Professional Documents
Culture Documents
~~,
~~ ~
...•~
iü ğ ü
Toplumsal Araştırmalar Dergisi
200& 2
Akademi Günlüğü
Toplumsal Araştırmalar Dergisi
ISSN: 130&-228X
Ciil: 1 Sayı: 2 Bahar 200&
Sahli
MAlisu ois Tic. LTD. SıL AlıNA
Abdullah TEMİZKAN
EtItÖr
Hayati BEŞİRLİ
EdItör YardlDICIlan
Abdullah TEMİZKAN Ahmet KARAÇA VUŞ
Yayın Kurulu
Cafer GÜLER Serdar SARISIR
İbrahim şİRİN Funda SELÇUK
Musa KILIÇ Fuat GÖK
Yusuf KODAZ İbrahim ERDAL
Mehmet EKİZ Turgay YAZAR
Bayram YILDIZ
• Roman v.~Otobiyögrafi'l
Nurettin Oztürk, 57-87
Roman ve Otobiyografi
Sıradışı Bir Kadının Otobiyografisi ve Kırmızı Karanfıl Ne
Renk Solar? Adlı Romanların
Otobiyografik Kaynakları Üzerinde Bir İnceleme
Nurettin ÖZTÜRK'
Özet
Türk romanı dünya romanının önemli ve gelişmiş bir şubesidir. Batı romanına göre
Türk romanı geç ortaya çıkmıştır. Ancak, yaklaşık 135 yıllık bir süre içinde, Türk kültür ve
edebiyatının göreceli zenginliğine dayalı olarak hızla gelişmiş ve bir dünya romanı haline
gelmiştir. 1980'den bu yana, Türk romanı yeni bir döneme girmiştir. Bugünkü Türk
romanının başat özelliği, edebi türler açısından girişik oluşudur.
Bu çalışmada usta bir erkek yazar olan Erhan Bener ile genç bir bayan yazar olan
Feyza Hepçilingirler'in birer romanı, girişiklik ve özellikle otobiyografık veriler açısından
incelenmiştir.
Ulaşılan sonuç şudur: Romancılar tipoloji ve kurgu bakımından otobiyografiyi a,na
kaynak olarak kullanmaktadırlar. Bu durum bir acemilik eğilimi değil yeni Türk romanının
özgül niteliklerinden biridir.
Arıahtar Sözcükler: Roman, girişik, özyaşamöyküsü, tipoloji, Erhan Bener, Feyza
Hepçilingirler
Giriş
Roman XX. yüzyıla değin yalnızca kurmaca gereksinimini karşılamışu. Bu
nedenle diğer türler bağımsız biçimde varlıklarını sürdürebilmiştir. Ancak XX.
yüzyılda güçlenen modernist roman anlayışı, türleri karıştırarak anlatı genel başlığı
alunda toplanabilecek metinler ortaya çıkarmıştır.
Son çeyrek yüzyıl içinde Türk romanı da nitelik değiştirmiş ve girişik bir
biçime bürünmüştür. Klasik romanın tektürden/birörnekli yapısı yerini türlerin
bileşimine ve girişik bir bütünlüğe bırakmışur. Roman aruk bünyesinde
otobiyografı, anı, söyleşi, şiir, tiyatro, sinema gibi edebiyat ve sanat türlerini bariz
biçimde barındırmaktadır. Girişiktiğin ikinci görünüşü çok-alanlı tutumdur. Eskiden
tarih, toplumbilim ve siyasetle daha yakın ilişkileri olan romanda psikolojik, felsefi,
dinsel ve mistik eğilimler güçlenmiştir. Bugünkü Türk romanını incelemek için hem
edebiyat kuramı, hem de bilim dalları açısından çok-alanlı olma gereği doğmuştur.
Bu incelemede iki roman odak alınarak yazarlarının yaşam öyküleri ile ilişkileri
sorgulanmış; bu arada bir romanı incelerken yazarın diğer romanları da destek metni
olarak referans alınmışur. Böylece romanlar kendi iç bütünlükleri, kardeş romanlar
dünyası, türler arası ilişkiler ağı, bilim dalları arasındaki alışverişler bakımından
incelenmeye çalışılmışur. Bu inceleme kertelerinde kullanılan ana yöntem
karşılaşurma olmuştur. Varılan yargı, roman incelemesinde çok-alanlı tutumun
kaçınılmazlığı ve romanın girişikliğinin bir dönem karakteristiği olduğudur. Türk
romanı modernist roman anlayışının egemen olduğu bir dönemi yaşamaktadır.
Yazarlar genellikle fıziksel portreyi göz ardı edip psikolojik gerçekliği öne çıkarırken
hayaun anlamını, sevgiyi, yalnızlığı ve haksızlığa karşı mücadeleyi bireyekseninde
anlatmaya başlamışlardır. Bu incelemede ele alınan romanlarda, özünde mistik
eğilimi güçlenen yoğun bir hümanizm gözlemlenmektedir. Çünkü yazarlar
romanlarında hayatı anlaurken aynı zamanda insanın bu dünyadaki yeri ve anlamını
da sorgulamaktadırlar. Romanın vardığı bu aşama, yaşananların ve çekilenlerin
kazandırdığı olgunluğun eseridir.
