You are on page 1of 16

 

   

www.atsizcilar.com  Sayfa 1 
 
KÖY ENSTİTÜLERİ KÖRDÜĞÜMÜ 
Yakın tarihimizin en ibret verici bir faslı ve bizi içeriden  ısrar etmemizdir, şu kadarım belirtelim ki yazıların sahibi 
zehirlemek ve yıkmak için girişilen teşebbüslerin en sinsi, en  yüzde yüz güvendiğimiz bir ülküdaşımızdır, ve yazılarda 
cür'etkâr ve en korkuncu olan "Köy Enstitüleri" konusuna  ortaya atılan bütün hususlar doğrudan doğruya görgüye 
temas eden iki yazı 46. ve 47. sayılarımızda "Kadıoğlu  dayanmakta veya en sağlam delilleri elde bulunmaktadır. 
Süleyman" imzası altında çıkmıştı. Şimdi, yine bu konuya   
dönmek ve bu konu üzerinde tafsilâtlı ve mühim  Önümüzdeki sayıda bu yazı  şerisine başlıyoruz. Bu yazılar, 
açıklamalar yapan bir bir makale serisi yayınlamak  esas hedefi zor inanılır bir habasetle bu milleti ta kökünden 
lüzumunu duyuyoruz. Bunu, bildiklerimizi açıklamayı,  zehirlemek isteyen bir suikasdin içyüzünü belirtmek olmakla 
milletimizin mukadderatı bakımından kaçınılmaz bir vazife  beraber, bir yandan da bizim çocukların gösterdiği 
sayıyoruz.  "mucize"nin hikâyesidir. Yani, en körpe çağda, en sâf ve 
  tecrübesiz olarak, diktatörlüğün bütün zulüm ve baskı 
Zira, hakikatin sert ve acı çehresinden yüksünecek bütün  imkânlarını ve komünist telkin ve zehirleme usullerinin 
şahsî menfaatlere rağmen; deve kuşu gibî bağını kuma  bütün inceliklerini elinde toplamış "öğretmen"lerin 
gömmüşlerin rahatlarının ne pahasına olursa olsun  pençesine düşen temiz Türk yavrularının, bütün zehirleme 
bozulmamasını istemelerine rağmen; çok sinsi ve kurnazca  gayretlerine rağmen, ve kuvvetlerin her türlü ümidi kıracak 
telkinlerin kısmen yarattığı aldatıcı müessese ve zümre  eşitsizliğine rağmen, koruyucudan, dosttan ve yol 
bağlılıklarının millî tehlike endişelerinden yer yer daha ağır  gösterenden mahrum olmalarına rağmen, sırf kanlarından 
basmasına rağmen; "Komünizm'in başım ezdik, eziyoruz,  aldıkları kuvvetle bu korkunç baskıya karşı dayanışların ve 
ezeceğiz" gibi bütün gümbürtülü nutuklara rağmen; hakikat  içine alındıkları ağdan çoğunun zaferle, yüreğinde 
şudur ki Enstitülerin öğretim kadrosundan komünizm  komünizm zehiri yerine Türklük duygusu ve zehirleyicilere 
sökülüp atılamamıştır. Toprağın üstündeki kısmı koparılıp  karşı kin duygusu ile, kurtuluşlarının hikâyesi. Yazıların 
kökü İçeride kalan ayrık otu gibi, kuyruğu düşüp başı ete  konularım ve plânını aşağıda sunuyoruz. Bu yazıların yanı 
gömülü kalan bağırsak şeridi gibi, komünist tertibin  sıra bizzat zehirlenmek istenen dünün o "kurbanlık" sayılan 
unsurlarının büyük çoğunluğu Köy Enstitüleri öğretim  çocukları ve bugünün Türkçülük ordusunun kıymetleri olan 
kadrosunun içinde kalmışlardır. Çoğu tamamen sinmiş,  ülküdaşlarımızın kendi yazılarım okuyacaksınız. 
pusuya yatmış, şimdi sadece rengini belli etmemek Ve   
ileride çıkacak fırsat ânına kadar mevkiim sağlamlaştırmak,  • Öğretmen Tipleri Resmigeçidi. 
azamî ihtiyatla dostlarını korumakla meşguldür. Bazan,  • Hasanoğlan Köy Enstitüsünün özelliği ve yüksek 
kendilerini kuvvetli hissettikleri ve Millî Eğitim kadrosundaki  kısım.  
duygu ve düşünce yoldaşları yüksek mevkili idareci ve  • Sirer zamanında Hasanoğlandan atılanlar,  
müfettişlerin himayelerine güvenebildikleri zamanlarda  • Hasanoğlanda bırakılanlar,  
milliyetçiliğe karşı bir pasif mukavemet havası yaratmak.  • Kız‐erkek münasebetlerini tahrik ve teşvik,  
Köy Enstitülerine sokulmuş milliyetçi öğretmenleri muhtelif  • Hasanoğlanın geniş kadrosu ve imkânları.  
dolambaçlı bahanelerle kötülemek, rahatsız etmek, ve  • Köy Enstitüleri dâvasında azınlıkların ırkçılığı.   
ayağını kaydırıp ilerisi için kendilerine açık saha hazırlamak  • Yapılan baltalamalar.  
gibi faaliyetlerde bulunmaktadırlar.  • Şehir çocuğuna köy öğretmenliği hakkının 
  verilmemesi.  
Biz, milletin yalnız bugünkü değil yarınki mücadelelerini ve 
• Derslerde yapılan yıkıcı telkinler.  
akıbetini düşünmek vazifesinden kendimizi sıyıracak bir 
• Hamam rezaleti.  
formül bilmediğimiz için, Köy Enstitüleri dâvasını tekrar 
• Namaz kılan Öğrencilerin kovulması.  
deşiyor ve ortaya atıyoruz. Bu konudaki açıklamalarımıza ve 
• Bazı kız Öğretmenlerin yaptıkları.  
mücadelemize sonuna kadar devam edeceğiz. 
  • Para meselesi.  
46. ve 47. sayılarımızdaki "Kadıoğlu Süleyman" imzasını  • Mezunlara hediye edilen kızıl neşriyat.  
merak edenler çok oldu. Bu takma bir addır. Yazıların kendi  • Enstitülerde okutulması yasak edilen dergiler  
imzası altında değil de takma adla yayınlanmasının sebebi  • Seyfi Kurtbek'in konferansı ve akisleri,  
yazı sahibinin tamamen isteği hilâfına, bizim ülkünün hayrı  • Talebe toplama meselesi,  
için böyle olmasında  • Hasanoğlan'lı köylülerin herkesten önce işin 
içyüzünü anlaması. 
 
   

www.atsizcilar.com  Sayfa 2 
 
• Hasanoğlan'lı köylülerin anlattıkları.   • Çifteler Köy Enstitüsüne ait intibalar,  
• Türk köylüsüne atılan çirkin iftiralar.   • Kızılçullu Köy Enstitüsüne ait intibalar  
• Sirer devrinde eski devri öğrencilere aratmak ve  • Fazarören Köy Enstitüsüne ait intibalar.  
sevdirmek için kasten sınıfta bırakmalar,   • Arifiye Köy Enstitüsüne ait intibalar.  
• Bağ evi âlemleri,   • Sıfır devrinde Enstitüler.  
• Komisyon toplantıları ve ördek ziyafetleri.   • Sirer devrinde Enstitüler,  
• Köy çocuğunun köyden ve yurttan soğutulması   • Banguoğlu devrinde Enstitüler.  
• 17 Nisan kuruluş bayramları.  • İleri devrinde Enstitüler,  
• Mezunlara gösterilen kurslar ve neticesi,   • Genel olarak Köy Enstitüleri hakkında düşünçeler. 
• Gönen Köy Enstitüsüne ait intibalar.   • Enstitülerdeki Türk çocuklarının dilekleri.  
• Akçadağ Köy Enstitüsüne ait intibalar.   • Enstitü dâvasını halletmek için ne yapmalı?  
• Gölköy Köy Enstitüsüne ait intibalar,   
• Fulur Köy Enstitüsüne ait intibalar.   ORKUN
• Düziçi Köy Enstitüsüne ait intibalar.  Köy Enstitülerinde vazife alan ve Koy Enstitülerinin 
içyüzünü bilen ülküdaşların ORKUN'a bilgi ve vesikalarını 
göndermelerini rica ederiz. 
  
VATANDAŞ AHLAKI 
Yazan : SABRİ BAKİ İSLAMTÜRK 
Bir cemiyetin medenî âlemdeki yerini isabetle tayin etmek  nasebetlerini tanzim ve geleceklerini temin eden, cemiyete 
şüphesiz ki oldukça güçtür. Bunun başlıca sebebi de bu  ait manevî ve maddi bir neticedir.  
hususta değişmez kaideler tesisinin zorluğundadır. Tarih   
şöylece gözden geçirildiği zaman cemiyet hayatında hâkim  Medeniyet hali insan aklıyla insan kalbinin (melekûtî 
kanaatlerin o derece büyük değişikliklere uğradığı görülür ki  sıfatlarının) en ziyade uzlaşma içinde bulunmaşıdır. Alisi 
bunlardan hangisinin devamlı bir itibar temin edebileceğini  halde 2'nci Cihan Harbi'ni yaratan biri Almanya'nın 
kestirebilmek mesele olur!  muazzam insan say ve dehasıyla yüksek sanayi ve ilim 
  seviyesiyle içine düştüğü manevî çukurun dehşet veren 
Daha doğrusu efkân umumiyede, medeniyet yüzünden  tezadından doğan en tehlikeli bir vahşet hali mey‐dana 
uzun müddet ne anlaşıldığı açık olarak billûrlaşmamıştır.  gelir. 
Nitekim dünya medeniyeti tarihi tetkik edilirken çok defa   
devasa inşa şaheserleri veya herhangi bir cemiyetin  Dünyamızın Özlediği ve hayatını devam ettirebilmek için 
kullandığı sanayi vasıtalarının cinsiyle böyle bir kıyas  varmak zorunda bulunduğu "Gaye Medeniyet, teker teker 
yapılmak istenildiği görülür.  bütün fertlerin gayret ve iradelerinden doğacak müşekkel, 
  her türlü maddî ve manevi arızalardan kurtulmuş bir aile 
Babil kalesi Mısır ehramları engizisyonun en vahşi  cemiyet hayatıdır. Bunu tesis edebilmek için de tek yol hiç 
zulümkârlığı ile zamandaş olan muazzam katedraller dinî  olmazsa çokluğu teşkil eden yığınların bunu öğrenip buna 
âbideler. Bunlar da birer medeniyet nişanesi olarak  inanmaları, beşer nev'inin uzlaşması ve saadeti ve fertlerin 
dünyanın sinesine çakılmış kıyas unsurlarıdır en denî cinayet  bizzat kendi saadetleri uğruna maddî arzu ve ihtiyaçlarını 
ve entrikaların kiriyle bulanmış saraylar insan zekâsının in‐ tahdit ederek ruhlarını tasfiye etmeleri Hak'ka dönerek 
sanlığı imha yolunda icat ettiği dehşet verici ilmî neticeler.  arınmaları lâzımdır. Şurası tarihen belli olmuştur ki ahlâk 
  bütün âlemimizde en baş işi oynamış cemiyetler ahlâklı 
Evet maalesef çok defa, çok yerde medeniyet her yönde  oldukları nisbetle mesut olabilmiş hayırlı gelişmeler 
sınaî ilerleme manasına alınmıştır ve hâlâ alınmaktadır da.  meydana getirmiş İnsanlığa, şeref veren her türlü eserler, 
  müesseseler, şaheserler yaratmışlardır. 
Medeniyetin sanayi ve iktisatla elbette çok yakından alâkası   
vardır; insan zekâsının her türlü yüksek inşa mahsulleri her  Buna karşılık millî ve insanî ahlâki bozulup çözülen kudretli, 
mânada bu meyanda şüphesiz mühim bir yer tutar. Ancak  zengin ve her türlü sınaî imkân ve vasıtalara sahip devletler, 
şunu iyice bilmek lâzımdır ki medeniyet ne sadece iktisadın  cemiyetler hayatiyetlerini gitgide kaybetmiş, inhilâl etmiş 
yarattığı maddi refah, ne allâmenin elde ettiği hayret verici  hattâ mahvolup gitmislerdir. En yakın misaller olarak 
ilmî neticeler, ne dâhinin yarattığı san'at şahikalarından  Osmanlı, Britanya, Fransa imparatorluklarım ve Almanyayı 
ibaret değildir.  sayabiliriz. İlk üç imparatorluk muazzam topraklarını hemen 
  tamamiyle kaybedip nihayet birer avuçluk anavatandan 
O, bir cemiyeti teşkil eden fertlerin ayrı ayrı sahip oldukları  ibaret kalmıştır. Almanya ise bozgunu bütün dehşet ve 
ve bir insanı nebatî ve hayvani varlıktan ayıran  acılığıyla tatmıştır.   
melekelerinin toplamının çalışma ve inkişafından doğmuş ve   
cemiyet fertlerinin karşılıklı mü‐  Almanya'nın askeri kudretinin zayıflaması dolayısıyla 
mağlûp olduğunu kabul etmek tam bir kısa gö‐ 
 
