Professional Documents
Culture Documents
1
DİKKAT!
• Gelişim yaşam boyu devam eden bir süreçtir.
• Gelişim, sadece fiziksel değişimleri değil, zihinsel, duygusal ve kişiliksel yönden
de tüm gelişimleri içerir.
• Gelişme; olgunlaşma ve öğrenmenin bir ürünüdür. Gelişim ise süreçtir.
• Gelişim görevi; her gelişim döneminde bireyden gerçekleştirmesi beklenilen
davranış değişimleridir.
2
hale gelirler. Örneğin; bebek uzağındaki bir nesneyi almak istediğinde önce tüm
vücuduyla hareket eder, zamanla sadece kolunu uzatarak hedefine ulaşabilir hale gelir.
6) Gelişim bir bütündür.
Gelişim alanları birbirinden bağımsız değildirler, aksine sürekli birbirleriyle etkileşim
içindedirler. Bir gelişim alanındaki olumlu ya da olumsuz yöndeki bir değişim diğer
gelişim alanlarına da aynı yönde etki etmektedir.
7) Gelişimde kritik dönemler vardır.
Organizmanın, belli dönemlerde, belli öğrenmelere ve çevre etkilerine daha duyarlı
olmasıdır. Bu dönemlerdeki bu belirli öğrenmeler daha hızlı ve daha kolay gerçekleşir.
Gelişim görevlerinin zamanında ve yeterli gerçekleşebilmesi için kritik dönemler oldukça
önemlidir ve bu dönemlerde gerekli öğrenme ortamlarının sağlanması gereklidir.
8) Gelişimde bireysel ayrılıklar vardır.
Gelişim, hem kalıtımın hem de çevrenin etkileşimiyle gerçekleştiği göz önüne alınırsa,
her bireyin gelişiminde de farklılıkların ortaya çıkması gerçeği kaçınılmazdır. Her bireyin
gelişim özellikleri kendine özgüdür ve tektir. Buradan da anlaşıldığı üzere, bir bireyin
başkalarıyla kıyaslanması doğru bir davranış değildir.
Bireyin gelişimini belirleyici olarak hem kalıtım hem de çevre etkin rol oynar. 20.
yüzyıl başlarına dek gelişimde sadece kalıtımın etkin olduğu görüşü hüküm sürmüş olsa
da daha sonraları yapılan bilimsel araştırmalar çevrenin de gelişim üzerindeki etkinliğine
dikkatleri çekmiştir. Kalıtımın etkinliğini tek yumurta ikizlerinde gözlemlediğimiz
fiziksel, bilişsel ve duyuşsal özelliklerin oldukça fazla benzerlik taşımasıyla, çevrenin
etkisini de kardeşler arası farklılıklar ve hatta farklı çevrelerde yetişen tek yumurta
ikizleri arasındaki ayrıcalıkların gözlemlenmesiyle açıklayabiliriz. Ayrıca, bu çerçevede
kalıtımın mı yoksa çevrenin mi gelişim üzerinde daha etkin olduğu konusunda net bir
görüş yoktur. Bireyin bazı özelliklerinde kalıtım, bazı özelliklerinde de çevre daha baskın
olabilmektedir. Örneğin; çocuğun saç ve göz rengi gibi başlıca fiziksel özelliklerinin
ortaya çıkmasında kalıtım daha etkin iken; ahlak, dil, soyut düşünebilme gibi
özelliklerindeki gelişimde çevrenin daha etkin olduğu söylenebilir.
Kalıtım
Kalıtım, bireyin anne ve babasından genler yoluyla sahip olduğu özelliklerini
ifade etmektedir. Bireyin yaşamı, annesinin yumurtasının babasının spermiyle
döllenmesiyle başlar ki bu döllenen yumurtaya zigot denir. Zigot, bireyin organizmasını
oluşturacak ilk hücredir. Kalıtımın kapsamını da yumurta ve spermde bulunan 23’er
kromozomun birleşimi olan 46 kromozomluk bu zigot belirler. Her bir kromozom çocuğa
anne ve babasından geçen 20.000 genin farklı kombinasyonlarda dizilişinden meydana
gelmektedir. Genlerin yapısını DNA (deoksiribonükleitasit) adı verilen amino asitler
oluşturur. Farklı yumurta ve sperm farklı gen kombinasyonları taşıdığından aynı anne ve
babadan farklı özelliklere sahip çocuklar doğar.
Bazı genler dominant (baskın), bazıları ise resesif(çekinik)’tir. Örneğin;
kahverengi göz, kıvırcık saç, yüksek tansiyon baskın iken mavi göz, düz saç, sarı saç
çekinik özelliklerden bazılarıdır. Anne ve babanın her ikisinde de aynı çekinik özellik
olduğunda bu özelliğin çocukta da ortaya çıkması mümkün olur. Anne ya da babadan
3
sadece birinde baskın özellikteki bir genin olması çocukta o özelliğin ortaya çıkmasında
yeterli olur.
Çocuğa anne ve babasından kalıtımla geçen tüm özelliklere genotip,
gözlemleyebildiğimiz tüm özelliklerine de fenotip denir. Bir genotipten farklı fenotipler
oluşabilir ki buna doğum öncesi, doğum sırası ve doğum sonrası çevre etki etmektedir.
Kısacası genotip kalıtımla bireye geçen ve çevreden etkilenmeden aynen
gözlemlediğimiz özellikler iken (bireyin göz rengi gibi), çevrenin etkisiyle değişime
uğrayıp o değişimiyle gözlemlediğimiz özellikler de fenotip özelliklerdir (zeka gibi).
Zekânın sınırları genotip ile belirlenmişken; gözlenen zeka, döllenme sonrası tüm çevre
koşullarıyla ortaya çıkar.
