Professional Documents
Culture Documents
www.atsizcilar.com
Sayı: 10 ATSIZ MECMUA Sayfa: 2
Münevver, belki gençlik hülyaları içinde bile düşünemediği bir Yarım münevvere meydan boş bırakılmış, üstelik eline kuvvetli
refaha kavuşuyor. Münevver kendi âlemine çekilmiş, halk ile silâhlar da verilmiştir. Halkın henüz yabancısı olduğu kanunları
olan alâkası eksilmiş veya kesilmiştir. Arada bir mutavassıt var: tatbik edecek ve halkı henüz hiç bilmediği ve pek acemisi
Yarım münevver. olduğu siyasî hayata alıştıracaktır.
Bu yarım münevver eskiden beri vardır. Halk ile münevver Yarım münevver her şeyi kendi arzularına ve menfaatlerine
arasındaki uçurumu bu dolduruyor. Tanzimatta halka doğru göre tefsir ediyor. Her şeyi kendi refahı, kendi serveti ve kendi
gitmek isteyen münevver, muvaffak olamamış, bütün işler bu obur ihtirasları uğrunda kullanıyor ve harcıyor. En temiz eserler
yarım münevvere kalmıştır. O öyle bir zümre ki, halkı istismar ve en güzel kanunlar bu yarım münevverin elinde halk için
etmesini öğrenmiştir. Az tahsilli çok zekânın neler zararlı ve korkunç birer vasıtadır.
yapabileceğine en canlı misaldir.
Gel bre hey, senin ile
Mey içelim azar azar.
Kahpe felek alnımıza
Ne dilerse onu yazar.
Yazın bahçeler sazlanır,
Yâr dudağı kirazlanır.
Çağırırsan yâr nazlanır.
Çağırmazsan tutup kızar.
Ele girmez bir kuşsa da,
Bize binde bir düşse de,
Yâr gerdanı gümüşse de,
Deli gönül bir gün bezer.
Haydi, durma "dolu" doldur,
Sağrağını göğe kaldır,
Bu günlerin tadı baldır,
Yarın kahpe felek bozar!
Çaldı gurbet rebâbını,
Bitirdi aşk kitabını,
‘‘Atsız’’ ecel şarabını
Elbet bir gün içip sızar...
Atsız
En mukaddes gayelere bile kendi midesini, husyesini ve kesesini münevver kendi âlemine dönmüştür. En şaheser örneğini
dolduracak bir vasıta diye bakıyor. kazalarda gördüğümüzü bu yarım münevver en büyük halk ve
inkılâp düşmanıdır. Çünkü o severken zehirleyen, iyilik
Meşrutiyet geliyor. Münevver doğruca halk ile temasa geçince yaparken aldatan ve yutmakla doymayan bir canavardır.
bu yarım münevver asıl vazifesi olan, kanun ve direktif
dahilinde normal ve dürüst çalışma devrine başlıyor. Fakat çok Güzel işler yaptığından emin olarak kendi lemine dönen
sürmüyor. Münevver halktan uzaklaşıyor ve hatta onu istismara münevver aldanıyor. Kuzularını kurda emanet etmiş bir çoban
başlıyor, en güzel vasıtası yarım münevverdir. kadar bedbahttır. Onun güzel heyecanları ve güzel eserleri ne
kirli ellerde ve ne fena tatbik oluyor. Halkın ıstırabı artıyor. Halk
İstiklâl Harbi ile beraber, münevver tekrar halkın içindedir. için için ağlıyor. İniltisi duyulmaya başlıyor.
Yarım münevverin gözü önünde ve nüfuzu altındadır. Namuslu
olmaya ve halka hayırlı yaşamaya mecburdur. Aksini yaparsa, Münevverde aldanmış bir adam hiddeti ile canlı bir uyanış var.
münevver taralından cezaya çarpılacağını biliyor. Kuzularını kurtlara emanet etmenin fenalığım anlamış ve fazla
bir hodbinlik ile kendi âleminde bir refaha çekilmenin hatasını
İnkılâplar olmuş, güzel kanunlar çıkmış ve duymuştur. Bu uyanmanın en güzel eseri olarak Halkevlerini
görüyoruz. Münevver‐
www.atsizcilar.com
Sayı: 10 ATSIZ MECMUA Sayfa: 3
lere seferberlik var. Münevverler, yine halkın içine diyen yine bu halktır. Bu temsil ile de yarım
girecek onu ıstırabına eş ve ihtiyaçlarına kardeş münevveri anlatmak ister. İşte ona müjde veriyorum.
olacaktır. Münevver halk içinde ve halk için çalışmaya Büyük adamlar geliyor. Sırtındaki kurtları yok etmeye,
başlıyor. seni yarım münevverin elinden kurtarmaya geliyor.
Çok istiyoruz ve diliyoruz ki, artık bu halka doğru gidiş
Halka müjde veriyorum. Münevverler sana geliyor. devamlı ve tam imanlı olsun. Bu güzel kaynaşmayı da
Onun bir sözü vardır. "Büyük adamlardan zarar yarıda bırakıp kendi keyfimize ve uykumuza
gelmez" der. Bununla kastettiği münevverdir. dalmayalım.
"Kanunları bilenler kurt, bilmeyenler de kuzudur. Kurt Halkımızı yine yarım münevverin eline bırakmayalım.
kuzuyu her zaman yer."
___________ ___________
Kayıkçı Kul Mustafa ve Genç Osman
Hikâyesi Hakkında Yeni Vesikalar
Kayıkçı Kul Mustafa ile Genç Osman Hikâyesi rağbetini göstermek itibarıyla da manidardır Bu
hakkındaki tetkiklerimi, 1930'da Türk Sazşairlerine ait hususta diğer tarihî membaların verdiği malûmat,
metinler ve tetkikler külliyatının beşincisi olarak Uşşâqî Zade'nin bu kaydıyla tamamen tetabuk
neşretmiştim. O zamandan beri bu mevzua dair elime etmektedir. Şairimizin Dördüncü Murad'a İntisabı,
geçen bazı yeni vesikaları, o kitaba bir lâhika olmak zamanında deyişcilikte kazanmış olduğu büyük
üzere neşretmeyi faydalı buldum. şöhretle de bir delildir.
1‐ Kayıkçı Kul Mustafa Kayıkçı Mustafa'hm XVIII'inci asrın ilk yarısında hâlâ
meşhur bir sazşairi olarak tanındığını, hattâ klasik
Uşşâqî Zâde'nin meşhur "Şagâyiq zeyli"nde Dördüncü şairler arasında bile mâruf olduğunu, devrin mühim
Murad'ın mukarrip ve musahiplerinden Deyişçi Kara şairlerinden Vahid‐i Maxtûmi'nin bir şiirinden
Mustafa dan bahsolunmak tadır (Bu meşhur eserin anlıyoruz. Vahid‐i Maxtûmi, Kaplan Mustafa paşa
muhtelif yazma nüshaları vardır. Hususî hakkındaki bir kasidesinde şairimizden şu suretle
kütüphanemizdeki yazma nüsha, varak 140 b: bahsediyor:
mervidir ki Sultan Murad mukarriblerinden Deyişci
Kara Mustafa vesâtetiyle çâbikdest ve hoş nüvisliği Skender‐i şüerâyım ki etti bahr ü beri
vâsıl‐ı'sem‐i padişah oldukda ilh]. Uşşâqi Zade'nin Had‐i qalemrevime nazm ü nesr ile idxâl
bahsettiği bu Deyişci Kara Mustafa'nın, Kayıkçı Kul Piyade başına Kayıkcı Mustafa kimdir
Mustafa'dan başka biri olmadığını zannediyorum. Re'îs‐i ehl‐i hünerken benimle ede cidâl.
Dördüncü Murad devri vak'alarına ait muhtelif şiirler
yazmış olan Kayıkçı Mustafa' nın, onun zamanında Hususî kütüphanemizdeki bir mecmuada mevcut olan
saraya intisabını gösteren bu kayıt yalnız sairimizin bu güzel kaside, XVI'ncı asır şairlerinden" Âgehî,
hayatı için değil, Dördüncü Murad'ın halk şairlerini ve Derûni gibi bazılarının gemici ıstılahlarıyla yazdıkları
deyişcilere iltifatını ve kasideler tarzında yani gemiciliğe ait ıstılahlarla
yazılmıştır; şairin sair mâruf
www.atsizcilar.com
Sayı: 10 ATSIZ MECMUA Sayfa: 4
sazşairlerinden bahsetmeyerek yalnız Kayıkçı Kul 1
Mustafa'dan bahsetmesi de şüphesiz onun Kayıkçı lâkabı
ile şöhret atmasından dolayıdır. Fakat, her ne olursa Genç Osman dedikleri bir küçük uşak
olsun, Vahtıl‐i Maxtûmi'nin bu kaydı. Kayıkçı kul Beline kuşanır mukaddem kuşak
Mustafa'nın o sırada hâlâ şöhretini muhafaza ettiğine,
unutulmadığına bir delil teşkil eder. 2
2‐ Genç Osman rivayetleri Gene Osman'ın elindedir
Çöğeni ikisi kardeşi, biri yiğeni
Kayıkçı Kul Mustafa ve Genç Osman hikâyesinde; XVII'nci Ordu içine girer verir figanı
asra ait edebî bir membada mevcut şekilden başka, Genç Atladı geçti hendeğî Genç Osman
Osman'a ait muhtelif halk rivayetlerini (Adana Türkmen
aşiretleri arasındaki rivayetle, Çankırı, Karaman, 3
Mudurnu, Konya, Bağdat rivayetlerini) tespit, tahlil ve
mukayese etmiştim. Bu makalemde, onlara ilâve olmak Atın şişhaneyi dumanı kesmen
üzere (Ilgın, Niğde, Safranbolu, Kırım) rivayetleriyle, Buna gavga derler incinüb küsmen
Adana Türkmen aşiretleri arasındaki diğer rivayetleri Geriden geriye silâhı kesmen
tetkik etmek istiyorum. Atın babaların vurun ağdacı.
a) Ilgın rivayeti
Ağdacın'ın bir şahıs ismi olması muhtemel ise de, bunun
Genç Osman hikâyesinin Ilgın rivayeti, iptida muallim kim olduğunu Öğrenemedik. Acaba şu türkü Genç
Midhat Şakir Bey tarafından neşredilmiştir (Yeni Osman'ın şahsî bir mücadelesi için mi söylendi ve bu
Mecmua, numara 86, 15 teşrinievvel 1923.) Ali Rıza mücadelede rakibi Ağdacı mı idi? Bu son mısralar bu gibi
Beyin 1339da Tarsus gazetesinde neşrettiği Genç Osman bir haylı mülâhazaları müphem bir surette vârid
rivayetini gören ve Genç Osman'ı yanlış olarak bir kılmaktadır. (Yeni Mecmua, s. 403).
sazşairi zanneden Midhat Şakir Bey diyorki: "Türkünün
şekli,Genç Osman'ın bazı hareketlerine temas eden Midhat Şakir Beyin neşrettiği şekilde yukariki manzume
noktaları, bu halk şairinin buralara kadar yayılmış bir böyle kıt'alara ayrılmamıştı. Biz onu tahminî surette
şöhreti olduğunu teyit edecek mahiyettedir. Yalnız kıt'alara ayırarak yukarıdaki şekle soktuk. Midhat Şakir
burada Genç Osman'ın bu havaliden olduğu rivayetiyle Bey'in aynen naklettiğimiz izahına gelince, aşağıda izah
Ali Kıza Bey'in tet‐kikatında hatırımda kaldığına nazaran edeceğimiz muhtelif sebeplerden dolayı, onlara iştirak
şair‐in aşiretlerden birine mensubiyeti karşılaştırılır ve etmek kabil değildir.
