Professional Documents
Culture Documents
www.atsizcilar.com
Sayı: 13 ATSIZ MECMUA Sayfa: 2
birçok işleri başarabilmek için çalışkan, disiplinli, yüksek ziyafeti vermişti. Bu tereddidir. Fakat dalkavukluğun,
ahlaklı bir gençliğe muhtacız. Dün halife önünde el şarlatanlığın, iltimasın daha çok işe, yaradığını gören
bağlayan hünkâr huzurunda diz çöken adamların böyle gençlik büsbütün haksız değildir. Bu gençlik dünkü
bir nesli yetiştireceğine kani değiliz. Eski harflerle nesilden fazilet namına bir şey almamış, fakat
tutulmuş nottan ders çalışan bir darülfünun talebesi ne riyakârlığın her türlüsünü öğrenmiştir.
vatansız diyen, Ankaranın havası zemmolundu diye
inkılâbı müdafaaya kalkışan dünkü nesil mensupları Bütün dünyadaki içtimai hadiselere bakınız: gençlik her
sadece gösterişin zebunudurlar. Bu adamlar dün hususta amildir uyuşuk Çinin Japonya'ya dayanışında
Abdülhamit’in sadık köleleri idiler. kızları ve erkekleriyle darülfünun talebesi başrolü oyna‐
Mahkûm
Türkistan, Azerbaycan, İdil‐Ural ve Kırım Atsızlarına
«Mahkûm» diyenlere mağrur bakıp yürü.
Zincirli kolların yurdunda şan verir!
Etsin bırak alay, beyninde var körü;
Zindansa meskenin, fikrin şeriridir.
«Mahkûm» diyenlerin, sen bil ki en hürü
En müstebit olan «hırs»ın esiridir.
Mahkûmların bugün «hâkim hüküm»leri
Hâkimlerin yarın hükmünde söylenir;
Zâlim olan adam zâlim zulümleri
Mazlumların yarın zulmünden öğrenir.
Zincirlenip gider hilkat düğümleri,
«Bin türlü şey doğar gün doğmadan» denir.
Dâniş Remzi
Bugün hepsi anadan doğma cumhuriyetçidir. Farzımuhal mıştır. Macar darülfünunları Triyanon muahedesinin
yarın Türkiye’de irtica veya komünizm olursa o zaman da değişmesi için hariciye nazırından daha çok
hepsi kara softa veya kızıl Bolşevik oluvereceklerdir çalışmaktadır. Romanya ve Lehistan da darülfünun
çünkü onlar için mesele yalnız ‘‘efendi değiştirmek"tir. talebesi komünizmin ve Yahudiliğin amansız düşmanıdır.
*** Çekislovakya'da sokal, İtalya'da faşist Almanya da
Hitlerist milli mefkûrenin timsalidir. Bizde?
Bugünkü Türk gençliği beş yıl önceki gençliğe göre
soğumuştur. Vaktiyle ölen bir arkadaşları için bütün Cumhuriyet bayramlarında devlet reislerimizin gelişlerin
İstanbul’u ayağa kaldıran tıbbiye gençliği Ağrıda genç bir de Türk gençliğinin vazifesi bir opera figüranından
hekimin kürtler tarafından gözleri oyularak farksızdır.
öldürülmesine kayıtsız kaldı.
Hâlbuki biz bütün milletlerden daha çok milli mefkûreye
Bu hadise şarlatanlıklara bol bol yer ayıran İstanbul muhtacız. Bunu bir vicdan haline getirmek hükümetin
matbuatında adi polis vak'ası gibi yazıldı. Kubilay, vazifesidir. İlk iş ilk mektep gençliğini, bilhassa köy
Türkiye için kafasını kestirdikten biraz sonra Hukuk gençliğini yoğurarak bunlardan bir Türk gençliği
talebesi çay yaratmak olmalıdır.
www.atsizcilar.com
Sayı: 13 ATSIZ MECMUA Sayfa: 3
İktisadî Burhan ve Beynelmilel Kredi
Uzun ve orta vadeli Iskonto: çıkan senayı erbabı yalnız başlarına hakkından
Franequi projesinde, sermayeleri, serma yesi olmayan gelemeyecekleri işlerde bu sayede iyi bir neticeye
memleketlere sevkedebilmek usullerinin yenilenmesi erişebilirler.
mevzuu bahistir.
Francqui projesi, % 20'si bidayette tediye edilmiş
Francqui memleketlerin en çoğunda, ticaret ve sanayi 100,000,000 dolarlık bir sermaye île iş görecek ve bütün
erbabına uzun vadeli kredi açarak "sanayie kredi millî bankaların fevkinde sanayi poliçelerini yeniden kırmakla
şirketi" ayarında, mükellef umumî bir bankanın kurulmasına mütemayildir.
Fakat bu beynelmilel şirketin arzu
Yıl Dönümü
«Bıktık sonsuz derdinden, bıktık mırıltını kes!
«Yurttan gayrı türküler yakışır mı çağırmak?
«Arkadaş.. Sana muhtaç köyüne, köylüne bak!»
Atsızın, geçen sene yükselen sesi bu ses!
Su ses ki, bağrı yanık seslere ses verendir.
Bu ses ki yol almanın arzusuyla yanıyor..
Durmadan sarkışını haykırıyor, anıyor.
Bu ses ki, sese muhtaç bir yere ses verendir.
Atsızım! yolcusuyuz biz ki aynı yolların:
Biz ki aynı türküyü çağıran şarkıcılar.
Yolcu kardeş olarak seni bugün ve yarın
Gönülden kutlulamak burcumdur sütüm kadar!
Fuat Edip
şirketlerin mevcudiyetine dikkat ediyor. Fransa, İsviçre edilen teşekkülü elde edebilmesi için kendi
ve Felemenkte bulunan bu şirketler sanayi erbabına sermayesinden hariç parası olması lazım gelir. Bu, yeni
bankaların verebileceği vadelerden daha uzun vadeli bu fikir doğurdu.
kredi açarak çok büyük hizmette bulunuyorlar.
Francqui tahvilâtı: Üç aylık bir poliçeyi kırdırmak
Yalnız membaları nefsi memlekete münhasır olduğu için mevzubahis ise bankalar, mesela Belçika Devlet Bankası
bu cemiyetlerin faaliyeti mahduttur. Francqui bu grupları lâzım gelen parayı banknot çıkararak tedarik eder. Eğer
beynelmilel mahiyete haiz yeni bir nizam altında bir banka altı yıllık bîr kredi açıyorsa, o zaman banknot
toplayarak faaliyet sahalarını genişletmek mümkün çıkararak para bulmak düşünülemez. Zira bu cinsten bir
olduğunu düşünüyor. Belli başlı işi sanayie kredi millî müessesenini istikrarı, banknotların serian ibrazı ve
şirketlerinin poliçelerini yeniden kırmak olacak olan bu derhâl tediyesi lâzım gelmesi dolayısıyla tehlikeye düşer,
müesseaeyi beynelmilel kredi bankası tevsim ediyor. ihtiyaç gördüğü parayı halktan uzun vadeli, meselâ 10,
15, 20 yıllık ve kendi sermayesinin 3 veya 5 misline kadar
Sanayie kredi millî şirketi uzun vadeli işlere girişmiş ve bütün piyasalarda satılabilmek üzere, tahvilât
sanayi erbabına ikazatta bulunur bazen çevirdikleri şeklinde bir istikrazla tedarik etmesi lâzımdır.
işlerin vadesi altı yıla
www.atsizcilar.com
Sayı: 13 ATSIZ MECMUA Sayfa: 4
O halde Almanya bir takyîd devri geçirmek dilerin tediyesi imkânı bulunabilir. Meselâ böyle âtıl
zaruretindedir. Fransa'nın yapabileceği şey bu matlubatı olan bir İngiliz bankasının piyasasında uzun
müddet zarfında Almanya'yı rahatsız etmemek ve vadeli mukarriz bulmak için cehdettiğini pek alâ
belki yardım ederek bu malî zehirlenme tedavisini görebiliriz. Ve belki böylece kısa vadeli alacakların
kolaylaştırmaktır. Meselenin pratik halli, belki mösyö işletilmesinin becayişine imkân olacaktır.
Franequi'nin ahîren teklif ettiği, lâzım gelen garanti ve
kontrol vasıtalarıyla mücehhez, beynelmilel orta ve Rusya: Bu melede Almanya'nın tek meçhul olduğu
uzun vadeli kredi bankasının tesisi projesinde dahildir. zannedilmemelidir. Rusyadan da bahsolunuyor.
Burada niyet ve siyasetimizin çizgileri içinde gerek Horrent'ın Rus meselesini mevzubahis eden dikkate
akvam cemiyeti ve gerek Wiggin Komitesis tarafından değer makalelerinden, bu vesikalar heyeti
ele alınabilecek ve neticelendirilebilecek bir fikir mecmuasından şu anlaşılıyor. Bugünkü Rus
gözüküyor". iktisadiyatı, şimdiki şekliyle, bütün iktisadî ahlâkın
esası olan beynelmilel taahhüdata hürmet hissi ile,
Ahîren bir Fransız finans mecmuası, L'Information, bu garbın malî lisanıyla, finanstan bahsedilebilecek bir
Şubat 1932 Alman vadesinden bahseden bir iktisat değildir. Bu, Rus meselesinin tetkik edilmemesi
makalede diyor ki: "Selâhiyet ve basiretin eksik lâzımdır demek değildir. Belki sağlam ve şifa bulmuş
olmadığı finans âlemi, Alman borçlularına verilen altı bir Avrupa Rusya ile finanstan bahsedebilir. Fakat
aylık mühletin bittiği bu Şubat vadesini korku ile hasta bir Avrupa'nın bundan kat'iyen çekinmesi
bekliyor. Borçlular, bu tehlikeli vadede tediyatı lâzımdır. Çünkü sirayetinden sakınmak lâzım gelen
yapabilmek için mümkün bütün likidasyonları temaslar vardır ve bu sirayet Almanya tarikiyle
yaptıkları gibi, tediye edilmemekten korkan bankalar gelebilir. Alman borçlarının şubat vadesi, mümkün bir
da yeni bir tehlikeye karsı koyabilmek için Rus tesiri altında kalabilir o zaman bundan kimse
mütemadiyen para topluyorlar. Hükümetlerin, kurtulamaz. Şu hâlde mevcut tehlikelere yenilerini
merkez bankalarının ve muhtelif malî piyasa katmak çok ihtiyatsızca bir iş olur. Netice: Rusya'yı
nâzımlarının gayretleri bu meselenin halline matuf tereddüt etmeden Francqui plânı gibi bir projeden
olmalıdır. Müşterek bir kasanın Alman borçlarını hariç tutmak lâzımdır.