Cinsiyet de kesin olarak genetik faktörlerle belirlenen bir özelliktir (genotip).
Anne ve babanın üreme hücrelerindeki 23’er kromozomdan biri cinsiyet kromozomudur.
Annenin yumurtasında bulunan cinsiyet kromozomu XX tipinde iken babanın
spermindeki ise XY tipindedir. Spermdeki X kromozomu ile yumurtadaki X kromozomu
birleşirse bebek (XX) kız, spermdeki Y kromozomu ile yumurtadaki X kromozomu
birleşirse bebek (XY) erkek doğacaktır.
Ayrıca bazı hastalıklar da kalıtımsal olarak ortaya çıkabilir. Zigotun genetik
yapısındaki bir bozuluk yani genlerdeki kromozom sayısının ya da yapısının normalden
farklı olması bebeğin fiziksel ya da zihinsel bir sorunla dünyaya gelmesine sebep olabilir.
Örneğin; down sendromlu bebeklerde en sık rastlanan genetik bozuluk biçimi 21.
kromozom çiftinde fazladan bir kromozomun bulunmasıdır. Yani down sendromlu bir
bebeğin hücrelerinde 46 yerine 47 kromozom bulunmaktadır.
DİKKAT!:
Şunu belirtmekte yarar vardır ki, kalıtımla oluşan hastalıklarla doğum öncesi anne
karnında ortaya çıkan herhangi bir durumla oluşan hastalık ya da bozuklukları
karıştırmamak gerekir. Anne karnındaki tüm etkiler çevre koşullarının etkisi olarak
tanımlanır ve bu etkilere de çevre başlığı altındaki konularda değinilecektir.
Çevre
Bireyin gelişim ve özelliklerinin temelini kalıtım oluşturmakla birlikte bu
özelliklerin geliştirilmesine ya da sınırlandırılmasına sebep olan da çevre faktörleridir.
Çevre faktörleri de doğum öncesi, doğum sırası ve doğum sonrası olarak incelenebilir.
Doğum öncesi: Doğum öncesi bebeğin gelişiminde “anne” çok büyük önem
taşımaktadır. Annenin hamilelik dönemindeki beslenmesi, özellikle de hamileliğinin ilk
üç ayında bebeğin gelişimi ile oldukça ilişkilidir. Ayrıca annenin ilaç ya da kimyasal
madde kullanması da bebeği olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Hamilelik sürecinde
alınan alkol ya da uyuşturucu maddeler; içilen sigara gibi zararlı alışkanlıkların olması da
bebeğin hem fiziksel hem de zihinsel sağlığını tehdit etmektedirler. Annenin hamilelikte
geçirebileceği frengi, kızamıkçık, suçiçeği gibi hastalıklar ve annenin bu dönemde
radyasyona maruz kalması da bebekte gelişim sorunlarının ve bozukluklarının
görülmesine sebep olabilir. Hamilelikte annenin uzun süreli ve yoğun stres, sıkıntı, korku
veya heyecan yaşaması da bebeğin sinir ve sindirim sistemini olumsuz yönde
etkilemektedir.
Doğum sırası: Doğum esnasında bebeğin boynuna göbek kordonunun dolanması
gibi nedenlerle oksijen alamaması, vakum ve foseps gibi araçların hatalı kullanımı
4
sonucu bebeğin çok fazla basınca maruz kalması, bebeğin başta beyni olmak üzere tüm
gelişimini olumsuz etkileyen faktörler arasındadır.
Doğum sonrası: Hamilelikte annenin beslenmesinin bebeğin gelişimine olan
önemi gibi doğum sonrası da bebeğin beslenmesi çok önemlidir. Bebek ne kadar dengeli
ve düzenli beslenirse gelişimi de o derece olumlu ilerleme gösterecektir. Özellikle 6
yaşına kadar olan süreçte ve ergenlikte fiziksel gelişim en yoğun olduğu dönemler olduğu
için bu aşamalarda iyi ve dengeli beslenmenin ayrı bir önemi vardır.
Çocuğun geçirebileceği hastalık ve kazalar da gelişimi etkilemektedir. Özellikle
ilk çocukluk döneminde geçirilen bulaşıcı hastalıklar da türlerine göre gelişimi
yavaşlatmakta bazen de gerilemesine bile sebep olabilmektedir.
Çocuğun yetiştiği aile ortamı da gelişiminde büyük bir etkendir. Ailenin sağlığı,
huzurlu ve mutlu olması, çocuklarına karşı tavır ve tutumu, aile bireylerinin birbiriyle
olan ilişkileri gelişim üzerinde rol oynayan faktörlere örnek olarak verilebilir.
Ailenin sosyo-ekonomik düzeyi çocuğun gelişimine etki eden bir diğer faktördür.
Yukarıdakilere ek olarak çocuğun arkadaş ortamı, eğitim aldığı çevre, içinde
yaşadığı çevre, toplum, kültür ve değer yargıları gibi çevresel etkenler de gelişimi
etkilemektedirler.
1. Bölüm Soruları
1) “Biyolojik ve çevresel etkiler sonucu zaman içinde bireyin davranışlarında,
düşüncelerinde, duygularında ve yapısında ortaya çıkan değişimlerdir.”
Yukarıda ifade edilen kavramı en iyi aşağıdakilerden hangisi açıklar?
5
4) Kişilik gelişimi açısından “kritik dönem,...dönemdir.” Cümlesinde noktalı yere gelecek
en uygun ifade aşağıdakilerden hangisidir?
6
1) Dölüt dönemi (döllenmeden itibaren ilk 2 haftalık süreç): Bu dönemde fallop
tüpünde döllenen yumurta fallop borularından aşağıya inerek iki hafta içinde
rahme (uterus) inerek rahim duvarına yapışır.
