Professional Documents
Culture Documents
Mahşere Sevk
Mahlukatın kalabalığı içerisinde korku, ü
üzüntü, gam ve kederinle yalnız başına çıplaklık bir imtihandan sonra, yaratılış ve tabiatları farklı
ve zilletini göz önüne getir! Herkes çıplak, farklı olduğu ve birbirlerinden ürküp kaçtıkları
yalınayak, suskun; zillet, meskenet, korku ve halde hepsini bir arada toplayan Allah’ın şanı ne
dehşet içindedir. Onların ayak seslerinden ve yücedir! Yeniden diriliş hepsine boyun eğdirmiş
Đsrafil'in çağrısının yankısından başka bir şey ve mahşere sevk, onları aynı yerde toplamıştır.
duyamazsın. Senin de içinde bulunduğun
mahlukat ona doğru yönelmiş ve sesin geldiği
tarafa yürümektedirler. Heybet ve zillet içeri-
sinde koşmaktasın. Mahşer yerine vardığında, Göklerin Yarılması
çıplak ve yalınayak cin ve insanlardan bütün Đnsan, cin, şeytan, vahşi ve yırtıcı hayvanlar,
ümmetler kalabalıklaşır. davar ve sığır gibi evcil hayvanlar ve haşe-
Yeryüzü hükümdarlarından saltanatları çe- releriyle bütün yeryüzü ahalisinin sayısı ta-
kilip alınmış, kendilerini zillet ve küçüklük bü- mamlanıp arz ve hesap durağında hepsi yerlerini
rümüştür. Dünyada Allah'ın kullarına karşı alınca, üstlerinden göğün yıldızları saçılır, güneş
işledikleri zulüm ve zorbalıktan sonra artık ya- ve ayın ışığı giderilir, kandil ve nurunun
radılış ve değer bakımından mahşer ehlinin en sönmesiyle yeryüzü karanlığa bürünür.
aşağılık ve en küçükleridir. Senin de içinde bulunduğun yaratıklar bu
Sonra yaratıklardan ürküp yalnız başlarına vaziyetteyken, üstlerinden dünya seması çatır-
yaşarlarken vahşi hayvanlar, tabi tutuldukları bir damaya ve onca büyüklüğüyle tepelerinde
imtihan veya işledikleri bir günahtan dolayı dönmeye başlar. Sen de bu tehlikeli manzarayı
değil; sadece kıyamet gününün verdiği zilletten gözlerinle izlersin. Sonra dünya seması beş yüz
başları önlerine eğik olarak çöllerden ve dağların senelik kalınlığına rağmen yarılır. Onun
tepelerinden yönelip gelirler. Şiddet, cüret ve parçalanışı senin kulağında ne korkunç bir ses
kudretlerine rağmen yırtıcı hayvanların bile o yapar! Sonra Kıyamet gününün azarnet ve
büyük günde, Kıyamet ve Allah'ın huzuruna arz dehşetinden yırtılıp paramparça olur. Parçalanıp
anı için boyunlarını bükmüş olarak ve zillet yarılan gökleri kuşatan melekler, o göklerin
içerisinde gelişlerini düşün! Nihayet o vahşiler, etrafında ayakta dururlar. Onca büyüklüğüyle
yaratıkların arkasından gelip Cebbar ve gerçek göğün parçalanış dehşetini ne zannediyorsun?
Melik olan Allah’ın huzurunda, zillet, meskenet Rabbin, onu Kıyametin dehşetiyle eritip içine
ve inkisar içerisinde dururlar. sarılık karışan eriyik gümüş haline getirir. Tıpkı
Cem ve büyük olan Allah'ın buyurduğu gibi:
Şeytanlar da azgınlık, isyan ve inatlarından “Gök yarılıp da, kızarmış yağ renginde gül gibi
sonra Yüce Allah'ın huzuruna arz edilmenin olur.” (Rahman Suresi: 37) veya: “O gün gökyüzü
zilletiyle boyun eğmiş olarak gelirler. Uzun erimiş maden gibi olur. Dağlar da atılmış yüne
döner.” (Meark Suresi: 8-9).