Bu çalışmada temel hareket noktası şu soru olmuştur:
2 Didon Arif, Kuleli Yakası sanıklarındandır. "O vakte göre şık giyinir, Frenk usUlü tavırlar
takınır, tırnaklarını uzatır, daima münevver fikirli görülür ve ihtilalci geçinirdi ve 'Ah bir ihtilal
olsa bayrağı çekip öne geçeceğim' diye söyler idi. Teşebbüsün sebepleri arasında dini hükümlere
riiiyet edilmemesi de sayı/dığından Arif Bey bu gibi kayıtlarla zaten iiziide bir kimse olduğundan, o
zamanın devlet adamları tarafindan sevilip sayılan ve menkfbeleri bir cilt dolduracak kadar çok
olan meşhur Ebu 'I-Enf Vehbi Molla : 'Haydi diğerlerine bir şey demeyelim, fakat şu din
diiviisında Didon Arif'in işi ne' der idi. " Bkz. Ali Rıza-Mehmed Galib, 1977, s.26, ıo3
JÖnertoy, 1974, s.81-109; Önertoy, 1989a
4 Önertoy Olcay, 1989b, 5.35-56
5 Ayda, 1998,5.76-77,212
Bir özyaşamöyküsü olan Anarrun Kitabı'nın önsözünde de Yakup Kadri
"ömrü yeterse okurlara ikinci bir Anarrun Kitabı'nda romanlarının bütün
anahtarlarını "vermiş olacağını" belirtir.6
Güncel Türk edebiyatında anı ile romanı iç içe veren en önemli romano
Selim İleri'dir. Onun bütün romanları, yitip gitmiş ve bir daha geri gelmeyecek
zamanları anlatan birer anı-romandır. Bu anı-romanların arkasındaki hakim fon ise
annesinin yüzünden yansıyan ve yazarın kişiliğinde sürüp giden hüzündür8. Cemal
Süreya da Selim İleri'nin anı-romanlarında anlattığını Fotoğraf şiirinde özetler9.
Aşk-ı Muhabbet Sevda18 adlı öykü kitabında yer alan Alabalık öyküsü 3/4
oranında anılara dayanır ve olay Paris Büyükelçisi Necdet ile eşi Semin etrafında
gelişir19.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun Politika'da Kırk Beş Yıl adlı anı kitabı ile
Panorama adlı romanının karışımı gibi olan Ortadakiler26 adlı üstkurmacalı romanın
başkişisi emekli avukattır. Ortadakiler'de eşcinsel kimliği ile başarılı bir biçimde
çizilen şair Doğan, kaymakam olur. Yine Ortadakiler'de önceleri Ecvet'i seven, ben-
biçimi de bulunmaktadır. Bu bölüm aynı adla bir tiyatro metni olarak da bir çok kez basılmış ve
sahnelenmiştir.
17 Bener, 2004b (Bundan sonra kısaca Otobiyografi olarak anılacaktır.)
18 Bener, 1993a
19 Bener, 1993a, s.7-18; Yıldız, 1996, s.7-12
20 Bener, 1981
21 Bener, 2000a
22 Bener, 1999b
23 Bener, 1994
24 Bener, 1995
25 Bener, 1993b "'-,
26 Bener, 2003a
anlatıcı İhsan ile evlenen ve romana temel olan anı defterini kaleme alan Zeynep,
Atatürkçü bir öğretmendir.
Hınzır Kız27'ın iki başkişisinden biri emekli validir. Aynı romanda emekli
vali ile gizli ilişkisi olan Ruhan tarih-coğrafya öğretmenidir28. İşlevlerinden biri
öğretmenlik olan akademisyenleri de "hoca" terimiyle öğretmenler öbeği içinde
düşünmek uygun olur. Bu bağlamda Hınzır Kız'daki psikiyatri profesörü "Hoca",
Dönüşler'deki dayı emekli arkeoloji profesörü, Köleler ve Tutkular'daki sorunlu ve
bunalımlı kişiliğiyle felsefi bir kahramana dönüşen başkişi sosyoloji profesörü
"Hoca" dır. Aynı romandaki işlevsel tiplerden biri olan yardımcı kişi Batur sosyoloji
doçenti, Oyuncu29'nun başkişisi Kerim Turgut'un oğlu ve yardımcı kişilerden biri
olan Cüneyt iktisat doçentidir.3o
Pek çok romanında olduğu gibi yalnızlık izleğinin önde olduğu Ölü Bir
Deniz3ı romanının başkişisi düzenli bir hayat sürmüş evli, dört çocuk babası ve üç
torun dedesi emekli biyoloji öğretmeni Adnan Refik'tir.
27 Bener, 2005
28 Bener'in hem ruhı, hem de fizikı tasvirini yaptığı nadir kahramanlardan biri olan Ruhan'a ve
Hınzır Kız romanının öğretmen tipine ilişkin yönüne Özçelebi değinmez. Özçe!ebi, 2004a, s.276-
279; Tezden beni haberdar eden ve kendisindeki nüshadan yararlanmama izin veren Hocam Prof.
Dr. Önder Göçgün'e teşekkür ederim.
29 Bener, 1999a
32 Bener, 1992
33 Bener, 2002
34 Bener, 1985s. 8; Andaç, 2004, s.95; Romanm sonunda Reha, nöbetçi askere "Çerkes misin?"
der. Nöbetçi "Hayır teğmen im " diye yanıtlar. Oysa ast üste "komutanzm" der; ancak üst astı
rütbesiyle anar. Bener askerliğini Niğde'de yedeksubay (asteğmen) olarak yapmıştır. Bener Erhan,
Gemilerde makine mühendisi gibi çalışan 45 yaşında bir emekli
çarkçıbaşının başından geçen düşsel bir öyküyü Eliadegil"sonsuz dönüş söyleni"
çerçevesinde anlatan Dönüşler35' de, başkişinin ölen dayısı üniversitede arkeoloji
dersleri veren, filozof nitelikli bir hocadır.
