You are on page 1of 246

J. R. R.

Tolkien YÜZÜKLERĠN EFENDtSÎ


YÜZÜKLERĠN EFENDtSl

Üç Yüzük göğün altında yaĢayan Elf Kralları 'na
Birinci Kısım YÜZÜK Yedisi taĢtan saraylarında Cüce Hükümdarlar'a',
KARDEġLĠĞĠ Dokuz Yüzük Ölümlü Ġnsanlar'a, ölecekler ne yazık
ikinci Kısım ĠKĠ Bir Yüzük gölgeler içindeki Mordor Diyarı 'nda
KULE Kara tahtında oturan Karanlıklar Efendisi'ne
Üçüncü Kısım
Hepsine hükmedecek B ir Yüzük, hepsini o bulacak Hepsini
KRALIN DÖNÜġÜ bir araya getirip karanlıkta birbirine bağlayacak
Gölgeler içindeki Mordor Diyarı 'nda
iÇiNDEKiLER

YAYINCININ NOTU 9
SUNUġ "ÇEVRĠLMĠġ BiR YAPITA ÖNSÖZ" 11
ÖNSÖZ, Hobbttler ve Diğer Bazı Meseleler Hakkında 15

Bi Ri NCi KiTAP
I DÖRT GÖZLE BEKLENEN DAVET 35
II GEÇMĠġĠN GÖLGESĠ 61
m ÜÇ KAFADAR 89
IV MANTARLARA ÇIKAN KESTĠRME YOL 114
V SUÇ ORTAKLARI ORTA YA ÇIKIYOR 128
VI YAġLI ORMAN 141
VII TOMBOMBADlL'lN EViNDE 157
VIII HÖYÜK Y AYLALARINDA SiS 171
IX SIÇRAYANAf/D/LL/HANINDA 187
X ^YOLGEZER 203
XI KARANLIKTA BiR BIÇAK 218
XĠI NEHiR GEÇĠDĠNE KAÇIġ 2 4 2

i Ki NCi K i T A P
I NiCE BULUġMALAR 267 U
ELROND'UNDÎVANI 291
III YÜZÜK GÜNEYE GiDiYOR 330
IV KAR ANLIKTA YOLCULUK 356
V KHAZAD-DÛMKÖPRÜSÜ 386
VI LOTHLÖRlEN 399
VII GALADRlEL'lNAYNASI 423 VIII
LÖRlEN'EVEDA 44 0
IX ULU NEHiR 455
X KARDEġLiK DAĞILIYOR 472
YAYINCININ NOTU

Yüzüklerin Efendisi, Tolkien'ın kitaba yazdığı Ek'lerden birinde de


belirttiği gibi, Kırmızı Kitap'tum yapılmıĢ bir "çeviri". Her ne kadar
Orta Dünya'nın Üçüncü Çağ'ında Elfler, Hobbitler, insanlar ve Cüceler
bir Ortak Lisan konuĢuyorlardıysa da, bu lisanın özellikleri ırktan ırka
ve bölgeden bölgeye değiĢiyor. Tüm bu özelliklerin "ingilizce'ye
çevrilmesi", Tolkien gibi bir dilbilimcinin onyıllannı almıĢ. Aynı
özellikleri bozmadan Türkçe'ye çevirmek daha da zor.
Zorlukların birincisi, isimler konusunda. Birçok isim zaten Ortak
Lisan'da değil, kahramanların özgün dillerinde. Dolayısıyla Elfçe bir
isim zaten ingilizce'ye çevrilmemiĢ, Elfçe kalmıĢ. Biz de bu kurala
uyduk. Ancak bazı isimler, özellikle de Hobbitlerin soyadları ingiliz-
ce'ye çevrilmiĢ; biz de yapabildiğimiz kadarıyla bu soyadları Türk-
çe'ye çevirdik. Aynı Ģey yer isimleri için de geçerli. Bu yüzden, örneğin,
Ġngilizce'ye Brandywine olarak çevrilen Baranduin, Türkçe'de
Brendıbadesi oldu. Aynı Ģekilde, hancı Barliman Butterbur, Arpa-
dam Kaymakpürüzü; Buckland ise Erdiyarı olarak çevrildi.
Bir de Yüzüklerin Efendisi'nin yayınlanmasından sonra ingiliz kül-
türüne yerleĢmiĢ olan terimler var. Örneğin, Frodo Baggins'in kılıcının
adı "Sting" ("an iğnesi"). Ancak bir ingiliz rock yıldızı da kendisine bu
adı seçti, bu adla ünlendi (Sting'in eskinden ingilizce öğretmeni olduğu
ve Yüzüklerin Efendisi'ni çok sevdiği biliniyor); bu yüzden Sting'ı
"iğne" diye çevirmeyi tercih etmedik.
Bunun gibi birkaç örnek dıĢında metinde ingilizce'ye benzeyen
isimler, okuyucuyu aldatmamah. Örneğin Sam Gamgee, bir ingiliz
adı olan "Samuel"den kısaltılan bir ad değil, tersine "Samwise"dan kı-
saltılıyor; bunu çevirmeye kalksaydık, Samwise Efendi'ye "yarım
akıllı" demek zorunda kalacaktık; o yüzden "Sam" olarak kaldı.
Orta Dünya'nın halkları farklı lehçeler konuĢuyor. Örneğin Elfler
10.- YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ
oldukça resmi ve ağdalı, büyük ölçüde "Shakespeare dönemi" tngiliz-
cesi ile konuĢurken, Rohirrimlerdaha da eski bir ingilizce'ye sahipler.
Türkçe'de Elf lehçesini daha ziyade "Lisan-ı Osmanî" ile karĢılarken, SUNUġ
göçebe, at sırtında yaĢayan Rohirrimler'in lehçesini daha bir "Orta
Asya" Türkçesi ile karĢılamayı seçtik. "ÇEVRĠLMĠġ BĠR YAPITA ÖNSÖZ"

"One book to charm them ali and in


gladness bina them..."'

Bir çocuk filminin son sekansında, bana çok yakın gelen bir cümle
duymuĢtum: "iki tür hikâye vardır," diyordu filmin esrarengiz sihirbazı.
"Gerçek hikâyeler, ve gerçek olması gereken hikâyeler. Bu izlediğiniz
ikinci tür hikâyelerdendi."
J.R.R. Tolkien'm kült eseri Yüzüklerin Efendisi'nde ikinci tür hikâ-
yelerden biri, belki de en güzeli anlatılmakta.
Peki ama, nedir bana ve daha yüz küsur bin okuyucuya "Frodo
Baggins'le sekiz yol arkadaĢının öyküsü gerçek olmalıydı" dedirten?
Çok mutlu bir dünyada mı yaĢıyorlar, olaylar çok mu keyifli, "keĢke
bu maceralar benim baĢımdan geçseydi" diye mi düĢünüyor insan?
Hiç değil. Yüzüklerin Efendisi'nin çizdiği Middle-Earth yani Orta
Dünya'nın bir ütopya olmadığı kesin. En az bizim dıĢ dünyamız kadar
zor ve karmaĢık bir yer orası da. Olaylar deseniz, en korkusuz okuyu-
cunun dudağını uçuklatır. Kendi adıma, öykünün kahramanlarından
en Ģanslısının bile yerinde olmak istemezdim. Gene de, bütün iyi fantezi
öyküleri gibi, Yüzüklerin Efendisi de gerçek olmalıydı.
Basan h bir fantezi eserinin okuyucuda bu tadı bırakmasının sanırım
iki nedeni var. Birincisi, bildiğimiz gerçekliği askıya alıp bir süre için
öykünün temel varsayımlarına inanmayı kabul ettiğimiz andan
* Deniz Erksan'ın bu yazısı ilk kez Metis Çeviri 'nin 1991 Bahar tarihli 15.
sayısında, "ÇevrilmemiĢ Yapıtlara Önsözler" bölümünde yayınlanmıĢtı. Aynı
yazıyı bu kez "ÇevrilmiĢ Bir Yapıta Önsöz" olarak yayınlamaktan mutluluk du-
yuyoruz, -y.n.
1. Bunu açıklamayacağım, ama size büyü yaptığımı tahmin etmiĢsinizdir.
12 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ SUNUġ 13
caksız bir dokunun ipuçları. Kitabın bize anlattığı, öykünün yalnızca
f)

itibaren, olaylar zaten gerçektir. HerĢey iyi gitmeyebilir, herkes mutlu


sona ulaĢmayabilir, ya da Yüzüklerin Efendisi'nde olduğu gibi zaferin bir bölümü. Ama bu kadarı bile, mütevazı hobbit Frodo Baggins'in
bedeli çok yüksek olabilir; fakat böyle baĢlayan bir öykü ancak böyle "Sauron'un planlarını boĢa çıkarmak için herkesten çok çalıĢan" Bü-
sürebilirdi diye düĢünürüz. yücü Gandalf, yurtsuz kral Aragorn ve diğer arkadaĢlarının yardımıyla
ikinci ve çok daha önemli sebebiyse, Tolkien insanoğlunun zamanın sonuca ulaĢtırdığı yolculuğu ArayıĢ Edebiyatı (Quest Literatüre)
ve mekânın dıĢına çıkma, kendisi dıĢında akıllı varlıklarla iletiĢim türünün klasik örnekleri arasına dahil etmek için yeterli.
kurma ihtiyacıyla açıklamakta. Bu öyle derin bir ihtiyaç ki, tarih bo- Hayranlarına "bu öykü gerçek olmalıydı" dedirten de, bu ArayıĢ'ın (yani
yunca anlatılmıĢ tüm masalların, tüm mitlerin kaynağını oluĢturuyor. sembolik anlamda ruhanî olgunlaĢma sürecinin) içtenliği belki de.
Zaman ve mekânın ötesine geçip, bulunduğumuz yere dıĢarıdan bak- Yüzüklerin Efendisi belki bu yüzden bir kült. Tolkien'ın çocuk kitabı
mak; bize benzemeyen canlılarla alıĢveriĢe girip dünya üzerindeki bilinç Hobbit'le kendi yarattığı dillerin gerisine kurduğu mitoloji arasında bir
sahibi tek ırk olmanın yalnızlığından kurtulmak... Belki bu perspektif, köprü oluĢturan ve yazımı tam on yedi yıl süren bu kitap, ilk
bu alıĢveriĢ, bu kıyaslama sayesinde insanoğlu bir ırk olarak kendisini yayımlandığı 1954 yılından benim elimdeki nüshasının ait olduğu
ve kozmik düzendeki yerini anlayabilecektir. Bu anlamda yalnız 1968 yılına kadar yalnızca ingiltere'de tam 38 kere basılmıĢ. Amerika
fantazi değil, bilimkurgu da bu tarih kadar eski dileğe cevap BirleĢik Devletleri'nde 60'lı yılların öğrenci hareketleri çerçevesinde
vermekte. öyle güçlü bir yankı uyandırmıĢ ki, kampüslerde "Frodo yaĢıyor" ya da
Ve gene bu anlamda Yüzüklerin Efendisi fantazi türünün kusursuz bir "CumhurbaĢkanı adayımız Gandalf gibi rozetler görülür olmuĢ. ** Bu
örneği. Arka planda hemen hiçbir edebiyat ürünüyle mukayese kabul kadar yoğun bir ilgi karĢısında edebi çevreler de tepkisiz kalmamıĢ tabii.
etmeyecek zenginlikte bir tarih ve coğrafya var. Zamanın ve mekânın Fantazi teriminin henüz yerleĢmediği o ilk yıllarda ancak "mitoloji" diye
dıĢına adım atan okuyucu kendisini bu zenginliğin ipuçlanyla tanımlanabilen Yüzüklerin Efendisi, eleĢtirmenleri Tolkien hayranları ve
donatılmıĢ Orta Dünya'da buluyor. Bizim bildiğimiz Dünya burası, Tolkien düĢmanları diye ikiye bölmüĢ ve bu kamplaĢma üzerinden sayısız
ama "güneĢin ve dünyanın çok daha genç olduğu bir zaman." Üçüncü makale ve kitaba konu olmuĢ.
Çağ'ının sonuna'yaklaĢan Orta Dünya bir yanda Elf, Cüce, Hobbit, Akademik tartıĢmalar öyle düzeylere varıyor ki, kahkahalarla gül-
Ent, tnsan ve Büyücüleriyle, diğer yanda Ork ve Trol gibi "hilkat gari- memek imkânsız. Bir yanda Tolkien severler Yüzüklerin Efendisinin
beleri"yle, hepsinin gerisinde de varlıkları sezilen Vala ve Maia'larla muhteĢem bir edebi yapıt olduğunu söylüyor, Jung'un teorilerinden
bilinçli canlılar yönünden sonsuz bir çeĢitliliğe sahip, îĢte bu fonun destek alan psikolojik çözümlemeler yapıyor, derin alegorik anlamlar
önünde dört Hobbit, iki însan, bir Büyücü, bir Elf ve bir Cüce'den oluĢan çıkarıyorlar. Oysa Tolkien çok açık bir dille Yüzüklerin Efendisi'nin
dokuz kiĢilik topluluk, Orta Dünya'yı Yüzüğün Efendisi Sauron' dan alegori olmadığını belirtmekte. "Varlığını sezecek kadar yaĢlanıp bez-
kurtarmak için umutsuz bir yolculuğa çıkıyor. diğimden bu yana, alegorinin her türlü tezahüründen bütün kalbimle
Birinci ve Ġkinci Çağlar'da neler olmuĢ, Eldarin, yani Yüksek Elfler nefret ederim," diyen Tolkien'a göre, alegori, yazarı da okuyucuyu da
niçin Orta Dünya'da sürgünde, Büyücüler insan değilse nedir, umutlar ve küçük düĢüren bir üslup. Yüzüklerin Efendisi ise bir tarih öyküsü.
yakarıĢlar neden denizin ötesine Batı'ya yöneltiliyor? Bütün bu soruların KarĢı kamptaki eleĢtirmenler bu tavra iyice öfkeleniyorlar elbette.
cevabını vermiyor Yüzüklerin Efendisi? Bunlar sadece hikâyenin burada Yüzüklerin Efendisi bir alegori olsa, mesela ikinci Dünya SavaĢı'nı
baĢlamadığını ve burada bitmeyeceğini sezdiren uçsuz bu- sembolize etse, tuhaf tuhaf yaratıkların olmayacak maceralara girip
çıkmasını anlayıĢla karĢılayabilecekler belki de. Gelgelelim içinde
2. Tolkien fantazi edebiyatı konusundaki görüĢlerini "On Fairy-Stories" adlı
makalesinde kapsamlı bir Ģekilde anlatıyor.
3. Bu soruların cevabı ve daha baĢka öyküler için, Tolkien'ın ölümünden ** Bu arada, ünlü ingiliz rock Ģarkıcısı Sting'in adını Frodo'nun kılıcından,
sonra yayınlanan Silmarillioria bakmanız gerek. Silmarillion Birinci Çağı anlatıyor. ünlü new age topluluğu Shadowfax'in ise adını Gandalf m atından (Gölgeyele:
Shadowfax) aldığını hatırlamakta yarar var. -y.n.
14 Y Ü ZÜ K KARD EġLĠĞĠ
yaĢadığımız dünyayla doğrudan paralellik kurmaya yanaĢmayan bu
hikâye, dıĢ dünya için bir anlam taĢımayarak günahların en büyüğünü
iĢliyor. Yani koskoca Profesör Tolkien, bin küsur sayfa boyunca res- ÖNSÖZ
men "KaçıĢ Edebiyatı" yapıyor.
tyi kötü bir hayalgücü olan ve gördüğü her satırda ille kendi sığ
trajedilerinin yansımasını aramayan okuyucu, Yüzüklerin Efendisi'nin
gündelik hayatımız için bir anlam taĢıyıp taĢımadığına kendisi karar ı
verecektir. Bana sorarsanız, Orta Dünya dıĢ dünya için anlamlı mı bil-
mem, ama daha anlamlı olduğu kesin. Hobbitler Hakkında
KaçıĢ edebiyatı suçlaması ise yazarın umurunda bile değil. KaçıĢ
sözcüğüne haksız yere olumsuz anlam yüklendiği görüĢünde Tolkien: Bu kitap büyük ölçüde hobbitler hakkındadır ve okuyucu kitabın say-
falarından onların özelliklerinin birçoğunu ve tarihlerinin de birazını
"Kendini hapiste bulan bir insan kalkıp evine gitmek istedi diye onu
çıkartabilir. Bu konuda daha fazla bilgi için, Hobbit adı altında yayın-
nasıl küçümseyebiliriz? Ya da, kaçamıyorsa bile duvarlar ve gardiyanlar lanmıĢ olan BatıĢımdan Kırmızı Kitabı'ndan alınan seçkilere bakabi-
dıĢında birĢeylerden söz etmesi suç mu? Mahkûm onu göremese de, lirsiniz. Oradaki öykü, dünya çapında ün kazanmıĢ ilk hobbit olan
dıĢarıdaki dünya hâlâ gerçektir." Bir baĢka deyiĢle, hapisten kaçmakla Bilbo tarafından yazılan Kırmızı Kitap'ın ilk bölümlerinden bir araya
kavgadan kaçmayı birbirine karıĢtırmamak gerek. Çünkü tıpkı Thore- getirilmiĢtir ve Doğu'ya gidip döndüğü yolculuğu konu aldığı için
au'nun inzivaya çekilmesi gibi, "gerçek KaçıĢ çoğu zaman iğrenme, Gittim ve Döndüm adını taĢımaktadır. Bu macera daha sonra, burada
Öfke, itham ve Isyan'la el ele gider". anlatılan o Çağ'ın büyük hadiselerinde bütün hobbitleri bağlayacak
Her fantazi severin içten içe hissettiği gerçeği de en iyi Tolkien olan bir maceradır.
özetliyor: "KaçıĢ ihtimali en çok kimi telaĢlandırır? Kimi olacak, gar- Bununla beraber, kimileri o ilk kitaba sahip olmayabilir; birçok kiĢi
diyanları!" de daha ilk baĢından bu tuhaf halk hakkında daha çok Ģey öğrenmek
isteyebilir, iĢte bu okurlar için burada, hobbit irfanından önemli
Deniz Erksan, Ġstanbul 1991 sayılabilecek noktalar üzerine birkaç not bir araya getirilmiĢ ve ilk
macera kısaca hatırlatılmıĢtır.

Hobbitler pek kendilerini göstermeseler de kadim bir halktır. Eskiden


Ģimdikine nazaran daha kalabalıklardı; çünkü banĢı, huzuru ve iyi
sürülmüĢ toprağı çok severler: Hobbitlerin en çok sevdikleri uğrak
yerleri dedi toplu, güzelce ekilip biçilmiĢ kırlık yerlerdi. Alet kullan-
mada maharetli olmalarına rağmen demirci körükleri, su değirmenleri
veya el dokuma tezgâhlarından daha karmaĢık makinalardan anla-
mazlardı; hâlâ anlamazlar ve sevmezler. Eski günlerde dahi, "Büyük
Ahaliden" -bize böyle derlerdi- genellikle uzak dururlardı; Ģimdi ise
korkuyla kendilerini bizden sakınmaya baĢlamıĢlardır ve artık hobbitleri
bulabilmek çok zordur. Kulakları delik, gözleri keskindir ve yapı olarak
kilo almaya müsait olmalarına ve gereksiz yere acele etme eğilimleri
olmamasına rağmen yine de hareketlerinde çevik ve marifetli-
16 YÜZÜK KAR DEġLĠĞĠ ÖNSÖZ 17
dirler. Her Ģeyden önce, karĢılaĢmak istemedikleri iri halktan biri pa Günler'e dayanır. Sadece cifler hâlâ o yitip giden zamanların kayıtla-
tavatsızca yollarına çıkarsa hızla ve sessizce kaybolma sanatına sa rını saklarlar ve âdetlerine göre de neredeyse sadece tamamıyla kendi
hiptirler ve bu sanatı o kadar geliĢtirmiĢlerdir ki insanlara büyücülük tarihleriyle ilgilenirler ki bunun içinde insanlar çok az görünür, hob-
gibi gelebilir. Fakat aslında hobbitler hiçbir zaman, hiçbir çeĢit bü bitlerin ise hiç sözü edilmez. Yine de, diğer halklann onların varlığını
yüyle uğraĢmamıĢlardır; bu ele geçmezlikleri de tamamen soya çe fark etmesinden epey yıllar öncedir hobbitlerin Orta Dünya'da sessiz
kim, idman ve toprak ile olan yakın bir dostluğun onlara bahĢetmiĢ ol sakin yaĢamakta olduğuna Ģüphe yok. Ve sonuç olarak dünya sayıla-
duğu, daha iri ve daha hantal ırklar tarafından taklit dahi edilemeyen mayacak kadar garip yaratıklarla dolu olduğu için bu minik halk pek de
profesyonelce bir hünerden kaynaklanmaktadır. önemli görülmemiĢtir. Fakat Bilbo ve varisi Frodo'nun zamanında
Çünkü bunlar cücelerden de ufak tefek, minik bir halktır; yani cü- aniden, kendi istekleri dıĢında hem önemli hem de ünlü oluverip Ariflerin
celerden daha kısa boylu sayılmasalar da, pek o kadar sağlam yapılı ve ve Uluların aklını karıĢtırmıĢlardır.
tıknaz değillerdir. Boylan hobbitten hobbite değiĢir, bizim ölçülerimize
göre 60 santim ile 120 santim arasındadır. Günümüzde bir metreye pek O günler, yani Orta Dünya'nın Üçüncü Çağı artık çoktan geride kaldı,
nadiren ulaĢmaktadırlar; fakat kendi söylediklerine göre artık küçülmeye kıtalann Ģekilleri değiĢti; ama hobbitlerin yaĢamıĢ olduklan bölgeler hiç
baĢlamıĢlardır, eski günlerde daha uzun boylu imiĢler. Kırmızı Kitap'a kuĢku yok ki hâlâ bulundukları yerlerdir: Eski Dünya'nın kuzey batısı,
göre II. îsengrim'in oğlu Bandobras Took (Boğakük-reten) bir buçuk Deniz'in doğusu. Bilbo'nun yaĢadığı dönemde, hobbitlerin asıl
metre kadarmıĢ ve ata bile binebiliyormuĢ. Bütün hobbit kayıtlarında yurtlarına dair bilgiler tamamen unutulup gitmiĢti. Öğrenme sevgisi
onu sadece eskinin iki ünlü Ģahsiyeti geçebilmiĢtir; fakat bu ilginç olay, (Ģecerelerine ait bilgiler hariç) aralannda yaygın olmaktan çok
zaten bu kitapta anlatılacaktır. uzaktı; ama yine de eski aileler arasında kendi kitaplannı inceleyen,
Bu öykülerle ilgisi olan Shire'lı Hobbitlere gelince, barıĢ ve refah hatta ciflerden, cücelerden ve insanlardan eski zamanlar ve uzak di-
günlerinde onlar mutlu bir halk idi. BaĢta san ve yeĢil olmak üzere yarlarla ilgili malumat toplayan birkaç kiĢi çıkmıĢtır. Kendi kayıtlan
canlı renkler giymeyi sever, fakat ayaklarının köselemsi tabanları ol- Shire'a yerleĢmelerinden sonra baĢlamıĢtı; en eski efsaneleri de Gez-
duğu ve üzerleri genellikle kahverengi olan saçlan gibi sık kıvırcık ginlik Günleri'nden pek geriye uzanmaz. Yine de bu efsanelerden, garip
tüylerle kaplı bulunduğu için çok nadiren ayakkabı kullanırlardı. O sözcükleri ve âdetlerinden, diğer birçok değiĢik halk gibi hobbitlerin de
yüzden aralarında pek geliĢmemiĢ olan tek zanaat kunduracılıktı; fakat uzak geçmiĢte batıya doğru geldiği açıktır, îlk öyküleri, Andu-in'in
uzun ve maharetli parmaklara sahiptiler ve birçok kullanıĢlı, zarif eĢya yukarı vadilerinde, Koca YeĢilorman'ın saçaklarının altı ile Dumanlı
yaparlardı. Yüzleri genellikle güzelden ziyade neĢeli, ablak, gözleri Dağlar arasında oturdukları bir zamandan dem vurur adeta. Daha sonra
dağlardan zorlu ve tehlikeli bir geçiĢ yaparak Eriador'a neden
parlak, yanaklan kırmızı, dudaklan her an gülmeye, yemeye ve
gelmiĢlerdir, artık bilinmez. Kendi öyküleri, ülkede insanlann ço-
içmeye hazır olurdu. Sık sık ve gönülden gülerler, her zaman için basit ğaldığından, gelip ormanı karartan ve adını dönüĢtüren bir gölgeden
Ģakalardan hoĢlanırlar, (ve imkân buldukça) günde altı öğün yemek söz eder.
yerler, içerlerdi. Dost canlısıydılar, partilere ve cömertçe hediyeler alıp Daha dağları aĢmadan önce hobbitler üç değiĢik soya ayrılmıĢ gi-
vermeye bayılırlardı. bidirler: Kılayaklar, Ülkenler ve Samanpostlular. Kılayaklar daha esmer,
Zamanla uzaklaĢmıĢ olmalarına rağmen hobbitler ile aramızda bir daha küçük ve kısa, sakalsız ve çizmesiz hobbitlermiĢ; elleri ve
akrabalık olduğu açıktır: Bize ciflerden hatta cücelerden daha yakın- ayakları düzgün, hünerliymiĢ; yüksek yerleri ve dağ yamaçlannı se-
dırlar. Hobbitler eskiden insanlann dillerini konuĢurlarmıĢ kendi verlermiĢ. Ülkenler daha cüsseli, daha ağır yapılıymıĢ; elîeri ve ayaklan
Usullerince ve genellikle insanların hoĢlandıkları Ģeylerden hoĢlanır, daha iriymiĢ; ovaları ve nehir kıyılarını tercih ederlermiĢ. Saman-
hoĢlanmadıklarından hoĢlanmazlarmıĢ. Fakat aramızdaki akrabalığın postlulann tüyleri ve ciltleri daha açık renkliymiĢ ve diğerlerine nazaran
tam olarak ne olduğunu bu zamandan sonra bulmak mümkün değildir. daha uzun ve inceymiĢler; onlar ağaçlan ve ormanlık ülkeleri çok
Hobbitlerin baĢlangıcı artık kaybolmuĢ ve unutulmuĢ olan Eski
18 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ
ÖNSÖZ 19
severlermiĢ.
onu unutmuĢlar ve ondan sonra hep Westron adı verilen Arnor'dan
Kadim zamanlarda Kılayaklar'ın cücelerle çok alıĢveriĢi varmıĢ ve
uzun süre dağların eteklerinde yaĢamıĢlar. Batıya en önce gelenler onlar Gondor'a kadar kralların ülkelerinde ve Belfalas'tan Mavi'ye kadar
olmuĢ; diğerleri hâlâ Yabaneller'de oyalanırken onlar Eriador üzerinden bütün sahillerde geçerli olan Ortak Lisan'ı kullanmıĢlardı. Yine de ayların
ve günlerin kendi isimleri ve geçmiĢten kalan büyük bir Ģahıs
FırtınabaĢı'na kadar uzanmıĢlar. Bunlar hobbitlerin en normal, en tipik
örnekleri ve en kalabalık olanlarıymıĢ. Bir yere yerleĢip atalarının isimleri birikimine ilaveten, kendilerine ait birkaç kelimeyi alıkoy-
tüneller ve delikler içindeki yaĢayıĢ biçimlerini muhafaza etmeye en çok muĢlardı. Bu sıralarda hobbitler arasında, yıllar dikkate alınmaya baĢ-
ladıkça efsane, tarih halini almıĢtır. Çünkü Üçüncü Çağ'ın bin altı yüz
eğilimi olan da bunlarmıĢ.
Ülkenler uzun süre Ulu Nehir Anduin'in kıyılarında oyalanmıĢlar ve birinci yılında Samanpostlu kardeĢler Marko ile Blanko, Bree'den yola
insanlardan daha az çekiniyorlarmıĢ. Onlar da Kılayaklar'dan sonra çıkmıĢlardı ve Fornost'taki* yüksek kralın izniyle arkalarında çok
sayıda hobbitle kahverengi nehir Baranduin'den geçmiĢlerdi. Kuzey
batıya gelmiĢler ve Gürültülüsu'yu izleyerek güneye inmiĢler; Orada,
Krallığı'nın güçlü günlerinde inĢa edilmiĢ olan TaĢyay Köprüsü'nü
Tharbad ile Garpeli sının arasında epey bir zaman yaĢayıp, neden sonra
yeniden kuzeye göç etmiĢler. aĢıp, karĢı kıyıda nehir ile Irak Yaylalar arasındaki toprakların tamamını
Sayıca en küçük soy olan Samanpostlular kuzey kolunu oluĢturu- kendi yerleĢim bölgeleri olarak ilan etmiĢlerdi. Tek yükümlülükleri ise
Koca Köprü'yü ve diğer türn köprülerle yolları bakımlı tutmak, kralın
yormuĢ. Diğer hobbilere nazaran ciflerle daha dostça geçiniyorlarmıĢ
ve el iĢçiliğinden çok dilde ve müzikte maharet gösteriyorlarmıĢ; es- habercilerinin yolunu açmak ve kralın egemenliğini kabul etmekti.
kiden beri çiftçilikten çok avcılıktan hoĢlanırlarmıĢ. Aynkvadi'nin Böyle baĢlamıĢtı Shire Hesapları; çünkü (hobbitlerin taktıkları
kuzeyindeki dağları geçmiĢler ve Akpınar Nehri'nden aĢağıya inmiĢler. isimle) Brendibadesi'nin geçilmesi Shire'ın ilk yılı kabul edilmiĢ ve
Kısa bir süre sonra Eriador'da onlardan önce oraya gelmiĢ olanlarla diğer bütün yıllar buna göre hesaplanmıĢtı.** Batılı Hobbitler yeni
karıĢmıĢlar fakat biraz daha cesur ve maceraperest olduklarından topraklarına ilk görüĢte vurulup burada kalarak kısa bir süre sonra in-
Kılayak ve Ülgen klanları arasında sık sık lider ve reis konumuna gel- sanların ve ciflerin tarihlerinden silinmiĢlerdir. GörünüĢte hâlâ sözde
miĢler. Bilbo'nun zamanında dahi, Tooklar ve Erdiyan'nın Efendileri tebaı oldukları bir kral vardı ama aslında onlar kendi reisleri tarafından
gibi büyük ailelerde Samanpostlu soyunun güçlü kanı kendisini gös- idare ediliyor ve dıĢ dünyada olanlarla hiç ilgilenmiyorlardı. For-nost'ta
teriyordu. Angmar'ın Büyücü Hükümdarı ile yapılan son savaĢa kadar, insanlara
Eriador'un batı topraklarında, Dumanlı Dağlar ile Mavi Dağlar ait hiçbir kayıtta geçmese de, kendi iddialanna göre kralı desteklemek
arasında hobbitler hem insanları hem de elfleri bulmuĢlardı. Gerçekten için birkaç okçu yollamıĢlardı. Fakat o savaĢta Kuzey Krallığı son
de Dünedain'den, yani Deniz'i aĢıp Batıil'den gelen insanların bulmuĢtu; sonra da hobbitler toprağı mülkiyetlerine geçirip, giden kralın
krallarından arta kalan bir kısım burada yaĢıyordu; fakat hızla azal- hâkimiyeti yerine reisleri arasından Reis seçmiĢlerdi. Orada bin yıl
maktaydılar, onlara ait olan Kuzey Krallığı topraklan gün be gün ya- boyunca savaĢlardan pek rahatsız olmamıĢlardı ve Kara Musibet'ten (S.
bana kanĢmaktaydı. Gelenler için bol bol yer vardı ve çok geçmeden H. 37) sonra Uzun KıĢ'ta yaĢanan büyük felakete ve onu takip eden
hobbitler düzenli topluluklar halinde yerleĢmeye baĢlamıĢtı, ilk yerleĢim açlığa kadar müreffeh yaĢayıp çoğalmıĢlardı. O karanlık dönemde
merkezlerinin çoğu daha Bilbo'nun zamanında çoktan kaybolmuĢ ve binlercesi yok oldu fakat Yokluk Günleri (1158-60) bu öykünün
unutulmuĢtu; fakat önem kazanan ilklerden biri, zamanla küçülse de anlatıldığı zamanlarda çoktan geçip gitmiĢti ve hobbitler ye-
varlığını korumayı baĢarmıĢtı; burası Shire'ın kırk mil kadar doğusuna
düĢen Bree ve etrafındaki Tokay Ormanı idi. * Gondor kayıtlarına göre bu, üç yüz yıl sonra Arvedui ile son bulan Kuzey
KuĢkusuz bu ilk günlerde hobbitler yazıyı öğrenmiĢler ve bu sanatı soyunun yirminci kiĢisi II. Argeleb idi.
çok daha önce ciflerden öğrenmiĢ olan Dünedain tarzında yazmaya ** Böylece elflerin ve Dünedain'in hesabına göre Üçüncü Çağ'ın günleri,
baĢlamıĢlardı. Yine o günlerde daha önce hangi dili kullanıyorlarsa Shire hesaplanna 1600 eklenerek bulunabilir.
20 Y Ü Z Ü K KARDEġLĠĞĠ
niden bolluğa alıĢmıĢlardı. Toprak zengin ve müĢfikti ve onlar geldik- ÖNSÖZ 21
lerinde uzun zamandan beri terk edilmiĢ olduğu halde eskiden güzel nine bakmayanlan hayrette bırakacak ölçüde iyi baĢ edebilmeleriydi.
ekilip biçilmiĢ olduğu anlaĢılıyordu; bir zamanlar kralın orada birçok Kolay kolay tartıĢmaya girmeyen ve yaĢayan Ģeyleri zevk olsun diye
çiftliği, dan tarlaları, bağlan ve ormanları vardı. öldürmeyen hobbitler köĢeye sıkıĢınca çok yiğit olurlardı ve zorda ka-
Irak Yaylalar'dan Brendibadesi Köprüsü'ne kadar kırk fersah, kuzey lınca silahlanm beceriyle kullanırlardı. Keskin gözlü olduklanndan
avlaklarından güneydeki bataklıklara kadar da elli fersah uzanıyordu ve hedefi ĢaĢırmadıklarından çok iyi okçuydular. Sadece ok ve yay da
toprakları. Hobbitler, Reislerinin yetki alanını oluĢturan bu der-li toplu iĢ değil. Eğer hobbitin biri bir taĢ almak için eğilirse, izinsiz arazilerine
bölgesine Shire adını verdiler. Ve dünyanın bu hoĢ köĢeci-ğinde derli giren bütün hayvanlann gayet iyi bildikleri gibi siper almakta fayda
toplu yaĢama iĢlerine iyice dalıp, dıĢarıda karanlık Ģeylerin harekete olurdu.
geçtiği dünya ile ilgilerini gitgide kaybettiler; öyle ki, sonunda barıĢ ve Eskiden tüm hobbitler yerdeki deliklerde yaĢardı, ya da öyle olduğunu
bereketin Orta Dünya'nın değiĢmez bir kuralı ve aklı selim sahibi her zannediyorlardı ve hâlâ kendilerini en çok o tür yerleĢim yerlerinde
ahalinin hakkı olduğunu zanneder oldular. Muhafızlar hakkında zaten rahat hissederler; fakat zaman içinde diğer ev biçimlerini de geliĢtirmeye
pek az olan bilgilerini ve Shire'daki uzun barıĢı mümkün kılan tüm o
mecbur olmuĢlardır. Aslında Bilbo'nun zamanında Shire' da, genellikle
çabalan ya unutmuĢlardı ya da hatırlamazdan geliyorlardı. Aslında en zenginler ve en fakirler eski âdetlere uyuyorlardı. Fakirler, gerçekten
korunuyorlardı ama bunu hatırlarına getirmeyi bırakmıĢlardı.
de sadece birer delik olan, ya da ya tek pencereli ya da penceresiz, en
Hiçbir zaman, hobbitlerin hiçbir ırkı savacı olmamıĢtır ve kendi ilkel biçimiyle oyuklarda yaĢamaya devam ediyordu; öte yandan hali
aralannda hiç savaĢmamıĢlardır. Eski z?rnanlarda, elbette, zorlu bir
vakti yerinde olanlar eskinin basit çukurlannaan çok daha konforlu
dünyada hayatta kalabilmek için savaĢmak zorunda kalmıĢlardı; fakat kovuklar inĢa ettiriyordu. Fakat bu geniĢ ve kollara ayrılan tüneller (ya
Bilbo'nun zamanında bu kadim bir tarih olmuĢtu. Bu öykü baĢlamadan da onların deyimiyle iyin'ler) için gerekli alanlar her yerde
önce son ve aslında Shire sınırlan içinde yaĢanmıĢ olan tek savaĢ da bulunmuyordu; böylece hobbitler nüfusları arttıkça düzlüklerde ve alçak
artık hatıralardan silinmiĢti: Bu, S. H. 1147'de yaĢanan, Bandobras arazilerde yer üzerinde evler yapmaya baĢlamıĢlardı. Hatta Hobbitköy
Took'un ork istilasını bozguna uğrattığı YeĢiltarlalar SavaĢı'dır. îklim ve TıkıĢkazası veya Ak Meralar'daki Shire'ın en büyük kazası Ulığ
bile daha ılımlı olmuĢ, o bembeyaz kıĢ aylarında Kuzey sınırlannda Kazın gibi tepelik bölgelerde ve eski köylerde bile gerek ahĢap olsun,
dolanan kurtlar sadece dedelerin masallarında kalmıĢtı. Yani, Shi-
gerek tuğla veya taĢ, bir sürü ev yapılmıĢtı. Bunlar özellikle
re'da hâlâ bir miktar silah stoku olmasına rağmen bunlar daha çok yadigâr
değirmenciler, demirciler, urgancılar, araba yapımcıları gibi meslek
olarak kullanıyor, ocaklann üzerine, duvarlara asılıyor ya da Uhğ erbabı tarafından tercih ediliyordu; çünkü hobbitlerin daha deliklerde
Kazın'daki müzede toplanıyordu. Müzeye Belek Evi deniyordu; çünkü
yaĢadıkları zamandan beridir, baraka ve atölyeler yapma alıĢkanlıkları
hobbitlerin artık kullanımı olmayan fakat atmaya kıyamadıkla-n Ģeylere vardı.
hep belek ismi verilirdi. Evleri beleklerle dolup taĢmaya pek elveriĢliydi
Çiftlik evleri ve samanlık inĢa etme âdetinin ilk önce Brendibadesi
ve elden ele dolaĢan hediyelerin çoğu da bu cinstendi.
boyunda bulunan Batak'ta baĢladığı söylenir. Bu taraflann hobbitleri,
Her Ģeye rağmen, rahatlık ve barıĢ bile bu halkın ĢaĢılacak ölçüde
yani Doğudirhem'den olanlar daha iri ve ağır ayaklı olurlar, çamurlu
sağlam yapılı kalmasını engelleyememiĢti. Aslına bakılacak olursa
havalarda da cüce çizmeleri giyerlerdi. Fakat damarlannda daha ziyade
hobbitlerin gözünü korkutmak veya öldürmek pek kolay olmazdı; güzel
Ülken kanı akardı ve gerçekten de bu, çoğunun çenesindeki ince
Ģeylerden öylesine bıkmadan usanmadan zevk almalarının nedeni, belki sakallardan da belli olurdu. Hiçbir Kılayak ve Samanpostlu'nun yü-
de mecbur kalınca pekâlâ da bunlarsız yapabilecek olmalarıydı; bir de
zünde sakalın izine bile rastlanmazdı. Aslında Batak, Erdiyar ve daha
kederden, düĢmandan ve iklimden kaynaklanan zahmetlerle onlan iyi
sonra iĢgal ettikleri Nehir'in doğu tarafındaki topraklann halkının çoğu
tanımayan ve göbeklerinden ve besili yüzlerinden daha deri-
daha sonralan güneyden Shire'a gelmiĢlerdi ve Shire'ın baĢka hiçbir
yerinde rastlanmayan garip isimleri ve tuhaf sözcüklerinin birçoğunu
muhafaza etmiĢlerdi.
22 Y Ü ZÜ K KARDEġLĠĞĠ ÖNSÖZ 23
Diğer birçok meslek gibi yapıcılık mesleğini de Dunedain'den almıĢ yük bir titizlikle tutarlardı. Sayısız dallan olan uzun ve dikkatle meydana
olmaları muhtemeldir. Fakat hobbitler bu mesleği doğrudan, gençlik getirilmiĢ aile ağaçlan çizerlerdi. Hobbitlerle ilgilenirken kim kimin
zamanlarında insanların öğretmeni olan ciflerden de öğrenmiĢ olabilir. akrabasıdır ve akrabalık dereceleri nedir bilmekte yarar vardır. Bu
Çünkü Yüksek Soya sahip cifler, o zamanlar henüz Orta Dünya'yı terk öykülerde anlatılan zamanda yaĢamıĢ olan en önemli ailelerin,
etmemiĢlerdi ve hâlâ batıda, uzaktaki Gri Limanlar'da ve Shire önemli üyelerini kapsayan bir soy ağacı çizmek bile imkânsız olurdu.
yakınlarında baĢka baĢka yerlerde yaĢıyorlardı. Batı sınırlarının Batısınırları Kırmızı Kitabı'nın sonundaki Ģecere ağaçları kendi baĢlarına
gerisindeki Kule Tepeleri'nde hatıralardan silinmiĢ zamanlardan kalma küçük birer kitap sayılır ve hobbitler dıĢında herkes bunları son derece
üç Elf Kulesi hâlâ görülebiliyordu. Mehtapta uzaktan parlarlardı. En sıkıcı bulur. Titizlikle hazırlanmıĢ olduğu sürece, hobbitler böyle
yüksek olanı en uzakta, yeĢil bir tepeciğin üzerinde tek baĢına dururdu. Ģeylere bayılırlardı: Hakça geliĢtirilmiĢ, hiç çeliĢkisi olmayan, zaten
Batıdirhem'de yaĢayan hobbitler, o kulenin tepesinden De-niz'in bildikleri Ģeylerle dolu kitaplara sahip olmak çok hoĢlarına giderdi.
görülebileceğini söylerlerdi; fakat herhangi bir hobbitin o kuleye
tırmandığı da duyulmuĢ değildi. Gerçekten de Deniz'i görmüĢ olan veya
Deniz'de yolculuk yapmıĢ olan çok az sayıda hobbit vardı; geri dönüp
gördüklerini anlatanların sayısı daha da azdı. Hobbitlerin çoğu nehirlere Pipo Otları Hakkında
ve kayıklara bile derin bir kuĢkuyla bakardı ve aralarında yüzme
bilene pek rastlanmazdı. Shire'da geçirdikleri zaman boyunca ciflerden Eski hobbitlerle ilgili anlatılması gereken bir konu da, son derece Ģa-
gitgide daha az söz edilir oldu; ciflerden korkmaya ve ciflerle iliĢkisi Ģırtıcı bir âdetleridir: Büyük ihtimalle Nicotiana türlerinden olan ve
olanlara tekin gözle bakmamaya baĢladılar; Deniz ise aralarında korkunç kendilerinin pipo otu ya da yaprağı adını verdikleri bir otun yaprakla-
bir sözcük, ölümün bir niĢanı gibi kullanılıyordu ve zamanla yüzlerini nnı kil veya tahta pipolannda yakarak dumanı içlerine çekerlerdi. Bu
batıdaki tepelerden çevirdiler. garip alıĢkanlığın, ya da hobbitlerin tercihan söyledikleri Ģekliyle bu
Yapıcılık mesleği ister ciflerden ister insanlardan gelmiĢ olsun, "sanatın" kaynağı, sırlara kanĢmıĢ durumdadır. Bu konuda eski çağ-
hobbitler bunu kendi usullerince kullanıyorlardı. Kuleler falan yap- lardan gelen tüm bilgiler (daha sonra Erdiyan Efendisi olacak olan)
maya kalkıĢmıyorlardı. Evleri genellikle uzun, alçak ve konforlu olurdu. Meriadoc Brandybuck tarafından derlenmiĢtir ve hem Meriadoc, hem de
En eski olanları, ot veya saman damlı veya çimle kaplı damlan ve kavisli Güneydirhem'in tütünü bu kitapta anlatılacak olan tarihte bir yer
duvarları olan, îyin'ler'm taklitlerinden baĢka bir Ģey değildi. Gerçi bu tuttuğundan Shire'ın Ot Bilgileri adlı kitabının önsözündeki mütalaa-
dönerrt Shire'ın ilk yıllarına aitti; hobbit yapıcılığı cücelerden alınan larını burada tekrarlamakta fayda var.
veya kendi icat ettikleri aletler sayesinde geliĢerek çok zaman önce "Bu," der, "bizim olduğunu kesin olarak iddia edebileceğimiz bir
değiĢmiĢtir. Yuvarlak pencerelerin hatta kapıların tercih edilmesi icattır. Hobbitlerin ilk ne zaman pipo içmeye baĢladıkları bilinmez,
hobbit mimarisinin garipliklerinin en belli baĢlı kalıntılarından biridir. bütün efsanelerde ve ailelerin geçmiĢlerini ilgilendiren öykülerde bu
Shire'h Hobbitler'in evleri ve delikleri genellikle geniĢ olur ve büyük olduğu gibi kabul edilmiĢtir; çünkü çağlar boyunca Shire halkı kimi
aileleri barındırırdı. (Bilbo ve Frodo Baggins gibi bekâr olanlara pek kötü, kimi güzel çeĢit çeĢit ot içmiĢtir; fakat herkes Güneydirhem'den
ender rastlanırdı; zaten bu ikisinin ciflerle olan dostlukları ve birçok Uzundipli Tobold Boynuzüfleyen'in, Shire Hesabı'na göre 1070 yılla-
diğer gariplikleri de az rastlanan türdendi.) Büyük îyinler'de yaĢayan rında, ikinci îsengrim zamanında kendi bahçelerinde gerçek pipo otunu
Tooklar'da veya Brendi Konağı'nda yaĢayan Brandybucklar'da yetiĢtirmiĢ olduğu konusunda hemfikirdir. Memleketimizde yetiĢtirilen
görüldüğü gibi bazen birkaç kuĢak akraba (nispeten) huzur içinde atadan en kaliteli otlar, özellikle de Uzundip Yaprağı, YaĢlı Tobi ve Güney
kalma tek ve bol tünelli bir konakta yaĢardı. Her halükârda bütün Yıldızı diye bilinen cinsler hâlâ o yöreden gelir.
hobbitler aile bağlarına meraklıydı ve akrabalıklarının hesabını bü- "YaĢlı Tobi'nin bu otu nereden bulduğu hiç anlatılmaz çünkü öl-
24 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ ÖNSÖZ
25
düğü güne kadar bunu saklamıĢtır. Kendisi Ģifalı otlar hakkında isimlerini taĢıyan, ailelere ait topraklara ayrılırdı. Hemen hemen bü-
çok Ģey bilirmiĢ, fakat bir gezgin değilmiĢ. Gençliğinde sık sık tün Tooklar hâlâ Tukeli'nde yaĢıyorlardı ama bu Bagginsler ve Bof-
Bree'ye gittiği söylenir fakat Shire dıĢında gittiği en uzak yerin de burası finler gibi diğer birçok aile için geçerli değildi. Dirhemler dıĢında da
olduğu kesindir. O yüzden -en azından artık tepenin güney Doğu ve Batı Sınırları vardı: Erdiyan (I. 138-9) ve Shire'a S. H. 1462
yamaçlarında bol bol yetiĢen- bu otu Bree'den öğrenmiĢ olması yılında eklenen Batısının.
muhtemeldir. Bree' li Hobbitler pipo otu içen ilk hobbitler olduklarını O devirlerde Shire'da pek bir "hükümet" yoktu. Çoğunlukla aileler
iddia ederler. Zaten her Ģeyi, "göçmenler" diye adlandırdıkları Shire kendi iĢlerini kendileri hallediyorlardı. Yiyecek yetiĢtirmek ve bunları
halkından önce yaptıklarını iddia ederler hep; fakat bu kez, sanırım bu yemek zamanlannın çoğunu alıyordu. Genellikle diğer konularda
iddialarında haklı olabilirler. Cüceler ve bu kadim dört yol ağzından açgözlü değil, son derece cömert olurlardı, fakat hallerinden memnun,
hâlâ gelip geçen Kolcu, Büyücü ve gezginler gibi diğer ahali arasında ılımlı kimseler oldukları için mülkleri, çiftlikleri, iĢlikleri ve küçük çaplı
gerçek otun içim sanatının, yakın yüzyıllarda Bree'den yayılmıĢ olduğu ticaretleri nesiller boyu değiĢmeme eğilimi gösterirdi.
kesindir. Sanatın yuvası ve merkezi de böylece, zamanın ötesinden beri Elbette ki Shire'ın kuzeyinde, uzaklarda Fornost'taki, ya da onlann
Kaymakpü-rüzü sülalesi tarafından iĢletilen, Bree'deki eski Sıçrayan deyimiyle Norbury'deki yüksek kral ile ilgili kadim âdetler devam
Midilli hanı olarak saptanabilir. ediyordu. Fakat yaklaĢık bin yıldır kral yoktu ve Kralın Norbury'sini
"Sonuç olarak güneye kendi baĢıma yaptığım yolculuklar sonucu bile otlar bürümüĢtü. Yine de hobbitler vahĢi halklarla, (troller gibi)
yaptığım gözlemler, otun kendisinin dünyanın bize ait olan bölümüne kötü Ģeylerin kraldan hiç haberdar olmadıklarını söylerlerdi. Onlar
has olmadığı, aĢağı Anduin'den kuzeye geldiği ve buraya da ilk olarak bütün köklü kanunlarını eskilerin krallarına atfediyorlardı; genellikle
Batıil insanları tarafından Deniz üzerinden getirilmiĢ olduğu konu- bu kanunlara kendiliklerinden uyuyorlardı çünkü (onların deyiĢiyle)
sunda beni ikna etmeye yetti. Bu ot Gondor'da bol bol yetiĢmektedir; ot Kurallar hem kadim hem de adildi.
burada, hiçbir zaman yabani halde bulunmadığı ve sadece Uzundip gibi Took sülalesinin uzun zamandır seçkin bir sülale olduğu doğruydu;
ılık ve korunaklı yerlerde yetiĢebildiği Kuzey'dekinden daha gür ve çünkü birkaç yüzyıl önce Reislik görevi (YaĢlıer'lerden) onlara
daha büyükür. Gondor'lu tnsanlar ota tatlı galenas adını takmıĢtır ve geçmiĢ ve Tooklar'ın büyüğü o gün bugündür bu rütbeyi taĢımıĢtı. Reis
çiçeğinin kokusu için ota kıymet verirler. O topraklardan, Elendi!' in Shire idare meclisinin baĢkanı, Shire erlerinin ve hobbit silahlı kuv-
geliĢi ile günümüze kadar geçen uzun yüzyıllar boyunca YeĢil Yol vetlerinin komutanıydı, fakat erler ve silahlı kuvvetler sadece acil du-
üzerinden taĢınmıĢ olmalıdır. Fakat Gondor'lu Dünedain dahi bizi bu rumlarda toplanırdı ki bu da çok uzun zamandır hiç olmuyordu ve Reislik
konuda takdir eder: Otu pipoya ilk koyanlar hobbitler olmuĢtur. Bü- de ismen mevcut bir payeden baĢka bir Ģey değildi artık. Took ailesi
yücüler bile bunu bizden önce akıl edememiĢtir. Gerçi benim tanıdığım gerçekten de hâlâ özel bir saygı görüyordu, çünkü hem kalabalık hem de
bir büyücü bu sanatı ele alarak, aklını koyduğu bütün diğer konularda çok zengindiler ve her nesilde garip alıĢkanlıklara hatta maceracı bir
olduğu gibi bu iĢte de tam bir usta olmuĢ bulunmaktadır." yapıya sahip, güçlü kiĢilikli bireyler çıkarma eğilimleri vardı. Bununla
beraber son özellikler genel olarak pek tasvip edilmeseler bile artık
(zenginlerde) bir miktar hoĢgörüyle karĢılanıyordu. Yine de aile reisine
Tuk diye hitap etme geleneği devam etmiĢ ve gerektiğinde de ismine bir
Shire Düzeni Hakkında rakam eklenmiĢtir: ikinci Isengrim gibi örneğin.
Bu tarihlerde Shire'ın tek gerçek resmi görevlisi Ulığ Kazın'da
Shire dört eĢit bölgeye ayrılmıĢtı; daha önce de söz edildiği gibi, Kuzey, (veya Shire'da) yedi yılda bir, Ak Meralar'daki Kıvrak'ta kurulan Serbest
Güney, Doğu ve Batı Dirhemler; bunlar da yine kendi içlerinde, bu Panayır'da, yani Yazortası'nda seçilen Belediye Reisi idi. Belediye Reisi
tarihin yaĢandığı zamanlarda bu isimlere artık kendi topraklan dıĢında olarak hemen hemen tek görevi sık aralıklarla tekrarlanan Shire
da rastlanmasına rağmen kimisi hâlâ belli baĢlı eski ailelerin bayramlannda verilen ziyafetlere baĢkanlık etmekti. Posta Ami-
26 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ ÖNSÖZ
27
ri ve Kollukçu BaĢı memuriyetleri belediyeye bağlıydı; yani hem hazinenin, yani Dağ'ın, ta uzaklarda, Doğu'da, Vadi'deki Erebor'un al-
Ulak Servisi'ni hem de Nöbetçiler'i idare ediyordu. Bu ikisi Shire'ın tındaki Krallar'ın cüce hazinelerinin peĢinde, bir yandan kendi de
yegâne memuriyetleriydi; Ulak bu iki memuriyet arasında daha kala- kendine hayret ederek. Maceraları baĢarıya ulaĢmıĢ, hazineyi koruyan
balık ve daha meĢgul olanıydı. Hobbitlerin hepsinin okur yazar olması ejderha yok edilmiĢti. Yine de, her Ģey olup bitmeden önce BeĢ Ordular
gibi bir Ģey mevzubahis olmadığı halde, okur yazarlığı olanlar, kısa bir Muharebesi yapılmıĢ, Thorin can vermiĢ, birçok kahramanlıklar
yürüyüĢ mesafesinde oturmayan bütün arkadaĢlanna (ve akrabaları gösterilmiĢti; fakat yolda bir "kaza" meydana gelmemiĢ olsaydı olanlar
arasından seçtiklerine) durmadan mektup yazarlardı. tarihi pek ilgilendirmeyecek veya Üçüncü Çağ'ın vakayinamelerinde
Kollukçu, hobbitlerin polislere ya da polise benzer yegâne görev- kısa bir nottan baĢka bir yer edinmeyecekti büyük bir ihtimalle.
lilerine verdikleri isimdi. Elbette üniformaları yoktu (böyle Ģeyler bi- Yabaneller'e doğru giderken topluluk yüksek bir geçitte orklann sal-
linmezdi), sadece Ģapkalarında bir tüyleri olurdu; uygulamada polisten dırısına uğramıĢtı; böylece Bilbo bir süre dağların derinlerinde kara
çok birer kır bekçisine benzerler, insanlardan ziyade sürüden ayrılan ork madenleri içinde kaybolmuĢ ve burada çaresizlik içinde el yorda-
hayvanlarla ilgilenirlerdi. Bütün Shire'da, iç iĢlere bakmak üzere her mıyla yolunu bulmaya çalıĢırken eline tünelin zemininde duran bir
Dirhem'de üçer tane olmak üzere sadece on iki Kollukçu vardı, ihtiyaca yüzük takılmıĢtı. Yüzüğü cebine atmıĢtı. O zaman bu tamamen bir te-
göre değiĢen ve biraz daha kalabalık olan bir topluluk da "hudutları sadüf gibi gelmiĢti ona.
kollamak" amacıyla kullanılır, bunlar büyük olsun küçük olsun DıĢarıya çıkmak için yolunu ararken Bilbo dağların köklerine, artık
herhangi bir Yabancı'nın sorun çıkarmamasını temin ederlerdi. daha fazla ilerleyemeyeceği yerlere kadar inmiĢti. Tünelin dibinde,
Öykünün baĢladığı sırada Hudutçular -onlara böyle denirdi- büyük ıĢıklardan çok uzak soğuk bir göl vardı ve suyun içindeki kayalardan bir
ölçüde artmıĢtı. Hudutlarda veya hudutları geçen garip tipler ve adada Gollüm yaĢıyordu. Gollüm iğrenç, küçük bir yaratıktı: Soluk
yaratıklar hakkında bir sürü rapor ve Ģikâyet vardı: Her Ģeyin olması parlak gözlerle etrafı gözetleyip, uzun parmaklarıyla kör balıkları
gerektiği ve uzun yıllar öncesinin masallarıyla efsaneleri hariç her zaman yakalıyor ve onları çiğ çiğ yiyor, koca yassı ayaklannı kürek gibi
olageldiği gibi olmadığı yolundaki ilk iĢaretti bu. Çok azı buna kalak kullanarak küçük bir kayıkla dolaĢıyordu. Kolayca yakalayıp boğaz-
asmıĢtı, hatta Bilbo'nun bile henüz bunun neyin habercisi olduğu layabileceği her canlıyı, orkları bile yerdi. Çok çok uzun yıllar önce,
hakkında bir bilgisi yoktu. O unutulmaz yolculuğun üzerinden altmıĢ yıl Gollüm hâlâ ıĢıkta yaĢarken eline geçmiĢ olan gizli bir hazinesi vardı:
geçmiĢti ve yüz yaĢını aĢanlarına pek sık rastlanan hobbitler için bile Takan kiĢiyi görünmez yapan altın bir yüzük. Sevdiği tek Ģeydi o,
yaĢlı biri sayılırdı artık; yine de yanında getirdikleriyle hâlâ önemli bir onun "kıymetli"siydi ve Gollüm onunla konuĢurdu, yanında olmadığı
servete sahip olduğu açıktı. Ne kadar olduğunu kimselere belli zamanlarda bile. Çünkü avlandığı veya madenlerdeki orklan gözetlemek
etmiyordu, hatta en gözde "yeğeni" Frodo'ya bile. Ve bulmuĢ olduğu istediği zamanlar hariç adasında bir delikte emniyet içinde saklıyordu
yüzüğü hâlâ bir sır olarak saklıyordu. yüzüğünü.
Eğer karĢılaĢtıklarında yüzük yanında olsaydı belki de Bilbo'ya
hemen saldırırdı; ama yanında değildi ve üstelik hobbit elinde, kılıç
gibi kullandığı bir elf bıçağı tutuyordu. O yüzden zaman kazanmak
Yüzük'ün BulunuĢu için Gollüm Bilbo'yu bir Bilmece oyununa davet etti; eğer Bilbo soracağı
bilmecenin cevabını bilemezse onu öldürüp yiyecekti; ama eğer Bilbo
Hobbit'te de anlatılmıĢ olduğu gibi, günün birinde Bilbo'nun kapısına onu yenerse o zaman o da Bilbo'nun isteklerine boyun eğecek, onu bu
Büyük Büyücü, Gri Gandalf çıkagelmiĢti, yanı sıra on üç cüce ile birlikte: tünellerden geçirerek dıĢarı çıkartacaktı.
Bunlar kralların soyundan Thorin MeĢekalkan ile sürgündeki on iki Karanlıkta bütün ümidini yitirmiĢ bir halde kaybolmuĢ olduğundan
arkadaĢından baĢkası değildi. Onlarla birlikte yola koyulmuĢtu Bilbo ve ne ileri ne geri kıpırdayabildiğinden, Bilbo Gollum'un oyun
bir Nisan sabahı, Shire Hesabına göre 1341 yılında, büyük bir davetini kabul etti; birbirlerine birçok bilmeceler sordular. Sonunda
YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ ÖNSÖZ 29
28
zekâsından ziyade (anlaĢıldığı üzre) daha çok bir Ģans eseri, ümidi olan yüzüğü alıkoysa bile, onu kullanarak savunmasız haldeki
Bilbo oyunu kazandı; çünkü sonunda soracak bilmece bulamayınca ve bu kötü yaratığı öldüremezdi. Sonunda cesaretini toplayarak karanlıkta
eline de bulup unutmuĢ olduğu o yüzük gelince, bağınvermiĢti: Gollum'un üzerinden sıçradı ve düĢmanının nefret ve çaresizlik
Cebimde ne var? Bu soruya Gollüm üç cevap hakkı talep ettiği halde, haykırıĢları onu izlerken geçitten koĢarak kaçmaya baĢladı: Hırsıs,
cevap verememiĢti. hırsıs! Baggins! Sonsuzlara kadar nefret edicess!
Yetkililer'in sorulan son sorunun Oyun'un katı kurallarına göre sa-
dece bir "soru" mu yoksa bir "bilmece" mi olduğu konusunda değiĢik Olayları Bilbo'nun arkadaĢlarına ilk anlattığı Ģeklinin böyle olma-
fikirlere sahip oldukları bir gerçektir; fakat herkes, soruyu kabul edip bir ması ilginç bir gerçektir. Onun anlattığı öyküde, oyunu kazanırsa
cevap bulmaya çalıĢtığına göre, Gollum'un kendini verdiği sözle Gollüm kendisine bir armağan vermeye söz vermiĢti: Fakat Gollüm
bağladığı konusunda hemfikirdir. Bilbo da onu, sözünü tutma konu- adaya gidip bu Ģeyi aradığında hazinesinin orada olmadığını fark et-
sunda sıkıĢtırmıĢtı; çünkü verilen bu tür sözler kutsal sayılsa ve eskiden miĢti: Bu Ģey çok çok önce ona yaĢ gününde verilmiĢ sihirli bir yü-
en kötü Ģeyler bile bu sözleri tutmamaktan korksa bile bu yapıĢkan züktü. Bilbo bunun kendi bulduğu yüzük olduğunu tahmin etmiĢti ve
yaratığın sözünde durmayacağını tahmin etmiĢti. Fakat karanlıkta oyunu zaten kazanmıĢ olduğu için ona sahip olmak Bilbo'nun hakkıydı.
geçirdiği yüzyıllardan sonra Gollum'un gönlü de kararmıĢtı; gönlünde Fakat sıkıĢık bir durumda olduğu için bu konudan hiç söz etmemiĢ ve
ihanet vardı. Gollüm sıvıĢarak, Bilbo'nun varlığından haberdar olmadığı, ödül olarak armağan yerine Gollum'un kendisine çıkıĢ yolunu gös-
karanlık sular üzerinde pek uzakta bulunmayan adasına dönmüĢtü. termesini sağlamıĢtı. Bu öyküyü Bilbo anılarında da böyle kaydetmiĢti ve
Burada durduğunu zannediyordu yüzüğünün. Artık çok acıkmıĢtı, bunu, Elrond'un Divanı'ndan sonra dahi hiç değiĢtirmemiĢ olduğu
kızgındı da; bir kez "kıymetli"sini alsa hiçbir silahtan korkmasına gerek anlaĢılmaktadır. AnlaĢılan öykü Kırmızı Kitap'ta da muhtelif kop-
kalmayacaktı. yalarında ve özetlerinde olduğu gibi bu Ģekilde geçmiĢtir. Fakat kop-
Fakat yüzük adada değildi; kaybetmiĢti, gitmiĢti. Acı ve tiz çığlığı yaların birçoğu, Ģüphesiz ki gerçeği kendileri de öğrenmiĢ oldukları
neler olup bittiğini anlamamıĢ olsa da Bilbo'nun tüylerini diken diken halde yaĢlı hobbit tarafından yazılmıĢ olan herhangi bir Ģeyi bozmaya
etmiĢti. Böylece sonunda Gollüm bir tahminde bulunabilmiĢti, ama pek gönüllü olmayan Frodo veya Samwise'ın notlarından çıkartılan
çok geçti. Cebinde nesi var? diye bağırıyordu. Hobbiti öldürüp "kıy- gerçek öyküyü de içerir (alternatif olarak).
metli"sine kavuĢmak için bütün hızıyla geri dönerken gözlerindeki Bununla beraber Gandalf duyduğu andan itibaren Bilbo'nun ilk
ıĢık yeĢil bir alev halini almıĢtı. Bilbo tam zamanında gördü bu tehli- öyküsüne inanmamıĢ ve yüzüğü merak etmeye devam etmiĢti. Za-
keyi; körüköriine sudan uzaktaki geçitlerden birine kaçtı ve bir kez manla, bir vakit dostluklarını zorlayan uzun süreli sorgu suallerden
daha Ģans eseri kurtuldu. Çünkü koĢarken elini cebine sokmuĢ ve yüzük sonra Bilbo'dan gerçek öyküyü öğrenmiĢti; büyücü gerçeğin önemli
de parmağına geçivermiĢti. Böylece "hırsız" kaçmasın diye çıkıĢı olduğuna inanıyordu. Bilbo'ya bunu açıklamasa da, aynı zamanda daha
kapatmak için onu görmeden yanından geçip giden Gollüm olmuĢtu. ilk baĢından iyi yürekli hobbitin doğruyu söylememiĢ olmasını
Bilbo, kendi kendine konuĢup "kıymetli"si hakkında söylenen Gol- önemli ve rahatsız edici bulmuĢtu: Bu onun alıĢkanlıklarına oldukça
lum'u yorgun argın izlemiĢti; sonunda bu konuĢmadan Bilbo bile ger- ters düĢüyordu. "Armağan" fikri tamamen hobbitvari bir icat sayıl-
çekleri tahmin edebilmiĢ ve içine karanlıktan kurtulup kaçabilme mazdı gene de. Daha sonra itiraf ettiğine göre bunun ilhamını Bilbo,
ümidi düĢmüĢtü: Bu olağanüstü yüzüğü kendisi bulmuĢtu ve orklarla Gollum'a kulak misafiri olunca duyduğu Ģeylerden almıĢtı; çünkü
Gollum'dan kaçabilirdi. Gollüm gerçekten de yüzük için "doğum günü armağanım" demiĢti
Sonunda madenlerin alt kapılarına, dağların doğu tarafına açılan birçok kez. Bunu da Gandalf garip ve kuĢku uyandırıcı bulmuĢtu; fakat
gözden ırak bir kapının önünde durdular. Burada Gollüm etrafı kollayıp bu konudaki gerçeği daha uzun yıllar çözemeyecekti, bu kitapta da
dinleyerek pusuya yattı; Bilbo'nun da içinden onu kılıcıyla kesmek anlatıldığı gibi.
geldi. Fakat acıma duygusu engel oldu Bilbo'ya; kaçmak için tek
30 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ ÖNSÖZ 31
Bilbo'nun daha sonraki maceraları hakkında burada daha fazla bir uzun süre BatıĢımdan Bekçileri Kumralbalalar'm oturduğu Kuledip-
Ģey söylenmesine gerek yoktur. Yüzüğün yardımıyla kapıdaki ork nö- leri'nde kalmasındandır. Aslında bu eser Bilbo'nun yanında Aynkva-
betçilerden kaçmıĢ ve arkadaĢlarına katılabilmiĢti. Macerası boyunca di'ye götürmüĢ olduğu Ģahsi günlüğüydü. Frodo bunu, notlarla dolu bir
yüzüğü, özellikle arkadaĢlarına yardım etmek için birçok kez kullanmıĢ sürü sayfayla birlikte Shire'a geri getirmiĢ ve S. H. 1420-1 yıllarında
fakat mümkün olduğu sürece yüzüğü arkadaĢlarından gizlemiĢti. Evine sayfalannı SavaĢ anlatılanyla doldurmuĢtur. Fakat bunlara ilaveten,
geri döndükten sonra Gandalf ile Frodo hariç kimseye bir daha yüzükten Bilbo'nun kendisine ayrılıĢ armağanı olarak verdiği, büyük bir ihtimalle
bahsetmemiĢti; Shire'da baĢka kimse yüzüğün varlığından haberdar tek bir büyük kırmızı kutuda saklanan, kırmızı deriyle birbirine
değildi, ya da öyle zannediyordu. Sadece Frodo'ya yapmıĢ olduğu bağlanmıĢ üç koca cilt daha vardı. Bu dört büyük cilde BatıĢımda--rı'nda
Yolculuk'un yazmakta olduğu öyküsünü göstermiĢti. Ģerhler, Ģecereler ve Birlik'in hobbit üyelerini ilgilendiren birçok diğer
Kılıcı Sting'i ocağının üzerine asmıĢtı Bilbo; cücelerin Ejderha ha- konunun eklenmiĢ olduğu bir beĢincisi ilave edilmiĢti.
zinesinden ona armağan olarak verdikleri p harika zırhı da müzeye, Özgün Kırmızı Kitap muhafaza edilememiĢ ama birçok kopyası
daha doğrusu Ulığ Kazın'daki Belek Evi'ne geçici olarak vermiĢti. Fakat yapılmıĢtır, özellikle de Efendi Samwise'ın sülalesinin kullanımı için, ilk
Çıkın Çıkmazı'nda bir çekmecede yolculuklarında giymiĢ olduğu eski cildinin. En önemli kopyanın ise ayn bir öyküsü vardır. Bu kopya
pelerin ile baĢlığı saklamıĢtı ve yüzük, ince bir zincirle emniyete Büyük îyinler'de muhafaza ediliyordu fakat büyük bir ihtimalle Pe-
alınarak cebinde kalmıĢtı. regrin'in torununun torununun ricasıyla Gondor'da yazılmıĢ ve S. H.
Çıkın Çıkmazı'ndaki evine elli iki yaĢında (S. H. 1342) Haziran 1592'de (F. H. 172) tamamlanmıĢtı. Güneyde yazılan kopyasına Ģu
ayının 22'sinde dönmüĢtü ve yüz on birinci yaĢ kutlamaları için (S. H. not eklenmiĢtir: Kralın Kâtibi Findegil bu kitabı IV 172'de bitirmiĢtir. Bu
1401) hazırlıklara baĢlayıncaya kadar Shire'da Bay Baggins geri dön- Minas Tirith'teki ġefin Kitabı'nın tıpkı kopyasıdır. O kitap ise Kral
düğünden beri pek kayda değer bir Ģey olmamıĢtı, tĢte tam bu noktada, Elessar'ın ricası üzerine Periannathlann Kırmızı Kitabı'ndan elde edilmiĢ
bu tarih kitabı baĢlamaktadır. ve kendisine IV 64 yılında Gondor'a çekildiğinde Reis Peregrin tarafından
getirilmiĢtir.
Böylece Reis'in Kitabı, Kırmızı Kitap'tan yapılan ilk kopya ol-
muĢtur ve daha sonra çıkartılan veya kaybolan kısımların çoğunu da
SHlRE KAYITLARI HAKKINDA BĠR NOT kapsamaktadır. Minas Tirith'te kitaba birçok ilaveler ve özellikle isimler,
kelimeler ve elf dillerinden yapılan alıntılar konusunda düzeltmeler
Üçüncü Çağ'ın sonunda Shire'm Yeniden BirleĢmiĢ Krallığa dahil ol- yapılmıĢ ve SavaĢ'ın öyküsü dıĢında kaldığı için Aragorn ile Ar-wen'in
masına neden olan büyük olaylarda hobbitlerin üstlendikleri rol, içle- Öyküsü'nün özetlenmiĢ bir çeĢitlemesi eklenmiĢtir. Öykünün tümünün,
rinde kendi tarihlerine karĢı daha kapsamlı bir ilginin uyanmasına neden Kral göçtükten bir süre sonra Vekilharç Faramir'in torunu Barahir
olmuĢtur ve o güne kadar daha çok sözlü olan âdetleri toplanarak tarafından yazıldığı söylenmektedir. Fakat Findegil'in kopyasının en
yazılmıĢtır. Büyük aileler Krallık'ta meydana gelen olaylarla büyük büyük önemi Bilbo'nun "Elfçe'den Çeviriler"ini de kapsıyor
ölçüde ilgiliydi ve bu aileye mensup kiĢilerin büyük bir bölümü kadim olmasından kaynaklanır. 1403 ile 1408 arasında Aynkvadi' de bulunan
tarihleri ve efsaneleri araĢtırıyordu. Dördüncü Çağ'ın ilk yüzyılının hem canlı, hem yazılı bütün kaynaklardan yararlanılarak hazırlanan bu
sonunda Shire'da çok sayıda tarihi kitap ve kayıt bulunan birçok üç cildin büyük bir beceri ve bilgi ürünü olduğu söylenmektedir. Fakat
kütüphane bulabilirdiniz. bunlar Frodo tarafından pek kullanılmadıklarından ve hemen hemen
Bu koleksiyonların belki de en büyükleri Büyük îyinler'de, Brendi tamamen Eski Günler ile ilgili olduklarından bu konuda burada baĢka bir
Konağı'nda ya da Kuledipleri'ndeydi. Üçüncü Çağ'ın sonuna ait bu Ģey söylenmemektedir.
anlatılar daha çok BatıĢımdan Kırmızı Kitabı'ndan alınmıĢtır. Yüzük Meriadoc ile Peregrin büyük ailelerinin baĢına geçtikleri ve bir
Muharebesi'nin bu en önemli kaynağına bu ismin verilmesi, eserin yandan da Rohan ve Gondor ile bağlarını devam ettirdiklerinden, Er-
32 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ

Ģehir ve TıkıĢkazası'ndaki kütüphanelerde Kırmızı Kitap'ta bulunmayan


birçok Ģey mevcuttur. Brendi Konağı'nda Eriador ve Rohan tarihiyle
ilgili birçok eser bulunmaktaydı. Bunların bir kısmı Meriadoc' un BÎRĠNCĠ KĠTAP
kendisi tarafından bir araya getirilmiĢ veya baĢlanmıĢ eserlerdi. Ama
Meriadoc Shire'da daha çok Shire 'm Ot Bilgileri ve Shire ile Bree' deki
takvim ile, Ayrıkvadi, Gondor ve Rohan'daki takvimleri birbiriyle
kıyaslayan Yılların Hesabı olarak bilinen eserleriyle tanınırdı. Aynı
zamanda Shire'daki Eski Kelimeler ve (simler adlı kısa bir bilimsel in-
celeme de yazmıĢ, yer adlarındaki eski unsurları ve belek kelimesinde
olduğu gibi bazı "shire kelimeleri" ile Rohirrim lisanı arasındaki akra-
balığı ortaya çıkartarak bu alana özel bir ilgi göstermiĢtir.
Büyük îyinler'de kitaplar, geniĢ kapsamlı tarihler için büyük bir
önem taĢıdığı halde Shire halkının daha az ilgisini çekmiĢtir. Bunlardan
hiçbiri Peregrin tarafından yazılmamıĢtır ama hem o, hem de ardılları
Gondor kâtipleri tarafından yazılmıĢ birçok el yazmasını toplamıĢlardır:
özellikle de Elendil ve varisleriyle ilgili tarih ve efsane özet-leriyle
kopyalarını. Sadece burada, Shire'da Nümenor tarihi ve Sau-ron'un
uyanıĢı ile ilgili geniĢ kapsamlı malzeme bulunabilir. Yılların Öyküsü
büyük bir ihtimalle, Meriadoc'un toplamıĢ olduğu malzemenin
yardımıyla Büyük lyin'de bir araya getirilmiĢtir. Gerçi verilen tarihlerin
çoğu tahminidir, özellikle de ikinci Çağ ile ilgili olanlar; ama gene de
bunlar dikkate değerdir. Meriadoc'un, birkaç kez ziyaret etmiĢ olduğu
Aynkvadi'den yardım veya bilgi almıĢ olması çok büyük bir ihtimaldir.
Elrond ayrılmıĢ olduğu halde oğullan Yüksek Elf Hal-kı'nın bir
kısmıyla Aynkvadi'de kalmıĢlardır. Celeborn'un, Galadriel ayrıldıktan
sonra buraya gidip yaĢadığı söylenir; fakat onun da nihayet Gri
Limanlar'ın yolunu tuttuğu ve böylece Eski Günler'in Orta
Dünya'daki son canlı tanığının da buralardan ayrılmıĢ olduğu günün
tarihi, hiçbir yerde geçmemektedir.
BÖLÜM I

DÖRT GÖZLE BEKLENEN DAVET

Çıkın Çıkmazı'ndan Bay Bilbo Baggins kısa bir süre sonra yüz on birinci
yaĢgününü debdebeli bir davet ile kutlayacağını ilan ettiğinde
Hobbitköy'de büyük bir heyecan yaĢanmıĢ ve söylentiler alıp yürü-
müĢtü.
Bilbo hem çok zengin hem de acayip biriydi; ayrıca tuhaf bir bi-
çimde ortadan yokolup beklenmedik bir Ģekilde geri dönüĢünden beri,
yani altmıĢ yıldır, Shire'ın merak konusuydu. Yolculuklarından alıp
getirdiği servet yöresel bir efsane halini almıĢtı bile; yaĢlılar ne derse
desin hemen hemen herkes Çıkın Çıkmazı'ndaki Tepe'nin ağzına kadar
define dolu tünellerle örülü olduğuna gerçekten inanıyordu. Ve bütün
bunlar Bilbo'yu ünlü yapmaya yetmezmiĢ gibi, Ģayanı hayret bir
özelliği daha vardı: Bitmek nedir bilmeyen dinçliği. Zaman, akıp gitse
de Bay Baggins'e pek etki etmiyor gibiydi. Doksan yaĢında, elli
yaĢındaki halinden pek farklı görünmüyordu. Doksan dokuz yaĢında
ona yaĢım göstermiyor demeye baĢladılar; fakat yaĢlanmıyor demek
daha isabetli olurdu. BaĢlarım sallayıp böyle bir Ģeyin haddinden fazla
iyi olduğunu söyleyenler de vardı; bir kiĢinin, hem (rivayete göre)
bitmek tükenmek bilmeyen bir servete, hem de (görünüĢte) ebedi bir
gençliğe sahip olması haksızlıktı. "Bunun hesabını verecektir," diyor-
lardı. "Bu tabii bir Ģey değil, sonu selamet olmaz."

Fakat henüz bir bela gelmemiĢti Bay Baggins'in baĢına ve Bay


Baggins paradan yana eli açık biri olduğu için hobbitlerin çoğu onun
garipliklerini ve talihli olmasını hoĢ görmeye hazırdı. Akrabalarıyla
iliĢkisini karĢılıklı ziyaretler seviyesinde tutmuĢtu (elbette ki Torba-
Köylü Bagginsler hariç), ayrıca yoksul ve önemsiz hobbit aileleri ara-
sında da bir sürü sadık hayranı vardı. Ama genç kuzenlerinden bazıla-n
yetıĢinceye kadar hiç yakın arkadaĢı olmamıĢtı.
36 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ DÖRT GÖZLE BEKLENEN DAVET 37
Bu kuzenlerin en büyüğü ve Bilbo'nun en gözde kuzeni genç Fro-do ederdi).
Baggins idi. Bilbo doksan dokuz yaĢma geldiğinde Frodo'yu evlat edinip "îyi de, onunla oturan Ģu Frodo neyin nesi?" diye sordu SubaĢılı
onu varisi yapmıĢ ve bundan sonra yaĢamım sürdürmesi için Çıkın YaĢlı Noakes. "Tamam, ismi Baggins, ama dediklerine göre yarı yarı-
Çıkmazı'na getirmiĢti; böylelikle sonunda Torbaköylü Baggins-ler yadan çok Brandybuck sayıhrmıĢ. Hobbitköylü bir Baggins neden ta
bozguna uğramıĢ oluyorlardı. Bilbo ile Frodo'nun yaĢgünü aynı güne orada, ahalinin o kadar garip olduğu o Erdiyan'nda kendisine bir kız
denk geliyordu: Eylülün yirmi ikisine. "Frodo, en iyisi sen de gel arar, hiç anlamam."
burada yaĢa evlat," demiĢti Bilbo bir gün, "o vakit yaĢgünlerimizi "O kadar garip olmalarına hayret etmemek lazım," diye söze ka- ,
rahatlıkla birlikte kutlayabiliriz." O zamanlar Frodo daha ara yıllann- rıĢtı Çiftayak Baba (Babalıkların kapı komĢusu), "Brendibadesi Neh- /
daydı; bu, hobbitlerin çocukluk yıllan ile reĢit oldukları otuz üç yaĢ ri'nin yanlıĢ yakasında, YaĢlı Orman'ın tam kenarcığında yaĢarlarsa, tabii
arasında, baĢlarında kavak yellerinin estiği yirmili yaĢlarıdır. tuhaf olurlar. Anlatılanların yansı bile doğru olsa, oranın karanlık, kötü bir
yer olduğu çıkıyor ortaya zaten."
Aradan on iki yıl daha geçmiĢ, Bagginsler Çıkın Çıkmazı'nda her "Doğru dedin Baba," dedi Babalık. "Gerçi Erdiyarh Brandybuck-lar
yıl son derece canlı geçen çifte yaĢgünü davetleri vermiĢlerdi; fakat YaĢlı Orman'ın içinde yaĢıyor değiller; ama belli ki garip bir soyları var.
artık bu güz, oldukça beklenmedik bir Ģeylerin tasarlanmakta olduğu O büyük nehirde kayıklarla avarelik ediyorlar - bu hiç de normal bir
anlaĢılıyordu. Bilbo yüz on bir yaĢına basacaktı; 111, bu bir hayli il Ģey değil. Bana soracak olursanız, böyle bir Ģeyden maraza çıkmasına
ginç bir sayı ve bir hobbit için son derece saygın bir yaĢtı (YaĢlı Took j ĢaĢırmamak lazım. Fakat yine de, yani hal böyleyken bile, Bay Frodo
bile sadece 130 yaĢına ulaĢabilmiĢti) ve Frodo otuz üç, 33 yaĢındaj görüp görebileceğiniz en iyi hobbitlerden biridir. Sırf Ģeklen değil, her
olacaktı, bu da önemli bir sayıdır: "rüĢtüne erme" zamanı. bakımdan Bay Bilbo'ya çekmiĢ. Ne de olsa, babası bir Baggins idi.
Son derece nezih, saygıdeğer bir hobbit idi Bay Drogo Baggins; ta ki
l booluncaya kadar onun hakkında söylenebilecek pek bir Ģey
Hobbitköy ile SubaĢı'nda, çeneler durmak nedir bilmeden maya ve bulamazdınız."
yaklaĢmakta olan davetin söylentileri tüm Shire'da gezinme-1 ye baĢladı. "Booluncaya kadar mı?" dedi birkaç ses. Bunu ve biraz daha ka-
Bay Bilbo Baggins'in geçmiĢi ve kiĢiliği bir kez daha mu- ,j habbetlerin ranlık olan baĢka söylentileri de duymuĢlardı daha önce elbette, ama
baĢ konusu halini aldı ve yaĢlılar aniden hatıralarının kıy-1 mete bindiğini hobbitlerin aile geçmiĢine karĢı aĢın bir merakları vardır; bu ola>ı bir
fark ettiler. kez daha dinlemeye hazırdılar.
Kimsenin, Babalık olarak bilinen ihtiyar Ham Gamgee kadar pür "Eh, öyle diyorlar," dedi Babalık. "ġimdi bakınız: Bay Drogo, fukara
dikkat kesilmiĢ dinleyicileri olamazdı. Babalık, SubaĢı yolunda kü-" Bayan Primula Brandybuck ile evlenmiĢti. Primula bizim Bay
çük bir han olan SarmaĢık'tu, haklı bir salahiyetle konuĢup duruyor-* du; Bilbo'nun anne tarafından birinci dereceden kuzeni olur (annesinin
çünkü tam kırk yıldır Çıkın Çıkmazı'ndaki bahçeye o bakıyordu! ve YaĢlı Took'un en küçük kızı olması dolayısıylan) ve Bay Drogo da
daha önce de aynı iĢte çalıĢan yaĢlı Holman'a yardım etmiĢti. Ar kendisi ikinci dereceden kuzeni olur. Böylece Bay Frodo onun bir nesil alttan
yaĢlandığı ve mafsalları sertleĢmeye baĢladığı için iĢin çoğunu en küçük hem birinci, hem de ikinci dereceden kuzeni olmuĢ oluyor, bizde öyle
denir ya, hesabı sizden. Bay Drogo iĢtahına pek düĢkün olduğu, ka-
oğlu Sam Gamgee üstlenmiĢti. Baba oğul, her ikisi d<i Bilbo ve
yınpederi ihtiyar Gorbadoc'un Brendi Konağı'nda da hep mükellef
Frodo'yla iyi dosttu. Onlar da Tepe'de, Çıkın Çıkmazı'nın he men sofralar kurulduğu için, evlendikten sonra sık sık kayınpederinin ko-
altındaki Çıkınsaçması Sıraoyuklan, 3 Numara'da oturuyorlardı. nağına yatılı misafir gidermiĢ; gene böyle bir misafirlikte Brendiba-
"Hep söylemiĢimdir; Bay Bilbo gayetlen kibar, pek de tatlı dili bir desi'nde kayığa binmiĢ; kansı da kendisi de boolup gitmiĢler, zavallı
beyhobbittir," diye beyan etti Babalık. Bu tamamiyle doğruydu; Bay Frodo da çocuk baĢıyla kalakalmıĢ."
Çünkü Bilbo ona "Hamfast Efendi" diye hitap ederek ve sebze yetiĢ- "Benim duyduğuma göre, akĢam yemeğinden sonra, mehtapta su-
tirmek konusunda her zaman fikrini alarak son derece terbiyeli davranırdı
- "kökler" ve özellikle de patates konusunda Babalık etraftaki effl yetkili
kiĢi diye bilinirdi (kendisi de bunun böyle olduğunu kab
38 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ DÖRT GÖZLE BEKLENEN DAVET 39
ya açılmıĢlarmıĢ," dedi yaĢlı Noakes, "kayık da Drogo'nun ağırlığından bir midilli, dev gibi birkaç bohça, birkaç da sandık ile Tepe'den yukarı
batmıĢ." çıkagelmesin mi? Yükünün kısmı küllisi, dağlan bile altındandır de-
"Ben de kadının onu suya ittiğini, onun da kadını kendisiyle birlikte dikleri o yabancı yerlerden toplanmıĢ definelerle doluydu mutlak;
suya çektiğini duydum," dedi Hobbitköy'ün değirmencisi Kumluki-Ģi. ama öyle tüneller dolduracak kadar bir Ģey yoktu. Gerçi benim Sam bu
"Her duyduğuna inanma KumlukiĢi," dedi değirmenciden pek konulan daha iyi bilir. Habire Çıkın Çıkmazı'na girip çıkıyor. Bayılıyor
hoĢlanmayan Babalık, "itmekten, çekmekten konuĢmanın âlemi yok. eski zamanların hikâyelerine, Bay Bilbo'nun da bütün hikâyelerini
Sen bela aramadan yerli yerinde olursan da, kayık dediğin yeterince dinliyor. Bay Bilbo ona harfleri de gösterdi - kötü bir niyetle değil
tehlikelidir zaten. Her neyse: Sonunda bizim Bay Frodo, hem öksüz ama, yanlıĢ anlamayın. Umarım sonu da kötü gelmez.
hem de bütün o garip Erdiyarlılar arasında mahsur kalakalıp her nasılsa "Elfler ile Ejderhalar mü, diyorum ona. Lahanalarla patatesler,
Brendi Konağı'nda büyümüĢ. Dediklerine göre Konak da handan seninle bana daha çok yaraĢır. Gidip burnunu senden daha büyüklerin
betermiĢ hani. YaĢlı Efendi Gorbadoc'un orada hep birkaç yüzden iĢine sokma, yoksa boyundan çok büyük bir belaya bulaĢırsın, diyorum.
fazla akrabası olurmuĢ. Bay Bilbo, delikanlıyı doğrudürüst bir halk BaĢkaları da bu sözümden kendine hisse çıkarsa fena olmaz," diye
arasına getirip gelivermekle yaptığı iyilik kadar büyüğünü yapmamıĢtır ekledi, yabancı ile değirmenciye bir bakıĢ atarak.
Ģimdiye kadar. Fakat Babalık dinleyicilerini ikna edemezdi. Bilbo'nun servetinin
"Hem böylece o Torbaköylü Bagginsler de günlerini görmüĢ oldular. efsanesi, genç hobbit neslinin aklına artık iyice nakĢolunmuĢtu.
Vaktiyle Bay Bilbo burdan gidip öldü diye duyulduğunda, bunlar Çıkın "iyi hoĢ da, herhalde getirdiği o ilk servete durmadan bir Ģeyler ek-
Çıkmazı kendilerine kaldı diye heveslenmiĢlerdi. Scnra bizimki leyip duruyordur," diye savundu değirmenci, genel düĢünceyi dile ge-
çıkageliyor ve onları kovuyor; üstelik yaĢıyor babam yaĢıyor; Ģu iĢe tirerek. "Sık sık evinden ayrılıyor. Sonra onu ziyaret edip duran Ģu ya-
bakın, bir gıdım bile yaĢlanmıĢ görünmüyor! Sonra birdenbire bir de kıĢıksız tiplere bir bakın: Geceleri gelen cüceler, sonra o yaĢlı gezgin
varis çıkartıyor ortaya, bütün kâğıtları da yoluyla yordamıyla ha- hokkabaz Gandalf falan. Sen ne dersen de, Babalık, Çıkın Çıkmazı
zırlatıyor. Artık Torbaköylü Bagginsler, Çıkın Çıkmazı'nı rüyalarında garip bir yer ve evin ahalisi evden de garip."
bile göremezler hayırlısıyla." "Asıl sen ne dersen de, Bay KumlukiĢi; kayıklan ne kadar bilirsen,
"Oraya, epey bir miktar para istiflenmiĢ diye duymuĢluğum var," bu konudan da o kadar anlarsın ancak," diye cevabı yapıĢtırdı Babalık.
dedi Batıdirhem'deki Ulığ Kazın'dan bir iĢ için gelmiĢ olan bir yabancı. Değirmenciye artık iyice siniri kalkmıĢtı. "Eğer bu gariplikse, bizim
"Duyduğuma göre sizin Ģu tepenin üst kısmı tünellerle delik deĢik-miĢ, buralara daha çok gariplik lazım gelir. Pek uzaklarda olmayan birileri var
hepsine de ağzına kadar altın, gümüĢ ve zıynatla dolu sandıklar ki, duvarları altından yapılmıĢ bir oyukta yaĢasa bile arkadaĢına bir
istiflenmiĢ." bakraç bira ısmarlamak aklına gelmez. Ama Çıkın Çıkma-zı'ndakiler
"O halde sen benim diyeceğimden fazlasını duymuĢsun," diye cevap hürmete layık Ģeyler yapıyorlar. Bizim Sam herkesin davete
verdi Babalık. "Ben zıynat falan bilmem. Bay Bilbo'nun eli boldur; çağırılacağını ve gelen herkese armağanlar, dikkatinizi çekerim, ar-
göründüğü kadar, paradan yana bir eksiği de yok; ama ben tünel mağanlar, verileceğini söylüyor - bu içinde olduğumuz aydan bahse-
kazıldığını duymadım. Bay Bilbo'yu geri döndüğü zaman görmüĢtüm; diyoruz."
bu altmıĢ yıl öncesinin, benim delikanlı olduğum zamanların hikâyesidir.
YaĢlı Holman'ın yanına çırak olarak gireli pek olmadıydı (babamın Eylül ayındaydılar; öyle bir eylül ki eylüllerin en güzeli. Bir iki
kuzeni olması dolayısıyla çırak gittiydim) o da satıĢ zamanı, elâlem gün sonra, davette havai fiĢek gösterileri olacakı ve dahası, hemen he-
bahçeden geçip orayı burayı çiğnemesin, etrafa bakarak olayım da men bir asırdır, hatta YaĢlı Took öldüğünden beri Shire'da böyle bir
ona yardım edeyim diye beni Çıkın Çıkmazı'na getirdiydi. Birdenbire ne gösterinin görülmemiĢ olduğu hakkında bir söylenti (büyük bir ihti-
görelim, bütün o kargaĢanın tam ortasında Bay Bilbo malle olaylara vakıf Sam tarafından) yayıldı.
Günler geçti ve O Gün yaklaĢtı. Bir akĢam, acayip denklerle dolu
40 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ DÖRT GÖZLE BEKLENEN DAVET 41
acayip görünüĢlü bir yük arabası Hobbitköy'e girip Çıkın Çıkmazı' Çıkın Çıkmazı'nın içinde Bilbo ile Gandalf küçük bir odanın batı-
ndaki Tepe'yi zahmetle tırmanmaya baĢladı. Bu iĢe ĢaĢıran hobbitler, ya, bahçeye bakan açık penceresinin kenarına oturmuĢlardı. AkĢa-
ağızlan bir karıĢ açık, lambaların aydınlattığı kapılarından at arabasını müstünün ilerleyen saaüeri parlak ve huzur doluydu. Çiçekler kırmızı
seyre koyuldular. Arabada garip Ģarkılar söyleyen dıĢarlıklı kiĢiler kırmızı ve alün rengi parlıyorlardı: Aslanağızları, günebakanlar, toprak
vardı: Uzun sakallı, uzun kukuletalı cüceler. Bunlardan birkaçı Çıkın duvarların üzerine yayılmıĢ, yuvarlak pencerelerden içeri burunlarını
Çıkmazı'nda kaldı. Eylülün ikinci haftasında baĢka bir at arabası da uzatan latin çiçekleri.
günün ortasında, Brendibadesi tarafından, SubaĢı'ndan geçerek geldi. "Bahçen ne kadar parlak görünüyor!" dedi Gandalf.
Arabayı yaĢlı bir adam tek baĢına kullanıyordu. Uzun gri bir cübbe "Öyle," dedi Bilbo. "Gerçekten de bahçeme çok düĢkünümdür;
giymiĢ, sivri uçlu yüksek mavi bir Ģapka ve gümüĢ rengi bir boyun atkısı bahçeme ve aziz, emektar Shire'ın tümüne. Yine de bir tatile ihtiyacım
takmıĢtı. Uzun beyaz bir sakalı ve Ģapkasının kenarından taĢan orman olduğunu düĢünüyorum."
gibi kaĢları vardı. Küçük hobbitçocuklar bütün Hobbitköy boyunca, ta "Tasarılarında kararlı mısın yani?"
tepenin üstüne kadar at arabasının ardından koĢtular. Tahmin ettikleri "Kararlıyım. Kararımı aylar önce verdim ve hiç değiĢtirmedim."
gibi, arabanın yükü havai fiĢeklerdi. YaĢlı adam Bilbo' nün ön "Çok iyi. BaĢka bir Ģey söylemeye hacet yok. Tasarladığın Ģeylere -
kapısında yüklerini boĢaltmaya baĢladı: Her biri, iri kırmızı bir G tasarladığın her Ģeye ama, hatırlatmak gibi olmasın- sadık kal; her
harfi T ve elf rünü f. ile iĢaretlenmiĢ, çeĢit çeĢit, boy boy havai fiĢek Ģeyin hem senin, hem de hepimiz için en iyisi olmasını dilerim."
vardı arabada. "Umarım. Ama ne olursa olsun perĢembe günü iyi vakit geçirmeyi
iĢaret Gandalfın iĢaretiydi elbette ki; yaĢlı adam da, Shire'deki planlıyorum, eğlenip küçük Ģakamı yapmayı."
ünü daha çok ateĢ, duman ve ıĢık konusundaki becerilerinden kaynak- "Acaba gülen kim olacak?" dedi Gandalf baĢını sallayarak.
lanan Büyücü Gandalf tan baĢkası değildi. Asıl iĢi çok daha zor ve "Göreceğiz," dedi Bilbo.
tehlikeliydi ama Shire halkı bu konuda hiçbir Ģey bilmiyordu. Onlar
için Gandalf, Davet'teki eğlence kaynaklarından biriydi. Hobbitço- Ertesi gün, baĢka arabalar da tırmandı Tepe'yi, ardından baĢka ara-
cuklann heyecanı da bundandı zaten. "En büyük G!" diye bağırıĢtılar; balar. Yerli esnaf bu iĢe homurdanmaya baĢlayabilirdi, ama hemen o
yaĢlı adam gülümsedi. Gandalf Hobbitköy'de ancak arada bir görüldüğü hafta Hobbitköy, SubaĢı ve civardan tedarik edilebilecek her türlü erzak,
ve hiçbir zaman uzun süreli kalmadığı halde, çocukların bir göz eĢya ve lüks Ģeyler için Çıkın Çıkmazı'ndan sipariĢler sel gibi akmaya
aĢinalığı vardı; fakat ne onlar, ne de en yaĢlıların haricindeki yetiĢkinler baĢladı. Herkesin hevesi arttı; takvimdeki günleri iĢaretlemeye,
onun havai fiĢek gösterisini görmüĢlerdi - bu gösteriler artık efsa- sabırsızlıkla postacıyı gözleyip davetiye beklemeye koyuldular.
neleĢmiĢ bir geçmiĢe aitti. Çok geçmeden davetiyeler de yağmaya baĢladı ve Hobbitköy pos-
YaĢlı acbı.i Bilbo ve cücelerin bazılarının da yardımıyla yükünü tahanesi kilitlendi, SubaĢı postahanesi boğuldu, gönüllü yardımcı pos-
indirmeyi bitirince Bilbo etrafa birkaç kuruĢ dağıttı. Seyredenler epey tacılar iĢe çağırıldı. Tepe yukarı, TeĢekkür ederim, mutlaka geleceğim
hayal kırıklığına uğramıĢlardı, ne bir maytap, ne de bir fiĢek çıkmıĢtı mesajının birbirinden kibar yüzlerce çeĢitlemesini taĢıyan, durmayan bir
ortaya. postacı akıĢı oluĢtu.
"Dağıhn bakayım hemen!" dedi Gandalf. "Zamanı gelince istedi- Çıkın Çıkmazı'nın bahçe kapısına bir ilan asıldı: DAVETLE iLGiSi
ğiniz kadar göreceksiniz." Sonra Bilbo ile birlikte içeriye girip gözden OLMAYANLAR GlREMEZ. Aslında Davetle ilgisi Olan ya da ilgisi
kayboldu; kapı da arkalarından kapandı. Küçük hobbitler bir süre varmıĢ gibi yapanlar bile içeri nadiren alınıyorlardı. Bilbo çok meĢ-
boĢuboĢuna kapıya bakıp durdular, sonra davet günü bir gelse diye sa- guldü: Davetiyeler yazıyor, cevapları iĢaretliyor, armağanları paketliyor
bırsızlanarak sıvıĢtılar. ve kendi kendine gizli bazı hazırlıklar yapıyordu. Gandalfın oraya
geliĢinden beri, gözlerden uzak durmaya baĢlamıĢtı.
Hobbitler bir sabah uyandıklarında, Bilbo'nun ön kapısının güne-
42 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ DÖRT GÖZLE BEKLENEN DAVET 43
yindeki büyük çayırın çadırlar için kullanılan ipler ve direklerle caklar vardı; hepsi çok güzel ve bazıları besbelli sihirli oyuncaklar.
dolu olduğunu gördüler. Yola doğru inen eğime özel bir giriĢ bölümü Hakikaten de oyuncakların birçoğu bir yıl önceden ısmarlanmıĢ ve ta
kesilip açılmıĢ, buraya geniĢ basamaklar ve büyük beyaz bir kapı Dağ ile Vadi'den gelmiĢti ve gerçek cüce iĢiydi. Bütün konuklar tek
yapılmıĢtı. Çayırın yanında bulunan Çılansaçması Sırakovuklan'ndaki tek karĢılanıp, sonunda herkes kapıdan girince Ģarkılara, danslara,
üç aile dört göz kesilmiĢti, hobbitlerin çoğu da onlara gıptayla bakıyor- müziğe, oyunlara ve elbette ki yiyecek ile içeceklere geçildi. Üç ayn
du. YaĢlı Babalık Gamgee artık bahçede çalıĢıyor gibi yapmaktan bile resmi yemek vardı: Öğlen yemeği, beĢ çayı ve akĢam yemeği. Fakat
vazgeçmiĢti. öğlen yemeği ile beĢ çayını diğer zamanlardan ayıran tek özellik, bu
Çadırlar yükselmeye baĢladı. Çadırların arasında özellikle çok büyük zamanlarda bütün konukların oturup birlikte yemek yemeleri idi. Diğer
bir çadır vardı; o kadar büyüktü ki, çayırdaki ağaç olduğu gibi çadırın zamanlarda ise -on birler öğününden, havai fiĢek gösterilerinin
içinde kalıyor ve tüm azametiyle bir köĢede, Ģeref masasının ba-Ģucunda baĢladığı altı buçuğa kadar mütemadiyen- sadece yiyip içen bir sürü
yükseliyordu. Bütün dallarına fenerler asılmıĢtı. Bir Ģey daha vardı ki bu kiĢi vardı.
ağaçtan da cazipti (hobbitler için, tabii): Çayırın kuzey köĢesine
Havai fiĢekler Gandalf a aitti: Onlan sadece getirmekle kalmamıĢ,
kurulmuĢ, muazzam bir açık hava mutfağı. Çıkın Çıkmazı'na yerleĢen
bizzat kendisi tasarlayıp yapmıĢtı; ayrıca özel efektleri, kurgulu fiĢekleri
cücelere ve tüm o diğer tuhaf ahaliye ek olarak, bir de civardaki bütün ve roket filolarını da kendisi ateĢliyordu. Fakat bunların yanı sıra bir
han ve aĢevlerinden akın akın aĢçılar gelmiĢti. Heyecan doruk
sürü fiĢek, bonbon fiĢeği, kaynanazırıltıları, maytaplar, meĢaleler,
noktasına vardı.
cücemumları, elffıskiyeleri, gulyabanihomurtuları ve gökgümbürtü-leri
Sonra hava bulutlamverdi. Bu, çarĢamba günü olmuĢtu, partinin
de cömertçe dağıtılmıĢtı etrafa. Hepsi de muhteĢemdi. Gandalf in sanatı
arifesinde. EndiĢe korkunç bir boyuttaydı. Derken, perĢembe günü,
yaĢıyla birlikte ilerlemiĢti doğrusu.
eylülün yirmi ikisi, nihayet geldi çattı. GüneĢ yükseldi, bulutlar yok
oldu, bayraklar çözüldü ve eğlence baĢladı. Kıvılcım saçan kuĢların tatlı tatlı ĢakıyıĢlarını andıran roketler
Biibo Baggins buna bir davet demiĢti ama aslında birbirine har- vardı. Kara duman gövdeli yeĢil ağaçlar vardı: Dallan, bütün bir baharın
manlanmıĢ bir eğlenti çeĢitlemesiydi bu. Yakın civarda yaĢayan hemen bir anda fıĢkırıĢı gibi açıyor ve parlayan dallar, hayretler içindeki
hemen herkes çağrılmıĢtı. Kazara çok az birkaç kiĢi gözden kaçmıĢtı ama hobbitlerin üzerine, ıĢık saçan ve yukarı doğru çevrilmiĢ yüzlere
her halükârda onlar da geldiğinden, bu pek bir Ģey değiĢtirmiyordu. değmeden hemen önce tatlı kokular salarak yok oluveren çiçekler dö-
Shire'ın baĢka yerlerinden de birçok kiĢi çağırılmıĢtı; hatta sınırların küyordu. Pırıldayarak ağaçların içine doğru uçan kelebek fıskiyeleri
dıĢından bile birkaç kiĢi vardı. Bilbo davetlileri (ve fazlalıkları) bizzat vardı; yükselip kartal veya yelken açmıĢ gemi veya uçan bir kuğu sürüsü
kendisi, yeni beyaz kapıda karĢıladı. Girene çıkana -bu ikinciler, biçimi alan rengârenk alev sütunları vardı; kırmızı bir fırtına ve
arkadan çıkıp dolaĢıp kapıdan tekrar girenler oluyordu- hediyeler bardaktan boĢanırcasına yağan san bir yağmur vardı; meydan muha-
dağıttı. Hobbitler kendi yaĢgünlerinde baĢkalarına hediye verirler. rebesinde savaĢan bir ordunun haykırıĢı gibi bir haykırıĢ ile aniden
Âdetlerine göre, pek pahalı, hele hele bu durumda olduğu gibi de bol havaya fırlayan ve tekrar yüzlerce kızgın yılan gibi tıslayarak su içine
keseden hediyeler değildir verdikleri; ama fena bir sistem değildir bu. düĢen bir gümüĢ mızrak ormanı vardı. Ve Bilbo'nün Ģerefine, son bir
Normalde Hobbitköy ve SubaĢı'nda hergün birilerinin yaĢ-günüdür, sürpriz daha vardı; aynen Gandalf in umduğu gibi, hobbitleri aĢın derecede
öyle ki bu yörelerdeki her hobbit, en az haftada bir, en azından bir hediye ĢaĢırtan bir sürpriz... IĢıklar söndü. Büyük bir duman kütlesi yükseldi.
alma Ģansına sahiptir. Yine de hediyelerden usanmazlar. Bu kütle uzaktan görülen bir dağ biçimim aldı ve zirvesi parlamaya
Bu sefer ise hediyeler olağanüstü güzellikteydi. Hobbitçocuklar o baĢladı. YeĢil ve al alevler fıĢkırtıyordu, içinden bir ejderha uçuverdi -
kadar heyecanlandılar ki bir süre için az kalsın yemek yemeyi bile gerçek boyutta değil, ama korkunç derecede gerçeğe benzeyen bir
unutuyorlardı. Benzerini ömürleri boyunca görmemiĢ oldukları oyun- ejderha: Ağzından alevler yükseliyor, gözlerinde ĢimĢekler çakıyordu;
bir kükreme duyuldu ve ejderha tam üç kez ĢimĢek gibi kalabalığın
üzerinden geçti. Herkes baĢını eğdi, birçoğu da yüzü-
44 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ DÖRT GÖZLE BEKLENEN DAVET 45

