You are on page 1of 14

ERİVAN’DAN VAN’A HATIRALARIM

Kinyas Kartal Sayfa 1


ERİVAN’DAN VAN’A HATIRALARIM

Kinyas Kartal Sayfa 2


ERİVAN’DAN VAN’A HATIRALARIM

ÖNSÖZ

Bu kısa risaleyi neden yazdım. Yayın hayatı ile ilgili


olmayan Kinyas KARTAL'ın bu tür bir şey yazmış olması beni
tanıyan herkesin muhakkak dikkatini çekmiştir. Böyle bir
açıklama yapmak benim sadece hakkım değil aynı zamanda
vazifemdi. Emsallerime de aynı uygulamayı tavsiye ederim.

Ben ki, elhamdülillah 90'ıma merdiven dayadım.


Rusya' da Çar'ı geçiş dönemi yönetimini ve Lenin'i iktidarda
gördüm. İran'da Şahlık döneminde bulundum. Türkiye’mizde.
Büyük Atatürk, İnönü, Bayar, Gürsel, Sunay, Korutürk ve
nihayet Evren'in Cumhurbaşkanlığı dönemlerini yaşadım ve
yaşıyorum bu zaman zarfında içerde ve dışarıda birçok olaya
şahit oldum. Herhalde gençlerimize söyleyecek bir çift sözüm
olacaktır.
Milletler evlâtlarını yetiştirirken onlara gelecek için
yatırım yapmış olurlar. Benim de acı ve tatlı olaylarla dolu
ömrüm ve 15 yıl TBMM'nde parlamenterlikten sonra Meclis
Başkanlığı görevi ile şereflendirilmem milli iradenin bana yaptığı
yatırımdır. Bizim milletimiz asker doğar asker ölür. Asker olarak
ölmek demek son nefeste dahi görev başında olmak demektir.
Asker olmak için muhakkak üniformalı olmak da gerekmez.

Benim de ömrüm bu büyük milletin uğrunda çeşitli


cephelerde savaşarak geçti. Demokrasi mücadelemiz bu
safhalardan, bir bölümü idi. Şu anda yazmakta olduğum
satırlarla da milletimin birlik, beraberlik ve huzur içinde
yaşamasına yardımcı olmak istiyorum. Görüldüğü gibi mücadele
bitmiyor. Hayat devam ettikçe ve bu mukaddes milletin
düşmanları faaliyetlerini sürdürdükçe bizim de cepheye
koşmamız zaruridir.

Allah bu milletin evlâtlarını birbirine düşüren yabancı


güçlere fırsat vermesin, zaferi tattırmasın, şunun bunun sözüne
kanan gençlerimizin doğru yolu bulmalarını nasip etsin.

Kinyas KARTAL

Kinyas Kartal Sayfa 3


ERİVAN’DAN VAN’A HATIRALARIM

Beşinci göbekten dedem şemdin, Diyarbakır'ın


Karacadağ bölgesinde yaşamakta iken bir olay üzerine Iğdır-
Aralık'ın Dil bölgesine yerleşmişler. Ondan sonra gelen kuşaklar
sırasıyla Şemdin'in oğlu Mehmet, onun oğlu Neadir, onun oğlu
Fethi, onun oğlu Bedir ve onun oğlu da ben Van'a gelinceye
kadar hudut değişiklikleri ve olaylara göre Rusya, daha sonra
Sovyetler Birliği, İran, Osmanlı İmparatorluğu daha sonra
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşadık.

Biz Dil bölgesine geldiğimiz zaman bu bölge İran


sınırları içersinde idi. Bu bölge bilâhare Rusların eline geçti. Dil
bölgesi Ruslar'ın eline geçince halen de Sovyetler Birliği sınırları
içersinde bulunan Tarım kent 'de dünyaya geldim. Tahsilime
Tarımkent'de başladım. O dönemde Rusların ilk ve ortaokulları
bir arada idi. Gimnaziye deniyordu. Burayı bitirince babam beni
Askeri Lise'ye vermek istedi. İmtihanlara Tiflis'de girdim ve
kazandım. Ukrayna'nın Kiev şehrinde Askeri Lise'ye başladım.
1318 yılında Askeri Lise'den mezun oldum.

Biz Diyarbakır bölgesinden göçtükten sonra 250-300


yıl geçmiş. Benimle o nesil arasında 5 kuşak geçmiş. Türkiye'ye
1322 yılında geldiğimiz zaman ben 22 yaşındaydım. Bugün 86
yaşındayım, birisi öldü 3 çocuğum ve 21 torunum var. Bildiğim
yabancı diller arasında Rusça, Fransızca, biraz Almanca biraz
Arapça vardır ve ayrıca Türkçenin aşiretlerde konuşulan şekli
olan Kürtçeyi de bilmekteyim.

Askerlik mesleğini seçişime Rahmetli babam sebep


olmuştur. Rahmetli gözü açıktı ve beni çok severdi. "Seni subay
yapacağım. Ama süvari olacaksın. Atının nalları gümüş olacak,
çivileri altından vurduracağım" derdi. Çok zengindi.

Rus ihtilâli benim Askeri Lise'yi bitirdiğim yıl başladı. O


yıllarda Azerbaycan'da bağımsız bir Türk Devleti vardı. Ben
Bakü’de Harp Okulu 'nu bitirip bir yıl teğmenlik yaptıktan sonra
Ruslar Azerbaycan'ı istilâ ettiler. Bana da "Kızıl Generaller
Kursu"na katılmam teklif edildi.

Komünist ideolojiyi benimsemediğim için katılmadım.


Esasen Ruslarla ve Komünistlerle elbirliğinde hiç bulunmadım.
Onları hiç tutmadım ve hiç sevmedim.