(Müfessirler derler ki: Ayette geçen "el- Đnen meleklerin kendileri için geldiklerini
Mühl" içine sarılık karışmış eriyik gümüştür. "el- düşünen mahlûkat onlara şöyle sorduklarında
Ihn" ise, atılmış renkli yündür. "Verdeten senin de korkun ne yaman olur: "Rabbimiz
keddihan" ifadesi ise, kırmızı atın rengi de- aranızda mı?" Melekler onların bu sorusundan ve
mektir.) Sultanlarını (Allah) aralarında bulunmaktan tenzih
ederek ürperirler ve yeryüzü ahalisinin bu
Meleklerin Đnişi düşüncelerinden Allah'ı tenzih için yüksek sesle
Dünya semasının melekleri o semanın ke- şöyle nida ederler: "Haşa! Rabbimizi tenzih
narlarında iken, birden bire Cenab-ı Hakk'a arz ederiz. O aramızda değildir. O gelecektir."
ve hesap için yeryüzündeki mahşer yerine Nihayet, o günün verdiği eziklikten dolayı başları
inerler. O melekler, muazzam büyüklükleri, önlerine eğik bir vaziyette, mahlûkatı kuşatarak
Allah katındaki değerleri ve kendisine sunulmak saflar halinde yerlerini alırlar. Onca azametli
ve huzurunda hesaba çekilmek üzere kendilerini yaratılışları içerisinde kanatlarına bürünmüş,
zillet ve meskenetle toplu halde indiren Yüce Rablerine zillet, mahviyet ve saygı ile başlarını
Sultan'ı takdis ile yükselen sesleriyle göğün iki önlerine eğmiş vaziyetteki hallerini düşün! Sonra
tarafından yeryüzüne doğru hızla inerler. her şey aynı biçimde ve yedinci kat semaya
Muazzam kıymetleri, dev cisimleri, dehşetli varıncaya kadar bütün gök halkı sayılan ve
sesleri ve şiddetli korkularıyla, Aziz ve Celil olan büyüklükleri katlanarak iner. Her bir göğün
Allah'a arz edilmenin zilletinden boyunları bükük ahalisi yaratıkların etrafında ayrı bir saf tutar.
bir biçimde bulutların arasından inişlerini bir
tahayyül eti
Nitekim Yahya bin Ğaylan el-Eslemi bana
Mahşerin Hararet ve Sıkıntısı
demiştir ki: "Ruşdeyn bin Said'in, Ebü'sSemh'ten,
Nihayet bütün yedi gök ve yedi yer ahali-
onun da Ebu Kabil'den onun da Abdullah bin
si mahşerdeki yerlerini tam olarak alınca
Amr bin el-As'tan naklettiğine göre Hz.
güneşe on yıllık hararet giydirilir ve yaratıkla-
Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: ''Allah'ın
rın tepelerine bir veya iki yay kadar yaklaştırı-
bir meleği vardır. Đki göz pınarları ile göz
lır. Rabbu'l-Aleminin arşının gölgesinden baş-
kuyruğu arası yüz senelik yürüyüş mesafesi
ka hiç kimsenin gölgesi bulunmaz. Arşın göl-
kadardır". Yine Yahya bin Ğaylan el-Eslemi
gesinde serinlenenler ve güneşin hararetiyle
bana demiştir ki: "Ruşdeyn bin Said, Đbn Abbas
kavrulanlar vardır. Güneş, altındakileri hara-
bin Meymun el-Lahmi, onun da Ebu Kabil, onun
da Abdullah bin Amr bin elAs'tan naklettiğine retiyle kızdırır. Hararetten onların keder ve en-
göre Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: dişeleri şiddetlenir. Sonra ümmetler dalgalan-
''Allah'ın bir meleği vardır. Đki kaşının arası yüz maya ve itişip kakışmaya başlar. Birbirlerini
sene kadardır." sıkıştırır ve ayakları gider gelir.
