You are on page 1of 10

Akademik Dizayn Dergisi

Journal of Academic Design

AKADEMİK KİMLİK VE ETİK


AKADEMIC IDENTITY AND ETHIC

Nurettin ÖZTÜRK*
*Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Türkçe Eğitimi Bölümü, Denizli.

Özet
Akademik kimlik ve etik etrafındaki tartışma ve kavramlaştırmalar son yıllarda artış göstermektedir.
Alanyazında tıp dünyasının katkıları belirgin biçimde gözlemlenmektedir. Toplumsal ve doğal bilimler
alanında henüz kritik kütleye erişilememiştir. Kimlik tartışmaları akademisyenin statüsü, nitelikleri ve
görevleri üzerinde yoğunlaşmaktadır. Etik sorunlar arasında intihal en çok işlenen konudur. Buna
karşılık araştırma görevlilerine ilişkin çalışmaların belirgin biçimde az olduğu görülmektedir. Bu yazıda
belirtilen sorunlar üzerinde gözlem, derleme, çözümleme, kavramlaştırma, eleştiri ve yeni bazı
önerilere yer verilmiştir. (Akademik Dizayn Dergisi, 2008;2(2):47-56).

Abstract
The discussions and conceptualizations in relation to the academic identity and ethic have recently
increased. Moreover, it’s observed that the contributions of medicine to literary work are evident.
However, the critical mass in the areas of social and natural science have still not been reached. The
discussions of identity are concentrated on the status, qualifications and tasks of academicians. The
most emphasized issue among the ethic problems is plagiarism. On the other hand, it’s known that the
studies on the research assistants are definitely inconsiderable. This article includes the observation,
compilation, analysis, conceptualization, review and new recommendations on the specified problem.
(Journal of Academic Design, 2008;2(2):47-56).

“Güleriz ağlanacak halimize”


Fikret
“Qui rire de te fabula narratura”
(Ne gülüyorsun, anlattığım senin öykün)
Horatius

Yüksek öğretim kurumlarının çeşitli birimlerinde Fransızcada ilk ve ortaöğretimde okuyan éleve,
ders veren doktoralı ve rektör seçiminde oy üniversitede okuyan kızsa etudiante, erkekse
kullanma hakkına sahip personel için kullanılan etudiant’dır. İngilizce Almanca ve Rusçada bu
öğretim üyesi terimi, anılan topluluğu terimin karşılığı student’dir. Sözcük incelemek-
adlandırmada eksik kalmaktadır. Öncelikle araştırmak anlamına gelen Latince eylem
öğretim üyesi öğretimden sorumlu kurum üyesi kökünden türetilmiştir. Fransızca etude ve
anlamına gelmektedir. Ancak bu ad ve anlam İngilizce study, aynı anlamdadır. Student’in
bilinçli veya bilinçsiz olarak akademisyenin éleve’den farkı ergin olmasıdır. Bu erginlik hem
öğretme dışındaki görevlerini örtmektedir. bedensel, hem de zihinsel içeriklidir.
Us anlamına gelen “ög” ad/eylem kökünden –re Türkçede üniversitede okuyan için örneğin
ve –t ekleriyle öğret- gövde-eylemi, -im ve -men “araştırman” teriminin kullanılması belki daha
ekleriyle ad yapılmıştır. Öğrenci sözcüğü de aynı uygun olurdu. Bununla bağlantılı olarak Türkçede
kökten türemedir. Oysa üniversitede okuyanın araştırma görevlisi terimi de sorunludur.
akıl almaya değil kendi usunu kendi başına Daha çok gözetim görevlisi, yani gözetmen
kullanmaya gereksinimi vardır. Ona ders veren olarak çalıştırılan anılan grup üyeleri, gerçekte
de “akıl veren” değil bilgi veren ve bu bilgiyi nasıl araştırma projesinde çalıştırılan yardımcı
edinip geliştireceğinin, nerelerde kullanacağının görevliler olmalıdırlar. Tezlerini bu proje
yöntemlerini kuramsal ve uygulamalı olarak kapsamında hazırlamalıdırlar.
gösteren, bu sürecin becerisini kazandırmada Öte yandan bütün akademisyenler aynı zamanda
rehber olan kişidir. Arapçada akıl sözcüğünün ve doğal olarak birer araştırma görevlisidir.
sözlük anlamının da sahibince çökertilen devenin Çünkü onlar yalnız öğretim üyesi değildirler.
ön sağ dizine bağlanan ip olduğu Araştırma yapmakla da yükümlüdürler.
düşünüldüğünde, aklın öyle özgür düşünceye yol Akademisyeni adlandırırken kullanılan bilim
açan bir kavram olamayacağı anlaşılır. adamı ve bilim insanı unvanlarına da bu arada
Rehbersiz olamayan akıl, rüşt öncesi bir değinmekte yarar vardır. Adam bilindiği gibi
toplumsallaşma aracıdır. semitik kökenli ve yine semitik din kitaplarına

Nurettin ÖZTÜRK
Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Türkçe Eğitimi Bölümü., Denizli.
e-posta: nozturk@pau.edu.tr
Akademik Dizayn 2008;2(2):47-56. ÖZTÜRK N.

