Professional Documents
Culture Documents
www.atsizcilar.com Sayfa 1
KÖY ENSTİTÜLERİ KÖRDÜĞÜMÜ
Yakın tarihimizin en ibret verici bir faslı ve bizi içeriden ısrar etmemizdir, şu kadarım belirtelim ki yazıların sahibi
zehirlemek ve yıkmak için girişilen teşebbüslerin en sinsi, en yüzde yüz güvendiğimiz bir ülküdaşımızdır, ve yazılarda
cür'etkâr ve en korkuncu olan "Köy Enstitüleri" konusuna ortaya atılan bütün hususlar doğrudan doğruya görgüye
temas eden iki yazı 46. ve 47. sayılarımızda "Kadıoğlu dayanmakta veya en sağlam delilleri elde bulunmaktadır.
Süleyman" imzası altında çıkmıştı. Şimdi, yine bu konuya
dönmek ve bu konu üzerinde tafsilâtlı ve mühim Önümüzdeki sayıda bu yazı şerisine başlıyoruz. Bu yazılar,
açıklamalar yapan bir bir makale serisi yayınlamak esas hedefi zor inanılır bir habasetle bu milleti ta kökünden
lüzumunu duyuyoruz. Bunu, bildiklerimizi açıklamayı, zehirlemek isteyen bir suikasdin içyüzünü belirtmek olmakla
milletimizin mukadderatı bakımından kaçınılmaz bir vazife beraber, bir yandan da bizim çocukların gösterdiği
sayıyoruz. "mucize"nin hikâyesidir. Yani, en körpe çağda, en sâf ve
tecrübesiz olarak, diktatörlüğün bütün zulüm ve baskı
Zira, hakikatin sert ve acı çehresinden yüksünecek bütün imkânlarını ve komünist telkin ve zehirleme usullerinin
şahsî menfaatlere rağmen; deve kuşu gibî bağını kuma bütün inceliklerini elinde toplamış "öğretmen"lerin
gömmüşlerin rahatlarının ne pahasına olursa olsun pençesine düşen temiz Türk yavrularının, bütün zehirleme
bozulmamasını istemelerine rağmen; çok sinsi ve kurnazca gayretlerine rağmen, ve kuvvetlerin her türlü ümidi kıracak
telkinlerin kısmen yarattığı aldatıcı müessese ve zümre eşitsizliğine rağmen, koruyucudan, dosttan ve yol
bağlılıklarının millî tehlike endişelerinden yer yer daha ağır gösterenden mahrum olmalarına rağmen, sırf kanlarından
basmasına rağmen; "Komünizm'in başım ezdik, eziyoruz, aldıkları kuvvetle bu korkunç baskıya karşı dayanışların ve
ezeceğiz" gibi bütün gümbürtülü nutuklara rağmen; hakikat içine alındıkları ağdan çoğunun zaferle, yüreğinde
şudur ki Enstitülerin öğretim kadrosundan komünizm komünizm zehiri yerine Türklük duygusu ve zehirleyicilere
sökülüp atılamamıştır. Toprağın üstündeki kısmı koparılıp karşı kin duygusu ile, kurtuluşlarının hikâyesi. Yazıların
kökü İçeride kalan ayrık otu gibi, kuyruğu düşüp başı ete konularım ve plânını aşağıda sunuyoruz. Bu yazıların yanı
gömülü kalan bağırsak şeridi gibi, komünist tertibin sıra bizzat zehirlenmek istenen dünün o "kurbanlık" sayılan
unsurlarının büyük çoğunluğu Köy Enstitüleri öğretim çocukları ve bugünün Türkçülük ordusunun kıymetleri olan
kadrosunun içinde kalmışlardır. Çoğu tamamen sinmiş, ülküdaşlarımızın kendi yazılarım okuyacaksınız.
pusuya yatmış, şimdi sadece rengini belli etmemek Ve
ileride çıkacak fırsat ânına kadar mevkiim sağlamlaştırmak, • Öğretmen Tipleri Resmigeçidi.
azamî ihtiyatla dostlarını korumakla meşguldür. Bazan, • Hasanoğlan Köy Enstitüsünün özelliği ve yüksek
kendilerini kuvvetli hissettikleri ve Millî Eğitim kadrosundaki kısım.
duygu ve düşünce yoldaşları yüksek mevkili idareci ve • Sirer zamanında Hasanoğlandan atılanlar,
müfettişlerin himayelerine güvenebildikleri zamanlarda • Hasanoğlanda bırakılanlar,
milliyetçiliğe karşı bir pasif mukavemet havası yaratmak. • Kız‐erkek münasebetlerini tahrik ve teşvik,
Köy Enstitülerine sokulmuş milliyetçi öğretmenleri muhtelif • Hasanoğlanın geniş kadrosu ve imkânları.
dolambaçlı bahanelerle kötülemek, rahatsız etmek, ve • Köy Enstitüleri dâvasında azınlıkların ırkçılığı.
ayağını kaydırıp ilerisi için kendilerine açık saha hazırlamak • Yapılan baltalamalar.
gibi faaliyetlerde bulunmaktadırlar. • Şehir çocuğuna köy öğretmenliği hakkının
verilmemesi.
Biz, milletin yalnız bugünkü değil yarınki mücadelelerini ve
• Derslerde yapılan yıkıcı telkinler.
akıbetini düşünmek vazifesinden kendimizi sıyıracak bir
• Hamam rezaleti.
formül bilmediğimiz için, Köy Enstitüleri dâvasını tekrar
• Namaz kılan Öğrencilerin kovulması.
deşiyor ve ortaya atıyoruz. Bu konudaki açıklamalarımıza ve
• Bazı kız Öğretmenlerin yaptıkları.
mücadelemize sonuna kadar devam edeceğiz.
• Para meselesi.
46. ve 47. sayılarımızdaki "Kadıoğlu Süleyman" imzasını • Mezunlara hediye edilen kızıl neşriyat.
merak edenler çok oldu. Bu takma bir addır. Yazıların kendi • Enstitülerde okutulması yasak edilen dergiler
imzası altında değil de takma adla yayınlanmasının sebebi • Seyfi Kurtbek'in konferansı ve akisleri,
yazı sahibinin tamamen isteği hilâfına, bizim ülkünün hayrı • Talebe toplama meselesi,
için böyle olmasında • Hasanoğlan'lı köylülerin herkesten önce işin
içyüzünü anlaması.
www.atsizcilar.com Sayfa 2
• Hasanoğlan'lı köylülerin anlattıkları. • Çifteler Köy Enstitüsüne ait intibalar,
• Türk köylüsüne atılan çirkin iftiralar. • Kızılçullu Köy Enstitüsüne ait intibalar
• Sirer devrinde eski devri öğrencilere aratmak ve • Fazarören Köy Enstitüsüne ait intibalar.
sevdirmek için kasten sınıfta bırakmalar, • Arifiye Köy Enstitüsüne ait intibalar.
• Bağ evi âlemleri, • Sıfır devrinde Enstitüler.
• Komisyon toplantıları ve ördek ziyafetleri. • Sirer devrinde Enstitüler,
• Köy çocuğunun köyden ve yurttan soğutulması • Banguoğlu devrinde Enstitüler.
• 17 Nisan kuruluş bayramları. • İleri devrinde Enstitüler,
• Mezunlara gösterilen kurslar ve neticesi, • Genel olarak Köy Enstitüleri hakkında düşünçeler.
• Gönen Köy Enstitüsüne ait intibalar. • Enstitülerdeki Türk çocuklarının dilekleri.
• Akçadağ Köy Enstitüsüne ait intibalar. • Enstitü dâvasını halletmek için ne yapmalı?
• Gölköy Köy Enstitüsüne ait intibalar,
• Fulur Köy Enstitüsüne ait intibalar. ORKUN
• Düziçi Köy Enstitüsüne ait intibalar. Köy Enstitülerinde vazife alan ve Koy Enstitülerinin
içyüzünü bilen ülküdaşların ORKUN'a bilgi ve vesikalarını
göndermelerini rica ederiz.
VATANDAŞ AHLAKI
Yazan : SABRİ BAKİ İSLAMTÜRK
Bir cemiyetin medenî âlemdeki yerini isabetle tayin etmek nasebetlerini tanzim ve geleceklerini temin eden, cemiyete
şüphesiz ki oldukça güçtür. Bunun başlıca sebebi de bu ait manevî ve maddi bir neticedir.
hususta değişmez kaideler tesisinin zorluğundadır. Tarih
şöylece gözden geçirildiği zaman cemiyet hayatında hâkim Medeniyet hali insan aklıyla insan kalbinin (melekûtî
kanaatlerin o derece büyük değişikliklere uğradığı görülür ki sıfatlarının) en ziyade uzlaşma içinde bulunmaşıdır. Alisi
bunlardan hangisinin devamlı bir itibar temin edebileceğini halde 2'nci Cihan Harbi'ni yaratan biri Almanya'nın
kestirebilmek mesele olur! muazzam insan say ve dehasıyla yüksek sanayi ve ilim
seviyesiyle içine düştüğü manevî çukurun dehşet veren
Daha doğrusu efkân umumiyede, medeniyet yüzünden tezadından doğan en tehlikeli bir vahşet hali mey‐dana
uzun müddet ne anlaşıldığı açık olarak billûrlaşmamıştır. gelir.
Nitekim dünya medeniyeti tarihi tetkik edilirken çok defa
devasa inşa şaheserleri veya herhangi bir cemiyetin Dünyamızın Özlediği ve hayatını devam ettirebilmek için
kullandığı sanayi vasıtalarının cinsiyle böyle bir kıyas varmak zorunda bulunduğu "Gaye Medeniyet, teker teker
yapılmak istenildiği görülür. bütün fertlerin gayret ve iradelerinden doğacak müşekkel,
her türlü maddî ve manevi arızalardan kurtulmuş bir aile
Babil kalesi Mısır ehramları engizisyonun en vahşi cemiyet hayatıdır. Bunu tesis edebilmek için de tek yol hiç
zulümkârlığı ile zamandaş olan muazzam katedraller dinî olmazsa çokluğu teşkil eden yığınların bunu öğrenip buna
âbideler. Bunlar da birer medeniyet nişanesi olarak inanmaları, beşer nev'inin uzlaşması ve saadeti ve fertlerin
dünyanın sinesine çakılmış kıyas unsurlarıdır en denî cinayet bizzat kendi saadetleri uğruna maddî arzu ve ihtiyaçlarını
ve entrikaların kiriyle bulanmış saraylar insan zekâsının in‐ tahdit ederek ruhlarını tasfiye etmeleri Hak'ka dönerek
sanlığı imha yolunda icat ettiği dehşet verici ilmî neticeler. arınmaları lâzımdır. Şurası tarihen belli olmuştur ki ahlâk
bütün âlemimizde en baş işi oynamış cemiyetler ahlâklı
Evet maalesef çok defa, çok yerde medeniyet her yönde oldukları nisbetle mesut olabilmiş hayırlı gelişmeler
sınaî ilerleme manasına alınmıştır ve hâlâ alınmaktadır da. meydana getirmiş İnsanlığa, şeref veren her türlü eserler,
müesseseler, şaheserler yaratmışlardır.
Medeniyetin sanayi ve iktisatla elbette çok yakından alâkası
vardır; insan zekâsının her türlü yüksek inşa mahsulleri her Buna karşılık millî ve insanî ahlâki bozulup çözülen kudretli,
mânada bu meyanda şüphesiz mühim bir yer tutar. Ancak zengin ve her türlü sınaî imkân ve vasıtalara sahip devletler,
şunu iyice bilmek lâzımdır ki medeniyet ne sadece iktisadın cemiyetler hayatiyetlerini gitgide kaybetmiş, inhilâl etmiş
yarattığı maddi refah, ne allâmenin elde ettiği hayret verici hattâ mahvolup gitmislerdir. En yakın misaller olarak
ilmî neticeler, ne dâhinin yarattığı san'at şahikalarından Osmanlı, Britanya, Fransa imparatorluklarım ve Almanyayı
ibaret değildir. sayabiliriz. İlk üç imparatorluk muazzam topraklarını hemen
tamamiyle kaybedip nihayet birer avuçluk anavatandan
O, bir cemiyeti teşkil eden fertlerin ayrı ayrı sahip oldukları ibaret kalmıştır. Almanya ise bozgunu bütün dehşet ve
ve bir insanı nebatî ve hayvani varlıktan ayıran acılığıyla tatmıştır.
melekelerinin toplamının çalışma ve inkişafından doğmuş ve
cemiyet fertlerinin karşılıklı mü‐ Almanya'nın askeri kudretinin zayıflaması dolayısıyla
mağlûp olduğunu kabul etmek tam bir kısa gö‐
www.atsizcilar.com Sayfa 3
rüştür. Zira hakikatte Almanyayı mağlûp eden ası] âmil
bencillikleri, işgal sahalarına giren milletlere hayat hakkı HİCİV KÖŞESİ:
tanımamaları, insanlığa yüz kızartıcı lekeler olarak ilelebet CiNS SÜLÜKLER (*)
malolan vahşetlerdir.