2001 b, s. 46; Roman Aytaç tarafmdan psikolojik gerçekçi roman kavramı açısından incelenmiştir:
Aytaç, 1990, C.I, s.39-46; aynı yazı Bener, 1985, s.5-ll'e aynen alınmıştır.
35 Bener, 2004a; Bener'in amcası, Tanrı Anlayışı, Hz. Muhammed'in Felsefesi, Filozoflar
Ansiklopedisi (4 cilt) gibi yapıtları olan ve 1928'de Sorbon'da felsefe doktorası yapan ünlü
felsefeci Cemil Sena (Ongun)'dır. Bener'in amcası ile ilişkileri ve onun kişiliği ile ölümü üzerine
verdiği bilgiler, Dönüşler'deki dayı figürü ile örtüşmektedir. Bkz. Bener, 2001 b, s.240,253;
Andaç, 2004, s.28-30; Ongun'un Zerdüşt Böyle Dedi'den esinlenerek yazdığı Ahuramazda
Böyle Dedi ve Bener'in Fransızcasından okuduğu nu belirttiği Kuran'ı çağrıştıran Zaratuştra ile
Kuran Meali, Dönüşler'de filozof day mm kütüphanesinde orta rafta durur. Bener, 2004a, s.118;
Ongun'a göre, ölümden sonraki yaşam üzerine ilk inanç, Kuran'm bazı imalarda bulunduğu
Zerdüşt'ün kitabıdır. Dönüşler, Ongun'un kitapları eşliğinde okunarak ayrıca değerlendirilmelidir.
Şimdilik bkz. Ongun, 1979, s.23,146,343,370
36 Bener, 2004c, s. 12l-l35
38 Bener, 1991
39 Mithat Cemal Kuntay'ın ilk olgun örneklerini (Namık Kemal, Mehmet Akif, Ali Suavi) verdiği
bu türde, adı belirtilen biçimde olmasa da iki yaşamöyküsüne, araştırmacı titizliği, güzel Türkçesi
ve sevgi dolu yaklaşımı ile nesnellik arasında kurduğu denge bakımından önemle değinme gereği
vardır: Ayvazoğlu, 1995, ve Ayvazoğlu, 1997
1.Bir Fikir Adamının Romanı: Ziya Gökalp, Mehmet Emin Erişirgi!, İst.
Remzi Kitabevi, 1984
2. İslamcı Bir Şairin Romanı: Mehmet Akif, Mehmet Emin Erişirgil, İst.
Remzi Kitabevi, 1986
3. Bir Bilim Adamının Romanı: Mustafa İnan, Oğuz Atay, İst. İletişim
Yayınları, 19984o
4. Yüzbaşı Selahattin'in Romanı, İlhan Selçuk, İst. Remzi Kitabevi, 1975,
CI-II
5. Bir Büyük Bürokratın Romanı: Memduh Aytür, Erhan Bener, İst. Bilgi
Yayınevi, 1991 1. bs. 2000c 2. bs
44 Bener, 2000b
oyunundan romanlaştırdığı Macellos Da Vinci'nin Akılalmaz Serüvenleri'nde aynı
ad: Kerim Turgut, başkişi olarak bulunur. Ortadakiler'de Bener İhsan'dır. Erhan
Bener bu romanda Yakup Kadri'ninkine göre ters bir panorama çizer. Grekçe pan
bütün, rama görüntü demektir. Panorama, "bir nokta çevresinde 360 dere çe
dönüldüğünde görülebilen tüm çevre görüntüsüdür"45. Bener ise dokuz kişinin
çevresinde dolaşarak 1950'lerden 1990'lara yaklaşık yarım yüzyıllık Türkiye ve dünya
gelişmelerini bireyodaklı olaylarla anlatırken çevreden, yani toplumsal olandan
kişilere yani bireysel olana ve merkeze doğru iner.Yakup Kadri aynı kurgu sürecini
Politika'da Kırk Beş Yıl46 adlı anı kitabında da kullanır. Bu anı aynı zamanda İsmet
İnönü merkezli bir romandır. 1922'den 1965'e dek süren gelişmeler bu am-romanda
"altın çağdan uzaklaşma" söylenine (mitosuna) bağlı olarak anlatılır. İsmet Paşa'yı
sürekli uyaran duygu Atatürk'ün erken ölümüdür. Yazar ise İsmet Paşa'yı ilk
dönemlerindeki kararlılık ve sağlamlıktan sürekli uzaklaşan biri olarak gösterir. Bu
durumuyla "Zoraki Diplomat", hem Panorama'da ve hem de Politika'da Kırk Beş
Yıl'da geriye yönsemeci bir tutum içindedir. Erhan Bener'in Ortadakiler romanında
ise böyle bir geriye yönseme tutumu (regression) ve iş işten geçtikten sonra geçmişe
dönme eğilimi (retrospection), inkisar yoktur. Bener bu konuda çağıyla uyumludur.