üstüne aldığı ve alacaklılara birkaç yılda amorti edilip
gerek devlet merkez bankalarına've gerekse bu husus Kendi altınını muhafaza etmek kabil midir?
için yaratılmış müessesata yeniden kırdırılabilecek
tahvilât verdiği gün, elde edilen mütevali itminan Saklanmış para ve altın var acaba bu mevcut kâğıt ve
duygusunun yarattığı ruhî netice her hangi bir siyasî altınları, kendimizi ihtiyatsızca neticesi müphem uzun
neticeden çok daha mühim olacaktır. Çünkü o gün vadeli bir işe atarak, elimizden çıkaralım mı? Altın
meselenin can noktası halledilmiş olacaktır". saklamak daha ihtiyatlı olmaz mı? ilk bakışta gayet
tabiî gözüktüğü için herkes böyle yaptı. Acaba bu
*** paralar âtıl kaldıkça ne olacak? Her hangi bir iş için
hazır sermaye bulmak imkânsızlığı karşısında
Bütün bu söylediklerimiz, önümüzde vahim bir vade bankaların avans vermediklerini ve iskonto
olduğu zaman mühletin neticesini beklemeden lâzım yapamadıklarını göreceğiz. Sermaye saklı kaldıkça
gelen tedbiri almak lâzım geldiğini ifade eder. Vaziyeti fabrikalar işlemeyecek ve sermayeleşmek imkânı
evvelden tetkik etmek lâzımdır. Belki uzun Vadeli kalmayacaktır. Eğer bütün bu mekanizm
muamelât mekanizmasında şimdiki hâlde âtıl kalan
kısa vadeli kra‐
www.atsizcilar.com
Sayı: 13 ATSIZ MECMUA Sayfa: 5
durursa ortada ne faiz, ne de kâr kalır. Birçoklarının elzem olan mevadı satın alacak ve bu suretle bir kısım
iddia ettiği gibi parayı hazine tahvilâtına yatırmak, altın ihraç etmek mecburiyetinde kalacaktır. Bundan
hükümetin geliri oldukça en sağlam iştir. Fakat şu neticeyi çıkarabiliriz: muayyen bir hadden sonra
hükümetin halktan topladığı vergilerden başka bir altın saklamaya imkân yoktur.
geliri yoktur. Eğer herkes böyle parasını küflendirir ve
sermayenin tedavülü durursa ne muamelât vergisi ve Milletlerin altın üzerine kurulmuş sağlam bir esasları
ne de diğer vergiler hazineye girer ve neticede olmalıdır. Meselâ Belçika Devlet Bankası'nın
hükümet varidatsiz kalır. Eğer hiç kimse istihsal mahzenlerinde 13 milyarlık altın vardır. Elbette
etmezse münasebet sıfıra inecek ve bir gün gelecek kredinin emniyeti için altın esası olmalıdır. Fakat bir
devlet merkez bankalarının aktifinde altından başka zaman gelir ki bu altın bir yük, ölü bir kütle ve
bir şey olmayacak; ticaret senetleri ortadan kalkacak lüzumsuz bir ağırlık olur. İşte o zaman tedavüle
ve diğer cihetten bankaların pasifi ceplerde ve çıkarmak lâzımdır.
mahzenlerde saklanan (küflendirilen) kâğıtlardan
ibaret kalacaktır. Belki bu mülâhazalar abestir. Fakat Beynelmilel bir hareket: Mesele Fransa, Felemenk ve
herkes, ne kadar ehemmiyetsiz olursa olsun ufak bir İsviçre için mevzubahis olabilir. Eğer şu üç millet
tehlikeyi göze almaz ve para saklamasından başka bir Belçika ile beynelmilel kredi faaliyetini canlandırmak
şey düşünmezse istihsal mekanizmasının atalete için el ele vererek müşterek varidat membalarından
mahkûm olduğunu idrak etmesi gerektir. Bu istifade edebîlseydi, belki beynelmilel buhranın izalesi
düşünüşe göre, eğer bîr millet bütün dünyanın altınını için çok büyük bir adım atılmış olurdu. Temenni
toplamaya muvaffak olsaydı, tıpkı çok fazla edelim ki 1930‐1931‐1932 yıllarının müşkül
müvellidülhumuza içinde mahvolan insan vücudu gibi merhalelerini atlatan beşeriyet çok yakında hepimizin
çabucak boğulurdu. Dünyanın bütün altınını saklayan samimiyette dilediği terakkiye doğru tekrar
bu millet nihayet dışardan kendi yaşamasına yükselmeye başlasın.
Liyej: Birinci Kânun 1931
M. L. Gérard
dan Türkçeye çeviren
Zeybekoğlu Zeki
"Temür Bek"in İslamiyet'e Bakışı
Profesör Zeki Velidi Bey tarafından Darülfünunda 18.1.1932'de verilen ders
"Temür'ün Şehrisebz (Keş)de Şeyh Şemseddin Külâl"in çok karakteristik bir keyfiyettir. Yani şeyhin yanında
mezarı üzerinde yaptırdığı türbe etrafında, Temür'ün kendisini ona mürit sayan Temür gömülecekti. Ve
kendisi, oğulları ve maiyetindeki beyler kendi kendi büyüklüğüne uygun türbe yaptırıyordu. Sonra
mansıplarına göre yer almışlardı. Bu, Temür ve Temür'ün türbesi etrafında herkes dünyadaki
maiyetinin islâm mukaddesatına İslâmiyet'ten önceki hayatlarında bu cihangirin maiyetinde haiz oldukları
akideler gözlüğüyle baktıklarını göstermek itibarıyla rütbelere göre yer alıp öyle türbe yaptıracaklardı. Bu
www.atsizcilar.com
Sayı: 13 ATSIZ MECMUA Sayfa: 6
usuldeki askeri esasta alınan yer o zamanın gir"in ruhuna sarfolunduğunu söylüyor. Cihangir'in
Türkçe'sinde "mürçel" adım almıştır. Şehirlerin ve "türbesinden de ayrıca bahsediyor.
Kalelerin müdafaası sırasında her beyin müdafaa
edeceği kısım veya savaşta cephenin ayrı ayrı beylere Temür, Şamanizm ve eski Türk‐Moğol ananelerinin
taksim olunan parçalan da mürçel tesmiye olunuyor. kuvvetle tesirinde bulunmuştur. Bu, hayatının
Yani müstakbel hayat Temür'ün zamanında Şamanî başlarında daha açık görülüyor. Onun "Emîr Caku
bir zihniyetle tasavvur olunmuş ve dünyada işgal Barlas"la beraber Yasavurlularının emîri "Hızır Bey"e
olunan tertibatla geçirileceği zannolunmustur. karşı "Ak Yar" mevkiinde savaştığı zaman Arduvan
Temür'ün babası "Torağay Bey"in mezarı bugün Bahşı adında bir beyini kaybettiği söyleniyor. Bu emîr
"Künbed‐i Seyyidân" adını taşıyor. "Seyyidân" hakkında "beylerin büyüklerindendi" deniliyor ve
denilmesinin sebebi, Temür'ün ölümünden ölümü mühim'bir hâdise olarak zikrolunuyor. Sonra
sonra."Seyit Bereke"nin Endhoy'dan getirilerek Temür'ün bütün ilk seferlerinde daima yanında
gömülmesi olduğu gibi, Torağay'ın yanına da bulunan ve Temür'e tesir eden bir şahsiyet sıfatıyla
seyitlerin gömülmüş olmasıdır. Bugün Torağay'ın Devletşah Bahşı Uygur zikrolunuyor. O daha 1366
Kubbesi altında üç seyidin mezarı bulunmaktadır. Bu seferlerinde Temür'ün yanında idi. 1370'te, "Emîr
türbenin garp tarafında "Kök Kümbet" dedikleri büyük Hüseyin"in ortadan kaldırılması zaruretini ısrarla
bir bina vardır. Bu, Şahruh tarafından bina edilmiştir söyleyen bu Devletşah Bahşı ile Emîr Caku olmuştur.
ve galiba orada annesi Tağay Türkân Ağa da Temür'ün ilk seferlerinde bir de Turumçı Bahşı ve
gömülüdür. 1014'te Şehrisebze'deki bu büyük Türk Çete beyleriyle Türkistan'ın şimal taraflarında olan
sanat abidelerini ziyaret etmiş ve kitabelerini de çarpışmalarında Temür'ün has kâtibi sıfatıyla Yol
yazmıştım. Şimdi maalesef elimde yoktur. Ve bu Kutluğ Bahşı zikrolunuyor ki Temür ona Cetelilerle
türbeler hâlâ kimse tarafından tavsif olunmamıştır. sulh müzakeresini havale etmiştir. Temür'ün sonraki
Gayet süslü büyük binalardır. Temür orada kendisi seferlerinde beylerden "bahşı" adını taşıyan Altun
için yaptırdığı türbede Anadolu ve İran seferinden Bahşı, idi Berdi Bahşı Özbek ve Edgü Çakar Bahşı
dönüşünde birkaç gün ikamet etmiş ve binanın nasıl Uygur zîkrolunuyorlar. "Bahşı" Temür'ün zamanında
yapılması icap ettiği hakkında mühendislere talimat Türk usulünde âlîm, Türkçe yazan kâtip ve Türk âdet
vermiştir. Bunu Clavijo (Klaviço) söylüyor. Klaviço bu ve ananelerini bilen kimseye deniliyordu, icabında
türbeyi "Büyük Mesçit" tesmiye ediyor ve fevkalâde Türk Şamanî veya yarı Şamanî âyinlerini de bunlar
süslü olduğunu söylüyor. Temür bunun kapısını idare etmiş olsa gerektir. Babur Mirza Taşkent hanı
beğenmemiş, küçük görerek daha büyük yapılmasını "Sultan Mahmut Han"ın ordusunda yapılan böyle bir
emretmiştir. Klaviço geldiği zaman o emre göre âyine iştirak etmiş ve âyini idare edeni "bir Moğol"
yeniden yapıyorlardı. Bu gibi süslü büyük türbe ve diyerek geçmiştir (S. 123). Tabiî o da bir bahşıydı.
mezarlar Temür zamanında bazen hükümet konağı Şüphesiz hakikî Şarmanîlerin imamları ayrıydı. Onlara
yahut otel işini görmüştür. Şehri‐sebz'den geçtiğinde Kam deniliyordu. Bahşılar bazen budist de olabilirler.
Temür müstakbelen gömüleceğini sandığı bu türbede Nasıl ki islâm olan bahışları da biliyoruz. "Ali Şîr
durduğu gibi İspanya elçilerini de oraya indirmişler ve Nevayî"nin büyük babası bir müslüman Uygur
kendilerine orada ziyafet ver "Torağay"ın mezarı bahşıydu. Hülâsa "bahşı" Şamanîlerin di‐
üzerinde her gün 20 koyun kesilip kendisinin ve
torunu "Cihan‐
www.atsizcilar.com
Sayı: 13 ATSIZ MECMUA Sayfa: 7
nî rehberi olmaktan ziyade Türk milli annelerinin ve Temür'e tesir etmiştir fakat Temür ömrünün sonuna
Türk irfan ve medeniyetinin hâmili demektir. İbn kadar eski ananelere sadık kalmış ve İslâmiyet'i, İslâm
Arabşâh, Temür'ünn ya‐nındaki usta hakkaklerin ileri mukaddesatını kendi Türk ve Moğol türecîliği
geleni sıfatıyla "Altun" adında birisinden bahseder (S. bakımından anlamıştır. Temür "Türe"ye pek fazla,
222) ki yeşim (Kaş taşı) ve akik üterine acayip şeyler ehemmiyet vermiştir.