hâlâ bile yaz mevsimi'ni geçirmek üzere Adana ve
Antalya'dan bazı aşiretlerin Ilgın havalisine gelerek Yukarıki manzumeyi sair Genç Osman rivayetleriyie
konaklamakta olması göz önüne alınırsa, bu türkünün bu mukayese edince,(kıt'a 1, mısra 1,2)nin yalnız aşağıda
havaliye mezkûr aşiretlerden intikalen yayıldığı, ve yahut münderiç Kırım, rivayetinde (kıt'a II. mısra 1,2), (kıt'a II,
da, her hangi bîr zamanda Genç Osman'ında aşiretiyle mısra 4)ünde Çankırı rivayetinde, (kıt'a 1, mısra 2) küçük
beraber buralara geldiği ve bu suretle bu havalide farklarla mevcut olduğunu görüyoruz. Esasen çok eksik
marufiyet iktisap eylediği istidlal olunabilir. olan bu Ilgın rivayeti biraz dikkatle okununca, bu
manzumenin muhtelif mısraları arasında mantıkî bir
rabıta bulunmadığı derhal görülüyor: meselâ (kıt'a II)de
Genç Osman'ın elinde çevkân bulunduğu, kardeşlerinden
ve yiğeninden bahsedildiği, (kıt'a III)te galiba şahsî bir
kavgadan bahsolunduğu anlaşılıyor. Bunla‐
www.atsizcilar.com
Sayı: 10 ATSIZ MECMUA Sayfa: 5
rın Bağdat kahramanı Genç Osman'la hiç bir münasebeti ettiği bu eksik Niğde rivayeti Genç Osman'ın buralarda
olmadığı pek sarihtir. Bütün bunlara bakılınca, bu Ilgın da maruf olduğunu göstermekten başka bir ehemmiyeti
manzumesinin, bizim Genç Osman'a ait bir rivayetin bazı haiz değildir.
küçük bakiyeleriyle, ondan büsbütün başka bir "Osman"
hakkındaki bir türkünün mantıksız surette karışmasından C) Safranbolu rivayeti.
hasıl olduğu hükmünü vermek zaruridir. Aşağıda "Zeybek
Osman" hakkındaki kısımda buna ait malûmat vereceğiz. Genç Osman hikâyesinin Safranbolu'da da meçhul
Mevcut Gene Osman rivayetlerinin en ehemmiyetsizi ve olmadığı, o havali hakkında kıymetli halkiyat tetkikleri
karışığı olan bu Ilgın manzumesinde yegâne dikkati yapan Ahmet Baha Bey tarafından tevdi olunan aşağıki
celbedecek nokta, onunla Kırım rivayeti arasındaki manzumeden anlaşılmaktadır:
rabıtadır. Midhat Şakir Bey'in, Gene Osman türküsünün
Adana Türkmen aşiretleri vasıtasıyla Ilgın havalisine 1
gelmiş olması hakkındaki tahminine de hiç ihtiyaç
yoktur, Anadolu'nun birçok sahalarına uzun Sabah namazını(namazın?)kıldım tozdan dumandan
zamanlardan beri yayılmış olan ve şimdilik "Adana, Allah ayırmasın dinden imandan
Çankırı, Karaman Konya, Mudurnu, Niğde, Safranbolu" Şehitler mezarı gözükmez kandan
rivayetleri elimizde bulunan Genç Osman hikâyesinin Şehitlere serdar oldu Genç Osman
Ilgın'da da mevcut olması, Ilgın'ın coğrafî mevkii
düşünülünce, tabii değil hattâ zarurî görmek icap eder. 2
Ilgın ve havalisinde bu Genç Osman rivayetinin, Midhat
Şakir bey tarafından neşredilen yukarıki şekilden daha Analar doğurmaz böyle bir arslan
tam şekillerine tesadüf edileceğini kuvvetle tahmin Bağdad'ın içine girilmez yasdan
etmekteyiz. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Atladı hendeği geçti Genç Osman
B) Niğde rivayeti
3
Genç Osman'ın Niğde rivayeti, Profesör W. Gordlevski
tarafından Niğde'de tespit edilmiştir. Rivayet şöyledir: Genç Osman'ın atı kötüden kötü
Dördüncü Murad. Bağdad'ı muhasara ettiği zaman derviş Kılıcının ağzı zehirden katı
elbisesini giyerek ordudan çıkmıştı. Yolda bir çobana Çekiverin benim derviş Kır Atı
tesadüf etti ve "şehrî nasıl fethetmeli" diye sordu. Çoban Üzengiler al kanlara boyansın
da "bugünkü işini yarına bırakma" dedi. Sultan, içinden
çobana teşekkür ederek ordusuna, döndü ve hücum 4
emrini verdi. Genç bir delikanlı muhasara ve hücum
esnasında kahramanlığıyla temeyyüz etti. Bu, Genç Atladı hendeği geçti Genç Osman
Osman idi. Harbederken Osman'ın başı kesildi. O da Analar doğurmaz böyle bir arslan
kesik kellesini koltuğuna alıp harbe devam "etti (W. Bağdad'ın içine girilmez yasdan
Gordlevski, Osmanskıya skazaniya i legendi, Moskıva,
1912, p. 13). Bu rivayetin baş tarafı, kitabımızda izah
ettiğimiz Türkmen rivayetinin çok eksik ve değişik bîr Bizim Genç Osman'a ait olan bu halk türküsünün yalnız
bakiyesidir; ve burada Genç Osman'dan hiç bahis yoktur. üç kıt'adan mürekkep olduğu görülüyor; çünkü dördüncü
Bağdat fethinde Genç Osman'ın kellesi koltuğunda kıt'a ikinci kıt'anın intizamsız bir tekrarından ibarettir. Bu
harbettiğini anlatan son kısmı ise, bütün Genç Osman rivayeti diğer rivayetlerle, mukayese edecek olursak, şu
rivayetlerinde müşterektir. Hülâsa, Gordlevski'nin tespit neticeleri elde ederiz: (kıt'a I) diğer rivayetlerden
müstakildir ve ilk iki mısraın bu rivayetle mantıki bir
alâkası da yoktur; yalnız dördüncü mısra muhtelif
rivayetlerde
www.atsizcilar.com
Sayı: 10 ATSIZ MECMUA Sayfa: 6
aynen mevcuttur (Karaman, II; aşağıda Türkmen rivayeti, Altı yüz xanatın dağlara açtı
III). Eksik olan (kıt'a II) ile, Karaman (kıt'a III), Konya (A, Alla Alla deyü keçti Gence‐Osman
kıt'a.lll; B, kıt'a V), Mudurnu (kıt'a II) rivayetleri arasında 5
bariz benzeyişler vardır. Kezalik (kıt'a III) ile Karaman Gence‐Osman dedikleri kelsin köreyim
(kıt'a IV), Mudurnu (Kıt'a I) rivayetleri arasında, O Nasıl xarımandır men de bileyim
dördüncü mısraın kafiye itibarıyla diğer kıt'alardan ayrı Paşalıx isterse asKer vereyim
olması cebelinden de büyük bir benzeyiş görülüyor. Beylik İsterse onu da vereyim.
Herhalde Safranbolu rivayeti, doğrudan doğruya
Karaman ve Mudurnu rivayetlerine bağlı, fakat onlardan 6
daha fakirdir. Bu muhtelif rivayetlerin besteleri tetkik Saba namazında aptes alırken
edilecek olursa, bu nokta belki daha sarih olarak Yağlı xuşun yâmur gibi yağarken
anlaşılacaktır. Ya şeitlik ya gazilik dilerken
Şeitlerin serdarıoldu Gence‐Osman.
D) Kırım Rivayeti
Bu manzumeyi neşreden Olesnitskiy Genç Osman
Genç Osman hikâyesinin Kırım rivayeti Aleksey hakkında şu izahatı veriyor: "Aslı itibarıyla Genç Osman
Olesnilskiy'in Pesni Krımskix Turok, Moskva, 1910 atlı kimdir? Kırım Tatarları onu kendi millî kahramanları
eserinde mündereçtir. Rusça tercümesi B.A. Kondaraki olarak telâkki etmektedirler. Acaba böyle miydi?
tarafından neşredilen ve VI. Şuf tarafından da nazım Filhakika Kırım ordusu dördüncü Murad'ın 1631 seferine
şekline konan bu Genç Osman rivayetini aynen iştirak eylemişti, Fakat Smirnov'n Krımskoye xanstıvo
naklediyoruz. pod verxovensivom otomanskay Portı, S. Petersburg,
1887, s.506‐7 nam eserinde verdiği malûmata nazaran
Gence ‐ Osman bunlar yağmakerliğe yarar bir kuvvet idi. Bundan dolayı
da bir yardımcı olmaktan ziyade fazla bir yüktü. Türküde
1 mahallî unsurlar var gibi gözüküyor; lakin Anapa'nın
İptida Bağdad'a sefer olanda burada zikredilmesi, sonradan yapılmış bir ilâve de
Yağlı xuşun yâmur gibi yağanda olabilir. Her hâlde Genç Osman'ın kırımlı olmaktan
Eren (erenler?) evliya dua xılanda ziyade Osmanlı olduğunu söyleyebiliriz. Gordlevski'nin
Alla Alla deyü keçti Gence‐Osman dediğine göre hâlâ bugün bile Osmanlılar arasında Genç
Osman'ın hatırası mahfuzdur. Bu kabilden olarak
2 Gordlevski İstanbul'da İzmitli bir zatın ağzından "Genç
Gence‐Osman dedikleri bir kenç uşax Osmana bak" darbımeselini kaydetmiştir. İhtimâl
Beline bağlamış mukaddes xuşax Osmanlılarda bu isme bağlı bir menkıbe de vardır. Yine
Anapa'dan almış on sekiz uşax Gordlevski Niğdede bir köylüden kafası kesilen Osman'ın
Alla Alla deyü keçti Gence‐Osman kellesini koltuğuna alıp düşmanlarla harp ve onları
mağlup ettiğini işitmiştir.
3
Egerleyin xır atımın ikisin Genç Osman hakkında hiç malûmatı olmayan Rus
Feth eteteyim düşmanların episin müsteşrikinin bu mütalaaları hiçbir ehemmiyete haiz
Saba namazında Bağdat xapusun değildir. Yalnız Genç Osman'ın Kırımlı olmadığını
Mubarek el ile açtı Gence‐Osman söylemekle doğru bir tahminde bulunmuştur.
4 Genç Osman hakkında lisanımızda en ziyade "atladı geçti
Bağdat cenkini Gence‐Osman açtı Genç Osman" tâbiri yayılmıştır ki bunun Genç Osman'ın
Gence‐Osman'nın cenkine Cebrail endi muhtelif rivayetlerinde mevcut "atladı hendeği geçti
Genç Osman" mısraından alındığı anlaşılıyor. Ne
Gordlevski'nin ne de Olesnitskiy'in Viktor Maksimov'un
www.atsizcilar.com
Sayı: 10 ATSIZ MECMUA Sayfa: 7
1856'da neşrettiği "Hüdavendigar ve Karaman Türk Osman hikâyesinin Adana Türkmenleri arasındaki şeklini
lehçeleri hakkında bir tettik tecrübesi"nde Karamanda tespit ve tahlil etmiştim. Adana havalisindeki Türkmen
topladığı manzum parçalar arasında dördüncü Murad'ın aşiretleri hakkında çok kıymetli tetkikatta bulunan Ali
kumandanlarından Genç Osman'a ait bir destanın Rıza Bey, Cenupla Türkmen Oymakları adıyla bu
mevcudiyeti hakkında verdiği malûmattan haberdar tetkiklerini bastırmaya başlamıştır.