göre insanlığın atası sayılan eril bir kişi adıdır. akademisyenin ilim veya bilim adamı olmadığını
Ancak Türkçede pek çok deyimde geçen bu savlayan görüşleri kendine dayanak yapmakta
sözcük eril-dişil bağlamından çıkarak olgun insan duraksamaz.
anlamında da kullanılmıştır. Bir akademisyenin Bu eleştiri biraz abartılı ve dramatik gelebilir.
adamlığı cinsiyetçi bağlamda alarak insan Anımsanmalıdır ki Türk bilim tarihi bir bakıma
sözcüğünü yeğlemesi gerçekte boş bir uğraştır. anti-entelektüalizm kurbanlarının şehitliğidir.
Sözcüklerin kendi özgün anlamları bileşim ve Kurşunlanan2, bombalanan3, kadrosu kaldırılan-
alaşım sayesinde iğretileşir ve başkalaşır. Bu cadı kazanına atılan4, soruşturmalara uğrayan5-
mantıkla kadınbudu köfteyi pirinçli köfte, dilber felç edilen 6 … Tütengil’in cenaze töreni resmi,
dudağı tatlısını ay tatlısı adlarıyla değiştirmek bütün şehit Türk bilim adamlarının simgesi olarak
girişimindeki gibi sözcükler sexiste bağlamda ve aşağıdadır:7
gerçek anlamlarıyla kabul edilirse ancak zihnin
cinsiyetçi takıntısı yansıtılmış olur. Bir de adam
sözündeki etik tamamlanmışlık duygusu ile insan
sözcüğündeki emik naivlik karşılaştırıldığında,
adam olmak ile insan olmanın ayrı ve birbirini
bütünleyici diyalektik süreçler olduğu daha iyi
görülür. Bazı akademisyenler, eleştirel ve
yaratıcı bir çabayla yaptıkları gözlemler
sonucunda akademisyen, öğretim üyesi ve bilim
adamı/bilim insanı kavramları arasında birtakım 2
ayrımlar belirlemeye çalışmaktadırlar. Bu Rektör Prof. Dr. Bedri Karafakioğlu, Bölüm Başkanı Prof. Dr.
Cavit Orhan Tütengil, Prof. Dr. Ümit Doğanay, Doç. Dr. Bedrettin
çabanın en somut örneği Ortaş’ın Cömert, Prof.Dr. Muammer Aksoy, Prof. Dr. Ahmet Taner
değerlendirmesinde görülür. Bilim insanının kim Kışlalı, Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu…
3
olduğunu yanıtlarken 4
Doç.Dr. Bahriye Üçok, Dr. Uğur Mumcu…
1. evrensel, Tekeli’den aktarıyorum: “Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nin
2. gerçeği arayan, bu canlı, çok etkili, dünya biliminin en ileri düzeyinde bilgi
üreten akademik ortamını Türkiye altı, yedi yıl dışında
3. halkçı,
taşıyamadı. 1946 yılında kaynatılmaya başlayan bir cadı
4. insancıl ve çevreci, kazanıyla Muzaffer Şerif, Behice Boran, Niyazi Berkes,
5. eleştiriye açık, Pertev Naili Boratav değişik biçimlerde Üniversite dışında
6. gerçeği söyleme cesaretine sahip olma bırakıldılar. Bu Türkiye'nin yaşadığı bir çelişkiydi. Türkiye çok
niteliklerini sıralayan ve açıklayan Ortaş’a göre1 partili bir demokrasiye geçerken, ilerici aydınlarını susturuyor,
akademisyen/öğretim üyesi unvana bağımlı bir tasfiye ediyordu. Türkiye demokrasiyle tanışırken, entelektüel
yaşamını büyük ölçüde suskunluğa itiyordu. Bu suskunluğun,
bilimsel ve kurumsal süreçte çalışır. Bilim donukluğun ortadan kalkmaya başlayabilmesi için 27 Mayıs
insanının böyle bir sanı ve kurumsal bağıntısı 1960 askeri hareketine kadar beklemek gerekmiştir. Dil Tarih-
yoktur. Öğretim üyesinden unvan ötesine Coğrafya Fakültesi'nin sosyal bilimlerdeki bu altı yedi yıllık
geçerek bilim insanı olması beklenir. Oysa bilim yaratıcı döneminde yetişenlerden sadece iki kişi Fatma
Başaran ve Mübeccel Belik Kıray 1960'1ı yılardan sonra
adamı olmak için bir kurumun üyesi olma koşulu akademik hayatta kalabildi. Bu cadı kazanının ayrıntılı bir
yoktur. Bu gözlem ve görüşler salt sanıyla bilim anlatımı için bknz; Mete Çetik: Üniversitede Cadı Kazanı,
adamı gibi geçinen ve sanı olmasa kimliği de 1948 DTCF Tasfiyesi ve Pertev Naili Boratav'ın Müdafaası,
olmayacak bilim ve öğretim kurumu üyelerini dile Tarih Vakfı Yurt Yayınları, Mart.1998. ve Niyazi Berkes:
Unutulan Yıllar; İletişim Yayınları, İstanbul, 1997.” Bkz.:
getirmek üzere kullanıldığında ussal ve olası bir Tekeli, 2000, s.13
gerçeklik taşır. Ancak, nicelik arttıkça niteliğin 5
bkz. Server Tanilli Dosyası ve Hepçilingirler 1998; Oztürk,
düştüğünü saptayan bu geç-Malthusçu yaklaşım 2008, s. 57-87
6
Türkiye gerçekliğinin başka bir yönünü gözardı 1980 Eylülünde Buca Eğitim Enstitüsü’ne kaydoldum.
Uygarlık Tarihi adlı bir ders okutuluyordu. Ad benzerliği
ederek adeta kaş yapayım derken göz nedeniyle Tanilli’nin kitabını buldum ve okudum. O zaman iki
çıkarmaktadır. Yaşamın Aydınlanma çağından kitapçım vardı. Buca’da Hürriyet Kitabevi sahibi Hüseyin
beri büyüsünün bozulmasına, arı-duru ve nesnel ağabey ve Sergi sahibi Erdal ağabey. Tanilli’nin bu ufuk ve
bir yaşamın kuruluşuna direnen bilim-berisi devir açan, yalın dili ve yalın kılıç biçemiyle okuru kendine
bağlayan kitabı beni de elbette Akçura, Gökalp, Aydemir, Tör,
anlayış ve güçlerin giriştiği rövanş ve post- Tökin, Barkan, Ülgener, Berkes, Ülken, Mardin, Adıvar,
modernizm sürecinde bu gözlem ve Kutay, Çantay, Kuntay, Fındıkoğlu, Köprülü, Caferoğlu, Arat,
değerlendirme, nicelliğin egemenliğini elinde Barthold, Radloff, Ulutan, Boran, Aren, Bilgiseven, Ayverdi,
tutan alaylı kesimin “alim-ulema” fetişizmine Meriç, Cerrahoğlu, Marks, Engels, Politzer, Leonard-Wetter,
Werner, Hazard, Althusser, Weber, Freud, Aron,
hizmet etme ve mektebi küçümseyen anti- Schumpeter, Schilling, Duverger, Gökberk, Akarsu, Arsel,
entelektüalist dalgayı sahte bir haklılık Arsal, Soysal, Teziç, Sarıca, Hançerlioğlu, Eyüboğlu, Günyol,
duygusuna, giderek linçe götürme gizilgücü taşır. Günbulut, Ongun, Kazgan, Adıvar, Turhan, Güngör,
Ümmilik efsaneleri ile halkı kitap, okul, bilim ve Yerasimos, Avcıoğlu, Moran, Sertel, Tütengil, Kongar,
Türkdoğan, Eröz, Erkal, Yahyaoğlu, Güvenç, Belge, Berktay,
aydınlanmadan soğutmak için her türlü aracı Şenel, Özek, Tezel, Bezel, Urgan, Hilav.. kitaplarıyla birlikte
hoyratca kullanan klerikal cephe, üniversite ve araştırmaya ve düşünsel-sanatsal-kültürel sorunlara
özendirdi. Yazarı Strasbourg’a gitmek zorunda kalmıştı. Yıllar
sonra TÜYAP onur konuğu oldu. Kalemine saygıyla…
1 7
Ortaş, 2004, s. 11-16 Tütengil, 1981, s. 292