nakşedermiş. İhtimal yukarıda zikri geçen Altun Bahşı
budur. Zamanımıza erişen en güzel Uygur hüsnühattı ***
örnekleri Temür ve oğulları zamanında bahşılar
tarafından yazılmıştır. Bugün Türkistan'da bahşı tabiri Bu bilhassa orduda görülmüştür. İbn Arabşah (S. 230)
Özbek ve Türkmenler'de Türk destanlarını ve halk diyor ki; "Temür'ün ordusunu teşkil eden Türkler
hikemiyatını iyi bilen ve Şamanî âyinleri yapanlara, arasında putperestler, ateşe tapan mecusiler, sahir ve
Kırgız ve Kazaklarda ise (bunlarda baksı telâffuz kâhinler, putlarını kendileriyle beraber taşıyan
olunur) ancak Şamanî âyinleri yapan ve o âyinlerle müşrikler vardı. Kâhinler Temür'ün askerini harpte
hastaları tedavi eden kimselere denir. Kazak teşçi ediyorlardı. Temür'ün askerleri ölü hayvan etini
baksılarının söylediği şiirler sanatça yüksek olmakla yer, boğazlanmış yahut boğulup olmuş olmasına
temayüz etmiyor. O daha çok cinlerle iş görür ve garip bakmazlardı. Aralarında koyunun kürek kemiğine
şiirlerinin de insanlardan çok cinlere uygun geldiğine bakıp âlemin ahvalinden, istikbalden haber verenler
itikat olunur. Vezinleri o kadar düzgün değildir. Temür vardı ve gayet doğru söylerlerdi. Aralarında hayvan
zamanında bahşıların böyle halis Şamanî dini rehberi isimleriyle maruf Türk takvimi kullanılır". İbn
oldukları görülmüyor. Onlara böyle Şamanî âyinleriyle Arabşah'a göre Temür için Çingiz Yasası İslâmlar için
hastaları iyi etmek işinin havale olunduğuna dair bir fıkıh gibi idi. Belki de Temür ve Çağataylar Çingiz
kayıt da görülmedi. Bununla beraber onlar tabiplerle Yasasını şeriate tercih ediyorlardı. İbn Tengri Berdi
birlikte zikrolunuyorlar. Fakat tabipten de ayrıdırlar. diyor: Diğer Türkler ve Çağalaylar gibi Temür de bütün
Bahşılığın eski ve son zamanlarda müşterek olan işlerinde Çingiz Han'ın yasasına itimat ederdi ki buna
hususiyeti varsa o da bahşıların eski bahşılar türe diyorlar. Türe Moğolca mezhep demektir. Temür
sülâlesine mensup olmalarıdır. Yani bahşıların bu türeyi bilmekle zamanında nazirsizdi"
babaları da bahşı olur. Şimdiki Kazaklardaki bahşılar
ekseriya Şamanî meczubiyetlere kapılırlar. Onlar ***
babalarının yaptıkları âyinleri yapmazlarsa manevî
ıstırap çekerler. Bahşı arasıra Şamanî âyini yapıp Temür'ün bilhassa orduda islâmiyetten çok gayri
yahut, âyine iş‐tirak edip meczubiyetle kalbindeki İslâmî Türk‐Moğol ananelerini tercih ettiği
düğümleri çözmelidir. Yoksa onun hastalanacağına şüphesizdir. Orduyu şeyh ve sofilerin tesirinden
itikat olunur. işte bu gibi bahşılar "Temür"ün bilhaasa kıskançlıkla koruduğu malûmdur. Molla Türk adında
ilk hayatında müessir olmuşlardır. Sonra gitgide İslâm bir şeyhin minareden atılarak onun müridi olan
fikrî hayat muntesipleri islâm medeniyeti
www.atsizcilar.com
Sayı: 13 ATSIZ MECMUA Sayfa: 8
bir emîrîn yasa edilerek öldürüldüğü mervidir. Buna neyd‐i Kâzerûnî"ye mürit olmalarına saik olmalarıdır
ait tafsilât, nushası Umumî Kütüphane'de Halis Efendi (Mîrhond, VI, 79. Bu tafsilât Şerefeddîn Yezdî'de
kısmında (Nu. 36‐24) bulunan Hoca Ahrar yoktur). Umumiyetle Temür kendi çocuklarını ve
menakıbında (yaprak 65 a) bulunuyor. Deniliyor ki: beylerini İran‐Tacik medeniyetinin kötü tesirlerinden
"Şeyh Molla Türk", Temür hakkında ağır lisan kullanır korumuştur. O, Sultan Ahmet Calayır ve Kara Yusuf
ve tekfir ederdi Şeyhin müridine şeyhten vazgeç, hakkında oğullarına demiştir ki: "Sultan Ahmet
yoksa öldürüleceksin dediler. O tereddüt etti. Fakat Calayır'dan emin olabilirsiniz. Çünkü onun mizacı
şeyhi ona "neden bu tereddüt? sen hiç olmazsa Tacikleşmistir. Kara Yusuf ise tehlikelidir" [1]. Irak ve
öldürülüyorsun. Ben ise minareden atılacağım" dedi. Azerbaycan'ın idaresine memur edilen oğlu
Nihayet mürit de şeyhinden ayrılmayacak oldu ve şu "Miranşah"ı sarhoşluğa alıştıran İran musiki ve
şiiri söyledi: taganni mütehassıslarını 1399'da Semerkant'tan
mahsus gönderilen beyleri vasıtasıyla astırdı
"Türkü (Molla Türkü) terketmem için başıma destere (Zaferâme, II, 213‐214). Keza Şam seferinde torunu
koysalar (başımı kesseler) kafamı terketmeye hazırım; "Sultan Hüseyin Mirza"nın sarhoşlukla düşman
fakat Türk'ü hiç bir suretle terketmem". Sonra Temür tarafına geçmesi de "bir fesatçı Tacik zümresinin
bunu öldürmüştür. İbn Arabşâh ulemadan vesvese ve yalanı" neticesi olarak gösteriliyor
Cemaleddin Ahmed el‐Hârezmi'nin, ruhi ihtiyaçlarını (Zafernâme, II, 314).
tatmin edecek irşadatta bulunması ve orduda
yedikleri haram yemeklerin günahından nasıl Temür'ün orduyu ve oğullarını mollaların, şeyhlerin
kurtulacakları hakkında samimi müracaatta bulunan tesirinden koruması; onların bilhassa Müslümanlara
iki Çağatay askeriyle ancak gizli olarak konuştuğunu, karşı şefkatten, dünyayı terkten, tevazudan filândan
bu iki askerden atlarını sorduğu zaman, onların, bahsedip askerlik ruhlarını, maneviyatını kıracak
Temür işitir de kendilerini öldürür diye söylemekten hareketlerine karşı olsa gerektir. Bu itibarla şair
îstinkâf ettiklerini ve "seni gördüğümüz için Allah'a Goethe'nin, Temür'ün ağzından mollalara hitaben
sena ederiz. Fakat bizim atımız ve hangi beye tâbi söylettiği şu parça bu Cihangir'in ruhuna çok
bulunduğumuz senî alâkadar etmesin. Belki sen bizi uygundur: Was? İhr missbilliget den kräftigen sturm
bundan sonra görmeyeceksin" dediklerini hikâye eder Des Uebermuthes, verlogne Pfaffen Hätt Allah mîch
(S. 236). bestimmt zum Wurm So hätt'er mîch als Wurm
geschaffen.
1396'da "Ömerşeyh Mirza"nın oğlu "Pir Mehmet"in
maiyetinde Fars vilâyetini idareye memur olan Emir Yani: "Ne [demek İsliyorsunuz] ? Kabına sığmayıp
Sevincek ve Devlethoca birçok işlerde kabahatli coşan kudretimin şiddetti fırtınası hoşunuza mı
görülerek Semerkand'a çağırıldılar. Muhakeme gitmiyor? Ha, siz mürai, yalancı hocalar! Eğer Allah
neticesinde Emir Sevincek kendi hesabına fütuhatta bana [ezilmeye mahkûm, zelil] kurt gibi
bulunmak için Hindistan hududuna sürüldü. [sürüklenmeyi] mukadder etmiş olaydı, beni kurt
olarak yaratırdı".
Devlethoca ise kulağı burnu kesilerek Fergana'ya
neyfolundu. Bunlara nispet edilen kahahatlardan Şair burada hocaların ve sofuların meselâ "benim
biriside Emîr Tevekkül ve Emir Kara Yusuf adındaki tevazum yahudinin zille‐
beylerin "Şeyhülislâm Cü‐
www.atsizcilar.com
Sayı: 13 ATSIZ MECMUA Sayfa: 9
lini geride bıraktı"; "insan kendisini her mahlûktan Ordu'da tarihen tespit olunan Şamani âdetlerinden
aşağı görmelidir"; "Allah'ın öldürücü kulu olmaktansa bazıları bir sefere çıkarken tuğ alaslamak (Şamanî
ölen kulu ol"; "insan ayak altındaki karı gibi mütevazı âyini yapmak), kadınların orduda ve âyinlerde iştiraki,
olmalıdır"; "insanın kurttan ne farkı var? zaten ona bir başkumandanı selâmlarken şarapla ulcalamak;
gün kurt yiyecektir" gibi hikemiyatlarına karşı isyan merasim, toy ve kurultay adabı, orduda tam Şamanî
eden kahraman cihangirin pervasız coşkun hayatını yuğ merasimi gibi şeylerdir. Bir taraftan islâm
beğenmeyenlere karşı, onu ateş püsküren birisi olarak şeyhlerine tapan Temür diğer taraftan onları
tasvir etmiştir. Temür'ün hayatından böyle öldürmüştür. İslâm azizlerinin mezarlarından yardım
kahramanca bir vak'anın, meselâ Hammer gibi birisi uman bu cihangir Şamanî âyinleriyle gömülmüştür.
tarafından Goethe'ye söylenmiş olması ve bu Zahiren zıt görülen bu keyfiyet Temür'ün çok mudil
parçanın bu suretle meydana gelmiş olması fikri hayatı için bir sistemdir...
muhtemeldir.
Arap Şiirinde Türkler
Araplar'ın büyük şairlerinden olan Hayyyûs oğlu Ebu l‐ etmiştir. Divanın takriben kırk kadar kasidesi emir el‐
Fityân Muhanımed hicrî beşinci (milâdî 11'inci) asır çüyûş (= Kumandan) Enüş Tegin Dîzberî ile vezir
ricalindendir [1]. Bunun büyük bir divanı vardır (Aşir "Yâzûrî"nin methine dairdir. Şair bunları överken
Efendi Kütüphanesi'nde 949 numarada). Şair mensup oldukları kavmi de methediyor. Bu zat
divanının büyük bir kısmını Türk büyüklerinin methine kasidelerindeki terennümlerinde, bazen methedilen
tahsis zatı, Türk kavminde olan hasletler ve meziyetlerle
yükseltiyor, bazen o zatı, Türk Milleti için bir şeref gibi
*** gösteriyor. Lâkin bu methiyelerin bazılarında "Türk"
adı zikredilerek övülen kavmin Türk olduğu tasrih
____________________ edilmiştir.
[1] Bu şairin tercümei hâli "Sibt ibn ül‐Cevzî"nin
"Mîr'at üz‐Zamân" atlı tarihinde kısaca ve "İbn ***
Xallikân'nın "Vefiyat ül‐A'yân'ında mufassalca beyan
olunmuştur. Bunların hulâsası şudur: Bu şair Şam'ın Diğer basılarında ise, bu kavmin Türk olması,
büyük ve meşhur şairlerindendi. Bu zat padişahlara ve kasidenin Türk kumandan veya Türk vezire ait
büyüklere mülâki oldu. Onları methederek caizelerine olmasından anlaşılıyor. Divandaki kasideler epey uzun
nail oldu. 394 sefer ayının sonunda (Kânunuevvel olmakla beraber son derece selistir. Bilhassa, Türk
1003) Dımaşk'ta doğup 472 Şabanı'nda (1080, 27 büyüklerine ait methiyelerde selâset daha çok
Kânunusani ‐ 25 Şubat) Halep'te ölmüştür. İbn Hayyûs barizdir. İnsan bunları okurken, Türklerin methi
Şevvali'nde (1072) Haleb'e gelerek son ömrünü orada hakkında olan şiirin, şaire daha kolaylıkla inkıyat
geçirmiş ve Merdâs Oğulları'na nail azamet ederek ettiğini, şairin coşarak kendisini zaptedememiş
haklarında parlak kasideler söylemiş ve onlar olduğunu hisseder gibi oluyor. Şair kendisi de bu
sayesinde büyük servete nail olmuştur. hususu bazı methiyelerinde zikrediyor:
www.atsizcilar.com
Sayı: 13 ATSIZ MECMUA Sayfa: 10
Yapmayacağım ya, bilfarz senden başkasını
methetmek için kalem yürütecek olsaydım (kalemim)
yürümezdi.
Yahut senden başkasının denizine dalacak olsaydım
bu seçme incileri çıkaramazdım diyor; buradaki
makalelerimizde, mezkûr divandaki methiyelerden,
önce "Türk" adı zikredilen parçaları, sonra da bu isim 2‐ Tercüme
zikredilmedigi hâlde Türk kavmine ait olan parçaları
sırasıyla neşredeceğiz. 2‐ Öyle talihlidir kî, güç şeylere yöneldiğî (= teveccüh
ettiği) zaman onları kolaylaştıran cehdü ikdamı, o
1‐ Metin talihine eştir (o talihi teşyi eder).
3‐ İşte şeref budur. Baba(nın toprağı)na yemin olsun
ki nesli asil unsuru kerîm olmayanlar o şerefi ihraz
edemezler.
4‐ Türkler'de insanlardan bir kısımdır. Ancak onlar en
kuvvetli ve muharebede kırılması en güç olanlardır.
5‐ "Neba" "şiryan" gibidir. Şu kadar ki berikisi çukur ve
alçak yerde, öteki dağ tepesinde yetişir [1].
1‐ Muzaffer faziletlerle dirayet asalet ve zikricemîl ile 6‐ Senin eşini ariyan kimse maksadına nail olur. Lâkin
muzaffer olarak yaratılmıştır. Ülker yıldızıyla arz bir araya geldiği zaman...
Kıvameddin
Benderî Makamı
Atsız Mecmuanın 10'uncu sayısındaki "Kayıkçı Kul mecbur kalırız; yani, "benderi makamı" sözünün
Mustafa ve Genç Osman" makalesinde, Prof. "bender üslûbu" manasına geldiği anlaşılır.