olmamaları çok gariptir! Bu küçük istitrattan sonra, Genç
Os‐man hikâyesinin Kırım rivayetini diğer Anadolu Bu güzel eserin naşirin müsaadesiyle tetkik ettiğim ilk iki
rivayetleriyle mukayese edelim. formasında Genç Osman hakkında bazı yeni Türkmen
rivayetlerine daha tesadüf ettim ki, her noktai nazardan
Kırım rivayetinde (kıt'a 1, mısra 1), edebi menbalardaki çok ehemmiyetlidir. Bunlardan birisini Ali Kıza Bey, Aptal
rivayetle Çankırı rivayetinin ilk mısranın aynıdır; Topal adında bir sazşairinden dinlemiştir ki (Cenupla
dördüncü mısra ise Karaman rivayetinde (kıt'a VI, mısra Türkmen Oy‐maktan, s.14) biz de oradan aynen nakle‐
4) mevcuttujr (Kıt'a II, mısra 1,2) yukarda söylediğimiz diyoruz:
gibi yalnız Ilgın rivayetinde küçük bir fark ile mukaddem
yerine mukaddes mevcuttur; bu kıt'anın üçüncü mısraı 1
herhalde Kırım'da uydurulmuş olmalıdır. (Kıt'a III) aynen İptida Bağdad'a sefer olanda
edebî membalarda (kıt'a II), pek az farkla Çankırı (kıt'a II), Atladı hendeği geçti Genç Osman
biraz daha farklı olarak Karaman (kıt'a VI) rivayetlerinde Yıkıldı bayrakdar aldı bayrağı
mevcuttur, (kıt'a IV) ün yalnız birinci mısraı biraz farkla Eletti bedene dikti Genç Osman
Çankırı (kıt'a III, mısra 1) ve Karaman (kıt'a II, mısra 1),
Konya (B, kıt'a III, mısra 1) rivayetlerinde mevcuttur; 2
Diğer mısralar yalnız Kırım rivayetine münhasırdır. (Kıt'a Getirin de Kır Atımın ikisin
V), epey mühim farklarla Çankırı (kıt'a IV), Karaman (kıt'a Fethedeyim düşmanların hepisin
VII), Konya (B, kıt'a IV), Mudurnu (kıt'a III) rivayetlerine Sabah namazında Bağdat kapusun
ve edebi membalardaki şekle (kıt'a III) benzer; fakat Allah Allah dedi açtı Genç Osman
onlardan daha bozuk ve daha yenidir, (kıt'a VI) mu yalnız
son mısraı Karaman (kıt'a II)yukardaki Safranbolu (kıt'a 3
I), ve aşağıda zikredilecek Türkmen (kıt'a III) Genç Osman der isen hakka yetişti
rivayetlerinde mevcut olup, ilk üç mısra yalnız Kırım Atladı hendeği bedene düştü
rivayetinde mevcuttur. Bu mukayese gösteriyor ki, Kırım Kelle kucakladı üç gün savaştı
rivayeti, Anadolu rivayetleri arasında en ziyade Çankırı Şehitlere serdar oldu Genç Osman.
rivayetine benzemektedir. Anadolu rivayetleri arasında
Genç Osman destanının XVTI'nci asırda tespit edilmiş
şekline en yakın, olan rivayet Çankırı rivayeti olduğuna Bu manzumenin I'inci ve II'nci kıt'aları pek az farkla
güre, Kırım rivayetinin eksikliği de anlaşılıyor. Bununla Çankırı rivayetinin aynıdır; (kıta‐ III) ise Çankırı
beraber Kırım rivayeti sonradan diğer Anadolu rivayetinden (kıt'a III) ziyade Karaman rivayetine (kıt'a II)
rivayetlerinden daha fazla tahriflere uğramıştır. yakındır. Görülüyor ki bu Türkmen rivayeti Anadolu
rivayetlerinin en eskisi yani Kul Mustafa'nın
E) Yeni Türkmen Rivayetleri manzumesine en yakını olan Çankırı rivayetiyle tetabuk
ediyor.
kitabımda, Ali Rıza Bey tarafından neşredilen bir
Türkmen rivayetine istinaden Genç Ali Rıza Bey'in kitabında İlbeğli oymağına mensup Kara
Hasan Efendiden naklen Genç Osman hakkında bir
rivayet
www.atsizcilar.com
Sayı: 10 ATSIZ MECMUA Sayfa: 8
daha vardır kî onu da aynen naklediyorum: "Sultan 3
Murad Antakya civarında bir rüya görür. Rüyasında,
Genç Osman'ı yanına al derler. Sabahleyin Sultan Murad Altmış bin de kara postal giyici
Genç Osman'ı köyünden getirtir; anasına, geri Yetmiş bin de tatlı cana kıyıcı
getireceğine dair bir de senet verir. Bağdad'a giderlerken Seksen bin de kendi kendin bilici
yolda Padişahın ordusunu bir çiftçi üç gün besler o Doksan bin de aşiretten er gelir
zaman buralarda çok zengin ağalar bulunurmuş.
Padişaha bu adamı deline sahibi olarak tanıtırlar. 4
Padişah çiftçiyi çağırarak:
Allah Allah diyip çıktı yerinden
— Ulan, senin hazinen varmış. Padişah dururken çiftçiye Leblerimiz şekâr (şeker?) oldu seyrinden
hazine ne gerek. Onu çabuk bana getir! Binip cansız duvarları yürüten
Der. Çiftçi hemen çıkar, ne kadar çift aleti varsa Hünkâr Hacı Bektaş Veli gelir.
Padişahın önüne getirir ve niyaz ederek:
— Hünkârım. İşte benim hazinem bunlardır.
***
Der. Padişah bu çiftçinin sözünden hoşlanır. Onu
hazinedar yapar. Bağdad'a gelirler. Bir gece Padişah Genç Osman hakkındaki bu son rivayet o kadar mühim
kıyafetini tebdil etmiş Genç Osman'ın çadırına gelmiş ve değildir; Ali Rıza Bey'in vaktiyle neşretmiş olduğu
Genç Osman'a "Bağdad'ı alacak mıyız?" demiş. Genç Türkmen rivayetine esas itibarıyla benzemekle beraber
Osman: "Kır Atıma çift yem, bana tütün çıkmazsa Bağdat ondan daha fakirdir; yalnız bu son rivayette Genç Osman
alınmaz" demiş. Ertesi gün Genç Osman'ın atına çifte ile alakadar olmayan "Köylünün hazinedar olması" fıkrası
yem çıkar ve kendisine de tütün gönderilir. Genç Osman eski rivayette mevcut değildir; yine bu son rivayette
öğle namazı sırasında Bağdad'ı zapteder. Burcu deler, Genç Osman'ın tütün istemesi, Sultan Murad devrinde
şehit olur. Kafasını koltuk altına alır. Nihayet dört yol tütünün şiddetle yasak edilmesi hâdisesinin bir
arasında düşer. Bağdat zaptedilir ama padişah geri bakiyeyidir. Ancak, bütün bu gibi teferruat noktalarından
dönerken Genç Osman'ın anasına verdiği senetten çok sarfınazar Ali Rıza Bey'in tespit ettiği iki türkü Genç
mahcup olur..." Ali Rıza Bey bu rivayeti anlattıktan sonra Osman hikâyesinin tetkiki meselesinde umumî noktai
diyor ki: "Burada ev sahibi Ömer Ağa söze karıştı ve nazardan çok mühimdir. Kitabımda, Adana Türkmenleri
Bağdad'ın fethine dair olan şu türküyü söyledi: arasındaki Genç Osman türkülerinin ve onunla alâkadar
rivayetlerin XIX'uncu asır Türkmen şairi Dadal Oğlu'na ait
1 olduğunu nazarı itibara alarak diğer Anadolu
rivayetlerinin Kul Mustafa'nın Genç Osman destanıyla
Sana derîm sana ey Acem Şahı alâkadar olduğu halde Adana Türkmenleri arasında Kul
Arslan yatağından kalktı gelir (geliyor?) Mustafa'ya ait manzumenin unutulduğunu ileri sürmüş
Alır senin tahtın ile tacını ve demiştim ki: "Mamafih bu sahadaki rivayetin de iptida
Sultan Murad kendi kalktı gelir Kul Mustafa'nın şiirini tefsir ve izahtan doğmuş olması
pek muhtemeldir". Ali Rıza Bey'in topladığı bu yeni
2 rivayetler eski noktai nazarımın tamamen doğru
olduğunu meydana çıkarmıştır. Çünkü, Aptal Topal'ın
Sultan Murad yer yüzünün Velisi ağzından kaydedilen rivayet Çankırı rivayeti gibi Kul
İşte geldi Hakkın arslan Alisi Mustafa'nın şiiriyle çok alâkadar olduğu gibi Ömer
Seksen bin Urum‐Eli delisi Ağa'nın Bağdat fethi hakkındaki türküsü de, yine Kul
Doksan bin de Tatar Han'dan gelir Mustafa'ya ait olup kitabımızda neşrettiğimiz manzume‐
www.atsizcilar.com
Sayı: 10 ATSIZ MECMUA Sayfa: 9
nin (Kayıkçı Kul Mustafa ve Genç Osman hikâyesi, s. 9‐ Osman hikâyesi, s. 34, 38). Bu fıkranın eski bir an'aneye
10) az çok değişik bir şeklidir demek oluyor ki Adana istinat ettiği Amasya tarihin‐deki şu kayıttan anlaşılıyor:
Türkmenleri arasında Kul Mustafa'nın yalnız Genç "Tarihen pek meşhurdur ki Amasya hükümeti
Osman türküsü değil, Dördüncü Murad'ın Bağdat bıyıklarında demir tarak duramayan gençleri askerliğe
fethiyle alâkadar sair bazı manzumeleri de hâlâ almıyordu. Amasya delikanlılarından bıyığı henüz
yaşamaktadır. terleyen bir genç, Çelebi Sultan Mehmed'in huzurunda
demir tarağı üst dudağına batırır, bıyığımda demir tarak
İşte bütün bu yeni rivayetler, Genç Osman hikâyesinin, duruyor diyerek askerliğe kabul edilmesini rica eder ve
vaktiyle müdafaa etmiş olduğum gibi, Kul Mustafa'nın bu suretle kabul edilir (Amasya Ta‐rihi, c.3, s. 177).
Genç Osman destanından çıktığını ve Osmanlı
imparatorluğunun da Kırıma kadar muhtelif sahalarına 4‐ Kitabımda (S.50, not 2)da bahsettiğim Ebû Mu'aşeri
yayıldığını teyit etmektedir. Belxî hakkında ayrıca bakınız: (Gibb Memorial Series, s.
108).
F) Bazı ilâve ve tashihler
5‐ Kitabımda Kesik baş meselesinden epey etraflı surette
1‐ Kitabımda, Ali Rıza Bey'in vaktiyle neşretmiş olduğu bahsetmiştim (S. 45 ve müteakip). Bu mesele hakkında
Türkmen rivayetinde Genç Osman'ın köyü olarak P. Saint‐Yves'in Les saints cephalophores" atlı makalesi
gösterilen "Kara Buclu, Kara Burdu" Köyünün adına bilhassa dikkate şayandır (Revue de l'histoire des
Dahiliye Vekâleti tarafından neşredilen Köy adlarında, religions, Mars‐Juin, 1929).
tesadüf olunmadığını söylemiştim (S. 27, not 2). Ali Rıza
Bey bir mektubunda: "Köy Adları" adlı kitabın 519'uncu
sayfasında Cebeli Bereket'in Islahiye merkezî nahiyesinin G. Osman Zeybek
36'ncı köyü olarak Kara Burclu köyünün mukayyet
olduğunu haber ver‐mektedir. (Türk Yurdu, c.5, Numara 25, Kânunusani 1926, S. 91) de
Osman Zeybek türküsü namıyla bir türkü neşredilmişti.
2‐ Ali Rıza Bey, Cenupla Türkmen Oymakları adlı Genç Osman'ın Ilgın rivayeti, öyle zannediyorum ki, asıl
eserinde Genç Osman türkülerinin "Benderi" denilen bir Genç Osman türküsüyle bu Zeybek Osman'a ait bazı
makamda okunduğunu kaydediyor (S. 14). Başka hiç bir türkü parçalarının karışmasından vücuda gelmiştir.
yerde adına tesadüf etmediğim bu makamın musiki
noktasından tetkiki çok mühim olacaktır. Esasen Genç Bu türküyü neşreden Naci Bey'in verdiği malûmata göre
Osman rivayetlerinin Anadolu'da ve Kırımda terennüm Osman Zeybek Yalvaç'ın Küstük köyünden olup Molla
edildiği besteleri toplayarak mukayeseli bir tetkik Veli Oğlu diye meşhurdu. Bundan kırk sene önce eski
yapmak vazifesi genç musiki mütetebhilerine düşen büyük Konya vilâyeti İçinde, dağlar kıralı olarak şöhret
mühim bir iştir. kazanmıştı. Rivayete göre, o zaman Anadolu'yu iktisaden
yakıp kavuran Rum ve Ermeni sermayedarlarının müthiş
3‐ Genç Osman hikâyesinin Konya ve Bağdat bîr düşmanı imiş. Türküyü aynen naklediyorum:
rivayetlerinde bir tarak fıkrası vardır: Orduda hizmet
edeceklerin bıyıklarında Bağdat rivayetinde sakallarında 1
tarak durabilecek bir yaşta olmaları icap ettiği hâlde,
Genç Osman bıyıksızdı. Bunun için Konya rivayetinde Osman yükün yıkmış yolun sağına
tarağı üst dudağına, Bağdat rivayetinde de çenesine Atım işlemiyor Findüs Dağına
sapladı (Kayıkçı Kul Mustafa ve Genç
www.atsizcilar.com
Sayı: 10 ATSIZ MECMUA Sayfa: 10
Süpürün şu damları Osman geliyor 3
Kır Atına binmiş arslan geliyor. Dağlar Kerem edin açın yolları
Üşümesin yarın nazik elleri
2 Korkarım rikâbda. . . . . . . .
Beline lâhuri şal verin gitsün
Gece ile gündüz benim firarım
Yoktur din‐i İslama benim zararım 4
Elimde martinim gâvur ararım
Düştüm bir ırmağa ağlar giderim Mustafa'ın der cemaline doyulmaz
Kızıl Irmak gibi cağlar giderim Seni görmeyince takatim gelmez
Dostum gurbet elde yolun bulamaz
3 Bir takım gılavuz kul verin gitsün
Osman'ın bindiği yaldızlı eğer _______________
Her gelen Kurşunlar Osman'a değer
Osman'ın annesi boynunu eğer 1
Açıl gür dumanlı dağlar kaygılardayız.