Komünizm kavgası başlayıp kan gövdeyi götürdüğü


dönemde kimin kimden yana olduğu belli değildi. Sürekli
cinayetler işleniyor, toplu katliamlar yapılıyordu. Yaranmak için
ihbarda bulunanları da ihbar edenler çıkıyordu. Devlet adına
kamulaştırmalarda şahısların malları sürekli el değiştiriyordu.
Her tarafta yangın, sabotaj, kıtlık ve anarşi vardı. Sefalet had
safhaya çıkmıştı.

Bu yıllarda Kiev 'den Erivan'a dönmek istedim. Ailem


Erivan'da idi. Şüphesiz böyle bir dönemde ailem de beni yanında
isterdi. Şartlar bana bu imkânı vermedi. Azerbaycan'ın Bakü
şehrinde Harp Okulu'na girdim. Buradaki tahsil hayatım 2 yıl

Kinyas Kartal Sayfa 4


ERİVAN’DAN VAN’A HATIRALARIM

sürdü. 2 yıl sonra Harp Okulu mezunu olmuştum. Mezuniyetten


sonra kısa bir süre Bakü’de kaldım. Sovyet Ordusu İran'a
girerken ben de birliğimle birlikte İran'a geçtim. Kazbin
bölgesinde bir süre kaldım. Bilâhare Sovyet Genelkurmay
Başkanlığı'na müracaat ederek Erivan şehrinin Nahçıvan Bölgesi
Askeri Komiserliğine atanma talebinde bulundum ve orada
göreve başladım. Gerek Çar'ın gerekse Sovyetler Birliği'nin
mensubu olarak askerlik yapmış olmam dini ve milli
duygularıma kesinlikle gölge düşürmemiştir. Daima dinim ve
milliyetimle iftihar etmiş ve onları en iyi şekilde temsil etmeye
çalışmışımdır. O yıllarda şimdi de olduğu gibi Kafkasya 'da
Müslüman Türk az değildi. Şüphesiz bu insanların gençleri,
eğitimlerini tamamlayınca veya meslekleri gereği hayata
atılınca, Sovyet sistemi içinde görev alıyorlardı. Ben de
bunlardan biri idim.

Nahçivan'da görevli iken 9. Kafkas Tümeni'nin Erivan'


da olduğunu öğrendim. Babam Rüştü Paşa'nın kuvvetlerinin
safında Osmanlı İmparatorluğu'nun askeri kuvvetleri ile omuz
omuza mücadele veriyordu. Rüştü Paşa o yıllarda tümen
Kumandanı idi. Aşiretlerle özellikle bizim aşiretimizle çok sağlam
bir dayanışma vardı. Babamın emrinde 600 süvariden meydana
gelen bir kuvvet vardı. Bunlar bölgeyi çok iyi bilen, bölge
şartlarına uyumlu iyi binici ve iyi atıcı kimselerdi. Bu isimsiz
kahramanlar dinleri ve milliyetleri uğruna ulu kanlarını
akıtmışlardır. Babam Bedir Bey' in yararlılıkları için Rüştü
Paşa'dan aldığı taltif vardır. Bütün bu acı ve zor günleri maalesef
çocuklarımıza yeteri kadar anlatamıyoruz. Anlatmanın yollarını
bulamıyoruz. Onlara gerçek düşmanlarının kim olduğunu
gösteremiyoruz. Bu toprakların nasıl kazanıldığını
anlatamadığımız için birbirlerini boğazlıyorlar. Kardeş kardeşin
kanını döküyor.

Burada gençlerimize milletine ve dinine bağlılığı


aşılamanın, bizlerin temel görevimiz olduğunu belirtmek isterim.
Yine gençlerimize evvel emirde vermek zorunda olduğumuz bir
diğer özellik ise birbirlerini sevme hissi ve bunun bir zaruret
olduğu fikridir. Ayrıca Türk'e Türk'ten başka kimsenin dost
olmadığını 'da öğretmemiz gereklidir. Yıllarca Osmanlı bütçesi ile
Avrupa ve Arap ülkelerini besledik. İstanbul'un ve Anadolu'nun
imarını ihmal edip onların şehirlerine harcama yaptık. Ayrılık
tohumu girmiş tarladan nifak ve nefret çıkar, netice alamadık.
Evvelâ bu milletinin evlâtları kaderlerinin ortak olduğunu
öğrenmeli. Biz birbirimizi yeteri kadar seversek başka sevgiye
muhtaç olmayız. Aksi halde bizi birbirimize düşüren en büyük
düşmanlığı kendi kendimize yapmış oluruz.

Eskiden yaşadığım yerlerde Ermeniler de şüphe yok ki


vardı. Bunların arasında iyi komşuluk kurduğumuz, iyilik yapıp
iyilik gördüğümüz Ermeniler de vardı. Birçok Ermeni dostum
olmuştur. Ancak, sonradan anladık ki, Ermenilerin bir kısmı
içinden pazarlıklı imiş. Bazı Ermeniler sinsi bir faaliyetin içinde
imişler. Ortalığın karışmasını, ellerine fırsat geçmesini bekleyen
Ermeniler de vardır. Yakın dostumuz olduğunu sandığımız
Ermenilerden çok çabuk bize cephe alıp, bizi yok etmek
isteyenler çıktı. Rahmetli Babam Bedir bir Ermeni haininin
kurşunu ile şehit oldu

Kinyas Kartal Sayfa 5


ERİVAN’DAN VAN’A HATIRALARIM

Bu Ermenilerin ailemize ve aşiretimize verdiği ilk acı


değildi. Son acı da olmadı. Bundan sonra Ermenilerle olan kanlı
mücadelemiz devam edip gitti. Onlar bizi o bölgeden söküp
atmak istiyorlardı. Kendi bölgelerinde Müslüman istemiyorlardı.
Müslümanların olmadığı bir Ermeni yurdu düşünü
gerçekleştirmek için uğraşıyorlardı. Tek tek işledikleri
cinayetlerle bizi yerimizden söküp atamadılar. Sonradan köyleri
basmaya evleri ve ekinleri yakmaya başladılar. Böylece bizimle
onların arasında bir ölüm kalım savaşı başladı ve sürdü.