Köprülüzade M. Fuat Bey, şu satırları yazıyor: "Ali Rıza
Bey Cenup'ta Türkmen Oymakları atlı eserinde Genç Bender tabiri ise, birçok milletlerin
Osman türkülerinin Benderî denilen bir makamda ____________________
okunduğunu kaydediyor [S. 14]. Başka hiç bir yerde [1] Neba, şevhat, şiryan aynı cinsten a‐ğaçlar olup
adına tesadüf etmediğim bu makamın musiki aralarında derece farkı vardır. Neba bu cins ağacın
noktasından tetkiki çok mühim olacaktır." dağ tepesinde yetişeni olup en kıymetlisidir. Şevhat
ise yamaçta yetişeni olup evvelkinden aşağı kıymette‐
Filhakika, klâsik şark musikisi makamları arasında bu dir. Şiryan ise dağın dibinde, alçak yerlerde yetişeni
isimde bir nevi mevcut olmadığına göre, buradaki olup en aşağısıdır. Yay yapmak için Araplara göre
mekanı tabirinin "ağız, üslûp" manasında kullanılan neba değerinde başka hiç bir ağaç yoktur. Bu ağaç
mecazî bir vasıf olduğunu kabule Arap edebiyatının bir mevzuu hâlini almıştır.
www.atsizcilar.com
Sayı: 13 ATSIZ MECMUA Sayfa: 11
musiki lügatlerinde muhtelif neviden musiki aletlerini Türkmenleri de biliyor ve buna dair masallar
ifade eden az çok farklı telâffuz şekilleri ile kayıtlıdır. anlatıyorlar. Bu efsanelerden birine göre, "eski
zamanda Eflâtun isminde âkil bir adam vardı. Yine o
Bandar, bender, bendeyr, Cezayir'de bîr nevi devirde bir de Kaknoskuşu (ebülhevil) vardı. Bu kuşun
vurularak çalınan çalgıdır: eski İspanya Arapları kanatları oynadıkça tüylerinden güzel bir ses çıkardı.
nezdinde aynı kelimeler Pandero da dahil olduğu İşte Eflâtun bu seslere göre Dutar tanburasını
hâlde yine bir nevi tef idi... meydana getirdi." (Viktor Belayef) [1]. Tanburaya,
filhakika, en kadim Mısır ve Asuriye kabartmalarında
Bandola, bandurria, bandurra, bandurka. bandurrüha da rastgeliriz.
gibi kelimeler ise, az yok farklı şekillerde, fakat
esasları müşterek bir nevi kitaraya alem olarak Burhanı — Katı'ın "denbere" maddesinde tanburun
İspanya yarımadası ahalisince kullanılırlar. Bu aletler, aslı koyun kuyruğu manasına gelen "denbebere"
şimdiki şekilleriyle moderndir. Ukrayna kopzarları‐nın tabiri ile izah ettiğine ayrıca dikkati celbedelim.
"kopuz"larına da — benzeyişleri dolayı‐sıyla — bu Tanburanın gövdesi koyun kuyruğuna benzermiş..
isim verilir olmuştu. Fakat, en eski bandura çalgısı
bunlar değildir. Mesele tamik edilmeli, Arabi ve Farsi mehazler de
aranmalıdır.
***
Tanbura üslûbu ile, uzun havalara zıt olan kesik ve
Curt Sachs'a göre; Lidyalıların iki telli bir nevi saplı ritmik icralar kastedilmiş olsa gerek. Filhakika Genç
saza verdikleri Föndur kelimesi, bütün bu tabirlerin, Osman türküleri tetkik olunmalıdır.
tanburaya Yunanlıların verdikleri Pandura ismi ile
Ermenilerin verdikleri Pandir isminin ve hatta bizzat Kösemihal Zade
tamburanın aslıdır; müverrihler, Asurilere ait 3 telli bir Mahmut Ragıp
panduradan da bahsederler. İşte Anadolu'nun Cenup
Türkmen oymaklarının kullandıkları Bender. kelimesi Hamiş — Arayıcılara hatırlatılacak bîr nokta daha var:
tanbura manasına gelen bu kadim şekil olup, benderî son defa yapılan tetkikler neticesinde Rusya
makamının tanbura üslûbu manasında kullanıldığı Türkmenlerinin dutar denilen iki telli tanburalarında
anlaşılır. eski kilisenin orgunun denilen iki sesli musikilerine
benzer bir üslûpta çalındığı anlaşılmıştır. Bu havalide
Bender kelimesinin Anadolu Türkmenleri arasında hüküm süren Nasturîliğin menşei Urfa şehrimiz
el'an yaşadığını ilk haber veren folklorcu Ali Rıza Bey olduğuna göre, acaba, memleketimiz cenup
oluyor; bize, başka yerlerde de kelimeyi tahkik Türkmenlerinin benden üslûbu de böyle bir şey mi
cesaretini ve fikrini veriyor. idi? aramalı.
Mamafih, şunu da unutmayalım ki, Türkler kadim M. R.
Anadolu sazlarını — ve bu meyanda bender (yani
tanbur)u — garba muhaceretleri asırlarından çok ____________________
evvel alıp kullanmışlar‐dır. Tanburun yunanı menşeini [1] Şark telifleri erganonun icadını da Eflâtuna isnat
Asya ederler ki, bu da Asya Türkmenlerince ilk Hırıstıyanlık
asırlarında tanınmıştı.
Fehmi Ragıp
www.atsizcilar.com
Sayı: 13 ATSIZ MECMUA Sayfa: 12
Demirci – Oğlu
17'nci Asır Sazşairlerinden
Evliya Çelebi, seyyahatnamesinde kendi devrindeki Sarpdır Bağdat eteği
sazşairlerinden bahsederken; Demiroğlu, Köroğlu, İçi erenler yatağı
Gedamuslu, Kara Fazlı, Kâtibi, Kayıkçı Mustafa... Sultan Murad'ın otağı
îlâ..gibi isimler sayar. Ve bunların çaldıkları Çöğür atlı Kurulur Bağdat üstüne
sazın umumiyetle Yeniçeri ocaklarına mahsus bir saz
olduğunu kaydederek sazşairlerimizin ekseriyetle bu İcelüm Şatın suyunu
ocaklarda yetiştiklerini ima eder [1]. Bildük Şahının soyunu
Sultan Murad'ın tuğunu
Evliya Çelebi'nin birer birer isimlerini saydığı ve Dikelüm Bağdat üstüne
ekserisi müteaddit eserleriyle malûm olan bu şairler
arasında ismi geçen Demiroğlu'nun henüz şiirlerine Alurlar elden komazlar [1]
tesadüf edilmemiştir. Üstünde Han var demezler
Ulu toplar Balyemezler
Yalnız meşhur Köroğlu destanında kahraman Atulur Bağdat üstüne
Köroğlu'nun arkadaşı olan bir Demirci‐Oğlu vardır.
Fakat bu şahsın ismini taşıyan şiirlerin hakikaten Çalın vezirin borusun
Demirci Oğlu mahlâslı bir şaire ait olduğuna Dostu gafil koman girsin
hükmedilemez. Koyverin asker yürüsün
........Bağdat üstüne
***
Demirci‐Oğlu sözün hakdır
Destanlarda müteaddit halk şairleri tarafından Hiç sözünde hilaf yokdur
terennüm edilen şiirlerin daima destan Osmani'de gayret çokdur
kahramanlarının isimlerini taşıdıkları bir hakikattir. Kırılır Bağdat üstüne
Bu itibarla Evliya Çelebi'nin Kayıkçı Kul Mustafa ve Netice itibarıyla XVII'nci asırda yaşadığı muhakkak
Kâtibi gibi XVII'nci asrın büyük halkşairleriyle bir arada olan ve büyük bir ihtimalle mahlesini Köroğlu
hatta en başta zikrettiği bu Demiroğlunun nasıl bir destanının Demiroğlu'nundan almış bulunan bu
şair olduğu; ne gibi şiirleri bulunduğu şayanı tetkik bir kudretli şairin Evliya Çelebi'deki Demircioğlu olması
meseledir. ve devrinde büyük bir şöhret sahibi bulunması tahmin
edilebilir. XVII'nci asır gibi Halk edebiyatımızın her
Eski bir mecmuada Demirci‐Oğlu namında bir şairin sahasındaki çok geniş bîr faaliyet asrında yetişen
IV'üncü Murad'ın Bağdat seferi esnasında yazılmış Demirci‐Oğlu'nun şu şiirini neşrederek bu velutdevrin
güzel bir destanına tesadüf ettim. mirasları arasına bir parça daha ilâve etmeyi faydasız
bulmadım.
Filhakika, klâsik şark musikisi makamları arasında bu
isimde bir nevi mevcut olmadığına göre, buradaki Nihat Sami
makam tabirinin "ağız, üslûp" manasında kulla‐ Edirne Erkek Muallim Mektebi'nde
Edebiyat muallimi
____________________
[1] Evliya çelebi Seyyatnamesi, c. 1, S: 638‐639
www.atsizcilar.com
Sayı: 13 ATSIZ MECMUA Sayfa: 13
Türkiye'de Elektrik
Türkiye'de 37'si şirketler, 26'sı şahıslar ve 34'ü de bir nispetinde istihsal sanayii için çalışıyor. Beşte
belediyeler ve vilâyetler hususî idareleri tarafından dördü de tenvirat yani istihlâk lüksü olarak
isletilmekte olan 97 elektrik fabrikası vardır. harcanıyor. Bu fabrikaların tenvirat için elektrik
Bunlardan ancak 13 tanesi su ve buharla işlemektedir. sattıkları müşteri yekûnu 756‐84 kişidir. Şüphesiz ki
Diğerleri motorludur. Yani hariçten ithal edilecek bu müşteriler de şehirlerde oturan memurlarla diğer
yanıcı maddelerle çalışmaktadır. Bu nokta çok müstehliklerdir. Su hâlde bugün Türkiye'de elektrik,
mühimdir. lüks ve süs hâlinde bir istihlak unsurudur.
Türkiye deyince ilk hatıra gelen Anadolu'dur. Anadolu Türkiye nüfusu içinde ancak 75 bin kişi tenviratta
ise şarka doğru gittikçe daha ziyade yükselen bîr elektrik kullanan müşterilerdir ki, takriben
yayladır. Bu yaylanın merkezinden sahillere ve cenup nüfusumuzun iki yüzde biri demektir. Halbuki bu
hudutlarına doğru birçok nehirler akar. Hemen hepsi miktar müstehlikin bir senede elektrik tenviratı için
bu itibarla da muharrik kuvvetler istihsaline verdikleri para da 1931'deki bütçemizin takriben kırk
elverişlirir. fakat yukardaki rakkamlar, bu tabii beşte biridir. Aradaki farklar sarih ve beliğdir. Bugün
kuvvetlerden istifade edemediğimizi gösteriyor. Türkiye'de bir ekalliyet kütlenin menafii hilâfına ve
onun zararına bir lüks hâlinde elektrik tenviratı
Artık bu asırda ve bu zamanda iptidaî işletme yapmaktadır.
tesisatından sarfınazar birde yanıcı maddeleri
hariçten gelen bir elektrik sanayiinin gerek memleket İste istihsal sanayiini elektriklemeden kendi keyfi ve
iktisadiyatında ve gerekse memleket müdafaasında zevki için elektrik İstihlak eden bir memlekek en hafif
kıymetli ve devamlı bir rolü olabileceğini kabul etmek manasıyla müsriftir.
safdilliktir.