İstemiş bizden Macarlar şimdi bir milyon sülük;
Cemiyetleri yaşatmak ve medenileştirmek için en belli başlı Doğrusu şaştım kızıl şakşakçının bu haline;
şart şimdiye kadar olduğu gibi halen ve bun‐dan böyle de
ferdi, içtimaî, beşeri ahlâkın mükemmeliyetidir. Kan içerken Peşte'de iştahlı Rus liderleri,
Var mı hacet, böyle hariçten sülük İthaline?!...
Sınaî gerilikleri, vasıta noksanlarım gidermek ve ikmal
etmek kabildir. Ahlâk buhranını gidermek ise fevkalâde ESREF‐Î ZAMAN
güçtür, uzun zaman son derece dikkat ve basiretle usulüne ______________
uygun çalışmak ister, nesillerin geçmesi lâzımdır! Ahlâkı (*) "Macaristan, Türkiye'den sülük alacak"
bozulmuş milletlerin hali içler acısıdır. Koca Fransa'nın iki Gazetelerden
haftada çöküğü ibretle temaşa edilmeye, daima
hatırlanmaya değer. 2'nci Cihan Harbinde ve hâlâ hayatları ve keza vatandaşı kaçamak yapmaya sevk ve teşvik eden,
bahasına, Avrupa devletlerinin küçük menfaatleri peşinde vatandaş ahlâkını bizzat veya dolayısıyla bozan mevzuatı,
bir türlü uzlaşıp birleşememeleri içinde bulundukları ahlâkî bütün kanunları kat'iyetle ve süratle ıslah etmek,
buhranın eseri değil midir? icabedenleri kaldırmak, herhangi bir vatandaşı geçimini
temin ederken, memleket için hayırlı teşebbüslere atılırken
Şurası bilhassa şayanı dikkattir ki bir millete içinden çıkan mevzuat müsaadesizliği dolayısıyla gayri ahlâki yol ve
ahlâksız kudret sahiplerinin, öz hainlerinin yaptığı fenalık ve usullere, yalan dolana sevk etmemek, diğer vatandaşları da
zulmü ise hiçbir zaman bir düşman yapamamıştır. zaruret ve merhamet hisleriyle bu hallere iştirak
mecburiyetinde bırakmamaktır.
Gözümüzü bizzat kendimize çevirdiğimizde görülen
manzara da pek öyle mesut olunacak gibi değil! Gün Hoşnutsuzluğa sebebiyet verdiği gibi, mustarip vatandaş
geçmiyor ki sayıları gittikçe artan veya azalmayan nisbette yanında münafık ve hainlere de menfilik perdesi gören,
yeni yeni komünist türediler adaletin pençesine verilmesin! böylece akla karayı birbirine karıştıran haller yok
Bundan düşmanlarımız ziyadesiyle seviniyor; ama gönlü edilmelidir, öyle bir içtimaî nizam yaratalım ki mevcut adlî
millet sevgisiyle yanıp tutuşanlar son derece mustarip. Nasıl ve hukukî bütünlüğe rağmen menfî kalanların hüviyetleri
mustarip olmasın ki her gün biraz daha azalıyoruz, öz kolayca anlaşılsın, karalar akların arasına karışmaya imkân
kardeşlerimizin zehirlenip gittiklerini, devasız bir hastama bulamasın! Bu aynı zamanda millî emniyet ve müdafaa
günbegün eriyip gittiğini, hiçbir şey yapamadan seyretmeye davamızın da anahtarıdır.
mahkûm bir kardeş gibi hüzünle seyrediyoruz!
***
Hal böyle iken cemiyetçe tam bir ahlâk seferberliği yapmak
zorundayız. Millî bütün müşküllerimizi ancak ve ancak el ele Vatandaş ahlâkını bozan, vatandaşı türlü engeller ve
vermiş ahlâklı vatandaşların sây ve gayretiyle halledebiliriz. kayıtlarla şirazesinden çıkaran, bizzat veya dolayısıyla
Bundan maada çıkar yol yoktur! Derdimiz bilhassa vatandaşı yalan, dolan, menfiliğe, ahlâksızlığa şevke mecbur
ahlâktandır! ve teşvik eden bütün kayıtlar, kanun ve mevzuat her halde
düzeltilmeli ve giderilmeli, idare düzeninde günbegün
Vatandaş ahlâkının değerini iyice bilmesi lâzım gelen görülen cümle kötü misallere kesin olarak son verilmelidir.
devletlerin başında muhakkak ki biz geliriz. Bütün bir
imparatorluğu nasıl ki ahlâk zaafımız çöktürüp göçürdü ise ***
son 28 yıllık hamlelerimiz de sadece bu yüzden kısır kaldı,
sönüp gitti. Ahlâk düşkünlerimiz ve düşkünlüklerimizin Vatandaş ahlâkının her mânada korunması ve yükseltilmesi
cemiyetimiz bünyesinde icra ettiği kötü‐lükler, aksaklık, ve hükümetin herhalde ilk ve başlıca vazifelerindendir.
ufunetler sayılmakla tükenmez hale geldi!
***
Bir cemiyetin medeniyet seviyesi her ferdinin ahlakıyla sıkı
sıkıya ilgilidir. Nasıl bir makina, parçaları çürük ise kısa bir Göğsünü gere gere "Türküm!" diyecek vatandaş her
zamanda işlemez hale gelirse bir cemiyette de Öyledir. Eğer mânada Türklüğe ve insanlığa lâyık olabilmelidir, îşte o
varlık dâvamız için şart olan "Gaye Medeniyet"e süratle yol zaman:
alıp erişmek istiyorsak kendimizi ıslah ile işe başlamalıyız. Bu
meyanda hükümete düşen ilk büyük vazife ise vatandaşın "Doğacaktır sana vaat ettiği günler Hak'kın,
huzurunu bozan, her iyi hamle için elzem olan hürriyeti Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın!"
bağlayıp şevk ve hamleyi köstekliyen
SABRİ BAKÎ İSLÂMTÜRK
www.atsizcilar.com Sayfa 4
TÜRK DİYELEKLERİ
Yazan: HAMDİOĞLU H, FETHİ GÖZLER
Damarlarında Türk kanı dolaşan, Türküm diyen her şahsın II‐ BATI DİYELEGÎ:
tarihini bildiği kadar milleti oluşturan dili ve bu dilin
bölgesel çeşitlerini inceleyen dil kollarım yani diyeleklerini a‐ Kırgız diyeleği (Kara Kırgız Kazak Kırgız, Kara Kalpak)
bilmesi gerektir. b‐ İrtiş diyeleği (Kürdek, Turah, Tümen ‐ Tobal)
c‐ Başkırt diyeleği: (Bozkır Başkırtlarının, dağlı başkırtlarınm
Yüzüm kızararak İtiraf etmek mecburiyetindeyim ki, birçok diyeleği.)
kalbur üstü aydınlarımız dahi bu konuda yaya ç‐ Volga diyeleği: (Mişer, Kama, Simbir, Kazan)
durumdadırlar. Halbuki Türk diyelekleri hakkındaki toplu
bilgimiz, ulaşmak istediğimiz amacın anahtarları III‐ OKTA ASYA DİYELEKLERİ:
hükmündedir. Bugün bunun için bu konu üzerinde durmak
mecburiyetini duymuş bulunmaktayım. a‐ Tarancı diyeleği
b‐ Hami diyeliği
Diyeleği anlamak için daha önce şive (söyleyiş) ve ağız c‐ Aksu diyeliği
hakkında bilgimiz olması gerektir. Bir dilin değişik kültür ç‐ Kaşgar diyeliği
seviyesine göre gösterdiği ayrıma şive denir Söyleyiş ayrımı d‐ Yar kent diyeliği
aynı kültürü almış olanlar arasında bile kendini gösterir. e‐ Çağatay (Şart, Hokânt, Zerefşan havzası, Özbek diyeleği,
Şehir, kasaba, köy veya bölgelere gidildikçe bu ayrımlar Buhara, Hıyva.)
daha ziyade fazlalaşır. Kelimelerin söylenişi Ve harflerin
çıkarılışı birbirine uymaz. îşte bu her bölgeye ait söyleyiş IV‐ GÜNEY DİYELEĞİ:
tarzına "ağız" denir. Urfa, Gaziantep, Kırıkhan, Ahlat ağzı
gibi. a‐ Türkmen diyeleği
b‐ Azarbaycan diyeleği
Söyleyişteki bu ayrılık bir memleket sınırını aşıp ta sınırlar c‐ Kafkas diyeleği
ötesine ulaşacak olursa söyleyişteki ayrımlar genişler. ç‐ Anadolu diyeleği
Konuşma ve yazı dilinde de yerleşmiş belirgen ayrılıklar d‐ Kırım diyeleği
görülür. Dilde meydana gelen bu ayrımlara diyelek diyoruz. e‐ Osmanlı diyeleği
Gerek şive, gerek ağız ve gerekse diyelek, türlü sebeplerin
tesiriyle meydana gelmiştir. Organ ayırtısı, bu sebeplerin Atsız: "Devlet dışında yaşayan Türklerin çoğalması ve
başında gelir. Bundan başka, iklimin, yer seklinin, sosyal Türklerin uzun müddet bir durgunluk geçirerek birbirleriyle
çevrenin, zamanın Ve milletlerin birbirleriyle olan temasın olan girişmelerinin azalması diyelekler arasındaki ayrılığı
da dildeki değiştirici tesiri oluşturan sebeplerin çoğalttı. Daha önceki yüzyıllarda bu ayrılıklara "diyelek" bile
önemlilerindendir. denmeyip "ağız" demek doğru olduğu halde 10. yüzyıldan
başlayarak bu ayrılıklar "diyelek" halini aldı" diyerek Türk
Esasen dünya üzerinde geniş bir ülkeye yayılmış olan diyeleklerini 10. yüzyıldan itibaren başlatır ve doğu, batı
dilimizin, gerek şekilce ve gerekse anlamca değişmesini tabii olmak üzere ikiye ayırır. Gerek doğu ve gerekse batı
karşılamamız gerektir. Fakat şu da bir hakikattir ki, değişme, diyeleklerini Uygurca'nın ve bunu da daha önceki
söyleyiş kalıpları ve dil bilgisi esasları bakımından fâzla köklü Göktürkçe'nin devamı olarak sayar.
olmamış ve bundan ötürü türlü diyelekleri konuşanların az
bir zorlamayla diğer diyelekleri de anlayabil meleri hemen Bu bölümlerde genel olarak görülen diyeleklerden sonra
her zaman mümkün olmuştur. Radloff'un Phonetik der edebî diyeleklere geçebiliriz. İslâmiyetten önce
Nördlichen Türksprachen adlı eserindeki Türk diyeleklerine
ait dörtlü sıralamayı görelim: MEHMED'E
I __ DOĞU DİYELEKLERİ : O çelikten göğsünle düşmanın önü‐ne dur:
Vur kahraman Mehmed'im, titresin kahbeler, vur!
a‐ Asıl Altay diyelekleri (Altay Teleüt diyelekleri)
b‐ Baraba diyeleği. Zafer senin yoldaşın, onu kaptırma ele,
c‐ Kuzey Altayı diyeleği (Lebed Sor diyelekleri) Al sancağın gölgesi savaşta sana yele...