 
   

www.atsizcilar.com  Sayfa 3 
 
rüştür. Zira hakikatte Almanyayı mağlûp eden ası] âmil   
bencillikleri, işgal sahalarına giren milletlere hayat hakkı  HİCİV KÖŞESİ: 
tanımamaları, insanlığa yüz kızartıcı lekeler olarak ilelebet  CiNS SÜLÜKLER (*) 
malolan vahşetlerdir.   
    İstemiş bizden Macarlar şimdi bir milyon sülük;  
Cemiyetleri yaşatmak ve medenileştirmek için en belli başlı    Doğrusu şaştım kızıl şakşakçının bu haline; 
şart şimdiye kadar olduğu gibi halen ve bun‐dan böyle de   
ferdi, içtimaî, beşeri ahlâkın mükemmeliyetidir.    Kan içerken Peşte'de iştahlı Rus liderleri, 
    Var mı hacet, böyle hariçten sülük İthaline?!... 
Sınaî gerilikleri, vasıta noksanlarım gidermek ve ikmal   
etmek kabildir. Ahlâk buhranını gidermek ise fevkalâde  ESREF‐ΠZAMAN 
güçtür, uzun zaman son derece dikkat ve basiretle usulüne  ______________ 
uygun çalışmak ister, nesillerin geçmesi lâzımdır! Ahlâkı   (*) "Macaristan, Türkiye'den sülük alacak"  
bozulmuş milletlerin hali içler acısıdır. Koca Fransa'nın iki  Gazetelerden 
haftada çöküğü ibretle temaşa edilmeye, daima   
hatırlanmaya değer. 2'nci Cihan Harbinde ve hâlâ hayatları  ve keza vatandaşı kaçamak yapmaya sevk ve teşvik eden, 
bahasına, Avrupa devletlerinin küçük menfaatleri peşinde  vatandaş ahlâkını bizzat veya dolayısıyla bozan mevzuatı, 
bir türlü uzlaşıp birleşememeleri içinde bulundukları ahlâkî  bütün kanunları kat'iyetle ve süratle ıslah etmek, 
buhranın eseri değil midir?  icabedenleri kaldırmak, herhangi bir vatandaşı geçimini 
  temin ederken, memleket için hayırlı teşebbüslere atılırken 
Şurası bilhassa şayanı dikkattir ki bir millete içinden çıkan  mevzuat müsaadesizliği dolayısıyla gayri ahlâki yol ve 
ahlâksız kudret sahiplerinin, öz hainlerinin yaptığı fenalık ve  usullere, yalan dolana sevk etmemek, diğer vatandaşları da 
zulmü ise hiçbir zaman bir düşman yapamamıştır.  zaruret ve merhamet hisleriyle bu hallere iştirak 
  mecburiyetinde bırakmamaktır. 
Gözümüzü bizzat kendimize çevirdiğimizde görülen   
manzara da pek öyle mesut olunacak gibi değil! Gün  Hoşnutsuzluğa sebebiyet verdiği gibi, mustarip vatandaş 
geçmiyor ki sayıları gittikçe artan veya azalmayan nisbette  yanında münafık ve hainlere de menfilik perdesi gören, 
yeni yeni komünist türediler adaletin pençesine verilmesin!  böylece akla karayı birbirine karıştıran haller yok 
Bundan düşmanlarımız ziyadesiyle seviniyor; ama gönlü  edilmelidir, öyle bir içtimaî nizam yaratalım ki mevcut adlî 
millet sevgisiyle yanıp tutuşanlar son derece mustarip. Nasıl  ve hukukî bütünlüğe rağmen menfî kalanların hüviyetleri 
mustarip olmasın ki her gün biraz daha azalıyoruz, öz  kolayca anlaşılsın, karalar akların arasına karışmaya imkân 
kardeşlerimizin zehirlenip gittiklerini, devasız bir hastama  bulamasın! Bu aynı zamanda millî emniyet ve müdafaa 
günbegün eriyip gittiğini, hiçbir şey yapamadan seyretmeye  davamızın da anahtarıdır. 
mahkûm bir kardeş gibi hüzünle seyrediyoruz!   
  *** 
Hal böyle iken cemiyetçe tam bir ahlâk seferberliği yapmak   
zorundayız. Millî bütün müşküllerimizi ancak ve ancak el ele  Vatandaş ahlâkını bozan, vatandaşı türlü engeller ve 
vermiş ahlâklı vatandaşların sây ve gayretiyle halledebiliriz.  kayıtlarla şirazesinden çıkaran, bizzat veya dolayısıyla 
Bundan maada çıkar yol yoktur! Derdimiz bilhassa  vatandaşı yalan, dolan, menfiliğe, ahlâksızlığa şevke mecbur 
ahlâktandır!  ve teşvik eden bütün kayıtlar, kanun ve mevzuat her halde 
  düzeltilmeli ve giderilmeli, idare düzeninde günbegün 
Vatandaş ahlâkının değerini iyice bilmesi lâzım gelen  görülen cümle kötü misallere kesin olarak son verilmelidir. 
devletlerin başında muhakkak ki biz geliriz. Bütün bir   
imparatorluğu nasıl ki ahlâk zaafımız çöktürüp göçürdü ise  *** 
son 28 yıllık hamlelerimiz de sadece bu yüzden kısır kaldı,   
sönüp gitti. Ahlâk düşkünlerimiz ve düşkünlüklerimizin  Vatandaş ahlâkının her mânada  korunması ve yükseltilmesi 
cemiyetimiz bünyesinde icra ettiği kötü‐lükler, aksaklık, ve  hükümetin herhalde ilk ve başlıca vazifelerindendir. 
ufunetler sayılmakla tükenmez hale geldi!   
  *** 
Bir cemiyetin medeniyet seviyesi her ferdinin ahlakıyla sıkı   
sıkıya ilgilidir. Nasıl bir makina, parçaları çürük ise kısa bir  Göğsünü gere gere "Türküm!" diyecek vatandaş her 
zamanda işlemez hale gelirse bir cemiyette de Öyledir. Eğer  mânada Türklüğe ve insanlığa lâyık olabilmelidir, îşte o 
varlık dâvamız için şart olan "Gaye Medeniyet"e süratle yol  zaman: 
alıp erişmek istiyorsak kendimizi ıslah ile işe başlamalıyız. Bu   
meyanda hükümete düşen ilk büyük vazife ise vatandaşın    "Doğacaktır sana vaat ettiği günler Hak'kın,  
huzurunu bozan, her iyi hamle için elzem olan hürriyeti    Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın!" 
bağlayıp şevk ve hamleyi köstekliyen   
SABRİ BAKΠİSLÂMTÜRK 

 
   

www.atsizcilar.com  Sayfa 4 
 
TÜRK DİYELEKLERİ 
Yazan: HAMDİOĞLU H, FETHİ GÖZLER
Damarlarında Türk kanı dolaşan, Türküm diyen her şahsın  II‐ BATI DİYELEGÎ: 
tarihini bildiği kadar milleti oluşturan dili ve bu dilin   
bölgesel çeşitlerini inceleyen dil kollarım yani diyeleklerini  a‐ Kırgız diyeleği (Kara Kırgız Kazak Kırgız, Kara Kalpak) 
bilmesi gerektir.  b‐ İrtiş diyeleği (Kürdek, Turah, Tümen ‐ Tobal) 
  c‐ Başkırt diyeleği: (Bozkır Başkırtlarının, dağlı başkırtlarınm 
Yüzüm kızararak İtiraf etmek mecburiyetindeyim ki, birçok  diyeleği.) 
kalbur üstü aydınlarımız dahi bu konuda yaya  ç‐ Volga diyeleği: (Mişer, Kama, Simbir, Kazan) 
durumdadırlar. Halbuki Türk diyelekleri hakkındaki toplu   
bilgimiz, ulaşmak istediğimiz amacın anahtarları  III‐ OKTA ASYA DİYELEKLERİ: 
hükmündedir. Bugün bunun için bu konu üzerinde durmak   
mecburiyetini duymuş bulunmaktayım.  a‐ Tarancı diyeleği 
  b‐ Hami diyeliği 
Diyeleği anlamak için daha önce şive (söyleyiş) ve ağız  c‐ Aksu diyeliği 
hakkında bilgimiz olması gerektir. Bir dilin değişik kültür  ç‐ Kaşgar diyeliği 
seviyesine göre gösterdiği ayrıma şive denir Söyleyiş ayrımı  d‐ Yar kent diyeliği 
aynı kültürü almış olanlar arasında bile kendini gösterir.  e‐ Çağatay (Şart, Hokânt, Zerefşan havzası, Özbek diyeleği, 
Şehir, kasaba, köy veya bölgelere gidildikçe bu ayrımlar  Buhara, Hıyva.) 
daha ziyade fazlalaşır. Kelimelerin söylenişi Ve harflerin   
çıkarılışı birbirine uymaz. îşte bu her bölgeye ait söyleyiş  IV‐ GÜNEY DİYELEĞİ: 
tarzına "ağız" denir. Urfa, Gaziantep, Kırıkhan, Ahlat ağzı   
gibi.  a‐ Türkmen diyeleği 
  b‐ Azarbaycan diyeleği 
Söyleyişteki bu ayrılık bir memleket sınırını aşıp ta sınırlar  c‐ Kafkas diyeleği 
ötesine ulaşacak olursa söyleyişteki ayrımlar genişler.  ç‐ Anadolu diyeleği 
Konuşma ve yazı dilinde de yerleşmiş belirgen ayrılıklar  d‐ Kırım diyeleği 
görülür. Dilde meydana gelen bu ayrımlara diyelek diyoruz.  e‐ Osmanlı diyeleği 
Gerek şive, gerek ağız ve gerekse diyelek, türlü sebeplerin   
tesiriyle meydana gelmiştir. Organ ayırtısı, bu sebeplerin  Atsız: "Devlet dışında yaşayan Türklerin çoğalması ve 
başında gelir. Bundan başka, iklimin, yer seklinin, sosyal  Türklerin uzun müddet bir durgunluk geçirerek birbirleriyle 
çevrenin, zamanın Ve milletlerin birbirleriyle olan temasın  olan girişmelerinin azalması diyelekler arasındaki ayrılığı 
da dildeki değiştirici tesiri oluşturan sebeplerin  çoğalttı. Daha önceki yüzyıllarda bu ayrılıklara "diyelek" bile 
önemlilerindendir.  denmeyip "ağız" demek doğru olduğu halde 10. yüzyıldan 
  başlayarak bu ayrılıklar "diyelek" halini aldı" diyerek Türk 
Esasen dünya üzerinde geniş bir ülkeye yayılmış olan  diyeleklerini 10. yüzyıldan itibaren başlatır ve doğu, batı 
dilimizin, gerek şekilce ve gerekse anlamca değişmesini tabii  olmak üzere ikiye ayırır. Gerek doğu ve gerekse batı 
karşılamamız gerektir. Fakat şu da bir hakikattir ki, değişme,  diyeleklerini Uygurca'nın ve bunu da daha önceki 
söyleyiş kalıpları ve dil bilgisi esasları bakımından fâzla köklü  Göktürkçe'nin devamı olarak sayar. 
olmamış ve bundan ötürü türlü diyelekleri konuşanların az   
bir zorlamayla diğer diyelekleri de anlayabil meleri hemen  Bu bölümlerde genel olarak görülen diyeleklerden sonra 
her zaman mümkün olmuştur. Radloff'un Phonetik der  edebî diyeleklere geçebiliriz. İslâmiyetten önce 
Nördlichen Türksprachen adlı eserindeki Türk diyeleklerine   
ait dörtlü sıralamayı görelim:  MEHMED'E 
   
I __ DOĞU DİYELEKLERİ :  O çelikten göğsünle düşmanın önü‐ne dur: 
  Vur kahraman Mehmed'im, titresin kahbeler, vur!  
a‐ Asıl Altay diyelekleri (Altay Teleüt diyelekleri)   
b‐ Baraba diyeleği.  Zafer senin yoldaşın, onu kaptırma ele,  
c‐ Kuzey Altayı diyeleği (Lebed Sor diyelekleri)  Al sancağın gölgesi savaşta sana yele... 
ç‐ Abakan diyelekleri: (1‐ Asıl Abakan diyelekleri: Sagay,   
Koybal, Kaç)  2‐ Yüs veya kızıl diyeleği.  Vur kahraman Mehmed'im, vur zulmetler açılsın,  
d‐Küerik (Çolum) diyeleği.  Kılıncından dünyaya yeni şanlar saçılsın.. 
e‐ Soyon diyeleği.   
f‐ Karagas diyeleği.  Elindeki silâhın bilmez misin niçin‐dir?  
g‐ Uygur diyeleği.  Vur kahraman Mehmed'im, silâh zafer içindir... 
 