Üstelik onun merkezi çocukluk yıllarını hep bir kurtarıcı bekleyerek geçiren Yakup
Kadri ve kuşağı gibi "büyük adam" değil bizzat kendisidir. Yakup Kadri'ye göre
Cumhuriyet'in özlenen düzeyde yerleşememesinin nedeni halkla önderin arasında
giren bürokratlardır. Oysa Bener için bürokrasi daha genel düzlemde Prens
Sabahattinci bir kavramdır. Bu bakımdan Yakup Kadri bürokrasinin resmini, Bener
ise onların filrnini yapar47. Yakup Kadri'nin roman ırmağı bir romandan öbürüne
kıvrılan dönemeçler biçiminde akarken Bener'in romanlarında akış bireylerin iç-
oluşum süreçleri biçimindedir. Dönem romancısı diye nitelenebilecek olan iki yazar
arasında böyle bir fark olduğu vurgulanmalıdır. Bu fark aynı zamanda partili bir
yazar ile bürokrat bir yazar arasındaki farkı ifade eder. Emekli avukat olan yazar ile
tez yazmak için onunla görüşmeye gelen bir çocuklu 1959 doğumlu asistan
arasındaki yakınlaşma süreci ile iç içe 1940'lardan 1980'lerin sonuna dek gelişen ülke
olaylarının dokuz arkadaş çevresinde anlatıldığı Ortadakiler'in kişileri için,
üstkurmacanın yazarı onları yakından tanıdığını, sevip değer verdiğini, birlikte
yaşadıklarını belirtir. Bu yazar birçok açıdan İhsan'dır. Bener Bolu'da şiddetli mafsal
romatizması geçirir ve İstanbul Validebağ' da bir süre prevantoryumda yatar48.
Ortadakiler'in üstkurmacasındaki "yazar" da asistan hanıma burada on iki-on üç
yaşında iken yattığını anlatır. "İhsan'ın sanatoryum hakkındaki düşünceleri,
duyguları, büyük ölçüde o prevantoryum günlerinden esirılenilerek yazıldı."49 Bener
kişilerini anılarından "kes/parçala-yapıştır" la yani kolaj tekniğiyle yaratır.
Üstkurmacanın "yazar" kişisi ile dönem romanının İhsan'ının yolları romanın
45 Karaosmanoğlu, 1987, s. 14
46 Karaosmanoğlu, 1999
47 Aslında Erhan Bener 'in bütün yapıtlarının, sahneye ve sinemaya uyarlanabilecek bir yanı var. "
Aliye, 2001, s.334
48 Andaç, 2004, sAO; Vedat Günyol, Hilmi Ziya Ülken ve Berna Moran gibi ünlüler de 1930
sonlarında, Bener ile aynı dönemde bu prevantoryumda kalmışlardır. Günyol 4-5 yıl sonra yine
aynı yerde kalmıştır. Bkz. Günyol, 2004, s.92-93
49 Bener, 2003a, s.75
sonunda kesişir. Asistan ile "yazar" el eledir ve emekli banka memuru İhsan'ın eşi
Zeynep, onlara bakarak "Utanmıyorlar!" der. 33jXL'UII bölümlük düzenlemesiyle
tesbihi ve sabrı çağrıştıran Ortadakiler, başarılı bir kurguya sahiptir. Bener'in yazma
grafiği içinde Ortadakiler üç nokta ile dikkat çekmektedir. Bunlardan ilki Tekilleşme,
Böcek, Ölü Bir Deniz ve Hınzır Kız gibi romanlarda görülen emekli ve boşanmış
yaşlı Faustyen kamu çalışanı erkek ile genç, çocuklu, mutsuz genç kadın ilişkisi ya da
Ölü Bir Deniz'deki sözlerle "gecikmiş mucize"so; ikincisi "hınzırlık" vurgusuS1,
sonuncusu da şiir alıntıları ve Bener'in platonik döneminden kalma şairliğini sürekli
duyumsatan şiirsel anlatımdır.
50 Bener, 200 ıa, s.293; altmış yaşlarındaki emekli biyoloji öğretmeni Adnan Refik tiplemesinde
Bener başka kişisel anı, gözlem ve yaşantıları yanında, yaşama anlayışını biyolojiye ve doğa
bilimlerine dayandırmış olan Türkiye'nin ilk doğa bilimleri doktorlarından babası Mustafa Raşit
Bey'in özelliklerini de kes-yapıştır yöntemiyle kullanmıştır. Krş. Bener, 200 ib, s.120; Andaç,
2004, s.22-27; Aytaç, 1999, s.283-290; Özkırımlı, 1995, s.155-157
51 Bener, 2003a, s.398, 421; Hınzır kavramı Bener, 200S'te 7 kez (s.16,17,30,145,167,191,192);
65 Ortadakiler'deki dizgi yanlışları hem yazarın titizliğine, hem yayınevinin duyarlılığını aşıyor:
kom(ün)iste s.85, ödedi(ği) s.236, serin (senin) s.244, yeni (y)etmeler s.282, sihip (sahip) s.331,
oğlunda(n) s.374, İnsani (İhsani) s.416, ha(m)burgerci s.450; Bener, anı ve söyleşilerinde
babasının Arapça ve Farsça bilgisinin kendisine de yararlı olduğunu söyler. Babasından öğrendiği
bir Bektaşi ayin-i cem sofra duasında geçen nan ve ateşbaz sözcüklerini Arapça gösterir. Oysa