ç‐ Abakan diyelekleri: (1‐ Asıl Abakan diyelekleri: Sagay,
Koybal, Kaç) 2‐ Yüs veya kızıl diyeleği. Vur kahraman Mehmed'im, vur zulmetler açılsın,
d‐Küerik (Çolum) diyeleği. Kılıncından dünyaya yeni şanlar saçılsın..
e‐ Soyon diyeleği.
f‐ Karagas diyeleği. Elindeki silâhın bilmez misin niçin‐dir?
g‐ Uygur diyeleği. Vur kahraman Mehmed'im, silâh zafer içindir...
MEHMET KIZA ÇALIŞKAN
www.atsizcilar.com Sayfa 5
verdikleri eserlere göre Türk dili edebî diyeleklerini ikiye karıştırmıştı. Orta Asya bir müddet sonra Cengiz'in oğlu
ayırabiliriz: 1 — Kuzey (batı) diyeleği, 2 — Güney (doğu). Çağatay Han'ın idaresi altına girdi Çağatay'ın hüküm
sürdüğü yerlerde dilce de bir değişme meydana geldi, İşte
1 — Kuzey diyeleğine (Göktürkçe) denmiştir. VII. ve VIII. bu diyeleğe Çağatay Türkçesi denir, XVI, yüzyıla kadar
yüzyıllarda yazılan Orkun anıtları bu diyelek ile yazılmıştır, değerli eserler vermiştir.
2 — Güney diyeleğine de (Uygurca) denmiştir. Turfan Azerî diyeleği: Bu diyeleğin aslı Oğuzcadır, Oğuzlar XI.
yazmaları ile Divanü Lûgat‐it‐Türk'teki şiir parçaları bu yüzyıldan başlayarak İran'ı, Azerbaycan'ı ve Anadoluyu istilâ
diyelekle yazılmıştır. Göktürkçenin yerini Uygurca aldığı etmişlerdi. Esasen XIII, yüzyıla kadar bir halk edebiyatı
vakit, ikinci birincinin devamı olduğundan birinci dîyeleğin çığırını geçemeyen bu diyelek XIII. yüzyıldan itibaren
artık edebî eser vermediği görülür. meyvelerini vermeğe başlamıştır.
İslâmiyetten sonra birinci diyeleğin adı "Oğuzca" ikincinin XV. yüzyıldan itibaren Oğuz diyeleğiyle yaratılmış eserlerde
adı ise "Hakaniye" diyeleği diye adlanmıştır. Oğuz dili bir ayrım başladı, Selçuk İmparatorluğu yıkıldıktan sonra bu
edebiyatı bir halk dili edebiyatı olarak kalmış, edebî yerlerdeki Oğuzlar, birbirlerinden ayrı siyasî ve sosyal bir
mahsuller Göktürkçenin az bir değişiklikle devamı olan hayat yaşamağa başladılar. İranda bulunan Oğuzlar,
Uygur edebî diyeleği ile devam etmiştir. Anadolu ve Rumeli Oğuzlarıyla temaslarım kesmişler ve
İranlıların tesirinde yeni bir diyelek meydana gelmiş ve bu
Karahanlılar devrinde (932 ‐ 1212), Uygur diyeleğine diyelek XVI. yüzyıl sonuna kadar değerli eserler vermiş ve
Kaşgarlı Mahmud'un verdiği ada göre "Hâkaniye yani Azerî Türkçesi olarak adlandırılmıştır.
Karahanlılar veya "Kaşgar" diyeleği denmiştir. Demek oluyor
ki, XIV. yüz‐yıla kadar edebî eserler üç edebi diyelekle Anadolu diyeleği veya Osmanlı Türkçesi, Anadolu
yazılmışlardır. XIV, yüzyıllardan sonra Çağatay, Azerî ve Oğuzlarının yarattığı bir edebî diyelektir. Bugün yerini
Anadolu diyelekleri eser vermeğe başlamışlardır. "Türkiye Türkçesi" ne devretmiş olan bu diyeleğin, Türk
edebiyat tarihinde büyük bir değeri vardır.
Çağatay diyeleği: Cengiz'in istilâları birçok Moğol ve Türk
kavmini birbirine H. FETHİ GÖZLER
Emekli Doktordan Kapıcı ve Eczacıdan Amele
Yazan: Doktor KABACALIOGLU
I
1935 ortalarında İstanbul'dan Kilise giderken tevkif edildim. açtı ve elleri dudağına giderek sus işareti verdi ve "beni ifşa
Teğmen dok‐tor idim. İstanbul'da azınlıkların hakaretlerine edersen soysuzluk yapmış olursun oğlum" demişti. Bu kapıcı
tahammül olunamıyordu. Demiryolu boyları kısım kısım emekli doktor Miralay Hakkı Masum idi. Ve merhum
yabancı işgalleri altında idi ama hu yabancı devletler profesör Server Kâmilden himaye görmüş ve kapıcılığa
üniformalarını giymiş askerlerin ekserisi Türk azınlıklarından alınmıştı. Bu vazifeye yerleşmemiş olsaydı aç ve çocuklarına
başkası değildi. Ayrıca onun için de işgal askeri kuvvetlerine yardımdan âciz kalacaktı.
tahammülsüzlük azamî derecesini bulmuştu. Adanada tevkii
olundum, Halebe sevk edildim ve oradan Urfa'ya Bu zamanda bir eczacı ailesini geçindirebilmek için
naklolunmuştum. Hacı Bedir Ağa, Kadı Mustafa Sabri Efendi, Üsküdar'da amelelik yapıyordu. Öyle bir zamandı ki doktor
Hâkim Hâmit Beğlerle birlikte Adıyaman'a kaçabildik sayısı Türkiye de iki bini geçmemekte ve tıbbiyeye o yıl
Malatya'dan Mezraya geldim. Elâzığ'dan da bir müddet girenler çok az bulunmakta idi fakat millet fakirdi
sonra Diyarbakır'a gön‐derildim. Elcezire cephesi sıhhat sıhhatsizliğine rağmen hekime ve ilâca para veremiyordu.
mecmuası adıyla "Deutsche Medezinisehe Bu işler bugün dahi iyi organize edilmemiştir üniversite
Wochenschrift"in bazı notlarım ve hülâsalarını hocalarından biri ta o zamanlarda hamallar cemiyetinin
çıkarıyordum. Bu meyanda Ali İhsan Sabis ordusundan arta başkâtibi sıfatıyla bugünkü talebelerine örnek olmuştu ama
kalmış birkaç doktor arkadaşa tekâmül kursları açmıştık. öbür tarafta üç devrin yetiştirici hocası Asaf Derviş Paşa
ölünce cenazeyi kaldıracak aile, varlıktan mahrumdu.
Topçu alay baştabibi Hakkı Masum adında bir miralay bu
10‐15 yaşlı hekimin en ihtiyarı ve en eski mezunlarındandı. Şimdi de öyle bankalar tanırız ki hemen heyeti sıhhiye teşkil
Çini mürekkebi ile frengi mikrobumu: mikroskopta eden mütehassıslardan müteşekkil doktorları vardır. Bir
göstermiştik. "Oğlum oğlum burgu gibi oynuyor da." kadın ânı bir Zamanda bayılmıştır. Doktorların hepsi burada
diyordu. Gel zaman git zaman İstanbul'a döndüm, fakülteye ek vazifede olduğu için ödevi başında kimse yoktur ve
asistan girdim Meslekî bir tez hazırlamakla meşguldüm. bayılan kadını kurtarmak veyahut herhangi âcil bir vakayı
Profesör Muhittin Eren henüz Haydarpaşa'da intaniyede karşılamak mecburiyetiyle dışardan serbest tabib
asistan idi. Kendilerinin kudretli Almancasından çağrılmıştır. Eskiden bu mütehassıslar hastahanelerde aslî
faydalanacaktım. İntaniyeye uğradım, kapıyı bir ihtiyar vazifelerinin başında iken resmî devairden gönderilen ye
adam
www.atsizcilar.com Sayfa 6
mütehassısın görmesi gereken has‐talıkların ihtiyaçlarını
tatmin ederdi. HİKMET DAMLALARI
Yazan: HOCAOĞLU S. ERTÜRK
II
15/5/950 tarihli Ulus'ta Nijinsky asrın en büyük dâhi dans Tazıların emrine verdiği arslanları serkeşlikle itham eden
üstadının ölümü hakkında bir yazı okudum. Bu sanat nizam, sana lanet olsun.
adamının meslektaşları tarafından otuz yılı geçen hastalığı
süresince dünyanın en asri sağlık müesseselerinde tedavi Aşağıdan gelen feryatları yukarıya kahkahalar halinde
ettirilmesi ve kendisine her türlü yardımın sağlanması, aksettirebilenler, her devirde muteber olurlar.
altmış yaşı mütecaviz ömründe unutulmamış olması
hayatının bir mükâfatı yerine geçmiştir. Buraya bir Susan mazlum, zalimin suç ortağıdır.
balmumu yapıştırarak ikinci misalime geçiyorum.
Düşman kazandığınız müddetçe Tanrıya yaklaşmakta
Geçenlerde eski hastalarımdan bir banka direktörü, bulunduğunuzu unutmayınız.
çoktandır yaşı emekliye girmiş ve elinde torununun
sebebiyet verdiği bir yaradan ötürü gazlıgan kangıranına Mihnet ve meşakkatler içinde gelen nimetler, karanlıkta
doğru giden bir vetire ile bana başvurmuştu. Bu banka parlayan yıldızlar kadar güzeldir.
mensupları içinde yetmişi geçmiş insanlar hâlâ ek
vazifelerde yevmiye ile çalıştırılmaktadır Eski hekimlerin HOCAOĞLU S. ERTÜRK
meslek ahlâkı artık, bu ticaret muhitine intikal etmiş gibidir.
Şu farkla ki bir şefkat mesleğinden ticaret mesleğine intikal Hasan'ın böreğidir gider. Hastalar sürünür, süründürülür,
etmiş olarak... beş altı doktorlu bir bankanın bayılan memuruna bir tek, o
doktorlardan bir tanesi bile imdat edemez ve dışarıdan
Hekimlik vicdan işi ve şefkat mesleği olduğuna göre, ücretli doktor çağrılır. Talî vazifelere Şarlo'nun altına
hekimlerin, bu meslek erbabının birbirlerine da. ha çok hücumu gibi akış hekimlik mesleğinde ne bir hayal ne bir
kuvvetli bağlanmaları gerekmez miydi? Nerede... Heyhat!. komedidir.
İstanbul'da herhangi bir umum müdürün kayınvalidesinin Fakat günlük bir hakikat p acı bir trajedidir. Akademik
hususî doktoru olup, hususî şerefiyeden başka umum insanların hastahanelerde ve kliniklerinde kendilerine tahsis
müdürün mensup olduğu müessesenin hekimliğini edilen muayyen yataklara ve akademik tahsisata bile kanaat
mukaveleli bir surette Üzerine alarak binlerce lira çeken bir etmeyerek dükkân işletmeye devam ettikçe dünya çapında
profesörden bahsolunmaktadır. Bu ek vazifeler sayın değil memleket çapında bile ilim yaptıklarına inanmak
profesörün üniversitedeki yetiştirme hususiyetine balta budalalık olur. Dokuz yüz lirayı açıktan açığa cebine indiren
vurmaktadır. Ayrıca söylenildiğine göre sayın profesör bu ek aç gözlü tıp profesörünün emsali böylece her yerde adım
vazifesini emekli bir meslektaşına aylığı yüz liradan ciro başında yığın yığın görülmektedir.
etmiştir. Sayın profesör demek oluyor ki hiç uğramadığı bir
yerden dokuz yüz liralık bir unvan hissesi gerekmektedir. III
Eski cer hocaları bu kadarına asla düşmediler. Modern
cerrahlık eskisine milyonca defa rahmet okutsa da revadır. Yoksa Türk yurdunda doktorluğun ve doktorun rolü bitmiş
midir? Ek vazifelerin aleyhinde bulunan bazı doktorlar baskı
Ticarî zevkle yetiştirilmiş bankacılığın paraya karşı daha altına alınmış, susmaca mecbur edilmiştir. Kudretli
ziyade haris olması beklenirken aralarından bir banka hekimlerin kinlerine uğramaktan sıhhatimiz heder olur dîye
direktörünün ek bir vazife aldığı görülmemiştir. Onun işi herkes korkuyor mu dersiniz?