koyun yere kapandı. Ejderha ekspres bir tren gibi gelip geçti, bir takla depoların çoğunun stoğunu Bilbo'nun yemek servisi tüketmiĢ olduğu
attı ve kulakları sağır eden bir patlamayla SubaĢı üzerinde infilak etti. için buna önem veren olmadı.
"Bu, akĢam yemeği için bir iĢaret!" dedi Bilbo. O sancı ile korkulu Ziyafetten sonra, (ya da hemen hemen ziyafetten sonra) Nutuk
hava aniden yok oldu ve yüzükoyun yatmakta olan hobbitler ayağa baĢladı. Mamafih misafirlerin çoğu artık o latif aĢamadaydı; yani "kö-
fırladılar. Herkese yetecek mükellef bir sofra vardı; yani özel aile ye- Ģeleri doldurma" adını taktıkları hoĢgörülü bir havaya girmiĢlerdi. En
meğine çağrılmamıĢ herkese. Bu özel davet, içinde ağaç bulunan o sevdikleri içkilerini yudumluyor, en sevdikleri yemeklerden çöpleni-
büyük çadırda veriliyordu. Davetli sayısı on iki düzine ile sınırlandı- yorlardı; korkularını unutmuĢlardı. Her Ģeyi dinlemeye ve her nokta
rılmıĢtı (Hobbitler tarafından bir Grosa denen sayıydı bu, gerçi bu sa- iĢaretinde tezahürat etmeye hazırdılar.
yının kiĢi saymada kullanılması pek münasip sayılmazdı); davetliler Sevgili millet, diye baĢladı Bilbo bulunduğu yerde ayağa kalkarak.
(Gandalf gibi) akraba olmayan birkaç özel dosta ilaveten, Bilbo ve "KonuĢ! KonuĢ! KonuĢ!" diye bağırdı herkes ve bunu koro halinde
Frodo ile akrabalığı olan aileler arasından seçilmiĢti. Konukların ara- tekrarlamaya devam etti; belli ki kendi sözlerine kendileri kulak asmı-
sında, ebeveynlerin izniyle orada bulunan birçok genç hobbit de vardı; yordu. Bilbo yerini terk etti, gidip ıĢıklandırılmıĢ ağacın altındaki bir
çünkü hobbitler, geç yatma konusunda çocuklarına müsamahalı sandalyenin üzerine çıktı. Lambaların ıĢığı Bilbo'nun gülümseyen yü-
davranırlar, özellikle de ucunda bedava bir yemek imkânı varsa. Genç züne düĢüyordu; iĢlemeli ipek yeleğindeki altın düğmeler parlamak-
hobbitleri büyütmek için gerçekten de bol yemek gereklidir. taydı. Bir eli havada, diğerini pantolonunun cebine sokmuĢ, ayakta,
Bagginslerle Boffinler, bir sürü de Took ile Brandybuck; birkaç herkesin görebileceği bir yerdeydi.
Grubb (Bilbo Baggins'in büyükannesi tarafından akrabaları), birkaç Aziz Bagginsler ve Boffinler, diye yeniden baĢladı, ve aziz Took-
Chubb (Took büyükbabasının akrabaları) ve Barınaklardan, Toluklar-dan, lar, Brandybucklar, Grubblar, Chubblar, Barınaklar, Boynuzüfleyen-
BelkuĢaklardan, Porsukevlerden, îyikiĢilerden, Boynuzüfleyen-lerden ve ler, Toluklar, BelkuĢaklar, lyikiĢiler, Porsukevler ve Ayağıkibirliler,
Ayağıkibirlilerden özenle seçilip davet edilmiĢ bir grup vardı. Bunların "AyakLARıkibirliler!" diye bağırdı yaĢlıca bir hobbit çadırın arkasından.
bazıları Bilbo'nun sadece uzak akrabalarıydı ve bazıları Shire'ın uzak Adı elbette ki Ayağıkibirli idi ve tam adının hobbitiydi; ayaklan hem
köĢelerinde oturuyor olduklarından Hobbitköy'e daha önce hemen büyük, hem de fevkalade tüylüydü ve her ikisi birden masanın
hemen hiç gelmemiĢlerdi. Torbaköylü Bagginsler de unutulmamıĢtı. üzerinde duruyordu.
Otho ile karısı Lobelia da davetteydi. Bilbo'dan hoĢ-" lanmaz, Frodo'yu Ayağıkibirliler, diye tekrarladı Bilbo. Aynı zamanda, nihayet Çıkın
hiç sevmezlerdi ama davetiye hem yaldızlı kalemle yazılmıĢtı, hem de o Çıkmazı'na tekrar hoĢgeldiniz diyebildiğim iyi yürekli Torbaköylü
kadar ĢaĢaalıydı ki bu davetiyenin geri çevrilemeyeceğini Baggins'lerim. Bugün benim yüz on birinci doğum günüm: Bugün yüz on
düĢünmüĢlerdi. Ayrıca kuzenleri Bilbo, geçen yıllar içinde yemek bir yaĢındayım.' "YaĢasın! YaĢasın! Daha nice yıllara!" diye bağırıp
konusunda son derecede ustalaĢmıĢ ve sofrası da etrafa ün salmıĢtı masaları neĢe içinde yumrukladılar. Bilbo harika gidiyordu doğrusu. Bu,
doğrusu. tam onların hoĢuna giden cinsten bir Ģeydi: Açık seçik ve kısa. Umarım
Yüz kırk dört davetlinin hepsi, her ne kadar evsahibinin (kaçınılmaz hepiniz en az benim kadar eğleniyorsunuzdur. Kulakları sağır eden bir
bir Ģey olan) yemek sonrası nutkundan korkuyorlarsa da, hoĢ bir davet tezahürat. Evet (ve hayır) haykırıĢları. Borazan, boru, flüt ve diğer
beklentisi içindeydi. Nutkuna Ģiir dediği Ģeylerden parçalar katma müzik aletlerinin gürültüleri. Çadırda, daha önce de belirtilmiĢ olduğu
eğilimi vardı Bilbo'nun; bazen de, bir iki kadehten sonra, esrarengiz gibi bir sürü genç hobbit mevcuttu. Yüzlerce müzikli fiĢek dağıtılmıĢtı.
gezisinin saçma sapan maceralarından bahsetmeye baĢlardı. Davetliler FiĢeklerin birçoğunun üzerinde VADl iĢareti vardı; bu hobbitlerin çoğu
hayal kırıklığına uğramadılar: Son derece hoĢ bir ziyafet, hatta çok dolu için bir Ģey ifade etmiyordu ama hepsi bunların fevkalade oldukları
bir eğlenceydi: Zengin, bereketli, çeĢitli ve uzun süreli bir eğlence. konusunda hemfikirdi. FiĢeklerde müzik aletleri saklıydı, küçük ama
Daveti takip eden haftalarda bütün civardaki erzak alım-satımı mükemmel yapılmıĢ, büyüleyici ezgilere sahip müzik aletleri. Hatta bir
hemen hemen durdu; fakat etraftaki dükkânların, kilerlerin ve köĢede genç Tooklar'ın ve BrandybuckJar'ın
46 Y Ü ZÜ K KARD EġLĠĞĠ DÖRT GÖZLE BEKLENEN DAVET 47
bir kısmı, (zaten gerekli olan Ģeyleri açık seçik bir Ģekilde söylemiĢ mıĢtı. O zamanlar sadece elli bir yaĢındaydım ve yaĢgünleri o kadar
olduğuna göre) Bilbo Amca'mn sözünün bittiğini zannederek ani bir önemli gelmiyordu bana. Gene de, ziyafet mükemmeldi, o zamanlar
ilhamla bir orkestra kurmuĢ, canlı bir dans ezgisine baĢlamıĢlardı. çok üĢütmüĢ olduğum ve sadece "tok teĢekkür ederib," diyebildiğim
Efendi Everard Took ile Bayan Melilot Brandybuck ellerinde zillerle halde bunu hatırlıyorum. Simdi bunu daha düzgün bir biçimde tekrar-
bir masanın üzerine çıkarak CoĢkuhalkası'nı oynamaya koyuldular: layabilirim: Verdiğim bu küçük ziyafete geldiğiniz için çok teĢekkür
Güzel, ama ziyadesiyle de hareketli bir danstı bu. ederim. Ġnatçı bir sessizlik. Hepsi artık bir Ģarkı veya bir çeĢit Ģiirin an
Fakat Bilbo sözünü tamamlamamıĢtı. Yakınındaki bir küçüğün meselesi olmasından korkuyor ve sıkılıyordu. Neden konuĢmayı bırakıp,
elinden borusunu kaparak üç kere baykuĢ gibi öttürdü. Gürültü yatıĢtı. onun sağlığına içmelerine izin vermiyordu sanki? Fakat Bilbo ne Ģarkı
Sizi çok tutmayacağım, diye haykırdı. Bütün meclisten bir alkıĢtır söyledi, ne de Ģiir okudu. Bir an için durdu.
koptu. Sizleri belli bir Amaç için bir araya topladım. Bunu söyleyiĢ Üçüncüsü ve sonuncusu, dedi, bir Ģey ĠLAN edeceğim, ilan sözcü-
tarzındaki bir Ģey, oradakiler üzerinde bir etki yaratmıĢtı. Hemen hemen ğünü o kadar yüksek sesle ve o kadar ani söylemiĢti ki, ayakta durabi-
tam bir sessizlik hâkim oldu etrafa; bir iki Took da kulaklarını diktiler. lecek kadar ayık olan herkes yerinde dikildi. Daha önce de söylemiĢ
Aslında üç ayrı Amaç nedeniyle! Her Ģeyden önce, hepinizden ne olduğum gibi yüz on bir yıl sizlerin arasında geçirmek için kısa bir süre
kadar çok hoĢlandığımı, yüz on bir yılın böylesine mükemmel ve Ģayanı olduğu halde bunun SON olduğunu bildirmekten müteessirim. Gi-
takdir hobbitler arasında yaĢamak için çok kısa bir süre olduğunu diyorum. ġĠMDĠ ayrılıyorum. HOġÇA KALIN!
söylemek için. MüthiĢ bir onay galeyanı.
Ġçinizden en az yansını, arzuladığımın yansı kadar bile tanımıyorum; AĢağıya bir adım attı ve yok oldu. Gözleri kör edici bir ıĢık parlamıĢ
ve yarınızdan azım hak ettiğinizin ancak yarısı kadar sevebiliyorum. Bu ve bütün konuklar gözlerini kırpıĢtırmıĢlardı. Gözlerini açtıkları
pek beklenmeyen ve biraz da anlaması zor bir Ģeydi. Orada burada zaman Bilbo görünürde yoktu. Yüz kırk dört tane dillerini yutmuĢ
birkaç alkıĢ sesi oldu ama çoğunluk ne dendiğini ve bunun bir hobbit, sessiz sedasız oturuyordu. YaĢlı Odo Ayağıkibirli ayaklarını
kompliman olup olmadığını çıkartmaya çalıĢıyordu. masadan indiririp yere vurdu. Bunu ölü bir sessizlik takip etti, derken
Ġkinci amacım, yaĢgünümü kutlamaktı. Tekrar tezahürat. Aslında birdenbire, birkaç derin iç çekiĢten sonra bütün Bagginsler, Boffinler,
yaĢgünüMÜZÜ demeliyim. Çünkü elbette, bugün varisim ve yeğenim Tooklar, Brandybucklar, Grubblar, Chubblar, Barınaklar, Toluklar,
Frodo'nun da yaĢgünü. Bugün rüĢtüne ve veraset hakkına eriĢiyor.
BelkuĢaklar, Porsukevler, lyikiĢiler, Boynuzüfleyenler ve Ayağıki-
YaĢlılar tarafından birkaç ilgisiz alkıĢ; gençler tarafından da "Frodo!
Frodo! Bizim kerata Frodo!" haykırıĢları. Torbaköylü Bagginsler ise birliler hep bir ağızdan konuĢmaya baĢladı.
kaĢlarını çatarak "veraset hakkına eriĢiyor" ile neyin kastedildiğini Genelde herkes Ģakanın kötü bir zevk ürünü olduğu ve konuklan
düĢünmeye koyulmuĢtu. girdikleri Ģoktan kurtarabilmek için daha çok içecek ve yiyecek ge-x-
Ġkimiz birlikte yüz kırk dört sayısına ulaĢıyoruz. Sizin sayınız da bu rektiği konusunda hemfikir olmuĢtu. "Deli. Hep söylemiĢimdir," sözü belki
harikulade toplama uysun diye ayarlandı: Affınıza sığınarak, bir de en çok tekrarlanan yorumdu. Tooklar bile (birkaçı hariç) Bil-bo'nun
Grosa. Hiç tezahürat yok. Bu maskaralıktı. Konukların birçoğu, özellikle davranıĢının saçma sapan olduğunu düĢünüyordu. O anda birçoğu
de Torbaköylü Bagginsler, belli ki, aynı bir paketteki mallar gibi gerekli Bilbo'nun yok oluĢunu maskaralık türünden bir gösteri olarak Ġcabul
olan sayıyı tamamlamak için çağırıldıklarını düĢünerek alınmıĢlardı. etmiĢti.
"Bir Grosa ha! Terbiyesizce bir tabir." Fakat yaĢlı Rory Brandybuck o kadar emin değildi. Ne ilerleyen
Aynı zamanda, eğer fi tarihine değinmeme müsaade buyurursanız, yaĢı, ne de muazzam bir akĢam yemeği onun aklını gölgelemeye yet-
bugün benim bir varilin içinde Uzun Göl'deki Esgaroth'a varıĢımın memiĢti; gelini Esmeralda'ya: "Bu iĢin içinde bir bit yeniği var Ģekerim!
yıldönümü; gerçi o zaman yaĢgünüm olduğu gerçeği aklımdan çık- Korkarım bu kaçık Baggins gene iĢ baĢında. Aptal ihtiyar. Ama bize
ne? Kayıntıyı götürmedi ya, sen ona bak," dedi ve Ģarabı bir kere daha
dolaĢtırması için Frodo'ya seslendi.
YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ DÖRT GÖZLE BEKLENEN DAVET 49
48

Tek bir söz bile söylemeyen tek kiĢi Frodo olmuĢtu. Bir süre için cevapladı büyücü bir sandalyeye oturarak. "Seni yakalayıp son birkaç
Bilbo'nun boĢ sandalyesi yanında sessiz sedasız oturup bütün sözleri kelam etmek istedim. Sanırım her Ģeyin çok mükemmel ve tam senin
ve sorulan duymamazlığa geldi. Elbette ki önceden bildiği halde bu planladığın gibi yürüdüğünü düĢünüyorsundur?"
Ģakaya pek eğlenmiĢti. Konukların hiddetli ĢaĢkınlıklarına gülmemek "Evet, aynen öyle," dedi Bilbo. "Gerçi o ĢimĢek sürpriz oldu:
için kendisini zor tutuyordu. Fakat aynı zamanda derinden derine ra- Öbürleri bir yana, beni oldukça ĢaĢırttı. Senin kendinden kattığın bir
hatsız hissetti kendini: Aniden yaĢlı hobbiti ne kadar çok sevdiğini Ģeydi bu sanırım?"
fark etmiĢti. Konukların çoğu yemeye, içmeye ve Bilbo Baggins'in "Öyleydi. Bunca yıldır akıllılık edip yüzüğü gizli tuttun; senin ani
geçmiĢteki ve Ģimdiki tuhaflıklarını konuĢmaya devam etti; yalnız yok oluĢunu konuklarına açıklayabilecek baĢka bir Ģey sunmanın
Torbaköylü Bagginsler hıĢımla çıkıp gitmiĢlerdi bile. Frodo artık da- doğru olacağını düĢündüm."
vetten uzaklaĢmak istiyordu. Yeniden Ģarap getirilmesini emretti; sonra "Böylelikle de, benim Ģakamı bozacak bir Ģey. Sen her Ģeye burnunu
ayağa kalkıp sessizce kendi kadehini Bilbo'nun sağlığına dikti ve sokan yaĢlı bir iĢgüzarsın," diye güldü Bilbo, "ama herhalde en
çadırdan süzülüp ayrıldı. doğrusunu sen bilirsin, her zamanki gibi."
"Öyle, bir Ģeyi bildim mi, doğrusunu bilirim. Fakat tüm bu olanlar
Bilbo Baggins'e gelince; o daha konuĢmasını yaparken cebindeki hakkında pek emin değilim. Artık bitim noktasına vardı her Ģey. Sen
altın yüzüğü ellemeye baĢlamıĢtı bile: Bunca yıldır bir sır olarak sak- Ģakanı yaptın ve tanıdıklarının çoğunu korkutup alınmalarına ve dokuz
ladığı sihirli yüzüğü. AĢağı inerken yüzüğü parmağına geçiriverdi ve gün hatta muhtemelen doksan dokuz gün boyunca tüm Shire'da
bir daha Hobbitköy'de hiçbir hobbit tarafından görülmedi. konuĢacak bir konunun çıkmasına neden oldun. Daha da ileri gidecek
Bilbo neĢeli bir Ģekilde oyuğuna geri yürüdü, bir an durup yüzünde misin?"
bir tebessümle büyük çadırdaki gürültüyü patırtıyı ve çayırın diğer "Evet, gideceğim. Bir tatile ihtiyacım olduğunu hissediyorum, çok
yerlerinden gelen keyif seslerini dinledi. Sonra içeri girdi. Davet giy- uzun bir tatile, sana daha önce de söylemiĢ olduğum gibi. Büyük bir
silerini çıkardı, katladı, iĢlemeli ipek yeleğini ince bir kâğıda sararak ihtimalle de sürekli bir tatil: Geri döneceğimi sanmıyorum. Daha doğrusu
kaldırdı. Sonra aceleyle eski ve üstünden dökülen bir esvabı giyerek dönmeye niyetim yok, bütün iĢlerimi ayarladım.
belini yıpranmıĢ deri bir kemerle sıktı. Kemerine, eski püskü siyah "YaĢlandım Gandalf. Göstermiyorum ama bunu gönlümün ta de-
deri kınında duran kısa bir kılıç astı. Naftalin kokulu kilitli bir çekme- rinliklerinde hissediyorum. YaĢını göstermezmiĢl" diye homurdandı.
ceden eski bir pelerin ve kukuleta çıkarttı. Bunlar sanki çok değerli "Yahu, kendimi incelmiĢ hissediyorum, bir yerde gerilmiĢ gibi, bil-
ĢeylermiĢ gibi kilitli tutulmuĢlardı ama o kadar yamalıydılar ve o kadar mem anlıyor musun: Aynen büyük bir parça ekmeğe sürülmüĢ az bir
sandık lekesi olmuĢlardı ki gerçek renklerini tahmin etmek bile zordu: miktarda tereyağı gibi. Böyle bir Ģey doğru olamaz. Bir değiĢikliğe
belki koyu yeĢil olabilirlerdi. Bu giysiler Bilbo'ya göre epey büyüktü. veya, ne bileyim, bir Ģeylere ihtiyacım var."
ÇalıĢma odasına geçti, büyük bir kasadan eski kumaĢ parçalarına Gandalf merakla ve ilgiyle baktı ona. "Evet, bu pek doğru görün-
sarılmıĢ bir çıkın ve deriyle bağlı bir el yazması aldı; bunlara ilaveten müyor," dedi düĢünceli düĢünceli. "Evet, her Ģey bir yana, sanırım senin
de büyük, kabarık bir zarf. Kitap ile çıkım orada duran ve hemen hemen yaptığın plan gene de en iyisi."
ağzına kadar dolmuĢ olan ağır bir torbanın üstüne tıktı. Zarfın içine "Eh, zaten her halükârda ben kararımı verdim. Dağlan tekrar görmek
yüzüğü ile yüzüğün ince zincirini koydu ve zarfı kapatıp üzerine istiyorum Gandalf - dağları; sonra da huzura ereceğim bir yer
Frodo'nun ismini yazdı. Zarfı önce Ģömine rafının üzerine bıraktı fakat bulmak. Huzur dolu sessiz bir yer, akrabaların beni gözetlemedikleri,
sonra aniden geri aldı ve cebine soktu. Tam o anda kapı açılarak ortalığı birbirine katan ziyaretçilerin kapı ziline aĢılmadığı bir yer. Ki-
Gandalf hızla içeri girdi. tabımı bitirebileceğim bir yer bulabilirim. Kitabım için güzel bir son
"Hah!" dedi Bilbo. "Gelip gelmeyeceğini merak ediyordum." tasarladım: ve ömrünün sonuna kadar mutluluk içinde yaĢadı." Gandalf
"Seni gözle görünür bir Ģekilde bulduğuma memnun oldum," diye güldü. "Umarım öyle olur. Fakat her nasıl biterse bitsin
52 YÜZÜK K A R D E ġ L t Ğ l DÖRT GÖZLE BEKLENEN DAVET 53
den çıkıyor bütün bunlar? Yüzük benim, öyle değil mi? Onu buldum "Hayır, yüzüğü bana verme," dedi Gandalf. "ġöminenin üzerinde-

r
ve eğer onu alıkoymasaydım Gollüm beni öldürecekti. O ne derse desin, ki rafa koy. Frodo gelinceye kadar onun için en emniyetli yer orası.
ben hırsız değilim." Onun gelmesini bekleyeceğim."
"Sana hiçbir zaman hırsızsın demedim ki," diye cevap verdi Gan- Bilbo zarfı çıkarttı fakat tam saatin yanına koyacağı sırada eli aniden
dalf. "Ayrıca ben de hırsız değilim. Seni soymaya değil, sana yardım geriye doğru çekildi ve paket yere düĢtü. Bilbo daha paketi yerden
etmeye çalıĢıyorum. Bana güvenmeni isterdim, eskiden olduğu gibi." alamadan büyücü eğilerek paketi kaptı ve yerine koydu. Hobbitin
Arkasını döndü, gölge geçti. Tekrar küçülüp yaĢlı, kır bir adam oldu, iki yüzünde çarçabuk gelip geçen bir kızgınlık nöbeti göründü tekrar.
büklüm ve kaygılı bir adam. Sonra bu görüntü aniden yerini ferahlığa ve bir tebessüme bıraktı.
Bilbo elleriyle gözlerini kapattı. "Özür dilerim," dedi. "Fakat kendimi "îĢte bu kadar," dedi. "ġimdi gitme zamanı."
çok garip hissettim. Aslında artık onun derdiyle uğraĢmamak benim için Birlikte hole çıktılar. Bilbo bastonluktan, en sevdiği bastonu seçti;
de bir rahatlama olacak. Son zamanlarda hiç aklımdan çıkmaz sonra bir ıslık çaldı. Üç cüce, meĢgul oldukları üç ayrı odadan çıkarak
olmuĢtu. Bazen onun beni izleyen bir göz olduğunu hissediyordum. Ve geldiler.
durmadan onu takıp ortadan yok olmak istiyordum, düĢünsene; veya "Her Ģey hazır mı?" diye sordu Bilbo. "Her Ģey paketlenip etiketlendi
emniyette mi değil mi diye bakmak için cebimden çıkartıp mi?"
duruyordum. Kilitli tutmayı denedim, ama cebimde olmadı mı rahat "Hem de her Ģey," diye cevap verdiler.
edemedim bir türlü. Nedenini bilmiyorum. Ve bir türlü karar veremi- "Eh, öyleyse harekete geçelim!" Ön kapıdan dıĢarıya adımını attı
yorum." Bilbo.
"O halde benim karanma güven," dedi Gandalf. "Ben kararımı Güzel bir geceydi, kapkara gök yıldızlarla beneklenmiĢti. Havayı
verdim. Git ve onu arkanda bırak. Ona sahip olmaktan vazgeç. Fro- koklayarak yukan baktı. "Ne büyük bir zevk! Tekrar gitmek, tekrar
do'ya ver onu, ben Frodo'ya göz kulak olurum." cücelerle birlikte yollara düĢmek ne büyük bir zevk! Senelerdir özlemini
Bilbo bir süre için gergin ve kararsız durdu. Sonra derin bir iç çekti. duyduğum Ģey iĢte buydu! HoĢçakalın!" dedi, eski evine bakıp, kapıya
"Tamam," dedi biraz zoraki. "Öyle yapacağım." Omuzlarını silke-rek, doğru eğilerek selam verirken. "HoĢçakal Gandalf!"
daha çok mahcubiyetle gülümsedi. "Ne de olsa, bütün bu davetin "ġimdilik hoĢçagit Bilbo. Kendine iyi bak! Yeterince yaĢlısın, hatta
altındaki neden oydu aslında: Bir sürü doğumgünü hediyesi vererek, bir belki yeterince akıllısındırda."
yerde onu da aynı anda vermeyi daha kolay kılmak. Sonuçta bu, iĢi "Sen kendine iyi bak! Ben artık hiçbir Ģeyi umursamıyorum. Beni
kolaylaĢtırmadı fakat bütün yaptığım hazırlıkları yabana götürmek yazık hiç merak etme! ġu anda, en az her zamanki kadar mutluyum, bu da az
olur. Böyle bir Ģey Ģakayı da bozar." bir Ģey sayılmaz. Fakat zaman geldi. Sonunda benim de ayaklarım
"Aslında bu olayda benim görebildiğim yegâne manayı ortadan yerden kesildi!" diye ekledi ve sonra alçak bir sesle, sanki kendi kendine
kaldırır," dedi Gandalf. söylenirmiĢ gibi, karanlığın içinde yavaĢ bir Ģarkı tutturdu:
"Pekâlâ," dedi Bilbo, "bu da diğerleriyle birlikte Frodo'ya gide-
cek." îç geçirdi. "Benim de hemen harekete geçmem gerekiyor ger- Yol hiç bitmez, uzar gider
çekten de, yoksa birileri beni yakalayacak. HoĢçakalın dedim, bir kez BaĢladığı kapıdan Az
daha bunu tekrarlamaya dayanamayacağım." Bohçasını alarak kapıya gittik uz gittik ama
doğru davrandı. Gücüm yettikçe yola devam
"Yüzük hâlâ cebinde," dedi büyücü. Bacaklarım yorulsa da
"Aa, öyleymiĢ!" diye bağırdı Bilbo. "Vasiyetim ve diğer belgeler Yürürüm varana dek anayola
de cebimde kalmıĢ. En iyisi sen bunları al da benim yerime veriver. Yollarla iĢler birleĢir orada
En emniyetlisi böyle olur." Bilmem yolculuk sonra ne yana
54 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ DÖRT GÖZLE BEKLENEN DAVET 55
Durdu, bir an sessiz kaldı. Sonra baĢka bir söz söylemeden çayır- gecikerek onu takip ettiler. Sabah ilerledi. Görevliler gelip (verilen
lardaki ve çadırlardaki ıĢıklarla seslere arkasını dönerek peĢindeki üç emirlere göre) çadırları, masaları, sandalyeleri, kaĢıkları, bıçakları, Ģi-
yoldaĢıyla uzun yoldan aĢağı doğru hızla yürüdü. AĢağıdaki çitin alçak Ģeleri, tabaklan, fenerleri, saksı çiçeklerini, ekmek kırıntılarını, maytap
yerinden atladı ve kırlara vurup tıpkı otlar arasındaki bir hıĢırtı gibi kâğıtlannı, unutulmuĢ çantalan, eldivenleri, mendilleri, yenmemiĢ
geceye karıĢtı. yemekleri (bunlar çok az yer tutuyordu) toplamaya baĢladılar. Daha
sonra baĢkaları da geldi (emir dıĢı): Bagginsler ile Boffinler,
Gandalf bir süre daha onun arkasından bakarak durdu karanlıkta.
Toluklar, Tooklar ve yakınlarda oturan ya da yakınlarda kalan diğer
"Güle güle sevgili Bilbo - bir dahaki karĢılaĢmamıza kadar!" dedi ya- davetliler. Gün öğleni bulup davette en çok doymuĢ olanlar bile dıĢan
vaĢça ve tekrar içeri girdi. çıkacak kadar kendini topladığında, Çıkın Çıkmazı'nda büyük bir ka-
labalık oluĢmuĢtu; davetsiz, ama beklenen bir kalabalık.
Az sonra içeri giren Frodo onu karanlıkta, derin düĢüncelere dalmıĢ Frodo yüzünde bir tebessüm ile, ama oldukça yorgun ve endiĢeli bir
bir halde buldu. "Gitti mi?" diye sordu. halde basamakta beklemekteydi. Her ziyaretçiyi karĢılıyordu ama, daha
"Evet," diye cevap verdi Gandalf, "sonunda gitti." önce söylemiĢ olduğundan baĢka söyleyebileceği bir Ģey yoktu. Bütün
"KeĢke... yani, bu akĢama kadar her Ģeyin sadece bir Ģaka olmasını sorgu ve suale verdiği cevap sadece Ģuydu: "Bay Bilbo Bag-gins
ummuĢtum," dedi Frodo. "Ama içimden bir ses onun gerçekten git- buradan gitti; benim bildiğim kadanyla, bütün bütün gitti." Misafirlerden
meye niyetli olduğunu söylüyordu. Ciddi konulan hep Ģakaya vururdu bir kısmım, Bilbo onlara bir "mesaj" bıraktığı için eve buyur ediyordu.
zaten. KeĢke daha önce gelseydim de onu uğurlasaydım." îçerde holde, çeĢit çeĢit paketlerden, çıkınlardan ve minik mobilya
"Bence o gerçekten de, sonunda sessizce süzülüp gitmeyi tercih parçalarından oluĢan büyükçe bir yığın vardı. Her parçanın üzerine
ediyordu," dedi Gandalf. "Fazla aklın takılmasın, îyi olacaktır - artık. bir etiket bağlanmıĢtı. ġu türden bir sürü etiket vardı:
Sana bir paket bıraktı, iĢte orada!" Bir Ģemsiyenin üzerinde, ADELARD TOOK'a, ZAT-1 ÂLĠLERĠNE
Frodo zarfı Ģömine rafının üzerinden aldı, baktı ama açmadı. mahsus, Bilbo'dan yazıyordu. Adelard etiketlenmemiĢ epey Ģemsiye
"Zarfın içinde vasiyetnamesi ile diğer belgeleri bulacaksın sanı- götürmüĢtü zamanında.
rım," dedi büyücü. "Artık Çıkın Çıkmazı'nın efendisi sensin. Sonra, Büyük bir çöp sepeti üzerinde, DORA BAGGlNS'e, UZUN bir mek-
zannedersem bir de altın yüzük bulacaksın." tuplaĢmanın anısına, Bilbo'dan sevgilerle, yazıyordu. Dora Drogo'
"Yüzük!" diye haykırdı Frodo. "Onu bana mı bıraktı? Neden acaba? nün kız kardeĢi ve Bilbo ile Frodo'nun yaĢayan en yaĢlı kadın akraba-
Yine de, iĢime yarayabilir." sıydı; doksan dokuz yaĢındaydı ve yarım yüzyıldan daha fazla bir sü-
"Belki yarar, belki yaramaz," dedi Gandalf. "Yerinde olsam onu redir, nasihat üzerine nasihat yazıp dururdu.
kullanmaya kalkmazdım. Bunu bir sır olarak gizler, saklardım! Artık Altın bir dolma kalem ve mürekkep hokkasının üzerinde, MĠLO
yatıyorum." BARINAKLAR'a, iĢine yarayacağı umuduyla, B.B.'den, yazıyordu. Mi-lo
Ģimdiye kadar hiçbir mektuba cevap yazmamıĢtı.
Çıkın Çıkmazı'nın efendisi olarak Frodo bütün konuklara güle güle Yuvarlak dıĢbükey bir aynanın üzerinde, ANGELJCA 'ya, Bilbo Am-
demeyi kendisine sıkıcı bir görev bildi. Daha Ģimdiden garip olaylar ca'dan, yazıyordu. Angelica genç bir Baggins idi ve kendi yüzünü güzel
hakkında söylentiler çayıra yayılmıĢtı bile ama Frodo sadece, eminim bulduğu da pek aĢikârdı.
yarın sabah her Ģey açığa kavuĢacaktır, diyordu. Gece yarısına doğru (BoĢ) bir kitaplığın üzerinde: HUGO BELKUġAK'm koleksiyonu
önemli konuklar için arabalar geldi. Tıka basa doymuĢ ama hiç mi hiç için, katkıda bulunan bir dosttan, yazıyordu. Hugo bol bol kitap ödünç
tatmin olmamıĢ hobbitleri yüklenip teker teker gözden kayboldular. alan ama geri vermeye pek yanaĢmayan biriydi.
Daha önceden ayarlanmıĢ olduğu gibi bahçıvanlar gelip, istemeden geri Bir kutu gümüĢ kaĢığın üzerinde: LOBELĠA TORBAKÖYLÜ BAĞ-
kalmıĢ olanları da elarabalanyla götürdüler.
Gece yavaĢ yavaĢ geçti gitti. GüneĢ uyandı. Hobbitler de epeyce
56 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ
r DÖRT GÖZLE BEKLENEN DAVET 57

