Professional Documents
Culture Documents
www.atsizcilar.com
Sayı: 3 ATSIZ MECMUA Sayfa: 2
himayeler ve ahbaplıklarla yükselen mevkiine ve Parlak neticeli muhteşem davalı nazariyelere inanmış
yahut yakın bir istikbalde olacağını sandığı kızıl olanlar varsa, onlara geniş ve ıssız bir saha boş
ikramiyeli inkılâpların fırsatına ve sergüzeştine istinat bırakılmıştır. Anadolu köylüsünün içine girmeli ve onu
edebilir. bu parlak nazariyeleri anlayacak bir seviyeye
yükseltmelidirler.
Bu takdirde şahsî ihtiraslarının tatmini için belki bir
şeyler bekler, umutlanır. Belki insanları ve mefkureleri Senelerden beri İstanbul sokaklarından proletaryaya
basamak yaparak yükselmeğe kalkar. ilâm‐ı aşk eden gençler, eğer bu feryatlarında samimi
iseler, Anadolu'ya koşmalı, köylünün içine girmeli ve
Belki kendini alkışlayan bir muhit temin eder. orada köylü için yalnız bir cehit ve bıkmaz usanmaz bir
aşk ile çalışmalıdırlar.
Belki etrafındakilerin aptallık ve sersemlikle karışık
hayranlığından bir şeyler bekler. Hatta tarihleri Ancak ve yalnız unutmamak lâzımdır ki, Türk köylüsü
aldatarak kahramanlar sırasına geçmek ister. candan çalışanı çabuk anlar.
Türklerin Türküsü
Dilek yolunda ölmek Türkler'e olmaz tasa,
Türk’e boyun eğdirir yalnız türeyle yasa;
Yedi ordu birleşip karşımızda parlasa
Onu kanla söndürüp parçalarız, yeneriz.
Biz Tufanı yarattık uyku uyurken Batı,
Nuh doğmadan kişnedi ordularımızın atı.
Sorsan söyle diyecek gök denilen şu çatı:
Türk gücü bir yıldırım, Türk bilgisi bir deniz.
Delinse yer, çökse gök yansa kül olsa dört yan,
Yüce dileğe doğru yine yürürüz yayan.
Yıldırımdan tipiden kasırgadan yılmayan,
Ölümlerle eğlenen tunç yürekli Türkleriz…
ATSIZ
Fakat bu yüksek kumarbazların karşısında bile Onu isli ve tütsülü köy ocaklarının tezek kokuları
aldanmayan iki şey vardır. içinde kendisiyle hemhal görmek ister. Ona kendi dili
ile söyler o dille cevap bekler.
Biri kendi vicdanları, beşerî vicdanın daimî azabı.
Öteki de halkın vicdanı, maşerî vicdan. O her şeyi kendine anlatılmadan sezer. Beyninin
içinde kaynaşan fikirleri, etlerinizin altında kıvranan
İşte halkın ve bizim köylümüzün en büyük kuvveti ve mimikleri, gözlerin içinde pırıldayan mânâyı çabuk
kıymetli. anlar.
Garpta moda olan fikir cereyanları zaman zaman Türk köylüsüne bir şeyler söylemek, bir şeyler
memleketimize de gelir. Küçük istilâlar yapar. Yeni anlatmak ve onu kendilerine râmetmek isteyenler her
mefkûreciler, yeni enerjiler ve yeni kahramanlar şeyden önce bu mukaddes kütlenin psikolojisini ve
belirir. ideolojisini öğrenmelidirler. Çünkü Türk köylüsü ne
Fakat Türk köyleri ve Türk köylüleri bu modalardan Fransız köylüsü kadar para düşkünü bir bezirgan ve ne
habersizdir. de Rus mujikleri
www.atsizcilar.com
Sayı: 3 ATSIZ MECMUA Sayfa: 3
gibi aptal ve kabadır. ris'te ele geçen ulûmu siyasiye sertifikası ile kazanılır.
Onda büyük Türk tarihinin veraseti ve geçmiş asırların Türk köylüsünü ve Türk proletaryasını Türk vatanında
hayatındaki facialardan alınmış bir hayat terbiyesi öğrenmek ve Türk vatanında okumak lazımdır.
vardır. Sakin ve mânâsız görünen kabuğunun içinde Unutmamalıdır ki bu memlekette ilk inkılâbı
derin duyuşlu ve şimşek sezişli bir ruh yaşar. İşte bu yapanların da muvaffakiyet sırları buradadır. Onlar
ruh, Türk ruhudur. Yeryüzünde bu toprak üzerinde ve Türk köylüsünü tanıdıkları ve Türk köylüsünü
bu millet içinde bir şeyler yapmak isteyenler her Anadolu'da okudukları için muvaffak olmuşlardır.
şeyden önce bu kütleyi ve bu ruhu okumalı ve
taramalıdırlar. Yoksa şehir sokaklarında savrulan naralar, renkli
salonlarda yapılan münakşalar ve nihayet bir Türk
O kütle ne Moskova'nın dekorlu otellerinde oturarak köyünden çok daha konforlu hapishane odalarında
propaganda darülfünunlarına devam ile elde edilen okunan kitaplar ve ancak mahkemelerde dile gelen
muhteşem davalı parlak nazariyeler ile öğrenilir ve ne tezlerle Türk köylüsü kurtarılmış olmaz.
de Pa‐ Boz Kurt
Türk Destanının Tasnifi
– III –
"Türk destanının bugün kabil ola tasnif şekilleri" bir keyfiyet olarak kabul ediyordum. Daha 1917
diyoruz. Çünkü muhtelif şekiller tasavvur olunabilir. Moskova kontrasında (6Mayıs) "Türklerin etnik
On birinci asırda Selçukîlerin Garbî Asya muhacere teşkilâtı" hakkında okuduğum maruzada bu meseleye
tine kadar Türklerin bir tek vatanı vardı "Türkistan". temas etmiş ve garp Türklerindekî tarih ve millî
Sonra Garbî Asya'da yen bir Türk vatanı vücuda geldi: destan telâkkisini değiştirmek güç olacağını
"Türkiye" Türk destanının Türklerin on birinci asırdan arzetmiştim (kongre mazbatası, s. 156). Filvaki eğer
önceki hayatına ait olan kısmı bütün Türkler İçin bu telakki bir sistem şeklini almışsa Garp Türkleri için
birdir. Fa‐kat yeni vatanda Garbî Asya kavimleriyle Türk destanının on birinci asırdan sonraki kısmını
İhtilât, İslâmiyet ve Osmanlılık tesirleriyle Türk tarih Bizans ve Ehlî Salip muharebelerinde yetişen Alp
ve destan telekkisi değişmiştir. Arslan, Kılıç Arslan, Battal Gazi, Dânişmend, Fatih ve
Kara Davut ve Türkistan Türk hükümdarlarıyla
Nasıl ki İranda Şiilik İslâm tarihini tahrif ederek harbeden Yıldırım Beyazıt, Kara Yusuf, Cihanşah
kendisine ayrı bir tarih ve ayrı mukaddesat, tarihî Karakoyunlu ve Şah İsmail Safevî gibi kahramanlar
hakikatlere karşı müteassıp bîr dinî düşmanlık vücude silsilesi teşkil edebilirdi. Fakat şimdi anlaşıldı ki Garp
getirmişse, Suriye İslâmiyeti ve Osmanlılık da millî Türklerindekî bu tarih telekkisi yaşayan muntazam bir
tarihi ve millî destan telekkisini tahrif etmiştir; sistem şeklini alamamıştır. Battal Gazi ile Dânîşmend
Bununla beraber ben bu telekkiyi artık temellenmiş destanlar, Ebu Müslim ile Hamza destanları kadar
ve ayrı bir sistem şeklini almış‐ İslâmîdir.Bunlar
www.atsizcilar.com
Sayı: 3 ATSIZ MECMUA Sayfa: 4
Oğuz ve Dede Korkutla bir silsileye dahil olamazlar. Merv, Sîrahs ve başkalarıdır. Tunga Alpa ait
Diğer taraftan Osmanlı sülâlesinin inkırazı île o rivayetlerin tafsilâtı kendisini Efrâsiyâb, Frasiak,
sülâlenin yerleştirmek istediği tarih telekkileri de Franrasyâb yahut Karnamak tesmiye eden İranlılara
değişmek mecburiyetinde kalacaktır. Bu ise eski Türk geçmiştir. Kablelmilât yedinci asrın son yarısında
millî tarih telekkisinin yeniden dirilmesi demektir. Horasan'dan ve Kafkas dağları yolundan İran'a istilâ
Nasıl ki İkinci Murat ve Fatih ve Akkoyunlu Uzun edip 625'te Midye hükümdarı Kyaxarces tarafından
Hasan zamanı münevverleri Türklerin mazisini öldürülen Sakaların reisinden ibaret olacağı
öğrenmek için İlhanlılar ve Temür zamanında yazılan muhtemel olan bu zatın katli günü İranlılar için millî
Moğol tarihleri otorite sayılıyordu. Nasıl ki daha Evliya bayram Türkler için matem günü olmuştur. Türklerin
Çelebi zamanında bile Temürlülerin sonu olan Efrâsiyâb yuğ merasimi ve ona mensup hikâye ve
Hüseyin Baykara devri Türk tarihinin en şanlı meselleri daha 11‐13'üncü asırlarda söylenmiş ve
zamanının sonu telekki ediliyordu. Şimdi Türk Mahmûd Kâşgerî yuğ şiirlerinden bazı parçaları ve
destanını tasnif etmek istiyecekler için de tasnif Fahreddîn Mubârekşâh Gûrî mesellerinden bîrini
plânlarını buna göre tertip etmek icap edecektir. Türk nakletmişlerdir. Efrâsiyâb'ın oğlu "Alp Arız" rivayetleri
siyasî ve harsı birliğinin sonunu teşkil eden Temür'den (ihtimal İran rivayetlerindeki "Ağrîreth") sonraki
sonraki destanlar Şark ve Garpta ayrı ayrı zamanlarda bile Oğuzlar arasında söylenmiş olduğunu
istikametlerde inkişaf etmiştir. Bunların Şark Topkapı sarayındaki Selçukname nushasının
Türklerine ait olan kısmından 1923'de Mısırda ilâvesinden öğreniyoruz' Efrâsiyâb'ın neslinden
basılmağa başlanıp parasızlık yüzünden bitirilemeyen "Alanca Kara Han" ise ahudan mis istihsalini, Samur,
"Bugünkü Türkistan" atlı eserimizde mufassal olarak kakım derileriyle Çin ve diğer memleketlerle ticaret
bahsedilmiştir. Garp Türklerine ait kısmı yani Osmanlı yollarını, ok ve yay avcılığını keşif ve icat etmiştir. Kılıç
ve Safevî devirlerine ait destanlarla bizzat meşgul yapmak sanatını da İranlılar'dan öğrenmiştir (Câm‐ı
olmadım. Bundan dolayı makalede Türk destanının Cem). Alanca (Alaç) kültü daha ziyade Kazaklarda
15'inci a‐sırdan sonraki şekli mevzuubahis maruftur. Alancadan sonra bunun memleketi "Tatar"
olmayacaktır. Bundan önceki Türk destanları için ve "Moğol" adında iki oğlu arasında inkısam edip
şöyle bir umumî taslak yapılabilir: Dişi Boz Kurt Türkler birkaç batın bu iki oğulun torunları arasındaki
tarafından beslenen ilk Türkün asıl vatanı Isık Göl çarpışmalarla vakit geçiriyorlar. Moğol
civarındaki Izık Art dağlarıdır ki Han Tanrı dağlarının rîvayetlerindeki bu "Tatar" ve "Moğol" mücadelesi
cenubî kollarını teşkil eder. daha önceki membada (Cami'‐i a'‐zam) "Türk" ve
"Oğuz" mücadelesiyle birleştirilebilir.