gücü hizmetinde olduğu bankanın menfaatlerini takip
etmekten ibaret kalır. Evin‐de, sokakta ve bankada yalnız o Bu ek vazife salgını o kadar artmıştır ki halen de nizamna‐
biricik vazifesinin kuludur. Bugünkü Türk bankacısı meslek melere göre bir nevi öğrenci telâkki edilen asistanlar ve
emeklilerini bu ek vazifelere yerleştiriyor. Ve büyüklerine muavinler bile çifter çifter ek vazifeler yüklenmişlerdir Bu
yaş tahdidi dolayısıyla faal hizmet dışı edilmiş acı hakikatler karşısında Anadolu şehir ve kasabaları
meslektaşlarına geçim hususunda faydalı oluyor. Emekli doktorsuzluktan kıvranırken İstanbul Tıp Fakültesine
Albay rütbesi iken kapıcılığa muhtaç eden eski bir gireceklerin üç yüz sayısı ile tahdit edilmesindeki akademik
meslekdaşını, şefkatli mesleği kendi mânâ ve maksadını sırrın hikmetini o üç yüzün elene elene yirmi beşe ineceğini
bugün inkâr etmek durumundadır. Böyle bir hekimlikten, de hesaba katarak, artık siz keşfetmeğe çalısınız. İstanbul‐
menfaat bezirgânlığına tereddi etmiş bir meslekten millet daki ve diğer büyük şehirlerdeki doktor kesafeti ve simsar‐
ve insanlık ne hayır bekleyebilir? Gençler Anadolu'ya ların demagojisi neticesi profesörlerin ticarethanelerindekî
gitmiyorlarmış. Anadolu'da vatan hizmeti için yıprananların müracaatları azaltmışsa memleketin zararına olarak Tıp
akıbeti ne olmuştur? Fakültemize giriş kaydı ve tahdidi koymak suretiyle telâfi
etmeyi düşünmek hiç doğru değildir. Yurdun 15‐20 bin
Faal hekim bir yerde asli bir vazifenin kuludur. Ondan gayri hekime ihtiyacı vardır. Profesörlük ve ihtisas kelimelerinin
o fors ile ne kadar ek vazife yüklenmek mümkün ise hepsini istismarı arasında değiliz. Neredeyse meslekî şefkatin mirası
İstismara koyulur. Koltuğuna doldurur. Böylece bir kapışına, olarak yaşasın Viting ve Rieder diyeceğimiz geliyor.
bir yağma Doktor KABACALIOĞLU
www.atsizcilar.com Sayfa 7
İLK ADIM
Yazan : KARAMAĞARALI HALÛK
uzun bir mazideki emeklerin, fedakârlıkların ve acı
Türk Milliyetçiler Derneği Umumî Başkanı Karamağralı tecrübelerin neticesidir. Bunu harcamağa kimsenin hakkı
Halûk Beğ ülküdaşımızın bu yazısı "Mefkûre" dergisinin yoktur. Doğrudan doğruya veya dolayısıyla yürüyüşümüzü
30 Ekim 1951 günlü ilk sayısında yayınlanmıştır. Taşıdığı aksatacak, dâvamıza zarar verecek herhangi bir hareketimiz,
önem, bu yazıyı bütün Türkçü, bilhassa Derneklî, affı olmayan pek büyük bir günah olacaktır.
arkadaşlarımızın okumasını gerekli kıldığından burada
tekrar yayınlıyoruz. Kötü bir kimsenin temsil ettiği hareket en hafif olarak
itimatsızlık uyandırır. Milliyetçi, muhitinde, samimî olarak
Soyumuzun hem çok yüksek hem de bizim için zaaf olan bir bir fazilet meş'alesi örnek bir hareket adamı olmak
tarafı var: Türkler millet olarak da, fert olarak da çok mecburiyetindedir. Hepimiz milliyetçi olmanın icabettirdiği
kuvvetli şahsiyet sahibi. Esir gittiğimiz yerde bile bu kudret manevî yüksekliklere erişeceğiz. İnanmak, çalışmak ve
sayesinde efendi olmuşuz. Ve yine aynı sebeple daima kendi bütün kötülüklerden arınmış bir kalbe sahip bulunmak
başımıza buyruk olmak istemiş, birbirimize düşmüşüz. Bu milliyetçi olmanın şartlandır.
vasfımız, tarihimizin ana hatlarından birini çizecek kadar
kuvvetli ve derindir. Birleşmenin mânası şüphesiz bir örnek hüviyet cüzdanı ve
rozet taşımak değildir. Menfaate iştirak hiç değil. Biz
Dil ve Tarih ‐ Coğrafya Fakültesindeki eski bir komünist sevgide, mânevi kıymetlerde ve mes'uliyette birleşiyoruz.
doçentin 1943 yılının sonlarında yetiştirmelerine söylediği Onun için birbirimize kenetleneceğiz. Artık Ben ‐ sen
şu söz şuurumda ve millî izzetinefsimde bir kamçı gibi mevzuubahis olmayacaktır. Sadece "Biz varız". Birbirine
şaklamıştı: "Türkçülerden korkmayınız Çünkü asla ana‐baba bir kardeşten daha yakın daha bağlı, mütecanis,
anlaşamaz ve birleşemezler." Bu sözde Türklüğün kaderini mütesanit, kader yoldaşı Türk milliyetçileri.
okumak mümkündür.
Bir ülkünün gerçekleşebilmeğinin her şeyden evvel
Bu bakımdan, 1 Nisan 1951 günü İstanbul'un ecdat yadigârı mensuplarının o ülküye lâyık olmalarına bağlı bulunduğunu
bîr binasında verilen ve ecdat ruhunu huzura kavuşturan düşünerek bugün efkârı umumiyeye sunduğumuz bu çok
birleşme ve teşkilâtlanma karan yani Türk Milliyetçiler mütevazı bültenin sadece bir ilk adım olacağına inanıyorum.
Derneğinin kurulması hakikaten tarihî bir hâdisedir.
Tarihîdir çünkü bu Türk milletinin kaderini değiştirme İlk adımınız hayırlı olsun ülküdaşlarım.
teşebbüsüdür". Mahiyeti ve neticesi bakımından Türklüğün
ikinci bîr Ergenekon'dan çıkışı demek olan bu hareket, KARAMAĞARALI HALÛK
elbetteki karşısında çok muazzam bir (mukaddes ittifak)
cephesi bulacaktı, buldu. Bu cephenin mahiyeti ve ona "MEFKURE" ÇIKTI
vücut veren âmillerin neler olduğu kimsenin meçhulü
değildir, Karşınızdakilerin sahip olduğu ölçüsüz kudret ve Türk Milliyetçiler Derneği'nin resmî neşir vasıtası olarak
imkânlara mukabil, biz, engin, bir iman ve Türk ırkının 20 Ekim 1951'den itibaren "Mefkure" adlı haftalık bir
hasletleriyle mücehhez bulunuyoruz. Teşkilâtımızın bîr çığ gazete çıkmaya başlamıştır. "Mefkure" tek yaprak ve beş
gibi sür'atle ve sağlam olarak büyümesi dost, düşman bütün kuruşluk fiyatla neşir hayatına başladı. Türkçülük
gözleri üzerimize toplamıştır. Dernekli arkadaşlarımın, âleminden haberler verecek ve Türk Milliyetçiler
içinde bulunduğumuz şartların kendilerine yüklediği çok ağır Derneği'nin görüşlerini, tebliğlerini yayınlayacaktır. İdare
mes'uliyeti tamamen müdrik olduklarından asla şüphe yeri Ankara'da, Vakıf Iş Hanı kat 3/A, Nu. 824'teki
etmeyerek birkaç noktaya ısrarla dikkatlerini çekeceğim. Derneğin merkezidir. "Mefkure" mize başarılar diler,
mutlaka alıp okumalarını bütün Türkçülere ısrarla ve
Her üye vazifelidir, mes'ııl şahıstır ve muhitinde Derneğin ehemmiyetle tavsiye ederiz. "Mefkure" yalnız Türk
temsilcisidir. Maddî imkânsızlıklarımızı ancak hepimizin Milliyetçiler Derneği'nin merkez ve şubelerinde bulunur,
şahsi fedakârlığı ve fazla çalışmasıyla kapatabiliriz. Bu dışarıda satılmaz.
derneğin üyeliği, mükâfatı sadece vicdan huzuru olan bir
fedakârlık yarışıdır. Dernekli olarak herhangi birimizin GELECEK SAYIMIZDA
atacağı yanlış bir adım, sarfedeceği bir söz dâvamız için
tamir kabul etmez derecede ağır zararlar doğurabilir. Bunun Kunuri ve Kore Kahramanı Albay Celâl Dora'nın Türk
için taassuptan, bâtıldan ve bilhassa Derneğe siyaset Milliyetçiler Derneği Ankara Şubesinin tertip ettiği
bulaştırmaktan kaçınacağız. Bugün üzerinde bulunduğumuz
toplantıdaki konuşması.
çizgi,
www.atsizcilar.com Sayfa 8
SELÂM DÜNDEN SESLER:
RUS KİMDİR, MOSKOF NEDİR?
Simdi, bu anda, Türkistanda isyan var. Oradaki Türkler Rus Yazan : SÜLEYMAN NAZİF
canavarlarıyla boğuşuyor ve ölüyorlar. (Yeni neslin okuyup anlamasını kolaylaştırmak için dili
mânayı bozmayacak şekilde biraz sadeleştirilmiştir.)
Bize gelen haberler kırık dökük, eksik, müphem. Yabancı
basından akseden haberler daima yanlış dolu, adlar ve Tam iki bucuk yüzyıl... Evet, tam iki yüz elli yıl oldu, ırkımızın
yerler anlaşılmaz derecede karışmış. Türkiye'deki ve dinimizin bu en amansız düşmanıyla ölüm
gazetelerin ise (Türk gazeteleri demeğe dilimiz varmıyor) meydanlarında sık sık karşılaşıyoruz. Bugün hiç bir Türk ve
birkaç satarla naklettiği haberler yabancı basındakinden de Müslüman aile gösterilemez ki bir veya birkaç evlâdını
daha ruhsuz, kayıtsız, ve bize daha uzak, olan bitenler Moskof savaşlarının birinde şehit vermemiş olsun! O
hakkında, sağlam olarak, pek az şey biliyoruz. Yalnız kırışmacaların gözü yaşlı binlerce destanı islâm diyarının
büyücek ölçüde bir isyan olduğu anlaşılıyor. Rus kaynakları ıssız köşelerinde, iki yüz elli yıldanberi iniltiler uyandırıyor...
milliyetçi âsilerin başının yakalanıp asıldığını bildiriyor. İki yüz elli yildanberi kinleri tutuşturuyor.
Başka kaynaklardan gelen haberlere göre bir Türk kolu
vuruşa vuruşa çekilerek Pakistan'a sığınmaya muvaffak Yurdumuzda tütmeyen ocakların herbiri diğerine bir Rus
olmuş. Harekât devam ediyor. savaşında bestelenmiş sessiz bir çığlığı tekrar eder.
Anlaşılıyor ki ümitsizlikten doğan tahammül edilmez mânevi Köylere, tarlalara niçin harap olduklarını sor: Cevap verirler
işkenceden kurtulmak için kendini bile bile maddî işkence ki imar eden çalışan kol bir Moskof çenginde kırıldı!...
ve ölüme doğru atan, neticesi daha başlarken belli isyan
hareketlerinden biri daha oluyor. Bu ülkenin doğusunda, kuzeyinde bir avuç toprak bulunmaz
ki Türkün, Moskof eliyle dökülmüş mübarek kanını içmiş
Orada ıstırap çeken, işkence gören, öldürülen olmasın!..
kandaşlarımıza buradan selâm gönderiyoruz. Sonsuz bir
sevgi, ve sonsuz bir hürmetle selâm. Bütün ihtişamıyla Bu ülkenin batısında, güneyinde bir ev görülmez ki yıkılmış
geçmekte olan bir sancağı selâmlar gibi. Tanrı bilir ki elden duvarları Türk'ün, Rus silahıyla uzaklarda ölmüş bir oğluna
başka bir şey gelmiyor. erişmeye çalışan yanıp yakılmasını dinlemiş bulunmasın!.