2) Embriyo dönemi(3. hafta ile 8. hafta arası) : Bu dönemde mitoz bölünmeyle
çoğalan hücreler farklılaşmaya ve ileride vücudun organ ve sistemlerini
oluşturacak bölümleri meydana getirmeye başlarlar. Hücrelerdeki bu değişim
sonucu üç farklı yapı oluşur: endoderm, mezoderm ve ektoderm.
Endoderm: Sindirim, solunum sistemi, karaciğer ve akciğer gibi önemli organların
oluştuğu iç yapıdır.
Mezoderm: Kas, iskelet, salgı ve dolaşım sistemini meydana getiren orta yapıdır.
Ektoderm: Duyu organları, sinir sistemi ile diş, deri, saç ve tırnakların oluştuğu en dıştaki
yapıdır.
3) Fetüs dönemi (3. ay ile doğuma kadar olan süreçtir): Bu dönemde bebek doğuma
hazır hale gelecek şekilde tüm organ ve sistemleri gelişir. Bu dönem içinde, 4. ve 5.
aylarda fetüsün temel vücut yapısı oluşur. Fetüs 5. ay sonunda yeni doğan bebekte
gözlemlenen bazı bedensel ve devinsel özellikleri kazanır. Erken doğan bebeğin en az 7
aylık olması gerekir. Fetüs beyninin 7.-8. aylarda çalışmaya başladığı iddia edilmektedir.
• Gelişimin yaşam sürecinde en hızlı olduğu dönem doğum öncesi dönemdir.
Bedensel Gelişim:
Bebeklik döneminin ilk bir yılı doğum öncesi dönemden sonra gelişimin en hızlı
olduğu dönemdir. Bebek dünyaya geldiğinde ortalama 48–53 cm. boyunda ve 2500–4300
gr. ağırlığındadır. Bebek 1. yaşının sonunda doğum sırasındaki boyunun yaklaşık yarısı
kadar, 2 yaşında ise üçte ikisi kadar uzamış olur. Bebeğin ağırlığı 6 aylıkken doğumdaki
kilosunun yaklaşık iki katına, bir yaşında üç katına, iki buçuk yaşında ise 4 katına ulaşır.
Bebeğin başının doğum öncesi gelişim hızı diğer organlarına göre daha fazla olduğu için
bebek dünyaya geldiğinde başın vücuda oranının yetişkinlerden daha büyük olduğu
gözlenir (* hatırlanırsa gelişim ilkelerinde de, gelişimin baştan ayağa, içten dışa olduğunu
belirtmiştik). Bir yetişkinde başın vücuda oranı 1/8 iken bebekte bu oran 1/4 ‘tür. Bu
nedenle doğum sonrası bebeğin başı yetişkinlikteki durumuna ulaşmak için iki kat
büyürken doğuştaki kol ve bacak uzunluğu 4 kat büyümektedir.
Bebeğin kas ağırlığının vücut ağırlığına oranı (1/5), yetişkininkinden (2/5) daha
azdır. Yine gelişim ilkesine uygun olarak bebeğin doğumunun ilk yılında baş ve boyun
kaslarının daha gelişmiş olduğu gözlenmektedir. Ayrıca bebeğin önce büyük kasları
gelişir daha sonra ince hareketleri, becerileri yapabileceği küçük kasları gelişir (*gelişim
genelden özele doğrudur). Bebeğin sinir sistemi de gelişimin içten dışa doğru olduğunu
vurgulayan gelişim ilkesine uygun olarak merkezden uçlara doğru gelişir. Bebeğin
doğumdaki baştaki sinirleri ayak sinirlerinden daha gelişmiştir. Kemiklerdeki en hızlı
gelişime doğum sonrası ilk 2 yıldır. Kemikler henüz sertleşmediğinden kolay kırılmazlar.
Ancak bebeğin yanlış tutulması ve duruşu vücut biçiminin kolaylıkla bozulmasına neden
olabilmektedir. Kemiklerin gelişim hızı ergenlikte tekrar artar. Bebeğin süt dişleri doğum
sonrası 5.-8. aylar gibi çıkmaya başlar ve 2–2,5 yaşlarına doğru süt dişleri tamamlanır.
Bebeğin doğum sonrası yaptığı ilk hareket olan solunum, bir yetişkinden daha hızlıdır.
Bebeğin kalbinin vücuduna oranı daha büyüktür ve beş yaşına dek de hızlı bir şekilde
7
büyümeye devam eder. Kalp atışı bebeklikte, yetişkinlikte olduğundan daha hızlıdır. Bir
yaşındaki bir bebeğin dakikadaki kalp atışı yaklaşık 100–150 iken yetişkinlikte bu sayı
85–105 civarındadır. Bebeğin kan basıncı (tansiyonu) ise çok düşüktür.
Duyusal Gelişim:
Yeni doğan bebeğin işitme duyusu oldukça gelişmiştir. Bebek insan sesindeki
değişimleri, tanıdık ve yabancı sesleri ayırtedebilir yeterliktedir. Yeni doğan bebeğin
görme duyusu diğer duyularına göre daha az gelişmiş olmakla birlikte, 2 haftalık bir
bebek gözü önünden geçen bir nesneyi izleyebilir. 6 aylık bir bebek de anne ve babasının
yüzü ile yabancı yüzleri ayırtedebilir. Renk ve şekillerin de farkına varabilir. Bebeğin tat
alma ve koklama duyusu oldukça gelişmiş olup, farklı tat ve kokuları kolayca
ayırtedebilir. Dokunma duyusu da oldukça gelişmiş durumdadır. Ancak zamanla,
çevresini dokunma duyusuyla tanımaya çalıştıkça bu duyusu daha çok gelişir ve daha
sonraları da dokunma zevk alma aracı haline gelir.
Devinsel Gelişim:
Bebek doğduğunda bir yetişkin gibi vücudunu kontrol edecek durumda değildir.