48
Akademik Kimlik ve Etik

bir aşkın tiptir. Hatta prototip… Hilmi Ziya Ülken,


Feza Gürsey, Mustafa İnan ve Wigner
indirgemesinin ortağı Türk fizik profesörü gibi…
Onlar hoca gibi hocaydılar ve hocalıklarına beylik
veya efendilik sanı eklenmesine ne tenezzül
ettiler, ne gereksinim duydular...
Akademisyen kimliği ve üniversitenin hedefleri
yanında başka bir tartışma da üniversite ve
akademisyenin görevleri konusunda yapılabilir.
Büken’e göre öğretim üyesinin üç temel görevi
bulunmaktadır9:
1. Eğitim ve öğretim,
2. Bilimsel araştırma,
Akademi pozitif bilimlerin bunalımda olduğunu, 3. Bulunduğu coğrafyadaki toplumun
bu bunalımdan manevi teçhizatlanma ile bilinçlenmesini sağlamak.
çıkılabileceğini savunan yeni-orta çağlaşma Eğitim ve öğretim görevi, dile yapışmış bir
sürecinin tehdidi altındadır. Üniversite ikilemedir. Bu persenk veya galat deyişle
kendisinden bilim, klerikal mahfillerden ilim alan pelesenk düşünüldüğünde, eğitimin devletin
yaralı bilinç malullerinin kuşatmasına, cihadına kamu görevi içine girdiği, rüşt öncesi çağı
ve fethine feda edilmemelidir. Bu çerçeve içinde kapsadığı ve yerleşik değerlerin yurttaş adayına
ilim ve bilim sözcüklerinin eşsüremli kullanılması yüklenmesini deyimlediği görülür. Eğitimin içinde
yanlıştır. Bu terimler yan yana duran iki ayrı elbette öğretim de vardır. Akademik eğitim ancak
alanın iki ayrı adı değildir. Sözcüklerin bilimsel düşünüş ve davranış pratiğinin bütün bir
bilgikuramsal bağlamları vardır. İlim bu açıdan yaşam alanı olarak üniversitede içselleştirilme
klerikal bir bağlamın ögesidir. Bilim ise profan bir süreci biçiminde anlaşılmalıdır.
bağlam içinde yer alır. Dolayısıyla bu sözcüklerin Kapsam ve amaçları açısından ulusal ve bilimsel
alim, ulema, allame, ulum, bilgin, bilim adamı, eğitim düzeyleri birbirine karıştırılmamalıdır.
biliş… gibi türevleri de aynı özellikleri taşır. Her İlkinin reşit olmadan ve üniversiteye gelmeden
iki sözcük kümesinin aynı kişi tarafından önce bireye yüklenmiş olması beklenir ve gerekir.
semantik açıdan zamandaş olarak kullanılması Ulusal eğitimdeki savsaklama, aymazlık,
epistemolojik bir karmaşanın ve trajik durumun dağınıklık ve çatışmalar ne yazık ki evrensel
göstergesidir. Ya da ezeli polemiğin bilinçli eğitim aşamasında da gecikmeli biçimde
retoriği… sürmekte, bu sorunların çözümü üniversiteden
Üniversitenin temel hedefleri şunlardır8: beklenmekte ve bu nedenle akademi de özgün
1. Öğretimin felsefe aracılığıyla sağlanması, işlevini ötelemek zorunda kalmaktadır. Böylece
2. Temel bilimlerin derinlemesine işlenmesi, erginleşmenin gecikmesi sorunu her alanda
3. Araştırma ve öğretim birliğinin sağlanması, kendini sürdüren bir bulaşıcı hastalık olarak
4. Anti-statükocu ve kilise karşıtı olmak. sürüp gitmektedir.
Sayılan hedefler, akademisyene unvan aldığı Öğretimi ise eski terimle tedris biçiminde
profesyonel alan dışında geniş bir amatör felsefi düşünmekte yarar vardır. Derslik ortamındaki
ve entelektüel birikim sahibi olma yükümlülüğü yaşantılar bu kapsama girer.
getirmektedir. Söz konusu durumun öbür adı Akademik eğitim ve öğretim yanlışı düzeltmekten
aydın olma sorumluluğudur. İşte bu anlamda her kendi izlencesini uygulama olanağı
aydının akademisyen veya bilim adamı olma bulamamaktadır.
zorunluluğu yoktur. Yalnızca öz-eğitimle de aydın Aradaki boşluğu ve akademiye bağlanım
olunabilir. Ama her akademisyenin aydın olma eksikliğini bu durumda bilim-berisi şark
zorunluluğu vardır. Aydının epistemolojik kaynağı medresesi üstadları ile akademik sanlı uzantıları
da kutsal bir yetke değil üniversiter zihniyet ve doldurmaktadır.
bilim iklimidir. Aydın kimliği gereği, akademisyen Manzarayı, bilim örgütlerinin en üst orunlarına
ise görevi gereği daha iyi, daha doğru, daha gelmiş kişilerin plagiarism kuşku, töhmet veya
güzel ve daha doğru bir yaşam kurulmasına; yani iması altında olmaları tamamlamaktadır. Bu
insanın özgür, eşit, adil ve barış içinde bir durumu gündemine alanların uğradığı mobbing10
dünyada gönenç içinde yaşamasına, bu yaşamın süreci de manzaraya eklenmelidir.
olumlu yönde evrilmesine hizmet eder, etmelidir.
“Bilim için bilim” söylemi, ancak bilim adamı
kişisel çıkarı dışladığı, insanlık ülküsünü 9
Büken, 2006, s.168
öncelediği takdirde anlam taşır. Akademisyen 10
Kavram için: Paksoy, 2007; “Birkaç yıl önce TÜBA içinde bir
kimliği bu anlamda aşkın bir kimliktir. Balzac’ın Bilim Ahlakı Komitesi kurulur. Üç kişilik komite, Benjamin
Spock’un Baby and Childcare adlı kitabı ile İhsan Doğramacı’nın
Mutlak Peşinde romanındaki Dr. Baltazar böyle
Annenin Kitabı adlı yayını arasındaki ilişki ve benzer birkaç
örnekle işe başlamak ister. TÜBA üyelerinin çoğunluğu öneriyi
8
Büken, 2006, s.165 önce benimser, daha sonra görüş değiştirir, bunun üzerine komite

49
Akademik Dizayn 2008;2(2):47-56. ÖZTÜRK N.

Üniversiteyi ve akademiyi yüksek öğretime gözlem ve yaşantıyla akademisyenin görevlerini


indirgemenin bedeli ağırdır. bir elin beş parmağına benzeterek baş
Öz denetim yapamayan kurum sonunda parmaktan serçe parmağa doğru beş başlık
akreditasyon ve üretimini yabancı dile ve uluslar altında ele almak daha yararlı olacaktır:
arası yayın kriterlerine bağlamak zorunda 1. Baş parmak: Bilimsel araştırma
kalmıştır. 2. Gösterme parmağı: Öğretkenlik
Artık akademik sanlar, hem de en yükseğinden 3. Orta parmak: Yazarlık
başlayarak araştırmacı yazar denilen o niteliği 4. Yüzük parmağı: Hatiplik
belirsiz sanla yan yana gelebilmektedir. Herhalde 5. Serçe parmak: Ustalık, ardıl yetiştirme
bilimsel araştırma kavramı bu son sandaki Akademisyen öncelikle bilimsel araştırma yapar.
araştırma ile aynı anlama gelmemektedir. Yoğun O bir bulucu ve yaratıcıdır.
ve uzun bir sürecin sonunda elde edilen Akademisyen, yeni bilgi üretendir.
akademik sanlarla onların yanına getirilenlerin Başkalarının bilgilerini taşıyan ve aktaran,
komplekslerini gidermek için uydurulan akademisyen değil öğretmendir.
araştırmacı yazar sanı arasında ilkinin aleyhine Öğretmenin ders kitabı, curriculum’u, denetimi,
ve ikincinin lehine bir itibar kayması, hem de değerlendirilmesi ve güncellenmesi kendi
akademi tarafından sağlanmaktadır. Yani binilen dışındaki kurum ve kurallara bağlıdır. Çünkü
dal kesilmektedir. Akademik sanın meta ve rant akademisyen gibi özgür değildir. Onun gibi öz
aracı oluşunun göstergesi olan bu durum sık denetim sorumluluğu da yoktur.
gözlenmektedir. Bu düşük tutumun nedeni Akademisyen bir bakıma toplumsal geçişkenlik
Büken’in 3. sırada saydığı görev dayatması süreci (social mobility) içinde çıraklıktan kalfalık
olmalıdır. ve ustalığa, yönetilen-danışandan yöneten-
Akademi, toplumu bilinçlendirirken dar anlamda danışılana doğru evrilir. Hatta üniversiteyi KİT
politikanın yani partizanlığın aracı durumuna veya özel sektör işletmesi olarak görürse onun
getirilme olasılığı ve tehlikesiyle de karşı başında işveren-devlet adına genel müdür de
karşıyadır. olur…
O halde çözüm nedir? Öncelikle üniversitenin ve Öğretmenlik bu açıdan durağan bir statüdür.
akademisyenin görevini ikiye indirmek gerekir: Akademisyene özgül kimliğini kazandıran, bu
1. Bilimsel araştırma süreçte oluşturup sunduğu tezleridir.
2. Bilimsel eğitim ve öğretim Tez, bilimsel üretimin doruk noktasıdır. Ekonomik
Büken’de 3. madde olarak dile getirilen görev, süreç üretim, dağıtım, bölüşüm ve tüketim
üniversite ve akademisyenin yaygın eğitim ve aşamalarından oluşuyorsa akademisyenin
halk eğitimi görevidir. O yüzden yukarıda ikinci üretkenlik niteliği de benzer biçimde tez üretimi,
madde olarak gösterilen görevin örgün ve yaygın dağıtımı, bölüşümü ve tüketimidir. Bu süreçlerin
olmak üzere iki biçimi vardır. ekonomideki kadar düzenli işleyip ilerlediğini
Bilimsel araştırma ise başta alan ve kitaplık savlama olanağı ne yazık ki bulunmamaktadır.
araştırması olmak üzere konu açısından ikiye Doktrin üreten, doktordur. O, beyninin ve
ayrılır. yüreğinin birleşik ürününü üretir.
Araştırmanın yöntemsel türlerini ise deneysel, Akademinin birincil çıktısı birer araştırma ürünü
gözlemsel, var olan bir kuramı değişik bir alana olan tezleriyle ortaya koyduğu bilgidir.
uygulama, var olan bir alana yeni kuram Bilgi üretimi özgür ve özerk bir ortamda
oluşturma biçiminde dört başlıkta toplamak gerçekleşir.
olanaklıdır. Bilgi üretimini öncelemeyen kurum akademi
Bilim felsefesi açısından, pozitivist ve anlamacı veya üniversite değil tefsir, şerh, haşiye ve
yaklaşımlarla araştırma yapılabilir. derkenar ile tevatür, rivayet ve nakil etrafında
Gerçekte bilimsel araştırma yorumsal ve verisel sorbonagre olanların miskinler tekkesi veya
diye iki fetişizme/ifrata açık tarza sahiptir. daire-i fasidesi olur.
Örneğin Türk tarih biliminde Gökalp-Köprülü Araştırma dünyasında ironik bir katkı gibi anılan
çizgisi ilkine girerken ikinciyi Barkan-İnalcık tezsiz tez kavramı, bilimsel araştırmanın yerini
arşivizmi ya da tarihçi okulu temsil eder. Her bu dairenin yarıçaplarının almaya başladığını
şeye karşın bu tür ihtilaflar bilim felsefesi göstermektedir. Çapsızlığın temelinde mekanda
alanında yaratıcı düşünceleri geliştirmektedir. O kentleşirken zihnen taşralaşma, nicelliğin nitelliğe
nedenle akademinin iç devingenliğini sağlayan egemen oluşu yani sığlaşma ve yeni-
bir etkendir. ortaçağlaşma / ecclesiastisation bulunmaktadır.
Akademisyenin ve üniversitenin görevlerini iki Anılan üçlü yumak sürecinin ise altında genel
başlıkta toplamak öğreticilik açısından kolaylık okur-yazarlıktan sanat okur-yazarlığına ve bilgi
sağlamakla birlikte gerçeği bütünüyle okur-yazarlığına yükselememek yatmaktadır.
kuşatmaktan uzaktır. Bu bakımdan yalın bir Araştırma görevliliğindeki içeriksizliği, anılan
süreç yaratmaktadır. Bu konuya son başat nitelik
istifasını verir. Bkz. Yazıcı Hasan, “Önce Doğramacıyı Kınamak dolayısıyla yeniden dönülecektir.
Lazım”, Milliyet 15.11.2000’den: Şenatalar, 2001, s.52