Bir de dua edelim. Muzaffer olsunlar diye değil. Biliyoruz ki Moskof'un barışı aldatıcı, susması kuduz, yaltaklanması
bunun imkânı yok Fakat dua edelim ki Tanrı işkence hain. yardımı ihanet doludur.
çekenlerin acılarını dîndirsin, ıstıraba dayanacak kuvvet
versin, ve ölenler hudutsuz rahmetine kavuşsun. Ey Türk oğlu!.. Sana damarlarındaki kanı hediye edenler,
kanlarının son damlalarını Moskof savaşlarında döktüler.
Burada kalanlara gelince., dua edelim ki yüreklere hiç Sen bugün, yarın ne olursan ol, fakat unutma ki o şehitlerin
olmazsa bir anlık burkulma, uykudan birazcık sıyrılma, biraz ebedî bir yetimisin!.. Bu din, bu devlet, bu vatan gibi, bu
daha gayret, bu arada adım adım ilerleyen iç düşmanlara gayız, bu kin, bu intikam da onların sana mübarek bir
karşı birazıcık daha titizlik ve şuur versin. mirasıdır! Dünyada bir Rusya ve bir Rus kaldıkça bu hakkına
ve bu vazifene hürmet et:
MEYDANLARA İNİVERSEK Hakkın öldürmek, vazifen, gerekirse hemen ölmektir, Türk
oğlu!..
Gözler dolu dolu olur
Mesut cağı amnıersefek SÜLEYMAN NAZİF
Düşman deli deli olur 1917
«Öç! Öç!» deyin yanıversek.
(«Batarya ile Ateş» de çıkış tarihi.)
Yüz yağı bir beğe çıkar
Kür Şad Tanrıdağa çıkar
Tuğlar göğe göğe çıkar
Kır atlara biniversek.
Kuyruk koça yük olur mu?
Türk silâhsız hiç olur mu?
Alınmadık öç kalır mı?
Meydanlara iniversek.
AYHAN İNAL
www.atsizcilar.com Sayfa 9
1944‐1945
IRKÇILIK ~ TURANCILIK ~ DAVASI
19 MAYIS 1944 Cuma nında çocuk oyuncağı gibi kalıyordu. Bu günün asıl faciası,
bir devrin yüz karası halinde, Ankara'daki stadyumda
Ziya Özkaynak'ın Tevkifi: oynanmıştır.
Zonguldak Lisesi Tarih Öğretmeni Ziya Özkaynak, 19 Mayıs
günü sabahı jimnastik şenliklerini seyretmek için şehir 19 Mayıs 1944'de Milli (!) Şef, Gençlik ve Spor Bayramı
stadına gitmişti. Orada tribünlerde otururken yanma bir sivil dolayısıyla Ankara'da binlerce gencin ve halkın karşısında
memur geldi, kendisini emniyet müdürünün istediğini mutat nutkunu verdi. Her zaman alkışladıkları nutuklardan
söyledi. Bu emniyet müdürü veya valinin görmek istemesi birini dinleyecekleri zannıyla stadyuma gelmiş olanlar
sözü, tevkif edilecek kimseleri sözde bir hâdiseye meydan hayret ve dehşet için‐de donmuş olarak, derin bir sessizlikle
vermeden istenilen yere götürmek için bizim emniyette bu nutku dinlerken işin farkına varmayan bazı ilkokul
kullanılan usullerden biri idi. Ziya Özkaynak, kalktı ve talebeleri ile tek tük dalkavukların alkışlarındaki hafiflik
memurla birlikte emniyete geldi kendi‐sini soktukları odada: nutuk söyleyen uğursuz sağıra bir ihtar olabilirdi. Fakat o
gün onun bu gibi ihtarları anlamayacak kadar gözü dönmüş,
—Üstünüzü arayacağız! dediler, Özkaynak: kini kabarmıştı. O gün o, her türlü nezaket, terbiye, utanma
sınırının dışına çıkmış, medenî bir millet karşısında
— Ne var, ne oluyor? diye sorunca: konuştuğunu, bir kanun ve insan haklarına saygı asrında
yaşadığını, kendisinin (gayrı meşru da olsa) bir Devlet
— Şu dakikadan itibaren mevkuf ve ihtilâttan men edilmiş Başkanı mevkiinde bulunduğunu unutmuş, nutkunda
bulunuyorsunuz! cevabını aldı. Ziya Özkaynak bu emniyet sadece kendi ruhunun karanlığını dışarı vurmuş ve gençliğe
odasında Istanbul'a sevk edileceği güne kadar tek basma o bayram gününü zehir etmişti.
kaldı.
Diktatörün nutkunu buraya aynen alarak sayfa doldurmak
Resmî Tebliğ: istemiyoruz. Baştanbaşa yalan, tezvir, iftira ve hilekârlıkla
19 Mayıs günlü gazetelerde hükümetin 18 Mayıs günlü dolu bir nutku aynen tekrarlamanın okuyuculara ne büyük
resmî tebliği yayınlandı. Bunda bir takım gizli azap vereceğini takdir ediyoruz. Biz burada nutkun en
cemiyetlerden, şifrelerden parolalardan bahsediliyordu. rezilâne kısımlarına cevap vermekle yetineceğiz.
Bunu okuyabilen Türkçüler hayret ettiler ve bir mâna
veremediler. Reha Oğuz'un gizli cemivet konusu etrafında ***
bazı çocukça hareketleri olmuştu. Fakat bunlar yıllarca önce
bîzzat Türkçüler tarafından karşılıktı broşürlerle açıklanma Nutkunun başlangıcında diktatör, maarifimizin şimdiye
ve o vakit hükümet hiçbir takibe geçmemişti. (Gayet tabii kadar geçen devrelerin hepsinden daha yüksek bir duruma
olarak). Tebliği mevkufiyete ve ihtilâttan memnuniyete vardığını "Maarifimiz her bakımdan şimdiye kadar
rağmen okuyabilen Türkçüler kendîlerinm böyle bir şevler geçirdiğimiz seviyelerin en yükseğine varmıştır." diyerek
yapmadığını tabiî biliyorlar, fakat içlerinde bazıları. (hâlâ) bir iddia ettikten sonra, Türk milleti huzurunda maarif
hükümetin, o devrin hükümeti gibi aşağılık bir hükümetin heyetimize teşekkürlerimi söylemekten zevk duyuyorum"
bile, bu kadar yalan söyleyeceğine bir türlü inanamadıkları diyerek de Türk milletini soysuzlaştırmak ve
için, acaba Reha Oğuz veya bazı çocuklar kendiliklerinden komünistleştirmek için neler yaptıkları bugün neler herkes
böyle hareketlere girişmiş olabilirler mi, diye tereddüt tarafından bilinen Hasan Âli ve Tonguç Baba gibilere
içinde kalıyorlardı. teşekkür etmektedir.
Tebliğdeki, Türkçülerin her türlü terbiye müesseselerinde ***
masum gençlere telkinler yaptığı hakkındaki kısım bütün
Türkçü öğretmenleri ve bilhassa bu öğretmenler arasında Bu sözler büyük bir yalandır. Okullara devam eden öğrenci
Atsız'ı ve kardeşi Nejdet Sançar'ı hedef tutuyordu. Çünkü sayısının daha önceki yıllara göre, pek tabiî olarak, üstün
onlar öğretmenlik vazifelerini, devrin istediği gibi bir takım olmasını bu zavallı, hayır, zavallı değil, bu hilekâr ihtiyar,
siyasî ideolojilerin ve bazı şeflere bağlılığın telkinine âlet maarifin ilerlemesi şeklinde anlıyor ve anlatmak istiyor.
edecek yerde, talebelere sadece millet sevgisi ve fazilet Onun "maarifimiz maziye göre en ileri seviyededir" dediği
aşılamağa, derslerinde kendi bilgileri nisbetinde objektif zamanda durum şu idi:
olmaya çalışıyorlardı.
Cumhuriyetin ilân olunduğu yıla göre. Öğrenci sayısı 10
Tarihimizin Yüz Karası: ismet İnönü’nün 19 Mayıs 1944 misli, fakat öğretmen ve okul sayısı ancak 2 misli artmıştı.
nutku: Bunun ne demek olduğunu iz'an sahipleri anlayabilirler.
Sınıflar kalabalıklaşmış, bazı okullarda çifte öğretim
Fakat bunlar 19 Mayıs günü oynanacak facia ya‐ başlamış, öğretmen Okullarından mezun olmayan, hatta bir
takımı bir liseyi bile bitirmemiş olan ve adına "Ehliyetli"
denilen çoğu ehliyetsiz öğretmenler öğretmenlik mesleğinin
sevi.
www.atsizcilar.com Sayfa 10
yesini iyice düşürmüştü. İlkokullara, terhis olunmuş ve ların, Selanik dönmelerinin hazırladığı ve mütemadiyen
okumayı asker ocağında öğrenmiş çavuşlardan Öğretmenler değiştirdiği herzeler Türk çocuklarına güya belletiliyor, fakat
tayin olunuyordu. Bir takım özel liseler para tuzağı halinde, bu terimler üniversitede sökmüyordu.
talebeye sınıf geçirtmekle meşguldü. Cumhuriyetten önceki
zamanda asla görülmemiş derecede yaygın bir ahlâksızlık, Hulâsa: Gösterişçi olan diktatörlük çağının ehemmiyet
hoca dövmek, hocaya silâh çekmek âdeti alıp yürümüştü. verdiği tek şey rakkamdı. "Eskiden liselerden şu kadar kişi
Maarif Vekâleti, fazla talebe dönmesini öğretmenin çıkıyordu. Bizim zamanımız‐da bunun beş misli çıkıyor"
iktidarsızlığına hamledeceğini resmi bir tamimle bildirmiş. diyebilmekle milletin ve dünyanın gözünü boyayabildik
bu yüzden birçok öğretmenler, talebe döndürmemek sanıyorlardı. Bu beşmisli mezunun kalite bakımından
prensibine sarılmışlardı. Bazı okullarda bazı erkek eskisinin beşte biri kadar olduğunu hesaba katan yoktu.
talebelerin kadın öğretmenlere taarruz ettiği görülmüş, Sayın diktatör, başbakanlığı zamanında "bin yarım adam bir
fakat bu is gazetelere aksettirilmemişti. İlkokullardan talebe tam adamın yerini tutamaz" buyurmuştu Fakat şimdi
tard etmek usulü kaldırıldığı için bazı yerlerde yaşı ilerlemiş kendisinin Maarif Bakanlığı birçok çeyrek adamlar
bazı öğrencilerin yaptığı en büyük ahlâksızlıklar bile yetiştiriyordu. Kendi vecizesiyle bu vakıa arasındaki tezadı
cezalandırılmıyordu. Bir Erkek Öğretmen Okulunda, bir hiç şüphesiz İsmet İnönü gibi bir "onda bir adam" alayamaz,
erkek için en büyük ahlâksızlığı yaparken suçüstü yakalanan kavrayamazdı.
bir öğrenci hakkında tard kararı verilip usulen Bakanlığa
bildirilmiş, fakat zamanın Maarif Bakanı olan Saffet Arıkan: Bu onda bir adam, bu küçük diktatör Türk Milletinin
"Bir Türk gencinin istikbalini mahvetmemek için bu gencin Önünde maarif heyetine teşekkür ederken hakikatta Hasan
nasihatla doğru yola sevk olunmasını" bildirmişti. Hasan Âli Âli ile Köy Enstitülerini moskofluğa yarar bir hale getirmek
devrinde de bu telâkki değişmemişti. O daha ileri giderek, isteyen Tonguç Babayı kastediyordu. Hasan Âli mümtaz
öğrencilerin Öğretmenlere gösterdikleri bir tek saygı bakandı. Her istediği zaman Çankaya sarayına gidebilirdi.
nişanesi olan "öğretmen sınıfa girerken ayağa kalkmak" Üstelik diktatörün annesinin de gözbebeğiydi. Çünkü ona
usulünü de kökünden sökmek için öğretmenlerin talebeden Kur'an ve Mevlût okuyor, karşılık olarak onun tarafından
daha önce sınıfa girmeleri garibesini icad etmişti. Köy himaye olunuyordu. Tonguç Baba ise gün geçtikçe göze
Enstitüleri bir komünist yuvası haline getirilmeğe giriyor ve diktatör, Maarif Bakanlığına geldiği zaman, bazan,
çalışılıyordu. Hele Hasanoğlan Köy Enstitüsünde seçme bir Hasan Âli'nin yanma gitmeden önce onun odasına giriyordu.
solcu Öğretmen zümresi, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Hatta Hasa Âli, Tonguç Babayı kıskanmağa bile başlamıştı.
