Professional Documents
Culture Documents
ULUS BAKER
Önce önümüze bir fikir koyalım ve onu eğip bükerek yolumuzu bulmaya
çalışalım: Muhafazakârlığın geçmişe yönelik olduğu, geçmişin ve
geleneğin değerlerini muhafaza etmek olduğu fikrini bir kenara
bırakarak, aslında tam da şu anın ütopyası olarak değerlendirilebilecek
bir bakış tarzı olduğunu bu meseleden çok canları yanmış bir kuşak
olan Frankfurt Ekolü ve çevresi yeterince temellendirdiler. Özellikle de
Macar sosyolog Karl Mannheim dil sosyolojisinin (sanıldığı gibi yalnızca
Erkenntnissziologie'nin yani Bilgi Sosyolojisinin kurucusu değildi
Mannheim) temelini oluşturduğunu kabul edebileceğimiz şu soruyu
sorduğunda bu temayı yeterince yakalamış görünüyordu: Gazetedeki
bir yazıyı önüme aldığımda, bana bu yazı "muhafazakâr", bu yazı
"ilerici" dedirten şey nedir? Bunun bir "dil" olduğunun ayırdına hemen
varmamız gerekir. Ancak belli bir bağlamda işlediği ölçüde, dönemin
bazı bildik sorunlarına cevap vererek bu "ayırdına varma" işini bazı
tutamaklara kavuşturduğu ölçüde... Bu tutamakların somut olgulara ya
da tarihsel ana ait olmaları da gerekmediğinden (çok daha genel ve
müphem bir hissiyatlar alanından da türeyebilirler) Mannheim'ın açtığı
"dil sosyolojisi" alanının günümüzde de ne kadar verimli olabileceğini
kavrayabiliriz.
Ama bir soru: Statüko nedir? Günümüzün süratine erişmiş bir dünyada
statüko adını verebileceğimiz, tutunmak için demir atabileceğimiz bir
durum var mıdır? Aksine modern dünyadaki haliyle bir muhafazakâr,
geçmişin değerlerini korumayı üstlenen biri değil, aksine şu anda
kendisinin sahip olduğu, içinde yaşadığı değerleri gelecek kuşaklara
dayatan biridir. Oğullarının ve kızlarının kendi bildiği değerlere göre
yaşamalarını isteyen birinin halidir muhafazakârlık. Bu açıdan statüko
geçmişin akideleştiği bir değerler manzumesi olmaktan çok geleceğin
"yenilik" ve "başkalık" tehlikelerine kendini oranlayarak korumaya
çalışan, çoğu zaman bölük pörçük bir değerler çizgisidir.
Muhafazakârlığın geçmişten değil gelecek korkusundan kaynaklandığını
Horkheimer ile Walter Benjamin, tarihsel maddecilik sorgulamalarında
oldukça can yakıcı bir şekilde formüle etmişlerdi. Peki nedir bu
"gelecek" korkusu? İlla ki "yaklaştığı hissedilen" bir devrimin ya da
başka bir şeyin, mesela dünyadaki hayatın imajının topyekûn
değişmesinin gelişi değil. Çoğu zaman çok daha müphem ve kaynakları
kolay kolay belirlenemez bir durum da olabiliyor bu: Mesela bunun bir
gelecek konusunda tedirginlik olmadığını, ama yine de geleceğin,
ancak tarih tarafından ispatlanabilir bir tehdidi olduğunu da
söyleyebiliriz. Başka bir deyişle bir muhafazakâr geleceğinden endişe
duyan biri değildir, ama yine de gelecek, "bir olanak", "bir başkalık"
olarak onun üzerinde ağırlığını hep hissettirir.
YERİNDEN OYNATILMAZLIK