Davranışları refleksif ve denetimsiz, genel vücut hareketleri ile sınırlıdır. Ancak büyüme,
olgunlaşma ve öğrenme ile devinsel gelişimi 2 yaşında çok büyük ilerleme göstermiş hale
gelir.
0–15 Ayları Arası Bebeğin Devinsel Gelişimi
8
İlk Çocukluk Dönemi (2-6 yaş)
9
akciğeri kızlara oranla daha büyüktür. Bu sebeple bedensel faaliyetlerde erkeklerin daha
iyi performans göstermeleri mümkün olabilir.
Gelişim Görevi: Her gelişim döneminde bireyin gerçekleştirmesi zorunda olduğu sosyal
beklentiler ve davranış örüntüleridir.
10
— Toplumsal sorumluluklar almaya istekli olma ve toplumsal görevlerini yerine
getirebilme.
5) Genç Yetişkinlik (18–25 yaş)
— Eş seçme.
— Bir aile kurmaya yönelme/ kurma.
— Bir işe başlama,
— Yakın ilişkiler kurabileceği arkadaş ve sosyal gruplar bulma.
— Vatandaşlık sorumluluklarını üstlenme.
6) Yetişkinlik
— Ekonomik bir yaşam standardı oluşturma ve devam ettirme.
— Mesleğinde ilerleme ve başarı sağlama.
— Evlilik yaşantısına ve eşine uyum sağlama.
— Çocuklarının sorumluluğunu alabilme.
— Boş zaman etkinlikleri gerçekleştirebilme.
7) Yaşlılık
— Azalan fiziksel güç ve sağlığa uyum sağlama.
— Emekliliğe ve azalan gelire uyum sağlama.
— Eşin ölümüne uyum sağlama.
— Yaş gurubu ile açık bir yakınlık kurma.
2. Bölüm Soruları
1) Aşağıdakilerden hangisi fiziksel ve denvinsel gelişimin en hızlı olduğu dönemdir?
11
5) 11–16 yaşları arasındaki fiziksel gelişimle ilgili olarak aşağıdaki ifadelerden hangisi
yanlıştır?
A) Kızların ve erkeklerin bedensel oranlarında dengesizlik gözlemlenir.
B) Bu dönemde hızlı bir fiziksel gelişim yaşanır.
C) Kızların boyları erkeklerden daha uzundur.
D) Kızlar erkeklere oranla daha fazla kilo alırlar.
E) Kızlar ve erkekler arasında bir farklılık olmaz.
12
Bebek , ilk olarak kalıtımla getirmiş olduğu refleksif davranışlarla çevreye uyum
sağlar. Hiç bir yaşantısı ve öğrenimi olmayan bebeğin davranışlarını bu refleksler
yönlendirir. Daha sonra bebeğin giderek biyolojik olarak olgunlaşması ve çevresiyle
etkileşim kurmasıyla reflekslerin yerini karmaşık ve bilinçli davranışlar alır.
Piaget’nin bilişsel gelişim kuramında en çok değindiği temel kavramlardan biri
“şema” dır. Genel olarak “bilişsel yapı” olarak tanımlanan, bireylere özgü bu bilgi
edinme ve yapılandırma yollarına Piaget “şema” adını vermiştir. Şemayı kişisel
kitaplığımız gibi düşünebiliriz. Bebeklikte sadece refleksif davranışların bilgisi bulunan
bir iki bölmeden oluşan kitaplığımıza yeni bilgiler geldikçe yeni raflar (şemalar) ekleriz.
Bu yeni rafları organize etmek “=örgütlemek” ise her bireyin kendine özgüdür. Örneğin;
kimileri kitapları raflara konularına göre dizerken, kimileri de yazarlarının isimlerine
göre, kimileri renklerine göre vb. dizerler. Ancak şemalar gözle görülemez ki bunları
somut olarak anlamanın tek yolu bir uyarıcıya karşı gösterilen davranışı gözlemleyerek
mümkündür. Örneğin; iki-üç aylık bir bebeğe verilen bir nesneyi bebek ağzına götürecek
ve emmeye çalışacaktır çünkü sahip olduğu şema yakalama-emme şemasıdır. Sonuç
olarak, şemaların olgunlaşma ve öğrenmelerle sürekli değişim ve gelişim gösterdiklerini
söyleyebiliriz.
Piaget’e göre insanlar kalıtımla getirdikleri iki temel eğilime sahiptirler. Bunlar
“örgütleme ve uyum”dur ki Piaget bu iki kavramı “fonksiyonel değişmezler” olarak
tanımlamıştır. Örgütleme, kazanılan her yeni bilginin bir bütünlük ve düzen içinde
şemalara yerleştirilmesidir. Nasıl biyolojik yapımız bir organizasyon içinde çalışıyor,
düzenli bir birliktelik oluşturuyorsa, bilişsel yapımız da bu düzene ve birlikteliğe ulaşmak
için çalışır. Şemaların bilişsel yapılarımızı ifade ederken, örgütleme de bu yapıları nasıl
düzenlediğimizi, onları nasıl koordine ettiğimizi ifade eder. Yukarıda da değinildiği gibi
her bireyin kendine özgü örgütleme yolları vardır.
Uyum, çevrenin gerektirdiklerine göre kişinin kendini düzenlemesi, uyum
sağlaması sürecidir. Piaget’e göre, bilişsel gelişim; dünyayı öğrenme yolunda bir denge
sonra bir dengesizlik ve yeni dengeye ulaşma sürecidir. Bu sürecin kesintisiz
gerçekleşmesi ise karşılaşılan her yeni nesne, olay ve varlıklara uyum sağlamayı
gerektirir. Uyum iki şekilde meydana gelir: 1) özümleme (assimilation), 2) düzenleme
(accomodation).