bunlar Farsçadır. Bkz. Bener, 2001 b, s.76; Kamu görevlisi iken resmi yazışmalarda eski
sözcükleri, kendi yapıtlarında ise yalın Türkçeyi kuııandığını söyleyen ve dil duyarlılığı hiç
kuşkusuz yüksek olan yazarın dikkatsizlik sonucu bazı isimleri yanlış yazdığı görülüyor. Örneğin
Otobiyografı'de Trabzon'daki ünlü kaya manastın önce Sümene (s.86), sonra Sümela (s.189)
biçiminde yazılmıştır. Aynı romanda dışarıda, içeride gibi standart yazım yanında dışar'da ve
içer'de biçiminde yazımlar da vardır. "Fark etmezden gelmek" (s.476) yerine "görmezden gelmek,
fark etmemiş gibi davranmak. .. " biçiminde bir deyim daha uygun olur. Bener'in sıkça kullandığı
bir isim de "arka kanepe" dir. Bener, 2005'te arabanın arka koltuğu için "arka kanape" (s. 136),
ön koltuk (s.97) ve Freudyen koltuk için "kanape" (s.103) denirken Otobiyografı'de arka koltuk
için ısrarla "arka kanepe" (s.219, 330, 399) denir. Otobiyografı'de bir yerde yanlış olarak
"halüsünasyon" terimi geçer (s.244); bir yerde ise doğrusu yazılır: "halüsinasyon" (s.478). Bener,
2004a, s.59'da: "halüsünasyon", s.216'da "hallüsinasyon" yazılmış. Ayrıca Bener, 2004a, s.288
ve 292'de araba markası Suziki değil Suzuki olacak. Nemrut Dağı Doğu Anadolu'da değil Güney
Doğu Anadolu'da Adıyaman'dadır. Bener, 2004a, s.228; Otobiyografı'de ben anlatıcı başkişi olan
bayan öğretmen, eşi ile birlikte buraya gider ve krater gölüne hayran olur (s.359).
66 Bener, 2005, s.4l; Çalıkuşu'na Otobiyografı'de de atıf vardır. Burada, güncel durumun
romantik Feride'nin döneminden çok daha acıklı olduğu vurgulanır. Bkz. s.35 i
67 Bener, 2005, s.138
Otobiyografisini yazmış ve Ortadakiler'in Zeynep'i, Hınzır Kız Okay· ve Elif'in
Öyküsü'ndeki Elif gibi Bener'e vermiş midir?
Elif'in Öyküsü, doğumu ve çocukluk anılarından on iki yaşına değin bir kız
çocuğunun ergenleşme ve bedensel açıdan kadınlaşma sürecini içeren bir oluşum
tomanıdır. Erhan Bener'in kurmaca düzenlerken sıklıkla yararlandığını belirttiği bir
psikolog dostu vardır: Ankara Üniversitesi Psikoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof.
Dr. Neriman Sanurçay. Samurçay'a göre "psikolojik romanın büyük ustası" Erhan
Bener, onların yaptığının fazlasını yapmaktadır70• Aynı zamanda Bener Bakırköy
Ekim 2004'te basılan Sıradışı Bir Kadının Otobiyografisi adlı roman, Gazi
Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik
Anabilim Dalı mezunu bir bayan öğretmenin; kendisinden on-on beş yaş büyük,
felçli annesiyle birlikte yaşayan psikolog doktora hocasına yazdığı on dosyalık
özyaşamöyküsü, anı ve mektup karışımı metinden oluşur. Trabzonlu74 öğretmen,
konuşmalara çok az yer vererek hayatına giren Reşit (Trabzon-Ankara), Emre eni ci
Foça-Ankara), Deniz (Trabzon-Van), Fırat (Van-Bitlis-Gevaş), Hikmet (Ankara-
Amerika) ve Muammer (Ankara) ile ilişkilerini, yaşamının dönemeçlerini ve kişilik
gelişimini, bir zamanlar asistanı olduğu "Hoca" ya yazdığı yaşamöyküsü7Snde anlatır.
Bu öykü aynı zamanda bir günah çıkarma76 ve arınma (katarsis) dır. Öğretmen,
hocasından ve hayattan üç şey umar: Sevgi, anlayış, yardım.
77 Tunç, 2004a, s.26; Özel, 2004, s.6-13; Tunç, 2004b, s.2-5; Öztop, 2005, s.68-76; Ateş, 2005,
s. 1 8- 19;
78 Karabey, 1982, s.89-91
79 Şu cümleler bu bağlamda anılma1ıdır: "Hepimizin düşü yakışıklı bir delikanlıyla evlenip yuva
kurmaktı (s.82). 'Beklediğim beyaz atlı prens bu işte, ' demiştim kendi kendime (s.95). "
80 "O dolap, beni dış dünyanın baskısından, tehlikelerinden koruyan bir ana rahmi gibiydi". s.27;
Bener, 2003a, s.59-60, 481
SI "Yıllarca o odada oturup kalktım, ders çalıştım, saraylarda yaşayacağım günlerin, beni o
saraylara götürecek beyaz atlı prensin, doğrusu şehzadenin düşlerini kurdum. " s.27
82 Otobiyografi, s.50; Krş.: "İlkokul birinci ve ikinci sınıfları Sivas 'ta, çifte minareli caminin
bitişiğindeki, adı sanırım Merkez İlkokulu olan bir okulda okudum. " Andaç, 2004, s.3 1; Öğretmen,
Bener'in okuduğu okulu betimliyor gibidir.