Birliğine dahil olacak olan müstakbel Anadolu Türk Milletinin huzurunda bu ikisine yapılan teşekkür
Cumhuriyetinin fikir kadrosunu hazırlıyordu. Bu köy Türkçülere bir ihtardı Türkçüler, memlekette sinsi sinsi
enstitülerine toplanan ve köylerinde en sıkı cinsî ahlâk yapılan komünizme itiraz etmemişler miydi? İşte onun
disiplini ile yetişen erkek ve kız çocukların araşma bile fuhuş cevabı bu ikisini tutmakta inat göstererek yapılıyordu.
ve zina sokulmağa uğraşılıyordu. Bu komünist propagandası
neticesinde. Adana'daki Köy Enstitüsünde, daha sonraları ***
Türk bayrağının lâğıma atıldığı ve suçlunun bîr türlü
bulunamadığı hatırlardadır. Velhasıl diktatörün övdüğü bu Diktatör, hiçbir insanda görülmeyen inadıyla meşhurdu.
çağda, mekteplerde anarşiyi sağlamak için ne yapmak Kendi adamlarından biri büyük bir suç işlediği ve halkın
lazımsa hepsi yapılmıştı. Birçok lise' mezunları doğru dürüst husumetine maruz kaldığı zaman onu cezalandırmaz,
bir Türkçe yazı yazmaktan âcizdiler. Üniversiteye giren mevkiinden indirmez, daha fazla tutardı. Böylelikle hükümet
binlerce gençten pek azı güç belâ mezun olabiliyordu. otoritesini koruduğunu sanırdı. Bunun, millet ruhunda ne
Sınıfların gayet kalabalık olması pedagojik bakımdan büyük büyük bir tepki ve küskünlük yarattığım, hükümete olan
bir mahzur olduğu için kaliteyi düşürüyordu İki kişilik güveni sarstığını hiç aklına getirmezdi. Başbakanlığı
sıralarda üçer kişi oturuyor, sınıflar ağzına kadar sıkışık zamanında İzmit valisi hâdisesi bunun karakteristik bir
saralarla dolduruluyor ve bu durumda yapılan yazılı örneğidir: O zamanın İzmit valisi, İzmit Deniz Kumandanının
yoklamalarda çok kere alabildiğine "kopya haysiyetsizliği" güzel zevcesine karşı duygular besliyerek şeflerinden
oluyordu. Bazı talebe kopyayı bir hak sayacak kadar manen gördüğü şekilde bu işi kendi arzusuna göre bitirmek için
düşmüştü. Cebinde kopya kâğıdı olan bir talebe bilfiil kopya teşebbüse geçmiş, bir baloda kadına hayasızca teklifini
ederken görülmedikçe cezalandırılamıyordu. yapmış, kadın da bunu kocasına bildirmişti. Deniz
Kumandam, valiye ders vermek için tertibat almış ve güya
Bunun neticesinde, mayası iyi olan, sağlam bir aile terbiyesi kumandan yokmuş gibi kadının evine gelen vali, kumandan
alan bazı çocuklar da ister istemez "üzüm üzüme baka baka ve askerleri tarafından feci bir şekilde dövülerek ve daha da
kararır" meselince bozuluyordu. Terimler istikrar bulmadığı lâyık olduğu akıbete uğrayarak sabaha doğru kolları bağlı ve
için talebe ve hoca fikri bir kargaşalık içindeydi. Dil Kurumu ayakları köstekli olarak çırılçıplak sokağa bırakılmışı arkasına
denilen yarı çılgınlar komitesinde Ermenilerin, Müslüman. da kim olduğunu ve ne gibi bir muameleye maruz kaldığını
Rum‐ bildiren bir yafta asılmıştı,
www.atsizcilar.com Sayfa 11
MİLLİ BİRLİK — Söz istemem! Dediğimi yapacaksın!
Atsız bu başlıklı yazısında milli birliği kurmanın zorluğundan, Köylü koyunları da içeri alır. O geceki durumu ne biz
hatta bunun barış zamanlarında bir hayal olduğundan anlatalım, ne.de kimsenin basma gelsin. Ertesi günü köylü
bahsetmişti. Fakat yanılmış. Şu mahut Halil Özyürük aksini yine Hocaya koşar. Hoca bu sefer keçileri ve ertesi sefer de
ispat etti; bir anda yurdun bir ucundan öbür ucuna kadar eşeği içeri aldırır. Her seferinde köylü artık bundan ötesine
millî birliği, hem de zahmetsizce, kuruverdi: İstifa (!) haberi dayanamayacağına inanır. Fakat Hoca her yeni hayvanı
duyulur duyulmaz her partiden her meslekten, her soktukça ona da tahammül eder. Nasıl tahammül ettiğine
mezhepten vatandaş sevinmekte öylesine birleşti ki. kendisi de şaşar. Nihayet eşek de içeri girdikten sonra işler
Hayret! Demek millî birlik o kadar zor bir şey değilmiş!. son kerteye gelir. Bir iki gece böyle geçer. Ama artık köylü
hakikaten tahammülünün sonuna gelmiştir. Çocukları
*** hastalanır, kendisi ölecek duruma gelir. Köyün yaşlıları
toplanırlar, Hoca'ya giderler:
— Ne olursun, Hoca, izin ver de artık şu hayvanları çıkarsın!
Zavallı bir gece daha böyle kalırsa mutlaka ölecek.
Derler, Hoca biraz düşünür, taşınır, sonra başını sallar:
— Peki, bu gece eşeği çıkarsın.
***
İlk önce eşek çıkar. Sonra Hoca yavaş yavaş diğer
AMAN MENDERES'İM!... hayvanların da çıkmasına izin verir. Nihayet bütün
hayvanlar çıktıktan sonra, Hoca köylüyü yine görür ve nasıl
Halil Özyörük'ün yürütülmesi bize bir yandan da Nasrettin olduğunu, rahat uyuyup uyuyamadığını sorar. Köylü hemen
Hocanın bir fıkrasını hatırlattı. Hocaya bir gün bir köylü gelip hocanın ellerine sarılıp öper:
kulübesinin darlığından, ailesi halkının çokluğundan,
sığışamadıklanndan şikâyet etmiş. Hoca bakmış ki bu işe bir — Allah senden razı olsun, Hocam! der. Şimdi öyle rahat,
çare bulmak pek kolay olmayacak Köylü fakir, ne kulübesini öyle ferahız ki! Dünya varmış!
genişletebilir ne de başka yere taşınabilir, çoluk çocuğu da
dağıtmanın, başka yere yollamanın imkânı yok! Hoca ilk ALTI OKUN ZAFERİ
Önce köylüden söz alır ki Hoca ne derse, sebebini sormadan
ve itiraz etmeden yapacak. Sonra köylüye sorar: Meşhur millî şefin muhaliflerine sorarsanız, onun başında
bulunduğu zümrenin meşhur altı oku artik iflas borusunu
— Senin kaç ineğin, koyunun, keçin var? çalmıştır.
— Bir ineğim, üç koyunum, iki keçim, bir de uyuz eşeğim Fakat hâdiseler altı okun pekte iflâs yolunda olmadığım
var! gösteriyor. Bunun en göze batan delillerinden birini son
— Bu gece ineği kulübenin içine alacaksın! Sizinle beraber günler içinde bütün gazetelerimiz birinci sayfalarında bir
yatacak . zafer olarak ilân ettiler:
— Aman Hocam!,. Millî atletimiz Akın Altıok, 14.15 metre atlayarak Akdeniz
— Amanı mamanı yok! Söz verdin, benim sözümü olimpiyadı üç adım şampiyonu oldu!.
dinleyeceksin.
ANKARA GÜZELİ VE ROMAN
Zavallı köylü o gece ineği içeri alır. Kendisinin ve çoluk
çocuğunun çekmediği kalmaz. Gözlerine bir damla uyku Şu meşhur güzellik müsabakalarında Ankara güzeli seçilmiş
girmez. Ertesi günü köylü soluğu Hocanın yanında alır, olan genç kızımız, gazetecilerin roman okuyup okumadığı
çektiklerini anlatır, feryadı basar. sualine, Esat Mahmut Karakurt'un romanlarını okuduğu
cevabını vermiş. Bunu, edebiyat öğretmeni bir arkadaşımıza
— Ne olursun, kurtar bizi şu inekten! der. söyledik:
— Hayır! İnek kalacak. Üstelik bu gece koyunları da içeri
alacaksın. — Yazık, dedi, demek bu güzel hanım ömründe hiç roman
— Aman Hocam!. . okumamış..
www.atsizcilar.com Sayfa 12
ÇANKIRI
Yazan: KAZGANOĞLU
Anadolu'yu gezenler, her kentin ve kasabanın, Ergenekon 1 — Çankırı (İl merkezi) bucakları:
destanlarında yaşatılan coğrafya şartları ortasında kurulmuş a) Çankırı.
olduğuna belki de hiç dikkat etmemişlerdir. Dedelerimizin, b) Irmak.
şuurlu olarak veya şuurdışı bir içgüdü ile Ergenekon'u c) Yapraklı.
canlandıran şartlar ve görünüşler ortasında ocaklarını,
şehirlerini kurduklarını, Orta ve Batı Anadolu'yu dolaştıkça 2 — Ilgaz (ilçe ve Ducak merkezi)
hayret ve sevinçle gördüm. Genel çizgilerini gözümün 3 — Şabanözü (ilçe merkezil Bucakları
önüne getirdikçe, Kütahya Eskişehir, Isparta, Afyon, Ankara, a) Şabanozü.
Kayseri ve Çankırı'nın hep dört tarafı yüksek dağlarla çevrili b) Orta.
bulunan yaylaların ortasında kurulmuş olmaları, bana daima
o güzel efsaneyi hatırlatır, îşte Çankırı da gezip gördüğüm 4 — Kurşunlu (ilçe ve bucak merkezi Bucakları:
diğer birçok Anadolu şehirleri gibi hem coğrafya hem de a) Kurşunlu.
başka bakımlardan Türk'e has pek çok özellikler b) Atkaracalar.
taşımaktadır.
5 — Çerkeş (ilçe ve bucak merkezi) Bucakları:
İLİN COĞRAFYA DURUMU: Çankırı, Türkiye'nin altmış üç a) Çerkeş.
ilinden birini teşkil eder, Doğusunda Çorum, kuzeyinde b) Ovacık.
Kastamonu ve Zonguldak, batısında Bolu, güneyinde de
Ankara illeri bulunmaktadır. 40‐41 arz daireleri ile 32‐34 tûl 8 — Eskipazar (ilçe ve bucak merkezi). Bölgenin Türklüğü ve
daireleri arasındaki dörtgenin üst yarısında yer almıştır. dili hakkında faydalı incelemeler yapmağa imkân
Tanzimat'tan önceki Osmanlı teşkilâtında Anadolu vereceğinden sıra ile her bucağa bağlı bulunan köylerden
eyaletinin sol kol kuruluşu içindeydi ve on bilinci livayı teşkil bazılarının adlan da aşağıya yazılmıştır:
ediyordu. Bu kuruluş, 1856 yılına dar sürdü ve bu yıldan
sonra Çankırı, Kastamonuya bağlı bir sancak haline getirildi. 1 — Çankırı merkez bucağı:
Bugünkü Çankırı ilinin yüz ölçümü 8665 kilometre 1 — Apsarı. 2 — Ahlat. 3 — Akçavakıf 4 — Akören. 5 —
dörtgendir. İl'in kuzey bölgelerinde kuzey Anadolu Alaca. 6 — Alva, 7 — Anuza_ 8 — Aşağı çavuş. 9 — Aşağı
dağlarının kolları uzanmaktadır. Bunlardan İl'in en yüksek Pelitozü. 10 — Aşağı Yanlar. 11 _ A‐yan. 12 — Bahbağı. 13
tepesini teşkil eden 2350 metre yükseklikteki Ilgaz — Balıbıdık. 14 — Bayındır. 15 — Boyalıca. 16 — Bu‐ğay
dağlarının batı parçası İl sınırları içinde bulunmaktadır. Korgun. 17 ‐ ‐Büyük Hacıbey. 18 — Çayırpmar_ 19 ‐ Çiftlik.