Onun dört oğlu oluyor: Çiğil, Barshan, Tüng (Tütek,
Tüzek, Tüzel), Hak Tüng (bir adı da galiba "Tişing") Moğol şebesinden Kara Hanın oğlu "Oğuz Han" (yahut
tuzu keşfediyor. Onun oğlu "Buka Han" dır ki "Tunga "Oğuz Ata") dünyanın dört köşesine hâkim olmuştur.
Alp" adıyla maruftur ve Türk sülâlelerinin müessîsidir. O ilk Türk cihangiri sayılıyor. Buna ait destanın
Onun merkez karargâhı Kâşger (diğer ismi "Ordu Selçukîler zamanında tespit edilen rivayetlerinden bir
Kent" yahut "Hargâh" olup diğer şehirleri Barman, nushası Reşîdeddîn'in "Târîh‐i 'Alem" inde münderiç
Barsgan, Kuçkar, Balasagun, Semerkânt, Râroitan, bulunuyor. Türkmenler arasında yaşayan ve ötekin‐
Peykent,
www.atsizcilar.com
Sayı: 3 ATSIZ MECMUA Sayfa: 5
www.atsizcilar.com
Sayı: 3 ATSIZ MECMUA Sayfa: 6
benzetilmiştir. Kırgızlar arasında pek maruf olan etmiştir. Çingiz'în evlâdından Çucı Han Canbeg Han,
"Manas" rivayetleri de bu Karahanlılar devrine icra Canbeg Hanın annesi "Taydulı", zevcesi "Karasaç
edilebilir. Hanım", muasırı gösterilen "Asan Qaygı" ve "Cirence
Çeçen" nam hakîmlerin hikâyeleri, yine ümerasından
Oğuz destanında Türkistan hükümdarı Ali Hana "İsâ oğlu Amet" destanı Çingiz destanının orta
(galiba Buhara Hanı "Ali Tegin") Oğuzların isyanı ve Türklerdeki devamını teşkil etmektedir.
Horasan şehirlerine İstilâları dolayısıyla ilk
Selçukîlerden ve bu destanın Türkmen rivayetlerinde Sonra orta Türk destanının en canlı kısmı Temür,
Oğuz aşiretlerinin dahilî mücadelelerinden Toktamış, İdüge'lere ait olanlarıdır. Temür'ün büyük
bahsedilmektedir. Oğuz ve Kara Han motifleri Kırgız, destanı Türkçe ve Acemce matbu olup Türkistan
Kazak kabile şecerelerinde, Altay ve Yenisey meddahları tarafından söyleniyor. Farisî olarak
mitolojisinde de mevcuttur ki destanın tekmili için manzum destanı da vardır. Mensur bozkır rivayetleri
istifade edilebilir. ise Yayık, İdil nehirleri havzalarında Mangıt ‐Nogaylar,
Baş‐kurtlar ve Kabaklar arasında şâyîdir. Bu son
Çingiz'în mensup olduğu Qiyat (yani "Qay" lar) ve rivayetlere göre Çingiz'în halazadelerinden Barlas
Börçegin (Galiba "Böri Tegin") ailesi kendilerini Oğuz Taragay oğlu Temür Çingiz'în oğlu Caday (Çağatay)
hanlarının mensup olduğu eski Mongol (Reşîdeddîn'e Hanın Bakşıları (kâhinleri) telkinleriyle anası karnında
göre Türkçe "Mongol") hanedanından saymışlardır. O‐ iken ezilmek suretiyle öldürülmek istenmiş, fakat
ğuz ve Gök Türk an'analerini pekiyi bilmişlerdir. öldürülememiş; ancak topal olarak Almalık'ta
Çingiz'în muasırı olup kendisiyle görüşen Çinli Men‐ doğmuştur. O daha gençliğinde çocuklara hanlık
Hun'a göre Çingiz ailesi "Şato" Türkleri neslindendîr. ediyor. Büyüdükten sonra eşkıyalıkla meşgul olup
Bu aile Moğol dilinde konuşan "Şivi" aşiretlerine Caday Hanı ele geçirerek öldürüyor. Ve padişah
riyaset etmiş ve evvelce Türklere ait Türkçe bîr ıstılah oluyor. Siyaseti ve fütuhatı ekseriya hileye
(terim) olan "Moğol" (Mong+ol) kelimesi de Çingiz müstenittir. O İstanbul, Hindistan, Çin, Esterhan,
ailesinden mezkûr Şivi aşiretlerine geçmiş, Hıtay ve Bulgar ve Moskova ülkelerini fethediyor. Onun
Şîvilerîn dili de Moğol lisanı tesmiye edilmiştir. Halk Karakum ve Barsuk ‐ Kumda yaşayan aşiretlerin reisi
destanına göre Çingiz'în büyük babası Aka' Deniz Hanı Amet ve Samet adında iki biraderle, Altun ‐ Orda
Altun Hanın kızı güneşten gebe kalıp Dubun Bayan hükümdarı Toktamış ve İdüge ile ve Hârezm
adında bir oğul doğurmuştur. Bunu tek gözlü hükümdarı Yusuf Sofî ile macerası söyleniyor.
Dumbavıl Mergen (Dumbavıl ‐ Soqır) terbiye ediyor. Toktamış ve İdüge ve oğulları vekayii tamamıyla
Ve "Alanguva" ile evlendiriyor. O ölümünden sonra müstekil bir destan olup birkaç manzum rivayetleri
ışık şeklinde gelerek Alanguva'yı gebe bırakıyor. vardır. İdüge Kırım'da Toykhoca Hanın kuşçusu Kutlu
Ondan Çingiz doğuyor. Sonra Çingiz'in fütuhatı, Kayanın peri kızı ile evlenmesinden doğmuştur.
kabilelere damga, uran, kuş (totem) taksim etmesi Babası Toktamış Hanın güzel av kuşunu gizlice emir
Oğuz Han destanında olduğu gibi tafsilâtla söyleniyor. Temür'e sattığından öldürülüyor. İdüge Toktarmış'a
Yanı Oğuz Handan sonra Çingiz Han Türk içtimaî ebedî düşman kesiliyor, İdüge Toktamış'ın kaçıp
hayatına yeni şekîl veren ikinci büyük bakandır. Aslı Temür'ün düşmanı olan Qamırdın (yani "Emir
Moğolca olan "gizli tarih" destanı ise Çingiz'in hayatını Qamereddin Duglat)ı Âltay dağlarında
daha ziyade tarihî şekilde tasvir
www.atsizcilar.com
Sayı: 3 ATSIZ MECMUA Sayfa: 7
öldürüp karabet hasıl ediyor ve Temür'ün Kamardın hakkında rivayetler vardır. Evliya Çelebi,
nikâhında olan kızını alıp bundan oğlu destan Azerbaycan'da birçok şehir ve kasabaların binasını
kahramanı Nuradın doğuyor. Destanda Temür Temür'e isnat eden rivayetler naklediyor. Abbaskulı
"Muğlık" yani Şamanî an'analeri yerine sahrada İslâm Bakihan ise Temür'ün Kafkasya'nın şimalînde
an'analeri yerleştiren ve şehirlere istinat eden medenî Derbentten Kırım'a kadar uzanan bir seddî hakkında
hükümdar olarak tasvir ediliyor. rivayet nakletmiştir. Bu gibi hususiyetlerden
Temür'ün destanının ikmali yolunda istifade edilebilir.
Anadolu'da Temür'e, Temür ve Bayazıt mücadelesine
ait hikâyeler, Azerbaycan'da Temür'ün siyasî kudreti Prof. Ahmet‐Zeki Valîdî
ve imarı
Küçük Yazılar
iktisadî buhran ve işsizler... Büîün dünya Bir iktisadî artmıştır. Bütün dünyada 1929'a göre 19‐30'da artan
buhran içindedir. Bunun sebebi de şüphesiz, fazla işsizlerin sayısını ve yüzde hesabını gösteren bir cetvel
istihsaldir. Her millet iktisadî seferberliğini çoktan ilân basıyoruz:
etmiş, kansız görünen vasıtalarla muharebeye
girişmiştir. Her memleket daha çok istihsal yapmak,
Memleketler İşsizler %'de
daha çok taşımak ve satmak için didiniyor. Her millet
gözünü açmış bütün refahı ve serveti kendi Almanya 3.977.000 68
memleketine toplamak sevdasındadır. Göze görünen Amerika ? 83
sebep fazla istihsaldir. Fekat fazla İstihsali doğuran
Avustralya 90.379 72
sinsi saikler nelerdir. Bu Sebepler nihayet insan
cemiyetlerinin henüz medenileşmekten çok uzak olan Belçika 110.000 430
yaşama, kazanma ve korunma şevki tabiilerine, kadar Çekoslovakya 154.615 304
dayanıyor. Bu kavgada en çok kaybedecek, büyük
Fransa 20.041 72
sanayi memleketleridir.