50
Akademik Kimlik ve Etik

Akademisyenin üretkenlikten sonra gelen ikinci akademinin saygınlığını yitirmesini de yanında


başat niteliği öğretkenliktir. Öğretmenle işlev getirebilir.
yönünden en çok benzeştiği yönü budur. Ancak Buna karşılık bazen kürsü kitabı halk katında ve
burada da öz denetim, akademik özerklik ve genel okuyucu kitlesi arasında da geniş bir ilgi
bilinç özgürlüğü onu farklı kılmaktadır. uyandırabilir. Hilmi Ziya Ülken’in hemen bütün
Öğretmen yerleşik değerlerin sunulması ve kitapları ile Mümtaz Turhan’ın Kültür Değişmeleri
kazandırılması için çabalarken akademisyen adlı kitabı bu olumlu duruma örnek verilebilir.
evrensel düzeyde iletiler oluşturur. Her yazar gibi akademisyenin de bir yazış
Adına uygun olması için üniversitelerin yerleşik özgünlüğü, bir üslubu olmalıdır. Önsözler
dizgelerden bağımsız, uzak ve özerk olmaları genellikle akademisyenin style artistique’inin, tez
şarttır. Bu o değerlere karşıtlık ya da onlarla bölümleri ise style academique’inin
savaş anlamına gelmez. Üniversite bu değerlere göstergeleridir. Öyleyse tez üretenin bu süreçte
karşı apatik kalıp görevini soğukkanlılıkla üslubu da oluşur. Yazarlığın kitap üretimi
sürdürmelidir. Bu apatik durum yalnızca yasal ve yanında dergi çıkarma ve dergi-gazete yazarlığı
demokratik kamu gücünün resmen açıkladığı türleri de vardır.
savaş, doğal afet gibi olağanüstü durumlarda Türk akademisi, “savaş altında bilimsel çabalar”
12
sempatiye dönüşmelidir. ını aralıksız sürdüren bir geleneğe sahiptir.
Üniversite ancak son raddede yerleşik yapıya Darülfünun Mecmuası, Darülfünun Tıp Fakültesi
karşı sorumluluk üstlenir. Bu bağlamda Mütareke Mecmuası, Edebiyat Fakültesi Mecmuası, bu
devri Darülfünun direnişi saygıyla anılmalıdır.11 geleneğin kökünde bulunan süreli akademik
Olağan durumlarda akademisyen öğretkenliğini yayımlardır.
bütün dış etkenlerden bağımsız biçimde Akademisyenin dördüncü önemli niteliği
sürdürebilmelidir. Bu durumun adı kürsü hatipliğidir. Hitabet akademisyenin zaman içinde
dokunulmazlığıdır. geliştirdiği önemli becerilerinden biridir. Bilgin, bu
Üçüncü başat nitelik, akademisyenin yazarlığıdır. becerisini tezlerini savunduğu jüri huzurunda,
Akademisyen aynı zamanda yazardır. O kitap bildiri sunduğu bilimsel toplantılarda ve ders
yazar, dergilerde ve gazetelerde yazar, rapor verdiği anfi-sınıf ortamlarında geliştirir. Bilgin
yazar, bildiri yazar, savunma yazar… yöneticiler de bu alanlarda hitabet yeteneklerini
Ancak akademisyen yazarlığını öncelikle güçlendirirler. Ardından halka açılırlar ve halk
akademik-kürsü kitapları yazarken sergilemelidir. konferansları13 ile toplumu aydınlatırlar.
İkincil olarak da avami, vülgarize, popüler, Dilin dizginlerinin beynin eline geçmesi uzun ve
sokağa dönük yapıtlar verebilir. zorlu bir süreçtir.
Örnekse Muharrem Ergin’in Türk Dili kitabı Akademisyen güzel konuşma becerisiyle de
akademik, Milliyetçiler Korkmayınız Birleşiniz adlı seçkinleşen kişidir.
yapıtı vülgarize bir kitaptır. Erol Güngör’ün Akademik kürsünün bu anlamda örtük bir gücü
değerler psikolojisi ve kişiler arası vardır.
anlaşmazlıklara ilişkin kitapları akademik; güncel Kürsü kendisine dayananı eğitir.
kültür, din ve politika sorunlarına ilişkin yapıtları Dik tutar.
ise popüler kitaplardır. Akademik kürsünün verdiği güç başka hiçbir
Mehmet Kaplan’ın dil ve edebiyat bölümlerinde kürsüde yoktur.
kaynak kitap olarak kullanılan araştırma ve tahlil Kürsü ile akademisyen arasında içsel, duygusal
kitapları akademik, Büyük Türkiye Rüyası, ve diyalektik bir ilişki vardır.
Nesillerin Ruhu veya Kültür ve Dil popüler İkisi de birbirini karşılıklı biçimlendirir.
niteliklidir. Her yönüyle Dil: Ana Çizgileriyle Akademik kürsü ile politik kürsü arasında ise
Dilbilim adlı akademik kitabın yazarının aynı çelişki ve karşıtlık ötesinde bir çatışma vardır.
zamanda Tartışılan Sözcükler adıyla bir de halka Iraları ayrı olan bu iki zeminden akademik olanı
dönük yapıtı vardır. Harname, Mevlid, Yunus doğrunun ve gerçeğin sergilendiği yerdir. Politik
Divanı, Osmanlı Türkçesi gibi akademik kitapları olanında ise vaatler hitabetin özünü oluşturur.
olan Faruk Kadri Timurtaş’ın Türkçemiz ve Vaat inanca dayalıdır. Oysa doğru ve gerçek
Uydurmacılık ile Uydurma Olan ve Olmayan Yeni bilimle bulunur. Bu yönüyle yargı kürsüsü
Kelimeler Sözlüğü adlı kitapları da halka akademik ve politik kürsüler arasında
dönüktür. durmaktadır. Vicdani kanaate dayalı tutumuyla
Bu liste uzatılabilir. Ancak üniversite ve politik kürsüye benzeyen yargı kürsüsü, gerçeği
akademik alem bu tür popüler kitap ve ve doğruyu öznelliğin dışında nesnel düzlemde
derlemelerden pek yarar sağlamamaktadır. aradığı ve bilimden yararlandığı ölçüde akademik
Yaygın eğitim ve öğretimin örgün olana göre kürsüye yaklaşır.
öncelikli kılınması bilginin siyasallaşmasını ve
12
Özdemir, 2006, s.22
13
“1912 yılında halka açık olarak başlatılan Darülfünun
Konferansları,… 1942 yılına kadar sürmüştür.” Özdemir, 2006,
11
Özdemir, 2006 s.20