83 Krş. Elif'in Öyküsü'nde: İsmihan.
84 Krş Otobiyografi, s. 27, 30, 65; Bener, 1994, s.66, 134 (Sünnet oyunu ve kaynar suyla yıkama
motifi aynı). Göğse tas bağlama motifi de Bener, 1994, s.98 ve Bener, 2003a, s.59'da tekrarlanır.
85 "Hazreti Ali 'nin cenkleri, Hayber Kalesi, Yusuf ile Züleyha, Şahmeran, Billur Cengi, Kerbela
88 Hınzır Kız Olcay da kitap tutkunudur. Sık sık kitap alacak parası olmadığından yakınır. Emekli
valinin evindeki kitaplara hayran kalır.
89 Andaç, 2004, s.236'daki resme göre, Bener 1984'te ailesiyle Foça'dadır.
90 Bener, 2004a, s.84, 139, 154, 188 ve 219 (reenkamasyon)
91 Bener, 2004a, s.38, 57, 84, 86, 91, 152, 153, 195,272,276,297
92 Bu bağlamda "bol ödüllü" bir yazar olarak anılan Bener'in Dönüşler'de Yunus Emre'nin
"devriye" anlayışına atıfta bulunması ve (Bener, 2001b, s. 251) 2003'te bütün yapıtlan dolayısıyla
aldığı "Dünya Kardeşlik Mevlana Vakfı" ödülü anılmalıdır.
93 Otobiyografi, s.21; Bener, şaka olarak belirtse bile, yazarlığına gen yapısı oluşurken formüle
bir damla romancılık katkı maddesi kanşmış olabileceğini söyler. Tunç, 2004, s.25
94 Andaç, 2004, s.85,175
95 Otobiyografi, s.9
96 Bener, 2005, s.54; Otobiyografi, s.12
97 Bener, 2005, s.149; Otobiyografi, s.51O
98 Otobiyografi, s.ll, 433
II. Kırmızı Karanfıl'den Tanrıkadın'a: Sıradışı Bir Öğretmenin
Otobiyografisi
Roman ve öykülerinde pek çok. öğretmene yer vermesine karşılık Bener
öğretmen değildir. O nedenle öğretmenlik mesleğinin kendine özgü değerlerini ve
yaşantılarını anlatmak yerine bir bireyolarak öğretmenlerin kişilik çatışmalarını
anlatır. Bu bakımdan ona öğretmenler romancısı dense bile öğretmen romancı
denemez. Bener'in yazar kimliği ile öğretmenlik mesleği örtüşmez. Türk öykü ve
romanında çok ödüllü yazar Bener gibi edebiyat dünyasına ödüller alarak girmiş
başka bir yazar, Feyza Hepçilingirler, hem öğretmenler romancısı, hem de öğretmen
romancı olarak nitelenebilecek bir kalemdir.
KI<:'de iki anlatıcı vardır. Ben anlatıcı (1. teklik kişi) ağzından anlatılan olay,
"şimdi" de geçer. Tarih 1983-1984 yıllarıdır. O anlatıcı (3. teklik kişi) ağzından geri
dönüş tekniğiyle anlatılan olaylar ise, otobiyografık özellikler taşıyan çocukluk ve
gençlik yaşantılarından oluşur. Tarih 1940'ların sonundan "şimdi" ye değin uzanır.
Olay kısaca şöyledir: Babası Girit göçmeni, anne tarafı Midilli göçmeni olan Sibel
Ceylan 1948 Ayvalık doğumludurlOZ. İlkokul öğretmeninin diğer öğrencilere örnek
göstererek öğretmenlik bilinci aşıladığı Sibel, önce yatılı olarak öğretmen lisesinde
okur. Ardından İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirir. Haluk Gökşen ile evlenir. Bir
süre liselerde edebiyat öğretmenliği yaptıktan sonra, Milli Eğitim Bakanlığının açtığı
sınavda birinci gelip Buca Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği
Bölümüne öğretim görevlisi olarak atanan Sibel, Yeni Türk Edebiyatı dersinde
Kadro dergisinden ve Nazım Hikmet'ten söz ettiği, Mehmet Akiri "az" işlediği
gerekçesiyle bir öğrencisi (tC) tarafından imzasız bir ihbar mektubuyla şikayet
edilir. Açılan soruşturmayı İİBF'nden bii: profesör (A.G.) yürütür. 2547 sayılı
yasanın 7. Maddesinin 1 (le) bendine göre103 KTÜ Eğitim Fakültesine atanır. ,Başkişi
ve öğrencileri, bu atamayı sürgün olarak algılamaktadırl04. İdari yargıya adli açıdan
yapılan yapılan itirazla başlayan yargı süreci, "Soruşturma dosyasının karar vermeye
salih olmadığı"lOS yargısıyla lehine sonuçlanır. Bu sonuç aynı zamanda bir istifa ve
bir boşanma kararı ile örtüşür. Eşinden ayrılır. Ayrılış sorgulaması, akademisyen ve
99 Kırmızı Karanfil Ne Renk SoiarTdan sonra iki romanın sırada olduğu haberi varsa da
bunlardan biri yayınlamnamıştır.