9. Kafkas Tümeni Erivan'dan geri çekilince denge,


Ruslardan destek görmekte olan Ermeni çetelerinin lehine
döndü. Babam Bedir Bey'in şehit olmasından sonra aşiretimiz
İran'da bir yıl daha kaldı, bu yılı takip eden dönemde
yurdumuza Türkiye 'ye döndük 1320-1923 yılları arasında Van
bölgesine olan ilticamız devam etti. Bizi yerimizden
yurdumuzdan eden; malımızı mülkümüzü yakıp yıkan canımıza
kıyan Ermeni zulmü, maalesef Ermeniler yeni cinayetleri ile bize
hatırlatılıncaya kadar unutulmuştu.

Van ve ilçelerine bağlı köylere yerleştiğimiz zaman 3-


5000 aile kadar vardık. Şüphesiz soydaş Müslüman Türk
toplumundan hüsnü kabul, hükümetten sıcak ilgi gördük. Buna
rağmen yerleşmedeki geçiş döneminde bir hayli sıkıntılar
geçirdik. 5000 civarındaki ev, yaşlısı, hastası, çoluğu çocuğu ile
yeniden yerleşmeye çalışıyordu. Ermeniler' den çektiklerimiz
adeta unutulmuştu. Biz millet olarak zaten kindar değiliz,
Dinimiz İslâmiyet de kin ve nefret duygusunu yasaklamıştır.
Ama hiç olmazsa yakın geçmişin olaylarını çocuklarımıza
anlatmalı ve onlarda millî tarih şuuru yaratmalıydık.

Bu milletin kaderini yine bu milletin evlâtları tayin


etmiştir. Bu günkü Türkiye Cumhuriyeti'ni milletimizin dünkü
evlâtlarına yani babalarımıza, dedelerimize borçluyuz. Bu eser
onlarındır. Onlar bu devleti canlarıyla kanlarıyla kurup bize
emanet ettiler. Onların eserine sahip çıkmamak emanete
hıyanet olurdu. Biz sahip çıktık. Eseri yarattık. Simdi de
çocuklarımıza devrediyoruz, onlar da mallarına sahiplik
yapmazlarsa bize olan borçlarını ödememiş olurlar.

Biz derken, bu milletin fertleri derken, Türkiye


Cumhuriyeti'ni kastediyorum. Bu devletin temelinde Milli
Mücadele döneminde yapılan fedakârlıklar ve gösterilen
gayretler yatar. İlk adım Müdafaai Hukuk Teşkilâtları ile
atılmıştır. Bu Teşkilâtlar; Edirne, Ankara, Adana, Kastamonu,
Konya, Mâmüretilaziz (Elazığ), Ordu, Aksaray, Ertuğrul,
Eskişehir, Amasya, İçel, Aydın, İzmit, Burdur, Bolu, Antalya,
Tokat, Conik, Haruniye, Çorum, Isparta, Denizli, Sinop, Kozan,
Kırşehir, Kayseri, Gümüşhane, Kengirı, Kütahya, Trabzon,
Niğde, Yozgat, Zonguldak, Giresun, Ergani' de kurulduğu gibi
Siverek, Oltu, Muş, Malatya, Maraş, Mardin, Genç, Kars,
Gaziantep, Siirt, Dersim, (Tunceli), Hakkâri, Ağrı, Urfa,
Ardahan, Erzincan, Van, Diyarbakır, Sivas, Bitlis, Erzurum’da
kurulmuştur. Bu iftihar edilecek eserde memleket evlâdının
hepsinin payı vardır. Hatta Alparslan ile Romen Diyojen'in
Malazgirt Savaşı tarafların eşitliği ile sürerken, bölgeye Horasan,

Kinyas Kartal Sayfa 6


ERİVAN’DAN VAN’A HATIRALARIM

Türkistan ve Altay illerinden daha eski tarihlerde Anadolu 'ya


gelmiş ve Doğu Anadolu 'ya yerleşmiş aşiretlerdeki Türklerin
desteği ile Alparslan'ın Bizans'ı yendiğini dinlemiştim.

Bir ülkenin fertlerine Milletvekili Bakan, Başbakan,


Senato Başkanı, Cumhurbaşkanı olma yolları açıksa, o ülkede
fertlerin hür iradesi var demektir. Bir ülkenin insanları istedikleri
eğitimi yapabiliyor, istedikleri meslekleri yurdun herhangi bir
yerinde icra edebiliyor iseler o ülkede eşitliğin olduğundan
şüphe edilemez. Bunun aksini söylemek düşmanca sözlere yani
yabancılara kulak asmak olur.

Büyük ve ilerleme yolunda olan ülkelerde düzeltilmesi


zor olmayan aksaklıklar olabilir. Hiç birimizin gönlü:-tarafgir
davranılmasına İhmal edilmişliğe ve benzeri gibi dengesizliğe
razı olmaz. Ancak, bu tür nahoş durumların da üstesinden
hoşgörü, tolerans ve sevgi ile gelinir. bu milletin evlâtları bunu
da yapabilecek güçtedirler

Doğu'nun kalkınmamışlığını ideolojik ve siyası amaçlar


için kullananlarda vardır. Ben bunlara kesinlikle karşıyım.
Kimseye de tavsiye etmem. Bu tür problemlerin demokrasi
içerisinde çözüm yolları vardır. Bölücülük düşmanın işine yarar.
Ben Kürtçü değilim. Doğulu olmak ayrı bir milletleri olmayı
gerektirmez. Bu milletin birçok boyu ve kolu yardır, Kürtler de
Türk milletinin Doğu Anadolu’daki adıdır. Nice bin yıllık tarihi
paylaşmış bir milletin içinde kavmiyetçilik hem ayıptır hem de
günahtır. Kukla hükümetler kurarak günümüz dünyasında
yasamanın mümkün olamayacağını. Bunun yararının olmadığını
buna lüzumda olmadığını anlamayamayanlar var.

