Professional Documents
Culture Documents
Bir resim üzerine konuşmak güçtür. Bu güçlük görsel dilin işitsel dile
aktarılması, çevrilmesi denemesinden kaynaklanır. Doğrusu bu çevirme işlemi,
dilsel çeviri tipi olan ‘sözcüğü sözcüğüne çeviri’ olmaktan uzaktır. Hatta böyle
bir çeviri, betimsel bir aktarmayı gerektirir ve hem olanaksız gibi durmaktadır,
hem de gereksizdir. Özellikle resimde simgesel anlatımlar söz konusu
olduğunda, resim alımlayıcısı çevirmenden (yorumcudan, eleştirmenden)
anlamlandırma konusunda bir yardım, destek beklemektedir. Bu beklenti
genellikle, “Bu resim neyi anlatıyor?”, “Ne demek istiyor?”, “Bunun anlamı
ne?” biçiminde somutlanır. Resim yorumlayıcısı; sanatçı ile sanatın seslendiği
alıcılar arasında bir köprü konumuna geçiverir. Ama tam da bu noktada iki
farklı dünyayı birleştirme, birbirine ekleme noktasında yorumcunun
sorunsalları başlar. Seçenekler kavşağında buluverir kendini. Ortada duran
resim nesnesiyle bütünleşmek yani resmi görmek. Ya da resim aracılığıyla
sanatçıyı görmek, Ya da resimde kendini görmek. Ya da resim algılayıcısını
görmek ya da estetik tarihinde kimi filozofların yaptığı gibi yüce varlığı
görmek. Bu kavşakta herkesin kendi bilgisel, ideolojik, kültürel gözlükleri
işlemeye başlar. Konuya tekil ve tikel bakıldığında farklılıklar kaçınılmazdır.
Ama genel bakıldığında sanat aracılığıyla farklılıkların getirdiği, getireceği
çeşitliliklerin yarattığı kültürel zenginlik kaynağı olarak sanatın değeri anlaşılır.
Ve sanat bu anlamda bir kültürel varlık sürdürümcüsü rolü üstlenir.
Kavaklar 2000
Bu çalışmasında birbirine yakın iki kavak gövdesi kesiti ve arkada bir dizi
sıralanmış kavak görülmektedir. Yakın çekim kavaklarda dip kısımlar
görülmezken arkada sıralanmış olanların dipleri görülmektedir. Kadrajlama
seçimi olarak yakın çekim kavakların diplerini görmeye, göstermeye gerek yok.
Resimde hiçbir kavağın tepesi görülmüyor. Yani hiçbir kavak bütün olarak
resmedilmemiş. Bu da beni parça bütün ilişkisine götürüyor. Sanatçının, retorik
kullanımları işlettiğinin farkına varıyorum. Ve resmetme amacının kavak(lar)ı
göstermek olmadığını düşünüyorum. Şunu da eklemeliyim: arka sıradaki
kavakların üst kısmı ikinci bir dizi kavak olarak da algılanmaya uygun
resmedilmiş. Böyle bakıldığında zayıf bir bağlantı olsa da minyatür tekniği
geliyor aklıma. Kavramsal olarak bakmaya çalışıyorum. Varlık dünyasının
(kavakların ve ara zeminin) gerisinde(n) algıladığımız boşluk, bir yandan ışık
ve şeyler dünyasını, bir yandan da varlık yokluk evrenini sunuyor. Kavakların
yeşerme halinde resmedilmiş olması varlığın canlılığını, dinamizmini, yaşam
doluluğunu ve kavakların özellikle tepe noktalarının verilmemiş olmalarıyla
yukarıya doğru uzama, göğe erişme, yükselme arzularını (bir uçsuzluk olarak)
hissettirmiş oluyor. Zemin; hem yaşam verici hem de yaşamı yansıtıcı. Bir
anlamda yaprakların yeniden zemine, toprağa dönmesi bize, mumla
yapıştırılmış kanatlarıyla uçmaya kalkışan İkarus söylencesini hatırlatıyor.
Göğe uçmak isteyen varlığın trajedisi şeylerin (kavakların) özneleştirilmesiyle
anlatılmış gibi oluyor. Kavak gövdesi ile boşluğun, hiçliğin rengi ayni ya da
birbirine çok yakın. Bu da varlık ve yokluğu mu aynileştiriyor, diye
düşünüyorum. Kavaklar dizisinde görüntüyü canlı kılan, varlığın duruşunu ya
da görünüşünü etkileyen rüzgar ve ışıktan söz edilebilir. Ancak bu dizide ışık;
doğal, diyalektik bakışla işlemektedir. Işığın yansımaları, görüntüyü
farklılaştırması devrededir. Doğanın her koşulda bereket (yeşeren yapraklar ve
bunların bolluğu), doğanın bitmez tükenmez yaşam enerjisini ifade ediyor.
Ama olumsuzlukla birlikte, ölümle yok edişle birlikte. Dolayısıyla bu resimler
anlık bir durumun değil de devingen, sürekli bir oluşum sürecinin temsilcileri
olarak algılanmalı.
Kavaklar 2001
Belirsizlik:
Atilla Atar resminde belirsizlikten iki biçimde söz etmek istiyorum.
Adlandırma bakımından ve içerik bakımından. Herhangi bir şey üzerine
konuşmaya kalktığımızda adlandırma olmazsa olmazıdır işin. Hem konuşan
hem de alımlayan açısından üzerine konuşulan şeyin doğru bir adresinin
verilmesi gerekir. Bu adres için bazen bir adlandırma da yetmeyebilir. Resim
sanatı için konuşursak en azından sanatçının, hangi resminin anlatıldığı
konusunda belirleyici ve ayırıcı bir adlandırma bir zorunluluktur. Ancak sanatçı
çalışmaları için nominal adlandırmadan kaçınabilir elbette. Yorumu,
anlamlandırmaları özgür bırakmak için ya da resmin zaten anlatacağını
anlattığına güvendiği için. Bu durumda yine bir çözüm olabilir diye
düşünüyorum. Ya en başından başlayarak resimler numaralandırılabilir ya da
isimsiz 1, 2, 3… diye numaralandırılabilir ya da günüyle, ay’ıyla tarih atılabilir.
Böylece incelemeci de doğru bir adrese göndermede bulunabilir. Atar
resimlerinde bir gönderme sorunu yaşadığımı belirtmek istiyorum.