Özümleme: Bireyin karşılaştığı yeni bir durumu, fikri ya da nesneyi kendinde
önceden var olan şemlarla açıklaması, bu şemalarla anlamlandırmasıdır. Diğer bir
deyişle, kendisi için yeni olan bu bilgileri var olan şemalarına yerleştirmeye çalışmasıdır.
Örneğin; daha önce “at”ı görmüş fakat “zebra” ile ilk defa karşılaşan bir çocuğun zebraya
ilk görüşte at demesi bir özümlemedir.
Düzenleme: Bireyin, yeni durum, obje veya olaylar karşısında kendisinde var olan
şemaların kapsam ve özelliklerini yeniden biçimlendirmesi, organize etmesi sürecidir.
Örneğin; ilk görüşte zebraya at diyen çocuğun zebranın attan farklı bir hayvan olduğunu
algılayıp ona zebra demesi çocuğun düzenleme yaptığının bir göstergesidir. Bu yeniden
düzenleme bir anlamda “öğrenme” niteliğindedir. Yeniden düzenlemenin yapılmadığı
durumlarda sadece özümleme ile öğrenme ve buna paralel olarak de gelişme mümkün
olmayacaktır.
Dengeleme: Bilişsel gelişim kapsamında özümleme ve düzenleme yoluyla
uyumun sağlanmasıyla sürekli aktif olan bir denge sağlanması sürecidir. Piaget’e göre
bilişsel gelişim denge-dengesizlik-yeniden denge kurma şeklinde gerçekleşir. Birey,
13
kendisi için yeni olan bir uyarıcıyla karşılaştığında bir dengesizlik yaşar bu dengesizlik
özümleme veya düzenleme yoluna gidilerek bu yeni duruma uyum sağlanır ki böylece
yeniden denge kurulmuş olur. Tüm bu süreç durağan değildir, her yeni uyarıcı ile süreç
tekrar tekrar yaşanır.
Piaget, bilişsel gelişimi başlıca 4 döneme ayırmıştır. Her dönemin kendine özgü
kazanılması gereken şemaları vardır. Dönemler ilerledikçe kavrama ve problem çözme
becerilerinde ilerleme gözlenir. Bu dönemler sırasıyla ve atlanmaksızın yaşanır. Ancak
dönemlere geçiş yaşlarında ve dönemlerin tamamlanma sürelerinde farklılıklar
gözlenebilir.
14
oyunlar oynadıkları gözlemlenir; dal parçasını at yaparlar, tabağı direksiyon gibi
kullanırlar, oyuncak bebekleri canlıdır sanki. Hatta bu sembolik oyunlar ile iç dünyalarını
ve çatışmalarını da ortaya koyabilirler. Fakat bu dönemde soyut ve karmaşık ifadeleri
anlayamazlar, konuşmalarında soyut va karmaşık kelimeleri yerli yerinde ve düzgünce
kullanmayı başarsalar da bunların anlamlarını açıklayamazlar.
#Bu dönemde çocuklar benmerkezcidirler. Kendi düşünceleri ve bilgileri dışında
başkalarının farklı şekilde düşüneceğini ve bilgi sahibi olacağını algılayamazlar. Kendi
bildiklerini herkesin bildiğini sanırlar. Örneğin; bir kız çocuğu telefonla konuşurken,
elindeki bebeği göstererek telefonda babasına “bak babacığım annem bana ne güzel bir
bebek aldı” diyebilir. Bir olayı başkalarının bakış açısından göremediklerinden,
başkalarının ihtiyaçlarını ve duygularını fark etmekte güçlük çekerler.
#Bu dönemdeki en önemli özelliklerden biri çocukların henüz “korunum ilkesini”
kazanamamış olmalarıdır. Korunum ilkesi, bir objenin ya da maddenin görüntüsü değişse
de belirli özelliklerinin aynı kalacağı, değişmeyeceği ilkesidir. Bunu bir örnekle
açıklayalım; 4-5 yaşlarındaki bir çocuğun önünde birbirinin aynı iki bardağa eşit
miktarda su koyduğunuzda , çocuk bardaktaki suların eşit olduğunu söyleyebilecek,
ancak gözleri önünde bardaklardan birindeki suyu daha geniş ve kısa bir bardağa
boşalttığınızda çocuk artık uzun yani ilk bardaktaki suyun daha çok olduğunu
söyleyecektir. Böylece çocuğun korunum kavramını henüz algılayamadığını, eşit
miktarda da olsa su farklı kaplara konduğunda yine eşit miktarda olmaya devam
edeceğini kavrayamadığını gözlemleriz. Bu da aynı zamanda onların işlemleri tersine
çevirebilme yetisine sahip olmadıklarının göstergesidir. Piaget’ye göre bunun sebebi
çocuğun bu dönemde bir konu ya da problemi çok boyutlu olarak değil de sadece bir
boyuttan algılayıp, tek bir açıdan düşünebilmesinden kaynaklanmaktadır.
#Bu dönemin diğer bir özelliği de çocukların bütün ile onun parçaları arasındaki
ilişkiyi kuramamalarıdır. Örneğin; sınıftaki kızlar mı çok erkekler mi diye sorulduğunda
eğer erkekler çoksa erkekler diyebilir de tüm öğrenciler mi çok erkekler mi denince
erkekler yanıtını verebilirler.
#Bu dönemdeki çocuklarda “aminizm” gözlenir. Aminizm; cansız nesnelere
canlılık özelliği yüklemektir. Canlı ile cansız ayrımı yapamazlar. Çocuklar arkadaşlarının
ya da bir hayvanın canını acıttıklarında onun canının acıyabileceğini düşünemezler.