Bugün doğuda ayrı bir devlet kurma hevesine


katılanlar var. Bu düşmanın içimize soktuğu bir fikirdir. Türk
milletinin dostu yoktur. Türk milleti tekrar ediyorum kendi
kendisini severse hiç kimseye ihtiyacı kalmaz. Rahmetli Atatürk
"Kürt kavmi diye bir kavim yoktur, bunlar Türk’tür" demiştir. .
Benim inancım da bu merkezdedir. Bu çok önemli gerçeğe
riayet eden yok. Atatürk'ün izi bu konuda takip edilmemiştir. Bu
hataya düşen sadece bazı doğulu 'gençler olmamış, batılı
gençlerden de öz kardeşlerine "sen Kürtsün" demek hatasına
düşenler çok olmuştur. Sevilmek isteyen, sevmesini ve sevgisini
göstermesini bilmeli.

Bu memleketin hizmetine koşarken, askerlik yapıp


vergi verirken gerekince uğrunda ölürken kardeş olan insanlar
birbirlerini horlayamazlar. Bakın Anayasaya kanun önünde bölge
farkı gözetiliyor mu? İsteyen herkes, istediği gibi seyahat etme
istediği yerde ikamet etme hakkına sahip Meslek seçmek veya
fakülte seçmek için çalışmak yetiyor. Van'da da zengin olan var
İzmir'de de, her iki ilde fakır fukara var. Türkiye'de işçi hakları
ile ilgili mevzuat geneldir.

Bizim televizyonumuzda bizim mevlidimiz okunur. Ben


isterim ki. Daha fazla okunsun. Türküler bizim. Türkücüler
bizim. Demokrasi ve getirdiği icraatı ile döneminde yaşamış bir
kimse olarak Atatürk 'ün büyük adam olduğunu kabul ediyorum.
Gençlere de onu yakından tanımalarını tavsiye ederim.

Kinyas Kartal Sayfa 7


ERİVAN’DAN VAN’A HATIRALARIM

Bu sevgisiz ortamın yaratılmasında aydınlarımızın


büyük payı var. Ciddi inceleme yapmadan, işin aslı astarını tam
anlamdan hüküm veriyorlar teşhis koyuyorlar. Bunlardan
biriside aşiretler ile Padişahlık ilişkileridir. Padişahlar zamanında
aşiretlerin durumunun iyi bilinmesi gerekir. Padişahlık devrini
kötüleyenler Sultan Abdülhamide de enva-i türde ithamda
bulunuyorlar. Aşiretler de ciddi bır padişahlık sevgisi vardı. Bu
tarihi bir sonuçtu. Araplar İsrail karşısında Abdulhamiti daha
yeni anlayabildiler. Padişahlık dönemi yönetimi aşiretlere o
zamanın coğrafi, siyasi, ekonomik şartlarının bir sonucu olarak
bazı rahatlıklar getirmiştir. Bunu açıklarken o dönemin özlemini
duyuyorum anlamına gelmesin. Hamidiye Alayları Türk Askeri
Tarihinde bir gerçektir. Alaylar bu millete hizmet vermiştir.
Ruslar da Türkleri örnek alıp iki alay kurdular. Birisine benim
dedem fethi bey Komutanlık yaptı. Diğerini Zilan aşiretinden
Güneş ailesine kurdurmuşlardır.

Dedem Fethi beyin komutanlık yaptığı bizim Buriki


aşiretinin meydana getirdiği süvari alayı 93 harbinde Ruslarla
beraber iştirak etmek zorunda kalıyor. Aşiret büyükleri
aralarında karar alıyorlar dedem Fethi Bey askerlerine emir
vermiş savaş alanına girince hepsi Osmanlı tarafına kaçıp
Ruslara ateş açmışlar. Durumu anlayan Rus yönetimi dedem
Fethi Bey'i ortadan kaldırmak için Doğubeyazıt'da ki komutana
verilmek üzere onunla bir zarf göndermiş. Yaptıkları plâna göre
Dedem zarfı verdikten sonra aşiretinin dışında bir bölgede
öldürülmüş olacaktı. Durumu anlayan Dedem canını
kurtarmasını beceriyor Daha sonra aşiret alayımız Türk
kuvvetleri ile birleşiyor. Bunları bana daha sonra amcam
rahmetli anlatmıştı. Aradan zaman geçip biz Türkiye'ye gelince
benim Rus Ordusu'nda subay olduğumu ihbar ediyorlar. Kazım
Karabekir Paşa 'ya benim Bedir Bey'in oğlu olduğum anlatılınca
mesele halloluyor.

9.Kafkas Tümeni bizim orada iken Kumandanının


Erzurum'lu Rüştü Paşa olduğunu ve bizim 600 süvari ile kendi
sine iltihak ettiğimizi söylemiştim. Babam beni Rüştü Paşa ile
tanıştırdıktan üç gün sonra şehit oldu. Bizim Türkiye'ye dönme
fikrimiz fırkanın çekilmesinden sonra kesinleşti. Biz Rusya'da
1917'deki ihtilâle taraftar değildik. Ben o mücadelede Çarlık
taraflısıydım. Öğle'ye doğru ellerinde sopalarla ihtilâlciler okulu
bastı. Orada yaşamak mümkün değildi. Bizim Türkiye'ye gel
işimizden sonra da çok olaylar yaşadık. Maalesef 1925 yılında
Şeyh Said olayı oldu, çok kardeşkanı döküldü. Bunlar hep tahrik
ve nifak sonucudur. İki taraftan ölen de öldüren de bu milletin
evlâdıdır. 1926'da İzmir’e, 1937’de Trakya’ya, 1960'da Sivas'a
sürdüler. Bunları bana başka milletten birisi bana yapsaydı
kırılırdım. Ama kırılmadım çünkü bu milletin bir ferdiyim. Ben
yabancı ellerde ve çok sıkıntılar ve mücadeleler görerek
yaşadığım için bu tür olayları sineme çekmesini bildim.
Hoşumada gitti. Dedim ki "Dolu yağdı, benim tarlama isabet
etti". Şimdi gençlerde bu sevgi, bağlılık, tolerans yeteri kadar
yok.