Türkiye'de elektrik her şeyden önce istihsali, nakliyatı
Kaldı ki, mevcut fabrikaların umum sermayesi ancak organize edecek, sonra memleket müdafaasına uygun
11.907.327 lira yani yuvarlak hesapla 12 milyon ve faydalı bir şekilde millî müdafaayı organize edecek
Liradır. Bu sermaye yekûnu ile işleyen muhtelif ondan sonra da bu memleketin efendisi olan
fabrikaların bir senelik varidatı 5.375.314 lira, bir köylünün insanlık ihtiyaç ve hakkı olarak köyleri
senelik sarfiyatları da 4.475.363 liradır. Yani birçokları aydınlatacak ve nihayet şehirlere sıra gelecektir.
yeni tesisat yapmış ve yapmakta bulunmuş olmalarına Bugünkü şekli ve hâli ile Türkiye'deki elektrik
rağmen bir sene zarfında bir milyondan fazla temettü fabrikaları memlekete zararlı bir şekilde tesis edilmiş
temin ettikleri aşikârdır. Fakat bu sermaye ne yolda bulunmakta ve ancak beşte bir nispetinde faydalı iş
çalışmakta ve bu temettüü ne suretle temin çıkarmaktadır. Üst tarafı 75 bin müşterinin konforu
etmektedir?... hesabına ve memleketin umumî hayat şartlarıyla alay
eden bir israf halindedir.
Yine bu. fabrikalar varidat listeleri yekûnundan
anlıyoruz ki bu fabrikaların kuvvei muharrike yani Türkiye'de elektrik istihsalâtını memlekete faydalı bir
işletici elektrik satışından elde ettikleri varidat yekûnu şekilde uyandırmak, canlandırmak ve organize etmek
1.407.743 liüradır. Umum varidatın takriben beşte biri lâzımdır.
demektir. Demek ki bu fabrikalar ancak beşte
Aksi takdirde bugünkü şekli ile müsrif ve zararlı bir
lüksten başka bir şey değildir.
Fehmi Ragıp
www.atsizcilar.com
Sayı: 13 ATSIZ MECMUA Sayfa: 14
Feragat
Seni bizde görmeyenlere armağan ediyorum
Seni biz omuzlarımızda hareli ve nakışlı bir pelerin gibi leriyle can vermeye lâyık birer yılandır.
gösteriş için taşımıyoruz. Sen bizim yakamıza
sonradan takılma yaldızlı bir rozet, göğsümüze gurur EY; vatanımın en ücra köşelerinde, şehirlerden daha
ve iftihar veren bir madalya değilsin.. uzak yerlerde, daha vakur bir imanla, daha asil bir
gururla yanan "Feragat Ocağı"; ufak bir muvaffakiyeti
Sen bize mahrumiyet ve ıstırap seslerinin hicranlı, yaygara ile bir muzafferiyete çıkaran şahsi emel ve
elemli demlerinde, rahmi maderden hayat denen bu mevki budalaları sana sahip çıkmak için salonlarda
mücadele sahnesine atıldığımız gün zayıf bedenimize bağırıyorlar...
sarılan çul ve çuval parçalarının elyafından geçmiş asil
bir duygusun... Onlar, Sakarya'ya dökülen isimsiz kahramanların kızıl
kanlarından, İnönü'de can veren şehitlerin muazzez,
Seni biz: Boğazın mor sularına göğüs veren lekesiz ruhundan, Menemen'de irticaya yumruk
Çanakkkale sırtlarının dik bir yamacının eteklerinden, kaldıran Kubilay'ın yüksek imanından utansınlar...
uzak ufukların pembe, mor lekelerine gülümseyen
şehitlerin mezar taşlarında gördük.... Ve nihayet Anadolu'nun kalbinden fışkıran (Ey
yükselen yeni nesil istikbal sizsiniz) diyen sesin vatanı
Seni biz: Afyon tepelerinden son bir hızla hareket saran sıcak ahenginden, vakur celâdetinden
eden, imanı ateşli kafilenin gök kubbede akisler yapan titresinler.
gulgulesinde, bir sabah güneşinin kınalı saçlarıyla
birlikte İzmir'e giren süvari alayının Halka pınar ***
önlerinde can veren şehitlerinin mütevazi abidesinde
gördük. Feragat sen daima, daima öndesin...
En büyüklerin ve en küçüklerin kalplerinde şahlanan
Seni biz: Dumlupınar tepelerinin göğsünden, bütün bir iman kudretisin, bugün alevin bütün vatanı
cihana, bütün tarihe iman, mefkure ve fedakârlık sarıyor.. Sen öyle bir ırmaksın ki, ruhları Niyagara
lemaları serpen bir yıldız parlaklığıyla görüyoyoruz. uğultusuyla değil Sakarya sükûnuyla, sarıyorsun...
Seni biz: İstiklâl kavgasından dönen Mehmetçiğin Seni bize riyakârlığın, nezakete bürünen sesi içinde
orağı elinde yaygaraya boğulmayan asil sükûtunda, tekrara geliyorlar. Onlara kabalığın asaletiyie
ihtiyar ninelerin sevinçten akan göz yaşlarında, haykırıyoruz. Biz bu yolda aç kalsak da mefkure
nişanlıların atsız kahramanlarının arkasından çektikleri çanağından içtiğimiz iman şerbetiyle gıdalanır ve
ıstırapların haklı tevekkülünde görüyoruz... yürürüz diyoruz... Değil mi ki sen bizim kalbimizin
darabanı damarlarımızın kızıl kanısın..
Seni bizde görmeyenler göz bebeklerimizde yanarı
mefkure ocağından ısınmayanlardır. Bugün vatanın ufuklarını buhran sardı diyorlar, inan ki
bu, seni ihmalimizden seni bir an, şahsî zevklerimize
Bizim ruhumuzu dolduran ne madde ihtirası ne feda edişimizden doğdu.
debdebe tahassürü, ne de ihtişam arzusudur.
Analar, babalar, kızlar, kardeşler, şahsî emelden
Şahsi emel ve arzu birlik önünde, mefkure karşısında zevkten, eğlenceden, ifrattan nefret edelim.
ayaklarımızın tekme‐ Birbirimize uzanan kollarımızla önü‐
www.atsizcilar.com
Sayı: 13 ATSIZ MECMUA Sayfa: 15
müzde gidecek olan feragat bayrağının yakıcı renginin Onları hatırlayalım. Ve hep bir ağızdan Afyon
arkasından koşalım. Savaş günüdür. sırtlarında Allah Allah diye hücuma kalkan
Mehmetçiklerin gök gürültüsünü andıran
Bir an atsız kahramanları, köydeki Kezibanları Alileri tannaniyetiye haykıralım...
Velileri düşünelim..
Feragatkâr daima feragatkâr olalım...
Reşat Oğuz
Melâmîlik ‐ Hamzavîlik ve Bâtınîlikte Mütekabil Tedahüller
XIII'üncü asırdan XVI'ncı asır sonlarına kadar Menşeini Horasan melâmetîlerinden alan
Türkiye'de bâtınî zümrelerin birbirine büyük bir kalenderîlikle, onun bir şubesi sayabileceğimiz
benzeyiş gösterdiklerini, hatta gerek kıyafet ve gerek haydarîlik ve yine bu bâtınî zümrelerden alan abdallık
itikat bakımından bu zümrelerin ancak pek az farkları ve babaîlik arasında bu asırlarda pek büyük ayniyet ve
bulunduğunu görüyoruz. Bu zümrelerin hemen hepsi tedahüller vardır. Köprülüzade Fuat Bey, ilk tarihi
Şiî‐bâtınî temayüllerde müttehittir. Yeseviyye ve membalarla menkahenâmelerde sık sık tesadüf edilen
Melâmetiyye dervişlerinin, Selçukîlerin ilk "Horasan Erenleri" terkibinin, Horasan'dan gelen
akınlarından itibaren Horasan, Hârezm ve Orta dervişleri bildirmekten ziyade "Melâmetiyye"
Asya'dan Anadolu'ya geldikleri ve Anadolu mesleğinde bulunan dervişleri bildirmekte olduğunu
şehirlerinde medrese ve ulemanın tesiriyle gittikçe söylüyor [1].
takarrür eden sünnî Müslümanlıkla beraber Arap ve
bilhassa Acem edebiyatına vakıf sofilerin otoritesine "Mevlânâ"nın türbesinde bile altı merkat, Horasan
mukabil, Türkmen boyları arasında sazlarıyla, garip Erenlerine aittir. Mevlevîlik gibi daha ilk
kifayetleri ve kerametlerîyle eski anane ve akideleri zamanlarından itibaren Çelebi Hüsâmeddîn, Sultan
İslâmî bir şekilde yaşatan babaların, dedelerin Veled, Ulu Arif Çelebi gibi nüfuzlu kimselerin tesiriyle
mevcudiyeti malûmdur[1]. Bununla beraber şurası da kendine mahsus bir edebiyat ve musikiye, âyin ve
unutulmamalıdır ki, şehirlerde emir ve hükümdarların erkâna malik mühim bir tarikat bile kalenderiliğin
himayesi altında yaşayan ve daha ziyade Acem harsını tesirinde kalmıştır. Mevlevîlikte kalenderîlik
benimsemiş bulunan sofilerin akideleri de, bu temayülü, hassatan Sultan‐ı Dîvânî veya Sultân‐ı
babaların akidelerinden pek farklı değildir. Dîvâne Sima'i Mehmed (936) ile dervişlerinde ve
Yûsuf‐ı Sîne çak" (953)te pek barizdir. "Sefîne‐i
____________________ Mevleviyye" ve onu mehaz edinen Esrar Tezkeresi,
[1] Eski Türk ananelerinin tarikatlere tesiri hakkında Simâ'î Mehmed'in lâübâliyane ahvaliyle kalenderîler
Köprûlüzade Fuat Beyin "İnfluence du Chamanisme gibi çar ‐ darb olmayı kabul ettiğini, bektaşılarla
Turco‐Mongol sur les Ordres Mystiques Musulmans" fevkalâde dost olduğunu, kendisine biat edenleri car‐
adındaki eseriyle "Anadolu'da İslâmiyet" makalesine darb traş ettirdiğini yazıyor [2]. Bu.
(Edebiyat Fakültesî Mecmuası, yıl 2, sayı 4—5, 1922)
ve "Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar"ın "tasavvuf ____________________
cereyanı" bahsine (s. 218—259), bilhassa 225‐241'inci [1] Anadolu'da islâmiyet, s. 295.
sayfaların metin ve notlarına bakınız. [2] Sefîne‐i Mevlevivye, cilt I, s. 16'dan itibaren.
Bektaşılarla münasebeti için has‐satan 23'üncü
sayfaya bakınız:
www.atsizcilar.com
Sayı: 13 ATSIZ MECMUA Sayfa: 16
zatın İbrahim Gülşenî ile de muhabbet ve muarefesini zümrelerin, bilhassa kalenderîlik ve Hurufîliğin
"Sâqıb Dede" den öğrendiğimiz gibi esasen Lâtîfî tedahülüne geçebiliriz.
Tezkeresinde de İbrahim Gülşenî'nin akidesi hakkında
herkesin bir türlü fikre sahip olduğu, fakat kendisine XV'inci asırda Anadolu'da Hacı Bayram Velî ve onun
birçok raiilhid ve ebâhînin intisap ettiği zikrediliyor [1. halifelerinden Emîr‐i Sikkîni lakabıyla meşhur Bursalı
Hülâsa bu asırlarda, bilhassa XVI'ncı asırda batinî Bıçakçı Ömer dede tarafından kurulup hicri 969'da
zümrelerin tedahülü ve bunların mazbut ve mukayyet İstanbul'da Süleymaniye'de, Dede Oğlu Yokuşu'nda
ve zahiren sünnî tarikatlere de hululü muhakkak bir birkaç dervişiyle beraber öldürülen ve Melâmûler
keyfiyettir. Müteaddit zümrelerin aralarındaki büyük tarafından "Hoca Hamza" lakabıyla anılan "Hamza
müşabeheti de "Nûr ül ‐ Hüdâ" ile Vahidî [2]nin, bu Balı" dan sonra "Hamzavî" adını alan bayrami
kitaba mehaz olan "Menâqib‐i Xvâce‐i Cihan" adındaki Melâmîliğinde de "Şiî ‐ Batınî" temayüllerini serahatle
kitabından alıyoruz. Rûm abdallarıyla Şemsîler ve görmekteyiz. Bu meslek erbabıyla müteşerri sofîlerin
kalenderilerin çar ‐ darb oldukları, Haydarilerle hiç bir vakit uyulmadıklarını "Melâmîlik ve Melâmiler"
Camiler ve Bektaşıların sakallarını tıraş ettikleri hâlde adındaki kitabımızda uzun uzadıya anlatmıştık. Müfrit
bıyıklarını tıraş etmedikleri ve bu son üç zümerenin vahdet‐i vücûd taraftarı olan bayramî Melâmileri
kulaklarına mengûş taktıkları her iki kitapta da daha ilk zamanlardan itibaren şüpheli bir nazarla
zikrediliyor [3]. Şu küçük mukaddemeden sonra görülmüş, sünnîliği temsil eden hükümet
"Melâmî ‐ Hamzavî"lerle bâtini ____________________
____________________ minde bıyık vardır, sakal yoktur (Bektaşı sırrı, cilt 1, s.
[1] Lâtifî Tezkeresi, "İbrâhîm Gülşenî" S. 53. Lâtifî 104). Esasen Hacı Bektaş tekkesindeki eski kitabelerde
tezkeresiyle (s. 48—50) Sehî tez‐keresinde (s. 63—65) Abdallık ve kalenderilik, daima Bektaşılıkla müteradif
"Ömer Rûşenî"ye de bakınız. "Ebussuûd"un fetvaları olarak zikrediliyor. Meselâ bir çeşme kitabesinde:
arasında Gülşenî ve Mevlânâ'nın Mesnevisine nazire
olarak yazdığı "Ma'nevî"ye ait fetvalar da nazarı Malqoc Balı ibn Alî Hazretleri
dikkati celbedecek mahivettedir (Mil‐let Kütüphanesi; Gaziler serdârı ü erenler serveri
ulûm‐ı şeriyyye, Nu. 80; s. 267). Hacı Bektiş Velîniin 'aşqına
[2] İstanbullu olup Lâtîfî'ye göre bir gözü kör olduğu Eyledi câri bu ayn‐i kevseri...