MEHMET KIZA ÇALIŞKAN
 
 
   

www.atsizcilar.com  Sayfa 5 
 
verdikleri eserlere göre Türk dili edebî diyeleklerini ikiye  karıştırmıştı. Orta Asya bir müddet sonra Cengiz'in oğlu 
ayırabiliriz: 1 — Kuzey (batı) diyeleği, 2 — Güney (doğu).  Çağatay Han'ın idaresi altına girdi Çağatay'ın hüküm 
  sürdüğü yerlerde dilce de bir değişme meydana geldi, İşte 
1 — Kuzey diyeleğine (Göktürkçe) denmiştir. VII. ve VIII.  bu diyeleğe Çağatay Türkçesi denir, XVI, yüzyıla kadar 
yüzyıllarda yazılan Orkun anıtları bu diyelek ile yazılmıştır,   değerli eserler vermiştir. 
   
2 — Güney diyeleğine de (Uygurca) denmiştir. Turfan  Azerî diyeleği: Bu diyeleğin aslı Oğuzcadır, Oğuzlar XI. 
yazmaları ile Divanü Lûgat‐it‐Türk'teki şiir parçaları bu  yüzyıldan başlayarak İran'ı, Azerbaycan'ı ve Anadoluyu istilâ 
diyelekle yazılmıştır. Göktürkçenin yerini Uygurca aldığı  etmişlerdi. Esasen XIII, yüzyıla kadar bir halk edebiyatı 
vakit, ikinci birincinin devamı olduğundan birinci dîyeleğin  çığırını geçemeyen bu diyelek XIII. yüzyıldan itibaren 
artık edebî eser vermediği görülür.  meyvelerini vermeğe başlamıştır. 
   
İslâmiyetten sonra birinci diyeleğin adı "Oğuzca" ikincinin  XV. yüzyıldan itibaren Oğuz diyeleğiyle yaratılmış eserlerde 
adı ise "Hakaniye" diyeleği diye adlanmıştır. Oğuz dili  bir ayrım başladı, Selçuk İmparatorluğu yıkıldıktan sonra bu 
edebiyatı bir halk dili edebiyatı olarak kalmış, edebî  yerlerdeki Oğuzlar, birbirlerinden ayrı siyasî ve sosyal bir 
mahsuller Göktürkçenin az bir değişiklikle devamı olan  hayat yaşamağa başladılar. İranda bulunan Oğuzlar, 
Uygur edebî diyeleği ile devam etmiştir.  Anadolu ve Rumeli Oğuzlarıyla temaslarım kesmişler ve 
  İranlıların tesirinde yeni bir diyelek meydana gelmiş ve bu 
Karahanlılar devrinde (932 ‐ 1212), Uygur diyeleğine  diyelek XVI. yüzyıl sonuna kadar değerli eserler vermiş ve 
Kaşgarlı Mahmud'un verdiği ada göre "Hâkaniye yani  Azerî Türkçesi olarak adlandırılmıştır. 
Karahanlılar veya "Kaşgar" diyeleği denmiştir. Demek oluyor   
ki, XIV. yüz‐yıla kadar edebî eserler üç edebi diyelekle  Anadolu diyeleği veya Osmanlı Türkçesi, Anadolu 
yazılmışlardır. XIV, yüzyıllardan sonra Çağatay, Azerî ve  Oğuzlarının yarattığı bir edebî diyelektir. Bugün yerini 
Anadolu diyelekleri eser vermeğe başlamışlardır.  "Türkiye Türkçesi" ne devretmiş olan bu diyeleğin, Türk 
  edebiyat tarihinde büyük bir değeri vardır. 
Çağatay diyeleği: Cengiz'in istilâları birçok Moğol ve Türk   
kavmini birbirine  H. FETHİ GÖZLER
     
Emekli Doktordan Kapıcı ve Eczacıdan Amele 
Yazan: Doktor KABACALIOGLU  

1935 ortalarında İstanbul'dan Kilise giderken tevkif edildim.  açtı ve elleri dudağına giderek sus işareti verdi ve "beni ifşa 
Teğmen dok‐tor idim. İstanbul'da azınlıkların hakaretlerine  edersen soysuzluk yapmış olursun oğlum" demişti. Bu kapıcı 
tahammül olunamıyordu. Demiryolu boyları kısım kısım  emekli doktor Miralay Hakkı Masum idi. Ve merhum 
yabancı işgalleri altında idi ama hu yabancı devletler  profesör Server Kâmilden himaye görmüş ve kapıcılığa 
üniformalarını giymiş askerlerin ekserisi Türk azınlıklarından  alınmıştı. Bu vazifeye yerleşmemiş olsaydı aç ve çocuklarına 
başkası değildi. Ayrıca onun için de işgal askeri kuvvetlerine  yardımdan âciz kalacaktı. 
tahammülsüzlük azamî derecesini bulmuştu. Adanada tevkii   
olundum, Halebe sevk edildim ve oradan Urfa'ya  Bu zamanda bir eczacı ailesini geçindirebilmek için 
naklolunmuştum. Hacı Bedir Ağa, Kadı Mustafa Sabri Efendi,  Üsküdar'da amelelik yapıyordu. Öyle bir zamandı ki doktor 
Hâkim Hâmit Beğlerle birlikte Adıyaman'a kaçabildik  sayısı Türkiye de iki bini geçmemekte ve tıbbiyeye o yıl 
Malatya'dan Mezraya geldim. Elâzığ'dan da bir müddet  girenler çok az bulunmakta idi fakat millet fakirdi 
sonra Diyarbakır'a gön‐derildim. Elcezire cephesi sıhhat  sıhhatsizliğine rağmen hekime ve ilâca para veremiyordu. 
mecmuası adıyla "Deutsche Medezinisehe  Bu işler bugün dahi iyi organize edilmemiştir üniversite 
Wochenschrift"in bazı notlarım ve hülâsalarını  hocalarından biri ta o zamanlarda hamallar cemiyetinin 
çıkarıyordum. Bu meyanda Ali İhsan Sabis ordusundan arta  başkâtibi sıfatıyla bugünkü talebelerine örnek olmuştu ama 
kalmış birkaç doktor arkadaşa tekâmül kursları açmıştık.  öbür tarafta üç devrin yetiştirici hocası Asaf Derviş Paşa 
  ölünce cenazeyi kaldıracak aile, varlıktan mahrumdu. 
Topçu alay baştabibi Hakkı Masum adında bir miralay bu   
10‐15 yaşlı hekimin en ihtiyarı ve en eski mezunlarındandı.  Şimdi de öyle bankalar tanırız ki hemen heyeti sıhhiye teşkil 
Çini mürekkebi ile frengi mikrobumu: mikroskopta  eden mütehassıslardan müteşekkil doktorları vardır. Bir 
göstermiştik. "Oğlum oğlum burgu gibi oynuyor da."  kadın ânı bir Zamanda bayılmıştır. Doktorların hepsi burada 
diyordu. Gel zaman git zaman İstanbul'a döndüm, fakülteye  ek vazifede olduğu için ödevi başında kimse yoktur ve 
asistan girdim Meslekî bir tez hazırlamakla meşguldüm.  bayılan kadını kurtarmak veyahut herhangi âcil bir vakayı 
Profesör Muhittin Eren henüz Haydarpaşa'da intaniyede  karşılamak mecburiyetiyle dışardan serbest tabib 
asistan idi. Kendilerinin kudretli Almancasından  çağrılmıştır. Eskiden bu mütehassıslar hastahanelerde aslî 
faydalanacaktım. İntaniyeye uğradım, kapıyı bir ihtiyar  vazifelerinin başında iken resmî devairden gönderilen ye 
adam 
 
   

www.atsizcilar.com  Sayfa 6 
 
mütehassısın görmesi gereken has‐talıkların ihtiyaçlarını   
tatmin ederdi.  HİKMET DAMLALARI 
  Yazan: HOCAOĞLU S. ERTÜRK 
II   
   
15/5/950 tarihli Ulus'ta Nijinsky asrın en büyük dâhi dans  Tazıların emrine verdiği arslanları serkeşlikle itham eden 
üstadının ölümü hakkında bir yazı okudum. Bu sanat  nizam, sana lanet olsun. 
adamının meslektaşları tarafından otuz yılı geçen hastalığı   
süresince dünyanın en asri sağlık müesseselerinde tedavi  Aşağıdan gelen feryatları yukarıya kahkahalar halinde 
ettirilmesi ve kendisine her türlü yardımın sağlanması,  aksettirebilenler, her devirde muteber olurlar. 
altmış yaşı mütecaviz ömründe unutulmamış olması   
hayatının bir mükâfatı yerine geçmiştir. Buraya bir  Susan mazlum, zalimin suç ortağıdır. 
balmumu yapıştırarak ikinci misalime geçiyorum.   
  Düşman kazandığınız müddetçe Tanrıya yaklaşmakta 
Geçenlerde eski hastalarımdan bir banka direktörü,  bulunduğunuzu unutmayınız. 
çoktandır yaşı emekliye girmiş ve elinde torununun   
sebebiyet verdiği bir yaradan ötürü gazlıgan kangıranına  Mihnet ve meşakkatler içinde gelen nimetler, karanlıkta 
doğru giden bir vetire ile bana başvurmuştu. Bu banka  parlayan yıldızlar kadar güzeldir. 
mensupları içinde yetmişi geçmiş insanlar hâlâ ek 
vazifelerde yevmiye ile çalıştırılmaktadır Eski hekimlerin  HOCAOĞLU S. ERTÜRK 
meslek ahlâkı artık, bu ticaret muhitine intikal etmiş gibidir.   
Şu farkla ki bir şefkat mesleğinden ticaret mesleğine intikal  Hasan'ın böreğidir gider. Hastalar sürünür, süründürülür, 
etmiş olarak...  beş altı doktorlu bir bankanın bayılan memuruna bir tek, o 
  doktorlardan bir tanesi bile imdat edemez ve dışarıdan 
Hekimlik vicdan işi ve şefkat mesleği olduğuna göre,  ücretli doktor çağrılır. Talî vazifelere Şarlo'nun altına 
hekimlerin, bu meslek erbabının birbirlerine da. ha çok  hücumu gibi akış hekimlik mesleğinde ne bir hayal ne bir 
kuvvetli bağlanmaları gerekmez miydi? Nerede... Heyhat!.  komedidir. 
   