51
Akademik Dizayn 2008;2(2):47-56. ÖZTÜRK N.

Türkiye’de hitabetin gelişmemiş olması ile acaba ODTÜ Mimarlık Fakültesi anfisi ağzına kadar
anılan üç sektördeki yani akademi, yargı ve dolmuştu. Kıray konuşmasını Boran'ın American
politika alanındaki sorunların düz-doğrultulu veya Journal of Sociology'nin 1946 yılı Ocak sayısında
ters doğrultulu, doğrudan veya dolaylı bir ilişkisi yayınlanan "Sociology in Retrospective"
var mıdır? yazısının ABD'de yarattığı etkileri anlatarak sona
Bu sorunun yanıtı ayrıca aranmalıdır. erdirirken Boran'ın göreli ele alışının
Aşağıda Türk akademi dünyasından üç hatip ve Herskowitz'in mekanik ele alışından
hitabet örneği sunulmuştur. üstünlüğünün altını çiziyordu. Konuşma bittiğinde
Bu örnekler, Türk akademisi için aynı zamanda duygusallık tüm anfiyi sarmıştı. Birden patlayan
onur tablosudur. alkışlar ve akan gözyaşları hem hocası ve hem
İlk örnek, Türklükbiliminin büyük öncülerinden öğrencisi içindi. Kıray bu konuşmayı uzun süre
Fuat Köprülü’nün 1934’te Sorbonne bir yazıya dökmedi. Şimdi bu konuşma bir yazı
Üniversitesi’nde verdiği konferanstır. Bu olarak Toplu Eserler içinde yayınlanıyor.
konferans sonradan kitap olarak basılan ve üç (Mübeccel B.Kıray: Toplu Eserleri 4, Bağlam
konuşmadan oluşan Osmanlı Devletinin Yayınları, İstanbul, 5.62-76) Bilmem ki o günkü
Kuruluşu adlı sunuştur. Köprülü’ye bu sunuşla duygusallık bir daha ne kadar yeniden
anılan üniversiteden 1939’da onursal doktorluk yaşatılabilir.”15
sanı verilmiştir. 1927’de Heidelberg Üçüncü ve son örnek, ilk ikisinin akademik
Üniversitesi’nce felsefe doktorluğu sanıyla ortamda ve akademi mensuplarına sunulmuş
onurlandırılan Köprülü’ye, 1937’de Atina olmasına karşılık yargı kürsüsü karşısında ama
Üniversitesi de onursal doktorluk sanı vermiştir. tarih huzurunda sunulmuş, bilim adamlığı ile
Cemal Nadir’in Türk bayrağını Sorbonne hümanist inancın sentezi olarak tarihe geçmiştir.
gönderine çektiren kültür gülü Köprülü için çizdiği Tanilli’nin Sokrates benzeri bir durumda ve
karikatür şöyledir14: tutumla yaptığı savunmanın geniş ve belgesel
öyküsü savunmanı eliyle kitaplaştırılmıştır. 16
Uğur Mumcu kitabı epik bir belagatle şöyle sunar:
“Adalet tanrıçasının neden gözleri bağlıdır? Belki
bu terazide eşit ağırlıkların tartılmadığını bildiği
için! Öyle midir, değil midir, bilmem. Fakat adalet
tanrıçası, herhalde, sanık sandalyesine oturtulan
bilim adamlarından çok, ama çok utanmıştır.
Ülkemizde son yıllarda, iki bilim adamı. Prof.
Mümtaz Soysal ve Doç. Server Tanilli, ders
kitabında yazdıklarından ötürü mahkeme önüne
çıkarıldılar. Her ikisi de aydın onuru ile bu
davaları göğüslemesini bildiler.
Soysal, kendisini suçlayan askeri savcıya karşı
şunları söylüyordu: ‘Siyasal suçlar hiçbir
dönemde hiçbir iktidara onur vermemiştir. Beni
de layık olmadığım bir sandalyeye
oturtuyorsunuz!’ Server Tanilli ise Devlet
İkinci örnek, Türk toplumbiliminin annesi
Güvenlik Mahkemesi yargıçlarının yüzlerine karşı
Mübeccel Belik Kıray’ın hocası Behice Boran
‘Mahkemelere asla hesap vermem’ diye
hakkında yaptığı konuşmadır. Bu konuşma,
haykırıyordu.” (s.9)
kürsünün diyalektik niteliğini gözler önüne seren
Mumcu, Tanilli’nin suçunu aşağıdaki gibi
nadir örneklerdendir.
saptamıştır:
Kıray konuşmasında sevgi ve saygıyla bilginin,
“Doç. Tanilli'nin suçu buydu!
gönül adamlığıyla bilim adamlığının nasıl hem bir
Üniversitede öğretim üyesi misin? Seçimini
arada, hem de ayrı ayrı olabileceğinin olgun bir
yapacaksın:
örneğini sergilemiştir: Yine Tekeli anlatıyor:
Ya egemen sınıfların yanında yer
“Benim gibi yakın çevresinde bulunan dostları
alacaksın,arabalar, katlar, villalar, paralar içinde
Kıray'ın Boran'a verdiği değeri ve gösterdiği
yüzeceksin, ya suya da sabuna da dokunmadan
saygıyı çok iyi biliyorduk. Boran'ın ölümünden
sürüngenler gibi yaşayacaksın, ya da Doç. Tanilli
sonra Kıray belli bir süre konuşmadı. Nihayet
gibi inandığın gerçekler uğruna, özgürlüğünü ve
1992 yılında Türk Sosyal Bilimler Derneği'nin III.
günün birinde yaşamanı armağan edeceksin ...
Sosyal Bilimler Kongresi'nde ‘1940'1ı Yılların
Yok başka çaresi!” (s.10)
Türk Sosyal Bilimcileri: Behice Boran’ başlıklı
konuşmasını yaptı. Bu sanıyorum ki Kıray'ın
yaşamında yaptığı en duygusal konuşmaydı. 15
Tekeli, 2000, s.13; Ayrıca bkz.: Çetik, 2002, S:2, s. 27-66;
Yaraman-Ergür, 2002, S:2, s.101-126
16
Değer, 1978, 2.bs. Bu kitaptan alıntılar aşağıda metin içinde
14
bkz. Banarlı, 1971, C.II, s. 1122-1123 sayfa numarasıyla verilecektir.