Benim aşiretim 300-400.000 kişilik nüfusa sahiptir.


Bunların her birisi bir başka aileye gelin verdi veya gelin aldı.

Kinyas Kartal Sayfa 8


ERİVAN’DAN VAN’A HATIRALARIM

Hısım akrabalarım Türkiye'de çeşitli illere dağıldı. Yerleşme'


hürriyetlerini istedikleri gibi kullandılar. Türkiye'ye olan
bağlılıklarını da asla kaybetmediler. Vatanımızı, milletimizi sevip,
bağlılık ve inancımızı her gün yeniden ispatlamaya çalıştık.
Bunca yıldır. Türkiye'mizde Türklüğümüzü gururla, sevgiyle,
inançla sürdürmeye devam edeceğiz.

Onun için aşiretleri iyi incelemek lâzım. Hem


aşiretlerin yakın geçmişini iyi bilmek ve hem de aşiret içi yapıyı
iyi bilmek gerekir. Aşiret reisliği dededen babadan kalma bir
müessesedir. Sevgi ve saygıya dayanır. Ne yazılı kanunu ne de
yazılı nizamı vardır. Kurallar ile yönetilir. Seversen, sevilirsin.
Geçimsizlikleri, anlaşmazlıkları gidermek aşiret reisinin görev
alanına girer.

Rusların Türk toprakları üzerinde daima gözü


olmuştur. Ben Rusya 'da doğup büyüdüm. Rusya 'da Askeri
öğrenim yaptım. Rusların Türkiye üzerindeki emellerini iyi
bilirim. Türk Tarihine Deli Petro olarak geçmiş Rus Çar'ına onlar
Büyük Petro derler. Onun vasiyeti vardır "Sıcak Denizlere
ininiz" diye. Eski Çarlık Rusyası ile bugünkü komünist Rusya
arasında büyük fark olmasına rağmen onlar hâlâ Büyük
Petro'nun vasiyetini tutuyorlar. Onun yolundalar. Bu yüzden biz
Türklere düşmandırlar. Bugünkü Ermeni Teröristlerini Ruslar
tahrik ediyor. Bunda kimsenin en küçük şüphesi olmasın, bütün
arzuları Türkiye'de kargaşalık yaratmak, Türkiye'nin başına bir
gaile çıkarmaktır.

Türkiye 'ye komünist tehlike de bugün büyük ölçüde


Rusya'dan gelmektedir. Komünizm iki şekilde önlenebilir.
Bunlardan birisi din’dir, diğeri ise zenginliktir. Dindar ülkeye
de, zengin ülkeye de Komünizm giremez. Bu iki müesseseye
kıymet vermeliyiz. Bugün memleketin her ferdine dinine
serbestçe hizmet imkânı verilmiştir. Zengin olmak için çalışan
herkese yollar açıktır. Zengin derken herkesin rahatlıkla
geçimini sağlamasını kastediyorum.

Bununla beraber Türkiye'nin doğusunun bazı


şanssızlıkları vardır. Tabiat da Doğu'ya iyi davranmamıştır.
Ege'de fındık, fıstık, üzüm, pirinç bizde ise; kar, taş, buğday
başka bir şey yok. Bunun yanı sıra geçmiş yönetimlerde de
doğuya adil davranılmadığı olmuştur. Bunların hesabını dökerek
yeni husumetler yaratmak yakışmaz. Önemli olan tarihten ders
almasını bilmek ve çocuklarımıza daha iyi bir Türkiye bırakmak
için elbirliği yapmaktır. Şartları zor da olsa Doğu'ya da Batıya
götürdüğümüz hizmeti götürmek zorundayız bunun milletçe
gayreti içindeyiz. Gidişat bu istikamettedir. Allahın izniyle
Batının Doğu'yu kıskanacağı günler çok uzak da değildir.

Bir milleti veya dini cemaati eleştirirken bütün


fertlerine kara çalmak doğru olmaz. Gerçek ile olmayanı ayırt
etmek gerekir. Hiçbir toplum her bakımdan çok berbat değildir.
Bu vesileyle size bazı hatıralarımı aktarmak isterim.

Ben Askeri Lisede okuduğum yıllarda Erzurum Rus


birlikleri tarafından işgal edilmişti. Dışarıda Rus askerleri zafer
şenlikleri yaparken Erzurum ve Kafkas halkından Ermeniler de

Kinyas Kartal Sayfa 9


ERİVAN’DAN VAN’A HATIRALARIM

onlara katılırdı. Ben her gece yatağıma girer yorganımı başıma


çeker sabaha kadar ağlardım. O dönemde bizim kuşağımızda
din, terbiye ve eğitimin temeli idi. Dini duygularımız adeta milli
duygularımızın verini almıştı. Dini duygularımız milli
duygularımızdan çok evvel gelişti. Biz hepimiz Kafkasyalı,
Erzurumlu Müslümanlardık. Bize Müslüman olduğumuz için
cephe alınmıştı. Müslüman olmayanlar birbirlerine arka
çıkıyorlardı. Benim Kafkasya'dan Erzurum'un acısını duymam
çok tabii idi. Ben çocukluğumdan beri dinime ve aileme
bağlıyım. Ailemden bu terbiyeyi aldım. Rusya'da da olsak biz
Müslümanlar İslâm dininin hamisi olarak Osmanlı'yı düşünürdük.
Osmanlının zaafa uğraması İslâm dininin zaafa uğraması
demekti. Rus Askeri mektebin de okumuş olsak, bir Türk
İmparatorluğunun ve İslâm dininin zaafa uğrayabileceğini
düşünmek bizi çok üzerdi. Bu üzüntüyü çok duymuşumdur.

