileri
manevra valf tam ak; maksimum miktarda buharn
makineye verildii durum.
full tilt: Tam hz; tamyol; tam kuvvet.
fullword: Bilgisay. tm szck.
fulminant: Grleme ve imek akma.
fulminate: 1) grlemek ve imek akmak. 2) an ve
iddetli infilk etmek ya da patlamak. 3) patlamaya
neden olmak. 4) yksek patlayclkta herhangi bir
barut.
fulminating powder: zellikle cva fulminat kapsa
yan, yksek patlayclkta herhangi bir barut.
fulmination: 1) patlama. 2) iddetli bir patlama.
fulmine: Bkz. fulminate.
fulminic: 1) patlayc. 2) belirli metaller, zellikle cva
ile ok patlayc tuzlar oluturan dayanksz bir asite
(fuiminik asite) ait veya o asiti belirten.

23
8

f u ra n
fulminous: Gk grlts ve yldrma ait veya onlara
benzeyen.
fumaric: Sentetik olarak malik asitten elde edilen ve
ya izlanda yosunu, trl yosunlar ve dier bitkilerde
grlen beyaz, kristalli, dayanksz bir organik asite;
C2 H2 (COOH) 2 ait veya o asiti belirten.
fumatory: 1) dumanlama veya dumanla dezenfekte
edilme iin kullanlan yer. 2) gaz, duman, veya bu
har karmak; ttmek. 5) duman, gaz ya da buhara
maruz brakmak. 5) dumanla doldurmak veya mu
amele etmek.
fume: Bir kat ya da svnn bir gaz iinde askda olan
ok kk (0,1-1,0 mikron) partiklleri.
fumigate: 1) zellikle dezenfekte etmek veya iindeki
canllar ldrmek amacyla buhar etkisinde brak
mak; buhardan geirmek; buhar ile dezenfekte et
mek.
fumigation: 1) duman, gaz ya da buharla dezenfekte
etme. 2) ambarlara gaz doldurularak bir geminin, y
kne zarar veren bceklerden arndrlmas; fmigasyon.
fumigator: 1) duman, gaz veya buharla dezenfekte
eden makine. 2) bu ilemi yapan kii.
fumy: Buharla dolu; dumanlar reten; dumanl.
function: 1) Mate, deeri bir byklk veya byklk
lere bal olan deiken bir nicelik; fonksiyon. 2) g
rev; i. 3) dier bir eye bal ve onunla deien
ey. 4) gerekli veya beklenen bir tarzda almak,
grev yapmak; kullanlmak.
functional: 1) pratik; amel. 2) grev ya da grevlere
ait.
fundemental: 1) esas ya da esasa ait; temel eklin
de. 2) F/z. esasa ait; esas belirten. 3) Fiz. karmak
(kompleks) bir titreimdeki en kk titreime sahip
olan bir bileen.
funicular: 1) bir halat veya palamar ile alan veya
ona ait: Vagonlar bir kablo ile kaldrlan veya indiri
len bir da treni gibi.
funnel: 1) svlar eitli kaplara doldurmak iin kulla
nlan bir ara; huni. 2) ekil huniye benzeyen bir
ey. 3) bir lokomotif veya buharl geminin silindir
eklindeki bacas. 4) baca; ocak bacas.
funnel cape: Uzun sre kullanlmayan kazanlarda,
oksitlenme, yamur ve kardan korunma amacyla
bacalar kapatan rt; Den, baca kapels; baca
mahfazas; baca fistan.
funnel casing: Buh. Kaza. 1) bacann oturduu yer
veya apteyk; baca kaidesi. 2) baca kapels veya fis
tan.
funnel damper: zellikle alev borulu kazanlarda a
lma srasnda tam ak durumda olan, almayan
kazan alandan ayrmak iin kullanlan ve apteyke
yerletirilen, dardan alp kapatlan sa klape;
damper; baca damperi.
funnel paint: Baca boyas
funnel temperature: Buh. Kaza. bacadan atmosfere
atlmakta olan gazlarn scakl; lamay Bkz.
dew,
dew
point
nlemek
iin
gemite
200-220C'de tutulurdu, gnmzde minimum
125C dolayndadr.
tunneled (funelled): Bacas olan; bacal; baca ya da
huni eklinde.
furan: Aa katranndan elde edilen, zc veya se
pileme maddesi olarak kullanlan renksiz bir sv; fu-

f u ra n e
ran, C 4 H 4 0 .
furane: Bkz. furan.
furbish: 1) ovalama ile parlatmak; parlatmak. 2) yeni
den kullanlr hale getirmek.
furfural: Siv. Yuk. karnca ya (yapay); fural; furaldehit; 2-furankarbonal; furfuraldehit; furfurol; insan sa
l iin zararl, renksiz, sar veya kahverengi, amon
yak kokulu, heterosiklik ailesinden higroskopik ei
limli bir aldehit; Simg. C4 H3 OCHO; 20/4C'de
z.a. 1,1598; k.n.161,7C; d.n.-36,5C; suda
20C'de % 8,3 orannda znr; 25C'de visk. 1,49
cP; boya, cii, sentetik reine vb. i yapmak iin kul
lanlr; gemilerde evre scakl ve atmosfer basn
cnda tanr.
furfuran: Bkz. furan.
furfurane: Bkz. furan.
furfuryl alcohol: Sv. Yk. Furfuril alkol; 2-furil karbinol; insan sal iin zararl, zehirli, kehribar rengin
de, birinci alkol ailesinden, hafife higroskopik bir s
v; Simg. C 4 H 3 OCH 2 OH; 20/4C'de z.a. 1,1285;
k.n. 170C; d.n.-14,63; 25C'de visk. 4,62 cP; suda
tm ile znr; gemilerde 49C'yi gemeyecek e
kilde evre scakl ve atmosfer basncnda tanr.
furlong: Bir milin sekizde birine veya 220 yardaya ya
da 201,3 metreye eit olan bir uzunluk birimi.
furnace: 1) bir binay stmak, buhar elde etmek, ma
den cevheri veya metalleri eritmek iin s retilen ka
pal bir hcre veya yap; zellikle alev borulu kazan
larda klhan ya da ocak; yaktn yakld ksm; o
u zaman kvrk satan yaplr. 2) ok scak herhan
gi bir yer. 3) yksek scaklklardaki ilemler iin kul
lanlan yer.
furnace bridge wall: Kmrle fayrapl alev borulu ka
zanlarda klhann sonunda bulunan, ykseklii kl
han apnn 2/3' kadar olan ve ate tulalarndan
rlen duvar: a) kzgn gazlar cehennemlik tavan
na yneltir, b) souk havann cehennemlie geme
sine engel olur ve c) kl, posakl, cruf ve kmrn
cehennemlie dklmesine engel olur,
furnace combustion: Boru ap 50,8 ve 101,6 mm (2
ve 4 in) olan kaln su borulu heder tr kazanlar
da, ocakta oluan gazlarn gaz perdeleri (batllar)
arasndan bir ka kere gei yapmas.
furnace, corrugated: Bkz. corrugated furnace.
furnace crown: Alev borulu kazanlarda yaktn yakld
ksm olan klhann tavan; vardiyalar srasnda
sk sk kontrol edilmesi gereken ksm; klhan tava
n.
furnace distortion: Bkz. furnace sag.
furnace doors: Alev borulu kazanlarn n ksmna do
natlan, genellikle 457,2x381 mm (18"x15") llerin
de olan ve i ksm s iletimini nleyecek madde ile
kapl olan kapak; klhan kapaklar.
furnace draft: Kazan ocann iindeki hava basnc;
ocak draft; bu basn bazan atmosfer basncndan
kk, bazan ona eit ve ou zaman da ondan b
yktr.
furnace explosion: Klhanda akaryakt buhar ve ha
va karmnn hzl yanmas sonucu oluan patlama;
klhan patlamas.
furnace fittings: Klhan veya ocan n d ya da fay
rap tarafnda bulunan brner ya da brlr, hava yneltici (hava recisteri), hava dzenleyicisi (reglt
r), mavi camdan denetim penceresi vb. i tehizat;

239

fusie
ocak donanm.
furnace floor: Su borulu kazanlarn ocaklarnn sya
yaltkan ate tulas ile denen taban ksm; ocak
taban veya demesi; baz kazanlarda bu ksma,
buhar reten su borular da yerletirilir.
furnace heating: Bir bina, gemi vb. inin scak hava
kazan (oca veya klhan) ile stlmas.
furnace lining: Su borulu kazanlarda, ocan taban,
yan duvarlar, arka ve n duvarlarn s kaaklarn n
leyecek ekilde atee dayankl tulalarla kaplanma
s; ocak kaplamas.
furnace sag: Alev borulu kazanlarda ya sarmas, k
sr oluumu gibi nedenlerle klhann tavlanmas ve
kmesi; klhan kmesi.
furnish: Gerekli veya yararl olan herhangi bir ey
salamak, temin etmek veya donatmak.
furniture: 1) bir makine, gemi, ticaret vb. inin gerekli
tehizat. 2) bir apartman, oda vb. ine yaamak iin
donatlan sandalye, masa, yataklar vb. i gibi eya.
Furol viscosimeter: Viskoz yaktlarn viskozitelerinin
lmnde kullanlan bir cihaz; viskometre veya viskozimetre; Furol viskometresi.
fuse: 1) yksek s ile sv yapmak veya sv hale getir
mek; eritmek veya erimek. 2) birlikte eriterek birle
tirmek veya yaptrmak; fuze eklinde de yazlr.
fuse: 1) Elekt. koruma amacyla devrelere seri olarak
konulan ve iersinde kolayca eriyen bir tel bulunan
ve tayabileceinden daha yksek akm getii za
man devreyi aan bir cihaz; sigorta. 2) iersinde ya
nc bir madde olan veya yanc madde ile doyurul
mu fitil bulunan ve patlayc bir dolgunun fnyesi
olarak kullanlan dar bir boru ya da tp. 3) bomba
veya patlayc dolgu fitili iin dier trl cihazlarn
herhangi biri: Kimyasal fnye, elektriksel fnye vb. i
gibi.
fused: 1) erimi Bkz. molten: Erimi sodyum hidrok
sitli kurun dioksit gibi. 2) yksek scakla kadar s
tlm ve erimi veya viskoz duruma redklenmi ve
sonra soutularak katlam belirli kat maddeleri
belirtir: Erimi silika, kalsiyum klorr gibi.
fused electrolyte: Saf metaller yapmnda kullanlan,
elektriksel olarak iletken olan erimi bileik; erimi
elektrolit.
fusee: 1) byk bal, rzgrda da yanmasn srd
ren srtmeli kibrit. 2) demiryolu sinyali olarak kullan
lan renkli bir iaret lmbas; fuzee olarak da yazlr,
fuselage: Hava. bir uan makine, yolcu, yk vb. ini
tayan ve kanatlar, kuyruk ve ini takmlarnn ba
land ksm; gvde; uak gvdesi.
fuse plug: Sigorta buonu; sigorta gbei.
fuse terminal: Sigorta balama yeri.
fuse wire: Sigorta teli.
fusible: Eritilebilir veya kolayca eritilir: Kurun, kalay
vb. i kolay eriyebilir metallerdir.
fusible alloy: Dk scaklkta eriyebilen bir alam.
fusible plug: elik ya da bronzdan yaplm ve ii
450F (232 C)'de eriyen kalay alam ile doldurul
mu bir tapa; emniyet tapas; buhar basnc 15 bar
(225 psig) ve scakl 232C'yi gemeyen alev boru
lu kazanlarda kullanlr ve cehennemlik tavanna yer
letirilir.
fusil: 1) eriyebilir. 2) eritilmi. 3) dkm ile yaplm;
fusile eklinde de kullanlr.
fusile: BKZ. fusil.

f u silla d e
fusillade: 1) ou ateli silahlarn ayn anda hzl ve
srekli atei; yaylm ate. 2) bunun gibi herhangi bir
ey.
fusion: 1) kat durumdan svya dnme. 2} hafif ele
mentlerin ekirdeklerinin birleerek daha ar ekir
dee dnmesi. 3) erime; eritme veya birlikte eri
me. 4) erime ile yaplm herhangi bir ey.
fusion bomb: Bkz. hydrogen bomb.
fusion, nuclear: Daha ar bir elementin bir atomunu
yapmak iin, iki veya daha fazla hafif atomun, ok
byk s kararak birlemesi; nkleer fizyon.

240

f uz e e
fusion temperature: Erime scakl.
fusion welding: Mekanik basn ya da darbe uygu
lanmakszn erimi durumdaki metallerin birlemesi;
erime kayna.
f uze:
Bkz.
fuse.
f uze: Bkz. to
fuse. fuzee: Bkz.
fusee.

G,g
G.: Bkz. specific gravity.
G. (g): Bkz. 1) gauge. 2) gold. 3) grain. 4) gram;
grams. 5) guide.
g: Bkz. a) gravity, b) acceleration of gravity.
Ga: Bkz. gallium.
Ga.: Bkz. gallic.
gadget: 1) herhangi kk bir mekanik cihaz. 2) zel
likle, olduka kullansz, kk herhangi bir mad
de.
gadolinite: Nadir toprak grubunun baz metallerinin
bileimini kapsayan, kahverengi veya siyah silikat
mineral; gadolinit.
gadolinium: Nadir toprak grubundan kimyasal bir ele
ment; Simg. Gd; at.a. 156,9; at.no.64.
gaff: 1) iri balklar karaya ekmek iin kullanlan b
yk, salam kancal bir zpkn; balk zpkn. 2) ba
lk zpkn i!e vurmak veya karaya ekmek. 3) Den.
randa yelkeninin st sereni; giz.
gag: 1) Meka. stop etmek veya tkamak (bir valf vb.
i). 2) kazanlara hidrolik deneyi uygulanrken, seyfti
valf (emniyet valf) diskinin yuvasna oturmasn sa
layan kilitleme veya bastrma cihaz; tka.
gage:
Bkz.
gauge.
gagger: Tpalayan kii; zellikle bir dkm kalbnda
maay yerinde tutmak iin kullanlan bir demir par
as.
gahnite: Yeil, kahverengi veya siyah renkli kristalleri
olan ve hemen hemen mat olarak bulunan inko alminat, ZnA! 2 04 .
gain: 1) Rady. bir amplifikatr sisteminde, ou za
man desibel trnden belirtilen, sinyal gcnn bir
kademeden dier kademeye ykseltilmesi iin ses
reprodksiyonu. 2) gayret ya da aba ile elde et
mek. 3) ulamak; erimek; kazanmak. 4) gelitir
mek.
gain: Marangozlukta di, oluk ya da zvana ile birle
tirme; byle bir zvana veya kanal (oluk) ile bala
mak veya birletirmek.

Teknik Szlk - F. 16

gal.: Bkz. gallon; gallons.


galactometer: Stn zgl arlnn llmesinde
kullanlan bir tr hidrometre; galaktometre.
galactose: Laktoz'un hidrolizi ile elde edilen beyaz,
kristalli bir eker; galaktoz; meyva ekeri, C 6 H 12 O 6 .
galalith: Kimy, kazeinden elde edilen bir yaltm mad
desi; galalit.
galaxy: 1) milyonlarca yldzdan oluan ve kl bir
bant eklinde fezada (uzayda) uzanan bir grup; Sa
manyolu; galaksi. 2) benzer fakat daha kk yldz
lar grubundan herhangi biri.
galaxy noise: Isl elektronik grltye benzeyen ve
samanyolundan gelen grlt; galaksi veya Saman
yolu grlts.
galbanum: il yapmnda kullanlan ac, kt kokulu
bir Asya reinesi.
gale: Meteo. yerden yaklak 10 metre ykseklikte ve
hz 55 - 65 km (34-46 mil/saat) arasnda esen rz
gr frtnas; bora; frtna; Bofor skalasnda 8 numara
ile belirtilir.
galena: Metal parlaklnda, kurun grisi bir mineral;
galena; doal kurun slfr, PbS; kurunun bazan
gm kapsayan balca cevheri; galenite eklinde
de kullanlr.
galenite: Bkz. galena.
gale warning: Meteoroloji istasyonlar tarafndan li
manlara ve balk merkezlerinde, denizcilere radyo
ve telgrafla yaplan frtna veya bora olasl ihbar;
frtna ihbar; bora uyars.
galipot: Gney Avrupa'nn belirli am aalarndan
karlan ham terebantin Bkz. turpentine. '
gallalith:
Bkz.
galaiith.
galley: 1) gemi mutfa; kuzine. 2) Ortaa'da kullan
lan byk, yelkenli tekne; kadrga.
gallic: Mrekkep, boya vb. i yapmnda kullanlan ve
tanen, mee mazs vb. inden elde edilen gallik asiti,
(OH) 3 .C6 H2 .COOH, belirten veya ona ait; gallik.
galiic acid: Bkz. gallic.

gallium

242

gallium: Kimy. yumuak, mavimsi beyaz, erime nokta


s dk (29,75C) olan metalik bir kimyasal ele
ment; galyum; yksek scaklk termometrelerinde c
vaya katlr, di dolgular vb .inde kullanlr; Simg.
Ga; at.a. 69,72; at.no. 31.
3

gallon: 1) 4 kuvart veya 231 in ya da 3,78 litreye


eit olan sv hacim birimi; ngiliz l sisteminde
3
emperyal galon 277,42 in veya 4,55 litredir. 2) 1/8
buele eit olan bir kuru hacim birimi. 3) kapasitesi
veya hacmi bir galon olan herhangi bir kap; gal.,
gali. ksaltmalar ile belirtilir.
gallon, imperial: Bkz. Imperial gallon.
gallon, USA: Bkz. USA gallon.
gallous: Kimy.
iki deerli galyum
kapsayan.
gallstone: Bazan safra kesesinde oluan kat bir kt
le; safra ta; kolesterol veya kalsiyum tuzlarndan
oluur.
gate
:
Bkz.
gallons.
galvanic: 1) zellikle bir bataryadan retilen elektrik
akmna ait, bu akm ile veya bu akmn neden oldu
u; galvanik; galv. ksaltmas ile belirtilir. 2) elektrik
oku ile uyarma veya uyarlm.
galvanic action: Bkz. electrolytic action.
galvanic battery: Galvanik pil ya da batarya.
galvanic cell: Galvani'den sonra primer ya da birincil
pillerin orjinal ad; galvanik pil.
galvanic coating: Gemi onarmnda korrozyon ya da
anmaya direnci arttrmak iin uygulanan nikel kap
lama, galvanizleme, elik kaplama, kalay kaplama
vb. i herhangi bir kaplama; galvanik kaplama.
galvanic corrosion : Kondenserlerin deniz suyu
tara fnda oluan kk gerilimli elektrik akm
nedeniyle suyun elektrolizi sonucu oluan oksijenin
oluturdu u korrozyon ya da paslanma; galvanik
korrozyon.
galvanic electricity: Galvanik elektrik.
galvanic pile: Bkz. galvanic pile: Galvanik pil.
galvanism: 1) kimyasal etki ile retilen elektrik; kim
yasal elektrik; galvanizm. 2) fizik biliminin bununla il
gili dal. 3) hastalklarn tedavisinde elektriin kullan
m.
galvanization: Galvanizleme veya galvanizlenmi.
galvanize: 1) elektrik akm uygulamak. 2) elektrik o
ku ile uyarmak, ikaz etmek. 3) inko ile metal kapla
mak; orjinal olarak, galvanik etki ile kaplamak; galva
nize etmek; galvanizlemek.
galvanized : Galvanizli; galvanizlenmi; paslanmadan
korumak zere inko ile kaplanm.

galvanized
kaplama.

coating:

Galvaniz

galvanized iron: Galvanizlenmi demir.


galvanized sheet iron: Galvanizlenmi demir sa;
galvanize sa.
galvanized sheed metal: Galvanizlenmi demir sa
veya inko levha; galvanizli metal levha.
galvanizing: Korrozyon ya da paslanmadan korumak
iin demir ya da elik yzeylerin inko ile kaplanma
snda uygulanan herhangi bir ilem; galvanizleme;
galvaniz yapma.
galvano-: Galvanik, galvanizm anlamlarnda bir nek.
galvanoluminescence: Baz elektrolitli pillerde al
ma srasnda anotta grlen zayf bir kzarma.
galvanometer: Kk elektrik akmlarnn iddet ve
ynn lmek iin kullanlan bir cihaz; galvanomet
re.
galvanometric: 1) galvanometre ile llen. 2)
galva

gan t r y s caff ol d
nometre veya galvanometri ile ilikili.
galvanometry: Galvanometre ile elektrik ak mnn id
det ve ynnn saptanmas; galvanometri.
galvanoplastics: Elektroliz ile cisimleri meta
l ile kap
lama ilemi; galvanoplasti.
galvanoscope: ok zayf elektrik akmlarn aratr
mak ve onlarn ynn belirtmek iin kullanlan bir
cihaz; galvanoskop.
galvanoscopy: Tbb tanlar iin galvanoskop kullan
m; galvanoskopi.
galvanothermy: Tbb tedavide olduu gibi, galva
nizm ile s retimi; galvanotermi.
gamboge: Belirli Asya aalarndan karlan zamkl
reine; sar boya maddesi olarak kullanlr.
gamma: 1) Bir takmyldzda en parlak nc yldz.
2) manyetik alan iddet birimi. 3) herhangi bir dizide
ncnn simgesi. 4) mikrogram.
gamma globulin: ocuk felcine kar 1951 ylndan
beri kullanlan bir ila; gama globulin.
gamma iron: Demirin balca bileeni ostenit olan, allotropik ve manyetik olmayan tr.
gamma meter: ou zaman Geiger-Mller trnden
olan ve gama radyasyonunun lmnde kullanlan
bir cihaz; gamametre; gama sayac.
gamma radiation: X nlarndan daha kk dalga
boyunda ve byk nfuz etme gcne sahip olan
elektromanyetik radyasyon; gama radyasyonu.
gamma rays: Radyoaktif maddelerin nerettii elek
tromanyetik dalgalar (dalga boyu 1,4-0,01 Angstrom
birim) eklindeki radyan enerji; gama nlar; rad
yum tuzlar ile enerji kayna olarak, kaynaklarn ve
dkmlerin radyografik denetimi vb. i yerlerde kulla
nlr.
gamma ray spectrometer: Gama nlarnn enerji da
lmn saptamaya yaryan bir cihaz; gama nlar
spektrometresi.
gang: Birlikte almak zere dizayn edilmi veya d
zenlenmi alet ya da makine takm; alet takm.
gangplank: Bir gemiye girmek ve onu terketmek iin
kullanlan kpr eklinde dar, hareketli platform; sr
me iskele.
gang saw: 25-54 testerenin dikey ve belirli mesafeler
le birbirlerine paralel olarak yerletirildikleri mtenavip veya eksenel hareketli bir testere tezgh.
gangue: Bir birikintide ticar olarak deersiz mineral
ile bulunan, ekonomik olarak deerli mineraller;
gang olarak da kullanlr.
gangway: 1) girmek veya terketmek iin geit veya
yer; zellikle: a) geminin her iki bordasnda yk yk
lemek ve boaltmak veya yolcular iin bir aklk;
lumbaraz. b) srg iskele, c) kamara iskelesi, d)
sra ve oturacak yerler arasndaki geitler. 2) bir ma
den ocanda ana seviye.
ganister: Bazan kmr yataklarnn altnda uzanan ve
ya sentetik olarak yaplan sert, silisli bir kaya; ak
mak ta; metalrji ocaklarn kaplamak iin kullan
lr.
gantry: 1) Den. gemi ve limanlarda yk alp vermek
iin kullanlan byk kreyn ya da vin. 2) varillerin
yatay olarak birletirildikleri ereve.
gantry crane: Limanlarda ve konteyner gemilerinde
kullanlan ve 5-250 ton arlndaki ykleri kaldrabilen, iki ayakl byk vin ya da kreyn.
gantry scaffold: Hava. uzay aralar, zellikle roket-

gap
ler iin seyyar kule.
gap: 1) geit; rahne; aklk; aralk; boluk. 2) Mot.
buji elektrotlar veya trnaklar arasndaki mesafe ve
ya aralk (0,40-1 mm), b) silindir iinde bulunan bir
segmann ular arasndaki mesafe; u klerensi:
Tam olarak gap clearence eklinde yazlr. 3) bir
manyetik devrenin iki parasn ayran hava aral,
4) ak iken platinler arasndaki aralk.
gap clearence: Bkz. gap (2b).
gap gauge: Kalnlk ya da aklk mastar; aralk gs
tergesi; aralk veya klerens lm aleti.
gap growth: Bern. Mot. buji elektrotlar aralnn b
ymesi.
garage: 1) otomobillerin depo edildii, onarld, y
kand, yaland vb. i ticari yerler; garaj. 2) bir ga
rajda muhafaza etmek; garaja koymak.
garbage: Bilgs. bellek veya bir bantta bulunan, isten
meyen veya anlam olmayan bilgi grubu; sprnt;
p; atk.
garbage disposer: Den. gemilerde oluan pleri
(cam vb. i dahil) terek toz haline getiren elektrik
li bir makine; p tme makinesi.
garboard: Gem. n. omurga ile birleen (yanyana
olan) salar; dip sra kaplamas.
garboard strake: Bkz. garboard.
garland: Den. sapanl halat.
garnet: 1) trl renklerde sert, cam gibi bir silikat mi
neral; grena; koyu krmz ve saydam olan en kymet
li trdr ve mcevher olarak kullanlr; ll. 2) koyu
krmz.
garnet: Den. yk tahmil tahliyesi iin kullanlan hare
ketli donanm; palanga.
garnierite: Mine. magnezyum ve nikelin elma yeili
renkli sulu silikat.
gas: 1) bir maddenin sonsuz olarak genileyen ve ka
bn tm ile dolduran akkan ekli; sv veya kat ol
mayan; belirli ekli veya hacmi olmayan madde;
gaz; buhar. 2) aydnlatma veya stma iin kullanlan
herhangi yanc bir gaz karm. 3) anestezide kulla
nlan, nitrus oksit gibi, herhangi bir gaz. 4) savalar
da kullanlan fosjen gibi zehirli ve tahri edici her
hangi bir gaz; zehirli ve tahri edici herhangi bir
gaz; zehirli gaz. 5a) benzin, b) oto vb. inde hzland
rc veya ksc. 6) Maden, hava ile patlayc bir kar
m oluturan gaz karm; grizu. 7) gaz salamak.
8) gazla hcum etmek; savata gazla yaralanmak ve
lmek. 9) gaz karmak. 10) gazla alan; gaz kulla
nan veya gaza ait.
gas-air mixture: Benzin motorlarnn silindirlerine veri
len hava-benzin karm: a) normal karm, b) fakir
karm ve c) zengin karm olarak trldr.
gas analysis: Bir gaz karmnn emme ile bileenleri
nin miktarsal analizi; gaz analizi.
gagbag: Bir balon veya hava gemisinde olduu gibi,
gaz tutan bir torba; gaz torbas.
gas balance: Gazlarn younluklarn lmek iin kul
lanlan bir cihaz; gaz terazisi.
gas black: Bir gaz damtcs ya da imbiinde biriken
youn karbon.
gas burner: 1) gaz yakcsnn memesi; havagaz me
mesi; bek. 2) gazn yakt olarak kullanld bir soba
ya da ocak.
gas calorimeter: Gazlarn s deerlerini lmek iin
veya saptamak iin kullanlan bir cihaz; gaz kalori

243

gas furnace
metresi.
gas calorimetry: Gazlarn kalorimetre ile s deerleri
nin saptanmas ilemi; gaz kalorimetrisi.
gas carburizing: Paralar, karbon ynnden zengin
su gaz, hava gaz veya propan gibi bir gaz atmosfe
ri iinde stlr ve gazdaki karbon stlan paraya ge
er; gaz ile karbrleme veya karbon ile birletirme,
gas coal: Aydnlatma amacyla kullanlan gazn karl
d yumuak kmr; gaz kmr.
gas constant: Term, ideal gaz formlnde (pV =
nRT) ve baz eitliklerde grlen saysal bir dei
mez; gaz sabitesi; gaz deimezi.
gas cooled reactor: Hava, hidrojen, helyum veya kar
bon dioksit gibi gazlarla soutulan reaktr; gaz so
utmal reaktr.
gas counter: rnek ya da numunenin, tpn iine
gaz halinde hazrlanarak konulduu bir saya veya
sayc; gazl (radyasyon) sayac; gaz sayac.
gas cycles: Karno, Diesel, Otto, ift yanmal,
Atkin son, Stirling ve Ericcson evrimlerini
kapsayan ve ideal gazlar iin yaplm evrimler; gaz
evrimleri. gas deflector: O/z. Mot. egzoz srasnda
gazlarn eg
zoz supab gayt ile supap sap arasna girmesini n
leyen ksm; gaz deflektr; gaz saptrcs.
gas detector: Aratrarak gaz bulmaya yardm eden
bir cihaz; gaz aratrc; gaz detektr.
gas discharge tube: Bir gazda elektrik boalm ya
da dearjnn grld tp; gaz boalm (dearj) t
p.
gaselier: Esk. kollarnn ucunda havagaz memeleri
bulunan bir tr avize; gazl avize; havagaz avizesi.
gas engine: Bkz gasoline engine.
gaseous: Gaz tabiat veya doasnda olan; gazl; gaz
eklinde; gaza ait.
gaseous fuels: Bkz. gas fuels.
gas equation, general: Term, genel gaz eitlii; Boy
le ve Charles kanunlarndan elde edilen ve PV =
nRT eitlii ile belirtilen eitlik: R = gaz sabitesi ve n
= molekl saysdr.
gas filter: Gaz borular ve tehizatnn onarm ve tesi
si iinde alan kimse.
gas fixture: Borudan, meme ve yakcya ya, da brnere (brlre) gaz tayan bir cihaz; gaz tehizat.
gas-fired furnace: Gaz yakt ile fayrap edilen kazan
oca; akaryaktla fayrapl ocaa benzer.
gas flow counter: Tp iinden belirli bir gaz yava
yava geirerek iinde istenilen bir atmosfer sala
nan saya; gaz akml (radyasyon iin) saya.
gas free: Den. zellikle petrol tankerlerinde akaryakt
tanm olan tanklarn temizlenmesi ve patlayc gaz
lardan arndrlmas ilemi; gazfri.
gas free engineer: Patlayc ve yanc maddelerin bu
lunduu blmelere yakn scak ileri veya kapal ya
da havalandrmas zayf yerleri denetleyen, bu b
lmlerin gemi adamlarna zarar vermeyecek hale ge
tirilmesini salayan ve gemi ba mhendisi ve kapta
nna kar sorumlu olan zabit; gazfri zabiti ya da m
hendisi.
gas fuel: Doal gaz, petrol gaz, yksek frn gaz vb.
i gaz halindeki yakacaklardan herhangi biri; gaz ya
kt.
gas furnace: 1) kmr vb. inden gaz damtan frn ve
ya ocak. 2) yakt olarak gaz yakan bir frn veya
ocak; gaz frn; gazoca.

gashouse
gashouse: Gazhane; stma ve aydnlatma gaznn ha
rland yer.
gasification: Gaz haline getirme veya gaz haline geti
rilmi.
gasiform: Gaz biiminde olan; gaz gibi.
gasify: Gaz haline dnmek.
gas, indicator: Gaz gstericisi; gaz belirticisi;
gas, inert: Bkz. inert gas; l gaz.
gas jet: 1) aydnlatma gaznn alevi. 2) gaz cihaznn
ucundaki meme, yakc veya bek; gaz memesi; gaz
brner veya brlr.
gasket: 1) szdrmazlk salamak iin boru flanlarna
vb. i yerletirilen lstik, metal, plastik ve kttan ya
plm bir para ya da ember; conta. 2) Den. yelke
ni ksmen kapatmak veya camadana vurmak iin kul
lanlan ip ya da kaytan.
gasket, cardboard: Karton ya da mukavvadan yap
lan yalara ve benzine dayankl, yksek basn ve
scaklk iin uygun olmayan, ya ve petrol boru dev
relerinde kullanlan bir conta; karton conta veya gazket.
gasket cement: Conta yaptrmak iin kullanlan, ellak gibi bir tr macun; conta macunu.
gas coolant: Nkleer enerjiden yararlanlan kapal
gaz trbini devrelerinde yaklak 70 barlk (1000 psi'lik) br basnla dolatrlan gaz; gaz soutucu.
gasket, iron: Demir conta.
gasket, klingerite: Asbestos, lstik ve dolgu madde
sinden yaplan, zellikleri ve uygulanmas paronite
benzeyen bir conta; klingerit conta (Ticar bir mar
ka).
gasket material: Mantar, kt, lstik, metal vb. i gibi
conta yapmnda kullanlan bir madde; conta malze
mesi; conta maddesi.
gasket, monel: Monel metalden yaplm conta; Bkz.
monel metal: monel (metal) conta.
gasket, paronite: Asbestos, lstik ve dolgu maddesin
den yaplan 45 bar basn ve 375C scaklktaki bu
hara dayanabilen bir conta; paronite conta; buhar
devrelerinde kullanlr.
gasket, polyvinyl chloride: Polivinil klorr, dengele
yici ve dolgu maddelerinden oluan bir conta tr;
polivinil klorr conta; 40 bar basnca ve 60C scakl
a kadar ya ve yakt devrelerinde kullanlr.
gasket, ring type: ember eklinde conta ya da gazket.
gasket, rubber: Yksek scakla dayanmayan, es
neklii ok iyi olan, petrol rnleri ve mineral yalar
dan etkilenen, souk ve lk su ile hava devrelerinde
kullanlan bir conta; lstik conta.
gasket, sheet copper: Hava, buhar ve petrol boru
devrelerinde kullanlan, yksek scakla dayankl,
ancak hafife oksitlenen bir conta tr; levha bakr
conta.
gasket, sheet lead: Asitler gibi andrc maddelerin
szdrmazlklarinn salanmasnda kullanlan bir con
ta tr; levha kurun conta; 40-50 bar basn ve
100C scakla kadar dayanr,.
gasket, soft: Yumuak conta.
gas laws: Term, ideal gazlar iin yaplm Byle, Char
les, Gay- Lussac, Mariot vb. i kanunlar; gaz kanunla
r.
gaslight: 1) aydnlatma gaznn yanmasyla retilen
k. 2) gaz memesi, brneri ya da beki.

244

gasometry
gas line: Benz. Mot. karbratr ile benzin deposu ara
sndaki hat; benzin borusu; benzin hatt.
gas main: Ev, fabrika vb. terine iletilmek zere havagazini daha kk borulara veren, geni yeralt boru
su; havagaz ana borusu.
gasman: 1) kullanlan gaz miktarn saptamak iin t
keticinin gaz sayalarin okuyan kii; havagaz grev
lisi; havagaz memuru. 2) Maden, grevi grizuya kar
havalandrma ve koruma grevi yapmak olan kii.
gas manometer: Gazlann basnlarn lmek iin kul
lanlan bir basn gstergesi; gaz manometresi.
gas mantle: Akkor haline gelebilen belirli metallerle
muamele edilmi ve bir gaz yakcsnn zerine ba
lanm, stld zaman k veren bir boru veya ku
ma; gaz fitili.
gas mask: D havay filtre ederek veya szerek zehir
li gazlarn solunmasn nlemek iin yze taklan bir
cihaz; gaz maskesi.
gas meter: zellikle yakt olarak kullanlan aydnlat
ma gaznn miktarn saptamak zere kullanlan bir
cihaz; gazler; gaz says; havagaz sayac
gas-mixing valve: Mot. makinenin giri stroku veya
kursunda hava ile gaz yakt mekanik olarak kart
ran valf; gaz karitrma valf.
gas oil: Ham petrolden benzin ve gazya (kerosen)
damtldktan sonra geri kalan ve rengi sardan kah
verengiye kadar deien yakt; gazoyl; dizel motoru
yakt olarak ve su gazn zenginletirmek iin kullan
lr.
gasoline (gasolene): Ham petroln ksm damtlma
s ya da distilasyonundan elde edilen, kaynama nok
tas dk ve karbratrl makinelerde yakt olarak
kullanlan uucu, ok yanc ve renksiz bir sv; ben
zin; hangi yntemle elde edilirse edilsin ticar benzin
% 10-% 80 parafin (C n H 2 n + 2 ) , % 15-% 85
naften (C n H 2 n ) ve % 4-% 40 aromatikler (C n H 2n _6 )
kapsar. gasoline additives: Benzin katklar: Oktan
saysn
ykseltmek iin benzine ilve edilen, kurunlu bile
ikler, rnein kurun tetraetil, kurun tetrafenil, me
talik bileiklerden nikel karbonil, demir karbonil ve
karbonlu hidrojenlerden izooktan, benzen (benzol)
gibi katk maddeleri; ayrca benzine, oksitlenmeyi,
pas ve karbralrde buzlanmay nleyici katklar da
eklenir.
gasoline engine: Benzinin s enerjisini mekanik ener
jiye eviren iten yanmal bir makine; benzin moto
ru; Otto makinesi; karbratrl veya benzin pskrt
meli makine.
gasoline-starting engine: Souk iklim veya yerlerde
dizel motorlarnn ilk hareketlerini salamak zere
kullanlan bir ya da iki silindirli bir benzin motoru; ilk
hareket (iin) benzin motoru; dizel motoruna bir kav
rama ile balanr.
gasoline supply tank: Benzin motoruna yakt sala
yan tank ya da depo; benzin deposu; yakt deposu.
gasoline tank: Benzin deposu veya tank (otolar
vb.).
gasoline tank cap: Oto. benzin deposu kapa.
gasoline-truck engine: Kamyonlarda kullanlan ben
zin motoru; kamyon benzin motoru.
gasometer: 1) gaz lmek veya depolamak iin kulla
nlan bir kap; gazometre. 2) gaz deposu veya rezervuar.
gasometry: Gazlan lme sanat; zellikle bir karm-

gas pedal
daki bir gazn miktarn saptama.
gas pedal: Motorlu tat aralarnda motora verilen
yakt miktarin dzenleyen ve ou zaman ayakla
kullanlan veya altrlan pedal; gaz pedal.
gas permanent: Oksijen, hidrojen, nitrojen gibi sivlama scakl ok dk olan bir gaz; sabit gaz.
gas, poison: Bkz. poison gas.
gas power cycles: Otto, Diesel, sktrma ile yanma
l, kark evrimler gibi gaz gc iie oluan kuram
sal evrimler; gaz g evrimleri.
gas pressure: inde bulunduu bir kabn duvarlar
na bir gaz tarafndan uygulanan basn; gaz basn
ci.
gas producer: Kmr, buhar ve havadan gaz yakt
yapan bir makine; gaz reteci.
gas reheater: Bkz, reheater.
gas shell: ii zehirli ve tahri edici gazla dolu, patlay
c kovan; gaz kovan; kimyasal savalarda kullanlr.
gas station: Motorlu aralar iin benzin, ya vb. i sa
tan, hizmet eden yer; benzin istasyonu.
gassy: 1) gaz kapsayan; gaz dolu. 2) gaza benze
yen.
gastrin: Midede oluan ve mide zsuyunun retimini
uyaran bir hormon; gastrin.
gastraphotography: iersine kk bir kamera soku
larak mide iinin fotorafn ekme yntemi.
gastroscope: Mide iini muayene etmek iin kullan
lan bir cihaz; gastroskop.
gas thermometer: Gazlarn scaklkla hacim ve ba
snlarnn deiimini kapsayan gaz kanunlarnn uy
gulanmas ile scaklk len bir cihaz; gaz termomet
resi.
gastroscopic: Gastroskop veya gastroskopiye ait.
gastroscopy: Gastroskop ile mide iinin muayenesi.
gas tight: Gaz geirmez; gaz szdrmaz.
gas turbine plant: Kompresr, yanma odas veya
kombastr, gaz temizleyici, soutucu, gaz trbini
vb. ile boru devrelerinden oluan tesis; gaz trbini
tesisi.
gas turbine: Srekli olarak salanan yksek basn
ve scaklktaki gaz ile altrlan trbin makinesi;
gaz trbini.
gas vent line: Tankerlerin akaryakt tanklarndaki ba
snc karmak veya vakumu drmek iin dzenle
nen boru devresi; gaz firar devresi veya hatt.
gas welding: Kaynan, basnl veya basnsz, dol
gu madden veya dolgu maddesiz bir alevin ss ile
saland kaynak; gaz kayna.
gasworks: Istma ve aydnlatma iin kullanlan gazn
hazrland yer; gazhane.
gat: Den. kayalk veya kum topuklar arasndaki dar
gemi kanal.
gate: 1) boru, kanal vb. inde olduu gibi, su akmn
kontrol eden yap; kanal kapa. 2) testere ereve
si.
gate: 1) erimi metalin dkm derecesine aktld ka
nal. 2) bu kanalda oluan artk dkm paras. 3)
Nk. Ener. bir delii kapamak iin koruyucu madde
den yaplm hareketli engel.
gate valve: Gem. Mak. geyt valf.
gather: Toplamak.
gauge: 1) l; lmenin standart l veya lei.
2) dimensiyon; ebat; boyutlar; kapasite. 3) bir tel ya
da metalin kalnl, ilenecek bir parann boyutlar,

245

gear
bir kaptaki cvann miktar, trl akkan ve sv ba
snlarn lmek iin kullanlan herhangi bir cihaz.;
geyi; gsterge. 4) bir demiryolunun raylar arasn
daki mesafe (bir ok lkede 1,435 m veya 56,5 in).
5) bir tat aracnn zt taraflarndaki tekerlekleri ara
sndaki mesafe. 6) bir ateli silahn, zellikle av tfe
inin apnn ls. 7) bir tahtann kenarna paralel
kanal aan bir alet. 8a) Den. bir geminin dier bir
gemi ve rzgra gre durumu, b) tam ykl bir ge
minin suya batt ksmnn derinlii veya draft. 9)
bir geyi yardmyla duyarl olarak lmek. 10) l,
miktar, uzunluk veya kapasitesini lmek.
gauge bracket: Gem. Mak. krank milinin makine alt
karterine gre durumunu saptamak iin kullanlan
bir alet; geyi braket.
gauge cocks: Bkz. try cocks.
gauge, compound: Bkz, compound gauge.
gauge, diaphragm: Esk. deriden yaplm diyafram
bulunan ve kazanlarda draftgeyi olarak kullanlan
bir manometre veya basn gstergesi; diyaframl ge
yi veya gsterge.
gauge glass: Buhar kazanlar, genileme tanklar,
servis tanklar vb. i yerlerde kullanlan, su veya yakt
vb. i dzeyini gstermek iin kullanlan cam boru;
Gem. Mak, tesviye iesi.
gauging: Ayarlama; kalibrasyon.
gauge plate: Bkz. gauge bracket.
gauge pressure: Atmosfer basnc zerindeki basn;
manometre veya geyi basnc; st basn; atmosfer
basncna 1 eklenerek bulunur.
gauge, rain: Bir blgedeki ya miktarn gsteren
bir cihaz; yamur gstergesi.
gauge reading: Barometre veya termometrenin gs
terdii deer; geyi okuma; geyi iar.
gauge, steam; Bkz. steam gauge,
gauge, temperature: Bkz. temperature gauge.
gauge, thickness: Bkz, thickness gauge.
gauge, tire: Bkz. tire gauge.
gauge, vacuum: Bkz. vacuum gauge.
gauge, wind: Bkz. wind gauge.
gauntry: Bkz. gantry.
gauss: Elekt, manyetik ak (flks) younluunun met
2
rik birimi; 1 maxvel/cm veya 1 kuvvet izgisinin
2
manyetik alannn 1 cm 'sine oranna (1 kuvvet izgi
2
si/cm ) eittir.
gauze: 1) pamuk, ipek veya ounlukla bakr telden
ince, hafif, saydam, seyrek olarak dokunan malze
me; tl; kafes teli; filtre eleman, tel filtre. 2) ince du
man veya pus. 3) tlden yaplm veya tle benze
yen.
gauze filter: ok ince gzenekli, telden yaplm sz
ge ya da filtre; ince tel filtre.
gauze screen: Bkz. flame screen.
gavel: 1) talarn kaba kenarlarn krmak iin kullan
lan duvarc ekici. 2) toplantlarda dinleyicileri dikkat
ve sessizlie davet iin kullanlan ufak masa ekici.
Gay-Lussacs'law: Bkz. Charles'law.
g-cal: Bkz. gram calorie; gram calories.
G.C.D. (g.c.d.): Bkz. greatest common divisor.
G.C.F. (g.c.f.): Bkz. greatest common factor.
G.C.M. (g.c.m.):Bkz. greatest common measure.
Gd: Bkz. gadolinium.
Ge: Bkz. germanium.
gear: 1) belirli bir grev iin bir ustann aletleri, bir ge-

gea r backlas h
minin armas, koum takm vb. i gibi aletler ve tehi
zat. 2) Meka. a) birbirine gemi iki veya daha fazla
diliden oluan ve hareketin birinden dierine iletildi
i sistem; dili sistemi; dili takm, b) diliark; devir
drc dililerin byk dilisi, c) doru alma s
ras veya ayar. d) zel ayar. e) bir mekanizmann
zel grev yapan bir paras. 3) vites; anzman. 4)
dili ile donatmak. 5a) Meka. dililerle balamak, b)
dililerle donatmak. 5) alma srasnda olmak.
gear backiash: Birbirine geen dililerin dileri arasn
daki boluk, klerens ya da oynama pay; Gem. Mak.
dili bekle'i veya dili klerensi.
gear bearing: Gem. Mak. devir drc dilileri ta
mak iin dili kutusuna yerletirilen yataklardan biri;
dili yata.
gear, bevel: Bkz. bevel gear.
gearbox: 1) bir g iletim sisteminde, aktarma (trans
misyon) dililerinden oluan birim nite; dili kutu
su; vites kutusu. 2) dilileri toz ve yabanc maddeler
den korumak iin kapal bir mahfaza; dili mahfaza
s.
gear case: Bkz. gearbox.
gear cluster: Mak. dili grubu veya demeti.
gear cutter: Diliark dilerini kesmek iin kullanlan
freze ba; o. freze baklar.
gear cutting machine: Dairesel metallere veya arkla
ra di amak iin kullanlan makine; freze makinesi;
ark (dili) freze makinesi.
gear drive: Yksek devirli dizel makinelerinin gemile
re uygulanmasnda kullanlan dili ile balama siste
mi; dili ile tahrik; makine ile pervane arasnda hidro
lik kaplin veya elektromanyetik kaplin ve devir d
rc dili donanm bulunan sistem.
gear-driven: Bir dili veya dili donanm tarafndan
altrma; dili ile altrlan.
gear-driven pump: Dizel motorunun krank milinden
bir dili donanm veya zincir ile hareket alan pompa;
dili donanm tarafndan altrlan pompa.
geared: Dili; dileri olan.
geared diesel: Devir drc bir dili donanm ve
hidrolik kaplin veya elektromanyetik kaplin yardmy
la pervaneye balanm yksek devirli bir gemi dizel
motoru; dili donanml dizel motoru.
geared turbine: Devir drc bir dili donanmn
veya redksiyon dilileri ile pervaneye ya da bir
elektrik jeneratrne balanm trbin; dili dona
nml trbin.
gear, high: Bkz, high gear.
gear housing: Dili mahfazas; dili yuvas; Buh.
Trb. devir drc dilileri evreleyen, onlar at
mosfere kar szdrmaz hale getiren mahfaza veya
keys.
gearing: 1a) bir makinenin dililerle uyumu, b) dilile
rin uyum tarz. 2) Meka. hareketi iletmek iin kullan
lan dililer sistemi veya dier paralar; dili tertibat;
tanrik mekanizmas.
gear, intermediate: Hareket veya gcn aktarlmasn
da kullanlan dililerden herhangi biri; ara dili; id
ling gear biiminde de kullanlr.
gear lever: Mot. vites kolu.
gear, low: Bkz. low gear.
gear lubricant: Kara tat aralar, kt deirmenleri,
tekstil tesisleri vb. i yerlerde dililerin ve dili tehiza
tnn yalanmasnda kullanlan bir tr gres; dili ya

246

Geissler t ub e
; gemi devir drclerinde bu amala makine
yalar kullanlr.
gearmotor: Kendi devir drc donanm ile dakika
da 10 devire kadar dnebilen ve dakikada 1750 de
virde kullanlabilen bir elektrik motoru.
gear oil: Bkz, gear lubricant.
gear puller: Zamanlama (tayming) dililerinden her
hangi birini yerinden karmak iin kullanlan ektir
me; dili ektirmesi.
gear pump: ou zaman motorlu gemilerde kullan
lan ya pompas; dili pompa; bir mahfaza iinde
birbirine geen iki diliden oluur; dililerden biri
dndrld zaman dieri de onunla birlikte ters
ynde dner ve ya ya da yakt dililer ile keys ara
snda tanarak d devreye verilir.
gear, reduction: Bkz. reduction gear.
gear, reverse: Bkz. reverse gear.
gear ring: Mak. Oto. byk konik dili; mahrut dili;
ayna dilisi.
gear, running: Bkz. running gear.
gear shaft: Dili aft veya mili.
gear shaft lever: Bkz. gear lever.
gearshift: Herhangi 'bir vites dilisi takmn motora
balayan veya ondan ayran bir mekanizma; vites;
vites deitirme; vites mekanizmas.
gearshifter: Kara tat aralarnda vites deitirme ter
tibat veya donanm.
gearshift lever: Tat aralarnda vites deitirmek
iin kullanlan kol; vites kolu.
gearshift rail: Tat aralarnda vites dilisini kaydr
mak iin kullanlan ubuk; vites kaydrma ubuu.
gear, spur: Dz dili.
gear tooth: Dililerin evrelerinde bulunan dilerden
herhangi biri; dili dii.
gear train: Birbirine gemi trl saydaki dililerden
oluan dzenek; dili takm; dili dzeni.
gear-type cutter: Dz ya da eri biimindeki kazan
borularnn iindeki ar kri temizlemek iin kullan
lan bir tr ak; Gem. Mak. dili trnde ak.
gearwheel: 1) bir dili sisteminde dierlerine gemek
zere dizayn edilmi dili; diliark, 2) Gem. Mak.
devir drclerin byk dilisi veya pervane aft
na bal dili; gear wheel eklinde de yazlr; dili
ark; gervil veya girvil.
gear, worm: Vorm dili; sonsuz dili.
Geiger counter: iinden geen iyonlanm parackla
r aratrmak ve saymak iin kullanlan bir cihaz; rad
yasyonla iyonize edildii zaman bir elektrik alannda
akm oluturan, ii gazla dolu metalik bir silindirdeki
ineye benzeyen elektrottan oluur; Geiger sayac.
Geiger-Mller counter: Geiger sayacna benzeyen,
fakat radyoaktivite arama ve lme iin kullanlan bir
cihaz; Geiger-mller sayac; genel olarak, bo silindirik bir katot ile, ekseni boyunca yerletirilmi bir
anot telden oluan gazl bir hcre.
Geiger region: Sayc bir tpte bulunan bir voltaj bl
gesi; Geiger blgesi.
Geigers: Geiger sayac ile llen radyoaktif parack
lar.
Geissler tube: Elektriklendii zaman gazn karakteri
ne gre kl kzarklk oluturan, ii gaz dolu ve iki
elektrotu bulunan bir tp; Geisler tp: Spektroskopi'de kullanlr.

gel
gel: Bir koloitin kat faznda, koloit zeltisi tarafndan
oluturulan jelatine benzer bir madde; jelatin; pelte;
kart sol; koloit eklini almak; koloit haline gelmek;
koloitlemek.
gelatin (gelatine): 1a) kemik, paa ve hayvansal do
kularn kaynatlmas ile elde edilen tatsz, renksiz ve
krlgan bir madde; jelatin, b) benzer sebze madde
si; Jelatin scak suda znr ve souduu zaman,
jleye benzer bir madde biimini alr ve trl yiye
cek, il kapsl, fotoraf filmi vb. i yapmnda kulla
nlr. 2) jelatinden yaplan jle.
gelatinate-. Jeltin ya a jelatinli maddeye cevirmek
veya dntrmek.
gelatinize: Jelatin veya jelatinli maddeye evirmek.
2) Foto. jelatinle kaplamak; jelatin veya jelatine ben
zer bir maddeye dntrmek.
gelatinoid: Jelatin gibi; jelatine benzer; jeltinli (jela
tin kapsayan) madde.
gelatinous: 1) jelatine ait, jelatin kapsayan. 2) jelatin
gibi veya jle; jelatin veya jle kapsayan; viskoz.
gelation: Souma veya donma ile katlama.
gelid: Donmu; buz tutmu; ar derecede souk.
gelidity: Ar derecede souk olma durumu.
gelignite: Nitrogliserin, nitrosellloz, gherile ve k
t hamuru karmndan oluan bir patlayc; gelinyit
(Ticar bir marka); jle eklinde dinamit.
gelling point: Koloidal zelti veya dier yar katlarn
kat olduu scaklk derecesi; katlama noktas veya
scakl.
gem: 1) ss olarak kullanlmak zere kesilmi, parla
tlm kymetli veya yar deerli bir ta; mcevher;
kymetli ta; yar kymetli ta. 2) mcevherlerle ssle
mek.
gemel: Mete. birlikte bir mentee oluturan, kanca
ve ilmek gibi, iki niteden veya paradan herhangi
biri.
gen.: Bkz. generator.
generable: retilebilir.
general: Genel; umum.
general alarm: Yolcu ve yk gemilerinde genel
alarm, kprst veya yangn kontrol istasyonuna
yerletirilmi ve elle altrlan bir kontaktr ile yap
lr; bu amala ap 203 mm (8 in) veya daha b
yk, titreimli bir gong kullanlr; bu alarmlar perso
nelin her zaman duyaca yerlere konulur ve emercensi datm tablosundan (24 volt DC) beslenir.
general average: Den. gemi, yk ve navlunun iinde
bulunduu tehlikeden kurtarlmas iin kaptann ser
best iradesiyle verdii karar sonucu yapt harcama
lar ve zararlara denir; Genel avarya; byk avarya.
general cargo: Den. bir geminin ykledii birbirinden
farkl mallardan oluan yk; kark yk; krkambar.
general circulation: Meteo, atmosferik dolam veya
sirklasyon; tm dnyann byk rzgr sistemi.
general formula: Kimy. bir serinin tm yelerini belir
tebilmek iin kullanlan forml; genel forml; rne
in alken serisinin genel forml C n H 2 n + 2 'dir . n = 1
alnd zaman metan (CH4) ve n = 16 alnrsa hegzadekan (C 16 H 34 )
bulunur.
general radiation: Devaml ya da srekli radyasyon.
general rule: Genel ya da umum kural.
general service pumps: Gemilerde trl iler iin
kul lanlan ve sintine, salk, yangn ve emercensi
pom palarn kapsayan genel ad; genel servis
veya hiz

247

geocentric coordinates
met pompalar.
generate: 1) retmek; vcuda getirmek; hasl etmek.
2) Mate, bir nokta, doru (hat) veya dzlem ile bir
ekil izmek veya (hat, dzlem, ekil ya da hacim)
oluturmak.
generating: Elektrik akm, buhar, gaz vb. ini retme.
generating belt: Mot. arj dinamosuna motordan ha
reket veren kay; arj dinamosu kay; ounlukla
V eklinde olur.
generating plant: Termik santrallar, barajlar vb. i gibi
retme tesisi; elektrik enerjisi retim tesisi; g tesi
si.
generating surface: Buh. Kaza. buhar retme
borula r, su duvar borular, su perdesi borular ve
ocak d
emesinde bulunan ve tula ile
kaplanmam borula rn yzeylerini kapsar; stma
yzeyinin bir blm; buhar retme yzeyi.
generating tube: Heder trl su borulu kazanlarda
buhar reten borulardan veya su borularndan her
hangi biri; buhar retme borusu.
generation: 1) Mate bir nokta, doru, dzlem veya
katnn hareketi ile bir hat, ekil, dzlem veya hacim
oluturma.
generator: 1) reten kimse veya ey; zellikle: a) gaz
ya da buhar reten bir makine, b) mekanik enerjiyi
elektrik enerjisine veya yksek elektrik potansiyeline
eviren makine; jeneratr, alternator veya dinamo.
2) arj dinamosu. 3) gaz reten kimyasal cihaz.
generator, acoustic: Elektriksel, mekanik ve dier
enerji trlerini sese dntren cihaz; akustik veya
ses reteci.
generator armature: Bkz. armature, generator.
generator belt Mot. motordan arj dinamosuna hare
ket veren kay; arj dinamosu kay; ounlukla V
eklinde olur; Bkz. generating belt.
generator
brush:
Bkz.
brush.
generator
commutator:
Bkz.
commutator.
generator, double current: Ayn endviden hem do
ru ve hem de alternatif akm salayan rete; ift
akml (AC, DC) jeneratr.
generator, electric: Elektrik jeneratr v
mekanik enerjiyi elektrik enerjisine eviren dner ha
reketli makine.
generator field coil: Bkz. field coil.
generator, magneto field: Alan kutuplar sabit mkna
tslardan oluan elektrik reteci; mknats alanl jene
ratr.
generator panel: Ana jeneratrn denetimini sala
mak zere voltmetre, ampermetre, vatmetre, otoma
tik alter, kaak kontrol lmbalar, frekansmetre vb. i
kontrol cihazlar ile donatlm ana datm tablosu
ksm; panel; jeneratr paneli; her jeneratr iin bi
rer panel bulunur.
generator pole: Bkz. pole.
generator pulley: Bkz. pulley.
generator set: Jeneratr grubu,
generator switchboard: Bkz. switchboard.
generatrix: Mate, hareketi doru, dzlem, ekil veya
kat ekil oluturan bir nokta, doru veya dzlem; ya
pc izgi (hat).
geo-: Dnya, dnyaya ait anlamlarnda bir nek.
geocentric: 1) dnyann merkezinden grlen veya
llen; jeosentrik. 2) dnyann merkezine ait.
geocentric coordinates: Gksel kre zerinde dn-

geocentric theory
yann merkezi, onun orijini veya referans noktas ola
rak kullanlan koordinatlar sistemi; jeosentric koordi
natlar.
geocentric theory: Dnyann, evrenin merkezi oldu
una ait eski bir kuram veya teori.
geochemistry: Yer kabuunun gemite ve bugn
kimyasal yaps ve deiimi ile ilgilenen kimya dal;
jeokimya.
geodesic line: Kresel bir yzeyde iki nokta arasnda
ki en ksa mesafe; byk dairenin bir yay; byk
da ire yay.
geodesy: Dnya veya onun byk bir parasnn y
zeyinin veya yzeyi zerinde yeri kesin olarak belli
bir noktann yzeyinin lm veya saptanmas ile il
gilenen, uygulamal matematik dal; geod. ksaltma
s ile belirtilir; geodezi; jeodezi.
geodetic: Geodezi'ye ait veya geodezi ile saptanan.
geodetically: Geodezi ile veya geodeziye gre.
geodetics: Bkz. geodesy.
geognosy: Dnyann yaps ve trl katmanlarn ve
mineral yataklarnn dalmn inceleyen jeoloji dal;
jeognosi.
geographical mile: Ekvatorda boylamn bir dakikas
na eit olan uzunluk birimi; corafya mili; 1853, 184
metre veya 6080 fit.
geography: 1) corafya bilimi. 2) bir blge veya ye
rin fiziksel yaps. 3) corafya kitab.
geoid: Ortalama deniz yzeyinde olduu gibi, dnya
nn tm yzeyini belirten kuramsal say.
geologic:
Bkz.
geological.
geological: Jeolojiye gre veya ona ait.
geologically: Jeolojiye gre; jeoloji ile.
geologize: Bir alan vb. ini jeolojik olarak incelemek.
geology: 1) yer kabuunun yaps ve onun trl kat
manlarnn oluumu ve geliimi ile ilgilenen bilim da
l; jeoloji. 2) verilen bir blge, alan veya yerde yer
kabuunun yaps; kayalar, kaya oluumu vb. i. 3)
jeoloji kitab.
geom.: Bkz. 1) geometer. 2) geometric. 3) geomet
rical. 1. 4) geometrician. 5) geometry.
geomagnetism: Dnyann manyetik alan ve bu ala
nn deiikliklerinin iyz ve nedenlerinin ett ya
da incelenmesi; jeomanyetizm; geomanyetizm.
geometer:
Geometrici;
geometri
uzman.
geometric: 1) geometriye gre veya geometriye ait.
2) doru, gen, daire vb. i ekillerle belirtilen; ge
ometrik.
geometrical: Bkz. geometric.
geometrical progression: Bkz. geometric progressi
on.
geometrically: Geometri ile veya geometriye ait.
geometric head: Geometrik ykseklik; geometrik
hed.
geometrician: Geometri uzman; geometrici; hendeseci; geometer biiminde de yazlr.
geometric progression: Her terimin bir sonrakine
orannn, serinin her tarafnda birbirine eit olduu
dizi; geometrik dizi; 1,2,4,8,16,32 vb. i bir geometrik
dizidir.
geometrize: 1) geometri almak. 2) geometrik ilke
lerle almak. 3) Nad. Ola. geometrik olarak z
mek veya zmlemek.
geometry: 1) matematiin nokta, izgi, dzlem ve ka
t ekillerle ilgilenen ve onlarn zelliklerini ve lm

248

gild
lerini ve uzayda karlkl ilikilerini inceleyen dal;
geometri; hendese; Bkz. plane geometry, solid
ge ometry. 2) geometri kitab; geom. ksaltmas ile
belir tilir.
geophysical: Jeofizie ait; jeofiziksel.
geophysics: Dnya ve onun atmosferi ile ilgilenen
fi zik dal; hava, rzgr, gelgit vb. lerini ve onlarn
dn yadaki etkisini inceleyen bilim; jeofizik; geofizik.
Georgia pine: Bot. 1) gney ABD'de yetien kereste
si deerli ve terebantin kayna olan bir am aac;
Corcia am. 2) bu aacn kerestesi.
geosphere: Dnyann kat ve su ile kark olan ksm
litosfer ile hidrosferin bileimi; jeosfer; geosfer.
geostatic: 1) dnyann basnc veya benzer bir mad
de ile ilgili; jeostatik. 2) bu basnc tamaya mukte
dir.
geostatics: Kat cisimlerde kuvvetlerin denge
mekani ini inceleyen fizik bilimi dal; kat cisimlerin
statii; jeostatik bilimi.
geotectonic: Dnya yzeyindeki kayalarn yap, e
kil, dalm vb. i ile ilgili; jeoteknik.
geothermic: Dnyann i ksmndaki s ile ilgili; jeo
termik.
geothermal: Dnyann i ksmndaki su ile ilgili; bu
s ile stlan veya alan; jeotermal.
geothermal energy: Dnyann i ksmndaki s ya
da enerji; bu enerji ile alan makine; jeotermal
enerji. germanium: Kimy. karbon ailesinden nadir,
grimsi be yaz, kimyasal metalik bir element;
germanyum;
Simg. Ge; at.a. 72,60; at.no. 32.
German silver: inko, nikel ve bakrn beyaz bir ala
m; alpaka; GS ksaltmas ile belirtilir; Alman gm
; nikel gm ad da verilir.
getter: Vakum tp veya elektrik ampullerinden gaz
karmak iin kullanlan, ou zaman metal ve kolay
ca oksitlenen bir madde.
geyser: 1) belirli aralklarla kaynar su ve buhar ps
krten kaynak; gayzer. 2) ing. bobin trnde kk,
gaz veya scak su stcs.
geyserite: Geyzer ve scak su kaynaklarnn kenarla
rnda biriken opale benzer bir mineral; gayzerit.
G-force: Bir cismi saniyede 9,75 m (32 fit) hzla hare
ket ettirmek iin gerekli yerekimi.
ghost: 1) Opt. Telev, istenmeyen ikincil (sekonder)
grnt veya parlak bir nokta. 2) hayalet.
Gl (G.l.) Bkz. galvanized iron.
giant powder: Dinamite benzeyen bir patlayc; dev
barut.
gib: 1) Mak. bir makinenin hareketli ksmlarn yerin
de tutmak, muhafaza etmek iin kullanlan metal ya
da tahtadan yaplm bir para; pin; atal pin. 2) bir
pin ile balamak veya yerinde tutmak. 3) bir kreynin
yk kaldran hareketli kolu; bumba.
gig: 1) uzun, hafif, krek ve yelkenle yrtlen, ou
zaman komutana ait bir gemi botu; kik. 2) yarlarda
kullanlan krekli tekne. 3) kumalarn zerindeki ha
v toplamak iin kullanlan makine. 4) zpkn. 5) zp
kn ile balk yakalamak. 7) kik ile gezi yapmak.
giga-: Bir milyar (1 000 000 000) veya 10*9 anlamnda
bir nek; giga; G ksaltmas il belirtilir.
gilbert: Metrik sistemde manyetomotif kuvvet birimi;
0,7958 amper-sarm.
gild: 1a) ince bir altn katman ile kaplamak, b) altn
yaldzla kaplamak. 2) parlak ve ekici yapmak. 3)

gilding
bir eyi olduundan daha ekici veya daha deerli
grnr yapmak.
gilding: 1) Metal, ta, aa vb. yzeyine altn veya al
tna benzer bir madde uygulama ilemi veya sanat.
2) bu ekilde uygulanan madde.
gill: 1/4 pinte (0,1183 t) eit olan bir sv lm biri
mi.
gill rings: Galsama halkalar veya diskleri; Buh. Kaza.
Ekonomayzer borularnn evresine, sy tutmak ze
re yerletirilen maden diskler.
gilsonite: Balca Utah eyaletinde (ABD) bulunan sat
asfalt.
gilt: Bkz. gild; bir yzeyi kaplayan ince altn katman
veya altna benzeyen bir madde.
gim: Vin; macuna.
gimbals: Eksenleri birbirine dik ada yerletirilmi,
bi ri dierinin iinde serbest salnm yapan bir ift
em berden oluan bir cihaz; yalpa emberleri;
gemi pu sulas, fener vb. leri yalpa emberine
asldklar za man yatay veya ufk durumlarn
korurlar.
gimlet: Bir ucunda delgi ve dier ucunda delgi ile dik
a yapan tutaca olan kk, delik ama aleti; del
gi; burgu; el matkab; toprak veya aa burgusu. 2)
burgu ya da matkap ile delik amak. 3) sondaj mat
kab.
gimmal: iki veya daha fazla kk dairenin birbirine
gemesinden oluan ember.
gin: 1) ar maddeleri kaldrmak iin kullanlan bir ma
kine. 2) pamuk liflerini ekirdekten ayrmak iin kul
lanlan bir makine; rr makinesi; ou zaman cot
ton gin olarak kullanlr. 3) balklk iin a veya ka
pan.
gin tackle: ikili veya l makaralardan meydana ge
tirilmi bir palanga.
girasol: Parlak kta krmzms na sahip olan bir
tr opal; ate opal.
girder: Bir kprnn st yapsn, bir binann iskeleti
ni vb. tamak iin kullanlan elik veya aatan, o
u zaman yatay, geni bir kiri; payanda; putrel.
girder stay: Alev borulu kazanlarda cehennemlik ta
vanlarnn dayanklklarnn arttrlmasnda kullanlan
payanda; kpr ya da kiri payanda.
girosol: Bkz. girasol.
girth joint: Bkz. girth seam.
girth seams: Alev borulu kazanlarn aynalarn zarfa
balamada kullanlan ve ou zaman iki sral per
in balantsndan oluan diki; evre veya kuak di
kii; circumferential joint eklinde de kullanlr.
Gl.: Bkz. glucinum.
gl.: Bkz. 1) glass. 2) gloss.
glacial: Kimy. buza benzer kristalli grnme sahip
olan: Buzlu asetik asit gibi. 2) buzul devri periyotu
veya srecine ait.
glacial asetic acid: Dk erime noktasna sahip ol
duundan derhal kristalleen ve buza benzer kristal
ler veren saf, deriik (konsantre) asetik asit; buza
benzeyen asetik asit.
glair: 1) iri veya cila yapmnda kullanlan i yu
murta ak. 2) bundan yaplan iri veya cila ile kapla
mak.
glance: Metalik parlakl olan trl maden cevherle
rinden herhangi biri; rnein argentit ve galen.
gland: 1) Meka. salmastra kutularnda salmastralar s
ktrmak iin kullanlan, somun ve cvata ile hareket
ettirilen hareketli bir para; salmastra glendi; sal
mastra kapa. 2) Buh. Trb. rotoraftn mahfaza ya
da keysten kt ksmlarda buhar szmasn veya

249

glas s cu tt e r
havann trbine girmesini nleyen ksmlar; boaz
glendi.
gland exhaust condenser: Ana trbinlerin boazla
rndan gelen buhar hava karmnn topland kondenser; glend egzoz kondenseri; buhar burada youturularak youum devresine verilir ve hava at
mosfere atlr.
gland exhauster: Bkz. gland leak-off exhauster.
gland exhaust system: Buh. Trb, boaz glendlerinden boaz szdrmazlk buharn ve havay egzoz
kondenserine ileten devre; boaz egzoz sistemi ve
ya devresi.
gland leakage loss: Aksiyon trbinlerinde boazlar
dan, reaksiyon trbinlerinde hem boazlar ve hem
de dami pistondan szan buharn oluturduu kayp;
glend kaak kayb; bpaz kaak kayb.
gland leak-off condenser: Trbin boazlarndan ka
an hava ve buhar karmlarnn giderilerek gnde
rildikleri kondenser; boaz sznt veya kaak kon
denseri.
gland leak-off exhauster: Boazlardan kaan buha
rn ou zaman bir boru ile gnderildii kondenser;
hava ve youmayan buhar atmosfere atan egzoz
fan.
gland packing: Trl makineler, pompalar vb. lerlnin
aft boazlarnda gaz, buhar, sv vb. i kaaklara en
gel olmak zere trl maddelerden yaplan szdr
mazlk paralar; salmastra; boaz salmastras.
gland, packing: Bkz. gland.
gland seal system: Trbin boazndaki basncn at
mosfer basncndan kk olduu ksmlarda hava
nn trbine girmesini nlemek zere boazlara d
k basnl (1,08-1.22 bar) buharn verildii sistem;
boaz siil ya da szdrmazlk sistemi.
gland steam condenser: Bkz. gland exhaust con
denser.
glare: 1) kuvvetli, gz kamatrc sabit bir kla parla
mak. 2) ok parlak veya gsterili olmak. 3) kuvvet
li, gz kamatrc, sabit bir k veya parlak bir yans
ma.
glare: Buz gibi parlak, dzgn, cama benzer bir y
zey; dzgn, parlak ve cam gibi.
glaring: Sabit ve gz kamatrc bir parlaklk. 2) ok
parlak veya gsterili.
glary: Bkz. glaring.
glass: 1) silikatlann soda, potas, kire ve bazan trl
metal oksitleri ile eritilerek elde edilen sert, krlgan
ve ou zaman saydam bir madde; cam. 2) yaps
ve zellikleri bakmndan cama benzeyen herhangi
bir madde. 3) cam eya veya zccaciye. 4a) ayna,
srahi, pencere cam, teleskop, barometre vb. i gibi
herhangi bir ey. b) o, gzlk, c) o. iftli dr
bn. 5) su bardann kapsad miktar. 6) koruma
amacyla bir cam kavanoza koymak. 7) yanstmak.
8) cam ile donatmak. 9) camdan yaplm; cama ait.
glass blower: fleyerek cam yapan kimse veya maki
ne; cam fleyici.
glass blowing: Bir borunun ucundaki erimi cam kt
lesine flenen hava ile gerekli eklin verilmesini sa
layan ilem ya da sanat; cam fleme sanat.
glass cutter: 1) grevi istenen l ve ekillerde cam
kesmek olan kii; cam kesici. 2) grevi cam zerine
ekiller yapmak olan kii. 3) cam kesmek veya ca
ma oyma yapmak iin kullanlan cihaz; elmas (alet).

gl asshous e
glasshouse: Cam fabrikas veya atelyesi.
glasses: Bkz. binoculars.
glassiness: Cam iml eden kii.
glass,
magnifying: Bkz.
magnifying glass.
glassman: 1) cam eya satan kimse; zccaciyeci. 2)
cam iml eden veya yapan kii. 3) camc veya cam
kesen kii.
glassware: Camdan yaplm eyler; zccaciye.
glass water gauge: Buh. Kaza. cam borudan yapl
m testiye iesi; bu tr testiye ieleri buhar basn
c dk olan kazanlarda kullanlr.
glass wool: Cam yn; cam pamuu.
glasswork: 1) cam yapan fabrika; cam fabrikas. 2)
cam veya cam eyalar yapma; camdan yaplm ss
eyalar; zccaciye.
glassworker: Cam iisi; cam ile alan kii.
glassy: Grn ve kalitesi cama benzeyen ve cam
dndren; dzgn; saydam.
Glauber's salt (or salts): Kristalli bir tuz; sodyum sl
fat, Na 2 S0 4 .10H 2 0 ; Glauber salt eklinde de
yaz lr.
glauconite: emir ve potasyumun yeilimsi renkli bir si
likat; glokonit.
glaze: 1) eritildii zaman cama benzer sonu veren
bir madde ile kaplamak, b) cilalama vb. i ile yzeyi
ni parlak yapmak. 2) cama benzer parlak veya ince
katman ile kapalmak. 4) cama benzer bir katman;
sr. e) bunu yapmak iin kullanlan herhangi bir
madde.
glazier: 1) grevi belirli l ve ekillerde cam kes
mek veya pencere vb. lerine takmak olan kii; cam
c; src. 2) grevi toprak kaplar veya kap kaa sr
lamak olan kii.
glasiery: Camcnn ii; camclk; sralk.
glazing: 1) camcnn pencerelere vb. i cam takma ii.
2) erevelere taklan veya taklm olan cam. 3) ca
ma benzer kaplama. 4) sr uygulama ii. 5) sr ola
rak tatbik edilen madde.
gleam: 1) bir anlk parlaklk; fla veya k n. 2) do
nuk k. 3) cilalanm bir yzeydeki gibi, yansyan
parlaklk. 4) n ya da nlar ile parlamak veya yan
smak.
gleed: Akkor haline gelmi veya kzarm kmr.
gliadin: Buday ve dier huubbat tanelerinde bulu
nan bir protein; gliadin; prolamin.
glide: 1) Hava. makinesini kullanmakszn yavaa in
mek (uak iin). 2) akmaya neden olmak. 3) dz
gn ve kolay akm. 4) bir uan makinesini kullan
madan yava inii.
glider: Hava akmlar yardmyla uabilen makinesiz
uak; planr.
glim: Ik, lmba, mum vb. i.
glimmer: 1) zayf ve titrek bir k vermek. 2) zayf ve
titreyen bir k.
glimmering: Bkz. glimmer.
glint: 1) bir an veya birden parlamak. 2) hzl eKilde
hareket etmek.
glisten: Parlama; kvlcm; parlt.
glister: Parlt; kvlcm; an bir parlaklk.
glitter: 1) kvlcml bir kla parlamak. 2) parlak, kvl
cml k; parlama veya parldama.
glittery: Parlts olan; parltl; parlak.
gloaming: Akam karanl; alaca karanlk; tan.
global: 1) kre veya glop eklinde. 2) tm ile dnya

25C

glucos e

y ilgilendiren; tm dnyay kapsayan. 3) genel.


globale: Kre ya da glop eklinde olan; kresel.
globated: Bkz. globate.
globe: 1) yuvarlak, top eklinde olan herhangi bir
ey; kre; zellikle; a) dnya; yerkre, b) dnyann
anakara (kta), denizler vb. ini gsteren kre eklin
deki modeli, c) takmyldz vb. lerini gsteren, uza
yn veya gn benzer modeli. 2) ekli bir dereceye
kadar kreye benzeyen herhangi bir ey; zellikle:
a) balk konulan yuvarlak bir cam kap. b) bir lmba y
evreleyen yuvarlak cam mahfaza; glop. c) elek
trik ampul.
globe valve: Glop valf.
globin: Hemoglobinin protein bileeni; globin.
globoid: Bir dereceye kadar kre eklinde; kresel;
kre eklinde olan; kresel olan herhangi bir ey.
globose: Kresel veya hemen hemen kre eklinde
olan.
globous: Bkz. globose.
globular: 1) bir top ya da globa benzeyen ekilde; k
resel; yuvarlak. 2) kk kreciklerden oluan.
globule: ok kk (minicik, mini mini) top ya da
glop; krecik (zellikle svlar iin); ok kk dam
la.
globuliferous: ok kk krecikler reten ya da sa
hip olan.
globulin: Hem hayvansal ve hem de bitkisel dokular
da bulunan, suda znmeyen albminimsi protein
lerin bir grubu; globulin.
glomerate: Yuvarlak ktle ekli verilmi.
glomeration: 1) yuvarlak ktle ekli verme ii. 2) yu
varlak ktte ekline sokulmu herhangi bir ey.
glonoin: Nitrogliserin, zellikle bunun homopati'de
Bkz, homeopathy kullanlan bir zeltisi.
glonoine: Bkz. glonoin.
gloss: 1) dzgn, cill bir yzeyin parlakl veya pa
rlts. 2) cill, parlak bir yzey vermek; parltl yap
mak. 3) cila; perdah. 4) cilalamak veya cila yapmak;
yaldz yapmak veya yaldzlamak.
glossary: Bilgisay. ze! szlk.
glossy: Dzgn, parlak ya da cill bir yzeye sahip;
parlak; cill.
glow: 1) byk s sonucu parlak k karmak; sdan
akkor haline gelmek veya kpkrmz olmak. 2) b
yk s sonucu karlan k; akkor. 3) alev ya da
alaz olmakszn srekli veya dzenli k. 4) bir ren
gin younluu, iddeti ya da parlakl.
glow discharge: Alak basn ve alak gerilimde gaz
doldurulmu bir tpte kl ve sessiz bir elektrik bo
alm ya da dearj.
glow filament: Akkor fitili; Bkz. glow plug.
glow plug: Diz. Mot. bilinen bujilere benzeyen fakat,
kvlcm aralna yerletirilen yksek direnli telden
yaplan kk bir sargya sahip olan bir buji; akm
getii zaman sarg kzarr ve n yanma odasn sta
rak yanmaya yardm eder; kzdrma bujisi.
glucinium: Bkz. glucinum.
glucinum: Metalik kimyasal bir element; Simg. Gl; be
rilyum'un eski ad.
glucoprotein: Bkz. glycoprotein.
glucose: Doal olarak meyvalar, bal vb. inde bulu
nan kristalli bir eker; glkoz, C 6 H 1 2 0 6 ; dekstroz,
zm ekeri gibi isimler de alr; ticari ekli dekstrin
ve maltoz kapsar.

glucosid
glucosid: Bkz. glucoside.
glucoside: Hidrolizde eker ve bir ya da daha fazla
dier maddelerden veren doal veya yapay bileik
ler snfnn herhangi biri; glkosif.
glucosidic: Glkosltler kapsayan veya glkositlere
ait.
glue: 1) hayvan deri, kemik, ayak vb. lerinin kaynatl
mas ile yaplan sert, krlgan ve suda stld za
man yapkan ya da zamk oluturan bir jelatin. 2) ci
simleri birbirine yaptrmak iin kullanlan herhangi
viskoz (yapkan) bir madde; tutkal; zamk. 3) tutkal
iie birbirine yaptrmak,
gluepot: Tutkal eritmek iin kullanlan ve bir su kab
iersine konulan bir baka kap; tutkal kab; tutkal
eritme kab.
gluey: 1) tutkal gibi; yapkan. 2) tutkal ile kapl,
glutamine: Baz bitkilerin kk ve yapraklarnda bulu
nan kristalli bir madde; glutamine, C 5 H 10 N 2 O 3 .
gluten: Glten; buday ununda bulunan gri renkli,
besleyici bir madde,
glutenous: 1) gltene benzeyen. 2) glten dolu.
glutinous: Yapkan; tutka! gibi.
glyceric: 1) gliserine ait; gliserinden treyen. 2) renk
siz, urup kvamnda bir asiti (gliserik asit, CH2OH.CHOC.COOH) belirtir; gliserin veya giiserol'un ksm
oksitlenmesinden elde edilir,
glycerid: Bkz. glyceride.
glyceride: Doal veya yapay gliserin ya da gliserol
esteri; gliserol ile organik asitlerin esteri; rnein gliserii monooleat.
glycerin: Sv. Yk. renksiz, kokusuz, urup kvamnda
bir sv; gliserin, C 3 H 5 (OH) 3 ; ya ve hayvansal ya
larn hidrolizi ile elde edilir; zc veya solvent, de
ri losyonu, besin koruyucusu vb. i ve patlayc yap
mnda kullanlr; kimyada gliserol Bkz. glyserol ola
0
rak kullanlr; 15,5 C/15,5C'de
z.a. 1,2627;
k.n.239C; d.n.15C; suda tm ile
znr;
25C'de visk. 775 cP; gemilerde 25-30C scaklk
ve atmosfer basncnda tanr.
glycerine: Bkz. glycerin,
glycerol: Gliserinin kimyadaki ismi: gliserol.
glyceryl: Gliserinin deerli kk, C 3 H 5 .
glyceryl nitrate: Bkz. nitroglycerin,
glycine: Kristalli bir madde, NH 2 CH 2 C0 2 H; proteinle
rin hidrolizinden elde edilir ve amino asitin zellikleri
ne sahiptir; glisin.
glyco-: Gliserin veya gliserol; glikojen anlamlarnda
bir nek.
glycogen: Niastaya benzer, znmez bir madde:
glikojen; hayvansal niasta; Simg. (C 6 H 1 0 O 5 ) x;
hayvansal dokularda, zellikle karacier ve kaslarda
retilir ve basit ekere dntrlr.
glycogenesis: Glikojen veya hayvansal niasta olu
mas.
glycogenic: Glikojene ilikin; glikojenin oluumuna
ait.
glycol: 1) belirli etilen bileiklerinin alkali karbonat ile
stlmasndan elde edilen ve antifriz olarak kullan
lan renksiz, urup kvamnda bir sv; glikol; Simg.
C 2 H 4 (OH) 2 ; tam olarak ethylene glycol. 2) bu bile
iin, tr olduu alkol gruplarndan biri.
glycolite: 1) glikole ait veya glikol kapsayan. 2) ko
rukta bulunan veya glikolun oksitlenmesiyle yaplan
kristalli bir asite (CH 2 OHC0 2 H) ait veya o asiti
belir

251

gold foil
tir.
glycols: iki hidrojen atomu iin hidrokzil grubu ekle
nerek alifatik hidrokarbonlardan treyen (tretilen)
dihidrik alkoller.
glucolysis: ekerlerin hidrolizi.
glyconeogenesis: Karbonhidratlarn, zellikle glikoje
nin, glkositsiz maddelerden retimi.
glycoproteid: Bkz. glycoprotein,
glycoprotein: Proteinin bir karbonhidrat grubu ile bir
letii bileikler snfnn herhangi biri; glucoprotein
olarak da kullanlr.
gm.: Bkz. gram; grams.
GMDSS: Global Maritime Distress and Safety Sy
stem: Kresel Deniz Tehlike ve Emniyet Sistemi.
G.M.T.: Bkz. Greenwich Mean Time,
gnesis: Granite benzeyen iri taneli, metamorfik kaya;
feldispat, kuvars, mika ve horablent gibi farkl mine
ral katmanlarndan oluur.
gneissic: Feldispat, kuvarz, mika ve hornblent gibi
farkl minerallar kapsayan bir kaya veya bu kayaya
ait ya da bu kayaya benzer.
gnomon: 1) gne saati vb. i zerindeki ve glgesi
gnn saatini (zamann) gsteren bir stun veya
pin; gne saati ibresi veya inesi. 2) bir paralelkenarn kesinden benzer bir paralelkenar karldn
da geriye kalan ekil.
gnomonic: 1) gne saatine ait. 2) gne saati ile za
mann llmesine ait.
gnomonic map: Tm byk dairelerin dorular ek
linde olutuu harita.
go: 1) boyunca hareket etmek; seyahat etmek; ilerle
mek: Bu araba saatte 160 km hzla ilerleyebilir gibi.
2) hareketli olmak. 3) hareket etmek; almak veya
ilemek. 4) belirli bir rota, hareket hatt vb. ini almak
ya da takip etmek; zellikle: a) sonulandrmak;
iml etmek veya oluturmak, b) bir usul, yntem vb.
i ile ayarlamak veya ynlendirmek. 5) gemek: Za
man iin sylenir.
go about: Den. yn deitirmek.
go-devil: Br yakt boru hattndan engelleri kazyarak
karan alet; boru kazycs.
godown: Uzakdou'da ambar ya da antrepo,
goethite: Krmzms kahverengi bir mineral; demirin
sulu oksit minerali, Fe 2 0 3 H 2 0 pasn balca bilee
ni.
goggles: Gzleri toz, rzgr, metal paras vb. inden
korumak iin kullanlan, kenarlar kapal byk gz
lk; kaynak gzl.
go-ahead: Bilgisay. yrtmek
gold: 1) maden para, mcevherat, alamlar vb. i ya
pmnda kullanlan ar, sar renkli yksek derecede
dvlebilir, deerli bir metalik kimyasal element; al
tn; Simg. Au; at.a. 197,2; at.no. 79; G., g. ksaltma
lar ile belirtilir. 2) altn para. 3) para; zenginlik; sa
lk. 4) metalin parlak sar rengi. 5) altn kapsayan, al
tna benzeyen, altndan yaplm veya altna ait. 6)
altn rengine sahip olan; altn renkli, 7) altna dayal,
gold beater: Kaplama iin altn dverek ok ince va
raklar (levhalar) oluturan kii; varak.
gold dust: Madenlerde bulunan ok kk parack
lar veya toz halindeki altn; altn tozu.
golden: 1) altn veren, altndan yaplan, altn kapsa
yan veya altna ait. 2) altn rengi ve parlaklna sa
hip olan; parlak sar. 3) ok deerli; mkemmel.
gold-filled: Bir metalin altn kaplanmasyla yaplm.
gold foil: Varaktan biraz daha kaln ve dvlerek ya-

gold-leaf
plmi altn levha.
gold-leaf: Altn varaa ait; altn varakla sslenmi.
gold leaf: Altn kaplamaclnda kullanlan, dvle
rek yaplm ok ince altn levha; altn varak.
gold mine: 1) altn cevherinin elde edildii maden
oca; altn madeni. 2) ok deerli veya yararl bir
eyin kayna.
Goldschmidt process: ok ince alminyum tozlar
iie redkleyerek oksitlerden metallerin elde edilmesi
ilemi; termit ilemi; Goldimit ilemi.
goldsmith: 1) altndan eyalar yapan usta; kalemkr.
2) bu tr eyalar satan kii; kuyumcu.
gondola car: Bir kristal ya da prizmann yzeyleri ara
sndaki alar lmek iin kullanlan bir cihaz; gonyometre; goniometre.
goniometry: Alar lme bilimi veya kuram.
goo: Tutkal gibi yapkan olan herhangi bir ey.
good deal: Byk bir say ya da nicelik; bir ok ya
da ok.
gooey: 1) tutkal gibi yapkan. 2) yapkan veya tatl.
googol: 1) bir saysn izleyen yz sfrdan oluan sa
100
y; 10
. 2) ok byk herhangi bir say.
goose: 1) tutulacak yeri kaz boynuna benzer ekilde
uzun, terzi ts. 2) dzensiz hamleler iin (bir mo
toru) yaktla beslemek.
goose barnacle: Kendilerini gemi, tekne vb. lerinin
alt ya da karinalarna balayan uzun bitkisel saplan
olan deniz kabuklular.
gooseneck: 1) borularn metal balants, masa lm
balarn tayan esnek ubuk gibi, ekli kazboynuna
benzeyen trl mekanik cihazlardan herhangi biri.
2) Diz. Mot. byk gl dize! motorlarnda sout
ma suyunu silindir bloklarndan silindir kapaklarna
ileten U eklindeki boru; kazboynu. 3) Den. bumba
topuu veya bumba menteesi.
gouge: 1) tahtaya oyuk amak veya delikler yapmak
iin kullanlan eri azl, ii bo ba olan bir kes
ki; kalem; keski kalemi; tahta keskisi. 2a) byle bir
keski ile oyuk veya delik ama ii. b) bu ekilde ya
plm oyuk veya delik. 3) aa keskisi ile oyuk ya
da delikler amak.
gov.: Bkz. governor.
govern: 1) gavrnr veya reglatr (oto vb. inin) ha
reketini dzenlemek. 2) saptamak veya tespit et
mek; kural veya kanun olmak.
governable: Ayar edilebilir.
governor: 1) buhar, yakt vb. i giriini denetleyerek
bir makine ya da motorun hzn otomatik olarak
kontrol eden mekanik, hidrolik veya elektrikli cihaz;
reglatr; Gem. Mak. gavrnr.
governor balls: Reglatr arlklar; merkezka kuv
vetle da veya ie doru hareket ederek, reglatr
tarafndan makineye daha fazla buhar ve yakt veril
mesini salayan veya buhar ya da yakt azaltan ar
lklar; kre ya da prizma eklinde olurlar.
governor centrifugal: Bkz. centrifugal governor.
governor drive: Bir reglatr altran mekanizma.
governor drive gear: Reglatr hareket mekanizmas
ya da dilisi.
governor, hydraulic: Gemi dizel motorlar ile jenera
tr eviren yksek devirli makinelerde kullanlan ok
duyarl bir reglatr tr; hidrolik reglatr; hidrolik
gavrnr.
governor oil: Diz. Mot. genellikle ar doldurucular

252

grain

da (sperarjerlerde) kullanlan yalama ya; reg


latr ya; eer bu tr ya mevcut deilse SAE 30
numara karter ya kullanlr.
governor, shaft-operated: Daha ok jeneratr alt
ran pistonlu buhar makinelerinde volanlara donat
lan mekanik reglatr; aft tarafndan altrlan re
glatr.
governor spring: Reglatr yay; Bkz. speeder
spring.
governor valve: Buh, Turb. buhar valf ve bu valfn sa
pna bal bir reglatrden oluan valf; dorudan tr
bine verilen buhar miktarn ayar ederek makinenin
devir saysnn belirli bir deerde kalmasn salar.
governor weight: Bkz. governor ball.
gr.: Bkz. gram; grams.
grab: Kaldrlacak eyleri tutmak iin kullanlan, iki
paradan yaplm, alr kapanr, trnakl, trl meka
nik aralardan herhangi biri; kepe.
grab rope: Gemilerin bordalanna asl; tutma halat;
vardakova.
gradation: Bilgisay. Karart lei;
grade: Derece. .
grader: Toprak tesviye makinesi; daha ok yol yap
mnda kullanlan makine; greyder.
grading: Tesviye etme; reglaj.
gradient: 1) Fiz. a) scaklk, basn vb. inin deiim
miktar, b) bunu belirten diyagram veya eri. 2) Meteo. barometrede dme veya ykselme. 3) bir yol
veya demiryolunun eimi; meyil; yoku. 3) meyil de
recesi.
gradient thermocouples: Metal bir borudaki scaklk
deiimlerini lmek ve s akmn veya boru iinde
ki ksr katmannn sl direncini saptamak iin kullan
lan ve boru etine farkl derinliklerde yerletirilen iki
pirometre veya termokupl.
gradiometer: Meyil lmek iin kullanlan br alet;
gradiyometre.
gradual: 1) hemen hemen farkedilmez admlar veya
derecelerle oluma; kademe kademe; tedric; an ve
ya keskin bir biimde etkilenmeme; azar azar geli
me veya ortaya kma.
gradually: Tedric olarak; tedric; yava yava.
graduate: 1) izgi veya say iie blntl (taksimatl),
svlar veya katlar lmek iin kullanlan ie, boru
veya dier bir kap. 2) lm iin (ie, boru, gster
ge vb. ini) iaretlemek. 3) miktar, l, kalite vb. ine
gre derecelerini dzenlemek veya snflandrmak.
graduated: Derece blntl veya taksimatl; taksimatlandrlm.
graduated cylinder: Svlar lmek iin kullanlan
taksimatl ya da blntl kap veya silindir.
graduation: 1) lme veya lm iin ie, boru, gs
terge vb. ini bir sra derecelerle iaretleme; blnt
veya taksimat yapma, 2) bir derece veya lek. 3)
miktar, l, kalite vb. ine gre cinsleri bakmndan
sralama ya da snflama.
graduator: 1) hatlar (izgileri) ve yzeyleri kk,
muntazam blmler eklinde iaretlemek iin kullan
lan bir cihaz. 2) byle bir aleti kullanan kii.
grain: 1) tuz ve kum gibi ok kk kat parack; ta
ne. 2) ok kk miktar; ok kk bir para. 3)
ABD ve ngiltere'de kullanlan ve 0,0648 gram veya
64,8 miligrama eit olan en kk arlk birimi;
greyn. 4a) krmz bcei, b) bundan yaplan krmz

g rai n aico ho !
boya c) herhangi abuk kuruyan bir boya. 5) kristal
leme veya billrlama.
grain alcohol: zellikle hububat (tahl) tanelerinden
yapld zaman, etil alkol; Simg. C2 H5 OH.
grains: Metalleri oluturan minik tanecikler.
gram: Metrik sistemin 1/28 oza eit olan temel arlk
birimi; kenarlan metrenin yzde biri veya 1 cm olan
bir kpn -4C'de kapsad saf suyun arl;
gram; 1000 miligram; 1/1000 kilogram; 0,035 oz;
0,0022 libre; 15,4 grain.
gram atom: Kimy, saysal olarak elementin atom ar
lna eit olan, o elementin gram cinsinden miktar;
bir atom gram sodyumun (atom arl 23 gram ol
duundan) arl 23 gramdr; atom gram.
gram-atomic weight: Bkz. gram
atom.
gram calorie: Metrik sistemde bir s birimi; kk ka
lori; bir gram suyun scakln 1C ykseltmek iin
gerekli s miktar; gram kalori.
gram-centimeter: Metrik sistemde enerji ve i birimi;
bir gramlk bir kuvvetin bir cismi 1 cm mesafeye g
trmesi ile yaplan i; g-cm ksaltmas ile belirtilir.
gram ion: Bir iyonda, gram olarak ifade edilen atom
arlklarnn toplam; gram iyon.
gramme: Bkz. gram (weight).
gramme-ring: Gbei ya da ekirdei srekli bir de
mir ember olan bir elektromknats; elektrik makine
lerinde endvi olarak kullanlr.
gram-molecular volume: Bir gazn normal basn ve
scaklkta bir gram molekler arlnn hacmi;
gram molekler hacim; ideal bir gaz iin 22,4 litre
dir.
gram molecule: Kimy. saysal olarak elementin mole
kl arlna eit olan, o elementin gram trnden
sahip olduu miktar; gram molekl; molgram; mol.,
mole eklinde de kullanlr.
Gram-negative: Tp. Gram yntemi ile muamele edil
dii zaman boyasn kaybeden bakteri veya dokular
iin sylenir; gramnegatif.
Gram-positive: Tp. alkol ile muamele edildikten son
ra boyasn kaybetmeyen bakteri veya dokular iin
sylenir; grampozitif.
gram roentgen: Bir gram havaya bir rntgenlik doz
verildii zaman gerekten dnen enerji miktar
(yaklak olarak 84 erg); gram rntgen.
Gram's method: Tp. snflandrma amacyla bakterile
rin boyanmas yntemi.
granite: Jeo. balca kristalli kuvarz, feldispat ve
mika dan oluan ok sert, ou zaman gri veya
pembe renkli volkanik kaya; granit.
granitic: Granite ait; granite benzeyen.
granitite: Kara mika ya da biyotit kapsayan granit.
gratinoid: Granite benzeyen; granit yapsna sahip
olan.
granophyre: Kuvarz ve feldispat kapsayan soluk renk
li volkanik kaya.
granular: 1) tanecikler veya granller kapsatan veya
onlardan oluan; tanecikli. 2) tanecik veya granllere benzeyen.
granularity: Tanecikli veya granler olma durumu ve
ya nitelii.
granular snow: Meteo. kk tanecikli youn veya
kesif kar.
granulate: 1) tanecik veya granler oluturmak. 2) ta
necikler veya minik kntlar ile yzeyi kaba yapmak

253

g ra ppl e r
veya kaba olmak.
granulater: Bkz. granulator.
granulation: Tanecik veya granller oluumu.
granulator: Tanecikler yapan kii veya ey.
granule: 1) kk tanecik; granl. 2) tanecie benzer
bir partikl veya benek.
granulite: 1) kuvarz, feldispat ve bazan koyu krmz
grena kapsayan, tanecikli ve kristalli kaya. 2) kara
mika Bkz. biotite ve mika kapsayan granit.
granulitic: Granlitten yaplan; granlit kapsayan.
granuiose: Niasta taneciklerinin enzimlerin etkisiyle
ekere dntrlen daha fazla ksm.
grape sugar: Bir ok bitki ve meyvada, zellikle ol
gun zmde bulunan basit bir eker; zm ekeri;
dekstroz; glkoz; D-glkoz; C 6 H 1 2 0 6 ; besin
olarak kullanlr.
graph: 1) deiken miktar ya da miktarlarn deerleri
nin birbirini izleyen deiimlerini gsteren eri, ke
sikli izgi vb. terinden oluan bir diyagram; graf; gra
fik. 2) Mate. birbirlerine dik alarda yerletirilmi ko
ordinatlar serisinde, fonksiyonun yerini gsteren e
ri veya yzey.
graphic: 1) izime ait. 2) izim sanatlarna ait. 3) gra
fik veya diyagramlara ait. 4) grafik veya grafiklerle
gsterilen.
graphical: Bkz. graphic.
graphic arithmetic: Grafik aritmetik; saylarn izgiler
le belirtildii aritmetik.
graphics: 1) matematik kurallarna gre, mimarlk ve
mhendislikte olduu gibi, izimler yapma sanat. 2)
bu izimlerden yaplan gerilme vb. i hesaplama; grafostatik bilimi; grafostatik.
graphite: Karbonun yumuak, siyah, parlak bir tr;
grafit; kurun kalem ucu, pota, yalayc, elektrot
vb. i yapmlarnda kullanlr; black lead, plumbago
adlar da verilir.
graphite cement: Yalama ya ile kartrlan toz gra
fitten oluan bir macun; cvata, somun, saplama vb.
lerinin paslanmasna kar kullanlr.
graphite grease: Yapsna toz grafit katlarak yaplan
gres; grafitli gres.
graphite lubricant: Yalama amacyla kullanlan toz,
pudra kvamndaki grafit; grafit yalayc.
graphite powder: Toz ya da pudra kvamndaki gra
fit; toz grafit.
graphitic: Grafite ait, grafite benzer veya grafit tabia
tnda olan.
graphitic coal: Bkz. super-antracite.
graphitization: Korumasz olarak deniz suyunun etki
sinde braklan dkme demirin paslanmas sonucu,
metalinin giderek grafit katmanlarnn kalmas; grafitleme.
graphitize: 1) stma veya tavlama ile grafite dn
mek. 2) iine grafit koymak.
graphophone: Bkz. phonograph Ticar bir marka.
graphotype: nce metal levhalar zerine kabartma
harfler yapan makine.
grapnel: 1) drt ya da daha fazla peneli kk bir
demir ya da pa. 2) ucunda bir kancas veya kanca
lar bulunan bir ara; Bkz. grappling iron.
grapple: 1) demir kancas (borda kancas) veya drt
ya da daha fazla kollu kk pa. 2) demir kanca
kullanmak.
grappler: Bkz. grappling iron.

g ra pplin g iro n (or hook


)
grappling
hook):kancalar
Tutma veya
yakalama
kullanlan,iron
bir (or
ucunda
bulunan
demir iin
bir
ubuktan oluan bir alet; Bkz. grappnell.
grass cutter: im kesme makinesi; im makinesi.
grate: Andrarak partikl ya da paralarna ayrmak;
tmek; rendelemek.
grate: 1) mine, soba veya ocakta yakt tayan, me
tal ubuklardan yaplm ereve; zgara; ocak zga
ras. 2) mine veya ocak. 4) Maden, krlm cevher
leri boyutlandrmak iin kullanlan kalbur ya da elek.
4) pencere, kap vb. lerine yerletirilen kafes; pence
re kafesi.
grate bars: Kmrle fayrapl kazanlarn ocaklarnda
kmrn zerinde yakld, ounlukla 3 veya daha
fazla paradan yaplm zgaralar; ocak zgaralar.
grate bearer: ou zaman dkmden yaplm, ocak
yan duvarna yerletirilerek zgara ucunu tayan me
tal bir ksm; zgara eii; gate rests eklinde de kul
lanlr.
grate surface: Kmrle fayrapl buhar kazanlarnda
kmrn yaylarak yakld yzey; zgara yzeyi.
grating: 1) pencere, kap vb. lerine donatlan paralel
ubuk veya kafesten yaplan bir ereve; kafes; pen
cere kafesi. 2) Opt. krlma ile tayftaki datmak
iin kullanlan dzgn, parlayan bir yzeye yakla
rak alm paralel hatlar veya ok ince teller dzene
i. 3) zgara.
grave: Katran ile kaplayarak bir gemi karinasnn ka
buklularn kararak temizlemek.
gravel: 1) Den. karada, akl talar zerinde (bir ge
mi veya tekneyi) hareket ettirmek. 2) ou zaman
kum vb. i ile kark, kumdan daha byk kaya par
alar ve akl talar karm. 3) Tp. bbreklerde
oluan ve idrar yollarndan idrar kesesine inen k
k ta paracklar.
gravimetric: Kimy., Fiz. arlk ile lme ait; gravimetrik; zgl arlk ile ilgili.
gravimetrical: Bkz. gravimetric.
gravimetric analysis: Bir bileiin bileenlerini ayrp,
bunlarn arlklarnn lm ile yaplan kimyasal
analiz; gravimetrik analiz.
gravimetry: Arlk ya da younluun lm; youn
luk lme bilgisi; gravimetri.
graving: Bir geminin teknesini yakarak veya raspa
ederek temizleme; temizlemeye ait.
graving dock: Gemi teknesinin yaklarak veya raspa
edilerek temizlendii havuz; kuru havuz; Bkz. dry
dock.
gravitate: Yerekim kuvvetine gre hareket etmek ve
ya hareket etme eiliminde olmak. 2) batmak ya da
dmek; bir svda olduu gibi, dibe kmek veya
kelmek. 3) ekilmek veya harekete neden olmak.
gravitation: 1) F/z. bir maddenin her partikl veya
ktlesinin ektii ve dier bir maddenin her partikl
veya ktlesi tarafndan ekildii kuvvet; ekim kuvve
ti; yerekimi; ekim; ekilme; cazibe.
gravitational: Yerekimine ait; yerekiminin neden ol
duu.
gravitational acceleration: Bkz. acceleration.
gravitational constant: Newton'un evrensel ekim ka
nunundaki G sabitesi veya konstant ya da deime
zi; yerekim sabitesi.
gravitational field: Yerekimi kuvvetinin etki yapt
saha veya alan; yerekimi alan.

254

g reas e p ai n t
gravitationally: Yerekimi tarafndan veya yerekimi
ne gre.
gravitative: 1) yerekimine ait veya yerekiminin ne
den olduu. 2) ekime neden olan veya cazibe eili
mi olan.
gravity: Fiz. bir cisme uygulanan dnyann ekim kuv
veti; deniz dzeyinde ve 45 enleminde bir madde
2
ye 9,80 m/s 'lik ivme veren kuvvet; gravite; cazibe;
yerekimi.
gravity feed: ekim veya cazibe ile besleme; motor
seviyesinden yksekteki bir depodan kendi arl
veya cazibe ile akan (yakt, yalama ya vb. i iin
sylenir).
gravity filtration: Yalama ya iindeki farkl youn
lua sahip yabanc maddelerin yerekimi (cazibe)
ile dibe kmesi eklindeki szme; gravite temizle
me, szme veya filtreleme.
gravity flow: Cazibe, gravite veya kendi arl ile
oluan akm; gravite ile akm.
gravity lubrication system: zellikle buhar trbinleri
ne uygulanan ve yksekteki tanklara pompalanan
yan, oradan kendi arl ile trbin ve devir d
rc dililerin yataklarna akt sistem; Gem. Mak.
gravite (cazibe) ile yalama sistemi.
gravity pressure: Svlarn arlklarnn neden oldu
u basn; cazibe, ekim ya da gravite basnc.
gravity, spesific: Bkz. specific gravity.
gravity tank: Yksek bir yere yerletirilmi ve iinde
bulunan svy cazibe veya yerekimi ile istenilen ye
re ileten tank; gravite tank.
gravity, tank: Bkz. tank gravity.
gray: 1) siyah ve beyaz boyalarn karm olan bir
renge ait. 2) siyah ve beyaz boyalarn karm olan
renk; gri; kurun; klrengi.
gray cast iron: Metal, esmer dkme demir; sincab
font.
gray iron: Grafit kapsayan pik demiri veya dkme de
mir; gri demir.
grease: 1) sabunlaabilen hayvansal yalar ve kire
ya da kostik soda ile yaplan ve sonra iersine isteni
len miktarda mineral ya eklenen, iyice kartrlarak
homojen bir yapya kavuturulan yalayc; gres; di
liler, rulman yataklar vb. i yerlerde kullanlr.
grease cup: Mak. yataklar yalamak veya gresle bes
lemek iin yataklar zerinde bulunan kk bir kap;
ya ya da gres kab; gres kutusu; vidal gresr.
grease extractor: Besi (fid) suyu devrelerinde, fid su
yu pompasndan sonra boru devresine donatlan
ya karc; bir tr szge ya da filtre.
grease filter: Tm kuzinelerin k bacalarna, buhar
laan yalar tutmak iin ve cidd yangn tehlikesini
nlemek zere donatlan filtre; ya filtresi.
grease fitting: Gresrlk; gresr; gres memesi.
grease gun: Gresrlere gres basmak veya vermek
iin kullanlan bir pompa; gres pompas; gres taban
cas.
grease monkey: Arg. zellikle otomobil ve uaklarda
alan makinist ya da makine ustas; yac; tat
yalaycs.
grease nipple: Makineler, motorlar vb. inin gres bas
ma yeri; gres nipeli; gres memesi.
grease" paint: Gres ve boya maddelerinin karm;
gres boyas; sahne makyaj iin sanatlarn kullan
dklar boya.

greaser
greaser: 1) yalayan (gresleyen) kii veya ey; ya
c; makine yacs. 2) gresr.
greaser cup: Bkz. greaser.
grease seal: Gres keesi.
greasily: Grese benzer bir ekilde veya tarzda.
greasiness: Grese benzer olma durumu veya nitelii.
greasy: 1) gresle kapl veya gresle kirletilmi. 2) gres
kapsayan; gresli; gres dolu. 3) grese benzeyen; ya
l; ya gibi. 4) gresli.
great calorie: Byk kalori; kilokalori; bir kilogram su
yun scakln 1C ykseltmek iin gerekli s mikta
r; kcal, kkal ksaltmalar ile belirtilir.
great circle: Dnya veya dier bir krenin merkezin
den geen bir dzlemin oluturduu herhangi bir da
ire; byk daire.
great-circle sailing: Ekvatorda olduu gibi, dnyann
herhangi bir byk dairesi zerinde yaplan seyir;
byk daire seyri; byle bir rota, dnyann yzeyi
zerinde herhangi iki nokta arasndaki en ksa mesa
fedir.
greatest common divisor: En byk ortak blen.
greatest common factor: En byk ortak faktr ya
da etken.
greatest common measure: En byk ortak lm.
great gross: Yz krk drt dzine: 12x12x12 = 1728
adet.
great year: Gksel ekvator noktalarnn tam bir devri
iin gerekli sre; byk yl; pltonik sene; 26 000 yl.
Greek (ire: Eski ve Ortaa savalarnda kullanlan
ve suda yanan bir madde; Rum atei; Bizans atei;
ate-i Rum.
green-blue: Tayfta tam olarak birincil yeil ve birincil
mavi arasndaki renk; yeil-mavi.
green coal: Yeil kmr.
green lead ore: Yeil demir cevheri; piromorfit; kur
un damarlarnda bulunan kristalli bir mineral.
green light: Yeil trafik .
greenockite: Kadmiyumun nadir sar slfr; kadmi
yum slfr, CdS; lstik, kauuk ve ktta pigment
olarak kullanlr.
green sand-mold: Nemli kumdan hazrlanan ve d
km yaplan kalp veya derece; kart dry sand mold: Kalp hazrlandktan sonra kurutulur ve sonra
dkm yaplr.
green soap: Potas, bezir ya ve alkolden yaplan,
deri hastalklarnn tedavisinde kullanlan, yeilimsi
yumuak bir sabun; yeil sabun.
green vitriol: Kristalli demir slfat, FeS0 4 .7H 2 0; melanterit.
Greenwich mean time: Grini'te (ing.) meridyenin or
talama gne zaman; dnyann byk bir blmn
de standart zamana esas olarak alnr.
Gregorian calendar: Papa 13. Gregory tarafndan
1852 ylnda takdim edilen ve Julian takviminin dzel
tilmi ekli olan ve lkelerin byk bir ounluun
da kullanlan takvim; Gregoryan takvimi.
grenade: 1) bir fnye ile patlatlan ve el ile atlan ve
ya bir tfekle atelenen kk bir bomba; elbombas. 2) frlatlarak atlan ve krlarak iindeki kimyasal
lar evreye yaylan cam bir kap; yangn karmak,
gzya gaz vb. i yaymak iin kullanlr.
Grenz rays: 5-20 kv blgesinde oluan X nlar; s
nr nlar; Grenz nlar.
grey: Bkz. gray (ng.).

255

g ri ndin g p as t e
greyhound: 1) Esk. stimli (buharl) ve hzl okyanus
gemisi; tam olarak ocean greyhound eklinde yaz
lr. 2) taz.
gribble: Den, yenge, karides vb. inin akrabas olan
ve su altndaki tahtalarn iinde byyen ve onu tah
rip eden kk bir deniz hayvan.
grid: Elektrik akmn yeralt ve yerst kablolar ile
santraldan lkenin her yerine ileten sistem; ana sis
tem yksek gerilimli (275 kv) olup, indirici transfor
matrlerle 220 veya 110 volta kadar indirilir.
grid: Elekt. a) bir akmlatrn kurun plkalarndan
biri. b) bir elektron tpnde anot ve katot arasna
yerletirilen rgl telden yaplm, elektronlar gei
ren bir elektrot.
grid battery: Bir vakum tpnn elektrot devresinde
levha akmn denetleyen batarya; C batarya; elek
trot bataryas.
grid bias: Bir vakum tpnn katotu ve elektrotu ara
sna uygulanan dzgn gerilim ya da voltaj.
grid capacitor: Izgara kondensatr.
grid circuit: Bir vakum tpnn giri devresi; devre
elektrot ve katot arasna balanmtr; elektrot devre
si.
grid condenser: Bir elektron tpnn zgara devresi
ile seri bal bir kondensatr veya kapasitans.
grid current: Kontrol elektrodu pozitif olduu zaman
zgaradan katota akan akm; elektrot akm.
gride: Raspa etmek; kazma ile raspa etmek.
grid leak: Elektrotta arj birikmesine engel olmak iin
zgara kondensatrne paralel balanm veya yer
letirilmi ok yksek bir diren; zgara kaa (sz
mas).
grid, radio: Elektron akmn kontrol iin radyo tple
rinde kullanlan bir elektrot; radyo elektrodu.
grid resistance: ok byk D-C motorlarda bir demir
ereveye yerletirilmi ilk hareket rezistans veya di
renci.
grid resistor: Radyo tpnn elektrot devresinde kul
lanlan yksek bir diren; elektrot direnci.
Grignard reagent: Organik sentezlerde nemli bir ay
ra; rnein etil magnezyum iyodr, C 2 H 5 Mgl.
grind: 1) iki yzey arasnda para ya da partikllere
ayracak ekilde tmek; toz haline koymak; ez
mek. 2) srtme ile keskinletirmek veya bilemek, e
kil vermek ya da dzeltmek. 4) kolunu evirerek a
ltrmak: Kahve deirmeninde olduu gibi. 5) t
me ile yapmak veya retmek. 5) byk bir gayretle
tmek. 6) tme ii. 7) talamak; taa tutmak;
tala torna etmek; bilemek.
grinder: 1) ten veya bileyen kimse; zellikle i
alet vb. lerini bilemek olan kii; bileyici. 2) tlen
bir ey; zellikle: a) tme veya bileme iin kullan
lan trl makinelerden herhangi biri; talama tezg
h, b) az dii.
grinder machine: Bileme makinesi; ta tezgh.
grindery: 1) aletlerin bilenmesinin yapld yer; bileyi
ci dkkan. 2) ng. sara malzemesi ve tehizat.
grinding: Talama, tme, talayarak tesviye etme.
grinding compound: Bkz. grinding paste.
grinding disk: Talama diski.
grinding machine: Talama tezgh.
grinding paste: Mot. supaplar, enjektr ine valflar
nn altrlmasnda kullanlan macun; altrma macu
nu.

g ri ndin g po w d e r
grinding powder: Fuel oil ile kartrlarak kaln altr
ma macunu yaplan bir toz; altrma tozu.
grinding stone: ekil verilme, parlatlma veya keskin
letirme iin kullanlan dner hareketli ta disk; bile
i ta.
grinding wheel: Elektrikli breyze taklarak supap yu
valarnn dzeltilmesinde kullanlan kk apl Ja.
grindstone: Bkz. grinding stone.
grip: 1) tutmak veya kavramak iin kullanlan meka
nik bir cihaz. 2) alet, silh vb. inin el ile tutulan veya
kavranan ksm; Kabza.
gripe: 1) skca tutan ya da kavrayan bir cihaz. 2) kav
ramak; yakalamak. 3) vin kastanyola emberi.
grit: 1) kum, ta vb. inin kaba, sert partikl ya da par
acklar. 2) taneciklerinin irilii veya inceliine gre
tan yaps. 3) iri, sert bir kumta. 4} iri taneli kum.
5) kum ile kapl. 6) maden tala; maden krnts.
grit blasted: Basnl hava ile kum pskrtlmesi yn
temi; gemilerin maden yzeylerinin, zellikle borda
ve karinalarnn temizlenmesinde kullanlan bir yn
tem; kum pskrtme.
gritty: Kuma ait, kuma benzer veya kum kapsayan;
kumlu.
groan: Yklemek veya yk altnda olmak.
grommet: 1) Den. bir yelkenin kenarn yerine bala
mak, krei yerinde tutmak iin kullanlan halat ve
ya halat ember; simit halkas. 2) ip asbestostan sanlarak yaplan, ya ya da krmz slyen boya ile do
yurularak cvata somun bann altna konulan ve
bylece szdrmazlk salayan bir tr conta; gromet;
kk apl, bakr gibi yumuak metaller de bu
amala kullanlr.
groove: 1) bir aletle alan uzun, dar kanal; oluk; yiv.
2) buna benzeyen herhangi bir kanal; makine yatak
larnn ya kanal gibi. 3) oluk ya da oluklar yap
mak; oluk amak.
grooved: Oluklu; yivli.
grooved pliers: Azlan bir oyuk boyunca kaydrla
rak ayarlanabilen pense; ayarl pense.
groove w eld: Birletirilecek iki metal arasnda kare,
V eklinde vb. i kanal veya oyuk alarak yaplan
kay nak; oyuk kayna.
gross: 1) youn; sk. 2) kaba; incelii olmayan; has
sas veya duyarl olmayan. 3) toptan; tamam. 4)
o. ktle; tm miktar. 5) on iki dzine; 144 adet. 6)
net olmayan; brt. 7) hepsi, tm veya btn.
gross heating value: Bkz. higher heat value.
grass pressure: Mutlak ya da salt basn; Bkz. abso
lute pressure.
gross ton : 2240 libre veya 1012,48 kg'a eit olan bir
arlk birimi; groston; byk ton; long ton biimin
de de kullanlr.
gross tonnage: Gem. in. tonilto gvertesi altndaki
hacimin, tonilto gvertesi zerindeki gverteler ara
sndaki hacmin, st gvertede bulunan ve yk ya da
malzeme koymaya, yolcu ya da mrettebatn yatma
sna veya oturmasna elverili sabit kapal mahalle
rin hacimlerinin ve ambar eikleri fazlalnn topla
mndan ibarettir; gros tonilto; gros tonaj.
gross weight: Kaplama malzemesi veya kabnn arl
dahil, bir eyann toplam arl; brt arlk; daral arlk
ground: 1a) bir eyin en alt, dip veya temel ksm; ze
min, b) deniz gibi. 2) dnyann kat yzeyi; toprak.

256

Grnel se n's la w
3) yerin topra; toprak; arazi. 4) esas; dek; te
mel. 5) Elekt. elektriksel iletken veya topran ba
lants; toprak hatt. 6) topraa ait, yerde veya yere
yakn. 8) karaya kmasna veya karaya oturmasna
neden olmak: Bir gemi iin sylenir. 9) Ham. yerde
kalmasna neden olmak; umasna engel olmak. 10)
Elekt. elektrik devresinin bir paras olan toprak ile
(elektriksel iletkeni) topraa balamak. 11) Den. ka
raya oturmak; Bir gemi iin sylenir. 12) Nk. Ener.
bir ekirdek, atom ya da molekln en alak enerji
kademesi.
groundage: Bir geminin limanda kalmas iznine kar
lk denen cret; igaliye creti; igaliye resmi; li
man creti.
ground cable: Elekt. toprak altna denen kablo;
toprakalt veya yeralt kablosu.
ground circuit: Elekt. trl elektrikli ev aletleri, prizler
ve filerde kullanlan toprak hatt; toprak devresi.
grounded: Toprakl; topraklanm (elektrik devresi
vb. i).
ground color: 1) boyann birinci kat; birinci kat bo
ya; astar boya. 2) fon boyas.
ground crew: Uak bakm ve onarm ile grevli bir
grup insan; yer personeli; yer mrettebat.
grounded: Toprakl veya topraklanm (elektrik devre
si vb. i); toprakl bobin; arz kaa olumu bir bo
bin.
ground glass: I geiren, fakat saydam olmayan
cam; buzlu cam.
grounding: 1) Den. gemi omurgasnn deniz dibine
demesi, gemi yzclnn kaybolmas; karaya
oturma. 2) Elekt. topraklama.
ground lead: Elekt. toprak hatlarnn toprakta bulu
nan iletkeni; toprak iletkeni.
ground plan: 1) zemin ya da binann herhangi bir ka
tnn stten grnen pln. 2) ilk, esas veya temel ta
sarm.
ground plate: 1) bir elektrik devresini topraklamak
iin yere konulan metal levha. 2) demiryolu travers
lerini tayan dek ksm.
grounds: 1) bir svnn dibine ken partikller (par
acklar); tortu; telve. 2) temel; kaide.
ground-speed meter: Bir uan yere gre hzn l
mek iin kullanlan bir cihaz; yer-hizleri.
ground terminal: Elekt. toprak ucu veya terminali.
ground wave: Vericiden alcya dorudan sapmakszn hareket eden radyo dalgas.
ground wire: Elektrik devresi, radyo vb. inden topra
a giden ve iletken grevi yapan tel; toprak teli; top
raklama teli.
groundwork: Temel; kaide.
group: 1) Kimy, kk ya da radikal. 2) periyodik tablo
da elementlerin dikey sras ya da stunu. 3) Hava.
ayn trden drt filodan oluan bir birim (ABD'de).
grouser: Tank, dozer, traktr vb. paletli aralarn pa
let trna.
growth: 1a) l, arlk, g vb. inde artma, b) bu
nun miktari. 2) vcudun st veya iinde gelien t
mr (ur) veya anormal doku ktlesi.
grub hoe: Kk karmak iin kullanlan ar bir apa.
grub screw: Mak. basz vida.
grummet: Bkz. grommet.
Grneisen's law: "Bir metalin genileme katsaysnn
sabit basnta zgl ssna oran, tm scaklklarda

gr.wt .
sabittir"; Grnayzen kanunu veya yasas.
gr.wt.: Bkz. gross weight.
GS: Bkz. German Silver.
guaiacol: Beyaz, kristalli kat veya renksiz, yal bir s
v, C 6 H 4 (OH)OCH 3 ; guyakum veya odun kreozo
tundan elde edilir ve kimyasal ayra olarak ve tpta
kullanlr.
guaiacum (guaiocum): 1) mavi veya mor iekleri
olan ve meyvas kapsllerde byyen bir grup tro
pin Amerikan aacndan herhangi biri. 2) bu grubun
aalarndan birinin ok sert, kahverengimsi, yeil
kerestesi; pelesenk. 3) bu aatan elde edilen, ro
matizma, gut vb. i hastalklarn tedavisinde kullan
lan bir reine.
guanidin: Bkz, guanidine.
guanidine: Guanin'in oksitlenmesiyle oluturulan kuv
vetli
baz
ve
kristalli bir
madde; guanidin,
NHC(NH 2 )2 .
guanin: Bkz. guanine.
guanine: Hayvanlarn karacier ve pankreaslarnda
bulunan ve ticar olarak guano'dan Bkz. guano elde
edilen organik bir baz, C 1 5 H 5 N 5 0 ; guanin.
guano: zellikle Peru sahillerindeki adalarda bulu
nan deniz kularnn gbreleri; guano; doal gbre
olarak kullanlr. 2) buna benzeyen doal veya ya
pay herhangi bir gbre.
guardian valve: Tornistan trbini ile tornistan manev
ra valf arasnda bulunan ve geminin seyri srasnda
buhar szdrmayacak ekilde kapal ve manevralar s
rasnda tm ile ak bulunan bir valf; ileri trbinler
alrken, geri trbinine buhar gemesini nler; gar
diyan valf; buhar kazanlarnn blf devrelerinde, blf
valflar ile deniz valflar arasnda da bulunur.
guardrail: Den. kpete; parmaklk; vardaveielerin
aatan yaplan en st sras.
guard ship: 1) bir liman korumak iin kullanlan bir
sava gemisi. 2) koruma grevi yapan gemilerden
oluan bir filo.
gudgeon: 1) tekerlei dndren aksn sonundaki me
tal bir pin ya da mil; dili mil; frezeli aft. 2) pinin
getii mentee kovan. 3) bir yatak iinde dnen
aft paras. 4) dmen inecik yata.
gudgeon pin: Nispeten kk gl makinelerde pis
tonu, piston kolu veya biyeli balayan, yzeyi sert
letirilmi pin; gacn pin; perno; piston pin eklinde
de kullanlr.
guess-rope: Den. 1) varagel halat. 2) filika tarafn
dan amandraya gtrlen gemi halat veya palama
r. 3) yan mataforadan borda iskelesine verilen halat
guest machine: Bilgisay. konuk makine.
guest rope: Den. 1) geminin sabit bir ekilde ekilme
si iin kullanlan eki halat. 2) gemi bordas boyun
ca balanan, bylece teknenin aborda olmamasn
temin eden halat.
guidance: Bilgisay. yol gsterme.
guide: 1) yol gstermek; fiziksel etki ile hareketini ve
ya rotasn yneltmek (bir ara vb. inin). 2) bir maki
nenin dier paralarnn hareketini kontrol eden, on
larn dzgn almasn salayan para; gayt; bu
har makineleri ve kroshedli dizel motorlarnn sper
gaytlar gibi.
guided missile: Hedefe doru yneltilen radyo sinyal
leri, radar cihazlar vb. i tarafndan kontrol edilen as
ker fze; gdml fze.
Teknik Szlk - F. 17

257

gunne r
guide pulleys: Birbirine paralel olmayan, kesime
yen iki aftn birinden dierine hareketi iletmek iin
kullanlan kay kasnaklar; gayt (klavuz) kasnakla
r.
guide ring: Diz. Mot. kroshedli makinelerde piston rodun silindirden kt ksmda bulunan, sprme ve
ya sperarj havasnn kartere kamasn nleyen ve
pislikleri syran segman veya ring; gayt segman;
salmastra kutularnda bulunur.
guide rope: Yk dzgn bir ekilde kaldrmaya yar
dm eden ve bir baka halata balanm, kaldrma
veya ekme iin kullanlan bir halat; klavuz halat.
gum: 1) suda znen, kuruduu zaman kristalsiz, k
rlgan bir ktle oluturan, belirli aa ya da bitkilerin
herhangi biri. 3) endstri, sanat vb. inde kullanlmak
iin ilenen herhangi bir bitki sakz. 4) yaptrc;
zellikle pullarn arkasndaki; tutkal; zamk. 5a) her
hangi bir zamk aac, b) onun kerestesi. 6) lstik. 7)
sakz; iiklet. 8) yapkan olmak veya phtlamak.
gum ammoniac: Doal sakz reinesi; uak aacnn
verdii sakz.
gum arabic: Belirli akasya aalarndan elde edilen
zamk; zamk arab; tpta ve ekerleme vb. i yapmla
rnda kullanlr.
gum deposits: Mot. doymam karbonlu hidrojenle
rin giri supaplar, piston segmanlar ve dier para
larnda oluturduklar, bazan karbratr memeleri
nin tkanmasna da neden olan yapkan artklar.
gum elastic: Lstik.
gummy. 1) zamk ya da sakz doasnda olan; yap
kan; tutkal gibi. 2) zamkla kapl veya zamk kapsa
yan. 3) zamk veren.
gummy deposits: Bkz. gum deposits.
gum resin: Belirli baz aa veya bitkilerin kardklar
zamk ve reine karm.
gum tragacanth: Trl, Asya ve Dou Avrupa aala
rndan elde edilen bir zamk ya da sakz.
gun: 1) silh; tabanca, tfek, makineli tfek, top vb. i
ateli silhlardan herhangi biri. 2) Bir patlayc ile
ate etmeyen benzer bir alet: Haval silh gibi. 3)
ekli ve kullanl ynnden silha benzeyen her
hangi bir ey. 4) Arg. bir makinenin hzlandrlmas;
gazlamak. 5) silh ile ate etmek veya avlanmak. 6)
Arg. hzn oaltmak iin makineyi gazlamak.
gunboat: Nehir devriyesi vb, i olarak kullanlan, ekti
i su veya etraft az olan, silhl kk bir tekne; ganbot.
gun bronze: Bkz. gunmetal.
guncotton: Pamuktan yaplan, nitrik asit ve slfrik
asitle ilem grm ok patlayc bir madde; pamuk
barutu; ntrosellloz; sellloz hegza-nitrat.
gun-metal: Koyu gri; gun-metalgray eklinde de kul
lanlr.
gunmetal: 1) Esk. top yapmnda kullanlan bir tr
bronz; top metali. 2) buna benzemek iin ilem gr
m trl metal ya da alamlardan herhangi biri. 3)
koyu gri. 4) yaps % 88 bakr, % 10 kalay ve % 2 in
kodan oluan ve dkm ilerinde kullanlan bir ala
m; top metali; ganmetal.
gunnel: Bkz. gunwale.
gunner: 1) top ile ate eden veya edilmesine yardm
eden er, denizci; topu. 2) geminin toplarndan so
rumlu subay; topu subay; topu zabiti. 3) silh kul
lanan bir avc.

gunne r y
gunnery: 1) ar silhlar. 2) ar silhlar ve mermileri
yapma ve kullanma bilimi; topuluk. 3) ar silhlar
ateleme ve kullanma.
gunpowder: Potasyum nitrat, toz mangal (odun) k
mr ve kkrt karmndan oluan patlayc; barut.
gunshot: 1a) atelenen bir silhn at, b) silh at.
2) ateli silhn menzili; topun erimi veya menzili.
gunsmith: Kk silahlar yapan veya onaran kii; t
feki ustas; tfeki.
Gunter's chain: Boyu 66 ft (20,1168 m) olan lm
zinciri; her biri 7,92 in (201,16 mm) boyunda olan
100 bakladan oluur; Gnter'in lme zinciri.
gunwale: 1) bir gemi veya teknenin bordasnn st
ksm; gunnel eklinde de kullanlr; borda sa ile
stringer sann birletii ksm. 2) filika kpetesi.
gusher: Ham petroln pompalanmadan fkrd pet
rol kuyusu.
gusset: Bir eyin kesini veya asn kuvvetlendir
mek iin kullanlan gen eklinde metal bir ke
bent; Gem. n. gaset; gaset veya kebent ile do
natmak veya tehiz etmek.
gusset stay: Den. alev borulu kazanlarn aynalarn
keys veya zarfa balayarak dayankl arttrmak ze
re kullanlan gen eklinde bir levha; gaset payan
da; gaset stey; kebent payanda.
gust: Meteo. 1) an ve iddetli esen hava veya rz
gr; sanak rzgr; frtna; bora. 2) an olarak boa
lan yamur, duman, ate, ses vb. i.
gusty: Rzgrl veya frtnal.
gutta-percha: Malezyann gutaperka aalarndan el
de edilen ste benzer bir zsu ile oluturulan lstik
gibi bir madde; malezya zamk; elektrik izolasyonun
da, diilikte, golf topu vb. i yapmlarnda kullanlr.
gutter: Tat aralarnn pencere ve kaplarnn st ta
rafnda bulunan ve yamur suyu toplanmasn sala
yan kanallar; su (yamur) toplama oluk veya kanal.
guy pin: Tespit ivisi veya pini.
gypseous: 1) altana benzeyen. 2) alta kapsa
yan; altandan oluan.
gypsiferous: Alta kapsayan; alta reten.
gypsum: Tortul kayalarda doal olarak grlen sulu
kalsiyum slfat, CaSO 4i.2H20; al yapmnda kulla
nlr; 120C'de tm suyunu kaybederek beyaz bir
toz (al) durumuna gelir.
gypsy: Gemite demir ve halat rgat yerine kullan
lan vindles ve kepsten ile kartrlan bir gverte yar
dmc makinesi; halat ya da palamar iin kullanlan,
elektrik motoru ve dili bir donanmla altrlan dik
rgat; cipsi.
gyral: Dairesel veya spiral bir yrnge zerinde hare
ket eden.
gyrate: 1) dairesel veya spiral bir yrnge zerinde
hareket etmek. 2) merkez veya eksen evresinde
dnmek; evirmek; dndrmek; hzla evirmek. 3)
spiral eklinde; sarmal; dairesel.

258

GZ.
gyration: 1) dairesel veya spiral hareket. 2) sabit bir
merkez veya eksen etrafnda dnme.
gyration, radius of: Bkz. radius of gyration.
gyratory: Dairesel veya spiral bir yrnge zerinde
hareket eden; dnen veya devreden.
gyre: 1) dairesel veya spiral ekil; hzla evrilme; de
vir says. 2) dairesel veya spiral ekil; girdap, zellik
le girdabn tam merkezi.
gyro: Bkz. 1) autogiro. 2) gyroscope. 3) gyrocom
pass.
gyrocompass: Dn ekseni yatay dzlemde olan,
dnyann dn eksenine paralel durum alan ve
bylece manyetik kutup yerine corafya kutbunu
gsteren, elektrik motoru ile altrlan bir jiroskop
kapsayan pusula; Den. cayropusula.
gyrodynamics: Dnen cisimlerin dinamii; jirodinamik.
gyrohorizon: Hava, yapay veya suni ufuk (horizon).
gyromagnetic: Dner bir elektrik arjnn, zellikle bir
atom iinde hareket eden bir elektronun manyetik
zelliklerine ait; jiromanyetik.
gyropilot: 1) uan dzenlenen rotas zerinde ayn
ykseklikte umasn otomatik olarak denetleyen bir
cihaz; otomatik pilot; iki adet, vakumla alan jiroskoptan oluur. 2) Den. geminin rotas zerinde hare
ketini salayan ve cayropusula ile dmenin birbirine
balanmas ile oluan dmen donanm; otomatik
dmen.
gyroplane: Yatay pervanesinin kanatlarnn pii, ka
natlarn kendi eksenleri evresinde dndrlmesi ile
deitirilebilen, otojire benzer bir uak.
gyro room: Den. cayro pusulann yerletirildii ksm
veya oda; cayro dairesi; cayro odas.
gyroscope: Herhangi bir ynde serbest olarak dne
cek ekilde bir embere yerletirilmi bir teker; jiros
kop; Den. cayroskop; teker hzl olarak dnd za
man, ember ne tarafa dnerse dnsn, tekerlek
dnme dzlemini muhafaza eder; cayropusulalar ge
mi, uak vb. inin hareketini korumak iin kullanlr.
gyroscopic: jiroskopa veya onun karakteristik hareke
tine ait.
gyrostabilizer: Bir uak veya geminin yalpasn hafif
letmek iin kullanlan ve dey dzlemde dnen jiroskoptan oluan bir cihaz.
gyrostat: Dnen cisimlerin dinamiini kantlamak iin
kullanlan bir mahfaza iinde dnen bir tekerden olu
an jiroskop; jirostat.
gyrostatic: Jirostatik bilimine ait.
gyrostatics: Dnen cisimler ve onlarn dnme dz
lemlerini srdrme eilimini inceleyen fizik dal; jiros
tatik.
G2:Den metasentr yksekliinin (GM'in) meyil as
nn sins (sin ) ile arplarak bulunan deer; GZ k
saltmas ile belirtilir; gemi dzeltme kolu righting
arm eklinde de kullanlr.

H, h
H: 1) Kimy. hidrojenin simgesi. 2) Fiz. a) Henri (bi
rim), b) yerkre manyetizminin yatay bileeni.
H. (h. ): Bkz. 1) hard. 2) hardness. 3) height. 4)
high. 5) hour; hours. 6) hundred.
ha.: Bkz. hectare; hectares.
heaf: Ak deniz; okyanus.
Haber process: Atmosferik nitrojen ve hidrojenden
yksek basn (200-300 bar) ve yaklak 500C'de
ve bir katalizr yardmyla amonyak retimi; Haber
ilemi.
hachure: 1) ksa, ince, paralel izgiler srasnn her
hangi biri; zellikle Harita yapmclnda yamalar
veya yksek yzeyleri belirtmek iin kullanlr. 2) ta
rama izgileri (Tek. Res.), 3) bu tr izgilerle gster
mek veya glgelemek.
hack: Kesmek veya yontmak iin kullanlan herhangi
bir alet; balta, kazma, apa vb. i.
hack hammer: Kesere benzer bir alet; talar dzelt
mek iin kullanlr.
hacksaw: Bkz. hacksaw
.
hack saw: Metal kesmek iin kullanlan dar, ince dili
az, maden bir ereveye bal bir testere; demir
testeresi.
hack saw blade: Demir testeresi az veya ba;
tes tere az.
hack saw frame: Testere aznn takld demir teste
resi kolu.
haematite: Bkz. hematite.
hafnium: Kimy. bir dereceye kadar zirkonyuma ben
zeyen ve onunla birlikte bulunan kimyasal metalik
element; hafniyum; Simg. Hf.; at.a. 178,6; at.no.
72; tugnstent filamanlar yapmnda kullanlr.
hahnium: Kimy. 105 numaral element; at. a. 262;
at.no. 105.
hail: Den. armak, bir gemiye iaret vermek veya
selmlamak.
hail: Meteo. bazan, frtnal havalarda yaan kk,
yuvarlak buz paralar; dolu.
hailstone: Dolu paras.
hailstorm: Dolu frtnas; dolu ile birlikte grlen frt

na.
hair hygrometer: Nemin deimesi ile insan sann
boyundaki deiimlerle bal nemi lmek iin kulla
nlan bir cihaz; sal higrometre; sal nemler.
hairbreadth: ok ksa mesafe; fevkalde kk ara
lk; ok dar; sk.
hair
breadth:
Bkz.
hairbreadth.
hair space: Matb. yarm puntoya eit olan ve kelime
ler arasnda kullanlan en dar metal paras.
hairspring: Herhangi bir saatte denge tekerinin d
zenli hareketini denetleyen ok ince, kla (saa) ben
zer bir yay; zemberek.
hair-trigger: ok kk bir impuls veya etki ile hare
ket veya almaya balayan.
hair trigger: ok duyarl bir biimde ayarlanm ve
ok kk bir basnla bir silh ateleyen ksm; te
tik.
hair tube: Klcal veya kapller boru,
halation: Foto. bir negatif zerindeki kl ve detayl
ksmn evresinde hale gibi grnen, istenmeyen
k krlmas veya yaylmas.
half: 1) bir eyin birbirine eit iki parasndan biri; bir
ktle veya saysnn yaklak olarak yzde ellisi. 3)
iki eit paradan biri olma. 4) bir ktle veya saynn
yaklak yzde ellisi olma. 5) tamam olmayan; ks
m; para para. 6) bir btnn uzunluunun yakla
k veya kesin olarak yzde ellisi; yar yarya.
half adjust: Bilgisay. yuvarlamak.
half cell: Elektrot ile elektrolit arasndaki tersinir iyonizasyon tarafndan altrlan, bir elektrolite batrlm
sistem; tek elektronu sistem; yarm pil.
half deck: Den. st gvertenin altnda, ana direkten
veya grandi direinden kamaralara kadar uzanan
gverte; yarm gverte.
half-hour: 1) bir saatin yars; yarim saat; 30 dakika.
2) verilen bir saatten otuz dakika sonraki nokta. 3)
yarm saat sren. 4) her yarm saat veya otuz
dakika da bir oluan veya vukubulan.
half-hourly: Otuz dakikalk veya yarm saatlik aralar
la.

half-length
half-length: Tam boyun yars; yarm boy.
half life: Nk. Fiz. belirli bir radyoaktif maddenin rne
inde atomlarn yarsnn bozunmas iin gerekli s
re; yarlama sresi: Pltonyumun yarlama sresi
yaklak 50 yldr.
ha!f-load: Yarm yk veya yarm gaz: Bir makine, ge
mi vb. i iin sylenir.
haif-mast: Bir gemi bayrann matem ya da tehlike
iareti olarak yarya indirilmesi; yarya indirmek (bay
ra).
half pint: 1/4 kuvart'a veya 0,23625 litreye eit olan s
v veya kuru lm bilimi.
half round bastard: Yarm yuvarlak ve ift sra dili
ee; yarm yuvarlak ee.
halt round file: Bkz. file, half round.
half round nose plier: Mak. kargaburun.
half round wood rasp: Mak. yarm yuvarlak aa tr
ps veya raspas.
half speed: Yarmyol ileri anlamnda bir komut: Maki
ne iin sylenir.
half staff: Bkz. half-mast.
half-throttle: Yarm gaz veya yarm gazla alma.
Half tide: Yksek ve alak gelgitler arasndaki durum
veya orta periyot; yarm gelgit.
half-track: Arka tekerlekleri yerine paletleri olan zrhl
tat arac veya asker kamyon.
halfway: 1) iki nokta vb. i arasnda eit olarak yaryol.
2) yar mesafe; yar yolda; ortada.
half wire: ok ince tel; klcal tel.
halfword: Bilgisay. yarm szck.
halid: Bkz. halide.
halide: Kimy. halojenlerden birinin bir baka element
veya kk ite yapt bileik; haloit Bkz, haloid; rne
in sodyum klorr (NaCI), hidrojen bromr (HBr).
halide torch: Freonlu soutma sistemlerinde freon ve
genetron grubu gazlarn kaaklarnn saptanmasn
da kullanlan alkolle alan bir aluma; freon ya da
genetron alumas; kaak alumann mavi-yeil yan
masna neden olur.
halite: Doal sodyum klorr (NaCI); kaya tuzu.
Haliey's comet: Astr, son olarak 1910 ylnda grlen
nl kuyruklu yldz; Halley kuyruklu yldz.
Hall coefficient: Hal etkisi tarafndan gelitirilen po
tansiyel fark, manyetik alann ak (flks) younluu,
akm iddeti ve iletkenin genilii ile orantldr; bu
orann sabitesi Hall katsaysdr.
Hall effect: Atom tayan bir iletkende, manyetik alan
uygulandnda iletkenin kenarlar arasnda elektrik
potansiyeli deiiminin geliimi; Hall etkisi.
Halll process: Eritilmi alminyum oksitin elektrolizi
ile alminyum imalt.
Hallwachs effect: Bir vakumda ltraviyole veya mor
tesi nn oluumu nedeniyle negatif ykl cisimle
rin dearj.
halogenation: Bir organik bileikte bir hidrojen ato
munun gemesi ilemi; halojenietirme.
halogens: Flor, klor, brom, astatin ve iyottan oluan
ok aktif, metal olmayan kimyasal elementler; nega
tif elementler ailesi; halojenler.
haloid: Br halojenin dier bir metal ya da kk ile yap
t bir bileie benzeyen veya bu bileie ilikin.
halt: Bilgisay. duru.
hammer: 1) eki. 2) kullanm veya ekli bakmn
dan ekice benzeyen bir ey; mezat ekici. 3) atle

260

handle

tizmin eki atma dalnda kullanlan arl 5,4257,232 kg (12-16 libre) olan, ucunda bir tele bal
tutulacak yeri bulunan metal bir kre; eki. 5)
tavlanm demirin dvlmesinde kullanlan eki;
ahmerdan. 6) bir eki ile tekrar tekrar vurmak; ekilemek.
hammered: eki darbeleri ile ekil verilmi veya ia
retlenmi (metal iilii iin sylenir).
hammer-hardening: eki veya ahmerdan ile dve
rek sertletirme.
hammering: ekilerine; bir eki ile tekrar tekrar vur
ma.
hammer, riveting: Perin yapmnda kullanlan eki;
perin yapma ekici; perin ekici.
hammer welding: Bir ocakta tavlandktan sonra eki
darbeleri yardmyla basn uygulanarak yaplan dv
me kaynak; eki kayna.
hamper: 1) Den. engel olan ey; apariz. 2) gemi do
nanmnn st ksmlarda bulunan elemanlar.
hand: 1) gsterge; libre: Saat ibresi veya yelkovan.
2) yaklak 102 mm (4 in) dolaynda bir l birimi.
3) Den. sarmak veya kapamak (yelkeni). 4) el. 5) el
ya da ellere ilikin. 6) ei ile denetlenen veya kontrol
edilen. 7) el ile verilen veya aktarlan.
hand auger: El burgusu; tirpon.
hand brake: Oto. el freni; Den. kastanyola; fren.
handbreadth: Avu iini lmek iin kullanlan, ou
zaman yaklak 102 mm (4 in) dolaynda bir l bi
rimi.
hand car: Demiryollarnda iileri vb. tamak iin kul
lanlan ve elle altrlan kk bir vagon.
hand controlled: El ile kumanda edilen veya yneti
len; el ile denetlenen.
hand crank: Kk gl benzin ya da dizel motorla
rnn ilk hareketlerini salamak iin volan gbeine
sokulan kol; ilk hareket kolu.
hand drill: Ei sondas; el burgusu; el matkab.
hand driven: El ile altrlan veya tahrik edilen.
hand-fired boiler: Daha ok kalorifer kazan, eski ge
milerin kmr yakan ana ve yardmc kazanlar gibi,
elle fayrap edilen kazanlardan herhangi biri.
hand fire extinguisher: Portatif (el) yangn sndr
clerinden biri; soda asit, kpk, karbon dioksit ve
karbon tetraklorr sndrclerinden biri.
hand firing: El ile fayrap etme (bir kazan, ocak vb.).
hand forging: Tavlanm eliklere elle dverek ekil
verme; demircilerin uygulad basit ilem.
hand gear: Baz makineleri altrmak iin kumanda
edilen donanm; el donanm.
hand glass: Kk yaz vb. lerini okumak iin kullan
lan bytme arac: byte.
hand granade: 1) arpma veya zamanl fnyesi ite
atelenen, elle frlatlan kk bir bomba; el bomba
s. 2) yangna frlatlarak onu sndrmek iin kullan
lan ve ii kimyasal maddelerle dolu cam bir kap.
handhole: Heder tr kazanlarda amur domu (dra
m) zerinde bulunan, elin girebilecei byklkle,
kare eklinde deliklerden herhangi biri; Gem. Mak.
henhol. 2) bir mahfazann i ksmlarna ei girebilme
si iin konulmu delikler.
handhole cover: Henhol deliklerine uyacak ekilde
yaplm, meta! contal veya gazketli kapak; henhol
kapa.
handle: 1) bir kap, alet vb. inin elle tutulan, dndr-

handle r
len, kaldrlan, ekilen vb. i ksm veya paras; sap;
kulp; tutamak. 2) Mak. bir valfn dairesel ekilde
olan ve onu amak ya da kapamak iin kullanlan
ksm; el tekeri; Gem. Mak. hendl.
handler: Bilgisay. ileyici.
handle bar: Bisiklet, motosiklet vb. ini ynetmek iin
kullanlan ve n tekere kumanda eden ksm; gidon;
didon.
handling: Tankerlerde dvme yk, kapl yk ve baiastn yklenmesi, boaltlmas veya aktarlmas; elle
me; elleleme; ileme.
handmade: Makine ile yaplmam; elle yaplan; el ya
pm.
hand-operated: El ile altrlan (makine, cihaz, alet
vb. i).
hand pump: 1) gemide buhar ve elektrik bulunmad
zaman, kazanlar fayrap edebilmek iin kullanlan
ve elle alan motorin pompas; el pompas. 2) k
k teknelerde sintineye giren suyu boaltmak iin
kullanlan pompa.
hand punches: Kaliteli dkme eliklerden yaplarak
sertletirilen ve para markalamak, merkez belirt
mek vb. i iin kullanlan kalem; el kalemi veya zm
bas; ei delgisi.
handrail: Makinelerin iskele korkuluu; korkuluk.
hand reamer: Delikleri bytmek, paralel delikleri me
yilli hale ve dairesel delikleri tam llerine getirmek
iin kullanlan bir alet; rayba (rayma); el raybas.
hand riveting: Elle perin yapma; el perini.
hands: Gemi mrettebat; personel veya tayfa.
handsaw: El testeresi.
hand's-breadth: Bkz. handbreadth.
hand screw: 1) el ile altrlan kriko (oto vb. i iin).
2) el ile sktrlan aa mengenesi; cendere. handset:
1) Aziki ve kulaklk!) telefon cihaz; 2) e! takm.
hand shears: ince metal levhalara ekil vermek iin
kullanlan dz, eri vb. i makaslardan herhangi biri;
el (teneke) makas.
hand spike: 1) zellikle gemilerde ar cisimleri hare
ket ettirmek iin levye olarak kullanlan ar, metal
ubuk; manivela; kavel.
hand starting: Kk gl motorlarda volan gbei
ne sokulan bir kol veya volana sarlan bir ip ya da
kaytann elle ekilmesiyle salanan ilk hareket; el ile
ilk hareket.
hand steering: El dmeni; ana dmen makinesi ar
za yapt zaman kullanlan yardmc dmen; dili ve
kavramalar ile devreye sokulur.
hand steering gear: Den. ana dmen arzaland za
man gemiyi ynetmek iin kullanlan ve el ile kon
trol edilen yardmc dmen donanm; dmen el do
nanm; ei dmen donanm.
hand tools: El takmlar; el avadanl.
hand-tripping device: Buh. Trb. emercensi regla
tr arzas nedeniyle, bir dmeyi bastrarak devreye
sokulan, emercensi reglatr devresi zerindeki elle
altrlan mekanizma.
hand turning gear: Kk gl makineleri tornaark etmek iin kullanlan ve elle altrlan bir dili
donanm; el tornagiri.
hand vice: El mengenesi.
hand winch: Bir kol ya da krankn kontrol ettii bir
pinyon dili tarafndan altrlan ana dilinin fenerli-

261

har d glas s

i ile ykleri kaldrabilen vin; el vinci.


handwork: Makine yerine el ile yaplan i; el ii.
handy: 1) el allnda; kolayca eriilen; uygun yerde
bulunan; kolay bulunur. 2) kullanl; uygun. 3) ko
layca idare edilen veya ellelenen; Gemi iin syle
nir. 4) elleri yetenekli; hnerli; marifetli,
hangar: zellikle uak ya da uaklar iin baraka veya
dier bir snak; hangar.
hanger: 1) cisimlerin aslmasn salayan ey; zellik
te: a) bu amala kullanlan engel veya kanca, zin
cir, halat, kay vb. i. 2) Ofo. makasn kelepesinin
asiye balanmasn salayan bayrak ya da braket.
3) bele taklan ksa kl; me.
hanger belt: Tahta ya da ahap eyalarda kullanlan
bir tr cvata.
hank: 1) Den. yelken dikmek iin kullanlan sicim ya
da ip; ispavio. 2) yn, iplik ya da ipek ilesi: Yn i
lesi 512 m (560 yrd), pamuk ilesi 768,6 m (840
yrd). 4) esnek bir eyin ilmek ya da kangal.
harbor: 1) gvenli ve snlacak bir yer (gemiler
iin); snak. 2) gemiler iin snlacak veya demir
yeri olarak kullanlan deniz, gi vb. inin girii veya
kolu; liman; barnak. 3) koruma yeri olarak hizmet
etmek.
harborage: 1) gemiler iin barnak; liman; demir yeri.
2) snak.
harbor master: Limanlarda devletin kurallarn uygula
yan resmi grevli; liman reisi; liman bakan.
harbour: Bkz. harbor.
harbourage: Bkz. harborage.
Harcourt pentane lamp: Pentar yakan ve standart
k kayna olarak kullanlan bir lmba; Harcourt
pentan lmbas.
hard: 1) kolayca krlmayan; basnca dayankl; ricid;
kat ve sk; yumuan kart; sert. 2) metalden ya
plm: Maden paralar iin sylenir. 3) byk kuvvet
veya dayanklk gsteren veya yapan; gl; zorlu,
kuvvetli. 4) kolayca hareket etmeyen. 5) ok souk,
frtnal vb. i. 6) sabunun temizleme zelliini engel
leyen, mineral tuzlann zeltisine sahip olan: Su
iin sylenir. 7) ok alkol kapsayan; kuvvetli. 8) zorlukia; glkle. 9) Den. tam alabanda anlamnda kul
landan ve serdmene verilen emir. b) batan kara
yapmaya uygun yer.
hard brass: Sert pirin; sert pirin alam.
hard bronze: Sert bronz.
hard casting: Sert dkm.
hard chroming: Sert kromla kaplama (silindir gmlei, piston segman vb. i.).
hard coal: Antrasit kmr; Bkz. anthracite coal.
.hard copy: Bilgisay. basl kopya.
hard disk: Bilgisay. deimez disk.
harden: Sertletirmek, su vermek (elik vb. ine).
hardened: Sertletirilmi; su verilmi.
hardener: Sertletiren ey veya kimse; zellikle: a)
metal aletlere su veren kii. b) boya, cila vb. ine da
ha sert bir katman vermek iin kullanlan bir madde;
sertletirici.
hardening: Kritik scakln zerindeki tavlanm eli
i, sertliini arttrmak iin ya veya dier bir svya
batrarak aniden soutma ilemi; su verme; sertletir
me.
hard glass: Kimyasallar ve sya dayankl borosilikat
cam; sert cam.

hard metal
hard metal: Sert metal; sert alam.
hardness: Sert olma durumu veya nitelii; sertlik; zor
luk; glk.
hardness, alkaline: Bkz. hardness, temporary.
hardness nonalkaline: Bkz. hardness, permanent.
hardness, permanent: Kaynama ile giderilemeyen
znm kalsiyum ve magnezyum klorrler gibi
tuzlarn varl nedeniyle suyun sertlii; sabit sertlik;
kalc sertlik.
hardness, temporary: Kaynama ile giderilen zn
m kalsiyum ve magnezyum bikarbonat gibi tuzla
rn varl nedeniyle suyun sertlii; geici sertlik; kar
bonatl sertlik.
hardness test: Kazan besi (fid) suyunun sertliinin
saptanmasnda uygulanan deney; sertlik deneyi:
Standart sabun zeltisi, iinde 100 ml szlm su
bulunan musluklu bir ieye konulur ve kazandan
alnan rnek suya damla damla eklenir. Her 0,2 ml
sabun zeltisi ilve edildikten sonra rnek su iyice
alkalanr. Bu ilem 5 dakika sre ile bozulmayacak
bir kpk katman oluuncaya kadar devam ettirilir.
Bir ml sabun zeltisi 10 ppm CaCOg' ktrr.
Bylece: mi sabun zeltisi x 10 = CaC0 3 sertliini
verir.
hardness, total: Kalc ve geici sertliklerin toplam;
Fransz sertlii; FH ksaltmas ile belirtilir.
hard-over: Den. dmeni iskele veya sancak alabanda
yapmak.
hard-over angle: Dmenin viya durumu ile alabanda
durumu arasndaki a; alabanda as; maksimum
35-37,5 dolayndadr.
hard patch: Kalc veya sabit onarm; bir buhar kaza
nna yaplan, arzal paralarn ve perinlerin kesil
mesi ve yerine ayn kalnlkla satan yama yaplmas
eklindeki tamir ya da onarm.
hard rubber: Sert ve esnek olmayan vulkanize edil
mi lstik; sert lstik; vulkanize lstik; ebonit.
hard scale: Buhar kazanlarnda kalsiyum slfat, kalsi
yum silikat, sodyum fosfat gibi maddelerin oluturdu
u kazan ta ya da ksr; sert ksr.
hard solder: Sert lehim; Bkz. solder.
hardware: 1) metalden yaplan aletler, iviler, kap, ka
ak vb. i. 2) bilgisay. kompter sistemini oluturan
paralar ya da aygtlar; donanm.
hard water: Sodyum slfat ve dier kazan ta yapan
znm maddeler kapsayan herhangi bir tatl su;
sert su; kaba su; sabunun kprmesini geciktiren
herhangi bir su; ounlukla kuyu suyu.
hardy: Demircilerin kullandklar kare gvdeli keski;
demirci keskisi; rs keskisi.
harm: 1) yara; bere; hasar; zarar. 2) zarar yapmak;
zarar vermek; hasar vermek.
harmful: Zarara neden olan; zararl; incitici.
harmful gases: Zararl gazlar, gemilerin tanklar, am
barlar, kmrlkler vb. i yerlerde biriken ve bu ha
cimlere korunmasz olarak giren personelin sal
na zarar veren gazlar.
harmless: 1) zararl olmayan; zararsz. 2) zarara ne
den olmayan.
harmonic: 1) Mate, evrikleri aritmetik dizi olan sayla
rn srasn belirten veya onlara ait. 2) Elekt. frekans,
esas frekansn tam kat olan gerilim veya alternatif
akm. 3) harmonik; harmoniye ait; ahenkli; uyumlu.
harmonically: Mate, harmonik ilikide; harmonik ola

262

h avo c
rak.
harmonic balancer: Bkz, dynamic absorber.
harmonic, first: Bkz. primary inertia force.
harmonic mean: Harmonik ortalama; eer M, H ve N
bir harmonik dizide ise H=2MN/M + N harmonik or
talamadr.
harmonic motion: vme daima orijine dorudur ve
onun mesafesi doru orantldr; elastik ya da esnek
cisimlerin titreimi; harmonik hareket
harmonic progression: M, H ve N gibi U niceliin
M:N: :M-H: H-N olduklar durum; harmonik dizi.
harmonic, second: Bkz. seondary inertia force.
harmotome: Kimy, kompleks silikatlar kapsayan dei
ik renkli bir mineral; zeollt.
harpoon: 1) balina veya dier byk deniz hayvanla
rnn avlanmasnda kullanlan, savlosu bulunan kan
cal karg ya da zpkn. 2) bir zpkn ile vurmak, yaka
lamak ya da ldrmek.
hartshorn: 1a) amonyan sudaki zeltisi, b) amon
yum karbonat, amonyak ruhu olarak da kullanlr;
uucu tuz.
hasp: 1) kap, pencere, ekmece vb. i yerlerde kulla
nlan bir ucu yank, dier ucu mentee gibi sabit, me
tal bir para; kenet ya da kilit kprs. 2) bu kpr
ile kilitlemek.
hastelloy: %0,15 karbon (maksimum), %16,5 krom,
%17 molibden, %4,5 vanadyum, %6 demirden olu
an bir alam; hasteloy.
hatch: 1) pln ya da tasarm yapmak; tasarlamak; ya
ama sokmak; hayatiyet kazandrmak (pln, fikir vb.
i), b) iaretleyerek izmek. 2) s uygulayarak yumur
tadan civciv karmak.
hatch: 1) bir gemi gvertesinde dikdrtgen eklinde
ve yklerin indirildii aklk; ambaraz; lumbaraz. 2) bir akarsuyun akmn ayarlamak iin kullan
lan bir kapak; bent kapa. 3) bir tr balk tuza ve
ya kapan.
hatch: Tek. Res. Glge yapma amacyla ok ince,
apraz veya paralel izmek veya iaretlemek; bu iz
gilerden herhangi biri; tarama izgileri ile donatmak;
taramak.
hatchel: 1) keten, kenevir vb. ini temizlemek ve tara
mak iin kullanlan petee benzer bir alet; hael.
hatchet: Tek elle kullanlan ksa sapl kk bir balta.
hatching: 1) Tek. Res. glgelemek amacyla ince, pa
ralel veya apraz izgiler izme; tarama. 2) tarama
izgileri.
hatchway: 1) gemi gvertesinde ykn indirildii dik
drtgen eklinde aklk; ambaraz. 2) bir gverte
yaps veya k kasarada srme kaps bulunan ben
zer bir aklk. 3) bir binann at veya tabannda bu
lunan benzer aklk.
haul: 1) kuvvetle ekmek; ekerek veya iterek hare
ket ettirmek. 2) vagon, kamyon vb. i ile nakletmek.
3) Den. yelkenlerini dzenleyerek bir teknenin rotas n
deitirmek. 3) ekmek. 4) yn deitimek: Rz
gr iin sylenir. 5) ekme ii; ekme. 6) bir eyin
tand mesafe veya rota. 7) tanan yk ya da ni
celik.
haulage: 1) ekme ii veya ilemi. 2) bir eyi ekme
iinde kullanlan kuvvet. 3) ekme veya tama ii
iin cret; tama creti.
haven: 1) liman ehri; liman; korunmal (muhafazal)
demir yeri. 2) herhangi bir barnak, gvenli yer vb. i;
snlacak yer. 3) limana koymak (bir gemiyi); lima
na sokmak. 4) iiman salamak; korumak.
havoc: Tayfun, savalar vb. i sonucu oluan byk

hawk
tahribat veya harap olma.
hawk: Sva tamak iin kullanlan, altndan sapl, k
k, kare eklinde tahta; svac tahtas.
hawse: 1) Den. geminin ba, sancak ve iskele tarafn
da, zincirin hareketini salayan deliklerin bulunduu
yer; loca. 2) loca az veya delii. 3) demirlerle bir
geminin kafas arasndaki yatay mesafe. 4) iki demir
le demirledii zaman geminin zincirlerinin dzenlen
mesi.
hawsehole: Gemilerin ba taraflarnda bulunan zincir
veya yoma halatlarnn getii deliklerden herhangi
biri; loca; Bkz, hawse.
hawse pipe: Den. demir bedenine yataklk yapan ve
demir zincirinin gemesine yardm eden silindirsel
boru; loca.
hawser: Geminin demirlemesi, ekilmesi vb. i srasn
da kullanlan, ou zaman elikten yaplan, bitkisel
olarak da iml edilebilen kaln yoma halat veya k
k zincir.
hazard: 1) risk; riziko; tehlike; tehlikeye maruz kal;
nazik durum. 2) ans; talih. 3) tehlikeye maruz kal
mak.
hazardous: 1) riskli; rizikolu; tehlikeli. 2) ansa bal
veya ansa ait.
haze: Duman.
H-bar: Enine kesiti H eklinde olan kiri; H profil.
H-bomb: Bkz. hydrogen bomb.
H.C.F. (h.c.f.): En byk ortak faktr.
hd.:Bkz. head.
He: Bkz. helium.
HE (H.E.): Bkz. high explosive.
head: 1a) bir iskelenin karadan en uzak olan ksm ve
ya ba taraf, b) bir geminin ba taraf; bodoslama;
pruva. 2) basn; hed; Buhar hedi (basnc) gibi. 3)
maden ocann dar girii. 4) Bilgisay. kafa.
head bolts: Bkz. head studs.
head crash: Bilgisay. kafa arzas.
head, dynamic: Bkz. dynamic head.
header: 1) pin, ivi, perin vb. erine ba yapan kii
veya cihaz. 2) baaklarn tanelerini karan ve onlar
eik bir dzlemden kamyon veya vagonlara gnde
ren bir makine; bier dver makinesi. 3) bir akka
nn akmna msaade etmek iin dier paralara
balanan boru vb. 4) Buh. Kaza. heder tr kazan
larda buhar domunun (dramnn) byk apl ksa
borularla baland dikdrtgensel ksm; heder; n
ve arka hederlerden biri. 5) Bilgisay. balk.
header, front: Heder tr kazanlarda buhar dramnn
altnda bulunan ve ona nipellerle balanan heder;
n heder.
header, rear: Heder tr kazanlarda n hedere para
lel ve ona su borular ile bal, yukar devir borular
ile buhar dramna bal heder; arka heder.
header-type boiler: Gem. Mak. buhar domu (dram)
ile dikdrtgensel prizma eklinde iki hederden olu
an su borulu bir kazan; heder tr kazan; kaln ve
ince su borulu trleri vardr.
head gasket: Mot. silindir kapak (kaver) contas; ba
krdan yaplan, sktrma srasnda havann, yanma
srasnda basnl gazlarn firarn nleyen conta ya
da gazket.
head gear: 1) maden ocann giriinde bulunan bir
kaldrma arac. 2) Den. n yelkenlerdeki arma.
heading: 1a) Maden, galeri, b) bu galerinin sonu. 2)
Matb. balk veya serlevha.

263

h ea t e r
headlamp: 1) lokomotif, otomobil vb. inin ba tarafn
daki reflektr veya mercekli fener; far. 2) Den. pruva
direi tepesindeki beyaz kl fener; silyon feneri.
headphone: 1) bir band ile baa taklan kulaklkl tele
fon veya radyo alcs. 2) o, bu tr bir ift alc.
headset: Baa taklan kulaklklar olan bir cihaz.
head, static: Bkz. static head.
headstock: 1) bir makinenin hareketli veya dner ks
m iin bir yatak. 2) bir torna tezghnn spndl veya
aynasn tayan paras.
head studs: Mot. silindir kapan (kaveri) silindir bloka balayan ve ou zaman 4'e blnebilen sayda
olan ve br tork anahtar veya hidrolik olarak yerleri
ne balanmas gereken saplamalar; kapak saplama
lar.
head, total: Bkz. total head.
headway: 1) ileri hareket. 2) i vb. inde gelime veya
baar. 3) ayn yn ve ayn rotada sefer yapan iki
tren, iki gemi vb. i arasndaki zaman fark.
head wind: Bir gemi veya uan rotasna zt ynde
esen rzgr.
hearth: 1) ocak, soba veya klhanda, zerinde ate
bulunan ksm; ocak. 2) demirci oca. 3) Metal, yk
sek frnn erimi metal ve cruf biriken alt ksm.
heat: 1) Fiz. molekllerin hzlanan titreimleri tarafn
dan retilen bir enerji tr; s; hararet; kuramsal ola
rak -273C'de moleklsel titreim duraca iin s ol
maz; scak olma nitelii; kzgnlk. 2) dalga boyu
25,4 mm ile 0,000 081 mm arasnda olan bir enerji t
r. 3) kzgnlk ya da lklk derecesi. 4) scak hava
ya da iklim. 5) bir soba veya ocak ile oda, ev vb. ini
stma. 6) Metal, a) bir ocak ya da frnda metal, cev
her vb. inin bir kere stlmas, b) tek bir stmada ile
nen miktar. 7) lk ya da scak yapmak, veya olmak.
8) ate (vcut iin).
heat accumulator: Bkz. accumulator, heat.
heat, atomic: Bir elementin gram atomik arl ve
onun zgl ssnn rn; bir elementin gram ato
munun scakln bir derece C ykseltmek iin ge
rekli s miktar; atomik veya atomsal s.
heat balance: Is makinelerinde, zellikle motorlarda
yaklan yaktn verdii snn faydal ie evrilen ve
kaybolan yzdeleri; s dengesi; s balans.
heat capacity: Bir madde veya bir cismin scakln
bir derece ykseltmek iin J/C veya kal/C trn
den s miktar; s kapasitesi.
heat conduction: Is iletimi.
heat conductivity: Bkz. thermal conductivity.
heat conductor: Is iletici; sl
iletken.
heat content: Bir maddenin i enerjisi; entalpi.
heat dam: Dkm pistonlarda, piston kafas i yzeyi
nin, segmanlar tayan kma doru olan yuvarlak
blm; s baraj; piston kafasndaki snn daha a
buk olarak en st segmana ulamasn salar.
heat engine: Is enerjisini mekanik enerjiye eviren
makine; buhar makinesi, buhar trbini, motorlar vb.
i; s makinesi.
heat-engine cycle: Term, makinenin kendisinde, s
nn alma akkanna eklendii evrim; s makine
si evrimi; iten yanmal makinelerin evrimi.
heat energy: Fiz. s enerjisi.
heater: 1) s vermek iin kullanlan aralar: Soba,
ocak, radyatr vb. i; stc; Gem. Mak. hiyter veya hiter. 2) bir elektron tpnde iine yerletirilen ve katotu dorudan belirli bir scakla kadar starak onun

heater , f e e d
elektron .karmasn salayan bir eleman. 3) Mh.
su, yakt, yalama ya vb. i akkanlarn scakln
ykselten s eanjr; stcs. 4) herhangi bir eyi
stan ii.
heater, feed: Bkz, feed heater.
heater, jet: Bkz. jet heater.
heater plug: Bkz. glow-plug.
heater, surface: Bkz. surface heater.
heat exchangers: Istc ve soutucu vb. i gibi s alp
veren cihazlardan herhangi biri; s alp veren cihaz;
eanjr.
heating: Istma.
heating circuit: Bkz. heating system.
heating coil: Istma kangal; tanklar, evaporator, se
parator, ekspenn veya genileme tank vb. i yerler
de stma amacyla kullanlan ve kangal cihazlardan
oluan bir eanjr; stma kangal veya bobini.
heating, electric: Bkz, electric heating.
heating, hot-air: Bkz. hot-air heating.
heating, hot-water: Bkz. hot-water heating.
heating insulation: Is kayplarn azaltmak, en aza in
dirmek amacyla soutma odalar, souk su borula
r, scak su stma devreleri, scak hava devreleri,
yksek basnl buhar devreleri, kazan ocaklar, frn
lar vb. ine uygulanan yaltm; sl yaltm; s yaltm.
heating, steam: Bkz. steam heating.
heating steam: Yakt, fid (besi) suyu stclar, evapo
rator, stma sistemleri vb. inde kullanlan buhar; st
ma buhar.
heat insulation material: Is yaltmnda kullanlan am
yant, asbestos, mineral yn, cam yn, al vb. i
maddelerden herhangi biri; yaltm maddesi; izolas
yon malzemesi.
heating surface: 1) Buh. Kaza. kzgn gazlarn yalad
buhar reten yzey; stma yzeyi; kazan stma
yzeyi. 2) bir hiyterde stc medyum (madde) tara
fndan yalanan yzeyler.
heating system: Scak su, buharl, elektrikli, scak ha
val stma sistemlerinden herhangi biri; stma siste
mi.
heating value: Belirli durumlarda birim arlk veya bi
rim hacim yaktn yaklmas ile retilen s miktar; kalorifik deer; s deeri; sl deer.
heat value, higher: Bir kilogram yaktn sabit hacim
de tam yanmasyla oluan gazlarn +15C'ye kadar
soutulmasyla elde edilen s miktar; st s deeri;
st sl deer.
heating value, lower: Bir kilogram yaktn sabit ha
cimde tam yanmasyla oluan ve yanma gazlar soutulmakszn elde edilen s miktar; alt s deeri;
alt sl deer.
heat, latent: Scakl deimeksizin bir maddenin bir
gramnn katdan svya veya svdan gaza dnme
si iin gerekli s miktar; buharlamann gizli ss.
heat lightning: zellikle yaz akamlar ufka yakn g
rlen gk grltsz imek.
heat losses: Is kayplar; a) Mot. egzoz gazlar, so
utma suyu tarafndan gtrlen, srtnme nedeniy
le oluan ve radyasyon ile kaan snn oluturduu
kayplar, b) elektrik makinelerinde s eklinde olu
an bakr,, demir, eddy ve histerizis kayplar, c) bu
har, scak su, scak hava tanan borularn bozuk
izolasyonlar nedeniyle oluan kayplar.
heat, mechanical equivalent of: Isnn mekanik ede
eri; mekanik enerjiyi sl enerjiye dntrmek iin

264

hea t stres s
kullanlan bir say; 427 kgm/kcal; 4,1840 J/kal, 4184
kJ/kal.
heat, molecular: Bir bileiin gram-molekler arl
ve onun zgl ssnn rn; bir bileiin 1 gram
molekler arlnn scakln, 1 C ykseltmek iin
gerekli s; miktar; molekler s.
heat of adsorption: Verilen bir miktar madde emildii zaman gelien s; kalori/g, kalori/mol veya gaz
3
lar iin kal/cm birimleri ile belirtilir.
heat of combustion: Bir maddenin bir gram molek
l, oksijende yakld zaman serbest kalan veya a
a kan s miktar; yanma ss.
heat of compression: Bir maddenin, rnein bir ga
zn basnc veya hacmi bir birim deitiinde her bir
birim ktlede retilen s; sktrma ss; kompresyon ss.
heat of condensation: Bir gram buhar, scaklnda
herhangi bir deiiklik olmakszn youarak sv ek
line dntnde kard s; youma ss.
heat of dissociation: 1 gram molekler arlndaki
bir maddeyi elemanlarna veya daha basit moleklle
re ayrmak iin gerekli s; ayrma veya disosiasyon
ss.
heat of fusion: Bir gramlk bir maddeyi eritmek iin
gerekli (kalori trnden) s miktar; erime ss; fzyon ss.
heat of ionization: Bir bileiin bir moln iyonlarna
ayrmak iin gerekli s miktar; iyonlama ss.
heat of mixing: Aralarnda kimyasal tepkime olmaks
zn iki sv kartrld zaman karlan veya emilen
s; karma ss.
heat of neutralization: Verilen bir mol asit veya baz
tm ile ntrletirildii zaman kan s; ntrletirme
ss.
heat of radioactivity: Bir radyoaktif maddenin birim
ktlesinin radyoaktif bozunmas ile birim zamanda
retilen s; radyoaktivite ss.
heat of reaction: Tepkime eitlii tarafndan belirtilen
reaktanlar arasnda tepkime olutuu zaman s ener
jisi deiimi; tepkime ss; reaksiyon ss.
heat of solution: Bir maddenin bir moleklnn b
yk bir hacimdeki zc iinde eridii zamanki s
deiimi; zelti ss.
heat of vaporization: 760 mm basn ve kaynama
noktasnda, bir svnn birim arl buhara dnt
zaman emdii s miktar; buharlama ss.
heat proof: Is geirmez; sya dayankl.
heat pump: Enerjinin dk scaklkta alnd ve yk
sek scaklkta atld ve evrimi oluturmak iin ge
rekli iin elde edildii makinenin (soutma makinesi
nin) ad; s pompas.
heat radiation: s radyasyonu; s nm.
heat recovery boiler: Atk s kazan; Bkz. waste heat
boiler.
heat-resisting: Isya dayankl; s geirmez.
heat-resistong alloys: Isya dayankli alamlar.

heat-resisting steel: 815 C'ye (1500F) kadar daya


nkl, bir dereceye kadar ilenmesi zor, dvlebilen
krom nikelli paslanmaz elik; sya dayankl elik.
heat, solar: Bkz. solar heat.
heat, specific: Bir maddenin 1 birim ktlesinin scakl
n 1 C ykseltmek iin gerekli, kalori trnden s
miktar; zgl s; snma ss; spesifik s.
heat stress: Isl gerilme veya stres; yksek scaklk
nedeniyle metallerde oluan gerilme.

hea t strok e
heat stroke: Ar s etkisinde kalma sonucu oluan
trl durumlardan herhangi biri; s arpmas; Bkz.
sunstroke.
heat transfer: s alp veren cihazlarda (eanjrlerde)
snn scak kaynaktan souk kaynaa aktarlmas;
s transferi; s aktarilmas; nm, kondksiyon ve
konveksiyonla olmak zere tr s aktarlmas var
dr.
heat transmission: Bkz. heat transfer.
heat treatment: istenilen yap ya da zellikleri sala
mak amacyla bir metal veya alam zerinde uygula
nan stma ve soutma ilemi; sl ilem; s
muamele si.
heat utilization coefficient: Mot. grlr yanma sra
snda gazlann i enerjilerini ve kullanlan d ii o
altmak iin Delirtilen bir katsay; sdan yararlanma
katsays: Dizel motorlar iin 0,65-085 ve karbratr
l makineler iin 0,85-0,95'tir.
heat utilizer: Bkz. engine.
heat wave: 1) olduka yksek scaklktaki bir hava
ktlesinin yava olarak hareketi sonucu allmam
scak hava. 2) belirli bir yerde byle bir hava perlyotu,
heave: 1) zellikle, gayretle kaldrmak veya ykselt
mek. 2) Den. a) bir halat veya zincirin ekilmesi ile
ykseltmek, vira veya nisa etmek, ekmek, hareket
ettirmek vb. i. b) zel bir tarzda veya ynde (bir ge
minin) hareketine neden olmak. 3) Den. a) ekmek
veya hisa etmek (zincir, halat vb. de), b) hareket et
mek; ilerlemek; ileri gitmek.
heaving: 1) Den. bir halat kuvvetle ekmek veya vira
etmek. 2) geminin deniz veya dalga etkisiyle yksel
mesi (kalkmas).
heaving line: Gemi halatlann sahile vermede kullan
lan, gemiciler tarafndan frlatlarak atlan ve ucunda
bir ceviz bulunan ince ip; el incesi.
Heaviside-Kennelly layer: st atmosferde radyo dal
galarn yanstarak onlarn dnyann eri yzeyine
paralel hareketine neden olan iyonize blge; iyonosfer.
Heaviside layer: Bkz. Heaviside-Kennelly layer.
heavy: 1) kaldrlmas veya hareket ettirilmesi, arl
nedeniyle zor olan; ar. 2) yksek zgl arla
ait. 3) normal ya da allma gre daha geni, da
ha byk veya daha youn; zellikle: a) byk bir
kuvvet veya etki ile drme, b) allm miktardan
daha fazlaya ait. c) kaba: Ar denizler gibi. d) ka
ln; youn, masif; kaba. e) byk lekte operas
yon. 4) nemli. 5) zor. 6) kasvetli, bulutlu, karanlk;
alalm: Ar hava gibi.
heavy-armed: Ar silahlar veya zrhla donatlm ve
ya tehiz edilmi.
heavy cargo: Gemiyi tm ile doldurmayan fakat si
gorta hattna kadar batran yk; ar yk.
heavy chemicals: Endstri iin gerekli balca (esas)
kimyasallar: Slfrik asit boya endstrisi ve deterjan
yapm iin, sodyum karbonat ve sodyum slfat
cam, nitrik asit, patlayc ve gbre yapm iin kullan
lr.
heavy derrick: Gemilerde normal bumba veya vinler
le kaldrlamayan ar ykleri kaldrmak iin kullan
lan bumba; ar bumba.
heavy-duty: Byk gerilme, anma vb. ine direnli
ya da dayanabilir; dayankl; ar grevli (makine).
heavy-duty engines: Ar grev motorlan ya da maki
neleri; zellikle yoi yapm aralannn, ksa bir sre

265

heelin g syste m
iin yzde yze kadar an yk tayabilen dizel mo
torlar.
heavy-duty oil: Byk makine ve mekanizmalarda
kullanlan ya; ar i ya; zel ar i ya.
heavy earth: Baryum monoksit; barita.
heavy fuel: Bkz. heavy fuei oil.
3
heavy
fuel oilve: dizel
zglmotorlarnda
arl 0,986-1,021
kg/dm
olan, kazan
kullanlabilmeleri
0

iin 90-150 C'ye kadar stlmas gereken ve arlksal analizi; % 86 karbon, % 10,5 hidrojen, % 1,5 oksi
jen, % 2 yabanc maddeler olan, % 0,10-% 0,50
dola ynda kl ve % 0,50-% 3,5 kkrt kapsayan
yakt; ar fuel oil.
heavy hydrogen: Atom arl 2'den biraz daha faz
la olan bir hidrojen izotopu; ar hidrojen. 2) dteryum; oksijen ile ar suyu oluturur.
heavy-laden: Ar ykl.
heavy lift: Ar yk.
heavy lift ship: Ar ykleri kaldracak ekilde donatl
m gemi; ar yk gemisi.
heavy nitrogen: Atom arl 15 olan bir nitrojen (azot) atomu; ar nitrojen veya azot.
heavy oil : Kmr katrannn damtlmasnda 250325C scaklklar arasnda elde edilen rn; ar
ya; buharlamayan ya.
heavy oxygen: Oksijenin atom arl 17 ve 18 olan
iki izotopundan herhagni biri; ar oksijen,
heavy spar: Baryum slfat; barit.
heavy water: Atom arl 2 olan hidrojen izotopu ve
oksijenden oluan su; ar su dteryum oksit, D2O
(H 2 0) ; kimyasal zellikleri su ile ayn, fakat fiziksel
zellikleri farkldr.
hect-:
Bkz.
hecto-.
4
hectare: Meirik sistemde kullanlan ve 10 metrekare
ye eit olan bir yzey birimi; hektar.
2
hecto-: 10 (100) anlamnda bir nek; hekto; h ksalt
mas ile belirtilir.
7
2
hectobar: Ulus. Sist. 100 bar, 10 N/m , 1
2
kgf/mm 'ye eit olan bir basn birimi; hektobar.
hectogram (hectogramme): Metrik sistemin 100 gra
ma eit olan bir arlk birimi; hektogram.
hectograph: Yazl eyleri gliserinle kapl bir jelatin
sayfasna aktararak oaltlmasn salayan teksir
makinesi; hektograf; hektografla oaltmak.
hectoliter (hectolitre): Metrik sistemin 100 litreye eit
olan hacim birimi; hektolitre.
hectometer: Metrik sistemin 100 metreye eit olan bir
uzunluk birimi; hektometre; 10 dekametre.
3
hectostere: Metrik sistemin 100 m 'e eit olan hacim
ya da kapasite birimi.
heel: 1) bir tarafa yatrmak; bayltmak: zellikle gemi
ler iin sylenir. 2) yana yatrmak veya bayltmak
(bir gemiyi). 3) bayltma ya da yatrma ii. 4) bunun
bykl. 5) blm blm damtma sonuna kadar
uygulandktan sonra kalan ksm; artk.
heel angle: Den. baylma as.
heel gudgeon: Gem. Mak. dmen topuk inecii.
heeling system: Gemiye balast ya da safra alnrken,
maksimum (yana) yatma momenti oluturarak, bayl
ma momentini azaltan bir sistem; daha ok buzkran
lara uygulanan bir sistem; sancak ve iskelesinde bu
lunan iki tank, tanktan tanka aktarma yapabilen ve
kapasitesi 135 ton/dakika oian tersinir bir pompa
dan oluur; yan yatrma sistemi.

heeling tank
heeling tank: Yan yatrma devresinde kullanlan ve
3
her birinin kapasitesi 200 m olan sancak ve iskele
taraflara yerletirilen iki tanktan biri; yan yatrma tan
k; Dan. Hiling tank.
heft: 1) arlk. 2) nem; etki ya da tesir. 3) bir eyin
daha byk paras veya ksm. 4) kaldrmak veya
ekmek. 5) kaldrarak arln saptamaya almak.
hefty: 1) ar; olduka ar. 2) byk ve gl.
height: 1) herhangi bir eyin en st noktas. 2) en
yksek snr; en byk derece; ar; ahika, zirve ya
da doruk. 3) alttan tepeye olan mesafe; ykseklik.
4a) verilen bir yer veya denizden ykseklik veya me
safe; altitt, rakm ya da ykselti, b) ufkun stnden
(gne, yldz vb. inin) ykseklii. 5a) alttan tepeye,
olduka byk mesafe, b) verilen bir seviye zerin
den nispeten byk bir mesafe. 6) o. dierlerin
den nemli ekilde yksek veya yukarda olan bir
nokta veya yer.
heighten: 1) yksek veya daha yksek duruma getir
mek veya gelmek; ykseltmek. 2) daha geni; daha
byk, daha gl (kuvvetli) vb. i yapmak veya ol
mak; bymek; iddetini oaltmak.
hektare: Bkz. hectare.
hekto: Bkz. hecto-.
hektogram: Bkz. hectogram.
Hele-shaw pump: Elektro-hidrolik dmen donanmla
rnda kullanlan sabit hzl, deiken verdili, radyal si
lindirli ya pompas; Helov pompas (Ticar bir mar
ka).
heli-: Bkz. helio-.
helical: Helis ya da spirale ait; helis ya da spiral ek
linde olan; helisel; helezon; sarmal.
helical angle: Buh. Trb. devir drclerde bulu
nan halis dililerin helis as; gnmzde helis as
30-45 arasndadr.
helical-flow turbine: Buharn, rotorun evresine teetsel olarak keyste ve rotordaki kanatlarn tmne gir
dii bir yardmc trbin; teetsel akml trbin; tan
gential flow turbine biiminde de kullanlr.
helical gear: Buhar trbinli ve baz motorlu gemiler
de kullanlan devir drc dililer gibi helis eklin
de kesilmi dili; helis dili.
helical gear pump: Basit dili pompalara benzeyen,
fakat onlarn deitirilmi ekli olan pompa; dili di
leri helis eklindedir; helisel dili pompa; helis dili
pompa.
helical spring: Kare veya ou zaman dairesel kesitli
elik tel vb. i malzemeden yaplm silindirsel yay;
helozon veya helisel yay.
helices: Bkz. helix (o.).
helico-: Spiral (helezon), spiral eklinde anlamlarn
da bir nek.
helicoid: 1) spiral (helezon) eklinde olan; bobin ek
linde. 2) Geo. sabit bir helisin tm noktalarndan ge
en bir dorunun hareketi ile oluan veya retilen
yzey: rnein pervane.
helicoidal: Bkz. helicoid.
helicopter: Byk yatay pervaneli ve pervanesi stte
bulunan, kalk ve inii iin uzun bir piste gerek gs
termeyen, dikine kalk ve iniler yapabilen bir tr
uak.
helio: Bkz. 1) heliogram. 2) heliograph.
helio-: Gne, parlak, radyan vb. i anlamlarnda
nek.

266

hemicellulose
heliocentric: 1) gnein merkezinden hesaplanan ve
ya grnen. 2) merkez olarak gne alnan veya g
ne olan.
heliochrome: Doal renklerdeki bir fotoraf.
heliogram: Helyografla gnderilen mesaj; helyogram.
heliograph: 1) gemite gnein fotoraflarn ek
mek iin kullanlan bir cihaz. 2) Gne nn idde
tini lmek iin kullanlan bir cihaz; helyograf.
heiography: 1) gne yzeyinin incelenmesi. 2) foto
kliecilii ilemi ya da sanat. 2) helyograf yardmy
la sinyal verme veya haber gnderme ya da iletiim
salama.
heliometer: ki yldz arasndaki asal mesafeyi l
mek iin kullanlan cihaz; helyoskop, helyometre.
heliostat: Gne nlarn srekli olarak sabit bir yn
de yanstan ve saat mekanizmas ile yava olarak
dndrlen aynal bir cihaz; helyostat.
helium: Yanc olmayan, ok hafif, renksiz, inert bir
gaz kimyasal element; helyum; balonlarn iirilme
sinde kullanlr; Simg. He; at.a. 4,003; at.no. 2.
helix: Bir eksen olarak dier hat evresinde dzgn
olarak dnen bir "doru boyunca dzgn olarak ha
reket eden bir nokta tarafndan retilen uzay eri;
tek bana silindirsel helisi belirtir; heliks; helis; hele
zon; sarmal. 2) Mate. silindir evresinde oluturulan
byle bir eri. 3) Zoo. spiral kabuklu yumuaka
grubunun herhangi biri.
helix, conic: Konik helis.
helix, cylindrical: Silindirik helis.
helleborin: pleme otunun kklerinden elde edilen
zehirli bir glkosit; helleborin, C 3 6 H 1 2 O 8 ;
kuvvetli
bir mshil.
helm: a) bir gemiyi ynlendiren dmeni hareket etti
ren yeke veya dmen yekesi, b) dmen dolab veya
dmen yekesi, dmen, telemotor vb. ini kapsayan
tm dmen donanm.
Helmann: Bkz. T-substance.
helm indicator: Dmen miri; kprstnde, d
men dolab zerinde bulunan ve dmenin durumu
nu gsteren bir gsterge; dmen gstergesi.
helmsman: Dmen tutan kii; dmenci; serdmen;
gemi dmenini kullanan gemici veya gemiadam; o
u zaman usta gemici.
help function: Bilgisay. yardm ilevi.
helvite: Kimy. berilyum, manganez ve demirin komp
leks silikat olan bir mineral; berilyumun ok boi
olan fakat fakir bir cevheri.
hematein: Krmzms kahverengi, kristalli bir boya;
hematein, C 1 6 H 1 2 O 6 ; oksitlenme ile bakkam aacn
dan elde edilir; hematin eklinde de kullanlr.
hematin: 1) demir kapsayan, hemoglobinin ayrma
sndan elde edilen koyu kahverengi veya siyahms
bir madde; hematin. 2) Bkz. hematein.
hematite: Demirin nemli bir cevheri olan doal, su
suz demir trioksit; hematit, Fe 2 0 3 ; toz haline
getiril dii zaman kahverengimsi krmzdr.
hematitic: Hematite ait.
hematoxylin: Bakkam aacndan karlan kristalli bir
bileik, C 16 H 14 O 6 ; mikroskopide boyama iin kulla
nlr; stld zaman hematein boya verir.
hemicellulose: Basit ekerler ve sellloz arasnda polisakkaritler olan bir ara rn; hegsoz ekerlerinin
bir youma rn; yar seliloz.

h emi coloi d
hemicoloid: Boylar 0,005-0,0025 mikron arasndaki
ok kk partikilerden oluan bir koloit; yar kolo
it.
hemicycle: 1) yarm daire. 2) yarm daire eklindeki
oda, duvar vb. i.
hemihedral: Tam simetri iin gerekli dzlemlerin yar
saysnda olan: Bir kristal iin sylenir.
hemihydrate: Suyla birleen maddenin ve suyun bir
ok moleklnn yarsn kapsayan bir hidrat; yar
hidrat.
hemin: Tp. kan, tuz asiti veya buza benzer asetik asit
ve sodyum kloriir ile ilem grd zaman elde edi
len kahverengi, kristalli, proteinsiz hemoglobinin klo
ruru; nemin.
hemisphere: 1) yarm kre veya glop; zellikle a)
gksel ekvator veya ekliptik tarafndan blnen gk
sel krenin yarm paralarndan herhangi biri. b)
dnyann herhangi bir yarm paras; dnya, ekva
tor tarafndan kuzey ve gney, bir meridyen ile Avru
pa, Asya, Afrika ve Avustralya'y kapsayan dou ve
Amerika'lar, Okyanusya'y kapsayan bat yarm k
relerine blnr, c) bu ksmlardan herhangi birinin
model ya da haritas. 2) dnyann herhangi bir ya
rm kresindeki lkeler ve insanlar.
hemispheric: 8t e hemispherical.
hemispherical: Yarmkreye ait; yarmkre biimin
de; yarmkreye benzeyen.
hemisphere-id: Bir sferoidin Bkz. spheroid yars.
hemiterpene: Genel forml C5H8 olan izomerik kar
bonlu hidrojen grubunun herhangi biri; yarterpen.
hemocytometer: Kann hemoglobin muhtevasn ya
da miktarn lmek iin kullanlan bir cihaz; hemositometre.
hemoglobin: Krmz kan hcreleri veya alyuvarlarn
krmz renkli maddesi; hemoglobin; oksijeni akcier
lerden dokulara ve karbon dioksiti dokulardan akci
erlere tar; Simg. Hb.
hemoglobinometer: Kandaki hemoglobin miktarn
lmek iin kullanlan bir cihaz; hemolobinmetre.
hemp: Sof. kendir; liflerinden yelkenbezi, halat, sal
mastra vb. i yaplan bir bitki.
hemp fiber: Kendir lifi; kendir bitkisinin kurutulan,
gvdesinden karlan halat, yelkenbezi ve zellikle
salmastra yapmnda kullanlan lifleri.
hemp packing: Kenevir bitkisinin liflerinden yaplan
salmastra; kenevir salmastra.
hendeca-: on bir (11) anlamnda bir nek.
hendecagon: On bir as ve on bir kenarl dzlem
eklinde olan.
hendecagon: On bir as ve on bir kenar olan bir
dzlem ekil; on bir kenarl.
hendecahedron: On bir (11) dzlem yzeyi olan bir
kat ekil; on bir yzl.
H-engine: Silindirlerinin dizilii H harfi eklinde olan
makine; H makine.
henry: Elekt. endktansn pratik l birimi; henri; bir
elektrik devresinde akm 1 amper/saniye miktar de
itii zaman 1 voltluk bir elektromotor kuvvet endklenirse, o elektrik devresinin endktans bir henri9
dir; 10 elektromanyetik birim; 1000 milihenri; 1 000
000 mikrohenri.
Henry's law: "Bir gazn sabit scaklkta bir svda znebilirlli, gazn basnc ile doru orantldr"; Henri
kanunu veya yasas.

26
7

H er t zia n w ave
s
hepta-:
Yedi,nek.
yedi atomlu veya kkl bir madde an
lamlarnda
heptad: 1) Kimy. yedi deerli bir element ya da kk.
2) yedili grup; yedinin grubu.
heptagon: Yedi as ve yedi kenar olan bir dzlem
ekil; yedi kenarl; yedigen; heptagon.
heptagonal: Yedigene ait veya yedigen eklinde
olan.
heptahedral: Yedi yzlye ait; yedi yzl eklinde;
heptahedral.
heptahedron: Yedi yzeyi olan bir kat ekil; yedi yz
l; heptahedron.
heptane: Sv. Yk. Yangn tehlikesi olan, karakteristik
kokulu, alifatiklerden sv bir karbonlu hidrojen; heptan;
dipropllmetan;
n-heptan;
Simg.CH3
(CH 2 ) 5 CH 3 ; 20/4C'de z.a. 0,864; k.n. 98,52C;
d.n. yaklak -01 C; suda znmez, 20C'de visko
zitesi 0,413; gemilerde evre scakl ve atmosfer ba
sncnda tanr.
heptane-i-ol: Sv. Yk. heptan-i-ol; alkol C-7; enantil
alkol; heptil alkol; n-heptanol; gzel kokulu, renksiz,
birincil
alifatiklerden
birsv;
Simg.
CH 3 (CH 2 )5 CH 2 OH; 20/4'de z.a. 0,824; k.n.
175,8C; d.n.-34,6C; 20C'de viskozitesi 7,4 cP; ge
milerde evre scakl ve atmosfer basncnda ta
nr.
heptavalent: Yedi deere sahip olan; yedi deerli;
septavalent biiminde de kullanlr.
heptene (mixed isomer): Sv. Yk, heptilen; hepten;
yangn tehlikesi olan, ho ve hafif am kokulu, renk
siz, doymam alifatiklerden, hafif anestezik etkili sv
bir karbonlu hidrojen; 15,56/15,56C'de z.a.
0,715; k.n.85-100C; d.n.-120C; suda znmez;
15,56C'de viskozitesi 0,45 cP; gemilerde evre s
cakl ve atmosfer basncnda tanr.
heptode: Bir anot, bir katot ve bir kontrol elektrodu
ve ek drt elektrottan oluan, yedi elektronu bir
elektron tp; frekans deitirici olarak kullanlr.
hermaphrodite brig: ki direkli yelkenli bir tekne; brigantin.
hermaphrodite caliper: Dairesel ubuk veya rodlar
merkezlenmek iin kullanlan bir taraf dz ve ucu siv
ri, dierinin ucu eri, iki bacakl metal pergel;
Jenny caliper eklinde de kullanlr.
hermetic: 1) sihirli; alimiye ait. 2) hava girii veya
kna engel olacak ekilde, tm ile lehim vb.i ile
kapatlan; hava szdrmaz.
hermetical: Bkz, hermetic.
hermetically: Hava geirmez veya szdrmaz bir bi
imde.
heroin: Morfinin beyaz renkli, kristalli, toz eklindeki
asetil trevi; eroin, C 2 1 H 2 3 N0 5 ; ok gl,
baml lk yapan, yapm ve satm yasak olan bir
narkotik.engine: ilk buhar makinelerini tanmlamak
Hero's
iin bir cihaz; Hero'nun makinesi.
Hero's gas turbine: M.. 130 ylnda skenderiye'n
Hero tarafndan tasarmlanan makine; Hero'nun gaz
trbini.
Herringbone-gear pump: Basit dili pompalara ben
zeyen, onlarn biraz deitirilmi ekli olan pompa;
Herringbon dili pompas.
Hertz: Frekans birimi; saniyede evrim; evrim/sani
ye.
10
Hertzian waves: 3x10 evrim/saniyenin zerinden

hesperidin
5

1,5x10 evrim/saniyenin altna kadar elektromanye


tik dalgalar.
hesperidin: Ham portakal vb. i trden meyvalarda bu
lunan kristalli bir glkosit; hesperidin, C 2 2 H 2 6 0 1 2 .
hessite: Miner, kesilebilir ktlelerde bulunan gm
tellrid, Ag 2 Te; hesit.
hessonite: Bkz. essonite.
Hess's law: Hess kanunu veya yasas: "Her ne ekil
de olursa olsun bir kimyasal deime meydana gel
diinde ilemin toplam s deiimi ayndr."
hetero-: Farkl, dier, dieri anlamlarnda bir nek.
heterochromafic: Farkl veya kontrast renklerden olu
an ya da bu tr renkleri olan veya bu tr renklere
ait; ok renkli; heterokromatik.
heterochromosome; Bkz. heterochromatic.
heteroclite: Standart ya da normdan ayrlan; anor
mal; normal olmayan; istisna.
heteroclitical: Standart veya normdan sapma; Bkz.
heteroclite.
heterocyclic: Karbon veya dier elementlerin atomla
rnn, evrimsel molekler dzenlemesine ait veya
bunu belirten; heterosiklik; azot (N), oksijen (O), k
krt (S) vb. i atomlarla yer deitirebilen bir ya da
daha fazla karbon atomlu, halka yapl ve karbonlu
hidrojen kkenli bir bileie ait.
heterogeneity: 1) heterojen olma durumu veya niteli
i; bakalk; benzemeyi. 2) heterojen element.
heterogenous: 1) yap, nitelik vb. inde farkl olma;
benzememe; aykr; yabanc. 2) ilikisi olmayan ve
ya benzemeyen element veya paralardan oluan;
heterojen.
heterologous: Farkl elementler veya ayn elementler
den fakat farkl oranlarda oluan.
heterosphere: Yaklak olarak 22 bin mil uzanan bir
atmosfer katman; heterosfer.
heterosplasty: Bir canldan alnan dokunun dier bir
bireye aland cerrah dal; plstik cerrah.
heulandite: Trl renklerde inciye benzer prltl kris
taller halinde grlen, kalsiyum ve alminyumun su
lu silikat, CaAl 2 Si 6 .5H 2 0.
heuristic: Bilgisay. bulusal; anlamaya yaryan.
Heusler alloy: Manyetik olmayan metallerin ferromanyetik alam; rnein bakr, manganez ve al
minyum alam; Heusler alam.
hex: Bilgisay. on altl.
hexa-: Alt (6) anlamnda bir nek.
hexabasic: 1) her moleklnde, alkalin (bazik) kk
ler ya da radikaller veya atomlarla yer deitirebilen
alt hidrojen atomu olan asiti belirtir. 2) her molek
lnde alt atom kapsayan tek deerli bir metal; negzabazik.
hexad: 1) altl grup veya seri. 2) Kimy. alt deerli bir
element veya kk.
hexadic: Altya ait; alt doasnda olan.
hexagon: Alt al ve alt kenarl olan bir dzlem e
kil; altgen.
hexagonal: 1) altgene ait; altgen eklinde olan. 2)
taban veya kesiti alt kenarl olan.
hexagonal die nut: Cvata dilerini temizlemek iin
kullanlan, altgen pafta somun; alt kenarl pafta so
mun.
hexagonal nut: Altgen somun; alt kenarl veya ke
li somun.
hexagon head: Altgen ya da alt kenarl cvata ba

268

hgt.
veya somun; altgen bal.
hexagon head screw: Altgen bal (makine) vidas.
hexagon nut: Altgen somun; alt kenarl veya keli
somun.
hexagram: Tek. Res. dzgn altgenin kenarlar uzat
larak veya iki eit kenar genden elde edilen alt
keli yldz. 2) alt kenarl olan herhangi bir ekil.
hexahedral: Alt yzlye ait; alt yzl eklinde olan.
hexahedron: Alt dzlem yzeyli kat ekil; alt yzl.
hexahydrate: Suyla birleen maddenin bir mol gram
iin alt mol gram arlnda su kapsayan hidrat;
hegzahidrat.
hexahydric: Alt (6) hidroksil kk kapsayan, rnein
hegzahidril alkol.
hexamethylenetetramine: Kauuun vulkanizasyonunu hzlandiric ve idrar yollar antiseptii olarak kulla
nlan kristalli bir bileik;
hegzametilentetramin;
Sirng. C 6 H 1 2 N 4 .
hexane: Sv. Yk. n-hegzan; hegzan; yangn tehlikesi
olan, parafin kokulu, renksiz, doymu alifatiklerden
sv bir karbonlu hidrojen; Simg. CH 3 (CH 2 ) 4 CH 3 ;
hafif aneztezik etkili; 20C'de z.a. 0,6; k.n. 69C,
d.n.-95C; suda znmez; 20C'de viskozitesi yak
lak 0,3 cP; gemilerde evre scakl ve atmosfer
basncnda tanr.
hexanol, i-: Sv. Yk. i-hegzanol; amil karbinol; n-hegzanol; n-hegzil alkol; hafif kokulu, renksiz, birincil ali
fatiklerden bir alkol; Simg. CH 3 (CH 2 )4 CH 2 OH;
25/4C'de z.a. 0,8153; k.n. 156C; d.n. yaklak

-50 C; gemilerde evre scakl ve atmosfer basn


cnda tanr.
hexavalent: Alt deerli; alt deeri olan.
hex nut: Bkz. hexagon nut.
hexode: Bir anot, bir katot, bir kontrol elektrodu ve
elektrot kapsayan alt elektrotlu bir elektron tp;
hegzot.
hexone: 1) sakz, reine vb. i iin zc olarak kulla
nlan renksiz bir sv; hegzon, C 6 H 1 2 O. 2) proteinle
rin hidrolizinden oluan, her moleklnde alt kar
bon atomu kapsayan organik bazlarn bir grubunu
belirtir.
hexosan: Hidroliz edildii zaman hegzozlar olutu
ran polisakkarit gruplarndan herhangi biri.
hexose: Dekstroz veya frktoz gibi her moleklnde
alt karbon atomu bulunan besit ekerler grubunun
herhangi biri; hegzoz; rnein glikoz, C 6 H 1 2 0 6 .
hexyl: Tek deerli veya valansl hidrojen kk; hegzil, C6H13
hexylen glycol: Sv. Yk. hegzilen glikol; hegzandiol-1, 2 ; 2-metilpentan-2,4 diol; 4-metil-2,4-pentandiol; 2-metilpentandiol-2,4; insan sal iin zararl,
kokusuz, renksiz, glikol ailesinden bir sv; Simg.
0
(CH 3) 2CONCH2 CHONCH3 ; 20 /20C'de z.a.
0,9234; k.n. 198,0C; d.n.-40C; suda tm ile z
nr; 20C'de viskozitesi 38,4 cP; gemilerde evre s
cakl ve atmosfer basncnda tanr.
hexylresorcinol: Antiseptik ve mikrop ldrc ola
rak kullanlan, zehirsiz, soluk sar renkli, kristalli bir
madde, C 6 H 1 3 0 6 H 3 (OH) 2 ; hegzilresorsinol.
Hf: Bkz. hafnium.
hf.:Bkz. half,
H.F.: Bkz. high frequency.
Hg: Bkz. mercury.
hgt.: Bkz. height.

high-viscosit y
26,5" Hg'lik vakum.
high-viscosity: Yksek viskoziten veya akcl az (olan akaryakt, yalama ya vb. i).
high-voltage: Bkz. high potential.
high-voltage accelerator: Elektron, proton veya alfa
tanecikleri gibi ykl partikllere, manyetik ya dayksek gerilimli elektrik alanlar ile hzlandrarak,
yksek kinetik enerji veren bir cihaz veya makine
paras; yksek gerilimli hzlandrc.
high-water mark: 1) gelgit aknts, tant vb. inde bir
su gvdesinin eritii en yksek seviye veya dzey.
2) yksek su geri ekildikten sonra geride brakt
iz ya da iaret. 3) en yksek nokta; varlan en yk
sek nokta.
hinge: 1) ileri geri harekete izin veren esnek bir ba
lant; reze; mentee. 2) mentee ile donatmak.
hinged: Mentee veya menteeleri olan; menteeli;
rezeli.
hiss: Kaan ya da firar eden buhar, hava vb. inin
kard ses; slk sesi; tslama.
histamine: Renksiz kristalli, hayvansal dokularda ve
avdar mahmuzunda bulunan bir amin; hlstamin,
C 5 H 9 N 3 (NH 2 CH 2 CH 2 C 3 H 3 N 2 ); kan basncn
yk seltir ve midedeki HCl salgsn uyarr.
histidin: Bkz. histidine.
histidine: Proteinlerin hidrolizi ile oluan bir amino
asit; histidin, C 6 H 9 N 3 0 2 .
histone: Hidrolizle amino asitleri veren, hemoglobi
nin globini gibi basit proteinler grubunun herhangi
biri; kann phtlamasn nler.
history file: Bilgisay, gemi kt.
hit: Silindirlerdeki yanc (hava-benzin) karmn tu
tuturmak: Benzin motorlar iin sylenir.
hl.: Bkz. hectoliter; hectoliters.
hm.: Bkz. hectometer; hectometers.
Ho: Bkz. holmium.
hoe: 1) bahvan apas. 2) apa ile kazmak, dikmek
veya zararl otlar ayklamak.
hog: Sualtnda gemi karinasn kazmak veya temizle
mek iin kullanlan fraya benzer bir alet; sakal fra
s. 2) Den, merkezinde kamburlamaya neden ol
mak (gemi, omurga vb. i). 3) sakal fras ile (gemi
nin karinasn) temizlemek.
hogshead: 1) zellikle 100-140 galonluk (378-529,2 lit
relik) hacim kapsayan byk bir f veya kap. 2)
zellikle 63 US galona ya da 52,5 emperyal galona
(238,14 litreye) eit olan bir sv lm birimi.
hoise: Bkz. hoist (1).
hoist: 1) yukarya kaldrmak; zellikle zincir, makara,
kreyn vb. i ile yukarya kaldrmak veya ekmek. 2)
yukarya kaldrma. 3) ar eyleri yukar kaldrmak
iin kullanlan bir ara; asansr veya ceraskal. 4)
Den. a) bir serenin orta ksm, b) bir yelken veya
bayran dey ykseklii, c) iaret olarak bayrakla
rn birlikte hisa veya toka edilmesi.
hoist carrier: Ceraskal Bkz. hoist taycs.
hoisting engines: Karada ve gemilerde kullanlan
vin, kreyn, filika mataforalar ve palanga, ceraskal,
makara vb. i gibi basit makineler vb. i; kaldrma ma
kineleri.
hold: Den. bir geminin gverteler, zellikle en alt g
vertenin altnda kalan ve yklerin tanmasn sala
yan i ksm; ambar; geminin i ksm.
hold down: Tespit etmek.

270

homoc y cli c compoun d


hold down bolt: Tespit cvatas; Bkz. holding-down
bolt.
hold down screw: Tespit vidas.
holder: Tayc; tutucu.
holdfast; Bir eyi yerinde tutan bir alet; kanca, ivi,
mengene vb. i.
holding-down bolts: Aralarnda oklar olmak kouluy
la dz alt karterleri tank tavanlarna balamada kulla
nlan cvatalar; tespit cvatalar.
hole: 1) oyuk; delik; oyulmu yer; zellikle: a) kazla
rak yaplm ukur, b) kk bir giri veya krfez. 2)
makara kanal. 3) maara. 4) oyuk ya da oyuklar
yapmak. 4) tnel amak.
hole gauge: i ap mikrometresi.
hole-type nozzie: Dizel motorlarnda kullanlan tek
veya ok delikli enjektr memelerinden herhangi bi
ri; delikli trden nozul veya meme.
hollow: 1) bo ya da iersinde sadece hava bulunan
bir hacime sahip olan; ii oyuk olan; iinde boluk
olan. 2) ii bo; oyuk; ukur. 3) bo, kymetsiz.
hollow circle: Bir daireden ayn merkezli olmak
Kou luyla, daha kk apl bir daire karlmasyla
geri kalan ekil; oyuk daire: ii oyuk daire.
hollow pin: Atalet kuvvetlerini azaltmak amacyla, yk
sek devirli dizel motorlarnda kullanlan ii bo pis
ton pin veya perno.
hollow rectangle: Byk bir dikdrtgenden simetrik
olarak kk bir dikdrtgenin karlmasyla geri ka
lan ekil; oyuk dikdrtgen.
hollow shaft: ii bo mil ya da aft.
hollow sphere: Merkezleri ayn olma kouluyla bir b
yk kreden, kk bir krenin karlmas sonucu
geri kalan ekil; oyuk (ii bo) kre.
hollow square: Simetrik olarak, byk bir kareden
kk bir karenin karlmasyla geri kalan ekil;
oyuk kare; iibo kare.
holmic: deerli holmiyuma ait; deerli holmi
yum kapsayan.
holmium: Nadir toprak grubundan metalik, kimyasal
bir element; holmiyum; Simg. Ho; at.a. 164,94;
at.no. 67.
holocaine: 1) kmr katranndan retilen kristalli or
ganik bir madde; holokain; Simg. C 1 8 H 2 2 0 2 N 2 ;
zellikle anestezik olarak kullanlan holoksin hidroklorr; fenakain.
holohedral: Tam simetri iin gerekli tm dzlem say
sna sahip olan; holohedral.
holomorphic: Simetrik ekilde iki uca sahip olan; holomorfik.
holophotal: Bir kaynaktan nn tm veya byk
blmnn yansmas veya krlmas.
holphote: Lmbadan gelen nn hemen hemen t
mn istenilen yn frlatmak iin kullanlan mercek
ler ve reflektrlerden oluan bir cihaz; holofot.
homeomorphism: Kimyasal yaplar farkl maddeler
arasnda kristal yapsnda ok yakn benzerlik.
home position: Bilgisay. ana konum.
homocentric: Ayn merkezli olan.
homochromatic: Bir ya da ayn renge ait; bir ya da
ayn renge sahip olan; kart heterochromatic.
homochromous: Bkz. homochromatic.
homocyclic compound: emberinde sadece karbon
atomlar kapsayan emberli bir bileik, rnein ben
zen (C 6 He ).

h omog e n e i t y
homogeneity: Homojen olma durumu veya nitelii.
homogenous: 1) yap, nitelik vb. inde ayn; benzer
veya ayn. 2) benzer ya da ayn elemanlar veya par
alardan oluan; homojen; mtecanis. 3) Mate. a)
ayn tre ait ve bylece lleri kyaslanabilen. b)
tm terimleri ayn boyutlara sahip olan.
homogeneous reactor: Homojen reaktr; uranyum
(U-235) veren bir svnn pompa ile reaktr ve kazan
arasnda dolatrld reaktr; bu reaktrde uran
yum ok kk tanecikler halindedir ve sv bizmut
tarafndan tanmaktadr.
homogenize: 1) homojen veya mtecanis yapmak.
2) ksmlara ayrma veya partikllerini kartma ile
yaps, karm, zellii vb. ini her tarafnda daha
muntazam veya homojen yapmak.
homogeny: Homojen olma nitelii.
homologous: Kimy. a) yelerinden her birinin yaps
nn komu yeden CH 2 grubu kadar farkl olduu bi
leikler serisine alt veya onu belirten, b) bu ilikinin
srd byle bileikleri belirten.
homologous series: Bkz. homologous.
homopolar: Elektriksel olarak simetrik.
homosphere: Dnya yzeyinden yaklak 55 mil yu
kardaki bir atmosfer katman; homosfer.
hone: Kesme aletlerini (aralarn) keskinletirme,
zellikle usturalarn bilenmesi iin kullanlan ta; in
ce biley ta; bilemek (bak, ustura vb. i.).
honed: Talanm (veya rektifiye edilmi), honlanm
(layner veya silindir gmlei, krankpln, krank jurnal
vb. i).
honing cylinder: Mot. talayarak bir silindiri rektifiye
etme; silindire cam gibi dzgn bir yzey kazandr
ma.
hood: Oto. motoru rten metal kapak; motor kaputu.
hook: 1) bir eyi tutmak, tamak veya ekmek iin
kullanlan metal, tahta vb. inden yaplm kvrk veya
bklm bir para; zellikle: a) balk yakalamak
iin ine. b) kanca; engel, c) Den. Arg. pa (gemi
demiri). 2) ekin bimek iin kullanlan metal alet;
orak. 3) ekli kanca, engel vb. ine benzeyen her
hangi bir ey. 4) tuzak, kapan. 5) bir menteenin
pin tayan sabit paras. 6) kopalamak. 7) bir kan
ca ile tutmak. 8) olta ile yakalamak.
hook and eye: Erkek veya dii kopa.
hook bolt: Bir ucu kanca eklinde dier ucuna di e
kilmi cvata; kanca cvata.
hooked: 1) engel veya olta gibi eri. 2) engelden
veya kancadan yaplm.
hooker: 1) Den. eski, yal ve hantal bir gemi (gemici
deyimi). 2) irlandal veya ingilizlerin tek direkli, yel
kenli balk gemisi.
Hook's law: "Zor, esneklik snr veya elstik limite ka
dar gerilme ile doru orantldr"; Hook yasas veya
kanunu.
hook spanner: Mak. kanca eklinde, iki azl zel
bir anahtar; kanca anahtar.
hookup: Radyo, telefon sistemi, radyo istasyonlar e
bekesindeki paralar, devreler vb. inin balant ve
dzenlenmesi.
hook: 1) varil, f vb. inin tahtalarn tutmak iin kulla
nlan dairesel ember veya bant. 2) embere benze
yen herhangi bir ey; zellikle ocuklarn evirdikleri
ember. 3) emberlemek; emberle donatmak; em
berle balamak.

271

ho rologis t
hopcalite: Gaz maskeleri ve havalandrma sistemlerin
de, karbon monoksitin oda scaklnda oksitlenme
sinde katalizr olarak kullanlan bakr ve manganez
oksitlerle baz gm ve kobalt oksitlerinin karm.
hop count: Bilgisay. sekme says.
hopped up: Arg. ar doldurman; sperarjl: Otomo
bil motoru vb. i iin sylenir.
hopper: 1) bir eyi beslemek iin kullanlan ve iine
gevek maddeler veya sv konulan bir kutu, tank
vb. i. 2) gemilerin ykleme ve boaltmasnda kullan
lan dibi alabilir kova. 3) kazan ocaklarn kmrle
besleyen otomatik bir cihaz. 4) Bilgisay. besleme g
z.
hopper car: st ak ve alt taraf alr kapanr, yk
boaltmak iin kullanlan bir yk vagonu.
hor.: Bkz. 1) horizon. 2) horizontal.
horal: Saat veya saatlere ait.
horary: 1) saat veya saatlere ait. 2) saatleri gster
mek veya belirtmek. 3) her saatte bir vukubulan. 4)
bir saat sren.
horizon: 1) gn dnya ile birlemi gibi grnd
hat; gz ile grlebilir veya grnr ufuk; ufuk.
2) Astr. a) rast veya gzlemcinin gznden gksel
kreye dik alarda ve ekim (cazibe veya gravite)
ynnde uzanan bir dzlem, b) dnyann merkezin
den geen bu dzleme paralel dzlem; ayn zaman
da gksel krenin byk dairesi: Astoronomik, gk
sel veya gerek ufuk ad verilir.
horizontal: 1) ufka ait; ufka yakn. 2) ufuk dzlemine
paralel; yatay; horizontal; ufk; kart vertical (d
ey, dikey). 3) balca yatay ynde yerletirilen (ile
yen) veya alan. 4) yass veya dzlem; seviye ve
ya dzey. 5) yatay olan herhangi bir ey. 6) yatay
dzlem, hat vb. i.
horizontal axis: Yatay eksen.
horizontal engine: Yatay veya ufk makine veya mo
tor.
horizontal force: a) Mot. yn ve iddeti deien ve
makineyi, krankaft ekseni dolaynda emeye al
an momenti oluturan kuvvet; biyeli etkiyen kuvve
tin bileeni; yatay kuvvet; ufk kuvvet, b) trank pis
tonlu makinelerde gaz basn kuvvetinin yatay bile
eni olan ve silindir gmleini etkiyerek onu ovalletlrmeye alan kuvvet; normal kuvvet; yan srast.
horizontally: Yatay bir biimde veya ynde.
horizontal plane: Yatay dzlem.
horizantal pump: Yatay olarak donatlm, ou za
man buhar makinesi ile altrlan pistonlu pompa;
yatay pompa.
horn: Oto. korna; klakson; Den. sis dd.
hornblende: ou zaman demir ve manganezin, kal
siyum ve magnezyumun siyah, siyahms yeil veya
koyu kahverenkli bir silikat; granit veya dier volka
nik kayalarda bulunan yaygn bir mineral
horn silver: Doal gm klorr, AgCI; cerargyrite-,
trl renklerdeki bir mineral.
horologe: Kronometre, duvar saati, cep saati, kumsaati, gne saati vb. i.
horologer: Bkz. horologist.
horologic: Bkz. horology or horologes.
horologica: Bkz. horologic.
horologist: Zaman lm sanatnda uzman kii; saat
veya kronometre yapan veya satan; saati; saati us
tas.

high-viscosity

26,5" Hg'lik vakum.


high-viscosity: Yksek viskoziten veya akcl az (olan akaryakt, yalama ya vb. i).
high-voltage: Bkz. high potential.
high-voltage accelerator: Elektron, proton veya alfa
tanecikleri gibi ykl partikllere, manyetik ya dayksek gerilimli elektrik alanlar ile hzlandrarak,
yksek kinetik enerji veren bir cihaz veya makine
paras; yksek gerilimli hzlandrc.
high-water mark: 1) gelgit aknts, tant vb. inde bir
su gvdesinin eritii en yksek seviye veya dzey.
2) yksek su geri ekildikten sonra geride brakt
iz ya da iaret. 3) en yksek nokta; varlan en yk
sek nokta.
hinge: 1) ileri geri harekete izin veren esnek bir ba
lant; reze; mentee. 2) mentee ile donatmak.
hinged: Mentee veya menteeleri olan; menteeli;
rezeli.
hiss: Kaan ya da firar eden buhar, hava vb. inin
kard ses; slk sesi; tslama.
histamine: Renksiz kristalli, hayvansal dokularda ve
avdar mahmuzunda bulunan bir amin; histamin,
C 5 H 9 N 3 (NH 2 CH 2 CH 2 C3 H 3 N2 ); kan basncn yk
seltir ve midedeki HCI salgsn uyarr.
histidin: Bkz. histidine.
histidine: Proteinlerin hidrolizi ile oluan bir amino
asit; histidin, C 6 H 9 N 3 0 2 .
histone: Hidrolizle amino asitleri veren, hemoglobi
nin globini gibi basit proteinler grubunun herhangi
biri; kann phtlamasn nler.
history tile: Bilgisay. gemi kt.
hit: Silindirlerdeki yanc (hava-benzin) karmn tu
tuturmak: Benzin motorlar iin sylenir.
hl.: Bkz. hectoliter; hectoliters.
hm.: Bkz. hectometer; hectometers.
Ho: Bkz. holmium.
hoe: 1) bahvan apas. 2) apa ile kazmak, dikmek
veya zararl otlar ayklamak.
hog: Sualtnda gemi karinasn kazmak veya temizle
mek iin kullanlan fraya benzer bir alet; sakal fra
s. 2) Den. merkezinde kamburlamaya neden ol
mak (gemi, omurga vb. i). 3) sakal fras ile (gemi
nin karinasn) temizlemek.
hogshead: 1) zellikle 100-140 galonluk (378-529,2 lit
relik) hacim kapsayan byk bir f veya kap. 2)
zellikle 63 US galona ya da 52,5 emperya! galona
(238,14 litreye) eit olan bir sv lm birimi.
hoise: Bkz. hoist (1).
hoist: 1) yukarya kaldrmak; zellikle zincir, makara,
kreyn vb. i ile yukarya kaldrmak veya ekmek. 2)
yukarya kaldrma. 3) ar eyleri yukar kaldrmak
iin kullanlan bir ara; asansr veya ceraskal. 4)
Den. a) bir serenin orta ksm, b) bir yelken veya
bayran dey ykseklii, c) iaret olarak bayrakla
rn birlikte hisa veya toka edilmesi.
hoist carrier: Ceraskal Bkz. hoist taycs.
hoisting engines: Karada ve gemilerde kullanlan
vin, kreyn, filika mataforalar ve palanga, ceraskal,
makara vb. i gibi basit makineler vb. i; kaldrma ma
kineleri.
hold: Den. bir geminin gverteler, zellikle en alt g
vertenin altnda kalan ve yklerin tanmasn sala
yan i ksm; ambar; geminin i ksm.
hold down: Tespit etmek.

27
0

homocyclic compound
hold down bolt: Tespit cvatas; Bkz. holding-down
bolt.
hold down screw: Tespit vidas.
holder: Tayc; tutucu.
holdfast: Bir eyi yerinde tutan bir alet; kanca, ivi,
mengene vb. i.
holding-down bolts: Aralarnda oklar olmak kouluy
la dz alt karterleri tank tavanlarna balamada kulla
nlan cvatalar; tespit cvatalar.
hole: 1) oyuk; delik; oyulmu yer; zellikle: a) kazla
rak yaplm ukur, b) kk bir giri veya krfez. 2)
makara kanal. 3) maara. 4) oyuk ya da oyuklar
yapmak. 4) tnel amak.
hole gauge: ap mikrometresi.
hoie-type nozzle: Dizel motorlarnda kullanlan tek
veya ok delikli enjektr memelerinden herhangi bi
ri; delikli trden nozul veya meme.
hollow: 1) bo ya da iersinde sadece hava bulunan
bir hacime sahip olan; ii oyuk olan; iinde boluk
olan. 2) ii bo; oyuk; ukur. 3) bo, kymetsiz.
hollow circle: Bir daireden ayn merkezli olmak kou
luyla, daha kk apl bir daire karlmasyla geri
kalan ekil; oyuk daire: ii oyuk daire.
hollow pin: Atalet kuvvetlerini azaltmak amacyla, yk
sek devirli dizel motorlarnda kullanlan ii bo pis
ton pin veya perno.
hollow rectangle: Byk bir dikdrtgenden simetrik
olarak kk bir dikdrtgenin karlmasyla geri ka
lan ekil; oyuk dikdrtgen.
hollow shaft: i bo mil ya da aft.
hollow sphere: Merkezleri ayn olma kouluyla bir b
yk kreden, kk bir krenin karlmas sonucu
geri kalan ekil; oyuk (ii bo) kre.
hollow square: Simetrik olarak, byk bir kareden
kk bir karenin karlmasyla geri kalan ekil;
oyuk kare; iibo kare.
holmic: deerli holmiyuma ait; deerli holmi
yum kapsayan.
holmium: Nadir toprak grubundan metalik, kimyasal
bir element; holmiyum; Simg. Ho; at.a. 164,94;
at.no. 67,
holocaine: 1) kmr katranndan retilen kristalli or
ganik bir madde; holokain; Simg. C H 0 N ;
18
22
2
2
zellikle anestezik olarak kullanlan holoksin hidroklorr; fenakain.
holohedral: Tam simetri iin gerekli tm dzlem say
sna sahip olan; holohedral.
holomorphic: Simetrik ekilde iki uca sahip olan; holomorfik.
holophotal: Bir kaynaktan nn tm veya byk
blmnn yansmas veya krlmas.
holphote: Lmbadan gelen gn hemen hemen t
mn istenilen yn frlatmak iin kullanlan mercek
ler ve reflektrlerden oluan bir cihaz; holofot.
homeomorphism: Kimyasal yaplar farkl maddeler
arasnda kristal yapsnda ok yakn benzerlik.
home position: Bilgisay. ana konum
homocentric: Ayn merkezli olan.
homochromatic: Bir ya da ayn renge ait; bir ya da
ayn renge sahip olan; kart heterochromatic.
homochromous: Bkz. homochromatic.
homocyclic compound: emberinde sadece karbon
atomlar kapsayan emberli bir bileik, rnein ben
zen (C 6 H 6 ).

h om o gene it y
homogeneity: Homojen olma durumu veya nitelii.
homogenous: 1) yap, nitelik vb. inde ayn; benzer
veya ayn. 2) benzer ya da ayn elemanlar veya par
alardan oluan; homojen; mtecanis. 3) Mate. a)
ayn tre ait ve bylece lleri kyaslanabilen. b)
tm terimleri ayn boyutlara sahip olan.
homogeneous reactor: Homojen reaktr; uranyum
(U-235) veren bir svnn pompa ile reaktr ve kazan
arasnda dolatrld reaktr; bu reaktrde uran
yum ok kk tanecikler halindedir ve sv bizmut
tarafndan tanmaktadr.
homogenize: 1) homojen veya mtecanis yapmak.
2) ksmlara ayrma veya partikllerini kartma ile
yaps, karm, zellii vb. ini her tarafnda daha
muntazam veya homojen yapmak.
homogeny: Homojen olma nitelii.
homologous: Kimy. a) yelerinden her birinin yaps
nn komu yeden CH 2 grubu kadar farkl olduu bi
leikler serisine ait veya onu belirten, b) bu ilikinin
srd byle bileikleri belirten.
homologous series: Bkz. homologous.
homopolar: Elektriksel olarak simetrik.
homosphere: Dnya yzeyinden yaklak 55 mil yu
kardaki bir atmosfer katman; homosfer.
hone: Kesme aletlerini (aralarn) keskinletirme,
zellikle usturalarn bilenmesi iin kullanlan ta; in
ce biley ta; bilemek (bak, ustura vb. i.).
honed: Talanm (veya rektifiye edilmi), honlanm
(layner veya silindir gmlei, krankpin, krank jurnal
vb. i).
honing cylinder: Mot. talayarak bir silindiri rektifiye
etme; silindire cam gibi dzgn bir yzey kazandr
ma.
hood: Oto. motoru rten metal kapak; motor kaputu.
hook: 1) bir eyi tutmak, tamak veya ekmek iin
kullanlan metal, tahta vb. inden yaplm kvrk veya
bklm bir para; zellikle: a) balk yakalamak
iin ine. b) kanca; engel, c) Den. Arg. pa (gemi
demiri). 2) ekin bimek iin kullanlan metal alet;
orak. 3) ekli kanca, engel vb. ine benzeyen her
hangi bir ey. 4) tuzak, kapan. 5) bir menteenin
pin tayan sabit paras. 6) kopalamak. 7) bir kan
ca ile tutmak. 8) olta ile yakalamak.
hook and eye: Erkek veya dii kopa.
hook bolt: Bir ucu kanca eklinde dier ucuna di e
kilmi cvata; kanca cvata.
hooked: 1) engel veya olta gibi eri. 2) engelden
veya kancadan yaplm.
hooker: 1) Den, eski, yal ve hantal bir gemi (gemici
deyimi). 2) Irlandal veya ingilizlerin tek direkli, yel
kenli balk gemisi.
Hook's law: "Zor, esneklik snr veya elstik limite ka
dar gerilme ile doru orantldr"; Hook yasas veya
kanunu.
hook spanner: Mak. kanca eklinde, iki azl zel
bir anahtar; kanca anahtar.
hookup: Radyo, telefon sistemi, radyo istasyonlar e
bekesindeki paralar, devreler vb. inin balant ve
dzenlenmesi.
hook: 1) varil, f vb. inin tahtalarn tutmak iin kulla
nlan dairesel ember veya bant. 2) embere benze
yen herhangi bir ey; zellikle ocuklarn evirdikleri
ember. 3) emberlemek; emberle donatmak; em
berle balamak.

271

horol ogi s t
hopcalite: Gaz maskeleri ve havalandrma sistemlerin
de, karbon monoksitn oda scaklnda oksitlenme
sinde katalizr olarak kullanlan bakr ve manganez
oksitlerle baz gm ve kobalt oksitlerinin karm.
hop count: Bilgisay, sekme says.
hopped up: Arg. ar doldurman; sperarjl: Otomo
bil motoru vb. i iin sylenir.
hopper: 1) bir eyi beslemek iin kullanlan ve iine
gevek maddeler veya sv konulan bir kutu, tank
vb. i. 2) gemilerin ykleme ve boaltmasnda kullan
lan dibi alabilir kova. 3) kazan ocaklarn kmrle
besleyen otomatik bir cihaz. 4) Bilgisay. besleme g
z.
hopper car: st ak ve alt taraf alr kapanr, yk
boaltmak iin kullanlan bir yk vagonu.
hor.: Bkz. 1) horizon. 2) horizontal.
horal: Saat veya saatlere ait.
horary: 1) saat veya saatlere ait. 2) saatleri gster
mek veya belirtmek. 3) her saatte bir vukubulan. 4)
bir saat sren.
horizon: 1) gn dnya ile birlemi gibi grnd
hat; gz ile grlebilir veya grnr ufuk; ufuk.
2) Astr, a) rast veya gzlemcinin gznden gksel
kreye dik alarda ve ekim (cazibe veya gravite)
ynnde uzanan bir dzlem, b) dnyann merkezin
den geen bu dzleme paralel dzlem; ayn zaman
da gksel krenin byk dairesi: Astoronomik, gk
sel veya gerek ufuk ad verilir.
horizontal: 1) ufka ait; ufka yakn. 2) ufuk dzlemine
paralel; yatay; horizontal; ufk; kart vertical (d
ey, dikey). 3) balca yatay ynde yerletirilen (ile
yen) veya alan. 4) yass veya dzlem; seviye ve
ya dzey. 5) yatay olan herhangi bir ey. 6) yatay
dzlem, hat vb. i.
horizontal axis: Yatay eksen.
horizontal engine: Yatay veya ufki makine veya mo
tor.
horizontal force: a) Mot. yn ve iddeti deien ve
makineyi, krankaft ekseni dolaynda emeye al
an momenti oluturan kuvvet; biyeli etkiyen kuvve
tin bileeni; yatay kuvvet; ufk kuvvet, b) trank pis
tonlu makinelerde gaz basn kuvvetinin yatay bile
eni olan ve silindir gmleini etkiyerek onu ovalletirmeye alan kuvvet; normal kuvvet; yan srast.
horizontally: Yatay bir biimde veya ynde.
horizontal plane: Yatay dzlem.
horizantal pump: Yatay olarak donatlm, ou za
man buhar makinesi ile altrlan pistonlu pompa;
yatay pompa.
horn: Oto. korna; klakson; Den. sis dd.
hornblende: ou zaman demir ve manganezin, kal
siyum ve magnezyumun siyah, siyahms yeil veya
koyu kahverenkli bir silikat; granit veya dier volka
nik kayalarda bulunan yaygn bir mineral
horn silver: Doal gm klorr, AgCI; cerargyrite;
trl renklerdeki bir mineral.
horologe: Kronometre, duvar saati, cep saati, kumsaati, gne saati vb. i.
horologer: Bkz, horologist.
horologic: Bkz. horology or horologes.
horological: Bkz. horologic.
horologist: Zaman lm sanatnda uzman kii; saat
veya kronometre yapan veya satan; saati; saati us
tas.

horology
horology: Zaman lme veya kronometre ya da saat
yapma sanat veya ilmi.
horse: Maden, bir damarn iindeki toprak veya kaya
ktlesi.
horsecollar: Alev borulu kazanlarda kullanlan, ekli
at boyunduruuna (hamuta) benzeyen klhann ce
hennemlik tarafndaki flenci ya da flan; elips eklin
de yaplr, cehennemliin boru aynasna balanr;
klhann karlmas ve deitirilmesine olanak sa
lar.
horsepower: 1) bir at tarafndan ekmede uygulanan
kuvvet. 2) motorlar veya makinelerin gcnn l
m veya belirtilmesi ya da hesaplanmasnda kullan
lan ve 33 000 ft-lbs/dakika, 75 kgm/saniye, 746
vat'a (metrik sistemde 736 vata) eit olan bir g biri
mi; beygirgc.
horsepower, brake: Deney yerinde mekanik, hidrolik
veya elektriksel bir fren yardmyla bir motor ya da
buhar makinesinden veya bir buhar trbininden sap
tanan beygirgc; frenbeygirgc.
horsepower constant: Silindir ap m trnden kulla
nld zaman, beygirgc eitliinin Vd/0,45.z veya
silindir ap cm trnden alndnda F. L/4500, z
eitlii; beygirgc deimezi; beygirgcn hesap
layabilmek iin bu sabite ortalama basn ve devir
says ile arplr.
horsepower, continuous: Srekli beygirgc; bir mo
torun srekli olarak ve bir arza olumakszn oluturabildii g.
horsepower, effective: Bkz. brake horsepower; bir
makinede krankafta iletilen g.
horsepower, economic: Bir motor ya da makinenin
en az yakt harcam ile rettii maksimum beygirg
c; ekonomik g veya ekonomik beygirgc.
horsepower, frictional: Srtnme beygirgc; Bkz.
frictional horsepower.
horsepower-hour: Beygirgc-saat: a) metrik sistem
de 0,7355 kilovat saate eit olan bir enerji birimi, b)
emperyal sistemde 0,746 kW-saate eit olan bir ener
ji birimi.
horsepower, indicated: Mot. silindirler iinde reti
len beygirgc; endike beygir gc; endikatif g.
horsepower, liter: Litre gc; makine gcnn, tm
silindirlerin strok hacimleri toplamna oran; hp/litre.
horsepower, maximum: Maksimum beygirgc;
Bkz. maximum horsepower.
horsepower, maximum continuous: Srekli maksi
mum g; bir motorun arza oluturmakszn, su,
yalama ya, egzoz scaklklarnda bir deime ol
makszn srekli olarak retebildii maksimum g.
horsepower, mechanical: Bkz. Frictional horsepo
wer, mechanical horsepower.
horsepower, nominal: Nominal beygirgc; Bkz. no
minal horsepower.
horsepower, peak: Bkz. maximum horsepower;
maksimum g veya zirve gc ya da beygirgc.
horsepower, propeller: Pervane beygirgc; Gem.
Mak. makine tarafndan pervaneye iletilen g; itme
gc; yrtme gc; tahrik gc.
horsepower, shaft: Bkz. brake horsepower.
horsepower, specific: Mot. makinenin rettii g
cn, makinenin tm silindirlerinin strok hacmine ora
3
3
n; strok hacmi m trndendir; hp/m ksaltma biri
mi ile belirtilir.

272

ho t p ressi n g machin
e
horseshoe:
1) dz,
U eklinde,
demirden
ya
plarak koruma
amacyla
atlarndvme
ayaklarna
aklan
ara; nal. 2) ekli buna benzeyen herhangi bir ey.
3) Den. pervane srast yataklarnda, pervanenin tepki
sini karlamak ve gemi bnyesine aktarmak iin
srast kolarlar arasna konulan paralardan herhangi
biri; srast papucu.
horseshoe magnet: Daha ok manyetolarda kullan
lan mknats; atnal mknats.
hose: 1a) akkanlar, zellikle yangn musluklarn
dan su tamak iin kullanlan esnek bir boru; hor
tum, b) bir balk veya nozul ile donatlm byle bir
boru. 2) bir hortuma su koymak. 3) hortumla slat
mak.
hose band: Hortum kelepesi.
hose coupling: iki hortumu birbirine balamak iin
kullanlan metal ksmlar; hortum kaplini.
hose, fire: Bkz. fire hose.
hose nozzle: Hortum bal; hortum nozulu veya l
lesi.
host system: Bligisay. iletiim ana sistemi.
hot: 1a) scakl, insan vcudu scaklndan daha
yksek olan. b) nispeten veya anormal yksek scak
lkla belirtilen; ok scak; kzgn; kart cold (so
uk). 2a) elektriksel olarak, zellikle yksek gerilimli
bir akm ile yklenmi, arj edilmi veya doldurul
mu, b) radyoaktif. 3) scak. 4) iddetli radyoaktif.
hot-air heating: Havann bir stcda stlan, bir sou
tucuda soutulan, bazan termotank ad verilen bir
eanjrde hem stlp, hem de soutulduu stma
sistemi; scak hava ile stma.
hot atom: Nk. Ener. ntron tutulmas, beta bozunmas vb. i gibi bir nkleer olay sonucunda yksek kine
tik enerji veya i enerjiye sahip olan atom; scak
atom.
hot atom chemistry: Nkleer olaylar sonucu yksek
kinetik enerjiye sahip olan atomlarn kimyasal reaksi
yonlar ve zellikleri; scak atom kimyas.
hot-bail engine: 1) silindir kapa kre eklinde olan
fitilli dizel motoru; kzdrma kreli makine. 2) kzma
kafal makine.
hot bending: Scak bkme veya eme.
hot bending test: Scak bkme veya eme deneyi.
hotbox: Bir aks veya aftn (milin) ar snm yata.
hot bulb: Kzma kafa; bir prmz lmbas ile stalarak akkor haline getirilen kafa.
hot bulb engine: Esk, silindir kapa zerine yerleti
rilmi hcrenin stlmasyla altrlan tek silindirli,
iki zamanl bir motor; kzma kafal makine.
hot cable: Elektrik akm tayan kablo; aktif kablo;
canl kablo; scak kablo.
hot cathode: Scak ya da kzgn katot; bir dearj t
pnde katot olarak kullanlan scak filaman; filaman
ince telden yaplr ve alak gerilimli bir batarya tara
fndan stlr.
hot key: Bilgisay. gei tuu.
hotness: Scak olma durumu veya nitelii; scaklk.
hot plate: Yemek piirmek iin kullanlan kk bir
gaz veya elektrik oca ya da sobas.
hot-press: Is ve basnla (kt ve kumata) parlak
lk salamak; bunu yapan makine.
hot pressing: Scak presleme.
hot pressing machine: Tavlanm metalleri sktrmak iin kullanlan makine; kzgn pres makinesi.

hot rod
hot rod: Arg. yksek hzlar iin motoru ar
doldurma- l yaplan bir otomobil.
hot shortness: Istld zaman bir metalin gevreklii
veya kolayca krlabilirlii.
hot spark plug: Bern. Mot. yanma odasna yakn ve
iletme scaklnda olan buji; scak buji; kart so
uk buji; Bkz. cold spark plug.
hot spot: zellikle benzin motorlarnda, hava-benzin
karmnn zamanndan nce atelenerek motorun
kaba ve vuruntulu bir ekilde almasna neden
olan nokta; kzgn nokta.
hot-tube engine: Esk. prmz (primus) lmbas ile
stlarak kapaktan silindire sokulan bir kzgn boru
ile yaktn tututurulduu kzma kafal makine.
hotwater: Scak su; zellikle gemi, apartman vb. lerinde faydalanlan scak su.
hotwell: Ak besi (fid) suyu devrelerinde hava pom
pasnn (erpampn) kondenserden emdii sularn ve
rildii ve zellikle yalarndan arndrld tank; hotvel; feed and filter tank eklinde de kullanlr.
notwell pump: Bkz. feed pump.
hot-wire ammeter: zerinden elektrik akm geerken
Dr iletkenin direncinin deiimleri veya genileme
sindeki akm len bir cihaz; scak telli ampermetre
hot-wire anemometer: Elektriksel olarak stlm bir
teldeki souma etkisi ile rzgr hzn len bir ci
haz; scak telli anemometre.
hot-wire instrument: Kzgn telli cihaz; elektrikle stl
d zaman bir telin genilemesi ilkesine gre al
an bir cihaz; genileme, amper veya volt olarak bintlenmi veya kalibre edilmi bir kadran zerine
mekanik olarak kayt edilir.
hot-wire voltmeter: Kzgn telli ampermetre ile ayn il
kede alan voltmetre; scak telli voltmetre.
hot work: Yanc gazlarn tutumasna neden olabile
cek alev veya scaklkla yaplacak i; scak i; buna
kaynak, lehim veya yakma makineleri ve aletleri,
prmz lmbalar, g ile alan aletier, patlama ile
ten seyyar elektrik cihazlar, iten yanmal makineler
vb. i dahildir.
hour: 1) gnn 24 eit parasndan herhangi biri
olan zaman birimi; saat; altm dakika, b) byie bir
blmn balang ve sonunu belirten on iki nokta
dan biri. 2) zaman noktas veya sreci; zellikle: a)
sabit bir nokta veya belirli bir giriim iin zaman peri
yodu, b) belirsiz bir zaman sreci, c) bir ders saati
sresi. 3) saat tarafndan saatler, dakikalar ve sani
yelerle belirtilen zaman paras; zaman; vakit. 4)
Astr. yldzlara gre dzenlenmi saat; gksel ekva
tor boyunca llen, 15'ye eit olan dik kmn a
sal birimi.
hour circle: Astr. ekvatora dik alarda gksel kutup
lardan geen on iki byk dsel daireden herhangi
biri.
hourglass: Kum, cva, su vb. ini kk bir delikten
aktarak len, camdan yaplm bir alet; kum saati;
kabn iindekilerin bir taraftan dier tarafa akmas
iin geen zaman bir saattir.
hourhand: Bir duvar veya cep saatinin, saatleri gste
ren kk ibresi; akrep.
hourly: 1) her bir saatte yaplan veya vukubulan; bir
saatlik aralarla. 2) bir saatlik srede yaplan veya
meydana gelen. 3) ok sk yaplan veya meydana
gelen; sk sk oluan. 4) herhangi bir saatte; saat be

Teknik Szlk - F. 18

273

hull machinery

saat; srekli olarak; mtemadiyen.


hourmeter: alma saatlerini saptayan bir saya; sa
at sayac.
house: 1) Den. gverte st yaps; kasara. 2) ticar
firma; ticar kurulu. 3) niversitedeki bir kolej. 4)
ev; mesken; hane.
houseboat: 1) ou zaman ekilerek gtrlen ve ev
olarak kullanlan, st yaps eve benzeyen byk, al
t dz bir bot. 2) iinde yaam yerleri olan motorlu
yat.
housekeeping: Bilgisay. program n ilemleri.
housing: 1) Meka. baz paralar yerinde tutmak iin
kullanlan ereve, freym, kutu vb. 2) Den. gvertele
rin altndaki direk paras.
hovercraft: Su yzeyi ile gvdesi arasnda oluturu
lan hava yast zerinde yksek hzla hareket edebi
len, kumsallara kabilen yolcu teknesi; hoverkraft;
air cushion vessel = hava yastkl tekne eklinde
de kullanlr.
Howden-Johnson boiler: Yaps sko kazanlarna
benzeyen, fakat ate tulalarndan rlm ayr bir
cehennemlik ve alev borular ile birlikte su borular
na sahip olan bir kazan; su ve alev borulu kazan;
Havdn-Jonson kazan.
Howitzer: Ask. mermi yolu nispeten yksek, namlu
k hz dk, ksa bir top; obs; Hovitzer.
hoy: 1) byk bir mavna veya bare. 2) Esk. artk kulla
nlmayan, alopaya benzer, subye armal kk bir
tekne.
H.P..HP, (h.p., hp): Bkz. 1) high pressure. 2) horse
power.
H.P. cylinder: Pistonlu buhar makineleri ve pistonlu
kompresrlerin en kk apl silindiri; yksek ba
sn silindiri.
H.P. turbine: Buhar trbinli g tesisinde yksek ba
snl buharn ilk girdii ve geniletilerek i grd
makine; yksek basn trbini.
fr.: Bkz. hour; hours,
ht.: Bkz. 1) heat. 2) height; heights,
hub: Bir tekerin merkez ksm veya paras; gbek;
jantn bal-olduu ksm.
hue: Renk fonu.
hulk: 1a) Orj. Ola. herhagni bir gemi. b) byk, bat
tal bir gemi. 2) zellikle eski ve sklm veya ze!
olarak yaplm, sefer yapmam, nceleri hapisha
ne olarak kullanlm bir gemi.
hub dynamometer: Pervane gbeine yaplm, ma
kinenin srast ve torkunu lmek iin bir cihaz; g
bek dinamometresi.
hulking: iri ve battal; byk ve hantal.
hulky: Bkz. hulking.
hull: 1) direk, seren, yelken ve armalar dnda bir
geminin gvdesi (teknesi) veya gvdesi. 2) denizde
yzd zaman bir deniz ua veya anfibiyann
ana gvdesi veya bedeni. 3) bir gemi teknesinin ii
ne mermi, torpido vb. ini koymak.
hull cooler: Bkz. keel system,
hull efficiency: Gemi teknesinin ekli, pervanenin tek
neye gre yeri, pervane dizayn, pervane ve tekne
nin birbirlerine uyumundan etkilenen bir verim; tek
ne verimi.
hull machinery: Bir geminin pervane eviren ana ma
kinesi, ana makine yardmclar, gverte yardmclar
ve hizmet makinelerinin tmn kaplayan makine;

hull membe r s
gemi makinesi.
hull members: Den. bir gemide en byk gerilmele
rin olutuu yerlerde dayanklk arttrc, gverte girderleri, kiriler, yan ve taban kaplamalar, omurga,
enine freymler, alt karina kaplamas, i kaplama vb.
i ksmlar; tekne yeleri, azalar veya ksmlar.
hull survey: Tekne srveyi.
humid: Nemli; rutubetli; zellikle su buhar kapsayan.
humidiflcation: Hava veya dier gazlarn su ierikleri
nin oalmas.
humidifier: Nemlendiren herhangi bir ey, cihaz ya
da makine; havann nemini koruyan bir cihaz.
humidigraph: Bal nemi kayt eden bir cihaz; humidigraf.
humidify: Nemli yapmak; nemlendirmek; rutubetlen
dirmek.
humidity: 1) nem; rutubet. 2) havadaki nem miktar
veya derecesi.
3,
humidity, absolute: Havann her bir cm nde gram
olarak su buhar ierii; mutlak nem; salt rutubet.
humidity control: nsanlarn alt binalarda nem
durumunun belirli snrlar iinde kontrol edilmesi;
nem kontrol veya denetimi; bu ilem yerel durumla
ra gre hava dolam sistemine su pskrtlerek ve
buhar verilerek nem eklenir veya hava, soutucu
nun soutma cihazndan geirilerek nem giderilir.
humidity gauge: Bkz. hygrometers, hygroscope.
humidity, relative: Verilen bir scaklkta atmosferdeki
su buharnn gerek basncnn, ayn scaklktaki
maksimum veya doymu nem basncna oran; bal
nem; nsb nem; rltif nem.
humidor: 1) iersinde nemli bir snger bulunan bir
tp ile bu tpn kavanozu veya kabndaki havann
neminin korunmasn salayan bir cihaz. 2) byle
bir cihaz ile donatlm bir kap vb. i.
hund.: Bkz. hundred; hundreds.
hundred: On kere on; yz; 100; Romen says yz: C.
hundredfold: 1) yz paraya sahip olan. 2) yz mis
li; yz kat. 3) yz misli olan say ya da miktar.
hundredth: 1) bir dizide (seride) doksan dokuzuncu
dan sonra gelen; yznc. 2) bir eyin yz eit ks
mndan herhangi birini belirten. 3) bir eyin yz eit
parasndan herhangi biri; 1/100.
hundredweight: ABD'de 100 libre (45,2 kg), ingilte
re'de 112 Ibs'ye (50,7 kg) eit olan bir arlk birimi;
CWT ksaltmas ile belirtilir.
hunting: 1) Elekt. bir senkron motorda akma bal
olarak hzn periyodik olarak azalp oalmas. 2)
Mot. yk deimese bile makinenin gerekli hznn
srekli olarak dalgalanmas veya azalp oalmas,
eklinde belirtilen reglatr zellii.
hunting case: Menteen, maden saat kapa.
hunting knife: Byk, keskin bir bak; av ba.
hurricane: 1) saatte 73 mil (117,5 km) veya daha faz
la hzla esen, tropik, zellikle Bat Hint Adalar kken
li iddetli bir siklon frtnas; kasrga; hariken; bora.
2) iddeti veya kuvveti ve hz bakmndan kasrgaya
benzeyen herhangi bir ey.
hurricane deck: i sularda dzenli seferler yapan
yol cu gemilerinin en st gvertesi.
H.V. (h.v.): Bkz. 1) high voltage. 2) heating value.
hyacinth: Kymetli bir ta; zellikle a) eskileri arasn
da olaslkla safir, b) zirkon, zmrt veya topazn kr
mzms turuncu trlerinden herhangi biri.

274

h y d ra uli c couplin
g
hyacinthine:
Zirkon, yaplan.
zmrt vb. ine ait veya ona ben
zeyen; bu talardan
hybrid: Karma; melez.
hybrid propulsion plant: iki veya daha fazla farkl tr
den makinelerle donatlm tahrik ya da yrtme sis
temi, rnein dizel motoru ve gaz trbinlerinden ve
ya dizel motorlar ile buhar trbinlerinden oluan te
sis; birleik tahrik tesisi; birleik yrtme tesisi.
hyalite: Opalin renksiz, bazan saydam, bazan beya
zms ve yar saydam bir tr.
hyalo-: Cam, cama benzer, saydam anlamlarnda bir
nek.
hyalogen: Hayvansal dokularda bulunan, znmez,
hidroliz edildiinde hiyalinler reten trl maddeler
den herhangi biri; hiyalojen.
hyaloid: Anat. cama benzer veya saydam; Bkz. hyali
ne.
hyd.: Bkz. 1) hydraulic. 2) hydrostatics.
hydnocarpate: Hidnokarpik asitin bir tuzu veya este
ri; hidnokarpat.
hydnocarpic: Hindistan ve Malezya'da yetien bir
aacn yanda bulunan ve czzam tedavisinde kul
lanlan hidnokarpik asite (C 15 H 27 COOH) ait veya
onu belirten.
hydr-: Bkz. hydro-.
hydracid: Oksijen kapsamayan HCI, H2S, HCN vb. i
gibi bir asit; hidrasit.
hydrant: Ana su devresinden su almaya yarayan b
yk, valfl bir dearj (boalma) borusu; yangn mus
luu veya valf.
hydrargyric: Cvaya ait; cva kapsayan; cval.
hydrargyrism: Cva; Simg. Hg.
hydrargyrum: Cva; Simg. Hg.
hydrastin: Bkz. hydrastine.
hydrastine:
Kristalli
bir
alkaloit;
hidrastin,
C 2 1 H 2 1 O 6 N; hazmszlk ve pekliin tedavisinde
kul lanlr.
hydrate: 1) su ile dier maddelerin kimyasal bileim
lerinden oluan bir bileik; hidrat: Al, 2CaS0 4 .H 2 0
bir hidrattr. 2) hidrata dnmek veya hidrata d
nmeye neden olmak.
hydrated: Su ile kimyasal birlemeden oluan.
hydrated ion: Dzenli balar ile bir ya da daha fazla
su + moleklleriyle birleen
bir iyon; rnein,
+
H (H 0) veya H 0
.
2

hydrated lime: Snm kire, Ca(OH) 2.


hydration: Hidrat oluturmak iin su ile kimyasal bir
leme.
hydraulic: 1) hidrolik bilimine ait. 2) bir svnn kuvve
ti ve hareketi ile altrlan; hidrolik; haydrolik: Hidro
lik fren veya pres gibi. 3) su altnda kurma ve sertle
tirme: Hidrolik sva gibi.
hydraulic adjuster: Bkz. hydraulic lifter.
hydraulic brake: Yeni yaplan motorlarn deney
yerin de Bkz. test stand fren beygirgcn
saptamak iin kullanlan bir fren tr; hidrolik fren;
hydraulic dyna mometer biiminde de kullanlr.
hydraulic bronze: Ucuz ve kolay ilenebilir ve % 85
bakr, % 5 kalay, % 5 inko ve % 5 kurundan olu
an bir bronz tr; hidrolik bronzu.
hydraulic clutch: Bkz. hydraulic coupling.
hydraulic coupling: Yksek devirli dizel motorlarn
da, makine aft ile pinyon aft arasnda bulunan ve
makine titreimlerinin pinyon diliye aktarlmasn n-

h y d ra uli c cran e
leyen ve basnl ya ile alan bir kaplin; hidrolik
kaplin; haydrolik kaplin.
hydraulic crane: Hidrolik kreyn; daha ok dok ve li
manlarda kullanlan hidrolik basnc ile altrlan
sessiz bir vin.
hydraulic drive: Bkz. hydraulic coupling.
hydraulic dynamometer: Bkz. hydraulic
brake.
hydraulic elevator: Bir ok sava gemisinde uak,
bomba, yk, mayn, torpido, cephane ve dier mal
zemeleri ellelemek iin kullanlan elektrohidrolik
asansrlerden herhangi biri.
Hydraulic exhaust valve: Hidrolik egzoz valf (su
pap): Yksek gl, ar devirli, doru akml maki
nelerin hidrolik olarak alan egzoz spap (valf).
hydraulic fluid: Hidrolik sistemlerde en ok kullan
lan sktrlamaz ve paslanma oluturmaz bir ya;
hidrolik ya; hidrolik akkan.
hydraulic governor: Hidrolik reglatr; hidrolik
gavr- nr; daha ok elektrik jeneratrlerini
altran dizel makinelerinde kullanlan ve gc
basnl ya ile
salanan duyarl bir hz
dzenleyicisi; haydrolik re glatr.
hydraulic hoist: Hidrolik kaldrc; hidrolik vin.
hydraulic injection: Diz. Mot. hidrolik pskrtme
ha vasz pskrtme; yaktn yksek basnc nedeniyle
i
ne valf yuvasndan kaldrarak silindire
pskrtlme
si;
modern
dizel
motorlarna
uygulanan pskrtme tr; havasz pskrtme,
solid incekn ve crk pomp sistemi gibi isimler de
alr.
hydraulic jack: Daha ok kara tat aralarnda, alev
borulu kazanlarn ken klhanlarnda, dzeltme
amacyla kullanlan ve hidrolik olarak alan bir ci
haz; hidrolik kriko; haydrolik kriko.
hydraulically: Hidrolik gc ile; hidrolik olarak.
hydraulic lift: Hidrolik basnc ile alan asansr,
zellikle yk asansr.
hydraulic lift track: Tamirhane, atelye vb. i yerlerde
kullanlan ve hidrolik olarak bir kol ile altrilan te
kerlekli kriko.
hydraulic oil: Hidrolik ya; Bkz. hydraulic fluid.
hydraulic press: Hidrolik pres.
hydraulic pump: Hidrolik sistemlerde kullanlan, sa
bit hacimde sv veren, genel olarak dili veya vida
trnden bir tulumba; hidrolik pompa.
hydraulic pushrod: Yksek gl; ar devirli, doru
akm sprmeli dizel motorlarnda hidrolik pompas
ile egzoz supab arasndaki boru; hidrolik supap itici
si; Gem. Mak. hidrolik purod.
hydraulics: Su ve dier svlarn mekanik zelliklerini
ve bu zelliklerin mhendislie uygulanmasn ince
leyen bilim; fizik biliminin bir dal; hidrolik veya hid
rolik Mimi.
hydraulic steering gear: Hidrolik olarak veya telemotor ya ile altrlan dmen donanm; hidrolik d
men donanm; Bkz. steering gear.
hydraulic system: zellikle sava gemilerinde d
men donanm, demir rgat, hidrolik presleri, uzak
tan kontrol valflarn ve dier niteleri altran bir
sistem; svlar sktrlamazdr ve herhangi bir nokta
larna uygulanan basnc aynen bulunduklar kabn
her tarafna iletirler, ilkesi ile alrlar.
hydraulic telemotor system: Dmenin kprstnden hareketini salamak iin kullanlan hidrolik ci
haz; hidrolik telemotor sistemi; kprstnde bulu

275

h y d roc hlo ri c
nan verici (transmitter) ve dmen dairesinde bulu
nan bir alcdan (resiverden) oluur; alc ve verici,
iinde telemotor ya bulunan borularla birbirlerine
balanmlardr.
hydraulic test: Yapmlar tamamlandktan veya belirli
bir sre altrldktan ve borular deitirildikten
sonra kazanlara uygulanan hidrolik deneyi; Her yeni
yaplan kazan dizayn basncnn 1,5 misli bir basn
la test edilir; kazan tehizat ise dizayn basncnn bir
misli, fid devresindeki valflar ise 2,5 misli hidrolik ba
snla denenir.
hydraulic turbine: Akarsu ile altrlan trbin; hidro
lik trbini; su trbini.
hydraulic valve lifter: Bkz. hydraulic lifter.
hydraulic winch: Hidrolik vin.
hydrazin: Bkz. hydrazine.
hydrazine: Amonyak kokulu, normal olarak % 35 su
zeltili, dikkatle ellelenmesi gereken renksiz, sv
baz; hidrazin, NH 2 NH 2 ; monohidrat (NH 2 NH 2 .H 2 0)
ve bir dizi tuzlar eklindedir; gl bir redukleme
maddesidir; besi (fid) sistemine srekli olarak ektirlldiinde znm oksijenle tepkimeye girer, azot
ve su oluturur.
hydrazine reserve: Hidrazin reservi; kazan suyu
iin deki yedek hidrazin miktarnn saptanmas iin
dimetilaminobenzaldehit testi: rnek suda
hidrazinin varl ayracn sar renk oluturmas ile
anlalr; bu ren gin koyulamas numunedeki
hidrazin miktarna ba ldr.
hydrazo-: -HNNH- grubu kapsayan, iki karbonlu hidrajen kk ile birleen anlamlarnda bir nek.
hydrazoate: Hidrazoik asitin herhangi bir tuzu; hidrazoat.
hydrazoic: Hidrazoatlarn tredii renksiz, uucu bir
asite (HN3) ait veya onu belirten; hidrazoik.
hydric: Hidrojene ait veya hidrojen kapsayan; hidro
jenli.
hydrid:
Bkz.
hydride.
hydride: Hidrojenin bir baka element veya kk ile
oluturduu bileik; hidrojen bileii.
hydriodic: Hidrojenin dorudan iyotla birlemesin
den veya fosfor triiyodr'n hidrolizinden retilen,
hidriiyodik asite (HI) ait veya bu asiti belirten; HI
renksiz bir gaz olup suda derhal znr ve iyodr
denilen tuzlar oluturur.
hydro-: Su ve kimyada hidrojenin varl anlamlarn
da bir nek.
hydrobarometer: Basnc yardmyla deniz suyunun
derinliini saptamak iin kullanlan bir cihaz; hidrobarometre.
hydrobromic: Hidrojen ve bromun dorudan birle
mesi veya fosfor tribromrn hidrolizi ile retilen hidrobromik asite (HBr) ait ya da bu asiti belirten, HBr
renksiz bir gaz olup suda derhai znr ve bromrleri oluurur.
hydrocarbon: Sadece karbon ve hidrojen kapsayan
herhangi bir organik bileik; rnein benzen, metan
vb. i; alifatik veya aromatik, doymu ya da doyma
m olabilir.
hydrochloric: Hidrojen ile klorun birlemesi ya da
sl frik asit ya da tuzun tepkimesinden oluan bir
asite (HCI) ait veya hidroklorik asiti belirten; HCI
renksiz bir gaz veya bu gazn sudaki zeltisi olup
klorin ad verilen tuzlar oluturur.

hydrochloric acid
hydrochloric acid: Sv. Yk. hidroklorik asit; tuz asiti;
hidrojen klorr zeltisi; mriatik asit; tuz ruhu; tehli
keli, keskin asit kokulu, renksiz veya soluk san renk
li, inorganik asitler ailesinden dumanl bir sv; Simg,
HCI; z.a. 1,14-1,18; asitin % 36's 60C'de donar;
suda tm ile znr; 25C'de viskozitesi 2,12 cP
(% 36), 1,71 cP (% 28); gemilerde evre scakl ve
atmosfer basncnda tanr.
hydrochloride: Hidroklorik asit ya da tuz asitinin ve
organik bir bazn bileii; hidroklorr.
hydrocyanic: Hidrojen ile siyanr iyonunun birleme
sinden oluan, eftali iei veya ac badem gibi ko
kan, zayf, ok zehirli bir asite (HCN) ait veya bu asi
li belirten; hidrosiyanik.
hydrocyanic acid: Bkz. hydrocyanic.
rydrodynamic: 1) hidrolik bilimine ilikin; hareketli
su vb. ine ait, onun tarafndan altrlan veya treti
len; hidrodinamik.
hydrodynamic governor: Bkz. hydraulic governor.
rydrodynamic head: Bir pompalama devresinde yk
seklikleri gelen hed (z). basn hedi ve hz hedinin
toplamna eit olan hed (m); hidrodinamik hed.
hydrodynamics: Su ve dier svlarn hareket ve etki
lerini inceleyen bilim; hidrodinamik bilimi; svlarn di
namii.
hydroelectric: Su gc ile elektrik retme veya elek
trik retimine ait; hidroelektrik.
hydroelectricify: Su gc veya su ya da buhar sr
tnmesi ile retilen elektrik.
hydrofluoric: Konsantre (deriik) slfrik asiin kat
florrleri tepkimesiyle retilen asite (H 6 F 6 , H4 F 4 ,
H2 F2 veya HF) ait veya bu asiti belirten; renksiz, du
manl ve paslardrc bir sv; 19C'de kaynar, silikat
lar etkilediinden camlarn oyulmasnda kullanlr;
hidroflorik.
hydrofluoric acid: Sv. Yk. hidroflorik asit; sulu hid
rojen florr; floridrik asit; keskin ve tahri edici koku
lu, saydam, renksiz, inorganik asitler ailesinden, hig
roskopik bir asit; Simg. HF; insan sal iin zararl;
z.a. 1,12-1,26; 79C'de % 70'i kaynar, 42C'de %
60' donar; suda tm ile znr; gemilerde evre
scakl ve atmosfer basncnda tanr.
hydrofoil: Sefer srasnda gvdesi sudan dar kan
ve ayaklar zerinde kayarak hareket eden tekne;
haydrofoil; ayakl tekne.
hydrogen: Yanc, renksiz, kokusuz, gaz halinde ve
tm elementler iinde en hafif olan kimyasal bir ele
ment; hidrojen; Simg. H; at.a. 1,0080; at.no.1; 1 ve
2 atom arlnda iki doal izotopu vardr: Birincisi
hafif ve ikincisi ar hidrojen veya dteryumdur.
hydrogenate: Hidrojenle birletirmek, muamele et
mek veya hidrojen etkisinde brakmak.
hydrogen atom: Hidrojen atomu; bir ekirdek ve y
rngesinde dnen elektrondan oluan normal atom;
hidrojenin dier iki izotopu; a) dteryum Bkz. deute
rium ve b) trityum'dur Bkz. tritium.
hydrogen attack: Baz korrozyon trleri nedeniyle
manyetit'e Bkz. magnetite katman krlmas sonucu,
yksek scaklktaki hidrojen atomlarnn eliin molekler yapsna girmesi ve karbon atomlar ile birlee
rek metan gaz oluturmas; hidrojen ata veya h
cumu.
hydrogenation: Hidrojenle birletirme ilemi; hidro
jenletirme.

276

h y d roki n e t i c
hydrogenation of oils: Hidrojen etkisiyle sv hayvan
sal ve bitkisel yalar sertletirme.
hydrogen bomb: Nkleer fizyon ilkesine gre al
an, yksek tahrip gc olan atom bombas; hidro
jen bombas; nkleer tepkime srasnda, bombann
nkleer fizyon nitesindeki ar hidrojen izotoplannn atomlar helyuma dnr ve ok yksek scak
lk ve basn retilir.
hydrogen bond: Yksek elektronegativitedeki iki
atom arasnda hidrojen atomu tarafndan oluturu
lan bir ba tr; hidrojen ba.
hydrogen bridge: Bkz. hydrogen bond,
hydrogen bromide: Renksiz bir gaz ya da sarms bir
sv; hidrojen bromr, HBr; kuvvetli bir asit.
hydrogen chloride: Suda znerek tuz asilini (HCI)
veren renksiz bir gaz; hidrojen klorr.
hydrogen cyanide: ok zehirli ve (gemi vb. i) yerler
de zararllar ldrmek iin kullanlan bir gaz; hidro
jen siyanr, HCN.
hydrogen electrode: ok ince platin tozu ile kapl ve
yarya kadar suya sokulan platin bir elektrot; pH'
lmek iin kullanlr.
hydrogen ion: Pozitif arjl hidrojen atomu; bir pro
ton; hidrojen iyonu; Simg.H+.
hydrogen-ion concentration: Bir zeltinin asit duru
munun lmnde kullanlan bir kavram; hidrojen
iyon konsantrasyonu; Bkz. pH.
hydrogenize: Bkz. to hydrogenate.
hydrogenous: Hidrojene ait veya hidrojen kapsayan;
hidrojenli.
hydrogen peroxide: Sv. Yk. hidrojen peroksit; kuv
vetli oksitleyici, kokusuz, buharlar tahri edici, renk
siz, higroskopik olmayan bir sv olup insan sal
iin tehlikelidir; 20C'de z.a. 1,195 (% 50 konsan
tre); % 100 konsantre iin k.r. 150 C, % 35 konsan
tre iin 108C; d.n. % 50 konsantre iin -51C; suda
tm ile znr; 20C'de viskozitesi 1,0-1,3 cP; ge
milerde evre scakl ve atmosfer basncnda ta
nr.
hydrogen sulfide: rk yumurta kokulu, yanc, ze
hirli bir gaz; hidrojen slfr; H2S; kkrtl hidrojen;
hidrojen slfr.
hydrogen zeolite: Sularn slahnda kullanlan yapay
bir reine, H2Z; hidrojen zeolit.
hydrogen zeolite softener: Hidrojen zeoiit yumuat
c; hidrojen zeolit, kalsiyum, magnezyum ve sod
yum slfatlar ile temas etliinde kaisiyum zeoiit
(CaZ), magnezyum zeoiit (MgZ) ve sodyum zeoiit
(NaZ) retir; suda bulunan kalsiyum, magnezyum
ve sodyum klorrlerle CaZ, MgZ, Na2Z ve HCl olu
ur; slfrik asit ile muamele edildiinde H2Z, CaS0 4 , MeSO4, Na 2 S0 4 meydana gelir.
hydrography: 1) zellikle navigasyon bakmndan ve
ticar kullanmlar iin okyanus, deniz, gl ve nehirle
rin haritalarn karan, tanmlayan bilim; hidrografi.
2) bir haritann yzey sularn belirten paras.
hydrokineter: Alev borulu kazanlarda klhanlar aras
na yerletirilen, iice iki nozul ile bunlara buhar ve
ren bir stop valftan oluan bir cihaz; haydrokineter;
dolam hzlandrc; dolam hzlandrarak kazann
buhar tutma sresini ksaltr.
hydrokinetic: Akkanlarn hareketleri veya bu hare
ketlerin oluturduu veya etkiledii kuvvetlere ait;
hidrokinetik; haydrokinetik.

hydrokinetic s
hydrokinetics: Akkanlarn hareketlerin inceleyen bi
lim; fiziin bir dal olan kinetik bilimi; hidrokinetik bili
mi.
hydrologic: Bkz. hydrology.
hydrologist: Hidroloji uzman.
hydrology: Suyun zellikleri, kanunlar ve dalmn,
zellikle yeralt su kaynaklarn inceleyen bilim; hid
roloji.
hydrolysis: 1) zayf asit veya baz ya da her ikisini
+
retmek iin, bileiin su iyonlar (H ve OH ) ile
tepkidii kimyasal bir reaksiyon; hidroliz. 2) oda s
cakl veya stma ile (asit veya alkaliler var ya da
yok) suyun etkisi altnda organik bileiklerin ayrma
s.
hydrolyte: Hidroliz olan madde; hidrolit.
hydrolytic: Hidrolize ait veya hidrolize neden olan;
hidrolitik.
hydrolyze: Hidroliz olmak veya hidrolize neden ol
mak.
hydromechanical: Hidromekanik bilimine ait.
hydromechanics: Akkanlarn hareket ve denge du
rumlarn dzenleyen kanunlarla ilgilenen bilim; fizi
in bir dal; hidromekanik.
hydrometallurgy: znmez maddelerini trl sv
ayralarla ykayarak maden cevherlerini redklenmesine ilikin bilim dal; hidrometalurji.
hydrometer: Svlarn zgl arlklarn saptamak iin
kullanlan bir cihaz; hidrometre; blntl ve arlkl
bir boru, zgl arl llecek sv iine daldrla
rak uygulanr.
hydrometer scale: Emperyal sistemde zgl arl
Baume ve AP! trlerinden veren hidometre taksimat
veya blnts.
hydrometer scale, API: API trnden zgl arlk
skalas veya taksimat; petrol rnlerinin younlukla
rnn
saptanmasnda
kullanlr ve "API
(141,5/7)-131,5 amprik eitliinden bulunur.
hydrometer scale, Baume: B trnden zgl arlk
skalas: B = (140/7)-130 amprik eitliinden bulu
3
nur (7=zgl arlk, kg/dm ).
hydrometric: 1) hidrometriye ait. 2) hidrometreye ait
veya ona gre.
hydrometrical: Bkz. hydrometric.
hydrometry: Hidrometre kullanlarak svlarn zgl
arlklarnn llmesi.
hydronic: Hidronik bilimine ait.
hydronics: Svlarn veya buharlarn cebri dolam ile
stma, soutma vb. i iin kullanlan, elektrikle kon
troll sistemleri inceleyen bilim; hidronik bilimi.
hydronium ion: Protonlarn sulu bir zeltide bulun
+
duklar bir ekil; hidronyum iyonu, H 30 .
hydrophanous: Island zaman yar saydam veya
saydam olan.
hydrophone: 1) su iinde iletilen sesin yn ve mesa
fesini saptamak ve kayt etmek iin kullanlan bir ci
haz; hidrofon. 2) bir boru iindeki su akmn aratr
mak iin kullanlan bir cihaz.
hydroplane: 1) alt dz, hafif, kk ve su yznde
yksek bir hz yapabilen motorlu tekne. 2) deniz
ua. 3) bir uaa, onun su yznde kaymasn
salamak iin taklan ksm. 4) denizaltlann suyla
dolmas veya ykselmesi iin kullanlan yatay d
men. 5) Bkz. hydrofoil.
hydroponics: Toprak yerine, gerekli mineralleri kap

277

hyetorap h
sayan zeltilerde bitkilerin bymesini inceleyen bi
lim dal; hidroponik; hidroponik bilimi.
hydroquinol: Bkz. hydroquinone.
hydroquinone: Tp ve fotoraflkta kullanlan be
yaz, kristalli bir madde; hidrokIion, C6 H4 (OH) 2 .
hydroscope: Suyun ok altndaki eyleri grmek iin
kullanlan bir cihaz; hidroskop.
hydroskimmer: Hava yast zerinde suda ve kara
da hareket edebilen bir tr hoverkraft Bkz. hoverc
raft; hidroskimer; farkl olarak bu tr teknelerin yrt
me organ k stnde olan iki byk pervanedir.
hydrosol: Suyun datc bir madde olduu, sv halin
de bir koloit; hidrosol.
hydrosphere: 1) dnya yzeyindeki sularn tm;
hidrosfer; sukre. 2) dnyay evreleyen atmosferde
ki nem ya da rutubet.
hydrostat: 1) bir depo vb. indeki su dzeyini gster
mek veya ayarlamak iin kullanlan elektrikli bir ci
haz; hidrostat. 2) bir buhar kazannn patlamasn n
lemek iin kullanlan bir cihaz.
hydrostatic: Bkz. hydrostatics.
hydrostatic lubricator: Alt ve st tarafndan birer bo
ru ile buhar devresine bal ve iin ya dolu bir ya
danlk; hidrostatik yadanlk; iinden geirilen buhar
yalama ya ile birlikte buhar makinelerinin silindir
lerine verilir.
hydrostatic pressure: Homojen bir sv tarafndan ii
ne daldrlm bir yzeye dikey olarak uygulanan ba
sn; hidrostatik basn; hidrostatik basn cismin de
rinliine ve svnn arlna baldr.
hydrostatics: Su ve dier svlarn basn ve denge
durumlarn inceleyen bilim: fizik bilimi dal; hidrosta
tik bilimi; svlarn statii.
hydrostatic test: Bkz. hydraulic test,
hydrosulfide: Kkrtl hidrojendeki hidrojenin ksm
yer deitirmesi ile elde edilen, HS kk ve baz di
er kk veya element kapsayan bileik; hidroslfr;
bislfr ad da verilir.
hyposulfite: 1) hidroslfroz asitin herhangi bir tuzu;
hiposlfit. 2) sodyum hiposlfit; beyazlatc madde
olarak kullanlr.
hydrosulfurous: Bkz. hyposulfurous.
hydrothermal: Scak suya ait; zellikle scak sularn
etkisiyle dnya kabuundaki minerallerin znme
si, yer deitirmesi ve dalmlarnn deimesi; hidrotermal.
hydrous: 1) su kapsayan; sulu. 2) zellikle kimyasal
bileik olarak su kapsayan.
hydroxide: Hidrokzil kk (OH) ile birleen bir ele
ment veya kkten oluan bir bileik; hidroksit.
hydroxonium ion: Bkz. hydrogen ion, hydrated.
hydroxy: Bkz. hydroxyl.
hydroxy-: Organik kimyada hidroksil anlamnda bir
nek.
hydroxy acid: Hem hidrogzil ve hem de karbokzil
kklerin grld, laktik asit gibi, organik bir asit;
hidrokzi asit.
hydroxyl: Hidrokzil; tm hidroksitlerde bulunan tek
deerli bir kk, OH.
hydroxylamine: Renksiz, kokusuz bir baz; hidrokzilamin, NH2OH.
hydroxyl group: -OH grubu.
hydroxyl ion: Negatif iyon, OH".
hyetoraph: Yllk ortalama yamur miktarn gsteren

h ye tog ra ph i c
bir harita veya grafik; hiyetoraf.
hyetographic: Hiyetorafiye ait,
hyetography: Yamurlarn corafik dalmn incele
yen bilim veya meteoroloji dal; hiyetorafi.
hyetological: Hiyetoloji'ye ait.
hyetology: Yamur, kar vb. i ile ilgilenen meteoroloji
dal; hiyetoloji.
hygienics: Salk bilimi; hijyen.
hygro-: Nem veya rutubet anlamlarnda bir nek.
hygrograph: Saat mekanizmasna benzer ekilde al
arak atmosferin nemini srekli olarak kayt eden bir
cihaz; hlgrograf.
hygrometer: Nem veya rutubet miktarn lmek iin
kullanlan bir cihaz; higrometre; nemler.
hygrometer, dew-point: Hava nem ile doyduu za
man scaklk lmek iin kullanlan bir cihaz; larna noktal higrometre veya nemler.
hygrometer,
hair:
Bkz
hair
hygrometer.
hygrometric: 1) higrometri veya nem lm bilimine
ait. 2) havadan emilen veya cezbedilen veya emilen
nem.
hygrometry: Havadaki nem miktarnn lm ile ilgi
lenen fizik dal; higrometri.
hygroscope: Bal nem deiimlerini gsteren ya da
kayt iin kullanlan bir alet; higroskop.
hygroscopic: 1) higroskopa ait, higroskop ile lle
bilen veya higroskopa gre. 2) havadan nem lme
ve nem emme; higroskopik, nem emici.
hyoscyamin: Bkz. hyoscyamine.
hyoscyamine: Renksiz, kristalli, ok zehirli bir alkalo
it; hiyosiyamin, C 1 7 H 2 3 N0 3 ; kpekzm familyasndaki bitkilerden elde edilir ve tpta msekkin,
uyuturucu vb. i olarak kullanlr.
hyp-: Bkz. hypo-.
hyp.: Bkz. 1) hypotenuse. 2) hypothesis. 3) hypot
hetical.
hyper-: st, stnde, normalden byk, ar anlam
larnda bir nek; hiper.
hyperacid: Ar ve yksek asit.
hyperacidity: Yksek asitlilik, zellikle mide suyun
da.
hyperbola: Dik bir koninin tepesi dndan geen d
ey bir dzlemle kesilmesinden oluan ekil; hiper
bol.
hyperbolic: Hiperbole ait; hiperbol eklinde olan; hi
perbolik.
hyperbolically: Hiperbolik bir ekilde; hiperbole ben
zer bir tarzda.
hyperbolic logarithm: 2,718281828 tabanna gre lo
garitma; doal logaritma; hiperbolik logaritma; Bkz.
logarithm.
hyperbolic spiral: Hiperbol eklinde olan spiral veya
helezon; hiperbolik helezon ya da spiral.
hypereutectic: tektik bir zelti veya alamda bulu
nan daha az bileenden fazlasn kapsayan; hipertektik.
hyperboioid: Hiperboln simetri ekseni evresinde
dndrlmesi ile oluan hacim; hiperboloit.
hyperphysical: Fiziin tesi; fizik tesi; olaanst.
2) fizikselden ayrlm.
hypersonic: Ses hzndan be misli daha yksek hz
la seyahat etmeye ait.
hypersthene: Demir ve magnezyum silikat; piroksen
grubunun parlak, yeilimsi siyah veya koyu kahve

278

hyst eresi s
rengi bir minerali; hipersiten.
hypersthenic: Hipersitene ait veya hipersiten kapsa
yan.
hyphen: Bllgisay. Ayrma izgisi.
hyphenate: Bilgisay. hecelere ayrmak.
hypo: Renksiz, kristalli bir tuz; sodyum tiyoslfat,
Na2S2O3.5H2O; zeltisi fotoraflkta tespit mad
desi olarak kullanlr.
hypochlorite: Hipoklrz asitin (HCIO) herhangi bir
tuzu; hipoklorit; beyazlatc ve dezenfektan olarak
kullanlr.
hypochlorous: Sadece zeltilerde olduu bilinen,
beyazlatma ve oksitleme maddesi olarak kullanlan,
dayanksz bir asite (HCIO) ait veya onu belirten.
hypocycloid: Tek. Res., Geom, bir baka dairenin
emberinin iinde hareket eden bir dairenin emberi
zerindeki bir noktann izdii eri; hiposikloit (eri
si).
hyponitrous: Oksitleyici bir madde olan nitrojens dibazik asite, hiponitrz asite (H 2 N 2 0 2 ) ait veya onu
belirten.
hypophosphate: Hiposfsforik asitin tuzu; hipofosfat.
hypophosphite: Hipofosfit; hipofosforz asitin tuzu.
hypophosphoric: fosforun nemli havada yava ya
va olarak oksitlemesi ile elde edilen hipofosforik asi
te (H 4 P 2 0 6 ) ait veya onu belirten.
hypophosphorous: Hipofosforz asite (H 3 P0 2 ) ait
veya bu asiti belirten.
hyposulfite: 1) hipofosforz asitin bir tuzu. 2) sod
yum hiposifit, Na 2 S 2 04 .3) yanl olarak sodyum ti
yoslfat, Na 2 S2 O3 ; fotoraflkta tespit maddesi
ola rak kullanlr.
hyposulfurous: Slfrz asitten elde edilen ve beyaz
latma maddesi olarak kullanlan dibazik hiposlfrz
asite (H 2 S 2 0 4 ) ait veya bu asiti belirten.
hypotenuse: Dik al bir gende, dik ann karsn
daki veya dik kenarlar dndaki kenar; hipotens.
hypoth.: Bkz. 1) hypothesis. 2) hypothetical.
hypothenuse: Bkz hypotenuse.
hypothesis: Belirli gerekleri aklamak veya ilerki
aratrmalar, mnakaalar vb. inde esas (temel) sa
lamak iin kabul edilen, kantlanmam kuram veya
neri; hipotez; faraziye; varsaym.
hypothesize: Hipotez yapmak; farzetmek; kabul et
mek.
hypothetic: Bkz. hypothetical.
hypothetical: 1) teorik; kuramsal; kabul edilen; varsa
ylan; hipoteze ait; hipotez tabiat veya doasnda
olan.
hypothetically: Kuramsal, nazar veya teorik bir bi
imde; hipotez gibi.
hypoxanthine: Dalak vb. inde bulunan nitrojenli bir
bileik, C 5 H 4 N 4 0 ; hipokzantin.
hypso-: Ykseklik anlamnda bir nek.
hypsometer: Bir svnn kaynamas ile kara yzeyleri
nin yksekliklerinin lm iin kullanlan bir cihaz;
hipsometre.
hypsometry: zellikle deniz dzeyi esas alnarak,
Dnya yzeyinin yksekliklerinin llmesi; fipsometri.
hysteresis: Fiz. bir gvdede onu etkileyen kuvvet de
itii zaman etki gecikmesi; zellikle mknatslan
ma kuvvetinin deimesi ile mknatslanma deiimindeki gecikme; histerizis; artk mknatsiyet.

h ys teres i s c y cl e
hysteresis cycle: Bkz. hysteresis loop.
hysteresis energy: Histerezisi karlamak iin ilet
menin her evriminde kullanlan enerji; histerezis
enerjisi.
hysteresis graph: Herhangi numune maddenin oto
matik olarak histerezis ilmeklerini izen bir cihaz.
hysteresis loop: Histerezis erisinin kapal ekli; his
terezis ilmei.
hysteresis loss: Tekrarlanan mknatslanma ve mk
natslanmann kalk nedeniyle, mknatslanabilen
metallerdeki g kayb; histerizis kayb; s eklinde
belirir.
hysteresis, magnetic: Manyetik alan iddetinin mk
natslama kuvvetinin gerisinde kalmas; manyetik his
terizis.
hysteresis tester: Manyetik histerezisi dorudan l
en bir cihaz; Ewing deney cihaz.
hysteretic: Histerezise ait; histerezisle belirtilen veya
histerezisin neden olduu.

279

h ysteret i c loss
3

hysteretic constant: Bir evrimde erg/cm trnden


histerezis kayb.
hysteretic loss: altrlan elektrikli cihazlarda, man
yetik histerezisin neden olduu g kayb; histerezis
kayb; s eklinde belirir.
hysteresis, magnetic: Manyetik alan iddetinin, mk
natslanma kuvvetinin geride kamas; manyetik histe
rezis.
hysteresis tester: Manyetik histeresizi dorudan l
en bir cihaz; Ewing deney cihaz.
hysteretic: Histerezise ait; histerezisle belirtilen veya
histerezisin neden olduu.
3
hysteretic constant: Bir evrimde erg/cm trnden
histerezis kayb.
hysteretic loss: altrlan elektrikli cihazlarda, man
yetik histerezisin neden olduu g kayb; histerezis
kayb.

i: 1) Romen saylarnda bir (1). 2) Astr. bir yrnge


nin tutulma dairesine meyli. 3) Kimy, iyotun simgesi.
4) F/z. a) akm iddeti simgesi, b) atalet momenti
simgesi.
IAA: Bkz. indole-3-acetic acid.
IAN: Bkz. indole-3-acetonitrile.
l-bar: Enine kesiti I eklinde olan elik profil; putrel;
kiri.
I.C.:Bkz. interior communication.
CBM: intercontinental ballistic missile: Ktalar
ara s balistik fze; minimum mesafesi 8045 km
(5000 mil)'dir.
ice: 1) suyun 0C veya 32F'ye kadar soutulmasyla
oluan cama benzer, krlgan su ekli; buz; donmu
su. 2) bunun bir paras, katman ya da tabakas. 3)
grnm, yap vb. i bakmndan donmu suya ben
zeyen herhangi bir ey. 4) Arg. elmas ya da elmas
lar. 5) buza dnmek; donmak. 6) buz ile kapla
mak; buz uygulamak. 7) iine veya evresine buz
koyarak soutmak.
ice bag: Buz ktlesi.
iceberg: Bir buzuldan kopan ve denizlerde yzen b
yk buz ktlesi; aysberg; buzda.
iceboat: 1) buz zerinde yelkenle hareket eden hafif
bir tekne; buz botu. 2) hafif, tekneye benzer iskelet!i, ou zaman gen eklinde, paten bana ben
zeyen ve yelkenle hareket ettirilen tekne.
ice bomb: Dondurulduu zaman su tarafndan uygu
lanan son derece byk kuvveti kantlamak iin kul
lanlan bir cihaz; buz bombas.
icebound: 1) buzla evrilmi bir tekne veya gemi;
buzda mahsur kalm gemi. 2) buz tarafndan yaklalamaz yaplm veya bloke edilmi (bir sahil gibi).
icebox: zellikle iinde yiyecek, iecek vb. ini sout
mak iin buz kullanlan dolap; buzdolab.
icebreaker: 1) buzu krarak bir kanal aan dayankl
bir gemi; buzkran. 2) rhtm vb. ini yzen buzlardan
korumak iin siil eklinde bir yap.
ice calorimeter: Eriyen buz miktar ile numunenin z
gl ssnn lld bir kalorimetre; buz kalorimet

resi.
iced: 1) zerinde, iinde veya evresinde buza sahip
olan; buz ile soutulan; buzlu. 2) buzla kapl; don
mu.
ice-free: 1) buzsuz; donmayan. 2) daima buzsuz; as
la donmayan: Suyu donmayan liman gibi.
icehouse: 1) buz ylan veya depolanan bina. 2)
su ni buzun yapld bina; buzhane.
iceland spar: zellikle zlanda'da bulunan saydam,
renksiz kalsit; ift krlmal prizma yapmnda kullan
lr.
ice machine: Buz yapmnda kullanlan, ou zaman
amonyakla alan bir makine; buz makinesi; buz
kompresr.
ice machinery: Den. buz yapmnda kullanlan maki
ne; buzluk kompresr; buz kompresr.
ice machinery room: Buz makinesi veya buzluk
kompresr dairesi.
ice manufacture: Buz yapm; buz imalt.
ice pick: Buzun krlmas iin kullanlan sivri ulu me
tal alet; buz kraca.
ice plant: Kalp biiminde buz yapan bir tesis ya da
kurulu; buz fabrikas; buz imalthanesi; buzhane.
ice point: Saf kat su (buz) ile saf sv suyun 101 325
2
N/m 'de (760 mm Hg'de) dengede olduu scaklk
skalasnda sabit bir nokta; buz noktas.
ice water: 1) erimi buz. 2) buz ile soutulan su; buz
lu su.
ichnography: 1) bir binann lekli izilmi temel pl
n; zemin pln. 2) byle plnlar izme sanat.
iconoscope: Televizyon vericisinde, a duyarl lev
ha ile kuatlm bir vakum tpnden oluan ve op
tik grntleri elektrik impulslarna eviren bir elek
tron tp (ticar bir marka).
icosohedral: Tek. Res. yirmi dzlem yz olan kat
ekil; yirmi yzl.
icosi-: Yirmi anlamnda bir nek.
icositetrahedron: Yirmi drt dzlem yzeyi olan kat
veya solid ekil; yirmi drt yzl.
icy: 1) ok buz olan; tm ile buzla kapl; buzla kap-

IDC
lanm. 2) buza ait; zellikle a) ok souk, b) kay
gan, kaypak.

IDC: Bkz. inner dead center.


ideal: Mkemmel olan, zellikle gereklememi teo

rik (kuramsal) bir cisim, olay, ilem, sistem veya


te oriyi belirtir; idel; mkemmel.
ideal combustion cycle: Yanmann sabit basnta ol
duu kuramsal {teorik) evrim; idel yanma evrimi;
sabit basnta yanmal evrim; diesel evrimi.

ideal cycle: Eksik yanmadan gelen kayplar istisna


edilirse, gerek makine ile eit koullarda alan fa
kat kayplar olmayan bir makinenin evrimi; idel
evrim.
ideal efficiency: Term, kuramsal ya da teorik diyag

ramlardan hesaplanan verim; idel verim; diyagram


verimi; termodinamik verim.

ideal engine: idel makine.


ideal gas: Gaz kanunlarna kesin olarak uyan bir gaz;

idel gaz; mkemmel gaz.


ideal gas scale: Scaklk deiiminin basn ya da
ha cim deiimi ile hesapland skala, blnt veya
taksimat; ideal gaz skalas.
ideal heat cycle: i elde etmek iin sy idel olarak

kullanan evrimlerden biri; idel s evrimi; Bkz. he


at cycle.
ideal mixture: Benz. Mot. hava-benzin orannn
15,13/1 veya benzin-hava orannn 0,066 olduu
kar m; idel karm; mkemmel karm; normal
kar m.
ideal power: Bir gaz trbininde idel bir durumda,
gaz akmnn tm kinetik enerjisinin ie dnt

trbin gc; idel g.


identical: 1) ok benzer. 2) tm ile benzer ya da
eit; zde.
ideogram: Bilgisay. kavramizi.
idiochromatic: Fotoelektrik zelliklere sahip olan.
idioelectric: Srtnme iie elektriklenebilen.
idiomorphic: 1) kendi uygun ekline sahip olan. 2)
Mine. allm ekline sahip olan: Kristaller iin sy
lenir
.
idle: 1) bir motor veya buhar makinesinin ancak ken
di kayplarn karlayacak kadar g retmesi; bota
alma; rlanti. 2) g iletmeksizin yava olarak a

ltrmak; bota almak: Makineler iin sylenir. 3)


bouna harcamak, sarfetmek veya tketmek. 4) bo

ta almasna (motor vb. inin) neden olmak. 5)


ya va olarak hareket etmek. 6) zaman verimsiz
olarak tketmek.

idle adjusting screw: Bir benzin motorunun karbratrnde bota almay dzenleyen vida; rlnti

ayar vidas.
idle jet: Benz. Mot. karbratrde bota almay d
zenleyen meme; bota alma memesi veya nozu-

lu.
idle pulley: Bota alma kasna; hareketin iletilme

sinde kaya klavuzluk eden veya kayn boluunu


alan kasnak; avara kasna.

idler: 1) Meka. bota alma dilisi veya kasna; r


lnti kasna; ara dilisi.
idler gear: Avara donanm; bota alma donanm;
ara dilisi: (motorlarn supap hareket mekanizmala
rnda kullanlr).
idler pulley: Bkz. idle pulley.

idler shaft: Dili pompalarn dndrlen dilisinin af

281

Ignition delay
t ya da mili; dndrlen
mil.

idler sprocket: Mot. krank milinden hareket alarak


kam milini eviren sessiz zinciri tayan

ara dililer

den herhangi biri; ara dili.


idle wheel: ki dili arasna yerletirilerek, ynn ve
hzn deitirmeksizin hareketi bir diliden

dierine

ileten dili; ara dilisi.


idling: Bota alma; rlnti.
idling adjustment: Benz. Mot. karbratrlerin bota

alma devir saylarinn ayar edilmesi; rlnti ayar.


idlng carburetor: Bota alma veya rlnti memesi
olan alak ykl karbratr; bota alma karbratr; rlntili karbratr.

idling speed: Bota alma srasnda motorun hz


ya da devir says; rlnti hz; rlnti devir says.
idocrase: Bkz. vesuvianlte.
i.f.: Bkz. intermediate
frequency. ign.: Bkz. ignition.
igneous: 1) atee ait; ate kapsayan; ate tabiatnda
olan; ate gibi. 2) ate etkisiyle meydana gelen;
zellikle byk s ya da volkanik hareketle olumu;
volkanik kaya gibi.
igneous rock: Magmann sertlemesi sonucu oluan

kaya; volkanik kaya.


ignescent: 1) elik ile vurulduu zaman kvlcm ka
ran; kvlcm karan madde. 2) alev kararak patla
ma.
ignis fatuus: Bataklk

alanlarn

zerinde

hareket

eden, geceleri grlen, ryen organik maddeler


den oluan yanc gazlarn neden olduuna inanlan
k.
ignitable: Tututurulabilir.
ignite: 1) tututurmak; atelemek; yanmaya neden
ol mak. 2) byk miktarda s oluturmak; s ile
akkor yapmak. 3) tututurma; yanma balatma.

igniter: 1) alak kompresyonlu makinelerde tutuma


y salamak zere kullanlan, batarya, endksiyon
bobini ve bujilerden oluan ve yksek tansiyonlu k
vlcm reten bir ara; ateleyici; tututurucu; torpi
dolarn barutunu tututurmak iin kullanlan zaman

ayarl patlaycy patlatan bir cihaz; patlatc; ateleyi


ci; ateleme dzeni.
ignitibility: Tututurulabilir olma nitelii; tutuabilirlik.

ignition: 1) tutuma veya tututurma. 2) bir eyin


tu- tuturulmas ortam. 3) Mot. a) silindirdeki yanc
ve ya patlayc karmn tututurulmas. b) bunu
yapan cihaz. 4) Kimy. tam yanma veya tam
kimyasal dei im noktasna kadar bir bileik veya
karmn stl mas.
ignition accelerator: Mot. amil nitrat gibi, sv
yaktla
rn tutuma niteliini gelitirmek iin
kullanlan ve ya ktlara belirli oranlarda katlarak
tutuma gecikmesi ni azaltan, setan saysn
ykselten kimyasal madde lerden herhangi biri;

tutuma hzlandrc.
ignition advance: Diz. Mot. st l noktadan nce
pskrtmenin balad nokta ile st l nokta ara

sndaki krank as; tutuma avans.


ignition cable: Distribtr kapa ile bujiler arasnda
bulunan kablolardan herhangi biri; buji kablosu.
ignition coil: Akmlatrlerin dk gerilimli akmn,

bujilere gerekli, yksek gerilimli akma ykseltmek


iin kullanlan bobin; endksiyon bobini; benzin mo
torlarnda kullanlr.
ignition delay: Tutuma gecikmesi. 1) Diz. Mot.
yak-

ignit io n d ela y p erio d


tn enjektrden silindirlere pskrtld an ile tu
tumas arasndaki zaman aral; standart deeri
krank as trnden 13'dir. 2) Benz. Mot. buji elek
trotlar arasnda kvlcm olumas ile tutumann ba
lamas arasndaki zaman aral; krank as trn
den 5-20 dolayndadr.
ignition delay period: Tutuma gecikmesi periyotu
veya sreci; iten yanmal makinelerde yaklak
5-20 dolaylarndadr.
ignition improver: Yanma veya tutuma gelitirici;
Bkz. ignition accelerator.
ignition jump: Diz. Mot. Tutuma sramas; tutuma
gecikmesini izleyen srete alevin yaylmas.
ignition key: Oto. mar ve ateleme devrelerine al
trmak iin kullanlan ve ak ile devre arasnda bulu
nan anahtar; kontak anahtar.
ignition lag: Bkz. ignition delay.
ignition lag period: Bkz. ignition delay period.
ignition order: Bkz. firing order.
ignition plug: Bkz. spark plug.
ignition point: Hava yakt karmnn silindir iinde tututurulduu nokta, rnein st l noktadan bir
ka derece sonra; tutuma noktas.
ignition quality: Diz. Mot. yaktn sktrlm hava
iersine pskrtld zaman yanmaya olan yetene
i; tutuma veya yanma nitelii; tutuma nitelii.
ignition switch: Bkz. ignition key.
ignition system: Benz. Mot. ou zaman ak tarafn
dan beslenen ve buji elektrotlar arasnda kvlcm
oluturarak silindirdeki hava yakt karmnn tututu
rulmasni salayan devre; ateleme sistemi veya dev
resi; ak, anahtar, endksiyon bobini, distribtr,
bujiler ve bu paralarn tmn birbirine balayan
izoleli, bakr kablolardan oluur; ayrca manyetolu
ateleme sistemleri de vardr.
ignition temperature: Yanmann balamas ve yanc
karma yaylmasna neden olabilecek en dk s
caklk; tutuma scakl.
ignition test: Bir elektrik frn kullanarak kmrn tu
tuma scaklnn saptanmasnda kullanlan bir de
ney; tutuma deneyi.
ignition timing: Benz. Mot. buji trnaklar arasnda k
vlcm oluturularak hava-yakt karmnn tututurulmas zaman; tutuma zamanlamas veya taymingi;
silindirdeki hava-yakt karm daima st l nokta
dan nce tututurulur.
ignitor: Bkz. igniter.
ignitron: Tek bir grafit anot ve cva katota sahip olan
bir tr cval ark rektifayeri; tututurma ubuundan
havuza akm getii zaman cva buhar iyonize olur
ve anot ile katot arasnda ark ya da kvlcm balar;
alternatif akm, 0,00001 amperlik doru akma evi
rir; ignitron.
I.H.P. (i.h.p.): Bkz. indicated horsepower
illimitable: Limitsiz ve snrsz; llemeyen; usuz.
illimium: 6 numaral elementin ilk ad; imdiki promethium.
illume: Bkz. to illuminate.
illuminable: Aydnlatlabilir.
illuminant: k veren; aydnlatan; aydnlatan veya
k veren ey.
illuminate: 1) k vermek; aydnlatmak. 2) klarla
donatmak; tenvir etmek.
illuminating gas: Havagaz, sugaz vb. i gibi aydnlat

282

imbricate d
mada kullanlan gazlardan herhangi biri; aydnlatma
gaz; kzgn kok veya kmr zerine buhar (stim) f
lenerek elde edilir.
illumination: 1) aydnlatma; zellikle: a) tenvirat; k
landrma; k salama, b) klarla donatma. 2) k;
birim alana den k iddeti. 3) bir ehir vb. ini ss
lemek iin kullanlan klar.
illumination, direct: 1) n en az % 90'nn aaya
doru yneltildii aydnlatma; dorudan veya dolay
sz aydnlatma. 2) bir aynadan yanstlmakszn bir
mikroskopun basamana yukardan drlen k;
dorudan aydnlatma.
illumination, indirect: In en az % 90'nn yukarya
doru verildii aydnlatma; dolayl aydnlatma.
illumination meter: Ik iddetlerini lmek iin kulla
nlan bir fotometre; aydnlatma leri.
illumination, photometer: Bkz. illumination meter.
illuminative: Aydnlatc; aydnlatma eiliminde olan.
illuminator: Aydnlatan bir kii veya ey; zellikle, k
verme, iddetlendirme veya yanstma iin kullanlan
bir cihaz veya alet.
illumine: Aydnlatmak veya aydnlatlmak.
illustrous: 1) orijinal olarak parlak; ltl; ldayan.
2) hretli; ok mehur.
ilmenite: Demir ve titanyum oksitten oluan siyah
renkli, parlak bir mineral; ilmenit.
i.m.e.p.: Bkz. indicated mean effective pressure.
image: 1) bir aynadan yansma, bir mercekten krl
ma vb. i ile retilen bir eyin grsel hayali; grnt;
hayal; imge. 2) dierine ok fazla benzeyen bir kii
ya da ey; kopya; suret; benzerlik; tasvir. 4) tipik r
nek; sembol; simge. 5) yanstmak; aksetmek. 6) zi
hinde resmetmek; tahayyl etmek. 7) simgesi ol
mak 8) grafik olarak tanmlamak.
image force: arj ykl kk bir cisim ile komu bir
iletkendeki onun elektrik grnts arasndaki e
kim ya da cazibe.
image orthicon: ikonoskopun deiimini gelitiren te
levizyon kamera tp.
image, real: Ik nlarnn gerek olarak getii ve
bir perde ya da fotoraf levhasna yanstabildii bir
ayna veya mercek tarafndan oluturulan bir grn
t; gerek grnt.
image, virtual: Fotoraf ekilemeyen veya bir perde
zerine yanstlamayan grnt; gerek olmayan g
rnt.
imaginable: Gz nne getirilebilir; tahayyl edilebi
lir.
imaginary: 1) sadece muhayyelede var olan; dsel;
gerek olmayan; gerekten uzak. 2) Mate, negatif
bir bykln karekkne ait veya onu belirten;
imajiner; sanal.
imaginary number: Mate, imajiner say; sanal say.
imbalance: Denge yokluu; dengesizlik.
imbark: Bkz. to embark.
imbibition: 1) renkli resimler basmnda uygulanan
mekanik bir yntem. 2) bir kat ya da koloit tarafn
dan bir svnn emilmesi.
imbricate: Kiremit veya balk pulu gibi birbiri zerine
bindirmek veya binmek.
imfing: Kristallemeyi redklemek amacyla bir svy
kk bir kristal ile tohumlama.
imbricated: Bkz. imbricate.

imbue
imbue: 1) nem ya da rutubet ile doldurmak; doyur
mak; slatmak. 2) renkle doldurmak; boyamak; renk
vermek; hafife boyamak.
imfing: Kristallemeyi endklemek iin bir svy k
k bir kristal ile tohumlamak.
imidazole: Renksiz kristalli bir baz; imidazol,
C 3H 4N 2.
imide: ki asit kk ile birlemi, iki deerli NH kk
ne sahip olan bir organik bileik; imid eklinde de
kullanlr.
imine: Bkz. imide.
imino: imin ya da iminlere ait.
immeasurability: llemez olma nitelii.
immeasurable: llemez; snrsz; hudutsuz; vasi;
engin.
immeasurably: llemez derecede veya uzunlukta.
immensurable: Bkz. immeasurable.
immerge: Suya daldrmak veya batrmak; bir svda ol
duu gibi kaybolmak.
immerse: Tm ile rtlecek biimde bir svya daldr
mak, damlamak veya batmak.
immersed: 1) bir svya daldrma. 2) Sof. tm ile su
altnda byme.
immersion: 1) bir svya batrma veya batrlm. 2)
Astr. bir gk cisminin dierinin veya onun glgesi
nin arkasna gizlenmesi; tutulma. 3) dalma; daldr
ma; batma; batrlma.
immersion heater: Souk blgelerde altrlan yk
sek devirli dizel motorlarnn soutma suyunu sta
rak kolay ilk hareket salamak iin yararlanlan ve
soutma suyuna batrlarak kullanlan stc; daldr
ma (dalg) stc veya hiyter.
immersion objective: Yksek gl mikroskoplarda
kullanlan, n mercek ve slayt arasnda ya veya su
damlas damlatlan bir objektif; yaa batrlm objek
tif.
immiscibility: Baz svlarn karamaz fakat katmanla
rna ayrlabilir olma zellii, rnein ya ve su; kar
mazlk.
immiscible: Kartrlamaz veya harman edilemez.
immix:
Tm
ile veya tamamen
kartrmak.
immixture: 1) tm ile kartrma. 2) iyice kartrlm
olma durumu veya gerei.
immobile: 1) hareket etmeyen; skca tespit edilmi;
kmldayamaz; sabit. 2) deimeyen; hareketsiz.
immobility: Hareketsiz olma durumu veya nitelii.
immovability: Yerinden oynamaz, kmldamaz veya
sabit olma durumu ya da nitelii.
immovable: 1) hareket edemez; skca tespit edilmi;
harekete muktedir olmayan. 2) hareket etmeyen; de
vinmeyen; hareketsiz; devinimsiz; kmldamaz; sabit.
3) deiemez. 4) aalar, binalar, arazi vb. i gibi ha
reket edemez mal; gayri menkl.
imp.: Bkz. 1) imperfect. 2) imperial.
impact: 1) arpmada birinin veya her ikisinin hznn
deiecei, iki cismin ortak veya karlkl etkisi;
arpma; iddetli temas; arpma. 2) bir ekicin
arpma gc; arpma kuvveti.
impact effect: arpma etkisi veya tesiri.
impact, elastic: arpma srasnda deforme olan ve
derhal orjinal l veya ekline dnen iki cismin ar
pmas; esnek arpma; elstik arpma.
impact fluorescence: Uyarlm ya da ikaz edilmi
bir atom dieri ile arpt zaman retilen floresan;

283

imper f ec t lubrica t io n
arpma floresan.
impact test: Bir ya da bir ka darbe ile yaplan deney
rnein eilme veya eki deneyi; rnek ya da numu
neyi krmak iin gerekli sonu ft-lbs trnden kayt
edilir.
impair: Daha kt, az, daha zayf vb. i yapmak; boz
mak; zayflatmak; hasar vermek; azaltmak.
impairment: Bozulma; hasar; zarar.
imparity: Eitsizlik; eitlik noksanl.
impasto: 1) kaln bir katman oluturacak ekilde bo
yama. 2) bu tr srlen boya.
impeccability: Kusursuz veya hatasz; mkemmel.
impedance: 1) bir devreye uygulanan gerilimin ortala
ma karekk deerinin, o devreden akan akma ora
n; alternatif akmda, doru akmdaki gerek dirence
karn zahir diren; empedans. 2) birim alandaki
kuvvetin, sesin iletildii verilen bir yzeyin deplasma
nna oran.
impedance factor: Bir cihaz ya da devrenin empedansnn direncine oran; empedans faktr = Z/R
(Z = empedans, R = diren).
impede: 1) engel olmak; nlemek; geciktirmek; tehir
etmek; gelimeye engel olmak.
impedometer: ok yksek frekans bantlar iin empe
dans len bir cihaz; empedometre.
impel: 1) ileriye doru itmek, altrmak veya hare
ket ettirmek; ileriye doru sevketmek. 2) tazyik et
mek, zorlamak veya sktrmak; tahrik etmek; mec
bur etmek.
impellent: Tahrik eden herhangi bir ey; motive
eden; sevkeden, itici vb. i.
impeller: 1) merkezka (santrifj) pompalarn, evre
lerinde ne veya geriye kvrk, bazan ap ynnde
dz kanatlar bulunan dner hareketli ksm; rotor ve
ya impeler. 2) hidrolik kaplinlerde, makinenin hare
ketini kendisine bal olmayan baka bir paraya ile
ten, yarm kre eklinde bir para; impeler; kart
runner (raner). 3) iten, altran veya hareket veren
kii veya ey. 4) jet motorlarnda kanatlar fana ben
zeyen trbin. 5) buhar trbinlerinin rotoru.
impeller casing: Nadir olarak drt, ounlukla iki par
adan yaplan ve rotoru hava ya da buhar szdrmaz
biimde kapatan mahfaza; keys; trbin keysi; Bkz.
turbine casing.
impenetrable: F/z. iki cismin ayn anda, ayn yeri i
gal etmesinin nlenmesi zelliine sahip olan; geimesiz. 2) nfuz edilemez veya delinemez; tesir edile
mez; su ya da hava geirmez. 3) zmlenemez ve
ya anlalamaz; idrak edilemez.
impenetrability: ki cismin ayn anda ayn yeri igal
etmedeki yeteneksizlii.
imperceptible: Nilelik ve nicelikte gzlemci tarafn
dan meydana karlamayan veya sezilemeyen dei
imi belirtir; rnein 1 ampere kadar lbilen bir
ampermetrede 1 miliamperlik deiim; seziiemeyen
deiimdir, gibi.
imperfect: Mkemmel ya da ideal olmayan bir cisim,
izim, olay, ilem veya nitelii belirtir; mkemmel ol
mayan; eksik; natamam.
imperfect combustion: Yanma rnlerinin karbon
monoksit (CO) kapsad yanma; tam olmayan yan
ma; eksik yanma.
imperfection: Noksan; kusur.
imperfect lubrication: Bkz. thin-film lubrication.

imper f ec t machin e
imperfect machine: Enerjinin srtnme veya dier
kayplarla bouna tketildii makine; mkemmel ol
mayan makine; kaypl makine; pratikte kullanlan
makinelerin tm mkemmel olmayan makinelerdir.
imperforate: 1) delik ya da aklklari olmayan; delik
siz. 2) kenarlari dz olan veya delikli olmayan.
imperforated: Bkz. imperforate.
impertforation: Deliksiz olma durumu.
imperial: 1) byk l veya en iyi nitelie ait. 2) ngi
liz yasalariyla saptanm arlklar ve llerin standartlarina gre; ngiliz l standartlarina uygun. 3)
byk l veya stn nitelikte eya. 4) lleri
584-878 mm (ABD'de), 579-762veya 559-813 mm (n
giltere'de) olan yaz kad ls.
imperial gaitan: ingiliz galonu; emperyal galon,
3
277,42 in veya 4,52 litre; Amerikan galonunun yak
lak 1,195 misli.
impermeability: Su ve hava geirmez olma durumu
veya nitelii; szdrmazlk.
impermeable: Su ve hava geirmeyen; zellikle svla
ra gei! vermeyen; geirgen olmayan; szdrmayan.
impermeably: Hava ve su geirmez eklide.
impervious: Nfuz edilemez; su ya da hava geir
mez. 2) etki edilemez.
impervious layer: Suyun geemeyecei bir katman.
impetus: 1) ktlesi ve hz nedeniyle hareketli bir cis
min uygulad kuvvet; momentum. 2) aktiviteyi tah
rik eden herhangi bir ey; impuls; etki; altrma ve
ya iletme kuvveti ya da hareket veren veya tahrik
eden; harekete geirici; tahrik edici.
imp.gal.: Bkz. imperial gallon.
impinge: arpmak; vurmak.
impingement: arpma; vurma.
impingement cooling: Gaz. Trb. ii bo hareketli ka
natlarn iine alm kk dairesel delikler yard
myla verilen hava ile kanatlarn soutulmas; darbeli
soutma.
impingement filter: Diz. Mot, elik yn veya benzer
bir maddeden yaplarak prizma eklindeki bir kutu
oluturan ve buharlamayan toz tutucu bir ya ile
kapl bir hava filtresi; darbeli filtre veya szge.
implement: 1) belirli bir i iin kullanlan veya gerekli
ey; alet, ara, cihaz vb. .
impletion: Doldurma; doldurulma.
implode: eriye doru kmek.
implosion: D basnc i basncndan daha byk ol
duu zaman bir cam kap veya bir konteynerin id
detle ieriye doru parampara olmas; patlamann
kart.
importance: nemli olma durumu veya nitelii;
nem; ehemmiyet.
important: 1) g, yetki, etki, yksek duruma sahip
olma. 2) byk nem, ehemmiyet veya deere sa
hip olan; nemli; ehemmiyetli; mhim.
impractical: Pratik olmayan.
impregnate: Doyurmak; iba haline getirmek.
impregnation: iba haline getirme; doyurma.
impress: 1) zerinde iaret brakmak iin basn kul
lanmak. 2) basn kullanlarak iaret yapmak; bask
yapmak; damgalamak. 3) basnla yaplm herhan
gi bir iaret, damga, mhr vb. i.
impression: Matb. a) kt vb. i zerine harf ya da kli
elerin bastrlmas; bask, b) basl kopya.
improper: 1) uygun olmayan; uygunsuz. 2) gerek,

284

in .
hakikat veya kurala uymayan; yanl; doru olma
yan.
improper fraction: Pay paydasndan byk olan ba
ya kesir: 5/3 gibi.
improvabilriy: Geliebilir veya dzeltilebilir olma niteli
i.
improvable:
Geliebilir.
improve: 1) daha iyi nitelik veya duruma ykseltmek;
daha iyi yapmak; slah etmek; gelitirmek. 2) slah
ederek deerini oaltmak. 3) kalite ve durumda da
ha iyi olmak. 4) krl veya yararl olarak kullanmak.
improvement: 1) zellikle: a) slah, b) deerini arttr
ma, c) tekml; gelime; ilerleme; terakki.
impulse: 1a) ant bir kuvvet ile ileriye gitmek veya sevketmek. b) itme kuvveti; itici kuvvet; tahrik ya da
sevk; an tahrik kuvveti; itme; srast. c) byle bir kuv
vetin neden olduu hareket ya da etki; impuls. 2a)
Meka. bir kuvvet tarafndan etkilenen momentumdaki deiim; kuvvetin ortalama deeri ile onun etki s
resi arplarak bulunur.
impulse blades: Aksiyon trbinlerinin rotorlar evre
sine geirilen, giri ve k alar birbirine eit, di
key eksenlerine gre simetrik ve paslanmaz elikler
den yaplan kanatlar; aksiyon (trbin) kanatlar.
impulse force: Bir akkann teetsel hznn yn
nn deimesi veya iddetinin azalmasndan gelen
kuvvet; aksiyon trbinlerinin almasn salayan
kuvvet; aksiyon kuvveti; impuls kuvveti.
impulse generator: Kondensatrleri paralel arj veya
seri olarak dearj ederek gayet ksa, yksek gerilimli
impulslar oluturan cihaz; impuls jeneratr.
impulse-reaction staging: Giri tarafnda aksiyon ve
onu izleyen reaksiyon kademelerinden oluan (bu
har trbini); aksiyon-reaksiyon trbini; Krtis-Rato
trbini.
impulse- reaction turbine: Buhar giri tarafnda bir
ya da birka aksiyon kademesi ile reaksiyon kade
melerinden oluan buhar trbini; aksiyon-reaksiyon
trbini; kombine trbin.
impulse scavenging: Bkz. simple port scavenging.
impulse stage: Buh. Trb. aksiyon kademesi veya ba
sama; De Leval trbinlerinde tek ve Rato trbinle
rinde ok saydaki kademelerden herhangi biri; im
puls kademesi.
impulse turbines: De Laval, Krtis, Rato vb. i gibi et
ki ya da aksiyon kuvvet ile alan trbinler; impuls
trbinleri; aksiyon trbinleri.
impulsion: 1) itici, tahrik edici kuvvet. 2) bu kuvvet
ten gelen hareket veya hareket eilimi. 3) impuls; et
ki.
impulsive: 1) ileriye doru itme. 2) impuls ile olutu
rulan veya impulstan kaynaklanan. 3) Meka. impuls
(etki) sonucu oluan.
impure: Saf ya da ar olmayan, iinde yabanc mad
deler bulunan; zellikle: a) temiz olmayan; kirli, b)
yabanc maddelerle karm, c) kark; birden fazla
renk, ton, stil vb. ine sahip olan.
impure oil: Mot. iinde metal paracklar, su, kurum,
yanma asitleri, grafit vb. i bulunan yalama ya; kir
li ya.
impurity: 1) pis, kark, temiz olma durumu veya ni
telii; pislik; kirlilik. 2) pis bir ey ya da eleman.
in: Bkz. indium.
in.: Bkz. inch; inches.

inaccurate
inaccurate: Doru olmayan; tam olmayan; kesin oimayan.
ination: Hareket yokluu; hareketsizlik; atalet.
inactivate: 1) etkisiz yapmak. 2) Biokimy. bir seru
mun etkisini s ile tahrip etmek.
inactive: 1) etkisiz veya hareketsiz; atl; inert. 2) bo
ta; ie meyilsiz. 3) polarlanm k dzlemini etkile
meyen: Optik olarak aktif baz kritalli maddelerin izo
merleri iin sylenir.
inactive gas: Helyum, neon, argon gibi, dier madde
lerle tepkimeye girmeyen gaz; asal gaz; nadir gaz;
aktif olmayan gaz; inert gaz; l gaz.
inactive substance: 1) reaktif olmayan madde. 2) op
tik olarak ntr bir madde.
inadequacy: Yetersiz olma nitelii veya durumu.
inadequate: Kifayetsiz; yetersiz.
inalterable: Deimeyen; deitirilemez.
inapplicable: Uygulanamaz; tatbik olunamaz; uygun
olmayan.
inartificial: 1) yapay veya sun olmayan; doal; tabi.
2) yeteneksiz. 3) etkisiz; basit.
inaudible: Duyulamayan; iitilemeyen.
inboard: 1) bir gemi veya bot teknesinin iinde veya
bordalarnda. 2) Meka. ieriye doru. 3) iten takma
(deniz motoru).
inbound: Bilgisay. gelen.
in bulk: Dkme olarak; dkme: Gemilerde tanan k
mr, ayekirdei, metal cevheri, sv ykler vb, i iin
sylenir.
incalculability: 1) hesaplanamaz olma durumu ya da
nitelii. 2) o. hesaplanamayan ey.
incalculable: 1) hesap edilemez; saylmak iin ok
byk ya da ok fazla. 2) saylabilmesi ok pheli.
incandesce: Akkor yapmak; akkor olmak.
incandescence: Yksek scakl nedeniyle bir mad
de tarafndan neredilen ya da karlan grnr
k; akkor olma.
incandescent: 1) youn s ile akkor haline gelmek;
kzl veya zellikle akkor olmak. 2) ok parlak; parl
dayan; parltl veya k saan.
incandescent lamp: Elektrik ampul.
incendiary: 1) kastl olarak bir mlkn yangn ile tah
rip edilmesi. 2) belirli maddeler, bombalar vb. i ile
yangna neden olma veya yangn tasarlama 3) yan
gnla kastl olarak mlk tahrip eden kii. 4) yangn
karan bomba, madde vb. i.
incendive spark: Yanc bir gaz tututurmak iin ye
terli sya sahip kvlcm; tututurmaya yeterli kvl
cm, ark veya spark.
inch: 1) in; 2,54 cm, 25,4 mm, 1/12 kadem veya fite
eit olan bir uzunluk birimi; pus; parmak; Simg. (").
2) Meteo. topra bir in kalnlkta bir tabaka ile r ten
(yamur, kar vb. i) ya. 3) basn gstergesin de
bir pus yksekliindeki bir cva stununun arl
ile dengelenen basnca eit ve barometre ya da
manometre tarafndan llen basn birimi (in Hg
ykseklii). 4) ok kk bir miktar, derece veya
mesafe. 5) ok yava hareket etmek.
incidence: 1) Geom. iersinde doru ve bir nokta
kapsayan iki ekil arasndaki ksm rastlant. 2) Fiz.
a) bir hat, k n, mermi vb. inin bir yzeye, hare
ketli bir hatta dmesi, b) bu dmenin yn.
incidence, angle of: Bir yzeye den bir k n ve
(o noktada dzleme) teet arasndaki a; dme

285

incommensurable
as.
incinerate: Yakarak kl etmek; yakp bitirmek; yakp
bitmek.
incinerator: Yakp kuleden kii veya ey; zellikle: a)
yakarak kuleden veya kl haline getiren bir frin ve
ya benzer br cihaz.
incise: Keskin bir alet ile kesmek. 2) keserek (ekiller
vb. i) yapmak; oymak; hketmek.
incised: Kesme; oyma veya hakketme.
incision: 1) kesme. 2) yarma; deme. 3) Tp. bir or
gan ya da dokuyu kesme.
incisive: 1) kesilmi. 2) keskin; sivri; nfuz edici; de
lip geen. 3) kesici bir die ait.
inclination: 1) meyil; eim. 2) bir yatay veya dey
durum vb. inden meyil uzunluu veya derecesi. 3)
aralarndaki a ile, iki hat, iki dzlem veya yzeyin
ynndeki fark ya da diferans. 4) yoku; bayr.
inclination of the earth's axis; Gksel ekvator ile
dnyann yrnge dzlemi arasnda oluan a; yak
lak olarak 2326'40" ve her yl 0,47" klr.
incSinatory: Meyil veya eime ait ya da onunla belirti
len.
incline: 1) yatay veya dey durum, rota vb. inden
yapmak; meyletmek; eilmek; inhiraf etmek; sap
mak. 2) meyil, eim, bklme vb. ine neden olmak;
yatmak. 3) eik dzlem veya yzey.
inclined: 1) meyilli olan; eik; zellikle: a) meyilli;
eimii. 2) dier hat, dzlem veya gvde ile a olu
turan.
inclined belt: Toz kmrn tanmasnda kullanlan,
yatayla 22'lik bir a yapan kay; meyili veya eik
kay.
inclined experiment: Den. bir gemiyi bir ka derece
sancak veya iskeleye yatrarak yaplan deney; meyil
tecrbesi veya deneyi.
inclined plane: 1) yatay dzlemle a oluturan her
hangi bir dzlem; eik dzlem. 2) byk arlktan
kaldrmak iin kullanlan ve eik bir dzlemden olu
an basit bir makine.
inclining moment: Den. bir geminin belirli alarda
yatmasn veya meyletmesini salayan moment; me
yil momenti; yatrma momenti; meylettirme momen
ti.
inclinometer: Dnyann manyetik kuvvetinin ynn
gstermek zere kullanlan ve dey dzlemde ser
best olarak salnm yapan manyetik bir ine. 2) bir
yzeyin meyil asn len bir cihaz; yalpametre. 3)
Hava. uaklarn, dn ve yat miktarn gsteren
bir cihaz.
includable: Kapsayabilir; iine alabilir.
include: 1) kapsamak. 2) bir btnn bir parasna
sahip olmak; kapsamak; ihtiva etmek. 3) hesaba kat
mak; dikkate almak.
included angle: D ters a.
incoercible: Fiz, basnla sv haline redklenemeyen: Bir gaz iin sylenir.
incombustibility: Yanmaz, ate almaz olma durumu
veya nitelii.
incombustible: Yanmayan; yanmaz; yanmaz veya
ate almaz (bir madde).
incommensurable: 1) ayn standart veya lm ile llemeyen veya kyaslanamayan; genel standart ve
ya mukayeselere uymayan. 2) kyaslamaya de
mez. 3) genel bleni olmayan: iki veya daha fazla

incommensurate

286

I ndia r ubb e r (india r ubb er

)
say veya nicelik iin sylenir; llmez ey, byk
lk vb. i.
incommensurate: llemez; zellikle: a) l veya
ebad eit olmayan, b) orantsz; yetersiz; kfi olma
yan, c) ayn standart veya lm ile ilemeyen ve
ya kyaslanamayan.
incommunicable: Nakledilemez.
incommutable: Deitirilemez; mbadele edilemez.
incomparable: Kyaslanamaz; mukayese edilemez.
incompatible: Kartrlma veya birlikte kullanlmaya
uygun olmayan: Baz madde, yakt, ya vb. i iin
kullanlr.
incompatibility: Birlikte kullanlmaya elverili olma
yan veya tehlikeli olan.
incomplete: 1) para ya da paralan olmayan; tam
olmayan; eksik; natamam. 2) bitirilmemi. 3) ideal
olmayan. 4) tersinir kimyasal bir tepkimeye ait veya
onu belirten.
incomplete combustion: Diz. Mot., Buh. Kaza. yak
tn yetersiz hava ve dolaysyla yetersiz oksijen ile ya
kld yanma; yanma rnlerinde karbon monoksit,
aldehitler, ksmen yanm yakt ve kurum bulunur ve
sktrma sonu basnc der; tam olmayan yanma.
incomplete expansion: Pist. Buh. Mak. eksik genile
me; genileme sonucu basncnn kar basntan
byk olduu bir genileme tr.
incomplete-expansion card: Pist. Buh. Mak. genile
me sonu basncnn kar basntan byk olduu
kuramsal diyagram; eksik genilemen p-V diyagra
m.
incomplete-expansion engine: Genileme sonu ba
sncnn kar basntan byk olduu pistonlu bu
har makinesi; eksik genilemen (buhar) makinesi.
incompletely: Tam olmayan; eksik; eksik olarak.
incompressibility: Sktramaz olma durumu veya ni
telii; sktrlmazlk.
incompressible: Sktrlmaz; skmaz.
incomputable: Hesaplanamaz.
incondensability: Youmaz olma nitelii; youamama; youmazlk.
incondensable: Youamaz; youturulamaz; teka
sf edemez; gaz veya buhar durumundan sv duru
muna geirilemez.
inconsumable: Harcanamaz; sarfedilemez; tketilemez.
inconel: %0,04 karbon, %0,35 manganez, %0,20 silis
yum, %15 krom, %78 nikel ve %7 demirden oluan
bir alam; inkonel.
incontroliable: Denetlenemez; kontrol edilemez; kon
trolsuz.
inconvertible: Deitirilemez; dntrlemez veya
tahvil edilemez.
incorporate: 1) bir gvde veya birim (nite) eklinde
birleen veya oluan. 2) birlikte bir btn haline ge
tirmek; tam olarak birletirmek veya kartrmak.
incorrect: Doru olmayan; zellikle: a) uygun olma
yan, b) yanl; gerek olmayan; hatal.
incrassate: Koyu veya daha koyu yapmak veya ol
mak; zellikle: Buharlatrma ile koyulatrmak: Sv
lar iin sylenir; koyulatrlm; kalnlatrlm.
increase: 1) l, miktar, derece vb. inde artmak; b
ymek. 2) nesil reterek sayca daha byk olmak;
oalmak; oaltmak. 3) l, miktar, derece vb. in
de daha byk olmaya neden olmak; bytmek.
increment: 1) daha byk veya daha geni olma; b

yme; artma; artm. 2) byme miktar. 3) Mate, de


iken bir byklkteki trl kk deikenlerden
herhangi biri.
increscent: Artma; byme; ykselme: Ay iin syle
nir.
incrustation: 1) kabuk balama. 2) kabuk; sert d
katman veya kaplama.
indamin: Bkz. indamine.
indamine: NH grubu kapsayan organik boyalar gru
bunun herhangi biri; zellikle fenilen mavisi; inda
min, NH:C 6 H4 :N.C 6 H4 .NH 2 .
indecomposable: Ayramaz; rmez; bileimi ya
da terkibi bozulmaz.
indefectible: 1) rmez; bozulmaz; kusursuz. 2)
ha tasz; mkemmel.
indefinite: Belirli olmayan; zellikle: a) belirli snrlar
olmayan, b) anlam ak veya net olmayan; mp
hem, c) belirli veya pozitif olmayan.
indeformable: Deforme olmaz; ekil deitirmez.
indelible: Silinemez, bozulamaz, ykanamaz vb.; sa
bit.
indelible pencil: Sabit kalem.
indelicate: Uygun olmayan; iri; kaba.
indemnity: 1) kayp, hasar vb. ine kar korumak, m
dafaa etmek ya da savunmak; sigorta etmek. 2) ka
yp ya da hasar demek; kayp vb. ini karlamak;
zararn demek.
indemnity: 1) kayp, hasar vb. ine kar koruma veya
sigorta. 2) kayp, hasar vb. i iin deme veya tazmi
nat.
indene: Renksiz, yams, kmr katranndan elde
edilen bir karbonlu hidrojen; inden, C9 H8 .
indestructible: Tahrip edilemez; harap edilemez; bo
zulamaz.
index: 1) iaret parma. 2) bir geyicin ibresi gibi, bir
gsterge. 3) belirten bir ey; gsteren; iaret eden.
4) kitaplarn sonundaki alfabetik yaz; indeks; dizin.
5) katolog. 6) bir miktar veya lnn dierine oran
2
ya da ilikisi. 7) Mate, s; bir saynn ss: 10 gibi.
8a) dizinini yapmak, b) bir indekste iine almak. 9)
gstermek veya iaretini vermek.
index error: Gsterge ya da l cihaz hatas.
index number: Fiyatlar, cretler, istihdam, retim vb.
indeki deiimi lmek iin kullanlan bir say; in
deks says; indeks rakam.
index of refraction: In vakumdaki hznn, verilen
bir maddedeki hzna oran; krlma indeksi.
index register: Bilg. Say. adresleri kompterin kon
trol ksmnn gerektirdii ekilde, otomatik olarak de
itirmede kullanlabilen bir sayy iinde bulundu
ran kayt yeri; indeks kayt yeri.
index word: Bilg. Say. indeksleme srasnda, esas
ola rak bir adresin bytlme ve kltlmesinde
kulla nlan saysal basamaklar kapsayan szck
veya keli me; indeks kelimesi.
India ink: 1) kandil isinin siyah boya maddesinin jelatinimsi bir madde ile kartrlmasndan elde edilen
madde; yazma, boyama vb. i iin kullanlr. 2) bun
dan yaplan sv mrekkep; ini mrekkebi.
Indian red: 1) sarms krmz bir demir cevheri; Pers
krfezindeki bir adadan karlr ve gemite boya
maddesi olarak kullanlrd. 2) Esk. Amerikan ressam
lar tarafndan kullanlan doal demir oksit; Hint kr
mzs.
India rubber (india rubber): Doal lstik; zellikle l-

indican
teks'ten Bkz. latex elde edilen kauuk; ham kauuk.
indican: 1) doal durumda ivit bitkisinde bulunan
bir glkosit, C 14 H 17 NO 6 ; su ve oksijen ile ivite d
ntrlr. 2) hayvan idrarnda bulunan ve ivit olu
turan madde, C8 H6 NOS0 2 OH.
indicant: Gsteren; belirten; gsteren veya belirten
bir ey.
indicate: 1) gstermek; belirtmek. 2) iaret etmek;
ima etmek.
indicated: Gsteren; belirten; iaret
eden.
indicated combustion diagram: Br tr basn endikatr tarafndan alnan ve silindir iindeki tutuma
gecikmesi, hzl basn ykselmesi veya kontrolsuz
yanma, yava yanma ve kontroll yanma gibi gaz
basn deiimlerini gsteren bir eri; endike yan
ma diyagram.
indicated efficiency: Bkz. indicated thermal effici
ency.
indicated energy: Mot. yanma srasnda oluan ve
endike ii meydana getiren gazlarn enerjisi; endike
enerji veya erke.
indicated horsepower: Bkz. Horsepower, indicated.
indicated mean effective pressure: Ortalam
effektif basn; genileme stroku boyunca sabit
kalan ve di yagramdan alnan ie veya gce
edeer olan orta lama basn; endike ortalama
basn,
indicated net work: Mot. bir endikatr diyagramnn
pozitif alannn ii; endike net i; kgm veya Nm ile
belirtilir.
indicated power: Mot., Pist. Buh. Mak. silindirler iin
de elde edilen veya oluturulan g; endike g; endikatif g; hp ve daha ok kW trnden belirtilir.
indicated specific fuel consumption: Mot. bir beygirgc veya kilovat bana saatte tketilen gram ya
da kg trnden yakt harcam; zgl endike yakt
harcam.
indicated thermal efficiency: Endike sl veya termik
verim; makine silindirlerinde bir evrimde ie dn
en snn, bir evrimde silindire pskrtlen yaktn
oluturduu sya oran; endike verim; endike gcn
sl gce oran eklinde de belirtilir.
indicated work: Makine silindirlerinden bir endikatr
cihaz ile alnan diyagramn alanna edeer i; endi
ke gce edeer i; endike i.
indication: 1) belirti. 2) gsteren, belirten veya iaret
eden ey. 3) bir endikatr cihaz ile kaydedilen mik
tar ya da derece.
indicator: 1) gsteren kii veya ey; zellikle: a) l
en ya da kayt eden ve gsteren geyi, dial, recister, pointer vb. i gibi herhangi bir cihaz, b) almak
ta olan bir makinede akkann basn ve hacim ve
ya basn zaman deiiminin diyagramn izen alet;
endikatr cihaz; Gem. Mak. endikeyter cihaz. 2)
kimyasal bir tepkimenin ba ya da sonunda renk de
iimi ile zeltinin asit ya da aikalin olup olmad
n belirlemek iin kullanlan trl maddelerden her
hangi biri.
indicator card: Endikatr cihaz ile silindirlerden aln
m olan endikatr diyagram; endikatr kart; p-V
kart.
indicator cock: Diz. Mot. endikatr cihaznn balan
d valf ya da musluk; zaman zaman kontrol valf ve
ya musluu olarak da kullanlr; endikatr valf; endi
katr musluu; kontrol musluu.