100 Hepçilingirler, 1998b, (Bundan sonra KK olarak anılacak)
101 Hepçilingirler, 2002, (Bundan sonra TK olarak anılacak)
102 KK s 58
103 " ... bu· kanunda belirlenen yükseköğretimin amaç, ana ilkeleri ve öngördüğü düzene aykırı
harekette bulunanları ... denenmek üzere başka bir yükseköğretim kurumuna atamak" Sibel bu
bendi "eşya takası" na benzetir. Bkz. KK, s. i i i
104 KK, s. 54, 58, 59, 65, 122, 171,213
105 KK, s. 228
kadın olarak Sibel'in kimlik açısından oluşum sürecinin sonunda manevi rüştünü
edinmesine yol açar. Artık başkişi haksızlığa karşı direnişl06 ile birlikte yalnızlığı
seçmişlO?ve kendi-olma108 olgunluğuna ermiştir. Sibel öğretmen, kendini arketipal
açıdan çileci bir ermiş olarak görmektedir: "Derviş ruhumun zorluklarda sınanmaya
bayıldığını anladım"109. Önünde başat olarak bundan sonra azimli bir yazarlık
serüveni vardır.
ı 18 KK, s.93, 230; Bir söyleşide yazar, "Ölüm her an elimizi uzatıp tutabileceğimiz kadar
yakınımızda. Hayattaki tüm çabalarımızın da aslında ölüme karşı verilen bir mücadele olduğuna
inanıyorum. " der. Alptekin, 2000, s.4
ı19 "Git oldu can, sürgün geldi dayandı/ Sürgün yine geldi dayandı/ Kitapları topladım, çocukları
giydirdim/ Hadi de doğrulalım Dranazın karına/ Biz nereye düşeriz, halklakir fıkara/ Her bahar,
her yaz gurbette/ Sılaya dönmesi olur velakin/ Ne sılamız belli, ne gurbetimiz/ Çiğdemi Ardahan
yaylalarında/ Nergisi Sinop 'ta/ Van 'da koparmışsak sarı gülü"
120 "Ah, kimselerin vakti yok/ Durup ince şeyleri anlamaya/ Kalın fırçalarını kullanarak
geçiyorlar/ Evler çocuklar mezarlar çizerek dünyaya/ Yitenler olduğu görülüyor bir türkü yü
açtılar mı/ Bakıp kapatıyorlar/ Geceye giriyor türküler ve ince şeyleri Memelerinde biraz irin,
biraz balık ve biraz gözyaşı/ Bir devoluyorsun deniz deniz denizi Sisin dere ağızlarından sokulup
akşamları/ Fındıklarımızı basıyor/ Neyleriz kararan tomurcuklarıl Çocuklarımıza yalvarıyoruz: Aç
durun biraz/ Baba evleri, ilk kez girilen ırmağa dönüş/ Toprağa tutku, kendinden dolayı/
Kulaklarımızı tıkıyoruz: Para para para/ Kulaklarımızı açıyoruz: Kavga kavga kavga/ Sorar belki
biri: Kavga ama neden kavga"
12IKK,s.118
122 KK, S. 100
123 Kadınlar: KK, s.64 ve KK, Davet: s:74
124 KK, s.112, 113, 117
125KK, s.158
becerisini bir kaclın yazarın kaleminden sergiler126.Bunlardan yalnızca üçünü a)
ağaçla özdeşleştirdiği dirençli kişiliğini sergilemek ve Bener'in Otobiyografi'de
Sümela'yı anlatmasıyla karşılaştırmak, b) annelik duygusunu dile getirmek, c) söz
ressarnlığı açısından aşağıya almakta yarar görülmektedir:
1. "En az Sümela kadar ilgimi çeken iki şey daha var. Biri
yamaçlardaki bitki örtüsü. Toprağın görünmeyeceği bir sıklıkta ağaçların
altım kapatan çiçekler, inamlmaz güzellikteki dağ menekşeleri ... İkincisi
yamnda durduğumuz su... Bu deli suyun ortasında bir ağaç. İşte bu,
gerçekten inamlmaz. İki yanından dalgalarla geçen ve çepçevre gövdesini
kuşatan suya alclırmadan, ortada dimdik duran bir ağaç, öyle yeniyetme
falan değil. Belli ki uzun yıllarclırburada ve yerini bu çılgın suya kaptırmaya
hiç niyeti yok."127
3. "Kat kat beyaz tüllerin arasından yeşilin her tonuyla harelenmiş bir
deniz, özenli bir ressamın fırça darbeleri, az açık, şimdi bir ton koyu, az
daha koyusuyla şöyle incecik bir çizgi, şuraya çağla yeşili birkaç minik
benek, dikkatli gözler için, zehir yeşilinden küçük açılımlarla çimen yeşiline
bir geçiş, dalgalarla tablonun sağ üst ucuna kadar, sol altta onlarla kontrast
oluşturacak beyaz noktalar, papatya tarlası gibi evler; kıyıya özel bir dikkat
isterim, gerçek bir dantel, her girinti ve çıkıntı ayrı ayrı işlemeli."129
126 KK, s. 9, 43, 50, 63, 66, 67,155,211,219,223,229; Burada dil başarısı ve özeni vurgulanan
yazarın romanındaki bazı dizgi yanlışlarına, Bener'de yapıldığı gibi, değinmekte yarar vardır.