52
Akademik Kimlik ve Etik

Tanilli’nin Uygarlık Tarihi adlı kitabı ve dersi O sözler ki, bir kez çıkmıştır ağzımızdan
konu edilerek bir “öğrenci(?!)” nin ispiyonuyla uğrunda asılırız.
hakkında idari soruşturma ve adli dava açılmıştır. Ben, içinde yaşadığım çağa ve topluma karşı, bir
Fakülte dekanı ve bir “meslektaşı” 17 tutanakçı- bilim adamı olarak sorumluluğumu yerine
raportör Prof. Dr. (?), soruşturmada başı getirdim.
çekmiştir. Yargının akladığı Doç. Dr. Tanilli’nin Şimdi sorumluluk sırası sizde. Yalnız,
peşini meş’um ispiyonaj bırakmaz. 1978 yılının unutmayınız ki, siz de çağınıza ve topluma karşı
bir Nisan akşamında dersinden evine dönerken sorumlusunuz. Çünkü, her mahkeme kararı, onu
çapraz ateşe tutulur. Belden aşağısı tutmaz olur. verenlerin yalnız hayatları boyunca değil, onu
Ancak doçent yaşamın mirasını ve evrenin verenler hayattan' çekildikten sonra da anılır. İyi
yükünü ayaklarıyla değil bilinci ve yüreğiyle anılır, kötü anılır, ama anılır. İsterim ki, sizin
taşımaktadır. kararınız -ilerde kültür tarihinin mutlaka
Görevini hasta yatağında yazdığı şiirleri ve bahsedeceği bu dava dolayısıyla- iyi anılsın,
mektuplarıyla sürdürür. takdirle anılsın.
"Mutlaka Bir Gün" adlı şiirinde şöyle yazar: Sizleri tarihin huzurunda, toplumun huzurunda
“Karanlığın ve zulmün sorumluluklarınızla başbaşa bırakıyorum.
Sığındığı son kaleyi fethe giden Hoşca kalınız.” (s.183-184)
Kitlelerin içinde olacağım Naci Tanrıverdi başkanlığındaki İstanbul 5. Ağır
-Ve işte şurada Ceza Mahkemesi, 31.03.1978 tarihinde “sanığın
Dost ve düşman müsnet suçtan beraatine” karar verir. Böylece
Herkese ilan ederim ki; herkes tarihteki yerini alır.
ayaklarımı bir savaşta kaybettim Ankara Hukuk Mektebini kuran, Ankara
Yine bir savaşta kazanacağım. Üniversitesini ve DTCF’ni, Tarih ve Dil
Ve mutlaka, ama mutlaka bir gün Kurumlarını kuran tarih profesörü 18 Mustafa
Karanlığın ve zulmün Kemal Atatürk’ü de akademik etik ve hitabet
Sığındığı son kaleyi fethe giden bağlamında anmak bilimsel bir gerekliliktir.
Kitlelerin içinde olacağım." (s.14-15) Gerçekte insan bilimleri alanında çalışan
30 Eylül 1976’da yargı önünde yaptığı akademisyenler için O en önemli örneklerden
konuşmada Tanilli “Kime karşı sorumluyum?” biridir. Matematik ve temel bilimler açısından ise
diye sorar ve şu yanıtı verir: yalnızca geometri kitabı geçerken anılmakla
“Doğrudur veya yanlıştır, taraftar olunur veya yetinilecektir. 19 Elbette akademik yönetim
olunmaz, bir bilim adamı olarak kabul ettiğim görevindekiler için de aynı durum söz
metod, görüş ve düşüncelerimden dolayı kime konusudur.20
karşı sorumluyum? Ardıl yetiştirme akademisyenliğin son ve
Yaşadığım çağa ve topluma karşı beşinci başat niteliğidir. Bu son nitelik gerçekte
Ya Mahkemelere? Asla.” (s.180) ilk dört niteliğin toplam ürünü ve doğal bir
Sayın Başkan, Sayın Üyeler, türevidir. Temelde iki yönlü bir gerçekliği vardır.
Çağına ve toplumuna karşı görevini yerine İlk yön, usta akademisyenin ataerkil değil
getirmiş bir hocanın huzuru içindeyim. şu anda. kardeşçe davranması, patriyarkal ödipal veya
Yazdıklarım, yazılması gereken şeylerdi. Bugün elektral (baba-oğul/anne kız) modellerden
yazmaya kalksam -en azından- gene ayni şeyleri arınarak insani eşitlik düzleminde durması
yazardım. Hiçbiri hakkında en ufak bir pişmanlık gerekliliğidir. Yahya Kemal-Tanpınar ve
duymuyorum. Kaleminden çıkmış her cümlenin, - Tanpınar-Kaplan ilişkisi patriyarkal niteliktedir. Bu
cümle ne demek- her kelimenin ve hecenin ilişkinin düğüm noktası katastrofobik kaygıdır.
altında, entellektüel şeref ve haysiyetim Kaygı babaya yönelik yüklemelerin ürünüdür.
yatmaktadır. İnsanım, hayatta dönebileceğim Baba da ne yazık ki rolüne uygun
şeyler olabilir. Ama entellektüel şeref ve davranmaktadır. Şefkat, himaye, af ya da aforoz,
haysiyetimden, -ölüm bahasına da olsa- daire-i ülfet baskıları artık kanıksandığı için,
dönemem. Atilla İlhan'ın o yeni ve unutulmaz içinde yaşayanların varlığını göremediği, hatta
şiirlerinden birinin son mısraları geliyor aklıma : gösterilmesine direndiği patriyarkal olaylardır.
O sözler ki, kalbimizin üstünde İkinci yön ise birinciye bağlı olarak akademisyen
dolu bir tabanca gibi adayının kimliğine ve hazır bulunuşluk düzeyine
Ölüp ölesiye taşırız ilişkindir. Akademik etikle ilgili alanyazınında en
çok gözardı edilen ve en az işlenen konu, asistan
sorunlarıdır. Burada da konu derinliğine
17
Meslektaş semantik açıdan soğuk bir kavram ve sözcüktür. Arada işlenecek değildir. Ancak konuya en önemli
protokol gereği bir mekandaşlık olduğunu, ama kişiler arasında katkıyı yapan bir kaynağa gönderme yapılmakla
dağlar kadar mesafe olduğunu belirtir. Sözcüğün kendisinde
proximity’den distance’a doğru bir sürgün etme, sitem ta’riz,
18
kinaye, aheste çıkacak bir ah vardır. Bu ahı hak edenin en büyük Bkz. Özdemir, 2006, s.170
19
cezası onu adıyla değil meslektaş diye anmaktır… Bu, sessizliğin Atatürk, 1971 ve Atatürk, 2006
20
intikamıdır. Geniş bilgi için bkz. Hirsch, 1985 ve Hirsch, 2000

53
Akademik Dizayn 2008;2(2):47-56. ÖZTÜRK N.

yetinilecektir. 21 Bunun ötesinde araştırma Bilmez, çünkü mütehassıs değildir...