#Dil gelişimine baktığımızda da çocuğun konuşmalarında “monologlar”(=tek
kişilikl konuşma) ın hâkim olduğunu görürüz. Çocuklar bir ardayken bile kendi
kendilerine konuşuyor gibidirler (=toplu monolog).
3) Somut İşlemler Dönemi (6-12 yaş):
#Çocuklar okula başlama çağında yeni bir bilişsel değişime girmişlerdir (buradan
da anlaşılacağı üzere okula başlamada belli bir yaş sınırının olması tesadüfî değildir). Bu
dönemde çocuklar bir önceki dönemde sahip olmadıkları mantıksal işlemlerde hızlı bir
ilerleme gösterirler. Örneğin, artık nesnelerle ilgili zihinsel olarak toplama, çıkarma gibi
matematiksel işlemleri yapabilir hale gelirler.
#Tersine çevirebilme yetisine sahip olan çocuklar nesnenin korunumu ilkesini de
artık kazanmışlardır. Aynı miktardaki suyun farklı kaplara koyulsa da miktarlarının aynı
kalacağını artık kavrayabilirler.
#Nesneleri gruplandırmada ve sınıflandırmada oldukça başarılıdırlar.
# Ben merkezcilik artık görülmez. Olayları ve dünyayı başkalarının bakış açısıyla
da görebilmeye başlamışlardır.
15
#Ancak bu dönemin tüm mantıksal işlemleri somut obje ve olaylar ile sınırlıdır.
Somut olmak kaydıyla karmaşık problemleri dahi çözebilmelerine karşın soyut
kavramları algılayamaz, soyut problemleri çözemezler. Soyut kavramları sadece model
alma yoluyla doğru olarak kullanabilmeyi başarırlar.
4) Soyut İşlemler Dönemi (12 yaş ve sonrası)
#Bir önceki dönemde gerçekleşen tüm bilişsel gelişimin yanında eksik kalan
soyut olarak düşünme ve işlem yapma becerisi de bu dönemde başarılır hale gelir.
Objeler üzerinde yapılan zihinsel işlemlerin yanı sıra artık çeşitli inançlar, değerler,
sosyal yapılar, yasalar vb... bu dönemde algılanabilir hale gelir.
#Hipotetik düşünme, tümdengelim-tümevarımın başarıyla kullanılabilir.
#Somut işlemler dönemi ile soyut işlemler dönemi arasındaki temel fark
ergenlerin bir olayın çok değişik yönlerini görebilmeleridir, bilgiyi soyut olarak
üretebilmeleridir. Ancak şunu da söylemek gerekir bu dönemde kazanılan tüm
özelliklerin başarılabilmesi ve geliştirilebilmesi için çevre çok büyük önem taşır. Bireyin
düşünme yeteğini ilerletebileceği düzeyde uyarıcılara maruz kalabileceği ortamlarda
bulunması önemlidir.
#Ayrıca ergenlikte bu döneme has bir “benmerkezcilik” görülmektedir. Bu işlem
öncesi dönemde görülen benmerkezcilikten farklıdır. Ergenlik benmerkezciliği iki
düşünce hatasını açıklamak için kullanılır. Bunlardan biri “hayali seyirci”dir. Ergen
çevresindeki herkesin kendisi ile ilgilendiğini düşünür. Sanki sahnedeymişlercesine
çevrelerindeki kimselerin onların görünüşlerini ve davranışlarını yargılıyormuş gibi
hissetme eğilimindedirler. Hayali seyircinin ergenin yaşamında çok etkili olması, çoğu
zamanını ayna karşısında geçirmesi, kendi görünüşü ve bedeni ile meşgul olmasının bir
göstergesidir. İkincisi ise “kişisel efsane”dir. Bu düşünce de ergenin kendine gerçekçi
olmayan bir önem vermesine sebep olur. Ayrıca kendisini öyle farklı görür ki asal onun
başına kötü bir şey gelmeyecektir. Bu dönemde “bana bir şey olmaz” düşüncesiyle hızlı
araba kullanma merakı, kötü alışkanlıklara başlama hevesi gibi riskli davranışlara
oldukça sık rastlanır.
Dil Gelişimi
Pek çok bebek yürümeden önce konuşmaya başlar. Dil, belirli sayıdaki sinyaller
(sesler ya da harfler) ile hatta el işaretleri ile alışılmış ve belirli kuralları olan bir iletişim
sistemidir. Bir çocuk zamanla dilin beş ayrı yapısında ustalaşır. Bunlar; fonoloji
(phonology), morfoloji (morphology), sintaks (syntax), semantiks (semantics) ve
pragmatiks (pragmatics)’dir.
Fonoloji: Bir dilin ses sistemidir ve bir dile ait sesin temel birimleridir. Dili
oluşturan sesleri ve hangi seslerin bir araya gelip-gelmeyeceğini belirler.
Morfoloji: Bu yapının kuralları seslerden biçimlenen kelimelerin kurallarıdır.
“Hangi ekler nerede kullanılır, hangi kelimeyle yan yana gelip anlamlı bir yapı oluşturur”
bilgilerini içerir.
Sintaks: Kelimelerden cümlelerin oluşumunu sağlayan kuralları içerir. Örneğin;
Ayşe elmayı ısırdı- Elma Ayşe’yi ısırdı- Isırdı Ayşe elmayı, şeklindeki farklı kelime
sıralanışlarından hangisinin dilin yapısına uygun olduğunu belirleyen kuralları kapsar.
Semantiks: Dilin “anlamlar”la ilgilenen yapısıdır. Kelimeler, nesnelere (şeylere)
karşılık gelmektedir. Çocuk bu nesneler ile kelimeler arasındaki ilişkiyi
16
eşleştirebilmelidir. Ayrıca semantiks bilgisi, tüm bir cümle, paragraf ya da konuşmayı
yorumlamayı gerektirir. Semantiks bilgisini kavramak açıkca dünyayı anlamlandırmayla
ve böylece de bilişsel gelişimle çok yakından ilişkilidir.