Japonya 386.394 44
İngiltere 2.306.963 76
Yarı müstemleke olmaktan kurtulmuş çiftçi İtalya 534.356 61
memleketlerinin vaziyeti daha emin görünüyor. Bu
İsveç 43.927 60
buhranların sonu acaba yaşamak için Öldürmeğe
kalkmak, harp açmak mı olacak?.. Kim bilir?.. Lehistan 233.276 45
Felemenk 46.807 125
***
Millî mabetler... İtalya'da kömür yoktur. Dışarıya akan
Hemen her devlet bütçesi bu yıl geçen yıllardan paralarının en çoğunun kömür yüzünden gittiğini
düşüktür. Büyük sermayecilerin ıstırabı herkesten gören İtalyanlar büyük ve esaslı tedbirler almışlardır.
büyüktür. Onun İçin en çok sarsılanların başında Şimalî İtalya'da boşuna akan suların beygir
Amerika geliyor. Sermayelerin ıstırabı derhal ameleye kuvvetînden istifade ederek büyük kudretli elektrik
de geçiyor, Her tarafta işsizler kaynakları vücuda getirdiler. Bunlara "Tempio
nacional" (Millî Mabet) namını veriyorlar. Devamlı bir
programla teşkilâtı cenubî İtalya'ya doğru indiriyorlar.
" Buralardaki‐
www.atsizcilar.com
Sayı: 3 ATSIZ MECMUA Sayfa: 8
İşletme ve ışıklama işleri hep bu kaynaklardan istifade olan Çekoslovaklardır. Onlar da 14 milyon kişidir. Bu
ediyor. Kömür sarfiyat ve istihsalâtı sıfıra iniyor. asırda içtimaî kesafetin çok lâzım olduğunu bildikleri
Demir yolları ve fabrikalar bunlarla çalışıyor. Yalnız için, dört yıl içinde herkese örnek olacak sağlık
deniz ticareti kömüre muhtaç kalacak. müesseseleri yaptılar.
Yüksek Anadolu yaylasından kaynayan ve akan sular Bütün ilâçları ve gıdaları burada tahlil ediyor ve daimî
boşuna gidiyor. bîr kontrol altında bulunduruyorlar. Difteri aşısı gibi
en yeni keşiflere kadar bütün aşıları ve serumları bu
Dicle ve Fırat ara sıra taşıp köprüleri götüren zararlı müesseselerde yapıyorlar.
nehirlerdir.
***
***
Beden terbiyesi yolunda Sokol teşkilâtı ne kadar
Çünkü biz onlardan istifade etmesini bilmiyoruz. Fakat mühim ve faydalı ise milletin sağlığı ve hastalıklardan
aynı sular çölü geçerek Irak'a gidiyor ve dünyanın en korunması hususunda da bu teşkilât o kadar feyizlidir.
mümbit yeri olan Mezopotamya'nın kanallarını
suluyor. Bir memleketin sıhhiye işlerinin yapılma ve
güdülmesinde hastalıklara karşı büyük masraflı ve az
*** neticeli mücadeleler açmadan önce sağlık
müesseselerini ve sağlık teşkilâtını kuvvetlendirmek,
Türk genci, eğer yurdunu seviyorsan boşa akan bu halkı hastalıklardan korumak lâzımdır.
büyük tabiat kuvvetlerinden istifade etmeği hiç
unutma ve onlara hâkim olarak sevk ve idare etmeyi Çekoslovakya, bu yolda bize iyi bir örnektir.
kendine ideal yap. Büyük ordulardan daha büyük bir
iş yapmış olacaksın... Irkıl Ata
Sağlık müesseseleri... Avrupa milletleri içinde nüfusça
bize en yakın __________________
__________________
www.atsizcilar.com
Sayı: 3 ATSIZ MECMUA Sayfa: 9
Safranbolu Manileri
Toplayan: A. Baha
Mektup yazdım garadan Bahçesinde gararük [1]
Dağla gaksın aradan Yaprağı delük delük
Senden beni ayırdı Ğryamda bir yâr sevdim
Yeri göğü yaradan Göbeği yedü bölük
Ulu yol kârvan için Yeşildir ebrum benim
Kitapla ferman için Ne çoktur cürmüm benim
Giz ben seni alıyom Ölüm vâ ayrıluk yok
Derdime derman için Böyledir benim gavlim [2]
Armut dalda dal yerde Ayağı mesli yârim
Bülbül öter bağ yerde Başı dal‐ fesli [3] yârim
Gıyan bize felektür Çeşmeden hiç gelmeyon
Her birimiz bir yerde Bunun vâ aslı yârim
*** Bakkallarda çanakla
Al al olmuş yanakla
Mektubum sarı kâğat Pul pul olsan dökülsün
Ağlarım saat saat Seni öpen dudakla
Sen durûken yâd elde
Göynüm almâyâ rahat Köprümün altu daştur
Sevdiğim hilâl ‐ gaştur
Yeğİn at[1] işkin [2] olur Üstüne yâr sevenle
Mor cuha bişkin olar Vallahi gizil ‐ baştur
Top ‐ sakal ağa babam
Bu sevda nişkil olar [3] Hıçgırık dutdu beni
Dutup guruttu beni
Gak gidelim Şamadan. Elin oğlu değil mi
Benîm ol akşamadan Gitti unuttu beni
Eğer benîm olmazsan
Yanarım mahşaradan Şu dağla olmasaydı
Gül Benzim solmasaydı
Çile bülbülüm çile [4] Ölüm Allahun emrü
Çiy düşmüş gonca güle Ayrıluk olmasaydı
Yedü yağluk çürüttüm
Gözümü sile sile ____________________________
____________________________ [1] Kara erik
[1] Kişneyen at. [2] İlk iki mısraa bakılırsa, Böyledir kavlim benim
[2] Oynak. olmak icap eder. Fakat bu şekilde zaptettim.
[3] Ne şekil [3] Erkeklerin giydikleri festen farkı küçük olamasıdır.
[4] Öt. Yalnız bunda klâptanla dal işlenişi bulunur.
www.atsizcilar.com
Sayı: 3 ATSIZ MECMUA Sayfa: 10
Türkistan (Orta Asya) Cumhuriyetleri Nüfusu
www.atsizcilar.com
Sayı: 3 ATSIZ MECMUA Sayfa:11
muhaceret ve iskân siyasetinden oldukça masun kalan etmek için "kolonizatörlük"le güya mücadele
kısmı da Özbekistan olması burasının nüfus kesafetine ediyormuş gibi görünmeye çalışmışlardır. Eski çarlığın
ve ziraat kültürünün ruslardan çok yüksek olmasına Türkistan'ı Ruslaştırma siyasetini Bolşevikler ancak
medyundur. 1922'den itibaren tatbike başladılar. Bunlar çar
siyasetini daha merhametsiz ve daha dehşetli bir
Çar zamanında Türkistan'ın beş vilâyetine getirilen surette tatbik ettiler. Neticede Rus muhacirlerinin
Rus muhacirlerinin sayısı aşağıda gösterilmiştir. adedi yalnız Özbekistan ülkesinde 361,420 ye baliğ
oldu. Kısmen Kazakistan ve Kırgızistan'a ilhak edilen
Yıl: Yıl: eski Sirderya ve Fergana vilâyetlerindeki Rus
Vilâyet muhacirleri bugünkü Özbekistan'a girmiş addedilse
1897 1910
bile 1922‐1926 seneleri zarfında Bolşevikler 206,589
Yedisu (bugün kısmen muhacir getirmiş oluyorlar.
Kazakistan, kısmen 95,465 188,016
Kırgızistan'a dahil) Çar zamanında Türkistan'ın Rus ayağı basmayan
Sirderya (kısmen yerleri olan mıntıkalarda bile Rus muhacirleri iskân
44,834 101,280 olunduğunu görüyoruz:
Kazakîstan'a dahil)
Fergana (kısmen
9,842 29,434 Buhara 13.605
Kırgızistana dahil)
Zerefşan 3.965
Semerkant 14,006 22,929
Kaşgaderya 5.298
Zakaspi Surhanderya 8.489
33,273 41,021
(Türkmenistan) Tacikistan 6.784
Yekûn 197,420 382,688 Hârezm 2.418
Yekûn 40.559
Bu hesaba göre çar hükümeti 48 sene zarfında
Türkistan'ın beş vilâyetine 382,688 Rus muhaciri
getirip iskân etmiş oluyor. 1910 ‐ 1914 senelerinde Bu rakamlar yalnız Rusları göstermekte‐dir. Diğer
mühim bir muhacir hareketi olmadığı gibi, 1916‐1919 Avrupalı ve Ermeni muhacirler i‐se bu hesaba dahil
umumî harp ve ihtilâl senelerinde de Rus muhacereti değildir.
büsbütün durmuştur.
Abdülkadir
Bolşevikler de hâkimiyetlerinin ilk iki senelerinde
(1920 ‐1922) yerlileri iğfal
www.atsizcilar.com
Sayı: 3 ATSIZ MECMUA Sayfa: 12
BİR DESTAN PARÇASI
Hayatları büyük hadiselere, sarsıntılara maruz kalan
milletlerin halk şairleri tarafından bu hadiselerin Kara Mahmud eder beyler ağalar
terennümü suretiyle destanların teşekkül ettiği bugün Pırla ya pırlaya uçtuğum vardur
bir mütearifedir. [1] Alay beyi alay olmuş gelürken
On beşin bir semte yıktuğum vardur
Halk şairleri tarafından şifahî bir lisanla terennüm
edilen bu menkıbeler ekseriya bir "kahraman" Elimden aldırdım zevkile demi
etrafında toplanır. Fikir deryasında oynatma gemi
Siyah poşu ile... kademi [1]
Türk halk edebiyatı mahsûlleri aracında pek tabiî Yalap yalap edüp donaltuğum vardur [2]
olarak geniş bir mevkî işgal eden ufaklı, büyüklü
destan parçalarına sık sık tesadüf etmek pek Feleğün insana bu imiş işi
mümkündür. Ara yerden kalksın engelin leşi
Yemen ellerinin boy boy kumaşı
İşte bu kabilden olarak elimize geçen fakat nerede ve Bakır dağlarda tuğum vardur
ne zaman yazıldığı tamamıyla meçhul olan kısa fakat
güzel bîr destan parçasını burada neşrediyoruz. Feleğün insana bu imi? zatı (?)
Rakibün sözleri zehirden katı
*** Gözlerin sövdüğüm müsellem atı
Yalnız eğerleyîp çıktuğum vardur
"Kara Mahmud" isimli bîr Türk kahramanının şahsiyeti
etrafında teşekkül ettiği pek muhtemel olan bu Tatar eder sen ararsun yerde
destan bize "Tatar" unvanlı bir halk şairi de tanıtıyor. Değme insan uğuramaz bizim yere
Mamafih şimdilik ne "Kara Mahmud" un menkibevî Keskin ovalarda şol mubah yerde
şahsiyeti hakkında ne de onu bize bildiren ve Nice boy beşeri yıktuğum vardur.
kullandığı mahles itibarıyla da şayanı dikkat olan
"Tatar" için bir şey söylemek mümkün değildir. Her halde elden ele, dilden dile dolaştıkça kuvvetini
kaybettiği anlaşılan fakat bu haliyle de özünü
*** muhafaza eden bu kahraman parçanın kuvetlî bir halk
sairine ait olduğu kolayca tahmin edilebilir.