Susuzluktan boyunları kopacak gibi olur. şöyle buyurduğu nakledildi: "Kişi Kıyamet günü,
Güneşin sıcaklığı, mahlûkatın nefesleri ve duruşmanın uzunluğundan dolayı kulaklarının
izdihamın verdiği hararet birbirine eklenir. ortasına kadar ter sızıntısının denizi içerisinde
Bunun üzerine onlardan öyle bir ter akar ki, ayakta dikilir." Yine Hz. Peygamber (s.a.v.)'den
yeryüzüne yayılır. Sonra da amellerinin naklen Abdullah'ın şöyle dediği rivayet
derecesine ve Allah katındaki saadet ve şekavet edilmiştir: "O günün uzunca bekleyişinden,
durumlarına göre vücutlarını kaplar. Öyle ki ter, Kıyamet günü ter, kafiri ağzının hizasından
bazılarının topuklarına, bazılarının göbeğine, gemleyecek derecede kaplar. Öyle ki, 'Ya Rabbi'
bazılarının kulak memelerine kadar yükselir. ateşe göndermek bile olsa beni rahatlat' diye
Bazıları da neredeyse teri içerisinde kaybolacak yalvarır."
hale gelir. Ter kimisinin göbeğine kadar çıkar.
Hiç şüphesiz sen de onlardan birisin.
Umeyr bin Said der ki: "Ben Đbn Amr ve Kederinle baş başa kalmış, ter kaplamış ve gam
Ebu Said el-Hudri'nin yanında oturuyordum. bürümüş, şiddetli ter, korku ve ürküntüden
Cuma günüydü. Birisi ötekine dedi ki: "Ben nefesin daralıp bunalmış bir halde kendini düşün!
Resulullah (s.a.v.)'i şöyle buyururken dinledim: Đnsanlar da seninle birlikte saadet veya mutsuzluk
'Kıyamet günü ter insanoğlunun neresine kadar yurduna gönderecek hükmün verilmesini
varır?' Orada bulunanlardan birisi: 'Kulak beklerler.
memelerine kadar' bir diğeri: 'Ağzına kadar' dedi.
Đbn Ömer (r.a.): (Kulak memesinden ağıza doğru
eliyle bir hat çizerek) ikisinin de eşit olduğunu
görüyorum" dedi. Herkes Canının Derdine Düşer
Nihayet, senin ve diğer yaratıkların
Hayseme, Abdullah'ın şöyle dediğini bil-
meşakkati doruğa ulaşır. Konuşmadan ve
dirdi: "Kıyamet günü yeryüzünün hepsi adeta
işlerine bakılmadan uzun uzun beklerler. Üç
ateş kesilir. Ötesinde ise Cennet bulunur. Đn-
yüz sene hiç konuşmadan, bir lokma yemek
sanlar, onun hurilerini ve kadehlerini görürler.
Abdullah'ın canı, kudretinin elinde bulunan yemeden bir yudum su içmeden, yüzlerine
Allah'a yemin ederim ki, kendisine hesap bir tek hoş esinti ve serin meltem değmeden,
dokunmadığı halde bir kişi o kadar ter döker ki, bu bekleyiş ve ayakta dikilişten doğan
döktüğü ter kendi boyunca yeryüzüne yayılır. çekilmez ve katlanılmaz derecedeki
Sonra bu ter burnuna kadar yükselir." Abdullah'a yorgunluğu giderici bir an bile istirahat
sordular: "Bu neden ileri gelir ya Eba etmeden beklemelerini ne zannedersin?
Abdurrahman?" Abdullah: "Đnsanların çektiği
Rivayet edilmiştir ki: "O gün insanlar,
sıkıntıyı görmesinden" cevabını verdi.