287

indi spe ns a bl e
indicator cord: Diz. Mot. endikatr cihaznn, makine
zerindeki mekanizmaya balanmasn
salamak
zere ucunda bir kanca bulunan ve cihazn kart tak
lan silindirini dndren ip; endikatr (cihaz) ipi.
indicator diagrams: Mot., Pist. Buh. Mak., Kornp.
en dikatr cihaz ile silindirlerden alnan ve strok
srasn daki basn hacim deiimlerini belirten
diyagram lar: a) kapal, b) 90 derece kaydrlm, c)
zayf yay.
d) ak, e) kompresyon diyagramlar; endikatr ve
ya endikeyter diyagramlar.
indicator diagnosis: Mot. silindirler iindeki olaylarn
endikatr cihaz ile alnan p-V diyagram yardm ile
tehisi; endikatr tan veya tehisi.
indicator drum: Endikatr cihaznn, diyagram kart
taklan ve mekanizmaya bal ip ile dndrld si
lindiri; endikatr (cihaz) silindiri veya dram.
indicator oil: Bir sre kullanlmayacak endikatr ci
hazlarnda koruma amacyla kullanlan ya; endika
tr ya; cihaz kullanlaca zaman bu ya, benzen
de slatlm bir bezle silinmelidir.
indicator operating gear: Endikatr veya endikeyter
cihaznn altrma mekinazmas.
indicator springs: Endikatr cihaznn kutusunda bu
lunan farkl tansiyonlarda, farkl diyagramlar alnma
snda kullanlan silindir eklindeki helisel yaylar; en
dikatr (cihaz) yaylar.
indicator stylus: Mot., Buh. Mak. endikatr cihaznda
diyagram izen maden kalem; endikatr cihaz kale
mi.
indicator valve: Bkz. indicator cock.
indifferent: 1) ntr. 2) bilhassa iyi veya kt, byk
veya kk vb. i olmayan; ortalama; vasat. 3) zel
likle iyi olmayan; olduka zayf veya kt. 4) aktif ol
mayan. 5) kimyasal mknatstaki gibi ntr zellik.
indigo: 1) belirli baz bitkilerden elde edilen veya o
u zaman anilinden yaplan lcivert (mavi) boya; in
digo, C 1 6 H 1 0 N 2 O 2 ; ivit 2) Bota. bezelye ailesinden
ivit veren bitki gruplarndan herhangi biri. 3) koyu
meneke mavisi. 4) bu renge ait,
indigo-blue: Bkz. indigo mavisine ait; Bkz. indigo
blue.
indigo blue: 1) ivilin renk maddesi; indigotin. 2) i
vit (indigo) rengi.
indigo-carmine test: Besi suyundaki znm oksi
jen iin yaplan bir deney; ivit krmz deneyi; bu mi
yar besi suyundaki oksijen miktarna gre portakal
rengi ile pembeden maviye kadar deien renkler
gsterir; ayra, glkozla zayflatlm 8 mililitre ivit,
krmz solsyonu iine 2 ml potasyum hidroksit kat
larak taze biimde hazrlanr, iyice alkalanr, karan
lkta ve 15-30C'de yaklak 30 dakika muhafaza
edilir ve 12-15 saat iinde kullanlr.
indigoid: ivite benzer renk veren boyalar snfna
ait; bu snfn bir boyas.
indigotin: ivitin renk maddesi ve esas bileenlerin
den, bakr gibi parlak, koyu mavi bir toz; indigotin,
C H N O ; indigo mavisi.
16

10

indirect: Dorudan olmayan; dolayl; zellikle doru


olmayan; dolak; dolayl.
indirect lighting: Dolayl aydnlatma; glgesi olma
yan aydnlatma veya klandrma.
indiscrete: Ayrlmam; ksmlarna blnmemi; par
alar birarada; ksmlar derli toplu.
indispensable: Mutlak gerekli veya zorunlu; vazgeil-

indissolubi lit y
mez; vazgeilmez kii veya ey.
indissolubility: znmez, erimez olma durumu ve
ya nitelii.
indissoluble: znemez, paralara ayrlp data
maz veya yok edilemez; sabit; dayankl; devam
eden.
indium: Yumuak, dvlebilir ve gm beyaz ren
ginde, inko cevherleri ile birlikte grlen nadir, me
talik kimyasal element; indiyum; Simg. n; at.a.
114,76; at.no. 49.
individual: 1) Orj. Ota. blnmez; ayrlmaz. 2) tek;
yalnz; ayn; belirli. 3) tek kii veya eye ait. 4) birey
veya fert.
individually-driven pump: Mot. byk gl makine
lerde kullanlan, fakat makineden hareket almayan
ve bir elektrik motoru tarafndan altrlan pompa;
bamsz hareketli pompa.
indivisible: 1) blnemez. 2) Mate, bir artk brakmak
szn blnemeyen. 3) blnemeyen herhangi bir
ey.
indole: ivit veya indigodan elde edilen ve proteinle
rin barsaklarda rmesinden oluan beyaz, kris
talli bir bileik; benzopirol; indol, C 8 H 7 N; parfm en
dstrisi vb. inde kullanlr.
indophenol: Kinoniminlerden treyen sentetik mavi
boyalar serisinin herhangi biri; indofenol.
indoxyl: indikan'n hidrolizi ve trl yntemlerde sen
tezinden retilen bir bileik; indoksil, C8 H7 NO; ivitin sentezi iin nemlidir.
indraft (indraught): 1) ieriye ekme; ieri doru ek
me veya cezbetme. 2) ieriye doru bir ak, akm
ya da cereyan.
induce: 1) oluturmak; meydana getirmek; neden ol
mak; hasl etmek; etkilemek. 2) Fiz. bir gvdede
onu, bir kuvvet alan etkisi veya deiimine maruz b
rakarak (bir elektriksel veya manyetik etki) olutur
mak.
induced: Endklemek; elektrik ya da manyetik etki
oluturma; endkleme ile neden olunan bir e.m.k.
veya akm belirtir; endklenmi.
induced current: Bir iletkenin, bir manyetik alann
kuvvet izgilerini kesmesi sonucu iletkende oluan
akm; endkleme akm; endksiyon akm.
induced draft: Gem. Kaza. apteyk veya baca kaidesi
ne yerletirilen bir aspiratr ile, yanma sonucu olu
an gazlarn kazan ocandan emilerek ekilmesi ile
oluturulan baca ekmesi; aspiratrl baca ekme
si; Gem. Mak. indiyust draft.
induced-draft fan: Bkz. induced draft; aspiratrl
baca ekimindeki blover ya da fan.
induced e.m.f.: Bkz. electromagnetic induction.
induced radioactivity: ekirdek tepkimeleri sonucu
oluan radyoaktivite; endklenmi radyoaktivite.
induced voltage: Bir tel. sarg ya da devrede dei
ken bir manyetik alan tarafndan oluturulan; endklenen gerilim.
induce magnetism: Bir mknatsa dokunduu zaman
veya yaklatrldnda, bir demir parasnda geici
olarak mknatslanma.
induct: 1) Fiz. endklemek. 2) resm olarak silahl
kuvvetlere (askere) almak.
inductance: 1) endktans; bir elektrik devresinin,
akm deiimi ile deiik manyetik alan oluturmas
ve bunun o devrede veya ona yakn bir devrede geri

288

inductivit y
lim ya da voltaj endklemesi olay: Henri Bkz.
Henry ile llr. 2) bir elektrik devresinin bu yolla
retilen akma tepkisi iin kapasite. 3) endktans
olan bir devre, kondensatr (meksefe) vb. i. 4) bir
devredeki toplam endktansn, onu reten akma
oran.
inductile: Dvlmeyen; zellikle: a) uzatlamaz, eki
lemez veya krlmakszn dvlp inceltilemez. b) ko
layca kalba dklemez; eilip bklemez.
inductility: Uzatlmaz, ekilemez veya dvlp inceltilemez olma durumu veya nitelii.
induction: 1) bir mknatsn yaknna getirilme veya
ona dokunma iie demir ya da eliin mknatslanma
s. 2) bir iletkende, onu manyetik alann kuvvet izgi
leri arasnda hareket ettirerek elektrik akm retme;
endksiyon; indakn.
induction coil: Birinde akm kesildii zaman dierin
de gerilim (voltaj) retilen, iki bobinli bir dzenek;
endksiyon bobini; Bkz. ignition coil; biri 240 sarrnl ve primer (birincil) sarg ve dieri 21 bin sanmdan
oluan ve sekonder (ikincil) ad verilen iki sargdan
oluur; sekonder ya da ikincil sargda 10 bin-20 bin
voltluk bir endksiyon akm endklenir.
induction compass: Gsterdii deerler, dnyann
manyetik alanndan etkilenen ve evresinde dnen
bir bobin tarafndan retilen akma bal olan bir pu
sula; uaklarda rota gstericisi olarak kullanlr.
induction current: Endkleme akm; endksiyon ak
m veya cereyan.
induction, electromagnetic: Bkz. electromagnetic
induction.
induction furnace: Ocak ya da frnda bulunan dolgu
nun bir akmla endklenerek eliin eritilmesi iin
kullanlan bir ocak; endksiyon oca; endksiyon f
rn.
induction generator: Elektr. bir endksiyon motoru
tarafndan altrlan alternatif akm jeneratr veya
reteci; endksiyon jeneratr.
induction heating: Bir ocaktaki metalik dolguyu en
dkleme ile stma; endksiyon oca veya frn.
induction machine: Endksiyon motoru, endksiyon
jeneratr, belirti bir tr frekans deitirici ve faz de
itiriciler gibi asenkron alternatif akm makinelerin
den herhangi biri; endksiyon makinesi.
induction manifold: Mot. emme borusu; emme manifoldu.
induction motor: Elekt. asenkron motor; alan sargla
r alternatif akm tarafndan beslenen ve endvisi bir
bakr embere her iki ucundan kaynak edilmi bakr
ubuklardan oluan bir motor; endksiyon motoru.
induction stroke: Emme veya giri stroku; Bkz. inta
ke stroke.
induction system: Benz. Mot. belirli hava-yakt kar
m hazrlayan ve bu karm silindirlerin her birine
veren (ynelten) sistem; endksiyon sistemi; emme
sistemi.
inductive: 1) endksiyonla retilen. 2) endktans ve
ya elektriksel ya da manyetik endksiyona ait.
inductive load: Bir alternatif akm devresinde diren
ve sarglar, selonoitler ve bobinlerin endktansnda
oluan reaklif yk.
inductive reactance: Bir elektrik devresinde sarm sa
ysndan oluan, elektrik akmna diren.
inductivity: 1) bir maddenin, elektriksel veya manye
tik endksiyon kapasitesini saptayan zellii; endk
tans. 2) zgl endkleyici kapasite.

induc t ome t e r
inductometer: Endktans henri veya milihenri trn
den belirtmek zere kalibre edilmi veya taksimatlandrlm deiken bir endktan; endktometre.
inductor: 1) endktans olan bir bobin. 2) kimyasal
tepkimeleri hzlandran pozitif bir katalizr. 3) endklenen ey; zellikle dierini endksiyonla etkileyen
elektriksel bir cihazn bir paras; endkleyici. 4)
elektrik makinelerinin kutuplar ve bunlarn sarglar.
indulin: Bkz. induline.
induline: Mavi veya siyah anilin boyalar serisinin her
hangi biri; endlin.
indurate: 1) sertletirmek; sert yapmak. 2) sertletiril
mi.
induration: 1) sertletirme. 2) sertletirilmi ktle ya
da oluum.
industrial: 1) endstri veya endstrilerle belirtilen ve
ya onlarn karakterine sahip olan; endstriyel. 2) en
dstri veya endstrilere ait; endstri veya endstriler
den oluan. 3) endstrilerin kullanm iin. 4) ends
tride alan kii.
industrial analyzer: Ampermetre, voltmetre, vatmetre, g faktr ler ve cihaz transformatr ve ci
hazlarn anahtarlarndan oluan ve alternatif akml
gemiler iin nerilen tanabilir bir cihaz; endstriyel
analiz edici.
industrial arts: Endstride kullanlan teknik sanatlar;
zellikle okullarda bir konu; endstriyel bilimler (sa
natlar).
industrial disease: Genellikle belirli endstri dalnda
vukubulan bir hastalk; endstri hastal; meslek
hastal.
Industrial Revolution: Endstri veya sanayi devrimi;
ingiltere'de 1760'larda balayan ve sonra dier lke
lere yaylan devrim.
industrial school: Endstri (sanayi) okulu; endstri
meslek lisesi.
industrial smog: Balca kirleticileri S0 2 (kkrt dioksit), S0 3 (kkrt trioksit), H 2 S0 4 (slfrik asit),
olan ve hava kirlenmesine neden olan duman; en
dstriyel duman; sanayi duman.
industry: 1) Orj, Ola. a) hnerli i; maharet veya yete
nek; beceriklilik, b) bunun tatbikat veya uygulamas;
cihaz; mekanizma. 2) sistemli alma; mutat veya
allm i. 3) ticaret, i, retim veya yapm dallar
nn herhangi biri: Kt endstrisi vb. i gibi. 4) en
dstri; sanayi; i. 5a) tarm dnda retim yapan ku
rulu veya iletme, b) endstrinin sahipleri ve yneti
ciler.
-ine: 1) belirli rnlerin ticar isimlerinde kullanlan bir
sonek: Vaseline gibi. 2) kimyasal isimleri olutur
mak iin kullanlan bir sonek: a) bromine, iodine gi
bi, b) morphine gibi.
ineffaceable: Silinmez; silinmesi mmkn olmayan;
kmaz; sabit (boya, mrekkep vb) .
ineffective: 1) etkili olmayan; etkisiz; tesirsiz; isteni
len etkiyi retmeyen. 2) yararl olarak grev yapma
yan; yetersiz; kifayetsiz.
inefficiency: Verim yokluu; verimsizlik veya kifayet
sizlik; verimsiz olma nitelii, durumu veya gerei.
inefficient: Verimli olmayan; zellikle: a) en az ola
rak kullanlan enerji zaman vb. i ile gerekli etkiyi
retmeyen; etkisiz; tesirsiz, b) gerekli yetenek (ma
haret) yokluu; yeteneksiz; ehliyetsiz.
inelastic: Esnek olmayan; elstik olmayan.
Teknik Szlk - F. 19

289

inertia forces, primary


inelastic collision : arpan cisimlerin enerjilerinin
bir blmnn ses, s ve cisimlerin deformasyonunda harcand arpma; esnek olmayan arpma.
inelasticity: Esnek veya elstik olmama durumu veya
nitelii; esneksizlik.
inequality: 1) eit olmama nitelii; eitlik yokluu;
eitsizlik. 2) eitsizlik rnei; zellikle: a) l, mik
tar, rtbe, zellik, sosyal durum vb. indeki fark ya
da deiim, b) yzeyde dz olmay, c) uygun ora
nn yokluu; oranszlk; eit olmayan dalm. 3) Ma
te, eitsizlik; eit olmayan iki nicelik arasndaki iliki
veya bu ilikinin ifadesi; rnein a /= b (a, b'ye eit
deil); 4 < 7 (4, 7'den kk); 3a > 2b (3a, 2b'den
daha byk).
inequation: Mate, eitsizlik.
inequi-: Eit olmayan anlamnda bir nek.
inequilateral: Eitkenar olmayan; eitkenar.
inerasable: Silinmez.
inerrability: Hatasz olma durumu veya nitelii; hata
szlk.
inerrable: Hatasz.
inerrancy: Hatasz olma durumu veya nitelii; hatasz
lk.
inerrant: Hatasz; hatasz yapma.
inert: 1) ataleti veya eylemsizlii olan; zt kuvvete di
renme veya hareket iin gsz. 2) aktif zellikleri
az ya da hi olmayan; ntr; tarafsz; l; atl; inert.
Inert condition: inert gazn eklenmesi sonucu bir yk
tanknn atmosferi iindeki oksijen miktarnn % 8 ve
daha az bir orana drlm hli; inertli durum ve
ya hl.
inert gas distribution system: Tanklar yksek ba
sn ve vakuma kar koruma, gazlar atmosfere at
ma, yk ya da kargo tanklarna inert gaz datm
iin donatlm tm boru, valf ve tehizatlar; inert
gaz datm sistemi.
inert gases: 1) helyum, neon, argon, kripton,
ksenon ve radon gibi reaktif olmayan gazlar; l
gazlar; inert gazlar; asal gazlar. 2) nitrojen, karbon
dioksitegzoz gazlar gibi % 11'den daha az oksijene
veya
sahip ve yanmay desteklemeyen bir gaz ya da gaz
karm.
inert gaz plant: zellikle tankerlerde yk tanklarna
verilecek egzoz gazlarnn makineden alnmas, te
mizlenmesi, soutulmas, basn altnda korunmas
ve denetiminin yaplmas iin kullanlan kurulu;
inert gaz sistemi veya devresi.
inert gas system: Bkz. inert gas plant.
inertia: 1) Fiz. d bir kuvvet tarafndan etkilenmedik
e maddenin sknette ise hareketsiz kalma veya
hareketli ise ayn yne hareketi srdrme eilimi;
atalet; Simg. I. 2) deimeksizin sabit durumda kal
ma eilimi; hareket ya da i iin eilimsiz.
inertia filter: Kendinden sonra daha ince delikli bir
szge bulunan ve havann iindeki yabanc madde
leri merkezka kuvvetle ayran filtre; atalet filtresi;
centrifugal filter eklinde de kullanlr.
inertia forces: Eksenel hareketli ktlelerin arlklarn
dan gelen kuvvetler; atalet kuvvetleri.
inertia forces, primary: Mot. eksenel hareket yapan
piston, piston rod, kroshed ve speri ve konnektin
rodun bir blmnn arlklarndan gelen ve cos ip
yasasna uyan kuvvetler; birincil ya da primer atalet
kuvvetleri; birincil harmonikler.

iner t i a f orces , seco nd ar y


inertia forces, secondary: Mot. devir hareketi yapan
ktlelerin arlklarndan gelen ve cos 2 tp kanununa
uyan kuvvetler; sekonder veya ikincil atalet kuvvetle
ri; ikincil harmonikler.
inertia governor: Arlklar, makinenin miline kamal
bir tekere balanan reglatr ya da gavrnr.
inertial: Atalete ait; atalet doasnda olan.
inertial mass: Atalet zellii bakmndan tanmlanan
bir cismin ktlesi; atalete ait ktle.
inertia moment: Mot. atalet momenti; eylemsizlik
mo menti; eksenel ve devir hareketli ktlelerden
gelen
atalet kuvvetleri tarafndan oluturulan
moment.
inert substance: Kimyasal tepkimelerin allm ko
ullarnda dier maddelerle tepkimeye girmeyen
kimyasal bir madde; inert madde.
inestimable: Tahmin edilemez veya llemez; zel
likle doru llmek iin ok byk veya deerli;
ok kymetli veya paha biilemez.
inexact: Doru olmayan; yanl; doru veya duyarl
olmayan.
inexhaustible resources: Hava gibi, tketilemeyen
doal kaynaklar; tketilemez kaynaklar.
inexpensive: Pahal olmayan; fiyat nispeten dk;
dk fiyatl; ucuz.
inexperience: Tecrbe veya deneyimi, bilgisi ya da
hneri olmayan; deneyimsiz; tecrbesiz.
inexperienced: Deneyimi veya bilgisi ya da tecrbe
den gelen mahareti olmayan; tecrbesiz; deneyim
siz.
inexpert: Uzman olmayan; maharetsiz veya hnersiz;
acemi ya da amatr.
inexplosive: Patlayc olmayan; parlayc olmayan.
inextinguishable: Sndurulemez; bastrlamaz veya
durdurulamaz (yangn vb. i gibi).
inferior: 1) uzayda daha alt; aaya yerletirilmi. 2)
sra, stat, rtbe vb.i aa veya daha aa; aa;
alt. 3) deer veya kalitede daha aa. 4) kalitesiz;
niteliksiz; dk nitelikli; ortalamann altnda. 5)
Astr. a) Gne ve Dnya arasnda, b) gksel kutbun
altnda. 6) Matb. harf izgisinin altna yerletirilen; in
dis, rnein N0 2 'deki 2 says gibi.
infernal machine: Patlama veya yaralanma ya da tah
ribata neden olmak iin herhangi gizli bir cihaz; sui
kast bombas.
infiltrate: 1) kk aralk veya deliklerden geirmek
veya gemeye neden olmak (svlar iin); filtre et
mek; szmek. 2) szmede olduu gibi geirmek.
infiltration: 1) filtre etme veya szme; szlme. 2)
s zen veya filtre eden herhangi bir ey.
infinite: Snrlar veya limitleri olmayan; snrsz; u
suz; llemeyen; sonsuz. 2) ok byk; vasi 3)
Mafe. belirtilen bir saydan daha byk deere (pozi
tif olarak sonsuz) ait. 4) uzay veya zaman gibi son
suz olan ey. 5) Mafe. sonsuz byklk veya mik
tar.
infinite dilution: Molar iletimin maksimum olduu
su landrma veya su katma; kuvvetli elektrolitler iin
mo lar iletimin, deriiminden bamsz olduu
sulandr ma ya da su katma.
infinitely: Sonsuz derecede.
infinitesimal: 1) Mate, snr olan sfra srekli yakla
an: Deikenler iin sylenir. 2) llebilmek iin
kk; sonsuz kk. 3) sonsuz kk miktar.
infinitude: 1) sonsuz olma nitelii. 2) sonsuz miktar,

290

in f uc si b i e
say ya da uzunluk.
infinity: 1) sonsuz olma nitelii, sonsuzluk. 2) sonsuz
ey; usuz veya snrsz hacim, zaman, mesafe, mik
tar vb. 3) belirsiz byk say veya nicelik. 4) Geom.
dnlen nokta ya da yerden sonsuz mesafede
olan bir nokta ya da yer. 5) Mate, <& iareti ile gste
rilen sonsuz byklk. 6) Foto. k nlarnn para
lel olduu dnlen ok byk mesafe.
inflame: 1) tututurmak; atee vermek. 2) scak, ate
li, i, krmz, arl vb. ne neden olmak. 3) tutu
mak. 4) scak, ateli, i, krmz arl vb. i olmak.
inflammability: Tutuabilir olma nitelii ya da duru
mu; zellikle derhal yanma eilimi veya bu eilimin
derecesi.
inflammable: 1) kolayca tutuabilir; derhal veya hzl
bir biimde yanabilen; yanc. 2) tutuabilen herhan
gi bir ey.
inflammably: Tutuabilir bir ekilde; kolayca tutuabi
len.
inflatable: iirilebilir.
inflatable life raft: Den. iirilebilir can sal; denize at
lnca ien ve deniz kazalarnda gemiyi terkeden per
sonel tarafndan kullanlan kapal ya da korunmal
sal.
inflate: Hava ya da herhangi bir gazla iirmek.
infiater: iiren kii veya ey.
inflation: Hava ya da gaz doldurarak geniletme.
inflator: fite. inflater.
inflection: Eilme; bklme.
inflection point: Bklme ya da eilme noktas.
inflexibility: Esnek olma durumu veya zellii; esnek
lik.
inflexible: 1) eilmez ya da bklmez; sert; kat;
els tik ya da esnek olmayan. 2) deiemez;
deitirilme si olanaksz; sabit.
inflow: 1) ie veya ieriye ak. 2) ie akan herhangi
bir ey.
influence: 1) Elekt. endksiyon; indakn. 2) etki ve
ya tesir.
influential: 1) etkisi olan. 2) byk etki veya tesire
sa hip olan; gl.
influx: 1) ie ya da ieriye akan; sv, gaz vb. i gibi
ieriye ak. 2) bir nehrin bir baka akarsu ile birleti
i yer.
informatics: Biliim.
information: Bilgi.
infra-: ait anlamnda bir nek.
inframedian: Derinlii 91,5-183 m (300-600 ayak ya
da fit) olan okyanus alanlarn belirtir; inframedyan.
infragible: Krlmaz ya da paralarna ayrlamaz.
infrared: Grnr tayfn (spektrann) hemen tesinde
grnmeyen nlara ait veya onlar belirten; kzlte
si; enfrared; enfraruj; dalgalar tayfn renklerinden
daha uzun, fakat radyo dalgalarndan daha ksadr.
infra-red bulb: Enfraruj lmbas ya da ampul.
infra-red radiation: Bir s radyasyonu ya da nm
olup, bir cismin yzeyindeki etkisi ile anlalan bir
radyasyon tr; kzltesi radyasyon.
infrared rays: Geni bir grnmez radyasyon kua;
s nlar; kzltesi nlar; grnr krmz ile yan
yana ve Hertzian dalgalarna gmlen frekanslar.
infuse: ii veya zerine (bir sv) aktmak.
infusibility: Erimez olma nitelii.
infusible: eritilemez; birbirine kaynatlamaz.

infusio n
infusion: 1) ii veya zerine aktma ii veya ilemi. 2)
iine dklen veya aktlan ey; iine katlm; ilve
ya da ek. 3) bir madde veya suya ilve edildii ya
da eklendii zaman elde edilen sv z.
infusorial earth: ki atomlularin silikon kapsayan iske
letlerinin ok ince tozu; dialomit; izolatr olarak ve
cilclkta kullanlr.
ingle: 1) zellikle bir ocaktaki ate ya da alev. 2)
mine.
ingolin: Almanya'da hidrojen peroksit ve T-maddesine verilen, fakat bilimsel olarak kabul edilmeyen bir
isim; ingolin.
ingot: Orj. Ota. ubuk metal dkmek iin kullanlan
kalp. 2) ubuk ya da dier ekillerdeki dkm iin
kullanlacak metal ktlesi; ingot.
ingot iron: Yksek saflkta ve kle halinde dkl
m, demir oran % 99,9'dan az olmayan, sert, dv
lebilir, korrozyona dayankl, yksek manyetik ve
elektriksel zelliklere sahip olan demir; ingot demiri.
ingredient: 1) bir karm oluturan eylerden her
hangi biri; bileen; cz. 2) herhangi bir eyin bile
en paras veya cz.
inhalant: 1) solunum iin kullanlan; soluma. 2) solu
num ile ie ekilen il.
inhalation: 1) solunum; teneffs. 2) solunulan il.
inhale: 1) souk almak; akcierlere ekmek; cierle
re ekilen madde; zellikle ttn dumann solumak.
inhaler: 1) soluk alan kii. 2) havadaki duman, toz
vb. ini szmek iin kullanlan herhangi bir cihaz. 3)
solunum ile il buharlarn vermek iin kullanlan
bir alet.
inhibit: almas srasnda bir ilemi yavalatmak ve
ya durdurmak; rnein hidrojen ve klor karmnda
oksijenin varl hidrojen klorr oluumunu yavala
tr.
inhibitor: 1) bir enzimin faaliyetini yavalatan madde;
inhibitor. 2) Kimy. bir tepkimeyi yavalatmak iin kul
lanlan negatif bir katalizr, rnein demirin paslan
masn yavalatan korrozyon inhibitr. 3) makine
paralarnda amur oluumuna engel olan, genel
olarak ve zellikle alam yataklarda korrozyonu n
leyen madde; antioxidante, anti-corrosive eklinde
de kullanlr.
initial: Balang; balangta bulunan; ilk; birincil.
initial compression pressure: Mot. sktrma stroku
veya kursu balangcndaki basn; balang sktr
ma (kompresyon) basnc.
initial condensation: Buharn stim devresi veya silin
dire ilk girdii an oluan youma; balang youmas.
initialize: ilk kullanma hazrlamak.
initial pressure: Mot. sktrma balamadan hemen
nce ya da sktrma balangcnda silindirdeki ha
va dolgusu ve atk gazlarn basnc; balang basn
c; ilk basn.
initial stabiiity: Balang dengesi veya stabilitesi; ilk
denge (gemi vb. i iin).
initial velocity: Bir nokta veya cismin hareket getii
andaki hz; balang hz; ilk hz.
initial volume: Mot. sktrma veya kompresyon kur
su (stroku) balangcnda silindirdeki hacim; ilk ha
cim; balang hacmi.
initiate: Balatmak; balamaya neden olmak.
initiator: Bir tr polimer zincirleme reaksiyonu balat

291

injecto r cu p
mak iin bir monomere ilve edilen benzol peroksit
gibi bir madde;
inject: 1) baz pasaj veya oluklara (bir svy) kuvvetle
sokmak ya da srmek. 2) vcudun bir blmne enjekte etmek. 3) enjeksiyonla doldurmak (bir oyuk
vb. ini).
injection: 1) enjekte (rnga) etmek. 2) enjekte edi
len ey; zellikle vcuda enjekte edilen bir sv. 3)
kan hcumu; kan toplanmas. 4) Diz. Mot. yaktn en
jektrden sis biiminde silindirlere pskrtlmesi.
injection delay: Diz. Mot. sv yaktlarn sktirlabilir
olmas nedeniyle, yakt pompasnn yukar hareketi
ne balad an ile silindire yaktn pskrtlmesi ara
sndaki zaman aral; pskrtme gecikmesi.
injection delay period: Pskrtme gecikmesi periyo
du Bkz. injection delay period.
injection lag: Bkz. injection delay period.
injection nozzle: Diz. Mot. enjektrn, u ksmlarn
da olan ve ucunda pskrtme delii veya delikleri
ve iinde ine valf (nidl valf) bulunan ksm; enjek
tr nozulu; pskrtme memesi; enjektr memesi.
injection period: Diz. Mot. enjektrn st l nokta
dan nce silindire yakt pskrtmeye balad nok
ta ile, st l noktadan sonra pskrtmenin sona er
dii nokta arasndaki zaman aral; krank as t
rnden kullanlr; pskrtme sreci veya periyodu.
injection pipe: Diz, Mot. Pskrtme pompas ile en
jektr arasnda bulunan elik ya da demirsiz metal
lerden yaplan, yeterli kalnlktaki dikisiz boru; ps
krtme borusu; yksek basn borusu; kam.
injection pressure: Diz. Mot. 100-2030 bar arasnda
deien bir basn; pskrtme basnc (enjektrler
iin).
injection pump: Diz. Mot. yakt yksek basnla
(100-2030 bar) enjektrlere gndererek pskrtmeyi
salayan pompa; yksek basn pompas; yakt ps
krtme pompas; yanl olarak bo pompas Bkz.
Bosch pump.
injection pump plunger: Bkz. plunger.
injection pump rack: Diz. Mot. yksek basn pompa
snn enjektr tarafndan pskrtlecek yakt miktar
n ayar eden kremayer dili kol; rak kolu; pompa
plencerinin dikey ekseni etrafnda dndrlmesini
salar.
injection timing: Diz Mot. pskrtme taymingi veya
zamanlamas; st l noktadan nce balayan ve
st l noktadan belirli bir sre sonra sona eren za
manlama; Bkz. injection period.
injection valve: Bkz. injector, fuel injector.
injection valve needle: Bkz. needle valve.
injection valve nozzle: Bkz. injection nozzle.
injector: zellikle: a) buhar kazanlarna su vermek
iin kullanlan bir pompa Bkz. steam injector, b)
Diz. Mot. yakt silindirlere pskrten alet; enjektr
Bkz. fuel injector, c) gaz trbinlerinde yakt yanma
odasna pskrten benzer cihaz.
injector: Bkz. steam injector.
injector adjusting screw: Yaynn tansiyonunu oal
tarak veya azaltarak enjektrn pskrtme basnc
nn ayarlanmasn salayan vida ya da cvata; ayar
cvatas; ayar vidas.
injector body: Enjektr gvdesi; Gem. Mak. enjektr
kt.
injector cup: Enjektr nozulu ya da memesi; Bkz. in-

inject o r rac k
jection nozzle,
injector rack: Bkz. injection pump
rack.
injector, steam: Bkz. steam injector.
injector tester: Enjektrlerin pskrtme basnlarnn
saptanmasnda kullanlan el veya bir elektrik motoru
ile altrlan test ya da deney cihaz; enjektr test
cihaz.
injector tip: Bkz. injector nozzle.
iniet: 1) Mot. giri supab ya da valf Bkz. inlet valve;
bir pompann giri taraf. 2) giri ya da aklk. 3) bir
nehir, gl, okyanus vb. inin bir kara paras iersine
uzanan dar ve uzun bir ksm; kk krfez veya
koy.
inlet header: Buh. Kaza. ya buharn st stcya (sperhiytere) girdii ksm; giri hederi.
inlet manifold: Temiz hava veya hava-yakt karm
nn silindirlere verilmesini salayan, dairesel kesitli,
silindir saysnn yars kadar kolu olan ve silindir blokuna balanan dkm borular tayan ksm; giri
manifoldu; giri (havas) manifoldu.
inlet pipe: Bir pompa, motor, makine vb. inin giri ta
rafnda bulunan boru; giri borusu; emme borusu.
inlet ports: ki zamanl motorlarda sadece hava veya
hava-yakt karmnn silindirlere girmesini salayan
kk pencereler; giri portlar; hava portlar; spr
me portlar; Bkz. scavenge ports.
inlet valve: Dizel motorlarnda temiz hava, benzin mo
torlarnda hava-yakt karmnn silindirlere girmesini
salayan ve silindir kapa zerinde bulunan valf ya
da supaplardan biri; inlet veya inteyk supab; giri
supab; emme supab.
in-line engine: Diz. ve Benz. Mot. siiindirleri dikey
olarak yan yana olan veya bir sra oluturan motor;
sra motor; sra makine; Gem. Mak. Inlayn makine.
inner: 1) i; dahil. 2) ierde; ieriye.
inner bottom: Den. ift'dip (dablbotum) tanklar ze
rindeki yzey; i dip.
inner dead center: Mot, i l nokta; Bkz. bottom
dead center.
inner diameter: ap.
inner field: 1) polarlanm bir elektriin iinde her
hangi bir molekl derhal evreleyen manyetik
alan; i alan. 2) mknatslanabilir bir maddenin bir
molekln evreleyen manyetik aian.
inner friction: i srtnme; Bkz. interna! resistance.
inner tube: Oto. i lstik; amriyer.
innovate: Yeni yntem (metot) veya metotlar, cihaz
lar vb. i sunmak; deiiklikler yapmak.
innovation: 1) yenilik yapma veya yeni yntem, ci
haz vb. i karma ii veya ilemi; icat; yenilik. 2) ye
ni olarak karlan ey; yeni yntem, alet, cihaz vb.
I.
innoxious: Zararsz; sala zarar vermeyen.
innumerable: Saylmak iin says ya da adedi ok
fazla; saylamaz; pek ok; saysz.
innumerably: ok byk sayda.
inodorous: Kokusu olmayan; kokusuz.
inoperable: altrlamaz; zellikle: a) pratik olma
yan, b) zerinde ameliyat (operasyon) yapmaya uy
gun olmayan; iletim d.
inoperative: almayan; ilevini yapmayan; etkisi ol
mayan; etkisiz.
inorganic: Organik olmayan; inorganik; anorganik;
zellikle: a) hayvansal ve bitkisel maddelerden olu
mayan; canl eylerin dzenli yapsna sahip olma
yan, b) yaps bir organizmaya benzemeyen, c) or
ganik olarak snflandrlmayan herhangi bir kimya
sal bileie ait ya da onu belirten: inorganik bileik
lerin ou karbon kapsamaz ve mineral kaynaklar
dan trer, d) bu tr bileiklerle ilgilenen kimya dal
na ait veya onu belirten.
inorganically: inorganik olarak.

292

inspec t io n
inorganic chemistry: Karbon, onun oksit ve
slfrleri ni kapsayan organik kimyaya ait dier
tm karbon bileiklerinin dnda kald, kimyasal
elementler ve onlarn bileiklerini inceleyen kimya
bilimi dal; inor ganik kimya.
inorganic salt: Kimy. inorganik tuzlardan herhangi bi
ri; inorganik tuz.
inorganic substance: Organik olmayan madde; inor
ganik madde.
inosite: Bkz. inositol.
inositol: Hayvansal ve bitkisel dokularda ve trl izo
mer ekillerinde bulunan kristalli bir alkol; inositol,
C 6 H 6 (OH) 6 ; B kompleks vitaminlerinden biri; kas
e keri olarak da isimlendirilir.
inoxidable: Paslanmaz., okitlenmez.
inoxidize: Oksitlenmeye engel olmak.
inphase: Elekt. ayn fazda olan: Akmlar iin sylenir.
inpour: iine veya iersine aktmak.
input: Bir makine, elektrik motoru vb. ine onu altr
mak iin verilen ya da giren g ya da akm miktar;
girdi; input.
insanitary: Sala uygun olmayan; salk ya da sh
hate zararl; hastala neden olan
inscribe: Geom. bir ekil iine, onun snrlarna mm
kn olduu kadar ok noktada dokunan veya temas
eden bir baka ekil izmek.
insecticide: Bcek ya da haareleri yoketmek iin
kullanlan herhangi bir madde.
insectology: Bcekleri, zellikle onlarn tarm ve en
dstriye etkilerini inceleyen bilim; bcek bilimi.
insert: Kat bir maddeyi sabit durumda iki veya daha
fazla paralar arasna koymak; rnein bir elektrik
devresine ek diren sokmak gibi.
insert bushing: Tek paradan yaplm, silindir eklin
de geme yatak (piston pin burcu gibi); bur.
insert plug: Geme tapa.
inside:
; i
taraf.
inside admission valve: Pist. Buh. Mak. buhar i ta
rafndan buhar portlarna veren ve d tarafna egzoz
eden valf; iten kesmeli veya katoflu valf; iten veri
il valf; piston veya silindir valf.; yksek basn silin
dirlerinde kullanlan bir tr slayt valf.
inside bore: Dairesel bir deliin i ap; i ap.
inside caliper: i aplarn veya llerin lmnde
kullanlan bir alet; i kompas.
inside micrometer: Pist. Buh. Mak. ve D/z. Mot. silin
dirlerin i aplarnn lmnde kullanlan bir alet;
ap mikrometresi; i mikrometresi.
inside-mixing burner: Buh. Kaza. pskrtlecek ya
kt ile pskrtc (basnl ve taze) buharn birbirine
kartrld brner ya da atomizr; iten kartrmal
yakc ya da brner.
inside spring caliper: iten yayl kompas.
inside thread: ie veya i ksma ekilmi di; i di;
dii di.
insolate: Beyazlatmak ve kurutmak iin gne nlar
nn etkisinde brakmak.
insolation: 1) gne nlarnn etkisinde brakarak
hastalk tedavisi. 2) gne arpmas. 3) Meteo. a)
zellikle dnya yzeyinin gneten ald radyas
yon, b) her birim yzeye isabet eden bir tr radyas
yon miktar.
insolubility: Erimez olma durumu veya nitelii; erimezlik; znmezlik.
insoluble: 1) eritilemez; zndrlemez; erimez ve
ya znmez. 2) zmlenemez; halledilemez.
insolubly: Erimez bir biimde veya tarzda.
insolvable: 1) dikkatle bakmak. 2) resm olarak mua
yene etmek veya gzden geirmek; tefti etmek.
inspection: 1) dikkatle aratrma; muayene; kontrol
ya da denetleme. 2) resm muayene veya gzden
geirme; tefti.

in sp ecti o n cove r
inspection cover: Kontrol veya muayene kaps veya
Kapa.
inspection hole: Kontrol veya muayene delii.
inspection opening: Bkz. inspection hole.
inspection plug: Kontrol veya muayene tapas.
inspection schedules: Bakim programlar; makinele
rin bakmlarnn nasl ve ne kadar aralklarla yapla
can gsteren programlar.
insphere: Bkz. ensphere.
inspiration: Soluma; nefes alma; cierlere hava ek
me; kart, Bkz. expiration.
inspiratory: Nefes ya da soluk almaya ait; soluk alma
ile belirtilen.
inspirator: Bkz. steam injector.
inspissate: Buharlatrarak vb. i ekilde koyulatr
mak; younlatrmak.
instability: Denge yokluu; dengesizlik; zellikle: a)
dayankl olmayan; dayanksz, b) dayankszlk.
instable: Bkz. unstable.
install: 1) tesis etmek. 2) kullanmak iin yerletirmek.
3) tesisat yapmak.
installation: 1) kullanm iin dzenlenen tam bir me
kanik cihaz: Istma tesisi gibi. 2) tesis, ekipman vb.
ini kapsayan herhangi bir asker tesis.
instant: 1) hemen olan. 2) gecikmeksizin; derhal. 3)
su veya dier bir sv ekleyerek hazrlanan veya der
hal eriyen ay, kahve, kakao vb. ini belirtir. 4) zama
nn ok ksa bir aral veya noktas; an.
instantaneous: 1) bir anda olan, yaplan veya vukubulan. 2) gecikmeksizin yaplan; derhal.
instantaneous velocity: Bir cismin, zamanda belirli
noktadaki hz; bir andaki hz.
instantly: Bir anda; derhal; hemen; gecikmeksizin.
instauration: Restorasyon; yenileme; onarm; tamir.
instill (instil): Damla damla iine aktmak.
instruct: 1) bilgi iletmek; retmek; eitmek. 2) tali
mat ya da emir vermek. 3) ders vermek.
instruction: 1) retme; eitme. 2) verilen veya re
nilen bilgi, malmat vb. i herhangi bir retim; ders.
3) o. talimatlar; emirler; komutlar.
instruction book: Ana ve yardmc makinelerin alt
rlmas, bakm tutumu, onarm vb. yntemleri gste
ren kitap; iletme el kitab; makine katalogu; Gem.
Mak. instrakn buk.
instruction, operating: iletme ya da kullanm talima
t; ana makine, ana makine yardmclar, gverte yardmclari, hizmet makineleri hakknda, iletme bilgile
ri veren kitap; iletme el kitab.
instrument: Bir ey yapmak, iml etmek iin bir kii
tarafndan kullanlan trl alet, cihaz veya aygtlar
dan herhangi biri; l aleti; cihaz; aygt; alet; ge
re.
instrumental: Bir alet ya da araca ait; bir alet veya
ara ile yaplan.
instrumentation: 1) bilimsel olaylarn kullanm veya
bilimsel cihazlarla alma. 2) makineleri baarl bir
biimde altrmak ve onlar hasardan korumak
amacyla alet veya cihazlar kullanma.
instrument flying: Grsel gzlem yapmakszn sade
ce cihazlan kullanarak bir uan denetimi; kr
uu; cihaz veya aletlerle uu.
instrument panel (or board): Otomobil ve uaklarda
ki gibi, zerinde gstergeler, cihazlar vb. i bulunan
tablo; kontrol tablosu veya paneli.
instrument, scientific: 1) aratrma, lme veya kayt
iin kullanlan Geiger sayac, fotometre, elektroskop,
spektroskop, ampermetre, termometre, barometre,
barograf vb. i cihazlardan herhangi biri; bilimsel ci
haz. 2) Tek. Res. izim iin kullanlan gnye, pergel,
hina vb. i aletlerden herhangi biri.
insufficient: Yetersiz; eksik; yetersiz hava, ya ya da
yakt gibi.

293

intak e strok e
insufficient air: Yetersiz hava; eksik hava; yanma s
rasnda karbon monoksit olumasna neden olan
normal miktardan az hava ve oksijen.
insulate: Elekt. s veya ses pasajlar veya kaaklarn:
nlemek amacyla yaltkan bir madde ile ayrmak ve
ya kaplamak; izole etmek; tecrit etmek.
insulated: izole edilmi; yaltlm.
insulated cable: izole edilmi veya yaltlm tel; izoleli tel.
insulated wire: izole edilmi veya yaltlm tel; izoleli
tel.
insulating: Yaltma; tecrit etme; izole etme; yaltkan
bir madde; tecrit maddesi.
insulating firebrick: Scaklk snn 870-1538C (16002800C) olan, dk scaklklarda daha iyi yaltm
grevi yapan, gzenekli ate tulas; izolas yon ate
tulas; kazanlarn ocak duvarlarnda kulla nlr.
insulating strength: Bir elektrik izolatrnn krlmakszn elektriksel gerilmeye dayanma yeteneinin l
m.
insulating varnish: Elektrik makinelerinde bozulan
sarg izolasyonlarn kuvvetlendirmek iin kullanlan
bir tr vernik; izolasyon veya yaltm vernii.
insulation: 1) izole etme; yaltma; izole edilmi; izole
etmek iin kullanlan bir madde. 2) elektrik akmnn
aknn nlenmesi. 3) s transferini yavalatma. 4)
sesin yaylmasn azaltma. 5) yaltkan bir madde ile
elektrik teli ya da kablosunu kaplama.
insulation band: Elekt. izole bant.
insulation resistance: 1) bir izolatr ile ayrldklarn
da, bir devrenin iki iletkeni veya bir iletken ile toprak
arasndaki diren; izolasyon direnci. 2) bir elektrik
kablosunun, Ohm ya da ounlukla Mega-Ohm t
rnden direnci; salam bir izolasyonda bu diren en
az 500 bin Ohm'dur.
insulation tape: Elektriksel cihazlar yaltma veya s
izolasyonu iin kullanlan mika, PVC, lstik, asbes
tos, grafitli asbestos vb. inden yaplan bant; izole
bant; yaltm band.
insulator: Bir cismi yaltkan yapan veya yaltan her
hangi bir madde; zellikle elektrik tellerini tamak
veya yaltmak iin kullanlan, ou zaman cam ya
da porselenden yaplan bir cihaz; fincan; izolatr;
yaltc.
int.: Bkz. 1) interior. 2) internal.
intake: 1) giri; ieriye giri. 2) ieriye giren eyin
miktar. 3) bir boru, kanal vb. inde akkann ieri gir
dii ksm; giri az. 4) Mete. ieri giren enerji mik
tar. 5) Maden. Bkz. air shaft. 6) Mot. hava ya da hava-yakt karmnn verildii veya emildil makine
blm.
intake cam: Kam veya eksantrik mili zerinde bulu
nan ve giri veya emme valfnn almasn salayan
kem, kam ya da eksantrik; giri kam (kemi).
intake manifold: Mot. temiz hava ya da hava yakt ka
rmnn silindirlere emilmesini salayan, dairesel
kesitli, silindir saysnn yars kadar koiu olan ve si
lindir blokun emme supaplar tarafna baanan ma
densel boru; giri veya emme manifoldu.
intake ports: Bkz. scavenge ports.
intake silencer: Yksek gl makinelerde emme su
paplarndan yksek hzla geen havann uzak mesa
felerden duyulan grltsn azaltmak zere kulla
nlan, silindir kapana balanan ve dkme demir pi
rin veya alminyumdan yaplan bir boru; giri sus
turucusu.
intake stroke: Benzin motorlarnda pistonun silindir
iine hava-yakt karm ve dizel motorlarnda sade
ce temiz hava, pistonlu kompresrlerde hava, sou
tucu vb. ini emdii strok ya da kurs; emme stroku;
giri stroku; suction stroke, inlet stroke ekillerin-

intak e syste m
de de kullanlr.
intake system: Hava giri sistemi; zelikle d hava
nn dizel motorlarnin silindirlerine girinceye dek ge
tii hava filtresi, susturucu, manifold vb. inden olu
an devre; hava giri sistemi; tam olarak air intake
system eklinde kullanlr.
intake tunnel: Bkz. kondenserlerde soutma suyu
nun girdii ksm; giri tneli.
intake valve: Mot. temiz hava ya da hava-yakt kar
mnn silindirlere girmesi veya emilmesini salayan
supap; emme supab; emme valf.
integer: Kendisini tamamlayan herhangi bir ey; var
lk; tm. 2) tam say, rnein 5, 10, 748 vb. i.
integrabiiity: Tam olma nitelii veya durumu; btn
lk.
integrable: Paralarna ayrlamaz.
Integral: 1) tam olma veya btnlk iin gerekli; te
mel. 2) tam ya da tamam. 3} Mate, a) tam say veya
tam saylara alt; kesirli olmayan, b) integrallere ait
veya onlara sahip olan. 4) btn. 5) Mate, bir fonksi
yon veya bir formln entegrasyonunun sonucu.
integral calculus: Entegrallerin kuram, uygulamas,
fonksiyonlar vb. i ile ilgilenen cebir dal; entegral he
sab.
internal demek: Komple vin.
integrand: Mate. entegrasyonu yaplan fonksiyon ya
da eitlik.
integrant: Entegral; tamamlayc para; btn mey
dana getiren veya oiuturan.
integrate: 1) paralar bir araya getirerek veya ekleyerekbir btn yapmak. 2) bir btn yapmak iin par
alar bir araya getirmek ya da koymak; birletir
mek. 3) tmn, toplamn vermek veya gstermek.
4) Mate, a) entegral veya entegralierini (fonksiyon,
forrni vb.) hesaplamak, b) entegrasyon ilemi yap
mak. 5) birletirmek veya tam yapmak.
integrated: Tmleik.
integrated circuit: Elektronik devrelerde (sistemler
de) kullanlan, bileen sistemler ekli oluturan bir
devre; entegre devre.
integrating meter: Belirli bir zaman srecinde l
len deerleri toplayan veya btnleme yapan bir ci
haz.
integration: 1) tamamlama veya tamamlanm. 2) Ma
fe. verilen bir byklk veya fonksiyonun trev ya
da diferansiyelinin byklk ya da fonksiyonunu bul
ma ilemi; entegrasyon.
integrator: 1) btnleyen kii veya ey. 2) entegralleri hesaplayan mekanik bir cihaz; entegratr.
intense: 1) yksek derecede vukubulan veya devam
eden; ok kuvvetli; iddetli; ar ya da kuvvetli. 2)
Foto. youn ya da mat.
intensifier: t) Foto. bir negatifin bask younluunu
arttrmak iin kullanlan trl zeltilerden herhangi
biri; iddetlendirici.
intensifier coil: Bkz. induction coil.
intensify: 1) iddetini arttrmak veya daha iddetli
yapmak; oaltmak, arttrmak; dayankln arttr
mak. 2) Foto. bir iddetlendirici ile muamele ederek
youn yapmak. 3) iddetli olmak veya iddetini arttr
mak.
intensitometer: Radyografi (rntgen) srasnda poz
sresini kontrol etmek ve bal X-in iddetini sapta
mak iin kullanlan bir cihaz; intensitometre.
intensity: 1) iddetli olma zellii; zellikle: a) her
hangi bir eyin ar derecesi; ifrat derece, b) dn
ce veya aktivitenin byk enerjisi. 2) Foto. bir grn
tnn younluk ya da donukluu. 3) Fiz. birim alan,
hacim, dolgu vb. ine den s, k, ses, elektrik ak
m vb. kuvvet miktar veya enerji.
intensity level: Bir sesin dierine gre iddetinin, bel
veya desibel ile belirtilen ilikisi; iddet dzeyi veya

294

interelectrod e capacitanc e

seviyesi.
intensity magnetization: Bkz. magnetic polarizati
on.
intensity modulation: n akmnn deiimi ile tele
vizyon ekran parlaklnn kontrol.
intensity of light: Birim alana den ya da onun tara
fndan emilen radyasyon; n iddeti; k iddeti.
intensity of pressure: Her bir birim alana sv basn
c; basn iddeti.
intensity of radiation: Her bir birim alandan akarak
geen enerji veya foton ya da paracklarin (partikllerin) says; radyasyon iddeti; nm iddeti.
intensity, radiant: Kaynaktan herhangi bir ynde her
bir soiit adan, radyan enerjinin aktarlan miktar;
radyan iddet.
intensity of radioactivity: Birim zamanda bozunan
atomlarn says; radyoaktivite iddeti.
intensive property: Ktle, hacim, alan, boy, s kapa
sitesi ve elektriksel diren gibi maddenin miktarna
bal olan bir zellik.
interact: Birbirini etkilemek; karlkl etkilemek.
interaction: Etkileim.
interaction space: Bir elektronik cihazda enerjinin
elektronlara veya elektronlardan aktarld elektrot
lar arasndaki boluk.
interactive: Birbirini etkileyen; birbirine tesir eden; et
kileimli.
intercept: 1) tasarlanan yere varmadan nce durdur
mak veya yolunu kesmek; durdurmak veya kesmek.
2) durdurmak, engel olmak veya nlemek. 3) iletii mini,
grnn vb. i kesmek. 4) Mate, iki nokta, izgi
veya dzlem arasn kesmek, iaretlemek veya
snrlamak. 5) iaretlenen, kesilen veya snrlanan
bir doru, dzlem vb. i paras.
intercepter: Bkz. interceptor.
interception: Kesme, kesilmi, iaretlenmi veya snr
lanm.
interceptor: 1) kesen, durduran kii veya ey. 2) zel
likle dman saldrlarna kar savamada kullan
lan, hzl trmanma yetenei olan asker uak; avc
ua.
interchange: 1) karlkl almak ve vermek; mbade
le; takas. 2) dierinin yerine koymak (iki eyden biri
ni). 3) deitirmek. 4) mbadele etmek. 5) dei to
ku; takas; zellikle: a) deitirme; mbadele.
interchangeable: Deitirilebilir; birbiriyle takas edile
bilir; zellikle birbirlerinin yerine konulabilir veya kul
lanlabilir.
interconnect: Birbirine veya bir dierine balanmak
veya balanm olmak.
interconnection: Birbirine veya bir dierine bal ol
ma.
intercontinental: Ktalararas.
intercooler: 1) ok kademeli hava kompresrlerinde,
kompresrn kademeleri arasna yerletirilen ve ha
vay soutmak iin kullanlan soutucu. 2) ar doldurmal veya sperarjli makinelerde hava bloveri
ile hava resiveri arasnda bulunan soutucu; i sou
tucu; Gem, Mak. interkuler.
intercooling: Bir silindirden dier silindire gei sra
snda, sktrlm havann ssnn bir blmnn
alnmas; ara soutma; i soutma.
interdeck superheater: Daha ok ince su borulu he
der tr kazanlarda kullanlan, gazlann kazandan
k tarafnda su borular arasna yerletirilen sperhiyter ya da st stc; borular arasna yerletirilen
sperhiyter.
interelectrode capacitance: Bir vakum tp devresi
nin iki elektrotunun kondensatr etkisi nedeniyle kapasitans; i elektrot kapasitans.

interface
interface: Kimyasal bir sistemin iki faz arasndaki do
kunma yzeyi; arabirim.
interfacial angle: Bir kristalin komu iki yzeyi arasn
daki, iki dzlemden oluan a.
interfacial tension: Bir kristalin komu iki yzeyi ara
sndaki, iki dzlemden oluan a.
interfere: iemi deitirecek, yavalatacak, durdura
cak veya anlalmas g hale getirecek ekilde bir
ilemin normal seyrini etkilemek; araya girmek, en
gellemek.
interference: 1) Fa. birletii noktadaki rlatif fazlar
na bal olarak birbirlerini ntrletiren ses, k, vb. i
gibi dalgann veya titreim akmnn karlkl etkile
mesi. 2) Rady. statik veya istenmeyen yayn boz
mak iin retilen statik, istenmeyen ses sinyalleri vb.
i; parazit.
interferential: Hz. arpmaya ait; arpma ile al
an.
interferometer: Ik yardmyla dalga boylarn kyasla
mak, bir tayfn kk paralarn analiz etmek ve bir
yzeyin dzgnlnn sapmasn lmek iin kulla
nlan bir cihaz; interferometre.
interferometer, acoustic: Bir gaz ya da svdaki emi
len ses veya uitra sesleri (ultrasonlar) ve hz l
mek iin kullanlan bir cihaz; akustik interferometre.
interferometer, optical: Standart k dalga boyu ile
bilinmeyen dalga boylarn kyaslamak iin kullan
lan bir cihaz; dar bir tayf blgesinin analizi iin kulla
nlr; optik interferometre.
interfuse: 1) birlikte kartrma, harman etme veya eri
terek birletirmek. 2) iinden veya bir maddeden
gemeye neden olmak.
intergrade: Yava yava birbirine karmak.
interior: 1) iersinde; iinde. 2) bir lkenin i ilerine
ait. 3) herhangi bir eyin i paras; zellikle: a) bir
oda veya binann i ksm, b) bir lke veya blgenin
i ksmlar. 4) bir binaya da odann i grntsnn
resmi vb. i 5) iileri (Bakanl).
interior angle: 1) iki doruyu kesen bir baka doru
nun oluturduu iteki drt adan herhangi biri; i
a. 2) bir okgenin komu iki kenar arasndaki a;
kart; exterior angle.
interior communication: Den. gemilerde trl yn
temlerle (ses ile, kayt veya belirtme ile) kaynaktan
bir veya daha fazla noktaya bilginin aktarlmas veya
iaretlenmesi; i iletiim; i ulam; i muhabere.
interior planet: Dnya ile gne arasndaki herhangi
bir gezegen ya da planet.
interlink: Birlikte balamak; birbirlerine balamak.
interlock: 1) bir arada kilitlemek; bir dieri ile birle
mek. 2) bamsz olarak ilemeyecek ekilde para
lar birlemek veya birletirmek.
interlocking signals: Birbirlerine bal demiryolu sin
yalleri; biri alald zaman, dierleri tren geinceye
kadar deiemez.
interlocked: Birbirine gemi; kenetlenmi.
intermeddle: Birbirine karmak.
intermediate: Aradaki herhangi bir ey; arasnda
olan veya vukubulan; ortadaki; orta basn (silindiri)
gibi.
intermediate bearing: Ara yatak.
intermediate bushing: Ara yatak; ara bur.
intermediate frequency: Ara frekans, orta dalga.
intermedate gear: Mak. ara dili; mutavasst dili.

295

internal medicine
intermediate pressure: Orta basn (silindiri vb.);
Bkz. intermediate pressure cylinder
intermediate pressure cylinder: Orta basn silindiri;
genilemen pistonlu buhar makinelerinde orta ba
sn silindiri; ap yksek basn silindirinden b
yk, alak basn silindirinden kk olan silindir
(pistonlu buhar makineleri ve eski hava kompresr
lerinde kullanlr).
intermediate neutrons: Orta iddette ntronlar.
intermediate shaft: Ara aft veya mil.
intermedate survey: Kls srveyrleri veya yetkililer
tarafndan gemilerde iki ylda bir yaplan denetleme
ve muayeneler; ara srveyi.
intermingle: Birbirine karmak; karmak; harman ol
mak.
intermission: 1) fasla; ara, 2) ara verme. 3) faaliyet
periyotlar arasndaki zaman aral.
intermit: Bir zaman iin stop etmek veya durdurmak
(durmak, ara vermek); aralklarla durmak; aralklarla
yaplan ya da olan; srekli olmayan.
intermittence: Aralkl olma durumu veya nitelii.
intermittency: Bkz. intermittence.
intermittent: Aralkl olarak durma ve tekrar alma;
duran ve yeniden alan.
intermittent current: Belirli aralklarla kesilen fakat
daima ayn ynde akan bir elektrik akm.
intermittent horsepower: Bir dizel motorunun iyi i
letme koullarnda aralkl olarak gelitirdii g; ara
lkl g.
intermittent lubrication: Srekli olmayan; basit takat
gvenilir olmayan bir yalama ekli; aralkl yala
ma.
intermittent welding: Aralkl kaynak; kaynaksz alan
lar nedeniyle kaynak yapm srasnda srekliliin ke
sildii kaynak.
intermix: Birbirine kartrmak; harman etmek; kar
mak.
intermixture: 1) kartrma; karma. 2) karm. 3) il
ve ya da ek.
internal: 1) ie ait; iinde; i; dahil.
internal combustion engine: Hava yakt karmnn
silindirleri iinde veya yanma odasnda yaklarak
g retilen otomobil, uak, gemi vb. i yerlerde kul
lanlan makine ya da motor; iten yanmal makine.
internal cleaning: Buh. Kaza. domlarn (dramlarn) gi
ri kapaklar aclarak, buhar dramlarndan borularn
kontrol ve i temizlii; dahil ya da i temizlik.
internal dial gauge: Silindir aplarnn llmesinde
kullanlan, yatay ve dikey iki bileen ile mehengirden oluan l aleti; i (ap) mehengiri.
internal diameter: ap; Bkz. bore.
internal efficiency: verim; buhar trbinleri iin kul
lanlr.
internal energy: Bir maddenin iindeki molekllerin
durumu ve hareketleri nedeniyle sahip olunan yl
m s enerjisi; i enerji; u ile belirtilir.
internal friction: Ayn cismin paralar arasndaki ba
l harekete diren; i diren; u ile gsterilir.
internal gear pump: Yakt devrelerinde besleme pom
pas olarak kullanlan dili veya viking pompas.
internally: 1) herhangi bir eyin ii ya da i tarafna
gre. 2) dahil olarak; ie doru.
internal medicine: i hastalklar; dahiliye; i organ
lar ve sistemlerin hastalklarnn tan ve tedavisiyle il-

in t er n a ! po t e n t ia l
gilenen tp dal.
internal potential: Bir metalin iindeki serbest elek
tronlarn ortalama elektrik potansiyeli; i potansiyel.
internal relative efficiency: Bir buhar trbininin i ve
ideal glerinin oran; i relatif verim.
internal resistance: Elektromotor kuvvet reten bir ci
hazn elektriksel direnci; i diren veya rezistans.
internal thread (nut): Bir silindir ya da koninin i y
zeyindeki bir di; i di.
internal-thread micrometer: llecek delie sokula
rak ve ayar somunu dndrlerek i ap lm ya
plan hassas bir cihaz; iten dili mikrometre.
internal work: Bir sistem tarafndan ii veya paralar
arasnda alan kuvvetlere kar yaplan i; byle
kuvvetler tarafndan sistemde yaplan i; i i.
international: Uluslararas; milletleraras.
international candle: Uluslararas mum; bir saatte ya
klan 7,776 gram ve ap 22,225 mm (7/8") olan is
permeet mumunun kard aleve eit k iddeti
birimi.
international nautical mile: 1852 metreye eit olan
bir uzunluk birimi; uluslararas deniz mili.
internodal: 1) dm noktasna ait. 2) iki dm nok
tas arasnda.
interpenetrate: 1) tamamen nfuz etmek; kaplamak;
yaylmak; iinden gemek. 2) paralar vb. i arasna
nfuz etmek.
interphone: Uak, tank vb. i aracn personeli arasn
da iletiimi salayan bir telefon sistemi; i veya dahi
l telefon.
interplanetary: Astr. 1) gezegenler aras; gezegenler
le ilgili blgede; gezegenler blgesinde. 2) gne
sisteminin iinde, fakat herhangi bir gezegen veya
gnein d tarafnda.
interplanetary space: Gezegenler aras veya geze
genler blgesindeki uzay; gezegenler aras uzay.
interplay: Birbirlerini veya bir dierini etkileme; birbiri
ne tesir etme; karlkl olarak birbirini etkilemek.
interpolate: 1) iki ey arasna veya aralarna (bir ey)
sokmak. 2) Mate, bir terim ara terimler salamak. 3)
enterpolasyon yapmak.
interpolation: 1) Mate, bir terimler serisinde ara teri
mi salama veya bulma. 2) Tp. plstik cerrahide do
ku transferi yapma.
interpoles: Doru akm Jeneratrlerinde ana kutuplar
arasna yerletirilen, yksek gl jeneratrlerde
ana kutup says kadar, kk jeneratrlerde ise ana
kutup saysnn yars kadar olan kk kutuplar; yar
dmc kutuplar; fralarda kvlcma engel olur ve komtasyona Bkz. commutation yardm ederler ve endvi ile daima seri balanrlar.
interpose: Bir maddeyi dierinden korumak iin iki
madde arasna bir engel veya kat bir madde koy
mak: a) radyoaktivite kayna ile bir gzlemci aras
na kurun perde koymak, b) dolgular arasndaki
kuvveti azaltmak iin iki elektrik dolgusu arasna yk
sek dielektrik sabiteye sahip bir madde koymak.
interradial: Inlar veya yaraplar arasna yerletiril
mi.
interrecord: Bilgisay. kaytlar aras.
interrupt: 1) srekliliini bozmak; kesmek; engel ol
mak; nlemek. 2) geici olarak durdurmak veya
stop etmek.
interrupted: 1) kesilme ile bozulmu; kesilmi; de

296

inulase
vam etmeyen. 2) Bota. simetrik olmayan; dzensiz.
interrupter: Elekt. bir devreyi amak ya da kapamak
iin kullanlan otomatik bir mekanizma; kesme (ka
pama) mekanizmas.
interruption: kesinti.
intersect: iinden veya enine geerek iki paraya
bl mek; ikiye blmek; enine kesmek; birbirini
kesmek: Yollar demiryolunda kesiir gibi.
intersection: 1) kesime. 2) kesime yeri; zellikle:
a) iki doru veya yzeyin kesitii nokta, b) iki cad
denin kesitii yer; kavak. 3) Geom. kesime hatt
veya noktas. 4) Tek. Res. paralar arasndaki kesi
me hattn saptamak iin gerekli izdm; ara kesit.
interspace: 1) aralarnda boluk brakmak; aralk b
rakmak. 2) aralarndaki boluu doldurmak.
interstage: Buh. Trb. kademeler aras; basamaklar
aras (kayp vb.i).
interstage leakage losses: Buh. Trb. basamaklar ve
ya kademeler aras kaak kayplar; Bkz. interstage
leakage losses: Buh. Trb. buharn diyafram pakinleri veya kanatlarn tepesinden ve i yapmakszn bir
basamaktan dierine gemesi ile oluan kaak ka
yplar; kademeler aras kaak kayplar; Bkz. inter
stage losses.
interstellar: Yldzlar aras (yldzlararas uzay gibi).
interstice: Bir fazn iinde veya partikller arasndaki
kk bir boluk.
intersystem: Sistemler aras.
intertwine: Birlikte rmek; bir halatn kollan gibi birbi
rine sarlmak.
intertwist: Birbirine sarlmak; bklmek.
interval: 1) iki ey arasndaki mesafe; aralk. 2) zama
nn, olaylarn vb. i iki noktas arasndaki zaman sre
ci. 3) iki byklk, durum vb. i arasndaki farkn bo
yu.
intervene: 1) arasna gelmek; arasnda olmak ya da
arasnda uzanmak. 2) zaman, olaylar vb. inin iki
noktas arasnda yeralmak. 2) araclk yapmak.
into: 1) Mate, a) nadir olarak, arpma; misli; kat; 7 in
to 3 = 21. b) blme : 3 into 21 = 7 gibi. 2) dndan
iine doru. 3) dahiline; iine.
intra-: iinde, i tarafnda ve iinde bulunan anlamn
da bir nek.
intractile: Dvlemeyen; haddeden ekilemeyen.
intramolecular: Bir molekl veya molekller iinde
devam eden veya yer alan.
intranuclear: Bir atom, hcre vb. inde olduu gibi,
ekirdein iinde.
intrasystem: Bligisay. sistem ii.
intratelluric: 1) Dnyann derinliklerinde oluan, yer
leen veya vukubulan vb. 2) pskrtmeden nce,
kayalarn kristlletii periyota ait veya onu belirten.
intrinsic: isel.
intrinsic energy: 1) bir bileikte depolanan veya y
lan, onun oluum ssna edeer enerji; i enerji
Bkz. internal energy. 2) madd bir sistemin, sadece
onun balang ve son durumuna bal olan enerji
si. 3) bir maddenin toplam enerjisi; U ile belirtilir. 4)
Bkz. internal energy.
intro-: iinde, ieriye doru, ie doru anlamlarnda
bir nek.
intumesce: Is ile imek, genilemek, irilemek veya
kabarcklar karmak.
inulase: inlini levloza dntren enzim; inulaz.

inulin
inulin: Hidroliz edildii zaman levloz veren ve bir
ok bitkilerin kknde bulunan beyaz bir polisakkarit.
inurbane: Ham; kaba; parlatlmam.
inutile: Kullansz; gereksiz; lzumsuz; faydasz veya
yararsz.
inutility: 1) faydasz, lzumsuz, gereksiz vb. olma ni
telii; yararszlk. 2) faydasz insan ya da ey.
inv.: Bkz. 1) invented. 2) inventor.
invacuo: Vakumda; bolukta; halda.
invalid: Geersiz; hkmsz.
invaluable: ok kymetli; llebilirden daha byk
deere sahip olan; paha biilmez; kymetli; ok pa
hal.
invar: Alak genleme katsays nedeniyle duyarl ci
hazlar yapmnda kulanlan ve % 36 nikel kapsayan
bir elik alam.
invariability: Deimez olma durumu veya zellii;
deimezlik.
invariable: Deiken olmayan; deimeyen; sabit;
ekli deimeyen
invariably: Deimez bir tarzda; deimeyen; sabit
olarak; daima.
invariant: Deimeyen; sabit; Mate, deimez (sabit)
bir nicelik.
invent: 1) dnp bulmak; zihinde tasarlamak veya
imal etmek. 2) dnp karmak veya retmek (ye
ni bir cihaz, ilem vb. i); ilk defa tasarlama; kefet
me; Edison'un fonograf kefetmesi gibi. 3) bulmak;
kefetmek.
inventer: Bkz. inventor.
invention: 1) kefetme veya keif. 2) kefetme gc;
yaratclk. 3) kefedilmi ey; zellikle: a) dn
lp bulunmu veya zihnen imal edilmi, b) deney
vb. i ile ilk defa yaplan bir ey; yeni bir cihaz.
inventional: Kesife ait veya kesife benzeyen.
inventor: Keif yapan kii; mucit; kaif; zellikle yeni
bir cihaz, alet, vb. lerini yapan ya da sunan kii; in
venter eklinde de kullanlr.
inventory: Saym; depo.
inverse: 1) tersine evrilmi; dorudan zt. 2) Mate.
deikenler arasnda biri byd zaman dierinin
azald bir iliki; ters orant. 2) tersine evirmek.
inverse photoelectric effect: Hareketli bir elektronun
kinetik enerjisinin radyan enerjiye dnm.
inverse proportion: Ters orant.
inverse square law: Bir k kayna tarafndan veri
len bir yzeyin alannn aydnlatlmas, k kayna
nn mesafesinin karesi ile ters orantldr.
inversion : 1) tersine evirme; tersine dnm. 2)
ter sine evrilmi bir ey. 3) Kimy. optik olarak aktif
bir maddenin, polarizasyon dzleminde etkisiz,
dier bir maddeye dnt kimyasal deiim. 3)
Mate.
a) zt kural veya yntem kullanlan ilem, b) bir ora nn
terimlerinin deitirilmesi.
inversion temperature: Verilen bir gazn, Jul-Tomson etkisi olmayan scakl; ters evirme scakl;
bu scakln altnda soutma etkisi ve zerinde st
ma etkisi vardr; helyum iin bu scaklk 25 (K), azot

297

iodide
iin 650 (K)'dlr.
invert: 1) baaa dndrmek. 2) tam zttna deitir
mek; sra; durum; yn vb. ini tersine evirmek. 3)
Kimy. tersine evrilmi.
invertase: Belirli bitki ve hayvanlarn barsaklarnda
bulunan ve skrozu dekstroz ve levloza dnt
ren bir enzim.
inverter: Doru akm alternatif akma dntren bir
cihaz; inverter: Gazla dolu bir elektron tp gibi.
invert sugar: Yaklak olarak eit oranlarda dekstroz
ve levlozdan oluan ve meyvalarda bulunan veya
yapay olarak skrozdan elde edilen bir karm; tabi
ve doal eker.
investigation: Gzlem, uygulamal deneyler ve yazl
gereklerden sonu kararak dikkatli bir alma
yapmak; inceleme; aratrma.
investigator: Aratrmac; aratrc.
invisibility: Grnmez olma durumu veya nitelii; grnmezlik; grlmezlik.
invisible: 1) grnmez veya grlmez; grlemez. 2)
grnt d; seilmez. 3) grlmek iin ok kk.
4) gizli muhafaza edilen. 5) grlmez olma; grl
mez ey.
invisible flame: Yaktn sabit karbonunun grnmeksizin yanmas srasnda retilen alev; grnmez ya
da grnmeyen alev
invisible ink: Is, buhar ya da kimyasal bir ayra ile
muamele edilmedike, kat zerinde grlmeyen
bir mrekkep; grnmez mrekkep; sympathetic
ink eklinde de kullanlr.
involute: 1) helezon ya da spiral eklinde bobin yap
mak. 2) Geom. involt: Bir okgen (poligon) veya
dairenin evresine sarlm gergin bir ip zerindeki
bir nokta tarafndan izilen spiral bir eri; okgen involt, daire involt gibi.
involuted: Bkz. involute.
involute gear: Dilerinin profili hemen hemen bir in
volute benzeyen dili; involt dili; evolvent dili.
involute gear-cutter: Bir freze tezghnda diil ark
kesmek iin kullanlan kesici; involt dili kesici;
Evolvent dili frezesi.
involution: 1) Mate, verilen herhangi bir kuvvete ka
dar bir bykl ykseltme.
io:
Bkz.
ionium.
iodate: 1) iyot ile muamele etmek; iyotlamak. 2) iyodik asitin bir tuzu; iyodat.
iodation: iyotlama veya iyotlanm.
iodic: 1) iyota ait veya iyot kapsayan. 2) iyotun ne
den olduu; iyot zehirlenmesi gibi. 3) be deerli
iyotun kimyasal bileiine ait ya da onu belirten;
zellikle iyotun oksijen asitine (HI0 3 ) ait veya onu
belirten; hydrogen iodate (hidrojen iyodat) eklin
de de kullanlr.
iodid: Bkz. iodide.
iodide: iyotun, sodyum iyodr'de (Nal) olduu gibi,
dier bir element veya metil iyodrde (CH 3l)'deki gi
bi bir kk ile yapt bir bileik; iyodr; hidroklorik
asitin bir tuzu (HI).

iodi n

298

I. P. c y linder

iodin: Bkz. iodine.


iodine: 1) halojenlere ait ve meneke rengi buharlar
kararak buharlaan grimsi siyah kristalli, metalik ol
mayan bir kimyasal element; iyot; antiseptik olarak,
boya yapmnda, fotoraflkta vb. kullanlr; Simg.
I; at.a. 126,92; at. no. 53. 2) tentrdiyot: Antiseptik
olarak kullanlr.
iodism: An iyot kullanm ile oluan bir hastalk duru
mu; iyodizm; iyot zehirlenmesi.
iodize: iyot veya iyodr ile (yara, fotoraf levhas vb.
ini) muamele etmek.
iodized sait: Kk bir miktar sodyum ve potasyum
iyodr eklenmi yemek ya da masa tuzu; iyotlanm
tuz.
iodo-: iyot veya iyot bileii anlamlarnda bir nek.
iodoform: yotun sarms, kristalli bir bileii; iyodoform; CHI 3 ; ameliyat giysilerinde antiseptip olarak
kullanlr.
iodol: iyotun kahverengimsi, kristalli bileii; iyodol,
C 4 HI 4 N; antiseptik vb. iin kullanlr.
iodometric: iyodornetri'ye ait; iyodometrik.
iodometry: Hacimsel analitik yntemlerle iyodun ve
ya onunla tepkimeye giren maddenin miktarnn sap
tanmas; iyotun miktarsal saptanmas; iyodometri.
iodous: 1) iyota ait; iyot kapsayan. 2) beten kk
deerli iyot kapsayan kimyasal bir bileie ait ya da
onu belirten. 3) iyotun deerli olarak iinde bu
lunduu kuramsal bir asite (HI0 2 ) ait veya onu belir
ten: Sodyum hipoiyodit (NalO) bu asitin bir tuzudur.
iolite: Alminyum, demir ve magnezyumun mavimsi
ya da efltun renkli, kristalli bir bileii; kordiert; iyolit; mcevher olarak kullanlr.
ion: Ntr atom veya atomlar grubu bir ya da birden
fazla elektron kaybettii veya kazand zaman,
elektriksel olarak yklenen (arj edilen) atom veya
atomlar grubu; iyon; elektron kayb pozitif arjl (kat
yon), elektron kazanc negatif arjl iyonlar (anyon)
oluturur; bu kayp ve kazan, kimyasal tepkimeler
de, maddedeki X nlar, mortesi nlar ve dier
belirli ekillerdeki radyan enerji veya alfa, beta partiklleri, protonlar, ntronlar vb. inin atomlar ve mole
klleri etkilemesi ile elektronlar bir atomdan dierine
aktanlr.
ion, amphoteric: Uzun bir zincirin alt ularnda hem
pozitif ve hem de negatif arja sahip olan iyon; rne
in amino asitlere ait iyonlar.
ion, aquo: Bir iyonun bir ya da daha fazla su molek
l + ile yapt kompleks+ tanecik; rnein hidronyum,
H (H O) veya H 0
.

oluur; iyon ba; iyonik ba.


ionic crystal: Elektrostatik kuvvetlerle birlikte tutulan,
iyonlardan oluan kat bir yap; iyonlara ait kristal.
ionic migration: Bir elektrik akmnn etkisinde, bir
elektrolitte ykt partikllerin elektrotlara doru hare
keti.
ionic radius: Kre biimindeki bir iyonun yanap;
iyonik yarap; iyon yariap
ionium: Uranyumun bozunmas sonucu oluan, tor
yumun radyoaktif izotopu; iyonyum; Simg. lo; at.a.
230; at.no. 90.
ionization: yonlama veya iyonlam olan; iyonianna ayrlm.
ionization condenser: iyonlarna ayrlm bir gazn
elektriksel zelliklerini tecrbe etmek iin kullanlan
bir cihaz.
ionization current: iyonlarna ayrlm bir gazda, bir
elektrik alan tarafndan retilen akm.
ionization energy: Bir nkleer dolgunun ekimine
kar, bir atomdan bir elektron karmak iin gerekli
enerji; iyonlama veya iyonizasyon enerjisi.
ionization of gases: Gaz atomlarnn ykl partikllere dnerek ayrlmas; gazlarn iyonizasyon veya
iyonlarna aynlmas.
ionization potential: Bkz. ionization energy.
ionization pressure: Bir gazn iyonlarna ayrlmas
nedeniyle bir gaz dearj tp iinde basntaki yk
selme; iyonlama basnc.
ionize: yonlarna dntrmek; iyonlatrmak; iyonla
rina ayrmak; radyasyon etkisinde katan bir gaz gibi
elektriksel olarak arj edilmi veya suda znm
bir tuz gibi iyonlarna ayrlmak.
ionized: 1) elektron kaybederek bir iyona dnme.
2) elektrolitik olarak iyonlarina ayrlma.
ionizing radiation: Dorudan veya dolayi olarak
iyonlamaya muktedir radyasyon; iyonlatrc rad
yasyon.
ion, negative: Negatif yk tayan iyon; negatif iyon;
anyon.
ion pair: Radyasyon etkisiyle ntr bir atom veya mole
klden oluan ve ayn iddette ykl bir pozitif ve
bir negatif iyon veya elektron; iyon ifti.
ion, positive: Pozitif yk tayan bir iyon; pozitif iyon;
katyon.
ionogen: iyonlaan veya iyonlar retebilen bir mad
de; iyonojen
ionogenic: Elektrolitler gibi iyon oluturan veya sala
yan.
tonometer: Neredilen iyonlamann iddetinin ll

ion beam: Tm ayn hz ile ayn ynde hareket


eden ve elektronlar dnda kalan ykl veya arjl
partikller n; iyon n.
ion, complex: Daha basit iyonlara ayrlabilen bir
iyon; kompleks iyon.
ion exchange: iyon deiimi; katnn yapsnda nem
li bir deiiklik olmakszn, bir kat ve bir sv arasn
da tersinir iyon deiimi: Suyun zeolitle yumuatl
mas gibi.
ion-exchange resin: Bir sv ile iyon deitirebilen ya
pay (sentetik) bir reine; su yumuatmada kullanlr;
iyon deitiricili reine.
ionic: yon veya iyonlara ait veya iyon eklinde olan.
ionic bond: yonlar arasnda oluan bir tr kimyasal
ba; daha ok metal ve ametal elementler arasnda

mesi iin kullanlan bir iyonlama hcresi; iyonometre.


ionone: Menekeye benzer kokusu ile parfm yapm
endstrisinde kullanlan sv aldehit (sitral) ve aseton
dan yaplan renksiz bir sv, C 13 H 20 O ; iyonon.
ionosphere: As/r. iyonosfer; stratosferin ok dnda
uzanan ve ar olarak iyonize edilmi ve srekli ola
rak deien bir dizi katmandan oluan, yeryzn
den 104,5 km (65 mil) ykseklikten balayan, dnya
atmosferinin d paras; Bkz. Kennelly Heavyside
layer.
iota: ok kk bir miktar; zerre.
I.P.: Bkz. intermediate pressure.
.P. cylinder: Pist. Buh. Mak. silindirli veya ge
nilemeli makinelerde ikinci silindir; orta basn silin-

ir
diri; yksek basn silindirinden geien buhar bir mik
tar daha genilettikten sonra alak basn silindirine
verir.
ir:
Bkz.
iridium.
IRBM: Intermediate range bailistic missile: Orta me
safeli balistik fze.
iridic: 1) iridyuma ait ya da iridyum kapsayan. 2} irid
yumun drt deerli olduu bir kimyasal bileie ait
veya onu belirten.
iridium: Platin cevherinde bulunan beyaz, ar, krl
gan metalik kimyasal bir element; iridyum; platin ala
mlar yapmnda faydalanlr; alamlar kalem ulan, saat yataktan ve bilimsel cihazlarn yapmlarnda
kullanlr; Simg. r; at.a. 193,1; at.no. 77.
iridosmine: Bkz. osmiridium.
iris diaphragm: Kamera, mercek vb. terinde metal
levhalarin st ste bindirilmesi ile oluan ve bir delik
ekli meydana getiren bir cihaz; diyafram; iris diyag
ram.
iron: 1) tm metallerin en yaygn ve en ok kullanla
n olan beyaz, dvlebilir, haddeden ekilebilir kim
yasal metalik bir element; demir; Simg.Fe; at.a.
55,85; at.no.26. 2a) demirden yaplan herhangi bir
alet, ara, cihaz vb. b) t. 3) o. demir zincirler.
4) g; kuvvet. 5) Arg. kk bir ateli silh; taban
ca. 6) Tp. demir kapsayan tonik veya dier preparatlar. 7) demir kapsayan; demire ait. 8) demir gibi;
kuvvetli, dayankl. 9) demirle donatmak veya kapla
mak. 10) kzgn t ile tlemek
iron alloy: Trl metaller ve demirle yaplan halita ve
ya alam; demir alam.
iron band: erit eklinde ve ou zaman rulo halinde
demir; erit demir; lama demir.
ironbound: 1) demir ile dayankl oaltlm. 2)
sert; ricid; esnek olmayan.
ironclad: 1) demirle kaplanm. 2) deime veya krl
mas zor; bozulmaz. 3) kaln zrhl levhalarla kapl sa
va gemisi (19.yzyl deyimi).
iron core: 1) endksiyon bobini, zil vb. i elektrikli ci
hazlarn yumuak demirden yaplan gbei; demir
gbek. 2) yumuak demirden elektromknats ubu
u.
iron fillings: Mknatslanma veya manyetizmay kant
lamak iin kullanlan ok ince demir tozlar.
iron foundry: Demirhane; dkmhane.
iron, galvanized: Bkz. galvanized iron.
iron horse: 1) lokomotif. 2) bisiklet veya trisiklet (
lekerli bisiklet.).
iron losses: Bir transformatr, elektrik makinesi, en
dksiyon bobini vb. inin demir gbeinden kaynak
lanan ve s eklinde aa kan kayplar; demir ka
yplar.
iron master: Demir yapmcs; demir imalts.
iron mold: Demir tozu veya mrekkep ile kumaa ya
plan kahverengi boya.
iron ore: Hematit, limonit, manyetit, sderit, takonit
vb. i gibi demir cevherlerinden herhangi biri; demir
cevheri.
iron plate: Bkz. iron sheet.
iron pyrite: Sar, altn renkli, kpsel bir mineral; de
mir pirit; aptal altn; demir dislfr, FeS2; Bkz. pyri
te.
iron sheet: Levha halinde demir; sa; demir levha.
ironsmith: Demirci; demir iisi.

299

isironstone: Sert demir cevherlerinden herhangi biri.


ironware: Demirden yaplan eyler; Bkz. hardware.
iron wire: Demirden ekilmi tel; demir tel.
ironwork: Demirden yaplm eya veya paralar; de
mir eya
ironworker: 1) demir veya demir eyalar yapan kii;
demirci. 2) elik kpr vb. terinin iskeletini yapan i
i; demir iisi.
ironworks: Demirin eritildii veya ar demir eyala
rn yapld yer; izabe atelyesi.
irony: Demire ait; demir kapsayan; demire benzeyen.
irradiance: Ildama; k sama.
irradiant: k sama; parldama; ldama.
irradiate: 1) parlamak veya k samak; parldamak;
k karmak. 2) X nlar, mortesi nlar, radyum
veya dier baz radyan enerji ekillerinin etkisinde b
rakarak muamele etmek. 3) nlar karmak; parla
mak. 4) radyan veya k yayan olmak.
irradiated: Herhangi tr bir radyasyon karan bir
maddeyi belirtir; radyasyon karan veya yayan.
irradiation: Herhangi bir tr radyasyon yayma ilemi.
irrational: Mate, bir btn veya bir btnn bir bl
m olarak ifade edilmeye muktedir olamayan; irras
yonel.
irrecoverable: Kaplanamaz, dzeltilemez; telfi edile
mez veya ele geirilemez.
irreducible: Azaltlamaz; kltlemez.
irrefrangible: 1) knlamaz veya bozulamaz. 2) yanstlamaz (k n).
irregular: 1) tesis edilmi kural, yntem, kullanm vb.
ine uymayan; anormal; allmn dnda. 2) kanun
suz; nizamsz. 3) doru veya dzlem olmayan; si
metrik olmayan; asimetrik; ekil, dizayn, tasarm ve
ya oran bakmndan dzgn olmayan.
irregularity: 1) allmn dnda veya intizamsz ol
ma durumu veya nitelii; nizam ve intizam yokluu.
2) o. dzensiz olan herhangi bir ey.
irregular polygon: Geom. Tek. Res. dzgn olmayan
okgen veya ok kenarl; irregler poligon veya ok
gen.
irrelative: 1) ilgisi olmayan; ilgisiz; ilikisi olmayan;
ilikisiz. 2) konu veya mevzu d.
irresoluble: 1) zlemez; zmlenemez; eritilemez. 2) giderilemez.
irresovabie: 1) eleman veya paralarna ayrilamaz.
2) zmlenemez.
irrespirable: Solunum iin uygun olmayan; solunulamaz; teneffs edilemez.
irreversibility: Term, tersinir olmama durumu veya ni
telii; tersinirsizlik.
irreversible: 1) ters evrilemez; zellikle: a) ii dna
karlamaz, geriye doru alamaz vb. 2) tersinir ol
mayan (evrim, saykl vb. i).
irreversible adiabatic: Term, kaynak ile alma mad
desi arasnda s alverii olmayan ve svnn kendi
hareketi nedeniyle alma maddesinde s oluan;
tersinir olmayan adyabatik.
irreversible cycle: Term, iten yanmal makinelerin
evrimleri gibi, tersinir olmayan evrim.
irreversible deformation: Tersinir veya geriye dn
olmayan deformasyon veya bozunma; kalc bozunma; srekli veya devaml deformasyon; plstik
ekil deitirme ya da akma.
is-: Bkz. so-.

isacusti c
isacustic: Sesin iddetine ait veya sesin eit iddeti
ile ilgili.
isallobar: Meteo. bir hava haritasnda verilen bir peri
yotta, eit barometrik basn deiimine sahip olan
yerleri birletiren bir hat veya izgi.
isatin: ivit ya da indigonun oksitlenmesi ile retilen
ve boya yapmnda kullanlan, krmzms turuncu,
kristalli bir bileik; isatin, C 8 H 5 NO 2 .
isatine: Bkz. isatin.
isentropic: Entropi deiiklii veya s alverii olmak
szn oluan ya da meydana gelen; izantropik; adyabatik Bkz. adiabatic Bkz. reversible adiabatic.
isentropic compression: Term. s alverii veya s
transferi olmakszn sktrma, adyabatic sktrma;
k
isantropik sktrma; pV = C ifadesi ile belirtilir.
isentropic efficiency: Adyabatik veya izantropik iin
gerek endike ie oran; zantropik verim; adyabatik
verim; sktrma verimi.
isentropic expansion: Term. s alverii veya s
transferi olmakszn genileme; adyabatik genile
k
me; izantropik genileme; pv = C ile belirtilir.
isentropic process: Bkz. adiabatic process.
isinglass: Mika. zellikle ince katmanlar eklinde mi
ka
.
ISM: International Safety Management: Uluslararas
Gvenlik Ynetimi.
ISO: International Standart Organization: Uluslara
ras Standart rgt.
iso-: Eit, benzer, edeer anlamlarnda bir nek.
iso-amylnitrate: Bkz. amylnitrate.
isobar: 1) verilen bir zaman ya da periyotta, bir harita
zerinde eit barometrik basnca sahip olan noktala
r birletiren hat; izobar; sabit basn (hatt, erisi).
2) ayn atom arlna (ktle saysna) sahip, fakat
farkl atom saylar ve farkl kimyasal elementleri be
lirten bir atomun iki veya daha fazla eklinden her
hangi biri.
isobaric: zobarlara ait; izobarlara sahip olan. 2) eit
barometrik basnca sahip olan veya eit basn gs
teren; izobarik; basn deiiklii olmakszn oluan.
isobaric isotope: Ayn atom arl (veya ktle say
s) ve atom numarasna sahip, fakat radyoaktif bozunmalarnn tabiat nedeniyle, farkl kimyasal ele
mentleri belirten radyoaktif atomlarn ki veya daha
fazla eklinden herhangi biri; bu tr izotoplar yapay
olarak retilir; Bkz. isotop, Isobar.
isobaric process: Bkz. constant pressure process.
isobar surface: Eit atmosferik basnl yzey; izobar
yzey.
isocheimal: 1) sabit scaklklara sahip olan; sabit s
caklklara ait. 2) ayn k ortalama scakl gsteren.
isochor (isochore): 1) Term, sabit hacim; Mot. a)
benzin motorlarnn kuramsal diyagramlarnda yan
may belirten sabit hacim dorusu, b) dizel motorla
rnda yanmann ilk kademesi olan doru. 2) bir e
yin hacmi sabit kald halde basn ve scaklnda
ki paralel deiimleri gsteren grafik zerindeki bir
hal, izgi veya doru.
isochoric: Sabit hacime alt; izokorik; Bkz. isochor.
isochromatic: 1) Opt. ayn renge sahip olan. 2) Foto.
ortokromatik.
isochronal: 1) eit zaman boyunda. 2) eit zaman
aralklarnda vukubulan, meydana gelen veya olu
an.
isochronism: Eit zaman boyunda olma zellii, du
rumu veya gerei.

300

isol ogou s
isochronize: Eit zaman aralnda yapmak.
isochronous: Bkz. isochronal.
isochronous: Amplitt periyotu bamsz olan titre
im ya da vibrasyon iin sylenir.
isochronous governing: O/z. Mot. makinenin tm
yklerinde sabit hz srdrme; sadece zel dengele
me cihazl hidrolik regltrlerle elde edilir.
isoclinal: 1) eit eime ait. 2) dnya yzeyinde eit
manyetik meyile sahip olan noktalar gsteren veya
birletiren. 3) Jeol. ayn yne meyleden.
isoclinic: Bkz. Isoclinical.
isoclinic line: Manyetik meyilin ayn olduu Dnya
yzeyindeki noktalardan izilen dse! hat, izgi ve
ya doru.
isocosm: Dnya yzeyinde eit kozmik n iddeti ve
ya younluu hatt.
isocyanin: Bkz. isocyanine.
isocyanine: Fotoraf film ve levhalarn hassaslatrmak iin kullanlan kinolin boyalar grubunun herhan
gi biri.
isodiametric: Eit aplara sahip olan.
isodimorphism: ki dimorf maddenin iki ekli arasn
daki kristal yapsnn benzerlii.
isodrom: Sabit hzl (regltr, hidrolik regltr).
isodromic governor: Sabit hzl regltr; Bkz. isod
rom.
isodynamic: 1) eit kuvvete ait; eit kuvvete sahip
olan. 2) dnyann yzeyinde eit manyetik iddete
sahip olan noktalar gsteren veya onlar birletiren.
isodynamical: Bkz. isodynamic.
isodynamic line: Dnyann manyetik alannn yatay
iddetinin eit olduu Dnya yzeyindeki tm nokta
lar birletiren hat.
isoelectric: Eit elektrik potansiyeline sahip olan.
isoelectronic: ekirdek dnda ayn sayda elektron
lara sahip olan.
isoenergic: enerjisi sabit kalarak oluan veya mey
dana gelen.
isogeotherm: Dnya yzeyi altnda bulunan ve ayn
ortalama scakla sahip olan noktalar birletiren
dsel (hayal) hat ya da dzlem; izojeoterm.
isogeothermal: izojeoterm tabiat veya doasnda
olan; izojeotermal.
isogeothermic: Bkz. isogeothermal.
isogon: Tm alar eit olan okgen; izogon; dz
gn okgen.
isogonal: Eit alara sahip olan; izogonal; Bkz. isogonic.
isogonic: 1) eit alara ait; eit alar olan. 2) Dn
ya yzeyinde ayn manyetik meyile sahip noktalar
gsteren veya birletiren.
isolable: Tecrit edilebilir.
isolate: 1) dierlerinden ayrmak; tecrit etmek. 2) Tp.
belirli bir bakterinin saf kltrn yetitirmek, 3)
Kimy. bir bileik veya karmdan (bir element veya
bileii) saf ekilde ayrmak. 4) Tp. enfeksiyonun
yaylmasn nlemek iin (hastal bulac olan kii
yi) dierlerinden ayr yerletirmek; karantinaya al
mak; izole etmek.
isolation: Tecrit etme veya tecrit edilmi olan; dierle
rinden ayrma; yaltma; yaltm.
isolation paper: izolasyon ya da tecrit kad.
isolator: zole eden; yaltan; yaltc; tecrit.edici.
isologous: 1) Kimy. ou zaman ayn periyodik gru
ba ait veya ayn deerde farkl atomlar kapsayan fa
kat benzer yapda olan iki veya daha fazla kimyasal

isolux
bileikten herhangi birine ait veya onu belirten. 2)
bu bileiklerden oluan bir diziye ait veya onu belir
ten.
isolux: Eit k iddeti yzeyi veya erisi; izoiks.
isomagnetic: 1) manyetik kuvvetin eitliine ait. 2)
bir haritadaki hatlar (izgiler) gibi, dnya yzeyinde
ki ayn manyetik iddete veya younlua sahip olan
noktalar birletiren veya gsteren; izomanyetik; izomanyetik izgi (hat).
isomagnetic line: Bkz. isomagnetic.
isomer: Arlksal olarak ayn oranda ayn ksm ele
mentlere sahip olan, fakat molekllerinin yapsnda
ki deiiklik nedeniyle farkl kimyasal ve fiziksel zel
liklere sahip iki veya daha fazla kimyasal bileikten
herhangi biri; izomer.
isomeric: izomerizme ait veya izomerizm belirten.
isomerism: izomerlerin ilikisi durumu.
isomerization: Molekler formln deitirmeksizin
bir karbonlu hidrojen moleklndeki atomlarn gre
li durumlarn deitirme; izomerizasyon; izomerletirme.
isomerous: 1) ayn sayda paralar, iaretler vb. ine
sahip olan, 2) izomerik.
isometric: 1) l bakmndan eit olan, ls eit
olana ait veya eit l gsteren. 2) birbirine dik a
da eit eksene sahip ekildeki bir kristali belirten.
3) Term, sabit hacimde basn veya scaklk deiim
lerini belirten bir izgi.
isometrical: Bkz. isometric.
isometric drawing: boyutu, perspektif yerine ger
ek llerde gsterilen leknlk resim veya harita;
izometrik resim.
isometric process: Bkz. constant volume process.
isometric projection: Tek. Res. boyutu, perspektif
yerine gerek llerde gsterilen bir izdm ekli;
izometrik projeksiyon veya izdm.
isometry: 1) l eitiii. 2) o. deniz dzeyinden
eit ykseklik; izometri; rakm ya da ykseltide eit
lik.
isomorph: Dieri veya dierleri ile e biimli veya izo
morfik bir madde veya organizma: izomorf.
isomorphic: 1) benzer veya eit yap ya da grn
me sahip olan; izomorfik. 2) S/o,, Mine. izomorfizm
gsterme; Bkz. isornorphous.
isomorphism: 1) Kimy., Mine. benzer yapdaki mad
delerin kristal ekillerindeki yakn benzerlik veya eit
lik. 2) Bio. farkl tr veya rklardaki organizmalarn
yap veya grnmlerindeki benzerlik; izomorfizm.
sornorphous: ok yakn veya benzer ekilde kristal
leen bileiklere ait veya onlar belirten; zomorfik.
isooctane: Sv. Yk. izooktan, 2,2-4-trimetilpentan; ya
nc, yangn tehlikesi olar, insan sal iin zararl
ve renksiz bir sv; Simg. (CH 3 ),CCH 2 CH(CH 3 )2 ;
20/4C'de
z.a.
0,6919; " k.n,
99,2C;
d.n.-107,4C; suda znmez; alkol ve esterde hafif
e znr; kendiliinden parlama noktas 417,8c
(784F); organik sentezlerde, motor yakt, zc
(solvent) olarak ve normal heptan ile kartrlarak
benzinin oktan saysnn saptanmasnda kullanlr.
isopiestic: Eit basn gsteren; bir izobar.
isoprene (inhibited): Sv. Yk. izopren; 3-metil-1,3
btadiyen; 2,metil-1,3 btadiyen, 2-metiibtadi- yen1,3; ham kauuun kuru damtlmas ile veya
sentetik olarak hazrlanan renksiz, uucu, kt koku

301

isothermal process
lu, doymam alifatik ailesinden, insan sal iin za
rarl sv bir karbonlu hidrojen; Simg.C 5 H8 ; d.n.146C; suda znmez; 20/4C'de z.a. 0,681;
k.n. 34,08C; 20C'de viskozitesi 0,216 cP; ge
milerde, kaynama noktasn gemeyecek ekilde
evre scakl ve atmosfer basncnda tanr; sod
yum ile stld zaman doal kauua ok benze
yen bir madde oluturacak ekilde polimerlelr.
isopropyl: Tek deerli propil kknn (C 3 H 7 ) izome
ri olan tek deerli bir radikal ya da kk; izopropil,
(CH 3 )2 CH.
sopyre: Demir veya dier yabanc maddeler kapsa
yan bir tr opal.
isosceles: iki yanal kenar birbirine eit olan geni
veya ikizkenar geni belirtir.
isosceles trapezoid: Geom. paralel olmayan kenarla
r birbirine eit olan yamuk; ikizkenar yamuk.
isosceles triangle: ikizkenar gen; taban dndaki
iki kenar birbirine eit olan gen.
isoseismal: 1) zelzele okunun eit iddetine ait. 2)
Dnya yzeyindeki bu tr younluk noktalarn bir
letiren veya gsteren. 3) izosismal; izosismal izgi
ya da hat.
isoseismic: Bkz. isoseismal.
isostatic: 1) her tarafnda eit basn durumu belirten
ya da gsteren; izostatik. 2) hidrostatik denge.
isoteniscope: Bir U tpndeki sv seviyesinin deii
mini saptayarak buhar basncnn lmnde kullan
lan bir cihaz; izotenlskop.
isotherm: 1) Term, sabit scaklkta hacim ya da ba
sn deiimlerini belirten bir eri veya hat. 2) dn
ya yzeyinde ayn ortalama scaklk veya verilen bir
zamanda eit scakla sahip noktalar bir harita ze
rinde birletiren izgi; izoterm. 3) Term. Karno, Otto
vb. i kuramsal evrimlerde genileme veya sktr
may belirten ve pV = C ile belirtilen eri; izoterm
erisi; izoterm.
isothermal: 1) sabit scaklk belirten veya sabit scakl
a ait. 2) sabit scaklkta hacim veya basin deiim
lerine ait veya bu deiimleri belirten; izotermal. 3)
izoterm veya izotermlere ait; izoterm.
isothermal atmosphere: Scakln ykselti ile dei
medii atmosfer blgesi; stratosfer; izotermal atmos
fer.
isothermal change: Sabit scaklkta oluan deiim;
izotermal deiim; sabit scaklkta deiim; sabit s
caklkta sktrma ya da genileme.
isothermal compression: Verilen bir gaz ktlesinin
scakl deimeksizin sktrlmas; izotermik sk
trma; sabit scaklkta sktrma.
isothermal condition: Bkz. isothermal process.
isothermal efficiency: Pistonlu bir kompresrde sa
bit scaklktaki iin endike ie oran; izotermal verim;
sktrma verimi eklinde'de kullanlr.
isothermal expansion: Verilen bir gaz ktlesinin s
cakl deimeksizin genilemesi; izotermik genile
me; sabit scaklkta genileme.
isothermal horsepower: Kompresr silindirlerine gi
ri basn ve scaklnda emilen havann izotermik
olarak sktrlmas iin gerekli kuramsal beygirgc; izotermik beygirgc.
isothermally: Sabit scaklkta; izotermik olarak.
isothermal process: Bir gaz ktlesinin scakl sabit
tutularak sktrlmas veya geniletilmesi; sabit s-

isotone
caklk islemi.
isotone: Genel olarak ayn sayda ntronu, fakat fark
l sayda protonu kapsayan herhangi bir atom; izoton.
isotonic: 1) eit gerilmeye ait. 2) ayn geimen; ozmotik basnca sahip olan; zellikle kan ile ayn ozmotik basnca sahip olan ve dolam sistemine zerk
edildii zaman krmz krecikleri veya alyuvarlar
tahrip etmeyen bir tuz zeltisine ait veya onu belir
ten; izotonik.
isotoniciiy: zotonik olma nitelii; iztoniklik.
isotope: Bir elementin, eit atom says ve ayn veya
daha ok yakn zelliklere, fakat farkl atom arlkla
rna (veya ktle numaralarina) sahip olan iki veya
daha fazla eklinden herhangi biri; izotop: U 235, U
238 ve U 239 uranyumun izotopudur.

302

ivory black
isotopic. izotopa ait; izotop tabiatnda olan.
isotopic weight: Bkz. mass number.
isotopy: zotoplarn ilikisi veya durumu.
isotron: iyonlarn elektriksel olarak ayklayp izotopla
r ayran bir cihaz; izotron.
isotropic: lm yn bakmndan ayn olan iletken
lik, esneklik vb. i gibi fiziksel zelliklere sahip olan;
izotropik.
isotropous: Bkz, isotropic.
isotrapy: zotropik olma durumu veya nitelii.
item: Madde; e; kalem.
ivory black: Yanm fildiinden hazrlanan parlak si
yah bir pigment veya boya; fildii siyah.

J, j
J; Bkz. Joule.
jack: 1) denizci; gemici. 2) izme ekecei. 3) ar
bir cismi ksa bir mesafeye kaldrmak veya hareket
ettirmek iin kullanlan trl makinelerden biri: Kri
ko, hidrolik kriko, oto krikosu, kriko vida vb, i. 4) ay
dnlatmada kullanlan yaktn kab. 5) Den. iaret ve
milliyeti gstermek iin gemilerin ba taraflarnda
dalgalanan kk bayrak; milli bayrak. 6) elektrik
akm almak amacyla fi taklan yer; priz. 7) kriko ile
kaldrmak veya hareket ettirmek.
jackhammer: Mak. basnl hava ile altrlan kaya
delgi tabancas.
jack, hydraulic: Bkz. hydraulic jack.
jacket: 1) Mot. soutma suyu dolatnlan ve silindir
ya da silindir gmlei ile blok arasndaki ksm; silin
dir ceketi; soutma ceketi. 2) buhar borusu, buhar
kazan vb. inin yaltlm keys veya d mahfazas. 4)
bir merminin metal kapl ksm. 4) Buh. Mak. Bkz.
steam jacket.
jacket cooling: Mot. Ceket soutma; motorlarda blok
ile silindir gmlei arasndaki cekette dolatrlan su
ile soutma.
jacket, cylinder: Bkz. cylinder jacket.
jacket, steam: Bkz. steam jacket.
jacket, water: Mot. silindirlerin d yz ile silindir
blok arasnda bulunan ve soutma amacyla su do
latrlan hacim; su ceketi.
jacket water: Mot. silindir ceketlerinde soutma ama
cyla kullanlan, nadir olarak deniz suyu, ounlukla
iilebilen herhangi bir su; ceket suyu.
jacking: Makineyi stmak, denetlemek vb. i amalar
la ve bir elektrik motoru, buhar makinesi vb. i ile

dndrmek; Gem. Mak. tornaark etmek.


jacking device: Buh. Trb. rotoraft yatann selini
rahat ve kolayca karabilmek amacyla jurnali k
k bir miktar kaldrmak iin kullanlan bir cihaz;
aft kaldrma cihaz.
jacking gear: Mak. makine krank mili veya rotoraftn ok ar devirle dndrmek iin kullanlan bir do
nanm; bir elektrik motorunun miline bal bir son
suz dili ile volann evresindeki diliden oluur; tor
naark donanm; shaft turning gear biiminde de
kullanlr.
jacking gear engaged: Gem. Mak. tornagir
makinesi devreye bal veya devrede; tornagir
makineye ba l.
jacking gear in: Gem. Mak. tornagir
devrede.
jacking gear out: Gem. Mak. tornagir devrede
deil.
jackknife: 1) byk ak. 2) suya dalmadan hemen
nce bir sporcunun bacaklarn dz tutarak ve elleri
ile bacaklarna dokunmas eklindeki dalma duru
mu; ceknayf. 3) ak ile kesmek veya baklamak.
jack-lift truck: Krikolu araba veya kamyon.
jack-o-iantern: 1) geceleri bataklklar zerinde gr
len hareketli, anlalmas zor k. 2) ii oyulmu ka
baktan yaplan ve insan yzne benzeyen fener.
jackplane: Tahtalar tesviye etmek, dzeltmek vb. i
iin kullanlan bir alet; marangoz rendesi.
jackscrew: 1) bir viday evirerek altrlan ve ar
eyleri ksa bir mesafeye kaldrmak iin kullanlan
basit bir makine; kriko. 2) Buh. Trb. keyslerin kald
rlmas srasnda alt keyse balanan, vira edildiin
de, iki keys paras arasndaki vakumun bozulmas
n salayan ve bylelikle st keysln kaldrlmasna

jacksta y
d
yardm eden vida ya da vidalar; kriko vida; kriko c
vata.
jackstay: 1) gemi serenleri boyunca uzanan ve yel
kenlerin balanmasna yarayan bir ip. 2) gemi direi
zerinde aa yukar hareket eden, zerinde seren
lerin hareket ettii halat veya ubuk.
jack-tar: Gemici; denizci.
Jacop's ladder: Den. eytan armh; tahta basamak
l ip merdiven.
jade: 1) ou zaman yeil ya da beyaz renklerde ye
im veya nefritten biri olan sert bir ss ta; yeim.
2) bu tan yeil rengi. 3) yeimden yaplm. 4) ye
im gibi yeil.
jadeite: ou zaman yeil veya beyaz olar sert, sa
lam ve yar saydam kompleks bir silikat; gerek ye
im.
jam: 1) snrl bir hacime sktrmak. 2) ezmek; kr
mak; skmak. 3) itmek; drtmek; sktrmak. 4) sk
trarak ya da ezerek (bir geidi) doldurmak veya tka
mak. 5) hareket edemeyecek ekilde sktrlmaya
neden olmak. 6) Rady. dierlerine ayn dalga boyun
da (sinyal ve yaynlar) gndererek yayn anlalmaz
yapmak ya da bozmak. 7a) skmak veya hareket
siz kalmak, b) paralarnn skmas nedeniyle al
mamak veya almaz olmak.
jamming relay: Elekt. Yksek, ar yk durumunda
motor endvisi iie seri durumda bir direnci araya so
karak, endvi akmn gvenli bir deere kadar azal
tan ve ar yk ilkesi ile alan bir rle.
jam nut: Sktrma somunu.
jargon: Zirkonun renksiz veya dumanl tr; jargoon
biiminde de yazlr.
jargoon; Bkz. jargon.
jarosite: Sulu potasyum ve demir silikat; sar renkli
bir mineral; jarosit.
jasper: 1) ou zaman kuvarsn krmzms, sar veya
kahverengi, mat bir tr. 2) yeil renkli bir ss ta;
yeim.
javel (or javel water): Sodyum hipokloritin (NaOCI)
sudaki zeltisi; Javel suyu; beyazlatma maddesi ve
dezenfektan olarak kullanlr.
jaw: Mengene veya ngiliz anahtarnn bir eyi tutmak
iin kapanan ya da alan, iki mekanik parasndan
herhangi biri; mengene vb. i enesi.
jeep: 1) drt tekerlekli, 1/4 ton kapasiteli, kk, da
yankl bir otomotif arac; ilk defa. 2. Dnya Sava'nda Amerikan ordusunda kullanld; peep biiminde
de kullanlr. 2) sivillerin bindii benzer bir tat ara
c. 3) bir ok askeri birimde keif veya komutan ara
c olarak kullanlan 3/4 ton kapasiteli bir motorlu
ara.
jenny: ok sayda ileri olan eirme makinesi; krk.
jenny caliper: Bkz. hermaphrodite caliper.
jeopard: Bkz. to jeopardize.
jeopardize: Kayp, hasar veya bozulma tehlikesine at
mak; tehlikeye atmak; rizikoya sokmak.
jeopardy: Risk: riziko; tehlike.
jerk: 1) an ve keskin hareketle ekmek, salnm yap

304

je t - p ro p elle

mak, itmek, drtmek veya frlatmak. 2) an ve keskin


olarak hareket etmek. 3) an olarak ekip koparmak;
seirmek. 4) an ve acele hareket etmek; abuk ek
me, salnm yapma, itme vb. i. 5) an ve bilinsiz kas
hareketi; tik.
jerk-pump: D/z, Mor. hidrolik pskrtme sisteminde
kullanlan yakt pskrtme (Bosch) pompas; yakt
basarken kard ses nedeniyle bu isim verilmitir;
Gem. Mak. crk pamp.
jerk-pump system: Diz. Mot. bir yakt pskrtme
pompas (cerk pamp) ve enjektrden oluan sistem;
cerk pamp sistemi; hidrolik pskrtme sistemi.
jerrycan: Yaklak 20 litre kapasiteli, metalden yapl
m benzin ya da ya kab; ceriken.
jet: 1) an olarak bir huzme ya da n demeti gibi
kan, fkran su ya da dier bir svnn akm. 2) bir
gazn benzer fkrmas. 3) su, dier bir sv veya
gaz akm karmak iin kullanlan bir fskiye, nozul
veya meme. 4) jet pervanesi ile yrtlen bir uak;
jet (air) plane biiminde de kullanlr. 5) Benz, Mot.
karbratr memesi.
jet: 1) kmre benzeyen sert, siyah bir mineral; bir
tr linyit; kara kehribar; Oltu ta; parlatld zaman
mcevher olarak kullanlr. 2) parlak siyah. 3) kara
kehribar veya Oltu tandan yaplm. 4) kara kehri
bar gibi siyah.
jet ll: Jet makinelerinde kullanlan bir dizi sentetik ya
ktn ticar ad.
jet black: Kara kehribar gibi parlak siyah.
jet burner: zerinde ok sayda delik bulunan hava
gaz borusu.
jet condenser: Youturulacak egzoz buhar ile so
utma suyunun birbirlerine kartrld youturucu; ak kondenser; jet kondenser; suyu tatl olan
gllerde altrlan buharl gemilerde kullanlr.
jet engine: Jet propulsiyonu salamak zere uaklar
da kullanlan bir makine; jet makinesi; makinenin
ba tarafndan emilen hava radyal bir kompresrde
sktrlr ve yanma odasna verilir, yanma odasnda
yaklan sv yaktlarn oluturduu byk miktardaki
gazlar bir trbinden geer ve makinenin ardndaki
bir ya da birka nozuldan byk bir hzla firar eder.
jet exit nozzle: Roket makinelerinde gazlarn byk
bir hzla kt meme; jet k memesi ya da nozulu.
jet exit velocity: Roket makinelerinde gazlarn k
nozulunda (memesinde) kazandklar hz; jet k h
z.
jet fuels: Jet makineleri iin gaz yana veya lmba
petrolne benzeyen, ou zaman ham petrol rn
olar yaktlar; jet yaktlar; farkl zellik ve yapda
olup JP-1, JP-4, JP-5 vb. i trleri vardr.
jet heater: Istlacak besi suyu ile stc buharn birbir
lerine kartrldklar stc; ak stc; jet hiyter.
jet motor: Bkz. jet engine.
jet plane: Jet makinesi veya motoru ile yrtlen
uak; tepkili uak veya jet ua.
jet-propelled: Jet motoru ile altrlan veya yrt
len.

je t p ro pulsio n

305

J osh i e ff ec t
6) Rady. osilasyon transformatr.

jet propulsion: Gazlarn yksek basn altnda arka


daki nozul ya da memeden karlmas ile uak, tek
ne ve fzelerin hareket ettirilmesi yntemi.

jiggle: abuk, yava sarsntl olarak hareket etmek;


hafif hafif salnmak veya salnm yapmak; sarsntl
hareket.

jet pump: Sv, gaz ya da buharn statik enerjisini ki


netik enerjiye dntren veya bunun tersini yapan,
hareketli paras olmayan, ou zaman akkann h
zn oaltan bir pompa; jet pamp; jet pompas veya
tulumbas.

jigsaw: Dar azl, metal bir ereveye yerletirilmi


makineli bir testere; dikey testere; jig saw eklinde
de kullanlr.

jetsam: 1) Den. tehlikedeki bir gemiyi hafifletmek iin


bordadan atlan ykn bir paras. 2) karaya srkle
nen bu tr yk. 3) skarta eyler,
jet stream: 1) Meteo. kutuplarn evresinde ve 304815 240 m (10000-50000 fit) ykseklikleri arasn da,
ou zaman batdan douya doru esen, hz yaklak
322-483 km/h (200-300 mil/saat) olan ok kuvvetli bir
rzgr akm. 2) bir jet ua, roket vb. inin gerisinde
iz biiminde braklan egzoz akm.
jettison: 1) bir tehlike durumunda gemi, uak vb. ini
hafifletmek iin bordadan atlan yk. 2) Bkz. jetsam.
3) bordadan (mal) atmak.
jetty: 1) akntlar nlemek; liman ya da rhtmn ucu
nu korumak iin suda ina edilen bir tr duvar; dal
gakran; mendirek. 2) ini merdiveni.
Jet-X: Yolcu uaklarnda kullanlan koruyucu yangn
kp; sulu kpk maddesi, protein hidrolizat ile
kuvvetlendirilmi % 2,5 deterjan tr alkil slfonattr
(Ticar bir marka).
jib: Bir kreyn veya vincin yk kaldran ve indiren ko
lu ya da dikmesi; bumba.
jib: ileri gitmek yerine geriye veya yanlara hareket et
mek.
jib boom: 1) Den. geminin ba tarafna uzanan sabit
bir seren; flok yelkeninin baland seren.
jibe: 1) Den. bir geminin rotasn deitirmek. 2) ge
minin bir yanndan dier yanna deitirmek: Yelken
ler iin sylenir. 3) yelken veya bumbay geminin bir
yanndan dier yanna deitirmek: gibe, gybe bi
imlerinde de kullanlr.
jibe-headed: 1) flok eklinde kesilmi; gen eklin
de. 2) bu ekilde kesilmi yelkenlerle (zellikle ana
yelkenle) donatlm.
jib frame: Pist. Buh. Mak. silindirleri ve silindir blokla
rn tayan ksm; freym veya ereve.
jig: 1) sarsntl olarak alan ve cevher ayrmak iin
kullanlan elek, dvme makinesi veya delgi gibi trl
makinelerden herhangi biri. 2) ou zaman metal
yzeyli, aletler iin gayt ya da ablon olarak kullan
lan bir ara. 3) ou zaman takm olarak dzenle
nen, kaa benzer paras olan trl balk inelerin
den herhangi biri. 4) torna tezgh aynas.
jigger: 1) ou zaman 42 cm

(1,5 oz) kapasitesi

olan ve alkoll iki lmek iin kullanlan kk bir


bardak ya da kupa. 2) bir tr (balk avlama) inesi.
3) Meka. salnm hareketli olarak alan trl ara
lardan herhangi biri. 4) Maden, kalbur veya elek. 5)
Den. a) kk bir palanga, b) kk bir yelken, c)
bir tr yelkenli, kk tekne ya da bot. d) yelkenli
teknelerin batan drdnc direi; kuntra mizana.

Teknik Szlk - F. 20

jitney: 1) belirli bir gzergh izleyen, yolcular kk


bir cretle tayan, otobs, troleybs vb. i. 2) be
sentlik (ABD) maden para.
jitter: Titreme.
joggle: 1) tahta, ta vb. inden yaplm iki yzey ara
snda, bir tarafa oyuk dier tarafa knt yaplarak
oluturulan balant geme. 2) bu gemenin di ya
da knts; lmba. 3) gemelerle balamak veya bir
letirmek; geme ile tutturmak.
join: 1) tek ve farkl bir ey yapmak iin iki ya da da
ha fazla eyi bir araya getirmek; birlemek: a) bir
metan molekl yapmak iin bir karbon atomu ile
drt hidrojen atomunu birletirmek, b) iki para de
mir, kaynakla birletirilerek tek para haline getirile
bilir. 2) tek olmak; birlemek. 3) Geom. bir doru ya
da eri ile birlemek.
join: ki eyin birbirleri ile birletikleri yer.
joiner: 1) birletiren ey ya da kii. 2) kap, merdiven
vb. i gibi i yaplar yapan veya bitiren kii; maran
goz.
joinery: 1) marangoz ya da doramacnn ii, ticareti
veya hneri; marangozluk; doramaclk. 2) bir ma
rangoz tarafndan yaplan eyler.
joint: 1) iki ey ya da paray birletiren yer veya k
sm. 2) byle bir ksm ile iki eyin birlemesi usul.
3) birletirilmi bir btnn paralar ya da blmle
rinden biri.
jointed: Eklem, mafsal veya birlemelere sahip olan;
birlemi; eklemli.
jointer: 1) birletiren makine veya kii. 2) tahtalar d
zeltmek iin kullanlan uzun bir planya tezgh. 3)
sapan kiriine balanan gen eklinde bir cihaz. 4)
talar birlikte tutmak iin kullanlan bklm demir
bir ubuk.
joint, expansion: Bkz. expansion joint.
joint, universal: Bkz. universal joint.
joist: Kirilerle donatmak.
jolly balance: Bir maddenin hava ve sudaki arl l
lerek, zgl arlnn saptanmas iin kullanlan
bir cihaz (Hook yasasn dorular).
jolly boat: Kk bir gemi filikas.
jolt: Bir cismi an olarak itmek; bir kuvvet tarafndan
an olarak hzla itilmeye neden olmak.
jominy test: Metal, bir eliin sertlik niteliklerini ara
trmak iin dzenlenen bir deney ya da test: elik
ubuun her iki taraf tavlanr ve sonra bir ucu suda
soutulur ve sonra ubuk boyunca sertlikteki fark l
lr; jomlni deneyi.
Joshi effect: "Bir gaz ya da buhardan geen elektrik
akm, gaz veya buharn kla aydnlatlmas ile aza
lr veya oalr"; Joi etkisi.

joule

306

jun k ri n g

joule: Fit. 10 erge eit olan bir enerji veya i birimi;


jul: a) uygulama noktasna tatbik edilen 1 N'luk bir
kuvvetin kendi ynnde 1 metrelik bir mesafeye yer
deitirmesiyle yaplan i. b) bir amperlik bir akmn
bir saniyede bir omluk bir direnten gemesiyle yap
lan i; J simgesi ile gsterilir.
Joule cycle: Bkz. Brayton cycle.
Joule effect: Bir dirente akan elektrik akm tarafn
dan retilen s; Jul etkisi.
Joule efficiency: Bkz. Brayton efficiency.
Joule's law: Bir gazn sabit scaklkta i enerjisi ba
sn ve hacminden bamszdr; mkemmel bir ga
rn i enerjisi sadece scakln fonksiyonudur; Jul
kanunu; bu kanun sadece ideal gazlara uygulanr.
Joule-Thomson effect: Hzl olarak geniletildii za
man bir gazn scaklndaki deiim; bu durum ga
zn gzenekli bir tka ile yksek basn blgesin
den alak basn blgesine geii srasnda grlebi
lir.
jounce: Sallamak, sarsmak veya zplamak.
journal: 1) gnlk. 2) olaylarn gnlk kayt. 3a) ge
mi seyir jurnali, b) gemi makine jurnali. 4) herhangi
bir gazete veya periyodik; dergi; mecmua. 6) Meka.
bir yatak iinde dnen aft, mil ya da aks paras.
journal bearing: 1) Mot. krankaft veya krank milini
tayan ve onun dzgn almasn salayan yatak;
jurnal yata; palamar yata; krankaft ana yata.
2) herhangi bir jurnal yata.
journal box: 1) bir jurnal yata. 2) bir jurnalin mahfa
zas veya zarf.
journal bronze: Jurnal bronzu.
journal, crank: Bkz. crankshaft journal.
journal, crankshaft: Mot. krankaftlarn ana ya da pa
lamar yataklar iinde dnen ksmlar; krankaft jur
nali.
journal diameter: Yataklar iinde dnen aft, mil ve
ya muylu parasnn ap; muylu ap; Gem. Mak.
jurnal ap.
journal, shaft: Herhangi bir mil veya aftn yatak iin
de dnen ksm; aft (mil) jurnali ya da muylusu.
joy stick: Arg. bir uan kumanda ya da kontrol ko
lu; denetim kolu.
JP: Bkz. jet propulsion.
JP-1: Asker jet uaklarnda kullanlan, d.n.-46C'nin
altnda, kendiliinden tutuma scakl 228C, parla
ma noktas 35C olan bir yakt.
JP-4: % 65 benzin ve % 35 hafif petrol rnlerinden
oluan bir jet yakt; kerrdiliinden tutuma noktas
242C, parlama noktas 23C olan bir yakt.
JP-5: Jet yakt olarak kullanlan parlama noktas
35C olan, zel olarak damtlm kerosen (lmba
petrol, gaz ya); kendiliinden tutuma noktas
246C.
jug: 1) ou zaman kk bir delii veya sap bulu
nan ve svlar iin kullanlan pimi toprak, cam ya
da metalden yaplan bir kap; mlek. 2) mlekte pi
irmek.
juice: 1) herhangi bir eyin z ya da esans. 2) Arg.

elektrik. 3) Arg. g salayan benzin veya dier her


hangi bir sv. 4) z ya da suyunu karmak. 5) bir
bitki, sebze veya meyvann sv ksm; usare; zsu.
Juke box: Maden para atlp dmesine baslnca iste
nilen pl alan ve salonlar, restoranlar vb. inde kul
lanlan elektrikli bir fonograf veya pikap.
Julian calendar: Jl Sezar'in,takvimi; Milttan nce
46 ylnda yaplan, normal yln 365 gn ve artk yln
(drt ylda bir) 366 gn olduu, aylarn Gregoryan
takvimi ve gnmzdeki gibi olduu bir takvim.
jumbo: iri veya hantal bir kimse, hayvan ya da ey;
kendi trnde allmam byklkte ey; ok b
yk.
jumbo boom: Den. ok ar ykleri kaldrmak
amacy la gemilerde kullanlan vin veya bumba;
ar bum- ba.
jump: Atlama.
jumper: 1) atlayan bir kimse veya ey. 2) saat dilileri
nin kastanyolas. 3) Elekt. bir devreye girmek veya
ayrmak iin kullanlan ksa tel. 4) ak hcreleri ara
sndaki kpr. 5) Maden, aa yukar atlama hare
keti ile alan bir delgi cihaz. 5) gemici veya ii tu
lumu.
jumper wire: Elekt. bir devrenin akmn iki cihaz ara
snda ileten kablo.
jump spark: Baz makinelerin ateleme devrelerindeki gibi, sabit kutuplar, buji trnaklar veya elektrotlar
arasndaki aralkta atlayan elektrik akmnn olutur
duu spark, ark ya da kvlcm.
junction: 1) birleme; birletirilmi olan. 2) otoyol ve
ya demiryollarndaki gibi, birleme veya kesime ye
ri ya da noktas. 3) Mak. bir pirometrenin scak ya
da souk blgelerinden herhangi biri.
junction box: Elekt. bir devreyi besleyen hatlarn bu
lunduu kutu; sigorta kutusu; buvat.
junction cable: Elekt. ara balant kablosu.
junction, cold: Souk blge; pirometrenin Bkz. pyro
meter farkl iki metalden oluan ksmlarnn ularna
bal olan kablonun ucundaki milivoltmetrenin bu
lunduu blge.
junction diode: iki tr malzeme arasnda birleme
noktas olan bir yar iletken diot tr; balant diotu.
junction, hot: Pirometrenin farkl iki metalden oluan
ksmnn scakl llecek yerdeki blm.
junction rectifier: Bir alternatif akm iin dorultma
gibi kullanlan balant diotu.
juncture: 1) birleme veya birletirme. 2) birleen bir
nokta veya izgi; iki kemikteki gibi mafsal, oynak ye
ri; diki yeri. 3) zaman; vakit. 4) olaylarn gelimesin
deki belirli ya da kritik bir an.
junk: 1) kalafat, stp, paspas, usturmaa yapmla
rnda kullanlan eski halat. 2) hurda metal, kt, pa
avra vb. i. 3) Den. sert tuzlu et. 4) deersiz olduu
iin atmak.
junk: Alt dz, trizll, yelkenleri olan in teknesi.
junkman: Hurda metal, cam, kt, paavra vb. i sat
cs; hurdac; eskici.
junk ring: Baz buhar makinelerinde pistonlarn ze
rinde bulunan ve ona saplamalarla balanarak seg-

junkyards
manian yuvalarnda tutmaya yarayan elik ember;
Gem. Mak. cankrink.
junkyards: Burda metal, kt vb. inin topland ve
muhafaza edildii, trlerine ayrld ve satld yer;
hurda deposu.
jurneywork: Gndelik i.
jury: Geici; ireti.
jury-rigged: Bir gemide geici olarak kullanlan arma
l; ireti armal.
jury rudder: Ana dmen yerine kullanlan geici d

307

jutty
men; ariyet dmen; ireti dmen.
jury steering gear: Ana dmen donanm yerine kul
lanlan dmen donanm: geici veya ireti dmen
donanm.
jte: 1) uval, paspas, usturmaa, halat vb. i yapmla
rnda kullanlan dayankl, parlak bir lif; jt. 2) bu li
fin elde edildii iki tr Dou Hindistan bitkisinden
herhangi biri. 3) jte ait.
jutty: Rhtm, dalgakran ya da mendirek.

K,
k
K,
k.
K: 1) karat'n simgesi. 2) Kimy. potasyum'un (eski
Kalyum) simgesi.
K. (k): Bkz. 1) carat. 2) kilo. 3) kilogram. 4) Elect,
capacity. 5) knot.
K: Bkz. Kelvin.
KB: Den. bir geminin yzme merkezi ile omurga ara
sndaki dikey ykseklik.
kainite: Gbre ve potasyum kayna olarak kullanlan
bir mineral, MgSO4 .MgCI 2 .K 2 SO4 . 6H 2 0 ; sulu
mag nezyum slfat, magnezyum klorr ve
potasyum sl fat tuzu.
kaleidoscope: Cihaz dndrldnde aynalar tara
fndan trl simetrik ekiller yanstan renkli paralar
kapsayan boruya benzer bir cihaz; kaleydoskop; i
ek drbn.
kaleidoscopic: 1) kaleydoskopa ait. 2) sabil olarak
deien.
Kaldo process: elik yapmnda kullanlan ve en faz
la dakikada 30 devirle dnen bir frn ile yaplan i
lem; Kaldo ilemi; hem sl verimi ykseltmek ve
hem de ocak duvarlarn korumak amacyla kullan
lr.
kalendar: Bkz. calendar.
kali: Yakld zaman ntr sodyum karbonat veren bir
bitki; dikenli ven.
kalium: Potasyumun Ltince ad; kalyum; Bkz. potas
sium.
kalsomine: Bkz. calcimine.
kamewa system: Den. gbeindeki hidrolik silindirler
tarafndan pervane kanatlarnn hareket ettirildii ve
dizel motoru hep ayn yne alrken tornayt, tornis
tan manevralarnn kanatlarn hareketi ile saland
hidrolik sistem; Ka-Me-Wa sistemi (sve buluu).
kampometer: zellikle sl blgelerde radyan enerjiyi
lmek iin kullanlan bir cihaz; kampometre.
kantar: Esk. 47,77 kg veya 99,05 libreye eit olan ve
Msr'da kullanlan bir arlk birimi; kantar; Eski. l
kemizde yaklak 54 kg (120 librelik) bir arlk biri
mi.
kaolin (kaoline): Kaolen; ince beyaz bir kil; almin
yum silikat, Al 2 0 3 .2SiO 2 .2H 2 0; porselen, seramik,
tekstil, kt, lstik vb. i yapmlarnda ve tpta kullan

r
.
kaolinite: Kaolenin ana maddesi olan sulu
almin yum silikat; kaolinit.
kaolin wool: Erimi kaolen kilinden pskrtlerek
ya plan saf beyaz bir yn; kaolen yn;
1150C'ye ka dar dayankl olup kazan duvarlar ve
tanklarda kulla nlr.
kapnometer: Bir gazda askda bulunan kat ya da
sv partikllerin, rnein duman veya sisin
younluu nu saptamak iin kullanlan bir cihaz;
kapnometre. karat: Bkz. carat.
Karl Fischer reagent (KFR): yot, kkrt dioksit,
pridin ve metanol karm olan, titrimetrik nemin
sap tanmas iin kullanlan zel bir zelti; Karl
Fier ay rac.
katalysis: Bkz. catalysis.
katalytic: Bkz. catalytic.
Kata-thermometer: ersinde etanol (etil alkol)
bulu

nan geni hazneli ve her bir cm 'dekl s kaybn l


ecek ekilde taksimatlandrlm bir termometre; in
san gvdesinden kan snn giderilmesindeki hava
landrma verimini lmek iin, havalandrlacak bir
oda ya da kompartmana yerletirilir.
Kater's pendulum: Fiz. yeryznn farkl yerlerindeki
yerekim ivmelerini kyaslamak iin kullanlan bir sar
ka; Kater sarkac.
katharometer: Isl iletkenliklerindeki deiimlerin l
lmesi ile bir gaz karmnn yapsn saptamak iin
kullanlan bir cihaz; katarometre.
kathode: Bkz. cathode.
kation: Bkz. cation.
kayak: 1) aybal derisinin aatan yaplm bir iske
let zerine gerilmesi ile yaplan kano; Eskimo kano
su. 2) herhangi benzer bir kano; kaiak, kyak biim
lerinde de kullanlr.
KB: Bir geminin su iindeki ksmnn yzme merkezi
nin omurgadan dey ykseklii.
K-capture: Bkz. K-electron capture.
kc : Bkz. kilocycle; kilocycles.
kedge: 1) Den. zellikle gemilerin k tarafnda bulu
nan hafif bir demir ya da pa; tonoz demiri. 2) belir
li bir mesafeye fundo edilen paya bal bir halat
yardmyla (bir geminin) manevrasn yapmak veya
gemiyi ekmek. 3) tonoz demiri ile bir gemiyi hare-

kee l
ket ettirmek. 4) tonozlama ile hareket etmek.
keel: 1) bir gemi ya da botun altnda, tm boyunca
uzanan ve iskeleti tayan elik ya da ahap ksm;
omurga. 2) gemi omurgasna benzeyen herhangi
bir ey. 3) kat veya yar kat bir hava gemisinin alt
tarafndaki kiriler, hatl vb. i donanm; kme ya da
bklmeyi nlemek iin kullanlr. 4) omurga ile do
natmak veya tehiz etmek. 5) alabora etmek (gemi
yi). 6) alabora olmak.
keel: 1) omurga; gemi omurgas. 2) dz altl gemi;
zellikle alak, dz altl kmr mavnas veya layteri.
3) kmr ykl mavna. 4) kmr iin 21,2 longton ya
da yaklak 21,54 tona eit bir ingiliz arlk biri mi.
keel: Kartrarak, kpn alarak vb. i biimlerde
(scak bir svy) soutmak.
keel: Tomruk vb. ini iaretlemek iin kullanlan krm
z bir boya.
keel blocks: Den. havuzlara giren gemilerin altlarna
konulan ve omurgann zerine oturduu aa ktk
ler; omurga bloklar; omurga takozlar; takarya.
keel, even: Bkz. even keel.
keel, false: Bkz. false keel.
keelhaul: Bir geminin altndan, bir yanndan (sancak
tan) dier yanna (iskeleye) gemek; Esk. cezalan
drmak iin kullanlrd.
keel plate: Den. elik salardan yaplan omurga; lev
ha omurga.
keelson: Yapsnn dayankln arttrmak iin bir ge
minin omurgas boyunca stne balanan bir kiri
(tulan kiri) ya da yerletirilen kalaslar ya da metal
levhalar; i omurga.
keel strake: Den. omurgann baland salardan
herhangi biri; omurga sa; batan ka omurga bo
yunca devam eden kaplamay oluturur.
keel system: Baz dizel motorlu gemilerde makineyi
soutan tatt su borda dnda bulunan ve gemi bo
yunca devam eden bir boru iersine verilir ve bu bo
ru evresindeki deniz suyu ile soutulur; buna omur
ga sistemi soutma ad verilir; deniz suyu pompas,
soutucu ve uzun bir boru devresini ortadan kald
ran bir sistemdir; keel type cooling biiminde de
kullanlr.
keen: 1) keskin kenan veya sivri ucu olan; keskin ke
narl; sivri ulu; iyi kesebilen; keskin bak gibi. 2)
keskin; kesici; delici. 3) ok hassas; nfuz edici; siv
ri; keskin; ince. 4) iddetli; kuvvetli; keskin kokulu.
5) Arg. iyi; mkemmel.
keep: 1) bakmak; zellikle: a) korumak; mdafaa et
mek, b) gzetmek; korumak, c) saklamak, d) yiye
cek, barnak vb. i salamak; desteklemek, e) devam
etmek; devam ettirmek; idare etmek; yrtmek, f)
belirli bir durum, pozisyon vb. ini srdrmek: Maki
neyi alr durumda tutmak gibi. 2) sahip olmak,
zellikle: a) gelecekte kullanma veya uzun bir za
man iin tutmak veya sahip olmak, b) ou zaman
at iin stok yapmak. 3) belirli bir durum, pozisyon
vb. inde kalmak veya devam etmek. 4) devam et
mek. 5) iyi durumda kalmak; bozulmamak, ekimemek vb. i. 6) oturuma devam etmek.
keeper: 1) bir eyi yerinde tutan veya tespit eden tr
l aletlerden herhangi biri; kontra somun, kopa vb.
i gibi. 2) manyetizm kaybna engel olmak iin sabit
atnal bir mknatsn kutuplar arasna enine konulan

309

kerosen e engin e
(yerletirilen) yumuak demirden yaplm bir u
buk; endvi.
keeping: 1) yerine getirme; yapma. 2) itina; bakm;
muhafaza; sorumluluk. 3) onarm ya da onarm vesi
lesi. 4) gelecekte kullanma iin ayrma, muhafaza et
me veya saklama.
keg: 1) 37,8 litreden (10 galon) az olan kk bir va
ril. 2) iviler iin kullanlan ve 45,2 kg'a eit olan
(100 libre) bir arlk birimi.
K-electron capture: Bir tr radyoaktif bozunma olup,
bir atomun K katmanndaki bir elektronun ekirdek
tarafndan tutulmas ile oluur.
Kellner-Solvay process: Cva katot kullanarak deri
ik sodyum klorr (salamura) zeltisinin elektrolizi
ile sodyum hidroksit yapm iin uygulanan bir i
lem; Kelner Solvey yntemi veya ilemi.
kelp: 1) Byk, kaba, kahverengi deniz yosunlarn
dan herhangi biri. 2) iyotun elde edildii deniz yosu
nu kl.
kelson: Bkz. keelson.
Kelvin: Suyun noktasnn termodinamik scakl
nn 1/273,15'lk kesri; K ksaltmas ile gsterilir.
Kelvin balance: Elektrik akm lmek iin kullanlan
ikili kpr; Kelvin kprs.
Kelvin effect: Bkz. Thomson effect.
Kelvin scale: Fiz., Term. Selsys veya santigrad de
receye 273,15 eklenerek bulunan scaklk; mutlak s
caklk; (K) ile belirtilir.
Kelvin scale of temperature: Bkz. absolute tempera
ture.
Kelvin sounding machine: Den. derinlik lmek iin
kullanlan bir makine; Kelvin derinlik lme cihaz;
Kelvin iskandil cihaz.
kempstock: Bkz. capstan.
kennel: Ak bir boalma yeri veya kanalizasyon; hen
dek; su yolu.
Kennelly-Heaviside layer: st atmosferde, trl tah
minlere gre dnya yzeyinden 48-322 km ykseklik
te ve radyo dalgalarn yanstarak, onlann dnya y
zeyine paralel hareket etmesini saladna inanlan,
yksek iyonlanm bir katman; Heavisidelayer bii
minde de kullanlr.
kenotron: Scak bir katot ve anot kapsayan yksek
gerilimli diyot dorultma tp; kenotron.
kentledge: Bir gemide sabit safra (balast) olarak kul
lanlan dkme demir; dkme demir safra.
keramic: Bkz. ceramic.
keramics: Bkz. ceramics.
kerf: 1) kesme veya kesik; zellikle balta, testere vb. i
ile yaplan kanal ya da oyuk. 2) kesilmi bir para.
kernel: 1) bir eyin merkezi ya da en nemli paras;
z; nve; ekirdek. 2) Msr buday vb. i gibi tane
ya da ekirdek. 3) fndk veya bir meyve ekirdei
nin i ya da yumuak ksm.
kerosene: Sv. Yk, suya benzer renkli, kuvvetli koku
lu, 180-300C'de ham petrolden elde edilen, yan
gn riski olan, solunulduu zaman hafife zehirli ve
yams bir sv; kerosen; gazya; lmba petrol;
z.a. 0,81; yakt olarak roket ve jet motorlar, dize!
ve traktrlerde ve stma amacyla evlerde kullanlr.
kerosene engine: Otto veya sabit hacimli evrimle
alan ve yakt olarak lmba petrol kullanlan kar
bratrl bir makine; kerosen makinesi; yk hzl
olarak deimeyen yerlerde kullanlr.

kerosene lamp

310

kilo me t e r (ki lome t re

)
kerosene lamp: Gazya veya kerosen yaklan, fitilli
ve cam ieli lmba; gaz lmbas veya gazya lm
bas.
Kerr cell: Televizyonlarda kullanlan, iinde iki metal
elektrotu szdrmaz bir ekle getiren kk bir cam
hcreden oluan bir cihaz; cam hcre saf nitrobenzen ile doldurulmutur ve bu sv elektrotlar arasna
yksek bir gerilim uyguland zaman ift krlma
gsterir; Kerr hcresi.
ketch: Ba-k ynnde alan yelkenleri olan, iki di
rekli ve cvadral bir yelkenli tekne; ke.
keten: Bkz. kefene.
ketene: 1) su ile birleerek asetik asiti oluturan, kes
kin kokulu, renksiz bir gaz; keten, H2C:CO. 2) kete
nin en basiti olduu organik bileiklerden herhangi
biri.
keto-: Keton, ketonlara ait anlamlarnda bir nek.
ketogenesis: Aseton gibi, vcutta ketonlarn oluu
mu.
ketogenic: Ketonlara dnebilen.
ketone: iki hidrokarbon kk ile birleen iki deerli
karbonil (CO) grubu kapsayan Kimyasal organik bi
leik; keton; genel forml R-CO-R' (R ve R' benzer
ya da farkl alkil veya aril gruplardr); bu kkler birbi
rine benzedii zaman basit keton, benzemedikleri
zaman kark keton oluur.
keton body: nasn metabolizmas iin nemli olan ve
aseton kapsayan ilikili maddeden biri; acetone
body biiminde de kullanlr.
ketonc: Ketonlara ait; ketonlara benzeyen.
ketose: Bir karbonil grubu ( > C = 0) kapsayan monosakkarit; rnein frktoz.
kettle: Svlar kaynatmak vb. i iin kullanlan metal
bir kap; kazan; tencere.
kev: 1000 elektron volt veya 1 kilo-elektron volta eit
3
olan bir enerji birimi; 10 eV.
kevel: Bir geminin ar halatlarnn ya da palamarlar
nn balanmas iin kullanlan aa baba veya ko
boynuzu.
key: 1) metalden yaplm ve kilitleri ap kapamaya
yarayan alet; anahtar; ak. 2) ekli bakmndan bir
dereceye kadar anahtara benzedii dnlen trl
mekanik cihazlardan herhangi biri, zellikle: a) bir
cvatay geveten veya skan alet: Saat anahtar gibi.
b) paralar tamamlayan veya bir arada tutan pin, c
vata, kama, atal pin veya benzer bir alet. c) elektrik
devrelerini ap kapamak iin kullanlan bir cihaz;
elektrik anahtar, d) tekerlek, pull (kasnak) vb. ini mi
le balayan kk bir metal paras; kama; siil. 3)
yaz makinelerinde tu. 4) telgraf cihazlarnn manip
lesi. 5) bir anahtar veya kama ile balamak ya da ki
liflemek. 6) anahtar ile donatmak.
keyboard: Piyano, daktilo makinesi, linotip vb. inin
tu sra veya sralar; klavye.
keyboard clicker: Bilgisay. tu seslendirici.
keyed: Kama ile tespit edilmi; kamal; kamal ge
me.
keyhole: Anahtarn (kilide) sokulduu delik; anahtar
delii.
'rey in: Bilgisay. (veri) girmek;
key pad: Tu takm.
key punch: Bir karta delikler aarak bilgileri kayt
eden ve tularla altrlan bir makine; bu kartlar bil
gisayarlarda kullanlr.

keyseat: Bkz. keyway.


keystroke: Bilgisay. vuru.
keyway: 1) bir mil, gbek, kasnak vb. inde bulunan
veya bir teker, kasnak vb. ini mile balayan kama
nn sokulduu oyuk ya da yark; kama kanal; kama
yuvas. 2) bir kilitte bulunan ve yass bir anahtar ile
alan bir anahtar delii.
keyword: Bilgisay. anahtar szck.
KG: Bir geminin arlk merkezinin omurgadan dey
ykseklii.
kg.: Bkz. kilogram; kilograms.
kgm: Bkz. klogram-meter.
kick: Cam bir ienin altnda, onun kapasitesini azal
tan, eriye doru girinti ya da oyuk.
kieselgurhr (kisselgur): Bkz. diatomite.
kieserite: Sulu magnezyum slfat, MgS0 4 .H 2 0.
kil.: Bkz. kilometer; kilometers.
kilderkin: 1) kk bir varil; f. 2) 68,04 litreye (18
galon) eit olan eski bir ingiliz sv l birimi.
kilerg: F/z. 1000 erg'e eit olan bir i birimi.
killed steel: Katlamas srasnda kabarcklanmay
nlemek iin oksijensizletirilmi elik; ldrlm
elik.
killick: Den. kk bir pa; bazan bir ta ile arl
arttrlan bir pa olarak kullanlan ta; killock bii
minde de kullanlr.
killock:
Bkz.
killick.
kiln: 1) tula, kiremit, hububat tanesi veya kire kurut
mak, yakmak ya da piirmek iin kullanlan frn ve
ya ocak. 2) bir frnda kurutmak, yakmak veya piir
mek.
kiln-dry: Bir frnda kurutmak.
kilo: 1) kilogram. 2) kilometre.
3
kilo-: Metrik sistemde kullanlan 10 ya da 1000 anla
mnda bir nek; kilo; k ksaltmas ile belirtilir.
kilo.: Bkz. 1) kilogram. 2) kilometer.
kilocalorie: Bir kilogram suyun scakln 1C ykselt
mek iin gerekli s miktar: kilokalori; byk kalori;
kkal, kcal ksaltmalar ile belirtilir; 1000 kalori; 4,186
kilojul (kJ).
kilocycle: 1) bin evrim veya sikl. 2) 1000 evrim/sa
niye; radyoda, elektromanyetik dalgalarn frekansn
belirtmek iin kullanlr; kc ksaltmas ile belirtilir.
kilo-electron volt: Bkz.
kev.
kilogram (kilogramme): 1 litre saf suyun -4C'deki
arl; Fransa'da Sevr'de muhafaza edilen uluslara
ras prototip ile belirtilen ktle; 1000 gram; 1000000
miligram; 2,2046 libreye eit olan arlk veya ktle
birimi; kilogram; kilo.
kilogram calorie: Bir kilogram suyun scakln 1C
ykseltmek iin gerekli s miktar; kilogram kalori; ki
lo kalori; byk kalori; 1000 gram kalori; 3,968 Btu.
kilogram-meter (kilogram-metre): 1 kilogramlk bir
arln 1 metre ykseltilmesi veya kaldrlmas iin
gerekli enerji veya i birimi; metrik sistemde kullan
lr; 7,2334 ft-lbs'ye eittir.
kilohertz: Bkz. kilocycle.
3
koliter (kiiolitre): 1000 litre veya 1 m 'e veya 264,17
3
galon ya da 1,308 yrd 'e eit olan bir kapasite biri
mi; kiiolitre; kl ksaltmas ile belirtilir.
kilometer (kilometre): Metrik sistemin 1000 metre,
3280 fit ve 10 ince veya yaklak 0,62 mil ya da 10
hektometreye eit olan bir uzunluk veya mesafe biri
mi; kilometre; kn ksaltmas ile belirtilir.

kilometric
kilometric: 1) kilometreye ait. 2) kilometrelerle iaret
lenen veya llen.
kilovolt: 1000 volta eit olar bir elektromotor kuvvet
birimi (emk); kilovolt.
kilovolt-amper: Elekt. alternatif akmda grnr (zahi
r) gcn birimi olan volt-amperin 1000 misli; 1000
volt-amper; kilovolt amper.
kilowatt: 1000 vat, 1,34 beygir gc, 44000 ft-lbs/dakika veya saniyede 102 kgrn'lik ie eit olan elektrik
sel g birimi; kilovat; kW ksaltmas ile belirtilir.
kilowatt-hour: Bir saatte bir kilovatlk bir g tarafn
dan yaplan elektriksel enerji veya i birimi; 2,25
9
MEV x 10 ; kilovat saat, kWh, k.W.h., kW-hr ksalt
malar ile belirtilir.
kindle: 1) tututurmak; atee vermek. 2) alevlendir
mek. 3) aydnlatmaya neden olmak; parlamak. 4) tutumak; yanmaya balamak. 5) aydnlk olmak; ay
dnlatmak.
kindling: Ate yakmak iin kullanlan bir para odun
veya kolayca tutuabilen bir madde; ra.
kinematic: 1) harekete ait. 2) kinematik bilimine ait.
kinematical: Bkz. kinematic.
kinematics: Mekanik biliminin hareketle ilgilenen da
l; kinematik veya sinematik bilimi.
kinematic viscosity: Sv yaktn mutlak (salt) veya di
namik viskozitesinin, bu viskozitenin lld s
caklktaki zgl arlna oran: kinematik viskozite;
2
birimi cm /saniyedir; Bkz. stoke.
kinematograph: Bkz. cinematograph.
kinescope: Televizyonda grnt retmek iin kulla
nlan bir tr katot n tp; Ticar bir marka.
kinetic: Harekete ait; hareketten gelen.
kinetik energy: Hareketli bir cismin ktlesi ve hzn
dan gelen bir enerji tr; kinetik enerji; hareket ener
2
jisi; mv /2 eitlii ile hesaplanr (m = ktle, kg ve
v=hz, m/s); kart potansiyel enerjidir.
kinetic equation: Kinetik ieorisi ve mekanik ilkelerin
den karlan bir forml; kinetik forml: PV =m2
nu /3 (p = gaz tarafndan uygulanan basn, V =
hacim, m = 1 molekln ktlesi, n = molekl say
s, u ortalama hz).
kinetic friction: Birbirlerine gre bal hareketli iki y
zey arasndaki srtnme; kinetik srtnme.
kinetic reaction: Hzlanm bir cisimde atalet tepkisi;
kinetik tepkisi.
kinetics: Ktlelerin hareketleri ve onu etkileyen kuv
vetlerle ilikisini inceleyen bilim dal; kinetik; kinetik
bilimi.
kinetics, chemical: Kimyasal tepkimelerin hzlarn in
celeyen bilim dal; kimyasal kinetik.
kinetic theory: "Tm maddelerin moleklleri sabit ha
reketlidir ve maddenin scakl bu hareketin hzna
baldr"; hz oald zaman ona bal olarak scak
lk da artar"; kinetik kuram veya teorisi.
kinetic theory of matter: Bkz. kinetic theory.
kinetic viscosity: Kinetic viskozite; dinamik viskozite
nin, ayn scaklktaki zgl arla oran; Bkz. kine
matic viscosity.
kineto-: Hareket, hareket etme, devinme anlamlarn
da bir nek.
kinetograph: Sinema (film) kameras.
kinetoscope: Sinema makinesinin eski ad; kinetoskop.
kingbolt: Bir demiryolu vagonu vb. inin n aksna

311

klys t ro n
balanan ve ara dnerken ona eksen ya da mihver
grevi yapan dikey bir cvata ya da sng; ana sr
g veya kilit.
king bolt: Bkz. kingbolt.
kinghorn valve: Gem. Mak. hava pompalarnda Bkz
air pump kullanlan ve yay yk ile alan valflar
dan herhangi biri (fut valf, baket valf ve disar
valf); yay yk ile alan bir ek valf; yay ykl geri
dndrmez valf; kinghorn valf.
kinghorn valve disc: Kinhorn valf oluturan farkl
aplardaki diskten herhangi biri; kinghorn valf
diski.
kingpin: Bkz. kingbolt.
kingpost: Bkz. mast.
king-size: Normalden daha byk lde olana ait.
king-sized: Bkz. king-size.
kingston valve: Sualt gemilerinde, ald zaman
safra (balant) tanklarna deniz suyu dolmasna ne
den olan bir valf; gemilerde dolam pompalarna su
salayan valf; kinistin valf; Bkz. injection valve.
king valve: Mekanik soutma sistemlerinde sv sou
tucunun salamura tankndaki genileme kangallar
na verilmesini salayan bir stop valf.
kino: Bot. tropikal aalardan elde edilen koyu krm
z veya krmzms kahverengi bir sakz; balca sepi
leme ve tpta damar bzc olarak kullanlr.
kip: 453,6 kg veya 1000 libre ya da pavundluk bir ar
lk birimi.
Kipp's generator: Belirli gazlar srekli olarak (zel
likle lboratuvarlarda kkrtl hidrojen) retmek iin
kullanlan bir cihaz; Kipp jeneratr ya da reteci.
Kirchhoff's bridge: Diferansiyel (kademeli) bir galva
nometrede bilinen ve bilinmeyen direnlerdeki po
tansiyel farknn dengede olduu bir diren kprs;
Kirof kprs.
Kirchhoffs laws: Kirof kanunlar: 1) herhangi bir e
bekede bir noktada buluan akmlarn cebirsel topla
m sfrdr. 2) herhangi bir kapal devredeki elektro
motor kuvvetlerin toplam o devredeki potansiyel
farklarnn toplamna eittir.
kish: Demir eritme ocaklarnda ara sra oluan grafit.
kit: 1) alet takm; alet; ara. 2) aletleri tamak iin
kullanlan kutu, anta veya dier bir kap; konteyner.
3) balk, ya vb. i tamak iin kullanlan kk bir
tekne veya kova.
kitchen: Gemi mutfa; kuzine; mutfak.
kitchenware: Tencere, tava vb. inden oluan kuzine
ara ve gereleri.
Kjeldahl fla: Nitrojen (azot) saptanmasnda kullan
lan yuvarlak dipli, uzun boyunlu bir kap ya da ie.
kl.: Bkz. kiloliter; kiloliters.
klaxon: Klakson; korna; otomobil kornas.
klieg light: Bkz. klieg light.
kleig light: Film setlerini aydnlatmak iin kullanlan
ok parlak, scak (kzgn) ark ; kleig olarak da
kullanlr.
K-line: Elektronlarn yavalamasndan gelen srekli
bir tayf; K-hatt.
klingerite: Asbestos, kauuk ve dolgu maddesinden
oluan, 45 bar basn ve 375C scakla kadar ya
ve kzgn buhara dayanabilen bir conta tr; klingerit; su ve buhar devrelerinde kullanlr.
klystron: Mikro dalga alanndaki bir yksek frekansn
titreimlerini ykseltebilen veya azaltabilen bir termi-

km.
yonik valf tr; klistron.
km.: Bkz. kilometer; kilometers.
K monel: Bkz. monel metal.
kn: Bkz. knot.
knife: 1) ou zaman sivri ucu olan bir ya da daha
fazla kesici az bulunan kesme cihaz; bak. 2) ma
kine ba. 3) bakla kesmek.
knife bastard: ift sra dili, bak kesitli ee.
knife-edge: 1) bir ban az. 2) ok keskin herhan
gi az ya da bak. 3) bir terazi kolu, sarka vb. in
de ince kenar destek olarak grev yapan bir kama.
knife grinder: Bak bileyici.
knife sharpener: Bak bileyici (alet); bak bileme
aleti.
knife switch: Baa benzer konta olan, elle alp
kapatlan elektrik cihaz; alter; mekanik alter.
knit: 1) sk ve salam bir biimde birbirine bala
mak; birletirmek. 2) bir dm ile balamak veya
birletirmek. 3) sk ve salam bir ekilde balan
mak. 4) zel inelerle rmek.
knitting needle: El rglerinde kullanlan ular sivri
olmayan metal, kemik vb. inden yaplan uzun, ince
bir ara; i.
knives: o. knife.
knob: Dme; topuz.
knock: 1) dvme, vuruntu veya takrdama grlts
yapmak (bir makine iin sylenir). 2) vurmak. 3) vur
ma. 4) hatal yanma nedeniyle olduu gibi, bir maki
nede vuruntu.
knockabout: 1) cvadras olmayan, tek direkli, salma
omurgal yelkenli kk bir yat. 2) kaba; grltl;
vuruntulu.
knocking: Bkz. detonation.
knot: 1) iplik, ip, kaytan vb. indeki yumru; dm;
ba; Den. ceviz; halat veya ince cevizi. 2) kaytan,
halat, sicim vb. i paralarnn birletirilmesi ile yap
lan ba. 3) sorun, problem; zorluk; glk; kark
lk. 4) dme benzer para. 5) Den. a) gemi hz
nn llmesinde kullanlan parakete savlosunun bir
blm, b) deniz mili olarak saatteki hz; mil/saat;
1852 m/saat; 6076,10ft/saat. c) deniz mili; 1852 met
re; 6076,10 fit. 6) Den. ba ya da balar. 7) ba ya
da balarla balamak ya da birletirmek; ba yap
mak. 8) dm (ba, ceviz) ya da balar biimi ver
mek. 9) dmler, cevizler veya balar yapmak.
know-how: Bir eyin nasl yaplacann bilgisi; teknik
beceri ya da hner.
known quantity: Ceb. bilinen bir byklk: Genellik
le a, b, c ile gsterilir.
knuckle: Mafsal; bir eksen evresinde hareketli maf
sal.
knuckle joint: 1) menteede olduu gibi, bir mafsal.
2) Gem. n. aatan asal fitting.
Knudsen gauge: Enerjileri farkl molekller tarafn
dan bir yzeyin eit olmayan bombardman ilkesi ile
alan ve ok kk gaz basnlarn lmek iin
kullanlan bir basn ler; Knudsen basn leri.
knurl: Torna ile trtl ekme; trtllama.
knurled: Trtll; torna ile trtl ekilmi.
knurled nut: Trtll el ayar somunu; trtll somun.
knurled piston skirt: Bkz. serrated piston skirt.
knurling: Devir drc dililerin dilerinde, hatal
yalama nedeniyle oluan ve ya filmini bozan en
tik ya da izik.
knurling tool: Trtl ekme aleti ya da kalemi.

312

ky mog ra phi c
knurlize: Mot. zel tezghlarda anm pistonlarn
d yzeylerini trtllayp tekrar kullanlr hale getir
mek; trtllamak; trtl ekmek.
knurlizer: Trtl ekme kalemi; trtl ekici.
knurlizing tool: Trtl ekme kalemi.
Kodak: Makara eklindeki filme fotoraf ekmek iin
kullanlan kk, tanabilir veya portatif, kutu kame
ra ya da fotoraf makinesi (ticar isim).
kohl: ou zaman toz halinde olan antimon slfr;
kozmetik yapmnda kullanlr.
kok-sagyz: Birleik Devletler Topluluu'nun baz k
smlarnda yetien ve kklerinden kauuk elde edi
len bir bitki; kara hindiba; kk sakz.
kola: 1) kola cevizi. 2) Bot. kola cevizi aac. 3) kola
cevizinden yaplan uyarc veya z; cola biiminde
de kullanlr.
kola nut: Kola cevizi; iki tropik aacn herhangi birin
den elde edilen kahverengi ac ceviz; kafein ve teobromin kapsadndan kolal ikilerin yapmnda kulla
nlr.
Koop's law: "Kat bir bileiin molekler ss, onun
bileenlerinin atomsal slarnn toplamna, yaklak
olarak, eittir": Kopp yasas ya da kanunu.
kort nozzle: Den. kort nozul; pervanenin evresine
yerletirilen nozul biiminde bir mahfaza; pervaneye
gelen veya pervaneden gelen su akmn denetleye
rek hem pervane alanna giren kan su akmn
kontrol eder hem de titreimi nler, pervane kanatla
rn hasardan korur ve daha iyi manevra yaplmasn
salar; nehir tekneleri ile rmorkrlerde kullanlr.
kos: Belirli yrelere gre deeri 2,41-4,82 km (1,5-3
mil) arasnda deien Hint uzunluk birimi.
Kr.: Bkz. krypton.
kraft: Slfat hamurundan yaplan, ou zaman kahve
rengi, dayankl bir ambalaj kd; kraft paper ola
rak da kullanlr.
Krebs cycle: Piruvik asitin aerobiklerle oksitlenerek
karbon dioksit ve suya dntrld evrimsel
kimyasal tepkime; evrimde dokuz tepkime vardr.
Kroll's process: Cevherinden titanyum karma yn
temi; Kroll ilemi.
Kundt's apparatus: Bir metal ubukta sesin hzn l
mek iin kullanlan bir cihaz; Kundt cihaz.
Kundt's tube: Bir gazda sesin hzn lmek iin kulla
nlan bir cihaz paras; Kundt tp.
krypton: Havada ok kk miktarlarda bulunan inert
bir gaz ve nadir kimyasal bir element; kripton;
Simg.Kr; at.a.83,7; at.no.36.
k t : Bkz.
carat.
kunzite: Spodmen'in Bkz. spodumene saydam bir
tr; leylk rengi kristallerde grlr ve mcevher
olarak kullanlr.
kva: Bkz. kilovolt-ampere.
kW
:
Bkz.
kilowatt.
kW h (K.W .H., kW-h, kW -hr): Bkz. kilowatt-hour.
kyak: Bkz. cyanite.
kyanite: Mavimsi renkli bir mineral; alminyum sili
kat, AI 2 Si0 5 .
kyanize: Biklorit veya sblime zeltisi ile muamele
ederek (keresteyi) rmeye dayankl yapmak.
kymograph: Uu srasnda bir uan pervanesinin
dn hareketini kayt etmek iin kullanlan bir ci
haz; kimoraf; cymograph biiminde de kullanlr.
kymographic: Kimoraf ile kayt edilen veya kimorafa ait.

Ll
L,
I.
I.: Bkz. 1) latitude. 2) law. 3) length. 4) libra, po
und; librae, pounds. 5) line. 6) link. 7) liter, liters.
8)
Sow.
lab.: Bkz. laboratory.
La: Bkz. lanthanum.
label: 1) trl makinelerin zerine taklan ve makine
nin gc, devir says, modeli, rettii ya da altrl
d gerilim, g faktr veya cos ip vb. i zellikleri
belirten, ou zaman pirinten yaplm, kk, dik
drtgen para; etiket. 2) bir ykn zerine yaptrla
rak onun doas, ierii, varaca liman, sahibi vb.
ini gsteren etiket, kart ya da kt paras.
labeled atom: Nk, Ener. fevkalde kk miktarlar
da, ou zaman izotopin veya radyoaktif anlamda
ortaya kan bir element; sk sk biyokimyasal rnei
izleyerek ortaya kar; iaretlenmi atom.
labeled compound: Nk. Ener. iaretlenmi bileik;
radyoaktif atomlar kapsayan bir bileik; bileik veya
ksmlar fiziksel, kimyasal ya da biyolojik uygulama
lar boyunca izlenebilir.
labeled molecule: Nk. Ener. izotop yaplar (ister
radyoaktif ister stabil) doadaki terkibi gibi olmayan
bir ya da daha fazla sayda atom kapsayan bir bile
ik.
label plate: Bkz. label.
labile: 1) Kimy. dayanksz; kararsz; belirli organik
molekllerde olduu gibi, derhal deierek atomlar
an olarak yeniden dzenlenen.
labile oscillator: Frekans uzaktan kontrol edilebilen
bir lokal osilatr.
labor: Ar ekilde ba-k ve yalpa yapmak (kaba de
nizlerdeki bir gemi iin sylenir. 2) i ya da ura.
3) tm cretli alanlar; ii snf.
laboratory: 1) bilimsel bir deney veya aratrma iin
kullanlan bir oda ya da bina; lboratuvar. 2) kimya
sal maddeler, il vb. inin hazrland yer veya me
kan.
labour: Bkz. labor.
labradorite: Renk oyunlar gsteren veya rengrenk
bir feldispat tr; en mkemmel rnekleri Labra
dor'da olduu iin bu ad verilmitir.
labyrinth: 1) Buh. Trb. rotor aftn boazlarndan bu

harn firarn nlemek iin oluturulan dzenek; Bkz.


labyrinth gland. 2) bir blok iersine alm sout
ma suyu, soutma ya vb. i kanal. 3) pencereli
dehliz ya da koridorlardan oluan karmak ve kapa
l bir yap; lbirent.
labyrinth gland: Gem. Mak. lbirent glend; lbirent
boaz glendleri; buhar trbinlerinde rotoraftn mah
faza ya da keysten kt ksm veya boazlara yer
letirilen szdrmazlk salayclar; rotorun yksek ba
sn tarafnda buharn trbin dna kmas ve alak
basn tarafnda ise havann trbine girmesine engel
olur.
labyrinth packing: Bkz. labyrinth gland.
lac: Gney Asya'da fidan zlerini emen baz bcek
trleri tarafndan belirli aalarn ince dallar arasn
da biriktirilen koyu krmz renkli, reineye benzer bir
madde; ellak elde edilen madde; lk.
LACE (liquid-air-cycle engine): Kendi oksitleyicisini
reten bir roket makinesi.
lace: 1) birletirme; balama; diki yapma. 2) trans
misyon kay dikii. 3) Buh. Mak. kondenser borula
rnn az ile aynalar arasndan kaaklar nlemek
iin erimi balmumuna batrldktan sonra kullanlan
kaytan; Bkz. corset laceing. 4) kordon, kaytan vb.
i. 5) ularn ekerek bir kaytan ile balamak.
lacing: Mak. ss olarak kullanlan pancur; otomobille
rin iindeki ss pancuru; erit; balama.
lacing wire: Buh. Trb. reaksiyon trbinlerinde, daya
nklln arttrmak iin kanatlarn, evrelerine yakn
ksmlarndan birbirlerine balanmasn salayan tel.
lack: Yetersizlik; eksiklik; eksik olma veya tm ile ol
mama.
lack of current: Elektrik akm yetersizlii.
lack of grease: Gres (ya) yetersizlii veya eksiklii.
lack of oil: Yalama ya yetersizlii veya eksiklii.
lack of power: G yetersizlii; g eksiklii.
lacker: Bkz. lacquer.
lackluster (lacklustre): Parlaklk eksiklii; donukluk;
donuk; snk.
lacquer (lacker): 1) ellak veya zamk ve reine kar
m alkol ya da dier abuk kuruyan zc veya solventlerde eritilerek oluturulan nitroselllozlu veya
nitrosellzossuz saydam bir vernik; verniklere pig
ment eklenerek elde edilen vernik emayesi. 2) in

lacquer
ve Japonya'daki belirli aalardan elde edilen ve ah
ap eyalar parlatmak veya cilalamak, sert ve dz
gn bir yzey salamak iin kullanlan bir vernik ya
da cila. 3) vernik ya da cila ile kaplamak; cilalamak.
lacquer: t. Yan. Mak. pistonlarin zerinde bir kat
man oluturma eiliminde olan ve yada znme
yen artk; yksek scaklk etkisindeki yan oksitlen
mesinden oluur; vernie benzer fakat ondan daha
serttir.
lact.: Bkz. lacto.
lactam: Kimy, emberinde NHCO grubu kapsayan or
ganik evrimsel bileikler grubunun herhangi biri;
amin ve karboksil gruplarnn suyu giderilerek olutu
rulur; amino asitin i anidriti.
lactase: Belirli bira mayas ve hayvan barsaklarnda
bulunan ve laktozu gikoz ve laktoza eviren bir en
zim.
lactate: 1) st salglamak. 2) laktik asitin herhangi bir
tuzu veya esleri; lktat.
lactate, antimony: Antimon st.
lacterene: Kazein veya st kesmiinden yaplan ve
basma bezinde basma iin kullanlan bir madde; lkteren.
lactirene: Bkz. lacterene.
lactic: 1) stten elde edilen veya ste ait. 2) st ekidii zaman laktozun fermentasyonu (mayalanmas)
ile oluan veya belirli mikroorganizmalarn etkisiyle
skroz veya dier karbonhidratlardan retilen say
dam, urup kvamnda bir asiti, laktik asiti belirtir.
lactic acid: Kimy. bakterilerin etkisi nedeniyle kesilen
stte grlen renksiz, organik asit; laktik asit, CH3CHOHCOOH; yapay olarak eker veya msr niastas
nn fermentasyonundan elde edilir; il ve boya yap
mnda ve deri endstrisinde kullanlr.
lactoflavin: Riboflavin; vitamin B,.
lactometer: Stn zgl arlnn saptanmasnda
kullanlan bir tr younluk ler cihaz; lktometre.
lactones: Klmy. hidroksi asitin bir moleklnn -OH
ve -COOH gruplarndan bir su moleklnn elimine
edilmesi ile oluan organik bileikler grubunun her
hangi biri; karboksilik asitlerin i esterleri; lktonlar.
lactoproteid: Bkz. lactoprotein.
lactoprotein: Stte bulunan proteinlerden herhangi
biri; lktoprotein.
lactoscope: iki svnn matlk fark ile stteki krema
miktarn saptamak iin kullanlan bir cihaz; lktoskop; Bkz. lactometer.
lactose: Kimy. stte bulunan ve kesilmi stn buharlatrlmas sonucu elde edilen beyaz renkli, kristal
biiminde bir eker; laktoz, C12H22O11; bebek ma
malar vb. inde kullanlr; st ekeri.
ladder: 1) insanlann inip ktklar, basamaklar olan
bir dzenek; merdiven. 2) buna benzer herhangi bir
ey. 3) maden, ahap veya halat merdiven. 4) Den.
iskele.
ladder accomodation: Den, gemilerde borda iskele
si; ana iskele.
ladders, hold: Den. gemilerde ambar merdivenleri.
lade: 1) yklemek Bkz. load. 2) kepe ile (su vb. i)
boaltmak; su boaltma kab; kepe.
laden: 1) ykl; yklenmi. 2) yk tama kapasitesi;
yklenme.
laden: Yklemek; yklenmek.
lading: 1) ykleme. 2) yk; kargo; hamule.

314

Lam b er t p roject io n
lading, bill of: Bkz. bill of lading.
ladle: 1) svlar boaltmak iin kullanlan uzun sapl
kap; kepe. 2) kepe ile boaltmak. 3) kaldrmak ve
kepede tamak.
ladle, casting: Bkz. casting ladle: Dkm kepesi.
ladle, foundry: Bkz. foundry ladle: Dkmhane kep
esi.
ladleful: Kepe dolusu.
ladle, slag: Bkz. slag ladle: Cruf kepesi.
lag: 1) geri kalmak; yava hareket etmek; yolda du
raklayarak gitmek. 2) hareket, gelime vb. inde geri
kalma veya gerileme. 3) bu tr geri kalma veya rta
rn miktari. 4) Elekt. alternatif akmda faz zirve akm
nn, ona uyan zirve geriliminden geride kal veya
gecikmesi. 5) Mak. dizel motorlarnda yaktn ttumasindaki gecikme Bkz. ignition lag.
lag: 1) f tahtas. 2) kazanlar, silindirleri vb. kapla
mak iin kullanlan dar paralar halinde herhangi bir
yaltm maddesi. 3) bu tr yaltm maddesi ile kapla
mak.
lag bolt: Kare eklinde somunu olan cvata; Bkz. lag
screw.
lagging: 1) radyasyonla s kayplarn nlemek iin
kazan, silindir, tank veya depo vb. inin kaplanmasn
da kullanlan uzun, dar paralar halinde tahta veya
dier yaltkan bir madde. 3) kemerleri tamak iin,
yapmlar srasnda tahtadan yaplan ak kalp.
lagging current: Elekt. evriminde en yksek deeri
ne, kendisini reten gerilimden sonra ulaan bir al
ternatif akm; geciken akm.
lag screw: Kare bal, ahap vidasna benzer dili, ko
nik ulu bir vida.
lag wrench: Mak. iki azl anahtar.
laid:
Bkz.
lay.
laid up: 1) Den. kullanm d personelsiz, nbetileri
olan, sklmek zere hurdaya kanlan bal bir ge
mi. 2) yatakta tutulan hasta ya da yaral.
lake: 1) yakt, ya veya dier bir svnn havuzu; sv
havuzu ya da gl. 2) havuz 3) gl.
lake; 1) krmz bceinden elde edilen koyu krmz
bir pigment veya boya maddesi. 2) bu boya madde
sinin rengi. 3) sabitletirici olarak bir metal tuzu ekle
nerek elde edilen, znmez, renkli bir bileik; ku
ma boyas olarak kullanlr.
lake-asphalt: 1) yer kabuunun doal kntlerinde
yzey depolar halinde bulunan doal asfalt; gl as
falt.
lake-marl: Gl tebeiri; traverten.
lambda: Bir buhar trbininin, kendi maksimum verim
devrinde tayabilecei ener]i; lamda; gerek ve ku
ramsal lamda.
lambda ratio: Gerek lmdann kuramsal lmdaya
oran; lamda oran.
lambent: 1) bir yzey zerinde onu yakmadan yay
lan (bir alev); titreyerek yanma (alev vb.i iin syle
nir). 2) yumuak bir k karan veya veren.
lambert: Bir lmen/cmr miktarndaki yanstan ve
ya yayan mkemmel bir yzeyin parlaklna eit
olan, C.G.S. sisteminin parlaklk birimi.
Lambert projection: Havaclarn kulland bir harita;
bu haritada meridyenler kuzeye doru birer dz iz
gi ve paraleller eit yerletirilmi ve ayn merkezli da
irelerin yaylarndan olumakladr; Lambert izd
m.

lame
lame: 1) ou zaman metalden yaplm ince bir lev
ha. 2) o. zrhn bir paras, birbiri zerine bindiril
mi ince metal levha.
lamina: 1) levha, plka veya maden yaprak. 2) hay
van dokusu, metal vb. inde olduu gibi ince levha,
pul ya da katman.
lamina coupling: Mak. esnek kavrama veya levhal
kavrama; Otomobil anzmanlarnda kullanlr.
laminable: Yaprak, varak veya levha ekli verilebilir
veya sktrlarak varak, levha vb. i haline getirilebilir
ya da katmanlara ayrlabilir.
laminal: Bkz. laminate.

laminar:
laminate.

landing-bridg e

315

Bkz.

laminar flow: Bkz streamline flow.


laminate: 1) nce levha veya katmanlara ayrmak. 2)
kontrplak gibi Katmanlarla yaplmak. 3} ince katman
lara blnmek. 4) ince levha ya da katmanlardan
oluan veya dzenlenen; katmanl; varakl.
laminated: ince katman veya tabakalardan yaplm;
katmanl, tabakal.
laminated core: 1) Elekt. bir metalde eddy akmlarn,
dolaysyla fuko kayplarn nlemek iin, yaltlm
demir sa levhalardan oluturulan endvi gvdesi.
2) Elekt. levhalardan oluturulmu gbek; kondansa
tr veya transformatr gbei.
laminated shim: nce metal katmanlarn birbirlerine
lehimlenmesi ile oluan amata, im ya da layner;
her katman dierinden kolayca ayrlabilir.
laminated spring: Mak. yaprak yay; susta yay; dz
elikten yay.
lamination: 1) ince levha veya katman haline girme
veya ince katman haline girmi. 2) varakl yap; ince
katmanlardan yaplm ey. 3) ince katman; tabaka
ya da katman.
laminose: Bkz. laminate.
laminous: Bkz. laminate.
lamp: 1} ya, alkol vb. yakarak ik ve s oluturan, fi
tili bulunan bir Kap; kandil, fitil ou zaman alevi ko
rumak iin bir cam veya baca iinde tutulur. 2) elek
trik veya gne lmbalar gibi, k veya i
fa verici nlar retmek iin kullanlan herhangi bir
cihaz.
lamp, arc: Elekt. ark lmbas; k kayna; esas ola
rak, elektrik arknn aralarnda meydana getirildii iki
karbon elektrottan oluur; ok parlak oluu nedeniy
le projektr ve spot klar iin faydaldr.
lamp, black: is; is siyah; toz siyah boya.
lamp, bulb: Elektrik ampul; lmba ampul.
lamp, carbon filament: Karbon fiiamanl lmba ya da
ampul.
lamp, circuit: Lmba devresi; elektrik ampullerinin
devresi; aydnlatma devresi; ik devresi.
lamp cord: Lmba kordonu.
lamp, electric: Elektrik lmbas veya ampul; genel
olarak inert gaz ile doldurulmu ampul iersinde,
snd zaman k veren filaman ya da arK'a sahip
olan cihaz.
lamp, filament: Elekt. lmba filaman; ksmen veya ta
mamen bir inert gaz ile dolu bir cam ampul iine yer
letirilmi ve elektriksel olarak stlan ve k reten
bir tel.
lamp, hand: El feneri; el lmbas.
lamp, inspection: Kontrol lmbas.
lamp, metallic filament: Metal fiiamanl lmba ya da

ampul.
lamp, mercury vapor: Cva buharl lmba; elektriin
elektrotlar arasndaki cva buharna dokunmasyla
mavi-yeil k veren ve cva kapsayan bir ampulden
oluan lmba.
lamp, oil: Ya lmbas; kandil.
lamp, petroleum: Petrol lmbas.
lamp, pilot: Pilot lmba.
lamp, portable: Seyyar lmba; tanabilir lmba.
lamp, quarz: Mortesi radyasyonunu aktarmak iin
kuvarz ampul olan lmba; mortesi nlan asn
dan zengin k kayna olarak kullanlr; ou za
man cva buharl trdendir.
lamp room: Den. genel olarak gemilerin baaltnda
bulunan ve trl malzeme, boya vb. inin muhafaza
edildii kapal ksm; fenerlik.
lamp, safety: Madenciler tarafndan kullanlan bir
lmba; gvenlik ya da emniyet lmbas.
lamp, safety flame: Emniyet lmbas; gvenlik lm
bas; grizu tehlikesine kar kmr ocaklarinda ma
dencilerin kullanldklar lmba.
lamp spectrum: Inlayan, alev reten bir lmba; kat
ve svlardan geii srasnda alev reten radyasyo
nun spektroskopik denetiminde kullanlr.
lamp, spirit: ispirto lmbas; kamineto.
lamp, street: Sokak lmbas.
lamp, test: Tecrbe lmbas.
lamp, three filament: fiiamanl lmba.
lamp wick: Lmba fitili.
lance: Meme, lle veya nozul olarak kullanlan boru
paras; bu borudan verilen buhar veya basnl ha
va, kazanlarn boru ve ayna yzeylerinde birikmi
kurumun flenmesi ve kazan dna atlmasn sa
lar; buhar tomar; Bkz. soot blower.
lancet: 1) ounlukla iki azl, ameliyatlarda kullan
lan kk bak; neter. 2) Mim. dar kemer ya da
pencere.
lancet arc: Mim. dar, sivri ulu kemer.
land: 1) dnyann, denizlerin dnda kalan kat ksm.
2) dnya yzeyinin belirli bir yeri. 3) bir gemiden ka
raya kmak. 4) karaya veya suya konmak (uak
iin sylenir). 5) gemiyi terketmek ve sahile kmak;
karaya kmak. 6) bir limana veya sahile inmek (ge
mi iin sylenir).
land breeze: Kara tarafndan denize doru esen rz
gr.
land measure: 1) bir arazi parasnn yzeyini bul
mak iin kullanlan bir alan sistemi. 2) byle bir l
m sisteminin ar, dekar, hektar vb. i herhangi bir
birimi.
land mine: Toprak yzeyi altna saklanan ve zerin
den askerler ve aralarn geii srasnda patlayan
mayn; kara mayn.
land plaster: Kimy. gbre olarak kullanlan tl
m sulu kalsiyum slfat, CaSO .2H 0.
4

landing: 1) karaya kma veya karma ilemi. 2) bir


geminin yklendii veya boald yer. 3) uak mer
divenin alt tarafndaki platform; merdiven sahanl.
4) konma veya topraa inme ilemi; ini.
landing angle: Hava, bir uan uu pistinde, doa!
duruu ile, piste ini hatt arasndaki dar a; ini a
s.
landing-bridge: Ykleme boaltma iin yaplan geit
kpr.

landin g c ha rge s
landing charges: Ykleme ve boaltma masraflar.
landing gear: Hava. tekerlik, ponton vb. inden olu
an ve ua karada ve suda tamak iin kullanlan
donanm; ini takm.
landing platform: Sahanlk.
landing speed: Hava, normal inii srasnda bir ua
n, piste dokunduu andaki minimum hz; ini hz;
ini srati.
landing stage: Den. bir gemiden yolcu ve yklerin
boaltld, bazan yzer bir ekilde olan platform ya
da rhtm.
landlubber: Den. ok kk bir deneyime sahip ve
gemide ie yaramaz kii (denizcilerin kk grme
amacyla kullandklar bir terim).
landolt band: iddetli bir k kayna, rnein gne
kullanldnda, zaman zaman grlen koyu bir
bant; n kesinlikle paralel olmamas nedeniyle
meydana gelir.
landsman: Yeni ve deneyimsiz bir denizci.
landward: Karaya doru; durumu veya yz karaya
dnk.
ane: 1) gvenlik nedeniyle gemi, uak, otomobil vb.
leri iin dzenlenmi gzergh veya rota. 2) gemiler
iin buzlar arasnda alan seyire (navigasyona) uy
gun dar su yolu.
Langmuir-theory: Langmuir kuram ya da teorisi; biri
ya da ikisi birden hareketli yzeyler arasnda olutu
rulan sv katman ile ilgili yalama kuram; bu kura
ma gre yalanan yzeyler arasnda daha fazla say
da katman devam ettirilir.
lankroflex: Sv. Yk. izooktileat/lineolat'n karmn
dan oluan, pratik olarak tehlikesiz, hafif kokulu, so
luk sar renkli, dayankl bir bileik; insan sal a
sndan zararl etkisi yoktur; 25 C'de viskozitesi 35
cS; 25C'de z.a. 0,920; d.n. yok; gemilerde evre
scakl ve atmosfer basncnda tanr.
lanolin: Yapadan elde edilen yal bir madde; koz
metik, merhem vb. i iin kullanlr; lnolin.
lanoline: Bkz. lanolin.
Lanova cell: Bkz. air cell.
Lanova combustion chamber: Bkz. air ceil.
Lanova energy cell: Bkz. air cell.
lantern: 1) muhafaza etmek ve onu rzgr ve ha
vadar korumak iin saydam bir fanus veya fener. 2)
fener kulesinin en stnde, iinde lmba bulunan
oda. 3) bir binann ats zerinde veya bir kulenin
tepesinde ya da benzer yerlerde k ve hava girme
si iin ak bir yap.
lantern: Esk. slayd gstericisi veya projektr.
lantern pinion: iki diskten oluan eski tr bir dili
ark.
lantern ring: Pompa zellikle youum pompas vb.
inin boazlarnn szdrmazl iin kullanlan, delikli
ve oyuklu bir ember.
lantern slide: Projeksiyon makinesi iin fotoraf slayt; orijinal olarak gstericinin fotoraf slayt.
lantern wheel: Bkz. lantern pinion.
lanthanides: Kimy, periyodikler tablosunda lntan iz
leyen 14 elementten oluan grup; lntanidler; lntanit serisi.
ianthanide series: Kimy. lntan ile balayan nadir
toprak alkali metaller serisi.
lanthanium: Bkz, lanthanum.
lanthanum: Kimy. lntan; 1839 ylnda C.G. Mosander

316

laps t rak e
tarafndan kefedilen, kalay beyaz renkte, dvlebi
lir fakat haddeden ekilemeyen gme benzer, na
dir toprak alkali grubundan parlak bir metalik kimya
sal element; Simg.La; at.a. 138,92; at.no. 57.
lanthanum salts: Kimy. lntan'in tuzlari.
lanthorn: Bkz. lantern.
lanyard: 1) baz teknelerin dtan takma motorlarn
altrmak iin kullanlan kaytan ya da ip. 2) baz
eyleri tutmak veya balamak iin gemilerde kullan
lan ksa ip ya da ma. 3) denizcilerin boyunlarna b
ak asmak iin kullandklar kaytan. 4) belirli tipteki
toplar atelemek iin ucuna kanca balanm kay
tan. 5) laniard biiminde de kullanlr.
lap: 1) Gem. Mak. buhar makinelerinde dtan katofiu
(kesmeli) bir slayt valf ya da ekmece orta durumda
iken veya altta ve stte bulunan buhar portlarn ay
n miktar kapamken, st buhar portu st kenar ile
slayt valfn buhar tarafndaki ucu arasnda kalan par
a; buhar lebi; egzoz tarafndaki para ise egzoz le
bidir. 2) iten katoflu slayt valflarda ise buharn girdi
i i taraftaki paralar buhar lebi, d veya egzoz ta
rafndaki paralar ise egzoz lepidir; buhar lepi lid ve
ya erken giri ve egzoz lepleri ise riliz ya da erken
k ile kompresyonu salarlar.
lap: Kzgn bir metalin katlanmas nedeniyle oluan
yzey bozukluu.
lap: 1} Mak. altrma; tam uyacak ekilde talama. 2)
birbirine sk geme yapma. 3) bindirme ya da st
ste binme. 4) andrc bir madde ile doyurulmu
(ykl) ve parlatmak iin kullanlan yumuak metal,
aa veya deri paras. 5) altrarak parlatmak. 6)
cam, mcevher vb. lerini kesmek veya parlatmak
iin kullanlan yumuak metal, aa veya deri para
s. 5) altrarak parlatmak. 6) cam, mcevher vb. le
rini kesmek veya parlatmak iin kullanlan dner bir
disk veya ta. 7) cam ya da mcevherlerde olduu
gibi, bir disk ile kesmek veya parlatmak.
lapbelt: Oto. kara tat aralarinda, zellikle otomobil
lerde kullanlan emniyet kemeri.
lap, exhaust: Bkz. exhaust lap.
lap-joint: Bindirme eklinde balama.
lap joint: 1) iki paradan birini dierinin zerine bindi
rerek yaplm (kaynak, perin vb. i biimindeki)
balama. 2) Pist. Buh. Mak., Diz. Mot. piston segmanlarnn ularnn hava ya da gaz kaaklarna en
gel olacak ekilde birbirlerinin zerine bindirilmesi
ile oluan yap.
lap, steam: Bkz. steam lap.
lap weld: Bkz. lap welding.
lap welding: ki paray dvme scaklnda eki ve
ya presle dverek yaplan bir kaynak tr; Smith's
weld (demirci kayna) biiminde de kullanlr.
lapis: Ta (Ltin ifadelerinde kullanlr).
lapping: Mak. birbiri zerine binen; sk gemeli; al
trma.
lapping compound: Mak. altrma macunu; Mot. su
paplarn altrlmasnda kullanlan macun.
lapse rate: Ykselti ya da rakm veya altittn oal
mas ile atmosfer scaklnn azalma miktar; her
100 metre iin 0,6C'dir.
lapstrake: Kaln tahtalarn birbiri zerine bindirilip per
inlenmesi ile yaplan tekneye sahip olan; kaplama
tahtalar birbiri zerine bindirilmi gemi; bu ekilde
yaplm gemi; bindirme kaplamal gemi.

lapstreak
lapstreak: Bkz. lapstrake.
larboard: Den. batarafa doru bakan bir kiiye gre,
bir geminin sol taraf; iskele (taraf); bu tarafta ya da
bu tarafa doru; eski bir deyim olup, bugn yerini
port (iskele) szcne brakmtr.
lard oil: 1) domuz yandan yaplan ve yalama ya
ve aydnlatma svs olarak kullanlan ya.
lardy: 1) domuz ya ile kaplanm veya domuz ya
kapsayan. 2) domuz yana benzer; domuz ya gi
bi.
large: 1) Den. ak ve elverili (hava iin sylenir). 2)
Den. rzgr kemere gerisinde kullanarak yaplan se
yir. 3) Den. uygun rzgr.
large-bore engine: Byk (silindir) apl pistonlu bu
har makinesi, zellikle dizel motoru; byk apl ma
kine.
large calorie: Byk kalori; kilo kalori; 1000 gram ka
loriye eit bir s ya da enerji birimi; bir kilogram su
yun scakln 15C'den 16C'ye ykseltmek iin ge
rekli s miktar; kkal ksaltmas ile belirtilir.
large gear: Byk dili; Bkz. gearwheel.
large hammer: Byk eki; ar eki.
large-scale: 1) byk lekle izilmi (harita vb. i iin
sylenir). 2) geni faaliyet alan; geni bir alan ze
rinde; mull.
laser (light amplification by stimulated emission of
radiation): Grlebilir tayfta alan bir mikrodalga
byltcs; lazer.
laser doppler anemometer: Diz. Mot. yanma odasn
daki gaz hzn dorudan lmek iin bir makine si
lindirine donatlan bir cihaz; lazer dopler anemometresi.
lash: 1) Mak. hareketli ve hareketsiz paralar arasn
daki boluk; supap boluu. 2) Den. bir halat ile
balamak. 3) Den. fauna etmek; balamak. 3) Mot.
supaplarn boluklarnn ayarlarna ait.
L.A.S.H.: Bkz. lash ship.
lash adjuster: Mot. drt ve iki zamanl doru akm s
prmeli motorlarda supaplarn boluklarn otomatik
olarak dzenleyen hidrolik bir cihaz; supap klerens
ayarlaycs; Bkz. zero lash adjuster.
lash adjuster, automatic: Otomatik klerens ayarlayc
s.
lash adjuster, hydraulic: Basnl yalama ya yard
myla supap klerenslerini ayarlayan cihaz, hidrolik
kierens ayarlaycs.
lash adjuster, mechanical: Mekanik olarak ya da bir
helisel yay yardmyla supap klerenslerinin ayarlan
masn salayan dzenek; mekanik kierens ayarlay
cs.
lash ship: Den. ykl layterleri tayan ve onlar rh
tmlara yanamakszn denize brakana modern bir ti
caret gemisi tr; lyter gemisi.
last: Trl yer veya eylerde deien bir arlk l
s; 1812 kilogramlk (4000 libre) bir arlk olduu
kabul edilir.
lastex: Pamuk, rayon, ipek vb. i ile dokunan ince yu
varlak lstik iplikten oluturulan kuma ya da rg
(ticar bir isim).
lasting: 1) Uzun zaman dayanan; dayankl; bozulma
yan; sabit. 2) dayanma; tahamml gc; sreklilik
veya istikrar.
lat.: Bkz. lateral.
latch: 1) kap veya bahe kaps mandal ya da srg

317

lateral
s; kap mandal; kap srgs. 2) bir pencere vb. i
iin mandal. 3) bir mandal ile kapatmak veya bala
mak ya da kilitlemek.
latchkey; Bir kapnn, zellikle d kapnn dardan
srgsn ekmek veya amak iin kullanlan anah
tar.
latch lever: Diz. Mot. kumanda kolu zerinde bulu
nan ve onun rahat olarak hareket ettirilmesini sala
yan kol; srg kolu.
latch spring: Mandal yay Bkz. latch.
late: 1) her zamanki, uygun veya umulan vb. i zaman
dan sonra gelen ya da oluan; gecikmi. 2a) gn,
gece, yl vb. inde gecikerek sren, oluan vb. i. b)
sona doru oluum, olma, devam etme vb; son za
manlarda. 3) imdiki zamandan hemen nce olu
an. 4) imdi olmayan, geenlerde; zellikle: a) ge
enlerde ld. b) geenlerde ofis dna gitti. 5) al
lm, uygun ve umulan zamandan sonra; gecike
rek. 6) gn, gece, yl vb. inin ge zamanlarna ka
dar. 7) son zamanlarda; yaknlarda.
late ignition: Diz. Mot. ge tutuma; rtarl tutuma
ya da ateleme; Mot. silindirdeki kzgn hava veya
hava-yakt karmnn normalden ge tutumas;
maksimum yanma basnc azalr.
late injection: Ge pskrtme; Diz. Mot. yaktn nor
mal zamanndan ge silindirlere pskrtlmesi; tu
tuma st l noktadan ok sonra ve giderek geni
leyen bir hacim iinde oluacandan, ortalama endike basn ve maksimum basnlar azalr, makine
devir says ve retilen gler azalr.
Sateen: gen biiminde bir yelken; ltin yelkeni; ge
mite Portekiz'li denizcilerin kullandklar bu yelken
gnmzde Akdeniz teknelerinde kullanlmaktadr.
2) bu tr yelkene sahip olan. 3) bu tr yelkenli tek
ne.
latin-rigged: Ltin yelkene sahip olan; ltin armal (olan).
latency: Gecikme sresi.
latent: 1) buharlama ve youmann gizli ssna ait.
2) Huk. gizli. 3) henz sakl ya da gizli; aklanma
m ya da gizli kalm.
latent heat: Term, gizli s; bir maddenin scakln de
itirmeden fiziksel durumunu deitiren s; rnein
32F (0C)'deki buzu yine ayn scaklktaki suya e
virmek iin gerekli s miktar.
latent heat of condensation: Term, youmann gizli
ss; su buharnn youmas, zellikle bulut oluu
mu srasnda su buharnn youmas iin firar eden
s miktar.
latent heat of evaporation: Buharlamann gizli ss.
latent heat of fusion: Scaklkta bir deiim olmaks
zn buzun erimesi iin eklenmesi gereken 36,268 ka
lori (144 Btu)'lik s; erimenin gizli ss.
latent heat of vaporization: Term, buharlamann giz
li ss; verilen herhangi bir miktardaki svnn, scakl
nda bir deiim olmakszn, buharlamas iin ge
rekli s miktar.
latent image: Bilgisay. belirlenmemi imge.
lateral: 1) yana doru, yanda, yandan, yana alt; yan
taraftan (yanal hareket gibi). 2) yana yerletirilmi
veya yaplm herhangi bir ey; yan para, byme,
dal vb. 3) Mot. yan boluk veya silindirde segman
yan klerensi Bkz. side clearence. 4) Maden, ana da
mara paralel yan birikinti veya damar.

la t era l cle arenc e


lateral
clearence:
Bkz.
side
clearence.
lateral compression : Yanal sktrma; yanal basn;
yanal itme.
lateral deformation: Yanal veya enine bozulma ya
da deformasyon.
lateral expansion: Yanal genileme; yanal yaylma.
lateral force: Yanal kuvvet.
lateral friction: Yanal srtnme; yan srtnme.
lateral resistance: Teknelerin su altnda kalan kismlannn yanal harekete direnci; yanal diren.
laterite: Jeo. belirli kayalarin ayrmas ile ekillenen
ve byk miktarda alminyum, demir ve titanyum
hidroksit kapsayan gzenekli, krmz kil; iterit.
latex: Yapsnda protein, alkaloit, niasta, eker, ya,
tanen, reine, sakz gibi maddeler bulunan beyaz
renkli, stms, karmak bir emlsiyon; kauuk
aacndan elde edilen, phtlatnda kauuu ve
ren viskoz bir sv; lteks; ldeks.
lathe: 1) ahap ve metal cisimleri dndrerek, kesici
aleti veya kalemi yardmyla onlara ekil veren bir
makine; torna tezgh; torna makinesi. 2) torna tez
ghnda ekil vermek.
lathe bastard: Mak. dikdrtgen kesitli, tek sra dili ve
torna tezghlarnda kullanlan bir tr ee; torna ee
si.
lathe bed: Mak. torna kza; torna yata.
lathe carriage: Mak. bak tertibatnn bioku; yatakta
ileri geri hareket eden takm; torna arabas.
lathe centers: Mak. torna mesnetleri; toma karlk
puntosu; torna puntolar.
lathe chuck: Mak. torna bal; torna aynas; ekil ve
rilecek parann torna tezghna baland kafa.
lathe cutting tool: Torna tezghlarnda kesme, di
ekme vb. i iin kullanlan trl kalemler; torna (tez
gh) kesme kalemleri.
lathe dog: Mak. torna frdnds; byk paralar
iin torna ara mesnedi.
lathe headstock: Mak. torna balk tertibat; torna fe
neri; torna aynas; tahrik tertibat.
lathe jaw: Mak. torna aya.
lathe spindle: Mak. torna mili veya aft.
lathe tailstock: Mak. tornann hareketli punta tertiba
t.
lathe tools: Mak. toma takmlar.
latices: Latex'in oulu.
laticiferous: Lteks reten, kapsayan ya da gizleyen.
latten: 1) dvlerek ince levha veya varak haline geti
rilmi pirin ya da pirince benzer alam. 2) ince lev
halar halindeki herhangi bir metal, zellikle kalay.
lattice: 1) perde, ereve vb. i olarak kullanlan tahta,
metal vb. inden yaplan ubuk veya telden yaplm
kafes; pencere kafesi. 2) byle bir yapya benzeyen
veya benzedii sanlan. 3) byle bir yap ile evrele
nen pencere, kap, bahe kaps vb. i. 4) kafes ile
donatmak veya evrelemek. 5) kafes ile kaplamak
veya tehiz etmek.
lattice: Noktalarn uzayda muntazam geometrik dizili
ilattice, crystal: Bkz. crystal lattice.
lattice dynamics: ebeke dinamii; kristal ebekele
rin sl titreimlerinin zellikleri ile ilgilenen katlarn
durumunun kuramnn bir dal.
lattice energy: ebeke enerjisi; bir iyonik kristalde,
aralarinda ok byk bir mesafe bulunacak ekilde

318

la w o f eq u a l are a s
iyonlar birbirinden ayrmak iin gerekli enerji/mol.
latticework: 1) kafes. 2) kafes grubu. 3) kafes ii.
laughing gas: Kimy. glme gaz; zellikle diilikte
uyuturucu olarak kullanlan br gaz; azot oksit,
N 20
.
launch: 1) herhangi bir kuvvetle ileriye doru frlat
mak (katapltn yapt gibi). 2) frlatmak, boalt
mak veya gndermek (silh, rzgr vb. i). 3) kayd
rarak (yeni yaplm bir gemiyi) denize indirmek;
yzdrmek. 4) iletmeye balamak; harekete bala
mak. 5) bir kurs veya meslee balamak. 6) denize
almak.
launching: Denize (suya) indirme; denize indirilmesi
(bir geminin).
launching pad (or platform): Roket, gaytl fze vb.
inin frlatld ya da atelendii pltform; fze rampa
s.
launching ways: Suya indirme yollar (gemiler iin
sylenir).
launch, motor: Bkz. motor launch.
launch out: 1) denize almak. 2) yeni bir eye bala
mak.
launch, steam: Bkz. steam launch.
launder: 1) Mine, cevherden yabanc maddeleri ayr
mak iin kullanlan (akar) su. 2) ykamak (amar
vb. i). 3) ykama ve tleme. 4) ykamak ve tle
mek.
lanudry: 1) amarhane. 2) amarlarn ykand
yer. 3) ykanmaya hazr amarlar vb. i; kirli ama
rlar.
lava: Bir yanardadan patlama srasnda evreye yay
lan erimi kaya; lv veya pskrt. 2) lvn soudu
u zaman oluturduu kayalar; volkanik kaya.
lavation: 1) ykama. 2) ykama iin su; ykama suyu.
law: Fen bilimlerinde kanun; Matematik, fizik, termodi
namik vb. i yasalar, gaz kanunlar vb. i.
law, gases: Bkz. gas laws: Gaz kanunlar.
law, ideal gases: Bkz. ideal gas laws: ideal gaz kanunlan.
law, marine: Bkz. marine laws: Deniz Ticaret Kanun
lar.
law, ideal gases: Bkz. ideal gas laws: ideal gaz kanunlan.
law, marine: Bkz. marine law: Deniz ticaret kanunlar
law of conservation of energy: Enerjini sakinimi
ka nunu: "Enerji yaratlamaz veya tahrip edilemez,
an cak ksmen ya da tamamen bir enerji trnden
die rine dntrlebilir; kapal bir sistemin toplam
ener
jisi sabittir.
law of conservation of matter: Maddenin sakinimi
kanunu: "Madde ne yaratlabilir ve ne de tahrip edi
lebilir."
law of constant composition: "Nasl bir kimyasal bi
leik hazrlanrsa hazrlansn, daima ktlesi ile ayn
oranda elementleri kapsar; sabit yap ya da bnye
yasas.
law of definite proportions: Belirli oranlar kanunu:
"Belirli bir bileii oluturmak iin elementler belirli
oranlarda birleir"; bylelikle bir bileiin yaps
onun hazrlanmas ynteminden bamszdr.
law of electric charges: Elektrik ykleri kanunu:
"Benzer ykler birbirini iter, zt ykler birbirini e
ker."
law of equal areas: Eit alanlar kanunu: "Kepler'in

la w o f eq uilib ri u m
ikinci kanununun uygulamas: "Herhangi bir merke
zi kuvvetin etkisi altnda hareket eden bir partikl,
eit zaman aralnda, eit alan tarayacak ekilde yanap vektr ynnde hareket eder."
law of equilibrium: Denge kanunu: "Eer bir cisim
denge durumunda (hareketsiz) ise, onu bir tarafn
dan etkileyen kuvvetlerin bilekesi, zt ynden etkile
yen kuvvetlerin bilekesi ile denge durumundadr."
law of gravitation: Cazibe veya yerekimi kanunu:
Bir cismin dier bir cismi ekmesine neden olan kuv
vet, onlarin ktleleri ile doru orantl ve merkezler!
arasndaki mesafenin karesi ile ters orantldr".
law of heat exchange: Is deiimi kanunu:
"Birbirleri ne temas ettileri veya dokunduklar
zaman scak maddenin kaybettii s miktar, souk
maddenin ka zand s miktarna eittir."
law of inverse squares: "Eer fiziksel bir byklk
kaynaktan olan mesafe ile deiiyorsa, bu deiim
mesafenin karesi ile ters orantldr"; rnein bir y
zeyin aydnlatma iddeti; k kayna ile aradaki me
safenin karesi ile ters orantldr.
law of magnetic poles: Manyetik kutuplar kanunu:
"Bir mknatsn ayn isimli kutuplar birbirini iter. aksi
kutuplan ise eker.
law of mass action: Ktle etkisi kanunu: "Homojen
bir kimyasal tepkimenin hz, tepkileyicilerin konsan
trasyonunun rn ite orantldr".
law of moments: Momentler kanunu: "Bir cismin
den
gede
olduu zaman saat ynndeki
momentlerin
toplam,
saat aksi ynndeki
momentlerin toplamna eittir."
law of multiple proportions: ok ynl oranlar
kanu nu: "ki element birden fazla bileik
oluturmak iin birletikleri zaman, dierinin sabit
arlklar tam say larn kk bir orandr."
law of octaves: "Elementlerin atom arlklarna gre
dzenlenmesinde her sekizinci element benzer zel
liklere sahiptir."
law of properties: zellikler kanunu: "Sabit koullar
altnda bir madde daima, tanmlanabilir belirli karak
teristik zelliklere sahiptir."
law of rebound: Esnek arpma kanunu: "Mkemmel
esnek bir top iin geri tepme as, arpma asna
eittir".

law of work: i kanunu:" ideal bir makinede alnan ve


verilen iler birbirine eittir."
lawn mover: El ile veya bir benzin motoru ile ya da
gle altrlan im kesme makinesi; im makinesi.
lawrencium: Lavrensyum; aktinit serisi elementlerin
sonuncusu; 1963 ylnda kefedildi; 103 numaral ele
ment; Sig.Lw.
lay: 1) Den. halatn bkm ve bkm yn. 2) hala
tn bkm srasnda uygulanan kuvvet.
lay a course: 1) Den. dar kanallarda geii salamak
iin yaplm gemi balama yerleri. 2) saklamak; giz
lemek.
lay bay: 1) Den. dar kanallarda geii salamak iin
yaplm gemi balama yerleri. 2) saklamak; gizle
mek.
lay down: Den. gemi omurgasn kzaa koymak.
layer: Tek bir tabaka, katman ya da yeryz tabaka
s.
layer of air: Hava katman veya tabakas.
layer of coal: Kmr katman veya tabakas,
lay off: 1) Den. sahilden uzaklamak ve liman dn
da kalmak. 2) zellikle bir iiyi geici olarak iten

319

lead
karmak.
lay out: 1) bir gemiyi belirti bir yerde belirli bir sre
iin tutmak. 2) krekli bir teknede veya filikada birlik
te, uyumlu ve kuvvetli bir biimde krek ekmek. 3)
palamari balanaca yere gndermek. 4) bir plna
gre dzenlemek.
lay up: 1) Den. onarm amacyla bir gemiyi doka sok
mak. 2) Den. grev d yaparak bir gemiyi bala
mak. 3) halat yapm iin lifleri bkmek. 4) gelecekte
kullanmak zere depolamak; stok etmek; biriktir
mek.
lay day: 1) Den, ekstra bir cret denmeksizin bir ge
minin yklenmesi veya boaltlmas iin msaade
edilen gn ya da gnler. 2) Den. bir geminin liman
da geciktii gnlerden herhangi biri; delay day'in
k saltlm.
layout plan: Genel durum pln; umumi vaziyet pln.
layshafl: Diz. Mot. mekanik ilk hareket devrelerinde,
ilk hareket valflarnn almasn salayan ve ksmen
dnerek ilk hareket supaplarnn kulbtrlerine ku
manda eden yatay aft ya da mil.
lazaret: Bkz. lazaretto.
lazaretto: 1) Den. baz gemilerde gverteler arasnda
bulunan ve erzak depolamak iin kullanlan hacim;
kumanyalk. 2) karantina istasyonu olarak kullanlan
bir bina ya da gemi. 3) bulac hastalk, zellikle
czzaml fakir insanlar iin devlet hastanesi.
lazulite: Cam gibi, gk mavisi renkli bir mineral; dei
ik miktarlarda demir ve manezyumlu sulu almin
yum fosfat.
lazy tongs: Birbirine apraz bal ubuklardan olu
an ve onu kullanan kiiden biraz uzakta bulunan
kk maddeleri tutmaya yaryan bir cihaz; bir tr
maa
lazy bar: Kmrle fayrapl kazanlarda, fayrap kapa
boluuna apraz yerletirilmi metal bir ubuk; ar
fayrap aletlerinin tanmasnda kullanlr.
Ib.:
Bkz.
libra;
pound.
L bar: L biiminde yaplan bir elik ubuk veya profil.
Ibs.: BKZ. librae; pounds.
LC: Lead covered ; Kurun kapl.
LCM: Lead-coated metal: Kurun kapl metal.
LCR circuit: Elekt. endktr ve endkleyici, kapasitr
ve direnler kapsayan bir devre; LCR devresi; L, C
ve R'nin belirli deerleri iin rezonant bir devredir.
Le Chateiier's law: L atelye kanunu: "Eer bir ge
rilme dengedeki bir sisteme yerlemise, tepki, geril
meyi giderecek yne gitme eilimindedir.
lea: 1) boyu genellikle 73-274 metre arasnda deien
uzunluk ls (iplik iin); yn iin 73 m; ipek ve pa
muk iin 109 m; keten iin 274,5 metredir.
leach: 1) bir svy filtreden geirmek ve szmek. 2)
filtre etmek. 3) znmek ve su ile gtrlmek. 4)
szme; filtre etme. 5) svnn szld madde. 6)
Den. yelken yakas.
leaching: Su gibi zclerle ykayarak znmeyen
bir maddeden znr bir maddeyi ayrma; szme;
ykama.
leachy: Toprak gibi gzenekli.
lead: 1) Elekt. a) bir devrede akm bir noktadan
dier bir noktaya tayan tel. b) cihazn bir
noktasna veya bir noktasndan akm tayan bir tel
ya da kablo. 2) Mine. eski bir nehir yatandaki
cevher katman; ma den daman. 3) dier vektrden
nce zirveye ulaan bir alternatif akm vektr iin
sylenir.

lea d
lead: 1) Gem. Mak. pistonlu buhar makinelerinde eg
zoz kursunun sonuna doru, piston l noktasna
kursunun % 1-% 3' kadar yaklatnda, portun
slayt valf (ekmece) tarafndan buhara ald nok
ta; erken giri veya lid; buhar lidi Bkz. steam lead.
lead: Helis ve vorm (sonsuz) dililerde bir diin tam
bir devirdeki mesafesi.
lead: 1) Kimy. Ar, yumuak, dvlebilir, mavimsi gri
renkli metalik bir kimyasal element; boru ve yaygn
olarak alam ve bileikler yapmnda kullanlr;
Simg. Pb; at. a. 207,21; at.no. 82. 2) bu metalden
yaplan herhangi bir ey, zellikle: a) denizde iskan
dil arl, b) o. atlar kaplamakta kullanlan kur
un levhalar. 3) mermiler. 4) kurun kalemlerde kul
lanlan ince ubuk eklindeki grafit. 5) kurundan ya
plan veya kurun kapsayan. 6) kurunla kaplamak
veya balamak. 7) Matb. satrlarn arasn amak
iin kullanlan kurun paras; anterlin. 8) anak
mlek vb. ini kurun sr ile kaplamak. 9) kurunla
kaplamak.
lead acetate: Kimy. zehirli, renksiz, kristalli bir bileik;
kurun asetat; Simg. Pb (C 2 H 3 0 2 ) 2 .3H 2 0 ; vernik
ve boya tesbit edicisi yapmlarnda kullanlr; kurun
e keri (lead sugar) ad da verilir.
lead-acid accumulator: Elektr. kurun plkal asitli
ak; arjl iken elektrolitinin younluu
1,270
3
g/cm , + ve - plkalar kurundan oluan ak; bir
doru akm elektrik reteci; arj srasnda elektrik
enerjisini kimyasal enerji olarak depo eden ve de
arj srasnda bu kimyasal enerjiyi tekrar elektrik
enerjisine evirerek d evreye veren doru akm
reteci.
lead-acid battery: Bkz. lead-acid accumulator.
lead-acid cell: Bkz. lead-acid accumulator.
lead age: Bkz. age.
lead arsenate: Kimy. ok zehirli, renksiz, kristalli bir
bileik, Pb 3 (As0 4 ) 2 ; bcek ldrc olarak kullan
lr.
lead base babbit:Kurun kkenli babit metal veya
vayt (beyaz) metal; % 6-% 10 orannda kalay ve geri
kalan ksm kurun olan alam.
lead, black: Bkz. black lead.
lead, bottom: Bkz. bottom lead.
lead cable: Kurun kablo; elektrikte kullanlr.
lead-chamber process: Kkrt dioksit (S0 2 ) ve azot
oksit (NO) vermek iin azot dioksitin slfrik dioksili
etkimesi ile slfrik asit (H 2 S0 4 ) yapm; NO hava
ile birleerek N0 2 'yi verir; S0 3 su ile birleerek
H 2 S0 4 ' oluturur.
lead dioxide: Koyu kahverengi toz; kurun dioksit ve
ya kurun peroksit, Pb0 2 ; oksitleyici madde olarak
kurun plkal ve asitli aklerde pozitif plkalarn y
zeylerinde oluur; aktif madde; kimyasal enerji.
leaded: Kurunlu; kurunla kapl.
leaded bronze: Bkz. bronze.
leaded cable: Elekt. kurunlu kablo; kurunlanm ve
ya kurun klf geirilmi elektrik kablosu.
leaden: 1) kurundan yaplm. 2) kurun gibi. 3) ko
yu gri renkli; kurun renginde.
leader: 1) su vb. i svlar tamak iin kullanlan bir
boru. 2) Den. iersinde bir delii bulunan bir aa
blok veya metal para.
lead-free gasoline: Galonunda (3,78 litresinde) 0,05
gramdan fazla kurun bileii kapsamayan oto yak

320

leaf me t a l
t; kurunsuz benzin.
leadin: Anteni bir radyo alcs veya vericisine bala
yan tel; anten teli.
lead-in: Elekt. giri kablosu.
leading: 1) kurunla kaplama veya kurun kapl. 2)
bir grup kurun levha veya erit.
leading edge: 1) Hava. bir pervane kanadnn n ke
nar ya da az. 2) Den. yelkenin rzgrla ilk karla
an ksm. 3) bir gemi dmeninin n veya pruvaya
(ba tarafa) bakan kenar.
lead joint: Kurun conta.
leading light: 1) Den. bir liman iinde veya dnda
gemilere yol gsteren fener.
lead line: Den. iskandil hatt; iskandil savlosu.
lead ore: Kurun cevheri.
lead ore oxide: Kurun oksit cevheri
lead out: Elekt. k kablosu.
lead oxide: Kimy. sardan kahverengimsi krmzya ka
dar deien renklerde bir bileik; kurun monoksit
veya kurun oksit, PbO; boya maddesi, kristal, sr
vb. i yapmlarnda kullanlr.
lead pencil: Kurun kalem.
lead pipe: Kurun boru.
lead plates: Asitli aklerin pozitif ve negatif elektrotla
rn oluturan ok saydaki levhalar; kurun levhalar
veya plkalar.
lead poisining: Vcuda kurun veya kurun tozlar
nn girmesiyle oluan akut veya kronik zehirlenme;
kurun zehirlenmesi; kanszlk, peklik, karn ars,
fel veya kas kramplarna neden olur.
lead, red: elik levhalar zerine ilk kat olarak srlen
astar boya; krmz slyen.
lead, refined: Rafine edilmi kurun; saf kurun.
lead sheet: Kurun levha.
leadsman: Den. iskandil almak iin kurun frlatan
adam (gemici); iskandil yapan kii;
lead sulphate: Kurun plkal, asitli aklerin dearjla
r (boalmalar) srasnda pozitif ve negatif plkalarn
yzeyinde beyaz renkli, sert bir katman oluturan
kimyasal madde; kurun slfat, PbS0 4 .
lead, tetraethyl: Bkz. tetraethyl lead.
lead, tinned: Kalaylanm veya kalay kaplanm kur
un.
lead tin overlay: Kurun-kalay kaplama.
lead-tin solder: eitli oranlarda kurun, kalay ve k
k bir miktar antimondan oluan bir alam; kurun
kalay lehimleri; yumuak lehimler % 40-60 kalay ve
% 40-60 kurundan oluur.
lead, top: Bkz. top lead.
lead, white: Beyaz kurun; stbe; beyaz stbe.
lead wire: Kurun tel. 1) Gem. Mak. buhar makineleri
ile dizel motorlarnn krankaft ana veya palamar ya
taklar boluklarnn llmesinde kullanlan, genel
likle ap 0,50 mm olan tel. 2) Elekt. ana kablo; giri
veya k kablosu.
leady: Kuruna benzer; kurun gibi; kurundan yapl
m.
leaf: 1) Mak. yaprak yay yapmnda kullanlan ve birbi
ri zerine yerletirilen metal eritlerinden herhangi
biri. 2) ok ince metal levha; lmina veya varak. 3)
bu varaklarn grubu. 4) Bot. yaprak. 5) ta yapra.
leaf aluminum: Yaprak ya da varak alminyum.
leaf gold: Yaprak ya da varak altn.
leaf metal: Yaprak ya da varak metal.

leaf spring
leaf spring: Oto. yaprak yay; erit halinde dz, yass
elikten yaplm yay; otomobil, kamyon vb. i arala
rn makaslar gibi.
league: Farkl zaman ve lkelerde deien bir uzun
luk ls; ingilizce konuulan lkelerde, ou za
man yaklak olarak 3 deniz mili veya 5,556 km.
leak: 1a) Eiekt. yaltm veya izolasyondan oluan
elektriksel arj kayb, b) bunun olutuu yer. 2) bir
sv maddeyi szdrmak. 3) bir kaptan kaza ile sz
mak ya da iine girmek; szmak. 4) szntya msa
ade etmek. 5) kaza ile oluan ve baz eylerin ieri
girmesi veya kmasna neden olan delik ya da at
lak. 6) sznt.
leakage: 1) e ya da da szma; sznt; szma. 2) ie
ya da da szan ey. 3) tama srasnda svlarda ol
duu gibi, szma nedeniyle oluan ve msaade edi
len ksm; sznt kayb. 4) ieri veya dar szan mik
tar.
leakage current: 1) bir yaltkandan akan akm; kaak
akm. 2) bir transistrde, kristal kafesinin titreimin
den gelen sl iyonlama ile firar eden elektronlar ve
deliklerin neden olduu kaak akm.
leakage efficiency: Buh. Trb. 7), = (G-G|)/G form
l ile belirtilen verim (G=toplam akm ktlesi, G L =Kaak akm ktlesi); kaak verimi.
leakage of electricity: Elektrik kaa.
leakage neutron: zellikle bir nkleer reaktrn, de
lik ya da atlak nedeniyle kalkanndan kaan nt
ron; kaak ntron.
leakage patt: Kaak yolu; sznt yolu.
leakage pipe: Kaak ya da sznt borusu.
leakiness: Szma zellii veya durumu
leakproof: Szdrmaz.
leakproof gasket: Szdrmaz conta; szntya kar kul
lanlan conta.
leakproof joint: Mak. szdrmaz biimde balant.
lean: 1) dey durumdan sapmak veya eilmek; mey
letmek. 2) arln birisinin zerine ykleyerek eil
mek veya meyletmek; istinat etmek. 3) dey durum
dan eilme veya meyletmeye neden olmak. 4) eil
me; dayanma; meyil.
lean: Mot. zayf ya da fakir (hava-benzin karm gi
bi).
lean mixture: 1) Benz. Mot. fakir karm veya mah
lut; 20/1 veya daha byk deerlerdeki karm. 2)
20 birim hava ile 1 birim benzinden oluan karm;
kart zengin karm Bkz. reach mixture.
leap year: Astr. her drt ylda bir grlen ve 366 gn
olan artkyl; gerekte 365,25 gn olan normal yl
365 gn varsaylmakta ve normal yllarn eyrekleri
drt ylda bir gn oluturmaktadr; artkyl 4'e tam
olarak blnebilen yldr.
least common multiple: En kk ortak kat; 5 ve 10
saylarnn en kk ortak kat 20'dir gibi.
leather: 1) tabaklanm hayvan derisinden yaplm
madde; mein; ksele. 2) bu maddeden yaplm tr
l eya veya paralardan herhangi biri; deriden ya
plm; deriye ait. 3) deri ile kaplamak veya donat
mak ya da tehiz etmek.
leather belt: Mak. ksele kay; kseleden yaplm
transmisyon kay.
leather cup washer: Kseleden yaplm rondela.
leather cushion: Kseleden yaplm tampon; deri
yastk.

Teknik Szlk - F. 21

321

left-hand generator rule


leather gasket: Ksele conta; ksele pul.
leather packing: Ksele salmastra.
leather packing ring: Kseleden yaplm segman;
ksele segman.
leather strap: Mak. tama
kay.
leaven: 1) maya veya dier maddelerle fermantasyon
oluturmak; mayalamak; mayalandrmak. 2) bira ma
yas gibi bir madde; maya.
leavenin g agent: Piirme srasnda hamurdan karbon
dioksiti karan bir madde.
leaving: 1) o. atk veya geri kalan ey; artan veya
atk; bakiyye; geri kalan.
leaving loss: Buh. Trb. buharn son sra kanatlar
ter- ketmesinden sonraki k hz ve faydal i
yapma mas nedeniyle oluan kayp; k kayb.
Leblanc process: Bilinen tuz (NaCI) ve slfrik asit
(H 2 S0 4 ) kullanarak sodyum karbonat (Na 2 C0 3 )
ya plmas ilemi; lblan ilemi.
Lecher oscillator: Lecher osilatr; iki paralel telde,
bir sabit dalgalar sistemi retmek iin kullanlan bir
cihaz.
Lecher wires: Lecher telleri; ncelikle yksek
frekans alannda, frekanslar lmek iin kullanlan
zel tr de bir transmisyon devresi.
lecithin: Sinir dokusu, kan, st, yumurta sars ve ba
z sebzelerde bulunan nitrojenli yal bir madde;
il, gda vb. inde kullanlr; lesitin.
Leclanche cell: Lklane pili; karbon ve inko elek
trotlar, nisadr elektrolit ve kutupsall giderici ola
rak manganez dioksit kullanlarak yaplan ak devre
li basit bir pil.
led:
Bkz.
lead.
ledge: 1) Den. ahap teknelerde, gverte altlarnda
kemerelere ek olarak kullanlan dayanklk arttrc ki
ri. 2) maden cevheri bulunan kaya katman; da
mar; maden damar.
lee: 1) mahfuz ya da korunan taraf. 2) zellikle rzg
rn estii ynden en uzakta olan taraf; Den. rzgralt. 3) rzgrdan korunan taraf. 4) rzgrn estii y
ne doru olan; rzgrn estii tarafa ait olan.
lee anchor: Den. bir geminin rzgralt tarafna atlan
demiri; gemi tek demirde yatarken locasnda bulu
nan demir.
lee shore: Bir geminin rzgraltnda kalan sahil; rz
grn estii sahil.
lee-side: Den. yelken, direk vb lerini etkileyen rzgr
nedeniyle gemi ya da teknenin denize doru eilen
taraf.
lee tide: Den. denizde rzgrn oluturduu kabarma
ve ykselme; rzgr gelgiti.
left: 1) sola ait; sol; soldaki; sol taraf; sol kanat. 2)
sol tarafta; sol el ya da sol tarafa doru.
left adjust: Bilgisay. soldan ayarlamak.
left-hand: 1) sola doru yneltilmi; solda. 2) sol ele
ait; sol el ile; sol el iin.
left-hand drive: Soldan direksiyonlu (otolar iin syle
nir).
left-handed: 1) sol elini sa elinden ok daha bece
rikli olarak kullanan; solak. 2) sol el ile yaplan. 3)
sol el ile kullanlmak zere yaplm. 4) sadan sola
doru dnme; saat aksi ynnden dnerek alan.
left-handed thread: Bkz. left hand thread.
left-hand generator rule: Bir iletkende endklenen
elektromotor kuvvetin ynn bulmak iin uygula-

left hand motion


nan kural; jeneratrler iin sol el kural.
left hand motion: Sola veya saat aksi ynne hare
ket.
left hand propeller: Den. ileri ya da tornayt durumun
daki dn yn sola doru veya saat aksi ynne
doru olan pervane; sola dnl pervane.
left-hand rule: Elektr. sol e! kural; elektrik motorlarn
da kuvvet ynnn bulunmasnda uygulanan kural;
iaret parmana dik durumda olan baparmak kuv
vet ve ikinci parmak ise akm ynn gsterir; Fle
ming'in sol el kural ad da verilir.
left-hand thread: Sol vida; sola helis vida.
left Justify: Bilgisay. sola yanatrmak.
leg: 1) Mate, bir genin taban dndaki kenarlarn
dan herhangi biri; dik gende hipotens. 2) bir ge
zi ya da seyahatin aamalarndan herhangi biri. 3)
ekli ve kullanl bacaa benzeyen; bacak.
legend power: Bkz, maximum continueous horse
power.
leg-of-mutton: 1) bir ucu dierinden ok daha byk
olan (yelken vb. i iin kullanlr). 2) ekli bir derece
ye kadar koyun bacana benzeyen.
leg-of mutton sail: gen eklinde olan keli yel
ken; ltin yelkeni; Bkz lateen sail.
legumin: Kimy, bezelye familyasnn ekirdeklerinde
bulunan bir protein maddesi; globulin.
leg-vice: Ayakl mengene; aya yerdeki bir aa
blok, kendisi bir tezgh ya da masaya balanan
mengene.
lehr: Camn yava olarak soutulmasn salayarak
gerilmelerinin azaltlmasna msaade etmek iin kul
lanlan bir tav frn.
Lemberg's solution: Kimy, kalsit ya da argonit ve do
lomit arasndaki fark iin standart milyar olarak kulla
nlan ve sulu alminyum klorrde sindirilen bakkam
aac boyasndan yaplm bir zelti; Lemberg
zeltisi veya solsyonu.
length: 1) uzunluk; boy. 2) hacimde byklk. 3) s
re ya da mddet. 4) belirli veya standart uzunlukta
bir ey. 5) bir madde ya da hayvan vb. i yarmas
nn uzunluk birimi.
length, approximate: Yaklak boy.
length at water-line: Su hatt boyu (gemi icin syle
nir).
length, average: Ortalama boy.
lengthen: Uzamak veya uzatmak; daha uzun yapmak
veya olmak.
lengthening bar: Tek. Res. daha byk yariapl da
ire izebilmek iin baz pergellere ilve edilebilen
kol; uzatma kolu.
length, exact: Gerek boy.
lengthily: Uzun uzadya; uzun bir durumda.
length over all: Tm boy.
length perpendiculars: Kaimeler aras boy (gemi
iin sylenir).
lengthways: Bkz. lengthwise.
lengthwise: Boyuna ynde; boyuna ya da uzunluu
na.
lengthy: 1) uzunluu olan; uzun; zellikle ok uzun;
skc uzunlukta (yaz, konuma vb. i). 2) boylu veya
uzun.
lens: 1) F/z. iki eri yzey ya da bir dzlem ya da bir
eri yzeyi olan bir cam paras veya dier saydam
madde; kendisinden geen k nlarn toplar ya

322

leucite

da datr: mercek; adese; lenz. 2) bu tr mercekler


den iki veya daha fazlasnn bileimi. 3) Anat. insan
gznde iris ile cams cisim arasnda bulunan gz
mercei.
lens, achromatic: Renksiz mercek; odak mesafeleri
ayn, farkl iki dalga boyunun iin, ayn byt
meye sahip, en az iki tr camdan oluan bileik mer
cek ya da adese.
lens, apochramat: Odak mesafesi farkl dalga bo
yu iin ayn olacak ekilde yaplm bir bileik mer
cek.
lens, converging: Gerek foks veya oda yakn
sak olmak iin, n eksenine paralel olmasna ne
den olan mercek; yaknsak mercek.
lens, cylindirical: Silindirik mercek; bir yzeyi bir si
lindir yzeyi eklinde olan mercek.
Sens, diverging: Iraksak mercek.
lens, electric election: Bir elektron nn odaklamak
iin, sadece elektrik alanlarnda kullanlan bir cihaz.
lens, field: Uzun bir optik sistemin bir veya daha faz
la kademesinden geen n, son kademeden ge
meden nce odaklamak iin kullanlan yardmc
bir mercek.
lens, magnetic: Bobinlerden, elektro mknatslar ve
ya mknatslardan yaplan ve ykl partikllerin n
na odaklama kuvveti geiren manyetik alanlar; man
yetik mercek.
lens, meniscus: Her iki yzeyi eit ekilde ibkey
veya dbkey olan bir mercek.
lensometer: Gzlk camlarnn optik zelliklerini l
mek iin kullanlan cihaz; lenzometre.
lenticular: 1) ekli mercimek veya ift dbkey mer
cee benzeyen. 2) merceklere ait. 3) gzn merce
ine ait. 4) sinema makinesinde mikroskopik mer
ceklere ait.
lenticulated: 1) ekli mercimek veya ift dbkey
mercee benzeyen. 2) sinema filminde mikroskopik
mercekler; doal renkte resimler oluturmak zere
zel renk filtresi olarak kullanlrlar.
ientoid: Mercek veya adese eklinde olan.
lentz valve: Baz zel buhar makinelerinde kullanlan
bir tr slayt valf; Lentz valf; Bkz. slide valve.
Lenz's law: Elektr. Lenz kanunu: "Nerede olursa ol
sun bir elektrik devresinde endklenen akm, arj ve
ya harekete zt ynde bir manyetik alan oluturacak
ekilde akar".
lepidolite: Kimy. potasyum, lityum ve alminyum sili
katlar kapsayan mika grubu pembe ve mor renkli
mineraller; lepidolit.
lepton: Elektron, pozitron, ntrino ve antintrino ile
ayn snftan olan kk ktleli partikller; lepton.
lettering device: Tek. Res. norm yazs yazmak iin
kullanlan trl boyutlardaki ablonlardan herhangi
biri; yaz yazma aleti.
letterpress: Kelimeleri ve satrlar kurun bir blok ek
linde veren bir bask makinesi; linotip; tipo bask ma
kinesi.
leucin: Bkz. leucine.
leucine: Bio. sindirim srasnda proteinlerin pankreas
enzimleri tarafndan hidrolizi ve azotlu organik mad
delerin rmesi ile retilen bir amino asit,

C 6 13 N0 2 ; lsin.
H
leucite: Volkanik kayalarda bulunan beyaz veya gri
renkli bir mineral; lsit, KAl (Si0 3 ) 2 .

level
level: 1) bir dzlemin yatay olup olmadn anlamak
veya yzeyi dzleme gre ayarlamak iin kullanlan
cihaz; tesviye cihaz; duvarc terazisi; kabarckl d
ze. 2) byle bir cihaz ile ykseklik ve ykselti (ra
km) farklarnn lm. 3) yatay bir dzlem veya
doru (deniz dzeyi veya seviyesi gibi). 4) yatay
dzlem. 5) ykseklik; ykselti; rakm; altitt. 6) birbi
rinden farkli ykseklikte olmayan; ayn seviyede; m
kemmel bir ekilde yatay veya ufk. 7) ufuk dzlemi
ne uyan. 8) ayn ykseklikte veya dzlemde olma.
10) iyi dengelenmi; muntazam. 11) tesviye etmek,
dzeltmek, zellikle, a) bir tesviye aleti ile mkem
mel bir ekilde yatay ya da ufk yapmak, b) yatay ve
ya ufk bir yzey salamak. 12) ateleme durumuna
getirmek (bir silah vb.) iin kaldrmak. 13) hedefe
doru yneltmek. 14) ykseltiler arasndaki farklar
saptamak. 15) bir kimse ya da eyi hedef veya
ama olarak semek.
level gauge: Seviye gstergesi.
level indicator: 1) bir tankta olduu gibi, seviye yk
sekliini gsteren bir cihaz; seviye gstergesi. 2) bu
har kazanlarndaki su seviyesini gsteren trl cihaz
lardan herhangi biri; tesviye iesi; Bkz. glass ga
uge. 3) bir aletin evresindeki radyasyon miktarn
gsteren cihaz.
level, low: Alak seviye (Kazan suyu iin sylenir).
level, high: Yksek seviye (Kazan suyu iin syle
nir).
leveling bottle: Termo. buhar kazanlar ve dizel mo
torlarnn yanma rnlerinin analizinde kullanlan Orsat cihaznn, lstik bir hortumla bretin altna ba
land seviye iesi.
leveling rod: iki nokta arasndaki ykseklik farkn
saptamak iin kullanlan blnti bir ubuk.
level, normal: Normal seviye ya da dzey.
level, oil: Ya seviyesi.
level regulator: Seviye dzenleyicisi ya da reglat
r.
level, safety: Gvenlik ya da emniyet seviyesi.
level, sea: Deniz seviyesi.
level sensor: Buhar kazanlarnda, zellikle kk ka
zanlarda su seviyesi nceden saptanm bir deerin
altna indii zaman, fid suyu pompasna iaret gn
dererek onun almasn salayan bir cihaz; seviye
dzenleyicisi veya sensoru.
level, water: Su seviyesi.
lever: 1) manivela veya kaldra olarak kullanlan bir
ubuk; manivela. 2) Mak. sabit bir nokta veya des
tek etrafnda hareket eden, bir ucuna bir kuvvet uy
gulandnda, dier ucuna yerletirilen arlklar kal
dran basit bir makine; kaldra. 3) bir manivela ile
kaldrmak veya hareket ettirmek vb. 4) bir manivela
gibi kullanmak; manivela kullanmak.
leverage: 1) bir manivelann kuvveti. 2) bundan son
ra gelen mekanik g. 3) Arg. piston.
lever balance: Kollu veya manivell, kolu zerinde
hareket ettirilebilen arl olar, tek gzl bir terazi;
kollu terazi; manivell terazi.
lever safety valve: Daha ok kalorifer kazanlarnda
kullanlan kollu emniyet valf; kollu seyfti valf.
levigate: Yzeyini przsz hale getirmek, zellikle:
a) ok kk tanecikli toz haline getirmek iin t
mek, b) iyice kartrmak; yumuak hamur haline ge
tirmek; cilalamak.

323

iibratory

levigation: Su ile ok kk tanecikler halinde t


mek.
levis: i tulumu veya giysisi; zellikle dikileri kuvvet
lendirilmi giysi; blucin (Ticar bir marka).
levitate: Havada ykselme ve umaya neden olmak;
hafiflii ve yzdrme zellii nedeniyle havada yk
selmek ve umak.
levitation: 1) havada ykselen veya ykselmi olan.
2) kk veya hi bir fiziksel katk olmakszn, ar
bir maddenin havada ykselmesi.
levity: 1) arl az; hafif; yzme zellii. 2) kararsz
lk; dengesizlik.
levoduction: Sola doru olan hareket.
levogyrate: Sola doru dn; saat aksi ynnde d
n.
levogyrous: Bkz. levogyrate.
levorotation: Sola dn veya devir; saat aksi ynn
de dn veya devir.
levorotatory: 1) saat aksi ynnde, sol tarafa doru
dn veya devir. 2) polarize edilmi k dzleminin
sola veya saat aksi ynnde dn veya deviri.
levulin: Kimy, hidroliz edildiinde, levloz eklini alan
renksiz, niastaya benzer bir karbon hidrat,
C 6 H 10 O 5 ; levlin.
levulose: Frktoz veya meyva ekeri; levloz.
lewis: Ar talar kaldrmak iin kullanlan levye; ma
nivela; kaldra; lewisson ad da verilir.
lewisite: Kimy. deride sv kabarcklar oluturan soluk
sar renkli, zehirli bir gaz olarak kullanlan bir arse
nik bileii, CICH - CHAsCl2; levisit; klorovinil dikloroarsin.
Lewis machine gun: Mermileri daire eklinde bir kar
tua yerletirilmi, seri at yapan, bir kii tarafndan
kullanlan, hava soutmal bir makineli tfek; Lewis
makineli tfei; Lewis gun, Lewis automatic rifle
adlar da verilir.
lewisson: Bkz. Lewis.
lex: Kanun; yasa; kural ya da kaide.
Leyden jar (or vial): Statik elektrik iin kondensatr
veya meksefe grevini yapan bir citaz; Leyden ie
si; i ve d yzeyleri kalay varak ile kapl ve mantar
tpasndan ieriye uzatlm ve i kaplamaya bir tel
ile bal bir metal ubuktan oluan bir cihaz.
Leyden temperature scale: Hidrojen (-252,74C) ve
oksijenin (-182,95C) kaynama noktalarna gre Celcius (santigrad) skalasnn alak scaklk blgesi ve
ya alan.
L.F.: Bkz. low frequency.
Igth.: Bkz. length.
LHV: Bkz. low heat value.
li: Milin 1/3're (0,536 km) eit olan in uzunluk biri
mi; li.
Li: Bkz. Lithium.
liberate: 1) Kimy. bir bileimden serbest Kalmak veya
aa kmak.
liberation: Serbest braklm veya libere edilmi.
liberty: 1) Den. sahile gitmek iin bir gemici veya de
nizciye verilen msaade, b) bu izinin 48 saat veya
daha az olan sresi. 2) muafiyet; imtiyaz.
Liberty Ship: Den. ikinci Dnya Sava srasnda
ABD'de ok sayda ina edilen, genilemen bu
har makinesi ile yrtlen yaklak 10 bin dedveyt
ton dolaynda bir gemi tr; liberti gemisi.
Iibratory: Salnma veya havada duraksama.

licence

324

licence: Bkz. license.


license: 1) bir eyi yapmak iin resm izin veya msa
ade, zellikle yasa tarafndan verilen yetki. 2) byle
bir msaadenin verildiini gsteren dokman ya da
belge; ruhsat; ehliyet; lisans. 3a) ehliyet ve ruhsat
vermek; yasal izin; licence biiminde de yazlr.
license, driving: Oto ehliyeti.
license, marine engineering: Gemi makineleri ehli
yeti.
license plate: Oto. plka.
lichenin: Kimy. niasta ile ayn amprik formle sahip
olan bir karbonhidrat, (C 6 H 10 O 5 )n ; zlanda
adas yosunlar ve dier likenlerden elde edilir.
licht: Bkz. light.
lick: Yeryznde oluan ve hayvanlarn yaladklar do
al tuz birikintisi; kaya tuzu kayna.
licorice; 1) Bot. bezelye familyasndan, mavi iekleri
ve ksa, yass tohumlar olan bir Avrupa bitkisi; me
yan. 2) bu bitkinin kurutulmu kkleri; meyan kk.
3) bu kklerden karlan ve hekimlikte kullanlan si
yah bir z; meyan bal. 4) meyan bal ile kokulandr
lan veya meyan bal ile yaplan ekerleme; liquorice
eklinde de yazlr.
licorice root: 1) akaryakt yangnlarnda kullanlan ve
kpk (fom) oluturmaya yarayan cihazlarda kullan
lan bir madde; meyan kk. 2) bu kkten karlan
ve kk biras yapmnda kullanlan z; meyan bal.
lid: 1) Anat. gzkapa. 2) bir kutu, kap vb. inin men
teen veya balantsz kapa; st kapa. 3) engel,
mani ya da yasak. 4) balk, apka vb. i.
lidded: 1) bir kapakla kapatlm. 2) gz kapaklar ol
mayan.
Liebig condenser: Damtma iin kullanlan ve arala
rnda soutma suyu dolatrlan i ie iki cam boru.
lie detector: Sanklarn doru syleyip sylemedikleri
ni saptayan bir makine; yalan makinesi; bu makine
nin testleri yasal kabul edilmez.
life belt: Den. kiinin gs evresine giyilen, yelek
eklinde bir hayat koruyucu; can yelei.
lifeboat: 1) sahilde hazr bir ekilde tutulan ve boul
ma tehlikesinde olan kii veya kiileri kurtarmak iin
kullanlan kuvvetli ve denize dayankl bir bot veya
tekne; yzme yeteneini arttrmak iin, genellikle ha
va hcreleri ile donatlan tekne. 2) terk srasnda kul
lanlmak zere gemi tarafndan tanan kk botlar
dan herhangi biri; can filikas.
lifeboat gear: Den. can filikalarn mayna veya vira et
mek iin kullanlan donanm; filika donanm.
life buoy: Bkz life preserver.
life car: Bkz. breeches buoy.
life Insurance: Hayat sigortas.

life
jacket:
yelei.

Can

lite layer: Dnyann, canl organizmalarn yaayabile


cekleri paras; toplam kalnl 19,3-20,9 km (12-13
mil); yaam katman.
life line: 1) Den. tehlike srasnda karadan bir gemiye
atlan ve gemi ile kara arasndaki balanty sala
amacyla gemi gvertelerine gerilmi halat; can hala
t. 3) dalglarn deniz dibine inmesi veya su yzne
kmas amac ve sinyal iin kullanlan halat ya da in
ce. 4) gemi bordalarnn boyanmas vb. ilerde al
an gemicilere gvenlik iin balanan ince veya ha
lat. 5) zellikle souk havalarda can filikalarnn hisa

lifting screw
edilmesi srasnda denizcilerin tuttuklar, zerlerinde
belirli aralklarla dmler bulunan ve mataforadan
indirilen can halatlar. 6) can simitlerine bal olan
halat veya ince, 7) byk nemi olan deniz rotas ve
ya ticar rota. 8) belirli bir yere sadece bir kere yap
lacak mal tanmasnda kullanlan rota.
life, mean: Nk. Ener. atomun aktif kald veya aktiviteslni srdrd ortalama zaman; ortalama mr.
life preserver: 1) gvdesini yzer durumda tutarak,
bir kiiyi boulmaktan kurtaran ara; ou zaman
ember ya da kolsuz bir ceket eklinde olup branda
ile kapl bir mantardan olumaktadr; can simidi ve
ya can yelei. 2) nefis mdafaas iin kullanlan ii
kurunla doldurulmu baston.
life raft: Uluslararas Denizcilik rgt'nn (IMO) So
las szlemesi gereince gemilerde bulunmas gere
ken sal; denize atldnda kendiliinden ien sal;
can sal.
lifesaver: 1) Kazazedeleri boulmaktan kurtaran kii
veya ey; can yelei; can simidi. 2) cankurtaran.
life vest: Bkz. life jacket.
lift: 1) daha yksek duruma getirmek; yukar kaldr
mak; ykseltmek. 2) kaldrmak ve ykseltmek. 3) bir
eyi kuvvet uygulayarak ykseltmek veya ykseltme
ye almak. 4) ykselmek veya ykseltilmek; k
mak veya ykselmek. 5) kaldrma, ykselme veya
ykseli; yukarya doru hareket etmek. 6) bir kere
de kaldrlan miktar. 7a) kaldrlan bir eyin mesafe
si, b) ykselme veya kaldrma mesafesi, 8) kaldrma
kuvveti veya tesiri. 9) ing. asansr. 10) Hava. uan
kanat ve dmenini etkileyerek onu kaldran kuvvet;
havann kaldrma kuvveti; yerekimine zt yndeki
kuvvet.
lift-check valve: Geen svnn basncna gre dikey
olarak alalan veya ykselen diskli geri dndrmez
valf; kalkmal ek valf.
lifter: Bkz. push rod.
lifter cylinder: Ykseltici silindir; Mot. hidrolik ayarla
ma sistemlerinde kullanlan ve iersinde hidrolik ba
snc ile hareket eden bir piston bulunan silindir.
lifter, exhaust valve: Mot, egzoz supabnn alp ka
panmasnda kulbtrlerin hareketlerini salayan da
iresel kesitli elik ubuk; egzoz supab itecei veya
purodu.
lifter, inlet valve: Giri veya emme supaplarnn kulbtrlerini hareket ettiren dairesel kesitli elik u
buk; giri supab itecei veya purodu.
lifting: Kaldrmak; ykseltme; ykseli
lifting gas: Balonlarda kullanlan havadan hafif gaz;
ykseltme veya kaldrma gaz.
lifting gear: Kaldrma donanm.
lifting guide: Buh. Trb. rotorlarn kaldrlmas iin alt
keyse balanan ve rotorun bir yere arpmakszn kal
drlmasn salayan paralar; kaldrma gaytlar.
lifting jack: Mak. kriko.
lifting magnet: Manyetik kaldrc; zellikle hurda de
mirin boaltlmas srasnda kullanlan manyetik bir
kaldrc veya vin.
lifting power: Kaldrma kuvveti veya gc.
lift pump: Hava basnc yardmyla alarak svlar
emen ve basan bir pompa; emme pompas; emici
pompa.
lifting screw: Den. tel veya halatlar germek iin kulla
nlan klavuzlu bir ara; germe cvatas; liftinuskur.

lif t truc k
lift truck: En fazla 5 ton arl kaldrabilen dili, hid
rolik ya da elektrikle altrilabilen kaldrc (kriko)
araba; kaldrma kamyonu.
ligament: 1) Buh. Kaza. bir boru aynasnda komu iki
boru delii arasndaki en az metal kesiti. 2) bir eyi
dierine balamaya yarayan bir ba ya da dm.
light: 1) grmeyi mmkn klan; aydnlk; gzn reti
nas, grme sinirleri vb. ini etkileyen ve grmeyi sa
layan bir radyan enerji tr; bu enerji bir dalga ya
da titreim hareketi olarak saniyede yaklak 300 bin
kilometrelik (186 000 mii/s) bir hza sahiptir; k. b)
buna benzer fakat normal retinay etkilemeyen bir
enerji tr; ltraviyole (mortesi) ve Kzltesi rad
yasyonu. 2) grme duygusuna bal olarak k rad
yasyonunun akm miktar; k iddeti (lmen ile l
lr). 3) parlaklk; aydnlatma. 4) k veren ey;
lmba, gne vb. i k kayna. 5) gneten gelen
k; gne ; gn . 6) yanmay balatan ey.
pencere
veya pencere
cam. 8)10)
aydnlk;
parlak.
9) 7)
yangn
karmak;
tututurmak.
k vermeye
neden olmak. 11) k ile donatmak. 12) parlatmak.
13) k vererek yolunu gstermek. 14) tutumak.
15) klandrmak; parlatmak; aydnlatmak.

light-airs: Den. bir yelkenli tekneyi hareket ettirmeye


yeterli kuvveti olan rzgr.
light alkaline oils: Diz. Mot. kkrtl yaktlarla alt
rlan makinelerde kullanlan ve yanma srasnda olu
an asitleri ntrletiren ve TBN'i yaklak 10 (10
mg.KOH/g) olan silindir yalar; hafif alkalin yalar.
light apparatus: Ik cihaz.
light, arc: Ark .
light, auxiliary: Yardmc k.
light buoy: Den. kl amandra.
lighten: 1) k yapmak; aydnlatmak. 2) bilgi vermek,
bilgi datmak; retmek; aydnlatmak. 3) k ver
mek; birden parlamak. 4) k samaya neden ol
mak. 5) parlak bir biimde k samak; k samak.
6) kvlcm veya k karmak.
lighten: la) arln azaltmak; hafifletmek, b) daha
hafif yapmak; ykn azaltmak. 2) daha az iddetli,
sert veya zahmetli hale getirmek. 3) arln azalt
mak; hafifletmek.
lightening holes: Gemi teknesindeki hafifletme delik
leri.
lighter: Bir eyi tututuran veya onu yakmaya bala
yan bir kimse veya ey; yakan; sigara akma gibi
yakc ey.
lighter: 1) Den. s sularda byk teknelerin karaya
oturmasn nlemek amacyla, esas olarak ykleme
ve boaltma yapmnda kullanlan geni ve ak mav
na; hafifletici veya yk aktarc tekne; layter. 2) maki
ne ile yrtlen, draft (ektii su) ve fribordu az, ge
ni ve ou zaman 500 tona kadar su tayan tekne;
layter. 3) bir layter ile (mal, eya, yk vb.) naklet
mek.
lighterage: 1) Den. layter ile bir gemiyi ykleme, bo
altma ve yk tama. 2) yklen tama veya gemiyi
hafifletmek amacyla, tama creti olarak denen
cret; tama creti; ykleme boaltma creti.
lighterman: Den. bir layterde grevli veya alan ki
ilight filter: Tayfn belirli blgelerindeki nlar emmek
iin kullanlan homojen bir optik madde; n filtresi
veya szgeci.
light, fixed: Sabit k.
light flux: Verilen bir alandan geen ve lmen ile l
len, radyan enerji akm.
light fuel oils: ou zaman damtma rn olan, ol

325

lightshi p
duka akc ve younluu 0,909-0,825 deerleri ara
snda bulunan tortu ve pislii olmayan yaktlar; hafif
fuel oilier.
light house: Navigasyon asndan nemli veya tehli
keli yerlere yerletirilen, tepesindeki ok parlak k
ile gemilere yol gsteren ve onlar uyaran bir kule;
deniz feneri binas; fener kulesi.
light housetender: Bkz. lightship.
light hydrocarbon gas: Hafif karbonlu hidrojen gaz.
light, incandescent: Akkor .
lighting: 1) k verme ya da klandrma; aydnlat
ma; tutuma. 2) boyamada k ve glgenin dal
m. 3) sahne klarnn tm.
lighting circuit: Elekt. sadece klandrma veya ay
dnlatma iin ampullerden oluan devre; aydnlatma
devresi; k devresi.
lighting gas: Aydnlatmada kullanlan gaz; aydnlat
ma gaz.
lighting
off: Buh,devreden
Kam. Bir karlmas.
buhar kazannn, brnerleri sndrlerek
lighting system: Bkz. lighting circuit.
lighting-up system: Buh. Kaza. belirli seviyeye kadar
su alnan souk bir kazann brnerlerinln fayrap edil
mesi iin kullanlan devre; brner fayrap devresi.
lightly: 1) hafife. 2) kk bir arlk veya basnla.
light metal alloys: Hafif metal alamlar; alminyumun dier metallerle yapt alamlar; silmin Bkz,
silumin, dralimin Bkz. duraluminum vb.
light metals: Alminyum vb. i metaller; hafif metaller.
light modulation: Televizyonlarda kullanmaya elveri
li yapmak iin, elektriksel olarak k younluunun
denetimi.
light, monochromatic: Sodyum alevi gibi sadece bir
dalga boyu kapsayan k; monokromatik k.
light, navigation: Navigasyon ; navigasyon fene
ri; seyir feneri.
lightness: Hafif olma durumu; hafiflik.
lightning: 1) Meteo, atmosferdeki elektriin bir bulut
tan dierine veya bir buluttan yeryzne boalmas
nn neden olduu k salmas; imek; yldrm. 2)
bu tr elektrik boalmas.
lightning arrester: Fiz. radyo ve elektrik cihazlarn,
topraa boalan yldrmdan korumak zere kullan
lan bir cihaz.
lightning conductor: Bkz. lightning rod.
lightning rod: Fiz. all taraf bir iletken gibi grev yapa
rak topraklanan ve bina vb. lerinin tepelerine yerleti
rilen ve yldrm bina yerine topraa ileten sivri ulu
metal bir ubuk; paratoner; siperi saika; yldrmsa
var.
light oil: Hafif ya.
light pen: Ikl kalem.
light, quantity of: Ik aknn zamann bir paras
olarak lm; genel olarak lmen-saat ile belirtilir;
k miktar.
light quantum: Faznda an bir deiiklik olmakszn
bir atom ya da molekl tarafndan neredilen k
dalgalarnn tek sras.
light shearing machine: Sabit ve hareketli iki bak
tan oluan, ubuk kesmek iin bir delii bulunan, ka
ln olmayan metal levhalar ve ap yaklak 9 mm'e
kadar olan ubuklar kesmek iin kullanlan bir alet;
hafif kesme makinesi.
lightship: Den. fener gemisi; tehlikeli bir blgeyi be
lirtmek iin kullanlan makineli ve belirli bir yerde de
mirli, zel yaplm ve gl k veren fener gemisi;
k, ses vb. i iaretler veren bir gemi.

lightsome
lightsome: 1) k veren; kl; parlak. 2) iyi kland
rlm veya aydnlatlm; parlak.
light-spring card: Diz Mot, zellikle drt zamanl ma
kinelerde giri ve egzoz supaplarnn ama ve kapa
ma zamanlan ile iki zamanl motorlarn giri ve eg
zoz portlarrn tkal olup olmadklarn anlamak ze
re silindirlerden alnan hafif yay diyagram.
light spring card: Bkz. weak spring card.
light spring diagram: Bkz. weak spring card.
light sources: Ik kaynaklar olan tungsten filamanl
lmbalar, cva buharl lmbalar vb. i.
light-struck: Foto. k etkisinde kalarak bozulmu ve
ya dumanlanm.
light valve: Ik valf; bir k huzmesinin veya n de
metinin kontrol iki kullanlan mekanik ya da elektro-optik br cihaz.
1 0
light, velocity of: Ik hz; 2,9978 x I0 cm/s; 186
326 m/s; 299 788 km/s; yaklak olarak saniyede
300 000 km kabul edilir.
light vessel: Bkz. lightship.
light year: Ik yl; n 362,25636 gn, saniyede
299 768 km hzla alabildii mesafe; yaklak olarak
3
11 milyon mil/dakika veya 17 699 x 10 km/dakika
veya hemen hemen 5 trilyon 880 milyon mil; yldzla
rn mesafelerini belirtmek iin kullanlr.
light water: Kimy. H2O simgesi ile gsterilen su; hafif
su; kart ar su (D 2 O).
lignite: linyit; linyit kmr: 1) fosii kmrlere gre
daha yeni olumu, kendilerini oluturan aa ekil
lerini koruyan kmrler, daha ok ta kmrne
benzerler. 2) linyit damtld zaman, odun gibi ase
tik asit verir. 3a) sarimtrak esmer linyit % 15 kl kap
sar ve s deeri 2500 kkal/kg'dir; uzun, isli ve iin
deki kkrt nedeniyle fena kokulu bir alevle yanar,
b) esmer linyit zellikle sobalarda kullanlr; s dee ri
4300-4400 kkal/kg'dir. c) bitml linyit briket yapmnda kullanlr; s deeri 5500 kkal/kg dolayndadr
ve yakt olarak kullanlr.
lignite briquette: Linyitten veya linyit kmrnden ya
plm briket; linyit briketi.
lignite coal: Bkz. lignite.
lignite coke: Linyitten yaplan kok kmr; linyit ko
ku
lignite, crude: Ham linyit.
lignite mine: Linyit kmrnn kanld yer; linyit
oca; linyit kmr oca.
lignite mining: Bkz. lignite mine.
lignite power plant: Linyit kmr yaklarak enerji
retilen g tesisi; linyitli g tesisi.
lignite tar: Linyit kmrnn kuru damtlmasyla elde
edilen katran; linyit katran.
lignitic: Linyit kmrne benzeyen.
Iignose: 1) lignin. 2) nitrogliserin ve odun lifi kapsa
yan bir patlayc.
lignum vitae: 1) Bol. deriye benzer yaprakl, mor i
ekli tropik bir Amerikan aac; pelesenk; pelesenk
aac; ok sert ve yeil kahverengi kerestesi olan bir
aa. 2) Den. gemilerin aft kovanlarnda yataklk
malzeme olarak kullanlr; Bkz. lignum vitae bea
ring.
lignum vitae bearing: Den. pelesenk aacndan ya
plm yatak; pelesenkli kovanlarin yatak malzemesi;
iki yarm silindir eklindeki mahfaza iine boyuna pelesenkler yerletirilerek yaplan ve kovan milinin iin
de dnd yatak; deniz suyu pelesenklere temas
ettii zaman kaypak, ya kvamnda bir svr olutura
rak aftn anmasn nler ve ayn zamanda laynn-

326

limited
da almasn salar.
lignum vitae bushing: Bkz. lignum vitae bearing.
ligroin: Kimy. ham petroln damtlmasndan elde edi
len, zc olarak ve aydnlatmada kullanlan, kay
nama noktas 70-120C olan yanc bir sv ya da
petrol rn; ligroin.
like: 1) ayn ynde etkiyen: Paralel kuvvetler iin sy
lenir. 2) bir mknatsn, ya kuzey veya gney kutbu
nu arayan kutbu; benzer kutup; iki kuzey veya iki g
ney kutbu benzer kutuplardr.
iimber holes: Oluk delikleri; Bkz. limbers.
limbers: 1) Den. gemi omurgasna yakn ve suyu
pompalarn kuyularina boaltma veya dreyn etmeye
yaryan delik ya da kanallar. 2) gemilerin ambarlarn
da binken sularn akmasn salamak amacyla tek
ne ile tank yan kaplamas arasnda oluturulan oluk
veya yol. 3) ahap teknelerde i omurgann yanlarn
da yaplm olup, aa dekler delinmitir.
limber water: Den. sintinelerde biriken ve geminin tr
l yerlerinden gelen sular; sintine suyu ya da sular.
lime: 1) kireta, istiridye kabuu veya dier kalsi
yum karbonat kapsayan maddelerin 800C'ye kadar
stlmasyla elde edilen beyaz bir madde; kalsiyum
oksit; har, imento vb. i yapmlarnda ve asitli top
raklarn ntrletirilmesinde kullanlr; kire; abuk ki
re Bkz. quicklime, snm kire Bkz. burnt lime,
kostik kire Bkz. caustic lime olarak da belirtilir. 2)
kire uygulamak. 3) kire ile muamele etmek. 4) ya
ptrmak. 5) beton ile kaplamak.
lime bath: Kire banyosu.
lime burner: Kire yapmak amacyla kiretan ya
kan kimse.
lime, hydrated: Bkz. lime, slaked.
limekiln: Kireta, istiridye kabuu vb. i eylerin yak
larak snm kire elde edildii ocak veya frn; ki
re oca.
limelight: 1) kirecin oksitlenmesiyie retilen parlak
bir k; karpit lmbas; gemite tiyatrolarda kullanl
maktayd. 2) kire lmbasnn kullanld tiyatro sah
nesi.
lime, slaked: Kalsiyum hidroksit, Ca(OH) 2 ; tarmda
kullanlr.
lime-soda method: Buh. Kaza, suyun yumuatlmas
iin uygulanan bir yntem; kire-soda yntemi; Bkz.
water treatment.
limestone: Kire, inaat ta vb. inin yapld ve esas
olarak kalsiyum karbonat (CaC0 3 ) kapsayan tortul
kaya veya kaya paras; kalker; s ve basn altnda
kistalietii zaman mermeri oluturur.
lime sulfur: Kimy. bir kalsiyum slfr veya slfat kar
m; temas ile bcek ldrc; derilerin tabaklanma
s ve kl boya yapmlarnda kullanlr.
lime water: Kalsiyum hidroksitin sulu bir zeltisi; antasit olarak ve kimyasal analizlerde kullanlr.
limey: Kalkerli; kireli.
limit: 1) bir eyin sona erdii veya sona ermesi gere
ken nokta, hat veya kenar; hudut; snr. 2) o. snr
lar; hudut hatlar. 3) msaade edilen en byk say
veya miktar. 4) Mate, limit. 5) limit ya da snr koy
mak; tahdit etmek; kstlamak.
limitation: 1) snrlama veya snrlanm. 2) Huk. hu
dut saptama; snrl sorumluluk veya mesuliyet.
limitative: Snrl; limite edilmi.
limited: 1) hudutlarla snrl; snrl; dar; snrlamak. 2)
ekstra cretle hareket eden, belirli sayda yolcusu
veya az dura olan (tren); ekspres tren. 3) limited
(irket).

limit, elastic
iimit, elastic: Elstik snr; Bkz elastic limit.
limiter: Snrlayc; radyo dalgalarnn amplittlerinln
snrlanmas iin, radyo alclarnn frekans modlasyonlarnda kullanlan bir elektron tp.
limiting: Snrlama.
limiting density: Snrl younluk; sabit scaklkta ba
snc sfra yaklat zaman bir gazn younluunun
yaklat deer.
limiting friction: Duraan ya da statik srtnme ile
uygulanan maksimum kuvvet; snrl srtnme; snr
l srtnme yenildii zaman, cisim kaba bir yzey
zerinde harekete balar.
limitless: Snrsz; hudutsuz veya sonsuz; limitsiz;
ok byk; vas.
limit of deformation: Deformasyon limiti; bozunmasnn; sekil deitirme limiti.
iimit of elasticity: Elstik limit; esneklik limiti.
limnology: Tatil suyun, zellikle gl ve havuzlarn su
yunun biyolojik, kimyasal, fiziksel ve corafik zellik
lerinin bilimsel incelenmesi.
limonene: Limonkabuu, portakal ya, am inesi,
nane vb. i trl bitkilerde bulunan izomerik terpenden herhangi biri; limonen, C 1 0 H 1 6 .
limonite: Bir ok kaya ve topraa sarms kahverengi
rengini
veren
bir demir
cevheri;
limonit,
2Fe 2 O 3 3H2 0.
limonitic: Limonite alt; limonite benzeyen.
limousine: 1) ya da daha fazla kiinin oturabilece
i kapal bir otomobil. 2) n koltuklar ile arkas birbi
rinden cam bir blme ile ayrlan herhangi geni ve
lks otomobil; limuzin.
limpet: Asbestos liflerinden yaplan hafif, nem emme
yen, atee dayankl ve kimyasal olarak inert (l)
bir yaltm maddesi; limpet.
limpid: Mkemmel bir biimde berrak; saydam; ef
faf; duru.
limpidity: Saydam, duru, effaf olma durumu veya
zellii.
limy: 1) kirece ait; kirece benzeyen; kire kapsayan
veya kireli. 2) yapkan.
lin.: BKZ. linear,
linage: 1) Den. layna alma; gnyesine alma; sraya
dizme. 2) bir sayfadaki basl veya yazl satrlarn sa
ys.
linchpin: Oto. tekerlein boalmasn nleyen, dingil
den tekerin dna uzanan bir pin; linpin.
line: 1a) ip, kaytan, tel ya da kordon, b) balk avla
makta kullanlan uzun, ince ve salam ip; olta ipi,
zellikle misina, c) lme veya tesviye iin kullan
lan ip, elik erit vb. 2a) telgraf ve telefon sistemle
rinde istasyonlar birbirlerine balayan teller veya
tel. b) bu tr tellerde oluan tm sistemler; telefon
ve telgraf hatlar. 3) sv, elektrik vb. ini bir yerden di
er bir yere ileten herhangi bir hat, boru ve tel sis
temleri. 4) ekvator (denizciler kullanr). 5) snr veya
hudut. 6) taslak; o. yap tasarm; izilen pln.
7a) ki veya daha fazla nokta arasnda otobs, gemi
vb. leri ile yaplan muntazam gezilerden oluan ula
m sistemi veya servisi ya da tamacl, b) byle
bir sistem veya servisi altran firma, c) byle bir
sistemin bir dal ya da blm, d) demiryolunun tek
hatt. 8) bir pusun on ikide biri. 9) Byk Okyanus'tan geen 180 meridyeni; gn deiimi izgisi. 10)
Mate, a) hareketli bir noktann yrngesi olan, boyu

32
7

liner
olduu fakat genilii olmad dnlen dz hat
veya eri. b) mkemmel bir ekilde dzgn olduu
kabul edilen byle bir yrnge. 11a) elemanlar bir
birleriyle ayn hizada bulunan gemi, ordu vb. leri b)
atma srasnda dmanla yakn temas salanan
blge ya da durum. 12) zerine veya iine izgiler
izmek. 13) dzgn bir sra haline getirmek veya ne
den olmak; hizaya getirmek.
line: 1) iine bir kalman veya astar koymak. 2) iinde
astar olarak kullanmak.
linear: 1) doru veya dorulara ait, 2) izgilerden ya
plan veya izgiler kullanma. 3) sadece boyu olan.
4) Bota. baz belirli st aalarnn yapraklar gibi,
genilii az ya da dar.
linear accelerator: Lineer hzlandrc; eksenleri ayn,
ember eklinde elektrotlardan oluan ve elektrotla
rn bir doru zerinde yava yava hzlarnn artt
bir elektronik cihaz.
linear density: Bir tel veya ince, uzun bir ubuun bi
rim boyunun ktlesi.
linear distortion: Lineer arpklk ya da bozulma; sin
yalin amplitt ile ilikisi olmayan bir bozulma.
linear equation: Birinci dereceden, a+b-c - 0 gibi.
cebirsel denklem; lineer eitlik.
linear expansion: Dorusal genileme.
linear measure: 1) uzunluk ls. 2) uzunluk lme
sistemi.
linear motion: Dorusal hareket; lineer hareket.
linear oscillator: Lineer osilatr; birbirlerine gre, on
lar birletiren hat boyunca osilasyon yapan ve birbir
lerine bal iki paradan oluan bir sistem.
linear units: Uzunluk birimleri; mm, m, in, fit vb. i bi
rimler.
linear wear: Anma yzeyi boyunca oluan anma;
lineer anma.
lineate: izgilere sahip olan veya izgilerle iaretlen
mi; izgili.
line bearing: Ara aft yata; Bkz. line shaft bearing.
lined: Balatal
line density: Bkz. linear density.
line feed: Bilgisay. satr atlama
lineman: Telefon ve elektrik tayan hatlar deme
ve onarmakla grevli kii. 2) grevi demiryolu rayla
rn denetlemek olan adam.
line of flow: Ak srasnda, bir sv partiklnn takip
ettii yol ya da devre.
line of flushing: Devre ya da hattn temizlenmesi.
line of force: Bir elektrik veya manyetik alan belirten
ve herhangi bir noktasndaki yn, o noktadaki elek
trik kuvveti veya manyetik alann ynne tekabl
eden hat; kuvvet izgisi.
line of nodes: Eliptik bir yrngenin arakesitinin iki
noktasn birletiren bir doru hat.
line of stress: Gerilmeli bir esnek cisimden geerek
esas eki, bas ve kesme ynnde uzanan dnsel
bir hat; gerilim hatt.
lineol: Trl esas yalarda bulunan terpen alkol,
C 10 H 1 7 OH .
line pressure: Devre ya da hat basnc.
liner: 1) izgiler izen kimse veya ey. 2) belirli bir
hatta dzenli seferler yapan buharl bir gemi, yolcu
ua vb. i.
liner: 1) astar yapan veya astar takan, kimse. 2) astar
olarak kullanlan; bir eyin iine konulan astar veya

liner
ey.
liner: 1) Mot. silindir bloklarnn ilerine basnla soku
lan, genellikle dkme demir ve bazan dkme elik
ten yaplan gmlek; silindir gmlei; silindir layneri.
2) Mot., Mak. yatak ile jurnali Bkz. journal arasnda
ki boluun ayarlanmas iin kullanlan ince metal
levhalar; yatak layneri, amata veya im. 3) Gem.
Mak. l hacim ya da klerens hacmini ve dolaysyla
klerensi Bkz. clearence ayarlamak iin piston kolu
ile kol yata arasna konulan veya karlan metal
levhalar. 4) Mot. gayt ile kzak Bkz. slipper arasn
daki boluu dzenlemek amacyla kullanlan ve k
zak ile kroshed blok arasna sokulan ince metalik
levha ya da levhalar. 5) kuru layner Bkz. dry liner
veya ya layner Bkz. wet liner.
liner distortion: Mot. zellikle dizel motorlarnda, si
lindir kapa saplamalarnn ar sklmas nedeniy
le, silindir gmleinin silindirsel eklinden uzakla
mas; layner distorsiyonu; silindir gmlei arplma
s.
liner micrometer: 1) Mot. pistonlu pompa ve kompre
srlerde silindir gmlei veya blokun anma ve
ovalleme miktarn lmek zere kullanlan duyarl
bir cihaz; layner mikrometresi; ap mikrometresi.
liner seals: Diz. Mot. ya laynerlerde veya silindir
gmleklerinde ceketten kartere su kaaklarn nle
mek iin laynerin her iki ucunun d yzne donat
lan lstik veya neopirenden yaplan emberler; 0
ringler.
liner wall: Layner veya silindir gmleinin, pistonun
alt veya ya filmi oluturan yzeyi; layner duva
r; silindir gmlei duvar.
line shaft: Gem. Mak. srast aft kovan afta bala
yan ve genellikle tnelde bulunan ok sayda ve
flanlarla birbirine balanarak oluturulan ve byk
metal yataklar tarafndan tanan aft; pervane aft;
ara aft.
line shaft bearing: Gem. Mak. pervane aft veya ara
aftlar tayan, basnla yalanan byk metal veya
rulman yatak.
line spectrum: Parlak hat tayf; keskin, dzgn olma
yan hatlar kapsayan bir tayf; rnein aktif gaz mole
klnn tayf.
line squall: Fevkalde grltl, koyu renkli, dner
trden frtna bulutlar; dk scaklk ve dolu ya da
sanak yamur getirir.
line strainer: Diz. Mot. ya pompasnn k tarafn
da bulunan filtre; k veya devre filtresi ya da streyneri.
lining: 1) Mak. silindir gmleklerinin i yzeylerinin
krom vb. i maddelerle kaplanmas. 2) astar kapla
ma; astar. 3) fren balatas; debriyaj balatas; balata.
4) i kaplama.
link: 1) Den. zincir baklas. 2) yol yapm makinelerin
de palet baklas. 3) ara balant paras. 4) oynak
iki paray birbirine birletiren para; ba mafsal- 5)
Mek. g ya da hareketi aktarmak iin kullanlan k
sa bir balayc kol ya da biyel. 6) 7,92 ince (20,11
cm) eit bir uzunluk birimi. 7) mafsal veya mafsallar
la birbirine balamak.
link: zellikle zift ve ktktan yaplan meale.
linkage: 1) Mak. bir dizi balant veya balant siste
mi, zellikle g veya hareketi aktarmak iin bir sra
biyel veya kol. 2) S/o. kaltmda baz genlerin birlikte

328

linseed oil
kalma ve bir birim gibi hareket etme veya i yapma
eilimi. 3) Elekt. bir bobindeki sarglarn evresinde
manyetik ak veya flks retimi. 4) kimyasal ba.
linkage, catenary: Kimy. molekllerin u uca birbirle
rine balanmas; rnein amino asitlerin polipeptitler eklinde birletirilmesi.
linkage editor: Bilgisay, balant dzenleyicisi.
linkage singlet: Bir elektrondan oluan iki atom arasndaki valans ba.
link block: Buh. Mak. kadran veya linklerin iinde hareket ettikleri ve slayd rodun pinlerine baland
blok; link blok.
link bracket: Balama konsolu, bayra ya da braketi.
link coupling: Mak. ara paral kavrama; vastal kav
rama veya kaplin.
link gear: Bkz. link motion gear.
link motion: Buh. Mak. hareket ynn deitiren bir
valf donanm; Gem. Mak. link donanm.
link motion gear: Gem. Mak. linkmon donanm;
pistonlu buhar makinelerinde en az iki grevi yerine
getirmek iin kullanlan bir donanm: a) makinenin
ileri geri hareketini salar, b) trl silindirler arasn
daki g dengesini temin eder; Eksantrik puli, strap,
rodlar ile linkler, link blok, drag rod, katof ayar bloku, tornistan kolu, veyaft ve slayt rottan oluur; Bkz.
Stephenson gear.
link pin: Mak. palet baklas pini; Mot. sessiz zincir pini; mafsal pini; ara paral kavrama pini.
lin kpin retainer: Mak. ara paral kavrama pini tutu
cusu.
link rod: 1) Gem. Mak. balant kolu: linkrot; V tr
motorlarda kullanlan ksa bir piston kolu ya da bi
yel; ana biyele geen ksa kol veya biyel.
link rope: Balama halat.
link throttle: Mak. gaz kolu balants.
link trainer: Sava vb. i durumlarda rencileri uak
pilotu olarak eiten bir cihaz; pilot eiticisi.
linkwork: 1) bir zincir gibi bakla veya baklalardan ya
plm olan herhangi bir ey. 2) zincir baklas veya
halkalarla altrlan dili sistemi.
linoleic: Kimy, gliseril ester olarak keten tohumu ya
(bezir ya) ve dier kurutucu yalarda bulunan doy
mam ya asitine (C 1 8 H 3 2 0 2 ) ait veya onu belir
ten.
linoleic acid: Bkz, linoleic.
linoleum: 1) oksitlenerek sertletirilmi bezir ya. 2)
toz mantar ile oksitlenmi bezir ya karmnn
branda, kanavie veya uval bezi zerine pskrtlmesiyle yaplan sert, dzgn ykanabilir ev ve bina
tabanlarnn denmesinde veya kaplanmasnda kul
lanlan bir madde; linolyum; bir tr muamba.
linotype: Matb. daktilo makinesine benzeyen, fakat
daha geni klavyesi olan ve kitap satrlarn birer kur
un satr eklinde dizen ve dken, kurun eritilmesi
ne has elektrikli bir potas olan dizgi makinesi; lino
tip (ticar bir marka); bu makine ile dizmek.
linotyper: Linotip makinesini altran teknisyen; lino
tip operatr.
linotypist: Bkz. linotyper.
linseed : Keten tohumu; stl kahverengi susama
benzer bir tohum; bezirya retmek iin kullanlr.
linseed oil: Keten tohumundan karlan sarms renk
li bir ya; keten tohumu ya; bezir ya; kuruma

liparoi d
zellii nedeniyle yal boya bask mrekkebi, linol
yum vb. yapmlarnda kullanlr.
liparoid: Yal; ya gibi; yaa benzer.
lipase: Yalar, ya asitleri ve gliserine evirerek sin
dirime yardm eden, pankreas salgsnn bir enzimi;
lipaz.
lipid: Bkz. lipide.
lipide: Yalar vb. zellikteki dier maddeler kapsa
yan, suda znmeyen, ya solventleri ve alkolde
znen ve dokunulduunda grese benzeyen orga
nik bileik; lipit; lipoid biiminde de kullanlr.
lipoclastic: Yalan hidroliz ederek ya asitleri ve gli
serine eviren enzimler iin sylenir; rnein lipase.
lipoid: Blokimy. yaa benzeyen lipit.
lipolysis: Sindirim srasnda olduu gibi yalarn ay
rmas.
lipolytic: Yalar ayrtrabilen; yalarn ayrmasn
salayabilen.
lipper: 1) deniz yzeyinin hafif ekilde krmas; bo
doslama veya kpeteye kadar kabilen kk de
nizler. 2) bu krma nedeniyle hafif serpinti; civarna.
Iiq.: Bkz. 1) liquid. 2) liquor.
liquate: Eriyebilen maddeleri (metal vb.) daha az eri
yenden ayrma amacyla stmak.
liquation: 1) yapsndaki maddelerin erime noktalar
arasndaki fark esas alnarak metalleri birbirinden
ayrma veya temizleme.
liquefaction: Bir sv veya katy gaza dntrme.
liquefiable: Svlaabilen; svlatrlabilen.
liquefied: Svlatrlm (doal gaz, petrol gaz vb.).
liquefied gases: Svlatrlm gazlar; yksek basn
altnda svlatrlan doal gaz, petrol gaz, karbon dioksit, oksijen, azot vb. i gazlar.
liquefied gas carriers: Svlatrlm petrol gaz veya
doa! gaz tamak zere yaplm ve ou zaman
gvertelerinde byk kresel tanklar bulunan zel ti
caret gemileri veya tankerler; Bkz. LNG or LPG tan
ker.
liquefied methane: Svlatrlm metan gaz; sv me
tan.
liquefied natural gas: Svlatrlm doal gaz;
-152C scaklndadr.
liquefied petroleum gas: Svlatrlm petrol gaz; s
v petrol gaz.
liquefier: Gazlar svlatrmak iin kullanlan bir ci
haz; gaz sviatrc.
liquefy: Sv haline dntrme; sv haline getirme;
sv yapma.
liquefying point: Svlama noktas; svlama scakl
veya derecesi.
liquescence: Svlaabilir veya eriyebilir durumda.
liquescent: Svlaabilir; sv olabilir, eriyebilir.
liquid: 1) maddenin halinden biri; kolayca akabilen, iinde bulunduu kabn eklini alabilen, pratik
olarak sktrlamaz bir madde (su ve alkol gibi); s
v; likit. 2) kat ve gazlara benzemeyen, sonsuz ge
nileme zelliinde olmayan, akmaya hazr bir mad
de.
liquid air: -191C'ye (-322F) kadar soutularak sv
latrlan hava; sv hava; soutucu olarak kullanlr.
liquid asphalt: Sv asfalt.
liquid cargo: Den. ticaret gemileri, demiryollar tara
fndan yk olarak tanan petrol, sv kimyasal mad
de, svlatrlm gaz, trl yalar, meyva suyu, a

329

liqui d propellant s

rap vb. i maddeler; sv yk; likii kargo.


liquid cargo system: Sv yk sistemi veya devresi.
liquid columns: Sv stunlar; farkl boru trlerindeki
sv stunu; bir sv stunundaki basn, stunun yk
seklii ile doru orantldr.
liquid cooled: Trl svlarla soutulan motorlar iin
sylenir.
liquid cooling: Etilen glikol veya preston ya da zel
likle su gibi svlarla soutma; motorlar iin sylenir;
sv ile soutma.
liquid crystal: Bir kristalin krma zelliklerine sa
hip olan sv; sv kristal.
liquid cylinder: Pistonlu bir pompada herhangi br s
vnn, ounlukla suyun emilip sktrlarak basnc
nn ykseltildii silindir; sv silindiri.
liquid fire: Ask. savata tank ve istihkamlara kar,
aiev makinelerinde kullanlan yanc kimyasal bile
ik; sv ate.
liquid fuels: 1) Benzin, kerosen, diesel oil, fuel oilier
gibi iten yanmal makineler, buhar kazanlar, uak
lar, fzeler, roket vb. lerinde kullanlan akar yaktlar;
sv yaktlar. 2) rafinerilerde elde edilen ve damtma
rn olan ya da olmayan yaktlar; distile yaktlar ya
da fuel oilier.
liquid gas carrier: Svlatrlm gaz tayan gemi; s
vlatrlm gaz tayc; LNG veya LPG tankeri.
liquid hydrogen: 1) Kimy. yksek basn altnda sk
trlan ve sonra kaynama noktasna kadar soutula
rak sv haline getirilen hidrojen; sv hidrojen; s de
eri 34 000 kkal/kg olduundan yakt olarak kullan
lr.
liquid indicator: Soutma devrelerinin sv depolarn
daki soutucu dzeyini gsteren ve iki mercekten
oluan gsterge; sv (seviyesi) gstergesi.
iiquid-in-glass thermometer: Fiz. ok kk apl kl
cal bir borunun bal olduu ve iersinde scaklk
ykseldii zaman dzgn olarak genileyen ve s
caklk azald zaman yine dzgn olarak bzen
cva, cva-talyum, alkol, toluol vb. i dier svlardan
biri bulunan bir hazneden oluan termometre ya da
scaklk ler; camdan yaplm sivili termometre;
-51C'den 650C'ye kadar lm yapabilen bir s
caklk ler.
liquid-metal pumps: Baz nkleer g tesislerinde
kullanlan sv bizmut, sodyum, sodyum-potasyum
ve dier metalleri elleleyen pompalar; sv metal
pompalar.
liquid metals: Nk. Enerj. reaktr soutucusu olarak
kullanlmas dnlen, dk erime noktasna sa
hip sodyum, potasyum metalleri ve sodyum-potas
yum alamlar; sv metaller.
liquid oxygen: Sv oksijen.
liquid petroleum gas: Kamyon, otobs, traktr vb.
aralarn makinelerinde kullanlan ve balca propan
ile btan ve kk miktarda dier gazlar ile ok k
k miktarda ar karbonlu hidrojenlerden oluan
gaz; sv petrol gaz.
liquid piston: Pist. Pomp, buhar pistonuna bir mil ile
bal ve bir silindir iinde hareket ederek svy
emen, sktrlarak basnla d devreye verilmesini
salayan piston; sv pistonu; su pistonu.
liquid pressure: Sv basnc; akkan basnc.
liquid propeliants: Roket makineleri ve jet motorlar
n altrmak iin kullanlan oksitleyici ile yaktlar; s-

liqui d receive r
vi yaktlar ve oksitleyiciler; sv oksijen ve sv hidro
jen, sv oksijen ve etil alkol vb. i.
liquid receiver: Mak. soutma devrelerinde, soutu
cunun topland ve genileme valfna gnderildii
kap; sv resiveri.
liquid refrigerant: Sv soutucu; Bkz. refrigerant.
liquid, saturated: Doymu sv; Bkz. saturated liqu
id.
liquid state: Sv hal; sv durum; likit durum.
liquid, subcooled (compressed): Sktrlm ve alt
soutulmu sv; Bkz. subcoled liquid.
liquor: Baz maddelerin sudaki zeltisi,
liquorice: Bkz. licorice.
lisalod: Bir kat faz tarafndan kuatlm sv fazn
dan oluan koloidal bir sistem.
list: 1) Den. bir yana yatmak veya baylmak (gemi
iin sylenir). 2) Den. bir geminin rzgr etkisiyle ol
mayp, yk hareketleri nedeniyle bir yana (sancak
ya da iskeleye) yatmas veya baylmas. 3) Bilgisay.
liste. 4) listelemek.
list to port: iskeleye yatma ya da baylma.
list to starboard: Sancaa yatma veya baylma.
liter: Metrik sistemde bir hacim veya kapasite brimi;
3
1 kilogram suyun +4C'deki hacmi; yaklak 1 dm ;
3
1 000 cm ; 1 000 mililitre; 1,06 kuvart; 2,12 pint;
33,82 sv oz'u.
literal: Bilgisay. hazr bilgi.
litharge: Kimy. sarms krmz renkli kurun oksit,
PbO; hava akm iinde kurunun stlmasyla elde
edilir ve cam, emaye, cila, boya ve bcek ldrc
yapmlarnda kullanlr.
lithia: 1) Kimy. beyaz, kristalli bir bileik; lityum oksit,
Li 2 O. 2) lityum bileikleri kapsayan.
lithia water: Kimy. lityum tuzlan kapsayan bir maden
suyu; idrar sktrc olarak ve romatizma tedavisin
de kullanlr.
lithic: Kimy. lityuma ait.
-lithic: Tan kullanmnda aamalar anlamnda bir sonek: Neolithic gibi.
lithium: Kimy. yumuak, gm beyaz, metalik bir
kimyasal element; lityum; en hafif element olarak bi
linir; Simg.Li; at.a. 6,940; at.no. 3; yatak alamlar
yapmnda kullanlr.
lithium chloride: Havalandrma devrelerinde nem
emici olarak kullanlan kimyasal bir madde; lityum
klorr.
litho-: Ta, kaya, vcut ta anlamlarinda bir nek: Lithosphere vb. gibi.
litho: Ta bask.
thopene: Kimy. baryum slfat ile inko slfitin kart
rlmasyla yaplan beyaz bir pigment veya boya mad
desi; boya, linolyum vb. i yapmlannda kullanlr.
lithosphere: Dnyann kat, kayal blm; dnyann
d tabakas; dnyann kabuu; takre; litosfer.
litmus: Kimy. trl likenlerden elde edilen ve kimya
sal analizlerde miyar olarak kullanlan mor renkli bir
madde; turnusol.
litmus paper: Kimy. turnusol ite ilem gren emici bir
kt; turnusol kd; asit veya baz saptanmasnda
endikatr olarak kullanlr; bazlarda maviye, asitler
de krmzya dner.
litmus test: Kimy. turnusol kd ile yaplan (baz, al
kali, asit) deneyi veya tecrbesi.
litre: Bkz. liter.

330

loa d
live: Trl durumlarda yzer durumda kalmak (gemi
iin sylenir),
live: 1) canl. 2) canllara ait; yaama ait. 3) enerjik.
4) sakin yanma ya da ldama. 5) yanmayan; yan
mam. 6) kullanlmayan; kullanlmam; genileme
mi (taze buhar gibi). 7) elektrik akm tayan. 8)
hareket ve g veren. 9) Matb. basma hazr olan.
live center: Bir torna tezgh veya dier bir makine
nin paray eviren dner milinin merkezi.
live load: Hareketli yk; yararl yk.
live loading: Hareketli ykleme.
live stearn: 1) dorudan kazandan gelen ve i yap
mak zere geniletilmeden hemen nceki buhar; ta
ze buhar. 2) basnc ve scakl, kazandaki basn
ve scakla uyan (buhar). 3) basnc bir ksma valfn
da drlen fakat henz i grmemi buhar. 4) ma
kinelere henz verilmemi buhar; i grmemi bu
har; egzoz buharnn kart.
live steam space: Kazanlarn buhar blgesi veya ma
halli; taze buhar blgesi.
live wire: Elekt. akm geen tel; aktif tel; elektrikli tel;
akm tayan tel.
livid: Kurun rengi; grimsi mavi.
lividity: Kurun rengi.
lividness: Bkz. lividity.
lixiviate: Bkz. to leach.
lixiviation: Rltre etme veya szme ilemi.
lixivium: Szme ilemiyle elde edilen kl suyu gibi
bir zelti.
lizard: Gem. bir ucunda radanza bulunan ksa tel ve
ya rnanila halat.
Ljungstrom air-heater: Buh. Kaza. elektrik motoru ile
altrlan ve mahfazas iinde yava olarak dnen
(4 devir/dakika) rotorlu bir hava stcs; rejeneratif
hava stcs.
Lloyds's: 18.yzylda Londra'da deniz sigorta politika
sn yrtmek zere kurulan bir sigortaclk kuruluu;
bugn trl sigorta ilemleri yapmaktad; Loyd.
Lloyd's agent: Den. ticaret limanlarinda bulunan,
Lloyd tarafndan atanan, kendi blgesinde, gemiler
de oluan hasarlari tespit ederek firmasn koruyan
temsilci; Loyd acentesi.
Lloyd's dimensions: LJoyd'un saptad boyutlar
Lloyd's gauge: Bkz. bridge gauge.
Lloyd's length: Loyd'un saptad uzunluk ve boy.
Lloyd's list: 1884 ylndan beri ticaret denizcilii, sat
lk veya kiralk ya da hurdaya kanlacak gemiler
hakknda aynntl bilgi veren, ingilizce gnlk gaze
te.
Lloyd's mirror: Loyd aynas; bir kaynan dorudan
ve bir ayna tarafndan yanstlan k arasndaki
koyu izgileri retmek iin kullanlan bir ara.
Lloyd's register: Loyd tarafndan bastrlan ve tm l
kelerin denizar alan gemilerinin durum, ya, to
naj ve denize elverililik bakmndan snflandrlmas
n kapsayan bir yllk; Loyd recister; Loyd sicil kitab.
Lloyd's rules: Loyd tarafndan yeni yaplacak veya
onanlacak ya da Klslanacak ticaret gemileri veya
benzer messeseler iin konulmu yazl kurallar;
Loyd kurallar.
LNG: Bkz. liquefied natural gas.
LO: Bkz. lubricating oil.
load: 1) Elekt. bir dinamo veya dier bir elektrik rete
cinin salad akm miktar. 2) Mek. bir makine vb.

load, allowable
tarafndan retilen g; zellikle altrlan ara tara
fndan makineye gsterilen d diren. 3) doldur
mak; fotoraf makinesine film koymak. 4) bir silh
cephane ile doldurmak. 5) silh doldurmak. 6) bilgi
grubunun komptere sokulmas veya yklenmesi.
load, allowable: Msaade edilir yk.
load, applide: Uygulanan yk; tatbik edilen yk,
load, capacity: Yk kapasitesi.
load case: Yk durumu veya hali.
load, constant: Sabit ya da deimez yk.
load displacement: Den. tam olarak yklenmi bir
geminin long ton trnden deplesman.
load distribution: Yk ya da yklerin dalm.
load duration: Ykleme sresi.
loaded: 1) yk tama. 2) iinde cephane arj olan.
3) ykl; zellikle belirli bir tarafndan ykl. 4) Arg.
ok paras olan; zengin.
load factor: Yk etkeni ya da faktr; ykleme fakt
r.
load fluctuation: Yk dalgalanmas ya da azalp o
almas; yk deiimi.
load, full: Tam yk.
load, half: Yarm yk.
loading: Ykleme.
loading coil: Elekt, bir elektrik devresinde, onun endktansn ykseltmek iin konulan bir bobin; ykle
me bobini.
load limited governor: Ykn gerekli gvenlik snrla
r dna kmasn nleyen veya yakt kesen bir me
kanizma ile donatlm reglatr; yk snrl regla
tr.
load line: Den. tm ile yklendii zaman batt d
zeyi veya ektii suyu belirtmek zere geminin iki
bordasna da konulan markalar boyunca uzanan
hat; ykleme hatt; yk hatt; Bkz. Plimsol marks.
load machine: Bir nkleer reaktr iine yakt doldu
ran veya boaltan makine; ykleme boaltma maki
nesi.
loadmaster computer: Ykleme bilgisayar veya kompteri.
load, moving: Hareketli yk.
load, permanent: Sabit yk; daimi yk.
loadstar: Bkz, lodestar.
load, static: Duraan ya da statik yk.
loadstone: 1) Kimy. mineral manyetitin kuvvetli man
yetik tr; mknats ta. 2) manyetik kuvvetle eken
ey; lodestone olarak da kullanlr.
load, temporary: Geici yk.
load test: Ykleme veya yk deneyi.
load, uniform: Dzgn (dalm) yk.
load wind: Rzgr yk.
loard: Bkz. load.
lobe: Mak. kulakl veya loblu bir pompann motorlar
zerinde bulunan kulaklardan herhangi biri. 2) Jeo,
karadaki bir buz katmannn kntl ucu. 3) o. ra
dar dalgalar huzmesi veya n demeti.
lobe pump: Iki rotorlu, rotorlarda kanat ad da verilen
iki ya da lob bulunan bir pompa; rotorlardan biri
bir elektrik motoru tarafndan dndrld zaman
dieri de onunla birlikte dner ve loblarla pompa
gvdesi arasnda sktrlan ya, su, hava vb. i ak
kan, d devreye iletilir; loblu pompa.
lobe-type pump: Bkz. lobe pump.
lobitos: Ak renkli bir bitm.

331

locker
loca!: 1) yere ait; lokal; yerel; mevzi. 2) snrl; dar; k
stl. 3) vcudun belirli bir paras veya zel bir alan
na ait. 4) her istasyonda duran tren; banliy treni; lo
kal tren. 5) yerel otobs, tren vb. i. 6) yerel gazete.
local action: Metal paralannn farkl ksmlar arasn
da galvanik hcreler oluumu nedeniyle korrozyon
ya da paslanma.
local anesthesia: Lokal anestezi; Bkz. anesthesia.
locate: Yer; mahal; yre; zellikle belirli bir olayn ve
ya olaylarn olutuu veya getii yer.
localization: Lokalletirme; yerelletirme; lokalize edil
mi; yeri belirtilmi.
localize: 1) yerel veya lokal yapmak; lokalletirmek:
yerelletirmek; belirli bir yer, alan veya yreye snr
lamak. 2) yerel orijinini saptamak.
local time: Yerel ya da lokal saat.
local wear: Lokal veya yerel anma.
locate: 1) belirli bir yere tesis etmek. 2) tam yerini
kefetmek. 3) durumunu gstermek. 4) belirli bir
yer, grev, i vb. tahsis etmek. 5) yerini belirlemek.
locating dowel: Tespit pini.
location: 1) yerleme veya yerletirme. 2) bir fabrika,
ev vb. inin bulunduu yer. 3) zel bir ama iin atan
m veya iaretlenmi bir alan. 4) yer; mahal; me
kan; mevki. 5) stdyo dnda, sinema filminin ekil
dii yer ya da ak hava sahnesi.
loci: Bkz. locus (o.).
lock: 1) bir kanal ya da su yolunun gemileri bir sevi
yeden daha yksek bir seviyeye karmak iin kulla
nlan zel kapal ksm; gei havuzu; lok (Panama
Kanal gibi). 2) basnl hava bulunan bir blmeye
girmek iin, hava szdrmaz bir hcrenin girii veya
kaps. 3) yay ve cvata ile donatlm kap, kasa vb.
lerini anahtar ile kapamak iin kullanlan mekanik
bir cihaz; kilit. 4) kilitleme; kilitli ey. 5) ateli bir si
lahta dolgu veya arj patlatmak iin kullanlan meka
nizma. 6) bir kilit yardmyla (kap vb.) kilitlemek. 7)
kapamak; hapsetmek. 8) balamak; rlmek; sarl
mak. 9) kilit ya da kilitlerle donatmak. 10) kapal bir
kanal iinden hareket etmek veya gemek (bir ge
mi). 11) kilitlemeye muktedir olmak. 12) sk ve kuv
vetlice kapamak. 13) birbirine gemek.
lockage: Den. bir geminin lok yardmyla Bkz. lock
bir su seviyesinden dierine hareket etmesi ii; ka
nal havuzundan geirme. 2) byle bir servisin cre
ti; lok creti. 3) bir kanalda lok yapm veya iletilme
si. 4) bir kanaldaki lok veya loklar yardmyla ykselt
me veya alaltna miktar.
lock and trip relay: Kapama veya ama rlesi.
lock ball: Mak. kilitleme bilyas; vites dililerini mille
rin zerindeki yuvada tutarak dililerin belirli duru
munu salayan bilya.
locked: Kilitli; kilitlenmi.
locked-train: Buh. Trb. gcn iki takm dili ve aftla
r ile yksek hzl pinyonlardan dili arklara dzgn
olarak datmn belirtir; iki kademeli (devir dr
c vb.i).
locker: 1) kilitleyen bir kimse veya ey. 2) Den. gemi
kamaralarnda, iine trl eyalarn konulduu kilitli
kutu ya da dolap. 3) zellikle, kiisel kullanmlar
iin, ou zaman metalden yaplm kiliti olan kutu,
blme, ekmece vb. i. 4) Den. zincir temizlik madde
si, gverte aralar vb. i iin kullanlan hacim; maa
za; fenerlik; portu.

locker , chai n
locker, chain: Bkz. chain locker.
locker clench: Den. gemi veya pa zincirinin, zincirlikte balanarak gvenlik altna alnd haika ya da
mapa; hrca mapas.
locker room: iersinde elbise, spor malzemesi vb.
inin korunduu kilitli metal dolaplarn bulunduu
oda (gemi, spor salonu, klp vb. inde).
locking collar: Mak. kilitleme emberi ya da bilezii.
locking device: Emniyet tertibat; kilitleme donanm.
locking pawl: Mak. kilitleme trna ya da mandal.
locking pin: Mak. kilitleme pini; tespit pini.
locking ring: Mak. kilit emberi; kilitleme bilezii.
locking screw: Kilitleme vidas veya cvatas.
locknut: Bkz. lock nut.
lock nut; Mak. kontra somun; tespit somunu; kilitle
me somunu.
lock pin: Tespit pini.
lock plate: Tespit levhas; emniyet levhas.
lock ring: Tespit emberi veya segman.
lock screw: Tespit vidas ya da cvatas.
lock washer: Mak. yayl ronela; yayl pul.
lock wire: Mak. nemli yerlerdeki cvatalarn geve
memesi iin balarndan geirilen ve balanan tel;
emniyet teli; tespit teli.
loco-: Bir yerden dier bir yere anlamnda bir nek:
Locomotive gibi.
locofoco: 1) Orf. srtme ile yaklan sigar ya da kibrit.
locomobile: Kendi z gc ile hareket eden.
locomotion: Bir yerden dier bir yere hareket ya da
hareket gc: lokomosyon.
locomotive: 1) harekete ait. 2) bir yerden dier bir ye
re hareket edebilen; sabit olmayan; hareketli. 3) ken
di z gc ile hareket eden makinelere ilikin; kendi
gc ile hareket edebilen bir makine, zellikle teker
lerde bulunan ve demiryolu trenini itmek veya ek
mek iin dizayn edilen elektrik, buhar veya dizel ma
kinesi; lokomotif.
locomotive-boiler: Buh. Kaza. lokomotif kazan; pis
tonlu buhar makinesi ile alan lokomotiflerde kulla
nlan, kmrle fayrapl, kk bir duman borulu ka
zan; doru alev borulu kazan.
locomotive, diesel: Dizel motoru ile yrtlen loko
motif; dize! lokomotif.
locomotive, electric: Bir dizel motorunun altrd
jeneratr ya da alternatrn rettii elektrik enerjisi
nin tekerleklerdeki motorlar beslemesi eklinde a
ltrlan bir lokomotif; elektrikli lokomotif; sadece
elektrikle alan lokomotif.
locomotive engine: Pistonlu buhar makinesi, dizel
motoru, elektrik enerjisi ile altrlan bir lokomotifin
makinesi.
locomotive furnace: Stimli lokomotiflerde buhar ka
zannn ocak ya da klhan.
locomotive, steam: Pistonlu buhar makinesi ile yr
tlen lokomotif; stimli ya da buharl lokomotif.
locomotive type boiler: Bkz. locomotive-boiler,
locomotor: Hareket gc olan bir kimse veya ey; ha
rekete ait.
locus: 1) Mate, a) belirli koullarda herhangi bir nok
ta veya dorunun kendi hareketiyle oluturduu y
zey veya hat. b) verilen bir ya da daha fazla durum
da yararlanan nokta, doru ve benzerlerinin sistem
leri; geometrik yer.
lode: 1) Mine. maden cevheri kapsayan bir damar;

332

loggerhea d
maden damar. 2) iinde bulunduu kayadan ayr
lan herhangi bir cevher birikintisi.
lodestar: 1) Den. dmen tutuluunda yn gsterici
veya klavuz (rehber) alnan yldz, zellikle kutup yl
dz. 2) taklit iin model; ideal bir yol gsterici; lo
adstar biiminde de yazlr.
lodestone: Bkz. loadstone.
loft, rigging: Den. bir geminin armalarnn hazrland
veya bakmnn yapld yer.
loft, sail: Den. yelkenlerin yapld veya onarld
yer ya da mahal.
log: 1) Den. geminin su zerindeki hznn lm
iin kullanlan bir cihaz; parakete; log chip, log li
ne, log reel biiminde de kullanlr. 3) gemi hznn
ve gnlk gelimelerin, seferdeki olaylarn kayt edil
dii defler; gemi seyir jurnali; gverte jurnali; seyir
jurnali. 4a) Ham. bir uak veya onun makinesinin
alma sresinin kayt. b) uak pilotunun uu s
resi, deneyimi vb. hakknda kayt. 5) bir gezi veya
deneydeki gelimelerin kayd. 8) Den. seyir jurnalin
de belirtildii gibi (belirli bir mesafeye) sefer yap
mak ya da seyretmek. 8) Den. seyir jurnaline kaydet
mek.
log.: Bkz. logarithm.
log.: Bkz. logic.
logarithm: Mat. ax = N formlnde x says, H says
nn a tabanna gre logaritmasdr; logaritma; genel
olarak 10 tabanna gre hesaplanr ve log ksaltmas
ile belirtilir.
logarithm, Brigg's: Brigg logaritmas.
logarithm, common: Bkz. common logarithm.; baya
logaritma; ad logaritma.
logarithmic: Logaritma veya logaritmalara ilikin.
logarithmically: Logaritma ile; logaritma yardmyla.
logarithmic amplifier: Logaritmik amplifikatr veya
ykseltici; k iareti giri iaretinin logaritmik fonk
siyonu olan bir amplifikatr.
logarithmic chart: Hem apsisi ve hem de ordinat lo
garitmik olarak blntlenmi grafik; logaritmik gra
fik.
logarithmic serie: Logaritmik seri.
logarithm, Napierian: Bkz. Napierian logarithm.
logarithm, natural: Bkz. Napierian logarithm.
log bridge: Ahap kpr.
logbook: Bkz. log.
log chip: Den. bir geminin su zerindeki gerek hz
n lmek iin kullanlan paraketenin tahtas; parake
te tahtas.
log desk: Gem. Mak. makine dairesinde bulunan ve
makine jurnali iin kullanlan sra veya masa; jurnal
masas.
log, engineering: Gem. Mak. Makine jurnali; Bkz. en
gineering log.
log error: Den. tomruk veya aa ktklerini tamak
zere, zel olarak yaplm gemi; tomruk gemisi. 2)
tomruklar vagona yklemek iin kullanlan makine.
3) grevi aa ya da ktk kesmek olan kii; balta
c; kesici.
logger: 1) Den. tomruk veya aa ktklerini tamak
zere, zel olarak yaplm gemi; tomruk gemisi. 2)
Vagonlara tomruk yklemek iin kullanlan makine.
3) grevi, aa ya da ktk kesmek olan kii; kesici;
baltac.
loggerhead: 1) ucunda bir lmba bulunan, stld

tagging
zaman katran eritmek ve svlar stmak iin kullan
lan uzun sapl bir alet. 2) Den. balina gemilerinde
zpkn savlosunun ok hzl akn yavalatmak veya
durdurmak iin yararlanlan baba.
logging: 1) Den. seyir jurnaline kayt etme. 2) Den.
cezalandrlan gemiadamina ait, trl hususlardaki
kayt.
logic: Mantk; mantk bilimi; yarglama gc.
logical design: Lojik plnlama; ayrntl bir mhendis
lik hazrlndan nce bir kompter sisteminin tasa
rmlanmas veya planlanmas.
logical operations: Lojik ilemler; lojik ya da ayrp
kartma ve kararlar gibi yap bakmndan lojik olan
kompter ilemleri.
logistic: Ask. lojistik bilimine ait.
logistic: Kalklasyon ya da hesaplamaya ait; bazan
hesap sanat; genel aritmetik.
logistic: Ask. ordular hareket ettirme, donatma ve k
laya yerletirme konularn kapsayan asker bilim da
l; lojistik.
log line: Den. parakete tahtasna balanan ip; parake
te savlosu.
log MTD: Logaritmik ortalama scaklk fark Bkz. loga
rithmic mean temperature difference.
Logo: Amblem.
log reel: Den. parakete savlosunun sarlmas veya bo
altlmas iin kullanlan makara; parakete savlosu
makaras.
log room: Gemi iinde vardiya mhendislerinin ofisi.
log screw: Ahap vidas; aa vidas.
log sheets: Makine dairesinde bir ay boyunca yap
lan ilerin kayt edildii izelgeler; bakm-tutum izel
geleri; bakm izelgeleri.
long: 1) uzun; ksa ya da zet olmayan. 2) bir utan
dier uca llen; uzunluk. 3) uzunlukta belirtilen
boya ait; mesafece uzun. 4) allm veya standart
boy, miktar vb. inden daha byk; allmtan uzun.
5) bir ok madde veya ye kapsayan. 6) boyca ar
uzatlm. 7) uzun bir zaman iin. 8) balangtan
sonra. 9) belirtilen zamandan ok nce veya ok
sonra.
long bridge ship: Uzun kpr kasaral gemi.
long-distance: Uzun mesafeli; ehirleraras (telefon
konumas).
long distance: Uzun mesafe konumas balayan te
lefon operatr ya da santral.
long dosen: on ; 13.
long division: Arit. iki veya daha fazla haneli blme
ilemi.
long-drawn: Uzun veya ok uzun bir zaman iin de
vam etme; uzatlm; uzatma.
longeron: Hava. bir uan gvdesi boyunca esas ya
psal paralar veya uak gvdesi.
long hundredweight: 50,624 kg'a (112 libre) eit ngi
liz arlk ls.
longish: Bir dereceye kadar uzun.
iongitude: 1) Grinviten geen boylam ile herhangi
bir yerin boylam arasnda oluan a; ekvator zerin
deki yay; boylam; meridyen; tul dairesi. 3) Astr. do
uya doru, ilkbahar ekinoksundan tutulma dairesi
nin yldz, gezegen vb. i byk daire tarafndan kesil
dii noktada llen tutulma dairesi yay ve tutulma
dairesinin kutbu; long., lo. ksaltmalar ile belirtilir.
longitudinal: 1) boyunca; uzunlamasna; boyuna yer

333

loom

letirilmi; boyuna alan. 2) boylam ya da meridye


ne ait. 3) boyuna; boyuna alt.
longitudinal beam: Boyuna kiri; uzunlamasna kiri;
tulan kiri.
longitudinal bulkhead: Gem. in, boyuna perde; tula
n perde; bir geminin simetri ekseni dorultusunda
yaplan perde ya da perdeler.
longitudinal contraction: Boyuna ekme veya ksal
ma.
longitudinal crack: Boyuna atlak.
longitudinals: Gem. in. batan ka doru boyuna
olarak uzanan T biimindeki yap elemanlar; tulaniler; longitudinal beam eklinde de kullanlr,
longitudinal seam: Buh. Kaza. bir kazan zarfnn Bkz.
shell, boiler shell boyuna ekseni ynnde perinli
veya kaynakl balant; boyuna diki.
longitudinal stability: Hava. bir uan alalma ya
da ykselme yapmakszn normal hzda dzgn uu
u; boyuna denge.
longitudinal stress: Boyuna gerilme veya stres (ge
mi iin).
longitudinal vibration: Boyuna titreim.
longitudinal wave: Fiz. dalgann getii yol boyunca
partikllerin ileri geri titretikleri bir dalga hareketi;
rnein ses dalgalar.
long-lived: Uzun mrl (makine, makine paras
vb. i).
long measure: Uzunluk ls.
long-range: 1) uzun bir menzil ya da erime ate et
mek iin dizayn edilen; uzun menzilli. 2) gelecei
dikkate alma; uzun vadeli plnlar. 3) uzun dalga.
long shot: 1) Sine. uzak bir mesafeden kamera ile fotoraflanan sahne.
longshoreman: Gemileri yklemek ve boaltmak ze
re liman blgesinde alan kimse; liman iisi; rh
tm iisi.
long shunt: Elekt. kampavund jeneratrlerde endvi
ve seri sarg ile paralel durumda olan uzun bir sarg;
uzun nt sarg.
long ton: 1016 kg veya 2240 libreye eit olan bir ar
lk birimi; ingiliz tonu; Ig. ton ksaltmas ile belirtilir.
long wave: Boyu 545 metreden byk olan radyo dal
gas; frekans 550 kilosikl'den daha kk olan rad
yo dalgalan; uzun dalga.
long-wave: Uzun dalgalar iin; uzun dalgalara ait.
loofah: Gem. Mak, buharl gemilerde besleme suyu
devrelerinde, hotvellerin kirli su blgelerinde szge
veya filtre eleman olarak kullanlan snger. 2) ban
yolarda kese yapmak zere kullanlan snger. 3) tro
pik iklimlerde yetien bir tr kaban lifi olan tohum
zarf; loofah sponge ad da verilir.
loofah sponge: Bkz. loofah.
looker-on: Gzlemci; seyirci.
looking glass: Ayna.
look into: 1) dikkatle aratrmak; denetlemek. 2) so
ruturmak.
look out: Den. gece ve siste yksek bir yerde gzc
lk yaparak yaklaan gemileri vardiya zabitine rapor
eden gemici; gzc.
lookout: 1) biri ya da birey iin dikkatli bir gzetle
me. 2a) gzetleme yeri. b) Den. karga yuvas. 3)
zel bir ie tahsis edilmi kii. 4) bekleme; gzleme.
look over: Denetlemek; kontrol etmek.
loom: 1) tire veya iplii dokuyarak kuma yapan ma-

loo m
kine; dokuma tezgh; dokuma makinesi. 2) doku
ma sanat. 3) Den. bir krein topac ile palas ara
sndaki ksm; krek bedeni.
loom: Den. sis veya pusta bir gemi veya kara vb. inin
olduundan byk, kocaman grnmesi.
loop: 1) devre, boru devresi vb. i. 2) bir doru tarafn
dan oluturulan, aa yukari dairesel bir ekil; il
mek; ilmek halkas; gemicilikte dobiin. 3) bu biim
de olan herhangi bir ey. 3) keskin viraj (dn). 4)
Aero. uak ile havada dey dzlemle kapal bir da
ire izme; takla atma. 5) Elekt. tam bir devre. 6) Fiz.
kordon, hava stunu vb. i parasnn iki dm nok
tas arasndaki titremesi; iki dm ortas. 7) ilmek
ya da ilmekler yapmak. 8) ilmeklemek. 9) Elekt. dev
reyi tamamlamak iin iletkenlerle balamak. 10) il
mek ekli oluturmak; ilmek ekli vermek. 11) Aero.
takla atmak.
loop antenna: Kafes anten; radyo dalgalarn almak
ya da yaymak iin bir kafes zerinde bulunan bir ya
da daha fazla iletken sargsndan oluan bir kapal
devre anteni.
loop flow scavenging: Bkz. loop scavenging.
loop losses: Bkz. throttling losses.
loop scavenge: Bkz. loop scavenging.
loop scavenging: 1) Gem. Mak. yksek gl, iki za
manl dizel motorlarnda bir sprme (r; ilmek s
prme; lup skavencin; bu tr bir sprmede egzoz
pencereleri stte ve hava pencereleri ise onlarn al
tndadr. 2) ters ya da dn akrnl sprmenin bir
tr. 3) sprme portlarndan verilen havann, silin
dir iinde oluturduu ilmek eklindeki yrnge.
loop seal: Gem. Mak. iki sistem arasndaki farkl ba
snlar srdrmek iin dizayn edilen alak basnl
dreyn; ilmek devre.
loose: 1) serbest; bal olmayan. 2) kilit ve anahtar al
tnda saklanmayan. 3) skca balanmam. 4) sk
olmayan.
loose coupling: 1) Gem. Mak. zayf bir kaplin ya da
balayc. 2) ayr yerletirilmi bobinlerden oluan
ve bylece manyetik transferin zayflad bir kaplin,
loose ends: Sonulandrlmam iler; elan dikkat
edilmesi gereken.
loose fit: Mak. gevemi geme; laka olmu balan
t.
loose-jointed: 1) balantlar iyi olmayan. 2) erilir,
bklr; serbeste ve esnek olarak hareket etme.
loosen: Gevetmek, laka etmek veya daha gevek
yapmak.
loose nut: Mak. gevek somun; laka somun.
loose rivet: Mak. gevek perin; laka perin.
lopsided: Simetrik olmayan; simetrik; bir taraf nemsenmeye deer biimde ar, daha byk ya da da
ha alak.
Loran: Uzun mesafe navigasyonu; birlikte alan bir
ift radyo istasyonu tarafndan gnderilen sinyallerle
denizde veya havada mevki saptanmasn salayan
bir sistem. Loran (cihaz).
Lorents Electromotive force: Manyetik alana gre
greli hareketi nedeniyle bir elektrik partikln etki
leyen kuvvet; Lorentz elektromotor kuvveti.
lorry: 1) kenarlar olmayan dz ve alak vagon. 2)
raylar zerinde gitmek amacyla donatlm trl ar
yk vagonlarndan herhangi biri. 3) ing. motorlu
kamyon.