Garip bülbül gibi âh u zardayız Sabahdan uğradım ben bir güzele
Taramış zülfünü gayet güzeldir
4 Canım Kurban olsun serbest gezene
Parlak pabuç ağ topuğa uygundur
Atımı bağladım ben bir çalıya
Arzıhâlim çıktı Bâbıâliye 2
Yine minnet düştü Saçlı Doruya
Ben de geldim elinize gezerek
Âh edüb de Kara bağrım ezerek
3‐ İlâve Halaylar çekmede gözün süzerek
Kutnı zubun usul boya uygundur
Bu makale münasebetiyle, ahiren elime geçen Kul
Mustafa'ya ait iki şiiri de burada neşrediyorum: 3
1 Behey nazlım işte geldim yanına
Hayran oldum ağzındaki diline
Yücesi dumanlı boralı dağlar Hatalar getürme asla kaddine
İncitmen sunamı yol verin gitsün Turunç meme ağ göğsüne uygundur
Eyyâm‐ı şitâda bahar erışsün
Eline bir deste gül verin gitsün 4
2 Yürü hey sevdiğim yolunu yürü
Âl giyin sevdiğim serini bürü
Uğratmam sunamı kışa borana Gözünü sevdiğim şol peri gözü
Kalktı kısmet durulmadı çare ne Kul Mustafa'nın siyah kaşa uygundur.
Eşinden ayrılup giden ceylana
Düzelin dağlar yol verin gitsün. Prof. Dr. Köprülüzade M. F
Türkiye'nin muhtelif yerlerindeki okuyucularımız Genç Osman'a ait bildikleri rivayet ve türküleri yollarlarsa, Atsız
Mecmua onları memnuniyetle basar.
www.atsizcilar.com
Sayı: 10 ATSIZ MECMUA Sayfa: 11
Azerbaycan Halk Edebiyatında "Sayacı" Türküsü
9'uncu Sayıdan Mabat
Evvelce bilhassa koyunları isim ve nevileri üzerine yiyen sening ucungnan [1]
medheden "Sayacı" şimdide çobanı ile ehli hayvanların getrir gız ala [2] goyun.
sahibine bahsettiği serveti tasvir etmektedir.
Nenem o gelin goyun
Göydeki göy bulutlar guzunga telin [3] goyun
yorganıdı çobanın yiyen sening ucungnan
yastı yastı tepeler getrip gelin goyun.
yasdığıdı çobanın
yumru yumru gayalar Neneni o gemer [4] goyun
yumurağıdı [1] çobanın guzusa emer goyun
elindeki deyeneyh yiyen sening ucungnan
galxanıdı çobanın bağlıyıp kemer goyun.
yanındaki boz köpeyh
yoldaşıdı çobanın Nenem o gaşga [5] goyun
ağzı gara canavar minmiseng eşge [6] goyun [7]
tüşmanıdı çobanın. yiyen sening ucungnan
çıxıpti köşge goyun.
Nenem goyunun ağı [2]
geder dolanı [3] dağı ***
piçer [4] gara giyağı [5
içer serin bulağı Nenem o gizil goyun
garılar [6] tutar yağı yollara düzül goyun
gelinner [7] yiyer gaymağı Şueybden galmısang
illaki gayganağı [8] galasani yüz il goyun.
çobana vurar dağı
gızlara cebiz ağı [9] Neneni o sekil [8] goyun
çobana çarıx bağı belinde kekil goyun
uşağa [10] şütüyh [11] bağı. ay garannıx gecede
arxaca [9] çekil goyun,
Nenem boz‐ala goyun
yolda susala [12] goyun
____________________ ***
[1] Yumruk [2] Beyaz koyun [3] Gezer [4] Biçer ____________________
[5] Koyunların çok sevdikleri bir nevi ot [6] İhtiyar tabirince "keyifsizleşmek"; yarı sağ yarı naçağ olmak yani
kadınlar [7] Gelinler [8] Sahanda yumurta [9] Patiska "rahatsız", "hasta olmak" manasında izah eylemiştir.
[10] Çocuk [11] Ninni [12] SMPK. S. 11 de Köçerli yalnış
olarak "mağrur"; "mütekebbir" manasında tercüme [1] Sening ucungdan = senin varlığından senin sayende.
eylemiştir. Bilahâre ise "Balalara hediyye" unvanlı [2] Altun, gümüş [3] Yaklaş 4] ağımsu [5] Alnı beyaz
eserinde Köçerli "suzala" şeklinde kaydederek, haşiyede lekeli. [6] Aşk [7] Bütün cümlenin manası Aşka gelmişsin
doğru olarak Azerî demektir. [8] Beyaz ayaklı [9] Yazın koyunların istirahat
ettikleri mahal.
www.atsizcilar.com
Sayı: 10 ATSIZ MECMUA Sayfa: 12
Nenem ağ garagaş goyun Buradan itibaren "Sayacı" ahli hayvanları onların kendi lisanı
garrı [1] dağlar aş goyun ile medheder ve onların meziyetlerini tarif eyler.
ay garannıx gecede
çobana yoldaş goyun. Goyun devir: men heç ottan doymaram
payız oldu [18] çörün çöpün goymaram
Nenem goyunun gelini her bir öyü [19] gelin kimi bezerem [20]
avşara [2] gelmez yelini [3] ağır ağır xalılarım var menim
Şora ketten [4] götürdüm dölünü [5] güllü güllü xalçalarıın var menim
onu sağan gız gelinin
xınalıyım ellerini. Nenem o tatar [21] keçi
gayada yatar keçi
Nenem goyunun uzunu [6] gış berk [22] gelende
döşünde [7] besler guzunu balanı [23] atar keçi.
sağına yatar yozalar [8]
soluna yatar yozalar [9] Nenem o xallı keçi
eli çanaxlı gızdar [10] memesi ballı keçi
goyunun yolunu gözder. [11] ayağı nallı keçi
uca gaya başında
Çoban goyunu gütüresi tutuptu yallı [24] keçi.
bereye yetiresi
ağ bileyhli gelinner Keçi deyir: menim adım Abdülkerimdi [25]
sağam sağam deyesi gavala [26] çekilen deri menim derimdi
ağ birçeyhli garılar [12] üç ay gış Allah kerimdi
buluyum buluyum deyesi. şeytan şeytan balalarım var menim
gelbi [27] gelbi dağlarım var menim.
Bu oğlumun deyesi
bu gizimin deyesi ***
sarı suyu galanda
boz köpeye tökesi. Camış [28] deyir: payız olcax [29] sa‐
. . . . . . . . . samanlığımı doldurung
Ucu yanıx kösöyle yaz [30] olanda boyunduruğumu yondurung
boz köpeyi döyesi cüte [31] getmesem vurung meni öldürüng
Canam başlı boz köpeyh
yeri [13] goyuna deyesî. ____________________
[16] Bir nevi kokulu ot [17] Koyunun yatak yeri [18] Son
Xırdaca [14] xırdaca gızdar bahar [19] Evi [20] Süslerim [21] Bu bir nevi büyük keçi
elleri xınalı gızdar cinsidir. İsmine bakılırsa Orta Asya'dan veya Tataristan'dan
ellerinde çanaxlar gelmedir. Türkiyat Enstitüsü Asistanı Abdülkadir Bey'in
berenin yolun gözder. verdiği malumata nazaran Başkurtlar bu tabiri keçiye
maskaralığından dolayı vermişlerdir [22] Şiddetli [23]Yavru
Xırdaca xırdaca çepişder [15] [24] Bu gün bile Azeri Türkleri'nde mevcut bir danstır. Bir
yoşanun [16] başın tişder kaç kişinin iştirakiyle el ele verilip mendille dans edilir. Bir
geder yaylağı yaylar dereceye kadar "Zeybek" dansını andırmaktadır [25] Azerî
geler kermede [17] gışdar. darbımeseline göre "Koyun olmadığı bir zamanda keçiye.
____________________ Abdülkerim" derler. S M P K. S. 18 not 3 [26] Def [27]
[1] Karlı [2] Kucak [3] Koyun memesi [4] Kent = köy [5] Yüksek [28] Manda [29] Olacak [30] İlkbahar [31] Çift, Ekin.
Menşey [6] Endamı güzel [7] Göyüs [8] İstirahat etmek [9]
Neşe duymak [10] Kızlar [11] Bekler [12] İhtiyar kadınlar
[13] Yürü [14] Ufacık [15] Çepişler ‐mini mini‐ keçiler.
www.atsizcilar.com
Sayı: 10 ATSIZ MECMUA Sayfa: 13
dolu‐dolu samannıxlarım var menim bride çobanın olsun
derin‐derin deryalarım var menim üzüng ağ olsun [1] çoban
Öküz deyirr men ağama nökerem [1] Bayrama ne galdı?
üç ay gış toulasmda bikâram [2] ne galdı ne galmadı?
yaz olanda çayır çemen sökerem bir ellice gün galdı.
ağlı gırmızılı buğda ekerem
ağır‐ağır xırmannarım var menim Elli gün say otur
uca‐uca [3] tayalarım var menim garmala [2] guzu götür.
İneyh deyir: men doğanda melerem Elil gün keçesi
ahımla dağı daşı delerem sayan yağış [3] yağası
gurudumu [4] günnen güne sererem sarmaşıx öt pıtesi
yaxşı yaxşı kerelerim [5] var menim. guzu telge [4] tutası
oğlax irtmeyh atası.