âlemlerin Rabbinin huzurunda duracaklar" (el-
Đbn Ömer (r.a.)'den, Reslilullah (s.a.v.)'in Mutaffifin Süresı: 6) ayetini okudu ve şu açıklamayı
yaptı: 'Üç yüz sene
kadar duracaklar." Yine o, Hasan-ı Basri'den yor: "O gün herkes gelip kendi canını kurtarmak
şöyle duyduğunu söyledi: "Uzunluğu elli bin sene için uğraşır." (Nahl Suresi, III) Yaratıklardan
olan bir zaman, ayaklarının üzerinde Aziz ve Celil hiçbirini düşünmez.
olan Allah'ın huzurunda ayakta dikilen insanların
Yaratıklar topluca çağrışırlarken, her biri
halini ne zannedersin?' Onlar orada ne bir şey
canının derdine düşüp "Nefs nefs.'" diye ba-
yemişler ve ne de bir şey içmişlerdir. Öyle ki
ğırırken seslerini bir tahayyül et' "Nefs nefs."
susuzluktan boyunları incelmiş. Açlıktan içleri
sözünden başka bir şey duyamazsın. O gün ne
yanmış. Bu onları ateşe sevk etmiş de sıcağı
korkunç bir gündür! Sen de onlarla birlikte
yaklaşmış ve esinlisi şiddetlenmiş, yaklaşan
sadece kendini düşündüğünü ve Rabbinin azab
kızgın bir pınardan sulanmışlardır.
ve cezasından kurtulmaya çalıştığını haykınrsın.
Cehennemin Đçeceği
Cehennem, Mevlasının gazabından dolayı
öfkesi kabarmış bir haldedir. Ateş seni çektikçe Orada kalışın uzamışken halini bir düşün!
sen Sırattan aşağıya doğru uçarsın. Ateşin Azap şiddetlenerek devam eder. Sıkıntı zirveye
hararetini hissettiğirı anda, "Mahvoldulm'" ulaşır. Susuzluğun şiddetlenir. Dünyadaki
"Helak oldum'" diye feryat edersin. Pişmanlık ve içecekleri hatırlarsın. Cehenneme sığınırsın. Sana
teessüf bütün kalbini kaplamıştır. Daha ölmeden azap vermekle görevli meleğin elinden kabı
önce ve dünyadayken Aziz ve Celil olan Allah'ı alırsın. Eline alır almaz altında avucun yanar.
razı etmeyi, hoşlanmadığı her şeyden de el Hararetinden ve kızgınlığından elin parçalanıp
çekmeyi ve böylece seni affetmesini boş yere etleri dökülür. Sonra o kabı ağzına yaklaştırırsın.
temenni edersin. Yüzün kavrulur. Sonra yudumlamaya çalışırken
boğazının derisini sayar. Karnına ulaşınca iç
organlarını parçalar.
Sen feryat ve figan edersin. O anda dünya dan ve Aziz ve Celil olan Rabbinin sana olan
içeceklerini, onların soğukluk ve lezzetini gazabından dolayı onların da sana öfke duy-
hatırlarsın. Sonra hararetini dindirmek ister ve duklarını görmenin hasret ve üzüntüsünden kalbin
dünyada alıştığın gibi yıkanmak ve suya dalmak parçalanır. Bunun üzerine dünyaya seni geri
suretiyle serinlemek maksadıyla hamim (kızgın göndermesi ümit ve dileğiyle hemen feryat ederek
su) havuzlarına koşarsın. Kızgın suya dalınca, Allah'a sığınırsın.
tepeden tırnağa bütün bedeninin derisi soyulur. Ne var ki uzun bir süre, sana değer ver-
Daha hafif olur ümidiyle bir daha ateşe koşarsın. mediğini göstermek için cevap vermez. Kuşkusuz
Sonra yine ateşin yangını sana şiddetli gelince sesin o' nun nezdinde menfurdur. Makamın O'nun
kaynar suya geri dönersin. Böylece ateşle kaynar yanında düşüktür. Sonunda Kendisine beslediğin
su arasında mekik dokursun. bütün ümit ve emel bağlarını koparan şu
sözleriyle sana seslenir: "Sinin orada Benimle
konuşmayın!" (Mu'minun Suresi: 108) Sen, susup
Ateşin harareti son dereceye ulaşmıştır.
sinmeni emreden ve senin gibilere cevap
Sen ise bir ferahlık ararsın. Kaynar su ile ateş
verilmeyeceğini belirten O'nun bu ulu seslenişini
arasında da bir ferahlık duyamazsın. Serinlik
işitince, adeta ağız ve burnuna gem vurulur.
istersin ama asla bulamazsın. Sıkıntı, susuzluk ve
Ruhun bedeninde çıkmakla kalmak arasında
yorgunluk dayanılmaz dereceye varınca
tereddütle gider gelir. Göğsünde nefesin daralır.