334

lo w
loss: 1) bir noktadan dier bir noktaya neriyat sra
snda sinyal gcndeki azalma, 2) Elekt, bir devre
nin ksmlari veya farkl devreler arasnda, elemanla
rn direnci nedeniyle oluan gerilim, akm ya da g
dm. 3) s ve elektrik makinelerinde genellikle
s eklinde ortaya kan trl kayplar.
loss, eddy: Elektrik makinelerinde anafor, (girdap)
akmlar nedeniyle oluan ve s kayb eklinde aa
kan bir kayp; edi kayb; fuko kayb.
losses, cooling: Bkz. cooling losses.
losses, frictionai: Bkz. frictional losses.
losses, mechanical: Bkz. mechanical losses.
losses, radiation: Bkz. radiation losses.
losses, vindage: Bkz. vindage losses.
loss, total: Den. bir geminin veya ykn tam olarak
kayb; sigortalnn, tmyle kayb veya onanlamayacak ekilde hasar grmesi.
lost: 1) tahrip olmu; harap olmu. 2) bulunmayan;
kaybolmu. 3) verimli ve kullanl bir biimde sarfedilmemi; ziyan edilmi. 4) yerinde sarfedilmemi.
lost motion: Yanl balama vb. i nedenlerle bir maki
nenin eviren ve evrilen paralarnn hareket miktarlarndaki fark; kayp hareket.
lost stroke: Gem. Mak. kayp piston stroku ya da kur
su; kayp strok; iki zamanl dizel ve benzin motorla
rnda strokun faydalanlmayan blm; i ya da ge
nileme kursu sonuna doru, piston tarafndan eg
zoz portlarnn almas ile geri kalan kurs parasn
dan faydalanlamaz ve kayp kurs oluur; kayp strok
(kurs) egzoz portiarnn yksekliine eittir ve tm
kursun % 15-% 25'i kadardr; doru akrnl dizel mo
torlarnda kayp strok, sprme havas portiarnn
ykseklii kadardr.
lost stroke volume: Kayp strok (kurs) hacmi; kayp
strokun oluturduu hacim.
loud: 1) yksek ses. 2) yksek tonda ses veya sesler
yapma. 3) grltl. 4) ok kuvvetli. 5) yksek ses
veya grlt ile.
louden: Ykselmek (ses); ykseltmek.
loudish: Bir dereceye kadar grlt ya da yksek
(ses).
loud-speaker: Rady. elektriksel enerjiyi sese eviren
ve bu sesi gerekli tona kadar ykselten veya azaltan
bir cihaz; hoparlr; lavdspiker.
lounger: 1) Mak. bota alan kasnak; Mot. rlanti
memesi.
lounges: Ticaret gemilerinde yolcu salon ya da salon
lar.
lour: Bkz. lower.
louver: 1) Mot. soutma sistemlerinde kullanlan at
mosferik veya mekanik soutma kulelerinin saak
ya da saaklar; pancur. 2) Oto. havalandrma pancuru.
louver board: Pencere ve dier aklklara taklarak
hava ve n girmesini salayan, yamuru nleyen
plstik veya ince tahtalardan yaplm bir ereve;
pancur; louver boarding ad da verilir.
lovibond tintometer: Bir zelti veya maddenin rengi
ni lmek iin kullanlan bir cihaz; kolorimetre.
low: 1) alak. 2) normal ykseltinin altnda olan. 3)
kk. 4) kk bir miktar, derece, younluk, deer
vb. inde olan. 5) normal ykseklik, ykselti, miktar,
derece vb. inden az olan. 6) ufka yakn. 8a) ekvato
ra yakn. 8) enerjisiz; zayf. 9) motorlu aralarda re-

Sow alloy steel


tilen en az hz ve en yksek gl dili orann belir
tir. 10) nispeten dk titreimlerde retilen sesler.
11) ekvator veya ufka yakn olma durumu, zellikle:
a) dk hz ve byk g reten bir motorlu aracn
donanm, b) Meteo. dk basnl blge; alak ba
sn blgesi. 12) siklon; genel olarak frtnal hava
getiren alak basnl hava ktlesi.
low alloy steel: Metal, yapsnda kk miktarlarda,
rnein % 0,12 karbon (rnaks), % 0,5-% 1 mangan,
% 0,8-% 0,12 fosfor, % 0,05 kkrt (max), % 0,05-%
0,50 silisyum, % 0,20-% 10 krom, % 0,25-% 0,75 ni
kel, % 0,50-% 0,70 bakr bulunan orta dayanklkta
bir elik; dk alam elii.
low ambient temperature: Dk evre scakl.
low boiling point: Alak kaynama noktas veya scak
l; C veya F trnden belirtilir.
low-carbon steels: Yapsndaki karbon miktar % 0,25
olan elikler; dk karbonlu elikler; ou zaman
makine elii, karbon elii vb. i gibi isimler alrlar.
low cetane number: Dk setan says; alak setan
numaras; Diz. Mot. ar devirli, yksek devirli, yk
sek gl makinelerde kullanlan yaktlarn setan sa
ys; bu say alak devirli makineler iin 25-35 dola
yndadr; en dk setan says 20'dir; bu say azald
nda tutuma gecikmesi sresi uzar, yatak ykleri
artar ve makinenin ilk hareketi zorlar.
low compression: Zayf kompresyon; dk sktr
ma (basn ya da scakl).
low compression engine: Dk kompresyon oranl
makine; genel olarak ar devirli dizel makinesi.
iower: 1) bir yerde veya fiziksel kondisyonda bir ba
kasndan aada (olan). 2) rtbe, otorite, itibar vb.
i bakmndan aada (olma). 3) o. erken ala
rn blmleri iin kullanlr: Erken Devoniyen gibi. 4)
dier benzer eyden aada olan ey. 5) indirmek
veya yere koymak. 6) ykseklik, miktar, deer vb.
ini azaltmak. 7) zayflatmak ya da azaltmak. 8) hac
mini (sesin) veya iddetini azaltmak. 9) daha alak
yapmak.
lower case: Alt keys ya da mahfaza; Bub. Trb., Gaz.
Trb. trbinlerin ou zaman tek, bazan iki para
dan yaplan ve dee balanan alt ksm.
lowercase: Kk harf.
lower crankshaft: Baz kart pistonlu dizel motorlarn
da sprme portlarn denetleyen pistonlarn bal ol
duklar krank mili; alt krankaft.
lower deck: Den. alt gverte.
lower, explosive limit: Bir gaz karmnn alt patlama
snr veya derecesi (C, F trnden).
lower flammable limit: Bir gaz karm veya yanc
karmn alt alevlenme ya da tutuma snr ya da
derecesi (C, F trnden).
lower heating value: Bkz. low heat value.
lower mast: Den. dier direk paralarn zerinde ta
yan ana direk.
lower piston: Gem. Mak. alt piston; kart pistonlu di
zel motorlarnda bir silindir iinde ayn dorultu ve
fakat zt ynlerde hareket eden iki pistondan altta
olan; sprme portlarn denetleyen piston; alt pis
ton; sprme pistonu.
lowest: En alak; en dk.
lowest common multiple: Aritm. baya kesirde iki
veya daha fazla saydan her birini tam olarak blebilen en kk say; en kk ortak arpan; L.C.M.,

335

low temperature
l.c.m. ksaltmalar ile belirtilir.
lowest temperature: En dk scaklk; -273C.
low flashpoint: Alak parlama noktas veya scakl
0
( C,F).
low-frequency: Elekt. ou zaman 10 bin evrim/sa
niyeden kk titreimi olan alternatif akm veya osilasyon; 30-300 kilosikl alan.
iow gear: O.'o. birinci vites; birinci vites dilisi.
low-grade fuel: Dk dereceli yakt.
low heat value: Bir kilogram sv yaktn sabit hacim
de tam yanmas ile oluan gazlar soutulmakszn el
de edilen s miktar; alt s deeri; alt sl deer.
low idle: Mak. dk rlanti; motorun bota alma
snda en dk devir says.
low idle speed: Mak. alak bota alma ya da rlan
ti hz.
low inertia ring; Diz.Mot. Yay yk ile tanan ya syrc segmar; conformable ring eklinde de kullan
lr.
low-level alarm: Mak. trl devrelerde, zellikle yala
ma sistemlerinde, ya dzeyi belirli bir dzeyin alt
na indiinde, ses ve kla iletmecileri uyaran bir ci
haz; alak seviye alarm.
low-melting alloy: Dk scaklkta eriyebilir alam;
450F veya 232C scakln altnda eriyebilen her
hangi bir alam; sigorta, lehim vb. i yapmlarnda
kullanlr.
lowmoor quality iron: ngiltere'de imal edilen, kl
han ve cehennemliklerin yapmnda kullanlan, sya
dayankl, nitelikli bir elik.
low-nickel bronsje: Yapsndaki nikel miktar % 5'ten
az olan bronz; dk nikelli bronz.
low-pass filter: Elekt. belirli bir deerin altndaki tm
frekanslar ileten ve onun zerindekileri engelleyen
bir dalga filtresi; alak iletimli filtre.
low-pressure: Mak, alak basnl; dk tazyikli.
low pressure: Mak. alak basn veya tazyik (trbini
veya silindiri gibi).
low-pressure cylinder: Bun. Mak. kampavund veya
iki genilemeli, genilemen ve drt genilemen
makinelerde en byk apl silindir; alak basn si
lindiri.
low pressure heater: Gem. Mak. alak basnl stc
veya hiyter; besleme suyu devrelerinde kullanlan
borulu besi (fid) suyu stcs.
low-pressure turbine: Buh. Trb. yksek basn trbi
ninde geniletilerek basnc den buharn verildii
trbin; alak basn trbini; LP Turbine biiminde
de kullanlr.
low sea suction: Gem. Mak. s su alcs; buharl ve
motorlu gemilerde kullanlan biri derin su ve dieri
s su alcsndan ikincisi; zellikle incekn (kinistin)
valf iin kullanlr.
low speed: Mak. alak devir; alak hz; dk hz.
low speed engine: 1) Mot. piston ortalama hz 4,5
m/saniyeye kadar olan iten yanmal makine, zel
likle dizel motoru. 2) devir says 70-400 devir/daki
ka veya rpm olan motorlar veya pistonlu buhar maki
neleri; ar devirli makine.
low speed running: Mot. Ar hzda alma.
low starting: Mak. ilk hareket devir says az; dk
devirde iik hareket.
low temperature: 260C dahil 260C'ye kadar olan s
caklk; dk ya da alak scaklk.

lo w - t em p era t u r e reac t o r
low-temperature reactor: Nk. Ener. nispeten alak
scaklklarda almak zere dizayn edilen nkleer
reaktr,
low tension: Elekt. dk gerilimli akma sahip veya
alak gerilimli akm tayan.
low-test: Yksek kaynama noktasna sahip (benzin
iin sylenir).
low tide: 1) alak gelgit srasnda eriilen en dk
seviye ya da dzey. 2) bu noktaya eriildiinde za
man. 3) bir ey tarafndan eriilen en alak nokta.
low-tide level: Den. su ekilmesi ya da gelgitte en al
ak su seviyesi.
low water alarm: Buhar kazan iindeki su seviyesi
tehlikeli bir dzeye indii zaman tiz bir ddk sesi
kararak iletmecileri uyaran cihaz; alak seviye alar
m.
low water mark: Alak su seviyesi iareti.
lox: 1) roketler iin yakt karmnda kullanlan sv ok
sijen. 2) bir tr tuzlu fme som bal; fme som.
loxodromic: Kerte hatlar zerinde seyir yapan; zorun
lu seyire ait.
loxodromics: Kerte hatlar zerinde seyir yapma sa
nat veya uygulamas.
lozenge: 1) Geom. birbirine eit drt kenar ve geni
iki as bulunan dzlem bir ekil; ekenar drtgen.
L.P. (.p.): Bkz. low pressure.
LP . cylinder: 1) Buh. Mak. en byk apl ve en d
k basnl buhar ile alan silindir; alak basn si
lindiri. 2) kompresrlerin dk basnl akkan
oluturan en byk apl silindiri.
LPG: Bkz. liquefied petroleum gas.
LPG carrier: Svlatrlm petrol gaz tayan (gemi,
bar vb. i); bir tr tanker.
L.R.: Bkz. Lloyd's Register.
LST: Bkz. landing Ship Tanks.
l.t.:Bkz. long ton.
Lu: Bkz. Lutetium.
lube: Mak. yalama ya; yalama yann ksa ifade
si Bkz. lubricating oil ksa ifadesi; lube oil biimin
de de kullanlr.
lube oil: Bkz. lubricating oil.
lube oil cooler: Mak. yalama ya soutucusu;
Gem, Mak, ya kuleri; It. Yan. Mak. karter veya ma
kine alt tankndan Bkz. sump tank bir dolam pom
pas ile alnan scak yan soutulduu bir eanjr
veya s alp veren cihaz; ya mberridi; genellikle
soutucunun borular iinden deniz suyu ve dn
dan ise soutulacak ya dolatrlr.
lube oil gauge: Yalama ya pompasnn basncn
gsteren basnler; yalama ya geyici veya ma
nometresi.
lube oil pressure: Yalama ya pompasnn k ba
snc; yalama ya basnc; 2-5 bar arasnda olan
geyi basnc.
lube oil priming pump: Yalama ya devrelerinde
kullanlan havaszlandrma pompas.
lube oil pump: Yalama ya pompas. 1) Trb., Diz.
Mot. yalama yan makine alt tanktan alarak bir
soutucudan geirdikten sonra makine yataklarna
veren pompa. 2) Mot. karterden ald ya bir filtre
ve soutucudan geirdikten sonra yataklara veren,
ou zaman dili trden bir pompa.
lube oil purifier: Bkz, lubricating oil purifier.
lube oil system: Yalama ya devresi: a) Mot. ya

336

lubrica t in g w ic
k
karter
yarezervuar,
da makine yataklar
alt tanktan
alan pompa,
soutu
cu,
ya
ve samp
tank arasndaki
devre, b) Buh. Trb. samp tank, pompa, soutucu,
gravite tank, rotoraft ve devir drc yataklar
arasndaki devre.
lubricant: Mak. hareketli ve hareketsiz paralar ara
snda bir katman oluturarak anmay azaltan, yan
ma asitlerini ntrletiren, soutma temin eden, te
mizleme yapan madde; yalayc; ya, gres vb. i
maddeler.
lubricant additives: Bkz. lubrucating oil additives.
lubricant film: Buh. Mak., Diz. Mot. silindir duvar ze
rinde veya yzeyinde oluturulan ya tabakas; ya
filmi; ya katman.
lubricate: Yalamak.
lubricating: Yalama.
lubricating greases: Sabunlar ve yalama yalar ile
yaplan basit gresler ile silikonlar, dibazik asit esterle
rinden yaplan metaller veya inert (l) maddelerle
kartrlarak oksitlenmeyi nleyen, paslanmaya en
gel olan, ar basnlara dayanan greslerin tm;
yalama gresleri.
lubricating oils: Makine yalar: 1) ham petroln da
mtlmasndan elde edilen yalar; maden ya da mi
neral yalar. 2) bitkilerden elde edilen ve makinele
rin yalanmasnda kullanlan yalar; bitkisel veya ne
bat yalar. 3) hayvansal maddelerden elde edilen
yalar; hayvansal ya da hayvan yalar. 4) ham pet
rol ve hayvansal ve bitkisel maddelerden elde edil
meyip kimyasal maddelerden oluturulan yalar; ya
pay veya sentetik yalar. 5) yalama yalarn yapla
rnda % 85-% 87 karbon ve % 13-% 15 hidrojen
bulu
nur. 6) balca yalama yalar: Karter ya, makine
ya, silindir ya, kompresr ya, telemotor ya,
sederval ya, kesme ya, transformatr ya, trl
gresler vb. idir.
lubricating oil additives: Yalama ya katklar: 1)
Mak. yalama yalarna, zellikle mineral yalara,
kulanldklar yerlere gre ilve edilen trl kimyasal
maddeler: a) organo-metalik trevler, fenol salisilik
asitten retilerek inko, kalsiyum, baryum ile birleti
rilen katklar, b) poliizobtan, c) kalsiyum fenil stearat. d) deterjanlar, e) alkil naftelen vb.
luricating oil manifold: Diz. Mot. makine boyunca
uzanan, ou zaman dairesel kesitli, ii temiz ve ba
snl ya ile dolu bulunan ve ana yataklara birer in
ce ya da kk apl boru ile balanan hacim; yala
ma ya manifoldu; ya hederi; ya galerisi; ya re
zervuar.
lubricating oil passages: Mot. ana yataklardan kol
(krank kolu) yataklarna ya tamak zere krank
millerinin iine alan dairesel kanallar; yalama ya
kanallar.
lubricating oil purifier: Zaman zaman altrlarak
yalama yalarnn iinde bulunan, su, metal para
cklar, kurum vb. yabanc maddeleri ayrarak yan
temizlenmesini salayan yksek devirli (~ 7500
rpm) bir cihaz; merkezka ilkesi nedeniyle farkl z
gl arlktaki cisimlerin birbirlerinden ayrlaca esa
sna gre alr.
lubricating oil system: Bkz. lube oil system.
lubricating, self: Kendiliinden yalama.
lubricating stocks: Bkz. lubricating oils.
lubricating wick: Damlalkl yadanlklarda kullanlan

lubrica t io n
ve bir ucunda bir kurun paras bulunan ve dier
ucu yalanacak yere kadar uzanan bir ya borusu
na sokulan fitil; yalama fitili; Esk. buhar makinele
rinde kullanlrd.
lubrication: 1) trl s ve elektrik makinelerinde, zel
likle iten yanmal motorlarda trl ksmlar temizle
mek, srtnme yzeylerini anmadan korumak, ma
kinenin soutulmasna katkda bulunmak, yanma
asitlerinden gelen anmalar nlemek, mekanik
anmalar en aza indirmek ve yataklar korumak
iin yalama yann kullanlmas ve uygulanmas
yntemi ya da yntemleri; yalama.
lubrication chart: Mak. yalanacak yerleri, yalama
srelerini ve kullanlacak ya trn gsteren ema
tik cetvel; yalama cetveli.
lubrication, continuous: Srekli veya devaml yala
ma.
lubrication, drip-oil: Damlama yala yalama Esk.
buhar makinelerinin yalanmas gibi.
lubrication fitting: Mak. gresr memesi.
lubrication, forced: Bir elektrik motoru veya makine
nin kendisi tarafndan altrlan bir pompa yardmy
la ve basnla yalama; cebri yalama; kuvvetlendi
rilmi yalama.
lubrication grooves: Yalama kanallar. 1) s maki
nelerinin ounun yataklarnn i yzeylerine alan
kanallar. 2) yksek gl motorlarn silindir gmlek
lerinin i yzeylerine belirli bir a ile ve epeevre
alan kanallar.
lubrication, hand: El ile ve bir yadanlk yardmyla
yalama.
lubrication mechanical: zellikle dizel motorlarnda
silindir yalanmasnda kullanlan ve makineden ald
hareketle alan plencerli bir tr pompa ile yap
lan yalama; mekanik yalama; Bkz. lubricator.
lubrication quill: Bkz. oil wick: Ya fitili.
lubrication system: Bkz. lube oil system.
lubrication theory: Yalama kuram veya teorisi.
lubricative: Yalama; yalama yapabilen; yalamaya
muktedir.
lubricator: Mak. yadanlk; mekanik yadanlk; lubrikatr; Gem. Mak. lubrikeyter. 1) yksek gl dizel
motorlarnn ve pistonlu buhar makinelerinin silindir
lerinin yalanmasnda kullanlan ve makineden hare
ket alarak alan kk, pistonlu ya da plencerli bir
pompa. 2) silindirlerin i yzeylerinde ya filmi olu
masn salayan pompa; silindir yan yzeylere
damlalar halinde verir.
lubricator cock: Yalama musluu.
luricator, wick: Fitilli yadanlk.
lubricity: 1) kayganlk; kaypaklk; zellikle etkili bir
yalayc bu zellikleri gsterir.
lubricous: Yalama zellii olan; kaygan veya kay
pak.
lubrite coating: Diz. Mot. dkm pistonlara uygula
nan ve piston yzeyinde bir fosfat katman brakan
ilem; lubrit kaplama.
lucency: Parldama zellii veya durumu olan.
lucent: 1) k saan veya karan; parldayan. 2) yar
saydam.
luces: Lux'in oulu; Bkz. lux.
lucid: 1) saydam; transparan.
lucidity: Parlak olma zellii ve durumu.
lucifer: Srtme ile tutuan eski tr bir kibrit.

Teknik Szlk - F. 22

337

lum p s ug a r
luciferin: Kimy. atebceklerinin kannda, baz deniz
yumuakalarnn vcutlarnda bulunan bir enzim ile
birleerek n reten bir madde; lsiferin.
luciferous: Ik salayan.
lucite: Istldnda ekil verilebilen effaf kristalli ya
pay sakz ya da reine.
lug: 1) tamak veya ekmek (ar bir eyi), 2) kulak.
3) kulaa benzer bir knt. 4) balk; kulp. 5) o.
kulak kebentleri.
lugging engine: Mak. motorun ar derecede
yklen mesi.
lukewarm: 1) ancak lk; lk (svlar iin sylenir).
lumen: 1) F/z. k akm iin l birimi; bir
uluslarara s mum iddetinin bir saniyede bir
steradian ada
nerettii k miktar; lmen; Simg. m. 2) B/o. bir
boru bir kese veya bezedeki boluk; bir hcredeki
merkez boluk (hcre veya diyafram duvarlarndan
herhangi biri tarafndan evrelenmitir; ou zaman
bir sv ile doludur).
lumen-hour: Bir saatte neredilen 1 lmene eit olan
aydnlatma enerjisinin miktar birimi.
lumeter: Aydnlatma fotometresi.
luminal: Kimy. fenobarbtal; yattrc ve uyuturucu
bir ila (Ticar bir marka).
luminary: 1) Gne ve Ay gibi k veren cisim ya da
ktle. 2) baz maddeler zerine yayan.
luminesce: Ik samak; ldamak.
luminescence: F/z. radyan veya ok kk partikllerin enerjisinin emilii nedeniyle k karmak; lda
ma; herhangi souk bir k.
luminescent: Ildama veya k karma yetenei
gsteren; ldayan.
luminiferous: 1) parlak olma durumu veya zellii;
parlaklk. 2) o. parlak herhangi bir ey.
luminophere: 1) bir bileie ma veren atomlar gru
bu. 2) oda scaklnda k karan bir madde.
luminosity: 1) parlak olma durumu veya nitelii; par
laklk. 2) o, parlak herhangi bir ey.
luminosity of a star: Gnein parlakl ile kyasla
nan bir yldzn parlakl; bir yldz tarafndan yay
lan ya da neredilen n miktar olarak da belirtilir.
luminous: 1) k veren; k karan; parlak ya da
k l. 2) kla yaylan. 3) karanlkta kendiliinden
parla
yan; fosforlu.
luminous dial: mak. karanlkta grlebilen l aleti
kadran.
luminous energy: Ik.
luminous intensity: Ik iddeti; k younluu.
luminous flux: Ik kayna tarafndan neredilen g
rnr toplam enerji.
luminous gas flame: Hidrokarbonlar starak parala
yp hidrojen ve karbona ayrdktan sonra, karbonu
akkor haline getirmek iin stma.
luminous sign: Mak. fosforesan boya ile yazlm ia
ret (trafik) levhalar gibi.
lump: 1) kaz yumurtas veya ondan bir ka misli b
yk paralar halinde yumuak kmr. 2) yn. 3)
kme; toplanm eyler; koleksiyon. 4) biimsiz par
alar halinde bir araya getirmek. 5) ymak. 6) bir
grupta toplamak.
lump coal: Kaz yumurtas ile ondan bir ka kez b
yk, iri paralar halinde kmr veya bitml kmr.
lump sugar: Dikdrtgenler prizmas veya kp haline
getirilmi eker; kesme eker.

lump sum
lump sum: Bir kerede toptan denen para.
Luna: Alimide gm.
lunar: i) aya ait. 2) aya benzer; ay gibi, zellikle: a)
soluk; sararm veya silik, b) yuvarlak veya hill ek
linde. 3) ayn dnleri ile llen (ay yl gibi). 4)
gm kapsayan veya gme ait.
lunar caustic:,Dalama veya yakma iin kullanlan
eritilmi gm nitrat; cehennem ta.
lunar cycle: t) Metonik evrim; yeni ve dolunaylarn
yln ayn gnne rastlayarak olutuu 19 yl; Meton,
M.. 15.yzyilda yaam Atina'l astronom. 2) 27
759 gnlk kalipik evrim.
lunar eclipse: Ay tutulmas; Dnya, Ay ile Gne ara
sndan geerken, Gnein glgesinin Ay zerine
dmesi eklinde meydana gelen olay.
lunar month: Astr. Ayn, dnyann evresindeki 29
gn, 12 saat, 44 dakika ve 27 saniye sren tam deviri; kamer ay.
lunar probe: Ay ve onun evresi hakknda bilgi topla
mak zere dizayn edilen herhangi bir uzay arac; ay
modl.
lunar year: Astr. 12 kamer ay veya 354 1/3 gnlk
sre ya da periyot.
lune: 1) iki yay (ark) ile snrlanm geometrik ekil;
lunula ad da verilir. 2) bir dzlem veya kresel y
zeyde hill biiminde bir ekil veya figr.
lunt: 1a) yava yanan kibrit, b) meale. 2) duman. 3)
yakmak; tututurmak; duman karmak.
lupulin: am kozalandan elde edilen ve hekimlikte
teskin edici olarak kullanlan reine tozu.
lurch: 1) Den, bir geminin denizde giderken bir taraf
na yapt an? s i l k i e k e t i ; an yalpa.
luster: 1) yanstarak parlama durumu veya zelli
i; prlt; parlayan. 2) parlaklk; aydnlk; fevkalde
parlaklk. 3) cilalama iin kullanlan madde; cila. 4)
bir mineralin yzeyinin yanstma ve parldama zelli
i. 5) srlanm anak mleklere verilen metalik g
rnt. 6) parlaklk vermek; parldamak.
lusterware: Sir olarak metalik oksitler uygulanarak
sslenmi anak, mlek; lustreware biiminde de
kullanlr.
lustral: Be yllk bir sre; be ylda bir olan.
lustre: Bkz. luster.

33S

lyso!

lustreware: Bkz. lusterware.


lustrous: Parlak; k saan; kl.
lute: Boru balantlarn szdrmaz hale getirmek iin
kullanlan killi imento; killi imento ile kaplamak.
lutecium: Bkz. lutetium,
luteolin: Kimy. kumalar boyamada kullanlan kristal
li, sar renkli bir bileik; luteolin, C 15 H 10 O 6 .
lusetring: Bkz. lustring.
Lutetium: Kimy. nadir toprak grubundan metalik bir
kimyasal element; Simg.Lu; at.a. 174,99; at.no. 71;
gemite lutecium ad verilirdi.
luting: Bkz. lute (imento).
lux: Fiz, 1 uluslararas mumluk bir kaynan, dzgn
olarak bir metre uzaklktaki aydnlatlm bir yzey
2
veya 1 lmen/m 'ye eit aydnlatma birimi; lks.
iuxmeter: Ik iddetini lmek iin kullanlan bir foto
metre; lksmetre.
luzerite: Ss eyas olarak kullanlan mavi renkli bir
ta; lzerit; sodyum, kalsiyum ve alminyum silikat
lar kapsar.
LV: Bkz. low voltage.
lyddite: Kimy. % 10 nitrobenzen, % 3 saf vazelin ile
pikrik asitten oluan ve mermi kovanlarnda kullan
lan gl bir patlayc (madde); lidit.
lye: 1) Kimy. odun klnn szlmesiyle elde edilen
kuvvetli alkalin zelti; kl suyu; sabun yapm ve te
mizlikte kullanlr. 2) herhangi bir kuvvetli alkalin
madde, 3) filtreieme ile elde edilen herhangi bir
madde. 4) sodyum hidroksit, NaOH; amarclkta
kullanlr.
Lysholm compressor: Gaz. Trb. Lisholm kompres
r; gaz trbinli tesislerde kullanlan bir tr hava
kompresr.
lysimeter: Maddelerin znrln saptamak iin
kullanlan bir cihaz; lisimetre.
lysin: 1) bakterileri, kan yuvarlar vb. terini yokeden
bir madde; lisin. 2) Bkz. lysine.
lysine: Kimy. sindirimde belirli proteinlerin hidrolizi ile
veya sentetik olarak elde edilen bir amino asit,
C 6 14 0 2 .
H
lysol: Sabun ve kreoldan yaplan kahverengi sv bir
karm; antiseptik ve dezenfektan olarak kullanlr (ti
car bir marka).

w
,
M: 1) 1000'e eil Romen says. 2) Kimy. elektroliz edi
len bir elementin simgesi. 3) Elekt. Henri trnden
endktans simgesi.
m-: Bkz. meta-.
M.(m.): Bkz. 1) manual. 2) mark. 3) medium. 4) me
ridian. 5) meter; meters. 6) middle. 7) mile; miles.
8) mill; mills. 9) minute; minutes. 10) month. 11)
moon. 12) modulus. 13) mass.
mach.: Bkz. 1) machine. 2) machinery. 3) machi
nist.
machinable: lenebilir; ilemeye uygun.
machine: 1a) gemite araba, fayton vb. i gibi bir ta
t arac, b) zellikle otomobil gibi, mekanik olarak
altnlan bir tat arac. 2) trl sabit ve hareketli k
smlardan oluan ve belirli bir tr i yapmak iin kul
lanlan bir cihaz: Diki makinesi gibi. 3) makine ya
da makinelere ait. 4a) trl enerjileri mekanik enerji
ya da ie eviren dzenek; makine, b) elektrik enerji
sini mekanik enerji veya ie dntren cihaz; elek
trik motoru veya elektrik makinesi, c) arlk veya
yk kaldrmak iin kullanlan palanga, makara, ceraskal, kriko vb. i. d) kaldra, tekerlek ve aks, ka
ma, vida, pulu (kasnak) ve eik dzlemden oluan
6) elemanter ya da basit makine, e) yardmc maki
ne, f) hizmet makinesi, g) gverte yardmc makine
si. 5) makine veya makinelere ait. 6) makine ile ya
plm veya imal edilmi. 7) makine ile imal etmek,
ekil vermek vb. i.
machine bolt: Altgen bal ve bu ba tarafnda di
bulunmayan cvata; makine cvatas; cvata.
machined: Bir takm tezghnda (iorna, planya vb. i)
ilenmi.
machine drawing: Bkz. technical drawing.
machine elements: Trl dililer, balama elemanla
r vb. lerinin hesaplanmas bilimi; makine elemanla
r.
machine gun : Soutma donanml, seri olarak srekli
ate edebilen otomatik bir silh; makineli tfek.
machine language: Bilg. Say. bir kompter tarafn
dan yorumlanacak biimde kaydedilmi bilgi grubu.
machine-made: El ile yaplmam, makine ile imal
edilmi; makine yapm.

machine molding: Makine dkm; makine ile d


km; dkm makinesi Bkz. molding machine ile ya

plan
dkm.
machine oil: Yataklar, srtnme yzeyleri,
alan paralar vb. lerinin yalanmasnda
kullanlan yalar dan herhangi biri; makine ya;
Bkz. lube oil. machine parts: Bir makineyi
oluturan hareketli ve hareketsiz paralarn tm;
makine paralan. machine readable: Bilgisay.
makinece okunur. machinery: 1) makinelerin tm.
2) bir makinenin a
lan
paras.
machinery
foundation:
Bkz.
foundation.
machinery repairman: Den. atelyedeki torna,
freze, matkap, planya vb. i tezghlar kullanarak
gemideki
makineleri
onaran,
maazadaki
tezghlarin bakmn yapan, trl kaytlar tutan
kii (ABD Bahriyesinde);
makine tamircisi;
maazac.
machinery room: Bkz. engine
room. machine screw: Bkz.
machine bolt.

machine shop: Makineler ve makine paralarn yap


mak ve onarmak iin atelye, fabrika ya da fabrika
blm; Gem. Mak. atelye; makine atelyesi.
machinery space: Ana ve yardma makineler tarafn
dan kaplanan hacim; makine dairesi; engine room
eklinde de kullanlr.
machine-tool: Takm tezghna ait; takm tezgh
iin; takm tezgh ile.
machine tool: Torna, pianya, matkap tezghlar vb. i
gibi elektrik ile altrlan otomatik veya yan otoma
tik tezgh; takm tezgh.
machinist: 1) makine yapan veya onaran kii. 2) ta
km tezgh kullanmada hnerli kii; tornac; frezeci.
3) bir makineyi altran, bakm ve onarmn yapan
kii; makinist.
machinist's mate: Buharl ana makine ve onun yardmclan, trbojeneratr, evaporator, soutma ve iklimlendirme sistemleri ile dmen makinesi, demir r
gat, kreyn ve vinleri altran, bakm ve onarrnlann yapan, jurnalleri, kaytlan ve raporlar yazan gerniadam (ABD); makine zabiti.
Mach number: Aero, bir cismin (uak ya da fzenin)
havadaki hznn, atmosferin ayn blgesindeki sesin
hzna orann belirten say; Mach says.
Mackinaw boat: Byk gller ve evresinde (ABD,
Kanada) kullanlan dz altl, keskin bal ve kare ve
ya sivri pupal (kl) krek veya yelkenle yrtlen

macle
bir tekne.
macle: 1) elmas gibi ift kristal. 2) belirli minerallerin
zerindeki siyah benek veya nokta.
macro-: Uzun, byk, geniletilmi veya uzatlm an
lamlarnda bir nek.
macro definition: Makro tanm.
macrograph: Bir cismi olduu gibi gsteren bir izim
veya fotoraf; makrograf.
macrography: Bir cismi mikroskop yerine plak gz
le tetkik etme ya da inceleme; makrografi.
macromolecule: ou zaman bir molekle ait olan
ok byk bir molekl; makromolekl.
macrophyslcs: Dorudan gzlenebilecek veya l
lebilecek yeterlikteki ktlelerle ilgilenen fizik bilimi
dal; makrofizik bilimi.
macroscopic: plak gzle grlebilen; kart mikroskopik.
macroscopic properties: Basn, hacim, scaklk, ya
p ve ktle gibi zellikler; makroskopik zellikler; kar
t mikroskopik nitelikler.
madder: 1) il ya da boya veren trl bitkilerden her
hangi biri. 2a) bir bitkinin krmz kk. b) bu kkten
yaplan krmz boya (bu terim kmr katranndan ya
plan sentetik boyalara da uygulanr); alizarin. 3)
parlak krmz; koyu krmz.
made: 1) yaplm; ekil verilmi; oluturulmu. 2) ya
pay olarak retilmi; doal olmayan. 3) kefedilmi;
icat edilmi; tertip edilmi. 4) zet olarak hazrlan
m.
Mae West: Denize den uak pilotlarnn giydikleri
iirllebilir can yelei.
mag.: Bkz. 1) magnetic. 2) magnitude.
magazine: 1) depo, debboy veya asker tehizat de
posu gibi depolama yeri. 2) patlayclarn depoland
bina, oda, kale veya sava gemisinin bir blm
gibi yer; cephanelik. 3) tfek ya da tabancalarda ar
jrn sokulduu hazne; fiek haznesi, fotoraf maki
nesinin levha ya da film makaras konulan ksm ya
da bir sobann yakt depolanan ksm. 4) dergi. 5)
Bilgisay. disket takm kutusu.
Magdeburg hemispheres: F/z. ii bo ve birbirine
uyan iki yarm kreden oluan, havas boaltlabilen
bir cihaz; Madeburg yarmkreleri; hava basncnn
etkisini gstermek iin kullanlr.
magenta: 1) morumsu krmz bir anilin boya; galiberda. 2) morumsu krmz (renk).
magnesia: 1) Kimy. magnezyum oksit, MgO; antasit
ve mshil ve tulalarda yaltm maddesi olarak kulla
nlan beyaz, tatsz bir toz. 2) sulu magnezyum karbo
nat.
magnesian: Kimy. magnezyum kapsayan; magnezyu
ma alt.
magrtesic; Magnezyum ya da onun tuzlarndan birini
kapsayan.
magnesite: Kimy. kazan ocaklarnn duvarlarnda kul
lanlan, bazan tanecikli veya kristalli, bazan youn
ktleler halinde bulunan ve ou zaman beyaz renk
li bir mineral; doal magnezyum karbonat, MgC0 3 .
magnesium: Kimy. hafif, gm beyaz renkli, hadde
den ekilebilen, dvlebilen kimyasal bir element;
trl alamlar ve beyaz bir alevle yand iin foto
raf makinelerinin fla ampulleri vb. yapmnda kulla
nlr; Simg. Mg; at. a. 24,32; at.no. 12.
magnet: 1) Elekt. Manyet; mknats; demir ve elii

340

magnetic pole
ekme zelliine sahip olan herhangi bir para, de
mir, elik veya manyetit Bkz. loadstone: Bu zellik
doal olarak bulunduu gibi, bir metalin evresine
sarl, yaltlm tellerden geirilen elektrik akm ile
de yapay olarak endklenebilir. 2) eken bir ey ya
da kii.
magnetic: 1) bir mknats ya da manyetin zelliine
sahip olan: Manyetik demir gibi. 2) manyetizma re
ten, manyetizmaya neden olan veya manyetizma ile
altrlan. 3) Dnya'nn manyetizmine ait: Manyetik
meridyen gibi. 4) mknatslanabilen. 5) gl ekicili
i olan.
magnetically: Manyetik ya da mknats olarak: man
yetizma ile; manyetizma tarafndan.
magnetic axis: F/z. Bir mknatsn iki kutbunu birleti
ren doru; manyetik eksen; eer mknats serbest
olarak aslmsa eksen, manyetik kuwet izgilerine
paralel olur.
magnetic circuit: Fiz. manyetik devre; mknats dev
re; manyetik kuvvet izgilerinin getii kapal devre.
magnetic compass: Dnya'nn manyetik alannn bir
ubuk mknats zerindeki etkisi ile corafya ynleri
ni gsteren bir cihaz; manyetik pusula; mknats pu
sula.
magnetic course: Hava. manyetik rota; bir uan,
manyetik kuzeyden hesaplanan rotas.
magnetic equator: Manyetik ekvator; Dnya evresin
de ekvatora yakn ve pusula inesinin hareket etme
dii dsel veya meyilsiz bir hat.
magnetic field: Fiz. manyetik alan ya da saha; man
yetik kuvvet izgileri tarafndan igal edilen hacim;
bir mknatsn evresinde bulunan ve manyetik kuv
vetin uyguland hacim.
magnetic flux: Fiz. bir manyetik devreden geen top
lam manyetik kuvvet izgileri veya manyetizma ak
m; manyetik flks; manyetik ak.
magnetic force: Fiz. bir mknatsn bir demir veya e
lik parasn ekme veya itme kuvveti; manyetik kuv
vet.
magnetic induction: Fiz. manyetik endksiyon; man
yetik alanna sokulduu zaman, bir mknatsn de
mir, elik vb. inde manyetizma endkleme gc.
magnetic meridian: Fiz. manyetik meridyen; manye
tik boylam (dairesi); gksel krenin baucu (zenit)
ve manyetik kutuplardan geen dairesi.
magnetic mine: Ask. manyetik mayn; metal tekneli
bir geminin yaknndan gemesi durumunda, manye
tik bir inenin sapmas ile bir elektrik devresinin ka
panmas sonucu, patlayc bir dolgunun patlamas
salanacak ekilde dizayn edilmi bir mayn.
magnetic needle: Fiz. manyetik ine; manyetik ibre;
manyetik meridyen hatt boyunca manyetik kutupla
ra (yaklak olarak kuzey ve gneye) doru serbest
olarak hareket eden mknatslanm ince bir ubuk;
bir pusulann temel parasdr.
magnetic north: Manyetik inenin gsterdii veya y
neldii yn; manyetik kuzey; bir ok yerde gerek
kuzey deildir.
magnetic pickup: Manyetik pikap; mknats ve bobin
ler ve bir inenin hareketi ile ses reten bir cihaz.
magnetic pole: 1) Fiz. kuvvet izgilerinin younlat
mknats ularnn herhangi biri. 2) pusula inesinin
kuzey ve gney kutbuna doru olan ularndan biri;
Manyetik kuzey ve gney kutuplar, corafya kutup-

magnetics
lari ile duyarl bir biimde akmaz.
magnetics: Manyetik bilimi; fiziin mknatslar ve
manyetik olaylarla ilgilenen dal.
magnetic storm:Dnya manyetik alannn nemli bir
biimde deimesi: Gne tarafndan oluturulur ve
elektronik iletiim aralarnda parazitler oluturur;
manyetik frtna.
magnetic tape: Manyetik bant; elektrikli teyplerde tr
l ses kaytlar iin kullanlan bant.
magnetic variation: Manyetik deiim ya da sapma;
pusula inesinin gerek kutuptan sapma miktar ve
ya derecesi.
magnetism: 1) F/z. manyetik olma nitelii, zellii
ve ya durumu; mknatsiyet; manyetilik. 2) buna
ne den olan kuvvet. 3) Fiz. mknatslar ve manyetik
olay larla ilgilenen bilim dal; manyetizma;
manyetik bili mi. 4) ekim gc.
magnetite: Maden, demirin nemli bir cevheri olan si
yah demir oksit, Fe 3 0 4 ; manyetik olduu zaman
lo adstone ad verilir; manyetit.
magnetizable: Mknatslanabilen.
magnetization: Mknatslanma veya mknats olma.
magnetize: 1) bir mknats yapmak; mknats zellik
vermek (demir, elik vb.). 2) manyetik olmak; mkna
tslanmak.
magneto-: Manyetizma, manyetik kuvvet ve manyetoeiektrik anlamlarnda bir nek.
magneto: Bir ya da daha fazla sabit mknatsn man
yetik alan oluturduu bir doru akm (DC) elektrik
reteci; benzin motorlarndan hareket aiarak atele
me devrelerini besleyen ve buji trnaklan arasnda k
vlcm ya da ark oluturan kk bir elektrik makine
si; manyeto.
magneto block: Manyeto gvdesi; manyeto bloku.
magneto breaker points: Manyeto iinde bulunan
platinler; distribtr platinleri.
magneto brush: Manyeto kmr ya da fras.
magnetochemistry: Kimyasal tepkimelerle birlikte g
rlen manyetik olaylar inceleyen bilim dal; manyetokimya.
magneto distributor: Manyeto distribtr.
magneto-dynamo: Sabit olan mknatslar olan bir di
namo; manyeto dinamo.
magnetoelectric: Mknatslar tarafndan retilen elek
trie ait veya onu belirten; manyetoelektrik.
magnetoelectric induction: Manyetik ak veya flksn kesilmesi ile elektromotor kuvvet retimi, manye
toelektrik endksiyon.
magnetoelectricity: Elektrik iletkenleri ve mknatsla
rn bal hareketi iie retilen elektrik.
magneto generator: Manyeojeneratr; Bkz. magne
to.
magnetohydrodynamic generator: Isiy: doru ak
ma evirmek iin kullanlan rete; manyetohidrodinamik jeneratr; yksek scaklktaki gaz bir manye
tik alandan geirilir ve dnm salanr; MHD ile
belirtilir.
magneto ignition system: Akmltrsz benzin mo
torlarnda ateleme devresini besleyen ve kontak
anahtar, manyeto, buji kablolar ve bujilerden olu
an devre; manyetolu ateleme devresi.
magnetometer: 1) manyetik kuvvetler; lmek iin
kullanlan bir cihaz; manyetometre. 2) dnyann
manyetik alannn elemanlarnn saptanmas iin kul

341

mailer
lanlan bir cihaz.
magnetomotive: Manyetik ak veya flks ykselten
kuvvete ait ya da onu belirten; manyetomotif; m.m.f.
ksaltmas ile belirtilir.
magnetomotive force: Bir manyetik devrede manye
tik akdan sorumlu olan kuvvet; manyetomotif kuv
vet.
magneton: Manyetik moment birimi; manyeton; Bohr
manyetonu 5584 gaus-cm/mol'e eittir.
magneto resistance: Sabit bir manyetik alan nede
niyle bir iletkenin direncindeki oalma.
magnetoscope: Manyetik kuvvet aratran bir cihaz;
manyetoskop.
magnetostatics: Zaman ile deimeyen manyetik
alanlarn incelenmesi bilimi; manyetostatik.
magnetron: ok ksa radyo dalgalar retmek iin
kul
lanlan ve stlm katottan anoda doru olan iyon
akmnn bir manyetik alan ile kontrol edildii bir va
kum tp; magnetron.
magni-: Byk, iri, geni anlamlarnda bir nek.
magnification: 1) bytme veya bytlm olan. 2)
bytme kuvveti veya gc. 3) bytlm grnt
veya model.
magnified: Daha byk yaplm; bytlm; grn
ts bytlm.
magnifier: Byten bir ey; zellikle, bytme iin
kullanlan bir mercek veya mercekler dzeni.
magnify: 1) l, stat veya nemini daha byk
yapmak; bytmek. 2) gerekten daha byk, daha
nemli gstermeye neden olmak; abartmak; mblaa etmek. 3) olduundan daha byk grnmeye
neden olmak; mercek ya da merceklerle (bir cis
min) grlr lsn bytmek. 4) bir cismin gr
nr lsn bytme gcne sahip olmak.
magnifying glass: Bakldnda, bir cismin grnr
lsn byten mercek veya merceklerden olu
an bir ara; dbkey mercek; byte; pertavsz.
magnifying power: Cismin bytele grlen lle
rinin, plak gzle grlen lsne oran; bytme
gc.
magnitude: 1) byklk; zellikle: a) lye ait. b)
boya ait. c) nem ya da etkiye ait. 2a) l veya l
lebilir byklk, b) nem ya da etki. 3) Astr. a) ku
tup yldz standart alnarak, sabit yldzlarn parlaklk
derecelerine gre snflandrlmalar; parlaklk; kadir;
en parlak yldzlar birinci, plak gzle ancak grle
bilen yldzlar ise altnc kadirdendir, b) parlakl be
lirten say. 4) Mate, ayn snftan niceliklerin dierleri
ile kyaslanmas amac ile verilen bir say.
Magnolia metal: Yaps % 80 kurun, % 14 antimon
ve % 6 kalay olan bir tr babit metai ya da yatak ala
m; Manolya metal.
magnum: 1) yarm galon (1,89 litre) kapasiteli bir
kap. 2) byle bir kap ya da ienin ald miktar.
Magnus effect: Ekseni bir hava akmna dik olan d
ner bir silindirde yanlara olan itme veya srast; Gemi
veya rotorlarn tahrik edilmesinde kullanlr.
maiden voyage: Den. yeni yaplan bir geminin ilk seferi.
mailboat: Posta tayan gemi; posta gemisi; mail bo
at eklinde de yazlr.
mail car: Posta tayacak ekilde donatlm demiryo
lu vagonu,
maiier: Bkz. mailboat.

mai n
r
main: 1) fiziksel dayanikiik; kuwet; g. 2) esas ya
da nemli nokta veya ksm. 3) su, gaz, elektrik vb. i
datmnda ana boru, kanal vb. i. 4) demiryolu ana
hatt. 5) ak deniz; okyanus. 6) Den. ana direk; pru
va direi. 7) temel, esas ya da balca 8) geni ara
zi, deniz veya yer. 9) pruva direine ait.
main bearing: D/z. Mot. krank milini tayan ana ya
taklardan herhangi biri; palamar yata; ana yatak.
main bearing journal: Ana yatak ya da palamar ya
taklar iinde dnen mil paralarndan herhangi biri;
ana yatak iurnali veya muylusu.
main bearing sea!: Ana yatak keesi.
main boiler: Ana kazan; ana makinelere buhar re
ten kazan; bu tr kazanlar yardmc makinelerin ge
reksinimi olan buhari da retirler.
main circulating pump: Buhar makinelerinde kondenserden, dizel motorlarnn soutucularndan ge
en soutma (deniz) suyunu salayan tulumba; ana
doiam pompas; Gem. Mak. serkleytin pompas.
main condenser: Buh. Mak., Buh. Trb. ana makine
nin egzoz buharnn youturulduu kondenser Bkz.
condenser; ana youturucu; ana kondenser.
main control board: Bkz. main switchboard.
main deck: Den. tm gemi boyunca uzanan su ge
mez gverte; ana gverte.
main dimensions: Pistonlu pompalar, buhar makine
leri ve iten yanmal makinelerin silindir ap, piston
kursu (stroku) ve piston ortalama hz; ana ller.
main engine: Gem. Mak. tekne ya da gemilerde per
vaneyi evirmek iin kullanlan trl makinelerden
herhangi biri; ana makine.
main feed pump: Gem, Mak. hotvelden emdii suyu
bir stcdan geirdikten sonra veya havaszlandrma
tankndan ald besi suyunu yksek basnla kaza
na basar pompa; ana besi pompas Bkz. feed
pump.
main feed system: Gem. Mak. ana makinede genile
tildikten sonra kondensere verilen egzoz buharnn
youturulmas sonucu oluan besi suyunun kaza
na girinceye kadar getii devre; ana besi (fid) suyu
devresi.
main frame: Ana bilgisayar.
main gear: Bkz. gearwheel, buligear.
main generator: Dizel motorlar, buhar ve gaz trbin
leri vb. i tarafndan altrlan ve geminin her trl
elektrik enerjisi gereksinimini karlayan elektrik re
teci; ana jeneratr.
main injection period: Diz. Mot. enjektrn st l
noktadan nce silindire pskrtmeye balad an bi
te pskrtmenin st l noktadan sonra sona erdii
nokta arasndaki sre; ana pskrtme sreci.
main injection scoop: Ana kondenser ve ana yala
ma ya soutucularna soutma suyu salamak
amacyla gemi teknesine alan giri; deniz suyu
ana girii veya kepesi.
main jet: Benz. Mot. karbratrlerde esas hava-yakt
karmnn olumasn salayan, meme; ana meme;

342

ma ke u p w a t e

devre; ana yalama devresi.


main nozzle: Bkz. main jet.
main poles: Elektrik makinelerinde gvde ya da er
eveye bal, para salardan yaplan ve evrelerine
alan sarglar sarlm olan ve manyetik alan reten
paralar; ana kutuplar.
main propulsion: Bkz. main engine.
main propulsion unit: Bkz. main engine.
mains: Fabrika, ev vb. ine elektrik akm (AC) sala
yan, biri akm geen ve dieri ntr olan kablolar;
ana kablolar; baz lkelerde kablo vardr.
main shaft: Gem. Mak. gcn pervaneye aktarld
mil; ana aft veya mil; dili kutusu ana mili.
mainspring: Cep, duvar vb. i saat veya dier bir me
kanizmadaki esas yay; altrma yay; zemberek;
ana yay.
main steam: Ana makinenin altrlmas iin kullan
lan buhar; ana buhar; ana stim.
main steam system: Buhar makineleri ve buhar tr
binlerinde kazandan balayp ana makineye kadar
uzanan stim stop valf, boru devresi, buhar seperatr ve manevra valfndan oluan yksek basnl bu
har devresi; ana buhar devresi.
main storage tank: Ana depolama tank; daha ok
dablbotum (iftdip) tanklar iin kullanlr.
main switchboard: zerinde voltmetre, ampermetre,
vatmetre, frekansmetre vb. i l cihazlar ve otoma
tik alter ile kaak kontrol lmbalar bulunan tablo;
ana datm tablosu.
maintenance: 1) devam ettirme ya da srdrme. 2)
bakm, koruma, mdafaa vb. i.
maintenance park: Trl ara ya da makinelerin ba
kmlarnn yapld yer; bakm yeri; bakm park.
maintenance period: Bakmlar arasndaki zaman ara
l; 1500 veya 3000 saatlik sreler gibi; bakm sre
si; bakm periyotu.
maintenance pool: Bkz.
maintenance park.
maintenance record: Mak. bakm kayi; yaplan ba
km ilerinin kayt.
maintenance vehicle: iinde trl aletler, l cihaz
lar, yedek paralar vb. i bulunan bir tat arac; sey
yar bakm onarm arac.
major: a) l, miktar, say veya uzunlukta daha b
yk, b) nem ve rtbece daha byk.
major diameter: 1) elipsin byk ap; majr ap; b
yk ap. 2) bir vida, dili vb. inin di st ap.
majority: 1) daha byk para veya daha byk sa
y; bir toplamn yarsndan fazlas; ounluk; ekseri
yet.
major parts: Bir makineyi oluturan silindir blok, pis
ton, piston kolu, krank mili vb. i esas hareketli ve ha
reketsiz paralar; esas paralar veya ksmlar.
major repair: Bir makinede, belirli bir sre, rnein
3000 saatlik bir almadan sonra yaplan byk ona
rm veya revizyon.
make: 1) Elekt. kapamak (bir devreyi). 2) Elekt. kon
tak yapma ile bir devrenin kapatlmas.
ana nozul main journal: Ana yataklar iinde dnen aft veya mmial ke and break: Bir elektrik devresini sra ile ap
ka
paras; ana jurnal.
patan bir cihaz.
makeup feed: Kapal su-buhar devresinden oluan
main lube oil system: Motorlu gemilerde ana maki
kayplar yerine koymak iin kullanlan damtk (disti
nenin palamar ve kol yataklarn, trl srtnme y
le) su; Gem. Mak. karnin suyu.
zeylerini, buhar trbinlerinde rotoraf yataklar, de
make-up feedwater: Bkz. makeup feed.
vir drc donanm yataklar ile dilileri yalayan
makeup water: Bkz makeup feed.

makeweight
makeweight: Gerekli arl tamamlamak iin bir tera
zinin kefesine eklenen herhangi bir arlk.
malachite: Bakr cevheri olarak kullanlan yeil renkli
bir mineral; doal bakr karbonat; malahit, CuCO3 .Cu(OH) 2 ; ok iyi cila kabul ettii iin ss eya
s yapmnda kullanlr,
malate: Malik asitin bir tuzu veya esteri; rnalat.
male: Meka, bir oyua uyacak paraya sahip olan ve
ya onu belirten; erkek; kart dii (para).
male-: Bkz. mal.-.
maleic: Beyaz, kristalli maleik asile (C 4 H 4 0 4 ) ait
ve ya onu belirten; fmarik asitin bir izomeri;
maleik; boya vb. olarak kullanlr.
malfunction: Tekleme; tutukluk; fena alma; arza.
malic acid: Elma ve dier baz meyvalarda bulunan
renksiz, kristalli bir asit, malik asit, C 4 H 6 O 5 .
malleability: Dvlebilir olma durumu veya nitelii; ilenebllme yetenei; metalin zelliklerinden biri.
malleable: 1) krlmakszn veya orijinal ekline dn
meden trl ekiller verilmek zere dvlebilen, ekilenebilen veya pres edilebilen (metaller iin syle
nir).
malleable iron: 1) zel bir ilemle bir tr pik demirin
dk scaklklarda uzun sre stlmas ile yaplan
ok dayankl ve dvlebilir, ilenebilir bir dkme de
mir. 2) dvme demir.
malleable casting: Tavlanarak sertletirilmi ad d
km; dvlebilir dkm; dzgn metal kalnl ara
nan kk dkm paralarna uygulanr.
malleable cast iron: Bkz. malleable iron.
maileae: Dverek (metallere) varak ya da levha ekli
vermek.
mallet: Ar, aatan bir ba olan ksa sapl, keski
iin kullanlan bir tr eki.
malonic acid: Oksitlenme yolu ile maiik asitten elde
edilen renksiz, kristalli, dibazik bir asit; malonik asit,
CH 2 (CO 2 H) 2 .
maltase: Flayvan, bitki, bakteri vb. lerinde grlen ve
maltozu dekstroza eviren bir enzim; maltaz.
maltz extract: Suya sokulan malttan elde edilen ya
pkan, ekerli madde; malt z; malt hulsas; teda
vi edici besin olarak kullanlr.
maltha: 1) yaps bakmndan ham petrol ve asfalt ara
snda siyah, yarkat, trl bitrnlerden herhangi biri.
2) deiik yapda trl imentolardan herhangi biri.
maltose: Maltn niasta zerindeki diyastaz ile elde
;
edilen beyaz, kristalli bir eker; maltoz, C 12H 22O 11
malt ekeri.
malt sugar: Bkz. maltose.
man.: Bkz. manual.
Man, isle of: ngiltere ile rlanda arasnda, bir ok de
nizcilik kuruluunun gemilerini tescil ettirdikleri k
k bir ada; loM ksaltmas ile belirtilir.
manage: 1a) ellelemek (silh, cihaz, alet vb.). 3) y
netmek; idare etmek.
management: Ynetim; idare.
mandrel (mandrill): 1) bir ey ilenirken veya torna
tezghnda dndrlrken, onu tutmak iin sk ola
rak geirilen, ou zaman koni eklinde metal spndl veya ubuk; torna puntas. 2) dvme veya tel sar
ma ileminde olduu gibi bir metal, cam vb. i dk
lrken veya ekil verilirken gbek olarak kullanlan
metal bir ubuk veya rod.
maneuver: 1) Den. ticaret gemilerinin dok, rhtm, amandra vb. lerine balamak veya demirlemek, de
mir almak vb. i iin yaptklar trl ileri geri hareketle
rin tm; manevra. 2) manevra ya da manevralar ic
ra etmek; manoeuvre eklinde de kullanlr. 3) o.

343

manifes t

ordu, sava gemileri vb. inin byk lekli ve sava


a benzer koullardaki plnl hareketleri; asker ma
nevra. 4) ordular, sava gemileri vb. lerinin plnlan
m ve kontrol, taktik ya da stratejik hareketi.
maneuverability: Manevra yapabilir olma durumu ve
ya nitelii.
maneuvering gear: Gemilerde ileri (tornayt) ve geri
(tornistan) hareketleri salamak amacyla kullanlan
donanm; manevra donanm; ileri-geri hareket dona
nm.
maneuvering valves: Den. manevra valflar; bir gemi
nin trl ileri ve geri manevralarn yapmak iin ve bi
ri ileri ve dieri geri olmak zere iki manevra valf.
manganate: Manganat; manganik asitin bir tuzu; po
tasyum manganat gibi, K 2 Mn0 4 .
manganese: Demir gibi paslanan, fakat manyetik ol
mayan, ou zaman sert ve krlgan, grimsi beyaz
renkli metalik kimyasal bir element; manganez veya
mangan: demir, alminyum ve bakr alamlar yap
mnda kullanlr; Simg. Mn; at.a. 54,93; at.no.25.
manganese bronze: 1) bronz renginde bir boya. 2)
yaps % 58,5 Cu, % 39,2 Zn, % 1,0 Fe, % l,0 Sn ve
% 0,3 Mn'den oluan korrozyona dayankl, perva
ne, dili, yatak, bur vb. i yapmlarnda kullanlan bir
meta! alam; manganez bronzu.
manganese dioxide: Oksitleyici madde olarak kullan
lan ar, siyah toz; mangan (manganez) dioksit,
MnO 2.
manganese spar: Bkz. rhodonite.
manganese steel: % 7-% 14 orannda manganez
kap sayan, sert, dvlebilir ve haddeden ekilebilir
bir elik; manganez elii.
manganic: 1) manganezli bileiklere gre daha yk
sek manganez kapsayan kimyasal bileiklere ait ve
ya onlar belirten; manganik. 2) sadece tuz ya da
manganatlarda olan manganik asite (H 2 Mn0 4 ) ait
ya da onu belirten.
manganin: Bir miktar manganez ve nikel (% 87 nikel,
% 13 manganez) kapsayan bir alam; yksek elek
triksel direnli oluu nedeniyle elektrik stc eleman
lar, reosta vb. i yapmnda kullanlr.
manganite: 1) metalik prltl, elik grisi veya siyah
renkli, kristalli bir mineral; sulu manganez trioksit,
Mn 2 0 3 .H 2 0 ; manganit. 2) manganus asit, be de
erli manganez hidroksitin trevleri olarak dn
len tuzlar serisinin herhangi biri.
manganous: Manganik Bkz. manganic bileiklerin
den daha dk deerli manganez kapsayan kimya
sal bileiklere ait veya onlar belirten; manganus.
mangle: 1) kumalar pres etmek ve tlemek iin
kullanlan bir makine; rulolu t makinesi. 2) bu ma
kine ile pres etmek ve tlemek.
manhandle: 1) mekanik yardm olmakszn sadece in
san kuvveti ile hareket ettirmek veya yapmak. 2) ka
ba olarak, ellelemek.
manhole: Onarm yapmak, denetlemek vb. i amalar
la bir buhar kazan, kanalizasyon, boru, devre vb.
ine bir insann girmesini salayan byk, genel ola
rak elips eklinde bir giri ya da aklk; Gem. Mak.
menhol.
manhole door: Elips eklinde, iten da doru kapa
nan ve bir kastanyola ve somunu ile kazan zarfna
balanan kapak; rnenhol kapa Bkz. manhole.
man-hour: Bir adam tarafndan bir saatte yaplan ie
eit olan i birimi;
manifest: 1) aka gstermek. 2a) bir geminin mani
festosuna girmek, b) manifestosunu (yk iin) gs
termek. 3a) boaltna yeri, varaca yer vb. ini gm-

mani f ol d
rk yetkililerine gstermek iin yaplan, gemi yk
nn ayrntl listesi; manifesto, b) hzl gemiler ile ta
nan bozulabilir yk.
manifold: 1) trl birimler veya paralardan oluan,
kapsayan veya ileyen: Belirli cihazlar iin sylenir.
2) en az bir girii, iki veya daha fazla k olan ve
motorlarn hava giri ve egzoz sistemlerinde kullan
lan bir boru veya tp, rnein hava manifoldu, eg
zoz manifoldu. 3) teksir etme; kopya karma. 4)
kopya yapmak; oaltmak. 5) birden fazla kopya
yapmak.
manifolder: Kopya ya da teksir yapan ey ya da kii;
belgelerin vb. i kopyalarn karmak iin kullanlan
makine; teksir makinesi.
manifold pressure: Motorlarn manifoldlarnda ar
doldurman veya ar doldurmasz olularna ve yk
lerine gre deien basn; manifold basnc.
manifold valves: Den. bir tankerin boru devresinde,
gemi-ky balant flenlerinin hemen yaknndaki
valflar veya vanalar.
manipulate: 1) el ya da ellerle altrmak veya ilet
mek; zellikle maharetle ellelemek veya kullan
mak. 2) ustalkla idare veya kontrol etmek.
manipulation: El ile ileme ya da elleleme; zellikle
hnerli idare veya iletme.
man-made fuels: Bkz. nuclear fuels; insan yapm
yaktlar.
mannite: Bkz. mannitol.
mannitic: Manitol'dan elde edilen veya ona ait; Bkz.
mannitol.
mannitol: Trl bitki ya da hayvanlarda grlen renk
siz, kristalli bir alkol; manitol, C6 H8 (OH) 6 .
mannosa: Manitol'n oksitlenmesiyle oluturulan bir
eker; manoz, C 6 H 1 2 0 6 .
manocryometer: Basn ile donma noktasnn deii
mini saptamak iin kullanlan bir cihaz; manokriyometre.
manoeuvre:
Bkz.
maneuver.
manometer: 1) gaz ya da buhar basnlarn lmek
iin kullanlan, ou zaman U eklinde olan bir ci
haz; manometre; basnler. 2) basnl hava yard
myla kan basncn lmek iin kullanlan bir cihaz;
tansiyon cihaz.
manometer, differential: Basntaki farklar lmek
iin kullanlan br manometre; diferansiyel manomet
re.
manometer, hot-wire: Elektriksel olarak stlm bir
teldeki s kayb ile basn lmek iin kullanlan ma
nometre; kzgn telli manometre.
manometer, multible tube: Bkz. multible tube ma
nometer.
manometer, single tube: Bkz. single tube manome
ter.
manometer, U tube: Bkz. U tube manometer.
manometric: Manometreye ait; manometrik.
manometric atmosphere: Metrik sistemde kullanlan
2
ve 1 cm 'ye uygulanan 1 kg'lk kuvvetin oluturdu
2
u basn; 1 at; 1 kgf/cm ; manometrik atmosfer;
teknik atmosfer.
manometric flame: Ses dalgalar tarafndan basnta
ki deiim nedeniyle titreen kk bir gaz alevi; ma
nometrik alev.
manometric head: Manometrik ykseklik; duraan
(statik) yk; manometrik yk.
manpower: 1) insann fiziksel dayanklnn salad
g; insan kuvveti veya gc. 2) bir insann normal
olarak yapabilecei veya beygirgcnn onda biri
ne (1 /1 0 hp) ei! olan g; insan gc.
mantissa: Bir logaritmann ondalk ksm; mantis; lo
garitmann karakteristiine eklenen ondalk say;

344

ma r bl e
3,36285 saysnda 3 karakteristik ve 36285 ise mantis'tir.
mantle: 1) toryum ve seryum bileikleri gibi
maddeler den rlerek yaplm, ounlukla silindir
eklinde, kk bir balk ya da kep; bir alev zerine
konuldu u zaman akkor haline gelir ve k karr;
lks lm bas gmlei. 2) bir duvarn d
kaplamas. 3) bir yksek frnn (kalbi zerindeki)
d duvar mahfaza s, keysi ya da zarf. 4) bal
mumundan dkm mode lini rten kil 5) kaplamak;
rtmek,
MAN type scavenging: Bkz, loop scavenging.
manual: 1) el ya da ellere ait; el ile imal edilen, yap
lan, ilenen veya kullanlan; elle alan 2) katalog
veya e! kitab doasnda olan veya ona ait. 3) klavuz
ya da bavuru vb. kitab; elkitab; hendbuk.
manual control: Otomatik olmayan, el ile yaplan
kontrol; el ile kontrol veya denetim.
manual controller: Temel fonksiyonlarnn veya ilev
lerinin tm el ile yaplan kumanda cihaz.
manual controls: El ile denetim veya kontrol sala
yan aletler; el kumanda aletleri; el ile kumanda terti
bat.
manually: 1) el ya da ellerle; elle yaplan.
manual starter: Elekt, doru akm makinelerine yo!
vermek iin kullanlan bir kol ile 60'lik bir yay zeri
ne donatlm kontaklardan oluan ve elle altrlan
cihaz; starter; elle altrlan yol verici.
manual trip: Gem. Mak. zellikle elektrik jeneratr
eviren her trbine donatlan, trbinin yataklarndaki
ya basnc dt zaman, iletmecinin makineyi
abuk olarak devreden karabildii bir emniyet ya
da gvenlik cihaz; elle altrlan trip; el tribi.
manuf. (manuf ac): Bkz. 1) manufacture. 2) manu
facturer.
manufactory; Bkz. factory.
manufacture: 1) sk olarak byk lde makineler
tarafndan veya el ile mal veya maddeler imal etme.
2) bu ekilde herhangi bir ey; imal edilmi rn. 3)
bir iin paras olarak byk lde makineler tara
fndan el ile mal veya maddeler yapmak. 4) kullanlr
ekilde (yn, elik, vb. ini) ilemek. 5) mekanik ola
rak retmek. 6) imal etmek.
manufacturer: malt yapan kii; zellikle fabrika sa
hibi; fabrikatr; yapmc; imalt.
manufacturing: Yapm; imalt.
map: 1) dnya yzeyi zerindeki lkeler, deniz ve
akarsular, dalar, ehirler vb. ini gsteren renkli bir
izim ekli; harita. 2) yldz, gezegen vb. lerlnin rltif durumlarn ve gn bir parasn gsteren ben
zer ekil; gk haritas. 3) haritaya benzer herhangi
bir ey. 4) harita veya haritalarn yapmak: bir harita
veya grafik zerinde belirtmek. 5) ayrntl pln yap
mak veya dzenlemek. 6) harita yapmak amac ile
aratrmak veya kefetmek. 7) Bilgisay. elem.
map light: Seyyar lmba; harita lmbas.
mar.: Bkz. 1) marine. 2) maritime.
mapped buffer: Bilgisav. elenmi arabellek
mapping: Eleme.
marble: 1) ok iyi cila kabul eden, bina ve heykeller
de kullanlan, beyaz ya da trl renklerde ve bazan
damarl olan ser, kristalli, metamorfik bir kireta;
mermer; kalsiyum karbonat, CaC0 3 . 2) sertlii, dz
gn yzeyi, soukluu, renkleri vb. i ynnden mer
mere benzeyen veya benzedii dnlen herhangi
bir ey. 3) oyunlarda kullanlan ta, cam veya kilden
yaplm kk kre; bilya. 4) mermerden yaplan
veya mermer kapsayan. 5) bir bakma mermere ben
zeyen; sert, souk, beyaz vb.

marbl y
marbly: Mermere benzeyen; souk sert vb.
marcasite: 1)18. yzylda ss olarak kullanlan kris
talli demir pirit. 2) bunun bir paras. 3) demir pirite
benzeyen bir mineral; demir dislfr, FeS2.
margaric: Likenlerden elde edilen veya sentetik ola
rak yaplan beyaz, kristalli bir ya asitini
(C 16 H 33 C0 2 H ) belirtir; margarik asite ait;
margarik. margarin; 1) margarik asitin gliseriti. 2)
stearin
veya karmndan oluan, belirli hayvansal ve
palmitin'in
bitkisel yalarda bulunan yal bir bileik. 3) marga
rin.
margarine: Tereyana benzeyen, yenilebilir sebzele
rin veya etin ya da her ikisinin harman edilmesinden
elde edilen kat bir ya; margarin.
margin: Bilgisay, kenar boluu.
marina: Kk sportif tekneler iin dok, servis ve te
hizat salayan kk bir liman veya barnak; mari
na; yat liman.
marine: 1) deniz ya da okyanusa ait; deniz tarafndan
meydana getirilen, denizde bulunan, denizde yaa
yan. 2a) denizde seyire veya navigasyona ait; deni
zel, b) bahriye; bahriye olaylarna ait. c) deniz ticare
tine ait. 3) denizde kullanlan ve kullanlmakta olan:
Gemi makinesi gibi. 4) denizde grev yapmak zere
eitilmi. 5) byle ordulara ait. 6) sava ve ticaret ge
milerinin tm; bir devletin ak deniz gemileri; filo:
Deniz ticaret filosu gibi. 7) baz lkelerde deniz ile
rinden sorumlu devlet dairesi. 8) gemi ya da deniz
manzaras resmi.
marine diesei engines: ou zaman gemilerin per
vanelerini altrmak zere yaplan dizel makinesi;
gemi dizel motorlar.
marine diesel oil : Ham petroln damtlmasndan el
de edilen, yanma zellii setan says ile belirtilen,
balca dallanm parafinlerden oluan, uuculuu
gas oil'e benzeyen ve zgl arl 1'den kk
olan bir yakt; marine diesei oil; gemiler, kamyonlar,
dier ar kara tat aralarnda yakt olarak kullan
lr.
marine engineer: 1) gemi makineleri iletme mhen
disi. 2) gemi makineleri mhendisi veya yksek m
hendisi; vardiya mhendisi.
marine engines: Deniz aralarnda kullanlan kk
ya da byk gl dizel motoru, gaz trbini, buhar
trbini, pistonlu buhar makinesi gibi makinelerin t
m; gemi makineleri.
marine gas turbines: Gemilerde ana ve yardmc ma
kine olarak kullanlan ak, yar ak veya kapal ev
rimle alan gaz trbinlerinin tm, gemi gaz trbin
leri.
marine pollution: Uluslararas denizcilik rgtnn (IMO) denizlerin kirlenmesi ve kirliliin nlenmesine
ilikin kurallar kapsayan 1973/1978 szlemesi; de
nizlerin kirlenmesi veya Marpol.
mariner's compass: Denizci pusulas; dmenci pusu
las.
marine steam engines: Gemilerde ana ve yardmc
makine olarak kullanlan iki, ve drt genilerneii
buhar makineleri ile stimli pompalar; gemi stim maki
neleri.
marine steam turbines: Gemilerde ana ve yardmc
makine olarak kullanlan, aksiyon ve reaksiyon tr
binleri ile kombine trbinlerden oluan buhar maki
neleri; gemi buhar trbinleri.

345

mas s
Mariotte's bottle: Farkl seviyelerdeki darya akn
hz ve basincindaki farklar gstermek ya da kantla
mak iin kullanlan bir cihaz; Maryot iesi.
Mariotte's law: Maryot kanunu: "ideal bir gazn scak
l sabit tutularak durumu deitirilirse, basnc hac
mi ile ters orantl olarak deiir"; V1 /V 2 = P 2/P1 ve
ya P1V1 = P2V2 = C ifadesi ile belirtilir.
maritime: 1) denizde, deniz kysnda veya denize ya
kn yaayan. 2) denizin navigasyon (seyir), gemici
likte ilikisine ait. 3) denizlerin zellik veya nitelii;
denizcilie ait.
Mark: Almanlarn 2. Dnya Sava'nda kullandklar
tank veya dier silahlar, makine vb. inin modeli iin
isim; Mark VI, 88 mm'lik top tayan kaplan tank gi
bi.
mark: 1) iaret, simge veya sembol ya da gsterge;
zellikle basl ya da yazl iaretler; noktalama iaret
leri, b) ambalajlarn zerine, sahibini, yapmcsn;
vb. i gstermek iin konulan mhr, etiket, marka
vb. i; ticar marka. 2) Den. a) belirli aralklarla derinli
i kula trnden lmek iin kullanlan ve zerinde
iaretler bulunan iskandil savlosu. b) sigorta iareti
Bkz. Plimsoll mark.
marked: 1) marka veya iaretlere sahip olan; iaret
lenmi. 2) aikr; ak, vazh.
marker: Belirte.
marking buoy: iaret amandras.
marks: Den. gemilerin ba ve k taraflarnda bulu
nan, bata ve kta ektii suyu gsteren kana ra
kamlar.
Marpol: Bkz. Marine Pollution.
marsh: Alak, yumuak, nemli toprak; bataklk; batak
lk blge; batak.
marsh gas: Bataklklardaki gibi bitkisel maddelerin ay
rmas sonucu oluan renksiz, kokusuz ve yanc
bir gaz; bataklk gaz; metan, CH 4 .
martensite: Metal, demir ve karbonun ya da demir
karbrn (Fe3C) ok sert, krlgan, kat zeltisi; e
lik stldktan sonra souk su ile an soutularak re
tilir; martensit.
martial: Demir gibi; demire ait.
maser: Bir atomik veya moleklsel sisteme kazandr
lan doal titreimler ile yksek dayanklkta elektro
manyetik dalgalar reten cihaz; microwave multipli
cation by stimulated emission of radiation szck
lerinin ilk harflerinden olumaktadr.
mask: Yz ve ba korumak iin kullanlan tel perde,
metal kalkan veya koruyucu gaz maskesi; maske.
masking tape: Boya veya benzer eylerin uygulan
srasnda boyanmamas gereken ksmlar kaplamak
ve korumak iin kullanlan yapc bant veya teyp.
masonite: Odun liflerinin pres edilmesiyle oluturulan
ve bina malzemesi, izolasyon (yaltm) vb. i olarak
kullanlan tahta; masonit (Ticar bir marka).
Mason psychrometer: Bir tr ya ve kuru hazneli nemler; Mason higrometresi veya psikrometresi.
mason's tools: Ta kesimi ve ilenmesinde kullan
lan trl eliklerden yaplm aletler; ta aletleri.
mass: 1) belirsiz ekil ve ldeki ou zaman nispe
ten byk lde bir gvde oluturan maddenin mik
tar; kme; kle; yn. 2) byk bir miktar ve sayi.
3) ktle; l; byklk. 4) ana veya daha byk
para; ounluk; ekseriyet. 5) Maden, dzensiz e
kilde mineral katman. 6) Fiz. bir gvdedeki madde

mass defect
nin miktari; ktle; verilen bir maddenin arl yerekim ivmesine blnerek bulunur. 7) byk saydaki
eylere ait; byk lde. 8) ktlelere ait.
mass defect: Herhangi bir atomun izotoplk arl ve
ktle numaras arasndaki fark; kfle eksiklii.
mass dilatometer: aretli seviyeye kadar llecek
sv ile bir dilatometreyi doldurmaya msaade eden
bir cihaz; ktle dilatometresi Bkz. dilatometer.
2
mass-energy equation : E = mc forml ile belirti
len ktle enerji eitlii (E = ktle c = n
bolukta ki hz).
mass forces: Ktle kuvvetleri.
mass formula: Bir nklidin atomsal ktlesi iin, atom
numaras ve ktle numarasnn fonksiyonu olan for
ml; ktle forml.
massicot: Kurunun havada erime noktasna kadar
stlmasiyla retilen sar kurun oksit, PbG; pigment
(boya maddesi) olarak ve krmz slyen Bkz. red le
ad yapmnda kullanlr.
massive: 1) byk bir ktlenin olumas veya byk
ktle meydana getiren; byk (iri) ve ar; byk ve
kat; ok yer kaplayan; masif. 2) ii oyuk veya levha
eklinde olmayan; som; gm ve altndan yaplm
eyler iin sylenir. 3) nemli bykle ait.
mass number: Nk. Fiz. bir nklitte, herbirinin birim
ktleye sahip olduu kabul edilen ntron ve proton
larnn says; ktle numaras.
mass of electron: Bir elektronun ktlesi.
mass production: zellikle makineler ile byk mik
tarda mal retimi veya yapm.
mass spectrograph: Bkz. mass spectrometer.
mass spectrometer: Elektriksel ve manyetik alanlar
kullanlarak bir tayfla pozitif iyonlarn akmn ayran
bir cihaz; ktle spektrometresi.
mass storage: Bilgisay. ynsal bellek.
mass unit: Br atomdaki protonun ktlesi;
1,66x10

24

g.

mast: 1) bir teknenin omurgas veya gvertesinden di


key olarak ykselen, bazan bir ka paradan yap
lar ve yelkenleri, serenleri vb. tamak zere kullan
lan uzun gnder; direk; gemi direi. 2) bunun belirli
bir blm. 3) kreyn ya da bumba dikmesi.
master: 1) ticaret gemisi kaptan. 2) mumlu kt; ya
zl mumlu kt. 3) zellikle dierlerini kontrol eden
bir mekanizma veya cihaz belirtir: Master svi gibi.
4) V makinelerde kullanlan piston kolu; Master rod
gibi. 5) Bilgisay. ana.
master-at-arms: 1) bir sava gemisinde disiplini de
vam ettirmek, polis grevi yapmakla ykml assubay. 2) ticaret gemilerinde gvenlikten sorumlu g
verte zabiti.
master clutch: Motorlu tatlarda makine ile tahrik do
nanmn birbirlerine balayan kavrama; ana debri
yaj.
master cylinder: Mot. tat aralarnda hidrolik frenin
merkez pompas silindiri; merkez hidrolik silindiri;
ana hidrolik silindiri.
master cylinder piston: Ana hidrolik silindiri pistonu;
Bkz. master cylinder.
master key: Ayn trden, birden ok kiliti amak iin
kullanlan anahtar; ana anahtar; maymuncuk.
master link: Baz traktr; dozer vb. i yol yapm arala
rnda kullanlan paletlerin baklalarndan biri; palet
ana baklas; ana bakla.

346

matrass
master mechanic: Formen olarak grev yapan yete
nekli bir usta; makine ustabas.
master rod: Diz. Mot. V makinelerde, sra makineler
de kullanlan piston koluna benzeyen ve kendisine
link (balant) rod geen kol; master rod; master pis
ton kolu.
master switch: Elekt. ounlukla elektromanyetik ola
rak altrlan kontaktrler olan; dier alterleri regle etmek ya da ayarlamak zere grev yapan alter
ler; ana alter; master alter.
masurium: 1925 ylnda kefedilen ve kolmbit, gadolinit vb. inde az miktarda bulunan 43 nolu kimyasal
elemente verilen isim; masuriyum; Simg. Ma; tech
netium.
mat: 1) mat yzey. 2) Matb. hurufat takm veya
mat ris. 3) mat yzey oluturmak (metal, cam vb.
inde).
match: 1) top ya da patlayclar atelemek iin kulla
nlan ve belirli miktarda yanmak zere hazrlanan fi
til veya kaytan. 2) ucu zel olarak hazrlanm bir
y zeye srtld zaman tutuan ince uzun bir
para tahta, karton, mumlu kaytan vb.; kibrit. 3)
kkrte batrlm, bir kvlcm ile yaklan, mum,
lmba vb. le rini yakmak iin kullanlan ince uzun
bir kt para s vb. i. 4) Bilgisay. eletirme.
matched set: Birlikte kullanlan takm, vantilatr kay
vb. i takm.
matched turbocharger: Diz. Mot, ou zaman, yk
sek gl, ar devirli makinelerde trboarjerin hay
krmas, barmas veya ksrmesi.
matchmark: Monte etmeye yardmc olarak makine
paralarna konulan bir iaret; tam yapml krank mil
leri, kam milini eviren ara dilileri vb. i zerindeki
iaretler gibi.
mate: 1) Den. a) ticaret gemilerinde kaptan rtbesi
nin altndaki bir zabit, b) kaptana yardmc olan g
verte zabitlerinden herhangi biri. c) birinci zabit ve
ya ikinci kaptan; gverte zabitleri (3. ve 4. kaptan
lar). 2) ABD bahriyesinde trl astsubaylardan her
hangi biri.
material: 1) maddeye ait; malzemeye ait; hacim igai
eden eye ilikin; fiziksel; madd. 2) elemanlar, par
alar veya bileenler. 3) o. bir ey yapmak iin
gerekil aletler, aralar vb. i; Yaz aralar gibi.
material-testing reactor: ok yksek radyoaktivite al
tnda malzemenin davrann incelemek iin kullan
lan bir reaktr; malzeme deneme reaktr.
math:
Bkz.
mathematics.
mathematic: Bkz. mathematical; mathematics.
mathematical: 1) matematie ait; matematik tabiatn
da olan. 2) kesin olarak tam, tamam, doru vb.;
math ksaltmas ile belirtilir.
mathematical check: Bilg. Say. matematiksel zellik
lerinden yararlanarak bir ilemin denetimi; matema
tiksel denetim.
mathematically: 1) matematie gre. 2) matematik
sel tarzda; matematik ynnden.
mathematician: Matematik dalnda uzman; matema
tiki.
mathematics: Miktarlar, byklkler, ekiller ve bun
larn birbirleriyle ilikisini say ve semboller kullana
rak inceleyen, (aritmetik, geometri, cebir, kalkls
vb. ini kapsayan) bilimler grubu; matematik; mate
matik bilimi..
matrass: 1) Esk. damtmak iin kullanlan uzun bo-

matrices
yuntu, yuvarlak gvdeli cam bir kap; imbik. 2) fle
me borusu analizinde kullanlan ince uzun, sert cam
tp.
matrices: Matrix'in oulu.
matrix: 1) zellikle: a) mcevher, mineral, fosil vb.
inin iinde bulunduu kaya; bunun kaya iinde
b rakt iz. b) dkme veya ekil verme iin lokma
ve ya kalp, o) Matb. ou zaman bakrdan
yaplm metal bir levha; hurufat kalb olarak
ris
.
matte: Bakr, nikel, kurun vb. i kkrt cevherinin eri
tilmesi ile retilen saf olmayan kkrt karmlar,
matter: 1) bir eyin yapld madde veya malzeme.
2) tm eylerin yapld madde; Modern fizikte mad
de ve enerji edeer kabul edilir ve Einstein forml
ne gre (E = mc2) karlkl olarak birbirlerine dn
ebilir. 3) belirli bir madde: Boyama maddesi
gibi.
4) ou zaman belirsiz miktar veya byklk. 5a)
nemli bir olay. b) nem; ehemmiyet. 6) sorun;
zor luk. 7) posta ile gnderilen dokman, mektup
vb. i posta. 8a) dizilecek metin, msvedde veya
kopya,
b) bask iin balanm hurufat.
mattock: Kazma (alet)
mattrass: Bkz. matrass.
maul: ou zaman aatan yaplan ok ar bir
e ki; tokmak; kazk, kazma vb. lerinl sokmak iin
kul lanlr.
mauve: 1) anilinin oksitlenmesiyle retilen kmr
kat man boya maddesinden elde edilen meneke
rengi (mor) boya veya pigment. 2) ak meneke
renginin trl tonlarndan herhangi biri. 3) byle bir
renk. max.: Bkz. maximum.
maxima: o. maximum.
maximal: En byk ya da azami ihtimal.
Maxim gun: Maksim makineli tfei; tek namlulu, su
ile soutulan makineli tfek.
maximite: Pikrik asit ile yaplan kuvvetli bir patlayc
madde; Esk. zrh delici madde yapmnda kullanlr
d.
maximize: Ykseltmek; oaltmak; maksimuma kar
mak; mmkn olan en byk dereceye ykseltmek;
mmkn olduu kadar bytmek, younlatrmak
vb.
maximum: 1) mmkn olan ya da msaade edilen
en byk miktar, say veya derece. 2) varlan veya
kayt edilen (scaklk gibi) en yksek derece veya
nokta; deiimin st snr. 3a) Astr, a) deiken bir
yldzn en parlak olduu an. b) yldzn bu andaki
parlakl ya da kadiri. 4) mmkn olan, msaade
edilen veya eriilen en byk veya en yksek. 5)
maksimum; azam; en ok, 6) maksimum veya mak
simumlara ait.
maximum allowable stress: Msaade edilir en yk
sek stres veya gerilme.
maximum and minimum thermometer: 24 saatlik bir
sre iinde grlen en alak ve en yksek scaklkla
r kayt eden scaklk ler; maksimum ve minimum
termometre.
maximum continuous load: Srekli maksimum yk.
maximum continuous power: Bir dizel motorunun
soutma suyu, yalama ya ve egzoz scaklklarn
da bir deime olmakszn srekli
olarak
retebilece i g; srekli maksimum g; CHP
ksaltmas ile ve kW ya da Hp trnden belirtilir.

347

mean
maximum continuous rating: Bkz. maximum continous power.
maximum efficiency: Maksimum verim; en yksek
verim veya randman.
maximum gap: Maksimum aralk ya da aklk.
maximum horsepower: Mot. bir makinenin verebile
cei en yksek g; maksimum beygirgc; makine
nin maksimum yk; gemi makineleri bu yk en
fazla yarm saat tayabilecek ekilde hesaplanrlar;
peak horsepower ad da verilir; zirve gc.
maximum load: 1) maksimum yk: Makine yataklar
iin sylenir. 2) bir makinenin tayabilecei maksi
mum yk; Bkz. maximum power.
maximum power: Diz. Mot, maksimum g; silindir
ler iinde retilen kW veya Hp trnden en yksek
g; zirve gc; maksimum g.
maximum pressure: Mot. yanma srasnda silindirler
de oluan en yksek basn; maksimum basn; ter
minal yanma basnc; dizel motorlarnda 40-140 bar,
benzin motorlarnda yaklak 50 bar deerierindedir;
pmax ksaltmas ile belirtilir.
maximum pressure indicator: p-V diyagram alna
mayan orta ve yksek devirli dizel motorlarnn mak
simum basncn lmek iin kullanlan ara;
maksi mum basn endlkatr veya basn leri.
maximum rating: Bkz. maximum horsepower.
maximum speed: Maksimum ya da en yksek hz.
maximum speed governor: Diz. Mot. ilk hareketten
sonra makine maksimum hzna eritiinde alan
ve sadece makinenin maksimum hzn snrlayan re
glatr; maksimum hz reglatr veya gavrnr.
maximum temperature: Mot. yanma srasnda
silindir
lerde oluan en yksek scaklk; maksimum scaklk;
maksimum yanma scakl; terminal yanma scakl
; dizel motorlarnda 1400-2500C ve benzin motor
0
larnda 2200 -2500C deerlerini alr,
maximum thermometer: Cvas, gnn en yksek s
caklnda ykselen ve o noktada sabit kalan termo
metre; maksimum termometre.
maximum voltage: Alternatif elektromotor kuvvetin
her bir deiimde eritii en yksek voltaj; maksi
mum gerilim.
maximum volume: Mot, piston alt l noktada iken
silindirdeki hacim; strok hacmi ile klerens hacminin
toplam; maksimum hacim; sktrma orannn he
saplanmasnda kullanlr.
Maxwell: Manyetik aknn (flksn) C.G.S. ve ulusla
raras birimi; iddeti bir gausluk bir manyetik alana
2
dik olan bir cm yzeyden geen akya eittir; maksvel; maryelik kuvvetin bir izgisi.
Maxwell bridge: Self endktans saptamak iin
kulla nlan alternatif akm cihaz; Makswel kprs.
Mayday: Uluslararas radyotelefonda imdat iareti;
tehlikedeki uaklar ve gemiler tarafndan kullanlr.
Mazda: Belirli standartlara uyan bir elektrik ampul
nn ticar ad.
mc: Bkz. megacycles per second.
MCR: Bkz. continuous rating.
Mc Leod gauge: Boyle kanunu esas alnarak dk
basnlar lmek iin kullanlan bir cihaz.
Me: Bkz. methyl.
M.E.: Bkz. 1) mechanical engineer. 2) Military engi
neer. 3) mining engineer.
mean: 1) iki ucun ortas; yer, zaman, nitelik,
nicelik, tr, deer, derece vb. inin orta durumunda.
2) orta-

mea n b rak e p ress u r e


lama; orta; vasati. 3) orta durum, kalite, strok vb. i.
4) Mate, a) iki veya daha fazla saydaki nicelikler
arasnda ortalama deerdeki bir byklk, b) drt te
rimli bir orantnn iki ya da nc terimi, c) verilen
iki saynn arpmnn kare kk: Geometrik ortala
ma olarak isimlendirilir.
mean brake pressure: Bkz. mean effective pressu
re.
mean draft: Den. bir geminin bata ve kta ektii
sularn toplamann ortalamas; ortalama draft.
mean effective pressure: Mot. genileme stroku bo
yunca sabit kalan ve fren beygirgc veya effektif
gce edeer g veren basn; effektif ortalama ba
sn; fren ortalama basnc; mep; fren gcnn he
saplanmasnda kullanlr.
mean error: Ortalama hata.
mean free path: 1) dieri ile arpmadan nce bir
gaz molekl tarafndan alnan ortalama mesafe. 2)
bir odadaki iki ardl krlma arasnda bir ses dalgas
tarafndan alnan ortalama mesafe.
mean free time: Bir atomun iki atmas arasndaki
ortalama zaman.
mean indicated pressure: Mot. genileme kursu (stroku) boyunca sabit kalan ve endike gce edeer
g veren basn; endike ortalama basn; mip k
saltmas ile belirtilir; endike gcn hesaplanmasnda
kullanlr.
mean ordinate method: Geometrik olmayan dzlem
ekillerin, rnein endikatr diyagramlar alanlarnn
yaklak olarak hesaplanmas metodu; ortalama ordi
nat yntemi; p-V diyagramlarndan ortalama endike
basncn hesaplanmasnda kullanlr.
mean piston speed: Piston ortalama hz; motorlar
ve buhar makinelerinin g hesaplarnda kullanlan
ortalama hz; Cm = Lxn/30 forml ile hesaplanr (L
= piston stroku, m ve n = dakikadaki devir says
dr).
mean pressure: Orta basn; Bkz. intermediate pres
sure; MP ve IP ksaltmalar ile belirtilir.
mean pressure cylinder: Pist. Buh. Mak. orta basn
silindiri; ap yksek basn silindirinden byk ve
buhar basnc kk olan silindir; intermediate pres
sure Cylinder biiminde de kullanlr.
mean sea level: Ortalama deniz dzeyi.
mean temperature: Ortalama scaklk.
mean temperature difference: Is al veriin neden
olan scaklk fark; ortalama scaklk fark; MTD sim
gesi ile belirtilir.
meas.:Bkz. measure.
measurability; llebilir olma durumu veya nitelii.
measurable: llebilir.
measurable: llebilir derece ya da uzunluk.
measure: 1) herhangi bir eyin, zellikle bir standart
la saptanan boyu, boyutlar, kapasite vb. i. 2) uzun
luk, boyutlar vb. inin saptanmas ii veya ilemi; l
me; lm. 3} in, yarda veya buel gibi l birim
leri. 4) l sistemi. 5) lme cihaz veya standart
kapasiteli bir kap. 6) llen ya da lld d

348

mechanical d ra w in g
nlen belirli bir byklk. 7) belirli oran, nicelik ya
da derece. 8) Mate. artk brakmayan blen. 9)
Matb. bir sayfa ya da stunun genilii. 10) kyasla
ma ile tahmin etmek. 11) lsn almak. 12) bir
standart ile ayarlamak ya da oranlamak. 13) lm
lerle uzunluu, boyutlar vb. ini bulmak veya tahmin
etmek. 14) lldnde belirli boyut, nicelik vb. ol
mak. 15) lmeye msaade etmek.
measured: 1) bir standart tarafndan saptanm; ll
m. 2) muntazam ya da dzgn. 2) hesaplanm.
measureless: llmek iin ok byk olmak; hudut
suz ya da vas, snrsz; ok geni.
measurement: 1) lme, 2a) lme ile saptanan
uzunluk, nicelik veya l. b) o, boyut; dimensiyon. 3) lme veya lm sistemi veya usul.
measurer: 1) len (resm durumdaki) kii. 2) lme
iin kullanlan gsterge (geyi), kap veya dier bir
cihaz; lm cihaz; lm kab.
measuring: lme; lm
measuring apparatus: lm cihaz; l aleti.
measuring bridge: Elekt. lme kprs.
measuring cup: Taksimatl veya blntl kap; l
l kap.
measuring device: lme ileminde kullanlan volt
metre, ampermetre, megermetre gibi herhangi bir ci
haz; l cihaz, lm cihaz.
measuring instrument: Mehengir, komprator, bri
geyi vb. i gibi bir lme aleti; l cihaz.
measuring tape rule: Metre ya da fit trnden bln
tl erit metre.
mech.: Bkz. 1) mechanical. 2) mechanics. 3) mec
hanism.
mechanic: 1) makine ya da alete ait. 2) aletleri kullan
ma hnerine sahip olan veya makine yapan, alt
ran veya onaran kii; mekanik; usta; makine ustas.
mechanical: 1) makineler veya aletlerle yaplm
olan. 2) makineler veya bir mekanizma tarafndan
retilen veya altrlan. 3) mekanik bilimin ilkeleri
ve terminolojisine gre veya onlara ait. 4) makineye
benzeyen. 5) el sanatlarna ait. 6) bu sanat yapan
iilere ait. 7) mihaniki: Mihaniki teknoloji gibi.
mechanical adjuster: D/z. Mot. bir yay ve onun de
netledii bir kemden oluan ve supap saplar ile su
pap liveri arasnda srekli temas salayan bir klerens ayarlayc; mekanik klerens ayarlayc.
mechanical atomization: Bkz. mechanical injection.
mechanical brake: Hidrolik, basnl hava yardm ol
makszn dorudan pedal ile kasnak srtnmesi ile
alan fren; mekanik fren; ubuk fren.
mechanical clearance: Mot. piston st l noktada
iken piston kafas ile silindir kapann yanma odas
na bakan yz arasndaki dikey mesafe; mekanik
boluk ya da klerens; piston-end cfearence ad da
verilir,
mechanical cycle: Bkz, operating cycle.
mechanical draft: Bkz. natural draft.
mechanical drawing: T cetveli, gnye, cetvel, pergel
vb. yardmyla yaplan izim; teknik resim.

mechanica! -draft-towe r
mechanical-draft tower: Kara enerji tesislerinde dizel
motorlarnn soutulmasnda kullanlan kule; mekanik ekimli kule.
mechanical efficiency: Mekanik verim. 1) fren gc
nn endike gce oran. 2) fren zgl yakt harcamnn, endike zgl yakt harcamina oran. 3) endike
g ile fren gc arasndaki kayplar belirten ve mo
torlarda 0.73-0,90 deerlerini alan verim
mechanical energy: Greli harekeli ya da durumu
nedeniyle byk cisimlerin enerjisi; mekanik enerji.
mechanical
engineer:
Makine
mhendisi.
mechanical engineer's scale: cm ya da mm blntl (taksimatl) cetvel; makine mhendisi cetveli.
mechanical equivalent of heat: Isnn mekanik ede
eri; jul edeeri; birim miktarda s retmek iin ge
rekli i miktar; 778ft-1b = 1 Btu; 4,18 jul = 1 kalori.
mechanical governor: Paralarnn tm mekanik
olarak alacak ekilde yaplm olan bir reglatr;
daha ok kk gl makinelerle otomobil motorla
rnda kullanlr; mekanik reglatr.
mechanical horsepower: Mor. mekanik kayplara e
deer olan g; endike g ile fren beygirgc ara
sndaki fark; mekanik beygirgc; mekanik kaypla
rn gc; srtnme beygirgc; mhp, fhp ksaltmala
r ile belirtilir.
mechanical indicator: Bkz. indicator, mechanical.
mechanical injection: Esk. Diz. Mot. hava ile ve sabit
basnl pskrtme sistemlerinde enjektrn meka
nik olarak almas ile salanan pskrtme; mekanik
pskrtme.
mechanical injection valve: Diz. Mot. Esk. mekanik
olarak, bir mekanizma ile ine valfn yuvasndan kal
drlarak pskrtme salad enjektr; mekanik ps
krtme valf; mekanik enjektr.
mechanical jack: Oto. bir kol ve dili donanmla al
trlan kaldrc; mekanik kriko; dili kriko.
mechanical losses: Srtnme kayplar, devir hare
ketli paralarn havalandrma kayplar, makine tara
fndan evrilen trl pompa, kompresr, reglatr
vb. inin tkettii glerin toplam; mekanik kayplar.
mechanical lubricator: Dizel motorlar ve doru akml buhar makinelerinde kullanlan ve silindirlerin ceb
ri yalanmasnda faydalanlan yadanlk; mekanik
yadanlk; Bkz. lubricator.
mechanically: 1) mihaniki olarak; mekanik bir ekil
de. 2) mekanik olarak; mekanik bir tarzda.
mechanically driven: Mekanik veya makine gc ile
altrlan.
mechanical oiler: Bkz. mechanical lubricator.
mechanical steam trap: amandrali buhar kapan ve
ya stim trap Bkz. steam trap.
mechanical stoker: Buh. Kaza. mekanik olarak ka
zanlara kmr atan cihaz; mekanik fayrap cihaz.
mechanical torsiograph: Mot. krank millerinin burul
ma titreimlerini saptayan ve saat mekanizmasna
benzeyen bir donanmla kayt yapan bir cihaz; meka
nik torsiograf.
mechanical ventilation: Mekanik havalandrma.

349

mediu m f re quenc y
mechanical work: Mekanik i Bkz. work.
mechanical working: Dvme, ekme vb. i basn ile
metal iilii.
mechanician: Makinelerin kuram (teorisi), dizayn
(tasarm), iletilmesi (operasyonu) veya bakmnda
deneyimli, hnerli ya da mahir kii; makinist; mekanisyen.
mechanics: 1) cisimleri etkileyen kuvvetleri ve hare
keti inceleyen fizik dal; mekanik; mekanik bilimi, 2)
makinelerin yapm, tasarm, altrlmas ve bakm
nn kuramsal ve uygulamal bilgisi; makine bilimi ve
ya bilgisi.
mechanism: 1) bir makinenin alan paralar ve bu
paralarn dzenlenmesi; mekanizma: Bir saatin me
kanizmas gibi. 2a) bir makine gibi, paralarn bera
berce alt bir sistem, b) bir ey yapmak iin her
hangi bir sistem; bilinli ve bilinsiz olarak yaplan
ve baz sonular reten fiziksel ve zihinsel ilem ya
da ilemler. 3) teknik para; mekanik gr. 4) ev
rendeki tm olaylar, bilhassa yaamn kesin olarak fi
ziksel ve kimyasal terimlerle aklanabilecei kuram
ya da doktrin.
mechanist: 1) mekanizmaya inanan kii. 2) makinist
veya mekanisyen ya da teknisyen.
mechanistic: 1) mekanizma veya mekanistlere ait;
mekanizma veya makinistlere zg. 2) mekanik bili
mi veya mihaniki grlere ait; mekanistik.
mechanistically: Mekanistik bir ekilde ya da tarzda.
mechanization: 1) makineleme veya makinelemi
olan. 2) bunun derecesi veya boyu.
mechanize: 1) mekaniksel yapmak. 2) elle deil ma
kine ile yapmak veya altrmak. 3) makineleri kulla
narak (endstri vb.) oluturmak. 4) vurucu gcn
ve hareket yeteneini oaltmak iin (bir ordu vb.
ini) motorlu aralar, tanklar, gdml mermi vb. leri
ile donatmak ya da tehiz etmek.
mechanotherapy: Mekanik ekilde, rnein masaj
ile hastalk tedavisi.
median: 1) orta; aradaki; ortadaki. 2a) bir para
veya cismi boyuna olarak iki simetrik paraya
blen bir dzlemi belirtir; medyan, b) bu dzlemde
bulunan. 3a) sta. tek saydaki bir seride
(1,4,7,16,43) ortadaki sayy (7) belirten, b) ift
sayl bir seride (3,4,8,12,46,72) iki saynn
arasndaki bir sayy (10) belirten. 4) Geo. kenar
ortay; Bir genin kenar orta y gibi. 5) medyan
says, noktas veya hatt.
medium: 1a) arada, ortada olan bir ey. b) orta du
rum veya derece; orta; ortalama; vasat. 2) evre. 3)
agar gibi bakteri, virs vb. bakteri retebilen ortam
(evre). 4) akclk salamak iin boyaya katlan ya
da kartrlan sv. 5) yaz kad ls (19x24 in,
482,6x609,6 mm). 6) orta durumda; nicelik, nitelik,
yer, l veya derecede orta ya da ara.
medium alkaline oil: Diz. Mot. kkrtl yaktlarla a
ltrlan makinelerde kullanlan ve TBN says 30 (30
mg KOH/g) olar bir silindir ya; orta alkalin ya.
medium frequency: 100-1000 metre dalga boyuna
uyan 3000-30000 kHz'lik frekans; orta frekans; yerel

medium manganes e steel


radyo istasyonlarnda yayn iin kullanlr.
medium manganese steel: Yaklak % 1,75 orannda
manganez kapsayan elik; orta manganez elii;
kpr ve demiryolu raylar yapmnda kullanlr.
medium-nickel alloy: % 5'e kadar nikel ilve edilerek
elde edilen elik; orta nikel alam.
medium-sized: Orta boya ait.
medium speed engines: Piston ortalama hz 4,5-6,5
metre/saniye veya dakikadaki devir says 400-1000
olan iten yanmal makine; orta hzl (devirli) maki
ne.
medium steel: Orta sertlikte elik; orta nitelikli elik.
medium wave: Orta dalga.
meerschaum: 1) yumuak, beyaz, kile benzer, sya
yaltkan mineral;
sulu
magnezyum
silikat,
H4 Mg 2 Si 3 O 1 0 ; ttn piposu vb. yapmnda kullan
lr; sepiolit. 2) bundan yaplan pipo.
6
mega-: a) iri, byk, gl, b) 10 (1 000 000)
milyon anlamnda bir nek; mega; M ksaltmas ile
belirtilir. megacycle: Fiz. saniyede bir milyon evrim
veya saykl
(sikl).
megadyne: Bir milyon din; megadin.
megaerc: Bir milyon erg; megaerg.
megaparsec: Bir milyon parsek; megaparsek; en
uzun l birimi; 19 155 830 550 milyar mil; astro
nomlar tarafndan yldzlararas mesafelerin lmn
de kullanlr.
megaphone: Byk (geni), huni eklinde, ses yk
seltmek ve istenilen yne gndermek iin kullanlan
bir cihaz; megafon. 2) megafon yardm ile sesi
yk seltmek ve yneltmek.
megaton: Bir milyon ton dinamitin (TNT) patlama
kuvveti; termonkleer silahlann g lm birimi;
megaton; milyon ton.
Megger: Bkz. Megger meter.
Megger meter: Elekt. kablo ve sarglarn izolasyon
(yaltm) direnlerinin llmesinde kullanlan, ier
sindeki bir manyeto ile 500 voltluk doru gerilim re
tebilen ve pasif devrelere uygulanabilen bir l ci
haz; meer metre.
megilp: Bezirya ve mastik vernik ya da terebantin
vb. i karm; yal boyalarda kullanlr; magilp, megilph biimlerinde de yazlr.
6
megohm: Mega-om; milyon om; 10 cm; 1000 kiloom; elektrik kablolarnn izolasyon direnlerinin l
birimi olarak kullanlr.
Meker burner: Yksek scaklk salayan bir gaz yak
cs veya brneri; Meker yakcs.
melinite: Lidit'e Bkz. lydite benzeyen gl bir patla
yc; pikrik asit ile pamuk barutu birletirilerek yap
lr.
melt: 1) genellikle s ile kat durumdan sv duruma
dnmek. 2) znmek; paralara aynlp dal
mak; erimek. 3) yava olarak kaybolmak veya kay
bolmaya neden olmak. 4) yava olarak birlemek,
karmak veya harman olmak. 5) yumuatmak. 6)
erimek ve erimi olmak. 7) erimi ey. 8) alma ve
ya bir sre srasnda eriyen miktar. 9) erimek zere
bir fnn veya potaya konulan dolgu.

350

mercaptan
meltage: 1) erime ii. 2) erime sonucu oluan miktar
veya ey.
melting: Katdan svya dnme ilemi; erime.
melting furnace: eitli cevher, pik demir, elik vb. i
metalleri eritmek iin kullanlan ocak ya da frn; erit
me oca.
melting heat: Erime ss.
melting point: Belirli bir katnn sv haline dnt
scaklk; erime noktas; erime scakl.
melting pot: Metal ya da dier maddelerin eritildii
kap; pota.
melting range: Bir alamn eridii scaklk sahas.
melting temperature: Bkz. melting point.
member: 1a) matematiksel eitlik, cmle, seri, bina,
kpr vb. inde olduu gibi bir btnn eleman ve
ya bamsz paras, b) bir snflandrma sisteminin
bir paras ya da blm. 2) Mate, denklem veya
formln bir taraf. 3) ye; aza.
membrane: Bir organ veya ksm kaplamak veya rt
me grevi yapan ince, yumuak, esnek bir katman;
zar; ga; membran; diyafram.
memory: 1) hatrlama gc, ii veya ilemi; hafza;
hafza kuvveti. 2) bilgisayar veya kompterlerin haf
zas ya da bellei.
mend: 1) onarmak veya tamir etmek (krlm veya es
kimi bir eyi); hatalarn gidermek; tashih etmek;
restore ederek iyi bir duruma getirmek. 2) daha iyi
yapmak; gelitirmek; reform yapmak.
Mendeleev's law: Bkz, the periodic law.
mendelevium: Yksek enerji dzeyine sahip olan al
fa partiklleri ile antayniyum'un bombardmanndan
retilen radyoaktif kimyasal element; mendelevyum;
Simg. Mv; at.a. 256 (?); at.no. 101.
meniscus: 1) bir taraf ibkey ve dier taraf db
key bir mercek. 2) Fiz. bir sv stununun st eri
y zeyi; kabn duvari kuru olduu zaman erilik
db key ve slak olduu zaman ibkeydir.
meniscus lens: Bkz. meniscus (1).
menstrum: zc veya solvent; katlan eriten veya
zen bir sv.
mensurability: llebilir olma durumu veya yetene
i; llebilirlik.
mensurable: llebilir; llmesi mmkn.
mensural:
lme
ait.
mensuration: 1) lme ii, ilemi veya sanat. 2) ma
tematiin uzunluk, alan veya hacim lmleri ile ilgi
lenen dal.
menthene: Mentol veya nane yandan elde eilen
renksiz, yams bir hidrokarbon; menten, C 10 H 18 .
menthol: Nane yandan elde edilen tp ve parfmeri
de kullanlan beyaz, muma benzeyen, kristalli bir al
kol; mentol, C 10 H 19 OH.
mentholated: Mentol kapsayan; mentol ile muamele
edilmi veya doyurulmu; mentoll.
menu driven: Bilgisay. menu ile altrlan.
mephitis: 1) yerden kan zararl, kt kokulu buhar
ya da zehirli gaz. 2) kt koku.
mercaptan: OH kkndeki oksijenin kkrtle yer de
itirmesi ile belirtilen, alkollere benzeyen kimyasal

merca ptid e
bileikler snfnn herhangi biri; merkaptan C2 H5 SH;
thio olarak da kullanlr.
mercaptide: SH kkndeki hidrojenin yerini bir meta
lin ald, merkaptann metalik bir tuzu.
mercapto: Tek deerli bir kk (SH).
Mercator's projection: Dnya yzeyinin dikdrtgen
olarak grld, boylamlarin dikey ve eit aralkl
paralel izgiler, enlemlerin boylamlar dik alarla
kestii paralel fakat ekvatora yaklatka aralklan da
ralan izgiler eklinde grlen bir harita yapma yn
temi; Markator izdm; Markaor projeksiyonu;
navigasyon ya da seyir bilimi iin yararldr.
merchant boilers: Ticaret gemilerinde kullanlan ka
zanlarn tm; ticaret gemisi kazanlar.
merchant marine fieet: Deniz ticaret filosu.
merchant marine vessels: Ticaret gemisi.
merchant vessel: Ticaret gemisi.
mercurate: Cva veya bir cva bileii ile muamele et
mek ya da birletirmek.
mercurial: 1) cvaya ait; cva kapsayan. 2) cva kulla
nlmasna neden olan. 3) cva kapsayan il ya da
preparat. 4) Merkr gezegeni veya tanr Merkr'e
ait.
mercurial barometer: Hava basncn lmek iin c
va stunu (kolonu, ykseklii) kullanlan bir baro
metre; cval barometre.
mercurialism: Cva veya bileiklerinin neden olduu
kronik zehirlenme; cva zehirlenmesi.
mercurialize: 1) cval yapmak. 2) cva ya da cva bi
leii ile muamele etmek.
mercurial thermometer: Bkz. mercury-in-glass ther
mometer.
mercuric: zellikte iki deerli cvaya veya cva bilei
ine ait.
mercuric chloride: Beyaz, ok zehirli, kristalli bir bile
ik; cva klorr, HgCI 2; antiseptik olarak kullanlr;
corrosive sublimate, bichloride of mercury, mer
cury chloride biimlerinde de kullanlr.
mercuric oxide: Zehirli, krmz bir toz; cva oksit,
HgO; kimyasal ayra ve boya maddesi, kozmetik ve
cila bileikleri yapmlarnda kullanlr.
mercurochrome:
1) krmz,
kristalli
boya,
C 2 0 H 8 O 6 Br 2 Na,Hg; merkrokrom. 2) bunun anti
septik olarak kullanlan sulu zeltisi
mercurous: Cvaya ait, zellikle tek deerli olana ili
kin; tek deerli cva kapsayan.
mercury: 1) bazan serbest olarak grlen, fakat o
u zaman kkrtle birleik olarak bulunan, normal
scaklklarda sv olan, ar, gm beyaz metalik
bir element; cva; termometre, hava pompalan, dii
lik, eczaclk vb. inde kullanlr; Simg. Hg; at.a.
200,61; at.no. 80. 2) termometre veya barometredeki
cva stunu.
mercury are: Bir vakum tpndeki cva buhan arasn
dan elektrik boalm; cva ark.
mercury arc rectifier: Cval ark redresr.
mercury barometer: Bkz. mercurial barometer.

351

mes s dec k
mercury-chloride: Bkz. mercuric chloride.
mercury-in-glass thermometer: Cval cam termo
metre; termometre cva iin hazne grevi yapan bir
depoya sahiptir ve scaklk ykseldii zaman, cva
genileyerek taksimatl cam boruda ykselerek s
cakl C ya da F trlerinden gsterir.
mercury-in-steel thermometer: ii cva dolu elik bir
hazne ile bu hazneye bal elikten yaplm esnek,
klcal br boru ile onun bal olduu bir spiral boru
dan oluan scaklk ler; cval elik termometre.
mercury thermometer: Cval termometre.
mercury tungsten lamp: Cval tungsten lmba veya
elektrik ampul.
mercury turbine: Cva buharnn geniletilmesiyle i
elde edilen trbin; cva buharl trbin.
mercury vapor: Cva buhar.
mercury-vapor lamp: Elektrik boalmnn cva buhar
iinden getii, mortesi bakmndan zengin, mavim
si yeil k kard cam bir tp veya ampul; cva
buharl lmba veya elektrik ampul.
merge: Bilgisay. birletirmek.
merthiolate: Krmz veya renksiz bir sv (sodyum
etil-merkritiyosalisilat); organik bileikte % 49'dan
daha fazla cva kapsar; antiseptik ve mikrop ldr
c olarak kullanlr (Ticar bir marka).
mescaline: Beyaz, kristalli bir alkaloit; meskalin,
C 1 1 H 1 7 0 3 N ; kurutulmu kakts tepesinden elde
edi lir ve narkotik zellie sahiptir; mezcaline
eklinde
de kullanlr.
mesh: 1) bir a, perde, elek vb. inin herhangi ak
ksm; a, perde, elek vb. i gz. 2) o. bu gz ya
da delikleri oluturan iplik, sicim vb. leri. 3) bir a
ya da ebeke. 4) dili dilerinin birbirine gemesi. 5)
birbirine gemek veya geirilmek; dililer veya vites
dilileri iin sylenir.
meshing: ki dilinin birlemesi veya birbirine geme
si; birleme; geme.
meshwork: ebeke.
mesitylene: Renksiz, aromatik (kokulu) bir karbonlu
hidrojen; mesitilen, C 6H 3(CH 3) 3; kmr katrannda
bulunur ve slfrik asit ve aseton karmnn damtl
mas ile yaplr.
meson: Pozitif, negatif veya sfr yke sahip ve ktlesi
elektronun 210-1000 misli olan maddenin dayanksz
bir partikl veya parac; mezon; kozmik radyasyo
nunda bulunur ve hayat saniyenin milyonda bir ka
kadardr.
mesothorium: 1) radyumun toryumdan oluan radyo
aktif bir izotopu; mezotoryum; mesothorium 1 ad
da verilir. 2) mezotoryum'dan oluan radyoaktif ak
tinyum izotopu; mesothorium 2 ismi de verilir;
Simg. Ms-Th veya MsTh.
mesotron: Bkz. meson.
message: Mesaj; ileti.
message handler: Bilgisay. ileti ileyici.
mess deck: Den. yemek salonlarnn yerletirildii g
verte.

mes s h al l
mess hall: Asker veya denizcilerin muntazam olarak
yemeklerini yedikleri salon veya bina; yemek salo
nu; yemekhane.
mess room: Bkz. mess hail.
meta-: Sonra, arka, arasnda vb. i anlamlarnda bir
nek.
meta acid: Kimy. bir orto asitten iki hidrojen ve bir ok
sijen atomunun karlmas ile oluan bir asit; meta
asit.
metacenter (metacentre): Gem. In, dey (dikey)
durumda yzmekte olan bir teknenin yzme merke
zi veya enine simetri ekseninden geen dikey doru
nun, tekne meylettii zaman, yzme merkezinden
geen dikey doru ile kesitii nokta; metasentr nok
tas; M harfi ile belirtilir; bu nokta daima tekne ar
lk merkezinin zerinde olmaldr.
metacentric: Metasentr noktasna ait veya bu nokta
ya yakn.
metacentric height: Gem. n. yzen bir teknenin
arlk merkezi ile metasentr noktas arasndaki me
safe; GM ile belirtilir; gemilerin kararl veya kararsz
dengeleri ile yakndan ilgilidir; metasentir ykseklii.
metachemistry: Atom ya da atomsal deiimleri ince
leyen bilim dal; metakimya.
metachromatism: zellikle scaklk deiimi sonucu
rengin deimesi.
metacymene: Simen'in izomerik eklinden biri;
benzen'in karbonlu hidrojen trevi; metasimen.
metagalactic: Metagalaksi'ye ait.
metagalaxy: Astr. evrenin tm maddesi; galaksiler,
neblzler vb. lerini kapsayan sistem; metagalaksi.
metal: 1a) genel olarak dvlme, haddeden ekilme,
parlama, s ve elektrii iletme zellikleri ile belirtilen
demir, altn, alminyum vb. i kimyasal elementler s
nfndan herhangi biri; metal; maden, b) pirin,
bronz vb. i gibi bu elementlerin bir alam veya hali
tas. 2) metalden oluan herhangi bir madde. 3) mal
zeme; madde; materyel. 4) erimi dkme demir. 5)
cam eya yapmak iin kullanlan erimi madde. 6)
Matb. hurufat metali, b) dzenlenmi hurufat. 7) me
talden yaplm. 8) metal ile kaplamak; metalle sala
mak.
metal, bearing: Kalay ve kurun kkenli olan beyaz
metal, babit vb. i isimler verilen olduka yumuak ve
kaypak alam; yatak metali.
metal bearing: Rulman ya da bilyal yataklarn dn
da kaian, metalden yaplm yatak; metal yatak.
metal carbonyles: Belirli metal atomlar ve karbon
monoksit moleklleri arasnda oluan bileikler; me
tal karboniller, rnein nikel karbonil, Ni(CO)4.
metal case: Metalden yaplm koruyucu veya mahfa
za; Gem. Mak. keys ya da metal zarf.
metal chips: Torna kaleminin kard tala; torna ta
la; apak; maden krntlar.
metal crystal: Metalik elementler tarafndan oluturu
lan kristal tr; metal kristali.
metaldehyde: Asetilaldehltin beyaz, uucu, yanc ve
zehirli bir polimeri; metaldehit, CH3CHO; yakt ola
rak kullanlr.
metal-edge strainer: Diz. Mot. altgen kesitli bir ubu
a geirilen ve aralarna yaklak 0,0760-0,089 mm
(0,003-0,0035") kalnlnda ara paralar bulunan,
delikli metal disklerden oluan silindir eklinde bir
eleman ve mahfazadan oluan yakt szgeci; metal

352

me t all u r g y
kenarl filtre.
metal errosion: Buhar devrelerinde, stimin basnc ve
hz nedeniyle dirseklerde, trbinlerin kanat ularn
da oluan anma; metal errozyonu.
metal fatique: Uzun sre kullanlan metal paralarda
oluan kk atlak ya da krlmalarn nedeni; mal
zeme yorulmas; metal yorulmas.
metal filament: Elektrik ampullerinde kullanlan ve s
tldklar zaman akkor haline gelen ince tel; metal filaman.
metalic coating: Bkz. galvanic coating.
metalize: 1) metal veya metal bileimi ile muamele et
mek, kaplamak veya doyurmak. 2) metale dntr
mek; metallize biiminde de kullanlr.
metallic: 1) metale ait veya metal doasnda olan. 2)
metal kapsayan, veren ya da reten. 3) metale ben
zeyen; metal karakterinde olan.
metallic bond: Kat metallerde grlen bir ba; meta
lik ba; bu bada pozitif metal iyonlar serbest eletronlar ile bir arada tutulur.
metallic card: Daha duyarl diyagram almak amacy
la endikatr diyagramlarnda kullanlan, zel olarak
hazrlanm ve kurun tuzlar ile doyurulmu kt;
metal kart.
metallic joint: Kurun, bakr vb. i metallerden yapl
m conta; metal conta; metalik conta.
metallically: Bir metal yardmyla.
metallic particles: Srtnme yzeylerinde anma so
nucu oluan ve yalama ya tarafndan alnp gt
rlen ve manyetik filtrelerde tutulan paracklar; me
tal partiklleri, paracklar veya zerreleri.
metallic radius: Metalik bir katda komu atomlarn
merkezleri arasndaki mesafenin yars; metalik yar
ap.
metallic soap: Kurun, alminyum ve dier metalle
rin tuzlar ile hayvansal yalarn birlemesi ile yap
lan sabuna benzer bir madde; metalik sabun; boya,
kuma vb. i yapmlarnda kullanlr.
metallic thermometer: Bir metal eritin genilemesi
veya bzlmesi ile scakl gsteren termometre;
metalik termometre veya scaklk ler.
metalliferous: Metal ya da cevher kapsayan, veren
ya da reten.
metalline: 1) Bkz. metallic. 2) metal ya da metal tuz
lar kapsayan.
metallize: Bkz. to metalize.
metallography: zellikle mikroskop ve X nlar kulla
narak metallerin veya alamlarnn fiziksel zellikleri
ve yaplarnn incelenmesi; metalografi. 2) ta yerine
metal levhalarn kullanld, ta baskya benzeyen
bir bask ekli.
metalloid: 1) Baz koullarda hem metal ve hem de
metalsi zellikleri gsteren bir element (Si, Ge, As gi
bi); metaloit. 2) grn metale benzeyen. 4) meta
loite veya metaloit tabiatna sahip olan.
metallotherapy: Metaller veya zellikle onlarn tuzlar
kullanlarak hastalk tedavisi.
metallurgic: Bkz metallurgical.
metallurgist: Metalrji dalnda uzman ya da mtehas
ss.
metallurgy: Metalrji. 1) eriterek, damtarak vb. metal
lerin cevherlerinden ayrlmas ve kullanlmak zere
hazrlanmas sanat ya da bilimi. 2) metal ve alam
larn yaplar ve zelliklerinin bilimsel incelenmesi.

meta! moid
metal mold: Metal eritme potas; metal potas.
metal rectifier: Bir metal ve dier bir madde arasnda
temas salamak iin kullanlan metal dorultma.
metals: Bkz. metal o.
metal spraying: Anm yzeyleri doldurmak ve bir
yzeyde metal bir katman oluturmak iin kullanlan
bir yntem; metal pskrtme.
metal wire joint: ou zaman iinde metal teller bulu
nan lstik conta; metal telli conta.
metalwork: 1) metalden yaplan eyler; maden eya
lar. 2) bu tr eylerin yapm; metal iilii.
metalworking: 1) metal eyalar yapma ii veya ile
mi. 2) metal iiliine ait
matemagnetic: Uygulanan alann ynne gre paramanyetik veya diamanyetik olma; metamanyetik.
metamer: Ayn genel snfa ait, sahip olduklar ele
mentin oranlar ayn ve ayn molekl arlna ait, fa
kat farkl kimyasal zellikte olan iki veya daha fazia
kimyasal bileikten herhangi biri; metamer.
metameral: Bkz. metameric.
metameric: Kimy. metamer olma; metamerik.
metamerism: Kimy. metamerik olma durumu.
metamorphic: Bakalam geirene ait; bakalamla
belirtilen; bakalam ile oluan.
metarnorphism: 1) ekil deiiklii; metamorfoz. 2)
kayalarn basn, s, kimyasal etki vb. i ile yapsnda
ki deiim; metamorfizm.
metamorphose: eklinde ve tabiatnda deimek;
transform; bakalamak; bakalatrmak.
metamorphosis: 1a) oluumu, ekli, yaps veya mad
desinin deiimi; transformasyon veya bakalam,
b) byle bir deiimin sonucu olan ekil. 2) Tip. ba
z doku veya paralarn eklinin hastalkla deiimi.
metaphosphate: Metafosforik asitin herhangi bir tu
zu; metafosfat.
metaphosphoric acids: Kimyasal forml (HP0 3 ) n
olan ve tuzlarna metafosfatlar ad verilen asitler; me
ta fosforik asitler.
metaphysical: 1) metafizie ait veya metafizik tabiat
na sahip olan. 2) fizik ya da maddenin tesinde; me
tafiziksel.
metaphysically: 1) metafiziksel ekilde. 2) metafizik
ile veya metafizik bakmndan.
metaphysician: Melafiziki; metafizik uzman.
metaphysics: 1) kuram ya da ilkeler (baz bilim dalla
rnn). 2) metafizik; fizik tesi.
metaprotein: Asit veya alkalilerin proteinler zerinde
ki etkisi ile retilen maddelerin gruplarnn herhangi
biri; metaprotein.
metastaic electron: Bir atomdan dierine hareket
eden elektron; metastatik elektron.
metathesis: Kimy. yeni bir bileik oluturmak iin iki
bileik birbirlerini etkiledii zamanki gibi, bileikler
arasnda element ya da kklerin deitirilmesi; meta
tez.
metathetic: Metateze ait veya metatez ile.
metathetical: Bkz. metathetic.
mete: 1) blmek veya pay etmek; datmak; taksim
etmek. 2) lmek. 3) lm; lme.
meteor: 1) d uzaydan dnya atmosferine ok b
yk bir hzla girdii iin havann direnci nedeniyle
akkor haline gelen ve grnen meteorit; meteor;
gkta. 2) herhangi bir gkta veya gk cismi. 3)
Meteo. gkkua, dolu vb. i gibi atmosfer olay.
Teknik Szlk - F. 23

353

met han o l
meteorograph: Nem, scaklk vb. i trl hava durum
larn ayn anda otomatik olarak kayt eden bir cihaz;
meteorograf.
meteorid: D uzayda dolaan ve dnya atmosferine
girdii zaman meteor olan bir ok kk ve kat par
acklardan herhangi biri; meteorit.
meteorologic: Bkz. meteorological.
meteorological: 1) atmosfer veya atmosferik olaylara
alt; hava ya da iklime ait. 2) meteorolojiye ait.
meteorologically: 1) meteoroloji ile; meteorolojiye
gre. 2) metaorolojik olarak.
meteorologist: Meteoroloji dalnda eitilmi kii; meteorolojist; meteoroloji uzman; meteoroloji bilimcisi.
meteorology: Atmosfer ve atmosferik olaylar bilimi;
hava ve iklimin incelenmesi; meteor., meteorol. k
saltmalar ile belirtilir.
-meter: Duyarl bir biimde len bir cihaz anlamnda
bir sonek: rnein ampermetre, voltmetre, ommetre
vb. i gibi.
meter: 1) metrik sistemde 100 cm, 1000 mm, 39, 37
in, 1,09 yarda, 3,28 fit'e eit olan temel uzunluk biri
mi; metre; ekvatordan kutba kadar meridyen boyun
ca olan mesafenin on milyonda biri; M, m ksaltmala
r ile belirtilir; metre eklinde de yazlr.,
meter: 1) len bir kii; zellikle maddeleri len ka
mu grevlisi. 2) lm cihaz; zellikle iinden ge
en gaz lmek iin veya kayt etmek amacyla kul
lanlan bir cihaz; saya. 3) saya veya sayalarla l
mek veya kayt etmek.
meterage: 1) lme. 2) lme creti.
meter bypass valve: Kullanlan sayacn gerektiinde
bypas edilmesini salayan valf; saya baypas valf.
meter-candle Lkse Bkz. lux eit olan bir aydnlatma
birimi; metre-mum.
meter case: Ampermetre, voltmetre vb. i gibi bir l
cihaznn mahfazas veya erevesi; gsterge keysi;
gsterge mahfazas.
metered jet: ll veya kalibre edilmi pskrtme
memesi veya nozulu.
metering: lm; lme.
metering helix: Diz. Mot. plencer yzeyinde bulunan
ve silindirlere pskrtelecek kayt miktarnn saptan
masn salayan helisel oyuk veya kana! lme heli
si.
methacrylate: Metakrilik asitin tuzu ya da esteri; metakrilat.
methacryiate resin: Metakrilit asitin esterlerinin polimerizasyonu ile oluan trl plstik maddelerden
herhangi biri; metakrilik reine.
methacrylic acid: Sentetik olarak yaplan, sar papat
yadan (kzgz) elde edilen kristalli bir asit; metak
rilik asit, CH2.C (CH3)COOH.
methadon: Tpta kullanlan daha yava alkanlk
oluturan ve morfinden daha gl sentetik bir bile
ik; metadon; analjezik olarak kullanlr (Ticar mar
ka).
methane: Yapay olarak retilen veya
bataklklarda
oluan ve doal gazda bulunan, insan sal iin
zararl bir gaz; metan, CH..
methane series: Genel forml C n H 2 n + 2 olan ak
zincir tipinde doymu bir karbonlu hidroen serisi;
metan serisi.
methanol: Sv. Yk. metanol; metil alkol; odun alkol;
odunun damtlmasndan elde edilen ve organik sen-

me th e m o gl o b i n (methaemogf obi n )
tezlerde ve formaldehit, dumansz barut, boyalar vb.
yapmlarnda kullanlan renksiz, uucu, yanc ve ali
fatik ailesinden bir sv; etal alkol, CH 3OH;
15,5/15,5C'de z.a. 0,796; k.n. 64,6C; d.n,
-97,6C; suda tm ile znr; 25C'de viskozitesi
0,60 cP; gemilerde evre scakl ve atmosfer basn
cnda tanr.
rnethemoglobin (methaemoglobn): Kanda hemog
lobinin oksitlenmesi ile oluan kahverengimsi, kris
talli madde; metemoglobin.
methenamin: Bkz. methenamine.
methenamine: Hegzametilentetramin, (CH 2 ) 6 N 4 ;
amonyan formaldehit ile tepkimesinin rn; metenamin; i antiseptii, idrar sktrc olarak ve kau
uun vulkanize edilmesinde kullanlr.
methionine: Trl proteinlerden elde edilen bir ami
no asit; metyonin, C 5 H 11 NO 2 S.
metho-: Metil anlamnda bir nek.
method: Bir ilemi yrtmek veya baarmak iin zel
bir yol; metot; yntem.
method of measurement: lme yntemi veya meto
du.
method of sampling: Numune veya rnek alma me
todu ya da yntemi.
methodology: Yntembilim.
methyl: Metil alkolde olduu gibi, sadece bileimler
de bulunan fek deerli karbonlu hidrojen kk,
CH 3 ; metil; Me ksaltmas ile belirtilir.
methyl acetate: Sv. Yk. metil asetat; yangn tehlike
si olan, gzel kokulu, renksiz, insan sal iin tehli
keli, alifatiklerden bir ester; Simg. CH3 COOCH 3 ;
0
20 /4C'de z.a. 0,9272; k.n.57C; d.n.-98,05C;
suda yaklak % 30 orannda znr; gemilerde
evre scakl ve atmosfer basncnda tanr; sol
vent ya da zc olarak kullanlr.
methyl acrylate: Sv. Yk. metil akrilat; akrilik asit me
til ester; yangn oluturan, kolayca polimerize olan,
buharlar zehirli, keskin kokulu, renksiz, insan sal
iin zararl, alifatiklerden bir ester; Simg.H 2C: CHCOOCH3; 20/20C'de z.a. 0,9574; k.n. 80,5C;
d.n.-77C; suda % 5,2 orannda znr; gemilerde
evre scaklnda ve yaklak olarak % 2 orannda
inhibitor ile ve atmosfer basncnda tanr.
methylal: Klorforma benzer kokulu, renksiz, uucu,
yanc bir sv; metilal, CH 2 (OCH 3 )2 ; metil alkoln
eksik oksitlenmesi ile retilir ve solvent (zc),
anestezik vb. i olarak kullanlr.
methyl alcohol: Bkz. methanol.
methylamyl acetate: Sv. Yk. metilamil asetat; sekhegzil asetat; 2-metilamil asetat; metilizobtil karbinol asetat; 4-metil-2-pentanol asetat; 4-metil pentil 2asetat; hafif ve bo kokulu, renksiz, alifatiklerden bir
ester;
Sim.CH 2COOH(CH 3)CH2
CH(CH 3 )2 ;
20/20C'de
z.a. 0,8595; k.n.146,2; d.n.-68,3C;
suda % 0,1 orannda znr; gemilerde evre s
cakl ve atmosfer basncnda tanr.
methylamyl alcohol: Sv. Yk. metilamil alkol; 1,3-dimetilbtanol; metil izobtil karbinol; 4-metilpen- tan2-ol; M.I.B.C; yangn tehlikesi olan, insan sal
iin zararl, meyva kokulu, alifatik ailesinden bir al
kol; Simg.(CH 3 )2 CHCH 2 CH (CH 3 )OH; 20/20C'de
z.a. 0,8079; k.n.131,8C; d.n.90C'nin altnda; su
da % 1,7 orannda znr; 20C'de viskozitesi
5,244 cP; gemilerde evre scakl ve atmosfer ba

354

metrazo l
sncnda tanr.
methylamine: Amonyak kokulu, renksiz, yanc bir
gaz; metilamin, CH 3 NH 2 ; odun, kemik vb. inin dam
tlmasndan elde edilir ve sentetik olarak retilir.
methylate: 1) hidrokzil kknn hidrojeninin bir me
tal ile yer deitirdii, metil alkolden retilen bir bile
ik; metilat. 2) karm iilemez yapmak iin metil al
kol ile kartrmak. 3) metil alkol ile birletirmek.
methylated spirit (or spirits): Metil alkol veya metanol eklenerek iilemez yaplan etil alkol; % 90 etil al
kol, % 9,5 metil alkol ve % 0,5 piridinden oluan sv
bir yakt ya da zc.
methylation: Bir metil grubunun dier bir bileikle
baland bir ilem; metilletirme.
methyl bromide: Sv. Yk. metil bromr; bromometan; klorforma benzer kokulu, renksiz veya hafif sar,
saydam, insan sal iin tehlikeli, alifatiklerden bir
halokarbon; Simg.CH3Br; 0/0C'de z.a. 1,732;
k.n. 4,6C; d.n.-95C; suda % 1,7 orannda z
nr; gemilerde evre scakl veya altnda ve atmos
fer basnc veya zerindeki basnla tanr.
methyl carbinol: Bkz. ethyl alcohol.
methyl chloride: Sktrld zaman tatl, renksiz,
eter kokulu bir sv olan bir gaz; metil klorr, CH3CI;
soutucu ve lokal anestezik (yerel uyuturucu) ola
rak kullanlr.
methyl cyanide: Sv. Yk. metil siyanr; asetonitril; siyanometan; etannitril; sv ve buhar halinde zehirli,
etere benzer ho kokulu, renksiz, alifatik ailesinden
bir nitril; Simg.CH 3 N ; 20/20C'de z.a.
0,7868;
k.n. 81,6C; d.n.-41C; suda tm ile znr; gemi
lerde evre scakl ve atmosfer basncnda tanr.
methylene: 1) sadece bileiklerde bulunan iki deerli
karbonlu hidrojen kk; metilen, CH 2 . 2) Wad. Ola.
metanol veya metil alkol.
methylene blue: Siyanr zehirlenmelerinde vb. antidot ya da panzehir ve bakteriyolojik boya olarak kul
lanlan mavimsi yeil bir anilin boya; metilen mavisi;
bl d metilen, C 1 6 H 18 N 3 CIS.3H 2 0.
methylene chloride: Buharlan yanc olmayan, hava
ile kartrldnda patlamayan, renksiz bir sv; meti
len klorr; buhar halinde iken anesteziktir.
methyl formate: Renksiz ve yanc bir sv; metil for
mat, C 2 H 4 0 2 ; mol.a. 184,4; k.n.31,5C.
methyl group: Tek deerli organik bir kk; metil gru
bu, CH 3
.
methylic: Metil'e ait; metil kapsayan; metilden tre
yen.
methyl methacrylate monomer: Sv. Yk. metil metakrilat monemer; metil metakrilat; yangn ve patla
ma tehlikesi olan, insan sal iin tehlikeli, renksiz,
akc
ve
saydam,
alifatiklerden
bir
sv;
Simg.H2C:C(CH3)COOCH3;
15,5/
15,5C'de
z.a. 0,950; k.n.100,5C; d.n. yaklak -48C; suda
% 1,6 orannda znr; 20C'de visk. 0,57 cP; ev
re scakl ve atmosfer basncnda tanr.
methyl-orange: Portakal sars renkli, suda znr
bir kimyasal madde; metil orani, (CH 3 )2 NC 6 H4 NNC 6 H 4 S0 3 Na; asit baz ayrac olarak ve
toplam alkalinlik deneyinde kullanlr; metiloranj.
metol: Beyaz, znr bir toz; metol, C 7 H g ON; hidroslfat iinde fotoraf gelitirici olarak kullanlr (Tica
r marka).
metrazol: Baz akl hastalklarnn tedavisinde, dola-

me t r e
n
m ve solunum sistemlerini uyarmak iin kullanlan
bir il; metrazol, C 6 H 10 N 4 (Ticar bir marka).
metre: Bkz. meter.
metre: Radyasyonun boluktaki 1 650 763,73 dalga
boyuna eit uzunluk.
metric: 1) lme ait; lmede kullanlan. 2a) l bi
rimi olan metreye ait; metrik, b) metre ve gram zeri
ne kurulu bir l sistemine ait veya o sistemi belir
ten.
metrical: lme ait veya lmde kullanlan; metrik.
metric graduation: Metrik trden yaplm bir taksi
mat veya blnt; metrik taksimat; metrik blnt.
metric horsepower: Metrik sistemin 736 vata (W)
eit olan beygirgc; 0,986595 Hp; metrik
beygirgc;
Ps simgesi ile gsterilir.
metric hundredweight: 50 kilogram.
metrics: Mate, lme teorisi ya da kuram.
metric screw thread: Metrik vida dii; dist, pi ve
didibi aplar mm trnden olan vida dii.
metric system: Uzunluk birimi metre (m), ktle biri
mi kilogram (kg) ve zaman birimi saniye (s) olan bir
l sistemi; metrik sistem.
metric t on: 1000 kilogram veya 2204,62 libre ya da
0,984 byk ton Bkz. long ton veya 1,1023 kk to
na Bkz. short ton eit olan bir arlk birimi; metrik
ton; M.T. ksaltmas ile belirtilir.
metro: l anlamnda bir nek.
metro (Metro): Avrupa ehirlerinde kullanlan yeralt
treni; metro.
metrological: Metrolojiye ait.
metrology: 1) tartlar ve ller birimi; metroloji. 2)
tart ve ller sistemi.
metronome: Saat gibi alan, bir sarkac olan ve
sar ka zerindeki arln yeri deitirilerek belirli
bir tempo srdren, zellikle mzik aletleri (piyano
vb.) ile uygulama yaplrken tempo veya ritim
salayan bir cihaz; metronom.
-metry: ilem, sanat veya lme bilimi anlamlarinda
bir sonek.
mezcaline:
Bkz.
mescaline,
mezzotint: 1) bakr veya elik bir levha zerine klie
karma yntemi. 2) bu ekilde yaplan klie veya ya
plan bask. 3) bu yntemle klie yapmak.
mev: Milyon elektron voltun simgesi.
mfd.: Bkz. 1) manufactured. 2) o. microfarads.
mfg.:Bkz. manufacturing.
mfr.: Bkz. 1) manufacture. 2) manufacturer.
M g: Bkz. magnesium.
mg.: Bkz. milligram; milligrams.
MHD
generator:
Magnetohydrodynamic
generator.
mho: Elektriksel iletkenlik birimi; Ohm'un evrik dee
ri.
mi.: Bkz. 1) mile; miles. 2) mill; mills. 3) minute. 4)
minor.
miasma: Esk. ryen hayvansal ve bitkisel maddeler
den (bataklk vb. inden) kt ve zellikle geceleri
havay kirlettii ve stmaya neden olduu sanlan ze
hirli bir buhar.

355

mic ro b ia l d egra d a t io

miasmal: Zehirli buhar reten; zehirli buhara ait; ze


hirli buhara neden olan; zararl.
miasmatic: Bkz.
miasmal. miasmic:
Bkz. miasmal.
mica: Demir, magnezyum, potasyum vb. inin silikatla
r; kolayca katmanlarna ayrlabilen, bir dereceye
ka dar esnek, ince, kristalli, yar saydam veya
saydam mineraller (kompleks, karmak silikatlar)
grubunun herhangi biri; mika; elektrik ve sya
dayankldr. micaceous: Mikaya ait, mika
kapsayan, mika niteli inde veya mikaya benzeyen.
mica insulator: Elekt. doru akm (DC) makinelerinin
kollektrlerinin bakr dilimleri arasna konulan ve
komu iki bakr dilimin ksa devre yapmasn nle
yen yaltkan; mika izolatr.
micanite: Bkz. mica.
micanite insulation: Bkz, mica insulator.
mica protector: Mika korucu; s ve elektrie kar
ko ruyucu olarak kullanlan mika.
micarta bearing: Den. aft kovanlarnda Bkz.
stern tube pelesenk yerine kullanlan levha
halinde pls tik bir maddeden yaplan yatak;
mikarta yatak. micelle (micell): Kimy. kompleks
veya karmak mo lekllerin oluturduu, jle
eklindeki koloitlerin ya psal birimi; misel:
Kimyasal zellikleri deimeksi- zin ls
deiebilir ve kristal zelliklerine sahip olabilir.
Michel! bearing: Bkz. Michell thrust bearing.
Michell thrust bearing: Buhar trbinlerinin buhar

gi ri taraf ve ana dili ark ile pervane arasnda


kulla nlan tek kolarl ya da dlskli yatak; Misel srast
yata ; pervanenin tepkisini zerine alarak makineyi
ko rur veya trbinlerin rotorlannn eksenel klerensini
sa bit tutar Bkz. thrust bearing.
micra: Bkz. micron o.
micrify: ok kk yapmak.
micro-: Kk, minik, anormal derecede ufak, mikros-6
kopa alt, milyonda bir, 10 , 0, 000 001 anlamlarnda
bir nek; mikro; u ksaltmas ile belirtilir.
6
microampere: Elekt. amperin milyonda biri; 10" am
per; 0,000 001 amper; mikroamper.
microanalysis: ok kk miktarlarn analizi ve sap
tanmas; mikroanaliz.
micro-babbit bearing: Babit kalnl kol yataklarnda
0,05-0,127 mm (0,002-0,005"), palamar yataklarnda
0,1016-0,1778 mm (0,004-0,007") olan yataklar; mikrobabit yataklar; ince babitli yataklar.
microbalance: Kk ktleleri ok duyarl bir biim
de len bir cihaz; mikro terazi.
2
microbar: Ses biliminde kullanlan ve din/cm 'ye eit
olan bir basn birimi; mikrobar.
microbarograph: Atmosfer basincindaki ok kk
deiimleri kayt etmek iin kullanlan bir barograf;
mlkrobaroraf.
microbial: Mikroplara ait, ilikin veya mikroplardan
gelen ya da kaynaklanan.
microbial degradation: Mikroplardan gelen veya kay
naklanan bozulma veya bozunma.

microchemistry
microchemistry: Mikroskopik miktar veya maddele
rin kimyas; mikrokimya.
microcircuit: Bkz. integrated circuit: Entegre devre;
mikro devre.
microcline: Feldispat ailesinin grimsi, sarms, yeilim
si veya krmzms minerali; potasyum alminyum sili
kat, KalSl3O8; cam parlaklnda olup volkanik kaya
larda grlr; mikroklin.
microcomputer; Mikrobilgisayar.
microcosmic: 1) beyaz, kristalli bir tuzu veya sod
yum amonyum hidrojen fosfat belirtir. Na(NH4)HP0 4 .4H 2 0; metal oksitleri denemede, fle analizle
rinde ayra vb. i olarak kullanlr; mikrokozmik; in
san idrarndan elde edilir.
microcosmical: Bkz. microcosmic.
microcrystalline: Sadece mikroskop ile grlebilen
kristal yaps olan; mikro kristalli.
microcurie: 1 krinin milyonda biri; 0,000 001 kri;
mikrokri.
microdensitometer: Fotorafik bir grntnn yo
unluunu lmek iin kullanlan bir cihaz; mikrofotometre.
microdetector: ok kk miktardaki bir elektrik ak
m veya ok kk deiimleri ortaya karmak iin
kullanlan bir cihaz; mikrodetektr.
microfarad: Farad'n milyonda biri; 0,000 001 Farad;
mikrofarad; mf, mfd ksaltmalar ile belirtilir.
microfilm: 1) kolay depolamak veya nakletmek iin
dokman, basl sayfa vb. lerinin fotoraflarnn bu
lunduu fotoraf filmi; mikrofilm. 2) mikrofilmde ret
me. 3} mikrograf. 4) mikrofilme fotoraf ekmek.
microgram (microgramme): 1 gramn milyonda biri;
0,000 001 gram; 1000 miligram; Simg. u g.
microgram: Bkz. micrograph.
micrograph: 1) fevkalade kk yaz, ekil veya oy
ma yapmak iin kullanlan bir cihaz; mikrograf. 2)
bir cismin mikroskopta grlebilen fotoraf veya
ekli. 3) diyagramn ok kk bir hareketi bytl
m grnt ekli veren bir cihaz.
micrography: 1) mikroskopik cisimlerin tanmlanmas
veya incelenmesi; mikrografi. 2) ok kk zellikte
yazma sanat veya pratii.
microgroove: 1) uzunalar plnda olduu gibi, ok
dar ine kanal. 2) bu tr Kanallara sahip olan plk
(Ticar marka).
microhenry: 1) henri'nin milyonda biri; 0,000 001
henri; mikrohenri.
microhm: Elekt. Ohm'un milyonda biri; 0,000 001
ohm; mikro-om; ksaltmas ile belirtilir.
microindicator: Mot. atalet etkilerini azaltmak iin
tm paralar minimum llerde yaplan ve 2000
rpm'ye kdar endikatr diyagram alabilen bir cihaz;
mikroendikatr.
microliter: 1 litrenin milyonda biri; 0,000 001 litre;
mik- rolitre.
micromanometer: ok kk basn deiim veya
dalgalanmalarn lmek ve gzlemek iin kullanlan
bir cihaz; mikromanometre.
micromechanics: Bir atom veya molekln bileen
paralar gibi, ok kk cisimlerin dinamii; mikromekanik bilimi.
micrometer: 1) ok kk aralklar, alar, ap vb.
terini lmek iin bir teleskop veya mikroskop
zerin de kullanlan bir cihaz (ara); mikrometre.
2) Bkz.

356

microscopy
micrometer calipers.
micrometer calipers (or caliper): ok duyarl lm
ler yapmak iin kullanlan, mikrometre vidal bir ap
ler; mikrometre.
micrometer screw: Mikrometre vb. terinde kullanlan,
belirli hatvede (pite) ok ince di ekilmi ve
0,0001 in'e (0,0025 mm'e) kadar lmler salayan
vida; mikrometre vidas.
micrometer screw gauge: Bkz. micrometer.
micrometer valve: Baz buhar kazanlarnn pskrtcleri zerine yerletirilen ve pskrtme basncnn
elle ayarlanmasna yarayan valf; mikrometre valf.
micrometry: Mikrometrelerle llen.
-1 2
micromicrofarad: 10 farad'a eit olan bir elektrik
sel kapasite birimi; mikromikrofarad.
6
micromicron: 1 mikronun milyonda biri; 10" mikron;
-1 2
10 metre; mikromikron; u u ksaltmas ile belirtilir.
micron: 1) metrenin milyonda biri; 1 milimetrenin bin
de biri; Simg. u 2) Fiz. Kimy. ap 0,01-0,0001 mili
metre arasnda deien bir partikl veya parack;
mikron eklinde de yazlr.
micro organisms: Mikroskopik canllar veya organiz
malar; minik canllar, yaratklar.
microphone: Elektrik akmnn deiimlerini elektro
manyetik dalgalara evirerek sesi ileten veya zayf
sesleri ykseltmek iin telefon, radyo vb. lerinde kul
lanlan bir cihaz; mikrofon.
microphonic: Mikrofona benzeyen; mikrofona ait ve
ya onun tabiatnda olan.
microphotography: 1) ayrntlarn grmek iin genel
likle bytlmesi gereken ok kk bir fotoraf;
mikrofotoraf. 2) bir mikroskop yardmyla ekilen fo
toraf. 3) mikrofilmden baslan bytlm fotoraf.
microprint: Olduka byk yazl bir madde veya ba
sl bir mikrografn sadece bytc bir cihazla oku
nabilecek ekilde kltlmesi.
microprocessor: Mikroilemci.
micropro|ector: Mikroskop mercek sistemi ve bir ay
dnlatcya sahip olan bir cihaz; mikroskopik cisimle
rin bytlm grntlerini bir perdeye aktarmak
iin kullanlr; mikroprojektr.
micropyrometer; Ik ve s karan ok kk cisim
lerin scaklk vb. ini saptamak iin kullanlan optik
bir cihaz.
micros.: Bkz. microscopy.
microscope: Mikroorganizmalar gibi ok kk cisim
leri grlebilir ve incelenebilir yapan, esas olarak
mercek veya merceklerin dzenlenmesi ile oluan
bir cihaz; mikroskop; Bkz. electron microscope.
microscope, electron: Bkz. electron microscope.
microscopic: 1) mikroskopsuz grlemeyecek kadar
kk olan; mikroskopik; fevkalde kk; ok k
k. 2) mikroskopa ait; mikroskopik. 3) mikroskopa
benzeyen.
microscopical: Bkz. microscopic.
microscopically: 1) mikroskop kullanm ile; mikros
kopik ekilde; inceden inceye ve arayarak. 2) mik
roskopik olarak.
microscopic examination: Mikroskopik inceleme ve
ya aratrma; mikroskop ile inceleme veya aratr
ma.
microscopist: Mikroskop kullanan veya mikroskop
kullanmnda uzman olan.
microscopy. Mikroskop kullanm; mikroskop yardm

mi cro se i s m

357

milliammete r

ile bulup karma; rnikroskopi.


microseism: Yerkabuunun ok hafif sarslmas; mikrosizm.
microtome: Mikroskop altnda incelemek amacyla
dokuyu ince ksmlar eklinde kesmek vb. i iin kulla
nlan bir alet; mikrotom.
microtomic:
Mikrotom veya mikrotomiye ait.
microtomy: Mikroskop altnda incelenmek zere, mik
rotom kullanlarak ince dilimler hazrlama sanat;
mikrotomi.
microvolt: 1 voltun milyonda biri; 0,000 001 volt; mikrovolt; uv simgesi ile belirtilir.
microwatt: 1 vatn milyonda biri; 0,000 001 vat; rnikro
vat; uW ksaltmas ile belirtilir.
microwaves: Ksa dalga boyunda ve nispeten yksek
frekansl radyo dalgalar, zellikle 1 metreden daha
kk boyda olan dalgalar; mikrodalgalar; radar ve
iletiimde kullanlrlar.
mic valve: Bkz. micrometer valve.
mid-: Orta ya da ortadaki ksm anlamlarnda bir
nek.
mid: Bkz. 1) middle, 2) midshipman.
middle: 1) ortasnda; merkezinde; ortalama; orta; ara
snda. 2) ortasndan katlamak veya bkmek (halat
vb. i).
middle oil : Kmr katrannn damtlmas srasnda
yaklak 200-250C'de elde edilen bir rn; orta

deniyle dvlebilir olan bir elii belirtir.


milden: Ilml veya daha lml yapmak ya da olmak
mild steels: Yapsnda karbon miktar % 0,25'ten az
olan elikler; yumuak elikler.
mile: 1) ABD, ngiltere vb. inde kullanlan ve 1760 yar
da, 5260 fit, 63 360 in veya 1609, 94 metreye eit
olan bir uzunluk birimi; mil. 2) Cor. (deniz veya ha
va) mili; Uluslararas 1954 antlamasna gre
6076,10333 fit veya 1852 metreye eittir.
mileage: 1) her mil bana (belirli bir miktar dene
cek ekildeki) gezi creti. 2) gezi veya demiryolu
yk vagonlar iin mil bana gider ya da cret. 3)
mil olarak toplam mesafe veya seyahat edilen top
lam mil says; mileage eklinde de yazlr.
miies per gallon: Bir tat aracnn bir galon (3,78 lt.)
yaktla ald mil trnden mesafe; mil/litre.
miles per hour: Den. saatte mil olarak hz; Den. knot
olarak da kullanlr.
mil-foot: 304,8 mm boyunda ve 0,0254 mm apnda
yuvarlak tel (boyu 1 fit ve ap 1 mil olan tel, ABD).
milker: St sama makinesi.
milk of magnesia: Magnezyum hidroksitin Mg(OH) 2
sudaki zeltisi olan st beyaz bir sv; mshil ve antasit (mide ilc) olarak kullanlr; magnezyum st.
milk sugar: Stten elde edilen bir eker; laktoz,
C H O HO

ya.
middel perpendicular: Gem. In. orta kaime; ba ve
k kaimeler arasndaki orta yer, ksm veya istas
yon.
middle-sized: Orta boya ait.
middy: Bkz. midshipman.
midship: Bir geminin ortasna
ait.
midshipman: 1) ABD Bahriyesinde astemen rtbesi
iin eitilen bir renci, zellikle Annapolis Deniz
Harp Okulu rencisi. 2) deniz talebesi ile aste
men arasndaki bir rtbeye sahip olan ingiliz deniz
subay. 3) ngiliz sava gemilerine subay atanmak
zere eitilen gen.
midship beam: Br geminin ona ksmnn en byk ki
rii veya kemeresi.
midshipmite: Bkz. midshipman.
midships: Bkz. amidships.
midship section: Bir geminin orta ksmnn kesiti;
mastori kesiti.
migrate: G.
migration: Kimy. a) bir ya da daha fazla atomun, mo
lekldeki durumundan bir bakasna yer deitirme
si, b) elektromotor kuvvet etkisi altnda iyonlarn bir
elektrot veya dierine doru hareketi; g.
migration, atomic: Bir molekldeki atom veya atomlarin durumundaki deime; atomik g.
mike: Bkz. microphone.
mikron: Bkz. micron.
mil: 1) 0,001 ince (25,4001 mikron) eit olan bir uzun
luk birimi; tel aplarnn ve direnlerinin lmnde
kullanlr. 2) mililitre; litrenin binde biri; santimetre
3
kp (cm ). 3) Ask. a) bir dairenin evresinin
1/6400'ne eit olan ve ateli silahlann atelenmesi
iin kullanlan bir a birimi: Artillery mil. b) fazla
kullanlmayan ve 1,018 mil'e eit olan bir birim.
milage: Bkz. mileage.
mild: Metal, dayankl, fakat dk karbon yzdesi ne

Milky Way: Astr. geceleri gkte (uzayda) grlen, sa


ysz yldz ve neblzden oluan, teleskopsuz grl
meyen geni, hafif kl bir erit; Samanyolu; galak
si.
mill: 1) dner dili ba olan bir freze tezghnda i
lemek; tahl terek una evirmek iin kullanlan
makineli bir bina; un deirmeni. 2) tahl tme ma
kinesi; deirmen. 3) herhangi bir kat maddeyi
ten veya pulverize eden bir makine: Kahve deirme
ni gibi. 4) metal yzeyleri, metal para vb. terini bas
mak, ekil vermek, parlatmak vb. i iin kullanlan tr
l makinelerden herhangi biri. 5) herhangi bir eyi
imal eden makinelerle donatlm bir bina veya bina
lar grubu; fabrika; tekstil imalthanesi; demirhane;
haddehane. 6) tmek, ilemek, ekil vermek; par
latmak vb. i.
mill bastard: Enine kesiti dikdrtgen eklinde olan,
ucu konik ve tek sra dileri olan ee.
milled: tlm; ilenmi; frezelenmi.
milled edge: Freze edilmi veya ilenmi kenar.
millenarian: Bin yl ya da seneye ait.
millenary: 1) 1000'e ait veya zellikle bin yla ait veya
bin yldan oluan; bin yllk devre. 2) bin; 1000. 3)
bin yl. 4) bininci yldnm.
millenial: Bin yla alt.
millenium: 1) bin yllk bir sre. 2) herhangi byk
bir sre ya da periyot.
miller: 1a) deirmen makinesi, b) byle bir makinede
kullanlan bir alet. 2) deirmeni olan veya zellikle
un deirmeni altran .kii; deirmenci.
millerite: Pirince benzer sar renkli, kristalli bir mine
ral; doal nikel slfr, NiS.
millesimal: 1) binde bir. 2) binde bire ait veya binde
birlerden oluan.
-3
milli-: Bir eyin binde biri, 10 (0,001, 1/1000) anlamlarinda bir nek; miti; m ksaltmas ile belirtilir.
miiJiammeter: Miliamper trnden elektrik akmlar
nn iddetini lmek iin kullanlan bir cihaz; miliam-

12

22

11.

milliam per e
permetre.
miiliampere: Bir amperin binde biri; 0,001 amper;
-3
1/1000 amper; 10 amper; mA ksaltmas ile belirti
lir; miliamper.
6
millard: Milyar; bin milyon; bilyon; 10 .
military: Esk. Roma miline (1620 yarda, 1482,3 m) ait.
millibar: Atmosfer basncnn lm birimi; milibar;
2
1000 din/cm ; bar'n binde biri; 1/1000 bar; 0,001
bar.
millicurie: Bir Kri'nin binde biri; 0,001 kri; milikri.
millier: Metrik ton; 1000 kilogram
millifarad: Bir Farat'n Bkz. Farad binde biri; milifarat;
mF ksaltmas ile belirtilir.
milligram (milligramme): Bir gramn binde biri;
1/1000 gram; 0,001 gram; mg ksaltmas ile belirtilir.
millihenry: 1 Henri'nin binde biri; 0,001 henri; milihenri.
millilambert: 1/1000 lamberte eit olan bir aydnlat
ma birimi; mililambert.
milliliter (millilitre): Metrik sistemde kullanlan bir ha
3
cim birimi; litrenin binde biri; 1,000027 cm ; 0,06102
3
in ; mililitre; mi ksaltmas ile gsterilir.
millimass unit: Bir atomik ktle biriminin binde biri.
millimeter (millimetre): Metrenin binde biri; 1/1000
m; 0,001 m; 0,3937 in; mm ksaltmas ile belirtilir.
millimho: Bir mo(mho)'nun binde biri; 0,001 mho; milimo.
millimicron: Bir mikronun binde biri; 1/1000 mikron;
0,001 mikron; bir milimetrenin milyonda biri; 0,000
001 mm; 10 angstrom; milimikron; m.u; ksaltmas ile
belirtilir ve k dalgalar vb. inin l birimi olarak
kullanlr.
millimole: Bir moln binde
biri
(0,001
mol,
mol/4000); milimol; titrasyon hesaplar iin faydal
dr.
milling: Metal vb. ini kesme, ileme veya imal etme i
lemi veya ticareti.
milling cutter: Freze tezghlarnda di ama, kesme
vb. i iin kullanlan bak; freze ba.
milling machine: Metal paralarn kesmek, di ek
mek, dili yapmak vb. i iin kullanlan bir takm tez
gh; freze tezgh; freze makinesi.
million: 1) bir milyon; 1 000 000. 2) dolar, sterlin,
frank, lira vb. i bir milyonluk para birimi. 3) belirsiz
fakat ok byk say; pek ok.
million electron volt: Nkleer fizikte kullanlan ve bir
6
milyon (10 ) elektron volta (eV) eit olan bir birim;
MeV ksaltmas ile belirtilir.
millionfold: Milyon misli; milyon kat.
millionth: 1) bir milyonluk bir dizide en son gelen;
milyonuncu. 2) bir eyin milyon eit parasndan
herhangi birini belirten. 3) bir serinin milyonda biri.
4) bir eyin milyon eit parasndan herhangi biri.
milliroentgen: 1 rntgen'in binde biri; 0,001 rntgen;
milirntgen.
millisecond: Bilg. Say. bir saniyenin binde biri; 0,001
saniye; milisaniye.
millivolt: Bir voltun binde biri; 1/1000 volt; 0,001 volt;
milivoit.
millivoltmeter: Voltun binde birini (0,001 voltu) le
cek ekilde dzenlenmi gerilim ler; milivoltmetre.
millivolt potentiometer: 1) voltun (gerilimin) binde bi
rini len bir l cihaz. 2) yksek scaklklarn l
mnde kullanlan C veya F'ye blntl gsterge;

358

mine ra l aci d s
milivoltmetre. 3) Bkz. miilivoltmeter.
milliwatt: 1 vatn binde biri; 0,001 vat; milivat; mW k
saltmas ile belirtilir.
millrun: tlerek mineral ierii llen cevher
miktar. 2) byle bir deneyden elde edilen mineral.
Mills bomb (or grenade): Arl yaklak 1,5 libre
(680 g) olan yksek patlayclkta bir el bombas.
mill planer: Tomruk ya da ktk planya makinesi.
mill scale: Kazan salar zerinde oluan bir katman;
demir oksit katman.
millstone: 1) yuvarlak bir ift tatan herhangi biri; de
irmen ta. 2) bunun iin kullanlan ta; ou za
man sert kumta. 3) tlen, pulverize edilen veya
krlan bir ey.
mill wheel: Bir deirmende makineyi altran ark,
teker; ou zaman su tekeri.
millwork: 1) bir tezghda yaplan ey veya madde;
zellikle planya tezghnda yaplan kaplar, pencere
ler vb. 2) bir takm tezghnda yaplan i.
mimeograph: 1) yazl, basl maddeler ya da izimler
den kopya karmak iin kullanlan bir makine; bir
tr teksir makinesi (Ticari bir marka). 2) byle bir
makine ile kopyalar karmak.
min.: Bkz. mineralogical. 2) mineralogy. 3) minim;
minims. 4) minimum. 5) mining. 6) minor. 7) mi
nute; minutes.
mine: 1) metal cevherleri, kmr, kymetli talar, tuz
veya belirli dier mineralleri karmak iin toprakta
alan geni kaz; maden. 2) byle bir maddenin top
rak ustu binalar, girileri, asansrleri vb. i. 3) cev
her, kmr vb. i katman. 4) topraa gmlen veya
denize konularak dman tat aralar ve gemilerini
tahrip eden mayn; kara ve deniz mayn. 5) maden
oca kazmak; zellikle: a) topraktan karmak iin
cevher, kmr vb. i kazmak. 6) toprak veya suya
patlayc maynlar yerletirmek. 7a) cevher, kmr
vb. i iin topra kazmak. 8) dman tesislerinin alt
na tnel kazmak. 9) patlayc mayn ya da maynlar
la tahrip etmek veya tahrip etmeyi denemek.
mine detector: Gml patlayc maynlarn yerini bul
mak iin kullanlan elektromanyetik bir cihaz; mayn
detektr.
mine field: Patlayc maynlarn arazi veya suya yer
letirildikleri yer; maynl alan; mayn alan ya da sa
has.
mine-layer: Suya, zellikle denize mayn dkmek
zere tehiz edilmi veya donatlm gemi; mayn ge
misi.
miner: 1) grevi bir maden ocanda kmr, cevher
vb. ini kazmak olan kii; madenci. 2) Ask. mayn d
eyen er.
mineral: 1) doal olarak toprakta grlen (renk, sert
lik ve kristal yap vb.) fiziksel zelliklere sahip ve bi
leimi bir kimyasal formlle belirtilebilen inorganik
bir madde; mineral; madensel; maden; bazan orga
nik kkenli benzer maddeler iin de kullanlr: rne
in kmr. 2) doal olarak grlen, hayvansal ya
da bitkisel olmayan herhangi bir madde. 3) mineral
ya da minerallere ait; mineral ya da mineraller kap
sayan; mineral veya minerallerden oluan. 4) mine
rallerle doyurulmu, rnein maden suyu Bkz. mine
ral water gibi.
mineral: Bkz. 1) mineralogical. 2) mineralogy.
mineral acids: Kuvvetli inorganik asitler; mineral asit
ler, rnein hidroklorik asit ya da tuz asidi, HCI.

mine raliz a t io n
mineralization:
Mineralletirme; mineralletirilmi
olan.
mineralize: 1) maden cevherine dntrmek (bir
metali): Hava etkisinde demir, demir oksite dnr
gibi. 2) minerale dntrmek (bir organik madde
yi). 3) minerallerle doyurmak (su vb. i). 4) incele
mek iin mineral toplamak ya da aratrmak.
mineralizer: Bir cevher oluturmak zere bir metalle
kimyasal olarak birleen, arsenik gibi, bir element.
2) minerallerin kristallemesine yardm eden ok
uucu bir madde; mineralletirici.
mineral jelly: Petrol jlesi; ar ya da saf vazelin.
mineralogical: Mineraloji bilimine ait.
mineralogist: Mineraloji dalnda uzman; mineraloji
uzman.
mineralogy: 1) mineraloji bilimi; madenler bilimi. 2)
o. mineraller hakknda bir kitap.
mineral oil: Maden kkenli olan herhangi bir ya; s
v petrol trevi; maden ya; zellikle: a) petrol, b)
petrolden treyen ve mshil olarak kullanlan trl
renksiz, tatsz yalardan herhangi biri.
mineral pigment: Mineral boya; metalik veya maden
boya.
mineral pitch: Doal asfalt.
mineral spring: Doal maden suyu kayna.
mineral tar: Siyah, yar kat, petrol ile asfalt aras k
vamda bir bitm (katran, zift); maden katran.
mineral water: Doal veya yapay olarak maden tuzla
r veya gazlarla donatlm su; maden suyu.
mineral wax: Bkz. ozocerite.
mineral wool: Eritilmi cruf ve camdan yaplan, bina
larn duvar yaltmnda kullanlan lifli bir madde; ma
den yn.
mine sweaper: 1) dman maynlarn denizde tahrip
edecek ekilde donatlm sava gemisi; mayn tara
ma gemisi. 2) asker tanklarn n ksmna balanan
ve maynlar patlatan ar bir silindir.
mingle: 1) beraberce kartrmak; birletirmek; har
man etmek; birleik yapmak. 2) karm, harman vb.
i olmak. 3) birlemek, birletirmek veya dierlerine
katlmak.
miniature: 1) ok kk lekli kopya ya da model;
minyatr. 3) ok kk lekte yaplm.
miniature camera: Genilii 35 mm veya daha az
film kullanan kamera veya fotoraf makinesi; minya
tr kamera.
miniaturize: Elektron tpleri yerine transistrler kulla
nlarak daha kk, daha derli toplu (asker ve en
dstriyel) cihazlar yapmak.
minicomputer: Minibilgisayar.
minify: Daha kk, daha kk grnr veya daha
az nemli yapmak; kart bytmek Bkz. magnify.
3
minim: 1/60 sv dram, 0,06161 mm 'e eit olan veya
en kk sv lm birimi ya da yaklak bir damla.
2) ok kk herhangi bir ey; minik para.
minima: Bkz. minimum o.
minimal: En kk veya en az mmkn; en aa; mi
nimal.
minimize: 1) minimuma kadar azaltmak; mmkn
olan en kk miktar, derece vb. ine kadar azalt
mak. 2) mmkn olan en kk miktar, deer veya
nemi olmak iin tahmin etmek veya grnr yap
mak.
minimum: 1) msaade edilen veya mmkn olan en

359

mi rro r imag e
kk miktar, say veya derece; minimum; en az; as
gar. 2) eriilen veya kayt edilen en dk derece
veya nokta (scaklk gibi deiken); deiimin en alt
snr. 3) mmkn olan, msaade edilen veya erii
len en kk. 4) minimum ya da minimuma alt.
minimum clearence: Bir yatak, silindir, segman vb.
inde msaade edilen en kk boluk; en az, asgar
ya da minimum boluk veya klerens.
minimum pressure: En dk, en az veya minimum
basn.
minimum thermometer: Gnn en dk sakln
kayt eden scaklk ler; minimum termometre.
minimum volume: Mot. piston st l noktada iken,
piston kafas ile silindir kapa arasnda kalan ha
cim; minimum hacim; klerens hacmi; l hacim.
mining: 1) maden cevheri, kmr vb. ini maden oca
ndan karma ii ya da ilemi; madencilik. 2) patla
yc mayn deme ii veya ilemi.
minitrack: Bir uydudaki vericiden (transmiterden) al
nan iaretlerle uydunun yrngesindeki hareketini iz
lemede kullanlan bir sistem.
minium: 1) parlak krmz (renk). 2) krmz kurun ok
sit, Pb 3 0 4 ; krmz kurun Bkz. red lead ad da veri
lir.
minor: 1a) l, miktar, say veya boyca daha az
olan. b) rtbe veya nemi daha kk. 2) ls k
k; kk miktar, say veya boy. 3) nemsiz.
minor diameter: 1) bir elipsin kk ap; minr ap.
2) bir vida, cvata, dili vb. inin di dibi ap.
minority: 1) daha az para veya daha kk say; bir
btnn yarsndan daha kk olan; aznlk; kart
ounluk Bkz. majority.
minus: 1) eksi; karma ilemi yaplarak azaltlm. 2)
karmay gsteren. 3) negatif. 4) karma iareti (-).
5) negatif miktar.
minus sign: Mate, karma veya negatif miktar belir
ten bir iaret; karma iareti (-).
minute: 1) baz belirli birimlerin altmta biri; zellikle:
a) bir saatin altmta biri; dakika; altm saniye, b)
bir derecenin 1/60'; dakika; 60 saniye; (') iareti ile
belirtilir. 2) ok ksa zaman sreci; an; lhza. 3) za
manda belirli bir nokta. 4) saat tutmak.
minute: 1) ok kk; minik. 2) kk neme ait ya
da nemsiz. 3) dakik; duyarl.
minute gun: Tehlike iareti veya cenaze merasiminin
bir paras olarak bir dakikalk aralarla ate eden
top.
minute hand: Saatlerin dakikalar gsteren byk ak
rebi; yelkovan.
minutely: 1) bir dakikalk aralarla grlen ya da vukubulan. 2) ok sk veya srekli grlen veya vukubulan. 3) her dakika. 4) sk; srekli.
minuteness: Ar derecede kk olan.
mip: Bkz. mean indicated pressure: Ortalama endike basn.
mirage: Farkl scaklk ve younluktaki hava katmanla
rndan geen n krlmasnn neden olduu ve bir
gemi, vaha vb. inin ok yakn ve ters olutuu optik
grnt; serap.
mirror: Cisimlerin grntlerini yanstan camdan ya
plm, arka yz gm, sr vb. i kapl cam paras;
ayna; ayna gibi yanstmak.
mirror image: Bir aynada gerek grntnn ters
olumas; sa taraf solda veya bunun tersi grnt;

misalign
ayna grnts.
misalign: Yanl ayarlamak.
misaligned: Yanl ayarlanm.
miscalculate: Yanl (olarak) hesaplamak.
miscalculation: Yanl hesaplama.
misch metal: Seryum'un dier nadir toprak metaller
le oluturduu piroforik alam; akmakta yapmn
da kullanlr.
miscibility: Kolayca karabilir olma durumu veya ni
telii.
miscible:
Kartrlabilir;
kolayca
karatrlabilir.
misfire: Uygun zamanda veya doru olarak tututuramamak; yanl atelemek; teklemek.
misfiring: Yanl ateleme; tekleme.
mispickel: Bkz. arsenopyrite.
misshape: Kt olarak ekil vermek; deforme olmak.
missile: 1) bir silahtan atlan veya atelenebilen; el
bombas. 2) mermi, kurun, mzrak vb. i gibi atl
mak, frlatlmak veya atelenmek, iin dizayn edilen
bir silah ya da dier bir madde. 3) Fze: Ktalararas
balistik fze gibi. 4) gdml mermi.
missing: Bilgisay, 1) eksik. 2) atlanm.
mist: 1) toz, duman, gaz vb. i bulutu. 2) herhangi bir
svnn bir gaz iinde askda oiuu.
mist detector: Bkz. oil mist detector.
misusage: 1) hatal kullanm; yanl uygulama. 2) k
t ya da kaba muamele.
misuse: 1) yanl ya da hatal kullanmak; yanl uygu
lamak. 2) kt veya kaba muamele etmek. 3) kt
veya yanl kullanma. 4) kt ya da kaba muamele.
miter: 1) yamur girmesine engel olan fakat dumann
atmosfere gitmesine izin veren baca apkas. 2) iki
parann 45'lik a ile 90'lik bir ke, oluturacak
biimde birbirine balanmas; ke pinyonu; mitar
joint olarak da kullanlr.
miter box: 45'lik ada geme yapmak iin, aa
kesmede gayt olarak kullanlan bir cihaz.
miter square: Azlar arasnda 45 olan veya herhan
gi bir aya ayarlanabilen, 45'lik balantda iaret
koymak iin kullanlan bir ara.
mitis casting: 1) dkme demir ve alminyum kar
mndan dvlebilir dkm yapm yntemi. 2) bu yol
ile yaplan bir dkm.
mitre: Bkz. miter.
mix: 1) birletirmek; birlemeye neden olmak. 2) ka
rmak; kartrmak; harman olmak; katmak. 3) kar
trma veya karm olan. 4) karm.
mixed: 1) kartrlm; harman edilmi. 2) farkl veya
badamaz paralar, elemanlar, rklar, snflar vb. in
den oluturulan; karm.
mixed-base oils: Hem parafin ve hem de asfalt k
kenli ya kapsayan yalar; kark kkenli yalama
yalar.
mixed cycle: Modern dizel makinelerinin evrimi; ift
yanmal evrim; kark evrim; Sabathe evrimi;
yanmann sabit hacim ve sabit basnta gerekleti
i kuramsal ya da teorik evrim.
mixed-flow pumps: Pompalama iinin ksmen mer
kezka kuvvet ve ksmen pervane etkisi ile yapld
tulumbalar; kark akml pompalar.
mixed-flow turbine: Diz. Mot. baz ar doldurucula
rn aksiyon ve reaksiyon kademelerinden oluan
kombine trbini; kark akml trbin.
mixed number: Bir tam say ve kesirden oluan say;

360

modificatio n
tamsayl baya kesir.
mixed pressure cycle: Bkz. Sabathe cycle, mixed
cycle.
mixer: 1) gaz makinelerinde giri borusu zerinde bu
lunan, hava yakt karm salayan ve onunla silin
dirleri besleyen zel bir cihaz; kartrc. 2) kart
ran ey veya kii; yiyecekleri kartrmak iin kullan
lan bir mutfak aleti; mikser. 3) beton, mcr, asfalt
vb. ini kartran makine; betonyer.
mixer tube: Sinyal frekansn yerel titreim frekans
ile kartrarak ara frekans retmek iin radyo alcla
rnda kullanlan bir vakum tp; kartrma tp.
mixing: Kartrma.
mixing tank: Diz. Mot. farkl viskozitede (biri fuel oil
ve dieri diesel oil olan) iki yakt kartrarak yeni
bir yakt elde edilmesini salayan depo; kartrma
tank.
mixture: 1) kartrma; kartrlm. 2) Kimy. iki veya
daha fazla element kapsayan bir madde; karm. 3)
Mot. hava ve yaktn belirli oranlarda kartrlmasyla
elde edilen; hava-yakt karm gibi.
mixture, air fuel: Bkz. air fuel mixture.
mixture, lean: Bkz. lean mixture.
mixture, normal: Bkz. normal mixture.
mixture ratio: Benz. Mot. hava ile yaktn oluturduu
karmdaki havann yakta oran; normal karmda
15, 12/1, fakir karmda 16-17/1 ve zengin karm
da 12-13/1 deerlerindedir.
mixture, rich: Bkz. rich mixture.
mks system: Fiz. esas birimleri metre, kilogram ve sa
niye olan l sistemi; mks sistemi.
ml.: Bkz. milliliter; milliliters.
mm: Bkz. millimeter; millimeters.
M.M.: Bkz. master mechanic.
m.m.f.: Bkz. magnetomotive force.
mmfds.: Bkz. microfarads.
Mo: Bkz. managanese.
Mn: Bkz. molybdenum.
mnemonic: Bilgisay. anmsatci.
mobile: 1) hareket edebilen; hareketli; kolayca akabilen (svlar iin). 2) Ask. kolaylkla hareket etme ve
ya abuk nakledilme yeteneinde olan.
mobility: Hareket etme durumu veya nicelii.
mod.: 1) moderate. 2) modulus.
model: 1) bir bina, gemi vb. i gibi, bir maddenin takliti veya lekli yaplm kk bir kopyas; model.
2a) modelini yapmak, b) modelden sonra tasarla
mak, oluturmak veya dizayn etmek. 3) model ya
da modeller yapmak. 4) rnek; numune; kalp.
model test: Kk ekteki modellerle yaplan de
ney; model deneyi veya tecrbesi.
modem: Bilgisay. modem.
moderate: 1) lml; mutedil; sakin veya durgun; id
detli olmayan. 2) orta nitelie ait. 3) lml olmaya ne
den olmak; daha az ar, iddetli vb. i olmak. 5) lm
l olmak.
moderation: Yavalama; bir partikln, genel olarak
bir ntronun, ekirdeklerle arpmalar sonucu ya
valamas.
moderator: Nk. Fiz. bir reaktrde ntronlar yavalat
mak iin kullanlan, grafit veya ar su gibi bir mad
de; moderator; yavalatc.
modificable: Deitirilebilir.
modification: Deitirme veya deitirilmi; zellikle:

modified
a) bir benzin motorunun deitirilmesi gibi, ekilde ki
ksmi veya ufak bir deiiklik; tadilt, b) byle de
imi bir rn. c) hafif bir azalma.
modified: Tadil edilmi veya deitirilmi.
modified diese! cycle: Bkz. Sabathe cycle.
modifier: Deitiren kii veya ey; deitirici.
modify: 1) karakter, ekil vb. ini ksmen veya hafife
deitirmek. 2) hafife snrlamak ve azaltmak. 3) de
itirilmi; tadil edilmi.
modular: Modl ya da modllere ait; paral.
modulate: 1) dzenlemek, ayar etmek veya uyarla
mak. 2) Rady. modle etmek; deiiklikler retmek.
modulation: 1) tadil etme; hafifletme; zellikle: Rady.
dier etkilerle ilikili olarak bir radya dalgasnn frekansndaki deiim; modlasyon.
modulator: Deitiren kii veya ey; modulator; zel
likle: Rady. modlasyon oluturmak iin kullanlan
bir vakum tp.
module: 1) zellikle akan sular iin bir standart veya
l birimi. 2) Mim. bir parann l birimi olarak
kullanlan boyu; zellikle bir binann boyutlann sap
tamak iin kullanlan, bir stunun ap veya yara
p. 3) lek; miyar.
module, lunar: Aya insan gtren fzenin bal; ay
modl.
modulo: Bilgisay. modlo.
modulo check: Bilgisay. modlo salamas.
modulus: Fiz. zellikle dier bir faktr veya faktrler

361

mold
ya nem gidericiye yerletirilen bir cihaz; nem gster
gesi.
moisture proof: Nem ya da rutubete dayankl; rutu
bet geirmez.
moisture separator: Gem. Mak. nkleer tahrik tesisle
rinde doymu buhar kullanldndan, trbin kanatla
rnn anmasn nlemek amacyla, yksek basn
trbini ile alak basn trbini arasna konulan ve youan buhar ayran bir cihaz; nem ayirics; nem seperatr.
mol: Bkz. mole.
mol.: Bkz. 1) molecular. 2) molecule.
rnolal: Kimy. konsantrasyonu bir gram molekler ar
lk veya mole ilikin; zellikle, 1000 gram zcde
ki bir mol znr maddeye eit olan bir zeltiyi be
lirtir.
molality: Her bir kilogram zc iin znrn mol
says olarak belirtilen zelti younluu.
molar: 1) Kimy. bir zcnn bir litresindeki bir mol
znr madde kapsayan bir zeltiyi belirtir; mo
lar. 2) Fiz. bir madde ya da cismin btnne ait.
molar concentration: Bir zeltinin her birim hacim
deki maddenin mol says.
molar conductivity: Bir mol erir madde kapsayan bir
elektrolitin elektriksel iletkenlii; molar iletkenlik.
molar gas constant: Molar gaz sabitesi: pV = nRT
eitliindeki R ; standart basn ve scaklkta 1 mol

gaz iin n = 1 , p = 101325 Nm , V =-1 22,4 m ve


2

le ya da esas birimle ilikili olarak bir fonksiyon,


kuv
vet ya da esneklik, diren vb. i gibi etkilerin lm
n ifade eden bir pozitif say veya nicelik; esneklik
modl gibi.
modulus of elasticity: Herhangi bir malzeme iin bi
rim alana den gerilmenin, esnek snrlar iinde bi
rim uzunluktaki deformasyona oran; esneklik mod
l; Young modl.
modulus of resistance: Diren ya da mukavemet
modl.
modulus of rigidity: Bir malzemede kesme gerilmesi
nin, kesme deformasyonuna oran.
modulus of torsion: Burulma modl.
mofette (moffette): 1) topraktaki bir delik ya da yariktan, volkanik aktivitenin son aamasn elirten kar
bon dioksit ve dier gazlarn sznts. 2) byle bir de
lik ya da yark.
Mogul: Ar katarlari ekmek iin kullanlan buharl
lo komotif.
Mohr's circle: Mohr dairesi.
Mohr's diagram: Mohr diyagram;
Mohr's circle of stress: Mohr gerilme diyagram;
Mohr diyagram;
Mohs scale: Mine. 10 aama eklinde greli sertlii
gstermek iin kullanlan bir skala (1.talk, 2.alta,
3.kalsit, 4.kalsiyumflorr, 5kalsiyum flofosfat, 6.feldispat. 7.kuvarz, 8.topaz. 9.safir 10.elmas).
moil: Motor ya.
moist: Nemli; rutubetli; hafif slak.
moisten: Nemli olmak veya yapmak.
moistening: Nemlendirme; rutubetlendirme.
moisture: Hafif nem veya rutubete neden oian su ya
da dier bir sv.
moisture content: Nem ya da rutubet ierii, kapsa
m veya muhtevas.
moisture indicator: Sv soutma devresi zerine ve

T = 273 K alndklarnda R = 8,3143


olur.
JK
molar heat: Bir maddenin molekl arl ve zgl
ssnn rn; molar s.
molar heat capacity: Bir maddenin bir moleklnn
scakln 1 K ykseltmek iin gerekli s miktar; mo
lar s kapasitesi (J/mo!-K).
molar heat of fusion: Erime noktasnda bir katnn
bir molnn sv duruma dnmesi iin gerekli s
enerjisi; moleklsel erime ss.
molar heat vaporization: Kaynama noktasnda bir
mol svnn buhara dnmesi iin gerekli s enerji
si; molar buharlama ss.
molarity: 1 desimetre kp zeltideki znrn mo
lekl says; molarite.
motar mass: Alanlarin, forml birimlerinin veya mole
kllerin bir rnolnn ktlesi; moleklsel (molar) kt
le.
molar solution: Bir litre zeltide bir mol erir ya
da znr madde kapsayan bir zelti,
motar surface: Ktlesi bir mol olan bir krenin yze
yi; molar yzey.
molar volume: Standart basn ve scaklkta bir mol
gazn litre trnden hacmi; ideal gazlar iin 22,4 litre
dir.
molasses (cane): S//. Yk. Melas (eker kam);
nemli bir tehlikesi olmayan, pekmez kokulu, koyu
kahverengi, sakkaroz, eker ve sudan oluan bir ka
rm; z.a. 1,45; k.n. bilinmiyor; d.n. karm oran
ile deiir; suda nemli ekilde znr; 1Q0Fde
(37,7C"de) viskozitesi 10 000-15 000 saniye Redvut
No;1; gemilerde 35C'ye kadar evre scaklnda
ve atmosfer basncnda tanr.
mold: 1) erimi durumdaki bir eye belirli bir ekil
ver mek iin model, oyuk ekil veya matriks; kalp.
2) model. 3) bir kalp iinde veya zerinde ekil
verilen veya oluturulan ey. 4a) kalpla verilen
ekil, b) ge-

molded
nel olarak, ekil. 5) bir kalp iinde veya zerinde e
kil vermek. 6) bir kalpta ekil vermek. 7) ekil ver
mek. 8) kalbn yapmak; dkm iin kalbn yap
mak.
molded: Kalp halinde dklm.
molded brake lining: Dkm fren balatas.
molded lining: Fiberden yaplm fren balatas; fiber
balata.
molder: 1) kalplar yapan kii veya ey; kalp; d
kmc. 2) elektro klielerin kopyasn yapmak iin
kullanlan bir takm elektrikli klie levhas; moulder
eklinde de yazlr. 3) gemide ve karada dkmha
neyi altran, kalp yapan, demirli veya demirsiz
metal ya da alamlar dken kii; dkmc.
molding: Dkme, dkm yapma ya da dkerek ekil
verme.
molding machine: El, hidrolik, pnmatik ve elektrikle
altrlan ve ok byk miktarda dkm kalb re
ten makine; kalp makinesi.
molding sand: Dkm kumu; derece kumu.
mole: 1) korumak amacyla suya ina edilen ta vb.
inden bir koruyucu; dalgakran veya mendirek. 2)
bu ekilde yaplan veya korunan bir liman ya da de
mir yeri. 2) iskele.
mole: 6,02214 (Avagadro sabiti) atomlar, forml birim
leri ya da molekller kapsayan bir maddenin mikta
r; mol.
molecular: Molekllere ait; molekllerden oluan,
molekllerle retilen; molekller arasnda var olan.
molecular attraction: Moleklsel ekim ya da
cazibe. molecular compound: ki ya da daha fazla
(tam) mo
lekln kimyasal bileimi ile oluan bileik; molekler bileik.
molecular crystal: Van der Waals kuvveti veya hidro
jen balar tarafndan bir arada tutulan molekller
den oluan bir kristal; molekler kristal.
molecular film: Bir molekl kalnlnda (bir madde
nin) film ya da katman; ayn zamanda tek katman
Bkz. monolayer.
molecular formula: Molekldeki her bir bileiin
atomlarnn saysn gsteren kimyasal bir forml;
molekler forml.
molecular number: Bir molekldeki atomlarn, ato
mik saylarnn toplam; molekler say.
molecular pump: Hzla dnen bir disk ya da silindir
tarafndan gaz molekllerini gtren bir hava pom
pas; molekler pompa.
molecular structure: Molekler yap.
molecular volume: Bkz. molar volume.
molecular weight: Bkz. molar volume.
molecular weight: Bir maddenin bir moleklnn g
reli ortalama arl.
molecule: 1) bir element veya bileiin serbest du
rumda varolan ve element veya bileiin zelliklerini
tayan en kk parac; molekl. 2) gram mole
kl. 3) kk bir partikl; parack ya da partikl.
molecule, activated: Bir ya da daha fazla uyarlm
atom kapsayan molekl; uyarlm molekl.
Mollier's charts: Bkz. Mollier's diagrams.
Mollier's diagrams: Term, trl basn ve scaklklar
da su buharnn zgl hacmi, slaklk derecesi, entalpi (s tutumu) veya entropiyi kolayca veren diyag
ramlar, Molier'in su buhar iin h-s ve T-S diyagram
lar gibi.

362

monel metal
molten: 1) s le eritilmi veya sv haline getirilmi;
erimi veya eritilmi. 2) eritilerek ve kalba dklerek
yaplm ya da imal edilmi.
mol. wt.: Bkz. molecular
weight. moly: Bkz.
molybdenum.
molybdate: Molibdik asitin bir tuzu; molibdat.
molybdenite: Molibdenin esas cevheri olan gm
grisi renkli bir mineral; doal molibden slfr,
MoS 2 .
molybdenum: Parlak, krlgan, gm beyaz renkli
metalik kimyasal bir element; molibden; alamlar,
elektrik frnlarnn sarglar (iletkenleri), buji elektrot
lar vb. yapmlarnda kullanlr; Simg. Mo; at.a.
95,95; at.no. 42.
molybdenum steel: % 10'a kadar molibden kapsa
yan bir alam; molibden elii.
moment: 1) sonsuz kk bir zaman; an; moment.
2) Meka. a) bir nokta veya eksen evresinde dnme
ye eilim; dnme eilimi, b) bu eilimin ls, c)
bir kuvvet, ktle, hacim vb. ve onun ekseni, mesneti
ve dzleminden dik bir mesafedeki rn; moment;
tork.
momentarily: 1) ksa bir zaman iin. 2) her an; bir an
lk.
momentary: Sadece bir an devam eden; geici; s
rekli olmayan; sreksiz ya da devamsz.
Moment balancer: Byk stroklu, dizel motorlarnda
bulunan moment dengeleyici; arlk eklinde olan
bu dengeleyici makinenin tam devri veya iki misli de
virde dnerek krankaftla sekronizasyonu salar.
moment of a couple: Aralarnda dikey mesafe ile
kuv vetlerden birinin iddetinin arplmasyla
bulunan moment; bir iftin momenti; bir kuvvetler
iftinin mo menti,
moment of a force: Bir cisme uyguland zaman bir
kuvvetin dndrme etkisi; tork; moment.
moment of inertia: Atalet momenti; eylemsizlik mo
menti.
moment of momentum: Asal momentum.
momentum: 1) hareketli bir cismin, nesne ya da obje
nin hz. 2) Meka. hareketli bir cismin, ktlesi ve hz
nn arpm rnne eit olan hareket nitelii; mo
mentum.
mon-: Bkz. mono-.
monacid: Bkz, monoacid.
monadic: 1) Kimy. Bir atoma ait veya ona benzer. 2)
Bilgisay, tek ileyicili.
monadical: Bkz. monadic.
monas: Bkz. monad.
monatomic: 1a) bir atomdan oluan ya da meydana
gelen: Molekl iin sylenir, b) moleklnde bir ato
ma sahip olan: Bir atom veya atom gruplar iin sy
lenir. 2) bir deere sahip olan; tek deerli bir atom
ya da kk.
monatomic gases: Argon, neon gibi moleklnde
tek atom bulunan gazlar; tek atomlu gazlar.
monatomic molecule: Bir atomdan oluan ya da
atom kapsayan molekl; tek atomlu molekl.
monatomic substance: Tek atomdan oluan madde;
tek atomlu madde.
monazite: Seryum ve nadir toprak alkali metallerin
kahverengi veya kahverengimsi krmz doal fosfat;
monazit; toryumun nemli bir cevheri.
monel metal: % 67 nikel, % 30 bakr, % 1,4 demir, %

moni t o r
0,6 manganez, silisyum ve karbonun oluturduu
korozyona ok dayankl bir alam; monel metal; pi
irme kaplar, asitlere dayankl cihazlar vb. i yapm
larnda kullanlr (Ticar bir marka); monell eklinde
de yazlr.
monitor: 1) radyasyon seviyesini aratrmak ve l
mek iin kullanlan bir cihaz. 2) yangnla savata ol
duu gibi, su akmn gerekli bir tarata yneltmek
iin dzenlenen, nozul iin bir balant; monitr. 3)
Rady, Telev. a) bir yayn stdyosunun, iletiminin nite
liini denetlemek iin kullanlan bir cihaz; monitr,
b) yayn kontrol etmek iin kullanlan alc bir cihaz
(televizyon cihaz). 4) bir monitrle gzlemek veya
denetlemek. 5) Rady. Telev. bir monitr ile almak ve
ya denetlemek.
monitorial: 1) monitre ait; monitr ya da monitrle
rin kullanmna ait.
monkey: eki; ahmerdan.
monkey w rench: Hareketli az ayarlanarak trl l
lerdeki somun vb. ine uyabilen bir anahtar; ingiliz
anahtar.
mono-: Bir, yalnz, tek bir atom veya grup kapsayan,
bir molekl kalnlna sahip olan anlamlarnda bir
nek.
monoacid: Her moleklnde deiebilen bir hidrojen
atomuna sahip olan asit; monoasit; monoasitik.
monoacidic: 1) her moleklnde sadece bir asit hid
rojen atomuna sahip olan. 2) sadece bir edeer
arlkta asit veya bir asit hidrojen atomu ile yer de
itirebilen bir hidroksil grubuna sahip olan bir mole
kl arlndaki bir alkol veya baz belirten; monoasidik.
monoatomic: Bir atomdan oluan: Bir molekl iin
sylenir; tek atomlu; monoatomik.
monobasic: 1) Kimy. a) moleklnde bir metal veya
pozitif kkle deiebilen bir hidrojen atomu kapsa
yan ya da hidrokzil grupla tepkime yetenei olan bir
asiti belirtir, b) yapsndaki metal ya da pozitif k
kn, asit hidrojen atomu ile yer deitirebilecei bir
bileii belirtir. 2) morobazik.
monobasic acid: Sadece deiebilir bir hidrojen ato
muna sahip olan asit; rnein hidroklorik asit, HCI;
monobazik asit.
monobasic salt: Polibazik bir asitin sadece bir hidro
jen atomunun deimesiyle oiuan tuz; rnein
H 3PO4 'ten oluan NaH 2 P0 4 .
monochloride: Her moleklnde bir klor atomu kap
sayan bir klorr; monoklorr.
monochromatic: 1) bir renge ait veya tek renkli olan.
2) 1 dalga boyundaki a ait veya dalga boyu 1
olan n retilmesi.
monochromatic filter: Bir dalga boyu veya sadece
ok dar bir banttaki dalga boylarn ileten bir filtre;
tek renkli (monokromatik) szc veya filtre.
monchromatic light: Sodyum alevi gibi, bir dalga
bo yunun kapsad tek renk; monokromatik k.
monochrome: Tek renkli.
monofuel: Roket makinelerinde yakt olarak kullan
lan hidrojen peroksite Alman bilim adamlarnn verdi
i isim; tek yaktl (roket, motor vb. i).
monohydrate: Birleecek element veya kkn her
gram moleklsel arl iin 1 gram molekl arl
nda su kapsayan bir hidrat bileii; monohidrat.
monohydric: 1) moleklde bir hidrokzil grubuna sa
hip olan: Monohidrik alkol gibi. 2) yer deitirebilir
bir hidrojen atomuna sahip olan; monohidrik.
monolayer: Bir molekl kalnlnda film ya da kat
man; tek katman; monomolekler katman.
monolith: Tek paradan yaplm; yekpare; tek par
a.
monometallic: 1) tek metale ait, tek bir metal kapsa

363

moor

yan veya tek bir metal kullanan; monometalik. 2)


monometalizme ait.
monomial: 1) Ceb. sadece bir terimden oluan; tek
terimli. 2) Bio. sadece bir szckten oluan.
monomolecular: 1) tek bir molekle ait; monomole
kler. 2) bir molekl kalnlnda bir katmana ait ve
ya bu katman belirten.
monomorphic: 1) sadece tek ekle sahip olan; monomorfik; tek ekilli. 2) ayn ya da esas olarak benzer
trden yapya sahip olan.
monomorphous: Bkz. monomorphic.
monoplane: Tek kanatl uak.
monopropellant: Bkz. monofuel.
monorail: 1) vagonlar asl olarak veya zerinde ta
yan tek ray. 2) tek rayl demiryolu.
monosaccharide: Hidrolizle paralanmayan veya ay
rmayan bir karbonhidrat; glkoz, frktoz vb. i basit
eker; monosakarit.
monotint: Bkz, monochrome.
monotone: Monotonluk; tekdzelik; yeknesaklk.
monotonous: 1) deiiklik olmakszn ayn tonda de
vam eden veya sren; monoton; tekdze; yeknesak.
2) deiiklii olmayan veya ok kk deiiklie sa
hip olan. 3) deiiklik olmamas nedeniyle skc.
monotony: 1) deiiklii olmakszn ayn tonda de
vam etme; tek dzelik; monotonluk. 2) deiiklik ol
makszn.
monotype: a) Matb. deiik trde harfleri bir blok ha
linde dkmek ya da dizmek iin kullanlan bir maki
ne; monotip (Ticar bir marka), b) bu ekilde reti
len harf. c) zerine ekillerin yapld bir metal lev
ha ve matbaa mrekkebi ile yaplan bask, d) byle
basklar yapma yntemi.
monotypic: Monotip doasna sahip olan.
monovalence: Tek deerli olma durumu veya niteli
i; tek deerlilik.
monovalency: Bkz. monovalence.
monovalent: Kimy. a) tek deere sahip olan. b) tek
deerli Bkz. univalent.
monoxide: Kimy. her moleklnde bir atom oksijen
bulunan oksit; monoksit; monooksit.
Monster press: 381 mm kalnla, 305 mm apndaki
krank millerine ekil vermek iin kullanlan, toplam
1000 tonluk basn uygulayan, 80 hp'lik bir elektrik
motoru ile altrlan, alma hz dakikada 6 kurs
ya da strok olan bir pres; canavar pres.
montan wax: Linyit ve turptan karlan mum, cila, fo
nograf plklar vb. inin yapmlarnda kullanlan kah
verengi veya beyazms karbonlu hidrojen mumu.
month: 1) Gregoryan takviminde, takvim ylnn bln
d esas paralardan herhangi biri; ay (calendar
month). 2) otuz gn veya drt haftalk bir sre. 3)
sabit bir noktaya gre ayn tam bir devrinin periyotu
(lunar month); zellikle yeni bir aydan dier yeni
aya kadar olan periyot (synoxdic month): 29 gn
12 saat, 44 dakika ve 2,7 saniyeye eittir; gne yl
nn on ikide biri (solar month).
monthly: 1) bir ay iin sren veya devam eden; aylk.
2) ayda bir veya her ay yaplan, vukubulan, gr
nen, denen vb. i; ayda bir; her ay: Aylk dergi gibi.
3) ayda bir baslan bir periyodik.
monzonite: Hemen hemen eit miktarlarda ortoklas
ve plagiyoklas Bkz. plagioclase feldispat ve bazan
kk miktarda biyotit kapsayan bir volkanik kaya.
moonstone: Gm parlaklnda, st beyaz, yar
saydam bir feldispat; ayta; mcevher olarak kulla
nlr.
moor: 1) Den. palamar veya zincirle sahile balaya
rak ya da demirleyerek (bir gemi vb. ini) yerinde tut
mak veya tespit etmek. 2) yerinde tutmaya neden ol
mak.

moorage
moorage: 1) palamar, zincir vb. i ile balama ya da
demirleme. 2) balama veya demir yeri. 3) byle bir
yeri kullanma creti.
mooring: 1) balama ya da demirleme ii. 2) o.
bunun yapld halat, palamarlar vb. 3) o. bir ge
mi vb. inin demirleyebilecei veya balayabilecei
yer; balama ya da demirleme creti.
mooring lines: Doal lif (elyaf), sentetik elyaf, elik
tel vb. i maddelerden yaplan ve gemilerde kullan
lan halatlar; balama halatlar.
mooring mast (or tower): Bir hava gemisinin (zeplin
vb.) balayabilecei direk ya da kule.
mordacious: Keskin, ac veya eki, kostik ya da yak
c.
mordacity: Keskin, ac veya eki, kostik ya da yakc
olma durumu veya nitelii.
mordancy: Keskin, ac, eki vb. i olma nitelii.
mordant: 1) paslandrc. 2) boyama vb. inde renkleri
sabitletirme ii. 3) boyamada renkleri sabitletirmek
iin kullanlan bir madde; zellikle, organik boyalar
la birleerek znmeyen renkli bileikler oluturan
bir metal bileii. 3) metal yzeylere oyarak izgiler
vb. i izilmesinde kullanlan bir asit veya korosif
madde.
morgen: 1) Esk. Hollanda'da ve gnmzde Gney
2
Afrika'da kullanlan, yaklak 8098 m 'ye eit olan
bir yzey lm birimi. 2) Gemite Prusya, Dani
marka ve Norve'te kullanlan ve yaklak 2698
2
m 'ye eit olan bir arazi lm birimi.
morphin: Bkz. morphine.
morphine: Beyaz, kristalli, ac bir alkaloit; morfin,
C l 7 H 1 9 0 3 N.H 2 0 ; afyondan elde edilen, uyku
verici ve ar giderici olarak kullanlr; morfin.
Morse: 1) nokta, hat ve boluklardan veya bunlara
uyan seslerden oluan, telgraflkta harfler, saylar
vb. lerini oluturan bir ifre ya da alfabe. 2) buna
benzer herhangi bir ifre. 3) Mors alfabesi.
Morse code: Bkz. Morse.
Morse lights: Den. gre engel olmayacak ekilde
kaptan kknn veya kaptan kkne en yakn dik
menin zerine donatlan, ou zaman 25 vatlk am
pullerden oluan, biri kprst ve dieri miyarn
sancak ya da iskele tarafnda bulunan maniple ile
kullanlan lmbalar; Mors lmbalar.
Morse test: Kk gl, yksek devirli motorlann
yaklak endike glerinin hesaplanmasnda, maki
ne silindirlerinin teker teker devre d braklarak ya
plan bir deney; Mors deneyi.
mort: ng. byk miktar ya da say.
mortar: 1) daha yumuak maddeleri dverek toz
hali ne getirmek iin kullanlan, ou zaman pirin
ve ba- zan aatan yaplan bir kap; havan. 2)
maddeleri d ven veya ten herhangi bir makine.
3) Ask. havan topu. 4) kum ve kire kanm;
imento, kire, kum ve su ile yaplan ve
inaatlarda tulalar veya talar arasnda kullanlan
bir kanm; har. 5) har ile sva mak.
mortise: 1) bir para tahtada alm ve ona geecek
kntl paraya uygun delik, di, lmba veya zva
na. 2) gvenli olarak balamak; gvenli olarak bir
letirmek; zellikle zvana ve erkek geme ile bala
mak. 3) delik ya da zvana amak; mortice biimin
de de kullanlr.
mosaic: Televizyon kamerasnda a duyarl levha.

364

motorcar
mosaic gold: 1) boya maddesi olarak kullanlan sar,
kristalli bir toz; kalay slfr, SnS 2 . 2) altn takliti ola
rak yaplan pirin; taklit altn.
Moss hygrometer: Buharlatrlan buhar ile soutu
lan bir tr nemler; Moss higrometresi,
mote: Toz zerresi veya dier ok kk partikl ya
da parack.
mother: 1) sirkede veya mayal svlarn yzeyinde
bakteriler tarafndan oluturulan lifli, yapkanms
bir madde; sirke tortusu. 2) tortu; helve.
mother lode: Bir maden ocandaki ana cevher da
man.
mother of vinegar: Sirke tortusu.
motion: 1) hareket etme ilemi veya ii. 2) hareket;
devinim. 3) bir gvde veya onun bir parasnn hare
keti. 3) hareket etme yetenei. 4) impuls. 5) teklif;
neri; zellikle bir meclis veya toplantda resmen ve
rilen teklif; nerge. 6) Meka. hareketli paralarn bile
imi; mekanizma; donanm.
motionless: Hareketsiz veya harekete muktedir olma
yan; hareket etmeyen.
motion-picture: Sinema filmine ait; sinema filmi zel
liinde.
motion picture: 1) sinema filmi. 2) sinema filmi gibi
fotoraflanan bir oyun ya da hikaye.
motivate: Hareket veya hareketler salamak; hareket
veya hareketler gibi etkilemek; tahrik etmek; sevketmek.
motivation: Harekete getirme.
motive: 1) harekete veya devinime ait; harekete ne
den olan. 2) hareket ya da hareketlere ait; hareket
ya da hareketler tabiatnda olan. 3) hareket olutu
ran; muharrik. 4) hareket vermek; harekete getir
mek.
motive power: 1) hareket vermek iin kullanlan bu
har, elektrik vb. i herhangi bir g; muharrik g;
motif g; herhangi bir mekanik enerji kayna. 2)
demiryolu lokomotifleri. 3) itici bir kuvvet.
motive unit: Elektrik jeneratr, pompa vb. i yardmc
makineleri altran veya eviren pistonlu buhar ma
kinesi, buhar veya gaz trbini, iten yanmal makine
ya da elektrik motoru; muharrik nite; motif nite;
evirici makine.
motivity: Hareket ya da harekete neden olan g ya
da enerji.
motor: t) hareket reten veya veren herhangi bir
ey. 2) bir makine; zellikle bir tat aracn altran
iten yanmal makine; dizel veya benzin motoru. 3)
bir makine tarafndan hareket verilen ara, zellikle
otomobil; motorlu ara. 4) elektrik enerjisini meka
nik enerjiye eviren makine; elektrik motoru. 5) mo
tor ya da motorlara ait; bir motor tarafndan altnlan: Motorlu tat arac gibi. 6) motorlu tat aralanna ait; motorlu tat aralan tarafndan; motorlu tat
arac veya aralan iin. 7) motorlu tat aracna bin
mek; zellikle bir otomobil ile seyahat etmek.
motorbike: 1) bir motor ile alan bisiklet. 2)
moto siklet.
motorboat: ten yanmal veya dier bir tr motor ile
altnlan bot; motorbot.
motorbus: ou zaman, iten yanmal bir makine ta
rafndan altrlan bir yolcu otobs; motorlu oto
bs.
motorcar: Otomobil; motorlu araba; motorlu ara.

motor controller
motor controller: Elektrik motorlarm altrmak,
stop etmek ve onlar ar ykten korumak iin kulla
nlan bir cihaz; motor idare eden bir alet; motor kon
trolr.
motorcycle: Bisiklete benzeyen, ou zaman ondan
daha byk ve ar olan ve iten yanmal bir makine
veya motor ile altrlan, genellikle iki tekerlekli bir
ara; motosiklet; motosiklete binmek.
motor drive: Bir makine veya makineleri altrmak
iin bir elektrik motoru ve bir mekanik sistemin dier
paralar; elektrik motoru ile altrma.
motor-driven: Bir elektrik motoru tarafndan altr
lan (pompa, kompresr, yardmc makine vb.).
motor-driven compressor: Bir elektrik motoru tarafn
dan altrlan (hava, freon, amonyak vb. i) iin
kompresr.
motored: Motor ya da motorlara sahip olan; zellikle
(belirli bir tr veya sayda) motorlara sahip olan.
motor effect: Zt ynlerde akm tayan komu ilet
kenler tarafndan uygulanan itme kuvveti; motor etki
si.
motor, gasoline: Bkz. gasoline engine.
motor generator: Bir jeneratre mekanik olarak ba
l, alternatif akm doru akma veya doru akm
al ternatif akma evirmek iin kullanlan bir elektrik
motoru; motor jeneratr.
motor-generator set: Bir veya birden fazla sayda
elektrik motorunun mekanik olarak baland bir ya
da birden fazla jeneratr ile oluturulan takm; motor-jeneratr seti ya da takm.
motorize: 1) motor ile alan bir arala donatmak;
motorize veya motorlu yapmak. 2) motor ya da mo
torlarla donatmak (tat arac vb. ini).
motorman: 1) bir tekne veya gemi motorunu alt
ran kii, motorcu; deniz motorcusu. 2) bir tramvay
veya elektrikli lokomotifi kullanan kii; vatman; maki
nist.
motor scooter: Bkz. scooter.
motor ship: Dizel motoru veya dier bir iten yanma
l makin ile altrlan bir gemi; motorlu gemi;
M/S, M/V ksaltmalar ile belirtilir.
motor truck: Yk tamak iin kullanlan motorlu kam
yon.
motor vehicle: Motorlu tal.
motor vessel: Bkz. motor ship.
mould: Bkz. mold.
moulder: Bkz. molder.
mount: 1) gerekli bir arna iin uygun bir taycya
yerletirmek, tespit etmek, balamak veya monte et
mek. 2) Ask., Den. kullanmak zere (bir topu) belirli
duruma ykseltmek veya ayarlamak; drise etmek,
b) silahlanmak (toplarla). 3) mikroskopik inceleme
iin (rnein bir slayt) zerinde sabitletirmek. 4)
takmak; monte etmek; kurmak.
mounted: t) uygun bir taycya yerletirilmi; bindi
rilmi. 2) Ask. at, tank, zrhl ara vb. ine bindirilmi.
mounting: Yerletirme; monte etme veya montaj; tes
pit etme.
mounting bolt: Balama ya da tespit cvatas.
mounting bracket: Daha ok otomotif makinelerinde
motoru balamak iin kullanlan knt; motor kula
; balama kebendi.
mounting nut: Tespit ya da balama kebendi.
mounting screw: Tespit ya da balama cvatas.

365

mudguard
movability: Hareket edebilir olma durumu veya niteli
i
.
movable: Bir yerden dier bir yere hareket edebilir;
tanabilir; hareket edebilir; hareketli.
move: 1) yer ya da durumunu deitirmek; bir yer ya
da durumdan dierine itmek, tamak veya ekmek;
mek, 3) gelitirmek. 4) belirli sabit bir durumda al
trmak, dndrmek vb. i (makine iin sylenir). 6)
k mldatmak; oynatmak. 7) hareket etme ii;
hareket.
8) kmldanma.
moveable: Bkz. movable.
movement: 1) hareket, zellikle: a) bir kii veya bir
grubun hareketi, b) Ask, manevrann bir ksm ola
rak askerler, gemiler vb. inin yerini deitirmek. 2)
Meka. bir mekanizmann hareketli paralar; zellikle
bir dizi balanm hareketli para.
mover: Hareket eden kii veya ey; zellikle ii ya da
grevi, ev deitirme srasnda mobilyalar naklet
mek olan kii.
movie: 1) sinema filmi. 2) o. sinema.
moving: Hareket etme; zellikle: a) yer ya da duru
munu deitirme veya deitirmeye neden olma. b)
harekete neden olma.
moving blades: Buhar, egzoz ve gaz trbinlerinin ro
torlarnn evresindeki kanallara taklm kanatlar; ha
reketli kanatlar; reaksiyon trbinlerinde hem hz ve
hem de basncn, aksiyon trbinlerinde ise basncn
dmesine neden olur.
moving parts: Motorlarda piston, piston kolu, krank
mili, trbinlerde rotor, elektrik makinelerinde endvi
vb. i ksmlar; hareketli paralar,
moving vane pump: Silindir eklinde gvdesi, yanlar
da giri ve k olan, yine silindir eklindeki rotoru
nun evresindeki ceplerde salnm hareketi yapan
valflar bulunan bir tulumba; hareketli cepli pom
pa; orta viskozitedeki svlar ellelemek iin kulla
nlr.
moving picture: Bkz. motion picture.
moving staircase (or stairway): Yryen merdiven.
moving machine: imen vb. lerini kesmek iin kulla
nlan dner bakl bir makine; im bime makinesi;
ekin bime makinesi.
M.P. (m.p.): Bkz. melting point.
mph (m.p.h.): Bkz. miles per hour.
M/S: Bkz. motor ship.
m.s.i.: Bkz. mean sea level.
Ms-Th (MsTh):Bkz mesothorium.
M.T.: Bkz. metric ton.
MTD: Bkz. mean temperature difference.
M/V: Bkz. motor vessel.
mucic acid; Renksiz, kristalli bir asit; mukik asit, (CHOH)4(CO2H)2; laktoz, sakz vb. inin oksitlenmesi
ile oluur.
mud: 1) slak, yumuak, yapkan toprak; amur. 2)
amur ile kaplamak.
mud drum: Buh. Haza. heder tr kazanlarda n he
derin altnda, ona ksa ve byk apl borularla ba
l bulunan kare prizma eklinde bir heder; kazan su
yu iindeki tortu, amur vb. inin topland, zerinde
henhol denilen el delikleri bulunan ksm ya da ha
cim; amur dram.
mudguard: Bisiklet, otomobil vb. i tat aralarnda te
kerlein frlatt amura kar koruma amacyla, te-

muf f
kerlein zerinde bulunan koruyucu veya rt; a
murluk.
muff: Radyatr rts; manon.
muff coupling: Manon kaplin veya kuplaj.
muffler: Mot. egzoz gazlarnn grltsn azaltan ve
bu gazlar iindeki kvlcmlar tutan trl cihazlardan
herhangi biri; susturucu; saylenser; mafler; kvlcm
tutucu.
mule: Br kanal boyunca tekneleri ekmek iin kullan
lan kk bir traktr veya elektrik makinesi.
mule skinner: Kk, kanal traktr veya elektrik ma
kinesini kullanan kii veya operatr.
muleteer: Bkz. mule skinner.
muley saw: Uzun, salam bakl veya azl, az es
nemeyen, her iki ucundaki mengeneler tarafndan
gaytlk yaplan bir testere; bk testeresi.
muller: tmek iin kullanlan mekanik veya el ci
hazlarndan herhangi biri; zellikle boya ya da illa
r tmek iin, alt dz ve tatan yaplan havaneline sahip bir cihaz.
multi-: Sahip olan, ikiden fazla sayda anlamlarnda
bir nek.
multiangular: ok aya sahip olan; ok al.
multiblade fan: Buh. Kaza. ocaklara hava salayan,
ok kanatl, kanatlar ileri veya geriye kvrk eri ek
linde olan cebri draft fan; ok kanatl fan ya da k
rk.
multicolored: ok renkli.
multi-crank: ok krankl (benzin veya dizel motoru gi
bi).
multi-crank engine: ok silindirli krank milinde, silin
dir says kadar krank bulunan makine; ok krankl
makine; ok silindirli makine.
multicylinder: ok silindirli (benzin motoru, dizel mo
toru veya buhar makinesi vb. i).
multicylinder engine: Birden fazla sayda silindire sa
hip olan iten yanmal makine, zellikle pistonlu bu
har makinesi; ok silindirli makine.
multiform: Bir ok ekil vb. ine sahip olan; ok ekil
li.
multi-fuel engine: 1) zellikle manevralar diezel oil
ile yaplan ve seyirde fuel oil ile altrlan gemi di
zel makinesi. 2) Bkz. dual fuel engine, try fuel en
gine.
multigraph: Daktilo makinesi ile yazlm eyleri o
altmak iin, devir hareketli bir tr matbaa makinesi
(Ticar bir isim). 2) byle bir makine ile oaltmak.
multigrip plier: Boru anahtar; boru pensesi.
multihole nozzle: Hidrolik pskrtmeli enjektrlerde
meme ya da nozul ucunda bulunan ve aplar
0,10-0,50 mm, boylar 0,30-1,5 mm olan deliklere sa
hip meme; ok delikli meme ya da nozul.
multi-orifice nozzle: Bkz.
multihole nozzle.
multipass: ok geili (buhar kazan, s eanjr vb.
i).
multipass boiler: Yanma srasnda oluan kzgn gaz
larn perde ya da batllar yardmyla borular arasn
dan bir ka kez geirildii kazan; ok geili kazan;
kaln su borulu heder tr kazan.
multipass heat exchanger: Istc sv veya gazlarn
iersinden bir ka kere geirildii s eanjr; ok
geili eanjr ya da stc.
multiphase: ok faz ya da safhaya sahip olan; Elekt.
ok fazl.

366

multi-stag e pum p
multiple: 1) bir ok para, eleman vb. inden oluan;
bir ok paraya sahip olan. 2) Elekt. paralel bal iki
ya da daha fazla iletkene sahip olan bir devreye ait
veya byle bir devreyi belirten. 3) Elekt. devrenin
balants ok sayda noktadan yaplacak ekilde d
zenlenmi terminaller grubu. 4) Mate, belirli bir say
ve dier bir saynn rn olan say; 5 ve 2'nin arp
mna eit olan 10 gibi.
multiple-expansion engine: Buharn iki ya da daha
fazla saydaki silindirde geniletilerek iin elde edildi
i buhar makinesi; ok genilemen makine.
multiple furnace boiler: zellikle ters alev borulu ka
zan; ok klhanl kazan; birden fazla klhana sahip
olan kazan; Bkz. return-tube boiler, scotch boiler,
multiple-hole nozzle: Bkz. multihole nozzle.
multiple series: ki veya daha fazla seri devrenin pa
ralel balanmas; Bkz. multiple.
multiple thread: Mak. iki veya daha fazla azl vida;
ok (azl) vida.
multiplex: 1) iki veya daha fazla mesajn, ayn tel ve
ayn dalga ile ayn anda her iki yne gnderilebildii
telgraf veya telefon sistemine ait veya bu sistemi be
lirten. 2) ok ksml telgraf veya telefonla (mesaj)
gndermek.
multiplexer: Bilgisay. oklayc.
multipliable: arptabilir.
multiplicable: Bkz. multipliable.
multiplicand: Mate, bir bakas ile arplan say; ar
plan.
multiplicate: Bkz. multiple.
multiplication: 1) Mate, arpma; arpma ilemi; arit
metikte (x) iareti ile belirtilir. 2) oalma ya da o
altma.
multiplication table: Mate, arpm tablosu veya ker
rat cetveli.
multiplicity: 1) trl, eitli olma durumu veya niteli
i; eitlilik. 2) byk bir say.
multiplier: 1) arpan veya oaltan kii veya ey. 2)
Mate, bir sayy arpan dier bir say; arpan. 3) Fiz.
bir etkiyi oaltmak veya iddetlendirmek iin kulla
nlan herhangi bir cihaz.
multiplier phototube: Radyoaktivite aratrmak iin
kullanlan duyarl bir cihaz.
multiply: 1) say, miktar, boy veya derecede oalt
maya neden olmak. 2) Mate, arpmann rnn
bulmak. 3) say, miktar, boy veya derecede oal
ma. 4) arpma (ilemi) yapmak.
multipolar: ki kutuptan fazlasna sahip olan; ok ku
tuplu.
multiprocessing: Bilgisay. oklu ilem.
multi-purpose: ok amal; bir ok ama iin kullan
labilen.
multispeed motor: Her biri ykten bamsz olan iki
veya daha fazla belirli hzdan birinde altrlabilen
motor; ounlukla endksiyon motoru; ok hzl mo
tor.
multistage: Bir buhar trbini, kompresr vb. i gibi
ok kademeden oluan; ok kademeli.
multi-stage compression: ok kademeli sktrma.
multi-stage compressor: Yksek ve alak basn ve
ya yksek basn, orta basn ve alak basn silin
dirlerinden oluan iki ya da silindirli kompresr;
ok kademeli kompresr.
multi-stage pump: ok kademeli pompa; zellikle

mul t i - s t ag e t u r b in e
birden fazla silindirden oluan bir pompa.
multi-stage turbine: ok kademeli veya basamakl
trbin.
multithreading: Bilgisay. oklu kullanm.
multithrow crankshaft: Mot. zerinde ok sayda
krank kolu bulunan krankaft veya krank mili; ok
krankl veya kollu krank mili; ok silindirli makine.
multivalence: ok deerli olma durumu veya nitelii;
ok deerlilik.
multivalent: 1) ikiden fazla deere sahip olan. 2) ok
deerli.
multivalve: ok valfl veya ok spapl (motor vb.
i).
multivalve engine: Mot. her bir silindir kapanda iki
supap yerine ya da drt supap bulunan makine;
ok spapl makine veya motor.
multi-viscosity oil: Oto, dizel makinelerinde kullan
lan, zel olarak damtlan ve gelitiriciler katlan,
SAE-10W-30 gibi 0C'de viskozitesi SAE-10W ve
20C'de SAE-30 olan bir ya; ok viskoziteli ya.
Muntz metal: % 60 ve % 40 inkodan oluan bir ala
m; kondenser, stc vb. i borularnn yapmnda
kullanlr.
muriate: Hidroklorik asitin (tuz asitinin) bir tuzu; klo
rr; zellikle gbre olarak kullanlan potasyum klo
rr.
muriated: Tuz asiti (hidroklorik asit) veya bir klorr
kapsayan veya bunlarla muamele edilmi.
muriatic acid: Tuz asiti; hidroklorik asit; klorhidrik
asit, HCI.
muscarin:
Bkz.
muscarine.
muscarine: Baz mantarlarda, bozulmu balklarda
bulunan fevkalde zehirli bir alkaloit; muskarin,
C 8 H 19 0 3 N .
muscovado: eker kam suyundan melas ekildik
ten sonra geriye kalan koyu renkli ham eker.

367

myriad
muscovite: Elektriksel izolasyon (yaltc) olarak kulla
nlan ak renkli ad mika; muskovite, KH2AI2(Sio 4 )3 ,
mushroom valve: Bkz. poppet valve.
music wire: Kk bir el mengenesine taklan ve en
jektrlerin meme deliklerinin temizlenmesi iin kulla
nlan 0,006 in veya 0,152 mm apnda tel; mzik
aleti teli.
music wire gauge: Mzik aletleri tellerinin aplarnn
lmnde kullanlan bir alet; tel ap leri.
Mustard gas: Zehirli gaz olarak kimyasal savalarda
kullanlan, kokusu hardala benzeyen yal, uucu
bir sv, (CH2 ClCH 2 )2 S; hardal gaz.
mustard oil: Hardal ekirdeinden karlan ve sabun
yapmnda kullanlan bir ya; hardal ya.
muster: Deniz. rol talimi iin toplanma.
muster list: Deniz, rle cetveli.
Muster station: Dem. rle, toplanma
yeri.
3
mutchkin: Bir pintten (473 cm ) biraz daha aza eit
olan bir sv lm birimi.
mutual: Karlkl.
mutual conductance: Bir devredeki hareketli manye
tik alann ikinci devre zerindeki endkleyici etkisi;
mterek veya karlkl endktans.
mutual induction: Manyetik olarak bal ayr bir dev
rede akmn deimesi nedeniyle bir devrede elektromotif kuvvetin endklenmesi; mterek endksiyon.
muzzle velocity: Bir ateli silahn azn terkettii an
merminin hz (m/s trnden belirtilir).
Mv: Bkz. mendelevium.
mV: Bkz. millivolt.
mW: Bkz. milliwatts.
myriad: 1) on bin (10 000). 2) herhangi (belirsiz) b
yk bir say. 3) belirsiz byk bir sayya alt; saysz.

n
N: Nitrojen ya da azotun simgesi.
n: 1) Mate. belirsiz bir say. 2) Fiz. ntronun simgesi.
Na: Bkz. sodium.
nacelle: 1) uak, balon veya dier bir hava gemisinin
makinesi, yk vb. i konulan veya yolcularn korundu
u kapal ksm. 2) bir balona aslan sepet veya hc
re.
NACA: National Advisory Committee tor Aeonautics: ABD, Ulusal Havaclk Danma Komitesi.
NACC: Ulusal Otomobil Ticaret Odas (ABD): Natio
nal Automobile Chamber of Comers.
nail: 1) ivi; mh. 2) yaklak 57 mm (2,25 in)'ye eit
olan eski bir kuma lm birimi. 3) ivi ile bala
mak veya raptetmek. 4) ivilemek.
nail head: ivi ba.
nailing: ivileme.
nail puller: Kerpeten.
nailset: Bir ivinin seviyesini tahta yzeyine veya tah
ta yzeyinin daha aasna gmmek iin kullanlan
bir alet.
naked lights: Ak ate veya alevler, akta bulunan
akkor halindeki maddeler veya kapatlmam baka
ateleme kayna; plak alev, ate vb. i.
name plate: Motor, makine ve tezghlara konulan ve
yapmcnn ad, modeli, seri numaras vb. ini gste
ren maden plka veya etiket.
-9
nano-: 10 , 0,000 000001 veya 1/1000 000 000 ya da
milyarda bir anlamnda bir nek; nano; n ksaltmas
ile gsterilir.
nanometre: Metrenin milyarda biri; 0,000 000 001 m;
-9
10
m; 1/1 000 000 000 m;
nanometre.
napalm: Alev makineleri ve yangn bombalarnda kul
lanlan pelte ya da jle benzin; napalm; yapmnda
naftenik ve palmitik asitler kullanlr.
naphtha: 1) ham petroln fraksiyonel damtlmasn
dan elde edilen yanc, uucu, yams bir sv, nafta; 80-110C scaklklarnda damtlr ve yakt z
c ve aydnlatc olarak kullanlr. 2) petrol. 3) kmr
katran, odun, kmr ve dier karbonlu maddelerin
damtlmasndan retilen trl yanc, uucu svlar

dan herhangi biri.


naphtha, petroleum: Sv. Yk. petrol naftas; petrol
benzini; petrol eteri; yangn tehlikesi olan, zgn ko
kulu, saydam ve renksiz, insan sal iin tehlikeli,
doymu alifatik karbonlu hidrojenlerden bir sv;
z.a. yaklak 0,6 ; k.n. 35-80C; d.n.-100C; su
da znmez; gemilerde evre scakl ve atmosfer
basncnda tanr.
naphtha, solvent: Sv. Yk. kmr katran naftas;
zc nafta; yangn tehlikesi olan keskin ve tatl koku
lu, koyu saman rengi veya beyaz renkli, ksilenlerin
homologlarla oluturduklar bir sv; z.a. 0,87; k.n.
125-200C; d.n.0C'nin altnda; suda az znr;
20C'de viskozitesi 0,8 cS; gemilerde evre scakl
ve atmosfer basncnda tanr.
naphthalene: Beyaz, kristalli, aromatik bir karbonlu
hidrojen; naftalin, C 10 H 8 kmr katrannn fraksiyo
nel damtlmasndan elde edilir; belirli boyalar ve di
er organik bileiklerin yapmnda ve gve kovucu
olarak kullanlr; naftalen, naftalin.
naphthalene, molten: Sv. Yk. erimi naftalin; beyaz
katran; gve pulu; katran kfurusu; yangn tehlikesi
olan, katrana benzer kokulu, renksiz veya ak Kah
verengi, insan sal iin tehlikeli, aromatiklerden
bir madde; Simg. C 1 0 H 8 ; 85C'de z.a. 0,9752;
85C'de viskozitesi 0,897; gemilerde 85-120C s
caklklar arasnda ve atmosfer basncnda tanr.
naphthalene monochloride: Kurunlu benzinlerle a
ltrlan motorlarda, yanma odasnda oluacak kalin
kurun katmanna engel olmak iin kurun tetra etile
kartrlan bir kimyasal; naftelen monoklorr,
C 10 H 7 CI.
naphthalic: Naftaline ait; naftalinden treyen.
naphthalin: Bkz. naphthalene.
naphthaline: Bkz. naphthalene.
naphthane group: Bkz. naphthanes.
naphthanes: ember tr yapya sahip ve kapal for
ml C n H 2 n olan karbonlu hidrojenler; naftenler; r
nein siklopentan (C 5 H 1 0 ) .
naphthanic: Naflene ait; naftene ilikin.

369

maph t h a ni c c r u d e s
naphthanic crudes: Naften kkenli ham petroller.

naphthol: Naftalinden treyen iki, beyaz, kristalli izomerik bileikten biri; naftol, C 10 H 7 OH ; boya
yapmn da ve antiseptik olarak kullanlr.
naphthous: Naftaya benzeyen veya naftaya ait.
naphtol: Bkz. naphthol.

n a va l s t o r e
natural frequency: Doal frekans; her bir saniyedeki
titreim veya osilasyon says.
natural gas: Yer kabuu ceplerinde grlen ou za

man nitrojen, karbon dioksit, helyum ieren % 85


metan, % 10 etan ve dengeleyici olarak propan ve
btan gibi hafif gazlardan oluan, hemen hemen

Napierian logarithm: Bkz. logarithm.

renksiz, yanc, 482-594C'de kendiliinden tutuan,

narcein: Bkz. narceine.

evlerde yakt olarak kullanlan bir gaz; doal gaz; ta

narceine: Beyaz renkli, aci, kristalli bir alkaloit; narsein, C 22 H 27 O 8 N ; hahatan elde edilen bir narkotik.

bi gaz.
natural gasoline: Belirli doal gazlarda buiunan b

narcotic: 1) derin uyku, uyuukluu tevik eden ve


ari gideren herhangi bir il; narkotik. 2) narkoza

tan, pentan ve ve hegzan gibi karbonlu hidrojenlerin


geri alnarak deerlendirilmesiyle elde edilen br

ait; narkoza benzeyen; narkoz yapmaya muktedir


olan. 3) narkotie alm kii. 4) uyuukluk vb. ine
neden olar herhangi bir ey.
narcotize: Narkotie konu olmak; uyuturmak.

benzin, doal (tabi) benzin; belirli uuculukta ret


mek iin benzine katlr, fakat dk oktan saysnda
olup, doal gaz ile kartrlmamaldr.
natural magnet: Bkz. magnetite.

narrow-gauge: Dar bir demiryolu iin veya dar bir de


miryoluna sahip olan.
narrow gauge: 1) raylar aras genilii 1435,1 mm'-

natural polymer: Doal ya da tabi polimer; protein


ler, niasta, sellloz ve dekstran gibi doal olarak vukubulan polimer.

den (56,5 in) daha az olan. 2) bu lye sahip


olan demiryolu veya dekovil hatt. 3) byle bir demir

natural radioactivity: Dayanksz bir elementin izoto


punun ekirdeinin bozunarak daha dayankl rn

yolu iin lokomotif veya vagon.

NASA: ABD Ulusal Havaclk ve Uzay Ynetimi: Nati


onal Aeronautics and Space Administration.
nascent: Kimy. bir bileikten henz firar etmi ve ele
ment atomlarnn molekl oluturacak ekilde birlememesi nedeniyle allmam bir kimyasal aktivite-

ye sahip olan bir elementin durumuna ait veya onu


belirten.
nascent state (or condition): 1) gelimenin ilk duru
mu. 2) Kimy. bir elementin, bir bileikten aa k
nn balangc.

native asphalt: Ham. petroln doal olarak buharla


mas veya damtlmas ile oluan ve doal halde bu
lunan asfalt; doal asfalt.
native metal: Tabiatta katksz veya saf olarak bulu

nan bir metal; rnein altn; saf metal.

ler oluturmas ilemi; doal radyoaktivite; atom nu


maralar 83'ten byk olan elementin tm izotoplar
doal radyoaktivite gsterirler.

natural resin: am vb. i baz aalardan elde edilen


reine; doal reine.
natural recources: Bir lkenin tabiatnn kmr, su,
metal cevheri, metal vb. i kaynaklar; doal kaynak
lar.

natural rubbers: Kauuk aacndan elde edilen kau


uk; doal ya da tabi kauuk; ham kauuk.

natural science: 1) zooloji, botanik, kimya, fizik, jeo


loji vb. ini kapsayan doa ve fiziksel dnya bilimleri;
doal bilimler. 2) bu bilim dallarndan biri,
natural-uranium reactor: Yakt zenginletirilmemi
veya doal uranyum olan reaktr; doal uranyum re

aktr.

NATO: Kuzey Atlantik Savunma rgt: North Atlan


tic Treaty Organization.

nautical: Denizciler, gemiler veya navigasyona (seyire) ait; bahr.

natrium: Sodyumun ltince ad; baz Avrupa lkelerin


de kullanlr; natriyum.
natrolite: Alminyum ve sodyumun sulu bir silikat,

nautical mile: Dnyann byk dairesinin bir dakika


s; farkl lkelerde farkl deerler alan bir uzunluk bi
rimi; ABD ve baz dier lkelerdeki resmi deeri

Na 2O.AI 2 O 3.3SiO2 .2H2O; natrolit.

natron:

Doal

sodyum

bir

6076,103 fit veya 1852 metredir.

buuk

karbonat,

nautical tables: Den, astronomi seyrinde kullanlan

Na 2CO 3 .NaHCO 3.2H2 O; natron; kuru gl yataklarn

trl matematik, astronomi ve corafyaya ilikin bil

da, dier maddelerle kark olarak tortu halinde bu


lunan karmak bir mineral.

gilerin cetvelleri; denizcilik tablolar.


nav.: Bkz. naval. 2) navigable. 3) navigation. 4)

natural: 1) tabiat ya da doaya ait; doann bir para

s; doadan gelen. 2) doada var olan; doada re


tilen; gerek; yapay olmayan; imal edilmemi olan.

3) Mate. doal veya natrel sins, kosins vb.


natural asphalt: Bkz. native asphalt.

natural aspiration: Doal emi; doal emme; zellik


le piston tarafndan oluturulan vakum nedeniyle ha

va veya hava-yakt karmnn motor silindirlerine


emilmesi.
natural circulation: Buh. Kaza. doal dolam; doal
sirklasyon; snan suyun ykselmesi ve onun yerini
daha souk su ktlelerinin almasyla oluan dola
m: Alev borulu kazanlar iin geerlidir.
natural draft: Kazan ocanda yaktn yaklmas ile

oluan gazlarn, gaz yollarnda ykselmesi ve onla


rn yerine kendiliinden temiz hava girmesi eklinde
ki baca ekmesi; doal veya tabi (baca) ekmesi.

Teknik Szlk - F. 24

navy.

naval: 1) gemilere ve gemicilie ait. 2) donanma,


onun gemileri, personeli vb. ine ait.

naval architect: Gemi ina mhendisi.


naval architecture: Gemi yapm ile ilgilenen mhen

dislik dal; gemi ina mhendislii; gemi inaiye bili


mi; gemi inas bilimi.
naval boilers: Bkz. marine boilers.

naval brass: % 60 bakr, % 39,25 inko ve % 0,75 ka


laydan oluan, deniz suyuna dayankl bir alam;
bahriye pirinci,
naval engineer: Deniz mhendisi.
naval engineering: Aratrma, gelitirme, dizayn, ya
pm, iletme ve onarmda fizik kurallarnn uygulan

mas; silh sistemleri, okyanuslarn yaps ile ilgile


nen sanat ya da bilim; deniz mhendislii.
naval store: Bir geminin srekli ve gvenilir bir bilim-

n aviga b ili t y
de almas iin gerekli ara, gere ve yedek para
larn bulunduu veya korunduu ksm; gemi maa
zas.
navigability: Deniz trafiine uygun olma durumu ve
ya nitelii. 2) deniz trafiine uygun su. 3) bir gemi
nin dmen dinlemesi nitelii.
navigable: 1) gemi ile zerinde sefer veya seyir yap
labilecek genilik veya yeterli derinlikte ya da engel
siz sular. 2) dmen dinler veya denetlenebilir.
navigate: 1) gemi ile seyahat etmek. 2) bir gemi veya
ua sevk ve idare etmek. 2) bir tekne ya da uakta
(arazi, hava, deniz vb. i zerinde) seyahat etmek. 4)
sevk ve idare etmek (gemi, uak vb.). 5) rotasn iz
mek (uak, gemi vb.).
navigating bridge: Den. bir geminin ynetildii yer;
kprst, kpr ya da kaptan kk.
navigation: Gemi ve uaklarn mevkilerini saptama ve
rotalarn izme bilimi; navigasyon; seyir bilimi.
navigation lights: Bir gemide bulunan borda fenerle
ri, silyon fenerleri ve pupa feneri; seyir fenerleri; se
yir klar.
navigator: Bir gemi veya uakta ekonomik rotalar i
zen, navigasyon dalnda alan kii; seyir subay;
seyir zabiti; navigator; seyir bilimcisi.
navy: 1) bir lkenin tm sava gemileri; donanma.
2a) bir lkenin gemileri, zabitleri, insanlar, depolar,
tersaneleri vb. lerini kapsayan tm deniz kuvvetleri,
b) bununla grevli devlet tekilt; deniz kuvvetleri
komutanl.
navy vessels: Bahriye gemileri; sava ya da harp ge
mileri.
navy yard: Sava gemilerini ina etmek ve onarmak,
bahriye tehizat vb. depolamak iin tersane; donan
ma tersanesi; asker tersane.
Nb: Bkz. niobium.
N.: Bkz. neodymium.
Ne: Bkz. neon.
N.E.: Bkz. Naval Engineer.
NBC contamination: Nkleer, biyolojik ve kimyasal
kirlenme.
near field: Kaynaa yakn olan bir akustik radyasyon
alan; yakn alan; bitiik alan.
neat: 1) bir eyle karmam; saf; su katlarak hafifle
tilmemi. 2a) temiz, b) temizlikle belirtilen; becerikli
ve dakik.
neat's-foot oil: Srlarn bacak ve incik kemiklerinin
kaynatlmas ile elde edilen ak sar renkli bir ya;
deri terbiyesi iin kullanlr.
nebular: Nebula veya nebla'lara ait.
nebular hypothesis: Neblaya ait varsaym; gne
sisteminin nceleri bir nebla olduu ve sonra youarak gne ve gezegenlerin olutuu kuram.
nebulize: 1) ok ince serpintiye dntrmek (bir
sv y). 2) ill sv ile (hasta, veya yaral yzeye)
ps krtmek.
nebulose: Bkz. nebuleus.
neck: 1) ounlukla ucuna doru bir aftn ucuna ve
ya apnn deiecei ksma oyuk amak. 2) bir af
tn ya da milin ular arasnda ap klen ksm.
nebulosity: 1) neblz olma durumu veya nitelii. 2)
o. nebla.
nebulous: 1) nebla veya nebulalara ait veya onlara
benzeyen. 2) bulutlu; puslu. 3) bulank; belirsiz;
mphem.

370

n ega t iv e carbo n

needle: 1) diki inesi; diki makinesi inesi. 2a) dan


tel vb. i yapmnda kullanlan ara; t. b) ta benze
yen, fakat ucunda engeli olmayan alet; rg ii.
3) fonograf ve benzeri inesi. 4) bir pusulann ibresi
veya inesi, b) bir hzler, basn ler vb. inin gs
tergesinin ibresi. 5) Benz. Mot. karbratr amandrasna bal ve amandra kabna yakt giriine msa
ade eden ine; ine valf; nidl valf. 5) elektrik inesi.
7) bir rnga ucundaki sivri, ok ince bir metal boru;
enjektr inesi. 8) Diz. Mot. enjektrlerde bulunan,
alt ucu konik, mekanik veya hidrolik olarak alan
para; ine valf; enjektr inesi; nidl valf. 9) ucu
nun ekli bakmndan kabaca ineye benzeyen her
hangi bir cisim. 10) Pist. Buh. Mak. makinelerin trl
ksmlarnn zellikle buharla temas olmayan para
larnn yalanmasnda kullanlan yadanln, damla
saysn ayar etmeye yarayan ksm; ine valf. 11) ba
z rulman yataklarn ok ince masuralarndan biri.
needle bearing: ok ince makara eklinde
rulmanla
r olan yatak; ine yatak; ine bilyal yatak; ine ma
sural yatak; bazan piston pin yata olarak kullan
lr.
needle file: Saatilerin kullandklar ince bir ee;
saat i eesi.
needle flame: Bir alumann ine eklindeki alevi; i
ne (biiminde) alev.
needle lift: Enjektr ine valfnn yuvasndan kalkma
miktar; ar devirli dizel motorlarnda 0,5-0,8 mm ve
yksek devirli dizel motorlarnda ise 0,35-0,5 mm do
layndadr.
needle nose plier: ince azl bir tr pense; kargaburun.
needle roller: ine rulmanl yatan masuralarndan
herhangi biri; ine rulman.
needle-roller bearing: Diz. Mot. daha ok piston pin
(perno) yata olarak kullanlan bir tr bilyal yatak;
ine bilyal yatak.
needle valve: 1) uzun, koni eklinde bir tapas bulu
nan ve sv akmn denetleyen bir valf; zellikle yk
sek basnl gaz silindirlerinde kullanlr. 2) karbratrlerde amandra kabna girecek benzin miktarn
dzenleyen valf; nidl veya ine valf. 3) enjektrler
de mekanik veya hidrolik bir ekilde alarak yaktn
10-15 mikron apnda kreciklerden oluan bir sis
eklinde silindirlere pskrtlmesini salayan alt
ucu konik ekilde yaplm bir valf; ine valf. 4) Pist.
Buh. Mak. baz damlalkl yadanlklarda ya damla
saysn dzenlemek veya yadanl kapamak iin
kullanlan, alt ucu konik valf; ine valf.
negate: Bilgisay. olumsuzlamak.
negative: 1) pozitif olarak dnlenin kart; nega
tif, zellikle: a) pozitif karakter veya nitelii olmayan.
2) Mate, sfrdan kk bir say veya karlacak bir
eyi belirten; negatif; eksi. 3) Fiz. negatif elektrie
ait. 4) ebonit bir ubuk zerinde, srtnme ile reti
len elektrik yk; bir elektronun elektrik yk. 5) bir
volta pilinde dk gerilimin bulunduu levha; nega
tif levha veya kutup. 6) Mate, sfrdan kk veya
karlacak bir say; negatif say. 7) Foto. negatif re
sim.
negative acceleration: Hareketli bir cismin yavala
mas; negatif ivme.
negative carbon: Elektrik kaynann veya reticinin
negatif (-) ucu veya terminaline balanan, srekli ki-

negativ e catal ys t
vlcm veren bir ark lmbasndaki karbon; negatif kar
bon.
negative catalyst: Bir katalizr nedeniyle tepkime h
zndaki azalma; negatif katalizr.
negative charge: Ar elektronlara sahip bir madde
tarafndan tanan elektrik dolgusu; negatif dolgu ya
da arj.
negative electricity: 1) reine veya balmumu zerine
srtnme ile yaplan elektrik. 2) bir volta pilinde al
ak gerilime sahip levhada veya kutupta grlen
elektrik; negatif elektrik.
negative electron: Pozitron'dan ayrmak iin bir elek
trona uygulanan isim; negatif elektron.
negative GM: Negatif metasentr ykseklii; metasentr noktasnn, gemi arlk merkezinin altnda ol
duu durum; negatif metasentr ykseklii; negatif
GM.
negative ion: Elektron kazanan bir atom; negatif
iyon.
negative lap: Pist. Buh. Mak. bir slayt (ekmece) val
fn portu tamamen kapatamad durumdaki lepi; ne
gatif lep; kart pozitif lep.
negative lift: Negatif ykseklik: Sv dzeyinden aa
da bulunan pompalar iin sylenir.
negative lifted pump: Negatif liftli veya ykseklii
olan pompa. 1) alc tarafnda ya da emme borusun
da pozitif basn bulunan pompa. 2) basaca sv
seviyesinden daha aada bulunan herhangi bir
pompa.
negative plate: Kurun plkal asitli veya alkalin ak
lerde negatif levha ya da plkalardan herhangi biri;
negatif plka.
negative pole: Bir ak, pil ya da elektrik retecinin
negatif veya - kutbu; negatif kutup.
negative sign: Mate, negatif bir sayy gstermek ze
re kullanlan bir iaret; eksi (-) iareti; negatif iareti.
negative terminal: Bir elektrik devresinin, elektrik re
tecinin negatif veya - ucu; negatif terminal; negatif
u; negatif kutup.
negative work: Mot. giri ya da emme srasnda hava
veya hava-yakt karmnn emilmesi, cebr egzoz s
rasnda egzoz gazlarnn silindirden atlmas iin pis
ton tarafndan yaplan i; negatif i.
negativity: Negatif olma durumu veya nitelii; negatiflik.
negatron: Kimy. Fiz. elektron.
negatron: Katodun bir tarafnda anot ve dier tarafn
da ise anot ve zgaraya sahip olan negatif direnli,
drt elemanl vakum tp.
negligibility: hmal edilebilir olma durumu veya niteli
i.
negligible: Kk, nemsiz vb. i oluu nedeniyle ih
mal edilebilir.
neoarsphenamin: Bkz. neoarsphenamine.
neoarsphenamine: Daha az ehirli ve daha znr
olduu iin arshenamine (arsfenamin) yerine kullan
lan arsefenamin sodyum bileii; neosalvarsan ola
rak da kullanlr.
neodymium: Nadir toprak grubundan metalik kimya
sal bir element; neodimiyum; Simg. A/d; at.a.
144,27; at.no. 60.
neomycin: Trl deri ve gz hastalklar ile sistematik
enfeksiyonlarn tedavisinde kullanlan ve barsak
antiseptii olarak yararlanlan, streptomisine benze

371

Nessler solutio n
yen bir antibiyotik il; neomisin.
neon: Dnya atmosferinde ok kk miktarda bulu
nan nadir, renksiz ve inert gaz halinde kimyasal ele
ment; neon; Simg. Ne; at.a. 20,183; at.no. 10.
neon bulb: Neon lmbas; neon ampul.
neon glow lamp: Neon lmbas.
neon sign: Bkz. neon tube.
neon tube: Neon gaz ile doldurulmu ve iinden
elektrik akm getii zaman youn turuncu krmz
renkli bir k reten lmba; neon tp.
neoprene: Asetilenin trevi olan klorun polimerletirilmesi ile retilen yapay kauuk; neopren; ya. s,
k ve oksitlenmeye yksek dayanklktadr.
neoprene bearing: Den. aft kovanlarnda, pelesenk
veya metal yataklar yerine kullanlan yatak; neopren
yatak; anmaya ok dayankldr.
neoprene seal: Petrol rnleri, zellikle benzin veya
motorinle temasta bulunan baz yerlerde kullanlan
kee; neopren kee.
neoprene washer: Neopren rondela veya pul.
neosalvarsan: Bkz. neoarsphenamine (Ticar mar
ka).
neoytterbium: Bkz. ytterbium.
nephelite: Bir ok volkanik kayada bulunan almin
yum, sodyum ve potasyum silikat.
nephelogy: Bulutlarla ilgilenen meteoroloji dal; nefeloji.
nephelometer: Baz bakteriler veya zeltilerdeki ba
z kimyasal elementler gibi, iersinden k geirerek
bir zeltinin younluunu, standart baryum klorr
zeltisinden geirilen n parlakl ile kyaslaya
rak lmek iin kullanlan bir cihaz; nefelometre.
nephelometry: Nefelometre yardmyla bir zeltinin
miktarsal analizi; nefelometri.
nephescope: Meteo. bir bulutun ykseltisi ve onun
srklendii yn ve hzn saptamak iin kullanlan
cihaz; nefeskop.
neptunium: Uranyum atomlarnn rntgen nlarna
tutulmas ile retilen bir kimyasal element; neptinyum; Simg. Np; at.a. 239; at.no. 93.
Nernst bridge: Kollarnda direnler yerine kondensa
trler bulunan, yksek frekanslarda kapasitanslari
lmek iin kullanlan drt kollu bir kpr; Nernst
kprs.
Nernst effect: Bir manyetik alan dzlemine dikey ola
rak yerletirilmi, stlm bir metal eritin ular ara
sndaki potansiyel fark; Nernst etkisi.
Nernst heat theorem: Mutlak sfr evresinde tm fi
ziksel ve kimyasal ilemler adyabatiktir; Nernst s
varsaym.
neroli: Portakal ieinden damtlan ve parfm yap
mnda kullanlan bir ya; portakal iei ya.
nerve: Sinir sisteminin bir paras; sinir.
nerve gases: Sinirler iin ldrc etkisi olan zehirli
gazlar; sinir gazlar.
Nessler reagent: Bkz. Nessler's solution.
Nessler reagent test: Sadece oksijen kovmak ya da
karmak iin hidrazin kullanlan kazanlara uygula
nan bir deney; Nestler ayra deneyi; bu ayra
amonyak kapsayan numuneye uyguland zaman
su krmzms kahverengine dner; rengin koyuluu
amonyak miktarnn fazlaln gsterir.
Nessler solution: Potasyum iyodr iinde ve bir mik
tar sodyum ve potasyum hidroksit kapsayan potas-

nest
yum cva iyodr; su analizlerinde amonyak aratr
mak iin kullanlr ve san bir renk, verir; Nesler zel
tisi; ok zehirlidir.
nest:
Yuva.
nested: ice (devir drclerin bazlar gibi.)
net: Brt olmayan; net: Net kuvvet gibi.
net: 1) ku, balk vb. ini tutmak iin sicim veya ipten
yaplm, delikli bir ara; balk a. 2) ebeke. 3) bir
a veya ebeke yapmak.
net heat value: Bkz. lower heat value.
net horsepower: 1) Mot. endike gten srtnme,
rzgrlama (vantilasyon) kayplar ve makine tarafn
dan altrlan yardmclarn tkettikleri g ktktan
sonra geri kalan g; net beygirgc; fren beygirgc; aft beygirgc; effektif beygirgc. 2) herhangi
bir makinenin mil kaplininden alnan g; net po
wer biiminde de kullanlr.
net output: Mot. krankaft kaplinindeki g; net bey
girgc; net g; Bkz. net horsepower.
net power: Bkz. net horsepower.
net ton: Bkz. short ton.
net weight: Darasz arlk; net arlk; saf arlk.
network: 1) paralel teller, iplikler vb. inden belirli ara
lklarla ufak delikler kalacak ekilde dokunmu veya
dzenlenmi; a; ebeke. 2) bir bakma bunlara ben
zeyen bir ey; zellikle: a) Rad., Telev. verici istas
yonlar denetleme ve iletme ebekesi, b) kanal vb.
i sistemleri. 3) bir ebekenin istasyonlarinn ayn an
da neriyat yapmas. 4) a yapma; dokuma alar
yapma.
net work: Mot. silindirde yaktn yanmasyla oluan s
nn, egzoz, soutma ve nm kayplar ktktan son
ra endike gce dnen blmnn yapt i; net
i.
network arm: Elekt. seri olarak bal bir veya daha
fazla sayda iki ulu elemanlardan oluan ebeke
paras; ebeke kolu.
network branch: Bkz. network arm.
network element: Ular dorudan dier elektriksel ci
hazlara balanan endktr, diren eleman, kapasitr, jeneratr, elektron tp gibi herhangi bir elektrik
sel cihaz; ebeke eleman.
network mesh: Bir ebekede kapal devre oluturan
iletkenler sistemi; ebeke gz.
neutral: 1) yerkre ile potansiyeli ayn olan veya net
pozitif ve net negatif ykl olmayan bir iletkeni belir
tir. 2) Oto. vitesten kartm; vitesin bota olma du
rumu. 3) Kimy, asit veya alkalin tepkimesi verme
yen; ntr. 4) Elekt. negatif ya da pozitif olmayan;
yksz; arjsz. 5) Meka. dililerin birbirlerine geme
mi durumu; dililerin makineden iletme paralar
na g iletmedikleri durum.
neutral axis: Bir yap elemannn iinde ne eki veya
ne de basda olan durum izgisi; ntr eksen.
neutral buoyancy: Sadece sudan kk bir miktar
hafif olan bir cismin yzme yetenei; ntr yzme ye
tenei.
neutral equilibrium: Kk deplasmanlarn, cismin
potansiyel enerjisini deitirmedii denge durumu;
ntr denge.
neutrality: 1) tarafsz veya yansz nitelii, durumu ve
ya karakteri. 2) bir limann savataki tarafsz duru
mu; tarafszlk.
neutralization: Ntrletirme; ntrleme. 1) bir triyot

372

neutron producer

ykseltme devresinde anot-zgara kapasitansnn is


tenmeyen etkilerini ntrletirmek iin dengeleme kapasitans kullanm. 2) su oluturmak iin bir asitin
hidrojen iyonlar ile bir bazn hidrokzil iyonlan arasn
daki tepkime.
neutralization number: Bir gram yalama yan ntr
letirmek iin gerekli, miligram trnden potasyum
hidroksit miktari; ntrletirme veya ntralizasyon sa
ys; yan asit miktarn saptamak veya lmek iin
kullanlr.
neutralize: 1) Kimy. aktif zelliklerini tahrip etmek: Al
kali, asiti ntrletirir gibi.
neutralizing amines: Buh). Kam. hidrazini iine alan
ve fid (besi) suyu sistemine verildikten sonra kaza
na girer girmez derhal buharlaan bir grup aminler.
neutral,
non-viscous:
Viskozitesi
37,7C'de
(100F'de) 150 saniyenin altnda olan ntr ya; vis
koz olmayan ya ya da yalar.
neutral oil: Dorudan damtma rnlerinden yaplan
hafif yalama yalar; ntr ya veya yalar.
neutral point: Ntr nokta. 1) kimyasal analizlerde asit
ya da alkanlinliin dengede olduu nokta. 2) Elekt.
bir doru akm devresinin ntr blgesinin merkezi.
neutral temperature: Devre elektromotor kuvvetinin
maksimumda ve onun scaklkla deiiminin mini
mumda olduu bir termokupl'n scak blgesinin s
cakl; ntr scaklk.
neutral zone: alan bir doru akm devresinde, kollektrn komu iki bakr dilimi arasnda gerilimin s
fr olduu blge; ntr blge.
neutretto: Pozitif bir mezonun bir ntron veya negatif
bir mezonun bir proton ile arasnda arpmasndan
oluan ntr bir mezon; ntr mezon.
neutrino: F/z. atomdan kk, yksz ve ktlesi sfra
yakn olan bir parack veya partikl; ntrino.
neutrodyne: Rady. kk bir kondansatre sahip
olan, giri ve k devreleri arasndaki dengesizlii
ntrletiren yksek frekansl ykseltme devresine ait
veya onu belirten; byle bir (ykseltici) devre.
27
neutron: Yk olmayan ve ktlesi 1,675x10" kg
olan, atomun balca paracklarndan biri; ntron;
1
hidrojen ve protium ( H) hari tm atom ekirdekle
rinde bulunur; ntronlar ekirdek dnda dayanksz
olup rrler; serbest bir ntronun yar mr yakla
k olarak 780 saniyedir.
neutron capture: Nk. Ener. yeni paralanabilen e
kirdekler (rnein pltonyum-238 veya U-232) ret
mek zere retken madde (rnein U-238 veya toryum-232) tarafndan esir edilen ntron; esir ntron.
neutron cycle: Nkleer bir reaktrde zincirleme tepki
menin balad ve tm ntronlarn emildii ana ka
dar olan sre, yaam sresi; ntron evrimi.
neutron density: Bir reaktrde birim hacime den
ntron says; ntron younluu.
neutron excess: Bir ekirdekteki ntron ve proton sa
ys arasndaki fark.
2
neutron flux: 1 cm yzeyden 1 saniyede, herhangi
bir yne geen ntron says; ntron flks veya ak
s; ntron iddetini belirtmek iin kullanlr.
neutron number: Bir ekirdekteki ntron says; ktle
says ile atom numaras arasndaki farka eittir.
neutron producer: izotop retimi iin ntron kayna
olarak kullanlan nkleer bir reaktr; ntron retecisi; ntron jeneratr; ntron reteci.

n e u t ro n so u rc e

nin e

373

neutron source: Radyum ve berilyum kanm gibi


ntron yayan herhangi bir madde; ntron kayna
veya menba.
Newcommen engine: Newcommen makinesi; Tho
mas Newcommen'in 1712, baz yazarlara gre 1705
ylnda yapt makine; buhar kazannn dorudan
stim silindirinin altna yerletirildii bir pistonlu bu
har makinesi.
Newton: 1) Uluslararas Sistemin (SI) kuvvet birimi;
Newton; 1/9, 80 kilogram kuvvet (Kgf); N ksaltmas
ile belirtilir. 2) metrik sistemin 100 000 din'e eit olan
2
bir kuvvet birimi; 1 kg'lk bir ktlede 1 m/s 'lik ivme
reten kuvvet; Newton.
Newtonian mechanics: Newlonun hareket kanununa
dayanan mekanik sistemleri; Newton mekanii; clas
sical mechanics olarak da kullanlr.
Newtonian telescope: 45'lik aynas ve yandaki bir
boruda bulunan delik ile grntnn gzlendii bir
teleskop; Newton teleskopu.
Newton's law of cooling: Newton'un soutma yasa
s; "Radyasyon ve konveksiyon ile soutma miktar,
soutulan cisim ile onu evreleyen madde arasnda
ki scaklk fark ile orantldr"
Newton's law of universal gravitation: Newton'un
universal ekim kanunu: "Iki cisim arasndaki ekim
kuvveti herbirinin ktlesi ile doru orantl ve aralarn
daki mesafenin karesi ile ters orantldr."
Newton's laws of motion: Newton'un hareket
kanun lar: "Cisme gre kuvvet, ktle ve hareketin
etkileri nin ilikilerine gre dzenleyen kanunlar; bu
kanun lar Newton mekaniinin temelidirler.
Newton's second law: Newton'un ikinci kanunu;
mo mentum kanunu: "Bir cismi etkileyen bir
kuvvet onun momentumunu deitirir; bu deiim
uygula
nan kuvvet ve cismin etkilendii sre ile orantldr."
Newton's third law: Nevton'un nc yasas; tepki

da'da nikel bakr alamndan yaplan 5 sentlik ma


den para.
nickel: "A": % 99,4 nikel ve bakr, demir, manganez
ve silisyumdan oluan bir alam; Nikel "A"; sya da
yankl paralarn yaplmasnda kullanlr.
nickel-alkaline battery: Pozitif kutuplar nikel ve ne
gatif kutuplar demir olan ak; Edison aks; nikel
alkalin akmlatr.
nickel chrome: Nikel kromlu; yapsnda bulunan ni
kel ve kromdan oluan (alam, elik vb. i).
nickel-chrome steels: Nikel kromlu elikler; krom ni
kel elikleri; yksek dayanklkta elik alamlar.
nickel-copper alloy: Bkz. monel metal.
nickel "D": % 94,75 nikel, % 4-5 manganez, bakr, de
mir ve silisyumdan yaplan bir alam,; Nikel "D"; ka
zan duvar cvatalar yapmnda kullanlr.
nickeliferous: Nikel kapsayan (cevher vb.i). nickelplate: Elektroliz vb. i ile nikelle kaplamak.
nickel plating: Elektroliz ile metalik nikel yarak olu
turulan ince bir katman; nikel kaplama.
nickel silver: Esas olarak nikel, bakr ve inkodan
oluan sert, dayankl, dvlebilir, haddeden ekile
bilir gm beyaz renkli bir alam; nikel gm;
elektrie dayankltel vb. i yapmlarnda kullanlr; Al
man gm (German Silver) ad da verilir.
nickel steel: % 3,5 nikel, % 0,25-% 0,35 karbon ve
ge ri kalan ksm demirden oluan adi eliklerden
daha sert ve daha dayankl olan bir elik alam;
nikel e lii; "SAE 2330" eklinde de belirtilir.
nicotin: Bkz. nicotine.
nicotine: Ttn yapranda bulunan ok zehirli bir al
kaloit; nikotin, C 1 0 H 1 4 N 2 ,
nicotine sulfate: Ttnden karlan ve bcek ldr
c olarak kullanlan bir madde; nikotin slfat.
nicotinamide: Beyaz, kristalli bir toz; nikotinik asitin

yasas: "Her etki beraberinde eit, fakat zt ynde bir


tepkiyi getirir."
Nf (national f ine): ince di.
N.H.P.: Bkz. nominal horsepower.
Ni: Bkz. nickel.
niacin: Nikotinik asit; niasin, C5H4NCOOH.
nicad battery: Pozitif plkalar nikel ve negatifleri
kad
miyum ve elektroliti % 20'lik potasyum hidroksit
zeltisi ve kab elik olan bir ak; nikel kadmiyum
ak; Yunger aks.
niccolite: Soluk krmz renkli doal nikel arsenid, NiAs; bakr nikel ad da verilir; bakirli krmz mineral;
nikelin nemli bir cevheri.
Nichols radiometer: In basncn gstermek ve
g rnr ve kzltesinde radyasyonun iddetini
lmek iin kullanlan bir cihaz; Nikols radyometresi.
nichcrome: Yaps % 77,1 nikel, % 20,25 krom ve geri
kalan demir, silisyum, manganez ve karbondan olu
an paslanmayan, yksek scakla dayankl, bal
ca elektrik alannda stma cihazlar, diren bobinleri
ve reosta yapmnda kullanlr; nikrom.
Nick-break test: Numunenin entiklenerek krld
bir deney; knkiar i hatalar bakmndan incelenir;
Nik krlma deneyi.
nickel: 1) sert, gm beyaz, dvlebilir bir metalik
element; nikel; yaygn olarak alamlarda ve oksitlen
meye dayankl olduu iin kaplamaclkta kullanlr;
Simg. Ni; at.a. 58,69; at.no. 28. 2) ABD ve Kana-

murta vb. i proteinli gdalarda bulunur veya sentetik


olarak nikotinin oksitlenmesinden elde edilir; B
kompleks vitaminin bir yesi olup, pelegrann tedavi
sinde kullanlr.
nicotinism: Nikotin zehirlenmesi.
nics: entikler, kertikler, diler
Nida-bronze: ok yksek basnlar altnda alabi
len, sadece fevkalde sert jurnal yzeyi gerektiren
bir bronz tr (Ticar bir marka); Nida bronzu.
niello: 1) kkrtn gm, kurun, bakr vb. i ile yap
t trl alamlardan, koyu renkli herhangi biri; nielo. 2) nielo ile ssleme ilemi. 3) bu yolla sslen
mi ey. 4) nielo ile sslemek veya dekore etmek.
Nike: 1) ABD Ask. gdml fze; yerden (karadan)
frlatlan ve rotasn otomatik dzenleyerek dman
uaklarn vurmak iin kullanlan fze; Nayk fzesi.
nimonic: Diz. Mot. daha ok iki zamanl doru akm
sprmeli makinelerin egzoz supaplarnn yapmlarinda kullanlan, yksek scakla dayankl, molib
den - nikel alam; nimonik; Bkz. nimonic 80 A al
loy.
nimonic alloy: Bkz. nimonic 80 A alloy.
nimonic 80 A alloy: Diz. Mot. drt stroklu makinelerdeki supaplarn yapmlarnda kullanlan, korrozyon
ve yksek scakla fevkalde dayankl bir nikel mo
libden alam; nimonik 80 A alam.
nine: 1) sekiz ile on arasndaki tam say; dokuz; 9;
IX. 2) dokuz kii veya eyden oluan herhangi bir
grup; zellikle bir beyzbol takm.

bir amidi; nikotinamid, C

10

H 14 O 2 N ; yasz et, yu

ninefol d
ninefold: 1) dokuz paraya sahip olan. 2) dokuz mis
line sahip olan; dokuz kat; dokuz misli.
nineteen: On dokuz; 19; XIX.
nineteenth: 1) bir dizide 18'inciden sonra gelen; on
dokuzuncu. 2) bir eyin on dokuz eit parasndan
birini belirtir. 3) bir eyin on dokuz eit parasndan
herhangi biri; 1/19.
ninetieth: 1) bir seride seksen dokuzdan sonra ge
len; doksannc. 2) bir eyin doksan eit parasn
dan herhangi birini belirten. 3) seksen dokuzuncuyu
takip eden. 4) bir eyin doksan eit parasndan her
hangi biri; 1/90.
ninety: 1) doksan. 2) 90; XC veya
LXXXX.
ninth: 1) bir seride sekizinciden sonra gelen; doku
zuncu; 9 uncu. 2) bir eyin dokuz eit parasndan
herhangi birini belirten. 3) bir eyin dokuz eit para
sndan herhangi biri; 1/9.
ninthly: Dokuzuncu srada.
niobium: zellikleri tantala benzeyen nadir metalik
kimyasal bir element; niyobyum; Simg.Nb; at.a.
92,91; at.no. 41; kolombiyum Bkz. colombium ola
rak da kullanlrd.
nipper: Tel kesmek iin kullanlan bir alet; tel pense
si.
nippers: Tutan veya koparan kerpeten, pense, ks
ka, tel pensesi vb. i aletlerden herhangi biri.
nipple: 1a) bir su borusunun ucunda musluk, nozul
(meme) vb. inin baland di ekilmi veya klavuzlu ksm; boru rakoru, b) her iki ucu klavuzlu ksa bir
boru; nipel. c) cam veya metal zerinde kk bir
knt. 2) Buh. Kaza. heder tr su borulu kazanlarda
buhar domunun (dramnn) su blgesini n hedere
veya n hederi amur dramna balayan ksa, b
yk apl borulardan herhangi biri; nipel; nipl.
niter: 1) doada bulunan ve koruyucu, barut yapm
vb. inde kullanlan kristalli bir tuz; potasyum nitrat,
KN0 3 ; gherile, 2) kristalli bir tuz, sodyum nitrat;
ili gherilesi; gbre vb. i iin kullanlr.
Ni-resist: %2,5-% 3,25 karbon, % 1,5 silisyum, % 13
nikel, % 2 krom, % 6 bakr ve geri kalan yzdesi de
mirden oluan bir alam; korrozyon ve sya daya
nkl paralar yapmnda kullanlr.
niton: Radyoaktif kimyasal element; Simg. Nt; Ra
don'un eski ad.
nitr-:
Bkz.
nitro-.
nitralloy: % 1,25 alminyum, % 1,50 krom, % 0,20
molibden, % 0,30 karbon ve geri kalan yzdesi de
mirden oluan bir alam; nitraloy; amonyakta sl i
lem grd zaman fevkalde sert bir yzeye sahip
olur.
nitrate: 1) nitrik asitin bir tuzu ya da esteri; nitrat. 2)
gbre olarak kullanlan potasyum ve sodyum nitrat.
3) nitrik asit veya bir nitrat ile muamele etmek veya
birletirmek. 4) nitrata dntrmek.
nitration: 1) krank millerinin yapmlar srasnda,
krankpin ve krank jurnal yzeylerinin sertletirilmesi
iin uygulanan yntemlerden biri; nitrikleme; bu i
lemde krank mili tavlandktan sonra azot ya da
amonyak atmosferinde soutulur. 2) nitrik asit veya
kark asitler kullanlarak bir nitro grubunun (-N02)
bir karbon atomundaki hidrojenle yer deitirme tep
kimesi; nitrasyon.
nitre: Bkz. niter.
nitriding: eliklerin sertletirme yntemlerinden biri;
nitrikleme; zellikle krank millerinin jurnal ve pinlerinin yzeylerinin sertletirilmesinde kullanlr; krank
mili tavlandktan sonra azot veya amonyak atmosfe
rinde soutulur.
nitric: 1) nitrojene ait veya azot kapsayan; nitrik. 2)
nitrus bileiklerinden daha yksek deerli nitrojen

374

ni t ro ge n
kapsayan bileiklere ait veya bu bileikleri belirten.
nitric acid: Sv. Yk. nitrik asit; akua fortis; hidrojen
nitrat; kuvvetli oksitleyici, boucu, soluk sar renkli,
dumanl, insan sal iin zararl inorganik bir asit;
Slmg.HN0 3 ; slfrik asitin nitratlar etkilemesi ile ve
amonyan oksitlenmesi ile retilir; 20C'de viskozi
tesi 1,15 cP; gemilerde evre scakl ve atmosfer
basncnda tanr.
nitric bacteria: Bkz. nitrobacteria.
nitriced alloy: Nitriklenmi alam; nitrikleme yntemi
ile yzeyi sertletirilmi alam; azotlu elik.
nitric oxide: Nitrik asitin bakr vb. ini etkimesiyle elde
edilen (hazrlanan) renksiz bir gaz; nitrik oksit, NO.
nitrid: Bkz. nitride.
nitride: Nitrojenin daha pozitif olan fosfor, boron ve
ya bir metal elementle bileii; nitrid.
nitrification: Nitrojen veya bir azot bileii ile birletir
me.
nitrifier: Nitrikieyen herhangi bir ey; zellikle amon
yum tuzlarn oksitleyerek nitrit veya nitratlara dn
tren toprak bakterileri.
nitrify: 1) nitrojen (azot) veya azot bileikleri ile birle
tirmek. 2) nitratlarla doyurmak (toprak vb.). 3) top
rak bakterileri vb. inin etkisiyle amonyum tuzlar vb.
lerini oksitleyerek nitrit ve nitratlara dnmesine ne
den olmak.
nitril: Bkz. nitrite.
nitrile: Hidrolizle amonyak ve asit veren, bir alkil gru
bunun organik siyanr; nitril.
nitrite: Nitrus asitin bir tuzu veya esteri.
nitrite-borate: ou metal yzeylerde pasif bir oksit
katman oluturarak paslanmay nleyen kimyasal
madde; nitrit-borat; Mot. soutma devrelerinde kulla
nlr.
nitro: 1) nitrik veya nitrus asitin etkisi ile retilen ve
nitrojen kapsayan belirli bileikleri belirten; nitro. 2)
bir veya daha fazla NO, kknn hidrojen atomlar
ile yer deitirdii N0 2 kk veya bileiklerini belir
ten,
nitro-: Nitrojen.bileikleri, N0 2 kknn varl anlam
larnda bir nek.
nitrobacteria: Toprakta amonyak bileiklerini okside
ederek nitriklere veya nitritleri nitratlara dntren
bakteriler; nitrobakteri,
nitrobenzene: Benzenin nitrik asit ile muamele edil
mesinde elde edilen sar renkli zehirli bir bileik; nitrobenzen, C 6 H 5 N0 2 ; boya, parfm vb. i
yapmlarn da kullanlr.
nitrocellulose (nitro-cellulose): Pamuk veya odun lif
leri eklindeki selllozun nitrik asit ile muamele edil
mesinden elde edilen ekilsiz ya da amorf sar bir
madde; nitrosellloz; patlayclar, fotoraf filmleri, ci
lalar vb. yapmlarnda kullanlr; sellloz nitrat.
nitrochloroform: Bkz. chloropicrin.
nitro compounds: Diz. Mot. yaktlarn setan saysn
ykseltmek iin kullanlan etil nitrat, izo-amil nitrat
vb. i gibi zel sentetik yapay katk maddelerinden bi
ri; nitro bileikleri.
nitroethane: S//. Yk. nitroetan; nemli bir tehlikesi
olmayan, ho kokulu, renksiz, ya kvamnda, nitro
bileiklerinden bir sv; Simg. CH 3 CH 2 N0 2 ;
,
20/20C de z.a. 1,052; k.n. 114C; d.n. -90C;
suda % 4,5 orannda znr; viskozitesi belli deil;
gemilerde evre scakl ve atmosfer basncnda ta
nr.
nitrogen: Hacim olarak atmosferin yaklak % 79'u,
arlk olarak yaklak % 77'sini oluturan renksiz,
tatsz, kokusuz, gaz halinde bir kimyasal element;
nitrojen veya azot; yaayan tm eylerde bulunur;
Simg.N; at.a. 14,008; at.no.7.

nitrogen cycle
nitrogen cycle: Atmosferik nitrojenin doal ajanlar ta
rafndan bileiklere dntrlmesi, bunlarn hayvan
ve bitkiler tarafindan kullanlarak proteinlere evrilme
si ve sonuta tekrar orijinal durumuna dnmesi ile
mi; nitrojen veya azot evrimi.
nitrogen dioxide: Sv. Yk. azot dioksit; dinitrojen
tet- roksit; nitrojen peroksit; su ve dier yklerle
tehlikeli
biimde tepkimeye giren, asit kokulu, sar renkli sv
veya gaz; nitrojen dioksit (N0 2 ) ve nitrojen tetroksitin (N 2 0 4 ) karmndan oluur ve insan sal iin
tehlikelidir; 20C'de z.a. 1,45; k.n.21C; d.n.
-9,3C; suda ayrr; viskozitesi belli deil; gemilerde
evre scakl veya altnda, atmosfer basnc veya
zerinde tanr.
nitrojen fixation: 1) nitrojen tespit ediciler (toprak
bakterileri) tarafndan atmosferik nitrojenin nitratlara
dntrlmesi: Baz sebzelerde yumrular eklinde
bulunur. 2) serbest nitrojenin trl ilemlerle ticar
deerdeki nitrojenli bileiklere dntrlmesi.
nitrojen-fixing: Nitrojen tespiti yapabilen; nitrojen
sa- bitletiren; Mikrobakteriler iin sylenir.
nitrogenize: Nitrojen veya onun bileii ile birletir
mek veya doyurmak.
nitrogen monoxide: Anestezide kullanlan renksiz bir
gaz; nitrojen monoksit, N2 0.
nitrogenous: Nitrojen veya azot bileikleri kapsayan
ya da onlara ait; nitrojenli; azotlu, nitroglycerin (nit
roglycerine): Gliserinin nitrik ve slfrik asitler kar
m ile muamelesinden elde edilen youn, soluk sar
renkli patlayc bir ya; nitrogliserin, CH 2 N0 3 CHN0 3 CH 2 N0 3 ; gliseril nitrat; dinamit yapmnda ve
tpta kullanlr.
nitrohydrochloric acid: Bir ksm deriik nitrik asit ile
ksm konsantre hidroklorik asit; altn ve platinin
zcs olarak kullanlr; aqua regia eklinde de
kullanlr.
nitrolic: Nitrus asitin, nitroparafini etkimesi ile oluan
ve CH 3 -N0 2 kk kapsayan asit serilerinden herhan
gi birine ait veya onu belirten; nitrolik.
nitrometer: Bir maddenin iindeki nitrojen miktarn
lmek iin kullanlan bir cihaz; nitrometre.
nitroparaffin: Metan veya parafin serisi karbonlu hid
rojenlerin herhangi bir yesinden treyen ve hidro
karbonlarda normal olarak bulunan hidrojen atomu
ile yer deitirebilen N0 2 grubu kapsayan bir nitro
jen bileii; nitroparafin.
nitropropane, 1-: Sv. Yk. 1- nitropropan; nemli bir
tehlikesi olmayan, hafif ve etere benzer kokulu, renk ;
siz, nitro bileii bir sv; Simg. H 3 C . C H 2 N O
2

20 /20/C'de viskozitesi 0,764 cP; gemilerde evre


scakl ve atmosfer basncnda tanr.
nitropropane, 2-: Sv. Yk. 2- nitropropan; nemli bir
tehlikesi olmayan, ahfif ve etere benzer kokulu, renk
siz, nitro bileii bir sv; Simg. H 3 C.CH(N0 2 ).CH 3 ;
0
20/20 C'de z.a. 0,992; k.n.120C; d.n.-93C;
20C'de suda %0,6 orannda znr; 20C(de vis
kozitesi 0,764 cP; gemilerde evre scakl ve atmos
fer basncnda tanr.
nitrosamin: Bkz. nitrosamine.

375

noise

nitrosamine: Aminlerden treyen ve iki deerli


= N.NO kk kapsayan organik bileikler dizisinin
herhangi biri; nitrosamin.
nitroso: NO kk veya grubu kapsayan veya onlar
belirten; nitroso.
nitroso-: NO kk varln belirten bir nek.
nitrosyl: Nitroso kk veya grubu.
nitrous: 1) potasyum nitrata Bkz. niter ait, ona ben
zer veya potasyum nitrat ya da gherile kapsayan.
2) nitrik bileiklerinden daha dk deerli nitrojen
kapsayan bileiklere ait veya onlar belirten; nitrus.
nitrous acid: Sadece zeltilerde bilinen, nitrit ad ve
rilen tuzlar oluturan bir asit; nitrus asit, HN0 2 .
nitrous bacteria: Bkz. nitrobacteria.
nitrous oxide: Anestezik olarak kullanlan renksiz bir
gaz; diazot monoksit, N 2 0 ; glme gaz; laughing
gas olarak da kullanlr.
No: Bkz. nobelium.
No. (no.): Bkz. number.
nobelium: Kryum'un nkleer bombardmanndan
retilen radyoaktif kimyasal bir element; nobelyum;
Simg. No: at.a. 255 (?); at.no. 102.
noble: 1) mkemmel nitelie sahip olan. 2) abuk
paslanmayan veya bozulmayan; deerli, ya da ky
metli; saf: Metaller, zellikle altn, gm vb. i iin
sylenir.
noble metals: Havada ya da suda paslanmayan, asit
ler tarafndan kolayca etkilenmeyen gm, altn ve
platin gibi metaller; asil ya da soylu metaller.
nodal: Dm veya dmlere ait veya onlara benze
yen.
nodder: Dm yapan ey veya kii.
node: 1) Den. dm; ba. 2) younlama veya yl
ma noktas. 3) Astr. a) bir gezegenin yrngesinin,
gnein grnr yolunu kestii iki noktadan her bi
ri, b) bir uydunun yrngesinin, o uydunun gezege
ninin yrnge dzlemini kestii iki noktadan biri. 4)
Geom. srekli bir erinin kendisi ile karlat veya
kesitii nokta. 5) Fiz. ip gibi titreim yapan bir cis
min, nispeten titreim olmayan bir noktas, hatt ve
ya yzeyi; dm noktas.
nodical: Astr. dm veya kesime noktalarna ait.
nodose: Dmleri olan; dml; kkler vb. i iin
sylenir.
nodosity: 1) dmle dolu olma durumu veya niteli
i. 2) o. dm.
nodous: Dmlerle dolu; dml.
nodular: Dm veya dmlere ait veya onlarn ek
linde olan; dm kapsayan.
nodulous: Bkz, nodulose.
nog: 1) maden oca tavanlarn tamak iin kullan
lan aa direk; maden direi. 2) aa ereve iersi
ne tula iilii ile ina etmek. 3) aa pin veya blok
ile tamak veya balamak. 4) ivi, vida vb. i iin du
vara yerletirilen aa pin veya blok.
noise: 1) Rady., Akust, gnderilen ses impulslarn bo
zan herhangi bir ses; parazit ses. 2) grlt; patrt;

noi seles s
yaygara. 3) ses; yamur sesi gibi. 4) yaymak (ha
ber, ayia vb.). 5) grlt ya da grltler yapmak.
noiseless: Grltsz; ok sakin; sessiz.
noise maker: Grlt yapan ey veya kii.
noise-trial: Grlt deneyi ya da tecrbesi.
noisily: Grltl bir ekilde.
noisiness: Grltl olma nitelii.
noisy: 1) grlt yapma. 2) grlt dolu; grltl;
patrtl; amatal.
no laod: Yk olmayan; yksz.
nomenclature: Bir mekanizma ve cihazn paralar
iin isim veya terimler sistemi.
nominal: Nominal veya itibari; tanmlanm.
nominal compression ratio: iki zamanl motorlarda
egzoz pencereleri (portlar) ald zaman silindirler
deki hacmin, l hacime oran; nominal sktrma
veya kompresyon oran.
nominal horsepower: Nominal beygirgc; matema
tik olarak hesaplanmayan veya beygirglerini ve
ren formllere uymayan, vergi alnmak zere amprik
olarak her lkede ayr ekilde dzenlenen beygirg
c.
nomograph: Matematiksel formlleri kullanarak yap
lan izim veya grafik; nomaraf.
nomografhy: Nomaraf izim bilimi veya sanat; no
mografi.
non-adjustable: Ayarlanmas mmkn olmayan; aya
r olanaksz.
nonagon: Dokuz kenar ve dokuz as olan dzlem
ekil; dokuzgen; dokuz kenarl.
non-alkaline hardness: Balca kalsiyum ve magnez
yum klorr ve slfatlardan gelen ve asit tabiatl olan
sertlik; kalc sertlik ad da verilir.
noncombustible: Havada yanmayan; yanmaz.
non-condensing engines: Havaya veya bir stcya
egzoz eden makineler, zellikle kk gl buhar
makineleri; kondensersiz makineler.
non-conducting: Bir metalin zelliini belirten; ilet
ken olmayan.
nonconductor: Ses, s ve zellikle elektrik vb. i
belir li enerji ekillerini iletmeyen bir madde;
yaltkan: r nein elektrii iletmeyen porselen gibi.
noncorrosive: Paslanmayan; paslanmaz.
nondestructive tests: X nlar, gama nlar ile ve
manyetik partikller ile yaplan deneylerin tm; tah
ripkr olmayan deneyler; tahripsiz tecrbeler.
nondisplay: Bilgisay. grntlenmez.
nonelectrolyte:
Sudaki
zeltisi
elektrii
geirmeyen, iyonlamayan bir madde; rnein
eker.
non-expansion: Genilemesiz veya tam basnl; ge
nilemesi olmayan.
non-expansion engine: Silindirine bir strok boyunca
sabit basnta buhar verilen, katofu olmayan piston
lu buhar makinesi; tam basnl makine; genileme
siz makine; daha ok pistonlu pompalarda kullanlr.
non-ferrous: Demir kapsamayan; demirsiz.
non-ferrous alloy: Pirin, bronz, alminyum alamla

376

nonreturn trap
r, nadir olarak magnezyum alamlar gibi kkeni
demir olmayan bir alam ya da halita; demirsiz ala
m.
non-ferrous metal: Demir kapsamayan metal ya da
alam; babit veya beyaz metaller gibi; Bkz. non-fer
rous alloy.
non-hardness salts: Balca zelti halindeki sod
yum tuzlar; normal kazan iletme koullarnda biri
kinti yapmayan tuzlar; sertlik vermeyen tuzlar; sertli
i olmayan tuzlar.
nonillion: ABD ve Fransa'da 1'in peinde 30 sfr ile
30
belirtilen say; 10 . 2) ingiltere ve Almanya'da 1'in
peinde 54 sfrla belirtilen say; elli drt sfrl say;
54
10 ; nonilyon.
noninductive:
Elekt.
endksiyon
yapmayan;
endksi yon yapmayan bir madde.
noninductie resistance: Self endksiyonu olmayan
veya endksiyonsuz bir diren.
noninflammable: Yanmayan ve alev retmeyen
mad deleri belirtir; rnein asbestos yanmaz kat bir
mad dedir; yanmaz; tutumaz.
non-ieaded: iinde veya yapsnda kurun bulunma
yan; kurunsuz.
non-leaded gasoline: iinde, vuruntuyu nleyen kur
un tetra etil veya tetra metil bulunmayan benzin;
kurunsuz benzin.
nonmetal: Metal zellikleri olmayan elementlerden
herhangi biri; zellikle baz olmayan oksijen, karbon,
nitrojen, flor vb. i gibi elektronegatif elementler; ma
den olmayan element; metalsi; ametal.
non-metallic: Metal olmayan; maden olmayan; me
talsi.
non-metallic bearing: Yapay reine veya fenolik
bile iklerle slatlan, doal grafit ile doyurularak
yksek s ve byk basn ile ekil verilen yatak;
metal ol mayan yatak.
non-metallic elements: Karbon, selenyum, kkrt,
si lisyum, fosfor gibi, metal olmayan kimyasal
element ler; ametaller; metalsiler.
nonautomatic: Otomatik olmayan; otomatik olarak
ve ya kendiliinden almayan (makine, motor,
meka nizma vb. i).
nonnitrogenous: Nitrojene sahip olmayan; nltrojensiz; azotsuz.
nonpolar bond: Kovalan ba.
nonpolar compound: Molekllerdeki atomlar simet
rik olarak dzenlendii iin elektrik ykn dzgn
olarak datan bir bileik; polar olmayan bileik; ko
valan bileik.
nonpolarizing cell: Hidrojenin pozitif elektrota erie
medii volta pili; polarlamayan pil.
nonporous: Gzenekleri olmayan (bir kat); gzenek
siz.
nonproductive: retken olmayan; mahsul ya da
rn vermeyen; verimsiz.
nonrenewable recources: Kmr gibi, kullanldn
da yenilenmeyen doal kaynaklar.
nonreturn trap: ou zaman boru devrelerine giri

non re t u r n val v e
basncndan daha dk basnta, rutubet veya su
boaltmak iin kullanlan bir cihaz; geri dndrmez
kapan (tuzak).
nonreturn valve: Geri dndrmez valf veya vana;
Bkz. check valve.
nonscan: Bilgisay. tarama d.
nonskid: Kaymay azaltacak ekilde yaplm dilere
sahip olan; Oto lstii vb. i iin kullanlr.
nonstop: Durmakszn; aralksz; duraklamakszn.
nonvolatile: Umayan; uucu olmayan; kalc.
nonyl alcohol: Sv. Yk. nonil alkol; alkol C-9; nonanol; n-nonil alkol; oktil karbinol; pratik olarak tehlike
siz, tatl kokulu, renksiz veya sarmtrak renkli, birin
cil alifatiklerden sv bir alkol; Simg.C 9 H 19 OH;
20C'de z.a. 0,83; k.n. 180C'den yksek; d.n.5C; suda znmez; viskozitesi belli deil; ge
milerde evre scakl ve atmosfer basncnda ta
nr.
nonyl phenol: Sv. Yk. nonil fenol; para nonil fenol;
donma yan yapan, parlayc, svlatrlm, hafif fe
nol kokulu, renksiz veya soluk sar renkli, fenol aile
sinden, viskoz bir sv; Simg. C 6 H 4 OHC 9 H 10 ;
20/4C'de z.a. 0,953; k.n. yaklak 300C;
d.n.0C'den kk; suda znmez; 20C'de visko
zitesi 2100 cP; gemilerde 40C'ye kadar evre scak
l ve atmosfer basncnda tanr.
norm: Bir grup iin standart, model veya rnek;
norm: Alman, Amerikan vb. i normlar gibi.
normal: 1) doal; tabi; standart; normal muntazam;
olaan. 2) Kimy. a) bir asitin tm yer deitirebilir
hidrojeninin, bir metal veya metallerle yer deitir
mesi sonucu oluan bir tuza ait veya onu belirten.
b) her bir litre zeltideki bir atom gram arlnda ki
hidrojene kimyasal edeer znm miktarda
madde kapsayan bir zeltiye ait veya onu belirten.
c) zinciri dallanma yerine srekli olan yams bir
karbonlu hidrojeni belirtir. 3) Mate, dikey; dey; dik
alarda. 4) Mate, bir dikey; zellikle dedii nokta
da bir eriye teet olan doru; teet; normal.
normal atom: Elektrik yk olmayan ve ekirdei
ev
resindeki elektronlarin en alak enerji
dzeyinde ol duklar bir atom; normal atom.
normal boiling point: Bir svnn buhar basncnn 1
2
atmosfer (14,5 psi, 1,029 kgf/cm ) olduu noktaya
da scaklk; normal kaynama noktas.
normalcy: Normal olma durumu veya gerei.
normal electrode: Normal bir elektrot zeltisine
dal drlm bir metal elektrot ya da plka; normal
elek trot.
normal freezing point: 1 atmosferlik basnta gr
len, bir svnn donma scakl; normal donma scak
l.
normal gas: Bir tr moleklleri olan, polimerlemeyen bir gaz; normal gaz.
normal heptane: Benzinin oktan saysnn saptanma
snda kullanlan ve oktan says sfr (0) varsaylan
karbonlu hidrojen; normal heptan; n-heptan,
C 7 H 16 ; oktan says 75 olan bir yakt % 75 izooktan

377

notch
ve % 25 normal heptandan oluur.
normality: Bir zeltinin her bir litresinin edeer ay
racnn gram says.
normalize: 1) i gerilmelerini gidermek amacyla bir
metali kritik scaklna kadar stmak ve sonra ok
yava olarak soumasna msaade etmek. 2) nor
mal yapmak; normalletirmek.
normalizing: Kritik scakl zerinde sttktan sonra
eliin havada soumasna msaade etme ilemi;
normalletirme.
normal lapse rate: Havada dey olarak ykselindiinde her 304,8 m (1 000 fit) iin 1,94C'lik (3,5F)
scaklk dm miktari.
normal load: Bkz. maximum continuous load, maxi
mum continuous power.
normally: 1) normal bir tarzda. 2) normal koullar al
tnda; ounlukla.
normally aspirated engines: Pistonun pozitif
hareke ti ile hava ya da hava-yakt karimnn
silindirlere emildii, zellikle drt zamanl motorlar;
doal emi- li makineler.
normal melting point: 1 atmosfer basnta grlen,
bir katnn erime scakl; normal erime scakl ve
ya noktas.
normal mixture: Benz.. Mot. kimyasal yntemlerle
he saplanan hava yakt oran 15,12/1 olan karm;
nor mal karm.
normal reaction: Bir yzeye dik alardaki tepki; nor
mal tepki.
normal salt: Deiebilir hidrojen veya hidrokzil
iyonla r bulunmayan bir tuz; normal tuz; bir baz
tarafndan bir asitin tam ntrletirilmesiyle oluan
tuzlardan her hangi biri; normal tuz.
normal solution: Her bir litre zelti iin bir gram e
deer arlkta madde kapsayan zelti; normal
zelti.
normal vapor: Bir cins molekl olan ve polimerlemeyen bir buhar; normal buhar.
normative: 1) norm veya standartlara ait veya onlara
gre tesis edilen. 2) kullanm normlarna sahip olan.
Norwegian steam: Yelkenli teknelerde insan gc
ile
dndrlen dmen dolab.
nose: 1) burun. 2) buruna benzeyen herhangi bir
ey; bir nozul (meme), geminin ba, uan ba
vb. i gibi kntl para.
nose, cam: Bkz. cam nose. nosedive: Balklama dalmak.
nose dive: 1) bir uan burnu yere doru hzl, dik
dal. 2) herhangi an, keskin bir dme.
nosepiece: 1) bir hortum bal (nozulu) veya bir
mikroskopun alt ucu gibi, ekli ve durumu buruna
benzeyen bir ey. 3) gzlk camlar arasndaki kp
r.
notation: Bilgisay. yazm.
notch: 1) bir kenar ya da yzeyde V biiminde kesik;
di; entik. 2) entik ya da entikler kesmek veya
yapmak. 3) entiklerle kayt etmek.

no t i f y
notify: Bildirmek.
novaculite: Tortul kkenli olduu sanlan sert, ok k
k, silisli bir kaya; bilei ta olarak kullanlr; novaklit.
novocain (novocaine): Kokaine benzeyen, fakat on
dan daha az zehirli ve uyarc olan bir alkaloit bilei
i; lokal uyuturucu olarak kullanlr; novokain (Tica
r bir marka).
nozzle: 1) yangn ve sulama hortumlarnn, genellikle
pirinten yaplan bal; hortum nozulu ya da me
mesi. 2) aksiyon trbinlerinde buharn basncn d
ren ve ona saniyede 1 000 metreye varan bir hz
kazandran sabit ksm; De Laval, Krtis, Rato vb. i
buhar trbinlerinde kullanlr. 3) buhar enjektr, posakl makinesi, erecekter vb. lerinde basnc hza d
ntren ksm.
nozzle applicator: zellikle akaryakt yangnlarnda
pus biiminde bir su perdesi oluturan zel bir hor
tum bal; meme (nozul) aplikatr.
nozzle block: Buh. Trb. nozul ya da memeleri ta
yan ve keyse skca balanan blok; nozul bloku,
nozzle body: Nozul ya da meme gvdesi; ine valf
tayan ksm.
nozzle control valves: Buh. Trb. belirli saydaki no
zul ya da meme gruplarna komuta eden valflar; no
zul kontrol valflar; nozul grubu valflar; bu valflar be
lirli sayda nozula kumanda ederler ve biri ald
zaman, belirli sayda nozul devreye girerek trbine
ek buhar verilmesini ve devir saysnn ykselmesini
salarlar.
nozzle, convergent: Bkz. convergent nozzle.
nozzle, divergent: Bkz. divergent nozzle.
nozzle, efficiency: Bkz, velocity coefficient.
nozzle holder: Diz. Mot. meme taycs; meme kt
; meme gvdesi; ine valf tayan ksm.
nozzle, hose: Yangn hortumlarnda kullanlan ve o
unlukla pirinten yaplm meme veya balk; hor
tum nozulu; hortum bal.
nozzle losses: Buh. Trb. nozul ya da meme iinde
buharn srtnmesi nedeniyle oluan kayplar; nozul
ya da meme kayplar.
nozzle neck: Bkz. nozzle throat.
nozzle needle: Diz. Mot. enjektrn meme inesi ve
ya ine valf.
nozzle opener: Enjektr meme (nozul) deliklerini te
mizlemek ya da tkanm olanlar amak iin kullan
lan ne; nozul aaca.
nozzle orifices: D/z. Mot. enjektr memelerinin daire
sel kesitli delikleri; pskrtme delikleri; meme delik
leri; orifis; aplan 0,15-0,8 mm ve boylar aplarnn
misli ve saylar 3-18 arasnda deiir.
nozzle tester: Diz. Mot. enjektrlerin pskrtme ba
snlarn ayar etmek iin kullanlan cihaz; enjektr
test cihaz; test cihaz.
nozzle testing: Diz. Mot. enjektrlerin pskrtme ba
snlarnn denenmesi; enjektr deneme veya test et
me; enjektr test cihazna balanarak yaplr; Bkz.
nozzle tester.

378

nucl ea r numb e r
nozzle throat: Buhar veya akkann giri ksmndan
sonra nozulun darald ve sonra tekrar genileme
ye balad ksm; nozul boaz.
nozzle tip: Enjektr memesinin pskrtme delii ya
da deliklerini kapsayan ksm; nozul ya da meme
ucu.
nozzle valve: Bkz. injector, injection valve.
nozzle vent: Enjektr gvdeleri veya ktklerinin d
yznde bulunan ve havaszlandrma amacyla kulla
nlan kism; meme havaszlandrma k.
Np: Bkz. neptunium.
Nt: Bkz. niton.
N.T.P.: Normal temperature and pressure: Normal
scaklk ve basn.
nt.wt.: Bkz. net weight.
n-p-n transistor: Emitr ve kollektr n-cinsinden ve
taban p-trnden olan bir transistor; emitre negatif
ve kollektre pozitif gerilim uygulanr.
n-type semiconductor: Akmn byk bir blmnn
elektronlar tarafndan tand bir yar iletken tr.
nuclear: ekirdee ait; ekirdeksel; ekirdee benze
yen veya ekirdek eklinde olan; nkleer.
nuclear atom: Elektronlarla evrelenmemi bir atom
ekirdei; nkleer atom.
nuclear chain reaction: Atomun kendiliinden atla
yarak dalmas ilemi; nkleer zincir tepkimesi; zin
cirleme reaksiyon.
nuclear charge: Bir atom ekirdeindeki pozitif elek
trik yk; nkleer yk; ekirdek yk.
nuclear chemistry: Yeni elementler veren tepkimeler
zerinde bilimsel almalar yapan kimya dal; nkle
er kimya.
nuclear disintegration: ekirdein alfa tanecikleri,
protonlar, dteronlar veya ntronlarla bombardman
edilmesi sonucu bir ekirdekten proton veya ntron
yaylmas; nkleer bozunma.
nuclear energy: Atom enerjisi; atomsal enerji; yapay
fizyon ve atomlarn ekirdeklerinin bozunmas sonu
cu aa kan enerji veya erke.
nuclear engineer: Nkleer enerji mhendisi.
nuclear engineering: Nkleer enerji mhendislii.
nuclear equation: Atomlarn ekirdeklerindeki dei
imleri belirten forml; nkleer eitlik.
nuclear fission: Ktlenin bir parasnn enerjiye d
nmesi ile birlikte oluan, atomlarn ekirdeklerinin
paralanmas: Atom bombasnn ilkesi; nkleer fiz
yon; nkleer atlama.
nuclear fuel: Bir reaktrde enerji kayna olarak kulla
nlan ve ou zaman uranyum 235 olan blnebilir
izotop; nkleer yakt.
nuclear induction: Kat, sv veya gaz rneklerde e
kirdeklerin manyetik momentlerinden gelen manye
tik endksiyon; nkleer endksiyon.
nuclear isomers: Ayn ktle ve yk, fakat farkl mik
tarlarda radyoaktif rmeye sahip elementlerin
atomlar; nkleer izomerler.
nuclear number: Ktle says veya numaras; ok bol

nucl ea r ph ys ic s
bulunan oksijen izotopunun ktlesine gre, bir izoto
pun ktlesi; ekirdekteki nkleonlarn saysn verir.
nuclear physics: Fizik biliminin nkleer enerji, nkle
er tepkimeler, radyasyon vb. i ile ilgilenen bir dal;
nkleer fizik.
nuclear power: Bir egzotermik nkleer tepkimede a
a kan kullanlabilir g; nkleer g; ekirdek g
c.
nuclear power plant: Nkleer g tesisi ya da kurulu
u.
nuclear propulsion: Bir ok sust ve sualt gemisin
de olduu gibi, nkleer fizyondan elde edilen enerji
ile, buhar retilen ve buhar trbinleri ile yrtlen
ya da tahrik edilen (bir gemi, uzay arac vb. i).
nuclear radiation: Gzle grlmeyen, duyulmayan
veya hissedilmeyen, aranmas veya tannmas zor,
ancak zel yntem veya cihazlarla saptanan bir rad
yasyon tr; nkleer radyasyon.
nuclear reactions: Kimyasal tepkimelerle kyasland
nda ok byk enerji deiimleri oluturan reaksi
yonlar; nkleer tepkimeler; 1 kg uranyum tepkime
sinde 5080 ton kmr ya da 2.508.350 litre ya da
3
2.508.850 m fuel oile edeer s retilir; b) atomla
rn ekirdeklerinin deitii, farkl elementin veya orjinal elementin izotoplarn verdii reaksiyonlar; nk
leer tepkimeler.
nuclear reactor: Radyoaktif bir elementin fizyonunu
denetleyen, yeni radyoaktif maddeler ve enerji re
ten bir cihaz; nkleer reaktr; atom reaktr.
nucleate: ekirdek eklini almak; ekirdeklemek.
nucleation: ekirdekleme veya ekirdekletirme.
nuclei: o. nucleus.
nucleic acid: Organik nkleer maddelerde grlen
ve fosforik asit ile bir karbonhidrat ve bir baz kar
m olan asitler grubunun herhangi biri; nkleik asit.
nuclein: Tm hcrelerin ekirdeklerinde bulunan ve
nkleik asit ile bir bazdan oluan, renksiz, ekilsiz
protein maddeleri grubunun herhangi biri; nklein.
nucleolar: ekirdekie ait veya ekirdekik tabiatn
da olan.
nucleolate: Bkz. nucleolated.
nucleolated: ekirdekie sahip olan.
nucleole: Bkz, nucleolus.
nucleolus: Hcrelerin pek ounda bulunan, genel
likle kre eklinde bir gvde; ekirdekik
nucleon: Bir atomun ekirdeindeki proton veya nt
ron; nkleon.
nucleonics: Nkleonlar veya nkleer ilerle uraan
fizik bilimi dal.
nucleoprotein: Hayvansal ve bitkisel hcrelerin ekir
deklerinde bulunan birleik protein snfnn herhan
gi biri; nklein ile birlemi basit bir protein ve bir
pentoz veya hegsozdan oluur; nkleoprotein.
nucleus: 1) dier para veya eyleri grup veya toplu
halde etrafnda toplayan merkez biimindeki bir k
sm ya da ey; ekirdek; nve. 2) byme ve geli
me merkezi gibi grev yapan herhangi bir ey; z.

379

nu t

3) Astr. bir kuyruklu yldzn bann parlak orta ks m.


5) Kimy, Fiz. bir atomun, proton ve ntron gibi
esas paracklarndan oluan merkez ksm; atom e
kirdei. 6) Org, Kimy. atomlarn esas, sabit dzeni:
Benzen emberi gibi.
nuclide: zellikle bir ekirdekteki protonlar ve ntron
larn saylar ile belirtilen atom tr; nklid; rnein
U 235 ve Co 60 gibi.
nugget: Bir kle, zellikle doal altn klesi.
NULACE: Sv stmal nkleer, hava evrimli makine
(Nuclear-Heated Liquid-air-Cycle Engine); yanma
dan nce hidrojeni stmak iin nkleer reaktr kulla
nan bir roket makinesi.
null: Bilgisay. on altl say sisteminde sfr.
null method of measurement: Sfr yntemi; detek
tr sfr durumu gsterinceye kadar ayarlamann ya
placa bir lm yntemi.
null reading: Bir cihazn sfra gre ayar edilmesi.
num.: Bkz. 1) number. 2) numeral; numerals.
number: 1) say; rakam. 2) o. aritmetik. 3) birimle
rin miktar; toplam; yekn. 4) kii veya eylerin say
snn toplamn bulmak veya hesaplamak; saymak.
5) say veya numara vermek; say ile belirtmek. 6)
say ya da sresini tespit etmek veya snrlamak. 7)
toplamak; yekn yapmak eit olmak.
numberless: Saysz; hesapsz.
number of turn: Sarm says. '1) transformatrlerin
primer ve sekonder sarglarnn sarm says. 2) bir
bobinde yumuak demir gbek evresinde sarl, izo
len tellerin sarm says; primer sarg 240 ve sekon
der sarg 21 bin sarm saysndadr.
numerable: Saylr veya hesaplanabilir.
numeral: 1) saylarla belirtilebilen bir ekil, harf veya
szck ya da bunlarn herhangi bir grubu: Arap say
lar, Romen saylar gibi. 2) say ya da saylara ait;
say veya saylarla belirtilen; say veya saylarla gs
teren. 3) say; rakam.
numerals, Arabic: Bkz. Arabic numerals.
numerary: Say ya da saylara ait.
numerate: 1) saymak; hesaplamak. 2) okumak (say
ya da saylar).
numeration: Saylama.
numerator: 1) sayan kii veya ey; sayc; numerator.
2) Mate, baya kesirde blm izgisinin zerinde olan
say; pay; ondalk kesirlerde virgln sana ya zlan
say; kesir.
numeric: Bkz. numerical.
numerical: 1) sayya ait veya say tabiatnda olan; sa
ysal; nmerik. 2) saylarda veya saylar tarafndan.
3) bir say ile belirtilen. 4) harf ya da harfler yerine
say ya da saylarla belirtilen. 5) Mate, iaretine gre
deeri veya byklne ait ya da onu belirten.
numerically: Saysal bir tarzda; saylarla veya sayla
ra gre.
numerous: 1) ok sayda kii veya eyden oluan. 2)
pek ok.
nut: Mak. ou zaman metalden yaplm, i ksmn-

nut an d bolt
da di ekilmi dairesel oyuk bulunan ve bir cvata
ya balanabilen, genellikle alt, bazan kare eklinde
kk bir blok; somun; cvata somunu.
nut and bolt: Somun ve cvata; somun ve onun cva
tas.
nut and bolt torque data: Somunlarn sklaca (vira
edilecei) moment deerini kgm veya Nm trnden
veren cetvel veya izelge; somun ve cvata tork cet
veli.

380

nylon insulated
nut washer: Somun pulu veya rondelas.
nylon: Kmr, su ve havadan treyen ok esnek,
ok dayankl sentetik bir madde; naylon; iplik, lev
ha vb. i yapmnda kullanlr. 2) o. bundan yap
lan orap.
nylon insulated: Naylon ile yaltlm veya izole edil
mi; naylonla yaltlm.

O,o
o -: Bkz. ortho-.
O: Bkz. oxygen.
oakum: Den. eski halatlardan yaplan stp veya k
tk; halat kt; tekne dikilerinin kalafatnda kullan
lr.
oar: 1) Den. bir ucunda geni ince palas bulunan, k
rek ekmek iin, bazan dmen olarak kullanlan
uzun, tahtadan yaplm ara; krek. 2) krek kulla
nan kii; kreki. 3) krek ekmek.
O.B.O.: Akaryakt (ya), dkme ve maden cevheri ta
mak zere zel olarak dizayn edilmi bir yk gemi
si; Obo (gemisi).
object: 1) Grlebilir veya dokunulabillr bir ey; ci
sim; madde; ey veya nesne.
object.:
Bkz.
objective.
object code: Bilgisay. ama program.
objectify: Objektif, madd ve nesnel ekil vermek;
nesnel yapmak; maddiletirmek.
objective: 1) sadece aklda yaayan, devam eden,
olan ve bilinen ey; nesnel; objektif; maddesel; mad
d. 2) gerek; hakik. 3) nesnei bir ey; realite. 4)
Opt. mikroskop, teleskop vb. inde gzlenecek cisme
en yakn mercek veya mercekler; objektif.
object program: Bilgisay. ama program.
oblate: Geom. kutuplarda yasslaan veya basklaan.
oblate ellipsoid: Kutuplar bask olan elipsoit; Bkz.
oblate spheroid.
oblate spheroid: Kutuplarp bask olan elipsoit veya
steroit; elipsin eksenlerinden biri etrafnda dndrl
mesi ile oluan ekil.
oblique: 1) 90 dndaki bir ada birbirleriyle karla
an iki doru veya bir doru ile bir dzlemi belirtir;
dey veya yatay olmayan; meyilli; eik; rnein bir
grafikte birbirleriyle 30'lik bir a oluturan iki doru
gibi. 2) dolayl; endirek.
oblique angle: Dik a dnda herhangi bir a; dar
veya geni a; oblik.
oblique cone: Geom. eik koni.
oblique cylinder: Geom. eik silindir.

oblique hexagonal: Geom. eik altgen piramit.


oblique load: Eik yk
oblique pentagonal: Geom. eik begen
piramit. oblique rectangular: Geom. eik prizma.
oblique wiev: Tek. Res. eik gr.
obliquitous: Meyilli olma durumu; meyillilik; eiklik.
oblique triangle: Dik as bulunmayan, dar ve geni
al gen.
obliquity: 1) oblik olma durumu veya nitelii; eim;
meyil. 2) Astr. dnya ekvatoru ve yrnge dzlemle
ri arasndaki a. 3)p Mate, a) bir doru ya da dzle
min dey (dikey, akuli) veya paralelden sapmas.
b) bunun derecesi.
oblong: 1) eninden daha uzun; uzatlm; zellikle:
a) dikdrtgen ve bir ynde dierinden daha uzun.
b) eliptik. 2) oblong ekil; oblong eklinde herhangi bir
ey.
oblong hole: Elips eklinde veya eliptik delik; beyz
delik.
obolus: Eski Yunan'da 11,25 grain'e (0,729 g) eit
olan bir arlk birimi.
obovoid: Geni taraf tepede olan yumurta eklinde.
observable: 1) grlebilir; gzlenebilir; zellikle: G
rlebilir; farkna varlabilir. 2) incelemeye deer; dik
kat etmeye deer.
observably: Grlecek ekilde.
observance: Gzlem veya rasat.
observation: 1a) baz bilimsel incelemelerde olduu
gibi, olaylar, gerekleri not ve kayt etme ii veya uy
gulamas, b) bu ekilde not ve kayt edilmi bilgi. 2)
Den. a) geminin mevkiini bulmak iin gne, bir yl
dz vb. inin ykseltisini saptama ii. b) elde edilen
sonu.
observational: Deneme yerine gzleme dayanan veya ona ait.
observation car: Bir demiryolu treninin sonunda ba
l, ekstra byk pencereleri bulunan veya ak bir
platformu olan, tren gzerghnn manzarasn izle
mek iin kullanlan bir vagon; gzlem vagonu.
observation tank: Buhar ve besi suyu devrelerinde

observa t or y
trl stclarn dreynlerinin topland, iersinde so
utma kangal bulunan, camdan yaplm kontrol
pencereleri olan bir tank; gzlem tank; stma kangalarnda delik ya da kaak olup olmadn gste
rir.
observatory: 1) bilimsel gzlemler, zellikle astrono
mik veye meteorolojik aratrmalar iin donatlm
bir bina; rasathane; gzlemevi, 2) geni bir gr
salayan ve evreyi seyretmek iin yer ya da bina.
observe: 1) bilimsel olarak incelemek. 2) zel bir dik
kat gstermek. 3) gzlemek. 4) dikkatle bakmak (bir
eye); gzlemci gibi yapmak.
observer: Bir eyi gzleyen kii; gzlemci; zellikle:
a) Hava. bir uakta evreyi gzleyen, bazan makine li
tfek kullanan uak mrettebatndan biri. b) sade
ce olaylar izlemek ve gelimeleri rapor etmek iin
kongre ve toplantlara gnderilen kii; gzlemci.
observing tower: Rasat ya da gzlem kulesi.
obsolete: Artk kullanlmayan bir cihaz, alet, ara, te
rim vb. ini belirtir; kullanlmayan; modas gemi; es
kiden elektrik akmnn lmnde kullanlan tanjant
galvanometre veya kondansatr yerine bugn kulla
nlan kapasitr gibi.
obstruct: 1) bir kanaldaki serbest sv akmna veya
elektromanyetik dalgalara engel olmak veya onlar
durdurmak. 2) baraj yapmak; mani olmak; nlemek;
engel olmak.
obstruction: 1) engel olma. 2) engel olan veya nle
yen herhangi bir ey; engel; mani.
obstructive: Engel olan veya nleyen.
obtuse: 90'den daha byk (Bir a iin sylenir).
obtuse angle: 90'den daha byk bir a; geni a.
O c . ( o c ) : Bkz.
ocean.
occlude: 1) Kimy. emmek ya da mesetmek (bir gaz
ya da svy): Palladyum hidrojeni emer gibi. 2) kapa
mak, kapatmak ya da tkamak (bir kanal), 3) bir e
yin kanaln kapatarak nlemek.
occult: Astr. nne geerek gizlemek.
occultation: Astr. bir gk cisminin, dierinin arkasna
gizlenmesi.
occupy: igal etmek; zaptetmek.
occur: Meydana gelmek; olumak; vukubulmak.
occurence: Oluma; meydana gelme; vukubulma.
occurent: Oluan; meydana gelen.
ocean: 1) dnya yzeyinin 2/3'ten fazlasn kapla
yan, byk, tuzlu su ktlesi; okyanus. 2) be coraf
ya blmne ayrlan okyanuslardan herhangi biri;
Atlantik (Atlas okyanusu), Pasifik (Byk Okyanus),
Hint okyanusu, Arktik (kuzey), Antarktik (Gney) ok
yanuslar. 3) herhangi byk alan veya nicelik.
ocean engineer: Okyanus mhendisi.
ocean engineering: Okyanus mhendislii.
oceanic: 1) okyanusa ait; okyanusta yaayan; okya
nus tarafndan retilen. 2) okyanus gibi; engin; vas.
oceanographer: Oinografi konusunda uzman ya da
renci; oinoraf.
oceanographic: Oinografiye ait veya onunla ilikili.
oceanography: Okyanusla ilgilenen corafya dal; ok
yanus corafyas.
ocher: 1) rengi, ou zaman sar veya krmzms kah
verengi olan ve demir cevheri kapsayan, topraa
benzer bir kil; boyalarda pigment olarak kullanlr;
a boyas. 3) a boyas ile boyamak.
o'clock: Saate ait veya saate gre.
oct-: Bkz. 1) octa- 2) octo-.
octa-: Sekiz anlamnda bir nek.

oc t o

382

octad: 1) sekizli grup ya da sekizli dizi. 2) Kimy. sekiz


deerli bir element, atom ya da kk.
octagon: Sekiz as ve sekiz kenar olan bir dzlem
ekil; sekizgen; sekiz kenarl; oktagon.
octagonal: Sekizgene ait veya sekizgen eklinde
olan.
octagonally: Sekizgen veya sekiz kenarl ekilde
olan.
octahedral: Sekiz yzlye ait veya sekiz yzl eklin
de olan.
octahedral angle: Dzgn sekizgenin i alarndan
herhangi biri; sekizgen as.
octahedrite: Sekiz yzl kristaller eklinde grlen ti
tanyum dioksit, Ti0 2 ; oktahedrit.
octahedron: Sekiz yzeyli kat bir ekil; sekiz yzeyli
veya yzl.
octal digit: Bilg. Say. sekiz baznda sayld zaman
basamak olarak kullanlan O'dan 7'ye kadar olan sa
ylardan biri; sekizli basama.
octal number: Sekizli say.
octane, n-: Sv. Yk. n-oktan; normal oktan; yanc,
yangn tehlikesi olan, renksiz bir sv; Simg. C 8 H 1 8
0
veya CH 3 (CH2 6) CH
; 20/4 C'de z.a. 0,7026;
3
k.n.125,667C; d.n.-56,798C; kendiliinden parla
ma noktas 220C (428F); suda znmez, alkol ve
asetonda znr; organik sentezlerde, solvent ola
rak ve azeotropik damtmlarda kullanlr.
octane number (or rating): Denenecek yaktn
vurun tu zelliini saptamak iin n-heptan ile
kartrlmas gereken 2.2-4-trimetilpentan'n yzdesi
ile saptanan, benzin vb. inin vuruntuya kar
zelliini belirten bir say; oktan says; oktan
saysnn artmas vuruntuya kar zellii ykseltir;
Bkz. iso-octane, normal hep- tan.
octane rating: Bkz. octane
number. octangle: Bkz. octagon.
octangular: Sekiz aya sahip olan; sekiz al.
octanol, iso: Sv. Yk. izo oktanol; hemen hemen teh
likesi olmayan, zgn kokulu, renksiz, hafif olarak
viskoz, birincil alifatiklerden, higroskopik eilimli bir
sv;
H

Simg.

C8

17

OH;

20C'de

z.a.