için '"Vahidi" tahallüs eden bu şairin "Menâqib‐i Tarihi doquz yüz altmış ikide
xvâce‐i cihan" adındaki mensur ve manzum eseri, Teşnelikde oldı Abdâlân teri
tertibi ve hatta birçok yerleri aynen alınmak üzree
"Kara‐kaş zade" (1047)nin "Nûr ül‐Hüdâ"sına mehaz Beyitleriyle binanın üstünde:
olmuştur. Hatta diyebiliriz ki "Nur ül‐Hüdâ bu kitabın
biraz mustalah bir kopyasıdır. "Menâqıb‐i Xvâce‐i
Cihan"ın lisanı daha saf, yazıldığı tarih de daha eskidir. İbaresini okuyoruz. Yine türbe kapısında; Qalender
Ayrı bir makalede bahsedeceğim bu eserin şahı Hacı Bektaş‐ Velînin
bulunmasıyla "Nur ül‐Hûdâ"nın kıymeti, bize ancak bu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
bâtınî zümrelerin, hicrî XI'inci asrın ilk yarısıba da beyitlerini okuyoruz. Keza "Balı Sultan" türbesinin iç
mevcudiyetini bildirmesinden ibaret almaktadır kapısında:
(Vahidî için Lâtifi Tezkere‐sine ve "Osmanlı
Müellifleri"ne bakınız; cilt 2; s. 475).
[3] Anlaşılıyorki Bektaşi Babalarının saka kesmemeleri
muhdestir ve her hâlde öteki tarikatler meşayihine ibaresi mevcuttur (bakınız; Hâmit Zübeyir, Hacı Bektaş
benzemek lüzumundan ileri gelmiştir. Bektaşılarda tekkesi [Türkiyat Mecmuası, II. 365— 382].
ananevi bir surette mevcut olan "Kazak Abdal"ın res‐
www.atsizcilar.com
Sayı: 13 ATSIZ MECMUA Sayfa: 17
tarafından haklarında teftişler, tenkillerle imha unduğunu, "Emîr Osman Hâşimî" (1003)nin "Nûreddin
siyaseti takip edilmişti. İlk Melâmi mümessili "Ömer Zâde" (981) ye intisap ve iltica ile başını
Dede"nin (880) müteşerri sofî "Ak Şeraseddin"le kurtarabildiğini, Sârbân Ahmed'in yerine geçen
uyuşamadığını, onun makamına geçen "Bînyâmîn‐i "Hüsâmeddîn Ankaravî"nin Ankara Hapisanesi'nde
Ayâşî‐"nin (926) Kütahya kalesine hapis, "Oğlan Şeyh öldüğünü (964), "Hamza Bey"in katlini (969), İdrîs‐i
İsmail Ma'şûqi"nin babası "Aksaraylı Pîr Alî"nin (935) Muhtefî lakabıyla meşhur ye melâmîleree "İdris Ali
hühûmet tarafından takip ve teftiş, Oğlan Şeyhin 12 Sultan, îmâm Alî ür‐Rûmî, Hoca Ali" atlarıyla anılan
dervişiyle öldürüldüğünü (935), Melâmîlerce "Ahmed "HacıAli Bey"in (1024) uzun müddet arandığım,
Sâr‐bân" adıyla anılan "Dukakin Zade Ahmed Bey"in nihayet "Beşir Ağa"nin (1073)te boğdurulması üzerine
(952) "Atâ'î"nin kavlince "meşreb‐i tevhidi gubâr‐i Hamzavîlerin tamamiyle gizlenmeye mecbur
zindiqa ile mütekeddir" bul‐ olduklarını biliyoruz.
(Bitmedi)
Konya Lisesi Edebiyat Muallimi
Abdülbaki
Darbımesel Mecmuaları Kitabiyatı
‐ 2 ‐
6—Ahmet Vefik Paşa; Müntehabat‐ı durûb‐ı emsal‐ Millî Tetebbüler Mecmuası'nın ikinci sayısında Tori
Ali Emiri kütüphanesinde bulduğum bu matbu eser Yojef "Orta Asya Türkçesi üzerine tetkikler" atlı
darbımesellerle uğraşacaklar için çok mühim bir makalesinde Ahmet Vefik Paşa'dan bahsederken "ilk
mehazdır. Eser 12X16,5 boyunda 303 sayfanın Türkçe duru bu emsal mecmuasını 1871'de Atalar
içerisinde takriben 6—7 bin darbımesel, tabir ve sözü unvanıyla o neşretmîştir ki bunda 4230 kadar
saireyi ihtiva etmektedir ki bütün bu sözler oldukça darbımesel toplamıştır" diyor. Onun, bu 1871 kaydını
ihtimamlı bîr hurufu hece tertibiyle sıralanmışlardır. nereden bulduğunu anlayamadım.
*** ***
Eserin sahibi, neşir tarihi ve nerede basıldığı hakkında 7— Necip Âsım : Millî aruz‐ Edebiyat Fakültesi sabık
ne fihristte ve ne de eserin, içerisinde hiç bir kayda Türk lisanı tarihi müderrisi Necip Âsım Bey tarafından
tesadüf edemedim. Kitapta mukaddeme ve hatimede 1329'da neşredilen bu (12 X 17 boyunda 31 sayfalık)
yoktur. risale bîr darbımesel mecmuası değildir. Müellif bu
ufak eserini, o sırada kuvvetlenen hece vezni
Diğer birkaç yerde bahusus Türkiyat enstitüsünde cereyanını müdafaa ve bu millî veznin esaslarını ve
bulduğum diğer bir nüshadaki, kayıtlara nazaran eser hususiyetlerini izah etmek için yazmıştır. Necip Asım
Ahmet Vefik Paşa'ya aittir. Bey eserinde, hece vezninin;
*** ***
Müellif kitabının nihayetine (291'inci sayfadan Armut piş — Ağzıma düş
itibaren) bir kısım daha eklemiş ve buraya yine hurufu Yaş yetmiş — İş bitmiş
hece sırasıyla her hâlde birinci kısmın basılışından
sonra elde ettiği darbımeselleri ve birinci kısmında Gibi üç hecelilerinden başlayarak: Ey aşk eri aç
bazı sözlerin tashih edilmiş şekillerini ilâve etmiştir. gözünü, yeryüzüne kıl bir naza
www.atsizcilar.com
Sayı: 13 ATSIZ MECMUA Sayfa: 18
Gör bu lâtif çiçekleri bezenüp uş geldi geçer, 9— Sadettin Nüzzet‐ Mehmet Ferit: Konya vilâyeti
halkiyat ve harsiyatı— Konya Erkek Muallim Mektebi
gibi on altı hecelilerine kadar bütün şekillerini edebiyat muallimi Sadettin Nüzbet ve ruhiyat muallimi
misalleriyle izah etmektedir. Bu misallerin ekserisini Mehmet Ferit Beylerin 1926da müştereken telif ve
manzum darbımesel ve tabirler teşkil ediyor. Birkaç Konya vilâyet matbaasında tabettirdikleri bu eser
misal: 11,5x18,5 boyunda 350 sayfayı ihtiva etmektedir.
Ağlarsa anam ağlar — Kalanı yalan ağlar Eser, Konya'nın, edebiyat sahasında yetiştirdiği
Sakla samanı — Gelir zamanı şahsiyetlerin tercümei hâllerini; Konya vilayeti dahilinde
Dert ağlatır — Aşk söyletir söylenilen manileri ninnileri, türkü, ağıt ve bilmeceleri,
dilek (hayırdua) ve ilenç (beddua)ları ve bu arada
53 Manzum darbımesel ve tabiri ihtiva etmesi itibarıyla muhtelif kitaplarda ekseriya darbımsel olarak zikredilen
bu eser darbımesel mecmuaları arasında zikre şayandır. (darbımesel, fıkra, tabir, kinaye ve tekerleme)leri ayrı
ayrı kısımlara toplayan ve bunların ne olduklarını izah
Millî aruz 1329'da Kanaat Kütüphanesi tarafından eden kıymetli bir halkiyat kitabıdır ve hakikaten iyi bir
neşredilmiştir. Müellif ilk on sayfada hece vezninin çalışma ve araştırma ile vücuda getirilmiştir.
lüzum ve ehemmiyetinden bahseden bir mukaddeme
yapmış ve mütebaki yirmi sayfada da milli vezinden ve ***
bu vezinde kullanılan takti, şekil ve kafiyelerden kısaca
bahsetmiştir. Müellifler, teracümü ahval, mani, ninni, türkü, ağıt
vesaire.. fasıllarını müteakip gelen yedinci faslı darbı
8— Hâsım Velî: Atalar sözü— Darbımeselleri ihtiva eden mesellere tahsis etmişlerdir. Bu faslın başlangıcında 4,5
kitapların hemen hemen en son tabedileni bu eserdir: sayfa süren bir mülâhaza, mukaddeme mevcuttur ki
Atalar sözü 1926 senesinde İstanbul'da Mahmut Bey müellifler burada kelâmı kibar, kaide, müteârife, vecize,
matbaasında basılmıştır. Toplayan ve bastıran "sabık hikmet, eski mesel, darbımesel gibi muhtelif isimlerle
sefaret, imamlarından Hasım Veli" Efendidir. zikredilen sözlerin mana ve mahiyetlerini kısaca izah ve
buraya darbımeselelin Arap âlimleri ve Avrupa
Kitap 11, 5x16 boyunda 55 sayfadan müteşekkildir. ansiklopedistleri tarafından yapılan tariflerini de ilâve
Müellif bir sayfalık mukaddemede "Türk lisanını tamim etınişlerdir. Bu 4,5 sayfalık mülâhazatı müteakip
etmek hars ve nesle hizmet olacağından bu niyyet‐i darbımesellere geçilmektedir. Bu kısım, 48 sayfa
hayriyeye müsteniden atalar sözünden bir miktar içerisinde 2058 darbımeseli ihtiva etmektedir ki bunların
topladığını ve eksiklerini doldurmak babında asrımız arasına mukaddemedeki tefrik fikrine rağmen maalesef
üdebasının himmetini beklediğini" anlatmakta ve darbı‐mesel olmayan sözler de karışmıştır. Bir kaç misal:
müteakiben hurufu hecâ sırasıyla darbımesellere
geçmektedir. A benim armudum, evvelden nerede idin!
Arpacı kumrusu gibi düşünür.