Eşşex deyir: men hamıdan [6] fağıram [7]
palçığa [8] tüşende uca dağdan ağıram Küreisinnen ağınnan
çöllerde galanda men yiyemi [9] çağırram öldürmüşüz çağınman
kere naydan yoğun sesim varmenim. goyun neden hasıl oldu
kimya yarpağınnan [5]
Deve deyir: heç hayvan götürmez ükümü bizede getiring
iyit oğlan gereyh çeke ipimi gourmasınnan yağınnan.
erebistan içer menimi südümü
uzax uzax menzillerin var menim Yağ verenin oğlu olsun
uca uca tepelim var menim. doğduğu oğlan olsun. [6]
Burada «Sayacı» kendi medhiyesini bitirmekte ve artık Yarma [7] verenin gızı olsun
«Nevruz» bayramı yaklaşmaya yüz tuttuğunu ve buna gızıda gotur olsun
başlıca delil kuzuların artması olduğunu izah etmektedir. goturuna gurt tüşsün
gurtanguş [8] tapılmasın. [9]
Goyunun özü geldi
dolandı düzü geldi kısa [10] kısa gelenin
çobanın gucağında inanacağı dar olsun
birce cüt [10] guzu geldi. basa basa gelenin
basmacağı berk olsun
Can guzu canım, guzu bereketi bol olsun
tükü gırmızı guzu sizin de damağngız cağ olsun [11]
ibrişim telli guzu
biri bey‐ağanın olsun. ____________________
[1] Teşekkür ve takdir makamında söylenilen bir cümledir
____________________ [2] Doğurmayan koyun [3] Nisan yağmuru [4] Kuyruk 5]
[1] Hademe [2] İşsiz [3] Yüksek [4] Kurut ‐ inek südünden Köçerli'nin verdiği malûmata nazaran SMPK. s‐ 22 "kimya"
yapılmış bir nevi konserdir. Ayran torbaya süzüldükten halk itigadınca bir ot olup kendisine dokunulunca her bir
sonra duzlanır ve kurutulur. Ekseriyetle yumurta şeklînde şeyi altına çevirmektedir. Işbu otun yaprağından da koyun
lur. Kışın yemekler içerisine konulur. Başkurt ve Kırgızlar'da vücuda gelmiş ve ona göre goyunun altın kıymeti vardır.
peynir manasındadır. [5] Tere yağı [6] Herkesten [7] Aciz [8] [6] Erkek çocuğun tercihine bir İşaretdir [7] Kırma buğday
Çamur [9] Sahibini [10] Çift, iki. [8] İlaç [9] Bulunmasın [10] Kısmak fiilinden [11] Damağıng
çağ olsun = neşeli, mesut
www.atsizcilar.com
Sayı: 10 ATSIZ MECMUA Sayfa: 14
Mehemmed peygenberin eşgîne [1] "Sayacı" takdis mukabilindeki mükâfatını toplayarak
Mehemmed peygenberin şenine [2] diğer çiftliklere gider
bir salavat
İşte bu türkü söylendikten sonra Dr. Caferoğlu Ahmet
Edebiyat Fakültesinde Türk Lisanı
____________________ Tarihi Müderris Muavini
[1] Aşkına [2] Sanına
Seyahat Notları
III
17 Temmuz: Bugün sabah erkenden, saat 6:30'da yor. Katırı yaylaya geri gitmek üzere burada
İsmail de bizimle olmak üzere yola çıkıyoruz. bırakıyoruz ve İsmail'le beraber, yüz metre kadar
Çanakkaya'nın dibine kadar katırla, gitmek mümkün yukarımızdaki Çanak‐Kaya'ya çıkıyoruz. Çanak‐Kaya,
oldu; 0 da bin bir müşkülâtla. Çünkü, yolları, devrilmiş biraz arkasındaki Dedenin‐Doruğu'ndan alçak olmakla
ağaçlar kapatmış. Orman işlerinin fena tanzim edilmiş beraber, bütün civara hâkim bir mevki. Buradan etrafı
olmasına insan asıl; böyle güzel ormanların içindeki ve Köroğlu kayasının dik başını seyrediyoruz. Yarım
faciaları görünce yanıyor: muazzam çanı ağaçları saat kadar dinlendikten sonra saat 10'da İsmail'den
(geceyi evinde geçirdiğimiz ihtiyar Hüseyin Ağanın ayrılıyoruz ve sırtlar üzerinden Çanak‐Kaya'nın
anlattığına göre, vaktiyle gemi inşaatında kullanmak bulunduğu kitleyi asıl Köroğlu kitlesinden ayıran
ü‐zere bunlardan, çok sevkedilirmiş) yerlerde yatmış, Ayman suyu boğazına iniyoruz. Hasçağaç'dan
çürüyor. Bunların ne devrilmesine, ne de devrilenlerin doğrudan doğruya bu vadiyi takiben de Köroğlu'na
çürümekten başka işlerde kullanılmasını düşünen çıkmak mümkündür. Şimdi, boğazdan yukarı doğru
kimseler yok. Köylü şöyle şikâyet ediyor: "yazın, Köroğlu'nun dik yamaçlarına tırmanmaya başlıyoruz.
yaylalarımızda iken ormancılar kışlık odunumuzu Çanak‐Kaya'dan İtibaren, yarım saatte bir beş
tedarik etmemize (hatta devrik ağaçlardan bile) dakikalık mola vererek ve lezzeti hiç bir yerde
müsaade etmiyorlar; yazın mâni olmak, kesenlerden bulunamayacak güzel sulardan, her defasında beşer
ceza almak da kolaydır; zira ormancılar hep altışar bardak içmek suretiyle dinlenerek tam 2 saat
dağlardadırlar. Biz de kışın odunsuz kaldıkmı köylere 40 dakika sonra, yani 12:40'ta Köroğlu kayasının
yakın genç ormanları günü gününe kesip harap dibinde kar kümelerinin bulunduğu yere geliyoruz.
ediyoruz". Sade burada değil, bütün ormanlarda bu Buradan, bütün azametiyle Köroğlu kayası görülüyor.
devrilmiş yatan ve çürümeyi bekleyen asırlık ağaçları Bu dağ başı uzakta aşağılarda görülen yayla evleriyle
görünce insan, "sade bu kuru ağaçlar. Türkiye'nin (Devren yaylası) gelip geçen sürülerle, hiç de ıssız ve
senelerce, odun ihtiyacını temin eder ve ormanlara vahşi bir yer hissini vermiyor. Buralar, hür ve serazat
nefes aldırır!" diye düşünüyor. insanların sükûn içinde yaşadıkları geniş engin
memleketler Köroğlu'nun şahsiyetine bu itibarla çok
Çanak‐Kaya'nın dibi İsmail'in çobanlan bekleyeceği uygun: Köroğlu, bir haydut olarak tasvir edildiği
mahal, Köroğlu dağının yüksek çıplak mıntıkalarının destanlarda bile, hiç bir zaman gizlenen, esrarengiz ve
hududu, sulak' ve otlu bir yer; otlar, diz boyunu geçi‐ korkunç bir adam değildir: onun
www.atsizcilar.com
Sayı: 10 ATSIZ MECMUA Sayfa: 15
bulunduğu mevki hâkim bir mevkidir ve o bundan birer kurşun gönderdikten ve silahlarımızın akislerini
istifade ederek saltanat sürer, dağların hükümdarı dinledikten sonra, fazla geç kalmaktan korkarak
kesilir. Bir an bile yalnız kalmadık. Biz orada iken inmeğe başladık. Dönüşümüz daha kısa oldu.3,30
karların bulundugu yere, aşağıdaki yaylalardan iki saatte Hasçağaz yaylasına yakın Bey‐Pınarı'na geldik.
çocuk geldi; evlerine kar götürdüler; yakınımızdan bir Orada bir çay içtik ve yemek yedik. Artık Hasçağaz
sürü geçti, iki çobanla konuştuk; bir başka sürünün yaylasında bir gece güzel bir uyku yapmaktan başka
uzaktan çanlarını işittik. Bu yaylalarda bazı büyük sürü işimiz kalmamıştı.
sahipleri, çan hususunda çok meraklı oluyorlar;
eskiden kalma bir an'aneyi elan devam ettirenler var. 18 Temmuz: Bu gün aynı yoldan Koz yakası yaylasına
Sürülerinde en çevik ve kuvvetli erkeçlerden, döndük. Sabahleyin, İs‐mail'in tabirince yalnız yatmış
tekelerden her birine ayrı bir nota veren bir çan gibi soğuk olan Ayman Deresi'nde bir banyo o geceki
takıyorlar; bu çanların adedi 9‐11 oluyor. Böylece güzel uykudan Sonra bütün yorgunluğumuzu aldı.
düzgün bir gam yapan çanlarla sürü tam bu dağlara Köroğlu'nun teneffüs ettiği hava ile ciğerlerimiz dolu,
yaraşan muazzam seyyar bir orkestra vücuda yeni bir hayat bulmuş gibi dinç ve neşeli, yaylaya
getiriyor. İşte, Köroğlu'nun tepesinde duyduğum geldik. Bu gece yine çobanlarla oturup konuştuk.
çanlar da, zannederim böyle. şimdi pek nadir tesadüf
edilen, tam bîr takıma malik sürünündü. 19 Temmuz: Bu gün, asıl yayla yolundan Kozyakası'na
döndük; köyle geçtiğimiz yayla arasındaki mesafenin
Kar yığınının yanında, toprağı eşerek meydana ortasında, Kozyakası'nı birinci yaylası bulunuyor. Bu
çıkardığımız bir kaynağın başında yemek yedikten mevsimde burası boş faaliyet ikinci yayladadır.
sonra, son bir hamle ile kayanın tepesine çıktık.
Hakikaten insan, en büyük gururu, böyle yüksek 20 Temmuz: Yanımda Koz yakasından Mustafa ağa,
yerlerde kendisinden yüksek bir mevcudun Mudurnu'ya yine aynı yoldan dönüyorum. Mustafa
bulunmadığına kanaat getirdiği zaman duyuyormuş. ağa hoşsohbet, fakir bir köylü. Köylere daha kanunun
Şimdi bulunduğumuz nokta şarktaki Ilgaz'la garptaki filân girmediğinden yana yakıla bahisle, oğlunun iki
Keşiş'in tepeleri arasında en yüksek noktadır. Bu açık evlenmiş olmasından şikâyet ediyor. "Bu fakirlik
yaz semasında gözlerimizin görebildiği bütün etraf olmasaydı, ben bile, on beş yaşında bir kızla karımın
dağlar, ayaklarımızın altında cüceler gibi kalıyor. Üstüne evlenebilirdim!" diyor. Ona göre, evlenmek
isteyenler imama nikâh kıydırıyorlar, hükümeti de
Köroğlu'nun barındığı yerin harabeleri olarak "hizmetçi alıyorum" demek suretiyle kandırmak
gösterilen taş yığınları, bir takım duvar izleri teşkil kolaydır. Mustafa ağa, bu uygunsuz işlerin, asıl
edecek surette bu kayanın dibinde bulunuyor. sebeplerini de buluyor memlekette kız çok; erkek ise
Çobanların ara sıra buralarda define aradıkları yer yer azdır.
kazılmış topraktan belli. Bir kademe daha
yaklaştığımız göklere, iki arkadaş Pertev Naili
www.atsizcilar.com
Sayı: 10 ATSIZ MECMUA Sayfa: 16
Türkistan Cumhuriyetleri Nüfusu
V‐ Başkurdistan
Başkurdistan Şuralar Cumhuriyeti resmen şuralar civarında Oğuzlarla hem hudut olarak bul‐muştur. O
ittihadına dahil "Rusya fedaritif şuralar cumhuriyeti" zaman Oğuzlar az çok islâm tesiri altında bulundukları
âzası addolunan "milli şuralar cumhuriyeti"nden halde Başkurtlar koyu şaman ve barbar idiler. Bunları
biridir. Başkurdistan, Leningrat civarında vaki Pulkov İbn Fadlân: "Türkler'den bir kavim olan ve Başkurt
rasathanesinden gecen tül esas tutulmak itibarıyla denilen bir kavmin ülkesine geldik. Bunlardan çok
takriben 220.50' ile 320 şarkî tûl, 510.12' ile 560.30' korktuk, Çünkü bunlar Türklerin en şeriri,
şimalî arz daireleri aras‐ında vakidîr. Şimal ve şark menfurudur. Katle şiddetle inhimakleri vardır." diye
tarafları "Ural ülkesi", cenubuşarki ve cenup tarafları tavsif ediyor.
Kazakistan, cenubugarbi ve garp tarafları Samara
vilâyeti ve Tataristan Cumhuriyeti'yle mahduttur. Moğol fütuhatı devrinde Başkurtlar, Moğol
Mesahası 155.496 kilometre murabbaı olup şimalden İmparatorluğunun kendi beyleri tarafından idare
cenuba olan uzunluğunun en uzak noktaları 680 edilen muhtar bir ülkesi olmuş, Moğol
kilometre, garp ile şark arasındaki en uzak noktaları İmpratorluğu'nun sükutundan sonra da müştekil bîr el
400 kilometre kadardır. Merkez şehri "Ufa" dır. olarak yaşamıştır. Başkurdistan'a Rus istilâsı 1555'te
başlar. Bu tarihten itibaren Başkurt Türkler'i 1773
Tarihî büyük Başkurdistan bugünkü Başkurdistana senesine kadar mütemadiyen Ruslarla harp hâlinde
nazaran çok büyük ve geniş olmuştur. Şarkta İrtiş bulunmuşlardır. Resmi Rus tarihlerinin gösterdiği gibi
havzalarına, garpta eski Bulgar hududu olan İdil Başkurdistan 1555 senesinde Rus tabiiyetini birden
"Volga." nehrine, cenupta Sırderya'ya ve şimalde Fin‐ kabul etmiş değildir. Ruslar Başkurdistan'ı karış karış
Ogur kavimleriyle meskûn olan şimalî Ural ve Kama harple almışlardır. Başkurdistan'ın Rus impratorluğu
membalarına kadar imtidat eden saha "Büyük müzesine hakiki surette idhali şimalî Türkistan
Başkurdistan" yahut, 13 üncü asır Avrupa hanlarından Ebulhayir Han'ın Rus tabiiyetini kabul
mubarirlerine göre "Büyük Macaristan" (Magna etmesi ve Urenburg istihkâmının inşasıyla ikmâl
Hungarn) ve Başkatirya tesmiye olunmuştur. Başkurt edilmiştir(1740).