GtNS'e bir ARMAĞAN olarak, yazıyordu. Bilbo, daha önceki yolculuğu pazarlığa oturup değiĢ-tokuĢ yapmaya kalkıĢırken bazıları da kendilerine
sırasında Lobelia'mn evden epeyce kaĢık yürütmüĢ olduğu kanı- bırakılmamıĢ armağanları, veya gereksiz ya da bekçisiz gördükleri
sındaydı. Lobelia da bunu gayet iyi biliyordu. Günün ilerleyen vakit- herhangi bir Ģeyi ele geçirip gitmeye çalıĢıyordu. Bahçe kapısına giden
lerinde eve geldiğinde atılan taĢı hemen fark etti ama kaĢıkları da al- yol el arabaları ile tıkanmıĢtı.
madan gitmedi. Tüm bu kargaĢanın tam ortasında Torbaköylü Bagginsler çıkagel-
diler. Frodo bir süre için odasına çekilerek, eĢyalara göz kulak olması
Bu, holdeki armağanlardan sadece küçük bir seçkiydi. Bilbo'nun için arkadaĢı Merry Brandybuck'ı bırakmıĢtı. Otho yüksek sesle Fro-
meskeni uzun yaĢamının seyrine ait eĢyalarla oldukça ıkıĢ tıkıĢ bir hal do'yu görmek istediğini söyleyince Merry kibarca eğilerek selam verdi.
almıĢtı. Hobbit oyuklarının ıkıĢ tıkıĢ olma eğilimleri vardı zaten: Bu "Kendisi rahatsız," dedi. "Dinleniyor."
daha ziyade, bu kadar çok yaĢgünü hediyesi verilmesinden kaynakla- "Saklanıyor desene Ģuna," dedi Lobelia. "Her neyse, biz onu görmek
nıyordu. Gerçi elbette ki, hediyeler her zaman yeni olmazdı; yörede istiyoruz ve göreceğiz. Sen git ona böylece söyle!"
elden ele geçen, ne iĢe yaradığı unutulmuĢ bir iki eski belek bile vardı; Merry onları uzun bir süre holde yalnız bıraktı, onlar da bu arada
fakat Bilbo genellikle yeni armağanlar vermiĢ ve kendisine verilmiĢ ayrılık hediyeleri olan kaĢıkları keĢfetme olanağını buldular. Bu onların
olanları da saklamıĢtı. Eski oyuk böylece biraz temizlenmiĢ oluyordu. sinirini daha da ayaklandırdı. Nihayet çalıĢma odasına buyur edildiler.
Birbirinden değiĢik, çeĢit çeĢit hediyenin her birinin üzerinde bizzat Frodo üstü kâğıtla dolu bir masanın baĢında oturuyordu. Rahatsız
Bilbo tarafından yazılmıĢ bir etiket vardı ve bunlann epeycesi bir ima görünüyordu - en azından Torbaköylü Bagginsler'i gördüğü için
veya bir espri içeriyordu. Ama elbette ki verilen Ģeylerin çoğu da öyleydi; ayağa kalkarken cebindeki bir Ģeyle oynamaktaydı. Gene de
gittikleri yerde pek makbule geçecek armağanlardan oluĢmaktaydı. onları kibarlıkla karĢıladı.
Varlıklı sayılmayacak hobbitler, özellikle de Çıkınsaçması Sırako- Torbaköylü Bagginsler gayet kabaydılar, iĢe, bazı kıymetli ve eti-
vuklan'nda oturanlar için durum gayet iyiydi. YaĢlı «babalık Gam- ketsiz Ģeyler için (arkadaĢ iĢi) kötü fiyatlar vererek baĢladılar. Frodo
gee'ye iki çuval patates, yeni bir bahçıvan beli, yünlü bir yelek ve gı- sadece Bilbo'nun özellikle belirttiği Ģeylerin verilmekte olduğunu
cırdıyan eklemleri için bir ĢiĢe Ģifalı yağ kalmıĢtı. YaĢlı Rory Brandy- söyleyince de, bu iĢte zaten bir terslik var deyiverdiler hemen.
buck'ı ise, misafirperverliğine mukabil bir düzine Eski Bağlar ĢiĢesi "Ben onu bunu bilmem," dedi Otho, "gördüğüm kadarıyla sen bu
bekliyordu: Eski Bağlar, Güneydirhem'de üretilen sert kırmızı Ģarabın iĢfpn pek kârlı çıkıyorsun. Vasiyetnameyi derhal görmek istiyorum."
ĠJ
adıdır, bu ĢiĢeler de zamanında Bilbo'nun babası tarafından yatırılmıĢ rodo evlat edinilmiĢ olmasa, Bilbo'nun mirası Otho'ya kalacaktı.
olduğundan artık iyice yıllanmıĢtı. Rory Bilbo'yu derhal affetti ve ilk Vasiyetnameyi dikkatle okuduktan sonra homurdandı. Ne yazık ki,
ĢiĢeden sonra onun harika bir herif olduğunu ilan etti. vasiyetname son derece net ve (diğer Ģartların yanı sıra, kâğıdın yedi
Frodo'ya dünya kadar Ģey artakahyordu. Ve elbetteki kitaplar, re- Ģahit tarafından kırmızı mürekkeple imzalanmasını öngören hobbit
simler ve gereğinden fazla mobilyanın yanı sıra en önemli hazineler de hukuk kurallarına göre) tamamen geçerliydi.
ona kalmıĢtı. Ancak paradan veya mücevherlerden ne bir haber "Yine mağlup olduk," dedi karısına. "Hem de altmıĢ yıl bekledikten
vardı, ne de bir iĢaret: Kimseye ne bir metelik, ne de bir cam boncuk sonra. KaĢık ha? BoĢversene!" Parmaklarını Frodo'nun burnunun
ihsan edilmiĢti. dibinde Ģıklatıp paldır küldür çıktı gitti. Fakat Lobelia'dan o kadar kolay
kurtulunmuyordu. Kısa bir süre sonra Frodo iĢlerin ne âlemde olduğunu
Frodo o akĢamüstü zor saatler geçirdi. Tüm ev eĢyasının bedava görmek için çalıĢma odasından çıkınca Lobelia'yı hâlâ ortalarda
olarak dağıtılacağı konusunda yanlıĢ bir söylenti orman yangını gibi dolanır, dip bucak her yeri kurcalayıp zemini yoklar durumda buldu.
yayılmıĢ ve aradan pek bir zaman geçmeden her yer, bir iĢi olmadığı Onu kibar ama gayet kesin bir Ģekilde kapının dıĢına çıkarırken, her
halde oradan uzaklaĢtınlamayan hobbitlerle dolmuĢtu. Etiketler ko- nasılsa Lobelia'mn Ģemsiyesinin içine düĢmüĢ olan birkaç
partılarak birbirine karıĢtırılmıĢ, tartıĢmalar çıkmıĢtı. Bazıları holde
58 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ DÖRT GÖZLE BEKLENEN DAVET 59
minik (ama oldukça kıymetli) nesneyi geri almayı da ihmal etmedi. "Beni neredeyse kaskatı kestiydi zaten. Gerçekten, az kaldı Bil-
Lobelia'nın yüzü, Frodo'yu ezip geçecek bir son söz bulma telaĢıyla bo'nun yüzüğünü parmağıma geçiri verecektim. Ortadan yok olmayı
oynayıp duruyordu; ama basamakta dönüp söyleyebildiği tek Ģey Ģu çok arzu ettim."
oldu: "Bunların hayrını görmeyeceksin delikanlı! Neden sen de git- "Sakın ha!" dedi Gandalf otururken. "O yüzüğe cidden dikkat et
medin? Sen buraya ait değilsin; Baggins falan değilsin sen - sen - sen Frodo! Aslında biraz da, bu konuda son bir söz söylemek için gel-
Brandybuck'sın!" dim."
"Duydun mu Merry? Bu bir hakaretti bana kalırsa," dedi Frodo kapıyı "Peki, neymiĢ?" "Bu konuda
kadının yüzüne kapatırken. neler biliyorsun?"
"iltifattı," dedi Merry Brandybuck, "ve bu yüzden de, tabii ki yan- "Sadece Bilbo'nun bana anlattıklarını. Bütün hikâyesini dinlemiĢtim:
lıĢtı." onu nasıl bulduğunu, nasıl kullandığını. Yolculuğu sırasında yani."
Sonra oyuğu Ģöyle bir dolaĢarak üç genç hobbiti (iki Boffin ve bir "Acaba hangi hikâye?" dedi Gandalf.
Toluk) tam kilerlerden birinin duvarına delikler açmak üzereyken kapı "Ha, cücelere anlatıp kitabına yazdığı hikâye değil," dedi Frodo.
dıĢarı ettiler. Frodo ayrıca, içinde bir yankı duyar gibi olduğu büyük "Ben burada yaĢamaya geldikten kısa bir süre sonra bana gerçek hikâyeyi
kilerde kazıya baĢlayan genç Sanço Ayağıkibirli (yaĢlı Odo Aya- anlattı. Senin gerçek hikâyeyi anlatıncaya kadar onu sıkıĢtırmıĢ
ğıkibirli'nin torunu) ile de güreĢmek zorunda kaldı. Bilbo'nun altınlarının olduğunu, o yüzden iyisi mi benim de bilmem gerektiğini söyledi.
efsanesi hem merak hem de umut konusuydu; çünkü herkesin bildiği 'Aramızda gizli saklı yok Frodo, ama anlattıklarım burada kalacak.
gibi, efsanelerde geçen (kimbilir nasıl kazanılmıĢ, hatta belki de Ne derlerse desinler, bu yüzük benim,' dedi."
çalınmıĢ) altınlar, kim bulursa onun olur - tabii eğer ararken yaka- "Bu ilginç," dedi Gandalf. "Peki sen bütün bunlar hakkında ne dü-
lanmazsanız. Ģündün?"
Frodo Sanço'nun hakkından gelip onu da dıĢarı attıktan sonra, holde "Eğer 'armağan' meselesini uydurmasını falan kastediyorsan, bence
bir sandalyeye çöktü. "Dükkânı kapatma vakti, Merry," dedi. "Kapıyı gerçek hikâye çok daha mantıklı, niye baĢka türlü anlattığını bile
kilitle ve bugün baĢka kimseye açma, hatta Ģahmerdan getirseler bile anlayamadım. Bilbo normalde böyle Ģeyler yapmaz aslında; bu bana
açma." Sonra da kendine gelmek için geç de olsa bir çay içmeye gitti. çok tuhaf gelmiĢti zaten."
Tam oturmuĢtu ki ön kapının hafif hafif çalındığı duyuldu. "Yine "Bana da. Fakat öyle bir hazineye sahip olanlara bu tür tuhaflıklar olur
Lobelia'dır mutlaka," diye düĢündü. "Aklına gerçekten de kötü bir hep - eğer bu hazineyi kullanırlarsa. Bu da sana, çok dikkatli olman
Ģeyler gelmiĢ olmalı ki onu söylemek için geri döndü. Söyleyeceği konusunda bir uyan olmuĢ olsun. Dilediğin zaman seni görünmez
neyse, bekleyebilir." yapmaktan baĢka güçleri de olabilir Yüzük'ün." "Anlamıyorum," dedi
Çayını içmeye devam etti. Kapı çok daha gürültülü bir Ģekilde tekrar Frodo.
çalındı, fakat yine umursamadı. Sonra birdenbire büyücünün kafası "Ben de," diye cevap verdi büyücü. "Yüzük'ten daha yeni yeni
pencerede belirdi. Ģüphelenmeye baĢladım, özellikle de dün geceden beri. Sen dert etme.
"Eğer beni içeri almazsan Frodo, kapını öyle bir patlatacağım ki, Ama benim sözümü dinlersen, onu çok nadiren kullan, hatta hiç kul-
kapı ta oyuğun öbür tarafından dağı delip çıkacak." lanma derim. En azından, bir söylentiye neden olacak veya merak
"Sevgili Gandalf! Bir saniye!" diye bağırdı Frodo odadan çıkıp kapıya uyandıracak bir Ģekilde kullanma, ne olursun. Tekrar söylüyorum:
doğru koĢarken. "Gir içeri! Gir! Ben de Lobelia zannetmiĢtim." Onu iyi muhafaza et ve bir sır olarak sakla!" "Çok esrarengizsin! Neden
"O halde seni affediyorum. Fakat onu epey bir vakit önce, taze sütü korkuyorsun?" "Tam olarak bilmiyorum, o yüzden daha fazla
bile kesecek bir suratla SubaĢı'na doğru midilli arabasını sürerken konuĢmayacağım. Geri döndüğüm zaman belki bir Ģeyler
gördüm." söyleyebilirim. Hemen yola
60 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ
koyuluyorum: Yani Ģimdilik hoĢçakal." Ayağa kalktı.
"Hemen mi!" diye bağırdı Frodo. "Ama ben en az bir hafta kalırsın BÖLÜM II
sanıyordum. Bana yardım etmeni dört gözle bekliyordum."
"Niyetim öyleydi, fakat kararımı değiĢtirmek zorunda kaldım. GEÇ MĠġĠN GÖLGESĠ
Uzunca bir süre uzaklarda kalabilirim; fakat mümkün olan en kısa za-
manda gelip seni göreceğim. Beni görmeden, geldiğime inanma! Ses-
sizce süzülüp gelirim. Artık Shire'ı pek öyle alenen ziyaret etmem.
Görüyorum ki biraz gözden düĢmüĢüm. BaĢ belası, huzur kaçıran bir
adam olduğumu söylüyorlar. Bazıları beni Bilbo'yu kaçırmakla, hatta
daha kötü Ģeylerle bile suçluyor. Merak ediyorsan söyleyeyim, onun Söylentiler ne dokuz, ne de doksan dokuz günde dindi. Bay Bilbo
serxetine konabilmek için seninle ikimizin bir entrika çevirdiğimizi Baggins'in ikinci kere ortadan yok oluĢu Hobbitköy'de, hatta bütün
düĢünüyorlar." Shire'da üç yüz altmıĢ altı gün boyunca tartıĢılıp durdu ve bu süreden
"Bazıları mı?" dedi hiddetle Frodo. "Otho ve Lobelia demek isti- daha uzun bir zaman boyunca da hatıralardan silinmedi. Küçük hob-
yorsun. Ne nefret verici bir Ģey! Bilbo'nun geri gelmesi ve yine be- bitlere anlatılan bir ocak baĢı öyküsü oldu; zamanla, çakan ĢimĢekler,
nimle birlikte kırlarda yürüyüĢe çıkması için onlara Çıkın Çıkmazı ile gümbürtüler ve patırtılarla sırra kadem basıp sonra da değerli taĢ ve
birlikte her Ģeyimi verirdim. Shire'ı seviyorum. Fakat her nasılsa altın dolu torbalarla geri dönmeyi huy edinmiĢ Kaçık Baggins, efsa-
onunla gitmiĢ olmayı diler oldum. Merak ediyorum, bir daha onu hiç nelerin en gözde kahramanlarından biri halini alıp, gerçek olaylar
görebilecek miyim acaba..." unutulduktan uzun zamanlar sonra bile yaĢamına devam etti.
"Ben de," dedi Gandalf. "Ve daha neleri merak ediyorum neleri. Fakat bu arada civardaki genel düĢünce, eskiden beri biraz çatlak
ġimdilik hoĢçakal! Kendine iyi bak! Beni bekle, özellikle ummadığın olan Bilbo'nun sonunda aklını tamamen oynattığı ve kendini dağlara
zamanlarda! HoĢçakal!" vurduğu yolundaydı. Orada da mutlaka bir su birikintisine veya bir
Frodo onu kapıya kadar geçirdi. Elini son bir kez salladıktan sonra, dereye düĢmüĢ ve trajik ama pek de zamansız olmayan bir sona vasıl
ĢaĢılacak bir hızla yürüyüp gitti Gandalf; fakat Frodo yaĢlı büyücünün olmuĢtu. En çok suçlanan da Gandalf di.
sanki ağır bir yük taĢıyormuĢ gibi, aĢın derecede iki büklüm olduğunu "O körolmayasıca büyücü bari genç Frodo'yu rahat bıraksa, belki
düĢündü. AkĢam eriyordu ve cübbeli Ģekil çabucak alacakaranlık içinde çocuk kıçını kırar oturur da biraz hobbit basireti edinir," diyorlardı.
kayboldu. Frodo uzun bir süre için onu bir daha görmeyecekti. Ve görünüĢe göre de büyücü Frodo'yu rahat bıraktı, Frodo da Çıkın
Çıkmazı'na yerleĢti yerleĢmesine ama, hobbit basiretinde pek öyle
kayda değer bir geliĢme olduğu söylenemezdi. Hatta, derhal Bilbo'
nün acayipliklerini sürdürmeye baĢladı. Yas tutmayı reddetti; ertesi yıl
da Bilbo'nun yüz on ikinci yaĢgünü onuruna Yüz-göbeği ġöleni diye
adlandırdığı bir davet verdi. Fakat bu isim hafif kalmıĢtı, çünkü
yirmi kiĢilik davette, hobbit tabirince yiyecekler ve içecekler sular
seller gibi aktı.
Bazıları buna pek tepki göstermiĢti; ama Frodo her yıl Bilbo'nun
yaĢgünü davetini vermeye devam etti ve sonunda herkes bu âdeti ka-
bullendi. Frodo Bilbo'nun ölmüĢ olmadığı kanaatindeydi. "Ee, öyleyse
nerede?" diye sordukları zamansa, omuzlarını silkiyordu.
62 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ GEÇM Ġġ ĠN GÖLGESĠ 63
Bilbo gibi o da tek baĢına yaĢıyordu; fakat bir hayli arkadaĢı vardı,
özellikle de çocukken Bilbo'ya bayılan ve sık sık Çıkın Çıkmazı'na girip DıĢardaki dünyada meydana gelmekte olan garip Ģeyler hakkında
çıkan (çoğunlukla yaĢlı Took'un soyundan gelme) genç hobbitler söylentiler vardı; Gandalf yıllardır ortalıklarda görünmediği ve bir haber
arasında. Folco Boffin ile Fredegar Toluk bu gençlerden ikisiydi; ama de yollamadığı için, Frodo toplayabildiği bütün haberleri topluyordu.
Frodo'nun en yakın arkadaĢları Peregrin Took (çoğunlukla Pippin Shire'da pek nadiren rastlanan elfler artık akĢamlan ormanlardan batıya
derlerdi ona) ve Merry Brandybuck idi (Merry'nin gerçek ismi Meria- doğru giderken görülmekteydiler, hep batıya doğru, dönüĢsüz bir gidiĢ;
doc'tu ama bunu pek hatırlayan çıkmazdı). Frodo onlarla birlikte Shi- ama onlar Orta Dünya'yı terk ediyorlardı, artık buraların sorunları
re'ı dolanıp dururdu; ama genellikle yalnız baĢına gezer ve aklıbaĢın-da hakkında söyleyecek bir sözleri yoktu. Fakat yolda alıĢılmadık sayıda
hobbitlerin hayreüe gözlemledikleri üzere evinden çok uzaklarda, cüce de vardı. Kadim Doğu-Batı Yolu, Gri Limanlara varmadan önce
yıldızların altında tepelerde ve ormanlarda görülürdü. Merry ile Pippin Shire'dan geçiyordu ve cüceler Mavi Dağlar'daki maden ocaklanna
onun zaman zaman Bilbo'nun yapmıĢ olduğu gibi cifleri ziyaret giderken hep bu yolu kullanırlardı. Cüceler, uzak yerler konusunda
ettiğinden kuĢkulanıyordu. hobbitlerin belli baĢlı haber kaynağıydı - tabii eğer hobbitler bir haber
Zaman geçtikçe ahali, Frodo'nun da pek "yaĢını göstermediğini" duymak isterlerse: Normalde cüceler çok az konuĢur, hobbitler de daha
fark etmeye baĢladı: DıĢtan, yirmilerini yeni doldurmuĢ, dinç, enerji fazlasını sormazdı. Fakat artık Frodo sık sık, Batı'da sığınacak bir yer
dolu bir hobbit görüntüsünü koruyordu. "Bazıları da amma Ģanslı olu- arayan uzak diyarların cücelerine rastlar olmuĢtu. Cüceler tedirgindi ve
yor," diyorlardı; fakat Frodo daha ağırbaĢlı bir yaĢ olması beklenen bazıları alçak sesle DüĢman'dan ve Mordor Ül-kesi'nden söz ediyordu.
elli yaĢına yaklaĢıncaya kadar, bunun tuhaf bir Ģey olduğunu düĢün- O ismi hobbitler, anılanmn arka planında kalmıĢ bir gölge misali,
memiĢlerdi. sadece karanlık geçmiĢe ait efsanelerin bir parçası olarak hatırlıyorlardı;
Kendi açısından Frodo, ilk ĢaĢkınlıktan sonra, kendi kendisinin fakat uğursuz ve rahatsız edici bir isimdi bu. AnlaĢılan, Kuyu-
efendisi ve Çıkın Çıkmazı'nın Bay Baggins'i olmayı bir hayli zevkli torman'daki o belalı güçler Ak Divan tarafından sürüldükten sonra daha
bulmuĢtu. Epeyce yıl, geleceği pek düĢünmeden mutlu yaĢadı. Fakat da güçlenmiĢ ve Mordor'un kalelerinde tekrar ortaya çıkmıĢlardı.
kendisi pek fark etmese bile Bilbo'yla gitmemiĢ olmanın piĢmanlığı Karanlık Kule yeniden inĢa edilmiĢ deniyordu. Güç, oradan dört bir
durmadan büyüyordu içinde. Zaman zaman, özellikle güz aylarında, yana yayılıyordu; ta uzak doğuda ve güneyde savaĢlar oluyor, korku
kendisini yabani topraklan düĢünürken buluyor, hiç görmemiĢ olduğu büyüyordu. Orklar dağlarda çoğalıyorlardı yeniden. Troller de çıkmıĢtı
garip görünüĢlü dağlar rüyalarına giriyordu. Kendi kendine, "Belki bir ortaya, üstelik artık öyle eskisi gibi kalın kafalı değil de kurnaz ve
gün ben de Nehir'i geçerim," demeye baĢladı. Ama zihninin diğer yarısı korkunç silahlarla donanmıĢ olarak. Aynca çok daha korkunç yaratıklar
buna hep, "Daha değil," diye cevap veriyordu. hakkında da bir Ģeyler fısıldanıyordu, ama onlann isimleri yoktu.
Bu böylece, kırklı yaĢlarının sonuna kadar sürdü gitti; ellinci yaĢ-
günü yaklaĢıyordu: Elli onun önemli (ya da uğursuz) saydığı bir rak- Elbette ki bunlann pek azı sıradan hobbitlerin kulağına kadar ulaĢ-
kamdı; en azından, maceraların aniden Bilbo'ya gelip çattığı yaĢtı bu. maktaydı. Fakat en sağır, en eve kapanmıĢ hobbit bile garip hikâyeler
Frodo içinde bir kıpırtıdır hissetmeye baĢladı; eski yollar fazla aĢınmıĢ duymaya baĢladı, iĢleri icabı sınırlara kadar gidenlerse tuhaf Ģeyler
görünüyordu gözüne. Haritalara bakıyor, haritaların bittiği yerden görür oldu. Frodo'nun ellinci yaĢının ilkbahannda, bir akĢam Suba-
sonra neler olduğunu merak ediyordu: Shire'da yapılan haritalarda Ģı'ndaki YeĢil Ejderha'da. geçen konuĢmadan anlaĢılacağı gibi, hobbitlerin
Shire'ın sınırlarının dıĢı genellikle beyaz bırakılırdı. Kırlarda daha da çoğu gülüp geçse de Shire'ın o ferah fasur göbeğinde bile söylentiler
uzaklara gitmeye ve daha sık yalnız gezmeye baĢladı; Merry ile diğer duyulmuĢtu.
arkadaĢları onu endiĢeyle izliyordu. Onu sık sık, o sıralarda Shire'da Sam Gamgee ateĢe yakın bir köĢede oturuyordu, karĢısında da de-
belirmeye baĢlayan yabancı yolcularla konuĢur ve birlikte yürürken görür
olmuĢlardı.
64 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ G EÇ M tġtN GÖLGESĠ 65
ğirmencinin oğlu Ted KumlukiĢi vardı; çevredeki birkaç köylü hobbit de Sam, kolunu müphem uzaklıklara doğru sallayarak: Ne o, ne de diğerleri,
onların konuĢmalarını dinlemekteydi. Shire'ın batı sınırlarının ilerisindeki eski kulelerden sonra De-niz'in ne
"Bu günlerde tuhaf Ģeyler duy uluyor doğrusu," dedi Sam. kadar uzakta olduğunu bilmiyordu. Fakat o yönde çok uzaklarda bir
"Ya," dedi Ted, "dinlerse duyar, tabii. Ama canım ocak baĢı hikâ- yerde Gri Limanlar'ın olduğu ve elf gemilerinin zaman zaman bir daha
yeleri ve çocuk masalları duymak isterse, evde de dinleyebilirim." dönmemecesine oradan yelken açtığı, eskiden beri anlatılırdı.
"Ona ne Ģüphe," dedi Sam, altta kalmayarak, "ama bana soracak "Deniz'in üzerinde yelken yelken gidiyorlar; Batı'ya gidip bizi terk
olursan onların bazılarında da tahmininden fazla gerçek payı var. ediyorlar," dedi Sam. Bu sözleri ağırbaĢlı ve ciddi bir ifadeyle, adeta
Hem bu hikâyeler nasıl doğmuĢ? Ejderhaları ele alalım mesela." bir nâme gibi mırıldanmıĢtı. Ama Ted güldü.
"Yok, sağ olasın," dedi Ted, "almayayım. Küçükkene de onlardan "Eh, bu da yeni bir Ģey sayılmaz, tabii eğer eski masallara inanı-
söz edildiğini duyardım, ama tutup da Ģimdi onlara inanmanın bir âlemi yorsan. Bu seni veya beni neden ilgilendirir, anlayamıyorum. Buyur-
yok. SubaĢında bir tek Ejderha var, o da YeĢil," diye ekledi, herkesi sunlar gitsinler! Ama bahse girerim sen onların gittiğini görmedin;
kahkahalarla güldürmeyi baĢararak. Shire'da baĢka gören de olmamıĢtır."
"Tamam," dedi diğerleriyle birlikte gülen Sam. "Peki, ya Ģu Ağaç "Bilemiyorum," dedi Sam düĢünceli düĢünceli. Bir zamanlar or-
Adamlara, ya da istersen dev de onlara, onlara ne buyrulur? Koca bir manda bir elf gördüğü inancındaydı ve bir gün daha fazlasını görmeyi
ağaçtan daha büyük bir tanesinin, pek öyle uzun bir zaman önce de umuyordu. Çocukluğunda duyduğu tüm efsaneler arasında en çok,
değil üstelik, Kuzey Avlaklan'nın ardında göründüğünü söylüyorlar." hobbitlerin bildiği kadarıyla elfler hakkında anlatılan yarım yamalak
"Kim söylüyor?" masallar ve eksik hatırlanan hikâyeler derinden etkilemiĢti onu. "Bu-
"Mesela kuzenim Hal. Kendisi Yukantepe'deki Bay Boffin'in ya- ralarda bile Uğurkı Halk'ı bilip onlardan haber alan bazıları var," dedi.
nında çalıĢır ve avlanmak için Kuzeydirhem'e gider. O bir tane gör- "Mesela yanında çalıĢtığım Bay Baggins var. Bana, ciflerin yelken açıp
müĢ." gittiklerini o söyledi, eh o da cifleri bilmez değildir. YaĢlı Bay Bilbo
"Belki de gördüm demiĢtir. Senin Hal habire bir Ģeyler gördüm deyip daha da iyi bilirdi: Küçücük bir oğlanken onla çok konuĢtuy-duk."
duruyor; belki de olmayan Ģeyleri görüyordur." "O-ho onların ikisi de çatlak," dedi Ted. "En azından yaĢlı Bilbo
"Fakat bu anlattığı karaağaç kadar büyükmüĢ ve yürüyormuĢ; bir çatlak», Frodo da çatlatıyor. Sen haberi onlardan alıyorsan, daha saf-
adım attı mı da, en azından yedi metre gidiyormuĢ." sataya ne hacet. Eh gari, arkadaĢlar, ben eve gideyim. Sıhhatinize!"
"Öyleyse adım falan atmıyordur. Seninkinin gördüğü, zaten kara- Kupasını boĢaltarak gürültüyle dıĢarı çıktı.
ağaçtır garanti." Sam bir Ģey söylemeden sessizce oturdu. DüĢünmesi gereken epey
"Ama bu yürüyormuĢ diyorum sana; hem Kuzey Avlaklar'da kara- Ģey vardı. Bir kere, Çıkın Çıkmazı'ndaki bahçede yapılacak bir sürü iĢ
ağaç yok ki." bekliyordu ve ertesi gün hareketli bir gün olacaktı, tabii eğer hava
"Öyleyse Hal de görmüĢ olamaz," dedi Ted. GülüĢmeler ve alkıĢlar açarsa. Çimler çok çabuk büyüyordu. Fakat Sam'in aklına takılanlar,
duyuldu: Dinleyiciler Ted'in bir puan aldığını düĢünüyor olmalıydılar. bahçe bakımından ibaret değildi. Bir süre sonra iç geçirdi, ayağa kalktı ve
"Her neyse, fark etmez," dedi Sam, "sırf bizim Halfast değil, baĢ- dıĢarı çıktı.
kalarının da Shire'dan geçen tuhaf tuhaf tipler gördüğünü inkâr ede- Nisanın baĢlarıydı ve gökyüzü Ģiddetli bir yağmurdan sonra yeni
mezsin ya - geçen diyorum, dikkatini çekerim: Bir de sınırlardan geri açılmaktaydı. GüneĢ kavuĢmuĢ, solgun serin bir akĢam sessizce renk
çevrilenler var. Hudutçulara daha önce hiç bu kadar çok iĢ çıkmamıĢtı." atarak geceye dönüyordu. Sam ilk çıkan yıldızların altında hafif bir ıslık
"Ve dediklerine göre elfler de batıya doğru ilerliyorlarmıĢ. Onların tutturdu, düĢünceli düĢünceli Hobbitköy'ün içinden geçip Tepe'ye
limanlara, ta Ak Kuleler'den öteye gittiklerini söylüyorlar," dedi vurarak eve kadar yürüdü. .
YÜZÜK KARDEġ LÎöt
66 OEÇMt ġt N GÖLGESĠ 67
"Dün gece yüzüğüm hakkında garip Ģeyler anlatmaya baĢlamıĢtın,
îĢte tam bu sırada Gandalf uzun yokluğundan sonra tekrar ortaya Gandalf," dedi. "Ama sonra durdun ve bu tür meselelerin günıĢığına
çıktı. Davet'ten sonra üç yıl uzakta kalmıĢtı. Sonra Frodo'ya kısa bir bırakılmasının daha iyi olacağını söyledin. ġimdi sözlerini tamamla-
ziyarette bulunmuĢ ve ona Ģöyle bir dikkatlice bakıp yine gitmiĢti. manın sırası değil mi sence de? Yüzüğün tehlikeli olduğunu söylüyorsun,
Ondan sonraki bir iki yıl içinde, hava karardıktan hemen sonra hiç benim tahmin edemeyeceğim kadar tehlikeli olduğunu. Nasıl yani?"
beklenmedik bir anda çıkıp gelerek ve güneĢ doğmazdan önce sessiz "Birçok yönden," diye cevapladı büyücü. "Benim ilk baĢta düĢün-
sedasız giderek sıkça kendisini gösterdi. Kendi iĢini ve gezilerini hiç meye bile cesaret edemediğim kadar güçlü, o kadar güçlü ki, ona sahip
konuĢmazdı, daha ziyade Frodo'nun sıhhati ve yaptıklarıyla ilgilenir olan her ölümlüyü eninde sonunda tamamiyle mağlup eder. O
gibiydi. kimseye sahip olur.
Sonra birdenbire ziyaretleri bitivermiĢti. Frodo ondan haber alalı ya "Çok uzun zaman önce Eregion'da Elf Yüzükleri yapılmıĢtı, sizin
da onu göreli dokuz yıldan fazla oluyordu ve artık büyücünün bir daha tabirinizle sihirli yüzükler. Ve bu yüzükler, elbette ki, çeĢit çeĢitti:
hiç geri dönmeyeceğini, hobbitleri defterden sildiğini düĢünmeye Bazılan daha etkili, bazıları daha zayıf. Zayıf olan yüzükler, ciflerin bu
baĢlamıĢtı. Fakat o akĢam Sam eve yürürken ve alacakaranlık iyice hünerleri tam olarak olgunlaĢmadan önce yaptıkları denemelerdi ve
koyulaĢırken, çalıĢma odasının penceresinde geçmiĢten aĢina o tıkırtı Demirci Elfler için bunlar sadece oyuncaklardı - yine de ölümlüler için
duyuldu yine. tehlikeliydiler bence. Fakat Âli Yüzükler, Kudret Yüzükleri, iĢte onlar
korkunçtu.
Frodo eski arkadaĢını hayretle ve büyük sevinçle karĢıladı. Birbir-
"Âli Yüzdkler'den birini alıkoyan bir ölümlü ölmez, ama büyüyüp
lerine uzun uzun baktılar. daha çok yaĢam da elde etmez Frodo, sadece süregider; öyle ki, so-
"Her Ģey yolunda ha?" dedi Gandalf. "Hiç değiĢmemiĢsin Frodo!" "Sen nunda her dakika ona bir yorgunluk gibi gelmeye baĢlar. Ve eğer Yü-
de," diye cevapladı Frodo; fakat içten içe Gandalf in daha yaĢlı ve zük'ü sık sık görünmez olmak için kullanırsa da, solar: Nihayet tamamen
endiĢeli göründüğünü düĢündü. Kendisi ve Ģu engin dünya hakkında görünmez olur ve Yüzüklere hükmeden karanlık gücün nazarı altında
bir Ģeyler anlatsın diye onu sıkıĢtırdı; kısa sürede derin bir muhabbette alacakaranlıkta yürür. Evet, er veya geç -eğer iĢin baĢında güçlü ve iyi
daldılar ve gecenin geç vakitlerine kadar oturdular. niyetliyse daha geç olacaktır bu, ama ne güç, ne de iyi niyet dayanamaz-
er veya geç karanlık güç onu yutar."
Ertesi sabah-, geç edilen bir kahvaltıdan sonra, büyücü Frodo ile "Ne kadar korkunç!" dedi Frodo. Uzun bir sessizlik daha oldu.
çalıĢma odasının açık penceresinin yanında oturuyordu. Ocakta parlak Bahçeden, Sam Gamgee'nin çimleri kestiği duyuluyordu.
bir ateĢ vardı ama, hem güneĢ ılıktı hem de rüzgâr Güney'den esiyordu.
Her Ģey taptaze görünüyor, baharın taze yeĢili tarlalarda ve ağaçların "Bunu ne kadar zamandır biliyorsun?" diye sordu Frodo neden
parmak uçlarında titreĢiyordu. sonra. "Ve Bilbo ne kadarını biliyordu?"
Gandalf, neredeyse seksen yıl önceki, Bilbo'nun Çıkın Çıkmazı' "Bilbo sana anlattığından fazlasını bilmiyordu, eminim," dedi
ndan yanma bir mendil dahi almadan çıkıp gittiği bir baĢka bahan dü- Gandalf. "Bir tehlike içereceğini bildiği bir Ģeyi sana aktarmazdı ke-
Ģünmekteydi. Saçları belki o günkünden daha beyaz; sakalı, kaĢları sinlikle, sana göz kulak olacağım konusunda ona söz vermiĢ olsam
daha uzun; yüzü endiĢe ve bilgelikle daha bir kınĢmıĢtı, ama gözleri da. O yüzüğün çok güzel ve ihtiyaç anında çok iĢe yarar olduğunu dü-
her zamanki kadar parlaktı ve piposunu hâlâ aynı keyifle içiyor, du- Ģünüyordu; gariplikleri, terslikleri de kendisine yoruyordu. 'Yüzüğün
mandan halkaları aynı kuvvet ve zevkle üflüyordu. kafasında büyüdüğünü', hep yüzük konusunda endiĢe edip durduğunu
O anda sessizlik içinde içiyordu piposunu, çünkü Frodo derin dü- söylemiĢti; ama suçlanması gerekenin yüzüğün kendisi olduğundan
Ģüncelere dalmıĢ kıpırdamadan oturuyordu. Sabahın ıĢığında bile Gandalf hiç kuĢkulanmadı. Gerçi bu Ģeye göz kulak olması gerektiğini keĢfet-
m getirmiĢ olduğu havadislerin karanlık gölgesini hissediyordu.
Sonunda sessizliği bozdu.
GEÇ MĠġĠN GÖLGESt 69
68 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ
"DuymamıĢ olabilirsin," diye cevap verdi Gandalf. "Hobbitler
misti; sanki her zaman aynı ağırlıkta ve büyüklükte olmuyordu; garip
onun ilgi alanına girmez, ya da girmezdi. Yine de Arifler arasında ulu
bir Ģekilde çekiyor veya geniĢliyordu ve parmağında sıkı sıkı durur biri sayılır. Benim tarikatımın büyüğü ve Divan'ın baĢıdır. Bilgisi çok
ken aniden kayıp düĢebiliyordu." derindir ama bilgisiyle birlikte gururu da büyümüĢ, biri iĢine karıĢtı mı
"Evet, o konuda beni son mektubunda uyarmıĢ," dedi Frodo, "o sinirlenir, îster büyük olsun ister küçük, elf yüzüklerinin irfanı onun
yüzden yüzüğü hep zincirinde tuttum." bilgi sınırları içindedir. Uzun zamandır, yüzüklerin yapımıyla ilgili
"Çok akıllıca," dedi Gandalf, "Fakat Bilbo uzun yaĢantısını hiçbir kaybolmuĢ sırlan araĢtırarak bu konuda çalıĢıyor; fakat Yüzükler
zaman yüzükle bağdaĢtıramadı. Bunun bütün nedenini kendisine bağladı Divan'da tartıĢıldığı zaman, yüzük ilminden bize aktardığı kadarı be-'
nim korkmama gerek olmadığını gösteriyordu. O yüzden kuĢkum yatıĢtı -
ve bununla çok gurur duydu. Gerçi rahatsız ve huzursuz olmaya
ama huzursuzdum. Her Ģeye rağmen dikkat kesildim ve bekledim.
baĢlamıĢtı. Ġnce ve gergin oldum diyordu. Bu, yüzüğün denetimi ele "Bilbo'yla ilgili her Ģey yolunda görünüyordu. Ve aradan yıllar
geçirmekte olduğuna bir iĢaretti." geçti. Evet yıllar geçiyor ama ona pek iliĢmiyor gibiydiler. YaĢlandı-
"Bütün bunları ne kadar zamandır biliyorsun?" diye sordu Frodo ğına dair hiçbir emare yoktu. Yine üzerime bir gölge düĢtü. Fakat
yine. kendi kendime: 'Canım, anne tarafından hep uzun yaĢamıĢ bir aileden
"Bilmek mi?" dedi Gandalf. "Sadece Arifler'in bildikleri nice Ģey geliyor. Daha zamanı var. Bekle bakalım!' dedim.
var ki, hep bilirdim Frodo. Ama eğer, 'bu yüzüğü bilmek' diye soru- "Ve bekledim. Bu evi terk ettiği o geceye kadar bekledim. O gece
yorsan, eh, hâlâ bilmiyorum denilebilir. Yapılması gereken son bir deney beni Saruman'ın hiçbir sözünün yatıĢtıramayacağı bir korku ile dolduran
Ģeyler söyledi ve yaptı. O zaman karanlık ve ölümcül bir Ģeyin iĢ
daha var. Ama artık tahminimden kuĢku duymuyorum."
baĢında olduğunu anladım. Ve o günden beri yıllarımın çoğunu bu iĢin
"îlk ne zaman bunu tahmin etmeye baĢlamıĢtım," diye derin derin
aslını ortaya çıkarmak için harcadım."
düĢünceye daldı, hafızasını gerilere doğru yoklayarak. "Dur bir bakayım -
Ak Divan'ın karanlık gücü Kuyutorman'dan kovduğu yılda, tam BeĢ "Kalıcı bir zarar olmamıĢtır, değil mi?" diye sordu Frodo endiĢeyle.
Ordular Muharebesi'nden önce bulmuĢtu Bilbo yüzüğü. O zamandan, "Zamanla iyi olacak değil mi? Yani huzur içinde dinlenebilecek mi
henüz daha neden korktuğumu bilmesem de, gönlüme bir gölge demek istiyorum."
düĢmüĢtü. Gollum'un bir Âli Yüzük'ü -en azından Âli Yüzük olduğu "Zaten hemen kendisini daha iyi hissetti," dedi Gandalf. "Fakat bu
baĢından beri açıkça belliydi- nereden bulduğu sorusu sık sık takılıyordu dünyada Yüzükleri ve etkilerini tepeden tırnağa bilen tek bir Güç var;
aklıma. Sonra Bilbo'nun bu yüzüğü nasıl 'kazandığına' dair anlattığı garip ve benim bildiğim kadarıyla da hiçbir Güç hobbitler hakkında her Ģeyi
öyküyü dinledim ve bu öyküye inanamadım. Sonunda doğrusunu ona bilmez. Arifler arasında hobbit ilmiyle ilgilenen bir ben varım: Silik bir
anlattırabildiğim zaman, onun yüzüğü su götürmeyecek bir Ģekilde bilgi dalı, ama sürprizlerle dolu. Tereyağı gibi yumuĢak da olabiliyorlar,
sahiplenmeye çalıĢtığını hemen anladım. Tıpkı Gollum'un 'doğum günü yaĢlı ağaç kökleri kadar sert de. Sanırım bazıları Yüzük-ler'e, Arifler'in
armağanı' gibi. îki yalan içime kurt düĢürecek kadar birbirine çoğunun düĢünemeyeceği kadar uzun süreli tahammül edebilir. Bana
benziyordu. Belli ki yüzüğün, sahibini hemen etkilemeye baĢlayan sorarsan, Bilbo için üzülmene hiç gerek yok.
sıhhatsiz bir gücü vardı. Her Ģeyin yolunda olmadığına dair aldığım ilk "Elbette ki yüzüğe uzun yıllar sahip oldu, onu kullandı da; o yüzden
gerçek uyarı bu olmuĢtu. Sık srk Bilbo'ya bu tür yüzüklerin etkisinin üzerinden gitmesi, mesela yüzüğü sakıncasızca tekrar
kullanılmadan bırakılmalarının daha iyi olacağını anlattım; fakat o görebilecek duruma gelmesi için, uzun yıllar geçmesi gerekebilir.
bundan gücendi ve kısa bir zaman sonra da sinirlenmeye baĢladı. Yoksa yıllarca son derece mutlu olarak yaĢamaması için bir neden yok:
Yapabileceğim pek baĢka bir Ģey yoktu. Daha büyük sakıncalar Yüzükten ayrıldığı andaki gibi kalır. Çünkü sonunda kendi iradesiyle
yaratmadan yüzüğü ondan alamazdım; üstelik böyle bir Ģey yapmaya terk etti onu: Bu da önemli bir nokta. Hayır, yüzüğü bıraktı-
hakkım da yoktu zaten. Sadece bekleyip izleyebilirdim. Belki Ak
Saruman'a da danıĢabilirdim ama hep bir Ģeyler beni alıkoydu." "O kim?"
diye sordu Frodo. "Adını daha önce hiç duymamıĢtım."
70 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ
ğından beri, artık sevgili Bilbo hakkında endiĢe duymuyordum. Ben GEÇMlġÎN GÖLGESĠ
kendimi senin için sorumlu hissediyorum. 7
"Bilbo ayrıldığından beri hem sen, hem de tüm bu sevimli, akılsız, 1
biçare hobbitler için endiĢeleniyorum. Eğer Karanlık Güç Shire'a hâkim Yüzükte gözle görünür bir değiĢiklik yoktu. Bir süre sonra Gandalf
olur da, sizin Ģu iyi yürekli çakırkeyif sersem Tuluklarınız, Boy- ayağa kalkarak pencerenin dıĢındaki panjurları kapattı ve perdeleri çekti.
nuzüfleyenleriniz, Boffinleriniz, BelkuĢaklannız ve diğerleri ve tabii Oda karanlık ve sessiz oldu, gerçi Sam'in artık pencerenin daha
maskara Bagginsler köle olurlarsa bu, dünya için çok acıklı bir darbe yakınından gelen bahçe makasının takırtısı hâlâ belli belirsiz de olsa
olur." duyulabiliyordu. Büyücü bir an ateĢe bakarak ayakta durdu; sonra
Frodo'nun tüyleri diken diken olmuĢtu. "Ama niye köle olalım?" eğilerek bir maĢayla yüzüğü ocaktan çıkardı ve hemen eline aldı.
diye sordu. "Hem sonra neden bizim gibi köleleri olsun istesin?" Frodo'nun nefesi tutuldu.
"Doğruyu söylemek gerekirse," diye cevaplandırdı Gandalf, "sa- "Tamamen soğuk," dedi Gandalf. "Al!" Frodo avucunu ürkerek
nırım Ģimdiye kadar -dikkatini çekerim, Ģimdiye kadar- hobbitlerin açıp yüzüğü aldı: Yüzük her zamankinden daha kalınlaĢmıĢ, daha
varlıkları tamamiyle dikkatinden kaçmıĢtı. Bu yüzden Ģukıotmelisi- ağırlaĢmıĢ gibiydi.
niz. Fakat artık emniyette değilsiniz. Onun size ihtiyacı >ok - ıĢiııe daha "Kaldır!" dedi Gandalf. "Ve yakından bak!"
çok yarayan bir sürü hizmetkârı var zaten- ama bir cbhd M'/U unut • maz. Frodo söyleneni yapınca, yüzüğün hem içinde hem de dıĢında yüzük
Ve mutsuz köle hobbitîer, mutlu ve özgür hobbitierden çok daha fazla boyunca dönen, ince, en ince kalem çizgilerinden de ince çizgiler gördü:
keyif verir ona. Kötülük ve öç denilen bir Ģey var!" adeta akıp giden bir el yazısını oluĢturan ateĢten çizgiler, içe iĢleyen
"Öç rnü?" dedi Frodo. "Neyin öcü? Ben hâlâ bunun Bilbo'yla, be- bir canlılıkla parlıyorlardı ama yine de sanki çok büyük bir derinlikten
nimle ve yüzüğümüzle ne gibi bir ilgisi olduğunu anlayamadım." gelirmiĢçesine uzaktılar.
"Her türlü ilgisi var," dedi Gandalf. "Henüz asıl tehlikeyi bilmi-
yorsun; ama bileceksin. Son kez buraya geldiğimde ben de bundan
pek emin değildim; fakat artık konuĢmanın zamanı geldi. Bir dakika-
lığına yüzüğü bana ver."

Frodo, kemerinden sallanan bir zincire tutturulmuĢ yüzüğü panto-


lonunun cebinden çıkarttı. Yerinden çözdü ve yavaĢ yavaĢ büyücüye
uzattı. Yüzük aniden çok ağırlaĢmıĢtı sanki ya yüzük, ya da Frodo,
Gandalf m ona dokunması konusunda gönülsüzmüĢ gibi. "Bu ateĢten harfleri okuyamam," dedi Frodo titrek bir sesle.
Gandalf yüzüğü eline alıp kaldırdı. Som altından yapılmıĢ gibi gö- "Okuyamazsın," dedi Gandalf, "ama ben okurum. Bunlar eski elf
rünüyordu. "Üzerinde bir yazı veya iĢaret görebiliyor musun?" diye harfleri ama lisan Mordor lisanı, ki o lisanı burada dile getirmeyeceğim.
sordu. Fakat Ortak Dilde anlamı Ģu, aĢağı yukarı:
"Hayır," dedi Frodo. "Hiçbir Ģey yok. Dümdüzdür, aynca ne aĢınır
ne de yıpranır." Hepsine hükmedecek Bir Yüzük, hepsini o bulacak Hepsini
"Öyleyse seyret!" Frodo'yu hayrete ve telaĢa düĢüren ani bir hare- bir araya getirip karanlıkta birbirine bağlayacak
ketle, yüzüğü ateĢin korları içine atıverdi büyücü. Frodo bir çığlık atarak
elini maĢaya uzattı, ama Gandalf onu durdurdu. Bu Elf îrfanları'nda uzun zamandan beri bilinen bir Ģiirin iki mısraı:
"Bekle," dedi emreden bir sesle, Frodolya kalın kaĢları altından
dikkatli bir bakıĢ fırlatarak. Üç Yüzük göğün altında yaĢayan Elf Kralları 'na
Yedisi taĢtan saraylarında Cüce Hükümdarlar'a,
Dokuz Yüzük Ölümlü Ġnsanlar'a, ölecekler ne yazık
Bir Yüzük gölgeler içindeki Mordor Diyarı 'nda
G EÇM Ġ ġ Ġ N G Ö LG ES Ġ 73
72 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ
"Hepsinin arasında en güzelleri olan Üç Yüzük'ü Elf Hükümdarları
Kara tahtında oturan Karanlıklar Efendisi'ne zamanında ondan saklamıĢlar, ellerini sürüp kirletememiĢ. Yedi tanesine
Hepsine hükmedecek Bir Yüzük, hepsini o bulacak Hepsini bir Cüce Krallar sahip olmuĢ ama bunların üç tanesini geri almıĢ, kalanları
araya getirip karanlıkta birbirine bağlayacak Gölgeler içindeki da ejderhalar imha etmiĢ. Dokuz tanesini mağrur ve büyük Fani
insanlara vermiĢ ve böylece onları ele geçirmiĢ. Uzun zaman önce O'nun
Mordor Diyarı'nda hâkimiyeti altına girip Yüzüktayfları olmuĢlar, yani onun büyük
Bir an duraksadı, sonra yavaĢ yavaĢ derin bir sesle: "Bu Hükmeden Gölge'sinin altındaki gölgeler, en korkunç hizmetkârları. Çok eskiden
Yüzük; hepsine hükmedecek olan Tek Yüzük. Bu onun asırlar önce bütün bunlar. Dokuzlar ortalıkta görünmeydi çok yıl oldu. Yine de
kaybettiği için gücünün büyük ölçüde zayıflamasına neden olan Tek kim bilebilir? Gölge bir kere daha büyümeye baĢladığına göre, onlar da
Yüzük. Onu geri almayı çok arzuluyor - ama almamalı," dedi. tekrar ortaya çıkabilirler. Ama neyse! Bu tür Ģeylerden Shire'ın
Frodo sessiz ve hareketsiz oturdu. Korku, ona doğru kocaman bir el sabahında bile söz etmeyelim.
"ġimdi durum Ģöyle: Dokuzlar'ı geri aldı; Yediler'in de kimini aldı,
uzatıyordu sanki, Doğu'dan yükselip onu yutmak için büyüyen kara bir kimi yok oldu. Üçler hâlâ gizli. Fakat bu artık onu hiç rahatsız etmiyor.
bulut gibi. "Bu yüzük!" diye kekeledi. "Nasıl, nasıl oldu da bu yüzük Tek olan ona yeter; çünkü o yüzüğü bizzat yapmıĢtı; o onun yüzüğü
bana geldi?" ve eski gücünün büyük bir bölümünü bu yüzüğe aktarmıĢtı ki, tüm
"Ah!" dedi Gandalf. "Bu çok uzun bir hikâye. BaĢlangıcı, artık sadece diğerlerine hükmedebilsin. Eğer yüzüğü tekrar elde ederse, o zaman
yine hepsine emri geçebilecek, nerede olurlarsa olsunlar, hatta Üçlere
töre bilginlerinin hatırladığı Kara Yıllar'a dayanır. Sana bütün o bile; o zaman bu yüzüklerle iĢlenmiĢ olan her Ģey ortada kalacak ve o her
hikâyeyi anlatacak olsam, bahar geçip kıĢ gelse bile hâlâ burada otu- zamankinden daha güçlü olacak.
ruyor oluruz. "îĢte o korkunç ihtimal bu, Frodo. Tek Yüzük'ün yitip gittiğini,
"Fakat dün gece sana Büyük Sauron'dan, Karanlıklar Efendi- ciflerin onu imha ettiğini zannediyordu, zaten öyle de yapılması gere-
si'nden söz etmiĢtim. DuymuĢ olduğun söylentiler doğru: Gerçekten de kirdi. Fakat artık yüzüğün yitip gitmediğini, bulunmuĢ olduğunu biliyor.
yeniden uyandı, Kuyutorman'daki sığınağını terk etti ve Mordor'un Onu arıyor, arıyor ve bütün aklı fikri bu iĢte. Bu onun en büyük ümidi
Karanlık Kulesi'ndeki kadim kalesine geri döndü. Bu ismi, eski ma- ve bizlerin en büyük korkusu."
salların sınırlarında dolanan bir gölge misali, siz hobbitler bile duy- "Neden, neden imha edilmemiĢ peki?" diye haykırdı Frodo. "Sonra
muĢsunuzdur. Her bozgundan sonra, Gölge bir müddet bekleyip baĢka madem DüĢman o kadar güçlüydü ve yüzük onun için o kadar de-
bir biçim alarak tekrar büyüyor." ğerliydi, nasıl olmuĢ da yüzüğü kaybetmiĢ?" Sanki daha Ģimdiden,
yüzüğü almak için uzanan karanlık parmaklan görüyormuĢçasına,
"Benim zamanımda olmamıĢ olmasını dilerdim," dedi Frodo. "Ben de,"
Yüzük'ü elinde sıkı sıkı tuttu.
dedi Gandalf, "ayrıca böyle zamanlarda yaĢaması nasip olan herkes de "Yüzük ondan alınmıĢtı," dedi Gandalf. "Uzun yıllar önce ciflerin
aynı Ģeyi dilerdi. Ama bu onların belirleyebileceği bir Ģey değil. Bizim ona karĢı koyma güçleri çok daha fazlaydı; ayrıca insanların hepsi de
belirleyebileceğimiz tek Ģey, bize verilen bu zamanda ne yapacağımız. ciflere yabancılaĢmamıĢtı daha. Batıil insanları ciflerin yardımına
Ve daha Ģimdiden Frodo, zamanımız kara görünmeye baĢladı. DüĢman gelmiĢti. Aslında bu, kadim tarihin belki de hatırlamamızda fayda
hızla ve çok fazla kuvvetleniyor. Tasarıları henüz pek olgunlaĢmamıĢ olan bir sayfası; çünkü o zamanlar da keder vardı, büyüyen bir karanlık
sanırım, ama olgunlaĢıyor. Çok zorlanacağız. Hatta bu korkunç ihtimal vardı, ama nice yiğitlikler de oldu ve bütün o yapılanlar tamamen boĢa
ortaya çıkmasa bile, çok ama çok zorlanacaktık. gitmedi. Belki de bir gün bütün öyküyü anlatırım sana, ya da belli mi olur,
"DüĢman hâlâ ona tüm karĢı kuvveti yerle bir edecek, son savun- belki de daha iyi bilen birinden dinlersin.
maları kıracak ve bütün diyarları yeniden karanlıkla kaplayacak olan "Fakat Ģimdilik bütün bilmen gereken bu Ģeyin nasıl olup da sana
güç ve bilgiyi sağlayabileceği tek Ģeyden mahrum. Tek Yüzük elinde
değil.
74 YÜZÜK K A R D E ġ L l Ğ t G E ÇM Ġ ġ Ġ N GÖLG ESĠ 75