İstanbul'da herhangi bir umum müdürün kayınvalidesinin  Fakat günlük bir hakikat p acı bir trajedidir. Akademik 
hususî doktoru olup, hususî şerefiyeden başka umum  insanların hastahanelerde ve kliniklerinde kendilerine tahsis 
müdürün mensup olduğu müessesenin hekimliğini  edilen muayyen yataklara ve akademik tahsisata bile kanaat 
mukaveleli bir surette Üzerine alarak binlerce lira çeken bir  etmeyerek dükkân işletmeye devam ettikçe dünya çapında 
profesörden bahsolunmaktadır. Bu ek vazifeler sayın  değil memleket çapında bile ilim yaptıklarına inanmak 
profesörün üniversitedeki yetiştirme hususiyetine balta  budalalık olur. Dokuz yüz lirayı açıktan açığa cebine indiren 
vurmaktadır. Ayrıca söylenildiğine göre sayın profesör bu ek  aç gözlü tıp profesörünün emsali böylece her yerde adım 
vazifesini emekli bir meslektaşına aylığı yüz liradan ciro  başında yığın yığın görülmektedir. 
etmiştir. Sayın profesör demek oluyor ki hiç uğramadığı bir   
yerden dokuz yüz liralık bir unvan hissesi gerekmektedir.  III 
Eski cer hocaları bu kadarına asla düşmediler. Modern   
cerrahlık eskisine milyonca defa rahmet okutsa da revadır.  Yoksa Türk yurdunda doktorluğun ve doktorun rolü bitmiş 
  midir? Ek vazifelerin aleyhinde bulunan bazı doktorlar baskı 
Ticarî zevkle yetiştirilmiş bankacılığın paraya karşı daha  altına alınmış, susmaca mecbur edilmiştir. Kudretli 
ziyade haris olması beklenirken aralarından bir banka  hekimlerin kinlerine uğramaktan sıhhatimiz heder olur dîye 
direktörünün ek bir vazife aldığı görülmemiştir. Onun işi  herkes korkuyor mu dersiniz? 
gücü hizmetinde olduğu bankanın menfaatlerini takip   
etmekten ibaret kalır. Evin‐de, sokakta ve bankada yalnız o  Bu ek vazife salgını o kadar artmıştır ki halen de nizamna‐
biricik vazifesinin kuludur. Bugünkü Türk bankacısı meslek  melere göre bir nevi öğrenci telâkki edilen asistanlar ve 
emeklilerini bu ek vazifelere yerleştiriyor. Ve büyüklerine  muavinler bile çifter çifter ek vazifeler yüklenmişlerdir Bu 
yaş tahdidi dolayısıyla faal hizmet dışı edilmiş  acı hakikatler karşısında Anadolu şehir ve kasabaları 
meslektaşlarına geçim hususunda faydalı oluyor. Emekli  doktorsuzluktan kıvranırken İstanbul Tıp Fakültesine 
Albay rütbesi iken kapıcılığa muhtaç eden eski bir  gireceklerin üç yüz sayısı ile tahdit edilmesindeki akademik 
meslekdaşını, şefkatli mesleği kendi mânâ ve maksadını  sırrın hikmetini o üç yüzün elene elene yirmi beşe ineceğini 
bugün inkâr etmek durumundadır. Böyle bir hekimlikten,  de hesaba katarak, artık siz keşfetmeğe çalısınız. İstanbul‐
menfaat bezirgânlığına tereddi etmiş bir meslekten millet  daki ve diğer büyük şehirlerdeki doktor kesafeti ve simsar‐
ve insanlık ne hayır bekleyebilir? Gençler Anadolu'ya  ların demagojisi neticesi profesörlerin ticarethanelerindekî 
gitmiyorlarmış. Anadolu'da vatan hizmeti için yıprananların  müracaatları azaltmışsa memleketin zararına olarak Tıp 
akıbeti ne olmuştur?  Fakültemize giriş kaydı ve tahdidi koymak suretiyle telâfi 
  etmeyi düşünmek hiç doğru değildir. Yurdun 15‐20 bin 
Faal hekim bir yerde asli bir vazifenin kuludur. Ondan gayri  hekime ihtiyacı vardır. Profesörlük ve ihtisas kelimelerinin 
o fors ile ne kadar ek vazife yüklenmek mümkün ise hepsini  istismarı arasında değiliz. Neredeyse meslekî şefkatin mirası 
İstismara koyulur. Koltuğuna doldurur. Böylece bir kapışına,  olarak yaşasın Viting ve Rieder diyeceğimiz geliyor. 
bir yağma  Doktor KABACALIOĞLU 
 

www.atsizcilar.com  Sayfa 7 
 
İLK ADIM 
Yazan : KARAMAĞARALI HALÛK
  uzun bir mazideki emeklerin, fedakârlıkların ve acı 
Türk Milliyetçiler Derneği Umumî Başkanı Karamağralı  tecrübelerin neticesidir. Bunu harcamağa kimsenin hakkı 
Halûk Beğ ülküdaşımızın bu yazısı "Mefkûre" dergisinin  yoktur. Doğrudan doğruya veya dolayısıyla yürüyüşümüzü 
30 Ekim 1951 günlü ilk sayısında yayınlanmıştır. Taşıdığı  aksatacak, dâvamıza zarar verecek herhangi bir hareketimiz, 
önem, bu yazıyı bütün Türkçü, bilhassa Derneklî,  affı olmayan pek büyük bir günah olacaktır. 
arkadaşlarımızın okumasını gerekli kıldığından burada   
tekrar yayınlıyoruz.  Kötü bir kimsenin temsil ettiği hareket en hafif olarak 
  itimatsızlık uyandırır. Milliyetçi, muhitinde, samimî olarak 
Soyumuzun hem çok yüksek hem de bizim için zaaf olan bir  bir fazilet meş'alesi örnek bir hareket adamı olmak 
tarafı var: Türkler millet olarak da, fert olarak da çok  mecburiyetindedir. Hepimiz milliyetçi olmanın icabettirdiği 
kuvvetli şahsiyet sahibi. Esir gittiğimiz yerde bile bu kudret  manevî yüksekliklere erişeceğiz. İnanmak, çalışmak ve 
sayesinde efendi olmuşuz. Ve yine aynı sebeple daima kendi  bütün kötülüklerden arınmış bir kalbe sahip bulunmak 
başımıza buyruk olmak istemiş, birbirimize düşmüşüz. Bu  milliyetçi olmanın şartlandır. 
vasfımız, tarihimizin ana hatlarından birini çizecek kadar   
kuvvetli ve derindir.  Birleşmenin mânası şüphesiz bir örnek hüviyet cüzdanı ve 
  rozet taşımak değildir. Menfaate iştirak hiç değil. Biz 
Dil ve Tarih ‐ Coğrafya Fakültesindeki eski bir komünist  sevgide, mânevi kıymetlerde ve mes'uliyette birleşiyoruz. 
doçentin 1943 yılının sonlarında yetiştirmelerine söylediği  Onun için birbirimize kenetleneceğiz. Artık Ben ‐ sen 
şu söz şuurumda ve millî izzetinefsimde bir kamçı gibi  mevzuubahis olmayacaktır. Sadece "Biz varız". Birbirine 
şaklamıştı: "Türkçülerden korkmayınız Çünkü asla  ana‐baba bir kardeşten daha yakın daha bağlı, mütecanis, 
anlaşamaz ve birleşemezler." Bu sözde Türklüğün kaderini  mütesanit, kader yoldaşı Türk milliyetçileri. 
okumak mümkündür.   
  Bir ülkünün gerçekleşebilmeğinin her şeyden evvel 
Bu bakımdan, 1 Nisan 1951 günü İstanbul'un ecdat yadigârı  mensuplarının o ülküye lâyık olmalarına bağlı bulunduğunu 
bîr binasında verilen ve ecdat ruhunu huzura kavuşturan  düşünerek bugün efkârı umumiyeye sunduğumuz bu çok 
birleşme ve teşkilâtlanma karan yani Türk Milliyetçiler  mütevazı bültenin sadece bir ilk adım olacağına inanıyorum. 
Derneğinin kurulması hakikaten tarihî bir hâdisedir.   
Tarihîdir çünkü bu Türk milletinin kaderini değiştirme  İlk adımınız hayırlı olsun ülküdaşlarım. 
teşebbüsüdür". Mahiyeti ve neticesi bakımından Türklüğün   
ikinci bîr Ergenekon'dan çıkışı demek olan bu hareket,  KARAMAĞARALI HALÛK
elbetteki karşısında çok muazzam bir (mukaddes ittifak)   
cephesi bulacaktı, buldu. Bu cephenin mahiyeti ve ona  "MEFKURE" ÇIKTI 
vücut veren âmillerin neler olduğu kimsenin meçhulü   
değildir, Karşınızdakilerin sahip olduğu ölçüsüz kudret ve  Türk Milliyetçiler Derneği'nin resmî neşir vasıtası olarak 
imkânlara mukabil, biz, engin, bir iman ve Türk ırkının  20 Ekim 1951'den itibaren "Mefkure" adlı haftalık bir 
hasletleriyle mücehhez bulunuyoruz. Teşkilâtımızın bîr çığ  gazete çıkmaya başlamıştır. "Mefkure" tek yaprak ve beş 
gibi sür'atle ve sağlam olarak büyümesi dost, düşman bütün  kuruşluk fiyatla neşir hayatına başladı. Türkçülük 
gözleri üzerimize toplamıştır. Dernekli arkadaşlarımın,  âleminden haberler verecek ve Türk Milliyetçiler 
içinde bulunduğumuz şartların kendilerine yüklediği çok ağır  Derneği'nin görüşlerini, tebliğlerini yayınlayacaktır. İdare 
mes'uliyeti tamamen müdrik olduklarından asla şüphe  yeri Ankara'da, Vakıf Iş Hanı kat 3/A, Nu. 824'teki 
etmeyerek birkaç noktaya ısrarla dikkatlerini çekeceğim.  Derneğin merkezidir. "Mefkure" mize başarılar diler, 
  mutlaka alıp okumalarını bütün Türkçülere ısrarla ve 
Her üye vazifelidir, mes'ııl şahıstır ve muhitinde Derneğin  ehemmiyetle tavsiye ederiz. "Mefkure" yalnız Türk 
temsilcisidir. Maddî imkânsızlıklarımızı ancak hepimizin  Milliyetçiler Derneği'nin merkez ve şubelerinde bulunur, 
şahsi fedakârlığı ve fazla çalışmasıyla kapatabiliriz. Bu  dışarıda satılmaz. 
derneğin üyeliği, mükâfatı sadece vicdan huzuru olan bir   
fedakârlık yarışıdır. Dernekli olarak herhangi birimizin  GELECEK SAYIMIZDA 
atacağı yanlış bir adım, sarfedeceği bir söz dâvamız için   
tamir kabul etmez derecede ağır zararlar doğurabilir. Bunun  Kunuri ve Kore Kahramanı Albay Celâl Dora'nın Türk 
için taassuptan, bâtıldan ve bilhassa Derneğe siyaset  Milliyetçiler Derneği Ankara Şubesinin tertip ettiği 
bulaştırmaktan kaçınacağız. Bugün üzerinde bulunduğumuz   
toplantıdaki konuşması. 
çizgi, 

 
   

www.atsizcilar.com  Sayfa 8 
 
SELÂM  DÜNDEN SESLER: 
   RUS KİMDİR, MOSKOF NEDİR? 
Simdi, bu anda, Türkistanda isyan var. Oradaki Türkler Rus  Yazan : SÜLEYMAN NAZİF 
canavarlarıyla boğuşuyor ve ölüyorlar.  (Yeni neslin okuyup anlamasını kolaylaştırmak için dili 
  mânayı bozmayacak şekilde biraz sadeleştirilmiştir.) 
Bize gelen haberler kırık dökük, eksik, müphem. Yabancı 
basından akseden haberler daima yanlış dolu, adlar ve  Tam iki bucuk yüzyıl... Evet, tam iki yüz elli yıl oldu, ırkımızın 
yerler anlaşılmaz derecede karışmış. Türkiye'deki  ve dinimizin bu en amansız düşmanıyla ölüm 
gazetelerin ise (Türk gazeteleri demeğe dilimiz varmıyor)  meydanlarında sık sık karşılaşıyoruz. Bugün hiç bir Türk ve 
birkaç satarla naklettiği haberler yabancı basındakinden de  Müslüman aile gösterilemez ki bir veya birkaç evlâdını 
daha ruhsuz, kayıtsız, ve bize daha uzak, olan bitenler  Moskof savaşlarının birinde şehit vermemiş olsun! O 
hakkında, sağlam olarak, pek az şey biliyoruz. Yalnız  kırışmacaların gözü yaşlı binlerce destanı islâm diyarının 
büyücek ölçüde bir isyan olduğu anlaşılıyor. Rus kaynakları  ıssız köşelerinde, iki yüz elli yıldanberi iniltiler uyandırıyor... 
milliyetçi âsilerin başının yakalanıp asıldığını bildiriyor.  İki yüz elli yildanberi kinleri tutuşturuyor. 
Başka kaynaklardan gelen haberlere göre bir Türk kolu   
vuruşa vuruşa çekilerek Pakistan'a sığınmaya muvaffak  Yurdumuzda tütmeyen ocakların herbiri diğerine bir Rus 
olmuş. Harekât devam ediyor.  savaşında bestelenmiş sessiz bir çığlığı tekrar eder. 
   
Anlaşılıyor ki ümitsizlikten doğan tahammül edilmez mânevi  Köylere, tarlalara niçin harap olduklarını sor: Cevap verirler 
işkenceden kurtulmak için kendini bile bile maddî işkence  ki imar eden çalışan kol bir Moskof çenginde kırıldı!... 
ve ölüme doğru atan, neticesi daha başlarken belli isyan   
hareketlerinden biri daha oluyor.  Bu ülkenin doğusunda, kuzeyinde bir avuç toprak bulunmaz 
  ki Türkün, Moskof eliyle dökülmüş mübarek kanını içmiş 
Orada ıstırap çeken, işkence gören, öldürülen  olmasın!.. 
kandaşlarımıza buradan selâm gönderiyoruz. Sonsuz bir   
sevgi, ve sonsuz bir hürmetle selâm. Bütün ihtişamıyla  Bu ülkenin batısında, güneyinde bir ev görülmez ki yıkılmış 
geçmekte olan bir sancağı selâmlar gibi. Tanrı bilir ki elden  duvarları Türk'ün, Rus silahıyla uzaklarda ölmüş bir oğluna 
başka bir şey gelmiyor.  erişmeye çalışan yanıp yakılmasını dinlemiş bulunmasın!. 
   