Buna benzer bir hatıramı daha anlatmak istiyorum.


Babam Rahmetli Bedir Bey beni askeri liseye yazdırdığı zaman
1917 ihtilâlinden bir hayli evvel Çarlık döneminde idi, okulun
direktörü ile bir görüşme yapmıştı. Bizim Müslüman olduğumuzu
bana domuz eti yedirmemelerini söylemişti. Direktörümüzün
emri ile domuz eti pişirildiği gün yemekhanede bana ayrı masa
açılırdı. Ben yemekhaneye girince gözlerimle özel masamı
araştırırdım, görmeyince, o gün domuz eti olmadığını anlayıp
arkadaşlarımla birlikte oturup yemeğimi yerdim. Bir gün
yemekte domuz eti vardı. Benimde ayrı masam
hazırlanmamıştı. Direktör yemek salonuna girip benim bir
kenarda oturduğumu yemek yemediğimi görünce durumu
anladı. Bunun üzerine personelden 80-90 kişinin işine son verip
yenilerini aldılar. Ruslardan kördüğümüz zararlar yüzyıllarca
devam etmiştir. Ne var ki Çarlık Rusya koyu Ortodoks bir
yönetim idi. Yani dinin ne olduğunu bilirdi. Ancak müesseseleri
sağlamdı. Bu gerçekleri gençlerimiz iyi bilmeli.

Bir başka hatıramı daha anlatayım. Ruslarda Türkler


karşısında aşağılık duygusu taşırlardı. Bu duyguyu her seviyede
Rus'da az çok görebilirsiniz. Bu duygu Rusların uzun süre Türk
yönetiminde kalmalarından geliyordu. Bu duygularını özellikle
Tatarlara karşı gösterirlerdi. Arkadaşlar zaman zaman bana
hakaret anlamında "tatarin" derlerdi. Ben de onlara emsali
kelimelerle mukabele ederdim. Bu arada Direktör babama
“Oğlun istikbalde Çar'ın subayı olacak, arkadaşlarını kesinlikle
ihbar etmesin, ihbar yapan bir subay adayına iyi gözle
bakılmaz, arkadaşları ile geçinmeye çalışsın” demişti. Bu yüzden
ben de gerek babama gerekse sınıf subayıma uğradığım
hakarete dair bir açıklama yapmıyordum. Bu gün bardağı
taşıran bir olay oldu. Bir Ermeni arkadaş bana "Muhammedi
öldürür, derisini tuzlayıp satarım''dedi. Çok tahrik olmuştum. Bu
talebe arkadaşımı iyice dövdüm ve iki dişini kırdım. Dövülen
sınıf arkadaşım beni şikâyet etti. Benim savunmamı aldılar.
Disiplin subayı "burası dağ başı mı neden dövüştün ve bunun
dişini kırdın" diyordu. Ben de "Müslümanım, okulunuzda
Müslümanlara yer yoksa ayrılır giderim. Burada Müslüman
öğrencilere okuma hakkı var ise bana kimsenin hakaret etmeye
hakkı yok. Hakarete uğradım mukabele ettim" dedim. Bunun
üzerine tahkikatı yapan subay gençlerimizin bilmesini istediğim
bir cevap verdi. Subay; "Kendi dinine saygısı olmayanın, bizim

Kinyas Kartal Sayfa 10


ERİVAN’DAN VAN’A HATIRALARIM

devletimize ve Çarımıza da saygısı olmaz. Bir daha dinine


hakaret edenin iki değil dört dişini kır" demişti. Gençlerimiz
onları tahrik edip olaylara sokanların ilkin inanç yapılarına
baksınlar, Allahını inkâr eden dini uyuşturucu afyon kabul eden
zihniyetin sonu kendi başını yemektir.

Ruslar ve Ermeniler bizim ebedi ve ezeli


düşmanlarımızdır. Bu zihniyetimize onların bize karşı duyduğu
bitmek tükenmek bilmeyen kinleri ve mezalimleri yol açmıştır.
Benim Rusya'da Ruslar ve Ermeniler ile birlikte yaşadığım
yıllarda şahit olduğum olaylar bana bu hükmü verdirmişti. Şimdi
şahit olduğum ve takip edebildiğim gerçekler de bu teşhisimi
doğruluyor. Rusya'da her seviyede öğrencisi olduğum okullarda,
görev aldığım birliklerde hrıstiyanların birbirlerini tutuklarını
görmüşümdür. Günlük hayatta Rus Ermeni ye arka çıkar
okullarda okul idaresinin öğrenciler arasında açıktan taraf
tutması mümkün değildi. Anılarımda da belirttiğim gibi çok
dürüst okul idarecileri de gördüm. Ancak iş devlet politikasına,
topyekûn milli menfaatlere gelince Rus yönetimi Ermeni
toplumuna arka çıkmıştır. Bana göre Ermeni ayaklanmalarının
ve taşkınlıklarının arkasında büyük çapta Rus desteği olmuştur.

Hıristiyanların birbirlerine olan tutkunlukları ve


milletimizin Müslüman evlâtlarından başka kimseden bize fayda
gelmeyeceğine dair bir hatıramı daha nakledeyim. İngiliz
Milletvekillerinden birisi Marshall yardımı konusunda maliye
Bakanı'nı sıkıştırır. Yardımın dengesiz dağıtıldığını
anlatmaktadır. Bakana; "Marshall Yardımı müttefiklerimizin
nüfuslarına göre taksimata uğramakta iken Yunanlılar daha az
nüfusa sahip iken neden en fazla yardımı alıyorlar" şeklinde bir
soru sorar. Bakanın verdiği cevaplardan tatmin olmaz ve Bakanı
sıkıştırır. Baklayı ağzından çıkaran Bakan; "Unutmayalım
Yunanlılar Hiristiyandır" der.