Genel olarak Çankırı'nın kuzey ve kuzey batı yönleri yüksek 20 ‐Çivi. 21 — Çukurören. 22 — Dede. 23 — De‐yim. 24
dağlarla çevrili bulunmakta, güneydoğu ve doğu bölgeleri Dutağaç,'25 — Dümeli. 26 — Fene (Nahnaz;. 27 Gedene. 28
ise daha düz ve daha az engebeli bulunmaktadır. — Ge‐nek. 29 — Germece. 30 — Götez. 31 ‐ Gölezkayı. 32
— Handın. 33 — Hasak‐ça. 34 — Hıcıp. 35 ‐ Hıdmlık. 36 —
İKLİM: İlin iklimi genel olarak bir yayla iklimidir. Kışlar gayet Hi‐sarcık, 37 — Hisarcık kayı. 38 — Ildı‐zım. 39 — İkiçam. 40
soğuk ve yazlar da çok sıcak geçer. Gündüzle, gece arasında — İnaç. 41 ‐ İ‐nandık. 42 — Karadayı. 43 — Kara‐şeyh. 44 —
da ısı farkları oldukça fazladır. Bölgede küçük ölçüde bir Karatekin. 45 — Kavra. 46 — Kayıeivi 47 ‐Korgım. 48 —
Orta Asya iklimi hüküm sürer. Isının kışın ‐26 ya kadar ve Küçüklü. 49 — Küçük Hacıbey. 50 ‐Maruf. 51 — Merzi. 52 —
yazın da +36 ya kadar vardığı görülür. Şiddetli kışlarda ısı ‐36 Mudun. 53 — Ovacık. 54 ‐ ‐Paşa. 55 — Saray. 56 — Şeydi.
ya kadar düşer. Kışın Ocak ayından Mart başına kadar 57 — Süleymanlı. 58 — Şarklı. 59 — Tuzlu. 60 — Urvay, 61
devamlı don olur Oturma ve yatak odalarında bile gece — Yenice. 62 — Yuka‐rıçavuş.
sular donar.
2 — Kızılırmak bucağı:
AKARSULAR: Kızdırmağın küçük bir parçası İlin güneyinden
geçmektedir, Bundan başka Devres, Terme, Acıçay, Tatlıçay, 1 — Aşağıalagöz. 2 — Bostanlı. 3 — Cacıklar. 4 —
Soğanlıçayı ve Ulusçayı adlı sular da çeşitli yönlere doğru İl Güneykışla. 5 — Hacılar 6 — Halaşlı. 7 —‐ Hüseyin‐ii. 8 — İs‐
içerisinde akmaktadır. hakça. 9 — Kâhyah. 10 — Karaliı. 11 ‐Kavaklı. 12 — Kemalli.
13 — Korçullu. 14 — Ku‐zeykışla, 15 — Saraycık. 16 —
İDARİ KURULUŞ: İl 6 ilçe ile 11 bucaktan meydana Tumarlı 17 ‐ Yukarı Elâgöz.
gelmektedir. Bunların adları aşağıdadır:
3 ‐ Yapraklı bucağı:
1 — Akyazı. 2 — Alaçal. 3 — Aşağıba‐diğin, 4 — Ayıseki. 5
— Bademçay. 6 — Bapsa. 7 — Bayırak‐seki. 8 — Ba‐
yırzeyve. 9 — Belibedir. 10 — Beştüt. 11 — Büyetakseki. 12
— Buğay. 13 — Buluca. 14 ‐Çağabey. 15 — Çakırlar. 16 —
Çiçek. 17 — Davutlar. 18 — Do‐ğanbey. 19 — Gürmeç. 20
— İncik. 21 — İğdir. 22 — Kabut, 23 — Karacaözü. 24 —
www.atsizcilar.com Sayfa 13
Kavak. 25 — Kayacık. 26 — Kaymaz. 27 — Kıvçak. 28 — Kırzeyve_ olan Çankırı, Birinci Sultan Murad zamanında Osmanlıların
29 — Kirliakça. 30 — Kullar, 31 — Müsellim. 32 — Samburu. 33 — idaresine girmiştir. İstiklâl Savaşı sırasında da, İnebolu‐Ankara yolu
Sarıkaya, 34 — Sazcığaz. 35 — Sofuoğlu. 36 — Şeyh‐osman, 37 — üzerinde bulunan Çankırı, Türklüğe has bozulmamış yüksek vasıfları
Topuzsaray. 38 — Ünür. 39 — Yapraklı. 40 — Yaka, 41 — Yeni‐ce, ile Millî Mücadelenin dayanağı olan illerimizden birini tegki?
42 — Yukarıayva. 43 — Yukarıbadiğin, 44 — Yüklü, 45 — Zekeriya. etmiştir. Bu bölge 867 yıldan beri aralıksız olarak Türklerin elinde
bulunmakta ve tam, katıksız bir Türk (Türkmen) çehresi
4 — Şabanözü: taşımaktadır.
1 — Bakirli, 2 — Bulgurcu. 3 — Büyük yakalı. 4 — Bulduk. 5 — ***
Çapar. 7 — Çaparkayı. S — Çiğdemli, 9 — Çerçi. 10 — Dağkalfat, 11
— Dalyasan, 12 — Demirciköy, 13 — Gümerdin. 14 — Öz‐bek. 15 İLDEKİ HALK: Çankırı ilinin halkı, gerek yüz ve ve kafa şekilleri ile ve
— Sarısu. 16 — Ereğez. gerekse vücut yapısı ve konuşma bakımından ekseriyetle tertemiz
Türkmen soyundandırlar. Bir kısım köylerin halkının Özbek aslından
5 — Orta bucağı: oldukları söylenmekte ise de, tarafımdan bu konuda özel bir
inceleme yapılamamıştır. Benim gezdiğim köyler, İl merkezi, ve
1 — Buğuören, 2 — Büğdüz. 3 — Kı‐saç. 4 — Sakaeli. 5 — ilçeler halkı, her bakımdan Türkmen vasıfları taşımaktadırlar.
Sakarcaören. 6 — Salur. 7 — Sançar. 8 Tutmaç ba‐yındır. 9 — Bilhassa köylülerde yüksek bir askerlik sevgisi ve askerlik kabiliyeti
Yenice bayındır. ile dürüstlük göze çarpmaktadır. Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar,
il'de Ahilik esaslarına göre kurulmuş bir esnaf teşkilâtı bulunmakta
6 — Çerkeş: idi. Bu gün dahi Ahilikle ilgili birçok usul ve âdetlere
rastlanmaktadır. İl merkezi olan Çankırı'daki eski aile adlarından
1 — Yıprak. 2 — Yumaklı. 3 — Afşar. 4 — Kısaç. 5 — Sofuoğlu. 6 — birkaçı da aşağıya yazılmıştır:
Erkeç, 7 — Dudaş. 8 — Beymelik 9 — Bölük‐ören. 10 — Bozoğlu.
1 — İsfendiyaroğulları, 2 — Hacı‐şeyhoğulları, 3 —
7 — Ovacık: Hacıbostanoğulları, 4 — Zincircioğullan, 5 — Sipahi. oğulları, 6 —
Yiğitbaşıoğulları, 7 — Yamanoğulları, 8 — Kirkitoğulları, 9 —
1 — Ekincik, 2 — Gümelik. — 3 Pür‐cekören. 4 — Sanlar. 5 — Yüzbaşıoğulları, 10 — Dede‐oğulları, 11 — Yavanoğulları.
Güney. 6 — Avlağıkavı.
***
8 — Eskipazar:
Daha birçok eski aile adları bugün de yaşamakta olup hepsinin
1 — Aslanlar. 2 — Bayındır. 3 — Be‐len, 4 — Bölükören. 5 — Kıran. yazılmasına lüzum görülmemiştir.
6 — Kulat. 7 — Sallar. 8 — Tamuşlar. 9 — Yürecik.
***
9 — Ilgaz:
ESKİ ESERLER: Göze çarpan en eski eser, Çankırı kalesidir. Bunun bir
1 — Akçaören. 2 — Alpagut, 3 — Bükcük, 4 — Çomar. 5 — Özelliği de bazı kısımların harçsız taşlardan yapılmış olmasıdır.
Danışman. 6 — Gaziler, 7 — Gircen. 8 — Ilısılık, 9 — Ericek. 10 — Kalenin içinde, Çankırı fatihi Karatekin Beğin türbesi vardır, Bundan
Kayı. 11 — Kızılsın. 12 — Okçular. sonra Taş mescit denilen bina gelmektedir. Bu bina 1296 yılında
Selçuk hükümdarı I. Alâaddin Keykubad'ın ata beği Cemaleddin
10 — Kurşunlu: Ferruh tarafından yaptırılmıştır. Zaman zaman hastahane,
darülhadis, bimarhane ve mevlevihane olarak kullanılmıştır.
1 — Ağılözü, 2 — Dalaçlar. 3 — Sumucak. 4 Gollüce. 5 — Dumanlı.
6 ‐ Sünürüi. 7 — Çatak. ***
11 — Atakaracalar : Candaroğullarından Kasım Beğin yaptırmış olduğu imaret camisi ve
bugün metruk bulunan bedesten de eski eserlerdendir.
1 — Bozkuş. 2 — Çavundur. 3 — Do‐durga_ 4 — Susuz, 5 — Üyük.
6 — Ya‐0laközü. 7 — Yazıoren. ***
İLİN TARİHİ: Çankırı tarih bakımından bir hayli zengin bir yerdir. En önemli olan ve mimarlık bakımından başlı başına bir değer
Eski kayıtlara göre ilk adı (Kângırı, Hançere, Kengırı, Çengürü) diye taşıyan sanat âbidesi Ulu camidir. Bu cami. Kanunî Sultan Süleyman
yazılmaktadır. Halk arasında söylenen masallarda ise (Engürü ve tarafından 1558 yılında İran seferine giderken yaptırılması
Çengürü) diye Ankara ile kafiyeli bir şekilde ifade edilmekte olduğu emredilmiş bir eserdir. O sırada, bu caminin yerinde Selçuklular
gibi (Çengiri) de denilmektedir. tarafından evvelce yaptırılmış olup harap bir halde olan başka bir
cami vardı. Bazı kayıtlara göre, Ulu cami Mimar Sinan'ın
Çankırı'nın tarihi, Hititlerle başla‐maktadır. Hititlerden sonra çıraklarından Sadık usta tarafından inşa edilmiştir. Yenimahallede
Firikyalıların ve daha sonra da Lidyalıların uyruğu altına giren bu bulunan Alibeğ camisi de Türk sanatının güzel bir örneğidir.
bölge, İsa'dan önce VI. Yüzyılda Perslerin eline geçmiştir. Bundan
sonra da sırasıyla Makedonyalıların ve Romalıların idaresi altında ***
kalan il, Bizanslılar zamanında, Ortodoks kilisesinin dördüncü
kurultayının Çankırı'da toplanması ile Ortodoksların gözünde özel İl içersinde birçok eski kervansaraylar, köprüler vardır. Fakat hemen
bir önem kazanmıştır, 1084 yılında Selçuk komutanlarından hepsi de bugün harap olmuş durumdadır. Bunlardan Çörekçi
Karatekin tarafından zaptedilerek Türklerin eline geçmiştir. (Halk köyünün karşısında, Devres çayının üzerinde IV. Sultan Murad
arasında söylendiğine göre Çankırı'nın fethi Umur Beğ adında bir tarafından Bağdada giderken yaptırılmış olan bir köprü ile bir de
komutan tarafından yapılmıştır. Fakat, tarafımızdan yapılan çeşme vardır
incelemede tarih vesikalarında böyle bir ada rastlanmamıştır).
Selçuk Devletinin yıkılmasından sonra, Türk Beğlikleri devrinde
Candaroğulları hâkimiyetine geçmiş
www.atsizcilar.com Sayfa 14
İLİN NÜFUSU: 1950 sayımına göre Çankırı'nın nüfusu 218,250 4 — Ziraat Bakanlığında fen müsteşarı Tahsin Nahit Beğ. Bu
kişidir. Bundan önce yapılmış olan sayımların neticesi şöyledir: zatın "Çankırı Halk Edebiyatı' adlı değerli bir eseri vardır.