Eserde 700'ü geçen darbımesel ve tabirler birbirinden
tefrik edilmemiştir. Bunların 450 kadarı darbımesel, ***
kalanı da tabir ve teşbihlerden ibarettir. Darbımesellerin
sıralanmasında da intizama pek riayet edilmemiştir. Bu Eserin darbımesellerden sonra gelen kısımları sırasıyla
küçük eserin mühim ve dikkate şayan bir hususiyeti var: fıkralara. (81 fıkra), tabirlere (279 tabir), tekerleme (65
darbımesel ve tabirlerden bir kısmı şimal Türklerine teker‐
aittir. Hâsım Veli Efendi bunlardan bazılarının nerede
kullandıklarını ve ne manaya geldiklerini de izah etmiştir.
www.atsizcilar.com
Sayı: 13 ATSIZ MECMUA Sayfa: 19
leme) ve kinayelere (69) kinaye) tahsis edilmiştir. Her talebe mecmuasıdır ve her sayfasının altında bir
kısmın başlangıcında bu sözlerin mahiyeti izah darbımesel bulunmaktadır. 32 sayfalık 14 nushadan
edilmekte, tarifleri yapılmaktadır. Bu sözlerin hemen ibaret olan mecmua, koleksiyonu bu itibarla 448
ekserisine diğer mecmualarda darbımeseller arasında darbımeseli ihtiva ediyor. Bu 448 darbımeselin
tesadüf edilir. arasına bittabi bir çok tabir ve fıkralar da karışmıştır.
Bu darbımeseller her nushanın sayfalarına hurufu
10—Arkadaş Mecmuası Koleksiyonu— Eskiden hecâ tertibile taksim edilmiştir. Bütün bu darbımesel
intişar eden birçok mecmualarda sayfa nihayetlerine ve tabirler, mecmuada bu işle uğrasan zatın zevkine
birer darbımesel koymak âdeti vardı. İşte şimdi hüsnü şehadet edecek surette hemen hemen en
mevzubahsedeceğimiz mecmuada da bu güzel âdete iyilerin‐den seçilmiştir.
riayet edilerek birçok darbımeseller toplanılmıştır.
***
"Arkadaş" 5 Kânunusâni 1325'ten 15 Temmuz 1326 (Bitmedi)
tarihine kadar intişar etmiş, fakat yalnız 14 nusha
tutunabilmiş olan bir Edebiyat Zümresinden
Adnan
İktisadî Buhran ve Kredi
Bugünkü iktisadî buhran birdenbire ve habersizce lamamışlardır. Bu hadise şudur: İki senedir buhran
patlamış değildir. 1928'den itibaren baş göstermişti. içinde bulunduğumuz halde henüz iktisadî salâha
Bir asırdan fazla bir zamandan beri, vasati olarak doğru gittiğimizi gösterecek haberci deliller yoktur.
sekizer sene fasıla ile cihan iktisadiyatında buhranlar Şifayı temin edecek kuvvetler felce uğramış
olduğu görülmektedir. Netekim bundan önceki görünmektedir. Her iktisadî buhran esnasında ticari
buhran da 1920 senesinde olmuştur. Muhakkaktır ki, hareketlerde bir betâet ve istihsalda tenezzül görülür,
bu seferki buhran şimdiye kadar görülmemiş ve işlerin azalması ve tenzilâtlı satışlar dolayısiyle birçok
işitilmemiş derecede hat ve geniştir. Dünya istihsalâtı sermayeler serbest kalır ve para halinde toplanır.
% 30 dan' fazla bir mabette tenezzül etmiştir ki, Bunlar kısmen istihsal iktisadiyatından çekilmiştir.
müthiştir,Toptan satılan mal fiyatları da takriben % 50 Fakat derhal yeni işler bulamazlar ve bînnetice malî
nispetinde düşmüştür. Bu da korkunçtur. Bununla sermaye artar ve büyür. Bunların Bankalarda toplanıp
beraber, bu buhran ile bundan öncekiler iyice tetkik artması yeniden iş bulmaya çalışmalarını mucip olur
ve tahlil edilirse aralarında ancak bir derece farkı ve bu mecburiyet dolayısiyle yeniden işler açılır ve
vardır. Yoksa bugünkü buhranı cihan iktisadiyatının fealiyet başlar.
yıkılmakta olduğunu gösteran haberci hadiseler diye
kabul etmek isteyen bir sürü peygambere hak Her buhran bidayetinde umumiyetle sarsılan ve
verdirecek mahiyette değildir. Diğer bir hadise zayıflayan kredi cihazı bu buhran bidayetinde
mevcuttur kî, her memleketin iktisatçıları onu ihmal müteessir olmadı. 1929 Sonbaharında Amerikan
etmişler, fakat pratik netıceli bir çare de bu borsasındaki facia, Bankaların ve mali kuvvetlerin
www.atsizcilar.com
Sayı: 13 ATSIZ MECMUA Sayfa: 20
ittihadı ile en şiddetli iktisadi fırtınalara karşı ma ve karşılaşması da buhranın mahim ve kuvvetli
koyabilecek bir mukavemet hareketi meydana getirdi. sebeplerindendir. Yanlış bir muhakeme ile her
Şu halde iktisadî tenezzüllerden sonra kredi kendi memlekette dahilî ve haricî kredi siyasetinde
kendine artacak idi. birbirinde ayrı iki usul takip edilmesi ve "gold
exchange standard" sisteminin kabulü dolayısıyla
Fakat imkânsızlık baş gösterdi. Normal olarak harpten sonra bu altın mikyasının fevkalâde intişar ve
fiyatların fırlamasıyla nihayetlenen kredi buhranı, bu tevessü buhranın husule gelmesine meş'um bîr rol
sefer iki sene süren fiyat düşüklüğünden sonra oynamıştır.
meydana geldi. Kredi müşkülâtı sebebiyle husule
gelecek yeni ve meçhul tenezzüllerin neticesi ne Eğer bu gittikçe mütezayit bir şiddetle ilerleyen
olacağı bilinmez, iktisat siyasetinin şimdiye kadar en buhrandan kurtulmanın iktisadî imkânları varsa, o da
şayanı itimat bir rüknü olan bankalar her yerde zaafa tamamen eskimiş olan bu kredi cihazım beynelmilel
uğradılar ve hatta helak oldular. Harbin akabinde mesai iştiraki ile hep beraber çalışarak yenilmekten
büyük ve çabuk bir inkişafa mazhar olan beynelmilel ibarettir.
krediler serbestisini kaybetti. Diğer taraftan siyasî
borçlarla beraber diğer birçok âmiller de buna sebep Gold exchange Standard'ın kabulü bu cihazı
oldu. asrilestirmek için idi. Fakat bu tecrübe bu gün iflas
etmiştir. Yalnız para ve kredi arasında yapılacak bir
Vazıh bir surette görülüyor ki, millî iktisat hareketleri inkılap, cihan iktisadiyatının kurtulma ve yükselmesini
ile beynelmilel iktisadın çarpış‐ temin edecek yolları hazırlayacak ve gösterecektir.
Alman İstatistik Bürosu Reisi ve
İktisadî Tetkikat Enstitüsü Müdürü
Prof. Ernst Wagemann
Türkiyat Enstitüsünün Mühim Bir Teşebbüsü
Türkiye'nin en metodik çalışan ve en verimli nispetinde fasikül çıkarılacaktır. Türkiyat Enstitüsü
müesseselerinden biri olan Türkiyat Enstitüsü büyük müdürü Köprülüzade Fuat Bey'in riyaseti altında,
ve faydalı bir işe başlamak üzeredir. Bu büyük iş "Halk Enstitü, kısmî seferberlik yapmıştır. Bilhassa Türk
Edebiyatı Ansiklopedisi"nin neşri, olacaktır. Bu destan ve masallarının neşri, mitolojimizin zayıf
ansiklopedinin maddelerini "halk şairleri", "halk edebî olduğunu iddia edenlere en müspet cevap olacak ve
nevileri", "halk destan ve masalların mevzuları ve edebiyatımızın millî bir ruh aradığı şu sıralarda ona,
bunlardaki eşhas" "halk sazları" vesaire teşkil yeni bir hamle ve heyecan verecektir.
edecektir. Ansiklopedi üçer veya dörder şekilli
parçalar hâlinde neşr edilecek ve her yıl malî vaziyetin Ansiklopedinin ilk fasikülü matbaaya verilmiştir.
müsaadesi
K.A.
Abonelikleri biten okuyucularımızın yenilemelerini rica ederiz.
www.atsizcilar.com
Sayı: 13 ATSIZ MECMUA Sayfa: 21
Ayşe'ye Mayıs
Nasıl gün batarken yanar da anlar, içerim ateş doludur
Bir lâle açar her saz Ayşeciğim; Mayıs ayların gülüdür
Sazlarda o narin bükülüşün var, Taze bir çiçek dalıdır
Sularda o nerenin naz Ayşeciğim. Mayısta gönltim delidir.
Renginden çerağlar yakar sular yar, Yeşil bağlara göçülür
Pınarda şimşekler çakar sular var, Tatlı şaraplar içilir
Benim de içimde akar sular var, Yârim dökülüp saçılır
Seninle her mevsim yaz Ayşeciğim. Mayısta gönlüm delidir
Melil melil bakma tasan, tasamdır. Göklere karşı yatılır
Kız seni solduran bilmem ne gamdır? Dertlerimiz unutulur
Gün günden dalgınsın bak kaç akşamdır Eski sevgiler atılır
Göğsünün lalesi az Ayşeciğim. Mayısta gönlüm delidir.
Yorulsun gözlerim seni gözlerken, Uzakta kuşlar seslenir
Gezdiğin yollardan silinme erken Gönlüm genişler beslenir
Sensizlik içime çöksün giderken Yaşamaya haveslenîr
Bu ne hoş, ne derin haz Ayşeciğim, Mayısta gönlüm delidir.
Nasıl gün batarken yanar da sular, Yumuşak rüzgârlar eser
Lâleler açarsa pınarda anlar, Çemenlerde yârim gezer
Benim de içimde kanarda sular Yanılır bana gülümser
Bin lâle açar, bin saz Ayşeciğim... Mayısta gönlüm delidir.
Nihat Sami Sabahattin Ali
Yıpranmış Halılar Boz Kurt
Karyolamın önünde yıpranmış bir halının Ufuklara derinden geceler siniyordu;
Binbir ayak izi var solmuş çiçeklerinde; Enginlerde gizli yas rüzgâra iniyordu.
Solmuş çiçeklerinde... Yurdun her köşesine bu sükûn elem verdi,
Kalplere nihayetsiz hicranlı sitem verdi.
*** Her taraf kan kokuyor, harp meydanları gibi;
Ruhlara, korku girdi bu hâlin nedir dibi;
Ezilmiş, kenarları daha yıpranmış bakın Korkudan karanlığın tacı düştü başından,
Kim bilir kimler gezdi vaktiyle üzerinde?.. Denizler çalkalandı elem ve göz yaşından.
Vaktiyle üzerinde?.. Birden gökler oyuldu Gök Tanrı'nın eliyle!
Kırmızı güllerinde; ağlamış senelerin Erkek bir ses duyuldu Gök Tanrı'nın diliyle!
Her an felâket görmüş uzun macerası var; Boz kurt çıktı... Ağaçlar toprağa sarılıyor!
Uzun macerası var... Denizler ürperiyor, bulutlar yarılıyor;
Gözlerim üzerinde düşündüm derin derin
Onun da benim gibi sonsuz bir yarası var Ali Fethi
Sonsuz bir yarası var...
Galip Dolar
www.atsizcilar.com
Sayı: 13 ATSIZ MECMUA Sayfa: 22
Sazşairlerine Ait Basılmamış Parçalar [1]
Toplayan: M. Şakir
5 Bahar eyyamında öter bülbülü(n)
Gö(n)ül ister gurbet eli gezmeyi Hani yaylam, seni(n) bir gonce gülü(n)
Ve lâkin bizleri yâr eğlendirir Bi(n) dürlü râyiha qoqar sünbülü(n)
Ezelden meftun olduq gönce güle Hani yaylam hani senin şenliği(n)
Şeydâyı bülbül‐i zâr eğlendirir
Qız başına bağlanır yazma yemeni
Bülbül gibi qaldım gülşen içinde Başımızdan gitmez aşqın dumanı
Yaş döker dîdemiz irfân içinde Elvan elvan olmuş çayır çemanı
Biz hayâ ehliyiz irfan içinde Hani yaylam hani seni(n) şenliği(n)
Bizi nâmûs gayret eğlendirir
Hani senin arab atlı günleri(n)
Bir sözüm var aşikâra ('ar) söylenmez Elleri nerkisli qoç yiğitleri(n)
Hercâîdir o dildâre söylenmez Mâhım göçmüş ıssız qalmış yurdları(n)
Zencîr ile bend eylesem eğlenmez Hani yaylam hani seni(n) şenîiği(n)
«Keşfî»ye zülfünden qılı dar eğlendirir.