Büyük Türk şairi "Yunus Emre" ye ve "Eşref oğlu"na
ait bazı ilâhîlerle bir arada tesadüf ettiğimiz bu parça İhtimal çok uzun bîr destanın son kıtalarını teşkil eden
oldukça eski bir zamana ait göründüğü gibi fevkalâde bu mısraların aslı ve tamamı zamanla ele geçecektir ki
bozuk ve acemi bir yazıyla da yazılmıştır ki birçok bize yeni ve kuvvetli bir saz şairimizi daha tanıtacak
kelimelerini tahmin suretiyle okuduğumuz bu olan bu hadise pek ziyade şayanı temennidir.
mısraları yazılışındaki şiveyi muhafa ederek
dercediyoruz: Nihat Sami
Edirne Erkek Muallim Mektebi
_________________ Edebiyat Muallimi
[1] Destan ve Türk destanları hakkında malûmat _________________
almak için bakınız: Prof. Dr. Köprülüzade Mehmet [1] Poşu: Kenarları, ince püsküllü bîr nevî ipekli
Fuat: Türk edebiyatı tarihi. S: 50 ve müteakip. mendil.
[2J Yalap yalap edüp: parlatıp
www.atsizcilar.com
Sayı: 3 ATSIZ MECMUA Sayfa: 13
Mefkûremin Faciası
Sinirlerimde baygın bir uyuşukluk var. Kendimden Gözlerim, kulaklarımı duyguların ilh... Dışarıya bakan
geçer gibiyim. Beynim donmuş veya kavrulmuş. neyim varsa, hepsi içime göz dikmiş. Ruhumun
Gözlerimin kapandığını duymuyorum bile… Nefesim o karanlık cehenneminde yanan dinsiz, fakat mümin
kadar hafif ki, soluklarım gırtlağımda inilti yapamıyor. ateşi seyrediyor. Mefkuremin meşalesi ile, hayalimin
O kadar çok kuvvetliyim ki, kendimden şüphelenip de cennetinde yaşayan büyük istikbali görüyorum.
parmağımı kımıldatmak istemiyorum. Ruhumun soğuk karanlığını ısıtan bu ateş feragatim,
mefkuremin meşalesi ile seyrettiğim bu cennet,
Istırabım o kadar çok ki, derdimi yüzümde memleketim…
okutmamak için gülüyorum.
Uyuşukluğum çelikleşiyor. Feragatimi boğazlamaya
Uyuşukluğum, kahkahalarımı sessiz birer tebessüm çalışan menfaatlerimi, İmânımı boğmaya uğraşan
yapıyor. Istırabım kaynıyor, coşuyor, taşıyor. sevkıtabiilerimi yakalıyor, ruhumun cehennemindeki
mukaddes ateşe atıyorum.
Feragatim isyan ediyor. Ben de herkes gibi olmak,
cemiyetim için değil, kendi canım ve kendi ihtiraslarım İmanımın saltanatı bütün benliğime hâkim. Bu kızıl
için yaşamak istiyorum. Menfaatlerim birer kanlı katil alevler içinde irademin tunçtan heykelini görüyorum.
gibi Istırabımı boğazlıyor. Ruhumda çılgın bir doğuş Çelik iradem, bir kuduz köpek gibi saldırmak isteyen
var. aklımı bağlıyor. Onun gözü önünde şahsî
menfaatlerimi öldürüyor, sefil ihtiraslarımı
Her şeyi, yurdumu, milletimi, tarihimi unutarak boğuyorum.
serseri bir neş'e ile gülmek istiyorum. Feragatim şehit
oluyor. Menfaatlarim kuduruyor. Mağlup olur gibiyim. ***
İmanım coşarken, şevkitabiîlerim boğuyor. Yoksa
yeniliyor muyum?... Hayır... Feragatimin ateşi daha çok yanıyor. Sinirlerimdeki
baygın uyuşukluk, tavlanmış bir demire su vermiş gibi
Mefkurem sana haykırıyor, senî çağırıyorum. Bana çelikleşiyor. Feragatimin ateşi ortasında yükselen
gel.. Çelikliğim eriyor, tunçluğum kınlıyor. Yetiş!... Bir irademi muhitimin çirkefîne sokarak çelikleştiriyorum.
saniyede beynimde bin meşale yanıyor. Bu isli
dumanlı köy ocaklarının ateşi ruhumu sarıyor. Gözlerim açılıyor, sinirlerim geriliyor, etlerim çekilerek
Beynimi, sinirlerimi ve ruhumu bu köy ocaklarının isli parmaklarımı yumrukluyor. Soluklarım göğsümdeki
alevlerinden doğan mefkure ile ısıtıyorum. İçin için hırıltıları atıyor. Cehennemden bahara çıkmış gibi
yanıyor. İçin için kavruluyorum. Köy ocaklarının zindeyim. Hülyalarım mefkuremin enginliğinde birer
kıvılcımları ruhumun derinliklerinde hiç bir temiz yelkenli gibi sürülüp gidiyor. Göğsümdeki
peygamber dininin, hiç bir ilâhi mezhebin ve hiç bir ıstırabın içinde nurlu bir hakikat yaşıyor. Beynimdeki
yabancı mürşidin tutuşturmadığı bir ateş yakıyor. kuduz menfaatler yerine feragatli emeklerim doluyor.
Beynimde çakan şimşekler ruhumun karanlığını Ruhumun karanlıkları ışıklanıyor. Heyecanlar, emeller
aydınlatıyor. Ateşimin harareti içinde hülyalarımın ve ümitlerim, fikir ve dileklerim Tanrısına secdede
hakikatini yaşıyorum.
www.atsizcilar.com
Sayı: 3 ATSIZ MECMUA Sayfa: 14
melekler gibi mefkuremin ateşine tapıyor. Menfaatlerimi boğazlayan imânımı, yurdumun ıstırabı
kaynatıyor. Halkımdan aldığım kuvvet, yurdumda
Aklım güreşi kaybetmiş bir zorlu pehlivan kadar gördüğüm sefaletle pençeleşmeye, her şeyi
düşkün. kirletmeye ve her şeyi yok etmeye uğraşan çirkef
menfaatler size geliyorum.
Feragatimin ateşi yanıyor, imanımın ıstırabı kaynıyor.
Bu ateş ve nur dünyası içinde milletimin istikbalini ***
yaşıyor, yurduma karşı olan aşkımı ruhumdaki fırtına
ile körüklüyor, menfaatlerimin ihtirasını' halkımın Kaçınız.. Sizi boğmaya, kalbinizi yarıp ıstırabımın
ıstırabı ve ihtiyaçları içinde boğuyorum. İşte aşkım doldurmaya geliyorum.
mefkuremin faciası...
***
Oh!... Beynimde hudutları canlanan Anavatanını.
Göynüm gibi öksüz, ıstırabım kadar kavruk, imânım Yurdumun şehitleri kanlı kefenleriyle dizlerime
kadar aç Türk Eli... dolaşıyor. Açlıktan solan gül yüzlü güzellerin cesetleri
ayaklarım altında pelteler gibi eziliyor. Öksüzlükten
İçimde yaşayan menfaatleri boğdum. Muhitim, sana ölen yavruların kafa taslarım çiğneyerek geliyorum.
geliyorum. etrafımda kaynaşan ihtiraslar size İhtirasları körükleyen, yabancı propagandalarla
geliyorum. Çılgın bir ıstırap hamlesiyle size gençliği zehirleyen, mefkureleri çirkefleyen, namusları
koşuyorum. Kendi menfaatlerim gibi sizin şahsi kusturan sefil ve sefih menfaatler size, mefkuremin
menfaatlerinizi de boğmaya geliyorum. faciasını tamamlamaya geliyorum.
Aklımı öldüren irademi halkın ve hakkın iradesi Namık Kemal
besliyor.
www.atsizcilar.com
Sayı: 3 ATSIZ MECMUA Sayfa: 15
KOŞMA "KÖROĞLU"YA DESTAN
‐Pertev Naili'ye‐
A kız, dedikleri suna senmişin; ‐I‐
Bildikler bir türlü, eller bir türlü.
Bir yaraşmış sana, bîr bezenmişin, Böğründe kalma in güçlü ellerin.
O saçlar bir türlü, teller bir türlü. Davran,.. Üsküfünü eğdir Köroğlu,
Uzaktan seslenen Çamlıbellerin
Nasıl nâra yakmam kendi kendimi? Rüzgâr, dallarında «ney»dir Köroğlu.
El koynunda gördüm şehlevendimi.
Hüsnünü yâdeder güzel dendi mi Bilirim: Ayvazın yanında yoktur,
O gözler bir türlü, diller bir türlü. Bilirim: Canandan aynam çoktur,
Bilirim: Kirpiği attığın oktur,
*** Bilirim: Kaşları yaydır Köroğlu.
Dağlarda güneşin battığı anda Uçsun şimşek oklar aldırma yine
Atehler yıkanır âb‐ı revanda; Koç yiğitler saldır «Hoy»a «Eğin»e
Çağlar kah gurbette, kâbı vatanda "Benden selâmeyle «Bolu beyine»
Gözyaşı bir türlü, seller bir türlü. Hâl anlar yalnız o beydir Köroğlu.
*** Mümkün mü o, yari yadeller sara?
Gür sesinle haykır sen ufuklara!
Bir kucak bulmadım yarda, anada; Altında boyveren, esen rüzgâra
Hasretmiş dünyada kısmet bana da. O köpüklü, o kır taydır Köroğlu
Sorarım ses verir andığım ada
Şu dağlar bir türlü, beller bir türlü. ‐II‐
*** Buldun, Ayvazını... Vurulmuş!.. A!.. A!.
Kanları sızıyor o al dudağa...
Ayrılık çok müşkül, yollar yorucu; ... Yaralı bir ceylan yaslansın dağa:
Bu gurbete çıktı yolumun ucu. Çek onu bağrına değdir Köroğlu!
Burnuma geliyor ah burcu burcu
Sünbüller bir türlü, güller bir türlü. Sarıldın bıçağa! Attın tüfeği!