geldiği, ki o da baĢlıbaĢına bir hikâyedir; sana sadece Ģu kadarım söy- anlayamadan Deagol'u kayıktan çekip suyun ta dibine kadar sürüklemiĢ.
leyeceğim. Sauron'u Elf Kralı Gil-galad ile Batıil'li Elendil bozguna O zaman Deagol oltayı elinden bırakmıĢ, çünkü nehir yatağında bir
uğtattı, kendileri de bu uğurda can verdiler; Elendil'in oğlu îsildur yü- Ģeyin parlar gibi olduğunu görmüĢ ve nefesini tutarak bu Ģeye uzanıp
züğü Sauron'un elinden kesip çıkarttı ve aldı. O zaman Sauron mağlup kapmıĢ.
oldu ve ruhu kaçıp uzun yıllar saklandı, ta ki gölgesi tekrar Kuyu- "Sonra sular püskürterek, baĢında yosunlar, bir avuç çamurla yukarı
çıkmıĢ; kıyıya yüzmüĢ. O da ne! çamuru yıkayınca avucunun içinde
torman'da Ģekilleninceye kadar.
çok güzel altın bir yüzüğün bulunduğunu görmüĢ; yüzük güneĢin altında
"Fakat Yüzük kayboldu. Ulu Nehir Anduin'e düĢüp yok oldu. îsildur, öyle bir parlayıp ıĢıldıyormuĢ ki, gönlü hemen yüzüğe ısı-nıvermiĢ.
Nehir'in doğu kıyılarında kuzeye doğru giderken, Ferah Çayır-lar'm Fakat Smeagol bir ağacın gerisinden onu seyrediyormuĢ, Deagol ağzı
yakınında Dağlı Orklar tarafından pusuya düĢürüldü; halkının büyük bir karıĢ açık yüzüğüne sevinirken Smeagol yavaĢça arkasından gelmiĢ.
bir bölümü öldü. O sulara atladı, ama yüzerken Yüzük elinden çıkınca
'"Onu bize ver Deagol, canım,' demiĢ Smeagol arkadaĢının omu-
orklar onu görüp oklanyla onu da öldürdüler." zunun üzerinden.
Gandalf bir an sustu. "Ve orada, Ferah Çayırlar arasındaki karanlık "'Neden?' demiĢ Deagol.
su birikintilerinde," dedi, "Yüzük tüm bilgilerden ve efsanelerden '"Çünkü bugün benim yasgünüm canım ve onu istiyoruz,' demiĢ
silindi gitti; tarihçesinin bu kadarcık bölümü bile bugün ancak birkaç Smeagol.
kiĢi tarafından biliniyor, üstelik Arifler Divanı bile daha fazlasını bu- "'Bana ne,' demiĢ Deagol. 'Ben sana bir armağan verdim zaten,
îamadı. Fakat galiba, artık ben bu öykünün devamını getirebilece- hem de ne armağan. Bunu ben buldum, benim olacak.'
ğim." "'Ya, öyle mi gerçekten Ģekerim,' demiĢ Smeagol ve Deagol'un
boğazına yapıĢtığı gibi onu boğmuĢ, çünkü altın son derece parlak ve
"Uzun bir zaman sonra, ama yine de zamanımızdan çok yıllar önce.
güzel gorünüyormuĢ. Sonra yüzüğü parmağına geçirmiĢ.
Ulu Nehrin kıyısında Yabandiyar'ın sınırında eli uz, ayağı sessiz
"Kimse Deagol'un baĢına neler geldiğini öğrenememiĢ; evinden çok
küçük bir ahali yaĢarmıĢ. Sanırım, Ülkenler'in babalarının babalarıyla
uzakta öldürülüp büyük bir ustalıkla saklanmıĢ çünkü. Ama Smeagol tek
akraba bir hobbit türündenmiĢler bunlar, çünkü Nehir'i çok seviyorlar baĢına geri dönmüĢ ve yüzüğü taktığı zaman ailesinden hiç kimsenin
ve içinde yüzüp kamıĢtan küçük kayıklar yapıyorlarmıĢ. Aralarında kendisini göremediğini anlamıĢ. Bu buluĢu çok hoĢuna gitmiĢ ve bunu
büyük hürmet gören bir aile varmıĢ, çünkü bu aile. çoğu ailelerden daha herkesten saklamıĢ; yüzük sayesinde gizli tutulan Ģeyleri ortaya çıkarıp,
geniĢ ve daha zenginmiĢ; sert mizaçlı ve kendi ahalisinin törelerinden öğrendiklerini çarpık ve kötü amaçlı iĢler için kullanmaya koyulmuĢ.
yana irfan sahibi bir büyük anne tarafından yönetiliyormuĢ. Bu ailenin Can yakacak her konuda keskin gözlü ve delik kulaklı olmuĢ. Yüzük
en meraklı ve mütecessis ferdinin ismi Smeagol imiĢ. Köklere ve ona, kendi heybetine göre güç vermiĢ. Tahmin edeceğin gibi, hiç mi
baĢlangıçlara meraklıymıĢ; derin su birikintilerine dalarmıĢ; ağaçların ve hiç sevilmeyen ve (göze göründüğü zamanlar) bütün akrabalarının
büyüyen bitkilerin diplerini kazarmıĢ; yeĢil tepeciklere tüneller açarmıĢ; kaçındığı biri olup çıkmıĢ. Onu tekmeliyorlarmıĢ, o da onların ayaklarını
böyle böyle dağların tepelerine, ağaçların yapraklarına ve havada açan ısınyormuĢ. Hırsızlık yapmaya baĢlamıĢ ve etrafta kendi kendine konuĢur,
çiçeklere bakmaz olmuĢ: Aklı da gözleri de hep aĢağılar-daymıĢ. fokur fokur sesler çıkarır olmuĢ. O yüzden ona Gollüm adını takmıĢlar,
"Aynı kendisi gibi, Deagol adında, daha keskin gözlü ama onun lanet okuyup oralardan uzaklaĢmasını söylemiĢler; büyük annesi de
kadar atik ve kuvvetli olmayan bir arkadaĢı varmıĢ. Bir gün kayığa binip huzura kavuĢmak için onu aileden kovmuĢ ve oyuğundan atmıĢ.
Ferah Çayırlar'dan aĢağı, büyük süsen yatakları ile çiçek açan kamıĢların "Yapayalnız, biraz da dünyanın katılığına ağlayarak etrafta dolaĢmıĢ,
olduğu bir yere inmiĢler. Orada Smeagol çıkıp nehrin kıyılarını Nehir yukarı gitmiĢ, sonra dağlardan akıp gelen bir dereye rastla-
yoklamaya baĢlamıĢ fakat Deagol kayıkta oturmuĢ balık avlıyor-muĢ.
Birdenbire oltasına büyük bir balık asılmıĢ ve daha ne olduğunu
G EÇMlġ tN GÖLGESĠ 77
76 YÜZÜK KAR DE ġLĠ ĞĠ
yıp oraya yönelmiĢ. Görünmeyen parmaklarıyla derin su birikintile kendisine kolay bir lokma sağlayabilecek, yok kaybederse de canını
rinden balık avlayıp çiğ çiğ yiyormuĢ. Bir gün hava çok sıcakmıĢ; tam yakmaya'cak bir oyuna girmek, o kötü ruhuna çok eğlenceli gelmiĢtir."
bir su birikintisinin üzerine doğru eğilmiĢken baĢının arkasının adeta "Korkarım tanıamiyle haklısın," dedi Gandalf. "Ama bence iĢin
yandığını hissetmiĢ ve sudan gelen titrek bir ıĢık ıslak gözlerine acı içinde baĢka bir Ģey daha vardı, sen henüz bunu görmüyorsun. Gollüm
vermiĢ. Önce anlayamamıĢ, çünkü neredeyse güneĢin varlığını bile bile tamamiyle bozulmamıĢtı. Arifler'in bile tahmin edemeyeceği kadar
sağlam çıkmıĢtı - aynen bir hobbit gibi. Aklının hâlâ kendine ait olan
unutmuĢmuĢ. Sonra son bir kez daha yukarı bakmıĢ ve yumruğunu bir köĢesi vardı ve tıpkı karanlıktaki bir çatlak misali, buradan içeri ıĢık
güneĢe sallamıĢ. sızıyordu: GeçmiĢten bir ıĢık. Hatta sanırım rüzgârın, ağaçların,
"Fakat gözlerini yere doğru indirirken, uzaklarda derenin akıp geldiği çimenler üzerindeki güneĢin, bütün o unuttuğu Ģeylerin hatıralarını
Dumanlı Dağlar'ın zirvelerini görmüĢ. Ve birdenbire Ģöyle düĢünmüĢ: tekrar canlandıran sıcak bir ses duymak, hoĢuna bile gitmiĢti.
'O dağların altı serin ve gölgeliktir. GüneĢ orada beni gözle-yemez. O "Fakat bu elbette ki onun kötü tarafını sonunda daha da kızdıra-
dağların kökleri de köktür hani; oralarda baĢlangıçtan beri ortaya caktı - eğer bu kötü tarafı tamamen fethedilemezse. Eğer bu kötü tarafı
çıkarılmamıĢ kimbilir ne büyük sırlar gömülüdür.' iyi edilmezse." Gandalf içini çekti. "Heyhat! Bu konuda onun için çok
"Böylelikle Gollüm geceleri yol alarak dağlık bölgeye vanp kara az ümit var. Yine de hiç yok, sayılmaz. Evet, hatta Yüzük o kadar uzun
derenin çıktığı küçük bir mağara ağzı bulmuĢ; aynı bir kurtçuk gibi süredir, neredeyse kendini bildi bileli elinde olduğu halde. Çünkü
kıvnla kıvrıla dağların merkezine kadar inmiĢ ve kayıplara karıĢmıĢ. Gollüm yüzüğü takmayalı epey bir zaman geçmiĢti: Zifiri karanlıkta
Yüzük de onunla birlikte gölgelere dalmıĢ ve zamanla gücü yeniden yüzüğe pek ihtiyacı olmuyordu. En azından 'solmuĢ' falan değildi. Hâlâ
büyümeye baĢlayan yapıcısı dahi bu konuda bir Ģey öğrenememiĢ." inoe ve sağlam yapılı. Fakat yüzük aklını kemirip duruyordu tabii ve bu
azap dayanılmaz boyutlara gelmiĢti.
"Gollüm!" diye bağırdı Frodo. "Gollüm mu? Yani bu Bilbo'nun "Dağın altındaki tüm o 'büyük sırlar'ın boĢ laftan ibaret olduğu or-
karĢılaĢmıĢ olduğu o Gollüm yaratığının ta kendisi mi? Ne kadar iğ- taya çıkmıĢtı: Sinsi sinsi, pis pis yemek yemekten ve onu içerleten ha-
renç!" tıralardan baĢka bulup ortaya çıkaracak, yapmaya değecek bir Ģey
"Bence bu çok acıklı bir öykü," dedi büyücü, "üstelik aynı Ģey baĢ- yoktu. Sersefil olmuĢtu. Karanlıktan nefret ediyordu ama ıĢıktan daha da
kalarının da baĢına gelebilirdi, hatta benim tanıdığım hobbitlerden ba- çok nefret ediyordu: Her Ģeyden nefret ediyordu, en baĢta da Yü-
zılarının bile baĢına gelebilirdi." zük'ten."
"Ne demek istiyorsun?" dedi Frodo. "Yüzük onun kıymetlisi, önem
"Gollum'un, ne kadar uzaktan olursa olsun, hobbitlerle bir ilgisi verdiği tek Ģey değil miydi? Eğer ondan nefret ediyorduysa neden yü-
olduğuna inanamam," dedi Frodo hararetle. "DüĢünmesi bile kor- zükten kurtulmadı veya onu bırakıp çıkıp gitmedi?"
kunç!" "Bütün bu duyduklarından sonra anlamaya baĢlaman lazım artık
"Gene de doğru," diye cevap verdi Gandalf. "Her halükârda, hob- Frodo," dedi Gandalf. "Ondan hem nefret ediyor, hem de seviyordu,
bitlerin kökenlerini, hobbitlerin kendilerinden daha iyi bilirim. Üstelik aynı kendinden nefret edip, kendini sevdiği gibi. Ondan kurtulamazdı.
Bilbo'nun öyküsü bile aradaki akrabalığı çağrıĢtırıyor. Akıllarının ve Artık bu konuda hiç iradesi kalmamıĢtı.
hafızalarının gizli köĢelerinde birbirine çok benzeyen, birçok ortak Ģey "Bir Güç Yüzüğü kendi baĢının çaresine bakar Frodo. Yüzük haince
vardı. Birbirlerini kayda değer ölçüde iyi anlıyorlardı; mesela bir sahibinin parmağından düĢebilir, ama sahibi hiçbir zaman onu terk
hobbitin bir cüceyi veya bir orku, hatta bir elfi anlayabileceğinden edemez. Olsa olsa, yüzüğü bir baĢkasına emanet etmek düĢüncesiyle
çok daha iyi. En azından, her ikisinin de bildiği bilmeceleri düĢün." kendini kandırıp durur - bunu da ancak ilk devrelerde yapabilir, yüzük
"Evet," dedi Frodo. "Gerçi hobbitlerden baĢka halklar da bilmece onu yeni yeni ele geçirmeye baĢladığı zamanlarda. Ama bildiğim
sorar ve bilmecelerin de çoğu birbirine benzer. Ayrıca hobbitler hile
yapmazlar. Gollüm daha en baĢtan hileye niyetliydi. Sadece zavallı
Bilbo'yu savunmasız bırakmaya çalıĢıyordu. Hem eminim, kazanırsa
OEÇMlġÎN GÖLGESĠ 79
78 Y Ü ZÜ K KARDEġLĠĞĠ
ve uzun araĢtırmalardan, bu en son deneyi yapmak için geldim. Bu
kadarıyla yüzüğün tarihçesinde bir tek Bilbo bu düĢünceyi sadece dü- son kanıttı, artık her Ģey fazlasıyla açık. Gollum'un bu iĢteki rolünü
Ģünce safhasında bırakmayıp gerçekleĢtirebildi. O da, ancak benim bulup onu tarihçenin boĢ kalan yerine koymak için biraz düĢünmem
olanca yardımımla. Ve o bile, yüzüğü öylesine terk etmeyi ya da atıp gerekti, îlk baĢta Gollüm hakkında bazı tahminlerde bulunmuĢ olabi-
kurtulmayı asla baĢaramazdı. Kararlan veren Gollüm değildi Frodo. lirim, ama artık tahmin yürütmüyorum. Biliyorum. Onu gördüm."
Yüzük'ün kendisiydi. Yüzük onu terk etti." "Gollum'u mu gördün?" diye bağırdı Frodo hayretle. "Evet. Elbette ki
"Aa, tam da Bilbo'ya rast geleceği anda, öyle mi?" dedi Frodo. bunun gerekli olduğu besbelliydi, eğer mümkün olursa tabii. Uzun
"Bir ork ona daha uygun olmaz mıydı?" zaman önce denemiĢtim; sonunda baĢardım."
"Bu gülünecek bir konu değil," dedi Gandalf. "En azından, senin "O halde, Bilbo karanlıkta ondan kaçtıktan sonra ne olmuĢ? Bunu
için değil. Yüzüğün bugüne kadar gelen tarihçesinde en garip olaydır biliyor musun?"
bu: Bilbo'nun tam zamanında gelip, körü körüne, karanlıkta elini "Pek sayılmaz. Sana anlattıklarım, Gollum'un anlatmaya yanaĢtığı
onun üzerine koyması. Ģeylerdi - gerçi, elbette ki, sana aktardığım Ģekilde değil. Gollüm tam
"îĢin içinde birden fazla güç vardı Frodo. Yüzük sahibine geri dön- bir yalancı, söylediklerini elekten geçirmek gerekiyor. Mesela Yüzük
mek istiyordu, îsildur'un elinden kayıp düĢmüĢ, onu ele vermiĢti; sonra için 'doğum günü armağanım' diyordu ve bu iddiadan asla vazgeçmedi.
bir fırsatı çıkınca .zavallı Deagol u yakaladı ve Deagol öldürüldü; Yüzüğün bu türden bir sürü güzel Ģeye sahip olan büyük annesi ta-
ondan sonra sırada Gollüm var: Yüzük onu hırsla yiyip bitirdi. Gollüm, rafından verildiğini söylüyordu. Gülünç bir masal. Eminim ki Smea-
artık Yüzük'ün iĢine y arayamazdı: fazla küçük ve soysuzdu; yüzük gol'un büyük annesi bir maderĢah, kendince büyük bir Ģahsiyetti, ama
elinde olduğu müddetçe de o derin su birikintisini asla terk etmeyecekti. bir sürü elf yüzüğüne sahip olması olacak Ģey değil; onları hediye et-
O yüzden, sahibi bir kez daha uyanıp karanlık düĢüncesini mesiyse basbayağı yalan. Fakat içinde gerçeğin de bir zerresinin bu-
Kuyutorman'dan yayınca, yüzük Gollum'u terk etti. Terk etti ve akla lunduğu bir yalan.
gelebilecek en son kiĢi tarafından bulundu: Shire'lı Bilbo! "Deagol cinayeti Gollüm için sürekli bir vicdan azabıydı; o da
"Bütün bunların gerisinde iĢ baĢında olan baĢka bir Ģey daha vardı, kendine bir savunma hazırladı ve karanlıkta kemikleri kemirirken bunu
Yüzük Yapıcısı'mn tüm planlarını aĢan bir Ģey. Bunu en açık Ģöyle 'kıymetli'sine tekrarlaya tekrarlaya, neredeyse kendisi de inanır oldu. O
söyleyebilirim: Yüzüğün, yapıcısı değil, Bilbo tarafından bulunması gün sahiden onun yaĢgünüydü. Deagol yüzüğü ona vermeliydi. Belli ki
yazılmıĢtı. Bu durumda, senin eline geçmesi de yazılmıĢtı. Bu da bize yüzük, sırf ona armağan olmak için öyle çıkagelmiĢti. Yüzük onun
yaĢgünü armağanı idi, falan filan.
cesaret verebilir." "Elimden geldiğince ona tahammül ettim fakat gerçeği öğrenmek
"Hiç vermiyor," dedi Frodo. "Gerçi seni tam olarak anladığımı söy- hayati önem taĢıyordu, sonunda sertliğe baĢvurmak zorunda kaldım,
leyemeyeceğim. Fakat Yüzük ve Gollüm hakkında bu kadar Ģeyi nasıl içine ateĢ korkusunu saldım ve bol bol salya sümük ve hırıltılar ara-
öğrendin? Bunları gerçekten biliyor musun, yoksa hâlâ sadece tahmin sından gerçek öyküyü parça parça söküp çıkarttım. YanlıĢ anlaĢıldığı ve
mi yürütüyorsun?" kötü muamele gördüğü kanısındaydı. Ama nihayet bana Bilmece
Gandalf gözlerinde sert bir ıĢıltıyla Frodo'ya baktı. "Çok Ģey bili- oyununun sonuna ve Bilbo'nun kaçıĢına kadar tüm tarihçesini anlat-
yordum ve çok Ģey öğrendim," diye cevap verdi. "Fakat bütün yaptık- tıktan sonra, baĢka bir Ģey söyleyemedi, karanlık birkaç ima dıĢında,
larımın hesabını sana verecek değilim. Elendil, tsildur ve Tek Yü- tçinde, benim saldığımdan daha büyük bir korku vardı. Kendisine ait
zük'ün öyküsünü bütün Arifler bilir. BaĢka hiçbir delil olmasa bile, olanı geri alacağını mırıldanıyordu. Ordan oraya tekmelenip, deliğin
sırf ateĢ yazısı yüzüğünün o Tek Yüzük olduğunu ispatlamaya yeterdi." birine sürülüp, bir de soyulmaya göz yummayacağını herkese gösterecekti.
"Peki onu ne zaman keĢfettin?" diye sordu Frodo sözünü keserek. Gollum'un artık iyi arkadaĢları, iyi ve çok güçlü arkadaĢları vardı. Onlar
"Daha Ģimdi, bu odada elbette," diye cevap verdi büyücü sertçe. ona yardım edecekti. Baggins bunun hesabını verecekti. Ak-
"Fakat böyle bir keĢif yapmayı bekliyordum. Karanlık yolculuklardan
80 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ GE Ç MĠ ġ Ġ N G ÖL GE SĠ 81
lı fikri bundaydı. Bilbo'dan nefret ediyor ve ona lanetler yağdırıyordu. "Hah," dedi Gandalf, "Ģimdi sıra ona geliyor. Sanırım Gollüm bu-
Dahası, Bilbo'nun nereden geldiğini de biliyordu." nu yapmaya çalıĢtı. Yola koyulup, batıya doğru, Ulu Nehir'e kadar geri
"Peki bunu nasıl öğrenmiĢ?" diye sordu Frodo. geldi. Fakat sonra baĢka yola saptı. Uzaklığın gözünü korkuttuğunu hiç
"Eh, ismini, Bilbo kendisi bütün aptallığıyla Gollum'a söylemiĢ; sanmam. Hayır, baĢka bir Ģey onu çekmiĢti. Onu benim için yakalamıĢ
daha sonra Gollüm bir kere dıĢarı çıktı mı da, Bilbo'nun hangi ülkeden olan arkadaĢlarım böyle düĢünüyor.
olduğunu keĢfetmesi pek zor olmazdı zaten. Evet, dıĢarı çıkmıĢ. "Ġzini önce Orman Elfleri sürmüĢtü, bu onlar için çok kolay bir iĢti,
Yüzük'e olan özlemi, orklara hatta ıĢığa duyduğu korkudan bile daha çünkü izleri henüz tazeydi o zamanlar, îzler onları Kuyutorman'ın içine
ağır basmıĢ. Bir iki yıl sonra dağları terk etmiĢ. Görüyorsun ya, her ne ve sonra tekrar dıĢına kadar götürdü ama onu yakalayamadılar. Orman
kadar hâlâ yüzüğün arzusuyla bağlanmıĢ bile olsa Yüzük artık onu onunla ilgili söylentilerle doluydu, hatta hayvanlar ve kuĢlar arasında
için için yiyip bitirmiyordu; biraz biraz yaĢam bulmaya baĢlamıĢtı. bile korkunç öyküler dolaĢıyordu. Ormanadamlan etrafta yeni bir
Kendisini yaĢlı, çok yaĢlı hissediyordu ama yine de daha az ürkekti ve korkunun, kan içen bir hayaletin kol gezdiğini söylüyordu. Yuvalan
bulabilmek için ağaçlara tırmanan, yavruları bulmak için emekleyip
ölesiye acıkmıĢtı. inlere giren, pencerelerden süzülüp beĢikleri kapan bir Ģeydi bu.
"IĢıktan, güneĢin ve ayın ıĢığından hâlâ korkuyor ve nefret ediyordu, "Fakat Kuyutorman'ın batı ucunda iz aniden yana saptı. Güneye
sanırım hep de böyle kalacak; yine de Ģeytan gibi akıllıydı. Hem gün, doğru dolanıp Orman Elfleri'nin sahasından dıĢarı çıktı ve kayboldu.
hem de mehtap ıĢığından saklanabileceğini, o renksiz soğuk gözleriyle Ve ben o sırada çok büyük bir hata yaptım. Evet Frodo, yaptığım ilk
gecenin köründe yolunu usulca ve çabucak bulacağını ve korkmuĢ, ya da hata da değildi bu; ama korkarım bu hepsinden kötü çıkacak: îĢi oluruna
onu fark etmeyen küçük Ģeyleri avlayabileceğim keĢfetti. Bu yeni bıraktım. Bıraktım gitsin; çünkü o sıralarda düĢünmem gereken bir sürü
yiyecekler ve yeni hava sayesinde kuvvetlendi. Tahmin edebileceğin gibi, baĢka Ģey vardı ve ben hâlâ Saruman'ın irfanına güveniyordum.
Kuyutorman'a kadar sızmayı baĢardı." "Onu, orada mı buldun?" diye "Neyse, bunlar yıllar önceydi. Sonradan nice karanlık ve tehlikeli
sordu Frodo. "Onu orada gördüm," diye cevap verdi Gandalf, "fakat daha günlerle ödedim bunu. Bilbo buradan ayrıldıktan sonra tekrar Gol-
önce, Bilbo'nun izini sürerek daha uzaklara gitmiĢti. Ondan kat'i bir lum'un peĢine düĢtüğümde, iz çoktan soğumuĢtu. Eğer bir arkadaĢımın,
Ģeyler öğrenmek çok zordu, çünkü konuĢması sürekli lanetlerle ve dünyanın bu çağındaki en büyük gezgin ve en büyük avcı olan
tehditlerle kesiliyordu. 'Cebisinde ne varmıĢ?' diyordu. 'SöylemicekmiĢ, Aragom'un yardımı olmasa, ben ne kadar arasam fayda etmezdi. Ara-
yok kıymetlim. Küçük düzenbaz. O soru sayılmaz ki. Önce o hile gorn'la birlikte Yabandiyar'ı baĢtan baĢa katedip umutsuzca ve baĢarı-
yaptı, bal gibisi yaptı. Kurallansımızı bozdu. Onu sıkıp suyunu sızca Gollum'u aradık. Fakat sonunda ben iz sürmekten vazgeçip diğer
çıkarmalıydık, ya kıymetlim. Görür o, kıymetlim!1 taraflara döndüğüm zaman Gollüm bulundu. ArkadaĢım büyük
"Bu, konuĢmasından bir örnekti. Sanırım daha fazlasını duymak tehlikelere göğüs gerip, o korkunç yaratıkla birlikte çıkageldi.
istemezsin. Bunlarla dolu yorucu günler geçirdim. Fakat hırıltılar ara- "Gollum'un neler yaptığını öğrenemedik. Sadece ağlayıp, boğa-
sından kaptığım ipuçlarını bir araya getirerek, ayaklarının onu sonunda zında düğümlenen gollumlar arasından bizi zalimlikle suçluyordu; onu
Esgaroth'a, hatta Vadi'nin sokaklarına kadar getirdiğini öğrendim. sıkıĢtırdığımız zaman da sanki eskiden yaĢadığı bir iĢkenceyi ha-
Buralarda saklı saklı etrafı dinleyip gözetlemiĢ. Eh, büyük olayların tırlarmıĢ gibi sızlanarak korkudan yaltaklanmaya, uzun ellerini ovuĢ-
haberi Yabandiyar'da çabuk yayılmıĢtı, Bilbo'nun adını duymuĢ olan, turmaya, parmaklarını sanki ona acı veriyorlarmıĢ gibi yakmaya baĢ-
onun nereden geldiğini bilen bir sürü kiĢi vardı. Batı'ya, onun yurduna lıyordu. Fakat korkarım bunun Ģüphe götürür tarafı yok: YavaĢ yavaĢ,
döndüğümüzü de kimseden gizlememiĢtik. Gollum'un keskin ku-laklan sinsice yolunu bulmuĢ, adım adım, mil be mil, güneye, nihayet Mor-
öğrenmek istediklerini iĢitmekte gecikmemiĢtir." dor Diyan'na ulaĢmıĢtı."
"O halde neden Bilbo'yu daha ileriye kadar izlememiĢ?" diye sordu
Frodo. "Neden Shire'a-gelmemiĢ?"
82 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ
GEÇMtġlN GÖLGESĠ 83
Odaya ağır bir sessizlik çöktü. Frodo kalbinin atıĢlarını duyabili- kötülükten bunca az yara aldı ve sonunda kurtulduysa Yüzük'ü sahip-
yordu. DıĢarıda bile her Ģey durmuĢ gibiydi. Sam'in makasının sesi de leniĢi bu duyguyla baĢladığı içindir. Acımayla."
gelmiyordu. "Özür dilerim," dedi Frodo. "Ama korkuyorum; Gollum'a da hiç
"Evet, Mordor'a," dedi Gandalf. "Heyhat! Mordor bütün çarpık acımıyorum."
Ģeyleri kendine çeker; Karanlık Güç de onlan oraya toplamak için bütün "Onu görmedin," diye kesti sözünü Gandalf. "Doğru, görmedim, görmek
iradesini kullanıyordu. Üstelik DüĢman'm Yüzük'ü de mutlak kendi izini de istemem," dedi Frodo. "Seni anlayamıyorum. Yani, yaptığı bütün o
bırakmıĢ, onu taĢıyanı bu çağrılara açık kılmıĢ olmalı. Ve o sıralar her korkunç Ģeylerden sonra ciflerle birlikte onu sağ bıraktığınızı mı
ahali Güney'deki yeni Gölge ve onun Batı'ya duyduğu nefret hakkında söylemeye çalıĢıyorsun? En azından Ģimdi orklar kadar kötü biri o ve
fısıldaĢıp duruyordu, iĢte öcünü almasına yardım edecek o iyi yeni düĢmandan baĢka bir Ģey değil. Ölümü hak ediyor."
arkadaĢtan bunlardı! "Hak ediyormuĢ! Belki hak ediyordur. YaĢayanların birçoğu ölümü
"Zavallı budala! O diyarda çok fazla Ģey öğrenecekti, istediğinden hak ediyor. Ve ölenlerin bir kısmı da yaĢamayı hak ediyor. YaĢamı onlara
çok fazlasını. Ve eninde sonunda, sınırlarda hırsız gibi gizlenip etrafı verebilir misin? O halde öyle hak, hukuk adına ölüm buyurmakta çok
gözetlerken yakalanması ve... sorguya çekilmesi kaçınılmazdı. Kor- acele etme. Çünkü en bilge olanlar bile her Ģeyin sonunu göremez. Ben
karım böyle de oldu. Bizim elimize geçtiğinde, uzun bir süre orada de Gollum'un ölmeden önce iyileĢeceğini pek ummuyorum, ama bir
kaldıktan sonra geriye dönüyordu. Kimbilir ne kötülükle görevlendi- Ģansı hep var. Sonra o, Yüzük'ün kaderiyle bağlanmıĢ. Gönlüm bana,
rilmiĢ olarak. Ama bu artık pek önemli değil. Vereceği en büyük zararı bu iĢ bitmeden onun da ister iyi yönde olsun, ister kötü, mutlaka bir rol
oynayacağını söylüyor; o an geldiğinde Bilbo'nun acıma duygusu
verdi zaten.
birçok kiĢinin -en baĢta da senin- kaderine hükmedecektir. Her
"Evet, heyhat! Onun aracılığıyla DüĢman Tek Yüzük'ün tekrar bu-
halükârda, onu öldürmedik: Çok yaĢlı ve çok zavallı biri. Orman Elfleri
lunduğunu öğrendi, îsildur'un nerede düĢtüğünü biliyor. Gollum'un onu hapsettiler, ama ona bilge gönüllerinin elverdiğince iyilikle
yüzüğünü nerede bulduğunu biliyor. Yüzük sahibine uzun bir yaĢam davranıyorlar."
verdiği için, bunun bir Ali Yüzük olduğunu biliyor. Bunun Üç taneden
birisi olmadığını biliyor, çünkü onlar kayıp değildi ve aynca kötülüğe de "Her neyse," dedi Frodo, "Bilbo Gollum'u öldürmediyse bile, bari
cevaz vermezler. Yediler'den veya Dokuzlar'dan biri olmadığını da Yüzük'ü alıkoymasaydı. KeĢke hiç bulmasaydı ve ben de almasay-
biliyor, çünkü onların herbirinin akıbetinden haberdar. Bunun O dım! Neden yüzüğün bende kalmasına izin verdin? Neden onu fırlatıp
olduğunu biliyor. Ve sanırım sonunda hobbitleri ve Shire'ı da atmamı veya, veya yok etmemi sağlamadın?"
"Sağlamak mı? Sana bir Ģey yaptırmak mı?" dedi Büyücü. "Sana
duymuĢ oldu. anlattıklarımı dinlemiyor muydun? Ağzından çıkanı kulağın duymuyor.
"Shire... Ģu anda burayı arıyor olabilir, tabii hâlâ nerede olduğunu Onu fırlatıp atmaya gelince, bu gerçekten de hata olurdu. Bu Yüzükler
öğrenmediyse. Hatta, Frodo, korkarım uzun zamandır gözlerden kaçan kendilerini buldurmayı iyi bilirler. Kötü bir ele düĢtü mü, büyük
Baggins adı bile onun için önem taĢımaya baĢlamıĢ olabilir." kötülüklere neden olurdu. Daha da kötüsü, DüĢman'm eline geçebilirdi.
"Fakat bu korkunç bir Ģey!" diye bağırdı Frodo. "imalarından ve Nitekim mutlaka onun eline geçerdi; çünkü bu Tek Yüzük ve o tüm
uyarılarından hayalimde canlandırdığım en korkunç Ģeylerden bile gücünü bunu bulup kendisine çekmek için sarfediyor.
çok daha korkunç. Ah Gandalf, dostların en hası, Ģimdi ben ne yapa- "Azizim Frodo, bu elbette ki senin için tehlikeli bir Ģeydi ve bu beni
cağım? ÇünJcü Ģimdi gerçekten korkuyorum. Ne yapmalıyım? Bil- ciddi bir Ģekilde huzursuz etti. Fakat tehlikede olan o kadar çok Ģey
bo'nun elinde fırsatı varken o iğrenç yaratığı bıçaklamamıĢ olması ne vardı ki, bazı Ģeyleri göze almak zorundaydım - gene de, ben çok
açması bir Ģey!" uzaklardayken bile, Shire hep dikkatli gözlerin koruması altında oldu.
"Açması mı? Bilbo'nun elini Gollum'un üzerine inmekten alıkoyan Kullanmadığın sürece, en azından daha epey bir zaman Yüzük'ün se-
Acıma duygusuydu. Acıma ve Merhamet: Nedensiz yere vurmamak.
Ve Bilbo bunun ödülünü de âlâsıyla gördü, Frodo. Emin ol ki,
84 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ G E Ç M l ġ t N GÖLGESĠ 85
nin üzerinde uzun süreli bir etki, kötülüğe dönük bir etki bırakacağını in'in yani AteĢ Dağı'nın derinliklerindeki Kıyamet Catlakları'nı bulup
düĢünmüyordum zaten. Ayrıca unutma ki, dokuz yıl Önce seni son Yüzük'ü buraya atmak."
gördüğümde, kesin bildiklerim pek azdı." "Onu gerçekten yok etmek istiyorum!" diye bağırdı Frodo. "Ya
da, yani, yok edilmesini istiyorum. Ben tehlikeli maceralar için yara-
"Peki Ģunu yok edip kurtulsak ya, sen de çok önceden yokedilmiĢ tılmamıĢım. Yüzüğü hiç görmemiĢ olmayı dilerdim! Neden bana geldi?
olmalıydı dememiĢ miydin?" diye haykırdı yine Frodo. "Eğer beni Neden ben seçildim?"
uyarsaydın veya bana bir haber uçursaydın, ben onun icabına bakar- "Böyle sorulara cevap vermek mümkün değildir," dedi Gandalf.
dım." "BaĢkalarının sahip olmadığı, sadece sende olan marifetlerden kay-
"Öyle mi? Nasıl yapardın bunu? Hiç denedin mi?" naklanmadığına emin olabilirsin: En azından güç ve bilgelikten dolayı
"Hayır. Ama herhalde döve döve ezilir, veya eritilebilir." olmadığına Ģüphe yok. Fakat sen seçildin ve o yüzden de sahip olduğun
"Dene!" dedi Gandalf. "Hemen dene!" tüm gücü, yürekliliği ve aklı kullanmalısın."
"Fakat bende bu söylediklerinden çok az var! Sen hem bilgesin,
Frodo Yüzük'ü tekrar cebinden çıkartarak baktı. ġimdi sade ve pü- hem de güçlü. Yüzük'ü sen alsan olmaz mı?"
rüzsüz görünüyordu, görünürde iĢaret veya niĢan yoktu. Altın son derece "Hayır!" diye bağırdı Gandalf ayağa fırlayarak. "O güçle beraber gücüm
ince ve saf duruyordu; Frodo renginin ne kadar zengin ve güzel, çok büyük, çok korkunç bir hal alır. Ve Yüzük benim üzerimde daha da
halkasının ne kadar mükemmel olduğunu düĢündü. Hayran olunası bir büyük ve ölümcül bir güç kazanır." Gözleri çakmaklandı, yüzü içten
Ģey, tam anlamıyla kıymetli bir Ģeydi. Yüzüğü ateĢin en sıcak yerine gelen bir ateĢle parladı. "Aklımı çelme! Çünkü Karanlıklar Efendisi gibi
fırlatıp atmak niyetiyle cebinden çıkartmıĢtı. Fakat Ģimdi kendisini iyice olmak istemiyorum. Halbuki acıdığım için, zayıfa acıdığım ve iyilik yoluna
zorlamadıkça bunu yapamayacağını fark ediyordu. Tereddütler içinde, güç istediğim için yüreğime girebilir Yüzük. Çelme aklımı! Kullanmadan,
Gandalf m ona anlattığı her Ģeyi hatırlamaya çalıĢarak Yüzük'ü elinde emniyette tutmak için olsa bile, almaya cesaret edemem. Onu kullanma
tarttı; sonra bir gayretle, sanki alacakmıĢ gibi bir hareket yaptı - fakat bir arzusuna karĢı koyamam çünkü. Ona o kadar ihtiyacım olacak ki.
baktı ki, tekrar cebine geri koymuĢ. Önümde çok büyük tehlikeler uzanmakta." Pencereye giderek perdeleri ve
Gandalf acı acı güldü. "Gördün mü? Daha Ģimdiden, sen bile Fro kepenkleri açtı. GüneĢ ıĢığı tekrar odaya doldu. Sam ıslık çalarak bahçe
do, onu ne kolay kolay bırakabiliyorsun, ne de yok etmeye gönlün yolundan geçmekteydi. "ġimdi," dedi büyücü tekrar Frodo'ya doğru
var. Ve ben sana bunu 'yaptıramam' - zor kullanırsam baĢka, bu da se dönerek, "karar senin. Fakat ben sana her zaman yardım edeceğim."
nin aklını sakatlar. Fakat Yüzük'ü sakatlamaya gelince, bu konuda zor Elini Frodo'nun omuzuna koydu. "Bu yük senin olduğu sürece, taĢımana
yardım edeceğim. Fakat en kısa zamanda bir Ģeyler yapmamız gerek.
kullanmak faydasız. Onu alıp ağır bir balyoz da indirsen, yüzükte bir
DüĢman harekete geçti."
iz bile bırakamazsın. O, ne senin, ne de benim ellerimle yok edilebilir.
"Senin Ģu küçük ateĢin, sıradan altınları bile eritemez elbette. Bu
Yüzük o ateĢten yanmadan, hatta ısınmadan geçti zaten. Fakat bunun Uzun bir sessizlik oldu. Gandalf tekrar oturarak, düĢünceler içeri-
sinde kaybolmuĢ gibi piposunu içmeye koyuldu. Gözleri kapalı gibi
üzerinde en küçük değiĢiklik yapabilecek demirci ocağı Shire'ın hiç
duruyordu fakat göz kapaklarının altından Frodo'yu dikkatlice izle-
bir yerinde yoktur. Cücelerin örsleri ve ocakları bile bunu baĢaramaz.
mekteydi. Frodo sabit gözlerle ocaktaki kor ateĢe dalmıĢtı, öyle ki so-
Ejderha AteĢi'nin Güç Yüzükleri'ni eritip imha edebileceği söylenir nunda sanki bu görüntü bütün görüĢ açısını kapladı ve dipsiz bir ateĢ
ama artık dünyada içinde yeterince hararetli kadim ateĢ taĢıyan bir ej kuyusuna bakar gibi oldu. Efsanevi Kıyamet Catlakları'nı ve AteĢ Dağı'nın
derha kalmadı; zaten hiçbir ejderha Tek Yüzük'e, Hükmeden Yüzük'e dehĢetini düĢünüyordu.
zarar veremezdi, Kara Ancalagon bile bir Ģey yapamazdı çünkü bu
"Eee!" dedi Gandalf sonunda. "Ne düĢünüyorsun? Ne yapman ge-
bizzat Sauron tarafından yapılmıĢtı. >•
"Eğer gerçekten yüzüğü yok etmek, DüĢman'ın sonsuza kadar ona
eriĢememesini sağlamak istiyorsan, sadece tek bir yol var: Orodru-
YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ
86 GEÇMtġlN GÖLGESĠ 87

rektiği konusunda bir karara vardın mı?" darlık anında seni gene de ĢaĢırtıvermiĢler. Böyle bir cevabı senden
"Hayır!" dedi Frodo karanlıktan çıkıp kendine gelerek; ĢaĢkınlıkla bile pek beklemiyordum doğrusu. Fakat Bilbo bunun ileride ne kadar
etrafın karanlık olmadığını, pencereden güneĢin aydınlattığı bahçeyi önemli olacağını bilmese de, varisini gerçekten iyi seçmiĢ. Korkarım
görebildiğini fark etti. "Veya belki de, evet. Söylediklerini anladığım haklısın. Yüzük, Shire'da uzun süre daha saklı kalamaz; diğerlerinin
kadarıyla sanırım Yüzük'ü alıkoyup onu korumam gerekiyor, en azından olduğu kadar kendi iyiliğin için de buradan uzaklaĢıp Baggins ismini
Ģimdilik, Yüzük bana ne yaparsa yapsın." arkanda bırakman lazım. Bu isim Shire dıĢında veya Yabandiyar'da
"Ne yaparsa yapsın, sen onu bu amaçla ahkoyarsan, yapacağını baĢını derde sokar. ġimdi sana bir yolculuk ismi vereceğim. Buradan
çok yavaĢ yapacaktır, kötülüğü yavaĢ iĢleyecektir," dedi Gandalf. ayrıldığın zaman, ismin Bay Tepedibi olsun.
"Umarım," dedi Frodo, "Ama çok yakında daha iyi bir muhafız bu- "Fakat bence tek baĢına gitmen gerekmiyor. Eğer güveneceğin birisi,
lacağını ümit ediyorum. Fakat sanırım o zamana kadar, yanımda olan senin yanında olmak isteyecek -ve senin de meçhul tehlikelere
herkes için büyük bir tehlike oluĢturacağım. Hem Yüzük'ü alıkoyup sokmaktan çekinmeyeceğin birisi- varsa tek baĢına gitmene gerek
yok. Ama eğer kendine bir yoldaĢ arayacaksan, seçimini çok dikkatli
hem de burada kalmam mümkün değil. Çıkın Çıkmazı'm terk etmem yap! Ve en yakın dostlarınla bile dikkatli konuĢ! DüĢman'ın hem çok
lazım, Shire'ı terk etmem lazım, her Ģeyi bırakıp uzaklara gitmem la- fazla ajanı var, hem de bir suni haber alma yöntemi."
zım." içini çekti. Aniden, sanki bir Ģeyler dinliyormuĢ gibi sustu. Frodo hem içerde,
"Elimden gelirse Shire'ı kurtarmak isterim - gerçi zaman zaman hem dıĢarda etrafın çok sessiz olduğunu fark etti. Gandalf pencerenin
Shire sakinlerinin kelimelerle anlatılamayacak kadar ahmak ve sıkıcı yan tarafına doğru süzüldü. Sonra tek hareketle pencereye sıçrayıp,
olduğunu, burayı ancak bir depremin veya ejderha istilasının paklaya- kolunu aĢağı uzattı. Bir viyaklama duyuldu ve Sam Gamgee'nin kıvır-,
cağını düĢünmedim değil. Ama artık öyle düĢünmüyorum. Artık Shire çık baĢı bir kulağından çekilerek pencere hizasına yükseldi.
arkamda güvencede ve rahat kaldığı sürece, ordan oraya dolaĢmayı daha "Vay, vay, sakalıma hamdolsun!" dedi Gandalf. "Sam Gamgee değil
katlanılır bulacağım gibi geliyor bana: Benim ayaklarım bir daha oraya mi bu? Neler yapıyordun acaba?"
basamasa bile, bir yerlerde ayak basacak sağlam bir toprak "Üstünüze inayet Bay Gandalf efendi!" dedi Sam. "Hiç! Yani de-
olduğunu bileceğim. mem o ki, pencerenin dibindeki çimleri biçiveriyodum sadecene."
"Elbette uzaklara gitmek bazen aklımdan geçerdi, ama bunu hep bir Sözlerine kanıt olarak, çim makasını gösteriyordu bir yandan.
çeĢit tatil gibi düĢünürdüm; Bilbo'nunkiler gibi, ya da daha da hoĢ, sonu "Hiç sanmıyorum," dedi Gandalf katı bir sesle. "Makasının sesini
hep huzurla biten bir dizi macera. Fakat bu bir sürgün; tehlikeden, son duyduğumdan bu yana epey bir zaman geçti. Ne kadar zamandır
tehlikeyi peĢimsıra sürükleyerek yine tehlikeye- doğru bir kaçıĢ olacak. kulak misafiri oldun?"
Ve eğer tüm bunlan yapıp Shire'ı kurtaracaksam, sanırım tek baĢıma "Kulak misafiri mi beyim? Af buyur ama ne dediğini pek anlaya-
gitmem gerekecek. Ama kendimi çok küçük hissediyorum, kökünden madım. Çıkın Çıkmazı'nda senden baĢka misafir yok, yeminle yok."
sökülüp atılmıĢ gibi ve... umutsuz. DüĢman öyle güçlü ve "SalaklaĢma! Neler duydun ve neden dinledin?" Gandalf in gözle-
rinde ĢimĢekler çakıyordu, kaĢları da çalı gibi kabarmıĢtı.
korkunç ki."
"Bay Frodo, beyim!" diye bağırdı Sam titreyerek. "Canımı yakmasına
Gandalf a söylemedi, fakat konuĢurken içine Bilbo'yu izlemek ve izin vermeyesin beyim! Beni tuhaf bir Ģeye çevirmesine izin ver-
hatta belki de tekrar bulmak için bir ateĢ düĢmüĢtü. Bu o kadar kuv- meyesin! ihtiyar babacığımın yüreğine iner valla. Kötü bir niyetim
vetliydi ki, korkusunu gölgeliyordu: Neredeyse o dakikada odadan yoktu, Ģerefim üzerine yemin ederim yoktu beyim!"
fırlayıp uzun zaman önce benzer bir sabah Bilbo'nun yapmıĢ olduğu "Canını yakmaz," dedi Frodo. ġaĢırdığı ve aklı oldukça karıĢtığı
gibi Ģapkasını bile almadan koĢup gidebilirdi. halde, gülmemek için kendini zor tutuyordu. "Benim kadar o da kötü
"Sevgili Frodo!" diye haykırdı Gandalf. "Daha önce de dedim ya, bir niyetin olmadığını biliyor. Ama uzatma da hemen sorularına ce-
hobbitler gerçekten ilginç yaratıklar. Onlarla ilgili öğrenilecek ne varsa
bir ay içinde öğrenebilirsin, ama bir de bakarsın yüz yıl sonra bir
YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ
88