«Xurşid»im der bende qalmadı qarar
6 Yıqılmış çadırlar göçmüş obalar
Gö(n)lümü(n) sürüri serv‐i bülendim Oturmuş turnalar qalmamış maral
Terkin qılmazam ben bi(n) qan olursa Hani yaylam hani seni(n) şenliği(n)
Ne mümkün ayrılma çıqmadan canım
Âlemde kâinat düşman olursa 8
Ba(n)a aşqın şarabını içirdi(n)
Aşıqım cihanda varı neylerim Şimdi beni mekân tutdu(n) ey rüzgâr
Bülbülüm gülşende xârı neylerim Kimini şad edüb qonub göçürdü(n)
Daxi senden gayrı yârı neylerim Ba(n)a da muxâlif esdi(n) ey rüzgâr
Her biri âfet‐i devrân olursa
***
"Cihâdî" aşqıyla sararsın solsun
Bizi zenım eyleyen mevlâdan bulsun Ne yaman düşürdü(n) beni sevdaya ;
Olursa sevdiğim se(n) gibi olsun Ömrümü(n) hâsılı gitdi havaya
Qarşumda Yusif‐î Ken'ân olursa. Hışm edüb atarsı(n) dondan dona
Ayırdı(n) vatandan atdı(n) ey rüzgâr
7
Yaz gelince de yüzü(n) söyliyor ***
Hani yaylam hani seni(n) şenliği(n)
Boz dumanı(n) yaylaları çınlayor Ayrı dûşdüm vatanımdan elimden
Hani yaylam hani seni(n) şenliği(n) Asla pervam yoqdur benim ölümden
____________________ Bir çeşm‐i siyahım aldı(n) elimden
[1] Buşiirleri, cönklerdeki imlâsına mümkün olduğu kadar Qısmetim sıladan kesdi(n) ey ruzgâr
yakın göstermek ve bilhassa Türkçe aslından olmayan
bazı kelimelerin manası hakkında iltibasa meydan «Xurşid»im der bunda qarar eyledim
vermemek için fonetiğe yakın harflerle neşrediyoruz: "q" Eşimden dostumdan firar eyledim
harfi eski "kaf" ve parantez içindeki "n"er eski sağır Kendim gurbet elde qarâr eyledim
nundur. "x" harfi ise eskiden "noktalı ha" veya "hı" Beni öldürmek mi qasdı(n) ey rüzgâr.
dediğimiz harfe alâmettir.
(Bitmedi)
www.atsizcilar.com
Sayı: 13 ATSIZ MECMUA Sayfa: 23
Bu tarzda elde edilen sermaye sayesinde beynelmilel mevduatı bulunması ve bir hesabın iki defa ameliyata
banka, orta vadeli poliçeleri iskonto edebilir. girmesi ihtimali karşısında bu araştırmayı daha ileri
Francquin'in düşündüğü bu mekanizmayı pratik götürmemek doğru olur. Şu beş memlekette
surette nasıl işletebiliriz? banknotların gayri tabiî bir tedavülü var. Bu da para
saklamanın gayri tabiî oluşundan ileri geliyor. Bu
Küflü sermayeler: Her şeyden önce paranın nerden banknot tedavülüne birkaç haftadan beri külçe ve
bulunacağını araştırmak lâzımdır. Para elimizin para hâlinde altın almak suretiyle yapılan yeni bir
altındadır; saklı olduğu için gözükmüyor. Bu buhranın küflendirme sistemi ilâve edilebilir. Bu hususta hiç bir
başlangıcından ve bilhassa birkaç haftadan beri istatistik yoksa da dikkate değer bir yekûna çıktığı
hepimizin gördüğü bir para saklamak (küflendirmek) muhakkaktır.
hâdisesi var. Ne gelip ne geçeceğini bilememek
korkusu, kıymetli menfaatlerin muhafazası arzusu Mesele bu küflü paraları ortaya çıkarmak ve âlemin
halkın birçoğunda banknot saklamayı bir itiyat hâline iktisadî, malî faaliyetinin tekrar canlanması hususunda
getirdi. Diğer cihetten bazı memleketlerde, bankalar kullanmak çarelerini aramaktır. Paranın bolluğundan
anî ve haddinden fazla tediye talebine maruz kaldılar bahsolunurken iki yıldanberi düşkün olan faiz haddi
iyi idare edilen bankalar mevduatın tediyesine karşılık de göz önüne getirilir Belçika'da iskonto haddi % 2
olmak üzere çok mühim miktarda para 1/3'tür. Alacaklı hesaba % 1 ve bazen % ½ faiz
bulundurmaktan başka bir şey düşünmüyorlar. Bu veriliyor. Sermâye saklandığı yerden çıkmıyor. Çünkü
sebepler, bütün dünyada paranın bir yere yığılmasını saklayanlar mütereddittir ve ne olacaklarını
intaç etti. Bankalar ve sınaî şirketlerde banknot olarak bilmiyorlar. Tabii parayı iyi işletmek fırsatları eksik
bulunan anî tediyat akçası, gerek eşhasın ve gerekse değil yalnız intihabı güç çünkü istikbalin ne
iş erbabının ihtiyacından kat kat fazladır. Atıl bırakılan şekil alacağı şimdiden pek kestirilemiyor. Hülâsa el
poliçelerin yekûnu dikkate şayandır. yordamı ile yürünüyor. Bir istikamete ihtiyaç var şu
dakikada izanıyla meşgul olduğumuz plan gibi bir
Banknot çıkaran bankaların eylülde kapanan proje nazarı itibara alınırsa acaba Franqui'nin anladığı
bilançolarını tetkik edersek şu rakkamları buluruz. şekilde çıkarılan tahvilât en ihtiyatlı sermaye
1930 eylülünden 1931 eylülüne kadar Fransa Devlet sahiplerini bile ikna edemez mi?
Bankasının tedavüldeki banknotlarının eşhasın,
bankaların bu müessesedeki mevduatının miktarı, Garantiler: Filhakika yukarda izah edilen
kısaca halkın elinde mevcut tediyat vasıtası 91 mekanizmaya göre bu tahvilât alacaklının poliçeyi
milyardan 104 milyar Fransız frangına" çıkmıştır. kıran memleketin bankasının ve borçlunun muteber,
Felemenk Bankası'nın banknot ve hesabı câri yekûnu ve sağlam imzalarını taşıyan poliçelerin yeniden
1930'da 957 milyon, 1931'de 1.103 milyon filorindir. kırılmasına yarıyabilir. Borçlu her kim olursa olsun ve
isviçre millî bankasıası 1,153 milyondan 1,934 milyon hangi milletten bulunursa bulunsun bu üç taraflı imza
franga çıkmıştır. Amerika'da 3,834'ten 4,6‐50 milyon içinde mühim bir mevki alır. Fabrikacı tahkikattan
dolara çıkmıştır. sonra ve kontrol altında ikraz eder. Daha fazla garanti
vermek için hükümetlerin bu muamelâta bir parça
Belçikada 15,240'tan 16.275 milyona baliğ oluyor. Her alâkadar olması düşünülebilir.
tarafta usuller aynı olmadığı gibi bazı bankaların
diğerlerinde 1921'den beri Belçika Hükümeti, bazı
www.atsizcilar.com
Sayı: 13 ATSIZ MECMUA Sayfa: 24
muayyen şerait altında yapılan ihracata kefalet lere çarpacaktır. Malûm olduğu gibi 13 Temmuz'daki
etmektedir. Mühim ve kuvvetli sınaî şirketler gibi büyük sarsılma esnasında Alman bankalarının ecnebi
ikinci derecede şirketler de hükûmetîn teminatını bankalarına karşı kısa vadeli taahhüdatının mühim bir
istediler ve almaya muvaffak oldular. Bu garantinin yekun tuttuğu müşahede edildi. Alman bankalarının
sahası çok mühim bir yekûna baliğ olmaktadır. 31‐XII‐ ihtiyatsızca işlerde sanayi erbabına ikraz ettikleri
1931'de Belçika Hükümeti 103 milyon frank garanti paraya muadil olan bu kısa vadeli kredilerin
vermişti. Almanya'da yarattıkları vahim vaziyeti tecahül etmek
imkânsızdır. Ağustos'da Balde toplanan komite bu
İstifade edecek memleketler: kredilerin yekûnunu 5 milyar mark olarak takdir etti.
Para bu suretle bulunduktan sonra bu muamelâtın Almanya'nın borçlarının bir kısmını, Alman
teveccüh edebileceği memleketleri ayırmak lâzımdır. bankalarına yapılan bugün olmazsa yarın tediyesi
Bunun çok nazik bir mesele olduğu aşikârdır. Hâli mecburî kısa vadeli avanslar teşkil eder. Ve
hâzırda çok güç mevkide ve yarınları karanlık birçok Almanya'nın bu kredileri derhal tediyesinin. İmkânsız
memleket var. Bir kısmını hariç bırakır gibi olduğuna yine Balde karar verildi. Daha uzun bir vade
gözükmemek için isim saymamak daha doğru olur. istemesine rağmen Almanya'ya altı aylık bir mühletin
Belçika ihracatının her zaman teveccüh ettiği verilmesi için uzlaşmak mümkün oldu.
memleketleri bir düşünelim. Önce şarkî ve Orta
Avrupa memleketleri; Lehistan, Romanya ve Bu 5 milyar marklık kısa vadeli kredilerden ne yapmak
Yugoslavya; Cenubî Amerika'da Brezilya ve Arjantin, lâzım geleceği meselesi ancak Şubat'ta meydana
uzak Şarkta, Belçika'nın mazide çok çalıştığı için var. çıkacaktır. En mühim iktisadî malî mecmualar ve
gazeteler bu meselenin cihan iktisadiyatını ezdiğim ve
Eğer izah edilen sistem gibi bir mekanizma Belçika ile eğer dört ay içinde iyi bir hal çaresi bulunmazsa çok
Çin arasındaki ticarî mübadeleyi canlandırabilseydi kotu bir vaziyet ihdas edeceğini yazmakta, tereddüt
şimdiki hâlde âtıl duran Belçika sermayesinin bu geniş etmiyorlar.
memlekete akınını temin edebilirdi. Ve bu Belçika için
pek mühim bir iktisadî menfaat membaı, tamamen ***
insani ve beynelmilel bakımdan çok yüksek bir esere
iştirak etmeye vasıta olacaktır. Zira çinin eski hâline Acaba bu kredileri tediye ettirmek mümkün olacak
getirilmesi, asrımızın en büyük ve asil işlerinden biri mı? Vadeler uzatılacak mı? Bazı kısa vadeli krediler
olacaktır. Fakat bundan daha nazik meseleler uzun vadeliye kalbolunabilecek mi? işte, burada
beynelmilel bankanın faaliyetinin teveccüh Francqui mekanizması ise yarayabilir. Bu tamamen
edebileceği memleketler arasında Almanya ve Rusya şahsi bir fikirdir. Zira Mayıs'ta mösyö Francqui, plânını
vardır. verdiği zaman bu mesele yoktu; ve ancak Temmuz'da
meydana çıktı. Bununla beraber neşriyatçılar. İkisi
Almanya ve kısa vadeli krediler: arasında bir rabıta sezmekte geç kalmadılar.
Tahvilâttan ve kendilerini teçhiz için lâzım olan Meselâ "Revue de Paris" muharrirlerinden Wladimir
vesaitten mahrum memleketlere krediden d'Ormesson diyor ki: "Almanya haddinden fazla
bahsederken, haddinden fazla mücehhez ve sarfetmekten ve haddinden fazla istikraz etmekten
sermayeli Almanya'yı ayırmak lâzımdır. Almanya'ya muzdariptir. Lâzım olan, yaşamak için yeniden istikraz
yeniden ikrazatta bulunmak fikri çok kuvvetli iktisadî etmesi değil, belki istikraz etmeden yaşayabilmesidir.
teknik ve malî mâni‐
www.atsizcilar.com