0,831;

k.n.184,5C-189,3C; d.n. belli deil; suda % 0,04-%


4,24 orannda znr; 20C'de viskozitesi 10,3 cP;
gemilerle evre scakl ve atmosfer basncnda ta
nr.
Octans: Astr. bir Gney takmyldz veya burcu.
octant: 1) bir dairenin sekizde biri; 45'lik a ya da
yay. 2) alar lmek iin kullanlan, seksanta ben
zeyen bir cihaz; oktant. 3) Astr. dierinden 45 me
saide bulunan bir gk cisminin durumu. 4) Mate.
tek bir noktada ve birbirlerine dik alardaki dz
lem tarafndan blnen bir hacmin sekiz parasn
dan herhangi biri.
octennial: 1) her sekiz ylda bir vukubulan. 2) sekiz
yl sren.
octennially: Her sekiz ylda bir.
octet: Drt elektron ifti kapsayan dayankl bir simet
rik elektron kabuu; oktet.
octillion: 1) ABD2 7ve Fransa'da 1'i izleyen 27 sfrdan
oluan say; 20 ; oktilyon. 2) ingiltere ve48 Alman
ya'da 1'i izleyen 48 sfrdan oluan say; 10 . 3) sa
yca oktilyonluk miktar.
octo-: Sekiz (8) anlamnda bir nek.

octode
octode: Bir anot, bir katot, bir kontrol elektrotu ve z
garalar olan be ek elektrottan oluan sekiz elektrot
tu bir vakum tp; oktot.
octonary: Sekizli grup.
octuple: 1) sekiz kat. 2) sekiz paradan oluan. 3) se
kiz misli. 4) sekizle arpmak.
ocular: Bir optik cihazn, mercek veya merceklerin
oluturduu gz mercei; okler.
ocular micrometer: Teleskop ya da mikroskopla ve
ok kk mesafeleri lmek iin kullanlan bir mik
rometre; okler mikrometre.
O.D. (o. d. ): Bkz. outside
diameter.
ODC: Bkz. outer dead center.
odd: 1) iki ile blnd zaman artk brakan; ift ol
mayan; tek. 2) tek say ile belirtilen. 3) nispeten k
k bir miktar
veyaTek
saysayda
ile belirtilen.
odd-even
nuclei:
protonlar ve ift sayda
ntronlar kapsayan ekirdekler; tek-ift ekirdekler.
odd-odd nuclei: Tek sayda protonlar ve tek sayda
ntronlar kapsayan ekirdekler; tek-tek ekirdekler.
odds: 1) eit olmayan eyler; eitsizlik. 2) fark veya
fark miktar. 3) avantaj, yarar. 4) olaslk oran veya
yzdesi.
odograph: 1) bir ara ya da yayann ald veya katettii mesafeyi kayt eden bir cihaz; odograf. 2) yr
yen bir insann admlarnn says, boyu ve abuklu
unu kayt eden bir cihaz; edometre.
odometer: Bir ara ile gidilen mesafeyi lmek iin
kullanlan bir cihaz; odometre.
odontograph: Dili dilerini iaretleyen bir cihaz;
odontograf.
oersted: 1) Esk. C.G.S. sisteminin manyetik relktans
birimi. 2) C.G.S. sisteminin manyetik younluk biri
mi; orstet.
off: 1) Den. uzakta (sahilden). 2) bal, bileik veya
devrede olmayan vb. i. 3) almayan veya ileme
yen, grev yapmayan, devam etmeyen kapal vb. 4)
az, daha kk, daha az vb. i. 5) allm dzey,
standart vb. inde olmayan. 6) uzakta. 7) sada. 8)
yanl; hatal. 9) denize doru; denize doru giden.
offhand: n hazrlk veya alma yaplmakszn; d
nlmeden yaplan.
offhanded: Bkz. offhand.
officer: 1) silahl kuvvetlerde subay, zabit. 2) deniz ti
caret filosunda zabit: Vardiya zabiti, elektrik zabiti
vb. 3) kaptan veya gverte zabitlerinden herhangi bi
ri. 4) polis ya da jandarma.
officer-in charge: Den. Vardiya zabiti; sorumlu zabit.
officer of the day: Nbeti subay
official: 1) resm. 2) Ecz. geerli illar kapsayan ki
tap; il kullanmnda yetki verilen. 3) memuriyete
ait.
off-line: Bilgisay. evrim d.
offset: 1) Elekt. ana g devresinin bir kolu. 2) bir en
geli gemek iin metal bir ubuk, boru vb. inde bir
eri ya da dirsek. 3) bir eyi dengeleyen, denkleti
ren veya eitleyen herhangi bir ey. 4) Matb. a) of
set bask, b) bu yntemle yaplan bask. 5) ofset bas
k yapmak. 6) dengelemek. 7) Bilgisay. greli ko
num.
offset connecting rod: Diz. Mot. byk tarafndaki
krankpin yatann alt kepi iki veya drt saplama ile
balanan bir kol; ofset biyel ya da piston kolu.
offset diagrams: Gem. Mak. ofset diyagram veya 90

383

oil bath
kaydrlm diyagram; ak diyagram; yakt pskrt
me, tutuma gecikmesi, tutuma ve yanma olaylar
n, kapal diyagramlara gre ok daha net grebil
mek iin silindirlerden alnan p-V diyagramlar; ak
diyagramlar.
offset printing: Mrekkeplenmi nshann nce ls
tikle kapl bir merdaneye ve oradan kda aktarld
bask yntemi; ofset bask.
offset wrench: Mak. yldz anahtar.
offshore: 1) ky ya da karadan uzakta; akta. 2) sa
hilden belirli bir mesafede aian veya yerlemi bu
lunan. 3) ky veya sahilden esen rzgr.
ogdoat: 1) sekiz says. 2) sekizin herhangi bir serisi
veya grubu.
ogee rings: Alev borulu (dikey) kazanlarda ait ve st
kazan zarflarn birbirine balayan flanlar; Gem.
Mak. oci emberleri.
ohm: Elektriksel diren birimi, a) Ohm (om); dzgn
olarak 1 amperlik bir akm geen ve ular arasnda
1 voltluk potansiyel fark olan bir iletkenin direnci, b)
2
boyu 1063 mm, kesiti 1 mm olan bir cva stunu
nun (yksekliinin) 0C'de elektrik akmna gsterdi
i diren; .o. simgesi ile gsterilir.
ohmage: Bir iletkenin om ile belirtilen elektriksel di
renci; omaj.
ohmic: 1) endkleyici etkisi olmayan, empedans ve
direnci ayn olan bir direnci belirtir. 2) bir metal ile
bir yar iletken arasndaki temas belirtir 3) omik.
ohmmeter: Elektriksel cihazlar ohm trnden l
mek iin kullanlan bir cihaz; ohmmetre.
Ohm's law: Ohm (Georg Simon Ohm) kanunu: a) s
caklk ve dier koullar sabit kald takdirde, bir ilet
kenin ular arasndaki potansiyel fark, iletkenden
geen akm ile iletkenin direncinin arpmna eittir:
V = lxR (I = akm iddeti, amper ve R = Diren,
ohm rnden), b) scaklk ve dier fiziksel koullar
sabit kaldnda, metal bir iletkenden akan dzgn
bir akm, iletkenin ular arasndaki potansiyel fark
ile orantldr.
oil: 1) hayvan, bitki ve mineral bir maddeden elde edi
len trl yal, yanc maddelerden herhangi biri;
oda scaklnda sv olan, belirli organik solventlerde znen, fakat suda znmeyen bir madde;
ya. 2) petrol; ham petrol. 3) ya kvamna sahip
olan maddelerden herhangi biri. 4) ya rengi. 5)
yal boya. 6) ya srmek, yalamak veya ya sa
lamak. 7) eriterek yaa dntrmek. 8) yaa ait;
yaa benzeyen; ya veren; ya kullanan.
oil acid: Oleik veya stearik asit gibi bir asit; ya asiti.
oil additives: Trl zelliklerini gelitirmek zere ya
lama yalarna katlan belirli miktarlardaki kimyasal
bileikler; ya katklar; ya katklar: Organo metalik
bileikler, deterjanlar veya kalsiyum fenil stearat,
sentetik polimerler, alkil naftalen, potasyum hidrok
sit vb. i.
oil, alkaline: Yapsnda miligram trnden alkalin
madde bulunan yalama ya; alkalin ya; bazik
yaoil analysis: Makinelerde kullanlan yalama yalar
iinde, anma nedeniyle oluan metal paracklar,
su, yakt, organik veya inorganik asit, kurum vb. inin
oranlarn veya miktarlarn saptamak zere yaplan
analiz; ya analizi; Bkz. oil sample.
oil bath: eliklere su verilmesi srasnda kullanlan

oil-bat h filte r
ya dolu banyo; ya banyosu.
oil-bath filter: Mot. giri havasn filtre kab iindeki
yadan geirerek toz vb. ini temizlemek iin kullan
lan bir tr szge; ya banyolu filtre.
oil burner: Buh. Kaza. basnc 15 bar ve scakl
90-150C olan akaryakt, yakma havas ile birlikte
kazan ocana pskrterek yaklmasn salayan d
zenek; yakt bmeri; yakt pskrtcs; yakt brtr.
oil cake: Keten tohumu, pamuk ekirdei, kolza vb.
inin ya karldktan sonra geriye kalan artklar;
kspe.
oilcan:Ya kutusu, zellikle makineleri yalamak iin
kullanlan kap; yadanlk.
oil channel: Yataklarda bulunan ve ya tutan ve
onun yzeye yaylmasn salayan kanallardan biri;
ya kanal.
oil clearance: Mak. yataklarda, hareketli ve hareket
siz paralar arasnda, dililerde vb. i oluturulan bo
luk; ya klerensi; ya boluu.
oilcloth: Yal boya veya ya ile muamele edilerek
su geirmez hale getirilmi kuma; muamba; ma
sa, raf vb. i yerleri kaplamada kullanlr.
oil clutch: Oto, yal kavrama veya debriyaj.
oil color: tlerek yaa, zellikle bezir yana ka
rtrlarak yaplan renk veya boya.
oil, compounded: Bkz. compounded oil.
oil consumption: Bir makinenin beygirgc bana
veya bir saatte ya da bir gnde tkettii ya miktari;
ya sarfiyat; ya tketimi; ya harcam.
oil consumption, specific: Bkz. specific oil con
sumption.
oil container: Ya kab; ya kutusu.
oil contamination: Mot. karterdeki yalama yann
kurum, toz partiklleri (paracklar) asit vb. i tarafn
dan kirlenmesi; ya kirlenmesi.
oil control rings: Mot. silindir duvar veya silindir
gmlei yzeylerinde ince bir ya katman olutur
mak amacyla yalama yann fazlasn kartere do
ru syran ve ou zaman piston eteinde ve 1-3
adet bulunan segmanlar; ya kontrol segmanlar;
oil-scraper ring ad da verilir.
oil cooled piston: Diz. Mot. Yala soutulan piston.
oil cooler: Bkz. lube oil cooler.
oil cooling: Ya ile soutulan; ya ile soutma.
oil cup: indeki ya yava yava veya damla damla
hareketli paralara veren fitilli veya ine valfi, silin
dir eklinde ve ounlukla pistonlu buhar makinelerinde kullanlan bir kap; fitilli yadanlk; damlalkl
yadanlk.
oil, cylinder: Bkz. cylinder oil.
oil deflector: zellikle buhar trbinlerinde yataklar
yalayan yan makine dna atlmas veya kmas
n nleyen kee; ya deflektr veya yanstcs.
oil dilution: Yalama yann sulanmas veya incel
mesi, a) Diz. Mot. karterdeki yalama yann, zel
likle yksek basnl yakt devresinden gelen diesel
oil, motorin veya gas oil ile ve b) Benz. Mot. benzin
ile sulandrlmas ya da inceltilmesi.
oil drilled: Diz. Mot. krank mili iersine alan ve ana
yataklardan tanan ya ile kol yataklarinn yalan
masn salayan kk apl kanallar; ya kanallar.
oil drip detector periscope: Buh. Kaza. klhan tep
mesi ve patlama olasln yoketmek zere baz ka

384

oi l h ea t e r
zanlara donatlan ve i ve d mahfaza veya ocak ta
bannda atomizrn damlamas sonucu birikecek fu
el oili belirtecek bir cihaz; ocak periskobu; Duman
gstergesi ilkesine gre alr.
oil droplets: D/z. Mot. karterde ya sisini Bkz. oil
mist oluturan ve aplar ou zaman 300 mikron
dolaynda olan ok kk apl ya damlacklar;
ya tanecikleri.
oil drum pump: Varil ya da f pompas.
oil-engine igniters: Kk gl, yksek devirli, n
yanma odal motorlarda, makine souk iken ilk hare
keti salamak zere kullanlan ve elektrikle stlan
bobin ya da fitil eklinde tututurucu.
doil engines: Diesel oil, gas oil veya trl fuel oillerle
altrlan makineler; sktrma ile yanmal makine
ler; dizel motorlan; ya makineleri.
oiler: 1) makineleri yalayan kii; yac. 2) yadan
lk. 3) petrol ve petrol rnleri tayan gemi; tanker.
4) muamba Bkz. oilskin palto.
oil film: Silindir duvar, srtnme yzeyleri, yataklar
vb. terinin yzeylerinde oluturulan, srtnmeyi n
leyen ya tabakas; ya katman; ya filmi; ya taba
kas.
oil film thickness: Mak. trl srtnme yzeyleri ve
ya yataklarda oluturulan ya katmannn kalnl;
0,10-0,50 mm deerleri arasndaki katman kalnl;
ya filmi kalnl.
oil filler: Oto. karter yalama ya doldurma borusu
az.
oil filler cup: Ya doldurma az kapa; ya kapa.
oil filter: Yalama ya iindeki metal partiklleri, ku
rum, kum vb. i yabanc maddeleri ayran veya szen
cihaz; ya filtresi; ya szgeci.
oil-fired: Akaryaktla fayrapli veya akaryakt yakan
(kazanlar vb.i).
oil-fired boiler: Akaryakt, zellikle fuel oil ile fayrapl
kazan.
oil, fixed: Bkz. fixed oil.
oil foaming: Merkezka bir seperatrde hzla arpl
mas sonucu, var olan hava ile yan karmas sonu
cu oluan kprme; ya kprmesi; tant borusun
dan ya kayplanna neden olur.
oil gallery: Bkz. lubricating oil header.
oi!-gas tar: Petrol gazlannn yapm srasnda, yksek
scaklkta buharlardan elde edilen katran; petrol gaz
katran.
oil gauge: Kk gl motorlarn alt kerterlerinde
bulunan ve zerinde minimum ve maksimum iaret
leri bulunan madeni bir ubuk; karterdeki ya sevi
yesini lmek iin kullanlr; ya ubuu.
oii groove: Yataklarda bulunan, ya tutan ve onun
yatak yzeyine yaylmasn salayan kanallardan bi
ri; ya kanal.
oil gutter: Yalama yann yataklara daha iyi yayla
bilmesi ve yataktaki yabanc maddelerin toplanmas
iin enelere yakn yatak ksmlar; amurluk az;
ya oluu; bu ksmlarda yatan orta blmlerine
gre boluu 0,07-0.10 mm kadar daha fazladr.
oil header: Ya hederi veya galerisi; Bkz. lubricating
oil header.
oil heater: Buh. Turb. samp (makine altndaki) tankta
bulunan ve souk mevsim veya denizlerde yalama
yann stlmasn salayan, ou zaman stimli st
c; ya hiyteri; ya stcs.

oil holes
oil holes: Bir yata, silindir gmlei yzeyi vb. ini
yalamak amacyla yalama yann verildii, daire
sel kesitli delikler; ya delikleri.
oil indicator: Ya ubuu; ya seviye gstergesi.
oil inlet: Ya girii.
oil interceptor: Bkz. seperaior.
oil level indicator: Bkz. oil indicator.
oil, lubricating: Bkz. lubricating oil.
oil meter: Buh. Kaza., Diz, Mot. tketilen yakt miktar

n, genellikle m
veya litre trnden belirten
haz; ya veya yakt sayac.
oil mist: arpma ile yalamada veya silindir eteklerin
den dklen yan, makinenin hareketli paralarna
arpmasyla, yaklak ap 300 mikron (0,3 mm)'dan
oluan ya damlacklarnn karterde oluturduu sis;
ya sisi veya pusu.
oil mist detector: Yksek gl dizel motorlarnda
karterin her tarafn tarayarak ya ari snan yeri ta
rayan ve kayt eden ve bylelikle karter patlamas
tehlikesini belirten, fotoselli bir cihaz; ya sisi detek
tr.
oil of bitter almonds: Acbademden elde edilen ve
esas maddesi benzaldehit (C6 H5 CH0) olan uucu
bir ya; acbadem ya.
oil of turpentine: am, kknar, sakz aac vb. i
aalarn yal ekirdeklerinden damtlan renksiz ve
uucu bir ya; terebantin ya; terebantin esans;
bo
yalar,
verniklerde ve eczaclkta dezenfektan olarak
kullanlr; turpentine, spirits of turpentine ekillerin
de de kullanlr.
oil of vitriol: Deriik slfrik asit Bkz. sulfuric acid,
H 2 S0 4 .
oil bf wintergreen: il ve tat verici olarak kullanlan
bir kimyasal madde; metil salisilat, CH3COOC6 H4 OH.
oil pan: Bir ok motorda yalama yann depoland
ksm; alt karter; Gem. Mak. bedpleyl; ya deposu
veya haznesi.
oil paper: Ya filmi ile muamele edilerek su geirmez
ve saydam yaplan kt; yal kt.
oil passage: Bkz. oil drilled.
oil, petroleum: Bkz. mineral oil; petroleum oii.
oil plug: arterdeki yan boaltlmasn salayan ma
den tapa; ya tapas.
oil pressure: zellikle cebri olarak yalanan motorlar
da 2-5 bar arasnda olmas gereken basn; ya ba
snc.
oil pressure gauge: ounlukla Bourdon tp ilkesi
ile alan bir gsterge; ya basn gstergesi.
oil proof: Yaa dayankl (conta, salmastra vb.)
oil pump: ou zaman makine tarafndan gemi mo
torlarnda bir elektrik motoru tarafndan altrlan,
genel olarak dili trden bir pompa; ya pompas;
yalama ya pompas; k basnc ou zaman
2-5 bar arasndadr.
oil pump gear: Ya pompasnn rotor dililerinden
herhangi biri; ya pompas dilisi.
oil purifier: Mot. uzun sre kullanlarak kirlenen ya
lama yann temizlenmesinde kullanlan ve merkez
ka kuvvet ilkesine gre alan bir cihaz; ya separatr; Bkz. oil separator.
oil purifying: Mot. kullanlmas srasnda yalama ya
na karan kolloidal karbon, metal partiklleri, ku
rum, su, asit vb. i gibi yabanc maddelerin filtre,
Teknik Szlk - F. 25

oil wedge

385

streyner, manyetik streyner, santrfj separator vb. i


cihazlarla temizlenmesi; yan temizlenmesi ya da
artlmas.
oil reconditioning: Uzun sre makinede kullanlarak
kirlenen yalama yann slah edilmesi; ya slah;
en basit yntem separatrden geirmedir; dinlendir
me ve kimyasal temizleme yntemleri de vardr.
oil reservoir: Diz. Mot. makine veya makinenin dn
da yalama yann depo edilii yer; alt karter veya
samp tank; ya rezervuar; ya deposu, b) makine
nin dnda ve onun boyunca uzanan, iinde ya
pompasnn verdii temiz ya bulunan byk apl
boru eklinde ve birer boru ile palamar yataklarna
balanan ksm; ya hederi.
oil ring: Bkz. oil-control ring.
oil sample: Lboratuvarlarda analiz edilmek zere
motorlarn karter veya samp tanklar ile buhar trbin
lerinin makine alt (samp) tanklarndan alnan 200

cm
hacmindeki ya; ya numunesi; ya rnei.
oil sampling: Diz. Mot. yalama yandan rnek ve
ya numune almak; Bkz. oil sample.
oil scraper ring: Bkz. oil-control ring.
oil scupper: Ya kontrol segmanlar tarafndan syrlan yan pistonun iine akt ve oradan kartere d
kld deliklerden biri; piston zerinde ya segman kanal iinde bulunurlar.
oil seal: Oto, krank mili boazlarnda, kerterdeki ya
n makine dna akmasn nleyen para; ya ke
esi.
oil separator: Diz. Mot., Buh. Trb. yalama ya iin
deki metal paracklar, su, kurum, organik asitler
vb. i gibi farkl zgl arlktaki maddeleri merkezka
kuvvet ilkesi ile yadan ayran, yksek devirli bir ci
haz; ya separatr; ya ayrcs.
oil shale: Damtldnda mineral yalar veren, bitm
l maddeler kapsayan katmanl tortul kaya.
oilskin: 1) ya ile muamele edilerek su geirmez ya
plan kuma; ince muamba. 2) o. bundan yap
lan elbise.
oilstone: Bak vb. i kesici aletlerin bilenmesinde kul
lanlan bir ta; su ta; ya ta; bilei ta.
oil strainer: Bkz. oil filter.
oil sump: Bkz. sump tank, bedplate.
oil system: Yalama ya devresi. 1) Mot. ya tank
(samp tank), ya pompas, soutucu, bazan stc,
ya hederi ve filtrelerle geyilerden (scaklk ve ba
sn ler vb.) oluan devre. 2) Buh. Trb. samp
tank, pompa, filtre, soutucu, gravite tank, kontrol
penceresi vb. inden oluan devre.
oil tanker: Petrol veya petrol rnlerini dkme olarak
tayan, bu ama iin zel olarak yaplm gemi; pet
rol tankeri; akaryakt tankeri.
oil thrower: Mot. krankpin ya da kol yalaklarnn alt
yarm parasnn ksm; dn srasnda krank ukurlarndaki yaa arparak, motorun trl paralar
nn yalanmasna yardmc olur; ya frlatcs veya
pskrtcs.
oil-tight: Ya geirmez; ya szdrmaz (boaz keesi
vb.i).
oil vapor: Ya sisinin ar snan bir makine paras
tarafndan stlmas ile oluan buhar; ya buhar;
Karter patlamasna neden olabilir.
oil viscosity: Bkz. viscosity.
oii w edge: Kzak yatanda hareket srasnda ya kat-

oil well
mannda oluan kama ya da siil: ya kamas; ya
siili.

oil w ell: Petrol salamak iin toprak, kaya katmanlar


vb. i delinerek alan kuyu; petrol kuyusu.
oily: 1) yaa ait; yaa benzeyen; yadan oluan; ya
kapsayan. 2) ya ile kaplanm; hayvansal ya; ya
l. 3) ok dzgn; kaygan; ya gibi kaypak.
oily water separator: Gem. Mak. gemilerin sintinele
rinde biriken yal sular szen, onun iindeki yaban
c maddeleri 15 ppm'ye kadar indirerek denize, di
er ksmlar yal su tankna veren szge; yal su
seperatr.
oka: Trkiye, Msr, Bulgaristan vb. inde 1,243 kilogra
ma (2,75 libre) eit olan bir arlk birimi; Okka; oke
olarak da yazlr.
oleate: Oleyik asitin bir tuzu veya esteri; oleat.
olefins: Olefinler; yangn tehlikesi olan, karakteristik
kokulu, renksiz veya soluk sar renkli, doymam ali
fatiklerden, nem emmeyen bileikler; genel forml
CnH2n ornegin etilen CH 2 :CH 2 ; C8H12-C8H16 da
15/15,56C'de
z.a. 0,72-0,73; k.n. 67-132C;
d.n.-135C; 20C'de viskozitesi 0,56-0,66 cS; gemi
lerde evre scakl ve atmosfer basncnda tanr
lar.
olefin series: Bkz. olefins.
oleic: Yadan elde edilen veya yaa ait; oleyik.
oleic acid: Hayvansal ve bitkisel yalarn byk bir
blmnde gliseril ester eklinde bulunan bir ya
asiti; oleyik asit, C 17 H 33 COOH; sabun, su geirmez
tekstil, boya kurutucular vb. i yapmlarnda kullan
lr.
olein: 1) belirli baz yalar ile zeytinyanda bulunan
oleyik asitin sv gliseriti; oleyin. 2) herhangi bir ya
n sv blm.
oleo:
Bkz.
oleomargarine.
oleo-: Oleyin, oleyik veya ya anlamlarnda bir nek.
oleomargarin : Bkz. oleomargarine.
oleomargarine: Bkz. margarine.
oleo oil: Hayvansal yadan elde edilen tereya gibi
bir ya.
oleorefractometer: Standart bir sv ile, svlarn, zel
likle yalarn krlma indislerini kyaslamak iin kulla
nlan bir cihaz; oleorefraktometre.
oleoresin : 1) doal olarak trl bitkilerde grnen,
te rebentin gibi uucu bir yada reinenin eritilmesi
ile elde edilen zelti. 2) znm olarak reine
kap sayan uucu ya ile hazrlanm bir karm.
oleo strut: Uaklarda kullanlan, iersinde ya bulu
nan teleskopik bir silindirden oluan ok giderici.
oligoclase: Feldispat'n sodyum ve kalsiyum kapsa
yan kristalli bir tr.
olivinite: ou zaman zeytin yeili renkli olan doal
bakr arsenat; olivenit, CuO.As 2 03 .H 2 0.
olive oil : Ham zeytinden preslenerek elde edilen ak
sari renkli ya; zeytinya; yemek, sabun, il vb. i
yapmlarnda kullanlr.
olivine: Bir ok boyada yeil kristaller eklinde bulu
nan magnezyum ve demirin silikat; olivin, (MgFe) 2 SiO4 ; yar deerli ta olarak kullanlr; yeil gre
na (ll ta); krizolit.
omnibus: Bir ok yolcu tayabilen ve genellikle belir
li bir yo! izleyen byk, motorlu bir tat arac; oto
bs.
omnibus bar: Elekt. datm tablolarnda, i ksmda,

386

ope n circui t
tablo boyunca uzanan kare kesitli, bakrdan yapl
m, jeneratrlerin baland bir ift ubuk; basbar;
omnibs ubuu.
omnirange: Bir ok istasyondan alinan radyo dalgala
r ile bir uan mevkii veya rotasn saptayan bir rad
yo seyir ya da navigasyon sistemi.
on : Bilgisay.
ak.
ondogram:
Ondograf
ile
yaplan
kayt;
ondogram.
ondograph: Elekt. alternatif akmda olduu gibi, dal
ga ekillerini kayt eden bir cihaz; ondograf.
ondometer: Alternatif akm ve radyo tayc bir
dalga nn frekansnn llmesi iin kullanlan bir
cihaz; on- dometre.
ondoscope: Ikl bir dearj tpnden oluan elektrik
dalga detektr; ondoskop.
one: 1) iki ya da daha fazla olmayan; tek; bir. 2) ay
n; tek eit. 3) blnmez. 4) en kk tam say; 1
says. 5) tek kii veya ey. 6) belirli bir kii veya
ey. 7) ayn kii veya ey.
-one: Kimy. keton anlamnda bir sonek.
one-sided: 1) sadece bir tarafa sahip olan; tek tarafl;
tek yanl. 2) bir taraf daha byk ya da daha geli
mi.
one-way: Sadece bir yne hareket eden veya sala
nan; tek ynl.
one-wiev drawing: Tek. Res. ince metallerden yap
lan paralarnnki gibi, tek grnl resim.
online: Bilgisay. evrim ii.
opacimeter: Maddelerin matln lmek iin kullan
lan bir cihaz; opasimetre.
opacity: 1) mat olma durumu veya nitelii. 2) o.
bir dereceye kadar mat.
opal: Trl renklerde, yar saydam, cama benzer,
krma yetenei olan trl silikatlardan biri; opal;
yar deerli ta olarak kullanlr; ad opal stl gr
nmde ve siyah opal ise ok koyu yeil ve ate opal
aleve benzer renktedir.
opalesce: Opal gibi renk oyunlar gstermek.
opalescent: Opal gibi renk oyunlar gsteren; yanar
dner.
opaline: 1) opale ait; opale benzeyen. 2) camn yarsaydam stl tr.
opaque: 1) n gemesine msaade etmeyen;
emen; saydam veya effaf olmayan; mat; donuk. 2)
yanstmayan; parlamayan; koyu ve karanlk. 3)
elektrik, s vb. inin gemesine izin vermeyen. 4)
mat veya donuk olan herhangi bir ey. 5) Fofo. bir
negatifin paralarn sabitletirmek iin kullanlan do
nuk sv. 6) Nk. Ener. radyasyon ve taneciklerin ge
mesini nleyen (saydamn ztt).
open: 1) kapal, rtl, tkal olmayan; ak. 2) st
kapatlmam; st ak tekne gibi. 3) aralarnda me
safe olan. 4) buz kaplamam; buzsuz. 5) Den. sisli
veya puslu olmayan; ak. 6) amak veya amaya
neden olmak; kapamamak; balamamak. 7) bala
mak; ilk harekete getirmek. 8) almak. 9) yaylmak;
genilemek; gz nne sermek. 10) balamak; hare
kete gelmek. 11) ilemeye balamak.
open chain: Zincir elemanlarnn ember eklini alma
d molekler yap; ak zincir.
open-chain compounds: Alifatik bileikler; atomlar
ember eklinde olmayan organik bileikler; ak zin
cirli bileikler.
open circuit: Elektriksel olarak tam olmayan ve rete-

open-circuited coil
cin ular arasnda akm bulunmayan devre; ak
devre; cansz devre; pozitif devre.
open-circuited coil: Elektrik makinelerinde ksa dev
re nedeniyle alan, endksiyon akm ya da zt elek
tromotor kuvvet retmeyen sarg; ak sarg.
open combustion chamber: Mot. yaktn dorudan
silindir iinde yakld yanma odas; ak yanma
odas.
open cooling system: Mot. denizden alnan suyun
soutucu olarak silindir ceketi ve kapandan geiril
dikten sonra denize verildii sistem; ak soutma
sistemi.
open cycle: alma akkannn dardan alnd,
kullanld ve sonra tekrar dar atld evrim; ak
evrim; kart kapal evrim Bkz. closed cycle.
open diagram: Bkz. offset diagram.
open ended: Ak ulu.
open ended spanner: Mak. her iki ucunda bir az
bulunan anahtar; iki azl anahtar.
open ended wrench: Mak. her iki ucunda az bulu
nan (somun vb. i iin) anahtar; ak ulu anahtar;
dz anahtar.
opener: 1) aan kii veya ey. 2) ie, konserve kutu
su vb. lerini aan bir alet; aacak; ie veya konser
ve aaca. 2) bir serinin ilk (al) oyunu.
open float trap: Ak amandral kapan; Bkz. steam
trap.
open-hearth: 1) elik yapmak iin kullanlan bir frn
veya ocak; ak ocak. 2) bu trden bir ocak ya da f
rn kullanma.
open-hearth furnace: Byk, s elik yapma kaplar
na sahip olan geni yansmal bir frn; ak elik oca
.
open-hearth process: Pik demiri ve hurda demirden
geni, s bir ocakta eriterek elik yapma ilemi;
ak ocak ilemi.
open-hearth steel: Ak ocak elii.
opening: 1) ak yer veya ksm; delik; aralk; men
fez; gedik 2a) balang; birinci ksm; balama, b)
almalara balama.
open nozzle: Bkz. open-type injector.
open-type heater: Bkz. jet heater.
open-type injector: ine valf bulunmayan, tek delikli
eski bir enjektr tr; Hesselmann enjektr; ak
enjektr; meme delik ap 0,16-0,5 mm.
open winding: Elektrik makinelerinde ksa devre, endvi sarglarn kollektr dilimlerine balayan lehim
lerin erimesi vb. i nedenlerle alan sarg; endksi
yon akm veya zt elektromotor kuvvet retmeyen
sarg; ak sarg; sadece open olarak da kullanlr.
open wire: Elekt. yaltm olmayan tel ya da kablo; p
lak tel; ak tel.
operand: Bilgisay. kullanlan bilgi.
operate: 1) mekanizma grevi yapmak, a) bir motor
lu arata makine ile tekerlekleri birletirmek iin kav
ramay altrmak, b) bir makineyi iletmek. 2) ilet
mek, altrmak; idare etmek.
operating:
alma; iletme; ileme;
iletim.
operating cycles: Motorlar, buhar makineleri, sout
ma makineleri, jet motorlar vb. i s makinelerinin Di
esel, Sabathe, Otto, Rankine, Stirling vb, i kuramsal
evrimlere uyan alma evrimleri; iletme veya a
lma evrimleri.
operating instructions: Motor, makine vb. inin alt

'EV

optica!
rlmasna ilikin kurallar; altrma veya iletme tali
mat ya da kurallar.
operating manual: iletme el kitab; iletme ve bakm
katalogu.
operating mechanism: Mak. iletme ya da altrma
mekanizmas.
operating pressure; iletme basnc (buhar kazanlar
iin kullanlr).
operating speed: Mot. iletme hz; benzin motorlarn
da 3000-5000 rpm (devir/dakika) ve dizel motorlarn
da 70-3000 rpm dolayndadr.
operating temperature: iletme scakl.
operation: 1) iletme ii, ilemi ya da yntemi. 2) al
r veya iler olma durumu. 3) kuvvet, etki; i gc.
4) herhangi bir ze! pln veya proje. 5) tbb ameli
yat. 6) Mate, nicelii deitiren herhangi bir ilem.
operation instructions: iletme talimat; altrma ta
limat.
operation principles: Mak. alma ilkeleri; alma
prensipleri; iletme esaslari.
operative: 1) iletme yetenei olan; ileyen. 2) etkili;
etkin. 3) fiziksel i veya mekanik hareketle bal. 4)
tbb ameliyata ait. 5) baz endstriyel ilerde alan
hnerli bir ii; usta.
operator: altran kii; zellikle: a) bir makineyi a
ltran kii; makine operatr; makinist; operatr; i
letici, b) Tbb ameliyatlar gerekletiren kii; cer
rah; operatr, c) bir maden oca, demiryolu ilet
mesi, fabrika vb. inin sahibi veya meneceri.
ophthalmoscope: Gzn i ksmlarn incelemek iin
kullanlan bir cihaz: kk bir ampulden gze
yanstmak iin dzenlenmi delikli bir aynadan olu
an cihaz; oftalmoskop.
ophthalmoscopy: Oftalmoskop ile gzn i ksmnn
incelenmesi.
opium: Ham haha kapslnn znden hazrlanan
narkotik bir il; afyon; morfin, kodein ve papaverin
gibi alkaloitler kapsar, ar giderici ve uyku verici
il olarak kullanlr.
opodeldoc: zellikle kfuru kapsayan ve il olarak
kullanlan sv bir sabun.
opposed cylinder engine: Karlkl silindirieri ve bu
silindirler iinde birer piston bulunan dizel motoru;
kart silindirli makine veya dizel motoru.
opposed piston engine: Bir silindirin iinde karlkl
olarak, ayn dorultuda, fakat zt ynde hareket
eden iki piston bulunan, bu pistonlardan biri egzoz
ve dieri sprme portlarna kumanda eden bir di
ze! motoru; kart pistonlu makine; maks pistonlu
makine.
opposed-piston scavenging: Kart pistonlu dizel
makinelerine uygulanan doru akml bir sprme
tr; kart pistonlu sprme.
opposite: 1) kar olma; kart; kar durum ve yn
de. 2) ar ekilde farkl; kesin olarak zt. 3) zt olan
(kart olan) herhangi bir ey. 5) zt taraflarda.
opposition: 1) kart ya da zt olma; muhalefet; kart
lk. 2) diren; aykrlk; tezat; ztlk; dmanlk 3)
Astr. boylamlar 180 farkl olduklar zaman iki gk
cisminin durumu; zellikle bir gezegenin gnee g
re byle bir durumu.
optic: Gz ya da grme duyusuna alt; optik; gz.
optical: 1) grme duyusuna ait veya grme duyusu
ile balantl; grlebilir; gzle grlr. 2) k ve go-

optica ! altimete r
r arasndaki ilikiye ait. 3) grmeye yardm iin ya
plm: Optik cihazlar gibi.
optical altimeter: aretleri optik bir sisteme bal
olan bir ykselti, rakm veya altitt gstergesi; optik
altimetre.
optical center: Bir mercekte k nlarnn eilmeden
getii bir nokta; optik merkez.
optical constants: Maddelerin optik zelliklerini ta
nmlamak iin kullanlan saysal deerler takm; op
tik sabiteler, deimezler veya konstantlar; rnein
krlma indisi, yansma ve emme katsays vb. i.
optical disk: Optiin temel yasalarn aklamak iin
kullanlan bir cihaz; optik disk.
optical instrument: Ayna, prizma, mercek vb. inin
zelliklerinin kullanld teleskop, mikroskop, kame
ra, spektroskop, fotometre vb. i cihazlar; optik cihaz
lar.
optical isomers: Simetrik olmayan ya da asimetrik
karbon atomu kapsayan ve optik faaliyetleri farkl
olan iki organik bileik; optik izomerler.
optical lever: Bir teleskop ve sabit bir ayna ile donatl
m, kk uzunluklar lmek iin kullanlan bir ma
nivela; optik manivela.
optical path: Bir optik sistemden geen k enerjisi
tarafndan izlenen yol; optik yol.
optical pyrometer: Yksek scaklklar lmek iin
kullanlan bir cihaz; optik pirometre veya payrometre.
optic axis: ift krlma olmakszn n iletildii yn;
optik eksen.
optician: Gzlk ve dier optik cihazlar yapan veya
satan kii; gzlk.
optics: Ik ve grn tabiat ve zellikleri ile ilgile
nen fizik bilimi dal; optik dal; optik.
optimum: 1) en iyi veya en uygun derece, durum,
miktar vb. i. 2) Bio. byme ve reme iin en uygun
k, s, nem, besin vb. i miktar. 3) en iyi; en uy
gun.
option: Seenek.
optometer: Gr mesafesi ve gcn ve dzeltme
iin gerekli merceklerin odak boylarn lmek iin
kullanlan bir cihaz; optometre.
optometrist: Optometride uzman; optometri uzman;
gz hekimi; gz hastalklar uzman.
optometry: 1) gr mesafesi ve gr kuvvetinin l
lmesi. 2) gzlerin (il kullanlmakszn) miyop ve
ya hipermetrop bakmndan incelenmesi ve arzalar
dzeltmek iin gzlk verilmesi; optometri; gz he
kimlii.
orb: 1) kre; Dnya kresi; glob. 2a) Gne, Ay vb. i
gibi gk krelerinden herhangi biri. b) Dnya, c) bir
gezegen vb. inin yrngesi. 3) gz ve gzkresi. 4)
dairesel ekilde olan herhangi bir ey; daire. 5) bir
kre veya daire ekli vermek. 6) evrelemek. 7) bir
yrngede hareket etmek.
orbicular: 1) kresel veya dairesel ekilde. 2) Bot. yu
varlak ve yass.
orbiculate: Bkz. orbicular.
orbiculated: Bkz. orbiculate.
orbit: 1) Bir gk cisminin dier bir gk cismi evresin
de periyodik dn srasnda, zerinde hareket etti
i yol; yrnge; orbit. 2) bir yrngede gitmek.
orbital: Yrngeye ait veya yrngede,
orby: 1) kre ya da daireye ait veya kre ya da daire

388

organiz a t io n

eklinde olan. 2) daire veya kre gibi dnen.


orcein: Kahverengimsi krmz, kristalli bir boya mad
desi; orsein, C H 0 N ; orsinoln amonyak ve
28
24
7
2
oksijen ile muamelesinden elde edilir.
orcin: Bkz. orcinol.
orcinol: Baz likenlerden elde edilen renksiz, kristalli
bir bileik; orsinol, C 6 H 3 CH 3 (OH) 2 ; il ve boya
ya pmnda kullanlr.
order: 1) olaylarn veya eylerin sras veya dzeni; s
ra; dizi; Ateleme sras Bkz, firing order gibi. 2) sa
bit ve belirli bir pln veya tasarm. 3) dzen; nizam.
4) tesis edilmi yntem ya da sistem. 5) snf; tr;
cins. 6) Ask. emir ya da bildiri. 7) dzenlemek; orga
nize olmak. 8) emir vermek.
order, firing: Bkz. firing order.
ordinary: 1) tekerlek aplar farkl olan eski bir bisik
let tr. 2) allm; olaan; normal; usule uygun.
3) belirli, zel bir ama iin yaplmam. 4) baya; genel
veya umumi.
ordinary ray: Krlmann bilinen yasalarna uyan bir
n; baya n.
ordinary seaman: 1) usta gemiciden daha az vasfl
ve rtbece dk gemiadam; gemici. 2) Esk. ABD
Bahriyesinde ikinci snf gemici; gemici.
ordinate: Mate, biri yatay, dieri dey ve birbirini
dik olarak kesen iki dorudan dikey olan; ordinat.
ordnance: 1) ar silhlar. 2a) bir savata kullanlan
tm silhlar ve mhimmat, b) serviste olan silhlar
da kullanlan herhangi bir ekipmen veya tehizat,
ore: 1) ticar olarak metal ya da metallerin kartabil
dii minerallerin herhangi doal bir karm; cevher;
maden (metal) cevheri. 2) kkrt gibi metal olma
yan ametalin karld doal madde. 3) yaplarnda
nemli oranlarda metal bulunan doa! madde veya
maddeler.
ore carrier: zel olarak maden cevheri ve dkme
ykler tamak iin yaplm, dayankl bir gemi; cev
her gemisi; dkmeci.
ore/oil carrier: Maden cevheri veya ham petrol ve
petrol rnleri tamak zere dizayn edilen bir gemi;
cevher/akaryakt gemisi.
organic: 1a) karbon kapsayan kimyasal bileie
ait veya onu belirten; organik; inorganik olmayan,
b) karbon bileikleri ile ilgilenen kimya dalna ait
veya onu belirten: Organik kimya gibi. 4) canl bir
organiz maya ait veya canl bir organizmadan
treyen. organic acid: Bir veya daha fazla karboksil
(COOH)
grup kapsayan bir karbon bileii; organik asit; rne
in asetik asit, CH3COOH.
organic ash: Bitki veya hayvansal maddelerin tam
yansmas sonucu geriye kalan mineral madde; or
ganik madde; organik kl.
organic chemistry: Karbon ve onun bileiklerini ince
leyen bilim dal; organik kimya.
organic compounds: Karbon ve hidrojen, bazan oksi
jen ve nitrojen ve dier elementleri kapsayan bileik
ler; organik bileikler.
organic halides: Hidrojen atomlarnn tamamen ya
da ksmen halojen atomlar ile birletii karbonlu hid
rojenler; rnein karbon tetrakiorr, CCl 4 .
organic liquids: Nk. Reak. hidrojen kapayan orga
nik soutucular; organik svlar; bunlar hem modera
tor ve hem de soutma grevi yaparlar.
organization: 1) dzenleme. 2) organik yap; dzen
lenmi olma tarz. 3) bir organizma. 4) rgt.

organiz e
organize: 1) organik yap! salamak; sistemletirmek.
2) dzenlemek; kurmak; tesis etmek. 3) organik ve
ya organize olmak. 4) ii sendikas ile birlemek.
organizer: Dzenleyen kii; organizatr; dzenleyici.
organa-: Organ ya da organik anlamlarnda bir nek
organometallic compound: Bir ya da birden fazla or
ganik kkn metalik bir atoma baland bileik; r
nein metil magnezyum klorr, CH3MgCI.
organosilicon: Bir organik bileiin karbon atomlar
nn bazlarnn veya tmnn silisyum atomlar ile
deitirilmesi sonucu oluan bileik; organo silikon.
orientation: Ynlendirme.
orifice: 1) Diz. Mot. nozulda bulunan ve says 3-18
arasnda deien, aplan 0,1524-0,5715 mm (0,0060,0225 in) olan yakt pskrtme delii. 2) de lik;
menfez; bir boru, oyuk vb. inin az ya da k;
orifis.
orifice meter: Sv akan bir boru iine sokulmu bir
diyaframn iki tarafnda basnlar arasndaki fark ile
svnn hzn len bir cihaz; orifis metre.
orifice trap: Orifisli (delikli) kapan; Bkz. steam trap.
origin: 1) iki eksenin kesitii nokta; balang nokta
s. 2) bir bant tayfta sfr hatt veya izgisi.
original: Orjinal; zgn.
O ring: Diz. Mot. silindir blok ile gmlek arasndan so
utma suyunun kartere inmesini nlemek iin, gm
leklerin ou zaman eteklerine konulan lstikten ya
plm, dairesel kesitli halka; O ring.
orlon: Bir dereceye kadar naylona benzeyen sentetik
akriiik lif ya da bu liflerden yaplan dokuma (bez, ku
ma); orlon (Ticar bir marka).
orop: Bir gemi veya zellikle bir sava gemisinin en
alt gvertesi.
ormolu: 1) bakr ve kalay alamndan ya da pirinten
oluturulan sahte altn; ss eyalar, pahal olmayan
ziynet vb. i yapmnda kullanlr. 2) taklit altn varak.
ornithin: Bkz. ornithine.
ornithine: Kularn dks ve idrarda bulunan bir ami
no asit; ornitin, C 5 H 1 2 0 2 N 2 .
oroide: Altna benzeyen, balca bakr, kalay ve inko
dan oluan bir alam; pahal olmayan mcevher ya
pmnda kullanlr.
orometer: Deniz seviyesinden ykseklii gsteren ve
dalarn yksekliini lmek iin kullanlan barometrik bir cihaz; orometre.
orometric: Orometreye ait.
orphan line: Bilgisay. ksz satir.
orpiment: Limon sars renkli doal arsenik trislfr,
As2S3; pigment olarak kullanlr.
Orsat analyzer: Bkz. Orsat apparatus.
Orsat apparatus: Buh. Kaza., Diz. Mot. baca ve eg
zoz gazlar iindeki C0 2 , CO ve 02 miktarlann sap
tayarak yanma konusunda duyarl bilgi veren bir ci
haz; Orsat cihaz.
Orsat automatic recorder: Bkz. Orsat apparatus.
Orsat method: Baca ve egzoz gazlar iindeki C0 2 ,
CO ve 0 2 'y i saptamada uygulanan metot; Orsat me
todu veya yntemi.
orsery: Trl llerdeki krelerle, gne sisteminde
ki gezegenlerin ve onlann uydularnn greli hareket
lerini ve durumlarn ekillendiren mekanik bir cihaz;
planetarium ad da verilir.
Orthicon: yonoskoptan gelitirilen televizyon alc t
p (Ticar bir marka).

389

oscsillograh
orthochromatic: Doal renklere ait; doal renkler re
ten; doal renklere gre ton deerlerine sahip olan.
orthaclase: Feldispat ailesinden bir mineral; doal
.6SiO
potasyum alminyum silikat, K2O.Al2O3 2- granitin mineral bileeni; ortoklas.
orthocymene: Simen'in Bkz. cymen izomerik ek
linden biri; ortosimen.
orthogenal: Dik alarda yaplan: dikdrtgen.
orthographic: 1) ortografiye ait. 2) Geom. dik alar
veya dikey dorulara ait.
orthographical: Bkz. orthographic.
orthographical projection: Geom. izdm hatlar
nn izdm dzlemine dik olduklar bir izim izd
m veya projeksiyon.
orthographic wiev: Tek. Res. ortografik grn.
orthography: Bkz. orthographic projection.
orthophosphoric acid: Berrak, renksiz, urup kva
mnda bir sv veya renksiz kristalli asit; ortofosforik
asit, H 3 P0 4 ; fosfatl kayalardan ekte edilir ve gbre,
tekstil vb, i yapmlarnda kullanlr.
orthopter: Kanatlarn sallayarak umak zere dizayn
edilen bir tr uak; pratik olarak denenemedi; omithoper olarak da kullanlr.
orthorhombic: Eit olmayan eksenli ve biri dieri
ne dik ada; ortorombik (kristalleme tr iin sy
lenir).
orthoscope: Gzn iinin denetlenmesine izin veren
bir cihaz; ortoskop.
orthoscopic: Optik bozukluu olmayan; ortoskopik,
orthatomic: Uygun bir dzlem tarafindan dik alarda
kesilen k nlar sistemi iin sylenir; ortotomik.
Os: Bkz. osmium.
O.S.: Bkz. ordinary seaman.
oscillate: 1) ileri geri sallanmak; salnm yapmak. 2)
F/z. elektrik akmnda olduu gibi, maksimum ve mi
nimum arasnda deimek. 3) sahram yapmaya ne
den olmak.
oscillating: 1) ileri geri sallanan; salnm yapan. 2) sa
lnm yapmaya neden olan.
oscillating current: Alternatif akm; yksek frekansl
bir akm.
oscillating valve: iki zamanl, ilmek sprmeli dizel
motorlarinda, piston sprme pencerelerini kapad
zaman, egzoz portlarn kapatarak hava kayplarn
nleyen valf; osileytin valf; dner hareketli valf; d
ner slayt valf; rotary valve eklinde de kullanlr.
oscillation: 1) Elekt. bir akm veya gerilimde olduu
gibi, maksimum ve minimum arasndaki deime. 2)
bir devrede elektronlarn ileri geri hareketleri. 3) bir
sarkacn ileri geri hareketi gibi salnm yapan. 4) Fiz.
salnm yapan cismin, onun yay zerindeki iki u
nokta arasndaki tek bir salnm. 5) Bkz. vibration.
oscillation, forced: Frekans d periyodik kuvvete
bal olan bir alternatif akm; cebri osilasyon,
oscillation, free: Frekans, sadece devrenin sabiteleri
ne bal olan bir alternatif akm; serbest osilasyon
veya salnm.
oscillator: Ses hz, ses hz stnde veya elektroman
yetik dalgalar yayan bir devre veya cihaz; osilatr.
oscillatory circuit: Akm titreimlerinin oluabildii
:bir devre; byle basit bir devre bir bobin ve bir kapasitrden oluur.
oscillograph: Elektrik osilasyonlarin (salnmlarn)
gsteren ve deiimleri fotorafik olarak kayt eden

o scill og ra m
bir cihaz; osiloraf.
oscillogram: Bir osiloraf tarafndan kayt edilen di
yagram: Egzoz manifoldundaki gaz basnlarn osilogramlar gibi.
oscilloscope: Bir katot n tpnnki gibi, elektriksel
dalga kaytlarn floresan bir perde zerinde gste
ren bir tr osiloraf; osiloskop.
osculate: Mate, ya da daha fazla noktada dokun
mak (iki eri iin).
osculation: Mate, iki eri vb. i arasndaki temas.
osmic: Osmiyus bileiklerinden daha yksek deerli
osmiyum kapsayan kimyasal bileikleri belirtir veya
onlara ait; osmik.
osmious: Osmik bileiklerden daha dk deerli os
miyum kapsayan kimyasal bileiklere ait veya onlar
belirten; osmiyus.
osmiridium: Kk bir miktar platin grubu metaller
kapsayan, ok sert, doal iridyum ve osmiyum ala
m; zellikle kalem ucu yapmnda kullanlr; osmiridyum.
osmium: Mavimsi beyaz, ekilsiz (amorf), platin gru
bunun metalik kimyasal elementi; osmiyum; platin
ve iridyum alam eklinde grlr; Simg.Os; at.a.
190,2; at.no.76.
osmium tetroxide: Mikroskopide boyama maddesi
olarak kullanlan sar kristaller; osmiyum tetroksit,

OsO4.

osmometer: Ozmotik basnc lmek iin kullanlan


bir cihaz; ozmometre
osmoregulation: Ozmotik basncn denetimi veya
kontrol.
osmose: Osmoz; osmoza uramak; geimeye ura
mak.
osmosis: 1) bir svnn yar geirgen bir diyaframdan,
zeltinin daha youn tarafna gemesi ve zarn her
iki tarafndaki younluu eitlemesi eilimi; osmoz;
szlme. 2) svlarn bir zardan veya gzenekli bir
blmeden gemesi.
osmosis, reverse: Bkz. reverse osmosis.
osmotic: Osmoza ait.
osmotically: Osmoz ile veya osmoza gre.
osmotic pressure: Moleklleri bir diyaframdan geer
ken znrn uygulad basn; ozmotik basn;
geime basnc.
ossein: Biokimy. sulu asitlerde mineral maddeleri eri
dikten sonra kemikten arta kalan organik ksm.
Ostwald process: Amonyan nitrik asite dntrl
mesinde katalitik oksitlenme. Ostvald ilemi.
otoscope: 1) kulak zar ve kulan d kanaln incele
mek iin kullanlan bir alet; otostop. 2) ortakula
dinlemek iin kullanlan bir tr stetoskop (dinleme ci
haz).
Otto cycle: Benzin motorlar ve kzma kafal makinele
rin kuramsal evrimi: Otto evrimi; sabit hacimli ev
rim; sabit hacimde yanmal evrim: a) emme, b) s
ktrma, c) genileme ve d) egzozdan oluan teorik
evrim veya teorik p-V diyagram.
Otto silent: Otto tarafndan 1876 ylnda yaplan drt
stroklu bir gaz makinesi.
ounce: Librenin (452 gram) on altda birine eit olan
ingiliz arlk birimi; 28,35 gram; kuyumculukta libre
nin on ikide biri; 37,6 gram; oz.
outage: Kesinti; iletmenin herhangi bir nedenle gei
ci olarak stop etmesi ya da durmas.

390

outsid e

outbalance: Arlk, deer vb. i ynnden daha b


yk olmak.
outboard: Bir su teknesinin d yzeyine yakn yerle
tirilmi; dtan takma.
outboard bearing: Mot. krankaftn bilyal, ou za
man silindirik metal yatak eklinde olan d yata.
outboard engine: Bkz. outboard motor.
outboard motor: Kk bir teknenin pupasna (k ta
rafna) taklan, ounlukla tanabilir iki ve bazan
drt zamanl motor; gc nadir olarak 150 hp'yi ge
er.
outer: 1) belirli bir nokta veya yerden uzaa yerletiri
len; dta; dtaki; da yakn. 2) bir hedefin daireleri
dndaki ksm. 3) bu ksm vuran at.
outer dead center: Yatk motor veya buhar makinele
rinde pistonun krank tarafndaki l noktas; d l
nokta; kart i l nokta.
outer plating: Bir geminin karina ve alabandalarn
oluturan sa levhalar; d kaplama; karina ve borda
kaplamas veya salar.
outer space: Astr. D uzay; dtaki uzay; uzayn ge
zegenler ile yldzlar arasndaki boluu.
outfit: 1a) aletler takm, b) herhangi bir meslek veya
ite kullanlan tehizat. 2) donatm; tehizat. 3) do
natmak veya tehiz etmek.
outfitter: Tehizat yapan veya satan kii; tehizat.
outflow: 1) darya akma ii. 2a) dar akan; tant.
b) da akan (taan miktar).
outlet: 1) bir eyi darya vermek iin bir kanal, men
fez ya da az; k. 2) Elekt. bir devrede harcamak
zere akmn alnabilecei herhangi bir nokta; k
noktas.
outlet temperature: k scakl (yalama ya, so
utma suyu, egzoz gaz vb. i iin).
outline: 1) profil hatt; bir cismin snrlarn belirleyen
veya kuatan hat. 2) sadece d grnn gste
ren ske. 3) detaylandrlmam genel pln; taslak.
4) taslan izmek; profilini izmek. 5) ana noktalar n
takdim etmek. 6) zet.
outlying: Belirli bir nokta veya merkezden nispeten
uzakta olan.
outnumber: Sayca daha fazla olmak.
out-of-date: Yrrlkte olmayan; kullanlmayan; eski
moda; modas gemi.
out-of-phase card: Bkz. offset diagram.
out of phase diagram: Diz. Mot. Bkz. offset diag
ram.
outpour: Darya akma; dar akmak.
output: 1) beiirli bir zaman periyotunda retilen veya
yaplan herhangi bir eyin toplam miktar; retim. 2)
Meka. bir makine vb. i tarafndan retilen kullanlr
g ya da enerji miktar; verdi; kt; k.
output meter: Bir hoparlrn verdisini lmek iin
kullanlan cihaz.
output transformer: Bir g tp ve spiker arasna
balanan kk bir transformatr.
outrigger: Den. a) bir kanonun devrilmesini nlemek
zere yan tarafna yerletirilen ktk, b) bu trden
bir kano. c) krekilere daha fazla eki gc sala
mak iin, botun d yannda krein takld para;
skarmoz veya yarmay.
outside: 1) d; d kenar veya yzey. 2) ksmen ka
patlm bir eyin kapatlmam ksm. 3) bir cismin
grlebilir ksm. 4) en fazla; azam. 5) daha d; d

ou t si d e a dmi ssio n valv e


tarafa yerletirilen. 6) d taraf; dtaki. 7) da veya
d tarafa doru. 8) belirli snrlarn dnda. 9) ak
havada. 10) d tarafnda. 11) snrlarnn dnda.
outside admission valve: Pist, Buh. Mak. orta ve
al ak basn silindirlerinde kullanlan ve buhar d
ta rafndan buhar portlar ve dolaysyla silindirlere
ve ren valf; dtan katoflu valf; dtan msaadeli valf.
outside micrometer: Kk d aplar lmek iin
kullanlan bir l aleti; d (ap) mikrometresi.
outside-mixing burner: Esk. Buh. Kaza. pskrtle
cek yakt ile onu pskrten taze buharn atomizrn
dnda kart pskrtc; dtan kartrman brner.
outside vernier: D aplar lmek iin kullanlan bir
alet; d kompas.
outsize: 1) standart d bir l; zellikle allmn
dnda byk boy. 2) bu tr (lde) giysi ya da el
bise.
outstand: Den. liman terketmek; denize almak. 2)
dayanmak. 3) tasarm yapmak; tasarlamak.
outstroke: Mot., Buh. Mak. pistonun krank mili veya
krankafta doru olan kursu ya da stroku; aa
strok; d strok ya da kurs; kart yukar stroke Bkz.
up stroke.
outward: 1) darya veya d tarafa doru olan; dta
ki; d taraftaki. 2) ak; gzlenebilir; grlebilir. 3)
ilen uzakta; da ya da d tarafa doru. 4) da ait;
d tarafta. 5) da doru olan para; d; haric. 6)
madd ya da d dnya.
outwear: 1) anmak; tkenmek. 2) daha fazla daya
nkl olmak; daha dayankl olmak, 3) tketmek.
outweigh: 1) den daha ar gelmek. 2) den daha
nemli, deerli vb. i olmak.
outwork: 1) dierinden daha iyi, abuk ve zorlu al
mak. 2) tamamlama iin baarl olmak.
oval: 1) yumurta eklinde olan; oval. 2) ekli bakmn
dan yumurtaya benzeyen; elipsoidal; elipsoit. 3) ek
li yumurta ve elipse benzeyen herhangi bir ey.
ovalization: Dairesel eklinden uzaklama; ovalleme: Piston, piston pin, krankpin veya jurnaller iin
kullanlr.
ovalize: Ovallemek; oval biimini almak.
oven: Is yardm ile stma, piirme veya kurutma iin
kullanlan bir cihaz; ocak; frn.
overage: Standart olarak sabitletirilen yan zerin
de.
overage: Artk ya da fazlalk.
overage premium: Den. belirli bir yan zerindeki
gemiler iin, normale gre fazladan denen sigorta
pirimi ya da creti.
over-all (overall ): 1) bir utan dier uca; utan uca;
batan baa. 2) hereyi kapsayan; toplam; total; ge
ni; etrafl.
over-all dimensions: Bir makine, tat arac, gemi vb.
inin eni, boyu ve ykseklii; gabariler; ana ller:
Silindir ap, piston stroku ve piston ortalama hz.
overall-efficiency: Yanma srasnda silindirde oluan
snn ne kadarnn yararl ie dntn gsteren
verim; fren sl verimi; genel verim; efektif verim;
krankaft kaplinindeki gce uyan snn, silindirde ya
klan yaktn verdii sya oran; brake thermal effici
ency eklinde de kullanlr
overall height: Tam ykseklik.
overall length: Tam boy.

391

overha u l
overalls: iba elbisesi; tulum; ii
tulumu.
overall width: Tam genilik.
overbalance: Dierinden daha ar ekmek. 2) den
geyi bozmak.
overbear: Arlk veya fiziksel g ile aaya bastr
mak veya pres etmek.
overblow: 1) uzaa, aaya vb. flemek. 2) kum gi
bi, flenen bir ey ile rtmek.
overboard : 1) bir gemi bordasnn d. 2) gemiden
suya adam dmesi.
overboard discharge: Gem. Mak. ya ve su soutu
cular ile kondenserlerde dolatrlan deniz suyunun
gemi bordasndan denize atlmas.
overboarden : 1) ar bir -ekilde yklemek. 2) ar
yklenmi bir ey.
overcharge: 1) ok yksek fiyat istemek veya talep
et mek. 2) ar miktarda yklemek veya doldurmak.
3) abartmak; mbala etmek. 4) ar fiyat. 5) ar
do lu veya ar yk. 6) Elekt. bir aknn ar
doldurul mas.
overcompounded : Elekt. ar kampavund yaplm;
Bkz. compound-wound.
overcompounding: Elekt. jeneratr ularndaki gerili
mi, ykl ve yksz durum iin % 5 arttrmak ve by
lece d devrelerden gelen gerilim dmn denge
lemek zere seri alan sargsna eklenen sarm say
s; ar kampavuntlama; Bkz. compound-wound.
overdeck: Buh. Kaza. su borularnn zerinde (ar
stc gibi).
over-deck superheater: Bkz. top-deck superheater.
overdose: 1) ok byk veya ar doz; yksek doz.
2) ar doz vermek.
overdraft (overdraught): Bir ate, ocak vb inden ge
en draft veya hava akm.
overdrive: Oto. belirli bir devir saysnda motorun
g verdisini otomatik olarak azaltan, fakat onun h
zn drmeyen bir dili donanm: Drdnc vites;
yakt sarfiyat ve anmay azaltmak iin kullanlr.
overdy: 1) ok uzun boyama ilemine konu olmak;
ok koyu renkli yapmak. 2) daha nce boyanm bir
renk zerine boyamak.
overexpose: Foto. ok fazla veya ok uzun poz ver
mek.
overfeed stoker: Buh. Kaza. stten beslenen, g ile
altrlan yakt besleme mekanizmas ve zgara; st
ten besleyen otomatik kmr verici; ucuz kmrleri
yakmak, daha iyi ocak koullar salamak ve daha
yksek kazan verimi elde etmek iin kullanlr.
overfire air: Toz kmr pskrtme ile fayrapl buhar
kazanlarnda stten verilerek, ocakta girdap olutu
ran ve yanma iin gerekli oksijen salayan hava; st
yakma havas.
overflow: 1) tamak ve yaylmak. 2) tamaya neden
olmak; kapasitesinin tesinde doldurmak. 3) snrla
rn tesinde tamak; tamak. 4) tant. 5) tant mik
tar. 6) az; k; svlarn tamas iin menfez; tan
t delii.
overflow pipe: Den. zellikle yakt tanklarndan gver
teye kadar uzanan, ucu daire yay eklinde bkle
rek yere bakan boru; ucuna tel kafes ya da satan
bir kapak balanr; tant borusu.
overglaze: 1) birincinin zerine (yaplan) ikinci sr. 2)
bir sr zerine uygulanan ss. 3) sr ile kaplamak.
overhaul: 1a) gerekli onarm iin tm ile incelemek

overhauling gear

392

ve denetlemek, b) iyi durumda almas iin (bir


motor, makine vb. inin) onarm, ayar vb. ini yap
mak; revizyon yapmak; Gem, Mak. overhol yapmak.
2) ovarol yapma; iyi alma dzeni iin inceleme ve
ya denetleme yapma.
overhauling gear: Gem. Mak. overhol, bakm veya
onarm donanm; makinelerin bakm ve onarmn
yapmak iin gerekli donanm ya da tehizat.
overhead: 1) ba seviyesinden yukarya yerletirilmi
veya orada alan. 2) gkte; havada. 3) yukar; ba
seviyesinin zerinde. 4) ek yk.
overhead projector: Tepegz; tepegz projeksiyon
makinesi.
overhead valve engine: stten spapl makine ya da
motor.
overhead welding: Tavan kayna.

overheat:
yapmak.

Ar

snmak;

ok

scak

overheating: 1) ar snma; bir makinede ya, su,


egzoz vb. scaklklarnn trl nedenlerle msaade
edilen deerlerin zerine kmas; ar snma; overhit. 2) Metal, doru lde tanecik elde etmek iin
metallerin kritik scaklklar zerine kadar stlmalar;
ar snma (stma).
overhung: stten aslm (yatak vb. i).
overhung bearing: stten aslm yatak; daha ok
motorlarda kullanlr.
overladen: ok ar bir yke sahip olan; ar ykl.
overlap: 1) paralar aktrmak, birbiri zerine getir
mek 2) bindirme veya akma. 3) st ste gelen
para. 4) st ste gelmenin miktar. 5) bunun yeri.
6) Mot. giri ve egzoz supaplarnn birlikte ak kal
malar; akma; overlep.
overlapping: Mot. egzoz stroku sonunda giri ve eg
zoz supaplarnn birlikte bir sre (30-160 krank)
ak kalmalar; supap akmas; overlep.
overlap, valve: Bkz, valve overlap.
overlay: Yer paylama.
overload: 1) zerine ok ar bir yk koymak. 2) ok
byk bir yk; ar yk. 3) trl makinelerin verebi
lecekleri ve belirli bir sre tayabilecekleri g; mak
simum g; ar yk. 4) bir elektrik cihazndan ge
en, normal miktardan daha byk akm. 5) bir ge
miyi sigorta iaretinden fazla yklemek.
overload breaker: Ar yklendii zaman bir elektrik
makinesini devreden karan cihaz; ar yk alteri;
otomatik alter.
overloaded: Ar bir ekilde yklenmi; ar ykl.
overloading: Ar yklenme; ar ykleme; ar yk.
overload protection: Bkz, overload relay.
overload relay: Elektrik motorlarnn devresinde bulu
nan ve akm nceden saptanan deerin zerine kt
zaman motoru devreden karan bir rle; ar
akm rlesi; ar yk rlesi.
overlong: ok uzun.
overpass: 1) bir yol, demiryolu vb. inin zerindeki
kpr veya geit.; st geit. 2) zerinden veya iin
den gemek.
overplus: 1) kalan miktar; artk; fazlalk. 2) miktar
ok byk; ar.
overpotential: Ar gerilim veya voltaj; bir elektrolit
ten aa kan bir gazn potansiyeli ve ayn elektro
litte ayn gazn elektrotunun potansiyeli arasndaki
fark.
overpower: 1) yardmsz yapmak. 2) ok fazla gle

oxalic acid
donatmak; ar gl bir motorbot gibi.
overpowering: Ar gl; ok gl; ok kuvvetli.
overpressure: Ar basn.
overproduce: ok byk veya talebi aan miktarda
retmek.
overproduction: 1) gerekli olandan daha fazla re
tim; ar retim 2) kamunun talebinden daha fazla
ve piyasa fiyatnda satlabilir mal retimi.
overrefined: ok rafine edilmi veya damtlm.
override: Geersiz klma.
overwrite: zerine yazma.
oversaturation: Ar doyma; ar doyurulmu.
oversea: Bkz. overseas.
overseas: 1) denizin tesinde. 2) yabanc. 3) denizin
tesinden. 4) denizar.
overside: Den. bir tarak gemisi gibi yandan alan
ya da boaltan.
oversize: 1) ok byk. 2) l d; normal veya al
lmtan daha byk. 3) standart llerden daha
byk l.
overspeed: Ar hz; maksimum deerin zerindeki
hz.
overspeed governor: Diz. Mot. oluabilecek ar h
zn etkilerinden makineyi korumak zere kullanlan
bir emniyet ya da gvenlik cihaz; ar hz reglat
r; silindirlere verilen yakt ya da havay keserek ma
kineyi yavalatr, fakat stop ettirmez.
overspeed trip: iten yanmal makineler veya buhar
trbinlerini oluabilecek ar hzn tehlikelerinden ko
rumak zere kullanlan bir gvenlik cihaz; ar hz
tribi Gem. Mak. overspit tribi; tehlike halinde makine
ye verilen yakt, hava veya buhar keser, makineyi
stop ettirir.
overstock: Hemen kullanlabilenden daha fazla stok
yapmak veya stoklamak; ok byk bir stok.
overstrain: 1) ok byk zorlama altna koymak. 2)
ar altrmak. 3) byk efor, gayret veya aba sarfetmek.
overtime: 1) fazla mesai. 2) byle bir zaman iin de
nen. 3) mesaiye ait veya fazla mesai periyotu srasn
da. 4) zamanlamada uygun snr amak (fotoraf
poz sresi vb.)
overvoltage switch: Ar gerilim svici; otomatik al
ter.
overwear: Kullanm iin uygun olmayncaya dek an
mak; ar anmak.
overweigh: 1) daha ar gelmek. 2) yklemek.
overweight: 1) gerekli veya msaade edilenden daha
fazla arlk; fazla arlk; ar arlk; fazla veya artk
arlk. 3) daha byk miktarda nem ya da arlk.
4) normal veya yasal arln zerinde. 4) ar yk
lemek.
overwork: 1) ok g veya ok uzun almak; ar
almak. 2) iddetli veya sknt verici i. 3) anlama
miktarnn tesindeki i; fazladan i.
ox-: Bkz. oxy-.
oxalate: Ogzalik asitin bir tuzu ya da esteri; ogzalt.
oxalic: 1) kazayandan treyen. 2) renksiz, zehirli,
kristalli ogzalik asite ait veya onu belirten; ogzalik;
kazaya veya dier bitkilerde bulunur veya sentetik
olarak hazrlanr; boyalarda ve beyazlatmada kullan
lr.
oxalic acid: Baz bitkilerden elde edilen metal cils,
mrekkep lekesi karc, mrekkep yapm, boyac-

oxazine
lk vb. inde kullanlan beyaz, kristalli, zehirli bir kat;
ogzalk asit, (COOH) 2 2H 2 0.
oxazin: Bkz. oxazine.
oxazine: Drt atom karbon ve bir atom oksi|en ve nit
rojenin birleerek bir ember oluturduu ve
C4 H5 NO kapal forml ile gsterilen alt bileikten
herhangi biri; ogzazin.
oxid: Bkz. oxide.
oxidant: Oksitleyici madde veya ajan.
oxidase: Oksitleyici madde (ajan) gibi etki yapan en
zimler grubunun herhangi biri.
oxidation: 1) bir maddenin oksijen ile birleimi; oksit
lenme. 2) bir element veya iyonun pozitif deerinin
oalmas ve negatif deerinin azalmas ilemi. 3)
elektronlarn atomlar veya iyonlardan karlmas ile
mi.
oxidation inhibitor: Bkz. corrosion inhibitor.
oxidation number: Bir bileikte bir atomun oksitlen
me durumuna verilen say; oksitlenme says; bileik
isminin sana Romen says ile yazlr.
oxidation products: Mot. belirli bir alma sresinde
karter veya sanp tanktaki yalama yalarnda olu
an rnler veya maddeler; oksitlenme rnleri; ya
n ne kadar dayankl ve uzun sre kullanlabilecei
ni gsterir.
oxidation-reduction reaction: Elektronlarn ksmen
ya da tmyle aktarld herhangi bir kimyasal tepki
me.
oxidative: Oksitlenme veya oksidasyona ait ya da
onu belirten; oksitlemeye muktedir.
oxide coating: Daha ok otomotif makinelerinin pis
ton, segman ve supap iteceklerine uygulanan bir
yntem; oksit kaplama; oksitle kaplama.
oxidizable: Okside olabilir; oksitlenebilir.
oxidize: 1) oksijenle birlemek. 2) pozitif deerini
ykseltmek veya negatif deerini (bir element veya
iyonun) azaltmak. 3) bir atom veya iyonun elektron
larn karmak. 4) oksitlemek.
oxidizers: Roket makinelerinde kullanlan ve yakta
oksijen salayan, sv oksijen, nitrik asit, hidrojen pe
roksit, nitrometan gibi kimyasal maddeler; oksitleyici
ler; oksitleyici maddeler.
oxidizing agent: 1) bir baka maddeyi oksitlemek
iin gerekli oksijeni salayan madde; rnein hidro
jen peroksit, H 2 0 2 . 2) bir kimyasal tepkimede
kolay lkla oksijen kaybeden bir madde; rnein klor
gaz, Cl 2 .
oxidizing atmosphere: Oksitlenme yapan gazl bir
evre; oksitleme atmosferi.
oxim:
Bkz.
oxime.
oxime: Hidrokzilaminin bir aldehit veya ketonu etkilemesiyle oluan bir dizi bileiin herhangi biri; aldehi
tin CHO veya ketonun CO grubunun oksijen atomu
-NOH grubu ile yer deitirir.
oxy-: Oksijen kapsayan, hidrokzil kk kapsayan an
lamlarnda bir nek; oksi.
oxy-: Keskin, sivri veya asit anlamlarnda bir nek.
oxyacethylene: Oksijen ve asetilen kanm kullanma
veya oksijen ve asetilene ait; oksiasetilen.
oxyacethyiene burner: ok yksek scaklkta alev
vermek iin oksijenle asetileni yakan bir bek, yakc
ya da aluma; oksiasetilen alumas.
oxyacethylene (lux: Oksiasetilen kayna tozu.
oxyacethylene torch: Oksihidrojen alevinden ok da

393

ozalid machine
ha scak bir alev reterek elikleri kesmek ve kay
nak etmek iin kullanlan oksiasetilen alumas.
oxycethylene welding: Oksijen kayna; bir ucu oksi
jen ve asetilen tplerinin reglatrlerine ve dier u
lar alumaya bal birer uzun hortum yardmyla ok
sijen ve asetilenin belirli oranlarda kantrlp yakl
masyla salanan yksek scaklk yardmyla yaplar
kaynak ilemi.
oxyacid: Oksijen kapsayan asit; oksiasit.
oxycalcium light: Oksikalsiyum ; akkor halindeki
kire tarafndan retilen k.
oxygen: Renksiz, kokusuz, tatsz, gaz halinde bir kim
yasal element; hacim olarak yaklak % 21'ini olu
turduu atmosferde serbest ve su, kumta, kireta
vb. lerinde bileik olarak bulunur; ok aktif olup he
men hemen elementlerin tm ile birleir, yanma ve
yaam iin esastr; oksijen; Simg.O; at.a. 16,000;
at.no.8.
oxygen acid: Oksijen kapsayan bir asit; oksiasit; ox
yacid olarak da kullanlr.
oxygenate: Oksijen ile kartrmak, muamele etmek
veya birletirmek; oksitlemek; Bkz. oxidize.
oxygenation: Oksijenle birletirme; oksitlenme.
oxygene breathing apparatus: Oksijen solunum ci
haz; oksijen cihaz; oksijen maskesi.
oxygen deficiency: Oksijen yetersizlii (tanklar, yan
ma, solunum vb. i iin kullanlr.)
oxygenize:
Oksijenle
birletirmek;
oksitlemek.
oxygen point: 760 mm cva yksekliinde sv ve gaz
oksijen arasndaki denge scakl; oksijen noktas;
oksijen scakl.
oxygen scavenger: Oksijen karc ve kovucu. 1) be
si veya kazan suyunda mekanik yntemlerle hava
karldktan sonra, geri kalan havann sudan karl
masn salayan kimyasal maddeler: a) sodyum dislfit (Na 2 SO4 ), b) hidrazin (N 2 H 4 ), c) alak basn
l kazanlarda bu amala sodyum slfat ve magnez
yum slfatta kullanlr.
oxygen tent: Tp. oksijen verilen ve hastalarn solu
num iin sokulduklar kutu eklinde kapal bir ha
cim; oksijen adr; balca zatrrie ve kalp hastalkla
rnda kullanlr.
oxyhemoglobin: Temiz kanda bulunan ve vcut do
kularna tanan, akcierlerde oluan, hemoglobin
ile oksijenin zayf bileimi; oksihemoglobin.
oxyhdrogen: Oksijen ve hidrojen karmna ait veya
oksijen ve hidrojen karm kullanma; oksihidrojen
gaz.
oxy-hydrogen blowpipe: Bkz. oxyhydrogen torch.
oxyhydrogen torch (or blowpipe): ok yksek s
caktkta oksijen ve hidrojen karm yakan, elikleri
kesme ve kaynak etmek iin kullanlan bir lmba ve
ya aluma; oksihidrojen alumas.
oxysalt: Oksiasitin herhangi bir tuzu.
oxysulfide: Bir element veya pozitif kkn oksijen ve
kkrt ile oluturduu bir bileik; oksislfr veya oksislfid.
oysterman: Bir tr tarak gemisi; istiridye gemisi.
oyster rake: S sularda istiridye toplamak iin kulla
nlan uzun sapl, dileri kvrk bir trmk veya tarak.
oyster white: ok ak gri.
oz.: Bkz. ounce.
ozalid machine: Ozalit kopyalar yapmak iin kullan
lan amonyak veya renkli ispirto ile kopya yapan bir

ozali d p ri n t
makine; ozalit makinesi.
ozalid print: Ia duyarl diazo bileiklerinin kimya
sal etkisi esasna dayal ve ozalit makinesinde yap
lan bask; ozalit bask.
ozocerite: Parafin mumuna benzeyen, kahverengimsi veya grimsi renkte kat karbonlu hidrojenlerin do
al karm; mineral mum; yermumu; ozoserit; dier
mumlarla ayn yerlerde kullanlrlar.
ozone: 1) nfuz edici kokulu mavi bir gaz; ozon 0 3 ;
ou zaman havada sessiz bir elektriksel boalmda
oluur ve gl bir oksitleyici, koku giderici ve be
yazlatc madde olarak ve suyun temizlenmesinde
kullanlr. 2) Argo. saf (ar) hava.

394

ozs.
ozonic: Ozon kapsayan; ozonik.
ozonic ether: Etilik eter, hidrojen peroksit ve alkoln
bir zeltisi; antiseptik olarak kullanlr; ozonik eter,
ozonid: Bkz. ozonide,
ozonide: Ozon bileiklerinden herhangi biri; ozonit.
ozoniterous: Eter kapsayan veya etere sahip olan.
ozonize: 1) ozona dntrmek (oksijeni). 2) ozon
ile muamele etmek veya doyurmak ya da iba hali
ne getirmek.
ozonosphere: Stratosferin stnde bulunan, ozon
bakmndan zengin bir katman; ozonosfer.
ozonous: Bkz. ozonic.
ozs.: Bkz. ounce (o.)

p
,

P: 1) Kimy. fosforun simgesi. 2) Mete. a) gcn sim


gesi, b) basncn simgesi, c) gaz basn kuvvetinin
simgesi.
p
-:
Bkz. para-.
P.(p.): Bkz. 1) power. 2) pressure.
p.: Bkz. 1) part. 2) pint. 3) pipe. 4) pole.
Pa: Bkz. protactinium.
pace: 1) Esk. yaklak 0,762 m (2,5 fit), bazan 0,915
m (3 fit) veya 1,006 m (3,3 fit) olan bir uzunluk biri
mi; hatve; adm. 2a) hareket, gelime vb. inin mikta
r, b) eit hz ya da miktar. 4) adm veya hatve ile
lmek. 6) ilerleme hz.
pachymeter: Kalnlk lmek iin kullanlan bir alet.
pacing: Bilgisay. hz denetimi.
pack: Byk paket; yk; arlk; balya; denk. a) y
zen paralardan oluan buz ktlesi. 3) paket ya da
balya yapmak. 4) tamak iin kullanlan paket ya
da paketler.
packaged boiler: Oca ya da klhan sko kazanlar
na benzeyen, fakat ya da drt geili, basnc 17
bara kadar olabilen, yatay borulu, modern alev boru
lu bir kazan; paket kazan.
package reactor: Nispeten kk, tanabilir bir nk
leer reaktr; paket reaktr.
packed decimal: Bilgisay. paketli onlu.
packet: 1) posta gemisi. 2) paket yapmak. 3) paket.
packet boat: Limanlar arasnda belirli bir rota izleye
rek sefer yapan, yolcu, yk ve mektup tayan bir
ge mi; posta gemisi.
pack-harden: Karbon ile birletirmek ve yzey
sertle tirmek.
packing: 1) Mak. lifli maddelerden yaplarak szdrmazlk salamak amacyla valf ve silindir boazlar
vb. inde kullanlan herhangi bir malzeme; salmastra;
pakin.
packing, cord: Fitil veya ip eklinde salmastra; sal
mastra fitili; fitil salmastra.
packing dope: Vidal boru balantlarnda szdrmazlk salamak zere kullanlan macun eklindeki sal
mastra maddesi: salmastra macunu.
packing, fabric: a) kenevir, kendir, jt, pamuk vb. i
bitki liflerinden rlerek yaplan ve maksimum

82C'ye (180Fye) dayankl, lifli-salmastralar, b) asbestostan yaplan salmastralar.

packing
gland:
Salmastra
kutusundaki
salmastralar sktrmak amacyla kullanlan,
bazan vira edilecek ekilde vidal, ou zaman iki
tarafndaki somunlarla vira edilebilen ksm;
salmastra halkas, bilezii ya da glendi.
packing groove: Boazlarda salmastra konulan
ka nal, oyuk ya da yuva; salmastra yuvas.
packing, metallic: Kurun, bakr ve alminyum
k kenli salmastralardan herhangi biri; metal
salmastra;
510C
(950F)
scakla kadar
dayanrlar.
packing, nuclear: Bir atomun ekirdeinde ylan
ta necik ya da partikller.
packing ring: 1) salmastra halkas. 2) buhar
makine lerinin rod boazlarnda kullanlan metal
salmastra; patent salmastra. 3) Mot. segman.
packing scissor: Trl makine, stc, soutucu vb.
i ksmlarn kapak vb. i yerlerine uygun conta
kesmek iin kullanlan bir alet; conta makas.
packing, special: ou zaman doal kauuk
bileik lerinin eklendii yapay kauuktan yaplan

salmastra lar; zel salmastra; neoprenden de


yaplan ve belirli solventlere (zclere) kar
yksek diren gsterir ler.
pad: Dayankln oaltmak veya tamak amacyla
bir kazan ve basnl kaba balanan metal bir levha
veya sa.
paddie: 1) bir taraf veya iki tarafnda geni palas
olan, skarmozsuz olarak bir kanoyu yrtmek iin
kullanlan ksa sapl krek; kano krei; padl. 2)
ekli buna benzeyen trl alet veya aralardan her
hangi biri; zellikle: a) ocakta erimi demiri kartr
mak iin kullanlan metal bir alet. b) amarlar el
ile ykamada kullanlan ahap alet. 3) su dolab veya
yandan arkta, kanatlardan herhangi biri. 4) bir pa
dl ile kano vb. ini sevketmek. 5) yava ve yumuak
bir biimde krek ekmek. 6) bir padl ile kartr
mak.
paddie box: Esk. bazan bir teknede padl tekerinin
(su arknn) st ksmn kapatan mahfaza veya
keys.
paddie engine: Esk, yandan ark makinesi; tek, iki,
ve drt genilemen pistonlu buhar makinesi.
paddie wheel: Buharl bir tekneyi yrtmek ya da sev
ketmek iin kullanlan ve evresi etrafnda kanatlar

padlock
olan bir teker; Gem. Mak, padilvil.
padlock: 1) asma kilit. 2) asma kilit ile kilitlemek.
page down: Bilgisay, sayfa aa.
page up: Bilgisay. sayfa yukar.
paint: 1) inceltici ve kurutucular da kapsayan boya
maddesi ve yadan oluan koloydal bir madde; bo
ya; koruma ve ssleme iin yzey kaplaycs olarak
kullanlr. 2) kuru ya da kat boya maddesi. 3) boya
mak.
paint brush: Boya fras.
paint bucket: Boya kab; boya patla.
painted: 1) boya ile kaplanm. 2) ok boyal.
painter: Tekne veya filikalarn ba taraflarnda bulu
nan ve onlar rhtm, iskele vb. ine balamak iin kul
lanlan halat: parima.
painter, red: Bkz. red painter,
painting: 1) yzeyleri boya ile kaplama ii veya sana
t; resim yapma sanat. 2a) manzara, nesne, kii vb.
terinin resimlerini yapma ii, sanat vb. i; resim; tab
lo.
paint remover: Boya karc veya giderici.
paint roiler: Rulo eklinde boya fras; boya merda
nesi.
paint spray gun: Basnl hava yardmyla boya ps
krten bir ara; boya tabancas; boya pskrtme ta
bancas.
paint sprayer: Bkz. paint spray gun.
pair: 1) birlikte kullanlan, birletirilen, birbirine benze
yen iki ey; ift. 2) birbirine uyan ve birlikte kullanl
mas gereken iki eyden oluan tek ey. 3) Meka.
kuvvetler ifti. 5) iftini yapmak. 5) ift olarak dzen
lemek. 6) ift ya da kupl eklini almak.
pair production: Kuvvetli bir elektrik alanndan geti
i zaman bir foton'un elektron ve pozitrona dn
m; ift retimi.
palladic: Drt deerli palladyum kapsayan kimyasal
bir bileie ait veya onu belirten; palladik.
palladium: Platin grubunun nadir, gm beyaz
renkli, dvlebilir, haddeden ekilebilir, metalik kim
yasal elementi; palladyum; katalist veya katalizr ola
rak ve altn, gm ve dier metallerin alamlarnda
kullanlr; Simg.Pd; at.a. 106,7; at.no.46.
paltadous: ki deerli palladyum kapsayan bir kimya
sal bileie ait veya onu belirten.
pallet: 1) Meka. ileri ve geri hareketi veya salnm ha
reketini devir hareketine dntren veya bunun ter
sini yapan bir makine paras; kastanyola. 2) yass
ba olan sapl, ahap bir alet; zellikle dzgnletirme ve yuvarlaklatrma iin mlekilikte kullan
lan byle bir alet; mleki spatulas. 3) ressam b
a. 4) bir kitabn cildi zerine bask harflerini yer
letirmek iin bir alet.
palm: Bir elin genilii; 76,2-101,6 mm (3-4 in) veya
onun boyuna 177,8-228,6 mm (7-9 in) eit olan
uzunluk birimi. 2) Den. yelken yapmclarnn avula
rnda bulunan ve ineyi brandaya itmeye yanyan
metal bir disk; yelkenci yks.
palm glass: Buhar basncnn scaklk ile deitiini
kantlamak iin kullanlan bir cihaz.
palmitates: Palmitik asitin metalik tuzlan, sabunlar
veya esterleri; palmitatlar.
palmitic acid: Gliseridler, bitkisel ve hayvansal yalar
da grlen bir ya asiti; palmitik asit, C 15 H 31 COOH.
pal-nut: EI ite kolayca sklan veya gevetilen bir so

396

paper-edg e filter

mun; kelebek somun.


pan: Bkz. bedplate.
pan: Ktlelerin arlklarin lmek iin terazilerde kul
lanlan, yass, ou zaman dairesel ksm; terazi g
z; terazi kefesi.
panchromatic: Tm renklere hassas olan; pankromatik.
pane: 1) zellikle yass ve dikdrtgen olan bir para
veya blm. 2) bir somun, cvata ba, kesilmi el
mas vb. i gibi bir ka kenar olan yass kenar veya
yz.
panel: 1) bir duvar, tavan veya dier bir yzeyin bir
ksm ya da blm; zellikte: a) bir pencerenin er
eveli bir blm, b) bir elektrik devresi, uak vb.
inin cihazlar ve kontrollar iin yaltlm ksm veya
yass (dz) yzey; panel, c) Elekt. datm tablolar
zerinde her jeneratr, devre vb. i iin kullanlan b
lm. 2a) yal boya yapmak iin kullanlan ince tah
ta, b) byle bir tahta zerinde boyama, c) boyu, ge
niliinden ok daha uzun olan herhangi bir resim.
3) Hava. bir kanatn tam kesiti. 4) maden ocann
bir blmesi. 5) panolarla kaplamak, salamak veya
dekore etmek.
pan-head rivet: Fes bal perin.
panning: Bilgisay. gezdinne.
pant: grltl puflama ile buhar, duman vb. i kar
mak: Buharl lokomotifler iin sylenir. 2) bir makine
nin puflamas.
panting: Bir buhar kazannn koyu duman kararak,
hava basncnn arttnlmas iin iletmeciyi uyarmas;
Gem. Mak. panting.
pantograph: 1) kabaca paralelkenar eklinde, birbiri
ne balanm ubuklann oluturduu bir ereve
den oluan, ayn veya farkl lekte harita, resim vb.
ini bytmek veya kltmek iin kullanlan meka
nik bir cihaz; pantograf. 2) bir elektrikli lokomotifin
ar veya telefonun uzatlabilir koluna benzeyen bir
ereve.
pantoscope: ok geni bir aya sahip olan bir tr fo
toraf mercei; pantoskop.
pantoscopic: ok geni gr asna sahip olan;
pantoskopik.
pantothenic acid: Hayvansal ve bitkisel dokularda ge
ni ekilde datlm ve yapay olarak hazrlanm B
kompleks vitamini, C 9 H 1 7 0 5 N ; hcrelerin byme
sinde ok yararl olduu dnlmektedir.
panzer: Zrhl; kolluk kuvvetlerinin kullandklar byk
tekerlekli zrhl ara; panzer.
papaverine: Afyondan tretilen beyaz, kristalli bir al
kaloid; papaverin, C 21 H 21 N0 4 ; kas kaslmalarn gi
dermek iin ve lokal anestezi maddesi olarak kullan
lr
.
paper: Kt; duvar kd; yaz kd; gazete; kt
para; bono; tebli vb. i.
paper condenser: Doyurulmu veya iba haline geti
rilmi kt yaltkanlar olan bir kondensatr; kt
kondensatr veya kapasitr.
paper cutter: 1) bir kt paras. 2) gerekli llerde
kt kesmek iin kullanlan bir makine; kt kesme
makinesi; giyotin.
paper-edge fitter: Diz. Mot yap bakmndan metal
kenarl filtreye benzeyen, ancak disk ve ara paralan kattan yaplan bir yalama ya filtresi; kt ke
narl filtre; klarifayer ad da verilir Bkz. clarifies; Bkz.
metal-edge filter.

paper filter
paper filter: Diz. Mot. kuru filtrelerde hava iindeki ka
t yabanc maddeleri tutmak iin kullanlan szge
eleman; kt filtre (eleman).
paper registration: Bilgisay. kt ayarlama.
par-:Bkz. para-.
par.: Bkz. parallel.
para-: Kimy. bir izomer, polimer, trev vb. i anlamla
rnda bir nek.
para-aminobenzoic acid: B kompleks vitamininin bir
yesi olduu sanlan sarms, kristalli bir bileik; para-aminobenzoik asit, C 7 H 7 N0 2 ; bira mayasnda
lunur ve ticar olarak hazrlanr.
parabola: Bir koninin, kenarna paralel bir dzlemle
kesilmesinden elde edilen arkesitin oluturduu e
ri; parabol.
parabolic: Parabola ait; parabola benzeyen.
parabolical: Bkz. parabolic.
parabolically: Paraboller yardmyla.
Parabolic mirror: Fiz. eksenine paralel olarak arpan
bir k n iin sapmas olmayan odak noktas ve
ren bir ayna; parabolik ayna.
parabolic segment: Parabol paras, ksm ya da b
lm.
parabolic velocity: Yerekim merkezi alannda her
hangi bir noktada, bir taneciin, parabolik bir hare
ket yrngesine erimek iin gerekli hz; parabolik
hz.
parabolize: Parabol eklinde yapmak.
paraboloid: Bir paraboln ekseni etrafnda dnmesi
ile oluan bir yzey veya kat; paraboloit.
paraboioidal: Paraboloite ait veya paraboloit eklin
de.
paraboioidal segment: Paraboloit Bkz. paraboloide
paras, ksm ya da blm.
paracymene: Suda znmeyen renksiz bir sv; parasimen, C 1 0 H 1 4 ; okalipts ya, kimyon, kekik vb.
inden yaplr ve solvent olarak kullanlr; Bkz. cymene.
paradichlorobenzene: Bcek ldrc, deodoran
vb. i olarak kullanlan beyaz, kristalli bir bileik; paradiklorobenzen, C 6 H 4 Cl 2 .
paraffin: 1) bir karbonlu hidrojen karm olan beyaz,
mum gibi kat bir madde; parafin; balca ham petro
ln damtlmasndan elde edilir ve mum yapm, ka
tlarn szdrmazl vb. i yerlerde kullanlr. 2) Kimy.
genel forml C n H 2 n + 2 olan bir grup karbonlu hid
rojen ya da metan serisinin herhangi bir yesi. 3)
parafinle kaplamak veya doyurmak.
paraffin-base oiis: Bkz, paraffinic-base stock.
paraffine: Bkz. paraffin.
paraffinic-base stock: Parafin kkenli yalama yala
rndan herhangi biri; parafin kkenli ya.
paraffinic crudes: Parafin kkenli ham petroller; Pensilvanya (ABD) ve Vest Virjinya (ABD) petrolleri bu
na rnek gsterilebilir.
paraffinic group: Parafin grubu; Bkz paraffine seri
es.
0
paraffin oil: Ham petroln 150-300 C'de damtlmas
ile elde edilen, yakt ve lmba ya olarak kullanlan
karbonlu hidrojen karm; lmba petrol; gaz ya;
kerosen.
paraffins: Kapal formlleri C n H 2 n + 2 olan, oda scak
lnda dumanl slfrik asit, iddetli alkaliler, nitrik
asit ve hatta kuvvetli oksitleyici olan kromik asitten

397

p ara ll e l ogra m o f f orce s


(H 2 Cr0 4 ) etkilenmeyen ve yeleri isimlerinin sonu
na an eki alan (metan, etan, btan vb.i), son derece
dayankl bir karbonlu hidrojen serisi; parafinler.
paraffin series: Kimy. karbonlu hidrojenlerin metan
serisi; Bkz. methane series.
paraffine wax: Sv. Yk. parafin mumu; tehlikesiz, ko
kusuz, beyaz, doymu alifatiklerden higroskopik ol
mayan, dayankl bir bileik; z.a. 0,9; k.n.370C'den byk; d.n. 42-60C; suda znmez; viskozi
tesi belli deil; gemilerde 65-70C'de ve atmosfer
basincinda tanr.
paragon: 1) mkemmel olan bir model veya numu
ne. 2) arl yz karat veya daha fazla olan kusur
suz bir elmas. 3) Matb. 20 puntoluk harf ya da huru
fat ls.
paragonite: Potasyum yerine sodyum kapsayan ve
adi mikadan farkli bir tr mika; paragonit.
paraldehyde: Kuvvetli, mide bulandrc kokulu, renk
siz bir sv; paraldehit, (CH 3 CHO)3 ; aldehitin polimerizasyonundan retilir ve tpta uyutucu, teskin edici
vb. i olarak kullanlr.
parallactic: Paralaksa ait.
parallax: 1) grn ynnn deimesi sonucu bir
cismin durumunun grnr deiimi; paralaks. 2)
byle bir deiimin miktar veya a derecesi; zellik
le; Astr. dnya yzeyindeki bir nokta veya dier bir
noktaya gre veya Gne zerindeki bir noktada bir
gk cisminin durumundaki grlr fark; bir cismin
paralaks, onun gzlemciden olan mesafesinin sap
tanmasnda kullanlr.
parallel: 1) ayn ynde, ayn miktar uzatldklarnda
birbirini asla kesmeyen, aralarnda ayn mesafe bulu
nan dorular, dzlemler vb. i; paralel; modern ge
ometriye gre bu hat veya dzlemlerin sonsuzda ke
sitikleri kabul edilir. 2) baz makineler, aletler vb. i
gibi paralel paralara ve hareketlere sahip olan. 3)
amalar, eilimleri, zaman ve esas paralar birbiri
ne ok yakn veya yerini tutan paralar. 4) bir baka
eye paralel olan ey (doru veya yzey gibi). 5) pa
ralel olma durumu 6) Astr. ekvatora paralel olan her
hangi dsel hatlar; paralel daire; arz dairesi; enlem
dairesi. 7) bir harita veya kre zerinde izilen byle
bir hat. 8) Den. paralel cetveli. 9) Elekt. tm pozitif
kutup veya terminallerin bir iletkene ve tm negatifle
rin dierine balandklar pil, ak vb. inden oluan
devre. 10) Elekt. iki veya daha fazla diren, kapasitr vb. inin bu tr balants; paralel devre. 11) bir
eyi dierine paralel yapmak. 13) paralel olmak.
parallel capacitance: Elekt. paralel bal kapasitans
veya kondansatrler; paralel kapasitans.
parallel circuit: Akmn kollara ayrld iki veya daha
fazla sayda direnten oluan devre; paralel devre.
parallelepiped: Alt yzl, her yz paraielkenar olan
bir kat ekil.
parallelepipedon: Bkz. parallelepiped.
parallel flow: Bir sistemin zellikle bir stc veya so
utucuda iki ya da daha fazla akkann ayn ynde
akmas; paralel akm.
parallel forces: Birbirlerine paralel olan, ayn veya zt
ynlerde etkiyen kuvvetler; paralel kuvvetler.
parallelism: 1) paralel olma durumu; paralellik. 2) ya
kn benzerlik; benzerlik.
parallelogram of forces: Birbirine paralel olmayan
ve ayn noktaya etkiyen iki kuvvetin bir paralelkena-

p aralle l o f la t i t ud e
rn iki kenar olduu ve paralelkenarn kegeninin
bilekeyi verdii grafik bir yntem; kuvvetler paralelkenar.
parallel of latitude: Bkz. parallel (6)
parallel operation: Elekt, ak, jeneratr veya aiternatrlerin ayn devreyi ortaklaa besleyecek ekilde pa
ralel altrlmas; paralel altrma; paralel operas
yon.
parallel resistors: Elekt. paralel bal direnler veya
diren elemanlar; paralel direnler.
parallel run: Bilgisay. paralel gei.
paramagnet: Herhangi bir paramanyetik madde veya
ey.
paramagnetic: Bir mknats tarafndan ekilebilen; pa
ramanyetik.
paramagnetic substances: Manyetik geirgenlii
yksek olan maddeler; paramanyetik maddeler.
paramagnetism: Paramanyetik olma durumu veya ni
telii; paramanyetizm.
parameter: Mate, bir denklemin katsaylarna giren
deiken nicelik; parametre.
paramorphic: Paramorfizme ait; paramorfizm ile,
paramorphism: Kimyasal yaplar deimeksizin baz
minerallerin uradklar deime ilemi.
para rubber: Trl Gney Amerika aalarndan elde
edilen ham kauuk.
parasite: istenmeyen, rnein scaklk veya bnyenin
eitsizlikleri vb. i nedenlerle bir devredeki akm; para
zit.
parasitic losses: Buhar ve gaz trbinlerinde disk sr
tnmesi, rzgrlama ve kaaklardan oluan kaypla
rn tm; parazit veya asalak kayplar.
paravane: 1) bir geminin her iki tarafnda ve suyun al
tndan ekilen, su iindeki maynlarn avlolarin ke
secek ekilde keskin dilerle donatlm bir cihaz; pa
ravan. 2) su altndaki denizaltlara hcum etmek iin
patlayclarla donatlm benzer bir cihaz.
parity bit: Bilgisay. elik biti.
parbuckle: 1) f, ktk vb. ini bir gemiye yklemek
veya gemiden karmak iin kullanlan ve iki halat
tan oluan bir cihaz; Arap bocisi. 2) Arap bocisi kul
lanarak kaldrmak veya indirmek.
parcel: Bir grup veya para; zellikle blnmeyen ve
ya esas para.
parceling (parcelling): ou zaman katran ile kap
lanm ve korumak amacyla bir halatn evresine sa
rlm branda paras.
perch: 1) kurutmak veya hafife kavurmak iin byk
bir sya maruz brakmak. 2) s ile kurutmak; kzdr
mak ya da kurutmak.
paren.: Bkz. parenthesis.
parenthesis: 1) parantez. 2) parantez iareti ()
parenthesize: 1) parantez iine sokmak (bir kelime,
ifade vb. i). 2) parantezlere koymak. 3) bir parantez
iine yerletirmek.
parget: 1) bacalar kaplamada kullanlan bir tr sva.
2) duvar kaplamaclnda kullanlan sva veya ben zer
herhangi bir ey.
pargeting (pargetting): Bacalarn iindeki sva iili
ipari passu: 1) eit hzla. 2) eit oranlarda. 3) ayni an
da.
paris green: Arsenik trioksit ve bakr asetattan yap
lan parlak yeil renkli, zehirli bir toz; boya maddesi

398

p ar t icl e
ve bcek ldrc olarak kullanlr.
park: 1) Ask. a) tat aralar, tehizat ve dier ekip
mann bir tarafa brakld bir alan. b) byle bir alan
da muhafaza edilen eyler. 2) bir parkta yerletir
mek veya dzenlemek (asker tehizat).
park brake: Park etmi arabalarn hareketine engel ol
mak zere elle altrlan fren; el freni; park freni.
Parkes process: Kk bir miktar inko ile eriterek
ve soutarak, saf olmayan kurundan gm ve alt
nn ayrlmas; Parkes ilemi.
parking meter: Aralarn park yerlerini ne kadar sre
ile igal ettiklerini saptamak iin kullanlan ve made
n para ile alan bir cihaz; parkmetre.
park lamp: Oto. durduu veya park ettii zaman yak
lan ve genellikle arka tarafta bulunan bir lmba;
park lmbas.
parsec: Astronomide mesafelerin uzunluk birimi; parsek; 3,26 k yl veya 19 trilyon 200 milyar mil ya da
30 trilyon 893 milyar km; secpar olarak da kullanlr.
parser: Bilgisay. ayrtrc.
Parsons stage: Reaksiyon kademesi; Bkz. Parsons
turbine.
Parsons staging: Reaksiyon kademesi; Bkz. Par
sons stage.
Parsons turbine: Aksi tesir trbini; reaksiyon trbini;
buharn basncnn hareketsiz kanatlarda drld
ve hz kazanld, hareketli kanatlarda hem ba
sn ve hem de hzn dt buhar trbini; gemiler
de daha ok alak basn trbini olarak kullanlr.
part: 1) bir btnn bir ksm veya blm; para; k
sm; blm. 2) Mate, bir sayy tam blen para. 3)
kimyasal bir ilemle maddeleri ayrmak. 4) dat
mak; paylatrmak. 5) Den. paralanmak (halat, zin
cir vb.i). 6) iki veya daha fazla paraya blmek.
partial: Sadece bir paraya ait; sadece bir para tara
fndan etkilenen; tam veya toplam olmayan; ksmen;
ksm.
partial admission: Aksiyon trbinlerinde nozuldan
hzla kan buharn rotor evresinde bulunan kanat
larn bir blmne verilmesi; ksm giri; ksm frme.
partial fractions: Verilen bir kesrin ayrlabildii ve
bunlarn toplamnn verilen kesire eit olduu baya
kesir; a/2xy ve a/xy kesirleri 3a/2xy kesrinin ksm
kesirleridir.
partiality: Ksm ya da ksmsal olma durumu veya ni
telii.
partially: Komple ya da toplam olmayarak; ksmen;
ksm olarak.
partial node: Sabit dalga sisteminde, bir dme
benzeyen, fakat amplitt sfr olmakszn minimum
olan bir blge; ksm dm.
partial overhaul: Ksmi revisyon veya overhol.
partial pressure: Bir gaz karmn oluturan gazlar
dan herbirinin basnc; ksm basn.
partial pressure, Dalton's law of: "ki ya da daha faz
la gaz ya da buhardan oluan bir gaz karmnn
toplam basnc, karm oluturan bileenlerin ba
snlarnn toplamna eittir; Dalton'un ksm basn
lar kanunu.
partial vacuum: Basnc, evredeki hava basncndan
daha dk olan hacim; ksm vakum veya boluk.
particle: t) fevkalde kk bir para; minik para;
partikl; parack; en kk miktar; eser. 2) Fiz. id-

p ar t icl e accelera t o r
deti, ataleti ve ekim kuvveti olmayacak kadar k
k bir madde paras.
particle accelerator: Elektrik ve manyetik alanlar uy
gulamas ile atomik taneciklerin hzlandrld bir ci
haz; tanecik hzlandrc,
particulate: Bir akkann iinde askda olan sv ya
da gaz partikllerinden oluan.
partition: 1) birbirlerine karmayan iki zc veya
solvent arasnda bir znrn dalm; blme kat
says; znrn her iki zcde znmesi ge
reklidir: rnein iyot suda hafife, fakat benzende ol
duka znr. 2) ara blme. 3) Mate, blme. 4)
para ya da ksmlara blmek. 5) bir blme ile ayr
mak.
partition coefficient: Birbirlerine karmayan iki
z cde, blme kanununa gre bir znrn
youn luk oranlar; blme katsays.
partition law: Bir znr, birbirine karmayan X ve
Y gibi iki zcde znrse, znr kendisini iki
zc arasnda datr; blme yasas.
part list: Para listesi; para katalogu.
partly: Ksmen; tam ya da komple olmayan.
part number: Para numaras; para (ser) numaras.
part catalog: iersinde paralarn ekilleri, ser numa
ralar vb. i, alfabetik olarak bulunan bir katalog; par
a katalogu.
parts per million: Bir maddenin milyondaki paralar
iinde dier bir maddenin paralarnn says; milyon
da ksmlar; ppm ksaltmas ile belirtilir.
part time: Normal ve allm zamann bir paras; za
man paras.
parvolin: Bkz. parvoline.
parvoline: Piridinden treyen, herhangi bir izomerik,
sv, alkalin bileiklerden herhangi biri; parvolin,
C 9 H 13 N ; ryen balk ve etlerde bulunur.
Pascal: Bir metrekarelik bir yzeye uygulanan 1 New
2
ton'luk kuvvetin oluturduu basn; Paskal; N/m
birimi ile belirtilir.
Pascal's law: Kapal bir kaptaki bir svnn herhangi
bir noktasna uygulanan basn, sv tarafndan ka
bn her noktasna aynen tatbik edilir; Pascal kanunu
veya yasas,
Pascal's principle: Bkz. Pascal's law.
Paschen's law: "Sabit scaklkta bir gazdaki paralel
elektrot ifti iin gerilimin bozulmas, sadece elektrot
lar arasndaki mesafe ve gaz basn rnnn fonk
siyonudur; Paschen kanunu.
pass: 1) gitmek; hareket etmek; ileriye doru hareket
etmek; ileri gitmek veya ilerlemek. 2) gemek. 3) ki
iden kiiye gitmek; dolamak. 4) bir yer, ekil, du
rum ve vb. inden dierine gemek veya hareket et
mek. 5) bir deney, test ya da snavdan baar ile
gemek. 6) vukubulmak; olumak; meydana gel
mek; grnmek. 7) yerden yere veya kiiden kiiye
harekete neden olmak; nakletmek; iletmek.
pass.: Bkz. 1) passanger. 2) passive.
passable: 1) geebilir; seyahat edebilir. 2) dolaabilir
(sirkle edebilir). 3) ama iin yeterli; geerli.
passage: 1) geme ii; zellikle: a) bir yerden dieri
ne hareket, b) bir deiim veya gelimeden dieri
ne; gei. 2) gemek iin izin, hak veya bir ans. 4)
bir geminin yolcu kamaras, salon vb. i yerleri, b) bu
nun creti. 5) seyahat veya gezi yapmak.
passageway: Koridor, hol veya pasaj gibi gei iin,

399

patent

dar bir yol.


passenger: Bir tren, otobs, gemi vb. inde seyahat
eden kii; yolcu; seyyah; gezgin.
passenger boat: Bkz. passenger ship.
passenger ferry: Yolcu feribotu.
passenger ship: Esas kullanm amac yolcu tamak
olan herhangi bir gemi; yolcu gemisi.
passenger steamer: Esk. pistonlu buhar makineleri
ile yrtlen, yksek hzl yolcu gemisi; buharl yol
cu gemisi.
passive: 1) aktif olmayan; pasif. 2) direnci olmayan.
3) Kimy. inert; atl; l. 4) o. pasif ey, nitelik ve ya
zellik vb.
passive metal: Yzeyinde, korrozyon onleyici ince
bir oksit katman bulunan metal; pasif metal.
passive resistance: Hafif olarak etkilenmedike karar
l duruma dnmeyen ve enerji karmayan, kararsz
dengedeki bir sistemin direnci; pasif rezistans veya
diren.
passivity: Oksitleyici bir maddenin zeltisine sokul
duktan sonra bir metalin normalden dk aktivitesi
veya faaliyeti; dirensizlik; hareketsizlik.
passkey: 1) zellikle binalarda bir grup kilitin herbiri
ni aan anahtar; master anahtar. 2) herhangi zel
bir anahtar; master key olarak da kullanlr.
paste: 1) anak, mlek ve porselen yapmnda kulla
nlan nemlendirilmi kil. 2a) kurun oksit kapsayan
sert, parlak cam; yapay mcevher imalinde kullan
lr, b) bu tr mcevher veya mcevherler. 3) un ve
ya niasta, su, ou zaman ya, tutkal vb. i ile yap
lan bir yaptrc; kola. 4) kola ile yaptrmak. 5) tut
kall bir madde ile kaplamak.
pasteboard: Mukavva.
pastel: 1) yapraklar mavi boya veren bir bitki. 2) bu
boya; pastel.
pastel: 1a) tlerek, tutkal (zamk) ile kartrlarak
kalem ekli verilen boya. b) bu ekilde yaplan ka
lem. 2) bu tr kalemlerle izilen resim. 3) sanat iin
pastel kalemlerle izilen. 4) baz renklerin yumuak,
soluk tonu. 5) soluk ve yumuak (renkler iin syle
nir). 6) pastele ait.
paster: Alt yapkan bir para kt; zamkl ya da tut
kall kt.
pasteurization: Bir svy (st, bira vb.i) 30 dakika
iin 61-83C (142-145F) scaklnda brakarak
hastalk reten bakterileri tahrip etme ve fermantas
yon oluturan bakterileri kontrol etme yntemi; pas
trize etme.
pasteurize: 1) pastrize ilemine (st, bira vb.) tabi
tutmak. 2) pastr tedavisi uygulamak.
pat.: Bkz. 1) patent. 2) patented. 3) pattern.
patch: Kazan ya da basnl bir kabn zarfna perin
ya da kaynakla bal, kesilerek karlan arzal par
ay deitirmek iin kullanlan bir sa levha. 2) her
hangi bir malzemeden kk bir para; ek; yama.
patch bolt: Kazan sana diki yapmak, atlaklarn
ilerlemesine engel olmak iin kullanlan ve kendisi
iin alm delie vira edildikten sonra kafas kesi
len cvata; diki cvatas.
patch, hard: Sert yama: Kazanlara uygulanr.
patd.:Bkz. patended.
patent: 1a) bir buluun retim, kullanm, sat ve kr
na ait haklar koruma altna alan resm belge; pa
tent; ihtira berat, b) bir mucidin sahip olduu byle

path
bir belge. 2) kamu denetimine ak ve belirli hak ya
da imtiyazlar veren bir belge. 3a) byle verilen hak.
b) byle bir hakla korunan ey; patentli ey ya da i
lem; 4) patent vermek. 5) patent almak.
patt: Uzayda, bir cismin bir radyasyonun zerinde
hareket ettii gerek veya kuramsal yol. a) bir silah
tan atlan merminin yrngesi veya yolu. b) bir cam
prizmadan geen bir k nnn yolu. d) bir gezege
nin Gne evresindeki yrngesi.
path difference: Ayn kaynaktan neredilen veya yay
lan, farkl yrngelerle ayn noktaya giden iki dalga
tarafndan gidilen mesafedeki fark; yrnge ya da
yol fark.
pathway: Bkz. path.
patina: Bronz ve bakr zerindeki ince tabaka ya da
katman; doal oksitlenme ile oluan ou zaman ye
il veya yeilimsi mavi bir katman.
pattern: 1) eyleri yapmak iin kullanlan model, tasa
rm vb. 2) metal dkm iin kum kalbnda kutlan
lan tam lekli (1/1) bir model. 2) snf ya da tr
belirten ey; rnek; numune. 4) paralarn ve ele
mentlerin dzeni; dizayn ve dekorasyon. 5) belirli
yn, eilim ve zellikler. 6a) hedefe atlan trl say
daki mermilerin gruplanmas ya da dalm, b) by
le bir dalm gsteren diyagram. 6) bir model veya
rnein taklitini yapmak. 7) bir rnekle salamak.
patternmaker: Model yapan, zellikle kalplar iin
aa, plstik veya metal modeller yapan kimse; mo
delci; pattern maker eklinde de yazlr.
Pauli's exclusion principle: Pauli'nin yoksun brak
ma ilkesi: "Bir atomdaki iki elektron drt ayn kuvantum saysna sahip olamaz."
pawl: 1) sadece bir yne harekete izin veren mekanik
bir cihaz; kastanyola. 2) Den. rgat kastanyolas. 3)
dil; mandal.
pay: Su geirmez veya empermeabl yapmak iin kat
ran veya zift ile kaplamak.
payload: a) bir balistik fzenin sava bal, yolcula
r, ynetim ve iletiim aralar, yapay bir uydunun ci
hazlar vb. i ile beraber bunlar tayan blme veya
son kademe, b) byle bir ykn veya kabnn arl
Pb: Bkz. lead.
PBX: (P.B.X.): Bir bina, firma vb. inde iletilen ve o
u zaman d telefon hatlar olan bir telefon sistemi.
Pd: Bkz. palladium.
p-block elements: Periyodik tabloda III ile VII arasn
daki element gruplar; p blok elementleri.
peacock ore: Bakr cevheri; bornit.
peak: 1) bir eyin en yksek veya en st noktas; zir
ve; ykseklik; maksimum: Maksimum g Bkz. peak
horsepower gibi. 2) Elekt. belirli bir periyot (sre)
srasnda bir deiken niceliin maksimum deeri
veya kymeti. 3) Den. a) bir gemi teknesinin daha
dar olan ba ve k ksmlar, b) ba-k ynndeki
yelkenin arka st kesi.
peak efficiency: Mot. maksimum gce Bkz. maxi
mum power or horsepower uyan verim maksimum
verim; zirve verimi.
peak horsepower: Mot. bir motorun belirli bir sre
iin verebilecei en yksek g; zirve beygirgc;
maksimum beygirgc.
peak pressure: Mot. basn (bar)-zaman (krank a
s) diyagramnda erinin en st noktas; zirve basn

400

peiargoni c
c; maksimum basn; Diz.Mot. p m a x ile belirtilir.
peak tank: Ticaret gemilerinin ba ve k taraflarnda
birer tane olan ve geminin trimini dzenlemek iin
kutlanlan tank; pik tank.
peak tank, aft: K pik tank; k pik.
peak tank, fore: Ba pik tank; ba pik.
pearlash; Rafine edilmi potas; potasyum karbonat.
pearlite: 1) perlit Bkz. perlite; demir ve eliin mikroskopik yaps. 2) elik veya dkme demir yapmnda
kullanlan karbon ve demirin bir alam.
peat: 1) bataklklarda nem emici, ksmen rm bit
kisel madde; turp; turba; kurutulduktan sonra yakt
olarak kullanlr. 2) bunun yakt olarak kullanlan ku
rutulmu bir bloku.
peat charcoal: Turba veya turptan odun kmr gibi
yaplan bir yakt; turba mangal kmr.
pedal: Oto. bisiklet, motosiklet vb. i aralarda kuman
da iin ayak ile kullanlan tertibat; pedal: Gaz pedal,
fren pedal gibi.
peaty: Turbaya ait, turbaya benzeyen veya turba ko
kusunda olan.
peaple: Berrak, saydam kuvarz veya ondan yaplan
mercek.
peck: 1/4 buel'e (8,80 lt) eit olan bir kuru lm bi
rimi; pek, 2) kapasitesi bir pek (8,80 lt) olan herhan
gi bir kap. 3) byk bir miktar.
pectase: Meyvalarda bulunan pektin'i pektik'e dn
tren bir enzim; pektaz.
pectate: Pektik asitin bir tuzu ya da esteri; pektat.
pectic: Pektin'e ait, pektin kapsayan veya ondan tre
yen.
pectic acid: Pektinlerin metil ester gruplarnn bir asiti; pektik asit, C 1 7 H 2 4 0 1 6; suda znmez.
pectins: Yksek molekl arlnda, suda znen,
bitki veya meyvalarda grlen, kompleks bir grup
polisakkarit; pektinler.
pectose: Ham meyvalarn etli dokusunda sellloz ile
birlikte bulunan bir madde: Olgunlama ilemi onu
pekiine dntrr.
pedal: 1) ayak veya ayaklara ait. 2) bir pedal veya pe
dallarla iletilen veya altrlan. 3) bisiklet, diki ma
kinesi vb. inde olduu gibi ayakla altrlan ve hare
keti aktarmak iin kullanlan bir levye. 4) pedal ya
da pedallarla hareket ettirmek veya altrmak. 5)
pedallarn kullanmak.
pedograph: Yryen bir insan tarafndan tanrken
arazinin topografyasn kayt eden bir cihaz; pedograf.
pedometer: Bir kiinin adm saysn kayt ederek y
ry srasnda alnan yaklak mesafeyi len bir ci
haz; pedometre.
peen: 1) bir ekicin yass, vuran bann zt ucu; o
u zaman yarm kre eklinde olur. 2) bir eki ba
ile dvmek, emek vb. i.
peening: eki darbeleri ile metallerin mekanik ola
rak ilenmesi.
peep: Ask. Arg.
jip.
peep hole: Buhar kazanlarnda yanmay kontrol iin
kullanlan pencere; gzetleme penceresi.
peg: 1) paralar birbirine tutturmak iin kullanlan k
sa, ou zaman meyilli veya sivri bir para; tahta i
vi. 2) baz eyleri asmak, ipleri balamak vb. i iin
kullanlan kntl bir pin ya da cvata; ask; kanca.
pelargonic: Sardunyadan elde edilen veya sardunya-

pellet
ya ait. 2) sardunya yaprandan karlan monobazik bir organik asite [CH 3 (CH 2 ) 7 C0 2 H ] ait veya
onu belirten.
pallet: 1) kil, kt, il vb. i gibi kk kre veya yu
varlak ktle. 2) mancnk (kataplt) veya eski toplar
da kullanlan ta glle. 3) mermi. 4) kk, kurun
sama. 5) samalarla ate etmek.
pe!t: 1) fzelerle dvmek. 2) ar bir biimde ve tek
rar tekrar dvmek. 3) frlatmak veya savunmak (fze
ler). 4) iddetli yamurdaki gibi, ar ve dzgn ola
rak vurmak. 5) acele etmek.
Peltier effect: ki farkl metalden oluan bir devrenin
evresinden bir elektrik akm geirildii zaman bir
blmde oluan s, dier blm tarafndan emilir:
Peltiye etkisi.
Pelton Turbines: Pelton veya impuls trbini; Bkz. Pelton water wheel.
Peiton water wheel: Bir nozuldan (memeden) fk
ran yksek hzl su huzmesinin bir rotorun evresin
deki kupa eklindeki kanatlara yneltildii bir aksi
yon trbini; Pelton su trbini.
pen: 1) yaz kalemi; mrekkepli kalem. 2) byle bir
kalemin metal ucu.
pencil: 1) kurun kalem. 2) kurun kaleme benzeyen
herhangi bir ey. 3) kurun kalem ile iaret yapmak,
yazmak veya izmek. 4) renkli kurun kalem ile bo
yamak.
pencil pointer: Tek. Res. kalem ulann sivriltmek
iin kullanlan ince ee veya bir tahta parasna ya
ptrlm zmpara kd; kalem sivriltici.
pencils, drawing: Tek. Res. izim iin kullanlan 6H,
4H, 2H, H ve B trnden kurun kalemler; teknik re
sim veya izim kalemleri.
pencil sharpener: Kurun kalem amak iin kullan
lan bir cihaz; kalemtra.
pendent: Asl; sarkk.
pendulous: 1) kat bir balants olmak zere serbest
olarak aslan. 2) salnan, salnm yapan.
pendulum: Yerekimi ve momentum kuvvetlerinin bi
leik etkisinde kalarak serbest salnm hareketi ya
pan, sabit bir noktasndan asl bir cisim; sarka; rak
kas; saat sarkac.
pendulum damper: Volan ya da flayvile edeer
olan, ataletin denetlenebildii ve pozitif, negatif veya
sonsuz olacak ekilde yaplan bir burulma ya da tit
reim sndrc; krank milinin serbest ucuna bala
nr.
penetrability: Nfuz etme durumu ya da nitelii; n
fuz edebilirlik.
penetrable: Nfuz edilebilir; delinebilir.
penetrably: Nfuz edilebilir olma.
penetrant: Keskin; nfuz eden; sivri.
penetrate: 1) nfuz ederek girmek. 2) nfuz etmek;
iinden gemek. 3) derin olarak etkilemek veya ha
reket etmek. 4) anlamak; kavramak.
penetrating: 1) nfuz edebilir; delebilir; iinden gee
bilir. 2) iine ileyen; nfuz edici.
penetrating agent: Bir katnn gzeneklerinden bir s
vnn geiini arttran bir madde; nfuz edici madde.
penetration: Nfuz etme; iine ileme. 1) katlarn
iindeki tanecik veya radyasyon kanal. 2) enjektr
memesini terketmesi srasnda kazand kinetik
enerji ile yakt kreciklerinin yanma odasndaki yo
un havay delerek yanma odasnn her tarafna da

401

pentane

lmas.
penetrative: Bkz. penetrating.
penetrometer: Penetrometre. 1) ekil verilebilen (plstk) katlarn sertliklerini denemek iin kullanlan
cihaz. 2) X nlarnn niteliini belirtmek iin kullan
lan bir cihaz.
penetron: Bkz. meson.
penicillin: Belirli mantarlardan elde edilen gl bir
antibiyotik madde; penisilin; baz hastalklarn tedavi
si ve bu hastalklara kar korunmada kullanlr.
penicillium: Bayat ekmek, olgunlamam peynir,
rm meyva vb. inde bulunan yeil kf eklinde b
yyen bir grup mantardan herhangi biri; baz trle
rinden penisilin elde edilir.
penknife: Tek. Res. kk cep ba; ak; zellikle
kalem ucu amak iin kullanlr.
pennyweight: 24 grain veya 1/20 oz ya da yaklak
olarak 1,58 grama eit olan bir arlk birimi.
penta-: Be (5) anlamnda bir nek,
pentacle: ou zaman be kenarl veya keli bir yl
dz; Esk. sihir iin kullanlan bir simge.
pentad: 1) be says. 2) beli grup ya da sra. 3) be
yllk bir sre ya da periyot. 4) Kimy. be deerli bir
element veya kk.
pentagon: Be as ve be kenar olan bir dzlem e
kil; begen; be kenarl; pentagon.
pentagonal: Pentagon veya begene alt; begen ek
linde olan.
pentagram: 1) be keli bir yldz. 2) be kenarl
olan herhangi bir ekil.
pentahedral: Be yzlye ait veya be yzl eklinde
olan.
pentahedron: Be dzlem yz olan solit (kati) bir
ekil; beyzl.
pentamerism: Be paradan olma durumu.
pentane candle: Ik iddetinin uluslararas birimi;
pentan mumu.
pentane-in-glass thermometer: alma maddesi
olarak sv pentan kapsayan bir scaklk ler; pentanl termometre; -200C'ye kadar scaklklar l
mek iin kullanlr.
pentane, iso: Sv. Yk. izo pentan; yangn tehlikesi
olan, parafine benzer kokulu, narkotik etkili, doy
mu alifatiklerden, higroskopik olmayan, dayankl
bir sv; kimyasal simgesi (CH 3 )2 CHCH 2 CH 3 ;
20/4C'de z.a. 0,621; k.n.27,8C; d.n.-160,5C;
suda znmez; 20C'de viskozitesi yaklak 0,2 cP;
gemilerde evre scakl ve atmosfer basncnda ta
nr; scak iklimlerde ykn soutulmas gerekir.
pentane (mixed isomers): Sv. Yk. pentan (kark
izomerler); yangn tehlikesi olan; parafin kokulu,
renksiz, higroskopik olmayan, doymu alifatiklerden
dayankl bir sv; simg.C 15 H 12 ; z.a. yaklak
0,6;
k.n. 30C; d.n. 0C'nin altnda; suda znmez;
20C'de viskozitesi yakalk 0,2 cP; gemilerde evre
scakl ve atmosfer basncnda tanr; scak iklim
lerde ari buharlamay nlemek zere ykn sou
tulmas gerekir.
pentane, n-: Sv. Yk. n pentan; yangn tehlikesi
olan, parafin kokulu, doymu alifatiklerden higrosko
pik olmayan, narkotik etkili, renksiz bir sv; kimyasal

simgesi, CH 3(CH 2 )3 CH3 ; 15,5/15,5C de z.a.


0,632; k.n.33-38C; d.n.-129,7C; suda znmez;
20C'de viskozitesi 0,226 cP; gemilerde evre scakl-

Tekrik Szlk - F. 26

pentangula r
ve atmosfer basncnda tanr; scak iklimlerde y
kn soutulmas gerekir.
pentangular: Be aya sahip olan; be al.
penta prism: Bir as 90 ve dier drt asnn rerbiri 11230' olan be kenarl optik prizma; be kenarl
prizma.
pentavalent: Kimy. be deer veya valansa sahip
olan; be deerli; be valansl.
pentene, 1-: Sv. Yk. 1- penten; alfa n-amil; yangn
tehlikesi olan karakteristik kokulu, doymam alifatik
lerden, higroskopik olmayan, renksiz ve dayankl
bir sv; Simg.CH 3 CH2 CH2 CH:CH 2 ; 20/4C'de
z.a. 0,641; k.n. 30C; d.n.-165C; suda zn
mez; 68C'de viskozitesi 0,239 cP; gemilerde evre
scakl ve atmosfer basncnda tanr, ancak scak
iklimlerde ykn soutulmas gerekir.
pentene, 2-: Sv. Yk. 2-penten; sym-metiletiletilen;
yangn tehlikesi olan, karakteristik kokulu, doyma
m alifatiklerden, narkotik etkili, nem emmeyen, da
yankl bir sv; Simg. C 5 H 1 0 ; 20C'de zgl
arl
0,65; k.n.36C; d.n.-130 C'nin altnda; suda zn
mez; viskozitesi belli deil; gemilerde evre scakl
nda ve atmosfer basncnda tanr, scak iklimler
de ykn soutulmas gerekir.
pentode: Bir flaman, bir levha ve zgaradan olu
an bir elektron tp; pentot.
pentosan: Hidrolize urad zaman pentoza dn
en bitkisel karbonhidratlar grubunun herhangi biri.
pentosane: Bkz. pentosan.
pentose: C 5 H 10 O 5 formlne benzer yapda olan
monosakkaritler grubunun herhangi biri; pentoz.
pentotha! sodium: Sodyum etil-tiyobarbitrat; damar
iine ar kesmek ve uyutmak iin verilen bir il;
pentotal sodyum (Ticar bir marka).
pepsin: 1) proteinlerin sindirimine yardm ederek on
lar daha az karmak proteoz ve peptonlara dn
tren, mide salgsnda bulunan bir enzim; pepsin. 2)
buza, koyun vb. inden karlan ve sindirime yar
dmc olarak kullanlan pepsin usaresi.
pepsine: Bkz. pepsin.
pepsinogen: Hidroklorik asit etkisiyle pepsinin retil
dii, midenin gastrik bezelerindeki madde; pepsinojen.
peptic: 1) sindirime ait veya sindirime yardm eden.
2) sindirilebilir. 3) pepsin veya dier sindirici usarele
re ait veya onlarn neden olduu; peptik. 4) sindiri
me yardm eden herhangi bir ey.
peptid: Bkz. peptide.
peptide: Baz asitlerin amino gruplarnn, dierlerinin
karboksil gruplar ile birlemesi ile oluan amino asit
ler bileimi; peptid.
peptize: ou zaman eklenen bir kimyasaln etkisiyle
bir koloite dnmek.
peptone: Protein hidrolizinin suda znr bir rn;
pepton.
per.: Bkz. period.
peracid: Ayn elementleri kapsayan dier asitlere g
re ok daha byk oranda oksijen ieren bir asit, r
nein perborik asit, perklorik asit vb. i gibi.

402

perfec t ga s law s
perambulator: Mesafe lmnde kullanlan tekerlek
li bir cihaz.
perannum: Yllk olarak; yl ile.
perborate: Perborik asitin bir tuzu; perborat.
perboric acid: Tuzlar perboratlar olan kuramsal bir
asit; perborik asit, HB0 3 ; hidrojen peroksitin boratla
r etkimesiyle elde edilir.
percent: Bkz. per cent.
per cent: 1) yzde; yzde ile; her yz iin. 2) yzde
lik.
per cent: Bkz. percentum.
percentage: 1) yzde olarak belirtilen faiz, vergi vb.
inin herhangi bir says veya miktar. 2) her bir yz
iin verilen miktar ya da oran. 3) Ksm; oran; pay.
4) kullanm; yarar; avantaj.
percentage composition: Bir bileikteki her bir ele
mann yzdesi; yzdesel yap.
percentage ionization: yonlamann yzde ile belirti
len miktar; yzde iyonlama veya iyonizasyon.
percentum: Yz ile
perch: 1) 5,5 yardaya (5,0325 m) eit olan bir uzun
2
2
luk birimi; rod. 2) 30,25 yrd 'ye (25,32 m ) eit olan
3
bir alan birimi. 3) ou zaman 24,75 ft 'e (702 lt)
eit olan bir hacim birimi (ta iin kullanlr). 4) kulla
nm; yarar; avantaj.
perchlorates: Perklorik asitin (HCI0 4 ) tuzlar; perkloratlar; kloratlardan daha dayankldrlar.
perchloric acid: Oksijen miktar ayn arlktaki klor
iin, klorik asitten daha yksek olan renksiz, sv bir
asit, HCI0 4 ; perklorik asit.
perchlorid: Bkz. perchloride.
perchloride: Ayn elementin dier klorrleri ile kyas
landnda, klor oran nispeten yksek olan bir klorr; perklorr.
percolate: 1) bir svy yava yava kk bir hacim
den veya gzenekli bir maddeden geirmek; sz
mek; filtre etmek. 2) gzenekli bir maddeden boalt
mak veya dreyn etmek; iinden geirmek. 3) gze
nekli bir maddeden geirilmek.
percolator: Kahve kaynatma veya piirme makinesi;
perkolatr.
percussion cap: arpld zaman patlayan ve barut
kapsayan kk bir metal tapa ya da kapsl; eski
den ana dolguyu patlatmak iin kullanlrd.
perdurable: Fevkalde dayankl veya srekli; sabit.
pert.: Bkz. 1) perfect. 2 perforated.
perfect: 1) her yn ile tam; hatasz. 2) en mkem
mel. 3) tam olarak doru; gerek; hakik. 4) saf;
tam; tmyle. 5) mkemmel yapmak.
perfect combustion: Fazla hava olmakszn oluturu
lan yanma; mkemmel yanma.
perfect fluid: Viskozitesi olmayan bir akkan veya s
v; mkemmel sv; ideal sv.
perfect gas: Termo. gaz kanunlarna tam olarak uyan
ideal bir gaz; mkemmel gaz; ideal gas eklinde de
kullanlr.
perfect gas laws: Mkemmel bir gazn uyduu Boy
le, Charles, Joule ve Avogadro kanunlar; mkem
mel gaz kanunlar.

p er f ec t lubrica t io n
perfect lubrication: Mot. mil veya aft ile yatak ara
snda metal metale temas olmayan yalama; m
kemmel yalama; thick-film lubrication eklinde de
kullanlr.
perfect machine: Srtnmeyi veya dier istenmeyen
nedenlerle enerji tketmeyen makine; mkemmel ve
ya ideal makine.
perfect mixture: Term, fazla hava olmakszn, yanma
srasnda karbon monoksit oluturulmayan bir kar
m; mkemmel karm; ideal karm; kimyasal ola
rak doru karm.
perforate: 1) delerek veya zmbalayarak delik veya
delikler yapmak; delmek; nfuz etmek, 2) sra ile de
lerek delikler amak. 3) delikler amak; zellikle bir
sra delik amak. 4) trtllamak; trtl amak; torna ile
trtl ekmek.
perforated: Delikli; trtll.
perforation: 1) delik; delme veya delinme. 2) deline
rek (alm) bir delik veya delik srasnn herhangi
biri.
perforative: Derhal delinen; delinmeye hazr.
perforator: Delen bir kii veya ey; delgi; delgi maki
nesi; zmba.
perform: 1) bir grev, ilem vb. ini yapmak; stesin
den gelmek; yerine getirmek. 2) tamamlamak; baar
mak. 3) bir i veya ilemi baarmak veya yerine ge
tirmek (icra etmek).
performance: 1) yerine getirme ii; icra. 2) ilemi ve
ya grevini yerine getirme. 3) yaplan veya icra edi
len ey; i veya baar.
performance curves: ou zaman ordinat trl ve
rimler ve s harcamlar ve apsisleri beygirgc, kilo
vat veya ykn yzdesini belirten ve makinenin y
k ile sl ekonomi hakknda fikir veren eriler; per
formans erileri.
performance number: Performans veya oktan says;
Bkz. octane number.
periclase: Doal magnezyum oksit, MgO; kbik bir
mineral.
pericline: Beyaz, kristal ekilde bulunan bir tr albit
Bkz. albite.
peridot: Mcevher olarak kullanlan, sarms yeil
renkli bir tr krizolit; peridot; olivine ad da verilir.
peridotic: Peridot'a ait veya ona benzeyen.
peridotite: Demir veya magnezyum mineralleri ve pe
ridot kapsayan nadir, koyu renkli, volkanik trden
bir kaya; peridotit.
perimeter: 1) bir ekil veya alann d snr; evre. 2)
bunun toplam boyu. 2) retinann trl ksmlarnn
gr genilii ve gr gcn denemek iin kulla
nlan bir optik cihaz; perimetre.
perimetric: 1) perimetre veya evreye ait. 2) perimet
re veya perimetri'ye ait; perimetre veya perimetri ta
rafndan.
perimetrical: Bkz. perimetric.
perimetry: Perimetre vastas ile gr geniliini de
neme.
perimorph: Dier bir tr iindeki bir baka tr mine
ral; perimorf.
period: 1) birbirini izleyen astronomik olaylarn vukubulular arasndaki zaman; periyot; sre. 2) belirli
olaylarn arasndaki fasla, ara veya sre. 3) Tp. bir
hastaln bir kademesi veya tam seyri. 4) Fiz. tam
bir evrim yapmak zere dzenli olarak tekrarlanan

403

periphery

hareket iin zaman aral; dner


periodate: Periyodik asitin bir tuzu; periodat.
periodic: 1) belirli aralarla grlen, vukubulan veya
tekrarlanan; periyodik ate gibi. 2) zaman zaman vu
kubulan; aralklarla oluan; aralkl. 3) periyot veya
periyotlara ait; periyot veya periyotlarla belirtilen.
periodic acid: En yksek deerli iyot kapsayan bir
oksijen asiti; periyodik asit, H 5 IO 6 .
periodical: 1) periyodik. 2) bir gnden daha fazla ara
larla yaymlanan; dergi; mecmua. 3) bunlara (mec
mua, dergi vb. lerine) ait. 4) bir gnden daha fazla
aralarla yaymlanan matbua: Haftalk dergi gibi.
periodically: 1) belirli aralklarla; periyodik karakterli.
2) Kimy. periyodik tabloda ayn durumlar igal eden
elementlerde benzer zelliklerin grlmesi. 3) Elekt.
frekans.
periodical survey: Den. gemilerde makine, tekne vb.
i ksmlarn periyodik srveylerinden herhangi biri;
periyodik survey; belirli zaman aralklarnda yaplan
survey.
periodic check-up: Belirli zaman aralklarnda ve d
zenli olarak yaplan denetim; periyodik kontrol veya
denetim.
periodic control: Bkz. periodic checkup.
periodic law: Atom numaralarnn art srasna gre
dzenlendikleri zaman kimyasal elementlerin fiziksel
ve kimyasal zelliklerinin periyodik olarak tekrarlan
mas ilkesi veya prensibi; periyodik yasa.
periodic maintenance: Belirli zaman aralklarnda d
zenli olarak yaplan bakm: Dizel motorlarnn 1500,
3000 saatte bir yaplan bakm gibi; periyodik bakm.
periodic motion: Eit zaman aralklarnda yinelenen
bir hareket; periyodik hareket.
periodic service: Bkz. periodic maintenance.
periodic system: Kimy. elementlerin snflandrmas
n dzenleyen sistem; periyodik sistem; Bkz. perio
dic table.
periodic table: Periyodik yasasn gstermek iin,
kimyasal elementlerin atom numaralarna ve dokuz
esas gruba gre dzenlendikleri tablo; periyodik tab
lo; her grup benzer fiziksel ve kimyasal zellikler
gsterir.
periodide: Dier iyodrlere gre, iyotun nispeten da
ha yksek oranda olduu bir iyodr; periyodr.
period, natural: Bir cismin veya sistemin serbest
titre iminin periyotu; doal periyot; doal sre.
period of decay: Radyoaktif bir elementin aktivitesinin orjinal deerinin yarsna indii zaman periyodu;
yarlama sresi; rme periyotu.
period of elements: Periyodik tabloda elementlerin
yatay sras; elementlerin periyodii.
period of pendulum: Tam bir titreimin sresi; sar
ka periyotu.
periodometer: Gne radyasyonu ve meteorolojik
ve rilerin incelenmesi iin kullanlan harmonik
analiz edici; periyodometre.
peripheral: Bir yzey veya kenara ait; evresel; evre
ye ilikin.
peripheral pump: Bkz. turbine pump.
peripheral speed: Dairesel hareket veya devir hare
keti yapan cisimlerin 27T.r.n/60, m/s forml ile belir
tilen hz; evre hz.
periphery: 1) zellikle yuvarlak bir cismin (d) hatt
evresi. 2) zellikle yuvarlak bir cismin veya gvde-

peripter y
nin d yzeyi. 3) evreleyen hacim veya yzey; et
raf; evre.
periptery: Hareketli br cismin evresinde, hareket ne
deniyle hava akm oluan yzey.
periscope: Su iindeki denizaltlarn sust gemileri
veya hedeflerini grmek iin kullandklar optik bir ci
haz; periskop; bir boru ile ayna ve merceklerden olu
ur.
periscopic: 1) periskopa ait veya periskop ile. 2) be
lirli mercekler gibi yana doru veya net gr alan
salama.
perk: Bkz. percolate.
perlite: inci parlaklnda, cama benzeyen volkanik
bir kaya; perlit.
perlitic: Perlite ait veya perlite benzeyen.
permalloy: Yksek manyetik geirgenlie sahip olan
demir ve nikelin trl alamlarndan herhangi biri
(Ticar bir marka).
permanence: 1) srekli 2) o. sreklilik olan bir
ey.
permanent: 1) deimeksizin sonsuza dek devam
eder; kalc. 2) nispeten uzun zaman sren veya de
vam eden. 3) devaml dalga; 4) sabit.
permanent ballast tank: Den. tankerlerde yk siste
mi ile balants olmayan ve sadece safrann tan
mas iin kullanlan tank; daimi safra tank; srekli
safra tank.
permanent deformation: Devaml ya da srekli deformasyon; kalc bozulma.
permanent gas: ok dk kritik scakla sahip olan
ve dolaysyla svlatrlmas zor olan bir gaz; sabit
gaz, rnein helyum.
permanent hardness: Uzun sre kaynatlmasna de
in srarl su sertlii; sabit sertlik; kalc sertlik; mag
nezyum ve kalsiyum slfatlar ve klorrlerden gelen
sertlik.
permanent hard water: Srekli sert su; Bkz. hard wa
ter.
permanent nagnet: Mknatslanmas g olan ancak
mknatslandktan sonra mknatsiyeti kalc olan bir
elik alam; sabit mknats; kalc mknats.
permanent set: Esnek bir cisim veya esnek bir mad
deye, uygulanan kuvvet esneklik snrn (elstik limi
ti) getii zaman oluan kalc bozulma ya da deformasyon miktar.
permanganate: Permanganik asitin, genellikle koyu
mor renkli olan bir tuzu; permanganat.
permanganate, potassium: Bkz. potassium perman
ganate.
permanganic acid: Sulu zeltilerde kuvvetli bir oksit
leyici olan dayanksz bir asit; permanganik asit, HMn0 4.
permatron: D bir manyetik alan ile s iletiminin ba
lad scak katotlu gaz dearj diotu; permatron.
permeability: 1) bir maddede retilen bir manyetik
ak younluunun mknatslayc kuvvete oran. 2)
basn artndaki bir gazn gzenekli bir maddeye gir
me miktar; geirgenlik; nfuz etme.
permeability test: Geirgenlik veya permeabilite de
neyi ya da tecrbesi.
permeable: Nfuz edilebilen veya geirgen; svlar
iin nfuz etmeye ak.
permeameter: Bir ferromanyetik numunenin ortala
ma manyetik geirgenliini len bir cihaz; perme-

404

perspectiv e
ametre.
permeanance: 1) geirgen olma nitelii. 2) nfuz et
me; geirme.
permeant: Geirgen veya geirgen olma eilimi.
permeate: inden gemek ve her parasn etkile
mek; nfuz etmek ve yaylmak; Suyun kurutma k
dndan geii gibi.
permeation: Nfuz etme veya iinden geme.
permeative: Nfuz edici; yaylc.
permissible: Msaade edilebilir; izin verilebilir.
permissible load: Msaade edilebilir yk; gvenli ve
ya emniyetli yk.
permissible maximum pressure: Msaade edilir
maksimum basn: Buhar kazanlar veya basnl
kaplar iin sylenir.
permissible stress: Msaade edilir gerilme.
permissible wear: Msaade edilir anma.
permittivity: Dielektrik (yaltkanlk) sabiti ya da katsa
ys; permitivite.
permutable: Deitirilebilir (olan).
permutation: I) deiiklik; dzeltme; deiim; yeni
den dzenleme. 2) bir grup iindeki mmkn olan
deiiklik ve kombinasyonlarn herhangi biri; permtasyon: 1, 2 ve 3'n permtasyonu 123, 132, 213,
231,
312
ve
321'dir.
permute: 1) deiiklik yapmak; deitirmek. 2) sras
n veya dzenini deitirmek veya yeniden dzenle
mek.
permutite: Suyun iindeki kireci ayran filtre (sz
ge); su kireci filtresi.
permutite water softener: Su kireci filtreli su yumua
tcs ve su damtma cihaz.
peroxid: Bkz. peroxide.
peroxide: 1) iki oksijen atomunun tek bir ba ile ba
land O2 grubu kapsayan herhangi bir oksit; perok
sit; zellikle hidrojen peroksit, H 2 0 2 , 3) hidrojen
pe roksit ile beyazlatmak.
perpendicular: 1) verilen bir dzlem veya hatta dik
alarda. 2) tam dik; dikey; dey; arnud,: 3) herhan
gi bir noktadan dikey harl bulmak iin kullanlan bir
alet; akul; ekl. 5) bir baka hat ya da dzleme
dik olan bir doru. 6) dey ya da dikey.
perpendicularity: Dikey (dey) olma durumu veya
nitelii; dikeytik; deylik.
perpetual: 1) daima veya sonsuz uzun zaman iin de
vam eden; deimez; ebed. 2) kesintisiz olarak son
suza dek sren; aralksz; kesintisiz; sabit.
perpetual calendar: Matematiksel olarak dzenlen
mi takvim; sabit veya kesintisiz takvim; geni bir
alanda yillarn verilen herhangi bir tarihinin bir hafta
sndaki gnn doru olarak saptanmasna olanak
veren takvim.
perpetually: 1) daima; ebed olarak. 2) sabit olarak;
srekii olarak; aralksz olarak.
perpetual motion: Bir kere hareket verildiinde, reti
len kendi enerjisi ile sonsuza dek alabilecek ku
ramsal bir cihazn hareketi; srekli veya sonsuza
dek hareket.
persalt: Perasitin bir tuzu.
personnel computer: Kiisel bilgisayar.
perspective: 1) perspektive ait; belirli bir mesafe ve
ya derinlie gre cisimlerin grnmlerini izme sa
nat; perspektif. 2a) cisimlerin belirli bir uzaklk veya
yerden saptanan grnleri, b) belirli bir mesafe

perspectice drawing
veya durumun etkisi. 3) belirli bir gr asndan
bir btnn paralan arasndaki oran ya da iliki. 4)
perspektif resim. 5) uzaktan grn. 6) optik bir ci
haz.
perspective drawing: Belirli bir noktada duran bir
gzlemci tarafndan bir cismin resmini belirtir; pers
pektif izim.
perspective projection: Tek, Res. bir noktadan gn
derilen ve paralel olmayan nlarn, bir cismin nn
deki dzlemde oluturduklar cismin izdm; pers
pektif izdm.
persulfate: Bir slfat zeltisinin elektrolizi ile retilen
ve S 2 O 8 kk kapsayan bir tuz; perslfat.
pervious: Geirgen; Bkz. permeable.
pestle: 1) maddeleri dvmek veya tmek iin kulla
nlan, havan eli ya da havan tokmana benzeyen
bir alet. 2) dvme ya da damgalama iin kullanlan,
dikey olarak hareket eden ar bir metal ubuk. 3)
havaneli ile dvmek, tmek, kurmak veya kartr
mak.
1 5
peta-: 10
veya 1 000 Ouo 000 000 000 anlamnda
bir nek; peta; P ksaltmas ile gsterilir.
petalite: Monoklinik lityum alminyum silikat; lityum
ilk defa bu mineralde kefedildi; petalit.
petcock: Borular, radyatrler, kazanlar vb. inden is
tenmeyen veya ar su ya da havay boaltmak iin
kullanlan ufak bir musluk veya valf; dreyn valf; pet
cock biiminde de yazlr.
petrification: 1) talama; ta durumuna gelme. 2)
talam olan herhangi bir ey.
petrifactive: Talama eiliminde olan.
petrification: Bkz. petrifaction.
petrify: 1) organik maddelerin normal hcrelerinin si
lis veya dier mineral birikintilerle yer deitirmesi;
tams bir maddeye dnmek; talamak; ta hali
ne gelmek. 2) sert veya esnemeyen yapmak; sertle
tirmek. 3) ta ya da tams bir maddeye dntr
mek.
petrochemical: Petrol, doal gaz veya petrol rnleri
nin bir trevinden elde edilen kimyasal; petrokimyasal; petrol kkenli kimyasal.
petrol: 1) ing. benzin. 2) petrol Bkz. petroleum.
petrolatum: Sv. Yk. vazelin; saf vazelin; mineral
ya; mineral jle; petrol jlesi; petrol merhemi; tehli
kesiz, kokusuz, kehribar beyaz renkli, yar saydam,
nem emmeyen, ya kvamnda, alifatik karbonlu hid
rojenlerin dayankl bir karm; z.a. 0,82-0,88;
k.n. 150C'den byk; d.n. 38-60C; suda zn
mez; viskozitesi belli deil; gemilerde deiik don
ma noktalar ve atmosfer basncnda tanr.
petrol engine: Benzin motoru; Bkz. gasoline engi
ne.
petroleum: Trl jeolojik oluumlarin kaya katmanla
rnda doal olarak grlen, rengi sarms yeilden si
yaha kadar deien yams, sv karbonlu hidrojen
zeltisi; ham petrol; damtld zaman parafin, kerosen, benzen, nafta, benzin, fuel oil vb. verir.
petroleum coke: Ham petroln damtlmas srasnda
oluan yan rnlerinden biri; petrol koku; bir ok ra

405

phase
fineride dier yan rnleri ile birlikte petrol koku ay
n anda yaklr.
petroleum ether: Ham petroln damtlmasndan el
de edilen yanc, uucu, sv bir karbonlu hidrojen;
petrol eteri; 40-60C'de damtlr ve zc olarak
kullanlr.
petroleum fuel: Bkz. petroleum oil.
petroleum gases: Gemi akaryakt tanklarindaki petrol
rnlerinden gelen ve yaplar birbirinden ok farkl,
zehirli ve patlayc gazlar; petrol gazlar.
petroleum hydrometer: Petrol rnlerinin younluk
larn lmede kullanlan bir cihaz; petrol younluk
leri; petrol hidrometresi.
petroleum jelly: Bkz. petrolatum.
petroleum oils: Trl damtma yntemleri ile ham
petrolden elde edilen benzin, dizel oil, ar yaktlar,
yalar vb. i rnler; petrol rnleri veya yalar.
petroleum oil: Bkz. kerosene.
petroleum products: Ham petroln damtlmasndan
elde edilen akaryaktlar yalar, petrol gazlar vb. i
rnler; petrol rnleri.
petroleum ship: Petrol rnlerini tayan gemi; Bkz.
oil tanker; petrol tankeri.
petrolic: Hampetrole ait veya petrolden retilen.
petticoat insulator: Elekt. su barda eklinde izola
tr; fincan izolatr.
pewter: 1) kalayn Kurun, pirin veya bakr ile olan
bir alam; cillandi zaman grimsi, gm parlakl
nda bir grnm alr. 2) bu alamdan yaplan tm
eyalar.
Ph: Bkz, phenyl.
+
pH: Bir zeltideki hidroniyum iyonunu
(H 3 0 belir
+
ten bir ksaltma; pH = log [H 3 0 ] eklinde ifade
edilir; baz ve asit deerlerini belirtmek iin kullanlr;
saf su iin pH = 7 (0,000 000 7 atom H/litre) deeri
ntr durumu, 0-7 aras asit ve 7-14 aras ise alkalilii
belirtir.
phanatron: Gaz doldurulmu, kzgn katotlu dorult
ma diyot; fanatron.
phantastron: Tpl bir dinlendirici osiltr; fantastron.
phantom circuit: ki iletiim devresinde empedans bo
binleri kullanlarak elde edilen nc devre; haya
let devre.
phantom load: Gerek yk kullanm yerine, ayarlana
bilir bamsz bir kaynaktan, balantlar ile gerilim
ve akm salanarak vatmetrelerin deneme ve ayarlanmalari; hayalet yk.
pharmaceutical: Kimyasal maddeleri tp amalar iin
kullanan bilime veya eczacla ait.
pharmaceutical chemical: Doal veya yapay kkenli
olup tbb amalar iin kullanlan bir madde; eczacl
a ilikin kimyasal madde.
pharyngoscope: Boaz incelemek veya muayene et
mek iin kullanlan bir cihaz; faringoskop.
phase: 1) Astr. ay ya da bir gezegenin grn veya
ndaki deiim safhalarndan herhangi biri. 2) ge
limede olduu gibi, herhangi bir dizi ya da deiim
deki aamalar veya ekiller; satha; kademe; aama.

phas e angl e
3) herhangi bir evrimsel hareketin, rnein titrei
min gelime kademelerini belirten nicelik. 4) bir
elektrik dalgas tarafndan maksimum, sfr veya di
er bir greli deere eriildii an. 5) F/z., Kimy. bir
heterojen sistemde devam eden kat, sv veya gaz
halindeki homojen ekil: Buz suyun bir fazdr. 6)
standart duruma veya kabul edilen balang nokta
sna gre, herhangi evrimsel bir hareketin (k ve
ya ses dalgalar, alternatif akm vb.) faz veya gelii
mi. 7) Bilglsay. yrtlr program.
phase angle: 1) bir transformatrn birincil (primer)
gerilimi ve ikincil (sekonder) tersinir gerilimi arasn
daki faz fark; faz as. 2) eit frekansn periyodik
olarak deien iki niceliini belirten iki vektr tarafn
dan oluturulan a.
phase-balance relay: Trboelektrik sistemi ile alt
rlan gemilerde akm, kablo ile jeneratrden elek
trik motorlarina tanr. Herhangi bir anda bu kablo
lardan herbiri eit elektriksel yk tar. Eer denge
sizlik % 25 deerine varrsa, bir rle transformatr
devre d yapar ve trlpler jeneratr ve motor alanlar
nn kontaktrlerini aar; bu rle, faz balans (denge)
rlesidir.
phase difference: 8te. phase angle.
phase inverter: Bkz. polarity inverter.
phase meter: Bir devrenin gerilimi ve akm arasnda
ki faz asn imek iin kullanlan bir elektriksel l
cihaz; faz metre; cos ip metre.
phase modulation: Tayc dalgann amplitt ve fre
kansnn sabit kald ve faz asnn deitirildii bir
tadilt (modlasyon); fax modlasyonu; faz tadilt;
faz deiimi.
phase velocity: Bkz. wave velocity.
phasis: Faz; hl; kademe, aama veya safha.
phasitron: faz (trifaze) gerilim ve fan eklinde
elektron nlaryla altrlan yark, ayn merkezli
elektrotlu, frekans modltrl bir vakum tp; fazitron.
phen: Benzen'den treyen anlamnda bir nek.
phenacaine: Renksiz, kokusuz, kristalli bir bileik; fenakain, C 18 H 22 N 2 0 2 HCI ; lokal anestezi
(zellikle
gzler iin) olarak kullanlr; holocaine hydrochlori
de eklinde de kullanlr.
phenacetin (Phenacetine): Beyaz kristaller veya toz
eklinde bir kmr katran rn; fenasetin,
C 10 H 13 O 2 N ; ate drc il olarak kullanlr.
phenacite: Berilyum silikat; renksiz veya krmz, sar
ya da kahverengi bir silikat; mcevher olarak kullan
lr; fenasit, Be 2 Si0 4 .
phenanthrene: Renksiz, kmr katrannda bulunan
antresen izomeri olan, kristalli bir karbonlu hidrojen,
C 1 4 H 1 0 ; boya ve dier maddeler yapmnda
kullan lr.
phenazin: Bkz. phenazine.
phenazine: Bir ok boyann elde edildii sar, kristalli
bir baz; fenazin; kimyasal simgesi, C 6 H 4 : N2 :C 6 H 4 .
phenetidin: Bkz. phenetidine.
phenetidine: Fenasetin yapmnda kullanlan izo-

406

phillip s scre w
merik bileikten biri, zellikle para olan; fenetidin,
C8 11 ON.
H
phenetol: Bkz. phenetole.
phenetole: Fenoln eteri olan renksiz bir sv; fenetol, C 6H 5OC 2H 5 .
pheno-: Bkz. phen-,
phenobarbital: Kokusuz, beyaz kristalli bir toz; fenobarbital, C 1 2 0 3 N 2 H 1 2 ; teskin edici ve uyku verici
olarak kullanlr; luminal olarak da kullanlr.
phenol: 1) patlayc vb. i yapmnda kullanlan, kmr
katranndan retilen, beyaz kristalli bir bileik; fenol,
C 6 H 5 OH; kuvvetli, paslandrci bir zehir; sulu zelti
si karbolik asit olarak bilinir ve antiseptik olarak kul
lanlr. 2) bileimi ve yaps bakmndan fenole benze
yen aromatik hidrokzil trevleri grubunun herhangi
biri.
phenolate: Karbolik asitin (fenoln sulu zeltisinin)
bir tuzu; karbolt.
phenolic: Fenole ait; fenolden treyen; fenol kapsa
yan.
phenolic plastic bearing: Yalama ya, gres veya
su ile yalanabilen ve aft kovanlarnda kullanlan
bir yatak tr; fenol kkenli yatak.
phenolphthalein (phenol-phthalein): Beyazdan so
luk sarya kadar deien renklerde kristalli bir toz; fenolftaleyn, C 2 0 H 1 4 O 4 ; mshil olarak, boya
yapmn da ve kimyasal analizlerde asit-baz ayrac
olarak kul lanlr; baz kapsayan zeltilerde krmz
ve asit kap sayanlarda ise renksiz kalr.
phenolphthalein test: Fenolftaleyn deneyi: porselen
3
3
bir kaba 100 cm besi (fid) suyu alnr, 1 cm fenolf
taleyn zeltisi eklenir ve eer pH' 8,4'ten bykse
suyun rengi pembeye dner ve pembe renk kaybo3
luncaya dek slfrik asit eklenir; 1 cm 0,02 normal
slfrik asit 10 ppm CaC0 3 ' ktrdnden, kul
lanlan slfrik asit ile 10 arplarak ppm CaC0 3 t
rnden fenolftaleyn alkalinlii bulunur.
phenomena: Bkz. phenomenon.
phenomenal: 1) olay ya da olaylara ait. 2) ar ola
rak allmam; fevkalde; olaanst.
phenomenon: 1) duyulara ak olan ve bilimsel ola
rak aklanabilen herhangi bir gerek, olay veya de
neyim: Tutulma astronomik bir olaydr. 2) fenomen;
olay. 3) olaanst herhangi bir ey; fevkalde bir
oluum veya meydana geli.
phenoxide: Bkz. phenolate.
phenyl: Fenol, benzen, anilin ve trl dier aromatik
bileiklerden oluan tek deerli bir kk; fenil, C 6 H 5 .
phenylamine: Bkz. aniline.
phenylene: iki hidrojen atomunun deitirilmesi ile
benzenden elde edilen iki deerli bir kk; fenilen,
C6 H4 .
philipsite: Potasyum, kalsiyum ve alminyumun sulu
bir silikat; lifli bir zeolit minerali.
phillips head screw: Yldz bal vida; yldz vida.
Phillips head screw-driver: Yldz tornavida.
phillips screw: Ba yldz tornavidaya uygun biimde
yaplm vida; yldz vida.

p H index
pH index: Sudaki hidrojen iyon konsentrasyonunu
gsterir; pH indeksi; ntr su 7,0; 7,0'den kk de
er asrilii ve yksek deer ise alkalinlii gsterir;
doal sularn pH indeksi 6-8 deerleri arasndadr.
phlogiston: Esk. yanma nedeni olduuna inanlan ha
yal bir madde.
phlogopite: Kk bir miktar demir kapsayan doal
magnezyum mikas; flogopit; yaltc olarak kullanlr.
phloridzin: Bkz. phlorizin.
phlorizin: Elma, incir, erik ve vine aalarnn kkle
rinin kabuklarnda bulunan ac, beyaz, kristalli bir
madde; florizin, C 2 1 H 24 O 10 ; tonik ve periyodik ate
le (stmada olduu gibi) sava iin il olarak kulla
nlr.
pH meter: Hidrojen iyon konsantrasyonunu sapta
mak iin kullanlan bir cihaz; pH metre.
phon: Grlt birimi; seslerin iddetini lmede kulla
nlr.
phonautograph: 1) ses tarafndan oluturulan titre
imlerin grafik olarak kaydn yapan bir cihaz; fonotoraf. 2) bylece yaplan kayt veya grafik.
phone: Bkz. telephone.
phonic: Sese ait veya ses doasna (zellikle konu
ma seslerine) sahip olan.
phonics: 1) ses bilimi; akustik. 2) nadir olarak fone
tik.
phonic w heel: Kendisini altran alternatif akmn
frekansn lmek iin kullanlabilen, dili ile devir
adedi lerine balanm senkron bir motor.
phono-: Ses, ton, konuma anlamlarnda bir nek.
phonogram: 1) bir szck, hece ya da sesi (stenoda
olduu gibi) belirten bir iaret veya simge. 2) fonog
raf kayt; fonogram.
phonogramic (phonogrammic): Fonogram veya fonogramlara ait.
phonograph: Yass bir disk veya gemite olduu gi
bi bir silindir zerindeki kanallardan ses reten bir ci
haz; fonograf; pikap.
phonographic: 1) fonografa (pikaba) ait. 2) fonografi
ye ait.
phonographically: 1) fonorafik bir biimde. 2) fo
nograf yardmyla.
phonography: 1) konuma seslerinin yazl veya bas
l sunulmas. 2) sesleri tekrar retmek veya kayt et
mek iin fonograf kullanlmas; fonografi.
phonolite: Balca, alkali feldispat ve nefelitten olu
an sk taneli volkanik bir kaya; fonolit; clinkstone
ad da verilir.
phonolitic: Fonolite ait; fonolite benzeyen.
phonometer: Sesin iddeti ve titreim frekansn l
mek iin kullanlan bir cihaz; fonometre.
phonon: Ses enerjisinin en ufak birimini belirten ku
ramsal partikl; fonon.
phonoscope: Ses karan cisimlerin zelliklerini ser
gilemek veya gzlemlemek iin kullanlan bir cihaz;
fonoskop.
phorone, iso: Sv. Yk. izoasetofenon; trimetilsiklohegzenon; 3,5,5-trimetil-siklohegz-2-2enei-on; hafif
kfuru kokulu, narkotik etkili, solunum yollar iin ha
fife tehlikeli, higroskopik eilimli, dayankl, aromatiklerden
renksiz
bir
sv;
Simg.C 9 H14 O;
20/20C'de z.a. 0,9229; k.n,215,2C; d.n.-8,1C;
suda ariksal olarak % 1,2-% 4,3 orannda z
nr; 20C'de viskozitesi 2,62 cP; gemilerde evre s

407

phospho ri c aci d , o cakl ve atmosfer basncnda tanr.


phosgene: Karbon monoksit ile klorun gne ile
oluturduu renksiz bir gaz; karbonil klorr; fosjen,
COCI2; boya ve dier organik bileikler yapmnda
kullanlr; bir tr kimyasal sava gazdr.
phosgenite: Karbonat ile kurun klorrden oluan ve
drt keli (tetragonal) kristaller eklinde grlen
grimsi bir bileik; fosjenit, Pb 2 CI 2 C0 3 .
phosphatase: Karbonhidratlarn fosforik asit esterleri
ni hidroliz eden bir enzim; fosfotaz,
phosphate: 1) fosforik asitin bir tuzu veya esteri; fos
fat. 2) gbre olarak kullanlan ve fosfatlar kapsayan
herhangi bir madde. 3) maden sodas, urup ve bir
ka damla fosforik asitten yaplan yumuak bir iki.
phosphate test: Buh. Kaza. besi (fid) suyunda sertlik
veren tuzlar ntr hale getiren fosfat miktarn l
mek iin uygulanan bir deney; fosfat deneyi veya
tecrbesi.
phosphatic: Fosforik asit veya fosfatlara ait veya onla
r kapsayan.
phosphatize: Fosfat veya fosfatlara dntrmek ve
ya fosfatlarla muamele etmek.
phosphid: Bkz. phosphide.
phosphide: deerli (valansl) fosforun dier bir
element veya kk ile oluturduu bir bileik.
phosphin: Bkz. phosphine.
phosphine: 1) kokusu sarmsaa benzeyen, renksiz,
zehirli bir gaz; fosfin; hidrojen fosfid, pH 3 . 2) yapay
sar boya.
phosphite: Fosforus asitin bir tuzu ya da esteri; fosfit.
phospho-: Fosfor anlamnda bir nek.
phosphonium: Tek deerli bir kk, pH 4 .
phosphoprotein: Lesitin veya nkleik asit (stn ka
zeini gibi) dnda, baz fosforlu bileiklerle birleen
proteinler grubunun herhangi biri; fosfoprotein.
phosphor: 1) fosforlu. 2) radyasyon etkisinde kald
zaman k veren herhangi bir madde; fosforesan
madde.
phosphorate: Fosfor ile birletirmek veya doyurmak.
phosphor bronze: Fosfor bronzu; yaklak % 0,35
fosfor kapsayan bir bronz; yaygn olarak elektrik ma
kinelerinin ve motor supaplarnn yaylarnda ve daha
yksek oranlarda fosfor kapsayan bu bronz, ar g
rev makinelerinin yataklarnda kullanlr.
phosphore: Bkz. phosphor.
phosphoresce: Yanma veya nemli (kayda deer)
bir s olmakszn k karmak; karanlkta fosforlu gi
bi parlamak ya da parldamak.
phosphorescence: 1) kayda deer bir s veya yan
ma olmakszn (fosforlu, rm aa vb. indeki gi
bi) k karma durumu veya nitelii; fosforesans.
2) byle bir k.
phosphorescent: Fosforesans olan; fosfor gibi lda
yan.
phosphorated (phosphoretted): Fosfor ile birletir
me veya doyurma; fosforlama; phosphureted,
phosphuretted ekillerinde de kullanlr.
phosphoric: 1) fosfora benzer; fosfora ait veya fosfor
kapsayan; fosforik. 2) fosforun oksijenli asitinden
(zellikle ortofosforik asit) birini (H 3 P0 4 ) belirten,
renksiz kristalli asit; suda znr ve ayra olarak
kullanlr.
phosphoric acid, o-: Sv. Yk. o-fosforik asit; fosforik
asit; gzler iin tehlikeli, kokusuz, renksiz, higrosko-

phosphorism
pik, 213C'ye kadar dayankl, urup kvamnda bir
sv ya da kat organik asit; Sirng.(OH)3P:0; z.a.
sulu zeltilerinin oranlarna gre deiir; k.n.213C
(su kaybeder); d.n. 28,8-58C; 25C'deki viskozite
si 11,6-62 cP arasnda deiir; suda tm ile z
nr; geni tanklarda korunmas tlenir; % 90'lk
konsantrasyonlar 35-45C'de depolanr, atmosfer
basncnda tanr.
phosphorism:
Kronik
fosfor
zehirlenmesi.
phosphorite: 1) apatit'in lifli bir tr. 2) gbre olarak
kullanlan herhangi bir mineral fosfat.
phosphoro-: Fosfor veya fosforesans anlamlarnda
bir nek.
phospforogen: Baka maddelerde fosforesan endkieyen bir madde; fosforojen.
phosphoroscope: k kayna giderildikten sonra
fosforesansn dayankln lmek ve grmek iin
kullanlan bir cihaz; fosforoskop.
phosphorous: 1) herhangi bir k saan madde ve
ya cisim. 2) mum gibi kat, ldayan, normal olarak
beyaz, a maruz kald zaman sar renk alan, me
tal olmayan kimyasal bir element; fosfor; zehirli olup
oksijenle kolayca birleir ve oda scaklnda kendili
inden tutuur; szdrmaz tplerde stld zaman,
daha az zehirli ve beyaz olana gre daha az yanc
ekle dner; 15 atmosferlik basn altnda stldn
da siyah bir toza dnr; Simg.P; at. a. 30,98;
at. no. 15.
phosphorus pentoxide: Havadan emdii su ile eriye
bilen, renksiz kristalli bir bileik; fosfor pentoksit,
P2O5 kurutma maddesi olarak kullanlr.
phosphorus trichloride: Sv, Yk. fosfor triklorr; fos
for klorr; sv ve buharlar andrc ve paslandrc,
su ve dier bir ok ykle tepkimeye giren, deriik
tuz asitine benzer, ho olmayan kokulu, insan sal
iin tehlikeli, hafif higroskopik, dayankl bir sv;
5ing.PC! 3; 21C'de z.a. 1,574; k.n. yaklak
75C; d.n. -91C; su ile tepkimeye girer; 20C'de vis
kozitesi 0,636 cP; gemilerde evre scakl ve atmos
fer basncnda tanr.
phosphoryi chloride: Sv. Yk. fosforu klorr; fosfor
lu okziklorr; sv ve buharlar andrc ve paslandr
c, su ve dier bir ok yk ile tehlikeli tepkimeye gi
ren, keskin kokulu, higroskopik ve dayankl, insan
sal iin zararl, renksiz veya hafife sar renkli,
dumanl bir sv; Simg. POCI3; 20/20C'de z.a.
1,675; k.n. 105-107C; d.n. 1C; su ile tepkimeye gi
rer; 22C'de viskozitesi 1,112 cP; gemilerde evre s
cakl ve atmosfer basncnda tanr.
phosphureted (phosphuretted): Bkz. phosphora
ted.
2
phot: C.G.S. sisteminin lmen/cm 'ye eit olan ay
dnlatma birimi.
photics: Ik bilimi.
photo-: Ia ait veya k tarafndan retilen, fotoraf
veya fotorafla ait anlamlarnda bir nek.
photoactinic: Mortesi nlar gibi, aktinik Bkz. acti
nic etki retebilen; fotoaktinik.
pohotocathode: Aydnlatmada elektronlar yayan bir
katot; fotokatot.
photochemical: In kimyasal etkisine ait veya on
dan kaynaklanan; fotokimyasal.
photochemical cell: Bir elektrolit zeltisine batrl
m, ayn metalden iki elektroda sahip olan bir pil; fo

408

photo-emissive
tokimyasal pil; bir elektrot aydnlatld zaman, iki
elektrot arasnda bir potansiyel fark oluur.
photochemical reactions: In emilmesi ile olutu
rulan kimyasal tepkimeler; rnein fotosentez; foto
kimyasal tepkimeler,
photochemistry: Fotoraflkta olduu gibi, kimya
sal etki reten k etkisi veya dier radyan enerji ile
ilgilenen kimya bilimi dal; fotokimya.
photochromy:
Renkli
fotoraflk,
photochronograph: 1) fevkalde kk zaman aralk
larnda bir dizi fotoraf ekerek hareketleri (uan bir
ku gibi) kayt eden bir cihaz; fotokronoraf. 2) bu
ekilde ekilen bir fotoraf. 3) Fiz. olaylarn kesin za
mann kayt etmek iin kullanlan bir cihaz.
photoconductive detector: Elektriksel bir direnteki
deiim ile radyan enerjiyi aramak veya lmek iin
kullanlan bir cihaz.
photoconductive effect: Bir maddenin iletkenliinin,
maddenin elektromanyetik radyasyon ile aydnlatl
ma iddetlendiinde oalmas.
photoconductivity; Aydnlatldklar zaman baz mad
delerin elektriksel iletkenliklerindeki artma; rnein
selenyum.
photoconductor: zerine den elektromanyetik rad
yasyon iddetlendii zaman, elektrik yk iletkenlii
nin oald bir madde, rnein selenyum; fotoiletken.
photodiode: n-tr ve p-tr malzemeler ile german
yum birlemeli bir diyot; fotodiyot.
photodisintegration: 1) Fiz. radyan (s yayan) enerji
tarafndan bir atomun ekirdeinin paralanmas. 2)
radyan enerjisinin etkisi altnda bir kimyasal bilei
in ayrmas.
photodynamics: 1) n canl organizmalar zerin
deki etkisi. 2) bu konu ile ilgilenen bilim dal; fotodinamik.
photoelasticity: Gerilmeye konu olduklar zaman izotropik saydam yaltkanlarn (dielektriklerin) optik zelliklerindeki deiimler.
photoelectric: zellikle uzun dalga boyunda k ve
radyasyona konu olduklar zaman belirli maddeler ta
rafndan elektronlar neretme gibi, k tarafndan
retilen elektriksel etkilere ait veya ona sahip olan;
fotoelektrik.
photo-electric: Foto elektrik; k elektrii.
photoelectric cell: In, bir pil tarafndan retilen
elektromotor kuvveti veya katottan neredilen elek
tronlar denetledii herhangi bir cihaz; fotosel; meka
nik cihazlar denetlemek, rnein kaplan amak
iin kullanlr; electric eye biiminde de kullanlr.
photoelectric emission: Radyasyon etkisinde kaldk
lar zaman baz belirli maddeler tarafndan yaylan
elektronlar; fotoelektrik emisyon.
photoelectricity: Ik tarafndan retilen elektrik; foto
elektrik.
photoelectron: Ik etkisi altndaki bir maddeden
kan bir elektron; fotoelektron.
photoelectrotype: Fotoraf ilemleri ile yaplan klie.
photoemission: Ik etkisi altndaki bir yzeyden
elektronlarn kmas; fotoemisyon.
photo-emissive: Yeterince yksek frekansl bir elek
tromanyetik radyasyon ile aydnlatld zaman elek
tron nereden, karan veya yayan herhangi bir
maddeyi belirtir.

photo-emitter
photo-emitter: Elektromanyetik radyasyon ile aydnla
tld zaman elektronlar yayan bir yzey ya da mad
de; foto-emitr.
photoeng: Bkz. photoengraving.
photoengrave: Fotoraflk ilemleri ile klie ret
mek.
photoengraving: 1) fotoraflarn levhalar zerine
karld ilem; fotoraf ile klie karma ilemi. 2)
bu ekilde yaplm klie. 3) byle bir klieden bas
k.
photoflash: 1) yakld zaman beyaz k demeti ka
ran, oksijen ve ince alminyum varak kapsayan bir
elektrik ampuln belirtir ve fotoraflkta kullanlr.
2a) byle bir ampule ait. b) byle bir ampuln yard
m ile.
photoflood: 1) bir devrenin gerilimine baland za
man, youn k kararak yanan dk voltajl bir
elektrik ampul; fotoraflkta kullanlr. 2a) byle
bir ampule alt. b) byle bir ampul yardm ile.
photogen: Bitml ist, kmr vb. inin damtlmas ile
hazrlanan hafif zc veya aydnlatma yakt.
photogene: Bkz. photogen.
photogenic: 1) k tarafndan retilen veya neden
olunan. 2) S/o. k reten veya nereden; fosfor gi
bi ltl.
phooheliograph: zellikle gnei fotoraflamak iin
yaplm teleskopik bir kamera; fotoheliyograf.
photolysis: In etkisi nedeniyle kimyasal ayrma;
fotoliz.
photolytic: Fotoliz'e ait.
photom.: Bkz. photometry.
photomap: Havadan ekilen fotoraflarn bir araya
getirilmesi ile yaplan harita.
photomechanical: Fotorafik levhalardan bask yap
ma ilemine ait.
photometer: 1) n iddetinin lmnde kullan
lan bir cihaz; fotometre; kler. 2) iki k kayna
nn iddetini kyaslamak iin kullanlan bir cihaz; fo
tometre.
photometric: Fotometre veya fotometriye ait; fotomet
re veya fotometri ile.
photometry: 1) k iddetinin lm. 2) bununla il
gilenen optik dal; fotometri.
photomicrograph: 1) mikroskopla ekilen bir foto
raf. 2) ayrntlarn grmek iin bytlmesi gereken
ok kk bir fotoraf; mikro fotoraf; fotomikrograf.
photomicrography: Fotomikrograflar yapma ilemi;
fotomikrografi.
photomultiplier: ok zayf k kaynaklarn veya fre
kanslar ktan byk dier elektromanyetik radyas
yonlar aratrmak iin kullanlan ve elektron oalt
ma ilkesi ile alan bir cihaz; fotomultipliyer.
photon: Ik ya da dier radyan enerjilerin birimi; bir
atomun i yrngesinden sonrakine bir elektron ak
tarld zaman kan enerji; k enerjisinin en kk
birimi; foton.
photoneutron: Bir atom ekirdeinin ayrmasndan
kan ntron; fotontron.
photo-offset: Resimler ve yaznn bir metal levha ze
rine aktarld ofset bask yntemi; foto ofset.
photoperiod: Bir gndeki gn nn, saat trnden
sresi; k periyotu; k sresi; k sreci.
photoproton: Bir fotonkleer tepkimede ekirdekten

409

phthatic anhydride
yaylan bir proton; fotoproton.
photosensitive: Radyan enerjiye, zellikle a du
yarl veya hassas.
photospectroscope: Tayfn fotorafik kaytnn yap
mnda kullanlan bir cihaz; fotospektroskop.
photosphere: Gnein evresini saran beyaz kl
zarf; fotosfer; k kre.
photostat: 1) basl maddeler, haritalar, ekiller vb.
inin pahal olmayan fotorafik retimlerini yapmak
iin kullanlan bir cihaz; fotostat. 2) bu ekilde yap
lan retim. 3) fotostatik kopyasn yapmak.
photostatic: Fotostat'a ait; fotostat yardmyla.
photosynthesis: Gne nn klorofil zerindeki et
kisi ile canl bitkilerde su ve karbon dloksitten kar
bonhidratlarn oluumu; fotosentez; klorofil zmle
mesi.
photosynthetic: Fotosenteze ait veya fotosentez yar
dmyla.
phototelegraph: 1) fototelgraf yardmyla gnder
mek. 2) fototelgrafla gnderilen bir ey.
phototelegraphy: 1) k yardmyla iletiim veya tele
komnikasyon. 2) telgraf ile resim gnderme.
phototelescope: Gk cisimlerinin fotoraflarn ek
mek iin kullanlan ve kamera ile donatlm bir teles
kop; fototeleskop; kamaral teleskop.
photothermic: Hem k ve hem de sya ait.
phototransistor: Esas blgesine k dml bir
p-n-p birlemeli transistor; fototransistr; fototransistrter fotodiyot gibi grev yapar; bir transistorun
a duyarll 300 mA/lmen dolayndadr; bu deer
selenyumlu bir fotoelektrik pilde 0,5 mA/lmen ve fotodiyotta 8 mA/lmen' dir.
phototube: Fotoelektrik bir yzeye den elektroman
yetik dalgalar nedeniyle elektronlar nereden bir va
kum tp; fototp.
phototype: 1) zerine fotoraf yaplan bir bask bloku veya levhas; fotoraftan yaplan klie. 2) byle
bir klienin yapm ilemi. 3) byle bir klie ile bask.
phototypic: 1) fotoklieye ait veya fotoklieye benze
yen. 2) fotoklie yardmyla.
phototypy: Fotoklieler yapma ilemi veya sanat; fotokliecilik.
photovoltaic: 8ta. photoelectric,
photovoltaic cell: Ayn metalden yaplm ve bir elek
trolite batrlm iki elektrottan oluan fotoelektrik pil;
elektrotlardan birinin aydnlatlmas bir potansiyel far
knn ykselmesine neden olur.
photovoltaic effect: Bir fotokimyasal tepkime sonucu
olarak elektrik akm retimi; fotoelektrik etki.
3
pH test: 100 cm filtre edilmemi besi (fid) suyu 50'er
3
cm 'lk olan ve birinde 0,2 cm pH endikatr olan
kaplara alnr ve oluan renk, standart renk diski ile
kyaslanr; fenol krmzs pH'n 6,8-8,4, Timol (Thy
mol) mavisi 8,0-9,6, Timol ftaleyn 9,3-10,6 ve nitro
sars pH deerinin 10,3-11,6 arasnda olduunu gs
terir; pH deneyi.
phthalein: Fenol ve ftalik anidritten yaplan sentetik
boyalar grubunun herhangi biri; ftaleyn.
phthalic acid: izomerik asitten herhangi biri; ftalik
asit, C 6 H 4 (C0 2 H) 2 ; zellikle naftelenin
oksitlenme- siyle retilen ortoftalik asit; boya, il,
fenolftaleyn, sentetik parfmler vb. i yapmnda
kullanlr.
phthalic anhydride: Naftelenin oksitlenmesinden el
de edilen beyaz., kat bir madde; ftalik anidrit

phthalin
C 6 H 4 (CO) 2 0 ; ftaleyn boyalar, belirli sentetik reine
ler ve dier rnler yapmnda kullanlr.
phthalin: Ftaleynlerin indirgenmesinde retilen bile
ikler dizisinin herhangi biri; ftalin.
phthiocol: Vcutta bulunan tberkl bakterilerinden
karlan sar kristalli bir boya maddesi, tiyokol,
C 11 H 8 ; kanamay durdurmak veya nlemek iin
kul lanlr; fitiokol.
pH value: Bkz. pH.
phys.: Bkz. 1) physical. 2) physician. 3) physics.
physic: 1) Nad. Ola. fizik bilimi. 2) Tp bilimi.
physical: 1) doa ve tm maddelere ait; doal; mad
d; fiziksel veya fizik. 2) doal bilime ait. 3) doa ka
nunlarna ait veya doa kanunlarna gre. 4) fizik bi
limine ait; kuvvetler yardmyla retilen.
physical appearance: Maddenin ekil, renk vb. i gibi
grlebilir zellikleri; fiziksel grnm.
physical change: Fiziksel deiim; maddenin yaps
nn deimedii herhangi bir deiim; rnein suda
erimi eker gibi.
physical chemistry: Maddelerin fiziksel zelliklerinin
kimyasal zellikleri ile ilikisini ve deiimini incele
yen bilim dal; fiziksel kimya; fizikokimya.
physical geography: Dnya yzeyinin yapsn, at
mosfer ve iklim, bitkisel ve hayvansal yaamn dal
m vb. inin bilimsel incelenmesi; fiziksel corafya.
physical lag: Tutuma gecikmesi Bkz. ignition lag s
rasnda yakt dolgusu taneciklerinin buharlama nok
tasna erimesi ve buharlamas iin gerekli zaman;
fiziksel gecikme.
physically: 1) doa kanunlarna gre; maddesel ola
rak; fiziksel olarak. 2) bedenen.
physical properties: Maddelerin kimyasal tepkimeler
de gzlenmeyen koku, renk, durum, younluk,
znrlk vb. i nitelikleri; fiziksel zellikler.
physical science: Fizik, kimya, jeoloji vb. i cansz
madde veya enerji ile ilgilenen bilimlerin herhangi bi
ri; fizik bilimler; fiziksel bilimler.
physical strength: Fiziksel dayanklk veya mukave
met.
physical therapy: Hastalk vb. ini il yerine masaj,
kzltesi ya da mortesi k, elektroterapi, hidrotera
pi, s veya egzersiz ile tedavi etme; physiotherapy
biiminde de kullanlr.
physicist: Fizikte uzman; fizik uzman; fiziki.
physics: 1) Orij. Ola. doa bilim veya doal felsefe.
2) madde ve enerjinin zellikleri, deiimleri, birbirle
rini etkilemesini inceleyen bilim dal; Fizik bilimi. 3)
bu konudaki kitap ya da bilimsel inceleme. 4) fizik
sel zellikler.
physiological chemistry: Yaam fonksiyonlarnn
kimyas; biyokimya.
physiological oxidation: Alev ya da duman grnmeksizin fakat s, karbon dioksit, su retilerek olu
an yava yanma; canl organizmalarn metabolizma
larnn nemli bir paras; fiziksel oksitlenme.
physostigmin: Bkz. physostigmine.
physostigmine: Kalabar fasulyesinden karlan renk
siz veya pembemsi bir alkaloit; fisostigmen,
C15H21O2N3' bagirsak kaslarn uyarmak ve gz be
beini kltmek iin kullanlr.
phytin: Kenevir, ayiei, bezelye, fasulye vb. i tane
lerinden elde edilen bir kalsiyum magnezyum tuzu;
fitin.
phytochemistry: Sebze kkenli kimyasal rnleri in

410

pier
celeyen kimya dal; fitokimya.
phytogenetical: Bkz. phytogenetic.
phytogenetic: Turba veya kmr gibi bitki kkenli;
bitki kkenine ait.
pica: 1) 12 puntoluk hurufat ls. 2) bu hurufatn
yaklak 4,2 mm'ye (1/6 in) eit olan ykseklii; l
olarak kullanlr.
pick: 1) uzun apl, iki azl, metal bir alet; kazma. 2)
kazmak iin kullanlan sivri ulu aletlerden herhangi
biri. 3) mzrap (mzik aletleri iin). 3) krdan.
pick: 1) keskin ulu bir ey ile datmak, delmek ya
da kazmak. 2) sivri ulu bir eyle delik amak ya da
ekil vermek. 3) semek. 4) seme ii veya seilmi
bir ey.
pickaback: Daha byk bir uak tarafndan ve hava
da serbest braklan kk bir ua belirtir.
pickax: Bir ucu sivri ve dier ucu keskiye benzeyen
bir kazma; Bkz. mattock; bu tr kazma kullanmak.
pickaxe: Bkz. pickax.
pickle: Dkm veya dvlen paralar scak, zayf
asit slfrik banyosunda temizlemek.
pickling: 1) seyrettik bir asite batrarak metal yzeyle
rinden oksitleri, cruf ve dier yabanc maddeleri gi
dermek. 2) zayflatlm asit tuzu zeltisine sokarak
tysz bir deriyi tabaklamak. 3) enzim ve mikroorga
nizmalarn istenmeyen etkilerinden korumak iin bo
zulabilir yiyecekleri salamura iinde koruma.
picklock: Kilitleri amak iin kullanlan bir alet; may
muncuk.
pick mattock: ki azl kazma.
pickup: 1) hzlanma; ivme kazanma. 2) kk, ak
kamyonet; pikap. 3) elektrik fonograf veya pikab.
4) Ftady., Telev. a) vericide elektrik enerjisine dn
mek iin ses ya da n alnmas, b) bunun iin ya
plan aparat, c) stdyo dnda yayn yaplan herhan
gi bir yer. d) program buradan yayn istasyonuna
balayan elektrik sistemi.
-1 2
pico-: 10 (0,000 000 000 001) anlamnda bir nek;
piko; p ksaltmas ile belirtilir.
picolin: Bkz. picoline.
picoline: Kemikler ve kmrn damtlmasndan reti
len yada bulunan renksiz, kuvvetli kokulu, izomerik sv bazdan herhangi biri; pikolin, C 6 H 7 N; tp
ta sinir yattrc il olarak kullanlr.
picrate: Piknik asitin ok patlayc bir tuzu veya este
ri; pikrat.
picric acid: Sar, kristalli, ac bir asit; pikrik asit,
C 6 H 2 (N0 2 ) 3 OH ; yn ve ipek iin sar boya,
antisep tik ve patlayc yapmnda kullanlr.
picrol: Suda znen ac, kristalli bir bileik; pikrol;
tpta antiseptik olarak kullanlr.
picrotoxin: zellikleri striknine benzeyen ac, zehirli,
Kristalli bir bileik; pikrotoksin, C 3 0 H 3 4 O l 3 ; tpta
kul lanlr.
pictorial drawing: Bir cismin gzle grld gibi i
zildii izdm yntemi; kubak grn.
picul; Asya lkelerinde kullanlan yakalk 60-63 kilog
ramlk (132-140 libre) bir arlk birimi.
pier: 1) bir kprnn ayaklar tarafndan tanan pa
yanda ya da destek. 2) su zerine ina edilen ve dik
meler veya dolgular tarafndan tanan bir yap; rh
tm; iskele; ykleme, boaltma, yanama vb. i iin
kullanlr. 3) arlk tamak iin kullanlan, ou za
man kare kesitli, ar bir stun veya kolon.

pierce
piercs: 1) sivri bir aletle delmek; nfuz etmek; iine
ilemek. 2) iine bir delik amak; delmek. 3) iine i
lemek.
piercing: Nfuz etme; delme; iine ileme.
piercing saw: Aa ilerinde kullanlan kl testeresine
benzeyen, i deilkler, yarklar veya ekiller amak
iin kullanlan, aznn boyu ayarlanabilen bir teste
re; delik testeresi.
Pietzsch method: Pietzsch yntemi ile hidrojen pe
roksit retimi: Elektroliz ilemi ile slfatlar (S0 4 ) perslfatlara (S 2 O8 ) dntrlr; zeltiden alnan
perslfatlar yksek scaklktaki buhar ile muamele
edilerek hidrojen peroksit ve slfatlara dntrlr.
piezoelectric: Pizoelektrie ait; pizoeiektrik gster
me.
piezoelectricaily: Pizoeiektrik tarzda veya biimde.
piezo-electric effect: Baz asimetrik kristallerde reti
len bir etki; byle bir kristale basn uyguland za
man, zt yzeyler arasnda, potansiyel fark veren po
zitif ve negatif ykler retilir; bu potansiyel fark kris
tal mikrofonda kullanlr.
piezoelectricity: Basn ile kristalli maddelerde elek
trik yk (arj) endkieme; pizoeiektrik.
piezometer: Svlarn basn, sktrlabilirlik vb. ini
lmek iin kullanlan trl cihazlardan herhangi bi
ri; pizometre.
piezometric: 1) pizometri'ye ait. 2) pizometri ile sap
tanan; pizometrik.
piezometricai: Bkz. piezometric.
piezometry: Svlarn sktrlabilirliklerinin llmesi;
pizometri.
pig: a) eritme frnndan aktlan dikdrtgen eklinde
dkm demiri veya dier bir meta. b) bunlarn dkl
d kalplarn herhangi biri. c) pik; pik demir.
pig bed: ersine eritilmi demirin aktld kum d
ek (kalp).
pigboat: Bah. Arg. denizalt.
piggyback: Ykl kamyon treylerinin demiryolu yk
vagonunda tand bir nakliye sistemini belirtir;
piggy-back eklinde de kullanlr.
pig iron: Yksek frnda retildii ekli ile yaklak %
95 demir, % 3-% 4 karbon kapsayan, saf olmayan
bir demir tr; pik; pik demiri.
pigment: 1) boyalar yapmak iin ya, su vb. i ile ka
rtrlan, ou zaman znmez bir toz eklinde
olan boya maddesi; pigment. 2) hayvan ve bitkilerin
hcre ve dokularnda bulunan herhangi bir boya
maddesi.
pigmentary: Pigment veya boya maddesine ait; boya
maddesi kapsayan.
pigtail: Elektrik makinelerinde fralarn saplamalara
balanmasn salayan esnek bakr tel; domuz kuy
ruu.
pile: 1) bir araya ylan eyler ktlesi; kme; yn
(kmr, cevher vb. i yn). 2) byk miktar ya da
say. 3) Elekt. a) elektrik akm yapmak iin aralarna
asitle doyurulmu kuma veya kat konulan ve bir
birlerini izleyen farkl metal levhalar sras, b) elektrik
akm reten herhangi benzer bir dzenek; batarya.
4) F/z. atom enerjisi retiminde nkleer zincirleme
tepkimeyi denetlemek iin kullanlan cihaz; esas ola
rak uranyumun ve grafit gibi yavalatc bir madde
nin kafes eklinde dzenlenmesi ile oluur; atom pi
li; atom reaktr; nkleer reaktr.

411

pilo t les s aircra f t


pile, atomic: Bkz. atomic pile.
pile driver (or engine): Kazklar (toprak veya suya)
sokmak iin kullanlan dme ekili bir makine; ka
zk kakma makinesi; ahmerdan.
pillar: 1) st yaplar tamak iin kullanlan uzun, in
ce, dey yap; stun; kolon; dikme. 2) ekli ve g
revi ynnden stun veya kolona benzeyen herhan
gi bir ey. 3) stunlarla tamak.
pillow block: Bir aft ya da mil veya spndln jurnali
ni tayan blok; aft kovan.
pilocarpin: Bkz. pilocarpine.
pilocarpine: Bir Gney Amerika aacnn yapraklarn
dan karlan bir alkaloit; pilokarpin, C 11 H 1 6 N 2 0 2 ;
terlemeyi uyaran veya terletici bir il olarak kullan
lr.
pilot: 1) limanlar veya tehlikeli sularda gemi ynet
mek iin ruhsat olan kii; pilot kaptan; klavuz kap
tan. 2) uak, hava gemisi veya balon uuran kii; pi
iot. 3) klavuz; lider. 4) bir makine ya da makine par
asnn hareketine klavuzluk eden bir cihaz. 5) pilot
lmbas; kontrol lmbas. 6) pilotluk veya klavuzluk
yapmak; yol gstermek. 7) klavuz veya klavuzluk gi
bi bir grev yapan. 8) daha byk bir makinenin a
lmas iin ilk hareketini salama grevi yapan bir
cihaz.
pilotage: 1) Den. klavuzluk; pilotluk. 2) Den. klavuz
luk iin denen cret; klavuzluk creti.
pilot balloon: Meteo, rzgrn yn ve hzn sapta
mak iin ge gnderilen kk bir balon; klavuz
balonu.
pilot biscuit (or bread): Gemilerde kullanlan maya
sz, sert bir biskvi; peksimet.
pilot-ended reamer: Bir ucu gayt grevi yapan rayba; Bkz. reamer.
pilot engine: ilerdeki hatt temizlemek iin gnderilen
bir lokomotif; klavuz lokomotifi.
pilot exciter: Dier bir uyarcnn alannn uyarlmas
iin g salayan ikaz edici; pilot (kiavuz) uyarc.
pilot fuel: ift yaktl makinelerde (dizel motorlarn
da) gaz dolgusu, sktrma strokunun hemen ba
langcnda silindire verilir ve yanma sktrma stroku
nun sonuna doru silindire pskrtlen kk bir
miktar sv yakt ile balatlr. Bu sv yakta "pilot ya
da Kiavuz Yakt" denir; bylelikle yanmann kolay ve
daha yumuak olmas salanr.
pilothouse: Bir geminin st gvertesinde dmencinin
dmeni kulland veya tm yardmc makinelerle
ana makine ve sistemlerin otomatik olarak denetlen
dii kapal hacim; kaptan kk; kprst; kpr.
pilot injection oil: Bkz. pilot fuel.
pilot injection valve: Diz. Mot. ift yaktl Bkz. dual fu
el engine makinelerde % 5 oranndaki sv yakt si
lindirlere pskrtmek iin kullanlan valf; pilot yakt
pskrtme valf veya enjektr.
pilot lamp: 1) Kontrol tablolar zerinde baz yardmc
makinelerin, seyir fenerleri vb. inin devrede olup ol
madn gsteren ufak bir lmba; pilot lmbas;
kontrol lmbas. 2) Elekt. bir anahtar ya da alterin
yerini gsteren bir elektrik lmbas. 3) Elekt. bir dev
reye yerletirilen ve akmn varl ve devrenin alt
n gsteren bir elektrik ampul.
pilotless aircraft: Roket motorlar ile donatlan ve pilo
iu bulunmayan, elektronik yntemlerle yerden yne
tilen uak; pilotsuz uak.

pilot light
pilot light: 1) pilot lmbas ya da ampul. 2) yanar
durumda muhafaza edilen ve esas memeyi tekrar
yakmak iin kullanlan bir yakc; pilot ya da klavuz
alevi; pilot burner olarak da kullanlr.
pilot oil: Bkz. pilot fuel.
pilot plant: Yeni retim yntem ve tekniklerini test et
mek iin kullanlan kk bir fabrika veya imlat biri
mi; pilot tesis ya da kurulu.
pilot valve: Hidrolik reglatrlerde bir silindir iinde
hareket ederek servomotor pistonunun altna basn
l ya veren veya ya boaltan, bylelikle silindirle
re pskrtlecek yakt oaltan ya da azaltan valf;
pilot valf.
pilot valve bushing: Pilot valf pistonunun iersinde
hareket ettii silindir, bur veya gayt; pilot valf silin
diri.
pilot valve plunger: Pilot valfn Bkz. pilot valve pisto
nu; pilot valf plenceri.
pin : 1) paralan birarada tutmak iin kullanlan tahta,
meta! vb, i ara; pin. 2) toplu ine. 3) kafas yass
veya yuvarlak, ucu sivri, kk bir para seri tel; i
vi. 4) atal pin; piston pin veya perno; kroshed pin,
krankpin vb. i. 5) ekli, kullanm bir pin veya iviye
benzeyen herhangi bir ey. 6) Den. a) armann ba
lanmasnda kullanlan cvata ya da iviler, b) maka
ra pini veya pernosu. c) filikalarda kreklerin takld
ad skarmoz. 7) bir pin ile balamak. 8) ine iie
delmek.
pincers: Kerpeten; pense.
pinch bar: Ar tekerlekler vb. lerini dndrmek (yu
varlamak) iin kullanlan bir tr manivela; domuz tr
na; manivela kolu.
pinchbeck: 1) ucuz mcevherlerde taklit altn olarak
kullanlan bakr ve inko alam. 2) bu alamdan
yaplan (herhangi bir ey).
pinch bolt: Borularda kullanlan kerye veya kelepele
rin cvatalarndan herhangi biri; kelepe cvatas ker
ye cvatas.
pinchcock: Bir svnn akmn denetlemek iin lstik
borular sktrmada kullanlan trl kska veya ke
lepelerden herhangi biri.
pinchers: Bkz. pincers.
pinene: Terebantin ya ve dier uucu yalarda g
rlen iki izomerik terpen'den herhangi biri; pinen,
C10H16
pine tar: am odununun damtlmasndan elde edi
len yapkan, siyahms kahverengi bir sv; am kat
ran; dezenfekte edici, katran boyalar, at malzeme
si vb. i yapmlarnda kullanlr; Pintsch gaz.
pinfeed: Bilgisay, dilili besleme.
pinhead: 1) toplu ine ba. 2) ok kk olan her
hangi bir ey.
pinhole: 1) kk bir ine delii. 2) bir ine veya ivi
nin girdii delik; ine veya ivi delii.
pinion: 1) dileri daha byk apl bir dilinin dileri
ne geen ve onu eviren kk bir dili. 2) yksek
devirli motorlar ve buhar trbinlerinde devir dr
c donanmn kk apl dililerinden biri: Yksek
basn (HP), alak basn (LP) plnyon dilileri gibi.
3) Diz. Mot. rak ya da indeks kolunun hareketini
plencere aktaran kk dili; pinyon dili; fener di
li.
pinion gear: Bkz. pinion (2).
pinion shaft: Buh. Trb., Diz. Mot. pinyon diliyi ta

412

pip e bo ile r
yan ve onu trbinin rotoraftna balayan mil; pin
yon mili; plnyon aft.
pinite: Potasyum ve alminyumun sulu silikat.
pinitol: eker amnn reinesinde grlen tatl, kris
talli bir bileik; pinitol.
pin key: Hafif ykleri aktarmak zere kullanlan konik
pin eklindeki kama; pin (eklinde) kama.
pinking: Bkz. pre-ignition.
pinnace: 1) yardmc vb. i olarak kullanlan kk,
yelkenli bir gemi. 2) gemi filikas.
Pinner-Stabin osmometer: Bir zeltideki makro mo
lekllerin greli molekler ktlelerini lmek iin kul
lanlan ve zel olarak hazrlanm bir sellloz membran'n kullanld cam ve paslanmaz elikten yapl
m bir cihaz; Pinner-Stabin ozmometresi.
pinpoint: 1) bir harita zerinde olduu gibi, bir ine
saplayarak yerini gstermek. 2) kesin yerini gster
mek. 3) bir inenin ucu. 4) nemsiz bir ey.
pint: ABD'de 0,47 litre, ingiltere'de 0,565 litreye (1/2
kuvart) eit olan kapasite veya lm birimi.
Pintaux nozzle: Bkz. pintle nozzle.
pintle: 1) Den. dmen inecii; dmen yekesi pini ve
ya inesi, 2) pinli meme Bkz. pintle nozzle.
pintle nozzle: Diz. Mot. tek yakt pskrtme delii bu
lunan bir enjektr memesi; pinli nozul; pintl nozul
pintle-type fuel nozzle: Bkz. pintle nozzle.
Pintsch gas: Petroln damtlmasndan elde edilen
bir gaz; aydnlatma iin kullanlr; Pint gaz.
pin wrench: ok kenarl knts olan ve bir somun
vb. inde kendisine uyan bir delie giren bir tr anah
tar.
piotherm: Nem emici ktlelerin pres edilmesiyle pa
no haline getirilen yaltc; piyoterm; yksek s yalt
m zelliinde, zgl arl dk, fakat nem emici
zellii nedeniyle nemden korunmas gereken bir
madde.
pipage: 1) borularla (su, gaz, yakt vb. inin) tanma
s. 2) bu i iin tama creti. 3) byle bir boru siste
mi, donanm ya da devresi.
pipe: 1a) Den. silistre. b) gemi personeline iaret ver
mek iin kullanlan byle bir ddn sesi. 2) su,
gaz, yakt veya dier svlar tamak iin kullanlan
kil, beton, metal, aa vb. inden yaplan uzun bir bo
ru. 3) vcudun borulu kanal veya organ; zellikle
solunum organlar. 4) boru eklinde olan herhangi
bir ey. 5) kapasitesi yaklak olarak 476,28 litre
(126 galon, ABD) olan arap, ya vb. i iin varil ya
da f. 6) l birimi olarak kullanlan bu hacim. 7)
Metal, ingot ve dkmlerde katlama srasnda oldu
u gibi boyuna ya da tulan oyuklar gelitirmek. 8)
silistre sesi ile gemi personeline iaret vermek. 9)
borularla (su, gaz, yakt vb. ini) nakletmek. 10) boru
larla salamak. 11) silistre sesi ile emir vermek veya
armak.
pipe bender: Borular souk olarak ve iine herhangi
bir madde doldurmakszn bkmek iin kullanlan bir
alet; boru bkc; boru bkme makinesi.
pipe bending: Boru bklmesi; scak bkme iin bo
ruya kum, souk bkme iin su doldurularak yap
lan ilem; boru bklmesi.
pipe boiler: Esk. su borular birbirine vira edilerek
balanan uzun borulardan oluan, su borulu bir ka
zan tr; yanl olarak alev borulu kazan anlamnda
kullanlmaktadr; boru kazan.

pip e coi l
pipe coil : zellikle baz stclarda kullanlan ve ier
sinden taze buhar geirilen boru demeti; boru kan
gal; boru demeti; serpantin.
pipe clamp: Boru keryesi; boru kelepesi.
pipe cutter: Boru kesmek iin kullanlan alet; boru ke
sici.
pipe fittings: Dkme demir, dvme demir, pirin ve
ya dier alamlardan yaplan ve boru devrelerinde
kullanlan 90'lik, 45'lik dirsekler, T'ler, eksantrik
ve konsantrik stclar, istavrozlar, kapal nipeller, ra
korlar ve benzeri gibi aralar; boru tehizat.
pipe-line: 1) bir boru devresi ile nakletmek. 2) bir bo
ru devresi ile salamak.
pipe line: Su, gaz, yakt, ya vb. ini nakletmek iin
kullanlan, borulardan oluan hat veya devre; boru
devresi; boru hatt; payplayn.
piperazin: Bkz. piperazine.
piperazine: Tp. damla (gut) hastalnn tedavisinde
kullanlan, kristalli bir bileik; piperazin, (C 2 H 4 NH) 2 .
piperidine: Bir ok alkaloitte bulunan ve piperinin al
kalilerle muamele edilmesinden elde edilen renksiz,
sv bir karbonlu hidrojen; pipendin, C 5 H 11 N.
piperin: Bkz. piperine.
piperine: Karabiberde bulunan ve ate drc il
olarak kullanlan renksiz, kristalli bir alkaloit; piperin,
C 17H 190 3N .
piperonal: Kediotuna benzer kuvvetli kokulu ve piperinden elde edilen bir aldehit; piperonal, C 8 H 6 0 3 ;
parfm yapmnda kullanlr.
pipe tee: azl, azlar klavuzlu, T harfi eklinde
bir balant paras; T balant borusu.
pipe threads: Boru azlarna ekilen diler; boru di
leri.
pipette (pipet): Kk miktardaki svlar karmak,
aktarmak veya lmek iin kullanlan, ou zaman
camdan yaplm ince uzun bir tp veya boru; pipet.
pipe wrench: Boru anahtar.
piping: 1) borular sistemi; boru devresi. 2) boru ola
rak kullanlabilen veya boruya benzeyen madde
(malzeme, materyal). 3) dde benzer ses ka
ran.
piping system: Boru devresi; boru sistemi.
pipy: Boruya benzer; boru gibi, borulu.
piregua: Byk bir ktn ii oyularak yaplan kano
pirogue: 1) byk bir ktn ii oyularak yaplan ka
no; piragua eklinde de yazlr. 2) kano eklindeki
herhangi bir tekne veya bot.
piston: 1a) Mot. silindirler iinde hava ya da hava-yakt karmnn sktrlmasn salayan, onun basn
ve scakln ykselten ve bylelikle yanmaya hazr
layan hareketli ksm; piston, b) hava ya da havabenzin karmnn silindirlere emilmesini salayan
para, c) kendisine bal mekanizma ile silindirde
oluturulan iin krank miline iletilmesini salar, d)
egzoz gazlarnn silindirden atlmasn salar, e) iki
zamanl makinelerde portlar aar kapatr. 2) Pist.
Buh. Mak. alt ve st tarafna sra ile verilen basnl
buhar ile hareket ederek, kendisine bal mekaniz
ma ile ii krank miline aktaran ksm; piston. 3)
kompresrlerde hava, freon vb. i soutucunun sk
trlmasn salayan ksm.
piston ball: Baz motorlarda, piston pin burcu yerine
kullanlan ine rulmanl yatak; piston rulman.
piston, barrel: Kroshedli (apraz muylulu) dizel mo-

413

pisto n ring s
torlarinda kullanlan piston; Gem, Mak. ban piston.
piston bore: Bkz. piston diameter.
piston bosses: Pistonun i ksmnda piston pin veya
pernoyu tayan ksmlar; piston pin tayclari;
Gem. Mak. piston bolar; tam olarak piston pin
bosses eklinde kullanlr.
piston clearance: Bkz. cylinder clearence.
piston cooling: Yksek gl, byk apl dizel mo
torlar pistonlarnn i ksmlarnn soutulmas; pis
ton soutma.
piston cooling oil : Baz yksek gl, ar devirli di
zel makinelerinde piston kafalarnn i yzeylerinin
soutulmasnda kullanlan ya; piston soutma ya
.
piston cooling system: Byk gl dizel motorlarn
da piston kafalarnn i Ksmlarn soutmak iin kul
lanlan sistem; piston soutma devresi; bir pompa,
soutucu (kuler) ve boru devresinden oluur.
piston cooling water: Yksek gl, ar devirli dizel
makinelerinde piston kafalarnn i yzeylerinin so
utulmasnda kullanlan su; piston soutma suyu.
piston crown: Piston kafas ya da tac; Bkz. piston
head.
piston deflector: Mot. daha ok kk gl iki za
manl makinelerin piston kafasnda bulunan, hava
veya hava benzin karmn silindir kapana doru
ynelten bir knt; piston defleklr; piston yanst
cs.
piston diameter: Piston ap; hesaplamalarda silindir
apna eit varsaylr.
piston displacement: Mot. l noktalar arasndaki si
lindir hacmi; almas srasnda piston tarafndan si
lindirde taranan hacim; piston deplasman; strok
hacmi; kurs hacmi.
piston end clearence: Bkz. mechanical clearence.
piston friction surface: Pistonun gaz basn kuvveti
ve biyelin meyli nedeniyle silindir yzeyine bir ba
sn uygulayan ksm; piston srtnme yzeyi.
pisten grooves: Piston zerinde bulunan kompresyon ve ya segmanlar ile kayc ringleri tayan ka
nallar; piston (segman) kanallar veya yuvalar.
piston head: Mot. pistonlarn, sktrma veya kompresyon segmanlarin tayan ksm; piston kafas;
piston tac.
piston material: Mot. pistonlarn yapmnda kullan
lan dkme demir, dkme elik veya alminyum ala
mlarndan herhangi biri; piston malzemesi.
piston pin : Mot. piston ile biyeli birbirine balayan
si lindir eklinde, yzeyi sertletirilmi ve bazan ii
bo olan bir para; hareketli ve hareketsiz trleri
vardr; piston pin; gacn pin Bkz. gudgeon pin;
perno. piston pin bosses: Bkz. piston bosses.
piston pin bushing: Mot. piston kolunun st ya da
kk tarafnda bulunan, piston pinin iinde alt
, tek paradan yaplm metal veya ine makaral
bir rulman yatak, piston pin burcu.
piston pin cap: Mot. alma srasnda perno veya
piston pinin yuvasndan karak silindir duvarlarni
bozmamas iin, piston pinin her iki tarafna, piston
gvdesine gelecek ekilde, taklan kapaklardan biri;
piston pin kapa.
piston pin lock: Bkz. snap ring.
piston plug: Bkz, piston pirs cap.
piston rings: Mot. piston segmanlar; a) sktrma

pisto n rin g adapte r


salayan, kzgn gazlarn kartere kamasna engel
olan, pistonun soutulmasn temin eden, piston ka
fasna yakn alm kanallara donatlan, makine d
nda iken aplan silindir apndan byk olan, ula
r ak, ounlukla dkme demirden yaplan ve say
lar 1-9 arasnda deien maden emberler; sktr
ma (kompresyon) segmanlan. b) silindir duvarnda
ya filmi oluturan ve yan fazlasn kartere syran
ve saylar 1-3 arasnda deien emberler; ya seg
manlan; ya syric segmanlar; ya kontrol segman
lan.
piston ring adapter: zerine segmanlan donatlm
pistonu silindire rahatlkla sokmak iin kullanlan bazan tek, bazan iki paradan yaplm metal bir em
ber; silindir bloku veya segmanlarn yuvalarnda s
ktrlmasn ve pistonun silindire rahatlkla girmesini
salar; piston segman adaptr.
piston ring clearances: Piston segmanlarnn klerensleri: a) Mot. piston segmanlan silindir iinde
iken ular arasndaki boluk; u klerensi. b) seg
man kenar ile silindir duvar arasndaki boluk; yan
klerensi; radyal klerens.
piston ring grooves: Bkz. piston grooves.
piston ring guide: Bkz piston-ring adapter.
piston ring land: Mot. Pist. Buh. Mak. pistonlar ze
rinde segmanlarn bulunduu veya donatld alan;
piston segman alan veya blgesi.
piston rod: Pistonlu buhar makineleri, kroshedli dizel
motorlar, pistonlu pompalar vb. lerinde pistona ba
l, dvme elikten yaplm, enine kesiti daire eklin
de olan kol; pistonu apraz muylu ya da kroshede
balar; piston rod.
piston rod gland: Diz Mot. Kroshetli (apraz) muylu!u makinelerde, piston rodun silindirin alt tarafndaki
diyaframdan kt ksmdaki boaz glendi; piston
rod glendi.
piston-side clearence: Mot. piston ile silindir duvar
veya silindir gmlei arasndaki aralk, boluk veya
klerens; piston yan klerensi.
piston skirt: Mot. pistonlarn, sktrma segmanlar
nn altnda kalan ksm; kayc segman Bkz. slide
ring, ya segman Bkz. oil ring ve piston pini Bkz.
piston pin or gudgeon pin tayan ksm; piston
gvdesi; piston etei,
piston slap: Mot. alma srasnda byyen boluk
lar veya anmalar nedeniyle pistonun silindir duvar
na vurmas; piston vuruntusu; piston vurmas.
piston speed: Mot, Pist. Buh. Mak. m/saniye trn
den pistonun silindir iinde dzgn olmayan veya
azalp oalan hz; piston hz.
piston speed, mean: Mot. silindir ap, piston kursu
(stroku) olarak bilinen ana llerin hesaplanmasn
da piston hz yerine kullanlan ortalama hz; piston
ortalama hz; ortalama piston hz; Cm = L.n/30
m/s. (L = strok, m ve n = dakikadaki devir says).
piston spring: Buh. Mak. piston segmanlarini silindir
duvarna bastran ve piston ile silindir dikey eksenle
rini aktran, piston rodun silindir dikey ekseni ze
rinde almasn salayan ve segman yuvalarna ko
nulan yay; piston yay; segman yay.
piston stroke: Mot. l noktalar (alt ve st veya i ve
d) arasndaki dikey veya yatay mesafe; piston stro
ku; piston kursu.
piston travel: Mot., Buh. Mak, pistonun st l nokta

414

pitsa w
dan alt l noktaya veya bunun tersi olan hareketi;
piston hareketi; piston seyahati veya gezisi.
piston, trunk: apraz muylusu (kroshedi) olmayan
motorlarda kullanlan piston; piston pin ile piston ko
luna balanan piston; Gem. Mak. trank piston.
piston valve: Buh. Mak. yksek basn silindirlerinde
kullanlan, iten katoflu (buhar i tarafndan veren)
valf; piston veya silindir eklinde yaplr, yksek ba
sn silindirlerinde kullanlr; piston valf; piston slayt
valf.
pit: Kazan sanda korrozyon nedeniyle oluan kk
nokta veya ukur. 2) alt karterde bulunan ve tam pis
ton pin yatann altna rastlayan ukur Bkz, crank
pit; krank ukuru.
pitch: 1) kmr katran, odun katran, ham petrol vb.
inin damtlmasndan oluan siyah renkli, yapkan
bir madde; zift; su geirmez, asfalt kaplama, at
malzemesi vb, i yapmlarnda kullanlr. 2) mineral
zift veya asfalt gibi belirli bitmlerden herhangi biri.
3) yapraklarn dkmeyen belirli aalarda bulunan
bir reine; kara sakz. 4) zift ile kaplamak veya rt
mek.
pitch: 1) Den. ba-k yapmak (gemi, tekne vb. i
iin). 2) kaba denizlerde bir geminin ba-k yapma
s. 3) nokta veya derece. 4) meyil derecesi. 5) Hava.
Den. pervanenin bir devrinde gidilen eksenel mesa
fe; adm; hatve; pi. 6) Maden, bir damar ya da kat
mann meyli. 7) Mak. a) iki komu dili diinde belir
li noktalar arasndaki, eksen boyunca llen mesa
fe; adm; hatve; pi. 8) ayn sradaki komu iki per
in, boru delii veya masurann merkezleri arasnda
ki mesafe.
pitch-black: ok siyah; simsiyah.
pitchblende: Uranyum, radyum vb. i kapsayan, kah
verengiden siyaha kadar deien renklerde parlak
bir mineral.
pitch circle: iki dilinin dilerinin birbirlerine dokun
duklar noktadan geen daire; hatve dairesi; pi dai
resi.
pitch diameter: Pi dairesi ap; Bkz. pitch circle.
pitch gauge: Bir in (25,4 mm) veya bir hatvedeki
(piteki) di miktarn lmek iin kullanlan bir alet;
hatve ya da diler.
pitching: Bir gemi ya da uan yanal ekseni evre
sinde ve dey dzlemdeki asal hareketi; Den.
ba-k hareketi.
pitch of rivets: Perinli balantlarda, ayn sradaki
komu iki perin merkezi arasndaki mesafe; perin
hatvesi; perin pii.
pitch pine: Zift veya terebentin elde edilen trl rei
nen amlardan biri; ral am.
pitchy: 1) ziftli; zift ile svanm. 2) yapkanl bak
mndan zifte benzeyen. 3) siyah; ok siyah.
pitman: 1) ukur yerlerde alan kii; zellikle kmr
madeni iisi. 2) Mak. konnektin rod; biyel ya da pis
ton kolu.
pit molding: 150 tona kadar paralar dkmek iin d
kmhane tabanna alan, yaklak 1,5 metre (5 fit)
derinliindeki ukur; ukur kalp.
Pitot tube: Bir svnn akmnn hzn lmek iin kulla
nlan bir cihaz; Pito tp; uaklarda hava hzn l
mek iin kullanlr.
pitsaw: Bkz. pit saw.
pit saw: Biri ktn zerinde, dieri altndaki ukur-

pi t ome t e r
da bulunan iki kiinin altrd byk testere; b
k; hzar.
pitometer: Bir akarsuyun hzndaki deiimleri srekli
olarak kayt etmek iin kullanlan bir cihaz; iki Pito t
pnden oluur; pitometre.
pilling: zellikle metal yorulmas olan bir yzeydeki
korrozyon, 2) cill yzeylerde ine deliine benzer
oluumlar; karncalanma; piling. 3) Benz. Mot. plati
nin meme yapmas. 4) Buh. Kaza. su ve buhar domunun, i ya da zellikle fayrap seviyesindeki yzey
lerinde oluan korrozyon.
pivot: 1) bir eyin zerinde dnd nokta, aft, pin
vb. i; eksen; mihver. 2) bir eyin evresinde dnd
, ona bal olduu vb. kii veya ey; merkez nok
tas; merkez nokta. 3) eksenel bir hareket. 4) eksen
ve eksenlerle salamak. 5) mil ya da eksen zerin
de dnmek.
pivotal: 1) bir eksen veya mihvere ait; eksen gibi al
an. 2) bir eyin zerinde dnd; belli bal.
pivotless: Mili olmayan; milsiz.
pivotiess governor: Daha ok yksek devirli, kk
gl makinelerde kullanlan, arlklarnn merkez
ka kuvveti ile grev yapt mekanik bir reglatr;
milsiz reglatr veya gavrnr.
pixel: Bilgisay. grnt esi.
placer: Su ya da buzullarn getirdikleri altn, platin vb.
i gibi ar metal cevherleri kapsayan akl veya kum
birikintileri.
placer mining: Ykama, tarama veya dier hidrolik
yntemlerle altn ayrlmas.
plagioclase: Feldispat ailesinden kalsiyum ve sod
yum kapsayan mineraller grubunun herhangi biri.
plain bearing: Bir ya da iki paradan yaplan ve i
y zeyi yataklk metal ile kapl yatak; dz veya
silindirik yatak; metal yatak.
plain furnace: Dz satan yaplm, silindir eklinde
klhan; alev borulu yardmc kazanlarda kullanlr.
plain head: Dz kafal (piston vb. i gibi).
plain headed: Dz kafal (piston vb. i gibi).
plain head piston: Kafas dz olan, ibkey veya
d bkey olmayan piston; dz kafal piston.
plain tube: Buh. Kaza. dz alev veya duman borusu;
yerine konulduktan sonra her iki ucu boru makinesi
ile iirilen boru; dz boru; alev borusu.
plan: 1) harita; tasarm; taslak. 2) bir yap, toprak par
as vb. inin yatay kesitinin dzenlenmesini gste
ren bir ekil ya da diyagram. 3) bir eyi imal etmek,
yapmak veya dzenlemek iin ema ya da kroki;
proje; program; tarife. 4) pespektifte gr hatt ve
gzle cisim arasnda, onlara dik olduu dnlen
trl gzlemlerden biri. 5) plnn yapmak (bir yap,
bir para arazi vb. i). 6) yapmak veya dzenlemek
iin krokisini plnlamak. 7) plnlar yapmak.
Planck's constant: Bir radyasyon frekansnn en k
k paras (kuvantumu) ite ilgili bir deimez, sabi
2
te ya da konstant; 6,547x10" erg/saniye; Rank sa
bitesi.
plane: 1) dz; dz yzey veya dzlem. 2) Mate, a)
dz bir dzlem zerine uzanm, b) byle yzeylere
ait. 3) dz, dz yzey veya dzlem yzey. 4) uak.
5) zellikle bir uan kanad.
plane: 1) kum, kil vb. inin yzeyini dzeltmek iin kul
lanlan bir tr mala. 2) marangozlarn tahtalar d
zeltmek, gnyesine getirmek, iyi bir yzey salamak

415

pl a nim e t e r

iin kullandklar bir alet; rende; marangoz rendesi.


3) bir rende ile dzgn yapmak ve gnyesine getir
mek. 4) rende ile almak. 5) rende ile i yapmak.
6) freze tezghnda ilemek.
plane: 1) su yzeyinde kaymak. 2) yksek hzla hare
ket srasnda ksmen su dna ykselmek.
plane angle: Ayn dzlem zerindeki iki doru tarafn
dan yaplan a; dzlem a.
plane figures: Kare, dikdrtgen, gen, okgen vb. i
gibi ekiller; dzlem ekiller.
plane geometry: Dzlem ekillerle Bkz. plane figu
res ilgilenen geometri dal; dzlem geometri.
plane of polarization: Elektromanyetik dalgalar iin
polarizasyon dzlemi, elektrik veya manyetik vekt
rn dzlemi olarak dnlr; polarlama dzlemi.
plane of rupture: Kopma ya da krlma dzlemi.
plane of section: Kesit dzlemi.
plane of symmetry: Bir cisim, ekil vb. ini birbirine t
patp eit iki paraya ayran dsel bir dzlem; simet
ri dzlemi.
planer: 1) dzelten kii veya ey. 2) bir tahta ya da
metalin yzeyini dzelten veya cilalayan makine. 3)
Matb. prova almadan nce hurufat ayn seviyeye ge
tirmek iin kullanlan aa blok. 4) planya tezgh;
rende; freze tezgh.
planet: 1) Orij. Ola. hareketleri grnen Gne, Ay,
Merkr, Vens, Mars, Jpiter ve Satrn' kapsayan
gk cisimlerinden herhangi biri; gezegen; seyyare.
2) imdi, gne evresinde dnen ve onun n
yanstan herhangi bir gk cismi; Gne'ten uzaklkla
rna gre esas gezegenler Merkr, Vens, Dnya,
Mars, Jpiter, Satrn, Urans, Neptn, Plto ve k
k gezegenler ise Mars ve Jpiter arasndaki yrn
gelerde hareket eden asteroitler veya platenoit' ler
dir. 3) Astrol. insan yaamn etkiledii sanlan her
hangi bir gk cismi.
plane! gear: Bkz. planetary
gear.
planetarium: 1) gezengenlerin Gne evresindeki
greli hareketlerini gstermek iin yaplan bir Gne
sistemi modeli. 2) balca gksel hareketleri gster
mek iin Gne, Ay, gezegen ve yldzlarn grnt
lerinin byk, kompleks optik cihazlarla iine yans
tld yarm kre eklinde byk bir kubbe veya
dom; plneteryum. 3) bunu iine alan bir oda veya
bina.
planetary: 1) gezegen veya gezegenlere ait. 2) dn
ya ya da kara ile ilgili. 3) astrol. bir gezegenin etkisi
altnda. 4) otomobil aktarma organlarnda episiklik
dili donanm; bu dili donanmdaki konik dililer
den biri. 5) F/z. gezegen gibi bir yrngede hareket
eden,
planetary gear: Bkz. planetary (4).
planetesimal: Uzayda, gezegen yrngelerinde hare
ket eden ok kk cisimlere ait; bu kk cisimle
rin herhangi biri.
planetoid: Yrngeleri Mars ve Jpiter gezegenleri
arasnda bulunan minr ya da kk gezegenler
grubunun herhangi biri; platenoit.
planet wheel: Episiklik donanmda olduu gibi, bir
baka dilinin evresinde dnen ve ona geen bir
diliark veya girvil; planet dili.
plani-: Dzlem, yass, dz vb. i anlamlarnda bir
nek.
planimeter: Mot. dzgn veya dzgn olmayan ge-

planimetric
ometrik ekillerin, zellikle dizel motortan, pistonlu,
buhar makineleri ve hava kompresrlerinden alnan
endikatr diyagramlarnn alanlarnn lmnde kul
lanlan bir ara (cihaz); plnimetre.
planimetric: Plnimetri veya plnimetreye ait; plni
metre yardmyla.
planimetry: Dzlem yzeylerin lm; plnimetri;
dzlem geometri.
planing: Tek noktal kesme aletleri ile dz metalik y
zeyleri tesviye etme veya ekil verme.
planish: Dvme ya da haddeden ekme yardmyla
bir metali sertletirmek, tesviye etmek veya parlat
mak.
planishing: Dverek ya da haddeden ekerek bir me
tali sertletirme, tesviye etme ya da parlatma.
plank-sheer: Gem. n. ahap bir gemi teknesi evre
sinde, gverte ile balant blgesinde uzanan aa
kuak; aa siyer; aa az kaplamas.
planner: Plnlayan veya tasarlayan kii.
planning machine: ounlukla melal paralarn y
zeylerini tesviye etmek iin kullanlan bir takm tezg
h; planya tezgh.
plano: Dzlem dz veya bir taraf dzlem olan an
lamlarnda bir nek.
plano-concave: Bir taraf dzlem ve dier taraf ib
key olan.
plano-convex: Bir taraf dzlem ve dier taraf
db key olan.
planometer: Bir dzlem yzeyin dzgnln l
mek iin kullanlan cihaz; plnometre.
plan position indicator (ppi): Bir radar ekrannda
uak, gemi, kpr vb. i cisimlerin tr ve llerini
gsteren bir osilatr.
plant: 1) bir fabrika veya iin aletleri, makineleri, do
nanmlar, binalar vb. i. 2) bir hastane, oku! vb. i
herhangi bir tesis (messese tarafndan kullanlan
tehizat, binalar vb. i); tesis. 3) belirli bir mekanik i
letme veya ilem iin kullanlan cihazlar veya tehi
zat: Bir geminin g tesisi gibi. 4) duyu organlari ol
mayan, hareket edemeyen ve genellikle yiyecekleri
ni fotosentez yntemi ile salayan canllardan her
hangi biri; bitki; nebat; bitkisel organizma. 5) tehiz
etmek; donatmak 6) denize (istiridye, yavru balk
vb.) koymak.
plant thermal efficiency: Belirli bir srede, makine te
sisi tarafndan verilen enerjinin, ayn periyotta tketi
len yakt tarafndan salanan sya oran; tesis sl ve
rimi.
plash: Bkz. to splash; Bkz. splash.
plasma: Elektronlar ve pozitif iyonlar kapsayan bir
seyreltik gazda elektrik boalm; plzma.
plasma: 1) kuvarsn yeil renkli bir dereceye kadar ya
r saydam bir tr. 2) kan, lenf ya da stn sv
ks m; zellikle kann sv ksm; plzma; kan
plzmas.
plasma coating: Diz. Mot. plazma veya krom kapla
ma: zellikle segmanlar iin sylenir.
plasma propulsion: Bir sv yakt iyonlatrmak
ve onu plzmaya dntrmek iin elektrik enerjisi
kul lanan roket yrtme yntemi veya propulsiyonu.
plasmatron: Scak katot ve bir anot arasnda iletken
olarak, bamsz olarak retilen gaz dearj plzmas
n kullanan, srekli denetlenen gaz dearj tp.
plasmo-: Plzma anlamnda bir nek.
plasmochin: Kinolin'den sentetik olarak hazrlanan

plate

416

stma ilac, 19 K 29 N 3 0 ; plzmokin.


C
plasmoquin: Bkz.plasmochin.
plasmaquine: Bkz. piasmochin.
plaster of Paris: Su ile kanlnld zaman hemen yo
un bir sva eklini alan, ar beyaz bir toz; kalsiyum
slfat, (CaSO H O .
4

plastery: Svaya benzeyen; sva gibi.


plastic: 1) kalplanan veya ekil verilen madde. 2) kalplanabilen veya ekil verilebilen; plstik. 3) kolayca
etkilenen; esnek. 4) Fiz. basn ile krlmakszn her
hangi bir yne doru ekil deitirebilen ve basn
kalkt zaman eklini koruyan bir madde; plstik. 5)
gerilme altnda ekli deien, fakat gerilme kalkt
zaman orjinal ekline dnmeyen bir madde. 6) sen
tetik olarak retilen, meta! olmayan, trl ekillerde
kalba dklen ve ticar amalarla sertletirilebilen,
lsit, vinilit, bakalit vb. i ticar adlar verilen bileikler
den herhangi biri; plstik (madde).
plastically: Plstik bir biimde, ekilde ya da tarzda.
plastic balls: Gem. Mak. basnl havayla gnderile
rek kondenser borularinn temizlenmesini salayan
kk kreler; plstik toplar.
plastic bronzes: % 30'a kadar kurun ve bakrdan
oluan ve kalay kapsamayan bronzlar; kurunla ba
kr alam yerine karm olutururlar; plstik bronz
lar.
plastic chrome ore: Buh. Kaza. ivili su dramlarnn
yapmnda kullanlan, yksek scakla dayankl, fa
kat mekanik dayankl az olan bir madde; plstik
krom topra.
plastic deformation: Gerilme veya stres altnda, ekil
verilebilen maddelerin kalc bozulmas; plstik deformasyon veya bozulma.
plastic firebrick: Ate topra, belirli oranda plstik
ate topra ve kk oranda soda silikattan olutu
rulan ve 1650C'ye (3000F) dayankl bir tula; pls
tik ate tulas; klhan girileri, yakt brneri tulas
vb. olarak kullanlr; ocak yan duvarlarnda kullanl
maz.
plastic (flow): Gerilme sonucu sabit bozulmaya ne
den olan eki ve bas; plstik (akma).
plasticity: Plstik olma durumu veya nitelii.
plasticity index: Sv ve plstik limit arasndaki say
sal fark; plstiktik indeksi.
plasticize: Plstik olmak; plastik yapmak.
plasticizer: Plstik bir maddeye eklenen, onu yumu
ak ve viskoz tutmak iin kullanlan trl maddeler
den herhangi biri; yumuatc; plstikletirici.
plastic limit: Esneklik snr; plstik limiti.
plastic memory: Belirli plstiklerin stldklar zaman
eski durumlarn alma eilimi; plstik hafza.
plastic surgery: Dier bir bireyin doku, deri, kemik
veya dier organlarn aktararak, yaralanm, bozul
mu veya tahrip olmu vcut ksmlarnn onarlmas
veya yenilenmesi ile uraan bitim dal; plstik cerra
hi.
plastic wood: Plstik tahta; ahap eyalarn atlaklar
n doldurmakta kullanlan yapay bir rn.
palstigauge (plastigage): Mot. kol yataklarnn boluklarinn saptanmasnda kullanlan bir gsterge;
Gem. Mak. plastigeyi; plstik gsterge; plstik (klerens) ler.
plate: 1) Buh. Kaza. ocaktaki gazlan, tm borular ya
layacak ekilde apteyk veya bacaya ynelten perde;

pl a t a ai r h ea t e r
baffle plate eklinde kullanlr. 2) gemi teknesi,
tank, kazan, basnl kap vb. lerinin yapmnda kulla
nlan boyu 152 mm ve kalnl 6,35 mm'den fazla
olan elik levha ya da sa. 3) dvlerek, haddeden
ekilerek yaplan, metal, ou zaman elik levha ve
ya sa. 4) buhar ve su dramna konularak halak su
ve buhar birbirinden ayran perde; steam baffle ola
rak da kullanlr. 5) bir ak hcresinin elektrotlarn
dan herhangi biri. 6) bir kapasitrn dokunma yze
yi. 7) bir elektron tpnde pozitif eleman veya anot.
8) altn, gm, kalay vb. i ile kaplamak. 9) baz ka
zanlarda, buhar dramna aslan inko blok veya lev
halar.
plate air heater: Bkz. Ljungstrm air heater.
plate, baffle: Bkz. baffle plate.
plate circuit: Bir elektrik tpnn anotu, transforma
trler, mikrofon veya kulaklk, B batarya veya dier
bir g kayna ve anota dnten oluan bir devre;
anot devresi.
plate cooler: Diz. Mot. giri ve k hederleri ile bun
larn arasna donatlan dzlemlerden oluan bir ya
lama ya soutucusu; dzlem soutucu veya kuler;
dzlemler dikdrtgen eklinde ve kelerinde birer
dairesel delik bulunan ve titanyumdan yaplan para
lar olup d yzeylerinde soutma suyu dolatrlr.
plate current: Bir elektron tpnn anot (levha) dev
resinde akan ve genel olarak bir ka miliamper olan
akm; anot (levha) akm.
plate dissipation: Bir elektron tpnn anotunda g
rlen g kayb; anot veya levha kayb.
plated: 1) levhalarla kaplanm veya korunmu olan.
2) zellikle deerli bir metal ile kaplanm.
plate gauge: Diz. Mot., Pist. Buh. Mak. palamar yataklarndaki anmay nlemek iin kullanlan ve lm,
gsterge ile aft jurnali arasna filer sokularak yap
lan bir l cihaz; sa levhadan yaplr; gauge brac
ket ad da verilir.
platen: 1) bir matbaa makinesinde dz bir metal lev
ha veya dner silindir; merdane kd mrekkepli
harflere doru bastrr. 2) daktilo makinesinde harfle
rin vurduu silindir veya rulo.
plate nozzle: Buh. Trb. kesiti dikdrtgen eklinde
olan ve keleri yuvarlaklatrlm bir tr buhar nozulu, memesi veya llesi,
plate return: Anot devresini tp flmanna balayan
tel; anot dn teli veya kablosu.
plate thickness: Gemi teknesi, basnl kap vb. inde
kullanlan salarn kalnl; sa levha kalnl.
plate voltage: Bir vakum tpnn anot ve katotu ara
sndaki potansiyel fark veya gerilim dm; anot
gerilimi; levha gerilimi.
platform: 1) tahta, ta veya metalden yaplm yk
sek ve yatay bir yzey; platform; zellikle: a) tren,
tramvay vb. lerinin sahanl, b) tren, tramvay vb. lerinde sonraki giri.
platform balance: Tartlacak maddelerin zerine ko
nulduu dz bir platformu olan tart cihaz; platform
baskl.
platform car: st veya ykseltilmi kenarlar olma
yan demiryolu vagonu; ak vagon.
platform deck: Den. en alttaki gvertenin altnda ka
Teknik Szlk - F. 27

417

pl esso r
lan ve birinci, ikinci vb. i ekilde sralanan gverte;
platform gverte; gemi makinesinin bulunduu yer
ya da platform.
platine: Nad. Ola. platin.
plating: 1) kaplama ii veya ilemi; kaplamaclk. 2)
metal levhalarn d katman. 3) altn, gm, kalay
vb. inin ince bir katman.
platinic: zellikle drt deerli platin kapsayan veya
ona benzeyen ya da bu tr platine ait.
platiniferous: Platin veren.
platiniridium: Platin ve iridyumun, bazan dier akra
ba metalleri kapsayan doal bir alam; pltiniridyum.
platinite: Bir demir nikel alam; pltinit.
platinize: Platinle kaplamak veya birletirmek.

platinized electrode: Younluu 10 g/dm


olan
tin klorr zeltisine yerletirilmi iki platin elektrot;
kk bir doru akm geirildiinde katot zerinde
platin siyah katman oluur; pltinlenmi elektrot.
platinocyanic: Platin ve siyanojen kk kapsayan bir
asite ait veya onu belirten; pltinosiyanik.
platinocyanid: Bkz. platinocyanide.
platinocyanide: Kimy. platinin ve baz dier element
veya kkn siyanr; pltinoslyanr: Fotoraflk
vb.inde kullanlr.
platinoid: 1) platine benzeyen. 2) bakr, nikel, inko
ve tungstenin bir alam; pltinoit; elektriksel diren
bobinleri vb. i yapmnda kullanlr. 3) platin grubu
metallerden herhangi biri.
platinotype: 1) hassas bir zelti veya gelitiricide
platin tuzlar kullanm ile siyah platin tozunda foto
raflar basma ilemi. 2) bu ilem ile retilmi bir bas
k.
platinous: zellikle iki deerli platin kapsayan veya
ona benzeyen ya da bu tr platine ait.
platinum: Elektrik ve korrozyona ok dayankl, elik
grisi renkli, dvlebilen, haddeden ekilebilen meta
lik kimyasal element; platin; kimyasal katalizr, asite
dayankl kaplar, elektrik sigortas, mcevher, dii
lik tehizat vb. i yapmlarnda kullanlr; Simg. Pt;
at.a. 195,23; at.no. 78.
platinum black: Metal platinin ok kk paralara
ayrlmas ile oluan siyah bir toz; platin tuzlarnn in
dirgenmesi ve organik sentezlerde katalizr olarak
kullanlr.
play: 1) hafife, hzla veya dzensiz olarak hareket et
mek; oynamak; sallanmak. 2) bir makinenin paras
gibi belirli snrlar (limitler) iinde serbest olarak ha
reket etmek. 3) hareket etmeye, ilemeye vb. neden
olmak. 4) serbest, hzl veya hafif olduu zaman et
ki, hareket veya aktivite. 5) boluk ya da klerens: Ya
tak boluu gibi.
plenary: Tam; komple; btn; mutlak; absol; salt.
plenish: Tm ile doldurmak; donatmak veya tehiz
etmek; stok yapmak.
plenum: 1) madde ile dolu yer (kart vakum). 2) do
lu olma durumu; doluluk. 3) kab evreleyen basn
tan daha yksek basnta kapal bir gaz hacmi.
plessor: Lstikten yaplm, yumuak bal kk bir
eki.

plexiglass
plexiglass: Hafif, saydam;: termoplstik bir madde;
Pleksiglas (Ticar bir marka).
pleximeter: Tp. fildii gibi bir maddeden yaplm ve
vcudun bir parasna konulan ve zerine vurularak
tan salanan kk, ince bir levha; pleksimetre.

plexor: Bkz. plessor.


pliability: Eilip bklme yetenei.
pliable: Kolay olarak bklen veya kalplanan; esnek
ya da fleksibl,
pliancy: Esnek, bklebilir olma nitelii.
pliant: 1) kolaylkla bklen; kolay kalplanan veya
kalba dklen. 2) adapte edilebilir.
pliers: Tel kesmek, kk maddeleri tutmak iin kulla
nlan kk bir alet; kerpeten; pense.
plier with nose: Kargaburun pense; kargaburun.
Plimsoll mark (or ne): Ticaret gemilerinin bordala
rnda yasal batma seviyesini veya ykleme dzeyini
gsteren iaret; fribord markas; Plimsol iareti; mak
simum ykleme iareti.
pliotron: Bir ya da daha fazla zgaraya sahip olan
yksek vakumlu bir tp; rnein; triyot veya tetrot.
plot: 1) zeri iaretlenmi yzey, zellikle toprak
alan; parsel. 2) bir bina, mlk vb. inin pln, grafik
ya da haritas. 3) pln, grafik veya haritasn (bina,
gemi rotas vb.) izmek. 4) Mate, a) bir grafik zerin
de noktalar yerletirmek ve onlar bir eri eklinde
birletirerek izmek, b) izmek (eri), c) pln yap
mak; ema yapmak.
plotter: Pln yapan kii.
plotting paper: zeri belirli llerde (genellikle 5'er
mm'lik) karelerle donatlm kt; kareli kat; grafik
iziminde kullanlr.
plow: 1) topra alt st etmek ve datmak iin kullan
lan tarla arac; saban. 2) buna benzeyen herhangi
bir ara, zellikle kar gidermek iin kullanlan biri:
Kar saban; kar temizleme makinesi.
plow steel wire: elik halat yapmnda kullanlan yk
sek nitelikte elik tel.
plug: 1) bir delik, aralk, k vb. ini kapatmak iin
kullanlan bir cisim; tapa; tpa; rnein buhar kazan
larnn boru tapas; tka. 2) kna balanarak bir
devrenin alp kapanmasn salayan elektriksel bir
cihaz; fi. 4) buji Bkz. spark plug. 5) yangn muslu
u Bkz. fire plug. 6) Bkz. fusible plug. 7) bir tapa
ya da tka sokarak tkamak veya doldurmak. 7) ta
pa koymak.
plug, drain: Bkz. drain plug.
plug extractor: Buh. Kaza. borulara vurulmu tapalan
karmak, skmek iin kullanlan bir alet; boru kar
c veya skc.
plug gauge: Delik mastar; deliklerin aplarn lmek
iin kullanlan bir cihaz.
plugged: Tapal; tkal.
plugger: Tapalayan kii ya da ey.
plugging: Elektrik motorlar iin, onu zt ynde al
trma eiliminde olan dinamik fren sistemi.
plug hole: Tapa delii. plugin: Fie takmak.
plug, spark: Bkz. spark plug.
plug valve: eyrek tur dndrlerek alan ya da ka
patlan bir valf; plag valf; tapa valf.
plug weld: ukur kayna; ya ark ya da gaz kayna
ile yaplan dairesel bir kaynak tr.
plumb: 1) suyun derinliini veya bir duvar vb. inin di

plus

418

key durumunu saptamak iin kullanlan, bir ipin ucu


na aslm kurun arlk; akul; ekl; iskandil; is
kandil arl veya kurunu; plumb bob biiminde
de kullanlr. 2) dikey ya da dey; tam dikey ya da
dey. 3) dikey ynde; dikey olarak. 4) dikey olarak
aslmak. 5) kurun ile almak (boru tamircisi gibi).
6) iskandil (kurun arlk) ile denemek veya iskan
dil etmek. 7) boru tesisats gibi (borular vb.) ze
rinde almak. 9) kurunla szdrmaz yapmak.
plumbaginous: Kalem kurununa ait veya ona benze
yen; kalem kurunu kapsayan.
plumbago: 1) grafit. 2) kurun ulu bir alet ile yapl
m ekil veya izim.
plumb bob: iskandil veya akul ucundaki arlk.
plumbeous: Kuruna ait, ona benzeyen veya kurun
kapsayan; kurundan.
plumber: Gaz ve su sistemlerinin boru, tehizat vb. lerini donatan veya onaran usta kii; tesisat; boru ta
mircisi.
plumbery: 1) tesisatlk; boru tamircilii (onarmcl-

gi).
plumbic: zellikle drt deerli kurun kapsayan veya
drt deerli kuruna ait.
plumbiferous: Kurun kapsayan veya reten.
plumbing: 1) iskandil veya ekl kullanma. 2) bir tesi
sat veya boru tamircisinin ii ya da ticareti; boru te
sisatl; boru tamircilii. 3) tesisatnn ii olan bo
rular ve tehizat.
plumbism: Kurun zehirlenmesi.
plumb line: iskandil etme veya dikey yn saptama
da kullanlan kurun arlk veya iskandil aslm bir
ip ya da kaytan; ekl veya akul.
plumbous: zellikle iki deerli kurun kapsayan ve
ya bu kuruna ait.
plumb rule: ekl (akul) ipi ve arl donatlm
dar bir tahta; marangozlar vb. i tarafndan kullanlr.
plumbum: Bkz. lead.
plummet: 1) iskandil veya ekl (akul) ipine bala
nan bir arlk. 2) ip ve arlk birlikte. 3) ar bir bi
imde yklenmi ey. 4) dikey olarak aaya d
mek.
plunger: 1) Diz. Mot. tulumbalar, yakt pskrtme
pompalar vb. inde kullanlan, kk apl, silindirik
para; Gem. Mak. plencer; plonjer. 2) Meka, kk
apl piston. 3) dalan bir kii; dalg.
plunger barrel: Bkz. plunger bushing.
plunger bushing: Diz. Mot. yakt pskrtme pompala
rnda yakt sktrarak ok yksek basn salayan
plencerin iersinde alt ve zerinde yakt giri
ve k portlar bulunan silindir; plencer silindiri, bur
cu veya gayt.
plunger cylinder: Bkz. plunger bushing.
plunger pumps: Sv silindirlerinde plencerleri olan,
dorudan etkili tulumbalar, plencerli pompalar; bu
har makineleri veya elektrik motoru ile altrlrlar.
plunger spring: Diz. Mot. Kam tarafndan yukar hare
ket verilen pompa plencerini, aaya, alt l nokta
sna eken yay; plencer yay.
plunger unit: Diz, Mot. yksek basn veya yakt ps
krtme pompasnn plenceri ve plencer silindirinin
oluturduu nite; plencer nitesi; plencer ve silindi
ri.
plus: 1) eklenmi; ilve edilmi. 2) Elekt. pozitif; pozi
tif olarak.

plus sign
plus sign: Mate, pozitif nicelik veya toplamay gste
ren (+) iareti; toplama iareti; art.
Plutonium: Neptinyum'un deiimi ile oluan radyo
aktif kimyasal bir element; pltonyum; Simg.Pu:
at. a. 239; at.no. 94.
Plutonium isotope: Nuk. Ener. ok bol bulunan uran
238
yum izotopundan (U
) ; nkleer ilemlerle
retilen ve atom arl 239 olan pltonyum
2 39
izotopu (Pu
) , nkleer fizyona elverili olup
konsantre ya kt olarak kullanlr.
Plutonium reactor: Esas fizyon maddesi pltonyum
olan bir reaktr; pltonyum reaktr veya pili.
pluviometer: Den yamurun derinliini lmek iin
kullanlan bir cihaz, yamur ler; plviyometre.
ply: 1) bkmek veya bklmek. 2) kuma, kontrplk
vb. inin tek bir katnn kalnl veya katman. 2) bir
halat, iplik vb. inde bklm kollardan biri; Den. fla
a. 3) katmanlara, kalnla veya kollara sahip olan
(belirli sayda).
ply: 1) Den. ileri geri volta seyri yapmak (yelkenli tek
nelerde). 2) limanlar arasnda dzenli gidi geli se
feri yapmak (gemi, otobs vb. iin sylenir). 3)
Den. rzgrda zigzag seyir yapmak; tremola yap
mak. 4) kullanmak (alet vb.). 5) almak.
plywood: Tutkallanm ince tabaka halindeki tahtala
rn birbirlerine pres edilmesi veya sktrlmasyla
oluturulan yap malzemesi; kontrplk.
Pm: Bkz. promethium.
pm: Bkz. premium.
P.M. (p.m.): Bkz. post meridiem.
PMG metal: Bkz. silicon bronze.
PM: Bkz. performance number.
pneum.: Bkz. 1) pneumatic. 2) pneumatics.
pneumatic: 1) rzgr, hava veya gazlar kapsayan ve
ya bunlara ait; pnmatik. 2) basnl hava ile alan
veya doldurulan. 3) pnmatik lstiklerle donatlm
Bkz. pneumatic tires. 4) haval lstik; pnmatik ls
tik. 5) pnmatik (iirilmi) lastikli tat arac.
pneumatically: Pnmatik ekilde veya tarzda; zellik
le hava basnc ile.
pneumatic brake: Oto. basnl hava ile alan fren;
haval fren; hava freni; Vestinghouse freni.
pneumatic chisel: Basnl hava ile alan keski; ha
val keski; pnmatik keski.
pneumatic conveying: Bir boru devresinde ksm va
kum oluturarak veya devreye basnl hava vere
rek, hava ile kark maddeyi tama veya nakletme;
pnmatik tama.
pneumatic drill: Basnl hava ile altrlan tanabi
lir (portatif) bir matkap; pnmatik matkap (cihaz).
pneumatic hammer: Basnl hava ile altrlan e
ki; hava ekici; haval eki.
pneumatic injection: Diz. Mot. hava ile pskrtme;
haval pskrtme; Bkz. air injection.
pneumatic micrometer: Belirli bir basntaki hava ile
alan ve ou zaman, piston pini tayan, piston
iindeki deliin lsndeki hatay, eklini, ovalleip
ovallemediini anlamak iin kullanlan duyarl bir ci
haz; pnmatik mikrometre.
pneumatic rammer: Basnl hava ile alan tokmak;
pnmatik ahmerdan; hava tokma.
pneumatics: Hava ya da dier gazlarn basn, yo
unluk vb. i zellikleriyle ilgilenen fizik bilimi dal;
pnmatik bilimi.

point

419

pneumatic sump pump: Bkz. submersible pump.


pneumatic system: Basnl hava ile alan herhan
gi bir sistem; basnl hava sistemi.
pneumatic tire: Basnl hava ile iirilmi lstik teker
lek.
pneumatic valve: Basnl hava valf; pnmatik valf.
pneumao-: Hava, buhar, soluma anlamlarnda bir
nek.
pneumatology: Pnmatik bilimi; Bkz, pneumatics.
pneumatolysis: Buharla oluan cevher ve mineralle
rin doal ilemi.
pneurnaolytc: Jeol. buhar basnc ile oluan; Volka
nik oluumlara yakn bulunan cevher ve mineraller
iin sylenir; pneumatolitic eklinde de yazlr.
pneumatometer: Cierlerin soluma kapasitelerinin
saptanmasnda kullanlan bir cihaz; pnmatometre;
bir kerede cierlere ekilen veya atlan havann l
mnde kullanlr.
pneumercator: Gem. Mak. akaryakt tanklarndaki ya
kt miktarnn lmnde basnl havadan yararla
nan cval bir lm cihaz; pnmatik iskandil cihaz;
pnmerkator.
pneumodynamics: Bkz. pneumatics.
p-n-p transistor: Emitr ve toplaycs (kotektr) p
trnden ve esas n trnden olan bir transistor; pn-p transistor.
p-n-p-n junction transistor: Drt katmanl bir transis
tr, p-n-p-n bileik transistr.

Po:
polonium.

Bkz.

pocket: 1) bir uan an olarak dmesine neden


olan atmosferik akm ya da durum; hava boluu;
air pocket biiminde de kullanlr. 2) maden cevheri
ile dolu bir boluk, b) kk maden cevheri damar.
3) giysi cebi. 4) bir eyi tutmak veya tamak iin
herhangi bir boluk, 5) Zoo. hayvan vcudunda bir
boluk veya kese. 6) kk. 7) bir cep ya da keseye
koymak.
pocket balance: Kk, yayl bir terazi; ei terazisi.
pocket battleship: On bin deplasman tonluk, bir kru
vazrden daha ar toplar olan bir tr sava gemisi;
cep kruvazr.
pocket chamber: Radyasyon tehlikesindeki persone
lin korunmas iin kullanlan kk ve cepte tanabi
lir bir iyonlama hcresi; kullanlmadan nce ykle
nir ve boalma miktar, kiinin ald radyasyon mik
tarn gsterir; cep dozimetres.
pocketknife: ak.
pocket meter: Radyasyon miktarn dorudan belir
ten, komple ve kk bir dozimetre; cep gstergesi.
pod: M.k. 1) belirli delgi cihazlarnda keskin oluk: Bur
gu ya da matkap kanal gibi. 2) bir matkap kolunda,
matkap iin delik ya da oluk veya soket.
pokilothermal: evre scakl ile deien vcut s
caklna sahip olan (balk vb. i gibi).
point: 1) virgl yerine geeri (ABD'de) nokta; imlda
nokta. 2) uzayda yer kaplayan, fakat ls veya
ekli olmad dnlen ey; yer ya da mevki. 3)
belirli bir zaman; bir eyin tam zaman. 4) eriilebllen aama veya durum: Kaynama noktas gibi. 5) bir
eyin paras; ayrnt; detay. 6) lm, deer, oyun
says vb. inin birimi. 7) bir eyin sivri ya da kntl
ucu. 8) sivri ulu bir ey. 9) ama; nesne; obje. 9)
nemli vaya esas fikir. 10) Elekt. a) distribtrde dev
reyi amada kullanlan, tunsten veya platinden yap

point, boiling
lan ulardan herhangi biri; platin, b) ing. k ya da
priz. 11) Den. pusula kartnn evresinde yn gste
ren 32 iaretten biri. b) ufukta kart durum, c) pusu
lada birbirini izleyen iki nokta arasndaki a. 12)
Matb. 1/72 pusa (0,35 mm) eit olan bir l birimi.
13) ucunu sivriltmek (bir kalemin). 14) Den. rzgra
yakn veya rzgr altnda seyretmek (yelkenli bir tek
ne iin sylenir).
point, boiling: Bkz. boiling point.
pointer: 1) harita, kara tahta vb. i zerinde bir eyi
belirtmek iin, daha ok retmenlerin kulland,
tahta ya da maden bir ubuk. 2) saat, l cihaz,
terazi vb. inin ibre veya gstergesi. 3) Astr. Byk
Ay'nn, Kuzey Yldznn dorultusunda olan iki yld
z.
point gap: Benz. Mot. kam tarafndan ald an iki
platin arasndaki mesafe; platin aral veya akl;
yaklak 0,50 mm.
pointless: Ucu olmayan; usuz.
point oi ignition: Mot. buji trnaklar (elektrotlar) ara
snda kvlcm olutuktan sonra veya enjektrde ya
kt pskrtlmesini izleyen ve N'den sonra tutu
mann balad nokta; tutuma noktas.
point of injection: Diz. Mot. st l noktadan nce
yaktn enjektrden silindire pskrtlmeye balad
nokta; pskrtme noktas; n yanma odal makine
lerde st l noktadan yaklak 30-40 derece, tam di
zellerde 10-15 derece nce ve hava ile pskrtmeli
makinelerde 5 derece nce balar.
point of melting: Kat maddelerin erimeye baladkla
r scaklk derecesi; erime scakl; erime noktas.
point of pour: Bkz. pour point.
points of the compass: 1) bir pusulann yzndeki
32 yn izgisi; pusula noktalar. 2) ufuk evresinde
bunlara karn dsel (hayal) noktalar.
point system: 1) Matb. hurufatn llerine gre snf
landrma sistemi; punto sistemi; bir nokla 1/72 pusa
(0,35 mm) eittir.
poise: 1) denge; muvazene. 2) denge yapmak; den
gelemek; eitlemek. 3) dengede tutmak. 4) asl ol
mak. 5) aslmak veya dengelemek.
poise: Metrik sistemin dinamik viskozite birimi; din x
2
saniye/cm birimi ile belirtilir.
poison: 1) nkleer bir reaktrde fizyonsuz ntron
emen bir madde. 2) bir elektronun emisyonunu azal
tan bir madde. 3) vcuda verildii zaman lme ne
den olan bir madde; zehir. 4) bir katalizrn etkisini
azaltan veya yokeden bir madde.
poison gas: Kimyasal savalarda soluyan ve dokuna
n ldrmek iin kullanlan gaz, sv veya kat halde
ki trl zehirli kimyasal maddelerden herhangi biri;
zehirli gaz.
poisonous: Zehir ile ldrlen veya yaralayabilen; ze
hirli; zehir kapsayan; zehir etkisi olan.
Poisson's number: Puvason says.
Poisson's ratio: Puvason oran.
polar; 1) bir pilin ucuna veya kutbuna yerletirilmi.
2) pozitif ve negatif ular olan. 3) bir elektronun
tam transferinden oluan kimyasal bir bileik iin
sylenir, 4) bir kutba ait veya onunla ilikili. 5) kutup
lu.
polar compound: Elektrostatik kuvvetlerle atomlar
bir arada tutulan bir bileik; elektrik yk dzgn
olarak datlmam ve molekl + u ve - uca sahip

420

pol es ho e
tir; polar bileik.
polarimeter: Iktaki kutupsalln derecesini, bir n
da polarl k miktar veya polarlama dzleminin de
vir miktarn lmek iin kullanlan bir cihaz; polarimetre.
polariscope: In polarlanmasn kantlamak iin ve
ya polarize kta cisimleri grmek iin kullanlan bir
cihaz; polariskop.
polaristor: Ya gibi ok yaltkan bir sv iinde askda
bulunduklar zaman ok ince yaltkan partiklerin
kuvvetli bir elektrostatik alana konu olmalaryla olu
an diren; polaristor.
polarity: 1) biri pozitif ve eken, dieri negatif ve iten
manyetik kutuplar olan cisimler tarafndan sahip olu
nan nitelik; polarite; kutupsallk; kutbiyet. 2) Elekt.
bir manyetik kutba ilikin olarak pozitif veya negatif
olma durumu; polarite.
polarity inverter: Bir elektronik devrede girdiye zt ku
tupsallk reten bir cihaz, rnein bir alternatif ak
mn pozitif zirvesinin verdide negatif zirveye dn
mesi; kutupsallk deitirici.
polarizability: Polarize olmak iin bir yaltkan veya dielektriin yeteneinin lm; elektrik deplasman
nn, elektrik alannn iddetine oran.
polarizable: Polarlanabilir; polarize edilebilir.
polarization: 1) birincil (primer) bir pilde, elektrotlar
da gerilim ve akm azaltan gaz birikimi. 2) ad ,
titreimleri sadece bir dzlemde olan dalgalara d
ntrmek. 3) molekldeki pozitif ve negatif yklerin
ayrlmas.
polarization potential: Polarizasyonun gelimesiyle,
bir ok elektrolitik ilemde oalan zt elektromotor
kuvvet; polarizasyon gerilimi.
polarize: Kutupsallk (polarite) vermek; polarizasyon
retmek; kutupsallk kazanmak; kutuplamak.
polarized light: Titreimleri sadece bir dzlemde
olan bir k; polarlanm k.
polarizer: I polarlamak iin kullanlan Nikol priz
mas veya dier bir cihaz; polarlayc.
polarizing angle: Bkz. angle of polarization.
polar liquid: ki kutuplu bir momenti olan molekllere
sahip olan bir sv; kutupsal sv; bu tr svlar iyonik
bileikler iin iyi zcdrler.
polar molecule: Dzgn olmayan elektrik dalm ne
deniyle, elektrik momente sahip olan bir molekl;
kutupsal molekl.
polar moment of inertia: Polar atalet veya eylemsiz
lik momenti.
polarograph: zellikle mikroelektrotlarn akm-gerilim
ilikilerini kayt etmek iin kullanlan bir cihaz; polarograf; cva katotlu zeltilerin elektroanalizlerinde
kullanlr.
polarography: Polarograf kullanarak yaplan mikroanaliz.
polaroid: I polarlama yeteneinde olan zar gibi in
ce, saydam madde; optik, fotoraflk vb. inde kulla
nlr (ticar bir marka).
polar solvent: zc veya solvent olarak kullanlan
herhangi bir kutupsal sv.
pole: 1) bir mknatsn, manyetizmann iddetlendii
ularndan biri; kutup; mknats kutbu. 2) dnya ek
seninin iki ucundan biri. 3) bir elektrik pilinin termi
nal ya da elektrotlarndan biri.
poleshoe: U eklindeki iki ayakl bir mknatsn ula-

polin g
rndan herhangi biri; kutup aya; bu tr mknatslar
manyetolarda kullanlr ve ayaklan arasnda, genel
olarak drt kutuplu bir rotor dner.
poling: Erimi bakra aa kazklarn sokulmas; kaz
n yan srasnda fazla oksijen kullanlaca iin
bakrn oksitlenmesine engel olunur.
polish: 1) perdah yaparak dzeltmek ve parlatmak.
2) kabal veya hamln gidermek. 3) tamamla mak
veya gzelletirmek; bitirmek. 4) cilalamak; cil l
olmak; cilalanmak. 5) yzey perdah. 6) cila olarak
kullanlan bir madde. 7) cilalanma veya cilalama.
polished: 1a) ovarak dzgn ve parlak yaplan, b)
doal olarak dzgn ve parlak bir yzeye sahip
olan; cill; cilalanm.
polishing: Cilalama; parlatma.
polishing disk: Maden paralar parlatmak amacyla
evresine kee geirilmi ta; parlatma diski; parlat
ma keesi.
polishing powder: Parlatma tozu
pollute: Kirletmek; kirli.
polluted: Kirletilmi; kirlenmi.
pollution: Kirletme; kirletilmi; kirlenme.
pollution, marine: Bkz. Marine Pollution or MARPOL.
polonium: Radyumun bozunmasndan oluan radyo
aktif kimyasal element; polonyum; Simg.Po; at.a.
yaklak 210; at.no. 84; radium F ad da verilir.
poly-: Birden ok, ok, fazla, ar, allmtan fazla,
paralar anlamnda bir nek.
polyatomic: Moleklnde iki veya atom bulunan
maddeler gibi; ok atomlu (madde).
polybasic: 1) alkalin atomlar veya kkler ile yer de
itirebilecek (her moleklnde) birden fazla hidro
jen atomuna sahip bir asili belirten. 2) tek deerli bir
metalin (her moleklnde) birden fazla atoma sahip
bir tuzunu belirten.
polybasic acid: Birden fazla deiebilir hidrojen ato
muna sahip olan bir asit, rnein slfrik asit,
H 2 S0 4 .
polybasite: Metal parlaklnda demir siyah bir cev
her; gm ve antimon slfr; polibazit, Ag 9SbS 6
polychromatic: 1) bir ok, farkl dalgaboylanndan
oluan k veya dier elektromanyetik radyasyona
ait. 2) bir polikromatik (ok renkli) radyasyon kayna
na ait. 3) trl ya da deiik renklere sahip olan;
ok renkli; polikromatik.
polychrome: 1) ok renkli. 2) trl renklerle yapl
m; ok renkli bask gibi.
polychromic: Bkz. polychromatic.
polyconic projection: Paralellerin ayn merkezli olma
yan dairelerin yaylar ve erilerin merkezden itiba
ren eit olarak yerletirildikler harita izdm tr.
polyelectrolytes: Evaporatrlerde 80C'nin zerinde
ki iletmelerde kazan tana (kra) engel olmak
iin kullanlabilen doal (protein, zamk arab) veya
yapay (polietilenimin, poliakrilik asit tuzlar) ve iyo
nik bileenler kapsayan kimyasal maddeler; polielektrolitler.
polyester resin: Oda scakl ve kk bir basn al
tnda sertletirilen bir alkit reinesi; polyester sakz
veya reinesi.
polyethylene: Etilenin termoplstik yksek bir
polime ri; polietilen; paketleme ve elektriksel
amalarla kul lanlan saydam plstik.

421

pol y phospho ri c aci d


polyethylene polyamine: Bkz. epoxy resin.
polygon: ou zaman drtten fazla kenar ve as
olan dzlem ekil; poligon; okgen.
polygonal: Poligon ve okgene ait; okgen eklinde
olan; poligonal.
polygon of forces: Bir okgenin kenarlar ile iddet
ve ynleri belirtilen denge durumundaki kuvvetlerin
oluturduklar okgen; kuvvetler poligonu veya ok
geni.
polygraph: 1) yazlar ve ekilleri oaltan bir cihaz;
teksir makinesi. 2) kar basnc, solunum, nabzdaki
deiimleri annda kayt etmek iin kullanlan bir ci
haz; poligraf.
polygraphic: Poligrafa ait veya poligraf ile oaltlan.
polyhedral: ok yzeyliye ait veya o ekle sahip
olan.
polyhedron: ou zaman altdan ok dzlem veya
yzeye sahip olan kat ekil; alt yzl.
polyhydric: Kimy, ikiden fazla hidrokzil grubu kapsa
yan bir bileik.
polymer: Bir ya da birka polimerin kk moleklle
rin birlemesi ile yaplan, daha byk molekllerden
oluan bir madde; polimer; lstik izopren'in bir poli
meridir gibi.
polymer
gasoline:
Gaz halindeki karbonlu
hidrojenle rin, rnein metan'n polimerlemesi ile
yaplan ben zin; polimer benzin.
polymeric: Arlk ynnden ayn kimyasal element
lerden ayn oranlarda oluan, fakat molekl arlkla
r farkl olan; polimerik.
polymerism: Polimerik olma durumu; polimerizm.
polymerization: Ayn yzde yapsndaki iki veya da
ha fazla molekln, daha byk bir molekl olutur
mak iin birlemesi; polimer oluturma; polirnerleme.
polymerize: Polimerlemeye uramak veya konu ol
mak.
polymorph: Kimy. bir ka ekilde kristlleebilen bir
madde; polimorf.
polymorphic: Bir element veya bileiin polimorfizm
gsteren kristalli ekline ait; polimorfik.
polymorphism: Birden daha fazla kristal eklini sr
drmek iin maddelerin mizac.
polynomial: 1) Ceb, iki veya daha fazla terimden olu
2
2
an bir ifade veya eitlik; polinomiyal: x + 2xy+y gi
bi. 2) B/o. trnn ad iki veya daha fazla terimden
oluan.
polynomial expansions: Mate, iki terimli anmlar;
2
polinomiyal genilemeler; (a+b + c + d +
) =
2
2
2
2
a + b + c + d + 2a
(a+b + c+d +
)+2b(c+d +
)+2c(d +
)
+....
eklindeki anm.
polynuclear: ok ekirdekli olan; polinkleer.
polyphase: Elekt. iki veya daha fazla faz reten veya
iki ya da daha fazla faza sahip olan; ok fazl: ok
fazl akm gibi.
polyphase motors: 110, 220, 380, 440 ve 550 voltlar
da altrlabilen, 1/6 kW'tan, yksek glere kadar
imal edilebilen, yksek ilk hareket torku reten, zel
likle fazl motorlar; ok fazl elektrik (AC) motorla
r.
polyphosphoric acid: Kimyasal forml H 2 P0 3 (HPO3 )n PO 4 H 2 olan ve tuzlarna polifosfat ad verilen
bir asit; polifosforik asit.

polypropylene glycol
polypropylene glycol: Sv. Yk, polipropilen glikot;
PPG (bir say izler); PROPYLAN (bir say izler); tehli
kesi olmayan, etere benzer bayltc kokulu, say
dam, hafif renkli, hafife yal, viskoz, glikol ailesin
den, higroskopik ve dayankl bir sv; Simg.R [0(C 3 H 6 0) n OH) m (burada: m = 1-8 ve R = H'dr);
25C'de z.a. yaklak 1 ; d.n, yaklak -10C; su
da znmez; 25C'de viskozitesi yaklak 560-600
cS; gemilerde evre scakl ve atmosfer basncnda
tanr.
polysaccharides: Genel forml (C 6 K 1 0 O 5 ) x olan
doal karbonhidratlarn bir snf; poiisakkaritler, r
nein sellloz.
polystyrene: Saydam, renksiz nemli bir plastik mad
de; stiren'in polimeri; polistiren, C 6 H 5 CH:CH 2 iyi
elektriksel zelliklere sahip olup radyo ve televizyon
paralan iin kullanlr.
polysulfide: Birleen elementin gerektirdiinden da
ha fazla kkrt atomuna sahip olan ikili ya da binari
bir kkrt bileii; potislfr.
polytechnic: 1) bir ok bilimsel ve teknik konularda
retim/eitim salama; bilimsel ve teknik konular
da retime ait. 2) ou zaman mhendislik re
tim ve eitimi veren politeknik enstits veya okulu.
n
polytrop: Mot., Buh. Mak. pv = C ifadesine uygun
durum deiiklii, sktrma veya genileme (1 < n
< 1,41); politrop.
polytropic compression: t. Yan. Mak. gerek pV di
n
yagramlarnda bir politrop olan ve pV = C eitlii
ne uyan bir eri i!e belirtilen genileme; politropik
genileme.
polytropic expansion: Mot. gerek pV diyagramnda
n
bir politrop olan ve pV = C (n=1,15-1,30) eitliine
uyar. sktrma (n = 1,34-1,39).
n
polytropic exponent: Term. pV = C ifadesinde Vden byk, 1,41'den kk herhangi bir deeri olan
s (n); politrop ss.
n
polytropic process: pV = C ifadesine uyar genile
me veya sktrma ilemi; politropik sktrma ya da
genileme ilemi; politropik ilem.
polytetrafluoroethylene: Gem. Mak. politetrafloroetiten; Simg. (C 2 F 4 )n ; kuvvetli asitlere, alkalilere, oksit
leyici maddelere, nkleer radyasyon, mortesi n
lar, ozon ve havaya yksek dayanklkta ve srtn
me katsays kk bir madde; PTFE ksaltmas ile
belirtilir; conta, yatk, layner, kee, esnek, hortum,
piston segman, yaltc vb. i yapmlarnda kullanlr.
polyunsaturated fatty acids: ikiden fazla ift ba
kapsayan hayvansal bir ya asiti; doymam ya asi
li; rnein linoleik asit, araidonik asit vb. i:
poiyvalence: ok deerli veya valansl olma durumu
veya eitlii.
polyvalent: Kimy. birden byk deere sahip olan;
ok deerli veya valansl.
polyvinyl: Polimerize vinil bileikleri grubunun her
hangi biline ait veya onu belirten; polivinil.
polyvinyl chloride: Tatsz, kokusuz, zehirli olmayan,
anmaya dayankl termoplstik bir polimer; polivinil
klorr; kimyasal ilem boru devrelerinde; et ve tavuk

W,

poppets

paketlemekte vb. kullanlr; polivinil klorr.


polyvinyl chloride plastic: Polivinil klorr sakz, yu
muatc, dengeleyici ve dolgu maddelerinden olu
an bir gazket maddesi, polivinil klorr plstik; 40
bar basnca ve 60'den fazla olmayan scakla da
yankl olup yakt ve yalama ya boru devrelerinde
kullanlr.
ponderosity: ok ar veya masif olma durumu ya
da nitelii.
ponderous: 1) ok ar. 2) arl nedeniyle hantal.
3) ar grnen; masif; som; hacimli; ok yer kapla
yan. 4) glkle yaplan.
ponton: Ask. ABD. pontoon.
pontoon: 1) dz karinal veya altl bir tekne; duba;
ponton. 2) geici bir kpr iin destek olarak kullan
lan dubalar veya ii bo silindir gibi dier yzer ci
simlerden herhangi biri. 3) kk bir uan suya in
mesine msaade etmek iin kullanlan bota benzer
iki amandradan herhangi biri; Bkz, amphibian.
pontoon bridge: Duba ya da pontonlar tarafndan ta
nan kpr; tombaz kpr; ou zaman ponton
bridge eklinde de yazlr.
pontoon crane: Makineli veya makinesiz, bir duba ve
ya ponton zerinde taman kreyn; ponton kreyn ve
ya vin.
pool tube: Cva havuzundan oluan, souk katotlu
bir gaz dearj (boalm) tp; havuz tp.
poop: 1) Orj. Ola. bir geminin k ksm; pupa. 2) yel
kenli bir gemide, k tarafta bazan bir kamarann a
ts ekli verilen ykseltilmi gverte; k kasara; po
op deck eklinde de kullanlr. 3) bir geminin k ka
saras veya pupasndan girmek (dalgalar iin syle
nir). 4) k kasara veya kstnden almak (dalga,
deniz).
poor connection: Kvlcm ya da sparka neden olan
zayf veya gevek balant: Elektriksel balantlar
iin kullanlr; zayf balant; gevek balant.
poor acceleration: Benz. Mot. hava-benzin karm
yetersizlii nedeniyle makine devir saysnn ok ya
va ykselmesi; zayf hzlanma.
poor maintenance: Zayf ya da yetersiz bakm (iten
yanmal makineler, elektrik motorlar vb. i iin).
poor mixture: Bkz. lean mixture.
pop: 1) an, ksa ve hafif bir patlama sesi. 2) tabanca,
tfek vb. i ile at. 3) alkolsz, karbonatl herhangi
bir iecek. 4) Buh. Kaza. emniyet valfnn ama veya
atma sesi.
popper: 1) patlatan kii veya ey; patlanga. 2) msr
patlatmak iin kullanlan, telden, delikli olarak yapl
m bir kap; msr patlatc
poppet: 1) bir makinenin dner veya hareketli bir par
asnn yata; poppethead ad da verilir. 2) Bkz.
poppet valve. 3) bir teknenin kpetesinde bulunan
ve skarmoz tamak iin kullanlan bir para aa.
poppethead: Bir makinenin devir hareketli veya d
ner ya da hareketli bir parasn tayan yatak.
poppets: Tersanelerde gemilerin altna konulan ve
onu tayan payanda; kzak payandas;takarya.

poppet valve
poppet valve: Mot, Buh. Mak. dikey olarak alan
ve bir mekanizma ile alp kapatlan ve yuvasna
oturduu zaman egzoz gaz, hava, buhar vb. i ak
kan akmna engel olan bir valf; popet valf ya da su
pap.
poppet-valve engines: Dizel ve benzin motorlar ile
doru akml makineleri kapsayan ve supaplar bir
mekanizma ile alp kapatlan makineler; popet valfl makineler.
pop safety valve: Buh. Kaza. yay yk ile alan em
niyet veya gvenlik valf; Gem. Mak. seyfti valf.
porcelain: 1) saydam, sr ile kapl ince, beyaz, yar
saydam, sert madde; porselen. 2) tm porselen ta
baklar ve ss eyalar. 3) porselenden yaplm.
porcelain insulator: 1) Elekt. havai hatlarda iletkenle
rin baland porselenden yaplm izolatr. 2) buji
lerin porselenden yaplan yaitkan gvdesi.
pore: 1) Or). Ola. pasaj; kanal. 2) bitki yapraklar, de
ri, filtre vb. inde svlarn emilmesi veya atlmasna
yardm eden, ou zaman mikroskopik, minik delik
ler; gzenek. 3) kaya veya dier maddelerde benzer
delik.
poriferous: 1) gzenekleri olan; gzenekli. 2) snger
lere ait.
porisrn: Esk. Mate, trl ekillerde aklanan geomet
rik bir dava veya mesele.
porosimeter: Svlar tarafndan katlarn gzeneklilii
ve geirgenliini saptamak iin kullanlan bir cihaz;
porosimetre.
porosity: 1) bir maddenin ktlesinin her tarafnda k
k gzenekler olumas. 2) bir katdaki gzenekle
rin hacim yzdesi. 3) bir elektrik izolatrnden (yal
tcsndan) bir svnn rahata gemesi.
porous: Svlar veya n geebilecei gzenekler
veya mesamat ya da minik deliklerle kapl; gzenek
li; mesamatl.
porous-chrome-plating: Bkz. porous chrome pro
cess.
porous-khrome process: Diz. Mot. silindir gmlei
(layner) ilenmesinde uygulanan bir yntem; gze
nekli kromla kaplama; Van der Horst yntemi.
porphyrin: Hemoglobin veya klorofilin trevleri olan
bir pirol grubu; demir ve magnezyum kapsamaz.
porro prism: Bir 90 ve iki 45 lik aya sahip olan gensel optik prizma; teleskop tplerinin daha ksa ol
masna yardm eder; Poro prizmas.
port: 1) liman. 2) gemilerin girip ktklar ve ykleme
boaltma yaptklar liman olan bir il ya da ile; li
man ehri. 3) ithalt liman.
port: 1) yzn ba tarafa doru eviren bir kiiye g
re bir gemi veya uan sol taraf; iskele; larboard
eklinde de kullanlr. 2) iskele tarafa ait veya iskele
de. 3) iskeleye dnmek (dmen iin) veya hareket
etmek.
port: 1) giri. 2a) lumbar (lombar), b) bunun iin ka
pak; lumbar kapa. 3) Mot. iki zamanl makinelerde
hava ya da hava benzin Karmnn girdii ve egzoz
gazlarnn atld, silindir gvdesine alm pencere
ler; sprme ve egzoz portlar; giri portu. 4a) Buh.
Mak. buharn ekmece mahfazasndan (slayt keysten) silindire girmesini ve ou zaman egzoz edil
mesini salayan buhar (stim) yollar; buhar portar.
b) baz ekmecelerde (slayt valflarda) buhar yollar;
buhar portu.

423

positiv e
portability: Tanabilir olma durumu veya nitelii; tanabilirlik; tanrlk.
portable: 1) tanabilir. 2) kolayca tanan; portatif,
portable drill: Tanabilir mekanik, pnmatik veya
elektrikli matkap cihazlarndan herhangi biri; tana
bilir ya da portatif matkap cihaz.
portable electric drill: Portatif veya tanabilir elektrik
li matkap.
portable extinguisher: Soda-asit cihaz, kk C0 2
tp vb. i gibi, tanabilir veya portatif bir yangn
sndrc; minimaks.
portable fire extinguisher: Yangnla mcadele iin
kullanlan tanabilir karbon dioksit, tetraklorr, kuru
kimyasal madden sndrclerden herhangi biri; ta
nabilir yangn sndrc.
portable hand winch: Bir kol ve dili mekanizma yar
dmyla ykleri insan gc ile kaldran birvin; porta
tif veya tanabilir el vinci.
portable hoist: Maden tekerlekleri yardmyla ekile
rek istenilen yere gtrlebilen ve bir dili donanm
ve kol ile elle altrlan bir vin; portatif vin,
portable pump: Merkezka trden olan ve yangnla
mcadele iin daha ok sava gemilerinde kullan
lan bir tulumba; portatif veya tanabilir pompa;
P-500, P-250 gibi ksaltmalarla belirtilir.
portage: 1) tama veya nakletme ii; tama. 2) bu
nun creti; tama creti. 3) bir tama yolu zerin
den (gemiler vb. i) ile tamak veya nakletmek.
portative: 1) yk, dolgu vb. i tama gcne ait veya
bu gce sahip olan. 2) tanabilir; portatif.
port authority: Bir lkenin deniz trafii ynetmelikle
rinden sorumlu devlet kurumu; liman bakanl; li
man ynetimi; liman bakan; liman reisi.
porthole: 1) gemilerin bordalarndan k ve havann
girmesini salamak iin yaplar dairesel ksm; lumbuz. 2) gemilerin bordalarnda bulunan ykleme
iin bir aklk; lumbar. 3) bir ocak kapa gibi, ekli
bir bakma buna benzeyen bir delik.
porthole glass: Den. lumbuz cam.
portion: Para; porsiyon.
Portland cement: Kireta ve kil veya benzer madde
lerin yaklmas ile yaplan ve su altnda sertleen bir
tr imento; Portland imentosu.
port scavenging: Portlaria donatlm iki zamanl mo
torlarda uygulanan bir sprme yntemi; basit portlu sprme; portlu sprme; Bkz. scavenging.
port stick: Esk. Buh. Mak. slayt (ekmece) valf ayar
lamak veya lid miktarn lmek zere am tahtasn
dan yaplm, genilii 20 mm ve kalnl 12 mm
olan bir ubuk; port mastar; slayt valf mastarlarn
dan biri.
pos.: Bkz. positive.
pose: Demir tozu.
position: 1) Aritm, trl deneme deerleri kabul ede
rek bilinmeyen bir nicelii bulma yntemi; rule of tri
al and error ad da verilir. 2) yerletirmek. 3) belirli
bir gruba koymak. 4) yer; mevki; mahal: Geminin
mevkii gibi. 5) ofis; i.
positive: 1) dier elektrottan daha yksek potansiye
le sahip olan bir elektrot iin sylenir. 2) Elekt. a) bir
para ipee srtld zaman bir cam ubukta re
tilen elektrik trne ait veya onu belirten, b) pozitif
elektrik ile retilen ve yklenen; pozitif; kart nega
tive. 3) Mate, sfrdan daha byk. 4) nitelik, nicelik,

positiv e colum n
batarya terminali, fotoraf basks, derece bakmn
dan pozitif bir ey.
positive column: Bir dearj (boalm) tpnde anot
tan katota doru uzanan kl akkor; tp 5 mm Hg
yksekliindeki basnta doldurur; pozitif kolon ya
da stun.
positive-feed oiler: Bkz. lubricator.
positive ion: Bir ya da daha fazla elektron kaybetme
si nedeniyle pozitif yk tayan bir iyon; pozitif iyon.
positive lap: Orta durumda iken, slayt valfn portu
tam kapadktan sonra arta kalan paras; pozitif lep;
Bkz. lap.
positive lift: Basaca sv dzeyinden daha yukarya
yerletirilmi bir pompann alc taraf ile sv yzeyi
arasndaki mesafe; pozitif ykseklik.
positive magnetic pole: Bir mknatsn kuzeyi arat
ran kutbu; pozitif mknats kutbu.
positive nucleus: Daima pozitif yke veya arja sa
hip olan bir atom ekirdei; pozitif ekirdek.
positive pole: Pozitif veya + kutup (bir pil, ak, jene
ratr vb. inin).
positive rays: Bir vakum tpnde, katotta alan de
liklerden geen pozitif ykl atom ve molekl hz
mesi; pozitif nlar.
positive valence: Bir atom veya grup tarafndan bir
ya da birden fazla elektron kaybetme sonucu bir de
er; pozitif deer.
positive work: Mot. silindir iinde genileme srasn
da yaplan i; pozitif i.
positron: Elektrona benzeyen fakat pozitif yke sahip
olan tanecik veya partikl; pozitron.
positron emission: ekirdekten bir pozitronun neredildii ilem; pozitron yaylm veya intiar.
post: 1) ou zaman uzun ve kare kesitli veya silindir
sel bir para aa, metal vb.; kazk; dikme; direk; s
rk. 2) ekli ve amac bakmndan buna benzeyen
herhangi bir ey. 3) bir geminin kaybolduu veya
battn ilan etmek.
post mortem: Bilgisay. ilem sonras (inceleme).
post scavenge: Diz. Mot. iki zamanl makinelerde s
prme portlar kapandktan sonra bir miktar havann
egzoza kamas; sonraki veya ileri sprme.
potable: iilebilir; o. iilebilir bir ey; iecek; iki.
potable water: ime suyu.
potable water pump: Den. lavabo, sebil veya hidro
forlara ime suyu salayan kk gl bir pompa;
ime suyu pompas.
potable water system: Gemilerin sebil, lavabolar,
du vb. i gerekli yerlerine sabit olarak ime ya da y
kanma suyu salamak zere oluturulan devre; i
me suyu devresi.
potash: 1) doal salamura, alkol vb. i yapmnda da

2)

424

potassiu m nitrat e tes t


potassium bicarbonate: Tpta kullanlan beyaz, kris
talli znr bir tuz; potasyum bikarbonat, KHC0 3.
potassium bromide: Beyaz, kristalli bir bileik; potas
yum bromr, KBr; fotoraflkta, tpta vb. kullanlr.
potassium carbonate: Beyaz, kristalli kuvvetli alkalin
bir bileik; potasyum karbonat, K 2 C0 3 ; sabun, cam
vb. i yapmnda ve tpta kullanlr.
potassium chlorate: Renksiz, kuvvetli oksitleyici bir
madde ve kristalli bir tuz; potasyum klorat, KCI0 3 ;
patlayclar, kibrit, di macunlar vb. i yapmnda kul
lanlr.
potassium chloride: Renksiz, kristalli bir tuz; potas
yum klorr, KCI; gbreler, patlayclar vb. inde kulla
nlr; Bkz. sylvite.
potassium cyanate: Yabanl otlar denetlemek iin
kullanlan renksiz inecikler; potasyum siyanat, KCNO.
potassium cyanide: Ar zehirli, beyaz kristalli bir bi
leik; potasyum siyanr, KCN; metalrjide, altn elde
etmede, kaplamaclkta, bcek ldrc yapmnda
kullanlr.
potassium dichromate: Sarms krmz, kristalli bir bi
leik; potasyum dikromat, KgCr2O7 oksitleyici mad
de olarak, fotoraflkta, boya yapmnda vb. kullan
lr.
potassium hydroxide: Beyaz, kristalli bir tuz veya ha
vadan emdii nem ile eriyebilen bir kat bileik; po
tasyum hidroksit, KOH; sabun, cam vb. i yapmnda
kullanlr, silindir yalarna katlr; ok kuvvetli bir al
kali ve havadan karbon dioksit emen kimyasal bile
ik; caustic potash eklinde de yazlr.
potassium hydroxide solution: Sv. Yk. potasyum
hidroksit zeltisi; potas kostik likr; potas kostik
zeltisi; potasyum hidrat zeltisi; andrc ve pas
yapc, kokusuz, renksiz veya hafif sar renkli, alkali
ailesinden, higroskopik ve dayankl, insan sal
iin zararl bir sv; Simg. KOH; 20C'de z.a. 1,5;
k.n. 150C; d.n. 4C'de balar; suda tm ile z
nr; 20C'de viskozitesi yaklak 0,1 P; gemilerde 1040C scaklk ve atmosferik basnta tanr; 40C'nin
zerindeki scaklklarda yumuak elikten yaplm
tank malzemesinde kostik gevreklik Bkz. ca ustic
enbrittlement oluturucu tehlikesi vardr.

mtma artklar, yksek frnlarn baca tozlar, odun

potassium iodate-iodide test: Buh. Kaza. besi (fid)


suyundaki slflt miktarn bulmak iin uygulanan bir
deney; potasyum iyodat-iyodr deneyi: inde 4
3
3
cm slfrik asit ve 1 cm niasta endikatr zeltisi
3
bulunan bir porselen kaba 100 cm filtre edilmemi
besi suyu alnr, zeltiye potasyum iyodat-iyodr
damlatlr ve srekli kartrlr. Bu ayra, slfiti slfa
ta oksitler ve mavi renk retmek iin zeltiye ayra
eklenmeye devam edilir, derhal kullanlan miktar
3
saptanr ve [(cm iyodat iyodr/cm besi suyu) x

kl vb. inden elde edilen ve yumuak sabun, gb


re vb. i yapmlarnda kullanlan bir oksit; potas, K2O.
kostik potas; potasyum hidroksit; KOH. 3) potas
yum karbonat, K2CO3
potash mica: Yaltc ya da izolatr olarak kullanlan
lifli bir mineral; alminyum ve potasyum ortosilikat;
muskovit; potas mika.
potassic: Potasyuma ait veya potasyum kapsayan.
potassium: Havada hzl bir biimde etkilenen yumu
ak, gm beyaz, muma benzeyen kimyasal meta
lik bir element; potasyum; kalyum; tuzlar eklinde
doada bol miktarda bulunur; gbre, cam vb. i ya
pmlarnda kullanlr; Simg.K; at.a. 39,096; at.no.19.

806] ile ppm trnden SO, bulunur.


potassium iodide: Fotoraflkta kullanlan beyaz ta
necikler; potasyum iyodr; Kl.
potassium myronate: Renksiz, kristalli, glkosittuzu;
potasyum mironat, KC 10 H 18 O 10 NS 2 ; siyah hardal
tohumundan elde edilir; hidroliz ile glkoz verir.
potassium nitrate: Renksiz, kristalli bir bileik; potas
yum nitrat; KN0 3 ; gbre, barut, koruyucularda, kim
yada ayra ve oksitleyici madde olarak kullanlr; ni
ter, salt peter eklinde de kullanlr.
potassium nitrate test: Potasyum nitrat deneyi; Fid
(besi) suyundaki yedek fosfat miktarn saptamak
3
iin kullanlan bir deney: Scak, szlm 50 cm su-

po ta ssiu m pe rmanganat e
ya 4 gram potasyum nitrat eklenir ve znnceye
dek alkalanr, saydam bir zelti elde edilinceye
3
dek szlr. Bu zeltinin 25 cm ' 40C'ye kadar
3
stlr ve 5 cm amonyum molibdat eklenir, zelti
alkalanr ve bulutlanma balayncaya kadar bu du
rumda tutulur. Bunun iin geen zaman not edilir.
Fosfat yedeinin miktar ne kadar yksek ise bu tep
kime o kadar ksa zamanda meydana gelir; iki daki
kadan az bir zaman fosfat yedeinin 80 ppm'den b
yk, 5 dakikadan byk zaman 20 ppm'den az fosfa
t (P0 4 ) belirtir.
potassium permanganate: Koyu mor renkli, kristalli
bir bileik; potasyum permanganat, KMn0 4 ; oksitle
yici madde, antiseptik vb. olarak ve hacimsel analiz
lerde kullanlr.
potassium sulfate: Yapay gbre yapmnda ve kimya
sal analizlerde kullanlan renksiz kristaller; potas
yum slfat, K2SO4
potency: 1) g; kuvvet. 2) gelime iin kapasite; ge
lime kapasitesi.
potential: 1) verilen bir nokta ile aza arasndaki potan
siyel fark. 2) Elekt. bir devre veya alannn bir nokta
snda greli (rlatif) gerilim, elektrik arj miktar ve
ya elektrifikasyon derecesi; potansiyel. 3) Fiz. duru
mun fonksiyonu olarak enerjide bir skalar byklk;
potansiyel.
potential difference: Aralarnda akan akm sonucu
iki noktann elektriksel durumundaki fark; potansiyel
fark.
potential divider: Bir elektrik cihaznn ular arasn
daki potansiyel farkn denetlemek iin kullanlan de
iken bir diren eleman.
potential energy: Bobin biimindeki bir yayda, baraj
glndeki suda, bir dan tepesindeki kaya ya da
karda olduu gibi, hareket yerine greli durum sonu
cu olan enerji; potansiyel enerji; duraan enerji.
potential energy, nuclear: Bir ekirdekte tm nkleonlarn, aralarnda etkiyen ekirdek kuvvetlerinden
gelen ortalama toplam enerji; nkleer potansiyel
enerji.
potential galvanometer: Yksek direnli, voltmetre
olarak kullanlabilen bir galvanometre; potansiyel
galvanometre.
potential gradient: Mesafe ile potansiyelin deiim
miktar; terim ou zaman elektrik alanlarna uygula
nr; bir iletkene de uygulanabilir; potansiyel deii
mi.
potentially: Kuramsal olarak mmkn, fakat henz
gerek olmayan; olanak dahilinde.
potentiometer: Elektrik potansiyelini lmek ya da
denetlemek iin bir cihaz; potansiyometre; voltmet
re; gerilim ler.
pot metal: 1) Orj. Ola. kap kaak yapmnda kullan
lan kurun ve bakrn bir alam. 2) kap yapm iin
uygun bir demir tr. 3) erime srasnda bile her ta
raf renkli olan boyanm cam.
pottle: 1) Esk. yarm galona (1,89 litreye) eit bir sv
lm birimi. 2) bu kapasiteye sahip olan bir kap ya
da marapa. 3) bu kabn ierii.
pounce: ok ince mangal kmr tozu; model veya
kalp karmada kullanlr.
pound: ingiliz l sisteminin arlk birimi; paund;
libre; 16 oz; 0,456 gram; 0,45 gram. 2) fut-paund-saniye sisteminde kuvvet birimi.

425

powe r balanc e

pound: Byk bir eki kullanarak, ar darbelerle


vurmak ya da dvmek.
poundal: Bir librelik (0.453 kg) bir ktleyi bir saniye
de bir fit (0,3048 m) hzla kaldran veya hareket etti
ren i birimi.
2
pound per square inch: Bir in karelik (6,45 cm )
bir yzeye uygulanan bir paundluk (0,453 kg) bir
kuvvet; in kareye libre olarak basn; psi ksaltmas
ile gsterilir.
pour: 1) srekli bir akm eklinde akmaya neden ol
mak. 2) serbest, srekli veya bol miktarda akmak.
3) iddetle yamak (yamur). 4) akma. 5) iddetli
yamur.
pouring laddies: Erimi metali ocaktan itibaren ta
yarak kalplara aktan ara; erimi metal aktma kep
eleri veya kaplar.
pour point: Akaryaktlarn bir boruda veya boru devre
sinde akabildikleri en dk scaklk derecesi; akma
noktas; akma scakl; motorlarda kullanlan yaktla
rn ounun akma noktas 0C'nn altndadr; dizel
yaktlar iin maksimum akma noktas -18C veya
0F'dir.
pour point additives: Bkz. pour point depressor.
pour point depressor: Akma noktalarn veya scaklk
larn drmek iin ve mum olumasna engel ol
mak amacyla yalama yalarna katlan alkil naftelen vb. i maddelerden biri; akma noktas drc.
pour point improver: Bkz. pour point depressor.
pour test: Mot. yalama yalarnn akma noktalarn
ve yakt iindeki greli mum miktarn saptamak iin
yaplan deney; akma deneyi, tecrbesi veya testi.
powder: Herhangi bir kuru maddenin ok ince, duma
na benzer partikl eklinde, ezilerek ya da tle
rek retilen ekli; toz; pudra. 2) zel bir toz tr. 3a)
toz eklinde bir il. b) bunun bir dozu. c) toz duru
muna getirmek.
powdered: Toz haline getirilmi.
powdered coal: Ykanp tlerek pudra kvamna
getirilen ve enerji retmek zere kullanlan kmr;
tozkmr; pudra kvamnda kmr.
powder magazine: Barut ve patlayclarn depoland
bir blme; cephanelik; baruthane.
powder metallurgy: Metal ve alamlar toz haline in
dirgedikten sonra bunlara byk basn ve scaklk
ta ekil vererek katlatrma ilemi veya bilimi; toz
metalrjisi.
powdery: 1) toza alt; toza benzer; toz eklinde. 2) toz
la kapl; toz gibi.
power: 1) i yapma kapasitesi; yapma ve retme yete
nei. 2) fiziksel kuvvet veya enerji: Elektrik enerjisi
gibi. 3) fiziksel kuvvet veya enerji uygulamak iin uy
gulama kapasitesi: 60 vatlk g gibi. 4) Mate. bir sa
ynn kendisi ile arpmnn rn: 2'nin ikinci kuvve
ti 4 ve 2'nin beinci kuvveti 32'dir gibi. 5) Opt. bir
mercek, mikroskop, teleskop vb. inin bytme dere
cesi; grnt ve cisim aplarnn oran ile belirtilir.
6) bir g kayna ile salamak ya da temin etmek.
7) elektrik enerjisi ile altrlan. 8) makine g siste
minden hareket alarak hizmet veren.
power bearings: G yataklar; elektrik jeneratr ve
motorlarnn, santrfj pompalarn, trl blover ve fan
larn yataklar gibi dzgn yk altnda alan yatak
lar.
power balance: Mot. G dengesi; g balans; her

powe r balancin g
silindirden eit g elde edilen (makine).
power balancing: Mot. g dengelenmesi; gcn balanse edilmesi.
powerboat: Motorlu hzl tekne; hzl motortbot.
power brake: Oto. Paskal ilkesine gre altrlan balatal fren; g freni; hidrolik fren.
power breeder: Hem yararl g ve hem de yakt
oluturmak zere ina edilen reaktr; g retici (re
aktr).
power card: Diz Mot. g diyagram; g kart; silin
dirlerden, gc saptamak amacyla alnan endikeyter (pV) diyagram.
power consumption: Elekt. datm tablolarndaki vatmetrelerin belirttikleri g; tketilen g; g tketi
mi.
power cord: G kablosu.
power cycles: Mot. ideal, hava veya yakt-hava ev
rimlerinin tm; g evrimleri.
power cylinder: 1) hidrolik reglatrlerde g kayna
olan servomotorun silindiri. 2) Mot. gcn retildi
i makine silindiri; g silindiri.
power driil: 1) elektrik motoru ile altrlan portatif
bir matkap veya delgi; elektrikli breyz. 2) dikey al
an, byk matkap tezgh.
power driven: G ile altrlan veya iletilen.
power, eiectric: Bkz. Electric power.
power factor: Voltmetrede okunan gerek gcn za
hiri gce oran; g faktr; g etkeni; faz as;
cos,u ile gsterilir.
power factor meter: Elekt. Alternatif (dalgal) akm
datm tablolarnn zerinde bulunan ve g faktr
n belirten bir l cihaz; cos ler.
power feeders: Elekt. Ik devreleri hari, elektrik mo
torlarnn devrelerini besleyen g besleyicileri; bes
leme devreleri.
powerful: Gl; gce sahip; gc olan; kuvvetli; etki
li.
power-hammer: Trne bal olarak buhar veya ba
snl hava ile altrlan, ou duyarl kontrola sa
hip olan dvme makinesi; g ahmerdan; g eki
ci.
powerhouse: zellikle elektrik enerjisinin retildii te
sis; elektrik santral.
power index: Mor. sktrma erisinin ortalama ss;
politropik sktrmada 1,34-1,39 ve adyabatik sktr
mada ise 1,41 deerlerini alr; g indeksi.
power law: Bkz. power rule.
powerless: Gsz; kuvvetsiz; zayf.
power line: Elektrik motorlannn bulunduu g dev
relerini besleyen kablo; g kablosu.
power loss: 1) elektrik makinelerinde bakr, demir,
eddy (edi) veya histerizis kayplarnn toplam olan
g kayb. 2) Mot. srtnme ve rzgrlama (vantilasyon) kayplar ile makine tarafndan altrlan
yardmc makinelerin tkettikleri g. 3) Buhar Trb.
nozul (meme, lle), kanat, rzgrlama (vantilasyon)
ve s kayplarndan gelen g kayb.
power off: Kapamak (bir elektrik anahtarn).
power on : Amak (elektrik anahtarn).
power-operated: Buharl, basnl hava, hidrolik ba
snc, elektrik enerjisi vb. i ile altrlan; gle al
trlan.
power output: Bir makinenin reterek d devreye
verdii g; g verdisi; yk.

426

power , wate r
power pack: Transformatr, dorultma, kapasitr ve
rezistrl bir devreye klavuzluk eden ve alternatif
akmla girii besleyen bir cihaz; k taraf 100-1000
V'tuk doru akm salar.
power panel: Gc ana besleyiciden (fiderden) alp,
onu ayr motorlar iin devrelere ve g cihazlarna
ileten panel; g paneli.
power piston: 1) hidrolik reglatrlerde g reteci
olarak kullanlan servomotorun pistonu; alt tarafnda
ki basnl ya ile alarak yakt pskrtme pompa
snn rak koluna kumanda eder. 2) Mot. makine silin
dirlerinde retilen gcn krank miline aktarlmasn
salayan piston; g pistonu.
power plant: 1) belirli baz iletmeler iin g kayna
olarak hizmet eden tm cihazlar; g tesisi; g
kuruluu: Bir geminin g tesisi gibi. 2) g, zellik
le elektrik gc reten bir fabrika; santral; elektrik
santral. 3) bir otomotif aracnn makine, karbrasyon, ateleme, soutma ve yalama sistemleri.
power-press: Her trl pres iini yapan, bir elektrik
motoru ile altrlan ve pedala basld srece de
vaml olarak alan bir makine; g presi; g (ile
alan) pres.
power pump: alma gc d bir kaynaktan sala
nan, piston ya da plencerin dorusal hareketine ba
l olan, ok yksek basnl pompa; besi suyu pom
pas gibi bir pompa; g pompas; pistonlu pompa;
plencerii pompa
power-reactor: Bkz. nuclear reactor.
power rectifier: Akmn bir ynde akmasna msaade
etmek amacyla alternatif akm doru akma evir
mek iin kullanlan bir cihaz; g deitiricisi; iki
elektrot (anot ve katot) ile bunlann arasnda bulu
nan ve akm ileten bir maddeden oluur.
power rule: G kural: "Elektriksel g, gerilim ve
akm iddetinin rndr"; W = Vxl (vat, W).
power saw: Bir elektrik motoru tarafndan altrlan
testere; g testeresi; makineli testere.
power socket: Elekt. priz.
power station: Bir jeneratr ve bu jeneratr altr
mak iin makineler kapsayan bir bina; elektrik san
tral; g santral; eviren makineler buhar makinesi,
gaz trbini, dizel motoru veya su trbini (hidro-elektrik g) olabilir; g santrallar enterkonekte siste
me elektrik enerjisi salarlar.
power supply: Bir elektron tpnde elektrik gc kay
na; g kayna.
power take-off: Diz. Mot. verimli besleme sisteminde
Bkz. efficiency booster system bir gaz trbininin
rettii gcn krank mili tarafndan alnmas; g al
ma.
power take-off gear: Diz. Mot. g alma donanm;
Bkz. power take-off.
power tools: Elektrik motoru ile altnlan trl alet
ler.
power transformer: zellikle g devreleri iin di
zayn edilen ve ou zaman elik bir mahfaza iine
konulan bir transformatr; g transformatr.
power transmission system: Elekt. g iletim sistemi.
power-volume ratio: Diz. Mot. silindirlerin toplam
strok hacmine uyan endike veya fren beygir gcn
belirten bir kavram; g-hacim oran.
power, water Bkz. water power.

pozzolan a
pozzolana: Bkz. pozzuolana.
pozzuolana: Su imentosu veya hidrolik imentosu
yapmnda kullanlan tlm volkanik kaya.
ppm: Parts per million: Milyonda ksm.
Pr: Bkz. praseodymium.
pr.: Bkz. power.
praseodymium: Nadir toprak grubundan metalik kim
yasal bir element; prasedimiyum; tuzlar genel ola
rak yeil renklidir; Simg. Pr; at.a. 140,92; at.no. 59.
pratique: Den. karantina veya salk kurallarna uy
gun olarak bir gemiye verilen, liman iinde alma
ya devam edeceine dair belge; pratika.
pre-: nce, ncelikte, erken, nde anlamlarnda bir
nek.
prearrange: nceden dzenlemek.
prearrangement: Dzenlenmesi nceden yaplan.
precaution: 1) nceden alnm tedbir veya nlem.
2) olas tehlike, arza vb. ine kar nceden alnm
nlem.
precession: lk durumuna gre bir jireskopun dnme
dzlemi asn deitirmeye gayret eden herhangi
bir kuvvetin rettii bir hareket; presezyon.
precipitant: Kimy. bir zeltiye eklendii zaman kel
ti oluturan bir madde; keltici bir madde.
precipitate: 1) iki maddenin zeltileri arasnda kimyasai etki ile oluan znmez bir rn. 2) Meteo.
youmak ve yamur, kar, sulu kar vb. i eklinde
dmek veya yamak. 3) Kimy. kimyasal ayra, s
caklk vb. t etkisiyie bir zeltiden kat olarak ayrlan
bir madde; kelti.
precipitation: 1) havadan ayrlan veya bulutlardan d
en yamur, kar, sulukar, sis, don, vb. i gibi
nem. 2) kimyasal biimde zeltilerinden katlarn
aynimas.
precipitation hardening: Bkz. age hardening.
3
precipitation number: Diz. Mot. 10 cm kullanlm
3
ya 90 m petrol naftas ile kartrlp hepsinin birlik
3
te sepere edilmesiyle elde edilen cm trnden tor
tuyu belirtir; kullanlm ya iindeki tortu miktarn
saptamak zere uygulanr; preslpitasyon says; tor
tu deneyi; tortu says en fazla 0,5 olmaldr; bu say
y aan deerlerde ya deitirilmelidir.
precipitator: ktren kii ya da ey; ktrc;
keltici.
precise: 1) tam anlamyla tanmlanan; doru olarak
belirtilen. 2) deiimi olmayan; dakik olarak doru;
kesin.
precisely: Kesin bir ekilde; kesin olarak; kesinlikle.
precision: Kesin olma nitelii; kesinlik; dakiklik.
precision bearing: Mot. yksek devirli makinelerin
palamar yataklarnda kullanlan, el ile altrlamayan, ok duyarl iilik gerektiren, selleri daha ince
yaplan ve yatak metalleri ok ince olan yatak; has
sas yatak; duyarl yatak.
pre-combustion: n yanma; Bkz. pre-combustion
chamber.
pre-combustion chamber: Smidizel (yarm dizel)
makinelerinde yaktn yanmaya hazrland ve ilk
olarak tututuu, ounlukla silindir kapa zerinde
olan ve bir ya da bir ka dairesel kanal ile silindire
balanan hcre; n yanma odas; n yanma hcre
si.
precool: Paketleme ya da nakletmeden nce yapay
olarak soutmak.

427

pres s of sail (or canvas )


precooler: Gaz. Trb. kapal bir evrimde, trbinde
grev yaptktan sonra i gren medyumun veya
maddenin deniz suyu tarafndan soutulduu yer;
n soutucu; Gem. Mak. prekuler.
precooling: n soutma; nceden soutma.
pre-exhaust: Serbest ya da n egzoz: Bkz. free exha
ust.
prefabricate: 1) nceden yapmak veya imal etmek.
2) standartlatrlm blmier yardmyla ve abuk
olarak ina etmek: Prefabrik ev gibi.
preheat: nceden stmak; n stma.
preheater: 1) daha ok smidizei makinelerinin enjek
trlerinden yakt pskrtmeden nce stan stc;
n stc.
preheating: n stma.
preigniton: Benz. Mot. yanma odas duvarlarnda kz
gn noktalar olumas nedeniyle, silindirdeki havabenzin karmnn kvlcm olumadan kendiliinden
ve normal zamanndan nce tutumas; n tutuma
veya yanma.
preliminary exhaust: Drt zamanl motorlarda egzoz
spap, iki zamanl makinelerde egzoz portlar ald
an silindirden gaz firar; n egzoz; serbest egzoz;
Bkz. free exhaust.
premature ignition: Bkz. preignition.
premium: 1) dl ya da hediye. 2) denen ek miktar;
zellikle, bor ve faiz iin denen miktar. 3) sigorta
poliesi iin aralklarla denen cret; sigorta primi.
4) ok yksek deer.
preparation: 1) hazrlama. 2) hazrlanm; hazrlk. 3)
hazrlamak iin yaplan bir ey. 3) zel bir ama iin
hazrlanm bir ey.
preparation phase: Hazrlk safhas; Bkz, ignition de
lay.
prepare: 1) hazrlamak; ou zaman zel bir ama
iin hazrlamak. 2) gerekli tehizat vb. i ile donat
mak. 3) bir pln ya da formle gre malzeme, bile
en, para vb. lerini bir araya koymak; tesis etmek.
preservable: Korunabilir; saklanabilir.
preservation: Saklama ya da saklanma.
preserve: 1) zarar, hasar, tehlike, vb. inden koru
mak; muhafaza etmek; saklamak. 2) gelecekte kul
lanmak zere tuzlayarak, turu ve konserve vb. ya
parak hazrlamak (yiyecekler iin).
press: 1) srekli kuvvet ya da arlkta etkilemek; bas
trmak; sktrmak. 2a) sktrma ile suyunu kar
mak, b) sktrmak. 3) tlemek. 4) basn geir
mek ya da uygulamak. 5) sktrma veya sktrl
ma. 6) basnla kran, damgalayan, dzelten vb. i
bir cihaz veya makine. 7a) basm iin trl makine
lerden herhangi biri; matbaa makinesi, b) bask sa
nat, ii veya uygulamas.
pressboard: Yaltm veya izolasyon maddeleri ile do
yurulmu, cam gibi parlak bir madde; karton; yk
sek basn ve scaklk iin uygun deildir; petrol ve
yalama ya boru devrelerinde kullanlr.
press fit: Pres veya basnla birbirine geirme; sk
geme.
press, hydraulic: Bkz. hydraulic press.
pressed-in bushing: Bkz. full-floating bushing.
press of sail (or canvas): Den. herhangi belirli bir
rzgr basnc altnda bir gemiyi emniyetli bir biim
de yrtecek maksimum yelken yzeyi ya da miktan.

pressure
pressure: 1) sktrma veya sktrlma; kompresyon.
2) Elekt- elektromotor kuvvet. 3) Fiz. zt bir gvdeye
uygulanan kuvvet; bir yzey zerine datlan itme
ya da srast; birim alana uygulanan kuvvet; basn;
2
N/m , bar, atm, at. psi vb. i ksaltmalarla belirtilir.
pressure, absolute: Bkz. absolute pressure.
pressure alarm: Diz. Mot. ceket ve piston soutma
suyu ve yalama ya sistemlerine uygulanabilen ve
buralardaki basn belirli bir deerin altna indiinde
iletmeciyi sesle uyaran cihaz; basn alarm; moni
tor eklinde de kullanlr.
pressure altitude: Standart atmosferde verilen bir ba
snca uyan altitt; basn rakm; ykseltisi veya altitt.
pressure-charged: Bkz. supercharged.
pressure charging: Bkz. supercharge.
pressure compounded turbine: iki ya da daha fazla
saydaki De Laval kademesinden oluan trbin; ba
sn basamakl trbin; Rateau (Rato) trbini.
pressure compounding: Basn basamaklarndan
oluan (trbin); basn basamakl.
pressure-control valve: ek ya da stop valf snfna
girmeyen ve svlarn basnlarn denetlemek iin
zel olarak dizayn edilen valf; basn denetim valf.
pressure cooker: Ddkl tencere.
pressure, oritical: Kritik scaklnda bir gaz svlatr
mak iin gerekli basn; kritik basn.
pressure drop: Basn dm; giri ve k basn
lar arasndaki fark; i srtnme nedeniyle oluur.
pressure face: Den. bir gemi tornayte hareket ediyor
ken pervanesinin kanatlarnn arka taraf; basn y
z; sadece face olarak da kullanlr.
pressure feed system: Buh. Trb. bir pompann sa
lad basn ile rotoraft ve devir drc dililerin
yataklarnn yaland devre; basnl yalama siste
mi; cebri yalama devresi; basnl besleme sistemi.
pressure filter: Diz. Mot. yalama yann pompa ba
snc ile geirilerek temizlendii, ounlukla bez tor
ba elemanl bir szge; basn filtresi.
pressure-fired boiler: Bir gaz trbininin evirdii ha
va kompresr tarafndan salanan ar doldurma
havasnn yanma havas olarak kullanld kazan;
basnl hava ile fayrapl kazan; sperarjl kazan;
sperarjl buhar retme sistemi.
pressure, gauge: Bir manometre tarafndan llen,
atmosfer basnc zerinde veya altndaki basn; ma
nometre basnc.
pressure gradient: ki yer arasndaki basn deiimi
miktar; basn deiim miktar.
pressure gun: Gresleri basnla grasrlere (gres kap
larna) basan tabanca; basn tabancas; gres taban
cas; gres pompas.
pressure head: 1) basnc nedeniyle bir svnn her
bir birim arlnn enerjisi; basn hedi veya basn
ykseklii. 2) pilot tpnden oluan ve hava akntla
rnn hzn lmek iin kullanlan bir uak cihaz.
pressure, hydrostatic: Bkz. hydrostatic pressure.
pressure increase ratio: Sabit hacimde yanmal ev
rimlerde, yanma sonundaki basncn, yanma balan
gcndaki basnca oran; basn artmas oran.
pressure, impact: Hareketli bir sv tarafndan, onun
akmna dik olan bir dzleme uygulanan basn;
arpma basnc.
pressure indicator: Bkz. indicator.
pressure law: Hacmin scaklkla deitii, bu arada
basncn sabit kald kanun; basn kanunu: "Sabit
hacimdeki bir gaz ktlesinin basnc, 1C scaklk

.128

pressuretro l
ykselmesi iin, 0C'de basncn 1/273' kadar yk
selir."
pressure lubrication: Diz. Mot. karterden arpma ile
ya alamayan makine ksmlarnn yalanmasnda
standart bir yntem; basnla yalama; cebr yala
ma; yalama ya bir dili vb. i pompa ile samp (ma
kine alt) tanktan ekilerek (2-6 bar) basnla maki
nenin gerekli ksmlarna verilir.
pressure oiling: Bir pompa, lubrikatr vb. ile yala
ma; basn ile yalama; cebr yalama.
pressure, partial: Bir gaz karmnn bileenlerinden
(ksm gazlarndan) biri tarafndan uygulanan ba
sn; ksmi basn.
pressure-reducing valve: a) ilk hareket sistemlerin
de olduu gibi, basnl havann (~ 35 bar) basnc
n drmede (20-25 bara) kullanlan diyaframl ve
ya pilot valfl bir cihaz; basn drme valf: Gem.
Mak. redyusin valf. b) buharl devrelerde taze buha
rn basncn dren ve onun stma, scak su vb. i
sistemlerde kullanlmasn salayan valf.
pressure regulator: Diz. Mot. yalama devresi zerin
de bulunan, yay yk ile alan ve yataklarn bo
luklar normal iken bol miktarda ya baypas eden,
yataklarn klerensleri ar olduu zaman ya verme
yen ve yataklarn bakm zamanlarnn geldiinin an
lalmasna neden olan cihaz; basn reglatr.
pressure regulator valve: Bkz. pressure regulator.
pressure relief valve: Diz. Mot. silindir kapaklar ze
rinde bulunan ve silindirde belirli basn ald za
man kendiliinden alarak basnc gideren ve yay
yk ile alan bir valf; basn giderme valf; Gem.
Mak. rilif valf; emniyet valf; sadece relief valve ola
rak da kullanlr.
pressure rise, rapid: Diz. Mot. tutuma gecikmesin
den sonra silindir iindeki an basn ykselmesi;
hzl basn artmas veya ykselmesi.
pressure shift: Kaynak yksek basn altnda olduu
zaman, tayf hatlarnn dalga boyundaki deiim; ba
sn deiimi.
pressure spindle: D/z. Mot. bir yay basnc ile enjek
tr ine valfn yuvasna bastran dairesel kesitli u
buk; spndl; bask ubuu.
pressure spring: Enjektrlerin pskrtme basnlar
nn ayarlanmasna yardm eden ve bask ubuu
aracl ile ine valf yuvasna bastran yay; enjektr
yay; basn yay; enjektr basnlarnn ayarlanma
snda bu yayn tansiyonu arttrlarak ilem yaplr.
pressure, standart: 0C'de 760 mm cva ykseklii
tarafndan uygulanan basn; standart basn.
pressure stress: Yksek basntan kaynaklanan ge
rilme ya da stres; basn gerilmesi; silindir laynerlerini etkileyen basn gerilmesi gibi.
pressure thermometer:
Basn termometresi;
-51C'den (-60F) 1650C'ye (3000F) kadar lm
yapabilen Bourdon tpl Bkz. Bourdon tube scak
lk ler; Bourdon tpnn a) cva ya da alkol, b)
haznesi ksmen alkol veya benzin kapsayan buharl
ve c) nitrojen ile dolu olan tr vardr.
pressure-time diagram: Diz. Mot. ordinat bar trn
den basnc ve apsisi krank derecesi trnden zama
n belirten ak bir diyagram; basn-zaman diyagra
m; tutuma gecikmesi ve yanmann kademelerini in
celemek iin kullanlr.
pressuretrol: Buh. Kaza. Yardmc kazanlarda, buhar
basncndaki deiimlere gre, otomatik olarak brnerlere verilen yakt ve havay dzenleyen cihaz; presretrol.

pressure, vapor
pressure, vapor: 1) atmosfere kapal bir kaptaki sv
ya da katnn buharlar tarafndan uygulanan basn;
buhar basnc. 2) tek bana bir buharn basnc.
pressure vessels: Buh. Kaza, heder, su ve buhar dra
m (domu), su dram vb. gibi kaplar; basnl kaplar;
basn kaplar.
pressure-velocity compounded: Basn ve hz basa
maklarndan oluan; hz ve basn basamakl (tr
bin); Krtis-Rato (trbini).
pressure-velocity compounding: Basn ve hz basa
maklarndan veya kademelerinden oluan (buhar
trbini).
pressure-volume diagram: Diz. Mot. silindirlerden al
nan, kursun herhangi bir noktasndaki basn-hacim
deiimlerini gsteren diyagram; basn-hacim di
yagram; p-V diyagram; endikatr diyagram; endikeyter diyagram.
pressure welding: Kayna tamamlamak iin basn
kullanlan herhangi bir kaynak ilemi ya da yntemi;
basn kayna.
pressurize: Alalma ve ykselmelerde, yksek rakm
larda (bir uak vb. i) iindeki basnc, normal atmos
fer basncna yakn olarak tutmak.
pressurized: Bir kompresrn salad, basnc at
mosfer basncndan daha yksek olan (hava); ba
snl hava gibi; basnl.
pressurized cabin: Bir ar doldurucu ile i basnc
yeryzndeki basnca yakn bir deerde tutulan
uak kabini; basnl kabin.
pressurized-furnace boiler: Bkz. pressure-fired bo
iler.
pressurized suit: Yksek rakml uularda, tecrbe
dallarnda havacy basn ve yerekim kuvveti de
iimlerine kar koruyan giysi.
pressurized-water reactor: Reaktr, kazan eanjr
borular, dolam pompas ve boru devresinden olu
an, soutucu ve moderator olarak ar veya hafif
su kullanan bir reaktr tr; basnl su reaktr.
pressurizer: Baz nkleer reaktrlerde kullanlan d
ey, ykseklii 5,5 m (18 fit), i ap 1,5 m (5 fit)
ve
hacmi 8,5 m3 /300 fit3), yaklak yars buhar domu
gibi grev yapan, i basnc 128-150 bar (1 8502185 psi) olan
bir Bkz.
basn
tank.
pressurizing
tank:
pressurizer.
presswork: 1) bir matbaa makinesinin iletilmesi ya
da ynetimi. 2) bir bask makinesi tarafndan yaplan
i; bask ii.
prestone: Atmosferik basnta kaynama scakl
197C olan bir kimyasal madde; etilen glikol; lboratuvarlarda kullanlan baz kk gl makinelerin si
lindir ceketlerinde ve soutma devrelerinde soutu
cu olarak kullanlr; preston.
preventive: nleyici ve nlemek iin grev yapan;
zellikle hastalk nleyen bir il; nleyen veya koru
yan herhangi bir ey; zellikle tpta hastalk nleyen
herhangi bir ey; profilktik.
preventive maintenance: Koruma amac ile yaplan
bakm; koruyucu bakm.
Prevost's law of heat exchange: "Scak madde tara
fndan kaybedilen toplam saydaki s birimi, soutu
cu madde tarafndan kazanlan toplam saydaki s
birimine eittir." Prevost'un s dntrme yasas.
prick: Zmba ile iaretlemek; entik amak.
prick punch: Domuz trna keski; iaret zmbas.
prim: Bkz. primary.
primal: Birincil ya da primer.

429

prime
primaquine: Sentetik kimyasal bir bileik; aminokinolin; stmann tedavisi iin kullanlr.
primary: 1) Kimy. a) bir atom veya kkn yer deitirmesiyle sonulanan, b) bir molekldeki birden fazla
karbon atomu ile birlemeyen bir karbon atomu ile
belirtilen. 2) Elekt. bir endksiyon bobini vb, inde endkleme akm, devre veya sargya ait .3) Elekt.
transformatr, endksiyon bobini vb. inin birincil ya
da primer sargsn belirten. 4) birincil ya da primer
sarg.
primary air: Gaz. Trb. yanma odasna verilerek, yak
tn yaklmasn salayan hava; birincil hava; primer
hava.
primary battery: Kimyasal bir tepkimeden, tersinir
olamayan elektrik reten batarya; primer ya da birin
cil batarya; primer batarya yeniden arj edilemez.
primary celi: Elekt. tersinir olmayan elektrokimyasal
tepkime ile enerji reten ve elektrik akm ile arj edi
lemeyen veya kimyasal enerjiyi elektrik enerjisine e
viren bir batarya ya da pil; birincil pil; primer pil; vol
ta pili.
primary circuit: Benz. Mot. ateleme devresinin birin
cil ya da primer devresi: Ak, anahtar, kapasitr
(meksefe, kondensatr) ve platinlerden oluur; birin
cil devre; primer devre.
primary coil: Primer veya birincil sarg. 1) endksi
yon bobininin, manyetik alan oluturan ve 240 kv
rmdan (sarmdan) oluan sargs. 2) iki telli bir
transformatrn, genellikle sekonder (ikincil) sarg
da endksiyon akm oluturan sargs; sarm says
transformatrn indirdii veya ykselttii gerilimin
saysal deerine baldr.
primary electron: 1) birincil emisyondan gelen bir
elektron; primer elektron. 2) iki elektronun arpma
sndan sonra, byk enerjiye sahip olan elektron.
primary heating: Den. fuel oil kullanlan buhar kazan
lar ve dizel motorlarnn, dinlendirme ve ift dip (dablbotum) tanklarnda yaklak 50C'ye kadar oian
stma; birinci! stma; primer stma.
primary inertia force: Birincil atalet kuvveti; motorla
rn eksenel veya dorusal hareket yapan ksmlar
nn ktlelerinden gelen ccs,u yasasna uyan kuvvet;
birinci harmonikler.
primary shaft: Oto. vites kutusu ana mili.
primary superheater: st stcs ayr olarak fayraplanan su borulu kazanlarda kullanlan ve sperhiyter
oca ile ana ocan borular arasnda bulunan kzd
rc; primer veya birincil sperhiyter.
primary system: Nk. Ener. reaktr gbeine temas
eden reaktr soutucusunu kapsayan sistem ya da
devre; birincil sistem; primer devre.
primary winding: Bkz. primary coil.
prime: 1) Mate, a) 3,5 veya 7 gibi kendisinden veya
1'den baka tam say ile blnemeyen say; asal sa
y, b) 1 istisna edilirse ayn tam say ile bineme
yen. 2) dakika iareti ('). 3) Aritm. asal bir say. 4)
emme salayncaya dek (bir pompann) alc taral
na su dklerek almaya hazrlamak. 5) bir pom
pa, makine vb. ini almaya hazrlamak. 6) buharla
kark pskrtme eklindeki suyun silindire verilme
sine msaade etmek: Buhar makinesi iin sylenir.
7) ilk hareketten nce motor silindirlerine benzin
pompalamak. 6) ilk hareketin zor olduu souk ha
valarda silindirlere eter gibi abuk parlayan bir sv
vermek.

pressur e
pressure: 1) sktrma veya sktrlma; kompresyon.
2) Elekt. elektromotor kuvvet. 3) Fa. zt bir gvdeye
uygulanan kuvvei; bir yzey zerine datlan itme
ya da srast; birim alana uygulanan kuvvet; basn;
2
N/m , bar, atm, at, psi vb. i ksaltmalarla belirtilir.
pressure, absolute: Bkz. absolute pressure.
pressure alarm: Diz. Mot. ceket ve piston soutma
suyu ve yalama ya sistemlerine uygulanabilen ve
buralardaki basn belirli bir deerin altna indiinde
iletmeciyi sesle uyaran cihaz; basn alarm; moni
tor eklinde de kullanlr.
pressure altitude: Standart atmosferde verilen bir ba
snca uyan altitt; basn rakm; ykseltisi veya altitt.
pressure-charged: Bkz. supercharged.
pressure charging: Bkz. supercharge.
pressure compounded turbine: iki ya da daha fazla
saydaki De Lavai kademesinden oluan trbin; ba
sn basamakl trbin; Rateau (Rato) trbini.
pressure compounding: Basn basamaklarndan
oluan (trbin); basn basamakl.
pressure-control valve: ek ya da stop valf snfna
girmeyen ve svlarn basnlarn denetlemek iin
zel olarak dizayn edilen valf; basn denetim valf.
pressure cooker: Ddkl tencere.
pressure, oritical: Kritik scaklnda bir gaz svlatr
mak iin gerekli basn; kritik basn.
pressure drop: Basn dm; giri ve k basn
lar arasndaki fark; i srtnme nedeniyle oluur.
pressure face: Den. bir gemi tornayte hareket ediyor
ken pervanesinin kanatlarnn arka taraf; basn y
z; sadece face olarak da kullanlr.
pressure feed system: Buh, Trb. bir pompann sa
lad basn ile rotoraft ve devir drc dililerin
yataklarnn yaland devre; basnl yalama siste
mi; cebri yalama devresi; basnl besleme sistemi.
pressure filter: Diz. Mot. yalama yann pompa ba
snc ile geirilerek temizlendii, ounlukla bez tor
ba elemanl bir szge; basn filtresi.
pressure-fired boiler: Bir gaz trbininin evirdii ha
va kompresr tarafndan salanan ar doldurma
havasnn yanma havas olarak kullanld kazan;
basnl hava ile fayrapl kazan; sperarjl kazan;
sperarjl buhar retme sistemi.
pressure, gauge: Bir manometre tarafndan llen,
atmosfer basnc zerinde veya altndaki basn; ma
nometre basnc.
pressure gradient: iki yer arasndaki basn deiimi
miktar; basn deiim miktar.
pressure gun: Gresleri basnla grasrlere (gres kap
larna) basan tabanca; basn tabancas; gres taban
cas; gres pompas.
pressure head: 1) basnc nedeniyle bir svnn her
bir birim arlnn enerjisi; basn hedi veya basn
ykseklii. 2) pitot tpnden oluan ve hava akntla
rnn hzn lmek iin kullanlan bir uak cihaz.
pressure, hydrostatic: Bkz. hydrostatic pressure.
pressure increase ratio: Sabit hacimde yanmal ev
rimlerde, yanma sonundaki basncn, yanma balan
gcndaki basnca oran; basn artmas oran.
pressure, impact: Hareketli bir sv tarafndan, onun
akmna dik olan bir dzleme uygulanan basn;
arpma basnc.
pressure indicator: Bkz. indicator.
pressure law: Hacmin scaklkla deitii, bu arada
basncn sabit kald kanun; basn kanunu: "Sabit
hacimdeki bir gaz ktlesinin basnc, 1C scaklk

428

pressuretro !
ykselmesi iin, 0C'de basncn 1/273' kadar yk
selir."
pressure lubrication: Diz. Mot. karlerden arpma ile
ya alamayan makine ksmlarnn yalanmasnda
standart bir yntem; basnla yalama; cebr yala
ma; yalama ya bir dili vb. i pompa ile samp (ma
kine alt) tanktan ekilerek (2-6 bar) basnla maki
nenin gerekli ksmlarna verilir.
pressure oiling: Bir pompa, lubrikatr vb. ile yala
ma; basn ile yalama; cebr yalama.
pressure, partial: Bir gaz karmnn bileenlerinden
(ksm gazlarndan) biri tarafndan uygulanan ba
sn; ksmi basn.
pressure-reducing valve: a) ilk hareket sistemlerin
de olduu gibi, basnl havann (~ 35 bar) basnc
n drmede (20-25 bara) kullanlan diyaframl ve
ya pilot valfl bir cihaz; basn drme valf: Gem.
Mak. redyusin valf. b) buharl devrelerde taze buha
rn basncn dren ve onun stma, scak su vb. i
sistemlerde kullanlmasn salayan valf.
pressure regulator: Diz. Mot. yalama devresi zerin
de bulunan, yay yk ile alan ve yataklarn bo
luklar normal iken bol miktarda ya baypas eden,
yataklarn klerensleri ar olduu zaman ya verme
yen ve yataklarn bakm zamanlarnn geldiinin an
lalmasna neden olan cihaz; basn reglatr.
pressure regulator valve: Bkz. pressure regulator.
pressure relief valve: Diz. Mot. silindir kapaklar ze
rinde bulunan ve silindirde belirli basn ald za
man kendiliinden alarak basnc gideren ve yay
yk ile alan bir valf; basn giderme valf; Gem.
Mak. rilif valf; emniyet valf; sadece relief valve ola
rak da kullanlr.
pressure rise, rapid: Diz. Mot. tutuma gecikmesin
den sonra silindir iindeki an basn ykselmesi;
hzl basn artmas veya ykselmesi.
pressure shift: Kaynak yksek basn altnda olduu
zaman, tayf hatlarnn dalga boyundaki deiim; ba
sn deiimi.
pressure spindle: Diz. Mot. bir yay basnc ile enjek
tr ine valfn yuvasna bastran dairesel kesitli u
buk; spndl; bask ubuu.
pressure spring: Enjektrlerin pskrtme basnlar
nn ayarlanmasna yardm eden ve bask ubuu
aracl ile ine valf yuvasna bastran yay; enjektr
yay; basn yay; enjektr basnlarnn ayarlanma
snda bu yayn tansiyonu arttrlarak ilem yaplr.
pressure, standart: 0C'de 760 mm cva ykseklii
tarafndan uygulanan basn; standart basn.
pressure stress: Yksek basntan kaynaklanan ge
rilme ya da stres; basn gerilmesi; silindir laynerlerini etkileyen basn gerilmesi gibi.
pressure thermometer:
Basn termometresi;
-51C'den (-60F) 1650C'ye (3000F) kadar lm
yapabilen Bourdon tpl Bkz. Bourdon tube scak
lk ler; Bourdon tpnn a) cva ya da alkol. b)
haznesi ksmen alkol veya benzin kapsayan buharl
ve c) nitrojen ile dolu olar tr vardr.
pressure-time diagram: Diz. Mot. ordinat bar trn
den basnc ve apsisi krank derecesi trnden zama
n belirten ak bir diyagram; basn-zaman diyagra
m; tutuma gecikmesi ve yanmann kademelerini in
celemek iin kullanlr.
pressuretrol: Buh. Kaza. Yardmc kazanlarda, buhar
basncndaki deiimlere gre, otomatik olarak brnerlere verilen yakt ve havay dzenleyen cihaz; presretrol.

pressura, vapor
pressure, vapor: 1) atmosfere kapal bir kaptaki sv
ya da katnn buharlar tarafndan uygulanan basn;
buhar basnc. 2) tek bana bir buharn basnc.
pressure vessels: Buh. Kaza. heder, su ve buhar dra
m (domu), su dram vb. gibi kaplar; basnl kaplar;
basn kaplar.
pressure-velocity compounded: Basn ve hz basa
maklarndan oluan; hz ve basn basamakl (tr
bin); Krtis-Rato (trbini).
pressure-velocity compounding: Basn ve hz basa
maklarndan veya kademelerinden oluan (buhar
trbini).
pressure-volume diagram: Diz. Mot. silindirlerden al
nan, kursun herhangi bir noktasndaki basn hacim
deiimlerini gsteren diyagram; basn-hacim di
yagram; p-V diyagram; endikatr diyagram; endikeyter diyagram.
pressure welding: Kayna tamamlamak iin basn
kullanlan herhangi bir kaynak ilemi ya da yntemi;
basn kayna.
pressurize: Alalma ve ykselmelerde, yksek rakm
larda (bir uak vb. i) iindeki basnc, normal atmos
fer basmana yakn olarak tutmak.
pressurized: Bir kompresrn salad, basnc at
mosfer basncndan daha yksek olan (hava): ba
snl hava gibi; basnl.
pressurized cabin: Bir ar doldurucu ile i basnc
yeryzndeki basnca yakn bir deerde tutulan
uak kabini; basnl kabin.
pressurized-furnace boiler: Bkz. pressure-fired bo
iler.
pressurized suit: Yksek rakml uularda, tecrbe
dallarnda havacy basn ve yerekim kuvveti de
iimlerine kar koruyan giysi,
pressurized-water reactor: Reaktr, kazan eanjr
borular, dolam pompas ve boru devresinden olu
an, soutucu ve moderator olarak ar veya hafif
su kullanan bir reaktr tr; basnl su reaktr.
pressurizer: Baz nkleer reaktrlerde kullanlan d
ey, ykseklii 5,5 m (18 fit), i ap 1,5 m (5 fit)
3
3
ve hacmi 8,5 m /300 fit ), yaklak yars buhar
domu gibi grev yapan, i basnc 128-150 bar (1
850-2185 psi) olan bir basn tank.
pressurizing tank: Bkz. pressurizer.
presswork: 1) bir matbaa makinesinin iletilmesi ya
da ynetimi. 2) bir bask makinesi tarafndan yaplan
i, bask ii.
prestone: Atmosferik basnta kaynama scakl
197C olan bir kimyasal madde; etilen glikol, lboratuvarlarda kullanlan baz kk gl makinelerin si
lindir ceketlerinde ve soutma devrelerinde soutu
cu olarak kullanlr; preston.
preventive: nleyici ve nlemek iin grev yapan;
zellikle hastalk nleyen bir il; nleyen veya koru
yan herhangi bir ey; zellikle tpta hastalk nleyen
herhangi bir ey; profilktik.
preventive maintenance: Koruma amac ile yaplan
bakm; koruyucu bakm.
Prevost's law of heat exchange: "Scak madde tara
fndan kaybedilen toplam saydaki s birimi, soutu
cu madde tarafndan kazanlan toplam saydaki s
birimine eittir." Prevost'un s dntrme yasas.
prick: Zmba ile iaretlemek; entik amak.
prick punch: Domuz trna keski; iaret zmbas.
prim: Bkz. primary.
primal: Birincil ya da primer.