Bıraktın Ayvazı! Bu neye iyi?
Yar ulu dağlan, geç denizleri; ... Halka zulmediyor.. "Bilmem ne beyi;
Unutur gün gelir o da bizleri, Anladım; Koş! hâli vaydır Köroğlu.
Kapatır yollarda bütün izleri
Yapraklar bir türlü, yeller bir türlü. Nihat Sami
Orhan Saik
Sezişler:
Bence şair
Bence şair ne âşıklara menekşe demeti ne de oburlara lahana kökü yetiştiren bir bahçavan değildir.
Şair, gönül ocağına renk, ışık, duygu atarak kendinde yanan kutlu ateşle o ocağı tutuşturan, sonra onun alevleriyle Yurda
kırılmaz kalkanlar döven, erlere yenilmez kılıçlar hazırlayan, muzafferlere zafer ekilileri işleyen bir işçidir.
Onun yegâne zevki maddeler değil, bu ocaktaki külçeden dövdüğü altın bîr oku güneşe fırlattığı anda duyduğu ilâhî
heyecandır.
Şakir Ziya
www.atsizcilar.com
Sayı: 3 ATSIZ MECMUA Sayfa: 16
Hikâye
Şehitlerin Duası
Babanın beyni Çanakkale'de dağılmış, ağabeyin göğsü "kızım, kızım" diye inliyor... Bazen de ağabeyi onun
Sakarya'da delinmiştir. saçlarını okşayarak "kardeşim, kardeşim" dîye
hıçkırıyor...
Geride hasta bir ana, genç bir kız kardeş var... Hastalıklı
ana, sefil Ömrünü sürükleyerek mektepteki kızın Bir öksüzün gönlü için "yuva" erişilmez bîr bahtiyarlık,
çıkmasını beliyor... Kız çıkacak, hayatını kazanacak ve uzak bir Kızıl Elmadır. Öksüz, ailesi olanlara şaşkınlıkla ve
kendisine bakacak... hasretle bakar Bu da perşembe günleri evlerine
Nefes
"Gök Alp'e İthaf"
Kalplere serptiğin kıvılcımlardan
Bir ışık yanıyor ey büyük nebi..
Gönüller, zâtını bize aşk sunan,
Bir mürşit tanıyor ey büyük nebi.
Bilirsin göynümün ne duyduğunu
Karşında tekrara hacet yok bunun,
Benliğim önünde, ululuğuna
Daima anıyor ey büyük nebi.
Başımız önünde geliyor yere;
Işıklar dağıttın sen gönüllere.
Milliyet aşkını duyan bir kere.
Seni nur sanıyor ey büyük nebi.
Mefkure nuruyla bizleri besle,
Uğrunda ölelim biz de hevesle;
Gençliğin kalbi bu taze nefesle
Beraber kanıyor ey büyük nebi.
Sabahattin Ali
Kız mektepten çıkmak için çalışıyor. Ve kendisini dönenlere öyle bakıyor ve öyle sanıyor ki insanlar
düşüncelere kaptırdığı zaman tatlı ümitlere dalıyor. Ümit öksüzler ve öksüz olmayanlar olmak üzere ikiye
olmasa yaşanır mı? ayrılmıştır... Kendisini o kadar yalnız duruyor ve o kadar
haklardan mahrum biliyor ki, hayatını dolduran iki büyük
O bütün hayatında ne görmüştür ki... İşte bir gece hasretten bile bahsetmeğe utanıyor... Fakat gece olup
mektebinde okuyor. Kimsesiz ve yoksul dîye onu parasız yatağına girdi mi zaman kendisiyle baş başadır. Artık o
okutuyorlar... Elbise de veriyorlar ve ara sıra bunu zaman kendisine kimse karışamaz.... O zaman o iki ölüyü
kendisine hatırlatarak daha fazla çalışması icap ettiğini ve bir hayatta olanı istediği gibi düşünür. İsterse onlar
de söylüyorlar. Kız bundan sıkılıyor, fakat ne yapsın? için ağlar. Ve ıslak gözlerle uykuya dalar, ıslak gözlerle
Hayatında aynı ıstırabı sürüklemeğe mecbur değil mi? uyanır. Son defa rüyasında, sonsuz bir kırın ortasında, bîr
mezarın başında babası, ağabeyi ve kendisi diz çökerek
Babasını hatırlayamıyor... Ağabeyini biraz biliyor.. Onlara sessiz sessiz ağlamadılar mı?
karşı duyduğu nedir? Gündüzleri bunu anlayamıyor.
Fakat güneş ortadan çekilip de gece oldu o zaman onları ***
seviyor.
Rüyalar bizim isteklerimizin garip şekilli şifreleridir.
Rüyaları bile hep birbirine benziyor: Basen babası onu Fakat ah öksüzlük...
bağrına basıyor ve
www.atsizcilar.com
Sayı: 3 ATSIZ MECMUA Sayfa: 17
Bu ıstıraplı rüyalardan uyanmak bile ayrı bir ıstırap bir de büyük suçu var: o, ara sıra ileriki arkadaşını da
oluyor. Çünkü uyanınca görüyor ki, demin birlikte düşünüyor... Bu, babası harp meydanında ölmüş orta
ağladığı, fakat yaşıyor sandığı ölü yoktur. O, sahiden boylu ve sessiz bir erkek olmalıdır...
ölüdür. Gelmesi ihtimali olmayan bir varlık, yahut bir
yokluk, uzakta kalmış bir hayaldir... Kız mektepte son gecesini yaşıyor. Ertesi gün ona iki
yıl üst üste döndüğü için mektepten çıkması lâzım
İmtihanlar bitiyor... Muallimler toplanıp talebeler geldiği söylenecek. Fakat kızın bundan haberi yok.. O
hakkındaki son kararlarını veriyorlar. Kız, dönüyor. yatağın‐da her zamanki gibi uyuyor... Bütün
Çünkü hocalar öyle istiyor ve onlar bu isteklerinde yatakhane uyuyor... Kırk tane genç kız uyuyor...
biraz haklıdırlar da... Mektep müdürü hocalardan Onların çoğu bahtiyarlık rüyaları görüyor. Onların
birine soruyor: "Zekâsı nasıldır?" Hoca cevap veriyor: içinde iyileri ve fenaları var.. Çalış‐kanları ve
"Ortadan biraz yukarıdır; fakat kavrayış kabiliyeti tembelleri var... Fakat şimdi hepsi bir... Belki hepsi de
yok". Diğer bir hoca ilâve ediyor: "müspet kafadan da rüya görüyor...
mahrum". Birisi itiraz ediyor: "fakat bu kızı
döndürmemeliyiz; çünkü geçen yıl da döndü; yine Kız o geçe güzel bir rüya görüyor. Bu öyle bir rüya ki
döndürürsek mektepten çıkarmak lâzım". Fakat onun hayatta olmasına ve bu kadar güzel olmasına hiç
mektep müdürü vazifeşinastır. Sesi ağırlaşıyor: imkân yok... Güzel bir orman... Elmas gibi bir çay
"memleket çalışmayanları da‐ha fazla besleyemez". akıyor... Aynı on beşi ışığını yeryüzüne serpmiş... Kız
Deminki ses soruyor; "öyleyse bu kız nereye ağır ağır yürüyor. Bu esnada ay gökten yavaş yavaş
gidecek?", " annesinin yanına"... yaklaşıyor. Yüzünde ezelî gülümseyiş var... Yaklaşıyor,
yaklaşıyor ve kızın yanına kadar geliyor. Ona söylüyor:
Kovulacak kızın anası var. Fakat o artık ölüm "aziz ve sevgili kızım... Sen çok tecrübesiz ve çok
döşeğinde... Kız, ara sıra mektebin kendisine verdiği bilgisizsin. Mektepte okuduğun şeylerin hiç bir işe
parayı ilâç alsın diye ana‐sına gönderiyor. Âra sıra da yaramadığını hayatta göreceksin. Sana şimdiye kadar
zengin arkadaşlarının notlarını para ile yazıyor... Fırsat kimse hürmet göstermedi Halbuki sen hürmete
buldukça derslerine de çalışıyor... Fakat o dimağını lâyıksın. Sen şehit kızı ve şehit kardeşisin. Baban ve
tamamen derslerine verebilir mi? Hayır... Çünkü onun kardeşinin yaşatmak için öldükleri insanların sana
içinde bir düğüm ve kafasında bir karanlık nokta var... büyük bir borcu vardır. Bunu düşündün mü ?" Genç
Hayatı düşünüyor..." Ve ekseri zamanlarda da kız başını kaldırıyor: "hayır sevgili ay dedeciğim
anasının sefil halini düşünüyor... O, bunun için düşünmedim" diyor, Ay dede tekrar söylüyor: "sakın
kimseye kin beslemiyor. Çünkü kin beslemesini hiç bîr şeye inanma kızım, diyor, insanlar vefasızdır.
bilmiyor... O, başkalarının kendisine bîr şey borçlu Hem bak sen güzel kızsın. Yarın senin güzelliğinden
olduklarını da bilmiyor... Kendisinin hürmete ve istifade etmek isteyeceklerdir. Sakın aldanma kızım!
şefkate lâyık bir kız olduğundan hiç haberi yok... O fakat benim sana asıl söylemek istediğim..." Ay
yalnız kimseye belli etmeden anasına biraz para sözünü bitiremiyor... Kız tekrar başını kaldırıyor ve
yolluyor. Kimseye göstermeden bir iki arkadaşının ayın yaşlı gözlerini görüyor... "Sevgili ay dedeciğim
notlarını yazmağa çalışıyor. Fakat onun
www.atsizcilar.com
Sayı: 3 ATSIZ MECMUA Sayfa: 18
söylemek istediğin şeyi niçin söylemiyorsun?" diyor. Gün batıyor... Sessizlik kuytulaşıyor. Bu sessizlikte dile
gelmiş bir şey var.. Fakat onu anlayabilmeli. Havada
Ay dede ağlıyor ve ay dede hıçkırıyor... "Kızım, diyor, bulutlar koşuyor... Ve kız yüzünde birkaç damla
ben galiba sana onu söyleyemeyeceğim. Çünkü yağmurun serinliğini seziyor. Fakat bunlar yağmur
biliyorsun ki ben çok kocadım. Yüreğim yufkalaştı. değil... Etrafında dolaşan iki şehidin göz yaşlarıdır..