Cennetleri hatırlarsın. Aziz ve Celil olan Allah’ın
yakınlığını ve Cennet nimetlerini kaybetmekten Sesli sesli soluyan ve konuşmaya takat
gelen acı bir hüzün ve burukluk kalbinden getiremeyen bir ıstırap içinde kalırsın.
boğazına doğru tırmanır. Sonra Cennetin
içeceklerini, soğuk suyunu ve hoş yaşayışını
hatırlarsın. Bunlardan yoksun kalmanın hasreti
gönlünü parçalar. Ümitsiz Çırpınış
Sonra Allah ümitsizlik ve hasretini daha da
artırmak ister. Senin ve oradaki diğer düş-
Cevapsız Kalan Feryat manlarının üzerine Cehennem kapılarını kapatır.
Sonra Cennette baba, anne, kardeş ve benzeri Eğer O seni affetmezse, Cehennem kapısının
bazı akrabalarının bulunduğunu hatırlarsın, yanık gıcırdayıp üzerine kapandığını gördüğünde halini
bir kalbden yükselen hüzün dolu bir sesle onlara düşünebiliyor musun? Üzerlerine Cehennem
şöyle seslenirsin: "Ey anneciğim! Ey babacığım! kapıları kapatılırken gıcırtısını duyduklarında sen
Ey Kardeşim! Ey dayıcığım! Ey amcacığım! ve diğer Cehennem sakinlerinin ümitsizliği ne
Veya ey kız kardeşim! Ne olur bir yudum su! büyük olacak. Çünkü, Allah’ın kapıları bu şekilde
Onlar da sana red cevabı verirler. Böylece üzerlerine kapatması, hiç kimsenin oradan
ümidini boşa çıkartmaların- çıkmaması için olduğunu
anlamışlardır. Ümitsizlikten kalbieri parçalanır. mizden susuz çıktık, Allah'ın huzuruna susuz
Ümit bağları tamamen kopar. Kendileri için vardık, susuz bir halde Cehenneme götürülü-
sonsuza dek Allah'ın azabından hiçbir kaçış, şümüz emredildi. Bize biraz su veya Allah'ın
kurtuluş ve necat kapısı yoktur. Önlerinde size rızık olarak verdiklerinden bir şey gönde-
ölümsüz, sonsuz bir hayat, bedenlerinden acısı hiç rin!" Cennetlikler onlara "Susun!" diye cevap
eksik olmayan bir azap vardır. Yürekleri sürekli verirler. Yürekleri bir kez daha hasret ve neda-
olarak yanıp kavrulur. Onlara ebediyen rahatlık ve metle dolar. Orada ümitsiz bir halde gidip ge-
ferahlık yoktur. Bitmez hüzünler, tükenmez lirler. Sonsuza dek yüzleri serin bir meltem
gamlar, onulmaz hastalıklar, çözülmez kelepçeler, görmez. Orada ebediyen ağızları soğuk bir şeye
sonsuza dek çıkarılmaz bukağılar, ebediyen değmez. Hiçbir zaman gözlerine uyku girmez.
dinmeyecek susuzluklar, asla bitmeyecek Onlar sürekli bir azap ve kesintisiz bir horluk
sıkıntılar ve gırtlaklarında duran zakkumdan içerisindedirier.
başka hiçbir şeyle ve hiçbir zaman
dayamayacakları açlıklar ...
Allah Affetmezse
Allah seni affetmezse aynen bu örnekteki gibi
Allah'ın Rızasını Kaybetme Hasreti olacağını düşün! Azap görenlerin suretlerini bir
Onlar zakkumun üstüne boğazlarını açması görebilseydin! Ateş etlerini yiyip tüketmiş, yüz
için "Su!" diye imdat isterler de kendilerine güzelliklerini silip götürmüştür. Vücutları
verilen kaynar su ciğerlerini parçalar. Aziz ve mahvolup gitmiş. Sadece yanmış ve kararmış
Celil olan Allah'ın rızasını kaybetme hasreti olarak birbirine ekli kemikler kalmıştır. Zincir
kalblerine oturur. Allah'ın Cennetteki ve bukağıları içerisinde endişe ve ıstırap
yakınlığından yoksun kalmanın acısı yüreklerini çekmekte, ölüm ve helaklarını feryatla is-
kanatıp durur. Ağlamalarına acınmaz. Çağrılarına temekte, çığlıklarla ağlayıp figan etmektedirler.
cevap verilmez. Feryatlarına koşulmaz.