429

prime
primaquine: Sentetik kimyasal bir bileik; aminokinolin; stmann tedavisi iin kullanlr.
primary: 1) Kimy. a) bir atom veya kkn yer deitirmesiyle sonulanan, b) bir molekldeki birden fazla
karbon atomu ile birlemeyen bir karbon atomu ile
belirtilen. 2) Elekt. bir endksiyon bobini vb. inde endkleme akm, devre veya sargya ait .3) Elekt.
transformatr, endksiyon bobini vb. inin birincil ya
da primer sargsn belirten. 4) birincil ya da primer
sarg.
primary air: Gaz. Trb. yanma odasna verilerek, yak
tn yaklmasn salayan hava; birincil hava; primer
hava.
primary battery; Kimyasal bir tepkimeden, tersinir
olamayan elektrik reten batarya; primer ya da birin
cil batarya; primer batarya yeniden arj edilemez.
primary cell: Elekt. tersinir olmayan elektrokimyasa!
tepkime ile enerji reten ve elektrik akm ile arj edi
lemeyen veya kimyasal enerjiyi elektrik enerjisine e
viren bir batarya ya da pil; birincil pil; primer pil; vol
ta pili.
primary circuit: Seriz. Mot. ateleme devresinin birin
cil ya da primer devresi: Ak, anahtar, kapasitr
(meksefe, kondensatr) ve platinlerden oluur; birin
cil devre; primer devre.
primary coil: Primer veya birincil sarg. 1) endksi
yon bobininin, manyetik alan oluturan ve 240 kv
rmdan (sarmdan) oluan sargs. 2) iki telli bir
transformatrn, genellikle sekonder (ikincil) sarg
da endksiyon akm oluturan sargs; sarm says
transformatrn indirdii veya ykselttii gerilimin
saysal deerine baldr.
primary electron: 1) birincil emisyondan gelen bir
elektron, primer elektron. 2) iki elektronun arpma
sndan sonra, byk enerjiye sahip olan elektron.
primary heating: Den. fuel oil kullanlan buhar kazan
lar ve dizel motorlarnn, dinlendirme ve ift dip (dablbotum) tanklarnda yaklak 50C'ye kadar olan
stma; birinci! stma; primer stma.
primary inertia force: Birincil atalet kuvveti; motorla
rn eksene! veya dorusal hareket yapan ksmlar
nn ktlelerinden gelen cos,u yasasna uyan kuvvet;
birinci harmonikler.
primary shaft: Oto. vites kutusu ana mili.
primary superheater: st stcs ayr olarak fayraplanan su borulu kazanlarda kullanlan ve sperhiyter
oca ile ana ocan borular arasnda bulunan kzd
rc; primer veya birincil sperhiyter.
primary system: Nk. Ener. reaktr gbeine temas
eden reaktr soutucusunu kapsayan sistem ya da
devre; birinci! sistem; primer devre.
primary winding: Bkz. primary coll,
prime: 1) Mate, a) 3,5 veya 7 gibi kendisinden veya
1'den baka tam say ile blnemeyen say; asal sa
y, b) 1 istisna edilirse ayn tam say ile blneme
yen. 2) dakika iareti ('). 3) Aritm. asal bir say. 4)
emme salayncaya dek (bir pompann) alc taraf
na su dklerek almaya hazrlamak. 5) bir pom
pa, makine vb, ini almaya hazrlamak. 6) buharla
kark pskrtme eklindeki suyun silindire verilme
sine msaade etmek: Buhar makinesi iin sylenir.
7) ilk hareketten nce motor silindirlerine benzin
pompalamak. 6) ilk hareketin zor olduu souk ha
valarda silindirlere eter gibi abuk parlayan bir sv
vermek.

prim e mover
prime mover: 1) g retmek, su aktmak vb. i gibi
insan tarafndan uygulanan herhangi bir doal kuv
vet. 2) doal kuvveti retici gce dntren, trbin
vb. i gibi bir makine. 3) muharrik; hareket veren.
primer: Patlayc kapsayan kk bir tapa, tp, vb.i;
byk bir silhn ana dolgusunu atelemek iin kul
lanlr.
primer paint: Yal boya yaplmadan nce, ounluk
la metal yzeylere srlen ilk (kat) boya; astar bo
ya.
priming: 1) boya vb. inde alt veya ilk kat. 2) bir bu
har kazannda su dzeyinin yksek olmas, su yo
unluunun ykselmesi, yzey gerilimi vb. i neden
lerle makineye su yrmesine neden olan olay; ka
zan kaynamas. 3) Diz.. Mot. yksek basn pompas
ile enjektr arasndaki borunun havasnn kanlmas; havaszlandrma, 4) santrfj pompalarn alc tara
fndaki borunun havasnn karlmas; havaszlandr
ma; self priming olarak da kullanlr. 5) ilk hareket
kolayl salamak zere, makine silindirlerine kolay
yanc, eter gibi, bir madde verme.
priming pump: Havaszlandrma pompas ya da tu
lumbas; sintine veya safra pompalarnn devrelerini
havaszlandran ve bylece suyun giri borusunda
ykselmesini salayan pompa.
priming, seif: Baz pompalarn alc tarafndaki boru
devresinin havasn boaltp vakum oluturarak alc
tarafn su ile dolmasn salayan kk bir ecektr;
kendiliinden havaszlandrma.
priming system: Diz. Mot. Havaszlandrma sistemi;
Bkz. priming (4); havaszlandrma devresi.
priming valve: Diz. Mot yakt pskrtme pompas ile
enjektr arasnda devrenin havasn karmak iin
kullanlan ve enjektr zerinde bulunan bir valf; ha
vaszlandrma amacyla elle alr; havaszlandrma
valf; baypas valf; Gem. Mak. prayming valf.
primitive: Primer ya da birincil; temel; esas. 2) Ceb.
Geom. dierinden kan ekil.
prin.: Bkz. 1) principal. 2) principally. 3) principle.
principal: Asl; en nemli; balca; esas.
principal dimensions: Pistonlu bir pompa, makine
ya da bir motorun silindir ap, piston stroku ve pis
ton ortalama hzn kapsayan lleri; esas ller;
ana ller.
principally: Balca; esas olarak.
principium: 1) prensip; ilke. 2) o. ilk prensipler;
esaslar.
principle: 1) bir eyin son kayna, balangc veya
nedeni. 2) prensip ya da ilke. 3) bir eyin alma
yntemi: Benzin veya dize! motorlarnn alma ilke
si gibi. 4) kural.
principal axis: Bir mercein yzeylerinin eri merkez
lerini birletiren doru; esas eksen.
principle of flotation: Yzen bir cismin kendi arl
kadar su tarmas ilkesi; yzme ilkesi; Arimet ilkesi
nin zel bir durumu.
principle of moments: Eer bir cisim kuvvetlerin etki
siyle dengede ise, saat ynndeki momentlerin top
lam, cismin herhangi bir noktasnda saat aksi y
nndeki momentlerin toplamna eittir; momentler il
kesi veya prensibi.
print: 1) bask; basm; tab. 2) mhr, kalp, lokma
vb. i gibi bask yapmak iin kullanlan ara, alet vb.
3) basl harfler, kelimeler vb. i; mrekkepli hurufat

430

proces s
ile yaplan bask; tporafi. 4) basl malzeme. 5) ga
zete veya dergi. 6) bask ya da tab. 7) bir yzey ze
rine bask yapmak. 8) basmak; yaynlamak. 9) klie
den basl resim karmak.
print belt: Bilgisay. yazma kua
printer: Bilgisay. yazc.
printery: 1) matbaa; basmevi. 2) kumalara bask ya
plan fabrika.
printing: 1) bask yapan kii veya eyin ii; basma;
bask. 2) basl madde retimi. 3) bir kerede baslan
bir kitap vb. inin tm kopyalar.
printing paper: Bask kd; ozalit kd.
printing press: Mrekkepli hurufat, levhalar veya si
lindirlerden bask yapan bir makine; bask makinesi;
matbaa makinesi.
prism: 1) Geom. okgen olan tabanlar birbirine para
lel ve yanal yzleri dikdrtgen olan kat; prizma:
gen, drtgen, okgen prizma gibi. 2) su damlas gi
bi, kran herhangi bir ey. 3) Opt. a) tabanlar
gen ve birbirine paralel ve yanal yzleri dikdrt
gen olan, camdan yaplm, tayfta krmak iin
kullanlan saydam prizma, b) ya da daha fazla ke
nar olan benzer bir ekil.
prismatic: 1) prizmaya ait veya ona benzeyen. 2)
prizma gibi kran. 3) prizmatik renklere benze
yen. 4) ok renkli; ok parlak; gz kamatrc. 5) Mi
ner, ortorombik.
prismatical: Bkz. prismatic.
prismatically: 1) prizmatik renklerle. 2) prizmatik ola
rak. 3) bir prizma arasndan.
prismatic coefficient: Gem. in. kesiti bir geminin en
geni yerindeki kesiti kadar ve boyu geminin boyu
na eit olan bir prizmann hacminin, geminin su alt
ksmna oran; prizmatik katsay.
prismatic colors: Bir prizmadan beyaz bir n ge
mesiyle grnr tayfta retilen renkler; prizmatik
renkler: Krmz, turuncu, sar, yeil, mavi, ivit, ren
gi ve mor.
prismoid: Tabanlar birbirine paralel fakat eit olma
yan okgenlerden oluan ve yana! yzleri yamuk
olan bir ekil; prizmoit.
prismoidal: Prizmoite benzeyen veya ona ait.
probability: 1) olabilir olma durumu veya nitelii; ola
bilirlik; olaslk; probabilite. 2) olabilir bir ey. 3) an
sn matematiksel ifadesi.
probable: Muhtemel; olas.
probably: Olaslkla; byk bir olaslkla.
problem: 1) zm veya dnme iin sunulan bir
soru. 2) artc veya zor bir soru, madde, durum
veya kii. 3) Mate, yaplmas gereken herhangi bir
ey; problem; mesele; sorun. 4) eitilmesi veya di
sipline edilmesi ok zor.
problematic: Bkz. problematical.
problematical: 1) bir problemin doasna sahip olan.
2) belirsiz; tahmin olunamaz.
procain: Kokaine benzeyen, fakat ondan daha az ze
hirli olan sentetik, kristalli bir bileik; prokain,
C 1 3 H 2 0 O 2 N 2 . HCI; tp ve di hekimliinde
lokal
anestezik olarak kullanlr.
procedure: 1) yntem; tarz; ilem. 2) bir eyi yap
mak iin belirli bir yol; i yapma usul.
process: 1) Bir iletme maddesinin herhangi bir ter
modinamik zelliindeki herhangi bir deiim; ter
modinamik deiim veya ilem. 2) bir ok deiiklik-

p r oces si n g
ler iine alan srekli gelime. 3) bir eyi yapmann
belirli yntemi. 4) zel muamele veya ilemle hazr
lanm. 5) Matb. mekanik veya fotoraf yardmyla
klie yapm yntemlerinin tm. 6) zel muamele ve
ya ilem ile hazrlamak. 7) mekanik veya fotorafla
klie karma yntemine ait veya bu yntemle yap
lan ya da kullanlan.
processing: ileme.
processor: Bilgisay. ilemci.
prod.: Bkz. 1) produce. 2) produced. 3)
product.
produce: 1) retmek; yaratmak; dourmak; rn ver
mek; oluturmak. 2) yapmak veya imal etmek. 3) ne
den olmak; sebebiyet vermek. 4} Geom. uzatmak
(bir izgi ya da dzlemi). 5) allm rn veya rn
leri imal etmek, oluturmak, dourmak vb. i. 6) reti
len herhangi bir ey; zellikle iftlik rnlerinin t
m.
producer: 1) reten bir kii; zellikle eyalar ve ser
visler reten kii; retici. 2) karbon monoksit retimi
iin kullanlan zel bir frn veya ocak. 3) prodktr.
producer gas: Dk nitelikli kmrn snrl miktar
daki hava ile yaklmasndan elde edilen ve azot ile
karbon monoksit kapsayan yanc bir gaz karm;
endstride kullanlr.
producer goods: Tketim mallar retiminde kullan
lan ham maddeler ve makineler gibi malzeme.
producible: retilebilir olma yetenei; retilebilirlik.
product: 1) tabiat veya endstri ya da sanat tarafn
dan retilen ey; rn. 2) kimyasal bir deiim sonu
cu oluan herhangi bir madde. 3) Mate, iki ya da da
ha fazla saynn birlikte arplmasyla elde edilen sa
y; rn.
production: 1) retme ilemi veya ii; retim. 2) re
tim miktar. 3a) retilen bir ey; rn. b) sanat, ede
biyat, tiyatro vb. almas. 3) ekonomik deer reti
mi; mal ve hizmet retimi; kart tketim.
production reactor: zellikle geni lde deiik
rnler, rnein pltonyum oluturmak zere kurul
mu bir reaktr; pltonyum reaktr.
productive: 1) retken; bol miktarda reten; verimli.
2) bol retimi ile gze arpan. 3) Ekon. ekonomik
deer yaratma veya mal ve hizmetler retmeye ait
veya onunla ilikili.
productivity: retken, verimli vb. olma durumu veya
nitelii; verimlilik.
protession: Tarih, felsefe veya bilimde ve ou za
man el almas yerine zihinsel almay gerektiren
retim, mhendislik vb. meslek veya i; zellikle
tp, hukuk veya ilahiyat gibi.
proficiency: Ehliyetli olma durumu, nitelii veya ger
ei.
proficient: Maharetli, yetenekli, kabiliyetli.
profile: 1) bir yzn yandan grn; profil; yandan
grn. 2) bu tr grnl bir (teknik) resim. 3)
Mim. bir bina vb. inin yan veya kesit ya da yan yk
seklii. 4) yandan grnn izmek veya skecini
yapmak.
profile plane: Tek. Res. bir cismin sol ya da sa
taraf larndan resminin yapld dzlem; profil
dzlemi; yanal dzlem.
progesterone: Sentetik olarak da yaplan kristalli bir
hormon; projesteron. C 21 H 30 O 2 .
progestin: 1) projesteron'un eski ad. 2) etkisi projesterona benzeyen herhangi bir madde.

431

p ro mp t
program (programme): 1a) bir seremoni, elence
vb. inde olaylarn, paralarn ve konumaclarn vb. i
listesi; program, b) olaylarn tm. 2) bir ilemin ta
sarm veya pln. 3) programa girmek; plnlamak;
pln yapmak.
progress: 1) ilerleme. 2) iteri gidi; gelime. 3) ileriye
hareket etmek (gitmek); ilerlemek. 4) devam etmek
ya da srdrmek. 5) gelimek.
progression: 1) ileriye hareket edi; gelime; ilerle
yi. 2) Astr. dorudan gezegensel hareket. 3) Mate.
orantl farklarla azalan veya oalan saylar dizisi:
Aritmetik veya geometrik dizisi gibi; fite. arithmetic
progression, geometric progression.
progression, arithmetic: Bkz. arithmetic progressi
on.
progressional: lerleme veya gelimeye ait veya geli
me kapsayan.
progressive: 1) ilerleyen; ileriye giden. 2) ardl adm
larla devam eden veya sren.
project: 1) tasarlamak; niyet etmek (i, pln vb.). 2)
frlatmak; ileriye frlatmak. 3) bir yzey zerinde g
rnmek veya dmeye neden olmak (glge, grn
t vb.). 4) Geom. bir dzlem yzeyde uygun izgiler
yardmyla belirtmek.
projectile: 1) ileriye atlmak iin tasarlanm kurun,
mermi, roket vb. i bir cisim. 2) ileriye atlan veya frla
tlan herhangi bir ey. 3) ileriye atlmak zere dizayn
edilen: Mzrak ya da cirit gibi. 4) ileriye frlatma.
projection: 1) frlatma veya frlatlma. 2) atlan bir
ey. 3) plnlanan bir ey; zellikle harita yapmcl
nda, dnya yzeyinin (veya gksel krenin) veya
onun bir parasnn bir dzlem zerinde simgelenmesl. 4) Foto. bir grntnn bir perde vb. i zerin
de grnmesinin nedeni olan ilem; projeksiyon; iz
dm.
projection welding: ileme balamadan nce metal
levhalardan birine presle kntlar yapldktan sonra
uygulanan, altta ve stte bulunan, dz elektrotlarla
yaplan kaynak; kntl kaynak: Ses geirmez yap
mada kullanlr.
projective geometry: ekil yanstld zaman zellik
leri de deimeyen bir ekil ile ilgilenen geometri da
l.
projector; Projektr; 1) zellikle bir perdeye grnt
frlatan bir makine; sinema makinesi; 2) proje tasar
layan ya da yapar kimse; 3) frlatan veya atan bir ki
i veya ey.
prolate: Kutuplarda uzatlm: Bir tr sferoit gibi.
prolate ellipsoid: Kutuplara doru uzatlm elipsoit;
iki ucu kabark elipsoit.
prolin: Bkz. proline.
proline: Proteinlerin ayrmasyla oluan bir amino
asit; prolin, C 5 H 9 0 2 N .
prometacenter: Herhangi bir noktada bir yzme eri
sinin merkezi; prometasentir.
promethium: Nadir toprak grubundan kimyasal meta
lik bir element; prometyum: Simg. Pm; at.a. 147
(?); at.no. 61; eski ad ilinyum Bkz. illinium.
promotor (promoter): Bir katalizre, onun etkisini art
trmak amacyla az bir miktar eklenen madde: Haber
ileminde Bkz. Haber process alminyum, demir
katalizr zerinde oaltc grev yapar; ykseltici;
arttrc; oaltc.
prompt: 1) hazr; abuk; hemen olan. 2) gecikmeksi-

p ro mp t n e u t ro n s
zin veya bir kerede yaplan, konuulan vb. i. 3) hare
kete getirmek. 4) Bilgisay. yant istemi.
prompt neutrons: Zincirleme tepkime veya fizyon tep
kimesi srasnda an olarak grlen, vukubulan veya
firar eden ntronlarn byk bir blm; hzl ntron
lar; acele ntronlar.
Prony brake: iki srtnme blokundan oluan ve k
k gl motorlarn fren beygirglerini lmek
iin kullanlan balatal, mekanik bir dinamometre;
Proni freni.
proof: 1) tecrbe etme ii veya ilemi; bir eyi dene
me veya tecrbe etme. 2) denenen veya tecrbe edi
len durum ya da nitelie sahip olan. 3) dayankll
denenmi ya da tecrbe edilmi. 4) bir alkoll iki
nin derecesi; alkol derecesi. 5) Mate, bir hesaplama
nn doruluunu kontrol ilemi; salama. 6) Foto.
bir negatifin deneme basks. 7) Matt, hatalar bul
mak, dzeltmek veya deitirmek iin deneme bask
s. 8) dayankln denenmesi veya test edilmesine
ait. 9) deneme veya tecrbe iin kullanlan. 10) stan
dart dereceye ait; Alkoll ikiler iin sylenir.
proofing: 1) bir eyi geirmez, zellikle su geirmez
yapma ii ya da ilemi. 2) bu ilemde kullanlan kim
yasal madde vb. i.
proof-plane: Yaltlm veya izole edilmi sapl kk
bir metal levha; arj denemek iin kullanlr; Bkz.
electroscope.
proof spirit: Hacminin % 50'si 15,55C'de (60F) z
gl arl 0,7939 olan alkol kapsayan alkol bir iki
ya da alkol ve su karm.
proof test: Bir makine paras ya da makineyi dizayn
veya alma ykne eit ya da onu geen ykte de
neme; rnein bir dkm borunun, iletme basnc
nn iki misli su basnc ile denendii tecrbe; dene
me tecrbesi; prova deneyi.
prop: 1) bir yap ya da parann altnda veya ona kar
yerletirilmi kat bir destek, kiri, payanda veya
kazk. 2) payanda ile tamak, tutmak vb. i. 3) des
teklemek; destek vermek.
propagate: 1) Mot. silindirler iinde alevlerin yaylma
s Bkz. flame propagation period). 2) uzay iinde
uzanmak veya iletilmek. 3) oalma. 4) oalma yo
lu ile iletmek. 5) oalmaya neden olmak.
propagation: Yayma; yaylma.
propagation period, flame: Bkz. flame propagation
period.
propane: Sv. Yk. propan; ok parlayc, insan sal
iin hafife zararl, kokusuz, kaak tehlikesine kar
kokulandrlan, doymu alifatiklerden, nem emme
yen, renksiz, svlatrlabilen bir gaz; Simg.C3 H8 ;
20/4C'de
z.a.
0,5184;
k.n.-42,5C;
d.n.-187,69C; suda znmez; 20C'de viskozitesi
0,05 cP; -44C'de 0,1 cP; gemilerde -42,5C scaklk
ve atmosfer basnc veya 12-13 atmosfere kadar ba
snta tanr,
propanol: Sv. Yk. propanol; etil karbinol; 1-propanol, propan-1-01; propil alkol; n-propil alkol; yangn
tehlikesi olan, alkole benzer kokulu, saydam, birincil
alifatiklerden, nem emmeyen, insan sal iin za
rarl, renksiz
bir
sv;
Simg.CH3CH2-CH2OH;
20/4C'de z.a. 0,8044; k.n.97C; d.n.-127C; su
da tm ile znr; 20C'de viskozitesi 2,256 cP;
gemilerde evre scakl ve atmosfer basncnda ta
nr.

432

p ro pionic
propel: ileriye doru itmek, sevketmek veya srmek.
propellant: ileri doru iten, sren veya sevkeden kii
ya da ey; zellikle bir mermiyi silhtan sevkeden
patlayc dolgu.
propellent: Bkz. propellant.
propeller: iten, sren veya sevkeden kii veya ey;
zellikle bir gemi veya ua yrten trl cihazlar
dan biri; pervane.
propeller efficiency: itme, tepki ya da srastn, perva
nenin ald gce oran; pervane verimi.
propeller factor: Pervanelerin seimi srasnda dikka
te alnmas gereken pervane says, pervane ap,
devir ve kanat says, pi oran, pi deiimi, maksi
mum kanat kalnl, kanat kesiti vb. i etkenler; per
vane etkeni; pervane faktr.
propeller horsepower: Bir ana makineden pervane
ye iletilen g; pervane beygirgc; pervane gc;
fren gcnden srast ve aft yataklar ile kovann t
kettikleri g ktktan sonra kalan g; fren beygirgcnden % 10-% 20 kadar daha kktr.
propeller pitch: Kanatlarndan biri zerindeki bir nok
tann, pervanenin tam bir devri srasnda, geminin al
d mesafe; pervane pii, adm ya da hatvesi.
propeller pump: zerinde giri ve k balantlar
bulunan bir mahfaza iinde bir mil ile dndrlen
pervane trnden bir tulumba; pervane pompa; ka
3
pasiteleri yaklak 0,1-30 m /saat ve basma yksek
likleri en fazla 20 metredir.
propeller shaft: 1) bir gemide ana makinenin gc
n pervaneye aktaran ve ara aftlardan oluan mil;
pervane aft ya da mili. 2) bir otomobilde gc ak
tarma organlar ile arka aksa ileten mil; altrma mi
li ya da aft.
propeller slip: Den. pervanenin, vida gibi, kat bir ci
simde bir devirdeki ilerleme miktar ile, su iinde ger
ek olarak bir devirdeki ilerleme miktar arasndaki
fark; pervane slipi; pervane ilerlemesi.
propalier thrust: Gem. Mak. pervane tarafndan afta
iletilen ve srast yata tarafndan gemi bnyesine ya
ylan itme ya da tepki; pervane srast; pervane tepki
si.
propeller turbine: Bkz. axial turbine.
propelling machinery: Pervaneyi evirmek amac ile
kullanlan buharl, motorlu veya gaz trbinli bir maki
ne; ana makine.
propene: Bkz. propane.
2
proper fraction: Mate, 2/5 veya x/x gibi, pay pay
dasndan daha kk veya daha dk derecede
olan baya kesir.
property: 1) bir eye sahip olma, kullanma veya ta
sarruf etme hakk. 2) sahip olunan ey ya da eyler;
zellikle sahip olunan mal, mlk veya arazi. 3) zel
likle, bir kimyasal bileiin zellii gibi.
propionaidehyde: Sv. Yk. propionaldehit; propa
nol; propiyonik aldehit; propilik aldehit; yangn tehli
kesi olan, boucu ve meyva kokulu, renksiz, alifatik
lerden, nem emmeyen, dayankl, insan sal iin
zararl bir sv; Simg. C 2H 5CHO; 20/4C'de z.a.
0
0,807; k.n. 48,8 C; d.n.-81C; suda hafife znr;
viskozitesi belli deil; gemilerde evre scakl ve at
mosfer basncnda tanr; tropikal koullarda ykn
soutulmas gerekir.
propionic: Kimy. renksiz, tatl kokulu, terde bulunan
ve odunun damtlmasndan elde edilen sv ya asiti-

propionic acid

433

p ro p y len e o x id

e
ni belirtir; propiyonik.
propionic acid: Sv. Yk. propiyonik asit; rnetilsaiisilik
asit; proponoyik asit; sv olarak deriik, insan sal
iin zararl, keskin kokulu, saydam, renksiz, akc,
higroskopik, dayankl ve akc bir asit; Simg. C 2 H5 COOH;
20/20C'de z.a.
0,993-1,000;
k.n.
140,8C; d.n.-20,7C; suda tm
ile
znr;
20C'de viskozitesi 1,102 cP; gemilerde evre scakl
ve atmosfer basncnda tanr.
propjet: Trbo pervaneli jet makinesi; Bkz. turbop
rop.
proportion: 1) zellikle bir btn ile ilikili bir para,
pay ya da porsiyon; hisse; kota. 2) l, miktar, ni
celik vb. ine gre paralar ya da nesneler arasndaki
kyaslamal iliki; oran, 3) paralar ya da eyler ara
sndaki iliki; denge ya da simetri. 4) bir standarda
bal l, derece veya uzunluk. 5) o, boyutlar,
ller veya dimensiyon. 6) Mate, a) oranlar arasn
daki eitlik; geometrik oran. b) verildiinde dr
dnc nitelii bulma yntemi; orant. 6) bir btn
ahekli veya simetrik olarak dzenlemek. 7) orant
kurmak.
proportional: 1) orantya ait veya orant ile saptanan;
nisb veya bal; rlatif ya da greli. 2) orantl; oran
tya sahip olan; orantl olma. 3) Mate, ayn veya sa
bit orana sahip olan.
proportionality: Orantl veya orantl olma durumu
ya da nitelii; orantllk.
proportionate: Orantl olarak; orantl yapmak.
proportioned: Belirli oranlara sahip olan.
propulsion: 1) tahrik etme veya tahrik edilme. 2) s
ren veya sevk ya da tahrik eden ey; tahrik veya sr
me kuvveti; tahrik; propulsiyon.
propulsion boiler: Bkz. main boiler.
propulsion duty: Den. pervane evirme grevi; Gemi
ana makineleri iin sylenir.
propulsion efficiency: itme ya da sevk verimi.
propulsion engines: zellikle gemilerde, uak, fze,
roket vb. inde arac tahrik etmek zere kullanlan di
zel motoru, buharl makineler, gaz trbinleri, jet mo
torlar, roket makineleri vb. i; tahrik ya da sevk maki
neleri.
propulsion generator: Dizel-elektrik veya trbo-elek
trik sistemli gemilerde propulsiyon motorlar iin
elektrik enerjisi retmek amacyla kullanlan DC ve
ya AC jeneratr; tahrik ya da propulsiyon jenerat
r.
propulsion motor: Dizel-elektrik veya trbo-elektrik
sistemli gemilerde, k tarafta bulunan ar devirli,
pervane eviren elektrik motoru veya elektrik motor
larndan biri; tahrik motoru; propulsiyon motoru.
propulsion shaft: Gc ana makineden pervaneye
ve srast (tepkiyi) pervaneden srast yatana aktaran
aft; pervane aft; tahrik, itme ya da propulsion af
t.
propulsion turbine: Pervane evirme grevi iin di
zayn edilen herhangi cins (aksiyon, reaksiyon, kar
mak vb.i) trbin; propulsiyon trbini; tahrik trbini.
propulsion unit: Herhangi bir tahrik ya da propulsi
yon tesisinde ana trbinler, devir drc donanm
lar ve ana kondenserden oluan nite; tahrik veya
propulsiyon nitesi.
propulsive: Sevk, tahrik veya itici gce sahip olan.
propulsive coefficient: itme ya da yrtme katsays.

propulsive efficiency: itme veya sevk verimi.


propyl: Propan'dan treyen tek deerli bir kk; propil, C 3 H
7.
propyl acetate, n-: Sv. Yk. n-propil asetat; yangn
tehlikesi olan, armuta benzer kokulu, insan sal
iin zararl, alifatik ailesinden, nem emmeyen, daya
nkl, saydam ve renksiz bir sv; Simg. CH3COOC 3 H7 ; 20/20C'de z.a. 0,887; k.n. 101,6C;
d.n. -92,5C; 20C suda % 1,9 orannda znr; ge
milerde evre scakl ve atmosfer basncnda ta
nr.
propyl alcohol: Reine ve sakzlarn zcs olarak
kullanlan renksiz bir sv; propil alkol, C3 H7 OH.
propyl benzene, iso: Sv. Yk. izo propilbenzen; cumene; cumol; 2-fenil propan; insan sal iin zarar
l, tatl ve keskin kokulu, aromatiklerden, nem emme
yen, dayankl, renksiz bir sv; Simg. C6 H5 CH
-(CH 3 )2 ; 20/4C'de z.a. 0,864; k.n. 152,4C;
d.n.-96,0C; suda znmez, 25C'de
viskozitesi
0,73 cP; gemilerde evre scakl ve atmosfer basn
cnda tanr.
propylene: Sv. Yk. propilen; propen; ok yanc, in
san sal iin zararl, kendine has kokulu, doyma
m alifatiklerden, nem emmeyen, dayankl ve renk

siz bir gaz; Simg. CH 3.CH:CH 2; 15,56/15,56 C'de


ve 10 bar basnta z.a. 0,5218; k.n. -47,7C; d.n.
-185C; suda znmez; viskozitesi belli deil; gemi
lerde evre scakl veya altnda ve atmosfer basnc
ya da zerindeki basnlarda tanr.
propylene dichloride: Sv. Yk. propilen diklorr;
1,2-dikloropropan; propilen klorr; propen diklorr;
yangn tehlikesi olan, insan salna hafife zararl,
klorforma benzer kokulu, doymu alifatiklerden,
nem emmeyen, dayankl, renksiz bir sv; Simg.
CHgCHCICH2CI; 20/20C'de z.a. 1,1583; k.n.
96,3C; d.n.-80C; suda arlksal olarak % 0,26 ora
nnda znr; viskozitesi belli deil; gemilerde ev
re scakl ve atmosfer basncnda tanr.
propylene glycol: Sv. Yk. propilen glikol; 1,2dihid- rokzi propan; metilen glikol; metil glikol; 1,2propan- diyol; propan-1,2-diyol; tehlikesiz, glikol
ailesinden, kokusuz, renksiz, nem emmeyen,
normal
scaklklar
da
dayankl
bir
sv;
Simg.CH3CHOH. CH2OH; 20/20C'de
z.a.
1,0381; ' k.n.
187,4C;
d.n.-60C'nin altnda; suda
tm
ile
znr;
20C'de viskozitesi 56 cP; gemilerde evre scakl
ve atmosfer basncnda tanr.
propylene glycol monomethyl ether: Sv. Yk.
propi len alkol monometil eter; "dovanol PM"; 1metaksi-2 propanol; propilen glikol metileter; nemli
bir tehlike siz olmayan, hafif ve ho kokulu, glikol
eter ailesin den nem emmeyen, dayankl, renksiz
bir sv; Simg. CH3OCH2.CHOH.CH3;
25/25C'de
z.a. 0,9109;
k.n.120,1C; d.n.-97C; suda tm ile znr;
25C'de viskozitesi 1,86 cks; gemilerde evre scakl
ve atmosfer basncnda tanr.
propylene oxide: Sv. Yk. propilen oksit; 1,2-epoksipropan; metloksiran; propenoksit; yangn ve patla
ma tehlikesi olan, eter gibi kokan, higroskopik olma
yan, renksiz
bir
sv;
Simg.CH3 CHCH 2 0;

20/20C de

z.a.

0,8304:

k.n.

33,9C;

d.n.-104,4C; suda % 10'dan fazla znr; 25C'de


viskozitesi 0,28 cP; gemilerde evre scakl ve at
mosfer basncnda tanr.
Teknik Szlk - F. 28

propylen e t e t ra me r
propylene tetramer: Sv. Yk. propilen tetramer; dodekan; dodekasilen; tetrapropilen; tehlikesiz, kendi
ne has kokulu, doymam alifatiklerden, nem emme
yen, dayankl, insan sal iin zararl, renksiz bir
0
sv; Simg. (C 3 H6 ) 4 20 /4C'de z.a. 0,76; k.n.
157-218C;d.n.-35C; suda znmez; 20C'de vis
kozitesi 1,5 cP; gemilerde evre scakl ve atmos
fer basncnda tanr.
propylene trimer: Sv. Yk. propilen trimer; tripropi!en; nemli bir tehlikesi olmayan; kendine has koku
lu, doymam alifatiklerden, nem emmeyen, dayank
l ve renksiz bir sv; Simg. (C 3 H 6 ) 3 ; 20/20C'de
0
0
z.a. 0,738; k.n. 135 C; d.n.-81 C; suda zn
mez; 20C'de viskozitesi 0,72 cP; gemilerde evre s
cakl ve atmosfer basncnda tanr.
prorate: Orantl olarak blmek, tayin etmek veya da
tmak.
prospect: 1) Maden, a) maden yatann grld
veya bulunduu yer. b) belirli bir mineral (maden)
veya maden verme sonucu iin test edilen akl, top
rak vb. i rnei. 2) aratrmak: Altn aratrmak gibi.
3) belirli bir noktadan elde edilen grn: Genel
grn. 4) geni bir grnt; manzara.
prospector: Kymetli madenler, petrol vb. ini arat
ran kimse.
prospectus: Yeni bir i veya ticar kurum, makine vb.
inin zelliklerini tanmlayan kk bir kitap ya da ki
tapk; prospekts; bror.
protactinium: Nadir radyoaktif kimyasal bir element;
protaktinyum; Simg. Pa; at.a. 231; at.no. 91; Esk.
protoactiniurn.
protamin: Bkz. protamine,
protamine: Amonyakta znen, s ile phtlarnayan, hidroliz ile bir ka amino asit veren basit prote
inler snfnn herhangi biri; protamin.
protease: Proteinleri sindiren bir enzim; protaz.
protect: Tehlike, hasar veya kayptan korumak; mu
hafaza etmek; himaye etmek.
protection: 1) koruma ya da muhafaza etme. 2) bu
nun bir rnei. 3) koruyan bir kii ya da ey; koruyu
cu. 4) bir kiinin gvenli olarak gezi yapmasn sa
layan yaz; pas vb. i; pasaport. 5) Ekon. ithal malla
ra vergi koyarak yerli rnleri koruma sistemi.
protective: Koruyucu; himaye edici; zellikle yerli
rn, endstri vb. lerini yabanc rnler, endstri
vb. ile rekabette korumak iin yardmc olma.
protective clothing: 1) Kiilerin biyolojik ve kimyasal
savalarda radyoaktif partikl ya da paracklara kar
korunmak zere giydikleri giysi; koruyucu elbise
2) Den. akaryakt vb. i yangnlarda sndrme ilemi
ni yapan kiileri korumak zere giyilen ve atee da
yankl malzemeden yaplm giysi.
protective coating: Deniz suyu ve paslanmaya kar
metal yzeylerini koruyan katman; koruyucu kapla
ma; trl boyalarla yaplan koruyucu kaplama.
protective mask: Gzleri, yz ve solunum yollarn
korumak zere kullanlan ve solunumdan nce hava
y szen maske; koruyucu maske.
proteid:
Bkz.
proteide.
proteide: Protein; proteinler kapsayan.

434

p ro x imi t y e ff ec
t
protein: Amino asitlerin karmak bileimlerini kapsa
yan ve karbon, hidrojen, oksijen ve sk olarak kkrt
kapsayan nitrojenli (azotlu) maddeler snfnn her
hangi biri; protein: Tm hayvansal ve bitkisel mad
delerde grlr.
proteinase: Proteinlerin paralanmasn salayan bir
enzim; proteinaz.
protein synthesis: Amino asitlerin proteinleri
olutur duu ilem; protein sentezi.
proteose: Proteinlerin hidrolizinde oluan (albmoz
gibi) suda znr rnler snfnn biri.
protium: Hidrojenni, ekirdeinde ntron olmayan ve
1
ktle numaras 1 olan en yaygn izotopu (H ); protiyum.
protoactiniurn: Bkz. protactinium.
proton: Proton, a) hidrojenin ktle says bir olan protiyum izotopu atomunun ekirdei, b) bir atomun e
kirdeindeki pozitif ykl tanecik ya da partikl; y
k elektron ile ayn, fakat zt iaretlidir.
prototype: Kendi trnn ilki olan; ilk rnek; ilk; orjinal; model; numune; orjinal numune veya rnek;
prototip.
prototypic: Bkz. prototypal.
protoxide: En alt dzeyde oksijen kapsayan oksit;
protoksit.
protract: 1) a ler ve cetvel kullanarak lekli iz
mek.
protraction: Herhangi bir ekil, pln vb. inin lekli
i zimi; mikyasl ya da lekli izim.
protractor: 1) minkale; yarm daire eklinde, blnt!, resim izimi srasnda alarn lmnde kullan
lan bir alet; aler; iletki. 2) Anat. kol ve baca
uzatan kas ya da adale.
protyle: Tm maddelerin ondan redii sanlan ku
ramsal bir madde; protil.
provable: Kantlanabilir; ispatlanabilir; ispat edilebilir.
provably: Kantlanabilir bir tarzda.
prove: 1) tecrbe, standart vb. i ile test etmek; dene
me ilemine konu olmak; denenmek veya prova edil
mek. 2) doru olarak (bir eyi) tesis etmek, dorulu
unu kantlamak. 3) Mate, doruluunu denemek;
salamak. 4) Matb, provasn almak (hurufat vb.).
provenance: Mene; orijin; kken; asl.
proving ground: Yeni tehizat, teoriler veya kuramlar
vb. inin denendii yer; kantlama yeri.
provitamin:
Metabolizma
tarafndan
vitamine
dnt rlebilen bir madde; provitamin.
prow: 1) bir geminin ba taraf; pruva. 2) bir hava ge
misinin ba taraf gibi buna benzer bir ksm.
prowl car: Bkz. squad car.
proximate: 1) mesafe, sra, zaman vb. inde sonraki
ya da en yakn. 2) yaklak Bkz. approximate.
proximate analysis: 1) kmrdeki nem, uucu mad
de, sabit karbon ve kln saptanmas. 2) bir grup
ilikili bileenlerin saptanmas; rnein toplam prote
in ierii; yaklak analiz.
proximity: Yakn olma durumu veya nitelii; mesafe,
zaman vb. inde yaknlk.
proximity effect: Bir baka iletkenin yaknna
getirildi i zaman, bir iletkenin yksek frekansl
direncinin

Prussian blue
oalmas.
Prussian blue: Koyu mavi veya lcivert renkli bir toz;
demir ferrosiyanr'lerden biri; Prusya mavisi, Fe4
[Fe(CN) 6 ] 3 ; boya veya pigment olarak ve dizel mo
torlarnn yataklar, supaplar vb. inin altrlmasnda
kullanlr.
prussiate: 1) prsik asitin bir tuzu. 2) bir ferrosiyanr
veya ferrisiyanr.
prussic acid: Renksiz, uucu, ok zehirli gaz halinde
bir asit; prsik asit, HCN; suda znr ve acba
dem kokuludur; metalrji, madencilik ve bcek ld
rc yapmnda kullanlr; hydrocyanic acid ad da
verilir.
pry: Manivela.
P.S.: Bkz. passenger steamer.
psi: 1 in karelik bir yzeye uygulanan bir 1 librelik
(0,453 kg) bir kuvvetin oluturduu basn Bkz. po
und per square inch.
psia: psi trnden mutlak basn.
psig: Bir basnlerin gsterdii psi trnden ba
sn.
psammite: Kumta; Bkz. Sandstone
psammitie: Kumtana ait veya kumtandan oluan.
pseudomorph: 1) hatal veya dzgn olmayan ekil.
2) d ekil dierinin ekline sahip olan bir mineral
ya da metal.
psilomelane: Yuvarlak, zm gibi siyah ktleler halin
de grlen bir cevher; esas olarak manganez oksit.
psychrometer: Havann bal nemini lmek iin kul
lanlan slak ve kuru hazneli higrometresi (nemleri) olan bir cihaz; psikrometre.
Pt: Bkz. platinum.
Pt.: Bkz. 1) point. 2) port.
pt.: Bkz. 1) part. 2} pint. 3) point.
P.T.O.: Bkz. power take-off.
PT boat: Patrol torpedo boat: Devriye torpido botu.
p-t diagram: Bkz. pressure-time diagram: Basn-zaman diyagram.
ptyalin: insan ve baz hayvanlarn tkrnde bulu
nan ve niastay dekstrin ve maltoza eviren bir en
zim; pityalin.
p-type semiconductor: Akmn byk bir blmnn
elektronlar yerine delikler tarafndan tand bir tr
yar iletken; p-tr yan iletken.
Pu: Bkz. plutonium.
public works: Halkn kullanm ve hizmet iin devlet
tarafndan yaplan otoyollar, barajlar vb. i yaplar;
bayndrlk ileri.
pucka: 1) trnn birinci kalitesi veya iyisi. 2) ger
ek, hakiki; pukka eklinde de yazlr.
puddle: Ocakta tavlayarak demiri ilemek.
puddler: Demiri tavlayarak ileyen kii.
puddling: Istarak ve iine oksitleyici bir madde kar
trarak pik demirinden dvlebilir demir yapma ile
mi.
puissance: G, kuvvet veya kudret.
puissant: Gl, kuvvetli ya da kudretli.
pukka: Bkz. pucka.
pull: 1) kuvvet kaynana hareket ettirmek iin kuvvet

435

pulse
uygulamak; ekmek; cezbetmek, srklemek vb. i.
2) Matb, e! basks ile tashih almak. 3) krek ile nak
letmek. 4) hareket etmek (ileriye). 5) zor ve srekli
herhangi bir aba.
pull-card: Diz. Mot ar devirli makinelerde, tam ps
krtme srasnda endikatr cihaz tamburunun ipi el
le ekilerek alnan ak diyagram; eki diyagram;
pskrtme Olaylarn incelemek iin alnr.
puller: Bilyal yataklar, silindir gmlei vb. i paralar
yerinden karmak iin kullanlan bir ara; ektirme.
puller screw: ektirme cvatas.
pulley: 1) Fiz. bazan bir blok iinde dnen, evresin
deki oyuktan geen bir halat ile yklerin kaldrlp in
dirilmesi salanan kk bir teker; makara; Gem.
Mak, puli. 2) uygulanan gc oaltmak iin bu tr
makaralarn birleimi; palanga. 3) gc aktarmak ve
ya uygulamak iin bir kay ile dnen veya dndr
len bir teker; kasnak. 4) Buh. Mak. slayd valf ya da
ekmeceyi hareket ettirmek iin kullanlan eksantrik
donanmnn krank miline merkezkak olarak ba
lanm bir paras; eksantrik puli.
pulley, eccentric: Bkz. eccentric pulley.
pulley, fixed: Sabit makara.
, pulley, movable: Hareketli makara.
pulley shaft: Kasnak mili ya da aft.
pulley system: Basit bir makine oluturmak iin ip
ler, halatlar veya zincirlerle birletirilmi makaralar ta
km; makara sistemi; puli dzenei.
pulmotor: lm tehlikesi bulunan bir kiiye yapay soiunum uygulanmas iin kullanlan bir cihaz; pulmo
tor (Ticar bir marka).
pulp: 1) kdn yapld slatlm ve tlm selllozlu bir madde karm; kt hamuru. 2) tle
rek toz haline getirilmi ve su ile kartrlm cevher.
3) bir diin minesi altndaki yumuak ve duyarl k
sm. 4) hamur haline getirmek.
pulpous: Bkz. pulpy.
pulpwood: t) Kt yapmnda kullanlan yumuak bir
aa. 2) kt yapm iin tlerek hamur haline
getirilmi odun.
pulpy: Hamura benzeyen; hamura ait; hamur tabiatn
da olan.
pulsate: 1) nabz ve kalp gibi, dzenli olarak vurmak
ya da atmak. 2) titreim yapmak; titremek; titre
mek.
pulsating direct ourrent: Bir ynde akan ve iddeti
dzgn olarak deien bir akm; dzgn deien
doru akm (DC).
pulsation: 1) dzenli olarak arpmak veya atmak. 2)
vuru; al; titreim veya ihtizaz.
pulsator: Titreim yapan herhangi bir cihaz ya da ma
kine paras.
pulsatory: Nabz gibi at ile belirtilen; nabz gibi
atan.
pulse: 1) Anat. atardamarlarda kalbin kaslmasnn ne
den olduu dzenli vuru; nabz. 2) bir doru ak
mn iddetindeki deimeler. 3) ok ksa bir radyo
sinyali.

puise charging
puise charging: Diz. Mot. Darbeli doldurma; makine
nin her bir silindirinden gelen egzoz gazlarnn nozullardan geirilerek basncnn hza dntrld
ve egzoz gaz trbinine verildii dolgu sistemi; maki
nenin ilk hareketi ve manevra srasnda trbin hz
nn derhal ykselmesini salar.
pulse generator: Gaz (doal gaz, petrol gaz vb. i)
makinelerinin ateleme devrelerinde kullanlan, za
manlama iin platinlere gerek gstermeyen, manye
toya benzeyen bir elektrik reteci; puls jeneratr
veya reteci.
pulse jet: Bkz. pulse jet engine.
puisejet: Bkz. jet engine.
puise je engine: Bir dereceye kadar ramjet makine
lerine benzeyen, ancak bu makinelerin aksine fasla
l bir ekilde yanma salayan ve ikinci Dnya Sava'nda V-1'lere konulan makine; pulsjet makinesi;
aeropulse, resojet, Schmidt tube gibi isimlerle de
bilinir.
pulsimeter: Nabz miktar ve kuvvetini len bir ci
haz; pulsimetre; nabzler.
pulsometer: Aralkl olarak youan buhar ile suyu
ekmek iin kullanlan bir tr pistonsuz pompa; va
cuum pump ad da verilir. 2) nabzler; pulsometre.
pulverable: Bkz. pulverizable.
pulverizable: Toz haline gelebilir veya tlebilir.
pulverization: Toz haline getirme veya getirilme.
pulverize: 1) toz haline getirmek iin, ezmek, t
mek vb. i 2) tm ile ykmak. 3) toz haline getirmek
iin ezilmek, tlmek vb. i.
pulverized-coal firing: Toz kmr ile fayrap (buhar
kazanlar iin sylenir); tlm ve pudra kvam
na getirilmi kmr ile fayrap.
pulverizing: Bir maddeyi toz kvamnda tme.
pulverulence: Toz haline gelme durumu veya niteli
i.
pulverulent: 1) toz ile kapl veya tozdan oluan; toz
lu. 2) toz haline gelecek ekilde paralanma.
pumice: 1) boya karma, dzeltme ve parlatma iin
kat veya toz halinde kullanlan sngerimsi, hafif, g
zenekli volkanik kaya; snger ta. 2) snger ta ile
temizlemek, parlatmak vb. i.
pumiceous: Snger tana ait; snger tana benze
yen veya bu ta doasnda olan.
pump: 1) bir pompa ile su ekmek. 2) su vb. i kar
mak. 3) iine hava basarak oto lstiini iirmek. 4)
bir pompa kolu (rodu) veya pistonunun yapt gibi,
ayn hareket ile almak. 5) bir pompay altr
mak. 6) bir pompa ile su ekmek ya da suya hare
ket vermek. 7) pompa kolu ile svlar veya gazlar
emen, basan trl makinelerden herhangi biri; tu
lumba; pompa.
pump, air: Bkz. air pump.
pump barrel: Diz. Mot. yksek basn veya yakt ps
krtme pompalarnda plencerin iinde alt k
k apl silindir; pompa silindiri, gayt veya barl.
pump, bilge: Bkz. bilge pump.
pump box: 1) bir pompa pistonunun iinde alt
hcre; pompa silindiri. 2) bir pompann pistonu.
pump case: Bir pompann hareketli ksmlarn atmos
fere szdrmaz hale getiren ksm; pompa mahfazas;
pompa zarf ya da keysi.
pump capacity: Pompa kapasitesi; a) arlksal kapa

436

punche d car d
site: Bir pompa tarafndan birim zamanda dearj edi
len svnn arl: Ton/saat, kg/saat, kg/saniye vb.
b) hacimsel kapasite: Pompa tarafndan birim za
manda boalma devresine verilen svnn hacmi;
3
3
m /saat, m /saniye, litre/saniye vb.
pump circulation system: Cebr dolam sistemi;
Bkz. forced circulation system.
pump efficiency: Bkz. volumetric efficiency.
pump housing: Bir pompann, hareketli ksmlar ta
yan gvdesi; pompa gvdesi; pompa mahfazas:
Diz. Mot. yakt pskrtme pompasnn gvdesi gibi.
pumping loop: Pompalama ilmei; Bkz. pumping
losses.
pumping losses: Drt zamanl motorlarda silindire
hava veya hava-yakt karm emilmesi ve egzoz
gazlarnn silindirden atlmas srasnda piston tarafn
dan yaplan negatif i; pompalama kayplar; atmos
fer izgisi evresinde bir alan eklinde belirir.
pumping valve: Diz. Mot. baz, drt zamanl makine
lerde silindir kapa zerinde bulunan ve silindirde
sktrlan havay (30-35 bar dolaynda) hava tpleri
ne veren, onlar imla eden bir valf; pompalama valf.
pump inlet: Herhangi bir pompann, ou zaman po
zitif bir basn, bazan vakum oluturularak emme ya
plan taraf; pompa girii.
pumpless scavenging: Kara tesislerinde iki zamanl
dizel motorlarna uygulanan, gemi makinelerinde
kullanlmayan, pompa ya da blover kullanlmakszn
temiz hava dolgusu salayarak egzoz gazlarn silin
dirden sprme; pompasz sprme veya skavencin.
pump losses: Pompalarn hidrolik, hacimsel (vol
metrik) ve mekanik kayplarnn tm; pompa kayp
lar.
pump outlet: Bir pompann herhangi bir akkan ba
sn ya da hzla verdii taraf; pompa k taraf;
pompa k.
pump plunger: 1) Diz. Mot. yakt pskrtme pompas
nn kk apl ve st tarafnda helisi bulunan pisto
nu; pompa plenceri. 2) sintine vb. i pistonlu pompa
larn, nispeten kk apl pistonu.
pump room: Tanker gibi, baz gemi ya da kara tesis
lerinde akaryakt ellelemek iin kullanlan pompa
veya pompalarn bulunduu daire; pompa dairesi.
pump, self priming: Giri hatt veya devresi kendili
inden havaszlandrlarak emme yapabilen pompa;
kendiliinden havaszlandrmal pompa.
pump stroke: Pistonlu pompalarda, sv pistonunun
alt ve st veya i ve d l noktalar arasndaki (em
me ya da dearj) stroku veya kursu; pompa stroku.
pump, submersible: Bkz. submersible pump.
pump suction lift: Basaca sv seviyesinden yukar
da olan bir pompann emme yapabilecei maksi
mum ykseklik; pompa emme ykseklii.
pump, vacuum: Bkz. vacuum pump.
punch: 1) delmek, ekil vermek veya zmbalamak
iin ya da bir ivi, cvata vb. i ile karmak veya sok
mak iin kullanlan bir alet; matkap; delgi. 2) mat
kap, delgi vb. i ile delmek, ekil vermek veya zmba
lamak vb. i. 3) zmba; zmba ile delme.
punch: 1) matkap (delgi) ile delmek. 2) bir delgi ve
ya matkap ile bir delik yapmak.
punched card: Bilgisay. zerinde satrlar boyunca de
likler alarak bilgi grubunun belirtildii ince bir kar-

p un che o n
ton; delikli kart; zmbal kart.
puncheon: 1) delmek ya da zmbalamak iin kullan
lan trl cihazlardan herhangi biri; zellikle kalemkrlar tarafndan kullanlan zmba.
puncheon: 1) kapasitesi 272-453 litre (72-120 galon)
arasnda deien ve arap, bira vb. i iin kullanlan
geni bir f. 2) byle bir fnn alabilecei miktar.
punching: Delme ya da zmbalama.
punching machine: Zmba makinesi; delme makine
si.
punch press: Metal kesmek, ekil vermek veya dam
galamak iin kalp taklm bir pres.
puncture: 1) delme. 2) otomobil lstii, deri vb inde
olduu gibi, sivri bir u ile yaplan delik. 3) sivri bir
u ile delmek.
punctured: Delinmi, kesilmi veya yarlm.
punctured tire: Oto. yarlm d lstik.
pungent: 1) tad ve kokusu keskin bir duyu reten;
keskin kokulu; tad ac. 2) sivri ve delici. 3) iddetle
nfuz eden; etkileyici.
punk: 1) tututurucu olarak kullanlan rk tahta ve
ya kurutulmu mantar; kav. 2) ou zaman ubuk
eklinde, havai fiek yakmak iin kullanlan, tututurulduu zaman iin iin yanan herhangi bir madde.
punk sticks: Smidizei (yarm dizel) motorlarnn n
yanma odalarnn evresindeki soutma suyu hacmi
nin varl nedeniyle, ilk hareketi kolaylatrmak iin
kullanlan fitil ubuklar; ilk bir ka devirde yakt tu
tuturmak iin kullanlr.
punt: 1) k taraf geni, kare eklinde olan dz altl,
ou zaman uzun bir srk ile hareket ettirilen bir
bot. 2) byle bir teknede gitmek.
punty: Cam yapmnda, erimi camn ellelendii de
mir ubuk ya da boru.
purchase: 1) satn almak. 2) mekanik bir g uygula
yarak kaldrmak veya hareket ettirmek. 3) mekanik
olarak hareket etmesin veya kaymasn diye sk tut
ma. 4) byle bir tutuu uygulayan bir cihaz; manive
la. 5) palanga ya da manivela ile kuvvet kazanmak.
purchasing power: Satn alma gc; itira kabiliyeti;
alm gc.
pure: 1) yabanc maddeleri olmayan; kark olma
yan; halis; saf. 2) basit; yaln. 3) tam; sade. 4) hata
sz; kusursuz; mkemmel. 5) soyut kavram ya da ku
ramsal grlerle snrl: Pr fizik veya matematik gi
bi.
purely: 1) Saf bir ekilde; bir baka eyle karma
m. 2) yaln; sade. 3) tm olarak.
pureness: Saflk; katkszlk.
pure oxygen: Saf oksijen; yapsnda azot veya dier
gazlar bulunmayan ve dizel motorlarnda ilk hareket
iin kullanlmamas gereken oksijen.
pure water: Su borulu kazanlarda kullanlan, kuram
sal olarak yabanc madde kapsamayan, H 2 0 simge
si ile belirtilen su; saf su; ar su; damtk veya distile
su.
purge: 1) yabanc maddeler veya istenmeyen eleman
lar ve pisliini temizlemek. 2) temizleyerek gider
mek. 3) temiz, berrak veya saf olmak. 3) Buh, Kaza.
oca yanc ve patlayc gazlardan temizlemek.
purge valve: zellikle soutma devrelerinin youturucularnda kullanlan ve kondenser zarfnn st ks
mna balanan bir valf; hava karma valf.
purging: Herhangi bir soutma sisteminden havann

437

PWR

karlmas; hava karma.


purification: Temizleme ya da artma.
purification unit: Temizleme nitesi; sv artma ciha
z.
purificatory: Temizleme etkisine sahip olan.
purified: Temizlemek iin bir ka ileme tabi tutul
mu bir maddeye ait; temizlenmi; artlm.
purifier: 1) temizleyen kii veya ey. 2) Bkz, separa
tor.
purifier bowi: Diz. Mot, Buh, Trb. ya ve yakt seperatrlerinde kullanlan ve st ste konularak seperatrn elemann oluturan taslardan herhangi biri;
seperatr tas
purifier, centrifugal: Bkz. centrifugal purifier.
purifier tank: Temizleme ve dinlendirme tank; Bkz,
settling tank.
purify: Kirlerini veya kirletici maddelerini gidermek,
2) yabanc maddelerinden artmak veya temizlemek,
3) temizlemek; artmak. 4) temizlenmi olmak: temiz
lenmek.
purin: Bkz. purine.
purine: 1) bir ok rik asit grubu bileiklerinin trevi
olan, renksiz, kristalli bir bileik; prin, C 5H 4N 4. 2)
nkleoproteinlerin ayrmas ile retilen trl bazik
maddelerin herhangi biri.
puralator: Filtre ya da szge eleman.
purser: zellikle yolcu gemilerinde hesaplar, yk, bi
let vb. inden sorumlu bir gemi zabiti; gemi ktibi.
pursuit plane: Hzl, manevras abuk askeri bir
uak; avc ua.
push: 1) itmek veya bask yapmak. 2) bu ynde kuv
vet uygulayarak hareket ettirmek. 3) uzamak; geni
letmek. 4) itme, srme, sevketme vb. i.
push button: Bir elektrik devresini amak veya kapa
mak iin kullanlan kk bir dme; elektrik dme
si.
push bottan switch: Bir elektrik devresini amak ve
ya kapamak iin kullanlan alter; dme alter.
pushkin: Raptiye.
push rod: Mot. bir ucu kem makarasna ve dier ucu
supap liveri, piyano veya kulbtre bal dairesel ke
sitli bir ubuk; supap itecei; tappet rod eklinde de
kullanlr.
push rod guide: Mot. supap itecei ya da purodun
dzgn almas ve eilmemesi iin kullanlan gayt; spap itecei gayt.
putty: 1) ok ince tebeir tozu ve bezir ya ile yap
lan, yourulabilir karm; pencere camlarn tespit et
mek ve kk atlaklar doldurmak vb. iin kullanlr;
cam macunu. 2) buna benzeyen herhangi bir mad
de. 3) Bkz. putty powder. 4) imento, snmemi ki
re, su, al ve kum ile yaplan karm; svaclkta
son kat olarak kullanlr.
putty knife: erevelere macun uygulamada kullan
lan bak; macun ba; iskarpel.
putty powder: Cam ve metalleri parlatmak iin kulla
nlan toz halinde kalay oksit veya kalay kurun ok
sit.
p-V diagrams: Diz. Mot, Pomp, endikatr cihaz ile si
lindirlerden alnan ve basn ile hacmin ilikisini gs
teren diyagramlar; Bkz. pressure-volume diag
rams.
PWR: Bkz. pressurized-water reactor: Basnl su re
aktr.

p ycn ome te r
pycnometer: Sv ve katlarn younluklarn lmek
iin kullanlan termometren cam bir kap; piknometre.
pyeiograph: Bkz. pyelogram.
pyelography: Belirli bir zelti doldurduktan sonra
bbrek ve idrar kanalnn X n resimlerinin (rnt
genlerinin) ekilmesi sanat.
pylon: 1) telgraf tellerini tayan, hava yarlarnda ro
tay iaret eden ince uzun, kule eklinde bir yap;
telgraf direi. 2) gece malarnda statlarn klandrl
masn salayan elektrik direi; pilon.
pyr-: Bkz. pyro-.
pyramid: 1) Msr'da Firavunlar iin yaplan, taban
kare, yanal yzleri gen olan dev yap; efram; pira
mit. 2) ekli pirarnite benzeyen bir ey ya da olu
um. 3) Geom. taban gen, drtgen ve okgen,
yanal yzleri, bir noktada birleen genlerden olu
an kat ekil; piramit. 4) piramit eklinde ina et
mek.
pyramidal: 1) pirarnite ait. 2) piramit eklinde olan.
pyramidally: Piramit eklinde olan.
pyramidic: Bkz. pyramidal.
pyramidical: Bkz. pyramidal.
pyramid, right rectangular: Dik drtgensel piramit.
pyramid, right triangular: Dik gen piramit.
pyramid, truncated: Tepesi kesik piramit.
pyran: Kapal zincir bileikleri (C 5 H6 O) grubunun her
hangi biri; piran; emberi bir oksijen ve be karbon
atomu kapsar.
pyranol: Transformatrler iin izolasyon svs ve so
utucu olarak kullanlan, yanmaz yaltkan (dielektrik) bir madde; piranol (Ticar bir marka).
pyranometer: Havadan alnan herhangi bir orandaki
radyasyonun iddetini len bir cihaz; piranometre.
pyrargyrite: Parlak, koyu krmz veya siyah bir mine
ral; gm ve antimonun slfr, 3Ag 2 S.Sb 2 S3 .
pyrene: Kmr katrannn damtlmasndan elde edi
len, sar renkli kristalli bir tetrasiklik br karbonlu hid
rojen; piren, C 1 6 H 1 0 .
pyrex: Isya dayankl cam eya; payreks (Ticar bir
marka).
pyrgeometer: Gne tarafndan neredilen radyas
yon miktarn lmek iin kullanlan bir alet; pirhelyometre.
pyridin: Bkz. pyridine.
pyridine: Sv. Yk. piridin yangn tehlikesi olan, kes
kin ve tiksindirici kokulu, tertiari aromatik ailesinden,
nem emen, normal tama koullarnda dayankl, in
san sal iin zararl, renksiz bir sv; Simg.
C 5 H 5 N; 15,5/15,5C'de z.a. 0,9886; k.n. 760
mm Hg'de 115,26C; d.n. -42C; suda tm ile z
nr; 20C'de viskozitesi 0,941 cP; gemilerde evre s
cakl ve atmosfer basncnda tanr.
pyridine bases: Sv. Yk. piridir) bazlar; yangn tehli
kesi olan, kendine has tiksindirici kokulu, tertiari beierosiklik aromatik ailesinden, hafife higroskopik,
yksek scaklklarda ayrarak ok zehirli dumanlar
karan, renksiz ve koyu kahverenkli bir sv;
Simg.NC5H2RRR; 15,5/15,5C'de z.a. 0,92-1,0 ;
o
0
k n.120 -210C (kuru iken), 95 -210C (su bulundu
u zaman); suda hemen znr; 20C'de viskozite
si 1-2 cP; gemilerde evre scakl ve atmosfer ba
sncnda tanr.
pyridoxine: B kompleks vitaminlerinin biri veya komp

438

pyrolog y
leks piridin bileii; piridoksin, C 8 H 11 N0 3 ; trl bit
kilerde bulunur ve sentetik olarak hazrlanr; fareler
de beslenme bozukluundan gelen deri iltihabn gi
derdii bilinir; vitamin B6 eklinde de kullanlr.
pyrimidine: Renksiz, kristalli organik bir bileik; pirimidin, C 4 H 4 N 2 .
pyrite: Demir slfr; pirit, FeS2; parlak, sar renkli bir
mineral doal cevher olarak bol miktarda grlr;
slfrik asit yapmnda balca kkrt kayna olarak
grev yapar; iron pyrites, tool's gold ekillerinde
de kullanlr.
pyrites: Pirit gibi, trl doal metalik slfrlerden her
hangi biri.
pyritic: Pirite benzeyen, pirite ait veya pirit ieren.
pyritical: Bkz. pyritic.
pyritology: Bir fle yardmyla bileikleri analiz etme
bilimi; piritoloji.
pyro-: Ate, s etkisi ile reyen bir madde, s etkisi
ile oluan anlamlarnda bir nek.
pyrocatechin: Bkz. pyrocatechol.
pyrocatechol: Doal olarak bitkilerde grlen veya
kateku'nun Bkz. catechu kuru damtlmasndan reti
len beyaz renkli, kristalli bir madde; pirokatekol,
C 6 H 4 (OH) 2 .
pyrochemical: Yksek scaklklarda oluan kimyasal
deiimlere ait.
pyroconductivity: Yksek scakla maruz kald za
man belirli elektrik yaltclarnn iletkenlii; sl ilet
kenlik.
pyrocrystalline: Erimi kaya maddesinden kristalle
en.
pyroelectric: Isl elektrie ait; sl elektriklenme gste
ren; sl olarak elektriklenen madde.
pyroelectricity: Scaklk deiimi ile belirli kristallerde
elektrik polaritesinin gelimesi.
pyrogallate: Pirogallolun bir tuzu ya da esteri; pirogallat.
pyrogallic acid: Bkz. pyrogallol.
pyrogallol: Beyaz, kristalli bir fenol; pirogallol,
C 6 H 3 (OH) 3 ; galik asitin stlmasyla elde edilir ve tp
ta, fotoraflkta ve buhar kazanlarnda duman gaz
nn analizinde kullanlr.
pyrogenic: 1) s veya ate ile retme veya retilme.
2) Jeol. volkanik ya da s ile olumu.
pyrogenous: Bkz. pyrogenic.
pyrognostics: fle Bkz. blowpipe kullanm ile sap
tanan erime, alev renklenmesi vb. gibi mineral zelli
ipyrographer: Pirografi'de yetenekli kii; pirografi uz
man.
pyrographic: Pirografi'ye ait.
pyrograprty: 1) stlm aletlerle tahta veya deri zerine ekiller yapma istemi ya da sanat; pirografi. 2)
bu ekilde yaplan dizayn.
pyraligneous: 1) odunun damtlmas ile retilen. 2)
odunun tahripkar damtlmas ile elde edilen, balca
asetik asit ve metil alkolden oluan krmzms kahve
rengi svya (pirolignus asite) ait veya onu belirten.
3) odundan elde edildii zaman, metil alkol belirtir.
pyroligneous acid: Odunun tahripkar damtlmas ile
elde edilen sulu bir zetti; pirolignus asit; asetik
asit, metil alkol, aseton ve kk bir miktar dier or
ganik bileikler kapsar,
pyrology: Bkz. pyrotology.

p yr olusi t e
pyrolusite: Gri veya siyah, parlak bir mineral; doal
manganez dioksit, Mn0 2 ; cam yapmnda kullanlr.
pyrolysis: Is ile kimyasal ayrma; piroliz.
pyralysis gasoline: Etilen yapmnda yan rn ola
rak sl kraking yntemi ile retilen benzin; benzen
kayna olarak kullanlr.
pyrolytic: Is ile kimyasal ayrmaya ait; pirolitik.
pyramagnetic: Is ile manyetizmin birleik etkisi ile
retilen; s ya da manyetizmann birleik etkisine
ait; piromanyetik.
pyrometallurgy: Yksek scaklklar yardmyla cevher
lerden metallerin elde edilmesi; pirometalurji.
pyrometer: Normal termometrelerin lemeyecei ka
dar yksek scaklklar elektrik akm deiimi ile l
en bir scaklk ler; pirometre; payrornetre; bir termokupl, kablolar ve bir milivoltmetreden oluur.
pyrometric: Pirometreye ait; pirometre zerinde kayt
edilmi.
pyrometrical: Bkz. pyrometric.
pyrometry: 1500C zerindeki scaklklarn lm
ile ilgilenen fizik dal.
pyromorptite: Doal olarak trl renklerde grlen
kurun
klorr
ve
fosfat;
piromorfit,
3Pb2 (PO 4 )2 .PbCI2 .
pyrone: Kapal zincir yapl bir ka sar boyann retil
dii doymam bir bileik; piron, C5 H4 0.
pyron detector: Demir pirit ile alan bir kristal de
tektr; piron detektr.
pyrope: Rengi koyu krmzdan siyaha kadar deien
ve alminyum kapsayan bir tr grena veya ll ta;
mcevher olarak kullanlr.
pyrophoric: Havann etkisinde kald zaman an ola
rak tutumaya eilimi olan; piroforik.
pyrophosphoric acid: Oda scaklnda brakld za
man kristalleen ve su katldnda kolayca ortofosforik asite dnen viskoz, sv asit; pirotosforik asit,
H4 P2 07 .

439

Py t h agorea n t h eore
m
pyrophotometer:
Aroptik
derecede
yksek
scaklklar
lmek iin kullanlan
bir cihaz;
pirofotometre.
pyroprtylite: Rengi ve yaps bakmndan talk'a benze
yen sulu alminyum silikat; pirofilit, Al 2 0 3 4Si0 2 .H 2 0 ; ta tahta kalemi yapmnda kullanlr.
pyrostat: 1) yaknnda yangn patlak verince, sesli
alarml mekanizmay devreye sokan bir cihaz. 2)
yksek scaklklar iin kullanlan bir termostat.
pyrosulfate: Piroslfrik asitin bir tuzu; piroslfat.
pyrosulfuric acid: Ticari olarak hazrlanan ar, ya
gibi, dumanl, sv halinde kuvvetli, kristalli bir asit;
piroslfrik asit, H 2 S 2 0 7 ; disulfuric acid eklinde
de kullanlr.
pyroxene: Volkanik kayalarda bulunan ve demir,
magnezyum ve kalsiyum kapsayan kompleks silikat
minerali; piroksen.
pyroxenic: Piroksene ait; piroksen kapsayan.
pyroxenite: Balca piroksenden oluan koyu renkli,
tanecikli bir volkanik kaya.
pyroxylin (pyroxyline): Pamuk barutundan daha az
patlayc ve daha az nitratl bir nitrosellloz; boya ci
la, kolodyum, sellloit vb. i yapmlarnda kullanlr.
pyrrhotine: Bkz. pyrrhotite.
pyrrhotite: Bazan kk bir miktar bakr, kobalt ve ni
kel kapsayan, trl bronz renkli, parlak, doal demir
slfrleri.
pyrrole (pyrrol): Renksiz, keskin kokulu, hafife baz
zellikli bir sv; pirol, C 4 H 5 N; safra pigmentleri, klo
rofil ve hematinde bulunur ve damtma ile kmr kat
ran, kemik ya vb. inden elde edilir.
pyruvic acid: Eter veya rasemik asilin kuru damtlma
sndan elde edilen renksiz, sv bir organik asit; piruvik asit, CH 3 COC0 2 H.
Pythagorean theorem: Pitagor teoremi: "Bir dik
gende hipotensn karesi, dik kenarlarn karelerinin
2
2
2
toplamna eittir; R = a + b (R = hipotens, a
ve b = dik kenarlardr).

440

Q,
q
q.: Bkz. 1) quadrans. 2} quart. 3) quarter. 4) quar
terly. 5) quintal.
ql: Bkz. quintal.
qt.: Bkz. 1) quantity. 2) quart.
qu.: Bkz. 1) quart. 2) quarter. 3) quarterly.
quad: Bkz. quadrat.
quadrangle: Geom, drt kenar ve drt as o!an dz
lem ekil; drtgen.
quadrangular: Drtgen eklinde olan; drt a ve
drt kenara sahip olan.
quadrant: 1) buharl dmen makinelerinde eyrek da
ire eklinde olan ve dmen rodunu hareket ettiren
dili; kadran (dili). 2) daire evresinin drtte bir ve
ya eyrek paras; 90 derecelik ann yay; kadran.
3) bir dairenin drtte biri; eyrek daire; drtte bir da
ire. 4) eyrek daireye benzer bir para ya da ksm.
5) Astr., Nav. rakm (ykselti) ve asal ykseklikleri
lmek iin kullanlan sekstant trnden bir cihaz.
5) Anal. Geom. bir dzlem yzeyde.
quadrant electrometer: eyreklere blnm metal
bir silindirde yatay olarak aslm hafif metalik bir i
neden oluan elektrometre; Kelvin elektrometresi.
quadrantal: 1) ekli eyrek daireye benzeyen. 2) ey
rek daireye ait.
quadropod engine: Bkz. quadruple expansion engi
ne.
quadrat: 1) Matb. hurufatn yzeyinden daha alak,
yerletirme, bo hatlar doldurma vb. i iin kullanlan
bir para metal; kadrat.
quadrate: 1) kare veya kareye yakn. 2) birbirinden
90 derecelik mesafede bulunan gk cisimlerini belir
ten. 3) bir kare veya dikdrtgen. 4) kare veya dikrtgen yer, ey vb. i 5) kare yapmak.
quadratic: 1) kare. 2) Ceb. ikinci dereceden nicelik
veya nicelikler. 3) ikinci dereceden terim, ifade veya
eitlik.
quadratic equation: Ceb. ikinci dereceden veya ikin
ci kuvvetten eitlik.
quadratics: ikinci dereceden eitliklerle ilgilenen ce

bir dal.
quadratron: Yksek vakumlu bir vakum tp veya tetrod.
quadrature: 1) kare yapma ii. 2) verilen bir dairenin
yzeyine eit yzeyde bir karenin boyutlarn tespit
etme: Geometrik olarak zmsz bir problem. 3)
Astr. birbirlerinden 90 derece uzaklkta olduklar za
man, iki gk cisminin greli durumu.
quadrennial: 1) drt ylda bir kare olan. 2) her drt
ylda bir vukubulan. 3) drt ylda bir olan olay.
quadrennially: Her drt ylda bir.
quadrennium: Drt yllk bir periyot ya da sre.
quadri Drt kere, drt kat anlamlarnda bir nek.
quadric: Mate, ikinci dereceye ait.
quadricentennial: Drt yznc yldnm veya
onun kutlanmas; bu yldnmne ait.
quadricycle: Drt tekerlekli evrim.
quadrifid: Drt paraya blnen.
quadrilateral: 1) Geom. drt as ve drt kenar olan
dzlem ekli. 2) drt kenarl olan; drt kenarl. 3)
drt kare ile korunan alan.
quadrillion: 1) ABD ve Fransa'da 1'I izleyen 15 sfrl
15
say; 10 . 2) ingiltere ve Almanya'da ise 1'i izleyen
24
24 sfrl say; 10 ; katrilyon.
2
quadrinomial: 1) Ceb. drt terimli ifade; x + xy - 3y
2
+ 2y gibi. 2) Ceb. drt terimden oluan.
quadripartite: 1) drt paradan oluan veya drt par
aya blnm. 2) drt kii, devlet vb. i tarafndan
pay ve formle edilmi.
quadrisect: Drt eit paraya blmek.
quadrivalence: Drt deerli olma durumu veya niteli
i; drt deerlilik.
quadrivalency: Bkz. quadrivalence.
quadrivalent: 1) drt deer veya valansa sahip olan;
drt deerli. 2) drt deerli olan.
quadrivial: Bir noktada birleen drt yola sahip olar.
2) drt yn gsteren; drt ynl: Yol veya cadde
ler iin sylenir.
quadrivium: Ortaada yedi yksek bilimin aritmetik,
geometri, astronomi ve mzik kapsayan daha yk-

quadruple
sek blm.
quadruple: 1) drtten oluan veya drtten ibaret, 2)
drt misli. 3) bir eyin drt misli. 4) drt misli fazla
miktar. 5) drt misli yapmak veya olmak. 6) drtle
arpmak.
quadruple engine: Bkz.quadruple steam engine.
quadruple expansion engine: Bkz. quadruple ste
am engine.
quadruple steam engine: Yksek basn (HP), birin
ci orta basn (1.MP), ikinci orta basn (2.MP) ve al
ak basn (LP) silindirlerinden oluan ve silindir
aplar birbirlerinden farkl buhar makinesi; drt ge
nilemeli (stim) makinesi; drt genilemeli drt silin
dirli pistonlu buhar makinesi; Gem. Mak. kuvadrapi
ekspann makine; tam ad: Quadruple expansion
steam engine.
quadruplex: 1) drt kat. 2) tek tel ile ayn anda ikier
olarak ayn yne drt mesaj gnderebilen telgraf sis
temini belirtir. 3) aplan birbirine eit drt silindirli
bir pompa, makine vb.
quadruplicate: 1) drt misli. 2) Mate, drdnc kuv
vete ykselen. 3) birbirine tm ile eit olan drt
kopyadan biri.
quadruplication: 1) drt misli yapma. 2) bunun sonu
cu.
quak: 1) titremek; sallanmak. 2) deprem veya zelze
le.
qualifier: Bilgisay. niteleyici.
qualitative: Bir gazn hacim ya da basn miktarlar
nn llmedii, sadece hacmin basnla deitiini
gsteren bir deney; nitel veya nitelie ait; kalitatif.
qualitative analysis: Miktarn saptamadan bir mad
denin bileenlerinin tanmlanmas; niteliksel analiz;
kalitatif analiz; nitel analiz.
quality: 1) bir eyin sahip olduu mkemmellik dere
cesi. 2) nitelik; kalite; vasf: Buharn vasf veya kalite
si gibi,
quant: 1) ing. kk tekneleri yrtmek iin kullan
lan alt ucuna yakn diski bulunan bir srk; disk, sr
n amura batmasn nler. 2) byle bir srk ile (bir
tekneyi) yrtmek.
quanta: Bkz. quantum (o.).
quantic: Mate, iki veya daha fazla deikenin fonksi
yonunun homojen entegrali.
quantity: 1) niceliini saptamak ya da belirtmek; bo
yunu belirtmek, gstermek ya da iaret etmek.
quantitative: 1) nicelik ile ilikili; llebilir olma yete
nei. 2) nicel.
quantitaive analysis: Bir bileik ya da bir maddenin
trl bileenlerinin yzdelerini veya miktarlarn has
sas olarak lme ii ile ilgilenen kimya dal; kantitatif
analiz; nicel analiz, miktarsal analiz.
quantity: 1) miktar; oran; ksm ya da para. 2) her
hangi belirsiz bir ktle, arlk ya da say. 3) belirli
bir eyin tam miktar, 4) byk bir miktar veya say.
5) lm ile saptanabilen herhangi bir eyin zellii.
6) Mate, a) miktarlar, boyutlar vb. llebilme veya
saylar ya da simgelerle belirtme zellii, b) matema
tiksel nicelikleri belirtmek iin kullanlan bir say ya
da simge.
quantity of radiation: Radyasyon miktar; na dikey
2
olan bir dzlemden geen ve erg/cm veya vat-sani2
ye/cm trnden ifade edilen toplam enerji.
quantized: Belirli deerde enerjiye sahip olan: Parti-

441

quarter-hou r

kl veya tanecikler iin sylenir,


quantum: 1) nicelik ya da miktar. 2) belirtilen miktar;
porsiyon; para ya da ksm. 3) kuvantum kuramna
gre belirli niceliklerin temel birimi; rnein foton;
elektromanyetik radyasyon birimidir,
quantum efficiency: Gelen radyasyonun kuvantumu
bana bir metalden neredilen veya yaylan fotoelektronlarn says; kuvantum verimi,
quantum mechanics: Kuvantum kuramn dorula
yan olaylarn mekanii; kuvantum mekanii; rne
in atomsal ve moleklsel deiimler.
quantum number: Bir atomik sistemin durumunu be
lirten tam bir say; kuvantum says ya da numaras.
quantum shell: Ayn esas kuvantum saysna sahip
olan elektronlarn bulunduu hacim; kuvantum kabu
u.
quantum state: Enerji dzeyi; bir atom veya molek
ln kalc ya da geici olarak srdrd durumlar
dan biri; kuvantum durumu.
quantum theory: Kuvantum kuram ya da teorisi;
Planck'a gre: "Enerji, kuvanta Bkz. quanta ad veri
len minimum blnemeyen tanecik ya da partikllerden oluur"; radyan enerji sadece kuvanta ve foton
lar tarafndan emilir veya yaylr.
quarantinable: Karantinaya konu olan.
quarantine: 1) bulac hastalk tayan bir geminin li
manda kesin olarak yaltld 40 gnlk sre; karan
tina. 2) byle bir geminin tutulduu yer. 3) krk gn
lk sre. 4) bulac hastalk bulunan kiilerin, bitki
vb. lerinin tecrit edilmesi. 5) bulac hastalkl kii, si
nek, bitki vb. lerinin tecrit edildii ve tesine geme
nin yasak olduu yer. 6) karantina altna almak.
quart: 1) 1/4 galon; ngiltere'de 1,13 litre, ABD'de
3
0,945 litre veya 57,75 in 'e eit olan bir sv lm
birimi, 1/8 pek'e (0,945 t), eit olan bir kuru lm
birimi. 3) kapasitesi veya hacmi 3,78/4 = 0,945 litre
ye eit olan bir kap.
quarter: 1) bir eyin drt eit parasndan biri; drtte
bir; eyrek. 2) 8 buel veya 1/4 ton'a eit olan bir ta
hl l birimi. 3) ABD'de 25 libre (11,3 kg), ingilte
re'de 28 libre (12,65 kg) olan bir arlk birimi. 4) bir
yardann drtte biri veya 9 in (228,6 mm) olan. 5)
bir milin drtte biri (402,25 m). 6) bir yln drtte biri;
ay. 7) akademi veya kolejlerde retim ylnn
drtte biri. 8a) bir saatin drtte biri; 15 dakika. 9a)
bir dolarn drtte biri; 25 sent. b) Amerika ve Kanada'da 25 sente eit olan gm para. 10a) pusula
nn drt ana noktasndan biri. b) ufkun drt bl
mnden biri. c) bu blmlerin altnda olduu d
nlen blgelerden biri; Dnyann bir paras ya da
blgesi. 11) Astr. a) Ayn Dnyann evresinde ey
rek dn yapt sre. b) yar aydnlk olduu za
man Ayn grn. 12) Den. a) gemi bordalarnn
k taraf; k omuzluk, b) bir kulacn drtte biri. 13)
drt eit paraya blmek. 14) Meka. balayc para
y dik alarda birletirmek. 14) Den. bir geminin k
omuzluundan esmek: Rzgr iin sylenir.
quarter-deck (quarterdeck): Bir geminin st gverte
sinin, ou zaman zabitlere ayrlan k taraf; eski
den geminin pupas ile grandi direi arasndayd.
quartered: 1) drtte birlere blnm. 2) uzunlamas
na drde blnm ktk veya tomruk,
quarter-hour: 1) on be dakika. 2) saat zerinde, bir
saatin ilk ve nc eyreklerini gsteren nokta; qu-

440

Q, q
Q,
q
q.: Bkz. 1) quadrans. 2) quart. 3) quarter, 4) quar
terly. 5) quintal.
ql : Bkz. quintal.
qt.: Bkz. 1) quantity. 2) quart.
qu.: Bkz. 1) quart. 2) quarter. 3) quarterly.
quad: Bkz. quadrat.
quadrangle: Geom. drt kenar ve drt as olan dz
lem ekil; drtgen.
quadrangular: Drtgen eklinde olan; drt a ve
drt kenara sahip olan.
quadrant: 1) buharl dmen makinelerinde eyrek da
ire eklinde olan ve dmen rodunu hareket ettiren
dili; kadran (dili). 2) daire evresinin drtte bir ve
ya eyrek paras; 90 derecelik ann yay; kadran.
3) bir dairenin drtte biri; eyrek daire; drtte bir da
ire. 4) eyrek daireye benzer bir para ya da ksm.
5) Astr., Nav. rakm (ykselti) ve asal ykseklikleri
lmek iin kullanlan sekstant trnden bir cihaz.
5) Anal. Geom. bir dzlem yzeyde.
quadrant electrometer: eyreklere blnm metal
bir silindirde yatay olarak aslm hafit metalik bir i
neden oluan elektrometre; Kelvin elektrometresi.
quadrantal: 1) ekli eyrek daireye benzeyen. 2) ey
rek daireye ait.
quadropod engine: Bkz. quadruple expansion engi
ne.
quadrat: 1) Matb. hurufatn yzeyinden daha alak,
yerletirme, bo hatlar doldurma vb. i iin kullanlan
bir para metal; kadrat.
quadrate: 1) kare veya kareye yakn. 2) birbirinden
90 derecelik mesafede bulunan gk cisimlerini belir
ten. 3) bir kare veya dikdrtgen. 4) kare veya dikrtgen yer, ey vb. i 5) kare yapmak.
quadratic: 1) kare. 2) Ceb. ikinci dereceden nicelik
veya nicelikler. 3) ikinci dereceden terim, ifade veya
eitlik.
quadratic equation: Ceb. ikinci dereceden veya ikin
ci kuvvetten eitlik.
quadratics: ikinci dereceden eitliklerle ilgilenen ce

bir dal.
quadratron: Yksek vakumlu bir vakum tp veya tet
rad.
quadrature: 1) kare yapma ii. 2) verilen bir dairenin
yzeyine eit yzeyde bir karenin boyutlarn tespit
etme: Geometrik olarak zmsz bir problem. 3)
Astr. birbirlerinden 90 derece uzaklkta olduklar za
man, iki gk cisminin greli durumu.
quadrennial: 1) drt ylda bir kare olan. 2) her drt
ylda bir vukubulan. 3) drt ylda bir olan olay.
quadrennially: Her drt ylda bir.
quadrennium: Drt yllk bir periyot ya da sre.
quadri-: Drt kere, drt kat anlamlarnda bir nek.
quadric: Mate, ikinci dereceye ait.
quadricentennial: Drt yznc yldnm veya
onun kutlanmas; bu yldnmne ait.
quadricycle: Drt tekerlekli evrim.
quadrifid: Drt paraya blnen.
quadrilateral: 1) Geom. drt as ve drt kenar olan
dzlem ekli. 2) drt kenarl olan; drt kenarl. 3)
drt kare ile korunan alan.
quadrillion: 1) ABD ve Fransa'da 1'i izleyen 15 sfrl
15
say; 10 . 2) ingiltere ve Almanya'da ise 1'l izleyen
24 sfrl say; 10 , katrilyon.
2
quadrinomial: 1) Ceb, drt terimli ifade; x + xy - 3y
2
+ 2y gibi. 2) Ceb. drt terimden oluan.
quadripartite: 1) drt paradan oluan veya drt par
aya blnm. 2) drt kii, devlet vb. i tarafndan
pay ve formle edilmi.
quadrisect: Drt eit paraya blmek.
quadrivalence: Drt deerli olma durumu veya niteli
i; drt deerlilik.
quadrivalency: Bkz. quadrivalence.
quadrivalent: 1) drt deer veya valansa sahip olan;
drt deerli. 2) drt deerli olan.
quadrivial: Bir noktada birleen drt yola sahip olan,
2) drt yn gsteren; drt ynl: Yol veya cadde
ler iin sylenir.
quadrivium: Ortaada yedi yksek bilimin aritmetik,
geometri, astronomi ve mzik kapsayan daha yk-

quad r upl e
sek blm.
quadruple: 1) drtten oluan veya drtten ibaret. 2)
drt misli. 3) bir eyin drt misli. 4) drt misli fazla
miktar. 5) drt misli yapmak veya olmak. 6) drtle
arpmak.
quadruple engine: Bkz. quadruple steam engine.
quadruple expansion engine: Bkz. quadruple ste
am engine.
quadruple steam engine: Yksek basn (HP), birin
ci orta basn (1.MP), ikinci orta basn (2.MP) ve al
ak basn (LP) silindirlerinden oluan ve silindir
aplar birbirlerinden farkl buhar makinesi; drt ge
nilemen (stim) makinesi; drt genilemeli drt silin
dirli pistonlu buhar makinesi; Gem. Mak. kuvadrapi
ekspann makine; tam ad: Quadruple expansion
steam engine.
quadruplex: 1) drt kat. 2) tek tel ile ayn anda ikier
olarak ayn yne drt mesai gnderebilen telgraf sis
temini belirtir. 3) aplan birbirine eit drt silindirli
bir pompa, makine vb.
quadruplicate: 1) drt misli. 2) Mate. drdnc kuv
vete ykselen. 3) birbirine tm ile eit olan drt
kopyadan biri.
quadruplication: 1) drt misli yapma. 2) bunun sonu
cu.
quak: 1) titremek; sallanmak. 2) deprem veya zelze
le.
qualifier: Bilgisay. niteleyici.
qualitative: Bir gazn hacim ya da basn miktarlar
nn llmedii, sadece hacmin basnla deitiini
gsteren bir deney; nitel veya nitelie ait; kalitatif.
qualitative analysis: Miktarn saptamadan bir mad
denin bileenlerinin tanmlanmas; niteliksel analiz;
kalitatif analiz; nitel analiz.
quality: 1) bir eyin sahip olduu mkemmellik dere
cesi. 2) nitelik; kaiie; vasf; Buharn vasf veya kalite
si gibi.
quant: 1) ng. kk tekneleri yrtmek iin kullan
lan alt ucuna yakn diski bulunan bir srk; disk, sr
n amura batmasn nler. 2) byle bir srk ile (bir
tekneyi) yrtmek.
quanta: Bkz. quantum (o.).
quantic: Mate, iki veya daha fazla deikenin fonksi
yonunun homojen entegrali.
quantify: 1) niceliini saptamak ya da belirtmek; bo
yunu belirtmek, gstermek ya da iaret etmek.
quantitative: 1) nicelik ile ilikili; llebilir olma yete
nei. 2) nicel.
quantitaive analysis: Bir bileik ya da bir maddenin
trl bileenlerinin yzdelerini veya miktarlarn has
sas olarak lme ii ile ilgilenen kimya dal; kantitatif
analiz; nicel analiz, miktarsal analiz.
quantity: 1) miktar; oran; ksm ya da para. 2) her
hangi belirsiz bir ktle, arlk ya da say. 3) belirli
bir eyin tam miktar. 4) byk bir miktar veya say.
5) lm ile saptanabilen herhangi bir eyin zellii.
6) Mate, a) miktarlar, boyutlar vb. llebilme veya
saylar ya da simgelerle belirtme zellii, b) matema
tiksel nicelikleri belirtmek iin kullanlan bir say ya
da simge.
quantity of radiation: Radyasyon miktar; na dikey
2
olan bir dzlemden geen ve erg/cm veya vat-sani2
ye/cm trnden ifade edilen toplam enerji.
quantized: Belirli deerde enerjiye sahip olan: Parti

441

qua r t er -hou r
kl veya tanecikler iin sylenir,
quantum: 1) nicelik ya da miktar. 2) belirtilen miktar;
porsiyon; para ya da ksm. 3) kuvantum kuramna
gre belirli niceliklerin temel birimi; rnein foton;
elektromanyetik radyasyon birimidir,
quantum efficiency: Gelen radyasyonun kuvantumu
bana bir metalden neredilen veya yaylan fotoelektronlarn says; kuvantum verimi,
quantum mechanics: Kuvantum kuramn dorula
yan olaylarn mekanii; kuvantum mekanii; rne
in atomsal ve moleklsel deiimler.
quantum number: Bir atomik sistemin durumunu be
lirten tam bir say; kuvantum says ya da numaras.
quantum shell: Ayn esas kuvantum saysna sahip
olan elektronlarn bulunduu hacim; kuvantum kabu
u,
quantum state: Enerji dzeyi; bir atom veya molek
ln kalc ya da geici olarak srdrd durumlar
dan biri; kuvantum durumu.
quantum theory: Kuvantum kuram ya da teorisi;
Planck'a gre: "Enerji, kuvanta Bkz. quanta ad veri
len minimum blnemeyen tanecik ya da partikllerden oluur"; radyan enerji sadece kuvanta ve foton
lar tarafndan emilir veya yaylr.
quarantinable: Karantinaya konu olan.
quarantine: 1) bulac hastalk tayan bir geminin li
manda kesin olarak yaltld 40 gnlk sre; karan
tina. 2) byle bir geminin tutulduu yer. 3) krk gn
lk sre. 4) bulac hastalk bulunan kiilerin, bitki
vb. lerinin tecrit edilmesi. 5) bulac hastalkl kii, si
nek, bitki vb. lerinin tecrit edildii ve tesine geme
nin yasak olduu yer. 6) karantina altna almak.
quart: 1) 1/4 galon; ngiltere'de 1,13 litre, ABD'de
3
0,945 litre veya 57,75 in 'e eit olan bir sv lm
birimi, 1/8 pek'e (0,945 lt), eit olan bir kuru lm
birimi. 3) kapasitesi veya hacmi 3,78/4 = 0,945 litre
ye eit olan bir kap.
quarter: 1) bir eyin drt eit parasndan biri; drtte
bir; eyrek. 2) 8 buel veya 1/4 ton'a eit olan bir ta
hl l birimi. 3) ABD'de 25 libre (11,3 kg), ingilte
re'de 28 libre (12,65 kg) olan bir arlk birimi. 4) bir
yardann drtte biri veya 9 in (228,6 mm) olan. 5)
bir milin drtte biri (402,25 m). 6) bir yln drtte biri;
ay. 7) akademi veya kolejlerde retim ylnn
drtte biri. 8a) bir saatin drtte biri; 15 dakika. 9a)
bir dolarn drtte biri; 25 sent. b) Amerika ve Kanada'da 25 sente eit olan gm para. 10a) pusula
nn drt ana noktasndan biri. b) ufkun drt bl
mnden biri. c) bu blmlerin altnda olduu d
nlen blgelerden biri; Dnyann bir paras ya da
blgesi. 11) Astr. a) Ayn Dnyann evresinde ey
rek dn yapt sre. b) yar aydnlk olduu za
man Ayn grn. 12) Den. a) gemi bordalarnn
k taraf; k omuzluk, b) bir kulacn drtte biri. 13)
drt eit paraya blmek. 14) Meka. balayc para
y dik alarda birletirmek. 14) Den. bir geminin k
omuzluundan esmek: Rzgr iin sylenir.
quarter-deck (quarterdeck): Bir geminin st gverte
sinin, ou zaman zabitlere ayrlan k taraf; eski
den geminin pupas iie grandi direi arasndayd.
quartered: 1) drtte birlere blnm. 2) uzunlamas
na drde blnm ktk veya tomruk,
quarter-hour: 1) on be dakika. 2) saat zerinde, bir
saatin ilk ve nc eyreklerini gsteren nokta; qu-

quarterly
arter Hour eklinde de kullanlr.
quarterly: 1) bir ylda drt kere ve belirli aralklarla vukubulan veya grlen. 2) bir eyrekten oluan. 3) y
ln bir eyreinde bir kere. 3) her ayda bir yayn
lanan (dergi ya da mecmua).
quartern: 1) drtte bir ksm; eyrek; drtte bir. 2) bir
ston'un drtte biri veya 3,5 iibre (1,587 kg). 3) arl
yaklak olarak 4 libre (1,814 kg) olan ekmek.
quarter-phase: Elekt. aralarnda 90 derecelik faz fark
bulunan iki alternatif akmn retimi, tanmas veya
kullanlmas; diphase eklinde de kullanlr.
quarter, port: Den. iskele komuzluk.
quarter round: Enine kesiti eyrek daire olan, db
key tiriz ya da pervaz; ovolo eklinde de kullanlr.
quartersaw: Ktk ya da tomruu boyuna olarak dr
de blmek ve sonra bimek (tahta yapmak).
quarter section: Bir arazi parasnn yaklak olarak
2
2
1/4 mil 'ye (0,647 km ) eit olan drtte bir blm.
quartic: Mate, drdnc Kuvvet veya dereceye ait.
quartz: Parlak, kristalli bir mineral veya silisyum dioksit; kuvarz, Si0 2 ; ou zaman bol miktarda, oun
lukla renksiz, saydam ekilde, bazan da trl renk
lerde yar kymetli talar olarak grlr; elektrik ci
hazlarnda ve zel lboratuvar aletleri yapmnda kul
lanlr.
quartz clock: Belirli sabit bir frekansta titreen bir ku
varz kristali tarafndan ayarlanan bir saat; kuvarz sa
ati; duyarl ilerde kullanlr.
quartz-fiber manometer: Bir kuvarz lifi yardmyla
gaz basnlarn len manometre; kuvarz lifii mano
metre.
quartziferous: Kuvarzdan oluan; kuvarz veren.
quarzite: Som, sert, ak renkli akmak ta gibi prlt
l bir kaya; kuvarzit; yaklak olarak % 98'i silisyum
dioksit olan bir kumta.
quartz lamp: Mortesi nlarnn byk bir blmn
geiren kuvarz tpl, cva buharl bir lmba; kuvarz
lmbas.
quartz plate: Elekt. elektrik polaritesine sahip bir ku
varz kristali paras.
quaternary: 1) drtten oluan; drtl grup. 2) Jeol.
en son zamana ait ya da onu belirten. 3) drt says;
4; drdn grubu.
quaternary ammonium compound: Hidrojen atomla
rnn organik kklerle yer deitirmesiyle amonyum
hidroksitten treyen ve genel forml R4NOH olan
bir bileik, rnein tetraetil amonyum hidroksit,
(C 2 H5 )4 NOH.
quaternion: 1) drtl bir grup. 2) Mate, a) bir vektr
dierine dntren bir faktr; katerniyon. b) o.
katerniyon kullanan bir kalkls biimi.
quay: ou zaman betonarme veya tatan yaplm,
gemileri ykleme ve boaltma olanaklarna sahip rh
tm ya da iskele.
quayage: 1) rhtmn kullanlmas iin konulmu c
ret; rhtm resmi; rhtm creti. 2) bir rhtm zerinde
ki alan. 3) tm rhtmlar.
quench: 1) sndrmek: Yangn sndrmek gibi. 2)
an olarak soutmak: Tavlanm eliin su, ya vb.
ine sokularak soutulmas gibi; su vermek.
quenching: 1) kritik scakln zerine kadar sttktan
sonra elik ya da dier bir alam su, ya ve dier
bir banyoya batrarak sertletirmek. 2) tekrar tutu
may nlemekle bir radyasyon saya tpndeki de

442

quillal
arj ya da boalma son verme.
quenchless: Sndrlemez.
quercetic: Kuversetin'e ait ya da ondan treyen.
quercetin: Siyah meenin i kabuundan karlan ve
ya sentetik olarak retilen san, kristalli bir boya mad
desi; kuversetin, C 1 5 H 1 0 O 7 .
quercine: Meeye ait.
quern: 1) biri dierinin zerinde olan iki ta diskten
oluan ve tahl tanelerini tmek iin kullanlan il
kel bir tc; ta deirmen. 2) kahve ve baharat
retmek iin kullanlan kk bir deirmen; el deir
meni.
quick: 1a) abuk veya hzl, b) abuk olarak yaplan
ey; acele. 2) ksa bir zaman aralnda grlen ve
ya vukubulan. 3) hassas ya da duyarl. 4) kolay ka
rtrlan. 5) abuk olarak; hzl olarak.
quick charge: Aklerin, kapasitelerinin onda birinden
daha yksek bir akmla arj edilmeleri; hzl arj; yl
drm arj.
quick-cleaning strainer: Den. gemilerin ana yangn
devrelerinde bulunan ve deniz canllar, kum, ksr
vb. i paracklar tutan, onlarn yangn hortumlarna
gemesine ve nozulu tkamasna engel olan filtre;
abuk temizlenen szge ya da filtre.
quick closing gear: Buhar, gaz veya bir sv akmn
derhal durdurmak iin kullanlan bir tertibat; abuk
kapama donanm.
quick-closing valve: 1) uzaktan kumandal sistemler
de kullanlan ve kazana verilen yakt derhal kesmek
iin kullanlan bir valf; abuk kapama valf. 2) bir sis
temin abuk bir biimde korunmas iin kullanlan
bir emniyet, gvenlik veya seyfti valf.
quick-emptying valve: Yksek devirli ve redksiyonlu (devir drcl) dizel motorlarnn hidrolik kaplinlerinde kullanlan bir valf; abuk boaltma valf;
hidrolik kaplini altrma yann 2-7 dakikada boal
masn salar.
quick-fire: Birbiri ardndan veya seri olarak ate eden
veya ate edecek ekilde yaplm.
quick fire: Seri atl (silah).
quick-firing: Bkz. quick-fire.
quick-freez: i veya henz pimi yiyecekleri an
olarak dondurmak ve dk scaklklarda uzun sre
iin muhafaza etmek veya saklamak; oklamak.
quicklime: Snmemi kire; beyaz znmez bir ka
t; kalsiyum oksit, CaO; su ile snm kireci olutu
rur; sva yapm ve deri endstrisinde kullanlr.
quickly-fitted stoppers: Su borulu kazanlarn hidro
lik deneylerini abuk olarak yapmak iin kullanlan
ve 200 bar basnca dayanabilen bir cihaz.
quick-shut off valve: Buh. Kaza. akaryakt veya ma
zot devrelerinde pskrtclere verilen yakt hzla
kesmek iin kullanlan bir valf; abuk kapama valf.
quicksilver: 1) cva, Hg; termometrelerde kullanlr.
2) cva ile kaplamak
quick stop valve: abuk kapama valf veya vanas;
quick-shut off valve eklinde de kullanlr.
quiet: 1) sakin; durgun; hareketsiz. 2) grltsz;
sessiz. 3) kolay uyarlmayan.
quiet running engine: Sessiz (alan) makine; al
rken grlt yapmayan makine.
quill: 1) dokumac makaras; masura. 2) ty kalem.
3) bir direin ii oyuk gvdesi.
quillai: Bot. i kabuu sabun olarak kullanlan bir ili

quil l shaf t
aac.
quill shaft: ki Kademeli devir drc ya da ridakn gir donanmlarnda, birinci kademe dili ark ve
birinci kademe pinyon diliyi tayan aft ya da mil;
Gem. Mak. kuvil aft.
quinacrine: Sentetik bir ila; stebrin: Tam ad quinaerine hydrochloride,
quinary; Beten oluan veya bein oluturduu; beli
(grup).
Quincke tube: Paralel iki daldan oluan kolu olar
ses iletme tp; ses filtre etmek iin kullanlr; Quinc
ke tp.
quindecagon: Geom. on be as ve on be kenar
olan bir dzlem; on be kenarl.
quindecennial: 1) on be ylda bir vukubulan. 2) on
be yl iin sren. 3) on be yl dayanan veya on
be yl sreli; on beinci yldnm. 4) bunun kutla
mas.
quinia: Bkz. quinine.
quinic acid: Kahve taneleri, knakna aac kabukla
rndan elde edilen renksiz, kristili bir asit; kinik asit,
C6 H7 (OH)4 .COOH.
quinidin: Bkz. quinidine
quinidine: Knakna aac kabuundan karlan kini
ne benzeyen renksiz, kristalli bir alkaloit; kinidin,
C 20 H 24N 2 O 2.
quinin: et e quinine.
quinina: Bkz. quinine.
quinine: 1) knakna aac kabuundan karlan ac,
kristalli bir alkaloit; kinin, C 20 H 24 N 2 O 2 . 2) bunun,
ki nin slfat gibi, trl amalar iin ila olarak,
zellikle stma tedavisinde kullanlan bir bileii.
quinoid: Yaps, zellikleri vb. i bakmndan kinon'a
benzeyen bir madde.
quinoidin: Bkz. quinoidine.
quinoidine: Knakna kabuundan kinin karlmas i
leminde oluan alkaloitler karm kapsayan kahve
rengi bir madde; klnodin; kinin yerine kullanlr.
quinolin: Bkz. quinoline.
quinoline: Kemiklerin, kmr katrannn ve trl alka
loitlerin tahripkr damtlmasndan veya sentezlerle
elde edilen renksiz, sv bileik; kinolin, C 9 H 7 N ; anti
septikler, boyalar vb. i yapmnda kullanlr.
quinone: 1) iki izomerik bileikten biri; kinon,
C 6 H 4 O 2 ; fotoraflkta, zellikle sar, kristalli
izomer boyalar yapmnda kullanlr. 2) bu tr
bileikler seri sinin herhangi biri.
quinonimine: Oksijen atomunun bir imino grubu ile

442

quotien t
deitirilmesi sonucu, kinondan tretilen kristalli bir
bileik; kinonimin, C6 H5 NO.
quinonoid: Yaps, zellikleri vb. kinona benzeyen; kinoit.
quinque-: Be veya bele arpma anlamlarnda bir
nek.
quinquenniad: Bkz. quinquennium.
quinquennia!: 1) be yl sren. 2) her be ylda bir
oluan ya da vukubulan; be ylda bir oluan olay.
quinquennium: Be yllk bir zaman aral, periyodu
veya sreci.
quinquereme: Be sra kree sahip olan kadrga.
quinquevalence: Be deerli olma durumu veya nite
lii; be deerlilik.
quinque
valency:
Bkz.
quinquevalence.
quinquevalent: 1) be deere sahip olan; be deer
li. 2) pentavalent eklinde de kullanlr.
quinta!: 1) ABD'de 100 libre (45,36 kg), ingiltere'de
112 libreye (48,832 kg) eit olan bir arlk birimi. 2)
metrik sistemde 100 kg'a (220,46 libre) eit olan ar
lk birimi; kental.
quintan: Her be gnde bir oluan veya vukubulan;
be gnde bir grlen ate gibi.
quintessence: Herhangi bir eyin saf, konsantre z
veya hlsas.
quintessential: z ya da hlsaya ait; en saf; en m
kemmel.
quintet (quintette): 1) be kii veya be eyden olu
an bir takm veya grup; beli; kentet.
quintillion: 1) ABD ve Fransa'da 1'i izleyen 18 sfr
18
dan oluan say; 10 . 2) Almanya ve ngiltere'de 1'i
30
izleyen 30 sfrl say; 10 .
quintuple: 1) be kapsayan veya beten oluan. 2)
be misli; be kat. 3) dierlerinden be misli daha
byk olan bir say vb. 4) be misli yapmak veya ol
mak; bele arpmak.
quintuple point: Be faz dengede olan scaklk veya
temperatr.
quintuplet: 1) ayn trden beli bir grup. 2) bir kere
de doan be bebek; beiz.
quire; Ayn maldan ayn llerde 24 veya 25 yapraklk kt destesi; 480 veya 500 tabakalk bir paketin
yirmide biri.
quite: 1) tm ile; tamamen. 2) gerekten veya haki
katen; kesin olarak. 3) nemli derece veya boy; pek
ok.
quota: Pay ya da hisse; orantl pay; kota; kontenjan.
quotient: Aritm. bir say dieri ile blnd zaman
elde edilen say; blm.

R, r
R,
r
R: 1) Kimy. kkn simgesi; zellikle organik kk sim
gesi veya sembol. 2) Elekt. diren ya da rezistan
sn simgesi. 3) Mate. yarap veya orann simgesi.
4) F/z., Kimy. gaz sabitesi.
r.Bkz. 1) roentgen (s). 2) resistance.
R.: Bkz. 1) radical. 2) Reamur.
R. (r.):Bkz. 1) radius. 2) railroad. 3) railway. 4) ro
ad.
r .: Bkz. 1) range. 2) rod; rods. 3) rubber.
Ra: Bkz. radium.
rabbet: 1) bir geme ya da balant yapmak iin bir
tahtann kenarna, dier paraya geecek ekilde
alan oyuk; lmba: Lmbal tahta gibi; yivli tahta. 2)
bu ekilde yaplan geme. 3) yiv (lmba) amak. 4)
yiv (lmba) ile birlemi. 5) lmba (yiv) ile birletiril
mi.
rabbit: Bir nkleer reaktrde bir boru iinde pnmatik
veya hidrolik olarak yrtlen kk bir kap; ok k
sa hayatl atomlar kapsayan rnekleri gidermede kul
lanlr.
rabble: Erimi demiri kartrmak ve yzer maddeleri
ni gidermek iin kullanlan demir ubuk; gelberi;
byle bir gelberi ile kartrmak ve yzer maddelerini
gidermek.
Rabi field: Paralel, yass, dikdrtgen kutuplar arasn
da dzgn olmayan bir manyetik alan; Rabi alan;
manyetik hareketi olan partikl ya da tanecikleri sap
trmak iin kullanlr,
race: 1) bir makinenin hareketli paralar iin kanal
veya oyuk: Rulman yatakta bilyaiarn kanal gibi. 2)
hzl olarak hareket etmek ya da gitmek. 3) az di
ren veya hafif yk nedeniyle ok abuk dnmek ve
ya hareket etmek, 4a) hzl olarak gitmeye neden ol
mak, b) dilileri gemedii iin (bir makinenin) ok
hzl almasna neden olmak.
racemic: 1) tartarik asitin optik olarak aktif olmayan
ekline ait veya onu belirten.
racemization: Optik olarak aktif bileikleri, optik ola
rak aktif olmayan ekle dntrmek.

RACER cycle: Buhar trbini ile gaz trbininin ayn


de vir drc ile pervaneyi evirdii bir makine
evri mi; bir tr Rankin evrimi; ekonomizr, buhar
jenera tr ve sperhiyter gaz trbininin egzozu
ile al makta ve retilen stim, buhar trbinini
altrmakta dr; Rankine Cycle Energy Recovery
szcklerinin ilk harflerinden olumaktadr.
raceway: 1) su iin dar bir kanal. 2) elektrik kablolar
veya tellerini tamak ve korumak iin kullanlan bo
ru.
rack: 1) trl cisimleri tutmak veya gstermek iin kul
lanlan ereve, zgara, mahfaza stand vb. i; zellik
le: a) bir uakta bombalar tutmak iin ereve, b)
Matb. hurufat mahfazalarn tamak iin ereve. 2)
Diz. Mot. yksek basn pompalarnda dili ark,
vorm vb. inin getii kremayer dili; rak; rak kolu.
rack adjustment: Rak (kolu) ayar; indeks ayar.
rack railway: Da gibi meyilli yerlere trmanmak iin
kullanlan bir tr demiryolu; dili demiryolu.
rackwork: Rak koluna (kremayer dili) sahip olan me
kanik bir cihaz.
racon: Uaklar yneltmek iin kullanlan radar sinya
li, n veya bikn'.
rad.: Bkz. 1) radial. 2) radius. 3) radix.
-2
rad: Maddenin her kilogram iin 1x10 J enerji biriktirebilen radyasyon miktar; Rad.
radar: Byk frekansl radyo dalgalarn gnderen bir
iletici (verici) ve bir arazi ktlesi, gemi vb. inin yanst
t bu dalgalar toplayan bir alcdan (resiver) olu
an radyo arama cihaz; radar; radyo dalgalarn yan
stan cismin yn ve mesafesini belirtir.
radar aerial: Bkz. radar antenna.
radar antenna: Elektromanyetik dalgalar gnderen
ve bir cisme arpayark yansyan dalgalar alan an
ten; radar anteni.
radar echo: Verici evresindeki cisimler tarafndan
yanstlan radyo frekans enerjisi,
radar indicator: Gzlem iin dn sinyallerinin kayt
edildii katot nl bir osiloskop; radar gstericisi ve
ya ekran.

rada r receive r
radar receiver:Radar alc.
radar scanner: Bkz. radar antenna,
radar screen: Bkz. radar antenna.
radiacs: Radyolojik kirlenmeyi aratrmak iin kullan
lan cihazlar; radyasyon arama, gsterme ve hesapla
ma szcklerinden retilmitir.
radial: 1) n ya da nlara ait veya onlar gibi; belirli
bir merkezden tm ynlerde yaylma veya kollara ay
rlma. 2) yarapa ait veya yarapa benzeyen; radyal; ap ynnde.
radial bearing: Radyal yatak; devir hareketli milleri ta
mak ve radyal layn salamak; ap ynndeki ha
rekete engel olmak iin kullanlan yatak.
raidal clearence: Buh. Trb. hareketli kanat tepeleri
ile trbin keysi arasnda, ap ynndeki boluk ve
ya klerens; radyal klerens veya boluk; apsal klerens; derinlik mikrometresi veya bri (kpr) geyi
yardmyla denetlenebilen klerens.
radia! engine: Bir daire evresinde silindirler ve mer
kezde ise bunlarn bal bulunduklar krank mili bulu
nan motor, ounlukla benzin motoru; radyal mo
tor; yldz motor,
radial f!ow turbines: Radyal akml trbinler; 8t e ra
dial turbine.
radial force: Mot. krank kollarn ap ynnde etkile
yen kuvvet; radyal kuvvet.
radia! symmetry: Birbirine tpatp benzeyen paralar
elde etmek iin, bir para, organizma vb. inin ekse
ninden geen bir ya da bir ka dzlem ile salanan
simetri; radyal simetri: Merkezinden geen dzlem
ler tarafndan kesilen daire ve silindir gibi.
radial tube boiler: Radyal borulu kazan;
radial turbine: Buharn merkezden evreye doru ve
ya evreden merkeze doru ap ynnde akt aksi
yon veya reaksiyon trbini; radyal trbin.
radially: Radyal olarak.
radial velocity: Bir gk cisminin gzlemciye yaklat
veya ondan uzaklat, km/s trnden hz; rad
yal hz; spektroskopik olarak saptanr.
radian: 1) uzunluu yarapna eit olan bir daire yay
paras. 2) iki yarap tarafndan kesilen byle bir ya
yn daire merkezinde oluturduu 57,295 ye eit
olan a; radyan.
radiance: Radyan (k yayan) olma durumu ya da ni
telii; parlaklk.
radiancy: St e radiance.
radiant: 1) k nlar yayan veya nereden; parlda
yan. 2) kla dolu; parlak. 3) klar yayma (bir kay
naktan); k nereden veya yayan; radyan enerji, 4)
Astr. gkte meteor yamurunun geldiinin grld
nokta. 5) Opt. ondan n geidii nokta.
radiant energy: Elektromanyetik dalgalar, ses, s,
k, X nlar, gama nlar vb. i gibi, bir kaynaktan
yaylan herhangi bir enerji tr: radyan enerji.
radiant heat: Vakumdan geebilen veya geme yete
neinde olan, tayfn kzltesi blgesinde bulunan
grnmez elektromanyetik dalgalar; radyan s.
radiant heating: Deme veya duvar iine denmi
elektrik telleri, scak su ya da buhar borular vb. i ile
bir binann stlmas yntemi; radyan stma.
radian pyrometer: Bir cisim tarafndan yaylan rad
yan enerjinin, scak blgesine odakland kk bir
termokupl; radyan pirometre.
radiant superheater: Alevin radyan ss ile dorudan

445

radiatio n tube s
temasta olan sperhiyter veya st kzdrc; genel ola
rak ocak tabanna yerletirilirler. Baz kazanlarda ay
r fayrapl sperhiyter eklinde kullanlrlar.
radiate: 1) s nlar, k vb. yaymak, karmak ya
da neretmek. 2) nlar biiminde yaylmak. 3) mer
kezden hatlar eklinde ve yarap ynnde yayl
mak. 4) nla (k, s vb. i ile) gndermek. 5) nla
ra veya nlar gibi paralara sahip olma; radyal. 6)
Zoo. radyal olarak simetriye sahip olan bir hayvan:
Denizanas gibi. radiating: Yayma; neretme; n
yayma; n halinde yaylma; radyoaktif nlar yay
ma.
radiating atom: Bir ya da daha fazla elektronun yk
sek enerji dzeyinden daha alak enerji seviyesine
geii srasnda radyasyon yayan bir atom.
radiation: 1) elektromanyetik dalgalar tarafndan ener
ji transferi. 2) yayma (neretme) ii veya ilemi; zel
likle i deiime urayan molekl ve atomlardan
k, s nlar vb. ekilde neretme veya yayma ile
mi; radyasyon. 3) radyan enerji; yaylan nlar. 4)
radyum veya dier bir radyoaktif madde ile hastalk
tedavisi. 5) radyoaktif cisimlerin dalga veya partikl
yaymas. 6) paralarn radyal dzeni.
radiation chemistry: Yksek enerjiye sahip radyas
yon veya partikllerin, bozunma dahil madde zerin
deki kimyasal etkilerini inceleyen bilim dal; radyas
yon kimyas.
radiation counter tube: Radyasyonun gelmesi sonu
cu, srekli olmayan elektrik impulslar oluturabilen
bir detektr; radyasyon sayc tp.
radiation damage: Radyasyonun, gama nlar, nt
ronlar ve fizyon paralarnn trl maddeler zerinde
oluturduu, mekanik zellikler ve boyutlar, sl ve
elektriksel iletkenliklerde deiim vb. i hasar; radyas
yon hasar.
radiation damping: Radyasyon ile enerji yaylmas
nedeniyle bir elektrik osilasyonunun amplitdndeki
azalma; radyasyon snmesi.
radiation, heterogeneous: Farkl bir ka frekans ve
enerjideki radyasyon; heterojen radyasyon.
radiation losses: Buh. Trb. ok iyi izolasyon nede
niyle, ihmal edilebilecek kk miktarda oluabilen
kayplar; radyasyon ya da nm kayplar.
radiation monochromatic: Sadece bir dalga boyu ve
ya frekans olar radyasyon; monokromatik radyas
yon.
radiation potential: Bir atomdaki bir elektronu nor
mal durumundan, mmkn olan dier bir duruma
aktarmak iin gerekli olan, elektron volt trnden be
lirtilen enerji; radyasyon potansiyeli.
radiation pressure: Ik veya dier bir elektromanye
tik radyasyon etkisindeki bir yzeye uygulanan ok
kk bir basn; radyasyon basnc.
radiation pyrometer: Istlm bir cismin scakln,
onun tarafndan yaylan sl radyasyonun toplam id
detini lerek belirten bir pirometre; radyasyon piro
metresi.
radiation resistance: Radyasyon ile enerji kayb ne
deniyle titreen bir devrenin llen veya grnr di
rencinin bir paras; radyasyon direnci.
radiation tubes: ince su borulu heder tr kazanlar
da ocaa yaklatrlan sperhiyter borularn ocak
radyasyonuna kar koruyan ve bir ka sra borudan
oluan kaln su borular; radyasyon borular.

radiation visible
radiation visible: Grnr tayftaki radyasyon.,
radiative: Radyasyona ait; radyasyon ile belirtilen;
radyasyona muktedir.
radiative equilibrium: Ayn miktarda radyan enerji
yayma veya emilmesi ile sabit scaklk srdrlmesi;
radyasyona (ilikin) denge.
radiator: Is yayan herhangi bir ey; zellikle a) ier
sinden scak su, buhar veya ya dolatrlarak oda,
salon vb. i yerleri stan bir sra boru veya kangal bo
ru; serpantin; radyatr, b). scak hava reglatr, c)
otomobillerde olduu gibi, yaylan sy alarak moto
ru soutmak iin kullanlan su ile dolu bir eanjr ve
ya s alp veren cihaz.
radiator anti-rust: Oto. radyatrlerde paslanmaya kar
kullanlan kimyasal madde; radyatr pas nleyici
si.
radiator cap: Radyatre su doldurmak iin kullanlan
kapak; radyatr kapa.
radiator cleaner: Oto. radyatrlerin temizlenmesinde
kullanlan zelti; radyatr temizleyici.
radiator cooling: Mot. makineyi soutarak snan su
yun, radyatrde hava ile soutulduu kapal bir so
utma sistemi; radyatrl soutma.
radiator core: Oto. radyatr petei, bir radyatrn
st ve alt su depolar arasndaki ksm.
radiator hold-down bolt: Oto. radyatr tespit cvata
s.
radiator traps: Den. kalorifer radyatrlerinde kullan
lan, genellikle termostatik trden bir buhar kapan;
radyatr kapan; Bkz. steam trap.
radical: 1) Mate, bir say veya niceliin kk ya da kk
lerine sahip olan; kk. 2) bir eyin esas paras, b)
asl; esas. 3) Kimy. tek atom gibi etki yapan ve tepki
mede deimeyen veya tek bir atom ile yer deiti
ren iki veya daha fazla atom grubu; -OH, -S0 4 ,
-N0 3 gibi; simge ya da sembol. 5) Mate. a) kk kanlabilen herhangi bir nicelik, b) kk iareti.
radical sign: Mate, kk iareti (.I):
radicle: Kimy. bir kk ya da radikal.
radii: Bkz. radius o.
radio: 1) sesleri ve sinyalleri elektromanyetik dalgala
ra eviren ve onu uzaya ileten ve alc cihazla tekrar
ses haline dntren iletiim sanat ya da uygula
mas; telsiz telefon veya telgraf. 2) byle bir alc;
radyo. 3a) sanat, elence, ticaret vb. olarak radyo
ile yayn veya neriyat, b) bu tr yaynn tm faaliyet
ve olanaklar. 4) radyo veya telsiz ile gnderilen me
saj; radyogram. 5) radyoya ait, radyo ile kullanlan;
radyo ile gnderilen; radyo veya telsiz ile altrlan.
6) saniyede 15 bin evrimden daha fazla frekansa
sahip olan elektrikle yaplan.
radio-: In, na benzer, radyo tarafndan, radyan
enerji ile ve radyoaktif anlamlarnda bir nek.
radioactive (radio-active): Atom ekirdeinin ayr
mas (bozunmas) ile alfa, beta ve gama nlan gibi
partikl ve nlar eklinde radyan enerji neredebilen; radyoaktif: Radyum, toryum, uranyum ve onla
rn rnleri iin sylenir.
radioactive contamination: Radyoaktif kirlenme;
Bkz. contamination, radioactive.
radioactive decay: Br rnek ya da numunenin radyo
aktivitesinin zaman ile yava olarak azalmas; radyo
aktif rme.
radioactive decomposition: ekirdein daha hafif,

446

radiobroadcast
daha dayankl ekirdek eklinde, zerre eklinde n
lar kard radyoaktif deiim; radyoaktif ayrma
veya bozunma.
radioactive elements: Kendiliinden veya yksek hz
l tanecikler (partikller) tarafndan bombardman
edildikten sonra dalgalar ve partikller karan ele
mentler; radyoaktif elementler,
radioactive emanations: Belirli radyoaktif elementler
tarafndan karlan radyoaktif gazlar; radyoaktif
klar.
radioactive fall-out: Nkleer bir patlama sonucu ha
vann yksek kesimlerinde tanan radyoaktif partikllerin yamur eklinde dmesi; radyoaktif ya
mur.
radioactive half-life: Herhangi bir radyoaktif izotopun
miktarnn, ilk deerinin yarsna dmesi iin gerekli
sre; radyoaktif yarlama sresi.
radioactive heat: Radyoaktivite tarafndan retilen s;
radyoaktif s.
radioactive isotope: Radyasyon tarafndan radyoaktif
yaplan bir izotop; radyoizotop; tpta kullanlr.
radioactive product: Bir ebeveyn maddenin radyoak
tif bozunmasndan oluan bir madde; radioaktif
rn.
radioactive series: Bozulmaz duruma gelmeden n
ce bir radyoaktif madde tarafndan, birbiri ardndan
trl elementlerin izotoplannn sras; radyoaktif sra,
seri ve dizi.
radioactive Standard: Uzun yanlama sreli ve bilinen
zelliklerde bir radyoaktif madde rnei; radyoaktif
standart; radyasyon len tehizatn kalibre edilmesi
iin radyasyon kayna olarak kullanlr.
radioactive type: ekirdekte oluan deiime gre,
drt snfa ayrlan radyoaktif ilemlerden herhangi bi
ri; radyoaktif tr.
radioactivity: 1) bir atomun ekirdeinin alfa, beta
partiklleri ve gama nlar karacak ekilde kendili
inden ve denetlenemez bozunmas. 2) radyoaktif
olma durumu veya nitelii; radyoaktiflik; radyoaktivi
te.
radioactivity, artificial: Partikl ve radyasyonla bom
bardman edilerek bir elementte endklenen radyoak
tivite; yapay radyoaktivite.
radioactivity, induced: Endklenmi radyoaktivite;
Bkz. artificial radioactivity.
radioaltimeter: Havaclkta kullanlan, radar ilkesi ile
alan ve yerden ykseklii gsteren bir cihaz; rad
yo altimetre.
radioautograph: Fotoraf ekilen cisimdeki radyoak
tif maddeden nlar ile fotoraf filmi vb. zerinde
retilen resim; radyootograf.
radio beacon: Uak ya da gemilerin mevkilerini saptamalarna ya da gece veya siste gvenli bir ekilde
seyirlerine yardm iin zei sinyaller nereden bir
radyo vericisi; radyo bikn.
radio beam: Gelen uaklara rota olarak grev yapan
ve bir radyo bikn'dan belirli ynde gnderilen sabit
radyo sinyalleri akm.
radio bearing: Radyo iaretlerinin alnd yn.
radiobiology: Canl organizmalar zerinde radyas
yon etkilerini aratran biyoloji bilimi dal; radyobiyoloji.
radiobroadcast: Radyo ile neriyat; radyo neriyat;
radyo yayn.

radio channe l
radio channel: Radyo ile iletiime msaade edecek
kadar geni bir frekans band; radyo kanal.
radiochemistry: Radyoaktif olaylar aratran kimya
bilimi dal.

radio compass: Navigasyon (seyir) vb. inde kullan


lan, gelen radyo dalgalarnn ynn saptamak iin
kullanlan bir cihaz; radyo kompas.
radioconductor: letkenlii, elektrik dalgalar tarafn
dan etkilenen herhangi bir madde veya cihaz; radio
conductor eklinde de yazlr,
radioeiement: Bkz. radioactive element.
radio-frequency: Radyo frekansna ait: radyo frekan
s kullanm.
radio frequency: 1) Bekt. saniyede 10 bin evrimden
daha yksek bir frekans; radyo frekans. 2) radyo
sinyallerinin iletilmesinde kullanlan, duyulabilir fre
kansn Hemen tesindeki elektromanyetik dalgalarn
frekans; radyo frekans.
radio-frequency heating: Maddelerin bir kapasitrn
levhalar arasna konularak 25 kHz'lik frekansa sahip
olan bir alternatif akm ile stlaca endstriyel bir i
lem; radyo frekansl stma.
radio-frequency radiation: Radyo dalgalarnn frekan
s ile elektromanyetik radyasyon; radyo frekansl
nm veya radyasyon.
radio gaiaxy: Radyo frekansl nm (radyasyon) ya
yar Samanyolu ya da galaksi.
radiogenic: Radyoaktivite reten; radyoaktiviteden
gelen.
radiogram: 1) telsiz ile gnderilen mesaj; radyogram.
2) kristal krlmas ile retilen X n rnei.
radiograph: 1) nlann getii yapnn dzgn olma
yan younluunu gsteren X n veya radyum fo
toraf. 2) k nlarnn dndaki nlarla, zellikle
X nlar ile hassaslatnlm bir film veya levha ze
rine retilen bir resim; X n resmi; radyograf; radyograf yapmak; rntgen.
radiographer: Radyograflar yapan ve onlarda uzman
olan kii; rntgen mtehasss.
radiographic: Radyografi veya rntgencilie ait.
radiographically: Radyograflar veya radyografi yard
myla.
radiograph examination: Buh. Kaza. dramlar (domlar), boru aynalar, hederler, borular vb. inin kaynak
dikilerine X nlar ile uygulanan bir denetim ynte
mi; rntgen incelemesi.
radiography: Rntgen filmleri (radyograflar) yapma
ii, ilemi veya sanat; Rntgen bilimi.
radio interference: stenen bir sinyalin alnmasna en
gel olan herhangi bir grlt; radyo paraziti; parazit
radio interferometer: Optik interferometre ile ayn il
kede alan, kk parazit kaynaklann yerini doru
olarak saptayabilen bir cihaz; radyo interferometresi; ayn alcya balanan iki veya daha fazla anten
den oluur.
radioisotope: Normalde radyoaktif olmayan kimyasal
bir elementin yapay olarak oluturulan radyoaktif izo
topu; radyoizotop; biyolojik aratrmalar ve tbb te
davilerde (terapilerde) kullanlr.
radiolocation: Dman ua vb. inin yeri ve ynn

447

radio shield harness


bulmak iin radar veya radyolokatrler kullanlmas.
radiology: X nlar ile hastalk tedavisinde olduu gi
bi, radyan enerji ve onun kullanm ile ilgilenen bilim
dal; radyoloji.
radiolucent: iddetini bir miktar azaltarak veya bir ks
mn emerek, radyasyonun gemesine msaade
eden bir maddeye ait.
radioluminescence: Radyoaktivite neri ve X nla
rndan gelen ldama veya parldama.
radio mast: Telsiz anten direi.
radiometeorograph: Bkz, radiosonde.
radiometer: Radyan enerjiye dnen mekanik enerji
yi aratrmak ve younluunu lmek iin kullanlan
bir cihaz; radyometre; vakum iinde bir eksen zeri
ne aslm ve bir taraf siyaha boyanm bir takm (4
tane) kanat, gne nlarnn etkisinde braklarak
dndrlr ve dn hz llr.
radiometric gauge: Asl bir cebin zt taraflarndaki
molekler bombardman nedeniyle basntaki eitsiz
lie bal olarak alan alak basnl bir gaz mano
metresi; radyometrik gsterge.
radiometry: 1) mekanik enerjiye dntrerek rad
yan enerjinin lm. 2) radyometre kullanma ii ya
da sanat; radyometri.
radiomicrometer: ok zayf sl radyasyona ok du
yarl ve onu lmeye elverili olan bir cihaz; radyomikrometre; kuvvetli bir manyetik alan iinde asl, k
sa devre edilmi bizmut-gm termokupl' ile
onun seri olarak baland bir galvanometreden
oluur.
radionavigation: Bir geminin mevkiini denetlemek
iin navigasyonda radyo yardmclarnn kullanlma
s; radyonavigasyon.
radionuclide: Radyoaktivite gsteren doal ya da ya
pay nkllt; radyonklt.
radiopaque: X nlan veya. dier radyasyon geir
mez; radyopak.
radiophone: 1) telsiz telefon; radyo ile altnlan tele
fon; radyotelefon; radyofon; telsiz telefon. 2) Fiz. rad
yan enerjiyi sese dntren herhangi bir alet. 3)
radyotelefon ile mesaj gndermek; radiotelephone
biiminde de kullanlr.
radio receiver: Bir verici tarafndan gnderilen sinyal
leri alan ve onlar duyulabilir konuma, mzik vb.
ine dntrebilen cihaz; radyo alcs; radyo cihaz.
radio room: Telsiz dairesi; telsiz kamaras.
radioscope: Su, toprak veya gazda, ldama ynte
mi ile radyoaktivite aramak iin kullanlan bir cihaz;
radyoskop.
radioscopy: X nlan ve radyoaktif maddelerden ge
len nlarla mat cisimlerin i yaplann dorudan in
celeme; radyoskopi; rntgen.
radiosensitive: Radyasyona duyarl veya hassas; rad
yasyon tarafndan tahrip edilebilir.
radio set: Bkz. radio receiver.
radio shield harness: Oto. radyolar bujilerin parazi
tinden korumak zere kullanlan ve buji kablolannn
balandklar topraklanm koruyucu; radyo koruma
balants.

ra dio so nd e
radiosonde: Minyatr bir radyo vericisinden oluan,
kk bir balon ile st atmosfere gnderilen ve son
ra kk bir parat ile otomatik olarak drlen
ve bu arada zel radyo sinyalleri ile kayt ettii scak
lk, basn ve nemi gzlem evine aktaran bir cihaz;
radyosond; radiometeorograph, eklinde de kullan
lr.
radio source: Gne sisteminin dndan, farkl radyo
frekansl radyasyon kayna.
radio speaker: Radyo hoparlr.
radio spectrum: zellikle radyo ve televizyonlarda
kullanlan trden elektromanyetik dalgalarn dalga
boylar veya frekanslarnn tam menzili, erimi veya
alan.
radio star: Esk. Bkz radio source.
radio station: Yayn yapan istasyon; radyo verici is
tasyonu.
radiotelegram: Bkz, radiogram.
radiotelegraph: Radyogramlar gndermek iin kulla
nlan cihazlar; radyotelgraf; radyotelgraf ile (mesaj)
gndermek.
radiotelegraphic: Radyotelgraf veya radyotelgrafi'ye
ait; radyotelgraf ile.
radiotelegraphy: Bir radyotelgraf ile mesaj gnder
mek.
radiotelephone: Bkz. radiophone.
radiotelephonic: Radyotelefon; radyotelefona ait; radyofon ya da radyotelefon yardmyla.
radiotelephony: Telsiz ile tellere balanmakszn se
sin iletimi bilimi.
radio telescope: D uzaydan gelen radyo frekansl
radyasyonu aratrmak ve analiz etmek iin kullan
lan bir cihaz; radyo teleskop.
radiotherapy: X nlar ve radyum gibi radyoaktif
maddelerden gelen nlarla hastalk tedavisi; radyo
terapi; rntgen nlar ile tedavi; rntgen tedavisi.
radiothermics: Radyo frekansl akmlarla s retimi
bilimi; radyotermi.
radiothermy: Radyoaktif maddelerden kan nlarn
kullanm ile hastalk tedavisi veya arnn hafifletil
mesi; radyotermi; ksa dalgal diyatermi Bkz. diat
hermy.
radiothorium: Mezatoryum 2'den oluan, toryumun
radyoaktif bir izotopu; radyotoryum.
radio transmitter: Radyo yayn ve telsiz telefonda,
bir mikrofon devresi tarafndan deitirilen veya mo
dle edilen, tayc dalga reten bir verici; radyo ve
ricisi.
radio transparent: iddetlerini azaltmakszn radyas
yonu, zellikte X nlar ve gama nlarn geiren
maddeyi belirtir.
radio tube: Radyo vb. inde kullanlmak iin bir va
kum tp.
radio wave: Elektrik arjnn titreimi tarafndan ne
den olunan ve alc radyo ile sese dntrlen bir
elektromanyetik dalga; radyo dalgas.
12
radio-wave propagation: Frekans 3x10 evrim/saniye'den az olan elektromanyetik radyasyon ile ener
ji transferi veya aktarm; radyo dalga yaylm.
radium: Uranyum ve radyum cevherleri ile belirli di
er uranyum cevherlerinde ok kk miktarlarda
bulunan, an atomik ayrmaya urayan ve sonuta
bir kurun izotopuna dnen radyoaktif metalik bir
kimyasal element: radyum; 1898 ylnda Piyer ve Ma

448

rai !
dam Kri tarafndan kefedildi; kanser ve baz cilt
hastalklarnda kullanlr; Simg. Ra (gemite Rd);
at.a. 226,05; at.no. 88.
Radium A: Atomik bozunma ile radon'dan oluan bir
madde; daha ileri bozunma Radyum B'yi verir (kur
un izotopu), bu da radyum C'yi (bizmut izotopu),
daha ilerki ayrmalar, C, D, E, F (polonyum) ve
G'yi (kurun izotopunu) verir.
radium emanation: Bkz. radon.
radiumtherapy: Radyum kullanm ile kanser veya di
er hastalklarn tedavisi; radyum tedavisi; radium
therapy eklinde de kullanlr.
radius: 1) n veya na benzer bir para; zellikle,
a) bir kadran, sekstant vb. inin milli kolu. b) tekerlek
gbeini janta balayan kollardan biri. 2) bir daire
veya krenin merkezinden evresine uzayan herhan
gi bir doru; yarap; R, r ksaltmalar ile belirtilir. 3)
byle bir yarapn tarad alan veya mesafe: Yara
p 5 km olan alanda bir kimse yok gibi. 4) herhangi
snrl bir uzunluk, alan, erim vb.
radius gauge: iki dzlemin kesitii yuvarlatlm i
kenin veya fillet yarapn lmek iin kullanlan
ve filer geyice (sentile) benzeyen bir l cihaz; ya
rap ler; fillet gauge ad da verilir.
radius of curvature: Bir aynann kutbundan (ibkey
veya dbkey) bir erinin merkezine olan mesafe;
erilik yarap.
radius of curve: Eri yarap.
radius of gyration: Devir veya salnm hareketli bir
cismin ktle merkezinin dnme merkezine olan me
2
safesi; jirasyon yarap; I = mk veya k = l/m eit
liklerinden bulunur (I = cismin atalet momenti, m =
ktle); atalet yarap.
radius vector: Sabit bir noktadan bir eri veya erili
yzey zerindeki deiken bir noktaya olan mesafe
veya bu mesafeyi belirten bir doru; yarap vekt
r. 2) Astr. gne gibi eken bir cismin merkezi ile
onun evresinde dnen cisimlerin (gezegenler vb. i)
merkezlerini birletiren hat.
radix: Mate, bir say sisteminin temelini yapan say.
radon: Radyumun ilk atomik ayrma rnnn alfa
nlar ile oluturduu gaz halindeki radyoaktif kim
yasal element; radon; kanser tedavisinde kullanlr;
radium emanation ad da verilir; Simg. Rn; at.a.
222; at.no. 86.
raff: Byk bir say, koleksiyon veya miktar.
raffinose: eker pancar, pamuk ekirdei vb. inden
tretilen tatl, kristalli bir trisakkarit; rafinoz,
C 18 H 3 2 0 1 6 .5H 2 0 .
raft: 1) birbirine balanan kkrt, tahtalar, variller vb.
inden yaplan, suda yzen ve tamaclk iin kullan
lan bir ara; sal. 2) sal ile nakletmek. 3) bir sal ze
rinde almak, seyahat etmek vb.
raft: Bkz. raff.
raft, life: Bkz. life raft.
raftsman: Bir saida alan veya onu altran kii.
rag: Den. toz almak, temizlemek, ykamak vb. i iin
kullanlan kk bir bez paras; khne bez.
raid: 1) askeri uak, ordu vb. i tarafndan yaplan an
ve dmanca hcum; atak. 2) hcum etmek,
radier: Hcum eden kii veya ey; zellikle, umulma
dk, abuk hcum eden bir gemi ya da uak.
rail: 1) merdivenlere koruyucu ve tayc olarak dona
tlan tahta, metal vb. i para; trabzan; merdiven tuta-

449

railhead
ca. 2) demiryolu, tramvay vb. raylarna konulan
birbirine paraiel profiller; ray; demiryolu. 3) Den. ge
mi kpetelerinin zerine konulan dar tahta para.
4) demiryolu ile donatmak ya da tamak.
railhead: Denmekte oian demiryolunun en uzak
noktas.
railroad: 1) lokomotif ile ekilen yolcu veya yk va
gonlarnn, zerinde hareket ettikleri birbirine paralel
elik yap; demiryolu. 2) bu tr yollar, arazi dahil, lo
komotif ve vagonlar, istasyonlar vb. inin tm. 3) bu
sistem veya irkette alan kiilerin tm; demiryo
lu personeli. 5) demiryolu ile tamak veya naklet
mek. 5) demiryolu ile donatmak veya tehiz etmek
6) demiryollarnda almak.
railroading: Demiryollarnn yapm ve altrlmas.
railroad pen: Tek. Res. iki azl triin; yan yana iki
az olan ve ereve iziminde kullanlan trlin; bir
tr mrekkepli kalem.
railway: 1) hafif aralar, rnein tramvaylar iin de
miryolu. 2) ng. herhangi bir demiryolu.
rain: 1) damlalar halinde yeryzne den ve havada
ki nemin youmasndan oluan su; yamur. 2) bu
tr damlalarn dmesi ile oluan saanak veya ya
murlu frtna. 3a) yamurlu hava. b) o. mevsimlik
yamur dm. 4) herhangi kk partikl veya ci
simlerin hzl dm: Kl, kum vb. i yamuru. 5)
dmek veya yamak: Yamur iin sylenir. 6) ya
mur gibi dmek.
rainband: Atmosferdeki su buhar nedeniyle gne
tayfnn sar ksmndaki siyah bant veya kuak.
rainbow: Yamur srasnda ve pusta gne nlarnn
krlmas, yansmas ve salmas ile gkte oluan,
trl renkler kapsayan bir yay; gkkua; ebemku
a; alaimisema.
raindrop: Bir yamur damlas.
rainfall: 1) yamur yamas; saanak. 2) belirli bir
blgeye belirli bir sre, ounlukla bir yl iinde ya
mur, kar vb. i ekillerde den su miktar; ya mik
tar, m

/kg trnden belirtilir.

rain gauge: Belirli bir alana den ya miktarn l


mek iin kullanlan bir cihaz; yamurler; pluvio
meter, udometer gibi isimler de verilir.
raininess: Yamurlu olma durumu veya nitelii.
rainproof: Yamurun gemesine msaade etmeyen;
yamur geirmeyen; yamur geirmez; yamur ge
irmez yapmak.
rainstorm: iddetli yamur ile frtna; yamurlu frt
na.
rain water: Yaan ya da gkten den, nispeten k
k miktarda znm mineral madde kapsayan
su; yamur suyu.
raise: 1) ykselmeye neden olmak; daha yksek d
zeye hareket etmek; ykseltmek; kaldrmak. 2) ina
etmek veya yapmak (bina vb) . 3) kartrmak; hare
kete getirmek; tahrik etmek. 4) derecesini, younlu
unu, dayanklln vb. oaltmak. 5) durumunu,
rtbesini veya yerini deitirmek. 6) lsn, dee
rini, miktarn vb. oaltmak. 7) Den. daha yakna
geldike ufuk zerinde ykselen kara, baka bir ge
mi vb. inin grnmesine neden olmak, 8) miktardaki
artma, zellikle cretlerdeki oalma.
raisonne: Mantkl veya sistemli olarak dzenlenmi.
rake: 1) trmk, tarak. 2) trnak ya da tarakla topla
mak. 3) trmkla dzeltmek veya tesviye etemk. 4) tr

Teknik Szlk - F. 29

rapid-fire
mk veya tarak kullanmak.
rake: 1) dik durumdan meyletme. 2) bir kesme kale
minin kenar ve almakta olan yzeye dik bir dz
lem ile yaplan a.
ram: 1) ahmerdan pistonu. 2) bir borudan den su
yun kendi kuvveti ile suyu ykselten bir pompa; hyd
raulic ram ad da verilir. 3) bir kuvvet pompasnn
veya yakt pompasnn plencer ya da pistonu. 4)
Gem. Mak. dmen makinelerinin telernotor donanm
larnn hidrolik silindirlerinde alan ve dmen yeke
sinin hareketini salayan pistonlardan biri; hidrolik
pistonu; ram; rem. 5) byk bir kuvvetle arpmak.
6) darbe ile sktrmak.
ram jet: Havann srekli olarak n taraftaki aklktan
sktrlarak verildii bir jet motoru veya makinesi; at~
hodyd ad da verilir.
rammer: ahmerdan; zellikle dkmclkte kullan
lan ve trl ekillerde yaplan tokmaklardan herhan
gi biri.
ramrod: 1) Ask. toplarn doldurulmasnda patlayc
dolguyu sktrmak iin kullanlan metal bir ubuk;
top harbisi. 2) tfek namlusunu temizlemek iin kul
lanlan bir ubuk; tfek harbisi.
Ramsbottom rings: Buh. Mak. kk apl pistonlara
donatlan, dkme demirden ve ap silindir apn
dan yaklak % 1 kadar daha byk yaplan segmanlar; Ramsbottom segmanlar.
range: 1) ok gzl havagaz veya elektrik oca. 2)
miktar, derece vb. inin mmkn olan deiimleri ve
ya snrlar. 3) deiken niceliklerin serisinde en b
yk ve en kk deerler arasndaki fark. 4) bir ua
n yakt ikmali yapmakszn gidebilecei mesafe. 5)
yaylma alan.
range finder: Bir gzlemci, bir top vb. inden bir he
def veya cismin uzakln saptamak iin kullanlan
trl cihazlardan herhangi biri; Den. telemetre.
rank: 1) greli durum; derece ya da nitelik. 2) bir s
ra, hat veya dizi. 3) dzgn olarak dzenlenmi. 3)
resm derece veya durum; rtbe. 4) belirli bir rtbe
veya duruma sahip olmak. 5) en yksek rtbe veya
dereceye sahip olmak. 6) Ask. a) yan yana dizilmi
askerler, aralar vb. i dizisi, b) o. ordu.
Rankine cycle: Term, buhar makinelerinin iki sabit
basn dorusu ile bunlar birletiren adyabatik ge
nileme erisinden oluan kuramsal evrimi; Rankin
evrimi.
Rankine temperature scale: Kelvin skalasna benze
yen, fakat F esasna gre dzenlenmi bir taksi
mat; 1Rankin, -459,69F (-460F'ye) eittir.
Rankine vapor cycle: Bkz. Rankine cycle.
ransack: Tamamen aratrmak; aratrmann her par
asn dikkatle gzden geirmek.
rap: 1) abuk ve iddetli olarak arpmak. 2) abuk ve
sert olarak vurmak.
rape oil: Kolza ekirdeklerinden karlan ve yalama
vb. i iin kullanlan kaln bir ya; kolza ya: rapeseed oil biiminde de kullanlr.
rapid: 1) hzl; abuk; hzla hareket eden, gelien ve
ya yaplan. 2) suyun hzland yerdeki nehir.
rapid combustion: Mot. tutuma gecikmesinin ardn
dan silindirde hzli bir ekilde oluan ve hzl bir ba
sn ykselii ile grlen yanma; hzl yanma; kon
trolsz yanma.
rapid-fire: 1) hzl bir biimde ate eden veya ate et-

ra pid -f irin g
me yeteneine sahip olan; seri ate eden: Bir silh
iin sylenir. 2) hzla ve iddetle yaplan, teslim edi
len, ilerleyen veya tanan.
rapid-firing: Bkz. rapid-fire.
rapidity: Hzl veya abuk olma durumu ya da niteli
i; hz; srat; abukluk.
rapid pressure rise: Bkz. rapid combustion.
rare: 1) sk olarak bulunmayan; nadir. 2) mkemmel;
nadir olarak iyi; ok iyi. 3) youn olmayan; ince ya
pya ait.
rare earth: Fiziksel ve kimyasal zellikleri birbirlerine
ok benzeyen, belirli alkalin oksitlerden herhangi bi
ri; zellikle, nadir toprak metallerin oksitlerinin her
hangi biri; nadir toprak (metal).
rare-earth elements: Bkz. rare earth metals.
rare-earth metals: Lantan ile hafniyum arasnda
atom numaralar 57-71 arasnda olan ve birbirini izle
yen nadir metalik kimyasal elementler; nadir toprak
metaller; rare-earth elements olarak da kullanlr.
rare earths: Bkz. rare-earth metals.
rarefaction: Younluunu azaltma.
rarefaction, acoustic: Bir ses dalgasnn geii ile ha
va basncndaki yerel azalma.
rarefy: 1) daha ince veya daha az youn yapmak ya
da olmak; younluunu azaltmak; inceltmek. 2) da
ha saf veya daha rafine yapmak veya olmak.
rare gases: Argon, neon, kripton, zenon, radon vb. i
az bulunur gazlar; nadir gazlar.
rare metals: Bkz. rare-earth metals.
rarity: Nadir olma durumu veya nitelii; zellikle yo
unluu olmayan.
rasp: 1) bir es ile kazmak veya eelemek. 2) bir tr
kaba ee; trp. 3) trplemek; trp ile dzeltmek.
3) kaba trp; raspa. 4) trpleme sesi karmak.
raster: Sinyaller gelmedii zaman katot n tp ve
ya televizyon ekrannda grlen birbirine yakn para
lel izgiler grubu.
ratch.: Bkz. ratchet.
ratchet: 1) bir dilide geri veya zt yne dne engel
olan menteeli metal bir para; kastanyola; menteeli tutucu; mandal; dili ark mandal. 2) byle bir di
li veya rod (ubuk). 3) bir nite olarak dili ark ve
kastanyola.
ratchet arm: Crcr (anahtar) kolu.
ratchet stop: Raet dilisinin geri dnne engel
olan mandal veya kastanyola; ete. pawl.
ratchet w heel: Geriye dn nleyen bir mandal,
kastanyola veya tutucu ile donatlm dili; tek yne
dnne msaade edilen dili.
ratchet wrench: Crcr anahtar.
rate: 1) bir baka eyin birimlerine ilikin miktar, dere
ce vb.; oran, nispet. 2) sabit bir oran; orant. 3) fiyat
ya da deer; zellikle elektrik fiyat, sigorta creti gi
bi. 4) hareket ya da aksiyon hz. 5) snf. 7) miktar;
nicelik. 8) deerini tahmin etmek. 9) demiryolu veya
uak ile (mallarn) nakliye cretini saptamak. 10)
hz.
Rateau principle: Buh. Trb. basn basamakl buhar
trbinlerinin alma ilkesi; Rato ilkesi veya prensibi.
Rateau stage: Bir Rato trbininde, bir sra hareketli
kanat ile bir ya da birka nozuldan oluan kademe;
Rato kademesi; Rato basama; basn basama.
Rateau turbine: Birden fazla sayda De Laval veya ba
sit impuls (impals) trbininden oluan aksiyon trbi

450

ray

ni; Rato trbini; basn basamakl aksiyon trbini.


2
2
rated horsepower: 1) Buh. Kaza. 0,929 m 'lik (10 ft )
stma yzeyi bana den 1 kazan beygirgc: K
k kazanlar iin kullanlr. 2) Diz. Mot. hesap yolu
ile veya analitik olarak bulunan g; maksimum bey
girgc; zirve gc.
rated power: kW trnden hesap yolu ile bulunan
g; maksimum g; zirve gc; Bkz. peak horse
power, peak power.
rated speed: Mot. maksimum g veya zirve gcne
uyan, rpm veya devir/dakika trnden devir says.
rate of disintegration: Bir rnek veya numunede e
kirdein deitii veya bozunduu miktar; bozunma
miktar; ayrma miktar.
rating: 1) bir motor veya dier bir makinenin alma
gcnn beygirgc vb. olarak ifadesi. 2) beiirli bir
rtbe veya snfa yerletirme. 3) ABD. ordu ve do
nanmada kk subay ve erlerin rtbesi, snf ya da
derecesi.
ratio: 1) benzer iki ey arasnda derece, sayg vb. i gi
bi sabit iliki; oran. 2) Mate, ayn trden bir bakas
na blnen bir saynn oluturduu ve ou zaman
kesir ile belirtilen blm; blm ya da orant.
rational: Mate, bir entegralde veya bir entegralin
bl mnde olduu gibi, kk iaretsiz olarak
beiirtilebilen bir say veya nicelii belirtir; rasyonel.
rationalize: 1) rasyonel yapmak. 2) verimin modern
yntemlerini (endstri, tarm vb. ine) uygulamak. 3)
Mate, deerini deitirmeden kk iaretlerini (bir ia
retten) karmak.
ratio of transformation: Bir transformatrn, hem
ge rilim ve hem de akm etkileyen, primer sarg
sarm saysnn, sekonder sargnn sarm saysna
oran; dnm oran.
ratline: 1) armaya trmanmak iin merdiven olarak
kullanlan ve armhlar birbirine balayan kk,
nispeten ince bir para ip. 2) bunun iin kullanlan
hafif, katranl ip.
ratsbone: Arsenik trioksit; fare zehiri.
raw: Ham; kaba; ilem grmemi.
raw energy: Bir elleden den su, yeraltnda yl
kmr, petrol, gaz veya belirli trden atklar vb. inin
verebilecei enerji; ham veya kaba enerji; tasfiye
edilmemi enerji.
raw material: ilem grmeden veya imal edilmeden
nce, elan doal veya orijinal durumda olan mad
de; hammadde.
raw water: Deniz suyu veya ac su gibi iersinde ok
miktarda metal tuzlar bulunan ve sabunu kprtme
yen su; sert su; kaba su.
raw-water cooling: Diz. Mot. soutma kulelerinde ka
ba suyun buharlama ile soutulmas; kaba su ile
soutma.
raw water pump: Mot. gemilerde soutucu, kondenser vb. i s alp veren cihazlara deniz suyu salayan
pompa; deniz suyu pompas.
ray: 1) parlak bir kaynaktan gelen grnr hatlar ve
ya nlardan biri; n; ua. 2) merkezden kan, tr
l hatlardan biri; yarap. 3) minik bir miktar. 4) Fiz.
a) radyoaktif bir madde tarafndan karlan partikl ya
da tanecikler akm, b) bir kaynaktan verilen her
hangi bir noktaya hareket eden (gezen, seyahat
eden) bir radyan enerji dalgasnn herhangi bir par
as olan doru. 5) nlarla ileriye doru parlamak.

Rayleig h dis k
6) neretmek; n yaymak. 7) nlarla darya gn
dermek; neretmek. 8) hastalk tedavisinde olduu
gibi, X nlar, radyum nlar vb. inin etkisinde kal
mak.
Rayleigh disk: Bir ses dalgasnn yolu zerine bir a
ile aslarak yerletirilmi kk bir diskten oluan
akustik bir radyometre; partikl veya tanecik hzn
lmek iin kullanlr; Rayley diski.
Rayleigh law: "Bir manyetik evrimde, maksimum
manyetik endksiyonun ok dk deerlerindeki
histerizis kayb, endksiyonun kp ile orantldr";
Rayley kanunu veya yasas.
rayless: Insz, zellikle k nlarsz kalmak; karan
lk; kasvetli.
rayon: 1) sellolz asetat veya dier sellloz zeltisi
nin basnla ok kk deliklerden geirilip katlat
rlarak sentetik olarak retilen trl tekstil liflerinden
herhangi biri; rayon. 2) bu tr liflerden yaplan her
hangi bir dokuma veya rg.
rays, parallel: Birbirlerine ve bir optik sistemin optik
eksenine paralel nlar demeti ya da hzmesi; paralel nlar.
razor: Tra iin kullanlan keskin azl bir alet; ustu
ra; tra makinesi.
Rb: Bkz, rubidium.
Rd: Bkz. radium.
Rd.: Bkz. 1) road. 2) rod. 3) round.
Re: Bkz. rhenium.
reach: 1) uzatmak (e! vb.); uzanmak. 2) dokunmak;
erimek.
react: 1) tepki gstermek; reaksiyon gstermek. 2) ilk
durum, kademe vb. ine dnmek. 3) Kimy. kimyasal
deiim retiminde dier bir madde ile etkilenmek;
tepkimeye girmek.
re-act: Yapmak veya tekrar yapmak; yeniden yap
mak.
reactance: Elekt. bir endksiyon bobini veya bir kondensatr ile alternatif akma zt ynde akm yapma;
reaktans.
reactant: Bir kimyasal tepkimeye katlan madde; kim
yasal eitliin sol tarafnda grlr.
reaction: 1) zt etki, tesir ya da dn; tepki; reaksi
yon. 2) ilk ya da biraz ilerdeki durumuna, kademesi
vb. ine geri dn. 3) kimyasal bir deiim; tepki
me. 5) dier bir etkinin direnci ile endklenen bir et
ki veya aksiyon.
reaction blades: Reaksiyon veya Parson trbinlerin
de kullanlan hareketli veya hareketsiz kanatlar:
220C'ye (425F) kadar % 70 bakr, % 30 inkodan,
316C'ye (600F) kadar % 63-% 70 bakr ve gerisi ni
kelden ve daha yksek scaklklarda korrozyona da
yankl veya paslanmaz eliklerden (% 12 kromlu)
yaplrlar.
reaction force: Reaksiyon veya tepki trbinleri, jet
uaklar, fskiye vb. inin almasn salayan kuv
vet; tepki kuvveti; reaksiyon kuvveti.
reaction, nuclear: Bkz. nuclear reaction.
reaction stages: Bir reaksiyon veya Parson trbinini
oluturan kademeler; bir sra hareketsiz kanat ile bir
sra ve rotorun evresine bal hareketli kanattan olu
ur.
reaction, thermonuclear: Bkz, thermonuclear reacti
on.
reaction time: Bir kimyasal tepkimenin tamamlanma

451

reame r se t
s iin gerekli zaman; tepkime sresi: reaksiyon za
man.
reaction turbine: Bkz. Parson's trbine.
reactive: 1) tepki gstermeye eilimli; reaktit 2) reak
siyon veya tepkiye ait; tepkisel; tepki gsteren; tepki
ye neden olan. 3) kimyasal tepkimeye kolayca gi
ren; kimyasal olarak aktif.
reactor: 1) Elekt, reaktans eklemek iin elektrik devre
sine sokulan bir cihaz. 2) nkieer enerjinin retilme
si iin denetimli zincirleme tepkimenin olutuu bir
cihaz; nkleer reaktr; atom reaktr; atom pili.
reactor coolant: Reaktrden s emmek amacyla kul
lanlan, iyi s ileten zellikte, paslandrc olmayan,
radyasyon etkisinde kaldnda tehlikeli olmayan bir
gaz veya sv; reaktr soutucusu, rnein hafif ve
ar su, sv sodyum ve karbon dioksit.
reactor core: Nk. Reakt. doal uranyum, zenginleti
rilmi uranyum, pltonyum veya U-233 kapsayan ya
kt ubuklarnn oluturduu ksm; reaktr gbei.
reactor fuel: Bir ok ticar atom reaktrnde kullan
lan levha eklinde, alminyum, zirkonyum veya pas
lanmaz eliklerle zenginletirilmi uranyum bileimin
den oluan yakt; reaktr yakt; nkleer yakt.
reactor, heterogeneous: Yaktn moderatre ayr kl
eler halinde datld bir nkleer reaktr; hetero
jen reaktr.
reactor, homogeneous: Fizyon maddesi ile moderatrn homojen bir karmda birletirildii bir nkleer
reaktr; homojen reaktr.
reactor, power: Esas olarak ekonomik g retmek
iin kullanlan reaktr; g reaktr.
reactor, production: Fizyon maddesi, zellikle Pu
239 retmek iin kullanlan bir reaktr; retim reakt
r.
reactor vessel: Reaktr gbeini reflektr ve sl kal
kan ile tam ve szdrmaz bir biimde kapatan bir
tank; reaktr gvdesi veya tank.
readjust: Tekrar ayarlamak; yeniden dzenlemek; ye
niden ayarlamak.
readjustment: Tekrar ayarlama; tekrar dzenleme.
reagent: Kimy. neden olduu bir tepkime yardm iie
bir maddeyi dier bir maddeye eviren veya dier
bir maddeyi aratrmak ya da lmek iin kullanlan
bir madde; miyar; ayra.
real: 1) gerek olarak devam eden veya vukubulan;
gerek; doru. 2) Mate. hayal veya dsel olma
yan; gerek: Bir say veya nicelik iin sylenir. 3)
Opt. k nlarnn bir noktada gerek birleimi ile
yaplan bir grntye ait veya ona ilikin.
realgar: Reinemsi parlaklkta, turuncu krmz bir mi
neral; arsenik slfr, AsS; krmz arsenik; hava fi
ek yapmnda kullanlr.
real slip: Bkz. true slip.
ream: 1a) bir delii geniletmek, b) bir topun namlu
sunu geniletmek. 2) havsa amak (bir delie). 3)
kalafat iin aralar temizlemek. 4) rayba ekmek; raybalamak.
reamer: Genileten kii veya ey; zellikle; a) delikle
ri geniletmek veya konikletirmek iin kullanlan, ke
narlar keskin bir alet; rayba. b). limon, portakal vb.
inden su karmak iin kullanlan bir alet; limon ska
ca.
reamer blade: Rayba; rayba az veya ba.
reamer set: Rayba seti veya takm.

reaming
reaming: Rayba salma; rayba ile geniletme.
reap: 1) bien bir kimse veya ey. 2) bime makine
si.
reaping machine: Bazan biilen hububat otomatik
olarak demet haline getiren, ekin bime makinesi; bi
erdver.
rear: 1) bir eyin arka ksm. 2) arka veya geride olar
durum veya yer. 3) bir ordu, donanma vb. inin sa
va cephesinden ok uzakta olan ksm.
rear: Geri; arka; Oto. arka ate gibi.
rear axle: Oto. arka aks.
rear header: Buh). Kaza. heder tr su borulu kazan
larda arka heder.
rearrange: 1) tekrar veya yeniden dzenlemek. 2)
farkl bir tarzda ya da biimde dzenlemek.
rearrangement: Organik kimyada, molekln bir ks
mndan dier ksmna aktarlan bir atom ya da bir
grubu ieren reaksiyon veya tepkime.
rearward: Arkada; geriye doru; arkaya doru.
rearwards: Bkz. rearward.
rear view: Tek. Res. arkadan grn.
rear wheel: Oto. arka tekerlek.
Reamur (Reamur): 1) suyun kaynama scaklnn 80
derece ve donma noktasnn 0 oiduu bir lermometre veya scaklk ler; Reomr termometresi. 2) bu
termometreye ait; R ksaltmas ile belirtilir.
Reamur scale: Bkz. Reamur.
reassamble: Bakm veya onarm iin sklen parala
r yerine takma veya monte etme.
rebabbitting: Bir yatan yeniden metal Bkz. white or
babbit metal ile kaplanmas; babit metali yenileme.
reboot: Bilgisay, sistemi yeniden yklemek.
rebore: Silindir, silindir gmlei, krank mili vb. inin
yzeylerini talamak veya rektifiye etmek.
rebored cylinder: Rektifiye edilmi silindir.
rebored engine: Rektifiye edilmi buhar makinesi ve
ya motor.
reboring: Talama veya rektifiye etme: Motor silindir
leri, krank pin, krank jurnal vb. iin sylenir.
rebroadcast: 1) tekrar neretmek (radyo ile). 2) tek
rarlanan bir yayn. 3) tekrar yaynianan bir program.
rebuild: lk durumuna gelecek ekilde onarmak veya
tamir etmek; revizyona tabi tutmak; toynakla doldu
rarak onarmak.
rebuilt: Onarlm; revizyondan gemi; kaynakla dol
durularak onarlm.
recalescence: Souma ileminin belirli bir aamas
na eritii zaman, kzgn demirin veya eliin kzar
mas ve scaklndaki an ve geici artma.
recalescent: Souma ileminin belirii bir aamasnda
kzgn demir veya eliin scaklnn geici yksel
me gstermesi.
recall lamp: Uyar ya da ikaz lmbas.
recap; D yzeyini veya srtn (anm, kabak bir
lstiin) lstikle kaplamak; srt geirmek; kaplanm
(oto vb.) lastii.
recapped tire: Oto. srt geirilmi lstik.
recast: 1) tekrar dkmek (dkm vb.) veya yeniden
dkmek. 2) eklini gelitirmek. 3) hesaplamak; yeni
den hesaplamak. 4) tekrar dkm ile retilen yeni
bir ekil.

receive: 1) Rady.. Telev. alnan elektromanyetik dal


galar ses veya a evirmek ve bylece ses ve g
rnt remek. 2) almak.

452

reciprocating blower
receiver: 1) hazne veya kap; zellikle, kimyada damt
ma rnlerinin getii imbik, boru vb. i. b) Rady., Te
lev. alc cihazlan veya telefon cihaznn kulaa konu
lan paras gibi, elektriksel dalgalar, sinyalleri vb.
alan ve onlar ses veya a dntrmek iin kulla
nlan bir cihaz. 2) Buh, Mak, ok genilemeli makine
lerde buhar bir silindirden dier silindirin slayt keysine ileten boru; Gem. Mak. resiver. 3) Diz. Mot, b
yk gl, iki zamanl dizel motorlarnda sperarjer
bloveri ya da sprme pompasnn verdii havann
topland ksm; Gem. Mak. resiver. 4) dmen maki
nelerinin, zellikle telemotor donanm. 5) soutma
devrelerinde kondenserden gelen soutucunun gei
ci olarak depoland tank.
receiver, air: Bkz. air receiver.
receiving set: Rady., Telev. gelen elektromanyetik
dalgalar ses ya da a evirerek ses ya da grn
t reten bir cihaz; alc; radyo alcs; televizyon al
cs; alc cihaz.
receiving telemotor: Gem. Mak. hidrolik dmen do
nanmnn alc nitesi; geminin k altnda bulunur,
hidrolik silindirleri ve plencerlerden ve bu plencerlerin merkezlerine bal bir apraz muyludan (kroshet'ten) oluur; alc telemotor.
receiving unit: Alc nite (birim); Bkz. receiving tele
motor.
receptacle: 1) bir ey koymak veya toplamak iin
kul lanlan herhangi bir ara; kap; depo; konteyner.
receptibility: Alabilir olma durumu veya nitelii.
reception: Radyo ve televizyonda ses veya grnt
alma.
recharge: Yeniden ar] etmek veya doldurmak; tekrar
doldurmak; tekrar doldurma: Ak, pil vb. i iin
syle nir.
reciprocal: 1) iki tarafnda; karlkl; mterek. 2) ye
rine geen; edeer veya tamamlayc. 3) Mate, bir
say ya da niceliin evrik deeri. 4) Mate, l'in veri
len bir say tarafndan blnmesi ite elde edilen sa
y: 7 saysnn evrik deeri 1/7'dir gibi.
reciprocal ohm: Eer bir iletkenin direnci 4 ohm ise,
onun kondktans 1/4 = 0,25 evrik ohm'dur; bu
de
1
er 0,25 ohm" eklinde de yazlr; evrik ohm.
reciprocality: Evrik olma durumu veya nitelii.
reciprocate: 1) karlkl olarak ileri geri hareket etme
ye neden olmak. 2) eksene! olarak ileri geri hareket
etmek; durum deitirmek. 3) karlkl olarak ver
mek ve almak; mukabele etmek. 4) kart veya ede
er olmak.
reciprocating: Eksenel olarak ileri geri hareket etme;
mtenavip hareket etme.
reciprocating air compressor: Elektrik motoru ile a
ltrlan ve kurum fleme, ilk hareket vb. i amalarla
basnl hava salamak iin kullanlan pistonlu bir
pompa; pistonlu hava kompresr; tek, iki ve si
lindirli vb. i yaplabilirler.
reciprocating bearings: Gem. Mak. spap gaytlar.
kzak (sper) gayt vb. i gibi eksenel hareket yapan
paralan tayan ksmlar; eksenel yataklar; eksenel
hareket yataklan.
reciprocating Mower: ki zamanl dizel motorlarnda
uzun sre sprme havas pompas olarak kullan
lan, gnmzde ar doldurma asndan fazla yay
gn olmayan bir hava pompas; pistonlu sperarj
havas pompas veya bloveri.

reciprocatin g engin e
reciprocating engine: Silindirleri iinde pistonlarn
ileri geri veya aa yukar ve eksenel olarak hareket
ettii makine; pistonlu buhar makinesi; mtenavip
makine; motorlar, pistonlu buhar makineleri, piston
lu pompalar vb. i.
reciprocating masses: Mot. birincil atalet kuvvetleri
nin hesaplanmasna esas olan piston ve piston kolu
nun bir blmnn ktlesi; eksenel hareketli ktle
ler; rntenavip hareketli ktleler.
reciprocating motion: Bir eksen (silindir vb. i ekseni)
zerinde ileri geri veya aa yukar hareket; rntena
vip hareket; teleme hareketi.
reciprocating parts: Mot. eksenel veya dorusal ha
reket yapan piston, piston rod vb. i paralar.
reciprocating pump: Bir sv silindiri iinde hareket
eden piston ya da plencer yardmyla alan pom
pa; pistonlu pompa; plencerli pompa.
reciprocating steam engine: Sra ile pistonlarnn alt
ve st taraflarna verilen buhar ile altrlan s maki
nesi; pistonlu buhar makinesi; rntenavip stim maki
nesi.
recirculating: Tekrar veya yeniden dolatrmak; tek
rar dolatrmak.
recirculating tubes: Yukar devir borular; heder tr
su borulu kazanlarda, arka hederi buhar domuna (dramna) balayan borular; n heder, su borular ve
arka hederde oluan halak suyu (buhar ve su kar
mn) buhar dramna tarlar.
recirculating valve: Her brner (atomauzer) manifoldunun alt kenarna konuian ve akaryaktn geriye,
servis pompasnn alc tarafna dnmesini salayan
valf; tekrar veya yeniden dolam valf.
reckon: 1) saymak; hesap etmek; toplama, yapmak.
2) karar vermek; dnmek; tahmin etmek. 3) say
saymak; hesap etmek.
reckoner: Hesap yapan kii veya ey; zellikle hesap
lamaya yardm eden matematikse! tablolarn vb. i ki
tab.
reckoning: 1) hesap eden bir kiinin ii; hesaplama;
hesap etme. 2) gelecekteki olaslklar hesaplama ve
ya lme; olas hesap. 3) Den. bir geminin mevkiini
saptama, b) bu ekilde saptanan mevki.
reclaim: Artk maddelerden (kullanlr malzeme vb. i)
elde etmek.
re-ciaim: Geriye istemek; geriye armak.
reclaimer: Kullanlm yalama yalarn slah ederek
yeniden kullanlr hale getiren cihaz; Bkz. purifier.
reclamation: Atk maddelerden kullanlr malzeme el
de etme endstrisi veya ilemi.
recoil: 1) bir yay serbest brakld veya bir silh ate
lendii zaman srama veya geri tepme. 2) balan
g veya ilk hareket noktasna ya da kaynaa dn
mek. 3) Ask. geri ekilmek. 4) geri tepme durumu;
reaksiyon; tepki. 5) bir silh, yay vb. inin geri tepme
miktar.
re-coil: Yeniden veya tekrar ekmek.
recoil atom: An deiiklie uramas veya ynnn
deimesi sonucu partikl veya tanecik veya radyas
yon yayan (karan) bir atom.
recoil partide: arpma veya dier bir partikln
atlmas ilemi nedeniyle harekete balayan bir tane
cik.
recondition: Temizleyerek, onararak tekrar iyi duru
ma getirmek; onararak yenilemek.

453

recti reconditioned: Onarlarak yeni hale getirilmi; yeni


lenmi.
reconditioned engine: Onarlarak yeni hale getirilmi
makine; yenilenmi makine.
reconstruct: 1) tekrar ina etmek; yeniden ina et
mek. 2) kalan paralar ve dier kantlardan orjinal
haline getirmek.
reconstruction: Yeniden ina edilen ey,
reconstructive: Yeniden ina edilme veya ina edil
me eilimi.
record: 1) grlen (bir hareket veya olay) belirten
grafik vb. i sabit ekiller zerine kayt etmek: Sis
mografn zelzeleyi kayt edii gibi. 2a) elektriksel ve
ya mekanik olarak ve baz basit ekillerde kayt ede
rek dntrmek (baka ekle sokmak), b) bu ekil
de kayt etmek. 3) kayt etmek. 4) kayt edilmesine
msaade etmek. 5) yazi ve kant olarak korunan
herhangi bir ey.
recorder: Kayt eden bir cihaz, zellikle: a) yanma so
nucu oluan gazlar iindeki C0 2 miktarn kayt
eden cihaz; Bkz. recorder, C0 2 . b) Den. derinlii
kayt eden cihaz; Bkz. recorder, depth, c) 24 saatlik
bir sre iersinde basn, scaklk, akm, seviye veya
dzey, hz vb. lerini kayt eden cihaz.
recorder, C0 2 ; Diz. Mot., Buh. Kaza. yanma sonucu
oluan egzoz veya baca gazlar iindeki C0 2 miktar
veya orann kayt eden, dner hareketli bir cihaz;
C0 2 kayt edicisi; yanma ve dolaysyla yakt tketi
mini denetlemek iin kullanlr.
recorder, depth: Den. derinlik len ve srekli olarak
kayt eden elektronik bir cihaz; derinlik kayt edicisi.
recording: 1) fonograf (gramafon) plnda olduu
gibi, kayt edilen. 2) plk; bant. 3) bir plk ya da
bantla olduu gibi sesin kayt edilmesi.
recording hygrometer: Uygun bir biimde baslm
bir kt sayfaya nem orann srekli olarak kayt
eden bir cihaz; nem kayt edicisi.
recover: 1) geri almak (kaybolmu, alnm vb.); ye
niden kazanmak (salk vb. ini). 2) denizden toprak
veya atklardan yararl malzeme kazanmak. 3) Mot.
egzoz ssndan s enerjisi kazanmak. 4) baca gazla
rndan s enerjisi elde etmek.
re-cover: Tekrar veya yeniden kaplamak.
recovery: 1) cevherin ilenmesi sonucu elde edilen
metal yzdesi. 2) orjinal durum veya pozisyona d
n.
recovery heat system: Mot., Buh. Kaza. alma sra
snda retilen egzoz gaz veya yanma rnlerinin ba
cadan atlmadan nce zerlerindeki sdan yararlan
mak; hava stcs, ekonomizr, sperhiyter, sperarjer vb. i gibi.
rectangle: Drt dik al ve drt kenarl herhangi bir
dzlem ekil; dikdrtgen.
rectangular: 1) ekli dikdrtgene benzeyen; drt dik
a ve drt kenara sahip olan. 2) taban dikdrtgen
eklinde veya dik al kelere sahip olan (bir bi
na). 3) dik al.
rectangularity: Dikdrtgen olma durumu veya niteli
rectangular prism: Geom. Dikdrtgen prizma; taban
ve yanal yzleri dikdrtgen olan prizma; dikdrtgensel prizma.
recti-: Doru, dik anlamlarnda bir nek.

rectifiabl e
rectifiable: Dzeltilebilir; rektifiye edilebilir; tashihi
mmkn.
rectification: 1) damtma ile bir svnn temizlenmesi.
2) bir alternatif akmn doru akma dntrlmesi.
3) dzeltme, tashih etme veya slah.
rectifier: 1) dzeltme veya ayar ile tashih eden kii
veya ey. 2) Elekt. alternatif akm doru akma evi
ren kollektr veya vakum tp gibi herhangi bir ci
haz; redresr; rektifayer.
rectifier bulb: Alternatif akm doru akma eviren ci
hazn lmbas; redresr lmbas; rektifayer lmbas.
rectifier, magnetron: D bir devre tarafndan denetle
nen souk katotlu, gaz diyotlu bir deitirici.
rectifier, radio: Alternatif akm dalgalarn, tek ynl
impulslara dntren bir cihaz; radyo rektifayer.
rectifier tube: Bkz. rectifier bulb.
rectify: 1) dzeltmek; tashih etmek; slah etmek. 2)
hareket ve dengede olduu gibi dzenlemek; hesap
lama ile ayarlamak. 3) Kimy. damtarak, zellikle tek
rar tekrar damtarak artmak veya distile etmek. 4)
Elekt. doru akma evirmek (alternatif akm). 5)
Mate. uzunluunu bulmak (bir dorunun).
rectifying device: Alternatif akm doru akma evi
ren cihazlar; Dorultma cihazlar; Bkz. rectifier.
rectifying valve: Sadece katota gre, anot pozitif po
tansiyelde olduu zaman akm geen bir diyot; do
rultma valf.
rectigon: Batarya arj ya da doldurulmasnda kullan
lan yksek basnl, termiyonik katotlu gaz diyotu;
rektigon; redresr lmbas.
rectilineal: Bkz. rectilinear.
rectilinear: 1) bir doruda hareket eden; dorusal. 2)
bir hat (doru, izgi) eklinde olan. 3) hatlarla snr
lanm veya oluturulmu. 4) dorularla belirtilen. 5)
Opt. dorular bozmayacak ekilde dzeltilmi: Baz
mercek trleri iin sylenir.
rectilinear motion: Dorusal hareket.
rectilinear propagation: Radyasyonun doru izgiler
de, zellikle grnr radyasyon (k) biiminde ya
ylmas; dorusal yaylma.
recto: Bir kitabn sa tarafta olan herhangi bir sayfa
s.
recuperate: 1) geri almak; telfi etmek (kayplar vb.).
2) kayplarn gidermek veya telfi etmek.
recuperating device: Kinetik enerjiyi veya hareket
enerjisini potansiyel enerji ya da duraan enerjiye
dntrmek iin kullanlan bir cihaz; rekperasyon
cihaz.
recuperation: Mak. merkezka pompalarn volt hc
releri veya difzrlerinde olduu gibi hava, sv, gaz
vb. inin hznn basnca dntrlmesi. 2) ticar ka
yplar karlama, telfi etme veya giderme.
recuperator: Merkezka ya da santrfj pompalarda
hzn basnca dnmn salayan volt hcresi
veya difzrleri tayan bir ember; difzr emberi.
recur: 1) tekrar veya yeniden olumak, meydana gel
mek ya da vukubulmak. 2) zellikle belirli bir aradan
sonra vukubulmak veya grnmek; belirli aralarla
grnmek.
recurrent: 1) tekrar vukubulma; periyodik olarak ve
ya tekrar grnme veya oluma. 2) Anat. zt ynde
geriye dnme: Belirli atar damarlar ve sinirler iin
sylenir.
recurring decimal: Sonsuza dein yinelenen iki ya

454

reduce r
da daha fazla ardl saynn bulunduu ondalk: 0,278
278 278...; devreden ondalk (kesir).
recurvate: Geriye doru eilmi.
recurve: Geriye emek; geriye doru emek.
recycle: Yeniden evrime sokmak.
red brass: % 85,0 bakr, % 15 inkodan oluan pi
rin; krmz (kzl) pirin; boru ve maden eya yap
mnda kullanlr.
red fire: zellikle strontiyum nitrat kapsayan ve yakl
d (yand) zaman parlak krmz k veren ve ha
vai fiekler, iaret fiekleri vb. inde kullanlan trl
maddelerden herhangi biri, krmz k; krmz ate.
red heat: 1) maddenin kzl renk ald scaklk dere
cesi. 2) bu scaklkta olma durumu.
red-hot: Kor haline gelmek iin yeterli veya kfi scak
lkta; ok scak.
read lead: Krmz kurun oksit, Pb 3 0 4 ; sar kurun
oksitten elde edilir ve boya maddesi, boya, cam ya
pm vb. inde kullanlr; krmz kurun tozu; miniyum; krmz slyen (boya).
red lead joint: Krmz slyen srlm conta; slyen!i conta.
red lead ore: Krmz kurun kromat.
red lead paint: Krmz slyen boya.
red light: 1) tehlike sinyali veya iareti. 2) tren, oto
mobil vb. i iin dur iareti; dur (stop) .
red manganese: Krmz manganez; Bkz. rhodonite.
red ocher: Krmz renkli, topraa benzer hematit; bo
ya maddesi olarak kullanlr; ruddel, reddle, raddle
ekillerinde de kullanlr.
redox equation: Redox tepkimeyi belirten bir eitlik;
redoks eitlii.
redox process: Tepkimeye katlan bir maddenin oksit
lendii ve dierinin redklendii bir kimyasal ilem;
redoks ilemi.
redox reactions: Oksitleme ve redklemeyi kapsayan
tepkimeler; redoks reaksiyonlar.
red painter: Can sallarnn Bkz. life raft gemiye ba
lanmasn salayan ve bir blm krmz boyal
ma; krmz ma
redress: 1) dzeltmek; tashih etmek. 2) dengelemek.
3) ayarlamak.
re-dress: Yeniden tashih etmek veya ayarlamak.
re-short: Metal, tavland zaman krlgan: iinde ok
fazla kkrt olan demir ya da elik iin sylenir.
reduce: 1) herhangi bir ekilde lsn, arln,
miktarn, deerini, fiyatn vb. azaltmak. 2) belirli bir
sraya getirmek; snflandrmak; tasnif etmek. 3) ana
liz ile bileen elementlerine ayrmak. 4) eritme, kr
ma, tme vb. i ile farkl fiziksel ekle dntr
mek. 5) tiner ile boyay inceltmek. 6) Arit. deerini
deitirmeden eklini deitirmek. 7) Kimy. a) pozitif
deerini (bir element veya kkn) azaltmak, b) ne
gatif deerini (bir element veya kkn) azaltmak, c)
den oksijen karmak; oksijensizletirmek; oksijenini
karmak, d) hidrojen ile birletirmek, e) metalsileri
ni kararak metalik duruma getirmek. 9) Foto. nega
tif gibi, daha az youn yapmak. 10) Kimy. indirge
mek.
reducer: 1) Meka. iki farkl ldeki boruya balanan
klavuzlu bir boru tehizat; redser. 2) Foto. a) geli
tirme veya banyo etme maddesi, b) negatifleri ban
yo etmek iin kullanlan oksitleyici zelti. 3) boya
veya dier viskoz svlarn incelticisi.

reducible
reducible: Azaltlabilir.
reducing agent: 1) dier bileiklerden oksijen alan
bir madde; redkleyici madde. 2) dier bir maddeye
elektron veren madde, rnein hidrojen ve kalay klo
rr.
reducing atmosphere: Oksitlenmeyi nleyebilen gaz
evre; ksc atmosfer; reducing environment eklin
de de kullanlr.
reducing flame: Tam yanma iin yetersiz oksijenle
oluan alev; kslm alev; bunzen alevinin ucu.
reducing glass: iinden geen bir eyin grsel l
sn azaltmak iin kullanlan iki taraf ibkey bir
mercek.
reducing valve: Ksma valf, zellikle: a) Diz. Mot.
ba snl hava devrelerinde bulunan ve hava
basncn 35 bardan yaklak 20-25 bara dren
valf. b) bu harl gemilerde 10 bardan kk basnl
taze buhar salayan valf; Gem. Mak. redyusin valf.
reductase: Kimyasal redklemeleri hzlandran her
hangi bir enzim; redktaz.
reduction: 1) bir bileikten oksijenin karlmas; redkleme, indirgeme. 2) azaltlm deer sonucu
elektronlar kazanma. 3) bir fotoraf negatifinin yo
unluunu azaltma. 4) Bkz. reduction gear. 5)
azaltma; drme.
reductional: Redksiyon veya azaltmaya ait veya
azaltma eilimli.
reduction coefficient: Redksiyon sabitesi veya kat
says.
reduction gear: Buh. Trb., Diz. Mot. makinelerin
yksek devir saylarn pervanenin en verimli olduu
devir saysna dren dili donanm; devir dr
c donanm; Gem. Mak. ridakn gir; redksiyon do
nanm; devir drme donanm; pinyon ad verilen
kk dili ile girvil denilen byk diliden oluur.
reduction gear, double: iki kademeli devir drc
dili donanm; drme oran gemi makineleri iin
en fazla 45/1 olan ridakn gir.
reduction gear, single: Daha ok yksek devirli
dizel motorlar ile trbo-jeneratrlerde kullanlan tek
kade meli devir drme donanm; devir drme
oran en fazla 20,5/1 'dir.
reduction pulley: Transmisyon devrelerinde, devir
sa ysn drmek iin kullanlan kademeli kasnak;
re dksiyon kasna.
reduction ratio: Redksiyon oran; bu oran tek kade
meli donanmlarda en fazla 20,5/1 ve ift kademeli
lerde 45/1'dir.
reductor: Kimy. analiz amalan iin metalik bir zelti
nin redklenmesini baarmak iin kullanlan herhan
gi bir cihaz; redkleyici; zellikle demirli bir zeltiyi
demir tuzlarna redklemek iin tanecikli inko dol
durulmu uzun bir tp.
redwood: 1) Byk Okyanus (Pasifik) sahillerinin yap
raklarn dkmeyen dev aac; sekoya. 2) odunu kr
mzms olan herhangi bir aa. 3) bu aalardan
herhangi birinin odunu.
Redwood-second: Saybolt viskozimetresinden elde
edilen viskozite birimi; Redvut-saniye; bu deer 0,84
ile arplarak bulunan viskozite birimi.
reef: 1) resif; dknt; topuk. 2) Maden, cevher yata
; damar; maden damar.
reefer: 1) Bkz. refrigeration. 2) souk hava depolu
ya da ambarl gemi, zellikle meyva tamaclnda

455

reflect
kullanlan gemi.
reefer: Esk. deniz talebesi (Arg.) veya subay day. 2)
zellikle denizciler tarafndan giyilen ksa, kaln ve
iki sra dmeli palto ya da ceket; nevresim.
reek: 1) buhar; duman. 2) buhar ya da duman kar
mak. 3) dumann etkisinde brakmak. 6) karmak
veya neretmek (duman, buhar vb.).
reel: 1) iplik, tel, film vb. inin sarlabildii herhangi bir
ara; makara; masura; i. 2) misina makaras. 3) bir
makaraya sarlan tel, iplik vb. inin miktar. 4) yakla
k 305 metrelik (1000 fit) sinema filmi. 5) bir makara
ya sarmak veya boaltmak.
re-entering angle: Bir geometrik ekilde ucu eklin
dna deil iine doru veya geriye dnm olan
bir a; tekrar girme as.
re-entering polygon: ieriye dnk bir ya da bir ka
as olan bir okgen.
re-entrance (reentrance): Bkz. re-entry.
re-entrant: Tekrar giri; yeniden giri; ieriye doru
ulu: Alar iin sylenir; girintili a ya da para.
re-entry (reentry): 1) tekrar girme; yeniden girme. 2)
ikinci ya da tekrarlanan giri. 3) mkerrer akl veya
akml trbin.
re-entry turbine: Mkerrer akml trbin; Gem. Mak.
akis hcresi bulunan bir trbin; nce rotor kanatla
rndan geen buhar akis hcresi ile yn deitirile
rek tekrar hareketli kanatlara verilir ve oradan bir ke
re daha gemesi salanr.
re-evaporation loss: Buh. Mak. taze buharn silindire
bir porttan girii ve i grdkten sonra yine ayn porttan egzoz edilmesi sonucu, port yzeylerinde olu
an youma ve buharlama kayb; buharlama kay
b.
reference: Bavuru (kitab, iareti vb.)
reference numbers: Jurnali, krank kollar, krank pinleri ayr paralar halinde yaplan ve sonra birbirleri
ne sk geirilen krankafllarda paralar zerinde bu
lunan iaret ya da saylar; referans saylar; referans
markalar.
refill: Yeniden doldurmak; yeni bir doldurma veya
dolgu, zellikle bir kabn ieriinin kullanldktan son
ra deitirilmek zere yaplan nite, rnein tken
mez kalem kartuu.
refine: 1) katksz veya saf yapmak; yabanc
madde ler, cruf, alam, tortu vb. inden
temizlemek ya da artmak; rafine etmek; damtmak;
distile etmek. 3) katksz veya saf olmak; yabanc
maddelerinden, kirlerinden vb. artmak.
refined: Yabanc maddeler ya da kirlerden temizlen
mi; artlm.
refined tar: Damtlarak suyu ve uucu maddeleri ol
duka azaltlm katran; damtlm katran.
refinement: 1) temizleme. 2) bunun sonucu; damt
ma; tasfiye.
refinery: Ya, metal, eker vb. i maddeleri damtan
veya damtmak iin kullanlan kurulu ya da tesis; ra
fineri; tasfiyehane.
refinery coke: Rafineri koku;
refining: Damtma; distile etme; tasfiye etme.
refit: Onarm veya tekrar donatm ile yeniden kullan
lr hale gelmek.
reflect: 1) s, k veya ses gibi geriye dnmek;
yans mak; aksetmek. 2) grntsn aksettirmek
(ayna vb.). 3) geriye dnmek. 4) s, k, ses vb.
yans-

reflectanc e
mak. 5) grnt vermek. 6) yanstmak.
reflectance: 1) Bir yzeyden yansyan n bir ks
m. 2)yansma oran.
reflecting: Ik ya da dier dalgalar yanstan bir yze
ye ait; yansma iin kullanlan bir alet ya da cihaza
ait.
reflecting surface: Farkl krlma indisli iki madde ve
ya hava ve mat bir madde arasnda ortak bir yzey;
yanstc yzey.
reflecting telescope: Borusunun alt ucunda, cisim
den kan k alan ve onu borunun st ucuna yakn
odaa yanstan ibkey aynal bir teleskop; yanstc
teleskop.
reflection: 1) Yanstlan veya yanstlm olan. 2) ses,
k, s vb. inin bir yzeye arptktan sonra geriye ve
rilmesi veya yanstlmas. 3) yanstlan herhangi bir
ey. 4) grnt; imge; hayal.
reflectional: Yansma ya da akise ait.
reflective: 1) yansma. 2) yansmaya ait veya yank
ile retilen.
reflectivity: Yanstc olma durumu veya nitelii; yanstclk.
reflectometer: Yanstc yzeylerin yanstma etkenini
lmek iin kullanlan bir fotometre; reflektometre.
reflector: 1) yanstan kii veya ey; zellikle k, s,
ses ya da benzer (bir para cam veya meta! gibi)
ok parlak ve ou zaman ibkey olan ve nlar
yanstan ve ynlendiren bir yzey, cisim vb. 2) yan
stc teleskop; reflektr. 3) Foto. denetlemek ve
yanstmak iin kullanlan hareketli, ayarlanabilir per
de. 4) Nk. Ener. bir nkleer reaktrn evresine ya
ylm, kaaklardan gelen ntron kayplarn azalt
mak ve bylece reaktrn boyutlarn kltmek,
tehlikesini azaltmak, ntronlar reaktr iinde tutmak
iin kullanlan bir madde, rnein su; yanstc.
reflex: 1a) n yansmas gibi. b) yansmadan olu
an k ya da renk. 2) yanstlm hayal veya grn
t. 3) Rady. yanstma cihaz. 4) geriye dnm veya
geriye yansm. 5) Geom. dik adan daha byk
bir ay belirtir. 6) Rady. alc cihazlarda hem yk
sek frekans (radyo frekans) ve hem de ses frekans
ykselticisi olarak grev yapan, tp gibi bir cihaz
belirtir. 7) geriye dnmek, bklmek veya katlan
mak.
reflex camera: Bir ayna tarafndan mercein odaklan
masna yardm iin bir cam levhaya yanstlan mer
cek ile grnl oluturulan bir kamera; refleks kame
ra.
reflexion: Bkz. reflection.
reflexivity: Yansyabilir olma durumu veya nitelii;
yansyabilirlik.
refluence: Bkz. reflux.
refluent: Geriye akma; gelgitte olduu gibi deniz sula
rnn ekilmesi; cezir.
reflux: Geriye akma; gelgitte olduu gibi sularn ekil
mesi.
reflux condenser: Youan buhar srekli olarak da
mtcya dndren bir kondenser; geriye akml kondenser.
reformed gasoline: Yksek scakla kadar stlan
buharlar uygun bir katalizrden geirilerek dk
oktanl benzinden elde edilen, yksek oktanl ben
zin; gelitirilmi benzin.
refound: Tekrar veya yeniden eritilerek dkm yap

456

refrigerate d truc k
mak.
refracting angle: Krlma as.
refracting telescope: 1) mercekli teleskop. 2) ben
zer, fakat gz ksm ift ibkey olan bir teleskop.
refraction: 1) krlma; zellikle farkl younlukta veya
ayn maddenin younluklar farkl katmanlarndan
meyilli bir ekilde geerken k n veya dalgas, s
veya sesin krlmas. 2) Astr. bir yldz ya da gezege
nin gkte en alak olduu zaman, o yldz veya ge
zegenden gelen k nlarnn krlmasnn en yk
sek deerde olmas: Bylece olduundan daha b
yk grnr. 3) Opt. a) gzn kendisine gelen
krarak retinada grnt oluturma yetenei, b) g
zn krlma derecesinin lm.
refractional: Krlmaya ait.
refraction, atomic: Bir elementin ve onun atom arl
ve zgl krlmasnn rn; atomik krlma.
refraction index: Krlmadan nce krlan radyasyo
nun hznn, krlmadan sonraki hza oran; krlma in
deksi.
refraction, molar: zgl ve moleklsel arln r
n; molar krlma.
refraction ot light: 1) beyaz n, cam bir prizma ve
ya havadan daha youn ya da daha az youn bir
maddeden geerken bklmesi veya yn deitirme
si; n krlmas. 2) dnya atmosferindeki bir kanal
dan geerken n bklmesi.
refractive: 1) krlma veya krlma gcne sahip olan.
2) krlmaya iiikin; krlma tarafndan neden olunan.
refractive index: Bkz. refraction index.
refractivity: Krlr olma durumu veya nitelii.
refractometer: Maddelerin krlma indekslerini (indis
lerini) lmek iin kullanlan bir cihaz; refraktometre; zel trleri katlar, svlar ve gazlar iin kullanlr.
refractor: 1) k nn kran bir ey. 2) mercekli teles
kop; refraktr.
refractoriness: Madde ya da cisimlerin erimeksizin
veya dier niteliklerini kaybetmeksizin yksek scakl
a kadar stlabilmesi zellii.
refractory: 1) ekli, arl ve fiziksel zellikleri deimeksizin yksek scaklklara dayanabilen bir mad
de; Buh. Kaza. ocak duvarlarnn kaplanmasnda kul
lanlr; rnein silika (Si0 2 ), ate topra, kaolen ve
almina. 2) sya dayankl; eritilmesi ve ilenmesi
zor.
refractory material: Buh. Kaza. ocak duvarlarnn kap
lanmasnda kullanlan, gazlann scaklna dayankl
madde; Bkz. firebrick.
refrigerant: 1) bir eyi soutan veya donduran. 2)
elektrikli soutucular (buzdolab) ve souk hava te
sislerinde kullanlmaya uygun bir madde; genel ola
rak, dk scaklklarda derhal buharlaan amon
yak, metil klorr, freon vb. i bir madde; soutucu. 3)
soutma iin kullanlan buz, kuru buz (kat karbon
dioksit) gibi bir madde.
refrigerant charge: Bir soutma devresinde resiver,
evaporatr, kondenser ve emme devresi iin gerekli
soutucu miktar; soutucu dolgusu veya arj.
refrigerant coil: Soutma kangal.
refrigerate: 1) serin ya da souk yapmak veya byle
muhafaza etmek; soutmak. 2) soutarak veya don
durarak (yiyecek vb. ini) korumak.
refrigerated:Soututmu; frigorofik.
refrigerated truck: Souk hava donanml bir kara ta-

refrigerated vessel
t arac; frigorofik kamyon.
refrigerated vessel: Souk ya da dondurulmu ykle
ri tamak zere dizayn edilmi gemi; frigorofik ge
mi.
refrigeration: Soutma ya da soutulmu (olan); ko
rumak, muhafaza etmek zere dondurma veya so
utma (yiyecek vb.).
refrigeration cycle: Soutucu veya kulerde bala
yan, soutucunun kompresrde sktrlmas ve kondenserde youturulmas ile sren bir evrim; sout
ma evrimi.
refrigeration load: Depolanm yiyecekleri soutma,
soutma odas duvarlarna giren havann ssn gi
derme, soutma odasndaki insan ya da elektrik mo
toru, fan vb. inin rettii snn toplam; soutma y
k.
refrigeration machine: Bkz. heat pump.
refrigeration, ton of: Yirmi drt saatte, eriyen bir ton
veya 2207 libre (1000 kg) buzun soutma etkisi; so
utma
tonu.
refrigerative: Soutma veya soutma grevi yapma.
refrigerator: Soutan bir ey; zellikle buz veya me
kanik soutma ile yiyecek, iecek ve benzer eylerin
souk olarak korunduu bir kutu, oda vb. i; buzdola
b; Den. buzluk; souk hava deposu.
refrigerator car: Bozulabilir yiyecekten vb. i muhafa
za etmek zere yaplm ve donatlm demiryolu va
gonu; frigorofik vagon.
refrigerator vessel: Bkz. refrigerated vessel.
refrigeratory: Soutma; refrigeration.
reftingent: Krlma (k n vb.); krlma nitelii olan;
krlgan.
refuel: Gereksinimi olan yeni yakt almak; yakt ikma
li yapmak.
refueling: Yakt ikmali yapma; yeniden veya tekrar ya
kt alma.
refuge: 1) tehlike, zorluk vb. inden korunma ya da
barnma. 2) gvenli ya da emniyetli yer; barnak; snlacak yer; snak.
refuge, port of: Snma liman.
refulgence: Parlak olma durumu veya nitelii; parlak
lk.
refulgency: Bkz. refulgence.
refulgent: Parlak; radyan; k ya da s yayan; k sa
an veya partak; gz alc.
refurbish: Parlatmak, tazelemek veya yeniden cilala
mak; yeniletirmek.
reg.: Bkz. 1) register. 2) registered. 3) registrar. 4)
registry. 5) regular. 6) regulation. 7) regulator.
regelate: Birlikte donmaya maruz kalmak.
regelation: Donma noktas zerindeki basn ve s
caklkta, paralar halindeki nemli buzlarn birlikte
donmas veya yeniden donmas.
regenerate: 1) yenilenmi; slah edilmi; iyiletirilmi.
2) Elekt. Rady. k devresinden giri devresine
enerji beslemesi ile sesi bytmek. 3) Mete. yokolacak s enerjisini, basn vb. ini kullanlr yapmak. 4)
tekrar veya yeniden olutumak, meydana getirmek;
yenilenmi olmak. 6) yeniden retmek.
regeneration: 1) zehir nkleer yaktn veya baka
bir malzemenin temizlenmesi veya saf duruma geti
rilmesi. 2) Rady. k devresinden giri devresini
enerji ile besleyerek bir radyo sinyalini kuvvetlendir
mek; rejenerasyon.

457

regularize
regenerative: Yenilenmeye ait.
regenerative cycle: Buharnn tmnn borulu bir
kondenserde geniletildii, besi (fid) suyunun stl
mas iin ara buharn kullanlmad sistem; rejeneratif evrim.
regenerative feed system: Buhar trbinlerinin bir ya
da birka yerinden alnan buhar ile, kazana verilme
den nce, besi (fid) suyunun stld sistem; rejene
ratif besi suyu sistemi.
regenerator: Mak. gaz trbinlerinde olduu gibi, eg
zoz gazlar ile yanma havas veya gazlar yeniden
stmak iin bir ocak ya da makinede bulunan stc;
rejeneratr.
region: 1) dnya yzeyinin byk ve belirsiz paras;
blge; mntka. 2) bir saha; yer. 3) dnya ve kina
tn ya da evrenin belirli bir paras. 4) kre; bir sanat
ya da bilimin paras. 5) bir organizmann paras
veya ksm: Katn blgesi gibi. 6) atmosfer veya ok
yanusun ayntd dnlen herhangi bir dzey. 7)
hayvan ve bitkilerin bulunduu yere gre dnyann
bir blm.
regional: 1) tam bir blgeye ilikin. 2) belirli bir
blge veya yreye ilikin; yerel; blgesel.
register: 1) bir kayt cihaz; saya, gsterge. 2a) ba
ca ekmesi ya da draft vb. ini denetlemek iin soba
ve kazan ocaklarnda bir cihaz; hava recisteri. b) bir
vantilatr veya frndan verilen scak veya souk ha
vann miktarlarn denetleyen aklk. 3) ktk; sicil:
Gemi sicili gibi. 4) bir blnt veya taksimat zerin
de belirtmek ya da gstermek.
registered: Tesii edilmi; kayt edilmi; kaytl.
registering apparatus: Kayt eden bir cihaz ya da
ara; kayt cihaz.
register tonnage: Den. gemilerin i hacimlerini gste
ren, trl vergi ve harlarn denmesinde esas al
nan tonaj; tescil tonaj: a) gros tonilto, b) net ya da
rsum tonilto.
registerable: Kayt ya da tescil edilebilir.
registerant: Kayt veya tescil eden kii.
registerar: Kayt ya da tescil memuru; kaytlar koru
yan grevli kii; zellikle bir kolej, mahkeme vb.
in de kaytlar iin sorumlu kii.
registration; 1) kayt etme ii. 2) tescil; kayt.
registry: 1) kayt; tescil. 2) kaytlarn muhafaza edildi
i ofis; sicil dairesi: Gemi sicil dairesi gibi.
regr.: Bkz. register.
regrind: Tekrar ya da yeniden rektifiye etmek, tala
mak veya torna etmek.
regrooving: Oyuk, yuva veya kanallarn yeniden al
mas, dzeltilmesi veya geniletilmesi (piston segman kanallar iin sylenir).
reground: Yeniden veya tekrar rektifiye edilmi, ta
lanm veya torna edilmi.
regulable: Ayarlanabilir.
regular: 1) bir kural, ilke, tr, standart vb ine gre
oluturulmu, imal edilmi veya dzenlenmi; muntazam, dzenli; kurala uygun; dzgn; simetrik; regler. 2) olaan; allm. 3) Mate, a) bir okgen gi
bi tm a ve kenarlar eit olan; eit a ve kenarla
ra sahip olan, b) dzgn bir ok yzl gibi, tm
yz leri tpatp birbirine eit olan.
regularity: Muntazam olma durumu, nitelii veya r
nei.
regularize: Muntazam, allm veya regler yap-

re gula rl y
mak; dzenlemek.
regularly: 1) dzenli olarak. 2) dzenli zaman veya
zaman aralklarnda.
regular pentagon: Geom. dzgn begen ya da pen
tagon.
regular polygon: Geom. dzgn okgen; dzgn po
ligon veya ok kenarl.
regulate: 1) bir kural, ilke bir sisteme gre denetle
mek, yneltmek ya da ynetmek. 2) belirli bir stan
dart, derece, miktar vb. ine gre ayar etmek. 3) bir
saat gibi duyarl almasn salamak amacyla ayar
etmek. 4) dzgn, dzenli vb. i yapmak.
regulated: Dzenlenmi, ayar edilmi, ayarlanm ve
ya tanzim edilmi.
regulating: Ayarlama; dzenleme; tanzim etme.
regulating mechanism: Dzenleme, tanzim veya
ayarlama donanm ya da mekanizmas.
regulating resistance: Ayarlama, dzenleme vb. i
iin kullanlan bir rezistans; ayarlama direnci.
regulating valve: Ayarlama valf; dzenleme valf;
ayar etme vanas.
regulation: 1) ayarlama veya ayar edilmi olan; ayar
l. 2) allm; normal; ad; regler.
regulation mechanism:
Bkz. regulating mecha
nism.
regulation valve: Bkz. regulating valve.
regulative: Dzenleme veya dzenlenmeye eilimli
olan.
regulator: Dzenleyen (ayar eden) kii veya ey;
zellikle a) bir makinenin hareketini, svlarn, gazla
rn, elektrik, buhar vb. inin akmn denetleyen veya
dzenlemek iin kullanlan bir mekanizma; regla
tr; gavrnr. b) bir saatin hznn ayarlanmas ile a
lan bir mekanizma, c) saat sarkac ya da pandl.
regulator valve: Reglatr ya da ayar eden valf; Bkz.
governor valve.
regulus: Kimy., Metal, a) antimon metali, b) trl cev
herlerin eritilmesi ile retilen saf olmayan metal, c)
cevher eritildii zaman arl nedeniyle potann di
bine ken, ksmen temizlenmi metal.
reheat: Yeniden stmak; tekrar stmak.
reheated: Tekrar veya yeniden stma (buhar vb. ini);
yeniden stlm; tekrar stlm.
reheater: Baz buhar trbinlerinin bir yerinden alnan
buhar tekrar kzdran ve s enerjisini oaltan bir
tr st stc; Gem. Mak. rihiyter; ikincil sperhiyter.
reheating: Yeniden veya tekrar stma.
reheating
cycle:
Buharn
trbinde
ksmen
geniletildii, dar alnarak kzdrld ve tekrar trbine verile
rek geniletildii sistem; ara stmal evrim.
reheating turbine: Buhar belirli bir saydaki kademe
lerde geniletilip basn ve scakl nemli bir mik
tar dtkten sonra, trbinden alnarak bir ara stc
dan veya kazandan geirilerek, alnd yere yakn
bir blmden tekrar makineye verilen sistem; ara st
mal trbin.
reheating vapor cycle: Ara stmal buhar evrimi;
Bkz, reheating cycle.
reheat turbine: Bkz. reheating turbine.
re-induction: Diz, Mot. pskrtme sona erdikten son
ra dnerek aaya doru hareket eden yakt ps
krtme pompas ek valf ile yuvas arasndan bir
miktar yaktn pompa silindirine geerek enjektr borusundaki yakt basncnn dmesi olay; reendksiyon; art yanma veya enjektrn damlamasna engel
olur.

458

relay
reinforce: 1) kuvvetlendirmek; takviye etmek. 2) say
sn veya miktarn oaltmak. 3) kuvvetlendirmek ve
ya daha kuvvetli yapmak.
reinforced: Salamlatrlm; dayankl arttrlm;
takviye edilmi.
rainforced concrete: Dayankln arttrmak iin elik
ubuk veya hasr kapsayan beton; betonarme.
reinforcement: 1) dayankln arttrma; kuvvetlendir
me; takviye etme veya takviye edilme. 2) takviye
edilmi herhangi bir ey; zellikle o. takviye et
mek iin gnderilmeye hazr askerler veya sava ge
mileri.
reinforcing: Takviye etme; dayankln arttrma; sa
lamln arttrma.
relative: Rltif; bal; greli.
relative density: Verilen bir maddenin younluunun
suyun younluuna blm; greli younluk; rltif
dansite.
relative efficiency: Mot. gerek makinenin endike ii
nin veya endike termik veriminin, kuramsal ie ya
da teorik verime oran; rltif verim; greli verim; ba
l verim.
relative humidity: Verilen bir scaklkta hava iindeki
su buhar miktarnn, ayn scaklkta havann tutabile
cei maksimum su buhar miktarna oran; bal
nem; rltif rutubet.
relative inclinometer: Uaklarn ykseltilerini gster
mek iin kullanlan bir cihaz; greli meyiller.
relative isotopic mass: Bir elementin izotopunun bir
atom ktlesinin, bir karbon atomunun ktlesinin on
ikide birine oran; greli izotopik ktle.
relative molecular mass: Bir element ya da bileiin
bir moleklnn, bir karbon atomunun ktlesinin on
ikide birine oran; greli molekler ktle.
relative permeability: Bir cismin geirgenliinin vaku
mun geirgenliine oran; greli (rltif) geirgenlik.
relative specific density: Greli zgl younluk;
g
reli zgl arlk; izafi zg! arlk.
relative vapor density: Ayn scaklk ve basnta,
veri len bir hacim gaz ya da buhar ktlesinin, eit
hacim deki hidrojenin ktlesine oran; greli buhar
youn luu.
relative velocity: Eer A ve B gibi iki tanecik (partikl) ayn ynde VA ve VB hzlar ile hareket ediyorlar
sa, greli hz VA-VB, eer zt ynlerde hareket edi
yorlarsa VA-VB'dir; greli veya rltif hz.
relativistic mass: Hz artan bir cismin ktlesi.
relativistic mechanics: Einstein'in izafiyet kuramnn
esas alnd mekanik sistemi.
relativistic velocity: Hz yeterince k hzna yakla
an bir hz.
relativity: 1) rltif, bal ya da greli olma durumu,
gerei veya nitelii. 2) F/z. rlativite veya izafiyet ku
ram: a) "Grlebilir salt hareket yoktur, sadece g
reli hareket vardr", b) "In hz sabittir ve kayna
n hareketine bal deildir" c) "In hzndan da
ha byk hzlarda enerji iletilemez. d) "hareketli bir
gvdenin veya cismin ktlesi enerji ieriinin fonksi
yonudur ve hzla deiir", e) "zaman grelidir".
relay: 1) nispeten gl cihazlar denetlemek iin kul
lanlan, olduka zayf bir kuvvetle altrlan, fakat
daha byk kuvvet retebilen bir cihaz; rle. 2) bir
elektrik devresini amak ya da kapamak iin kullan
lan ve elektriksel olarak alan bir anahtar, alter ya
da svi; rle; riley. 3) Elekt. bir rle ile denetlemek,
iletmek veya gndermek.

relay coil
relay coil: Rle ya da riley bobini.
relay contact: Rle konta; rle devre ama-kapama
platinleri.
relay governor: Paralel alan alternatrleri alt
ran dizel motorlarnda ve pervane eviren makineler
de olduu gibi, yakn hz ayarn gerektiren yerlerde
kullanlan bir gavrnr; hidrolik gavrnr veya reg
latr.
relaying device: Bkz. servomotor.
relay-type governor: Bkz. relay governor.
relay valve: Diz. Mot. ilk hareket sistemlerinde, ze
rinde portlar bulunan bir silindir, ile iinde hareket
eden bir pistondan oluan valf; riley valf; rle valf;
basnl havay makinenin sras gelen silindirlerine
verir.
release: 1) serbest brakmak. 2) dier baz cihazlar
serbest brakmak, bir makineyi altrmak veya stop
etmek iin kullanlan bir cihaz. 3) Buh. Mak. silindir
de i yapan buharn sktrma sonunda, piston l
noktasna varmadan nce, erken olarak egzoza ka
mas; erken k; Gem. Mak. riliz. 5) yayn.
release bearing: Oto. bask ya da debriyaj yata.
release cam: Oto. bask ya da debriyaj kam.
release sleeve: Oto. debriyaj ya da bask yata.
relent: 1) eritmek. 2) yumuatmak. 3) yumuamaya
neden olmak.
relief ring: Buh. Mak. yksek gl makinelerin ok
byk ve ar slayt valflarnn byk d yzeyleri ne
deniyle slayt feyse bastrlarak ok abuk anmasn
nlemek amacyla, bu valflarn srtlarna yerletirilen
ve i ksmlarnda vakum bulunan ember; Gem.
Mak. rillf ring; giderme emberi.
relief valve: Motorlar, zellikle dizel motorlar, piston
lu buhar makineleri, lk hareket tpleri vb. lerinde
kullanlan ve yay yk ile alan, ayarlanabilen ba
sn giderme, firar ya da bir tr emniyet valf; Gem.
Mak. rilif valf; tam ad, pressure relief valve.
relubrication: Yeniden veya tekrar yalama.
reluctance: Elekt. manyetik diren; manyetik kuvvet
izgilerinin geiine diren; relktance.
reluctancy:
Bkz.
reluctance.
reluctivity: Elekt. mknatslanmaya zel diren; veri
3 ,
len bir malzemenin bir cm
nn relktans olarak
belirtilir.
relume: 1) tekrar aydnlatmak. 2) tekrar aydnlanmak;
tekrar aydnlatmak veya parldamak.
REM (roentgen-equivalent-man): Nkleer radyasyo
nun emilmesiyle retilen biyolojik etkinin lmn
de kullanlan birim; Rem.
remainder: 1) Mate. a) kk bir say byk bir say
dan karldnda geri kalan veya artan; kalan; baki
ye, b) bir say dier bir say ile blnd zaman,
geri kalan ve blnemeyen say; artan; kalan.
remanence: Mknatslayc alan sfra kadar azaldn
da, bir ferromanyetik maddenin artk mknatsll.
remanent: Bakiye; kalan; artan.
remedy: Mak. arzalarn giderilmesi aresi.
reminder: Anmsatc.
remnant: 1) artk; kalan; bakiye. 2) kk artk bir
para, miktar veya say; artk para.
remote: 1) uzak; rak; ok uzak. 2) ok uzak veya
sakl.
remote control: 1) radyo dalgalaryla uzak mesafe
den uak, fze veya dier cihazlar kontrol etme;

459

repartitio n

uzaktan kontrol; rirnot kontrol. 2) Den. gemi enerji


tesislerinin, kpr stnden olduu gibi, bir merkez
veya santralden altrlmas veya denetlenmesi.
remote indicator: Baland noktadan uzakta ba
sn, scaklk, seviye veya akm belirten cihazlardan
herhangi biri; uzaktan gsterici (cihaz).
removability: Uzaklaabilir olma gerei veya niteli
i.
removable: Uzaklatrlabilir; giderilebilir; sklebilir;
karlabilir.
remove: 1) bir eyi olduu yerden hareket ettirmek;
bir yerden dier bir yere kaldrmak, itmek ya da g
trmek. 2) karmak; skmek.
remover: Bir eyi gideren kii ya da ey: Boya kar
cs gibi.
remover tool: karma, skme ya da giderme aleti.
removing: karma; giderme; skme.
renew: 1) yeni yapmak; yenilemek; iyi duruma getir
mek. 2) tekrar balamak. 3) ayn trden yeni bir ey
ile deitirmek. 4) tekrar yeni olmak; yenilemek. 5)
tekrar yenilemek.
renevable seats: Diz. Mot. silindir kapa ya da su
pap ktklerinde bulunan deitirilebilir yuvalar; su
pap yuvalar; Bkz. valve-seat inserts.
renewal: Yenileme veya yenilenmi olan; onarm.
renewing oil: Mot. trl cihazlarla temizlenmesine
ramen, kullanlan yalama yann bir sre sonra
deitirilmesi; ya deitirme; ya yenileme.
renitency: Direnli olma durumu ya da nitelii.
renitent: Basnca dayankl; basnca mukavim.
renovate: 1) yeni ya da yeni gibi yapmak; temizle
mek, anm veya krlm parasn deitirmek,
onarmak veya tamir etmek vb. 2) tazelemek.
renovation: Yenileme.
renovator: Yenileyen kii ya da ey.
rensselaerite: New York eyaleti ve Kanada'da bulu
nan ve torna tezghlarnda kullanlan bir talk (pud
ra) tr.
reopen: 1) tekrar amak. 2) tekrar balamak; eski ha
lini almak.
reorder: Yeniden dzenlemek.
reorganize: Yeniden organize olmak veya rgtlen
mek.
repack: Bir salmastray yeniden yerine yerletirmek.
repair: 1) hasar, rme vb. inden sonra tekrar iyi
du ruma getirmek; tamir etmek; onarmak. 2)
yenile mek; restore etmek. 3) onarma ii veya ilemi;
ona rm.
repairable: Onarlabilir; tamir edilebilir,
repair kit: Herhangi bir parann (karbratr vb. i gi
bi) yenilenmesi iin kullanlan ve bir grup yedek par
adan oluan takm; tamir takm.
repairman: i ya da grevi onarm olan kii; tamirci;
onarmc.
repair manual: Herhangi bir makinenin onarmnn
nasl yaplacan gsteren el kitab; tamir el kitab.
repair ship: Onarm gemisi; tamir gemisi.
repair shop: Tamir atelyesi; onarm atelyesi; tamirha
ne.
reparable: Onarlabilir; tamir edilebilir.
reparably: Onarlabilir bir tarzda.
reparation: 1) onarma ya da onarlm olan. 2) tami
rat veya onarm.
repartition: 1) blme; datma. 2) yeniden blme;

repea t
tekrar veya yeniden datma.
repeat: Tekrar; yineleme.
repeated flow turbine: Bkz. re-entry turbine.
repeater: Tekrarlayan ey ya da kii. 2) bazan eyrek
leri de sesle belirten cep saati. 3) mkerrer (seri)
atl tfek ya da tabanca. 4) Mate, mkerrer onda
lk. 5) Telg. otomatik rle.
repeating decimal: 1) bir saynn sonsuz olarak tek
rarland bir ondalk, rnein 0,233333....; tekrarla
nan veya yinelenen ondalk ya da kesir.
repeating rifle: Tekrar doldurmadan mkerrer ate
edebilen bir tfek.
repel: 1) badamamak; karmamak, rnein ya
su ile karmaz gibi. 2) itmek; kovmak.
repellent: 1) su geirmez; su geirmeyen ey; zellik
le: a) su geirmez bir kuma, b) bitki bceklerini
kovmak iin kullanlan kire, ya vb. i herhangi bir
madde, c) Tp. i (tmr) vb. ini kltmek iin kul
lanlan herhangi bir ey.
repetend: Mate, zincirleme bir kesirde sonsuza kadar
tekrarlanan say ya da saylar.
replace: Sklp deitirmek; yerine koymak.
replaceable: Skerek deitirilebilen (makine para
s, ampul vb. i) herhangi bir ey.
replaced: Sklp deitirilmi.
replacement: 1) bir bileikte bir elementin dierinin
yerini ald kimyasal tepkime, 2) bir kristal kafesin
de, kristal eklini deitirmeden dierinin yerini alan
bir atom. 3) bir dierinin yerine geen; yer deiti
ren.
replacement parts: Sklp deitirilebilen paralar;
yedek paralar.
replenish: 1) tekrar tamamlamak veya tam yapmak.
2) yakt, ya vb. salamak, temin etmek veya iml
etmek: Telemotor devresini ya ite iml etmek gibi.
replenishing: Yakt, ya ile (bir devrenin, telemotor
sistemini) vb. iml etme.
replenishing valve: Fid. Devr. havaszlandrma tan
knda su seviyesi azald zaman, atmosferik besi
(fid) suyu tankn havasztandrma tankna birletiren
valf; iml valf.
reprint: 1) Matb. tekrar basmak veya neretmek; o
u zaman deitirmeksizin yeniden basmak. 2) yeni
den baslm ey; zellikle deitirilmeksizin yaplan
bask; yeniden bask.
reprocessing: Br reaktrde kullanlan malzemeye,
tekrar kullanlmak zere uygulanan ilem; yenileme;
tasfiye.
reprocesing loss: Yenileme veya tasfiye srasnda fisil, fertil veya dier deerli malzemenin kaybedilme
si; yenileme ya da tasfiye kayb.
reproduce: Tekrar retmek; bir ekilde yeniden yap
mak, meydana getirmek veya oluturmak; zellikle,
a) taklit ya da kopyasn yapmak (ses. ekil vb.
inin), b) tekrarlamak veya yinelemek, c) oaltmak.
repulse: Fiz. geriye srmek; defetmek.
repulsion: Fiz. cisimlerin, partikllerin birbirlerini, kar
lkl olarak itme eilimi; kart ekim ya da cazibe
Bkz. attraction.
repulsive: Fiz. itme eilimi.
repulsive force: Fiz. itme kuvveti.
requirement: htiya; gereksinme.
reradiation: Fiz. radyasyonun nceki emilmesinden
gelen radyasyon.

460

residua l oi l
reroute: Yeni veya farkl bir rota ile gndermek.
res.: Bkz. 1) research. 2) reserve. 3) residue. 4) re
sistance.
rescue: 1) kurtarmak; zellikle tehlikeden, ktlk
ten, mahpusluktan vb. i kurtarmak. 2) tehlike, kt
lk, hapis vb. inden kurtarma; kurtulu.
rescue boat: Deniz kazalarnda kullanlan, her trl
deniz koulunda batmayan, belirli sayda insan alan
bir tekne; kurtarma botu.
research: 1) gerekleri ve ilkeleri koymak iin bilimin
belirli bir dalnda dikkatli, sistemli, sabrl bir alma
veya aratrma. 2) aratrmak; aratrma yapmak;
aratrmalar yapmak; inceleme yapmak.
research reactor: Aratrma reaktr, tp, tarm vb. i
kesimler iin aratrma yapmak da kullanlan bir
atom reaktr.
reseat: 1) yeniden veya tekrar oturmak. 2) Mot. su
pap diskleri ile yuvalarn yeniden altrmak.
reserve: Yedek; ihtiyat.
reserved: Ayrlm.
reserve feed tank: Buharl gemilerin besi (fid) suyu
devrelerinde kullanlan bir tank; yedek besi suyu tan
k; gerektiinde bu tanktan alnan fid suyu stlmakszn kullanlabilir.
reservoir: 1) genellikle bir eyin byk miktarda top
land veya depo edildii yer; zellikle halkn gerek
sinimleri iin su toplanan doal ya da yapay gl ve
ya havuz; rezervuar. 2) ya, mrekkep vb. i svlar
tutmak iin (bir alette) hazne veya depo. 3) iersin
de bir sv bulunan veya sv karan bir ksm, kase
veya oyuk (bir hayvan ya da bitkide).
reset: Yeniden ayarlamak.
residual: 1) Mate, a) bir saydan dier bir saynn
karlmas sonucu kalan; artan say; bakiye; artk sa
y, b) gzlenen sonu ile formllerden elde edilen
sonu arasndaki fark ya da hata. c) bir dizinin orta
lamasndan, herhangi bir dizinin deerlerinin sapma
s. 2) bir ilemin sonunda kalan; artk; atk. 3) Mate.
artk say. b) artk miktar veya nicelik.
residual activity: Belli bir bozunma sresinden sonra
bir cisim ya da sistemde kalan radyoaktivite; artk
radyoaktivite; artk aktivite.
residual fuels: Viskoziteleri 3000 saniye veya daha
fazla olan akaryaktlar; artk yaktlar; residual oil ek
linde de kullanlr.
residual gases: Mot. egzoz olay tamamlandktan
sonra, makine silindirinde kalan gazlar; bir nceki
evrimde silindirde kalan gazlar; artk gazlar; atk
gazlar.
residual gases, coefficient of: Mot. atk gazlarn mol
saysnn, silindir iindeki dolgunun mol saysna ora
n; atk gazlar katsays: Drt zamanl makinelerde
0,02-0,03 ve iki zamanl makinelerde ise 0,03-0,04 de
erleri arasndadr.
residual induction: ba (doyurma) mknatslama
kuvveti giderildikten sonra bir rnekteki manyetik en
dksiyon; artk endksiyon.
residual ionization: Kapal bir kapta, kozmik nlara
atfedilen, hava veya dier bir gazn iyonlamas.
residual magnetism: Mknatslayc kuvvet etkisini
kaybettii halde bir manyetik gbekte kalan manyetizm; artk mknatsiyet.
residual oil: Diz. Mot. ar devirli, yksek gl maki
nelerde 150C'ye kadar stlarak kullanlan, rafineri

residua l stres s
ilemi srasnda buharlamayan, kaln ya da viskoz
bir yakt; bunker C; rezidal oil; artk yakt;
37,7C'de viskozitesi 3500 saniye-Redvud 1'dir.
residua! stress: Mekanik ve/veya sl ilemden sonra
bir kat, rnein volanda kalan ve volann patlamas
na neden olabilen gerilme; artk gerilme.
residua! vibration: Her dizel motorunun imal edilip
deney yerinde dengelendikten sonra gemiye monte
edildii zaman oluturduu titreim; artk titreim; ar
tk vibrasyon.
residue: 1) bir svn buharlamas veya damtlmas
sonucu geriye kalan kat artk. 2) artk; atk; bakiye;
geri kalan. 3) makine yann alt karter veya bedp
leytte brakt arlk ya da amur. 4) asfalt veya tuel
oil.
residue number: Diz. Mot. akaryaktlarn Conradson
cihaznda stlarak buhariatrldktan sonra kalan ar
tklarn yzde olarak miktar; artk numaras; ar de
virli dizel motorlarnda en fazla % 4 ve yksek devirli
makinelerde ise % C,5 dolayndadr.
residuum: 1} atk; artk; artan veya kalan ey. 2)
Kimy. buharlama, yanma, filtreieme vb. i bir ilemin
sonunda kalan; atk rn; artk rn.
resilience: Esnek veya elstik olma nitelii; esneklik;
elastikiyet.
resilient: Esnek; geriye (doru) frlayan.
resin: 1) trl bitki ve aalardan elde edilen veya
sentetik olarak hazrlanan kat veya yar kat organik
bir madde; reine; eter, alkol vb. inde erir ve elektri
i iletmezler; il ve cila yapmnda kullanlr. 2) belir
li am aalarnn reinelerinin damtlmasyla hazr
lanan bir madde; amsakz. 3) reine ile muamele
etmek.
resinate: Reine ile doyurmak ya da iba haline getir
mek.
resin chocks: Gem. Mk. Tank stleri ile alt karter ara
snda kullanlan yapay ara paralar.
resiniferous: Reine veren; Aalar vb. i iin syle
nir.
resinoid; 1) reine gibi; reineye benzeyen. 2) sente
tik reine gibi, reineye benzer bir madde. 2) sakz.
resinous: 1) reineye ilikin, reine tabiatna sahip
olan; reine zelliinde olan; reineye benzeyen. 2)
reine ieren. 3) Wad. Ola. elektronegatif.
resiny: Bkz. resinous.
resist; Dayanmak; diren gstermek; mukavemet et
mek; hareketine dayanmak; dayanmak.
resistance: 1) dayanma; mukavemet etme; diren
gsterme. 2) direnmek, dayanmak veya kar koy
mak iin g veya kapasite. 3) Elekt. a) elektrik ak
mna kar direnme veya onun sya dnmesine
neden olan zellik; rezistans; diren, b) byle bir di
renci veren bir bobin veya belirli uzunluktaki tel; rezistr; diren; mukavemet; rezistans, c) empedans
veya zahir diren.
resistance box: Bir tapa veya kadran lie bir elektrik
devresine istenilen miktarda diren sokulmasna yaryan, bilinen direnler kapsayan bir kutu; diren ve
ya rezistans kutusu.
resistance, electrical: Kendisinden geen akma kar
bir elektriksel iletkenin gsterdii diren, rezistans
veya mukavemet; elektriksel diren.
resistance furnace: Elektriksel direnler tarafndan
s retilen bir ocak; rezistans oca ya da frn.

461

resonan t cavit y
resistance pyrometer: ok yksek olmayan scaklk
larn llmesinde kullanlan ve 980 C'ye (1800F)
kadar platin ve 315C'ye kadar nikelden yaplan ve
scaklk deiiminin Vetston kprs veya bir galva
nometre ile saptand scaklk ler; diren payrometresi; diren pirometresi.
resistance temperature detector: Byk oranda bu
har trbinleri ve redksiyon dilileri, yalama ya
ve buhar devrelerine yerletirilen bir cihaz; devrelere
VVetson Kprs ile yerletirilir; basnl scaklk de
tektr (araycs); ou zaman RTD ksaltmas ile
belirtilir.
resistance thermometer: Bir iletkenin direncinin s
caklkla deiecei ilkesine gre alan termomet
re; diren termometresi; diren payrometresi; oun
lukla iletken olarak platin tel kullanlr.
resistance welding: Bir yandan kaynaklanacak y
zeyler plstik scaklna kadar stlrken, dier taraf
tan basn uygulanarak yaplar kaynak; diren kay
na.
resistance wire: zgl direnci yksek, direncinin s
caklk katsays dk, nikrom ve manganin gibi ala
mlardan yaplm tel; direnli tel; diren teli; tel di
renler yapmnda kullanlr.
resistant: Diren gsteren; direnli.
-resisting: Nem ve dumana dayankl bir ekilde yap
lan, korunan veya muamele edilen ve hemen arza
yapmayan bir makine veya cihaz anlamnda bir sonek.
resistivity: 1) diren zellii; diren iin kapasite. 2)
3
Elekt. maddenin bir cm 'nn kar yzleri arasnda
ki diren; zgl diren ad da verilir.
resistor: Elekt. esas olarak diren salamak amacyla
bir elektrik devresinde kullanlan cihaz; mukavemet;
diren; diren eleman; rezistans.
resistor room: Rezistans dairesi; diren odas.
resistor space: Bkz. resistor room.
resolve: 1) ayr, bileen element ya da paralara ayr
mak; analiz etmek. 2) deitirmek. 3) saptamak; tes
pit etmek. 3a) zmek veya aklamak; bir problem
gibi zmlemek, b) gidermek (kuku vb.). 4) oy
iin karar vermek. 5) erime ya da znmeye neden
olmak. 6) Opt. ayr paralarn grnr yapmak (bir
grntnn). 7) analizle zmlemek.
resolvent: Erimeye neden olan; zc veya eritici
madde; zellikle bir ii indirebilen bir il.
resolver: zc.
resonance: 1) dier cisimlerde titreim veya yansma
ile sesi kuvvetledirme ya da srdrme. 2) Kimy. iki
veya daha fazla farkl yapya sahip olan, sadece
elektronlarnn durumu farkl olan belirli molekllerin
zellii. 3) Elekt. bir devrenin belirli bir frekansta en
byk akma msaade eden ayar durumu. 6) Fiz. tit
reen bir cismin etkisinde braklan (yaklak ayn fre
kanstaki) dier bir cisimde kuvvetlendirilmi titreim;
rezonans.
resonance factor: Maksimum yay kuvvetinin, maksi
mum uyar kuvvetine oran; rezonans faktr.
resonant: Uyumlu titreim tarafndan seslerin iddetle
rinin oaltlmas; tannan.
resonant cavity: Elektriksel olarak iletken yzeylerle
evrili, elektromanyetik enerjiyi hem depo eden ve
hem de uyaran kapal bir hacim ya da boluk; rezonant boluk.

resonant circuit
resonant circuit: Seri veya paralel bal endktr, kapasitr ve diren elemanndan oluan devre; rezonant devre; tannan devre.
resonant frequency: Bir diyaframn ok kolay titreti
i frekans; rezonan! frekans.
resonant speed: Bkz. critical speed.
resonate: Rezonans retmek; yanklanmak.
resonating: Rezonans retme; yanklanma.
resonator: 1) rezonans retmek veya rezonansla sesi
ykseltmek iin kullanlan bir cihaz. 2) rezonans kul
lanarak belirli bir frekans bulmak iin bir cihaz. 3)
Rady. alc cihazn yksek frekans devreleri.
resorb: Tekrar veya yeniden emmek.
resorcin: Bkz. resorcinol.
resorcinol: Sentetik olarak veya reinelerin kostik alkalinlerde eritilmesiyle hazrlanan renksiz, kristalli
bir bileik; resorsinol, C 6 H 4 (OH) 2 ; boyalar, sellloitler, sa tonikleri yapmnda ve tpta bzc olarak
kullanlr.
resound: 1) yank yapmak veya sesle dolu olmak. 2}
geri dnmek (ses); yanklanmak.
resource: Kaynak.
resources: o. kmr, petrol, metal cevherleri gibi
doal kaynaklar.
respirable: 1) solunabilir; solunum iin uygun. 2) so
lunuma muktedir
respiration: 1) solunum ii veya ilemi; solunum; te
neffs; soluk verme veya soluk alma. 2) canl orga
nizmalar veya hcrelerin hava ve sudan oksijen al
mas, onu oksitlemede kullanmas ve oksitleme rn
leri, zellikle karbon dioksit karmas ilemi.
respirator: 1) havay kirleten zararl maddelerin solun
masn nlemek iin aza veya az ve buruna tak
lan bir cihaz; respirator. 2) yapay solunum vermek
iin kullanlan bir cihaz. 3) ng. gaz maskesi.
respiratory: Solunuma ait veya solunum iin.
respire: 1) nefes almak; havay solumak veya kar
mak; solumak; teneffs etmek. 2) nefes almak ve
vermek.
response: Cevap; yant.
response time: Bilgisay. cevap ya da yant sresi.
rest: Hareketsiz olma durumu; hareketsizlik.
restart: Yeniden balamak.
restitution: 1) nceki durumuna dn. 2) F/z. ba
sn veya gerilme kaldrldktan sonra esnek bir gv
denin eski eklini almas.
restitution coefficient: Dorudan arpmadan sonra
ve nce iki esnek topun bal hzlarnn oran; eski
eklini alma katsays.
rest mass: Hareketsiz varsaylan bir cismin veya bir
taneciin ktlesi; hareketsiz ktle.
restore: Cisimleri orjinal durum veya ekline dndr
mek; yeniden yklemek.
restoring force: Bir cismi ilk durumu veya ilk ekline
dntren veya dndrme eiliminde olan kuvvet;
ilk haline getirme kuvveti, rnein bir sarkac salnmnn en yksek noktasndan ilk durumuna getiren
kuvvet gibi.
restoring mechanism: Diz. Mot. hidrolik reglatrler
de bir ayarlama ileminden sonra, reglatr ilk du
rumuna getiren mekanizma.
restrain: Hareketin meydana gelmesine engel olmak.
restrict: Limitler veya snrlar iinde tutmak; snrla
mak; kstlamak; tehdit etmek.

462

retino l
restricted: Snrl; kstl; tahdit edilmi.
restriction: 1) snrlanm; kstlanm. 2) kstlanm
bir ey; snrlama; kstlama; tahdit.
result: 1) sonulanmak. 2) meydana gelmek; vukubulmak. 3) matematik formllerle elde edilen say.
nicelik vb.; sonu; bir problemin yant.
resultant: 1) birbirini etkileyen iki veya daha fazla kuv
vetin bilekesi. 2) sonu; netice. 3) Fiz. farkl iddet,
dorultu ve uygulama noktas bulunan kuvvetlerin bi
lekesi olan bir kuvvet, hz vb. i.
resultant force: Bir noktay etkiyen iki kuvvetin yerine
konulan ve tam olarak ayn etkiyi gsteren bir kuv
vet; bileke kuvvet.
resultant moment: Bileke moment.
resurvey: 1) yeniden muayene etmek. 2) yeni muaye
nesini yapmak. 3) ikinci veya yeni muayene.
ret: Suda nemlendirmek veya slatmak (keten, kene
vir, tomruk vb.).
retain: Tespit etmek; yerinde tutmak.
retainer: iinde bir bilyal yatan tutulduu oyuk ya
da ereve; tutucu; tayc: Tespit pini, vidas (cva
tas), contas vb. i gibi.
retaining bush: Tespit burcu veya kovan.
retaining ring: Tespit segman; tespit bilezii.
retaining wall: istinat duvar.
retaining washer: Tespit rondels.
retard: Gecikmek veya gelimesinde yavalamak; te
hir etmek; geciktirmek; geciktirilmi; rtar; gecikme;
tehir.
retard-advance lever: Mot. distribtrde avans ve r
tarn ayarland kol.
retardation: Negatif bir katalizr ilve ederek kimya
sal bir tepkimeyi yavalatma; negatif katalizr.
retarded: Geciktirilmi; rtarl.
retarded ignition: Mot. silindirde sktrlan hava-benzin karmnn, st l noktaya gre, normal zama
nndan getututurulmas; ge ateleme; rtarl ate
leme.
retarder: 1) Esk. alev borulu kazanlarda, borularn ii
ne sokularak, gazlar yavalatan ve borularn evre
sindeki suya daha fazla s geii salayan metal e
rit paras. 2) kimyasal bir tepkimeyi yavalatmak
iin kullanlan bir madde; yavalatc; geciktirici.
retene: Reineli odunlar veya fosil reinelerden elde
edilen bir karbonlu hidrojen; reten, C 1 8 H 1 8 .
retentivity: Mknatslayc kuvvet giderildikten sonra
bir maddede kalan manyetik aknn younluu; remanence eklinde de kullanlr.
rethread: Yeniden di ekme veya di amak.
retepore: Zoo. koloniler halinde yaayan minik yumu
akalar grubunun biri; iskeletleri eriyerek mercana
benzeyen ktleler oluturur.
reticle: Bir optik cihazn gzle baklan ksmnn oda
nda ok ince hatlar, teller vb. inden oluan bir a.
reticular: Aa benzeyen.
reticulate: A veya ebekeye benzeyen; zellikle bir
an ipliklerine benzer ekilde dzenlenmi damarla
ra sahip olan: Yapraklar iin sylenir.
retinite: Trl fosil reinelerden biri, zellikle linyitten
treyen biri; letinit.
retinol: Reinenin damtlmasndan elde edilen sarm
s sv karbonlu hidrojen; retinol, C 3 2 H 1 6 yalama
ya, eritici, zc veya solvent, antiseptik vb. ola
rak kullanlr.

retinoscop e
retinoscope: Bkz. skiascope.
retinoscopic: Retinoskopa ait veya retinoskop ile.
retinoscopy: Gzn krlmasn saplamak iin kullan
lan bir yntem; retinoskopi; skiascopy olarak da
kullanlr.
retool: Deitirilen aletlerle farkl rnler imal etmek
iin bir fabrikann makinelerini adapte etmek.
retort: Maddelerin s ile damtlmas ya da ayrtrlma
s iin kullanlan, uzun bir borusu olan ve genellikle
camdan yaplan bir kap; imbik.
retortion: Dndrme, eme veya arkaya bkme.
retouch: 1) gelitirmek iin (resim, yaz paras vb.)
dzeltmek. 2) Foto, ayrntlara ekleyerek veya lekele
rini gidermek iin (bir negatif basky) deitirmek.
3) ayrnt ilve etme veya rtu yapma. 4) rtu ya
plm bir fotoraf.
retraction volume: Diz. Mot. yakt pskrtme pompa
larnn ek valflarnn rilif pistonlar yuvalarna otur
duklar zaman st ksmlarnda kalan hacim; pskrt
menin sona erdirilmesinde nemli katks vardr.
retread: Hava ile iirilen anm bir lstie yeni di
takmak; lstik kaplamak; kaplanm (oto vb) lstii.
retracts: Moden buhar trbinlerinin perde borular ve
sperhider borularnn kurum fleme donanmlar
nn, yksek scaklk nedeniyle arplmalarn nle
mek zere bir motor veya pnmatik olarak geri ekil
meleri; geri ekme.
retreat: 1) Ask. a) zellikle dman hcumuna maruz
kald zaman ordu, gemiler vb. ini geri ekmek, b)
byle bir ekilme iin iaret. 2) geri ekilmek. 3) ge
riye doru sarkmak.
retrench: 1) ksmak; azaltmak. 2) kesmek veya kesip
karmak; brakmak; karmak.
retro-: Geriye doru, geri, geriye kvrk anlamlarnda
bir nek.
retroact: Geriye etki yapmak; tepki yapmak; reaksi
yon; tepki.
retrocede: Geri gitmek; geri ekilmek.
retroflex: Bklm veya geriye dnm.
retrofiexed: Bkz. retroflex.
retroflexed: Bklm veya geriye dnm.
retrogradation: 1) geriye hareket. 2) sapma; meyil;
gerileme.
retrograde: 1) geriye doru hareket eden veya yne
len. 2) Astr. a) Dnyann Gne evresindeki dn
ynne zt yndeki bir yrngede hareket etme. b)
doudan batya veya zodyakn burlarna zt ynde
gerek veya grnr harekete ait.
retrogress: Geriye gitmek veya hareket etmek.
retro-rocket: Ana roket makinesinin ynne zt yn
de bir tepki salayan kk bir roket makinesi; uzay
aralarn, zellikle inite yavalatmak iin kullanlr.
retrorse: Geriye veya aaya bklm ya da dnd
rlm.
return-flow scavenging: ki zamanl dizel motorlarn
da sprme portlarndan verilen havann nce silin
dir kapana doru ykselmesi, ona arparak aa
ya dnmesi ile oluturulan sprme; dn akml
sprme; ters akml sprme.
return trap: Yksek kazan basncna ramen rutubet
veya youumlar kazana boaltacak biimde buhar
devrelerine yerletirilen bir kapan; dn trab veya
kapan.
return tubes: Su ve buhar arka hederin st tarafn

463

reverse d
dan buhar dramna tayan borular: yukar devir bo
rular; riser ad da verilir.
rev: Hzni deitirmek (bir makine, motor vb.); devir
says.
rev.: Bkz. 1} revolution. 2) revolving.
revalon: % 76 bakr, % 22 inko, % 2 alminyum ve
% 0,05 arsenikten oluan bir alam; revalon; almin
yum pirinci; aluminum brass biiminde de kullan
lr.
reverberant: Rezonant; tekrar yanklanan; yankla
nan.
reverberate: 1a) yansmak (k vb.), b) yansmal f
rnda olduu gibi (s, alev vb.) yanstmak. 3) yans
mal frndaki gibi muamele edilmeye konu olmak.
4) yanklanmak. 5a) yansmal ocaktaki k veya ses
dalgalar gibi yansmak ya da aksetmek, b) k ve
ses dalgalar gibi yanstlmak. 6) geri ekilmek; geri
tepmek.
reverberation: 1a) k veya ses dalgalar gibi yans
ma, b) yanstc ocaktaki gibi, s veya alevin yans
mas ya da aksetmesi, c) yansmal ocakta muamele
ye konu olma. 2) aksettirilmi veya yanstlm her
hangi bir ey; sesin tekrar yanklanmas, n yeni
den aksettirilmesi vb. 3) F/z, kapal veya snrl bir
alanda, kayna kesildikten bir sre sonraya kadar
sren ses dalgalarnn oklu yansmas.
reverberation chamber: Yzeylerinin tm, mmkn
olduu kadar ses yanstc olarak yaplm olan kapa
l bir hcre; yanklama hcresi; akustik (ses) lm
leri iin kullanlr,
reverberation time: Bir sesin yapldktan sonra duyul
duu sre; yanklama sresi.
reverberator: Yanstc bir ocak veya yanstc lmba
gibi, yansma reten bir ey.
reverberatory: 1) yansma ile belirtilen, altrlan ve
ya retilen. 2) alev veya s gibi yanstlan ya da ak
settirilen. 3) atsndan aaya doru yanstlan bir
alev ile metal, cevher vb. inin stld bir ocak, frn
veya benzerini belirtir. 4) byle bir frn, ocak vb. i.
reverberatory furnace: Dolgunun, ocan alak tava
nndan yanstlan s ile stld frn; yansmal frn
ya da ocak.
reversal: Tersine evrilme veya tersine evrilmi; tat
aracn geri vitese takma.
reverse: 1) tersine dnm; durum, yn, sra vb. in
de zt ya da ters. 2) bir makinede olduu gibi, nor
mal ynne zt veya ters ynde hareket; tornistan.
3) geri veya zt ynde harekete neden olma. 4) bir
eyin zt ya da tersi. 5) bir eyin arka ya da gerisi;
zellikle bir maden para, madalyon vb. inin yz.
6) tornistan; geri hareket. 7) bir makineyi tornistana
veya geri harekete altran bir mekanizma vb.; tor
nistan mekanizmas. 8) geri hareket. 9) geriye dn
mek. 10) geriye dnmek (deimek); tm ile de
imek. 11) geriye gitme veya hareket etmeye ya da
yn deitirmeye neden olmak. 12) deimek. 13)
geriye gitmek, hareket etmek veya dnmek. 14) bir
motor, makine vb. ini tornistana (geri harekete) a
ltrmak; bir mekanizmann tornistan hareketi.
reverse current: Zt ya da ters akm; alterlerin yapl
mas ve seilmesinde dikkate alnmas gereken
akm: Bir elektrik devresinde zt ynde akm olutu
u zaman alter atar gibi.
reversed: Tersine dnm; zt yne harekette.

rever se d pol ari t y


reversed polarity: Kutuplardaki artk mknatsl yokeden ve dolaysyla bir jeneratrn akm retmesi
ne engel olan bir durum; zt kutupsallk.
reversed flange: Bkz. ogee ring.
reverse gear: Mot. makine ayn ynde dnd hal
de pervane veya tekerleklerin zt ynde dnmesini
salayan dili veya kavramal anzman geri vitesi.
reverse idler gear: Geri veya tornistan bota alma
dilisi.
reverse-osmosis: Bir zeltiden saf (ar) bir zc
ye dnen solvent molekllerinin, yar geirgen bir
membrandan gei pasaj; ters geimeli; zeltiye
geime basncndan daha yksek bir basn uygula
narak baarlr.
reverse-osmosis plant: Yksek basnl bir pompa,
ortasnda yar geirgen bir membran bulunan gei
me tank ve normal tuz ierii 25 000-35 000 ppm
olan deniz suyunun tuz ieriini 50 ppm seviyesin
den aaya inirerek hemen hemen saf su reten bir
tr evaporator; ters geimeli damtma tesisi; yar ge
irgen membran polyamit ya da sellloz liflerinden
yaplr.
reversibility: Tersinir olma durumu veya nitelii; geri
dnebilirlik; termodinamikte ideal (srtnmesiz) bir
kavram.
reversible: 1) tersine evrilebilir; tersinir. 2) tersine
evrilir; zellikle, deiimin tersine evrilmesiyle de
iebilen ve orjinal durumuna dnen: Kimyasal bir
tepkime vb. i iin sylenir.
reversible adiabatic: Term, entropi veya izantropik
olarak da belirtilen adyabatik bir ilem; tersinir adyabatik.
reversible cycle: Durum deiikliine urayan ve ori
jinal durumuna dnen, tersinir ilemlerden oluan
bir sistemin evrimi; tersinir evrim, rnein Karno
evrimi.
reversible engine: Tersinir bir termodinamik evrim
de maksimum verimle alan, ideal bir s makinesi;
rnein Karno evrimi.
reversible process: Term, tamamlandktan sonra,
Karno evriminde olduu gibi, ayn yollardan ilk du
rumuna dnme ilemi; tersinir ilem.
reversible reaction: Her iki ynde de ilerleyen ve nor
malde lam olmayan veya eksik kimyasal reaksiyon;
tersinir tepkime.
reversibly: Tersine evrilir biimde; tersine evrile
rek.
reversing: Gem. Mak. gc 200 hp'den byk olan
ve pervaneye dorudan bal makinelerde bulunan
bir mekanizma yardmyla dn ynnn deitiril
mesi; tornistan veya geri hareket yapma.
reversing arm: Buh. Mak. rokaft veya veyaft Bkz.
way- shaft tornistan makinesine balayan kollardan
herhangi biri; tornistan kolu; geri hareket kolu.
reversing chamber: Mkerrer akml trbinlerde hare
ketli kanatlardan kan buhar tekrar hareketli kanat
lara veren hcre; yn deitirme hcresi; akis hcre
si.
reversing engine arm: Bkz. reversing arm.
reversing gear: Diz. Mot. basnl hava veya basnl
ya ya da her ikisiyle birlikte alan, makinenin ileri
ve geri hareketlerini salayan donanm; tornistan do
nanm; ileri-geri donanm.
reversing shaft: Bkz. way shaft.

464

Reynold's number

reversing switch: Bir torna tezghnn aynasn ters


yne eviren alter; geri dndrme alteri.
revertment: stinat duvar.
revision: 1) dzeltme ii veya ilemi; revizyon; tas
hih. 2) bunun sonucu.
revisional: Revizyona ait veya revizyon kapsayan.
revolution: 1) bir yldz ya da gezegen gibi bir gvde
nin bir yrnge veya daire evresinde hareketi. 2)
gne ya da yldzlarn Dnya evresindeki zahir ha
reketleri. 3) bir cismin bir yrnge zerinde dnp
orjinal durumuna gelmesi iin geen zaman. 4) bir
gvdenin bir merkez veya eksen evresindeki dn
me veya eirme hareketi; dnme. 5) byle bir dner
cismin veya gvdenin tek bir deviri, dn ya da tu
ru. 6) olaylarn tam bir evrimi. 7} herhangi bir gn
tam deiim: Modern fizikteki gibi devrim. 7) dev
rim; inklp.
revolution coefficient: Den. aft beygirgc, devir sa
ys ve geminin hz arasndaki iliki; devir (says)
5
katsays: Cr = rpm shp/V / (rpm = devir says,
shp = aft veya fren beygirgc ve Va = Geminin h
z, knot).
revolution counter: Makine, pervane vb. inin bir daki
kada yapt devir saysn len mekanik bir cihaz;
devir miri; devir says sayac; Gem. Mak. kavunter.
revolution, oritical: Bkz. critical speed.
revolution indicator: Bkz. revolution counter.
revolution per minute: Dakikadaki devir says; rpm
(RPM) ksaltmas ile belirtilir.
revolutionary parts: Bir makinenin, rnein motorla
rn krank mili, volan, kam mili, gibi devir hareketli
paralar; dner (hareketli) paralar.
revolvable: Dnebilir; dndrlebilir.
revolve: 1) bir daire veya yrngede dnmeye neden
olmak. 2) bir eksen evresinde dnmeye neden ol
mak. 3) bir noktann evresindeki daire veya yrn
gede hareket etmek. 4) bir merkez veya eksen ev
resinde dnmek; devretmek. 5) periyodik olarak vukubulmak; belirli aralklarla yinelenmek.
revolver: Seri ate eden bir silah; tabanca.
revolving: Dner; zellikle silindirleri sabit bir krank
mili veya krankaft evresinde dnen radyal bir ma
kineye ait veya onu belirten.
revolving armature: Elekt. kutuplar ya da statorun
oluturduu manyetik alan iinde dnen (endvi ve
ya armatr); dner endvi veya armatr.
revolving field: Elekt. rotor (ubuk mknats) zerin
deki alan sarglarnn uyarlmas ile oluan dner
alanl jeneratr; bu tr jeneratrlerde endvi sargla
r stator zerine sarlmtr.
revolving-field alternator: Sabit iletkenleri ve dner
alan mknatslar olan alternatif akm reteci; dner
sargl alternator.
rewire: Tekrar veya yeniden tel demek, zellikte:
a) yeni teller koymak (bir ev, motor vb. ine) b) tek rar
telgraf ekmek.
rewind:
Geri
sarmak.
rewrite: 1) tekrar yazmak. 2) dzeltmek; revize et
mek.
Reynold's number: Atalet kuvvetlerinin, akmakta
olan bir svy etkileyen viskoz kuvvetlere oran: Eer
bir akkann younluu d, akt borunun yarap
r, viskokatsays ,u ise, Reynold says: R = vrd/,u

R.F.
eitliinden bulunur (v = akkann hz).
R.F. (r.f.):Bkz. 1) radio-frequency. 2) rapid-fire.
RH. Bkz. right-hand.
RHD: Bkz. right-hand drive.
rhenic: Renyuma ait veya renyum kapsayan.
rhenium: Sert, dvlebilir, manganeze benzeyen na
dir, kimyasal metalik bir element; renyum; Simg.Re;
at.a. 186,31; at.no. 75; pirometrelerde Bkz.
pyrome
ter
kullanlr.
rheo-: Akm anlamnda bir nek.
rheology: Cisimlerin viskozite, plstiklik ve esneklikle
rini kapsayan, bozunma ve akmasn inceleyen bilim
dal; reoloji.
rheometer: Akmlar lmek ve kontrol etmek iin kul
lanlan bir cihaz; reometre.
rheoscope: Elektrik akmnn varln gstermek iin
kullanlan bir cihaz; reoskop.
rheostat: Devreyi amakszn direncin deiimi ile
elektrik akmnn iddetini ayarlamak iin kullanlan
bir cihaz; reosta; aklerin arj devreleri, jeneratrler,
elektrik motorlar vb. terinde kullanlr.
rheostatic: Reostaya ait; reosta yardmyla.
rheostrol: Elektrik frnlar, sobalar ve hiyterlerin s
caklklarn kontrol eden bir cihaz; resotrol.
rheotron: ete. betatron; proton hzlandrc bir cihaz.
rheotrope: Bir elektrik akmnn ynn deitirmek
veya alternatif akm doru akma evirmek iin kulla
nlan bir cihaz; kollektr veya komtatr.
rhigolene: Petrolden damtlarak elde edilen renksiz,
uucu bir sv; rigolen; lokal anestezide kullanlr.
rho: Elektr. zdirenci belirtmek iin kullanlan bir Yu
nan harfi; p.
rhodamin: Bkz. rhodamine.
rhodamine: Rengi krmzdan pembeye kadar dei
en, fenoln amino trevi ile fitalik anidritin youumurdan elde edilen sentetik boyalar grubunun her
hangi biri; rodamn.
rhodic: Rodyum'a ait; zellikte drt deerli rodyum
kapsayan,
rhodium: Platin grubunun sert, gri beyaz metalik kim
yasal bir elementi; rodyum; Simg. Rh; at.a.
102,91; at.no. 45; pirometrelerde, dolma kalem ucu
yapmn da ve katali2r olarak kullanlr.
rhodochrosite: Balca manganez karbonat (MnC0 3 ) . bazan kalsiyum ve demir kapsayan cam
gibi, genel olarak gl krmzs renkli bir mineral
rhodolite: ou zaman mcevher olarak kullanlan
pembe veya gl krmzs renkli bir tr ll ta veya
grena.
rhodonite: Genel olarak gl krmzs ktleler halinde
bulunan doal manganez silikat; rodonit, MnO.Si0 2 ; bazan ss ta olarak kullanlr; manganese
spar, red manganese ekillerinde de kullanlr.
rhombic: 1) ekenar drtgene ait veya ekenar drt
gen eklinde olan. 2) taban veya enine kesiti eke
nar eklinde olan: Kat ekiller iin kullanlr.
rhombical:
Bkz,
rhombic.
rhombic crystal: Birbirlerine dik ada, eit olmayan
eksene sahip olan kristal; rombik kristal,
rhombohedral: Rombohedron'a ait ve onun eklinde
olan.
rhombohedron: Her yz ekenar drtgen olan alt
yzl prizma; rombohedron.
rhomboid: 1) karlkl kenarlar eit ve dik as olma
Teknik Szlk - F. 30

465

rif t
yan bir paralelkenar. 2) ekli paralelkenara benze
yen. 3) ekli bir dereceye kadar ekenar drtgene
benzeyen.
rhomboidal: Bkz. rhomboid.
rhombus: 1) dik as olmayan, kenarlara eit paralel
kenar; ekenar drtgen. 2) rombohedron Bkz. rhom
bohedron.
rib: 1) Den. bir gemide omurgadan teknenin stne
kadar uzanan ve gemi kaburgasn oluturan eri
paralardan biri; posta. 2) skarmoz.
riband: Bkz. ribbon.
ribband (Rib-band): Den. d kaplamas yaplncaya
dek erileri yerinde tutmak iin kullanlan aa ya
da metalden uzun, esnek bir para.
ribbing: Postalarn tm; bir gemideki gibi, postalarn
dzenlenmesi.
ribbon: 1) dar bir para saten, ipek, rayon, kadife vb.
inden dekorasyon veya balama iin kullanlan, tr
l kalnlklarda erit; kurdele. 2) byle bir erite ben
zetilen herhangi bir ey; zellikle l metresi (mez
ra), erit testere vb. i gibi ince, uzun, esnek metal
erit veya bant.
ribbon microphone: Bir mknatsn ular arasnda
dzenlenmi metal bir eritin hareketinin elektroman
yetik endksiyonu ile alan bir mikrofon; erit veya
kurdele mikrofon.
riboflavin: B vitamini kompleksi faktr; riboflavin,
C 17 H 20 O 6 N 4 ; st, yumurta, bbrek, imen,
meyvalar, yaprakl sebzeler, bira mayas vb. inde bulunur;
lactoflavin, vitamin B 2 , vitamin C gibi isimler de
alr.
ribose: Baz nkleik asitlerden tretilen pentoz eker;
riboz, C5 H0 10 05 .
rich: 1) benzin oran yksek hava-yakt karm; zen
gin karm. 2) zengin; kymetli, deerli. 3) derin; yo
un: Renkler iin sylenir, b) ok ekici (kokular
iin sylenir.)
rich mixture: 8enz, Mot. karbratrde salanan, ben
zin oran yksek karm; zengin karm; ou za
man 11-13 ksm hava ve 1 ksm benzinden oluan
karm; maksimum g karm ad da verilir
ricinoieic: Ketenotu (kastor) tohumu yanda gliserin
esteri olarak bulunan doymam bir organik asiti
(C 1 7 H 3 4 0 3 ) belirtir.
ricinolen: Risinoleyik asitin gliseril esteri; Kastor ya
nn (ketenotu ya) balca bileeni; risinoleyin.
riddle: 1) bir kalbur (elek) yardmyla elemek. 2) de
likler yapmak; delmek.
ride: 1a) suda hareket etmek veya yzmek, b) demir
de yatmak: Gemi iin sylenir. 3) bolukta yzer gi
bi grnmek. 4) gemiyi demirde tutmak veya muha
faza etmek.
rider plate: Gem. in, merkezi dikey omurga stne
yatay olarak kaynakla balanan levha sa; aln sa;
aln levhas.
ridge: Daha ok buhar silindirlerinde st l nokta
dolaylarnda anma sonucu oluan fatura veya dai
resel knt; fatura.
riffle: Su altnda bulunan ve akntya engel olan kaya
ya da kumluk; engel nedeniyle oluan orkoz.
riffler: Dklm paralarn i ksmlarn eelemek
iin kullanlan, ular yukarya doru kvrk alet; bir
tr ee.
rift: atlama nedeniyle oluan gedik; atlak; yark;

ri g
rahne.
rig: 1a) direkler, serenler vb. ile (bir geminin yelkenle
ri, armhlar vb. ini donatmak, b) yelkenler, armh
lar vb. i ile (gemi direklerini) donatmak. 2) bir tekne
zerindeki yelkenler, direkler, armhlar vb. inin zel
lik belirten dzenlemesi. 3) arma ile donatmak. 4)
zel bir ama iin kullanlan herhangi bir cihaz; te
hizat; donanm.
rigger: 1a) zellikle, grevi gemilerin armasn donat
mak olan veya ceraskal, vin vb. inde alan kii;
armador; vini. b) grevi bir uan gvdesi, kanat
lar vb. ini donatmak veya ayarlamak olan kii. 2) ya
plmakta olan binalarda kaza eseri decek aletleri
veya malzemeyi tutmak iin kullanlan iskele; yap is
kelesi.
rigging: Bir teknenin direkleri, yelkenleri, serenleri
vb. ini tamak ve altrmak iin kullanlan zincirler,
halatlar vb.; gemi armas; arma.
Righi-Leduc effect: Dzlemine dik olan manyetik
alanda metal seritin bir ucu stld zaman, iki ucu
arasndaki scaklk fark; Rigi-Ledk etkisi.
right: 1) eri olmayan; doru. 2a) tabana dey bir
doru veya dzlem tarafndan oluturulan: dik a gi
bi, b) taban dik bir eksene sahip olan: Dik silindir gi
bi. 2a) yzn kuzeye dnen bir kiinin vcudunun
dou tarafnda kalan ksm; sa; sa taraf. 4) sa ta
rafn tm veya paras. 5a) uygun; mnasip, b) yo
lunda; uygun olarak veya iyi. 6) tam olarak; tama
men. 7) kesin olarak; kesinlikle. 8) doru olarak ve
ya kusursuz bir biimde. 9) dzeltmek.
right adjust: Sadan ayarlamak.
right angle: Birbirine dik iki dorunun oluturduklar
a; dik a; 90 derecelik a.
right-angled: bir ya da daha fazla dik aya sahip
olan ya da dik adan oluan; dikdrtgen eklinde;
dik al.
right bank: Diz. Mot. V motorlarda silindir sralarn
dan biri; sa sra.
right cone: Dik koni.
right cylinder: Dik silindir.
right-hand: 1) saa doru ynelmi. 2) sa tarafa ait;
sa taraf iin veya sa tarafta.
right-hand drive: Oto. sadan direksiyonla
right-handed: 1) sa elini tercihan sol elinden daha
mahir kullanan. 2) sa el ile yaplan. 3) sa el kulla
nlarak yaplan. 4) soldan saa dnme; saat ynn
de dnme.
right-hand propeller: Den. geminin k tarafndan
ba kldnda, ileri hareket srasnda saa ya da saat
y nne dnen pervane; saa dnl pervane.
right-hand rotation: Dn yn sa ya da saat y
nnde olan (motor, makine vb.); saa dnl.
right-hand rule: Bkz. Fleming's right-hand rule.
right-hand screw rule: "Bir akm evresindeki kuwet
izgilerinin yn, saa doru vira edilen bir vidann
ilerledii yndedir"; sa el vida kural.
right-hand thread: Sa vida dii.
righting: Dzeltme (momenti, kolu vb. i).
righting arm: Den. metasentir ykseklii ile meyil a
s sinsnn (sin 6) arplmas ile bulunan deer;
dzeltme kolu; tam olarak Ship's righting arm ek
linde yazlr; GZ ksaltmas ile gsterilir.
right justify: Bilgisay. saa yanatrmak.
righting moment: Den. yalpa yapan bir gemiyi dikey

466

ri n g circui t

duruma getirmeye alan moment; dzeltme mo


menti; RM = W x GZ eitlii ile bulunur (W = ton
olarak geminin deplesman, GZ = metre olarak d
zeltme koludur.
right triangle: Dik bir as olan gen; dik gen.
right welding: Soldan saa doru yaplan herhangi
bir kaynak; saa doru kaynak.
rigid: 1) esnemeyen, esnek olmayan veya bklme
yen; kat. 2) hareket etmeyen; skca tespit edilmi.
3) iddetli; sert. 4) Hava. gaz kaplarn evreleyen
sert iskelete sahip olan: Balon ya da hava gemisi
iin sylenir.
rigid bearing: Bkz. sleev bearing.
rigid body: Bir kuvvet uyguland zaman ekli ve l
s hissedilecek derecede deimeyen bir gvde;
kat cisim; kat gvde.
rigid coupling: Ricid kaplin; ricid kavrama; esneklii
olmayan kavrama; takoz kavrama.
rigid frame: Ricid veya esneklii olmayan asi (oto
vb. i iin).
rigidity: Kat, sert vb. olma durumu, nitelii ya da r
nei; sertlik; katlk.
rigidity modulus: Kesme gerilmesinin kesme zoruna
oran; sertlik ya da katlk modl.
rigid support: Ricid ya da esneklii olmayan tayc.
rile: Tortusunu kartrarak (bir svy) daha koyu veya
bulank yapmak.
rim: 1) zellikle baz dairesel eylerin kenar veya
sn r. 2a) bir tekerlein d dairesel ksm, b) bir
otomo
bil
tekerleinin
zerine
donatld,
karlabilir daire sel bir metal paras; jant. 3)
zerine veya evresine jant ya da jantlar koymak.
rime: 1) atmosferik nem nedeniyle im yapraklar ze
rinde oluan beyaz, buza benzer katman; kra. 2)
kra ile kaplamak.
rim velocity: Mor. volan jant zerindeki bir noktann
hz; jant hz; evre hz.
rim wrench: Oto. bicon anahtar.
rimy: Kra ile kaplanm; souk; kra tutmu.
ring: 1) nlamak. 2) zil ya da zillerin almasna ne
den olmak. 3) nlamaya neden olmak. 4) telefon et
mek. 5) zil sesi. 6) benzer herhangi bir ses. 7) tele
fon etme.
ring: 1) metal, plstik vb. inden yaplm, zel ama
lar iin kullanlan trl dairesel bant ya da maddeler
den (ember, erit vb.) herhangi biri. 2) dairesel iz
gi, iaret ya da ekil. 3) dairesel bir eyin d kenar
veya snr; ember; jant. 4) aa gvdelerinin enine
kesitlerinde grlen ve aacn yan belirten ayn
merkezli, iice kabaca dairesel ekildeki halkalar;
tam olarak: Annual ring. 5) bir helis ya da sarmalda
sarmlardan herhangi biri. 6) Kimy. atomlarn kapal
zinciri. 7) Geom. ayn merkezli iki daire arasndaki
boluk. 8) bir ember ile evrelemek. 9) ember ek
li vermek. 10) ember ya da emberlerle donatmak.
11) dairesel veya eri eklinde bir yol (rota) zerin
de hareket etmek.
ring belt: Mot. pistonlar zerinde sktrma segmanlarn tayan blge, ksm veya yzey; tam olarak ring
belt land eklinde kullanlr.
ringbolt: Banda halkas bulunan cvata; Den. mapal cvata.
ring circuit: Her biri srekli bir kapal devre oluturan
iki telden oluan ve bir evin her tarafna grev ya
pan bir devre; elektrikli cihazlar fi, svi vb. i ile bu
iki tele balanr; ember devre.

ri n g cl e ar en c e
ring clearence: Mot. piston segmanlarmn silindir
iinde iken ular veya silindir duvar ile segman ara
sndaki boluk; segman klerensi ya da boluu;
Bkz. gap clearence, side clearence.
ring compound: Karbon atomlarnn ak bir zincir ye
rine kapal bir ember biiminde birletikleri bir orga
nik bileik; ember karbon dnda atomlar da kapsa
yabilir; evrimsel bileik; ember bileik.
ring, compression: Bkz. compression ring.
ringed: 1) ember ya da emberlerle evrilmi. 2)
ember veya halkaya benzer ekilde olumu.
ring expender: Mot. pistonlar zerindeki segmanlar
karmak iin kullanlan bir alet; segman geniletici
si; segman ularna taklarak onun apn bytr ve
yuvasndan kolaylkla kmasn salar; segman ge
nileticisi.
ring gap: Segman ucu; segmanlarin iki ucundan her
hangi biri.
ring gap clearence: Bkz. gap clearence.
ring gear: Volann evresindeki dili; volan dilisi; ay
na dili.
ring groove: Mot. piston zerinde bulunan ve ya
kontrol veya kompresyon segmanlarn tayan ka
nallardan herhangi biri; supap kanal; supap yuvas.
ring groover: Segman yuvalar veya kanallarn temiz
lemek iin kullanlan bir alet; kanal temizleyicisi.
ringleted: Kk halkalara sahip olan ya da bu tr
halkalardan oluan.
ring lubrication: Esk. makine yataklarnn yalanma
snda eski bir yntem; ring veya ember yalama.
ring-oiled bearing: Esk. mile geirilmi ve bir ya tavasndaki yan bir ember yardmyla saland ya
tak; emberle yalanan yatak; ember yalamal ya
tak.
ring, piston: Bkz. piston ring.
ring pack: Mot. bir piston zerindeki segmanlann t
m; segman takm.
ring tension: Mot. piston segmanlarinn esneklii; si
lindir dnda iken ap silindir apndan byk olan
segmann, silindir iine sokulduu zaman oluturdu
u tansiyon veya kuvvet; segman tansiyonu; zgl
basnc oluturur.
ring valve: Diz. Mot. hidrolik kapllnlerln devreye aln
malar srasnda kapline ya veren veya devreden
karlmas srasnda kaplindeki ya ksa bir srede
boaltan bir valf; Gem. Mak. ring valf; ember valf.
rinse: 1) suya bastrarak veya su aktarak hafife yka
mak. 2) temiz su kullanarak sabun, kir vb. ini gider
mek; alkalamak. 3) bu ekilde (sabun, kir vb. ini gi
dermek.. 4) alkalama. 5) alkalamada kullanlan
su.
rinsing: 1a) o. iinde herhangi bir eyin alkaland sv. b) tortu. 2) alkalama ii; alkalama.
ripples: 1) bir svda, dalga boyu olduka ksa ve ha
reketi yzey gerilimi ile denetlenebilen yzey dalga
lar. 2) g besleme devresindeki kaynaklardan ge
len, doru akm g kaynandan bir alternatif akm
bileeni.
ripple voltage: Doru akm dorultmac veya jenera
trnden gelen doru gerilimin alternatif bileeni.
ripsaw: Aa ktklerini uzunluuna kesmek iin kul
lanlan byk dili bir testere; bk; bk testeresi.
rise: 1) ufuk stnde grnmek; domak. 2) daha b
yk ykseklik veya da yksek dzeye ulamak. 3)

467

roadbe d
miktar, derece, nitelik, fiyat vb. inde ykselme. 4)
Den. daha yakna gelme ile ufuk zerinde ykselme
ye neden olmak. 5) ufuk zerinde gne, ay vb. inin
grnm. 6) yukan hareket; ykselme. 7) derece,
miktar, fiyat, deer vb. inde ykselme.
riser: 1) Dkm, yabanc maddeleri kalbn dna at
mak iin kullanlan kanal; kalp kanal; runner eklin
de de kullanlr. 2) Buh. Kaza, yukar devir borusu;
Bkz return tube.
rising: Ykselen; yukar doru kalkma; ykselme.
risk: 1) yaralanma, hasar veya kayp olasl; tehlike;
tehlike olasl; riziko veya risk. 2) yaralanma, hasar
veya kayp tehlikesine maruz kalmak.
risky: Riskli; tehlikeli; rizikolu.
rivage: Ky, sahil veya sahil eriti.
river coal: Kmr madenlerinin atk sularndan tara
nan kk antrasitler; nehir kmr; kk tesisler
de kullanlr.
rivet: 1) metal levhalar veya kirileri birbirine bala
mak iin kullanlan bir tr cvata veya pin; perin;
perin ivisi. 2) perin ya da perinlerle balamak.
3) skca balamak.
rivet bar: Perin yapmnda kullanlan ubuk demir;
perin ubuu.
rivet diameter: Mak. perinin dairesel keltli gvdesi
nin ap; perin ap.
riveted: Perinli; perin ile balanm; perin yapl
m.
riveted construction: Perin balants ile oluturul
mu yap; perinli yap.
riveted joints: Perinli dikii; perin balants.
riveted seam: Perin dikili; perinli diki; perinli
balant.
riveted stay: Cehennemlik ve kazan arka aynalarn
birbirine balayan perinli masuralardan biri; i ba
snca kar kazann gvenliini salamak zere kullanlrlar.
rivet heads: Koni, fes, dme, ift yarapl, havsa
bal, dz vb. i ekillerde yaplan perin balar.
rivet hole: Zmba veya matkapla ve souk perin a
pndan 1,58 mm (1/16 in) kadar daha byk ola
rak alan dairesel kanal; perin kanal; perin deli
iriveting: Perin ya da perinlerle balama; perin
yapma.
riveting gun: Perin tabancas.
riveting hammer: Perin yapmnda kullanlan bir
alet; perin ekici.
riveting machine: Perin makinesi; perin tezgh.
rivet punch: Bkz. rivet-set.
rivet rows: Perin dikilerini oluturan sralar; perin
sralar.
rivet-set: Perin ban iirmek zere kullanlan i ks
m delik olan bir alet; perin takm.
rivet shank: Perinin dairesel kesitli olan gvdesi;
perin gvdesi.
R meter: Rntgen blntl iyonlama lm cihaz;
R metre.
Rn: Bkz. radon.
RO: Bkz. reverse-osmosis.
road: 1) yol. 2) demiryolu. 3) Den. sahile yakn, li
man gibi korunmal veya mahfuz demir yeri; roads
tead olarak da kullanlr.
roadbed: 1) bir demiryolunun ray ve traverslerini ta-

roa d cle aran c e


mak iin yaplan dek, 2) traveslerin hemen altna
konulan krlm kaya, mcr vb. katman. 2) bir yol
ya da otoyolun temeli veya yzeyi.
road clearance: Bir tat aracnn, en alt ksmnn yer
den ykseklii; yol klerensi.
road construction machinery: Dozer, greyder, silin
dir vb. i gibi yol yapmnda kullanlan makinelerden
herhangi biri; yol yapm makinesi.
road metal: Yollar ve yol temellerini yapmak veya
onarmak iin kullanlan krlm kaya, mcr vb.
roadstead: Sahile yakn, liman dnda gemilerin de
mirde yatabilecekleri gvenli bir yer.
roas: 1) Orj. Ola. ak bir alev ya da kzgn bir klde
yemek piirmek. 2) bir ocakta olduu gibi, kk
miktardaki rutubet ile yemek piirmek. 3) s etkisin
de brakarak kahve gibi kurutmak, sarartmak. 4) b
yk s etkisinde brakmak. 5) yabanc maddelerini
gidermek iin bir ocakta (cevher vb.) fazla hava ile
stmak. 6) ok scak olmak.
roasting: Metal oksitleri ve yan rn olarak kkrt
dioksit retmek iin kkrt cevherlerini stma.
robomb: Bkz. robot bomb.
robot: 1) insanlarn belirli ilerini yapmak, endstride
kullanlmak iin yaplan, insana benzer mekanik ci
hazlardan herhangi biri. 2a) otomasyon, b) kendisi
ni dnmeksizin bir makine gibi alan kii; robot.
robot bomb: iddetli patlayclar yklenen ve bir cayro pilot tarafndan ynlendirilen, jet pervaneli kk
bir uak: Yakt bittii zaman bir bomba gibi der;
robot bomba
robotics: Robotbilim.
robot pilot: Bir uakta olduu gibi, otomatik pilot ola
rak grev yapan bir cihaz; robot pilot; otomatik pi
lot.
robot regulator: Pistonlu veya santrfj besi (fid) suyu
pompalar iie birlikte kullanlabilen amandral besi
(fid) suyu dzenleyicisi; kazan suyu veya fayrap se
viyesini denetlemek iin kullanlr.
roburite: Klorlanm dinitrobenzen ve amonyum nit
rat kapsayan ok gl, alevsiz bir patlayc. Rochelle powder: Bkz. Sidlitz powder.
Rochelle salt: Renksiz, kristalli bir bileik, potasyum
sodyum tartarat; Roel tuzu, KNaC4H4O6 4H 2 0 ; tp
ta ve piezoelektrik kristaller iin kullanlr.
rock: 1) byk ta ktlesi; kaya. 2) ktle halinde ta.
b) byle bir tan krlm paralar. 3) s, su vb. etki
lerle (yer kabuunda) ktle veya byk miktarlarda
oluturulan mineral maddeler, b) bunun belirli bir t
r ya da ktlesi. 4) byk ya da kk bir ta. 5) Ar
go, elmas veya dier bir mcevher.
rock: 1) ileri geri veya bir yandan dier bir yana yu
muak bir ekilde hareket ettirmek; alkalamak; titre
ime neden olmak. 3) Maden, bir salncakta Bkz.
rocker kum, akl vb. ini ykamak. 4) bir beik gibi
ileri geri. saa sola hareket etmek. S) kuvvetli olarak
hareket etmek; alkamak; titreim yapmak. 6) sal
nm ya da sallanma hareketi.
rock bottom: En alt dzey; en al.
rock candy: ekerin byk, sert, saydam kristalleri.
rock crystal: zellikle renksiz olduu zaman saydam
kuvarz.
rocker: Altn madenlerinde kum ya da akl ykamak
iin kullanlan beik ya da salncak.
rocker arm: Mot. ortasna yakn bir yerinden yataklan-

46S

roentgenolog y
drlarak drt zamanl makinelerde emme (giri) ve
egzoz supaplarnn almasn salayan dvme elik
ten yaplm bir kol; Gem. Mak. rocker arm; piyano;
supap liveri; kulbtr,
rocker shaft: Kulbtr, rokerarm veya piyano mili.
rocket: 1) ii yanc bir madde ile dolu bir silindirden
oluan ve bu madde (alkol ve sv oksijen) yakld
zaman oluan gazlarn, arka tarafndan karken
meydana getirdii tepki ile hareket eden, ynlendiri
ci ksm sava bal tayabilen bir fze veya roket.
2) iaret fiei; havai fiek.
rocket booster: Bir uzay aracnn hz veya ykseltisi
ni arttrmak iin kullanlan bir roket; besleme roketi.
rocket engine: Yakt yakmak iin gerekli oksitleyici
nin (sv oksijen, nitrik asit veya nitro metan vb. i) bir
tankta tand ve yaktla kartrld bir tepki maki
nesi; roket makinesi.
rocket gun: Roket mermisi frlatan herhangi bir silh;
roketatar, zellikle bazuka.
rocket launcher: Roket ya da fzeleri frlatmak iin
kullanlan bir cihaz; roket rampas.
rocket motor: Bkz. rocket engine.
rocking: Salnm yapma; sallanma.
rocking lever: Bkz. rocker arm.
rock oil: Ing. petrol; ham petrol.
rock phosphate: Fosforit; lifli trikalsiyum fosfat,
Ca 3 (P0 4 ) 2 ; kaya fosfat; gbre olarak kullanlr.
rock salt: zellikle kayaya benzer kat ktleler halin
de bulunan doal tuz; sodyum klorr, NaCI; kaya tu
zu.
rockshaft: 1) jurnalleri zerinde devir hareketi yerine
ileri geri, salnm hareketi yapan makine mili veya
aft. 2) Buh. Mak. katof ayar donanm ile link dona
nmnn durumunu deitirerek makinenin ekonomik
almasn salayan bir mil (pistonlu buhar makine
lerinde kullanlr); Gem. Mak. rokaft veya veyaft
Bkz. wayshaft.
Rockwell hardness test: elik bir kre veya elmas
koninin nfuz ettii derinlik ile metallerin sertlikleri
nin lm yntemi; Rokvel sertlik deneyi.
Rockwell method: Bkz. Rockwell hardness test.
rock wool: Cam ynne benzeyen, zellikle binalar
da yaltm iin kullanlan lifli bir madde; mineral yn.
rod: 1) aa, metal veya dier malzemeden yaplan
dz veya hemen hemen dz bir ubuk, aft, bar vb.
i. 2) baz eyleri skmek iin kullanlan bir ubuk;
manivela. 3a) uzunluu 16,5 fit (5,0292 m) veya 5,5
2
yardaya eit olan bir uzunluk, b) 30,25 yarda
2
(25,32 m ). 4) Argo. tabanca. 5) Anat. gzn retina
snda ubuk eklindeki hcrelerden herhangi biri. 6)
ekli ubua benzeyen herhangi bir mikroorganiz
ma
rod, connecting: Bkz. connecting rod.
rod seal: Mak. rod keesi.
roentgen: X nlarnn radyasyonunu lmede kulla
nlan bir birim; rntgen.
roentgenize: X nlarnn etkisine konu olmak.
roentgeno-: Rntgen nlari, X nlar anlamlarnda
bir nek.
roentgenogram: X nlar ile ekilen fotoraf; rnt
gen filmi.
roentgenography: : X nlar kullanm ile fotoraf
lk.
roentgenology: zellikle hastalklarin tan ve tedavisi

roentgenometer
ile ilikili X nlarnn kullanm veya incelenmesi;
rntgen bilimi.
roentgenometer: X nlar veya gama nlarn l
mek iin kullanlan iyonlama hcresi tipinde bir ci
haz; rtgenometre.
Roentgen rays: X nlar; Rntgen nlar Bkz. X
rays.
roil: Tortusunu kartrarak (bir svy) bulank, amur
lu vb. i yapmak; bulandrmak.
roily: Bulank; amurlu.
roll: 1) bir eksen zerinde dnerek hareket etmek; yu
varlanmak. 2) tekerlekler zerinde hareket etmek. 3)
periyodik devirlerle hareket etmek: Yldzlar, geze
genler vb. i iin sylenir. 4} srekli olarak azalan ve
ykselen yksek sesler yapmak. 5) Kendisi ve ba
kas zerinde yuvarlanan bir top (kre) veya silindir
eklinde olmak. 5a) Matb. rulo ile harfler vb. i zeri
ne mrekkep yaymak. 7) rulo yaplm kt, parmen vb. 8) katalog. 9) bir eyin silindirik ktlesi. 10)
sallanma veya yuvarlanma hareketi. 11) Hava. bir
uan uu srasnda, boyuna ekseni evresinde
yapt tam bir dn.
rolled iron: Haddeden ekilmi demir.
roller: 1) tel, boru, levha sa vb. i ekmek iin kullan
lan bir makine; hadde makinesi. 2) rulman; silindir
eklinde byalar olan yatak rulman. 3) Matb. m
rekkep yaymak zere, ou zaman sert lstikten ya
plm bir silindir; makara silindir.
roller bearing: Srtnmeyi azaltmak iin elektrik mo
torlar, jeneratrler, trl makinelerde vb. kullanlan
bir tr yatak; bilyal yatak; ruila n yatak: rulman.
roller chain: Diz. Mot. Yksek gl dizel motorlarn
da kemaft evirmek zere kullanlan zincir; makara
l zincir.
roller follower: Mot. supap hareket mekanizmas par
alarndan olan silindirik bir para; kem (kam) maka
ras.
roller-type bearing: Bkz. roller bearing.
roll in: Bilgisay. bellee getirmek.
roll out: Bilgisay. bellekten yollamak.
rolling: 1) dnme hareketi yapma. 2) tekerlek veya
makaralar zerinde hareket etme. 3) bir eksen ze
rinde dnme veya yuvarlanma. 4) haddeden ek
me. 5) silindirden geirerek sktrma.
rolling contact bearing: Bkz. roller bearing.
rolling expander: Buh. Kaza. alev ve su borularnn
azlarnn geniletilmesinde kullanlan bir makine;
makaral geniletici; Gem. Mak. boru makinesi; makineto.
rolling friction: Silindirsel veya kresel bir cismin bir
dzlem ya da erili bir yzeyde yuvarlanmas iin
gerekli kuvvet; yuvarlanma srtnmesi.
rolling machine: Hadde tezgh; metal ubuk, levha
vb. lerinin ekildii bir tezgh; hadde tezgh; ek
me makinesi.
rolling mill: 1) metal ubuk, levha, sa, tel vb. lerinin
ekildii bir fabrika; hadde fabrikas: haddehane. 2)
bu iler iin kullanlan makine; hadde; hadde maki
nesi.
rolling pin: Hamur amak iin kullanlan tahta, cam
vb. inden yaplm, dzgn ve ar bir silindir; okla
va.
rolling shop: Haddehane; ekme atelyesi; hadde atelyesi.

469

rosi n
rolling stock: Lokomotifler, yk ve yolcu vagonlar ve
dier tekerlekli demiryolu aralarnn tm.
rolling tubes: Aynalara geirildikten sonra borularn
azlarnn boru makinesi iie iirilmesi ilemi; szdrmazlk salamak iin yaplr.
Roman numerals: Milttan sonra 10. ara kadar say
olarak kullanlan Roma saylar:
I = i, V = 5, L = 50, C = 100, D = 500, M = 1000
;
ara saylar bunlara eklenerek veya karlarak bulu
nur; III = 3, XV = 15, IX = 9, XIX = 19 gibi.
Rntgen rays: Rntgen nlan; Bkz. X rays.
rood: ingiltere'de, yrelere gre, 5,5-8 yarda (5,0325
m) arasnda deien bir uzunluk birimi, 2) 1/4 akr'a
2
(1011,7 m ) eit olan bir alan ls.
roof firing: Akaryaktl kazanlarda alev boyunu uzat
mak ve dolaysyla daha dzgn bir s dalm sa
lamak amacyla, kazann st ksmndan yaplan fay
rap; stten yakma; stten fayrap.
room: 1) duvarlar veya blmelerle benzer dier yerler
den ayrlan bir hacim. 2) makine, kazan vb. inin bu
lunduu yer, mahal, hacim vb.; makine dairesi, ka
zan dairesi vb. i gibi. 3) ofis.
room, boiler: Bkz. boiler room.

room,
room.

engine:

Bkz.

engine

root: 1) bir hareket, nitelik vb. inin kkeni veya kayna


. 2) alt veya tayc ksm; temel. 3) esas ksm; e
3
3
kirdek. 4) Mate, a) kk : ../16 = 4 veya ../ 64 = 4
gibi. b) bir eitlii salayacak say.
Roots blower: iki zamanl dize! motorlarnda spr
me veya sperar| havas salamak zere kullanlan
iki veya loblu blover; Ruts bloveri.
Roots-type blower: Bkz. Roots blower.
root valve: Buhar kazanlar zerindeki her brnerin
manifoldunda bulunan bir valf; kk valf; Gem. Mak.
rut valf; brner valfna esnek bir boru ile balanm
tr.
rope: 1) kendir, kenevir vb. i bitkisel lifleri, ince teller,
deri paralar vb. inden bklerek yaplan kalr, da
yankl ip; halat; ma. 2) kement. 3) bir halt ile ba
lamak, dmlemek veya sarmak. 4) kemet ile yaka
lamak.
rope brake: Esk. kk gl motorlarn fren beygirglerinin llmesinde kullanlan bir fren; ipli fren;
motor kasnana bir tur sarlm, bir ucunda arlk
lar, dier ucunda yayl bir terazi bulunan bir fren.
rope drive: ip veya kaytan ile altrlan veya tahrik
edilen (iten ya da dtan takma motor).
rope reel: Halat tamburu ya da makaras.
ropery: Halatlann yapld yer; halat fabrikas; halat
yapmevi; halat imalthanesi.
rope starter: Krank mili kasnana halat sarlp ekile
rek ilk hareket salanan donanm; ip ile ilk hareket
verici; ipli starter.
ropewalk: Halatlarn yapld uzun, alak, dar bir bi
na veya sundurma.
ro-ro ship: Tekerlekli kara tat aralarn tamak ze
re yaplan gemi; ro-ro gemisi.
rosanilin: Bkz. rosaniiine.
rosaniline: Anilin vetoluidin'in stlmasyla yaplan
kristal bir baz; rozanilin, C 2 0 H 2 1 N 3 O ; bir ok
anilin boyalar rozanilin'in trevidir.
rosin: 1) reine; zellikle ham terebantinden, terebantin ya damtldktan sonra geri kalan, rengi ak sa
rdan hemen hemen siyaha kadar deien sert, krl-

rot.
gan bir reine; keman kirilerinde, cila vb. yapmla
rnda kullanlr. 2) reine srmek.
rot.: Bkz. 1) rotating. 2) rotation.
rotameter: Gaz ya da svlarn akm miktarin veya de
bisini lmek iin kullanlan bir cihaz; rotametre.
rotary: 1) bir tekerlek gibi, bir merkez noktas veya ek
sen evresinde dnme. 2) dner ksm veya ksmla
ra sahip olan. 3) bir eksen evresinde vukubulan:
Devir hareketi gibi. 4) o. devir hareketli bir maki
ne.
rotary air compressor: Santrfj ya da lob trnden
devir hareketli hava kompresr; dner (hareketli)
hava kompresr; Bkz. Roots blower.
rotary blower: Devir hareketli blover, fan veya krk;
Bkz. Roots blower.
rotary brush: Buh. Kaza. su borularnn i yzeylerin
de oluan kri temizlemek zere kullanlan ve ba
snl hava ile altrlan temizleyici; dner hareketli
fra.
rotary compressor: Mak. devir hareketli kompresr.
rotary condenser: Bkz. synchronous condenser.
rotary converter; Alternatif akm doru akma evi
ren veya bunun tersini yapan devir hareketli bir ma
kine; senkron deitiricisi veya konvertr; dner konvertr; devir hareketli konvertr.
rotary cutter: Bkz. rotary brush.
rotary engine: 1) buhar trbini gibi, eksenel hareketli
paralar olmayan ve dorudan devir hareketi re
ten bir makine. 2) radyal olarak yerletirilmi silindir
leri, sabit bir krank mili evresinde dnen bir uak
motoru veya makinesi. 3) Bkz. Wankel engine.
rotary exhaust valve: Bkz. rotary valve.
rotary field: Yn dikey ekseni evresinde dnen bir
manyetik alan; dner alan.
rotary-gear pump: Dileri birbirine geen ve birbirine
zt ynde dnen iki diliden oluan bir pompa; d
ner dili pompa; dililerden biri bir elektrik motoru ta
rafndan dndrld zaman dieri de onunla bir
likte dner; baslacak ya veya yakt dili dileri ile
keys arasndan tanarak d devreye verilir.
rotary-impeller compressor: Bkz, Roots blower.
rotary kiln: Devir hareketli ya da dner frn.
rotary machine: Buhar, su ve gaz trbinleri vb. gibi
devir hareketli bir makine.
rotary magnetic: Bkz. magneto.
rotary motion: Dner hareket; devir hareketi.
rotary press: Gazete basmnda kullanlan ve bask
says ok yksek olan bir makine; rotatif makinesi.
rotary pump: Svnn, dner hareketli mili zerine pa
ralel olarak yerletirilmi cepler tarafndan sktrld yksek kapasiteli, alak basnl pompa; dner ha
reketli pompa,
rotary screen: Dner elek; silindir eklinde elek.
rotary slide valve: Bkz. rotary valve.
rotary valve: Yksek gl, ar devirli, iki zamanl
ve ilmek sprmeli dizel motorlarnda sprme so
nunda egzoz parterini kapayarak hava kayplarn
nleyen devir hareketli bir valf; osileytin valf; rotari
valf; dner slayt valf; oscilating valve ad da verilir;
sprme portlar piston tarafndan kapatld an bu
valf da egzoz portlarn kapatr.
rotateble: Dnebilir.
rotate: Tekerlein ekseni evresinde dnmesi gibi,
dnmek ya da dnmeye neden olmak.

470

roto r dis k
rotating: Dnme; bir eksen evresinde dnme; dn
drme; dnen; devreden.
rotating magnet: Benz. Mot, manyetolarda atnal mk
natsn ular arasnda dnen bobin; dner bobin,
manyet ya da mknats.
rotating plunger pump: Bir elektrik motoru tarafn
dan altrlan ve altrma miline merkez kak ola
rak bal bir plencerden oluan pompa; dner plencerli pompa.
rotating piston: Diz. Mot. kresel gacn pin yata ve
tayc pin yardmyla, almas srasnda dikey ek
seni evresinde dnen piston; dner piston; daha
dzgn gmlek ve segman anmas salar.
rotation: Dnme: Dnyann dnmesi gibi.
rotational: Dnmeye ilikin; dnen.
rotational losses: Bkz. windage losses.
rotative: 1) dnme; dnme oluan. 2) dnme tarafn
dan neden olunan.
rotative pump: Volann atalet etkisi yardmyla dz
gn bir hzla alan piston ve plencerli bir pompa;
rotatif pompa; devir hareketli pompa.
rotative speed: Mot., Buh. Mak. dakikadaki devir say
s; devir hareketi; rpm.
rotator: 1) dnen kii ya da ey; parakete pervanesi.
2) Mot. her atan sonra supaplar 15 derece dn
drerek yuvasna oturtan yayl bir cihaz; Bkz. valve
rotator.
rotator, valve: Bkz. valve rotator.
rotatory: 1) devir hareketine ilikin; dner harekete
sahip olan; dnme tabiatnda olan. 2) devir hareket
li. 3) dner harekete neden olan.
rote: Bir eyi yapmann sabit, mekanik bir yolu.
rotenone: Beyaz, kokusuz kristalli bir madde; rotenon, C 2 3 H 2 2 0 6 ; belirli bitkilerin kklerinden elde
edilir ve bcek ldrc olarak kullanlr.
rot!: 1) mslman lkelerde, yreye bal olarak yak
lak 0,453-2,265 kg (1-5 litre) arasnda deien bir
arlk birimi. 2) bu blgelerde kullanlan deiik ku
ru lm birimi.
rotocap: Diz. Mot. her altan sonra supap sap ve
dolaysyla supab dikey ekseni ynnde yaklak
olarak 15 kadar dndren bir cihaz; rotokep; valf
rotatoru; supap rotatoru; bu uygulamada supabn
mr, normale gre yaklak be misli artar.
rotocap rotator: Bkz. valve rotator.
rotogravure: 1) fotoraf levhalarndan asitle yaklarak
zerine ekil karlan bakr silindirler kullanilarak rota
tifle resim vb. i basma ilemi. 2) bu ilemle baslan
veya yaplan resim. 3) bir gazetenin bu yntemle ba
slan resimli ksmlar; rotosection ad da verilir.
rotor: 1) bir dinamo, elektrik motoru, trbin vb. inin
devir hareketli ksm; rotor. 2) bir helikopterde oldu
u gibi, dner pervane sistemi. 3) Benz. Mot. distri
btrn miline bal olan ve kapaktaki pirin lokma
lara dokunarak yksek gerilimli akm bujilere ileten
makara; datm makaras; tevzi makaras; rotor. 4)
bir rotorlu geminin Bkz. rotor ship uzun, dner silin
dirlerinden herhangi biri.
rotor clearence indicator: Trbin rotorunun eksenel
durumunu denetlemek iin kullanlan mikrometrik
bir l cihaz; rotor klerens leri.
rotor disk: evresinde hareketli kanatlar tayan, rotorafta bir kama ile bal veya onunla tek paradan
yaplan dairesel bir disk; rotor diski.

ro t o r f u r n ac e
rotor furnace: Oksijen elii yapmnda kullanlan, ya
tay silindir eklinde ve dakikada 2 devirle dnen bir
ocak; rotor ocak; dner silindirik frn.
rotor gland: Buh. Trb. rotoraftn keysten kt k
smlar veya trbin boazlarnda szdrmazlk iin kul
lanlan karbon ya da metal ksmlar; rotor glendi;
Bkz. turbine gland.
rotorshaft: Trbin rotorunu tayan ve iki metal yatak
la tanan mil ya da aft; rotoraft.
rotorshaft bearing: Buh. Trb. rotoru tayan
rotoraftn iki yatandan herhangi biri; rotoraft yata.
rotor position micrometer: Bkz. rotor clearence in
dicator.
rotor ship: Bir ya da daha fazla sayda uzun, dey
silindirlerine rzgrn etkisiyle yrtlen bir yelkenli
gemi; silindirleri kk bir elektrik motoru tarafndan
dndrlr; rotorlu gemi.
roto section: Bkz. rotogravure (3)
rototrol: Bkz. amplidyne.
rottenstone: Metalleri cilalamada kullanlan kolayca
ufalanabilir silisli kireta.
rouge: 1) mcevher, metal vb. lerinin cillanmasnda
kullanlan, balca ferrik oksit olan krmzms bir toz.
2) toz, pasta veya sv eklinde olan trl krmzms
kozmetiklerden herhangi biri; ruj.
rough: 1) dzgn olmayan; kaba. 2) rafine edilme
mi, damtlmam; ham. 3) rafine edilmemi, parlatl
mam veya imal edilmemi; doal, ham: Kaba m
cevher gibi. 4) kaba yer. 5) kaba malzeme veya du
rum. 6) bir eyin kaba ksm. 7) kabaca muamele et
mek veya ellelemek. 8) kaba olmak.
roughage: Kaba (ham) madde; iri madde ya da mal
zeme; nispeten yksek oranda sellloz kapsayan
madde.
round: 1) ekli topa benzeyen; kresel. 2) ekli bir
daire, ember, disk veya bir daire parasna benze
yen; dairesel ya da erisel. 3) ekli silindire benze
yen; silindirik veya silindirsel. 4) ekli bir kre para
sna benzeyen. 5) asal olmayan. 6a) paras eksik
olmayan; tam; btn; tamam, b) tamamlanm. 7)
tam say ile belirtilen; kesirli olmayan. 8) onlar, yz
ler binler vb. i ile ifade edilen. 9) yaklak olarak do
ru. 10) miktar, l vb. i bakmndan geni. 11) yu
varlak bir ey; kresel, dairesel, erisel, halka eklin
de veya silindirik bir ey ya da para. 12) yuvarlak
olma durumu. 13) dairesel bir rota veya bir eksen
evresinde hareket. 14) dairesel bir rotada harekete
neden olmak. 15) tam ya da ksm bir devre yap
mak; dairesel bir rotada hareket etmek. 16) dn
mek; ters ynde dnmek. 17) her yanda; her yn
de. 18) devir hareketi ile. 19) evrede, snrda veya
d ksmda.
round bar: Yuvarlak veya ubuk demir.
round bastard: Dairesel kesitli, konik ulu, ift sra
dili ee.
rounded: Yuvarlak yaplm.
round file: Dairesel kesitli ee; san kuyruu ee;
delik eesi.
roundhouse: 1) Den. k gverte zerinde bir kama
ra. 2) lokomotifleri depolamak, onarmak ve altr
mak iin kullanlan ortasnda dner bir platformu bu
lunan, genellikle dairesel veya yar daire eklinde
bir bina.
roundish: Bir dereceye kadar yuvarlak.
roundlet: Kk bir daire veya dairesel ey.

471

r ubb eriz e
roundly: Yuvarlak ekilde; dairev, kresel olarak vb.
i.
round-nose chisel: Yuvarlak azl keski.
round nut: Tal somun; trtll somun.
round solder: Diz Mot, Buh. Mak. palamar ya da
krankaft ana yataklarnn boluklarnn lmnde
kullanlan kk apl (0,50-1,00 mm) lehimden e
kilmi tel; lehim teli; yuvarlak lehim.
rouse: Den. kuvvetle ekmek; ekmek; vira etmek.
route: Bir yerden dier bir yere gitme, mektup, st,
gazete vb. i eyleri datmak iin kullanlan yol, rota
veya gzergh. 2) Den, rota; gemi yolu. 3) ynelt
mek.
rover: 1) lifleri bken bir makineyi altran kii. 2)
byle bir makine; bkm makinesi.
row: 1) krek kullanlarak (bir bot vb. ini) suda hare
ket ettirmek. 2) bu ekilde yrtlen bir bot vb. inde
gitmek. 3) bir tekneyi yrtmede krekler kullan
mak. 4) kreklerle yrtlmek: Bir tekne iin syle
nir. 5) krek ekme. 6a) krekli tekne ile yaplan ge
zi, b) byle bir gezinin mesafesi. 7) sra; dizi.
rowboat: Krekle yrtlmek zere yaplm tekne; fi
lika; kayk; sandal.
rower: Bir teknede krek eken kii; kreki.
rowlock: ng. yarmay; skarmoz.
royal: 1) olaan d byk, ince vb. 2) bask iin b
yk boy (508-635 mm) veya yaz iin (482,6-609,6
mm) kk
kt. 3)
tlan
bir kuntra
yelken.babafingo direi zerine dona
r.p.m.: Dakikadaki devir says; devir/dakika.
r.p.s.: Saniyedeki devir says; devir/saniye.
R-R allyos: Rolls-royce firmas tarafndan gelitirilen,
deiik oranlarda titanyum, inko ve dier metalleri
kapsayan alminyum kkenli bir alam; R-R ala
m, havaclk endstrisinde kullanlr.
rt.: Bkz. right.
Ru: Bkz. ruthenium.
rub: 1) temizleme, cilalama, dzeltme vb. i iin ba
sn ve srtnme uygulamak. 2) cilalamak. 3) srt
mek; srtnmek. 4) srtnme ile gidermek. 5) ba
sn ve srtnme ile hareket etmek. 6) bir eye sr
tnme ve basn uygulamak. 7) srtme; srtnme;
ovma; ovalama.
rubasse: Kk miktar demir oksit kapsayan bir tr
kristal kuvarz.
rubber: 1a) bir eyi cilalamada olduu gibi, ovalayan
kii. b) masaj yapan, ovan kii; masr. 2) dzeltmek
iin kullanlan kaba ee (raspa) vb. i gibi bir alet. 3)
trl tropik aalarn gvdelerinden elde edilen, sen
tetik olarak yaplan, st kvamnda (latex) esnek bir
madde; hem kauuk; saf olduu zaman beyaz renk
li doymam bir karbonlu hidrojen (C 5 H 8 ) n ; ham
ka
uuk vulkanize edilerek otomobil lastii, elektriksel
izolasyon vb. yapmnda kullanlr. 4) bu maddeden
yaplan bir ey, zellikle: a) kk paralar bir
ara01 tutmak iin elstik bir bant. b) lstik silgi. 5)
lstikten yaplm
rubber bearing: Gemilerin aft kovanlarnda pele
senk veya metal yataklar yerine kullanlan lstik ya
tak.
rubber gasket: Lstik conta.
rubber hose: Lstik boru veya hortum.
rubberize: Bir lstik zeltisi ile lstikle kaplamak ve
ya doyurmak.

rubber joint
rubber joint: Kauuktan yaplm, bazan iinde tel ve
ya bez vb. i bulunan conta.
rubber packing: Lstik salmastra.
rubber plant: Ham kauuu oluturan stl z (la
tex) veren herhangi bir bitki; kauuk aac.
rubber seal: Lstik kee.
rubber sealing ring: Bkz. O ring.
rubbery: Grn veya esneklii vb. i lstie benze
yen.
rubbing compound: Mak. supap, supap yuvas vb. i
gibi paralarn altrlmasnda kullanlan, ince veya
Kaln trden herhangi bir madde; altrma macunu.
rubidium: Potasyuma benzeyen yumuak, gm
beyaz, metalik bir element; rubidyum; Simg. Rb.;
at.a. 85,48; at.no.37.
ruby: 1) korindon'un saydam, krmz renkli bir tr;
rubi; yakut; alminyum oksit, Al 2 0 3 . 2) bu tatan
ya plm bir ey, rnein saat talar. 3) ing. Matb.
5,5 puntoluk bir harf ls.
rudder: 1) gemilerin veya teknelerin k tarafna dikey
olarak menteelenmi ve onlar ynetmek iin kulla
nlan, metal ya da keresteden yaplm, yass, geni
ve hareketli para; dmen yelpazesi. 2) bir uan
saa ya da sola dnn salayan benzer bir par
a; dmen. 3) yneltme, ynlendirme veya kontrol
grevi yapan bir ey.
rudder angle: 1) bir uan simetri dzlemi ile dme
ni arasndaki dar a; dmen as. 2) bir geminin si
metri dzlemi ile dmen yelpazesi arasndaki dar
a.
rudder angle indicator: Kprstnde, dmen dola
bnda bulunan ve dmen yelpazesinin asn belir
ten gsterge; dmen miri.
rudder assembly: Gem. Mak. transmitter (verici), resiver (alc) ve bunlar birbirine balayan boru devre
si vb inden oluan tesisat ya da devre; dmen tesisa
t.
rudder balanced: Dengelenmi dmen (yelpazesi).
rudder cleat: Bkz. rudder stops.
rudder head: Den. dmen rodunun ba.
rudder heel: Dmen topuu.
rudder heel pintle: Dmen topuu inecii.
rudder iron: Erkek veya dii dmen inecikleri.
rudder pintle: Erkek dmen inecii; dmen ineci-

filrudderpost: 1) dmen rodu. 2) baz gemilerde dme


nin baland, ek dmen bodoslamas.
rudder, semibalanced: Yar dengelenmi dmen
(yelpazesi).
rudder shaft: Dmen mili veya dmen aft.
rudder skeg: Dmen topuu veya ksz omurga.
rudder stock: Dmen bodoslamasna balanan gemi
dmeninin bir blm; dmen rodu.
rudder stops: Dmenin belirli bir adan (35-37,5)
daha fazla alabandalara dnmesini nleyen tampon
ya da takozlar; dmen tamponlar; rudder celat ek
linde de kullanlr.
rudder tiller: Dmen yekesi.
rudder, unbalanced: Dengelenmemi dmen (yelpa
zesi) .
rufous: Kahverengimsi Krmz veya sarms krmz;
pas rengi.
rugged: 1) frtnal; iddetli: Frtnal hava gibi. 2) id
detli; sert; kuvvetli. 2) cilsz, damtlmam. 3) kuv

472

running
vetli; salam.
rugose: Kark olan; dalgal; kvrml.
rugosity: 1) kark veya dalgal olma durumu veya ni
telii. 2) o. dalgal veya ondleli.
rule: 1) kural veya kaide. 2) sabit ilkeler. 3) kriter ya
da standart. 4) ynetim; hkmet; kontrol veya de
netim. 5) Mate, bir problemi zmek ya da hesapla
mak iin konulan bir yntem ya da prosedr. 6) ok
nemli bir eleman olmak. 7) cetvel ile izgi izmek.
8) cetvel ile (bir izgi) izmek.
rule of three: Mate, terimi verilen bir orantnn dr
dnc terimini bulma yntemi.
rule of thumb: Bilimsel bilgiler yerine deney ya da
pratie veya uygulamaya dayal bir kural.
ruler: 1) zerinde in, cm ve onlarn ondalklar trn
den blntler olan tahta, metal, asetat vb. inden ya
plan, doru izme veya lme iin kullanlan bir
alet; cetvel. 2) kt vb. zerine izgiler izen kii ve
ya cihaz.
ruling: 1) bir cetvel ile izme veya lme ii. 2) bu e
kilde izilen izgi veya izgiler.
ruling pen: Tek. Res. mrekkep ile dorular ya da e
ri olmayan izgiler izmek iin kullanlan, ayarl ka
lem; tirlin.
rumble: Grlt, gmbrt.
rumble seat: Otolarn arkalarnda bulunan ve alr
kapanr koltuk veya oturacak yer.
rummage: a) ykn gemi ambarnda dzenlenmesi
veya istif edilmesi, b) istif ya da depolama yeri.
run: 1) hzl olarak gitmek; hzla hareket etmek. 2) s
rekli olarak hareket etmek. 3) almak. 4) akmak.
5) bir yzeye konulduu zaman, bir sv gibi yayl
mak. 6) bir svya geit vermek. 7) sefer yapmak ve
ya su yznde gitmek: Gemi iin sylenir. 8) ulatr
mak. 9) aamalarn (bir deney vb. i) yerine getir
mek. 10) eritmek, tasfiye etmek (maden cevherini).
11) erimi metalden dkmek. 12) gemi, tren vb. i ile
teK gezi. 13) gelgitte su akm vb. 14a) baz
svlarn dzgn akmas srasndaki periyot, b) akm
miktar. 15a) bir makine veya makinelerin alma
periyotu.
b) bu periyot srasnda retilen eyin miktar. 16)
Den. bir geminin karinasnn k tarafa doru erisel
ekil ald en d ksm; k kuruz. 17) erimi; sv ya
plm; sv haline getirilmi. 18) erimi durumda
iken aktlan veya ekil verilen ya da kalba dklen.
runabout: 1) tek kiilik, ak, hafif bir otomobil. 2) ha
fif bir motorbot.
rundle: Bir tekerlek veya bir rgatn fenerlii gibi d
nen bir ey.
rundlet: 1) deiik kapasitede kk varil ya da f.
2) bunun kapsad alkoll iki miktar: Yakalk 18
galon'a (81,36 litre) eit olarak alnan eski bir, ingiliz
sv lm birimi; runlet eklinde de kullanlr.
rung: Paralar kuvvetlendirmek iin kullanlan, zel
likle yuvarlak bir ubuk, rod vb. zellikle: a) merdi
ven basama, b) bir iskemlenin bacaklar arasnda
ki para.
runner: 1) makine gibi, bir eyi yneten veya alt
ran kii. 2) Diz Mot. yksek devirli ve devir dr
c dililerle donatlm makinelerde kullanlan hidro
lik kaplinlerin dndrlen paras; raner. 3) Metal.
eritilmi bir metalin kalp ya da potaya akt kanal.
runner cup: Bkz. sand funnel.
running: 1) akma gc veya yetenei. 2a) akan. b)

ru nni n g cl ea re nc e
akan miktar veya nicelik. 3) hzl bir ekilde akan ve
ya geen. 4) akma. 5) erime; sv ya da akkan ol
ma. 6) sv boaltma. 7) lineer; dorusal. 8) kesilmeksizin devam etme, uzama vb. i. 9) kolay ya da
dzgn hareket eden, giden. 10) kolayca kayan. 11)
ekildii zaman hareket eden (bir halat gibi).
running clearence: Bir makinenin herhangi bir yerin
de bulunan hareketli ve hareketsiz paralar arasnda
ki boluk; alma klerensi veya boluu.
running gear: Bir makinenin alian paralan; hare
ket donanm; zellikle: a) biri otomobil, lokomotif
vb. inin tekerlek, aks, aktarma organlar vb. b) bir
motor veya makinenin piston, biyel (piston kolu),
krank mili vb, i hareketli paralar.
running temperature: alma scakl veya tempe
rature.
rupture: 1) krlma; kopma veya krlma ya da kopma
durumu.
rupture, modulus of: Bir, rnein, burulma veya eil
me deneyi ile saptanan her birim alanna den en
byk mukavemet veya krlma yk lm; krl
ma modl.
rush candle: Saz znden yaplan mum; saz mumu;
rushlight eklinde de kullanlr.
rushlight: Bkz. rush candle.
rust: 1) hava veya rutubet etkisinde kald zaman ok
sitlenme ile demir ya da eliklerin yzeylerinde olu
an krmzms kahverengi veya krmzms sar bir
katman; pas; balca ferrik oksit, Fe 2 0 3 .H 2 0 ve
ferrik hidroksitten Fe(OH)3 oluur; iron rust eklinde
de kullanlr. 2) dier bir meta! zerinde oksitlenme
ve korrozyon ile oluan bir tabaka ya da film. 3) de
mir pasna benzeyen herhangi bir boya ya da olu
um. 4) demir pas rengi; krmzms kahverengi ve
ya krmzms san. 5) pasla kaplamak.
rusted: Pasl; pas tutmu.
rust inhibiting primer: Pas nlemek amacyla sr

473

ryn d
ten birinci kat boya; astar boya.
rusting: Kazan suyunda erimi halde bulunan oksijen
nedeniyle kazan sa paslanmas ve dolaysyla an
mas; paslanma; pas yapma.
rustless: 1) paslanmaz. 2) pas olmayan; passz; pas
tan ar.
rust penetrating oil: Pasa nfuz eden ya; pas gider
me ya.
rustproof: Pasa dayankl; paslanmaz.
rust remover: Pas giderici, skc veya karici.
rust stain: Pas lekesi.
rusty: 1) bir metal gibi pasla kapl. 2) pastan oluan;
pas tarafndan neden olunan. 3) pas nedeniyle ser
best ve kolay almayan. 4) pas renginde olan.
ruthenic: Rutenyus bileiklerine gre daha alak de
erli rutenyum kapsayan kimyasal bileiklere ait ya
da onlar belirten; rutenik.
ruthenious: Rutenik bileiklere gre daha alak de
erli rutenyum kapsayan kimyasal bileiklere ait ya
da onlar belirten; rutenik.
ruthenious: Rutenik bileiklere gre daha alak de
erli rutenyum kapsayan kimyasal bileiklere ait ve
ya onlar belirten; rutenyus.
ruthenium: Platin grubunun ok sert, krlgan ve g
m grisi renkli nadir kimyasal bir elementi; ruten
yum; Simg. Ru; at.a. 101,7; at.no. 44.
rutherford: 1) bir saniyede 106 bozunmaya eit olan
bir radyoaktivite birimi; ruterfort. 2) bir ruterfortluk
aktiviteye sahip olan bir nklit miktar.
rutherfordium: Kimy. 104 numaral element; at.a.
261; at. no. 104.
rutile: Titanyum kayna olan bir mineral: titanyum dioksit, Ti0 2 .
Rwy: Bkz. railway,
Ry.: Bkz. Railways.
rynd: st deirmen tann alt yznde alan ve bir
spndl tarafndan tanan demir bir ubuk.

S,

S,
s
S: Kkrtn kimyasal simgesi; Bkz. sulfur.
s
.: Bkz. 1) second; seconds. 2) section. 3)
series.
4) silver. 5) steamer.
Sa: Bkz. samarium.
Sabathe cycle: Modern dizel motorlarnn teorik ya
da kuramsal evrimi; kark evrim; ift yanmal ev
rim; Seiliger evrimi; Bkz. dual combustion cycle,
mixt cycle.
sacchar-: Bkz. saccharo-.
saccharase: Bkz. sucrase.
saccharate: 1) sakarik asitin tuzu veya esteri. 2)
eke rin kalsiyum, strontiyum ve benzer metal
oksitleri ile yapt bileik; sakkarat.
saccharic: 1) sakarin bileiklerinden treyen veya on
lara ait. 2) dekstroz ve dier hegsozlarn oksitlenme
si ile elde edilen bir diasite [(CHOH) 4 (COOH)2] ait
veya onu belirten.
saccharide: 1) ekerin bir organik bazla bileii. 2)
karbonhidratlardan herhangi biri; zellikle monosakkarit. 3) bir sakarat.
sacchariferous: eker reten veya kapsayan.
saccharification: Niastay sakarine evirme.
saccharify: Kimyasal olarak (niasta ve dekstrini) e
kere dntrmek.
saccharimeter: Bir zeltideki ekerin miktarn
renmek iin kullanlan polariskop eklinde herhangi
bir cihaz; sakarimetre.
saccharin: Beyaz, kristalli bir kmr katran bileii;
sakarin, C 7 H 5 0 3 NS ; sakarin; kam ekerinden
400 defa daha tatldr; eker hastal diyetinde
kullanlr. saccharine: 1) ekere ait; eker kapsayan;
ekerli; e
ker tabiatnda olan; eker reten. 2) ok tatl veya
urup gibi.
saccharinity: Sakarin olma durumu veya nitelii.
saccharization: ekere dntrme.
saccharize: ekere dntrmek; niasta veya deks
trini ekere dntrmek.
saccharo-: eker, sakarin anlamlarnda bir nek;

sacchar- eklinde de kullanlr.


saccharomefer: Bir zeltideki eker miktarn sapta
makta kullanlan bir tr hidrometre; sakarometre.
saccharose: Kam veya pancar ekeri; skroz; sakkaroz.
sacrificial anode: Bkz. zinc anode.
sadiron: Bkz. flatiron.
SAE: Society of Automotive Engineers: Otomotif M
hendisleri Birlii (ABD).
SAE number: Mot. Yalama yalarnn viskozitelerini
belirtmek iin kullanlan bir says; SAE says veya
numaras.
safe: 1) hasar, tehlike ve yaralanmadan art; emniyet;
gven. 2a) koruyucu, b) rizikosu olmayan, c) gve
nilir. 3) tehlikesi devam etmeyen. 4) risk almayan.
5) yiyecek depo etmek iin hava soutmal bir bl
me veya kompartman. 6) ou zaman metalden ya
plm, deerli eyler konulan kilitli bir kap veya ku
tu; kasa. 7) toz, gve, su, vb. inden korumak iin e
yalarn konulduu herhangi bir kutu.
safety: 1) emin olma durumu veya nitelii; emniyet;
gvenlik. 2) tehlikesiz; yaralanma veya hasardan
ari. 3) kazadan koruyan belirli cihazlardan herhangi
biri. 4) gven verme; tehlike veya hasar azaltma.
safety belt: 1) cankurtaran kemeri; can kemeri; emni
yet kemeri. 2) telefoncularn, cam silici vb. lerinin
dmeye kar kullandklar kemer. 3) an darbe, a
tma, veya inite otomobil ve uaklarda yolcuyu kol
tua balayan kemer; emniyet kemeri.
safety boiler: Alev borulu kazanlar gibi fazla su kap
samayan ve patlama tehlikesi olmayan tm su boru
lu kazanlar iin sylenir; emniyetli (gvenli) kazan.
safety bolt: Emniyet vidas ya da cvatas.
safety cap: Gvenlik (emniyet) kepi; oksijen solu
num cihazlarnda, 135 atmosfer basnta hava kapsa
yan tp zerinde bulunan balk; scakl ok yk
sek yerlerde ar basnca kar tp korur ve
94C'de (201,2F) eriyen metal alamndan yaplr
Bkz. rose metal.
safety cock: Emniyet musluu veya spap.

sa f e t y coe ff icien t
safety coefficient: Emniyet (gvenlik) katsays.
safety devices: Gvenlik ya da emniyet salayan,
alarmlar, otomatik kapama cihazlar, ya sisi detek
trleri gibi cihazlarn tm; gvenlik cihazlar.
safety factor: Gvenlik katsays; emniyet faktr.
safety fuse: Gvenlii arttrmak iin, patlaycdan
uzakta yaklan uzun bir fitil; emniyet fitili.
safety glass: 1) iki cam levhann saydam ve plstik
bir madde ile birletirilmesiyle yaplan cam; dalmaz cam: Otomobillerde kullanlr. 2) tel ile dayankl arttrlm cam; telli cam.
safety hook: Kendiliinden almayan bir dile sahip
olan kanca; emniyet kancas; kilitli kanca.
safety lamp: 1) alevi evreleyen metal bir koruyucu
su olan madenci lambas; madenci feneri. 2) patla
ma, yangn vb. inden kanmak iin dizayn edilmi
herhangi bir fener veya lmba; emniyet lmbas.
safety lock: 1) sadece kendi anahtar ile alan ve
anahtarsz alamayan kap vb. i yerlerde kullanlan
bir kilit; emniyet kilidi. 2) bir ateli silahn emniyet
mandal.
safety match: Hazrlanm bir yzeye srld za
man yanan bir kibrit; emniyet kibriti.
safety nut: Kontra somun; emniyet somunu; Bkz.
lock nut.
safety pin: engelli ine; kancal ine; emniyetli i
ne.
safety razor: Tra srasnda deriyi kesme tehlikesi en
aza indirilmi olan bir ta makinesi; emniyetli (tra)
makinesi.
safety rod: Normal denetim sistemi almad za
man bir nkleer reaktr ok abuk durduracak
kontrol ubuu; emniyet ubuu veya rodu.
safety switch: Emniyet alteri.
safety valve: Buh. Kaza. i basn ar olduu za
man, buhar kazan dna karan ve koruyucu gre
vi yapan yayl, manivela ve arlkl ya da arlkl tr
leri olan, otomatik olarak alp kapanan bir vana;
emniyet valf; seyfti valf.
safranin: Bkz. safranine.
safranine: 1) sarms krmz renkli bir anilin boyas ve
ya yaps buna benzeyen trl boyalardan herhangi
biri; safranin, C 20 H 19 N 4 CI . 2) trl tuzlarn
safranin boyalar ile yapt herhangi bir karm;
boya veya
mikroskopide
boyama maddesi olarak kullanlr.
safrol: Bkz. safrole.
safrole: effaf, renksiz bir ya; safrol, C 10 H 10 O 2 ;
ka furu aacnda bulunur ve parfmlerde kullanlr.
sag: 1) arlk veya basn nedeniyle, zellikle orta
dan bklerek, ukurlamak veya eilmek. 2) dayankln kaybetmek; anma, ya vb. i nedenlerle za
yflamak. 3) Den. srklenmek; dmek. 4) belverme, kme veya eilme yeri: Klhan kmesi gibi.
5) Den. rzgr altna dme veya srklenme.
sag correction: knt veya belvemeyi dzeltme
(klhan kmesinde olduu gibi).
sagged: Kiri, petrol, gemi teknesi vb. i gibi kendi
arl ile eilmi; bel vermi.
sagging: Eilme; bel verme.
sagging of furnace: Alev borulu kazanlarda trl ne
denlerle klhan kmesi; maksimum kme 6,5
mm'yi gememelidir; 38 mm'yi geen kmelerde
klhan dzeltilmeli; takviye emberi kullanlmaldr.
sail: 1) branda ve dier dayankl maddelerden yap

475

saline
lan, rzgr tutmak iin kullanlan, trl ekillerdeki
yelkenlerden herhangi biri; yelken. 2) yelkenlerin t
m; tm yelkenler. 3) yelkenli tekne ya da tekneler.
4) herhangi bir teknede yaplan ksa veya uzun bir
gezi. 5) yeldeirmenlerinin bir kolu, yelkene benze
yen herhangi bir ey. 6) yelken veya yelkenlerle ve
ya pervane gibi mekanik bir arala geriye (doru)
hareket etmek. 7) suda hareket veya seyahat etmek:
Bir gemi veya yolcular iin sylenir. 8) suda bir gezi
ye balamak. 9) havada kaymak, yzmek veya dz
gn hareket etmek. 10) bir tekne ya da gemide hare
ket etmek ya da gitmek 11) ellelemek, yneltmek
veya idare etmek (bir bot ya da tekneyi).
sailboat: Yelken ya da yelkenlerle yrtlen bir tek
ne; yelkenli tekne; yelkenli gemi.
sailcloth: 1) yelken yapmnda kullanlan uzun lifli
branda veya dier bir kuma. 2) yelken yapmnda
kullanlan ar tekstil malzemesi. 3) rt vb. olarak
kullanlan byle malzemenin bir paras.
sailer: 1) yelkenlerle donatlan veya yrtlen bir tek
ne. 2) herhangi tr hzl bir gemi.
sailing: 1) navigasyon veya seyir bilimi sanat. 2) su
da bir gemi veya kiinin sefere balamas. 3) rzg
rn yelkenler zerindeki etkisi ile ileriye doru giden.
sailor: 1) denizci; gemici. 2a) donanmada (ABD) rt
besiz kii. b) donanmadaki herhangi bir kii. 3) de
niz tutmasna kar duyarll bakmndan bir tekne
de sefer yapan kii: O iyi bir denizcidir gibi.
sailoring: Bir denizci veya gemicinin ii veya yaam;
denizcilik.
sailorly: Denizcilere benzeyen; denizciler iin uygun;
denizcilere yakr tarzda veya ekilde.
sailor's knot: Gemici veya denizciler tarafndan kulla
nlan dmelerden herhangi biri; gemici ba.
Saint Elmo's fire: Frtnal gecelerde gemilerin zerin
de, gemi direi ile yamur bulutu arasnda grlen
elektriksel boalm; Saint Elmo atei.
sal: Ecz, tuz.
sal-ammoniac: Bkz. sal ammoniac.
sal ammoniac: Amonyum klorr Bkz. ammonium ch
loride.
saleratus: Sodyum (bazan potasyum) bikarbonat; ye
mek sodas.
salicin: Belirli bitki ve kavak aalarnn kabuklarn
dan elde edilen ve ate drc olarak kullanlan
beyaz, kristalli bir glkosit; salisin, C 1 3 H 1 8 0 7 .
salicylate: Salisilik asitin herhangi bir tuzu veya este
ri; salisilat.
salicylic acid: Salisilin veya fenolden elde edilen be
yaz, kristalli bir bileik; salisilik asit, C 6H 4(OH)COOH; besin koruyucu ve lml antiseptik olarak, tuzla
r romatizma tedavisinde ve ar gidermede vb. kulla
nlr.
saliferous: Tuz reten veya kapsayan.
salify: Tuzlu yapmak, zellikle: a) tuzla doyurmak, b)
tuz ekli vermek; tuza dntrmek, c) tuzla birletir
mek.
saline: 1) yemek tuzu veya sodyum klorre ait; tuzlu;
yemek tuzu kapsayan. 2) alkali metaller veya mag
nezyum tuzlarndan herhangi birini kapsayan veya
onlara ait. 3) tuzlu kaynak, bataklk, maden vb. 4)
zellikle magnezyum tuzu olan ve tpta sk sk mshil ilc olarak kullanlan metal tuzlarndan herhangi
biri. 5) tbb tedavilerde kullanlan, izotonik bir tuz -

salinity
zeltisi.
salinity: 1) tuzlu olma durumu, derecesi ya da niteli
i; tuzluluk. 2) kazan suyundaki tuz younluu.
salinity indicator: Gem. Mak. evaporator distilleri (da
mtcs), besi suyu devresi, havaszlandrma tank,
yedek fid suyu tanklarndaki sularn tuzluluunu l
mek iin kullanlan elektrikli cihaz; tuzluluk ler.
salinity test: Kazandan alnan besi (fid) suyuna, fenolftaleyn ile ntrletirildikten sonra bir ka damla
potasyum kromat ve daha sonra damla damla g
m nitrat eklenir. Gm nitrat kiorrlerle tepkiye
rek beyaz renkli gm klorr keltir Bu ekilde
klorrlerin tm ktrldkten sonra eklenecek g
m nitrat damlas, potasyum Kromatla tepkiyerek
krmzms gm kromata dnr ve deney sonu
lanr. 0,02 normal gm nitrat zeltisinin 1 mililitre
3
si (1 cm ) 10 ppm kalsiyum karbonat ktrr. By
lece kullanlan gm nitrat zeltisi 10 ile arpla
rak tuz ierii ppm CaCO3 trnden bulunur.
salinometer: Bir zeltide, zellikle alev borulu bir ka
zann besleme suyundaki tuz miktarn lmek iin
kullanlan bir cihaz; salinometre.
salinometer cock: Younluu llmek zere alev
borulu bir kazandan rnek su alnmasn salayan
bir musluk veya valf; saiinometre valf; saiinometre
musluu; genellikle kazanlarn orta ksmlarnda bu
lunur.
salinometer pot: iersine alev borulu bir kazandan
alnan suyun konulduu ve saiinometre cihaznn batnld metal kap; saiinometre kab.
salinometer set: saiinometre, saiinometre kab ve ter
mometreden oluan takm; saiinometre takm.
salinometer valve: Buhar kazanlarndan trl deney
ler yapmak amacyla su almak iin kullanlan kk
bir valf; saiinometre valf; su borulu kazanlarda bu
valftan hemen sonra devre zerinde kk bir sou
tucu da bulunur.
salol: Salisilik asitin fenil esteri olan renksiz, kristalli
bir bileik; salol, C 13 H 10 O 3 ; tpta i antiseptii
ola rak kullanlr.
salsoda: Bkz. sal soda.
sai soda: Kristlletirilmi sodyum
karbonat,
Na 2 CL.1OH 2 O; amar sodas olarak kullanlr.
sait: 1) sodyum klorr, NaCI; doal yataklarda ve de
nizlerde bulunur; yemek tuzu. 2) hidrojeni ksmen
veya tamamen bir metalle deien bir asitten tre
yen kimyasal bir bileik; tuz. 3) o. a) tbb ama
lar iin kullanlan herhangi bir mineral tuz. b) amon
yak ruhu. 4) zellikle deneyimli olan bir denizci. 5)
tuz kapsayan. 6) tuz ile koruma veya muhafaza et
me. 7) tuzlu suda yetien veya byyen. 8) tuz ya
da tuz zeltisi ile korumak. 9) kimyasal ilemlerde
tuz ile muamele etmek.
salt cake: Tuz asiti yapm srasnda bir yan rn
olan sodyum slfat, Na 2SO410H2O.
salt, common: Bkz. common salt.
salted: Tuz ile muamele edilmi, zellikle muhafaza
edilmi; tuzlanm.
salt hydrate: Billurlamann veya kristallemenin su
yuna sahip olan bir tuz; sulu tuz.
salt, inorganic: fite. inorganic salt.
saltern: Tuzla; tuz fabrikas.
saltily: Tuzlu bir ekilde veya tarzda.
saltiness: Tuzlu olma durumu veya nitelii.