Allaha ısmarladık sevgili ve aziz kıyım"... Ay, gözleri
yaşlı, yavaş yavaş uzaklaşıyor... Tâ eski yerine kadar Gece çöküyor... Kız orada hâlâ bekliyor. Aç ve susuz
uzaklaşıyor... Fakat gözleri hâlâ. yaşlı. O zaman kız bekliyor... Sonra birdenbire başını göğe kaldırarak ay
yanında babasını ve ağabeyini görüyor. dedeyi arıyor. Fakat o yok. Kız yavaşça "sen de
vefasızmışsın ay dedeciğim" diyor ve gözlerinde iki
Onlar da ağlayarak onu bağırlarına basıyorlar... Baba damla yaş beliriyor...
ağlıyor... Ağabey ağlıyor... Sevgili ay dede, o da
ağlıyor. Fakat ağlayan yalnız onlar değil. Rüya bitip de Geceleyin sokakta bir takım insanlar peyda olur.
uyandığı zaman genç kız görüyor ki baba ile, ağabeyle Bunlar hep aynı şeyi ararlar. Giyinişleri, düşünüşleri ve
ve sevgili ay dede ile beraber kendisi de ağlıyor yaşayışları arasında ne kadar ayrılık olursa olsun
kendisi de hıçkırıyor... hepsinin isteği birdir. Ve... Kızın etrafında da
bunlardan peyda olmağa başlıyor. Birincisi yalnız bir
Kıza mektepten gitmesini söyledikleri zaman şaşırıyor. söz söyleyip geçiyor.. İkincisi kaba bîr şaka yapıyor..
Bunun manasını pekiyi anlayamıyor. Daha doğrusu Üçüncüsü kıza elini sürecek kadar ileri varıyor..
sersemliyor. Bununla beraber kendisini toparlıyor. Dördüncüsü fena sözlerle hakaret ediyor.. Ve
Zaten ne eşyası var ki... Üstündekiler ve birkaç parça geçenler çoğalıyor... Kız hâlâ gökte ayı arıyor ve sicim
daha... mallarını bir gazete kâğıdına sarıyor. Üstünü gibi yağan yağmurun derisine kadar işlediğini
de sicimle bağlamasını unutmuyor. Kitaplar ve duyuyor... Kız titriyor.. Soğuktan, korkudan ve
defterler zaten mektep idaresinin... Onları mektebin açlıktan... Halbuki ona uzanan bir el yok...
kâtibine teslim ediyor. Hatta kara göğüslüğünün
cebindeki ufak kurşun kalemini de ihmal etmiyor. Ve Bu sefer karşısındaki bir sarhoştur. Ona: "güzel kız
ilk defa bir şeyi reddediyor: mektep müdürünün burada üşüyüp hastalanırsın. Benimle gelmez misin?"
verdiği parayı almıyor. Halbuki şu kötü dakikada diyor. Ve kız tekrar rüyasını hatırlıyor...
kendisinin hiç parası yok...
Yağmur çoğalıyor... Rüzgâr serîn... Ve kız hâlâ açtır...
İşte şimdi o sokakta yalnızdır. Havada bir serinlik, bir Kafasında İki fikir çarpışıyor... Düşünüyor ki yaşamak
fırtınadan önceki sessizlik var... kendi hakkıdır... Fakat....
Ne yapacak? Bunu: kendi de bilmiyor. Aklında hep o Karşısındaki sarhoş gülüyor ve onu nazikâne
rüya var... Akıl danışmak için gece olmasını, ayın çağırıyor.. Fakat nereye? Titreyen bir vücut... Yanan
doğmasını bekliyor... Oturduğu taştan dalgın gözlerle bir baş ve ağlayan gözler. Fakat açlık ve yuvasızlık
ağaçlan ve evleri seyrediyor... Ve havada kanat sesleri korkunç... Ay de‐de, niçin bir yol göstermiyorsun?.."
işitiyorum sanıyor... Fakat bunlar kanat sesleri değil...
Etrafımla dolaşan iki şehidin ruhlarıdır... Kız yavaş yavaş kalkıyor... Kararını‐
www.atsizcilar.com
Sayı: 3 ATSIZ MECMUA Sayfa: 19
vermiştir. Bu karar bütün fenalığına, çirkinliğine ve lerin duasına da yıldırım adını veriyoruz...
iğrençliğine rağmen yaşamak kararıdır. Çünkü hayat
tatlı... Kendi koluna giren sarhoşa ürkek adımlarını Gece... Üstümüzde çarpan kanatla şehitlerin duasıdır.
uydurarak bilmediği karanlık bir sokağa doğru Onlar bir şey söylüyorlar. Fa‐kat fânilerin kulağı onu
yürüyor.. Ve tam bu sırada korkunç bir sağanak... işitmiyor.. Bak, rüzgâra kulak ver. "O bir şehit kızı,
Korkunç gök gürültüleri ve yıldırımlar... Bu bir fırtına şehit kardeşiydi. Yarın da ötekiler gibi bir şehit karısı
mı? Hayır!.. Bu, iki şehidin ve sayısız şehitlerin ve şehit anası olacaktı" diye inliyor. Bak, harabedeki
isyanıdır.. Şehitler ağlıyor... Biz yağmur sanıyoruz.. baykuşu dinle: "ey Türk Eli, bu yüzden senin alnın
Şehitler hıçkırıyor... Rüzgâr diyoruz.. Şehitler karadır" diye lanet savuruyor...
haykırıyor... Fırtına zannediyoruz... Ve şehit‐
Y.D.
Fikir Hayatı
Talebe birlikleri hakkında: Edebiyat fakültesi birliğinin de, bu günkü vaziyette bir
yaran meclisi olmaktan fazla faydası olamaz: Yani
Darülfünunla arkadaşlarım tatil aylarında dinlenirken, faaliyeti ufak bir zümreye münhasır, ve tesiri de
herhalde gelecek ders sene‐sinde birliklerinin faaliyeti mahdut kalır. Asıl düşünülecek mesele şudur: Bütün
hakkında da projeler tanzim ediyorlardır. Ben de talebeyi bir kül halinde toplayabilmek. Bunun için
İstanbul’dan, Ankara'dan ve başka herhangi bir büyük zaman gelmedi diyorlar: Bu zamanı getirmek lâzımdır.
şehirden, ve oralardaki fikir hayatından uzakta
dinlenirken, belki bu arkadaşların projelerine yardımı ***
dokunur "ümidiyle, bu hususta düşündüklerimi
yazacağım. Her şeyden evvel liselerde birlik hayatını
canlandırmalıdır. Darülfünuna gelecek olan talebe
*** teşkilât kabiliyetini elde etmiş olmalıdır. Bunun için de
sırf bu mevzularda konferanslar verilmeli, gerek
Geçen sene zarfında Edebiyat fakültesi talebe liselerde, gerek Darülfünunda talebenin neşrettiği
birliğinin faaliyetini çok beğendim Bu fakülte, risale veya mecmualarda bunun propagandası
talebenin azlığına rağmen, evvelki senelere nazaran yapılmalı, talebe ve Avrupa mektep ve
çok farklı bir canlılık, topluluk eseri gösterdi. Gerçi darülfünunlarındaki hayat öğretilmelidir.
ben diğer fakültelerden uzakta bulunuyorum; fakat,
ne de olsa, gördüklerime ve duyduklarıma nazaran şu ***
neticeye varıyorum ki, onlar, beklenilen işi
göremiyorlar. içerilerinde, bizim fırkaların siyasî Liselerin son sınıflarını Darülfünunla temasta
mücadelelerinden pek az farklı hadiseler cereyan bulundurmakta nazar‐ı itibara alınacak bir noktadır.
ediyor. Çok defa Darülfünuna
Fasla lâf, fazla gürültü, netice sıfır.
www.atsizcilar.com
Sayı: 3 ATSIZ MECMUA Sayfa: 20
gelen talebe, ilk senesi, birliklerin faaliyetinden uzak ğildir." diyorlar. Birlik faaliyetlerini basitleştirmek, ve
kalıyor. bütün talebeyi bu faaliyetle her zaman alâkadar
etmek suretiyle bu mahzurların biri telâfi edilebilir.
Bütün bu propagandalarda Darülfünun ve yüksek Talebenin kabiliyetine gelince: Mevcudu az olan
mektepler birliklerinin rolü en büyüktür. Bugünkü fakültelerde bu nokta ehemmiyetlidir, mamafi
birlikler her şeyden evvel şunu bilmelidirler: Kendileri buralarda, birlik işlerinin ehli olan talebe diğer
zayıftırlar, kâfi derecede fayda temin etmiyorlar; fakat arkadaşlarını bu yolda tenvir etmeli, ve biraz zahmete
kendilerinden sonrakileri kuvvetli ve müsmir yapmağa katlanarak herkesi bu faaliyete alıştırmalıdır: Ta ki
çalışmak lâzımdır. Bu zaafın itirafı en büyük kuvveti birlik hakiki manasıyla anlaşılır olsun Kalabalık
verir, bunda hiç şüphe etmemelidir. fakültelerde ise bu mahzur yoktur, zira onlarda bu
işlere kabiliyetli kâfi miktarda talebe bulmak her
Darülfünun ve yüksek mektepler birilerinin zaman mümkündür.
bünyelerine gelelim: Her şeyden evvel bunlardan
şahsiyet, hatta sınıf zümre zihniyetini söküp atmalıdır. Bu sistemin iyi işlemesi ve mahzurlarının azalması için
Ben bunun için talebe birliklerinin teşkilâtlarını kökten bazı amelî çareler de bulunabilir. Meselâ: Bir aylık
değiştirmelerini temenni ederim; Bugünkü vaziyetteki İdare heyetine ikinci bir "namzet idare heyeti" bir ay
daimi (bir senelik) idare heyeti teşkilâtı bence çok zarfında muavin sıfatıyla yardım eder ve bu suretle
mahzurludur. 1— Bu işlerle uğraşan talebeyi asıl ikinci aybaşında işlere alışmış olur. Böylece "Birlik"
işinden, talebe vazifesinden ediyor. 2— Teftiş suları değişen fakat dönmekte daima devam eden bir
heyetleri gibi mudil ve itimat, hasbîlik hislerine değirmen gibi işler.
münafi teşkilâtlara yol veriyor; insan talebe
birliklerinde âdeta, maaşla çalışan memurlardan Bu sistemin bir iyiliği de, teftiş heyetleri gibi teşkilâta
mürekkep bir devlet idare sisteminin küçük bir lüzum bırakmamasıdır. Her idare heyeti kendisinden
numunesini görüyor. 3—Bazan fena unsurlardan sonrakine karşı mesul vaziyetinde bulunur.
seçilen idare heyeti, birliklere karşı tam bir alâkasızlık,
hatta çok dafa nefret hissini uyandırıyor. 4— Nihayet Ben bu seferlik talebe birlikleri hakkında, daha ziyade
mahdut talebenin birlik ve cemiyet işlerine alışmasını, umumî mahiyette kalan ve onların teşkilâtlarına
ve bu yolda faaliyet göstermek kabiliyetini almasını temas eden bu düşüncelerimi söylemekle iktifa
temin ediyor; fakat unsurları tahdit ediyor. edeceğim. Başka bir zaman fırsat düşerse, teferruata
Buna mukabil meselâ birer aylık mütenavip idare da girişmek niyetindeyim: O zaman kuvvetlenmek ve
heyetleri sistemi bu mahzurlardan âridir: Her talebe faydalı olmak için "talebe birliklerinin ne şekilde
kalabalık fakülte ve mekteplerde de ekseriyet tahsil faaliyet göstermeleri, ananeleri nasıl yaratmaları icap
müddeti esnasında bu vazifeyi bir, ikî defa yapmış eder, bunları ve daha başka meseleleri uzun uzun
olur. mevzuu bahsederim."