Bir de dua edelim. Muzaffer olsunlar diye değil. Biliyoruz ki  Moskof'un barışı aldatıcı, susması kuduz, yaltaklanması 
bunun imkânı yok Fakat dua edelim ki Tanrı işkence  hain. yardımı ihanet doludur. 
çekenlerin acılarını dîndirsin, ıstıraba dayanacak kuvvet   
versin, ve ölenler hudutsuz rahmetine kavuşsun.  Ey Türk oğlu!.. Sana damarlarındaki kanı hediye edenler, 
  kanlarının son damlalarını Moskof savaşlarında döktüler. 
Burada kalanlara gelince., dua edelim ki yüreklere hiç  Sen bugün, yarın ne olursan ol, fakat unutma ki o şehitlerin 
olmazsa bir anlık burkulma, uykudan birazcık sıyrılma, biraz  ebedî bir yetimisin!.. Bu din, bu devlet, bu vatan gibi, bu 
daha gayret, bu arada adım adım ilerleyen iç düşmanlara  gayız, bu kin, bu intikam da onların sana mübarek bir 
karşı birazıcık daha titizlik ve şuur versin.  mirasıdır! Dünyada bir Rusya ve bir Rus kaldıkça bu hakkına 
  ve bu vazifene hürmet et: 
   
MEYDANLARA İNİVERSEK  Hakkın öldürmek, vazifen, gerekirse hemen ölmektir, Türk 
  oğlu!.. 
Gözler dolu dolu olur   
Mesut cağı amnıersefek  SÜLEYMAN NAZİF 
Düşman deli deli olur  1917 
«Öç! Öç!» deyin yanıversek.   
  («Batarya ile Ateş» de çıkış tarihi.) 
Yüz yağı bir beğe çıkar    
Kür Şad Tanrıdağa çıkar  
Tuğlar göğe göğe çıkar  
Kır atlara biniversek. 
 
Kuyruk koça yük olur mu? 
Türk silâhsız hiç olur mu? 
Alınmadık öç kalır mı? 
Meydanlara iniversek.  
 
AYHAN İNAL 
 
   

www.atsizcilar.com  Sayfa 9 
 
1944‐1945 
IRKÇILIK ~ TURANCILIK ~ DAVASI
19 MAYIS 1944 Cuma  nında çocuk oyuncağı gibi kalıyordu. Bu günün asıl faciası, 
    bir devrin yüz karası halinde, Ankara'daki stadyumda 
Ziya Özkaynak'ın Tevkifi:  oynanmıştır. 
Zonguldak Lisesi Tarih Öğretmeni Ziya Özkaynak, 19 Mayıs   
günü sabahı jimnastik şenliklerini seyretmek için şehir  19 Mayıs 1944'de Milli (!) Şef, Gençlik ve Spor Bayramı 
stadına gitmişti. Orada tribünlerde otururken yanma bir sivil  dolayısıyla Ankara'da binlerce gencin ve halkın karşısında 
memur geldi, kendisini emniyet müdürünün istediğini  mutat nutkunu verdi. Her zaman alkışladıkları nutuklardan 
söyledi. Bu emniyet müdürü veya valinin görmek istemesi  birini dinleyecekleri zannıyla stadyuma gelmiş olanlar 
sözü, tevkif edilecek kimseleri sözde bir hâdiseye meydan  hayret ve dehşet için‐de donmuş olarak, derin bir sessizlikle 
vermeden istenilen yere götürmek için bizim emniyette  bu nutku dinlerken işin farkına varmayan bazı ilkokul 
kullanılan usullerden biri idi. Ziya Özkaynak, kalktı ve  talebeleri ile tek tük dalkavukların alkışlarındaki hafiflik 
memurla birlikte emniyete geldi kendi‐sini soktukları odada:  nutuk söyleyen uğursuz sağıra bir ihtar olabilirdi. Fakat o 
  gün onun bu gibi ihtarları anlamayacak kadar gözü dönmüş, 
—Üstünüzü arayacağız! dediler, Özkaynak:  kini kabarmıştı. O gün o, her türlü nezaket, terbiye, utanma 
  sınırının dışına çıkmış, medenî bir millet karşısında 
— Ne var, ne oluyor? diye sorunca:  konuştuğunu, bir kanun ve insan haklarına saygı asrında 
  yaşadığını, kendisinin (gayrı meşru da olsa) bir Devlet 
— Şu dakikadan itibaren mevkuf ve ihtilâttan men edilmiş  Başkanı mevkiinde bulunduğunu unutmuş, nutkunda 
bulunuyorsunuz! cevabını aldı. Ziya Özkaynak bu emniyet  sadece kendi ruhunun karanlığını dışarı vurmuş ve gençliğe 
odasında Istanbul'a sevk edileceği güne kadar tek basma  o bayram gününü zehir etmişti. 
kaldı.   
  Diktatörün nutkunu buraya aynen alarak sayfa doldurmak 
Resmî Tebliğ:  istemiyoruz. Baştanbaşa yalan, tezvir, iftira ve hilekârlıkla 
19 Mayıs günlü gazetelerde hükümetin 18 Mayıs günlü  dolu bir nutku aynen tekrarlamanın okuyuculara ne büyük 
resmî tebliği yayınlandı. Bunda bir takım gizli  azap vereceğini takdir ediyoruz. Biz burada nutkun en 
cemiyetlerden, şifrelerden parolalardan bahsediliyordu.  rezilâne kısımlarına cevap vermekle yetineceğiz. 
Bunu okuyabilen Türkçüler hayret ettiler ve bir mâna   
veremediler. Reha Oğuz'un gizli cemivet konusu etrafında  *** 
bazı çocukça hareketleri olmuştu. Fakat bunlar yıllarca önce   
bîzzat Türkçüler tarafından karşılıktı broşürlerle açıklanma  Nutkunun başlangıcında diktatör, maarifimizin şimdiye 
ve o vakit hükümet hiçbir takibe geçmemişti. (Gayet tabii  kadar geçen devrelerin hepsinden daha yüksek bir duruma 
olarak). Tebliği mevkufiyete ve ihtilâttan memnuniyete  vardığını "Maarifimiz her bakımdan şimdiye kadar 
rağmen okuyabilen Türkçüler kendîlerinm böyle bir şevler  geçirdiğimiz seviyelerin en yükseğine varmıştır." diyerek 
yapmadığını tabiî biliyorlar, fakat içlerinde bazıları. (hâlâ) bir  iddia ettikten sonra, Türk milleti huzurunda maarif 
hükümetin, o devrin hükümeti gibi aşağılık bir hükümetin  heyetimize teşekkürlerimi söylemekten zevk duyuyorum" 
bile, bu kadar yalan söyleyeceğine bir türlü inanamadıkları  diyerek de Türk milletini soysuzlaştırmak ve 
için, acaba Reha Oğuz veya bazı çocuklar kendiliklerinden  komünistleştirmek için neler yaptıkları bugün neler herkes 
böyle hareketlere girişmiş olabilirler mi, diye tereddüt  tarafından bilinen Hasan Âli ve Tonguç Baba gibilere 
içinde kalıyorlardı.  teşekkür etmektedir. 
   
Tebliğdeki, Türkçülerin her türlü terbiye müesseselerinde  *** 
masum gençlere telkinler yaptığı hakkındaki kısım bütün   
Türkçü öğretmenleri ve bilhassa bu öğretmenler arasında  Bu sözler büyük bir yalandır. Okullara devam eden öğrenci 
Atsız'ı ve kardeşi Nejdet Sançar'ı hedef tutuyordu. Çünkü  sayısının daha önceki yıllara göre, pek tabiî olarak, üstün 
onlar öğretmenlik vazifelerini, devrin istediği gibi bir takım  olmasını bu zavallı, hayır, zavallı değil, bu hilekâr ihtiyar, 
siyasî ideolojilerin ve bazı şeflere bağlılığın telkinine âlet  maarifin ilerlemesi şeklinde anlıyor ve anlatmak istiyor. 
edecek yerde, talebelere sadece millet sevgisi ve fazilet  Onun "maarifimiz maziye göre en ileri seviyededir" dediği 
aşılamağa, derslerinde kendi bilgileri nisbetinde objektif  zamanda durum şu idi: 
olmaya çalışıyorlardı.   
  Cumhuriyetin ilân olunduğu yıla göre. Öğrenci sayısı 10 
Tarihimizin Yüz Karası: ismet İnönü’nün 19 Mayıs 1944  misli, fakat öğretmen ve okul sayısı ancak 2 misli artmıştı. 
nutku:  Bunun ne demek olduğunu iz'an sahipleri anlayabilirler. 
  Sınıflar kalabalıklaşmış, bazı okullarda çifte öğretim 
Fakat bunlar 19 Mayıs günü oynanacak facia ya‐  başlamış, öğretmen Okullarından mezun olmayan, hatta bir 
takımı bir liseyi bile bitirmemiş olan ve adına "Ehliyetli" 
denilen çoğu ehliyetsiz öğretmenler öğretmenlik mesleğinin 
sevi. 
 
   