Türklerinin bu sahayı ne vakit işgal ettikleri tarihen
meçhuldur. Batlamyus coğrafyasında Ural dağları Bu tarihten itibaren de Başkurdistan dahilî
olması muhtemel olan Repaen yahut Ryperbore muhtariyetini muhafaza edebilmiş, ta 1863 yılına
denilen dağların bir tarafında. "Ağaçerî" ve kadar bir muhtar ülke olarak kendi reisleri tarafından
"Baskartay" kavimleri bulunduğu kaydedilmiştir. Arap idare edilmiş Rus ordusuna merbut mîllî süvari
fütuhatı ve İslâmiyetin intişarı devrinde ise buralarda alaylarına malik olmuştur.
Başkurt Türkleri'nin oturduğu malûmdur. 922
milâdîde bugünkü büyük Türkistan üzerinden Bulgar'a Başkurdistan muhtariyetinin büsbütün ilga edilmesi
seyahat eden "Ahmed ibn Fadlân" Başkurtlar'ı dahilî Rusya'daki köylülerin serbestii hareket ve sefer
Sırderya haklarına mâlik olmasıyla alâkadardır. Bu andan
itibaren Başkurdistan'a Rus muhacirleri akını başlıyor.
Başkurdistan "Başkirya" ismi
www.atsizcilar.com
Sayı: 10 ATSIZ MECMUA Sayfa: 17
de resmen kaldırılıp Başkurdistan Ural (Perm,
Urenburg, Ufa, Samara) vilâyetleri arasında taksim Başkurtlar 635.845
olunuyor. Fakat Ruslar'ın Başkurdistan yerine "Ural Tatarlar 461.871
ülkesi" coğrafî tabirleri ve idari taksimatı, Çuvaşlar 84.886
"Başkurdistan" adını Başkurt Türkleri'nin kalbinden Sair Türkler (Azerî, Kırgız, Özbek) 2.950
silmeye muvaffak olamıyor. 1917 inkılâbından sonra Yekûn 1.175.552
Başkurtlar, Başkurtların sair Türk kavimleriyle beraber ―――――――― ――――
% 55 teşkil ettikleri yerleri tekrar "Başkurdistan Ruslar 1.064.707
Muhtar Cumhuriyeti" ilân ettiler. Rus muhacereti ve Ukraynalılar 76.710
mezalimiyle mücadeleye karar verdiler. Hâkim millet Beyaz Ruslar 18.281
ile mücadele devam etti. Yekûn 1.159.698
*** Fin, Oğur kavimleri 194.136, ecnebiler 490 nüfustur.
Nihayet "Başkurdistan Muhtar Cumhuriyeti" milli bir Bu hesaba nazaran bugünkü Başkurdistan'da Türk
ülke sıfatıyla sovyetler tarafından da resmen tasdik unsuru % 49, Rus % 43,5 ve sair kavimler % 7,5 teşkil
olundu (Mart, 19‐19). Fakat nüfus itibariyle % 60 Türk ediyorlar. Başkurt millî hükümeti tarafından çizilen
olan Başkurdistan hükümet merkezi işin tehlike Başkurdistan hududu dairesinde ise Türk unsuru %
addolunup bunun hudutları tevsi, hukuku tahdit 55, Ruslar % 37, Fin‐Ogur akvamı % 8 teşkil ediyordu.
edilerek bugünkü Başkurdistan vücuda getirildi. Bu vaziyet ta 1924 senesine kadar sabitti 1925'da Rus
nüfusu birden bire % 43.5 nispetine çıkıp, Türk
*** unsurunun % 49 nispetine inmesi hududun Ruslar
lehine genişlemesi ve Türk unsurunun kafile halinde
Bugünkü Başkurdistan'da nüfus: Rusya'nın Ruslar'la meskûn vilâyetlerine nakil ve
nefyedilmesinden ileri geliyor.
1926 yılı nüfus sayımına göre Başkurdistan
Cumhuriyeti'nde 2.665.836 kişi vardır. Bundan Türk Abdülkadir
milletine mensup kavimler:
Kulca Hayatından Parçalar
Kulca, aslında Tarancı memleketi olduğu için orada bir vasıta değil bir gayedir. Büyük mektepler yok
doğup büyüyen islâmlara umumiyetle Tarancı ancak orta ve iptidai mektepler mevcut olup bu
manasına gelen çantu denir: böyle demekle beraber mekteplerde de lisan ve lehçede yeknesaklık yok;
hakikatte hiç kimse çantuluğu kabul etmez, yine mesela 1924 senesi biz mektepler tetkikatı yapmıştık.
Kazak, Kaçkarlık, Buharlık, Sart ilah isimlerle tesmiye İlk evvelâ Tarancı Zeynul'un mektebine gittik.
olunur. Her kabile kendi anasıyla yaşar birbirleriyle Başmuallim Türkiye'de tahsil görmüştü ve orada almış
sıkı münasebette bulunmaz, yek diğerinden kız olduğu aşı üzerine mektebini idare etmeye çalıştığı
almazlar. En kalabalık olanlar Kaşkarlık, Tarancı, gözüküyordu. Mektep beş sınıflı şehrin, yakınında acık
Kazaklar olup diğerleri nazarı dikkati celp etmeyecek bir meydana yapılmış, gayet büyüktü. Çocukların her
kadar azdır. Kabileler arasında hiç tesanüt yok, ihtiyacı, kışlık oyun yerlerine varıncaya kadar temin
cehalet hâkim, hepsi haris... Refah ve saadeti yalnız edilmiş sıralarda çocukların boylarına göre yapılmıştı.
zenginlikte arıyorlar, onlarca para Bizim girdiğimizde beşinci sınıf
www.atsizcilar.com
Sayı: 10 ATSIZ MECMUA Sayfa: 18
mikroskopla sinek ayağı tetkik ediyorlardı. Diğer Bu ahonların ekserisi Kaşkarlıklar'dandır. Kazaklar ise
sınıflar da biri musiki, diğeri hesap, öbürü kıraatla söylediklerimden müstesnadır; çünkü bunlar islâm
meşguldüler. Kitaplar Kazan lehçesinde idi. Oradan dininde olmakla beraber dine esir olmayıp dini esir
çıkınca ikinci bir mektebe gittik. Burası da beş sınıflı etmişler, kendilerine göre uydurmuşlardır. Göçebe
olmakla beraber iki mektep arasında büyük bir fark halinde yaşadıkları için camileri de yoktur. Rastgele
göze çarpıyordu. Eski bir bina, tavanı basık odalar, yerlerde namaz kıldıkları gibi, ekseriya kılmasını da
küçüklü, büyüklü intizamsız sıralar, üst başları kirli uydururlar. Bir zaman namaz kılmakta olan birinin
çocuklar, mektep kendisi de toz içindeydi. Sınıfın yanından geçiyordum. Döndü "Bu tarafa geçme
birinde coğ‐rafya dersi vardı. Muallim sınıfın bir tehlikelidir" dedi. Namazda konuşulur mu diye
başından diğer başına hızlı, hızlı dolaşarak, Tarama sordum. Bizimkisi kayıtlı‐kuyutlu şehir namazı değil,
lehçesiyle ders takrir ediyordu. Çocuklar Kazak namazıdır." cevabını verdi tekrar namazına
uyuklamamak için gözleriyle hocayı takip ediyorlardı. başladı.
Bu suretle birçok mektepler gezdik bunların bazıları ***
henüz değnekli hocalardan, kitap yerine kürek
kemikleri üzerine yazılı alfabelerden Kazaklar şehirlerde yaşamazlar yazları yaylalarda,
kurtulamamışlardı. Ruslar tarafından açılmış olan kışları kışla dedikleri dağ eteklerinde geçirirler. Şehre
mektepleri de gezdikten sonra Dernek mektebine ancak mallarını satmak için gelir tuz, çay gibi yiyeceğe
gittik. Bu mektebin muallimleri Türkiye'den gelen dair şeyler alıp giderler. Elbise ve kullanılacak edavatı
esirlerdi. Zaten bu mektep onlardan Halil ve Mehmet kendileri yaparlar. Yapmış oldukları kumaşa Çekmen
beylerin teşvikiyle açılmış, her kabileden talebe denir
mevcut olup kullanılan lisan İstanbul lehçesi idi. İlk,
orta muallim mektebi kısmı mevcuttu. Çok kaba ve kalın olmasına rağmen yine onu
kullanırlar. Bütün Türkistanlılar umumiyetle böyledir.
*** Ruslar'ın ve Çinliler'in güzel ve ucuz kumaşları mevcut
olduğu halde yine kendi Şatıva, Mata, şahi adındaki
Kasaba ve köylere muallimler göndermeye kumaşlarını alır, ayakkabılarını da derilerine varıncaya
başlamışlardı. Fakat bu mektep çok yaşamadı. kadar kendileri yaparlar ve bu hususta birçok şarkılar
Ahonlar(yani sarıklılar)ın şikâyeti üzerine Çin da uydurmuşlardır.
hükümeti tarafından kapatıldı.
Meselâ:
***
Şalıvayay şalva Şatıvanın nerki ba
Orada Âhonların çok büyük nüfuzları vardır. Çünkü Şalıvayı halımanla Tul holonun hakkı ba
her şey dincilerin elinde olup tahsilin bu derece geri
kalmasına sebep yine onlardır. Çünkü her yeniliğe bu "Ba, bar (Garp Türkçesi'nde var) dan muhalleftir.
şeriatta yoktur diye fetvalar uydurarak mani olmaya "Nerk" fiyat; "hadımanla" hor görmeyin; "tul" dul;
çalışıyorlar. 28‐29 seneleri pek ileri giderek kadınların "hotun" kadın demektir.
sokak vaziyetlerine" karışmaya başladılar; pek açık
gezenleri dövmek şeriata gayrı hareket edenleri Ilgaz Kâşif
öldürmek için Çin hükümetinden emir aldılar.
www.atsizcilar.com
Sayı: 10 ATSIZ MECMUA Sayfa: 19
Bey Böyräk [1]
Hikâyesinin Safranbolu Kuzyaka Rivayeti
Anlatan: Kuzyakalı Mustafa Ef. * Tespit Eden: A. Baha
Ezäl zemân içindä, qalbur semân içindä ben "Hedi, başımızı alup dağlara qadara çıqalum,
nenämü(n) beşüğünü tıngır mıngır sallayokän fermanı avlanalum!" demüş. Derkän almuşlâ efändüm
dünyäläri dahtına almış böyük, önlü bi padişah vâmış. başlarunu dağın yolunu dutmuşla. Az gitmişlää, uz
Kimä ne nam salundusa ondan tiril tiril qorqallâ, gitmişlâa, därä, däpä düz gitmişlää, qalan dağun
hevâda uçan quşlâ, qurtlâ bilä fermanını yerinä doruğuna qadara çıqmuşlâ. Emmä bu esnädä gün dä
qollamış. Emmä ne çârii kü bu padişahun ekäk batmaya yön dutmuş. Ortaluq eyüdän eyüyä
zürriyäti dünyäyä gelmädüğündän çoq tasalanûmuş. qararmuş. Netsnulää. Hemäncäcüğümä saraya
Qarnuna girän curt galan onu erüm erüm erümüş. dönmäyä qarar vêmişlää. Tam yollaruna
Dedinä heç bi çârâlââ bulamamuş. Qalan Kimsäläää, qoyulacaqlaru esnada padişahun atunun disgünündän
qonuşmâya ağzunu kilid açmayomuş. Mevlâm bikül‐ dutaqoyan bi devrüş peydahlanmamış mu?