Fakat bazı arkadaşlar, haklı" olarak bunda da başka Ben burada mutlak hakikat zannettiği fi‐kirlerini zorla
mahzurlar görüyorlar. "İş görmek İmkânı bu suretle kabul ettirmek isteyen bir vaiz vaziyetinde kalmasını
azalacaktır. Zira birliklerin mesaisi epey karışık, ve istemem. Çok arzu ederim ki bütün genç mektepli
alışılması oldukça uzun bir zamana mütevakkıftır. arkadaşlarım benim ortaya koyduğum fikirler
Sonra, talebenin büyük bir ekserîveti bu işlerle etrafında düşünsünler, benimle veya aralarında
uğraşacak kabiliyette de‐ münakaşa etsinler.
A.K.
www.atsizcilar.com
Sayı: 3 ATSIZ MECMUA Sayfa: 21
"Köroğlu Destanı" Hakkında
Pertev Nailî B. — "Köruğlu Destanı" , 1931; 256 sayfa veya bilvasıta yetiştirdiği telmizlerinin, ne derecede
[Türkiyat Enstitüsü neşriyatından, Evkaf Matbaası]. Pr. tahlilî ve ne derecede terkibî çalıştıklarını anlamak için
Dr. Köprülüzade M. Fuat beyin bir mukaddemesi ile. Pertev beyin son ki‐tabını gözden geçirmek yeter.
İlim kütüphanemiz için cidden yüksek bir eser olan bu Meselâ tahlilcilikte fazla inhisarcı davranan H. B. D.
kitap, geni; muharriri Pertev Nailî beye haklı takdir ve merkezi için Pertev beyin kitabı güzel bir dönüm
tebrikler kazandırdı. vesilesi, metot değiştirmek sebebi teşkil edebilir..
Pertev beyin eserinde, garp dillerinden birini bilip de
Folklor vadisinde tetkikat yapan bazı zevat, ora âlimlerinin eserlerini okuyan ve metotlarını sezen
mütemadiyen malzeme toplayıp toplananlar üzerinde âlimlerimizin eserlerindeki ciddî ve memleket
terkipler yapmayı hep istikbale bırakırlar; bu hali kültürüne fayda vadedici hal vardır; halk bilgi i işlerimi
tenkide cüret ettiğiniz takdirde İsa, "henüz ancak bu gibi zevat elinde yükselebilecektir.
terkipçiliğin zamanı değil!" Cevabını verirler; yıllan
böylece geçer. Düşünmezler ki, gerçi küçük bir Pertev bey, musiki ile nazarî ülfeti pek az bulunduğu
malzeme üzerinde tam terkipler yapmak mümkün için olacak ki, Köroğlu "türkü", "oyun" ve " müteferrik
değilse de, çok miktardaki malzeme üzerinde ilk havaları" na yalnız dört sayfalık [ S. 129 ‐ 133 ] bir yer
yapılacak terkiplerin de her tecrübeli ilim hadimince ayırıp, ekseriyetle, meslekten bulunan benim
bilindiği veçhile yüzde yüz kusursuz düşmesi mümkün verdiğim malûmatı telhisle iktifa etmiş. Ben de, aynı
değildir. Malzemenin çoğalması, yani tahlilî mesainin tedbirli yolda yürüyerek, bu kendi mesleğime ait
inkişafı zamana muhtaç olduğu gibi, malzeme sayfaları ele alıyor, edebî kısımların tenkidini
üzerinde yapılacak "terkibi" mesainin yükselmesi de tabiatiyle erbabına bırakıyorum, [Tenkit yerine
tedricî bir tekâmüle muhtaçtır; aynı bir mevzu üzerine "takriz" tabirini kullanmak daha doğru olacaktır].
yapılacak her yeni terkibi iş, eski terkiplerin
kusurlarını düzelterek ciddî bir manzara alır, ciddileşir. Anadolu ve Orta Asya Türkleri arasında toplanıp
Şu halde, folklor vadisindeki eserlerde tahlilî ve terkibî henüz pek küçük bir yekûn tutan Köroğlu türkü ve
himmetleri baş başa yürütmek, yaşıt bir halde ağızlarının ele geçebilmiş noktalarını yakında topluca
büyütmek mecburiyetindeyiz: Terkibî çalışmaların, neşrettiğim vakit hayretle görülecektir ki cümlesinde
herhangi bir mevzu hakkında yeni bulunan tek bir "tem" esastır; ve hep bu muayyen tem,
malzemeyi, tarihîlerle mukayeseye inhisar etmemesi, muhtelif "ritmik" veya melodik" şekillere girer,
bilhassa san'ata mütaallik malzeme üzerinde bediiyat, serbest veya usullü olur: Bu hakikat ta, mevzuun
ruhiyat ve içtimaiyat noktasından da terkipler bütün Türklüğe şami psikolojik vahdetini gösterir;
yapılması ayrıca dikkate alınacak maddelerdir ki, Köroğlunun mütebaki musikileri aranıp bulunmakla
bizde az ehemmiyet veriliyordu; bu gibi felsefî mevzuun asıl ruhî temeli ancak aydınlanabileceği
aramaları, müabet, akademik ve ağır başlı metotlarına anlaşılır; diğer destanlar için de böyle.
aykırı görenler hata işlemektedirler.
Köroğlu'nun en eski notaya alınmış türküleri
Köprülüzade'nin doğrudan doğruya Chodzko'nun Paris Millî kütüphanesinde [S. P. 994]
numara ile saklı bulunan mecmuadadır ki, henüz
görmedim
www.atsizcilar.com
Sayı: 3 ATSIZ MECMUA Sayfa: 22
[184B]. Bunlar haricinde gerek Orta Asya’da ve gerek havasının mensup olduğu memleketten iki tecrübeli
Anadolu'da bulunanlar, hep son yıllar zarfında notaya türkücü ağzında ayrı bir devirde ne kadar dikkate
alınmışlardır: Anadolu Köroğlu türkü ve havalarını şayan farklar olduğuna delâlet eder! Meseleyi Ferruh
notaya alan, Ferruh bey; diğerlerini yazanlar ise beve açtım: "Evet, dedi, farktan haberim vardı, ben
Zatayeviç ile Uspinski'dir: Cem'an onu geçmezler. Bu işittiklerimi sedakatle yazdım. Farkın sebepleri
kadar mühim mevzu için ne küçük bir rakkam! üzerinde âlimler düşünsün!" Folklorcuların
"Variantes" adını verdikleri şey de işte bu gibi
Anadolu'da türkü vs oyunları nasıl toplamalıyız farklardan başka bir şey değildi.
meselesine ait Bartın gazetesi için yazdığım tefrikamı
intişarından evvel gören Ahmet Baha bey, Köroğlu Bayburt'un "bar" havaları arasında Köroğlu barına son
oyunlarına ait bir yazı hazırlayarak mezkûr gazetede, seyahatte rast geldiğimizi ilâve edeyim. Trabzon'da da
benim o tefrikamla yan yana neşretti. Bu sürprizli böyle bir şey göstermediler; sordum, Dilen yoktu..
yazıyı çok yazık ki Pertev bey kitabının son sayfaları
basılırken gördü.. Keza, Rusyadan adresime Pertev bey Köroğlu türkülerinin zenginliğini benimle
gönderilen Zatayeviç ile Belayef'in eserlerini de birlikte işaret etti; binaenaleyh bu zenginliği zia'dan
kendisine gösterdiğim zaman vakit geç idi.. Bu ve meçhuller âleminden kurtarmak vazifesi genç.
malzeme içindeki bilgi veya notaların, diğer mevcut arayıcılara düşer. Musikiye az aşına olan Anadolulu
notalarla birlikte Pertev beyin kitabında çıkmasını arayıcılar için türkü ve oyunları toplama usulleri
istemiştim: Köroğlunun musikileri hakkındaki elde hakkında Bartın gazetesinde yazdığım tefrikayı bir
mevcut malûmat esasen pek az olduğu için, risale halinde de bastırmasını ve isteyenlere
mevcutların da son derecede ihtisarla neşredilmiş göndermesini H.B.D. neşriyat bürosundan beklerim;
olması, türküler bahsinde sadece bir ikazcılık va çünkü, tetkikat, ancak böyle bir rehber sayesinde
kitabiyat kıymeti bırakmışlardır. Neticede, bu bahse indîlikten kurtulmuş olarak ilerliyebilecektir. H.B.D.
zeyl olarak bir "Köroğlu türküleri" risalesi bastırmak işi îlim encümeninde el'an en mühim şube olan musiki
biz musikicilere düşüyor. halkiyatında mütehassıs bir aza ısrarlarımıza rağmen
bulunmadığı için, bu gibi mühim ricaları böylece
132'nci sayfada şöyle bir cümle var: "Bu kitapta (S. perakende vesilelerde ileri sürmeğe mecbur
Numan beyin Erzurum oyunları kitabında) notasıyla kalıyoruz! Israrda ise gittikçe artan bir şiddetle devam
beraber neşredilen ban, Erzurum'da, konservatuvar edeceğiz..
hey'eti zurna ve davulla diske alduğu gibi, aynı bar on
üçüncü defterde, M. Ragıp beye göre Sırrı beyin Pertev beyi, himmet, alın teri ve feragat mahsulü olan
kitabındakinden farklı olarak, Ferruh bey tarafından yüksek eserinden dolayı samimiyetle tebrik ederim;
notaya alınmıştır. " İlâve olarak şunu işaretliyeceğim bu eserle, Darülfünun memlekete metot sahibi genç
ki, mevzubahis nota farkı, Ferruh beyin hata ettiğine bir âlim daha kandırmış oldu.
değil, belki, bir halk
Kösemihal zade
Mahmut Ragıp
www.atsizcilar.com
Sayı: 3 ATSIZ MECMUA Sayfa: 23
Neşriyat
Askerlik: Kaymakam Göze, Kaymakam Hakkı, Büyük Edebiyat: Kemalettin Şükrü, Tevfik Fikret şairin roman
Harpte Kafkas cephesindeki muharebeler, 106 s. İstanbul şekline sokulmuş hayatı ve eserlerinden seçilmiş
Askerî Matbaa, 1931, 22,5 kuruş. parçalar); 160 s.; İstanbul. Kanaat Kütüphanesi, 1931;
100 kuruş.