www.atsizcilar.com  Sayfa 10 
 
yesini iyice düşürmüştü. İlkokullara, terhis olunmuş ve  ların, Selanik dönmelerinin hazırladığı ve mütemadiyen 
okumayı asker ocağında öğrenmiş çavuşlardan Öğretmenler  değiştirdiği herzeler Türk çocuklarına güya belletiliyor, fakat 
tayin olunuyordu. Bir takım özel liseler para tuzağı halinde,  bu terimler üniversitede sökmüyordu. 
talebeye sınıf geçirtmekle meşguldü. Cumhuriyetten önceki   
zamanda asla görülmemiş derecede yaygın bir ahlâksızlık,  Hulâsa: Gösterişçi olan diktatörlük çağının ehemmiyet 
hoca dövmek, hocaya silâh çekmek âdeti alıp yürümüştü.  verdiği tek şey rakkamdı. "Eskiden liselerden şu kadar kişi 
Maarif Vekâleti, fazla talebe dönmesini öğretmenin  çıkıyordu. Bizim zamanımız‐da bunun beş misli çıkıyor" 
iktidarsızlığına hamledeceğini resmi bir tamimle bildirmiş.  diyebilmekle milletin ve dünyanın gözünü boyayabildik 
bu yüzden birçok öğretmenler, talebe döndürmemek  sanıyorlardı. Bu beşmisli mezunun kalite bakımından 
prensibine sarılmışlardı. Bazı okullarda bazı erkek  eskisinin beşte biri kadar olduğunu hesaba katan yoktu. 
talebelerin kadın öğretmenlere taarruz ettiği görülmüş,  Sayın diktatör, başbakanlığı zamanında "bin yarım adam bir 
fakat bu is gazetelere aksettirilmemişti. İlkokullardan talebe  tam adamın yerini tutamaz" buyurmuştu Fakat şimdi 
tard etmek usulü kaldırıldığı için bazı yerlerde yaşı ilerlemiş  kendisinin Maarif Bakanlığı birçok çeyrek adamlar 
bazı öğrencilerin yaptığı en büyük ahlâksızlıklar bile  yetiştiriyordu. Kendi vecizesiyle bu vakıa arasındaki tezadı 
cezalandırılmıyordu. Bir Erkek Öğretmen Okulunda, bir  hiç şüphesiz İsmet İnönü gibi bir "onda bir adam" alayamaz, 
erkek için en büyük ahlâksızlığı yaparken suçüstü yakalanan  kavrayamazdı. 
bir öğrenci hakkında tard kararı verilip usulen Bakanlığa   
bildirilmiş, fakat zamanın Maarif Bakanı olan Saffet Arıkan:  Bu onda bir adam, bu küçük diktatör Türk Milletinin 
"Bir Türk gencinin istikbalini mahvetmemek için bu gencin  Önünde maarif heyetine teşekkür ederken hakikatta Hasan 
nasihatla doğru yola sevk olunmasını" bildirmişti. Hasan Âli  Âli ile Köy Enstitülerini moskofluğa yarar bir hale getirmek 
devrinde de bu telâkki değişmemişti. O daha ileri giderek,  isteyen Tonguç Babayı kastediyordu. Hasan Âli mümtaz 
öğrencilerin Öğretmenlere gösterdikleri bir tek saygı  bakandı. Her istediği zaman Çankaya sarayına gidebilirdi. 
nişanesi olan "öğretmen sınıfa girerken ayağa kalkmak"  Üstelik diktatörün annesinin de gözbebeğiydi. Çünkü ona 
usulünü de kökünden sökmek için öğretmenlerin talebeden  Kur'an ve Mevlût okuyor, karşılık olarak onun tarafından 
daha önce sınıfa girmeleri garibesini icad etmişti. Köy  himaye olunuyordu. Tonguç Baba ise gün geçtikçe göze 
Enstitüleri bir komünist yuvası haline getirilmeğe  giriyor ve diktatör, Maarif Bakanlığına geldiği zaman, bazan, 
çalışılıyordu. Hele Hasanoğlan Köy Enstitüsünde seçme bir  Hasan Âli'nin yanma gitmeden önce onun odasına giriyordu. 
solcu Öğretmen zümresi, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler  Hatta Hasa Âli, Tonguç Babayı kıskanmağa bile başlamıştı. 
Birliğine dahil olacak olan müstakbel Anadolu  Türk Milletinin huzurunda bu ikisine yapılan teşekkür 
Cumhuriyetinin fikir kadrosunu hazırlıyordu. Bu köy  Türkçülere bir ihtardı Türkçüler, memlekette sinsi sinsi 
enstitülerine toplanan ve köylerinde en sıkı cinsî ahlâk  yapılan komünizme itiraz etmemişler miydi? İşte onun 
disiplini ile yetişen erkek ve kız çocukların araşma bile fuhuş  cevabı bu ikisini tutmakta inat göstererek yapılıyordu. 
ve zina sokulmağa uğraşılıyordu. Bu komünist propagandası   
neticesinde. Adana'daki Köy Enstitüsünde, daha sonraları  *** 
Türk bayrağının lâğıma atıldığı ve suçlunun bîr türlü   
bulunamadığı hatırlardadır. Velhasıl diktatörün övdüğü bu  Diktatör, hiçbir insanda görülmeyen inadıyla meşhurdu. 
çağda, mekteplerde anarşiyi sağlamak için ne yapmak  Kendi adamlarından biri büyük bir suç işlediği ve halkın 
lazımsa hepsi yapılmıştı. Birçok lise' mezunları doğru dürüst  husumetine maruz kaldığı zaman onu cezalandırmaz, 
bir Türkçe yazı yazmaktan âcizdiler. Üniversiteye giren  mevkiinden indirmez, daha fazla tutardı. Böylelikle hükümet 
binlerce gençten pek azı güç belâ mezun olabiliyordu.  otoritesini koruduğunu sanırdı. Bunun, millet ruhunda ne 
Sınıfların gayet kalabalık olması pedagojik bakımdan büyük  büyük bir tepki ve küskünlük yarattığım, hükümete olan 
bir mahzur olduğu için kaliteyi düşürüyordu İki kişilik  güveni sarstığını hiç aklına getirmezdi. Başbakanlığı 
sıralarda üçer kişi oturuyor, sınıflar ağzına kadar sıkışık  zamanında İzmit valisi hâdisesi bunun karakteristik bir 
saralarla dolduruluyor ve bu durumda yapılan yazılı  örneğidir: O zamanın İzmit valisi, İzmit Deniz Kumandanının 
yoklamalarda çok kere alabildiğine "kopya haysiyetsizliği"  güzel zevcesine karşı duygular besliyerek şeflerinden 
oluyordu. Bazı talebe kopyayı bir hak sayacak kadar manen  gördüğü şekilde bu işi kendi arzusuna göre bitirmek için 
düşmüştü. Cebinde kopya kâğıdı olan bir talebe bilfiil kopya  teşebbüse geçmiş, bir baloda kadına hayasızca teklifini 
ederken görülmedikçe cezalandırılamıyordu.  yapmış, kadın da bunu kocasına bildirmişti. Deniz 
  Kumandam, valiye ders vermek için tertibat almış ve güya 
Bunun neticesinde, mayası iyi olan, sağlam bir aile terbiyesi  kumandan yokmuş gibi kadının evine gelen vali, kumandan 
alan bazı çocuklar da ister istemez "üzüm üzüme baka baka  ve askerleri tarafından feci bir şekilde dövülerek ve daha da 
kararır" meselince bozuluyordu. Terimler istikrar bulmadığı  lâyık olduğu akıbete uğrayarak sabaha doğru kolları bağlı ve 
için talebe ve hoca fikri bir kargaşalık içindeydi. Dil Kurumu  ayakları köstekli olarak çırılçıplak sokağa bırakılmışı arkasına 
denilen yarı çılgınlar komitesinde Ermenilerin, Müslüman.  da kim olduğunu ve ne gibi bir muameleye maruz kaldığını 
Rum‐  bildiren bir yafta asılmıştı, 

 
   

www.atsizcilar.com  Sayfa 11 
 
MİLLİ BİRLİK  — Söz istemem! Dediğimi yapacaksın! 
     
Atsız bu başlıklı yazısında milli birliği kurmanın zorluğundan,  Köylü koyunları da içeri alır. O geceki durumu ne biz 
hatta bunun barış zamanlarında bir hayal olduğundan  anlatalım, ne.de kimsenin basma gelsin. Ertesi günü köylü 
bahsetmişti. Fakat yanılmış. Şu mahut Halil Özyürük aksini  yine Hocaya koşar. Hoca bu sefer keçileri ve ertesi sefer de 
ispat etti; bir anda yurdun bir ucundan öbür ucuna kadar  eşeği içeri aldırır. Her seferinde köylü artık bundan ötesine 
millî birliği, hem de zahmetsizce, kuruverdi: İstifa (!) haberi  dayanamayacağına inanır. Fakat Hoca her yeni hayvanı 
duyulur duyulmaz her partiden her meslekten, her  soktukça ona da tahammül eder. Nasıl tahammül ettiğine 
mezhepten vatandaş sevinmekte öylesine birleşti ki.  kendisi de şaşar. Nihayet eşek de içeri girdikten sonra işler 
Hayret! Demek millî birlik o kadar zor bir şey değilmiş!.  son kerteye gelir. Bir iki gece böyle geçer. Ama artık köylü 
  hakikaten tahammülünün sonuna gelmiştir. Çocukları 
***  hastalanır, kendisi ölecek duruma gelir. Köyün yaşlıları 
toplanırlar, Hoca'ya giderler: 
 
— Ne olursun, Hoca, izin ver de artık şu hayvanları çıkarsın! 
Zavallı bir gece daha böyle kalırsa mutlaka ölecek. 
 
Derler, Hoca biraz düşünür, taşınır, sonra başını sallar: 
   
  — Peki, bu gece eşeği çıkarsın. 
***   
  İlk önce eşek çıkar. Sonra Hoca yavaş yavaş diğer 
AMAN MENDERES'İM!...  hayvanların da çıkmasına izin verir. Nihayet bütün 
  hayvanlar çıktıktan sonra, Hoca köylüyü yine görür ve nasıl 
Halil Özyörük'ün yürütülmesi bize bir yandan da Nasrettin  olduğunu, rahat uyuyup uyuyamadığını sorar. Köylü hemen 
Hocanın bir fıkrasını hatırlattı. Hocaya bir gün bir köylü gelip  hocanın ellerine sarılıp öper: 
kulübesinin darlığından, ailesi halkının çokluğundan,   
sığışamadıklanndan şikâyet etmiş. Hoca bakmış ki bu işe bir  — Allah senden razı olsun, Hocam! der. Şimdi öyle rahat, 
çare bulmak pek kolay olmayacak Köylü fakir, ne kulübesini  öyle ferahız ki! Dünya varmış! 
genişletebilir ne de başka yere taşınabilir, çoluk çocuğu da   
dağıtmanın, başka yere yollamanın imkânı yok! Hoca ilk  ALTI OKUN ZAFERİ 
Önce köylüden söz alır ki Hoca ne derse, sebebini sormadan   
ve itiraz etmeden yapacak. Sonra köylüye sorar:   Meşhur millî şefin muhaliflerine sorarsanız, onun başında 
  bulunduğu zümrenin meşhur altı oku artik iflas borusunu 
— Senin kaç ineğin, koyunun, keçin var?  çalmıştır. 
— Bir ineğim, üç koyunum, iki keçim, bir de uyuz eşeğim  Fakat hâdiseler altı okun pekte iflâs yolunda olmadığım 
var!  gösteriyor. Bunun en göze batan delillerinden birini son 
— Bu gece ineği kulübenin içine alacaksın! Sizinle beraber  günler içinde bütün gazetelerimiz birinci sayfalarında bir 
yatacak .  zafer olarak ilân ettiler: 
— Aman Hocam!,.  Millî atletimiz Akın Altıok, 14.15 metre atlayarak Akdeniz 
— Amanı mamanı yok! Söz verdin, benim sözümü  olimpiyadı üç adım şampiyonu oldu!. 
dinleyeceksin.   
  ANKARA GÜZELİ VE ROMAN 
Zavallı köylü o gece ineği içeri alır. Kendisinin ve çoluk   
çocuğunun çekmediği kalmaz. Gözlerine bir damla uyku  Şu meşhur güzellik müsabakalarında Ankara güzeli seçilmiş 
girmez. Ertesi günü köylü soluğu Hocanın yanında alır,  olan genç kızımız, gazetecilerin roman okuyup okumadığı 
çektiklerini anlatır, feryadı basar.  sualine, Esat Mahmut Karakurt'un romanlarını okuduğu 
  cevabını vermiş. Bunu, edebiyat öğretmeni bir arkadaşımıza 
— Ne olursun, kurtar bizi şu inekten! der.  söyledik: 
— Hayır! İnek kalacak. Üstelik bu gece koyunları da içeri   
alacaksın.  — Yazık, dedi, demek bu güzel hanım ömründe hiç roman 
— Aman Hocam!. .  okumamış.. 
 
   

www.atsizcilar.com  Sayfa 12 
 
ÇANKIRI 
Yazan: KAZGANOĞLU
Anadolu'yu gezenler, her kentin ve kasabanın, Ergenekon  1 — Çankırı (İl merkezi) bucakları: 
destanlarında yaşatılan coğrafya şartları ortasında kurulmuş    a) Çankırı. 
olduğuna belki de hiç dikkat etmemişlerdir. Dedelerimizin,    b) Irmak.  
şuurlu olarak veya şuurdışı bir içgüdü ile Ergenekon'u    c) Yapraklı. 
canlandıran şartlar ve görünüşler ortasında ocaklarını,   
şehirlerini kurduklarını, Orta ve Batı Anadolu'yu dolaştıkça  2 — Ilgaz (ilçe ve Ducak merkezi) 
hayret ve sevinçle gördüm. Genel çizgilerini gözümün  3 — Şabanözü (ilçe merkezil Bucakları  
önüne getirdikçe, Kütahya Eskişehir, Isparta, Afyon, Ankara,    a) Şabanozü. 
Kayseri ve Çankırı'nın hep dört tarafı yüksek dağlarla çevrili    b) Orta. 
bulunan yaylaların ortasında kurulmuş olmaları, bana daima   
o güzel efsaneyi hatırlatır, îşte Çankırı da gezip gördüğüm  4 — Kurşunlu (ilçe ve bucak merkezi Bucakları: 
diğer birçok Anadolu şehirleri gibi hem coğrafya hem de    a) Kurşunlu. 
başka bakımlardan Türk'e has pek çok özellikler    b) Atkaracalar. 
taşımaktadır.   
   5 — Çerkeş (ilçe ve bucak merkezi) Bucakları: 
İLİN COĞRAFYA DURUMU: Çankırı, Türkiye'nin altmış üç    a) Çerkeş. 
ilinden birini teşkil eder, Doğusunda Çorum, kuzeyinde     b) Ovacık. 
Kastamonu ve Zonguldak, batısında Bolu, güneyinde de     
Ankara illeri bulunmaktadır. 40‐41 arz daireleri ile 32‐34 tûl  8 — Eskipazar (ilçe ve bucak merkezi). Bölgenin Türklüğü ve 
daireleri arasındaki dörtgenin üst yarısında yer almıştır.  dili hakkında faydalı incelemeler yapmağa imkân 
Tanzimat'tan önceki Osmanlı teşkilâtında Anadolu  vereceğinden sıra ile her bucağa bağlı bulunan köylerden 
eyaletinin sol kol kuruluşu içindeydi ve on bilinci livayı teşkil  bazılarının adlan da aşağıya yazılmıştır: 
ediyordu. Bu kuruluş, 1856 yılına dar sürdü ve bu yıldan   
sonra Çankırı, Kastamonuya bağlı bir sancak haline getirildi.  1 — Çankırı merkez bucağı: 
   