görevlilerinin yaşadığı sorunların taşralaşmaktan Salahiyet, mansap gibi yukardan
kaynaklandığı gözlemlenmektedir. Bu alandaki Verilmez hep ihtisasla alınır ...
yaygın tutum ağa-ırgat veya Robinson-Cuma Hiç bir alim nüfuzunu hünkardan
ilişkisine benzemektedir. İdeal bir üniversitenin Almaz gerçi ondan alır her nazır ...
“olmazsa olmaz” kabul edilen gereklilikleri Bir müderris ya ilmiyle taayyün
şunlardır:22 Eylemiştir, sizden tayin istemez.
1. Akademik özgürlük, Yahut ilmi etmemişken tebeyyün
2. Akademik özerklik, Edersiniz tayin, kalır bir çömez!.
3. Akademik etik, Bırakınız bunlar kendi kendine
4. Akademik liyakat, Seçilsinler, siz seyirci kalınız,
5. Akademik hareketlilik. İlmi verin alimlere, siz yine
Tebaiyet/uyrukluk ilişkisi içinde adaylıktan Ele mülkün dizginini alınız;
asallığa geçen bir kişi, bu gerekliliklerin içinden Darülfünun emirlerle düzelmez
yalnız sonuncusunu hedefler. Oysa bu Onu yapar ancak serbest bir ilim;
gereklilikler girişik süreçler olarak bir bütünün iç Bir mesleğe haricinden fer gelmez
içe dokunmuş ögeleridir. İlk eğitim adımlarından Bırakınız ilmi yapsın muallim!.
başlayarak aday okuryazarlıkta basamak
basamak yükseltilmelidir. Etkin okurluk ve Tütengil’in 1955 yılının 25 Mart'ında, küçük bir
yaratıcı yazarlık kavramlarının giderek daha çok ajandaya el yazısı ile yazdığı 'İlke düşünceler'
ilgi çektiği bir ortamda, okur-yazarlığın şu dört adlı 13 maddelik akademik öz-yönergesi şöyledir:
basamağının yaşama yayılması pek çok sorunun 1. Hiçbir yere parasız yazı vermemeliyim.
çözümü gibi görünmektedir. 2. Yabancı dil bilgimi, imkanlar yaratarak
1. Kişi yaşama genel ve temel okur yazar geliştirmeliyim.
olarak katılmaya başlar. Bu düzeyde gazete ve 3. Çalışma alanımı' daha da daraltarak
kültürü önceliklidir. derinliğine giden bir çalışma yolu tutmalıyım.
2. Estetik okur-yazarlık, kişinin duyuşsal 4. Benden yarına kalacak olan namusluca
bütünlenme ve olgunlaşmasını sağlar. Bu yaşanmış bir hayat, kitaplarım ve çocuklarım
düzeyde klasiklerin okunması beklenir ve olabilir. Sorumluluğumu hiçbir zaman
ilköğretim 2. devre ile orta öğretim aşamasında unutmamalıyım.
cinsel, dinsel, siyasal, kültürel toplumsallaşma ve 5. İçinde bulunduğum çetin çalışma yolu, ancak
birey olma sürecini geliştiren bir okur-yazarlık metodlu ve sabırlı bir çalışma ile aşılabilir.
türü ve basamağıdır. Günlük heves ve duygular azmimi kırmamalıdır.
3. Bilgi okuryazarlığı, üniversite yıllarının 6. Her türlü çalışma ve davranışlarım «ne olmak
başında geliştirilmesi gereken ansiklopedik bir ve ne yapmak isteğime» uygun yönelişte
basamaktır. Bu dönemin sonuna doğru bulunmalıdır.
uzmanlaşmaya yöneliş başlamalıdır. 7. Sanat dalları hayatın tuzudur. İlimden gelen
4. Bilim okur-yazarlığı, akademisyen adayının kuruluğu sanatın ılık nefesiyle gidermeliyim.
işe başlamadan edindiği bir davranış biçimi 8. Tabiatı ve insanı sevmek esastır.
olmalıdır. İşin mutfağındaki temel beceriler önce 9. Akıl, hayatı ve olayları anlamanın en güvenilir
amatörce ve kendiliğinden edinilmelidir. Edinme aleti
olmadan eğitim ve öğrenme olmaz. O güzel 10. Doğruluk, sadelik, alçakgönüllülük, dün
geleneksel özdeyişle “aşk olmadan meşk olmaz”. olduğu gibi yarın da yoldaşlarımdır.
Sözün bu noktasında Ülgener nasıl insanı 11. “Olup olacağımız bir cenaze” hem de
iktisadi çözümlemenin merkezine almış ve iktisat “Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında” her türlü
ile şiiri kolkola getirmişse biz de akademik kimlik küçüklüğü, mürailiği gülünçleştirir. Ölümü tabii
konusunda üç manzum bir mensur metinle karşılayarak insanca yaşamalıdır.
akademik etiği insani ve tikel pencereden 12. Herşeyin hesabını kendimize vermeli,
izlettirerek yazımızı bitirelim: herkesten önce kendimizden utanmalıyız.
13. İnsan, yapısı icabı, faziletle rezilet arasında
Ziya Gökalp üniversite üzerindeki yürütme raks eder. Daima faziletli olmak bir tabiat vergisi
baskısına başkaldırıyor: değil, insanca cehit işidir. Kendimizi daima göz
altında tutmalıyız. Yılmadan, yorulmadan...” 24
Darülfünun23
Diyorsunuz hükümetin idari Aydın Yunusoğlu’nun otobiyografi ile manifesto
Velayeti fenlere de şamildir. arasında salınan ve lirizm ile didaktizmi
Ben derim ki idare her hüneri birleştiren poemi açık görüntüsünün altında pek

21
Karataş, 2006
22
Büken, 2006, s.164
23 24
Gökalp, 1941, s. 31 Tütengil, s.xıv-xv

54
Akademik Kimlik ve Etik

çok göndergesi olan bir akademik etik metni Soldurmak istemişti yetiştirdiği gülü.
olarak okunabilir: Angina pektoristi bu davetsiz misafir.
Oysa daha başkaydı gülü solduran zehir.
KALBİM HALA ÇARPIYOR! İbni Mülcem hançeri çekilmiş gıyabımda,
Şair gönül işçisi, yüreğin mimarıdır. Günbegün, saat saat parlamıştı sırtımda
Hem çiçeği hayatın, hem balı, hem arıdır. Çatal dili kanlanmış kaygan yılanlar gibi
Ben şiir yazmıyordum; bilimdi benim derdim. Ta kökünden titretti hasta, yorgun kalbimi.
Bilim Çin'de de olsa yalınayak giderdim. İbni Mülcem Bekçi'ydi, nam-ı diğer Murtaza,
Bu yolda rütbe-perest, paye-perest değildim. And olsun Pir Sultan'a, söze, saza, Banaz'a:
Bir yalnız karanfildim; ne soldum ne eğildim. BU KALP HALA ÇARPIYOR VE DAHA DA ÇARPACAK.
Ülkemdi, insanlıktı, onurdu sancaklarım; Ne yılana benzeyen çatal dilli bir bıçak,
Binlerce kitabımdı bütün oyuncaklarım. Ne zehirli hançerler onu durdurabilir!
Hırsımı, hislerimi, yıllar önce yendim ben; Cümle alem duymalı, böylece bilmelidir:
BU KALP HALA ÇARPIYOR VE DAHA DA ÇARPACAK!
Aslolan yaşamaktı; hayata güvendim ben.
Ne bir cana kıymıştım; ne de haram yemiştim.
Emeğimden başka bir yoldaş istememiştim. Söze Fikret’in kendi eliyle yaptığı resmin altına
Ben Kemal'dim, ben Nazım; beylik bana uzaktı. yazdığı alınlıkla başlanmıştı. Yine onun kendi
Makam, mansıp, saltanat insana bir tuzaktı. ahlakını betimleyip dile getirdiği Rubab-ı
Uçan kuşla arkadaş, karıncayla ahbaptım. Şikeste’nin alınlığı son söz olsun:
Ne ezildim ne ezdim, tam eşitliğe taptım.
“Kimseden ümmid-i feyz etmem dilenmem perr ü bal
Küçüklerimi saydım; büyüklerimi sevdim. Kendi cevvim, kendi eflakimde kendim tairim
Geda-yı muhteşemdim; çocuk ruhlu bir devdim. İnhina tavk-ı esaretten girandır boynuma
Kırk dördüme girerken yüreğe burgu girdi; Fikri hür vicdanı hür irfanı hür bir şairim”
Gece yarısı sancı beni yerlere serdi.
Kalbimin olanlara kalmamış tahammülü,