al‐lah padişahım bu derdünä çârä bulamayollâmuş. Hämäncänä, devrüş padişa‐hun eteğünü üç kellim
Ayla, haftalâ, yılla hep böyläcäcüğümä geçmüş. öpmüş. Soracuğuma: "Hoş geldi(n) padişahum"
Padişahun dêdi bi sırromuş. Eşi dostu çoq nasihatlâ demüş, Padişahla lalası taaccupta qalmışlâ. Bunu(n)
etmüşlää emmä, qalan, Kâretmämüş. Ehâli ilk yazın üzärinä padişah devrüşä: "Benim sen padişahluğumu
Koyün ilärüsündä bi seyran yeri vâmış. Qalan çoluq nêdän bildi(n)?" deyü sivâl etmüş. Devvüş de:
hep oraya gidällää, çoquşa çoquşa ferfenälää edällää, "Efändüm iççä bildüm. Bu erfânä, bu elvan anca anca
şenlüklää yapallâ, oq yayu oynallâ, pehlivan padişahlarundu. Bunu gayrisi yapamaz. Qalan ondan
güräşdürüllää, çıqrıncağa binälää, cirid yaruşdûması bildüm efündüm" demüş. Bu Kelam üzärinä padişah
edälläämiş. Qalan o günü de koy hep tehneläşmiş. devrüşä; "Benüm padişahluğumu bilän, qalan
Hêkäş o seyir yerinä gitmiş. Koyda qala qala bi qanumdakini dä bilü. öylä isä benüm qanumdakini dä
padişah qalmış. Bu hâli görän lalası yalvar muş bil baqayı(n)" demüş. Bunu(n) üzärinä devrüş
yaqarmuş netdiysä etmüş padişahu bu seyir yerinä tekrärän üç kellim padişahun eteğünü öpmüş:
ayartup teptili qıyafätlä atlaruna binäräk götümüş. "Ferman seni(n)dü" demüş. Soracağuma:
İnihayät gelä gölü gelmişlää seyir yerinä qadara, "Efändümüzün êkäk zürriyäti dünyäyä gelmäya da
hêkäş zevkinnän sefâsınnan salınup geziyollâmuş. quruntulanıyollâ" demüş.
Emmä qalan padişaha hê yer qaranluq gözüküyomuş.
Dünyä o(n)a zindan geliyomuş. Bikülallah onu orada ***
eylämäk qâbil olamayomuş. Qalan burada da içi
sığılmış; lalasına: Devrüşü(n) bu sözü üzärinä padişah: "Bunu(n) çaräsi
nedü?" diyä somuş. Devrüş dä‐yinä padişahun
_____________________ eteğünü öpmüş, cebündän, bi alma çıqararaq iki şaq
[1] Kalın "K" yerine "q" harfini kullandık kî bu harf etmüş. Padişaha: "Padişahum, çâräsü anca budu.
Anadolu'nun ekseri yerlerinde kalın "g" harfine yakın Bunu(n) bi şaqını sen ye. Bi şaqını sultan xanuma
telaffuz olunur. Açık "e" yerine de "ä" kullandık. yedü. Qabuqlarunu da qısrağınıza vê(n). Bi iznillah
İmâleli "ä"leri iki "ä"yi yan yana getirmek suretiyle diläkläri(n)iz yerinä qonu. Emmä valâkin emrü haq
gösterdik. Parantez içindeki "n"ler sağır nundur. yerinä geldiktä doğan çocuğun adunu ben gelincäyä
qa‐
www.atsizcilar.com
Sayı: 10 ATSIZ MECMUA Sayfa: 20
www.atsizcilar.com
Sayı: 10 ATSIZ MECMUA Sayfa: 21
muş. Emmä qalan orası sınırmış. Gavur qıralunu(n) gihoz ilen Aq Qavaq qızunu da sarayın onları da bilü
orada serayı vâmış. Qıral serayından düldüllä baqmuş qalan ne âlämdädü..
kî biraz kişi sınırı geçmüş yatıya. Qıral qalan ferman
etmüş; "gidi(n), götü(n) şo adamları, atı(n) zindana" Aldı Hey Böyräk:
demüş. Qıralın adamları gitmişlää. Orcukta yatan ne Bengiboz emektär Aq Qavaq qızu?
qadara kişi vasa hepsünü dutmuşlâ, götümüşlää,
atmışla zindana bunla zindanda yedü yıl qalmuşlâ. Altlı Bezirgan:
Bey Böyräk dä bu dutunlâla berâbärä zindanda, yedü Aq Qavaq qızunu aldu dedilää
yıl qalmuş. Qalan günläädän bi gün Bey Böyräk Bilmän kimldän kimä vâdı dedilä
cebündäkü çaqu bıçağunnan Zindanı(n) duvarunu öşä Baltacı Kel veziri(n) oğlunu adı dedilää
öşä bi insan gözü göräcäk qadara duvardan bi delük Bunu da işittim illäri(n)izden
açmuş. Qalan orcuqtan etrafı gözätläämüş. Emmä quş Bunu da işittim qulları(n)uzdan hêy.
uçmaya kervan geçmäyomuş. Günlää‐dän bi gün yînä
bu delüktän baqarkänä ıraqladan bi Kervan Deyüp kesti. Qalan yoluna devama qoyuldu. Meğär
gözükmüş. Gelä geä gêmiş kervan zındanı(n) o ibük bu türküläri gavur qıralunu(n) qızu gizlücä
delüğünü(n) önünä qonaqlamuş. Bunu(n) üzärinä dinlämäyamuymuş? Hemäcänä saqlanduğu yerdän
almış şo türküyü Kervana Bey Böyräk; "baqalum ne ÇIqmuş.. Qalan ezäl zamanları zindanla yeri(n)
söylädi. Kervan da Bey Böyräğä ne dedi. dibündä quyu gibi bi yedä olûmuş. Zindanı(n)
däpäsindä dä qoca bi dekär daş bulunumuş. Qalan bu
Aldı Bey Böyräk: Zindanı(n) iştä qapusuymuş. Emmä bu dekär daşı
Gelişi(n) nerili bezirgan başı Şöyläcäcüğümä qalduruvêmäk bi kişini(n) ki kişini(n)
Tıraşım bürüdü gözümlä qaşı değmä kâri değülmüş.
Yedü yıl odu ben zindanda qalmışam
Dutulmuş küffârä yesir olmuşam Gavur qıralunu(n) qızu qalan bu qırq kişini(n)
qalduramayacağu daşı
Aldı Bezirgan :
Gelişim sorâsa(n) Yoğuz ilindän ‐ Ya Allah!..
Alurum satarum dünyâ malindän Deyüp bi dutuşa qaldumuş. Zindanı(n) qapusunu(n)
Beyim ne biläyin seni(n) halindän açulduğunu görän hapıslâ qarunca misâli bu delügün
Deyvê Beyim deyvê Kimi(n) oğlusu(n) ağzuna üşüşmüşlää. Henîya yoğ mu qalan
saluverüläcäğüz deyü. Derkänä efändüm qıralun qızu
Aldı Bey Böyrêk: zindana bi ip salundumuş.. Orada ne qadara hapis
Deyvêmäyä doymaz bu derili Yüräk vâsa hepücüğü qalan bu ipä üşüşmüşlää... Qalan hat
Ahinän vâhinän ölsäm mi geräk bu münşvardaykänä qıralu(n) qızu hapıslara avazı
Bubam Padişahdu Ben de Bey Boyräk çıqduğu qadara
Bunuda bÖyläcä bili(n)efändüm hêy..
Türkü soyläyän yiğit kim isä o çıqsu(n).. Qalan sizi sora
çıqaruru(n) deyii bağurmuş.
Aldı Bezirgan:
Ana(n)ı sorasa(n) âh edüp ağla Bunu(n) üzürinä Bey Böyräk ipä dutunmuş. Qıralu(n)
Buba(n)ı sorâsa(n) qaralâ bağla qızu tekrâra(n) «yâ, Allah» Deyüp Bey Böyräği
Böyük qadaşı(n) dünyäyi neylää Bubasundân Anasundan saqlıcana çıkartmış.. Yetmüş
Bunu da Böyläcä bili(n) efändün hêy beş günä mühlät edärükdän saluvemiş..
bi tekrâränä:
Bezirgan qalan bunu böylä deyüncä Bey ‐ Ya Allah! deyüp Zindanı(n) o qoca dekär daşunu
Böyräk kändü kändüna bari demüş "Ben‐ yükländüğü gibü delüğünü bekämüş. Biz gelälüm Bey
Böyräğe. qa‐
www.atsizcilar.com
Sayı: 10 ATSIZ MECMUA Sayfa: 22
lan gavur qıralunu(n) qızından yetmüş beş günä rüncäk kişir kişir kişnämüş. Mevlâm Ta(n)rı o(n)a
mühlät alduqdan källi çekmüş başunu qalan o meğärsä ki Bengiboz olduğunu bildürmüş emmä qoca
dutulduğu çayura doğru. gelükänä aqluna Bengiboz qaru "noldugu bilinmäyäsi manzul menamen! Bey
gelivêmiş kändü kändünä: Böyräk ağanı mı gödü(n)? Bengiboz tayını mı gödü(n)?
yedü yıldu kişnämäyodu(n)!" demüş, qalan yüzünü bi
‐ Mevlâm, Xızur ba(n)a imdâd edivêsä dä qalan tokat vumuş. Emmä o yînä kişnämüş. Qalan o esahtan
Bengibozu yetişdüsä... Onu burcuqda yütüdümdü... Bengiboz emmä kimin aqluna gelü? yedü yıldu pür
gayıp. Bey Böyräk dä qalan orda emmä saçu saqaluna
Demüş. Âhinen âmış şo türküyü Bey Böyräk baqalum qaruşmuş. Pırtularu eskimüş, bikül‐allah tanınmaz
ne demüş. bimünşvar âmış.
Aldı Bey Böyräk: Qoca qaru qalan Bengibozu(n) anasını suladuqtan
Arayı arayı bulsam izi(n)i källi güç bää çeşmädän Bengibozu(n) anasını elätmüş.
İzini(n) tozana sürsäm yüzümü Bu esnada Bey Böyräk dä Bengiboz'dan inmüş, qalan
Yetmüş beş günä mühlällädüm qıral qızunu çeşmä başunda bi delük helkeyi dolduracağın deyi
Yetüş Bengibozum yetüş imdada eylänän bi qoca qaruya soqularaxdana: "Nenä, demüş
beni bu gecä evi(n)ü misafir alu mu(n)?". Qoca qaru
Bu türküyü qalan Bey Böyräk ettüktän källi dağu daşu da duymazlanaraqdan yinä çeşmädä hekäsini
Bengrîboz kişir kişir kişnätmüş. Orcukda bir daş doldumaya qoyulmuş. Bunu(n) üzärünä Bey Böyräk
qovuğunu(n) dibündä yedü yıl qalmuşmuş; nasulsakü bitekrâren: "nenä, demüş, beni bu gecä evi(n)ä
Bey Böyräğün säsünü duymuş qalan hevlicanla säsün misafir alu mu(n)?".
geldüğü yerä doğru kişnäyi kişnäyi yaruşmuş.
Doğrucana Bey Böyräğün yanuna qadara gêmüş. Yedü Bunu(n) üzärinä qoca qaru Bey Böyräğä şöyläcälänä bi
yıldu bi qovugda qalana nolu? Üstünü başunu hep baqmuş: "Al.. A!.. Oğul ben seni nasıl misafir aluru(n)?
yosunla bürümüş; pasla dutmuş.. Tencäräyä iki bulgur dänäsi qodum. Biri altında
qaynaya, biri üstündä qaynaya. Ben seni nasıl misafir
Derkänä efändüm. Bey Böyräk Bengibozu(n) ederüm demüş. Süksününü çeşmäni(n) oluğuna
yosunlarını qalan sıyurmuş. Efändüra yedü yıldu vêmiş. Bunu(n) üzarinä bi källim dâ: "Nenä, demüş,
Bengiboza Ta(n)rını(n) ergüsü ulaşmuş. Esahtan at bir, beni bu gecü evi(n)ä misafir alu mu(n)?" demüş.
qoyun iki, üzüm üç.. bunla qalan cennättän çıkmuştu. Cebündän bi avuç dolusu altun çıqarmuş, qoca qaruya
Bunları(n) hepsini(n) melekäsü vâdû onlara baqallâ.. saqluca sunmuş. Qoca qaru altunlaru görüncänä:
qalan bunlara kötülük de edilmüz, bi evi hem ehyä "Aluru(n) oğul aluru(n)! Atunu da aluru(n)" Seni de
edällää, hem dil kökündän qurudullâ! Neysänä aluru(n) demüş. Bey Böyräği o gecä evündä alıqomuş.
efändüm iççäqalan Bengibozu da melekäsi bu Bey Böyräknän qalan o gecä evdä qoca qaru hoş beş
qovuqda Ta(n)rını(n) her aqşamu baqmış. Bey Böyräk ediyollâmuş. Tam bu esnada bi def tingirtisi, qaru
dä qalan artux "Bismillah" Deyüp binmüş fingirtisî omuş, Bunu(n) esbäbini Bey Böyräk qoca
Bengibozu(n) üstünä.. Bengiboz qalan heç o eski qarudan sivâl etmüş: "Nenä, demüş, koyda bi def
Bengiboz değilmüş sanki, tozu dumana qatup gözünü tingirtisi, qaru fingirtisi vâ. Bu şenlük nedändü?"
açup qapayuncaya qadara onu bi guş misâli köyünün demüş. Qoca qaru da: "Demä oğul demä!
başına däk götümüş.