Pişmanlıkları kabul edilmez. Suçları bağışlanmaz.
Aziz ve Celil olan Allah' ın gazabı onların Onları bu halde görseydin, kötü
üzerinedir. Onlardan sonsuza dek razı olmaz. manzaralarından duyduğun korkudan kalbin erir,
Çünkü onlara gazab etmiştir. Allah'ın gözünden pis kokularından vücudun zayıflar, cisimlerinin
düşmüşler ve değerlerini yitirmişlerdir. Bu şiddetli sıcaklığı ve nefeslerinin hararetinden
ruhun bedeninde duramazdı. Sen de orada,
yüzden de onlardan yüz çevirmiştir.
onlardan biri olarak, kalbinden ümit ve emel
Aç ve susuz bir halde, Cennet ehlinden parıltısı kaybolup gitmiş, ye's ve ümitsizlik seni
yakınlarını çağırdıklarinda hallerini bir kaplamış, acıklı bir haldeki bedenini göz önüne
görebilseydin? Şöyle yalvarırlar: "Ey getirerek bir düşün! Acaba halin nice olur?
Cennetlikler, ey babalar, analar, kardeşler, Allah'ın sevip beğenmediği şeylere bak-
bacılar! Kabirleri-
manın ceza ve karşılığı olarak iki gözüne ateş yanının ne derece seni üzüntüye boğduğunu
dolar ve sen ateşin gözlerini yakarken çıkardığı görsün. Bunu senden bilip görürse, seni bağışlar
sesi duyarsın. Ateş kulaklarına nüfuz eder ve sen ve günahlarından geçer. Aziz ve Celil olan
onun uğultu ve gürültüsünü işitirsin. Ateş seni Allah'a hedef olma! Çünkü, ne onun gazabına
bürür ve kemiklerinden etlerini silkeler. Đçine takalin, ne azabını kaldıracak gücün, ne ikabına
kadar nüfuz eder ve ciğer ve bağırsaklarını yer katlanacak ve ne de yakınlığından yoksun
bitirir. Kalbini hasret, pişmanlık ve üzüntü kalmaya dayanacak sabrın yok. Öyleyse ölümle
kaplar. ona kavuşmadan önce kendini hazırla. Ölümün
ansızın geldiğini kabul et ve sana yukarıdan beri
anlattıklarımı düşün! Kaldı ki ben sana ölümle
Günahlarına Ağla! ilgili çok az şey söyledim. Bunları, kendi
Acizliğine karşı merhametin galeyana gelmiş aleyhinde işlediğin suçları ve bu suçlarla
bir halde bunları sakin bir kafayla düşün! hakettiklerini kesin olarak bilip inanan sakin bir
Rabbinin sevmediği ve razı olmadığı şeylerden kafayla düşün! Dinin hakkında başına gelecek
vazgeç. Böylece belki, O da senden razı olur. musibeli göz önüne getiri Aziz ve Celil olan
Aklınla O'na sığın ve günahlarını bağışlamasını Allah üzerinde musibet acısının izlerini görsün.
dile ki, seni affetsin. Korkusundan ağla ki, sana Belki sana merhamet eder, bağışlayıcılığı ve
merhamet edip kusurlarını bağışlasın. Hiç esirgeyiciliğiyle seni affeder.
şüphesiz tehlike büyük, bedenin zayıf ve ölüm
ise sana çok yakındır. Bunun yanısıra aziz ve
celil olan Allah her şeyi bilir, seni görür ve
seninle ilgili gizli-açık hiçbir şey O'nun ilminden
kaçmaz. Sana gazab, nefret, buğz ve öfkeyle
bakmasından sakın. O sana gazab ederse, sen
ferahlık ve sevinç yüzü göremezsin.