476

sampler
saltish: Bir dereceye kadar tuzlu.
saltpeter (salpetre): 1) potasyum nitrat. 2) sodyum
nitrat; Chile saltpeter eklinde de kullanlr.
salt solution: Tuz zeltisi veya eriyii; salamura.
salt-water: Tuzlu suya ait; tuzlu sudan oluan; tuzlu
suda yaayan.
salt water: ok fazla tuz kapsayan su; tuziu su; deniz
suyu; Bkz. sea water.
salt water evaporator: Gem. Mak. deniz suyundan
saf su reten buharlatrc cihaz; deniz suyu evaporatr.
salt water pump: Bkz. sea water pump.
salt water system: Den. gemilerde soutma, youturma, servis, yangn vb. amalarla kullanlan trl
deniz suyu sistemlerinden herhangi biri; yangn dev
resi, sirklasyon devresi vb. i.
saltworks: Buharlatrma vb. i ile tuz yaplan yer; tuz
la.
saltwort: Karbonat yapmnda kullanlan trl akraba
bitkilerin herhangi biri.
salty: 1) tuza ait; tuz kapsayan. 2) deniz kokan,
salvable: Korunabilir veya kurtarilabilir.
salvage: 1) denizde yangn, gemi kazas vb. inden
bir gemi, mrettebat ve ykn kurtarlmas. 2) kurtar
ma operasyonunda (gemi sahibi) veya sigorta irke
ti tarafndan veriien cret, karlk ya da tazminat. 3)
kurtarlan gemi, yk veya mrettebat. 4) dalg ve
zel cihazlarla batm veya hasara uram bir gemi
nin ve yknn onarlmas. 5a) eya ve mallar yan
gnla hasardan korumak, b) bu ekilde kurtarlan
mal. c) kurtarma iin denen miktar, d) mallarn de
eri, e) bu tr mallarn satndan elde edilen ka
zan. 6) herhangi hasarl veya atk malzemeden ya
rarlanma. 7) deniz kazas, yangn, su tants vb. in
den korumak. 8) dalg ve zel aralarla (batm ya
da kazaya uram gemileri) onarmak. 9) yararlan
mak (atk, hasarl mal vb. inden).
salvage officer: Den. gemi kurtarma konularnda uz
manlam kimse; gemi kurtarma zabiti, uzman ve
ya mtehasss.
salvage vessel: Kurtarma gemisi veya rmorkr; tr
l kurtarma ara ve gereci ile donatlm bir gemi ya
da rmorkr.
salvaging: Hasardan koruma; kurtarma.
salvation: 1) koruma veya kurtarlma; hasardan koru
ma; kurtarma veya koruma kayna ya da nedeni
olan kii veya ey.
salve: Bkz. salvage (7 ve 8).
salvolatile: Amonyum bikarbonat veya amonyum kar
bonat karm.
salvor: Bir gemi, onun yk vb. inin kurtarlmasnda
yardm eden gemi veya kii; kurtarma gemisi.
samarium: Nadir toprak grubundan metalik kimyasal
bir element; samaryum; Simg. Sm., Sa; at.a.
150,43; at.no. 62.
samarskite: Demir, toryum, uranyum ve samaryum,
seryum vb. gibi nadir toprak metaller kapsayan par
lak, kadife siyah renkli bir mineral; samarskit.
sample: 1) tm bir grup, rnekler vb. inin temsilcisi
bir para veya para olarak alnan ey, rnein mu
ayene iin alnan su. 2) rnek; numune; misal. 3)
numune veya numunelerini almak.
sampler: 1a) muayene iin rnekler hazrlayan kii.
b) rnekler karmak iin kullanlan trl cihazlar-

sampling
dan
herhangi
biri.
sampling: 1) test veya analiz iin bir eyden rnek
olarak kk br para veya miktar alma ii veya ile
mi. 2) bu ekilde alnan rnek veya numune, rne
in ya ya da yakt numunesi.
sampling coal: Is deerlerini saptamak zere, zel
likle toz kmrlerden alnan rnek; numune kmr;
rnek kmr.
sampling fuel oil: Bir gemiye veya enerji tesisine
aln makta olan fuel oil'in 200 cm3'lk rnei;
gemide ikinci mhendis veya ikinci makinist
tarafndan mu hafaza edilir.
sampling oil: Belirli bir sre iletmeden sonra, analiz
edilmesi amacyla gemi dizel motorlar vb. inin alt
karter veya makine alt (sanp) tanklarindan 200
cm3'lk temiz bir ieye alnan rnek; ya
numune si; ya rnei.
sampling water: Trl deneyler iin buhar kazanlarn
dan alnan su; rnek su: muayene suyu.
sand: 1) kum. 2) plaj. 3} kum saatindeki kum. 4)
ku mun karakteristii olan krmzms sar renk. 5)
kum serpmek. 6) kum veya zmpara kd ile
dzeltmek ya da parlatmak. 7) kumla kartrmak. 8)
kum ile kaplamak. 9) kum ile doldurmak.
sandarac: 1a) sandarak aacnn cila yapmnda ve
tts olarak kullanlan reinesi, b) sandarak aac.
2)
krmz
zrnk.
sandarac tree: am familyasndan sert, ho kokulu,
bir dereceye kadar saydam ve sar renkli bir reine
veren, Kuzey Amerika aac; sandarak aac.
sandbag: 1) gemilerde safra, askeri istihkmlarda ve
ya su basknna kar kullanlan kum torbas. 2) kum
ile doldurulan ve silh olarak kullanlan kk, dar
bir torba. 3) evresini kum torbas ile evirmek. 4)
kum torbas ile vurmak.
sandblast: 1) metallerin, gemi borda ve karinalarnn,
talarn, binalarn vb. yzeylerini temizlemek iin kul
lanlan, yksek hzla kum tayan basnl hava ya
da buhar akm. 2) bu pskrtmeyi uygulayan maki
ne. 3) herhangi kuvvetli, tahrip edici kuvvet. 4) kum
fleyerek temizlemek.
sandblaster: Yksek hzl hava veya buhar yardm
ile pskrtt kumla, gemi karina ve bordalarnn
vb. i trl yerlerin yzeylerinin temizlenmesinde kul
lanlan bir aparat; kum pskrtme cihaz.
sandblasting: Basnl hava ile kum fleyerek yzey
temizleme.
sandblast hose: Kum pskrtme cihaznn hortumu.
sanblast nozzle: Kum pskrtme cihaz hortumunun
ucunda bulunan nozul ya da meme; kum pskrt
me nozulu.
sandblast machine: Basnl hava ile kum pskrte
rek temizleme salayan Bkz. sandblast makine;
kum fleme makinesi.
sand-cast: Kum kalbna erimi metal aktarak dkm
yapmak.
sand clotch: Zmpara bezi.
sander: 1) kum veya zmpara kd ile dzelten veya
parlatan kii. 2) kum ya da zmpara kd ile dzel
ten veya parlatan makine; zmpara cihaz.
sand funnel: Erimi metalin kalba aktld baca;
kum bacas; runner cup eklinde de kullanlr.
sandglass: Birbirine ince bir boru ile bal iki cam
k reden oluan bir cihaz; bir kreden dierine
akan

477

saponifier
kum ile zaman lmnde kullanlr; kum saati.
sandhog: 1) kum kazan veya kumda alan ii. 2)
bir kesonda olduu gibi, toprakalt veya sualtnda ve
basnl hava iinde alan ii; sand hog eklinde
de yazlr.
sanding: Zmparalama
sandpaper: 1) dzeltme ve parlatma iin kullanlan
bir yz kumla kapl kt; zmpara kd; zmpara.
2) zmpara kd ile dzeltmek veya parlatmak.
sandpaper disk: Zmpara diski.
sandpaper roll: Zmpara merdanesi.
sandstone: Rengi krmzdan kahverengine kadar de
ien, ou zaman kuvarz ile kum taneciklerinin silika, kire vb. i ile oluturduklar tortul kaya; inaat
iin yaygn olarak kullanlr; kumlas; kfek ta.
sandwich compund: Grafit bir yapda karbon ve bo
ran atomlari arasnda tutulan metal atomlu bir bile
ik; sandvi bileik.
sanitary: 1) salk durumu ya da sala ilikin; sa
lk kurallarna ait. 2) temiz, salkl durum; shh.
sanitary discharge: Den. pis sularn dearj veya k
lar.
sanitary engineering: insanlarn biyolojik atklar, su
salama vb. konularla ilgilenen inaat mhendislii
dal.
sanitary flushing system: Ana yangn devresinden
alak basnl deniz suyu salayan ve bu suyu idrar
kaplar, WC'lere veren ve atklari dk tanklarna
atan devre ya da sistem; salk atk sistemi.
sanitary piping: Servis suyu tanklar, pompalan, hid
rofor, dk tank vb. leri iin kullanlan boru devresi.
sanitary pump: 1) gemilerde suyu servis tanklar, o
u zaman hidrofor ya da basnl tanklara basan, i
me ve ykanma suyu salayan pompa; su iml pom
pas; salk pompas. 2) dk veya insanlarn biyolo
jik atklann boaltmak iin kullanlan pompa; neca
set pompas; fecal pump olarak da kullanlr.
sanitary tank: 1) bir gemide trl blmlere verilmek
zere ime ve ykanma suyu depolayan tank. 2) ge
mi personeli ve yolcularn biyolojik atklar ve pis su
larn topland tank; necaset tank; pis su tank; d
k tank.
sanitation: 1) salkl, rnein drenaj, havalandrma,
temiz su salama vb. i nlemlerin incelenmesi ve
kullanm; salk durumlarinn gelitirilmesi ve uygu
lanmas ve bilimi; hfzsshha. 2) biyolojik atklar ve
boaltlmas.
santonin (santonine): Tp. Renksiz, kristalli bir bile
ik; santonin, C 1 5 H 1 8 0 3 ; belirli pelin tllerinden
el de edilir ve barsak kurtlarin dkc il olarak
kul lanlr.
saponaceous: Sabuna benzeyen; sabunlu.
saponifiabie: Sabun durumuna getirilebilir; sabunlainlabilir.
saponification: 1) hayvansal bir ya ve bir alkali ara
sndaki sabun ve gliserin veren bir tepkime; sabun
lama. 2) hayvansal ya esterlerinin asit ve alkollere
hidrolizi.
saponification number: 1 gram ya tam olarak sa
bunlatrmak iin gerekli, miligram trnden potas
yum hidroksit miktari; sabunlatrma says.
saponification value: Sabunlatrma says veya de
eri; Bkz. saponification number.
saponifier: Yalar sabuna dntrmek iin kullan-

sapo ni f y
lan kimyasal madde.
saponify: 1) bir alkali veya baz ile tepkime sonucu
(bir ya) sabuna evirmek veya dntrmek. 2) sa
bunlamaya uramak; sabunlatrmak.
saponin: Sabunotu vb. inde bulunan, suda znd
zaman sabun gibi kpk veren bir grup glkosit'ten herhangi biri; saponin.
saponine: Bkz. saponin.
saponite: Kayalarn oyuklar ve kanallarnda grlen
yumuak, sabun gibi bir ktle oluturan sulu almin
yum ve magnezyum silikat; saponit.
sapphirine: 1) magnezyum ve alminyumun mavi ya
da yeil silikat; saferin, Mg 5 AI 12 Si 2 O 27 . 2) ll'in ma
vi renkli bir tr.
saran: Belirli vinil bileiklerinin polimerlemesinden el
de edilen trl, s ile yumuayan ya da termoplstik
reinelerden herhangi biri; trl kumalar, asitlere
dayankl borular, tehizat vb. i yapmlarnda kullan
lr.
sard: 1) kalsedon'un koyu turuncu krmz renkli, ok
sert bir tr; mcevher vb. i olarak kullanlr. 2) bu
nun bir paras; sardine eklinde de kullanlr.
sardine:
Bkz.
sard.
satellite: Astr. daha byk birinin evresinde dnen
kk bir gezegen; uydu; peyk; satelit.
satellite, artificial: Uzaya gnderilen Dnya veya di
er bir gk cismi evresindeki yrngede hareket
eden insan yapm bir uydu; yapay uydu.
satellite, earth: Dnya evresindeki yrngede insan
yapm bir uydu; Dnya uydusu.
satellite, electrons: Bir atomun ekirdei dndaki
bir yrngedeki elektronlar; elektron uydu.
saturability: Doyabilir veya iba haline gelebilir olma
durumu ya da nitelii.
saturable: Doyurulabilir veya iba haline getirilebilir.
saturant: Doyurma; iba haline getirme; doyuran bir
madde; doyuran.
saturate: 1) daha fazla almayacak ekilde (bir eyi)
tam olarak doldurmak, arj etmek veya muamele et
mek. 2) Kimy. bir dieri ile bir maddeyi kapasitesinin
tm ile birletirmeye neden olmak; doyurmak; iba
haline getirmek. 3) koyu; youn: Renkler iin syle
nir.
saturated: 1) kapasitesi kadar doldurulmu;
alabilece i kadar emmi olan; doymu; iba
haline gelmi.
2) nem ile slatlm; slak. 3) beyazla kartrlma
m: Renkler iin sylenir. 4) Jeol. mmkn olduu
kadar ok silis kapsayan: Kaya veya mineraller iin
sylenir.
saturated air: Maksimum miktarda su buhar kapsa
yan hava; doymu hava.
saturated compounds: ift ya da l ba olma
yan, sadece bir baa sahip olan organik bileik; r
nein etan, H3 C-CH3; doymu bileik.
saturated fatty acids: Miristik, palmitik, stearik vb. i
asitler; doymu ya asitleri.
saturated hydrocarbons: Karbon atomlan arasnda
ift ya da l ba olmayan, sadece tek bir baa sa
hip olan karbonlu hidrojenler; doymu karbonlu hid
rojenler.
saturated liquid: Herhangi belirli bir basn ve bu ba
sntaki doyma scaklnda olan sv; doymu sv.
saturated solution: Belirli bir scaklkta iersinde faz
la znr madde kapsayan ve daha fazla madde

478

Say bol t seco n d univ ersa l


znemeyen zelti; doymu zelti.
saturated steam: Buh. Kaza., Term, iersinde su krecikleri bulunmayan buhar; doymu buhar; buharn
ya buhar ile kzgn buhar arasndaki bir faz.
saturated vapor: Herhangi belirli bir basn ve bu ba
snta doyma scaklnda olan buhar; doymu bu
har.
saturated vapor line: h-s ve T-S diyagramlarnda doy
mu buhar ve doymu sv hatlar veya erileri.
saturater: Doyuran veya iba haline getiren kii ya
da ey; saturator eklinde de kullanlr.
saturation: 1) doyma veya doyurulma ya da iba hali
ne getirilme; satrasyon. 2) bir rengin derecesi veya
iddeti. 3) mmkn olan en yksek derecede mkna
tslanm manyetik bir maddenin durumu.
saturation current: Elekt. katotun anota yaklamas
ile tm elektronlar yayld zaman termiyonik bir
valfta akan akm; doyma akm.
saturation curves: Bkz. saturation lines.
saturation lines: h-s veya T-S diyagramlarnda doy
mu buhar ve doymu sv hatlar veya erileri.
saturation point: Mmkn olan en yksek miktarda
maddenin emildii veya massedildii bir nokta; doy
ma noktas; iba noktas Bkz. dew point.
saturation pressure: Buharlama scakl olan her
hangi belirli bir basn; doyma, iba basnc.
saturation temperature: Buharlama basnc olan
herhangi belirli bir scaklk; doyma scakl.
saturator: Bkz, saturater.
saturnine: Kuruna ait veya ona benzeyen; kurun
zehirlenmesi olan.
saturnism: Kronik kurun zehirlenmesi.
saw: 1a) trl ekil ve llerde, ince ve ou zaman
elikten yaplm bir az bulunan, el veya bir elek
trik motoru ile altrlan kesme aleti; testere, b) bu
na benzeyen, fakat dileri yerine keskin bir az bu
lunan trl alet veya cihazlardan herhangi biri. 2)
bu tr alet veya aletleri olan bir makine. 3) testere
ile kesmek veya blmek. 4) testere ile ekil vermek.
5) testere ile kesilmek.
saw blade: Testere az.
sawdust: Kesilen odunlarn yan rn olan ok k
k partlklleri; hzar tala; testere tozu veya tala.
saw horse: Kesilme iin ktn yerletirildii tez
gh;
testere
tezgh.
saw log: Kesilmek iin yeter byklkte olan aa,
tomruk.
saw machine: Motorlu testere; testere makinesi
sawmill: 1) ktklerin kesilerek tahta yapldklan yer
ya da fabrika; kereste fabrikas. 2) byk kereste
makinesi.
saw retoother: Krlenmi testere dilerini bilemek
iin kullanlan makine; di bileme makinesi; testere
bileme makinesi.
saw set: Testere dilerini amak veya hafife da
doru bkmek iin kullanlan bir cihaz.
saw sharpener: Bkz. saw retoother.
saw tooth: Testere dii.
saw-toothed: Testereye benzer dileri olan; testere
dili.
sawyer: Grevi ktkleri kesmek olan kii; bkc.
Saybolt Furrol: Bkz. Second Saybolt Furol.
Saybolt second universal: Bkz. Second Saybolt
Universal.

Say bol t viscome t e r


Saybolt viscometer: Akaryaktlarn ve zaman zaman
yalama yalarnn viskozitelerinin lmnde kulla
nlan bir cihaz; Saybolt viskometresi; Saybolt viskozimetresi.
Sb: Bkz. antimony.
S c : Bkz 1) scale. 2) screw.
scalage: Bir eyin hesaplanmasnda msaade edilen
ekme yzdesi; ekme pay.
scalar: Mate. hacim veya scaklk gibi, bykl
olan fakat uzayda yn bulunmayan nicelie ait ve
ya onu belirten; skalar; skalar nicelik; sayl.
scalar quantity: Sadece bykl olan ve yn ol
mayan nicelik; skalar nicelik.
scald: 1) kzgn bir sv veya buharla yanmak veya ya
ralanmak. 2) hemen hemen kaynama noktasna ka
dar stmak. 3) kaynam sv kullanmak, b) kayna
m sv kullanarak (meyva vb. inin) derisini kar
mak.
scale: 1) Tek. Res. cetvel. 2) bir hat boyunca hesapla
ma ve lmede kullanlan bir dizi iaret, taksimat ya
da blnt: Termometre blnts gibi. 3) bu ekil
de iaretlenmi herhangi bir alet. 4a) harita, model
vb. inin oran; lek; mikyas, b) harita zerinde bu
oran veya lei gsteren taksimatl hat. 5) bir le
e gre yapmak veya ayar etmek. 6) sabit bir oran
veya orantya gre azalmak: Fiyatlar bin lira azald
gibi.
scale: 1) stld veya pasland zaman metallerin
yzeyinde oluan oksit katman. 2) stldklar za
man buhar kazanlar, silindir laynerlerlnin d yz,
aydanlk veya dier metal kaplarda oluan sert, s
ya yaltkan bir katman; kazan ta; ksr. 3) zerinde
ksr oluumuna neden olmak; ksr ile kaplamak. 6)
kazan ta kaplamak.
scale: 1) terazi kefesi. 2) o. terazinin kendisi; tera
zi, b) herhangi tr bir tart cihaz. 3) terazide tart
mak. 4) arl olmak. 5) tartmak. 6) tartlmak.
scale, architect's: Tek. Res. mimar ve makine m
hendisleri tarafndan kullanlan gen kesitli ve l
ekli cetvel; mimar cetveli.
scalene: 1) Geom. a) eit olmayan kenar ve alara
sahip olan: gen iin sylenir, b) tabana dikey ol
mayan eksenlere sahip olan; eik: Koni, piramit vb.
i iin sylenir.
scaler: Metal bir yzeydeki paslar kran kii; raspac.
2) Bkz. scraper.
scale trap: Soutma devrelerinde, kompresrn giri
tarafna konularak boru ksrlar ve dier yabanc
maddeleri tutarak onlarn kompresr valflarna hasar
vermesini nleyen cihaz; ksr kapan veya tutucusu.
scaling: Metal bir yzeydeki paslan krma ilemi; ras
pa etme.
scaling hammer: Raspa ekici.
scaling machine: Geni rnetai yzeylerin paslarnn
giderilmesinde kullanlan elektrikli bir ara; raspa
makinesi.
scalping: ilenmeden nce metal kle ve ubuklarn
yzeylerinin paso verilerek alnmas; paso verme.
scan: Telev. bir resmin retilmesi veya iletilmesinde
bir k n veya elektronlarla hzl gemek; tara
mak.
scandia: Beyaz, ekilsiz bir toz; skandiyum oksit,
Sc 2 0 3 ; skandiya.
scandic: Skandiyum'a ait.
scandium: Trl nadir toprak grubu metallerle bileik

479

scave ng e po r t s
ler eklinde bulunan nadir bir kimyasal element;
skandiyum; Simg. Sc; at.a. 45,10; at.no.21.
scanner: Radar anteni; Bilg. say. Tarayc.
scanning: Bir katot n tpnn floresan perdesinin
bir yanndan dier yanna bir elektron huzmesinin
hareketi; bu olay katot n osiloskoplar ve televiz
yon alclarnda oluur.
scantling: 1) kk bir nicelik veya miktar. 2) yap
malzemesinin boyutlar. 3) zellikle enine kesiti 2x4
in (50,8-100,16 mm) olan kk bir kiri veya kad
ran. 4) kk kiri veya aa kadranlarn tm.
scanty: 1) bol olmayan; kt. 2) yeterli olmayan; yeter
siz. 3) dar; kk; sk.
scapolite: Alminyum, kalsiyum ve sodyumun silikat
larndan oluan mineraller grubunun herhangi biri;
wernerite eklinde de kullanlr.
scarf: 1) entik, oyuk vb. i ekillerde keserek iki ayr
paray tek para gibi, birbirine geirmek; geme;
scarf joint eklinde de kullanlr. 2) ular bu ekilde
kesilmi bir para. 3) geme ile birletirmek. 4)
ucunda geme yapmak.
scars: Diz. Mot. yara izleri (valf spndlnda).
scatter: 1) Fiz. a) dzensiz olarak, dalacak ekilde
yanstmak veya krmak, b) dzensiz bir ekilde dat
mak veya yanstmak. 2) ayrmak ve trl ynlere ya
ylmak. 3) ayrlmak ve trl ynlere dalmak. 4) is
raf etmek; yokolmak veya gzden kaybolmak.
scattering: 1) bir tanecik veya fotonun baka bir tane
cik veya sistemle arpmas sonucu ynnn dei
mesi; sapma; difzyon. 2) geni bir alana yaylma;
dzensiz aralarla oluma.
scattering loss: Elektromanyetik dalgalarn dzensiz
bir biimde yaylmas nedeniyle iletim kayb.
scavenge: 1) egzoz gazlarn (iki zamanl motorlarn
silindirlerinden) sprerek karmak; sprmek. 2)
Metal, artklarla kimyasal olarak birleecek bir mad
de kullanlarak (erimi metali) temizlemek. 3) bir ma
kinenin alt karterinde kullanlm yan samp tanka
dnmesi.
scavenge air: a) Diz. Mot. iki zamanl dizel motorla
rnda silindirlerde kalmas olas egzoz gazlarn te
mizlemek veya sprmek iin kullanlan ve basnc
1,15-1,55 bar arasnda deien basnl hava; spr
me havas; Gem. Mak. skaven havas, b) sprme
olay srasnda silindirleri de arj eden hava.
scavenge crankshaft: Diz. Mot. kart pistonlu iki
krankaftl makinelerde sprme pistonlarnn bal
olduklar krankaft; sprme (pistonlar) krankaft.
scavenge efficiency: Bkz. scavenging efficiency.
scavenge factor: Diz. Mot. blover tarafndan makine
silindirlerine verilen hava miktarnn (kg), arj veya
dolgu sonunda makine silindirlerinde kalan hava
miktarna (kg) oran; sprme faktr veya etkeni;
sprme iin tketilen hava miktarn saptamak iin
kullanlr.
scavenge fire: Segmanlar ve silindir gmlekleri ar
bir ekilde anm kroshetli dizel motorlarnda, pis
tonla silindir arasndan yakt karm yalama ya
ve basnl havann, sprme havas blgesi veya resiverde oluturduu yangn; sprme (blgesi) yan
gn; Gem. Mak. skaven yangn.
scavenge ports: ki zamanl dizel motorlarnn byk
bir blmnde; atmosferden biraz daha yksek ba
snl havann silindire verildii ve silindir gvdesine
alm pencereler; sprme portlar.

sca ve n g e p i sto n
scavenge piston: Diz. Mot. kart pistonlu makineler
de sprme havas portlarin denetleyen piston; skaven pistonu; sprme pistonu.
scavenge pump: ki zamanl dizel motorlarnda s
prme havas salayan, makineden bir dili ya da
zincir donanm ile veya piston kolundan hareket
alan pistonlu, santrfj, eksenel hareketli vb. bir pom
pa; sprme havas pompas; scavenge air pump
eklinde de kullanlr.
scavenger: Kovan, gideren, temizleyen ve karan:
Kazan besi (tid) suyundan oksijen karan bir kimya
sal madde gibi.
scavenging: 1) Diz. Mot. bir nceki evrimden silin
dirde kalan yanma rnleri veya egzoz gazlarnn, at
mosfer basncndan biraz daha yksek basntaki ha
va ite silindirden atlmas ilemi; sprme; skavencin. 2) Kimy. zeltilerden istenmeyen radyonklitlerin byk bir blmn gidermek iin keltinin kul
lanlmas; sprme.
scavenging air: Bkz. scavenge air.
scavenging-air pressure: Sprme havas basnc;
ar devirli dizel motoriannda bu basn 1,10-1,15
bar, orta devirli makinelerde 1,20-1,35 bar ve yksek
devirli makinelerde ise 1,30-1,50 (maksimum 1,7)
bar deerlerini almaktadr.
scavenging blower: Bkz. scavenge pump.
scavenging, cross flow: Bkz. cross flow scaven
gingscavenging efficiency: Diz. Mot. iki zamanl makine
lerde sktrma kursu (stroku) balangcnda silindir
de kalan hava arlnn, sktrma balangcnda si
lindir hacmine uyan d basntaki havann arl
na oran; sprme verimi; trl iki zamanl motorlar
iin 0,50-1,05 deerleri arasnda deimektedir.
scavenging, loop: Bkz. loop scavenging.
scavenging, MAN type: Bkz. M.A.N, type scaven
ging.
scavenging methods: ki zamanl dizel motorlarinn
silindirlerinin atmosferden hafife yksek basnl ha
va ve benzin motoriannn hava benzin karm ile sprlmesi yntemleri; Ters akml ve doru akml s
prme olarak iki blme ayrlr.
scavenging period: iki zamanl ve yksek devirli mo
torlarda ait l noktadan nce balayp alt l nokta
dan sonra sona eren 100 ve ar devirli motorlarda
50 krank derecelik bir sre; sprme sreci; spr
me periyodu.
scavenging ports: Bkz. scavenge ports.
scavenging pressure: Bkz. scavenging-air presssure.
scavenging pump: Bkz. scavenge pump.
scavenging receiver: Supurme havas pompasnn
bast havann, sprme portlar evresinde toplan
d hacim; Gem. Mak. sprme havas resiveri.
scavenging valve: E$k. doru akml dizel motoriann
da silindir kapa (kaveri) zerinde bulunan ve s
prme havasnn silindire verildii supap; sprme
havas supab; modern dizel motorlarnn giri ve eg
zoz spaplan gibi alr.
scavenging, unit low: Bkz. uniflow scavenging.
schedule: 1) liste; katalog, sat belgesi, senet vb. i.
2) tren, gemi, uak vb. inin kalk ve varlarn belir
ten zaman izelgesi; tarife: Vapur, tren, uak vb. i ta
rifesi. 3) bir proje iin zaman tasarim veya pln. 4)

480

scientifi c
bir tarifeye yerletirmek veya tarifenin kapsamna al
mak. 5) tarifesini, listesini vb. yapmak.
scheduling: Zamanlama.
scheelite: Tungstenin nemli bir cevheri olan doal
kalsiyum tungstat, CaW0 4 ; trl renklerde bulunur.
schefferite: Manganez ve bazan demir kapsayan kahverengimsi veya siyahms bir pirokzen.
schema: Sistemli, dzen, taslak, diyagram, proje ve
ya pln; ema.
schematic: Taslaa ait; ema veya emalar karakteri
ne sahip olan; ematik; diyagram halinde; diyagra
ma ait.
schematically: ematik bir ekilde veya tarzda.
schematism: Bir emaya gre ksmlarin dzenlenme
si; dizayn; resmetmek; izmek.
schematization: Bir emaya gre dzenlenmi.
schematize: ema ya da emalara gre oluturmak,
ekil vermek veya dzenlemek.
scheme: 1) bir cisme ulamak iin sistemli bir pln.
2} belirli bir plnda izimlerin sral olarak birleimi;
sistem. 3) dsel ya da hayal bir pln ya da proje.
4) bir cisim veya sistemin elemanlar veya farkl k
smlarn gsteren bir diyagram ya da taslak. 5) as
troloji diyagram. 6) taslak yapmak. 7) plnlar yap
mak
sebiller: Baz belirli minerallerde i yansma tarafn
dan sebep olunan, bazan yanardner, allmam,
bronza benzer bir parlt.
schillerize: Paralel dzlemli kristallerin yzeylerinde
minik boluklar oluumu ile (bir minerale) bronz gi
bi bir parlaklk vermek.
schist: Kolayca atlayarak katmanlara ayrilan kristalli
bir kaya; ist.
Schmidt objective: Aynal teleskoplarda kullanlan k
resel aynann hatasn dzeltmek iin yaplm bir ob
jektif; Simit objektifi.
Schmidt tube: Bkz. pulse jet,
schistose: ist'e ait; ist doasna sahip olan; ist
eklinde olan.
schistous: Bkz schistose.
schooner: ki veya daha fazla direkli ve yan yelkenle
ri olan bir gemi; skuna; uskuna.
schooner-rigged: Uskunaya benzer, armal yelkenli
tekne; skuna armal.
Schottky effect: Bir vakum tpnde, anot ile katot
arasndaki potansiyel farknn oalmas ile ykse
len iyonik akm; otki etkisi.
Schottky noise: Katoiun yzey durumlarindaki d
zensiz deiimler nedeniyle, bir elektron tpnn
anot akmnda oluan bir grlt; otki grlts.
Schler tube: ii bo bir katotu olan bir vakum tp;
iyonize edilmi gaz ya da buhar tayflarinda kullan
lr; ler tp.
Schuman region: ok ksa mortesi (ultraviyole) dal
galarn blgesi; uman blgesi
sci.: Bkz. 1) science. 2) scientific.
science: Bilim; ilim.
sciential: 1) bilim veya bilgiye ait; bilim ya da bilgi
reten. 2) yeterli bilgiye sahip olan; bilgisi yeterli.
scientific: 1) bilime alt; bilimle ilikili; bilimsel. 2) do
al bilimlerde kullanlan veya doal bilimler iin. 3a)
bilini ilkeleri veya yntemlerine gre; bilim ilke ve
yntemlerini kullanma; sistematik ve kesin, b) bilim
ilke ve yntemlerini takip edecek veya gzleyecek

scie n t i f icall y
ekilde eitilmi. 4a) eitim ile kazanlm yntemle
re gre yaplm, b) eitim ve hner gsteren veya
sahip olan; becerikli.
scientifically: Bilimsel bir ekilde ya da tarzda.
scientific notation: Saysal deerleri 10'un kuvveti bi
iminde yazarak basitletirme sistemi; rnein bir
-20
elektronun yk 1,59x10 elektromanyetik birimi
gibi.
scientist: Bilimde, zellikle doal bilimlerde uzman;
bilim adam.
scintilla: 1) kvlcm; ark; spark. 2) partikl; parack;
ok kk para; zerre.
scintillant: Kvlcmlanma; kvlcml.
scintillate: 1) kvlcmlar karmak; kvlcmlar sa
mak. 2) bir yldz gibi parldamak.
scintillating: Kvlcmlar karan; parldayan; ldama.
scintillation: 1) kvlcmlar karma ii; kvlcmlar sa
ma. 2) kvlcm; ark. 3) Astr. yldzlarn parldamas.
4) Nkl. Fiz. kristal bir detektrn radyoaktif bir mad
deye arpmasndan oluan bir n ya da partikl ile
yaplan k parlamas.
scintillation counter: Radyoaktivite aramak ve l
mek ve ldamalar saymak iin kullanlan fosforesan bir madde, fotomultiplikatr ve gerekli devreler
den oluan bir dzen; ldama veya sintilasyon say
cs.
sciograph : Bkz. skiagraph .
scissor: Makasla kesmek veya kesip karmak.
scissors: Makas.
sclerometer: Metal veya minerallerin bal sertliini
lmek iin kullanlan bir cihaz; siklorometre.
scleroscope: Belirli bir ykseklikten yzeyine stan
dart lde bir bilya drerek, metallerin sertlikleri
nin lmnde kullanlan bir cihaz; skleroskop.
scleroscop e method: Skleroskop cihaz ile yaplan
trl metallerin sertlik derecelerinin saptanmas me
todu; skleroskop yntemi; bu yntemde cam iin
sertlik derecesi 130, yumuak elik iin 26-30, yumu
ak pirin iin 12 ve kurun iin 2'dir; B = 5,5S-2,8
forml ile Brinell sertlik derecesine dntrlebilir
(S = skleroskop, B = Brinel sertlik derecesidir)
scolecite: Alminyum ve kalsiyumun sulu bir silikat,
CaAI 2 Sl3 O 10 .3H 2 O; skolesit.
scoop: 1a) kepe, b) kk kmr kovas, c) kk,
kaa benzer bir ameliyat aleti, d) bir tarak gemisi
nin kum, amur vb. ini karmak iin kulland de
rin kova veya kepe. 2) bir kepe ile karmak. 3)
kepe ile almak. 4) iini boaltmak. 5) iini oymak.
scoop condenser: Soutucu deniz suyunun bir taraf
tan girdii ve dier taraftan kt youturucu; de
niz suyu kondenser borularna geminin hz nedeniy
le girer ve kar; kepe kondenser; kepeli konden
ser.
scoop system: Geminin hz nedeniyle deniz suyu
nun kondensere kadar geldii ve gemi stop ettii za
man veya manevralar srasnda dolam pompasnn
kullanld sistem; kepe sistemi.
scooter: 1) su ya da buz zerinde kaymak iin kulla
nlan alt dz, yelkenli bir tekne. 2) su yzeyinde ka
yan hzl bir motorbot.
scopolamin: Bkz. scpolamine.
scopolamine: Kpek zm ailesinin belirli bitkilerin
den elde edilen
bir alkaloit;
skopolamin,
C 1 7 H 21 0 4 N ; uykuverici (bir il) olarak kullanlr.
Teknik Szlk - F. 31

481

scra t c h
scopoline: Renksiz, skopolamin'den treyen kristalli
bir bileik; skopolin, C 8 H 1 3 N0 2 ; narkotik olarak
kul lanlr.
scorch: 1) hafife yakmak. 2) s ile kavrulmak. 3) ha
fife yaklmak. 4) ok yksek hzda kullanmak veya
binmek. 5) yzeye yakn iaret veya yank.
scorcher: Yakan bir kimse veya ey, zellikle: a) a
r scak bir gn. b) ar hzl (otomobil, bisiklet vb.)
kullanan kii.
score: 1a) entik, iaret, yark vb. b) ou zaman
balangcn iaret etmek iin izilen bir izgi, c) he
saplamak iin tahta zerine tebeirle yaplan entik
ler; etele.
scored: entlklenmi; izilmi; rnein izilmi elik
ubuklar, miller vb.
scoria: Cevherden metal tasfiye edildikten sonra geri
kalan cruf veya artk.
scoriaceous: Cruf doasnda olan.
scorificaiton: Cruf ayrma ilemi.
scorify: Crufunu ayrmak.
scotch: 1) bir kama, blok vb. i ile (bir tekerlek, ktk
vb. inin) hareketine engel olmak. 2) bir tekerlek ve
ya ktk altna konularak onun dnmesi, kaymas
vb. ine engel olan bir blok, takoz vb.
Scotch boiler: Daha ok pistonlu buhar makineleri
ile birlikte kullanlan, onlara doymu buhar reten
ters alev borulu bir kazan; Sko kazan.
scour: 1) ocak duvar zerinde crufun paslandrc
etkisi. 2) su ve sabun, andrc vb ile etkin bir ekil
de ovarak temizlemek; temiz ve parlak yapmak; t
m ile parlatmak. 2) kir ve yan (yn vb. inden)
karmak. 3a) zerine veya iine su aktarak temizle
mek veya ykamak; hzl su akm ile karmak. 4)
ovarak veya cilalayarak temiz ve parlak olmak.
scow: Yk tamak iin kullanlan ve imdi genel ola
rak bir tovbot (itici rmorkr) tarafndan itilerek yr
tlen, byk, alt dz, ba ve k kare eklinde olan
bir tekne; duba.
seram: ou zaman, gvenlik ubuklarnn drl
mesi ile bir reaktrn an olarak durdurulmas veya
kapatlmas ilemi.
scram rod: Tehlike gvenlik ubuu; ant durdurma
ubuu.
scrap: Hurda (demir, metal, kt vb.).
scrape: 1) kaba ve keskin bir eyle bir yzeyi kaz
mak. 2) bir alet veya andrc ile dzgn veya te
miz yapmak. 3) keskin ya da kaba bir ey ile kazya
rak gidermek. 4) zellikle el ve trnaklarla kazmak.
5) kir vb. lerini gidermek iin kazyarak temizlemek.
6) kazma ii; kazma.
scraper: 1) yatak raspas gibi, altrma veya kazma
iin dizayn edilmi trl aletlerden herhangi biri. 2)
kazyan kii veya ey; Pas raspas, yatak raspas vb.
3) macun ba; spatula.
scraper box: Diz. Mot. Bkz. stuffing box
scraper ring: Bkz. oil scraper ring.
scraping: 1) kazyan bir kii ya da eyin ii. 2) bunun
sesi.
scrap iron: Yeniden dklmek veya ilenmek iin kul
lanlan artk demir paralar; hurda demir.
scrap metal: Hurda maden ya da metal.
scrapper: Kazyan kii veya ey; Mak. yatak raspas.
scratch: 1) yzeyini sivri veya keskin bir eyle iaret
lemek, krmak veya kesmek. 2) trnaklar veya kepe-

scree n
lerle yrtmak veya kazmak. 3) keskin veya kaba bir
ey ile bir yzeyde yaplan iaret veya yrtk. 4) sil
mek.
screen: 1) kum, toprak veya kmr gibi, kk para
lari daha byk paralardan ayrmak iin kullanlan
telden kaba bir rg; elek; kalbur. 2) pencerelerde
olduu gibi, koruma iin kullanlan tel, plstik veya
kuma gibi bir a ile kapl bir ereve. 3) film yanst
lan sinema perdesi. 4) sinema filmlerinin tm; film
endstrisi veya sanat. 1) Ask. a) bir alan korumak
iin gnderilen asker birlik, b) destroyer gibi hafif
teknelerin kruvazr gibi daha ar olanlar koruma
dzeni. 6) Fiz. trl mdahaleleri nlemek iin kal
kan olarak kullanlan bir cihaz. 7) elek veya kalbur
ile elemek; kaba bir elekten geirmek; ince paralar
n kabalarndan ayrmak. 8) gstermek (bir sinema
filmini); sinema makinesi ile bir perdeye yanstmak.
10) sinema kameras ile fotoraf ekmek.
screen grid: Izgaradan anota kadar kapasitans gider
mek iin, bir vakum tpnn kontrol zgaras ve anotu arasna yerletirilen bir zgara; perde zgaras; ek
ran zgaras.
screening: 1) bir atomun i yrngeli atomlarnn,
d elektronlar iin ekirdekteki cazibe etkisi. 2) me
tal bir zarf ile manyetik alann evresinden korunma
s. 3) eleme; elekle eleme.
screening machine: Elek makinesi.
screen tubes: Su borulu kazanlarn ocak duvarlar ve
ocak tabanna denen ve ocak dna kaabilecek
sy da tutarak hzl bir ekilde buhar reten borular;
perde borular; su duvar borular.
screen type filter: Bir ya da birka katmandan olu
an, ok ince delikli, yalama yann basnla gei
rildii filtre ya da szge; perde (trnden) filtre.
screw: 1) paralar birbirine balamak iin kullanlan,
zerinde spiral eklinde dileri ve yark bir kafas bu
lunan bir ara; vida .2) byle bir alete benzeyen her
hangi bir ey. 3) dii vida. 4) bir viday skma, dn
drme veya vira etme. 5) uskur pervane; gemi per
vanesi. 6) helezon veya sarmal eklinde ya da hele
zon dndrmek; skmak veya vira etmek. 7) vida ve
ya vidalarla balamak, gvenli yapmak, sktrmak
vb.
screw alley: Pervane aft veya ara aftlarn ve onlar
tayan yataklarn bulunduu hacim; aft tneli; aft
yolu.
screw chaser: Torna tezghna balanm bir metale
i ve d di amak iin kullanlan bir alet; di ac
s; di oyucusu.
screw conveyor: Bir merkez borusu veya aftna ba
l ve bir kutu iinde donatlm, metal helisel bir b
aktan oluan tayc; vida tayc; vidal konveyr.
screw-cutting: ou zaman silindir eklindeki metal
bir paraya di ama; di ekme; klavuz ekme.
screwdriver: Vidalar skmak veya gevetmek iin kul
lanlan bir alet; tornavida.
screwed: Bir vida gibi dileri olan; klavuzlu; di ekil
mi; dileri olan; dili.
screwed joint: Vidal balama; vida veya cvatalarla
yaplan salama.
screw engines: Den. pervane eviren dizel motoru,
buhar veya gaz trbini, pistonlu buhar makinesi vb.
i makineler; pervane (grevi yapan) makineler; ana
makineler; Bkz. main engines.

482

scru b
screw eye: Kafas yerine bir ilmei olan vida ;gzl vi
da.
screw extractor: Cvata veya vida ektirmesi.
screw gauge: 100,16 mm (4 in) boyunda elikten ya
plm, ortasndaki taksimatl oyuk yardmyla vida
aplarn len bir alet; vida (ap) ler; vida gster
gesi.
screw gearing: Birbirini kesmeyen ve birbirine para
lel olmayan aftlar trl dililerle altrma.
screw head: Vida kafas veya vida ba.
screw hoist: Vidal bocurgat.
screw hook: Ba yerine kancas olan bir vida; kanca
l vida.
screw in: Bir vida ya da cvatann sktrlmas ya da
vira edilmesi.
screw jack: Vidal veya cvatal mekanik kriko.
screw lag: Bkz. lag screw.
scrw lathe: Di ekmek iin kullanlan torna tezgh;
di ekme tezgh.
screw, machine: Bkz. machine screw.
screw out: Vida ya da cvatay geveterek veya laka
ederek karma.
screw pitch: Vida hatvesi, adm ya da pii.
screw pitch gauge: Cvata ve boru dilerinin pilerini
lmek iin kullanlan bir cihaz; vida pi leri; vida
adm ya da hatve leri.
screw propeller: Gemileri, uaklar vb. yrtmek iin
kullanlan ve bir dner gbein evresine spiral ola
rak yerletirilmi kanatlardan oluan pervane; skru
pervane; uskur pervane.
screw pump: Bir keys ile bu keys (mahfaza) iinde
hareket eden ve vida eklinde rotordan oluan
pompa; vida pompa; orta veya g rotoru bir elek
trik motoru tarafndan dndrlmektedir.
screw, set: Bkz. set screw.
screw shaft: Pervane aft.
screw stay bolt: Birbirine yakn yass yzeyleri birbiri
ne balamak iin kullanlan, iki ucuna di ekilmi,
ksa, elik ubuk; klavuzlu masura; cehennemlikleri
ve cehennemlik arka aynas ile kazan arka aynalar
n birbirlerine balamak iin kullanlr.
screw steering gear: Bugn gemilere uygulanmayan
eski tr bir dmen donanm; vidal dmen donan
m; sa veya sol klavuzlu dmen donanm.
screw thread: Bir vidann sarmal knts; vida elii.
screw, wood: Bkz. wood screw.
scribe: 1) nereden kesileceini gstermek zere bir
ta, tula, vb. i zerine izgi izmek iin kullanlan
sivri bir alet; marka kalemi. 2) byle bir aletle (odun, tula vb. ini) iaretleme.
scriber: Bkz. scribe (1).
scrimp: ok kk, ufak, ksa veya dar yapmak; k
ltmek; ufaltmak; ksaltmak; daraltmak.
scroll: Bir santrfj pompann giderek byyen Arimet spirali eklindeki mahfazas ya da keysi.
scrollwork: Kl testeresi ile yaplan ss ii.
scrol saw: Kl testeresi.
scrouge: Sktrmak; pres etmek.
scrub: 1) sert bir biimde ovarak veya fralayarak te
mizlemek ya da ykamak. 2) fralayarak veya ova
rak gidermek. 3) kuvvetli (bir biimde) ovmak. 4) ya
banc maddelerini (bir gazn) temizlemek; fra, su
ve sabun kullanlarak bir eyi temizlemek. 5) ovala
ma veya fralama ii.

scrubber
scrubber: Fralayan veya ovan bir kii veya ey,
zellikle: a) deme, gverte vb. ini fralayan veya
temizleyen kii; paspas, b) sert fra; tahta fras,
c) gaz temizlemek iin kullanlan trl cihazlardan
herhangi biri.
scrubbing: Havaszlandrmaya yardm etmek iin yar
dmc egzoz ile youumlarn kartrlmas (havasz!andrma hiyterinde olur).
scruple: 1) ok kk bir nitelik veya miktar; ok k
k para. 2) Eski Roma'da 1/24 oza (1,166 gram)
eit bir arlk birimi. 3) 1/24 oz'a eit eczac arlk
birimi.
semtinize: ok dikkatli bakmak; ok yakndan incele
mek; inceden inceye gzden geirmek.
scrutiny: ok yakndan inceleme; inceden inceye
gzden geirme veya tetkik etme; dikkatli bakma.
scud: 1) hzla hareket etmek. 2) rzgrn nnde ha
reket etmek. 3) Den. rzgrn nnde seyretmek. 4)
Krfez Sava'nda Irak tarafndan kullanlan bir tr
fze: Skad fzesi (Ticar bir marka). 5) rzgr tara
fndan hareket ettirilen bulutlar.
scuff ring: Yksek devirli baz dizel motorlarnda pis
ton kafasnda bulunan, aplar piston etek apndan
kk, fakat piston segmanlarnn bulunduklar k
smdan daha byk olan ve nispeten ksa pistonlar
da kullanlan dar segman.
scull: 1) bir tekneyi ileriye doru hareket ettiren ve
k tarafta; bulunan krek; boyna krei. 2) bir kreki tarafndan kullanlan, bir teknenin hafif ibkey
palal kreklerinden biri. 3) bir ya da iki krekisi bu
lunan hafif, dar bir yar teknesi; iki tek (fta). 4) k
rek ya da kreklerle (bir tekneyi) hareket ettirmek.
scum: 1) kaynama veya mayalanma srasnda svla
rn veya su ktlelerinin yzeyinde oluan ya, k
pk vb. i gibi ince bir katman. 2) erimi metal yzn
deki cruf veya artk; maden crufu. 3) herhangi bir
eyin deersiz paras. 4) kpn almak; yzeyin
den karmak. 5) kpk oluturmak; kpkle kapla
mak.
scum cock: Gem. Mak. brayn valf; Bkz. surface
blow valve.
scummy: 1) kpkle kaplanm, 2) kpe benze
yen; kpe ait. 3) deersiz.
scum pan: Buh. Kaza, fayrap seviyesinin hemen altn
da bulunan, kpk, ya vb. ini toplamak iin kullan
lan bir kap; brayn kepesi; brayn tavas; brayn valf
ald zaman su yzeyinde oluan girdap nedeniy
le yabanc maddeler bu kepe veya tava tarafndan
alnarak kazan dna verilir.
scum valve: Buh. Kaza. yzey blf valf; brayn valf;
Bkz. surface blow valve.
scupper: Gemi bordalarnda bulunan ve sularn g
verteden denize akmasn salayan delikler; firengi
delii; firengi.
scupper hole: Den. firengi delii; Bkz. scupper.
scupper pipe: Den. firengi borusu; aplar 50-100
mm deerleri arasnda deien borular; Bkz. scup
per.
scupper system: Deniz suyunun gverteden karl
mas ve denize atlmas iin kullanlan devre; firengi
devresi; firengi sistemi.
scuttle: Atee kmr dkmek iin kullanlan, ou za
man geni az bulunan bir tr kova.
scuttle: 1) bir geminin gvertesi ve bordasnda bulu
nan kapakl bir aklk; lumbuz. 2) byle bir akln

483

seal bearin g
kapa; lumbuz kapa. 3) su kesimi altnda (gemi
veya bir botun) gvdesindeki delik veya delikler a
mak. 4) bu ekilde (gemi ya da tekneyi) batrmak.
scuttlebutt: Argo. gemide ime suyu emesi; ime
suyu iin gemilerde kullanlan kapakl damacana.
scythe: Trpan; trpanla kesmek.
Se: Bkz. selenium.
sea: 1) dnya yzeyinin byk bir ksmn kapsayan
tuzlu su ktlesi; deniz; okyanus. 2) kara tarafndan
ksmen veya tm ile evrilmi tuzlu su ktlesi: Kzldeniz gibi. 3) byk tatl su ktiesi: Galile Denizi gi
bi. 4) dalgalara gre bir okyanus yzeyinin durumu:
Sakin vb. i deniz gibi. 5) byk bir dalga. 6) boyu ve
genilii bakmndan denize benzeyen bir ey; ok
byk miktar veya say.
sea anchor: Byk, branda ile kapl erevesi ou
zaman konik olan ve denize atlarak geminin kafas
n tutmaya yarayan demir; deniz demiri.
sea biscuit: Esk. denizciler tarafndan yenilen sert bir
biskvi; peksimet.
seaboard: Denize yakn veya onunla snr yapan ka
ra; ky; deniz kys; deniz sahili; deniz kysnda.
sea-born: 1) denizde domu; denize ait. 2) denizde
retilen; deniz kkenli.
sea-born: 1) denizde tanan veya deniz yolu ile ta
nan. 2) yzer durumda (gemiler iin sylenir).
sea chest: Sintinede bulunan, iki tr incekn valf ya
da kinistin valflarn sand.
sea cock: Gem. Mak. soutucular, kondansrler vb. i
iin gerekli soutma suyunu salayan ve sintinede
bulunan valf; incekn valf; kinistin valf; biri s ve di
eri derin su iin olmak zere iki tanedir.
sea connections: Gem. Mak. soutucular, kondan
srler vb. i iin gerekli soutma suyunu salayan ve
sintinede bulunan valf; incekn valf; kinistin valf; bi
ri s ve dieri derin su iin olmak zere iki tanedir.
sea connections: Gem. Mak. yangn pompas, servis
pompas, dolam pompas vb.inin devrelerine deniz
suyu salayan balantlar; deniz balantlar.
sea dog: 1) gemici, zellikle deneyimli olan biri. 2)
aybal veya fok.
seafan: Fan eklindeki trl mercanlardan herhangi
biri.
seafarer: Denizde sefer yapan kii; gemiadam; deniz
ci.
seafaring: 1) denizdeki yaama ait; yaamn denize
adam. 2) bir denizcinin ii veya meslei; denizci
lik. 3) deniz gezisi veya seyahati.
sea fight: Denizde, gemiler arasndaki sava.
sea foam: 1) deniz suyu zerindeki kpk; deniz k
p. 2) Eskiehir ta; lleta.
sea gauge: 1) bir geminin yzmesi iin gerekli su de
rinlii veya darft. 2) deniz derinliklerini lmek iin
kullanlan bir cihaz; Esk. derinlik iskandili.
seal: 1) szdrmayan, kapatan veya skca balayan
bir ey; kee, rnein ya keesi. 2) su doldurulan
U eklindeki boru gibi, buhar, gaz vb. i kaaklarna
engel olan herhangi bir cihaz. 3) tm olarak kapa
mak, zellikle hava, buhar veya gaz szdrmaz yap
mak; siil ile kapamak veya balamak. 4) Elekt. bir fi
ve piriz gibi tam temasa getirmek.
seal bore: Kee yuvas; kee delii.
seal bearing: Kendisine verilen ya karmayan ve
ya szdrmayan yatak; keeli yatak.

sealer

484

seco nd ar y

sealer: 1) mhrleyen kii veya ey. 2) grevi tart ve


sert; keskin; delici; nfuz edici.
l aletlerini incelemek, tecrbe etmek ve damgala
searchlight: 1) k kayna olan ve uzaklara eri
mak olan resm grevli.
ecek ekilde younlatran bir cihaz; projektr; ref
seal housing: Bkz. seal bore.
lektr. 2) yanstlan k n.
sealing: Damgalama; mhrleme.
sea suction: Buhar kondenserleri, ya ve hava sou
sealing compound: Kk atlak, boluk veya aralk
tucularna deniz suyu salayan pompann, biri s
lar doldurarak szmaz duruma getiren macun; szdrsu ve dieri derin su olan alclarndan herhangi biri;
mazlk macunu.
denizden alc.
sealing ring: Bkz. O ring.
seat: 1) bir eyin tabannn oturduu ksm veya y
sealing wax: Kuru batarya vb.ierinde kullanlan rei
zey. 2) Mot. emme veya giri ve egzoz supaplarnn
ne ve terebantin bileimi; mhr mumu; normal s
oturduklar ksm; yuva veya sit (Bkz. valve seat). 3)
caklklarda kat olup, stld zaman yumuar.
stop, ek vb.i valflarn oturduklar yuva; Gem. Mak.
sea level: 1) deniz yzeyinin seviyesi; deniz seviyesi;
sit.
deniz dzeyi; zellikle gelgit arasndaki yar dzey:
seat, valve: Bkz. valve seat.
Derinlik ve yksekliklerin lmnde standart olarak
sea water: Sodyum, potasyum ve magnezyum klorrkabul edilir.
ler ile magnezyum ve kalsiyum slfat kapsayan tuz
seal-level pressure: Bkz. atmospheric pressure,
lu su; gemilerde youturucu veya soutucu olarak
seal retainer: Ya keesini yuvasnda tutmak iin kul
kullanlr.
lanlan bilezik; ya keesi tespit segman.
sea water distillate: Bir geminin damtma sistemin
seal ring: 8te. sealing ring.
den gelen tatl sularn tm; damtk su; deniz suyun
seal-stripping: Reaksiyon trbinlerinde sabit ve hare
dan damtlan saf su; distile su; mayi mukattar.
ketli kanatlarn ular iie keys ya da rotoraft arasn
sea water pump: Deniz suyu pompas.
daki boluu azaltan ve kanat ularna taklan para
sea water system: Bir pompa tarafndan kinistin valf
lar; szdrmazlk paralar.
yardmyla alnan suyun, filtre veya streyner, ya so
seam: 1) ince bir cevher; kmr vb. katman. 2) ayr
utucusu, tatl su soutucusu vb.inden geirildikten
paralar birletirerek oluturulan herhangi bir hat;
sonra tekrar denize verildii devre; deniz suyu siste
diki; diki yeri. 3) dikmek. 4) atlayarak almak;
mi veya devresi.
atlamak. 5) diki yeri,.atlak, krk vb.i ile iaretle
seaworthiness: Denize elverili olma durumu veya ni
mek.
telii; denize elverililik.
seaman: 1) denizci; gemici; gemiadam. 2) ABD. de
seaworthy: Ak denizde seyahat ya da sefer yapma
niz eri.
ya uygun; ak denizlerde gvenli, dayankl; Bir ge
seaman certificate: Gemiadam czdan veya ehliye
mi iin sylenir.
ti.
sebacic: Beyaz, kristalli birasite (C 10 H 18 O 4 ) ait veya
seamanlike: iyi br denizci gibi veya iyi bir denizcinin
onu belirten; sibazik; oleyik asitin damtlmasndan
zellii; denizcilie sahip olan, denizcilik gsteren.
elde edilir.
seamanship: Bir geminin altrlmas hneri; iyi bir
sebiferous: Sof. yal ve muma benzer madde ka
gemicinin yetenei; gemicilik.
ran veya ifraz eden.
seamless: Dikisiz veya kaynaksz olarak yaplan (ka
sec. Bkz. 1) secant. 2) second; seconds. 3) secon
zan borusu vb.).
dary. 4) section; sections. 5) sector.
seamless tubes: Buhar kazanlar, yksek basnl s
secant: 1) bir eriyi iki veya daha fazla noktada ke
v, buhar ya da gaz tayan yerlerde kullanlan boru
sen herhangi bir doru. 2) Trigo. a) bir dairenin ya
lar; dikisiz ya da kaynaksz borular; alam elikle
ynn dier ucunda yarapa teet olan bir doruya
rinden yaplrlar; Bkz. croloy.
dairenin merkezinden uzatlan doru, b) bu doru
seam weld: Bkz. seam welding.
nun boyu. c) bu dorunun boyunun, yarapnn bo
seam welding: Daha ok motor bloklarna uygulanan
yuna oran, d) dik al bir gende hipotensn,
bir kaynak tr; diki kayna; diki biimindeki kay
dar aya gre, dier iki kenardan herhangi birine
nak.
oran; sekant; sec ksaltlmas ile belirtilir.
seaplane: Deniz veya suya inip kalkabilen uak; denisecond: 1) bir yer veya zamanda birinciden sonra ge
zua.
len; ikinci; 2.; 2 nci. 2) dier; bir baka; ek olarak.
seaport: 1) okyanus gemileri tarafndan kullanlan
3) rtbe, g, deer vb. inde birincinin altnda olan,
yer; liman; deniz liman. 2) byle bir limana sahip
4) ikinci derecede; tal; ikincil. 5) birinciden sonraki.
olan kasaba veya ehir.
second: 1) zaman olarak dakikann altmta biri; sani
sea power: 1) deniz kuvveti; deniz gc. 2) byk de
ye. 2) ok ksa bir zaman; lhza; an. 3) bir dakikalk
niz gcne sahip olan devlet.
ann altmta biri (1/60 dakika); bir derecelik yayn
seaquake: Deniz dibi zelzelesi veya depremi.
1/3600'; Simg. ("); sec. ksaltmas ile belirtilir.
sear: 1) kurutmak. 2) kuru ve sert yapmak iin yzeyi
secondarily: ikincil olarak; ikinci! bir ekilde.
ni yakmak veya kavurmak. 3) kzgn demir ile yak
secondariness: ikincil olma durumu veya nitelii.
mak veya dalamak.
secondary: 1) ikinci; birincil veya primer olmayan;
search: 1) aratrmak; dikkatle aratrmak; muayene
ikinci derecede; tal; sekonder. 2) birincil veya oriji
etmek. 2) inceden inceye ve dikkatle gzden geir
nal bir eyden tredii veya geldii dnlen; t
mek; tecrbe etmek; incelemek. 3) bir eyi bulmak
rev. 3) Kimy. a) molekldeki iki atom ya da kklerin
iin denemek; aratrma yapmak. 4) aratrma ii. 5)
yer deitirmesi ile oluan: kincil sodyum fosfat,
aratrma yapan bir kii veya gurup.
Na2HPO4 gibi. b) kapal veya ak bir zincirde do
searching: 1) etraflca inceleme veya aratrma. 2)
rudan iki atom veya radikalle birleen karbon atomu-

secondary air

4S5

se dim e n t a t io

n
nu belirtir. 4) Elekt. a) endksiyon akm veya onun
devresine ait veya onu belirten, b) endksiyon ile
retilen akma sahip olan: ikincil veya sekonder sar
g gibi. 5) Elekt. ikincil sarg veya devre.
secondary air: Egz. Trb, yanma odasnda yanma s
rasnda oluturulan yksek scaklktaki (1 900 - 2
250C) gazlarn scaklklarn azaltmak iin kullanlan
hava; soutma havas; ikincil veya sekonder hava.
secondary battery: Bkz. secondary cell.
secondary cell: Tersinir kimyasal etki ile alan ve
bylelikle tekrar arj edilebilen bir volta pili; sekon
der pil; ikincil pil.
secondary circuit: Dierindeki akm deiimi ile
elektromotor kuvvetin endklendii bir devre; sekon
der veya ikincil devre; tal devre.
secondary coil: Birincil bobinde akan ile akmn en
dklendii bobin; sekonder veya ikincil bobin.
secondary combustion: Alev borulu kazanlarda gaz
larn yanma odas veya cehennemlie getikten son
ra orada yanmas; ikincil, sekonder veya tal yanma;
bacada ar scakla ve bunun sonucu olarak hava
stclarnda hasara neden olur.
secondary cosmic rays: Birincil veya primer kozmik
nlar ekirdek ve elektronlarla karlat zaman,
dnya atmosferindeki taneciklerin radyasyonu; ikin
cil kozmik nlar.
secondary electron: 1) ikincil yaymdan gelen bir
elektron; ikincil elektron. 2) iki elektronun arpma
sndan sonra oluan, daha az enerjiye sahip olan
bir elektron.
secondary emission: Elektron akm ile bombard
man edildii zaman bir metalden yaylan elektron
lar; ikincil yaylma ya da emisyon.
secondary force: kincil veya sekonder kuvvet; Bkz.
secondary inertia force.
secondary heating: Yksek gl, ar devirli dizel
motorlarnda, tanklardaki birincil stmaya ek olarak
fuel oil stcsndaki stma (90-140C); ikincil st
ma; sekonder stma.
secondary interia force: Cos 2 <p kanununa uyan ve
devir hareketli ktlelerin arlklarndan gelen atalet
kuvveti; ikincil harmonik; ikincil atalet kuvveti; sekon
der atalet kuvveti.
secondary injection period: Diz. Mot. pskrtme
so na erdikten sonra pompa ile enjektr arasndaki
bo ruda basn dalgalanmas nedeniyle enjektrn
tek rar pskrtmesi; ikincil pskrtme sreci;
istenme yen bir olaydr; dribbling eklinde de
kullanlr.
secondary metal: Hurdalardan temizlenmi metal;
ikincil metal.
secondary system: Buhar retmek iin bir nkleer
stim tesisinin primer sisteminin ssn kullanan dev
re; ikincil devre.
secondary of transformer: Bir transformatrn yke
bal sargs; transformatrn sekonder sargs.
secondary winding: ki sargl bir transformatr, en
dksiyon bobini vb. inin uzun, ok sarml sargs;
ikincil sarg; sekonder sarg.
seconder assistant engireer: Den. 12.00-16.00 ve
24.00-04.00 saatleri arasnda vardiye tutan gemi ma
kineleri iletme mhendisi; kinci mhendis; ikinci
makinist.
second deck: Den. bir gemide ana gvertenin altn
da kalan gverte; ikinci gverte.

second hand: Bir saatte saniyeleri gsteren ve kad


ran zerinde hareket eden ibre; saniye ibresi.
second harmonics: Bkz. secondary inertia force.
second law of thermodynamics: Termodinamiin
trl ekillerde ifade edilen yasas; termodinamiin
ikinci kanunu: "Gerek ya da ideal, hi bir s maki
nesi, kendisine verilen snn tmn ie eviremez,
bir ksmn egzoz eder".
second mate: Den. birinci zabitten kk rtbeli var
diya zabiti; 3 nc kaptan; ikinci zabit.
second Saybolt Furol: SSU'nun {Bkz. second Saybolt Uniersal) yaklak onda biri olan bir viskozite
birimi: 300 SSU = 30 SSF gibi; SSF ksaltmas ile be
lirtilir.
second Saybolt universal: Saybolt viskometresinde
cihazn kk apl kanalndan, deney scaklna
3
kadar stlm 60 cm yaktn akmas iin geen sani
ye trnden zaman ile belirtilen viskozite; SSU ksalt
mas ile gsterilir.
secpar: 3,26 k yl veya 19 200 000 000 000 mil
veya
30 892 800 000 000 km'ye eit olan bir uzunluk biri
mi; parsek (Bkz. parsec).
sect.:
Bkz.
section.
section: 1) kesme ile ayrlm veya karlm bir par
a. 2) kesme veya ayrma iiemi ya da ii. 3) mikros
kop almas iin kullanlan, bir maddeden karl
m ok ince bir para. 4) kara veya deniz kuvvetleri
nin trl alt blmlerinden biri (ABD). 5 a) yatakl va
gonun bir paras, b) bir dieri ile ayn tarifede her
hangi bir tren. 6) ksmlara ayrmak veya kesmek. 7)
Tek. Res. kesit.
sectional: 1) verilen bir blm ya da blgeye ait. 2)
kesit ya da paralardan yaplm veya paralara ayr
labilen.
sectional boilers: Su blgesi (mahalli) patlama tehli
kesi oluturmayacak ekilde kk paralara bln
m kazanlar, rnein su borulu kazanlar; blml
kazanlar.
sectional wiew: Tek. Res. kesit grn.
sector: 1) herhangi iki yarap ile snrl ve onlarn
ara snda kalan yay dahil bir daire paras; sektr;
daire dilimi. 2) ularndan birbirine birletirilmi ve
trl l eklerde iaretlenmi iki cetvelden oluan,
problem leri zmek ve alar lmek iin kullanlan
matema tiksel bir cihaz. 3) sektrlerine ayrmak.
securing nut: Bkz. looking nut.
sectorial: Sektre ait; sektryel.
securable: Gvenli ya da emniyetli olarak.
secure: 1) gvenli; emniyetli; tehlikesiz; hasar vb. ine
maruz kalmayan; emin. 2) gvenli veya emniyetli ol
mak; korumak; muhafaza etmek. 3) emniyetli veya
gvenli olmak.
security: Gvenlik; emniyet.
sedan: iki ya da drt kaps, n ve arkada iki koltuu
olan kapal tip otomobil; sedan.
sediment: 1) bir svnn dibine ken herhangi bir
madde; tortu. 2) Den. zellikle yk tanklarnda su,
petrol vb. i svlardan dibe ken kat maddeler; tel
ve.
sedimental: Bkz. sedimentary.
sedimentary: 1) tortuya ait; tortu ieren veya kapsa
yan; tortu tabiatnda olan. 2) kayalar gibi, tortu birik
mesi ile oluan.
sedimentation: Katlar ve svlarn ayrlmas; sedimen-

sed im e n ta ti o n potentia l
tasyon; tortu birikimi; kelme; keltme; dinlendire
rek veya seperatrden geirerek salanr,
sedimentation potential: Bir sv iinde bir taneciin
dmesi ile oluan potansiyel fark; kme potansi
yeli.
Seebeck effect: Farkl iki metal bir devreyi olutur
mak zere ularndan birbirlerine balandklar ve
farkl scaklklarda iki blge oluturduklan zaman,
bu devrede akan akm; Sibek etkisi; pirometre ya da
termokupl kuram.
seeder: ekirdek karmak iin kullanlan bir alet.
seep: Kk delik veya gzeneklerden szmak; szp
akmak; bir havuz oluturmak iin topraktan su ya da
petroln szd yer.
seepage: 1) szma ii veya ilemi; sznt. 2) szan s
v.
seethe: 1) kaynatarak piirmek. 2) bir svda slat
mak, slanmak veya doyurmak ya da iba haline ge
tirmek; kaynatmak. 3) kaynayan bir sv gibi kabar
mak veya kprmek.
Seger cones: Kil ile baz oksitlerin karmndan olu
an ve bir frna yerletirilen kk konik paralar ya
da koniler; yaklak scakl belirtmek iin kullanlr.
segment: 1) Elekt. bir kollektrn yaltm blmlerin-'
den biri; komtatr (bakr) dilimi. 2) bir gvdenin ayrilabildii paralardan herhangi biri; blm veya k
sm. 3) Geom. a) bir daire ya da krenin bir dzlem
le kesilmesi sonucu elde edilen yay veya kirili k
sm; daire veya daire kesmesi; halka; segman. b)
bir dorunun belirli ksmlarndan herhangi biri. 4)
blmlerine ayrmak.
segmental: 1) bir dairenin paras veya segmenti ek
line sahip olan. 2) segment veya segmentlere ait;
segment tabiatnda olan. 3) segmentlerden oluan.
segregate: 1} ana ktleden ayrlmak ve yeni bir gv
dede bir araya gelmek: Kristaller iin sylenir. 2) di
erlerinden ayrmak.
segregation: Bir alamn elementlerinin veya bileen
lerinin konsantrasyonundaki deiim.
Seidlita powder: Roel tuzu.
seism: Deprem; zelzele.
seismal: Bkz. seismic.
seismic: 1) zelzele ya da zelzelelere ait; sismik. 2)
zelzelenin sebep olduu. 3) zelzelelere konu omak.
seismical: Bkz. seismic.
seismic detector: Dnyann belirli veya stratejik yerle
rine yerletirilen ve onun rettii dalgalarn aratr
mak zere kullanlan, kayt eden bir osilorafa bal
bir mikrofon; sismik detektr.
seismism: Yer sarsnts olaylarnn tm.
seismo-: Deprem, yersarsnts veya zelzele anlamla
rnda bir nek; Nad. Ola. sismo- eklinde de kullan
lr.
seismogram: Sismografta depremlerin kayt edildii
kat erit; sismogram.
seismograph: Depremlerin yeri, yn, iddeti ve s
relerini kayt eden ok duyarl bir cihaz; sismograf.
seismographic: 1) sismografiye ait; bir sismograf ta
rafndan kayt edilen. 2) sismografiye ait.
seismography: Depremlerin kayt edilmesinde, sis
mograf kullanm.
seismol.: Bkz. 1) seismological. 2) seismology.
seismologic: Bkz. seismological.
seismological: Sismolojiye ait.

486

sel f cleanin g filte r

seismologicaliy: Sismoloji ilkelerine gre.


seismology: Sismoloji; deprem ve onunla ilgili ben
zer olaylar inceleme bilimi; sismoloji; deprem bilimi.
seismometer: Bkz. seismograph.
seismometric: Bkz. seismographic.
seismoscope: Depremlerin sadece srelerini ve olu
umunu gsteren bir cihaz; sismoskop.
seismoscopic: Sismoskopa ait veya onun tarafndan
kayt edilen; sismoskopik.
seize: 1) Tutukluk yapmak; skp almamak. 2)
Den. birlikte balamak (ipler vb.).
seizing: Den. a) sicimle birbirine baamak. b) bunun
iin kullanlan ipler ya da halatlar, c) bu ekilde ba
lamak.
seizure: 1) Tutukluk; skp almama. 2) yakalama;
tutma; el koyma.
seizure, piston: Bkz. piston seizure.
selectivity: Rady. tayc dalgalarn belirli frekanslar
n alan ve yakn frekanslar atan bir radyo alcs d
zeni; selektivite.
selector valve: Bub. Kaza. sistem ya da bileenlerin
elle veya otomatik kontrolnn seimine yardm
eden pnmatik bir cihaz; seici valf.
selenate: Selenlk asitin bir tuzu; selenat.
selenic: 1) selenus bileiklerinden daha yksek de
erli selene sahip bileikler iin veya onlara ait; selenik. 2) renksiz bir kristalli asite (H 2 Se0 4 ) ait ya da
onu belirten.
selenious: 1) selenik bileiklerden daha kk deer
li selen kapsayan bileiklere ait veya onlar belirten.
2) renksiz, kristalli bir asite (H 2 Se0 3 ) ait veya onu
belirten.
selenite: Kristaler veya ince yapraklar eklinde bulu
nan bir tr alta; selenit.
selenium: Kimy. kkrt gurubundan bir kimyasal ele
ment; fotoelektrik cihazlarda kullanlr; selenyum;
Simg. Se; at. a. 78,96; at.no.34.
selenium cell: Selenyum levhalar kapsayan fotoelek
trik hcre.
selenium rectifier: Selenyumlu rektifayer veya do
rultma; Bkz. metal rectifier.
selenographer: Selenografi uzman ya da mtehass
s.
selenographic: Selenografiye ait.
selenography: Ayn yzeyi ve fiziksel zelliklerini in
celeyen bilim dal; selenografi.
selenology: Ay ile ilgilenen astronomi dal; selenoloji.
self-acting: D br etki veya uyar olmakszn ileyen;
kendi kendine alan; otomatik.
self-aligning: Kendiliinden ayarl; kendi kendini
ayarlayan.
self-aligning bearing: Kendi kendini ayarlayan ya
tak; kresel yatak; spherical bearing, spherical-se
ated bearing biiminde de kullanlr.
self-breathing engine: Doal emili veya kendiliin
den solunumlu makine; Drt zamanl dizel makinele
ri iin sylenir; Bkz. naturally aspirated engine.
self-centered: Dier eylerin evresinde hareket etti
i bir nokta veya merkez gibi sabit ya da hareketsiz.
self-cleaning filter: Temizleme eleman hareketli ve
ya bir hava silindirinin aralkl hareketi nedeniyle sa
at ynnde dndrlen filtre; kendi kendini temizle
yen filtre; kendiliinden temizlenen szge.

self-closing valve
self-closing valve: Kendiliinden ya da otomatik ka
pama valf.
self-contained: 1) kendi kendini denetleyebilen. 2)
muharrik, eviren ya da dndren g ile birlikte
tm alan paralar bir nite tarafndan kapatlm
olan: Makineler iin sylenir. 3) grevlerini bamsz
olarak yapabilen; kendi kendine yeterli.
self-driven: Kendi muharrik ya da evirici gcne sa
hip olan; kendiliinden hareket edebilen; otomotif.
self exitation: Kendi alan iin akm reterek alan
bir makine; rnein bir doru akm jeneratr; ken
dinden ikazl veya uyarmal.
self-exited: Doru akm makinelerinin tm gibi, ken
diliinden uyarlm veya ikaz edilmi; kendi rettii
akmla kendisini uyaran ya da ikaz eden (jeneratr
vb. i)
self-hardened: Bkz. self-hardening.
self-hardening: Akkor haline kadar stldktan sonra
eliin hava ile soutularak sertletirilmesine ait;
kendiliinden sertleme.
self-ignition: Kendiliinden ya da kendi kendine tu
tuma; otomatik tutuma.
self-ignition temperature: Kendiliinden tutuma s
cakl; dizel yaktlarnn kendiliinden tutuma scak
lklar 200-250C dolayndadr.
self-induced: 1) kendi veya bir bakas tarafndan endklenen; kendiliinden endklenen. 2) kendiliin
den endkleme ile retilen,
self-inductance: Bir bobinin sarmlarnda akmn ne
den olduu gerilim ya da voltaj; self endktans.
self-induction: Bir devrede, o devredeki akm deii
mi ile elektrik akmnn endklenmesi; self endksi
yon; kendiliinden endklenme.
self-loading: Bir tabanca ya da silah gibi, kendi
hare keti ile tekrar dolma; kendiliinden dolma;
otomatik dolma.
self-moving: Kendi gc ile hareket etme veya hare
kete muktedir olma.
self-oiling: Kendi kendini yalayan; kendiliinden
yalanan (srtnme yzeyi, yatak vb.i).
self-oiling bearing: Kendiliinden yalanan yatak;
kendi kendine yalanan yatak.
self-priming: Alc tarafndaki boru devresini kendisi
havaszlandran veya orada vakum oluturan; kendi
liinden havaszlandrmal.
self-propelled: Kendi hareket veya yrtme gcn
retme; kendi kendini hareket ettiren; kendiliinden
hareket eden.
self-propelled dredge: retim ekipmann pervane
nin hareketi iin kullanabilen tarak gemisi; kendi ma
kinesi veya olanaklaryla hareket edebilen tarak ge
misi.
self-propelled vessel: Kendi makinesiyle hareket
eden tekne veya gemi.
self-propelling: BKZ. self-propelled.
self-recording: Bir makine gibi, kendi grev veya a
lmalarn otamatik olarak kayt yapan; otomatik ka
yt etme.
self-starter: Mor. ilk hareketlerini salamak iin kulla
nlan, el ile hareket veya yardmc makine dnda ka
lan, herhangi bir cihaz;self starter; mar.
self-ventilating: Kendiliinden havalandrmal jenera
tr, motor vb.i).
self-winding: Baz saatler gibi otomatik olarak kuru

487

semifluid

lan.
semantics: Anlambilim.
semi-: Yar, yarm anlamda bir nek.
semi anthracite: Yar antrasit; %8-%14 uucu madde,
antrasite gre daha az sabit karbon kapsar, uzun ve
parlak bir alevle yanar; kazanlarda buhar retmek
amacyla kullanlmayan bir kmrdr.
semiautomatic: 1) ksmen otomatik, ksmen el ile de
netlenen: Yar otomatik makineler iin sylenir. 2)
yar otomatik: Silah ya da tabanca iin sylenir.
semi-balanced
rudder:
Yar dengeli
dmen.
semibituminous:
Antrasitten
daha
yumuak.
%14-%22 uucu madde, depolama ve tama srasn
da ufak paralara ayrlma eilimli, ok az duman
kararak yanan bir maden kmr; yar bitml k
mr.
semibuilt crankshaft: Diz. Mot. krank oluturan iki
krank kolu ve krankpinin tek paradan yaplp, jur
nallere sk olarak geirildii krank mili; yar yapl
krankaft.
semicircle: 1) yarm daire. 2) yarm daire eklinde
olan herhangi bir cisim.
semi circular: Yarm daire eklinde olan.
semi-closed: Yar kapal ya da yar ak (buhar ve be
si suyu devresi vb.i).
semi-closed feed system: Gem. Mak. kondenser,
ekstrakn, (youum) pompas, erecekler konden
ser, atmosfere ksmen ak bir tank, dreyn kuler, fid
suyu pompas ve stcdan oluan bir besi suyu dev
resi; yar kapal fid suyu devresi; yar ak fid suyu
3
devresi; bu devredeki suyun her litresinde 0,10 cm
dolaynda hava bulunur.
semi-closed cycle: Gaz. Trb. alak ve yksek ba
sn kompresrleri, i soutucu, jeneratr, hava st
cs ve gaz trbininden oluan gemi g devresi; ya
r kapal evrim.
semiconductor: Elektrik ve sy iletim zellikleri
Mes kenler ile yaltkanlar arasnda olan bir madde;
yar iletken; yar iletkenin direnci, artan scaklk ile
azalr; bunlar element veya bileik halinde olan
german yum, selenyum, silisyum ve kurun tellr
gibi mad delerden herhangi biridir.
semiconductor diode: Bkz. crystal rectifier.
semiconductor junction: rnein biri n ve dieri p
trnde olan iki farkl tipteki yar iletken arasndaki
bir dzlem; yar iletken birleme (yeri, blgesi vb.)
semidiameter: apn yars; yarap.
semi-diesel engine: Gnmzde, zellikle otomotiv
endstrisinde yararlanlan, kompresyon ya da sk
trma basnc yaklak 19-24 bar, maksimum basnc
27-41 bar olan n yanma odas, girdap yuval vb.i di
zel makinelerinden herhangi biri; yarm dizel makine
si; smidizel makinesi.
semi-elliptic: Bkz. semielliptical.
semielliptical: 1) yarim elips eklinde olan: Yaprak
yaylar iin sylenir. 2) elips ekline yakn.
semi finished: istenilen llere kadar ilenmemi
veya gerekli boyutlara kadar ilenmesi mmkn (ya
lak, makine paras vb.i); yar ilenmi; yar mamul.
semifloating pin: Mot, otomobil makinelerinde oldu
u gibi konnektin rodun veya piston kolunun kk
tarafna skca balanan piston pin; yar salnml perno ya da piston pin veya gacn pin.
semifluid: Sv ya da kat olmayan; yar sv; ar veya

se mikilled s t ee l
kaln, fakat akabilen; viskoz, fakat sv; bu tabiatta
olan bir madde.
semikiled steel: Silisyum, alminyum veya her ikisi
ile sadece ksmen oksijensizletirilen elik; yar l
elik; byk bir blm %0,15-%0,25 karbon ve yak
lak %0,05 silisyum kapsar.
semi-micro method: Kk miktarda maddeler ve
k k lekli aletler kullanlarak yaplan analiz veya
ha zrlk yntemi; yar mikro yntemi.
semipermeable: Baz maddelerin gemesine msa
ade eden; yar geirgen.
semipermeable membrane: Belirli iyon veya mole
kllerin gemesine msaade eden ve dierlerinin
gemesine engel olan bir diyafram ya da membran;
bu tr membranlar, trl selofanlar, ozmometreler,
veya parmenlerde kullanlr; rnein bakr hegzasiyanoferrat (II), Cu 2 Fe(CN) 6 vb.i gibi.
semiplastic: Ksmen plastik veya yorulabilen.
semiround: Genel olarak yuvarlak, fakat dz bir yze
yi olan; yarm yuvarlak; balk srt; bu ekilde olan
herhangi bir ey.
semisolid: Jelatin gibi ekil deitirebilen fakat sv ol
mayan; yar sv; yar sv madde.
semispherical: Yarm kre eklinde olan; yar kre
sel.
semi-steel: Yaps %3-%3,5 karbon, %1-%1,4 silisyum
ve gerisi demirle dengelenen bir elik tr; yar elik
(bugn kullanlmyor).
semitransparent: Yar saydam veya effaf.
senary: Altya ait; alt
anlamnda. send: Gndermek.
sending telemotor: Gem. Mak. hidrolik dmen maki
nelerinde dmen dolab, hidrolik silindirleri, hidrolik
borular vb.ini kapsamna alan blm; transmitter;
verici; gnderici telemotor.
sensation unit: Ses iddetinin birimi olan desibel'in
(Bkz. desibel) eski ad.
sense: Alglamak.
sensible heat: Termometre (veya scaklk ler) ile
llebilen s; hissedilebilir s.
sensible temperature: Bir termometrenin belirttii
s caklk; hissedilebilir scaklk.
sensitive: Duyarl; hassas.
sensitivity: 1) hassas ya da duyarl olma durumu ve
ya nitelii; duyarllk; hassasiyet. 2) Herhangi bir re
glatr durumunda hzdaki minimum deiimin ne
den olaca reglatr pozisyonu; duyarllk; hassasi
yet.
sensitize: Duyarl veya hassas yapmak; zellikle: a)
Foto. a kar (film ya da levhay) duyarl yapmak,
b) yinelenen (mkerrer) enjeksiyonlarla bir serumu
hassas ya da ok hassas yapmak.
sensitometer: Gzlemlerde olduu gibi duyarll
l mek iin kullanlan bir cihaz; sensitometre.
sensor: Alglayc.
sentinel valve: Bazan basn giderme (rilif) valflar
nn giri hcresine balanan ve tehlikeli basnlarda
alarm veren,kk ve yay yk ile alan bir valf;
gzc ya da nbeti valf; sentinel valf.
separability: Ayrlabilir olma durumu veya nitelii.
separable: Bir btnn ayrlabilen herhangi bir
para sna ait: Elementlerin izotoplar, ktle
spektrometresi ile ayrlabilir gibi.
separate: Ksmlara ayrlmaya neden olmak; blmek;

488

SE reac t io n
ayrmak; ayrlmak; ayr.
separated: Bir btnden karlm herhangi bir par
ay belirtir; ayrlm; karlm.
separate excitation: Bir elektrik makinesinin alan
iin, d bir kaynaktan salad akm; ayr uyarmal;
dtan uyarmal; dtan ikazl.
separate exciter: Dtan ikaz eden veya uyaran; se
parate excitation.
separating: Separasyonda kullanlan bir alet (ara,
ci haz) parasn belirtir; birbirine karmayan svlar
ayrmak iin kullanlan cihazn ayrma bacas gibi;
ayrma; karma.
separation: 1) ayrma veya ayrlma. 2) ayrlmann g
rld yer; blm; ksm. 3) ayrlan bir ey.
separation energy: Bir ekirdekteki proton, ntron
veya alfa partiklnn balayc enerjisi.
separator: 1) ayran kii veya ey. 2) Mak. yalama
ya, yakt vb.inden yabanc maddeleri ayran cihaz;
separator veya ayrc. 3) bir akmlatrn + ve - ku
tuplar arasnda asite dayankl trl maddelerden ya
plm ince levha; separator; ksa devreyi nlemek
iin kullanlr.
separator, fuel: Bkz. fuel separator.
separator, oil: Bkz. oil separator.
separator plate: 1) ksa devreyi nlemek amacyla
ak plakalar arasna konulan, asite dayankl pls
tik, frnl grgen veya kattan yaplan levhalardan
herhangi biri; ak kutup seperatr, baz ya seperatrlerinde kartular arasndaki maden perde; sepa
rator levhas.
separator,
steam:
Bkz.
steam
separator.
separator tube: Isl dalma tarafndan izotoplar
ayr mak iin kullanlan bir cihaz; ayrma tp.
septavalent: Nad. Ola. yedi deerli.
septempartite: Yedi paraya blnm.
septenary: 1) yedi saysna ait. 2) yedi says. 3) yedi
ylda bir grlen.
septennial: 1) yedi yl sren. 2) her yedi ylda bir ge
len, grlen, vukubulan vb.
septennially: Her yedi ylda bir.
septic tank: Bakteri hareketleri nedeniyle atk madde
lerin rd ve ayrt tank; septik tank; fossep
tik.
septilateral: Yedi kenar olan; yedi kenarl.
septilion: 1) ABD ve Fransa'da 1'i izleyen 24 sfrdan
24
oluan say; 10 . 2) ingiltere ve Almanya'da Vi izle
42
yen 42 sfrdan oluan say; 10 ; septilyon.
septimal: Yedi saysna ait.
septuple: 1) yediden oluan. 2) yedi kat; yedi misli;
yedi ile arpmak. 3) yedi misli yapmak.
sequel: Sonu ya da
netice.
sequence: 1) bir eyin dierini izlemesi veya ondan
sonra gelmesi; sra; dizi. 2) bunun vukubulduu s
ra. 3) ou zaman dzgn eylerin devaml ya da
srekli dizisi. 4) sonu ya da netice.
sequent: 1) birbirini izleyen. 2) sra; dizi. 3) takip
eden ey.
sequential: 1) sra; seri. 2) dizi meydana getiren. 3)
sral.
ser: 2 libreden (0,904 kg) az bir miktar daha byk
bir arlk birimi.
SE reaction: Atak yapan maddenin elektrolitik ayra
olduu, bir bakasnn yerine kullanlan tepkime; SE
tepkime.

seria l
serial: 1) sra ya da diziye ait; sra eklinde dzenlen
mi; sra eklinde meydana gelmi. 2) seri ya da se
riler halinde olan. 3) periyodik olarak.
serial number: Makinelerin yapldklar zaman belir
ten say; seri numaras.
series: Elektriksel cihazlar balama yntemlerinden
biri; seri balama.
series capacitances: Elekt. trl sayda seri bal kapasitr, kondensatr veya meksefe; seri bal kapasitrler.
series circuit: Elekt. seri bal diren, kapasitrvb.inden oluan devre; seri devre.
series connection: Seri balama.
series generator: Bkz, series-wound generator.
series motor: Seri alan sargsna sahip olan bir do
ru akm motoru; seri motor.
series-parallel circuit: Elekt. hem seri ve hem de pa
ralel direnlerin bulunduu devre; seri-paralel dev
re.
series-parallel resistor: Seri ve paralel (bal) diren
ler.
series resistors: Elekt. seri bal direnler; seri di
ren elemanlar; seri direnler.
series-winding: Doru akm makinelerinin endvi ile
seri durumda olan kutup ya da alan sargs; seri sar
g; kaln sarg.
series-wound generator: Alan sargsnn endvisi iie
seri olduu ve izoleli kaln tellerden oluan bir DC
elektrik reteci; seri jeneratr; seri dinamo; sadece
lboratuvarlarda kullanlr.
series-wound motor: Bkz. series motor.
Serpek process: Atmosferik nitrojeni fikse etmek ve
ya asabitletirmek iin uygulanan bir yntem; Ser
pek yntemi; bu yntemde alminyum ile nitrojen
den alminyum nitrr, sonra paralanarak amonyak
elde edilir.
serpentine: 1) bobin yaplm veya sarlm; sarg;
Mak. iersinden scak su, buhar vb. i geirilerek st
ma grevi yapan boru demeti; serpantin; Yakt, ya
tanklar, evaporator, stclar, vb.lerlnde kullanlr. 2)
ou zaman yeil veya kahverengimsi krmz olan
bir mineral, magnezyum silikat, Mg 3 Si 2 0 7 .2H 2 0 ;
y- lanta.
serrated: Trtl ekilmi; trtll.
serrated piston skirt: Kompresyon ve ya kontrol
segmanlarnn altnda kalan, etei trtllanm piston;
baz alminyum pistonlarda trtllar arasndaki kanal
larda ya tutmak ve bu ya silindir yzeyine dat
mak iin kullanlr; etei trtll piston.
serrated thumbnut: D yzeyine trtl ekilmi daire
sel somun; trtll somun.
serriform: Testere eklinde; ekli testereye benze
yen.
serrulate: Kenar boyunca kk, ok ince testere di
lerine sahip olan.
server: Bilgisay. hizmet program.
service: 1) ykama ve yalama. 2) bakm yapma. 3)
elektrik enerjisi, su, ulam, posta telefon vb.i gibi ka
muya salanan hizmetler. 4) bunlar salamann
yntemi veya usul. 5) Den. ite kullanlan (halat,
tel vb.) herhangi bir madde. 6) hizmete ait, hizmet
iin veya hizmette. 7) kontrol, ayar, onarm, yakt
vb. i ile greve hazr hale getirmek.
service brake: Oto. el freni; servis freni.

489

settle
service elevator: Hizmetliler tarafndan yk, eya, ba
gaj vb.i tamak iin kullanlan asansr; yk asans
r.
serviceman: 1) grevi bir eyleri onarmak veya ser
vis vermek olan Kii; tamirci; radyo tamircisi gibi;
service man, service-man ekillerinde de yazlr.
service manual: Bir makine, elektrik motoru vb.inin
iletme, bakm ve onarm yntemlerini veren kitap
ya da kitapk; iletme el kitab; bakm ve onarm ka
talogu.
service pump: Buh. Kaza. fuel oili dinlendirme {Bkz.
settling tank) tanklarndan alarak onu basnla
(-15 bar) pskrtclere veren tulumba; servis
pompas.
service speed: Bir ticaret gemisi, tren, otobs vb.i ta
tlarn normal iletme srati; servis hz ya da srati.
service station: 1) mekanik ve elektriksel cihazlar
iin para, onarm servisi vb. salayan yer; Radyo
bakm istasyonu gibi. 2) bu tr hizmeti oto, kamyon
ve motosikletler iin salayan yer; benzin istasyonu.
service tank: Gemi dizel motorlarna akaryakt sala
yan ve onlar 12 saat sre ile altracak kapasitede
olan tank; servis tank; day tank eklinde de kullan
lr.
service tools: Gemi maazas, atelye vb.inde bulu
nan bakm, onarm ve ayar takmlar; servis takmla
r.
servo control: Aerodinamik veya mekanik rlelerle pi
lotun gayretini glendiren ya da takviye eden bir
kontrol cihaz; servo kontrol.
servo mechanism: Elektriksel veya mekanik impulslarla alan ve otomatik olarak bir makine, alet vb.ini altran bir elektrik motoru, pompa vb.i gibi bir
cihaz; elektromekanizma.
servomotor: Hidrolik olarak kk kuvvetleri byt
mek iin kullanlan bir mekanizma; servomotor; di
zel motorlarnn tornistan donanmlar, hidrolik reg
latrler vb.i yerlerde kullanlr.
servomotor cylinder: Servomotor silindiri.
servomotor piston: Servomotor pistonu.
servomotor rod: Servomotor rodu; servomotor pisto
nuna bal olan ve onun hareketini rak koluna ya da
kremayer dili ile pskrtme pompas plencerine ile
ten rod.
servomotor spring: Servomotor pistonu zerinde bu
lunan yay; pistonun alt tarafndaki ya boald za
man onu aaya doru iter; servomotor yay.
sesquioxide: atom veya edeer oksijenin, iki di
er element veya kk ile birletii oksit.
set: 1 a) almak iin (bir cihaz, veya makinenin ha
reketli parasn) yerinde tutmak, b) koymak; yerle
tirmek (bak, tra makinesi vb.), c) ayarlamak (tes
tere dilerini). 2) kolay boyanr yapmak (bir boyay).
3) takm. 4) kme.
set chisel: Perin, civata vb.inin balarn kesmek
iin kullanlan geni azl keski.
set off: Kapamak.
set on: Amak.
setscrew: 1) bir paradan dierine geen ve onun ha
reketine engel olan makine vidas; setuskur. 2) bir
yay vb.inin tansiyonunu ayar etmek iin kullanlan vi
da.
setting: Ayar.
sertle: 1) tortusunu ktrerek (bir svy) temizle-

settlers

490

sha f t b eari ng s , p ro p

elle r
mek. 2) tortularn ktrerek daha berrak yapmak.
settlers: Bkz. settling tank.
settling: Bir svy belirli bir sre dinlendirerek (yakla
k 12 saat) ar kat paracklar ye suyunu ktre
rek giderme; dinlendirme.
settlings: Bir svnn dibinde biriken kat madde; tor
tu.
settling tank: Gem.Mak. yakt, ya vb. i svlarn iin
deki yabanc maddelerin kmesi iin kullanlan ve
iinde ou zaman bir stc bulunan tank; dinlendir
me tank; settling tank.
set up: Bir deneye hazr olmak, rnein damtma ara
c kurmak iin (imbik, kondensatr, ayakl sehpa,
bek, termometre ve bir alc) bir cihazn ayr parala
rn birbirine balamak veya toplamak; kurmak.
seven: 1) alt ile sekiz arasndaki tam say; yedi; 7 ve
ya VII. 2) numaras 7 olan kii veya ey.
seventeen: On yedi; 17; XVII.
seventeenth: On yedinci; 17.; 17 nci. 2) bir eyin on
yedi eit parasndan birini belirten. 3) bir eyin on
yedi eit parasndan herhangi biri; 1/17.
seventh: 1) yedinci; 7 nci; 7. 2) bir eyin 7 eit
para sndan herhangi birini belirtir. 3) bir eyin
yedi eit parasnadn herhangi biri; 1/7.
seventhly: Yedinci yerde.
seventieth: 1) yetmiinci; 70 inci. 2) bir eyin yetmi
eit parasndan herhangi birini belirten. 3) bir eyin
yetmi eit parasndan herhangi biri; 1/70.
seventy: Yetmi; 70 ya da LXX.
seventy-five: Yetmi be mm'lik top; zellikle, Birinci
Dnya Sava'nda kullanlan bu aptaki ateli silah.
sever: 1) ayrmak; blmek. 2) paralanmak; kopmak.
severable: Kopabilir; blnebilir.
severe: 1) ar ekilde dz veya basit. 2) sert; iddet
li; ar vb.i gibi iddetli veya youn. 3) zor, g.
sewage: Kanalizasyon tarafndan tanan atk madde
ler; biyolojik atk; necaset.
sewage gas: Bkz. sewage-sludge gas.
sev/age pump: Kanalizasyon pisliini, topland tank
ya da tanklardan alarak sahildeki tesislere basan
pompa; necaset pompas; pislik pompas; dk pom
pas.
sewage-sludge gas: Kanalizasyon tesislerinin geli
mesi sonucu retilen ve iten yanmal makinelerde
yakt olarak kullanlan bir gaz; kanalizasyon gaz;
Bkz. sewer gas.
sewage tank: Gemilerde necaset ve pisliin, bu ara
da hela ve idrar kaplarndan vb.i gelen, atklarn top
land nispeten kk kapasiteli bir tank; pislik tan
k; necaset tank.
sewerage: 1) kanalizasyonlarla atk maddeler veya
yzey sularnn giderilmesi. 2) kanalizasyon sistemi.
3) atk madde.
sewer: Su veya biyolojik atklar tayan yeralt boru
su.
sewer gas: Kanalizasyon gaz; kanalizasyon sarnla
rnda grlen ve biyolojik atklarn rme ve fer
mantasyonundan oluan ve balca CH4 kapsayan
bir gaz; gaz makineleri ya da motorlar iin yakt ola
rak kullanlr.
sewing machine: Diki, nak makinesi.
sexagenary: Altm saysna ait veya onu belirten.
sexagesimal: Altm saysna ait veya altm saysna
gre; Mate, paydas altm veya altmn kuvveti

olan bir kesir.


sexcentenary: Alt yze (600) ait, zellikle alt yz yl;
alt yznc yldnm.
sexivalent: Alt deerli; alt deer veya valansa sahip
olan.
sexpartite: Alt paraya ait; alt paraya blnen.
sextan: Her alt gnde bir grnen ya da vukubulan;
her alt gnde bir grnen ate vb.
sextant: 1) cisimler arasndaki asal mesafeyi ya da
uzakl lmek iin kullanlan bir cihaz; sekstant:
Bir gk cismi ve ufuk veya dier bir gk cismi arasn
daki ann lm ile geminin mevkiini saptamak
iin navigatrler tarafndan kullanlr. 2) Nad Ola. da
irenin altda biri.
sextillion: 1) ABD ve Fransa'da 1'i izleyen 21 sfrl sa
21
y; 10 . 2) ingiltere ve Almanya'da 1'i izleyen 36 s
36
frdan oluan say; 10
;
sekstilyon.
sextodecimo: 1) matbaa kdnn 16'ya katlanmasyla yaplan bir kitabn sayfa ls; yaklak olarak
114x171 mm (4,5x6,75 in). 2) byle bir, sayfa l
lerine sahip kitap.
sextuple: 1) altdan oluan; alt kapsayan. 2) alt mis
li; alt kat. 3) miktarn alt misli daha fazla yapmak
veya olmak; alt ile arpmak.
s.g.: Bkz. specific gravity.
shackle: 1) Oto. makas kpesi. 2) balamak iin kul
lanlan trl aletlerden herhangi biri; balama demi
ri, kelepe vb.i 3) Den. iki zincir baklasn birbirine
balayan elik para; kilit.
shade: 1) gneten gelen k nlarnn aa yukar
mat bir cisim tarafndan kesilmesinin neden olduu
greli karanlk; glge. 2) ktan korunmak veya onu
perdelemek iin kullanlan trl cihazlardan herhan
gi biri. 3) k veya sdan korumak ya da perdele
mek. 4) karartmak; donuklatrmak; lo yapmak.
shade line: Tek. Res. glge izgileri; glgeleme izgi
leri.
shadily: Glgeli bir tarzda veya ekilde.
shadiness: Glgeli durum veya nitelik.
shading: 1) k veya sya kar koruma; glgelik. 2)
bir resimde k veya glgenin belirtilmesi. 3) nitelik,
tr vb. inde olduu gibi herhangi kk bir fark veya
deiim.
shadowgraph: 1) aydnlatlm bir yzeye glge d
rerek retilen bir grnt veya siluet. 2) X n foto
raf; radyograf veya rntgen filmi.
shadowiness: Glgeli olma durumu veya nitelii.
shadowless: Glgesi dmeyen; glgesiz. 2) aydnla
tlm bir yzeyde glgesiz.
shadowy: 1) glgeye benzeyen; glge tabiatnda
olan, zellikle gerek olmayan veya maddesiz. 2)
glge ile kaplanm veya glge reten. 3) sembolik.
shaft: 1) gdml mermi veya onunla kyaslanacak
bir ey. 2) k konisi veya stunu. 3) hareketi mekaniksel bir paraya ileten maden ksm; mil; aft. 4)
bir maden ocana hava girmesini salayan kanal
ya da pasaj; havalandrma bacas; hava bacas. 5)
stma ve havalandrmada kullanlan hava kanal ya
da borusu.
shaft alley: Bir gemide, pervane veya ara aftlarnn
bulunduu hacim; aft yolu; aft tneli.
shaft bearing: Bkz. shaft bearing, propeller.
shaft bearings, propeller: Bkz. propeller shaft bea
rings.

shaft, cam
shaft, cam: Bkz. cam shaft.
shaft centeriine: aft veya milin yatay ekseni veya
merkez hatt.
shaft, crank: Bkz. crank shaft.
shaft deflection: Gem. Mak. pervane aftlar veya ara
aftlarda kendi arlklar nedeniyle oluan ve iki ta
yc yatak arasndaki mesafenin kp ile oalan
sapma ya da deflekn; aft deflekn.
aft, driven: Bkz. driven shaft.
shaft-driven: Gem. Mak. aft ya da pervane aft (ara
aftlar) tarafndan altrlan (jeneratr, devir sayac
vb.i gibi).
shaft-driven generator: Gem. Mak. ou zaman di
zel motorlu gemilerde ana makine altrld za
man devreye sokulan ve ara aftlarn birinden hareket alan dinamo; aft dinamosu; aft jeneratr.
shaft, driving: Bkz. driving shaft.
shaft gland: Rotoraftn trbin keysinden kt bo
azlara donatlan ve trbin keysinden buhar kaakla
rn azaltan, kondensere hava emilmesini nleyen k
smlar; boaz glendleri; karbon, labirent ve hidrolik
trleri vardr.
shaft guide: aft, mil veya bir rodun iinde hareket
ettii ksm; aft gayt; mil gayt; Supap gayt gibi.
shaft horsepower: Motorlar veya pistonlu buhar ma
kinelerinde, makine tarafndan krank mili kaplinine
iletilen g; aft beygirgc; effektif beygirgc;
fren beygirgc; Ne = p6 . vd . n . i / 0,45.z eitliin
den hesaplanr. (N e = fren beygirgc, p = fren or
talama basnc, bar, vd = strok hacmi, rrr, n = de
vir says, rpm ve i = silindir says, z = 1 (iki zaman
l Mk.), z = 0,5 (iki zamanl ve ift etkili Mk.ler ve
z = 2 (Drt zamanl Mk.ler iindir).
shafting: Hareketi aktarmak, veya iletmek iin kullan
lan miller veya havalandrma sistemi veya gurubu.
shaft, intermediate: Bkz. intermediate shaft.
shaft-operated: zellikle bir gemi makinesinin perva
ne ara aftlar ile altrlan (reglatr, elektrik jene
ratr vb.); aft tarafndan altrlan ya da iletilen.
shaft, propeller: Bkz. propeller shaft.
shaft tunnel: Bkz. shaft alley.
shaft turning gear: aft veya mil tornagiri; gemilerde
pervane aftn ve dolaysyla pervaneyi ok ar dn
drmek iin kullanlan elektrikli, buharl veya hidro
lik, bazan elle altrlan, dililerden oluan basit bir
makine.
shake: 1) ksa, hzl hareketlerle aa yukar, ileri ve
geri veya bir yandan dier bir yana doru harekete
neden olmak; alkalamak. 2) titremeye neden ol
mak; titremek; ihtizaz yapmak. 3) sallanmak; dalga
lanmak. 4) dzensiz ve abuk olarak aa yukar,
ileri geri, bir yandan dier bir yana doru hareket et
mek veya hareket ettirilmek. 5) sallanma ii veya ha
reketi; ileri geri hareket. 6) dzgn olmayan hare
ket; titreme hareketi.
shaker: 1) zellikle kartrma veya harman etmede
kullanlan bir cihaz; kartrc; tuzluk veya biberlik.
2) sallayan veya kartran ey ya da kii.
shale oil: Bitml ist veya linyitten elde edilen koyu
bir mineral yakt (petrol).
shallow: 1) derin olmayan; s. 2) bir su ktlesindeki
derin olmayan (s) yer. 3)s yapmak veya olmak.
shank: Biyel ya da piston kolunun alt veya st ular
arasndaki ksm veya gvdesi.

491

shearing
shape: 1) fiziksel veya uzaysal ekil. 2) belirli bir kii
veya eyin belirgin ekli. 3) dsel ekil; hayalet. 4)
belirli, muntazam veya uygun ekil. 4) belirli bir e
kil vermek.
shapelesness: Belirli bir ekli olmayan ve derhal bu
lunduu kabn eklini alan; ekilsizlik (akkanlar
iin sylenir).
shaper: 1) malzemeye ekil veren kii veya ey; vara
gele tezgh. 2) ilenecek parann sabit ve aletin eksenel hareketli olduu bir takm tezgh; planya tez
gh.
shaping: Bir malzemeye ileyerek ekil verme.
shaping machine: Planya tezghna benzeyen, a
pak karan kalemin sabit ve ilenecek parann ha
reketli olduu bir tezgh; bir tr planya tezgh;
planya tezgh iin yeterli byklkte olmayan par
alar ileyen tezgh.
sharp: 1) kesme ya da delme iin kullanlmaya uy
gun; ince bir az veya sivri bir uca sahip olan. 2)
az ve ucu olan; yuvarlak olmayan; sivri. 3) kum gi
bi sert, asal paracklardan yaplm. 4) duyular
zerinde iddetli etkisi olan; zellikle: a) souk; rz
gr gibi kesen, b) iddetli; youn; ar. c) kuvvetli;
keskin. 5) fevkalade ince ulu bir diki inesi. 6) kes
kin, sivri.
sharp-edge: Keskin az veya azlar olan; keskin;
keskin azl.
sharpen: Keskin veya daha keskin olmak; keskin yap
mak; bilemek.
sharpener: 1) kalem aaca; kalemtra; bak veya
makas bileyen kii; bileyici. 2) bileme tezgh.
sharpening stone: Bilei ta; su ta.
sharpless purifier: Rotoru uzun, dar bir silindir ek
linde olan ve daha ok buhar trbinli gemilerde kul
lanlan yksek devirli (yaklak 15 bin rpm) ya separatr; arples temizleyici; arples separatr;
tam olarak: Sharpless centrifugal purifier eklinde
yazlr (ticar bir marka).
sharpless separator: Bkz. Sharpless purifier.
shatter: 1) bir darbe ile an olarak krmak veya para
lara ayrmak. 2) ar hasar vermek; tahrip etmek. 3)
krlmak veya paralara ayrlmak; hasar grmek. 4)
krlm paralar.
shatterproof: Krlmaz, dalmaz ya da paralanmaz.
shave: Tra olmak, soymak, dilim yapmak vb.i iin
kullanlan alet; jilet; rende.
shaving: Tala alma; tala karma; tala (metalik).
shavings: Takm tezghlar tarafndan karlan tala
veya apak.
shear: 1) makas veya benzer keskin azl bir aletle
kesmek. 2) keserek (sa, yn vb.) karmak. 3) bu
dama, krpma (yn kesme), metal vb.ini kesmek
iin makas gibi kesici bir alet kullanmak. 4) kesme
gerilmesinin etkisi altnda krlmak. 5a) Nad. Ola. bir
iti azl byk makas, b) byle bir makasn tek a
z. 6) metal, zellikle levha metal kesiminde kullan
lan herhangi bir makine. 7) kesme ii, ilemi veya
sonucu. 8a) kesme gerilmesi, b) kesme gerilmesi
nin etkisinden gelen ve ekilde bozulmaya neden
olan herhangi bir gerilme ya da bozulma.
shear cracks: Kesme ataklar.
shear force: Kesme kuvveti.
shearing: 1) bir makasla kesme ilemi veya hareketi;
kesme; makaslama. 2) makasla kesilip karlan ey.

sheari n g f orc e
shearing force: Bkz. shear force.
shearing machine: Makas makinesi veya tezgh;
sa kesme makinesi.
shearing strength: Bir metal parasnn merkez ekse
nine dikey olarak uygulanan ve onu iki paraya ayr
maya yeterli kuvvete edeer dayankl.
shearing stress: Birbiri zerinde kayan ve temas
eden iki para ya da katmann, temas dzlemine zt
ynlerde hareket etmesi sonucu oluan kuvvet veya
etki; kesme gerilmesi.
shearing test sample: Kesme deneyi iin hazrlanan
rnek ya da numune; kesme deneyi numunesi.
shear load: Kesme yk.
shear modulus: Kesme modl; Bkz. modulus of ri
gidity.
shears: 1) byk makas; teneke veya sa makas. 2)
metal vb. kesmek iin kullanlan trl byk alet ve
ya makinelerden herhangi biri. 3) yzer vin ya da
algarna.
shear strake: Gemi borda kaplamasnn gverte stringerlerine balanan en st sa; siyer kaplamas sa;
siyer sa gemi elemandr.
shear stress: Birbirine balanm iki dzlemin birbiri
ne dik ada itilmesiyle oluan gerilme; rnein perinli balama; perinleri kesmeye alan kuvvet ve
ya kuvvetlerin oluturduu gerilme; kesme gerilme
si.
sheathing: Kaplama, zellikle: a) gemi karinas veya
teknenin koruyucu kaplamas, b) bunlar iin kullan
lan malzeme.
sheave: 1) palangalara donatlan, evresinde halat,
palamar vb. lerine gaytlk yapacak ekilde oyuu
bulunan bir makara; palanga makaras; kasnak. 2)
Buh. Mak. krank miline bal olup, slayt valfn hare
ketini salayan disk; eksantrik puli Bkz. eccentric
pulley.
sheave, eccentric: Bkz. eccentric pulley.
shed: 1) atelye, depo, barnak olarak kullanlan k
k, kaba yap; baraka. 2) ou zaman n taraf ve
etraf ak ambar gibi veya hangara benzer; byk
kuvvetli yap; hangar.
shell-and-tube cooler: Borulu soutucu; Bkz. surfa
ce cooler.
sheen: Parlaklk; k samak; parlamak.
sheer: Bir gemi teknesinin yukar doru olan eimi;
borda alm; siyer.
sheer legs: Bir tr kaldrma cihaz; yzer vin; algar
na.
sheet: 1) alev, su, buz vb. i gibi geni ve devaml bir
yzey, katman vb. i. 2) cam, teneke, kontrplak vb.
herhangi bir malzemenin geni, ou zaman dikdrt
gen eklindeki paras, 3) levha; plka.
sheet: 1) yelkenin alt kesine balanan halat ya da
zincir; uskuta. 2) o. ak bir teknenin k taraf ve
bata oturulacak, oturaklarla igal edilmemi bo
yerler.
sheet anchor: Byk gz demiri arlnda, geminin
ortasnda tanan ve emercensi durumlarda kullan
lan demir; ocaklk emiri; ocaklk pas.
sheet copper: Conta malzemesi olarak hava, buhar
ve petrol rnleri boru devrelerinde kullanlan, yk
sek scakla dayankl, ancak hafife oksitlenen dv
me levha bakr.
sheeting: Bir yzeyi kaplamak iin kullanlan bir mal
zeme: Bakr levha gibi.

492

shielding
sheet iron: Rulo haline getirilmi ince. yass levha de
mir; sa.
sheet lead: Scakl 100C'yi ve basnc 45-50 bar
gemeyen yerlerde conta olarak kullanlan madde;
levha kurun.
sheet metal: Levha eklinde ince, rulo yaplm me
tal.
sheet metal screw: Sa vidas; metal levha vidas;
metal vidas.
shelf: Maden, toprak, akl vb. i altndaki solit kaya
katman.
sheet packing: Levha eklinde conta malzemesi; lev
ha salmastra veya conta.
shell: 1) Diz. Mot, i yzeyi yumuak, kaypak veya
antifriksiyon bir metalle kapl, yarm silindir eklinde,
ou zaman elik ve bazan bronzdan yaplm ya
tak; el yatak. 2) Kimy. bir atomda elektronlar kapsa
yan kresel katmanlardan biri; kabuk, b) byle bir
katman tarafndan kaplanan hacim. 3) trbin mahfa
zas; Bkz. casing. 4) byk bir toptan atelenen pat
layc mermi. 5) metal veya kttan yaplm barut,
mermi ya da sama kapsayan bir mahfaza; mermi
kovan.
shellac (shellack, shell-lac): 1) cila, plk, izolasyon
(yaltm) maddesi vb. i yapmnda kullanlan, ou
zaman ince, pul eklinde retilen, damtlm lk ya
da reine; gomalak. 2) ellk reinesi ve alkol kapsa
yan, ince, ou zaman saydam bir tr cila. 3) vernik
cinsinden bir yaptrc. 4) ellk uygulamak veya
tatbik etmek; eilak ile kaplamak veya muamele et
mek.
shell bearing: Bkz. sleeve bearing.
shell boilers: Silindir eklindeki alev borulu kazanla
ra uygulanan bir deyim; Bkz. fire tube boilers.
shell document: Kabuk belge.
shell reamer: Mak. derin ya da geni delikleri byt
mek iin kullanlan, dz ya da spiral aletlerden her
hangi biri; kabuk rayba.
shellsols: Sv. Yk. elsol'lar; "elsol A"; "elsol B";
"elsol E"; "elsol F"; elsol K"; "elsol LF"; "elsol
N"; "elsol R"; "elsol RA"; her blm karm tehli
kesiz, bir blm yangn tehlikesi oluturan, nem
emmeyen, dayankl, kendine has kokulu, insan sa
l iin az zararl, zgl arlklar farkl, kaynama ve
donma noktalar belli olmayan, 25C'de viskoziteleri
0,90-1,91 cS arasnda deien bir sv; gemilerde
evre scakl ve atmosfer basncnda tanr.
sherardize: Kuru stma ilemiyle inko ile galvaniz
yapmak.
S.H.F.: Bkz. sper high frequency.
shield: 1) bir makinenin hareketli paralarn rten ko
ruyucu veya gvenlik perdesi. 2) katot n huzmesi
nin iddetini kontrol eden bir elektrot. 3) nm veya
radyasyonu nleyen yap; kalkan.
shielded cable: Televizyon, radyo, telsiz cihaz vb. i
gemi elektrikli cihazlarnda parazit vb. ine neden ol
mamak iin, gemi vb. i kablolannn folyolar zerine
yerletirilen bakr, pirin veya galvanizli ince teller
den rlm klf; koruyuculu kablo; ekranl kablo.
shielding: 1) d manyetik veya elektrostatik alanlara
kar korumak zere elektriksel bir cihazn metal
mahfazas. 2) reaktr blmesi iinde reaktrn al
masn salayan cihazlar ve dta ise iletmeci per
soneli korumak amacyla radyasyon seviyesini koru
mak zere grev yapan koruyucu; kalkan.

shif t
shift: 1) bir kii, yer veya durumdan dierine hareket
etmek veya transfer olmak. 2) dier trden olan ile
deitirmek. 3) bir donanmdan dierine deitir
mek. 4) yer deitirmek. 5) ynde deime: Rzgr
iin sylenir. 6) vitese geirmek. 7) kaydrmak.
shift gear: Oto. vites dilisi; vites donanm.
shift gear lever: Oto. vites kolu.
shift lever: Bkz. shift gear lever.
shim: 1) Diz. Mot. yatak eneleri, krank pin yataklar
ile piston kolu vb. aralarna konularak yatak boluu
veya l hacim klerensinin ayarlanmasnda kullan
lan metal levha paralar; yatak layneri; layner; a
mata; im. 2) im ya da amatalarla donatmak veya
tehiz etmek.
shim snip: im, amata veya layner kesmek iin kul
lanlan bir alet; amata (im) makas.
shim stock: im, amata veya layner (yatak layneri
vb.i) yapmnda kullanlan malzeme; im malzemesi;
amata malzemesi.
shine: 1) k neretmek, vermek veya yanstmak;
k la parlak olmak; parlamak; k samak; akkor
hali ne gelmek. 2) parlamaya neden olmak. 3)
cillaya rak, ayakkab gibi parlak yapmak. 4)
parlaklk; aydn lk, 5) cila; perdah.
shininess: Parlak olma durumu veya nitelii; parlak
lk.
shining: 1) k yayma veya yanstma; kl; parlak.
2) ok parlak.
shiny: 1) parlak; k karan; kl. 2) dzgn olarak
parlatlm; cill.
ship: 1) krek, yandan ark veya benzer bir ey ile
hareket etmeyen, derin sularda seyir yapacak nem
li byklkte herhangi bir tekne; gemi. 2) civadral
ve en az kare armal direkleri olan bir yelkenli ge
mi. 3) gemi zabitleir ve tayfas. 4) herhangi bir uak.
5) gemiye koymak ya da almak. 6) herhangi bir ta
yc ile gndermek ya da nakletmek. 7) ar denizler
de olduu gibi alabandalardan su almak. 8) bir ge
mi ya da teknede (bir cismi) belirli bir yere koymak
veya tespit etmek. 9) bir gemide almak iin (kii
yad a kiileri) angaje etmek. 10) kovmak;
uzaklatr mak. 11) gemiye binmek; gemiye kmak.
12) bir ge mide hizmet iin angaje olmak.
shipboard: Gemide, gemi iinde.
shipboard system: Sintine, safra (balast) salk vb. i
sistemler gibi, gemi devrelerinden herhangi biri; ge
mi sistemi; gemi devresi.
shipbuilder: ii gemiler dizayn ve ina etmek olan ki
i; gemi yapmcs.
shipbuilding: Gemi yapm; gemi inas; gemi inaiye; gemilerin yapmna ait; gemi yapmnda kullan
lan.
ship girder: Bir teknenin yapsal paralarn belirtmek
iin kullanlan bir terim; gemi yaps.
ship in ballast: Den. safral gemi.
shipman: 1) gemici; denizci. 2) gemi kaptan; gemi
svarisi.
shipmaster: Bir ticaret gemisine kumanda eden za
bit; kaptan; gemi svarisi.
shipmate: Ayn gemideki denizci.
shipment: 1) eyalarn ya da mallarn tanmas veya
nakledilmesi. 2) gnderilecek yk.
shipowner: Bir gemi ya da gemilerin sahibi veya his
se sahibi; armatr; gemi sahibi.

493

shoc k w av e

shippable: Tanabilir.
shipper: Mallar tatan kii veya acenta; nakliyeci.
shipping: 1) yk gnderme veya nakletme ii; gemici
lik; denizcilik 2) milliyeti, balama liman, endstri
vb, zellikle tonajlarna gre gemilerin tm.
shipping clerk: Tanacak ykleri hazrlayan ve kayt
eden grevli; gemi ktibi.
shipping room: Tanmak zere tayc tarafndan
yklerin alnd bir oda veya blm; sevkiyat bl
m veya dairesi.
ship, refrigerated: Bkz. refrigerated ship.
ship propulsion: Geminin yrtlmesi; gemi yrt
me veya tahrik.
ship-rigged: Den. ya da daha fazia direk ve kare
yelkenlerle donatlm gemi.
ship's gear: Bkz. ship's tackle.
ship's papers: Uluslararas kanun, liman yetkilileri
vb. inin gereklerini karlamak zere bir ticaret gemi
si tarafndan tanmas gereken dokmanlarn tm;
gemi evrak.
ship's refrigerator: Den. genel olarak gemilerin ikin
ci gvertelerine yerletirilen bir soutucu; buzluk; et,
balk, sebze, meyva vb. lerini soutmak zere kulla
nlr.
ship's righting arm: Geminin dzeltme kolu; Bkz.
righting arm.
ship's screw: Gemi pervanesi; Bkz. screw propeller,
propeller.
ship sweat: Gemi yapsna ve yke zarar veren bir
olay; gemi terlemesi; gemi yapsnn veya ykn ha
valandrlmas srasnda, havann lama noktas
nn altna kadar soutulmas srasnda grlr.
ship's tackle: Den. bir geminin ykleme-boaltma ve
ya tahmil-tahliye donanm; gemi yk donanm.
shipway: 1) geminin zerinde yapld veya ina edil
dii ve oradan denize indirildii tayc bir yap; k
zak. 2) gemi kanal.
shipwreck: 1) kazaya uram bir gemiden kalanlar.
2) frtna, atma, karaya gitme vb. i nedenlerle bir
geminin kayp ya da tahrip olmas. 3) deniz kazas
na uramaya neden olmak. 4) tahrip olmak; harap
olmak veya kazaya uramak.
shipwright: ii gemi yapm ve onarm olan kii; tersa
ne iisi.
shipyard: Gemilerin ina edildii ve onarld yer; ter
sane; gemi yapm ve onarm tersanesi.
S.H.M.: Bkz. simple harmonic motion: Basit veya ya
ln harmonik hareket.
shock: 1a) an ve gl bir sarsnt; iddetli bir darbe,
sarsnt veya ok. b) byle bir sarsntnn sonucu ve
etkisi. 2a) vcuttan elektrik akm geirerek sinirlerin
ar uyarlmas. 3) Tp. kan basncnn dmesi, za
yf ve hzli nabz ve bazan bilinsizlik biiminde beli
ren dolam sistemi bozukluu; ok. 4) elektriksel
ok uygulamak (vcuda).
shock absorber: Otomobil yaylar, gemi dizel motor
lar, vb. inde olduu gibi, ok kuvvetlerinin azaltlma
sn salayan mekanik bir cihaz; ok emici; amorti
sr; ok giderici.
shocking: Ar bir darbe veya oka benzer bir etkiye
sahip olan.
shock wave: Hava akmnn sesten kk hzdan da
ha yksek hza deitii fevkalade dar bir blge;
ok dalgas. 2) Mot. silindir iinde trl nedenlerle,

sho e
yanma srasnda saniyede 2000-3000 metre hza eri
en gaz akm; gaz ya da yakt vuruntusu.
shoe: 1) tekerlee basarak srtnme reten ve hare
keti yavalatan veya durduran fren eri paras; fren
papucu. 2) bir oto lstiinin d mahfazas; oto d
lstii. 3) elektrikli trenlerin nc raydan akm al
dklar kayma temasl levha. 4) Gem, Mak, ok kolarl pervane srast yataklarnn yzleri beyaz metal kap
l srast papularndan herhangi biri. 5) at nal.
shoe lining: Fren pabucu balatas; papu balatas.
shoot: 1) zerinden hzla gemek. 2) aktmak veya
boaltmak. 3) frlatmak; atmak (gemi demiri, balk
a vb.). 4a) boaltmak ya da ate etmek, b) kuvvet
le boaltmak veya neretmek (nlar). 5) boaltmak
veya atelemek (silah, yay, patlayc dolgu vb.). 6)
bir meridyen aleti, standart vb. ile yksekliini veya
altitdn lmek. 7) kamera ile fotoraf ekmek;
film ekmek. 8) yaydan frlayan ok gibi hzl olarak
hareket etmek. 9) mermileri, oklar boaltmak. 10)
bir hortumdan suyun gelii gibi bir aksiyon ya da ha
reket; fkrmak.
shop: Belirli bir tr iin yapld yer; atelye; fabrika;
Marangoz, torna vb. i ateiyesi gibi.
shop, carpenter: Gemilerde ahap ilerinin yaplma
snda kullanlan aralar, paralar, testere tezghlar
vb. ini kapsayan kapal yer; marangoz atelyesi.
shop, electrical: Gemi ya da kara enerji tesislerinde
elektrik makinelerinin bakm ve onarmlarn yapmak
iin kullanlan l cihazlar, yedek paralar, kablo
vb. lerinin bulunduu kapal yer; elektrik atelyesi.
shop, machinery: Gemi ya da kara enerji tesislerin
deki ana ve yardmc makinelerin bakm ve onarmla
rn yapmak iin gerekli l cihazlar, yedek para
lar, takm tezghlar, kaynak makineleri vb. inin bu
lunduu kapal hacim; makine atelyesi.
Shoran (shoran): Yeryzndeki mevkilerin, yksek
frekansl radyo dalgalar ile saptanp bir uaktan yer
istasyonlarna gnderildikleri bir radar sistemi; so
ran.
shore: 1) bir eyi tamak ya da dengesini salamak
iin altna veya karsna yerletirilen kiri gibi des
tek, dayak ya da payanda; zellikle suyun dnda ol
duklar zaman bir bot ya da tekneyi tamak iin kul
lanlan aa payanda. 2) payanda (destek) veya pa
yandalarla tamak ya da dengelemek.
shore connection: Bir geminin gereksinimi olan
elektrik, telefon, buhar, su vb. i devrelerinin sahil
balants; daha ok onarm iin balayan gemilere
uygulanr.
shore effect: Kara-deniz snrndan geerken, her bir
blgenin yaylma zellii nedeniyle, elektromanyetik
bir dalga karakterindekl deiiklikler; sahi! etkisi.
shoring: 1) payanda veya payandalarla tama ii; pa
yandalarm; destekleme. 2) tama iin kullanlan pa
yanda sistemi.
short: Elekt. ksa devre; ksa.
shortage: Gerekli miktardaki eksiklik; ak.
short-circuit: Ksa devre yapmak.
short circuit: 1) bir elektrik devresinde yaltm bozu
lan iki yerin veya iletkenin birbirine temas ile oluan
ve hasar oluturan, zararl bir olay; ksa devre. 2)
portlarla donatlm iki zamanl motorlarda giri portlarndan verilen hava ya da hava yakt karmnn
bir blmnn sprme ve doldurma grevi yap

494

shrin k
makszn egzoz pencerelerinden kamas.
short-circuited: Elekt. ksa devre olmu; ksa devreli.
short-circuited coils: Elektrik makinelerinin alan sar
glar ya da endvilerinde ksa devre olmu sarglar;
ksa devreli sarglar.
short circuiting: Elekt. ksa devre yapma.
short-coming: Kusur.
shorten: 1) ksa veya daha ksa yapmak; ksaltmak;
boyunu, miktarn ve uzunluunu azaltmak. 2) yze
yini azaltarak (bir yelkenin) rzgr alan ksmn k
ltmek; camadana vurmak. 3) ksa veya daha ksa
olmak; ksalmak.
shortening: 1) ksa veya daha ksa olma veya yap
ma; ksalma; ksaltma. 2) yiyecekleri kzartmada kul
lanlan ya. 3) hata; kusur; eksiklik.
shorthand: 1) simgeler kullanarak hzl yazma siste
mi; stenografi. 2) setano kullanma. 3) steno ile yazl
m.
shortish: Olduka ksa.
short-lived: 1) sadece ksa bir sre yaayan; ksa
mrl (makine, yedek para vb.). 2) sadece ksa
bir sre iin devam eden.
short-range: Mesafede snrl; sadece ksa bir mesafe
ye tanan veya erien; ksa menzilli.
short shunt: Elekt. endvi ile paralel, fakat seri alan
sargs ile seri olan (sarg); ksa nt; ksa ntl (je
neratr).
short stays: Alev borulu kazanlarda cehennemliin
arka aynasn kazan arka aynasna balayan ksa e
lik ubuklar; masuralar; Bkz. staybolt.
short ton: 2000 libreye (904 kg'a) eit olan bir arlk
birimi; kk ton.
short-wave: Rady, ksa dalgaya ait; ksa dalga trafndan; ksa dalga kullanma.
short wave: Maksimum boyu 60 metre veya daha az
olan bir radyo dalgas; ksa dalga.
shot: Souk su iine erimi bir halde damlatlarak k
k krecikler eklini alan, kk bir miktar arsenik
kapsayan kurun; sama.
shot blasting: Metal yzeylerin, yksek hzl hava
huzmesi tarafndan pskrtlen demir samalarla te
mizlenmesi.
shot effect: Bir elektron tp flamanndan dzensiz
termiyon yaylmas veya intiar.
shoulder: 1) Buh. Mak, strok ular veya alt ve st
l noktalar civarnda, silindir yzeyinde oluan
knt. 2) farkl apta oluturulan ve aftn eksenine
dik olarak dzlem bir yzey.
shovel: 1) toprak, akl ve zellikle kazan ocana k
mr vb. ini atmak iin kullanlan bir ara; krek; fay
rap krei. 2) krek dolusu. 3) krekle kaldrmak ve
atmak. 4) krek ile temizlemek ya da kazmak.
shovelful: Bir krein alabilecei kadar; krek dolu
su.
show: 1) kayt etmek; gstermek: Barometre hava ba
sncn gsterir gibi. 2) toprakta metal, kmr, petrol
vb. inin varln gsterme.
showboat: ABD. nehir kasabalarnda oynayan aktr
ler trubunu tayan ve tiyatro kapsayan bir gemi; e
lence gemisi.
shpt.: Bkz. shipment.
shred: ok kk bir para veya miktar; partikl ya
da parack.
shrink: 1) s, souk, nem vb. nedeniyle ekmek; da-

shrinkable
ralmak; bzlmek. 2) miktar, deer vb. inde azalma.
3) ekme; ekmeye neden olma.
shrinkable: ekebilir.
shrinkage: 1) ekme veya bzlme ii ya da ilemi;
ykanan bir kumata olduu gibi, ekme. 2) deer
de azalma.
shrinking: Bzlme; ekme
shroud: Reaksiyon trbinlerinde kanat ularna takla
rak keys veya rotoraft ile arasndaki boluu kl
ten para; ksma paras; buharn i yapmakszn ka
nadn bir tarafndan dier tarafna gemesini nler.
shroud band: Buh. Trb. kanat boylar fazla olmayan
trbinlerde tm kanatlarn st taraflarnda bulunan
prizma veya pinlere geerek perin yaplan ve byle
likle kanatlarn hepsini birbirine balayan, titreime
engel olan ve dayankl arttran elik ember; ka
nat emberi.
shrouding: Bkz. shroud.
shrouding ring: Bkz. shroud.
shunt: 1) ikisine de ayn elektromotor kuvvetin uygu
land, iki devrenin paralel balanmas. 2) doru
akm makinelerinde endvi ile paralel durumdaki
alan sargs; Bkz. shunt field.
shunt circuit: Elektrik akmnn iki veya daha fazla ko
la ayrld bir devre; paralel devre; nt devre.
shunt current: nt akm; nt ya da paralel sarg
dan geen akm.
shunted: Elekt. bir devreye paralel olarak sokulmu
veya balanm.
shunt field: Elektrik makinelerinde nt veya paralel
sarg tarafndan oluturulan alan; nt alan veya sa
ha.
shunt field current: Elekt. nt sargdan geirilerek
lan oluturan akm; nt alan akm.
shunt generator: Manyetik alan reten sarglarnn
endvi veya dner ksm ile paralel veya nt durum
da olduu bir DC elektrik reteci; nt jeneratr;
nt dinamo; aklerin arjnda kullanlr, otolarn
tm arj dinamolar bu trdendir.
shunt motor: Bkz. shunt-wound motor.
shunt resistance: Elekt. bir devreye paralel biimde
sokulan diren; paralel diren nt diren veya rezis
tans.
shunt winding: Bir dour akm (DC) motor ya da je
neratrn endvisine paralel olarak balanm akm
sargs; nt sarg; paralel sarg.
shunt-wound: Alan veya saha sarglar endvi ile pa
ralel durumda olan doru akm (DC) elektrik motoru
veya jeneratr; nt sarml; paralel sargl.
shunt-wound dynamo: Bkz. shunt-wound genera
tor veya shunt generator.
shunt-wound generator: nt dinamo veya jenera
tr; alan sarglar endvi ile paralel durumda olan
bir doru akm reteci; nt jeneratr; nt dinamo;
otolarn arj dinamolar bu trdendir.
shunt-wound motor: Alan sarglar endvisi ile para
lel durumda olan elektrik motoru; nt motor; para
lel sargl motor; bu doru akm motorunun kutuplan
zerinde ince ve izoleli tellerden yaplm iletkenler
bulunmaktadr.
shut: 1) kapal duruma getirmek; kapal olmak. 2) ka
patlm, balanm veya emniyete alnm. 3) kay
nak edilen iki para arasndaki birleme hatt veya
izgisi.

495

side line
shut-down: 1) bir reaktr kritikalt koullara getire
rek, zincirleme reaksiyonu durdurma ilemi. 2) her
hangi bir s makinesini, bir sre almadan sonra
kapama ve devreden karma.
shut down: Kapan.
shutdown device: Diz. Mot. makineyi korumak ama
cyla kullanlan basn, scaklk veya devir saysnda
ki anormal iletme koullarnda motoru stop ettiren
bir cihaz; kapama cihaz.
shut-down procedure: Bir reaktr, makine vb. ini dur
durma veya kapama ilemi.
shut-off: 1) bir akm ya da hareketi (bir svnn) dur
duran ey. 2) durdurma pozisyonu.
shut-off valve: Kapama valf; kapama vanas.
shutter: 1) fotoraf makinelerinin objektiflerini ap
kapatan kapak; objektif kapa. 2) radyatr pancuru.
shutting down: Bkz. shutdown.
shuttle: 1) dokuma tezgh, diki makinesi vb. terin
de kullanlan aa veya metalden yaplm masura
tayan hareketli para; mekik. 2) iki nokta arasnda
ki srekli nakliyat.
shuttle bus: Ana ulam hattnn baz noktalar arasn
da ve snr d blgeler arasnda ksa, muntazam se
ferler yapan bir motorlu otobs.
SI: Bkz. spark ignition.
Si: Bkz. Silicon.
SIR: Submarine intermediate reactor: Soutucu sv
s sodyum olan bir denizalt reaktr.
siccative: Kurumaya neden olan; kurutma; zellikle
yal boyalarda kurumay abuklatran bir madde;
kurutucu; sikatif.
sick bay: Gemi hastanesi veya reviri; gemi reviri.
sickle: Hill eklinde, ksa sap olan bir alet; orak.
side: 1a) bir eyi evreleyen veya snrlayan hat ya
da yzeylerin herhangi biri; kenar, b) yanal yz. 2)
bir geminin su kesimi stnde kalan yan yzeyleri;
borda. 3) yan veya yanlara ait; yanda. 4) birinci!
nemde olmayan; minr. 5) kenarlarla donatmak.
side band: Deitirilmi ya da modle edilmi bir rad
yo dalgasnn frekans taycsnn iki kenarndaki fre
kans band; yan bant.
sidecar: Yolcu tamak zere bir motosikletin yan ta
rafna taklan tekerlekli, kk bir araba veya sepet.
side chain: Benzen ya da dier bir evrimsel organik
molekle balanm alifatik bir kk; yan zincir; rne
in metil grup, C 6 H 5 .CH 3 ; CH 3 tolen'in bir yan zin
ciridir.
side chisel: Kama knal veya yarlardan metal kar
mak iin kullanlan bir alet; yan keskisi.
side clearance: Buh. Mak., Mot. silindir iinde iken
bir segman ile silindir duvar veya layner yzeyi ara
sndaki aralk, boluk veya klerens; yan klerensi.
sided: Kenarlar olan; kenarl.
side fired boiler: n ya da arka taraf yerine yandan
fayrap edilen kazan; yandan fayrapl kazan.
side gear: Oto. diferansiyel aks dilisi.
side light: 1) Den. bordalarda tanan ve geminin
sancak ve iskelesini belirten fenerlerden herhangi bi
ri; borda feneri. 2) yan taraftan gelen k. 3) bir du
var, kap vb. inin yan tarafndaki pencere veya ak
lk.
side line: Demiryolu, boru hatt vb. i gibi ana hattn
dndaki kk hat; tal hat.

sideling
sideling: 1) bir tarafa doru yatm; eri. 2) meyilli.
side view: Tek. Res. ekle soldan baklarak saa, sa
dan baklarak sola yaplan grn; yandan gr
n.
sidepiece: Bir eyin yan tarafna balanm bir par
a; yan paras.
sideral: 1) yldzlara veya takmyldzlara ait. 2) sabit
yldzlarn grnr hareketleri ile llen.
siderite: 1) demirin deerli bir cevheri; demir karbo
nat, FeC0 3 ; ou zaman sarmsdan ak kahveren
gine kadar olan renktedir. 2) balca, demir kapsa
yan bir meteorit; siderit.
sideritic: Siderit'e ait.
sidero-: Yldz anlamnda bir nek.
siderolite: Byk oranda demir ve silikatlar kapsayan
herhangi bir meteorit veya gkta; siderolit.
siderostat: Bir yldzn zahir hareketine gre dnen
ve bylelikle yldz sabit bir teleskop veya benzer bir
cihazn alan iinde tutan bir ayna.
side thrust: Mot. trank pistonlu makinelerde, piston
kolunun meyli nedeniyle ve gaz basn kuvvetinin
meydana getirdii yatay bileen; yan srasti; normal
kuvvet; dik olarak etkir ve silindir gmlei veya blokun ovallemesine neden olur.
side stream: Bir damtma ya da dlstilasyon kulesinin
bir noktasndan alnan akm; yan akm; yanal akm.
side-wheel: Her bir tarafnda yandan ark bulunan
buharl bir gemi veya stimbotu belirtir.
side-wheeler: Yandan arkl stimbot (buharl tekne,
gemi).
-1 1
Siegbahn unit: 10
santimetrelik bir dalga boyu; X
nlarn lmek iin kullanlr; Siegbahn birimi.
Siemens: 1/ohm'a eit olan bir elektriksel iletkenlik
birimi; simens.
S! engines: Benzin motoru; karbratrl makine;
Bkz. spark ignition engine.
sienna: 1) demir ve manganez kapsayan, doal du
rumda sarms kahverengi bir toprak boya. 2) bunun
yanmas ile yaplan krmzms kahverengi boya ve
boya maddesi; yank siena. 3) bunlardan herhangi
birinin rengi.
sieve: Svalar veya dier maddeler iin kullanlan bir
mutfak aleti; elek; kevgir; elemek; elekten geirmek.
sieve aperture: Elek denklerinin akl; elek delii
nin aral.
sift: 1) elekten geirerek kaln ve ince taneciklerini bir
birinden ayrmak. 2) bir eyi elemek. 3) bir elekten
geirmek; elemek.
sight: Gr.
sight door: Buh, Kaza. kontrol ve inceleme kapa ve
ya kaps.
sight-feed oiler: Diz. Mot.lubrikatr; mekanik yadan
lk; Bkz. lubricator.
sight glass: Bazan ya borularna, yalama ya ak
mn denetlemek iin yerletirilen caml kk pence
reler; gzlem penceresi; kontrol penceresi.
sigmoid: S harfi gibi iki yne kvrk; sigmoit.
sign: iaret.
signal: 1) iaret; belirti. 2) Radyo, televizyon, telgraf
vb. inde alnan veya iletilen elektriksel impulslar, ses
veya resim elemanlar vb. 3) iaret veya iaretler ver
mek. 4) sinyaller veya iaretlerle bilinir yapmak veya
iletmek (bilgi).
signal generator: Radyo alclarn denemek iin kul

496

silicify
lanlan geni alanl bir radyo frekansl osilatr; sinyal
jeneratr veya reteci.
signal lamp: Oto. sinyal lmbas; iaret lmbas; sa
veya sola dnlerde kullanlan lmba.
signal lamp switch: Oto. sinyal veya iaret lmbas
nn dmesi.
signal light: iaret vermek amacyla kullanlan bir
k; sinyal ya da iaret lmbas.
signal pistol: Den. ou zaman tehlike iareti vermek
iin kullanlan bir silh; iaret veya sinyal tabancas.
signal voltage: 1) bir anten tarafndan kesilen elektro
manyetik dalgalar ile endklenen gerilim. 2) bir va
kum tpnn kontrol zgarasna (gridine) salanan
gerilim; sinyal gerilimi.
signpost: iaret yayan direk; iaret direi.
silanes: Karbonlu hidrojenlere benzeyen, komu ye
ler arasndaki fark SiH 2 olan bir seri; silanlar; silis
yum hidrrler; rnein silan, SiH 4 , disilan, Si 2 H 6 .
silencer: 1) bir silhn sesini azaltmak iin kullanlan
bir ara; susturucu; silh susturucusu. 2) Mot. eg
zoz gazlarnn grltsn azaltan ve kvlcmlar tu
tan bir cihaz; saylenser; mafler; kvlcm tutucu; sus
turucu.
silencer, dry: Kuru susturucu; Bkz. silencer.
silencer, wet; Ya susturucu; Bkz, wet silencer.
silencing devices: Mot, silindirleri terkeden yanma
rnlerinin grltlerini azaltan ve bu arada kvlcm
ve kurumlar da tutan cihazlar; susturma cihazlar;
trl susturucu ya da saylenserler.
silent chain: Diz, Mot. krank milinden ald hareketi
kam miline aktaran ve dililer tarafndan tanan,
arl 5 tona kadar eriebilen zincir; sessiz zincir.
silex: 1) zellikle akmakta veya kuvarz eklinde silika. 2) eritilmi kuvarstan yaplan sya dayankl bir
cam.
silica: Kum, kuvars, opal vb. i trl ekilleri bulunan
sert, cam gibi bir mineral; silisyum dioksit; silika,
Si0 2 .
silica gel: Kimyasal tepkimelerde katalizr, iklimlendirme cihazlarnda kurutucu bir madde vb. i olarak
kullanlan koloyidal silisyum dioksit veya silika; silika
jel; silis peltesi; silis jlesi.
silicate: Silika veya silisik asitten treyen bir tuz veya
ester.
silicate esters: Mot. sentetik (yapay) ya olarak kulla
nlan bir kimyasal madde; silikat esterleri.
silicate of soda: Su cam; soda silikat. 1) Mot. silin
dir ceketleri, bloklar ve radyatrlerdeki atlaklarn ka
patlmasnda kullanlan bir madde. 2) baz dizel mo
torlarnn segmanlarnn kaplanmasnda sudaki
zeltisi kullanlan madde.
siliceous: 1) silikaya benzeyen; silika kapsayan veya
silikaya ait; silisli; silisyum dioksitli. 2) iersinde b
yk oranda silika olan toprakta byyen veya yeti
en.
silicic: Silika veya silisyumdan treyen, onlara benze
yen; silika veya silisyuma ait.
silicic acid: Trl mineral silikatlarn oluturduu tr
l kuramsal asillerden herhangi biri; silisik asit.
silicide: Silisyumun (metaller gibi) dier elementlerle
oluturduu ikili veya binari bileik; silisit.
siliciferous: Silisyum dioksit (silika) kapsayan, re
ten veya birleen.
silicify: Silikaya dntrmek; silika ile doyurmak.

silicious
silicious: Bkz. siliceous.
silicium: Silisyum; Bkz. silicon.
silico,: Silisyum veya silis anlamlarnda bir nek.
Silicon: Doada oksijen dnda, dier elementlerden
daha fazla ve dalma bileikler halinde bulunan, me
tal olmayan kimyasal bir element; silisyum; Simg.Si;
at.a. 28,06 at.no. 14.
slicon bronze: % 93 bakr, % 2 inko, % 1,5 demir ve
% 3,5 silisyumdan oluan bir bronz tr; silisyumlu
bronz; tel ve yap bronzu olarak kullanlr; rpntl
deniz suyu etkisinde braklmamaldr.
silicon bronze wire: iletkenlii bakr telden % 40-%
98 ve demir telden 4 misli daha fazla olan bir tel; si
iisyumlu bronz tel; oksitlenmeye kar ok dayankl
olduu iin telgraf teli yapmnda kullanlr.
silicon carbide: Andrc olarak ve kazan duvarlar
nn kaplanmasnda kullanlan ok sert bir madde;
karborundum; silisyum karbr, SiC.
silicon controlled rectifier: Bkz. thyristor.
sliicon dioxide: Bkz, silica.
silicone: Karbonun silisyumla yer deitirdii yapay
reineler, yalar, gresler, plstikler vb. grubunun
herhangi biri; silikon; bu bileikler scaklk deiimle
rine, suya vb. yksek dayanklkta olup ya, sentetik
lstik, cila vb. lerinin yapmlarnda kullanlr.
silicone greases: Yalayc olarak kullanlan yapay
gresler; silikon gresleri.
silicone polymers: Yapay ya olarak kullanlan kim
yasal maddeler; silikon polimerler.
silicon steei: % 1-% 5 arasnda silisyum kapsayan,
dk karbon yzdeli elik; silisyum elii; transfor
matr gbei, otomobil yaylar vb. i yapmnda kulla
nlr.
silicon thyristor: Silikon tristor; Bkz. thyristor.
silk: ipek; ipek bceinin kozasndan elde edilen lifle
rin ipliinden dokunan bir tr ince ve deerli kuma.
silk insulated: ipek yaltml veya izolasyonlu; ipek ile
yaltlm.
silk insulated cable: Elekt. ipek ile yaltlm veya izo
le edilmi kablo; ipek izolasyonlu kablo.
silk-screen print: ipek kuma ile yaplan bask ile
mi; serigraf.
silumin: % 86 alminyum ve % 14 silisyumdan olu
an hafif bir metal alam; silmin.
silundum: Elektrik frnlarnda retilen ve elektrik di
renleri vb. i iin andrc olarak kullanlan silisyum
karbr, SiC (ticar bir marka); Bkz. silicon carbide.
silver: 1) elektrik ve sy ok iyi bir ekilde ileten, cila
lanma yetenei yksek olan, fevkalde dvlebilir
ve haddeden ekilebilir, beyaz renkli, deerli, meta
lik bir kimyasal element; gm; sim. Simg. Ag.;
at.a. 107,880; at.no.47. 2) herhangi tr bir para. 3)
gm veya gm kaplama yaplan bir ey, zellik
le yemek takm; sofra takm. 4) parlak, grimsi be
yaz renk; gm renk. 5) bu renge sahip olan bir
ey. 6) gmten yaplan, gm kapsayan ya da
gm kapl. 7) gm rengi veya parlaklna sa
hip olan; gm. 9) gm veya gme benzer
bir eyle kaplamak. 10) gm renkte olmak.
silver bromide: Ik etkisinde kald zaman siyah
olan ya da kararan, sar beyaz renkli, kristalli bir bile
ik; gm bromr, AgBr; fotoraflkta kullanlr.
silver chloride: Ik etkisinde kald zaman kararan,
beyaz, kristalli bir bileik; gm klorr, AgCI; foto
Teknik .Szlk - F. 32

497

simple carburetor
raflkta kullanlr.
silver cyanide: Gm kaplamaclnda kullanlan,
beyaz kristallerden oluan bir kimyasal madde; g
m siyanr, AgCN.
silver fineness: Bir alamdaki gm miktarnn l
s: gm ayar.
silver oil: ince levha (tabaka) halinde dvlm g
m; gm folyo.
silver-gray: Gm parltl gri; gm grisi renk; g
mi renk.
silveriness: Gm olma durumu ya da nitelii.
silvering: Gm veya gme benzer bir madde ile
kaplama ii.
silver leaf: ok ince gm folyo; gm varak.
silvern: Gme ait veya gme benzeyen.
silver nitrate: Renksiz, kristalli bir tuz; gm nitrat,
AgN0 3 ; gmn sulandrlm nitrik asitte znmesiyle hazrlanr ve fotoraflk, gm kaplama, kim
yasal analizler, rnein kazan sularnn test edilme
sinde ve antiseptik olarak kullanlr.
silver nitrate test: Bkz. salinity test.
silver plate: Gmten yaplm sofra takm.
silver plated: Gmle kapl; gmle kaplanm; g
m kapl.
silver plating: Elektrolit olarak bir gm tuzu zelti
sinde, katot olarak yaplan metal bir cismin yzeyi
nin metalik gm katman ile kaplanmas.
silversmith: Gm eya yapan ve onaran kii; g
m ustas; gm kuyumcusu.
silver solder: Deiik miktarlardaki bakr ve inko ile
gmn yapt bir alam; gm lehimi; pirin
kaynanda kullanlr.
silver sulfide: Siyah kristalli bir gm tuzu; gm
slfr, Ag 2 S.
similar: 1) Geom. ekli ayn, fakat ls ve durumu
ayn olmayan; benzer. 2) tam olarak ayn olmayan,
fakat benzer olan; genel benzerlie sahip olar.
similarity: Benzer olma durumu veya nitelii; benzer
lik.
similarity laws: Benzerlik yasalar ya da kanunlar.
similarity relations: Benzerlik ilikileri veya mnase
betleri.
simmer: 1) yava olarak kaynatmak; kaynama nokta
snn hemen altnda veya tam o noktada olmak, 2)
kaynama noktasnn hemen altnda muhafaza et
mek.
simmer down: 1) hacmi azalncaya dek ya da younlancaya kadar (bir svy) kaynatmak. 2) kaynama
y sona erdirmek; soutmak.
simonize: Emayeii yzeyini (otomobil karoseri vb.)
temizlemek veya cilalamak.
simple: 1) sadece bir para, yap, madde vb. inden
oluan veya sahip olan; birleik veya kombine olma
yan; basit; tek. 2) az paraya sahip olan; karmak
olmayan; sade. 3) yapm, zm veya anlalmas
kolay. 4) zellikle genel veya yaygn; alelade veya
baya. 5) nemi olmayan; nemsiz. 6) Kimy. a) ba
sit; sade. b) katksz; karmam. 7a) tedavi edici
bitki ya da ot. b) bu tr bitkilerden elde edilen il.
8) sadece bir para veya maddeye sahip olan ey.
simple carburetor: Benz. Mot. venturi borusu, yakt
memesi, amandra kab, yakt valf, gaz ve yakt ke
lebeklerinden oluan, yardmc nozulu veya rlanti
memesi bulunmayan ve daima fakir karm sala-

simpl e d ecom posi t io n


yan bir kartrc; basit karbratr
simple decomposition: Daha basit iki maddeye d
nmek zere bir bileiin ayrmas veya bozunmas; basit ayrma.
simple distillation: Kaynam svya dnmeden, bu
harn youarak derhal alnd bir damtma ya da
distilasyon biimi; basit damtma; basit distilasyon,
simple equation: Bilinmeyenin sadece birinci kuvvet
2
3
ten olduu eitlik; basit eitlik. x + y + z ; x + y
+ 31 ifadesi basit eitlik deildir.
simple fraction: Mate, hem pay ve hem de paydas
tam say olan kesir; basit ya da baya kesir: 1/2 gi
bi.
simple gas turbine: Bir kompresr, yanma odas ve
gaz trbininden oluan ak bir devre; basit gaz tr
bini.
simple-gear pump: Dilileri birbirine geen iki dz
diliden biri, bir elektrik motoru tarafndan dndrl
dnde dieri onunla birlikte fakat ters ynde d
ner; yalama ya veya yakt ellelenmesinde kulla
nlr; basit dili pompa.
simple harmonic motion: Bir lineer harekette, sabit
bir nokta evresinde salnm yapt zaman bir cisim
ya da partikl; basit harmonik hareket: a) helisel ya
ya aslm, aa yukar salnan bir cisim, b) bir yan
dan dier yana salnan basit bir sarka.
simple impuls turbine: Bir veya bir ka meme (nozul) ile evresinde bir sra hareketli kanat bulunan
bir rotordan oluan trbin; basit aksiyon trbini; ba
sit impuls trbini; De Laval trbini.
simple machine: Manivela, tekerlek ve aks, makara,
kama, vida ve eik dzlemi kapsayan alt basit maki
neden herhangi biri; basit makine.
simple pendulum: Srtnmesiz olarak salnm yapan
kuramsal bir sarka; basit sarka; matematikse! sar
ka.
simple port scavenging: Bkz. port scavenging.
simple-slide valve: Gem. Mak. yardmc makineler ile
yksek basn salamak zere kullanlan pompalar
altran buhar makinelerinin Sep ve lidi olmayan
slayt valf; basit slayt valf; katof Bkz. cut-off olutur
mayan slayt valf veya ekmece.
simple transformer: Basit transformatr; alternatif ge
rilim kaynandan beslenen primer (birincil sarg) ile
yk besleyen sekonder (ikincil) sargdan oluan
bir transformatr.
simplex: 1) sadece bir paraya sahip olan; karmak
veya bileik olmayan. 2) tek yne telgraf gnderebilen sisteme ilikin; tek ynl; tek silindirli (pompa).
simplex pump: Tek sv silindirinden oluan, tek ya
da ift etkili pistonlu bir pompa; simpleks pompa.
simplicity: Basit durum veya nitelik; basitlik; sadelik.
simplification: 1) basitletirme veya sadeletirme. 2)
daha basit ekil, ilem veya cihaz gibi bunun her
hangi bir sonucu.
simplifier: Basitletiren kii ya da ey.
simplify: Daha basit yapmak; kolay veya daha kolay
yapmak.
simply: 1) basit bir ekilde. 2) sadece. 3) mutlak ola
rak; salt; tam olarak,
Simpson's rule: Gem. in. geometrik olmayan, zel
likle bir eri altnda kalan ekillerin alanlarnn hesap
lanmasnda uygulanan bir yntem; Simpson kural
veya kaidesi.

498

si ngl e f la p valv e
simulator: Geree yakn artlar salayan lboratuvar tehizat veya cihazlar; simulator; radar simlatr gibi.
simulcast: 1) radyo ve televizyon ile (bir program,
olay vb. ini) ayn anda neretmek. 2) bu ekilde ya
ymlanan program vb. i.
simultaneity: Ayn anda olma; birlikte grlme veya
vukubulma.
simultaneous: Birlikte veya ayn anda grlen, vukubulan, yaplan, yaayan vb. i.
simultaneous equations: Ayn deerde bilinmeyene
sahip olan ve ayn problemde iki ya da daha fazla
formln kullanld bir eitlik.
sin: Bkz. sine.
sinalbin: Beyaz hardal ekirdeinden elde edilen so
luk
sar
kristalli
bir
glkosit;
sinalbin,
C30H42O15N2S2.
sinapin: Bkz. sinapine.
sinapine: Sinapinin trevi olan bir alkaloit; sinapin,
C 1 6 25 O 6 N .
H
sine: Mate. 1) rf/. Ola. bir dairenin yaynn bir ucun
dan ap ynnde dikey olarak braklarak yayn di
er ucundan geen dikin boyu. 2) bu boyun daire
nin yarapna oran. 3) bir dik gende, bir dik a
nn karsndaki kenarn hipotense oran; sins; sin
ksaltmas ile belirtilir.
sine curve: Sins erisi;
sine galvanometer: Tanjant galvanometreden daha
duyarl olan bir galvanometre; skalas ve bobini d
nen ve inesi sfrda tutulan bir galvanometre; sap
mann sins akm ile orantldr; sins galvanomet
re.
sine wave: Sins dalgas; enine basit harmonik titre
imlerin oluturduu bir dalga.
singing arc: Bir endktans ve kapasitans ile paralel
baland zaman duyulabilir frekansl titreimler re
ten bir doru akm ark.
single-acting: Mak. pistonunun sadece bir yznde
i oluturulan dizel motoru, pistonlu buhar makine
si, pompa vb. i; tek etkili.
single-acting engine: Pistonlarnn sadece st yzn
de i retilen motor, pistonlu pompa veya pistonlu
buhar makinesi.
single-acting pump: Pistonun sadece bir yznde s
v ya da gazn sktrlablldii bir pompa; iki kursta
(strokta) bir dearj veya boalma oluturabilen pom
pa; tek etkili pompa veya tulumba.
sing!e-axle: Tek dingilli (oto, kamyon vb. i).
single bond: Bir ift elektronu paylaan iki atom tara
fndan oluturulan iki atom arasndaki bir kovalan
ba; tek (bir) ba.
single-crank: Tek krankl ya da krank aftl (makine,
motor vb.)
single cylinder: Tek silindirli; bir silindirli.
single end boiler: Alev borulu kazanlarn ounda ol
duu gibi sadece bir taraftan fayrap edilen veya oca
bir tarafnda olan kazan.
single-entry: Tek girili (trbin, makine vb.i).
single-entry turbines: Buharn sadece rotorun evre
sindeki hareketli kanatlara bir kere girdii ve yoluna
bu ekilde devam ettii buhar trbinleri; tek girili
trbinler.
single flap valve: Trl pompalann alc borularnn
u ksmnda bulunan ve boruda oluturulan vakum

single-flo w
ile alan, metal bir levha ile kuvvetlendirilmi ksele
den yaplan valf; ek valf; klape; tek klapeli valf.
single-flow: Tek akml (trbin, pompa vb. i).
single-flow turbine: Giri buharnn sadece bir yne
akt herhangi bir trbin; tek akml trbin.
single furnace boiler: Tek ocakl veya klhani ka
zan.
single head wrench: Mak. tek azl anahtar.
single-hole nozzle: Tek delikli nozul (meme); Bkz.
single orifice nozzle.
single open and wrench: Tek azl somun anahtar.
single orifice nozzle: Bkz, pintle nozzle.
single-pass: Tek geili (kondenser, stc veya sou
tucu).
single-pas condenser: Soutucu su ya da deniz su
yunun giri ve k srasnda yn deitirmedii bir
youturucu; tek geili (borulu) kondenser.
single-phase: Bir devre, sarg vb. i gibi tek, bamsz
alternatif akma ait veya bu akma sahip olan; tek
fazl; mono faze.
single-phase alternator: Tek fazl alternatif akm re
teci; tek fazl alternator.
single plunger pump: Diz. Mot. tek plencerli yakt
pskrtme pompas; akaryaktlarla altrlan dizel
motorlarnn pskrtme pompas.
single-pole: Tek kutuplu: Daha ok alterler iin sy
lenir.
single-pole switch: ki ulu bir devrenin sadece bir
ucunu ap kapayan bir alte ya da anahtar.
single reduction gear: Buh. Trb. rotoraftlara bal
bir ya da iki pinyon dili ile, bunlarn evirdii ve per
vane aftna bal byk dili veya girvilden oluan
devir drme donanm; tek kademeli rldakn do
nanm; 20,5/1 orannda devir drr.
single riveting: Tek sra perinli (balama).
single-screw: Tek pervaneli (gemi, bot, yat vb. i).
single-screw ship: Tek pervaneli gemi.
single-speed: Sadece br hz olan; tek hzl (ar dol
durucu gibi).
single-speed supercharger: Benz. Mot. sadece bir
tek hz olan veya makinenin hz ite 9/1 orann olu
turan ar doldurucu; tek hzl supercharger.
single-stage: De Lava! ya da basit impuls (aksiyon)
trbini gibi tek kademeden oluan; tek kademeli; tek
basamakl.
single-stage pump: Tek kademeden oluan, zellik
le bir trbin veya elektrik motoru tarafndan evrilen
santrfj tulumba; tek kademeli pompa.
single-stage rocket: Bir kademe ile uu yapabilen
roket; tek kademeli roket.
single-stage turbine: Tek kademeli trbin; De Laval
trbini; tek kademeli aksiyon trbini; basit impuls tr
bini.
single thread: Silindirin bir helisinin rettii di ekli
ne sahip di; tek di
single track: Sadece bir tek demiryolu hattna sahip
olan; tek hatl demiryolu.
sinigrin: Siyah hardal ekirdeinde bulunan bir glkosit tuzu; sinigrin, C 10 H 16 KNO 9 S
2.
sink: 1) su, yumuak kar, yumuak toprak yzeyinin
ksmen ya da tamamen altna gitmek; batmak. 2) ya
vaa batmak (gne, gemi vb. i); yava yava d
mek ya da alalmak. 3) seviyesi azalmak; ykseklik
ve derinlii azalmak, 4) daha az youn olmak; dere

499

sixfol d

cesi ve hacmi azalmak. 5) deeri veya miktar azal


mak. 6) tehlikeli ekilde hastalanmak. 7) nfuz et
mek. 8) yzeyin altna batmaya neden olmak. 9) ka
zarak, delerek veya keserek (kuyu, maden oca
vb.) yapmak. 10) hacim, derece veya iddetini (ses
vb.) azaltmak.
sinker: 1) balklkta kullanlan kurun arlk (iskan
dil) gibi batran bir ey. 2) Mak. havsa.
sinkhole: 1) su veya atklarn boaltlmas veya drena
j iin yaplan, lma alan bir borunun az. 2) y
zey sularnn boalaca oyuk veya delik.
sinter: Baz mineral kaynak, gayzer vb. i sular tarafn
dan oluturulan silisyum dioksit (silika) veya kalsi
yum karbonal birikintisi. 2) stlm metalsi maddele
rin eritilerek kmeletirilmesi.
sintered filter: Gzenekli szge veya filtre: Bkz. sin
ter filter.
sinter filter: Istlm bronz vb. i zellikle metalsi mad
delerin eritilerek kmeletirilmesi sonucu elde edilen
gzenekli szge; sinter filtre; gzenekli filtre.
sinuous headers: Buh. Kaza. girinti ve kntl dilim
lerden, yan yana getirilerek oluturulan heder; dilim
li heder.
sinus: 1) dirsek ya da eri, 2) bklme ya da eilme
ile oluan herhangi bir boluk. 3) Tp sinzit.
sinusoidal: Bir sins erisine gre iddeti zaman ile
deien nicelie ait; sinusoidal.
sinusoidal current: Sinusoidal akm; alternatif akm.
sinusoidal voltage: Sinusoidal gerilim; alternatif geri
lim.
siphon: 1) atmosfer basnc yardmyla yksekteki bir
kaptan daha aa seviyede bulunan bir kaba sv ak
tarmak iin kullanlan bklm bir boru; sifon. 2) si
fon iesi.. 3) bir sifon ile ekmek. 4) sifon iinden
geirmek; syphon eklinde de yazlr.
siphonal: Sifona ilikin; sifon eklinde olan.
siphon bottle: iinde, st ksmna yerletirilen nozul
ve valfl bir boru bulunan szdrmaz, ar bir ie;
musluk ald zaman iindeki karbonatl su basn
la pskrr.
siphon condenser: Jet kondenserlerde olduu gibi,
hava ile suyun birbirlerinden, akmn kinetik etkisi ile
ayrld kondenser; sifon kondenser (kondansr)
veya ecekter.
siphonic: Bkz. siphonal.
siren: 1) dnmekte olan delikli bir diske verilen hava
veya buhar ile ses retmek iin Kullanlan akustik bir
cihaz. 2) uyar iareti, sis dd, fabrika dd gi
bi iaret vermek iin kullanlan benzer bir cihaz; si
ren. 2) sirene ait; sirene benzeyen.
sirvene: Kee malzemesi olarak kullanlan sentetik ve
ya yapay kauuk; sirven.
sistroid: Kesien iki erinin dbkey kenarlar tarafn
dan oluturulan bir ay belirtir.
sitosterin: Bkz. sitosterol.
sitosterol: Buday, msr, kalabar fasulyesi vb. inde
bulunan kristalli bir alkol; sitosterol, C 27 H 45 OH .
SI units: Yedi esas birimin metre (m), kilogram (kg),
saniye (s), kelvin (K), amper (A), kandela (cd) ve
mol (mol) olduu bir sistem; uluslararas sistem; S
birimleri.
six: Be ile yedi arasndaki tam say; alt; 6; VI.
sixfold: 1) alt paral; alt paraya sahip olan. 2) alt
misli; alt kat

six shoo t e r
six shooter: Tekrar doldurulmadan alt kere ate ede
bilen tabanca; altpatlar.
sixteen: On be ile on yedi arasndaki tam say; on al
t; 16; XVI.
sixteenth: 1) bir dizide on beinciden sonra gelen;
on altnc. 2) bir eyin alt eit parasndan birini be
lirten. 3) bir eyin on alt eit parasndan biri; 1/16.
sixth: 1) bir dizide beinciden sonra gelen; altnc. 3)
bir eyin on alt eit parasndan herhangi birini be
lirten. 3) bir eyin alt eit parasndan biri; altda
bir; 1/6.
sixtieth: 1) bir dizide elli dokuzuncudan sonra gelen;
altmnc; 60 inci. 2) bir eyin altm eit parasn
dan birini belirten. 3) bir eyin altm eit parasn
dan herhangi biri; 1/60.
sixty: Elli dokuz ile altm arasndaki tam say; altm;
60; LX.
sizable: nemli l veya ktleye ait; byk; sizeab
le biiminde de kullanlr.
size: 1} bir eyin ne kadar hacim igal ettiini sapta
yan zellik; bir eyin boyutlar ve bykl. 2a)
uzunluk, byklk, miktar vb. i. b) nemli miktar, l
ler vb. 3) gerek durum. 4) verilen lye gre
yapmak veya ekil vermek. 5) lye gre dzenle
mek.
sizeable: Bkz, sizable.
sizzle: Kzgn metal zerine su damlasnn dmesi
gibi, s ile temas edildiinde czrt sesi karmak;
bu tr ses; czrt.
sizzling: Ar scak.
skatol: Bkz. skatole.
skatole: Barsakta olduu gibi, proteinlerin ayrma
s ile oluan tiksindirici kokulu, renksiz kristalli bir bi
leik; skatol, C 9 H 9 N.
skeg: Den. dmen bodoslamasnn baland, omur
gann k paras veya uzants; ksz omurga.
skeleton: Birgemininki gibi, tayc ereve; gemi is
keleti.
skeleton key: Master anahtar gibi kilitlerin ounu
aabilen bir anahtar; maymuncuk.
skelp: Boru yapmnda kullanlan elik sa; elik lev
ha.
sketch: 1) fazla ayrntya girmeden, abuk olarak ya
plm basit, kaba resim veya taslak; ske. 2) nemli
noktalarn veya paralarn zet pln veya tanm. 3)
abuk olarak izmek ya da tanmlamak. 4) taslan
yapmak.
sketch: 1) taslak ekline sahip olan; sadece ana nok
ta ve ksmlar belirtilen; ayrntl olmayan. 2) tam ol
mayan; eksik; kaba; yetersiz.
skew: boyutta izilmi, birbirine paralel olmayan ve
ne kadar uzun olurlarsa olsunlar birbirleriyle karla
mayan iki doruya ait.
skiagram: Bkz. skiagraph; sciagram, skiogram ekil
lerinde de kullanlr.
skiagraph: Hassaslatrlm bir yzey zerine X n
lar ile ekilen, glgelerden olumu bir resim; sci
agraph, sciograph, skiograph ekillerinde de kulla
nlr.
skiagraphy: zellikle X nlar ite resim ekme prati
i veya sanat.
skiascope: X nlar ile fotoraf ekiminde kullanlan
bir cihaz; skiaskop;
skiascopy: Gzbebei zerindeki k ve glge hare

500

s k y r o ck e t
ketlerini inceleme ve retinay skiaskop ile aydnlata
rak gzn durumunu anlamak iin kullanlan bir ci
haz; retinoskopi.
skid: 1) ar cisimleri yuvarlamak veya kaydrmak iin.
kullanlan, ou zaman bir ift kalas veya ktk; yu
varlama kt. 2) ykleri tamak iin alak, aa
platform. 3) o. tahliye ya da boaltma srasnda
olduu gibi, hasardan korumak iin bir geminin bor
dasna kar konulan ahap yap; maliborda tahtas.
4) tekerlek zerine yapt basn ile bir aracn hare
ketini kontrol etmek iin kullanlan kayc kama (ara
balar iin) 5) kayc kama ile fren yapmak veya kilit
lemek (tekerlei). 6) motor tespit bloku; motor kza
skilful: Bkz. skillful.
skill: 1) sanat, el sanat veya bilimi. 2) sanat, el sana
t veya bilimdeki yetenek, hner ya da marifet. 3) bil
gi, anlay; muhakeme. 4) maharet; ustalk.
skilled: 1) zel deneyim veya muntazam bir program
ya da raklk eitimi ile kazanlan, belirli endstriyel
i, makine operasyonu vb. i gibi hnere sahip olan;
hnerli; maharetli; mahir.
skillful: Uzman veya mtehasss; maharetli; hnerli;
skilful eklinde de yazlr.
skim: 1) yzen maddelerini veya kpn almak
(bir svnn). 2) bir svdan (yzen maddeleri veya k
pn) almak. 3) ince bir katmanla kaplamak veya
rtmek. 4) kpkle olduu gibi, ince bir katmanla
kaplamak. 5) hzl ve hafif olarak zerinden gemek
ya da kaymak. 6) kp veya kremas alnm;
zellikle kayma alnm st; kaymakalt st. 7) k
pn alma ii. 8) kpk.
skimmer: 1) kpk alan kii veya alet. 2) svlarn k
pn alan herhangi bir mutfak aleti; kevgir.
skin diving: Trl tehizatla, rnein gzlk, palet,
plstik elbise, portatif hava tp vb. ile bir yzc
nn su altna dalmas.
skin effect: 1) etkili direncin artmasna neden olan,
kendiliinden endklenmi zt elektromotor kuvvet
nedeniyle, alternatif akmda, bir iletkenin yzeyine
akm iddeti birikimi; yzey etkisi. 2) Buh. Kaza. ya
lama ya, kimyasal maddeler, kpk vb. inin su y
zeyinde oluturduu katmann, su iinde oluturu
lan buhar kreciklerinin buhar mahaline kn nle
yen etki; yzey etkisi.
skinner engine: Doru akml, popet valfl bir piston
lu buhar makinesi; skinner makinesi (ticar bir mar
ka).
skin valve: Gem. Mak. yzey blf valfnn k tarafn
da bulunan ve gemi teknesine balanan valf; skin
valf.
skiogram: Bkz. skiagram.
skiograph: Bkz. skiagraph.
skip: Mot. atelemede tekleme yapma; tekleme.
skip distance: Rady. yerdeki verici bir istasyon tara
fndan verilen bir dalgann eritii en uzak nokta ve
radyo dalgasnn iyonosferden dnyaya yanstld
en yakn nokta arasndaki mesafe.
skipper: zellikle kk bir teknenin kaptan veya s
varisi.
skipping: Mot. tekleyen; tekleme yapan; tekleme.
skirt, piston: Bkz. piston skirt.
skylight: Gemi kaportas; at penceresi.
skyrocket: Havada patlayarak, renkli alevler, kvlcm-

sky w av e
lar vb. karan havai fiek roketi.
sky wave: Heaviside katmanlar tarafndan kendi yolu
zerinde bulunan vericilerinden alcilara yanstlan
bir radyo dalgas; uzay dalgas; dolayl ya da endirek dalga; iyonosferik dalga.
slack wax: Gem. Yk. sk olmayan veya gevek
mum; tehlikesiz, kendine has kokulu, koyu kahve
rengi, alifatik ailesinden, nem emmeyen, dayankl,
kat karbonlu hidrojenlerin karm; 70/15C'de
0
z.a. yaklak 0,8; k.n. 310 -315; d.n. yok (kat);
suda znmez; viskozitesi yok; gemilerde 70Cden aa olmayan scaklklarda ve atmosfer basn
cnda tanr.
slag: 1) eritme ilemi srasnda metalden ayrlan eri
mi cruf veya maden posas. 2) buna benzeyen
lav. 2) cruf ekline dntrmek.
slag erosion: Akaryaktlarn oluturduklar crufun
yksek scaklklarda, ate tulasn oluturan madde
ile birleerek meydana getirdii anma; cruf eroz
yonu.
slaggy: Crufa ait; crufa, benzeyen.
slag screen: ok ince toz kmrle fayrapl kazanlar
da, kl ukurunda erimi cruf ktlesinin ylmas
na engel olmak iin, ocak tabanna denen su so
utmal borular; cruf perdesi; den cruf parack
larn soutarak onlar kum birikintisi haline getirir.
slake: 1) su ile birletirerek (kirete) kimyasal bir de
iim oluturmak. 2) azaltmak veya gidermek. 3) ge
rilimini azaltmak. 4) snm olmak veya kire gibi
snmeye uramak, 5) daha az aktif veya iddetli ol
mak; gevemek.
slaked lime: Kalsiyum oksitin suda znmesi ile olu
an, har, beyazlatma vb. i ilerde kullanlan bir
madde; snm kire; kalsiyum hidroksit, Ca(OH)2.
siedge: ou zaman iki elle kullanlan uzun, ar bir
eki; varyoz.
sledge-hammer: Ar eki veya varyozla vurmak.
sledge hammer: Ar eki; varyoz (balyoz).
sleek: Dzgn yapma anlamnda bir deyim: Kum y
zeylere mala uygulanmas iin sylenir; perdahl.
sleeve (1) bir baka paraya geen boru veya boru
ya benzer para; zvana; sliv; yatak. 2) Mot. silindir
gmlei; gmlek; silindir layneri Bkz. cylinder liner.
sleeve bearing: Buh. Trb., Mot. gibi s makinelerin
de kullanlan, d bronz ya da elik (bazan almin
yum alam), ii vayt (beyaz) metal veya babit me
tal ile kapl, ou zaman iki paradan yaplan silindirik veya kresel yatak.
sleeve bushing: Tek paradan yaplm, d bronz
veya elik ve i yzeyi vayt metal ile kapl, silindir
eklinde yaplm bir yatak; daha ok biyel veya pis
ton kolunu pistona balamak iin kullanlr; bur; pis
ton pin burcu.
sleeve valve: Esk. baz motorlarn pistonlar ite silin
dir duvarlar arasnda bulunan eksenel veya dner
hareketli valf; sliv valf.
slew: Byk say, grup veya miktar.
slice: 1) Matb. mrekkebi yaymak iin kullanlan spa
tula. 2) byk bir ktle veya hacimden kesip karl
m nispeten ince, geni bir para; dilim. 3) bir par
a, porsiyon veya pay. 4) dilimlerine ayrmak (kese
rek). 5) paralarna veya hisselerine ayrmak.
slice bar: nce, geni ulu, kmrle fayrapl kazanlar
da atei kabartmak veya gevetmek iin kullanlan

501

sligh t
demir bir ubuk; sng.
slicer: 1) dilimlemek iin kullanlan bir alet ya da ci
haz. 2) dilim yapan kii.
slick: 1) su yzeyinde, bir ya katman nedeniyle olu
an dzgn alan. 2) bir tr yass, geni keski gibi,
dzeltmek ve parlatmak iin kullanlan ey.
slide: 1) sabit srtnmeli bir yzey veya madde bo
yunca hareket etmek; kaymak. 2) buz gibi, dzgn
bir yzey zerinde hareket etmek; kaymak. 3) ses
siz veya dzgn olarak hareket etmek. 4) kaymaya
neden olmak. 5) kayma hareketi. 6) kaymak iin kul
lanlan dzgn, ou zaman meyilli yzey. 7) kay
ma ile alan bir ey; kayc para. 8) cisimleri mik
roskop altnda incelemek iin kullanlan ufak levha
cam; lamel. 9a) pistonlu buhar makinelerinde buha
rn silindirlere girmesini salayan valf Bkz slide wai
ve 10a) heyelan, b) den ktle. 11) bir resmi (ek
li) projeksiyon makinesi ile bir perdeye aktarmakta
kullanlan kk bir cam levha.
slide case: Buh. Mak. ekmece ya da slayt valf szdr
maz bir biimde atmosfere kapatan ve silindire iletil
mek zere buhar verilen ksm; ekmece mahfazas;
Gem. Mak. slayt keys.
slide face: Gem. Mak. slayt valf ya da ekmecenin si
lindir bloku zerinde hareket ederek buhar portlarn
ap kapad yzey; slayt valf yzeyi; slayt feyis.
slide ring: Diz. Mot. yksek gl makinelerde kompresyon segmanlarnn hemen altna, piston gvdesi
ne alan kanallara sk olarak geirilmi, ounlukla
bakr alamlarndan yaplm emberler; slayt ring;
kayc segman.
slide rod: Gem. Mak. slayt valf veya ekmeceyi, hare
ket mekanizmas veya eksentrik donanmna bala
yan kol; slayt rot; ekmece kolu.
slide rule: Esk. trl aritmetik veya matematiksel i
lemleri yapmak iin kullanlan bir cihaz; hesap cetve
li.
slide valve: Pistonlu buhar makinelerinde portlar
ap kapatarak buharn silindirlere girmesi ve egzoz
edilmesini salayan dz, piston, silindir ekillerinde
yaplan bir valf; slayt valf; srg; ekmece; D valf;
piston valf.
slide valve chest: Bkz. slide case.
slide-valve face: Gem. Mak. slayt valf ya da ekmece
nin hareket ettii ya da kayd, zerinde portlar bu
lunan yzey; slayt feyis.
slide valve, rotary: Bkz. rotary slide valve.
slide-wire: Vetston kprsnde diren lmek iin
kullanlan bir cihaz; kaymal tel.
sliding feet: 1) Buh. Trb. alt keysin, makine dairesi
tarafnda, dein oval cvata deliklerine balanan
ayaklar; kayc ayaklar; trbinin sndn veya dev
reden karld zaman souduunu belirler. 2) Bu
har kazanlarn deine balayan, trbinlerdekine
benzer, genilemeye msaade eden ayaklar.
sliding friction: Fiz. bir kat cismin, dier bir kat cis
min yzeyinde hareket etmesi srasnda oluan sr
tnme; kayma srtnmesi (kinetik bir srtnme t
r).
sliding scale: Bkz. slide rule.
slight: 1) arl, dayankl. maddesi veya nemi ol
mayan. 2) iri ya da ar olmayan; ince, uzun. 3) ko
lay bozulur; kolay krlr. 4) miktar ve boyca kk;
cz; byk veya youn olmayan.

slightly
slightly: 1) nemsiz bir ekilde. 2) cz miktarda.
slim file: Bkz. super fine file.
sling psychrometer: Atmosferdeki nemi lmek iin
kullanlan bir cihaz; bir taycya bal iki termomet
reden oluur.
sling ring: Yksek devirli dizel motorlarinda krank ko
lu (veb) zerinde, krank pin yaknnda bulunan hafif
kntl bir ksm; lubrikatrn bir boru ile verdii ba
snl yalama yann, yksek merkezka kuvvet ne
deniyle krank pin yatana verilmesini salar; ask
ember ya da ring.
sling stay: Alev borulu kazanlarda kullanlan, bir
ucunda gz bulunan dvme ubuk; kazan zarfnn
st ksmndan ar cehennemlik tavan salarn ta
mak iin kullanlrlar; sling stey; bunlarn bir ular,
kazan zarfna kaynak veya perinle balanm bir
bayraa ve dier ucu, genel olarak, kpr payanda
lara balanr.
slip: 1) bir endksiyon motorunda rotorun hz ile sta
torun senkron hzndaki deiim fark; senkron hzn
yzdesi olarak ifade edilir ve yke bal olarak %3%8 orannda deiir. 2a) kzak yeri olarak grev ya
pan, suya meyilli bir iskele veya platform; tekne kza
, b) gemilerin zerinde yapld ve onarld, su
ya doru eik d2lem; kzak, c) gemilerin yanama
s iin kullanlan iskele veya rhtmlar arasndaki yer.
3) pervanenin vida gibi kat bir cisimde bir devirdeki
ilerleme miktar ile su iinde gerek olarak bir devir
deki ilerleme miktar arasndaki fark; silip. 4) kayma
ya da dme ii. 5) mekanik olarak alan bir ciha
zn, gerek ve teorik verileri arasndaki fark ile ifade
edilen alma verimi dkl miktari veya derece
si. 6) bir rotor alan ile stator alan arasndaki hz
far k. 7) elektromanyetik bir kaplinde rotor ile stator
ara sndaki hz fark. 8) bir pistonlu pompada
deplasma nn yzdesindeki kayp olarak verilen
hacimsel ve rim; yeni pompalar iin bu deer tam
yol almada
% 2-% 5 oranndadr.
slip fit: Kaymal geme; Bkz. slip joint.
slip joint: ki buhar borusunun, stim kaaklarna kar
salmastra kullanlarak birbirlerine geerek balanma
s; kaymal geme; borularn bir miktar ileri geri hare
ket etmesi gereken yerlerde kullanlrlar.
slippage: 1) dierine geen bir dilide olduu gibi,
kayma. 2) bunun miktar. 3) zincirli altrmada ol
duu gibi, toplam hareket veya g kayb.
slipper: Mak, buhar makineleri ve yksek gl dizel
motorlarnn kroshetlerine (apraz muylularna) ba
l ve bir gayt iinde hareket ederek piston ve piston
rodun eksenel hareket yapmasn salayan para;
Gem. Mak. sper; kzak.
slippery: Kayma nedeni olan slak, yapkan veya
yal bir yzey; kaygan; kaypak.
slippy: Bkz. slippary.
slip ring: Alternatif akml bir dinamo veya motorda,
akmn karbon fralara iletildii iki veya daha fazla
saydaki devaml ember veya ringlerden biri; slipring.
slipstream: 1) Hava. bir pervane tarafndan retilen
hava akm. 2) Den. pervanenin oluturduu su ak
m; dmen suyu. 3) Bkz. side stream.
slip stream: Bir uan dnen pervanesi tarafndan
geriye doru itilen hava akm veya cereyan.
slip surface: Ar bir gerilme altnda krlma veya ke

502

sludge
silme eiliminde olan kat bir
yzey.
slipway: Gemileri denize indirmek iin kullanlan, su
ya doru meyilli kzak; gemi kza.
slit: Optik bir cihaza radyasyonun girmesi ya da
k mas iin kullanlan uzun ve dar bir delik.
sloop: Kk tek direkli, cvadral, yan yelkenli bir
tekne; alupa.
sloop rigged: alupa gibi armal; alupaya benzer ar
mal.
slop: 1) o. herhangi tr sv atk. 2) o. alkol ka
rldktan sonra geri kalan atk veya posa; kspe. 3)
zerine sv dkmek. 4) sv dkmek.
slope: 1) herhangi meyilli veya eik hat, dzlem, du
rum vb. 2) yatay ya da dey durumdan sapma. 3)
bunun miktar veya derecesi. 4) meyilli olmak.
slops: Gemi tanklarnda petrol, su, birikinti veya yal
sulardan oluan bir karm; Bkz. slop tank.
slop tank: Den. zellikle tankerlerde ya ve yaktl saf
ra sularnn topland byk kapasiteli bir tank; slop
tank.
slot: 1) bir makinedeki kama kanal, otomatik oyun
makinesinin maden para atlan yeri vb. i gibi dar
oyuk, yark ya da delik; yuva. 2) bu tr oyuk veya
oyuklar yapmak.
slot machine: Mekanizmasn altrmak iin yarn
dan ieriye maden para atlan yiyecek, iecek vb. i
makinesi veya kumar (oyun) aleti.
slotting: Mak. kama kanal, yark vb. i ama.
slotting machine: Dikey yzeyler ve kama kanal kes
mek ya da amak iin kullanlan bir takm tezgh;
dik planya tezgh.
slow: 1) abuk, hazr veya acele olmayan; yava. 2)
hzl veya abuk olmayan. 3) ge kalan: Saat iin
sylenir. 4) enerjisiz; hareketsiz. 5) dk veya va
sat bir s kararak yanma: Yava yanma gibi. 6) ya
va veya daha yava yapmak. 7) gecikmek. 8) ya
va veya daha yava olmak ya da gitmek.
slowdown: Yavalama veya yavalatma; zellikle en
dstriyel bir retimi plnl bir biimde yavalatmak.
slowing down: l) Nk. Ener. bir tanecik veya partikln enerjisinin azalmas. 2) almakta olan bir maki
nenin hz veya devir saysnn azalmas; yavalama.
slow-match: Dolgular patlatmak iin kullanlan yava
yanan kibrit veya
fitil.
slow-motion: 1) allm normal hzn altnda altr
mak veya hareket ettirmek. 2) bir dakikada verilen
normal resim saysn arttrarak, normal hzla perde
ye aktarlan yava hareke! yavalatlm hareket.
slow neutron: Saniyede 1 mil (1,609 km) hzla hare
ket eden bir ntron; yava ntron.
slow pressure rise: zellikle yksek devirli dizel mo
torlarnda hzl yanma veya hzl basn ykselmesi
ya da kontrolsuz yanmay izleyen yava basn yk
selmesi; kontroll yanma.
slow reactor: Zincirleme tepkime veya fizyonun ya
va ntronlarla balad bir reaktr tr; yava reak
tr.
sludge: 1) petrol rafinerileri art, maden delgisi tara
fndan oluturulan amur, biyolojik atk tanklarndaki
posa, buhar kazanlarndaki tortu vb, i gibi ar, her
hangi yapkan artk, tortu ya da ktle. 2) yakt tank
lar ile dizel motorlarnn alt karterlerinde biriken, ya
n oksitlenmesinden gelen amur. 3) bir metalin
elektrolitik damtlmasnda anotta oluan yabanc

503

sludge formation
maddeler.
sludge formation: Mot. yalama yalarnn karterde

oluturduu sisin oksitlenmesi sonucu karterde


biri ken amur oluumu.
sludge tank: Ticaret gemilerinde tanklardan gelen
a mur vb. i atklarn, sularn topland yeterli
kapasite de bir tank; amur tank; Gem. Mak. sla
tank.

sludge test: amur deneyi; oksitlenme deneyi; bili


nen miktardaki yalama ya bir tp iinde, sabit s
caklktaki bir banyoya sokulur, sonra belirli miktarda
ki hava yan iinden geirilir, yan derhal rengi ko
yular, daha az akc olur ve deneyin sonunda visko

zite, karbon atklar deeri ve dier zellikler kayt


edilir; bu deney srasnda en az deien ya, oksit
lenmeye en dayankl yadr.
sludgy: amura ait; amur gibi; amurlu; sulu amu
ra benzeyen.

slue: Bir mil veya sabit bir nokta evresinde


dnmek
veya salinm yapmak. 2) bir eksen etrafnda dnme
veya salnm yapma ii. 3) bu hareketi yapan eyin
durumu.
slug: 1) ingiliz ktle birimi; bir librelik (0,452 kg) bir

kuvvet etkidii zaman saniyede 1 fit (0,3048 m)


hzla nan bir cismin ktlesi; 32,174 libre (14,542
kg). 2) Nk. Ener. doal uranyu m grafit
reaktrnde nkieer yakt klesi. 2) kk bir
para veya ktle halinde metal; zellikle bir mermi.
3) Matb. a) satrlar arasn da kullanlan yazsz bir

satr kurun; anterlin. b) lino tip makinesinde tek


para eklinde dklen kurun satr.
sluice: 1) bir kanalda olduu gibi sv (su) akm d
zenlemek iin bir kap veya vaif ile donatlm, su

iin yapay bir kanal veya pasaj; savak. 2) byle bir


kapdan geen veya tutulan su, 3) bir sava kapatp
amak iin kullanlan kap ya da valf; set. 4)
zellik le ar su iin kullanlan herhangi bir kanal. 5)
altn cevherini ykama, ktkleri nakletme vb. i iin
kulla nlan kanal. 6a) bir savaktan akan su ile

ykamak, b) hzla akan su ile ykamak. 7) bir


kanalda (ktk vb. ini) tamak. 8) bir savakta
olduu gibi akmak.
sluice valve: Gem. Mak. sintine, perde vb. i yerlerde

kullanlan, akm ynne dik olarak alan valf;


sl- yz valf.
slush: 1) gemide piirilenlerden arta kalan atk ya
veya gres. 2) makineler iin yalayc veya pas nle
yici olarak kullanlan trl yal bileiklerden herhan

gi biri. 3) zellikle koruma ve yalamada, yal bir


biieik ile rtmek. 4) sva veya imento

ile yamala

mak. 5) yumuak amur.


slush fund: 1) atk ya vb. lerinin satyla gemide
ku

rulan bir fon; kk lks eyler almak iin kullanlr.

Sm: Bkz. samarium.

smaek: 1) ou zaman alupa gibi donatlm, ben


zer armal kk bir yelkenli tekne. 2) balklar canl
muhafaza edecek ekilde donatlm balk teknesi.

small arms: Tabanca, karabina, tfek vb. i gibi elde


tanabilen ufak kalibreli ateli silhlar.
small calorie: Bkz, calorie.
small hours: Gece yarsn izleyen ilk bir ka saat.

smallish: Bir dereceye kadar kk; byk olmayan


small pica: Matb. on bir puntoluk bir harf tr.

smalt: 1) silisyum dioksit, potas ve kobait oksitten ya

smoke
civert rengi.
smaltine: Bkz. smaltite.
smaltite: Bir kobalt cevheri; rengi beyazdan griye ka

dar deien doal kobalt arsenid; smaltit, CoAs2;


kristal veya tanecikli ekillerde bulunur ve cam ya
da seramiklerin boyanmasnda mavi pigment olarak

kullanlr; daima nikelarsenid ile bulunur.


smaragdine: 1) zmrte ait. 2) zmrt renginde.
smaragdite: Amfibol veya hornblendin ak yeil t

r.
smashup: 1) zellikle byk hasar veren kaza ya da
arpma. 2) herhangi bir felket veya afet.
smear: 1) yal, yapkan veya pis bir eyle kapla
mak, svamak, lekelemek vb. 2) yal, yapkan ve

ya kirii bir ey uygulamak veya svamak ve


bylece leke brakmak. 3) lekelenmek. 4) lekeli;
yal. 5) mik- roskopik inceleme vb. iin lamel
zerinde kan gibi, kk miktarda bir madde. 6)
yal madde; mer- hem, b) bir eyin zerine
srlen yal, yapkan ve ya kirli bir madde.

smeary: 1) yal, yal veya kirli bir madde ile


kaplan

m. 2) mrekkep gibi leke yapma eiliminde olan.


smectic phase: Sv ve kat durumlar arasndaki
ge
i

smelling bottle: iersinde amonyak ruhu bulunan i


e.
smelling salts: Baars, baygnlk vb. ini geirmek
iin teneffs edilen veya kullanlan amonyum karbo
nat ile gzel bir kokudan oluan ho kokulu bir
kar m; amonyak ruhu.
smelt: 1) saf metalden yabanc maddelerini ayrmak
iin (maden cevheri cvb.ini) eritmek; tasfiye etmek.
2) bu ekilde (metal) damtmak veya rafine etmek.
3) erimeye uramak.
smelter: 1) eritme iinde alan kii; melal tasfiyeci
si. 2) damtma veya tasfiye iinin yapld yer; damt

ma yeri veya tasfiyehane ya da tasfiye frn (oca)


veya cihaz.
smeltery: iinde tasfiye iinin yapld bina, iyeri

vb. i; tasfiyehane.
smelting: Bir cevheri yksek scaklkta eritici bir
mad de ile eriterek metali elde etme; stte cruf ve
altta saf ya da ar olmayan metal katmanlar oluur.
smith: Metal eyler yapan ve zellikle

kzgn (tavlan

m) ve yumuak olduu zaman onlara ekil veren,


onaran kii; demirci; demirci ustas,
smithery: 1) demircinin ii veya sanat; demircilik. 2)

demirhane.
smithsonite: 1) sarms renkli doal inko karbonat,

ZnCO3. 2) doal inko silikat; kalamin Bkz.


calami
plan koyu mavi cam tozu. 2) bu ekilde yaplan pig
ment veya boya. 3) bu pigmentin koyu mavi veya l

n
e
.

smith's weld: Bkz. Sap weld.

smithy: Demirci atelyesi, demirhane, zellikle nal


bant atelyesi; demir imalthanesi; nalbanthane.

smith's tongs: Para dver veya ilerken demircile

rin kulland trl kskalardan herhangi biri;


demir ci kskac.
smith's hearth:

Demircilerin para tavlamak zere

kullandklar, kok kmr ile fayrap edilen ocak;


de mirci oca.

smog: Toz, polen, bakteri, duman ve kimyasal atk


gazlar kapsayan ar, kcyu renkli kent sisi; smog;
endstri sisi.

smoke: 1) bir eyin yanmasyla oluan ve iersindeki

smok e box
karbon partiklleri nedeniyle grlebilen buharims
madde; duman. 2) dumana benzeyen herhangi bir
buhar, buu vb. 3) Fiz. Kimy, bir gaz iinde, zellik
le hava iinde askda olan kati parack veya partikller; yaktlarn eksik veya yetersiz hava iie yanma
sndan kaynaklanr. 4) duman ya da dumana ben
zer eyler karmak. 5) gaz lmbas gibi ok fazla
duman karmak. 6) duman ile boyamak. 7) ttslemek (et vb. ini).
smoke box: Alev borulu kazanlarda borulardan ge
en gazlarn topland ve oradan bacaya iletildii,
byk meneteli iki kapak ile donatlm ksm; du
man sand.
smoke detector: Gemilerin trl yerlerinde oluabile
cek yangnlar haber veren sistem.
smoke helmet: Sadece duman olan yerlerde koruma
amacyla giyilen bir solunum cihaz; zehirli gazlar
olan yerlerde kullanlmaz.
smoke indicator: Kazandan atmosfere atlan baca
gazlarnn rengine bakarak ocaktaki yanmay denet
lemeye yarayan elektrik ampul, mercek ve aynalar
dan oluan bir cihaz; duman gstergesi; duman m
iri; Gem. Mak. smok endikatr.
smokemeter: Diz. Mot yksek devirli makinelerde,
dumann younluundan, silindir iindeki yanmann
niteliini saptamak iin kullanlan bir cihaz; smokmetre; duman ler.
smokeless: Dumansz; az dumanl.
smokeless powder: Dumansz barut.
smoke periscope: Duman gstergesi; duman miri;
Bkz. smoke indicator.
smokepipe: Bkz. smokestack.
smoker: Mot. yanl olarak duman yapan veya ya
yakan anlamnda kullanlan bir deyim.
smokestack: Buharl gemi, lokomotif, fabrika vb. in
den duman atmosfere atan boru; baca.
smoke-tubes: Buh. Kaza. iinden alev veya kzgn
gazlar geen borular; alev borular; duman borular.
smoke tube boiler: Borularnn iinden kzgn gaz ve
ya alevler geerek evrelerindeki suyu stp buharlatran kazan; alev ve duman borulu kazan; doru,
ters ve iki taraftan fayrapl alev borulu trleri vardr.
smokily: Dumanl bir ekilde.
smokiness: Dumanl olma nitelii veya durumu.
smoking car: Sigara iilmesine izin verilen demiryolu
vagonu.
smoky: 1) zellikle allmtan daha fazla duman
karan; dumanl. 2) dumana ait; dumana benzeyen;
duman gibi. 3) dumanla dolu. 4) duman renginde
olan. 5) duman ile renklendirilmi, lekelenmi ya da
kirletilmi.
smoky exhaust: Mot silindirdeki yanmann iyi olma
dn belirten egzoz; duman kapsayan egzoz; du
manl egzoz; trl nedenlerle oluur.
smolder: Aievsiz yanmak ve duman karmak; yava
yanma ile tketilmek, sarfedilmek veya harcanmak.
S monel: % 63 nikel, % 32 bakr, % 3 silisyum ve % 2
demirden oluan bir alam; S monel; supap gaytlar ve yuvalar yapmnda kullanlr.
smooth: 1a) dz bir yzeye sahip olan; grlr veya
hissedilir bir knl veya prz bulunmayan, b)
anma ile kntlar dzeltilmi olan. 2) Meka. srtnmesiz. 3) daha az kaba yapmak; parlatmak; da
mtmak veya rafine etmek. 4) dz bir ey; dz par

504

s no w b a n k
a. 5) dzeltme ii.
smoothbore: iersinde yiv ve seti olmayan bir nam
lu: Silh iin sylenir; yivsiz, setsiz silh.
smoothen: Dzgnletirmek; dzeltmek.
smother: 1) alevsiz yanma. 2) alevsiz yanma duru
mu.
smothery: Boucu.
smoulder: Bkz, smolder.
smudge: 1) kirli nokta; leke. 2) youn duman reten
bir yangn. 3) bitkileri dondan korumak veya bcek
leri kovmak iin kullanlan youn veya boucu du
man. 4) don (meyva bahesi vb.) ve bceklere kar
korumak iin duman karmak. 5) kirli yapmak; kir
letmek.
smut: 1) kurum veya isli madde, b) bunun parackla
r (partiklleri), 2) kirli bir ey tarafndan yaplan ia
ret; kirli leke.
smutch: Kurum, isli madde ve kir.
smutty: isli veya kurumlu.
Sn: Bkz. tin.
snake: 1) uzun, esnek meta! bir ubuktan oluan ve
borular temizlemek iin kullanlan tesisat aleti; es
nek tel; fleksibl tel. 2) zellikle, boyuna olarak kuv
vetle itmek ya da ekmek. 3) hzla ekmek.
snap-fiask: Yaplm paray karmak iin, menteeli
olan kalp kutusu.
snap gauge: Trl rnlerin msaade edilir snrlar
iinde olup olmadn denetlemek iin kullanlan,
sabit ve ayarlanabilir trleri olan bir l cihaz;
Gem. Mak. snep geyi.
snap ring: Mot. piston pin ya da pernonun yuvasn
dan karak silindir duvarn bozmasn nleyen ve
piston pinin her iki ucunda birer tane bulunan yay
segman; tespit segman; Gem. Mak. snep ring.
snap ring groove: Yay segmanlarn piston iinde bu
lunan iki yuvasndan biri; yay segman yuvas; snep
ring yuvas.
snap rivet: Bkz. cup head rivet.
snapshot: Estantene fotoraf.
sneak current: Sznt akm.
snell: 1) abuk veya aktif. 2) ar; iddetli. 3) sert;
keskin. 4) ksa bir at kuyruu kl ya da ince misina
(ineyi bedene balamak iin kullanlr).
snickersnee: Koruma ve kesme silh olarak kullanl
mak zere dizayn edilmi bak; byk bak.
snifter valve: Her kursta (strokta) havann girmesi
iin msaade ederek pompann ar yklenmesine
engel olan ve ayarlanabilir, bir tr geri dndrmez
(ek) valf.
sniffing valve: Bkz. snifter valve.
snip: 1) bir makasla kesmek veya ksa, abuk darbe
veya darbelerle kesip kopartmak. 2) bu tr kesme
ile karmak. 3) makas vb. ile yaplm kk bir ke
sik. 4a) kesilip karlan kk bir para, b) herhan
gi bir kk para. 6) metal levha vb. ini kesmek
iin kullanlan ar (byk) bir el makas; teneke ma
kas.
snorkel: Denizaltlarda, dizel motorlar ve havalandr
ma iin kullanlan, hava girii ve egzoz borularndan
oluan bir cihaz; norkel; denizaltnn uzun sre su
iinde kalmasn salar.
snow: 1) kar. 2) kar yamas. 3) kar gibi yamak. 4)
karla kaplanmak, kapanmak.
snowbank: Byk kar ktlesi.

sno w blin d
snow blind: Kar krl (geici krlk)
snow-broth: Kar ve su karm; erimi kar.
snowflake: Kar tanesi.
snowplow: Yol, demiryolu vb. lerinin karlarn temizle
mek iin kullanlan bir cihaz veya makine; kar temiz
leme makinesi.
snowhed: Raylar kar birikmesi veya ylmasndan
koruyan uzun siper veya koruyucu.
snowstorm: Kuvvetli rzgr ile birlikte yaan kar; kar
frtnas.
snowy: 1) karl. 2) kar ile kaplanm veya doldurul
mu. 3) kara benzeyen, zellikle: a) saf, ari ve leke
siz, b) beyaz. 4) kara ilikin.
snub: Den. an olarak hareketini durdurmak veya de
netlemek: Bir geminin halat, zincir vb. veya bunlarn
baland bir ey iin sylenir.
snubber: Hareketi denetlemek iin veya durdurmak
amacyla kullanlan bir ey. 2) bir tr oto ok gideri
cisi veya emicisi.
snug fit: Rahat geme, kolay geme; sk gemenin
kart.
soak: 1) uzun sre bir svda tutularak doyurmak ve
ya tm ile slatmak. 2) emmek veya iine ekmek.
3) gemek veya nfuz etmek. 3) slanma ya da doy
ma ilemi veya ii; slanma. 4) slanm olma duru
mu; slatma. 5) slatmak iin kullanlan sv.
soakage: 1) slanma veya slatma. 2) emilmi sv.
soap: 1) uzun karbon zincirli bir ya asilinin sodyum
veya potasyum tuzu, rnein sodyum stearat,
C 17 H 35 COONa; sodyum tuzlar sert sabun ve potas
yum tuzlar yumuak sabun adn alr. 2) ykama ve
temizleme iin kullanlan, su ile birletii zaman k
pkler reten madde; sabun; kostik soda veya kostik potas ile yalarn tepkimesinden retilir. 3) bir
ya asitinin herhangi bir metalik tuzu. 4) sabun ile
muamele etmek veya ovmak.
soap bubble: 1) sabun kp. 2) sabun kp gi
bi.
soapinass: Sabun gibi olma durumu veya nitelii; sa
bunlu.
soapless soap: Yapay bir deterjan; sabunsuz sabun.
soap, soluble: Alkali metaller ve bir veya daha fazla
yksek ya asitlerinin tuzlan; znr sabunlar,
soap solution: Kazan sularnn toplam sertliinin l
lmesinde kullanlan eriyik; sabun eriyii; sabun
zeltisi; sabun mahll.
soap stone: Kaya eklinde yumuak talk; sabunta.
soapsuds: Sabunlu su, zellikle kartrld zaman
kpren su.
soapy: 1) sabunla kapl veya sabun kapsayan. 2) sa
bun gibi; sabuna benzeyen; sabunlu.
soar: 1) havada ykselmek veya umak. 2) havada
ykselerek umak, seyahat etmek veya szlmek.
3) bir uak gibi ykselti veya rakm kaybetmeksizin
szlmek. 4) allm bir dzeyin zerine yksel
mek. 5) ykselme alan. 6) ykselme veya uma ii;
uu.
socket: 1) iersine bir eyin getii oyuk para veya
ksm: Elektrik ampulnn sar vida eklindeki ksm
gibi; yuva; soket. 2) soketie donatmak veya tehiz
etmek,
socket adopter: Lokma adaptr.
socket set: Bkz. socket wrench set.
socket wrench: Lokma anahtar.

505

sodiu m hydroxid e

socket wrench set: Lokma anahtar takm.


soda: 1) sodyum karbonat. 2) sodyum bikarbonat. 3)
sodyum hidroksit. 4) sodyum oksit. 5) maden soda
s.
soda-acid extinguisher: Ad yangnlarn sndrlme
sinde kullanlan, 2,5 galon ( 9,5 litre) sodali su kar
m ve bir iede bulunan 115 gram slfrik asitten
oluan bir yangn sndrc; minimaks; soda asit ci
haz: ienin krlmas sonucu asit ile sodal su tepki
meye girerek CO2 oluturur.
soda ash: Cam ve sabun yapmnda kullanlan be
yaz, nem emici veya higroskopik bir toz; susuz sod
yum karbonat, Na 2 C0 3 ; soda.
soda lime: Kimyasal ayra ve nem ve asit gazlarn
emici olarak kullanlan beyaz, toz gibi sodyum hid
roksit veya kalsiyum oksit karm.
sodalite: Biraz klorlu sodyum ve alminyum silikat,
Na 4 A! 3 Si 3 0 1 2 Cl; parlatld zaman mermere benzer
ve ss ta olarak kullanlr.
soda solution: Soda eriyii, mahll veya zeltisi.
soda water: 1) basn altnda karbon dioksitle doldu
rulan su; maden suyu; maden sodas, 2) su, asit ve
sodyum bikarbonat zeltisi.
sodden: nemle dolu; slatlm; iyice slanm.
sodium: Tabiatta sadece bileikleri bulunan, fevkal
de aktif, gm beyaz renkli, alkalin metalik bir kim
yasal element; sodyum; natriyum; Simg. Na; at.a.
22,997; at.no.11.
sodium benzoate: Benzoik asitin tatl, kokusuz, be
yaz toz halindeki bir tuzu; sodyum bezoat; yiyecek
koruyucu, antiseptik vb .olarak kullanlr.
sodium bicarbonate: Beyaz kristalli bir bileik; sod
yum bikarbonat, NaHCO,; yemek sodas; karbonat;
antasit ve kabartma tozu olarak ve yangn sndrme
cihazlarnda kullanlr; baking soda eklinde de kul
lanlr.
sodium bromide: Beyaz, kristalli bir bileik; sodyum
bromr, NaBr; tpta sakinletirici ve fotoraflkta g
m bromr retmek zere kullanlr.
sodium carbonate: 1) karbonik asitin susuz bir sod
yum tuzu; sodyum karbonat, Na 2 C0 3 . 2) sodyumun
sulu karbonatlarndan herhangi biri; zellikle renk
siz, kristalli bir bileik, Na 2 C0 3 .10H 2 0 ; yaygn
ola rak sal soda ve washing soda denir.
sodium chlorate: Renksiz, kristalli bir tuz; sodyum
klorat, NaCI0 3 ; kibrit, patlayclar vb. inde oksitleyici
madde olarak kullanlr.
sodium chloride: Yemek tuzu, NaCI.
sodium cyanide: Beyaz, ok zehirli bir tuz; sodyum
siyanr, NaCN; bcek yokedici olarak ve metal kap
lamaclnda kullanlr.
sodium dishromate: Krmz, kristalli bir tuz; sodyum
dikromat, Na Cr 0 ; oksitleyici madde, antiseptik
2
2
7
vb. i olarak kullanlr.
sodium disulfite: Kazan sularna oksijen giderici ola
rak katlan Bkz. oxygen scavenger suda znen
beyaz bir toz; sodyum dislfit, Na 2S0 3; kazan suyu
na katld zaman, suda erimi durumdaki oksijeni
yapsna alarak sodyum slfata (Na S0 ) dnr.
2

sodium-graphite reactor: Gbekteki yakt elemanlar


nn bir grafit reaktr iinde tutulduu ve tm reaktr
kabn, ara eanjr ve balama borularn doldurdu
u bir reaktr; sodyum grafit (atom) reaktr.
sodium hydroxide: Toz, ubuk, pul ekillerinde bulu-

so diu m h ydro xi d e solutio n


nan beyaz bir madde; sodyum hidroksit, NaOH; yay
gn bir biimde kimya, petrol damtma, kat veya ra
yon endstrisinde vb, i kullanlr; caustic soda, lye,
sodium hydrate biimlerinde de kullanlr.
sodium hydroxide solution: Sv. Yk. sodyum hid
roksit zeltisi; kostik soda zeltisi; beyaz kostik
zeltisi; sodyum hipoklorat zeltisi; kendine zg ko
kulu, renksiz veya gri, urup kvamnda, alkali aile
sinden, nem emen, dayankl ve reaktif, insan sal
iin zararl bir sv; 20C'de z.a. 1,48; k.n.140150C; d.n.5-8C; suda tm ile znr; 20C'de
o
viskozitesi 60 cP; gemilerde 10-48 C scak lkta ve
atmosfer basncnda tanr; eer scaklk 10C'nin
altna derse, ykn stlmas
gerekir; yk
scaklnn 48C'yi gememesi gerekir,
sodium hypochlorite solution: Sv. Yk. sodyum hipoklorit zeltisi; beyazlatma likr; labarak zelti
si; insan sal iin zararl, klor kokulu, saydam, ye
ilimsi sar, nem emmeyen bir sv, Simg. NaOCI+NaCI + H 2 0 ; z.a. 1,3; k.n.yok; d.n. evre
scaklkla rnda sv; suda tm ile znr;
viskozitesi suya benzer; gemilerde evre scakl ve
atmosfer basn cnda tanr.
sodium hyposulfite: 1) saydam, kristalli bir tuz; sod
yum hiposlfat, Na 2 S2 O; kimyasal ayra olarak kul
lanlr. 2) sodyum tiyoslfat.
sodium metaphosphate: Toz veya cama benzer par
alar halinde bulunan ve ticar olarak Calgon ad ve
rilen, suda hzla znen bir bileik; sodyum metafosfat, NaP0 3 ; fid suyu devrelerini, stclar ve dier
ksmlar birikinti ve amurdan korur.
sodium nitrate: Saydam, kokusuz, kristalli bir tuz; i
li gherilesi; sodyum nitrat, NaN0 3 ; nitrik asit, sod
yum nitrit, patlayclar, gbreler vb. yapmnda ve
kimyada oksitleyici madde ve ayra olarak kullan
lr; Chile saltpeter eklinde de kullanlr.
sodium pentothal: Bkz. pentothal, sodium.
sodium peroxide: Sarms beyaz toz; sodyum perok
sit, Na 2 0 3 ; antiseptik, beyazlatma maddesi, hava
ve su temizleyicisi ve oksitleyici madde olarak
kullan lr.
sodium phosphate: Endstride yaygn olarak kullan
lan, fosforik asitin saydam, kristalli tuzundan her
hangi biri; sodyum fosfat.
sodium silicate: Youn sulu zeltisine su cam ad
verilen, koruyucu olarak kullanlan beyaz, znr
kristaller; sodyum silikat, Na 2 SiO3 .
sodium sulfate: Beyaz kristalli bir tuz; Glauber tuzu;
sodyum slfat, NaS0 4 . 10H 2 0 ; perinli kazanlarda
kostik gevreklikten gelen atlamalar nlemek zere
balang dozu olarak besi (fid) suyuna ilve edilen
bir bileik; ayrca boya yapmnda, fotoraflkta, be
yazlatc madde; koruyucu vb. olarak kullanlr.
sodium sulfite: Kristal veya toz halinde beyaz bir tuz;
sodyum slfit, Na 2 S0 3 ; boya yapm, hakkklk, fo
toraflkta ve beyazlatc madde, koruyucu vb. ola
rak kullanlr.
sodium thiosulfate: Beyaz, kristalli bir tuz; sodyum ti
yoslfat, Na 2 S 2 0 3 .5H 2 0 ; fotoraflkta sabitletir
me maddesi, antiklor vb. olarak kullanlr.
sodium-vapor lamp: iersinden elektrik akm getii
zaman sar, gz kamatrmayan bir k veren, sod
yum buhari ile doldurulmu, iki elektrotlu bir glop ve
ya lmba; sodyum buharl lmba veya ampul.
sodium zeolite-.Bkz. zeolite softener.

506

sola r
sofar: Sahilden 2000 mil (3218 km) uzaklktaki sualt
seslerinin yerini saptamak iin kullanlan bir sistem;
deniz kazasna uram kiileri, kazazedeleri kurtar
mak iin kullanlr.
soft: 1) kolayca ekil verilen veya allan: Yumuak
kil gibi. 2) kolayca kesilen, iaretlenen veya andr
lan: am odunu veya saf (ar) altn gibi. 3) kendi t
rnde sert olmayan: Yumuak tereya gibi. 4) yumu
ak; asit, ac veya keskin olmayan. 5) alkolsz. 6)
sabunun temizleme zelliine engel olan mineral
tuzlar olmayan veya ok az olan zelti: Su iin sy
lenir. 7) rzgr, hava, iklim vb. gibi yumuak, lml
veya lman. 8) zayf; duyarl; kuvvetli ve sert olma
yan. 9) zor olmayan; kolay; kk bir gayreti gerekti
ren. 10a) iddetli olmayan: Renkler iin sylenir. 11)
yumuak bir ey; yumuak ksm.
soft coal: Yakld zaman katran, zift, aydnlatma ga
z ve kok veren kmr; linyit kmr; linyit; sert k
mrlere gre daha fazla duman ve kl verir ve s de
eri dktr; bituminous coal ad da verilir.
soft copy: Elektronik kopya
soften: Yumuak veya yumuak yapmak veya olmak.
softener: 1) zelliklerini deitirmek ve esnekliklerini
korumak zere sentetik reine, lstik ve plstiklere
eklenen bir madde; yumuatc, rnein trikresil fos
fat ve glikol esterler gibi. 2) su yumuatcs, rnein
zeolit reinesi. 3) trisodyum fosfat gibi yumuatc,
sertlik giderici herhangi bir kimyasal madde; sertlik
giderici; yumuatc.
softening: Yumuatma; sertlik giderme.
softening temperature: Viskoz akmn plstik akma
dnt scaklk derecesi; yumuama derecesi.
soft iron: ok az miktarda karbon kapsayan demir;
yumuak demir; sabi! mknats yaplamayan demir.
soft iron core: Yumuak demir gbek. 1) endksi
yon bobinlerinde, zerine birincil ve ikincil sarglarn
sarld gbek. 2) d manyetik alan glendirmek
iin kullanlan ve bir sargnn iine yerletirilen ferromanyetik bir madde. 3) transformatrlerin birincil ve
ikincil sarglarnn sarld ayaklardan herhangi biri.
soft metal: Bkz. white metal.
soft packing: Esk. piston rod boazlarnda kullanlan
yumuak salmastra; eski makinelerde kullanlr; yu
muak salmastra.
soft patch: Arzal kazan sann uygun kalnlktaki bir
sa ile geici olarak onarlmas; yumuak yama; ya
ma olarak kullanlan san evresine alan delikler
ve cvatalarla kazan sana balanr.
soft-soap: Yumuak sabun veya arap sabunu uygula
mak ya da tatbik etmek.
soft soap: Sv veya yar sv eklinde sabun; yumuak sabun; arap sabunu.
software: Bilg. Say. Yazlm.
soft water: Yapsnda az miktarda mineral tuzlar bulu
nan su; yumuak su.
sogasoid: Bir gazda bir katnn dalm, dalmas ve
ya yaylmas.
sol: Bkz. 1) soluble. 2) solution.
solar: 1) Gnee ait; Gnele ilgili (olan). 2) Gne
tarafndan retilen veya Gneten gelen: Solar ener
ji gibi. 3) Gne veya enerjisine bal olan. 4)
Gnele ilgili olarak Dnyann hareketi ile saptanan
veya llen: Gne gc, Gne zaman gibi. 5)
Astrol, Gnein etkisi altnda olan.

sola r cons t a n t
solar constant: Dnyann Gneten ald enerji mik
tar; metrekareye den, 1,8 beygirgc/saniyelik
6
2
veya yaklak olarak 1,34x10
erg-cm /saniyelik
enerji.
solar energy: Gne enerjisi.
solar flare: Gne yzeyinde grlen ve youn rad
yasyon yayan parlak patlama; Gne patlamas.
solar heat: insanlarn kullandklar ve dolayl veya do
laysz olarak Gneten gelen s; gne ss.
solar day: 1) Gnee gre Dnyann dn periyo
du; leden leye veya gece yarsndan gece yar
sna llen 24 saat; Gne gn. 2) yasalarda G
nein douundan batna kadar olan sre.
solarimeter: Gne radyasyonunun dorudan okun
masn salayan bir s ler; solarimetre.
solarize: 1) gne nlan ve ssnn etkisinde braka
rak etkilemek. 2) gne nn etkisinde brakmak
(fotoraf filmi veya levhasn). 3) gne etkisin
de brakarak bozulmak.
solar oil: Bkz, gas oil.
solar prominences: Gnei evreleyen yanar gaz
ktlesinin grnr uzantsnn bir ksm veya para
s.
solar radiation: Uzun kzltesi nlardan ksa morte
si nlara kadar uzanan geni dalga boylarn kapsa
yan ve Gneten gelen nm; gne nm veya
radyasyonu.
solar system: Gne, dokuz, gezegen, asteroit, mete
or ve kuyruklu yldzlardan oluan sistem; Gne sis
temi; solar sistem.
solar time: Gne esas alnarak llen zaman; G
ne zaman; verilen bir yerde Gnein bir saatlik a
s.
solar year: Herhangi bir gezegenin Gne evresin
de yapt tam bir tur veya devirin sresi; Gne yl
veya senesi: Dnyann Gne yl 365 gn, 5 saat,
48 dakika ve 46 saniyedir.
solden 1) eritildii zaman maden paralar, telleri ve
ya yzeyleri birletiren, dk erime noktasna sa
hip metal alam; lehim; ou zaman kalay, kurun,
bizmut ve kadmiyum kapsar. 2) lehim ile birletir
mek; lehimlemek; yaptrmak. 3) lehim ile birletiril
mek. 4) metalleri lehim ile birletirmek.
soldered: Lehimli; lehimlenmi.
solder, hard: Bakr kkenli bir alam; sert lehim.
soldering: Lehimleme; lehim yapma; lehimcilik.
soldering bit: Bkz. soldering iron.
soldering lux: Bkz. soldering iron.
soldering flux: Bkz. soldering paste.
soldering iron: Lehimi eritmek ve uygulamak iin kul
lanlan, elektriksel olarak veya bir alev yardmyla, s
tlan sivri ulu metal bir alet; havya.
soldering paste: Lehim yapmnda kullanlan boraks,
tuzruhu, inko klorr vb. i maddelerden herhangi bi
ri; lehim pastas.
soldering tin: Lehim kalay.
soldering wire: Lehim teli.
solder, silver: % 32 gm, % 23 bakr, % 17 inko,
% 1,8 kadmiyumdan yaplan bir alam; gm lehi
mi; yksek dayanklkta lehimli balantlar yapmn
da kullanlr.
solder, soft: % 40-% 60 kalay, % 40-% 60 kurun ve
antimonden oluan bir lehim; yumuak lehim; d
k dayanklkta balantlar yapmnda kullanlr.
solenoid: 1) bir mknats zelliine sahip olan ve
elektrik akm tayan bir tel bobin; solenoit; mar
otomatii; solenoit alter; mar alteri; Mak. mar
devrelerinde, mar motorunun altrlmasn salar.
soienoidal: Solenoit bobine ait; solenoit bobin gibi
hareke! eden.

507

slo bl y
solenoid switch: Bkz. solenoid.
solenoid valve: Solenoit valf; soutma sistemlerinde,
genileme (ekspenn) valfndan nceye, sv sou
tucu devresi zerine yerletirilen bir valf; sv soutu
cunun akna msaade eder.
soleplate: Pist. Buh. Mak. ou zaman ve bazan
drt paradan yaplarak birbirine cvatalarla bala
nan drtgen eklinde bir para; kolonalarn oturtulduklari ksm; taban levhas.
solid: 1) basnca diren gsteren; ekli kolayca dei
meyen; olduka dayankl. 2) yzeyinin alt dolu;
bo olmayan. 3) dayankl; salam; kuvvetli. 4) ger
ek, hakiki. 5) basnca diren gsteren ve ekli ko
layca deimeyen (sv ve gazdan farkl) bir madde.
6) belirli hacim ve belirli ekle sahip olan bir madde
ekli; kat; solit.
solid angle: Bir kpn herhangi bir kesindeki gibi,
veya daha fazla dzlemin bir noktada oluturduk
lar a.
solid coupling: ki kavrama (kaplir) parasnn birbir
lerine cvata ve somunlarla skca balanmasndan
oluan kavrama; takoz kaplin; solit kavrama.
solid f uel: Yakld zaman s reten trl kmrler,
odun vb. i kat yaktlardan herhangi biri; kat yakt.
solid geometry: Kat cisimlerin geometrisi; uzay ge
ometri.
solidification:
Katlatrma
veya
katlatrlma.
solidification point: Svlarn donma noktas; Katla
ma scakl; katlama noktas; katlama derecesi.
solidification range: Alamlarn katlamasnn vukubulduu scaklk deerleri; katlama alan.
solidify: 1) kat, sert, salam, sk vb. yapmak ya da
olmak. 2) kristal ekline koymak; kristalletirmek.
solid injection: Diz. Mot. pskrtme pompasnn sa
lad yksek basn nedeniyle, yaktn ine valfn
yuvasndan kaldrarak oluturduu pskrtme; hava
sz pskrtme; hidrolik pskrtme; Gem. Mak. solit
incekn.
solidity: 1) kat, sert, salam vb. i olma durumu veya
nitelii; katlk, sertlik, salamlk. 2) Geom. hacim.
solid propellant: Roket makinelerinde kendi oksitleyi
cisini (sv oksijen, nitrik asit, nitrometan) kullanan
kat yaktl tahrik veya sevk edici.
solid propeller: Den. gbei ve kanatlar tek para
dan yaplan pervane; solit pervane.
solid of revolution: Dzlem bir eklin bir doru ev
resinde veya dnme ekseni evresinde dnmesiyle
retilen bir kat.
solid solution: 1) iki veya daha fazla kat maddenin
oluturduu homojen karm, rnein herhangi bir
alam. 2) iki ya da daha fazla izomorf maddenin
oluturduu kark bir kristal.
solid state: Bkz, solid; kat durum.
solid state component: Bir elektrik devresinde esas
olarak yar iietken maddelerden oluan elektrik ciha
z; rnein transistor, foto elektrik etki vb. i; kat du
rum bileeni.
solid state physics: Katlarn yaplar ve zellikleri ile
ilgilenen fizik dal; katlarn fizii.
solid tire: Havasz, dolu lstik; kat veya solit lstik
(oto).
soliquid: Bir katnn bir sv iindeki dalm.
solubility: 1) znr olma nitelii, durumu veya ge
nilii; znrlk; eriyebilirlik. 2) bir zcde (solventte) eriyebilen maddenin belirli bir miktar.
soluble Eritileblr: znebilir; zeltiye dnebilir.
soluble glass: Sodyum silikat vb. gibi, su cam Bkz.
water glass.
solubly: znr olan.

sol u t io n
solution: 1) bir problemi zme ii, yntemi ya da i
lemi. 2) bir ya da daha fazla maddeyi, zellikte sv
olan bir bakasnda eriterek homojen bir karm
oluturmak iin yayma ii veya ilemi. 3) znr ol
ma durumu veya gerei. 4) bylece retilmi, ou
zaman sv olan homojen molekl karm. 5) para
larna ayrma.
solution, buffered: Sabit bir pH srdrmek iin, nis
peten yksek konsantrasyonlu tampon tuz kapsa
yan bir zelti tamponlanm zelti.
soultion molal: Her 1000 gram zcde bir mol
znr kapsayan bir zelti; molal zelti.
solution, molar: Her bir litre zeltide bir mol z
nr kapsayan bir zelti; molar zelti.
solution, norma!: Bir litre zeltide, bir gram edeer
znr kapsayan bir zelti; normal zelti.
solution polymerization: zeltide bir monomerin
bir polimere dntrld bir ilem; zelti polimerlemesi.
solution pressure: Bir maddenin zeltiye gitme ei
limi; bir zeltinin, zelti basnc ve geime basn
c eit olduu zaman younluunun sabit olmas;
zelti basnc.
solution, saturated: Daha fazla znr madde ek
lenmesine ramen, znr younluunun dei
medii bir zelti; doymu zelti.
solution, standart: Bilinen, belirli bir younluktaki
zelti; standart zelti.
solution, supersaturated: st doyurulmu bir zel
ti; verilen bir scaklkta duyabileceinden daha fazla
znr kapsayan, nispeten dayankl dengedeki bir
zelti; zelti alkaland zaman ar miktardaki
znr, zeltiden ayrlr.
solvability: znebilir olma yetenei; znebilirlik.
solvable: 1) bir problem gibi, zlebilir. 2) znebi
lir veya eriyebilir.
solvated: Koordinat balar, hidrojen balan veya
elektrostatik kuvvetlerle bal solvent (zc) mole
kllerine sahip olan iyonlar veya moleklleri belir
ten; znm; znen.
solvation: Bir znrn molekl veya iyonlarnn,
zc moleklleri ile belirli bir oranda birlemesi.
solvation energy: Bir mol iyon bir solvent (zc)
ile birletii zaman firar eden veya retilen enerji
miktar.
Solvay process: Yemek tuzunu amonyak ve karbon
dioksit ile muamele ederek soda (sodyum karbonat)
yapmak iin Solvay tarafndan gelitirilen bir ilem;
Solvay ilemi.
solve: 1) tatmin edici veya aklayc cevab bulmak
veya salamak; zmek; aklamak. 2) tatmin edici
zm bulmak veya temin etmek (bir problem
iin).
solvency: Eritici nitelik veya durum.
solvent: 1) dier bir maddeyi eritebilir olan; eritici;
zc; znme iin kullanlan. 2) buhar kazanlarnn
birikintilerini gidermek iin kullanlan ou asit veya
alkalin eilimli kimyasal bileiklerden herhangi biri;
zc; solvent.
solvent extraction: Bir karm, belirli bir zcde
zerek bir veya bir ka bileenini ayrma, karma
veya giderme.
solvolysis: Bir zcnn (solventin) etkisi ile bir tuz
dan asit veya bir baz olumas Bkz. lyolysis; ntrle

508

so t hi c yea r
menin tersi.
sonar: Suya yksek frekansl ses dalgalar ileten ve
bir cisimden yansyan titreimleri kayt eden, denizal
tlari aratrmak, balk srlerinin yerlerini saptamak,
okyanuslarn derinliklerini bulmak vb. iin kullanlan
bir cihaz; sonar; denizalt dinleme cihaz.
sonderclass: Kk, dar, fevkalde hafif deplasman
l, boyutlar, yelken yzeyi vb. i snrl bir yar yat.
sonic: 1) sese ait; sesle ilgili. 2) ses hzna eit hza
(340 m/saniye, 741 mil/saat) ait veya onu belirten;
sonik.
sonic barrier: Bir jet uann ses hzin getii nok
ta; ses duvar.
sonic boom: Ses duvarn aan bir uan kard
patlama sesi.
sonic depthfinder: Yank veya eko sesleri ile denizle
rin derinliklerini lmek iin kullanlan bir cihaz; eko
lu derinlik ier; sonik iskandil cihaz.
sonics: Mekanik titreim etkisiyle malzemelerin ve
retimlerinin analiz ve test edilmesi.
sonic velocity: Ses hz; Bkz. sound, velocity of.
soniferous: Ses tayan veya ses reten.
sonometer: 1) ses reten cisimlerin titreimlerinin l
m ve sesin bilimsel incelenmesinde kullanlan
bir cihaz; sonometre. 2) iitme kuvvetini len alet.
soot: 1) yanc maddelerin eksik yanmasndan olu
an, balca karbon partikllerinden meydana gelen
siyah bir madde; kurum; is. 2) kurum ite kaplan
mak, kirlenmek veya kuruma bulamak.
soot blower: zellikle su borulu kazanlarda su, hava
stcs ve ekonomizr borular arasnda kalarak ba
ca ekimini zayflatan kl veya kurumu bacadan d
ar atmak iin kullanlan ve basnl hava ile otoma
tik olarak alan valflardan herhangi biri; kurum fleyici; kurum fleme valf.
soot blower valve: Bkz. soot blower.
soot blowing: Kurum fleme.
soot collector: Den. dizel motorlarnn susturucularn
da, egzoz gazlarnn kurumlarn toplamak veya tut
mak zere kullanlan bir kap; kurum toplayc; ku
rum tas.
soot filter: Baca gazlarnn analizinde kullanlan Or
sal cihaznda, gazlar iindeki kurumu tutmak iin
kullanlan szge; kurum filtresi.
soot formation: 1) kazan ocaklar, su borularnn d
ve alev borularnn i yzeyleri, motorlarn yanma
odalar gibi yerlerde, yaktn yetersiz hava ile yakl
mas sonucu kurum meydana gelmesi; kurum oluu
mu.
sootiness: Kurumlu olma durumu veya nitelii; kurumluluk,
sooty: 1) kurum veya ise ait; kurum gibi. 2) kurumla
kaplanm veya kirlenmi. 3) koyu kahverengi veya
siyah; koyu; koyu esmer.
sop: 1) bir sv ile slatmak veya svda doyurmak ya
da iba haline getirmek; svya daldrmak. 2) emerek
(su) almak. 3) iyice slatmak.
SOS: 1) gemiler, uaklar vb. iin telsiz telgrafta kulla
nlan uluslararas imdat ars (...-...). 2) yardm
iin herhangi bir ar veya davet.
Sothic cycle: Eski Msr takviminde 1 460 yllk bir s
re veya periyot; Sothic period eklinde de kullanlr.
sothic year: Eski Msr takviminde yaklak 365 gn 6
saatlik Gne yl.

so un d
sound: 1} duyulabilir olan; hava, su vb. inde tanan
titreimler tarafndan duyma sinirlerinin uyarlmas
sonucu duyma hissi. 2) bu tr titreimle (ses dalga
lar). 3) konuma organ tarafndan yaplan ses. 4)
sadece anlamsz grlt. 5) ses karmak.
sound: Hatasz, hasarsz; solit; tam ve iyi durumda.
sound: 1) iki geni su ktlesi arasndaki geni kanal
veya boaz ya da bir ada ile anakaray birbirinden
ayran su yolu; boaz. 2) denizin uzun bir kolu ya
da girii. 3) bir baln yzme veya hava kesesi.
sound: 1) zellikle arlkl iskandil ile (suyun) derin
liklerini lmek. 2) bu ekilde (derinlik) lmek. 3)
arlkl iskandil ile (deniz dibi vb. ini) aratrmak ve
kontrol etmek. 4) su veya su ktlesini iskandil et
mek. 5) sondaj yapmak; sondalamak.
sound barrier: Bkz. sonic barrier.
sounder: 1) ses veya sesler karan kii veya ey. 2)
elektrik impulslarn sese dntren bir telgraf ciha
z.
sounding: 1) arlkl bir iskandil ile bir su ktlesinin
derinliini lme veya dibini inceleme ii; iskandil;
sondaj. 2) bu biimde llen derinlik. 3) o. l
mn yapld, ou zaman derinlii 183 metreden
(600 fitten) daha az olan yer.
sounding-apparatus, electrical: Den. elektrikli iskan
dil cihaz.
sounding device: iskandil cihaz; sondaj cihaz; son
daj aleti; sonda; derinlik lmnde kullanlan her
hangi bir alet.
sounding-level meter: Grlt ve ses dzeyini l
mek iin kullanlan ve bir mikrofon, amplifikatr,
k ler ve ebekeden oluan bir cihaz; ses dzeyi
ler.
sounding line: Bir ucunda arl olan ve su derinli
ini lmek iin kullanlan hat veya kablo; iskandil
savlosu.
sounding pipe: Gem. Mak. tank dibi ile arasnda yak
lak 50 mm'lik bir aralk bulunan ve ap en az 38
mm olan ve tank iindeki yakt miktarn lmek iin
kullanlan boru; iskandil borusu.
sounding tube: Bkz. sounding pipe.
sounding, velocity of: Herhangi bir maddede sesin
yaylma hz: 0C'de (32F) kuru havada yaklak
olarak 760 mil/saat, 340 metre/saniye ya da 1120
fit/saniye.
soundproof: Ses geirmez; ses geirmez yapmak.
sound waves: Ses dalgalar.
soup: 1) Arg. nitrogliserin. 2) Arg. hava seyri veya navigasyonunu zorlatran, bazan yamurlu, ar bulut
larla kapl hava. 3) Arg, hz kapasitesi.
sour: 1) keskin, asit tadna sahip olan; kire veya li
mon suyu, sirke vb. i gibi eki veya mayho. 2) fermentasyon ile asit yaplm. 3) allm veya istenen
standart veya niteliin altnda; tatmin edici olmayan;
zayf. 4) ar olarak asitli: Toprak iin sylenir. 5) k
krt bileikleri ile bulak: Bezir vb. iin sylenir. 6)
ac; eki; eki olan bir ey. 7) eki, ac vb. olmak ya
da yapmak.
source: Kaynak; menba: Enerji, elektrik, akarsu vb.
kayna gibi.
source
code:
Bilgisay.
kaynak
program.
sour crude: zelti halinde kkrt bileikleri, zellik
le kkrtl hidrojen kapsayan ham petrol; kkrtl
ham petrol.

509

spa nn e r w re nc h
sourish: Bir dereceye kadar eki; tatl olmayan; ac.
souse: 1) salamura. 2) salamuraya sokmak. 3) bir s
vya batrmak.
south: Gney; gneyde; gneye ait; gneye doru;
gneyden esen,
south poie: Gney kutbu. 1) bir mknatsn gneyi
gsteren ucu. 2) Dnya ekseninin gney ucu.
south-seeking pole: Serbest hareketli bir mknatsn,
sabit durumda iken gneyi gsteren kutbu.
sow: Metal, a) erimi metali yksek frndan kalplara
tayan kanal ya da oluk. b) bu kanalda katlaan
metal.
sp.gr.: Bkz. specific gravity.
space: 1) tm ynlerde snrsz olarak uzanan mesa
fe. 2) cisimlerin iinde veya arasndaki mesafe, ara
lk veya alan. 3) baz amalar iin yeterli alan veya
meydan. 4) bir gemi, tren vb. inde olduu gibi, re
zerve yatacak yer. 5) dnya atmosferinin dndaki
boluk; kinat; uzay; evren; tam olarak outer spa
ce.
space bar: Ara ubuu.
space capsule: Bir uzay gemisinin, gzlem yapmak
iin kullanlan cihazlar kapsayan ksm; uzay kaps
l.
space charge: Katot tarafndan yaylan elektronlarn
varl nedeniyle, bir vakum tp iindeki hacimde
negatif arj.
spacecraft:
Uzayda
hareket
edebilmek
ve
astronotlar tamak zere roket motorlar ile
donatlm gemi; uzay gemisi.
space, machinery: Bkz, machinery space.
spaceman: Bir uzay gemisinin mrettebatndan her
hangi biri; uzay adam.
space probe: Bilgi toplayc cihazlar tayan ve uzaya
gnderilen herhangi bir ara; uzay arac.
spacer: 1) metal filtrelerde, eksantrik straplarda kulla
nlan ve aralk salayan paralardan herhangi biri;
ara paras.
spacer piece: Ara paras.
spacer screw: Tespit cvatas; tespit vidas.
spacer shim: Boluk veya klerens ayar iin kullan
lan trl kalnlklarda levhalar; ara amatas, simi ve
ya layneri.
spacer washer: Ara veya aralk pulu ya da rondelas.
spaceship : Gezegenler aras seyahat iin roket perva
neli kuramsal hava gemisi: uzay gemisi.
space velocity: boyutlu uzayda bir gk cisminin
h z veya yn: uzay hz.
spade: 1) bahvan beli. 2) buna benzer trl aletler
den herhangi biri. 3) geri tepmesini karlamak iin
bir top taycsnn topraa sokulan ksm. 4) bel ile
kazmak veya kesmek.
spalling: Metal vb. i cisimlerin yzeylerinin, yerel,
zellikle sl gerilmeler nedeniyle pul pul dklerek
yeni yzeyin ortaya kmas.
spandrel: Geom. a iine izilen yay ile ak kesi
arasnda kalan ve gene benzeyen bir ekil.
spanking: 1) hzl olarak hareket. 2) sert, kuvvetli:
Rzgr, meltem vb. i iin sylenir.
spanner: Somun ve cvatalar gevetmek veya sk
mak iin kullanlan alet; anahtar; somun anahtar.
spanner, adjustible: Ayarl, ayar edilebilir anahtar;
in giliz anahtar.
spanner wrench: Byk somunlar gevetmek veya

spara bl e
skmak iin kullanlan, azlan trnakl (dili) anah
tar.
sparable: Ayakkabclar tarafndan kullanlan kk
basz ivi; monte ivisi.
spar deck: Bir geminin tm boyunca uzanan st g
verte; kuntra gverte.
spare: 1) dzgn kullanm veya acil durumlar iin ge
rekli olmayan; ekstra; yedek: Makine paras gibi. 2)
yedek veya ekstra para, ey vb. i.
spare parts: Trl makine, tat arac vb. inin ileride
kullanlmak zere muhafaza edilen paralar; yedek
paralar.
spare tire: Oto. yedek lstik; stepne.
spare tyre: Bkz. spare tire.
spare w heel: Bkz. spare tire.
spark: 1) zellikle bir ateten frlayan kk yanar
paracklar; kvlcm; akm. 2) bunun gibi herhangi
k kvlcm. 3a) buji elektrotlar arasnda, olduu gi
bi, bir noktadan dier noktaya atlayan elektrik akm
ile birlikte grlen kk, ksa bir k akm; kvl
cm; ark; spark; erare, b) byle bir boalm ya da
dearj, c) motorlardaki gibi, byle bir boalm denet
leyen bir cihaz. 4) kvlcmlar retmek veya olutur
mak. 5) uygun biimde arklar (erareler, kvlcmlar)
meydana getirmek: Motorlar iin sylenir.
spark advance: Benz. Mot. kvlcmn (sparkin) st
l noktadan nce buji elektrotlar arasnda olutu
rulmas; kvlcm avans; spark avans.
spark arrester: 1) kvlcmlar tutmak iin kullanlan
baca, susturucu vb. gibi bir cihaz; kvlcm tutucu; k
vlcm tevkif edici. 2) Elekt. kvlcma engel olmak
iin kullanlan bir cihaz.
spark-arrester silencer: Diz. Mot. bir yandan grlt
sn azaltrken, dier yandan da egzoz gazlar iin
deki kvlcmlar tutan susturucu; kvlcm tutuculu
susturucu.
spark coil: Mot. spark oluturulmasna yardmc olan
bir bobin; endksiyon bobini.
spark condenser: Mot. ateleme devrelerinde platin
lerle paralel durumda bulunan kapasitr; ateleme
kondensatr veya meksefesi.
spark discharge: Bir gaz iinde elektronlar arasndan
bir elektrik akm getii zaman ses ve kla oluan
boalma; kvlcm boalm; spark dearj.
spark gap: 1) elektrik devrelerinde bir kvlcmn bir
terminalden dierine atlamas iin yaplan aralk. 2)
bujilerin ular veya elektrotlar arasndaki hava bo
luu; 0,40-1 mm arasndadr.
spark ignition: Benz. Mot. buji elektrotlan veya trnak
lar arasnda oluturulan kvlcm ile tutuma.
spark ignition cycle: Bkz. Otto cycle.
spark ignition engines: Silindirlerinde sktrlan ha
va benzin kanmnn, buji elektrotlar arasnda olu
turulan kvlcm ile tututurulduu makine; benzin
motoru; karbratrl makine; Otto makinesi; patla
mal veya patlarl motor.
sparking: Elektrik makinelerinin kollektrleri ile fra
lar arasnda trl nedenlerle oluan ark, spark, era
re ya da kvlcm.
sparking potential: Yaltlm bir maddenin ular ara
snda elektrik spark oluturmak iin gerekli potansi
yel fark; kvlcm (retme) gerilimi.
spark lag: Kvlcm oluturan gerilim ve spark kanal
arasndaki zaman aral; kvlcm gecikmesi.

510

speci f i c ac t ivi t
y
sparkle:
1) kvlcmlar
veya3)samak.
2) za
man zaman
ldamak,karmak
parldamak.
kprmek.
4)
kvlcm karmaya neden olmak. 5) kvlcm, akn,
ark, spark; akkor partikl veya parack.
sparkling: 1) parlayan veya parldayan; parlak; k
saan. 2) kpkler karan.
spark machining: Elektrik dearj yardmyla ilene
cek paralardan metal paracklarn koparan bir
erozyon ilemi.
spark plug: Mot. silindir kapaklarna donatlarak silin
dir iindeki hava-yakt kanmnn tutumasn sala
yan, ateleme devresinin son eleman; buji; elektrot
lar arasnda yksek gerilimli akmla kvlcm veya
ark oluturulur.
spark plug cable: Mot. bujileri distribtr kapana
balayan kablolardan biri; buji kablosu.
spark plug gap: Buji trnaklari veya elektrotlar arasn
da kvlcmn olutuu aralk; yaklak 0,40-1,00 mm
dolayndadr.
spark plug gauge: Buji trnaklan arasndaki bolu
un llmesinde kullanlan alet: buji mastar.
spark plug wrench: Buji anahtar.
spartein: Bkz. sparteine.
sparteine: Katrtrna bitkisinden elde edilen say
dam, yal bir sv; spartein, C 1 5 H 2 6 N 2 ; kalp uyaric
il olarak kullanlr.
spatter: 1) kaynayan svlarda olduu gibi damlack
veya kk kabarcklar karmak. 2) damlalar veya
kk kabarcklar eklinde sramak. 3) bu tr dam
lacklar ile lekelenmek. 4) sratma. 5) bunun sesi.
spatule: Yiyecekleri yaymak veya karitrmak, boya,
macun vb. ini yaymak iin kullanlan geni, yass,
esnek, baa benzer bir alet; spatula.
spatular: Spatulaya benzeyen; spatula gibi.
spatulate: ekli spatula veya kaa benzeyen.
speaking tube: Bir gemi, bina vb. inin bir blmn
den dier blmne ses tamak iin kullanlan bir
tp veya boru; konuma borusu; kumanda borusu.
spec : Bkz, 1) special. 2) specification.
special: 1) dierlerinden ayr bir tre ait; zel ya da
husus. 2) mstesna; olaanst; istisna. 3) bilhas
sa; balca. 4) genel veya usule uygun olmayan;
zel; zgl; snrl.
specialist: Belirli bir bilim, profesyonel i vb. alann
da uzman olan kii; mtehasss veya uzman.
specialistic: Uzman veya mtehasssa ait.
speciality: 1) zel veya belirleyici bir marka, nitelik
veya zellik. 2) o. zel nokta veya ayrntlar.
special pipe vice: zel boru mengenesi.
special repair: zel onarm veya tamir.
special surveys: Bir geminin yapm tarihinden bala
yarak kls messeselerince her drt ylda bir yap
lan survey; zel survey.
special threads: ap, pi ve boyunun birleimi stan
dart olmayan vidalar; zel vidalar; UN, UNS veya
NS ksaltmalan ile belirtilir.
species: Tr; eit.
specific: 1) snrl veya snrlanm; dakik; belirli; apa
k, kesin; zgl. 2) tr veya cinse ait. 3) zel, belir
gin, eit ve tre ait. 4) Tp. a) belirli bir hastaln te
davisi iin zel olarak belirtilen: il iin sylenir, b)
belirli bir mikroorganizma tarafndan retilen. 5)
zel bir tedavi ya da il.
specific activity: 1) herhangi bir radyoaktif rnein

speci f i c ai r cons ump t io n


her bir birim arlnn etkisi; zgl etki; spesifik aktivite. 2) bir rnekte bulunan bir elementin radyoizoto
punun birim arlnn etkisi. 3) saf veya art bir radyonktitin birim ktlesinin etkisi.
specific air consumption: Diz. Mot. bir beygirgc
3
veya kilovat bana bir saatte tketilen m , kg veya
gram trnden hava miktar; zgl hava harcam.
specifical: Bkz. specific.
specifically: zel bir tarzda; zellikle; kesinlikle.
specification: artname. 1) yap, yakt, ya vb. art
nameleri gibi; belirtim. 2) bir geminin tm zellikleri.
specific brake horsepower: Mot. bir makinenin fren
3
beygirgcnn m trnden tm silindirlerin toplam
3
strok hacmine oran; zgl fren gc; bhp/m ile
belirtilir.
specific conductance: Bkz. conductivity; conduc
tance.
specific conductivity: Bkz. conductivity.
specific energy: Bir cismin birim ktlesinin i enerji
si; zgl enerji; spesifik enerji veya erke.
specific engine weight: Mak. bir beygirgc veya ki
lovat bana isabet eden makine arl (kg/hp); z
gl makine arl.
specific entropy: Bir cismin birim ktlesinin entropisi; zg! veya spesifik entrppi.
specific fuel consumption: Diz. Mot. bir beygirgc
veya kilovat bana bir saatte tketilen kg veya gram
trnden sv veya kat yakt miktar; zgl yakt sarfi
yat: a) bir endike beygirgc bana bir saatte tke
tilen yakt miktar; zgl endike yakt miktar, b) bir
fren beygirgc bana bir saatte tketilen yakt mik
tar; zgl fren yakt sarfiyat.
specific gravity: Bir maddenin verilen hacminin ar
lk veya ktlesinin, standart olarak alnan dier bir
maddenin +4C'de (svlar ve katlar iin su ve gaz
lar iin hava ya da hidrojenin) eit miktardaki hacmi
ne oran; zgl arlk
specific-gravity bottle: Svlarn zgl arlklarn
saptamak iin kullanlan, duyarl olarak blntlenmi cam bir ie; piknometre; younluk iesi.
specific heat: 1) bir maddenin birim ktlesinin scakl
n 1C ykseltmek iin gerekli s miktarnn, ayn
ktledeki suyun scakln 1C ykseltmek iin ge
rekli s miktarna oran; zgl s; snma ss. 2) veri
len bir maddenin 1 gramnn scakln 1C ykselt
mek iin gerekli kalori (kk kalori) miktar.
specific heat capacity: Bir maddenin birim ktlesinin
scakln 1 Kelvin ykseltmek iin gerekli s mikta
r; J/kg-K birimi ile belirtilir; zgl s kapasitesi.
specific humidity: Her bir kilogram nemli havada
gram olarak bulunan su buhar; zgl nem; zgl ru
tubet.
specific impulse: Bir saniyede bir librelik sevk edici
tarafndan retilen libre trnden itme; zgl impuls
(itme, srast); bir roket sevk edicisinin verimini lme
yolu.
specific indicated horsepower: Mot. makine endike
3
beygirgcnn, o makinenin tm silindirlerinin m
trnden strok hacmine oran; zgl endike beygir
3
gc; ihp/m ile belirtilir.
specific inductive capacity: Bir maddenin dielektrik
sabitesi.
specificity: zel, zgl, zg olma durumu veya nite
lii.

511

spec t rosco p e
specific latent heat: Birim ktledeki bir katy scakl
deimeksizin sv ya da svy gaza dntrmek
iin gerekli s miktar; zgl gizli s.
specific oil consumption: D/z. Mot. bir beygirgc
ya da kilovat bana bir saatte tketilen gram trn
den yalama ya, zellikle silindir ya; zgl ya
harcam.
specific pressure: 1) Mot. silindirde yanma srasnda
oluturulan gaz basn kuvvetinden gelen ve makine
lerin yataklarn etkileyen basn; yatak basnc; ya
tak yk. 2) Mot. yuvalarna giren yanma rnleri
nedeniyle segmanlarn silindir duvarlarna uyguladk
lar basn; zgl basn.
2
specific resistance: Eiekt. 1 metre boyunda 1 mm
kesitindeki bir iletkenin Ohm trnden direnci; z di
ren; zgl diren; yumuak bakr iin 0,017240,0175, sert bakr iin 0,01770, alminyum
iin 0,0282-0,0290 ve demir iin 0,098-0,1 Ohm2
mm /m deerlerini alr.
specific steam consumption: Buhar makineleri, bu
har trbinleri, stimll pompalar vb. inde 1 beygirgc
iin 1 saatte tketilen, kg trnden tketilen ya ve
ya kzgn buhar miktar; zgl buhar harcam, tketi
mi veya sarfiyat; kg(buhar)/hp-saat birimi ile belirti
lir.
specific surface: ok ince blnm bir tozun her
bir birim ktlesinin yzeyi; zgl yzey.
specific volume: Birim ktlenin hacmi; zgl hacim;
bir gaz veya buharn birim hacminin ktlesine oran;
zgl arln tersi,
specific weight: 1) Bkz specific gravity. 2) bir maki
nede bir beygir gc bana den birim arlk; z
gl makine arl.
specify: Ayrntl bir biimde ifade etmek, tanmlamak
veya izah etmek.
specimen: 1) bir btn, snf veya grubun rnei ola
rak kullanlan bir btnn paras; numune; rnek;
tipik para; organizma vb. 2) analiz etmek iin nu
mune idrar.
speck: 1) kk bir nokta, iz veya leke. 2) ok kk
bir para; parack; partikl.
spectra:
Bkz.
spectrum
o.
spectral: Spektra veya tayfa ait; tayf tarafndan ne
den olunan.
spectral density: Radyan enerjinin tayfn her tarafn
da greli dalm; tayfa ait younluk.
spectrogram: Bir tayf veya spektrann fotoraf ya da
resmi; spektrogram.
spectrograph: 1) k radyasyonu veya nmn tayf
ta yapmak ve tayf fotoraf ile kayt etmek iin kulla
nlan bir cihaz; spektrograf. 2) tayfn bir fotoraf.
spectroheliogram: Tek renkli k ile yaplan gnein
fotoraf; ou zaman Gne yzeyinin kntlarn
gsterir; spektroheliyogram.
spectroheliograph: Spektroheliyogram yapmak iin
kullanlan bir cihaz; spektroheliyograf.
spectrology:
Tayflarn
bilimsel
incelenmesi.
spectrometer: 1) tayflara ait dalga boylarn lmek
iin kullanlan bir cihaz; spektrometre. 2) krlma in
deksini saptamak iin kullanlan bir cihaz.
spectrophotometer: Farkl tayflarn renk iddetlerini
lmek
icin
kullanlan
bir
cihaz;
spektrofotometre.
spectroscope: ncelemek iin tayflar oluturmak
ze re kullanlan bir optik cihaz; spektroskop.

spec t rosco pi c
spectroscopic: 1) spektroskop ile yaplan veya icra
edilen. 2) spektroskopa ait.
spectroscopical: Bkz. spectroscopic.
spectroscopically: Spektroskop ite.
spectroscopy: Spektroskop ile tayflarn incelenmesi.
specula: Bkz. speculum.
spectrum: 1) bir prizma veya krc bir maddeden ge
irilen beyaz n krlarak dalga boylarna gre
renklerin (grlebilir en uzun dalga boyu tarafndan
retilen krmzdan, en ksa dalgalar tarafndan reti
len meneke renginde) sralanmas; tayf; spektrum.
2) Rady. 3 cm'der 30 bin metreye kadar olan radyo
dalgalarnn menzili veya radyo dalgalarnn 10 - 10
000 000 kilosikl olan frekanslar; radio spectrum ad
da verilir.
spectrum analysis: Tayflarn incelenmesi ite madde
ler veya ktlelerin analiz veya tahlilleri; tayf analizi.
speculum: 1) bir teleskop vb. inde yanstc olarak
kullanlan bir ayna, zellikle parlatlm metal. 2)
Tp. incelenmek amacyla bir kanal veya oyuu ge
niletmek iin kullanlan bir cihaz.
speculum metal: Ayna gibi parlatlm ve teleskop
vb. inde yanstc olarak kullanlan bakr ve kalay ka
rm.
speed: 1) hzl hareket etme durumu veya ii; abuk
luk; abuk hareket. 2} hareket miktar; hz. 3) bir ma
kinenin altrlmas iin bir dili veya dililerin dizili
i; Bu kamyon be ileri vitese sahip gibi. 4) hzl gimek; zellikle yasann msaade ettii ve gvenli hz
dan daha hzl gitmek. 5) baars iin bir projeye
yardm etmek. 6) hzn oaltmak. 7) belirli hz ya
da hzlarda almak zere (bir makine vb. ini) di
zayn etmek.
speed adjusting: Hz ayar; hz dzenlemesi.
speedboat: Hz iin yaplm bir motorbot; srat moto
ru.
speed counter: Bkz. speedometer.
speed drop governor: Bir dizel motorunun devir say
snn % 4-% 6 kadar dmesine msaade eden reg
latr; hz dmeli reglatr; hz sz edilen snrlarn
zerine kt zaman pskrtme pompasna kuman
da ederek yakt azaltr, snrlarn altna indiinde yi
ne pompaya kumanda ederek silindir iin pskrt
len yakt miktarn oaltr.
speeder: Hz yapan kii veya ey; zellikle gvenli ve
ya yasal olan daha yksek hzl motorlu br ara kul
lanan biri.
speeder rod: Hidrolik reglatrlerde, hz yayna ba
l, onun alt tarafnda bulunan ve pilot valfa kumanda
eden ubuk veya rod; hzlanma (yay) rodu.
speeder spring: Reglatr arlklarnn yay; regla
tr arlklarnn merkezka kuvvetine kar koyarak
gavmre duyarllk kazandran yay; hz yay; regla
tr yay.
speed factor: Mot. endike beygirgcnn artma mik
tarnn, makinenin devir says ile doru orantl oldu
unu belirten faktr; hz faktr.
speed indicator: Makine aftndan (milinden) bir pinyon dili ile hareket alarak alan bir verici ile bir ve
ya bir ka alcdan oluan bir cihaz; hz gstergesi;
hz ler.
speeding: Bir motorlu arac, gvenli ve yasal olan
dan daha yksek hzla kullanma ii.
speedily: abuk olarak; hzl olarak; hzl ve acele

512

spe n t caus t i c

olarak.
speed-limiter: Bir buhar trbininin yksz alma
dan % 107 ar yke kadar tm koullarda almas
na msaade eden ve trbinin devir says % 107'yi
getii zaman trotul valf kapatarak buhar kesen ve
trbinin devir saysn dren bir gvenlik cihaz;
hz snrlaycs; trbinin hz normal devir saysnn
%95'ine indiinde alr ve deiken hz reglatr
nn hz yeniden denetlenmesine izin verir.
speed limiting governor: Bir makinenin, rnein di
zel motorunun hzn belirli (alt ve st) snrlar arasn
da tutan reglatr; hz limitli gavrnr; hz snrl re
glatr
speed of lenses: Bir fotorafn ekildii veya ekilebildii hz; objektif hz.
speed of light; In saniyede yaklak olarak 186
300 miiiik veya 299 792 ktn'lik veya 300 000 km'lik h
z; k hz.
speed of sound: Sesin herhangi bir maddedeki hz;
2
standart koullardaki havada 3,4x10 m/s; ses hz.
speedometer: 1) otomobil veya dier bir araca takla
rak onun hzn (mil/saat veya km/saat) gsteren
bir cihaz; takometre; hzler; spidometre. 2) gidilen
mesafe ve ayn zamanda hz gstermek iin kullanlan benzer bir cihaz; odometre.
speedometer dial: Hz gstergesi Bkz. speedome
ter.
speed pointer: Oto. hz gstergesinin ibresi.
speed reducer: Hz azaltc: hz drc Bkz. reduc
tion gear.
speed regulating governor: Trbojeneratrler, fid
(besi) suyu pompalar gibi, sabit hzda almas ge
reken yardmc makinelerin hzn, yke bal olarak
sabit tutan reglatr; hz ayarlama reglatr ya da
gavrnr.
speed regulator: Bkz. speed governor.
speedster: 1) msaade edilenden daha yksek hz
yapan kii. 2) hz iin imal edilmi iki koltuklu ak
bir otomobil.
speed tachometer: Bkz. speedometer,
speed-up: Hzlandrma ii; hz, gc vb. ini oalt
ma; hzlandrma.
speedy: 1) hareket hz ile belirtilen; abuk; hzl. 2)
gecikmeksizin; abuk; acele.
speiss: Bakr, demir ve dier belirli cevherlerin eritil
mesi srasnda retilen arsenik tuzlar veya metal arsenitieri karm.
spelter: inko; zellikle inkonun ticar ad.
spend: 1) harcamak, tkemek veya sarfetmek. 2) ge
irmek (zaman srecini). 3) ziyan etmek; israf et
mek; bo yere harcamak. 4) Den. elden karmak;
(dmenin) denize gitmesine neden olmak.
spent: Tkenmi; etkisiz; balca bileeni karlan ve
bylece grevini yapamayacak hale gelen, rnein:
a) kkrt bileiklerini gidererek kmr gazn (hava
gaz) temizlemek iin kullanlan demir 3 oksitten ge
ri kalan tkenmi oksit; yksek miktarda kkrt kap
sar ve daha fazla kullanlmaz, b) zel amalar iin
yararl olamayacak lde asit ierii azaltlm bir s
v, rnein bir sre kullanldktan sonra kip cihazn
da kalan zayf asit.
spent caustic: Sv. Yk. etkisiz kostik; korozif sv; i
ren kokulu, % 15 sodyum hidroksit, % 35'e kadar
fenolleri de ieren, organik maddeler, trl slfrler

513

sper m
ve merkaptillerden oluan, esas olarak alkali, nem
emici, dayankl ve insan sal iin zararl bir sv;

20C'de z.a. 1,48; k.n.140 -150C; d.n. 58C;


suda tm ile znr; 20C'de visk. 60 cP; gemiler
de 10-48C scaklk ve atmosfer basncnda tanr.
sperm: 1) ispermeet. 2) ispermeet mumu;
isperme et balinas.
spermaceti: ispermeet balinas, yunus vb. inin kafa
sndaki yadan karlan beyaz, muma benzeyen bir
madde; kozmetikler, merhemler, mumlar vb yapmn
da kullanlr.
spermin: Bkz. spermine.
spermine: Baz hayvansal dokular, bira mayas vb. in
de bulunan bazik (alkalin) bir madde; spermin,
C 10H 26N 4.
sperm oil: spermeet balinasnn kafasndan elde
edilen deerli bir yalama ya; ispermeet ya.
sperm whale: Scak denizlerde yaayan, byk, dili
balina; ispermeet balinas; kaalot; kare eklinde
olan kafasndaki kapal boluk ispermeet ya kap
sar; cachalot ad da verilir.
sperrylite: Platin ve arseniin gm beyaz renkli, ta
necikli veya kristalli bir bileii; sperilit, PtAs2.
sp.gr.: Bkz. specific gravity.
sphero-: Kre veya kre gibi anlamlarnda bir nek.
sphagnum: 1) bataklklarda bulunan grimsi yosunlar
dan herhangi biri; bataklk yosunu; turba yosunu. 2)
byle yosunlarn ktlesi; gbre yapmnda, bitkileri
paketlemede, ameliyat elbiseleri vb. i yapmlarnda
kullanlr.
sphalerite: inkonun balca cevheri olan, reineye
benzer parlak, kahverengimsi doal inko slfr; sfalerit, ZnS; zinc blend eklinde de kullanlr.
sphene: Titanit, zellikle ak renkli tr; sfen.
spheral: 1) kreye ait veya ona benzeyen. 2) kre
sel; yuvarlak ekilde. 3) simetrik.
sphere: 1) merkezinden tm noktalarnn eit uzaklk
la olduu bir yzeye sahip olan yuvarlak bir cisim
veya ekil; top; kre. 2) bir yldz ya da gezegen. 3)
grnr gk; sema. 3) gk tarafndan oluturulan ve
sadece ufuktan ufua bir gibi grne kre Bkz. ce
lestial sphere; gkkre. 4) gksel krelerin arasna
koymak. 5) kre eklini vermek.
sphere gap: Eit apta iki kre arasndaki spark, ark
veya kvlcm aral; ar gerilime kar koruyucu
olarak grev yapar.
spheric: Bkz. spherical.
spherical: 1) kre ekline benzeyen; kresel; krev.
2) kre veya krelere ait. 3) gksel krelere ait.
spherical aberration: Bir mercek veya aynada oldu
u gibi, kresel ekilden gelen optik hata.
spherical angle (or triangle): Bir krenin byk dai
resinin yaylarnn kesilmesi ile oluan a (veya
gen vb.).
spherical bearing: Buh. Trb. rotorafilarda kullan
lan kendinden ayarl bir tr rotoraft yata; kresel
yatak.
spherical check valve. Dili yalama ya
pompalar, lubrikatrler, birleik enjektrler vb. i
yerlerde kulla nlan ve akkann sadece bir yne
hareketine msa ade eden, yay ykl valf; kresel
ek valf.
spherical lubricator: Buh. Mak. Esk, silindir kapaklar
zerinde bulunan, altta ve stte birer musluu olan,
elle doldurulan ve makinenin almas srasnda si

spill
lindirlere damla damla ya veren yadanlk; kresel
yadanlk.
spherically: Bir kre ya da kresel kesit eklinde
olan.
spherical roller bearing: Kresel makaral yatak: ta
yc elemanlar bilyalardan oluan yatak.
spherical-seated bearing: Bkz. spherical bearing.
spherical sector: Kre paras; kresel kazma.
spherical segment: Kresel para; kre paras.
spherical valve: Kresel valf ya da vana.
sphericity: Kresel olma durumu veya nitelii; yuvar
lak ekil; yuvarlaklk.
spherics: Bir krenin yzeyinde oluan ekillerin ge
ometri ve trigonometrisi; kresel trigonometri; kre
sel geometri.
spheroid: Hemen hemen kre eklinde olan, fakat
tam bir kre olmayan cisim; sferoit; elipsoit; kremsi: Dnya bir sferoittir.
spheroidal: Sferoit eklinde olan; hemen hemen k
resel.
spheroidicity: Steroidal veya kremsi olma durumu
veya nitelii.
spheroidity: Bkz. spheroidicity.
spheroidizing: ou zaman ilenmesini kolaylatr
mak iin kritik scaklk blgesinde veya onun hemen
altnda bir eliin stlmasnn srdrlmesi.
spheromotar: Kresel, silindirsel vb. i olan cisimlerin
yzey eimini lmek iin kullanlan bir cihaz, sferometre.
spherular: Bkz. spherical.
spherule: Kk bir kre veya kresel bir cisim.
spherulite: Belirli volkanik kayalardaki gibi, bir kre
eklinde dzenlenmi kristaller grubu.
sphery: 1) kreye ait. 2) kreye, zellikle bir gk cis
mine benzeyen. 3) gksel; yldz gibi.
sp.ht.: Bkz. specific heat.
sphygmo-: Nabz anlamnda bir nek.
sphygmogram: Nabzler tarafndan yaplan kayt;
sfigmogram.
sphygmometer: Nabz kuvveti ve miktar lm iin
bir cihaz.
spider: Oto. mafsal istavrozu; istavroz.
spider gear: Oto. diferansiyel istavroz dilisi.
spider joint: Oto. istavroz mili mafsal.
spiegel: Bkz. spiegeleisen; spiegel iron eklinde de
kullanlr.
spiegeleisen: Karbon ve manganez kapsayan bir tr
sert, beyaz pik demiri.
spigot: 1) bir f (varil) vb. ini kapatmak iin kullan
lan bir tapa veya tahta tka. 2a) musluk, b) bir mus
luktaki valf ya da tapa. 3) balant salamak iin bir
baka borunun geni tarafna sokulan bir borunun
ucu. 4) yksek gl dizel motorlarnda krankpin ya
tann st ksmnda bulunan ve piston kolunun alt
papucundaki yuvaya geen silindirsel para.
spike: 1) uzun, ar bir ivi; temel ivisi. 2) iri ivi ve
ya ivilerle balamak. 3) delgi zmbas; sivri u.
spiky: ekli temel ivisine benzeyen; uzun ve sivri.
spile: 1) f veya varil tapas. 2) temel veya tayc
olarak topraa sokulan ar bir kazk veya ktk. 3)
ar kazk veya kazklarla donatmak ya da tamak.
4) bir musluk ile sv ekmek. 5) tapa ile (bir delii,
k) kapatmak.
spill: 1) bir depo veya kaptan dklmek; tamak; d-

Teknik Szlk - F. 33

spill
ar akmak; dklmek. 2) dklme; salma. 3) d
klen miktar.
spill: 1) ufak tahta paras. 2) kibrit gibi, ate yakma
ya yaryan ince, kt rulosu. 3) kk bir tapa veya
tahta ivi. 4) ufak, metal bir pin veya ubuk.
spillage: Dknt; dklm ey.
spill and fill valve: Buh, Trb. Havaszlandrma tank
larna donatlan ve doldurma ve boaltma amacyla
kullanlan iki valf; boaltma ve doldurma valf.
spill deflector: Diz. Mot. birleik enjektrlerde kullan
lan ve ok yksek basnl (700-2030 bar) yaktn nozul gvdesine zarar vermesini nlemek iin kullan
lan elikten yaplm ince bir bur veya silindir;
Gem. Mak. spil deflektr.
spill valve: Diz. Mot., Gem. Mak. erincekn sistemli
makinelerde pompann silindire pskrttnden ar
ta kalan yaktn pompa ksmna dnmesine msa
ade eden, mekanik hareketli bir valf; spil valf.
spill strip: Hz basamakl aksiyon veya impuls trbin
lerinde nozullarn alt kenarlar ile rotorlar arasna radyal (ap ynnde) donatlm ara paras; Gem.
Mak. spil strip; ufak pin paras.
spillway: Rezervuarlarda olduu gibi, fazla suyu tar
mak, aktmak veya boaltmak iin bir geit veya ka
nal.
spin: 1) liflerini eirerek (yn, pamuk vb. ini) iplie
dntrmek. 2) bu ilemle (iplik, tire vb.) yapmak.
3) eirme ile yapmak veya retmek. 4) hzl bir bi
imde dnmeye neden olmak. 5) iplik veya tire eir
mek. 6) kak ile balk avlamak. 7) hzl bir biimde
dnmek. 8) bir tat aracnda ksa gezinti. 9) bir ua
n byk pili (hatveli) ve kk yarapl bir spiral
yrnge (yol) boyunca, burnu yere doru, decek
. ekilde yapt trl manevralardan herhangi biri.
spindle: 1) eksen; mil; dingil. 2) tahta, metal veya
plastikten yaplm, rg iin kullanlan bir alet; i.
b) eirme veya i tekeri, c) eirme makinesi. 2) ke
tende 13 176 metre ve pamukta 13917 m'ye eit olan
iplik ls. 3) dner bir parann ekseni olarak g
rev yapan veya dndren herhangi bir rod, pin veya
aft. 5) Mak. a) egzoz veya giri supaplarnn saplari. b) trl valflardan herhangi birinin di ekilmi sa
p. 6) hidrometre veya younluk ler. 7) gemileri
uyarmak iin kayalk, slk veya benzer yerlere ba
lanan ve tepesinde lmba, kre veya kolayca grle
bilecek bir cisim bulunan metal bir direk veya boru.
8) bir torna tezghnda dndrlmesi gereken para
y tutarken dnen afta benzer bir para (live spind
le) veya dnmeyen benzer bir para Bkz. dead
spindle.
spindle micrometer: Bkz. dumy micrometer.
spindle oil : Mak. spindl ya; mil, dingil ya.
spinel: Balca alminyum, magnezyum ve demir ok
sitten oluan ve trl renklerde bulunan kristalli bir
mineral; krmz tr (red spinel) mcevher olarak
kullanlr; kaba ll.
spinnaker: Yar yatlarnda kullanlan byk, gen
eklinde bir yelken.
spinelle: Bkz, spinel.
spinner: 1) iplik eiren kii veya ey; zellikle: a) ip
lik vb. eiren kii. b) ekildii zaman su iinde per
vane gibi dnen parlak balk yemi; kak, c) uak
pervanesinin gbeine konulan kapak.
spinnery: iplik bken veya eiren fabrika; iplik fabri

514

spiro kas; iplikhane.


spinning: Liflerden iplik veya tire yapma (bkme ve
ya eirme) ii.
spinning jenny: Bir kerede, birden fazla iplii bk
mek iin bir ka i ile donatlm makine; i makine
si.
spinning wheel: El ve ayakla hareket ettirilen ilkel
eirme makinesi; krk.
spinthariscop: Radyoaktif maddelerin yayd alfa
nlarnn parltsn grmek iin kullanlan floresan
perdeli bir cihaz; spintariskop.
spiral: 1) bir nokta veya merkez etrafnda ls sa
bit olarak artan ya da eksilen bir eri; bir dzlemde
ki bu tr bir eri; spiral. 2) vida dii gibi, sabit olarak
dzlemler deitiren eri; helis. 3) bir dzlemde g
rlen spiral veya sarmal eri. 4) vida dii gibi, bir se
ri dzlemde grlen spiral eri; helis ya da heliks.
5) spiral bir yrnge veya uu. 6) bir spiralin para
s ya da ksm. 7) srekli enine byme veya kl
me. 8) bir spiralde veya spiral eklinde hareket et
mek.
spiral angle: Pi silindirindeki dili yzeyi ve merkez
eksenine paralel bir hat arasndaki a; spiral as;
helis as.
spiral channel: Diz. Mot. baz silindir gmleklerinin
d yznn st tarafna doru yaplm, soutma
suyunu ynlendirmek ve s transferini oaltmak
iin kullanlan kanal; spiral veya sarmal kanal,
spiral curve: Arimet spirali gibi helezoni bir eri; spi
ral erisi; sarmal eri.
spiral gear: Buhar trbinleri ve baz dizel motorlarnn
devir drc dilileri gibi, helis dili; spiral dili.
spiral hose: D spiral tel takl hortum; helezoni hor
tum; spiral hortum.
spiral bevel gears: Dileri helis eklinde alm ko
nik dili; spiral (sarmal) konik dili.
spirally: Spiral eklinde; spirale benzeyen; sarmal.
spiral passage: Bkz. spiral channel,
spiral reamer: Spiral rayba Bkz. reamer.
spiral spring: Sarmal yay; helezon eklinde sanlm
yay; helezont yay; sarmal yay.
spire: Spiral veya bobin; sarmal; helezon; helis.
spirit: 1) alimide kkrt, nisadr, cva veya sar zr
nk; doal arsenik trislfr. 2) o. Kimy. a) odun,
fermantasyon kanmlar gibi, belirli maddelerden
damtlarak elde edilen herhangi bir sv: Odun ruhu,
terebantin ruhu gibi. b) etanol veya etil alkol. 3) bo
yaclkta sabitletirici olarak kullanlan kalay tuzu vb.
inin zeltisi. 5) Ecz. uucu maddenin alkoll zelti
si; kfuru ruhu. 5) alkoln yaklmas ile alan: spir
to lmbas veya kamineto.
spirit level: Bir ereve tarafndan tanan iinde bir
sv, zellikle alkol ve bir kabarck bulunan cam bo
ru; tesviye aleti, Bir dzeyde, kabarck borunun orta
snda olduu zaman, aracn bulunduu yzey ufki
veya yataydr.
spirit of hartshorn: Evlerde kullanlan sv amonyak.
spirit of turpentine. Terebentin ya; Bkz. turpenti
ne.
spirit of wine: Alkol.
spiritous: Alkole ait; alkol gibi; alkol kapsayan.
spirits motor: Yakt alkol olan veya alkol ile alan
motor; alkol motoru.
spiro-: Spiral veya helezon anlamnda bir nek.

spirograp h
spirograph : Solunum hareketlerini kayt etmede
kulla
nlan bir cihaz; spirograf.
spiroid: Spiral gibi; spiral ekline sahip olan; sipiroit.
spirometer: Akcierlerin solunum kapasitesini l
mek iin kullanlan bir alet; sipirometre.
spirometry: Spirometre ile akcier kapasitesinin l
lmesi; sipirometri.
spiry: Spiral; helezon; sarmal.
spit: 1) tututurmak veya yakmak (bir fitili). 2) enjek
trn pskrtme yerine damla halinde yakt verme
si, damlatmas ya da ieme yapmas.
splash: 1) su ve amur sratmak. 2) su ve amur s
ratmaya neden olmak. 3) sv sratmaya neden ol
mak. 4) sratma ii veya sesi. 5) uan su, amur
vb. ktlesi.
splashboard: 1) slak veya yal havalarda yayalar
tat aralarnn srattklar zifostan koruyan siper ve
ya tahtadan koruyucu; amurluk. 2) bir teknenin g
vertesini srayan sulardan korumak iin kullanlan
siper. 3) bir sava kapamak iin kullanlan kapak.
splasher: Srayan eylerden koruyan herhangi bir
ey; Oto. amurluk.
splash lubrication: Mot. alt karterdeki yaa arparak
onu ya sisi haline getirerek yaplan yalama; arp
ma ile yalama; piston kolunun byk tarafndaki ya
tak alt kepi ile salanr ve kk gl, yksek veya
sper yksek devirli motorlara uygulanr.
splash plate: Buh. Kaza. buhar domu veya dram iin
de bulunan ve kazann almas srasnda suyun s
ramasna engel olar levha; sratma levhas.
spiash-proof: Sv, zellikle su damlacklarnn sra
masna kar dayankl (elektrik makinesi vb.).
splash-proof machine: Havalandrma delikleri, sra
yan su damlacklar giremeyecek ekilde dzenlen
mi makine; sramaya kar (korunmal) makine.
splash system: Bkz. splash-system lubrication.
splash system lubrication: Bkz. splash lubrication.
splice: 1) u kollarni birlikte rerek (halatlar veya ha
lat ularn) birletirmek veya rmek; halat dikii yap
mak. 2) tahta paralarn, zellikle ulanndan birbiri
zerine bindirerek birletirmek. 3) ek; ek yeri.
spline: 1) zellikle erilerin iziminde kullanlan, me
tal veya tahtadan, uzun, yass, esnek bir para. 2a)
aft ve kasnak arasnda olduu gibi, paralar arasn
daki oyuk ya da yara konularak, paralarn ayn
hareketi yapmasn salayan yass kama veya dil. b)
uzun bir kama kanal. 3) bunun yerletirildii oyuk
ya da yark. 4) kama yerletirmek. 5) kama iin bir
yark veya yuva kesmek, amak veya yapmak. 6) i
ten ve dtan dili paralan birbirine geirerek birle
tirmek. 7) freze oluklu geme yapmak.
splined: Diler yarimyla birbirine geme.
splined joint: Yivli conta.
spline ring. Diz. Mot. iki yarm daire paras eklinde
yaplm ve i ksmlar dili bir ember.
spline shaft: Frezeli aft veya mil; kamal aft.
spline shaft bearing: Frezeli aft veya mil yata; ka
mal mil yata.
spiit: 1) iki veya daha fazia paraya ayrmak, kesmek
veya blmek; boyunca ayrmaya neden olmak; kat
manlarna ayrmak. 2) para veya hisselerine bl
mek. 3) Kimy. a) atomlarna ayrmak (bir molekl);
bileenlerine ayrmak, b) atom ya da atomlarda nk
leer fizyon oluturmak. 4) boyuna olarak iki veya da

515

spontaneous combustion
ha fazla (olacak ekilde) ayrmak. 5) atlama ii ve
ya ilemi. 6) boyuna blnm veya ayrlm; paralarina blnm. 7) blnme; ayrlma. 8) atlak; ya
nk; rahne. 9) ufak para.
split-dye: Kk apl di amak iin kullanlan lok
ma; yank lokma.
split nut: Skme ve karma kolayl nedeniyle iki
paradan yaplm somun.
split pin: ou zaman byk somunlarn boalma ve
ya gevemesini nlemek amacyla kullanlan pin; a
tal pin; kopilya.
split ring: Bkz. piston ring.
split skirt piston: Eteklerinden segmanlara doru
uzanan ve sl genlemeyi karlayan yar bulunan,
alminyum alamndan yaplm piston; yark etekli
piston.
split wheel: Skme ve takma kolayl nedeniyle iki
paradan yaplp, yerinde birbirine balanan dili
ark veya volan gibi bir teker.
spluttering: Seriz. Mot. hava- yakt karmnn tutu
mas srasnda ak olan emme supab nedeniyle
karbratrde oluan yanma; karbratr yangn.
spondumene: Kristalli bir mineral olan, lityum almin
yum silikat, LiAI (Si0 3 ) 2 ; ou zaman ak yeil ve
ya san renkli ve bazan mcevher olarak kullanlan
bir mineral.
spoke: 1) bir teker, volan vb. inin gbei ve evresi
(jant) arasnda uzanan kollar; tekerlek parmaklklanndan herhangi biri. 2) Den. gemi dmen dolabnn
evresinde bulunan sabit, tutma paralarndan her
hangi biri; dmen dolab kavelatas. 3) kavelata, te
kerlek parmakl vb. ile donatmak.
spokeshave: Orj. Ola. kavelata, merdiven ve tekerlek
parmakl vb. ine ekil vermek, yuvarlak yzeyleri
kesip temizlemek iin kullanlan, iki ucunda tutula
cak yeri olan bakl bir alet; parmaklk rendesi.
sponge: 1) byk, sabit koloniler halinde byyen,
lif iskeletli, salam ve gzenekli yaps, bitkiye ben
zeyen bir deniz hayvan; snger. 2) bu hayvanlarin
iskeleti veya iskeletlerinin bir paras. 3) sngere
benzeyen herhangi bir madde; zellikle: a) ameliyat
larda kullanlan pamuk tampon, b) gzenekli ktle
ler halinde bulunan, platin gibi, trl metallerden
herhangi biri. c) plstik vb. maddelerden yaplan y
kama, banyo vb. inde kullanlan sngerimsi bir mad
de. 4) snger gibi olmak.
sponge, lufah: Bkz. lufah sponge.
sponger: Snger toplayan kii ya da tekne; snger
avcs; snger teknesi.
sponginess: Snger gibi (sngerimsi) olma durumu
veya nitelii.
spongy: 1) snger gibi; zellikle: a) hafif, yumuak
ve esnek, b) gzenekli; delik veya gzenek dolu. c)
emici. 2) sngere ait; snger zelliinde.
spontaneity: 1) kendiliinden olma durumu veya nite
lii. 2) o. kendiliinden hareket, aksiyon vb.
spontaneous: 1) kendiliinden, kendi kendine olan.
2) d bir neden veya etki olmakszn; kendi enerjisi,
kuvveti vb. ile grnen veya retilen ya da vukubulan; kendiliinden hareket. 3) doal olarak by
yen.
spontaneous combustion: kimyasal etki tarafn
dan retilen s sonucu tutuma veya yanma ilemi;
kendiliinden yanma; kendiliinden tutuma.

spoo l

516

spool: 1) makara; iplik makaras; bobin. 2) buna ben


zeyen herhangi bir ey. 3) makara zerine sarmak.
sport (or sports) car: Yksek kompresyonlu makine
si ve iki koltuu olan alak, kk bir otomobil; spor
otomobil.
spot: 1) leke; benek; iaret; mrekkep lekesi. 2) ing.
kk bir miktar. 2) beneklerle iaretlemek. 3) kuru
temizlemedeki gibi (ieke ve benekleri) temizlemek
veya karmak. 4) beneklerle iaretlemek. 5a) yerel
radyo istasyonundan yayn yapmak, b) muntazam
radyo programlarnn arasna sokulan: Reklm vb. i
iin sylenir. 6) katot nl tpte bir elektron nnn
arpmas ile an olarak etkilenen alan.
spot-face: ou zaman matkapla delinen bir deliin
evresini bir vida veya vida bann (somunun) iyice
oturmasn salamak iin bir kesici veya kater ile d
zeltmek,
spotlight: 1) kuvvetli k huzmesi veya n demeti.
2) byle bir n demeti (huzmesi) vermek iin kulla
nlan lmba. 3) farlar dnda, bir otomobile taklan
ve kuvvetli k verebilen ve otomobilin iinden bir
mekanizma ile hareket ettirilen lmba; projektr.
spotlight bulb: Projektr lmbas ya da ampul,
spotter: Demiryollarnda kullanlan ve hattaki dzen
sizlikleri otomatik olarak iaret eden bir cihaz,
spotting: Mak. Prusya mavisi veya krmz slyen ya
da kandil isi ve lmba petrol karm srlm aft
jurnaline konularak hafife dndrlen yatan i ks
mnda boya alan noktalar; bunlar yatak raspas ile
alnarak yatak altrlr.
spot test: 1) bir bileik veya elementin hzl olarak ta
nm iin duyarl bir kimyasal tecrbe; benek deneyi.
2) iyice alkalanm kullanlm yaa sokulan temiz
bir ubuktan damlayan yan filtre kadnda brakt
iz; benek deneyi,
spot-weld: Nokta kayna; bir elektrik akm ile diren
cin stlmas sonucu noktalar eklinde kaynak yap
mak; pirin ve bakr lehvalara uygulanmaz,
spot welder: Nokta kayna yapmnda kullanlan kay
nak makinesi; nokta kayna makinesi,
spot welding: Nokta kayna yapma; Bkz. spot-weld;
nokta kayna,
spout: 1) bir svnn aktld veya boald bir boru,
delik ya da knt; az veya u. 2) bir azdan
akm, huzme veya sv ak. 3) oluk. 4) deniz hortu
mu. 5) jet kuvveti ile aktmak (darya fkrmak): S
vlar iin sylenir. 6) bir az, u, boru, delik vb. in
den boaltmak.
sprag: 1) kmr ocaklarnda kullanlan tavan pervane
si. 2) bir aracn yokuta geri kaymasn nlemek iin
kullanlan bir aa paras vb.; takoz. 3) bir elektrik
makinesinin hareketsiz ksm,
spray: 1) pskrtlen su gibi, ince sv partikllerinin
bulut veya sisi. 2a) bir atomizr veya boya tabanca
snda olduu gibi, ince sv partiklleri huzmesi, b)
byle bir cihazda kullanlan parfm, bcek ldrc
vb. sv. 3) huzme veya huzmeler pskrten bir ci
haz; pskrtc. 4) zerine sv pskrtmek. 5) pskrmek.
spray cone: Diz. Mot. tepe noktas enjektrn ucu
olan ve yakt taneciklerinden oluan ii bo koni; ya
kt konisi; pskrtme konisi,
spray cone angle: Diz. Mot. pskrtme konisinin
Bkz. spray cone tepe as; yaklak 18-25 derece

spri n g lea f
kadardr.
sprayer: Nozul, meme veya pskrtc.
sprayer plate: Buh. Kaza. atmomizrn u ksmnda,
merkezinde dairesel bir delik ve bu delie teet ve
aralarnda 90 derecelik a bulunan 4 kanaldan olu
an dairesel bir para; pskrtc levha; yakta gir
dap hareketi kazandrarak pskrtmeyi salar.
spray gun: Hava basnc ile boya veya bcek ldr
c gibi svlar pskrten bir cihaz; pskrtme (ha
va) tabancas.
spray nozzle: Diz. Mot. enjektr pskrtme memesi;
Bkz. nozzle.
spray orifices: Diz. Mot. enjektr nozullarnda bulu
nan ve saylar, genellikle 1-18 arasnda deien ve
apiar d = 0,15-0,8 mm ve boylar yaklak olarak
aplarnn misli olan delikler; Gem. Mak. nozul
orifisleri; meme delikleri.
spray penetration: Diz. Mot. sktrma sonunda silin
dire pskrtlen yakt kreciklerinin youn havay
delerek yanma odasnn en uzak yerine erimesi;
pskrtme nfuziyeti, geirgenlii veya penetrasyonu.
spray tip: Bkz. spray nozzle.
spray type desuperheater: Buh. Kaza. iinden geiri
len kzgn buharn bnyesine saf su emilerek veya
pskrtlerek ya buhar oluturan desperhiyter;
pskrtc trden desperhiyter (kzgnlk ss al
c).
spray valve: Pskrtme valf; Bkz. fuel injector.
spray width: Bkz. spray cone angle.
spreader: Kmrle fayrapl, byk kapasiteli buhar
kazanlarnda kullanlan ve kmr zgaralara yaya
rak kazann fayrabn salayan mekanik cihaz; yayc.
spreadsheet: Elektronik tablo program.
spring: 1) an ve hzl olarak hareket etmek. 2) bir
kuvvet tarafndan arplma, eilme, atlama, krlma
vb. ine neden olmak. 3) bir kuvvetle sktrldktan
sonra tekrar orijinal durumuna dnen tel helezonu
gibi bir para; yay. 4) otomobillerde, yataklar ve
benzer mekanizmalarda ok emmek veya gidermek
iin kullanlan cihaz; makas. 5) bir geminin direindeki gibi, arplma, eilme, atlama, krlma vb. 6)
yaya ait; yay gibi; esnek veya elstik. 7) yay ya da
yaylar zerinde tanan; yay ya da yaylar olan; yay
l.
spring balance: Arl bilinmeyen bir ktlenin yay
na asld veya kefesine konularak tartld bir tera
zi, yayl terazi; 100 kilogramda 0,3 kg'lk bir fark
gsterir.
spring bearing: Bkz. line-shaft bearings.
spring compressor bolt: Yay tansiyonunu veya kuv
vetini ayar etmek iin kullanlan cvata; yay sktr
ma cvatas.
spring, flast: Dz yay.
spring force: zellikle yerine sktrlarak konulan ve
ya konulduktan sonra sktrlan bir yayn kuvveti;
yay kuvveti; yay basnc; yay tansiyonu.
spring, helical: Helisel yay; helezon yay.
spring fluctuation: Bkz. spring surge,
spring housing: Yay tayan yuva; yay yuvas; yay
mahfazas.
spring leaf: Baz motorlu tat aralarnda, demiryolu
vagonlarnda kullanlan yayl makaslarn yapraklarn-

spri n g loade d
dan biri; yay yapra; makas yapra.
spring loaded: Buhar kazanlannn gvenlik valf, di
zel motorlarnn rilif (basn giderme) valf gibi yay
yk ile alan veya yay ykl; zerinde yay bask
s bulunan.
spring lock washer: Bkz. spring washer.
spring material: Trl elik teller vb. i yay yapmnda
kullanlan malzeme; yay malzemesi.
spring retainer: Mot. supap yaynn supap sap ile
bir likte hareketini salayan, ou zaman iki
paradan yaplan ve supap sapnda kendisine
uygun yuvaya oturan paralardan biri; yay tutucusu;
supap trna.
spring-scale: Bkz. spring balance.
spring scale: Buh. Mak., Diz. Mot. silindirlerden di
yagram almak iin kullanlan endikatr cihaznn yay
lei; endikatr kalemini 1 mm ykseltmek iin ge
2
rekli basnc verir ve mm/bar veya mm/kgf/cm bi
rimleri ile belirtilir.
spring seat: Yakt pskrtme pompas, supaplar, em
niyet valflar vb. i yerlerde yayn oturduu ksm; yay
yuvas; Gem. Mak. yay siti.
spring, spiral: Spiral yay; sarmal yay; helezon yay.
spring steel: Yay yapmnda kullanlan elik (tel);
yay elii.
spring support: Yay taycs.
spring surge: Mot. yay dalgalanmas; malzemenin
doai titreim frekansnda, yaya uygulanan basnca
gre yay helislerinin aralklarnn srekli olarak de
imesi ve yay helislerinin birbirine dokunmas; yay
rezonans.
spring tension: Sktrlarak yuvasna oturtulan bir
yayn elde ettii kuvvet; yay kuvveti; yay tansiyonu.
spring washer: Yayl rondela; yay rondeia veya pul.
springy: Esneklie sahip olan; elstik; esnek.
sprinkle: 1) kum veya su gibi, damla veya partikller
halinde samak. 2) zerine damlalar veya partikller
serpmek. 3) damla veya damlacklar halinde d
mek. 4) hafif olarak yamak; iselemek. 5) hafif ya
mur.
sprinkler head: Tad yolcu says 36'dan fazla
olan yolcu gemilerinde kullanlan ve yangn sndr
meye yarayan bir devrenin kafas; sprinkler kafas;
yangn balad zaman, kafa otomatik olarak su
2
pskrterek yangn sndrlr; her kafa 6-9 m 'lik
bir alan denetler; Bkz. sprinkler system.
sprinkler system: 1) yangnda olduu gibi, byk s
oluan yerlerde otomatik olarak alan ve binalarn,
trl gemilerin yaam yerlerine su veya sndrc
sv pskrten borular ve onlara bal nozullar siste
mi; sprinkler sistemi. 2) baheleri, imenlikleri, fut
bol sahalarn, golf alanlarn vb. sulamak iin kullan
lan borular ve nozullar sistemi.
sprinkling system: 8t e sprinkler
system.
sprocket: 1) bir zincirin baklalarna uyacak ekilde
dzenlenmi, bir dilinin evresindeki diler veya u
lardan herhangi biri. 2) zincirleri tayan dili; zincir
dilisi.
sprocket chain: Krank milinden ald harekeli kam
miline (kemafta) aktaran ve onun dndrlmesini
salayan zincir; sproket zincir; tahrik zinciri; sessiz
zincir.
sprocket gear cutter: Dili eklinde freze ba.
sprocket w heel: Zincirle altrmada (hareket
verme de) olduu gibi, evresinde di ve kntlar
bulunan

517

sq u ar e
bir teker; zincir dilisi.
sprue: 1) erimi metalin derece veya kalba aktld
delik. 2) byle bir delikte kalan atk metal paras;
cruf.
spud: 1) baz boru flanlarnda kullanlan, bir ucu
flann cvata deliklerini az aza getirecek ekilde
olan bir tr anahtar. 2) bahvan apas. 3) tirpit. 4)
apa ile kesmek.
spumescence: Kpkl olma durumu.
spumescent: 1) kpe benzer. 2) kpkl; kpr
me.
spumous: Kpe ait; kpk gibi; kpkle kapl.
spumy: Bkz. spumous.
spun glass: Erimi cama iplik ekli vererek yaplan
ok ince cam lifi.
spunk: 1) kolayca ate alan bir tr aa veya mantar;
kav; rk tahta. 2) ing. kvlcm veya kk bir
alev. 3) birden veya anden alevlenmek veya parla
mak.
spun yarn: Den. bir ka halat Asasndan birlikte bk
lerek yaplan ince halat; savlo.
spur: Aa kesici, telefoncu, elektriki vb. i grevlile
rin kullandklar aa, direk vb. ine trmanma demiri.
spur gear: 1) evresinde radyal dileri bulunan dili;
dz dili; paralel milleri veya aftlar altrmak iin
kullanlr. 2) bu tr dililere sahip olan bir dili siste
mi veya donanm; spur gearing olarak da kullanlr.
spur pinion: Kk dz diil; fener diil, rnein ya
kt pskrtme pompalarnn plencerini kremayer dili
yardmyla, dikey ekseni etrafnda dndren dili.
spur wheel: Bkz. spur gear.
sputnik: 1957 Ekim ay balarnda Sovyetler Birlii ta
rafndan yrngeye yerletirilen Dnyann ilk yapay
uydusu; sputnik.
sputter: Buh. Kaz. Yakttaki su nedeniyle yanma sra
snda trdama,
spy: 1) yakndan incelemek; dikkatle gzden geir
mek. 2) yakndan inceleyerek, dikkatle gzden gei
rerek bulmak veya kefetmek. 3) bekilik etmek; g
zetlemek.
spyglass: Kk bir teleskop.
Sq. (sq.): Bkz. square.
sq.fi : Bkz. square foot; square feet.
sq.in.: Bkz. square inch; square inches.
sq.mi.: Bkz. square mile; square
miles. sq.r.: Bkz. square rod; square
rods.
squad car: Ksa dalga radyo ve telefon ile donatlm
polis devriye arabas.
squadron: 1) filonun k olan ve zel bir grev
iin seilmi sava gemileri grubu; filo. 2) iki veya
daha fazla uaktan oluan asker hava birimi. 3) her
hangi dzenli bir ktle veya grup.
square: 1) drt eit kenar ve drt dik as olan dz
lem ekil; kare. 2) dik alar kontrol etmek iin kulla
nlan, iki kenar 90 derece oluturan bir alet; elik
gnye. 3) bir say veya miktarn kendisi ile arplma
2
s sonucu oluan rn: 3 = 9 gibi. 4) kare yapmak.
5) kendisi ile arpmak (bir say veya nicelii). 6) y
zey (alan) birimi miktarn bulmak (bir alann). 7)
dik al olmak. 6a) drt eit kenar ve drt dik as
olmak, b) aa yukar kp eklinde olmak.; bir kutu
gibi dikdrtgen eklinde ve buutlu olan. 9) dik
a eklnde para veya paralar olan. 10) Den. ka
re armal bir geminin serenleri gibi, omurga ve direk-

squar e bastar d
lere dik ada olan. 11) kare eklinde; dik alarda
squar bastard: Ucu konik, enine kesiti kare olan iki
sra dili bir ee; kare ee.
square bracket: Matb. byk parantez.
2
square foot: Emperyal sistemde 144 in veya 929
2
2
cm 'ye eit olan bir alan birimi; fut .
2
square inch: Emperyal sistemin 6,4515 cm veya
2
2
645,16 mm 'ye eit olan bir alan birimi; in ksaltma
s ile belirtilir.
2
2
square measure: Yzey l birimi: 144 in = 1 ft
2
2
2
2
2
; 9 ft = 1 yrd ; 30,25 yrd = 1 rod ; 160 rod = 1
2
akr; 649 akr = 1 mil .
square meter: Metrik sistemin yzey birimlerinden bi
2
2
ri; metre kare; 100 dm , 10 000 cm veya 1 000
2
2
000 mm 'ye eit olan bir alan birimi; m ksaltmas
ile belirtilir.
square millimeter: Metrik sistemin alan llerinden
biri; milimetre kare; kenarlar 1 mm olan bir karenin
2
alan; mm ksaltmas ile belirtilir.
square nut: Kare eklinde somun; kare somun.
square root: Karekk; 3 says 9'un karekkdr; .J9
= 3 gibi.
square thread: Makinelerin hareketli paralan, kaldr
ma krikolar, valf spndllar vb. yerlerde kullanlan
bir vida tr; kare dili vida
2
square yard: Emperyal sistemde 9 ft veya 0,8361
2
2
m 'ye eit olan bir yzey birimi; yarda kare; yrd ile
belirtilir.
squarish: Bir dereceye kadar kare; karemsi; yuvarlak
tan kareye daha yakn.
squealar ring: Buh. Trb, rotor, eksenel olarak ve ari bir biimde buharin ak ynnde hareket ettii
zaman, ac bir ses kararak iletmeciyi uyaran bir
emer; cyaklama emberi.
squeegee: 1) camlarn ykanmasnda olduu gibi,
dz yzeylerden suyu syran T eklinde bir alet; ke
narnda lastik eriti vardr. 2) fotoraflk, litorafi
vb. inde bu arala kullanlan lstik rulo veya maka
ra
squeezable: 1) sktnlabilir, skabilir vb. 2) bir ey
vermek iin kuvvet uygulanabilir.
squeeze: 1) sert (bir ekilde) sktrmak; iki veya da
ha fazla tarafna basn uygulamak; sktrmak. 3) s
ktrarak elde etmek veya zn karmak 4) ba
sn uygulamak 5) skma veya sklma.
squillage: Bkz. squeegee.
squillgee: Bkz, squeegee.
squirrel-cage: Sincap kafesli: Bir tr alternatif akm
motoru iin sylenir.
squirrel-cage winding: Sincap kafes sargl: Bir tr al
ternatif akm motoru iin sylenir.
squirt: 1) bir huzme veya ince bir akm eklinde f
krtmak. 2) fkrarak (insan veya bir eyi) slatmak.
3) sv fkrtmak iin kullanlan bir ey. 4) fkrtma;
fkrma. 5) fkrtlan kk bir miktar sv; huzme;
n demeti.
squirt can: Yalama yan basnla fkrtan el ya
danl; yadanlk.
sq.yd.: Bkz. square yard; square yards.
Sr: Bkz. strontium.
S.S., SS (S/S): Bkz. steamship.
s.t.; Bkz. short ton.
sta.; Bkz. 1) stationary. 2) stator.
stabile: 1) duraan; hareketsiz; sabit durumda. 2a)

518

staddl e

bir dereceye kadar sya dayankl.


stability: 1) bir d kuvvet tarafndan hareket ettirildik
ten sonra bir cisim veya sistemin denge durumuna
dnmesi eilimi; denge; stabilite; muvazene. 2) dei
ime kar diren; sreklilik ya da devamllk; kararl
lk.
stability curve: Stabllite veya denge erisi.
stability under load: Yk altnda salanan denge,
muvazene veya stabllite; yk altnda denge.
stabilization: Dengeleyici veya negatif bir katalizr
eklenerek bir maddenin kimyasal bozunmasinn ve
ya ayrmasnn nlenmesi; sabit olma
stabilize: 1) sabit yapmak; tespit etmek. 2) dalgalan
ma veya deiimden korumak 3) dengeleyici ile
(bir gemi, uak vb. ini) tehiz etmek veya donat
mak.
stabilized shunt: Ayn kutup zerinde nt (paralel)
alan sargs ile birlikte bulunan hafif, seri alan sargl
(jeneratr); sabitletirilmi nt; iyi bir voltaj reglasyonu karakteristii ve ayn zamanda iyi paralel ilet
me salar.
stabilizen 1) dengeleyen kii veya ey, zellikle; a)
bir uan dzgn uu yapmas iin trl para ve
ya cihazlann herhangi biri. b) ar denizlerde, zel
likle yolcu gemilerinin byk yalpalara dmesini
nleyen ve bordadan karlan yalpalklar ve bunlan
altran makine; dengeleyici. 2) bir patlaycya kat
lan ve onun ani patlamasn nleyen madde. 3) ok
geni deiken durumlar altnda sabit akm sala
mak zere katot nl tplerde kullanlan bir cihaz.
4) koloitlerin kmesini nleyen veya geciktiren bir
emlsiyon yapc. 5) negatif bir katalizr. 6) roket
motorlarnn yakt olarak kullanlan hidrojen peroksitln scaklk ile ayrimasn nlemek veya geciktirmek
iin katlan ok kk bir miktar sodyum fosfat, fos
forik asit veya 8-oksikinolin.
stabilovolt: Voltaj dengeleyicisi veya reglatr ola
rak kullanlan zel bir tr gaz dearj tp (ticar bir
marka).
stable: 1) sabit; deimez, yanmaz. 2) deiime da
yankl; devaml; srekli; kendiliinden deimeyen.
3) yeri deitirildikten sonra denge veya orijinal du
rumuna dnmeye muktedir veya yetenekli. 4) Kimy.
kolayca aynmayan.
stable compound: Kolayca bozunmayan veya ayr
mayan kimyasal bir bileik; dayankl bileik.
stable equilibrium: Karart denge: Gemiler iin syle
nir.
stable oscillation: Bir cisim veya sistemin, d bir kuv
vet uygulanmadka artmayan titreimi; sabit titreim
veya osilasyon.
stablish: Bkz establish (to).
stably: Sabit bir ekilde.
3
stack: 1) Ing. kmr, odun vb. iin kullanlan 108 fl ' 3
lk (3,064 m ) kat l birimi. 2a) zellikle: a) birlik
te dzenlenmi bir ka boru. b) lokomotif, gemi vb.
terinde olduu gibi, zellikle metalden yaplm dai
resel, oval veya elips kesitli, tek bir duman borusu;
baca. 3) byk bir say veya miktar. 4) bir baca ile
donatmak.
stack cover: Bacann st ksmn kapatarak iine ya
mur ve kar girmesini nleyen metal bir kapak veya
branda; baca kapa; baca fistan; baca kapels.
staddle: Bir yapnn alt ksm; tayc.

stadia
stadia: 1) alarn lm ile mesafelerin hesaplanma
snda kullanlan bir cihaz; zellikle: a) taksimatl bir
ubukla birlikte kullanlan yzey l aleti, b) u
buk, c) Ask. trl mesafe lme cihazlarndan her
hangi biri; telemetre.
stadiometer: 1) alar lmek iin kullanlan bir ci
haz. 2) bir eri, kesikli izgi vb. lerinin boyunu l
mek iin kullanlan bir cihaz; stadiometre.
stadle: Bkz. staddle.
staff: 1) bir ubuk, rod, mil veya direk; zellikle: a)
baston, b) silh olarak kullanlan bir sirik veya sopa.
c) bayrak direi, d) lm iin kullanlan trl, blntl ubuklar veya cetvellerden herhangi biri. 2)
o. zel bir ii veya alan grubu: retim ekibi,
onarm ekibi vb. gibi.
stage: 1) platform veya dok, rhtm veya iskele. 2)
gzlenecek cismi tutan ve tayan mikroskop ksm.
3) motorlu otobs. 4) gelime, deiim ileminde bir
sre, dzey veya derece; kademe; aama. 5) d
uzaya yapay bir uydu tayan bir roketin g siste
minde kullanlan iki veya daha fazla yrtme siste
minden biri: Birinci kademe roketi belirli bir hza, du
ruma vb. ine eritirdii zaman, geri kalan para ve
ya paralardan ayrlr. 6) Buh. Trb. bir veya bir ka
nozul ile evresinde bir sra hareketli kanat bulunan,
bir rotordan oluan; trbin kademesi: Aksiyon kade
mesi, Rato kademesi vb. gibi.
stage efficiency: Bir buhar trbininde rotora meka
nik enerji olarak aktarlan, adyabatik s dmnn
yzdesi; kademe veya basamak verimi.
staggered riveting: apraz bir biimde yaplm per
in balants; apraz perin (balants).
staggered-tooth: apraz dili; dileri apraz olan.
stagnancy: Durgun olma durumu veya nitelii; dur
gunluk.
stagnant: 1) hareketsiz veya akntsz; hareket etme
yen veya akmayan; durgun. 2) hareketsizlikten kir
lenmi: Su vb. iin sylenir.
stagnate: Durgun olmak; durgun yapmak.
stain: 1) incelemeyi kolaylatrmak iin (mikroskop in
celeme maddesini) boya maddesi ile muamele et
mek; boyamak. 2) mikroskopik incelemede maddeyi
boyamak iin kullanlan bir boya.
stainarator: Leke karmak iin kullanlan kimyasal
bir madde (ticar bir marka).
stained glass: zerine metal oksitleri pskrterek,
emaye kaplayarak, yzeyi zerinde pigmentler yak
larak vb. trl yollarla boyanan cam; renkli cam.
stainless: Boyasz veya lekesiz; temiz; paslanmaz;
oksitlenmez; pas tutmaz.
stainless iron: a) yaps % 0,06-% 0,13 karbon,
%11,5-%13 krom ve gerisi demirle tamamlanan AISI
tip 403 paslanmaz demir; trbin kanatlar yapmnda
kullanlr, b) yaps % 0,06-% 0,13 karbon, % 12-% 15
krom ve gerisi demir ve molibden slfrden oluan
AISI tip 416 paslanmaz demir; supap diskleri vb. i ya
pmnda kullanlr; paslanmaz demir.
stainless steel: Genellikle yaps maksimum % 0,12
karbon, % 18 krom, % 8 nikel ve gerisi demir, k
krt, selenyum, zirkonyum veya molibden'den olu
an paslanmaz elik; hemen hemen paslanmayan,
oksitlenmeyen, paslanmaya bakl olan elik;
paslanmaz elik; yksek oranda krom, nikel vb. i
kapsayan elik alam.
stair: Bir seviyeden dier bir seviyeye (gemek iin)
tek bir basamak; kademe.
staith: 1) ykleme ve boaltma veya tahmil-tahliye

519

s t a nd ar d el ek t ro d a po t a n
t ia l
set.
iin tehlzatl bir iskele veya rhtm. 2) set; toprak
stalagmometer: Damla yntemi ile svlarn yzey ge
rilimlerini saptamak iin kullanlan bir cihaz; stalagmometre.
stalagmometry: Stalagmometre ile svlarn yzey ge
rilimlerinin lm; stalagmometri.
stall: 1) stop etmeye neden olmak: Uak, motor vb.
iin sylenir. 2) ar yk ve yetersiz yakt ikmali ne
deniyle stop etmek: Motor veya makine iin syle
nir. 3) Hava. ykselti ve kontrol srdrmek iin ge
rekli ileri hz kaybetmek: Uak iin sylenir.
Stall-Laval turbine: Gem, Mak. isve yapm yksek
ve alak basn kademelerinden oluan ve buhar gi
ri basnc maksimum 80 bar ve scakl 510C olan
kros kampavunt Bkz. cross compound bir trbin;
Stal-Laval trbini (Ticar bir marka).
stamp: 1) terek veya krarak toz haline getirmek
(cevher vb. ini). 2) maden cevheri vb. ini krmak ve
ya pres etmek iin kullanlan bir makine, alet vb. 3)
kalp gibi, bir eye iaret koymak veya ekil vermek
iin kullanlan aletlerden herhangi biri.
stamper: Damgalayan kii veya ey, zellikle: a)
pos tanelerde olduu gibi, pullar damgalayan kii.
b) bir fabrikada metallere damga vuran kii. c)
damga lamak iin kullanlan trl makineler veya
aletlerden herhangi biri; damga; stampa; zmba.
stamping: Damgalama; pres etme.
stamp mill: Metal cevherlerini ezip toz haline getiren
bir deirmen veya makine; maden cevheri krma ma
kinesi.
stamp steel: Preslenmi veya pres edilmi elik; pre
se elik.
stanch: 1) su gemez; denize elverili (gemi, tekne
vb. i). 2) akmn durdurmak veya kontrol etmek ve
ya denetlemek (kan veya dier bir vcut svsnn).
stanchion: Gem. n. tama amacyla kullanlan diki
ne bir kiri, direk veya dikme; puntel; destek veya
payanda; kolon, stun; column eklinde de kullan
lr.
stand: 1) denizde belirli bir rota almak veya tutmak
ya da bir ynde gitmek. 2) dayanmak; tahamml et
mek.
standard: 1) l, kapasite, miktar, ierik, boy, de
er, nitelik vb. inde kyaslamaya esas olan kural;
standart; norm. 2) maden para yapm iin kullan
lan saf altn veya gm ve esas metalin oran.
standard applicator: Bkz. applicator.
standard atmosphere: evre scakl 0C ve ekim
set alan standart olduu zaman 760 mm veya 29,921
In cva ykseklii ya da 14,696 psia'ya eit olan ba
sn; standart atmosfer.
standard candle: Belirli malzeme, l ve yanma
miktarnda (7/8 in ispermeet mumunun 120
greyn/saatteki yanma miktarnda) bir mum tarafn
dan karlan a eit k birimi.
standard cell: Srekli elektromotor kuvveti 20C'de
1,0182 volt lan kadmiyumlu pil; standart pil; Weston
pili.
standard conditions: Term. Fiz. 0C scaklk ve 760
mm cva yksekliindeki basnca uyan durumlar;
standart durum; standart koullar.
standard drawings: Tek, Res. zerinde gerek
lle ri yerine sadece l oklar bulunan
dart
resimler;
resimler.
stan
standard electrode potential: 25C'de iyonlarnn 1
M zeltisi ile temastaki bir gaz veya metalin elek-

standar d fastener s
trot potansiyeli; standart elektrot gerilimi ya da po
tansiyeli.
standard fasteners: Balama amacyla kullanlan
saplamalar dnda kalan, setuskurlar, makine ve
aa vidalar, somunlar vb. i standart balama ele
manlar; standart balayclar.
standard gauge: 1) raylar arasndaki genilii 4 fit
8,5 in (1,4351 m) olan ve standart olarak kabul edi
len demiryolu vagonu. 2) bu lye sahip olan de
miryolu. 3) standart demiryolu iin lokomotif veya
vagon.
standard gauge: Standart ray aralna ait (demiryol
lar iin); standart ray aralnda olan demiryolu.
standardization: Standartlatrma.
standardize: 1) standart veya yeknesak yapmak;
standartlatrmak. 2) dzensiz olmamasna neden ol
mak. 3) standartla denemek veya kyaslamak.
standardized: Standartlatrlm; normlatrlm.
standard mass: Standart ktle; ktlesi kesin veya ha
tasz olarak bilinen bir metal paras: Ktlelerin res
mi lm iin muhafaza edilen standart kilogram
gibi.
standard measurement: Standart lm.
standard parts: Ayn fabrikann mal olan paralar;
trl model cihazlarn ayn olan paralar; standart
veya norm paralar.
standard pressure: 760 mm'lik bir cva stununun
basnc; standart basn.
standard refrigerants: Soutma cihazlarnda kullan
lan amonyak, karbon dioksit, freon 11 (carrene
No:2), freon 12 vb. i gibi soutucular; standart sou
tucular.
standard resistor: Standart diren eleman; direnci
ve diren scaklk katsays kesin veya hatasz bir bi
imde bilinen bir diren eleman; bilinmeyen, stan
dart d diren elemanlarn lmek iin kullanlr.
standard solution: Standart zelti; znrn yo
unluunun duyarl olarak bilindii bir zelti, rne
in normal ve molekler zelti.
standard temperature: Buzun erime scakl; 0C
(32F): standart scaklk; standart temperatr.
standart time: Belli bir blgede ksm olarak kabul
edilmi saat; Griniin dou veya batsndaki mesafe
ile saptanan ortalama gne saati.
standard volume: Bir gazn bir moleklnn 0C ve
1 atmosfer basntaki hacmi; standard hacim.
standard wire gauge: ng. m tellerin aplarnn ll
mesinde kullanlan bir alet; standart tel ler.
stand-by: Hazr olarak yedekte bekleyen (bir pompa,
yardmc makine vb.).
stand-by pump: Yedek fakat her an almaya hazr
pompa; Gem. Mak. stendbay pompa.
standing: 1) durgun; akmayan: Su iin sylenir. 2)
devam eden veya snrsz bir zaman iin. 3) hareket
li deil; sabit; hareketsiz. 4) bir makine gibi, alma
yan veya faal olmayan vb.
stand oil: Yal boyada kullanlmak zere, s ile mu
amele edilerek kalnlatrlm bezir ya veya keten
tohumu ya.
standpipe: Su depolamak ve istenen sabit basnc
salamak iin kullanlan geni, dikey bir boru ve si
lindir eklinde bir tank.
stannary: Kalay madeni veya kalay eritilen yer.
stannate: Stanik asitin tuzu; stanat.
stannic: zellikle drt deerli kalaya ait; drt deerli
kalay kapsayan; stanik; drt deerli kalay bileii.
stannite: 1) kalay, bakr ve demirin doal slfr

520

startin g

olan gri veya siyah renkli, metalik parltl bir mine


ral; tin pyrites ad da verilir. 2) kalay hidroksitin (ka
lay asili) veya kalay oksitin alkali hidroksitlerle tepki
mesinden elde edilen bir tuz; stannit.
stannous: zellikle iki deerli kalaya ait; iki deerli
kalay kapsayan.
stannum: Bkz. tin (kalayn Ltince ad).
staple: 1) bir eydeki balca para, malzeme veya
eleman. 2) hammadde. 3a) boyuna ve inceliine g
re pamuk, yn, keten vb. inin lifi. b) bu lifin zel bo
yu ve incelik derecesi. 4) byk market (maaza), ti
caret merkezi vb. 5) en nemli.
staple: 1) U eklinde ular sivri ivi; tel raptiye. 2)
benzer ekilde yaplm ince zmba teli. 3) tel zmba
ile tespit etmek veya balamak.
stapler: Tel zmba makinesi.
star: 1) Elekt. yldz balant gibi. 2) karanlk geceler
de gkyznde kk, sabit k noktalan eklinde
grlen gk cisimlerinden herhangi biri; yldz. 3)
bu cisimlerden Gnee uzak olan Ay, gezegen, me
teor, kuyruklu yldz vb. dnda kalan herhangi biri.
4) ou zaman be, bazan alt keli ve gkteki yl
dzlar simgeleyen dzlem ekil; yldz. 5) byle bir
sekile benzeyen iaret, amblem vb. 6) bir gezegen,
meteor, Ay vb. i gibi herhangi bir gk cismi. 7) zel
likle spor dallarnda fevkalde baar gsteren kii:
Futbol yldz gibi. 8) dekorasyon olarak yldzlarla
ssleme. 9) yldz veya yldzlara ait.
starboard: 1) k tarafta durup yzn batarafa evi
ren bir kiinin sanda kalan gemi veya uan ks
m; sancak; kart iskele. 2) sancaa ait veya san
cakta. 3) sancaa dndrmek veya evirmek (dme
ni).
starch: 1) patates, tahl, tatl patates (yerelmas), be
zelye ve dier bir ok yiyecekte bulunan beyaz, tat
sz, kokusuz besin maddesi ve kimyasal olarak kar
mak
(kompleks) bir
karbonhidrat; niasta,
(C 6 H 1 0 O 5 ) n . 2) bunun suda zeltilerek gmlek
ya kalarn vb. sertletirmede kullanlan toz ekli;
kola.
3) o. niastal yiyecekler. 4) enerji veya erke. 5)
kola ile sertletirmek.
sarcriness: Niastal olma durumu veya nitelii.
starchy: 1) niasta tabiatnda olan; niastaya benze
yen. 2) niasta kapsayan. 3) Kola ile sertletirilmi.
star connected: Yldz bal (AC devresi, motoru
vb.).
star connection: Elekt. yldz balama; fazl alter
natif gerilim datma sistemi; frekans 50 Hz. gerilimi
380 volt olan iletkenli bir AC sistemi; frekans 60
Hz ve gerilimi 440 volt olan drt iletkenli (biri ntr)
bir AC datm sistemi.
star pinion: Oto. istavroz dilisi.
start: 1) an olarak hareket etmek; harekete gemek.
2a) bir ey yapmaya balamak; harekete balamak.
3) harekete geirmek. 4) balama iin iaret ver
mek; start vermek. 5a) gevemi veya arplm vb. i
bir para, b) bunun sonucu oluan krlma veya ara
lk. 6) harekete geme; harekete balama; harekete
getirme. 7) balang, balang noktas. 8) balama
iareti.
starter: 1) Mot, benzin veya dizel motorlarina, altr
mak amacyla ilk hareket veren d bir g kayna,
starter; ilk hareket veren. 2) kalkacak ticar uaklar,
otobsleri vb. kontrol eden kii. 3) kendiliinden ha
reket eden veya alan; Bkz. self starter.
starter button: Mar dmesi; ilk hareket dmesi.
starting: Mak. ilk hareket; bir makinenin almaya

starting , air
balamas.
starting, air: Diz. Mot. basnl hava ile ilk hareket.
starting air: Diz. Mot. hava kompresrleri tarafndan
salanan ve basnc yaklak 20-37 bar olan hava; ilk
hareket havas; ilk hareket iin kullanlr.
starting air bottle: Bkz. starting air vessel.
starting air compressor; Dizel motorlaryla yrtlen
gemilerde ilk hareket iin basnl (20-37 bar) hava
: salamak zere kullanlan, pistonlu trden bir kom
presr; ilk hareket havas kompresr.
starting air tank: Bkz. starting air vessel.
starting-air valve: Bkz. starting valve.
starting air vessel: Diz. Mot. iersinde yakalk ola
rak 20-37 bar basncnda hava bulunan elik silindir;
ilk hareket havas tp.
starting box: Elekt. doru akm motorlanna yol ver
mek iin kullanlan, aralarnda direnler bulunan
kontaklar ve kontak kolundan oluan bir kutu; di
ren kutusu; yol verme direnci; kademeli diren.
starting button: Mar dmesi; ilk hareket dmesi.
starting cam: Diz. Mot. ilk hareket havas vallannn
almasn salayan ve onu bir sre ak tutarak, ba
snl ilk hareket havasnn silindire verilmesini sala
yan kam, eksantrik veya kem.
starting, electric: Mot., Gaz. Trb. bir mar devresi
veya elektrik motoru yardmyla ilk hareket; elektrik
enerjisi ile ilk hareket.
starting fluid: Diz. Mot. souk havalarda kolay ilk ha
reket salamak iin kullanlan, buharlama ve kendi
liinden tutuma noktas dk olan, ou zaman dietil eter ve silindir yandan oluan bir kimyasal; ilk
hareket svs.
starting gear: Diz. Mot. hava kompresrleri, hava tp
leri, redyusin valf, distribtr, startin valf vb. inden
oluan donanm; ilk hareket donanm.
starting lever: Diz. Mot. ilk hareket kolu veya levyesi.
starting motor: Kk gl, yksek devirli motorlar
da kullanlan ve ilk hareketi salayan seri trden bir
elektrik motoru; mar motoru; ilk hareket (elektrik)
motoru.
starting position: ilk hareket durumu, zellikle ilk ha
reketleri basnl hava ile yaplan makinelerde, pisto
nun st l noktay az bir miktar getii durum; ba
snl hava bu durumda silindirlere verilir.
starting rope: Baz kk motorlar altrmak ama
cyla motor kasnana sanlarak ekilen ip ya da kay
tan; ilk hareket ipi.
starting solenoid: Oto. mar devrelerinde kontak
anahtari ile mar motoru arasnda bulunan bir bo
bin; devreyi kapatarak mar motorunun almasn
salar; mar otomatii; mar solenoiti; solenoit bo
bin.
starting switch: Mot. ateleme, zellikle mar devrele
rini altrmak iin kullanlan bir anahtar; kontak
anahtan.
starting system: Mot. zellikle ilk hareketi basnl ha
va ile salanan dizel motorlarnda hava kompresrle
ri, hava tpleri, ksma valf, ilk hareket havas, distri
btr vb. gibi ksmlarla bunlari birbirine balayan
boru devresi, valflar, basn gstergeleri, gvenlik
supab vb. inden oluan devre; ilk hareket sistemi;
ilk hareket devresi.
starting valve: Diz. Mot. basnl (20-37 bar) havay si
lindirlere vererek ilk hareketi salayan valf; iik hare
ket valf; Gem. Mak. startin valf; kam mili veya distri
btr sistemi ile alan ve silindir kapa zerinde
bulunan bir valf.