Bugünkü Çankırı ilinin yüz ölçümü 8665 kilometre    1 — Apsarı. 2 — Ahlat. 3 — Akçavakıf 4 — Akören. 5 — 
dörtgendir. İl'in kuzey bölgelerinde kuzey Anadolu  Alaca. 6 — Alva, 7 — Anuza_ 8 — Aşağı çavuş. 9 — Aşağı 
dağlarının kolları uzanmaktadır. Bunlardan İl'in en yüksek  Pelitozü. 10 — Aşağı Yanlar. 11 _ A‐yan. 12 — Bahbağı. 13 
tepesini teşkil eden 2350 metre yükseklikteki Ilgaz  — Balıbıdık. 14 — Bayındır. 15 — Boyalıca. 16 — Bu‐ğay 
dağlarının batı parçası İl sınırları içinde bulunmaktadır.  Korgun. 17 ‐ ‐Büyük Hacıbey. 18 — Çayırpmar_ 19 ‐ Çiftlik. 
Genel olarak Çankırı'nın kuzey ve kuzey batı yönleri yüksek  20 ‐Çivi. 21 — Çukurören. 22 — Dede. 23 — De‐yim. 24 
dağlarla çevrili bulunmakta, güneydoğu ve doğu bölgeleri  Dutağaç,'25 — Dümeli. 26 — Fene (Nahnaz;. 27 Gedene. 28 
ise daha düz ve daha az engebeli bulunmaktadır.  — Ge‐nek. 29 — Germece. 30 — Götez. 31 ‐ Gölezkayı. 32 
  — Handın. 33 — Hasak‐ça. 34 — Hıcıp. 35 ‐ Hıdmlık. 36 — 
İKLİM: İlin iklimi genel olarak bir yayla iklimidir. Kışlar gayet  Hi‐sarcık, 37 — Hisarcık kayı. 38 — Ildı‐zım. 39 — İkiçam. 40 
soğuk ve yazlar da çok sıcak geçer. Gündüzle, gece arasında  — İnaç. 41 ‐ İ‐nandık. 42 — Karadayı. 43 — Kara‐şeyh. 44 — 
da ısı farkları oldukça fazladır. Bölgede küçük ölçüde bir  Karatekin. 45 — Kavra. 46 — Kayıeivi 47 ‐Korgım. 48 — 
Orta Asya iklimi hüküm sürer. Isının kışın ‐26 ya kadar ve  Küçüklü. 49 — Küçük Hacıbey. 50 ‐Maruf. 51 — Merzi. 52 — 
yazın da +36 ya kadar vardığı görülür. Şiddetli kışlarda ısı ‐36  Mudun. 53 — Ovacık. 54 ‐ ‐Paşa. 55 — Saray. 56 — Şeydi. 
ya kadar düşer. Kışın Ocak ayından Mart başına kadar  57 — Süleymanlı. 58 — Şarklı. 59 — Tuzlu. 60 — Urvay, 61 
devamlı don olur Oturma ve yatak odalarında bile gece  — Yenice. 62 — Yuka‐rıçavuş. 
sular donar.   
  2 — Kızılırmak bucağı: 
AKARSULAR: Kızdırmağın küçük bir parçası İlin güneyinden   
geçmektedir, Bundan başka Devres, Terme, Acıçay, Tatlıçay,    1 — Aşağıalagöz. 2 — Bostanlı. 3 — Cacıklar. 4 — 
Soğanlıçayı ve Ulusçayı adlı sular da çeşitli yönlere doğru İl  Güneykışla. 5 — Hacılar 6 — Halaşlı. 7 —‐ Hüseyin‐ii. 8 — İs‐
içerisinde akmaktadır.  hakça. 9 — Kâhyah. 10 — Karaliı. 11 ‐Kavaklı. 12 — Kemalli. 
  13 — Korçullu. 14 — Ku‐zeykışla, 15 — Saraycık. 16 — 
İDARİ KURULUŞ: İl 6 ilçe ile 11 bucaktan meydana  Tumarlı 17 ‐ Yukarı Elâgöz. 
gelmektedir. Bunların adları aşağıdadır:   
3 ‐ Yapraklı bucağı: 
 
1 — Akyazı. 2 — Alaçal. 3 — Aşağıba‐diğin, 4  — Ayıseki. 5 
— Bademçay. 6 — Bapsa. 7 — Bayırak‐seki. 8 — Ba‐
yırzeyve. 9 — Belibedir. 10 — Beştüt. 11 — Büyetakseki. 12 
— Buğay. 13 — Buluca. 14 ‐Çağabey. 15 — Çakırlar. 16 — 
Çiçek. 17 — Davutlar. 18 — Do‐ğanbey. 19 — Gürmeç. 20 
— İncik. 21 — İğdir. 22 — Kabut, 23 — Karacaözü. 24 — 
 
   

www.atsizcilar.com  Sayfa 13 
 
Kavak. 25 — Kayacık. 26 — Kaymaz. 27 — Kıvçak. 28 — Kırzeyve_  olan Çankırı, Birinci Sultan Murad zamanında Osmanlıların 
29 — Kirliakça. 30 — Kullar, 31 — Müsellim. 32 — Samburu. 33 —  idaresine girmiştir. İstiklâl Savaşı sırasında da, İnebolu‐Ankara yolu 
Sarıkaya, 34 — Sazcığaz. 35 — Sofuoğlu. 36 — Şeyh‐osman, 37 —  üzerinde bulunan Çankırı, Türklüğe has bozulmamış yüksek vasıfları 
Topuzsaray. 38 — Ünür. 39 — Yapraklı. 40 — Yaka, 41 — Yeni‐ce,  ile Millî Mücadelenin dayanağı olan illerimizden birini tegki? 
42 — Yukarıayva. 43 — Yukarıbadiğin, 44 — Yüklü, 45 — Zekeriya.  etmiştir. Bu bölge 867 yıldan beri aralıksız olarak Türklerin elinde 
  bulunmakta ve tam, katıksız bir Türk (Türkmen) çehresi 
4 — Şabanözü:  taşımaktadır. 
   
  1 — Bakirli, 2 — Bulgurcu. 3 — Büyük yakalı. 4 — Bulduk. 5 —  *** 
Çapar. 7 — Çaparkayı. S — Çiğdemli, 9 — Çerçi. 10 — Dağkalfat, 11   
— Dalyasan, 12 — Demirciköy, 13 — Gümerdin. 14 — Öz‐bek. 15  İLDEKİ HALK: Çankırı ilinin halkı, gerek yüz ve ve kafa şekilleri ile ve 
— Sarısu. 16 — Ereğez.  gerekse vücut yapısı ve konuşma bakımından ekseriyetle tertemiz 
  Türkmen soyundandırlar. Bir kısım köylerin halkının Özbek aslından 
  5 — Orta bucağı:  oldukları söylenmekte ise de, tarafımdan bu konuda özel bir 
  inceleme yapılamamıştır. Benim gezdiğim köyler, İl merkezi, ve 
  1 — Buğuören, 2 — Büğdüz. 3 — Kı‐saç. 4 — Sakaeli. 5 —  ilçeler halkı, her bakımdan Türkmen vasıfları taşımaktadırlar. 
Sakarcaören. 6 — Salur. 7 — Sançar. 8 Tutmaç ba‐yındır. 9 —  Bilhassa köylülerde yüksek bir askerlik sevgisi ve askerlik kabiliyeti 
Yenice bayındır.  ile dürüstlük göze çarpmaktadır. Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar, 
  il'de Ahilik esaslarına göre kurulmuş bir esnaf teşkilâtı bulunmakta 
  6 — Çerkeş:  idi. Bu gün dahi Ahilikle ilgili birçok usul ve âdetlere 
  rastlanmaktadır. İl merkezi olan Çankırı'daki eski aile adlarından 
  1 — Yıprak. 2 — Yumaklı. 3 — Afşar. 4 — Kısaç. 5 — Sofuoğlu. 6 —  birkaçı da aşağıya yazılmıştır: 
Erkeç, 7 — Dudaş. 8 — Beymelik 9 — Bölük‐ören. 10 — Bozoğlu.    
  1 — İsfendiyaroğulları, 2 — Hacı‐şeyhoğulları, 3 — 
  7 — Ovacık:  Hacıbostanoğulları, 4 — Zincircioğullan, 5 — Sipahi. oğulları, 6 — 
  Yiğitbaşıoğulları, 7 — Yamanoğulları, 8 — Kirkitoğulları, 9 — 
  1 — Ekincik, 2 — Gümelik. — 3 Pür‐cekören. 4 — Sanlar. 5 —  Yüzbaşıoğulları, 10 — Dede‐oğulları, 11 — Yavanoğulları. 
Güney. 6 — Avlağıkavı.    
  *** 
  8 — Eskipazar:   
  Daha birçok eski aile adları bugün de yaşamakta olup hepsinin 
  1 — Aslanlar. 2 — Bayındır. 3 — Be‐len, 4 — Bölükören. 5 — Kıran.  yazılmasına lüzum görülmemiştir. 
6 — Kulat. 7 — Sallar. 8 — Tamuşlar. 9 — Yürecik.   
  *** 
  9 — Ilgaz:   
  ESKİ ESERLER: Göze çarpan en eski eser, Çankırı kalesidir. Bunun bir 
  1 — Akçaören. 2 — Alpagut, 3 — Bükcük, 4 — Çomar. 5 —  Özelliği de bazı kısımların harçsız taşlardan yapılmış olmasıdır. 
Danışman. 6 — Gaziler, 7 — Gircen. 8 — Ilısılık, 9 — Ericek. 10 —  Kalenin içinde, Çankırı fatihi Karatekin Beğin türbesi vardır, Bundan 
Kayı. 11 — Kızılsın. 12 — Okçular.  sonra Taş mescit denilen bina gelmektedir. Bu bina 1296 yılında 
  Selçuk hükümdarı I. Alâaddin Keykubad'ın ata beği Cemaleddin 
  10 — Kurşunlu:  Ferruh tarafından yaptırılmıştır. Zaman zaman hastahane, 
  darülhadis, bimarhane ve mevlevihane olarak kullanılmıştır. 
  1 — Ağılözü, 2 — Dalaçlar. 3 — Sumucak. 4 Gollüce. 5 — Dumanlı.   
6 ‐ Sünürüi. 7 — Çatak.  *** 
   
  11 — Atakaracalar :  Candaroğullarından Kasım Beğin yaptırmış olduğu imaret camisi ve 
  bugün metruk bulunan bedesten de eski eserlerdendir. 
  1 — Bozkuş. 2 — Çavundur. 3 — Do‐durga_ 4 — Susuz, 5 — Üyük.   
6 — Ya‐0laközü. 7 — Yazıoren.  *** 
   
İLİN TARİHİ: Çankırı tarih bakımından bir hayli zengin bir yerdir.  En önemli olan ve mimarlık bakımından başlı başına bir değer 
Eski kayıtlara göre ilk adı (Kângırı, Hançere, Kengırı, Çengürü) diye  taşıyan sanat âbidesi Ulu camidir. Bu cami. Kanunî Sultan Süleyman 
yazılmaktadır. Halk arasında söylenen masallarda ise (Engürü ve  tarafından 1558 yılında İran seferine giderken yaptırılması 
Çengürü) diye Ankara ile kafiyeli bir şekilde ifade edilmekte olduğu  emredilmiş bir eserdir. O sırada, bu caminin yerinde Selçuklular 
gibi (Çengiri) de denilmektedir.  tarafından evvelce yaptırılmış olup harap bir halde olan başka bir 
  cami vardı. Bazı kayıtlara göre, Ulu cami Mimar Sinan'ın 
Çankırı'nın tarihi, Hititlerle başla‐maktadır. Hititlerden sonra  çıraklarından Sadık usta tarafından inşa edilmiştir. Yenimahallede 
Firikyalıların ve daha sonra da Lidyalıların uyruğu altına giren bu  bulunan Alibeğ camisi de Türk sanatının güzel bir örneğidir. 
bölge, İsa'dan önce VI. Yüzyılda Perslerin eline geçmiştir. Bundan   
sonra da sırasıyla Makedonyalıların ve Romalıların idaresi altında  *** 
kalan il, Bizanslılar zamanında, Ortodoks kilisesinin dördüncü   
kurultayının Çankırı'da toplanması ile Ortodoksların gözünde özel  İl içersinde birçok eski kervansaraylar, köprüler vardır. Fakat hemen 
bir önem kazanmıştır, 1084 yılında Selçuk komutanlarından  hepsi de bugün harap olmuş durumdadır. Bunlardan Çörekçi 
Karatekin tarafından zaptedilerek Türklerin eline geçmiştir. (Halk  köyünün karşısında, Devres çayının üzerinde IV. Sultan Murad 
arasında söylendiğine göre Çankırı'nın fethi Umur Beğ adında bir  tarafından Bağdada giderken yaptırılmış olan bir köprü ile bir de 
komutan tarafından yapılmıştır. Fakat, tarafımızdan yapılan  çeşme vardır 
incelemede tarih vesikalarında böyle bir ada rastlanmamıştır). 
 
Selçuk Devletinin yıkılmasından sonra, Türk Beğlikleri devrinde 
Candaroğulları hâkimiyetine geçmiş 
 

www.atsizcilar.com  Sayfa 14 
 
İLİN NÜFUSU: 1950 sayımına göre Çankırı'nın nüfusu 218,250  4 — Ziraat Bakanlığında fen müsteşarı Tahsin Nahit Beğ. Bu 
kişidir. Bundan önce yapılmış olan sayımların neticesi şöyledir:  zatın "Çankırı Halk Edebiyatı' adlı değerli bir eseri vardır. 
   