Allah'ın emirlerine karşı gelmekten uzak dur,
O'ndan kork, O'ndan haya et ve yüceliğini an.
Seni gözetleyişini hafife alma, seni görmesini
küçük görme. Senin üzerinde olan yüce
makamını ve seni bilişini ta'zim et. Seni ansızın
yakalamadan O'ndan kork ve çekin. Emirlerine
muhalefet acısının izlerini görmeli ki, bu
muhalefetten ne kadar pişman olduğunu bilsin.
O'na karşı gelmekten dolayı üzüntün büyük
olsun, gamın şiddetlensin ve bu is-
nın ağırlık veya hafifliğine göre olduğunu
göz önüne getir. Köprünün sonuna varmışsm.
Gönlünde ümit ağır basmış, vücudunu nur
bürümüştür. Henüz Sıratın üzerindeyken Cennetin
nimetlerini gözlerinle görüyorsun. Kalbin,
Cennete, Allah'ın komşuluğuna ereceğine artık
kesin olarak inanmıştır Allah'ın rızasına özlem
CENNET duyuyorsun, nihayet Sıratın sonuna gelmişsin. Bir
ayağını, Cennetin kapısıyla Sıratın ucu arasındaki
Sıratta Mü'min bölgeye atıyorsun. Attığın ayağın yere basıyor.
Eğer af ve bağış sahibi kimselerden isen, Henüz diğer ayağın Sıratın üzerinde bulunuyor.
Allah'ın af ve bağış ile sana lütfedeceğini düşün! Korku ve ümit birlikte kalbini kaplamış ve sana
Sıratın üzerinden geçersin. Yanında nurun, galip gelmişlerken diğer ayağını da atıyorsun.
sağında ve önünde koşuyor. Amel defterin sağ Artık Sıratı bütünüyle geçmişsin. Söz konusu
elinde. Yüzün pırıl pırıl! Allah'ın huzurundan bölgede iki ayağın da iyice yere basmış. Bütün
yüzünün akıyla hesabını vermiş olarak ayrılmış vücudunla köprüden ayrılmış ve onu geride
ve senden razı olduğuna kesin kanaat bırakmışsın. Cehennem, üzerinden geçenlerin
getirmişsin. Abidler grubu ve mültakiler altında çalkalanıp duruyor.
zümresiyle birlikte Sıratın üzerindesin. Melekler: Sen Sıratın üzerindeki insanlara ve altındaki
"Ya Rabbi sen koru, Ya Rabbi Sen koru!" diye Cehenneme bakıyorsun. Cehennem öfke ve
sesleniyorlar. Bununla birlikte korku ne senin ne hiddetle kükreyip homurdanarak Sırattan ayağı
de diğer mü'minlerin kalbinden bir an olsun kayanın üzerine atılmakta, kafa ve vücutlarını
ayrılmaz. Sen çağırırsın, onlar çağırır: "Ey bürümektedir. Allah'ın seni kurtardığı tehlikenin
Rabbimiz! Nurumuzu bizim için tamamla, bizi büyüklüğüne dönüp baktığında kalbin sevinçten
bağışla; çünkü Sen her şeye kadirsin" (Tahrim uçmaktadır. Allah'a hamdedersin. Şükür
Süresi: 81) Münafıkları, nurları sönmüş. duyguların bir kat daha artar. Acizliğine rağmen
kalbierini korku kaplamış ve nurlarının Cehennemden seni kurtarmıştır. Cehennemi ve
tamamlanmasını ve bağıışlanmalarını istedikleri köprüsünü arkanda bırakmış, Rabbinin
anı bir düşün! komşuluğuna, Cennete doğru gidiyorsun. Sonra
güven içerisinde Cennetin kapısına adımını
atıyorsun. Kalbin sevinç ve neşe ile dolmuştur.
Sıfattan Geçiş Hızı Günah Yükünün Sevinç ve sürurla yürümeye devam ediyorsun.
Hafifliği Ölçüsünde