Hıristiyan âleminin milletimize olan hasımca


davranışları yeni değildir Osmanlı devleti döneminde
imparatorluğun ilkin gayrı Müslim unsurlarını tahrik ederek
onları imparatorluktan koparmış, sonra imparatorluğun
bünyesinde Müslüman tebaaya el atmıştırlar. Ortadoğu'daki her
gün birbiri ile didişen Arap devletleri bu uygulamanın
mahsulüdür. Hıristiyan ve Komünist âlem şimdi Anadolu’daki
Müslüman Türk halka kancayı takmıştır. Memleketin doğulu
evlâtlarını tahrik ve istismar etmek suretiyle alet etmek
istemektedir. Allah korusun, bu oyunda başarılı olursa bu defa
doğuluyu kendi içinde bölmeye çalışacak "Alevi" diyecek “Sünni”
diyeceklerdir. Artık uyanmamızın zamanı gelmiştir.

Hıristiyan âleminin bir zamanlar imparatorluğun


bünyesindeki Hıristiyan unsurlara arka çıkıp devletimize baskı
yaparak, onları ayrı birer devlet haline getirmesi yeterli
görülmemiştir. Şimdi ise Türkiye'yi bölüp-parçalamak için
Avrupa’ya kaçmış komünist ideolojiyi benimsemiş veya cahil
Müslüman Türklerden veya gayri Müslim toplumları kullanarak
devletimizi zayıf düşürmek, anarşinin içine itmek için
çalışıyorlar. Yeni baskı unsurları budur.

Durum bu iken maalesef Arap devletleri, biz de

Kinyas Kartal Sayfa 11


ERİVAN’DAN VAN’A HATIRALARIM

Müslüman olmamıza rağmen senelerce sürdürülen Osmanlı


aleyhtarı propagandaların neticesi olarak bizi pek
desteklemezler. Nitekim Kıbrıs meselesinde tamamen haklı
olmamıza rağmen pek çok Arap ülkesinden gerçek bir destek
göremedik. Bana göre bunun iki sebebi vardır. Asırlar boyunca
idaremiz altında kaldıklarından Türklere karşı antipatik
davranırlar İkinci husus Arapların birleşmelerine karakterleri
müsait değildir. Birleşemedikleri içindir ki 150 milyon Arap 1,5
milyon İsrail ile başa çıkamamaktadırlar. Millet olarak
birleşmenin doğurduğu kuvvete bundan daha iyi örnek olamaz.
Birlik olursak milletçe sırtımız yere gelmez. Kabile şuuru ile
hareket eder bölük pörçük olursanız her parçamız ayrı ayrı
düşmanın elinde maskara olur.

İslâmiyet içersindeki birlik ve dayanışmayı sekteye


uğratan bir başka faktörde kısa vadeli çıkarlar için İslâm ülkeleri
içerisine nifak sokmaktır, bugün doğu bölgesinde bir takım
çocuklarımızı anarşiye iten dış güçlerin arkasında maalesef
Müslüman ülkelerden birisi de vardır. Bu tür silahlar daima geri
tepmiştir. Bu tür tahriklere kapılanların da sonu hicran olmuştur.
Özet olarak dostunuz yok denecek kadar azdır. Düşmanımız ise
çoktur. Esasen biz başkasına muhtaç olmayacak kadar manevi
güce sahibiz. Birbirimize düşmezsek başkasına muhtaç olmayız.
İhtiyacımız olan en büyük güç sevgidir. Sevgi ve hoşgörü ile
yenemeyeceğimiz güçlük yoktur. En büyük kuvvet birlikten
doğar.

İhtiyacımız olan birliği sağlayabilmek ve birbirimize


hoşgörü ile yaklaşabilmek için geçmişimizi, tarihimizi iyi bilmek
ve çocuklarımıza iyi anlatmak mecburiyetindeyiz. Genç
arkadaşlarıma daha doğrusu torunlarıma bu münasebetle de bir
hatıramı anlatayım.

Okul öğrencisi olduğum yıllarda Paskalya


münasebetiyle köydeki evimize gelmiştim. O yıllarda
Sarıkamış'da ordularımız General Kış’a yenilmişti. Büyük
milletlerin tarihinde bu tür acı hatıralar olabiliyor. Enver Faşa
hareket inden sonra askerlerimiz donmuş silahları yerde
kalmıştı. Bölge halkı bu silahları topluyor aşiretlere satıyordu.
Bu silahlardan 6 at yükü tüfek de bizim aşirete getirilmişti.
Rahmetli babam köylüler adına pazarlık yaparak satın alıyordu.
Babamın amcasının oğlu Mehmet Bey de yanında idi. Mehmet
Bey bir silah seçti ve babama "bu silahı sana alalım" dedi.
Silahın dipçiğinin üzerinde Kan izi vardı. "Mehmet "dedi. Babam,
"Bu silahta Türk kanı var. Benim içim ecdadın kanını taşıyan bu
silahı kullanmaya elvermez. Allah'tan dileğimdir. Türk askerleri
buralara kadar tekrar gelsin onların safında çarpışmak bana
nasip olsun gâvurları kırıp şehit olayım" dedi. Bu sözleri
söylediği zaman bu dileğin maddeten vuku bulması mümkün
değildi. Allah babamın duasını kabul etti 9.Kafkas Fırkası’nda
dövüşürken babam. Ermeni kurşunu ile şehit oldu.