Padîşahun ervan misâli bi qoç yiğit oğlu vâdî Aduna
Bi qoca qaru da bu esnädä Bengibozu(n) anasını Bey Böyräk delläädi, yedü yıldu gayıplara
sulayomuş. Qalan Bengibozu gö‐
www.atsizcilar.com
Sayı: 10 ATSIZ MECMUA Sayfa: 23
qaruştu. Onu köydü dünyä gözäli Aq Qavaq qızuna "Rey Böyräk oq yayunu eha şöyläcäcüğümä bi atuşda
nışanlamuşlâdu. Yedğ yıldu heç bi habar alamadılâ. naşpayı tengär mengär altunlarıynan yerä yuvalamuş.
Qalan onu iççä Baltacı kel vezirî(n) oğlu İsmayıllâ Hêkäs bunu(n) üzärinä şaşırup qalıvêmişlää Aha bu
everiyella da şenlük yapuyollâ" demüş. Bey Böyräk qıluqsuz adam vudu deyi. Bunu(n) üzärinä padişah
qalan bu sözläri qoca qarudan duyunca tasasundan ehâliyä üç källimä bağurmuş: "Qapuşu(n) ibadullah
uyqu gözünä gimämüş. Zabah olunca Bey Böyräk qapuşu(n)!". Hekäs qapuşmuşlâ emmä qalan bu
doğrucana şenlük olan yerä qadara getmüş. Bi dä qıluqsuz adam yeründän qıpurdamamış. Bunu(n)
orcuqta ne göösü(n) kü ehâli düğün yeründä qum üzärinä padişah taaccupta qalaraqdana: "Oğul neyä
çaqulu gibi bi ağacun dîbünä bîrikmişlää. Ağaca qalan qapmayo(n)?" Demüş.. Qaşan bu qıluqsuz boynunu
bi naşpa altun asmuşlâ. Bu naşpayu qalan kim vurâsa bükä qomuş. Bi şey demümüş.
padişah o(n)a ikram veräcäk deyü yetmüş iki divana
avazcılâ çıqarmuşlâ. Gavur illäri(n)ä habar Padişah bi källimä dâ somuş; yinä cevap vêmämüş.
salundumuşlâ. Dimyäni(n) dört İbüğündän oq Qalan üçüncü darasında padişah Dilä oğul bendän dilä
yaycularu gemiş. qalan bunlaru(n) hepiüğü naşpayı ne dilääsin(n)" demüş. 0 da; "Sağluğunu" demüş
bikülallah vurup yerä indirämäyollâmuş. Qalan "Oğul benüm sağluduğumdan sa(n)a ne? İştä bendän
kimsälärä naşpayı indümäk nasıp olamamuş. İstä bu ne istääsi(n)" demüş. O da tekrâräne: "Saluğunu
esnädä Bey Böyräk dä atucularun arasuna qatuşmuş. istärüm" Demüş. Padişah bu källäcüğümä: "Benüm
Ağaca baqup baqup: "Ben onu qalan bi dutuşa şağluğumdan Sa(n)"a ne? Dilä oğul bendän ne
vururun emmä älimä uya bi oq yayu osa" demüş. dilääsin)?" demüş. Qalan bu qıluqsuz adam bu qâlik:
Qalan orcuqtaki adamla: "Hedi, hedi odan munnar "Efendüm düğün evündäki qadunlaru birim birim
menamän" deyi Bey Böyräği qalan qovallâmuş. Bey oynatmaq dilärüm" demüş. Bunu(n) üzärinä padişah
Böyräk bu adamlaru(n) arasuna ne qadara qatuşsa bu hemäncänä ferman etmüş: "gidi(n) bu kürt qıluqlu
adamla hepücüğündä qovallâmuş. Emmä Bey Böyräk adamu düğün evündä eyländirü(n) deyü. Qalan
yinä: "Nolu, älimä uyâ bi oq yayu osa? Bi qoman onu almışla, götümüşlää düğün evünä Bey Böyräği emmä
vurûdun" der miş. Emmä odaki atuculâ yinä burcuqta da kimsälää Bey Böyräği tanıyamamuş.
qaquşdurûla: gerisin geriyü atallamış. Bunu(n) uzärınä Qalan bi gün değil kü yedü yıldu bi adam tıraş omasa
padişah bu qılıqsuza: "Oğul diläği(n) nedü?" demüş nolu? Saçu saqaluna qaruşu älbättänä. Bu müşvâr
emmä qalan bunu(n) Bey Böyräk olduğunu İnän Bey Böyräği qarulâ da tanıyamamış. Bey Böyräk
bilmäyamuş hê.." Bu qıluqsuz adam da: "Efändüm, hâlinän dura qosun, dêkän efändüm düğün evündäki
älîmä uyâ bi oq yayu osa ben onu vurûdum" demüş. qarula bulaşmuşlâ oyuna. Qalan hepüsünü Bey
Bunu(n) üzärünä padişah: Hedi oğul hedi, sen get Böyräk oynatmaya fermanlı ya? Almuş älünä defü Bey
mutfağa da keşkek ye" deyi zeklänmüş ve yanundan Böyräk baqalum ne söylämüş, qalan oyuna çıqandana
qovmuş. Emmä ne mümkün kü bu qıluqsuz adam yinä bu esnädä cicäsiymüş.
diräşdümüş: "Efendüm, älimä uya qalan bi oq yayu
osa". bunu(n) üzärünä artuq padişah dayanamamuş, Aldı Bey Böyrük:
yanundaki adamlaruna: "gidi(n) şona Bey Boyräğin oq
yayunu elätü(n)" deyä ferman etmüş. Nolsu(n) da Ne baqâsı(n) monca monca
Allahum bî dünyäni(n) adamlaru qaranluqla Boyu(n) uzun, beli(n) incä
basqunladuğu halda heç mi vuramayomuş heç. Qalan Vezirä ilayıqsu(n) onca
padişahun adamlaru fermanı yerinä qomuşlâ. Her cahilsi(n) her cahil
www.atsizcilar.com
Sayı: 10 ATSIZ MECMUA Sayfa: 24
Qalan Bey, Böyräğün cicäsü oyununu bitümäz bitürü Oynayan Aq Qavaq qızu
yerinä otumuş. Ondan sonracuğuma sıra bitişük Yanda yandudu bizü.
qo(n)şu qızına gêmiş. Qalan Bey Böyräk almuş älinä
defü onu da oynatmuş. Bey Böyräk qalan bu türküyü edäar etmäz Aq Qavaq
qızu Bey Böyräğün sesünü bilmüş. Hemän orcuqta bir
Aldı Bey Böyriik: birünä gänä gibi yapuşmuş, sarman dolaş olmuşla.
Düğün evündän hemäncänä padişaha mücüdäcilää
Evlärüni(n) ö(n)ü qaracuq salundumuşla: "Mücüdä padişahum, Bey Böyräk çıqa
Köpeklärini(n) ağzu qaracuq qodu" dedü. Bunu duyan Baltacı kel veziri(n) oğlu
İsmayıl oğlana varacuq İsmayılcuq da qorqusundan bi kömäsä saqlanmuş.
Her cahilsi(n) her cahiy. Başı kömäsi(n) davanına sıquşunca canu imuğündän
hıqqadana çıqıväämiş.
Qalan bitüşük qo(n)şularu da sırasunu sav muş.
İnihayät sıra gelä gelä Aq Qavaq qızuna gömüş Qalan ***
Bey Böyräk onu da şo türküynän oynata qomuş.
Bey Böyräknän galan Aq Qavaq qızuna qırq gün qırq
Ne baqâsı(n) kinni idimi gecä düün etmüşlää. Onla ermüş muratlaruna, biz
Sa(n)a deyin iki dinni çıqduq zıyratlaruna..
Gazeteler, Mecmualar, Kitaplar
Yeni Turan: Finlandiya'da çıkmaya başladığını haber çıkmıştır. Bu kitabı alakadar olanlara tavsiye ederiz.
verdiğimiz bu gazetenin ikinci sayısı da çıktı. Bu Fakat maalesef kitap eksik olarak neşredilmiştir.
gazetenin ve birçok Türkler için çok füsunkâr olan Birçok yerlerinin tayyolunduğunu ve tashih edilirken
adının Türk âleminde nasıl bir rağbetin karşılandığını kendisine hiç gösterilmediğini Baha Bey bizzat bana
anlamak için içine bir bakmak ve muhtelif Türk söyledi. İlim ve neşriyat hayatında fîsebilillah
memleketlerinden, muhtelif Türkler tarafından çalışanların gayretini kıracak mahiyette olan bu gibi
gönderilen yazıları okumak kâfidir. Yeni Turan'ın ilk lâubalîlikler maalesef memleketimizde çok yapılıyor.
sayısında çıkan "Turan Kızı" atlı şiiri Kıbrısta çıkan Yine aynı kitabın sonuna konulan ve Kösemihal zade
"Söz" arkadaşımızda da gördük. Bu, sadece bir Mahmut Ragıp Bey tarafından verilen notaların da,
gazetenin öteki gazeteden bir yazı İstinsah etmesi kimin tarafından verildiğinin tasrih olunmaması Halk
değildir. Bunun daha yüksek 've derin bir manası Bilgisi Derneği'nin bu şark kâri zihniyetine bir örnektir.
vardır. Bu da gösteriyor ki Türkleri " Finlandiya'da Fakat memnuniyetle haber alıyoruz ki bol dedikodulu,
yahut Kıbrıs'ta yaşamak birbirinden ayıramıyor. Yeter az verimli bir müessese olan H.B. Derneğinin, bu
ki millî şuur biraz uyanmış olsun. hâlini gören, bazı ciddi arkadaşlar "Türk Etnografya
cemiyeti" adında yeni bîr teşekkül kurmak için
İstiklal: Azerbaycanlı Türk kardeşlerimiz on günde bir faaliyete geçmişlerdir. Başında vukuf sahibi kimselerin
çıkmak üzere Berlin'de bu atta bir gazete çıkarmaya bulunmadığı H. B Derneği yerine Abdülkadir, Pertev
başladılar. İlk sayısının başmakalesi "Kısılayan ses" Naili, Mahmut Ragıp, A. Baha Beyler gibi bu işin ehli
serlevhasını taşıyordu.. Bu ses istiklâl diye kimseler tarafından kurulan bu cemiyetin muaffak
bağıranların sesidir. Onlar imanla bağırıyorlar, olacağı tabiidir.
inananlar isterse bütün cihanı yıkar. Bu inananlar
elbette yarın gayelerine ereceklerdir. Hokkabazın Defteri: Şiir ve edebiyat sahasında, bu
yakınlarda, hayli faaliyet var. Daima şiir kitaplarının
Safranbolu'da Yürük Düğünleri: A. Baha Bey'in bu neşrolunduğunu görüyoruz. Şeref Şadi Beyin çıkardığı
kitabı uzun zamandır faaliyetsiz duran Halk Bigisi bu kitapla bunlardan birisidir. Hece veznindeki şiirleri
Derneği'nden güzeldir, Fakat şair serbest nazımda muvaffak
olamamıştır.
www.atsizcilar.com