Pragmatiks: Sonuç olarak, dili öğrenen birey pragmatikste de uzmanlaşır. Farklı
sosyal yapılarda, dilin uygun olarak nasıl kullanılacağı bilgisini içerir.
İnsanlar arasındaki iletişim sadece dil ile değil sözel olmayan biçimlerde (yüz
mimikleriyle, ses tonuyla, el ve vücut işaretleriyle vb…) de gerçekleşir. Örneğin; sesteki
vurgu, iniş-çıkışlar, kelimelerin kullanılış yerleri de çok önemlidir.
17
araştırmada, öğrenilen ilk 50 kelime, bebeklerin 2/3’ünde bebeğe yakın olan insanların
(anne, baba) ve objelerin (oyuncak, şişe, top, bardak vb…) isimlerinden oluşmaktadır.
3. Telgrafik konuşma (18.-24. aylar):
Bu dönemde çocuk artık sözcükler arasındaki ilişkiyi algılamaya başlayarak bir
kaç sözcüğü bir araya getirerek farklı anlamlar oluşturmayı başarabilirler. Ancak bu
ifadelerin oluşturulmasında sözcüklere gelecek gerekli eklerin kullanımı henüz
gerçekleştirilemez. Bu nedenle kurulan bu sözcük dizimleri telgraf ifadelerine
benzediğinden telgrafik konuşma adını almıştır.
4. İlk Gramer Evresi (2- 5 yaşlar):
Bu evrede kelimeler ve dilin gramer yapısı hızla gelişir. Kelime sayısında büyük
bir artış gözlenir. Bir önceki dönemde yaklaşık 50 kelime kullanma kapasitesi 5 yaşına
gelindiğinde 2000’e ulaşır. Bu evrede artık sözcükler anlamlı ve kurallı yapılar
oluşturacak şekilde bir araya getirilebilir. Çocuk artık anlatmak istediği her düşüncesini
başarıyla ve kolaylıkla ifade edebilir hale gelir. Bu dönem sonrasında da bu dönemdeki
kadar hızlı olmasa da çevrenin büyük etkisiyle dil gelişimini sürdürecektir.
! Piaget, ilk kelimelerin söylenmeye başlanmasının bilişsel gelişimde çok büyük bir adım
olduğuna inanır.
18
3. Bölüm Soruları
2) İşlem öncesi dönemde bulunan bir çocuk aşağıdakilerden hangisini en kolay ve doğru
kavrar?
A) hikâye B) masal C) efsane D)şiir E) fıkra
3) Bireyin yeni edindiği bir bilgiyi kendisinde varolan şemların içine yerleştirmesine ne
denir?
A) dengeleme B) uyma C) özümleme D) düzenleme E) örgütleme
3) Piaget’nin bilişsel gelişim kuramına göre, soyut kavramları anlama, göreceli düşünme
ve tümevarım-tümdengelim gibi zihinsel işlemler soyut işlemler döneminde başarılır.
Buna göre aşağıdaki öğretmen davranışlarından hangisi uygun değildir?
19
4.BÖLÜM: Kişilik Gelişim Kuramları
20
Freud’un psiko-seksüel kuramının merkezinde insanoğlunun temel biyolojik
ihtiyaçları ve güdülerinin karşılanması yer almaktadır. Bu kurama göre her gelişim
döneminde bireyin doyurulması gereken kritik temel ihtiyaçları vardır. Eğer bu ihtiyaçlar
karşılanmazsa gelişimde sorunlar ortaya çıkmaktadır. İlk dönemlerde bu ihtiyaçları
karşılanmayan birey ileriki yaşlarda o döneme ait aşırı bağımlılık göstermekte ve bununla
ilgili olarak normal olmayan bazı davranışlar sergilemektedir. Burada anne, baba ve
öğretmenlere önemli görevler düşmektedir. Onlar bu dönemlerde çocuğun ihtiyaçlarını
gerektiği şekilde yerine getirdiklerinde gelişim dönemleri sağlıklı bir şekilde
gerçekleşmiş olacaktır.
Freud’a göre psiko-seksüel gelişim 5 döneme ayrılır. Bunlar sırayla gerçekleşir ve
dönemlerin geçiş yaşlarıda bireysel ayrılıklar olabilir. Ancak burada genel bir bakış açısı
vermek amacıyla ortalama yaş sınırları verilmiştir.
21
karmaşık gelişim gösterdiği bu süreçte birey kendi içinde ve çevresindeki yakınlarıyla
çatışmaya girebilir. Aile ve öğretmenler bu dönemde çok anlayışlı, sabırlı olmalıdırlar ve
bireye otoriter bir tavırla yaklaşmak yerine onları dinleyen ve anlamaya çalışan bir tutum
sergilemelidirler.
22
kendi kendine yetebileceğine ve bazı şeyleri başarabileceğine karşı olan inancını yitirir ve
hatta kötü bir insan olduğuna dair kendine ilişkin olumsuz düşünceler bile geliştirmeye
başlayabilir.
23
dönemdeki kimlik kazanamını gerçekleştiremeyen birey bunun sonucu kimlik
karmaşasında girecek ve buna bağlı olarak da güvensiz ve kararsız bir birey olacaktır.
! Freud gelişim dönemlerini gençlik ile sona erdirirken Erikson yetişkinlik yılları
boyunca başlıca 3 psiko-sosyal dönemin daha yaşandığının altını çizmiştir. Gençlik
döneminde kimlik karmaşasını başarıyla atlatamamış birey, kararlı ve uzun süreli
ilişkilere girmede zorlanacak veya kimliğinin kaynağı olarak partnerini görerek ona aşırı
bağımlılık gösterecektir.