vapver!"
"ġey, beyim," dedi Sam hafif bir tereddütle. "DüĢman hakkında, BOLUM.III
yüzükler hakkında, Bay Bilbo hakkında, sonra beyim, ejderhalar ve
ateĢli dağlar hakında ve... ve cifler hakkında tam olaraktan anlayama- ÜÇ KAFADAR
dığım bir iĢler duydum. Kendimi tutamadım da ondan dinledim, bil-
mem ne demek istediğimi anlatabildim mi. Üstüme inayet, amma ve
lâkin beyim ben böyle hikâyelere bayılırım, înanınm da bunlara, Ted ne
derse desin. Elfler beyim! Onları görmeyi öyle istiyorum ki. Gittiğin
zaman, elfleri görmeye beni de alsan olmaz mı beyim?"
Gandalf birdenbire gülmeye baĢladı. "Gel içeri!" diye haykırdı, "Sessizce ve bir an önce ayrılmanız gerek," dedi Gandalf. iki üç hafta
her iki elini de uzattığı gibi hayretler içersindeki Sam'i elinde makası geçmiĢti ve Frodo hâlâ gitmek için bir harekette bulunmuyordu.
ve çim kırpıntılarıyla birlikte kaldırdı, pencereden içeri alıp yere bı- "Biliyorum. Fakat aynı anda ikisini birden baĢarmak zor," diye itiraz
raktı. "Elfleri görmeye seni de alsın ha?" dedi; Sam'i tepeden tırnağa ediyordu. "Eğer Bilbo gibi birden ortadan yok olursam hikâye en kısa
süzmekteydi, ama yüzünde hâlâ bir tebessüm vardı. "Demek Bay Fro- zamanda tüm Shire'a yayılır."
do'nun gideceğini duydun?" "Elbette ki ortadan yok olmaman gerekir!" dedi Gandalf. "Bu hiç
"Duydum beyim. Zaten o yüzden boğulacak gibi oldum: Anladığım olmaz! Sana bir an önce dedim, anında demedim. Eğer Shire'dan etrafa
kadanylan siz de onu duydunuz. Kendimi tutmaya çalıĢmıĢtım beyim pek duyurmadan sıvıĢmak için bir yol bulabilirsen, bu biraz gecikmene
ama ağzımdan o ses çıkıverdi: Öyle üzülmüĢtümkine." değebilir. Fakat çok oyalanmamalısın."
"Çaı~si yok Sam," dedi Frodo hüzünle. Shire'dan kaçmanın, Çıkın "Sonbahara ne dersin, Bizim YaĢgünümüze veya daha sonrasına?"
Çıkmazı nın bildik rahatlıklarına veda etmekten daha acılı ayrılıkları da diye sordu Frodo. "Sanırım o zamana kadar bir Ģeyler ayarlayabilirim."
içereceğini anlamıĢtı birdenbire. "Gitmem gerekecek. Ama," burada Doğrusunu söylemek gerekirse, iĢler bu raddeye varınca, harekete
Sam'e dikkatle baktı, "eğer beni gerçekten düĢünüyorsan bunu tamamen geçmeye gönlü hiç mi hiç elvermez olmuĢtu. Çıkın Çıkmazı yıllardır
gizli tutacaksın. Anladın mı? Eğer tutmazsan, eğer burada göründüğünden daha bir rahat görünüyordu gözüne ve elinden geldiğince
duyduklarının tek bir kelimesini bile anlatacak olursan, umarım Gandalf Shire'daki son yazının tadına varmak istiyordu. Sonbahar geldiğinde en
seni benekli bir kurbağaya çevirir ve de bütün bahçeyi de yılan- azından gönlünün bir parçasının, her yıl o mevsimde olduğu gibi,
larla doldurur." yolculuğa çıkmaya daha istekli olacağını biliyordu. Hatta, içinden
kararını vermiĢti bile: ellinci -Bilbo'nun da yüz yirmi sekizinci-
Sam titreyerek dizleri üzerine çöktü. "Kalk ayağa Sam!" dedi
yaĢgününde ayrılacaktı. Nedense onun peĢinden yola düĢmek için en
Gandalf. "Benim aklıma daha iyi bir fikir geldi. Senin çeneni kapatacak uygun tarih gibi görünüyordu o gün gözüne. Bilbo'yu izlemek aklındaki
ve bizi dinlediğin için de cezanı bulmam sağlayacak bir Ģey. Sen de en önemli fikir ve ayrılma düĢüncesini katlanılır kılan tek Ģeydi.
Bay Frodo ile birlikte gideceksin!" Yüzük'ü ve bu yüzden sonunda nerelere kadar sürüklenebileceğim
"Ben mi beyim!" diye haykırdı Sam, yürüyüĢe çıkacağını anlayan elinden geldiğince az düĢünüyordu. Fakat düĢüncelerinin hepsini Gandalf
bir köpek gibi ayağa fırlayarak. "Ben, gidip elfleri- melfleri görecem! a söylememiĢti. Büyücünün neler tahmin ettiği ise, her zamanki gibi
YaĢasın!" diye bağırdı ve bir anda hıçkırıklara boğuldu. meçhuldü.
Frodo'ya bakıp gülümsedi. "Pekâlâ," dedi. "Sanırım uygundur -
ama daha geçe kalmamalı. Çok tedirgin olmaya baĢladım. Bu arada
ÜÇ KAFADAR .
90 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ 9
' çok dikkat et, nereye gittiğine dair bir ipucu bırakma! «Ayrıca Sam 1
Gamgee'nin de konuĢmaması için göz kulak ol. Eğer'konuĢursa, onu Çıkmazı'nı satıyordu, hatta satmıĢtı bile - hem de Torbaköylü Bag-
sahiden kurbağaya çeviririm." ginsler'e!
"Benim nereye gittiğime gelince," dedi Frodo, "bunu ağzımdan ka- "Hemi de iyi paraya," dedi bazıları. "Yok pahasına," dedi diğerleri,
çırmam biraz zor, çünkü nereye gittiğime dair benim de bir fikrim yok "alıcı Bayan Lobelia olunca böylesi beklenir zaten." (Otho birkaç yıl
önce 102 yaĢında, olgun ve dolgun ama hayal kırıklığı içinde bir
henüz." hobbit olarak hayata gözlerini yummuĢtu.)
"Saçma sapan konuĢma!" dedi Gandalf. "Postaneye adresini bı- Bay Frodo'nun o güzelim oyuğunu neden sattığı ise, fiyatından daha
rakma demiyorum sana herhalde! Ama Shire'dan ayrılacaksın - ve çok tartıĢma konusuydu. Birkaç kiĢi Frodo'nun parasının tükenmekte
sen iyice uzaklaĢıncaya kadar bu gizli kalmalı. Ya Kuzey'e, ya Gü- olduğuna dair -Bay Baggins'in de imalar yoluyla desteklediği-bir teoriye
ney'e, ya Batı'ya, ya Doğu'ya doğru gitmelisin veya o yönlere doğru inanıyordu: Hobbitköy'ü terk edecek, satıĢın geliriyle Erdi-yarı'ndaki
yola koyulmalısın - ve gideceğin istikamet de katiyen bilinmemeli." Brandybuck akrabalarının yanında sakin bir yaĢam sürecekti.
"Çıkın Çıkmazı'nı terk etme ve vedalaĢma fikrine kendimi o kadar "Torbaköylü Bagginsler'den mümkün olduğu kadar uzakta," diye
kaptırdım ki, ne yöne doğru gideceğimi hiç düĢünmedim bile," dedi ekliyordu bazıları buna. Fakat Çıkın Çıkmazı'ndaki Bagginsler'in
Frodo. "Nereye gidebilirim ki? Pusulam ne? Neyi aramam gerekiyor? muazzam bir servete sahip olduğu fikri kafalarda öylesine yer etmiĢti ki,
Bilbo hazine bulmaya gitti, gitti ve döndü; ama görebildiğim kadarıyla, çoğunluk bu teoriye bir türlü inanamıyordu; kendi hayal güçlerinin
ben bir hazineyi kaybetmek ve bir daha geri dönmemek üzere gidi- yarattığı, mantıklı veya mantıksız herhangi bir Ģeye inanmak buna
yorum." inanmaktan daha kolaydı: Çoğunun hayal gücü de, bu olayı Gandalf in
"Görebildiğim kadarıyla diyorsun ama pek ileriyi gördüğün söyle- mesnedi henüz ortaya çıkmamıĢ karanlık bir dalaverası olarak yo-
nemez," dedi Gandalf. "Ben de göremem. Belki Kıyamet Çatlaklan'nı rumluyordu. Sessiz sedasız oturup gündüzleri hiç ortaya çıkmadığı
araman gerekecektir; ama belki de bu görev baĢkalarına düĢer: Bile- halde, herkes onun "Çıkın Çıkmazı'nda saklandığı"ndan haberdardı.
mem. Her halükârda, henüz o uzun yol için hazır değilsin." Fakat, bu yer değiĢikliğinin büyücülük tertiplerine ne ölçüde bağlı olduğu
bir yana, kesin olan bir gerçek vardı: Frodo Baggins, Erdiyan'na geri
"Hem de hiç değilim!" dedi Frodo. "Fakat bu arada, hangi yolu se- dönmekteydi.
çeceğim?" "Evet, bu sonbaharda taĢınacağım," diyordu. "Merry Brandybuck
"Tehlikeye doğru gideni; ama ne çok aceleyle, ne de doğrudan," bana küçük bir oyuk, ya da belki küçük bir ev bulacak."
diye cevap verdi büyücü. "Eğer bana soracak olursan, Aynkvadi'ye git Aslında Merry'nin yardımıyla ErĢehir'in gerisindeki Çukurçay'ın
derim. Gerçi Yol eskisi kadar rahat değil ve yıl devrildikçe daha da kötü kırlarında küçük bir ev seçip almıĢtı bile. Sam dıĢında herkese karĢı,
kalıcı olarak oraya yerleĢecekmiĢ gibi davranıyordu. Doğuya doğru
olacaktır, ama yine de bu yolculuğun çok tehlikeli olacağını zan- yola çıkma karan vermiĢti ona bu fikri; çünkü Erdiyarı Shire'ın doğu
netmiyorum." sınmndaydı ve çocukluğunda orada yaĢamıĢ olması, geriye dönüĢünü en
"Aynkvadi!" dedi Frodo. "Çok iyi: Doğuya doğru gidip, Ayrıkva- azından daha inandıncı kılabilirdi.
di'nin yolunu tutacağım. Sam'i ciflere misafir götüreceğim, çok mutlu
olacaktır." Uçarı bir edayla konuĢuyordu, ama Elrond Yanelf in evini Gandalf, Shire'da iki aydan fazla bir süre kaldı. Derken, haziranın
görmek ve Uğurlu Halk'tan nicesinin hâlâ huzur içinde yaĢadığı o derin sonunda bir akĢam, Frodo'nun planı nihayet ayarlandıktan az sonra,
vadinin havasını teneffüs etmek için gönlüne aniden bir ateĢ düĢmüĢtü. birdenbire ertesi sabah tekrar yola koyulacağını söyledi. "Sadece kısa bir
süre için diye umuyorum," dedi. "Ama güney sınırlarının ötesine
Bir yaz akĢamı, SarmaĢık Çalısı ile YeĢil Ejderha'ya ĢaĢırtıcı bir geçip, mümkün olursa biraz bilgi toplamaya çalıĢacağım. Haddinden
haber ulaĢtı. Shire'ın sınırlarında boy gösteren devler ve diğer alâmetler, fazla aylaklık ettim."
çok daha önemli bir konu nedeniyle unutuldu: Bay Baggins Çıkın
ÜÇ KAFADAR 93
92 YÜ ZÜ K KARDEġLtĞt
süre sonra Gandalf in yokluğuna rağmen davet son derece neĢelendi.
Rahat bir edayla konuĢuyordu, ama Frodo onun endiĢeli olduğu Yemek odasında bir masa ile sandalyelerden baĢka eĢya yoktu, ama
hissine kapılmıĢtı. "Bir Ģey mi oldu?" diye sordu. yemek güzeldi ve güzel de bir Ģarap vardı: Frodo'nun Ģarapları Torba-
"Yoo hayır; fakat huzurumu kaçıran bir Ģey duydum, gidip bir köylü Bagginsle're yapılan satıĢa dahil değildi.
bakmamda fayda var. Eğer derhal yola koyulmanız gerektiği sonucuna "T.B.'lerin pençesine düĢen eĢyalarımın kaderi ne olacak bilmem,
varırsam hemen geri gelir, veya en azından bir haber yollarım. Bu arada ama en azından bunun için iyi bir yuva buldum!" dedi Frodo bardağını
sen planına sadık kal; fakat her zamankinden daha dikkatli ol, özellikle baĢına dikerken. Sözünü ettiği, Eski Bağlar'ın son yudumuydu.
de Yüzük konusunda. Bir kere daha hatırlatayım: Yüzüğü Bir sürü Ģarkı söyleyip, birlikte yaptıkları birçok Ģeyi konuĢtuktan
kullanma!" sonra, Bilbo'nun yaĢgünü Ģerefine kadeh tokuĢturdular ve Frodo'nun
âdeti üzere hem onun hem de Bilbo'nun sağlığına içtiler. Sonra birazcık
ġafak vakti gitti. "Her an geri gelebilirim," dedi giderken. "En azından
hava almak, yıldızlara göz atmak için dıĢarı çıktılar, ardından da gidip
veda davetine yetiĢirim. Yeniden düĢündüm de, galiba Yol'da yanınızda yattılar. Frodo'nun daveti bitmiĢ ve Gandalf gelmemiĢti.
olmam daha iyi olacak."
Frodo baĢta bir hayli tasalanıp, Gandalf in ne duymuĢ olabileceğini Ertesi sabah, kalan bavulları baĢka bir yük arabasına yüklemekle
epey düĢündü; fakat zamanla huzursuzluğu azaldı ve güzel havalarda geçti. Sonra Merry arabanın yönetimini alıp TombiĢ (yani Fredegar
sorunlarını bir süre için unuttu. Shire gelmiĢ geçmiĢ en güzel yaz- Toluk) ile yola koyuldu. "Birinin oraya gidip sen gelmeden evi ısıt-
larından ve en bereketli güzlerinden birini yaĢamaktaydı bu sene: ması lazım," dedi giderken, "Hadi sağlıcakla - eğer yolda uyuyup kal-
Ağaçlar elma yüklüydü, bal kovanlardan taĢıyordu, mısırlar da uzun mazsanız öbür gün görüĢürüz!"
ve dolgundu. Öğlen yemeğinden sonra Folco eve gitti ama Pippin kaldı. Frodo
huzursuz ve endiĢeli, boĢu boĢuna Gandalftan gelecek bir ses duymak
Frodo tekrar Gandalf ı merak etmeye baĢladığında, sonbahar epey için etrafı dinleyip duruyordu. Hava karanncaya kadar beklemeye karar
ilerlemiĢti. Eylül ayı geçiyordu ve hâlâ ondan bir haber çıkmamıĢtı. verdi. O saatten sonra, eğer Gandalf onu mutlaka görmek isterse
YaĢgünü, ve dolayısıyla taĢınma günü yaklaĢıyor, fakat o hâlâ ne gö- Çukurçay'a giderdi artık; hatta oraya onlardan daha önce varabilirdi.
rünüyor ne de bir haber yolluyordu. Çıkın Çıkmazı hareketlenmeye Çünkü Frodo yürüyerek gidecekti. BaĢka sebeplerin yanı sıra, asıl
baĢladı. Frodo'nun birkaç arkadaĢı, toparlanmasına yardım etmek için Shire'ı son bir kez görmek ve tadını çıkarmak için, Hobbitköy'den
Çıkın Çıkmazı'nda kalmaya geldiler: Fredegar Toluk ile Folco Boffin ve ErĢehir Safına kadar pek de acele etmeden yürümeyi planlamıĢtı.
tabii en yakın dostları olan Pippin Took ile Merry Brandybuck. "Bana da biraz idman olur," dedi yan yarıya boĢalmıĢ holdeki tozlu
Birlikte bütün oyuğun altını üstüne getirdiler. aynada kendine bakarken. Epey bir zamandır uzun ve zahmetli bir
Eylülün yirmisinde, Frodo'nun satmamıĢ olduğu mobilyaları ve yürüyüĢ yapmamıĢtı ve aynadaki yansıması hiç de formda gibi görün-
eĢyaları taĢıyan ağzına kadar dolu iki adet kapalı yük arabası, Brendi- müyordu gözüne.
badesi Köprüsü üzerinden Erdiyarı'na, yeni evine doğru yola koyuldu. Öğlen yemeğinden sonra, Torbaköylü Bagginsler, yani Lobeliaile
Ertesi gün Frodo ciddi ciddi endiĢelenmeye baĢladı ve sürekli kum Ģansı saçlı oğlu Lotho çıkagelip Frodo'nun bütün tadını kaçırdılar.
Gandalf m yolunu gözler oldu. PerĢembe, yani yaĢgünü sabahı, aynı "Nihayet bizim oldu!" dedi Lobelia, içeriye adımını atar atmaz. Bu
yıllar önce Bilbo'nun büyük davetinde olduğu gibi açık ve güzel bir pek kibarca bir davranıĢ olmadığı gibi, doğru da sayılmazdı; çünkü
gün doğdu. Gandalf hâlâ kayıptı. AkĢam Frodo veda davetini verdi: Çıkın Çıkmazı'nın satıĢı gece yarısından sonra geçerli olacaktı. Fakat
Küçük bir davetti bu, yalnızca dört yardımcısı ile kendisini içeren sade bir Lobelia belki de hoĢ görülebilirdi: Çıkın Çıkmazı için bir zamanlar
akĢam yemeği; ama Frodo huzursuzdu ve canı hiç eğlence çekmiyordu. umduğundan tam yetmiĢ yedi yıl daha uzun bir süre beklemeye
Genç arkadaĢlarından o kadar kısa bir süre sonra ayrılacak olmak içine mecbur kalmıĢtı ve artık yüz yaĢındaydı. Her neyse, Ģimdi parasını
oturmuĢtu. Bunu onlara nasıl söyleyeceğini düĢünüp duruyordu.
Öte yandan, dört genç hobbitin keyfine diyecek yoktu ve kısa bir
ÜÇ KAFADAR
94 YÜZÜK KARDEġLlĞt 9
ödediği Ģeylerden giden olmasın diye kontrole gelmiĢti ve anahtarları 5
istiyordu. Koskoca bir envanter defteriyle gelip her Ģeyi tek tek göz da. Evet, öyle - bayağı uzak. Ben kendim te oralara kadar gitmedim
den geçirdiği için onu ikna etmek uzun bir zaman aldı. Nihayet Lot- hiç; o Erdiyarlılar tuhaf tiplerdir. Hayır, haber falan iletemem. Hayırlı
ho'yu, yedek anahtarı ve diğer anahtarın da Çıkınsaçması Sıraoyukla- geceler olsun!"
n'ndaki Gamgeeler'e bırakılacağı sözünü alıp ayrıldı. Bu arada bur Ayak sesleri Tepe'den aĢağı doğru uzaklaĢtı. Frodo, bu adımlar
nundan soluyup, Gamgeeler'in gece, oyuğu yağmalayacak tıynette ol yukarı doğru gelmediği için neden bu kadar ferahladığını merak eder
duklarını düĢündüğünü ima etmekten de geri kalmadı. Frodo ona çay gibiydi. "Her yaptığımı merak edip bin bir soru sormalarından usandım
artık sanırım," diye düĢündü. "Hepsi de ne meraklı Ģeyler!" Babalık'a
may ikram etmedi. gidip soruĢturanın kim olduğunu sormak geçti aklından; fakat (belki
Kendisi çayını Pippin ve Sam Gamgee ile birlikte mutfakta içti. de bir hata yaparak) bundan vazgeçti ve dönüp hızla geriye, Çıkın
Sam'in de "Bay Frodo'nun iĢleriyle ilgilenmek ve bahçeciğine bakmak Çıkmazı'na yürüdü.
için" Erdiyan'na gideceği resmen açıklanmıĢtı; bu, Babahk'ın da Pippin verandada sırt çantasının üzerinde oturuyordu. Sam orta-
onayladığı bir karardı, ama Lobelia'yla komĢu olmanın sıkıntısını hiç lıkta yoktu. Frodo karanlık kapıdan içeri adım atü. "Sam!" diye ses-
mi hiç hafifletmiyordu. lendi. "Sam! Vakit geldi!"
"Çıkın Çıkmazı'ndaki son yemeğimiz!" dedi Frodo sandalyesini içeriden, uzaklardan bir yerden, "Geliyorum beyim!" diye bir cevap
geri iterken. BulaĢığı Lobelia'ya bıraktılar. Pippin ile Sam üçünün sırt duyuldu ve kısa bir süre sonra da Sam ağzını silerek ortaya çıktı.
çantalarını kayıĢlarla bağlayıp verandaya yığdı. Pippin bahçede son bir Mahzendeki bira fıçısıyla vedalaĢmıĢtı.
kez dolaĢmaya çıktı. Sam ortalıktan yok oldu. "iyice doldurdun mu Sam?" diye sordu Frodo. "Evet beyim. Artık bu bana
epey gider beyim." Frodo yuvarlak kapıyı kapatıp kilitledi, anahtarları
GüneĢ battı. Çıkın Çıkmazı hüzünlü, kasvetli ve darmadağınık gö- Sam'e verdi. "Bir koĢu bunu sizin eve götür, Sam!" dedi. "Sonra
rünüyordu. AĢina odalarda gezinen Frodo, kavuĢan güneĢin ıĢıklarının Sıraoyuklar'dan kestirmeden koĢup, çayırların arkasındaki patikanın
duvarlar üzerinde solduğunu, gölgelerin köĢelerinden çıkmaya kapısında bize yetiĢ. Bu gece köyün içinden geçmeyeceğiz. Etrafta çok
baĢladığını gördü, içeriler yavaĢ yavaĢ karardı. DıĢan çıktı, patikanın fazla meraklı göz ve delik kulak var." Sam bütün hızıyla koĢup gitti.
sonundaki bahçe kapısına ve oradan da Tepe Yolu'ndan biraz aĢağı "Eh, sonunda yola çıkıyoruz!" dedi Frodo. Çantalarını sırtlayıp so-
doğru yürüdü. Gandalf m alacakaranlığın içinden büyük adımlarla çıkıp palarını ellerine aldılar ve köĢeyi dönerek Çıkın Çıkmazı'nın batı tarafına
geleceğini ümit ediyordu biraz biraz. doğru yürüdüler. "HoĢçakal!" dedi Frodo, boĢ karanlık pencerelere
Hava açıktı ve yıldızlar giderek parlıyordu. "Güzel bir gece ola- bakarak. Elini salladı, döndü ve (kendisi bilmese de, Bilbo'nun tuttuğu
cak," dedi yüksek sesle. "Yeni bir baĢlangıç için çok iyi. Canım yürümek yolu izleyerek) bahçe yolundan aĢağı Peregrin'in arkasından hızla
istiyor. Etrafta daha fazla avare avare gezmeye dayanamayacağım. seyirtti. AĢağıdaki çitin alçak yerinden atladılar ve tarlalara vurup tıpkı
Artık yola çıkıyorum, Gandalf da beni izlesin." Geriye gitmek için otlar arasındaki bir hıĢırtı gibi karanlığa karıĢtılar.
döndü ve durdu, çünkü kulağına Çıkınsaçması Sıraoyuklan'nın
sonundaki dönemecin gerisinden sesler gelmiĢti. Seslerden biri kesinlikle Tepe'nin bati yamacının eteğinde, dar bir patikaya açılan bahçe
yaĢlı Babalık'a aitti; diğeri yabancı ve nedense nahoĢ bir sesti. Onun ne kapısına vardılar. Burada durup sırt çantalarının kayıĢlarını ayarladılar.
söylediğini anlayamıyordu, ama Babahk'ın oldukça tiz perdeden Bir süre sonra Sam acele acele yürüyerek ve nefes nefese çıkagel-di; ağır
cevaplarını duyabiliyordu. YaĢlı adam bozulmuĢ gibiydi. çantasını omuzlarının üstüne oturtmuĢ, baĢına da Ģapka adını verdiği
"Hayır, Bay Baggins gitti. Bu sabah gitti, benim Sam de onlan birlikte uzun ve Ģekilsiz bir keçe torba takmıĢtı. LoĢ ıĢıkta aynı bir cüceye
gitti: En azından bütün eĢyası gitti. Evet, sattı ve gitti dedim ya. Neden benziyordu.
mi? Nedeni beni de alakadar etmez, seni de. Nereye mi? Gizlisi saklısı "Eminim en ağır Ģeyleri bana verdiniz," dedi Frodo. "Salyangozla-
yok. ErĢehir'e ya da iĢte öyle bir yerlere gitti, o yanda, aĢĢa-
96 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ ÜÇ KAFADAR 97
96 tırmanıyordu. BaĢlarının üzerinde, hafif rüzgârda salınan yan çıplak
ra ve evlerini sırtlarında taĢıyan ne kadar yaratık varsa hepsine çok
huĢ ağaçları, solgun göğün önünde siyah bir ağ gibiydi. Çok sade bir
acıyorum." yemek yediler (hobbitlere göre) ve tekrar yollarına devam ettiler. Kısa
"Ben daha bir sürü Ģey alabilirim beyim. Benim bohçam epey hafif," bir süre sonra, dolana dolana, tınmana ine, önünde uzanan karanlıkta solup
giden dar bir yola vurdular: Ormansaray'a, Kütük'e ve ErĢehir ġat'ına
dedi Sam yiğitçe yalan söyleyerek. giden yol. Su Vadisi'ndeki ana yoldan tırmanarak uzaklaĢıyor, YeĢil
"Sakın ha, Sam!" dedi Pippin. "TaĢısın, iyi gelir. O neyi emretüy-se, Tepeler'in eteklerinden Doğudirhem'in ücra bir köĢesi olan Ormanlık
biz onu koyduk çantasına. Son zamanlarda çok gevĢemiĢti zaten; hele Uç'a doğru dolanıyordu.
kendi ağırlığını biraz eritsin, yükü de daha hafif gelecektir." Bir süre sonra, kuru dallarını gecenin içinde hıĢırdatan yüksek
"Bu fukara yaĢlı hobbite merhamet edin!" diye güldü Frodo. "Er- ağaçlar arasından geçen derin bir patikaya daldılar. Çok karanlıktı, îlk
diyarı'na varmadan bir söğüt değneği kadar incecik olacağıma hiç baĢta kâh konuĢtular, kâh artık meraklı kulaklardan uzaklaĢmıĢ ol-
Ģüphe yok. Ama saçmalıyordum. Korkarım sen kendine düĢenden de dukları için birlikte ezgiler mınldandılar. Sonra sessizce yürümeye
fazlasını taĢıyorsundur Sam, bir dahaki sefere denklerimizi yaparken devam ettiler; derken Pippin geri kalmaya baĢladı. Sonunda, dik bir
kontrol edeceğim." Tekrar sopasını eline aldı. "Eh, hepimiz karanlıkta yokuĢu tırmanırlarken durdu ve esnedi.
yürümeyi seviyoruz," dedi, "yatmadan önce birkaç mili arkamızda bı- "Çok uykum geldi," dedi, "yakında yola yığılıp kalacağım. Ayakta mı
rakalım." uyuyacaksınız siz? Neredeyse geceyarısı oldu."
Kısa bir süre batıya doğru giden patikayı izlediler. Sonra patikadan "Karanlıkta yürümeyi sevdiğini zannediyordum," dedi Frodo.
ayrılıp sola döndüler, sessizce tekrar tarlalara vurdular. Taflanlar ve "Ama çok acelemiz yok. Merry bizi öbür gün herhangi bir saatte bek-
ağaçlıklar boyunca tek sıra halinde ilerliyorlardı, dört bir yan gecenin liyor; yani daha neredeyse iki günümüz var demektir, ilk uygun yerde
karanlığına bürünmüĢtü. Koyu renkli pelerinleriyle, sanki hepsinin birer dururuz."
sihirli yüzüğü varmıĢ gibi görünmez olmuĢlardı. Hepsi birer hobbit "Rüzgâr Batı'dan esiyor," dedi Sam. "Eğer bu tepenin öbür yama-
olduğu ve sessiz olmaya çalıĢtıkları için, hobbitlerin duyabileceği bir cına geçersek pek güzel korunaklı ve rahat bir yer bulabiliriz beyim.
çıtırtı bile çıkartmıyorlardı. Tarla ve koruluklardaki vahĢi varlıklar bile YanlıĢ hatırlamıyorsam ilerde kuru bir köknarlık olacak." Sam Hob-
onların geçtiğini pek fark etmedi. bitköy'ün yirmi mil civannı iyi tanırdı, ama bütün coğrafya bilgisinin
sının da buydu.
Bir süre sonra Hobbitköy'ün batısında dar tahta bir köprüden Su' yu
aĢtılar. Dere burada, kıyıları beli bükük akçaağaçlarla süslü, kıvrım Tepeyi aĢar aĢmaz köknar ağaçlan öbeğine denk geldiler. Yoldan
büklüm kara bir kurdeleden ibaretti. Güneye doğru bir iki mil daha ayrılıp ağaçların reçine kokulu derin karanlığına girdiler ve ateĢ yakmak
için kuru dal ve kozalak topladılar. Çok geçmeden, ulu bir köknar
ilerleyip, Brendibadesi Köprüsü'nden gelen büyük yolu çabuk çabuk
ağacının dibinde çıtırdıyan neĢeli bir ateĢleri olmuĢtu bile; baĢlan
geçtiler; Artık Took diyanndaydılar; güney doğuya doğru dönerek YeĢil
önlerine düĢmeye baĢlayıncaya kadar ateĢin etrafında oyalandılar.
Tepe Yurdu'na yöneldiler, tik yokuĢları ürmanmaya baĢlarken dönüp Sonra pelerin ve battaniyelerine sannıp ulu ağacın köklerinin birer
arkalarına baktılar; Hobbitköy ıĢıklarının uzakta, latif Su vadisinde göz köĢesine kıvrıldılar ve kısa bir sürede uykuya daldılar. Gözcü bırak-
kırptığını görebiliyorlardı. Çok geçmeden bu görüntü kararan arazinin mamıĢlardı; Frodo bile henüz bir tehlike beklemiyordu, çünkü hâlâ
kıvrımları arasında yokoldu, gri göleti yanındaki SubaĢı da birazdan onu Shire'ın göbeğindeydiler. AteĢ söndüğünde bir iki yaratık gelip onlara
izledi. Son çiftliğin ıĢıklan da iyice geride, ağaçların arkasında kalınca, baktı. Kendi iĢi peĢinde ormandan geçmekte olan bir tilki birkaç daki-
Frodo dönüp elini sallayarak veda etti. kalığına durup kokladı.
"Acaba bir daha bu vadiye hiç bakabilecek miyim," diye mırıldandı. "Hobbitler!" diye düĢündü. "Bakalım daha neler göreceğiz? Bu
AĢağı yukarı üç saat kadar yürüdükten sonra, mola verip dinlendiler. memlekette garip Ģeyler olduğunu duymuĢtum, fakat bir hobbitin açık
Gece berrak, serin ve yıldızlıydı, fakat dumana benzeyen sis örtüleri
derelerden ve derin çayırlardan yükselerek tepenin yanlarından
98 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ ÜÇ KAFADAR
9
havada, ağaç altında uyuduğu az görülür doğrusu. Üç tane birden! Bu
9
nun arkasında muazzam derecede tuhaf bir Ģey olmalı." Oldukça hak
baĢladı.
lıydı fakat hikâyenin gerisini hiçbir zaman öğrenemedi.
O gün yapacakları yürüyüĢ hem sıcak, hem de yorucu olacağa
Sabah soluk ve ıslak bir biçimde geldi. Önce Frodo uyanıp ağacın benziyordu. Ne var ki, birkaç mil sonra yol bir inip bir çıkmaktan vazgeçti:
kökünün sırtında bir delik oyduğunu, boynunun da tutulduğunu fark Yorgun zigzaklar çizerek dik bir uçurumun tepesine kadar çıktı ve
oradan son kez aĢağı inmeye hazırlandı. Önlerinde, uzakta kahverengi
etti. "Zevk için yürümekmiĢ! Neden arabayla gitmedim ki?" diye dü- bir ormanın pusu içinde eriyen küçük ağaç kümeleriyle lekelenmiĢ daha
Ģündü, her yolculuğun baĢında yaptığı gibi. "Üstelik bütün o güzelim alçak araziler uzanıyordu. Ormanlık Uç üzerinden Brendi-badesi
kuĢ tüyü yataklarım da Torbaköylü Bagginsler'e satıldı! Bu ağaç kökleri Nehri'ne doğru bakmaktaydılar. Yol önlerinde ip gibi kıvnüp
onlara daha çok yakıĢırdı." Gerindi. "Kalkın bakalım hobbitler!" diye gidiyordu.
seslendi. "Güzel bir sabah." "Yol sonsuza kadar gider," dedi Pippin; "ama ben dinlenmeden gi-
"Neresi güzelmiĢ bunun?" dedi Pippin tek gözüyle battaniyesinin demeyeceğim. Tam öğlen yemeği zamanı." Yolun uçurum tarafına
kenarından bakarak. "Sam! Saat dokuz buçukta kahvaltı hazır olsun! oturdu ve uzağa, gerisinde Nehrin ve bütün yaĢamını geçirmiĢ olduğu
Banyo suyunu ısıttın mı?" Shire'ın sonunun uzandığı doğudaki pusa baktı. Sam yanında, ayak-
Sam, ĢiĢ gözlerle yerinden sıçradı. "Hayır beyim, hazırlamadım taydı. Yuvarlak gözleri faltaĢı gibi açılmıĢtı - çünkü Ģimdiye kadar
hiç görmediği topraklardan yeni bir ufka doğru bakıyordu.
beyim!" dedi. "O ormanlarda cifler var mı?" diye sordu.
Frodo Pippin'in üzerindeki battaniyeye asılıp onu yuvarladıktan "Benim duyduğum kadarıyla hayır," dedi Pippin. Frodo sessizdi, O
sonra ağaçlığın kenanna doğru yürüdü. GüneĢ uzakta, doğuda, dünya da, daha önce hiç görmemiĢçesine gözleriyle yolu izleyerek doğuya
üzerinde kalın bir tabaka halinde uzanan sisin içinden kıpkızıl yüksel- bakıyordu. Birdenbire, yüksek sesle ama sanki kendi kendine konu-
mekteydi. Al ile altın rengi vurmuĢ sonbahar ağaçlan, kökleri yokmuĢ ĢurmuĢ gibi yavaĢça, kelimeler döküldü dudağından:
da gölgeli bir denizde yelken açmıĢ gibiydiler. Frodo'nun biraz altında,
sol tarafta, yol dik bir açıyla bir çukura doğru iniyor ve gözden Yol hiç bitmez, uzar gider
kayboluyordu. BaĢladığı kapıdan Az
Geri döndüğünde Sam ile Pippin ateĢi yakmıĢlardı. "Su!" diye bağırdı gittik uz gittik ama
Gücüm yettikçe yola devam
Pippin. "Su nerede?"
Bacaklarım yorulsa da
"Suyu cebimde taĢıyacak değilim ya," dedi Frodo. "Su aramaya gittiğini Sürürüm varana dek anayola
düĢünmüĢtük," dedi yiyecekleri ve kap kaçağı yerleĢtirmekle meĢgul Yollarla iĢler birleĢir orada
olan Pippin. "ġimdi gidip bulsan iyi olur." "Sen de gel madem," dedi Bilmem yolculuk sonra ne yana
Frodo, "su ĢiĢelerim de getiriver." Tepenin eteğinde bir dere vardı.
ġiĢelerini ve minik kamp çaydanlığını, suyun gri bir taĢ çıkıntısından "Bu biraz Bilbo'nun Ģiirlerine benziyor," dedi Pippin. "Yoksa senin
birkaç metre aĢağı döküldüğü küçük bir çağlayandan doldurdular. ġu uydurmalarından mı? Pek de moral veriyor sayılmaz."
buz gibiydi; ellerini ve yüzlerini yıkarlarken öfleyip pöflediler. "Bilmiyorum," dedi Frodo. "Öyle, bir anda geldi iĢte, sanki kendim
Kahvaltıları bitip çantalar tekrar toplandığında saat onu geçiyordu; uyduruyormuĢum gibi; ama belki de vaktiyle iĢittiğim bir Ģeydir.
gün açılıp, ısınmaya baĢlamıĢtı. YokuĢtan aĢağı indiler; dereyi, yolun Gerçekten de, gitmeden önce son yıllarındaki Bilbo'yu hatırlatıyor bana.
altından aktığı bir yerden geçtiler ve bir sonraki yokuĢa tırmandılar, Sadece tek bir Yol olduğunu söylerdi sık sık; büyük bir nehir gibiydi bu
sonra bir tepeyi daha tırmanıp indiler; sonuçta pelerinleri, battaniyeleri, Yol: Her kapı eĢiği onun kaynaklan, her patika da kollanydı. 'Kapıdan
su, yiyecek ve diğer eĢyalan onlara ağır bir yük gibi gelmeye çıkmak tehlikeli iĢtir Frodo,' derdi. 'Yola adımını atarsın ve
100 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ
eğer ayağını sağlam tutmazsan nereye sürükleneceğin belli olmaz. ÜÇ KAFADAR 101
Farkında mısın, bu Kuyutorman'ın içinden geçen patikanın ta kendisi, Dönemeçten siyah bir at, bir hobbit midillisi değil, kocaman bir
ve fırsat verirsen seni alıp Yalnız Dağ'a veya daha uzak ve kötü yerle at çıkageldi; atta, eğerin üzerinde çömelmiĢ gibi duran, sadece üzengiler
re de götürebilir.' Çıkın Çıkmazı'nm ön kapısındaki patikada söylerdi üzerindeki çizmeleri görünecek Ģekilde kocaman kara bir pelerine sa-
bunları, özellikle de uzun bir yürüyüĢten döndüğü zamanlar." rınmıĢ, kukuletasını baĢına çekmiĢ iri yan bir adam oturmaktaydı; yüzü
"Vallahi, en azından bir saatliğine, yol beni hiçbir yerlere sürükleyip gölgede kalıyor ve seçilmiyordu.
götüremez," dedi Pippin, çantasının bağlarını çözerken. Diğerleri de Ağacın olduğu yere, Frodo'yla bir hizaya gelince, at durdu. Süvari
onu kendilerine örnek aldılar, çantalarını bayıra yaslayıp bacaklarım silueti, sanki etrafı dinlercesine baĢı önüne eğik, kıpırdamadan oturdu.
yola doğru salladılar. Biraz dinlendikten sonra güzel bir öğlen yemeği Kukuletanın içinden, sanki birisi çok hafif bir kokuyu yakalamaya
yiyip, biraz daha dinlendiler. çalıĢıyormuĢ gibi bir burun çekme sesi geliyordu; süvarinin baĢı da
yolun bir o tarafına, bir bu tarafına dönmekteydi.
Onlar tepeden inmeye koyulduklarında güneĢ de alçalmaya baĢlamıĢtı, Frodo'nun üzerine aniden akla sığmaz bir ortaya çıkarılma korkusu
çevrelerindeki arazi öğledensonramn ıĢığıyla aydınlanıyordu. Bu ana geldi ve Yüzük'ünü düĢündü. Nefes almaya bile cesaret edemiyordu,
kadar, yolda daha bir kiĢiye bile rast gelmemiĢlerdi. Bu yol yük ama onu cebinden çıkarma arzusu o kadar kuvvetlendi ki yavaĢ yavaĢ eli
arabalarına uygun sayılamayacağından pek kullanılmazdı ve zaten hareket etti. Yüzük'ü parmağına bir geçirse emniyette olacağını
Ormanlık Uç'a da pek gelip giden olmazdı. Bir saat kadar daha yü- hissediyordu. Gandalfın nasihati anlamsızdı. Bilbo Yüzük'ü kullan-
rümüĢlerdi ki, Sam durup etrafa kulak kabarttı. Artık düzlükteydiler J ve mıĢtı. "Hem, hâlâ Shire'dayım," diye düĢündü ve eli Yüzük'ün asılı
yol o kadar dolanıp kıvrıldıktan sonra önlerinde, yaklaĢmakta olan f durduğu zincire değdi. Tam o anda sürücü yerinde doğruldu, dizginleri
ormanları haber veren tek tuk yüksek ağaçların bulunduğu otluk bir silkti. At önce yavaĢ adımlarla, sonra hızlı bir tırısla, yoluna devam etti.
arazinin ortasından dosdoğru uzanıyordu. Frodo yolun kenarına kadar sürünüp, uzakta küçülünceye kadar
"Arkamızdaki yoldan gelen bir midilli veya at sesi duyuyorum," atlıyı gözledi. Pek emin olamıyordu ama sanki, at tam gözden kaybol-
madan önce aniden dönerek sağ taraftaki ağaçların içine girmiĢti.
dedi Sam. "Eh, iĢte ben buna tuhaf derim, hatta ürkütücü," diye kendi kendine
Arkalarına baktılar ma yolun dönemeci uzağı görmelerine engel söylenerek arkadaĢlarının yanına gitti Frodo. Pippin ile Sam otların
oluyordu. "Acaba arkamızdan gelen Gandalf mı?" dedi Frodo; ama arasından kafalarını bile kaldırmamıĢ ve hiçbir Ģey görmemiĢlerdi;
daha bunu söylerken böyle olmadığını hissetti ve aniden kendini atlıdan Frodo atlıyı ve garip hareketlerini onlara da anlattı.
saklama isteği geldi içinden. "Nedenini açıklayamıyorum ama sanki beni arıyor, beni bulmak
"Pek önemli olmayabilir," dedi özür dilercesine, "ama yol üzerinde için havayı kokluyor gibi geldi bana; ayrıca beni bulmaması gerektiğini
görülmek istemiyorum - kimse görmese, en iyisi. Yaptıklarımın iliklerime kadar hissettim. Daha önce Shire'da böyle bir Ģey ne gör-
dikkat çekip konuĢulmasından bıktım. Hem eğer gelen Gandalf ise," müĢtüm, ne de hissetmiĢtim."
diye ekledi yeni bir fikirle, "bu kadar geç kaldığı için onu korkutuve- "îyi de, Büyük Ahali'den birinin bizimle ne iĢi olabilir?" dedi Pippin.
"Ayrıca dünyanın bu yöresinde iĢi ne?"
ririz. Hadi saklanalım!" "Etrafta bazı insanlar var," dedi Frodo. "Güneydirhem'de Büyük
Diğer ikisi sola, yoldan çok uzak olmayan bir çukura koĢtular çar- Ahali bir takım olaylar çıkarmıĢtı yanılmıyorsam. Fakat bu atlı gibi
çabuk. Orada yere kapandılar. Frodo bir an tereddüt etti: Merak duy-' birini hiç duymamıĢtım. Nereden geliyor acaba?"
gusu ya da baĢka bir duygu, saklanmak için duyduğu istek ile çarpıĢı- "Affınıza sığınarak," diye söze karıĢtı Sam aniden. "Onun nereden
yordu. Nal sesleri yaklaĢmaktaydı. Son anda, gölgesi yolu kaplayan bir geldiğini biliyorum. Hobbitköy'den geliyor buraya bu kara atlı, tabii
ağacın arkasında kalan bir küme uzun otun arasına dalıverdi. Sonra eğer birden fazla atlı yoksa. Ve nereye gittiğini de biliyorum."
baĢını kaldırıp, kocaman köklerin birinin ardından dikkatle yola baktı.
102 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ ÜÇ KAFADAR
10
"Ne demek istiyorsun," dedi Frodo sertçe, ona ĢaĢkınlık içersinde
3
bakarak. "Neden daha önce konuĢmadın?"
"ġimdi hatırladım beyim. ġöyle olduydu: Dün akĢam, anahtarı bizim Görünmez burnuyla havayı koklayan atlı muhabbetiniz keyfimi ka-
oyuğa götürdüğümde babam Ģöyle dediydi: Bak hele Sam!, de-diydi. çırdı."
Bu sabah Bay Frodo'ylan gittin zannediyordum. Çıkın Çıkma-zı'ndan "Evet, galiba hemen harekete geçmeliyiz," dedi Frodo; "fakat yoldan
Bay,Baggins'i soran yabancı bir herif geldiydi, daha Ģimdi gitti. Onu değil - bakarsın o atlı yine gelir, veya baĢka bir tanesi onu izliyordur.
ErĢehir'e yolladım. Adamın halini pek beğendim de sayılmaz hani. Bay Bugün epey bir yol katetmemiz lazım. Erdiyan'na hâlâ çok yol var."
Baggins'in bütün bütün taĢındığını duyunca felaket Ģekilde bozuldu. Bana
tısladı, bayağı tısladı. Tüylerim diken diken oldu. Nasıl bir adamdı, Tekrar yola koyulduklarında, ağaçların otlar üzerindeki gölgeleri
dediydim ben Babalık'a. Bilmiyorum, dediydi bana; ama hobbit değildi. uzun ve inceydi. Artık yolun solundan, bir. taĢ atımı mesafeden ilerliyor,
mümkün olduğunca yoldan görünmemeye çalıĢıyorlardı. Fakat bu
Uzun boylu ve kara gibi bir Ģeydi, üzerime üzerime geliyordu. Yabancı
durum iĢlerini zorlaĢtırmıĢtı; çünkü otlar sık ve düğüm düğümdü,
yerlerden gelen Büyük Ahali'den biriydi gali-bam. Bir tuhaf zemin gayri muntazamdı ve ağaçlar da giderek öbeklenmekteydi.
konuĢuyordu. GüneĢ arkalarındaki dağlarda kıpkızıl batıp akĢam çökmeye baĢ-
"Siz bekliyorsunuz diye, kalıp danasını dinleyemedim beyim; larken, nicedir dümdüz gittiği büyük düzlüğün sonunda, tekrar yola
hem ben Ģahsen pek önem vermediydim. Babalık artık yaĢlanmaya döndüler. Tam o noktada yol sola dönüyor ve Yale ovalarına inerek
baĢladı, gözleri de pek iyi değil, hem bu adam Tepe'ye tırmanıp Baba- Kütük'e devam ediyordu; fakat bir patika da yoldan sağa doğru ayrılıp
lık'ı bizim Sıraoyuklar'ın sonunda hava alırken bulduğunda hava da yaĢlı bir meĢe ormanından dolanarak Ormansaray'a ulaĢıyordu. "Bizim
enikonu kararmıĢtı herhalde. Elverir ki o yahut ben bir ziyanlık yap- yolumuz bu," dedi Frodo.
mamıĢızdır beyim." Yol ayrımını çok geçmeden, koca gövdeli bir ağaca vardılar: Ağaç
"Babalık'ı zaten suçlayamayız," dedi Frodo. "Aslında ben de beni hâlâ canlıydı, çoktan kırılıp kopmuĢ kollarının yerine filizlenen küçük
soruĢturduğu belli olan bir yabancıyla konuĢtuğunu duydum, nere- dallarında yapraklar vardı; ama gövdesinin içi boĢtu ve yolun aksi
deyse gidip konuĢtuğunun kim olduğunu da soracaktım. KeĢke sor- yönündeki bir çatlaktan içindeki kovuğa girilebiliyordu. Hobbitler
saydrnı, ya da keĢke sen bana daha önce anlatmıĢ olsaydın. O zaman emekleyerek içeri girdiler, kuru yapraklarla çürümüĢ ağaçtan oluĢan
yolda daha dikkatli olabilirdim." zemine oturdular. YavaĢ sesle konuĢarak ve zaman zaman da etrafa
"Yine de, bu atlı ile Babahk'ın yabancısı arasında bir bağ olmaya- kulak kabartarak dinlenip, hafif bir yemek yediler.
bilir," dedi Pippin. "Hobbitköy'den yeterince gizli çıktık, ayrıca bizi Tekrar patikaya çıktıklarında etraf alacakaranlık olmuĢtu. Batı
nasıl takip edebileceğini de anlamıĢ değilim." rüzgârı dalların arasında iç çekiyordu. Yapraklar fısıldaĢmaktaydı.
"Peki ya o havayı koklama iĢine ne dersiniz beyim?" dedi Sam. Birazdan yol, sakin ama aralıksız bir tempoyla akĢam karanlığına gö-
"Sonra Babalık, adamın kara biri olduğunu söyledi." mülmeye baĢladı. Önlerinde, kararmakta olan Doğu'da, ağaçların üze-
rinden bir yıldız belirdi. Morallerini yüksek tutabilmek için yan yana ve
"KeĢke Gandalf ı bekleseydim," diye mırıldandı Frodo. "Ama belki
uygun adım yürüyorlardı. Bir süre sonra yıldızlar daha da yoğunlaĢıp
de o zaman iĢleri daha da karıĢtırmıĢ olurdum." daha bir parladıkça, üzerlerindeki huzursuzluktan kurtuldular ve artık
"O halde sen bu atlı hakkında ya bir Ģeyler biliyorsun, ya da tahmin nal sesleri beklemekten vazgeçtiler. Alçak sesle Ģarkı mırıldanmaya
ediyorsun," dedi mırıltı halindeki sözleri yakalayan Pippin. "Bilmiyorum baĢladılar; hobbitlerin âdetidir bu, yürüyüĢlerde, özellikle de gece
ve tahmin de etmek istemiyorum," dedi Frodo. "Pekâlâ kuzen Frodo! eve doğru yaklaĢırken, bir Ģarkı tuttururlar. Çoğu hobbit akĢam yemeği
Eğer gizemli bir hava takınmak istiyorsan Ģimdilik sırrını kendine veya yatma Ģarkısı söyler; ama bu hobbitler (gerçi içinde, elbette ki,
saklayabilirsin. Bu arada biz ne yapacağız? Ben bir lokma bir Ģey hem akĢam yemeği hem de uyku bahsi geçen) bir yürüyüĢ Ģarkısı
yiyip, bir yudum içmek isterim Ģahsen ama her nedense buradan bir an mırıldanıyordu. Sözlerini Bilbo Baggins yazıp dağlar kadar es-
önce uzaklaĢmamız gerektiğini düĢünüyorum.
ÜÇ K A F A D A R 105
104 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ
"ġĢt!" dedi Frodo. "Galibayeniden nal sesleri duyuyorum."
ki bir melodiye oturtmuĢtu ve Su Vadisi'ndeki patikalarda yürüyüp Bir anda durup, ağaç gölgeleri kadar sessiz bir Ģekilde etrafa kulak
Maccra'clan söz ederlerken Frodo'ya öğretmiĢti. kabarttılar. Yolda bir nal sesi vardı, epey geriden geliyor fakat rüzgâr
yönünde olduğu için ağır ağır yaklaĢtığı net olarak duyuluyordu. Çar-
AteĢ al al yanar ocakta, DöĢek çabuk ve sessizce yoldan ayrılıp meĢe ağaçlarının altındaki daha koyu
serili damın altında; Ama gölgelere daldılar.
yorulmadık daha KöĢeyi dönünce "Pek fazla uzaklaĢmayalım!" dedi Frodo. "Görünmek istemiyorum
belki bir ağaç Dimdik duran bir taĢ ama gene bir Kara Süvari olup olmadığını görebileyim."
ya da Kimse görmez bizden baĢka. "Pekâlâ!" dedi Pippin. "Ama o havayı koklama meselesini unut-
Ağaç, çiçek, ot ve yaprak, ma!"
Geçsin bırak! Geçsin bırak! Nal sesleri yaklaĢtı. Saklanmak için ağaçların altındaki genel ka-
Dağlar, sular, altında göğün ranlıktan daha iyi bir yer aramaya vakitleri yoktu; Sam ve Pippin kalın
Geç yanlarından! Geç yanlarından! bir ağaç gövdesinin arkasına çömelirken, Frodo yola doğru birkaç metre
geri süründü. Yol ormanın içinde zayıflayan bir ıĢık çizgisiydi, gri ve
KöĢeyi dönünce bekler mi bizi Yeni bir solgundu. Üzerindeki renksiz gökyüzü yıldızlarla ıĢıl ısıldı, ama ay
yol ya da bir kapı, gizli Ve Ģimdi yoktu.
bakmadan geçip gitsek de Olur ya, Nal tıkırtısı durdu. Dikkatle gözleyen Frodo, iki ağaç arasındaki
yarın yine geliriz bu yöne Yüzümüz nispeten aydınlık boĢluktan kara bir Ģeyin geçtiğini ve sonra durduğunu
Ay'a veya GüneĢ'e çevrili O gizli yolu gördü. Kara bir at siluetine benziyordu bu, önünde de daha küçük kara
bulabiliriz belki. bir gölge vardı. Kara gölge yoldan ayrıldıkları noktaya yakın bir yerde
Elma, diken, ceviz, çakal eriği durmuĢtu, sağa sola sallanıyordu. Frodo'ya biri burnunu çekiyormuĢ
Bırak gitsin! Bırak gitsin! gibi geldi. Gölge yere eğildi ve sonra ona doğru emeklemeye baĢladı.
Kum, taĢ, göl ve dere Bir kez daha Yüzük'ü parmağına geçirme arzusu düĢtü Frodo'nun
Selametle! Selametle! içine; ama bu kez, daha da kuvvetliydi bu arzu. O kadar kuvvetliydi ki,
daha ne yaptığını anlayamadan eli cebine girmiĢ, yüzüğü aramaya
Evimiz arkada, önümüzde dünya, Yürünecek ne baĢlamıĢtı bile. Fakat tam o anda, kahkaha ile karıĢık Ģarkı sesi gibi
çok yol var daha, Gecenin kıyısına doğru, sesler duyuldu. Yıldızların aydınlattığı havada berrak sesler yükselip
gölgeler içinden Tüm yıldızlar y anana dek alçaldı. Kara gölge doğrularak geriledi. Gölgelerle örtülü atına tır-
yeniden. Sonra ardımızda dünya,önümüzde mandı ve yolun karĢı tarafındaki karanlığa karıĢıp kayboldu. Frodo
evimiz, DolaĢıp yine evimize, yatağımıza tekrar nefes almaya baĢladı.
döneceğiz. "Elfler!" diye haykırdı Sam boğuk bir fısıltıyla. "Elfler beyim!"
Sis, alacakaranlık, bulut ve gölge Eğer onu tutmasalar, ağaçlardan fırlayıp seslere doğru atılacaktı.
Solacak ileride! Solacak ileride! "Evet, elfler," dedi Frodo. "Bazen onlara Ormanlık Uç'ta rastlana-
Et, ekmek, ateĢ ve lamba biliyor. Shire'da yaĢamıyorlar ama ilkbahar ve sonbaharda Kule Dağ-
Sonra yatağa! Sonra yatağa lar'ın gerisindeki topraklarından çıkıp buralara kadar geliyorlar. Hem
de, iyi ki geliyorlar! Siz görmediniz ama, o Kara Süvari tam burada
ġarkı bitti. "ġimdi yatağa! ġimdi yatağa!" diye, tiz bir sesle son durmuĢtu ve Ģarkı baĢladığı sırada bize doğru emekliyordu. Sesleri
mısrayı tekrarladı Pippin.
ÜÇ KAFADAR 107
106 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ
taĢımıyorlardı, fakat onlar yürüdükçe ayaklarının dibine sanki yüksel-
duyar duymaz sıvıĢıp gitti." meden önce dağların kıyısından görünen ay ıĢığına benzer hafif ve titrek
"Peki ya elfler?" dedi, atlı hakkında kendini üzemeyecek kadar he- bir ıĢık düĢer gibiydi. Artık sessizdiler ve sonuncu elf tam geçerken
yecanlanmıĢ olan Sam. "Gidip onları göremez miyiz?" döndü, hobbitlere bakarak güldü.
"Selam Frodo!" diye seslendi. "Geç saatlere kadar dıĢarda kalmıĢ-
"Dinle bak! Bu tarafa doğru geliyorlar," dedi Frodo. "Bütün yapa-
sınız. Yoksa yolunuzu mu kaybettiniz?" Sonra yüksek sesle diğerlerini
cağımız beklemek." çağırdı ve tüm yoldaĢları durup hobbitlerin etrafında toplandı.
ġarkı sesi gitgide yaklaĢtı. ġimdi tek, berrak bir ses diğer seslerin "Bu gerçekten de harika!" dediler. "Gece yansında, ormanda üç
önüne çıkmıĢtı. Frodo'nun çok az bildiği, diğerlerininse hiç bilmediği hobbit! Bilbo gittiğinden beri böyle bir Ģeye rast gelmemiĢtik. Bunun
latif elf lisanında söylüyordu Ģarkıyı. Yine de, ezgi ile karıĢan sesler, anlamı nedir ki?"
düĢüncelerinde ancak birazını anlayabildikleri kelimeler halinde biçim "Kutlu halk," dedi Frodo, "bunun anlamı, sadece sizin gittiğiniz
alıyordu adeta. Frodo'nun duyduğu Ģekliyle, Ģarkı Ģöyleydi: yöne doğru gidiyor olmamızdan ibaret. Yıldızların altında yürümekten
hoĢlanırım. Ama sizin arkadaĢlığınızı da oanı gönülden isterim."
Kar beyazı! Kar beyazı! Ey berrak Hanım! "Lâkin bize baĢka arkadaĢ lazım gelmez, hem hobbitler çok sıkıcıdır,"
Ey Batı Denizleri'nin ardındaki Ece diye güldüler. "Sonra sizinle aynı yöne doğru gittiğimizi ne bili-
yorsunuz, bizim nereye gittiğimizi bilmiyorsunuz ki?"
Burada dolanan bizlere IĢıksın sen "Ya siz benim ismimi nereden biliyorsunuz?" diye sordu Frodo karĢılık
Burada, örülmüĢ ağaçlar içinde. olarak.
"Biz çok Ģey biliriz," dediler. "Seni daha önce kaç kez Bilbo'nun
Gilthoniel! Ey Elbereth! yanında görmüĢtük, sen bizi görmemiĢ olsan da." "Kimsiniz, lordunuz
Gözlerin ne parlak, nefesin berrak! Kar kim?" diye sordu Frodo. "Ben Gildor'um" diye cevap verdi baĢkanları,
beyazı! Kar beyazı! ġarkımız sana onu ilk selamlayan elf. "Finrod Hanedanı'ndan Gildor înglorion. Bizler
Uzak bir diyardan Deniz'in ardına. Sürgünler'iz, akrabalarımızın çoğu çoktan terk-i diyar eyledi; biz de Engin
Deniz üzerinden geri dönmezden önce burada bir vakit oyalanıyoruz artık
Yıldızlar onun ıĢıyan elleriyle sadece. Fakat kandaĢlarımızın bir kısmı hâlâ Ayrıkvadi'de huzur
EkilmiĢti GüneĢsiz Yıl'da Parlak ve içinde ikamettedir. Haydi Frodo, bize neler olduğunu anlatın artık.
berrak Ģimdi rüzgârlı kırlarda Çünkü görüyoruz ki, üzerinizde bir korku gölgesi mevcut."
GümüĢ rengi tomurcuklarının altında "Ey Arif KiĢiler!" diye söze karıĢtı Pippin sabırsızlıkla. "Bize Kara
Sûvariler'den söz edin!"
Ey Elbereth! Gilthoniel! "Kara Süvariler mi?" dediler alçak seslerle. "Kara Süvariler'i neden
soruyorsunuz?"
Unutmadık seni biz buradakiler
"Çünkü bugün iki tane Kara Süvari çıktı karĢımıza, ya da bir tanesi
Yıldızların Batı Denizi'nde parlarken iki kere çıktı," dedi Pippin; "daha biraz önce, siz yaklaĢınca sıvıĢıp
Ağaçlar altındaki bu uzak ülkede yaĢayan bizler kaçtı."
Elfler hemen cevap vermedi, kendi dillerinde alçak sesle bir Ģeyler
ġarkı bitti. "Bunlar Yüksek Elfler! Elbereth'in adını anıyorlar!" konuĢtular. Sonunda Gildor hobbitlere döndü. "Bu konuyu burada ko-
dedi Frodo hayretler içersinde. "Bu en kutlu halk Shire'da hemen hemen nuĢmayacağız," dedi. "Fikrimizce en iyisi, Ģimdi bizimle gelmeniz.
hiç görülmezdi. Engin Deniz'in doğusunda, Orta Dünya'da pek azı
kalmıĢtır artık. Bu gerçekten çok tuhaf bir tesadüf!"
Hobbitler yol kenarına, gölgeye oturdular. Birazdan, yolda vadiye
doğru ilerleyen elfler göründü. YavaĢ yavaĢ geçiyorlardı, hobbitler
saçlarında ve gözlerinde oynaĢan yıldız ıĢıklarım görebiliyordu. IĢık
ÜÇ KAFADAR 109