28 Ekim 1927 sayımına göre: ***
Erkek Kadın Yekûn Kesafet Bugün hayatta olmayan Çankırı ilinden yetişmiş ileri gelen
70606 86613 157219 20,0 şahsiyetler de şunlardır:
1 — Eski Başbakanlardan Refik Saydam, Bu zat, Kurşunlu
1935 sayımına göre:
ilçesinin Saçak köyündendir.
Erkek Kadın Yekûn Kesafet
81591 95966 177587 21,0 2 — Çerkeş ilçesinin köylerinden olan Türkçü Ali Suavi Beğ de
Çankırılıdır.
1940 sayımına göre: 3 — Şair Tevfik Fikret de Çankırı'nın eski sancak hudutları
Erkek Kadın Yekûn Kesafet içerisinde doğduğundan Çankırılı sayılmaktadır.
82786 100996 183782 21,4 4 — Taifde Mithat Paşa'nın ağası bulunan ve Paşayı zehirlemek
tekliflerini kabul etmeyen Osman çavuş da Çankırılıdır.
1945 sayımına göre:
***
Erkek Kadın Yekûn Kesafet
— — 197356 — Bunlardan başka Çankırı birçok halk şairi yetiştirmiş olan bir
ildir.
1950 sayımına göre:
Çankırı'da bir Maarif Kütüphanesi bulunmaktadır. Ayrıca bir
Erkek Kadın Yekûn Kesafet Halkevi Kütüphanesi de vardır.
— — 218250 —
***
Nüfusun hemen hepsi Türk'tür. İki yüz yıl önce kıtlık dolayısıyla
Maarif Kütüphanesi ve Halkevi Kütüphanesinde bulunan
Musul taraflarından Ziveli adında bir Kürt aşireti getirilip
kitaplar:
yerleştirilmiş ise de, bugün onlar da tamamen Türkleşmiş
durumdadırlar. Ayrıca İnallı Ballı soyundan olan köyler de
Eski yazıyla 3082
bulunmaktadır. Bunlar, kendilerini Özbek soyundan
Yeni yazıyla 9218
saymaktadırlar. Ayrıca Alagöz oymağından Türkmenler de çok
Arapça 1094
sayıda bulunmaktadır. İl merkezinde çok az sayıda bulunmak
Farsça 56
üzere, Çingeneler de vardır. İl içerisine biraz da Kırım, Kafkas ve
Fransızca 146
Rumeli göçmenleri yerleştirilmiştir. Eskiden Rum ve Ermeniler
İngilizce 60
de vardı. Fakat Kurtuluş Savaşından sonra bunlardan hiç kimse
Almanca 4
kalmamıştır.
İtalyanca 10
Rumca 8
KÜLTÜR DURUMU: Çankırı ili içerisinde 60 ilkokul, 1 ortaokul, 1
erkek sanat okulu, 1 kız sanat enstitüsü ve akşam kız sanat
Çankırı, toprakaltı cevherleri bakımından çok zengin
okulu vardır. Bunlardan 3 ilkokul ile ortaokul ve kız, erkek sanat
bulunmaktadır. Kömür, tuz, kurşun, bakır, gümüş madenleri
okulları il merkezinde bulunmaktadır. Bunlardan başka piyade
fazla miktarda mevcut olup, bunlardan yalnız tuz madenleri
subay ve astsubaylara özel piyade okulu da burada
işletilmektedir. Araştırma ve incelemeler yapılınca daha başka
bulunmaktadır.
madenlerin de keşfedilmesi çok muhtemeldir İl, ziraat
mahsulleri yönünden de parlak bir geleceğe namzettir.
ÇANKIRI'DA YETİŞEN BÜYÜK ŞAHSİYETLER:
***
Çankırı'dan gerçi ilk bakışta göz kamaştıracak durumda, büyük
şahsiyetler çıkmamışsa da memleketin İlim ve sanat hayatına
Bugün yurdumuzun diğer birçok köşeleri gibi, burası da geri ve
hizmetler etmiş birçok kimseler yetişmiştir. Bunlardan hayatta
bakımsız bir haldedir. Ankara'ya çok yakın bulunan, Zonguldak
bulunanlardan adlarını elde edebildiklerimiz aşağıya yazılmıştır:
ve Karabük yolu üzerinde, her çeşit tabiî imkânlara sahip olan,
bu il de, diğer bölgeler gibi yüz yılların ihmâlini ve en son da
1 — Hacıseyhoğlu Ahmet Kemal Beğ. Bu zat "Çankırı Tarihi",
yirmi yedi yılın yüklediği bakımsızlık ve yoksulluğun yüklerini,
"Çankırı Coğrafyası", "Görüp işittiklerim" adlarında değerli
taşımaktadır. Fakat, bugünkü durumu ne olursa olsun,
eserler yazmıştır.
Çankırı'nın gelecekteki kaderi diğer bütün Türk illeri gibi hiç
şüphesiz refah ve bahtiyarlık olacaktır.
2 — Hacıseyhoğlu Sait Beğ, bu zat da Ahiliğin son devirlerinde
Ahu Babalık yapmış, Meşrutiyet ve Cumhuriyet devirlerinde
KAZGANOĞLU
Milletvekilliği etmiştir.
3 — Hacıseyhoğlu Hasan Beğ. Bu zat "Çankırı Halkiyyato adlı
çok değerli bir eser yazmıştır. Bu kitapta Ahilik hakkında da
faydalı bilgiler vardır.
www.atsizcilar.com Sayfa 15
50 MİLLİYETÇİ GENCİN BEYANNAMESİ 5 — KIZIL CENNET MASALI. Yazan: Nejdet Sançar. Demirperde
gerisinde işlenen cinayetler ve oradaki hayat hakkında. 50
Güzellik kraliçeliği müsabakaları münasebetiyle Ankara'da 50 kuruş.
milliyetçi genç tarafından yayınlanan bir beyannamede bu
müsabakaların gençliği hayatın ulvi taraflarından soğutarak, Yukarıdaki kitapların ve broşürlerin hepsini P.K. 1818, İstanbul
şehevî, kısmına çektiği, hakikatte memleket ahlâkını sinsi adresinden posta pulu veya posta havalesi göndermek suretiyle
şekilde kemirmek gayesini güden kimseler tarafından tertip ve elde edebilirsiniz.
idare edildiği bildirilmekte, bunun yıllardan beri sistemli bir
şekilde iman ve ahlâk kalemizde gedik açmağa çalışanların ***
taktiklerinin araşma katılan bir yenisi olduğu belirtilmekte,
müsabakalara iştirak eden kızların bu cihetlerin farkına Bizde bulunan eserleri yukarıda ilân etmiş bulunuyoruz.
varmadan reklâmın çekiciliğine kurban gittiklerine işaret Ülküdaşlar çok kere bunların dışında muhtelü eserler için bize
olunmakta, ve bu arada şöyle denilmektedir: pul ve pars gönderiyorlar, Bazan arayıp eseri buluyor ve
gönderiyoruz, bazan de parayı geri göndermek zorunda
Teşhir edilen hayvan cinsleri içeri‐sinden en beğenilenini kalıyoruz. ORKUN'da ilân ettiğimiz kitapların hepsinin altında o
seçmek bu cinslerin ıslâhı için bir fayda temin ederşe de, insan kitabın nereden elde edilebileceğine dair bilgi de vardır.
gibi haysiyetli bir varlığın bu duruma düşmesi onun baya Ülküdaşlarımızın buna dikkat etmesini ve ORKUN'dan başka bir
perdelerini yırtmasından ve âeBiş açıklık propagandası adres bildirilen kitaplar için bize değil o adrese başvurulmasını
yapmasından başka bir şey sağlamaz. rica ederiz.
Tarifi, bize ahlâkî bağlarını koparmaya başlayan bir milletin ***
samında mahvolduğunu ispat etmektedir. Bunun en yeni misali
gözlerimizin Önünde cereyan eden ikinci dünya harbindedir, Nejdet Sançar'ın, tükenmiş bulunan, 1947'de basılmış HASAN
Fransa, Alman ordularına 35 gün bile dayanamadı. Çünkü ALİ İLE HESAPLAŞMA kitabından az sayıda elimize geçmiştir
Fransa Majino hattının gerilerinde ahlâkî bir hat tesis İstiyen ülküdaşların P.K. 1818, İstanbul adresine 75 kuruş
edememişti. göndermeleri.
YENİ ESERLER: ***
1 — NİCİN KOMÜNİST OLUYORLAR? Yazan: Çivicioğlu Hikmet Sami Yavrucuk ülküdaşımızın Nazım Hikmet'le 185
Tanyu, Zon‐guldak Komünizmle Mücadele Derneği Himayecisine broşürü tamamen tükenmiştir. Lütfen bunun için
yayınlarından. 24 sayfalık broşür, İnsanları komünist olmaya ORKUN'a talep ve pul göndermeyiniz.
sevk eden ruhi ve içtimaî sebeplerin ince ve esaslı bir tahlili
küçük bir broşürün hacmi içine sıkıştırılmıştır Bütün ülküdaşlara Atsız'ın BOZKURTLARIN ÖLÜMÜ ve BOZKURTLAR DİRİLİYOR.
ehemmiyetle tavsiye ederiz Fiyatı: 25 kuruş. ORKUN'da romanlarından başka bütün eserleri her yerde tükenmiştir. Adı
bulunur. geçen iki roman da ORKUN'da yoktur, ancak İstanbul'da Türkiye
Yayınevi'nden elde edilebilir.
2 — MEHMET EMİN YURDAKUL VE ŞİİRLERİ: Tertipleyen :
Çlftçioğlu Nejdet Sançar. Zonguldak Komünizmle Mücadele ***
Derneği yayınlarından. 30 sayfalık broşür. Mehmet Emin
Yurdakul'un bilhassa genç nesil tarafından tanınmayan birçok Kayseri'de SESLENİŞ adıyla şimdilik haftalık ve ileride' günlük
şiirleri ile şairin hayatı ve şahsiyeti hakkında değerli bilgiler olmayı hedef tutan, milliyetçi bitaraf, siyasî bir gazete çıkmaya
veren bir önsöz. Ülküdaşlara tavsiye ederiz. Fiyatı: 30 kuruş. başlamıştır. Yeni arkadaşımızı tebrik eder, başarılar dileriz.
ORKUN'da bulunur.
***
ORKUN'da şimdilik halde bulunan diğer eserler:
Türk Milliyetçiler Derneği Umumi Bâşkanlığından:
1 — MÜSLÜMAN TÜRK ÇOCUKLARINA ARMAĞAN İlkokul
çağındaki çocuklar için Yılanlıoğlu yazdığı terbiyevî ve milli, dinî Türk Milliyetçiler Derneği ülküdaşları arasında Derneğin
duygu yerecek şiirler v.b. Çocuğunuza veya tanıdıklarınızın rozeti için bir müsabaka tertip etmiştir. Bu arada bütün
çocuğuna hediye, etmek üzere alınız. 60 kuruş. şubelerin ayrı ayrı rozet numuneleri Umumî. Merkezce
incelenmektedir. 15 Kasım'a kadar bütün ülküdaşların
2 — GÖÇMEN. Yazan: Ahmet Er. Millî konulu piyes. Okullarda milliyetçilerin arması için gayret gösterip, Türk Milliyetçiler
ve sair sahnelerde temsil edilebilir. 50 kuruş. Derneği Umumî Merkezi P.K. 352, Ankara, adresine numune
göndermeleri rica olunur.
3 — 20.000 TÜRK HAYKIRIYOR. Tahsin Budurlu'nun Ruslara
karşı kin duygulan açıklayan şiir. İDAREHANE:
GÖZTEPE İSTASYON CADDESİ 133 NUMARA
4 — KOMÜNİZMİN İÇ YÜZÜ. 4 makale bir broşür halinde ERENKÖY ‐ İSTANBUL
toplanmış Zonguldak Komünizmle Mücadele Derneği
yayınlarından. 30 kuruş.
IŞIL MATBAASI ‐ İSTANBUL
www.atsizcilar.com Sayfa 16