24
4. Bölüm Soruları
3)İlkokul çağındaki bir çocuğun başarılı olmak için gayret etmesi, başarılarının takdir
edilmesini istemesi Erikson’ın hangi psiko-sosyal döneminde gözlenir?
6) Freud’a göre kişinin vicdanı ile gerçeklik ilkesi arasındaki çatışmanın yaşandığı
kişilik yapısı hangisidir?
A) Biliç ötesi B) Bilinç öncesi C)İd D)Ego E)Süperego
25
Cevap Anahtarı: 1.D 2.E 3.B 4.A 5.C 6.E 7.C
Piaget, ahlak gelişiminin bilişsel gelişimle sıkı bir ilişki içinde olduğunu
düşünmüştür. Ahlak gelişim özelliklerini çocukların oyunlarını gözleyerek açıklamaya
çalışmıştır. Çocukların ahlaki değerlendirmelerini incelemede kendi kurguladığı
hikâyeleri kullanmıştır. Ahlak gelişimini; dışa bağlı dönem (6–12 yaş) ve özerk dönem
(12 yaş ve sonrası) olmak üzere iki dönemde ele almıştır. Piaget, 6 yaş öncesi çocuklarda
ahlak kavramının henüz gelişmemiş olduğuna inanır. 2 yaş civarında çocukların kural
olmaksızın oynadıklarını gözlemlemiştir. 2–6 yaş arasında ise çocuklar artık kuralların
farkındadırlar fakat bu kuralların sebeplerini ve uyulması gerekliliğini anlayamazlar. 6–
10 yaş arasındaki çocuklar kuralların bir otorite tarafından konduğunu ve değiştirilemez
olduklarını düşünürler. Oyun oynarken bile var olan kuralları kendi kararlarıyla
değiştirebileceklerini düşünemezler. 10–12 yaşlarında artık oynadıkları oyunun
kurallarının, birlikteliği ve anlaşmayı sağlamak üzere konduğunu kavrayarak, bunları
kendi aralarına anlaşarak değiştirebileceklerini düşünmeye başlamışlardır.
Piaget’ye göre okul öncesi dönemde kural kavramı gelişmemiş çocukta ahlak
anlayışının olması da mümkün olmayacaktır. Bu sebeple ahlak gelişim dönemlerini okula
başlama çağı olan 6 yaş civarından itibaren ele almıştır.
26
konması gerektiğini kavrarlar. Piaget’e göre 10 yaşına kadar oyun dışındaki gerçek
yaşamdaki kuralları da sorgulamadan uyum gösterirler, fakat kuralları koyanı
görmediklerinde kuralı ihlal edebilirler. Bir davranış ahlaki olarak değerlendirilirken
davranışı yapanın niyet göz önüne alınmaz. Önemli olan davranışın kurallara uygun olup
olmadığı ve yarattığı sonuçtur.
6) Özerk Dönem:
Çocuğun sürekli diğer çocuklar ile etkileşimde bulunması ve işbirliği yapması,
kurallar hakkındaki fikirlerinin değişmesine zemin oluşturur. 11–12 yaş sonrasında ahlaki
değerlendirme; içinde bulunulan koşullar dikkate alınarak yapılır. Ahlaki kural ve
değerler görelik kazanır. Kuralların gereksinimler sonucu konduğu, gereksinimler
değiştiğinde kuralların da değişebileceği anlaşılmaya başlanır. Ahlaki yargılarda
başkalarının değerlendirmelerinden çok bireyin kendi değerlendirmeleri önem kazanır.
Bir davranış iyi-kötü diye nitelendirilirken davranışı yapanın niyeti ve içinde bulunduğu
durum da dikkate alınır.
27
II. Geleneksel Düzey:
Bu dönemdeki birey için aile, arkadaş ve çevresinin beklentileri çok fazla önem
taşımaktadır. Bu beklentilerin nedenleri ve sonuçları düşünülmeksizin yerine getirilmesi
gerekir. Sosyal düzen ve uyum, sadakat önemlidir. Bireyin kendi ihtiyaçları zaman zaman
bu beklentilerden sonra gelebilir. Bu düzey, ahlak gelişiminin üçüncü ve dördüncü
aşamalarını kapsar.
3. Aşama: Kişiler Arası Uyum Eğilimi (=İyi Çocuk Eğilimi):
Bu dönemdeki temel güdü; onay almaktır. Bu dönemin doğruları aileyi, arkadaş
gruplarını memnun eden, onlar tarafından beğenilen davranışlardır. Aile ve arkadaş
gruplarının beklentilerine ve normlarına uygun davranılır. Ahlaki değerlendirmelerde
artık başkalarının duygu ve düşünceleri önem taşımaktadır. Bu dönemdeki birey,
yaptıklarını 1.aşamadaki gibi sadece ceza almamak için ya da 2. aşamadaki gibi sadece
kendisi için değil başkalarının mutluluğu için yapmaya gayret eder.
28
5. Bölüm Soruları
1) Kohlberg’e göre kişinin kendi iyiliği için başkalarının iyiliğini istediği ahlak dönemi
aşağıdakilerden hangisidir?
A) Özerk dönem
B) Gelenek öncesi dönem
C) Geleneksel dönem
D) Gelenek sonrası dönem
E) Evrensel ahlak dönem
2) Trafik polisi olmadığında kırmızı ışıkta karşıdan karşıya geçen bir yaya Kohlberg’in
hangi ahlak gelişim evresinde bulunmaktadır?
A) Ceza ve itaat eğilimi
B) Araçsal ilişkiler eğilimi
C) Kişiler arası uyum eğilimi
D) Özerk dönem
E) Geleneksel dönem
4) Somut işlemler döneminde bulunan bir çocuk aşağıdaki ahlak gelişim dönemlerinden
hagisinde bulunamaz?
29