Söz Enver Paşa'dan açılmışken, Onunla karşılaştığım


zaman ben Harp Okulu öğrencisiydim. Bakü’deki Büyük Tiyatro'
da Kur'an-ı Kerim'in aleyhinde bir konuşma oldu. Enver Paşa bu
toplantıda söz alarak Kur'an-ı Kerim'i güzel bir üslûpla müdafaa
etti. Daha sonra ben bir kaç arkadaşımla Enver Paşa'nın yanına

Kinyas Kartal Sayfa 12


ERİVAN’DAN VAN’A HATIRALARIM

gittik. "Paşam biz de Türküz bize bir hatıra olarak, Kartvizitinizi


verirmisiniz" diye sorduk. Bir küçük kâğıt parçasına adını ve
adresini yazdı, bize verdi. Onu uzun zaman saklamıştım. Sonra
kaybettim.

Biz Kafkasya'daki Türkler Enver paşa'ya Kafkas


cephesinde çok yardım ettik. Birçok Kafkas Türkü hayatını onun
yolunda gözünü kırpmadan verdi. Fakat harbin sonucu maalesef
müspet olmadı. Açlık, yokluk bir de kış eklendi. Ecdat milli
çıkarlar için atların tersindeki arpaları çok yemiştir. Ruslarla
çarpışan askerlerimiz buğday kavurması kavurgayla karnını
doyuruyordu. Sadece iman kuvvetiyle bu kadar oldu.

Babam ecdat kanı ile onurlanmış silahı Kafkas


cephesinde kullanıp, henüz şehit olmadan bu silaha ilgili bir
hatıramızı daha hatırlıyorum. O yıl ilkbahar’da çadırlarımızda 5
erkek 1 kız kardeş oturuyorduk. Kahvaltıdan henüz kalkmıştık.
Babam da aramızdaydı. Çadırlarımızdan 1 -2 km. ötede
sığırlarımız yayılmıştı. Sonra birilerinin bunları kovaladığını
gördük. Babam benden silahını istedi. Bir iki el ateş etti ve
dereye doğru indi. Ancak dereye inince bunun bir Ermeni
pususu olduğunu anladık. Ermeniler tuzak kurmuş, Azerileri de
bu pusuya çekmişti. Aşiretimizden bir anda dereye 1000-1500
süvari indi. Çetin bir çatışma oldu. Azerilerin ve bizim
sürülerimizi kurtarmıştık. Dostluklar yenilendi. Babam bu silaha
bu çatışmada veda etti. Martini ateş edince çok duman
çıkartıyordu. Bundan sonra Çaplı aldı ve onu kullandı.

Rusya'da iki tür Ermeni vardı. Başlangıçtan beri bizim


komşumuz olan Ermenilerden başka birde Osmanlı
İmparatorluğu sınırlarını terk edip gelenler vardı. Bunlara
Kahdogam deniyordu. Bütün huzursuzluğu bunlar yarattı.
Gaddar, hain, hatır tanımaz tiplerdi. İşleri güçleri çetecilikti. Bu
çetelerden birisi bir gün (1917-1918), bizim aşiretin köylerinden
Zeve'ye geldi. Kadın erkek, çoluk çocuk ne varsa hepsini
katlettiler. Canlı varlık bırakmadılar. Bütün evleri ve tarlaları
yaktılar. Bizim aşiretin yaşlılarından Kafkasya'daki Zeve
köyünde Ermenilerin yaptığı katliamı bilmeyen yoktur. Bu acı
hatıranın ağıtları bile vardır.

Ermenilerin bize yaptığı asıl büyük mezalim İran'dan


geçerken yol boyunca oldu. Hiç beklenmedik bir anda çeteler
saldırıya geçerlerdi. Geceleri çadırları basar sırf öldürmüş olmak
için ateş ederlerdi. Hayvan sürülerimizi toplu halde imha eden
Ermeni çeteleri hatırlıyorum. Adeta soyunuzu sopumuzu kazıyıp
yok etmek istiyorlardı.

86 yaşındayım. Bir tek inanç taşırım. Bizim dostumuz


yok, düşmanınız çoktur. Gençlerimiz tahrik ediliyorlar. Onlara
nasihatimi tekrarlıyorum kesinlikle tahrike kapılmasınlar. Bu
memleket ve onun bütün nimetleri onlarındır. Gençlik kendi
milletine kendi devletine kendi kültür ve değerlerine ters
düşmemelidir. Unutmasınlar ki Babasının kurduğu düzeni yıkan
oğulun düzenini de onun oğlu yıkar. Onları yetiştiren ve geleceği
emanet eden Türk milletine ve Türk devletine karşı harekete
geçmesinler, kötülemesinler, iyi düşünüp, milletini severek,

Kinyas Kartal Sayfa 13


ERİVAN’DAN VAN’A HATIRALARIM

tenkid ettikleri beğenmedikleri şeyleri millet ve devletleri için


kendileri daha iyisini yaparak, bağlılıklarını ispatlasınlar.

Doğu Anadolu 'ya hizmet götürecek her hükümet


hangi partiden olursa olsun ilgili görevinin memleketi Türkiye'nin
her neresinde olursa olsun bölgeye hizmeti sevgiyle
götürmelidir. Bölgenin insanı bu milletin öz evlatları olduğunu
hiç unutmamalıdır. Bu konuda yapılacak herhangi bir ihmal
milletin aleyhine olur Türk milletinin ve Türklüğün kopmaz bir
parçası olan Doğu Anadolu 'ya hizmet götürürken sevgiyi ve
şuuru ihmal eden hükümetler vebal altına girerler. Bunların bu
tür ihmalleri "bölücülük" için kandırılmış fanatikleri piyon gibi
kullananların isine yarar.

Bu yurdun her evlâdı bilmelidir ki; boy zümre mezhep


ayrımcılığına katılmak veya önlenmesinde ilgisiz kalmak ilkin
kendi zararına olur, Türkiye'nin milleti ve vatanı ile bütünlüğüne
inanıp destek olmak, kendi menfaatimizedir.

Kinyas Kartal Sayfa 14

You might also like