Aleytarı (aleyhtarı olacak) s.145, sofradan kalmasının (kalkmasının olacak) s.202, vadalaşmış
(vedalaşmış olacak) s.212, allah (Allah olacak) s.223-224
127 KK s211
128 KK' s' 155
TK üzerine yaptığı bir söyleşide, "Kadın olma biçimlerini tartışan, ama öte
yandan kadım yücelten, kutsallaştıran bir kitap Tanrıkadın. Kadından evliya olur mu
gerçekten?" sorusuna verdiği yamt da yazarın kadınlık durumuna seküler bakış açısı
ve kavramlar yerine mistik ve dinsel kavramlarla yaklaştığım göstermektedir:
"Kimi zaman iki kişi olduğuma. o kadar inamyorum ki! Üstelik birbiriyle hiç
geçinemeyen iki kişi. Biri kalk gidelim derse; öteki, otur oturduğun yerde,
sesini çıkarma diye ayak diriyar. Yoksa üç kişi miyiz? Bu kavgacı ikiliyi
uzlaştırmaya çalışan üçüncü kişi kim?"142
140 TK, s.28; Başka bir yerde de Ayşe Leyla-Mecnun hikayesindeki platonik ve beşeri aşk çelişkisi
içinde Kays', anar. TK, s.191
141 Akgün, 2002
144 TK' daki birkaç yanlışa da burada değinmelidir. Semra ile Ayşe 'den çekinmeye gerek yok
(Ayşe 'den değil Ay ten 'den olacak) 5.179; Tahir kaçıncı gün doğuşu? (doğmuştu olacak) 5. 209;
karısında (karşısında olacak) 5.239
Oğlu Yiğit Bener, anlatım ve biçem bakırmndan Erhan Bener'in
romanlarının ortak noktasının aralarında bir ortaklık bulunmaması olduğunu
söyler145. Buna karşılık, Erhan Bener, bayan öğretmen ve tanıdıkları aracılığıyla
okuru kimlik labirentlerinde geri dönüşlerle dolaştırırken sürekli iki tiple karşılaştırır:
Erkekler yaşlandıkça Oblomovlaşan Dr. Faust, kadınlar Emma'dır. Tipolojik
çeşitlerne zenginliğinin arkasında hep bu arayış içindeki doyumsuz evrensel tiplerin
tekrarlandığı görülür. Bener'in yaşarmnda bürokrat (Memduh Aytür) ve ressam
(Cemil Eren) Don I<:işotlarolsa bile sanatında yoktur. Toplumsal tipoloji açısından
yazarın gözde mesleklerinin emekli bürokratlar ve öğretmenler olduğu da bir kez
daha yinelenmelidir.
145Bener, 1994, 5.8; Bener Yiğit, 1995, 5.15; Bener, 2003a, 5.13
146 TekiIleşme'deki Medeni, Böcek'teki Recai ve Ortadakiler'in 'yazar"ı, Hınzır Kız'daki
emekli vali gibi erkek başkişiler de libido ekseninde yaşamı anlamlandırmaya çalışan
kahramanlardır.
devindiren ana güdü cinsellikleridir. Rollerini bu işlev belirler. Güçlü, yalmz
kalabilen, tek başına yaşanun yükünü taşıyabilen kadın imgesi Bener'de yoktur.
Onun kadın kişileri protest, muteriz, reddeden, "hayır" diyebilen varlıklar değildir.
Buna bağlı olarak siyasal ve toplumsal sorunlara ilgi Bener'in kadın kişilerinde bir
rozet, broş, makyaj gibidir. Onların tek kaygısı, melankoliden libidoya yönelmiş,
Servet-i Fünun maraziliğine benzer bir durumdur:
Son olarak bu incelemenin Bener ile ilgili kısmım bir soru ile bitirmek
uygun görünmektedir. Hilmi Ziya Ülken Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi'nde,
Niyazi Berkes Türkiye'de Çağdaşlaşma'da ve Bernard Lewis Modern Türkiye'nin
Doğuşu'nda Mehmet Akif Ersoy hakkında susarlar. Acaba Ahmet Oktay, Enis
Batur, Selahattin Hilav, Murat Belge ve Berna Moran Erhan Bener hakkında niçin
susmuşlardır?
Romanları incelenen yazarlar dış özellikleri ile karşıt özellikler taşırlar: Çok
yazan yaşlı erkek romancı ve az yazan genç bayan romanc!. Bener kendi yaşantılarım
ötekine yedirerek başarıyla anlatırken Hepçilingirler başkasını anlatır gibi yaparak
kendini başarıyla estetize edebilmektedir. Bu yüzden Bener duygusal boşlukları
araştırmacı kişiliği ile doldurarak kadın kişilerine daha dışarıdan ve nesnel bakarken
Hepçilingirler doğrudan kendi yaratıcılığı ile kadın kişilerine içeriden ve öznel bakar.
Bener'deki cinsellik bu bakımdan Hepçilingirler'in platonik anlatımlarıyla tam bir
karşıtlık oluşturur. Aynı karşıtlık Bener'in babalık fıgürüne, felsefeye ve evrenseki
tutuma yakınlığı ile Hepçilingirler'in annelik fıgürüne, edebiyata ve milli olana
yakınlığında da görülür. Ancak benzerlikler daha dikkat çekicidir: Çok alanlı tutum,
psikolojiye ve hatta genelolarak "edebi tababet" e düşkünlük, muhalif siyasete
mensubiyetle birlikte derin bir mistik ve dinsel epistemolojik sorgulama; bölümlerin
düzenleniş ve dizilişinde post-modern eğilimler; kompleks cümleler, şairane üslup
ve yüksek Türkçe duyarlılığı; kurmacayı kendi yaşamından türetme; üretkenlığin ve
yaratıcılığın artışı; yazarlığı ciddiye alma ve okura değer verme; hayata sadakat...