108 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ
maya baĢladılar; artık hobbitlerle ilgilenmiyor gibiydiler. Frodo ile
arkadaĢlan pelerinleri ve battaniyelerine sarındılar; üzerlerine uyku
Âdetimiz değildir, ama bu seferlik sizi kendi yolumuzdan götüreceğiz çöktü. Gece ilerledi, vadideki ıĢıklar söndü. YeĢil bir tümseği kendine
ve eğer kabul ederseniz bu gece bize misafir olacaksınız." yastık yapan Pippin uyuyakaldı.
"Ey Kutlu Halk! Bu umutlarımın da ötesinde bir talih," dedi Pip- Ta Doğu'da, yükseklerde, Remmirath yani Ağ Yıldızlan salın-
pin. ġam'ın dili tutulmuĢtu. "Size gerçekten teĢekkür ederim Gildor maktaydı; ateĢten bir mücevher gibi parlayan al renkli Borgil, yavaĢ
îngloron," dedi Frodo eğilerek. "Elen süa lûmenri omentielvo, karĢı- yavaĢ pusun üzerine yükseldi. Derken, belli belirsiz bir esintiyle pus
laĢtığımız saatin üstünde bir yıldız parlıyor," diye de ekledi Yüksek tıpkı bir peçe gibi kalktı ve dünyanın kıyısından tırmanan Göklerin
Kılıçeri, yani parlak kemerli Menelvagor, oracıkta beliriverdi. Elfler
Elf dilinde. hep bir ağızdan bir Ģarkıya baĢladılar. Ağaçların altında aniden kızıl
"Dikkatli olunuz dostlarım!" diye haykırdı Gildor gülerek. "Gizli ıĢıklı bir ateĢ harladı.
Ģeyler konuĢmayınız! Aramızda bir Kadim Dil ustası var. Bilbo iyi bir "Haydi!" diye seslendi elfler hobbitlere. "Haydi! ġimdi konuĢma ve
hocaymıĢ. Selam Elf Dostu!" dedi Frodo'ya eğilerek. Ģenlik zamanı!"
"Dostlarınla gelip bizlere katıl! En iyisi ortamızda yürüyün ki, yoldan Pippin doğrulup gözlerini ovuĢturdu. Ürperdi. "Salonda ateĢimiz,
çıkmayasınız. Mola vakti gelinceye kadar yorgun düĢebilirsiniz." "Neden? acıkmıĢ konuklar için de yiyeceklerimiz var," dedi ciflerden biri
Nereye gidiyorsunuz?" diye sordu Frodo. "Bu gecelik, Ormansaray'ın önünde durarak.
yukarısındaki ormanlık tepelere gidiyoruz. Uzakçadır, ama yolun sonunda Çimenliğin güney ucunda bir açıklık vardı. YeĢil zemin oradan or-
dinlenirsiniz, hem yarınki yolunuz da kısalmıĢ olur." mana doğru giriyor ve ağaç dallannın çatısını oluĢturduğu, salon gibi
Yine sessizlik içinde yürüyüĢe geçip, gölgeler ve soluk ıĢıklar gibi geniĢ bir alan meydana getiriyordu. Ağaçların iri gövdeleri, her iki
ilerlediler: Çünkü elfler de istedikleri zaman (hobbitlerden bile) sessiz yanda, sütunlar gibi yükselmekteydi. Tam ortada bir odun ateĢi alev
ve çıtırtısız yürüyebilirdi. Kısa bir süre sonra Pippin'in uykusu geldi ve bir alev yanıyor, ağaç sütunlarının üzerinde altın ve gümüĢ ıĢıklı meĢaleler
iki kere sendeledi; fakat her seferinde yanında bulunan uzun boylu bir muntazaman parlıyordu. Elfler ateĢin etrafında çimlerin ya da kesilmiĢ
elf kolunu uzatarak düĢmesini engelledi. Sam Frodo'nun yanında, eski ağaçlardan artakalan halkaların üzerine oturmuĢlardı. Kimisi ortada
yüzünde yan korku yan hayret dolu bir mutlulukla sanki bir rü-yadaymıĢ dolaĢıp kadehleri taĢıyor ve içecekleri dolduruyor, diğerleri tepeleme
gibi yürümekteydi. dolu tabak çanakların içinde yiyecekler getiriyordu.
"Soframız fakir," dediler hobbitlere; "çünkü konaklarımızdan u-
Her iki yanlannda orman sıklaĢtı; ağaçlar artık daha genç ve daha birbirine zakta, bu yeĢil ormanda gezideyiz. Eğer kendi yerimizde bize konuk
yakındı; yol aĢağıya, tepelerin arasındaki bir kıvrıma doğru indikçe, yolun olursanız, sizi daha iyi ağırlanz."
her iki tarafında yükselen yamaçlarda bir sürü sık fındık çalılıklan "Bence bu en az biryaĢgünü Ģöleni kadar güzel," dedi Frodo. Pippin
belirmeye baĢladı. Sonunda elfler yoldan ayrıldılar. Sağ taraftaki çalıların sonradan yiyecek ve içecekleri pek hatırlayamadı, çünkü ciflerin
ardında, neredeyse hiç seçilemeyen yeĢil bir gezinti yolu gizliydi; ağaçlıklı yüzlerindeki ıĢık ve o son derece çeĢitli, son derece güzel sesler aklını
tepelerden dolanıp, nehir vadisinin ovalarına doğru eğilmiĢ bir sırta kadar öylesine baĢından almıĢtı ki, bir hayal görüyor gibiydi. Fakat açlıktan
ulaĢan bu yolu izlediler, Birdenbire ağaç-lann gölgesinden çıktılar; ölmekte olan birine sunulan beyaz bir francaladan çok daha lezzetli bir
önlerinde, gecenin altında kurĢuni renge bürünmüĢ geniĢ bir çimenlik ekmek; yabani böğürtlenler kadar tatlı ve meyva bahçelerinde özenle
uzanıyordu. Orman bu çimenliği üç yandan sıkıĢtırmaktaydı; ama doğu yetiĢtirilenlerden daha bereketli meyvalar olduğunu hatırlıyordu; bir
tarafında zemin aĢağı doğru dimdik iniyor ve yamacın dibinde yetiĢen de, berrak pınarlar kadar serin, yaz akĢamüstleri kadar altın renkli, mis
kara ağaçların tepeleri ayaklarının altında kalıyordu, ileride, ovalar kokulu bir içecekle dolu bir bütün kadehi içip bitirmiĢti.
yıldızların altında loĢ ve dümdüzdü. Biraz daha yakında, Ormansaray
köyünde birkaç ıĢık göz kırpıyordu. Elfler otlann üzerine oturup, hafif
seslerle kendi aralarında konuĢ-
110 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ ÜÇ KAFADAR
11
Sam, o gece, hafızasında yaĢamının en önemli olaylarından biri 1
olarak kaldığı halde, neler hissettiğini hiçbir zaman ne kelimelerle an-
"DüĢman mı?" dedi Frodo. "O halde Shire'dan neden ayrıldığımı
latabildi ne de kendi kendine net olarak hayalinde canlandırabildi. En biliyorsun."
fazla Ģöyle diyebiliyordu: "Yani efendim, öyle elma yetiĢtirsem bah- "DüĢman'ın neden senin ardında olduğunu bilmiyorum," diye cevap
çıvanın hası sayardım kendimi. Ama asıl içime iĢleyen Ģarkılarıydı, verdi Gildor; "fakat peĢine düĢmüĢ olduğunu sezmekteyim - gerçi bu
bilmem anlatabildim mi." bana tuhaf gelmiyor da değil. Ve seni uyarırım, tehlike Ģimdi hem
Frodo oturmuĢ, zevkle yiyor, içiyor, sohbet ediyordu; fakat aklı önünde, hem arkanda, hem de her iki tarafında."
daha çok konuĢulan sözlerdeydi. Elf lisanını az da olsa biliyordu ve "Süvarileri mi kastediyorsun? Onların DüĢman'ın hizmetkârları
canla baĢla dinliyordu. Arada sırada kendisine hizmet edenlerle konu- olmasından korkmuĢtum zaten. Nedir bu Kara Süvariler?" "Gandalf sana
Ģuyor, onlara kendi lisanlarında teĢekkür ediyordu. Onlar da ona gü- hiçbir Ģey anlatmadı mı?" "Bu tür yaratıklar hakkında hiçbir Ģey
lümseyerek, kahkahayla, "Bakınız hele, hobbitler arasında bir cevher! anlatmadı." "O halde daha fazlasını söylemek bana düĢmez - olmaya ki
"diyorlardı. korku seni yolculuğundan alıkoysun. Çünkü bana öyle geliyor ki tam
Bir süre sonra Pippin derin bir uykuya daldı; olduğu yerden kaldırıp zamanında yola çıkmıĢsın, tabii o da bir ümit. Artık acele etmen, geri
ağaçlar altındaki bir çardağa götürdüler; orada yumuĢak bir yatağa dönmemen ve oyalanmaman lazım gelir; çünkü Shire artık seni koruya-
yatırıldı ve bütün gece deliksiz uyudu. Sam beyinin yanından ayrıl- maz."
mayı reddetmiĢti. Pippin gittiği zaman gelip Frodo'nun ayağının dibine "imaların ve uyanlarından daha çok korkutacak bir bilgiyi hayal
kıvrılıp oturdu, sonunda da burada baĢı önüne düĢüp gözleri kapandı. bile edemiyorum," diye tepki gösterdi Frodo. "önümdeki tehlikenin
Frodo, Gildor ile konuĢarak geç saatlere kadar uyanık kaldı. varlığını biliyordum elbette; ama tehlikeyle bizim Shire'da karĢılaĢmayı
hiç beklemiyordum. Bir hobbit Su'dan, Nehir'e emniyet içinde
Yeni, eski birçok Ģeyden söz ettiler ve Frodo Gildor'u Shire'ın dı- gidemeyecek mi yani?"
Ģında kalan uçsuz bucaksız dünyada olanlar hakkında sorguya çekti. "Ama burası sizin Shire'ınız değil ki," dedi Gildor. "Hobbitlerden
Havadisler genellikle acıklı ve uğursuzdu: YoğunlaĢan karanlık, in- önce burada baĢkaları yaĢamıĢtı; hobbitler yok olduklarında da baĢkaları
sanlar arasında savaĢlar, ciflerin kaçıĢı. En sonunda Frodo, gönlüne en yaĢayacak. Etrafınızda uçsuz bucaksız dünya uzanıyor: Kendinizi
yakın duran soruyu soıdu: buraya kapatabilirsiniz, ama dünyayı sonsuza dek dıĢarıya hapsede-
mezsiniz."
"Söyle Gildor, bizden aynlalı beri Bilbo'yu hiç gördün mü?"
Gildor gülümsedi. "Evet," dedi. "îkî kere. Bize, tam bu mevkide "Biliyorum - yine de hep öyle emniyetli ve bildik bir yer gibi gö-
veda etmiĢti. Fakat onu bir kere daha gördüm, buradan çok uzaklarda." rünürdü ki... ġimdi ne yapabilirim? Ben Shire'ı gizlice terk edip Ay-
Bilbo hakkında baĢka bir Ģey söylemedi; Frodo da sustu. nkvadi'nin yolunu tutmayı tasarlıyordum; ama daha Erdiyan'na var-
"Bana kendinle alakalı soru sormuyor ve pek bir Ģey anlatmıyorsun madan izime düĢtüler bile."
Frodo," dedi Gildor. "Fakat ben zaten bir kısmını biliyorum, birazını da "Bana soracak olursan, tasarladığın gibi yap derim," dedi Gildor.
çehrenden ve sorularının gerisindeki düĢüncelerden okuyabiliyorum. "Zannetmem ki Yol senin cesaretini kırsın. Fakat daha açık bir öğüt
Shire'dan ayrılıyorsun, lâkin aradığın Ģeyi bulacağından, maksadına almak istiyorsan, Gandalfa danıĢmalısın. Neden kaçtığını bilmiyorum,
ereceğinden, hatta geriye dönebileceğinden Ģüphen var. Öyle o yüzden peĢindekilerin hangi vasıtalarla üzerine saldıracaklarını da
bilemem. Bunları Gandalf in bilmesi icap eder. Herhalde Shire'dan
değil mi?" ayrılmazdan önce onu göreceksiniz, değil mi?"
"Öyle," dedi Frodo; "ama gidiĢimi sadece Gandalf in ve sadık yar- "Umarım. Beni huzursuz eden Ģeylerden biri de bu ama. Kaç gündür
dımcım Sam'in bildiğini zannediyordum." Gözlerini indirip, tatlı tatlı Gandalf ı bekliyordum. En geç iki gece önce Hobbitköy'e gelmiĢ
horlamakta olan Sam'e baktı. olacaktı; fakat görünmedi bile. ġimdi ben de ne oldu diye merak için-
"Sırrınız bizden DüĢman'a ulaĢmaz," dedi Gildor.
112 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ UÇ K A F A D A R 113
deyim. Onu bekleĢeni mi?" Dostu ilan ediyorum; dilerim yıldızlar yolunun ucunu
Gildor bir an için sessiz kaldı. "Bu haberi beğenmedim," dedi so- aydınlatsın! Yabancılardan böylesine hoĢnut kaldığımız nadirdir, hem
nunda. "Gandalf m geç kalması iyiye alamet değil. Fakat ne derler: Kadim Li-san'ın kelimelerini dünyadaki diğer gezginlerin ağzından
Büyücülerin iĢine karıĢma; ince iĢ yapar, çabuk kızarlar. Tercih senin: duymak da hoĢ oluyor."
Ya gideceksin, ya bekleyeceksin." Daha Gildor konuĢmasını bitirirken, Frodo üzerine uyku bastırdığını
hissetti. "Artık uyuyayım," dedi; elf onu Pippin'in yanındaki bir
"Aynı zamanda Ģöyle de derler," diye cevapladı Frodo: Akıl danıĢ-
çardağa götürdü, Frodo kendisini hemen yatağa atıp derhal rüyasız bir
maya elflere gitme; hem evet, hem hayır derler. uykuya daldı.
"Gerçekten öyle mi derler?" diye güldü Gildor. "Elfler iyice dü-
Ģünmeden nasihat vermez pek; çünkü nasihat, bir bilgeden bir bilgeye
verilecek olsa dahi tehlikeli bir armağandır ve her yol kötüye çıkabilir.
Fakat ne bekliyordun ki? Bana kendine dair her Ģeyi anlatmadın; bu
durumda ben senden daha iyi bir seçimi nasıl yapabilirim? Ama bir
nasihat istiyorsan, dostluğun hatırı için vereceğim. Bence hemen, hiç
oyalanmadan gitmelisin; eğer sen yola çıkıncaya kadar Gandalf hâlâ
gelmemiĢse, bir öğüdüm daha var: Tek baĢına gitme. Güvenilir ve istekli
arkadaĢlar al yanına. Doğrusu minnettar olman gerek, çünkü bu nasihatleri
gönülden vermiĢ değilim. Elflerin kendi iĢleri, kendi kederleri vardır ve
hobbitlerin yahut dünya üzerindeki diğer yaratıkların meseleleri pek
alakadar etmez bizi. îster tesadüfen olsun ister maksatlı, yolumuz
nadiren onlann yollarıyla çakıĢır. Bizim karĢılaĢmamız sırf tesadüf değil
belki; ama maksadı tam olarak bilemediğimden daha fazla bir Ģey
söylemeye çekmiyorum."
"Gerçekten minnettarım," dedi Frodo; "ama bana Kara Süvari-
ler'in ne olduğunu açık açık söylemeni isterdim. Eğer sözünü dinlersem
Gandalf ı uzun bir süre göremeyebilirim, bu durumda beni izleyen
tehlikenin ne olduğunu bilmem gerekir."
"Onlann DüĢman'ın hizmetkârları olduğunu bilmen kâfi değil
mi?" diye cevapladı Gildor. "Onlardan kaç! Onlarla hiç konuĢma!
Ölüm demektir onlar. Bana daha fazlasını sorma! Ama içime öyle do-
ğuyor ki, tüm bu mesele sona ermeden evvel sen, Drogo oğlu Frodo, bu
uğursuz Ģeyler hakkında Gildor înglorion'dan daha çok Ģey biliyor
olacaksın. Elbereth seni korusun!"
"iyi ama cesareti ben nereden bulacağım?" diye sordu Frodo. "Benim
esas ihtiyacım olan o."
"Cesaret hiç beklenmedik yerlerden çıkar," dedi Gildor. "Ümidini
'itirme! ġimdi uyu! Sabah biz gitmiĢ olacağız; fakat ülkeden ülkeye
'aberimizi uçururuz. Gezgin Dostlar sizin yolculuğunuzdan haberdar
lur ve iyiliğe kudreti olanlar yardıma hazır bulunur. Ben seni Elf
MANTARLARA ÇIKAN KESTĠRME YOL 115
yerken bir dizi soruya cevap vermek istemiyorum. DüĢünmek istiyo-
rum!"
BÖLÜM VI "Daha neler!" dedi Pippin. "Kahvaltıda mı?" YeĢilliğin kenanna
d^ğru uzaklaĢtı.
MANTARLARA ÇIKAN KESTĠRME YOL Bu parlak -hatta, ona sorulursa, haince parlak- sabah, izlenme kor-
kusunu sürüp atmamıĢtı Frodo'nun içinden; Ģimdi Gildor'un sözlerini
tartmaktaydı. Pippin'in neĢeli sesi geldi kulağına. YeĢil çimen üzerinde
koĢarak Ģarkı söylüyordu.
"Hayır! Yapamam!" dedi kendi kendine. "Genç arkadaĢlarımı Shi-
re'da benimle birlikte acıkıp yoruluncaya, yemeğin ve yatağın kıymetini
Sabah Frodo dinlenmiĢ olarak uyandı. Yere kadar sarkan dallan dantel bilinceye kadar yürütmek neyse ne. Onları sürgüne, açlık ve yor-
gibi birbirine örülmüĢ, canlı ağaçtan bir çardakta yatıyordu; derin, gunluğun belki de bir çaresinin bulunamayacağı yerlere sürüklemek-se
yumuĢak ve hoĢ kokulu yatağı eğrelti otu ve çimenden yapılmıĢtı. GüneĢ apayn - kendileri gelmek isteseler bile. Bu miras sadece bana ait. Sarn'i
ağacın hâlâ yeĢil kalmıĢ kıpırtılı yapraklan arasından parlamaktaydı. bile almamalıyım belki de." Sam Gamgee'ye baktı ve Sam'in de
Frodo sıçrayıp kalktı, dıĢan çıktı. kendisini seyretmekte olduğunu gördü.
Sam ormanın kenarındaki çimlere oturmuĢtu. Pippin durmuĢ, gök- "Eee, Sam!" dedi. "Ne dersin? Shire'ı en kısa zamanda terk ediyorum -
hatta artık, eğer mümkün olursa Çukurçay'da bir gün bile beklememeye
yüzünü ve havayı inceliyordu. Elflerden iz yoktu. karar verdim." "Âlâ beyim!"
"Bize meyva, içecek ve ekmek bırakmıĢlar," dedi Pippin. "Gel de "Hâlâ benimle gelmeye niyetli misin?"
kahvalünı et. Ekmek neredeyse dün geceki kadar leziz. Sana bırakma- "Öyle."
yacaktım, ama Sam çok ısrar etti." "Çok tehlikeli olacak Sam. Daha Ģimdiden tehlikeli zaten. Büyük
Frodo, Sam'in yanma oturarak yemeye baĢladı. "Bugünkü planın bir ihtimalle ikimiz de geri dönemeyeceğiz."
ne?" diye sordu Pippin. "Eğer siz geri dönmezseniz beyim, ben de dönmem, ona Ģüphe yok,"
"Mümkün olduğu kadar çabuk ErĢehir'e yürümek," diye cevap dedi Sam. "Sakın ola onu bırakma!, dediler bana. Bırakmak mı!,
dedim. Hiç niyetim yok. Aya bile tırmansa onunla birlikte gideceğim; hele
verdi Frodo ve tüm dikkatini yemeğe topladı. o Kara Süvariler'in biri onu durdurmaya çalıĢsın, karĢısında Sam
"Sence o Süvariler'den görür müyüz?" diye sordu Pippin neĢeyle. Gamgee 'yi bulur, dedim. Onlar da güldü." "Onlar kim; neden söz
Sabah güneĢinin altında, onlardan bir tabur görme fikri bile ona pek ediyorsun sen?"
ürkütücü gelmiyor gibiydi. "Elflerden beyim. Dün gece biraz konuĢtuk; senin gideceğini biliyor
"Evet, büyük bir ihtimalle," dedi Frodo, konunun hatırlatılmasın- gibiydiler, o yüzden ben de inkâr etmeye mahal görmedim. Harika bir
dan hiç hoĢlanmayarak. "Fakat nehri onlara görünmeden geçebilmeyi halk Ģu cifler, beyim! Harika!"
ümit ediyorum." "Öyleler," dedi Frodo. "Artık daha yakından gördüğüne göre, hâlâ
seviyor musun onlan?"
"Gildor'dan, onlar hakkında bir Ģeyler öğrenebildin mi?" "Pek sayılmaz
"Tabir caizse, benim sevmemle-sevmememle ölçülecek hali aĢmıĢ
- sadece bazı imalar ve bilmeceler," diye cevap verdi Frodo gitmiĢ onlar," diye cevap verdi Sam ağır ağır. "Onlar hakkında ne dü-
isteksizce. Ģündüğüm önemli değil sanki. Benim beklediğimden epey çene fark-
"Havayı koklamalanyla ilgili bir Ģeyler sordun mu?" "O konuyu lıydılar - hem çok yaĢlı, hem çok genç; hem çok neĢeli, hem çok mah-
konuĢmadık," dedi Frodo dolu ağzıyla. "Sormalıydın. Eminim ki çok
önemlidir." "Eğer öyleyse, ben de eminim ki Gildor bir açıklama
yapmayı reddederdi," dedi Frodo sertçe. "Ama artık beni biraz rahat
bırak! Yemek
116 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ
MANTARLARA Ç IK A N KESTĠRME YOL 117
zundular."
Frodo, Sam'e biraz hayretle, onda meydana gelen bu garip deği- safenin dörtte birlik bir bölümünü kazanmıĢ olacağız."
Ģikliğin dıĢ görüntüsünde de bir belirtisini görmeyi umarmıĢ gibi baktı. "Kestirme yollar zaman kaybettirir," diye itiraz etti Pippin. "Bu ci-
Sesi, o tanıdığını zannettiği Sam Gamgee'nin sesinden baĢka gibiydi. vardaki arazi engebelidir, hele aĢağıda Batak'ta, bataklıktan tut da her
Fakat oturduğu yerde o bildik Sam Gamgee'den hiç de farklı gö- türlü zorluk var - buraların toprağını bilirim. Hem, mesele Kara Süva-
rünmüyordu, sadece yüzü alıĢılmadık derecede düĢünceliydi. riler'se, onlarla yolda karĢılaĢmakla ormanda veya kırlarda karĢılaĢmak
"Onları görme dileğin daha Ģimdiden gerçek olduğuna göre, Shi- arasında bir fark göremiyorum."
re'dan ayrılmaya hâlâ gerek görüyor musun?" diye sordu. "Ormanda ve kırlarda birisini bulmak daha zordur," diye cevap
"Evet beyim. Nasıl denir bilemiyorum ama, dün geceden sonra verdi Frodo. "Ve eğer yolda olman bekleniyorsa, seni yolun dıĢında
kendimi bir değiĢik hissediyorum. Sanki ileriyi görür gibiyim bir çeĢit. değil üzerinde aramaları daha muhtemeldir."
Uzun bir yol, karanlığa doğru giden bir yol tutacağımızı biliyorum, "Pekâlâ!" dedi Pippin. "Batak demem hendek demem, seninle ge-
ama yüzgeri edemeyeceğimi de biliyorum. Artık cifleri veya ejderhaları lirim. Fakat içime oturacak bu! Gün kavuĢmadan Kütük'teki Altın Tü-
veya dağlan görmek değil derdim - ne istediğimi tam olarak nek'z varırız diyordum. Doğudirhem'in en iyi birasını orada yaparlar, ya
bilemiyorum: Fakat her Ģey bitmeden önce benim yapacağım bir Ģey da yaparlardı: Tatmayalı epey oldu."
var ve her neyse o iĢ, Shire'da değil, ileride bekliyor. Bunu yapıp bitir- "TartıĢma bitmiĢtir!" dedi Frodo. "Kestirme yollar zaman kaybettirir,
mem gerek beyim, bilmem anlatabildim mi." ama hanlar daha da çok zaman-kaybettirir. Her ne pahasına olursa olsun
"Tam manasıyla anladım sayılmaz. Fakat Gandalfın bana iyi bir seni Altın Tünek'ten uzak tutmamız gerek. Hava kararmadan ErĢehir'e
yol arkadaĢı seçmiĢ olduğunu anlıyorum, îçim rahat etti. Birlikte gi- varmak istiyoruz. Sen ne dersin Sam?"
deceğiz." "Ben sizinle geleceğim Bay Frodo," dedi Sam (içten içe bir kuĢku
ve Doğudirhem'in en iyi birasını kaçıracağı için bir piĢmanlık duymasına
Frodo sessizce kahvaltısını bitirdi. Sonra ayağa kalkıp önünde rağmen).
uzanan araziye baktı ve Pippin'i çağırdı. "Eh, madem bataklıklarla ve dikenliklerle cebelleĢeceğiz, hemen
"Yola çıkmaya hazır mıyız?" dedi Frodo, Pippin koĢturup gelirken. gidelim!" dedi Pippin.
"Hemen harekete geçmemiz gerek. Geç vakte kadar uyuduk; önümüzde
de gidecek epey bir mesafe var." Daha Ģimdiden neredeyse bir önceki günkü kadar sıcak olmuĢtu bile,
"Geç vakte kadar uyudum, demek istiyorsun," dedi Pippin. "Ben ama Batı'dan da bulutlar gelmeye baĢlıyordu. Hava yağmura dönecek
çoktan uyanmıĢtım; sadece senin kahvaltıyı ve düĢünmeyi bitirmeni gibiydi. Hobbitler dik, yeĢil bir uçurumdan paldır küldür inerek aĢağıdaki
bekliyoruz." sık ağaçların içine daldılar. Kendilerine, Ormansaray'ı sollarında
"Her ikisini de bitirdim. Ve bir an önce ErĢehir ġat'ına varmayı he- bırakacak ve dağın doğu tarafında öbeklenmiĢ ormanlardan
defliyorum. Dün gece ayrıldığımız yola geri dönüp iĢi uzatmak niye- eğrilemesine geçip ilerideki ovalara ulaĢacak bir güzergâh çizmiĢlerdi.
tinde değilim: Buradan baĢlayıp dosdoğru araziden gidiyorum." Oradan sonra, birkaç hendek ve çit sayılmazsa, açıklık bir arazide
"Herhalde uçacaksın öyleyse," dedi Pippin. "Bu bölgede hiçbir doğrudan ġat'ın yolunu tutabilirlerdi. Frodo, düz bir çizgi halinde gi-
derlerse önlerinde on sekiz mil olduğunu hesaplıyordu.
yerde dosdoğru yürünemez."
"En azından yoldan daha kestirme olur," diye cevap verdi Frodo. Kısa bir süre sonra, ağaçlıkların göründüklerinden daha sık ve bir-
"Sat Ormansaray'ın doğusunda; fakat yol sola doğru kıvrılıyor - bak ta birine daha dolanık olduğunu anladı. Ağaçların altında patika falan
kuzeyde, Ģurada, bir bölümünü görebilirsin. Kütük'ün ilerisindeki yoktu ve pek hızlı ilerleyemiyorlardı. Büyük uğraĢlarla tepenin eteğine
Köprü'den gelen esas yola bağlanmak için Batak'ın kuzey ucundan vardıklarında, burada üzeri böğürtlen çalılanyla örtülü, her iki yanı da
dolanıyor. Fakat bu bizi asıl yönümüzden çok uzaklaĢtırır. Eğer bu- kaygan ve dik olan derin bir yatak içinde, arkadaki dağlardan çıkıp gelen
lunduğumuz yerden dümdüz ġat'a doğru gidersek, hurdan oraya me- bir derenin aktığını gördüler. Münasebetsizce, onların seçtikleri
MANTARLARA Ç I K A N KESTĠRME YOL 119
118 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ
yolun tam ortasından geçiyordu dere. Ne üzerinden atlayabilirlerdi, ler; bu arada yağmur tıpırtı ve Ģırıltılarla dört bir yanlarını
ne de ıslanmadan, üstleri baĢlan çizilmeden ve çamurlanmadan için sarmıĢtı. KonuĢmuyorlar, durmadan arkalanna ve etraflanna
bakıyorlardı.
den geçebilirlerdi. Ne yapacaklarını düĢünerek durdular. "Birinci çin
Yanm saat sonra Pippin, "Umanm çok güneye dönüp bu ormanı
ko!" dedi Pippin acı acı gülerek. uzunlamasına geçmiyoruzdur! Bu kuĢak pek geniĢ değildir -en geniĢ
Sam Gamgee dönüp arkaya baktı. Ağaçların arasındaki bir açıklıktan, aĢağı yerinde bir mil kadar falandır ancak- Ģimdiye kadar çıkmıĢ olmamız
inmiĢ oldukları yeĢil yamacın tepesi bir parça görünüyordu. "Bak!" dedi gerekirdi," dedi.
Frodo'nun koluna yapıĢarak. Hepsi birden baktılar ve ta yukarıdaki "Zigzaglar çizmeye baĢlamamızın gereği yok," dedi Frodo. "Bu,
düzlüğün kenarında, göğe karĢı bir atın durmakta olduğunu gördüler. durumu düzeltmez. Tuttuğumuz yoldan devam edelim! Henüz açık
Yanında da eğilmiĢ kara bir Ģekil vardı.
alana çıkmayı da pek istemiyorum."
Geriye dönme fikrinden bir anda caydılar. Frodo baĢı çekti ve de-
renin yanındaki sık çalılıklara daldı. "Üff!" dedi Pippin'e. "ikimiz de Böylece birkaç mil daha devam ettiler. Derken güneĢ bölük pörçük
haklıymıĢız! Kestirme yol daha Ģimdiden çetrefilleĢti, ama biz de ancak bulutların arasından tekrar ıĢıdı ve yağmur hafifledi. Artık gün ortasını
ucu ucuna gözden kaybolabildik. Senin kulakların keskin, Sam geçmiĢlerdi ve öğlen yemeği için geç bile kaldıklannı düĢünüyorlardı.
YaklaĢan bir Ģey duyuyor musun?" Bir karaağacın altında durdular: Hızla sararmaya baĢlamıĢ olsa da
Neredeyse nefes bile almadan sessizce durup etrafı dinlediler: ama yapraklan hâlâ sıktı ve altındaki toprak oldukça kuru ve korunaklı
izlendiklerine dair hiçbir ses yoktu. "Atını bu yamaçtan indirmeye sayılırdı. Yemeği hazırlayacaktan zaman, ciflerin mataralarını uçuk
kalkacağını zannetmem," dedi Sam. "Ama tahminim, bizim buradan altın renkli berrak bir içecekle doldurmuĢ olduğunu gördüler: Bir sürü
indiğimizi biliyor. Yolumuza devam etsek fena olmaz." değiĢik çiçekten yapılmıĢ bir bal gibi kokuyordu bu içecek ve harikulade
Yola devam etmek o kadar da kolay değildi. Sırtlarında çantalan ferahlatıcı bir etkisi vardı. Çok kısa bir süre içinde yüzleri gülmüĢ,
vardı, üstelik çalılıklar ve böğürtlenler onlara yol vermek konusunda yağmuru ve Kara Süvarileri hiç umursamaz olmuĢlardı. Son birkaç mil
pek gönüllü sayılmazdı. Arkalanndaki dağ rüzgârı kestiği için hava de pek yakında arkalarında kalacak gibi geliyordu onlara.
durgun ve ağırdı. Sonunda zorlanarak daha açık bir araziye çıkabil- Frodo arkasını ağacın gövdesine dayayıp gözlerini kapadı. Yanında
diklerinde hem sıcaktan bunalmıĢlardı, hem yorulmuĢlardı, hem de her oturan Sam ve Pippin önce bir melodi mırıldanmaya baĢladılar,
yanlan çizik içinde kalmıĢtı ve artık yönlerinden de emin değillerdi. sonra da alçak sesle Ģarkıya girdiler:
Ovaya ulaĢınca derenin kıyıları alçaldı; sığlaĢıp geniĢleyerek Ba-tak'a
Hey! Hey! Hey! Gidiyorum iĢte ĢiĢeye
ve Nehir'e doğru akıp gidiyordu. Kalbimi avutup derdimi gömmeye.
"Aa, bu Kütük Çayı'ymıĢ!" dedi Pippin. "Eğer deminki yolumuza Yağsın yağmur, essin rüzgâr Gidilecek
dönmek istiyorsak hemen karĢıya geçip sağdan devam etmemiz gerekir." daha çok yol var, Ama önce uzanıp ulu
Dereyi geçtiler, karĢı kıyıdaki her yanı açık, ağaçsız ve sazlık alanı bir ağacın altına Geçsin diye yol
hızla katertiler. Bu alanın gerisinde yine bir ağaç kuĢağı vardı: Orada vereceğim bulutlara.
burada birkaç karaağaç ve diĢbudak dıĢında, büyük ölçüde uzun
meĢelerden oluĢan bir kuĢak. Zemin oldukça düzgündü ve pek fazla Hey! Hey! Hey! diye, daha yüksek sesle tekrar baĢladılar. Sonra bir-
çalı yoktu; fakat ağaçlar ilerisini pek rahat göremeyecekleri Ģekilde denbire susuverdiler. Frodo ayağa fırladı. Rüzgârın estiği yönden upuzun
sıktı. Yapraklar ani esintilerle havalanıyordu, bulutlu gökyüzünden de bir haykırıĢ geliyordu, melun ve yalnız bir yaratığın çığlığı gibi bir
yağmur damlalan düĢmeye baĢlamıĢtı. Sonra rüzgâr dindi ve yağmur haykınĢ. Ses bir yükselip bir alçalarak sonunda kulaklan tırmalayıcı tiz
iyice bastırdı. Çimenlik bölgelerden, derin ölü yaprak birikintilerinin bir notada sona erdi. Onlar henüz kimi ayakta kimi oturduğu yerde
içinden, zahmetle ve ellerinden geldiğince hızla yürümekteydi- donup kalmıĢken, daha uzaktan ve daha hafif, ama en az öbürü
YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ MANTARLARA Ç IK AN KES TĠRM E YOL 121
120
kadar iç ürpertici baĢka bir çığlık bu sese cevap verdi. Sonra, sadece "Bu tarlaları ve bu kapıyı tanıyorum ben!" dedi. "Burası
yapraklar arasındaki rüzgârın bozduğu bir sessizlik oldu. Karıkbo-yu; bizim Çiftçi Tırtıl'ın arazisi. O ağaçlann arasındaki de çiftlik
"Peki, sizce neydi o?" diye sordu Pippin sonunda. ÖnemsemezmiĢ binaları iĢte."
gibi konuĢmaya çalıĢmıĢtı, ama sesi biraz titriyordu. "KuĢ desem, Frodo, sanki Pippin yolun bir ejderha yuvasına çıktığını söylemiĢ
Ģimdiye kadar Shire'da hiç böyle kuĢ duymamıĢtım." gibi bir telaĢla, "Bela üstüne bela!" deyiverdi. Diğerleri ona hayretle
"Ne kuĢ, ne de baĢka bir hayvan," dedi Fıodo. "Bir çağrı veya bir baktılar.
sinyaldi -ben çıkaramadım ama, o çığlığın içinde kelimeler vardı. Fakat "ihtiyar Tırtıl'la ne alıp veremediğin var ki?" diye sordu Pippin;
hiçbir hobbitin öyle sesi olamaz." "Bütün Brandybucklar'ın sağlam dostudur. Tabii arazisine izinsiz gi-
Bu konuda daha fazla konuĢmadılar. Hepsi Süvariler'i düĢünüyordu renlerin canına okur, sonra azgın köpekleri de var - fakat ne de olsa,
fakat hiçbiri onlann adını ağzına almadı. Artık ne gitmeye, ne de burada yaĢayan halk sınıra yakın olduğu için biraz daha dikkatli olmak
kalmaya gönülleri vardı; fakat ġat'a ulaĢmak için eninde sonunda açık zorunda."
"Biliyorum," dedi Frodo. "Ama gene de," diye ekledi mahcup bir
araziden geçmek zorundaydılar ve bir an önce, gündüz gözüyle gitmek kahkahayla, "Ben ondan ve köpeklerinden çok korkuyorum. Yıllardır
daha iyiydi. Birkaç dakika içinde yüklerini omuzlayıp yola ko- çiftliğinden uzak dururum. Çocukluğumda, Brendi Konağı'nda kalır-'
yulmuĢlardı bile. ken, mantar toplamak için izinsiz arazisine girip birkaç kez yakalan-
Çok geçmeden orman aniden sona erdi. Önlerinde engin otluk araziler mıĢtım ona. Sonunda beni bir güzel patakladı, sonra da götürüp kö-
uzanıyordu. O zaman, gerçekten de fazlasıyla güneye yönelmiĢ peklerine gösterdi. 'Bakın oğullanm,' dedi, 'bu küçük haĢarat bir daha
olduklarını fark ettiler. Uzakta, ovaların üzerinden Nehir'in öte yanındaki topraklarıma adımını atarsa, onu yiyebilirsiniz. ġimdi çıkann bunu
ErĢehir'in alçak tepesini seçebiliyorlardı, ama orası artık sollarında buradan!' Köpekler ġat'a kadar kovaladılar beni. O korkumu bir daha hiç
kalmıĢtı. Ağaçlığın kenarından dikkatle ve sessizce çıkıp, ellerinden yenemedim - gerçi herhalde hayvanlar iĢlerini gayet iyi biliyorlardı,
geldiğince acele ederek açık alanda yola koyuk' ~:ar. aslında kılıma bile dokunacak değillerdi, ama..."
tik baĢlarda, ormanın korunağından çıkmıĢ oldaklan için korku- Pippin güldü. "Eh artık yüzleĢmenin zamanı gelmiĢ. Özellikle de
luydular. Ta geride, sabah kahvaltılarını yapmıĢ oldukları yüksek yer artık gelip Erdiyarı'nda yaĢayacaksan. ihtiyar Tırtıl gerçekten sıkı heriftir
- yeter ki mantarlarını rahat bırak. Hadi yoldan gidelim, içeri izinsiz
duruyordu. Frodo, orada uzakta, göğe karĢı kara ve küçük bir atlı silueti
görse hiç ĢaĢırmayacaktı sanki; fakat görünürde öyle bir Ģey yoktu, girmiĢ sayılmayız. Eğer onunla karĢılaĢırsak ben konuĢurum. Merry'nin
arkadaĢı olur kendisi, bir zamanlar sık sık buraya gelirdik."
indikleri tepelere doğru batmakta olan güneĢ, dağılan bulutlardan kaçıp
gene parlamaya baĢlamıĢtı. Hâlâ huzursuz olsalar da, korkulan uçup
Yoldan yürümeye koyuldular; birazdan, önlerindeki ağaçlann ara-
gitti. Arazi giderek daha yumuĢak ve tertipli bir görünüm kazanıyordu.
sından büyük bir evin "ve çiftlik yapılannın sazdan damlan belirdi.
Kısa bir süre sonra bakımlı tarlalara ve otlaklara ulaĢtılar: Etrafta taflanlar,
Tırtıllar, Kütük'ten Çamurayaklar ve Batakhlar'ın çoğu, evlerde otu-
bahçe kapılan, sulama kanatlan vardı. Her Ģey sakin ve huzur dolu
rurlardı; Tırtıl'ın evi tuğla ile sağlamca inĢa edilmiĢ ve etrafına yüksek
görünüyordu, Shire'ın sıradan bir köĢesiydi iĢte. Her adımda moralleri
bir duvar çekilmiĢti. Duvardan yola doğru açılan geniĢ bir tahta kapı
biraz daha düzeldi. Nehir'in çizgisi gitgide yaklaĢtı ve Kara Süvariler,
vardı.
artık uzaklarda, arkalannda kalmıĢ ormanın hayaletleri gibi gelmeye
Tam onlar binaya yaklaĢmıĢken, birden korkunç bir havlama ve
baĢladı onlara.
uluma sesidir koptu; gür bir sesin, "Kapan! Azman! Kurt! Haydi oğul-
Büyük bir turp tarlasının kenarından sağlam bir kapının önüne gel- lanm!" dediği duyuldu.
diler. Kapının gerisinde muntazaman dikilmiĢ alçak boylu taflanların Frodo ile Sam kıpırdamadan kalakaldılar ama Pippin birkaç adım
arasından geçen ve üzerinde derin tekerlek izleri bulunan bir patika, daha ilerledi. Kapı açıldı, çok iri üç köpek dıĢan uğrayıp hiddetle hav-
ötelerdeki bir ağaç kümesine doğru uzanıyordu. Pippin durdu.
U/ YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ MANTARLARA Ç I K A N KESTĠRME YOL 123
122
layarak yolculara doğru atıldı. Pippin'e bakmadılar bile; Sam duvann re'ın diğer bölgelerinde yaĢayanlara karĢı doğal bir güvensizliği
kenarına büzüĢmüĢtü, kurttan farksız iki köpek onu kuĢkuyla kokla- vardı; ayrıca efendisini, eskiden de olsa, dövmüĢ olan biriyle kolay kolay
yıp her kıpırdadığında hırlıyordu. Üç köpeğin en iri ve azgını ise, tüy arkadaĢ olmaya yatkın değildi.
lerini kabartıp gürleyerek Frodo'nun önünde dikilmiĢti. Birkaç cümle hava durumundan ve tarım iĢlerinden konuĢuldu
O arada kapıdan yuvarlak kırmızı suratlı, iri yapılı, tıknaz bir hob-bit (bunlann her zamankinden daha kötü olmadığında hemfikirdiler),
göründü. "Hey! Hey! Kimsiniz siz, ne istiyorsunuz?" diye seslendi. sonra Çiftçi Tırtıl kupasını masaya koyup her birini teker teker süzdü.
"iyi günler Bay Tırtıl!" dedi Pippin. "Ee, Bay Peregrin," dedi, "nerelerden gelip, nerelere gidiyorsunuz?
Çiftçi ona dikkatlice baktı. "Vay, Efendi Pippin değil mi bu - Bay Beni ziyarete mi geliyordunuz? Çünkü eğer öyleyse, sokak kapımdan
Peregrin Took yani!" diye bağırdı çatık kaĢlan yerini tebessüme bıra- bana görünmeden geçmiĢsiniz."
kırken. "Sizi buralarda görmeyeli epey oldu. ġansınız varmıĢ ki sizi "ġey, hayır," diye cevap verdi Pippin. "Siz de tahmin ettiniz ya,
tanıdım. Ben de tam bütün yabancıları kovalasınlar diye köpekleri dıĢarı doğruyu söylemek gerekirse biz yola öbür taraftan girdik: Tarlalarınız
çıkaracaktım. Bugün bir tuhaf dolaplar dönüyor. Tamam, buralarda garip üzerinden geldik. Ormanlarda, ta Ormansaray'ın orada, ġat'a kestir-
tiplerin dolandığı görülmemiĢ Ģey değil. Nehir'e fazla yakın burası," meden çıkalım derken yolumuzu kaybetmiĢtik."
dedi baĢını sallayarak. "Fakat bu herif, hayatımda gördüğüm "Aceleniz vardıysa, yoldan gitmek daha çok iĢinize yarardı," dedi
çiftçi. "Ama benim derdim o değil. Canınız istiyorsa, arazimden geç-
en yakıĢıksız tipti." menize izin var Bay Peregrin. Sizin de Bay Baggins - gerçi korkanm
"Kimden bahsediyorsunuz?" diye sordu Pippin. hâlâ mantar seviyorsunuzdur ya." Güldü. "Ah evet, bu ismi hatırladım.
"O halde onu görmediniz, öyle mi?" dedi çiftçi. "Biraz önce yoldan Genç Frodo Baggins'in Erdiyan'nın en belalı haylazlarından biri olduğu
yukarı, Ģoseye doğru gitti. Tuhaf sorular soran tuhaf bir herifti. Ama günleri unutmuĢ değilim. Ama aklıma takılan Ģey mantarlar değildi.
içeri girsenize, Ģöyle rahat rahat konuĢuruz o zaman. Eğer siz ve Sız gelmeden az önce Baggins ismini duymuĢtum. Bilin bakalım o tuhaf
arkadaĢlarınız arzu ederseniz, fıçıda birkaç yudum güzel biram da var herif benden ne sordu?"
Bay Took." EndiĢeyle sözün gerisini beklediler. "Valla," diye devam etti çiftçi
Belli ki, eğer usulü ve zamanı ona bırakılırsa çiftçi onlara daha çok söylemek istediği konunun tadına vara vara, "koca siyah bir atın üze-
Ģeyler anlatacaktı, o yüzden hepsi de daveti kabul ettiler. "Köpekler ne rinde bahçe kapısından girdi, kapı da o sırada acıkmıĢ, ta kapımın eĢiğine
kadar dayandı. Kendi de simsiyahtı, sanki tanınmak istemezmiĢ gibi
olacak?" diye sordu Frodo kaygıyla.
pelerin ve kukuletaya bürünmüĢtü. 'Dur hele, böyle biri Shire'da ne
Çiftçi güldü. "Benden emir almadıkça size zarar vermezler. Gel arar?' diye düĢündüm kendi kendime. Sınırın öte yanından Büyük
Kapan! Azman! Buraya!" diye bağırdı. "Buraya, Kurt!" Köpekler çe- Ahali'ye pek rastlamayız buralarda; zaten bu siyahlı adam gibisini de
kilip onları serbest bırakınca, Frodo ile Sam de rahat bir nefes aldılar. hiç duymadıydım.
Pippin iki dostunu çiftçiye takdim etti. "Bay Frodo Baggins," dedi. "Çıkıp yanına gittim, 'iyi günler olsun!' dedim. 'Bu yol hiçbir yere
"Bilmem hatırlar mısınız, eskiden Brendi Konağı'nda otururdu." Çiftçi varmaz, her nereye gidiyorsan en kestirme yol yine Ģose yoldur.' Adamın
Baggins ismini duyunca irkilip Frodo'ya dikkatlice bir baktı. Bir an için, görünüĢünü sevmediydim; Kapan da dıĢarı çıktı, herifi bir kere-cik
çiftçinin çalınan mantarlarını hatırladığını ve onu köpeklerine ko- kokladı, sanki bir Ģey sokmuĢ gibi bir cıyakladı: Kuyruğunu kıstırdığı
valatacağını zannetti Frodo. Fakat Çiftçi Tırtıl uzanıp kolunu tuttu. gibi uluya uluya kaçtı gitti.
"E, bu iyice garip iĢte!" dedi hayretle. "Bay Baggins, ha? içeri girin! '"O yandan geldim,' dedi yavaĢ yavaĢ, hani kazık gibi bir halde ve
KonuĢmamız lazım." benim tarlaların üzerinden geriyi, batıyı iĢaret etti, iyi mi? 'Baggins'i
Çiftçinin mutfağına girip geniĢ ocağın yanına oturdular. Bayan gördün mü?' diye sordu garip bir sesle ve bana doğru eğildi. Yüz muz
Tırtıl kocaman bir sürahinin içinde bira getirip dört büyük kupayı dol- göremedim çünkü kukuletası iyice önüne düĢüyordu ve sırtımın ur-
durdu. Güzel yapılmıĢ bir biraydı; Pippin Altın Tünek'ı kaçırmanın
karĢılığını fazlasıyla almıĢtı. Sam birasını kuĢkuyla yudumladı. Shi-
MANTARLARA Ç IK AN KESTĠRME YOL
124 Y Ü ZÜ K KARD EġLĠĞĠ 125
bazı düĢüncelerin var," dedi. "O atlı ile senin aynı akĢamüstü gelme-
perdiğini hissettim. Ama yine de benim topraklarımda öyle fütursuz
nizin tesadüf olmadığı ayna gibi ortada; belki benim anlattıklarım da
ca at sürmesine eyvallah diyecek değildim. bilmediğiniz bir haber değildi. Söylemek istemediğiniz bir Ģey varsa
"'Defol!' dedim. 'Burada Baggins Maggins yok. Shire'ın yanlıĢ ta- bana anlatın demiyorum size; ama görüyorum ki baĢınız bir çeĢit be-
rafındasın. Geriye, HobbitkÖy'e gitmen lazım - ama bu kez yoldan gi- lada. Belki de yakalanmadan ġat'a gitmenin pek kolay olmayacağını
debilirsin.' düĢünüyorsunuzdur, ha?"
'"Baggins ayrılmıĢ,' diye cevap verdi fısıltı halinde. 'Geliyor. Pek "Öyle düĢünüyordum," dedi Frodo. "Fakat ne yapıp yapıp oraya
uzakta değil. Onu bulmak istiyorum. Eğer geçerse bana haber verir ulaĢmam gerek; bunu da oturup düĢünerek yapamam elbette. Bu yüzden,
korkarım gitmemiz gerekiyor. Gerçekten de iyi niyetine teĢekkür ederiz!
misin? Sana altın getiririm.' Belki duyunca sana komik gelecek ama otuz yıldan fazla bir zamandır
"'Hayır, getiremezsin,' dedim. 'Ait olduğun yere dön sen, acele yo- senden ve köpeklerinden çok korkuyordum Tırtıl Efendi. Ne yazık
luyla hemi de. Bir dakika içinde gitmezsen, köpeklerimi çağıracağım.' olmuĢ: iyi bir dosttan mahrum kalmıĢım. ġimdi de bu kadar kısa bir
"Tıslar gibi bir ses çıkardı. GülmüĢ olabilir, ama olmayabilir de. zamanda ayrılmak zorunda olduğum için üzülüyorum. Ama geri
Derken koca atını bana doğru mahmuzladı; tam zamanında kenara sıç- gelirim belki de bir gün - eğer mümkün olursa."
radım. Köpeklere seslendim ama o atı çevirdi, bahçe kapısından geç-
"Ne zaman gelirsen baĢımın üzerinde yerin var," dedi Tırtıl. "Fakat
mesiyle ĢimĢek gibi yoldan Ģoseye doğru sürdü. Buna ne dersiniz?" Ģimdi bir fikrim var. Neredeyse hava kararmak üzere, birazdan akĢam
Frodo bir süre ateĢe bakarak oturdu; tek düĢüncesi ġat'a nasıl ula-
yemeğine oturacağız; çünkü biz genellikle güneĢ kavuĢtuktan sonra
Ģacaklarıydı. "Ne diyeceğimi bilemiyorum," dedi en sonunda. uzun etmeden yatarız. Eğer Bay Peregrin, sen, hepiniz kalıp bizle bir
"O zaman ben size soy ley i vereyim," dedi Tırtıl. "O Hobbitköylüle-re lokma bir Ģeyler yerseniz çok memnun oluruz!"
hiç bulaĢmayacaktınız Bay Frodo. Oradakiler biraz acayiptir." Sam
oturduğu yerde kıpırdayıp çiftçiye düĢmanca gözlerle baktı. "Fakat "Biz de çok memnun olurduk," dedi Frodo. "Ama korkarım he-
men yola çıkmamız gerekiyor. ġimdiden bile, ġat'a varmadan hava
sen hep pervasız bir delikanlıydın. Brandybucklar'dan kalkıp o ihtiyar
kararmıĢ olacak."
Bay Bilbo'nun yanına gittiğini duyduğum zaman, baĢını belaya soka-
cağını söylemiĢtim. Sen benim sözümü yabana atma, bütün bunlar "Ah! ama bir dakika! Dediğimi bitirmedim: Bir lokma bir Ģey ye-
Bay Bilbo'nun o garip iĢlerinden kaynaklanıyor. Parasını yabancı di- dikten sonra, küçük bir yük arabası çıkartır sizi ġat'a kadar götürüve-
yarlardan tuhaf bir biçimde kazandığını söylüyorlar. Duyduğum kada- ririm. Bu sizi yürümekten kurtarır, ayrıca baĢka çeĢit belalara bulaĢ-