28 Ekim 1927 sayımına göre:  *** 
 
Erkek  Kadın  Yekûn  Kesafet Bugün hayatta olmayan Çankırı ilinden yetişmiş ileri gelen 
70606  86613  157219  20,0 şahsiyetler de şunlardır: 
          
1 — Eski Başbakanlardan Refik Saydam, Bu zat, Kurşunlu 
1935 sayımına göre: 
ilçesinin Saçak köyündendir. 
Erkek  Kadın  Yekûn  Kesafet  
81591  95966  177587  21,0 2 — Çerkeş ilçesinin köylerinden olan Türkçü Ali Suavi Beğ de 
Çankırılıdır. 
          
1940 sayımına göre:  3 — Şair Tevfik Fikret de Çankırı'nın eski sancak hudutları 
Erkek  Kadın  Yekûn  Kesafet içerisinde doğduğundan Çankırılı sayılmaktadır. 
 
82786  100996  183782  21,4 4 — Taifde Mithat Paşa'nın ağası bulunan ve Paşayı zehirlemek 
         tekliflerini kabul etmeyen Osman çavuş da Çankırılıdır. 
1945 sayımına göre:   
*** 
Erkek  Kadın  Yekûn  Kesafet
 
—  —  197356    —  Bunlardan başka Çankırı birçok halk şairi yetiştirmiş olan bir 
         ildir. 
 
1950 sayımına göre: 
Çankırı'da bir Maarif Kütüphanesi bulunmaktadır. Ayrıca bir 
Erkek  Kadın  Yekûn  Kesafet Halkevi Kütüphanesi de vardır. 
—  —  218250   —   
*** 
 
 
Nüfusun hemen hepsi Türk'tür. İki yüz yıl önce kıtlık dolayısıyla 
Maarif Kütüphanesi ve Halkevi Kütüphanesinde bulunan 
Musul taraflarından Ziveli adında bir Kürt aşireti getirilip 
kitaplar: 
yerleştirilmiş ise de, bugün onlar da tamamen Türkleşmiş 
 
durumdadırlar. Ayrıca İnallı Ballı soyundan olan köyler de 
Eski yazıyla   3082  
bulunmaktadır. Bunlar, kendilerini Özbek soyundan 
Yeni yazıyla   9218  
saymaktadırlar. Ayrıca Alagöz oymağından Türkmenler de çok 
Arapça   1094  
sayıda bulunmaktadır. İl merkezinde çok az sayıda bulunmak 
Farsça   56  
üzere, Çingeneler de vardır. İl içerisine biraz da Kırım, Kafkas ve 
Fransızca   146  
Rumeli göçmenleri yerleştirilmiştir. Eskiden Rum ve Ermeniler 
İngilizce   60  
de vardı. Fakat Kurtuluş Savaşından sonra bunlardan hiç kimse 
Almanca   4  
kalmamıştır. 
İtalyanca   10  
 
Rumca   8  
KÜLTÜR DURUMU: Çankırı ili içerisinde 60 ilkokul, 1 ortaokul, 1 
 
erkek sanat okulu, 1 kız sanat enstitüsü ve akşam kız sanat 
Çankırı, toprakaltı cevherleri bakımından çok zengin 
okulu vardır. Bunlardan 3 ilkokul ile ortaokul ve kız, erkek sanat 
bulunmaktadır. Kömür, tuz, kurşun, bakır, gümüş madenleri 
okulları il merkezinde bulunmaktadır. Bunlardan başka piyade 
fazla miktarda mevcut olup, bunlardan yalnız tuz madenleri 
subay ve astsubaylara özel piyade okulu da burada 
işletilmektedir. Araştırma ve incelemeler yapılınca daha başka 
bulunmaktadır. 
madenlerin de keşfedilmesi çok muhtemeldir İl, ziraat 
 
mahsulleri yönünden de parlak bir geleceğe namzettir. 
ÇANKIRI'DA YETİŞEN BÜYÜK ŞAHSİYETLER: 
 
 
*** 
Çankırı'dan gerçi ilk bakışta göz kamaştıracak durumda, büyük 
 
şahsiyetler çıkmamışsa da memleketin İlim ve sanat hayatına 
Bugün yurdumuzun diğer birçok köşeleri gibi, burası da geri ve 
hizmetler etmiş birçok kimseler yetişmiştir. Bunlardan hayatta 
bakımsız bir haldedir. Ankara'ya çok yakın bulunan, Zonguldak 
bulunanlardan adlarını elde edebildiklerimiz aşağıya yazılmıştır: 
ve Karabük yolu üzerinde, her çeşit tabiî imkânlara sahip olan, 
 
bu il de, diğer bölgeler gibi yüz yılların ihmâlini ve en son da 
1 — Hacıseyhoğlu Ahmet Kemal Beğ. Bu zat "Çankırı Tarihi", 
yirmi yedi yılın yüklediği bakımsızlık ve yoksulluğun yüklerini, 
"Çankırı Coğrafyası", "Görüp işittiklerim" adlarında değerli 
taşımaktadır. Fakat, bugünkü durumu ne olursa olsun, 
eserler yazmıştır. 
Çankırı'nın gelecekteki kaderi diğer bütün Türk illeri gibi hiç 
 
şüphesiz refah ve bahtiyarlık olacaktır. 
2 — Hacıseyhoğlu Sait Beğ, bu zat da Ahiliğin son devirlerinde 
 
Ahu Babalık yapmış, Meşrutiyet ve Cumhuriyet devirlerinde 
KAZGANOĞLU 
Milletvekilliği etmiştir. 
 
3 — Hacıseyhoğlu Hasan Beğ. Bu zat "Çankırı Halkiyyato adlı 
çok değerli bir eser yazmıştır. Bu kitapta Ahilik hakkında da 
faydalı bilgiler vardır. 
 

www.atsizcilar.com  Sayfa 15 
 
50 MİLLİYETÇİ GENCİN BEYANNAMESİ  5 — KIZIL CENNET MASALI. Yazan: Nejdet Sançar. Demirperde 
  gerisinde işlenen cinayetler ve oradaki hayat hakkında. 50 
Güzellik kraliçeliği müsabakaları münasebetiyle Ankara'da 50  kuruş. 
milliyetçi genç tarafından yayınlanan bir beyannamede bu   
müsabakaların gençliği hayatın ulvi taraflarından soğutarak,  Yukarıdaki kitapların ve broşürlerin hepsini P.K. 1818, İstanbul 
şehevî, kısmına çektiği, hakikatte memleket ahlâkını sinsi  adresinden posta pulu veya posta havalesi göndermek suretiyle 
şekilde kemirmek gayesini güden kimseler tarafından tertip ve  elde edebilirsiniz. 
idare edildiği bildirilmekte, bunun yıllardan beri sistemli bir   
şekilde iman ve ahlâk kalemizde gedik açmağa çalışanların  *** 
taktiklerinin araşma katılan bir yenisi olduğu belirtilmekte,   
müsabakalara iştirak eden kızların bu cihetlerin farkına  Bizde bulunan eserleri yukarıda ilân etmiş bulunuyoruz. 
varmadan reklâmın çekiciliğine kurban gittiklerine işaret  Ülküdaşlar çok kere bunların dışında muhtelü eserler için bize 
olunmakta, ve bu arada şöyle denilmektedir:  pul ve pars gönderiyorlar, Bazan arayıp eseri buluyor ve 
  gönderiyoruz, bazan de parayı geri göndermek zorunda 
Teşhir edilen hayvan cinsleri içeri‐sinden en beğenilenini  kalıyoruz. ORKUN'da ilân ettiğimiz kitapların hepsinin altında o 
seçmek bu cinslerin ıslâhı için bir fayda temin ederşe de, insan  kitabın nereden elde edilebileceğine dair bilgi de vardır. 
gibi haysiyetli bir varlığın bu duruma düşmesi onun baya  Ülküdaşlarımızın buna dikkat etmesini ve ORKUN'dan başka bir 
perdelerini yırtmasından ve âeBiş açıklık propagandası  adres bildirilen kitaplar için bize değil o adrese başvurulmasını 
yapmasından başka bir şey sağlamaz.  rica ederiz. 
   
Tarifi, bize ahlâkî bağlarını koparmaya başlayan bir milletin  *** 
samında mahvolduğunu ispat etmektedir. Bunun en yeni misali   
gözlerimizin Önünde cereyan eden ikinci dünya harbindedir,  Nejdet Sançar'ın, tükenmiş bulunan, 1947'de basılmış HASAN 
Fransa, Alman ordularına 35 gün bile dayanamadı. Çünkü  ALİ İLE HESAPLAŞMA kitabından az sayıda elimize geçmiştir 
Fransa Majino hattının gerilerinde ahlâkî bir hat tesis  İstiyen ülküdaşların P.K. 1818, İstanbul adresine 75 kuruş 
edememişti.  göndermeleri. 
   
YENİ ESERLER:  *** 
   
1 — NİCİN KOMÜNİST OLUYORLAR? Yazan: Çivicioğlu Hikmet  Sami Yavrucuk ülküdaşımızın Nazım Hikmet'le 185 
Tanyu, Zon‐guldak Komünizmle Mücadele Derneği  Himayecisine broşürü tamamen tükenmiştir. Lütfen bunun için 
yayınlarından. 24 sayfalık broşür, İnsanları komünist olmaya  ORKUN'a talep ve pul göndermeyiniz. 
sevk eden ruhi ve içtimaî sebeplerin ince ve esaslı bir tahlili   
küçük bir broşürün hacmi içine sıkıştırılmıştır Bütün ülküdaşlara  Atsız'ın BOZKURTLARIN ÖLÜMÜ ve BOZKURTLAR DİRİLİYOR. 
ehemmiyetle tavsiye ederiz Fiyatı: 25 kuruş. ORKUN'da  romanlarından başka bütün eserleri her yerde tükenmiştir. Adı 
bulunur.  geçen iki roman da ORKUN'da yoktur, ancak İstanbul'da Türkiye 
  Yayınevi'nden elde edilebilir. 
2 — MEHMET EMİN YURDAKUL VE ŞİİRLERİ: Tertipleyen :   
Çlftçioğlu Nejdet Sançar. Zonguldak Komünizmle Mücadele  *** 
Derneği yayınlarından. 30 sayfalık broşür. Mehmet Emin   
Yurdakul'un bilhassa genç nesil tarafından tanınmayan birçok  Kayseri'de SESLENİŞ adıyla şimdilik haftalık ve ileride' günlük 
şiirleri ile şairin hayatı ve şahsiyeti hakkında değerli bilgiler  olmayı hedef tutan, milliyetçi bitaraf, siyasî bir gazete çıkmaya 
veren bir önsöz. Ülküdaşlara tavsiye ederiz. Fiyatı: 30 kuruş.  başlamıştır. Yeni arkadaşımızı tebrik eder, başarılar dileriz. 
ORKUN'da bulunur.   
  *** 
ORKUN'da şimdilik halde bulunan diğer eserler:   
  Türk Milliyetçiler Derneği Umumi Bâşkanlığından: 
1 — MÜSLÜMAN TÜRK ÇOCUKLARINA ARMAĞAN İlkokul   
çağındaki çocuklar için Yılanlıoğlu yazdığı terbiyevî ve milli, dinî  Türk Milliyetçiler Derneği ülküdaşları arasında Derneğin 
duygu yerecek şiirler v.b. Çocuğunuza veya tanıdıklarınızın  rozeti için bir müsabaka tertip etmiştir. Bu arada bütün 
çocuğuna hediye, etmek üzere alınız. 60 kuruş.  şubelerin ayrı ayrı rozet numuneleri Umumî. Merkezce 
  incelenmektedir. 15 Kasım'a kadar bütün ülküdaşların 
2 — GÖÇMEN. Yazan: Ahmet Er. Millî konulu piyes. Okullarda  milliyetçilerin arması için gayret gösterip, Türk Milliyetçiler 
ve sair sahnelerde temsil edilebilir. 50 kuruş.  Derneği Umumî Merkezi P.K. 352, Ankara, adresine numune 
  göndermeleri rica olunur. 
3 — 20.000 TÜRK HAYKIRIYOR. Tahsin Budurlu'nun Ruslara   
karşı kin duygulan açıklayan şiir.  İDAREHANE: 
  GÖZTEPE İSTASYON CADDESİ 133 NUMARA 
4 — KOMÜNİZMİN İÇ YÜZÜ. 4 makale bir broşür halinde  ERENKÖY ‐ İSTANBUL 
toplanmış Zonguldak Komünizmle Mücadele Derneği   
yayınlarından. 30 kuruş.   
IŞIL MATBAASI ‐ İSTANBUL 

www.atsizcilar.com  Sayfa 16 
 

You might also like