Binbaşı Mükerrem, Kosova 1389, 39 s; İstanbul, Askerî
Matbaa 1931, 6 kuruş. Halkiyat: Selim Nüzhet, Salıncak Safası (Karagöz oyunu);
46 s.; İstanbul Kanaat Kütüphanesi 193!; 25 kuruş.
Terbiye ve Maarif: Müderris İsmail Hakkı, Hususî terbiye
usulleri, 248 is..j Muallim Ahmet Halit Kütüphanesi, ***
İstanbul 1931; 125 kuruş.
Selim Nüzhet, Rauf Yekta, Gülme komşuna (Orta oyunu;
Nafi Atuf, Türkiye maarif tarihi; 174 3. i Muallim Ahmet oyun havası ile beraber); 38 s.; İstanbul İkbal
Halit Kütüphanesi. İstanbul 1931; 75 kuruş. Kütüphanesi 1931; 25 kuruş.
M. Zekeriya, Hayat bilgisi rehber (Muallimlere) I; 156 s. ; Pertev Naili, Köroğlu destanı; Türkiyat Ensititüsü
İstanbul, Kanaat Kütüphanesi, 1931; 5i) kuruş. neşriyatından; 256 s.; İstanbul 1931; 220 kuruş.
M. Zekeriya, Hayat Bilgisi rehberi (Muallimlere) II; 189 s, Tarih: Comte de Gobinenu, Cami; Rönesans; 416 s;
İstanbul, Kanaat Kütüphanesi, 1931; 50 kuruş. İstanbul Sudi Kütüphanesi 1931; 200 kuruş.
İktisat: Mithat Şakir, Milli iktisada doğru; 43 s.; Ankara Harold Larnb, Ali Naci; Cengiz Han İstanbul, Devlet
1931; 30 kuruş. Matbaası 1931; ‐JS6 s; 80 kuruş.
Dr. Z. Talât, Türk iktisadiyatına ait düşünceler; 47 s; Türk Tarihi Tetkik Encümeni, Türk Tarihinin ana hatları
İstanbul; 25 kuruş. (Methal); 87 s. ; İstanbul, Devlet Matbaası 1931; 15
kuruş.
Muhlis Etem, Sergi ve Panayır; İstanbul Ticaret Odası
neşriyatından, İstanbul 1931; 55 s; 50 kuruş. Harold Lamb, Nedim Vafik; Temirlenk; 234 s; İstanbul,
Kanaat Kütüphanesi, 1931; 150 kuruş.
İsmail Hüsrev, iktisat nasıl okutulmalı? 32 s; Ankara
1931; 25 kuruş. Felsefe: Hilmi Ziya, Aşk ahlâkı; 8 + 244 s; İstanbul, Ahmet
Halit Kütüphanesi 1931; 4OO kuruş.
Tiyatro: W. Shakespeare, Mehmet Şükrü; Venedik taciri;
7ü s.; Darülbedayi neşriyatından, İstanbul 1931; 40
kuruş.
Gazeteler Mecmualar
1— Anadolu Mecmuaları den bir safhayı, mecmuanın karilerine böyle cazip bir
tarzda anlatmak itibarıyla bu yazı da mühimdir.
Balıkesir‐Gençler Yolu: İki buçuk seneden beri çıkan bu Mecmualar, istihfaf etmeyerek böyle büyük vakayie
mecmuanın 15 Haziran sayısında kıymetli yazılar var. iştirak etmiş herkesin hatıratını neşretmelidir. Bunlar çok
Gazali Beyin topladığı halkiyat malzemeleri... devam defa çok kıymetli malûmat verebilir. Edebiyat kısmında
ediyor: bu sayı 30 mani ile Balıkesir Vilâyetinde Maupassant'dan bir tercüme var: Gençler madem ki
kullanılan halk kelime ve ıstılahları lûgatçesinin devamını tercüme ile uğraşıyorlar, eserleri tercüme edilmesi icap
(h,ı,i harfleri) ihtiva edivor. Kara oğlu Şakır bey esaret eden büyük, mühim şahsiyetler ürerinde çalışsalar
hatıralarına devam ediyor. Büyük harbin tarihin‐ şüphesiz çok daha iyi olur: bu suretle hem kolay işler
yapmak itiya‐
www.atsizcilar.com
Sayı: 3 ATSIZ MECMUA Sayfa: 24
dini bırakırlar, hem de lisan bilmeyenlere, güzel parçalar kâye, iki şiir var. Hikâyeler zayıf. Şiirlerden biri Nazım
okumak fırsatını verirler. Umumî bediî terbiye için bunun ne Hikmeti taklit edan bir gencin; öteki; Sivas'ın, kuvvetli, bir
kadar mühim olduğunu hatırlatarak zaittir. tasviri. Bu şiir, az çok Kıvılcım'daki "yürü hemşerim!"
mahiyetini gösteriyor. Bu, uzlette uyuyan bir şehri
Gençler yolu, gençleri daha amelî ve faal yola sevkedecek uyandırmak istiyor. Mamafi bunda da, Nazım Hikmetin
mahiyette olmalıdır. Kıymetli arkadaşımız, kendisine bu kelimeleri, teşbihleri ve tabirleri yok değil. Fakat, gerek bu
ufacık tavsiyede bulunmamızı çok görmesin. "Uzletteki şehir uyuyor!" şairi Hasan İzzeddin, gerek
yukarda bahsettiğim şiirin sahibi Fuat Edip bilmem ki neden,
Bartın ‐ Kıvılcım: Küçük Bartın kasabası, kendi ismini Yedi Meşalecilerden bir ikisinin ortaya çıkardıkları, ve
taşıyan gazeteden sonra, onun kadar faydalı olacağını seyyal, elle tutulmaz hayallerin kısa tasvirlerinde
vadeden bir mecmua çıkarmağa başladı. Mecmuanın kullandıkları ve sade bu nev'e elverişli üçer mısralı ayrı
programı hiç de fena değil. Fuat Edip beyin, şiirde hayat ve kıtalardan mürekkep nazım tarzını intihap ediyorlar. Sabri
neşe isteyen bir musahabesi var. Fuat Edip bey bu prensibe Esat, Yaşar, Nabi, ve Cavdet Kudret'in mevzularından
rîayet ederek güzel bir şiir yazmış: bunda, kuvvetli bir sesle, bambaşka mevzuları kullananlar bu tesirden tamamen
"yürrü hemşehrim!" diye haykırıyor. "Sanat" sıyrılmalıdır.
nazariyecilerinin feryatlarına rağmen hâlâ profan mevzular
şiiri bırakmıyorlar. Bence bırakmasınlar da: zira şiir müessir Yürüyüş Samsun gibi faal bir mıntıkanın, canlı bir merkezin
bîr alettir. Faydalı işlerde kullanılmasında hiç bir mahzur aylık mecmuası olduğu düşünülürse, kâfi derecede kuvvetli
yoktur. Yeter ki kuvveli idealler haykıracak kudretli şairler değildir; sonra edebiyata lüzumundan fazla yer vermiş
yetişsin. Mecmuadan ikinci şiir, Ata bey oğlunun "Anamasta görünüyor. Memleketin iktisad ve fikrî hayatına dair, daha
bir akşam"ı Rıza Tevfik'in lirizminden hiç de aşağı kalmayan amel?, tesirleri daha çok ve daha çabuk mevzulara
bir memleket duygusu taşıyor. sahifelerini açmasını bekleriz.
Kıvılcımın bu sayısında iki de hîkaye olduğuna göre, sekiz 2. — Akşam gazetesi.
sahifelîk mecmuanın en büyük kısmı edebiyata hasredilmiş
oluyor. Bu mevzudan hariç sade; Demir Taş beyin Ebe 7 Haziran'dan beri davam eden anket serlevha olarak garip
vezinlerle güzel bir hasbihal var: Bu, çocukların mektep bir sual taşıyor: bizde edebiyat var mı? yok mu? Mamafih
haricindeki hayatını tespit ediyor, ve mektebin ebeveyinden anketçi bu umumî suali hiç bir edebiyatçıya sormuyor;
neler istediğini sayıyor. Makale sahibinin' umumi sözlerden sualler: yeni nesli nasıl buluyorsunuz? İstikbale intikal
kaçması, ve Bartın'ın vaziyetini nazar‐ı itibara alarak edecek olan kimlerdir. Edebiyatı cedideden son mühim
müşahhas bir zemin üzerinde fikirlerini teşrih etmesi şahsiyetler kimlerdir? gibi tabiî bir mahiyette. Her ne olursa
bilhassa bu nevi terbiye meselesine dair yazacak olanlar için olsun bu anket Türkiye'de edebiyat ve fikir meselele yarinin
örnek edilmesi lâzım gelen bir hususiyettir. ne dereceye kadar ciddiyetle telekki edildiğini ve bu
Kıvıcımın alev olmasını temenni ederiz. meselede, son devir edebiyatında yer tutmuş adamların
tabiî lüzummsuz bir kalabalıkla beraber ne düşündüklerini
Samsun ‐ Yürüyüş: Haziran nüshasında B. Hakkı beyin, göstermek itibarıyla mühim olacaktır. Şimdiden Babıâli
Zenon'un ve Bahri Vedat beyin, Robert Foulton'un muhitini çalkalayan, ve zuhuru da gayet tabiî olan dedikodu
hayatlarına ait tetkikleri var. Reşat İsmail beyin, "Güzele da ayrıca tetkike değer, Anket hakkında hükmü vermek ve
dair" isimli tetkiki de bu sayıda devam ediyor.. neticeyi çıkarmak için anketin sonunu bekleyelim.
Bunlardan başka, "Yürüyüş"te, iki hi‐ K.A
İmtiyaz Sahibi Ve Mes'ul Müdürü
H. Nihâl
Sinan Matbaası
www.atsizcilar.com