521

statio n
star washer. Yldz rondela.
state:Durum.
state function: Durum fonksiyonu; bir termodinamik
sistemi belirtmek iin kullanlabilen herhangi bir mikroskopik nicelik: Basn, hacim, scaklk ve entalpi.
state room: 1) gemi kamaras. 2) bir demiryolu
vago nunda zel uyku odas veya kompartrnan.
stateroom: Bkz state room.
state of aggregation: Maddenin fiziksel durumu: Ka
t, sv veya gaz.
state of matter: Maddenin durumlar; maddenin kat,
sv ve gaz olmak zere durumu vardr; madde
bunlardan birinin eklinde olmak zorundadr.
static: 1) sadece arl ile etkileme: Hareketsiz bir
gvde veya ktle tarafndan uygulanan basn iin
sylenir. 2) hareketsiz veya denge durumunda oian
gvdeler, ktleler veya kuvvetler; statik; duraan;
kart dinamik. 3) hareket etmeyen veya gelime
yen; sknette; faal olmayan; sabit; hareketsiz. 4)
Elekt. srtnme ile retilen statik elektrie ait veya
onu belirten. 5) atmosferde radyo alclarna mda
hale eden elektriksel boalm veya dearj. 6) byle
boalmlar tarafndan retilen grlt veya parazit
ler.
statical: Bkz, static.
statically: Duraan veya statik bir ekilde (tarzda).
statically balanced: Statik veya duraan olarak den
gelenmi.
statta balance: Dnen bir cisim veya sistemin, arlk
merkezi ile dnme ekseninin akt denge; statik
veya duraan denge; statik balans.
static charge: Statik veya duraan yk; bir maddede
kalan ve akmayan bir elektrik yk ya da arj; bir
ipee srtlen cam ubuk ile retilen elektrik arj gi
bi.
static converter: Alternatif gerilimi doru gerilime d
ntren ve hareketli paralar olmayan bir deitiri
ci veya konvertr; redresr; statik konvertr.
static electricity: Bir izolatrdeki sabit elektrik ykle
ri; duraan elektrik; statik elektrik.
static equilibrium: Bir cismi etkileyen kuvvetlerin bi
lekesinin sfr olduu denge; statik denge; duraan
denge.
static friction: Fiz. birbirine temas eden hareketsiz iki
kat arasndaki srtnme; statik srtnme.
static head: Manometrik ykseklik; statik ykseklik
veya yk; metre su stunu (m.ss) veya milimetre su
stunu (mm.ss) trlerinden belirtilir.
static machine: Nispeten yksek gerilimli elektrik de
polamak iin kullanlan srtnmen bir elektrik maki
nesi; rnein Vimurst makinesi; statik (duraan)
makine.
static pressure: Bir svda serbest olarak hareket
eden bir cismin yzeyine dikey olarak uygulanan ba
sn; statik (duraan) basn.
statics: Hareketsiz veya denge durumunda olan gv
deler, ktleler veya kuvvetleri inceleyen mekanik biti
mi dal; statik; statik bilimi.
station: 1) radyo dalgalarn almak veya iletmek ze
re donatlm yer; zellikle bir radyo veya televizyon
yayn iin stdyolar, ofisler ve teknik donatmlarin
tm. 2) haritaclkta lmlerin yapld sabit nokta
nirengi. 3) donanma gemilerinin grev iin gnderil
dikleri yer ya da blge. 4a) otobs veya tren istasyo
nu gibi bekleme yeri; durak, b) byle yerlerde yolcu
lar iin bina veya binalar; istasyon.

s t a t ionary
stationary: 1) hareket etmeyen; hareketsiz, sabit; s
knette; mteharrik olmayan. 2) deeri, durumu vb
deimeyen; azalmayan veya oalmayan.
stationary arm.: Benz. Mot. distribtr platinlerini
ta yan hareketsiz kol; distribtr rs; sabit kol.
stationary blade: Buh. Trb. hareket etmeyen, rotor
evresinde bulunmayan, trbin keysine bal olan
kanat; sabit kanat; hareketsiz kanat; zellikle: a) hz
basamakl aksiyon trbinlerinde buharn sadece y
nn deitiren kanat, b) reaksiyon trbinlerinde bu
harn basncn dren ve ona hz kazandran ka
nat.
stationary engine: Sabit bir yere yerletirilmi buhar
trbini, dizel motoru, gaz trbini vb. i gibi bir maki
ne; sabit makine; stasyoner makine.
stationary engineer: Sabit makineler, buhar kazanla
r, havalandrma tehizat vb. mekanik donanmn ba
kmn yapan ve onu altran kii; makine iletme
mhendisi; makinist.
stationary motor: Bkz. stationary engine.
stationary parts: Bir s makinesi, elektrik makinesi,
motorlar vb. inin esasn oluturan hareketsiz para
larn tm; sabit ya da hareketsiz paralar.
stationary unit: Sabit kara nitesi; Bkz. stationary
engine.
station w agon: Arka koltuklar katlanabilir veya
kar labilir ve arka kapa alarak kolayca bagaj
vb., yk lenebilen bir tr otomobil; pikap;
kaptkat; steyn vagon.
stationary wave: Ayn amplitud ve ayn frekansta,
bir madde iinde ayn anda fakat zt ynde hareket
eden iki dalga hareketi tarafndan oluturulan bir dal
ga ekli; sabit dalga.
statistic: statistik; Nad. Ola. istatistik
bilimi.
statistical: statistie ait; istatistik esaslarna gre;
ista tistikle ilikili.
statistically: 1) istatistikler eklinde. 2) istatistik
bilimi ne gre. 3) istatistikler yardmyla.
statistician: istatiksel verileri- dzenleyen, snfland
ran ve cetvel haline koyan bir kii veya istatistik uz
man ya da mtehasss.
statistics: 1) belirli bir konu hakknda nemli bilgiler
salamak iin, saysal trden, dzenlenmi, snflan
drlm veya cetvel haline sokulmu veriler veya ger
ekler. 2) bu tr gerekleri veya verileri dzenleme,
snflandrma ve cetvel haline koyma bilimi; istatistik;
istatistik bilimi.
stator: Bir elektrik motoru, dinamo, buhar trbini,
santrfj pompa vb. inde olduu gibi, dner hareketli
paraya bir mahfaza ya da kapal hacim oluturan
sabit ksm; stator; hareketsiz veya sabit ksm.
stator vanes: Gaz. Trb. kendisinden geen yksek
basn ve scaklktaki gazn basncn drerek ona
yksek hz kazandran sabit kanatlar; bir tr nozul
(meme) grevi yaparlar.
statoscope: 1) ok duyarl bir aneroit barometre. 2)
uaklarda altitt, rakm veya ykselti lmek iin kul
lanlan byle bir barometre veya bu barometrenin
deitirilmi ekli; statoskop.
statue mile: 5 280 fit'e (1609,344 m'ye) eit bir uzun
luk mili; 1 609 m kabul edilir; kara mili.
staurolite: Alminyum ve demirin koyu renkli komp
leks silikat; storelit.
staurolitic: Storelit'e ait; storelit zelliinde ya da tabi

522

steam
atnda
olan.
stauroscope: F/z. kristallerin titretii polarlanm k
dzlemlerinin durumunu bulmak iin kullanlan bir
cihaz; storoskop.
stay: 1) ou zaman elik tellerden yaplm, gemi di
reklerini tamak iin kullanlan kaln bir halat; istiralya halat; vento. 2) istiralya halat veya halatlan ile
salamlatrmak veya desteklemek. 3) ventolar hare
ket ettirerek (bir direin) asn deitirmek.
stay: 1) alev borulu kazanlarda cehennemlik arka ay
nas ile kazann arka aynasn birbirine balayarak
bu ksmlarn dayankln oaltan ksa elik ubuk
lardan herhangi biri; bir ucu cvata veya perin ba
eklinde ve dier ucu ise klavuzlu, dairesel kesitli u
buk; masura; staybolt eklinde de kullanlr. 2) ger
me veya ektirme cvatas; payanda cvatas. 3) ma
sura ile dayankln arttrmak.
staybolt: Bkz. stay (1
).
stayed surfaces: Kazan zarfnn masura, payanda
vb. i tarafndan tanan yzeyi; masural yzeyler;
payandal yzeyler.
stay, girder: Bkz. girder stay.
stay rod: 1) buhar kondenserlerinde boru aynalarn
birbirine skca balayan uzun, ular klavuzlu elik
ubuklar, Gem. Mak. payanda veya stey. 2) Bkz. t h
rough stay,
stay, through: Bkz. through stay.
stay tube: Alev borulu kazanlarda hem gazlarn ze
rindeki sy evresindeki suya aktaran ve hem de ka
zan n aynas ile cehennemlik n aynas arasnda
dayanklk arttrmak iin kullanlan borulardan her
hangi biri; d ap alev borularna eit ve i ap ise
onlardan kktr; payanda borusu.
std.: Bkz. standard.
steadfast: Sabit; deimeyen.
steadily: Sabit, deimez bir ekilde (tarzda).
steadiness: Sabit veya deimez olma durumu veya
nitelii.
steady: 1) sabit; deimez; sallanmaz, titremez, sen
delemez vb. 2) sabit, muntazam, dzgn veya de
vaml; deimeyen, dalgalanmayan, sarslmayan. 3)
kolayca yarlmayan, tahrik edilemeyen veya alt st
edilemeyen; sakin ve denetlenir. 4) Den. kaba bir
denizdeki gibi, daima dik duran ve ban muhafaza
eden: Bir gemi iin sylenir. 5) Dan. viya byle; sa
kin ve kontroll ol. 6) geminin ban byle tut: Serdmene verilen emir.
steady flow: Sabit bir noktann hznn deimedii
veya sabit kald, bu arada partikllerinin srekli
dzgn harekette olduu sv akm; viskoz akm;
dzgn akm.
steady flow system: Viskoz akm sistemi; Bkz. ste
ady flow.
steam: 1) Orj. Ola. buhar, duman veya herhangi bir
eyden kan koku veya duman. 2) kaynama nokta
sna kadar stlan suyun dnt grnmeyen bu
har ya da gaz; stim; su buhar: Basnl olduu za
man g kayna olarak ve stmada kullanlr. 3)
pencerelerde grlen youmu su buhar. 4) bu
har gc. 5) g; kuvvet; enerji. 5) stma, tahrik
(propulsiyon) vb. iin buhar kullanm; buhar tarafn
dan stlan, iletilen, yrtlen vb. 6) bir boru gibi,
buhar kapsayan veya nakleden. 7) buhar ile muame
le edilen; buharn etkisine maruz braklan. 8) buhar

s t ea m a ccumula to r
veya buhara benzer buu, zellikle buu karmak.
9) buhar gibi ykselmek; buhar neretmek veya
karmak, 10) bir pencere gibi buhar veya youum
suyu ile kaplanmak. 11) buhar retmek. 12) buhar
gc le hareket etmek. 13) neretmek veya kar
mak (buhar veya stim).
steam accumulator: Kazann retimi, talebi getii
zaman enerjiyi depo etmek zere kullanlan ve talep
artt zaman enerji salayan bir depo; buhar akmlatr.
steam-assist atomizer: Buh. Kaza. fuel oil veya akar
yakt taze buhar yardmyla pskrten atomizr ya
da brner; buhar pskrtmeli atomizr.
Steam and feed water systems: Buharn kazandan
kp, makinede i yaptktan ve kondansrde youtuktan sonra, tekrar kazana dnnceye dek getii
devreler; ak, yar ak veya yar kapal ve kapal
devreler olmak zere trldrler.
steam, auxiliary: Yardmc buhar; Bkz. auxiliary ste
am.
steam baffle: Buhar perdesi veya bafl. 1) buhar kondenserierinin st ksmnda bulunan ve makineden
gelen egzoz buharnn kondenser borularna yayla
rak kolayca youmasn salayan perde. 2) Buh.
Kaza. buhar domunda bulunan su borular veya ar
ka hederden gelen halak su iindeki buhar ayran
ve zerinde delikler bulunan perde.
steamboat: Buharl tekne; buharl gemi; Bkz. steams
hip.
steam boiler: Suyu stp kaynatarak basnl buhar
reten, atmosfere kapal kap; buhar kazan; Bkz. bo
iler.
steam box: Bkz. steam chest.
steam calorimeter: Ya buharn kalitesi veya su bu
har yzdesinin saptanmasnda kullanlan bir cihaz;
buhar kalorimetresi.
steam calorimetry: Kalorimetre ile buharn kalitesinin
llmesi; buhar kalorimetrisi.
steam cargo winches: Den. pistonlu buhar makinesi
ile altrlan yk vinleri; buharl veya stimli yk
vinleri.
steam chest: Buhar makinesi zerinde, kazandan ge
len buharn topland ve slayd valf Bkz. slide valve
yardm ile silindire verildii kapal hcre; Gem. Mak.
slaytkeys; ekmece mahfazas.
steam collection pipe: Kazanlarn buhar blgesi bo
yunca uzanan ve sadece st tarafnda kk apl
delikler bulunan ve emniyet valf, basn gstergesi,
stop valflann balandklar boru; buhar toplama bo
rusu; i buhar borusu; dry pipe olarak da kullanlr.
steam condenser: Buhar kondenseri veya youturucusu, Bkz. condenser.
steam condition: Buharn basn, scaklk, zgl ha
cim, slaklk vb. i ile belirtilen durumu; buharn duru
mu; buharn konumu.
steam-cooled engine: Buharla soutulan makine;
zellikle kk gl yksek devirli dizel motoru.
steam cushion: Buh. Mak. egzoz olaynn sonuna
doru, piston henz kursunu veya strokunu tamam
lamadan nce, slayt valfn portu kapatmas sonucu
silindirde hapsedilen egzoz buhar; buhar makinele
rinin en nemli kayplar olan buharlama ve youma kayplarn azaltmak iin oluturulur; buhar yast
.

523

s t ea m gene ra t o
r
steam
cycle:
Karno (Carnot),
Rankin
(Rankine) veya
Klaslyus
(Clausius)
vb. i buhar
evrimlerinden
her
hangi biri; stim evrimi; buhar evrimi ya da saykl.
steam cylinder: Buhar veya stim silindiri; zellikle pis
tonlu pompalarda sv silindiri pistonunun almas
n salayan buhar pistonunun alt silindir.
steam cylinder oil. Buh. Mak, silindirlerinin yalan
masnda kullanlan, renkleri siyah veya ok koyu ye
il olan ar viskoz kampavunt (ikili) veya mineral
yalar; buhar silindiri ya; Bkz. black oil.
steam deflector: Gem. Mak. geri hareket (tornistan)
trbininin alak basn trbini ile ayn keys iinde ol
duu makinelerde, ileri buharnn geri trbinine gir
mesini nleyen disk; buhar yanstcs; buhar deflektr.
steam distillation: Suda znmeyen svlarn iin
den buhar kreleri geirilerek damtma yntemi; bu
harl damtma; stimli damtma.
steam drier: Buhar kurucutucu.
steam-driven: Buharla altrlan (pompa, yardmc
makine, makine vb.).
steam drum: Su borulu kazanlarn yars suya ve di
er yars buhara ayrlan, yatay, silindir eklindeki
ksm; buhar dram; buhar domu; su ve buhar dram
veya domu.
steam, dry: Bkz. dry steam.
steam engine: Silindir iindeki pistonun alt ya da st
tarafna, sra ile verilen basnl buhar yardmyla ha
reket ettii, mekanik enerji reten bir makine; buhar
makinesi; pistonlu buhar makinesi; reciprocating
steam engine olarak da kullanlr.
steamer: 1) buhar gc ile alan, zellikle; a) bu
harl gemi. b) buhar gc ile yrtlen kamyon ve
ya otomobil, c) pistonlu buhar makinesi. 2) herhan
gi tr bir gemi.
steam, exhaust: Bkz. exhaust steam; egzoz buhar.
steam expansion: Buh. Mak. silindire verilen buhar
kesildikten sonra, buharn zerindeki basn ya da
enerji nedeniyle pistonu hareket ettirmesi ve bu ara-*
da basncnn dmesi ve hacminin bymesi; buha
rn genilemesi; genileme; ekspansiyon.
steam-fire apparatus: Bir manifold, bu manifoldu
kaplayan metal kabin (hcre), mastr valf ve dreyn
valftan oluan bir yangn sndrc; buharl (stimli)
yangn sndrme cihaz.
steam fitter: Buharl basn sistemlerinde, rnein ka
zanlar, boru devreleri vb. lerinde bakm, onarm ko
nusunda uzman olan kii; mekanik, buhar mekani
i, Gem. Mak. buhar fiter'i.
steam fitting: Buhar mekaniinin ii veya grevi; bu
har tesisatl.
steam gauge: Buh. Kaza. buhar basncn gstermek
zere kullanlan Bourdon (Burdon) borulu gsterge;
,Gem. Mak. stim geyi, buhar basncn bar, atm,
2
at, kgf/cm , psi vb. i trlerden belirtir; Bkz. pressu
re gauge.
steam generator: 1) buharl bir makine tarafndan a
ltrlarak elektrik enerjisi reten dinamo; buharl je
neratr. 2) kapasitesi veya rettii buhar miktar
kg/saat olarak ok yksek olan kazan; buhar rete
ci; stim jeneratr. 3) basnl su reaktrlerinde, bu
har retmek iin reaktr soutucusundan sy ikincil
(sekonder) besi suyuna aktarmak zere kullanlan
bir cihaz.

stea m hamme r
steam hammer: Buhar makinesi ile altrlan tok
mak veya ahmerdan; buharl ahmerdan; stimli tok
mak.
steam heating system: Dk basnl (3 bara ka
dar) buharn kullanld, boru devreleri, radyatrler
vb. inden oluan kapal bir devre; buharl stma dev
resi veya sistemi.
steamily: Buharl bir ekilde veya tarzda.
steaminess: Buharl olma durumu veya nitelii.
steaming: Bir kazann buhar retmesi; buhar retme.
steaming hours: Kazann fayrap edildii ve buhar
rettii tm zamanlar; buhar retme zamanlan.
steam injector: Tant valf dnda hareketli paras
bulunmayan, kazanlara yardmc devreden, iletme
basncndan 3-4 bar daha yksek basnta su basabilen i ie nozul ve difzrlerden oluan besi (fid) su
yu pompas; buhar enjektr.
steam jacket: Buh. Mak. silindir bloku ile silindir gm
lei arasnda bulunan ve iersine taze buhar verilen
boluk; buhar ya da stim ceketi; silindirde youmay nler, buharlama ve youma kayplarn azaltr.
steam lap: Pist, Buh. Mak. slayt valf (ekmece) orta
durumda iken veya altta ve stte buhar portlarn ay
n miktar kapamken, st buhar portu st kenar ile
ekmecenin (slayt valfn) buhar tarafndaki ucu ara
sndaki para; buhar lebi.
steam lead: Buh. Mak. egzoz olay sonunda piston
henz l noktalarndan birine varmadan nce,
slayt valfn (ekmecenin) portu buhara at an; bu
har lidi; erken giri; Gem. Mak. stim lidi.
steam lines: Buhar kazanlarndan ana veya yardmc
makinelere kadar olan boru devresi; buhar devresi;
buhar hatt; stim hatt.
steam, live: Kazandan kt durumu ile buhar; taze
buhar; i grmemi veya bir buhar makinesi, nozul
vb. inde geniletilmemi buhar; canl buhar.
steam nozzle: Buharn basncn drerek ona
nemli miktarda hz kazandran bir para; buhar me
mesi; buhar nozulu; buhar trbinleri, buhar enjekt
r vb. i yerlerde kullanlr.
steamotive unit: Bir besi (fid) suyu pompasnn verdi
i suyun ekonomizrden sonra kazan borularna ve
rilerek buharl su oluturan ve bir separatrde ayr
lan ya buharn yine kazan iindeki borularda kzgn
buhara dntrld bir nite; stimotif nite.
steam pipe: Bkz. steam line.
steam piston: Buhar ile altrlan pompalarda stim
silindiri iindeki piston; buhar pistonu; stim pistonu.
steam plant: Buhar tesisi; buharl tesis; Bkz. steam
power plant.
steam point: Buhar noktas; standart basnta (101
-2
325 Nm veya 760 mm Hg) saf, an ya da damtk su
o
yun kaynad sabit bir scaklk; 100 C.
steam ports: Pist: Buh. Mak. silindir blokunun planya
edilmi bir tarafnda bulunan, alt ve stteki ikisi taze
buhara, ortadaki egzoz buharna ait olan port; bu
har portlar.
steam power: Buhar yada stim gc.
steam powered: Buharla altrlan; buharla iletilen;
buharla yrtlen veya tahrik edilen.
steam power plant: Buhar trbini, pistonlu buhar ma
kinesi veya her ikisinin kanmndan oluan bir ener
ji veya g tesisi, sadece ana makineler deil pom
palar, stokerler, fanlar vb. inin de stimle altrld

524

stea m table s
bir tesis veya kurulu; buharl g tesisi; Termik
santrallarn byk bir blm gibi.
steam press: Byk yolcu gemilerinde amarhane
lerde kullanlan bir tr t; stimli t; buharl t; bu
harl pres.
steam pressure: Buharn bar, at, atm vb. i trnden
basnc; buhar basnc.
steam prime movers: Buhar trbinleri, pistonlu bu
har makineleri, buhar motorlar gibi, su buhannn ge
nilemesiyle g reten makineler; buharl g re
teleri.
steam quality: Buharn iinde bulunan, onun basn
ve scakl ile deien ve bir kalorimetre ile sapta
nan nem ierii; buhar nitelii; yzde trnden belir
tilir.
steam rate: Pistoniu buhar makinesi veya buhar trbi
ninin beygirgc veya kilovat bana sarfettii buhar
miktari.
steam roller: Yol yapm ve onarmnda kullanlan, bu
harla alan ar bir ara; buharl silindir.
steam, saturated: Bkz. saturated steam.
steam separator: An yn deitirerek oluan merkez
ka kuvvet nedeniyle buharn iindeki yabanc mad
deleri, zellikle suyu ayran cihaz; buhar separatr;
buhar trbinlerinin giri valflarndan hemen nceye,
buhar giri tarafna yerletirilir.
steam shield: Sabit kara tesislerinde boaz glendleri
ile trbin mahfazasnn rotor tarafna balanan ve tr
bine verilen buhann boaz tarafna geiini nleyen
metal ember; buhar kalkan.
steamship: Buhar gc (enerjisi) ile yrtlen, maki
nesi pistonlu buhar makinesi veya yksek gl bu
har trbini olan gemi; buharl gemi; stimli gemi; SS,
S/S, S.S. ksaltmalar ile belirtilir.
steam shovel: Byk, mekanik olarak iletilen buhar
l bir kazc veya ekskavatr.
steam sieve: Buhar filtresi, szgeci veya separatr;
Bkz. steam strainer.
steam smothering: Gemilerde, zellikle ambarlarda
oluan yk yangnlannn sndrlmesi amacyla bu
har almas; buharla sndrme; buharla boma; bu
hara boma.
steam smothering line: Buharla sndrme veya bo
ma devresi; Bkz. steam smothering.
steam space: Alev borulu kazanlarda i hacmin
1/3' ve su borulu kazanlarda buhar dramnn 1/2'sini oluturan ve fayrap seviyesi zerinde bulunan
hacim; buhar blgesi; buhar mahalli.
steam stop valve: Buh. Kaza. retilen buharn, stim
devresine verilmesini veya kesilmesini salayan, elle
alp kapatlan vana; buhar stop (kesme) valf; ana
ve yardmc devreler zerinde bulunur.
steam strainer: Buhar trbinlerinin buhar giri tarafn
da bulunan ve perde eklinde ve delik aplan 2,38
mm (3/32")'den byk olmayan separator; buhar
szgeci; buhar filtresi; Gem. Mak. stim streyner,
steam, superheated: Bkz. superheated steam.
steam system: Gemilerde kullanlan ana ve yardmc
buhar devreleri, stma devresi, trbinlerin boaz
glend sistemleri, stclarin buhar sistemi vb. i sistem
lerden herhangi biri; buhar sistemi; buhar devresi.
steam tables: Basnca gre su buhannn scakl, entalpisi, zgl hacim ve slaklk durumu vb. ini saysal
olarak veren tablolar; buhar tablolari.

steam temperature
steam temperature: Buharn C ya da F trnden s
cakl; buhar scakl.
steamtight: Buhar geirmeyen; buharn gemesine
engel olan (valf vb. gibi).
steam tiller: Dmen yekesine kumanda eden bir pis
tonlu buhar makinesi.
steam trap: Buharl stclarn, devre dreynleri vb.
inin k devresi zerinde bulunan, youum sular
nn geiine msaade eden, buhar tutan amandral, krkl, bimetalik vb. i cihazlardan biri; buhar ka
pan; Gem. Mak. stim trap.
steam turbine: Yksek basnl buhar ile altrlan
makine; genel olarak dakikadaki devir saylari 30006600 devir arasnda deien yksek devirli ma kine;
buhar trbini.
steam valves: Yaklak 104 bar'dan (1500 psi) kk
basnta buhar tamak zere kullanlan ve dkme
demir veya dvme elikten yaplan valflar, rnein
ana stop valf; buhar valflar; 17 bar (250 psi)'dan k
k basnta ve scakl 232 C'den yksek olma
yan buhar iin valflar dkme demir, demir olmayan
alamlar, dkme veya dvme elikten de yaplrlar,
buhar valflar snfna ana stop valflar, manevra valf
lar, yardmc stop valflar, gardiyan valflar vb.i tm
valflar girmektedir.
steam, wet: Bkz. wet steam.
steam-winch: Den. Esk. buharl gemilerde kullanlan
ve kk bir buhar makinesi ile altrlan makine;
buharl vin; stim vinci.
steam windiass: Esas olarak gemi demirini ellelemek, bazan da halatlar iin kullanlan ve bir buhar
makinesi ile altrlan makine; buharl rgat; stimli
(demir) rgat.
steamy: 1) buhara ait; buhar gibi. 2) buharla doldu
rulmu veya rtlm. 3) buhar ya da buhara ben
zer buu yayar veya nereden; stimli; buharl.
stearaes: Stearik asltin metalik tuzlar, sabunlar ve
ya esterleri; stearatlar; hayvansal yalarn esas bile
enleri.
stearic: Stearin veya yaa ait; stearin gibi; stearinden
treyen; stearik.
stearic acid: Mum gibi kat bir ya asiti; stearik asit,
C 17 H 35 COOH; bir ok hayvansal ve bitkisel yada
bulunur ve mum, stearat, sabunlar vb. yapmnda
kullanlr.
stearin: Beyaz renkli, kristalli bir madde, gliseril stea
rat; stearin, (C 1 8 H 3 5 0 2 ) 3 C 3 H 5 ; hayvansal ve
bitki sel yalarn pek ounun kat ksmnda
bulunur.
stearoptene: Bitkilerden elde edilen bir uucu yan
balca (esas) kat ksm.
steatite: Ktle halinde grlen talk; steatit; sabunta;
izolatr yapmnda kullanlr.
steatitic: Sabuntana ait; sabunta gibi.
stedfast: Bkz. steadfast.
steel: 1) volfram, krom, manganez, nikel, vanadyum
ve molibdenle birlikte % 0-% 1,5 karbon kapsayan
demir alam; elik. 2) belirli bir tr elik: Seri elik
(karbon yzdesi yksek), yumuak elik (karbon
yzdesi dk), orta elik (karbon yzdesi vasat) gi
bi. 3) bir para elik; elikten yaplm bir ey; zel
likle: a) kvlcm karmak iin akmakta ile kullan
lan elik paras, b) bak bilemek iin kullanlan ka
ba yzeyli elik; masat. 4) byk dayanklk veya
sertlik. 5) elie benzeyen; elie ait. 6) elikle kap

525

steer
lamak, sivriltmek veya keskinletirmek. steelbacked: Mot. elik artl (yatak vb. i).
steel-backed babbit: elik artl beyaz metal veya babitli (yatak), Bkz. babbit metal.
steel belt: Yaklak 11,5 m boyunda, 81 cm geniliin
de ve 0,8 mm kalnlnda souk ekilmi, parlatl
m elik bant; cruf, fosfat kayas, eker, kil, d
km kumu vb. i nemli, yapkan karmlar tamak
zere kullanlr.
steel-blue: elik mavisi renge ait.
steel blue: Tavlanm eliinki gibi, metalik bir mavi.
steel, cast: Bkz. cast steel.
steel casting: Trl eliklerden yaplan dkm; elik
dkm.
steel, croloy: Yksek scakla dayankl, sperhiyterlerde kullanlan ve krom kapsayan elikler; krom mo
libden, paslanmaz krom veya krom-nikel alamlar
da bu snfa girer.
steel, forge: Bkz. forge steel. steelgray: elik grisi renge ait.
steel grit: zellikle metal yzeylere maden pskrt
me yaplmadan nce, yzeyin dzeltilmesi iin ba
snl hava ile pskrtlen kk elik tanecikleri; e
lik (kum) tanecii.
steeliness: elik gibi olma durumu veya nitelii.
steel ingot: elik frnlarndan erimi ekilde kalplara
aktlarak, sonradan dvmek veya haddeden geir
mek zere orada katlatrlan dkm; elik kle (in
got).
steel, mild: Bkz. mild steel.
steel mil!: eliin yapld, ilendii ve trl ekiller
verildii yer; elik fabrikas.
steel plane: elik rende.
steel plate: Sa levha.
steel, plate: Levha sa.
steel plating: Krom kaplamaya benzeyen, ancak
elektrolitik olarak demirin yld, daha ucuz ve ko
lay uygulanabilen bir ilem; elik kaplama.
steel rule: elik cetvel; genel olarak 30 cm boyunda
ve 25,5 mm geniliindedir.
steel tape: elik metre.
steel tool bit: Torna tezghlarnda para ilemek ve
ya paso vermek iin kullanlan kalem; elik torna ka
lemi.
steel wire gauge: ABD, tm elik tellerin aplarnn
llmesinde kullanlan bir alet; elik telleri.
steel wool: Temizleme, dzeltme ve parlatma iin kul
lanlan sa gibi elik teller; bulak teli.
steelwork: 1) elikten yaplm eya ya da paralar;
elik ii. 2) elikten yaplm iskelet veya yap. 3)
o. elik fabrikas.
steely: 1) elikten yaplm. 2) rengi, sertlii vb. eli
e benzeyen.
steelyard: Arlkl veya uzun kollu el kantar; el terazi
si,
steep: 1) batrmak, doyurmak veya iba haline getir
mek. 2) iine bir ey batrlm sv. 3) bir svda slan
ma ilemine uramak.
steeple head: Dik bal; gen bal veya kafal: Bir
perin tr iin sylenir.
steer: 1) dmen yardmyla (bir gemi veya botu) ida
re etmek. 2) rotasn veya hareketini ynetmek. 3)
idare etmek; yneltmek; denetlemek veya kontrol et
mek. 4) bir gemi, uak, otomobil vb. ini idare et-

steerag e
mek. 5) dare edilmek veya yneltilmek. 6) dmen
kullanmak.
steerage: 1) sevk ve idare etmek. 2) Den. dmen ha
reketine geminin tepkisi veya reaksiyonu; dmen
dinleme, b) yolcular tarafndan en dk cret de
yerek igal edilen yolcu gemisinin bir blm; Esk.
geminin dmen donanmnn bulunduu ksm; bu
gn gverte.
steerageway: Bir geminin dmen dinleyebilmesi iin
gerekli minimum ileri hz.
steering: Den, dmen tutma.
steering chains: Zincir ve rodlu dmen donanmnda
yekeyi eviren zincir; dmen zinciri.
steering engines: 1) Den. dmen donanmn hareke
te getirmek veya altrmak iin kullanlan buharl,
elektrikli veya elektro-hidrolik dmen makinelerin
den biri; dmen makinesi. 2) Oto direksiyon veya di
reksiyon tertibat.
steering gear: 1) gemilerde dmen iin kullanlan
kadran dili, rod ve zincirli, vida tr, telemotor vb.
herhangi bir mekanizma veya donanm. 2) Den. d
men makinelerinde, dmen dolabnn hareketini d
men roduna ileten, ou zaman hidrolik bir mekaniz
ma; dmen donanm. 3) Oto. direksiyon dilisi.
steering wheel: Dmen donanmn altrmak zere
dndrlen ksm, zellikle: a) otomobillerde direksi
yon, b) gemilerde serdmen tarafndan kullanlan
veya dndrlen dolap; dmen dolab.
steersman: Bir gemi veya botu idare eden kii; serd
men; genel olarak usta gemici ehliyetli bir gemiadam.
Stefan-Boltzman law: "Siyah bir cismin veya gvde
nin yayc gc, onun mutlak scaklnn drdnc
kuvveti ile orantldr"; Stefan-Boltzman yasas ya da
kanunu.
Stefan's law: Stefan kanunu ya da yasas; Birim alan
daki radyan aky (flks) scaklkla birletiren ka
nun.
stellite: Mekanik ve sl gerilmelere ok dayankl, ge
nileme katsays hemen hemen dkme demire eit,
supap yuvas yapmnda, supap disklerinin kaplan
masnda kullanlan % 2,5 karbon, % 30 krom, % 48
kobalt, % 12 volfram, % 7,5 demirden oluan bir ala
m; stellayt; stellit.
St. Elmo's tire: Denizdeki bir gemide, bazan bir dire
in kntl ksmnda grlen, aleve benzer bir elek
trik boalmas (dearj); St. Elmo atei.
stem: 1a) baz kilitlerde dii anahtarn getii ve dn
drld yuvarlak mil. b) kol saati kuraca. 2a)
Den. ba bodoslama, b) bir geminin ba ksm;- pru
va; kafa; ba. 3) bir valfn veya supabn sap; spind
le eklinde de kullanlr.
stem: 1) durdurmak veya denettefnek; zellikle (bir
nehir vb.) baraj yaparak durdurmak ya da denetle
mek. 2) bir delii tapalamak, tkamak veya bastra
rak sktrmak.
stem post: Den. omurgann, ba tarafta ykselen ve
suyu yaran ksm; bodoslama; stem bar eklinde de
kullanlr.
stem-winder: Kurmal saat.
stencil: 1) zerinde harfler, ekiller vb. bulunan ince
kt veya metal kalp; ablon. 2) byle bir ablonla
yaplan model, harfler vb.
stenciler (stenciller): ablonlar yapan kii veya ey.

526

s t ereogra ph y
stencilling: Bkz. stencil.
Sten gun: Arl 8 libreden (3.6 kg) az olan ve daki
kada 550 at yapabilen ingiliz yapm hafif makineli
tfek; Sten makineli tfek.
steno-: Kk, nce, dar anlamlarnda bir nek.
stenograph: 1) steno ile yazlm bir ey. 2) stenoda
kullanlan bir simge. 3) steno simgeleri basan klav
yeli bir makine.
stenotype: 1) ses, kelime veya cmle eklinde belirti
len sembol veya semboller. 2) bu tr sembolleri ba
san klavyeli bir makine; stenotip (Ticar bir marka).
stenotypy: Sesler, szckler ve cmleler iin sembol
ler gibi allm harfler kullanlan bir tr steno.
step: 1) bir makinenin parasnda bir knt veya ba
samak. 2) bir maden veya taocanda raf yada
knt. 3) Den. bir direin topuunu tayan ykseltil
mi bir platform; skaa. 4) ng. portatif merdiven.
step-down: 1) dren veya azaltan, zellikle, a) yk
sek gerilimli elektrik akmn, alak gerilimli akma
dntren bir transformatr belirtir, b) devir d
ren veya azaltan bir diliyi ifade eder.
step-down transformer: Yksek gerilimi (alternatif
akmda) alak gerilimli akma dntren bir alterna
tif akm cihaz; indirici veya drc trafo veya
transformatr.
stephanite: Gmn nemli bir cevheri olan, siyah
bir mineral; gm antimon slfr, stefanit.
Stephenson linkage: Pist. Buh. Mak. ileri ve geri ha
reketi salayan eksantrikler, eksantrik rodlar, link
ler, ekme (drag) rodlar vb. i paralardan oluan bir
mekanizma; Stefenson link donanm; stefenson tor
nistan donanm.
stepiadder: Portatif veya seyyar merdiven, zellikle
st tarafndan menteeli, kolay tanabilir, geni ve
dz basamakl olan.
stepped piston: Diz. Mot. g pistonuna bal ve on
dan daha byk apl ve kendisine uyan bir silindir
iinde hareket ederek sprme havas salayan pis
ton; kademeli piston; Gem. Mak, step piston.
step-up: 1) ykseltici; ykselten: Bir transformatr,
dili vb. iin sylenir. 2) ykselme, artma: Karbratr kap pompas iin sylenir.
step-up trasnformer: Alak gerilimi ykselten alterna
tif akm cihaz; ykseltici transformatr ya da trafo.
step-up jet: Benz. Mot, karbratr kap pompas me
mesi veya nozulu.
step-up piston: Benz. Mot, karbratr kap pompas
pistonu.
step-up voltage: Benz. Mot. arj devresinin bir kon
jonktrle denetlenen kademeli gerilim veya voltaj.
steradian: Steradyan; kat bir ann lm birimi; r
yarapndaki bir krenin merkezindeki yzeyi tara
2
fndan iki ucunu birbirine balam kat a A/r ile
2
belirtilir; kre iin tm alan 4.nr olduundan, kre
2
nin merkezindeki toplam kat a 47.nr/r veya 4TT
steradyan olur; sr ksaltmas ile belirtilir.
3
stere: Metrik sistemde hacmi 1 m 'e eit olan birim.
stereo-: Kat, salam, boyutlu anlamlarnda bir
nek.
stereo: Bkz. stereotype.
stereochemistry: Moleklleri oluturan atomlarn ve
ya atom yaplarnn gruplarnn uzaysal dzenlemesi
ile ilgilenen kimya dal; stereokimya.
stereography: Bir dzlem yzey zerinde kat ekille-

stereoisomerism
ri boyutlu gsterme sanat; dzgn olarak tanm
lanan katlarn yaplar ile ilgilenen solit geometri da
l.
stereoisomerism: Atomlar veya atom gruplar farkl
uzaysal dzenlenmi aktif bileiklerin optik olarak
izomerlemesi.
stereometric: Stereometri tarafndan retilmi veya
ona ait.
stereometrica!: Bkz. stereometric.
stereometrically: Stereometri ile.
stereometry: Katlarn hacim ve boyutlarn saptama
sanat.
stereophonic: Sinema, teyp veya radyoda olduu gi
bi, iki veya daha fazla kanal kullanarak farkl ynler
den ses vermeye ait veya onu belirten; stereofonik;
iki ayr sesli.
stereopsis: Stereoskopik grnt.
stereoscopy: 1) stereoskopik etkiler ve teknikler bili
mi. 2) cisimleri boyutlu olarak grme.
stereotype: 1) bir kalptan, tam bir sayfa gibi basma
hazr olarak dklen tek para bir metal levha veya
bask kliesi. 2) stereotip. 3) stereotipini yapmak. 4)
stereotip levhadan bask yapmak.
stereotyped: 1) setereotip tabiatnda olan. 2) stereo
tip levhadan baslm,
stereotyper: Stereotip yapan (basan, dken) kii ve
ya ey.
stereotypic: Stereotipi ile retilen veya ona ait.
steric: Bir molekldeki atomlarn uzaysal dzenleme
siyle ilikili.
steric: Bkz. sterical.
sterile: 1) hi retmeyen veya ok az reten; ksr. 2)
canl organizmalar veya mikroplar olmayan; steril.
sterility: Steril veya mikropsuz olma durumu veya ni
telii.
sterilization: Mikropsuz yapma; mikropsuzlatrma.
sterilize: Byk s ve kimyasal etki ile canl organiz
malardan temizlemek; steril ya da mikropsuz yap
mak.
sterilizer: Mikropsuz hale getiren ya da sterilize eden
kii veya ey; zellikle s veya kimyasal etki ile canl
organizmalar, mikroplar tahrip eden bir cihaz.
stern: 1) bir gemi veya botun arka taraf, pupas veya
k. 2) herhangi bir eyin arka taraf veya ucu.
stern bearing: Bkz. stern tube bearing.
stern chase: Den. dierinin dmen suyunu veya pu
pasn izleyen bir gemi.
stern chaser: Bir geminin k tarafna yerletirilmi ve
geriye ate etmek iin kullanlan top.
sternforemost: Ka veya k tarafa doru: Gemi iin
sylenir.
stern light: Den. pupa feneri.
sternmost: 1) pupa veya k tarafa en yakn. 2) en
gerideki.
sternpost: Bir teknenin pupasnda yukar doru, o
u zaman dmeni tayan ana para; k bodosla
ma.
stern shaft: Den. kovan iinde dnen ve pervaneye
bal olan aft; kovan aft; Gem. Mak. sternaft; pe
lesenk, lstik veya metal bir yatak iinde dner.
stern sheets: Ak bir teknede k taraftaki alan.
sternson: Den. i omurgay k bodoslamaya bala
yan eri para; k praolu.
stern tube: Den, aftn pervaneye bal ksmnn iin

527

st if f spri n g
de bulunduu pelesenkli veya sedervalli ksm; aft
kovan; stern typ; typ; kovan; pervane aft kova
n.
stern-tube bearing: Den. kovan aft yatak; stern t
yp yataklar, a) iki yarm silindir paras eklinde
bronz veya pirinten yaplp iine, boyuna pelesenkler denen yatak; pelesenkli yatak, b) yine iki par
a eklinde elikten yaplp iine vayt metal dklen
ve ya ile doldurulan yatak; metal yatak; sedervalli
yatak, c) metal el ve lstikten oluan ve pelesenkli
yatak gibi alan yataklar; lstik yataklar.
stern-tube bush: Bkz. stern-tube bearing.
sterntube liner: Kovan gmlei veya layneri; Bkz.
stern-tube bearing.
sternway: Bir geminin geriye doru hareketi veya tor
nistan.
stern-wheeler: K tarafndaki padl pervane (ark, padlvil) ile yrtlen bir buharl (sitimli) gemi; ktan
arkl gemi.
steroid: Bio. Kimy. kat alkoller veya sterol'ierin ev
rimli yapsna sahip olan, steroller, safra asitleri vb.
ini kapsayan bileiklerden herhangi biri; steroit.
sterol: Bitki ve hayvan dokularnda bulunan 27-30 kar
bon atomlu, karmak bir bileik; sterol; kat alkol, r
nein kolesterol.
stibial: Antimona ait veya ona benzeyen.
stibin: Bkz. stibine.
stibine: deerli antimonun hidrr; stibin, SbH 3 ;
renksiz, zehirli bir gaz.
stibium: Antimon; Simg. Sb; Bkz. antimony.
stibinite: Kurun grisi renkli, ou zaman kristalli ve
antimonun balca cevheri olan doal antimon trislfr; stibnit, Sb 2 S3
.
stick: 1) Hava. boyuna ve yana doru olan hareketle
ri kontrol etmek iin kullanlan bir levye; manevra ko
lu; joy stick olarak da kullanlr. 2) Den. bir direk ve
ya direk paras. 3) sivri ulu bir aletle delmek veya
delik amak. 4) delik aarak balamak. 5) yaptra
rak balamak. 6) yerletirmek; koymak.
sticky: 1) yapkan; yaptrc. 2) yaptrc madde
ile kapl. 3) nemli.
stiction number: Bkz. stiction temperature.
stiction temperature: Yksek gl, ar devirli ve
ar fuel oillerle alan dizel motorlarnda yanma s
rasnda oluan vanadyum ve sodyum tuzlarnn belir
li oranlardaki bileiklerinin yanma scakl nedeniy
le eriyerek alam elikleri ve dkme demiri andr
dklar scaklk; stikn scakl.
stiff: 1) bklmesi zor; kat; sert; esnek olmayan. 2)
hareket etmesi veya almas zor; kolayca eilip b
klmeyen. 3) gergin; sk. 4) sv veya gevek deil;
kaln; youn. 5) kuvvetli, zellikle: a) hzl olarak ha
reket eden. b) yksek potansiyel. 6) zor; g. 7) ko
lay veya doal olmayan. 8) Den. tanan alm yel
ken miktar veya rzgrn kuvvetine ramen yana
yatmayan veya eilmeyen (gemi). 8) Den. GM'i b
yk olduundan yalpaya dt zaman abuk d
zelen veya hzl ve sert yalpa yapan (gemi); kart
tender (ship).
stiffener: Gem, n. perde, ambar az vb. i yerlerin
dayanklklarn arttrmak iin kullanlan profillerden
herhangi biri; stifner; dayanklk arttrc (profil).
stiff ship: Bkz. stiff (8).
stiff spring: Diz. Mot. endikatr cihaz kutularnda bu-

stiff sp ri n g diagra m
lunan ve silindirlerden kapal p-V diyagram almak
iin kullanlan ve cihaza taklan yay; sert yay.
stiff spring diagram: Sert yay taklan bir endikatr ci
haz ile alnan diyagram; kapal (p-V) diyagram;
sert yay diyagram; silindirde retilen gc hesapla
mak iin alnr.
2
stilb: 1 mum/cm 'ye eit olan bir yzey aydnlatma
birimi.
stilbene: Boya yapmnda kullanlan kristalli bir kar
bonlu hidrojen; stilben C6 H5 CH:CHC 6 H5 .
stilbestrol: Trl strojenlerin kayna olan sentetik
bir hormon: stilbestroi; Simg. C 18 H 20 O
2.
stilbite: Sodyum, kalsiyum ve alminyumun doal su
lu silikat;
zeolit minerali;
stllbit;
Na2CaAl 2 Si 6 0 1 6 .6H 2 0.
still: 1) iinde bir svnn buharlatrld ve buharlarn
youturulduu bir alet; imbik; damtma cihaz; distilasyon cihaz 2) damtmak; takdir etmek; imbikten
geirmek.
stili alarm: Telefon ve siren dndaki bir arala veri
len yangn alarm.
Stillson wrench: Mak, borular gevetmek, skmak
vb. iin kullanlan bir anahtar; boru anahtar (Ticar
bir marka).
stir: zellikle hafif olarak hareket etmek, sallamak,
alkalamak. 2) durumunu hafif olarak deitirmek.
3) kartrlmak. 4) bir kakla kartrmak.
Stirling cycle: Term, gazn scak kaynaktan s ald
ve sabit hacim onu souk kaynaa verdii ve dolay
syla iki sabit hacim erisi ile iki izotermden oluan
bir gaz evrimi, Strling evrimi.
Stirling engine: 1845 ylnda yaplan Strling evrimi
ne gre alan, 50 bhp reten, yakt harcam 0,7684
kg /ihp-saat ve alma scakl 66-344C (150650F) olan bir scak hava makinesi; Strling
makinesi.
stirrup pump: Yangn sndrmek iin kullanlan bir
el pompas.
stitch welding: Srekli yksek hzda alacak ekil
de dizayn edilmi nokta kayna makinesi ile yap
lan kaynak; diki kayna; gaz ve sv szdrmaz ba
lantlar elde etmek iin uygulanr.
stithy: 1) rs. 2) demirhane; demir imalthanesi.
stock: 1) yalama ya ve yaktlarda kullanlan bir vis
kozite birimi; stok. 2) marangoz rendesinin, kesici b
ann takld gvdesi. 3) tfek, ateli silh, maki
neli ifek veya dier seri at yapan bir silhn nam
lusunu tayan metal ya da aa ksm; kundak. 4)
di aan veya kesen lokmay tutan bir tr anahtar.
5) o. yapm srasnda bir gemiyi tayan ahap k
zak.
stock car: 1) hayvan tamak iin yaplan demiryolu
vagonu. 2) ar doldurmal veya sperarjl makine
si olan ve profesyonel yarlarda kullanlan herhangi
bir otomobil; yar otosu.
stockhole: Kmrlklerin gvertedeki az: Kmr ya
kan gemiler iin sylenir.
stockpile: Gerektii zaman kullanlmak zere biriktiri
len, ylan veya depo edilen yedek mal, ham mad
de vb. i; stock pile eklinde de yazlr.
stock room: Yedek para deposu; malzeme ambar.
stoicheiometry: Bkz, stoichiometry.
stoichiometric: Stokiyometri'ye ait.
stoichiometrical: Bkz. stoichiometric.

528

stoppe r
stoichiometry: 1) herhangi bir kimyasal tepkimede
elementlerin atom arlklar ve arlk ilikilerinin
saptanmas. 2) birleimdeki elementlerin ilikilerini,
zellikle miktarsal ilikilerini inceleyen kimya bilimi
dal; stokiyometri.
stoke: Karitrmak ve yaktla beslemek; fayrap etmek
(ate, klhan, ocak vb. ini). 2) bakmak (ocak, kl
han, kazan vb. ine).
Stoke's law: Viskoz bir sv iindeki kat bir cismin ha
reketine direnci aklayan kanun ya da yasa; Stok
yasas.
stokehold: Bir gemide kazanlarn bulunduklar oda
ya da blme; kazan dairesi; Bkz. stokehole.
stokehole: 1) bir ocak ya da kazana yaktn verildii
ksm; fayrap kapa: klhan kapa. 2) bir gemideki
gibi, klhan veya kazann n tarafnda, fayrapin y
netildii yer. 3) Bkz. stokehold.
stoker: 1) bir gemi, buharl lokomotif vb. inde olduu
gibi, zellikle bir buhar kazannda klhan veya oca
a bakan kii; atei. 2) bir klhan veya oca k
mr vb. i ile besleyen mekanik bir cihaz; stoker.
stoker-fired: Kk paralar halindeki kmr kazan
ocaklarna veren veya onlar besleyen mekanik bir
cihaz; stokerle fayrap; stokerli fayrap.
stone: 1) ng. 14 librelik (6,328 kg'lk) bir arlk biri
mi; st ksaltmas ile belirtilir. 2) bir ta iie parlatmak,
bilemek vb.
stone cutter: Ta kesen ve ekil veren makine; ta i
leme makinesi.
stonework: 1) duvarclk veya kuyumculuktaki gibi,
ta ileme sanat veya ilemi, talk. 2) tatan yap
lan bir ey; zellikle duvarclk; duvarc ii. 3) o,
talarn kesildii ve ilendii yer; ta atelyesi.
stony: 1) bir ok tala kaplanm; bir ok taa sahip
olan. 2) taa ait; ta gibi; zellikle: a) sert. b) souk;
sabit; kat.
stop: 1) kapamak veya tkamak (bir kanal, yol vb.
ini); geilmez yapmak; mani olmak. 3) doldurmak,
tamponlamak veya kapamak (delik, oyuk, aklk,
az vb.). 4) bir mantar, tpa vb. ile (ie veya dier
bir kab kapamak). 5) engellemek; tkamak. 6) al
masnn durmasna neden olmak (bir makine vb.
inin). 7) almasna engel olmak. 8) mekanik bir ar
za ve yakt yokluu nedeniyle almasn kesmek.
9) tkal olmak. 10) stop etme veya stop edilme. 11)
otobs vb. i dura. 12) stop eden herhangi bir ey;
engel veya mani; zellikle: a) tpa ya da tka, b)
stop ya da dur komutu ya da emri. c) Den, dmenin
(37,5 dereceden daha fazla) viyadan alabandaya git
mesini nleyen para; tampon, d) hareketi snrla
yan, durduran veya ayar eden mekanik para (saat
veya rgat kastanyolas gibi), 13) Den. bir eyi emni
yete almak iin kullanlan bir para ince halat. 14)
Foto. bir objektifin, ou zaman ayarlanabilir delii.
stopcock: Bir svnn akn denetlemek veya durdur
mak iin kullanlan bir valf veya musluk.
stop lamp: Bkz. stop light (2).
stop light: 1) trafik , zellikle aralarn durduu
nu belirten krmz k. 2) tat aralarnn arkasnda
olan ve fren yapld zaman yanan lmba veya k.
stoppage: Tutukluk; durma veya durdurma.
stopper: 1) durduran veya durmaya neden olan kii
veya ey. 2) bir delii tkamak iin sokulan ey; tpa;
tapa; tka. 3) bir tapa veya tkala kapamak.

stopping
stopping: Stop etme; durma: Ticaret gemilerinin ileri
giderken durma zaman ve mesafesini belirtmek iin
kullanlr.
stopping condenser: Bir devrede alternatif akmn
gemesine msaade eden, fakat doru akmn ak
masna engel olan bir kapasitans veya kondansatr.
stopping potential: Fotoelektronlar veya terminlerin
darya doru olan hareketlerini durduran yeterli bir
potansiyel fark; durdurma veya stop etme potansiye
li.
stopple: Bkz. stopper.
stop valve: Klavuzlu bir rot ve el tekeri yardmyla dis
kinin yuvasna yaklatrlp uzaklatrld ya da yuva
sna oturtulduu valf; stop valf; ya, su, yakt, buhar
vb. devrelerinde kullanlr.
stop valve, auxiliary: Yardmc buhar devresi zerin
de bulunan, yaps ana stop valfa benzeyen, fakat l
leri daha kk olan bir valf; yardmc stop valf.
stop valve, main: Ana buhar devresi zerinde bulu
nan bir stop valf; ana stop valf; Bkz. stop valf.
slop watch: ok an olarak altrlan veya stop edile
bilen, saniyenin yzdelerini gsteren bir tr saat,
kronometre.
storage: 1) depolama veya depolanma. 2) yiyecekle
rin depo edilmesi iin kullanlan yer ya da hacim; ar
diye. 3) ardiye creti. 4) bir akmlatrn arj edilme
si. 5) Bilgisay. bellek; hafza.
storage battery: arj srasnda elektrik enerjisini kim
yasal enerji olarak depo eden, dearj ya da boal
ma srasnda d devreye akm veren doru akm
elektrik reteci veya kayna; batarya; akmlatr.
storage cell: Elektrik akm reten ikincil (sekonder,
tal) bir pil; bir akmlatr nitesi; akmlatr gz ve
ya hcresi,
storage tank: Gemilerde kullanma amalarna gre
isimlendirilen ana depolama, servis, gravite, dinlen
dirme veya temizleme tanklarndan herhangi biri; de
polama tank.
store: 1) gerektii zaman kullanlmak zere bir eyin
stoku; yedek. 2) malzemenin depo edildii yer; de
po; ambar. 3) byk bir say veya miktar; mebzul;
ok bol. 4) gerektii zaman kullanlmak zere depo
etmek. 5) malzeme ile doldurmak veya donatmak,
6) emniyetli koruma iin antrepoya koymak.
stored energy: Term, bir sistemin maddesi iindeki
enerji veya erke; ylm enerji.
storehouse: Eyalarn depo edildikleri yer; depo; an
trepo; ambar.
storekeeper: Ambar veya ambarlardan sorumlu kii;
maazac; ambarc; ambar memuru; kumanyac.
storeroom: Eyalarn depo edildikleri oda; ambar;
sandk odas; Den. portu; kumanyalk.
storm valve: Bkz. flap valve.
stove: 1) odalar stmak, yemek piirmek vb. iin ya
rarlanlan, yaktlar veya elektrik enerjisi ile alan
bir ara; soba; elektrik sobas; frn, ocak. 2) imal
edilmi eyleri kurutmak veya bitki yetitirmek vb.
iin kullanlan herhangi stlm bir hcre ya da oda.
stovepipe: Soba, frn veya ocakta oluan gazlar at
mosfere tayan boru; soba borusu.
stow: 1) istif etmek; iyi bir biimde paketlemek. 2) is
tif; iyi bir biimde paketleme. 3) Den. sarmak: Yel
ken iin sylenir. 4) Arg. durmak; durdurmak.
stowage: 1) istif edilmi. 2) ykleme veya istif etmek
iin bir oda, yer ya da ambar; istif yeri. 3) istif mikta
r. 4) istif etme; ykleme. 5) yk ya da eyalar trle
rine uygun bir biimde ve yer kaybettirmeden, g
venli bir biimde ve geminin dengesini bozmadan

Teknik Szlk - F. 34

strainer

529
(ambarlara) yerletirmek.

stowage factor: Herhangi bir ykn bir tonunun ft

veya m
trnden kaplayaca hacmi belirten ve
is tif iin gerekli lahta, ambalaj vb. ini de kapsayan
sa y; istif etkeni; istif faktr.
stowage space: Ykn istif edildii hacim; ykn istif
lenecei yer; zellikle yk ambar.
S.T.P.: Standart scaklk ve basn ksaltmas; Bkz.
standard temperature and pressure; 0C ve 760
mm cva ykseklii.
STR: Denizalt sl reaktr; Submarine Thermal Re
actor szcklerinin ba harflerinden oluturulmu
tur; ilk nkleer ABD denizaltsna uygulanan reaktr;
bu tr reaktrlerde fizyonun neden olduu ntronlar
sl enerjidedirler; reaktr soutucusu yksek basn
ve scaklktaki sudur.
straight: 1) tm boyunca ayn yne sahip olar; eri
lik veya asall olmayan; dz; doru. 2) bklme
yen, dalgal olmayan vb. 3) Mot. tm silindirleri dik
ve sra ile dizilen. 4) dorudan; sapmayan; srekli;
kesilmeyen. 5) katksz; saf; kirlenmemi
straight angle: 180 derecelik a.
straightedge: Dz izgiler izmek ve dzlem yzeyle
ri denemek iin kullanlan bir kenar tam dz olan
bir tahta paras; cetvel.
straighten: Doru veya dz yapmak veya olmak.
straight-line: 1) doru hatlar veya izgilerden oluan.
2) dz izgi veya izgilerle dzenlenmi paralara
sahip olan.
straight run gasoline: Kraking veya dier dnm
yntemleri kullanlmakszn ham petrolden damtma
yolu ile elde edilen, oktan says dk benzin.
straight thread: Bir silindir zerinde oluan di; dz
di.
straght tube boiler: Baz alev ve duman borulu ka
zanlarla heder tr su borulu kazanlar gibi, borular
dz olan ya da kvrk olmayan buhar kazanlarndan
biri; dz borulu kazan.
straight tubes: Alev ve heder tr kazanlarda kullan
lan borular; dz borular; alev ve payanda borular
ile su borularnn tm; kart bent-tubes: Kvrk bo
rular.
strain: 1) ekmek ya da germek. 2) son haddine ka
dar kullanmak, sarfetmek (g vb.). 3) kuvvet, ba
sn vb. ile yaralamak veya zayflatmak. 4) d bir
kuvvet uygulayarak eklini ve lsn deitirmek;
deformasyon. 5a) bir perde, elek, filtre vb. inden gegirmek; szmek; filtre etmek, b) fiitreleme ile kar
mak veya gidermek. 6) zorlamak; mecbur etmek. 7)
byk bir stres (gerilme) veya basn etkisinde kal
mak. 8) kuvvetle ekmek. 9) szmek, szdrmak ve
ya damla damla akmak. 10) zorlama; zor. 11) byk
aba veya gerginlik. 12) burkulmak; burkmak. 13)
gerilme; stres; zor. 14) gerilme veya zor ya da her
ikisi nedeniyle ekil ve ldeki deime. 15) birim
uzunluktaki deformasyon, bozulma ya da bozunma.
strain elipsoid: Gerilme altndaki kk bir kreden
oluan br elipsoit; gerilmen elipsoit.
strainer: 1) liftin uskur gibi, bir eyi germek iin kulla
nlan bir cihaz. 2) szen, eleyen veya kalburdan ge
iren, zellikle akaryakt veya yalama yalarn te
mizleyen, deniz suyu iindeki yabanc maddeleri tu
tan bir cihaz ya da ara; elek, kalbur, filtre, streyner,
kevgir vb.

straine r elemen t
strainer element: Bir filtre veya streynerde 0,07-0,08
mm boyutlarndan byk tm yabanc maddeleri tu
tan ksm; filtre, szge veya streyner eleman.
strain gauge: 1) ekil deitirmeyi (deformasyonu)
lmek iin kullanlan cihaz; uzama leri; Gem.
Mak. streyngeyi. 2) yksek gl, ar devirli dizel
motorlarnda krank kollarnn paralelliini lmek
iin kullanlan bir l cihaz; deflekn geyi.
strain meter: Deformasyon veya ekil deitirme mik
tarn lmek iin kullanlan bir cihaz; deformasyon
ler; Bkz. strain gauge.
strait: 1) snrlayc veya sktrc, dar; sk; snrlan
m. 2) sk; sert; ok kuvvet ve enerji tkettiren. 3)
zor; g. 4) Nad. Ola. dar bir kanal veya geit. 4)
o. iki geni su ktlesini birletiren dar su yolu; bo
az; geit.
straiten: 1) dar yapmak; snrlamak; daraltmak.
strake: Geminin bir ucundan dier ucuna kadar uza
nan bir sra srekli kaplama; borda kaplamas.
strake, shear: Bkz. shear strake; siyer sa.
strand: 1) halat oluturmak iin birlikte bklen ip, lif,
tel vb. i demeti; flasa; halat kolu. 2) kollan birlikte
bkerek (halat vb.) eklini vermek. 3) kol ya da kol
larn ya da flasalarn koparmak (halat vb. inin).
strap: 1) metalden yaplm ve balamada kullanlan
herhangi yass, dar bir para Gem. Mak. strap. 2)
Buh. Mak. eksantrik pulileri (diskleri), eksantrik roda
balayan, iki yarm daire eklinde ve dvme elikten
yaplan iki paradan biri; eccentric strap olarak da
kullanlr. 3) ustura bilemede kullanlan kay; ustura
kay. 4) kay ile balamak. 5) kay ile dvmek. 6)
kay ile bilemek (usturay).
strap, eccentric: Bkz. eccentric strap.
strass: Sentetik mcevher yapmnda kullanlan par
lak kurun cam; elmas takliti cam.
strata: Bkz. stratum.
stratal: Katman ya da katmanlara ait.
stratified: Kat, kat; tabaka tabaka.
stratosphere: Yaklak 10 mil veya 16,09 km ykselti
den balayarak iyonosfere (40 km'ye) kadar uza
nan, Dnya atmosferinin st paras; stratosfer; tm
ykseltilerde hemen hemen sabit scaklk srer.
stratum: Bir maddenin yatay bir katman veya bir ks
m; zellikle biri dieri zerinde uzanan ksm; taba
ka ya da katman.
stray flux: Bir elektrik makinesinin akm kaa.
stray radiation: Radyasyon etkisinde cisimlerden ve
ya dorudan radyasyonlardan gelen ve hi bir yara
r olmayan radyasyonlar kapsayan; kaak radyas
yon.
stream: 1) zellikle Dnya yzeyinde akan su veya di
er svlarn akm ya da aknts; zellikle kk bir
nehir; akarsu; ay; dere. 2) herhangi bir sv ya da
akkann (souk hava akm) veya enerji nlarnn
(k akm) dzgn akm veya hareketi. 3) srekli
veya dzenli bir ekilde hareket etmek. 6) hzl bir
ekilde hareket etmek. 7) genilemek; yzmek; u
mak veya dalgalanmak. 8) akmaya neden olmak.
streamer: 1) uzun, dar, kurdeleye benzer herhangi
bir bayrak; flama; Den. flandra. 2) ufuktan yukar
doru genileyen veya yaylan k n veya akm.
streaming potential: Bir klcal boru veya bir diyafram
dan (membrandan) basn altnda geen bir sv ak
m tarafndan retilen potansiyel fark.

530

stri a
streamline: Hava, su vb. iinde hareket ederken, en
az diren oluturabilecek ekilde yaplm olan (ge
mi, uak vb. i).
streamlined: D ekli aerodinamik ilkelerine gre ya
plm (uak, fze, bot vb.); hava direncine kar
ok kolay hareket edecek ekilde yaplm olan.
streamline flow: Bir svnn tanecikleri (partiklleri)
arasnda deimez iliki olan, dzgn bir sv akm;
viskoz akm; laminer akm.
street car: ou zaman raylar zerinde giden, belirli
bir yol takibeden, toplu tamaclk yapan elektrikli ta
t arac; tramvay.
street railway: Tramvay yolu; tramvay ray.
strength: 1) kuvvetli olma durumu veya nitelii; kuv
vet; g; iddet. 2)stres, gerilme vb. ine direnme g
c; dayanklk; sertlik. 3) hcuma dayanma gc;
dayanklk; sertlik. 4a) tepki ya da etki retme gc.
b) byle etkileri retmek iin byk kapasite. 5) ses,
renk, koku vb. inin iddeti. 6) dayanklk kayna.
strengthen: Dayankln, gcn veya kuvvetini ar
trmak; daha kuvvetli yapmak veya olmak; takviye et
mek.
strength of current: Akm iddeti; bir elektrik devre
sinde akan akmn amper trnden iddeti.
streptomycin: Penisiline benzeyen, belirli kflerden
elde edilen ve trl hastalklarn tedavisinde kullan
lan antibiyotik il; streptomisin.
stress: 1) gerilme; basn, zellikle: a) bir gvdeye
uygulanan ve onun eklini bozan veya deforme
2
2
eden kuvvet, b) ou zaman lbs/in veya kgf/cm
olarak byle bir basncn direnci. 2) tansiyon; bas.
3) zerine zor, basn veya gerilme yklemek.
stress; bending: Eilme gerilmesi.
stress, compressive: Uyguland yerde veya blge
de, younlukta deiiklik retmek iin birim alana
yneltilen kuvvet; bas gerilmesi.
stress concentration: Gerilme veya stres ylmas
ya da ylm.
stress corrosion: Stres ya da gerilmeden kaynakla
nan korrozyon; stres korrozyonu; Bkz. corrosion.
stress distribution: Gerilme ya da stres dalm.
stress-relief opening: Buh. Trb. rotor disklerinin
evrelerine yakn, kanat kklerinin hemen alt tarafla
rnda (radyal olarak) bulunan deliklerden herhangi
biri; gerilmeyi giderme delii; stres gideren delik.
stress, safety: Emniyet gerilmesi; emniyet stresi.
stress, shearing: Birbirlerine paralel dzlemlerin g
reli hareketini retmek iin, paralel takm olarak d
zenlenmi, dzlemlerin birim alanlarna teetsel ola
rak yneltilen kuvvet; kesme gerilmesi.
stress, tensile: Bir yzeyin birim alanna dikey olarak
yneltilen kuvvet; eki gerilmesi.
stress, torsional: Tork veya burulma yk uyguland
zaman bir cismin herhangi bir noktasnda grlen
kesme gerilmesi; burulma gerilmesi.
stretch: 1) uzatmak (el, kol vb.). 2) daha byk l
de yapmak iin ekmek. 3) uzamak. 4) normal snr
larn tesine yaylmak. 5) verilen bir mesafenin tesi
ne uzamak. 6) herhangi bir esnek madde gibi, daha
byk lye kadar bytmek. 7) gerilme. 8) kesinti
siz sre veya zaman.
stretchy: Uzayabilir; esnek veya elstik.
stria: 1) dar bir oyuk veya kanal. 2) ince bir izgi,
zellikle paralel bir ka izgiden biri.

s t ria t e d
striated: Paralel izgilerle iaretli; izgili.
stricken: ierii veya muhtevas tepesine kadar olan:
Bir kap iin sylenir.
strickle: 1) trpan, orak vb. lerini bilemek iin kullan
lan bir alet. 2) dkmclkte, kalba ekil vermek
iin kullanlan eik kenarl, tahtadan yaplm per
dah aleti.
strict: 1) kesin; tam; dakik. 2) gevek deil; sk. 3)
mutlak veya salt. 4a) fark ya da sapmaya izin verme
yen; kural ve kurallar byk bir dikkatle izleme, b)
sk; gergin.
strike: 1) srtme ile tutumaya neden olmak: Kibrit
iin sylenir. 2)srtme ile retmek (k vb.). 3) ke
fetmek, deldikten sonra bulmak: Petrol iin sylenir.
4) tututurmak veya tutumaya neden olmak. 5) zen
gin petrol, kmr, maden cevheri yataklar bulmak.
6) Den. mayna, arya, hisa veya mezestre etmek (yel
ken, bayrak vb.). 7) metal kaplamaclnda ilk ince
ylma. 8) ilk ylmay yapmak iin kullanlan elek
trolit. 9) greve gitmek.
striking potential: Bir elektrik arkn balatmak iin
gerekli potansiyel fark (gerilim veya voltaj).
string: 1a) balamak, ekmek, dmlemek vb. iin
kullanlan bir para tel, deri vb. ya da ok ince seri
veya bklm liflerden ince bir ip; kk (bir par
a) sicim, kaln ip; ok ince halat; sicim, b) ayakka
b ba. 2) ip, sicim vb. ile balamak, dmlemek,
ekmek, asmak vb. 3) takviye etmek; sktrmak ve
ya germek. 4) sra halinde dzenlemek.
stringer: 1) bir reaktrn kalkannda alan delii ka
patan ve bazan aktif blgeden geen uzun bir sis
tem. 2) Gem. n. boyuna kuak; stringer; dayanklk
profili.
strip: 1) bir malzemenin dar uzun bir paras; erit.
2) bir katnn uzun, dar bir yzeyi.3) bir somun, cva
ta veya vida dii ile sktrma. 4) bir dilinin diini kr
mak.
strip mining: Yeryzne yakn olup, tnel amak yeri
ne, hemen toprak kaldrlarak kmr karma ynte
mi.
stripped atom: Elektronlarla evrelenmemi bir atom
ekirdei.
stripped engine: Bkz. bare engine.
stripper: Bkz. stripping pump.
stripping: 1) kimyasal ve elektriksel olarak bir metal
zerinden birikintilerin karlmas. 2) petrolden hafif
fraksiyonlarn karlmas. 3) bir kumatan boyann
karlmas.
stripping pump: Byk miktarda akaryakt ellelenen
gemilerde servis tanklarn temizlemek, su ve tortuyu
amur veya slop tanklara vermek zere kullanlan tu
lumba; striping pompas; besleme (buster) ve trans
fer (aktarma) pompalar, ana tanklar iin striping
pompas grevi yaparlar.
stroboscope: Hzl aralklarla sk olarak hareketli bir
gvdeyi ya da cismi aydnlatarak onun periyotlarn
incelemek iin kullanlan bir cihaz-; stroboskop.
stroboscopic: Stroboskop'a ait veya onun tabiatnda
olan.
stroboscopical: Bkz. stroboscopic.
strobotron: Stroboskop iin ksa aralklarla yksek
iddette ark salamak iin kullanlan zel, souk katotlu bir gaz tp; strobotron.
stroke: 1) Meka. bir dizi srekli, ou zaman eksenel

531

strontium
veya mtevanp hareket; zellikle makinenin yarm
devrine eit olan ve bir l noktadan dier l nokta
ya kadar piston tarafndan alnan yol ya da mesafe;
strok; kurs; piston seyri. 2) pistonlu makineler ve
pompalarda: a) alt ve st l noktalar arasndaki di
key mesafe, b) d ve i l noktalar arasndaki (ya
tk makinelerde) yatay eksen ynndeki mesafe. 5a)
Den. bir filikann k taraf veya pupasna en yakn
olan kreki; hamlac, b) bu kreki tarafndan kap
lanan yer; hamla.
stroke-bore ratio: Mot. piston strokunun silindir ap
na oran; strok-ap oran; ar devirli dizel motorla
rnda 1,25-1,85 orta devirlilerde 1,0-1,5 ve yksek de
virlilerde 1,18-1,30 ve karbratrl makinelerde ise
1,1-1,15 deerlerini almaktad.
stroke-cycle ratio: Diz. Mot. dakikadaki devir says
nn, 1 dakikada oluturulan evrim saysna oran;
z = n/k (n = devir says, k = evrim says): Tek etki
li iki zamanl makinelerde z = 1, drt zamanl tek et
kili makinelerde z = 2, iki zamanl ve ift etkili maki
nelerde z = 0,5 deerlerini alr.
stroke volume: Pistonlu makineler ve pompalarda,
pistonun bir l noktadan dier l noktaya kadar
tarad hacim, b) bir silindirde l noktalar arasn
2
daki hacim; strok hacmi: V d = (7r.D /4).L eitliin
den bulunur (D = silindir ap, m ve L = piston stroku, m), c) piston depiesman veya kurs hacmi.
stromeyerite: Gm ve bakrn slfr olan, parlak,
gm grisi renkli bir mineral; stromeyerit, (AgCu)2 C.
strong: 1) fiziksel olarak gl; kuvvetli; byk kas
gcne sahip olan. 2) gl olarak yaplm veya in
a edilmi; dayankl; metin. 3) bir ok doal kayna
a sahip; salk, say ve tehizatta gl: Kuvvetli or
du gibi. 4) gl etkiye sahip olan. 5) zayf ya da su
landrlmam: Kuvvetli ya da koyu kahve gibi. 6) du
yular kuvvetle etkileyen; tad, lezzeti, kokusu iddet
li: Kuvvetli k, kuvvetli koku vb. 7) derecesi veya ni
telii youn: lml olmayan. 8) hzl ve kuvvetle hare
ket eden: Kuvvetli rzgr gibi.
strong acid: Sulu bir zeltide tm ile iyonlaan bir
asit; kuvvetli asit.
strong alkaline oil: Diz. Mot. kkrt kapsayan fuel
oil- lerle altrlan makinelerde yanma srasnda
oluan asitleri ntrletirmek iin kullanlan ve TBN
says 70 (70 mg KOH/g) olan silindir ya; kuvvetli
alkalin ya.
strong electrolyte: Kuvvetli asitler, kuvvetli alkaliler
ve tuzlar kapsayan bir elektrolit; kuvvetli elektrolit;
zeltide tam olarak iyonlaan bir elektrolit, b) bir
zeltide tm ile iyonlaan bir madde.
strontia: 1) bir dereceye kadar kirece benzeyen, be
yaz ince bir toz; stronsyum oksit, SrO. 2) stronsyum
hidroksit, Sr(OH)2; stronsya.
strontian: zellikle bileik eklinde stronsyum.
strontianite: Doal stronsyum karbonat, SrC0 3 ; be
yaz, yeilimsi veya grimsi bir mineral.
strontic: Bkz. strontium.
strontium: zellikleri bakmndan kalsiyuma benze
yen ve sadece bileikler eklinde bulunan gm be
yaz renkli, krlgan, metalik kimyasal bir element;
stronsyum; stronsyum bileikleri krmz bir alevle ya
nar ve havai fiek yapmnda kullanlr; nkleer silah
larn patlamas srasnda ldrc, radyoaktif strons-

strontium
yum (stronsyurn 90) oluur; Simg. Sr, at. a. 87,63;
ai.no. 38.
strontium 90: Nkleer silahlarn patlamas srasnda
oluan ldrc, radyoaktif stronsyurn izotopu; kt
le numaras 90 olan izotop; stronsyurn 90.
strop: Ustura azn bilemek iin kullanlan kay; us
tura kay; ustura kay ile bilemek.
strophanthin: Beyaz veya soluk sar renkli, zehirli,
kristalli bir bileik;strofantin, C 31 H 48 O 12 ; kalp uyar
cs olarak kullanlr.
structural: 1) yapya ait; yapsal; yap ile belirtilen. 2)
yerkabuunun yapsndaki deiimler nedeniyle ve
ya bu deiimlere ait; tektonik. 3) yapm veya inaat
ta kullanlan.
structural formula: Bir molekldeki atomlarn dzeni
ni gsteren bir forml; yapsal forml.
structurally: Yapya gre; yap bakmndan.
Etructura! steel: Bina, kpr vb. inin yapm iin hazr
lanan ve ekil verilen elik; yap elii.
structure: 1) yapma ya da imal tarz; inaat; yapl.
2) baraj yapm gibi, yaplm veya ina edilmi bir
ey. 3) bir btnn tm paralarnn dzenlenmesi;
organizasyon veya yap tarz. 4) paralardan oluan
bir ey. 5} bina; yap.
structure, atomic: Bir atomun ekirdek ve onu evre
leyen elektronlardan oluan i yaps; atomsal yap;
atomik yap.
structure, molecular: Bir molekldeki atomlar ve on
lar birarada tutan deer (valans) balarnn dzeni;
molekler yap.
structure, nuclear: Bir atom ekirdeinin i yaps;
nkleer yap.
strum box: Gem. Mak. szge kutusu: Sintine iin
sylenir.
strut: Bir yapnn iki parasn birbirine balayan bir
ubuk veya mil; payanda; destek.
strut bearing: Den, gemi dnda pervane aftn ta
yan ve tekneye bal, payandal metal bir yatak.
strychnine: Kargabken ve ona akraba bitkilerden el
de edilen ok zehirli, renksiz, kristalli bir alkaloit;
striknin. C 2 1 H 2 2 N 2 0 2 ; kk bir dozda, sinir
sistemi uyarcs olarak kutlanlr.
stuck: Yapm, skm veya yerinde veya yuvasn
da tutmu (piston segman, piston vb.)
stuck rings: Mot. Kurum ve yalama yandan olu
an yapkan artklar nedeniyle yuvasnda skm
veya yapm piston segmanlar.
stud: 1) zincirlerde olduu gibi, baklalarn arasnda
bulunan lokma; zincir lokmas. 2) saplama; her iki
ucuna di ekilmi basz cvata.
stud bolt: Her iki ucu klavuzlu veya di ekilmi, dai
resel Kesitli bir ubuk; saplama cvata; saplama; so
utucu, stc, kondenser, silindir kapa vb. cihazla
rn balanmasnda kullanlan elik paralar.
student temp: Ik nlarnn yn ayarlanabilen bir
okuma lmbas; renci lmbas.
studio: 1) sinema filmlerinin profesyonel olarak retil
dii yer; stdyo. 2) radyo ve televizyon programlar
nn retilmesi ve yaynlanmas iin zel olarak pln
lanm oda veya salonlar; stdyo.
stud puller: ri bal ivi ektirmesi.
stud tube: Buh, Kaza. zerinde yzlerce kk ivi
ya da pin bulunan ve Kirpiye benzeyen boru; ivili
su duvar borusu; ivili boru.

532

subbituminous
stuff: 1) bir eyin yaplabilmesi iin gerekli madde ve
ya malzeme; hammadde. 2) esas para. 3) herhan
gi bir madde. 4) deersiz maddeler; atklar. 5) bir e
yin iini doldurmak. 6a) tkamak; tapalamak, b) bo
mak.
stuffing: Rot, valf vb. i boazlarndaki yuvalara konu
larak buhar, gaz, akkan vb. inin szmasna engel
olan para; salmastra.
stuffing box: Mak. piston rot, slayt rot, pervane aft
vb. i paralarn boaz vb. i boyunca su, ya, yakt,
buhar vb. inin szmasn nleyen bir dzenek; sal
mastra kutusu; Gem. Mak, stafinbaks.
stuffing box gland: Gem, Mak. salmastra kutusunda
ki salmastralar sktrarak buhar, gaz vb. i akkanlarn kana veya szmasna engel olan para; sal
mastra kutusu glendi.
stuffing tube: Bir kablo veya Kk bir boru iin su
gemez perdelerde Kullanlan ve onu szdrmaz ya
pan bir boru; salmastral boru.
stuffy: 1) havalandrlmas iyi olmayan; az miKtarda
taze havaya sahip olan; kapal. 2) souk algnl ne
deniyle burun kanallar tkal olan.
stull: Maden ocaklarnda kme, knt vb. ini nlemeK iin kullanlan trl tayc veya desteklerden
herhangi biri; maden direi.
sturdy: 1) mukavim; tahammll; dayankl. 2) kuvvet
li; salam.
style: 1) mum tabletleri zerine yaz yazmak iin kul
lanlan keskin, ince uzun, sivri ulu bir alet. 2) ekli
ve kullanl bakmndan benzer olan aletlerden her
hangi biri; zellikle: a) dolma kalem, b) yakma ine
si; hakkak inesi, c) pikap inesi, e) haKKk kalemi.
3) bir eyi yapma yolu; tarz; stil. 4) tr; cins.
stylet: Tp. yaralar kontrol etmek iin Kullanlan k
K bir operatr sondas.
styliform: ekli operatr sondas ya da miline benze
yen.
stylograph: Konik ve sivri ucu olan bir dolma kalem;
stilograf; stilo.
styrene (inhibited): Sv. Yk. stiren; sinamen; feniletilen; stiren monomer; vinil benzen; yangn tehliKesi
olan, aromafik kokulu, saydam, renksiz, fosfor pentoKsit, demir klorr vb. i maddelerle temas ettiinde
iddetle polimerleen ve insan sal iin zararl,
doymam aromatik ailesinden, nem emmeyen bir s
v; kimyasal simgesi, C6 H5 CH:CH 2 ; 20/20C'de
z.a. 0,907-0,908; k.n, 145,2C; d.n.-30,63C; suda
znmez; 25C'de viskozitesi 0,8 cP, gemilerde
evre scakl ve atmosfer basncnda tanr; orga
nik sentezlerde, zellikle kauuk ve plstiklerin yap
mnda kullanlr,
styrolene: Bkz styrene.
subacid: Hafife eki veya ekice (baz meyvalar gi
bi).
subarid: Bir atomn esas paras ya da
ksm.
subatomic: Atomdan kk veya bir atomun bir par
asn oluturan.
subbase: Bir temelin en alak yatay ksm; Gem.
Mak. alt karter.
subbituminous: Bazan siyah linyit ad verilen, odunumsu yaps linyite benzeyen, hava etkisinde kald
zaman bozunan, dikkatle depolanmas gereken,
% 35-% 45 uucu madde ve % 17-% 20 nem kapsa
yan bir kmr.

subcentral
subcentral: Merkeze yakn veya altnda olan.
subchloride: Nispeten kk oranda klor kapsayan
bir klorr.
subcooled liquid: Katlamakszin normal donma
noktas veya scaklnn altna kadar soutulmu s
v; alt soutulmu sv.
subcooling: Katlamakszin normal donma noktas
ve scaklnn altna kadar soutma; alt soutma.
subcritical: reme sabitesi, deimesi veya konstant
Vden kk olan ve dolaysyla bir zincirleme tepki
meyi kendi kendine besleyemeyen reaktr; kritikalt
(reaktr).
suberic: 1) ie mantarna ait. 2) ie mantarnn ok
sitlenmesi ile veya dier kaynaklardan elde edilen dibazik bir asiti (CH 2 ) 6 (C0 2 H) 2 belirtir.
suberin: ie mantarndan elde edilen mum gibi ya
l bir madde; suberin.
suberine: Bkz. suberin.
suberize: Bot. hcre duvarlarnda suberin oluumu
ile ie mantarna dnmek.
suberose: Mantarms; ie mantarna benzer gr
nte.
subindex: Mate, bir say, harf vb. i altna, sa alt tara
fna konulan bir say veya ekil; indis: A3.Ya gibi, bu
rada 3 ve a indistir.
sublimate: 1) sblimletirerek (bir maddeyi) temizle
mek veya damtmak. 2) artmak ya da damtmak. 3)
sblimlemeye uramak. 4) sblimletirilmi; sblim
letirme rn.
sublimation: 1) sblimletirme ilemi. 2) sblimle
me rn. 3) sv haline gelmeksizin katdan gaza
veya gazdan kat duruma dnme; sblimleme.
sublimation pressure: Verilen bir scaklkta buharlac bir katnn, kat-buhar dengesinin basnc; sblim
leme basnc.
sublime: 1) sublime yapmak. 2) dorudan starak
(bir katy) gaz haline getirmek ve buharlarn youturarak tekrar kat hale getirerek artmak; sblimle
tirmek. 3) byle bir artma ilemine uramak; sblim
lemek.
submachine gun: Otomatik veya yar otomatik, ta
nabilir, ksa namlulu bir tfek; hafif makineli tfek.
submarine: 1) su altnda, zellikle deniz altnda olan,
yaayan, kullanlan veya tanan. 2) su altnda al
abilen bir tr sava gemisi; denizalt. 3) denizalt ile
torpido hcumu yapmak.
submarine chaser: u bombalar tayan ve hafif g
verte silahlar ile donatlm kk, hzl bir devriye
gemisi; avc botu.
submarine engine:Denizalt (ana) makinesi; su s
tnde dizel motoru veya buhar trbini, su altnda
iken ak bataryalar ile alan ar devirli elektrik
motoru ve nkleer denizaltlarda buhar trbininden
oluan makine.
submerge: 1) su altna yerletirmek; su vb. ine batr
mak (daldrmak). 2) stn rtmek, gizlemek. 3) su
vb. inin altna batrmak veya daldrmak.
submerged bilge pump: Den. emercensi durumlar
da kullanlan ve gverteden de altrlabilen sintine
tulumbas; sintine dalg pompas.
submergence: Su altna yerletirme; su altna yerle
tirilmi; su altnda kalan.
submergibla: Suya batrlabilir; su altnda kalabilir.
submerse: Bkz. submerge.

533

succinic acid
submersed: Suya batrlm; su altnda kalan; zellik
le su altnda byyen.
submersible: Wad. Ola. denizalt; fonksiyonlarn sr
drerek su altnda kalabilen.
submersible machine: Belirli bir zaman ve basn ko
ulunda suya batrld zaman baar ile alacak
ekilde yaplm bir makine, su pompas vb. i; dalg
makine.
submersible pump: Dalg motoru veya pompas;
Bkz. submersible machine.
submersion: Sualtnda brakma ya da braklm.
-7
-5
submicron: ap 5x10 ile 2x10 cm arasnda olan
bir tanecik ya da partikl.
submicroscopic: Mikroskopla grlemeyecek kadar
kk.
submultiple: Bir say veya miktar (nicelii) tam ola
rak blen, artk brakmayan bir baka say; tam b
len; 3 says 12'nin tam blenidir.
subnormal: Normal alt; normalden az.
suboceanic: Okyanus tabannn altnda olan veya
meydana gelen.
suboxide: Kk oranda oksijen ieren bir oksit.
subset: Bilgisay. Alt kme.
subside: 1) dibe batmak veya dmek; tortu gibi k
mek. 2) daha aa dzeye batmak. 3) daha az ak
tif, grltl veya iddetli olmak; sessiz olmak.
subsonic: Sesin havadaki hzndan daha az bir hz
belirtir (ses hz 340 m/s'dir); ses alt hzda (olan).
substance: 1) bir eyin gerek veya esas paras ya
da elementi; madde; z; gerek. 2) bir eyi olutu
ran fiziksel madde; malzeme. 3) belirli bir tr mad
de.
substantial: 1) maddeye ait; maddeye sahip olan;
maddesel. 2) gerek; hakiki; muhayyel olmayan; cisimsel. 3) kuvvetli; kat; dayankl. 4) nemli miktar
da; bol: geni. 5) nemli kymet veya deere ait;
nemli.
substitution: Bir bileikteki bir ya da daha fazla hidro
jen atomunun dier atomlarla yer deitirmesi.
substitution alloy: Esas kristal yaps deimeksizin,
bir elementin atomlarnn, dier elementin atomlar
ile yer deitirdii bir meta! alam.
substraction: Aritm. bir saydan dier bir saynn ka
rlmas ilemi; karma ilemi; karma ya da karl
m; zellikle iki say veya miktar arasndaki fark bul
mak iin uygulanan matematik ilemi.
substractive: 1) karmaya eilimli. 2) karmaya
muktedir. 3) eksiltici; eksi (-) iareti olan; eksi iaret
li.
substratosphere: Dnya yzeyinin 5,63 km (3,5 mil)
stnden 11,263 km'ye (7 mile) kadar olan atmosfer
ksm, atmosferin hemen altnda olan atmosfer kat
man.
substructure: Tayc olarak grev yapan ksm veya
yap; temel; dek; favundeyin.
subtangent: Mate. bir eri zerindeki bir noktann or
dinat! ve bu noktadaki teet arasn kapsayan apsis
ekseninin bir paras; alt teet.
subulate: nce bir noktaya doru konikleen; biz ek
linde.
subway: 1) yeralt yolu veya kanal. 2) yeral treni,
metro.
succinic acid: Sentetik olarak alkol fermantasyonu s
rasnda elde edilen ve kehribar, linyit ve bir ok bitki-

succinite

sulfonation

534

de bulunan, tpta ve organik sentezlerde kullanlan


renksiz, kristalli dibazik asit; sksinik asit,
(CH 2 C0 2 H) 2 .
succinite: Sksinik asit veren fosil reine; amber;
kehribar.
suck: 1) emmek, iine ekmek vb. 2) ksm vakum
oluturarak su, hava vb. ini ekmek ya da emmek.
3) sv yerine hava ekmek. 4) emme sesi yapmak;
Arzal bir pompa iin sylenir. 5) emme ii; emme
etkisi veya kuvveti; emme.
sucrase: Skrozu hidroliz ederek glkoz ve frktoza
eviren bir enzim; skraz,
sucrose: eker kam, eker pancar vb. inde bulu
nan kristal eker; skroz, C12H22O11.
sucion: 1) emme ii veya ilemi. 2) bir kap veya y
zeyde vakum veya ksm vakum retimi. 3) bu ekil
de retilen emme kuvveti. 4) emme nedeni. 5) em
me ile alan veya ileyen.
suction head: alma srasnda bir pompa zerinde
salanan basn; emme hedi.
suction lift: Emme ykseklii: Pompalar iin sylenir.
suction period: Havann bir kompresr ya da dizel
motoru silindirine emildii sre; emme periyotu;
emme sreci.
suction pump: Valflarla donatlm pistonlar tarafn
dan retilen emme ile su eken bir pompa; emme
pompas; emme tulumbas.
suction screen: Bkz. suction strainer.
suction strainer: Bir pompann alc (emme) tarafna
yerletirilen sepet trnde ve aralklar ok kk ol
mayan ve esas amac pompay korumak olan filtre;
emme filtresi; emme streyneri.
suction stroke: Pompalarn silindirleri iersine hava
veya herhangi bir akkann emildii strok ya da
kurs; emme stroku; giri stroku ya da kursu; Motor
larda silindir iine temiz hava veya hava-yakt kar
mnn emildii strok; 8ta. intake stroke.
suction valve: 1) pistonlu (sv, hava vb.) pompalar,
pistonlu kompresrler, pistonlu sprme havas tu
lumbalar gibi, pompalarda sv veya havann maki
ne silindirlerine girmesini salayan valf veya supap;
piston tarafndan retilen vakum ile alrlar. 2) do
al emlli motorlarda hava ya da hava-yakt karm
nn silindirlere emilmesini salayan supap; emme
spap.
suds: 1) sabunlu su. 2) sabunlu su yzeyindeki k
pk;.sabun kp.
sudsy: Kpkle dolu; bol kpkl; kpkl.
sufficient: Yeterli (nicelik veya nitelik); kfi: Tuzu
zndrmek iin su yeterliydi veya tuzu eritmek iin
yeterli su vard, gibi.
suffuse: Bir sv, k, renk vb. gibi yaylmak.
sugar: 1) ou zaman kristalli, tatl bir madde; eker,
C 1 2 H 2 2 0 1 1 ; balca eker kam ve eker
pancarn dan elde edilir, besin ve tatllatrc
madde olarak kullanlr cane sugar, beet sugar,
saccharose, suc rose ekillerinde de kullanlr. 2)
disakkaritier, mono- sakkaritler gibi tatl, znr,
kristalli karbonhidratlar

sugar of lead: Kurun asetat Bkz. lead acetate;


renk siz, kristalli ,sabitletirici ve damarlar bzc
olarak kullanlan kurun bileii, Pb (C 2 H 3 0 2 ) 2 .
3H 2 0 .
sugar of milk: St ekeri; laktoz.
sugary: 1) ekere ait; eker kapsayan. 2) eker gibi;
tatl.
sulf- (sulph-): Kkrt kapsayan anlamnda bir nek.
sulfadiazine: Belirli pnmkok, streptekok ve stafilokoklara kar, tedavide kullanlan bir slfa il; slfadiazin, C 10 H 10 N 4 O 2
S.
sulfaquanidine: Trl barsak hastalklarnn tedavi
sinde kullanlan, sifa trnden bir il; slfaguanidin, C 7 H 1 0 N 4 O 2 S.H 2 O.
sulfamezarine: Slfadiazin'in metil trevi olan, daha
abuk emilen ya da absorbe edilen, slfa trnden
bir il; slfamezarin, C 10 H 10 N 4 O 2 S .
sulfamethylthiazole: zellikle stafilokoklardan olu
an bulac hastalklarn tedavisinde kullanlan, sl
fa trnden bir il; slfametiltiazol, C 1 0 H 1 2 N 3 O 2 S.
sulfanilamide: Streptokoklardan gelen bulac hasta
lklar, septisemi vb. inin tedavisinde kullanlan, be
yaz kristalli bir bileik; sentetik kmr-katran rn;
slfanilamit.
sulfapyrazine: Belirli pnmkok, streptekok ve stafllokoklarn oluturduklar hastalklarn tedavisinde kulla
nlan slfa trnden bir il;
slfapirazin,
C 10 H 10 N 4 O 2 S .
sulfapyridine: zellikle zatrrenin tedavisinde kulla
nlan slfa trnden
bir il;
slfapiridin,
C 11 H 11N 3 0 2 S .
sulfarsenide: Slfr (kkrt) ve arsenit'in ift tuzu.
sulfasuxidine: zellikle barsak ve idrar yollan has
talklarnn tedavisinde kullanlan slfa trnden bir
il; slfasksidin, C 1 3 H 1 3 N 3 O 5 S 2 (Ticar bir mar
ka).
sulfate: 1) slfrik asitin bir tuzu; slfat. 2) slfrik
asit veya bir sifa! ile muamele etmek. 3) slfata e
virmek. 4) slfat tabakas olumasna neden olmak
(akmlatr plakalar veya elektrotlar zerinde). 5)
slfatlama.
sulfathiazole: zellikle zatrre ve stafilokok hastalk
larnn tedavisinde kullanlan slfa trnden bir il;
slfatiazol, C 9 H 9 N 3 0 3 S 2 .
sulfation; Bir akmiatrn plkalarnda biriken ve
aknn verimini dren kurun slfat tabakas; sl
fatlama.
sulfatize: Kavurarak (slfr, kkrt cevherleri vb. ini)
slfatlara evirmek veya dntrmek.
sulfid: Bkz. sulfide.
sulfide: Kkrtn baka bir element veya kkle yapt
bileik; slfr.
sulfite: Slfroz asitin bir tuzu; slfit.
sulfitic: Sulfite ait; slfit gibi veya slfit kullanm.
sulfo-: ki deerli kkrt, kkrtle yer deitiren oksi
jen, slfonik veya slfonil grubuna sahip anlamlarn
da bir nek.
suifonal: Uyku verici il olarak kullanlan renksiz,
kristalli bir madde; slfonal, (CH ) C(S0 .C H ) .

snfnn herhangi biri. 3) ekerle kartrmak. 4) e


kerle tatlandrmak.
sugar beet: Bot, eker pancar.
sugar cane: Sof. eker kam.
sugarhouse: ekerin retildii yer; eker imalthane
si; eker fabrikas.

sulfonamide: Tek deerli bir radikal (-SO NH ) kap


2
2
sayan, slfatiazol veya slfapiridin gibi, slfa tr
illardan herhangi biri; slfonamit; trl bakteriyel
hastalklarn tedavisinde kullanlr.
sulfonate: Slfonik asitin esteri; slfonat.
sulfonation: Bir karbon zinciri veya emberinde bir

s ul f on e
hidrojen atomu iin -S0 2.OH grubu kullanma; slfonasyon.
sulfone: S0 2 kk veya radikali kapsayan bileikler
grubunun herhangi biri; slfon.
sulfonic: Tek deerli asit grubuna (S0 3 H) ait veya
onu belirten.
sulfonic acid: OH grubunun deitirilmesi ile slfrik
asitten treyen ve slfonik grubu (-S03H) kapsayan
herhangi bir asit; slfonik asit.
sulfonium: Trietil slfonium kk (C 2 H5 )3 S-gibi,
alkil kk ve bir atom kkrtten oluan tek deerli
bir elektropozitif kk; slfonyum.
sulfonmethane: Bkz. sulfanol.
sulfonyl: Tek deerli bir kk, S0 2 ; slfonil.
sulfur: Kibrit, kauuun vulkanize edilmesi, kat, ba
rut, bcek ldrc, slfrik asit vb. yapmnda kul
lanlan soluk sar renkli, metal olmayan, kristalli kim
yasal bir element; kkrt; Simg. S; at.a. 32,06;
at.no.16; sulphur eklinde de kullanlr.
sulfurate: 1) kkrte ait; kkrte benzeyen; kkrt
kapsayan. 2) kkrtle birletirmek veya muamele et
mek.
sulfurator: Kkrt duman ile beyazlatmakta kullan
lan bir cihaz; slfratr.
sulfur bacteria: Enerjisini kkrtl bileiklerin redklenmesinden elde eden bakteriler; kkrt bakterileri.
sulfur content: Diz. Mot. yaktlarda bulunan yzde t
rnden kkrt miktar; yanma srasnda silindirde
S0 3 ve dolaysyla H 2 S0 4 oluturduu iin makine
paralar iin zararl bir element olduundan dizel
yakacaklarnda kkrt oran % 3'den fazla olmamal
dr; sulfur percentage eklinde de kullanlr.
sulfur dioxide: Sv. Yk. kkrt dioksit; susuz slfroz asit; susuz sifroz; svlatrlm, korozif, insan
sal iin zararl, kendine has kokulu, renksiz, bazan ak kahverengi, saydam, asid anidrit ailesin
den, nem emici ve dayankl bir sv ya da gaz;
30C'de z.a. 1,3556; k.n.;10,0C; d.n.-75C; suda
20C'de % 10 orannda znr; viskozitesi belli de
il; gemilerde evre scakl veya altnda ve atmos
fer basnc veya zerindeki basnlarda tanr.
sulfureous: 1) kkrte ait; kkrt gibi; kkrt kapsa
yan. 2) yeilimsi sar.
sulfuret: 1) slfr. 2) kkrt ile birletirmek veya do
yurmak ya da iba haline getirmek.
sulfuric: Kkrte, zellikle alt deerli kkrte ait ve
ya bu kkrtten kapsayan; slfrik.
sulfuric acid (% 70-% 100 cons.): Sv. Yk. slfrik
asit (% 70-% 100 konsantrasyonda); ok etkin, dier
yklerle reaksiyona giren, keskin kokulu veya koku
suz, renksiz veya kahverengi, ya kvamnda, nsan
sal iin zararl, dayankl, kaynama noktasna
doru ayrarak boucu asit duman ve kkrt trioksit veren bir sv asit; % 77 konsantrasyonu iin
15/15C'de z.a. 1,7 ve % 100 iin 1,840;
k.n.108-330C; d.n, %
100 konsantrasyon iin
10,49C; suda tm ile znr; Visk. % 77 iin
20C'de 14-15 cP ve % 100 iin 28-29 cP, gemilerde
evre scakl ve atmosfer basncnda tanr.
sulfuric acid (fuming): Sv, Yk. dumanl slfrik
asit; dislfrlk asit; oleum; piroslfrik asit; ok paslandrc asit ve buhar; keskin ve nfuz edici kokulu,
insan sal iin zararl, ar, ya kvamnda, renk

535

s umm e r gas olin e


siz veya koyu kahverengi, nemli havalarda duman
oluturan, inorganik, nem emen, dayankl sv veya
kat bir asit; Simg. H 2 S0 4 .S0 3 ; 15,5C'de z.a.
1,9-2,1; k.n. %2 3 S0 3 kons. iin 135C ve % 66
SO3 kons. iin 60C; d.n. % 45 S0 3 kons. iin
35C; suda tm ile znr; 2lC'de Visk. 1 puvaz'n altnda, gemilerde, konsantrasyonlarna bal
olarak evre scakl veya zerinde ve atmosfer ba
sncnda tanr.
sulfuric acid (spent): Sv. Yk. slfrik asit (etkisiz);
dier yklerle reaksiyona giren, korozif, nem emici,
kaynama noktasna kadar ok dayankl, bu nokta
dan sonra ayrarak asit buhar ve kkrt trioksit ve
ren, insan sal iin zararl, inorganik bir asit;
Simg.H 2 S0 4 , z.a., k.n., d.n., suda znrlk ve
viskozite karmn yapsna gre deimektedir; ge
milerde evre scakl ve atmosfer basncnda ta
nr.
sulfurize: Kkrt ve kkrt bileii ile birletirmek,
muamele etmek veya doyurmak.
sulfur (molten): Sv. Yk. kkrt (erimi); kendine
has kokulu, nem emmeyen, dayankl, gazlar insan
sal iin zararl, kehribar sars renkli bir sv veya
sar-kahverengi bir kat; Simg.S; 130C'de z.a.
1,8 ve kat olduu zaman 2,0; k.n. 444C; d.n.
115C (160C'de tekrar viskoz olur); suda zn
mez; gemilerde 138-160C (maks.200C) scaklk
ve atmosfer basncnda tanr.
sulfurous: 1) zellikle drt deerli kkrte ait veya
bu tr kkrt kapsayan .2) koku, renk vb. bakmn
dan yanan kkrt gibi; sifroz; sulphurous eklin
de de yazlr.
sulfurous acid: Sadece tuzlar ve sulu zeltileri bili
nen renksiz bir asit; sifroz asit, H2 SO3 ; kimyasal
ayra, beyazlatc, il vb. i olarak kullanlr.
sulfur percentage: Kkrt yzdesi: Akaryaktlar, zel
likle fuel oilier iin sylenir.
sulfur trioxide (stabilized): Sv. Yk. kkrt trioksit
(dengelenmi); "Sulfan"; slfrik anidrit; ok sayda
yk ile tepkimeye girebilen, sv halinde iken ve bu
harlar ok paslandrc, tahri edici ve ho olmayan
kokulu, nem emici, polimerlemeye ok eilimli, in
san sal iin zararl sv veya kristalli bir asit anidriti; Simg. SO3 ; 30C'de z.a. 1,88 ve 40C'de 1,83;
k.n.44,8C; d.n. 16,8C; suda iddetli bir tepkime ile
znr; 30C'de viskozitesi 1,59 cP; gemilerde
0
30-35 C'de ve hafife pozitif basnta tanr; scak
lk 27C'ye dtnde, olduka ksa bir sre iinde
polimerleir.
sulpha: Bkz. sulfa.
sulphate: Bkz. sulfate.
sulphite: Bkz. sulfite.
sulphur dioxide: Bkz. sulfur dioxide.
sulphur (molten): Bkz. sulfur (molten).
sulphurous: Bkz. sulfurous.
sum: 1) toplam sonu. 2) toplam. 3) birbirleriyle top
lanan saylar. 4) aritmetik problemi. 5) ekleyerek ve
ya ilve ederek toplamn saptamak.
summary: zet
summer gasoline: Scak havalardaki yakt sarfiyatn
azaltmak amacyla, yaz aylarnda kullanlmak ama
cyla rafinerilerin rettikleri dk uuculuktaki oto
mobil benzini; yaz benzini.

sum p
sump: 1) svlarn toplandklar bir ukur ya da kuyu;
zellikle motorlarda scak yalama yann topland
bir yer veya tank; sump tank eklinde kullanlr. 2}
Maden, bir maden veya tnelin dibinde suyun top
land ve basld bir ukur ya da havuz.
sump pump: Derin su pompas.
sump tank: Bkz. sump; Gem. Mak. dizel motorlar ve
buhar trbinlerinde makineden gelen scak ve kirli
yalama yann topland ve genel olarak makine
altnda bulunan bir ya deposu; samp tank.
sun: 1) Gne sistemi iin k, s ve enerji salayan,
Dnya ve dier gezegenlerin evresinde dndkleri
parlak gaz ktlesi; Gne; Dnya*dan uzakl 149
637 000 km veya 93 000 000 mil; ap yaklak 865
000 mil veya 1 391 785 km; ktlesi Dnya'dan 322
000 misli, hacmi 1 300 000 kere daha byk ve yo
unluu Dnya'nn drtte biri kadardr. 2) bir gne
sisteminin merkezi olan herhangi bir parlak gk cis
mi. 3) ss, parlakl, ihtiam vb. bakmndan Gne
e benzeyen bir ey.
sunbeam: Gne n.
sun compass: Manyetik kuzey veya gney kutuplar
yerine Gne ynn kullanan pusula; Gne pusu
las.
sun deck: Den. Gne'te dinlenmek ve elenmek
iin byk yolcu gemilerinde bulunan st gverte;
Gne veya gnelenme gvertesi.
sundial: Bir gstergenin glgesinin durumu ile zama
n gsteren saat; Gne saati.
sun gear: Oto. ayna dili.
sun dried: Gnete kurutulmu; Gne tarafndan ku
rutulmu.
sunglass: 1) Gne nlarn bir noktada toplayarak
s retmek iin kullanlan dbkey bir mercek; b
yte; pertavsz. 2) gzn Gne tarafndan kamat
rlmasni nlemek iin zel merceklerle donatlm
gzlk; o. Gne gzl.
sunk: Gmlm, batm veya haval: Baz vida ve
ya perin trleri iin sylenir.
sunken: 1) svda batm; zellikle bir su ktlesinin di
bine batm: Batk gemi gibi. 2) evreleyen madde
nin yzeyinin altnda olan: Batk kaya gibi.
sun lamp: 1) mortesi nlar yayan lmba veya am
pul; tedavilerde Gne yerine kullanlr. 2) sine
ma stdyolarnda olduu gibi, iddetlendiren ve
yanstan, parabolik aynal bir lmba.
sunless: Gnesiz veya karanlk.
sunlight: Gne .
sunlit: Gne tarafndan aydnlatlan.
sunray: Gne n; Gne n.
super-anthracite: Grafite benzeyen, nem oran % 2% 13 olan sert bir kmr; sper antrasit.
supercharge: Mot. doal emili bir makineye gre,
bir emme strokunda (kursunda) silindire verilen ha
va miktarn oaltarak daha fazla yakt yakma ve
makinenin gcn % 50-% 60 ve bazan % 100 ora
nnda ykseltme yntemi; sperarj; ar doldurma.
supercharged: Ar doldurmal veya sperarjl (ma
kine, motor, kazan vb.).
supercharged boiler: Yanma rnleri tarafndan a
ltrlan bir gaz trbininin evirdii hava kompresr
nn salad basnl havann brnerlere gnderildi
i kazan; ari doldurmal kazan; sperarjl kazan.
supercharged engine: Sperarjl veya ar doldur

536

superheate r
mal makine; Bkz. supercharge.
supercharger: Mot. zellikle dizel motorlarnda silin
dirleri 1,5-6 bar basincindaki hava ile doldurmak iin
kullanlan ve gaz trbini ile bir bloverden oluan ci
haz; sperarjer; ar doldurucu; Bkz. turbocharger; motorlarn gcn ykseltmek iin kullanlr; de
vir saylar 15 bin-37 500 rpm arasndadr.
supercharger drive: Sperarjer veya ar dolduru
cunun alma tertibat veya donanm.
supercharging: Mot. ari doldurma; Bkz. superchar
ge.
supercharging ports: iki zamanl dizel motorlarnda
st ste iki sradan oluan sprme havas portlarnn st sras; ar doldurma portlar ya da pencere
leri; egzoz portlar kapandktan bir sre sonraya ka
dar silindire hava verilmesini salarlar.
super
computer;
Sper
bilgisayar.
superconductivity: Karakteristik gei scakl altn
da tm elektriksel direncini yitiren ve mkemmel bir
iletken olan baz metallerin zellii; sper iletkenlik.
superconductor: stn sl ve elektriksel iletkenlik
gsteren metal, alam veya madde; sper iletken.
supercool: Bir svy katlatrmakszn donma noktas
nn altna kadar soutmak; Bkz. supercooling.
supercooled: Katlamakszn donma noktasnn alt
na kadar soutulmu.
supercooled water: Bulutlarda grlen, donma nok
tasnn 2,7C (5F) altna kadar soutulmu su partiklleri veya tanecikleri.
supercritical: 1) reme sabitesi 1'den yksek olan ve
dolaysyla tepkime hz artan (reaktr); kritik st
(reaktr). 2) Bkz. supercritical boiler.
supercritical boiler: Basnc 224 bar ve scakl
374C olan kritik noktann zerinde almak zere
dizayn edilen kazan; sper kritik kazan; bu kazanda
su, sv ss almakszn buharlar.
supercritical plant: Sperkritik buhar tesisi; Bkz. su
percritical boiler.
superficial: 1) yzeye ait; yzeyde olan; yzeysel. 2)
kare.
superficies: Yzey; d alan.
super fine file: ok ince ee; kl ee.
superfuse: 1) bir eyin stne akmak veya aktmak.
2) Kimy. supercool.
superheat: 1) ar stmak. 2) buharlamakszn (bir
svy) kaynama noktasnn zerine kadar stmak. 3)
doyma noktasnn tesine kadar stmak (su ile tema
s olmayan buhar).
superheated: st stlm veya kzdrlm (su buha
r).
superheated steam: Kendisini reten su ile temas et
meksizin, sabit basnta kaynama noktasnn zerin
deki bir scakla kadar stlan ve yapsnda su partiklleri bulunmayan su buhar; kzgn buhar; st stl
m buhar.
superheated vapor: Kzgn buhar; Bkz. superheated
steam.
superheater: Doymu buhar (yanma rnleri ile sta
rak) kzgn buhara eviren borulu bir stc; superhiyter; sperhiter; st stc; kzdrc.
superheater, convection type: zerinden geen
ocak gazlar ya da yanma rnlerinin radyasyonu
ile iindeki buhar kzdrlan st stc; konvesiyon sperhiyteri.

s up er h ea t e r f u r n ac e
superheater furnace: Sperhiyter veya st stcs ay
r tayrapl kazanlarda, sperhiyter borular ile kapl
ocak duvar; sperhiyter oca veya klhan.
superheater header: Buh, Kaza. genel olarak 32 mm
apnda ve U eklinde olan sperhiyter (st stc)
borularnn baland, biri giri ve dieri ik iin
kullanlan, kare prizma eklindeki kaplardan herhan
gi biri; st stc hederi.
superheating: st stma veya kzdrma (buhar vb.
ini).
superheating degree: Doymu buhar veya ya buha
rn kzgnlk derecesi; kzgn buhar ile doymu buhar
(ayn basnta) arasndaki s fark.
superheater, interdeck: Kazan su borularnn aralar
na yerletirilerek ocaa yaklatrlan st stic.
superheater, radiant: Alev ya da kzgn ate tulala
rndan s almak amacyla kazan oca tabanna yer
letirilen st stc; radyan sperhiyter.
superheater, reheater: Buhar trbinlerinden alnan
scakl azalm ve ya buhar konumuna gelmi ya
da yaklam buharn tekrar kzdrilmas iin kullan
lan st stc; yeniden stc sperhiyter; Gem. Ma/c
rihiyter sperhiyter.
superheater, separately fired: Ayr bir oca ve ken
dine ait brnerleri bulunan bir st stc; ayr fayrapl
sperhiyter.
superheater, top-side: Ocak ile baca arasnda gaz
yolu, zellikle su borularnn zerine yerletirilen st
stc veya sperhiyter; waste heat superheater ad
da verilir.
superheater, waste heat: Bkz, superheater, top-si
de.
super high frequency: 300 MHz ile 3000 MHz deer
leri arasndaki alanda bulunan frekans; 1 cm-10 cm'lik dalga boyuna uyar; sper yksek frekans; S.H.F.
ksaltmas ile belirtilir.
superior: 1) byk bir ykseklie sahip olan; daha
yksek. 2) bir ekil veya saydan sonra yukarya ya
2
x
zlan; s; n -y eitliinde 2 ve x gibi. 3) deer, nite
lik, miktar, g vb. daha byk. 4) ortalamann ok
zerinde. 5) Astr. a) Gnee, Dnyann olduundan
daha uzak: Gezegenler iin sylenir, b) Dnyaya,
Gnein olduundan daha uza belirtir.
supernatant: Yzeyde yzen.
supernatant fluid: Bir kapta birikinti veya kntle
rin zerinde duran sv; yzeyde yzen sv.
superphosphate: Bir asit fosfat, zellikle kalsiyum
slfat ve monokalsiyum fosfat CaH 4 (P0 4 )2 karm;
sperfosfat; slfrik asitle kemik, fosfat kayalar vb.
muamele edilerek yaplr ve gbre olarak kullanlr.
superphysical: Bilinen fizik kanunlar ile tanmlanamayan, (izah edilemeyen veya aklanamayan).
superpose: Geom. tm paralarn (bir eklin) dier
bir ekil zerine, st ste gelecek ekilde aktr
mak (yapmak).
superposed turbines: Yksek basnl, kondensersiz, dk gl trbinlere egzoz eden, yksek ba
snl kondensersiz trbinler; topping turbines ek
linde de kullanlrlar.
superpower: 1) datma verimini ykseltmek iin,
elektrik sistemlerini tek bir ana elektrik sistemine
balayarak elde edilen elektriksel g; sper g.
superpressure plant: Bkz. supercritical plant.
supersaturate: Normalde mmkn olandan daha faz

537

s uppo r t a bl e
la bir zelti kapsamaya neden olmak; ar doy
mak; verilen bir scaklkta normal noktann tesinde
doymak veya mebu olmak.
super saturated: Bkz. supercooled.
supersaturation: Ar doyma veya ar doyurulmu
(olan).
superscript: Yukarya yazlan: cebirsel ste olduu
gibi, bir dierinin st kenarna yazlan (konulan) sa
y, simge vb.; st; eksponent.
supersensitive: Anormal derecede hassas veya du
yarl; sper duyarl.
supersonic: 1) insan kulann duyabileceinden
(2000 evrim/saniye) daha yksek frekansl titreim
veya dalgalara ait veya onlar belirten; spersorik.
2) ses hzndan daha yksek hza ait veya onu belir
ten (saniyede yaklak 340 m'den daha yksek hza
alt); sesten hzl.
supersonic plane: Ses hzndan daha yksek hiza sa
hip olan uak; spersonik uak.
supersonics: Spersonik olaylar inceleyen bilim da
l; spersonik bilimi.
supersonic speed: Sesin, yaklak olarak 738 mil/sa
at (340 m/s) olan hzndan daha yksek hz; sper
sonik hz; ses st hz.
supersonic waves: Duyulabilir snr zerindeki fre
kansta ksa dalgalar; sesst dalgalar.
superstructure: 1) dierinin stnde ina edilen ya
p. 2) bir binann temeli zerindeki bir paras. 3) bir
gemi, zellikle harp gemisinin ana gvertesi zerin
deki ksm; st yap; sper strktr. 4) bir demiryolu
nun ray ve traversleri.
supervisor: 1) gzetici, a) Bilgisay. ynetici program.
supervoltage: X-n tplerinde kullanlan 500-2000
kV'luk yksek gerilim; sper voltaj; sper gerilim.
supplement: 1) Geom. verilen bir a veya yay'a,
180 ya da yarm daire yapmak iin ilve edilmesi
gereken miktar (a veya yay); btnleyici a veya
yay. 2) eklenen ya da ilve edilen bir ey; zellikle
bir eksii tamamlamak iin eklenen ey.
supplemental: Bkz. supplementary.
supplementary: 1) eksik olan salayan; tamamlay
c; btnleyici; eklenen. 2) ilve edilenle 180'ye
eit olan; Yaylar ve alar iin sylenir.
supplier: Salayan kii ya da acente.
supply: 1) vermek; donatmak; tehiz etmek; sala
mak; tedarik etmek. 2) dengelemek; telfi etmek. 3)
gereksinimlerini karlamak; gereksinimi olanla do
natmak, tehiz etmek; ihtiyac olan salamak. 4)
tehiz etme ii. 5) kullanma hazr miktar veya nice
lik; stok. 6) verilen fiyata satlmak iin uygun mal
miktar. 7) o. bir orduyu donatmak iin malzeme,
erzak vb. i.
supply pump: Diz. Mot. yakt pskrtme pompalar
nn alc taraflarnda minimum 1,5 barlk pozitif bir
basn salayan, genellikle dili trden bir pompa;
besleme pompas; Bkz. booster pump.
support: 1) arln tamak; dme, kayma veya
batmaktan korumak; dzgn olarak muhafaza et
mek. 2) tamak; dayanmak; destek olmak; taham
ml etmek. 3) destek olan kimse ya da ey. 4) des
tekleme veya desteklenmi olan. 5) bir destek yard
myla.
supportable: Desteklenebilir; dayanabilir; tahamml
edebilir.

support spring
support spring: Gem. Mak. ana kondenserlerin tan
masn salayan yay; tama yay.
suppress: Bir hareket veya ilemin balamas ve s
rekliliine engel olmak: a) platinlere paralel bal
meksefe, devre ald zaman onlardaki kvlcma
engel olur gibi. b) bir elektrik motoruna balanan
bir meksefe radyo alclarndaki parazite engel olur.
suppressant: Saklayc; gizli tutucu; durdurucu; kesi
ci.
suppressor: Oto. radyolar buji arklarnn seslerinden
koruyan bir kondensatr; tutucu veya yokedici rad
yo meksefesi.
suppressor grid: Yaklak olarak katot ile ayn nega
tif potansiyele sahip ve anottan gelen ikincil emisyo
nun dier elektrotlara erimesine engel olacak ekil
de anottan sonraya yerletirilen bir zgara veya grit.
supramolecular: Birden fazla moleklden oluan;
ok molekll.
surcease: Stop etmek; durmak; sona ermek; bitmek;
kesilmek.
surcharge: 1) ar doldurmak. 2) ar yklemek. 3)
normal kapasitenin tesinde veya ar doldurmak.
4a) allm yke eklenen ek miktar, b) ar yk. 5)
ar yk vb.
surd: 1) Mate. rasyonel bir say ile ifade edilemeyen,
irrasyonel: Say veya nicelik iin sylenir. 2) Mate, ir
rasyonel say ya da nicelik: .J5 gibi.
surface: 1a) bir cismin d yuz. b) bir katnn yzey
lerinden herhangi biri. 2) Geom, boyu ve eni olan,
fakat kalnl olmayan; yzey. 3) Hava. bir uan
kanat, dmen vb. i. 4) yzeye ait; yzeyde olmak.
5) yzeysel; sath; yzeye yakn. 6) belirli trden bir
yzey vermek; zellikle dzgn yapmak. 7) su yze
yine (bir denizalty) karmak. 8) bir madende oldu
u gibi, yzeyde veya yzeye yakn almak. 9) su
yzeyine ykselmek.
surface-active agent: Yzey gerilimini deitirebilen
bir madde; rnein kprc maddeler, deterjanlar
dan vb. herhangi biri.
surface balance: Yzey basnc ve sudaki tek mole
kll katmanlarn yzey alanlarn lmek iin kulla
nlan bir alet; yzey terazisi.
surface blow: Kazan suyu yzeyindeki maddeleri, k
pk veya yalama yalarn giderme ilemi; yzey
blofu; brayn.
surface blow valve: Alev borulu kazanlarda su zerin
de yzen, sudan hafif kat maddeler ve kpn, k
pk kepesi yardmyla kazan dna alnmasn sa
layan valf; yzey blf valf; Gem. Mak. brayn valf.
surface condenser: Mak. borularn iinden deniz su
yu ile (soutucu su), borularnn dnda bulunan su
buharnn soutularak youturulduu kondenser;
borulu kondenser; Gem. Mak. srfeys kondenser.
surface cooler: Mak. yalama ya, soutma suyu
vb. ini soutmak iin kullanlan boruiu soutucu;
srfeys kuler; borulu soutucu.
surface hardening: elik malzeme paralarnn, aft
ya da miller vb. inin alma yzeylerinin trl yn
temler, rnein sementit, karbonlatrma, nitrasyon
(nitrikleme), endksiyon, siyanr vb. ile sertletirilmesi; yzey sertletirme.
surface heater: Borularnn iinden stlacak su, ya,
yakt vb. i geirilen, borularnn dnda ise stc eg
zoz buhar veya taze buhar bulunan stc; borulu s

538

surveyor
tc; srfeys hiyter.
surface ignition engine: Kzdrlm bir yzey yard
myla yanma salayan makine; kzma kafal makine;
Bkz. hot bulb engine.
surface plate: Yapm srasnda, standart dz yzey
olarak kullanlan, elik bir sa; altrma pleyti.
surface tension: Yzey gerilimi; mmkn olan en k
k alan (yzeyi) igal etmek iin, yzeye yakn
dengelenmi molekler yapk kuvvetlerin neden ol
duu, sv yzeyinin eilimi; sv yzeyinin 1 cm'si
boyunca (din olarak) etkiyen kuvvet.
surface waves: 1) iki sv fazn ayran serbest yzey
deki bozucu dalgalar; yzey dalgalar. 2) Dnya y
zeyine paralel olarak hareket eden bir elektromanye
tik dalga bileeni; yer dalgalar; yzey dalgalar.
surface welding: Anm yzeyleri, rnein egzoz
supaplarnn yzey ve yuvalarnn, supap gemeleri
ni doldurmak iin kullanlan bir kaynak tr; yzey
kayna.
surge: 1) yk altndaki bir motorun devir saysnn
azalp tekrar ykselmesi. 2) bir devrede ar elektrik
akm. 3) Den. rgat ya da bocurgatta halatn kayd
ibkey ksm. 4) ani olarak ykselmek: Elektrik
akm iin sylenir.
surge pressure: Basn dalgalanmas veya azalp
ykselmesi; sv tayan boru devrelerinde ak hzn
daki deiimler nedeniyle oluur.
surge tank: 1) Diz. Mot. genileme tank; iml tank;
Bkz. expansion tank. 2) yar kapal veya yar ak
besi (fid) suyu devrelerinde kullanlan ve yksek bir
yere yerletirilen tank; Gem. Mak. sr tank.
surging: Devir says azalp oalan veya dalgalanan;
Diz. Mot, sperarjer gaz trbininin ksrmesi veya
haykrmas ya da ses yapmas.
surplus: 1) gerekenden fazla veya yksek miktar; ka
lan (artan) miktar; ar; ekstra; gereksinim fazlas;
artk.
survey: 1) zel bir ama iin muayene etmek; dikkat
le incelemek, denetlemek veya dnmek; ayrntla
r ile gzden geirmek. 2) ticaret gemilerinin tekne,
tehizat, makine vb. bakmlarndan grerek denetle
mek, muayene etmek veya lmek. 3) geometri ve
trigonometri ilkelerine gre hatlar ve alarnn l
m ile (bir arazi parasnn) yerini, eklini ve snrlar
n saptamak. 4) survey; ekspertiz. 5) genel grn.
6) haritas karlm bir arazi (alan). 7) bunun pln
veya yazl aklamas.
survey, annual boiler: Yllk kazan srveyi.
survey, drydocking: Kuru havuz srveyi.
surveying: 1) survey veya ekspetriz ii. 2) arazi yze
yini lme, harita, yapma bilimi veya meslei.
survey instrument: Deiik fiziksel koullarda radyas
yon aratrmak ve lmek iin kullanlan bir cihaz;
aratrma cihaz.
survey, intermediate: ou kez iki ylda bir yaplan
survey; ara srveyi.
survey, periodical: Bkz. periodical survey.
survey, special: Bkz. special survey.
surveyor: 1) arazi (yzeyini) len kii. 2) gemilerin
tekne, makine, tehizat vb. ini denetleyen kii; surve
yor; uzman: Makine srveyr ya da uzman gibi. 2)
ithal edilen ticar eyann miktar ve deerini arat
ran uzman veya enspektr, zellikle gmrk yetkili-

s u rve yors hi p
surveyorship: Uzmanlk; srveyrlk.
surveyor's level: ayak zerine donatlm dner
bir teleskop; edeer ykseklikteki noktalar bulmak
iin mesahaclar tarafndan kullanlr; l terazisi; l
nivo'su.
susceptibility: 1) bir maddede mknatslanmann,
mknatslama kuvvetine oran. 2) bir yaltkanda pola
rizasyonun, bundan sorumlu elektrik iddetine ora
n. 3) bir hastala baklk yokluu.
suspend: 1) serbest hareketine msaade edecek ekil
de bir tayc ile yukarya asmak. 2) havadaki toz gi
bi, bal olmakszn tutmak; askda tutmak. 3) geici
olarak durdurmak.
suspension: 1) bir eyi asmak iin kullanlan tayc
cihaz. 2) bir tat aracn tayan ve akslarnn zerin
de bulunan yaylar vb. sistemi; amortisr tertibat. 3)
bir duvar saati iindeki sarka veya pandl tama
ii. 4) Kimy. parack veya partiklieri bir sv iine
yaylan veya sv iinde askda olan, fakat znme
yen bir katnn durumu, 6) bu durumdaki bir madde.
7) bir makinenin eleman tarafndan askda tutulan
ya da aslan bir cihaz ya da mekanizma.
suspension bridge: Zincir veya kablolar tarafndan
tanan kpr; asma kpr.
suspension rod: Bkz. drag rods, drag links.
swage: 1) metalleri bkmek veya onlara ekil vermek
iin kullanlan bir tr alet. 2) ekile vurarak metalle
re ekil vermek, bask yapmak iin kullanlan bir kalp veya stampa. 3) kalp kullanmak. 4) bir kalpla
ekil vermek, bkmek vb.
swage block: ekileyerek cvata ba vb. i yapm
iin oyuklar ve delikler yaplm metal bir blok (ka
lp).
swage bulkhead: Den. serbest yzey etkisini azalt
mak iin kullanlan, ou zaman delikli, boyuna bl
me perdesi.
swage plate: 1) su borulu kazanlarn buhar dram
iinde bulunan ve kazan su seviyesinin, geminin yal
palarndan fazlaca etkilenmemesini salayan perde;
yalpa perdesi; alkant perdesi ya da bafl. 2) gemi
nin hareketi sonucu svlarn dalgalanmasn nle
mek iin tanklarn alt ksmlarna donatlan metai lev
halar.
swamp: iine su doldurarak (bir gemiyi) batrmak.
sway: 1) Den. bir direk gibi, yerine kaldrmak veya hisa etmek. 2) Den. yandan yana, batan ka doru
sallanmak veya hareket etmek; yalpa veya bak
yapmak; dalgalanmak; salnm yapmak. 3) bir tarafa
eilmek veya meyletmek. 4) bir tarafa eilmek veya
meyletmeye neden olmak.
sweat: 1) kolayca eriyebilir maddesini ayrmak iin
(bir metali) stmak. 2a) eriyinceye dek (bir lehimi)
stmak, b) stma le (metai paralar) temas nokta
snda birletirmek. 3) terlemek. 4) ter damlacklar.
sweep: 1) Fiz. sl dengede kme eilimi gsteren
bir madde ile tersinir olmayan ilem. 2) sl dengeye
doru olan eilim. 3) bir cismin asal hareketinin
uzants.
sweet: 1a) eker tadnda olan. b) baz ekillerde e
ker kapsayan. 2a) tuzlu ya da tuzlanm olmayan:
Tatl su gibi. 3) ekimi veya rm olmayan; ta
ze. 4) Kimy. ar asit, kkrt vb. i bulunmayan. 5)
tatl olma nitelii; tatllk. 6) tatl olan bir ey.
sweet oil: Bkz. olive oil.

539

switch oil
sweet spirit of niter: Nitrz eterin (C 2 H 5 N0 2 )
deki bir zeltisi; terlemeyi redkleyici,teskin edici
alkol
vb. i il olarak kullanlr.
swell: 1) iindeki basn nedeniyle hacmi bytmek
veya daha byk olmak; imek; genilemek. 2)
Buh. Kaza. buhar retme borusu ve domunda (dra
mnda) retilen buhar kreciklerinin say ve llerindeki artma nedeniyle kazann fayrap (su) seviye
sindeki ykselme.
swelling: Belirli svlara temas eden bir katnn geni
lemesi; rnein benzine temas eden lstiin veya
kauuun genilemesi (imesi).
swept volume: Bkz. stroke volume.
S.W.G.: Bkz. Standard wire gauge.
swift: 1) byk bir hzla hareket eden; hzl; abuk. 2)
yn veya pamuk tarama makinesinin silindiri,
swing: 1) salnm yapmak. 2) bir mentee veya frdn
dde olduu gibi, dnmek. 3) asmak; aslmak. 4)
salnarak ileri geri hareket etmek (gitmek). 5) sal
nm hareketi ile (silh, ara vb. gibi) hareket etmek
veya dalgalanmak; salnm hareketi ile kaldrmak ve
ya ykseltmek. 6) salnm ii veya ilemi. 7) salnm
yapan bir eyin oluturduu yay veya yayn boyu.
swing bridge: Yksek gemilerin vb. gemesine izin
veren, yatay dzlemde geriye kayarak alabilen bir
kpr.
swing-check valve: Bir yne doru alan ve akma
msaade eden valf; salnml ek valf; alpara valf.
swirl: 1) salnm veya girdap hareketiyle hareket et
mek; edi Bkz. eddy ya da girdap. 2) girdaba neden
olmak. 3) girdap hareketi; dnme. 4) girdap hareke
ti yapan bir ey; helezon; sarmal.
swirl chamber: Orta ve yksek devirli dizel motorlarn
da kullanlan ve piston tarafndan sktrlan havaya
girdap hareketi salayan, silindir kapa veya silindir
lerin yan tarafnda bulunan bir hcre; girdap hcre
si; Bkz. turbulence chamber.
switch: 1) bir elektrik devresini amak, kapamak ve
ya baka bir yne evirmek iin kullanlan bir cihaz;
svi; anahtar; alter. 2) bir treni bir raydan dierine
geiren, hareketli demiryolu ksm; makas; demiryo
lu makas. 3) bir svi, anahtar ya da alterin durumu
nu deitirme ii veya ilemi. 4) deitirme; dndr
me (evirme). 5) deitirmek; aktarmak; baka y
ne evirmek. 6a) balamak, ayrmak veya baka y
ne evirmek iin (bir elektrik devresinin alterini) a
ltrmak, b) bu ekilde (bir k veya cihaz) devreye
sokmak veya devreden karmak. 7) bir treni bir hat
tan (makas ile) dierine geirmek.
switchboard: 1) elektrik devreleri, jeneratr vb. (eri
nin almalarn denetlemek, elektriksel gc gemi
nin veya tesisin her tarafna datmak iin kullanlan
ve zerinde ampermetre, voltmetre, vatmetre, frekansmetre vb. gibi kontrol cihazlar bulunan bir pa
nel ya da tablo; datm tablosu; tevzi tablosu;
swbd. ksaltmas ile belirtilir. 2) telefon santral. 3)
Bilgisay. anahtarlama paneli.
switch box: ou zaman bir duvar veya panele yer
letirilmi alter (anahtar) veya alterler kapsayan
bir kulu; alter kutusu.
switching: Anahtarlama.
switch off: Elekt. anahtar veya alteri ya da devreyi
amak.
switch oil: Yal alterler ve hava soutmal transfor-

switc h o n
matrlerde, hzl s transferi salamak ve alterlerde
kvlcm azaltmak iin kullanlan ok ince, dikkatle
damtlm, asitsiz, mineral bir ya, alter ya; trans
formatr ya.
switch on : Elekt. anahtar veya alteri kapamak ve
devre oluturmak.
switchyard: Makas sistemleri yardmyla vagonlarn
bir demiryolundan dierine geirildikleri yer.
swivel: 1) serbest dnmeye msaade eden bir para
ya da balant; zellikle zincir baklalar arasna konu
larak burulmay nleyen para; frdnd. 2) bir fr
dnd zerinde dnmeye neden olmak. 3} bir fr
dnd ile donatmak, balamak veya tamak (des
teklemek) .
syenite: Feldispat, hornblend ve baz silikatlar kapsa
yan gri renkli br tr volkanik kaya; siyenit.
syenitic: Siyenite ait veya ona benzeyen.
sylvanite: Altn ve gmn gri renkli, kristalli teilridi; AgAuTe2, silvanit; pirit ile birlikte bulunan altn
kayna.
sylvin (sylvine): Bkz. sylvite,
sylvite: Kristalli ktleler halinde bulunan ve gbre ola
rak kullanlan doal potasyum klorr, KCI.
symbol: 1) bir element veya elementin bir atomunu
belirten ksaltma; simge, rnein C = karbon, Fe =
demir, Na = sodyum, Au = altn gibi. 2) deer, du
rum, yn vb. ini belirten iaret; sembol.
symmetric: Bkz. symmetrical.
symmetrical: 1) merkezinden geen bir dzlem ile iki
eit paraya blnebilen; simetrik. 2) Kimy. yapsal
formllerde atomlarn tekrarlanan rnek gstermesi.
3) Mate, geerliliini etkiemeksizin terimleri deie
bilen eitlik, iliki vb. ini belirten.
symmetrically: Simetrik bir tarzda veya ekilde.
symmetrize: Simetrik yapmak.
symmetry: Blen bir doru veya dzlemin her bir ta
rafndaki paralarn benzerlii, simetri; simetrik olma
durumu.
symmetry number: Bir cisim ya da atomlar grubu
nun farki simetri dzlemlerinin says.
symmetry, plane of: Bir cismi, birbirinin tpatp ben
zeri iki paraya blen dzlem; simetri dzlemi.
sympathetic: Fiz. titreen komu bir ktleden veya
gvdeden iletilen titreim ile sebep olunan.
sympathetic ink: Grnmez mrekkep.
sympathy: Fiz. titretii zaman dieri veya dierleri tit
reim yapacak tabiatta olan ktleler arasndaki iliki
veya harmoni.
sympton: 1) Tp. bir hastal tanda yardmc olan
herhangi bir durum; belirti; sempton. 2) bir makine
deki arzann tannmasna yardmc olan belirti.
synchro: Uzaktan kontrol veya rimot kontrol iin
elektriksel bir sistem; senkro.
synchro-cyclotron: Elektrik alannn frekansnn yk
sek frekanstan alak frekansa srekli deitii bir tr
siklotron; daha yksek enerjili partikller retir.
synchromesh: 1) motorlu tatlarda, vites dililerinin
kolayca gemesini salayan vites tertibat; senkrome. 2) senkrome dili sistemi. 3) byle bir sistem
de herhangi bir dili.
synchromesh transmission: Oto. senkromeli anzman.
synchronal: Bkz. synchronous.
synchronic: Bkz. synchronous.

540

sy n t h esi s
synchronism: Ayn anda vukubulma, oluma, meyda
na gelme gerei veya durumu; ayn anda oluma;
senkronize olma.
synchronistic: Bkz. synchronous.
synchronization: Ayn anda oluma veya vukubul
ma.
synchronize: 1) ayn zamanda veya miktarda hare
ket etmek veya vukubulmak; senkronize olmak. 2)
miktar ve hznda mutabakata neden olmak; senkro
nize etmek iin (saat vb.) ayarlamak. 3) ayn tarih
veya periyotta kararlatrmak. 4) Sine. filmdeki hare
ketlerle, sesi birbirine ayarlamak.
synchronized: Dier bir mekanizma ile senkronize
edilmi bir baka mekanizma; senkronize edilmi.
synchronized shiftins: Bkz. synchromesh.
synchronizer: Bkz. synchromesh.
synchranograph: Otomatik telgraf.
synchronoscope: Bkz. synchroscope.
synchronous: 1) ayn periyota sahip olan. 2) ayn pe
riyot ve faza sahip olan; zaman uyumlu.
synchronous condenser: Sistemin g faktrn
(Cosp) deitirmek iin kullanlan, mekanik yksz
alan bir senkron faz deitiricisi; senkron kondensatr; senkron kapasitr.
synchronous converter: Alternatif akm doru ak
ma eviren ya da bunun tersini yapan dner hare
ketli bir deitirici; senkron konvertr; senkron dei
tirici.
synchronous generator: Mekanik enerjiyi elektrik
enerjisine dntren bir alternatif akm makinesi;
senkron jeneratr; senkron AC reteci.
synchronous machine: Normal alma hz, sala
nan akmn frekans ile tam olarak orantl olan alter
natif akm motoru, jeneratr veya konvertr; senk
ron makine.
synchronous motor. Hz, kendisini altran alterna
tif akmn frekansnn tam katsays oian bir elektrik
motoru; senkron motor.
synchronous speed: Bir alternatif akm makinesinin,
salanan akmn frekans tarafndan saptanan sabit
hz; senkron hz.
synchroscope: 1) iki veya daha fazla saydaki uak
motoru arasndaki senkron farkn gsteren ya da be
lirten bir cihaz. 2) bir alternatif akm veya elektrik tit
reimi arasndaki faz farkn denemek iin kullanlan
bir osiloraf; senkroskop.
synchrotron: Ykl partikl veya paracklarn, zel
likle elektronlarn hzlarn oaltmak iin kullanlan
bir tr siklotron; senkrotron.
synchrotron radiation: 1) bir senkrotron iinde kuv
vetli manyetik alanda hareket eden, k ve mortesi
radyasyonu yayan yksek enerjili elektronlar; senk
rotron radyasyon. 2) radyo galaksilerdeki, yldzlararas gaz bulutlarndan radyo frekansl radyasyon ya
ylmas.
synclastic: Mate., Fiz. verilen herhangi bir noktada
tm ynlerde ayn erilie sahip olan: Bir krenin
yzeyi iin sylenir.
synoptical chart: Verilen bir zamanda bir blgenin
meteorolojik durumunu gsteren harita; hava harita
s; sinoptik harita.
synthesis: 1) bir btn elde etmek iin paralar ve
ya elemanlar bir araya getirme; sentez. 2) bir araya
getirilen para veya elementlerden oluan btn. 3)

synthesi s ga s
iki veya daha ok basit bileik, element veya kkn
birletirilmesi ile karmak ya da kompleks bir bileik
oluumu; bireim.
synthesis gas: 700C'de nike! bir katalizrn metan
ve su buhar geirildii zaman oluan karbon monoksit ve hidrojen karm; sentez gaz.
synthesis!: Yntemleri izleyerek sentez kullanan kii;
sentezci.
synthesize: 1) sentez ile bir btn oluturmak. 2)
ayr paralar biraraya getirerek oluturmak. 3) ya
pay ya da sentetik olarak muamele etmek.
synthesizer: Biretirici.
synthetic: 1) senteze ait; sentez kullanma; kart ana
litik. 2) sentezle retilmi; zellikle doa! kkeni yeri
ne kimyasal sentezle retilmi. 3) yapay; gerek ve
ya hakiki olmayan; suni; yapay. 4) sentetik bir ey;
kimyasal sentez ile retilen bir madde.
synthetical: Bkz. synthetic.
synthetic alcohol: Su gaz, kmr ve dier kaynaklar
dan elde edilen veya retilen alkol; sentetik (yapay)
alkol.
synthetically: Sentetik bir ekilde; sentez yoluyla.
synthetic grease: Diester gresleri, silikon gresleri, polialkilen glikol gresleri vb. gibi sentetik veya yapay
greslerden herhangi biri; sentetik gres.
synthetic lubricant: Bkz. synthetic oil.
syntietic oils: Organik svlardan sentez yolu ile elde
edilen, petrol kkenli yalarn dnda kalan ve ya
lama zellii olan organofosfor bileikleri, polialkilen
glikol ve trevleri, silikon polimerleri, monobazik es
terler vb. i ok sayda maddeler; yapay yalama ya
lan.
synthetic pig: Eritilmi hurdaya gerekli miktarda kar
bon, silisyum vb. inin elenmesiyle yaplan pig; sente
tik pig.
synthetic resins: Yapay ya da sentetik reine ya da
zamklar.
synthetic rubber: Butadiyen, kloropren ve dier kar
bonlu hidrojenlerin polimerlemesi ile hazrlanan,
doal kauua benzeyen trl maddelerden herhan
gi biri; suni ya da yapay kauuk.
synthetic sapphire: Doal safirin tm fiziksel ve kim
yasal zelliklerine sahip olan, insan yaps deerli
bir ta; yapay safir; alminyum oksitin baz boyalar
la eritilmesinden elde edilir.
synthetic zeolit: Sert sularn yumuatlmasnda kulla
nlan bir iyon deitirici; iinden sert su geirildiin

541

system , stabl e
de zeolt kendi sodyumunu suyun kalsiyum ve mag
nezyumu ile deitirerek suda sadece ksr olutur
mayan sodyum tuzu zeltisi brakr; yapay zeolit;
sentetik zeolit; slfona divinii benzen.
synthetize: Sentez, yntemi ite oluturmak; sentez ile
birletirmek.
syntonic: Rady. rezonansa ait; rezonans ile ilikili.
syntonize: Rezonansta birbirleri ile (radyo verici veya
alcsn) ayar etmek veya ayarlamak
syntony: Rady. rezonans.
syphon: Bkz. siphon.
syringe: 1) yaralari ykamak, vcuda veya ar sn
m bir pistona soulma amacyla sv enjekte etmek
iin kullanlan bir cihaz; rnga. 2) bir nnga kulla
narak temizlemek veya nnga etmek.
sys.: Bkz. system.
system: 1) organik bir btn veya bileik oluturmak
iin birletirilmi eylerin dzeni veya takm: Gne
sistemi, sulama sistemi vb. i gibi. 2) Dnya veya ev
ren. 3) snflandrma yntemi veya tasarm. 4) bir e
yi yapmann usulne uygun veya kurall, sral yolu;
sra; yntem; metot; nizam; intizam. 5) Kimy. denge
de veya dengeye yaklaan maddelerin bir grubu: iki
bileenli sistem, binari sistem gibi.
systematic: 1) bir sistem oluturma. 2) bir sisteme
gre. 3) bir sistem, yntem veya plna gre yapl
m veya dzenlenmi; kurall; sral; sistematik. 4)
kullanlan yntem ile belirtilen; muntazam; dzenli;
metodlk.
systematical: Bkz systematic.
systematically: Sistemli bir ekilde; bir sisteme gre.
systematic error: Sistematik hata.
systematics: Snflandrma yntemi veya bilimi.
systematise 1) bir sisteme gre alan kii. 2) snf
landran kii; tasnif eden; snflandran.
systematize: Bir sisteme gre dzenlemek; sistemli
veya sistematik yapmak; sistemletirmek.
system, heterogenous: Birden ok fazdan oluan
sistem; heterojen sistem; ok fazl sistem.
system, homogenous: Sadece bir fazdan oluan sis
tem; homojen sistem; tek fazl sistem.
systemize: Bkz. systematize (to).
systems analysis; Sistem analizi.
system, stable: Scaklk, basn vb. i gibi d koullar
da, esasl bir deiiklik olutuunda, esasl bir dei
im olmakszn deiimlere urayan bir sistem; daya
nkl sistem.

T, t
T-: Bkz. triple bond.
T. (t): Bkz. ton; tons.
t: Bkz. 1) target. 2) telephone. 3) temperature. 4) ti
me. 5) transit.
Ta: Bkz. tantalum.
TAN: Total acid number: Toplam asit says.
table vise: Masa zerine monte edilerek kullanlan
bir mengene; masa mengenesi; tezgh mengenesi.
tabulate: izelgelemek.
tabulator: Bilg. Say. kart, kt, bant, manyetik bant
vb. i gibi bir ortamda bilgi grubunu okuyup ayr ayr
ekillerde veya srekli bir kt zerinde listeler, cet
veller hazrlayan makine; cetvelleyici; izelgeleyici.
tachograph: 1) devir sayan ve kaydeden bir cihaz; ta
kometre; takograf. 2) onun kayt.
tachograph record: Takograf kayt Bkz. tachog
raph.
tachometer: 1) dnen bir milin dakikadaki devir say
sn veya bir makinenin hzn gsteren veya len
bir cihaz; takometre; devir says ler. 2) bir nehir,
kan akm vb. indeki akm hzn lmek iin kullan
lan bir cihaz.
tachometry: Takometre kulanm.
tachoscope: Devir says sayac ve bir kronometrenin
bir nitede birletirildii ve birlikte altklar bir ci
haz; takoskop.
tachy-: Hzl, abuk anlamlarnda bir nek.
tachylyte (tachylite): nceleri mineral kabul edilen
bir tr bazaltl cam.
tachymeter: Mesafeleri, ykseklikleri vb. abuk ola
rak saptamak iin kullanlan bir cihaz; takimetre.
tachymetry: Takimetre kullanm.
tack: 1) sivri ulu ve nispeten yass ba olan ksa bir
ivi veya pin. 2) ivilerle balamak veya tespit et
mek. 3) geici olarak balamak.
tackle: 1) alet veya ara; tehizat; donanm. 2) arlk
lar kaldrma veya hareket ettirme iin kullanlan bir
halat ve makara bloku ya da halat ve makaralardan
oluan sistem; palanga. 3) Den. a) Orj. Ola.gemi ar
mas veya donanm, b) imdi, yelkenleri altrmak

iin makaralar ve hareketli donanm.


tackle hoist: Makaral palanga.
tack rivet: Geici olarak yaplan perin; geici perin,
tack weld: Bir paray geici olarak tespit etmek iin
kullanlan kaynak; geici kaynak; nokta kayna;
punto.
tack welding: Nokta kayna; punto veya geici ola
rak kaynak yapma veya kaynaklama.
tacky: Vernik, tutkal (zamk) vb. inin tam kurumadan
nceki hali; yapkan.
taconite: % 25-% 35 orannda hematit ve manyetit
kapsayan donuk renkli kuvars; takonit; dk oranl
bir demir cevheri.
taffarel (tafferel): 1) Esk. bir geminin knn st, dz
paras; k kpete. 2) Bkz. taffrail.
taffrail: Bir geminin k taraf evresindeki kpete.
tagger: o. ou zaman kalayla kapl, ince metal
levha; teneke.
tail: 1) kuyruklu yldz veya gktann peindeki kl
etek veya kuyruk. 2) Hava. bir hava gemisinin arka
ksm. 3) Den. karaya gitmek veya k taraftan demir
lemi olmak. 4) k taraftan gelen: Rzgr gibi.
tail chain: Yakt tankerlerinde veya tanker kamyonlar
da biriken statik elektrii topraa veren zincir; top
rak zinciri; kuyruk zinciri.
tail end: 1) herhangi bir eyin arka veya alt ucu. 2)
herhangi bir eyin son ksm ya da paras.
tailing: 1) damtma, madencilik, deirmencilik vb. i gi
bi trl ilemlerden kalan artklar.
tail lamp: Bkz. taillight.
taillight: Geceleyin yaklaan aralar uyarmak iin ta
t aralarnn arkasna konulan lmba; stop lmba
s; arka lmba; tail lamp eklinde de kullanlr.
tail pipe: Motorlarn, zellikle kk gl makinele
rin egzoz sistemlerinin son ksm; u boru; egzoz bo
rusu; ou zaman ucu 45 derecelik bir a ile kesilir.
tailplane: Bir uan gerisinde yatay tama yzeyi;
dengeleyici; denge salayc; stabilizr.
tailrace: 1) barajlarda suyu, trbinin kndan, tesi
sin yanndaki akarsuya veren kanal. 2) deirmen ka-

tai l shaf t
nalnn alt ksm. 3) deirmene su tayan veya suyu
aktan kanal. 4) bir madenden atklar tayan su ka
nal.
tail shaft: Gem. Mak. kovandan geen, ara aftlar ile
pervaneyi birbirine balayan aft; kovan aft; stern
tp aft; uskur aft.
tail shaft drawing survey: Kovan aftnn ekilerek
pelesenkler veya metal yataklar ve uskur aftn dene
timinin yaplmas; uskur aft ekme deneyi.
tailstock: Meka. l noktas olan ve paray tutan
ayarlanabilir torna tezgh ksm; gezer punta gvde
si.
tail wind: Hareket halindeki bir gemi, uak vb. inin ge
risinden esen rzgr.
tain: 1) ince varaklar haline kalay levha. 2) aynalarda
kullanlan ince folyo.
takedown: 1) zellikle mekanik olarak skme ii veya
ilemi. 2) kolayca sklr taklr ekilde yaplan.
take-off: 1) yeri terketme ii; havalanma; uma. 2) bi
rinin topra terkettii yer.
take-up: 1) ekme, germe vb. i ii veya ilemi. 2) bir
eyi germek iin kullanlan mekanik bir cihaz.
take-up nut: Germe ya da gerdirme somunu. takeup screw: Germe ya da gerdirme cvatas.
take-up sprocket: Zincir germe dilisi; byk gl,
ar devirli dizel motorlarnn kemaftlarn evirmek
iin kullanlan sessiz zincirlerin gevemesine engel
olmak zere kullanlan dili.
talc: ok yumuak bir mineral; talk; magnezyum sili
kat, 3Mg0.4Si0 2 .H 2 0; yalayclar, talk pudras vb.
yapmnda kullanlr.
talcose: Talka ait; talk kapsayan.
talcous: Bkz, talcose.
talcum: 1) talk. 2) talk pudras.
talcum powder: Talkn tlmesi, temizlenmesi ve
parfm katlmas ile oluan vcut ya da yz pudras.
talking machine: Pikap; fonograf.
tall oil: Kt hamurunun kimyasal yapm srasnda
yan rn olarak elde edilen reinemsi sv; sabun,
vernik vb. i yapmlarnda kullanlr.
tallow: 1) inek, koyun vb. i hayvanlardaki sert, kaba
ya; donya; eritilerek mum, sabun vb. yapmnda
kullanlr. 2) donya ile kaplamak veya svamak.
tallowy: 1) ierii bakmndan donyana benzeyen;
yal. 2) rengi donyana benzeyen; soluk sar.
talon: Bir kilitte anahtarn sktrarak dnd ksm;
anahtar yata.
tampon: Kanamay durdurmak iin bir yara veya
oyuk iine sokulan pamuk ya da dier emici bir
maddeden yaplm para; tampon; zerine tampon
koymak.
tan: Bkz, tangent.
tanbark: Tanen kapsayan herhangi bir aa kabuu.
tandem: 1) iki para ya da ksma sahip olan. 2) ayn
mili eviren iki makine. 3) iki oturacak yeri, iki takm
pedal olan bir bisiklet.
tandem compound engine: ki yksek basn ve iki
alak basn silindirinden oluan bir pistonlu buhar
makinesi; bu makinelerde iki yksek basn ve iki al
ak basn silindiri birbiri zerine yerletirilmitir; tan
dem kampavund makine.
tandem compound turbine: Bir mil veya aft evi
ren, birbirinin peisra yerletirilmi, biri yksek ba
sn ve dieri aiak basn trbininden oluan maki
ne; Gem. Mak. tandem kampavund trbin.

543

tanker , LNG
tandem roller: Ayn iz zerinde giden ve birbiri arkas
na yerletirilmi iki veya daha fazla tekerlee sahip
olan ara; yol silindiri.
tang: Bir keski, ee, bak vb. inin sapa geen ksm.
tang: Diz. Mot. Metalik ses oluturmak veya kar
mak; metalik ses.
tangency: Tanjant veya teet olma durumu.
tangent: 1) dokunma. 2) Geom. bir noktada erilerin
veya bir yzeyin birbirine dokunmas, fakat birbirleri
ni kesmemesi: izgi ve yzeyler iin sylenir; teet;
tanjant. 3) teet eri veya yzey. 4) Trig, bir dik
gende verilen bir dar ann tanjant, dik kenarn
Komu dik kenara orandr; bir geni ann tanjant
ise onu 180 dereceye tamamlayan ann, saysal
olarak, tanjantna eit ya da zt iaretlidir.
tangent galvanometer: Tanjant galvanometre; kk
bir ine mknatsn, sabit bir bobinin merkezine yer
letirildii bir galvanometre; bobindeki akm, inenin
sapma as iie orantldr.
tangential: 1) teet ya da tanjanta ait; teete benze
yen; teetsel; teet ynnde. 2) teet ya da tanjant
gibi izilmi.
tangential flow turbine: Buhann hem hareketli ve
hem de hareketsiz kanatlara teet olarak akt aksi
yon ya da reaksiyon trbini; teetsel akml trbin.
tangential force: Mot. biyeli etkiyen kuvvetin iki bile
eninden biri; krank dairesine teet olarak krank kol
larn etkiler ve tork retir; teetsel kuvvet.
tangential plane: Bir cismin simetri ekseninden ge
meyen, boyuna dzleme paralel bir dzlem; teet
sel dzlem.
tangential stress: Teetse! gerilme; kesme gerilmesi.
tangent point: Tanjant noktas; teet noktas.
tank: Orj. Ola. Hindistan'da su depolamak iin kullan
lan doal veya yapay havuz; sarn; su deposu. 2)
svlar ve gazlar iin byk kaplardan herhangi biri:
Yakt (mazot, benzin) deposu gibi; depo; tank; konteyner. 3) paletler zerinde hareket eden zrhl, dizel
ya da benzin motoru tarafndan altrlan sava sila
h; tank. 4) bir tanka depolamak veya ilem yap
mak.
tankage: 1) bir tank veya bir ka tankn tmnn ka
pasitesi ya da hacmi. 2) tanklarda depolanan svlar,
gazlar vb. 3) bu tr depolama iin cret.
tank boilers: D grnm silindir veya bir tanka
benzeyen alev borulu kazanlar; a) iletme basnc
14 bara kadar olan alak basnl ve b) iletme ba
snc 17,5 bara kadar olan orta basnl alev borulu
kazanlar; tank kazanlar.
tank car: 1) sv ve gazlar demiryolu ile tamak iin
kullanlan tekerlekli byk vagon; tanker vagon. 2)
sv tayan kamyon; tanker.
tank deck: Den. tankerlerde yk vagonlar zerindeki
gverte blm; tank gvertesi.
tanker: 1) byk miktarda yakt (petrol), kimyasal
madde vb. lerini tamak iin yaplm ve donatlm
bir gemi tr; tanker. 2) tanker kamyon. 3) tanker
vagon (demiryolu).
tanker, chemical: Den. sv kimyasal bileikleri dk
me olarak tamak zere yaplm gemi; kimyasal
tanker.
tanker, fruit juice: Den. byk miktarda portakal, el
ma vb. i meyvalarn sularn tamak zere dizayn
edilen bir gemi; meyva suyu tankeri.
tanker, LNG: Svlatrlm doal gaz tayan gemi;

tanker , LPG
svatrlm doa! gaz tankeri.
tanker, LPG: Svlatrlm petrol gaz tamak zere
dizayn edilmi gemi; svlatrlm petrol gaz tanke
ri.
tanker, oil: Ham petrol veya ham petrol rnlerini ta
mak zere dizayn edilen bir gemi; yakt tankeri;
petrol tankeri; akaryakt tankeri.
tankful: Bir tankn alabilecei kadar; tank dolusu.
tank top: Dablbotum veya ift dipin st; tank tavan
veya st; ou zaman dizel motorlarinn alt kartelle
rinin baland ksm.
tank town: Esk. kazanlarn su ile doldurmak zere lo
komotifler iin demiryolu dura.
tank truck: Benzin, ya ve dier svlar tamak iin
yaplm motorlu br kamyon; tanker kamyon; tan
ker.
tank washing line: zellikle tankerlerde kirli tanklar
temiz yke hazrlamak zere, ykanmasn salayan
devre; tank ykama devresi.
tannate: Tannik asitin bir tuzu; tannat.
tannic: Tanen veya tannik asite ait, ona benzeyen ve
ya ondan elde edilen.
tannic acid: 1) mee kabuu, mee palamutu vb. in
den tretilen sarms, bzc bir madde; tannik asl,
C 7 6 H 5 2 0 4 6 , tabaklamada, boyaclkta ve
eczaclkta kullanlr. 2) benzer maddelerden
herhangi biri.
tannin: Bkz. tannic acid.
tantalate: Tantalik asitin bir tuzu; tantalat.
tantalic: 1) zellikle be deerli tantala ait veya on
dan treyen ya da onu kapsayan. 2) kompleks tuzla
r oluturan renksiz, kristalli bir asiti (HTa0 3 ) belirtir.
tantalite: Ar, siyah kristalli bir mineral; tantali!; de
mir tantal, Fe (Ta0 3 ) 2
.
tantalous: zellikle deerli tantala ait, ondan tre
yen veya onu kapsayan.
tantalum: Nadir, elik mavisi renkli, ok gevrek ve d
vlebilir, korrozyona dayankl, metalik kimyasal bir
element; tantal; trl minerallerde bulunur ve elek
trik k flamanlar, zgaralar, kurun elektrotlar, rad
yo tpleri levhalar, ameliyat aletleri vb. yapmlarn
da kullanlr; Simg. Ta; at.a. 180,88; at. no. 73.
tantamount: Eit kuvvet, deer, etki vb. ine sahip
olar; edeer; eit.
tap: 1) bir boru, f vb. indeki svnn akmas veya dur
masn salamak iin kullanlan ara; musluk. 2) iin
de sv bulunan bir kaptaki delii amak iin kullan
lan bir tapa, mantar tpa vb. 3) i dililere di ek
mek iin kullanlan bir alet; klavuz; pafta. 4) bir bo
bin ya da transformatr sargsna ular dnda her
hangi bir noktadaki elektriksel balant. 5) bir diren
eleman zerinde, arada yaplan balant. 6) bir kap
vb. inden sv ekmek. 7) ameliyat ile (bir oyuk, bo
luk) sv boaltmak. 8) i yzeyine di ekmek veya
amak (bir somun vb. inin).
tap and die: Klavuz ve pafta.
tap bolt: Diz. Mot. sk siiindir gmleklerinin makine
dna ekilii srasnda, gmlei yerinden oynatmak
iin kullanlan cvata; kriko cvata, b) iki paradan ya
plm piston paralarnn birbirlerine balanmas
iin kullanlan cvatalardan herhangi biri.
tape: 1) dar bir elik, kat vb. i paras veya eriti. 2)
eirt metre. 3) erit metre kullanarak lmek. 4) ban
da kayt etmek. 5) manyetik bant.
tapeline: Uzunluk lmnde kullanlan in, fit, mm,

544

tar oi l
cm, m taksimatl veya iaretlenmi erit; erit metre.
tape mark: Manyetik bant belirteci.
tape measure: Bkz. tapeline.
taper: 1) aydnlatma mumu, lmbas vb. olarak kulla
nlan mumla kapl uzun bir fitil. 2) herhangi bir zayf
bir k. 3a) genilik ve kalnln yava yava ya da
tedricen a2almas; incelme, b) hareket, g vb. inde
ki derece derece azalma 4) incelen bir ey. 5) bir
noktaya kadar ls derece derece azalm. 6) ge
nilik ve kalnl derece derece azalmak. 7) azal
mak. 8) bir ucu giderek klmek. 9) giderek dur
mak.
taper bastard: Ekenar gen kesitli ee. taperecord: Bir teype kayt etmek.
tape recorder: Manyetik bant kullanlan bir ses kayl
cihaz; teyp.
taper file: San kuyruu ee.
taper gauge: Dairesel delikler, borular vb. inin apla
rn lmek iin kullanlan bir alet ya da gsterge.
taper roller bearing: Konik masural veya makaral
yalak.
tapped: Klavuzlu; di ekilmi.
tapper: Telgraf maniplesi.
tappet: Bir makinede belirli aralklarla bir baka para
ya hareket vermek iin kullanlan bir levye veya
knt; supap iteceinin, kem makaras aracl ile
kem ya da eksantrie temas ettii alt ksm.
tappet rod: Mot. supap liverleri ile kem makaralar
arasnda bulunan, kam milinin hareketini supaplara
ileten, ou zaman bir gayt iinde hareket eden rod
veya ubuk; Gem. Mak, teypit rod; supap itecei;
pushrod eklinde de kullanlr.
tappet roller: Mot supap iteceklerinin alt ularna
bal, yzeyi sertletirilmi silindir eklinde bir par
a; kem makaras; kemin kendisine verdii hareketi
supap iteceine aktarir.
tapping: Erimi metali bir ocaktan kepe ile aktma.
tapping machine: Dii vida ekmek iin kullanlan
tezgh; klavuz tezgh.
tap water: Musluk suyu; ime suyu.
tap-wrench: Klavuz veya pafta kolu; pafta anahtar.
tar: 1) odun, kmr, turba, ist vb. inden tahrip edici
damtma ile elde edilen keskin kokulu, kaln, yap
kan, kahverenginden siyaha kadar deien renkli
bir sv; katran; karbonlu hidrojenlerden oluur, t
revleri yzeyleri korumada ve trl organik bileikler
yapmnda kullanlr. 2) katran ile kaplamak veya s
vamak. 3) katrana ait; katran gibi. 4) katranlamak.
tar: Denizci veya gemici.
tare: 1) bir ykn net arln saptamak iin toplam
arlktan dlen kap, kutu, kamyon vb. inin arl
; dara. 2) bunun dlmesi.
target: Antikatot; elektronlarn yksek hzla arptklar
ve ikincil elektronlarn kayna olan bir metal levha;
hedef. 2) askeri hcuma konu olan bir gemi, bina,
taraf vb. hedef. 3) ekli ve kullanl bakmndan he
defe benzeyen bir ey.
tarnish; 1) parlak bir metal yzeyde oluan, onu donuklatran veya rengini deitiren ince bir oksit ve
ya slfr katman; gm ve bakr havada donuklarlar, altn ve platin ise etkilenmezler. 2) parlakln
kaybetmek; soldurmak; lekelemek. 3) lekelemek; le
kelenmek. 4) leke; kir. 5) lekeli yzey.
tar oil: Bitml kmrlerden gaz retimi srasnda

tarpaulin
yan rn olarak veya kok retme ilemi srasnda el
de edilen ve zellikle Almanya'da dizel motorlarnda
yaygn olarak kullanlan bir yakt; katran ya; z.a.
0,97-1,11 deerleri arasnda deimektedir.
tarpaulin: 1) katran, boya vb. ile su geirmez yaplan
(yelken bezi, muamba). 2) gemici; denizci.
tarry: Katrana benzeyen; katranl; katran kapl.
tarry substances: D/z. Mot, yalama yalarndaki me
tal taneciklerinin katalizr etkisi ile oluan katrana
benzer maddeler.
tart: Eki; ekice; mayho.
tartar: 1) zm suyunda bulunan ve arap kaplarnda
veya flarnda krmzms, kabua benzer birikinti
oluturan bir bileik; arap tortusu; potasyum bitartarat, KHC 4 H4 O 6 . 2) tkrk proteinleri ve kalsiyum
fosfattan oluan sert, di ta; tartar.
tartar emetic: Boyaclkta sabitletirici, tpta balgam
sktrc, kusturucu ve terletici olarak kullanlan ze
hirli, beyaz renkli bir tuz; potasyum antimonu tartrat,
KSbOC 4H4O 6.0,5 H 2 0 .
tartaric: Tatar veya tartarik asitten treyen; tartarik
asite ait veya onu kapsayan; tartarik.
tartaric acid: Sebze dokular veya meyva sularnda
bulunan ve ticar olarak potasyum bitartarat'tan elde
edilen saydam, renksiz kristalli asit; tartarik asit, HOOC (CHOH)2COOH; boyaclk, fotoraflk, tp vb.
inde kullanlr.
tartarization: Tartar oluturma.
tartarize: 1) tartarla muamele etmek; tartarla doyur
mak veya iba haline getirmek ya da tartarla birletir
mek.
tartaraus: Tartara ait; tartar gibi veya tartar kapsa
yan.
tartrate: Tartarik asitin bir tuzu veya esteri; tartarat.
tartrated: 1) tartardan tremi veya tartar kapsayan.
2) tartarik asitle birlemi.
tasimeter: Katlarn ok kk genileme veya hare
ketlerini ve buna neden olan scaklk deiimlerini
lmek iin kullanlan elektrikli bir cihaz; tasimetre.
tasimetric: Tasimetre veya tasimetri ile ilikili.
tasimetry: Tasimetre ile llen; tasimetre kullanm.
taurin: Bkz. taurine.
taurine: Safrada bulunan ve tarokoilik asitin hidrolizi
ile oluan renksiz, tarafsz, kristalli bileik; torin (to
ren), C 2 H 7 0 3 NS .
taurocholic acid: Safrada sodyum tuzlar olarak bulu
nan renksiz,
kristalli
asit;
torokolik
asit,
C 26 H 4 5 0 7 NS .
tautomerism: Denge durumunda olan baz maddele
rin birbirine dnebilen iki ekilde bulunmas zelli
itaxi: Kara veya denizde kendi gc ile hareket etmek:
Uak iin sylenir.
taximeter: Taksi ile ticar otolarda creti hesaplayan
ve kayt eden otomatik bir cihaz; taksimetre.
Tb: fite terbium.
TBN: Total Base Number: Toplam baz says.
TC: Bkz. technetium.
TDC: Bkz. top dead center.
Te: Bkz. tellurium.
T bar: Profili T eklinde olan kiri; T profil.
T beam: Profili T harfi eklinde olan kiri; T putrel.
teak: 1) sert, sarms kahverengi odunu olan, tekne
yapmnda kullanlan byk bir Dou Hindistan aa
c; tik. 2) bu aacn odunu.
Teknik Szlk - F. 35

teeny

545

teakwood: Bkz. teak.


team: Ekip; tim.
teamwork: Ekip ya da takm almas, ekip halinde
alma.
tear bomb: Gz yaartc bomba.
tear gas: Gzlerin sulanmas, ar gz ya ve geici
krle neden olan bir gaz; gz. yaartc gaz.
tech.: Bkz. 1) technical. 2) technically. 3) techno
logy.
technetium: Molibdenin dton ve ntronlarla bombardranndan elde edilen ve uranyum fizyonunda
bulunan, metalik kimyasal bir element; teknesyum;
Simg. Tc; at.a. 99 (?) at.no. 43; ilk ad masurium.
technic: Teknik.
technical: 1) pratik, endstriyel veya mekanik sanat
lar veya uygulamal bilimlere ilikin; sanata ait; ilm;
bilimsel. 2) zel (spesifik) bilim, sanat, meslek, el sa
nat vb. lerine ait, bunlarda kullanlan. 3) teknie ait;
teknikte; teknik gsteren; Teknik yetenek gibi. 4) il
ke ya da kurallara gre.
technical atmosphere: 1 kilogramlk bir kuvvetin 1

cm
'!ik bir yzeyi etkimesiyle oluan basn; teknik
atmosfer; at ksaltmas ile belirtilir.
technicality: 1) bilimsel (teknik) olma durumu veya
nitelii, 2) teknik terimler, yntemler vb. inin kullan
m. 3) bir sanat, bilim, kod veya yetenee ait bir nok
ta, ayrnt, yntem, terim vb. i. 4) bilimsel nitelik.
technically: Bilimsel bir biimde veya tarzda; teknik il
ke veya prensiplere gre. 2) teknik terimlerde.
technician: 1) baz konularn ayrntlarnda hnerli ki
i; zellikle byk teknik hner veya bilgiye sahip
ressam, yazar, mzisyen vb.; sanat uzman. 2) tek
nisyen.
technicolor: Herbiri bir tek renge duyarl trl ayr,
senkronize renklerin birlemesi ile renkli sinema fil
mi retme ilemi (ticar bir marka); teknikolor.
technics: 1) sanat ya da sanatlarn, zellikle, uygula
mal sanatlarn ilkeleri veya incelenmesi. 2) Bkz.
technique.
technique: 1) bilimsel veya mekaniksel bir operasyo
nu baarmak iin ilem yntemi. 2) bunu izleyen uz
manlk derecesi; teknik.
techno-: Sanat, bilim, hner, bilimsel, teknolojik an
lamlarnda bir nek.
technochemistry: Endstriyel kimya.
technologic: Bkz. technological.
technological: 1) teknolojiye ait veya teknolojiye ili
kin. 2) teknolojideki gelimeler nedeniyle; endstri,
tarm vb. inde makine kullanm sonucu teknik geli
me.
technologically: 1) teknoloji yardmyla. 2) teknoloji
ye gre; teknoloji bakmndan.
technology: Endstriyel veya pratik sanatlarn bilimi;
teknoloji. 2) bilim, sanat vb. inde kullanlan teknik te
rimler; teknik terminoloji. 3) uygulamal bilim.
tectonic: 1) yapya ait; yap ile ilikili; yapsal. 2) mi
marlk. 3) yerkabuunun deiimine ait ya da bu de
iimler sonucu olan; tektonik.
tectonics: 1) genel olarak yap sanatlar; zellikle ya
plan gzel ve yararl yapma sanat. 2) arazi yaps
ile ilgilenen jeoloji bilimi; tektonik bilimi.
tee: Bkz. T bar
tee bar: Bkz. T bar.
teeny: Bkz. tiny,

teeth
teeth: Freze tezghnda bir diskin evresine alan,
trl ekillerdeki, rnein devir drc dililerdeki
gibi helisel diler.
teeth cutting machine: Di ya da dili kesme makine
si; freze makinesi; freze tezgh.
TEL: Bkz. tetraethyl lead.
tel: Bkz. 1) telegram. 2) telegraphy. 3) telephone.
telautogram: Telatoraf ile verilen bir mesaj, resim
vb.; telatoram.
telautograph: Yaz, resim vb. lerini iletmek iin kulla
nlan telgrafa ait bir cihaz; bir tr faks cihaz; alc ta
rafnda elektriksel olarak denetlenen ve vericinin ka
lemi ile ayn hareketleri yapan kalem yardmyla kop
yalar oluturur.
T elbow: T eklinde dirsek; T dirsek; T dirsekli rakor.
telecamera: Teiekarnera; optik grntleri elektrik
akmna dntren bir vakum tp; rnein iyonoskop.
telecast: Televizyon ile yaynlanan; televizyon yayn
veya neriyat.
teledynamic transmission: Makaralar ve tel halatlar
la gc uzak mesafelere ileten sistem; teledinamik
g iletimi.
telefoto: Bkz. telephotograph (ticar bir marka).
teleg.: Bkz. 1) telegram. 2) telegraph. 3) teleg
raphy.
telegram: Telgraf sistemi ile iletilen mesaj; telgraf.
telegraph: 1) Orj. Ola. herhangi bir iaret verme ciha
z. 2) mesaj elektrik impulslar veya radyo dalgalar
na dntrerek bir tel ile ileten bir cihaz ya da sis
tem; telgraf sistemi.
telegrapher: Telgraf operatr; telgraf.
telegraphic: 1) telgrafa alt veya telgraf tarafndan ileti
len. 2) telgraf cihazlar veya makinelerine ait. 3) telg
raf gibi, ok ksa.
telegraphically: 1) telgraf ile. 2) telgraf tarz veya sti
linde; ksaca; zet olarak.
telegraphist: Telgraf operatr.
telegraphoscope: Telgraf ile resimleri iletmek iin
kullanlan bir cihaz.
telegraphy: 1) telgraf cihaznn altrlmas ya da i
letilmesi veya bunun almas. 2) mesajlarn telgraf
la iletilmesi. 3) telgraf cihazlarnn yapm.
teleelectric: Elektrikle uzak mesafelere iletilen mzik
vb. ine ait veya onu belirten.
telemechanics: Uzak bir mesafeden radyo dalgalar
ile mekanizmalar altrma bilimi.
telemeter: 1) bir cismin gzlemciden mesafesini sap
tamak iin kullanlan bir cihaz; mesafe bulucu; tele
metre. 2) basn, scaklk, radyasyon vb. ini lmek
ve bilgileri uzaktaki bir alcya iletmek iin kullanlan
herhangi bir elektronik cihaz; uzay almalar iin
kullanlmaktadr. 3) telemetre ile lmek veya ilet
mek
.
telemetric: Telemetreye ait: telemetre ile saptanm.
telemetry:
Telemetre
kullanm;
telemetri.
ielemicroscope: Hem teleskop ve hem de alak g
l mikroskop olarak kullanlabilen bir cihaz; telemikroskop.
telemotor: Uzak bir mesafeden mekanik bir cihazn
hareketini denetlemek iin kullanlan hidrolik ya da
elektriksel bir cihaz; zellikle bir geminin dmenini
denetleyen byle bir cihaz; telemotor.
telemotor system: Gemi dmen makinelerinde kulla

546

t elescopi c pip e s
nlan bir devre; telemotor sistemi: telemotor devresi;
Bkz.
telemotor.
telephone: 1) telefon ile konumak; telefon ile mesaj
iletmek. 2) sesi elektrik impulslarina evirerek tel yar
dmyla
veya telsiz olarak uzak mesafelere ileten ci
haz; telefon.
telephone booth: Telefon kabini; zellikle gemi maki
ne ve kazan dairelerinde bulunan ve ses geirme
yen bir hcre ya da kabin.
telephone receiver: Telefon cihaznn kulaa konu
lan ve trl elektriksel impulslar sese eviren ksm;
telefon alcs; telefon resiveri.
telephonic: 1) telefona ait; telefonlara ilikin. 2) tele
fonla iletilen.
telephonically: Telefon ile; telefon tarafndan.
telephonograph: Telefon konumalarn kayt etmek
iin kullanlan bir cihaz; telefonoraf.
telephony: 1) telefonla sesin iletimi bilimi. 2) telefon
larn yapm ve iletilmesi.
telephote: Fotoraflar uzak bir mesafeye gndermek
veya iletmek iin kullanlan trl cihazlardan herhan
gi biri.
telephoto: 1) telefotorafa ilikin. 2) uzaktaki bir cis
min byk grntsn reten bileik bir mercee
ait veya onu belirten. 3) bir telefotoraf.
telephotograph: 1) telefoto mercekle ekilmi bir fo
toraf; telefotoraf. 2) telefotoraf ile iletilen bir fo
toraf. 3) telefoto mercekle fotoraf ekmek. 4) tele
fotografi ile fotoraflar iletmek.
telephotographic: Telefotografiye ait, ona ilikin ya
da telefotografide kullanlan.
telephotography: Telefoto mercek veya makine ile
te
leskop
kullanlarak,
uzaktaki
cisimleri
fotoraflandr- ma ilemi veya sanat. 2) k nlarn
elektrik sinyal lerine dntererek tel veya radyo
kanallar ile ilet me ilemi veya bilimi; telefotografi.
telephoto lens: Grnty bytmek amacyla bir ka
merann normal mercei yerine kullanlan ibkey
ve dbkey mercekler bileimi; telefoto mercek.
teleprinter: Bkz. teletypewriter.
Teleprompter: Dinleyici veya seyirciler tarafndan
g rlmeyen, bir konuma vb. ini aynen ileten ve
byle likle konumac, aktr vb. ine yardm eden
elektro
nik,
bir cihaz (ticar bir marka).
teleran: Radar, yer haritalar vb. tarafndan alnan veri
leri televizyon ile uaklara ileten ve hava navigasyonuna (seyir bilimine) yardm eden elektronik bir ci
haz; teleran.
telescope: 1) yldzlar gibi, uzaktaki cisimleri grnr
yapan, yaklatran ve dolaysyla byten bir cihaz;
teleskop. 2) ksaltmak; youturmak. 3) birbirinin ii
ne gemek.
telescope gauge: Buh. Mak. kolonlar ve dolaysyla
gaytlar arasndaki aralk veya mesafeyi lmek iin
kullanlan bir l cihaz; teleskop gsterge; gaytlarn paralelliinin lmnde kullanlr.
telescopic: 1) teleskop veya teleskoplara ait. 2) bir te
leskop ile grlen veya elde edilen. 3) sadece teles
kop yardm ile grlebilen. 4) birbirinin iine kayan
ksmlara sahip olan: Teleskopik borular gibi.
telescopically: 1) teleskop yardmyla. 2) teleskopik
ekil veya tarzda.
telescopic pipes: D/z. Mot. byk gl motorlarda
kroshed pin (apraz muylu) yataklarn yalamak

t elesco pi c t ub e s
t
iin kullanlan, i ie gemi iki boru; teleskop boru
lar; teleskopik borular.
telescopic tubes: Bkz. telescopic pipes.
telescopic valve: Diz. Mot. silindir dikey eksein zeri
ne yerletirilen daha iyi giri ve egzoz salayan ve
sl ve basn gerilmelerini vb. gideren bir supap ya
da valf ekli; i ie iki supaptan oluur; teleskopik
valf; coaxial valve eklinde de kullanlr.
telescopst: Teleskop kullanma ve teleskopik gzlem
ler yapmada uzman kii.
telescopy: 1) teleskop kullanma pratii veya sanat.
2) teleskoplar yapma sanat.
telespectroscope: Yldzlarn vb. tayflarn retmek
iin kullanlan, teleskop ve spektroskop bileimi bir
cihaz; telespektroskop.
telesteoscope: Uzaktaki cisimlerin steoroskopik man
zarasn salayan, iki gzle baklan bir teleskop; telesteoskop.
telethermometer: Elektriksel olarak uzaktan kayt ya
pabilen bir termometre veya scaklk ler; rnein
bir galvanometreye balanan bir termoelektrik dev
re; teletermometre.
teletype: 1) bir tr telli daktilo makinesi (ticar bir mar
ka). 2) byle bir cihazla iletiim. 3) byle bir cihazla
(teletip ile) mesaj gndermek.
teletypewriter: Bir tr telgraf sistemi; vericinin klavye
sindeki mesaj yazan bir alc; ileticinin klavyesindeki
harflerden birine basld zaman elektrik impulslar
retilir ve alc zerindeki ayn harfin kayt salanr.
teleview: Televizyona bakmak ya da seyretmek.
televise: Televizyon ile neretmek, iletmek, yaymak
veya almak.
television: 1) televizyon. 2) televizyon cihazlarn yap
ma veya iletme sanat. 3) televizyon kullanan radyo
neriyat sistemi.
television receiver: Televizyon alcs; esas olarak bir
katot tp ile, elektron nn floresan perdeye akta
ran veya yanstan, elektromknats ekli verilmi tel
bobinlerden oluan bir cihaz; televizyon alcs.
telfer:
Bkz.
telpher.
teiferage: Bkz. telpherage.
telltale: Bilgileri kayt etmek veya gstermek iin
kulla nlan trl cihazlardan biri, zellikle: a) gemi
dme ninin durumunu gsteren cihaz; dmen
endikatr veya dmen miri, b) i veya mesai
saatlerinin ba lang veya sona eriini kayt eden
saat. c) alak bir kprye yaklaldn belirtmek
iin demiryollarna aslan bir sra erit.
telltale gear: Buh. Mak. tornistan kolu, veyaft, ba
lant ve bir gstergeden oluan donanm; manevra
donanm.
telltale hole: Kazanlarn n ve arka aynalarn birbirle
rine skca balayan payandalarn yatay eksenleri
boyunca alan, en az 4,76 mm (3/16 in) apnda
dairesel delik; kazan dna bu delikten buhar veya
su kmas halinde payandann kesildii ya da krld
anlalr.
tellurate: Tellrik asitin bir tuzu; tellrat.
telluret: Bkz. telluride.
tellurian: Dnyann durumu, dn (gnlk, yllk
dnler vb.) bunlarn neden olduu gece, gndz
ve mevsimlerin nasl olutuunu gsteren bir cihaz.
telluric: Tellrz bileiklerinden daha yksek deerli
tellr kapsayan bileiklere ait veya onlar belirten; tel

547

t em p era t u r e g ra di e n

lrik.
tellurid: Bkz. telluride.
telluride: Tellrn elektropozitif bir element veya kk
ile birlemesinden oluan bir bileik; tellurid.
tellurion: Bkz. tellurian.
tellurite: 1) deerli tellr kapsayan tellrz asitin
bir tuzu. 2) doal tellr dioksit, Te0 2 .
tellurium: Kkrt ve selenyum (selen) ile ayn aile
den olan ve doada tellrit ve tellrit mineralleri ola
rak bulunan nadir, kalay beyaz renkli, gevrek, kim
yasal metalsi element; tellr; Simg. Te; at.a.
127,61; at.no. 52; bakrn rafine edilmesinde yan
rn.
tellurize: Tellr ile birletirmek veya muamele etmek.
tellurous: Tellrik bileiklere gre daha dk deer
li tellr kapsayan bileiklere ilikin veya ondan tre
yen; tellrz.
telo-: Bkz. tele-.
telodynamic: Kablo ve makaralarla mekanik gcn
uzak bir mesafeye iletilmesine ait veya iletilmesi
iin.
telpher: 1) bir kabloya asl olarak elektrikle hareket
ettirilen bir vagon; teleferik. 2) teleferik ile seyahat et
mek; telfer biiminde de kullanlr.
telpherage: Teleferiklerin kullanld bir ulam siste
mi; teiferage biiminde de kullanlr.
Telstar: Televizyon, telefon vb. yaynlar iin kullan
lan yapay bir uydu; Telstar (ticari bir marka).
temblor: Deprem; yersarsnts veya zelzele.
temp.: Bkz. 1) temperance. 2) temperature. 3) tem
porary.
temper: 1) bir baka eyle kartrarak daha uygun, is
tenilen ekilde yapmak veya ar maddelerinden
arndrmak; iddetini azaltmak. 2) bir ey kartrarak
veya bir ekilde muamele ederek uygun yap; sertlik
vb. ine getirmek: Baz boyalar ya ile inceltilir gibi;
elie, kzdrlp an soutarak su verme. 3) yumua
mak veya yumuatmak. 4) tavlamak (elii). 5) sert
lik derecesi ve esnekliine gre bir metalin durumu.
6) tav.
tempera: 1) boyalarn tutkal, kazein veya yumurta,
zellikle yumurta sars ile kartrld boyama ile
mi. 2) bu ilemde kullanlan boya; suluboya,
temperament: 1a) klim, b) scaklk. 2) orantl kar
m; bileenleri dengeli karm.
temperance: Ilimli olma durumu veya nitelii; lml
lk.
temperate: 1) ok scak veya ok souk olmayan;
lk; mutedil; lml: klim vb. iin sylenir.
temperature: 1) termometre ile llen s iddeti ya
da younluu. 2) bir maddenin ortalama molekler
kinetik enerjisinin lm. 3) scaklk ya da shu
net. 4a) canl bir gvdenin scaklk derecesi (yanl
olarak ss), b) bunun normali geen deeri (98,6F
veya 37C).
temperature, absolute: Bkz. absolute temperature.
temperature, critical: Bir gazn ne kadar byk olur
sa olsun, basn ile svlatrlamad scaklk; kritik
scaklk.
temperature gauge: Bkz. thermometer.
temperature gradient: 1) oalan ykselti veya ra
km ile scaklk miktarndaki deiim. 2) Term. bir
ucu stlan bir ubuun scak ve souk ular arasn
daki C/cm birimi ile belirtilen scaklk fark.

t em p era t u r e indicat o r
temperature indicator: Bkz. thermometer; scaklk
gstergesi.
temperature recorder: Scakl zaman ile kayt et
mek iin kullanlan, ok sayda termometreden olu
an bir cihaz; scaklk kayt edicisi.
temperature regulator: Diz. Mot. soutma devrelerin
de makineye giren tatl suyun scakln termostatik
olarak dzenleyen bir cihaz; scaklk reglatr; s
caklk dzenleyicisi.
temperature scale: Suyun donma scakl ile kayna
ma noktas arasnda eit blntlerden oluan bir
skala; scaklk skalas; Selsiys (Celcius), Fahren
hayt (Fahrenheit) vb. skalalar gibi.
temperature strength: Diz. Mot. yatak metalinin yk
sek scaklklarda yk tama yetenei; scaklk dayankl; yatak metallerinin byk bir blm yksek
scaklklarda yumuar ve daha kk bas dayanklna sahip olurlar.
temperature stress: Bkz. heat stress.
temperature wave: Scaklk deiiminin gelimesi; r
nein uzun ve souk bir metal ubuun bir ucunun
iddetle stlmas ile balayan bir dalga; scaklk dal
gas.
tempered: 1) deiik nitelikte madde ilve edilerek
veya kartrlarak deitirilmi. 2) tavlanm veya su
verilmi (bir elie).
tempering: Normalletirilmi veya su verilmi bir eli
in fiziksel zelliklerini gelitirmek iin, alt kritik s
caklnn altna kadar yeniden stmak; tavlamak.
template (templet): 1) Mim. a) bir kiriin altna konu
larak basn darnna yardm eden ksa bir ta ve
ya aa. b) kap boluu gibi, ak bir ksmn duvar
larn birletirmek iin kullanlan bir kiri; hatl. 2)
aa iiliinde doruluu saptamak iin kullanlan,
ou zaman ince bir levha eklinde bir kalp; ab
lon; model; mastar.
temple: Bir dokuma tezghnda, alma srasnda ku
ma gerek geniliinde gergin tutan bir ara.
temporarily: Sadece bir zaman iin; geici olarak.
temporariness: Geici veya fani olma durumu veya
nitelii; geicilik; fanilik.
temporary: Sadece bir zaman iin sren, kullanlan
vb.; sabit olmayan; geici; muvakkat.
temporary hardness: Kalsiyum ve magnezyum bikar
bonatlar tarafndan oluturulan ve suyun kaynatlma
s ile giderilebilen bir su sertlii; geici sertlik.
temporary magnetism: Manyetik alanda bulunduu
zaman bir cismin kazand ve manyetik alan dna
karldnda kaybettii manyetizm; geici mknats
lk.
temporary repair: Den. belirli bir sefer zamannda ta
mamlamak iin uygulanan geici tamirat; geici ona
rm.
tempt: Orj. Ola. tecrbe etmek veya denemek.
t en: 1) dokuz ile on bir arasndaki tam say; 10; X. 2)
on kii veya eyden oluan herhangi bir gurup. 3)
bir dizide onuncu. 4) o.n dolarlk (ABD) kt para
tenacity; Yapkan olma durumu veya niteiii; yap
kanlk.
tendency: Belirli bir yne doru hareket eilimi; te
mayl; eilim.
tender: 1) kolayca inenen, krilan, kesilen vb.; yu
muak, kolay krlr vb. 2) dikkatli elleleme gerekti
ren. 3) lml; hafif; kaba ya da dalgal olmayan. 4)

548

t e p e f ac t io n
Den. GM'i kk, yava olarak yalpaya den ve ya
va dzelen gemi; tender ship olarak kullanlr.
tender: 1) Den. daha byk bir gemiyi donatan ya da
tehiz eden veya ihtiyalarn karlayan kk bir
gemi; yardmc gemi. 2) sahile yakn bir gemiden
yolcu vb. tamak iin kullanlan bot; filika; kayk. 3)
bir trenin arka ksmna bal, lokomotif iin kmr
ve su tayan bir vagon.
tender ship: Den. gverte st havaleli yklenmi ve
ar olarak yalpa yapan ve dengesi zayf bir gemi;
cranky ship eklinde de kullanlr.
tenfold: 1) on paras olan. 2) on misli; on kat.
tenon: Bir para tahtann ucuna alan ve kendisine
uygun bir delie geen para; erkek para; bu ekil
de yaplan geme.
tensibility: Gerilebilme durumu veya nitelii; gerilme
yetenei.
tensible: Gerilebilir.
tensibiy: Tansiyon ve eki yardmyla.
tensile: 1) tansiyona ait; gerilmeye ait; gerilmeye u
rayan; gerilme uygulayan. 2) gerilmeye sahip olan.
tensile bolt: Germe cvatas.
tensile strain: Boyuna gerilmeye diren; gerilme dayankl; bir maddenin kopma olumakszn boyuna
ynde ekilmesi srasnda, arlk olarak en byk
ykn uyguland birim alanla ifade edilir; germe
nedeniyle oluan ekil deiiklii.
tensile stress: D kuvvetlerin etkisine diren gste
ren i kuvvet; eki gerilmesi; tension olarak da kulla
nlr.
tensile test: Germe deneyi; ekme deneyi.
tensility: Germe durumu ya da niteiii; gerginlik.
tensimeter: Gazlarn veya buharlarn gerilme ya da
basnlarn lmek iin kullanlan bir cihaz; mano
metre; tansimetre.
tensiometer: Bir tel, ip, halat vb. inin gerginliini l
mek iin kullanlan bir cihaz; tansiometre.
tension: 1) diki makinesindeki iplik gibi, bir eyi ger
mek veya gergin yapmak iin kullanlan bir cihaz. 2)
elektromotor kuvvet; elektrik potansiyeli veya potan
siyel fark. 3) bir gaz ya da buharn geniletme kuv
veti veya basnc. 4a) uzatma eiliminde olan kuvvet
lerle bir maddede meydana getirilen bir gerilme; e
ki; eki gerilmesi, b) malzemenin dayanklina kar
byle bir ekme uygulayan kuvvet ya da kuvvetler bi
leimi.
tensional: Tansiyon (eki) ile ilikili; tansiyon veya
ekiye ait.
tension bolt: Bkz. tie rod.
tensioning gear: Germe donanm; motorlarn al
malar srasnda s alarak genileyen zinciri germek
iin kullanlr.
tensioning jack: Diz. Mot. silindir kapak saplamalar
nn somunlarn vira etmek, skmak iin kullanlan ve
basnl (600-500 bar) hava ile alan bir alet.
tension rod: Bkz. tie rod.
tension spring: Germe yay.
tensive; Tansiyon ya da ekiye neden olma.
tenth: 1) bir srada dokuzuncudan sonra gelen; onun
cu. 2) bir eyin on eit parasndan herhangi birini
belirten. 3) bir eyin on eit parasndan herhangi bi
ri; 1/10.
tenthly: Onuncu srada veya yerde.
epefaction: Ilklatrma.

tepefy
tepefy: Ilk yapmak; lk olmak; lklatrmak.
tepid: Ilk.
12
tera-: 10 (1 000 000 000 000) veya trilyon anlamn
da bir nek; tera; T ksaltmas ile belirtilir.
terbia: Sulandirilm asitlerde znen beyaz bir toz;
terbiyum oksit, Tb 2 0 3 .
Terbium: Nadir toprak grubundan metalik kimyasal
bir element; terbiyum; gadolinit ve dier mineraller
de bulunur; Simg. Tb; at.a. 159,2; at.no. 65.
terebene: Slfrik asitin terebantini etkimesiyle elde
edilen terpenler karm; tereben.
terebic acid: Terebantinin oksidasyon (oksitlenme)
rn olan beyaz, kristalli asit; terebik asit,
C 7 H 10 0 4 .
terebinth: Sumak ailesinden (familyasndan) terebantin veren kk bir Avrupa aac; terebint aac.
terebinthic: Bkz. terebinthine.
terebinthine: 1) terebint aacna ait. 2) terebantine
ait ya da ona benzeyen.
terete: Silindirik veya hafif konik ekilde ve dairesel
enine kesitte.
term: 1) Orj. Ola. bir srecin balang veya sonunu
belirten zaman aral. 2) snrlar belirli bir zaman
peryotu; herhangi bir eyin srd zaman. 3)
Nad. Ola. snr, limit veya hudut. 4) Mate. a) iki say
l bir kesir veya orann herhangi biri; terim, b) bir se
rideki saylardan herhangi biri. c) cebirsel bir ifade
deki + veya - iaretle birletirilen niceliklerden biri.
term.: Bkz. 1) terminal. 2) terminate.
terminal: 1) bir dizinin sonunda oluan; sona erme; fi
nal; son. 2) demiryolu hattnn sonunda denen vb.
3) bir elektrik devresinin ularndan herhangi biri ya
da balant ularnn herhangi biri; u; kutup; termi
nal. 4) demiryolu gibi, tamaclk hattnn istasyon,
manevra yeri vb, i dahil, ularndan herbiri. 5) bir
ulam hattnn nemli bir noktasndaki istasyon.
terminal boxe: Elekt. terminal kutusu.
terminal combustion pressure: Mot. yanma srasn
da silindirde oluan en yksek basn; terminal yan
ma basnc; maksimum basn; dizel motorlarnda
40-250 ve benzin motorlarnda yaklak 50 bar dola
yndadr.
terminal combustion temperature: Mot. yanma sra
snda silindir iinde oluan en yksek scaklk; mak
simum yanma scakl; terminal yanma scakl; di
o
zel motorlannda 1400 -1900C ve benzin motorlarinda 2200-2500C dolaylarndadr.
terminal compression pressure: Mof. sktrma stroku (kursu) srasnda, silindirde oluan en yksek ba
sn; terminal sktrma basnc; sktrma sonu ba
snc; dize! motorlarnda 28-45 bar ve benzin motorla
rnda 5-10 (maks, 15) bar dolayndadr.
terminal compression temperature: Mot, sktrma
srasnda silindirde oluan en yksek scaklk termi
nal sktrma scakl; sktrma sonu scakl; di
zel motorlarnda 450-65OC ve benzin motorlannda
60-70C dolayndadr.
terminal expansion pressure: Mot. genileme stroku
(kursu) sonunda silindir iindeki basn; genileme
sonu basnc; terminal genileme basnc; 1,5-4,5
bar deerleri arasnda deiir.
terminal expansion temperature: Mot. genileme so
nunda silindir iindeki gazlann scakl; genileme
sonu scakl; terminal genileme scakl.

.549

terrestria l magneti s m
terminal heater: Gemi stma-havalandrma devrelerin
de bir oda termostat ile hareket ettirilen, otomatik
buhar valf tarafndan denetlenen ve ayr blmelere
hizmet eden bir stc veya rihiyter; terminal stc.
terminally: 1) sonunda. 2) her bir terim.
terminal pressure: Buh. Mak. i strokunun sonunda,
egzoz portlar henz ald srada, silindir iindeki
buharn basnc; terminal basnc; sondaki basn.
terminal voltage: Bir elektrik makinesi (motor ya da
jeneratr), elektrik devresi vb. inin ular arasndaki
potansiyel fark; terminal gerilimi; ular arasndaki
potansiyel fark.
terminate: 1) zaman ya da mesafe sonuna gelmek;
sonunu oluturmak; snrlamak, bitirmek, sona er
mek veya tahdit etmek. 2) son vermek; durdurmak.
3) bir zaman veya mesafenin sonuna gelmek.
termination: Mesafe ya da zamanda bir eyin sonu;
limit, snr veya hudut; sonu ya da netice.
terminological: Terminolojiye ilikin.
terminology: 1) sanat, bilim vb. inin zel bir alannda
kullanlan terimler sistemi; terminoloji. 2) Nad. Ola.
bilimin zel branlarndaki terimlerin incelenmesi ya
da bilimi.
terminus: 1) Nad. Ola. snr ya da limit. 2) snr ta.
3) sonu; ama. 4) demiryolu, otobs veya hava hat
tnn ularndan herbiri. 5) ing. byle bir hattn so
nundaki istasyon veya ehir.
termless: Snrsz veya hudutsuz.
tern: saylan.
ternary: 1) paradan yaplm; misli; l. 2)
. 3) Kimy. farkl element, kk vb. kapsayan ve
ya ona ait. 4) Mafe. a) taban olan. b) dei
ken kapsayan. 5) Metal, metalin alam.
ternary compound: Kalsiyum karbonat (CaCO3 gi
bi, elementten oluan bir bileik; l bilefk;
elemanl bileik.
ternate: 1) ten meydana gelen. 2) lerle dzenlen
mi.
template: Kurun ve kalay alam ile kaplanm de
mir ya da elik levha.
terpene: Uucu yalar, reineler vb. inde bulunan ve
genel forml C 1 0 H 1 6 olan izomerik karbonlu hidro
jenler serisinin herhangi biri; terpen.
terpineol: Belirli uucu yalarda bulunan ve parfm
lerde kullanlan leylak kokulu izomerik karbonlu
hidrojenden biri; terpinol, C 1 0 H 1 7 OH .
terra: Toprak; Dnya.
terra alba: Magnezia, kaolen, alta gibi trl beyaz
topraklardan herhangi biri.
terrain clearance indicator: Yere gnderilen radyo
dalgas ile yerden radyo dalgasnn alnmas iin ge
rekli sreye gre alan bir ykselti ler; radyo alti
metresi: Uaklarda kullanilir.
terramycin: Topraktan elde edilen, belirli virs ve
bakterilere kar etkili bir antibiyotik; terramisin.
terreila: Dnyann mknatslln kantlamak iin kul
lanlan bir cihaz; manyetik kre.
terrene: 1) Dnya; yerkre. 2) arazi ya da toprak.
terrestrial: 1) Bu dnyaya ait; dnyev. 2) karaya ait;
topraktan oluan. 3) karada yaayan. 4) arazi ya da
toprakta yetien.
terrestrial heat: Yerse! s; yerkrenin trl ksmlanndan kan doal buhar, kmr vb. inin ss.
terrestrial magnetism: Dnya' nn sahip olduu man-

tertiar y
yetik alan; bu manyetik alann incelenmesi; Dnya
nn manyetik alan; Dnya'nn trl ksmlarnda bir
birinden farkl olan alan.
tertiary: 1) nc sra, oluum vb. ine ait; nc.
2) Kimy. a) bir kkn yerini alan kapsayan, b) bir
zincir ya da emberde dier karbon atomu ile bir
leen bir karbon atomuna ait veya onu belirten.
tervalent: deer ya da valansa sahip olan; trivalent eklinde de kullanlr.
Tesla coil: Yksek frekansl kvlcm (ark) aralna sa
hip olan bir endksiyon bobini; Tesla bobini; yk
sek frekansl bir bobin.
test: 1) deerli metalleri damtma veya rafine etmek
iin kullanlan gzenekli kk bir pota. 2) gzenek
li kk bir pota ile metali denemek veya test et
mek. 3) F/z. deney; tecrbe; test. 4) Kimy. a) bir
madde ya da karm belirlemek iin bir deney ya
da tepkime, b) ilemde kullanlan ayra, c) ondan
elde edilen pozitif belirti. 5) gzenekli kk bir pota
da olduu gibi bir metali damtmak ya da rafine et
mek. 6) bir deney, tecrbe veya teste konu olmak.
7) Kimy. bir ayra veya ayralarla muayene etmek.
test bar: Trl deneyler uygulanmak zere byk bir
dkm vb. i ktleden alnan ubuk; deney ubuu.
test bench: Deney ya da tecrbe tezgh.
test, bending: Bkz. bending test.
test chamber: Deneyler yaplan bir yer; deney hcre
si; deney odas.
test clip: Elektrikli l cihazlarnn kablo ularnda
bulunan kska; test ya da deney klipsi.
test cocks: Tesviye ieleri krld zaman, kazan
iindeki su dzeyini saptamak iin alev borulu ka
zanlarda kullanlan musluk; tecrbe veya deney
musluklar.
tester: Deney yapan ya da tecrbe eden kii veya
ey; deney cihaz.
test, hammer: eki deneyi.
test, hardness: Bkz. hardness test.
test, hydrostatic: Hidrostatik test; Bkz. hydrostatic
test.
testing: Deney yapma; deneme; l alma.
testing lamp: Elekt. tecrbe lmbas; sigortalarn sa
laml, bir devredeki kaak vb. inin kontrolunda kul
lanlr.
testing machine: Deney makinesi; deney cihaz.
test paper: Kimy. deneyler iin ayrala hazrlanan k
t; deney kd: Turnusol kd gibi Bkz. litmus
paper.
test plate: Bir malzeme veya san zellikleri veya da
yann denemek zere alnan para; deney lev
has; rnek para.
test pressure: Deney ya da tecrbe basnc.
test stand: Makinelere, imal edildikten sonra fren beygirgc, mekanik verim, supap zamanlamas ynn
den bir seri deneyin uyguland yer; deney yeri;
test mahalli.
test tube: Kimyasal deneylerde vb. kullanlan bir ucu
kapal, ince, saydam ve camdan yaplm bir tp; de
ney tp.
tetarto-: Drdnc anlamnda bir nek.
tetra-: Drt (4) anlamnda bir nek.
tetrabasic: Her bir moleklnde deitirilebilir drt
hidrojen atomu bulunan asite ait veya onu belirten.
tetrachloride: Moleklde drt klor atomu bulunan

550

tet rahydrona phth al en e


herhangi
bir
kimyasal
bileik;
tetraklorr.
tetrachloroethylene: Sv. Yk. tetrakloretilen; karbon
diklorr; etilen tetraklorr; perkloretilen; "PER",
"Perklone", kzgn yzey ve aleve temas ettii za
man ok zehirli gazlar karan, insan sal iin za
rarl, keskin aromatik kokulu, doymam alifatik aile
sinden, higroskopik olmayan, dayankl, renksiz bir
0
sv; Simg. CCI : 15,5
/15,5C'de z.a. 1,6302
1,635; k.n.121,2C; d.n.-22,7C; suda zn
mez; 20C'de Visk. 0,880; gemilerde evre scakl
ve atmosfer basncnda tanr.
tetracid: Bir tuz oluturmak iin bir monobazik asitin
drt molekl ile tepkiyebilen drt OH grubuna sa
hip olan bir alkol; tetrasit.
tetrad: 1) drt says; 4. 2) drdn grubu ya da tak
m. 3) drt deerli olan bir atom, kk (radikal) veya
element.
tetradecane: Parlama noktas 202C (396F) olan, al
kolde znen, suda znmeyen, yanc ve renksiz
bir sv; tetradekan, C H
ve CH (CH ) CH ;
14
30
3
2 12
3
20/4C'de z.a. 0,7653; k.n. 253,5C; e.n. 5,5C;
organik sentezlerde ve zc olarak kullanlr.
tetradymite: Doal bizmut tellrid, Bi 2 Te3 ; ince yap
rak eklinde soluk, elik grisi renkli bir mineral.
tetraethyl lead: Ar, renksiz, zehirli bir kurun bilei
i; kurun tetraetil, Pb (C H ) gc ykseltmek ve
2

makinede vuruntuyu nlemek iin benzine katlr.


tetragon: Drt kenar ve drt as olan bir dzlem e
kil; drtgen.
tetragonal: 1) drtgene ait; drtgen eklinde olan;
drtgensel. 2) ekseni dik alarda ve iki yanal ek
seni eit olan kristalleme (billurlama) sistemine ait
ya da bu sistemi belirten; tetragonal.
tetragonal crystal: Karlkl dikdrtgen eksene sa
hip ve bunlardan ikisi birbirine eit olan bir kristal;
tetragonal kristal; dikdrtgensel kristal.
tetrahedral: Drt yzlye ait; drt yzl ekilde olan;
drt yz olan.
tetrahedral atom: Deer ya da valans balar ekir
dekten drt yzlnn kelerine yneltilen drt de
erli bir atomun ekli; drt yz olan atom.
tetrahedrite: Griden siyaha kadar deien ve drt
yzl kristaller eklinde bulunan bir mineral; esas
olarak bakr ve antimonun slfr, 3Cu 2 .S.Sb 2S; tetrahedrit; bir ok eklinde bakr, ksmen demir, kur
un, gm vb. ile yer deitirmitir.
tetrahedron: gen eklinde drt yzeyi olan kat bir
ekil; drt yzl.
tetrahydrofuran: Sv. Yk. tetrahidrofuran; siklotetrametilen oksit; dietilen oksit; tetrametilen oksit; THF;
yangn ve patlama tehlikesi olan, etere benzer koku
lu, insan sal iin zararl, higroskopik, dayankl,
renksiz ve akc bir sv; Simg. OCH 2 CH 2 CH 2 CH 2
;
20/4C'de z.a. 0,886-0,889; k.n. 66C; d.n.
-108,5C; suda tm ile znr; 20C'de Visk. yak
lak 1cP, gemilerde evre scakl ve atmosfer ba
sncnda tanr.
tetrahydronaphthalene: Sv. Yk. tetrahidronaftalen;
1,2,3,4-tetrahidronaftalen; tetralin; nemli tehlikesi ol
mayan, keskin ve terebantine benzer kokulu, aroma
tik ailesinden, higroskopik olmayan, dayankl, insan
sal iin zararl, renksiz bir sv; Simg. C 1 0 H 1 2 ;
0

20/4 C'de z.a. 0,97; k.n. 207,5C; d.n.-30 C; su


da znmez; viskozitesi belli deil; gemilerde ev-

t e t ra me t h y l lea d
re
scakl ve
atmosfer basncnda tanr.
tetramethyl lead: Suda znmeyen ve benzen, pet
rol eteri, alkolde hafife znen bir kurun bileii;
kurun tetrametil; Simg. (CH 3 )4 Pb; z.a. 1,995;
d.n.-27,5C; k.n. 110C; yanc ve zehirli, uak benzi
ninde oktan saysn drmek iin kullanlr.
tetratomic: 1) drt atomlu bir molekle ait veya bu
molekl belirten, 2) deitirilebilir drt atomu veya
grubu olan. 3) Nad. Ola. drt deerli.
tetravalent: 1) drt deeri olan; drt deerli. 2) drt
hidrojen atomu ile birleebilen.
tetrode: Drt eleman (ou zaman bir katot, bir lev
ha ve iki zgara) kapsayan bir elektron tp; yksek
frekans amplifikatr olarak kullanlr.
tetrode transistor: iki esas balantl ve konvansiyonel p-n-p veya n-p-n birlemi transistor; drt elemanl transistor.
tetroxid: Bkz. tetroxide.
tetroxide: Her moleklnde drt oksijen atomu olan
herhangi bir oksit; tetroksit.
tetryl: zellikle fnyelerde patlayc olarak kullanlan
sar bir toz; tetril, C 7 H 5 N 5 0 8 tetranitrometilanilin.
textbook:Bilim konusunun ilkelerinde bilgi veren ki
tap; retimde esas olarak kullanlan herhangi bir ki
tap; ders kitab.
textolite: Reine emdirilmi branda sktrlarak elde
edilen ince katmanl plstik madde; tekstolit; baz ge
milerin aft kovanlarnda yatak malzemesi olarak kul
lanlr.
Th: Bkz. thorium.
thalassic: 1) deniz ya da okyanusa ait. 2) krfez, b
yk krfez ve kk denizlere ait.
thallic: deerli talyum kapsayan bir bileie ait ve
ya bu bileii belirten.
thallious: Bkz. thallous.
thallium: Nadir, mavimsi beyaz, yumuak, elementle
rin en hafifi olan ve doal radyoaktif izotoplar bulu
nan metalik kimyasal bir element; talyum; vuruntuya
kar bileikler, fare zehiri vb. i yapmlarnda kullan
lr; simg. Tl; at.a. 204,39; at.no.81.
thallous: Bir (1) deerli talyum kapsayan kimyasal
bir bileie ait.
thaw: 1) erimek; buz, kar vb. i gibi sv ya da yar sv
olmak. 2) donma noktasnn zerine ykselerek eri
mek. 3) erimeye neden olmak. 4) erime.
thebain: Tpta kullanlan, hahatan elde edilen renk
siz, zehirli bir alkaloit; tebain, C 19 H 21 N0 3 .
thein: Bkz. theine.
theine: zellikle ayda bulunan kafein; tein.
theobrornin: Bkz. theobromine.
theobromine: Kakao bitkisi ve yapraklarndan kar
lan ac, kristalli bir alkaloit; teobromin, C 7 H 8 0 2 N 4 ;
tpta idrar sktrc ve sinir uyarcs olarak kullan
lr; teofilin ve kafeinle ilikilidir.
theodolite: Dikey ve yatay alar lmek iin srveyrler tarafndan kullanlan zel bir tr teleskop. 2)
bulutlarn ykseklii ve hzlarn lmek iin kullan
lan optik bir cihaz; teodolit.
theophyln: Bkz. theophylline.
theophylline: ay yapraklarndan karlan renksiz,
kristalli bir alkaloit; teofilin, C 2 H 8 0 2 N 4 .H 2 0 ;
teobro min gibi kullanlr.
theor.: Bkz. theorem.
theorem: 1) bir eitlik veya formlde ilikinin ifadesi.

551

t h erma l a b sor b e r

2) teorem; dava; nerme. 3) Mate., Fiz., ispatlana


rak somutlatrlm bir neri.
theorematic: Teorem veya teoremlere ait; teorem ve
ya teoremler tabiatnda olan.
theoretic: Bkz. theoretical.
theoretical: 1) teori veya kurama ait; kuramsal. 2) te
oriye gre; nazar; ideal.
3
3
theoretical air: 1 kilogram, m veya Nm yaktn tam
3
3
yanmas iin gerekli kg, mol, m veya Nm trn
den minimum hava miktar; teorik hava; kuramsal
hava (miktar).
theoretical capacity: Bir pompann gerek hacimsel
kapasitesinin, hacimsel verime oran; teorik kapasi
te; kuramsal kapasite.
theoretical cycle: Teorik ya da kuramsal evrim;
Bkz, theoretical diagram.
theoretical diagram: ounlukla termodinamikte kul
lanlan, rnein kark evrim, sabit hacim evrimi,
sabit basn evrimi, Brayton evrimi, Rankin evri
mi, Atkinson evrimi, Karno evrimi, kompresr ev
rimi vb. i diyagramlardan herhangi biri; teorik ya da
kuramsal evrim.
theoretical efficiency: Teorik veya kuramsal verim;
teorik diyagramlarn evrim verimi; termodinamik
yntemlerle hesaplanan verim.; Bkz. thermal effici
ency.
theoretical head: Bir pompann herhangi bir svy ba
sabilecei teorik veya kuramsal ykseklik; teorik
hed; kuramsal ykseklik.
theoretical height: Bkz. theoretical lift.
theoretical lift: Bir pompann emme borusunda sv
nn ykselmesini salayan hed, kuramsal ykseklik;
su iin, tm kayplar dikkate alnmad zaman ya
da ideal durumda bu ykseklik 10,33 m'yi geemez.
theoretically: Teori veya kuramda; teori veya kuram
yardmyla; teoriye veya kurama gre.
theoretical mixture: Benz. Mot. yaktn silindirlerde
yaklmas srasnda fazla hava katsaysnn 1'e eit ol
duu hava-benzin karm; teorik veya kuramsal ka
rm; termodinamik hesaplar sonucu bulunan ve
15,12/1'e eit olan karm.
theoretician: Baz sanat, bilim vb. inin kuramnda uz
man veya renci olan kii.
theoretics: Bir bilim alannn kuramsal ya da teorik
blm.
theorist: Teori kuran kii; zellikle baz sanat, bilim
vb. inin teorisinde uzman olan kii; teorist; kuramc.
theorization: Kuram ya da teori yapma.
theorize: Teori veya teoriler (kuramlar) oluturmak.
theory: 1) kolay anlalmayan ya da aprak ilkelerin
ya da prensiplerin sistemli ifadesi. 2) bir dereceye
kadar gereklemi belirli, gzlenmi olaylarn gr
nen ilikilerinin forml haline konulmas. 3) kuram;
teori.
therm: 1) byk kalori veya bazan kk kalori. 2)
1000 byk kaloriye eit bir s birimi. 3) 100 bin
BTU'ya eit s birimi. 4) 100 000 erg. 5) therme ek
linde de yazlr.
therm-: Bkz. thermo-.
therm.: Bkz. thermometer.
thermal: 1) s, scak kaynak vb. ine ait. 2) lk ya da
scak. 3) scak havann yukarya doru olan akm.
thermal absorber: Isl emici; sl radyasyonu emen
bir cisim; koyu yzeyli cisimler iyi ve parlak yzeyler

thermal absorbtion

552

t h ermi t e p roces

s
ise zayf emicidirler.
thermal absorbtion: Radyan sy emme ilemi; sl
emme.
thermal analysis: Metallerde denge durumlar ve faz
ilikilerinin aratrlmas iin stma ve soutma erile
rinin kullanm;, sl analiz.
thermal bulb: Termoreglatrlerde kullanlan ve iin
de dk scaklklarda buharlaan bir sv bulunan
ve soutma devresinin makineden ik ksmnda su
ya sokulmu olar bir hcre; sl hazne: sl ampul;
termoreglatr valfnn almasn salar.
thermal capacity: Bir cismin scakln birim olarak
ykseltmek iin gerekli s miktar; sl kapasite; s ka
pasitesi; su ktlesinin scakln bir derece ykselt
mek iin gereken s miktarna edeerdir.
thermal conduction: Is enerjisinin moleklden mole
kle iletilmesi ile snn maddenin bir blmnden di
er blmne iletilmesi ya da aktarlmas; sl iletim,
tama ya da kondksiyon.
thermal conductivity: Bir maddenin sy iletme yete
neinin lm; s! iletkenlik.
thermal conductor: Isy ileten bir madde; sl iletken;
metaller iyi sl iletken iken metalsiler zayf sl iletken
dirler; gazlar ve svlar da kt iletkendirler.
thermal convection: Isnn, bir akkann otomatik do
lam ile, scaklk ve younluk fark nedeniyle baka
bir sv veya gaza aktarlmas ya da iletilmesi; sl
konveksiyon.
thermal cracking: Yksek basn ve yksek scaklk
kullanm ile byk molekllerin krlarak kk mole
kllere dntrlmesi; petrol endstrisinde uygula
nr; sl kraking.
thermal cycle: Genellikle bir akkann scakln de
itirerek, snn, sistemin bir tarafndan dier taraf
na aktarlmas veya bir enerji eklinden dierine ge
irilmesini salayan ilem devresi; sl evrim; sl
devre.
thermal decomposition: Scakln ykselterek bir bi
leiin kimyasal ayrmasnn salanmas ilemi; kim
yasal bozunma; kimyasal ayrma.
therma dissociation: Scakln ykselterek bir bilei
i daha kk ktleli maddelere ayrtrma; sl ayr
ma; scaklk azald zaman maddeler tekrar birleir;
Diz. Mot. egzoz gazlar iindeki C0 2 ve H 2 0'nun
1700C'den yksek scaklklarda ayrmas ve kar
bon monoksit olumas gibi.
thermal efficiency: Bir makinenin s birimi olarak ver
diinin, ald sya oran; sl verim; termik verim.
thermal emission: Isl yaym ya da neriyat; radyan
s yayma ilemi; taneciklerin kinetik enerjisi azald
zaman enerji verilir ve radyan s yaylr.
thermal emitter: Isl radyasyon yayan bir cisim, mad
de ya da gvde; sl emitr,
thermal energy: Bir cismin s eklinde aktarlabilen
enerjisi; sl enerji; s enerjisi; termik enerji; termal
enerji.
thermal equation: Tepkime srasnda emilen ya da
karlan kalori trnden s miktarn da belirten den
gelenmi kimyasal eitlik; sl eitlik; sl forml.
thermal equilibrium: Paralar arasnda deitirilen
net s miktarnn sfr olduu, bir sistemin durumu;
sl denge; termik denge.
thermal expansion: Scaklk ykselmesi nedeniyle
bir cisim veya bir madde miktarnn boy, alan ya da

hacmindeki oalma; sl genileme.


thermal insulator: Mantar, cam yn, cam lifi, trl
tekstiller, hava ve dier gazlar gibi, sl iletkenlii za
yf bir madde; sl izolatr; sl yaltkan.
thermal gradient: Bkz. temperature gradient.
thermal ionization: Yksek scaklk nedeniyle iyonla
ma; sl veya termik iyonlama.
2
thermal load: Mot. silindir duvarnn 1 m 'sinden 1 sa
atte geen kcal veya kJ trnden s miktari; termik
yk; sl yk,
thermally: Is yardmyla.
thermal neutrons: Bulunduklar cisimde sl dengede
olan ntronlar; genel olarak enerjileri yaklak ola
rak 0,025 ev olan ntronlar; sl ntronlar
thermal overloading: Isl olarak ar yklenme: Mo
torlar iin sylenir; sl ar yk; Bkz. overheating.
thermal radiation: Is dalgalar eklinde s iletimi ya
da aktarlmas; sl radyasyon; sl nm.
thermal reactor: Bkz. submarine thermal reactor.
thermal relay: Elekt, kontaktrlerde, otomatik alter
ler vb, inde bulunan ve ar snd zaman devrenin
kapanmasna izin vermeyen rle; termik rle; sl r
le.
thermal shield: Nk. Ener. bir kalkann, yanstcs
(reflektr) yaknna yerletirilen ve yksek iddette
s nakleden ksm; sl kalkan; termik kalkan.
thermal shock: zellikle kazanlarda, kzgn yzeyler
de souk suyun neden olduu bir olay: sl ok; ter
mik ok.
thermal stress: Bir makinenin almas srasnda pis
ton kafas, silindir kapann yanma odasna bakan
yz, supaplar, gmlek duvarnda nemli scaklk
farklarndan gelen gerilme; s! ya da termik gerilme.
thermic: Isya ait; s tarafndan neden olunan.
thermion: Akkor haline gelmi bir madde tarafndan
neredilen veya yaylan, elektriksel olarak ykl bir
partikl ya da parack; iyon; termiyon: Pozitif ykl
termiyonlara iyon ve negatif ykl olanlara ise elek
tron denir.
thermionic: Termiyonlara ait; termiyonlar tarafndan
altrlan; termiyonik.
thermionic converter: Termiyonik deitirici; Bkz.
thermoionic converter.
thermionic current: Yneltilen termiyonik yayn ile
neden olunan elektrik akm; termiyonik akm.
thermionic effect: Bir para metal yksek bir scakl
a kadar stld zaman negatif arj kaybeder ve po
zitif arjl olur; termiyonik etki.
thermionic emission: Istlm bir elektrottan termi
yonlar neredilmesi; elektron veya iyon yaylmas.
thermionics: Is etkisi altndaki maddelerden elektron
yaylmasn inceleyen bilim dal termiyonik (bilimi).
thermionic valve: Bkz. thermionic tube.
thermistor: Scaklk art ile direnci hzl bir biimde
azalan bir yar iletken; termistr; scaklk lmnde
duyarl cihazlarn yapmnda kullanlr.
thermit: ok ince toz haline getirilmi alminyum ile
demir oksit veya dier bir metalin kanm; termit;
byk bir s meydana getirir ve kaynak uygulama
snda, yangn bombas yapmnda kullanlr (ticar
bir marka).
thermite: Bkz. thermit.
thermite process: Alminyum ile redkleyerek oksit
lerinden metal elde edilmesi; termit ilemi.

thermit welding
thermit welding: Termit kayna; demir oksit ve al
minyumun stld zaman oluan egzoterrnik (da
s veren) tepkime ile elde edilen ok yksek scaklk
yardmyla eliklerin sper stlmas ve erimesi sonu
cu balant ksmlarnda oluan kaynak; termit kay
na.
thermo-: Is ve termoelektrik anlamlarnda bir nek.
thermobarograph: Termograf ile barograftan oluan
bir cihaz; termobaroraf.
thermobarometer: 1) suyun kaynama noktas ile
atornsferik basn ve ykselti, rakm veya altitt l
mek iin kullanlan barometre cihaz; termobarometre. 2) termometre olarak kullanlmak iin adapte edi
lebilen bir sifon barometre.
thermoehemical: Termokimyaya ait; termokimyasal.
thermochemica! equation: Bir kimyasal tepkime ve
ya deiimde durumlar ve enerji ilikileri hakknda
bilgi veren bir eitlik; elektrokimyasal eitlik.
thermochemistry: Kimyasal deiim ile snn ilikisi
ni inceleyen bilim dal; termokimya; thermochem k
saltmas ile belirtilir.
thermocouple: Scaklktaki farklar lmek iin kulla
nlan bir termoelektrik ift; termokupl; termokapl;
Bkz. pyrometer.
thermodynamic cycle: alma maddesi, s kayna
, makine, s alc ve pompa gibi be temel eleman
dan oluan herhangi bir evrim; termodinamik ev
rim.
thermodynamics: Mekanik enerji ile snn ilikisini
ve birinin dierine dnmn inceleyen bilim da
l; termodinamik.
thermodynamic scale: Herhangi bir maddenin al
ma zelliklerine bal olmayan bir scaklk derecesi:
termodinamik blnt, taksimat veya skala; ideal
gaz skalas bu skala ile ayndr.
thermodynamics, laws of: Termodinamik kanunlar:
1) s ve mekanik enerji karlkl olarak birbirlerine
dnebilir ve byle bir dnmde 1 kalorilik s
7
4,18x10 erklik mekanik ie edeerdir. 2) s, her
hangi srekli bir ilem ile souk cisimden scak cisi
me aktarlamaz. 3) mutlak sfr scakla eriilemez.
thermoelectric: Termoelektrie ait.
thermoelectrica!: Bkz. thermoelectric.
thermoelectric converter: Termoelektrik deitirici
veya konvertr.
thermoelectric couple: Birbirine balanan farkl iki
metal ubuk, tel vb. inin stlmasyla elektrik reten
cihaz; pirometre; payrometre; termoelektrik kupl; s
caklk lmnde kullanlr; termoelektrik ift Bkz.
thermoelectric pair eklinde de kullanlr.
thermoelectric effect: Farkl scaklklarda benzer ol
mayan metallerin bileimi ile retilen elektrik akm;
termoelektrik etki.
thermoelectric e.m.f.: Scaklk etkisi ile retilen elek
tromotor kuvvet; 100C'ye kadar scaklk deiimleri
iin bir ka milivolt trndendir; termoelektrik elek
tromotor kuvvet.
thermoelectric inversion: Scaklk, belirli bir ntr nok
tann tesine ykseldii zaman bir termokupl'n
elektromotor kuvvetindeki deiim miktar; termoe
lektrik deiim.
thermoelectricity: a) s enerjisinin dorudan elektrik
enerjisine dntrlmesi ile retilen elektrik; termo
elektrik, b) iki farkl metalin birleim noktasnn stil-

553

therm om agneti c s effect s

mas ile retilen elektromotor kuvvet.


thermoelectric pair: Bkz. thermocouple.
thermoelectric power: Scak blgenin scakl ile bir
termokupl devresinin elektromotor kuvvetinin dei
im miktar; termoelektrik g.
thermoelectric pyrometer: Bkz. thermoelectric co
uple.
thermoelectric series: Metaller ve alamlarn bir sra
ya dizildikleri liste; termoelektrik seri veya dizi;, bu lis
tenin balarnda olanlar souk blgede pozitiftirler
ve akm kendisinden sonra gelene iletirler; listedeki
metaller termoelektrik elektromotor kuvvetin iddeti
nin yaklak lmne gre de sralanrlar; bir termokuplde en byk elektromotor kuvvet antimon-bizmut alam ile elde edilir.
thermoelectric thermometer: zel durumlarda kulla
nlan bir tr termokupl; termoelektrik pirometre; ter
moelektrik termometre; metal ifti, 40 mikrovolt/C'ye duyarl kromel-almel'den oluturulan ve
srekli olarak 1100C'de kullanlabilen bir scaklk l
er.
thermoelectrometer: retilen s miktar ile elektrik
akmnn gcn lmek veya bir elektrik akmnn
stma gcn lmek iin kullanlan bir cihaz; termoelektrometre.
fhermoelectromotive: Bir termoelektrik ift tarafndan
retilen elektromotor kuvvete ait veya onu belirten.
thermoelectromotive force: Bir termokupl'n birle
mi yeri stld zaman retilen elektromotor kuvvet;
termoelektromotif kuvvet.
thermoelectron: Negatif (ykl) termiyon; elektron;
termoelektron.
thermoelement; Bir termokupl ile stma fiiamarnn
birleimi; termoeleman; kk akmlarn lmnde
kullanlr.
thermoexpansion: Isl genleme (ile alan ve bu
har kazanlarnda kullanlan besi (fid) suyu reglat
r vb.).
hermogalvanometer: Termogalvanometre; stma et
kisi ile zayf, yksek frekansl alternatif akmlarn l
lmesinde kullanlan bir galvanometre.
thermogenic: Is retimi ile ilikili.
thermogenous: Is retme.
thermograph: Scaklk deiimlerini otomatik olarak
kayt etmek iin kullanlan bir cihaz; termograf.
thermohydraulic: Termohidrolik (olarak alan ka
zan fid ya da besi suyu reglatr).
thermoionic converter: Is enerjisini dorudan elek
trik enerjisine eviren bir cihaz; termoiyonik dnt
rc; iyonlatrlm sezyum buhar ite dolu bir kap
iinde tutulan iki elektrottan ve bir d devreden olu
ur.
thermokinematics: Hareket gc ve s ilikisinin bili
mi.
thermoiabile: 55 veya daha yksek bir scakla ka
dar stldklar zaman zel nitelikleri tahrip olan veya
bozulan baz toksin, enzim vb. i gibi maddelere ait
veya onlar belirten.
thermolysis: 1) Kimy. bir bileiin s ile znmesi.
2) Fizy. vcuttan snn kaybolmas. 2) s etkisiyle bir
molekln znmesi.
thermomagnetic effects: 1) bir manyetik alann s
akm veya bir iletkendeki scaklk dalmna etkileri.
2) stcakln, bir maddenin manyetik zelliklerine et-

t h ermome t e r
kisi.
thermometer: 1) blntl veya taksimatl, szdrmaz
bir cam tpten oluan ve klcal borusu veya hazne
sinde bulunan cva, renkli alkol vb. inin scaklk dei
imi ile genileme ve bzmesi ile scaklk len
bir cihaz; termometre; scaklk ler, a) suyun don
ma noktas 0 ve kaynama noktas 100 olan Santigrad (Selsiys). b) suyun donma noktas 32 ve kay
nama noktas 212 olan Fahrenhayt, c) suyun don
ma noktas 0 ve kaynama noktas 80 olan Reomr. 2) termokupl yardm ile alan gibi, herhangi
benzer bir cihaz.
thermometer, clinical: insan vcudunun scakln
lmek iin kullanlan cval bir termometre; vcut
termometresi.
thermometer, maximum and minimum: Belirli bir s
re iinde eriilen en yksek ve en dk scaklklar
kayt eden scaklk ler; maksimum ve minimum ter
mometre.
thermometer well: Borulardaki svlar, doymu bu
har, gaz ya da kzgn buharn scakln lmek iin
kullanlan ve termometrenin iersine sokulduu bir
para; termometre kuyusu; termometre kuyusunun
ii cva (260C), lehim (260-538C) ve kalay (315982C) doldurulur.
thermometric: Termometreye ait veya termometre ile
llen.
thermometrical. Bkz. thermometric.
thermometric liquid: Termometrelerde kullanlan s
v; termometre svs; working fluid biiminde de kul
lanlr.
thermometric scales: Termometre skalalar; termometrik blntler; F, C, R vb. i olabilirler.
thermometry: 1) scaklk ve scaklk deiimleri l
m. 2) termometre yapm veya kullanm bilimi; termometri.
thermomilliammeter: Kk alternatif akmlar l
mek iin kullanlan bir cihaz; termomiliampermetre.
thermomotor: Is ile alan, zellikle stlm hava
nn genilemesi ile alan; termomotor.
thermonuclear: Nkleer fizyonda s enerjisi firarna
ait veya bu s enerjisini belirten ya da bu s enerjisi
ni kullanma; termonkleer.
thermonuclear energy: Termonkleer enerji; Bkz.
thermonuclear.
thermonuclear process: Bir tepkime mekanizmasn
da atom veya molekln ayn anda arpmas i
lemi; termonkleer deime veya ilem.
thermonuclear
reaction:
Balamas
iin
(milyonlarca
derecelik)
ok yksek scaklk
gerektiren bir nkleer tepkime; termonkleer
tepkime; rnein hidrojen fiz- yonunun helyuma
dnmesi.
thermopile: Bir dizi termokupi'den oluan, scaklkta
ki ok kk deiiklikleri aratrmak ve lmek ve
ya termoelektrik akm retmek iin kullanlan bir ci
haz; termopil.
thermoplastic: Is etkisinde kald zaman yumuak
olan veya yumuak kalabilen ve kalplanabilen: Belir
li plstikler iin sylenir; termoplstik; termoplstik
madde.
thermoregulator: Termostatla ayn grevi gren, fa
kat farkl yapda olan bir cihaz; alak scaklk derece
lerinde buharlaan bir sv ile doldurulmu bir sl am
pule sahiptir; termoreglatr; sl reglatr ya da d

554

t h essi s
zenleyici.
thermorelay: Kk galvanometrik sapmalar kuvvet
lendirmek iin kullanlan bir cihaz; termorle; sl r
le.
thermos bottle (or flask, jug): Svlar bir ka saat
orijinal scaklnda tutan bir ie; termos; aralarnda
vakum bulunan i ie iki duvardan ve maden bir
mahfaza ya da koruyucudan oluur (Ticar bir mar
ka).
thermoscope: Scaklktaki deiimleri (hassas olarak
lmeden) gstermek iin kullanlan bir cihaz; termoskop.
thermoscopic: Termoskop cihazna ait veya termoskop tarafndan belirtilen; termoskopik.
thermoscopical: Bkz. thermoscopic.
thermosetting: Bir defa s etkisinde kald zaman katlaan ve kalplanamaz bir duruma gelen: Belirli ba
z plstikler iin sylenir.
thermosetting plastic: Bir kere stldktan sonra s
ile yumuamayan, tersinir olmayan bir plstik (mad
de) ; rnein fenolformaldehit ve re-formaldehit rei
ne.
thermosiphon: iten yanmal bir makinenin soutma
suyu sisteminde olduu gibi, sv dolamn endklemek iin sifon borularndan oluturulmu bir ara;
termosifon.
thermostable: Olduka yksek scakla kadar stl
dklarnda zel niteliklerini kaybetmeyen toksinler,
enzimler vb. i gibi maddelere ait veya onlar belir
ten.
thermostart element: Diz. Mot. iersinde elektriksel
direnli iki stma bobini ve solenoitle altrlan bir
yakt valf kapsayan bir cihaz; termostart eleman;
makineye pskrtlecek yaktn stlmasn salar.
thermostat: 1) bir stma sisteminde scakl
otomatik olarak denetleyen bir cihaz; termostat. 2)
belirli bir scaklkta sprinkler vb. ini altran bir
cihaz.
thermostat bellows: Termostat kr.
thermostatic: Termostat'a ait; termostat tarafndan
a ltrlan ya da iletilen.
thermostatic control valve: Termostatik kontrol valf;
Bkz. thermostatic valve.
thermostatically: Termostat ile.
thermostatics: Isnn dengelenmesi ile ilgilenen bilim
dal; termostatik bilimi.
thermostaic trap: Termostatik kapan; gvdeye bal
bir krk, krn alt ucuna bal ine valftan olu
an bir buhar kapan, krn iinde dk scaklk
larda buharlaabilen bir sv bulunur; Bkz, steam
trap.
thermostatic valve: Bir termostat tarafndan sl ola
rak kontrol edilen veya alan, kapatlan valf; termos
tatik valf, genellikle tat aralarnn soutma devrele
rinde kullanlr.
thermotank: Scak su, buhar, hava vb. dolatrlan bir
sra boru yardmyla iersinden geirilen havay st
mak iin kullanlan bir tank; sl tank; termotank.
thermotaxis: 1) Bio. bir organizmann s kaynana
doru veya s kaynandan hareketi. 2) Fizy. vcut
scaklnn normal ayar ya da ayarlanmas.
thermostensile: Scaklktaki deiimler tarafndan
ne den olunan eki gerilmesindeki deiikliklere ait.
-thermy: Is ya da s retimi anlamnda bir sonek.
thesis: nerme; tez; dava.

thiamin
thiamin: Bkz. thiamine.
thiamine: Taze bezelye, fasulye, yumurta beyaz, ka
racier vb inde bulunan, ayn zamanda sentetik ola
rak da hazrlanan kompleks, beyaz, kristalli bir bile
ik; B1 vitamini; tiamin, C 12 H 17 ON 4 SC.HCI; yoklu
u beriberi hastalna neden olur; thiamine chlori
de, thiamine hydrohloride ekillerinde de kullanlr.
thiazin: Bkz. thiazine.
thiazine: Bir ember eklinde dzenlenmi bir atom
nitrojen (azot) bir atom kkrt ve drt atom karbon
dan oluan heterosiklik bileikler grubunun herhan
gi biri; tiazin.
thiazol: Bkz. thiazole.
thiazole: 1) renksiz bir sv; tiazol, C3 H3 NS. 2) onun
boya ve illarda kullanlan eitli trevlerinden her
hangi biri,
thick: 1) nispeten byk derinlii olan; kaln. 2) boyu
ile orantl olarak nispeten byk ap olan. 3) zt y
zeyler arasnda llen. 4) youn; zellikle: a) tm
ile doldurulmu veya rtlm, b) sayca byk;
bol; mebzul, c) byk younlua ait; ok akkan ol
mayan; viskoz; ar. d) ak olmayan; bulank; a
murlu; sisli.
thicken: 1) koyu veya daha koyu yapmak veya ol
mak. 2) daha karmak yapmak ya da olmak.
thickeners: Sentetik veya yapay gresleri koyulatr
mak iin kullanlan maddeler; koyulatrc (madde
ler).
thickening: 1) kalnlatrilan ey ya da kiinin ii; ka
lnlatrma; koyulatrma. 2) orba vb. ini koyulatr
mak iin kullanlan bir madde. 3) koyulatrlm ve
ya kalnlatrlm ey.
thick-film lubrication: Mak. srtnme yzeylerinin bir
ya filmi ile birbirlerinden tm ile ayrld, srtn
me katsays, 0,002-0,012 olan ve yk tama kapasi
tesi 1240 bara kadar olan yalama; kaln filmli
(0,0254-0,01778 mm) yalama; mkemmel yalama
Bkz. perfect lubrication.
thickish: Bir dereceye kadar kaln.
thickness: 1) kaln ya da koyu olma durumu veya ni
telii. 2) bir yzeyden dier bir yzeye kadar l;
kalnlk. 3) katman; tabaka. 4) en kaln yer ya da par
a.
thickness gauge: Kalnlk mastar. Kalnlk ler.
thick wall: Kaln duvarl (Dizel motorlarnn yataklar
iin sylenir).
thimble: Anmay nlemek iin halat malarnn iin
den geirildikleri maden halka; radansa.
thimbleful: ok kk bir
miktar.
thimble tubes: Yardmc buhar kazanlarnda silindir
eklindeki aynalara balanan, yatay duman borula
r; Cochran kazanlarnda kullanlr.
thimble valve: Diz. Mot. yakt pskrtme pompalar
nn st ksmnda bulunan, yay yk ile alan ve ba
snl yaktn enjektrn boru devresine gemesini
salayan kk bir valf; yksk valf; dearj valf; disar valf; ek valf.
thin: 1) derinlii nispeten az olan; ince. 2) boyuna g
re ap kk olan: nce iplik gibi. 3) zayf; ince
uzun. 4) younluu olmayan; seyrek; zellikle: a)
sayca az. b) kk younlua ait; ok akc; nadir;
narin, c) kk dayankla ilikin. 5) kk younlu
a ait. 6) saydam; transparan.
thin film: ou zaman sadece bir ka molekl daha

555

thionic acid
youn bir svnn, kat bir yzey veya dier bir sv
yzeyinde oluturduu katman; ince film; ince taba
ka ya da katman.
thin-film lubrication: Kaln ya filmine Bkz. thick film
gre srtnme katsays daha yksek ve yk tama
kapasitesi 20 bara kadar debilen, metal metale te
masa ve bunun sonucu olarak anma ve hasara ne
den olan yalama, ince filmli yalama; mkemmel
olmayan yalama Bkz. imperfect lubrication.
thinner: Viskozitesini azaltmak ve daha kolay srl
mesini salamak iin boyalara katlan bir zc; in
celtici; tiner; rnein terebantin veya mineral ya.
thinnish: Bir dereceye kadar ince.
thin-walled: ince duvarl; et kalnl az olan: ok in
ce camdan yaplm ie, deney tp vb. i iin kulla
nlr.
thio-: Negatif olarak iki deerli kkrt tarafndan bir
asit kknde oksijen ile yer deitirmeyi gstermek
iin kullanlan, kkrt anlamnda bir nek.
thioaldehyde: Tek deerli -CHS kk kapsayan orga
nik kimyasal bileikler grubunun herhangi biri; kkrtn oksijen ile yer deitirdii bir aldehit; tiyoaldehit.
thioantimonate: Tioantimonik asitin tuzlar olarak d
nlen kimyasal bileikler grubunun herhangi biri;
tiyoantimonate.
thioantimoniate: Bkz. thioantimonate.
thioantimonic acid: Sadece tuzlar eklinde bilinen
kuramsal bir asit; tiyoantimonik asit, H3 SbS 4 .
thioantimonious acid: Sadece zeltilerde tuzlar
eklinde bilinen H3 SbS 3 , HSbS2, H4 Sb 2 S 5 ve
H 2 Sb 4 S 7 gibi kuramsal asitler grubunun herhangi bi
ri; tiyoantimoniyz asit.
thioantimonite: Sadece zeltilerde bilinen ve tiyoan
timoniyz asitin tuzlar olarak dnlen kimyasal bi
leikler grubunun biri; tiyoantimonit.
thioarsenate: Tiyoarsenik asitin tuzlar olarak dn
len kimyasal bileikler grubunun biri; tiyoarsenat.
thioarsenic acid: Sadece tuzlan ile bilinen kuram
sal asitten (H 3 AsS 4 , HAsS3, H4 As2 O7 ).
biri; tiyoarsenik asit.
thioarsenious acid: Sadece tuzlar eklinde bilinen
bir grup kuramsal asitten (HAsS2, H4AsS5, H3AsS3)
biri; tiyoarseniyz asit.
thioarsenite: Tiyoarseniyz asitlerin tuzlar olarak d
nlen bir grup kimyasal bileikten biri; tiyoarsenit
thio compound: Kkrt atomunun oksijen atomu ile
yer deitirdii bileik; rnein
kkrtn oksijen
ile
22yer deitirmesi sonucu SO den oluan S 2 0 3 (tiyoslfat) iyonu; tiyo bileii; kkrt bileii.
thiocyanate: Tiyosiyanik asitin, tek deerli -SCN k
k kapsayan bir tuzu ya da esteri; tiyosiyanat.
thiocyanic acid: Nfuz edici kokulu, balca tuzlar
eklinde bulunan renksiz, dayanksz bir asit; tiyosi
yanik asit, HSCN.
thiol: Alkollere benzeyen ve OH kknde oksijen iin
kkrtle yer deitirme ile ifade edilen kimyasal bile
ikler snfnn herhangi biri; merkaptan Bkz. mercaptan.
thionic: Kkrte ait; kkrt kapsayan veya kkrtten
treyen; tiyonik.
thionic acid: 1) tek deerli CS.OH kk kapsayan
or ganik kimyasal bileiklerden herhangi biri. 2)
genel forml H 2 S n 0 6 (n = 2-5) olan asitler
grubunun her-

thionine
hangi biri; tiyonik asit.
thionine: Koyu yeil renkli kristalli liazin baz; tiyonin,
C 12 H 9 N 3 S ; zeltilerde meneke rengi retir ve
ge nellikle mikroskopide boya olarak kullanlr.
thionyl: iki deerli SO kk; tiyonil.
thioprten: Bkz. thiophene.
thiophene: Benzene benzeyen ve kmr katrannda
bulunan renksiz bir sv; heterosiklik bir kimyasal bi
leik; tiyosinamin, C4 H8 N2 S.
thiosulfate: Tiyoslfrik asitin bir tuzu; zellikle sod
yum tiyoslfat; Bkz. hypo.
thiosulfuric acid: Tuzlar fotoraflk ve beyazlatma
da antiklor olarak kullanlan dayanksz bir asit,
H 2S 2O 3.
thiourea: Organik sentezlerde ve bizmut iin ayra
olarak kullanlan renksiz, kristalli bir kimyasal bile
ik; tiyore, CS(NH 2 )2 .
third: 1) bir dizide ikinciden sonra gelen; 3 nc; 3.;
nc. 2) bir eyin eit parasndan herhangi bi
rini belirtir. 3) bir eyin eit parasndan herhangi
biri; 1/3. 4) zaman veya bir ann emberi olarak,
bir saniyenin altmta biri; 1/60 saniye. 5) bir otomotif aracnda nc vites; bir ok tat aracnda en
yksek vites.
third assistant engineer: Den. gemilerde makine b
lmnde grevli bir vardiya mhendisi veya makinis
ti; nc mhendis; nc makinist.
third-class lever: Kuvvetin mesnet (destek) ile yk
arasnda olduu kaldra; nc snf kaldra ya
da levye.
third deck: Den. kazar ve makine dairesinin zerin
de bulunan ve gemi boyunca uzanan gverte; n
c gverte.
third gear: Oto. nc vites; nc vites dilisi.
thirdly: nc srada, nc olarak.
third rail: Baz elektrikli demiryollarnda, tepeden (ar
ile) g almak yerine kullanlan nc bir ray;
nc ray.
third-rate: 1) kalitede nc; nc snf. 2) kesin
olarak nc snf; ok zayf.
third speed: Bkz. third gear.
thirteen: On iki ile on drt arasndaki tam say; on
; 13; XIII.
thirteenth: 1) bir dizide on ikinciden sonra gelen; on
nc; 13.; 13 nc. 2) bir eyin on eit para
sndan herhangi birini belirten. 3) bir eyin on
eit parasndan herhangi bin; 1/13.
thirtieth: 1) bir dizide yirmi dokuzuncudan sonra ge
len, otuzuncu; 30.; 30 uncu. 2) bir eyin otuz eit
parasndan birini belirten. 3) bir eyin otuz eit par
asndan biri; 1/30.
thirty: Yirmi dokuz ile otuz arasndaki tam say; otuz;
30; XXX.
thixotropy: Koloitlerin viskoziteierinin zamanla dei
me miktar.
Thompson effect: Bir meta! iletken boyunca oluturu
lan scaklk deiimi, iletken boyunca elektriksel po
tansiyel deiimine neden olur; Tomson etkisi.
Thompson electromotive force: Metal bir iletkenin
farkl scaklktaki iki ucu arasndaki potansiyel farkn
dan gelen elektromotor kuvvet; Tomson elektromo
tor kuvveti.
thoria: Beyaz, toprak gibi bir toz; toryum oksit, Th0 2 .
thorianite: Balca toryum ve uranyumun oksitleri

556

three-dru m boile r

olan siyah renkli, kristalli, radyoaktif mineral; torianit.


thoric: Toryum'a ait; toryum kapsayan.
thorite: Toryumun doal silikat olan koyu kahveren
gi veya siyah bir mineral; torit, ThSi0 4 .
thorium: Monazit ve torit'te grulen nadir, koyu gri,
gevrek, korrozyona dayankl radyoaktif kimyasal bir
element; Simg.Th;
at.a. 232,12; at.no. 90.
232
thorium series:
T H ile balayp 11 kademe sonra
208
Pb ile sona eren seri; toryum serisi.
thoron: Toryumun bozunmasndan meydana gelen,
radon'un radyoaktif izotopu; Simg.Tn; ata. 220;
at.no. 86.
thousand: Bin says; 1000; M.
thousanfold: 1) bin paral; bin paras olan. 2) bin
misli.
thousands separator: Bilgisay. binlik basamak ayr
c.
thousandth: 1) bininci. 2) bir eyin bin eit parasn
dan herhangi birini belirten. 3) bir eyin bin eit par
asndan herhangi biri; 1/1000.
hraslv. Den. rzgr, aknt vb. ine kar zorla seyret
mek.
thread: 1) iplik; diki iplii. 2) kuma dokunmasnda
kullanlan ipliklerden herhangi biri. 3) organik doku,
metal, cam, plstik vb. gibi ince, iplie benzeyen filaman. 4) bir eyin ince bir hatt, katman, damar,
n vb. 5) bir vida, cvata, somun vb. inin spiral ya da
sarmal (helezon) yiv ya da knts. 6) ine deliine
iplik geirmek.
thread cutting: Di (vida, cvata vb.) ama veya kes
me; klavuz ekme.
thread cutting machine: Di ekme veya ama maki
nesi.
thread cutting tool: Di ama veya ekme kalemi
(torna tezghnn).
threaded: Di ekilmi; dileri olan, klavuzlu.
threaded connector: Klavuzlu rakor; vida dili rakor;
dili balayc.
threaded fastener: Mak. ayr, di ekilmi veya kla
vuzlu paralar birbirine vira ederek oluturulan ba
lant; dili ya da klavuzlu balant.
threaded joint: Klavuzlu balant; dili balant; dili
geme.
threaded opening: Bir buhar kazan veya basnl bir
kapta bulunan di ekilmi, dairesel bir elik; trl
kazan tehizatn balamak iin kullanlr.
thread gauge: Trl di ekillerine gre yaplm ve
ou zaman iin 1/2,5-1/601'ta biri kadar admlar
lmek iin kullanlan bir cihaz; di ler.
threading: Di ama veya ekme (vida vb. i iin).
thread pitch:Di hatvesi, adm veya pii.
thread-plug gauge: Bir tarafna ok duyarl bir ekil
de di ekilmi, dier ksm sap eklinde tek bir par
adan yaplm ve ayn llerdeki dii dilerin tam
yaplp yaplmadn anlamak iin kullanlan bir alet;
dili tapa geyi veya gsterge.
thread profile: Di profili.
three: iki ile drt arasndaki tam say; ; 3; III.
three-cornered: kesi veya as olan; keli.
three-drum: draml ya da domlu (buhar kazanlan
vb. i).
three-drum boiler: draml ya da domlu su borulu
kazan; ou zaman A tr su borulu kazan.

three-decker
three-decker: 1) gvertesi olan gemi; gverteil
gemi; zellikle toplar iin gvertesi olan eski bir
sava gemisi. 2) katl bir yap.
threefold: 1) paral; paradan oluan. 2)
kat; misli.
three laws of motion: Hareketin kanunu: 1) den
gelenmemi bir kuvvetin etkisinde olmadka, bir ci
sim hareketsiz veya dzgn hareketli bir durumda
kalr. 2) bir cismi etkileyen tek bir kuvvet, onu kendi
ynnde hareket ettirir. 3) her bir etkinin, eit ve zt
ynde bir tepkisi vardr.
three-master: direkli yelkenli gemi.
three-mile limit: mil snr; millik karasuyu. threepass: geili (su borulu heder tr kazan). threepass boiler: Yanma rnlerinin gaz perdeleri
arasnda kere yn deitirdii su borulu bir ka
zan; geili (kaln su borulu heder tr) kazan.
three-phase: Elekt. alternatif akmn ayr devrede
retildii, iletildii veya kullanld bir sisteme ait;
fazl veya fazlar birbirinden 120'er derece farkl
alternatif akm sistemine ait, fazl (motor, jenera
tr vb. i gibi).
three-phase circuit: Elekt. aralarnda 120'er derece
lik a fark bulunan alternatif elektromotor kuvvet ta
rafndan beslenen bir devre; fazl devre.
three-phase current: Elekt. fazl alternatif akm.
three-phase generator: Elekt. fazl veya trifaze al
ternatif akm reten bir jeneratr veya dinamo;
fazl jeneratr.
three-phase machine: Elekt. fazl makine; fazl
elektrik AC motoru veya jeneratr,
three-phase motor: Elekt. fazl (trifaze) bir alterna
tif akm motoru.
three-phase transformer: Elekt. fazl transforma
tr.
three-pin plug: Elekt. evlerde elektrik cihazlarn dev
reye sokmak iin kullanlan l ( pinli) fi; toprak
l fi; ulardan biri akma, dieri ntr hatta ve n
cs ise iletkeni (ksa devre yapmak iin) topraa
balar.
three-ply: katman, kolu olan (halat, ip vb.);
katmanl.
three-quarter: Bir eyin drtte ne ait veya drtte
n kapsayan.
threescore: Altm; 60.
three-square: Enine kesitinde eitkenar genler
oluturan: yzeyli eeler iin sylenir.
three-view drawing: Tek. Res. nden, stten ve yan
dan olmak zere grnten oluan resim.
three-way cock: Bkz. three-way valve. threeway valve: yollu valf ya da vana.
three-wire generator: telli ya da iletkenli jene
ratr veya DC dinamosu: a) 110-115 voltluk iki DC di
namosu ile bunlarn arasndan ekilen ntr hattan
oluan ve hem 110-115 ve hem de 220-230 V veren
dinamo, b) 220-230 voltluk bir dinamo ile bir balast
bobininden oluan ve hem 110-115 V ve hem de
220-230 V veren rete.
thresher: Harman makinesi.
threshing machine: Harman dvmek iin, byk g
ile altrlan bir iftlik makinesi.
threshold frequency: Bkz. critical frequency.
treshold level: Bkz. cut-off frequency.
treshold wave length: Verilen bir yzeyden elektron

557

thrust
yaymak iin, radyasyonun maksimum dalga boyu;
eik dalga boyu.
thrice: 1) kere. 2) kat. 3) ok; oka; pek ok.
throttle: 1) Bent. Mot. silindirlere girecek yakt buhar
miktarn dzenleyen bir valf; karbratrlerde bulu
nur; gaz kelebei. 2) bu valf denetleyen ayak peda
l veya el levyesi; gaz pedal; gaz levyesi. 3) bir ks
c (tortul) ile (yakt buhan) akmn azaltmak. 4) bu
nunla veya benzer bir ekilde yavalatmak. 5) bo
mak veya bastrarak sndrmek.
throttle butterfly: Seriz. Mot. karbratr gaz kelebe
i.
throttle
control: Bern. Mot. gaz kontrol tertibat; gaz
kumanda donanm.
throttle control wire: Benz. Mot. gaz kelebei kuman
da teli; gaz teli.
throttle fly: Karbratr gaz kelebei veya trotul valf.
throttleman: Gem. Mak. makine dairesinde ana maki
neleri denetlemek iin trotullar altran kii; trotulmen; manevrac; manevra yapan gemiadam (ABD).
throttle valve: 1) buhar makineleri ve trbinlerinde,
makineye giren buharn miktarn azaltan veya oal
tan bir valf; Gem. Mak. trotul valf; el veya bir meka
nizma ile altrlr. 2) Bkz. throttle (1).
throttling: Gem. Mak. buhar makinelerine verilen bu
har miktarn, ksma valf Bkz. throttle valf yardmy
la azaltma; ksma valf; ksma.
throttling loss: Ksma kayb: a) Buh. Trb. manevra
veya ksma valfn, makineye verilen buhar miktarn
azaltmak iin bir miktar kapatma sonucu oluan ba
sn dm, b) Pist. Buh. Mak. silindirlere verilen
buhar miktarn kesme yerine valf ksarak dzenle
me sonucu oluan basn kayb.
through bolt: Bkz. tie rod.
through stay: Bkz. tie rod.
through tie-bolt: Bkz. tie rod.
through tube boiler: Alev borulu kazanlarn bir tr
olan ve daha ok yardmc olarak kullanlan bir ka
zan; doru alev borulu kazan.
throw: 1) bkerek (ipek vb. ini) iplik yapmak. 2) bir
pompa, kataplt (mancnk) vb. inden havaya boal
mak. 3) hzl bir ekilde hareket etmek veya gnder
mek. 4) hareket ettirmek (bir svi, Ma vb. inin levye
si ile) veya bu ekilde yaparak devreye sokmak, dev
reden karmak, birletirmek vb. 5) frlatmak; atmak.
6) frlatlabilen mesafe. 7a) kem, eksantrik vb. i bir
hareketli bir parann hareketi, b) byle bir hareke
lin kapsam.
throw-eccentric; Buh. Mak. eksantrik puli ve krank
mili merkezleri arasndaki mesafe; eksantrik yara
p; slayt valf veya ekmecenin hareket miktarnn ya
rsna eittir.
throw of crankshaft: Mot. krank dairesi yarap;
krank millerinin kollari zerinde krankpin merkezi ile
krank jurnal merkezi arasndaki mesafe; makine pis
ton strokunun yarsna eittir.
throwout bearing: Oto. debriyaj bask bilyas veya bilyal yata.
thru bolt: Mak. boyuna delinmi cvata; boyuna delik
li cvata (buhar kazanlannn payandalar gibi).
thrust: 1) an bir kuvvetle itmek. 2) bir parann dier
bir paraya uygulad srekli basn. 3a) bir gemi
pervanesinin aft ekseni boyunca uygulad altr
ma kuvveti; srast; trast. b) bir jet motorunda kaan

t h r u s t a ugm e n t a t io n
gazlar ile ileri hareket iin oluturulan tepki ya da re
aksiyon; itici ya da yrtc kuvvet.
thrust augmentation: Pistonlu makinelerle kyasland
nda Jet makineleri, uaklarn pistten kalkmas ve
tr manmas iin kk gce sahiptirler; bu gc
oalt mak iin su ya da sv pskrtme ve u
boruda yan ma salama; itme veya srast oaltma.
thrust bearing: 1) Gem. Mak. pervanenin tepkisini
zerine alarak onu gemi bnyesine aktaran ve by
lelikle makineyi koruyan yatak; srast yata; pervane
srast yata. 2) Oto bask yata; bask bilyas.
thrust bearing, horseshoe: Esk. gemilerde bulunan
ok kolarl pervane srast yata; atnal srast yata.
thrust bearing, propeller: Gem. Mak. pervane srast
yata; Bkz. thrust bearing.
thrust bearing, turbine: Buhar trbinlerinin ba ya
da buhar giri tarafnda bulunan ve buhar tarafndan
rotorun itiliini nleyerek trbinin eksenel durumunu
tespit eden yatak; trbin srast yata.
thrust block: Mak. srast yataklarnda Bkz. thrust be
aring ve pervane srastnn gemi teknesine aktarlma
sn salayan bloklardan herhangi biri.
thrust collar: Gem. Mak. srast yatann iinde dnen
ve srast aft ile tek paradan yaplan, fakat ap on
dan ok daha byk olan ve her iki yzne ileri ve
geri hareket pedleri basan disk; srast kolar; kolar.
thrust gauge: Gem, Mak. srast yata zerinde bulu
nur ve yataklarn ped metallerinin anma miktarn
saptar ve trbin rotorunun eksenel durumunu belir
tir; srast gstergesi.
thrust horsepower: itme beygirgc; srast beygirgc.
thrust pad: Tek kolarl srast yataklarnda kolarn her
iki yzne basarak ileri (tornayt) ve geri (tornistan)
srastn nleyen, yzeyleri beyaz metal Bkz. white
metal kapl paralar; ped.
thrust power: Bir jet makinesi tarafndan baarlan
faydal i geliiminin zaman miktar; itme gc; bir
aracn uu hz itme zamannn rn olup TP k
saltmas ile belirtilir.
thrust ring: Gem. Mak. yatak metali ile kapl yzeyi
kolara basan bir ember; srast emberi, buhar tr
binlerinin srast yataklarnda kullanlr.
thrust runner: Gem. Mak. srast kolari; Bkz. thrust
collar; daha ok buharl gemilerin trbin srast yatak
lar iin kullanlr.
thrust shoe: Gem. Mak. ok kolarl srast yataklarn
da, kolarlar arasndaki yatak paralar; srast papucu.
thud: 1) ar ve sert bir maddenin yumuak fakat kat
bir yzeye dmesiyle oluan ar dme sesi. 2)
bir darbe ya da vuru.
thulia: Tulyum oksit, Tm 2 0 3
.
thulium: Nadir toprak grubundan metalik bir kimya
sal element; tulyum; Simg.Tm; at.a. 169,4; at.no.
69.
thumbscrew: 1) baparmak veya parmaklarla skla
cak veya vira edilecek biimde yaplm, yass bal
bir vida; kelebek somun (vida); kelebek bal vida.
2) silindirik bal ayar cvatas.
thumbtack: Baparmak yardmyla tahtaya sokulabilen sivri ulu, yass kafal bir tr ufak ivi; raptiye.
thundercloud: Elektrikle ykl, gkgrlts ve im
ek reten frtna bulutu.

558

t igh t e nin g t orqu e


thymol: Kekiin uucu yandan elde edilen veya
sentetik olarak yaplan kokulu, renksiz, kristalli bir bi
leik; timol, C 1 0 H 1 4 O ; hafif antiseptik olarak
kullan lr.
thyratron: Dearjn balamas bir zgara (grid) tarafn
dan kontrol edilen, inert gaz veya dk basnl bu
har kapsayan bir kvlcm ya da ark dearj (boalm)
tp; tiratron.
thyristor: Tristor; anot, katot ve kap adlar verilen
elektrotlu, drt katmanl (p-n-p-n) yar iletken bir ci
haz; pozitif akm anottan katota doru akar ve kon
trol ilemi kap ile yaplr.
thyroxine: Bazan sentetik olarak yaplan, troit bezinin
salglad renksiz, kristalli bir bileik; tiroksen,
C 15 H 11 0 4 NI 4 ; guatr, miksedema vb. i hastalklarn
tedavisinde kullanlr.
Ti: Bkz. titanium.
tidai: Gelgite ait; gelgiti olan; gelgitle saptanan.
tidal power: Gelgit srasnda hareket halinde bulunan
ok byk su ktlelerinin enerjilerinden yararlana
rak retilebilecek g; gelgit gc.
tidal wave: ok kuvvetli rzgr veya deprem tarafn
dan sahile gnderilen olaan d byk, tahrip edi
ci bir dalga.
tide: 1) Orj. Ola. zaman sreci. 2) Gne veya Ayn
ekimi nedeniyle okyanuslar, denizler ve onlara ba
l olan krfezler, nehirler vb. inin yzeyinde birbirini
izleyen ykselme ve alalma; gelgit; met cezir: Gel
git 24 saat 5 dakikalk bir periyotta iki kere vukubulur. 3) gelgit gibi alalan ve ykselen bir ey. 4) bir
eyin en yksek dzeyde olduu periyot. 5) Den.
zellikle met cezirde limana girmek veya kmak. 6)
met cezir ya da gelgit ile tama.
tidemark: Yksek gelgitin en yksek, bazan alak gel
gitin en alak noktasn gsteren iaret.
tie: 1) bir para erit, kaytan, halat vb. i ile balamak,
birletirmek. 2) paralarn ularn veya kenarlarn
birletirmek. 3) ba ya da dm yapmak. 4) her
hangi bir ekilde balamak veya birletirmek. 5)
ba; dm. 6) bir binann paralarn bir arada tu
tan ve onu gerilmeye kar kuvvetlendiren kiri, u
buk vb. i. 7) demiryolu raylarn birbirine paralel tu
tan enine paralar; travers.
tie bolt: Tespit cvatas; balama cvatas.
tiemannite: Cva ve selenyumun bileii olan, metal
parlaklnda grimsi bir mineral; tiemanit, HgSe.
tierce: 1) Orj. Ola. nc. 2) 158,76 litreye (42 US
galon) eit olan eski bir sv lm birimi, 3) bu ka
pasitenin varili.
tie rod: Diz. Mot. byk gl makinelerde alt karter,
st karter ve silindir bloklarn oynayamaz bir biim
de birbirlerine balayan uzun cvatalar; Gem, Mak.
tayrod veya tansiyon cvatas.
tie rod: Oto. direksiyon rodu.
tight: 1) Orj. Ola. kesif; koyu. 2) yaps su, hava vb.
ini geirmeyecek ekilde sk, szdrmaz veya su ge
irmez. 3) gvenli olarak tespit edilmi. 4) skca ge
rilmi. 5) ynetilmesi zor; elde edilmesi g.
tighten: Skmak; sktrmak.
tightener: Gerdirici; gerici; skc.
tightening screw: Sktrma vidas.
tightening torque: Makine somun veya cvatalarnn
tam sklmas iin gerekli moment veya tork, skma
torku; skma momenti.

tigli c aci d
tiglic acid: Kroton yanda gliserit olarak grlen doy
mam, rnonobazik bir asit; tiglik asit, C 4H 7COOH.
tile: 1) at demesinde kullanlan srsz, dikdrtgen
eklinde yap malzemesi; kiremit. 2) banyo duvarla
r, mine erevesi vb. yerlerde kullanlan srl, dik
drtgen eklinde malzeme; duvar inisi. 3) ayn e
kilde kullanlan metal ya da plstikten yaplm ben
zer bir madde. 4) kiremitlerin tm.
tilery: Kiremit yaplan yer; kiremit imalthanesi.
tiiier: Gemi dmenini dndrmek iin kullanlan bir
ubuk ya da kol; dmen yekesi.
tiller chain: Gem. Mak. dmen makinesi ile yeke ara
sndaki zincir; dmen zinciri.
tiller head: Gem. Mak. dmen yekesinin tekne veya
gemi iindeki ksm,
tiller rape: Gem. Mak. dmen dolab ile dmen yeke
si arasndaki halat; dmen halat.
tilt: 1) ahmerdan ile dvmek. 2) eilmek; emek;
meyletmek.
tilt hammer: Dvme amacyla kullanlan ar eki;
ahmerdan.
tilting: Devrilme; devrilme (momenti vb.); ar dn
me.
tilting moment: Makinenin torkuna eit, fakat zt ia
retli olan moment; devirme momenti; dey enine
dzlemde etkir ve makineyi krank mili ekseni evre
sinde, torka zt ynde dndrmeye alr.
tiltometer: Yataya meyili lmek iin kullanlan bir ci
haz; tiitometre.
timber. 1) Orj. Ola, a) bina; yap. b) yap malzemesi.
2) bina, evler, gemiler, vb. inin yapmnda kullanlan
kereste. 3) yapmda kullanlan byk, ar, ekil ve
rilmi vb. i kereste; kiri. 4) ng. kereste. 5) aala
rn tm. 6) Den. aa posta. 7) keresteye ait; keres
te iin.
time: 1) devarn eden, vukubulan bir eyin iki olay
arasndaki periyot; llebilir ara veya fasla. 2a) bir
ii tarafndan allm periyot, b) bunun iin de
nen cret. 3) yrme, alma, iletme vb .inin hz
miktar. 4) bir saat veya takvimde saptanan hassas
an, saniye, dakika, saat, gn, hafta, ay veya yl. 5)
verilen hz veya iletme sresi iin (bir mekanizma
y) ayarlamak. 6) hz, bitirme sresi vb. ini hesapla
mak veya kayt etmek; saat. 7) zaman; sre. 8) za
manla ilikili.
time clock: Bir iinin almaya balad veya al
may bitirdii saatleri zaman kartna basan mekaniz
man bir saat.
time-delay relay: Devredeki deiimden sadece belir
li bir sre sonra alan elektromanyetik bir cihaz.
timed IPL: Bilgisay. zamanlanm ilk program ykle
me.
time exposure: 1) uzun pozlu film. 2) bu ekilde e
kilmi fotoraf.
time frame: Zaman dilimi.
timeless: 1) zamanla llemeyen; sonsuz; ebed. 2)
belirli bir zamanla snrl olmayan; daima geerli ve
ya gerek.
time lock: Ayarlanan zaman gelmedike almaya en
gel olan kilit; zamanl kilit.
time out: Zaman am.
timepiece: Zaman lmek veya kayt etmek iin kulla
nlan herhangi bir ara veya cihaz; zellikle bir saat
ya da kronometre.

559

tinderbo x
timer: 1) saat tutan kimse. 2) saat; zellikle bir krono
metre. 3) Mot. gerekli anlarda silindirde spark ya da
kvlcm oluturmak iin kullanlan bir mekanizma.
time slice: Zaman dilimi.
timing: Zamanlama veya tayming (supaplar, enjek
tr, portlar vb. inin alp kapanmalar iin kullanlr).
timing chain: Krank mili dilisi ile kam mili dilisini
birbirine balayan ve birlikte dnmelerini salayan,
dililer tarafndan tanan zincir; zamanlama zinciri;
Bkz. silent chain.
timing diagram: ki ve drt zamanl motorlarda em
me ve egzoz supaplar, egzoz ve sprme portlar
vb. lerinin alp kapandklar anlar l noktalara g
re krank as trnden veren krank dairesi diyagra
m; zaman diyagram; zamanlama diyagram; tay
ming diyagram.
timing gear: 1) Diz. Mot. Roots (Ruts) bioverlerinin
loblarn kapsayan rotoraft dndrmek iin kullan
lan iki adet helis diliden biri; zaman dilisi. 2) krank
mili zerindeki dili ile kam mili dilisini birbirine
balayan ve birlikte dnmelerini salayan, dililer
den herhangi biri; zamanlama ya da tayming dilisi
timing lamp: Benz. Mot. ateleme zamann ayarla
mak iin kullanlan bir lmba; avans lmbas ad da
verilir.
timing light: Bkz. timing lamp.
timing marks: Mot. volanlar zerinde bulunan ve ma
kinenin bakm ya da onarm srasnda yararlanlan
iaretler; l noktalar, bazan supaplarn alp ka
pandklar noktalar vb, gsterirler.
timing mechanism: Kam milini dndrmek ve dolay
syla supaplar, yakt pompalar vb. ini hareket ettir
mek zere kullanlan mekanizma; zaman veya za
manlama mekanizmas.
timing, valve: Bkz. valve timing.
tin: 1) yumuak, gm beyaz, ad scaklklarda d
vlebilir, ok parlatlabilen, kalay folyolar, lehimler,
mutfak aralar, harf metali vb. i yapmlarnda kullan
lan metalik kimyasal element; kalay; Simg. Sn;
at.a. 118,70; at.no.50. 2) kalay kapl teneke. 3a) ka
lay kapl tenekeden yaplm kutu, tencere kap vb.
b) ing. yiyecekleri koruyan teneke kutu veya konser
ve kutusu. 4) kalay ile rtmek veya kaplamak.
tin-babbitt
bearing:
Mot.
kol
yataklarnn
0,0508-0,127 mm (0,002-0,005 in) ve krank milinin
0,1016-0,1778 mm (0,004-0,007 in) kalnlndaki
metalle kapl yataklarndan biri; kalayl beyaz metal
yatak.
tin-base alloys: Kalay kkenli alamlar; makine ya
taklarnda kullanlr; maksimum % 90 orannda ka
lay, bir miktar antimon ve bakr kapsarlar.
tin-base metals: Bkz. tin-base allyos.
tincal: Ham boraks.
tin coating: zellikle bir demir yzeyi, bakr kap ka
aklar vb. korrozyondan korumak zere yaplan i
lem; kalay kaplama.
tincture: 1) Orj. Ola. boya. 2) ak renk; hafif renk. 3)
bir zeltideki il maddesi: zellikle bir alkoll z
c ya da solvent; rnein tentrdiyot. 4) herhangi
bir renk, metal ya da krk. 5) hafif olarak boyamak,
tinder: Herhangi bir kuru, kolayca tutuabilen bir
madde; kav.
tinderbox: Esk. ate karmak iin kav, akmakta,
elik kapsayan bir kutu.

tin-foil
tin-foil: Kalay folyodan yaplm.
tin foil: ekerleme, sigara vb. ini paket etmek iin kul
lanlan kalay. kalay ve kurun alaim olan ok ince
tabaka ya da tabakalar; kalay folyo.
tinker: 1) kap kaak, tencere vb. lerini onaran, zellik
le seyyar tamirci; tenekeci. 2) her trl kk ona
rmlar yapabilen kii; becerikli kimse.
tinman: Tenekeci.
tinned: 1) kalayla kapl. 2) Ing. teneke kutuda muha
faza edilen ya da korunan.
tinner: 1) kalay madencisi; kalayc. 2) tenekeci. 3)
ng. konserveci; konserve yapan kimse.
tinning: Demiri paslanmaktan korumak iin, ok ince
bir kalay katman ile kaplama ilemi; kalayla kapla
ma; kalay yapma.
tinny: 1) kalaya ait; kalay kapsayan; kalay veren. 2)
grn veya dayankl bakmndan kalaya benze
yen; parlak fakat ucuz; dayankl deil. 3) kalayl.
tin pest: Kalay metalinin, alletropik ekli olan gri toza
ayrmas.
tin-plate: Kalayla kaplamak.
tin plate: Kalayla kapl ince demir ya da elik levha
lar.
tin plating: Kalayla kaplama; kalay kaplama; kalay
yapma.
tinsman: Bkz. tinsmith.
tinsmith: Kalay kaplamacl veya kalayclkta alan
kii; kalayc.
tinstone: Doal kalay dioksit; kasiterit.
tint: 1) hafif renkli. 2) renk. 3) Matb. ak renk zemin.
tinware: Tenekeden yaplan kap, tencere vb.
tinwork: 1) kalaydan yaplan i. 2) o. kalayn eritildii, rulo edildii yer.
tip: 1) uzun bir eyin tepesi veya sivri, yuvarlatlm
ucu; u. 2) kep, ferul vb. i bir eyin ucuna taklm
bir ey. 3) bir dan tepesi ya da zirvesi. 4) Diz. Mot.
bir enjektrn ucu veya nozulu. 5) fi ucu.
tip clearance: Buh. Trb. hareketli kanatlarn trbin
keysi ve hareketsiz kanatlarn ise rotoraft ile arala
rnda bulunan ap ynndeki boluk; u klerensi;
u boluu; radyal klerens; Bkz. radial clearance.
tipping center: Bkz. center of flotation.
tiptop: 1) en yksek nokta. 2) en kaliteli; yksek nite
likli; mkemmel; en iyi.
tire: 1) bir tat aracnn tekerleinin evresine geiril
mi ve di ekli verilmi demir veya lstik ember.
2) oku azaltmak iin aracn tekerleinin evresine
geirilmi veya hava doldurulmu lstik tp; lstik;
oto lstii. 3) lstik ya da lstiklerle donatmak.
tire chain: Oto. souk mevsimlerde patinaja engel ol
mak zere lstiklere taklan zincir; patinaj zinciri.
tire gauge: Oto. i lstiklerin havasn lmek iin kul
lanlan bir cihaz; lstik (basn) leri; basn gster
gesi.
tire iron: Ofo. lstik demiri ya da levyesi.
tire pressure: Oto. lstiklere baslan havann basnc;
lstik basnc.
tire pressure gauge: Bkz. tire gauge.
tire pump: Oto. el ve ayak ile lstiklere hava basmak
iin kullanlan pompa; lstik pompas.
tire valve: Oto. lstiklere hava basma ya da havay
boaltmada kullanlan kk bir valf, istik valf; ls
tik supab.
T iron: Profili T harfi eklinde olan demir; T demiri; T

560

tod
profilli demir.
titanata: Titanik asilin herhangi bir tuzu; titanat.
titanic: Drt deerli titanyum kapsayan kimyasal bir
bileie ait veya onu belirten; titanik.
titanic acid: Titanik oksitten treyen iki zayf asitten
biri; H 2 Ti0 3 veya H 4 Ti0 4 ; titanik asit.
titanic dioxide: Bkz. titanic oxide.
titanic oxide: Kristalli bir bileik; titanik oksit, Ti0 2 ;
boya maddesi (pigment), seramik sr vb. i olarak
kullanlr.
titaniferous: Titanyum kapsayan; titanyumla
titanite: Titanyum kapsayan bir mineral; titanit; Bkz.
sphene.
titanium: Koyu gri, parlak rutil ve dier minerallerde
bulunan, erimi elik temizlemek ve oksijensizletirmek vb. iin kullanlan, korrozyona dayankl kimya
sal metalik bir element; Simg.Ti; at.a. 47,90;
at. no. 22.
titanium tetrachloride: Sv. Yk. titanyum tetrakiorr;
titanik klorr; su ve dier sv yklerle tepkimeye gi
ren, sv ve buharlar tahri ve yanklar oluturan, in
san sal iin zararl, asit kokulu, ok higroskopik,
nemli havada dumanlar karan, inorganik bir klo
rr, renksiz ve ak sar renkli bir sv; Simg. TiC0 4 ;
0
0
20 /25 C'de z.a. 1,726; k.n.135,7C; d.n.-24C;
12C'de suda ayrr s ve titanyum oksit (beyaz ka
t), hidrojen klorr (asit gaz) karr; 20C'de viskozi
tesi 0,39 cP; gemilerde evre scakl ve atmosfer
basncnda tanr.
titanous: deerli titanyum kapsayan bir kimyasal
bileie ait veya o bileii belirten.
ter: 1) bir zeltinin, standart dayanki veya kon
santrasyonu derecesi; titre. 2) titrasyonda verilen so
nucu oluturmak iin bir maddenin gerekli minimum
arl veya hacmi; titre eklinde de yazlr.
titrate: Titrasyonia denemek veya titrasyona konu ol
mak.
titration: Verilen bir tepkimeyi oluturmak iin dier
maddeden ne kadar olmas gerektiinin hesaplan
mas iie bir zeltide belirli bir maddenin ne kadar
olduunu arlama ilemi; titrasyon.
titration value: Titrasyon srasnda bret tarafndan
3
verilen eriyiin cm trnden deeri veya kymeti; tit
rasyon deeri.
titre: Bkz. titer.
tittle: ok kk partikl veya parack; ok kk
herhangi bir ey.
Tl: Bkz. thalium.
Tm: Bkz. thulium.
TML: Bkz. tetra methyl lead.
Tn: Bkz. thoron.
tn.: Bkz. ton; tons.
TNT (T.N.T.): Bkz. trinitrotoluene veya trinitrotolu
ol, C 6 H 2 (CH 3 )(N0 2 ) 3 ; patlayc olarak kullanlr;
di namit.
to-and-fro: leri geri hareket etme; ileri ve geri.
tobin bronze: Bkz. Naval bronze, tobin bronzu.
tocopherol: Balca pamuk ekirdei ya, salata vb.
inde bulunan E vitamini zelliklerinde olan alkoller
grubunun herhangi biri; tokoferol.
tocsin: 1) alarm zili. 2) bu zilin sesi. 3) herhangi bir
alarm veya uyari sesi.
tod: Esk. yaklak 28 libre (12,656 kg) arlnda, yn
iin arlk birimi.

toe
toe: 1a) bir yatak iinde dey olarak uzanan bir mil
ya da jurnal. b) bir kem tarafndan kaldrlan veya
hareket ettirilen kntl bir kol. 2a) meyilli olarak
akmak (bir iviyi), b) meyilli olarak aklan ivi ile
balamak.
toe-in: Otomobil veya dier motorlu aralarn, birbirle
rine tam paralel olmayan n tekerleklerinin ayar.
toggle: 1) Den. kayma ya da burulmayla skmay
nlemek, bir balant yapmak iin bir zincirin bakla
s, halat kollar ya da flasalar arasna veya bir halat
ilmeine sokulmak iin kullanlan bir rod, pin ya da
cvata; kasa elii. 2) tespit etme veya yerinde tut
ma; birbirine menteeli iki kol veya levha mesnet,
payanda; kablo ucu tespit pini. 3) mafsall manivela.
toggle joint: Birbirlerine birer ularndan balanan iki
ubuktan oluan diz eklinde bir balant.
toggle press: Otomobil gvdelerinin yapmnda kulla
nlan yaklak 6 metre (20 fit) yksekliinde, 80 ton
arlnda bir pres; mafsall pres.
toggle switch: Bir elektrik devresini ap kapamak
iin, kk bir ark ya da kvlcm aracl ile ileri geri
hareket eden kntl bir levyeden oluan anahtar ve
ya svi.
Solar: Bkz. toiane.
tolane: Renksiz, kristalli bir karbonlu hidrojen; toian,
C14H10-

tolerable: 1) dayanlabilir; tahamml edilebilir. 2) ol


duka iyi; geerli; muteber.
tolerably: 1) tahamml edilebilir veya dayanlabilir bir
ekilde. 2) dayanlabilir derecede; lml olarak; ol
duka.
tolerance: Bir standart, doruluk vb. inden msaade
edilen sapma miktari: zellikle baz mekanik parala

561

tonnage oxygen

illarn sentezinde kullanlr.


toluol: Toluen; zellikle ticar ham toluen; toluol.
toluole: Bkz. toluol.
tolu tree: Bot. byk bir Gney Amerika aac; kalin,
kaba kabuklar ho kokulu pelesenk verir ve parfm,
il vb. yapmnda kullanlr; tolu balsam (pelesenk)
aac.
toluyl: Tek deerli asit kk; toluil, C7 H7 CO.
tolyl: Toluenden treyen tek deerli bir kk; tolil,
CH 3 C 6 H 4 .
tolyiene diisocyanate (mixed isomers): Sv. Yk. tolilen diizosiyanat (kark izomerler); su ve dier bir
ok kimyasal maddelerle ok reaktif, kendine zg
kokulu, izosiyanat ailesinden insan sal iin zarar
l, higroskopik olmayan, 40C'den yksek scaklklar
da polimerleen, renksiz veya ak sar renkli bir s
v; Slmg.CH 3 C6 H3 (NCO) 2 ; 25C'de z.a. 1,22;
k.n. yaklak 238C; d.n. 6-14C; su ile tepkimeye
girer; 25C'de viskozitesi 3,1 cP; gemilerde normal
olarak 15-28C'de ve atmosfer basncnda tanr.
tomahawk: Perin yapmak iin kullanlan eki; per
in ekici; perin varyozu.
tommy bar: Lokma anahtar kolu.
tommy
gun:
Tomson hafif makineli tfei.
tomography: Tp. seilen tek bir dzlemin fotoraf
nn alnd X nl fotoraflk teknii, tomografi.
ton: 1) Byk Britanya'da yaygn olarak kullanlan ve
2240 libreye (1018,06 kg) eit olan bir arlk birimi;
Bkz. long ton. 2) Amerika Birleik Devletleri, Kana
da, Gney Afrika vb. inde yaygn olarak kullanlan
ve 2000 libreye (907,20 kg) eit olan bir arlk biri
mi; Bkz. short ton. 3) metrik sistem ve Uluslararas
Sistemde 1000 kg'a eit olan arlk birimi; metrik
3

rn msaade edilir maksimum ve minimum lleri


arasndaki fark; tolerans.
tolerance limit: Dizayn lleri tarafndan zin verilen
pozitif veya negatif deer deiimleri; tolerans snr
veya limiti.
tolerate: Msaade etmek; izin vermek.
tolidin:
Bkz.
tolidine.
tolidine: Benzidir.'in izomerik dimetil grubunun her
hangi biri; tolidin, C 1 4 H 1 6 N 2 .
tolu: Tolu aac tarafndan verilen balsam veya pele
senk; tolu balsam olarak da kullanlr.
toluate: Toluik asitin bir tuzu ya da esteri; toluat.
toluene: Sv. Yk. metil benzen; fenil metan; toluol
(e); yangn tehlikesi olan, insan sal iin zararl,
aromatik ailesinden higroskopik olmayan, dayankl,
kendine zg aromatik kokulu, renksiz bir sv kar
bonlu hidrojen; Simg.C6 H5 CH3 ; 20/4C'de z.a.
0,86-0,98; k.n.110,6C; d.n.-95C; suda % 0,05 ora
nnda znr; 20C'de viskozitesi 0,68 cS; gemiler
de evre scakl ve atmosfer basncnda tanr; bo
ya, patlayclar vb. i yapmlarnda ve solvent (z
c) olarak kullanlr.
toluic acid: Toluen'in karboksil trevleri olan drt izo
merik asitten biri; toluik asit, C 8 H 3 0 2 .
toiuid:
Bkz.
toluide.
toluide: Genel forml RCONHC 6 H4 CH3 olan ve toluidin'lerden treyen herhangi bir snf kimyasal bile
ik; toiuid.
teinidin: Bkz. toluidine.
toluidine: Anilinin izomerik (meta, para, orto) ami
no trevlerinden biri; toluidin, C 7 H 9 N ; boyalar
ve

ton. 4) gemilerin 2,8317 m 'e (100


ft ) eit
olan ta
3
3
Teknik Szlk - F. 36

ma kapasitesi birimi. 6) 0,991 m 'e (35 ft ) eit


olan,
gemilerin deplasmanlarnn lm birimi. 7} ok b
yk hacim veya say.
tonelada: 1) ispanya'da 2028,7 libreye (916,97 kg)
ei olan bir arlk birimi. 2) Brezilya'da 1748,70 lib
reye (790,453 kg) eit olan bir arlk birimi;
tonilto.
toner: Karartc: Fotokopi, printer vb.i
iin.
tongs: Genel
olarak birbirlerine pinli veya
menteeli iki uzun koldan oluan ve ounlukla
kzgn cisimle ri tutmak ya da kaldrmak iin
kullanlan alet; kska; Demirci kskac gibi.
tongue: 1) bir ahap gemenin kntl veya erkek
ks m. 2) bir at arabas vb. inin oku. 3) uzun, dar

bir alev. 4) bir gsterge vb. ibresi. 4) makinelerde


kn tl kaplin vb. i.
tongue-and-groove joint: Bir tahtadaki kntnn, di
er tahtadaki girintiye tam olarak gemesiyle olutu
rulan balant, dil ve oyuklu balant.
tonite: Baryum nitrat ve pamuk barutu ile yaplan ok
patlayc bir madde.
ton, long: Bkz. long ton.
tonnage: 1) tanan ton esas alnarak gemilerde ver
gi. 2) bir kanal, liman vb. inde her bir ton yk iin
cret. 3) bir lke ya da limann ton olarak hesapla
nan toplam gemi miktar. 4) bir geminin ton olarak
hesaplanan tama kapasitesi. 5) ton olarak arlk;
tunnage eklinde de yazlr.
tonnage oxygen: elik endstrisinde tketilen oksi
jen miktar; ok byk miktarda kullanld iin ton
cinsinden ifade edilir; ton (trnden) oksijen.

tonometer
tonometer: Tp, gz kresi veya kan basncn len
trl tansiyon cihazlarndan biri; tonometre.
ton, short: Bkz. short ton.
tons per inch immersion : Den. bir gemiyi bir pus
(25,4 mm) batrmak iin gerekli, ton olarak arlk;
beher pus batma tonu; cm trnden de belirtilebilir.
tool: 1) el ile tutulan ve kesme, itme, kazma, andr
ma vb. iin kullanlan herhangi bir alet, ara vb. i:
Testereler, baklar, ekiler, krekler, trmklar, tor
na kalemi vb. 2a) gle altrlan bir makinenin par
as olan benzer herhangi bir cihaz; matkap, erit
testere vb. b) tm makine; takm tezgh. 3) bir alet
gibi hizmet veren herhangi bir ey. 4) birinin ii ve
ya meslei iin gerekli olan herhangi bir alet veya ci
haz. 5) bir ara ile ekil vermek, ilemek veya al
mak. 6) takmlar veya makineler salamak (bir fabri
ka veya endstri iin). 7) bir alet veya aletler kullan
mak.
tool bit: Torna tezgh kalemi; torna kalemi.
tool box: iinde trl anahtar, lokma, pense, kargaburun, pin vb. i aletlerin bulunduu sandk; takm
sand.
tool chest: Bkz. tool box.
tool holder: Torna tezghlarnda kalemi tutan veya ta
yan ksm; kalem tutucusu veya taycs.
tooling: 1) aletlerle yaplm i ya da ssleme. 2) re
time hazr olmak iin fabrikay takm tezghlar ile
donatma ilemi.
tool kit: Takm kutusu; takm seti.
tool maker: Alet yapmcs, zellikle takm tezghlar
n yapan ve onaran makinist veya teknisyen.
tool maker's vise: ok sk vira edildii zaman kolay
ca hasar grebilecek, kk ve duyarl iler iin kul
lanlan bir mengene; alet yapmcsnn mengenesi.
tooth: 1) die benzeyen bir ey; testere, atal, trmk,
dili vb. inde olduu gibi diimsi bir para. 2) dililer
de olduu gibi birbirine gemek.
toothed: Dileri olan; dili.
toothed pressure: Mak. di basnc.
toothed profile: Mak. di profili veya ekli.
toothed wheel:Dili ark; dili teker.
top: 1) ba ya da ban tepesi ya da st ksm. 2) her
hangi bir eyin en st paras, ucu veya yzey. 3)
bir eyin en st paras veya kapan oluturan
ey; zellikle: a) gzkapa, kapak, kap vb. i. b) oto
mobil gvdesinin st ksm, c) bir yelkenli gemide,
armann baland, her br ana direk kafas evre
sindeki platform; anaklk. 4) Kimy. bir karmn en
uucu ksm. 5) Kimy. damtarak uucu ksmlarn
karmak.
topaz: 1) beyaz, sar, soluk mavi veya soluk yeil kris
taller eklinde grlen doal alminyum silikat; to
paz, AI 2 Si0 4 F 2 . 2) safirin ve kuvarsn sar tr gibi,
benzer renklerde trl deerli veya yar deerli ta
lardan herhangi biri.
topazoiite: Ll tann (grena'nn) sar bir tr; sar
grena; topazolit.
top center: Bkz. top dead center: st l nokta ya
da st sente,
top dead center: Dikey, pistonlu makinelerde, pisto
nun silindir iinde eriebildii veya kabildii en st
nokta; st l nokta; st sente; N ksaltmas ile
belirtilir.
top-deck superheater: Buh. Kaza. su borularndan

562

t orpedo -b oa t d es t
roye r
oluan
boru demetinin
zerine
yerletirilen
yan
ma rnlerinin
gei yolu
zerinde
bulunanvesperhiyter veya st stcs.
top-fired boilers: Tepeden (stten) fayrapl kazanlar;
bu tr kazanlarda akaryakt brnerleri st ksma yer
letirilmitir ve yakt aaya doru pskrtmektedir
ler.
top firing: Tepeden veya stten fayrapl (kazan).
top lead: Pist. Buh. Mak. st lid; Bkz. lead.
topping turbines: Bkz. superposed turbines.
top ring: Mot. yksek scaklk, yksek basn ve kt
yalama gibi en zor koullarda alan ve en fazla
anan kompresyon segman; st segman; ate segman.
topside: o. bir geminin su hattnn zerinde kalan
yan ksmlar; borda.
topside tank: Den. gverte alt veya alabandalarda
olan tanklardan biri.
torc: Burulma momenti reten kuvvet; burulma kuvve
ti.
torch: 1) uzun, reineli bir para aatan oluan ta
nabilir k reteci; meale. 2) kaynak, boya yakma
vb. inde kullanlan, ok scak alev reten, trl ta
nabilir cihazlardan biri; hamla; asetilen beki; aluma. 3) pilli el feneri.
torch cutting: Oksi-asetilen alumas ile kesme (me
tal levha, mil vb. i).
torchier (torchiere): Dorudan, yukarya doru ay
dnlatma yapan, glgesi olmayan bir deme lmba
s.
torchlight: Meale veya mealelerin .
torentic: zellikle metal oymaclna ait.
torentics: Oymaclk, zellikle metal oymacl sana
t.
tori: o. torus.
toric: Torus'a Bkz. torus ait veya ekli torusa benze
yen.
toric lens: Yzeyi, bir torus yzeyinin paras olan
mercek; zellikle gzlklerde kullanlr.
torispherical: Dbkey kresel (bir tavan, kazan te
pesi vb. i).
torispherical end: Bir kazann veya buhar domunun
dbkey kresel olan ucu; dbkey kresel u.
tornado: 1) zellikle ABD'nin orta ksmlarnda hzl
olarak dnen, yolu zerindeki hereyi tahrip eden
baca eklinde bulut ile birlikte grlen iddetli, d
nel rzgr. 2) herhangi bir dnel rzgr veya kasr
ga.
toroid: Kendi dzlemindeki bir doru evresinde d
nen kapal bir dzlem tarafndan retilen bir yzey
veya onun kapal hacmi; toroit.
torpedo: 1) elektrikli balk. 2) denizalt, uak vb. in
den dman gemilerine atlan byk .sigar eklinde
bir patlayc; torpido. 3) sualt mayn olarak kullan
lan patlayc dolu metal bir kap. 4) petrol kuyusuna
indirilen, petrol cebinin apn anlamak iin orada
patlatlan patlayc kartu. 5) bir torpido ile hcum et
mek, hasar vermek veya tahrip etmek.
torpedo boat: Sadece hafif silhlarla donatlm, torpi
dolarla hcum eden kk, hzl, manevra yetenei
stn bir sava gemisi; torpidobot.
torpedo-boat destroyer: Torpidobotlara benzeyen fa
kat onlardan daha byk olan ve daha ar silhlar
la donatlm, orjinal olarak dman torpidobotlarn

t orped o bod y
imha etmek iin dizayn edilen, sonradan torpidobot
gibi hcum iin kullanlan bir sava gemisi; muhrip;
destroyer.
torpedo body: Bir dereceye kadar denizalt torpidosu
na benzer ekilde dizayn edilen bir otomobil gvde
si; torpido gvde.
torpedo engine: Torpido makinesi; hedefe yneltilen
torpidoyu yrten veya sevkeden makine.
torpedo tube: Sust gemilerinde su hattna yakn
veya su hatt altna konulan kovan; torpido kovan.
torque: 1) F/z. salnm veya devir hareketi retme ei
liminde olan bir kuvvet ya da kuvvetler bileimi;
tork; moment; burulma momenti, b) burulma olutur
ma eilimi. 2) Opt. polarlanm k dzlemindeki ba
z kristaller ve svlardan k geii ile retilen dn
me etkisi. 3) bir nokta etrafnda, dnme retme eili
minde olan teetsel bir kuvvetin momenti. 4) bir
elektrik motorunun rotorunun dnme abas. 5) kuv
vet ve kuvvet kolunun rn. 6) bir uan pervane
kanatn etkiyen toplam hava kuvveti.
torque converter: Motif nitenin (eviren makinenin)
torkunu dntren ve bu torkun enerjisini trbin
aftna ileten cihaz; tork dntrc; hem devir d
rc ve hem de esnek (fleksibl) kaplin olarak g
rev yapar.
torque limiter: Bkz. bmep limiter; tork snrlaycs.
torque wrench: Somun veya cvatalar belirli bir mo
mentle skmak ya da vira etmek iin kullanlan, uzun
kollu, zerinde bir gstergesi olan anahtar; tork
anahtar.
torrafaction: Kavurma, kavrulmu.
torrefy: Baz illar gibi, s ile kurutmak veya kavu
rup kurutmak.
torrent: 1) zellikle hzl, iddetli su akm. 2) iddetli
yamur.
torrid: zellikle Gnein youn ssnn etkisi ile kav
rulmu.
torridity: iddetli s; yakclk.
torrify: Bkz. torrefy.
torsibility: Burulmaya dayanma veya diren yetene
i.
torsiograph : Gemi pervane aft veya dizel makinesi
mili gibi pervane veya byk bir volan tarafndan d
zenlenen dner bir aftn burulma titreimlerini ara
trmak iin kullanlan bir cihaz; torsiyograf; tork kayt
edici.
torsiograph record: Mot. torsiyograf cihaz tarafn
dan yaplan kaytlar; torsiyograf kayt.
torsiometer: Burulmadaki katlarn esnek davrann
incelemek iin kullanlan bir cihaz; torsiyometre.
torsion: 1) burma veya burulma; zellikle bir ucu tes
pit edilmi ve dier ucu boyuna ekseni boyunca
dndrlen bir cismin burulmas. 2) Meka. bklen
bir tel, ubuk vb. inin bklmemi duruma dnmesi
eilimi.
torsional: Burulmaya ait; burulma tarafndan sebep
olunan.
torsional criticals: Devir drcl bir trbin ile per
vane arasnda nemli bir burulma esneklii vardr;
pervane kanatlarndan gelen impulslar pervanenin
belirli bir devir saysnda bu esnek sistemin doal tit
reim frekans ile akt zaman oluan grltl tit
reim; burulma kritikleri.
torsional reaction: Gem. Ma/c. makinenin kendi aft

563

t ouc h
na ilettii periyodik torklarn, aft sisteminde uyard
burulma titreimleri; burulma tepkisi.
torsional record: Torsiyograf cihaz ile krank milinin
ba tarafndan alnan burulma titreimleri ve kritik
hz blgelerini gsteren diyagram; burulma kayt;
burulma diyagram.
torsional vibrations: Burulma titreimleri; krank zeri
ne tesir eden teetsel kuvvetlerin periyodik olarak
deimesi sonucu; ar dinamik gerilmelerin oluma
sna neden olan titreimler.
torsional vibration damper: Mot. alma srasnda
retilen burulma titreimlerini sndrmek iin kullan
lan bir cihaz; burulma titreimi sndrcs veya
damperi.
torsion balance: ince bir teldeki burulma ile ok k
k elektrik impulslarn lmek iin kullanlan bir ci
haz; torsiyon terazisi.
torsion couple: Burulma oluturan kuvvetler ifti; tor
siyon ifti; burulma ifti.
torsion head: Burulma veya torsiyon terazisinin, ze
rinde taksimat veya blntler olan kafas; burulma
kafas.
torsionmeter: Bir makinenin rettii tork ya da mo
menti grafik olarak kayt eden ve gcn saptanma
snda yararlanlan bir cihaz; torsionmetre.
torsion shear: Torsiyon veya burulma kesmesi.
torsion
stress:
Burulma
gerilmesi.
toruosity: o. bklme, sarm, sarmsal sarg vb.
tortuous: Bkmler, sarmlar, eriler veya sarmal sar
glar.
torus: 1) stunlarn tabannda kullanlan geni, db
key pervaz. 2) Geom. ap dnda, dzlemindeki
herhangi bir ekseni evresinde dndrlen bir konik
kesit, zellikle bir daire tarafndan retilen bir yzey
ya da onun kapal bir hacmi.
tot: ok kk bir miktar ya da ey.
tot: Toplamak.
total: tm; btn. 2) tam; tam miktar veya say; top
lam; yekn. 3) toplamn bulmak.
total acid number: Diz. Mot. yalama yalarndaki or
ganik ve inorganik asitlerin toplam; toplam asit say
s; TAN ksaltmas ile belirtilir.
total alkalinity test: Toplam alkalinlik deneyi; Bkz. al
kalinity test.
total base number: Diz. Mot. her bir gram yalama
yanda miligram trnden potasyum hidroksiti
(KOH) belirten say; toplam alkalin says; TBN ksalt
mas ile belirtilir.
total head: Ma/c. bir pompann toplam emme veya
basma ykseklii (m veya mm H 2 0 trnden)
totalisator: Bkz. totalizator.
totality: Toplam miktar veya yekn.
totalizator: lmlerin vb. toplamlarn hesaplamak
ve gstermek iin kullanlan herhangi bir makine;
bir tr hesap makinesi.
totalize: Toplamn yapmak; yeknunu yaymak.
totalizer: 1) Bkz. totalizator. 2) toplama makinesi.
totally: Tamamen; tm olarak; btnyle.
total stroke: iki zamanl motorlarda yararl ve kayp
kurslarn toplam; toplam strok; toplam kurs.
tote
board:
Bkz.
totalizator.
touch: 1) Geom. teet olmak. 2) ok kk bir mik
tar, derece vb. i. 3a) mihenk ta. b) mihenk ta ile
saptanan altn, gm vb. inin nitelii, c) bunu gs-

touchstone
teren resm mhr. 4) Den. ok ksa bir zaman iin
liman vb. yere uramak. 5) Den. br geminin dibe
oturmadan dokunmas. 6) mihenk las veya benzer
bir eyle denemek veya tecrbe etmek. 7) dokun
mak. 8) temasa getirmek.
touchstone: 1) Esk, altn ya da gmn safln de
nemek iin kullanlan bir tr siyah ta; mihenk ta.
2) deer veya gerekliini saptamak iin uygulanan
herhangi bir deney ya da kriter.
touchwood: Kav olarak kullanlan kurutulmu odun
ya da mantar.
touchy: Kav gibi, olduka yanc.
tough: 1) krlma ya da yrtlmakszn eilip bklen
vb.; dayankl (kuvvetli) fakat esnek. 2) kolayca kesif meyen veya inenmeyen. 3) Kuvvetli olarak yap
kan; tutkala benzer; viskoz. 4) etkilenmesi g. 5)
ok zor. 6) fizii kuvvetli; gl.
toughen: Sert veya daha sert yapmak veya olmak.
toughness: Yaps hasar gmleksizin bir cismin eil
me, alma vb. i etkilere dayanma yetenei; daya
nkllk.
tourmaline: Kompleks (karmak) silikatlar grubunun
herhangi biri olan, mcevher olarak ve optik cihaz
larda kullanlan krmz, pembe, yeii, mavi, sar,
kahverengi veya renksiz, yar kymetli bir mineral;
turmaline eklinde de kullanlr.
tow: 1) halat ya da zincir ile ekmek. 2) yedek ekme
veya ekilme gibi. 3) yedeklenen bir ey. 4) yedek
ekme veya yedekleme halat.
towage: 1) yedekte ekme ya da ekilme. 2) bunun
creti; yedek ekme creti.
towboat: 1) byk tonajl, makinesiz mavnalar iterek
uzak mesafelere gtren, yksek gl makineler
ile donatlm tekne; tovbot; itici rmorkr. 2) gemile
ri, mavna veya adlan yedeklemek veya ekmek
iin kullanlan ufak, kuvvetli bir tekne; rmorkr.
tower: Yedek eken kii veya ey.
tower, cooling: Bkz. cooling tower.
towing machine: Bkz. tow winch.
towilne: Den. yedek ekmede kullanlan halat ya da
zincir.
tow-poth: Bir kanal veya su yolu boyunca uzanan ve
kanaldaki (makinesiz) bir tekneyi ekmek iin kulla
nlan yol; yedek ekme yoiu.
towrape: Yedek ekmede kullanlan halat; yedek ek
me halat.
tow winch: Rmorkrlerin orta ksmlarna yerletiri
len, hem sakin ve hem de ar denizlerde ekme
operasyonunu baarmak iin kullanlan bir makine;
tov makinesi; ekme makinesi; ekme vinci.
toxic: 1) toksin ya da zehire ait; zehir ya da toksin ta
rafndan etkilenen; zehir veya toksin tarafndan ne
den olunan. 2) zehirli; toksik.
toxicant: Zehirli; toksik; zehir; zehirli madde.
toxico-: Zehir anlamnda bir nek.
toxine; Bkz. toxin.
toxoid: Kimyasal maddelerle muamele edilerek zehirli
niteliklerinin giderilii srasnda antijen zellikleri ka
lan toksin.
Tr: Bkz. terbium.
T.R.: Bkz. tonnage of registry: Tescil tonu (bir gemi
nin).

564

trad e win d
trace: 1) Kimy. ok kk bir miktar: eser; ou za
man nicel olarak llemeyen bir miktar. 2) izgiler
le izmek. 3a) resim, diyagram vb. izmek, b) bir ha
rita, pln vb. i zerinde rota iaretlemek. 4) sismog
rafta olduu gibi, eri, kesikli veya dalgal izgiler
yardmyla kayt etmek. 5) bir yol, rota, gelime vb.
ini izlemek.
trace: ki ucundan yataklanm ve hareketi bir makine
nin hareketli parasndan dierine ileten bir kol.
tracer: 1) izleyen kimse veya ey. 2a) mermi veya ko
vana ilve edilerek duman ya da ate eklinde iz b
rakmasn salayan kimyasal madde, b) izli mermi.
3) kopya karan bir alet; kopya makinesi.
tracer bullet (or shell): Ask. hedefin ayarlanabilmesi
iin havadaki yrngesinde duman veya k eklin
de iz brakan bir mermi; izli mermi.
tracer chemistry: Kimyasal tepkimelerin, zellikle bit
ki ve hayvanlardaki biokimyasal tepkimelerin ince
lenmesinde radyoizotoplarn kullanlmas; radyoizo
top kimyas.
tracing: 1) kopya ile yaplan bir ey; zellikle: a) re
sim vb. ini kopya etme. b) kayt cihaz ile kayt.
tracing paper: zerine kopya karlan ince, kuvvetli,
saydam bir kt; aydnger kd.
track: 1) bir teknenin dmen suyu vb. i gibi iz ya da
izler. 2) hareket hatt veya yrngesi; rota; yol. 3)
tren, tramvay vb. lerinin zerinde hareket ettikieri bir
ift metal ray 4) bir otomobildeki gibi, paralel teker
lekler arasnda in (mm) olarak mesafe, 5) tekerlek
ler veya dililer gibi ayarnda olmak. 6) tekerlekler
arasnda belirli genilie sahip olmak. 7) demiryolu
raylarna ait. 8) paiet takm; palet (dozer, traktr vb.
i iin).
trackage: 1) bir demiryolunun tm raylar. 2) dier
raylar kullanmak iin demiryolu izini. 3) bunun cre
ti.
track bolt: Ayarl cvata.
trackless trolly: Raysiz tramvay; troleybs.
tractile: Boyuna ekilebilir; gerilebilir.
traction: 1a) bir yol, ray veya dier bir yzey zerin
de bir yk ekme, b) ekilme durumu. 2) bir loko
motifin ekme gc. 3) ray zerindeki bir tekerleinki gibi, yapc srtnme. 4) kendinden hareketli bir
aracn itici ya da motif kuvveti.
fractional: ekilmeye ilikin.
traction engine: Ar vagonlar vb. ekmek iin kulla
nlan bir buharl lokomotif.
traction motor: Elektrikli lokomotiflerde her tekerin
dingiline bal ve onu eviren elektrik motoru; cer
motoru.
tractive: ekme iin kullanlan; ekici; eken.
tractive force: ekme kuvveti.
tractor: 1) benzin ya da dizel motoru ile altrlan,
kk ve gl bir iftlik makinesi; traktr. 2) kamyo
nun ofr mahalli veya yeri. 3) traktr pervane ya
da pervaneleri olan bir uak. 4) ekici.
tractor propeller: Kanatlann n tarafna yerletirilen
uak pervanesi; traktr pervane; ekici pervane.
trade root: Den. ticaret gemileri, kervanlar vb. tarafn
dan kullanlan allm ticar rota veya yol.
trade wind: Kuzeydoudan ekvatorun kuzey tarafna
ve gneydoudan gney tarafna doru esen bir rz
gr; alize; ticaret rzgn.

t ra ff i c
traffic: 1) Orj. Oia. a) ticaret iin mallan ulatrma, b)
byk mesafelerde ticaret. 2) satma veya satr al
ma; takas; ticaret. 3) yasa d ticaret. 4a) limanlar
daki gemilerin, yollardaki motorlu aralarn, yaya kaldrmlarndaki yayalarn hareketi; trafik, b) otomobil
ler, yayalar, gemiler vb. 5) verilen bir sre srasnda
tanan yolcu veya yk miktar tarafndan snrlanm
nakliye irketi tarafndan yaplan ticaret. 6) verilen
bir periyot srasnda iletilen telgraflar, telefon konu
malar vb. ile snrlanm bir iletiim irketi tarafndan
yaplan ticaret. 7) bylece snrlanm yolcular, yk
ler, nakliyeler vb. i. 8) trafie ait; trafik iin veya tra
fik dzenleme.
traffic light: Trafii dzenlemek iin caddelere konu
lan veya yerletirilen iaret lmbalar takm; trafik
n.
tragacanth: 1) eczaclkta, basma basks vb. ilerde
kullanlan tatsz ve kokusuz, beyaz veya kmzms
bir zamk; kitre. 2) bu maddeyi veren herhangi bir bit
ki; kitre aac.
trailer: Bir otomobil, kamyon veya traktr tarafndan
ekilmek zere dizayn edilmi araba, vagon veya b
yk yk vagonu (furgon); rmork. 2) bir otomobil ta
rafndan ekilmek zere dizayn edilen yatak ya da
yataklar, yemek piirme olanaklar olan kapal tast
arac; karavan.
trailing edge: Hava. bir uak, pervane vb. inin arka
kenar.
trail rope: ekmek amacyla kullanlan halat; eki ha
lat.
train: 1) hareketi iletmek veya aktarmak iin birbirine
balanm mekanik paralar dizisi; Dili katar gibi.
2) lokomotif ya da lokomotifler tarafndan itilen veya
ekilen (birbirine balanm) demiryolu vagonlarnn
hatt. 3) patlayc bir dolgu iin fnye olarak hizmet
eden barut hatt. 4) birbirlerini bir hat eklinde takip
eden bir grup insan, hayvan, tat arac vb. 4) tren,
katar.
train ferry: Den, tren vagonlar veya lokomotiflerini ta
mak zere dizayn edilen ve gvertesinde raylar bu
lunan gemi; tren ferisi.
training: Eitim; staj; kurs.
training ship: zellikle Denizcilik Fakltesi ve Deniz
cilik Yksekokulu rencilerini gemicilik, seyir cihaz
lar, makine operasyonu vb. i konularda eitmek
iin kullanlan gemi; okul gemisi; eitim gemisi.
train oil: Balina, fok, morina bal vb. inden elde edi
len ya.
traject: Frlatmak; Wad. Ola. frlatmak, atmak veya
uzaya ya da baka maddeye aktarmak.
trajectory: 1) zellikle bir merminin, silhn namlusu
nu terkettikten sonra oluturduu eri yol ya da y
rnge. 2) Mate, ayn ada verilen bir sistemin tm
erilerinden geen bir eri veya yzey.
tram: 1) maden ocaklarnda yk tamak iin kullan
lan ak demiryolu vagonu. 2) Ing. tramvay.
tram: 1) Bkz, trammel. 2) doru ayar. 3) bir tramel ile
ayarlamak, layna almak veya lmek.
tramcar: 1) maden oca vagonu; dekovil. 2) ng.
tramvay.
tramline: Tramvay hatt (yolu, ray).
trammel: 1) elips izmek iin kullanlan bir cihaz; elipsoraf. 2) bir makinenin paralarn ayarlamak veya
layna almak iin kullanlan trl cihazlardan herhan

565

transfluen t
gi biri. 3) Diz. Mot. volan evresindeki iaretler ile a
karak l noktalar vb. gsteren sabit ubuk bii
mindeki gsterge; Gem. Mak. Tramel.
tramp: Den. dzenli tarifesi olmayan, bulduu yerde
yk ve yolcu alan yk gemisi.
tramp iran: Dknt veya hurda demir; Bkz. scrap.
tramp ship: Tarifeli sefer yapmayan, nerede iyi yk
bulursa oraya giden bir gemi; tarifesiz sefer yapan
gemi.
tramroad: Tahta, ta veya metalden yaplm raylar
dan oluan dekovil hatt; zellikle maden ocaklarn
da kullanlan bu tr bir yol.
tram rod: Bkz. trammel.
tramway: 1) dekovil hatt. 2) ng. tramvay yolu.
trans. Bkz. 1) transportation. 2) transpose.
transatlantic: 1) Atlantik ya da Atlas Okyanusunu ge
en. 2) Atlantiin dier tarafnda olan. 3) Okyanus
geen, byk tonajl yolcu gemisi; transatlantik.
transcalency: Isy derhal iletme durumu veya niteli
i.
transcalent: Isy derhal ileten.
transceiver: Radyo haberlemesinde hem verici ve
hem de alc olarak kullanlabilen tanabilir bir ci
haz; alc-verici.
transcontinental: 1) kta geen. 2) bir kta veya ana
karann dier tarafnda.
transcribe: Rady. bir sre sonra yaymlamak zere
veya neretmek amacyla (bir program vb. ini) kayt
etmek.
transcurrent: apraz olarak uzanan ya da geen.
transducer: 1) g aktarlmas iin bir iletiim sistemi
nin elektriksel, akustik ve mekanik elemanlar aras
na sokulmu bir cihaz. 2) bir ya da daha fazla trans
misyon sisteminden gelen dalgalar tarafndan hare
ket ettirilen ve dier bir transmisyon sistemine bir ya
da daha fazla dalga salayan bir cihaz. 3) Ask. deni
zalt dinleme, aratrma veya bulma cihaz; sonar;
DDA cihaz,
transducer, electric: Tm dalgalar elektriksel olan
bir transdser; elektriksel trasdser.
transducer; electraacoustic: Bir elektrik sisteminden
dalgalar almak ve dalgalari bir akustik sisteme ver
mek veya bunun tersini yapmak iin kullanlan bir ci
haz; elektro akustik transdser.
transducer, electromechanical: Bir elektriksel sis
temden dalgalar alan ve dalgalar mekanik bir siste
me veren veya bunun tersini yapan bir cihaz; elektromekanik transdser.
transect: apraz olarak kesmek veya keserek bl
mek.
transection: apraz (enine) kesit.
transfer: 1) bir kii, yer ya da durumdan dierine ta
mak, nakletmek veya gndermek; transfer etmek;
aktarmak. 2) devretmek. 3) aktarma yapmak.
transference number: Bir elektrolitte bulunan iyonlar
tarafndan tanan toplam akmn bir blm; tama
says.
transfer pump: Den. dablboum (iftdip) tanklarn
dan yalama ya, akaryakt vb. ini alarak sz edi
len devrelerin dinlendirme (setling) ve servis tanklar
vb. ine veren veya tanktan tanka aktaran bir pompa;
aktarma pompas; transfer pompas.
transfer rate: Aktarma hz.
transfluent: Enine veya iinden akma.

t ra n s f or m
transform: 1) eklini ya da biimini veya d grn
n deitimek. 2) durumunu, tabiatn ve ilevini
deitirmek; dntrmek; dnm; transform. 3)
Elekt. potansiyel veya trn deitirmek: Akmlar
iin sylenir. 4) Fiz. enerjiyi bir baka enerji ekline
dntrmek.
transformable: Deitirilebilir; dntrlebilir.
transformation: Biim deimesi; dnm; bir faz
dan baka bir faza geme; bir sistemde varolan faz
saysndaki deime.
transformation of energy: Bir enerji trnn dier
bir enerji trne dnm; enerjinin dnm; r
nein mekanik enerjinin elektrik enerjisine dnme
si.
transformation period: Radyoaktif bir maddenin yar
yaam; dnm sreci; dnm periyodu.
transformer: 1) deitiren kii veya ey. 2) alternaif
akmn gerilimini deitiren, azaltan veya ykselten
bir cihaz; transformatr; trafo: indirici veya ykseltici
trafo gibi.
transformer coupling: Bir transformatr yardm ile
bir devreden dier bir devreye enerji aktarlmas;
transformatrl balama.
transformer oil: Kolayca dolamasn ve sy aktara
rak soutmasn salamak amacyla hava soutmal
transformatrlerde kullanlan ok ince bir ya; trans
formatr ya.
transfuse: 1) bir kaptan bir svy aktarak dier bir ka
ba aktarmak veya transfer etmek. 2) geirgen yap
mak; iine aktmak; doyurmak; iba haline getirmek.
3) Tp. a) bir bireyin kan damarndan dierine (kan)
transfer etmek, b) dorudan kan damarna zerk et
mek (tuz zeltisi vb.).
transfusible: Aktarlabilir.
transfusion: Aktarma, zellikle bir bireyden dierine
kan aktama.
transience: Geici olma durumu veya nitelii.
transiency: Bkz. transience.
transient: 1) gerilim dalgalanmas nedeniyle bir an
sren veya geici akm. 2) elektriksel bir iletiim sis
teminde evrimsel olmayan deiim. 3) ksa sreli
dzgn olmayan bir ses dalgas. 4) sabit olmayan;
geici; sadece ksa bir sre kalan.
transistor: ou zaman bir germanyum kristalinden
oluan, bir devreye balandnda bir elektron tp
nn grevlerinin byk bir blmn yerine getiren
minyatr bir elektronik cihaz; transistor; ok kk
radyolarda, iitme cihazlar vb. yerlerde kullanlr.
transistor-ignition system: Benz. Mot. bataryan ate
leme devresi paralarna ek olarak p-n-p veya n-p-n
tr transistor ve diod kullanlan sistem; transistorlu
ateleme devresi.
transit: 1) yatay alar lmek iin kullanlan yzl
m aleti. 2) Astr, a) verilen bir meridyen veya teles
kop alanndan geen bir gk cisminin grnr pasa
j, b) Merkr'n Gneten geii gibi, daha kk
bir gk cisminin daha byk birinin diskinden geiindeki grnr pasaj, c) teleskop alanndan ge
mek.
transit instrument: 1) gk cisimlerinin meridyenden
geiini izlemek iin kullanlan, yatay olarak doubat ekseni ynnde dikey alarda yerletirilmi ve
sadece meridyenin dey dzleminde dnebilen bir
teleskop; rasat aleti.