Kaynaklar
Ahmet Aldemir, Öğretmen Adaylarının Bilgi Okuryazarlığı Düzeyleri Üzerine Bir Araştırma: Sakarya Üniversitesi Örneği,
Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Bilgi ve Belge Bölümü, Yüksek Lisans Tezi, Ank. Haziran, 2004
Akdur Recep, “Tıp Fakülteleri ve Etik”, C. Ü. Tıp Fakültesi Dergisi 25 (4), 2003 Özel Eki,s.1-6
Aktan Coşkun Can, “Toplam Ahlak Yönetimi: Ahlakta Kalite Vurgusu”, Görüş, Ocak 2001, s.92-97
Arat, Necla, Etik ve Estetik Değerler, İst. Say Yayınları, 1987
Atabek, Erdal, Hayatımız ve Değerlerimiz, İst. Cumhuriyet Kitapları, 1999
Atatürk Kemal, Geometri, haz. Nurer Uğurlu, İst. Örgün Yayınları, 1998 1.bs., 2006 2. bs.
Atatürk Kemal, Geometri, hz. A. Dilaçar, Ank. TDK Yayınları, 1971
Aydın İnayet, Eğitim ve Öğretimde Etik, Ank. Pegem A Yayıncılık, 2006
Banarlı Nihad Sami, Türk Edebiyatı Tarihi, İst. MEB Yayınları, 1971, C.II
Beckett Robert, “İletişim Etiği ve Enformasyon:Küresel Dünyanın Vatandaşları Kendileri İçin Düşünüyorlar”, Çev. A. Ersoy
Kontacı, İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi, Yaz-Güz 2006, S:23, s. 117-134
Büken Nüket Örnek, “Türkiye Örneğinde Akademik Dünya ve Akademik Etik”, Hacettepe Tıp Dergisi 2006; S:37, s.164-170
Cobanoğlu Nesrin, “Tıbbi Bilimsel Yayınlarda Etik Kurullar ve Kurallar”, Türk Tıp Dizini, Sağlık Bilimlerinde Süreli Yayıncılık-
2007, s. 120-128
Çetik Mete, “Bir Akademisyen Olarak Behice Boran”, Biyografi, İst. Bağlam Yayınları, 2002, S:2, s. 27-66
Çobanoğlu Nesrin, “Bilim Politikalarının Yayın Etiğine Yansımaları”, Türk Tıp Dizini, Sağlık Bilimlerinde Süreli Yayıncılık, Tubitak
Yayınları, 2004 s.61-69
Çobanoğlu, Nesrin, “Genel Olarak Tıbbi Etik Alanından Araştırma ve Yayın Etiğine Giriş, Etik Kavramı: Felsefedeki Etikten Tıbbi
Etiğe”, XVI. Ulusal Patoloji Kongresi, Kongre Programı ve Bildiri Özet Kitabı, Ankara Patoloji Derneği, S.Ü. Tıp Fak.Patoloji Ad.
Sitopatoloj, Derneği, 2003, s. 41-48.
Değer M. Emin, Bir Bilim Adamının Savunması-Tanilli Dosyası, İst. Çağ Matb. 1978
Doğan, Atila, “Sosyal Darwinizm ve Osmanlı Aydınları Üzerindeki Etkileri (1860-1916), İst., Yayınlanmamış Doktora Tezi, 2003
Gökalp Ziya, Yeni Hayat Adlı Şiir Kitabı, Malta’da Yazdığı Şiirleri ve Yeni Mecmuadaki Şiirleri, haz. A. N. Göksel, İst. İkbal
Kitabevi, 1941
Günay Durmuş-Alpay Aydemir, “Üniversitenin Anlamı ve Türkiye Üniversitelerinin Durumu”, TMMOB, Makina Mühendisleri
Odası, Ulusal Makina Mühendisliği ve Eğitimi Sempozyumu, Rapor ve Bildiriler Kitabı, İstanbul, Yayın No: 201, 16-17 Ekim
1997, s.105-118
Güzeldemir Erdal, “Sorularla Bilimsel Araştırmaların ve Bilimsel Yazıların Etik Açıdan Sorgulanması”, Sendrom Akademik
Düşünce Platformu:2, Ed. Süheyla Ünal, Nisan 2007, s. 6-12)
Hepçilingirler Feyza, Kırmızı Karanfil Ne Renk Solar?, İst. Simavi Yayınları, 1. bs. 1993; İst. Remzi Kitabevi, 2. bs. Nisan 1998;
3. bs. İst. Remzi Kitabevi, Haziran 1998
Hirsch Ernst E., Anılarım: Kayzer Dönemi-Weimar Cumhuriyeti-Atatürk Ülkesi, çev. Fatma Suphi, Ank. Tübitak Yayınları, 2000
Hirsch Ernst E., Hatıralarım: Kayzer Dönemi-Weimar Cumhuriyeti-Atatürk Ülkesi, çev. Fatma Suphi, Ank. Banka ve Ticaret
Hukuku Araştırma Enstitüsü Yayınları, 1985
İlhan Tekeli, “Değişmenin Sosyoloğu: Mübeccel Belik Kıray”, Mübeccel Kıray İçin Yazılar içinde, İst. Bağlam Yayınları, 2000
İnci Osman, “Bilimsel Yayında Yazarlık ve Yazarlıkta Etik Sorunlar” Türk Üroloji Dergisi: 2008, 34 (1): s.108-112
Karataş Bekir Sıtkı, “Araştırma Görevlilerinin Sorunları ve Çözüm Önerileri”, 12 Nisan 2006 tarihinde Ege Üniversitesi Yabancı
Diller Konferans Salonunda Fen Bilimleri Enstitüsü I. Öğrenci Kurultayı’na sunulan bildiri
Kılavuz Raci, “Yönetsel Etik ve Halkın Yönetsel Etik Oluşumuna Etkileri”, C.Ü. Sosyal Bilimler Dergisi Aralık 2002 Cilt :26 No:2,
s. 255-266

55
Akademik Dizayn 2008;2(2):47-56. ÖZTÜRK N.

Memduhoğlu Hasan Basri, “Bilimsel Araştırma ve Yayın Etiği”, Millî Eğitim Dergisi, Sayı: 173 Kış s.27-38
Oktar Selim -Emre Erdoğan, “Proje Yönetimi ve Etik: Siyasal Araştırma Projeleri Örneği”, wwwurbanhobbit.net/pdf/etik.pdf, s.1-
21
Ortaş İbrahim, “Öğretim Üyesi ya da Bilim İnsanı Kimdir?”, PiVOLKA, 2004, 3(12), s.11-16
Oztürk Nurettin, “Roman ve Otobiyografi”, Akademi Günlüğü Toplumsal Araştırmalar Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 2, Bahar 2008, s. 57-
87
Özdemir Hikmet Anafartalardan Ankara’ya-Ulusal Direnişte Üniversite, İst. Remzi Kitabevi,
Paksoy Nurettin, İşyerinde Psikolojik Taciz-Yıldırma (Mobbing), Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniv. SBE İşletme AbD, Yüksek
Lisans Projesi, Kahramanmaraş, Ocak 2007
Ruacan, Şevket., "Bilimsel Araştırma ve Yayınlarda Etik İlkeler", Türk Tıp Dizini Sağlık Bilimlerinde Süreli Yayıncılık, Tubitak
Yayınları, 2003, s. 47-53.
Sevgi Levent, “Rakamlarla Konuşmak: Bilimde Okur/Yazarlık ve Toplumsal Algılama”, Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisi, CBT
918, 23 Ekim 2004
Stephanos Pesmazoglou, “Üniversiteler, Sosyal Bilimler ve Sivil Toplum”, Çev. Ş. Cicioğlu, Akademik İncelemeler Sayı:I, Cilt:1
Yıl:2006, s.95-114
Şenatalar Burhan, “Bilinmeyen Akademik Etik”, Görüş, Ocak 2001, s.46-52
Tekeli İlhan, “Değişmenin Sosyoloğu: Mübeccel Belik Kıray”, Mübeccel Kıray İçin Yazılar içinde, İst. Bağlam Yayınları, 2000
Tepe Harun Haz. Etik ve Meslek Etikleri: Tıp, Çevre, İş, Basın, Hukuk ve Siyaset, İst. Türk Felsefe Kurumu Yayınları, 2000
Tepe Harun, “Türkiye'de Etik Çalışmaları”, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi C.16, S:1, s. 1-12
TMMOB, Etik, Ahlak ve Meslek İlkeleri, Ank. TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Yayınları, 2004/7
TUBA Bilim Etiği Komitesi, Bilimsel Araştırmada Etik ve Sorunları, Ankara, Tübitak Matbaası, 2002
Tütengil Şükriye, Tütengil’e Saygı 1921-1979, İst. İstanbul Matb. 1981,
Uzbay Tayfun, “Bilimsel Araştırma Etiği”, Türk Tıp Dizini Sağlık Bilimlerinde Süreli Yayıncılık - 2006 s.19-26
Ülman Yesim Işıl, “Bilimsel Yayın Etiği (Örneklerle Bilimsel Yanıltma Türleri)”, Tıbbi Yayın Hazırlama ve Yayın Etiği, ed. H.Yazıcı,
M. Şenocak, İÜ. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri Sempozyum dizisi No: 50, İst. 2006, s. 49-62.
Yamaç Kadri, “Atamalar ve Akademik Yükseltmelerde Türkçe Yayınlar”, Türk Tıp Dizini Sağlık Bilimlerinde Süreli Yayıncılık –
2005, s. 33-39
Yaraman Ayşegül -Ali Ergür, “Mübeccel Kıray’la Söyleşi”, Biyografi, İst. Bağlam Yayınları, 2002, S:2, s.101-126
Yıldırım Gülay-Selim Kadıoğlu, “Etik ve Tıp Etiği Temel Kavramları”, C.Ü. Tıp Fakültesi Dergisi, 2007, S:29 (2), s.7-12
Yıldız Gültekin-Nihat Erdoğmuş, Toplulukçu Kültürde Makyavelist Davranış ve Bir Uygulama, Politika ve Yönetimde Etik
Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Sakarya, Sakarya Üniversitesi, 1998, s.1-17

56

You might also like