566

t ra n smi tt e r
transition: 1) bir durum, ekil, aama, yer vb. inden
dierine gei. 2) bunun grld zaman sreci
ya da periyotu.
transition temperature: Metal ve alamlarn sper
iletken olduklan, mutlak sfrn bir ka derece zerin
deki scaklk; gei scakl.
transitory: Sreksiz; geici.
transitory energy: Anlk veya ok ksa sreli bir ener
ji ekli; geici enerji; sreksiz enerji.
transit time: 1) verilen bir ift elektrot arasnda bir
elektronun gemesi iin ihtiya olan zaman. 2) bir
gk cisminin meridyenden transit gei zaman; tran
sit zaman.
translocate: Yer ya da durum deitirmeye neden ol
mak; yerinden karmak; yerini deitirmek.
translucence: Yar saydam olma durumu veya niteli
itransiucency: Bkz. translucence.
translucent: 1) Nad. Ola. saydam; effaf. 2) yar say
dam; yar effaf; buzlu cam gibi ksm olarak say
dam.
translucid: Bkz. translucent.
transmarine: 1) denizar. 2) denizin br tarafnda.
transmissibility: Aktarlabilir olma durumu veya niteli
itransmissible: Geirilmesi veya iletilmesi mmkn
olan.
transmission: Biig. Say. bilgilerin bir yerden dier bir
yere aktarlmas; iletim; iletme.
transmission: 1) yrtme gcn, ou zaman dili
ler veya hidrolik silindirler yardmyla makineden te
kerleklere ileten, otomobi, kamyon vb. paras; ak
tarma organ; anzman; vites kutusu. 2) uzayda veri
ci ve alc istasyonlar arasndaki radyo dalgalarnn
kanal. 3) tama; aktarma; transmisyon.
transmission case: Oto. anzman dilileri, kavrama
lar ve bazan redksiyon (devir drme) dililerini
koruyan mahfaza; anzman kutusu; anzman mah
fazas.
transmission clutch gear: Oto. anzman kavrama
dilisi veya senkrome dilisi.
transmission coupling: Oto. anzman kaplin ya da
kavramas.
transmission countershaft: anzman ara mili.
transmission line: Elektrik enerjisini iki veya daha
fazla nokta arasnda datma sistemi; aktarma siste
mi; iletim sistemi.
transmission pinion: Oto. anzman konik dilisi; pinyon dili.
transmissometer: Yar saydam cisimlerin iletim fakt
rn lmek iin kullanlan bir fotometre; transmisometre.
transmit: 1) gndermek; transfer olmak, aktarmak;
geirmek. 2) nakletmek. 3) havadan veya dier bir
maddeden (k, s, ses vb. inin) gemesine neden
olmak. 4) iletmek: Hava sesi iletir gibi. 5) mekanik
bir paradan dierine (kuvvet, hareket vb. ini) geir
mek. 6) elektromanyetik dalgalarla (radyo ya da tele
vizyon sinyallerini) gndermek.
transmittal: Transmisyon; aktarma; iletme.
transmitter: 1) gnderen veya ileten (kii, cihaz vb.
i). 2) ileten ey; verici; zellikle: a) mesajn gnderil
dii telgraf cihaznn bir ksm ya da paras, b) tele
fonun, konuma seslerini elektrik impulslarna d-

t ra n smi tt e r uni t
ntrerek ileten, az ksm veya paras, c) radyo
dalgalar reten, onlarn frekanslarn ayarlayan ve
anten yardmyla uzaya gnderen bir cihaz. 3) Gem.
Mak, kprstnde bulunan, dmen dolabnn hidro
lik silindir veya silindirleri ve basnl borulardan olu
an dmen ksm; iletici; transmitter.
transmitter unit: Gem. Mak. bir dmen donanmnn
kprst ve k tarafta bulunan ksm; verici nite;
verici.
transmittible:
iletilebilir;
geirilmesi
mmkn.
transmutable: Deitirilmesi mmkn; bir ekilden di
er bir ekle dnmeye muktedir.
transmutation: 1) bir eyi dierine deitirme. 2)
Nad. Ola. dalgalanma; dzensiz deime. 3) Ortaa'da alimi (simya ilmi ile) ad metallerin altn ve
gme dntrlmesinin mmkn olduu inanc.
4) radyoaktif ayrma veya nkleer bombardman ile
olduu gibi, bir elementin dier bir elemente dn
mesi. 5) bir nklitin baka bir nklite dnmesi.
transmute: Bir ekil, rnek, durum, huy veya madde
den dier birine deime.
transoceanic: 1) okyanus geen. 2) okyanusun dier
tarafnda.
transom: 1a) lentil, b) bir pencerenin tepesi veya or
tasnda ya da bir kapnn tepesinde bulunan yatay
srg. 2) zellikle: a) ahap bir gemide k bodosla
mann enine kemeresi. 3) Den. k aynalk.
transpacific: 1) Byk Okyanus ya da Pasifik'i ge
en. 2) Pasifik'in dier tarafnda; transpasifik.
transparence: Saydam ya da effaf olma nitelii ya
da durumu.
transparency: 1) saydam olma durumu veya nitelii.
2) saydam olan bir ey.
transparent: 1) k nlarn ileten veya geiren ve di
er taraf grnen; saydam; effaf: Pencere cam gi
bi; kart Bkz. opaque. 2) kolay anlalabilir; ok
net.
transparent paper: Tek. Res. ini mrekkebi veya
kurun kalemle izime uygun, silinebilir, ykanabilir
vb. i kt; aydnger; aydnger kd.
transpiration: 1) emici bir maddenin gzenekleri ve
ya klcal blmlerinden bir gaz ya da buharn kt
kanal. 2) bir bitkiden atmosfere atlan su buhar.
transpirometer: Bir tesisteki su kayplarn lmek
iin kullanlan bir cihaz; transpirometre.
transport: 1) bir yerden dier bir yere, zellikle uzak
bir mesafeye tamak. 2) nakliye ii ya da ilemi;
nakliyat; tamaclk. 3) askerler, asker tehizat vb.
tamak iin kullanlan bir gemi. 4) yolcular, yk vb.
ini tamak iin kullanlan byk ticar uak.
transportation: 1) tama; tamaclk; nakliyat. 2) ta
ma creti. 3) nakliye iin bilet.
transpose: Mate, eitliin bir tarafndan dier tarafina
geirerek iaretlerini deitirmek.
transship: Yeniden ykleme iin bir gemi, tren vb. in
den dierine aktarmak.
transshipment: Aktarma (yk iin).
transsonic: Havadaki sesin hzna (340 m/s veya yak
lak 738 mil/saat) ait; yaklak olarak ses hznda se
yahat etmek.
ransubtantiate: Bir maddeden dierine dnmek;
deimek.
transuranic: Neptnyum, pltonyum vb. i gibi atom
numaralar uranyum'dan yksek olan elementlere

567

t ravele r
ait veya onlar belirten.
transuranic elements: Uranyumdan daha yksek
atom saysna sahip olan pltonyum gibi tm rad
yoaktif olan elementler; transuranik elementler.
transversai: iki veya daha fazla saydaki hatlar (izgi
leri, dorular) kesen hat.
transverse: 1) enine veya apraz olarak uzanan, yer
letirilen vb.; bir cismin boyuna dik ynde uzanan;
enine. 2) Geom. konik bir kesitin (elipsten, byk
eksenden) odandan geen bir ekseni belirtir. 3)
enine para, kiri vb. 4) Geom. enine eksen.
transverse bulkhead: Gem. in. enine perde; arzan
perde.
transverse pitch: Helisel ve spiral (sarmal) dilerde
iki komu diin benzer kntlar arasnda, pi daire
si boyunca llen mesafe; enine pi; Bkz, pitch.
transverse wave: Titreimleri yaylma ynne dik
olan bir dalga hareketi; enine dalga; rnein elektro
manyetik dalgalar.
trap: 1) Mak. itici kokular, gazlar vb. ini nlemek ya
da tutmak iin kulanlan trl cihazlardan herhangi
biri; kapan; tuzak: Genellikle U veya S harfi eklinde
olur ve iindeki su kanalizasyon gazlarn nler. 2)
atcln trap dalnda top, disk vb. ini havaya frlatan
bir alet. 3) buhar devrelerinde bulunan, youum su
yunun gemesine msaade eden, buhar tutan bir ci
haz. 4) kapan ya da kapanlarla donatmak.
trap baffle: Gem. Mak. buhar trab iine giren su huz
mesi ve stimin amandra vb. ini etkileyerek almas
n nlemek iin kapan kabnn i ve giri blmne
konulan metal perde, kapan perdesi; kapan bafl.
trapeziform: ekli trapezyuma benzeyen; trapezyum
eklinde.
trapezium: Drt kenarl ve kenarlarnn hi biri birbiri
ne paralel olmayan dzlem ekil; trapezyum.
trapezohedron: Tm yzeyleri trapezyum olan kat
bir ekil.
trapezoid: 1) drt kenarl, bu kenarlardan ikisi birbiri
ne paralel olan dzlem bir ekil; yamuk. 2) ekli ya
mua benzeyen.
trapezoidal: Bkz. trapezoid.
trap, impulse: Bkz. impulse trap.
trap, thermostatic: Bkz. thermostatic trap.
trash: z pres edilerek karldktan sonra geriye ka
lan eker kam art; eker kam kspesi.
trass: Hidrolik imento ya da su imentosunda kulla
nlan volkanik bir toprak.
trave: a) kiri, b) kirilerle yaplan blme.
travel: 1) bir yerden dier bir yere gitmek; gezi ya da
geziler yapmak. 2) yrmek veya komak. 3) git
mek, gemek veya aktarlmak. 4) verilen belirli bir
yrnge veya mesafe iin hareket etmek veya hare
ket etmeye muktedir olmak: Mekanik paralar vb. i
iin sylenir. 5) hzla hareket etmek. 6) gezi ii ya
da ilemi. 7) kii ya da kiiler tarafndan yaplan gezi
ler, turlar vb. i. 8) herhangi tr bir yolculuk veya gi
di. 9) verilen bir yer vb. inden geen bir gzergh
zerinde hareket eden kiiler, tat aralar veya ge
miler. 10a) mekaniksel, zellikle mtenavip ya da
teleme hareketi, b) mekanik kurs veya strok vb.
inin mesafesi.
traveler: Gezen bir ey; zellikle: a) gezer kreyn gibi,
taycs boyunca hareket eden veya kayan herhan
gi bir mekanik para veya ara. b) Den. bir halat,

traveller
rod veya seren zerinde kayan metal bir ember;
gargari halkas ya da emberi, c) seyyar iskele.
traveller: Bkz. traveler.
traveling crane: Seyyar ya da hareketli kreyn ya da
vin.
traveling-grate stoker.: Kmr ile fayrapl buhar ka
zanlarn beslemek iin kullanlan, gle altrlan
bir cihaz; hareketli zgaral (kmr) besleme cihaz;
chain grate eklinde de kullanlr.
traverse: 1) dikkatle incelemek veya denetlemek. 2)
yanal olarak (top, tezgh vb. ini) dndrmek. 3)
Den. olanaklar elverdiince bir yelkeni k tarafa
prasya etmek. 4) bir yerde ileri geri hareket etmek.
5) aykr hareket eden veya kesien bir ey; zellikle
a) dierlerini kesen bir hat (doru, izgi), b) srg,
kol demiri, kiri vb. 6) aykr harekete neden olan bir
para, cihaz vb. 8) rzgra kar seyrederken oldu
u gibi, bir tekne tarafndan alnan zigzag yol veya
rota; volta seyri.
trawl: 1) bir tekne tarafndan, balk ynlar altndan
ekilen byk, torba eklinde bir a; trol. 2) amandralar tarafndan tanan ve ok sayda oltalarn (ine
lerin) asld uzun bir misina. 3) trol ile balk avla
mak veya yakalamak.
trawler: 1) trol eken balk. 2) trol ekmede kullan
lan balk teknesi (gemisi); trol gemisi.
treacle: 1) Orj. Ola. a) zehir iin il; panzehir, b) her
hangi etkili bir il. 3) ing. melas; eker pekmezi.
tread: 1) oto lstiine trtl ya da di koymak. 2) oto
lstiinin d oyuu veya dii. 3) bir ift tekerlein (otomobil lstiinin) dokunma noktalar arasndaki me
safe. 4) d lstik srt; srt.
treadle: Ayakla hareket ettirilerek diki makinesini a
ltran bir manivela veya pedal; ayak pedali.
treat: 1) baz ilemlere konu olmak, zellikle: a) tbb
ihtimam gstermek, b) kimyasal ileme konu olmak,
c) koruma, grnmn deitirme vb. i iin kapla
mak veya rtmek. 2) tedavi etmek. 3) muamele et
mek.
treatise: Bilimsel inceleme.
treatment: 1) tbb ihtimam, zellikle bunun sistema
tik kursu. 2) tedavi. 3) kaplama ilemi; ilem; mua
mele.
treble: 1) l; misli. 2) l yapmak veya olmak.
trebucket: Bkz. trebuchet.
tree: Kimy. kristallerin aaca benzer ekilde oluumu.
treenail: Tahta ivi: Ahap gemi veya tekne yapmn
da kullanlr.
trehalose: Bira mayas ve mantarlardan elde edilen
kristal bir eker, C 12 H 22 O 1 1
tremendous: ok byk; ulu.
tremolite: Amfiboln beyaz ya da yeil renkli bir tr;
kalsiyum ve magnezyum silikat; tremolit, CaMg 3(S0 3 ) 4 .
trenail: Bkz. treenail.
trencher: Hendek kazma makinesi; hendek kazc ma
kine.
trepan: 1) havalandrma bacas, taoca vb. delmek
iin kullanlan ar, delme burgusu ya da delgi. 2)
burgu ile delik amak. 3) Bkz. trephine.
trephine: Tp. kafatasndan disk eklinde kemik kar
mak iin kullanlan kk, yuvarlak testere.
trestle: Ayaklar zerinde tanan kpr; viyadk; ka
zk ayak.

568

tribasi c aci d
triable: Denenebilir veya test edilebilir.
triacid: 1) bir monobazik asitin molekl ile tepki
meye girebilen: Bir baz ya da alkali iin sylenir. 2)
deitirilebilir hidrojen atomu kapsayan: Bir asit
veya asit tuzu iin sylenir.
triad: Kimy. deerli bir element.
trial: 1a) deneme; tecrbe etme; deney, b) deneysel
muamele veya ieltme ya da operasyon; tecrbe;
deney.
trial and error: Tekrar tekrar deneyerek, veya tecr
be ederek vb. gerekli sonu veya zm bulma i
lemi.
trial, speed: Bkz. speed trial.
trial tank: Gem. in. gemi modellerinin denendii ha
vuz; deney havuzu veya tank.
triangle: 1) kenar veya as olan geometrik e
kil; gen. 2) herhangi kenarl, keli bir e
kil, alan, para, cisim vb. 3) cisim iin kullanlan yas
s, gen eklinde, dik al bir alet; gnye.
triangle, acute-angled: Dar al gen.
triangle, equilateral: Eit kenar gen.
triangle, obtuse-angled: Geni al gen.
triangle, isosceles: ikizkenar gen.
triangle of forces: iddet ve ynleri bir genin ke
narlar ile belirtilen ve bir cismi etkileyen dengedeki
kuvvet tarafndan oluturulan gen; kuvvetler
geni.
triangle of velocities: iddet ve ynleri bir genin
kenarlar ile belirtilen ve bir cismi etkileyen hz bi
leeni tarafndan oluturulan gen; hzlar geni.
triangle, right-angled: Geom. dik al gen; dik
gen.
triangular: 1) gene ait; ekli gene benzeyen;
keli. 2) gen prizma gibi, taban gen olan.
triangularity: gen eklinde olma durumu veya nite
lii.
triangularly: gen eklinde.
triangulate: 1) genlere ayrmak. 2) genleri bl
me ve alarn lerek (bir blgenin) haritasn kar
mak. 3) gensel yapmak. 4) trigonometri ile l
mek. 5) genlere ait. 6) genlerle iaretlenmi.
triangulation: 1) nirengi. 2) Tek. Res. ok sayda k
k tabanl gen eritler veya dzlem genlerle
yaklak alm yapma; genletirme.
triatomic: a) atomdan oluan bir molekle ait ve
ya onu belirten, b) deiebilir atom veya grup
kapsayan bir molekl.
triatomic gases: Kimy. moleklnde atom bulu
nan gazlar; rnein ozon.
triaxial: eksenli, ekseni olan.
triazin: Bkz. triazine.
triazine: 1) forml C 3 H 3 N 3 olan izomerik
hetero- siklik bileikten herhangi biri; triazin. 2)
bunun her
hangi bir trevi.
triazoic: Bkz. hydrozoic.
triazole: Forml C 2 H 3 N 3 olan drt izomerik
hetero- siklik bileiklerden herhangi biri; triazol.
tribasic: 1) moleklnde bazik (alkalin) atom veya ra
dikallerle deitirilebilen hidrojen atomu kapsa
yan. 2) zeltideki her bir molekl hidrojen iyo
nu reten.
tribasic acid: Molekl deiebilir hidrojen atomu
na sahip olan bir asit; tribazik asit; rnein fosforik
asit, H 3 P0 4 .

triboelectri c

trigo n

triboelectric:
Srtnme
ile
elektriklenme.
yan eksene sahip olan (kristal).
triboluminescence: Srtnme ile ldama; kam e
trick wheel: Bkz. trick steering wheel.
keri gibi belirli kristaller krld zaman k yaylma
tri-cocks: Bkz. test cocks.
s.
tricycle: 1) pedallar veya bazan el levyeleri ile altr
tribometer: Srtnme kuvvetlerini lmek iin kullan
lan hafif, tekerlekli tat; zellikle ocuklar iin
lan bir cihaz; tribometre.
byle bir tat; tekerlekli bisiklet. 2) tekerlekli
tribophosphorescence: Srtnme sonucu karanlkta
motosiklet.
fosfor gibi ldayan.
tricyclic: evrime ait; evrimli.
tribromoethanol: Etil alkoln trevi olan renksiz, kris
tridecanol: Sv. Yk. tridekanol; tridesil alkol; nemli
talli bromin; tribromoetanol, CBr3 CH2 OH; genel
bir tehlikesi olmayan, kendine zg kokulu, birincil
anestezi maddesi olarak kullanlr.
alifatiklerden higroskopik eilimli, dayankl, say
trice: ok ksa zaman; an.
dam,
renksiz
hafife
viskoz
bir
sv,
trichlorid: Bkz. trichloride.
Simg.C 13 H 27 OH;
15,5/15,5C'de z.a. 0,846;
trichloride: Moleklnde klor atomu olan bir klok.n.240-265C; d.n. belli deil; suda znmez;
rr; triklorr.
20C'de viskozitesi 48 cS; gemilerde evre scakl
trichloroethane, 1,1,1-: Sv. Yk. 1,1,1-trikloroetan; Kve atmosfer basncnda tanr.
loroetan"; metil kloroform; a-trikloretan; "geunklen";
tridimensional: buuta ait; buutlu; eni, boyu ve
nemli bir tehlikesi olmayan, tatl kokulu, higrosko
ykseklii olan.
pik olmayan, dayankl, saydam, renksiz ve alifatik
tridymite: Bir kuvars minerali; silisyum dioksilin yk
lerden bir sv; Simg.CH 3 CCI3 ; z.a. 1,325;
sek scaklktaki bir tr.
k.n.75C; d.n.-38C; suda znmez; alkol ve eter
triethanolamine: Sv. Yk. trietanolamin; TEA; nemli
de znr; gemilerde ve kamyon tankerlerde evre
bir tehlikesi olmayan, hafif amonyak kokulu, birincil
scakl ve atmosfer basncnda tanr.
alifatiklerden, higroskopik, yaklak 230C scaklkta
trichloroethane, 1,1,2-: Sv. Yk. 1,1,2-trikloroetan;
ayran, dayankl, renksiz veya san renkli, yaa
kloroetilidien (di) klorit; unsym-trikloroetan; vinil trikben zeyen bir sv; Simg. (HOCH 2 CH 2 )3 N;
lorit; insan sal iin zararl, doymu alifatiklerden
20/20C'de z.a. 1,258; k.n. 360C; d.n.21C;
higroskopik olmayan, dayankl, tatl, kokulu, renksiz
suda tm iie znr; 20C'de viskozitesi 1013 cP;
bir sv; Simg.CHCI 2CH2CI 20/4C'de
z.a.
gemilerde ev re scakl ve atmosfer basncnda
1,4432; k.n.113C; d.n.-36,5C; suda znmez;
tanr, ancak donma noktas stne kadar stlmas
20C'de viskozitesi 1,2 cP; gemilerde evre scakl
gerekir.
ve atmosfer basncnda tanr.
triethylene glycol: Sv. Yk. trietilen glikol; 2,2-etilen
trichloroethylene: Sv. Yk. trikloroetilen; asetilen trikdioksidietanol; glikol bir (hidroksietil) eter; T. E.G.;
lorit; etilen triklorit; etinil triklorit; TRI; "triklon"; bu
hemen hemen tehlikesiz, glikol ailesinden, higrosko
harlar insan sal iin zararl, doymam alifatikler
pik ve dayankl, kokusuz ve renksiz bir sv; simg
den higroskopik olmayan, dayankl, etere benzer
HO(C H 2 0)H 3 ; 20/20C'de z.a. 1,12 1,126; k.n.
kokulu, saydam, renksiz bir sv; Simg. CHCl:CCI2;
287,4C; d.n.-7,2C; suda tm ile znr;
0
0
15,5 /15,5 C'de z.a. 1,470-1,475; k.n.86,7C;
20C'de viskozitesi 47,8 cP; gemilerde evre scakl
d.n.-87,1C; suda % 0,1 orannda znr; 20C'de
ve atmosfer basncnda tanr.
viskozitesi 0,58 cP; gemilerde evre scakl ve at
triethylenetetramine: Sv. Yk. trietilentetramin; 1:2
mosfer basncnda tanr.
di (aminoetilamino)-etan; insan sal iin zararl,
trichlorofluoromethane: Sv. Yk. triklorofloromean;
amonyaa benzer kokulu, alifatiklerden, higroskopik
"Arcton 11"; "florokarbon 11"; "florotriklorometan";
ve dayankl, soluk sar renkli, akc br sv; Simg.
"propellant 11", "refrigerant 11"; trikloromonofloreH2 N
(C 2 H 4 NH),C 2 H 4 .NH 2 ,
25/4C'de
maten; "isceon 11"; "freon 11"; dk scaklklarda
z.a.
kaynama tehlikesi olan, ok bayltc, etere benzer
0,9739; k.n. 277,5C; d.n.-40C'nin altnda; suda t
kokulu, alifatik ailesinden higroskopik olmayan, da
m ile znr; 25C'de viskozitesi 20,0 cS; gemiler
yankl ve renksiz bir sv ya da gaz; Simg.CCI3F;
de evre scakl ve atmosfer basncnda tanr.
20C'de z.a. 1,490; k.n. 23,7C; d.n.-111C; suda
trifocal: ayr odak mesafesine ayarlanm, iki
znmez; 20C'de viskozitesi 0,44 cP; gemilerde
odaklya benzeyen fakat gz ara odaa (yaklak
evre scakl veya altnda, atmosfer basnc veya
762 mm) ayar etmek iin dz bir yzey eklenmi bir
zerindeki basnta tanr.
mercek; trifokal; odakl.
trichlorophenoxyacetic acid: Fenoksi asetik asitin t
triform: para, ekil, tabiat vb. ine sahip olan.
revi olan bir triklorr; triklorofenoksiasetik asit,
triformed: Bkz. triform.
CI3 C6 H2 OCH 2 COOH; yabanl atlar ldrmek iin
trig: 1) altna bir ta, takoz vb. yerletirilerek (bir te
kullanlr.
kerlek vb. inin) dnmesine engel olmak. 2) tamak.
trichotomic: paraya blnm.
3) ksteklemede kullanlan bir ta, takoz vb.
trichroism: Baz kristallerin renk ve farkl
trig.: Bkz. trigonometric. 2) trigonometry.
ynde iletme zellii.
trigger: 1) zellikle jeneratr veya alternator eviren
trick steering wheel: Gem. Mak. modern gemilerde
bir trbinin buharn keserek onun stop etmesini sa
art dmen dairesinde ve genei olarak devrede olma
layan ar hz (overspid) mekanizmasnn tetii; te
yan, telemotor arza ypt zaman, dmen makinesi
tik. 2) tetiklemek.
nin k taraftan denetlenmesini salayan bir dolap;
trigger mechanism: Gem. Mak. ak kondenserlerde,
trik dmen dolab.
buhar blgesinde bulunan bir amandra tarafndan
triclinic: Geni alarla birbirlerini kesen ve eit olma
altrlan ve su pskrtme devresindeki kelebek val
f kapatan bir mekanizma; tetik mekanizmas.
trigon.: kenarl; gen.

t ri go n
trigon: Bkz. 1) trigonometric. 2)
trigonometry. trigonal: gene ait; gen
eklinde.
trigonal planar: Merkez atomu ne bal, dier
atomlar bir yzeyde dzenlenmi bir molekl ya da
iyonu belirten; kkrt trioksit (S03 ) bu ekildedir.
trigonal pyramidal: Merkez atomu dier atoma
balanan, fakat dier atomlarn merkez atomuna
balan ekilleri ayn dzlemde olmayan bir mole
kl veya iyona ait.
trigonometer: Dzlem dikey al genlerin hzl
zm iin kullanlan bir cihaz; trigonometre.
trigonometric: Trigonometriye ait veya onunla ger
ekletirilen; trig., trigon, ksaltmalar ile belirtilir.
trignometrical: Bkz. trigonometric.
trigonometrically: Trigonometri yardmyla; trigono
metriye gre.
2
2
trigonometrical formulae: Sin A + Cos A = 1 veya
2
2
Sec A = 1 +tg A gibi formller; trigonometriye ait
formller; trigonometrik formller; trigonometri for
mlleri.
trigonometrical ratio: Sins, kosins, tanjant, kotanjant vb. i trigonometrik oranlardan herhangi biri; tri
gonometrik oran.
trigonometry: 1) dar a ile ilikili olarak dik genle
rin kenarlar arasndaki oranlar, bu oranlarn birbirle
riyle ilikileri ve herhangi bir genin kenarlar veya
alarnn bulunmasnn uygulamas ile ilgilenen ma
tematik dal; trigonometri; navigasyon ya da seyir bi
limi; mhendislik vb. i konularda kullanlr. 2) bu ko
nudaki ders kitab; trigonometri kitab.
trigonous: 1) as olan; gen eklindeki. 2)
keli.
trihedral: Trihedrona ( yzlye) ait veya yzl
biiminde olan.
trihedron: dzlem yzeyi bir noktada birleen kat
bir ekil; trihedron; yzl.
trihydroxy: hidrokzil grubu kapsayan.
trilateral: kenarl.
trilaterally: kenarl.
trilinear: hatta ait; hat tarafndan evrilmi ya
da kuatlm; hat (izgi) ile sarlm.
12
trillion: 1) ABD ve Fransa'da bin milyar (10 ); tril
yon. 2) Ingiltere ve Almanya'da bir milyon trilyon
18
(10 ).
trillionth: 1) trilyonuncu. 2) bir eyin bir trilyon eit
parasndan herhangi birini belirten. 3) bir trilyonluk
bir dizide sonuncu. 4) bir eyin bir trilyon eit para
12
18
sndan biri, 1/10 veya 1/10 Bkz. trillion.
trilocular: gz, hcresi ya da oyuu olan;
hcreli vb.
trim: 1) Orj. Ola. hazrlamak; donatmak; tehiz et
mek. 2a) yk vb. inin yerini deitirerek (bir gemiyi)
dengelemek, b) yelkenleri rzgra gre dzenle
mek. 3) yzey kontrollar ve kanatk pancurlarn
ayar ederek (bir uan) uuunu engellemek. 4)
ayarlamak; adapte etmek. 5a) dengede tutmak (bir
gemiyi), b) bir gemiyi dengede tutmak; ynetilen bir
teknede yelkenleri veya serenleri ayar etmek, c)
ekipman, tehizat veya donanm. 7) a) sefere hazr
olma durumu (bir geminin), b) sudaki bir gemi veya
teknenin durumu, c) bir geminin denge ya da balan
s, d) bir geminin ba ve kta ektii suyun fark;
trim, e) ynetilen bir teknede yelkenler ya da seren
lerin ayarlanmas. 8) bir sualt gemisinin yzclk

570

t rio d e
derecesi. 9) bak yatay eksenine gre bir uan
durumu. 10) iyi durumda.
trim indicator: Gemilerde trim saptamak iin kullan
lan bir cihaz; trim cihaz; trim gstergesi.
trimester: aylk bir sre ya da devre.
trimetal bearing: metalli yatak; Bkz. trimetal bea
ring alloy.
trimetal bearing alloy: D/z. Mot. elikten yaplm d
ksm, bronz orta ksm ve hayled Bkz, hilead ad ve
rilen yatak alam; metalli yatak alam.
trimetal shell: Bkz. trimetal bearing.
trimetric: Bkz. orthorombic.
trimetric drawing: Tek. Res. trimetrik izim ya da re
sim.
trimetric projection: Keyf olarak seilen alara
gre farkl lekler tarafndan boyutu llen
geomet rik bir izdm tr.
trimetrogon: Bir uaa yerletirilen yksek hzl, ge
ni al bir kamera ile ufuktan ufua, havadan yerin
fotoraflarn ekme sistemi.
trimmer: 1) yk datarak ykleme boaltma srasn
da bir gemiyi trimleyen kii. 2) kereste vb. ini trimlemek iin kullanlan bir makine.
trimming pump: Gemilerde trimi dzenlemek amacy
la denizden safra tanklarna, tanklardan denize veya
tanktan tanka su ya da safra suyu basan pompa;
trimleme pompas.
trimming system: Gemilerde trimi dzenlemek iin
kullanlan, bata ve kta bulunan birer safra tank,
ou zaman bir santrfj pompa, valf sandklar ve
borulardan oluan bir sistem; trim dzenleme siste
mi ya da devresi.
trimming tank: Gemilerde trimin dzenlenmesine ola
nak salayan tanklardan herhangi biri ba ve k pik
tanklar bu tr tanklardandr.
trimogauge: Den. ykl bir geminin ba ve kta ek
tii suyu ve dolaysyla trimi gsteren bir cihaz; trim
gstergesi.
trimolecular: molekle ait; moleklden oluan;
molekll.
trimorph: 1) ayr ekilde kristalleen madde. 2) bu
ekillerden herhangi biri.
trimorphism: ayr ekilde kristalleme (billurla
ma) rnei.
trnal: paral; kat; l.
trinary: kat; l.
trine: l bir grup; l takm.
trinitrocresol: Antiseptik olarak ve patlayclarda kulla
nlan sar, kristalli bir kimyasal bileik; trinitrokreosol, C H 0(N0 ) .
7

trinitrotoluene: Toluen'in trl izomerik trevlerinden


herhangi biri; trinitrotoluen, CH C H (N0 ) ; patla
3
6
2
2 3
ma iin, ar silhlarn mermilerinde kullanlr; TNT,
T.N.T. ksaltmalar ile belirtilir; dinamit.
trinitrotoluol: Bkz. trinitrotoluene; TNT, T.N.T. ksalt
malar ile belirtilir.
trinodal: dm veya dm noktas olan;
dml (olan).
trinomial: 1) eksi ve art iaretleri ile bal terim
den oluan bir matematiksel ifade. 2) bir bitki veya
hayvann cins, tr, alt cinsini belirten, szckten
oluan bilimsel ad.
triode: elektrot, bir katot, bir anot ve kontrol zga
ras olan ve radyo dalgalar retmek, aratrmak ve-

trioxid
ya kuvvetlendirmek iin kullanlan bir elektron tp;
triyot.
trioxid: Bkz. trioxide.
trioxide: Moleklde oksijen atomu olan bir oksit;
trioksit.
trip: 1a) Bir tetiin hareketi ile (bir yay, teker veya di
er mekanik parann) kurtulma; oversipid tribi gibi.
b) bununla harekete balamak veya almak. 2)
Den. a) dipten kurtulacak ekilde (pay) vira et
mek. 3) bir yelkenli teknede bir voltada alnan yol,
4) sereni dey veya yatay bir duruma getirmek. 5)
ksa gezi. 6a) kastanyola gibi, bir paray durduran
mekanik bir alet. b) onun hareketi.
tripartite: 1) paraya blnm; kat. 2) par
a veya kopyadan ibaret olan.
tripartition: paraya blme veya taraf arasnda
blme.
triphammer: Sra ile ykseltilen, kaldrlan veya indiri
len ar, gle altrlan eki; trip hammer bii
minde de yazlr.
trip, emergency: Bkz. emergency trip.
trip gear: Buh. Mak. slayt valf ile eksantrik arasndaki
balanty salayan reglatr tarafndan deiimleri
temin eden valf donanm; trip donanm.
triphenylmethane: Renksiz, kristalli bir karbonlu hid
rojen; trifenilmetan, CH(C 6 H 5 ) 3 ; organik sentezler
de ve boya yapmnda kullanlr.
trihyline: Bkz. triphylite.
triphylite: Lityum ve demirin doal fosfat olan yei
limsi mavi renkli, kristalli mineral; trifilit, LiFeP04.
triplane: Esk. biri dieri zerinde olmak zere ka
natl uak.
triple: 1) ten oluan veya kapsayan; kat. 2)
kere yinelenen. 3) l; misli. 4) n grubu.
5) misli fazla olmak.
triple bond: ift elektronun paylald kimyasal
bir ba; l ba; asetilen (RC=-CH) gibi yksek
doymam bileiklerde grlr.
triple-expansion: genilemeli (pistonlu buhar ma
kinesi gibi).
triple-expansion engine: a) yksek, orta ve alak ba
sn silindirlerinden oluan genilemen bir piston
lu buhar makinesi, b) biri yksek, biri orta ve ikisi (eit apl) alak basn olmak zere drt silindirli,
genilemeli pistonlu buhar makinesi.
triple-expansion steam engine: Bkz. triple-expansi
on engine.
triple point: Bir maddede gaz, sv ve kat fazlarnn
dengede olduu basn ve scaklk; l nokta.
triple point of water: Su, su buhar ve buzun ayn an
da dengede olduklar nokta ya da scaklk; 273,16 K
deeri; Suyun l noktas; l noktann basnc
101 325 Paskal veya 1,01325 bardr.
triplet: Bkz. triple bond.
triple tackle block: dilli makaralardan oluan bir
palanga.
tiple thread: Ayn form veya ekildeki di formu
nun olutuu bir vida; azl (vida) gibi.
triplex: 1) l; kat. 2) l bir ey.
triplex pump: silindirli, silindirlerinin aplar birbiri
ne eit, tek veya ift etkili pistonlu pompa; tripleks
(l) pompa.
triplicate: 1) eit kopyadan yaplan ya da oluan.
2) kat; l. 3) bir eyin eit kopyasndan biri.

571

tritium
4) kopyasn yapmak. 5) kat oaltmak.
triplication: 1) kat yapma. 2) kat yaplm bir
ey.
triplicity: 1) l veya kat olma durumu ya da
zellii. 2) l bir grup.
triplite: Koyu renkli, demir ve manganezin fluofosfat
olan, yal bir mineral; triplit, (Fe,Mn) 2 FP0 4 .
triply: misli miktarda veya derecede.
tripod: ayakl sehpa; sehpa.
tripod crane: ayak sehpal kreyn veya ceraskal.
tripoli: Beyaz, gri, pembe, kahverengimsi sar renkli,
hafif gzenekli, silisli kireta veya kuvarsl bir kaya;
parlatma tozu ve andrc olarak kullanlr; rottenstone, tripoli powder, tripoli stone biimlerinde de
kullanlr.
tripper: zellikle: a) cam, kastanyola vb. gibi boal
tan veya bir kilit dilini serbest brakan mekanik bir
para, b) demiryollarnda bir sinyali altran boalt
ma cihaz.
trippet: Belirli aralklarla bir paray darbelemek iin
dizayn edilmi bir kem veya dier mekanik bir par
a.
tripropylene glycol: Sv. Yk. tripropilen glikol; nem
li bir tehlikesi olmayan, glikol ailesinden, hafif higros
kopik eilimli, dayankl, kokusuz, renksiz, hafife
viskoz bir sv;
Simg.HO(C 3 H6 0)2 C3 H6 GH;
0
0
25 /25 C'de z.a. 1,019; k.n.268C; d.n. donma
yerine ar sour; suda tm ile znr, viskozite
si belli deil; gemilerde evre scakl ve atmosfer
basncnda tanr.
triprotic: Deiebilir hidrojen atomu olan; rnein
fosforik asit, H 3 P0 4 .
triptane: iten yanmal makinelerde, zellikle uak
ya
ktlarnda kullanlan ok vuruntusuz yakt; triptan.
trip valve: Gem. Mak. emercensi trip ya da durdurma
mekanizmas tarafndan hareket ettirilen, stop valf
ya da trotul valf ile birletirilmi olan bir valf; durdur
ma valf; trip valf.
triquetrous: 1) gen eklinde. 2) enine kesiti gen
eklinde olan. 3) yzl Bkz. trihedral.
triradiate: nl veya na benzer izdmleri
olan.
trisaccharide: Hidrolizinden monosakarit veren bir
karbonhidrat; trisakarit.
trisect: 1) paraya blmek veya kesmek. 2) Geom. eit paraya blmek.
trisection: eit ksma ayrma.
trisector: eit ksma blnm bir hat, dzlem
vb.
triserial: sra veya dizi olarak dzenlenmi.
trisoctahedral: Yirmi drt yzeyliye alt; yirmi drt yz
l eklinde olan.
trisoctahedron: Yirmi drt dzlem yzeyli olan kat
bir ekil ya da kristal; yirmi drt yzl.
trisodium phosphate: TSP; trisodyum ortofosfat, trisodyum fosfat; tertiari sodyum fosfat; sodyum orto
fosfat, tertiari; Simg.Na P0 .12H 0; suda znr,
3
4
2
renksiz kristaller eklindedir; 20C'de z.a. 1,62;
e.n.75C; su yumuatma, kazan bileikleri yapm,
deterjanlarda, tekstil endstrisinde, metal temizleme
de, kt yapmnda, tp vb. i yerlerde kullanlr.
trisulfide: Moleklnde kkrt atomu olan slfr;
trislfr.
tritium: Atom arl olan bir hidrojen izotopu;

tritol y l p h o sp h a t e

572

trucke r

Simg.T veya H ; tritiyum.


tritolyl phosphate: Sv.Yk. tritolil fosfat; trikresil fos
fat; TTP; yutulduu zaman tehlikeli, aromatiklerden,
higroskopik olmayan, olduka dayankl, hemen he
men kokusuz, saydam ve renksiz bir ester; Slmg.
(CH 3 C6 H4 0) 3 PO;
20/20C'de
z.a.
1,160-1,175; k.n, yaklak 430C; d.n.-33C; suda
znmez; 20C'de viskozitesi 75-100 cS; gemilerde
evre scakl ve atmosfer basncnda tanr.
triton: Bir proton ve iki ntron kapsayan bir trityum
ekirdei; triton.
triturable: Ezilip toz haline getirilebilir.
triturate: 1) ok kk partikller veya toz haline ge
tirmek iin tmek, ezmek veya krmak. 2) tl
m bir ey.
trituation. 1) tme veya tlm. 2) Ecz. toz ha
linde hazrlanm il maddesi ile laktoz karm.
trivalence: deerli olma durumu veya nitelii;
deerlilik.
trivalency: Bkz. trivalence.
trivalent: deerli olan; deerli.
trixylyl phosphate: Sv. Yk. triksilii fosfat; triksilenil
fosfat; TXP: yiyecekler iin zehirli, aromatiklerden
higroskopik olmayan, dayankl, hemen hemen ko
kusuz, saydam bir sv; saf olduu zaman simgesi,
[(CH 3 ) 2 C 6 H 2 0] 3
PO;
20/20C'de
z.a.
1,133-1,148 k.n.3 mm Hg'de 270C; suda zn
mez; 20C'de viskozitesi 150 cS; gemilerde evre s
cakl ve atmosfer basncnda tanr.
trochoid: 1) bir doru boyunca yuvarlanan bir daire
zerindeki bir noktann oluturduu bir eri; yuvar
lanma erisi; trokoit, 2) bir eklem gibi, tekerlee
benzer dner harekete sahip olan.
trochoidal: Trokoit'e ait; trokoit tabiatnda olan.
trolley: 1) havai hattan elektrik akmn toplayan ve
onu tramvayn motoruna ileten bir alet; ar. 2) tram
vay arabas.
trolley bus: Ar ile havai hattan elektrik akm alan,
fakat bir ray zerinde gitmeyen elektrikli otobs; troleybs; raysz tramvay.
trolley car: Ar i!e havai hattan elektrik enerjisi veya
yrtme gcn alan elektrikli tramvay.
troiiey hoist: Elektrik motoru ile bir ray zerinde hare
ket eden ve yerden denetlenen bir kaldrma cihazf;
ceraskal.
trolley line: Elektrikli tramvay sistemi veya hatt.
trolly: Bkz trolley.
trommel: 1) maden cevheri, kmr vb. inin elenme
sinde kullanlan, ou zaman dner silindir eklinde
olan kalbur (elek). 2) dkm temizleme dolab.
tromometer: ok kk yer sarsntlarn aratrmak
veya lmek iin kullanlan bir cihaz; tromometre;
deprem ler.
trompe: Bir boru iinde den su akm yardmyla ha
vay emerek yksek frn, demirci oca vb. ine hava
akm reten bir cihaz.
trona: Gri ya da sarms beyaz renkli monoklinik Bkz.
rnonoclinic
sulu
sodyum
karbonat;
trona,
Na2CO3.NaHCO3.2H2O.
trone: Ar eyalar tartmak iin kullanlan bir makine.
troopship: Askerleri tamak iin kullanlan gemi; as
keri nakliye gemisi.
troostite: 1) byk, krmzms kristaller eklinde gr
len ve inkonun ksmen manganez ile yer deitirdi

i, bir tr inko silikat Bkz. willemite. 2) ostenitin d


nmnde martensiin bir adm tesindeki bir aa
ma.
tropaeolin (tropaeotine): Turuncu veya turuncu sar
renkli nitrojenli (azo) boyalar grubunun herhangi bi
ri; tropeoiin, tropeoline biimlerinde de yazlr.
tropic: 1) gksel krenin ekvalora paralel olan iki k
resinden biri; tropik; tropikal; dnence: a) 2327' ku
zeyde olan yenge dnencesi ve 2327' gneyde
olan olak dnencesi. 2) dnya zerinde "Scak Bl
genin" snrlarn izen iki enlem hattnn herhangi bi
ri. 3) o. bu enlemler (paraleller) arasnda uzanan
Dnya Blgesi; tropikal kuaklara ait; tropikal; trop.
ksaltmas ile belirtilir.
tropical: 1) tropik kuaklara ait; tropikal kuaklarn
zellii. 2) ok scak; bunaltc; scak.
tropin: Bkz. tropine.
tropine: Renksiz, zehirli heterosiklik bir alkaloit; tro
pin, C 8 H 15 ON; atropin veya hiyosiyamin'in elektroli
zinden elde edilir.
tropopause: Ykseklikle scaklk dnn sona er
dii, troposfer ve stratosfer arasndaki gei blgesi.
troposphere: Stratosferin altndaki atmosfer; tropos
fer: Burada bulut katmanlar oluur ve scaklk yk
selti (rakm) ile azalr.
tropotron: Katottan elektron akmnn, d bir manye
tik alan ile ayar edildii bir vakum tp olan bir tr
magnetron.
trotyl: Bkz. trinitrotoluene.
trouble: Mak, arza; arza yapmak.
troubleshoot: Arza gidermek; sorun zmek.
trouble-shooter: Mekanik kkenli arzalar saptayan
ve onaran kii; herhangi bir iin aknda sorun kay
nann yerini saptamak ve onu gidermekle grevli
kii.
trouble shooting: zellikle mekanik kkenli
arzalar arama veya saptama,
trough: 1) Den. iki dalga arasndaki gibi, uzun ve dar
ukur. 2) bir dalgann en alak noktas. 3) Oto. tat
larn yamur suyu iin yaplm oluklar.
trowel: Yaymak, dzeltmek vb. iin kullanlan trl,
kk el aletlerinden herhangi biri; mala; duvarc
malas; tula malas, sva malas.
troy weight: Altn, gm, deerli talar vb. iin kulla
nlan tart sistemi.
truck: 1) kk, dolu tekerlek veya makara. 2) Den.
bayrak gnderi veya direinin tepesindeki, kandilisa
iin kk, tahtadan yaplm delik bir blok veya
disk. 3) iki tekerlekli, ak bir tr el arabas. 4) antrepolardaki gibi, ar ykleri tamak iin kullanlan al
ak, bazan motorla yrtlen bir ara. 5) yk ta
mak iin kullanlan otomotif arac; kamyon; motor
truck biiminde de kullanlr. 6) ing. demiryollarnda
kullanlan ak yk vagonu. 7) bir kamyon veya kam
yonlarla tamak. 8) kamyon kullanmak.
truckage: 1) kamyon vb, ile eyalarn nakledilmesi.
2) bunun creti; tama creti.
truck crane: Bir kamyona monte edilmi veya yerleti
rilmi vin ya da kreyn; kamyon vinci; kamyon kreyni.
truck diesel: Yk tamak amacyla kullanlan kam
yon, TIR vb. i aralarn dizel motoru; kamyon (dizel)
motoru.
trucker: Kamyon kullanan kii; kamyon ofr.

trucking
trucking: Kamyon ite eya tama ticareti ya da ile
mi.
truckle: Kk bir tekerlek.
truckle bed: Kk tekerlekli, alak bir yatak; Kullanl
mad zaman dier bir yatan altna konulan k
k tekerlekli, alak bir yatak.
truckman: Bkz. trucker.
truck mixer: Bir kamyona monte edilmi olan kartr
c veya betoniyer; kamyon betoniyeri.
true: 1) orjinale, kurala, standarta uygun. 2) hakiki;
gerek. 3) Den. Dnyann manyetik kutuplar ile de
il, Dnya ekseninin kutuplar ile saptanm: Gerek
kuzey Bkz. true north gibi.
true diesel cycle: Gerek dizel evrimi; yanmann sa
bit basnta oluturulduu evrim; yakt, silindirlere
basnl hava ile pskrtlen makinelerin evrimi; sa
bit basnl evrim; dizel evrimi.
true level: ekl hattna her noktasnda dik olar d
sel bir dzlem veya yzey; zellikle yerkrenin her
yerinde uzand dnlen ortalama deniz seviyesi
veya dzeyi; Bkz. geoid.
true slip: Bkz. real slip.
truncate: 1) parasn kesmek; keserek ksaltmak. 2)
kesilmi; kesik.
truncated: 1) kesik; kesik koni gibi. 2a) bir dzlem
yzey ile kesme: Alar veya kristalin ya da kat bir
eklin kenarlar iin sylenir, b) bu ekilde kesilmi
alar veya kenarlar olan: Kristal veya kat ekiller
iin sylenir. 3) tepesi bir dzlemle kesilmi olan:
Koni veya piramit iin sylenir.
truncated triangular: gensel kesilmi.
trundle: 1) kk bir tekerlek. 2) alak tekerlekli, k
k bir el arabas veya yk arabas. 3) kk teker
lekli alak yatak. 4a) yuvarlanma hareketi, b) onun
sesi. 5) boyunca yuvarlanmak. 6) dnmek.
trundle bed; Bkz. truckle bed.
trunk: 1) hava, su vb. tamak iin kullanlan byk,
uzun Kutu eklinde boru, aft vb. 2) Gem. Mak.
trank pistonlu motor ya da makine. 3) yedek lstik
(stepne), anta vb. i tamak iin ou otomobillerin
arkasnda bulunan bir hacim; bagaj. 4) Den. a) bir
kamarann, st gvertenin zerindeki paras, b) st
ve alt ambar vb. lerini birletiren kutu veya baca ek
linde bir mahfaza. 5) trank piston Bkz. trunk piston.
6) bir demiryolu veya telefon sisteminin ana hattna
ait veya onu belirten; telefon hatt.
trunk engine: Bkz trunk-piston engine.
trunk tine: Bir demiryolu, kanal, telefon sistemi vb.
inin ana hatt.
trunk piston: Piston pin veya perno ile biyele (piston
koluna balanan) piston; trank piston.
trunk-piston engine: Gem. Mak. trank pistonlu maki
ne; pistonlar, piston pin yardmyla dorudan piston
kollarna (biyellere) balanm olan motor ya da ma
kine.
trunnion: Muylu; destek; mesnet.
trunnion bearing: Muylu yata; istinat yata.
truss: 1) yapsal bir destekle tamak veya takviye et
mek. 2) Den. sereni emniyete almak iin kazboynu
olan direin evresindeki bir demir (elik) ember.
3) bir at, kpr vb. ini tamak iin kullanlan aa,
melal veya her ikisinden oluan iskelet; kafes kiri.
4) makas, kiri veya dayak.
truss bearing: Muylu yata; istinat yata.

573

t u b e expand e r
truss bridge: ounlukla kiriler tarafndan tanan
kpr.
trussing: 1) destek, dayak vb. i ekil verilmi kiri, u
buk, rod vb. 2) yapsal destek, kiri, dayak vb. lerinin tm.
try: 1) Or]. Ola. ayrmak; ayr koymak. 2a) eritmek
(ya eritmek), b) starak metal karmak veya damt
mak. 3) denemek, tecrbe etmek. 4) zor deneylere
veya gerilmeye konu olmak. 5) alma veya etkisini
denemek.
try-cocks: Bkz. test cocks.
try fuel engine: Hem sv yakt, % 5 sv yakt ve do
al gaz veya sadece doa! gaz ile alabilen dizel
motoru; yaktt makine; sadece doal gazla alt
rld zaman yanma bujilerle salanr.
tryptophan: Gzel kokulu, kristalli bir amino asit; tripiotan, C11H12O2N2; sindirimde tripsinin proteinleri
etkimesiyle oluur. "
tryptophane: Bkz. tryptophan.
try square: Birbirine dik alarda dzenlenmi iki par
adan oluan kare eklinde, bir iin doruluunu ve
dik alar iaretlemek iin kullanlan bir alet.
T-S diagram: Ordinat mutlak scaklk (K) ve apsisi
antropi olan diyagram; T-S diyagram; alan kcai/kg
veya kJ/kg trnden sy gsterir.
T square: Tek. Res. paralel izgiler izmek iin kulla
nlan bir tr cetvel, T cetveli.
T-square blade: Tek. Res. T cetvelinin izgi izmeye,
trl gnyeleri kullanmaya yarayan az; T cetveli
az.
T-substance: Bktz. ingoline.
Tu: Bkz. thulium.
tub: 1) tahtadan yaplm yuvarlak, geni, ak bir
kap; tekne. 2) bir tekne veya yarm fnn ierii. 3)
yaklak 4 galon (15,12 lt) alan kk bir f. 4a) bir
maden ocanda kmr, cevher, vb. tamak iin
kullanlan kova ya. da el arabas. 5) yava hareketli
ve hantal bir gemi ya da tekne.
tubate: Boru ya da borulardan oluan.
tube: 1) ou zaman apna gre boyu ok byk
olan, akkan vb. ini tamak iin kullanlan metal,
cam, lstik, plstik vb. inden ii bo olan bir tr silin
dir; tp; boru. 2) di macunu, yal boya vb. i tp.
3) bir boruya benzer cihaz, para, organ vb. 4) elek
tron tp. 5a) elektrikli demiryolu iin yeralt treni,
b) elektrikli demiryolunun kendisi. 6) teleskop. 7)
Elekt. kuvvet ya da endksiyon izgileri ile evrili bo
ru eklindeki hacim; tube of force, tube of inducti
on ekillerinde de yazlr. 8) boru eklinde yapmak.
9) boru ya da borularla donatmak; boru ya da boru
lardan geirmek.
tube brush: Alev borulu kazanlarn borular iindeki
kurumlar, kondenser veya soutucu borular iinde
biriken yabanc maddeleri temizlemek iin kullanlan
fra; boru fras.
tube clamp: Boru keryesl; boru kelepesi.
tube cleaner: Buh. Kaza. borularnn d veya i y
zeylerinde oluan seri ta (ksr) tabakasnn temiz
lenmesi iin kullanlan, mekanik temizleyicilerden bi
ri; boru temizleyicisi; boru fras.
tube cutter: Boru kesmek iin kullanlan bir alet; bo
ru kesici.
tube expander: Buh, Kaza. boru azlarn, iirerek,
aynalar ile borunun d kenan arasndaki szntlar

t ub e f err ul e
nlemeye yarayan bir alet; boru genileticisi; boru
makinesi; makineto.
tube
ferrule:
Bkz.
ferrule.
tube flaring tool: Rakor balanacak boru azna hav
sa amak iin kullanlan alet; boru havsa aleti.
tube joints: Boru balantlar.
tubeless: amriyersiz (i lstiksiz).
tubeless tire: i ve d lstik yerine, sadece basnl
hava doldurulan d lstikten oluan tat arac lsti
i; amriyersiz lstik.
tube plate: Alev boruiu kazanlar, kondenserler, stc
ve soutucularda borularn szdrmaz bir ekilde ba
landklar, genellikle dairesel ve zerinde borularn
geecei delikler bulunan elik sa ya da sa levha;
boru aynas.
tube sheet: Bkz. tube plate: Boru aynas: Daha ok
s alp veren cihazlar iin kullanlr.
tube, smoke: Bkz. smoke tube.
tube, stay: Bkz. stay tube.
tube stopper: Buh. Kaza. boru azlarna uyacak e
kilde karlkl iki tapa ile bunlar birbirine balayan
iki ucu klavuzlu veya di ekilmi ve bu ulardaki so
munlar ile sklarak (vira edilerek), borunun battal
edilmesini salayan ara; boru tapas; boru battal
edici; boru durdurucu.
tube-support plate: zellikle byk kondenser veya
stclarda, uzun borularn s nedeniyle sarkmalarn
ve dolaysyla azlarndan karmalarn nlemek
amacyla kullanlan, genellikle dairesel ve zerinde
borularn geecei delikler bulunan sa levha; boru
tayc ayna.
tube union: Boru rakoru.
tube, water: Bkz. water tube.
tube voltmeter: Kk alternatif akmlarn gerilimleri
ni lmek iinh kullanlan bir vakum tp; tp volt
metre.
tubing: 1) boru yapm ilemi; boruculuk. 2) borular
sistemi veya sras. 3) borularn tm; tm borular.
4) boru eklinde malzeme. 5) boru paras.
tubular: 1) boru ya da borulara ait; ekli boruya ben
zeyen; boru eklinde. 2) borularla tehiz edilmi ve
ya yaplm. 3) bir boruyu fleyerek retilen ses.
tubular air heater: Borulu hava stcs; Bkz. air hea
ter.
tubulate: 1) Bkz. tubular (1 ve 2). 2) ksa, imbik boru
suna ait, onun eklinde ya da onunla donatlm. 3)
boru ekli vemek veya boru ekli salamak.
tubule: Kk bir boru veya tp,
tubulure: Bir imbik vb. inin tepesindeki ksa boru ve
ya boru eklindeki aklk.
tuck: 1) bir geminin k taraf altnda kaplamalarn so
na erdii ksm; k kuruz. 2) ince bir kl ya da
me.
tug: 1) abalamak, didinmek veya mcadele etmek.
2) ekmede byk g uygulamak; ekmek, eke
rek tamak. 3) byk bir kuvvetle ekmek. 4) bir r
morkr ile itmek. 5) kuvvetli eki. 6) byk aba.
7) ekme veya itme iin kullanlan halat, zincir vb.
8) rmorkr.
tugboat: Gemi, mavna, bar vb. lerini ekme veya it
me iin dizayn edilen kk, salam yapl, gl
bir tekne; rmorkr.
tumble: Bir silindir iinde dnerek ve birbirlerine srtnerek, bazan testere tozu, bilya vb. i yardmyla d

574

tuning
km paralarn temizlemek, dzeltmek veya parlat
mak.
tumbler: 1) dier bir paraya arpan veya dier bir
para zerinde hareket eden kntl ksm. 2) oto
mobil transmisyonunda diliyi yerine hareket ettiren
para.
tumbling box (or barrel): Ularndan veya iki ke
sinden millenerek kutu veya silindirsel bir kap kapsa
yan, metal cisimleri parlatmak, maddeleri kartr
mak iin kullanlan bir cihaz.
tumbrel (tumbril): 1) iftlik arabas, zellikle boalt
ma iin bir yana yatabilen biri. 2) cephane vb. ini ta
mak iin kullanlan iki tekerlekli askeri araba.
tun: 1) zellikle arap, bira vb. iin byk bir f veya
varil. 2) svlar iin, gemite 252 arap galonu
(952,56 litre) olan deiken bir kapasite lm biri
mi. 3) byle bir f iine koymak veya depo etmek.
tune: 1) devreyi istenilen frekansta titretirmek iin,
osilasyonlu bir devrede kapasitans ve endktansn
greli deerlerini deitirmek. 2) ayar etmek (su
pap, buji aral vb. ini).
tune of: Kapamak.
tune on: Amak.
tune-up: Motor, makine vb. inin buji elektrot aral,
platin, supap vb. i boluklarnn ayar edilmesi.
tung oil: in, Japonya ve Florida'da yetien bir aa
cn ceviz gibi sert kabuklu meyvalarndan elde edi
len sar renkli, zehirli bir ya; tung ya; yksek par
laklk ve suya dayankl nedeniyle boyalar, vernik
ler vb. inde bezir ya yerine kullanlr.
tungstate: Tungstik asitin bir tuzu ya da esteri; tungstat.
tungsten: Volframit, elit ve tungstit'te bulunan sert,
ar, gri beyaz, metalik kimyasal bir element; tung
sten; volfram; elektrik ampul filamentlerinde, yk
sek hz takmlar, vb. eliklerde kullanlr; Simg. W;
at.a. 183,92; at.no. 74.
tungsten carbide: Bkz. tungsten carbure.
tungsten carbure: Gri toz halinde ve erime noktas
2900C olan ok dayankl bir alam; tungsten kar
br, WC; motorlarn kam makaralar veya kam izleyi
cilerinin yzeylerinin kaplanmasnda kullanlr.
tungstenic: Tungstene ait; tungsten kapsayan.
tungsten lamp: Tungstenden yaplm filaman bulu
nan ok dk gerilimli elektrik ampul; tungsten
lmbas.
tungsten steel: % 20'ye kadar tungsten ve bir miktar
krom ve vanadyum kapsayan, ok sert, yksek s
cakla dayankl bir elik; tungsten elii; kesme
aletlerinin yapmnda kullanlr.
tungstic: zellikle be ya da alt deerli tungsten kap
sayan bir kimyasal bileie ait veya onu belirten;
tungstik.
tungstic acid: Tungstik trioksitin (W0 3 ) su ile bilei
mi ile retilen asitler grubunun herhangi biri; zellik
le monohidrat asit, H2 W04 ; tungstik asit.
tungstite: Sar veya sar yeil renkli bir mineral; doal
tungstik trioksit; tungstit, W0 3 .
tungum: Balca bileeni demir (% 3'e kadar) olan ve
kk miktarlarda manganez, alminyum, silisyum
ve nikel kapsayan, yksek bakr yzdeli bir alam;
tungum.
tuning: Ayar etme veya ayarlama (makine paralar
vb. ini).

t unin g circui t s
tuning circuits: Bir radyo alcsnda istenmeyen tay
c sinyalleri gidermek iin kullanlan devreler; dzen
leyici ya da ahenk verici devreler.
tuning transformer: Alc devrelerde kullanlan, hava
gbei olan bir radyo frekansl bir transformatr; d
zenleyici transformatr.
tunnage: Bkz. tonnage.
tunnel: 1) Orj. Ola. baca. 2) motorlu ara trafii, de
miryolu vb. iin yeralt veya sualt geiti. 3) bir ma
den ocanda herhangi tnele benzer bir geit ya
da kanal. 4) tnel biiminde kazmak. 5) altnda veya
iinde tnel yapmak. 6) tnel yapmak.
tunnel bearing: Gemilerin aft tnellerinde ara aftla
r tayan, kendinden ve basnla yalanan, srtn
me kayplarn nemli ekilde azaltan, byk silindirik metal yataklar; (aft) tneli yataklar; tnel aft ya
taklar.
tunnel blocks: Bkz. tunnel bearings: Tnel (aft) ya
taklar.
tunnel diode: Negatif dirence sahip olabilen yar ilet
ken bir diyot; iletme blgesinde gerilim ykseldii
zaman akm azalr.
tunnel disease: Dekompresyon hastal.
tup: Bir g ekici veya ahmerdann (dven, vuran)
ksm.
turbadium: Bkz. turbadium bronze.
turbadium bronze: % 54 bakr, % 44,5 inko ve %
1,5 nikelden oluan bir tr bronz; deniz suyuna
dayank l pervane vb. i yapmnda kullanlr;
trbadiyum bronzu.
tudbid: Tortulu; amurlu; bulank. 2) bulutlar ve du
man gibi kaln, youn veya karanlk.
turbidimeter: Su artma tesislerindeki gibi, bir svnn
bulankln lmek iin kullanlan bir cihaz; trbidimetre.
turbidity: Bulank olma durumu veya nitelii; bulank
lk; younluk.
turbine: Basnl buhar, su veya gaz tarafndan alt
rlan bir makine; basnl akkan, evresinde bir ve
ya daha fazla kanat bulunan bir tekere verilerek i el
de edilen makine; trbin; buhar trbini, gaz trbini,
su trbini vb. gibi.
turbine bearing: Buh. Trb. rotoraft tayan, ou
zaman silindir eklinde, bazan kresel yapda iki ya
taktan biri; kk gl makinelerde bilyal yatak
eklindeki yataklardan biri.
turbine blades: Buh. Trb. rotorlar veya trbin keysinin evresindeki kanal ya da faturalara uyacak ekil
de kk bulunan, orta eksenine gre simetrik veya
asimetrik yapda olan ve paslanmaz eliklerden yap
lan paralar; trbin kanatlar: a) hareketli kanat, b)
hareketsiz kanat.
turbine case: Buh. Trb. ou zaman iki yarm para
dan, bazan drt paral yaplarak birbirlerine cvala
ve somunlarla balanan, yapmlarnda dkme de
mir, dkme elik, krom nikelli elikler kullanlan, ile
rinde sabit kanat, nozul diyafram veya nozullar bulu
nan ksm; Gem. Mak, trbin keysi; trbin mahfaza
s.
turbine-driven: zellikle bir buhar trbini tarafndan
altrlan (pompa, jeneratr vb.).
turbine-driven pump: zellikle bir buhar trbini tara
fndan altrlan trbofid pamp gibi bir pompa; tr
binle altrlan pompa.

575

t orbocompoun d e ngin e s
turbine-driven ship: Ana makinesi trbin, zellikle
buhar trbini olan gemi; trbinle tahrik edilen gemi;
trbinle yrtlen gemi.
turbine foundation: Gem. Mak. buhar trbinlerinin
alt keyslerini gemi bnyesine balayan yap; trbin
dei; trbin favundeyn.
turbine
generator:
Bkz.
turbogenerator.
turbine gland: Buh. Trb. rotoraftn keys veya mah
fazadan kt ksmlarda, buharn makine dairesine
kamas veya havann trbine girmesini nleyen k
sm; Gem.
Mak. trbin
Bkz. glands.
turbine
losses:
Buharglendi;
trbinlerinde
oluan ksma,
eg
zoz, boaz, mekanik, radyasyon, nozul (meme) ve
kanat, kademeler aras kayplarn tmnn toplam;
trbin kayplar.
turbine nozzle: Trbin nozulu; llesi ya da memesi;
Bkz. nozzle.
turbine,
main propitiation: Gem. Mak, grevi sadece
pervane evirmek olan trbin makine; ana tahrik tr
bini; trbin ana makine.
turbine pumps: Kirli ve yksek viskoziten (dk viskoziteliler de dahil) yaktlar pompalamak ve yksek
basn gelitirmek iin kullanlan tulumbalar; trbin
pompalar; rotorunun evresinde trbinlerinki gibi ka
natlar bulunan pompalar.
turbine rotor: Buh. ve Gaz. Trb. iki yatak tarafndan
tanan ve yksek devirle (3000-6500 rpm) dnen k
sm; trbin rotoru.
turbine stage: Bir takm nozul veya meme ile onu iz
leyen bir veya daha fazla sayda hareketli ve sabit
kanatlardan oluan ksm; trbin kademesi; trbin
basama.
turbine vibration: Rotorun dinamik dengesizlii, krl
m harekeli kanat, buhar basincindaki azalp oal
ma, trbine ya buhar girmesi, ok ar denizler vb.
i nedenlerle oluan titreim; trbin titreimi.
turbo-: Trbinli, trbin tarafndan altrlan, doru
dan trbine bal anlamlarnda kullanlan bir nek.
turbo-alternator: Bir buhar trbini tarafndan altr
larak alternatif akm (AC) reten bir elektrik reteci;
trbo-alternatr.
turbo-blower: D/z. Mot. trboarjerlerde, bir gaz trbi
ni tarafndan kendisi ile birlikte yksek devirde dn
drlen ve basnl (1,15-6 bar) ar doldurma hava
s reten bir tr pompa; trbo-blover.
turbocharged: Mot. trboarjl; sperarjl; ar doldurmal (bir benzin ya da dizel motoru); Bkz. su
percharged.
turbocharged engine: Trboarjl veya ar doldur
man makine ya da motor; Bkz. supercharged engi
ne.
turbocharger: Trboarjer veya ar doldurucu;
Mot. egzoz gazlarnn evirdii yksek devirli (15
000-40 000 rpm) bir gaz trbini ile basnl (1,15-6
barlk) ha va reten bir bloverden oluan ar
doldurucu; Bkz. supercharger.
turbocharger oil: Kendi kendini yalayan ar doldu
rucularda (trboarjerlerde) kullanlan zel bir ya;
trboarjer ya.
turbo compressor: ok kademeli merkezka (santrfj) pompalara ok benzeyen, impeler ile difzrlerden oluan bir pompa; trbo kompresr.
turbocompound engines: Bir dizel motoru ile onun
krankaftna bal ve egzoz gazlar ile alan gaz

t u r b o co o l i n g
trbini ya da trbinlerinden oluan makine; trbo
kampavund makine; dizel motorunun g verdisini
ykseltmek iin kullanlr.
turbocoong: Diz. Mot. trbinli soutma; trbo sout
ma; ar doldurucunun bloverinde ve ikinci bir bloverde sktrlan havann bir soutucudan geirildik
ten ve bir trbinde de geniletilip scaklnn bir mik
tar daha drlmesi.
turboeectric drive: Gem. Mak. bir trbin tarafndan
altrlan alternatrde retilen AC akm ile geminin
k tarafnda bulunan ve millerine pervane bal,
ar devirli elektrik motorlarnn altrld sistem;
trboelektrikle altrma sistemi.
turbogenerator: 1) bir trbin tarafndan altrlan ve
ona dorudan veya br dili donanm ile bal jenera
tr veya elektrik reteci; trbojeneratr sistemi; trbo-atternatr sistemi.
turbojet (engine): Bir gaz trbini tarafndan altrilan ve yakt iin (yanma) havas salayan bir kom
presre sahip olan jet makinesi; turbojet makinesi;
turbojet
turboprop (engine): Hava. basnl gaz huzmesi
enerjisinin bir trbini altrd ve onun pervaneyi
dndrd bir jet makinesi; trbo-pervaneli jet ma
kinesi.
turbo-pump: Bir trbin tarafndan evrilen veya alt
rlan herhangi bir pompa; rnein kazanlara yksek
basnl besi suyu salayan pompa; trbofit pompa
s.
turbosupercharger: Bkz. supercharger, turbocharger.
turbulence: Girdap ya da trblansl olma durumu
ya da nitelii; karklk; dzensizlik; trblans; dne
rek karma.
turbulence chamber: Mot. sktrma srasnda hava
nn dnme hareketi kazand ve pskrtlen yakt
ile ok iyi yanc bir karm olumasna yardm
eden, bazan silindir kapa zerinde ve bazan silin
dirin yannda bulunan bir hcre; girdap yuvas; gir
dap hcresi; trblans hcresi.
turbulence head: Diz. Mot. silindir kapanda bulu
nan ve ana yanma odasna bal olan bir hcre; tr
blans (girdap) kafas; sktrma srasnda havann
topland, yaktn pskrtld hcre.
turbulency: Bkz. turbulence.
turbulent: Dalgal; girdapl; alkantl.
turbulent chamber: Girdap yuvas: Bkz. turbulence
chamber.
turbulent flow: 1) dzgn olmayan, girdapl veya al
kantl bir sv akm; kark akm. 2) herhangi bir
noktasnda iddeti ve yn zamanla az veya ok hz
l deien bir sv akm.
turt: 1) yerkrenin yzey katman. 2) bu katmann bir
paras. 3) yakt gibi kullanlan turba veya onun bir
paras.
turgite: Muhtemel olarak hematit ve jeotit'in kat
zeltisi olan koyu krmz bir demir cevheri; turgit.
turmaline: Bkz. tourmaline.
turmeric: 1) kkleri toz haline getirilerek sar boya,
baharat ve il olarak kullanlan Dou Hindistan bit
kisi; zerdeal bitkisi. 2) onun kk.
turmeric paper: Zerdeal ile doyurulmu bir kt; al

576

turn-ke y
kali ve asitleri denemek iin kullanlr: Alkali ortamda
kahverengi, borik asitte krmz kahverengiye dner.
turn: 1) dnmek (tekerlek vb. i gibi). 2) dairesel hare
ket vermek; evresinde dnmek. 3) dner bir hare
ketle yapmak. 4) torna tezgh gibi, dndrerek e
kil vermek; torna tezghnda ilemek. 5) herhangi
bir ekilde yuvarlak bir ekil veya form vermek. 6)
devir hareketi ile durumunu deitirmek. 7) bk
mek, katlamak, salnm yapmak vb. 8) saptrmak; yo
lunu deitirmek 9) erimek veya gemek (belirli
ya, miktar vb.). 10) ynn deitirmek. 11) dei
tirmek; dntrmek; eklini deitirmek. 12) eki
yapmak. 13) rengini deitirmek. 14) bir dairede ve
ya eksen evresinde hareket etmek; dnmek. 15)
dairesel bir biimde hareket etmek. 16) torna tezg
hnda ekil verilmek. 17) saptrmak. 18) birinin yn
n deitirmek. 19) ekimek, rmek, kokmak. 20)
rengi deimek. 21) evresinde dnme; tam ya da
ksm devir. 22) devir hareketi ile durumunu deitir
me. 23) dnme noktas.
turn-and-bank indicator: Dn ve yat miktarn ay
n anda gsteren uak cihaz.
turn ahead: Den. ileri (tornayt) kumandas veya ko
mutu; bir geminin ileri hareketi iin verilen komut.
turnaround time: Bilgisay. yn deitirme sresi; i
dn sresi.
turn astern: Den. geri hareket veya tornistan komutu;
bir geminin geri hareketi iin verilen komut.
turn bench: Torna tezgh; Bkz. lathe.
turnbuckle: Den. ubuk veya teller arasnda kullan
lan bir tr balayc ve germe donanm; liflin uskur;
frdnd ektirmesi.
turned: Torna tezghnda ilem grm; torna edil
mi; paso verilmi.
turner: Torna tezgh kullanmada uzman olan kii;
tornac.
turnery: Torna tezgh altran bir kiinin ii, teknii
veya atelyesl; tornaclk.
turning: 1) dndren bir kii veya eyin ii; dnme,
sarlma, salnm, ters yz etme vb. 2) bir torna tezg
hnda ekil verme ilemi veya sanat.
turning axis: Dnme ekseni; dnme hareketinin ev
resine yapld eksen.
turning force: Bir cismi ekseni evresinde dndrme
ye neden olan kuvvet; dnme kuvveti; dndrme
kuvveti.
turning gear: Gem. Mak. kk gl bir pistonlu bu
har makinesi veya elektrik motoru ile ana makineyi
onarm, deneme veya stma amacyla ok yava ola
rak dndrmeye veya pistonlar (1st l noktaya al
ma ilemi; tornagir; tornaark.
turning gear engine: Ana makinenin torna arkn
salayan, kk gl buhar makinesi veya elektrik
motoru ile dili donanm; tornagir makinesi; torna
ark makinesi.
turning point: 1) bir eyin dnd veya yn deitir
dii nokta. 2) dnm noktas.
turning wheel: Bir valf ya da vanay ap kapamak
iin kullanlan, valf sapna bal ve ou zaman dai
resel bir para; el tekeri; Gem. Mak. hendl veya
hendvil.
turn-key: Anahtar teslim.

turnover voltage
turnover voltage: Yar iletken blgesine yeterince
yksek zt potansiyel fark uygulandnda mania kat
mann bozan bir gerilim; devrilme gerilimi.
turnpike: 1) gei paras denen yol ya da kpr. 2)
herhangi bir otoyol.
turns ratio: Bir transformatrde sekonder sarg sarm
saysnn, primer (birincil) sargnn sarm saysna
oran; sarm saylarnn oran; sekonder potansiyel
farknn primer sargnn potansiyel farkna oran sa
rm oranna eit ya da ona ok yakndr.
turntable: 1) lokomotifleri, tramvaylar dndrmek
iin kullanlan dairesel, rayl bir platform. 2) trl ya
tay, dner platformlardan herhangi biri.
turpentine: 1) kahverengimsi sar, yapkan, yar sv
bir oleorezen Bkz. oleoresin ; terebantin; neftya.
2) am veya dier kozalakl aalardan elde edilen
trl yal reinelerden herhangi biri. 3) byle yal
reinelerden damtlan ak renkli ve boya, vernik ve
illarda kullanlan uucu bir ya; terebantin esans
veya ruhu. 4) neftya uygulamak. 5) terebantin
karmak (bir aatan).
turpeth: Bazik cva slfat, HgS0 4 .2H 2 0, mshil ola
rak kullanlan ar, limon sars renkli bir toz.
turquoise: 1) gk mavisi, yeilimsi mavi veya yeilim
si gri renklerde yar deerli bir ta; alminyumun k
k bir miktar bakr ieren sulu fosfat; trkuaz. 2)
trkuaz rengi; yeilimsi mavi.
turret: Bir ka kesici kalem tayan bir bloktan oluan
torna tezgh, matkap tezgh vb. iin ek bir para.
turrethead: Bkz. turret.
turret lathe: Taretli torna tezgh; rovelver (torna) tez
gh.
turtleback: 1) bast ve bazan kst, ar denizler
den korumak zere balk (kaplumbaa) srt eklin
de yaplan gemi; turtle deck olarak da kullanlr. 2)
Esk. gembotlar dman ateinden korumak iin kul
lanlan benzer bir yap.
tutty: Eritme ocaklarnn bacalarndan atk rn eklin
de elde edilen ham inko oksit.
tuyere: Yksek frn, demirci oca vb. ine cebr ola
rak hava veren bir boru veya nozul.
TV: Bkz, television.
twa: Bkz. two.
twain: Bkz. two.
tweendeck: Den. kuruyk gemilerinin ambarlarndaki
katlar veya katlar aras hacimler; gladora; ambar bal
konu.
tweendecker: Ambarlar gladoral olan gemi; gladoral gemi.
tweeter: Rady. duyulabilir frekansta ses dalgalar re
ten kk bir hoparlr.
tweeze: Kk aletler, zellikle ameliyat aletleri tak
m.
twelfth: 1) on ikinci; 12.; 12 nci. 2) bir eyin oniki eit
parasndan birini belirten. 3) bir eyin on iki eit
parasndan biri; 1/12.
twelve: 1) on bir ile on arasndaki tam say; 12;
XII. 2) on iki kii veya eyden oluan bir grup; dzi
ne.
twelvefold: 1) on iki para olan. 2) on iki kat. 3) on
iki katl.
twelvemonth: Yl; sene; on iki ay.
twentieth: 1) bir srada on dokuzuncudan sonra ge
len; yirminci. 2) bir eyin yirmi eit parasndan biri
Teknik Szlk - F. 37

577

t w o - c y cl e
ni belirten. 3) bir eyin yirmi eit parasndan biri;
1/20.
twenty: On dokuz ile yirmi arasndaki tam say; yirmi;
20; XX.
twentyfold: 1) yirmi para olan. 2) yirmi kat; yirmi
misli.
twice: 1) iki misli. 2) iki kere; iki defa. ) iki misli mik
tar veya derece.
twice-laid: Gem. Kullanlm halatlarn kollar ya da
flasalarndan yaplan.
twilight: Gne battktan hemen sonra veya Gne
domasndan hemen nce grlen alacakaranlk;
tan. 2) Gne batndan karanla kadar olan sre
ya da periyot. 3) herhangi zayf bir k.
twin: 1) bir ift; ift. 2) ikiz. 3) iki kristal veya para
dan oluan bileik kristal.
twinaxial: ikiz koaksiyal.
twine: 1) iki veya daha fazla kolun bkimesiyle olu
an salam iplik, sicim veya kaytan. 2) bklmek;
sarlmak.
twin-engine: Silindir ap, piston kursu (stroku), de
vir says birbirine eit iki makineye sahip olan; ikiz
makineli (tekne, gemi vb.).
twinned: ikiz bir ekilde oluturmak iin birlemi iki
kristalden oluan.
twinning: ikiz kristal veya kristallerin olumas.
twin-screw: Baz gemilerdeki gibi, zt ynlerde dnen
iki uskur (skru) pervaneye sahip olan.
twin-screw vessel : ki pervane ile yrtlen gemi; iki
pervaneli gemi.
twirl: 1) hzl olarak dnmek; dndrmek. 2) bir daire
de dnmek; evresinde dnmek. 3) dn. 4) d
nen bir ey.
twist: 1a) eirerek (iki veya daha fazla halat veya ip
kolunu) biri dieri zerine sarmak b) iplik ya da si
cim oluturmak iin (pamuk, ipek vb.) iplik ya da ip
lik liflerini bkmek ya da eirmek, c) iki ya da daha
fazla iplik veya iplik kolunu eirerek (iplik, sicim vb.
ini) retmek. 2) bir eyin evresine (iplik, halat vb.
ini) sarmak. 3) ularn ters ynlerde evirerek sar
mal ekli vermek. 4) burulmaya maruz kalmak. 5)
bylece eklini deitirmek. 6) evresinde dnmeye
neden olmak. 7) burulmaya uramak. 8) dnmek.
9) bir tarafa dnmek; yn deitirmek. 10) bir yne
ve sonra dier bir yne dnmek. 11) eri bir yrn
gede hareket etmek. 12) iki veya daha fazla keten,
pamuk, ipek, yn vb. liflerinden bklerek yaplm
iplik veya sicim. 13) bklerek yaplm bir dm
vb. 14) dnme; dndrme; dn vb. 15) bir eksen
boyunca veya evresindeki sarmal hareket, 16) bu
rulma gerilmesi. 17) bunun derecesi; burulma as.
twist drill: Derin helezon kanall bir tr matkap.
twisted wire: Bkl tel (kablo); bklerek rlm
kablo.
twister: 1) eiren bir kii veya ey. 2) bken bir ey;
zellikle, iplik vb. lerini eiren ya da bken bir maki
ne. 3) Meteo. tayfun veya siklon.
twisting: Torsiyon; burulma.
twisting moment: Burulma momenti.
two: Bir ile arasndaki tam say; iki; 2; II.
two-cycle: Bir i evrimini pistonun iki stroku veya
kursunda, krankn tam bir devrinde veya 360 derece
lik krank asnda oluturan motor; iki zamanl; iki
stroklu. 2) iki stroklu evrime sahip olan.

t w o - c y cl e e ngin e
two-cycle engine: iki zamanl makine; Bkz. two-stro
ke cycle engine.
two-cycle motor: ki zamanl motor veya makine;
Bkz. two-stroke cycle engine.
twofold: 1) iki paras olan. 2) iki misli; iki kat.
two-handed: 1) almak iin iki kii gerektiren; iki
kollu testere gibi. 2) iki kii iin.
two-lobe: ki loblu veya kulakl (hava bloveri vb.).
two-lobe pump: Daha ok sprme havas veya sperarj havas pompas olarak kullanlan iki kanatl
veya kulakl, devir hareketli pompa; iki loblu pompa.
two-master: iki direkli yelkenli gemi.
two-phase: Elekt. aralarnda 90'lik a fark bulunan
iki faz; difaze; iki fazl.
two-phase alternator: Bkz. two-phase generator.
two-phase current: Elekt. iki fazl veya difaze alterna
tif akm.
two-phase generator: Elekt. iki fazl alternatif akm
reteci, dinamosu veya jeneratr.
two-phase motor: Elekt. iki fazl alternatif gerilimle a
lan motor; iki fazl motor; difaze motor.
two-pass: ki geili (kondenser, eanjr vb.).
two-pass condenser: Deniz suyunun iinde iki defa
dolat, getii veya yn deitirdii kondenser; iki
geili kondensr (kondansr).
two-stage: ki kademeli; iki basamakl (pistonlu pom
pa vb.i gibi).
two-stage compressor: Biri alak basn ve dieri
yksek basn olmak zere, iki silindirden oluan
kompresr; iki kademeli kompresr.
two-stage supercharger: Benz. Mot. yardmc ve ana
ar doldurucu kademelerinden oluan sperarjer;
ki kademeli ar doldurucu; hava nce birinci veya
yardmc kademede sktrlr, bir soutucudan gei
rilir, ikinci kademede de sktrldktan sonra karbratrden geirilerek hava-benzin karm salanr.
two-speed: ki hzl (elektrik motoru, makine, regla
tr vb.).
two-speed governor: Diz. Mot. iice iki yay bulunan
mekanik bir reglatr; bota alrken yaylardan i
teki ve dier yklerde her ki yay birden grev ya
par; iki hzl reglatr; iki hzl gavrnr.
two-step: ki kademeli; Bkz. two-stage.
two-stroke cycle: ki stroklu veya iki kurslu evrim;
pistonun iki strokunda (kursunda) oluturulan ev
rim.
two-stroke cycle engine: Krankn tam bir devrinde
veya pistonun iki strokunda ya da 360 derecelik
krank asnda bir i evrimi oluturan benzin veya
dizel motoru; iki zamanl makine; iki stroklu veya
kurslu makine.
two-stroke engine: Bkz, two-stroke cycle engine.
two-view drawing: Tek. Res. iki grn ile aklanan
bir resim; iki grnl resim.
two-way: 1) iki eyi birbirine balayan boru, tel vb. 2)

578

ty ro t h rici n
Mate, a) iki yne veya boyuta uzanan, b) deike
nin iki ekline sahip olan. 3) Rady. hem iletme ve
hem de alma iin kullanlan. 4) iki yollu; iki ynl.
two-wire: ki telli veya iletkenli (doru akm jeneratr
gibi).
two-wire generator: Biri pozitif, dieri negatif iki izoleli kablo ile datm tablosuna balanan bir doru
akm reteci; iki telli veya iki iletkenli jeneratr; 110
(115) veya 220 (230) voltluk bir gerilim retir.
type: 1) bir snf ya da grubun yesini belirten ekil,
yap, stil vb. 2) gze arpan nitelik ya da zellikleri
olan bir tr, snf ya da grup; tr; cins; tip: Yeni bir
uak gibi. 3) mkemmel bir rnek, model ya da nu
mune. 4) Matb. basmda kullanlan harf, harfler veya
hurufat. 5) Mate, edeer ekiller takmnn en basi
ti. 6) daktilo makinesinde yaz yazmak. 7) trne g
re snflandrmak. 8) Tp, trn saptamak (kan rne
inin).
typefont: Yap tipi.
type founder: Metal hurufat (harfler) dken kii; hu
rufat dkmcs.
type foundry: Metal hurufatn (harflerin) dkld
yer; harf dkmhanesi.
type metal: Hurufat (harflerin) yapmnda kullanlan
bir kalay, kurun ve antimon alam.
typesetter: Harf dizmek iin kullanlan makine; dizgi
makinesi.
typesetting: Harflerin dizgi ii veya ilemi.
typewriter: 1) daktilo makinesi; yaz makinesi. 2) dak
tiloda yaz yazan kii; daktilograf.
typewriting: 1) daktilo makinesi kullanma sanat, ii
veya ilemi. 2) daktiloda yaz yazlarak yaplan i.
typh-: Bkz. typho-.
typhonic: Tayfuna ait veya ona benzeyen.
typhoon: zellikle in Denizi ve ona komu blgeler
de grlen iddetli, kasrgaya benzer frtna; tayfun;
hariken.
tyre: Bkz. tire (ng)
tyre chain: Bkz. tire chain.
tyre gauge: Bkz. tire gauge.
tyre iron: Bkz. tire iron.
tyre pump: Bkz. tire pump.
tyre pressure: Bkz. tire pressure.
tyre pressure gauge: Bkz. tire pressure gauge.
tyre valve: Bkz. tire valve.
tyrocidin: Bkz. tyrocidine.
tyrocidine: Toprak basillerinden elde edilen, penisili
ne benzeyen bir antibiyotik il; tirosldin.
tyrosin: Bkz. tyrosine.
tyrosine: Peynirin rmesinde olduu gibi, protein
lerin ayrmasndan oluan beyaz, kristalli amino
asit; tlrosin, C 9 H 11 O 3 N .
tyrothricin: Toprak bakterilerinden elde edilen, penisi
line benzer bir antibiyotik ila; tirotrlsin.

U
,
u

Bkz.

rani

m.

U bolt: Her iki ucu klavuzlu veya di ekilmi ve somunlu olan U eklinde bir cvata; U cvata.
udell: iyot buharlarn youturmak iin kullanlan,
ekli ksa bir pipoya benzeyen topraktan yaplm bir
kap.
udometer: Den yamur miktarn gsteren bir alet;
udometre; yamur gstergesi.
udometric: Udometreye veya yamur gstergesine
ait.
udometry: Udometre yardmyla den yamur miktannn llmesi.
UFO: Tannamayan uan cisim, ou zaman uan da
ire: Unidentified Flying Object.
UHF: Bkz. ultrahigh frequency.
ulntaite (uintahite): Utah'in (ABD) bir ksm ve bat
Kolarado'da (ABD) hemen hemen saf durumda
olan siyah renkli bir tr asfalt; gilsonite ad da veri
lir.
U iron: Profilli U eklinde olan demir; U profil.
U joint: U harfi eklinde balant; U balant.
Ulbricht globe photometer: Bir lmbann ortalama
kresel mum gcn dorudan lmek iin kullan
lan bir fotometre; Ulbriht kre fotometresi.
ullage: 1) bir tank, depo veya fda bo braklan k
sm; Den. ale. 2) bir uvaldan dklerek kaybolan
hububat miktar. 3) buharlama nedeniyle bir kap
tan kaybolan sv veya dklerek kaybolan tahl; fire.
ullage opening: Den. ale alnan aklk, kapak vb. i.
ult.: Bkz. 1) ultimate. 2) ultimately. 3) ultimo.
ultimate: 1) en uzak; en uzak mesafe. 2) final; son.
3) elemental; esas; primer ya da birincil. 4) maksi
mum; en byk ihtimal. 5) son nokta veya sonu,
esas ilke vb.

ultimate analysis: Bir bileikte bulunan kimyasal ele


mentler ve onlarn oranlarnn saptanmas; son ana
liz; niha analiz.
ultimately: Son olarak; sonunda; nihayet.
ultimate pressure: Son basn; maksimum basn; s
nr basn.
ultimate strength: Bkz. tensile strength.
ultimate stress: Son gerilme; krlma gerilmesi.

ultimate tensile stress: Orjinal enine kesit


tarafndan blnen maksimum yk; maksimum eki
gerilmesi. ultra-: tesinde (mortesi,
ultramikroskop) anlamn
da bir nek;
ltra-.
ultra: Ar; mfrit;
son.
ultrahigh frequency: Rady., Telev. dalga boyu 10
cm ile 1 metreye uyan 300-3000 MHz deerleri
arasnda ki frekans; Ultra yksek frekans; UHF
ksaltmas ile belirtilir.
ultramarine: 1) kli, sodyum slfat, karbon ve
kkr- tn birlikte stlmas ile elde edilen yapay
bir lacivert ta; boya maddesi olarak kullanlr. 2)
deniz ar; de niz tesinde.
ultramicrometer:
ok
kk
blntlere
(taksimatla ra) kadar kalibre edilmi, in'in
milyonda biri kadar cisimleri lebilen ok duyarl
elektrikli bir cihaz; l- tramikrometre.
urtramicroscope: Yandan ve karanlk tarafa kar
veri len k ile aydnlatlan ok kk cisimleri,

yanst lan k nlar ile grnr duruma getiren


mikros kop; ultramikroskop; elektron mikroskop.
ultramicroscopic: 1) normal mikroskopla grleme
yecek kadar kk; ultramikroskopik. 2) ltramikroskopa ait.
ultramicroscopical: Bkz. ultramicroscopic.
ultramicroscopy: Ultramikroskop kullanm pratii ve
ya ii.
ultramundane: 1) Dnya ve Gne sistemimizin snr
lar tesinde olan. 2) hayatn veya yaamn tesi.
ultraphotic rays: Tayfn grnr blgesinin tesinde
ki nlar; ltrafotik nlar.
ultrared:
Bkz.
infrared.
ultrashort waves: F/z. 25,4 mm'den (1 in) uzun ve
9,15 metreden (10 yrd) ksa elektromanyetik dalga
lar; ltraksa dalgalar.
ultrasome: Allm mikroskopik yntemlerle grle
bilmek iin ok kk olan, hcre iindeki parack
veya partikller.
ultrasonic: nsan kulann duyabileceinden daha
yksek frekansl ses; ltrasonik; frekans 5 MHz-20
kHz deerleri arasndaki sese ait.
ultrasonic detector: ltrasonik dalgalarn aratrlma-

ul t raso ni c f re quenc y

580

s ve lm iin kullanlan mekanik, elektriksel, sl


veya optik bir cihaz; ltrasonik arayc.
ultrasonic frequency: Duyulabilir ses frekanslarnn
zerinde uzanan frekans; ltrasonik frekans; spersonik frekans; sesst frekans.
ultrasonic generator: ltrasonik frekansta ses dalga
lar retmek iin kullanlan bir cihaz; ltrasonik jene
ratr ya da rete.
ultra-sonic probe: Kondenserlerin boru aynalarnn,
kaaklar asndan denenmesinde kullanlan hareket
li ltrasonik sonda ya da prob.
ultrasonics: Duyulabilir blge zerindeki titreimleri
inceleyen bilim; ltrasonik (bilimi).
ultra-sonic test: Kondenser boru aynalarndaki kaak
larn aratrlmas iin yaplan ve elektriksel ses re
telerinin kullanld ve hareketli ltrasonik sondalar
la kaaklarn saptand deney; ltrasonik deney.
ultraviolet: Grnr tayfta morun hemen tesinde
uzanan; mortesi, ltraviyole; ok ksa dalga boyun
daki belirli k nlar iin sylenir.
5
ultraviolet radiation: Yaklak dalga boylan 4X10" -7
5x10 cm olan radyasyon; mortesi radyasyon; l
traviyole radyasyonu veya nm.
umber: 1) mangenez ve demir oksitleri kapsayan ve
boya maddesi olarak kullanlan bir tr toprak; omb
ra; ham ombra sarms kahverenklidir; yaklan omb
ra krmzms kahverengi olur. 2) sarms kahverengi
veya krmzms kahverengi. 3) ham ya da yanm
ombra rengine ait. 4) ombra rengi yapmak.
umbra: 1) glge; glgelik yer. 2) Gnein zt tarafn
da bir gezegen veya uydudan kan koyu glge ko
nisi. 3) Gne lekesinin koyu orta veya merkez! ks
m. 4) F/z. aydnlatma kaynandan dorudan k
alnmayan mkemmel veya tam glge.
umbrageous: Glge veren; glgeli; glgelik.
umpsteen: Byk bir say; pek ok.
unaflow: Doru akm; Bkz. uniflow.
unaflow scavenging: Doru akml sprme; Bkz.
uniflov scavenging.
unattended: iletmeci personelsiz (Makine dairesi
vb).
unattended machinery space: insansz makine dai
resi.
unbalance: 1) dengesini bozmak. 2) ilevini bozmak.
3) dengesiz olma durumu; denge yokluu; dengesiz
lik.
unbalanced: Dengede olmayan, dengesiz, muvaze
nesiz.
unbalanced force: Dengelenmemi kuvvet.
unbend: 1) dzeltmek (eilmi bir eyi). 2a) Den.
gevetmek veya zmek (halat, yelken vb. ini).
unbending: 1) bklmeyen, eilmeyen; kat; sert; es
nek olmayan. 2) sk.
unblock: Bilgisay. blok zmek,
unbolt: 1) srmesini veya srmelerini geri ekmek ve
ya amak (kap vb. inin); srmesiz; ak. 2) bir cva
tay skmek veya laka etmek.
unbolted: Cvata ile balanmam; cvaalanmam.
uncombined: Birleik durumda olmayan; birlememi;
element
eklinde
devam
eden.
uncontaminated: Kirlenmemi; grnr ekilde kir
lenmemi.
unconventional engine: Dakikada 11 bin devir ya
pan Aspin motoru, kmr tozu ile alan Rupa Pavli-

un eve n
kovski motoru gibi, endstriyel uygulamas olmayan
bir makine ya da motor.
uncover: rts veya koruyucusunu karmak; a
mak: Piston portlar aar gibi.
uncovered: 1) rts olmayan. 2) sigorta tarafndan
korunmayan.
undamped: Elekt. amplittnde azalma olmayan.
undecagon: On bir al ve on bir kenarl bir dzlem
ekil; on bir kenarl.
undercarriage: 1) otomobillerin tayc iskeleti veya
yaps; asi. 2) bir uan ini takm.
under-compounded generator: nt sargs, seri sar
gsna gre ar olan ve yk artt zaman gerilimi
den DC jeneratr.
underdrainage: Yeralt drenaj sistemi.
underground: 1) yeraltnda vukubulan, alan, yer
letirilen, kullanlan vb. 2) yeraltnda, toprak altnda.
undergroundrailway: Yeralt tnellerinde alan de
miryolu, zellikle metro; underground railway bii
minde de yazlr.
underground tank: Toprakaltnda su veya doalgaz
depolamak iin kullanlan depo; toprakalt tank; sar
n.
under-piston scavenging: Baz iki zamanl dizel
mo torlarnda g pistonunun alt taraf yardmyla
sala nan basnl hava (1,15-1,30 bar) ile yaplan
spr me; piston alt ile (yaplan) sprme.
undersea: Deniz yzeyinin alt; deniz alt; deniz altn
da.
underseas: Bkz. undersea.
undersize: Bkz.
undersized.
undervoltage: Gerilimi, normal gerilimin altnda olan
(jeneratr, dinamo vb.).
undervoltage protection: Gerilimi normal gerilim
de erinin altna den elektrik makinelerini, dk
geri limin zararlarndan korumak iin kullanlan
cihaz; d k gerilim koruyucusu.
underwater cutting: Su altnda, kaynak cihaz ile ya
plan kesme.
underwater welding: Hasarl paray kesip karmak,
szdran kaynakl veya perinli balantlar doldur
mak, yama yapmak, atlaklar onarmak amacyla su
altnda yaplan kaynak; sualt kayna.
underway. Yolda, seyirde (bir gemi iin sylenir),
Den. bal olmayp seyir halinde olan tekne veya ge
mi.
undo:
Bilgisay.
iptal.
undulate: 1) aa yukar hareket etmek; dalgalan
mak. 2) dalgaya benzer ekil veya yzey vermek. 3)
dalgal bir ekil veya yzeye sahip olmak.
undulated:
Bkz.
undulate.
undulation: 1) Fiz. k veya ses ya da dalga veya
tit reim gibi dalga hareketi. 2) dalgalanma.
undulatory: Grnte dalga hareketine sahip her
hangi bir harekete ait.
unequal: 1) ayn l, dayanklk, yetenek, deer, rt
be, say, miktar vb. olmayan. S) Dengeli ve simetrik
olmayan. 3) dzgn veya muntazam olmayan; de
iken; dalgalanma veya dzensiz deiim. 4) eit
olmayan.
uneven: 1) dz olmayan; dzgn, gnyesinde veya
yass olmayan; kaba; dzensiz veya gayr munta
zam. 2) doru veya paralel olmayan. 3) boy, kalnlk
vb. bakmndan eit olmayan. 4) muntazam olma-

unfinished
yan; deiken. 5) Mate, tam olarak iki ile blnme
yen; tek (say).
unfinished: 1) bitmemi; tamamlanmam; eksik. 2)
boyada olduu gibi son kat olmayan.
unfired: Yanmasz, iinde yanma olmayan (basnl
kap vb. i).
unfired pressure vessel: ilk hareket hava tpleri, sv
latrlm gaz depolar vb. i gibi basn altnda sv,
buhar veya gazlar depolayan, fakat iinde yanma
oluturulmayan kap; yanmasz basnl kap.
unfit: 1) uygun olmayan; uygunsuz. 2) fiziksel olarak
uygun olmayan. 3) verilen bir amaca uygun olma
yan veya adapte edilemeyen. 4) uygunsuz yapmak.
unfold: 1) katlarn veya kvrmlarn amak veya yay
mak. 2) gelimek. 3) almak.
unformed: 1) dzgn bir form veya sekile sahip olma
yan; ekilsiz. 2) yaplmam; yaratlmam. 3) geli
memi veya organize edilmemi.
unguinous: Yaa ait; ya gibi.
ungula: Tepesi, tabanna parelel olmayan bir dzlem
ile kesildikten sonra, zellikle bir koni veya silindir
den geri kalan para.
unhardened: Su verilmemi veya sertletirilmemi
(elikler iin sylenir).
unrteated-engine cycle: Term, alma svsnn maki
nenin dndaki bir kaynaktan s ald evrim; rne
in buharl g kurulular.
unhinge: Menteelerden karmak.
uniaxial: Tek bir ekseni olan; tek eksenli.
uniaxial crystal: Tek ya da bir optik ekseni olan, ift
krlmal bir kristal; tek eksenli kristal.
unicolor: Sadece bir renge ait.
unicycle: Tek tekerlekli olan bir tat.
unidirectional current: Elekt. sadece bir yne akan
akm; doru akm; Bkz. direct current.
uniflow (unaflow): Doru akml; buhar veya yanma
sonucu oluan gazlarn yn deitirmeksizin egzoz
edildii (buhar makinesi veya dizel motoru).
uniflow diesel engine: Temiz havann postlardan si
lindire verildii ve egzoz gazlarnn silindir kapa
zerindeki supap veya supaplardan egzoz edildii
makine; doru akml dizel makinesi veya motoru.
uniflow engine: Doru akml bir pistonlu buhar maki
nesi veya dizel motoru; doru akml makine.
uniflow scavenging: Diz. Mot. temiz havann portiardan silindire verildii ve egzoz gazlarnn silindir ka
pandaki supap ya da supaplardan atld spr
me tr; doru akml sprme; Gem. Mak. yuniflov
skavencin.
uniflow steam engine: Youma ve buharlama ka
yplarn azaltmak amacyla, taze buharn bir porttan
verildii ve igren buharin ise baka bir porttan dan atld makine; doru akml pistonlu buhar ma
kinesi.
uniform: 1) daima ayn; ekil, miktari, derecesi, tarz
vb. i deimeyen. 2) ayn ekil, grn tarz vb.
olan; daima ayn. 3) muntazam; dzgn. 4) nifor
ma.
uniform acceleration: Hzn her saniye ayn miktar
artt ivme; dzgn ivme.
uniformity: Muntazam olma durumu, nitelii veya
an.
uniform velocity: Zamanla deimeyen hz; dzgn
hz.

581

univalency
unify: Birletirmek; bir nite ya da birim yapmak; bir
lemek.
unilateral: 1) sadece bir yana ait; sadece bir taraftan
vukubulan; sadece bir taraf etkileyen. 2) bir tarafa
dnm.
unimolecular layer: Tek molekl kalnlnda olan bir
katman; tek molekll katman; tek katman; rnein
su zerine damlatlan yalar veya ya asitleri; yzey
geriliminin incelenmesinde kullanlr.
union: 1) birlemi bir ey; paralann birletirilmesiy
le yaplan veya oluturulan btn. 2) ii sendikas.
3) bir makinede olduu gibi paralar birletirmek
iin kullanlan bir para; zellikle borularn ularn
birbirine balayan bir kaplin; rakor, nipel.
uniplanar: Bir dzlemde grlen veya bir dzleme
yerletirilmi.
unipolar: Sadece bir kutup ya da bir tr polaritesi (kutupsall) olan; sadece bir kutba ait; tek kutuplu.
unipolar induction: Bir mknatsn bir kutbu tarafn
dan retilen elektromotor kuvvet; tek kutuplu endk
siyon.
unique: 1) tek; biricik. 2) dierlerinden farkl; benzer
lik veya eitlii olmayan. 3) allmam; olaan d;
nadir; mstesna
unit: 1) en kk tam say; bir. 2) standart gibi kulla
nlan herhangi bir sabit say, miktar, mesafe, l
vb. 3) zellikle zel bir ama iin kullanlan tek, ayr
bir para veya cisim; Bir jet uann g nitesi gi
bi. 4) Mate, blnemeyen bir btn gibi kabul edi
len say veya byklk. 5) daha byk bir birliin alt
birimi olan dzenli asker birlik.
unitage: Bir l biriminin miktar ve niteliini belirt
me.
unit, derived: Temel birimler olan uzunluk, ktle ve
zaman'dan treyen alan, zgl arlk vb. i gibi bir
birim; tretilmi birim.
unite: Tek yapmak iin bir araya getirmek; birletir
mek.
united: Birleik; birlemi.
unit, fundamental: Bir sistemin temelini oluturan
uzunluk, ktle ve zaman birimleri; cgs sistemindeki
santimetre, gram ve saniye gibi.
unit heater: Gemilerin dmen (makinesi) dairesi vb. i
yerlerinde kullanlan stc; nite stc.
unit injector: Diz. Mot. pskrtme (Bo) pompas ile
pskrtme valfnn (enjektrn) ayn gvde iinde
bulunduu bir enjektr tr; birleik enjektr; yunit
incekter; pskrtme basnc ok yksektir (2030 ba
ra kadar).
unit magnetic pole: 1 cm'lik mesafede bir diniik bir
kuvvetle iten bir manyetik kutup; birim manyetik ku
tup.
unit pressure: Birim basn.
units of heat: Kalori (kal), kilokalori (kkal). Jul (J), ki
lojul (M) gibi s birimteri.
unit volume: Birim hacim.
unit weight: Birim arlk.
unity: 1) tek olma durumu; teklik. 2) tek; ayr ey. 3)
Mate, a) bir birim yada 1 olarak dnlen ya da ta
nmlanan herhangi bir nitetik, byklk vb. i. b) say
veya 1.
univalence: Tek deerli olma durumu veya nitelii;
tek deerlilik.
univalency: Bkz. univalence.

univalent
univalent: Kimy. a) tek deerli, b) deeri bir (1) olan;
monovalent olarak da kullanlr.
univalve: Mak. sadece bir valf olan; tek valfl.
univalved: Bkz. univalve.
univalvular: Bkz. univalve.
universal: 1) snrl ve kstl olmayan. 2) uzaya ait; g
rnen her yer veya herey. 3) tm veya btn. 4)
her tr, ekil vb. i iin kullanlabilir; herhangi bir kul
lanma adapte olabilir: Universal voltaj reglatr,
hesap makinesi vb. gibi. 5) hem doru akm ve hem
de alternatif akm da alan elektrik motoru.
universal attraction: Ktlelerle doru orantl ve me
safenin karesi ile ters orantl olan ekim; yerekimi.
universal gravitation: Bir maddenin her bir tanecii
dier taneciklerin her birini eker; yerekim kuvveti.
universal joint (or coupling): Otomobillerin
aftnda olduu gibi, herhangi bir ynde, snrl ada
dnme ye izin veren bir balant veya kaplin;
universal kav
rama veya kaplin; kardan mafsal.
universal Joint bearing: Kardan mafsaln tayan ya
tak; kardan mafsal yata.
universal motor: Elekt. seri olarak balanan hem
doru akm ve hem de alternatif akmlarla alan
elektrik motoru;
universalpense.
motor.
universal
plier: nivesal
universal shunt: Bir diren kutusundaki bir ka farkl
paralei ya da nt direnler; universal nt.
universal wrench: Mak. kurbaack; ngiliz anahtari.
universe: 1) varolan eylerin tm; kozmoz; evren;
acun; uzay. 2) Dnya
unjoint: 1) ayrmak (bir balanty). 2) balantlarn
ayrmak.
unkempt: Parlatlmam veya damtlmam; ham; ka
ba.
unknown: 1) bilinmeyen. 2) Mate. bilinmeyen bir ni
celik; byle bir niceliin simgesi.
unlade: 1) ykn boaltmak veya tahliye etmek (bir
gemi vb.). 2) boaltmak (yk vb.).
unlay: Den. kol ya da flasalarn amak (halat iin
sylenir).
unleaded: 1) kurunla kaplanmam; kurunsuz. 2)
Matb. kurun (anterlin) ile ayrlm satrlar olmayan;
anterlin yerletirilmemi.
unlike: 1) zt ynlerde etkiyen (paralel kuvvetler gibi).
2) bir mknatsn bir kuzey ve bir gney kutbunu be
lirtir; rnein iki aksi kutup birbirini eker gibi.
unlimited: 1) snrsz veya kstsz. 2) hudutsuz; vas;
snrlanamayan. 3) aklanamayan; belirsiz.
unlink: Baklalarn (zincir vb. inin) ayrmak veya sk
mek; ba zmek.
unload: 1) karmak, boaltmak veya tahliye etmek
(bir yk, kargo vb.). 2) yk ya da kargosunu almak
(gemi vb. inden). 3) dolgusunu ya da arjn kar
mak (bir silhtan). 4) bir eyi, zellikle bir yk bo
altmak veya tahliye etmek.
unloader valve: Diz. Mot. sabit basnl pskrtme
sistemlerinde, sabit basn kabn yksek basncn
tehlikelerinden koruyan yay ykl bir gvenlik valf;
basn reglatr; ykszletirme valf.
unloading: Ykn boaltma (bir gemi vb. inin),
karma veya tahliye etme.
unloading machine: Nkleer bir reaktrde yakt bo
altmak veya karmak iin kullanlan makine; boalt
ma makinesi.

582

unsaturated compound
unloading valve: Ana ve yardmc kondenserlerin her
birine donatlan ve yardmc egzoz devresindeki ba
sn 15 psi'yi (yaklak 1 bar) getii zaman buhar
yardmc egzoz hattndan kondensere boaltan valf;
ykszletirme valf.
unlock: Amak ya da zmek (kilitli bir eyi).
unloose: Serbest brakmak; salvermek; zmek; sk
mek.
unloosen:
Serbest
brakmak;
zmek.
unmagnetized: D manyetik alan olmayan bir ferromanyetik numuneye ait; mknatslanmam.
unmake: 1) nceki, orjinal ekli, elementlerine veya
durumuna dnmeye neden olmak. 2) tahrip etmek;
harabetmek.
unmanned: 1) insansz; personelsiz; otomatik
kontrol
lu gemilerin makine daireleri gibi
personelsiz al an.
unmoor: 1) palamarlarn (halatlarn) serbest brak
mak (bir gemi vb. inin) veya mola etmek. 2) iki de
mirden birini vira etmek. 3) karamusal fora etmek.
unnatural: 1) doal olmayan; garip; anormal. 2) ya
pay.
unnecessary: Gerekli olmayan; gereksiz; faydasz.
unnilennium:
266; at.no. 109.Kimy. 109 numaral element; at.a.
unnilhexium: Kimy. 106 numaral element; at.a.
263; at. no. 106.
unniloctium: Kimy. 108 numaral element; at.a. 265;
at. no. 108.
unnilseptium: Kimy. 107 numaral element; at.a.
262; at. no. 107.
unnumbered: 1) saysz; saylmaz; pek ok. 2) akla
namaz say veya saylarda olan.
unorganized: 1) organik yaps olmayan. 2) munta
zam sras, sistemi veya organizasyonu olmayan. 3)
bir sendikann yesi olmayan; sendikasz.
unorganized ferment: Bkz. enyzme.
unoxidizable: Paslanmaz; paslanmayan.
unparalleled: Paralel, eit veya tamamlayc olma
yan.
unpeg: 1) ivi ya da ivilerini karmak. 2) bu ekilde
zmek.
unpin: 1) toplu ine veya toplu inelerini karmak.
2) bu ekilde zmek veya ayrmak.
unplumbed: 1) derinlii iskandil edilmi veya ll
memi. 2) boru tesisat olmayan. 3) kurunla mhr
lenmemi.
unrefined: Damtlmam; tasfiye edilmemi; rafine
edilmemi.
unrepair: Tamir edilmemi; onarlmam.
unrig: Donanm veya armasn karmak veya fora et
mek.
unrivet: Mak. perinlerini karmak, gidermek veya
kesmek.
unsaturated: 1) doymam; iba haline gelmemi;mebu olmayan. 2) Kimy. a) baz elementleri, elan
dier elementlerle birleme Kapasitesine sahip olan
bir bileie ait veya onu belirten, b) znmeyen
erir maddeleri ile dengede olmayan bir zeltiye ait
veya onu belirten, c) iki veya ba ile iki karbon
atomuna balanan organik bir kk belirtir.
unsaturated compound: Bir veya daha fazla ikili ve
ya l ba kapsayan ve dolaysyla birleik rnler
oluturan etilen ve stiren gibi bir karbon bileii;

un sa t u ra t e d h y d rocar bon s
doymam bileik.
unsaturated hydrocarbons: Kimy. karbondan
karbo na iki veya daha fazla sayda ba kapsayan
molekl lerden oluan hidrokarbonlar; doymam
karbonlu hidrojenler.
unsaturated solution: Belirli bir scaklkta daha fazla
znr zebilen bir zelti, doymam zelti.
unscrew: 1) vida ya da vidalarn karmak. 2) vida
ve ya vidalarn kararak ayrmak veya zmek;
laka etmek.
unship: 1) bir gemiden (yk vb. ini) almak, karmak
veya tahliye etmek. 2) kullanm iin mnasip yerin
den (krek, direk vb. ini) karmak. 3) karaya kar
mak (yolcular). 4) tahliye etmek; yk boaltmak.
unsolder: Lehimlenmemi paralar ayrmak.
unstable: 1) sabit, sk veya salam olmayan; kolay
ca bozulan, yer deitiren veya dengelenemeyen.
2) deiebilir; deiken; dalgalanan. 3) Kimy. bozunma ve dier bileiklere dnme yetenei. 4) daya
nksz.
unstable compound: Kolayca bozunabilen bir bile
ik; dayanksz bileik.
unstable equilibrium: Den. bir tarafa yatt veya
meylettii zaman ilk haline dnmeme durumu (ge
mi, tekne vb. iin sylenir); kararsz denge.
unsupercharged. Sperarjsz veya ar doldurmasz (motor ya da buhar kazan).
unsupercharged engine: Sperarjsz veya ar doldurmasz makine veya motor; doal emili makine;
sprme haval makine ya da motor.
unterseeboat: Sualt teknesi; denizalt gemisi: ou
zaman U-boat ksa ekli ile belirtilir.
untwist: zmek veya ayrmak iin zt ynde dndr
mek.
unused: 1) kullanlmayan. 2) asla kullanlmam.
unusual: Nadir; mstesna; olaan d.
unvarnished: 1) cilalanmam; cilsz. 2) dz; sade.
up: 1) aadan yukar bir yere; yerden uzakta; yuka
rda. 2) ufkun zerinde. 3) daha yksek miktar, dere
ce vb. 4) bir tarafa; uzaa; bir kenara. 5) tam ola
rak; tmyle; tamamen. 6) Den. dmen yekesini rz
gr stne basmak. 7) daha yksek bir yere doru.
8) kaynana (nehir vb. inin) doru. 9) ykseltmek.
10) ieriye.
upbuild: ina etmek.
upcast: 1) Maden, havalandrma bacas. 2) yukarya
doru atlan bir ey. 3) yukarya frlatlan. 4) yukar
ya dndrlen veya yneltilen.
updraft carburetor: Benz. Mot. iinde hava-benzin
ka rmnn yukarya doru akt karbratr; yukar
akl karbratr; vertical carburetor olarak da
kulla nlr.
upkeep: Bakm; onarm; bakm gideri.
upligt: 1) yukarya kaldrmak; kaldrmak; ykseltmek.
2) kaldrma ii veya ilemi; kaldrma; ykseltme.
upmost: Bkz. uppermost.
upper: 1) daha yksek yerde ya da fiziksel durumda.
2) yukarki; yukardaki.
upper dead center: Motorlar, pistonlu buhar makine
leri ve pistonlu pompalarda, pistonun silindir iinde
kabildii en st nokta; st sente; st l nokta.
upper deck: Den. st gverte.
uppermost: Yer, durum, g, etki vb. i bakmndan
en yksek; en st; en stteki; en yukardaki; tepede

583

u ra niu m o x id e
ki.
upper piston: Kart pistonlu dizel motorlarnda eg
zoz portlarn denetleyen veya ap kapayan piston;
st piston; egzoz pistonu.
upper works: Den. ykl bir geminin su yzeyi ze
rinde kalan ksm.
upraise: Ykseltmek; yukarya kaldrmak; ykselt
mek.
upright: 1) dikey veya dey durumda; dik. 2) dikey
veya dey olma durumu. 3) dey durumda olan
bir ey; dey para veya aza.
uprise: 1) trmanmak; ykselmek. 2) yukarya doru
hareket etmek veya trmanmak. 3) dik olmak. 4) l
, hacim vb. inde oalmak. 5) ykselme ii ya da
ilemi. 6) yukarya doru ykseli veya trman.
uprising: 1) ykselme ilevi. 2) yukarya doru k
veya ykseli.
upset: 1) Meka. a) tav scaklndaki demiri dverek
ksaltmak veya kalnlatrmak; ekil vermek. 2) Me
ka. a) ekil vermek iin kullanlan kalp, b) ekil veri
len (dvlen) veya iirilen ksm ya da para.
upsetting moment: Dzeltme momenti; Bkz. righ
ting moment.
upside: st taraf ya da para.
upstroke: Dikey alan motorlar, buhar makineleri,
pistonlu pompalar vb. inde silindir iindeki pistonun
yukar stroku, kursu veya hareketi; yukar strok; yu
kar kurs.
uptake: 1) duman ve gazlar klhandan bacaya ta
yan bir boru. 2) alev borulu kazanlarda duman san
d ile baca kaidesi veya bacann oturduu yer ara
sndaki ksm; ou buhar kazannda bu ksma ekonomizr, hava stcs gibi, stclarn borular yerle
tirilir. 3) havalandrma bacas veya borusu.
upthrust: 1) yukarya doru itme veya trast. 2) yerk
re kabuu parasnn yukar kaldrlmas.
upturn: Yukarya evirmek.
Ur: Bkz. uranium.
uralite: Ural Dalarnda bulunan amfibol; uralit.
uralitic: Uralit'e ait veya ona benzeyen.
uranic: Semaya ait; semaya ilikin; gksel; astrono
mik; astronomiye ait.
uranic: Yksek deerli uranyum kapsayan veya ona
ait; uranik.
uranides: Kimy. periyodik sistemde proaktiniyum'dan
sonra gelen elementler; uranidler.
uraninite: Uranyum, toryum, kurun, itriyum ve bazan helyum ve argon gazlar kapsayan siyah mat bir
mineral; uraninlt.
uranite: Uranyumun kalsiyum ve bakr ile oluturdu
u doal fosfatlar grubunun biri; uranit.
uranitic: Uranit veya uranyum kapsayan; uranit veya
uranyuma ait.
uranium: ok sert, ar, az ok dvlebilir radyoaktif
bir kimyasal element; uranyum; sadece bileikleri
eklinde bulunur ve zellikle ktle numaras 235 (U235) olan izotopu zincirleme tepkimeye urayabi lir
ve pltonyum retilir; Simg.U; yarlama sresi
9
4x10 ; at.a. 238,07; at.no.92.
uranium isotope: Uranyum izotopu; bu izotoplardan
23 5
biri atom arl 239 olan U 'tir.
uranium metals: Aktinit serisi (eski isim).
uranium oxide: Seramikilik ve boya maddelerinde
kullanlan yeil bir mineral; uranyum oksit, U3 O8 .

u ra niu m serie s

584
238

uranium series:
U'da n balayp dayankl bir
2 06
nk- lit olan
Pb'y e kadar devam eden
radyoaktif seri; uranyum serileri.
uranography: Grnr uzay ve gk cisimlerini, zel
likle sabit yldzlarn tanmlanmas ve gk haritalar
nn yapm ile ilgilenen astronomi dal; uranorafi.
uranology: 1) grnr uzay ve gk cisimlerinin yazl
tanmlanmas. 2) uranorafi.
uranometry: 1) grnr uzayn lm. 2) gk cisim
lerinin zelikle grnr sabit yldzlarn harita, grafik
ya da listesi.
uramous: zellikle alak deerli uranyum kapsayan
veya ona ait.
uranyl: Uranyumun bir ok bileiinde bulunan iki de
erli bir kk; uranil, U0 2 .
uranylic: Uranil kapsayan; uranile ait; uranile benze
yen.
urea: Bio. memelilerin idrarlarnda bulunan ve sente
tik olarak da retilen ok znr, kristalli kat; re,
CO(NH 2 )2 ; plstik, zamk (tutkal) vb yapmnda kulla
nlr.
urea-formaldehyde resins: Bkz. urea resins.
urea resins: re ve formaldehitin birbirlerini etkimesiyle retilen reineler grubu.
urease: renin hidrolizini ilerleterek amonyum karbo
nata eviren bir enzim; urase eklinde de kullanlr.
urethan:
Bkz.
urethane.
urethane: 1) amonyan etil karbonat etkimesi veya
re nitrat ve etil alkoln stlmas ile elde edilen be
yaz, kristalli bir bileik; retan, C 3 H 7 0 2 N ;
msekkin ve uyutucu olarak kullanlr. 2) karbonik
asitin her hangi bir esteri.
uric acid: idrarda bulunan, suda hafife znen, be
yaz, kokusuz, kristalli madde; rik asit, C 5 H 4 N 4 0 3 .
urushiol: Zehirli sarmsak ve Japon lk aacnda bu
lunan zehirli, tahri edici sv; uruyol, C 2 H 3 2 0 2 .
usability: Kullanlr olma durumu veya nitelii; useability eklinde de yazlr.
usable: Kullanlabilir; kullanma elverili; useable ek
linde de yazlr.
usage: 1) kullanma veya muamele etme ii veya yo
lu; muamele; kullanm; kullanma. 2) uzun sreden
beri gelen veya tesis edilmi adet ve rf; gelenek;
alkanlk.
U.S.C.G.: ABD sahil gvenlik Bkz. United States Co
ast Guard.
use: 1) pratik yapmak; egzersiz yapmak. 2) muamele
etmek. 3) kullanarak sarfetmek, harcamak ya da t
ketmek. 4) almak; adet edinmek. 5) kullanm; kul

uviol glas s
lanma. 6) kullanm gc veya yetenei. 7) kullanm
hakk veya izni. 8) kullanm yolu. 9) avantaj, fayda
ya da yarar; kullanllk. 10) grev; i; hizmet. 11)
gelenek; alkanlk; itiyat; adet.
useability: Bkz. usability.
useable: Bkz. usable.
used oil analysis: Kullanlm ya da kullanlmakta
olan yalama yalarnn iindeki yakt, su, metal partiklleri, koloidal grafit, yanma asitleri vb. inin yzde
lerinin saptanmas iin yaplan analiz; kullanlm ya
n analizi.
used parts: Bir makine vb. inden karlan ve gerekti
inde tekrar kullanlabilecek paralar; kullanlm
paralar.
useful: Faydal veya yararl; kullanl; avantajl.
useul work: Mot. silindir iinde yaklan yaktn
olutur duu snn fren ya da effektif beygirgcne
dn en miktar; yararl i.
U.S. gallon: Amerikan galonu; Bkz. gallon.
useless: Faydasz ya da yararsz; kullansz; deer
siz; baarsz.
usual: Allm; olaan; yaygn.
utile: Faydal; yararl; elverili.
utilise: Bkz. utilize ing.
utility: 1) yararl ya da faydal olma nitelii veya zelli
i; yararllk. 2) yararl bir ey. 3) kamuya yararl
ey, zellikle elektrik enerjisi, gaz, su, telefon vb. i
hizmetler. 4) Bilgisay. hizmet program.
utilizable: Yararlanlabilir.
utilization: Faydalanma; yararlanma; kullanm.
utilize: Kullanarak yarar salamak; faydalanmak; kul
lanmak.
utmost: 1) en uzak veya snrda bulunan; en uzak
mesafe; en uzak. 2) en byk veya en yksek dere
ce, miktar, say vb. ine ait; en byk. 3) mmkn
olan en ok say veya en byk; son snr veya dere
ce; uttermost eklinde de yazlr.
U-trap: Kondenserle hava pompas, erecekler
konden- seri ile ana kondenser arasnda ve ksmen
youum suyu ile dolu bulunan U eklinde bir
boru;
youamayan buharn kondensere
gemesine engel olur.
utter: 1) tam; toplam; total. 2) mutlak; salt.
uttermost:
Bkz.
utmost.
U-tube manometer: U eklinde ve her bir kolda hzl
ve doru okumay salayan kk bir amandra bu
lunan manometre; U borulu manometre; U borulu
basnler.
uviol glass: Mortesi na bir hayli saydam olan
bir cam.

V,
V, v.
V: Bkz. vanadium.
V. (v.): Bkz. 1) velocity. 2) volt; volts. 3) vector.
v.: Bkz. 1) valve. 2) voltage. 3) volume.
V-1: ikinci Dnya Sava srasnda ingiltere'ye kar
kullanlan, pilotsuz uaa benzeyen jet pervaneli Al
man bombas; robot bomba.
V-2: kinci Dnya Sava'nda ingiltere'ye kar kullan
lan, stratosfere trmanan ve sesten daha hzl hare
ket eden roket pervaneli Alman bombas.
vacua: Bkz. vacuum.
vacuity: 1) bo olma nitelii veya durumu; boluk. 2)
bo bir hacim; vakum.
vacuous: Bo.
vacuum: 1) iinde hi bir ey olmayan boluk; tm
ile bo hacim; vakum; mutlak boluk; hl; elde edi
-6
len en yksek vakum 10 mm Hg'dir. 2a) bir vakum
tpnn ii gibi pompalanarak iindeki hava ya da
gazn byk bir blmnn alnd hacim; atmosfer
basncndan daha kk basnta hava ya da gaz
kapsayan hacim, b) basncn, atmosferik basn alt
na getirilmesi derecesi. 3) iinde bulunan eyler
karlarak bo braklan hacim. 4) vakuma ait. 5) va
kum yapmak iin kullanlan. 6) vakuma sahip olan;
ksmen ya da tamamen boaltlan hava veya gaz. 7)
emme veya ksm basn retilerek alan. 8) elek
trik sprgesi ve vakumlu temizleyici ile temizlemek.
vacuum advance: Benz. Mot. distribtrle birlikte ya
plan yk ve hzdaki deiimler iin en uygun kvl
cm avansn otomatik olarak dzenleyen ve otomo
bil makinelerinin byk bir blmne donatlan bir
mekanizma; vakum ya da boluk avans.
vacuum augmenter condenser: Vakum ykseltme
kondenseri; ana kondenser dnda kk bir kondenser; Bkz. vacuum system.
vacuum augmenter system: Bir ecekter ile, bu ecekterin ana kondenserden boaltt hava ve buunun
kk bir kondenserden geirilerek hava pompas
veya erpampn alc tarafna iletildii sistem; vakum

ykseltme sistemi.
vacuum bottle: i ve d duvarlan arasndaki vakum
yardmyla svlar scak ya da souk tutmak iin kul
lanlan, ieye benzer bir kap; termos iesi; ter
mos; vacuum flask biiminde de kullanlr.
vacuum breaker: Gem. Mak. havasziandrma stcla
rnn st ksmna yerletirilen ve stcnn iersinde at
mosfer alt basn olumasna engel olan bir cihaz;
vakum bozucu; vakum kirici.
vacuum chamber: Tek etkili pistonlu pompalarda,
zellikle plencerli olanlarda emme devresi zerine
yerletirilen ve bu devreyi iki blme ayran hcre;
vakum hcresi.
vacuum cleaner: Emme yntemi ile hallar, deme,
yer, demelik eya vb. ini temizlemek iin kullan
lan bir makine; elektrik sprgesi; vakumlu temizleyi
ci.
vacum distillation: Bir maddenin kaynama noktasn
drmek iin, dk basn altnda damtma; va
kumlu damtma: Su, vakumda 100C'nin altnda kay
nar ve buharlar.
vacuum flask: Bkz. vacuum bottle.
vacuum gauge: Hava, gaz, buhar vb. i akkanlarn at
mosfer alt basnlarn lmek iin kullanlan bir ci
haz; Gem. Mak. vakum geyi; vakum ler; vakum
gstergesi: Hava pompalar Bkz. air pump, konden
ser vb. i yerlerde kullanlr.
vacuum indicator: Koruyucu yaltcn bir keys veya
mahfaza iersinde damtk (distile) su olan bir cam
kaba yerletirilmi slak hazneli termometreden olu
an ve scaklk yerine dorudan vakumun okunmas
n salayan cihaz; vakum gsterici.
vacuummeter: Bkz. vacuum gauge.
vacuum pump: Hava szdrmaz bir hacimden hava,
gaz veya buhan emmek iin kullanlan bir pompa;
vakum pamp; vakum pompas. 2) buharn youmas ile oluan su, buu ve gazlar emerek kondenserde vakum oluturan bir pistonlu pompa; erpamp
Bkz. air pump.
vacuum surge tank: Vakumlu (kapal) besi suyu dev-

vacum test

586

valv e gea r di agra

m
relerinde kullanlan ve st tarafndan bir boru ile kondensere balanan, iindeki vakum ile kendisine veri
len youum suyu iindeki havann kondensere
emilmesini salayan bir tank; vakum tank.
vacuum test: Kondenserlere uygulanan bir szdrmazlk deneyi; vakum deneyi; vakum testi: Kondenser
kapaklar alr, trbin boazlar szdrmaz hale getiri
lir, kondenserde vakum oluturulur ve boru aynalar
na ince polietilen yaylr. Polietilenin bozulduu ks
mn szdrd anlalr; bu deney mum alevi ile de
yaplabilir.
vacuum thermocouple: Istma etkisi ile ok zayf al
ternatif veya doru akmlar lmek iin kullanlan
bir termokupl veya pirometre; vakumlu termokupl.
vacuum tube: 1) iindeki havas veya gaz byk
oranda azaltlm bir katot (flaman), bir anot (levhe)
ve birinden dierine elektron akmn denetleyen bir
zgaradan (grit) oluan szdrmaz cam ya da metal
bir tp; elektron tp; dorultmalarda, detektrler
de, amplifikatrlerde vb. kullanlr. 2) aralarnda
elektrik boalmlarnn geebilecei metalik elektrot
lar bulunan ve iindeki hava ya da gazn yksek de
recede boaltlm olduu szdrmaz bir tp.
vacuum valve: ing. vacuum tube.
vacuum voltmeter: Elektronik voltmetre.
valence: Kimy. bir element ya da radikalin (kkn) di
eri ile birleme kapasitesi; deer; valans; oksijen
iki deerlidir gibi. 2) deer birimi.
valence electrons: Atomun en d kabuundaki
elek tronlar; valans elektronlar.
valence, maximum: Bir element veya onun herhangi
bir bileii tarafndan gsterilen en yksek deer;
en yksek deer.
valence, negative: 1) bir atomun kabul edebilecei
elektronlarn says; rnein klor negatif 1 deerine
sahiptir. 2) negatif yklenmi bir iyonun deeri; ne
gatif deer.
valence, normal: Bir elementin normal olarak bileik
lerinin ounda gsterdii deer.
valence number: Bir atomun birleme srasnda kay
bettii, kazand veya paylat elektronlarn says;
valans ya da deer says.
valence, positive: 1) bir atomun serbest brakt
elektronlarn says; rnein hidrojen pozitif iki dee
re sahiptir. 2) pozitif yklenmi bir iyonun deeri; po
zitif deer.
valence shell: Bir atomun en d elektron
kabuu.
valency: Bkz. valence.
valency bond: Bir moleklde atomlar birlikte tutan
kuvvet; deer ya da valans ba.
valeraldehyde, iso: Sv. Yk. izo valeraldehit; 3metil- btanol; 3-metilbtiraldehit; izovaleral; izo
valerik al dehit; buharlar yanc, insan sal iin
zararl, alifa tiklerden higroskopik olmayan, olduka
dayankl, el maya benzer kokulu, renksiz bir
sv; Simg. (CH 3 )2 CH.CH 2 CHO;
17/4C'de
z.a. 0,803;
k.n.92,5C; d.n.-51C; suda hafife znr; viskozi
tesi belli deil; gemilerde evre scakl ve atmosfer
basncnda tanr.
valerianic: Bkz. valeric.
valeric: Kediotu kknde bulunan, sentetik olarak da
yaplan drt izomerik asitten (C4H9COOH) birine ait
veya onu belirten; valerik.
valuable: 1) madd deeri olan; kymetli. 2) parasal

olarak deeri byk olan. 3) pahal.


value: 1) deer veya kymet. 2) pazar fiyat. 3) para
olarak edeeri (bir eyin). 4) satn alma gc. 5)
deerini tahmin etmek: kymetini saptamak.
valueless: Deersiz ya da kymetsiz.
valve: 1) bir savak, kanal vb. indeki su akmn ayarla
yan bir kap; kanal kapa. 2) Elekt. a) sadece bir
ynde akma msaade eden elektrolitik bir hcre ve
ya dier cihaz, b) ng. elektron tp. 3) Meka. a) bir
boru veya tpte sadece bir ynde akma msaade
eden herhangi bir cihaz, b) byle bir cihazdaki ka
pak, tapa vb. 4) valf ya da valflarla donatmak. 5)
valf ya da valflarla (bir svnn) akmn denetlemek.
valve actuating gear: Supap veya valf hareket
meka
nizmas; Bkz. valve gear.
valve adjustment: Mot. supap saplar ile piyano veya
kulbtr arasndaki boluun ayarlanmas; valf veya
supap (boluu) ayar.
valve adjusting nut: Mot, supap boluunun ayar
edilmesini salayan somun; supap (boluu) ayar
somunu; bir kontra somun ile yerine tespit edilir.
valve, admission: Bkz. admission valve.
valve, air starting: Bkz. air starting valve.
valve body: a) trl valflar, rnein stop, geri dndr
mez, geyt vb. i valflerln gvdeleri, b) yakt pskrt
me valfnn gvdesi; supap kt.
valve bridge: Doru akml, yksek devirli dizel
motor larnda, silindir kapanda bulunan egzoz
supaplar nn ayn anda alp kapanmasn
salamak amacy la bir supap piyanosu, liveri ya da
kulbtrnn de netledii, yayl bir para; supap
kprs,
valve bronze: Valf bronzu; Bkz. bronze, compositi
on "M".
valve, by-pass: Bkz. by-pass valve.
valve gage: Mot. supaplar tayan, onlara yuva ve
gayt grevi yapan ve iki saplama ile silindir kapa
na balanan ksm; supap kafesi; supap kt.
valve, check: Bkz. check valve.
valve chest: Gem. Mak. trl pompalarn alc ve veri
ci taraflarnda bulunan, tanktan tanka, denizden tan
ka veya tanktan denize sv almak ve basmak iin
zerinde valflar bulunan bir sandk; valf sand.
valve diagram: Esk. Pist. Buh. Mak. slayt valf
(ekme ce) periyotlarn ve erken giri miktarn
saptamak iin kullanlan elips, Sweet, Zeuner,
Bilgram vb. i di yagramlardan herhangi biri; valf
diyagram.
valve, discharge: Bkz. discharge valve.
valve disk: Valf veya supap diski ya da tablas; her
hangi bir egzoz veya emme spapnn kendisine
uyan bir yuvaya oturan ve szdrmazlk salayan ks
m.
valve, escape: Bkz. escape valve.
valve, exhaust: Bkz. exhaust valve.
valve face angle: Mot. supap yzey as; supap tab
lasnn yatayla yapt, 30-60 arasnda olan, ou
zaman 45'lika.
valve, gate: Bkz. gate
valve.
valve gear: 1) Mot. supaplarn belirli zamanlarda al
masn salayan ve kam milini eviren donanm,
kam mili, kamlar, kam makaralar, supap itecekleri,
kulbtrler ve supaplardan oluan donanm. 2) Buh.
Mak. slayt valf ya da ekmeceyi hareket ettiren me
kanizma.
valve gear diagram: Bkz. valve
diagram.

valve grinder
valve grinder: Mot. supap yzeylerini talamak iin
kullanlan bir cihaz; supap talaycs; supap altrcs.
valve grinding: Mot. altrmak amacyla supap yze
yini talama.
vaive guide: Mot. zellikle dizel motorlarnda supap
saplarnn iersinde hareket ettikleri silindirik ksm
lar; supap gaytlar.
valve head face angle: Mot. supap disklerinin (tabla
larnn) as; bu a 30-60 derece arasnda deiir;
en ok rastlanan 45'dir; supap diski yzey as;
supap (diski) as,
valve holder: Valf, ventil veya supap tutucusu ya da
taycs.
valve-in-head engine: Silindir kapa (kaveri) zerin
de giri ve egzoz supaplar ile pskrtme, emniyet
vb. i valflar bulunan iten yanmal, ou drt zaman
l olan makine; supaplar (silindir) kapanda bulu
nan makine ya da motor.
valve, injection: Bkz. injection valve.
valve, inlet: Bkz. inlet valve.
valve, intake: Bkz. intake valve.
valve lapping: Mot. bir supabn yzeyi ile yuvasnn
yzeyini, aralarndan hava ya da gaz szmayacak e
kilde dzeltmek; supap altrma.
valve lapping tool: Supap altrmasnda kullanlan
kk bir el breyzi; supap altrma aleti.
valve lash: Mot. supap sap ile kulbtr (supap liveri)
arasnda bulunan ve kayp hareket oluturan supap
boluu ya da klerensi.
valve lash adjuster: Diz. Mot. supaplarn boluklarn
otomatik olarak ayar eden a) yayl ya da mekanik ve
b) hidrolik olmak zere iki trl yaplan bir cihaz; su
pap klerens ayarlaycs; bu tr ayarlayclarda kulb
tr ile supap sap arasnda boluk yoktur; Bkz. zero
lash adjuster.
valveless: Valfsz veya spapsz (port ya da pencere
lerle donatlm iki zamanl motorlar iin sylenir).
valveiess engine: Mot. supaplar olmayan, sprme
ve egzoz portlar ile donatlm makine; valfsz maki
ne; spapsz makine; iki zamanl (portlu) makine.
valvelet: Kk valf.
valve lever: Mot. supap saplarn bastrarak supapla
rn silindir iine doru almalarn salayan, hemen
hemen ortasndan yataklandrlm bir tr kaldra;
supap levyesi; piyano; kulbtr; supap liveri; Bkz.
rocker arm.
valve lift: Mot. emme (giri) veya egzoz supaplarnn
aldklar zaman yuvalar ile aralarndaki dikey me
safe; kalkma miktar; supap ama miktar.
valve lifter: Mot. kemin zerinde, bir gayt iinde aa
yukar hareket eden para; purot veya tapet rodun kayma hareketi yapan ksm; supap kaldrcs;
valf lifter; valve tappet eklinde de kullanlr.
valve locks: Bkz. valve spring retainer.
valve, maneuvering: Bkz. maneuvering valve.
valve mechanism: Supap hareket mekanizmas; Bkz.
valve actuating gear.
valve motion: Bkz. valve lift.
valve, needle: Bkz. needle valve.
valve, non-return: Bkz. non-return valve.
valve overlap: Mot. egzoz kursu (stroku) sonuna do
ru ve st l nokta dolaylarnda giri (emme) ve eg
zoz supaplarnn birlikte ak kaldklar, krank derece

587

valv e t imin g di agra


m
si
sre;
akmas; supap bindirme
si;trnden
Gem. Mak.
valfsupap
overlepl.
valve, pilot: Bkz. pilot valve.
valve, piston: Bkz. piston valve.
valve, quick closing: Bkz. quick closing valve.
valve, reducing: Bkz. reducing valve.
valve, regulating: Bkz. regulating valve.
valve, relief: Bkz. relief valve.
valve rotator: Supap dndrcs; supap rotatoru;
Bkz. rotocap.
valve, safety: Bkz. safety valve.
valve, scavenging: Sprme havasnn portlardan ve
rildii ve egzoz gazlarnn silindir kapandaki supap
ya da supaplardan dar atld bir doru akml s
prme tr; spapl sprme; valfl sprme.
valve seat:1) Mot. silindir kapa ya da supap kt
nde (kafesinde) bulunan, supaplarn szdrmaz
bir biimde oturduklar ve supap diskine uygun yapl
m ksm; supap yuvas; valf yuvas; valf siti. 2)
Mak. trl sv ve akkan akmna msaade eden
valflarn disklerinin oturduu ksm; valf siti veya yu
vas.
valve seat insert: D/'z. Mot. supaplarn yuvalarna ge
irilen, ou zaman stellit'ten yaplan, mekanik ve
sl gerilmelere dayankl ve dkme demirle hemen
hemen ayn genleme katsaysna sahip olan bir yk
sk; supap yks; supap yuvas gemesi; valf sit
yks (stellitten yaplr).
valve, snifting: Bkz. sniffing valve.
valve spindle: Bkz. valve stem.
valve spring: Mot. supaplar ekerek yuvalarna otur
malarn salayan helisel yay; supap yay.
valve spring retainer: Mot. supap yaylar ile supap
saplarn birbirlerine balamak zere saptaki bir yu
vaya geen ve iki paradan oluan tutucu; supap
yay tutucusu veya taycs.
valve spring surge: Supap yay dalgalanmas; Bkz.
spring surge.
valve, starting: Bkz. starting valve.
valve stem: 1) Mot. supaplarn bir yay ve yay trnakla
r ile tanan, bazan sodyum, su veya ya tarafndan
soutulan ksm; supap sap. 2) Mak. trl sv, bu
har veya gazlar elleleyen, valflarn disklerini yuvala
rndan kaldran, ucunda bir el tekeri bulunan, dier
ucu valf diskine bal olan klavuzlu bir rod veya u
buk; valf sap; valf spndli.
valve stics: Buh. Mak. slayt valflarn (ekmecelerin)
lid (erken giri), katof (kesme), riliz (erken k) ve
kompresyon (sktrma) noktalarn ayarlamak iin
kullanlan, am tahtasndan yaplan 12,7 x 19,05 mm
(1/2 x 3/4 in.) llerindeki iki ubuk; slayt valf mas
tarlar.
valve, stop: Bkz. stop valve.
valve, suction: Bkz. suction valve.
valve, swing-check: Bkz. swing-check valve.
valve-tappet: Mot. supap itecei; Bkz. push rod.
valve timing: Mot. emme (giri) veya egzoz supaplar
ile pskrtme valflarnn l noktalara gre krank
as trnden ama veya kapama noktalar; supap
zamanlamas; valf taymlngi.
valve timing diagram: Mot. ar, orta ve yksek devir
li makinelerde supaplarn st ve alt l noktalara g
re alp kapandklar noktalar, enjektrn pskrt
meye balad ve pskrtmenin sona erdii noktala-

vaiv e t rave l
r, krank dairesi zerinde veya emberinde krank a
s trnden gsteren diyagram; krank dairesi diyag
ram; supap zaman diyagram.
valve travel: Buh. Mak. bir slayt valfn dikey olarak ha
reket ettii en st ve en alt noktalar arasndaki mesa
fe; slayt valf (ekmece) stroku veya kursu; krankaft
merkezi ile eksantrik merkezi arasndaki mesafe ve
ya eksantrik yarapnn iki misline eittir.
valving losses: Buh. Trb. giri ya da trotul valftaki
ksma nedeniyle buhar basnc ve enerjisinin azalma
s nedeniyle oluan kayplar; valf kayplar.
valvular: 1) bir valfn ekli ve grevine sahip olan. 2)
valf ya da valflar olan; valfl. 3) valf ya da valflara
ait; zellikle kalbin valflarna ait.
valvule: Kk valf.
van: ng. buday tanelerini eleme fan veya makinesi
(harman makinesi); maden cevherini ykamak iin
kullanlan krek.
vanadate: Kimy. vanadik asitin bir tuzu veya esteri; va
nada!.
vanadiate: Bkz. vanadate.
vanadic: veya be deerli vanadyum kapsayan
kimyasal bileiklere ait veya onlari belirten.
vanadic acid: Vanadyum kapsayan trl asitlerden
herhangi biri; vanadik asit.
vanadinite: ou zaman sar, kahverengi veya krm
z renkli parlak kristaller eklinde grlen bir mine
ral; kurun vanadat ve kurun klorr; vanadinit.
vanadious: Bkz. vanadous.
vanadium: Nadir, dvlebilir, haddeden ekilebilir,
gm beyaz renkli metalik kimyasal element; va
nadyum; alam oluturduu eliklere gerilme diren
ci katar; volfram; Simg.V; at.a. 50,95; at.no.23.
vanadium compounds: Tm ham petrollerde bulu
nan ve dizel motorlar iin sorun oluturan bileikler;
vanadyum bileikleri; zellikle dizellerin ar yaktla
rnda bulunur ve yanma srasnda cama benzer c
ruf olutururlar.
vanadium pentoxide: Diz. Mot. ar yaktlarla altr
lan makinelerde, yakt iinde bulunan vanadyumun
yanma srasnda oluturduu bir oksit; vanadyum
pentoksit, V 2 0 5 ; silindir duvarlarnda ve egzoz su
paplarnda korrozyon olumasndan sorumludur.
vanadium steel: Sertletirmek ve dayankln arttr
mak iin yapsna % 0,10-% 0,15 vanadyum katlan
elik alam; vanadyum elii: Makine ve alet yap
mnda kullanlr.
vanado-molybdate test: Buh. Kaza. besi (fid)
suyun daki fosfat miktarn saptamak iin uygulanan
bir de ney; vanado-molibdat deneyi.
vanadous: iki veya deerli vanadyum kapsayan
kimyasal bileiklere ait veya onlar belirten; vanadio
us eklinde de kullanlr.
Van Allen Radiation: Dnyann manyetik alannda
ya kalanan yksek arjl partikllerin kuaklar;
dku- ak veya manyetosfer, ekvatorda 64 360 km
(40 bin mil) ykseltide uzanr.
Van der Graaf generator: Yapay imek ve yksek
gerilimler retmek iin kullanlan bir elektrostatik ma
kinesi; X-n makineleri ve nkleer aratrmalarda
kullanlr.
Van der W aals bond: Molekler kristallerde ve
svlar da moleklleri bir arada tutan olduka zayf
bir ba (kuvvet); Van der Waals ba (kuvveti).

588

vapo r compressio n eva po ra t o r


Van der W aals equation: Term, gerek gazlarn
ideal durumdan (PV = RT) sapmasn yeterli bir
doruluk la belirten bir eitlik; Van der Waals
eitlii : (p+a/v3)(v-b) = RT (a ve b verilen bir gaz
iin sabi telerdir).
Van der W aal' force: Tm maddelerin moleklleri
arasnda varolan ekim (cazibe) kuvveti; bu kuvvet,
komu atomlar veya molekllerdeki elektronlarn ha
reketinden oluur; Van der Waals kuvveti.
Vandyke paper: Tek. Res. k etkisinde kald za
man rengi koyu kahverengiye dnen ince ve hassaslatrlm bir kt tr; Vandyke kt; ozalit bask
larnda kullanlr; ozalit kd.
vane: 1) rzgrn ynn gstermek zere yksek
yerlere konulan yass bir para metal veya kuma
eriti; rzgrlk; pinel. 2) bir tekerlek oluturacak e
kilde bir milin evresine yerletirilen rzgr, hareket
li su vb. tarafndan dndrlen yeldeirmeni kanat,
pervane vb. i gibi trl dz ya da eri para; kanat.
3) trbin kanat.
vane pumps: Rotoru, pompa mahfazas (keysi) i y
zeylerinde merkezkak olarak dnecek ekilde di
zayn edilen ve hareketli kanatlan rotorun iinde kayabilen pompalar; devir says maksimum 3000
rpm.tek veya ift etkili, 2-12 kanatl ve verimleri
0,82-0,98 arasnda deiir; kanatl pompalar.
vane-type blower: Kanatl pompaya benzer bir Mo
ver.
vane-type compressor: Kanatl kompresr.
vanillin: Vanilya bitkisinden (meyvalarndan) elde edi
len veya sentetik olarak yaplan ho kokulu, beyaz,
kristalli bir madde; yapay vanilya, C 8 H 8 0 3 .
vanish: Mate, sfr olmak.
vanishing point: Tek. Res. gzlemciden uzaklaan
paralel hatlarn birleir gibi grndkleri nokta; bir
leme noktas.
vapor: 1a) snan su veya nemli cisimlerden havaya
ykselen, buhara benzer pus; havada uuan nem
partiklleri; buhar; pus; sis. b) duman, zararl du
man vb. i. 2) ou zaman sv ya da kat herhangi
bir maddenin gaz ekli. 3a) makinede, tbb tedavi
de kullanlan buharlac bir madde, b) benzin mo
torlarnn sillndirlerindeki patlayc karm gibi byle
buharlac bir maddenin (benzin vb. inin) hava ile
oluturduu karm, c) krkl manometre, buhar
kapan vb lerinin krkleri iinde kullanlan, s ile a
buk buharlaan herhangi bir madde. 4) buhar hali
ne gelmek; buhar olmak, buharlamak. 5) buhar
karmak. 6) buharlatrmak.
vapor baffle: Buhar perdesi; buhar batl: a) kangal
borulu evaporatrlerin st ksmlarna yakn bir yer
de bulunan ve kaynatlan suyun buharla birlikte damtcya (distillere) giderek fid suyunun melez yapma
sn nleyen perde, b) Buh. Kaza. buhar domunda
(dramnda) bulunan ve doma gelen buhar ile suyun
birbirlerinden ayrlmasn salayan perde; buhar bafl; buhar perdesi.
vapor compression evaporator: Evaporatrlerde de
niz suyundan oluturulan buharlarn bir kompresr
de sktrlarak basn ve scakl ykseltildikten
sonra stc kangal borulara verildii evaporator; s
snn byk bir blmn deniz suyuna veren buhar
lar youarak damtk suyu oluturur; buhar sktr
man evaporator.

vapor condenser
vapor condenser: Buhar makineleri veya trbinlerin
den gelen buhar, soutarak youturan ve onun yi
ne kazanlarda kullanlmasn salayan, buhar blge
sinde vakum oluturulan byk, ounlukla silindirik bir kap; buhar kondenseri.
vapor cycles: Karno Bkz. Carnot, Rankin Bkz. Rankine, deitirilmi Rankin evrimi gibi, termodinamik
veya kuramsal evrimler; buhar evrimleri.
vapor density: Standart basn ve scaklkla bir
buha rn birim hacminin arl; buhar younluu.
vapor lock: Pomp, emme borularinda, koferdam,
tul- iler veya makinenin engel olmas nedeniyle
yaplan dikey ilmek veya dirseklerde oluan su
veya yakt buhar birikmesi; buhar kiliti; buhar
birikmesi.
vaporescence: Buhar oluumu.
vaporescent: Buhar oluturma.
vaporific: 1) buhar oluturma. 2) buharl.
vaporimeter: 1) buhar basn ve hacminin lmn
de kullanlan cihaz; vaporimetre. 2) bir hava akmn
da starak bitkilerden elde edilen uucu yalarn
uuculuklarn lmek iin kullanlan bir cihaz; vapo
rimetre.
vaporish: 1) buhar gibi; buhara benzeyen. 2) buhar
veya buharlarla dolu.
vaporizable: Buharlaabilen.
vaporization: 1) buharlama veya buharlatrma;
zellikle bir kazandaki gibi, suyu buhara dntr
me. 2) buharla tbb tedavi.
vaporization, heat of: Kaynama noktas ve atmosfer
basncnda, bir maddenin birim ktlesini buhara d
ntrmek iin gerekli s miktar; buharlama ss.
vaporization, molar latent heat of: Kaynama noktas
ve 1 atmosferlik basnta, bir maddenin 1 gram moln buhara dntrmek iin gerekli s miktar; mo
lar buharlamann gizli ss.
vaporize: Istma veya pskrtme ile buhara dntr
mek; buharlatrmak.
vaporizer: Atomizr veya karbratrdeki meme gibi,
svlar buharlatrmak iin kullanlan bir cihaz; atomi
zr, pskrtc.
vaporizing burner: Pskrtme brneri veya yakcs;
Bkz. burner atomizer.
vapor lamp: iyonlanm sodyum, cva vb. i nereden
elektrik dearj lmbas; buhar lmbas.
vaporosity: Buharl olma durumu ya da nitelii.
vaporous: 1) buhar karan veya oluturan; buharl.
2) buhar dolu; dumanl; sisli. 3) buhara benzeyen;
buhar karakterinde olan.
vapor-phase cooling: Mot. silindir ceketinde yksek
scaklkta veya buharlama scaklndaki su ile so
utma; buharla soutma; buhar fazl soutma.
vapor-power cycles: Bkz. vapor cycles.
vapor pressure (or tension): 1) svnn zerinde biri
ken, ylan buharn basnc; svnn tabiat ve scak
lk ile saptanr. 2) bir maddenin buharnn yalnz ba
na veya dier gazlarla karmnda, herhangi bir s
caklkta uygulad basn; buhar basnc.
vapor-pressure
thermometer:
Bir
svnn
maksimum buhar basncna gre scakl gsteren
bir termo metre; buhar basnl termometre.
vapor proof: Buhar geirmez; buhara dayankl.
vapor, saturated: Verilen bir scaklkta svs ile den
gede olan buhar; doymu buhar; kuru buhar.
vapory: Bkz. vaporous.

589

varnis h
vapour: Bkz. vapor.
variability: 1) deiken olma durumu veya nitelii. 2)
bakalama veya deime eilimi veya temayl.
variable: 1) sabit olmayan, kararsz; deiken. 2) de
iebilen. 3) Astr. parlakl veya grnr bykl
nde deime: Belirli yldzlar iin sylenir. 4) Ma
te, sabit deeri olmayan. 5) deiebilen herhangi
bir ey; deien bir ey. 6) Astr. deiken bir yldz.
7) Mate, a) farkl deerlerin bir saysna sahip olan
nicelik, b) byle bir nicelik iin simge. 7) Den. yer
deitiren veya aralkl olarak kuvvetli ya da zayf
esen rzgr.
variable capacitor: Dierleri ile greli olarak bir grup
levhann hareket ettirilmesiyle, kapasitesi deitirile
bilen bir kondansatr veya kapasitans; deiken
kondensatr; deiken kapasitr.
variable compression engine: Yaktlarn setan sayla
rnn saptanmas iin kullanlan, kompresyon oran
deitirilerek hem dizel ve hem de benzin motoru gi
bi kullanlabilen bir motor; deiken kompresyon
oranl makine; Rikardo makinesi.
variable condenser: Bkz. variable capacitor.
variable of state: Bir cismin fiziksel durumunu belir
ten basn, hacim, scaklk veya antropinin deiimi;
durum deiiklii.
variable pitch: Deiken pi, hatve ya da adm
variable-pitch propeller: Kanatlar hidrolik olarak ek
senleri evresinde istenilen pii verecek ekilde dn
drlmek zere dizayn edilmi pervane; deiken
pili, hatveli veya adml pervane.
variabie resistance: Farkl deerlere ayarlanan veya
deitirilebilen bir diren; reosta; deiken diren.
variable resistor: Bkz. variable resistance.
variable stroke pump: Diz. Mot. deiken stroklu
(kurslu) yakt pskrtme pompas; W aterbury
pump eklinde de kullanlr.
variably: Deiken bir biimde veya tarzda.
variance: 1) deime veya deiebilir olma; deime
eilimi ya da temayl. 2) deime derecesi veya
fark.
variant: 1) deime 2) deiken; deiebilir.
variation: 1) deitirme ii, gerei veya ilemi; dei
iklik; kabul edilen standart veya nceki durumun
dan ekil, durum, grnm, boy vb. indeki deime
veya sapma. 2) byle bir deiimin derecesi veya
boyu. 3) Astr, bir gezegen, uydu vb. inin ortalama h
zndan sapma veya deime. 4) bir pusula inesinin
gerek kuzey veya gneyden sapmas; deklinasyon
veya meyil. 5) Mate, biri deitii zaman dieri de
ayn oranda deien iki nicelik arasndaki iliki.
variform: Trl ekilleri olan.
variocoupler: Elekt. karlkl endktans deitirmek
iin hareketli bir bobini olan bir pnmatik cihaz ya
da balayc.
variometer: 1) zellikle Dnyann trl yerlerinde
manyetik kuvvet deiimlerini saptamak veya man
yetik kuvvetleri kyaslamak iin kullanlan bir cihaz;
variometre. 2) biri sabit, dieri hareketli ve sabit bir
bobinin iinde olmak zere seri balanm iki bobin
den oluan ve elektrik devresinde endktans dei
tirmek amacyla kullanlan bir cihaz: Radyolarda
akort iin kullanlr.
varnish: 1a) aa ya da metal yzeyine parlaklk ver
mek iin kullanlan reineli maddelerin yada Bkz.

varnishe d
oil varnish veya alkol Bkz. spirit varnish gibi bir
maddede eritilmesi ile yaplan sv; vernik veya cila.
b) ayn ama iin kullanlan trl doal veya yapay
bir rn. 2) kuruduktan sonra bunun dzgn, sert
ve parlak yzeyi. 3) vernik veya cila ile kaplamak. 4)
cilalamak.
varnished: Cill; cilalanm; vernikli; verniklenmi.
varnish tree: z veya suyu vernik yapmnda kullan
lan aalardan biri; vernik aac.
vary: 1) ekli, grnm, tabiat, maddesi vb. inde
deimek; deitirmek. 2) dierinden farkl yapmak.
3) herhangi bir ekilde deiime uramak; farkl ol
mak. 4) Mate, ayn oranda (doru ya da ters orantl
olarak) deimek.
varying-speed motor: Baz yk ile deien, genellik
le yk oald zaman hz azalan bir motor; dei
ken hzl motor veya elektrik motoru.
vaseline: Ak sar veya beyaz renkli petrol jlesi; va
zelin; yalayc veya merhem olarak kullanlr; saf va
zelin Bkz. petrolatum eklinde de kullanlr (ticar bir
marka).
vast: 1) ok byk lye ait; muazzam; ok iri. 2)
ok byk boya ait; vasi. 3) say, miktar veya niceli
i ok byk.
vat: 1) imalt ilerinde veya mayalama (fermentasyon) iin svlar depolamak zere kullanlan byk
bir depo veya tank, yarm f ya da f. 2) boya kap
sayan bir sv. 3) bir tank veya fya yerletirmek.
V-belt: Elektrik motorlar, dinamometreler vb. i yerler
de kullanlan ve V harfi eklinde olan kay; V-kay.
V-belt drive: 1) V kay ile altrma veya hareket
verme. 2) Mot. arj dinamosu, kompresr, dokuma
tezgh, vantilatr vb. i gibi makinelerin V kay ile
altrlmas; V kay ile tahrik; V kayl altrma.
VCM: Volatile combustible matter: Uucu yanabilir
maddeler.
Vd: Bkz. vanadium.
VDI: Association of German Engineers: Alman Mhedisler Birlii.
vector: 1) Astr. Gne gibi eken veya cezbeden bir
gvdenin merkezi ile onun evresinde dnen bir
gk cisminin merkezini birletiren dsel bir doru
veya hat. 2) Mate, a) kuvvet veya hz gibi, yn ve
bykl olan bir nicelik; vektr, b) balang duru
mundan son durumuna izilmi bir hat ile byle bir
bykl belirten izgi, c) yarap vektr.
vector field: Uzayda her noktann bir vektr ile tanm
lanabildii bir blge; vektr alan veya sahas.
vectorial: Vektr veya vektrlere ait.
vector quantity: iddet ve yne sahip olan bir nice
lik; vektr nicelii.
vectors, paralellogram law of: Bir noktadan izilen
bir paralelkenarn iki kenar ile belirtilen benzer iki
vektrn bilekesi, paralelkenarn kegenini olutu
rur; vektrlerin paralelkenar kanunu veya yasas.
vectors, triangle law of: Bir genin iki kenar iie belirtilen iki vektr niceliin bilekesi, genin nc
kenardr; vektrlerin gen kanunu veya yasas.
vee block: Dairesel kesitli bir ubuu kama kanal
iin markalamak, eksenlerine dik ada delmek, mer
kezini iaretlemek ve matkapla delmek iin kullan
lan V harfi eklindeki bir blok; V blok; portatif men
gene ile birlikte kullanlr.
vee engine: Bkz. V-engine.

590

veloci t y di agram s

veer: 1) yn deitirmek; yer deitirmek; evresinde


dnmek. 2) Meteo. deimek; zellikle saat ynn
de deimek: Rzgr iin sylenir. 3) Den. a) kn
rzgra dndrerek geminin ynn deitirmek,
b) bu ekilde dnmek: Gemi iin sylenir. 4) dn
mek; yolunu deitirmek. 5) Den. k tarafn rzg
ra dndrerek yn ya da rota deitirme: Gemiler
iin sylenir. 6) Den. kaloma (palamar, halat, zincir,
demir vb.).
vee rest: Bkz. vee biock.
veering wind shift: Rzgrn saat ynnde deime
si.
vegetable butter: zellikle baz bitkilerin ekirdekle
rinden elde edilen, balca trigliseritlerden oluan,
ad scaklklarda kat olan ve yenilebilir yal bir mad
de; bitkisel bir ya; margarin.
vegetable oil: Bitkisel ya; Bkz. vegetable butter.
vegetable tallow: Trl bitkilerden elde edilen, mum,
sabun vb. yapmnda kullanlan yal, donyana
benzer bir madde; bitkisel donya.
vegetable wax: Baz bitkilerin yaprak veya meyvalarnda ve dierlerinin saplarnda bulunan beyaz,
mum gibi bir madde; bitkisel mum.
vegetation wastes: Yiyecek ve onunla ilikili endstri
artklar olan ve msr koan, ceviz ve fndk kabuu
vb. i gibi yakt olarak kullanlabilen maddeler; bitki
sel atklar.
vehicle: Kii veya eya tamak iin kullanlan otomo
bil, kamyon vb. i tekerlekli veya rayl vb. herhangi
bir ara; tat arac. 2) herhangi bir biimde tama,
iletme veya ulatrma. 3) kullanmak iin boyaya kat
lan su veya ya gibi bir sv. 4) Ecz. il olarak veri
len, tatl urup gibi bir madde.
vehicle, motor: Motorlu tat arac.
vehicular: 1) tat aralarina ait veya onlar iin: Tat
arac tneli gibi. 2) tat arac olarak grev yapan.
vein: Maden cevheri, kmr vb. i daman.
veinstone: Maden cevheri damarindaki deersiz, ka
ya gibi bir madde; gang.
velocipede: 1) Esk. trl iki veya tekerlikli bisiklet.
2) imdi tekerlekli ocuk bisikleti. 3) demiryolu
raylarnda kullanlan bir tr el arabas; drezin.
vellum paper: Tek. Res. soluk yeil renkli tire veya
parmen kd; zerine ofset veya siyah-beyaz
bask yapmak iin kullanlr.
velocity: 1) hareket veya abukluu; hz; srat. 2a)
zamana gre durum deitirme miktar, b) zamanla
ilikili olarak belirli bir yndeki hareket miktar. 3) bi
rim zamanda alnan yol (m/s, km/h, mil/h vb. i t
rnden).
velocity coefficient: Gaz. Trb. gerek gaz hznn,
memeden (nozuldan) kan gazn kuramsal hzna
oran; hz katsays; nozul ya da meme verimi eklin
de de kullanlr.
velocity compounded: Hz basamakl (buhar trbini
vb.i).
velocity compounded turbine: Hz basamakl aksi
yon veya impuls trbini; krtis trbini; Bkz. Curtis
turbine.
velocity compounding: Hz basamakl veya krtis
(trbini vb. i).
velocity diagrams: Buh. Trb. nozul (meme) ve tr
bin kanatlarndaki hz deiimlerini belirtmek zere
vektryel olarak izilen diyagramlar; hz diyagramla-

velocity , es ca p e
ri.
velocity, escape: Bir roketin bir gezegenin ekim
ala nndan kaabilmesi iin kazanmas gerekli hz;
ka hz; Dnyadan frlatlan bir roketin ka hz
yakla k 6,9 mil/saniyedir (11,10 km/saniye).
2
velocity head: Pomp, v /2g ile belirtilen, m veya mm
H 2 0 trnden hed; hz hedi.
velocity modulation: Srayla hzlandrp yavalatarak
elektronlarn akmnn hzn deitirme ilemi; hz de
iimi veya modlasyon.
10
velocity of light: Boluk ya da vakumda 3x10
cm/saniye veya 186 300 mil/saniye ya da 299 757
km/saniye olan hz; k hz.
velocity of sound: Sesin, trl akkanlar iindeki h
z; ses hz; standart koullardaki havada bu hz
-2
3,4x10 metre/saniyedir.
velocity, orbital: Dnyann evresinde kapal bir y
rnge tesis edebilmesi iin, bir uzay aracna belirli
bir noktada gerekli hz; yrngesel hz; dnyadan fr
latlan bir aracn yrngesel hz 4,9-6,9 mil/saniye
veya 7,88-11,10 km/saniyedir.
velocity staging turbine: Bkz. velocity compoun
ded turbine.
vending machine: Mal satmak iin kullanlan, made
n para ile alan ve bu tr paralar iin yark bir yu
vas bulunan makine; otomat; otomatik makine.
veneer: nce bir aa levha; kaplama (ceviz kaplama
vb. i).
veneer lathe: Bir kreyn yardmyla yerletirilen ktk
lerden kaplama kesen veya yapan tezgh.
V engine: Silindir simetri eksenleri arasnda belirli bir
a bulunan, 36 silindire kadar yaplabilen benzin ve
ya dizel motoru; V makine ya da motor.
vent: 1) boalma yeri; pasaj; firar. 2) bir gazn kama
s veya gemesine msaade eden kk bir delik
3) bir volkann erimi kaya ve gaz karan az; kra ter.
ventage: Kk bir delik veya
aklk.
vent condenser: Basnl (kapal) besi (fid) suyu dev
relerinde, havaszlandrma stcs zerinde bulunan
ve stcda sudan ayrlan havann atmosfere atlmas
n salayan, silindir eklinde kk bir kondenser;
hava firar kondenseri.
vent fan: Kapal bir blmenin havasn boaltan fan;
hava boaltma fan; hava firar bloveri ya da fan.
ventiduct: Hava borusu; havalandrma kanal veya pa
saj.
ventilate: 1) temiz havay ieri, kirli havay dar at
mak (bir oda vb. iin) iin dolatrmak. 2) havalan
drmak iin (bir oda vb. inin) iinde dolatrmak: Ha
va iin sylenir. 3) hava, gaz vb. inin firar iin bir
aklk salamak. 4) iyi durumda tutmak iin (bir
maddeyi) temiz hava etkisinde brakmak. 5) havalan
drmak; oksijen kartrmak; iine oksijen katmak.
ventilating: Havalandrma (bir oda, kompartman, bl
me vb. ini).
ventilating steam: Sava gemilerinde kullanlan eko
nomik (iktisad) hz trbinlerine, bota alrken a
r snmalarn nlemek amacyla verilen alak ba
snl buhar; havalandrma buhar.
ventilating system: Den. kapal blmelerin, yaam
yerleri vb. inin kirli havasn deitirerek oralara taze
veya temiz hava salayan devre; havalandrma siste
mi; havalandrma devresi.

591

vernie r caliper
ventilation: 1) havalandrma ii veya ilemi. 2) bunun
yaplmas; havalandrma tehizat veya ekipmeni.
ventilative: 1) havalandrmaya ait. 2) havalandrmaya
hizmet eden.
ventilator: Havalandran bir ey; zellikle temiz hava
y getirmek ve pis havay atmak iin kullanlan her
hangi bir aklk veya cihaz; vantilatr; havalandrc.
venting: Tankerlerde yk tanklarndaki gazn serbest
braklmas veya tanklara hava alnmas ilemi; hava
landrma.
vent petcock: Bir ok santrfj pompann keys ya da
mahfazas zerinde bulunan ve hava karmak iin
kullanlan bir musluk; hava firar musluu.
vent pipe: Den. doldurulmalar srasnda iersindeki
havay karmak zere tm gemi tanklarna, hotvellere vb. donatlan boru; hava firar borusu; tant boru
su.
vent plug: Diz. Mot. yalama ya soutucularnn
ka paklar zerinde bulunan, dkme demirden
yaplm ve di ekilmi bir tapa; hava firar tapas.
vent tube: Bkz. vent pipe.
venturi: Benz. Mot. karbratrlerde nozul (meme)
eklinde ve silindire emilen havann hzlandrld k
sm; venturi.
venturi meter: Borularda, zellikle olduka byk
apl borularda svlarn akm miktarlarn lmek iin
kullanlan bir cihaz; venturi metre.
venturi throat: Bir venturi tp veya borusunda dar
apl ksa bir boru; venturi boaz.
vent valve: Boaltma valf (hava vb. iin); hava firar
valf.
VRM: Bkz, very rich mixture: ok zengin karm.
veratria: Bkz. veratrine.
veratric: Zambak familyasndan bir bitkinin Bkz.
saba- dila ekirdeklerinde bulunan ve sentetik
olarak da retilen beyaz,
kristalli bir asit;
veratrik asit, (CH 3 0)2 C6 H3 .COOH.
veratridin: Bkz. veratridine.
veratridine: Sabadila ekirdeklerinde bulunan ekil
siz bir alkaloit; veratridin, C H O N.
38

51

11

veratrine: Sabadila ekirdeklerinden elde edilen ve


nevralji, arterit vb. i tedavisinde kullanlan alkaloitler
karm.
verdigris: 1) bakrn asetik asit ile ilem grmesi so
nucu hazrlanan yeil ya da yeilimsi mavi, zehirli
bir bileik; il olarak tpta, boya maddesi ve boya
olarak endstride kullanlr. 2) pirin, bronz veya ba
kr zerinde pas gibi olan yeilimsi mavi veya yeil
katman.
verditer: ki alkalin bakr karbonat boyadan biri: a)
azuritin tlmesinden elde edilen mavi (blue ver
diter). b) ou zaman tlm malahit olan yeil
(green verditer) boya.
vermiculite: Mikann bakalamasndan oluan sulu
silikatlardan herhangi biri; vermiklit.
vermilion : 1) boya maddesi olarak kullanlan parlak
krmz renkli civa slfr, HgS; slen. 2) buna ben
zeyen trl dier krmz topraklar. 3) parlak sarms
krmz; bu renge ait.
vernier: Ana skala boyunca kayan ve byk bir du
yarllkla ana birimlerin dnda kalan en kk onda
lklarn llmesine msaade eden, yardmc bir ska
la; verniye.
vernier caliper: Bir birimin ondalklarn lmek zere

vernier micrometer

592

vi b ra t io n gal vanom e t e

r
bir verniye ile donatlm, i ve d aplar ve duvar
kalnlklarnn llmesinde kullanlan kaymal per
gel; verniyeli pergel; kompas.
vernier micrometer: 0,0254 mm'ye (0,001 in.) kadar
okuyabilen mikrometre; verniye mikrometresi.
vernier protractor: Alarn duyarl bir ekilde ll
mesi iin kullanlan bir a ler; verniyeli iletki.
vernier scale: Verniye skalas veya blnts; Bkz.
vernier.
vers: Bkz. versine.
versine (vers): Bir a asnn 1-cos a'ya eit olan bir
trigonometrik fonksiyonu; versin; versayn; kart haversayn olup 1-sin a'ya eittir.
vertex: 1) en yksek nokta; tepe; zirve. 2) Astr. bau
cu ya da zenit. 3) Geom. a) bir eklin iki hattnn ke
sitikleri nokta, b) bir eride eksenin onunla karla
t nokta; verteks. c) bir gen veya okgenin her
hangi bir asnn noktas. 4) Opt. eksenin bir merce
in erisini kestii nokta.
vertical: 1) vertekse veya en yksek noktaya ait; baucunda; dorudan tepede. 2) dey veya ufuk dz
lemine dik ada; dikey.
vertical boiler: Gemi kazanlarnn hemen hemen t
m gibi dikey veya dey kazan.
vertical boring mill: Bir elektrik motoru tarafndan a
ltrlan dikey torna tezgh.
vertical circle: Astr. gzlemcinin bulunduu noktada
ufuk dzlemini dik ada kesen, baucu (zenit) ve
ayak ucundan (nadir) geen, gksel krede herhan
gi byk daire; dey daire; dikey daire.
vertical drill: Dey matkap tezgh.
vertical engine: Dikey makine; silindirleri dikey ek
sen ynnde yerletirilen sra motorlar veya buhar
makineleri; kart yatk makine.
vertical firing: zellikle pudra kvamnda kmr kulla
nlan ok byk kapasiteli buhar kazanlarnda, di
key olarak yerletirilen brnerlerle pskrtlen k
mrn yaklmas; dikey (dey) yanma; dey fay
rap.
vertical intensity: Dnya manyetik alannn herhangi
bir noktadaki dey bileeninin iddeti; dey id
det.
verticality: 1) dorudan tepede olduu zaman, Gne
in zenittekl durumu. 2) dikey durum; dikey olu.
vertically: 1) dikey bir ekilde. 2) dikey olarak.
vertical plane: Dey dzlem.
vertical pump: Dikey pompa veya tulumba.
vertical weld: Dikey veya dey kaynak; duvar kayna
.
vertical welding: Tanklar, borular, kanallar vb. i yk
sek olan paralarn kaynak dikilerine dikey ynde
kaynak uygulama.
vertices:
Bkz.
vertex
o.
very high frequency: Rady., Telev. 30-300 megasikl
arasndaki herhangi bir frekans; ok yksek frekans;
VHF ksaltmas ile belirtilir.
very low signal: 30 kHz'in altnda olan ve 10 bin met
renin zerindeki dalga boyuna uyan frekans; ok al
ak frekans.
very rich mixture: Benz. Mot. fazla hava katsaysnn
0,85'ten kk (a<0,85) olduu hava-benzin kar
m; ok zengin karm; 13/1'den kk karm;
maksimum g karm.
very signal (or light): Geceleri zel bir tabancadan
(veri tabancas) atelenen ve iaret vermek iin kul
lanlan renkli bir iaret fiei: 1927 ylnda E. W. Very

tarafndan kefedildi.
vesicant: Hardal gaz gibi, kimyasal savata kullan
lan, deriye temas ettii veya solunduu zaman v
cut dokularn kabartan veya yakan herhangi bir
madde.
vessel : 1) su yznde hareket etmek, yk, hayvan
ve yolcu tamak iin kullanlan, zellikle sandaldan
b yk bir tekne; gemi. 2) bir hava gemisi. 3) kap.
vesuvianite: Kahverenginden yeile kadar deien
renklerde, kalsiyum ve alminyumun alkalin silikat
olan cam gibi bir mineral.
VHF: Bkz. very high frequency.
Vi: Bkz. virginium.
viaduct: Bir dizi betonarme ayaklarla desteklenen,
yol veya demiryolu tayan, vadiler vb. i yerlerden
geen uzun kpr; viyadk. 2) elik konstrksiyon
ve kuleli benzer yap.
vibrancy: Titrek olma durumu veya nitelii; rezo
nans.
vibrant: 1) titreim (vibrasyon) ile (ses veya k)
karmak. 2) ileri ve geri harekete balamak; titreme
ye neden olmak. 3) ileri geri hareket etmek; bir sar
ka gibi salnm yapmak. 4) abuk olarak ileri geri
hareket etmek. 5) yanklamak: Sesler iin sylenir.
vibrate: Bir ucu tespit edilmi bir ubuun dier ucu
nun aa yukar hareketi gibi hareket etmek; sallan
mak; titremek; titremek.
vibratile: 1) titreime ait; titreimle belirtilen; titreim
tabiatnda olan. 2) titreime muktedir olan. 3) titre
im zellikli hareketi olan.
vibratility: Titrek olma durumu veya nitelii.
vibrating: Titreime urayan bir cismi belirtir; titre
me; sallanma; titreme.
vibrating contacter: Doru akml sinyalleri, alternatif
akml sinyallere dntrmek iin kullanlan bir ci
haz; titremen kontaktr.
vibrating conveyor: ou zaman kavrulmu cevher
leri veya dier kzgn, tozlu ve kumlu maddeleri nak
letmek iin kullanlan bir cihaz; titremeli konveyr; tit
reimli tayc.
vibrating machine: Yol yapmlarnda kullanlan bir
makine; titreim makinesi; vibrator.
vibrating screen: Titreimli veya vibrasyonlu elek.
vibration: 1) sallanma; zellikle: a) sarkacn yapt
gibi, ileri geri hareket; salnm, b) ileri geri hzl rit
mik hareket; titreme. 2) Fiz. a) denge halinde iken
sesin iletilmesiyle dengesi bozulan sv paracklar
veya esnek bir katnn ileri geri ritmik hareketi; titre
im, b) ses retiminde bir ip vb. inin titreme hareke
ti, c) tek, tam titreme hareket; titreme.
vibration absorber: Titreim emici; titreim giderici.
vibrational: Titreime ait; titreim tabiatnda olan.
vibrational specific heat: Bir maddenin zgl ss
nn, molekler i titreimlerinden gelen ksm; titre
imden gelen zgl s.
vibration damper: Mot. krank miline balanarak, ha
reketli ksmlar tarafndan retilen titreimleri emen
bir cihaz; titreim emici; titreim sndrc; titreim
damperi.
vibration eliminator: Titreim giderici; Bkz. vibration
damper.
vibration, forced: Bkz. forced vibration.
vibration galvanometer: Hareketli elemann doal tit
reim frekans, kendisine uygulanan alternatif ak
mn frekansna eit olan bir alternatif akm galvano
metresi; titreim galvanometresi.

vibration frequency
vibration frequency: Titreim frekans; titreim/daki
ka birimi ile belirtilir.
vibration isolator: Titreim izolatr; titreim yaltc
s.
vibration magnetometer: Bir manyetik alann iddeti
ni saptamak veya iki manyetik alann iddetini kyas
lamak iin kullanlan bir cihaz; titreim manyetometresi.
vibration meter: Titreen bir cismin kard hz veya
hzlanmay lmek iin kullanlan bir cihaz; titreim
ler; vibrasyon metre.
vibration trial: Titreim deneyi veya tecrbesi.
vibrative: Titreim zellii olan; titreen.
vibrator: 1) titreen veya titreime neden olan ey; tit
retiren; zellikle; a) bir elektrik zilinin ekici, b)
Elekt. osilatr; elektrik titreimleri oluturan cihaz
(radyo). 2) betonarme binalarda harcn homojen bir
yap oluturmas iin kullanlan titreim cihaz; vibra
tor.
vibratory: 1) titreime ait; titreim zelliinde olan. 2)
titreime neden olan. 3) titreme veya titreime muk
tedir. 4) ses gibi titreimli.
vibrograph: Titreimleri grafik olarak kayt etmek iin
kullanlan bir cihaz; vibrograf; titreim kayt edicisi.
vibroscope: Bkz. vibrograph.
vibrotron: Hareketli anotlu bir triyot; vibrotron.
victroia: Fonograf (ticar bir marka).
victualer (victualler): 1) donanma veya bir gemiye
kumanya salayan kii. 2) kumanya veya erzak ge
misi.
video: 1) televizyona ait; televizyonda kullanlan. 2)
televizyon yaynnda resim nakline ait veya onu belir
ten. 3) televizyon. 4) bant (kaset) kayt ve gsterme
cihaz.
vigesimal: 1) yirminci. 2) yirmiye ait; yirmi tabanna
dayanan. 3) yirmiler ile sren veya devam eden.
viking pump: Yksek gl dizel motorlarnn yakt
devrelerinde kullanlan, iten dili tipinde bir tr ya
kt aktarma pompas; viking pompas.
vinculum: Mate, parantez yerine kullanlan ve terimle
rin zerine konulan izgi; vinkulum (a = x+y).
vinegar: Odunun tahripkr analizi veya meyva sular
nn mayalanmasndan elde edilen bir sv; sulandrl
m (% 4-% 6) asetik asit, CH3COOH; sirke.
vinegary: Sirkeye ait; sirke tabiatnda olan.
vinificator: arabn mayalanmas srasnda buharlar
n toplamak ve youturmak iin kullanlan bir ci
haz; vinifikatr.
vinometer: arap iindeki alkol yzdesini saptamak
iin kullanlan bir tr hidrometre veya younluk l
er; vinometre.
vinyl: Etilenin bir ok trevinin zellii olan tek deer
li bir kk ya da radikal; Trl vinil bileikleri reine
ve plstikler oluturmak iin polimerize edilir ve krl
maz fonograf plklar yapmnda kullanlr.
vinyl acetate (inhibited): Sv. Yk. vinil asetat; yan
gn tehlikesi olan, alifatiklerden, hafife higroskopik
ve dayankl, tatl kokulu, renksiz bir sv ester;
Simg.CH3COOCH. CH 2 ; 20/20de z.a. 0,9335;
k.n. yaklak 73C; d. n.yaklak -100C; suda zn
mez; 20C'de viskozitesi 0,43 cP, gemilerde evre s
cakl ve atmosfer basncnda tanr.
vinyl group: CH2:CH-; vinil grubu.
vinyliden e chloride (inhibited): Sv. Yk. vinlliden
Teknik Szlk - F. 38

593

viscosity , d y n ami
c
klorr;olan,
1,1-dikloroetilen;
yangn doymam
ve patlamaalifa
teh
likesi
insan sal V.C.;
iin zararl,
tiklerden, higroskopik olmayan, polimerlemesini n
lemek iin yavalatlan, tatl kokulu, saydam ve renk
siz bir sv; Simg.H2C:CCI; 20/4C'de z.a. 1,218;
k.n.31,9C; d.n.-122,5C; 20C'de suda % 0,04 ara
snda znr; 20C'de viskozitesi 0,33 cP; gemiler
de 15 C'nin altndaki scaklklarda ve hafife pozitif
basnta tanr.
vinyl resins: Vinil bileiklerinin pollmerlemesi veya
vinil gruplar kapsayan trl monomerlerin kopolimerlemesi ile elde edilen termoplstik reineler; vi
nil reineleri; plstik tula, koruyucu kaplama vb. lerinde kullanlr.
violet ray: 1) grnr tayfta meneke rengi oluturan
en ksa n. 2) ltraviyole veya mortesi n.
viosterol: ltraviyole (mortesi) nlarn tutan ve
yada znen, D vitamini eksikliinde kullanlan ergosterol preparat.
virgate: Yaklak 121,41 dnm (30 akr) olan eski bir
ingiliz arazi ls.
virgin: 1) bir geminin ilk seferi. 2a) s kullanlmaks
zn ilk sktrmadan elde edilen (ya veya zeytinya
iin sylenir), b) dorudan cevherden veya ilk
eritmeden elde edilen (metal iin sylenir).
virgin gold: Saf, katksz veya alamsz altn.
virginium: 1930'da kefedilen 87 nci elemente verilen
isim; Simg. Vi.
virgin neutrons: Herhangi bir kaynaktan yaylan, fa
kat henz arpmam olan ntronlar; bakr ntron
lar.
viridian : Sulu kromik oksit, Cr 2 0 3 ; mavimsi yeil
bir pigment; yal boyalarda veya boyalarda
kullanlr. Silindirleri kar karya olan (iten yanmal
vis-a-vis:
bir makine ya da motor).
vis-a-vis engine: Silindirleri karlkl olan iten yan
mal makine ya da motor.
viscid: Kaln, urup kvamnda ve yapkan; viskoz;
viskozitesi yksek.
viscidity: Yapkan veya viskoz olma durumu veya ni
telii; yapkanlk.
viscoid: Bir dereceye kadar viskoz.
viscoidal: Bkz. viscoid.
viscometer: Bkz. viscosimeter.
viscose: 1) viskoz Bkz, viscous. 2) kehribar rengin
de, uruba benzer ve selllozun potasyum hidroksit
ve karbon dislfr ile muamelesiyle yaplan bir zel
ti; rayon iplii ve dokumas ve selofan yapmnda
kullanlr.
viscosimeter: Kk apl bir delikten, belirli zaman
aralnda akan miktarn saptanmas ile bir svnn
(ya, akaryakt vb. i) viskozitesinin llmesinde kul
lanlan trl cihazlardan biri; viskometre; viskozimetre.
viscosimeter, Redwood: Redvud viskozimetresi veya
viskozite leri.
viscosimeter, Saybolt: Saybolt viskozimetresi veya
viskozite leri.
viscosity: 1) viskoz olma durumu veya nitelii. 2) F/z.
molekler ekimi veya cazibesi ile onu akma kar
direnli yapan, bir maddenin i sv direnci; viskozi
te.
viscosity, absolute: Bkz. absolute viscosity.
viscosity, dynamic: Bkz. dynamic viscosity.

volatile iiquid
an, rnein eter. 2) deiebilir.
volatile liquid: Kolayca buharlaan bir sv; uucu s
v.
volatile matter: zellikle kmrlerin analizleri srasn
da rutubet, kl ve sabit karbon gibi maddelerden bi
ri; uucu madde.
volatile oil: Bitkilerin dokular, iekleri veya meyvalarndan damtlan, sabunlamayan, yksek uuculu
a sahip yalardan herhangi biri; uucu ya; essen
tia! oil olarak da kullanlr.
volatility: Uucu zellik; uuculuk; buharlaabilirlik.
volatility test: ASTM damtma cihaz yardmyla sapta
nan, belirli miktardaki yaktn % 90'n buharlatran
scaklk derecesinin saptanmas deneyi; uuculuk
deneyi.
volatilization: Buharlama.
volatilize: Buhar olmak; uucu olmak.
volcanic glass: Obsidian gibi, erimi lavlarn ok a
buk soumas ile oluan doal cam.
volplane: Motoru kapatarak havada umak (planr gi
bi): Uak iin sylenir; byle bir uu.
volt: Direnci bir om (Ohm) olan bir iletkenden geen
bir amperlik elektrik akmnn oluturduu potansiyel
fark; elektromotor kuvvet; voltaj, gerilim birimi; V, v,
E ksaltmalar ile belirtilir.
volta electric: Kimyasal etki ile retilen elektrie ait.
voltage: Elekt. iki nokta arasndaki potansiyel farkn
dan gelen elektromotor kuvvet; voltaj; gerilim; birimi
volt, voltun katlar ve askatlar ile belirtilir.
voltage amplifier: Voltaj, gerilim veya potansiyel fark
ykselticisi voltaj amplifikatr.
voltage coil: Elekt. vatmetrelerin iki bobininden biri;
devreye paralel olarak balanr; gerilim bobini; vol
taj bobini.
voltage drop: Bir devreden geen elektrik akmnn
gerilimindeki dme; voltaj ya da gerilim dm;
iletkenin i direncinden kaynaklanr.
voltage meter: Bkz. voltmeter.
voltage regulation: Voltaj ya da gerilim ayar.
voltage regulator: Bir jeneratrn k gerilimini de
itiren bir cihaz; gerilim ya da voltaj reglatr;
konjonktr, voltaj dzenleme bobini veya voltaj rle
si.
voltage stabilizer: Gerilim dengeleyici.
voltaic: 1a) kimyasal etki ile retilen elektrie ait veya
onu belirten; galvanik. b) kimyasal etki ile retilen
elektrik kullanma. 2) akm olarak hareket eden elek
trie ait veya onu belirten. 3) Alessandro Volta'ya
ait.
voltaic battery: Elekt. 1) galvanik pillerden oluan bir
batarya. 2) galvanik pil; volta pili.
voltaic cell: An bir kimyasal tepkimenin elektrik retti
i elektrokimyasal bir pil; kimyasal enerjiyi elektrik
enerjisine dntrr; volta pili.
voltaic couple: Gerilim retmek iin bir elektrolit iin
de etki yapan benzer olmayan iki metal levha veya
elektrot: galvanik ift.
voltaism: Kimyasal etki ile retilen elektrik veya bu
nunla ilgilenen elektrik bilimi dal.
voltameter: F/z. bir zaman srecinde, akm tarafndan
bir elektrolitten karlan serbest gaz veya biriktirilen
metal miktar ile bir akmn iddetini len cihaz; vol
tametre.
voltametric: Fiz. voltametreye ait veya elektriin ll

595

voluminous
mesinde onun kullanm.
voltammeter: Fiz, gerilim ve akm iddetini lmek
iin kullanlan bileik bir cihaz; voltammetre; vatmetre.
volt-ampere: Deiken akml bir devrede pratik, g
rnr g birimi; volt-amper; efektif gerilim x etektik
amper; doru akmda bir vata eittir; appearent po
wer eklinde de kullanlr.
volt indicator: Elekt. kontrol kalemi.
voltmeter: Elekt. elektromotor kuvvet, gerilim, voltaj
veya elektriksel potansiyel farkn lmek iin kullan
lan ve elektrik devrelerine paralel olarak balanan
bir cihaz; voltmetre.
volt-second: Elektr. pratik manyetik flks veya ak biri
8
mi; 10 maksvele eittir.
volume: 1) boyutun (uzunluk, genilik ve yksekli
in) rn; hacim; kpsel birimlerle belirtilir. 2) nice
lik, hacim, ktle veya miktar. 3) byk nicelik; b
yk hacim; byk miktar vb.
volume, critical: Bir sv veya gazn kendi kritik scak
lk ve kritik basncnda bir birim ktlesi tarafndan i
gal edilen hacim; kritik hacim.
volume, dilatometer: Verilen bir scaklktaki genile
mede bir svnn hacmini bulmak iin kullanlan blntl tpl bir kap; hacim dilatometresi.
volume, molecular: Standart scaklk ve basnta bir
maddenin bir mol gram tarafndan igal edilen ha
cim; molekler hacim; moleklsel hacim.
volume of displacement: Yzen bir cisim tarafndan
tarlan suyun arl cismin arlna eittir; tar
ma hacmi.
volume, standard: 0C'de 1 atmosfer basnta bir ga
zn 1 gram molekler arl tarafndan igal edilen
hacim; standart hacim.
volumeter: Fiz. sv ve gazlarn hacimlerini dorudan,
katlarn ise tardklar sv miktar ile lmek iin kul
lanlan bir cihaz; voltmetre; hacim ler.
volumetric: Hacimsel lme ait; hacimsel lme
gre; volmetrik; hacimsel.
volumetrical: Bkz. volumetric.
volumetrically: Hacimsel bir ekilde; hacimsel anlam
da.
volumetric analysis: zeltinin bilinen hacminde tep
kimeyi etkilemek iin gerekli ayra miktarnn sap
tanmas ile bir kimyasal zeltinin miktarsal analizi;
hacimsel analiz; volmetrik analiz.
volumetric capacity: Pomp, birim zamanda k dev
3
resine verilen m /s, lt/s vb. i trnden sv hacmi;
hacimsel kapasite; hacimsel sa.
volumetric content: Bir gaz ya da bir svy oluturan
elementlerin, ksm gazlarn hacimsel olarak yzdele
ri; hacimsel kapsam veya muhteva.
volumetric efficiency: Hacimsel verim; volmetrik ve
rim. 1) Mot. bir emme stroku (kursu) srasnda silin
dire emilen hava ya da hava-yakt karm hacmi
nin, strok (kurs) hacmine oran. 2) Pomp, gerek ka
pasitenin kuramsal kapasiteye oran.
volumetric strain: Hacimsel bozulma, ekil deitir
me veya deformasyon.
volumetry: 1) hacimlerin llmesi. 2) hacimsel veya
volmetrik analiz.
voluminosity: Byk hacimli veya iri olma durumu
ya da nitelii.
voluminous: Byk hacime ait; byk; hacimli; iri.

volut e
volute: Mak. a) spiral (sarmal) sekile paras olan; helezon; spiral ksml. b) dairesel ve yanal bileik ha
reketi olan.
volute chamber: Merkezka veya santrfj pompala
rn giderek byyen, Arimet spirali biimindeki
mahfazas ya da keysi; volt hcresi; Hzn basnca
dnmn salar.
voluted: Helezonda (sarmalda) dnen veya salnan.
volute pump: Volt veya giderek genileyen hcreli
difzrsz merkezka bir pompa; volt pompa; vo
lt hcreli pompa.
volute turbine pump: Hem ditzrleri ve hem de vo
lt hcresi olan bir merkezka veya santrfj pompa;
volt trbin pamp; bu pompann rotorunda kazan
lan kinetik enerjinin tm difzrler ve basn hcre
sinde basn enerjisine dntrlr.
volution: 1) dnme; yuvarlanma. 2) helezon dn
veya salnm; kvrlma; bklm.
vortex: 1) ekseni etrafnda dnerek merkezinde va
kum oluturan ve hareketteki herhangi bir eyi e
ken dner su ktlesi; vorteks; girdap; anafor. 2) her
hangi bir gl hava girdab veya anaforu; hortum;
kasrga.
vortex flow: Girdap akm; girdapl akm Bkz. vortex.
vortical: 1) girdap veya anafora ait; anafor veya girda
ba benzeyen. 2) anaforda hareket eden.
vortiginous: 1) hzla dnme: Hareket iin sylenir. 2)
bir girdapta hareket etme; girdap veya anafora ben
zeyen.
voting machine: Toplama makinesi ilkesi ile alan,
bir seimde oylar toplayan, kayt eden ve sayan ma
kine; oy makinesi.
V stern: K taraf V harfi veya gen eklinde olan;
ayna k (gemi iin).

596

vulgarit y
VTOL: Hz ve uu mesafesi uaa, yaps helikopte
re benzeyen, dik ini ve kalk yapabilen hava arac.
V-type engine: Silindirler arasnda V harfi oluturan
makine veya motor; V motor; V makine.
vulcanisation: Bkz. vulcanization.
vulcanite: Ham kauuun byk miktarda (% 25 ve
ya daha fazla) kkrt ile muamele edilmesi ve id
detli s etkisinde biraklmas ile yaplan sert lstik;
ebonit; elektriksel izolasyon, tarak vb. i yapmnda
kullanlr.
vulcanise: Bkz. vulcanization.
vulcaniser: Oto. lstiklerin kaynak edilmesinde kulla
nlan makine; lstik kaynak makinesi.
vulcanization: Ham kauuu kkrt veya onun bile
ikleri ve s ile muamele ederek, dayankl yksek
ve esnek ebonit elde etme ilemi; ebonitletirme;
ebonitletirilen kauuun sertlik derecesi dorudan
iine katlan kkrt miktar ve uygulanan s iddeti
ne baldr.
vulcanize: 1) ebonitletirmek. 2) ebonitlemeye ura
mak. 3) s ile piirerek (oto vb. iin) lstik kayna
yapmak; vulkanize etmek. 4) lstii kkrt ile mua
mele ederek sertletirmek.
vulcanized fiber: Kt hamurunun inko klorrle i
lem grmesi sonucu elde edilen bir yaltm maddesi;
yapay deri olarak da kullanlr.
vulcanized rubber: Kkrt ile tepkiyerek fiziksel zel
likleri gelitirilen lstik.
vulcanizer. Bkz. vulcaniser.
vulgar: Kaba; ham.
vulgar fraction: Baya kesir; ad kesir.
vulgarity: 1) ham, kaba, damtlmam veya distile
edilmemi olma durumu veya nitelii.

w
,
W: Bkz. 1) watt; watts. 2) west. 3) wolfram (tung
sten).
W.(w.): Bkz. 1) warehouse. 2) watt; watts, 3) we
ight. 4) west. 5) width.
wagon: 1) zellikle ar ykleri ekerek tamak iin
kullanlan ak veya kapal, drt tekerlekli trl tat
aralarndan biri; yk arabas. 2) ing. demiryolu yk
vagonu. 3) yk arabas veya yk vagonu ile tamak
ya da nakletmek.
wagonage: 1) yk arabas veya vagonu le tamak.
2) bunun iin denen para; tama creti. 3) vagon
larn tm.
wagonload: Bir vagonun tad veya tayaca yk.
wait: Den. iaret flamas veya bayra; bu flama veya
bayrak ile yaplan iaret ya da sinyal.
wain: Araba; atl yk arabas.
waist: 1) Den. bir geminin st gvertesinin orta ksm
veya ba kasara ile kst gvertesi arasndaki k
sm.
wake: 1) hareket eden bir gemi veya bot tarafndan
suda braklan iz; dmen suyu. 2) bir svda hareketli
bir cisim tarafndan braklan iz.
wake: 1) Den. a) stringer ve borda salarnn birleti
i ksm, b) o. bir ahap geminin gvdesi dna
balanan en ar kaplama veya birka devaml kap
lama.
Walker cycle: Bkz. composite cycle.
walkie-talkie: Kii tarafndan tanabilir kk radyo
verici ve alcs; telsiz telefon; walky-talky biiminde
de yazlr.
walking: ileri geri hareket edebilen; salnm yapabi
len: Hareketli kiri; hareketli kreyn vb. gibi.
walking beam: Buh. Mak. bir ucu piston roda, dier
ucu volana bal, ortasndan tespit edilmi olan ve
gc pistondan eviren afta veya mile aktarmak
iin kullanlan bir kiri.
walkway: Den. zellikle gemilerin aft tnelinde ilet
mecilerin yrdkleri ve bylelikle denetim grevleri
ni yapabildikleri ksm ya da yol; yrme yolu.

walky-talky: Bkz. walkie-talkie.

wall: 1) duvar 2) duvara


ait.
wall, cylinder: Mak. silindir duvar; piston ve
segman- larn zerinde aa yukar veya ileri geri
hareket et tikleri silindir veya silindir gmlei
yzeyi.
wallpaper:
Duvar
kd.
wall pulg: Elekt. gemi, bina vb. lerinde duvarlara do
natlan ve akm almak iin kullanlan ksmlar; priz;
duvar prizleri.
Wankel engine: Krank mili, piston kollar ve
pistonu olmayan, bir keys (mahfaza iinde) devir
hareketi yapan, keli bir rotordan oluan
benzin motoru; dner pistonlu benzin motoru;
Wankel makinesi; d ner pistonlu motor.
Wanklyn soap test: Besi (fid) suyunun sertliini
sap tamak iin uygulanan bir deney; Vanklin
3
sabun de neyi; iersinde 100 cm szlm su

bulunan bir i eye standart sabun zeltisi eklenir,


3
her 0,2 cm sa bun zeltisi ekieniinden sonra ie
iyice alkalanr ve bu durum zelti yzeyinde en az
be dakika da yanacak sabit bir kpk katman
3
oluuncaya dek de vam eder; 1 cm sabun
zeltisi 10 ppm CaCO ' ktrdnden sertlii
bulmak iin, kullanlan sa bun zeltisi 10 ile
arplr.
ward: Kilit dili.
wardroom: 1) bir sava gemisinde tm subaylarn
oturduklar ve yemek yedikleri yer; salon; yemek sa
lonu. 2) bu subaylarn tm.
warehouse: 1) datlmadan nce emtea veya malla
rn topland bina; ambar; antrepo. 2) bir antrepoya
yerletirmek.
war head: Patlayc dolgu kapsayan torpido, roket, f
ze vb. inin ba; sava bal.
warm: 1) bir motor ya da makineyi bir sre bota a
ltrarak iletmeye hazrlamak; stmak 2) scakln
vasat bir dzeye ykseltmek.
warming: Uyarma; ikaz etme; bir tehlike veya arzay
haber verme.
warmish: Bir dereceye kadar scak.
warmth: 1) lml veya vasat derecede s karmak ve
ya yaymak; byle bir sya sahip olma durumu veya

war m u p
nitelii. 2) canl bir vcudun doal ss.
warm up: Yklenmeden nce bir motor, makine vb.
ini bir sre bota altrarak stmak.
warm-up: Bir makinenin altrmaya hazrlk ynn
den stlmas; snma.
warmup time: Trl s makinelerinde, yklenmeden
nce makinelerin stlmalar iin gerekli sre; snma
veya stma sresi.
warn: Uyarmak; ikaz etmek; bir tehlike veya arzay
haber vermek.
warning: Uyarma; ikaz etme; bir tehlike veya arzay
haber verme.
warning device: Uyar veya ikaz cihaz; alarm ya da
bazer gibi bir tehlike veya arzay ses ve kla haber
veren cihaz.
warning unit: Uyar nitesi; Bkz. warning device.
war nose: 1) birincil (primer) ve ateleme mekaniz
masn ve bazan patlayc dolguyu tayan u ya da
balk; sava bal. 2) torpido veya merminin patla
yc ucu.
warp: 1) Den. bir gemiden kazk, amandra vb. ine
verilen bir halat veya savlo; palamar halat. 2) Den.
bir kazk, dok vb. ine balanm halat ile ekerek ha
reket ettirmek. 3) eilmek.
warped: Eilmi; bklm.
warping machinery: Den. gemilerin kstnde bulu
nan ve halat ellelemek iin kullanlan dikey veya ya
tk rgat; halat rgat; palamar rgat.
warping winch: Den. palamar vinci; palamar rgat;
halat rgat; Bkz. warping machinery.
warplane: Savata kullanlan herhangi bir uak; sa
va ua.
warship: Destroyer vb. i gibi savamak zere yapl
m veya silhlandrlm herhangi bir gemi; sava
gemisi.
wash: 1) ykamak. 2) su ve dier bir sv ile ykamak.
3) ince bir metal katman tie kaplamak. 4) Kimy. a)
damtk suyu filtreden geirmek, b) znr madde
sini gidermek iin (bir gaz) bir svnn iinden geir
mek. 5a) maden cevheri, metal, deerli talar vb. ini
ayrmak iin suyu (toprak, kum, akl vb. i) iinden
geirmek, b) bu ekilde (cevher vb. ini) ayrmak. 6)
ykama ii veya ilemi. 7) atk sv. 8) metaller, cev
herler, kymetli talar vb. inden ykanan toprak. 9) s
v eklinde, bir yzeye uygulanan ince metal kat
man.
washable: zellikle hasar vermeksizin ykanabilir.
washdown system: Nkleer bir savata sust sava
gemilerinin st yzeylerindeki nkleer kirlenmeyi te
mizlemek iin kullanlan bir sistem; ana yangn dev
resinden salanan su, kuru borulu bir sprinkler Bkz.
sprinkler system devresi ve nozullardan pskrtle
rek ykama ilemi yaplr; ykayp temizleme sistemi.
washer: 1) metal, deri, lstik vb. inden yaplm ve c
vata kafas veya somun altna konulan yass disk ya
da ember; rondela; pul. 2) bir eyi ykamak iin kul
lanlan makine: Bulak makinesi, amar makinesi
gibi. 3) gazlar ykamak iin kullanlan bir cihaz. 4)
ykayan bir kii.
washer cutter: Ayarlanabilen ulu, dtaki iki ucu
d ap ve ortadaki contann i apn dzenleyen
bir alet; conta kesici; conta kesme aleti; rondela ya
da pul kesici.
washing: 1a) o. bir eyi ykamak iin kullanlan s

598

water
v, b) ykama ile giderilen atk madde. 2a) akarsu ile
maddeyi gtrme ilemi, b) bu ilem ile gtrlen
madde, c) ykama ile elde edilen metal, metal cevhe
ri, deerli ta vb.
washing machine: Elektrik, el, buhar vb. i ile altr
lan ykama makinesi; amar makinesi.
washing soda: Su yumuatcs olarak kullanlan sod
yum karbonat; soda, Na2CO3.10H2O.
washing water: Ykanma suyu.
washing water system. Gem. Mak. ykanma amacy
la banyo ve dulara scak ve souk su salayan, bir
pompa, hidrofor ve borulardan oluan bir devre; y
kanma suyu devresi ya da sistemi.
washout opening: Kazan zarf ve amur dramlarndaki amur ve yabanc maddelerin ykanarak, temizle
nerek dari atlmasn salayan delik; ykama delii;
ykayp atma penceresi.
washout plugs: Buh. Kaza. ykama pencereleri veya
deliklerini kapamak zere kullanlan, genellikle di
ekilmi konik tapalar; ykama tapalar.
wash plate: Bkz. swash plate.
waste: 1) tahrip etmek; harap etmek; mahvetmek. 2)
andrmak; derece derece sarfetmek, harcamak, t
ketmek. 3) derece derece tketilmek. 4) atk; geri ka
lan; daha fazla kullanlmaz; stp; atk rn, atk
kt gibi. 5) ar kullanlan; israf edilen: Enerji gibi.
6a) atklar tamak iin kullanlan.
wasteful: 1) msrif; ziyankr. 2) gereinden fazla kul
lanma; israf etme.
waste heat: Diz. Mot. yksek gl makinelerden at
mosfere atlan egzoz gazlar zerinde bulunan ve bir
blm ie evrilebilecek s; atk s; artk s.
waste heat recovery: D/'z. Mot. egzoz edilen gazlarn
zerinde bulunan snn bir blmnden (scak su,
buhar vb. i) iin yararlanma; atk sdan yararlanma.
waste heat boiler: Atmosfere atlacak egzoz gazlar
nn ssndan yararlanlarak scak su ve 10 bara ka
dar buhar retebilen kazan; atk s kazan; zellikle
yksek gl dizel motorlaryla donatlm gemiler
de kullanlr.
waste pipe: Atk su, pis su, atk buhar vb. ini tamak
iin kullanlan boru; atk borusu.
waste product: Endstrinin kimyasal ilemlerinde reyen istenmeyen maddelerden herhangi biri; atk
rn; atk madde; baz atk maddeler yararl rnle
re dntrlebilirler.
watch: 1) cep saati, kol saati vb. i. 2) Den. a) gemide
mrettebat ve zabitan arasnda, gnn blnd
grev saatlerinden biri; vardiya, b) vardiyada, ou
zaman personelin yars olan mrettebat ksm; vardiyac personel, c) gemi kronometresi. 3) vardiya tut
mak.
watchcase: Bir saatin d veya metal mahfazas.
watch engineer: Den. makine dairesi veya satralda
belirli saatlerde vardiya tutmakla grevli mhendis;
vardiya mhendisi; vardiya makinisti.
watch-keeping: Den. vardiya tutma.
watchmaker: Saat yapan veya onaran kii; saati,
watchmaking: Saatlerin yapm ve onarm ii; saati
lik.
water: 1) kimyasal olarak hidrojen ve oksijenin bilei
i olan ve H 2 0 simgesi ile gsterilen, 32F veya
0C'de donarak buzu, 212F veya 100C'de kaynayarak buhar oluturan sv; su. 2) ime, ykanma

/
w a t erag e
vb. i gibi herhangi bir ekil veya miktardaki su. 3)
o. nehir, gl, deniz vb. i gibi byk su ktlesi.
4a) derinliine gre belirtilen su. b) bir geminin ek
tii su. c) yzeyine gre ifade edilen su: Su stn
de, su altnda gibi. d) bir deniz nehir vb. indeki sevi
yesine gre belirtilen su: Yksek su, alak su gibi.
5) bir tekne vb. i iine szan su: Geminin yapt su
gibi. 6) idrar, tkrk, ter, d vb. i gibi vcuttan
kan sv. 7) ou zaman bir gaz gibi suda znen
herhangi bir maddenin zeltisi: Maden suyu, amonyakl su gibi. 8) su salamak. 9) su ile slatmak. 10)
zayflatmak iin su katmak; sulandrmak. 11a) su ile
altrlan, b) akarsudan treyen: Su gc gibi. 12)
su veya sv kaplama. 13) su ile hazrlanan.
waterage: ng. 1) mallarn su ile tanmas. 2) bunun
creti.
water back: Bir sobann ocann gerisinde bulunan
ve su stmak iin kullanlan bir depo veya kangal bo
ru.
water ballast: Den. safra suyu; Bkz. ballast.
water boat: Den. limanlar veya rhtmlarda bal gemi
lere ime suyu vermek iin kullanlan kk tanker;
su gemisi veya botu.
water-borne: 1) suda yzme. 2) su zerinde yzen.
3) gemideki gibi, su yolu ile tanan.
water box: Buhar kondenserlerinde deniz suyunun
verildii ve oradan borulara getii ksm; boru ayna
lar ile kapaklar arasnda kalan hacim; su kutusu; su
mahalli.
water-box cover: Buhar kondenserlerinin dkme de
mirden yaplan iki kapandan biri; kondenser kapa
water brake: Su freni; Bkz. hydraulic brake.
waterbury pump: Deiken stroklu pompa; Bkz. vari
able-stroke pump.
water calorimeter: Bilinen bir hacimdeki suyun scak
lndaki deiim ile s miktarn len bir cihaz; su
kalorimetresi.
water chest: Buh. Kaza. su blgesi; su mahalli; Bkz.
water space.
water circulation: Suyun doal veya cebr olarak bu
har kazan iinde dolam veya sirklasyonu; su do
lam; dolam ne kadar hzl olursa kazan o kadar
abuk buhar oluturur.
water clock: Akan ya da yksekten den su ile al
an ve zamann llmesi iin kullanlan bir meka
nizma; su saati Bkz. clepsydra.
water column: Su stunu; su ykseklii (m veya mm
H 2 0 trnden).
water conditioning: istenmeyen yabanc maddelerini
gidermek iin suya uygulanan tm ilemler; su slah
etme.
water content: Su kapsam, ierii veya muhtevas
(ya ve yaktlar iin).
water-cool: Borular veya ceketinde su dolam ile
(bir makine vb. ini) ar snmadan korumak.
water coolant: Bkz. liquid metal.
water cooled: Su ile soutulan veya su dolatrlarak
soutulan (motor, makine vb.); su soutmal.
water cooled engine: Su ile soutulan motorlar, ma
kineler vb. i; silindir ceketinde su dolatrlarak, yan
ma sonucu oluan snn bir blmn (% 25-% 30'unu) alan ve onu denize veya atmosfere tayarak so
utulan makine veya motor; su soutmal makine.

599

w a t erglas s
water cooler: 1) ime suyunu bir kangal boru ile buz
veya dier bir soutucu madde iinden geirerek so
utan cihaz; su soutucusu; su kuleri. 2) Mot. maki
nede snan suyun tekrar kullanlmak zere soutul
duu radyatr, borulu veya levhal soutucu, sout
ma kulesi vb. i bir cihaz; soutma suyu kuleri; su so
utucusu.
water-cooling:Dolatrlan su ile ar snmadan koru
ma: Su ile soutulan makinelerde olduu gibi.
water-cooling tower: D/z. Mot. kara tesislerinde silin
dir kapandan kan scak suyu soutmak iin kulla
nlan ve saaklar olan bir kule; su soutma kulesi.
water corrosion : Su ile srekli temasta olan maden
bir maddenin yzeyinde oluan korrozyon; su korrozyonu; su paslanmas.
watercourse: 1) su akm; nehir, ay vb. 2) su kanal;
su yolu.
watercraft: 1) tekne veya gemileri ellelemede yete
nek veya hner. 2) yzme gibi, su sporlarnda maha
ret. 3) tekne, gemi, sal vb. 4) gemi ya da teknelerin
tm; water craft eklinde de yazlr.
water cycle: Suyun okyanuslar, gller, akarsular vb. i
yzeyinden buhar olarak atmosfere gitmesi ve ya
mur olarak tekrar gllere, okyanuslara dnmesi; su
evrimi.
water detector: Su araycs, detektr; depolama
tanklarnda suyun varln saptayan ve uyaran elek
trikli bir cihaz.
water, distilled: Damtma ile elde edilen saf su; i
mek iin uygun olmayp lboratuvarlar vb. i yerlerde
kullanlr; damtk su; distile su.
water drum: A ve D tr su borulu kazanlarda altta
bulunan, buhar domuna (dramna) benzeyen, fakat
daha kk llerde olan silindir eklinde su dolu
bir blm; su domu; su dram.
water ferrule: O/z. Mot. soutma suyunun silindir ce
ketinden silindir kapana aktarlmasn salayan ve
kendisine uygun yuvalara geirilmi olan ykskler
den herhangi biri; su ferul'u.
water, fresh: Bkz. fresh
water.
watergas: Yakt olarak kullanlan ve akkor halindeki
maden kmrne buhar pskrtlerek elde edilen
ve karbon monoksit ile hidrojenden oluan zehirli
bir gaz; su gaz.
water-gas tar: Su gaz yapm srasnda, yksek scak
lkta petrol gazlarnn krakingi sonucu elde edilen
katran; su gaz katran.
water gauge: 1) bir tank, buhar kazan vb. inin iinde
ki su seviyesini gsteren, genellikle cam bir boru
dan oluan bir cihaz; su gstergesi; birleik kaplar il
kesine gre alr; Gem. Mak. tesviye iesi. 2) bir
akarsu veya kanalda su dzeyi veya akm miktarn
lmek iin kullanlan bir cihaz.
water-gauge glass: Su gstergesi; tesviye iesi;
Bkz. water gauge.
water-gauze protector: Diz. Mot. karter patlamas
s rasnda alevin makine dairesine kmasn
nlemek
iin
karter kapaklarndaki
emniyet
valflarna donat lan 0,3 mm apndaki yumuak
tellerden rlerek ya plan tl grnmndeki
koruyucu; deliklerinden ge en alevin scakln
0,5 m iinde, 1500C'den 250C'ye kadar
drebilir.
water gland: Bkz. water seal; water-sealing gland.
waterglass: Bkz. water glass.

water glass
water glass: 1) suda znerek renksiz, urup kva
mnda bir sv oluturan sodyum silikat veya potas
yum silikat; yumurtalarn korunmas, baz segmanlarn yzeylerinin kaplanmas, aktan oto radyatrleri
nin kk atlak vb. lerinin szdrmaz hale getirilme
si vb. ilerde kullanlr. 2) cam, su gstergesi; tesvi
ye iesi. 3a) cam su barda, b) camdan yaplm
su kab. 4) su altndaki eylere bakmak iin, alt cam
olan boru veya kutu. 5) su saati; Bkz. clepsydra.
water hammer: 1) iinde hava olmayan ve su kapsa
yan szdrmaz bir biimde yaplm cam bir boru: Ka
tlarn ve svlarn vakum iinde ayn miktarda dt
n kantlamak iin kullanlr ve salland zaman
su, tpn ularn dverek ekice benzer bir ses
karr. 2a) iinde su bulunan bir borudan geirilen ta
ze buharn neden olduu ses. b) Buh. Kaza, ana
stop valf hzl ald zaman, bir ksm buharn youmas nedeniyle buhar devresinde oluan vurun
tu; su ekilemesi. c) musluk an kapatld zaman
borudaki su vuruntusu, d) su devreleri veya borular
da bulunan hava nedeniyle oluan vuruntu ya da g
rlt.
water-hammer: Buhar borusunda olduu gibi, vurun
tu ya da grlt.
water hammering: Souk stim devresine bol miktar
da buhar verildii zaman oluan ar bir titreim ya
da grlt; buharn bir blmnn youarak su ha
line gelmesi ve dier blmnn bu suyu sktrma
s olay; su ekilemesi.
water, hard: Bkz. hard water.
water header: Su hederi, kaln ve ince su borulu ka
zanlarda buhardramnn altnda bulunan ve ona k
sa, byk apl borularla bal olan, dikdrtgen priz
ma eklindeki ksm; heder; n heder veya arka he
der; bunlar birbirlerine paralel olup, aralarnda yatay
la 12-18'lik a yapan su borular uzanr.
water horsepower: Boaltt su G (kg/dakika) ve
toplam hedi (H m) olan bir pompa iin su beygirgc; GxH/60x75 forml ile hesaplanr.
water indicator: Buh. Kaza. su seviyesinin saptanma
snda kullanlan su seviyesi alarm, tesviye ieleri
ve tecrbe musluklarnn genel ad; su gstergesi.
wateriness: Sulu olma durumu veya nitelii.
watering pot: Bitkileri sulamak iin kullanlan delikli
bir bal (nozulu) bulunan szgeli bir su kab.
water injection: Su pskrtme; zellikle: a) Gaz.
Trb. kompresr giriinde altrma havas iine per
formans gelitirmek, b) havaszlandrma stcsnda
buharla karmas ve snmasn salamak, c) ak
besi suyu (jet) kondenserlerde egzoz buharn youturmak amacyla su pskrtme.
waterish: Bkz. watery.
water-jacket: Su ceketi ile donatmak (bir motoru).
water jacket: iinde su dolatrarak bir eyi soutmak
veya scakln sabit tutmak iin kullanlan bir su
hacmi; zellikle iten yanmal bir makinede silindir
lerle blok arasnda bulunan soutma suyu hacmi;
su ceketi; silindir ceketi; cylinder jacket biiminde
de kullanlr.
water jet: nce, yksek basn ve hzla pskrtlen su
n demeti; su huzmesi; su jeti (havaszlandrma s
tcs vb.lerindeki gibi).
water jet ejector: Bkz. steam ejector, steam injec
tor.

600

w a t er p roo f
water jet propulsion: Bir su pompasnn impelerinin
salad byk miktardaki suyun bir nozuldan kar
ken salad yksek hzn tepkisi ile yrtlen (tek
ne, bot, gemi vb. i); su huzmesi (jeti) ile yrtme ve
ya tahrik.
waterless: Susuz; kuru.
water level: 1a) durgun suyun dzeyi, b) bunun yk
seklii. 2) yeralt suyunun st snr veya limiti. 3) bir
cam tp, iinde su kapsayan bir tesviye cihaz.
water-level gauge: Buhar kazanlarnda fayrap seviye
sini gstermek zere kullanlan, ou cam boru ek
lindeki bir alet; bir taraf kazann buhar ve dier tara
f ise su blgesine balanmtr ve bileik kaplar ilke
sine gre alr.
waterline: Bkz. water line.
water line: 1) deniz (su) yzeyinin bir gemi veya tek
ne bordasnda bulunduu hat; su hatt; su seviyesi
veya dzeyi. 2) tam ykl, yar ykl veya bo oldu
u zamanki batma miktarn belirtmek iin, gemi teknesindeki deiik yksekliklere iaretlenmi trl pa
ralel hatlardan biri.
water-logged: Hemen hemen su seviyesine kadar
batm ii su dolu, ar hareketli: Tekneler veya y
zer cisimler iin sylenir. 2) ii su dolmu.
water main: Bir boru sisteminde su tayan ana boru.
waterman: 1) teknelerde alan veya onlar elleleyen kii; kayk; sandalc. 2) krek ekmede yete
nekli kii; kreki.
watermanship: 1) bir kayknn ii; grevi veya yete
nei; kayklk; sandalclk. 2) krek ekme vb. inde
yetenek; krekilik.
watermark: Suyun ykselme snrn (limitini) gste
ren bir iaret.
water meter: Bir boru vb inden akan suyun miktarn
len ve kayt eden bir cihaz; su sayac.
water-methanol injection: Bir turbojet makinesinin
veya motorunun havalanma srastn (tepkisini) yakla
k olarak % 12-% 15 oaltmak iin kompresr girii
ne pskrtlen su ve metil alkol karm; su-metanol pskrtme.
water mill: Makinesi su tarafndan altrlan bir deir
men; su deirmeni.
water of crystallization: Kristalleme veya billurla
ma suyu; bir tuzla birleerek hidrat oluturan belirli
saydaki su molekl; rnein sulu potasyum karbo
nat, K 2 CO 3 H 2 O ve mavi vitriyol ya da bakr slfat,
CuS0 4 .5H 2 0.
water ejector: Bkz. stim ejector.
water of hydration: Hidrat oluturmak iin bir madde
ile kimyasal olarak birleen su.
water, permanently hard: Kaynatldktan sonra sert
kalan su; sabit veya daimi olarak sert su; kalsiyum
ve magnezyum klorr ve slfat ierir.
water pipe: 1) su tamak iin kullanlan boru; su bo
rusu. 2) tmbeki dumannn su iinden geirildii
alet; nargile.
water power: Makine vb. altrmak iin kullanlan
akarsu veya dklen suyun gc; su gc. 2) bu e
kilde kullanlabilen, yukardan den su. 3) bir deir
men tarafndan sahip olunan su hakk veya imtiyaz.
water pressure: 1) arl nedeniyle su basnc 2)
mekanik anlamda su basnc.
waterproof: 1) zellikle lstik, plstik vb. ile ilemlenerek suyu geirmeyen: Kuma, elbise vb. iin syle-

w a t e r pum p
nir. 2) su geirmez kuma veya dier madde. 3)
ng. su geirmez malzemeden yaplm yamurluk
veya pardes.
water pump: Den. ime, ykanma, soutma, dolam
vb. salamak zere kullanlan pompalardan herhan
gi biri; su pompas.
water, pure: Bkz. pure water.
water purification: Besi (fid) suyu devrelerinde su
yun artlmas veya yabanc maddelerinden temizlen
mesi, rnein hotvelde yaplan ilem.
water regulator: Bkz. feed water regulator.
water reservoir: Su deposu; su rezervuar.
water resistance: Suyun direnci veya mukavemeti;
hidrodinamik diren.
water-ring pump: Rotorun merkezkak olarak dona
tld dairesel bir alma hcresinden oluan ve ro
torun afta (mile) bir kama ile bal olduu pompa;
su emberli pompa; ou zaman vakum pompas
olarak kullanlr ve maksimum % 99,5'e kadar va
kum retebilir.
water, salt: Bkz. salt water.
water sample: Analiz ya da tahlil edilmek zere ime
ya da deniz suyundan alnan numune; su rnei; su
numunesi.
water sapphire: Bazan mcevher olarak kullanlan
koyu mavi renkli, saydam bir iolit Bkz. iolite tr; su
safiri.
water, sea: Bkz. sea water.
water seal: Kara tesislerinde kullanlan sabit devirli
buhar trbinlerinin boazlarnn szdrmazln sala
yan, bir depo ve rotorafta bal bir pompa rotorun
dan (impelerden) oluan donanm; trbin boazlar
na basnl su vererek szdrmazlk salar; hidrolik
glend; hidrolik szdrmazlk sistemi.
water sealing gladn: Kondenserleri tahliye eden pom
palarn (youum pompalar) boazlarnda su ile sz
drmazlk salayan sistem.
water separator: Scak denizlerde alan dizel motor
lu gemilerin ar doldurma havas devresinde bulu
nan ve hava iindeki nemi ayrmak iin kullanlan bir
cihaz; su separatr veya ayrcs.
water-screen: Buh. Kaza. ocak tabanna yerletirilen,
su borularnn oluturduklar perde; su perdesi:
Ocak tabannn su ile soutulmasn ve buhar retil
mesini salar.
water-soak: Su ile slatmak; doyurmak veya iba hali
ne getirmek.
water, soft: Bkz. soft water.
water softener: Boraks ve sodyum karbonat gibi, su
dan sertlik gidermek iin kullanlan bir kimyasal
madde; su yumuatc.
water softening: Sert sulardan sertliin giderilmesi
i lemi; su yumuatma; suyun sertliini giderme, a)
ge ici sertlik su kaynatlarak giderilir, b) toplam
sertlik ise sodyum karbonat, deterjanlar ve doal
veya ya pay zeolit ve hegzametafosfat ile giderilir.
water-soluble: Suda znebilir: zellikle baz vita
minler iin sylenir.
water space: Alev borulu kazanlarda tm hacmin
2/3' ve su borulu kazanlarda buhar dramnn 1/2'sini oluturan hacim; su blgesi, su mahalli; su hac
mi.
waterspout: 1) suyun akt delik, boru ya da mus
luk. 2) su hortumu; deniz hortumu.
water steam: Bkz. steam.

601

w a t e r s t ea m
water still: Su damtma cihaz; imbik; distiller.
water supply: 1) bir blge veya yerde kullanlmak
zere hazr su. 2) bu tr suyu depolamak iin depo,
rezervuar vb. gibi bir sistem. 3) su kayna.
water system: Bkz. water supply; su tesisat; su
siste mi.
water tank: Den. ime, ykanma veya deniz suyu de
polamak iin kullanlan tanklardan herhangi biri; su
tank.
water, temporarily hard: Kaynama ile yumuayabilen su; geici olarak sert su; kalsiyum ve magnez
yum karbonat kapsar.
watertender: Buh. Kaza. Tesviye iesindeki su sevi
yesini izleyen kii veya cihaz.
watertight: Su geirmez; su szdrmaz.
watertight bulkhead: Den. ou zaman gemilerin
ba ve k taraflarnda bulunan ve su geirmeyen
blme; su gemez perde.
watertight door: Den. kapatld zaman bir blme
den dier blmeye suyu geirmeyen veya szdrma
yan kap ya da kaporta; su gemez kap.
watertight joint: Su geirmez conta; su szdrmaz
conta.
water tower: 1) su depolamak ve su sisteminde ba
sn eitlemek iin kullanlan ykseltilmi bir tank. 2)
yksek basnl hortum ve balklar ile ok yksekle
re kaldrmak iin kullanlan bir yangnla sava ciha
z.
water trap: 1) Mot. yakt devresinde bulunan ve yakt
tan suyu ayrmak iin kullanlan cam kapl bir filtre;
su kapan; su filtre etme veya szme fincan. 2) yk
sek gl dizel motorlar makine alt (samp) tanklar
nn havalandrma borularnda youan buharn, su
olarak samp tanka dnmesine engel olan bir cihaz;
su kapan; Gem. Mak. su trab.
water treatment: Buh. Kaza. besleme suyunun kazanta ya da ksr oluturmasn ve korrozyonu nle
mek amacyla, kazan suyunun bir takm kimyasal bi
leiklerle, slah edilmesi ilemi; su slah.
water tube: Su borulu kazanlarda kullanlan dz ya
da kvrk ve trl aplardaki delik ekme borulardan
herhangi biri; su borusu; iinden su ve dndan kz
gn yanma rnleri geer.
water tube boilers: Bkz. boilers, water tube.
water turbine: Suyun potansiyel (duraan) enerjisini
kinetik enerjiye dntren bir makine; su trbini;
bir rotorun evresinde bulunan ve suyun arpt ka
natlardan oluan bir makine; hidrolik santrallarda b
yk g reteci olarak kullanlr.
water vapor: 1) zellikle kaynama noktasnn altnda
olduu zaman, havadaki gibi, pus eklinde ve minik
paracklar (partikller) eklindeki su. 2) suyun gaz
hali; Bkz. steam.
water wail: ince su borulu heder tr kazanlarda,
oca n kar ve yan duvarlar, bazan tabanna yan
yana yerletirilmi ve bir hedere balanm su
borularn dan oluan duvar; ocak dna kamas
olas sy tut mak ve hzl buhar retmek iin
kullanlr; su duvar.
water washdown system: Bkz. washdown system.
water wave: Su dalgas; byk zirveli dalga.
waterway: 1) iinden veya boyunca suyun akt bir
kanal veya kk rmak. 2) akarsu, kanal gibi tekne
ler, gemiler vb. iin yeterince geni ve derin olan
herhangi bir su ktlesi; su yolu.
water wheel: Akarsu veya yksekten den su tarafn-

w a t er w ork s
dan dndrlen, ou zaman g elde etmek iin
kullanlan bir dolap. 2) evresinde kovalar bulunan
ve su ekmek iin kullanlan bir dolap; su dolab; su
tekeri.
waterworks: 1) kasaba, ehir vb. ine su salamak
iin kullanlan depo (rezervuar), pompalar, borular
vb. sistemi; su sistemi. 2) byle bir sistemde makine
leri, tortu havuzlar, filtreler vb. i ile birlikte pompa is
tasyonu.
waterworn: Akarsularn etkisiyle anm, dzeltilmi
veya parlatlm.
watery: 1) suya ait; su ile ilikili. 2) su kapsayan; su
yu bol; slak. 3) bulutlar gibi, yamur getiren 4) su
gibi; suya benzeyen. 5) sulandrlm.
watt: 10*7 erg/saniye, 1 volt-amper, saniyedeki 1 jul'lk i (J/s), yaklak 10 200 gram-cm/saniye; 1/746
beygirgc, jul/saniyeye eit olan bir g birimi;
vat; W ksaltmas ile belirtilir.
wattage: 1) akm iddeit ve gerilimin arpm ile he
saplanan, vat trnden belirtilen elektrik gc mikta
r. 2) verilen bir ara veya cihaz altrmak iin ge
rekli toplam vat miktar veya says.
watt-hour: Elekt. saatte 1 vata eit olan elektriksel
enerji veya g birimi; vat/saat.
watt-hour meter: Bir elektrik devresinin enerjisini
kilo- vat-saat trnden lmek iin kullanlan bir
cihaz; enerji ler; enerji sayac; vat-saat metre.
wattless: Elekt. g faktr sfr olan alternatif akm
veya alternatif akmn reaktlf bileenini belirtir; vatsiz; bu durumda akm ile potansiyel ya da gerilim
arasndaki faz fark 90'dir; gc olmayan; tm ola
rak gsz.
wattmeter: Elekt. ou zaman datm tablolar
zerin de bulunan ve devrede tketilen gc vat (W)
trn den belirten bir cihaz; vatmetre; akm ve
gerilim bo binlerinden oluan bir l cihaz;
elektrik devreleri ne seri-paralel olarak balanr.
wattmeter, electrodynamic: Akm veya sabit bobini
ykle seri, hareketli ya da gerilim bobini ykle para
lel bal bir vatmetre; elektrodinamik vatmetre.
wave: 1) ileri geri ve aa yukar oluan eri eklin
de hareket etmek; dalgalanmak. 2) el, kol, k vb.
ini ileri geri hareket ettirerek iaret vermek. 3) bir s
v boyunca meydana gelen kntl ve girintili eri;
dalga. 4) su; zellikle deniz suyu veya dier bir su
ktlesi. 5) elektrik akm veya gerilimin periyodik bir
deiimi. 6) Fiz. s, k, ses vb. inin iletiminde oldu
u gibi, hava veya baz dier maddelerde titreim,
nabz at vb. i tarafndan oluturulan bir dizi impulslardan herhangi biri.
wave band: Radyolarda kullanlan snrl dalgaboylar
alan; dalga bant.
wave, damped: Madde tarafndan enerjinin emilmesi
nedeniyle, zamanla amplitd azalan bir elektrik dal
gas; snen dalga; snm dalga.
wave, elacstic: Elstik ya da esnek bir maddede yay
lan mekanik bir dalga; esnek dalga.
wave form: Sinusoidal, testere dii, kare, karmak
dalga ekillerinden herhangi biri; dalga formu; dal
ga ekli.
wave frequency: Bir dalgann titreim miktar; dalga
frekans; bir dalgann 1 saniyede oluturduu peri
yot says.
wave front: Fiz. dalga snr.
wave guide: Enine kesiti ou zaman daire veya dik
drtgen eklinde olan metal bir tpten oluan ve

602

way
mikrodalgalar veya 300 megasiklden byk frekansl
dalgalar iletmek iin kullanlan bir elektrik iletkeni;
dalga gayt; dalga klavuzu.
wave length: 1) birbirini izleyen iki dalgann belirli
noktalar arasndaki mesafe; dalga boyu. 2) Fiz. bir
dalgann geliimi ynnde, ayn fazl herhangi bir
noktadan sonraki noktaya llen mesafe.
wavelet:
Kk
dalga;
dalgack.
wavellite: Beyaz, yeilimsi sar veya kahverengi, yar
saydam, cama benzeyen bir bileik; sulu almin
yum fosfat.
wave, long: Bkz. long wave.
wave, medium: Bkz. medium wave.
wave motion: Dalgalarn ileri hareketleri tarafndan
bir madde iinde enerjinin aktarlmas; dalga hareke
ti.
wave number: Birim uzunluktaki dalgalarn says;
dalga says; uzunluk birimi olarak dalgalarn says;
dalga boyu.
wave power: Rzgr veya dier nedenlerle oluan ve
nemli enerjiye sahip okyanus dalgalarnn enerjisi;
dalga gc.
wave, short: Bkz. short wave.
wave, surface: 1) iki sv fazn ayran serbest yzey
zerinde bozunma dalgas. 2) Dnya yzeyine para
lel olarak hareket eden bir elektromanyetik dalga bi
leeni; yer dalgas.
wave train: Ayn kaynaktan kan ve ayn ynde hare
ket eden dalga gruplarnn dizisi; dalga dizisi.
wave velocity: Bir dalgann ileriye doru hareket
eden zirvesinin hz; dalga hz.
wax: 1) petek yapmak iin arlar tarafndan karlan,
ekil verilebilir, donuk sar renkli bir madde; balmu
mu; soukta sertleir, scakta yumuar ve yaklak
64,5C (148F)'de erir; suda znmez, mum vb. i
yapmnda kullanlr. 2) bunun gibi herhangi ekil ve
rilebilen bir madde: a) parafin; mum. b) kulak mu
mu, c) bitki ve hayvanlarn verdikleri balmumuna
benzer herhangi bir madde, d) ayakkabclarn diki
iplerine srdkleri reineye benzer madde, e) m
hr mumu. 3) esterler, ya asitleri, serbest alkoller
ve hidrokarbonlarn oluturduklar maddeler grubu
nun herhangi biri. 4) balmumu ile ovmak, parlat
mak, kaplamak veya muamele etmek; balmumu sr
mek. 5) balmumundan yaplm.
wax: 1) dayankl, iddeti, hacmi vb. inde byme.
2) aydnlk ksmnn lsnde bymek; tedricen
(derece derece) tam olmak: Ay iin sylenir. 3) ol
mak; bymek.
waxen: 1) balmumundan yaplm. 2) beyazl, yu
muakl, solukluu, ekil verilebilir vb. oluu mu
ma benzeyen. 3) mum ile kapl.
waxiness: Mum gibi olma durumu veya
nitelii.
wax paper: Balmumu veya mum ile nem geirmez ya
plan bir tr kt; yal kt.
waxy: 1) mum ile kapl; mumdan yaplm; mumlu. 2)
tabiat ve grn muma benzeyen.
way: 1) yol, cadde, patika vb. 2) bir yerden dier bir
yere gitmek iin kullanlan gzergh veya rota. 3)
bir eyi yapma tarz veya yntemi. 4) gelime veya
terakki. 5) hareket yn. 6) Meka. torna tezgh ta
ycs vb. inin yata boyunca hareket ettii yzey.
7) Gem. n. yeni yaplm bir gemiyi kaydrarak de
nize inmesini salayan aa veya maden kzak; ge
mi kza.

waybill
waybill: Den. mallarn listesi veya tama talimatlar
iin dzenlenen belge; manifesto.
ways bearing: Bkz. guide; gayt.
way shaft: Bkz. rock shaft.
way train: Hat zerindeki tm istasyonlarda duran
tren; yerel tren veya yolcu treni.
w.b.: Bkz. water ballast.
weak acid: Sulu bir zeltide ksmen iyonlaan bir
asit; zayf asit, rnein okzalik asit, COOH.COOH.
weak base: Zayf baz; sulu bir zeltide ksmen iyon
laan bir baz.
weak battery: Mot. boalm veya dearj olmu ak;
arj zayflam ak; arja gereksinimi olan ak.
weak electrolyte: Zayf elektrolit; iyonlatrc bir z
cde (ounlukla su) tam olarak iyonlamayan ve
elektrik iin zayf bir iletken olan elektrolit.
weak field: Flks veya ak younluu az olan bir
manyetik alan; zayf alan.
weak mixture: Benz. Mot. hava-yakt karm oran
16/1 veya daha byk olan, benzini az ve havas
fazla olan karm; fakir karm; fakir hava-benzin ka
rm.
weak spring: Zayf yay.
weak spring card: Zayf yay kart; Bkz. weak spring
diagram.
weak spring diagram: Diz. Mot. drt ve iki zamanl
makinelerin silindirlerinden zayf yayla alnan p-V di
yagram; supaplarn veya portlarn durumlarn de
netlemek iin alnr.
weapon: 1) sava iin kullanlan herhangi bir alet; si
lh. 2) bu ekilde kullanlan herhangi bir organ (hay
van ve bitkiler iin).
wear: 1) gstermek (bayran): Bir gemi iin syle
nir. 2) sabit kullanm, elleleme, srtnme vb. tara
fndan zayflamak, tketilmek veya azaltmak; andr
mak; ypratmak. 3a) kullanma, srtnme vb. inden
gelen tedrici zayflama, kayp veya anma, b) bu tr
kaybn miktar. 4) kullanm, srtnme vb .inden ge
len zayflama veya kayba dayanma yetenei.
wear: Den. boci alabanda.
wearable: Anabilir; anmaya uygun.
wear and tear: Kullanmdan gelen kayp ya da hasar.
wear diagram: Diz. Mot. krank jurnallerinin anma
miktarn gsteren diyagram; anma diyagram.
wear down: 1) anmak; ypranmak; srtnme vb. i
nedenlerle kalnlk veya arln kaybetmek. 2) yo
rulmak; tkenmek (malzeme iin sylenir).
wear dow gauge: Anma ler; Bkz. plate gauge.
wear gauge: Mak. kam, segman yuvas vb. i herhan
gi bir parada anma miktarn lmek iin kullan
lan alet; anma mastar, anma gstergesi; anma
ler.
wear, heavy: Ar anma.
wearing: Anma; andrma.
wearing rate: Anma miktar.
wear inhibitor: Anma yavalatc veya nleyici (mad
de vb.).
wear off: Yava yava veya tedricen tkenerek yok ol
mak.
wear cut: 1) srekli kullanm veya anma nedeniyle
kullanlmaz hale gelmek. 2) derece derece sarfetmek ya da eskitmek.
wear, rapid: Hzl anma.
wear rate: Anma miktar.

603

wedging
wear resistance: Anma direnci; anmaya dayanm.
wear resistant: Anmaya dayankl.
wear resistant material: Anmaya dayankl malze
me.
wear ring: ok kademeli besi (fid) suyu pompalarn
da, kademeler arasnda veya ilk girite, yksek su h
z nedeniyle oluacak anmay nlemek iin kullan
lan ember; anma emberi; anma ringi.
weather: 1) scaklk, nem, bulutluluk vb. ine gre be
lirli yer ve zamanda atmosferin genel durumu; hava;
hava durumu. 2) zararl veya kt atmosfer koulla
r, frtna, yamur vb. i. 3) kurutmak, havalandrmak
iin havann veya atmosferin etkisine brakmak. 4)
atmosferin etkisine brakarak andrmak, rengini
bozmak, ayrtrmak. 5) Den. rzgrst tarafna
(burun, kayalk vb. inin) gemek.
weather beam: Den. bir geminin rzgra bakan tara
f.
weatherboard: Den. bir geminin rzgrst taraf.
weather-bound: Kt hava nedeniyle geciken veya
duran (gemi, uak vb) .
weathercock: Rzgrlk; dnerek rzgrn estii y
n gsteren ok; weather vane biiminde de kullan
lr.
weather deck: Den. hava ve deniz etkilerine ak, ko
runmasz gverte.
weather gauge: 1) rzgr stnde bir avantaj durumu:Dieri ile ilikili olarak bir gemi iin sylenir. 2)
herhangi bir avantaj durumu.
weatherglass: Atmosfer basincindaki deiimleri gs
tererek havay tahmin etmek iin kullanlan bir ci
haz; barometre veya benzer bir alet.
weatherly: Den. rzgraltna ok kk dme ile rz
gra yakn seyreden.
weather map: Barometrik basnlar, scaklklar, rz
gr hz ve yn vb. ini gstererek verilen bir yerin
hava durumunu gsteren harita.
weatherproof: 1) hasar grmeksizin rzgr, yamur,
kar vb. inin etkisinde kalabilen. 2) havaya dayankl;
rzgr geirmez.
weatherseal: Oto. lstik, plstik veya keeden yapl
m kaporta fitili.
weathership: Hava tahmini ya da gzlemi yapmak
zere kullanlan, meteoroloji cihazlar ile donatlm
bir gemi; hava (rasat, gzlem) gemisi.
weatherstrip: Bkz. weatherseai.
weather station: Hava durumunun incelendii, kayt
edildii ve tahmin yapld yerdeki ofis; meteoroloji
istasyonu.
weather vane: Bkz. weathercock.
web: Meka. a) stifnerler, postalar veya dier ar yap
elemanlar arasndaki ince levha; yapnn veya ele
mann ortas, b) bir testere, anahtar vb. inin az.
web, crank: Bkz. crank web.
web displacement: Bkz. cankshaft deflection.
8
weber: 1) manyetik flks ya da aknn 10 maksvele
eit olan birimi. 2) gemite kulon veya amper, son
ra maksvel.
wedge: 1) ktkler yarmak, arlklar kaldrmak, yap
lar kuvvetlendirmek vb. iin kullanlan aa ya da
metalden yaplm sert bir para; takoz; kama; ksk.
2) ekli kamaya benzeyen herhangi bir ey. 3) bir
kama (takoz) ile yarmak. 4) ksk ile sktrmak.
wedging: Kamalama; takozlama.

wedgy
w edgy: ekil veya kullanm kama, takoz veya kskya
benzeyen.
wee: 1) ok kk; minik. 2) bir para; azck; zellik
le ksa zaman.
week: 1) yedi gnlk bir periyot; hafta. 2) yedi gn
lk periyottaki alma saati veya i gn.
weekly: 1) bir hafta sren veya devam eden; haftalk.
2) her hafta yaplan, vukubulan, grnen, denen
vb. 3) bir haftaya ait veya her hafta. 4) haftada bir
kan (mecmua, dergi vb.).
W ehnelt cylinder: Alt taraf teirg (tl) ile kapl, bir
elektron tabancasnda kullanlan ve katotu evrele
yen metal silindir; Wehnelt silindiri.
weigh: 1) terazi veya kantar ile arln saptamak
ve ya tartmak. 2) el ya da ellerle bir cismin
arln tahmin etmek iin kaldrmak. 3) Den. vira
etmek ve ya kaldrmak (gemi demirini). 4) arla
sahip ol mak; ar olmak; zellikle belirli bir arla
sahip ol mak. 5) yklenmek; aaya bastrmak. 6a)
demiri vi ra etmek. 5) seyire balamak.
weighbridge: Kamyon, vagon vb. lerini tartmak iin
yol kenar vb. yerlere yerletirilen geni platformiu
baskl.
weighing scale: Yayl terazi; yayl baskl.
weight: 1) yerekim alanna yerletirildii zaman, bir
cisme uygulanan kuvvet. 2) arlk miktar veya nice
lii. 3a) herhangi bir arlk veya ktle birimi, b) by
le birimlerin sistemi, c) tartmak iin bir terazi veya
basklde kullanlan metal, odun vb. inden yaplm
standart arlktaki para; dirhem. 4) arlk olsun di
ye kullanlan herhangi bir madde bloku veya ktlesi,
zellikle: a) ktlar yerinde tutan arlk; kt arl
, b) bir mekanizmay altrmak iin kullanlan
arlk (saatlerdeki gibi), c) denge salamak iin kul
lanlan arlk: Oto tekerleklerindeki gibi. 5) arlk
eklemek. 7) arln arttrmak amacyla (iplik ve ku
ma) bir metal tuzu zeltisi ile muamele etmek.
weight,
atomic:
Bkz.
atomic
weight.
weight cargo: Gemi ambarlarnn dibinde kalarak az
hacim kaplayan, fakat arl fazla olan yk; ar
yk (maden cevheri gibi).
weighted safety valve: Arlkl emniyet valf; Bkz. sa
fety valve.
weight, equivalent: Bir elementin 1 ksm hidrojen ve
8 ksm oksijenle birleen veya yer deitiren arl
; edeer arlk.
weight, formula: yonik bir bileiin formldeki atom
arlklarnn toplam; forml arl.
weight, gram-atomic: Bir elementin gram ile belirti
len atom arl.
weight, gram-molecular: Bkz. molecular weight.
weightily:
ok
ar
bir
biimde.
weightiness: ok ar olma durumu veya nitelii.
weight, molecular: Bkz. molecular weight.
weighty: ok ar olan; ok ar.
weir pump: Buhar kazanlarna su salayan pistonlu
bir pompa; Gem. Mak. viyer pompas (ticar bir mar
ka).
w eld: Dvlecek veya preslenecek ekilde, eriyince
ye veya yumuayncaya kadar starak (metal para
larn) birletirmek; kaynak etmek; kaynak yapmak.
2) kaynak olmak. 3) kaynak. 4) kaynak ile oluan
birleme; kaynakl balant.
weldable: Kaynak edilebilir; kaynakla eklenebilir; kay

604

w es t

naa gelir.
w elded: Kaynakl (yap vb.); kaynakla yaplm.
welded construction: Kaynakl yap; kaynakla yapl
m yap.
welded hull: Den. kaynakl tekne; kaynakla yaplm
tekne; yapmnda kaynak kullanlan tekne.
welded joint: Kaynakl balant; kaynak balants.
welded seam: Kaynakl diki; kaynak dikili.
welder: Kaynak yapmnda uzman kii;kaynak; kay
nak ustas.
welder's helmet: Kaynak bal.
welding electrod: Kaynak elektrodu; kaynak
ubuu.
welding: Kaynak yapma, etme veya olma.
welding filler: Kaynak dolgu ubuu.
welding flux: Mak. kaynak ilemi srasnda snan
me tallerin oksitlenmesini nleyen toz; kaynak tozu;
bo raks.
welding machine: Kaynak yapmnda kullanlan maki
ne; kaynak makinesi.
welding powder: Bkz. welding flux.
welding, spot: Nokta kayna; Bkz. tack welding.
welding torch: Oksi-asetilen kaynanda kullanlan
aluma; kaynak alumas.
weldless: Kaynaksz ya da dikisiz (boru vb. i).
well: 1) topraktan su akm; doal kaynak; memba. 2)
yeralt suyu, gaz, petrol vb. salamak iin alan de
rin artezyen, petrol kuyusu vb. 3) kuyuya benzeyen
trl derin boluk veya kapal yerler; zellikle: a) bi
nalarn merdiven boluu, b) aydnlatma boluu,
c) asansr boluu, d) sintine kuyusu, e) balk teknelerindeki livar. 4) sv tamak iin kullanlan her
hangi bir kap: Mrekkep hokkas gibi.
well-appointed: Mkemmel olarak donatlm veya
tehiz edilmi (gemi); tam olarak dengelenmi, ayar
edilmi ve dzenlenmi.
well-found: Uygun ekilde ve laykiyle donatlm ya
da tehiz edilmi (gemi).
wellsite: Alminyum, baryum, kalsiyum ve potasyu
mun renksiz veya beyaz kristalli alminyum, bar
yum, kalsiyum ve potasyum silikat, (Ba, Ca,
K )AI Si O .3H O.
2
2
3
10
2
wel-worn: ok eskimi; ok kullanlm.
W elsbach burner: Tl fitili toryum oksit ve yaklak
% 1 seryum oksit ile doyurulmu bir gaz oca;
yakld zaman fitili akkor haline gelir ve parlak,
hafif yei limsi bir k yayar; Velsbah yakcs.
W elsbach mantle: Toryum ve seryum oksitlerden tl
eklinde yaplm bir gazoca gmlei veya fitili;
yanmadan oluan s tl gmlei akkor haline getirir
ve onun k enerjisi yaymasna neden olur; Velsbah
tl fitili.
W--engines:
Silindirlerinin
dizilii
W
harfine
benzeyen dizel motorlar; W-makineler.
wernerite: Alminyum ve kalsiyumun silikat olan mi
neral; bir miktar soda ve klor kapsar; skapolit; vernerit.
west: 1) yzn kuzeye dnen bir kiinin solunda ka
lan yn; Gnein batt yn; bat; garp. 2) bir pusu
la zerinde dounun dorudan zt tarafnda bulunan
nokta. 3) bu yne doru; batya; batda. 4) Dnya
nn bat ksm, bat yarmkre ya da bat yarmkre
ve Avrupa. 5) Bat Roma imparatorluu. 6) batdan.
7) bir anakara, memleket vb. inin bat ksmn belir
ten.

westing
westing: Den. batya seyreden bir gemi tarafndan al
nan mesafe.
westinghouse bearing: Vestinhavz yata; ana trbin
lerde rotoraft yata olarak kullanlr ve radyal ve eksenel ayarlamalara msaade eden bir tr kresel ya
tak.
westinghouse brake: Oto, vestinghavz freni; bu tr
haval fren.
W eston cell: Elektromotor kuvvetin standart olarak
kullanlan birinci bir pil; Weston pili.
wet: 1) su veya dier bir sv ile slanm, kaplanm
veya doyurulmu ya da iba haline getirilmi. 2) ya
murlu; puslu; sisli. 3) henz kuru olmayan. 4) bir s
vda muhafaza edilen. 5) su veya dier bir sv; nem
ya da rutubet. 6) nemlendiren veya slak yapan; 7)
slatmak veya slanmak.
we! air: Nemli veya rutubetli hava.
wet air pump: Ya erpamp veya hava pompas; kondenserden hem youum sularn ve hem de youmayan gazlar tahliye eden ya da boaltan hava
pompas; Bkz. air pump.
wet-and-dry-bulb thermometer: Atmosferin bal ne
mini saptamak iin kullanlan bir cihaz; slak ve kuru
hazneli termometre; birinin haznesi bir fitil ile stlan
eit iki termometreden oluur.
wet bulb: iki termometresinden birinin, nemi lmek
iin slak tutulduu bir nemler; psikrometre.
wet-cell battery: Islak hcreli batarya; elektrik akmltr; Bkz. accumulator.
wet liner: Mot. evresinde veya d yznde dolatr
lan su ile soutulan layner veya silindir gmlei; kar
t kuru layner Bkz. dry liner.
wet muffler: Mot. iersinden gemekte olan kzgn eg
zoz gazlarna su pskrterek, onlarn soumas, grtlerinin azalmas ve kvlcmlarn sndrlmesini
salayan saylenser veya susturucu; ya (slak) sus
turucu.
wet sand blasting: zel bir kum pskrtme tabanca
sna salanan kum ve su ile yaplan pskrtme;
kum.tabancann nozulundan pskrtlen su tarafn
dan tanr; bu yntem gemi karinalarnn temizlen
mesinde kullanlr.
wet steam: Buhar kazannda retilen ve bnyesinde
bir miktar su partikl bulunan buhar; ya buhar; s
lak buhar; ya doymu buhar; pistonlu buhar maki
neleri, pistonlu buhar pompalar vb. i yerlerde kulla
nlr.
wet storage: Dolu muhafaza (buhar kazanlar iin
sylenir): Kazan tm ile doldurulur ve alkalin su ile
pres edilerek uzun bir sre bu sekilde muhafaza edi
lebilir; kart dry storage.
wet sump system: Trl ksmlar yalayacak yan,
motorlarn alt karterine depoland yalama siste
mi; ya (karterli) yalama sistemi.
wetting agent: Suyun yzey gerilimini azaltan (d
ren) bir yzey maddesi; slatma maddesi.
wettish: Bir dereceye kadar slak
wet vapor: Bkz. wet steam.
W .G. (w.g.): Bkz. wire gauge.
w h: Bkz. watt-hour.
whaleboat: Manevrasn arttrmak iin iki ucu sivri ya
plm byk, uzun krekli bir tekne; balina avclar,
sahil gvenlik tarafndan veya gemi filikas olarak
kullanlr.
whale oil: Balina ya.

605

whelp
whaler: 1) balina av gemisi. 2) balina avcs.
wharf: 1) dok; iskele. 2) bir doka,iskeleye veya rht
ma boaltmak veya ymak; bir rhtma balamak.
3) bir rhtma boaltmak veya ymak. 4) rhtm veya
rhtmlarla donatmak.
whafage: 1) bir gemiyi balama, ykleme ve boalt
mak iin bir rhtmn kullanlmas. 2) bunun creti;
rhtm resmi. 3) tm rhtmlar; liman olanaklar.
wharves: Bkz. wharf o.
W heatstone's bridge: Elekt.direnleri lmek iin
kul lanlan bir cihaz; Vetston kprs; W heatstone
brid ge biiminde de kullanlr.
wheel: 1) merkezi ekseni evresinde dnen, tat
aralarn hareket ettirmek veya makinedeki gc ak
tarmak iin kullanlan kat disk veya dairesel para;tekerlek. 2) ekli, hareketi, grevi vb. bakmndan te
kerlee benzeyen herhangi bir ey. 3) esas paras
tekerlek veya tekerlekler olan bir alet; zellikle; a)
Den. bir geminin dmenini denetleyen teker; dmen
dolab, c) motorlu bir tat aracnn direksiyonu, d)
bisiklet, e) mleki tekeri. 4a) tekerlekler zerinde
hareket etmek veya yuvarlanmak, b) tekerlekli bir ta
t aracnda nakletmek. 5) tekerlek ya da tekerlekler
le donatmak. 6) dnmek. 7) tekerlekler zerinde ha
reket etmek. 8) dili ark; Bkz. gear wheel.
wheel and axle: Arlklar kaldrmak iin kullanlan
ve bir aft veya tambura solit olarak tespit edilmi
bir makara.
wheel balance: Otomobil tekerlekleri veya motor vo
lanlarnn dengelenmesi ya da balans.
wheel balancer: Otomobil tekerlekleri, volanlar vb.
ini dengelemek iin kullanlan cihaz; denge veya ba
lans tezgh.
wheel barrow: El arabas.
wheelbase: Motorlu bir arata, n tekerlein gbei
nin merkezi ile arka tekerlein merkezi arasndaki
mesafe (in trnden); wheel base eklinde de kul
lanlr.
wheel bearing: Oto. tekerlek gbek rulman ya da bilyal yata.
wheel brake: Oto. tekerlek freni.
wheel cap: Bkz. wheel cover.
wheel control: Bir uan hareketlerini denetlemek
iin kullanlan bir cihaz;
wheel cover: Oto. tekerlek kapa; jant kapa.
wheel drum: Oto. tekerlek kampanas.
wheeled: Tekerlei veya tekerlekleri olan.
wheelhouse: Bir geminin dmen donamnn evresi
ne ina edilmi koruyucu yer; kprst; kaptan
kk.
wheeling: Dnme hareketi; devir hareketi; devir.
wneeiman:Bkz. wheelsman.
wheelsman: Gemi dmenini kullanan kimse; dmen
ci; serdmen.
wheelwork: Bir makine veya mekanik bir cihazda di
li veya tekerlerin dzenlenmesi ii.
wheel wrench: Oto. tekerlek bicon anahtar.
wheelwright: Tekerlekli aralan ve tekerlekleri yapan
ya da onaran kii; tamirci.
whelp; 1) Den. dik rgat veya demir rgatnn fenerlii
(tamburu) boyunca konulan oyuklardan biri; beden
kua; rgat kaveltas: Demir zincirinin baklalarna
uygun ekilde yaplrlar. 2) zincir dilisinin dilerin
den biri.

whetstone
whetstone: Baklar ve dier kesici aletleri bilemek
iin kullanlan andrc bir ta; bilei ta.
whf: Bkz. wharf.
whim: Madenlerde cevher veya su ykseltmek iin
kullanlan dikey tamburlu, bir ya da daha fazla at ile
ekilen vin ya da bocurgat.
whin: Genel olarak bazaltl, ok sert kayalardan biri.
whinstone: Trl ok sert, koyu renkli, zellikle ba
zaltl kayalardan biri.
whip: 1) Den. tek dilli bir makaradan geirilen halat
yardm ile kaldrmak. 2) Den. ok dilli bir makara
dan geen tek bir halattan oluan kaldrma cihaz;
palanga; tek palanga.
whip antenna: Otomobillerde kullanlan bir anten t
r; ubuk anten; kam anten.
whipsaw: 1) ular aa bir ereveye balanan
1,5-2,28 m (5-7,5 ft) boyunda ve iki kii tarafndan
kullanlan dar bir testere; tomruk testeresi; hzar tes
teresi. 2) hzar testeresi ile kesmek.
whirl: 1) dairesel bir biimde veya bir yrnge zerin
de hzl olarak hareket etmek. 2) hzl bir ekilde dn
mek veya dndrmek. 3) devir hareketi ile hareket
etmek, tamak, altrmak vb. 4) dnme hareketi.
whirler: 1) dnen herhangi bir ey. 2) halat yapmn
da kullanlan dner kanca.
whirlwind: 1) iddetli frtnalarda oluan, sarmal ekil
de ve hemen hemen dikey bir ekildeki bir eksen
evresinde dnen hava hareketi; hortum. 2) iddetli
hava hareketi veya tahrip edici etkisi bakmndan
hortuma benzeyen herhangi bir ey.
whirlybird: Arg. helikopter.
whistle: 1) ddk almak. 2) slkla (name vb.i) ret
mek. 3) nefes veya buharla slk sesi karmak iin
kullanlan cihaz; ddk. 4) slk ya da ddk alma
ii. 5) rzgrn kard slk sesi.
whistle steam: Buharl gemi veya tesislerde ddkle
ri besleyen yksek basnl, doymu ya da kzgn bu
har; ddk buhar; ddk stimi.
whistle valve: Gemi ddne buhar verilmesini sa
layan valf; ddk valf.
whit: En kk parack ya da partikl; en ufak mik
tar; zerre.
white: 1) ar kar veya st renginde olan; tayfn tm
grnr nlarn kapsayan k tarafndan neredi
len, iletilen veya yanstlan renge ait; beyaz; kart
siyah. 2) ak ya da soluk renge ait; zellikle: a) gri;
gm, b) soluk, c) ak sar veya kehribar rengi,
d) ak gri renk ve parlak grne ait. e) gmten
yaplm, f) karl, 3) akkorda olma; akkor. 4) saf kar
ya da st rengi.
white alkali: 1) damtlm ntr sodyum karbonat. 2)
sodyum ve magnezyum slfatlar ve sodyum klorrden oluan, alkali topraklarda meydana gelen beyaz
tabaka, katman veya kabuk.
white cast iron: Krld zaman gme benzer gr
nte olan bir alam; beyaz dkme demir; bu ala
mda karbon, demir karbr (Fe3C) eklinde bulu
nur.
white coal: G kayna olarak kullanlan su, beyaz
kmr.
white damp: Kmr madenlerinde zehirli gaz olarak
grlen karbon monoksit.
white gasoline: zellikle motorlu tekneler iin reti
len kurunsuz benzin, beyaz benzin; oksitlenmeye

606

whole
Kar ok dayankl, dier benzinlerden ayrt edilme
si iin renksiz bir yakt; kamp lmbalar ve sobalarda
yakt olarak da kullanlr; parlama ve yangn karma
tehlikesi vardr.
white gold: Kuyumculukta kullanlmak zere, iersine
% 20 platin, palladyum, nikel vb. i katlarak platin g
rnm verilen bir alam; beyaz altn.
white heat: Tav scakl tesinde, bir metal vb. inin
akkor beyaz olduu iddetli s; akkor.
white-hot: Is ile beyaz olma veya beyazlama; akkor
olma.
white lead: 1) boya yapmnda kullanlan zehirli, ar,
beyaz bir toz; alkalin kurun karbonat; stbe; be
yaz kurun, PbCO3.Pb(OH)2. 2) doal kurun kar
bonat; Bkz. cerussite.
white light: Gneten gelen ana nm veya radyas
yon; beyaz k; beyaz perdede grnt oluturmaz,
fakat siyah perdede parlak beyaz bir grnt olutu
rur.
white metal: Makine veya motorlarn yataklarnn i
yzeylerinde kullanlan beyaza yakn renkli, yumu
ak ve kaypak bir metal; vayt metal; beyaz metal: a)
% 85 kalay, bakr, ve antimon kapsayan metal, b) %
80 kalay ve % 20 alam metallerinden oluan beyaz
metal, c) % 89 klay, % 9 antimon ve % 2 bakrdan
oluan babit metal.
whitening: 1) beyaz yapma ii veya ilemi; beyazlat
ma. 2) beyazlanma ii veya ilemi. 3) herhangi bir
eyi beyazlatmak iin kullanlan madde (preparat).
white oils: Damtma yntemiyle elde edilen renksiz
veya ak renkli petrol rnleri; beyaz rnler.
white products: Bkz. white oils.
whiterite: Baryum monoksit; baryum protoksit; kalsine barit (barita), beyazdan sarya kadar deien
renklerde bir toz; asitlerde znr; su ile tepkiye
rek hidroksit oluturur; z.a. 5,72; e.n.1923C; cam
ielerde veya hava szdrmaz tenekelerde tanr; in
san sal iin zararldr; nem giderme maddesi ve
yalama yalar iin deterjan olarak kullanlr.
white radiation: Srekli bir tayf reten herhangi bir
radyasyon (nm); beyaz radyasyon.
whitesmith: 1) beyaz metal iisi, zellikle tenekeci.
2) demir ilerinde cilalama, parlatma veya galvaniz
yapan ii.
white spirit: Yaklak olarak 150-200C snrlan iin
de damtlm ham petrol rn, beyaz alkol.
white squall: Tropik denizlerde bulut olumakszn
grlen an bir kasrga veya iddetli frtna.
white vitriol: Tpta antiseptik ve kusturucu, boyaclk
ta renk tespit edici vb. olarak kullanlan sulu inko
slfat, ZnS0 4 .7H 2 0.
whitewash: 1) duvarlar beyazlatmak iin kullanlan ki
re, beyazlatc, iri, su vb. kanm; badana. 2) ba
dana ile kaplamak.
whiting: Badana, gm cils vb. yapmak iin kulla
nlan tlm tebeir.
whitish: Bir dereceye kadar beyaz.
whitworth thread: Genel olarak dileri arasndaki a
55C ve di derinlii adm ya da hatvenin 0,64'
olan vida dii formu ya da ekli; Vitvort vida (di).
whole: 1) tam; tamam; komple. 2) krlmam, hasar
grmemi, yaralanmam, arzalanmam vb. 3) b
lnmemi; tek nite halinde. 4) Aritm. kesirli deil;
tam (say). 5) bir eyin tm miktar, nicelii, boyu ve

whole number

607

w indo w p a n

e
toplam.
whole number: Kesir veya kark say olmayan bir
say; tam say.
whr.: Bkz. watt-hour.
wick: Fitilli yadanlk, mum, ya lmbas, sigara ak
ma vb. iinde bulunan ya veya yakt emen, ak
man veya mumun yanmas, yan,yalanmas ge
reken yerlere gitmesini salayan bir para pamuk ip
lii vb.; fitil.
wick f eed oiler: Esk. ounlukla pistonlu buhar maki
nelerinde ve trl yataklarn yalanmasnda kullan
lan bir yadanlk tr; fitilli yadanlk.
wicking: Fitil olarak kullanlan sicim, pamuk iplii vb.
i.
wick lubrication: Buh. Mak. buharla ilikisi olmayan
trl ksmlarn fitilli yadanlklarla yalanmas; fitilli
yalama.
wick lubricator: Fitilli yadanlk; Bkz. wick feed oi
ler.
wide-angle: 1) normal merceklerden daha byk a
l grnt veren bir tr kamera merceine ait veya
onu belirten. 2) trl sinema sistemlerinin (cinera
ma, cinemascope) herhangi birine ait veya onu be
lirten.
width: 1 ) geni olma ii, nitelii veya durumu; geni
lik. 2) kenardan kenara olan mesafe; en.
W iedemann-Franz law: "Verilen bir scaklkta sl
ilet kenliin elektriksel iletkenlie oran tm metaller
iin ayn ve mutlak scaklk ile orantldr":
Wiedemann-F ranz kanunu.
wield: 1) zellikle (bir alet, ara veya silh) hnerle
kullanmak. 2) uygulamak (g, kontrol, tesir vb.).
3) ynetmek, idare etmek veya ynlendirmek.
wigwag: 1) ileri geri hareket etmek. 2) bayraklar, k
lar vb. ini ileri geri sallayarak (bir mesaj) vermek; bu
ekilde mesajlar gnderme uygulamas veya ii. 3)
bu ekilde gnderilen mesaj.
wildcat: 1) nceden petrol olduu bilinmeyen bir
alanda alan verimli bir petrol kuyusu. 2) zel bir
grev iin gnderilen vagonsuz bir lokomotif. 3) d
zensiz bir tarife ile alma: Tren ve lokomotif iin
sylenir. 4) Den. halat rgatnn palamar sarlan d
ner ksm; fenerlik.
wildcatter: Petrol varl bilinmeyen bir blgede pet
rol sondaj yapan kii.
wildfire: 1) Orj. Ola. a) ok tahripkr bir yangn, b)
sndrlmesi g, eski savalarda kullanlan ok ya
nc bir madde; atei Rum veya Rum atei. 2) gkgrltsz imek.
wild rubber: Yetitirilmemi aalardan elde edilen
kauuk; yabanl kauuk.
willenite: Soluk yeilden krmzya kadar trl renkler
de, ya som ya da kristal eklinde bulunan doal in
ko silikat, Zn 2 Si0 4 .
willow: 1) pamuk veya yn temizlemek iin kullanlan
dner ivili bir makine ile (pamuk vb. ini) temizle
mek.
willower. Temizleyen bir kii veya makine (pamuk
vb. i iin).
wimble: 1) delmek iin kullanlan burgu, matkap vb. i
trl aletlerden herhangi biri. 2) maden ocaklarnda
burgu ile alm delikten molozlarn karlmas iin
kullanlan cihaz. 3) bir burgu ile delmek.
W imhurst static machine: Zt ynde dnen yaltkan

bir maddeden yaplm iki disk ve bunlara dokunan


metal fralardan oluan bir cihaz; srtnme ile elek
trik retir ve onu olduka yksek gerilimlerde depo
eder; Vimurst statik makinesi.
wich: 1) bilei tanda olduu gibi, hareketi aktarmak
iin kullanlan kollu bir krank. 2) bir krank dndr
lerek altrlan trl cihazlardan herhangi biri; zel
likle zincir veya halatn sarld fenerlii olan halat
ya da palamar rgat; vin. 3) bir rgat ile kaldrmak
veya ekmek.
winch drum: Vinlerde elik tel halatn sarld
silindi- rik ksm; vin tamburu; fenerlik.
winch, electric: Bkz, electric winch.
winch, steam: Bkz. steam
winch.
wind: 1) dndrmek, dnmek. 2) sarmak; evresini
sarmak. 3) bir vinte sarl halat ile kaldrmak ya da
ekmek. 4) anahtarn evirerek (bir saatin yayn s
ktrmak; kurmak.) 5) sarma. 6) sarm. 7) devir, tur;
burulma.
wind: 1) hava hareketi; zellikle havann doal olarak
Dnya yzeyine paralel hareketi; rzgr; yel. 2) ha
vann kuvvetli, hzl hareketli veya tahrip edici doal
akm; frtna; bora; kasrga. 3) rzgrn estii yn. 4)
bir fan ya da hava pompas ile yapay olarak hareke
te getirilen hava. 5) soluk veya soluma gc. 6) kur
tulmak iin rzgr veya hava etkisinde brakmak.
windage: 1) hareketli merminin evresindeki havann
kargaas. 2) rzgr nedeniyle bir merminin sapma
s. 3) ateleme srasndaki genilemeye msaade et
mek iin bir silhn namlusunun ve merminin aplar
arasndaki fark. 4) Den. bir geminin rzgr etkisinde
kalan yzeyi. 5) dnen, zellikle yksek devirle d
nen cisimlere rzgrn direnci; rzgrlama.
windage loss: Yksek devirli dizel motorlarnn
volan
lar,
krankaftlar,
buhar trbinlerinin
rotorlarna kar , dnme srasnda hava direnci
nedeniyle
oluan
kayp; vantilasyon kayb;
rzgrlama kayb.
winder: 1) tekstil veya dier endstri dallarinda bir
sarg makinesini altran kii. 2) yayla altrlan
mekanizmalar (saat vb.) kurmak iin kullanlan
anahtar vb.; kurgu.
wind gauge: 1) rzgr hzn lmek iin kullanlan
bir cihaz. 2) rzgr nedeniyle sapmay tespit etmek
iin silhlara balanan blntl bir para.
wind indicator: Yzey rzgrlarnn yn ve hzn
gsteren bir cihaz; rzgr gstergesi; hava alanlarn
da kullanlr.
winding: 1) saran ey ya da kiinin ii veya etkisi;
zellikle: a) helisel veya sarmal sarg, b) tek bir sar
g; sarm. 2) sarlan bir ey; zellikle: a) bir eyin
evresine sarlan tel, iplik vb., b) bunun bir sarm.
windjammer: 1) Den. a) yelkenli bir gemi. b) byle
bir geminin mrettebat.
windlass: Den. zerine halat, palamar, zincir sarlan
bir veya iki fenerllkten oluan el veya bir makine ta
rafndan altrlan, ekme veya kaldrma iin kulla
nlan bir makine; demir ya da halat rgat; bir rgat
ile kaldrmak ya da ykseltmek.
windlass brake: Irgat freni.
windmill: 1) su pompalama, tahl tme gibi ucuz
g kayna olarak kullanlan, rzgr tarafndan dn
drlen veya altrlan deirmen; yeldeirmeni. 2)
yeldeirmenine benzeyen herhangi bir ey.
windowpane: Pencere cam.

windpipe
windpipe: Nefes borusu; solunum borusu.
wind rose: Belirli bir yer iin farkt ynlerden esen
rzgrn iddeti ve frekansn gsteren bir diyagram;
rzgr gl.
wind power: Yelkenli gemilerin yrtlmesi, su pom
palanmas, tatili tlmesinde kullanlan rzgr
enerjisi; rzgr gc.
wind scale: Bofor skalas gibi, rzgrn iddetini be
lirtmek iin meteorolojide kullanlan bir skala; 0-12
arasnda deimektedir.
wind screen: Bkz. winshield.
wind sock: Hava alanlarnda olduu gibi, bir direin
tepesine konularak rzgrn ynn gsteren uzun,
koni eklinde kuma bir torba; rzgr orab; wind
cone, wind sleev ekillerinde de kullanlr.
wind storm: Az yamurlu veya yamursuz, kuvvetli
rzgrl frtna; rzgr frtnas; kasrga.
winshield: Hareket srasnda ofr ve yolcular rzgr
vb. inden korumak iin oto, kamyon srat tekneleri,
motorsikletlerin n taraflarnda bulunan, ou za
man camdan yaplm koruyucu; n cam.
winshield glass: Oto. n cam; Bkz. winshield.
winshield washer: Oto. Temizlemek amacyla n ca
ma su pskrtmek iin kulanlan bir cihaz; n cam
ykaycs.
winshield wiper: Oto. ou zaman n cam, bazan ar
ka camlarda da bulunan lstik azl su giderme ara
c; cam silecei; n cam silecei.
windtight: Bkz. airtight.
wind tunnel: lekle yaplm model uaklarn, rz
gr basncnn etkisini saptamak iin denendii cebr
hava verilen, tnele benzer hcre; hava tneli.
wind turbines: Rzgrin trl hzlarnda altnlabilen ve bir ka yz wattan 1600 kW'a kadar g rete
bilen trbinler; rzgr trbinleri (jeneratr ya da al
ternator evirirler).
wind vane: Rzgrn ynn gsteren bir cihaz; rz
grlk; anemoskop.
windward: Den. rzgrn yn veya estii taraf; rz
grn estii ynde; rzgr ynnde. 2) rzgra ben
zeyen; frtnal, deiken, rzgrl vb. 3) rzgr veya
basnl hava tarafndan retilen. 4) havadar.
wine: Sv. Yk. arap (alkol 27'yi amayan); marti
ni, vermut; Kbrs araplar; Fransz masa araplar
(dk kaliteli); nemli tehlikesi olmayan, kendine
zg kokulu ve renkli, higroskopik olmayan, daya
nkl bir sv; z.a. yaklak 1; k.n. yaklak 90C (%
10 alkoll iin); d.n. 0C'nin altnda, suda tm ile
znr; 20C'de viskozitesi 1 cP; gemilerde evre
scakl ve atmosfer basncnda tanr.
3
wine gallon: 231 in 'lk (3,7854 lt) eski bir ngiliz ga
lonu; imdi ABD'nin standart galonuna Bkz. gallon
eittir; arap galonu.
wine measure: arap iin eski bir ingiliz ls; 231
3
in 'e (3,7854) eit olan galon.
wing: 1) kana! olarak kullanlan ey; zellikle, bir ua
n ana tayclarndan biri; kanat, uak kanat. 2)
gruptan kk bir asker uak birimi; kol.
wing loading: Bir uaa yklenen toplam arlk.
wing nut: Kelebek somun.
wing screw: Kelebek vida.
wing tank: Den. makine dairesi alabandalarna yerle
tirilen ve iine safra suyu alnarak gemi yalpa periyo
dunun azalmasn salayan tank; yan (safra) tank.

608

w irel es s
W inkler procedure: Buh. Kaza. fid veya besleme su
yunda znm oksijen miktarnn saptanmasnda
uygulanan bir ilem; Vinkler ilemi.
winter gasoline: Souk mevsimlerde ilk hareket ko
layl salamak amacyla, ticar rafineriler benzinin
damtma noktasn % 0-% 10 arasnda drerek uu
culuunu oaltrlar; k benzini; uuculuu yksel
tilmi benzin; kart yaz benzini Bkz. summer gaso
line.
winterizing: Gliseritlerini kararak hayvansal yalar
dk scaklklarda katlamaya dayankl ya da di
renli yapma.
wipe: 1) bez, kuma vb. i ile temizletmek ve kurut
mak iin ovmak; silmek. 2) bu ekilde temizlemek
ve kurutmak. 3) silerek gidermek (bir yzeydeki ya
vb. ini) 5) silici.
wiper: 1) Oto. cam silecei. 2) havlu gibi, silmek iin
kullanlan bir ey. 3) Gem. Mak. en kk ehliyetli
makine blm personeli, silici. 4) bir reostadaki gi
bi, hareketli elektriksel kontak. 5) kem; kam; eksan
trik.
wiper blade: Oto. cam sileceklerin maden ksmlar
na geirilen lstikten yaplm baklar; silecek ba
; silecek lstii.
wiper motor: Oto. cam sileceklerini altrmak iin
kullanlan kk gl bir doru akm motoru; cam
silecei motoru.
wire: 1) ou zaman dairesel kesitli, ok uzun, ince
iplik veya ubuk eklinde haddeden ekilmi metal;
tel; elektrik akm iletkeni, mzik aletleri teli vb. ola
rak trl amalar iin kullanlr. 2) telden yaplan ey
ler. 3) telefon kablosu, dikenli tel iti vb .i gibi telden
yaplan herhangi bir ey. 4) telgraf. 5) telle yaplm.
6) tel veya tellerle tehiz etmek, donatmak, birletir
mek, balamak vb. 7) elektrik akm iin tellerden
oluan bir sistem salamak. 8) telgraf ekmek; telg
raf gndermek.
wire brush: Kazan, soutucu, kondenser vb. i borula
rnn temizlenmesinde kullanlan tel fra.
wire cable: Asma kprler, teleferik vb. lerinde, ta
mada kullanlan, elik tellerden rlm kablo; tel
kablo.
wire cloth: Streyner, filtre vb. i iin ok ince delikli bir
tr a; yalama ya veya akaryaktlar iindeki kat
partiklleri tutmak iin kullanlr.
wire cutter: Tel kesmede kullanlan, makasa benzer
bir alet; tel kesici; tel makas.
wiredraw: Haddeden ekerek tel yapmak; haddeden
ekmek.
wire drawer: Metalleri ekerek tel yapan kii; haddeci,
wiredrawing: Ksma; Bkz. throttling.
wire drawing: Snrl bir delikten geen yksek hzl
buharn etkisi ile nozullar ve valflarn kenarlar ve yu
valarnda kesilme veya erozyon.
wire gauge: Tellerin aplar, metal levhalarn kalnlk
larn lmek iin kullanlan bir alet; teller; ou
zaman evresinde ll delikler bulunan bir disk
ten olumaktadr.
wire gauze: ok ince, tle benzeyen, telden yaplan
rg; tel rg; szge teli.
wire glass: iinde tel a bulunan cam; telli cam.
wireless: 1) tel ya da telleri olmayan; zellikle, telle
iletilmeyen ve elektromanyetik dalgalarla altrlan.

w i reles s se t
2) Ing. radyo. 3) telsiz telgraf. 4) telsiz telefon. 5) tel
sizle muhabere etmek.
w ireless set: Bkz radio receiver.
w ireless station: Telsiz istasyonu.
wireless telegraphy (or t elegraph): Radyo sinyalleri
ile iletilen telgraf; telsiz telgraf.
w ireless telephone: Radyo sinyalleri ile iletilen tele
fon; telsiz telefon.
wireless t elephony: Radyo sinyalleri ile sesi uzaa
nakletme bilimi; telsiz telefon bilimi.
wire gauze: ince tellerden yaplan sert, sk dokuma;
telden (rlm) tl.
wireman: Telgraf, telefon ve elektrik (g) tellerini d
eyen veya tamir eden kimse.
wirephoto: 1) tel tarafndan iletilen elektrik impulslari
yardmyla fotoraflar uzak mesafelere gnderen bir
sistem. 2) byle elektrik impulslarn gnderen ya da
alan bir cihaz. 3) bu yntemle retilen fotoraf; telefoto.
wire recorder: ki makara arasnda hareket eden ince
bir tel zerine elektromanyetik olarak sesleri kayt et
mek iin kullanlan bir cihaz; tele kayt edici.
wire rope: Tellerin bklmesi ile yaplan halat; tel ha
lat; elik tel halat.
wire rope cutter: elik tel kesmek iin kullanlan bir
alet; elik tel kesici.
wire rope gauge: elik tel halatlarn aplar ve evre
lerini lmek iin kullanlan cihaz; tel halat ler.
wire thimble: Gem. maden tel halkas; radansa; Bkz.
thimble.
wirework: Telden yaplm rg vb. i.
wireworker: Telden eyalar yapan kii.
wireworks: Tel ya da telli mamullerin yapld fabri
ka; tel fabrikas.
wire-woven asbestos: Boru flanlar (flenleri) arasn
da conta olarak kullanlan bir szdrmazlk maddesi;
telli asbestos.
wiring: 1) evlere elektrik salamadaki gibi, telli sis
tem. 2) bu teller. 3) tel sisteminde kullanlan. 4)
elektrik devre emas.
wiry: 1) ekli ve maddesi tele benzeyen; tel gibi. 2) te
le ait. 3) titreen bir tel tarafndan retilen.
withdrawing: Resim odas.
witherito: Beyaz, sarms veya grimsi kristaller, bazan
tanecikli ktleler halinde grlen doal baryum kar
bonat, BaC0 3 .
withstand: Kar koymak, direnmek veya dayanmak.
wizen: Kurutmak.
WL : Bkz. water
line.
w.l.: Bkz. wave length.
wmk.: Bkz. watermark.
wolfram: 1) Bkz. tungsten; Simg. W. 2) volframit.
volframite: Demir ve manganezin tungstat olan kahverengimsi veya siyahms bir mineral; volframit,
(Fe, Mn)W 04 .
wolframium: Bkz. tungsten.
wollastonite: Beyaz renkli bir mineral; doal kalsi
yum silikat, CaSiO3.
wood alcohol: zc (solvent), antfriz vb. i olarak
kullanlan renksiz, zehirli bir sv; odun ruhu; metil al
kol, CHgOH.
wood bearing: Ticaret gemilerinde aft kovannda
kullanlan bir yatak tr; aa yatak.
wood charcoal: Havasz starak odundan elde edilen
Teknik Szlk - F. 39

609

w or k f unc t io n
kmr; odun kmr; mangal kmr; w ood coal
eklinde de kullanlr.
wood coal: 1) odun kmr. 2) linyit.
wooden plane: Mak. aa rendesi.
wood pile: zellikle yakacak odun yn.
wood pulp: Odun liflerinden yaplan ve kt endstri
sinde kullanlan hamur; kt hamuru.
wood screw: Ahap ilerinde kullanlan bir vida tr;
aa vidas.
wood spirit: Bkz. methyl alcohol.
wood tar: Odunun kuru damtlmasndan elde edilen
(siyah) renkli, yapkan, sv kvamnda bir madde;
odun katran.
wood turner: Bir torna tezghnda aa ileyen kii;
aa tornacs.
wood-turning: Aa tornacl; aa tornaclna ait.
wood turning: Bir torna tezghnda aa ileme veya
ekil verme ii veya ilemi.
wood vinegar: Odunun damtlmasndan elde edilen
ham asetik asit veya prolijens asit; odun sirkesi.
woofer: Rady. duyulabilir alak frekansl ses dalgalar
reten byk bir hoparlr.
wool: 1) koyun ty; yn. 2) kei, lama veya alpaka
nn ve dier hayvanlarn benzer yapda olan ty. 3)
rg vb. iin kullanlan yn iplii. 4) ynden yaplan
kuma vb. i. 5) yn ya da ynl mallara ait.
w oolen: 1) ynden yaplm. 2) yn ya da ynl ku
malara ait. 3) ynl mallar veya kumalar.
wool fat: Koyun ynnde bulunan hayvansal bir ya;
lnolin; wool grease eklinde de kullanlr.
wool grease: Bkz. wool fat.
woollen: Bkz. woolen.
woolly: 1) yne ait; yne benzeyen.2) yn veren. 3)
yn ile kapl; yaps bakmndan yne benzeyen.
woolpack: 1) yaklak 240 1bs (108,5 kg) arlnda
yn balyas. 2) branda, pamuk vb. inden yaplm,
yn tamak iin kullanlan byk uval. 3) yn gibi
kmls bulutlar.
wooly: Bkz. woolly.
work: 1) bir ey yapmak iin uygulanan vcut veya zi
hin gayreti; . 2) meslek; ticaret. 3) yaplm bir ey,
zellikle: a) o. kprler, barajlar, doklar vb. i gibi
mhendislik yaplar, b) Ask. istihkm. 4) bir takm
tezghnda ilenen malzeme. 5) o. fabrika gibi
iin yapld yer. 6) o. bir saatin alan paralar
vb.; mekanizma. 7) alma tarz, stili, nitelii, miktan vb.; ustalk. 8) mayalanma veya fermantasyon sra
snda oluan kpk. 9) Meka. kuvvet ile yolun ar
pm rn olan ve kgm, Nm vb. ile belirtilen kav
ram; i. 10) ie ait; ite kullanlan. 11) i yapmak; a
lmak. 12) grevini yerine getirmek veya icra et
mek; ilemek. 13) Den. frtnadaki gibi, balantlar
geveyecek ekilde zorlamak. 14) dokumak; rmek.
15) kalba dkmek; ekil vermek. 16) zmek (bir
matematik problemini). 17) ilemek. 18) mayalanma
ya neden olmak. 19) almaya neden olmak.
workability: ilenebilir olma durumu veya nitelii.
workable: 1) ilenebilir. 2) bir pln, yntem vb. gibi
uygulanabilir.
workbench: Bir mekanik (makinist, teknisyen) tarafn
dan i yaplan tezgh; i tezgh.
work function: Verilen bir metal yzeyden bir elek
tron karmak iin gerekli enerjinin minimum mikta
r.

w ork h ous e
workhouse: Bkz. workshop.
working: 1) alan. 2) ie ait; ite kullanlan. 3) al
an bir kii veya eyin i veya ilemi. 4) alr du
rumdaki. 5) o. i yaplan maden oca, taoca
vb. inin bir paras.
working air: Diz. Mot. giri stroku srasnda silindire
doldurulan veya emilen ve yanmay salayan hava;
yanma havas; altrma havas.
working clearance: Bir makine veya motorun dz
gn, arzasz bir ekilde almasn salayan, hare
ketli ve hareketsiz paralar arasndaki boluklar; i
letme klerensleri veya boluklar.
working cycle: Mot. silindire temiz hava veya havayakt karmnn emilmesi ya da doldurulmas, bu
dolgunun sktrlmas, yanma ve genileme ve eg
zoz olaylarndan oluan evrim; i evrimi, alma
evrimi.
working drawing: Tek. Res. bir makinenin yapm ve
ya bir yapnn inas iin bilgi vermek amacyla kulla
nlan bir izim; iletme resmi veya pln.
working fluid: Bir makinede kullanlan bir sv veya
gaz; alma akkan, akkann zelliklerinden me
kanik hareket retmek iin yararlanlr; su ve buhar,
bir stim makinesinin altrma akkandr.
working medium: Mot. i gren yksek basn ve s
caklktaki madde; yanma rnleri olan gaz; iletme
maddesi.
working parts: Bir makine, elektrik motoru veya dina
mosu vb. inin alan ya da ileyen ksmlar, hare
ketli paralar; alan paralar.
working pressure: a) Buh, Trb. zellikle pistonlu
bu har makineleri ve buhar trbinlerini, normal
koullar da altran buharn basnc, b) kazanlarn
normal almalar srasnda rettikleri buharn
basnc; ilet me basnc.
working stroke: Mot. i, g veya genileme stroku
ya da kursu; Bkz. expansion stroke.
working substance: Bir makinenin pistonunu vb. a
ltran, ileten veya hareket ettiren hava, gaz veya
sv; altrma veya iletme maddesi.
working temperature: alma scakl, iletme s
cakl.
workshop: 1) iin yapld oda ya da bina; atelye. 2)
sempozyum.
world: 1) yeryz; Dnya; evren; acun. 2) Dnya ve
onun tm canllar. 4a) insan rk; insanlk, b) kamu.
5a) Dnyann bir paras, b) tarihin bir periyotu. 6)
o. byk bir miktar. 7) bir yldz veya gezegen.
worm: 1) kurda benzedii dnlen mekanik bir ci
haz, zellikle: a) Arimet spirali veya benzer bir
ara. b) vorm dilinin dilerine geen ksa, devir ha
reketli vida; vorm vida; sonsuz vida. 2) Den. yzeyi
dzeltmek iin (halat ya da palamarn) kollar evre
sindeki kk lif veya ipleri sarmak.
worm angle: Bkz. spiral angle.
worm gear: 1) worm veya sonsuz diii. 2) worm vida
veya sonsuz diliden oluan bir donanm (dili dona

610

w y p e r sha f t
nm). 2) Bkz. endless screw.
worm wheel: Mak. sonsuz dili.
worn: 1) kullanma, anma vb. etkileri gsteren; an
m. 2) anma veya kullanm ile hasar grm.
worn-out: Bir daha kullanlmayacak, servise alnmaya
cak ekilde kullanlm veya anm; miadn doldur
mu.
wrack: 1) gemi enkaz. 2) denizlerin kylara att de
niz yosunu veya dier bir deniz bitkisi.
wreck: 1) bir gemi kazasndan sonra sahile vuran
mallar veya enkaz. 2a) herhangi bir deniz felketi ile
bir geminin harap olmas; gemi enkaz, b) herhangi
bir deniz felketi tarafndan krlm veya tahrip edil
mi bir gemi. 3) geride kalan tahrip olmu veya kt
ekilde hasar grm herhangi bir ey.
wreckage: Enkaz.
wrecker: 1) kazazedeleri kurtaran veya gtren kii,
otomobil, tren, gemi vb. i. 2) harap eden kimse.
wrench: 1) somunlar, cvatalar, borular tutmak ve
dndrmek iin kullanlan, ok saydaki aletlerden
herhangi biri: Boru anahtar, ingiliz anahtar, tek
azl anahtar vb. i.
wrench, monkey: Bkz. monkey wrench.
wrench, pipe: Bkz. pipe wrench.
wrench set: Mak. anahtar takm.
wrench, spark plug: Oto. bujileri skma, gevetme ve
ya yerinden karmak iin kullanlan blr alet; buji
anahtar.
wrist pin: 1) pistonu, piston kolu veya biyele bala
yan silindir eklinde ve yzeyi sertletirilmi pin; pis
ton pin; Den. gacn pin; perno.
wrist pin bearing: Mot. piston kolunun kk tarafn
da bulunan ve piston pini tayan tek paradan yapl
m silindirik metal yatak; piston pin burcu; bazan
bilyal yatak eklinde de kullanlr; piston pin yata.
wrist pin bosses: Mot. pistonun perno veya piston pi
ni tayan ksmlar; piston pin mesnetleri.
wrought: 1) ekilenerek veya dvlerek ekil veri
len: Metaller iin sylenir. 2) byk bir dikkatle yapl
m.
wrought-iron: Dvme elikten yaplm.
wrought iron: ok kk miktarda karbon ve bir mik
tar cruf kapsayan bir demir tr; dvme demir; krl
mak iin sert ve dayankl ve yumuak olduu iin
ekil vermek zere dvlebilir.
wrought-iron casting: 1) mitis metalle (dvme demir
ve alminyumla) yaplan dkm ilemi. 2) bu ilem
de yaplan dkm.
wulfenite: Trl renklerde grlen ve ok parlak olan
bir mineral; kurun molibdat; vulfenit, PbMoO4.
wye-connected: Elekt. yldz bal; Bkz. star-connec
ted.
wye connection: Yldz balama; Bkz. star connecti
on.
wyper shaft: Gem. Mak. veyaft veya rokafl; Bkz. re
versing shaft.

X,x
X: 10'a eit olan bir Romen says.
X:
Bkz.
xenon.
X (x): Mate. 1) bilinmeyen nicelik. 2) arpma iareti:
3x3 = 9 gibi. 3) apsis; yatay eksen.
xanthate: Ksantik asitln tuzu veya esteri; genel form
l ROCSSH; ksantat; viskos rayon yapmnda kullan
lr.
xanthic: 1) ksantine ait veya ksantin ile ilikili. 2)
24'de etil alkol ve karbon dislfitin ayrmasndan
oluan dayanksz, renksiz bir asiti (C 2 H6 OS 2 ) belir
tir ya da o asite ait.
xanthin: Bkz. xanthine.
xanthine: rik asite benzeyen beyaz kristalli azotlu
bir bileik; ksantin, C 5 H 4 N 4 0 2 ; kan, idrar ve
belirli bitkilerde bulunur.
xanthophyll (xanthohyl): Bitkilerde bulunan sar kris
talli pigment (boya, boya maddesi); ksantofil,
C40H56O2
X e: Bkz. xenon.
X -engine: Silindirlerin dizilii X harfine benzeyen mo
tor, zellikle bir dizel motoru; X-makine.
xenon: Havada ok kk veya eser miktarda bulu
nan ar, renksiz, inert gaz halinde bir kimyasal ele
ment; ksenon; Simg. X, Xe; at.a. 131,3; at.no.54.
xero-: Kuru anlamnda bir nek.
xerox: Bir tr fotokopi makinesi; zeroks.
X particle: Bkz. mesotron.
X -ray: 1) X nlarna ait; X nlar tarafndan veya bu
nlara ilikin. 2) X nlar ile denetlemek, tedavi et
mek veya rntgen filmi ekmek.
X ray: 1) bir vakum tpndeki gibi, byk bir hzla ha
reket eden elektron akm tarafndan bir maddenin
(ou zaman ar metallerden birinin) bombardman ile retilen, ok kk dalga boyundaki (2 Angstrm'den kk) k vermeyen elektromanyetik n
ya da radyasyon; Rntgen nlar; bu nlar mat ya
da kat maddelerden, iyonlam gazlardan ve doku
lardan geer; tpta vcudun yapsndaki belirli orga
nik bozukluklarn tedavisi, tehisi almalarnda kul
lanlr. 2) X nlar ile yaplm fotoraf; rntgen fil
mi.
X ray diffraction: Grnr k dalgalarndan ok ksa

dalga boyuna sahip X n dalgalar; adi trden da


tma zgaras tarafndan krlmayan X-nlar.
X ray examination: X nlar ile inceleme; radyografik inceleme.
X rayheterogenous: Frekanslar nemli sayda olan Xn; heterojen X-n.
X ray homogeneous: Tek bir frekans veya frekansla
rn dar bir bandna sahip olan X-n; homojen X-n.
X ray spectrometer: Kristaller tarafndan yanstlmas
ile X nlarnn dalga boylarn lmek iin kullanlan
bir cihaz; X n spektrometresi.
X ray spectrum: Kimyasal elementlerin katot nlar
ile bombardmanndan elde edilen bir tayf; X n tay
f veya spektras.
X ray test: Bkz. X -ray examination.
X- -ray tube: X-isinlari reten bir cihaz; X-n
tp.
X unit: Balca
X slarnn dalga boylar belirtilirken
-1 1
kullanlan 10
cm'ye eit olan bir dalga boyu biri
mi.
X ylene, m-: Sv. Yk. 1,3-dimetilbenzen; rn-ksilen;
yangn tehlikesi olan, insan sal iin zararl, aromatiklerden nem emmeyen, dayankl, kendine z
g aromatik kokulu, renksiz bir sv; Simg.
C 6 H 4 (CH 3 ) 2 ;
Z. a.0,845-0,875; k.n.133C144C;
d.n. genellikle -25C veya daha dk; suda zn
mez; 20C'de viskozitesi 0,75-0,92 cS; gemilerde
evre scakl ve atmosfer basncnda tanr.
xylene (mixed isomers): Sv. Yk. ksilen (kark izo
merler); dimetilbenzen; yangn tehlikesi olan. insan
sal iin zararli, aromatik karbonlu hidrojenlerden
higroskopik olmayan, dayankl, kendine has aroma
tik kokulu ve renksiz bir sv; Simg. C 6H 4(CH 3) 2;
z. a. 0,845-0,875; k.n.138C-144C; d.n. genellik
le -25C veya daha dk; suda
znmez;
20C'de viskozitesi 0,75-0,92 cS: gemilerde evre s
cakl ve atmosfer basncnda tanr.
xylene, o-: Sv, Yk. o-ksilen; 1,2 dimetbenzen; yan
gn tehlikesi olan, insan sal iin zararl, aromatklerden nem emmeyen, dayankl, tatl ve keskin ko
kulu, renksiz bir sv; Simg. C H (CH )
20C'de
6

3 2

z. a. 0,880 (g/ml); k.n.144,414C; d.n.-25,175C;

xy lene , psuda znmez; 20C'de viskozitesi 0,92 cS (0,81


cP); gemilerde evre scakl ve atmosfer basncn
da tanr.
xylene, p-: Sv. Yk. p-ksilen; 1,4-dimetilbenzen; paraksilen; p-ksilol; yangn tehlikesi olan, insan sal
iin zararl, atomatiklerden nem almayan, dayankl,
tatl ve keskin kokulu, renksiz sv veya kristalli bir ka
t; Simg. C 6 H 4 (CH 3 ) 2 ; 20C'de z. a.
0,8611;
k.n.138,5C; suda znmez; alkol ve eterde z
nr; gemilerde evre scakl ve atmosfer basncn
da tanr.

612

x y los e
xylic acid: Ksilen karboksil trevleri olan alt izomerik
kristalli asitten biri; ksilik asit, C 6 H 3 (CH 3 )2 COOH.
xylidin: Bkz. cylidine.
xylidine: 1) forml C 6 H 3 (CH 3 ) 2 olan, aniline
benze
yen ve ksilenden treyen izomerik
bileiklerden biri;
ksilidin. 2) bu izomerik
bileiklerin, belirli boyalarn yapmnda kullanlan bir
karm.
xylol: Bkz, xylene.
xylose: Ksilan'n hidrolizi ile oluan renksiz, kristalli
pentoz; ksiloz, C 5 H 10 O 5 .

Y, y
Y ,
y
y: Mate, bilinmeyen bir say veya nicelik. 2) ordinat;
dikey eksen.
y.: Bkz. 1) yard; yards. 2) year; years.
yacht: 1) yar, elence, gezi vb. i iin kullanlan, ol
duka yksek teknelerden biri; yat. 2) yat ile seyir
yapmak.
yachtsmanship: Yatlk.
y-a lloy: Dralimin'e benzeyen, fakat % 4 bakr, % 1,5
magnezyum ve % 2 nikel kapsayan, zellikle yksek
devirli motorlarn pistonlarnn yapmlarnda kullan
lan bir alminyum alam.
yard: 1) 3 fit veya 36 ince (0,914 m'ye) eit olan bir
uzunluk birimi; yarda. 2) yelkeni tamak iin bir di
ree dikey olarak balanan, ulara doru meyilli, in
ce uzun rod veya seren.
yard: 1) belirli ama veya i iin kullanlan evrili bir
yer: Tersane Bkz. shipyard gibi. 2) trenlerin yapld
, servise sokulduu, manevra yapt demiryolu
merkezi.
yardage: 1) yarda ile lm. 2) bir eyin bu ekilde
llen boyu veya miktar.
yardage: 1) bir avluyu depolama veya benzeri gibi
kullanma. 2) bunun creti; depolama creti.
yard, cubic: Bkz, cubic yard.
yard, square: Bkz. square yard.
yardstick: 1) bir yarda boyunda olup lm iin
kulla nlan blntl (taksimatl) bir ubuk veya
rod. 2) lme, karar verme veya kyaslamada
kullanlan her hangi bir test veya standart.
yardwand:
Bkz.
yardstick.
Y arkovsky effect: Gnein evresinde dnen bir gv
deye, yzeyindeki faz gecikmesi nedeniyle dzgn
olmayan radyasyon tarafndan retilen ve Gnein
evresinde dnen bir gvdeyi etkiyen kuvvet; Yarkovski etkisi.
yarn: Bklerek dokuma, rme veya iplik yapmnda
kullanlan, yn, ipek, keten, pamuk, naylon vb. gibi
herhangi bir lif.

yarn-dyed: Dokunmadan nce boyanm yn iplii.


yaw: 1) tasarlanm rotasndan istemeyerek dnmek
ya da sapmak: Bir gemi veya tekne iin sylenir. 2)
dikey ekseni evresindeki asal hareket ile bir ua
n sapmas.
yawing: Mot. yatay kuvvet iftleri nedeniyle makinele
rin ularnn saa veya sola doru hareket etme ei
limi.
yawl: 1) gemi filikas; hizmet filikas; patalya. 2) ksa
direkli, yan yelkenli kk bir tekne; yavl.
Y b: Bkz. ytterbium.
yd.: Bkz. yard.
year: 1a) 365 gnlk (atk ylda 366 gn), 12 aya b
lnen Ocak 1'de balayp Aralk 31'de sona eren bir
zaman periyotu; zamann en uzun doal birimi; yl;
sene. b) dier takvimlerde aa yukan ayn uzunluk
taki periyot. 2) Dnyann Gne evresindeki 365
gn, 5 saat, 48 dakika ve 46 saniye sren dn pe
riyotu: Astronomik sene (astronomical year). 3)
365 gn 6 saat, 9 dakika ve 9 saniyelik yldz senesi.
4) 12 aylk ay yl. 5) herhangi bir gezegen tarafn
dan Gnein evresinde tam bir devir yapmak iin
gerekli zaman sreci.
year, light: Bkz. light year.
yearlong: Tarn bir yl sren ya da devam eden.
yearly: 1) bir yl iin sren veya devam eden. 2) her
yl yaplan, vukubulan, grnen, denen vb. 3) yla
ait; her yl.
yellow brass: Bir tr bakr ve inko alam; sar pi
rin.
yellow jack: Karantina iareti olarak kullanlan sar
bayrak.
yellow lead ore: Bkz wulfenite; san metal; sar kur
un cevheri.
yellow metal: 1) altn. 2) % 60 bakr ve % 40 inko
dan oluan pirin veya sar; sar metal.
yellowy: Bir dereceye kadar
sar.
yield: Hazrlama ve retim ilemi srasnda elde edi
len saf bir maddenin gerek miktar; rn miktar.
yield point: Sabit ykte an plastik bozunma ya da

yield strength
deformasyonu oluturan gerilme; akma noktas; de
mir ve tavlanan eliklerin zelliidir.
yield strength: Akma dayankl.
yield stress: Akma gerilmesi.
yoke: 1) grevi ve ekli bakmndan boyundurua
benzeyen bir ey, zellikle: a) kova, teneke vb. ta
mak iin omuzlara uyan, sakalarn kullandklar
aa; srk, b) bir paray yerinde tutmak, hareketini
denetlemek iin kullanlan mengene, kaplin, yark
para vb. c) dmenin boyunduruk yekesi, d) d
men kablolarnn gemi dmenine baland para.
2) birbiriyle birletirmek; balamak; birletirmek.
yoke bolt: Bir ucu di ekilmi ve dier ucu atal ek
linde olan bir cvata; atal cvata
yolk: 1) bir yumurtann sar renkli esas ksm. 2) ko
yun ynnde bulunan yal bir madde; linolyum.
Young's modulus: Herhangi bir malzemede birim
alana den kuvvetin, birim uzunluktaki deformasyo2
-2
na oran; Yang modl; N/m (Nm ) birimiyle belir
tilir.
yperite: Hardal gaz.

yttrium

614

Y-potential: Bkz. Y potential.


Y potential: Elekt. fazl bir armatr ve terminal ara
sndaki potansiyel fark.
yr.: Bkz. year.
Yt: Bkz. yttrium.
ytterbia: Beyaz ilerbiyum oksit, Yb 0 .
2

ytterbic: iterbiyuma ait; iterbiyum kapsayan.


ytterbium: itriyum'a benzeyen ve onunla birlikte ga
dolinit ve belirli dier minerallerde bulunan, nadir
toprak grubundan, nadir kimyasal bir metalik ele
ment; iterbiyum; Simg.Yb.; at.a. 173,04; at.no.70.
ytterbium metals: Disprosyum, erbiyum, holmiyum,
tulyum ve iterbiyumu kapsayan nadir toprak grubu
elementler; iterbiyum metaller.
yttria: Ar, suda znmeyen beyaz bir toz; itriyum
oksit, Y 2 0 3 .
yttric: triyuma ait, itriyum kapsayan.
yttriferous: itriyum veren.
yttrium: Gadolinit, samarskit vb. inde bileik olarak
bulunan nadir, metalik kimyasal bir element, itri
yum; Simg.Y, Yt; at.a. 88,92; at.no.39.

Z, z

Z.: Bkz. atomic number.


z: Mate, bilinmeyen veya mehul bir say ya da nice
lik.
zaffer (zaff re): Rafine edilmemi kobalt oksit; koyu
mavi boa yapmnda, seramik srlar, cam yapm vb.
inde mavi pigment (boya) yapmnda kullanlr.
zararite: ou zaman zmrt yeili kabuk eklinde
bulunan sulu, alkalin nikel karbonat; zararit, NiC03 .2N(OH) 2 .4H 2 0.
Zener current: ok kuvvetli bir elektrik alannda, bir
yari iletkende endklenen akm; Zener akm.
Zener voltage: Zener akm uyarmak iin gerekli
elektrik alan; Zener gerilimi ya da voltaj.
zeolite: Alminyum ve sodyum, potasyum, baryum
ve kalsiyumun doal sulu silikat; zeolit; baz deitir
me yntemi ile sert sularn yumuatlmasnda kullan
lr.
zeolite process: Bir zeolit filtresinden geirerek su
yumuatma yntemi; zeolit ilemi.
zeolite, sodium: Bkz. sodium zeolite.
zeolite treatment: Zeolit slah; Bkz. zeolite process.
zeppelin : 1900 yl dolaylarnda dizayn edilen, ynlen
dirilebilir bir hava gemisi; zeplin.
zero: 1) sfrn simgesi veya sfr says. 2a) santigrad
termometresinde suyun donma noktas; 9C. b) Fah
renhayt termometresinde suyun donma scaklnn
32F altnda olan nokta. 3) bir termometrede sfr
gstermeye neden olan scaklk. 4) pozitif ve negatif
nicelikler arasndaki orta nokta. 5) hi. 6) en alt nok
ta; en alak nokta.
zero hour: Kritik nokta.
zero lap: Buh. Mak. slayt valfn portu tam kapamas
ve onun tesine uzanmamas durumu; sfr lep.
zero octane: Sfr oktan; normal heptana verilen isim;
Bkz. n-heptane.
zero-point entropy: Termodinamiin nc kanunu
na gre, mutlak sfrda dengede olan bir sistemin
antropisi sfr olmaldr; sfr nokta antropisi.
Zeroth lav/ of thermodynamics: Termodinamiin Zerot yasas: "X ve Y gibi iki cisimden her biri ayr ola

rak Z cismi ile sl dengede ise, birbirleriyle de sl


dengededirler."
zero-valent: Dier elementlerle tepkimeye girmeyen;
rnein inert ya da l gazlar.
zigzag: 1) zt ynlerde, bir dizi ksa, keskin alar ve
ya dnler; zigzag. 2) zigzag eklinde olan. 3) zig
zag bir yolda. 4) zigzag hareket etmek; zigzak ek
linde olmak.
zig-zag riveting: Zigzag perin yapma.
zillion: Sonsuz byk say.
zinc: 1) elektrik pillerinde elektrot ve trl alamlarda
bileen olarak demiri galvanizlemede kullanlan, o
u zaman bileikler eklinde bulunan, mavimsi be
yaz, metalik
kimyasal element;
inko;
tutya,
Simg.Zn; at.a. 65,38; at.no.30. 2) inko ile kapla
mak veya muamele etmek.
zinc alloy: inkonun bakr vb. i dier metallerle yapt
alam ya da halita; inko alam.
zinc anode: inko anot; Bkz. zinc block.
zincate: Asit olarak amforetik inko hidroksitin tepki
mesi ile retilen bir tuz.
zinc blende: inkonun sarms kahverengi bir cevhe
ri; sfalerit; inko blend; inko slfr, ZnS.
zinc blocks: Gemi pervaneleri, kondenser, soutucu
vb. i yerlerde galvanik korrozyona kar kullanlan
bloklar, inko bloklar; tutya bloklar.
zinc-copper couple: Bakr slfat zeltisine batrlarak ince bir bakr katman ile kaplanan metalik in
ko; inko-bakr ifti.
zinc galvanizing: Bkz. galvanizing.
zincic: inkoya ait; inko kapsayan.
zinciferous: inko veren; inko kapsayan.
zincify: inko ile kaplamak; inko ile doyurmak ya
da iba haline getirmek.
zincite: inkonun nemli bir cevheri olan ve koyu kr
mzdan sarya kadar deien renklerde bir mineral;
doal inko oksit, ZnO; krmz inko cevheri.
zincky: Bkz. zincic; zinky eklinde de kullanlr.
zincograph: 1) inkografi ile hazrlanan inko levha;
inko klie. 2) byle bir kiliseden yaplan bask.

zincographe r
zincographer: inkografide alan kii.
zincographic: inkografiye ait; inkografi tabiatnda
olan.
zincography: 6asm iin inko levhalar oyma ilemi
veya sanat; inkogrfi.
zincous: 1) inkoya ait; inko kapsayan. 2) elektrik
pilindeki inko elemente ait veya onunla ilikili.
zinc oxide: Boya olarak ve lastik eyalar, cam, koz
metik, merhemler yapmnda kullanlan beyaz bir
toz; inko oksit, ZnO.
zinc pencil: Diz. Mot. levha soutucularda ince du
varl levhalar korrozyondan korumak zere, soutu
cunun deniz tarafna vira edilerek balanan dairesel
kesitli inko kabuu; inko kalem; kalem inko.
zinc plates: Pervane ya da aftta galvanik korrozyonu nlemek zere, pervane yaknndaki sancak iske
le karina salanna yerletirilen levhalar; inko veya
tutya levhalar.
zinc protector: 1) Bkz. zinc blocks. 2) Esk. kazan sa
nn korrozyonuna engel olmak amacyla buhar bl
gesine tellerle aslan inko kreciklerden herhangi
biri. 3) kondenser veya soutucu kapaklar iine
balanarak galvanik korrozyona engel olan inko
blok. 4) gemi pervanesi evresindeki karina salar
na balanan inko blok.
zinc sheet: ekilerek levha haline getirilen inko; in
ko levha; inko tabaka.
zinc sulfide: Beyaz tanecikler halinde olan ve doldu
rucu, kauukta hzlandnc, boya maddesi olarak kul
lanlan bir inko tuzu; inko slfr, ZnS.
zinc white: Beyaz boya (pigment) olarak kullanlan
inko okit.
zinkenite: elik grisi renkli metalik bir mineral; zinkenit, PbSb 2 S 4 ; zinkenite eklinde de kullanlr.
zinky: Bkz. zincky; zincic.
zipper: Fermuar (Ticar bir marka).
zircon: Sar, kahverengi vb. renkli tetragonal kristal
ler eklinde grlen bir mineral; zirkonyum silikat,
ZrSi0 4 ; saydam trleri mcevher olarak kullanlr.
zirconate: Zirkonyum hidroksitin asit olarak tepkime
si ile retilen bir tuz; zirkonat.
zirconia: Beyaz, erimez bir toz; zirkonyum dioksit,
Zr0 2 ; potalar, ocak kaplamas ve parlakl nedeniy
le akkor bekleri yapmnda kullanlr.
zirconic: Zirkonyuma ait; zirkonyumdan treyen.
zirconium: Zirkonda bileik olarak bulunan gri veya
siyah metalik kimyasal element; zirkonyum; alam

616

zym urg y
larda ve sya dayankl malzemelerde ve oksijen gi
derici olarak kullanlr; Simg. Zr; at.a. 91,22;
at.no.40.
Zn: Bkz. zinc.
zoisite: Alminyumun bazan demirle yer deitirdii,
kalsiyum ve alminyumun cam gibi bir silikat;
HCa 2 Al 3 Sl 3 O 13 .
zone: 1) rengi, yaps vb. i evreleyen medyumdan
farkl bir blge; mntaka. 2) Dnya yzeyinin, hakim
olan iklime gre, ayrld be byk enlemsel blge
den herhangi biri; zellikle Yenge Dnencesi ile
Olak Dnencesi arasnda kalan scak kuak Bkz.
Torrid Zone, kutap daireleri ile dnenceler arasnda
kalan lman kuak Bkz. temperate Zone, kutup dai
releri ile kutuplar arasnda uzanan souk kuaklar
Bkz. Frigid Zone. 3) kullanm, hayvan ve bitki yaa
m, sava srasndaki stats, Jeolojik yaps vb. i di
erlerinden ayr veya aynlan herhangi bir blge ve
ya alan: Pamuk Blgesi, Askersiz Blge vb. i gibi. 4)
Mate, ekli kesen iki paralel dzlem arasnda uza
nan kre yzeyi paras.
zoom: 1) bir uakta, normal olarak kullanlandan da
ha byk bir momentum enerjisi kullanlarak daha
byk ada ve an olarak trmanmak. 2) trmanma
ya neden olmak. 3) trmanma ii. 4) Foto. mesafeyi
ayaralmak.
zoomar: Sinema ve televizyon kameralarnda olduu
gibi, mesafe vb. ini hzl olarak ayarlayabilen mercek
sistemi (Ticar bir marka).
Zr: Bkz. zirconium.
zwitterion: Hem negatif ve hem de pozitif ykl, elek
triksel olarak ntr ve hem asit ve hem de baz olarak
etki yapan bir iyon; zvitteryon,
zwitterionic: Zvitler iyonuna ait veya zwitter iyonuna
sahip olan.
zymase: Glkoz veya baz dier karbonhidratlar bo
zarak alkol ve karbon dioksit veya laktik asite evire
rek mayalanmaya (fermentasyona) neden olan ve
bira mayasnda bulunan bir enzim.
zyme: Bir maya veya enzim.
zymo-: Mayalanma veya fermentasyon anlamnda bir
nek.
zymogen: 1) enzim olmaya muktedir bir madde. 2)
enzim retmeye muktedir olan herhangi bir bakteri.
zymometer: Mayalanma veya fermantasyon derecesi
ni lmek iin kullanlan bir cihaz; zimometre.
zymurgy: Mayalanma veya fermantasyon kimyas.

KAYNAKA
1. Friend, Joseph H, Websters New World Dictionary Of The American Language, The World Publishing
Company. New York, 1967
2. Thatcher, Virginia. The New Websters Encyclopedic Dictionary Of The English Language (Volume 1,2)
Grolier, New York 1969.
3. Karayollar Teknik Szl. Karayollar Genel Mdrl. Ankara 1971.
4. Yeniay, Prof. Dr. Fahir-Uzdilek, Prof. Dr. Uzdilek, S. Murat. Nkleer lim ve Teknoloji Terimleri Szl.
Amerikan Makine Mhendisleri Dernei (ASME). Berksoy Matbaas, stanbul 1963
5. Longman Dictionary Of Contemporary English. Pitman Press. Great Britain 1978.
6. Godman, A., Payne, EMF. Longman Dictionary of Scientific Usage, Commonwealth Printing Press.
Hong Kong 1979.
7. Beau, Francois.- Cot, Pierre. Illustrated Techical Dictionary In Six Languages. Bruxelles.
8. iskenderolu, Cemile-Basaran, Emine-Smer, Gnl-Cebeci, Vedat. Term and Expression Used in Port
Operation and Management, Yksek Denizcilik Okulu, Istanbul 1981.
9. Gm, Muammer. Meteoroloji Szl (3 cilt), Devlet Meteoroloji ileri Genel Mdrl. Ankara
1977.
10. Bapum, i. Bern. ngilizceden Trkeye Denizcilere Szlk. Deniz Ticaret Mektebi Yaynlarndan. stan
bul 1938.
11. Demiray. M. Kemal. Trke Szlk ve Yazm Klavuzu. Milliyet Gazetesi Yayn, istanbul 1990.
12. Trke Szlk (2 cilt). Trk Dil Kurumu. Milliyet Gazetesi Yaynlarndan, istanbul 1992.
13. Urdang, Laurence. The Random House College Dictionary. New York 1973.
14. Hawley, Gessner G. Condenced Chemical Dictionary. Van Nostrand Reinhold Company. New York
1977.
15. Aakay, M. Ali-Artam, Nurettin-Eren, Prof. Dr. Hasan-Sinanolu, Prof. Dr. Samim. Trk Dil Kurumu Ya
ynlar. Bilgi Basmevi, Ankara 1974.
16. Karayazgan, Metin. Denizci Szl (Gemici Dili). Deniz Harp Okulu Yaynlarndan, istanbul 1981.
17. Yeni Yazm Klavuzu. Trk Dil Kurumu Yaynlar. Trk Tarih Kurumu Basmevi, Ankara 1973.
18. Osbourne, Alan. Modern Marine Engineer's Manual (Volume 1,2). Cornell Maritime Press. Cambridge,
Maryland 1941.
19. Seward, Herbert Lee. Marine Engineering (Volume 1,2). The Society Of Naval Architect and Marine En
gineers. New York 1960.
20. King, Reno C, Jr. Practical Marine Engineering. Prentice Hall, Inc. Englewood, N.J. 1960.
21. Pounder, C.C. Marine Diesel Engines. Butterworth and Co. (Publisher) LTD. 1972
22. Morton, Thomas D. Motor Engineering Knowledge for Marine Engineers. Thomas Reed Publications Li
mited. 1978.
23. Joel, Rayner. Basic Engineering Thermo-Dynamics. Longman. London 1980.
24. Khetagurov, M. Marine Auxiliary Machinery and Systems. Peace Publishers. Moscow 1970.
25. Petrovsky, N. Marine Internal Combustion Engines. Mir Publisher. Moscow 1970.
26. Uchty, Lester C. Internal Combustion Engines. McGraw-Hill Book Company, Inc. Tokyo 1951.
27. Maleev, V.L. Diesel Engine Operation and Maintenance. McGraw-Hill Book Company, Inc. New York
1954.

MS
28. Gill, Paul W.-Smith, James H., Jr.- Ziurys, Eugene J, Internal Combustion Engines. The United States
Naval Institute. Maryland 1959.
29. Jordan, Richard C.-Priester, Gayle B. Refrigeration and AirConditioning. Prentice Hall Inc. 1956.
30. General Engineering Workshop Practice. Odhams Books Limited, Great Britain 1963.
31. Milton, J.H. Marine Steam Boiler. Newnes-Butterworths. London 1970.
32. Ford, Louis R. Marine Diesel Handbook. Diesel Publication, Inc. New York 1944.
33. Benkovsky, O. - Galver, G.- Korobtsov, l-Oganezov, G. Technology of Ship Repairing. Mir Publisher.
Moscow 1970.
34. Maleev, V.L. Internal Combustion Engines. McGraw-Hill Book Company, Inc. New York 1945.
35. Steam its Generation and Use. The Babcock and Wilcox Company. New York 1960.
36. Principles of Naval Engineering. Prepared By Bureau of Naval Personnel, Navpers 10 778A Washing
ton D.C. 1966.
37. Stinton, Karl W. Diesel Engineering Handbook. Diesel Publications, Inc. Stamford 1959.
38. Heldt, P.M. High-Speed Diesel Engines. Nyack, N.Y.1953.
39. Wrangham, D.A. The Theory and Practice of Heat Engines. Cambridge University Press. London 1962.
40. Lamb, John. The Running and Maintenance of the Marine Diesel Engine. Charles Griffin and Com
pany Limited. London 1965.
41. Lee, John F. Theory and Design of Steam and Gas Turbines. McGraw-Hill Book Company, Inc. New
York 1954.
42. Flanagan, G.T.H. Feed Water Systems and Treatment. Stanford Maritime Limited. Great Britain 1978.
43. Donald, K.M.B. Marine Steam Turbines. The Institute of Marine Engineers, J. W. Arrowsmith Ltd. Bristol
1977.
44. Flanagan, G.T.H. Marine Boilers Questions and Answers. Stanford Maritime. London 1980.
45. Paterson, W.B. Marine Engineering. Cornell Maritime Press. Cambridge, Maryland. 1956.
46. Kent, Robert Thurston. Mechanical Engineer's Handbook. Wiley Engineering Handbook series Volume
2 ve 3. London 1938.
47. Skrotzki, Bernhardt G.A. Power Station Engineering and Economy. McGraw-Hill Book Company Inc.
New York 1960.
48. Barnard, William N.- Ellenwood, Frank O.-Hirsfield, Clarence F. Heat-Power Engineering. John Wiley
and Sons, inc. Volume 1,2. London 1962.
49. French, Thomas E.-Vierck, Charles J.A. Manual of Engineering Drawing for Students and Draftsmen.
McGraw-Hill Book Company, Inc. New York 1960.
50. Rules and Regulations for the Classification of Ships. Lloyd's Register of Shipping. London 1978, 1979,
1980.
51. Faires, Virgil Moring. Thermodynamics. Macmillan Company. New York 1960.
52. French, Thomas E.-Svensen, Carl L. Mechanical Drawing. McGraw-Hill Book Company Inc. New York
1957.
53. Low, David Alan. Applied Mechanics. Longmans. Great Britain 1959.
54. Dormidontov, V.K.-Arefyev, T.V.-Kiseleva, N.A.-Kuzmenko, V.K-Nikitin, E.l.-Turunov, S.M. Shipbuildings
Technology. Mir Publisher Moscow. 1970.
55. Movnin, M.-Goltziker, D. Machine design. Mir Publisher. Moscow 1969.
56. Ferrar, W.L. Integral calculus. Oxford University Press. G.B. 1958.
57. Case, J.-Chilver, AM Strength of Material. Edward Arnold (Publishers) Ltd. Northern Ireland 1964.
58. Hudson, Ralph G. The Engineers' Manual. Printed U.S.A 1956.
59. Low, David Allan. Pocket-Book For Mechanical Engineers. Longman, Green And Co. LTD. London
1963.
60. Nelson, W. L. Petroleum Rafinery Engineering. McGraw-Hill Book Company, Inc. Tokyo 1958.
61. Maintenance Manual for General Motors. Cleveland Diesel Engine Division, General Motors Co. Cleve
land, USA
62. Engine, Diesel, Marine Enterprise Models DMQ-36, DMQ-38 War Department, Technical Manual. USA
1944.
63. Doxford Instruction Books. Commonwealth Government Engine Works. England 1970.
64. Dumbay, Kpt. Tevfik. Ticaret Gemisi Yap Dzeni. D.B.Deniz Nakliyat Yayn. stanbul 1977.
65. Dumbay, Kpt. Tevfik. Gemi Zabitleri iin Denge ve Trim, D.B.Deniz Nakliyat yaynlarndan, istanbul
1977.
66. Yaz, Kpt. Fethi. Tankerlerde inert Gaz Sistemleri ve Ham Petrolle ykama. D.B.Deniz Nakliyat Yayn
rndan. istanbul 1988.
67. Gneralp, L. Gemi Makineleri Temel Bilgisi. Matbaa Teknisyenleri, istanbul 1967.

619
68.
69.
70.
71.
72.
73.
74.
75.
76.
77.

Aybay, Kpt. Gndz. Kuruyk Gemilerinde Yk ileri ve ilemleri. Faklteler Matbaas, istanbul 1983.
Kkahin, Fahrettin. Teknik Formller. Beta Yaynclk, istanbul 1990.
Kkahin, Fahrettin. Diesel Motorlar (Cilt 1,2). Ercivan Matbaas, Istanbul 1985.
Kkahin, Fahrettin. Gemi Makinelerine Ercivan Matbaas, stanbul 1987.
Kkahin, Fahrettin. Gemi Makineleri Giri. Ercivan Matbaas, stanbul 1985.
Kkahin, Fahrettin. Dizel Motorlar. Beta Yaym, Datm, stanbul 1990.
Isachenko, V.-Osipova, V.-Sukomel, A. Mir Publisher, Moscow 1969.
Encyclopedia international (20 volume). Grolier Incorporated. New York 1969.
Birnie, S.C. Mc. Marine Steam Engines and Turbines. Buterworths. London 1980.
Jackson, Leslie. Reed's Instrumentation and Control Systems. Thomas Reed Publication Limited. Lon
don 1979.
78. Blank, Davit A.-Bock, Arthur E.- Richardson, Davit J. introduction to Naval Engineering. Maryland 1980.
79. Petrucci, Ralph H. General Chemistry, Principles and Modern Application. MacMillan Publishing Com
pany, New York 1954.
80. Loew, E.A.-Bergseth, F.R. Direct and Alternating Currents Theory and Machinery. McGraw-Hill Book
Company, Anc. New York 1954.
81. Nelson, W.L. Petroleum Rafinery Engineering. McGraw-Hill Book Company, Inc. Tokyo 1958.
82. Ramsey, A.S. Dynamics (Volume 1,2). Cambridge University Press. London 1962.
83. Severns, William H.-Degler, Howard E.-Mites, John C. Steam, Air and Gas Power. John Wiley and
Sons, Inc. New York 1954.
84. Kearton, W. J. Steam Turbine Theory and Practice. Sir Isaac Pitman and Sons, London 1961.
85. Green, A.S. Theory of Machines. Blackie and Son Limited. London 1964.
86. Ramsey, W.H.-Besant, W. H.A. Treatise on Hydromechanics. G.Bell and Sons, Ltd. London 1962.
87. Dobrovolsky, V.-Zablonsky, K.-Mak, S.-Radchik, A.-Eriikh, L., Machine Elements. Mir Publisher Moscow
1968.
88. Erdem, Ahmet. Gemi Teorisi. Milli Eitim Basmevi, stanbul 1982.
89. Eralp, Do. Dr. Fethi. Gemi Yardmc Makineleri (Cilt 1,2). T Gemi inaat ve Deniz Bilimleri Fakltesi,
stanbul 1987.
90. Simth, Edward S.Salkover, Meyer.-Justice, Howard K., Calculus. Toppan Printing Company, LTD. Ja
ponya 1958.
91. Movnin, M.-Goltziker, D. Macine Design. Mir Publisher, Moscow 1969.
92. Shannon, J.F. Marine Gearing. The Institute of Marine Engineers. London 1977.
93. Sothern, J.W.M, Verbal Notes and Sketches. James Munro and Company Ltd. Glaskow, England.
94. Patterson, W.B., Red Book of Marine Engineering, Cornell Maritime Press INC, Maryland 1979.
95. Blank, A., David, Bock., Arthur E., Richardson, David J. Introduction to Marine Engineering, Naval Insti
tute Press, Annapolis, Maryland 1985.
96. Beck, G.H. Reed's Engineering Drawing for Marine Engineers, Thomas Reed Publications Limited,
London and Sunderland 1978.
97. Cowley, J. The Running and Maintenance of Marine Machinery, The Institute of Marine Engineers,
London 1985.
98. Henshall, S.H. Medium and High Speed Engines for Marine Use. The Institute of Marine Engineers,
London 1972.
99. Lilly, LRC, Diesel Engine Reference Book, Butterworths, London 1985.
100. General Motors Diesel Engines Maintenance Manual, Cleveland, Ohio 1943.
101. Jackson, Leslie. Reed's General Engineering Knowledge for Marine Engineers. London 1986.
102.
tow, D.A. Pocket-Book for Mechanical Engineers. Longmans, London 1963.
103.Stephenson, Richard. Introduction to Nuclear Engineering McGraw-Hill Book Company, INC. New
York 1958.
104. Sa, Osman Kamil, Prof. Dr. Marine Diesel Engines Inlet and Exhaust Systems, ITU Gemi inaat ve De
niz Bilimleri Fakltesi, stanbul 1987.
105. Wharton, A.J., Diesel Engines, Butterworth-Heineman Ltd. Oxford 1986.
106. MAN, B and W Diesel A/S Two-STroke Engines, MC Programme Engine Selection Guide, Copenha
gen 1992.
107. Haynes, William F.., Marine Engineering Workbook 1993 Supplement, Massachusettes Maritime Aca
demy, Massachusets USA.
108. Haynes, William ., Marine Engineering Workbook 1993 Supplement, Massachusettes Maritime Aca
demy, Massachusets USA
109. Haynes, William E., Marine Engineering Workbook, Massachusettes Maritime Academy, Massachuset-

You might also like