rıyla, Hobbitköy tepesine altın ve mücevherat gömmüĢmüĢ, belki de manızı da engelleyebilir."
bunların akıbetini öğrenmek isteyen birileri olabilir, öyle değil mi?" Frodo bunun üzerine daveti minnettarlıkla kabul etti, böylece Pip-pin
Frodo hiçbir Ģey söylemedi: Çiftçinin keskin tahminleri oldukça ile Sam de rahat bir nefes aldılar. GüneĢ çoktan batıdaki tepelerin ardına
geçmiĢti ve ıĢığı zayıflıyordu. Tırtıl'ın oğullarının ikisi ve üç kızı içeri
sinir bozucuydu. girdi; büyük yemek masasının üzerine gani bir sofra kuruldu. Mutfak
"Neyse Bay Frodo," diye devam etti Tırtıl, "Erdiyan'na geri dönecek mumlarla aydınlatılmıĢ, ateĢ de kuvvetlendirilmiĢti. Bayan Tırtıl bir
kadar sağduyun olduğuna memnun oldum. Bana soracak olursan: içeri, bir dıĢarı koĢuĢturuyordu. Çiftlik evinin ahalisinden bir iki hobbit
Burada kal! Ve o dıĢarlıklı tiplere bulaĢma. Buralarda arkadaĢsız kal- daha geldi içeri. Kısa bir süre sonra on dört kiĢi yemeğe oturmuĢlardı.
mazsın. Eğer bu siyahlı tipler yine peĢinden gelirse onlarla ben ilgile- Bildik bir sürü çiftlik yiyeceğinin yanı sıra bol bol bira ve koca bir
nirim. Senin öldüğünü söylerim, ya da Shire'ı terk ettiğini, ya da her ne tabak da mantar ve jambon vardı. Köpekler ateĢin yanına yatmıĢ, yemek
istersen onu söylerim. Yalan da sayılmaz aslında; çünkü muhtemelen artıklarını ve kemikleri yalayıp yutmaktaydı.
onların haberini sorduğu Bay Bilbo'dur zaten." Yemekten sonra çiftçi ile oğulları bir fenerle çıkıp yük arabasını
"Belki haklısmdır," dedi Frodo gözlerini çiftçinin gözlerinden ka- hazırladılar. Konuklar dıĢarı çıktığında avluya karanlık çökmüĢtü.
çırıp ateĢe bakarak.
Tırtıl düĢünceli düĢünceli baktı ona. "Eh, görüyorum ki kendince
MANTARLARA ÇIK AN KES TĠRM E YOL
126 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ 127
Denklerini arabaya atıp kendileri de tırmandılar. Çiftçi, sürücü yerine si aniden kesildi. Bir iki metre önlerinde, koyu renk pelerinli bir silueti
oturarak iri yapılı iki midillisini kırbaçladı. Karısı açık duran kapının belli belirsiz görür gibiydiler.
"Hele bakayım!" dedi çiftçi yularları Sam'e atıp büyük adımlarla
ıĢığında dikiliyordu. ilerleyerek. "Bir adım daha yaklaĢayım deme! Ne istiyorsun, nereye
"Kendine dikkat et Tırtıl!" diye seslendi. "Yabancılarla tartıĢayım gidiyorsun?"
deme ve hemen geri dön!" "Bay Baggins'i istiyorum. Onu gördünüz mü?" dedi boğuk bir ses -
"Dönerim," dedi Tırtıl ve arabayı bahçe kapısından dıĢarı sürdü. fakat ses Merry Brandybuck'ın sesiydi. Bir fenerin kapağı açıldı, ıĢığı
Artık etrafta yaprak bile kıpırdamıyordu; gece durgun Ve sessizdi; ha- çiftçinin afallamıĢ yüzüne düĢtü. "Bay Merry!" diye haykırdı çiftçi.
vada bir ürperti vardı. Yollarına yavaĢ yavaĢ, ıĢıksız devam ettiler. "Elbette! Sen kim zannetmiĢtin?" dedi Merry yaklaĢarak. Korkulan
Bir iki mil sonra patika derin bir hendekten geçip kısa bir yokuĢ çıkarak yatıĢıp Merry de sisten çıkarak yaklaĢınca, cüssesi birdenbire normal bir
düĢük banketli Ģose yolda sona erdi. hobbit boyuna inivermiĢti sanki. Bir midilliye biniyordu ve boynuyla
Tırtıl aĢağı inerek yolun kuzeyine de güneyine de iyice baktı fakat çenesine sisten korunmak için bir eĢarp sarmıĢtı.
karanlıkta hiçbir Ģey görünmüyordu, durgun havada da bir çıtırtı bile Frodo onu karĢılamak için arabadan fırladı. "E, nihayet yani!" dedi
yoktu. Hendeklerin üzerinde asılı kalmıĢ ince nehir puslan tarlalara Merry. "Artık bugün de mi gelmeyeceksiniz yoksa diye merak etmeye
baĢlamıĢtım ve neredeyse akĢam yemeği için geri dönüyordum. Sis çö-
doğru ilerlemekteydi. künce karĢıya geçip, bir hendeğe falan düĢmüĢ olmayasınız diye Kü-
"Sis kalınlaĢacak," dedi Tırtıl; "fakat eve dönüĢ yoluna kadar fe- tük'e doğru sürdüm midilliyi. Ama nereden geldiğinizi anladıysam ne
nerleri yakmayacağım. Bu gece yolda bir Ģey varsa, karĢılaĢmadan olayım. Onları nerede buldunuz Bay Tırtıl? Ördek havuzunuzda mı?"
çok önce sesini duyacağız." "Hayır, onları izinsiz arazimden geçerken yakaladım," dedi çiftçi,
"neredeyse köpekleri üzerlerine salıyordum; ama olanları kendileri
Tırtıl'ın paükasından ġat'a olan mesafe beĢ mil kadardı. Hobbitler anlatır sana, eminim. ġimdi, eğer müsade ederseniz Bay Merry, Bay
kendilerini iyice sanp sarmaladılar, fakat tekerleklerin gıcırtısı ve midilli Frodo, hepiniz; eve dönsem iyi olacak. Saat ilerliyor,'Bay an Tırtıl da
nallarının yavaĢ tıkırtıları arasından duyulacak herhangi bir sese karĢı evham yapmaya baĢlar."
kulakları tetikteydi. Frodo'ya, araba sanki bir kaplumbağadan daha Arabayı geri geri yola kadar sürüp çevirdi. "Haydin, hepinize iyi
yavaĢmıĢ gibi geliyordu. Pippin yanında uyuklamaya baĢlamıĢtı; ama geceler," dedi. "Hakkatten de garip bir gündü. Sonu iyi oldu mu, her
Sam gözlerini ileriye, yükselmekte olan sise dikmiĢti. Ģey iyi demektir; gerçi bunu evlerimizin kapısına varmadan söylememek
Sonunda ġat'a giden patikanın baĢına ulaĢtılar. GiriĢ, aniden sağ lazım ya. Ne yalan söyleyeyim, evimin kapısına varınca rahat bir nefes
yanlarında beliriveren yüksek iki beyaz kazıkla iĢaretlenmiĢti. Çiftçi alacağım." Lambalarını yaktı ve arabaya atladı. Derken birdenbire
Tırtıl dizginleri çekti, araba gıcırdayarak durdu. Tam dıĢarı çıkmak oturduğu yerin altından bir sepet çıkarttı. "Neredeyse unutuyordum,"
için hazırlanıyorlardı ki aniden hepsi birden korktukları Ģeyi duydular: dedi. "Bayan Tırtıl bunu Bay Baggins için hazırladı, selamla-nyla."
Önlerindeki yoldan gelen nal sesleri. Ses onlara doğru ilerliyordu. Sepeti verdi, arkasından yükselen koro halindeki teĢekkür ve iyi
Tırtıl aĢağıya atladı, midillilerin yularından tutarak durdu ve ka- geceler sesleriyle uzaklaĢtı.
ranlığa doğru baktı. Tak-tuk, tak-tuk diye yaklaĢtı binici. Nal sesleri, Arabanın fenerleri etrafındaki soluk ıĢık halkalarının sisli gecenin
durgun ve sisli havada kuvvetle çınlamaktaydı. içinde uzaklaĢıp kaybolmasını seyrettiler. Frodo aniden gülmeye baĢladı:
"Siz saklansanız fena olmaz Bay Frodo," dedi Sam endiĢeyle. Elinde tuttuğu üstü kapalı sepetten mantar kokulan yükseliyordu.
"Arabanın içine yatıp battaniyeleri üzerinize çekin; biz bu geleni yoluna
göndeririz!" AĢağı inerek çiftçinin yanına gitti. Kara Süvariler onu
çiğnemeden arabaya yaklaĢamazdı.
Tak-tak, tak-tak. Atlı neredeyse yanlanna gelmiĢti.
"Hey oradaki!" diye seslendi Çiftçi Tırtıl. YaklaĢmakta olan at se-
SUÇ ORTAKLARI ORTAYA Ç I K I Y O R 129
münü kaplar oldu. Bunun üzerine, Brandybucklar ile sayısız hizmetkârları
tepenin çevresinde önce oyuklar kazmaya, zamanla da toprağın üstünde
yapılar yükseltmeye koyuldular. Nehir ile YaĢlı Orman arasında gayet
BÖLÜM V yoğun yerleĢimli bir Ģerit olan ve Shire'ın geniĢlemesinin ürünü
sayılabilecek Erdiyarı böyle doğmuĢtu. En önemli köyü de, Brendi Ko-
SUÇ ORTAKLARI ORTAYA ÇIKIYOR nağı'nın arkasındaki bayırlara kümelenmiĢ olan ErĢehir idi.
Batak'takiler Erdiyarlılarla iyi geçinirlerdi, Konağın Efendisi'nin
(yani Brandybuck aile reisinin) hâkimiyeti de hâlâ Kütük'ten Sazlık'a
kadar bütün çiftçiler tarafından kabul ediliyordu. Fakat eski Shire'da
oturanların çoğu Erdiyarlılar'ı tuhaf tipler, sanki yarı yarıya yabancıy-
mıĢlar gibi görüyorlardı. Halbuki aslında Dört Dirhemler'deki diğer
"Artık biz de eve gitsek iyi olur," dedi Merry. "Gördüğüm kadarıyla bütün hobbitlerden pek de farklı değillerdi. Tek bir nokta hariç: Kayıklardan
hoĢlanıyorlardı ve bazıları yüzme bile biliyordu.
bu olanlarda bir acayiplik var; fakat eve varıncaya kadar bekleyebilir." BaĢlangıçta topraklan Doğu yönünden korunaklı değildi; ama o tarafa
Düz, bakımlı ve kenarlarına beyaza boyalı taĢlar dizilmiĢ olan Sat bir çit örmüĢlerdi: Yüksek Otluk. Birkaç nesil önce dikilen bu çalılık artık
yoluna girdiler. Yüz metre kadar sonra, yol'onları üzerinde geniĢ tahta bir çok sıklaĢmıĢ ve çok yükselmiĢti; çünkü çalılar sürekli bakım
iskele bulunan nehir kıyısına getirdi. Ġskeleye altı düz, büyük bir sat görmekteydi. Çit, nehirden baĢlayıp kıvrılarak Brendibadesi Köprü-
bağlanmıĢtı. Su kenarındaki beyaz iskele babalan yüksek direkler üze- sü'nden (Gündüzsefası'nın Orman'dan çıkıp Brendibadesi'ne döküldüğü
rinde duran iki lambanın ıĢığında parıldıyordu. Arkalarındaki düz tarlaların yer olan) Otlukucu'na kadar uzanıyordu: Bir uçtan bir uca yirmi millik bir
üzerindeki sis artık taflanların boyunu aĢmıĢtı; fakat önlerindeki su, mesafe. Fakat elbette ki bu tam bir koruma sağlamıyordu. Orman birçok
kıyıdaki sazlar arasından buhar gibi yükselen birkaç sis büklümü hariç, yerde çite çok yakındı. Erdiyarlılar hava karardıktan sonra kapılarını kilitli
kapkaranlıktı. KarĢı kıyıda daha az sis var gibiydi. tutuyorlardı; bu da Shire'da pek olağan bir Ģey sayılmazdı.
Merry midilliyi düz bir tahtanın üzerinden sata yöneltti, diğerleri de
onu izledi. Sonra Merry Ģatı uzun bir sırıkla ağır ağır iterek karĢı kıyıya Sat, suyu ağır ağır katetti. Erdiyan kıyısı gitgide yaklaĢtı. Grupta
doğru hareket ettirdi. Önlerinde, geniĢ ve yavaĢ, Brendibadesi akmak- nehri daha önce geçmemiĢ tek kiĢiydi Sam. YavaĢ yavaĢ çağıldayan dere
taydı. Diğer tarafta su kıyısı dikti ve karĢı iskeleden yukarı doğru kıvrıla altından kaydıkça, içini garip bir his kapladı: Eski yaĢamı arkasında
kıvrıla tırmanan bir yol vardı. Orada lambalar göz kırpıyordu. Geride Er sisler içinde kalmıĢtı, önünde ise karanlık maceralar uzanıyordu. BaĢını
Tepesi yükseliyordu; tepede, dağınık sis perdeleri arasından bir sürü yu- kaĢıdı; bir an aklından, keĢke Bay Frodo Çıkın Çıkmazı'nda sakin sakin
varlak pencere kırmızı sarı parlıyordu. Bunlar, Brandybucklar'ın atadan yaĢayıp gitseydi, diye geçirdi.
kalma evi olan Brendi Konağı'nın pencereleriydi. Dört hobbit Ģattan indiler. Merry Ģatı bağlamaya, Pippin de midilliyi
patikadan yukarıya yürütmeye baĢlamıĢtı ki, (Shire'a veda etmek ister-
Çok uzun bir zaman önce, Bataktaki hatta Shire'daki en köklü aile- cesine geriye bakmakta olan) Sam boğuk bir sesle fısıldadı:
lerden biri olan YaĢlıer ailesinin reisi Kirliçıkı YaĢlıer, doğu bölgelerinin "Arkanıza bakın Bay Frodo! Bir Ģey görebiliyor musunuz?"
eski sının olan nehiri geçmiĢti. Brendi Konağı'm inĢa etmiĢ (ve kazmıĢ), Öbür yakada, uzaktaki lambaların altında ancak seçebildikleri bir
ismini Brandybuck olarak değiĢtirmiĢ ve buraya yerleĢip neredeyse küçük Ģekil vardı: Geride unutulmuĢ simsiyah bir bohçaya benziyordu. Fakat
bir bağımsız ülke sayılabilecek bu bölgenin efendisi olmuĢtu. Ailesi baktıkça, sanki hareket ediyormuĢ, yerde bir Ģey ararcasına bir o yana bir
büyüdü de büyüdü, o toprak olduktan sonra da büyümeye devam etti; öyle bu yana sallanıyormuĢ gibi geldi onlara. Sonra Ģekil emekleyerek ya da
ki, sonunda Brendi Konağı üç büyük ön kapısı, bir sürü yan kapısı ve eğilerek, lambaların arkasındaki loĢluğa geri çekildi.
yüz kadar penceresi olan bir yapı haline gelip alçak tepenin tü-
130 Y Ü ZÜ K KARDEġ LĠĞĠ
SUÇ OR TAK LAR I ORTAYA ÇIKI YOR 131
"Shire aĢkına, nedir o?" diye bağırdı Merry.
"Bizi takip eden bir Ģey," dedi Frodo. "Fakat Ģu anda daha fazlasını göremediler; pencereler karanlık, kepenkler kapalıydı. Frodo kapıyı
sorma! Haydi, hemen uzaklaĢalım!" Patikayı hızla çıkıp nehir kıyısının çaldı, TombiĢ Toluk açtı. Dostça bir ıĢık aktı dıĢarıya. Çabucak içeri sü-
tepesine ulaĢtılar, ama dönüp geri baktıklarında karĢı kıyı artık sisle ör- zülüp hem ıĢığı, hem kendilerini içeri kapattılar. Her iki yanında kapılar
tülmüĢtü ve hiçbir Ģey görünmüyordu. bulunan geniĢ bir salondaydılar; karĢıda, evi ortasından katederek arka
"tyi ki batı kıyısında kayık bulundurmuyorsunuz!" dedi Frpdo. "Atlar bölümlere açılan bir koridor vardı.
nehri aĢabilirler mi?" "Ee, nasıl buldunuz?" diye sordu Merry koridordan onlara doğru ge-
lirken. "Bu kadar kısa bir sürede elimizden geldiğince eve benzetmeye
"Yirmi mil ötedeki Brendibadesi Koprüsü'ne gidebilirler - belki yü- çalıĢtık. Ne de olsa, TombiĢ'le ben de son arabadaki eĢyalarla daha dün
zebilirler de," diye cevap verdi Merry. "Gerçi Brendibadesi'ni yüzerek gelebildik zaten."
geçen bir at duymadım hiç. tyi de, konunun atlarla ne ilgisi var?"
Frodo etrafına bakındı. Sahiden de eve benziyordu. En çok sevdiği
"Sonra anlatırım. Önce eve girelim, sonra konuĢuruz."
bir sürü eĢya -ya da Bilbo'nun eĢyaları (bu yeni ortamda ona Bilbo'yu
"Tamam! Pippin'le siz yolu biliyorsunuz; o yüzden ben midilliyle daha birçok hatırlatıyorlardı)- mümkün olduğu kadar Çıkın Çıkma-
gidip TombiĢ Toluk'a geldiğinizi söyleyeyim. AkĢam yemeğini falan zı'ndaki gibi yerleĢtirilmiĢti. HoĢ, rahat ve kucak açan bir yerdi; kendisini
bir hale yola koyalım." buraya gerçekten de yerleĢip inzivaya çekilmek için gelmiĢ olmadığına
"Biz akĢam yemeğini erkenden Çiftçi Tırtıl'larda yedik," dedi Frodo; hayıflanır buldu Frodo ArkadaĢlarını bu kadar zahmete sokmuĢ olmak
"ama bir akĢam yemeği daha göz çıkartmaz." ona haksızlık gibi geldi ve onlardan o kadar kısa bir süre sonra, hatta
"Tamam, yiyeceksiniz! ġu sepeti ver bana!" dedi Merry ve midillisini hemen ayrılacağı haberini nasıl açıklayacağı, bir kez daha aklını
sürüp önlerindeki karanlıkta gözden kayboldu. kemirmeye baĢladı. Yine de bu iĢin o gece, yatmadan önce yapılması
gerekiyordu. "Harika!" dedi kendini zorlayarak. "TaĢındığıma kırk Ģahit
Brendibadesi'nden Frodo'nun Çukurçay'daki yeni evine epey bir lazım."
mesafe vardı. Yolun solundaki Er Tepesi ile Brendi Konağı'nı geçtiler ve
ErĢehir'in eteklerinde, Erdiyarı'nın Köprü'den gelip güneye uzanan ana Yolcular pelerinlerini asıp yüklerini yere bıraktılar. Merry onları
yoluna çıktılar. Bu yoldan kuzeye doğru yarım mil gittikten sonra koridordan geçirip, koridorun sonundaki bir kapıyı önlerinde ardına kadar
sağlarında, yola açılan bir patikaya vardılar. Kırlık alanın içlerine doğru açıverdi. Ġçerden, yanan ateĢin ıĢığı ile buharın pofurtusu geliyordu.
yüksele alçala giden bu patikayı birkaç mil boyunca takıp ettiler. "Banyo!" diye bağırdı Pippin. "Ah sevgili Meriadoc!"
Sonunda sık fundalardan oluĢan bir çitte açılmıĢ dar bir kapıya gel- "Hangi sırayla yıkanacağız?" dedi Frodo. "Önce yaĢlı olan mı, hızlı
diler. Karanlıkta ev namına bir Ģey görünmüyordu: Ev patikadan bir olan mı gireceK7 Her iki halde de sen sonuncu olursun Peregrin Efendi."
hayli içeride, geniĢ bir çim alanın ortasındaydı; bunun çevresinde kısa "Benim iĢleri tahmin ettiğinizden de iyi ayarladığıma emin olabilir-
boylu ağaçlardan oluĢan bir kuĢak, en dıĢta da fundalık çit vardı. Frodo siniz!" dedi Merry. "Çukurçay'daki yaĢamımıza bir banyo için kavga
bu evi kırlık bölgenin eni konu ücra bir köĢesinde olduğu ve etrafında ederek baĢlayamayız. O odada üç tane küvet ve bir kazan dolusu kaynar su
baĢka yerleĢim yerleri bulunmadığı için seçmiĢti. Eve fark edilmeden var. Sonra havlular, keçeler ve sabunlar da var. Ġçeri girin ve çabuk
girilip çıkılabilirdi. Brandybucklar bu evi çok eskiden, konuklar ya da olun!"
Brendi Konağı'mn kalabalık yaĢantısından bir süreliğine kaçmak isteyen Merry ile TombiĢ koridorun diğer yanındaki mutfağa gidip geç bir
aile üyeleri kullansın diye yapmıĢlardı. Mümkün olduğu kadar bir hobbit akĢam yemeği için hazırlıkları tamamlamaya koyuldular. Banyodan, su
oyuğuna benzetilmiĢ, eski moda köy tarzı bir evdi: Uzun ve alçaktı, tek Ģapırtıları ve çalkantı gürültüleriyle karıĢık, birbiriyle yarıĢan Ģarkılar
katlıydı; sazdan damı, yuvarlak pençeleri ve büyük, yuvarlak bir kapısı yükseliyordu. Aniden Bilbo'nun en gözde banyo Ģarkılarından birini
vardı. söyleyen Pippin'in sesi diğerlerini bastırdı.
Bahçe kapısından içeri uzanan yeĢil patikada yürürlerken ıĢık mıĢık
T
YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ SUÇ ORTAKLARI ORTAYA ÇIK IYO R 133
132
ġarkı söyleriz günün scnunda Yorgun çamuru Ahaîi'nin en tamahkâr zevklerini bile geçer. Bu, genç Frodo'nun
paklayan banyoya! ġarkı söylemeyenin Ba-tak'ın meĢhur tarlalarında yaptığı uzun keĢifleri ve zarara uğrayan
aklına ĢaĢarız Ah! Sıcak Su ne soylu Tır-tıl'ın hiddetini kısmen açıklayan bir gerçektir. O akĢam ise, hatta
Ģey. hobbit standartlarına göre bile hepsine yetecek kadar mantar vardı. Mantarı
takiben yenecek bir sürü Ģey daha hazırlanmıĢtı ve yemek bittiğinde Tom-
Ah! ne tatlı yağan yağmurun sesi Tepeden düzlüğe biĢ Toluk bile memnuniyetle iç geçirdi. Masayı iterek, sandalyelerini
sıçrayan derenin ĢınUısı Ama yağmurdan ve sahtıan ateĢin eüafına çektiler.
dereden daha iyisi Dumanı tüten sımstcak su "Sonra toplarız," dedi Merry. "ġimdi bütün olanları anlatın bakalım!
Galiba bazı maceralara bulaĢtınız, ki bunları bensiz yaĢamanız hiç de
Ah1 Soğuk .7Myw dökeriz istersek adilane değil. Her Ģeyi tüm tafsilatıyla istiyorum; hepsinden de
KurumuĢ boğazımızdan aĢağı; Ama önemlisi yaĢlı Tırtıl'ın nesi vardı ve benimle niye öyle konuĢtu onu öğ-
bira ûaha iyi gelir susuzluğa Sıcak Su renmek istiyorum. Hani olacak iĢ değil ama, neredeyse korkuyordu di-
da sırtımızdan aĢağıya yeceğim."
''Hepimiz KOı.viauĢtuk," dedi Pippin, Frodo'nun susup ateĢe dalıp
Ah! Göğün altındaki beyazfiskiyeden, Yükselen su gittiği bir sessizlikten sonra. "Seni de iki gün boyunca Kara Süvariler
gibisi yoktur dünyada Ama o bile Sıcak Suda takip stse, sen de korkardın."
Ģapırdattığım ayaklarımın Sesi kadar hoĢ gelemez "NsymiĢ onlar?"
K.ulağ& "Kara adara binen, kara gidile/," diye cevap verdi Pippin. "Frodo
VonuĢmıyacaksa, bütün olanları sana baĢından itibaren ben LAlatırım."
Fevkalade bir su Ģapırtısı ve Frodo'nun Ona!, diye bağırdığı duyuldu. Böylece, Hobbitköy'ü terk ettikleri andan baĢlayarak bütün yolcuiukla-rını
Belli ki, Pippin'in küvetinden epey bir su fıskiye olma sevdasına düĢüp tüm ayrıntısıyla anlatü. Sam yer yer baĢını sallayarak ve nidalar çıkararak
havalara sıçramıĢtı. onu destekliyordu. Frodo sessizdi.
Merry kapıya gitti: "Gırtlağınız için bira ve yiyeceğe ne dersiniz?" "Hepsini uyduruyorsunuz derdim," dedi Merry, "ama iskeledeki o
diye seslendi. Fıodo saçlarım kurulayarak dıĢan çıktı. kara Ģekli ben de gördüm - ve Tırtıl'ın sesindeki o garip tınıyı duydum.
Bu olup bitenlere ne diyorsan Frodo?"
"Havada o kadar çok su var ki, iĢimi bitirmeye rnutafağa geliyo- "Kuzen Frodo'nun ağzı çok sıkıydı," dedi Pippin. "Ama artık baklayı
rum," dedi. ağzından çıkarmanın zamanı geldi. ġimdiye kadar bize söylenen tek iĢe
yarar Ģey, Çiftçi Tırtıl'ın bu olanların Bilbo'nun hazinesiyle bir ilgisi
"Pes!" dedi Merry içeri bakarak. Yer su içinde yüzüyordu. "Yemek bulunduğu hakkındaki tahminiydi."
istiyorsan, önce bütün bu suyu temizlemen gerekeceıc Feregrir.,' dedi. "O sadece bir tahmindi," dedi Frodo telaĢla. "Tırtıl gerçekten bir Ģey
"Çabuk ol, yoksa seni beklemeyiz.." biliyor değil ki."
AkĢam yemeklerini mutfakta, ateĢin yanında bir masada yediler. "îhtiyar Tırtıl zeki heriftir," dedi Merry. "KonuĢurken açık etmediği bir
"Herhalde siz üçünüz biraz daha mantar istemezsiniz?" dedi Fredegar, sürü Ģey vardır o yuvarlak yüzünün ardında. Bir zamanlar YaĢlı Or-man'a
sık sık girip çıkarmıĢ, bir sürü acayip Ģey hakkında bilgisi olduğuna dair
pek de umutlanmadan. de bir ünü vardır. Ama en azından, Frodo, bize onun tahmininin yerinde
"Evet efendim, isteriz!" diye haykırdı Pippin. olup olmadığını söyleyebilirsin."
"Onlar benim!" dedi Frodo. "Çiftçi eĢlerinin Kraliçesi Bayan Tırtı' "Sanırım," diye cevapladı Frodo yavaĢ yavaĢ, "bir dereceye kadar iyi
tarafından bana verildi. O pis ellerini çek, servisi ben yapacağım." bir tahmindi. Meselenin Bilbo'nun eski maceralarıyla bir ilgisi var
Hobbitler mantara çok düĢkündür, hatta bu düĢkünlükleri Bi
134 ' YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ
ve Süvariler onu ya da beni arıyorlar, veya araĢtırıyorlar denilebilir. Ba- SUÇ O R T A K L A R I O R T A Y A Ç I K I Y O R 135
na.soracak olursanız, bu iĢin Ģakası da yok korkarım; ne burada, ne de puyordu. Bahardan bu yana gözlerimizi dört açtık ve kendi
baĢka bir yerde emniyette sayılmam." Sanki aniden yıkılıvereceklermiĢ kendimize bir sürü planlar yaptık. O kadar kolay kaçamazsın!"
gibi etrafında, pencerelerde ve duvarlarda gezdirdi gözlerini. Diğerleri "Ama gitmem gerekiyor," dedi Frodo. "Bunun çaresi yok sevgili
sessizce onu süzüp aralarında manalı manalı bakıĢtılar. dostlarım. Bu hepimiz için pek hoĢ olmayan bir Ģey ama beni alıkoymaya
"ġimdi çıkıyor bakla," diye fısıldadı Pippin Merry'ye. Merry baĢıyla kalkmanın bir faydası yok. Bu kadar çok Ģeyi tahmin ettiğinize göre
lütfen bana yardım edin, engel olmayın!"
onayladı.
"Anlamıyorsun!" dedi Pippin. "Senin gitmen gerekiyor - o yüzden
"Eh!" dedi Frodo sonunda, sanki bir karara varmıĢ gibi yerinde doğ- bizim de gitmemiz gerekiyor. Merry ile ben seninle geliyoruz. Sam harika
rulup dimdik oturarak. "Daha fazla gizleyemem. Hepinize söylemem bir heriftir, seni kurtarmak için bir ejderhanın ağzından içeri atlayabilir; tabii
gereken bir Ģey var. Fakat nasıl baĢlayacağımı bir türlü bilemiyorum." bu arada ayakları birbirine dolanıp yeri de öpebilir, o baĢka; fakat bu
"Sanırım sana yardımcı olmak için," dedi Merry sakince, "bir kısmını tehlikeli serüveninde tek yoldaĢtan fazlasına ihtiyacın var."
snna ben anlatabilirim." "Benim canım, çok sevgili hobbitlerim!" dedi Frodo son derece duy-
"Ne demek istiyorsun?" dedi Frodo, ona kaygıyla bakarak. gulanmıĢ bir halde. "Fakat buna izin veremem. Buna da çok zaman önce
"Sadece Ģunu, benim sevgili ĢaĢkın dostum Frodo: Çok bedbahtsın, karar verdim. Tehlikeden söz ediyorsunuz ama anlayamıyorsunuz. Bu
çünkü nasıl veda edeceğini bilemiyorsun. Tabii ki Shire'd_n ay n • m ak bir servet avı, gidip gelinecek bir seyahat değil. Ben, korkunç bir
niyetindeydin. Fakat tehlike tahmin ettiğinden de erken ba^österdı ve tehlikeden, korkunç bir tehlikeye doğru kaçıyorum."
Ģimdi hemen gitmeyi düĢünüyorsun. Ve fitmek istemiyorsun. Senin "Elbette ki anlıyoruz," dedi Merry kesin bir ,. iyla. "O yüzden gelmeye
için çok üzgünüz." karar verdik. Yüzük'ün çocuk oyuncağı olmadığını biliyoruz; ama
DüĢman'a karĢı sana elimizden geldiğince yardım edeceğiz." "Yüzük mü!"
Frodo ağzını önce açtı, sonra kapadı. Yüzündeki ĢaĢkınlık ifadesi o
dedi Frodo, artık tamamiyle hayrete düĢerek. "Evet, Yüzük," dedi Merry.
kadar komikti ki, hepsi güldüler. "Sevgili Frodo!" dedi Pippin. "Gerçekten
"Benim canım hobbitim, sen arkadaĢlarının meraklılıklarını yabana atma.
de hepimizi uyuttuğunu mu sanıyordun? Ne o kadar dikkatlisin, ne de
Senelerdir Yüzük'ün varlığından haberdarım - Bilbo gitmeden öncesinden
akıllı! Bu st-ne nisan ayından beri gitmeyi planlıyordun, hep uğradığın
beridir, aslında; fakat o Yüzük'ü bir sır olarak kabul ettiği için ben de bilgimi
yerlere veda ediyordun. Sürekli, 'Acaba bu vadiyi bir daha görebilecek kafamda sakladım, ta ki suç ortaklığımızı kurana dek. Bilbo'yu, elbette ki,
miyim?' falan gibi Ģeyler mırıldandığını duyuyorduk. Hele sanki paran seni tanıdığım kadar tanımıyordum; ben çok gençtim, o da daha dikkatliydi -
tükenmiĢ gibi yapıp sevgili Çıkm Çıkmazı'm Torbaköylü Bag-ginsler'e ama yeterince değil, tik nasıl öğrendiğimi merak ediyorsan, anlatmaya
satman! Sonra Gandalf la o sıkı fıkı konuĢmaların..." devam edeyim." "Devam et!" dedi Frodo güç duyulan bir sesle. "Senin de
"Eyvahlar olsun!" dedi Frodo. "Hem akıllı, hem de dikkatli davran- tahmin edebileceğin gibi, ona açık verdiren Torbaköylü Bagginsler oldu.
dığımı zannediyordum. Kimbilir Gandalf ne der bu i^e. Yani bütün Shi-re Davet'ten bir yıl önce bir gün, yolda yürürken B ilbo'yu yolda önümde
benim ayrılıĢımdan haberdar mı Ģimdi?" gördüm. Birdenbire uzakta, bize doğru gelmekte olan T.B.'ler belirdi.
"Yo hayır," dedi Merry. "Bu konuda kaygın olmasın! Bu sır uzun süre Bilbo yavaĢladı ve sonra hoppadanak! yok oldu. Ben o kadar hayrete
gizli kalamaz elbette; ama Ģimdilik sanırım sadece biz suç ortaklarınca düĢmüĢtüm ki, kendimi daha normal bir Ģekilde saklamaya bile neredeyse
biliniyor. Hem sonra unutma ki, biz seni çok iyi tanıyoruz ve sık sık da aklım yetmeyecekti; ama çitten geçip yolun kenarındaki tarladan yürüdüm.
seninle birlikte oluyoruz. Ne düĢündüğünü genellikle tahmin edebiliyoruz. T.B.'ler geçtikten sonra çitten yolu gözlüyor-dum ki birde ne göreyim,
Bilbo'yu da tanırdım. Doğruyu söylemem gerekirse, o gittiğinden beri seni Bilbo tam önümde aniden ortaya çıkıverme-sin mi? Altın gibi parlayan bir
yakından izliyordum. Eninde sonunda onun peĢinden gideceğini Ģeyi pantolonunun cebine koyduğu da gözümden kaçmadı.
düĢünüyordum; aslında daha önce gideceğini düĢünmüĢtüm ve son
zamanlarda epeyce endiĢelenmeye baĢlamıĢtık. Bizi atlatıp, onun
yaptığı gibi birdenbire tek baĢına gidivereceksin diye ödümüz ko-
S U Ç O R T A K L A R I ORTAYA Ç I K I Y O R 137
136 YÜZÜK KARDEġLlĞl
sana söylediklerinin çoğunu biliyoruz. Yüzük hakkında epeyce
"Ondan sonra gözlerimi hep açık tuttum. Hatta itiraf edeyim, onu bilgimiz var. Bu iĢten korkunç derecede korkuyoruz - ama seninle
gözetledim. Fakat siz de kabul etmelisiniz ki bu son derece merak uyan- geliyoruz; ya da seni av köpekleri gibi izleriz."
dırıcı bir Ģeydi ve ben de daha delikanlıydım. Bütün Shire'da babalığın "Hem, beyim," diye ekledi Sam, "Elflerin öğütlerini de kulak ardı
gizli kitabını senden baĢka gören bir tek ben varıradır herhalde Frodo." etmen olmaz. Gildor sana, isteyen varsa yanma katmanı söyledi, bunu
"Bilbo'nun kitabını mı okudun!" diye haykırdı Frodo. "Daha neler inkâr edemezsin."
duyacağım? Hiç mi bir Ģey emniyette değil?" "inkâr etmiyorum," dedi Frodo, artık sırıtmakta olan Sam'e bakarak,
"Yeterince değil, diyebilirim," dedi Merry. "Fakat sadece tek bir kere "inkâr etmiyorum ama bir daha senin uyuduğuna hiç inanmayacağım,
çarçabuk göz atabildim ve bu da hiç kolay olmadı. Kitabı hiç ortalarda horlasan da horlamasan da. Emin olmak için, bir güzel tekmeleyeceğim
bırakmazdı. Ne oldu acaba o kitap? Bir kere daha görmek isterdim. seni.
Kitap sende mi Frodo?" "Size gelince, siz de bir avuç hain hilekârsınız!" dedi diğerlerine dönüp.
"Hayır. Çıkın Çıkmazı'nda değildi. Alıp götürmüĢ olmalı." "Neyse, Sonra güldü, "Fakat sağolasınız!" dedi, ayağa kalkıp kollarını sallayarak,
"Pes ediyorum. Gildor'un sözünü dinleyeceğim. Eğer tehlike bu kadar
dediğim gibi," diye devam etti Merry, "bu bahara, iĢler ciddiye bininceye
kara olmasaydı sevincimden oynardım. Öyle bile olsa mutlu olmaktan
kadar, bildiklerimi kendime sakladım. Sonra suç ortaklığımızı kurduk; bu
alamıyorum kendimi; uzun zamandan beri olamadığım kadar mutluyum.
konuda ciddi olduğumuz ve niyetimiz niyet olduğu için de, pek öyle kılı Bu geceden öyle çekiniyordum ki."
kırk yarmadık. Kolay kırılır cinsten bir ceviz sayılmazsın; Gandalf ise "Güzel! AnlaĢtık. Komutan Frodo ve takımı için üç kere varol!" diye
senden de beter. Fakat bizim baĢ hafiyemizle tanıĢmak istersen, onu sana haykırdılar ve Frodo'nun etrafında dans ettiler. Merry ile Pippin, belli ki bu
takdim edeyim." an için hazırlamıĢ oldukları bir Ģarkıya baĢladı.
"Nerede?" dedi Frodo etrafına bakınarak, sanki maskeli ve meĢum bir ġarkı, yıllar önce Bilbo'yu macerasına sürükleyen cüce Ģarkısı model
suretin dolaptan çıkmasını beklermiĢ gibi. alınarak yapılmıĢtı ve aynı ezgiyle söyleniyordu:
"Öne çık Sam!" dedi Merry ve Sam kulaklarına kadar pancar gibi
olmuĢ bir halde ayağa kalktı. "ĠĢte bizim bilgi toplayıcımız! Ve hiç Ģüphen Ocağa da, odaya da elveda Rüzgâr da esse,
yağmur da yağsa, Gün doğmadan ayrılmamız
olmasın, sonunda yakalanıncaya kadar çok da iyi bilgi topladı. Fakat
gerek Ormanlarla yüksek dağları asıp uzaklara.
yakalandıktan sonra galiba Ģeref sözü verdiği için serbest kaldığını falan
düĢündü ki, bir daha ağzını açmadı." Elflefin yaĢadığı Yarmavadi'ye Sisli Ģelalelerin
"Sam!" diye haykırdı Frodo; artık daha fazla ĢaĢıramayacağını his- altına, ormandaki açıklıklara Hızla süreceğiz
sediyor, kızsın mı, gülsün mü, rahatlasın mı yoksa aptallığına mı yansın atları kırlarda ve çöllerde Sonra ise bilmiyoruz
bilemiyordu. yolumuz nereye.
"Evet beyim!" dedi Sam. "Affınıza sığınırım beyim! Fakat niyetim Ardımızda korku, önümüzde düĢmanlar
kötü değildi Bay Frodo, ne size ne hatta Bay Gandalf a karĢı. Bak onun Göğün altında kurulacak yataklar
aklı çalıĢıyor, ha; siz tek baĢıma gideceğim, dedinizdi de, o hayır! yanına Ta ki tüm zorluklar asılana
mutemet birini al, dediydi." Yolculuk bitip, iĢimiz, tamamlanana kadar.
"Fakat anlaĢılan kimseye itimat etmeye gelmiyor," dedi Frodo.
Sam ona mutsuzca baktı. "Bu ne istediğine bağlı," diye söze kanĢtı Gitmeliyiz! Gitmeliyiz!
Merry. "Düzde de bozda da yanında olacağımıza itimat edebilirsin - sonuna Gün doğmadan atları sürmeliyiz!
kadar. Senin her sırrını saklayacağımıza itimat edebilirsin - senin
saklayacağından daha iyi hem de. Fakat belanın karĢısında yalnız kal-
mana, veya bir söz söylemeden çekip gitmene izin vereceğimize güvenme.
Biz senin arkadaĢlarınız Frodo. Her neyse: Durum bu. Gandalf in
138 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ SUÇ O R T A K L A R I O R T A Y A Ç I K I Y O R 139
variler Erdiyan'na girse de girmese de, Köprü ve Doğu Yoiu'nun s ın ı r
"Çok güzel!" dedi Frodo. "Ama bu durumda -en azından bu gecelik
civarındaki bölümü mutlaka gözlenecektir. Kaç Süvari cîduğuflu bilmi
bir çatı alımdaki- yataklarımıza gitmeden önce, yapmamız gereken bir yoruz; ama en azından iki tane var, belki de daha fazla. Yapılacak (:>
sûru Ģey var." Ģey, hiç beklenmeyen bir yöne doğru gitmek."
"Aa! O Ģiirdi!" dedi Pıppin. ' 'Jerçekten gün doğmadan önce baĢla- "Fakat o zaman geriye sadece YaĢlı Orman kalıyor:" dedi Fre^c^r
mayanı niyetlisin?" dehĢetle. "Oraya girmeyi düĢünüyor olamazsın. En az Kora Suvar icr
"Bilmiyorum," diye cevap verdi Frodo. "O Kara Süvariler'den kor- kadar tehlikelidir orası."
kuyorum ve de bir yerde fazla oyalanmanın güvenli olmadığına eminim., "O kadar değil," dedi Merry. "Kulağa son dc-rece korkunç <:diyor.
özellikle ete gittiğimin bilindiği bir yerde, bstelik Gildor da bana ama bence de Frodo haklı. Derhal izimize düĢülmeden buradan ayrıl-
oyalanmamnrm öğütledi. Atrr. Gand^lf ı görebilmeyi çok islerdim Gan- manın tek yolu bu. ġansımız yaver giderse peĢimizdeküere Hyağı fa ik
d.'ilfın nrîaya çıVms'Ġ2£inı duyunca Gildo-'un bile tedirgin olduğu gö- atmıĢ oluruz."
z'imc'on kaçmadı. Mesele iki Ģeye bağh. Süvariler ErĢehĠr'e ne kadar za- "Ama YaĢlı Orrnan'da Ģansın yaver gitmez ki," di>e k r ı ıĢı çıktı Fre-
manda ulaĢır"' Ve biz en erken ne ? '..ı \n yola çıkabiliriz? Epey bir ha- dcgar. 'Orada kimsenin Ģansı yoktur. Kaybolup gidersiniz. Kimse om-ya
zıiıA gerek'-, ı K." L irmiyor"
"Ġkinci sonenin cevabı," dedi Merry, "bir saat içinde ayrılabileceği- Pal £Ġbi giriyorlar!" dedi Merry. "Erandybucklar giriyor - arada bir,
mizde. Ben hemen hemen her Ģeyi hazır ettim. Tarlaların öbür tarafındaki akıllarına estiği zaman. Sizim özel bir giriĢ yerimiz var. Çok eskiden Frodo
ahırda Altı «ane midilli var; kumanyalar, eĢyalar hep paketlendi, birkaç da bir kere girmiĢti. Ben kaç kere girdim: Genellikle gündüz vakti elbette,
fazladan kıyafet ile bozulacak yiyecekler hariç." ağaçların uykulu ve oldukça sakin oldukları zamanlarda." 'Ġyi öyleyse, nasıl
"Çok becerikli bir suç ortaklığı olmuĢ bu," dedi Frodo. "Ama Kara biliyorsanız öyle yapın!" dedi Fredegar. "Ben YaĢlı Orman'dan korkfuğum
Süvariler ne olacak? Gandalf ı bir gün daha beklesek tehlikeli olur kadar hiçbir Ģeyden korkmuyorum: Hakkında anlatılan hikâyeler kâbustan
mu?" beter; f°kat sizinle gelmediğVne göre, benim sözümün pek bir ağırlığı yok.
"Bunun cevabı, Süvariler seni burada bulursa ne yapacakları konu- Yin*, de Gandalf geldiğinde, ki eminim pek yakında gelecektir, burada ona
sunda senin ne düĢündüğüne bağlı," diye cevap verdi Merry. "ġimdiye ne yaptığınızı anlatacak birinin kaldığına memnunum."
çoktan buraya gelebilirlerdi tabii ki, ama Köprü'nün hemen bu tarafında, Frodo'yu çok sevdi pi halde TombiĢ Toluk'un Shire'ı bırakmaya veya
Çalıçit'in nehir yatağına kadar indiği yer, Kuzey Kapısı yollarını kesiyor. Shire d'Ģında neler olduğunu görmeye hiç niyeti yoktu. Ailesi Doğu-
Kapı nöbetçileri onlan gece vakti geçirmez, yarıp geçerlerse o baĢka. dirhem'dcn, daha da doğrusu Köprüalanı'ndaki Kürkgeçidi'nden gelmeydi,
Gün ıĢığında bile onları içeri sokmamaya çalıĢırlar, en azından Konağın ama o hayatında Brendibadesi Köprüsü'nün karĢısına bile geçmemiĢti. Suç
Efendisi'ne bir haber iletinceye kadar - çünkü Süvariler'in tipinden hiç ortaklarının baĢlangıçtaki planlarına göre, onun görevi geride kalıp
meraklılarla ilgilenmek ve mümkün olduğunca Bay Bag-gins hâlâ
hoĢlanmayacak ve Ģüphesiz korkacaklardır. Ama tabii, Erdi-yarı kararlı bir
Çukurçay'da oturuyormuĢ gibi davranmaktı. Hatta, rolünü oynamasında
saldırıya uzun bir süre karĢı koyamaz. Ve sabah vakti bir Kara Süvari bile
yardımı olur diye Frodo'nun birkaç eski giysisini de yanına almıĢtı. Bu rolün
kapıya gelip Bay Baggins'i sordu mu, içeri alınabilir pekâlâ. Senin geri ne kadar tehlikeli olabileceği hiçbirinin aklına geliniyordu.
gelip Çukurçay'da oturacağını bilmeyen kalmadı."
"Harika!" dedi Frodo, planı anladığı zaman. "Yoksa, Gatfdalfa hiç
haber bırakamayacaktık. Bu Süvariler okuma yazma bilirler mi bilmezler
Frodo bir süre düĢünceler içinde oturdu. "Kararımı verdim," dedi mi meçhul tabii, ama eve girip de ortalığı ararlarsa diye yazılı bir not
sonunda. "Yarın, gün ıĢır ıĢımaz yola koyulacağım. Fakat yoldan gitmi- bırakmaktan korkacaktım. Fakat madem TombiĢ kaleyi korumaya gö-
yorum: Burada beklemek bile yoldan gitmekten daha güvenlikli. Erdi-
yarı'ndan ayrıldığımı en azından birkaç gün için gizli tutmamız mümkün,
ama Kuzey Kapısı'ndan çıkarsam bu anında duyulur. Dahası, Sü-
140 YÜZÜK K A R D E ġ L ĠĞ Ġ
nüllü ve Gandalf da bizim ne yöne gittiğimizi öğrenecek, artık kararım BÖLÜM VI
kesin. Yarın ilk iĢ YaĢlı Orman'a dalıyorum."
"Tamam o halde," dedi Pippin. "ġöyle bir bakınca, TombiĢ'in yerinde Y A ġ L I ORMAN
olup Kara Süvariler gelinceye kadar burada beklemektense, bizim
iĢi tercih ederim."
"Sen önce Orman'ın derinliklerine gir de sonra göreyim ben seni,"
dedi Fredegar, "yarın bu vakitlerde benim yanımda olmadığına çok ya-
nacaksın." Frodo aniden uyandı. Gdanm içi hâlâ karanlıktı. Merry bir elinde mumla
"Artık bu konuda tartıĢmanın anlamı yok," dedi Merry. "Daha, ya- durmuĢ, diğer eliyle kapıyı yumrukluyordu. "Tamam! Ne var?" dedi
Frodo, hâlâ " gererek ve ĢaĢkınlık içinde.
madan önce toparlanıp denklerimize son bir kez balcmamız gerek. He- "Ne mi var!" diye bağırdı Merry. "Kalkma zamanı. Saat dört buçuk
pinizi gün doğmadan kaldıracağım." ve her tarafta sis var. Haydi! Sam çoktan kahvaltıyı hazırlamaya baĢladı.
Sonunda yatağa uzanabildiğinde, Frodo bir süı^ uyayamadı. Bacakları Pippin bile kalktı. Ben de Ģimdi midillileri eyerleyip yük midillisini
sızlıyordu. Sabah midilliye bineceği için sevinçliydi. Neden sonra, getirmeye gidiyoıum. O üĢengeç TombiĢ'i de uyandır! En azından kalksın
kendisini yüksek bir pencereden, birbirine girmiĢ ağaçlaroan oluĢan karanlık da bizi geçirsin bari."
bir denize bakıyormuĢ gibi gördüğü, muğlak bir rüyaya daldı. Ta aĢağıdan, Saat alüyı henüz geçmiĢken hobbitlerin beĢi de yola çıkmaya hazırdı.
köklerin arasında sürünen ve burnunu çeken yaratıkların sesi geliyordu. TombiĢ Toluk hâlâ esniyordu. Hiç ses etmeden evden dıĢarı süzüldüler.
Ona öyle geldi ki, eninde sonunda onun kokusunu alacaklar. Sonra uzaktan Merry üzeri yüklenmiĢ bir midilliyi çekerek önden gidiyordu; evin
bir ses duydu. Ġlk önce bunun ormanm yapraklan arasından gelen arkasındaki bir koruluktan sonra birkaç da tarlanın içinden geçen bir
müthiĢ bir rüzgâr olduğunu düĢündü. Sonra bu sesin yaprakların değil, yolda dikkatle ilerlemekteydi. Ağaçların yaprakları parlıyor, dallardan
uzaktaki Deniz'in sesi olduğu doğdu içine; uyanık hayatında hiç duymadığı sular damlıyordu; otlar serin çiğlerden kurĢunileĢmiĢti. Her Ģey sakindi;
ama rüyalarında hep içine dert olan bir ses. Aniden, açık havada olduğunu bir avluda tavukların gıdaklaması, ta nerelerdeki bir evin kapısının
fark etti. Ağaç falan yoktu etrafında üstelik. Karanlık çorak bir toprak kapanması gibi uzak sesler, hemen yakından geliyormuĢ gibi net
duyuluyordu.
üzerindeydi ve havada yabancı bir tuz kokusu vardı. BaĢım kaldırınca,
Midillileri barakalarında buldular; hobbitler tarafından çok sevilen
önünde yüksek bir uçurumun üzerinde tek baĢına duran yüksek beyaz bir
türden gürbüz ufak tefek hayvanlardı bunlar, hızlı değil ama gün boyu iĢ
kule gördü, içinde kuleye tırmanıp Deniz'i görmek için müthiĢ bir istek
görecek kadar dayanıklıydılar. Midillilere bindiler ve vakit kaybet-
uyandı. Kan ter içinde kuleye doğru uçurumu tırmanmaya baĢladı: Fakat meden, önlerinde gönülsüzce açılan ve ardlarından amansızca kapanan
aniden gökyüzünde bir ıĢık parladı ve gök gürüldedi. sisin içine daldılar. Ağır ağır ve hiç konuĢmadan bir saat kadar yol al-
dıktan sonra, Çalıçit'in aniden önlerinde yükseldiğini gördüler. Çok
yüksekti ve her tarafı gümüĢ örümcek ağlarıyla ÖrülmüĢtü.
"Bunun içinden nasıl geçeceksiniz?" diye sordu Fredegar.
"Beni izlerseniz," dedi Merry, "görürsünüz." Çalıçit boyunca sola
doğru ilerledi, kısa bir süre sonra çitin, bir çukurun kıyısını izleyerek
biraz içeri çekildiği bir noktaya vardılar. Buraya, Çalıçit'in biraz ilerisi-
YAġLI ORMAN 143
t-12 Y Ü Z Ü K KAR DE ġ LĠ ĞĠ
man da üstüste yığıp büyük bir ateĢ yakmıĢ ve Çalıçit'in
ne, tat!ı bir meyille toprağın altına giden bir oyuk açılmıĢtı. Oyuğun iki doğusundaki bütün araziyi uzun bir Ģerit ha lin de tutuĢturup kül etmiĢ.
yanında tuğladan duvarları vardı; bu duvarlar muntazam bir Ģekilde Bundan sonra ağaçlar saldırıyı kesmiĢ, fakat bize düĢman olmuĢlar.
yükselip aniden kemer peklini alıyor, Çabçit'in altına dalarak diğer ta- Çitten nz içerde, büyük ateĢin yakıldığı yerde, hâlâ g^ liĢ bir ç plak u'ın
raftaki çukur yerden çıkan bir tünel oluĢturuyordu. vardır."
BuradaTombiĢTolukdurdu. "HoĢçakal Frodo!" dedi. "KeĢkeormana "Tek tehlike ağaçlar mı?" diye sordu Pippin.
giriyor olmasaydınız. Umarım gün kavuĢmadan kurtarılmaya muhtaç "Ormanın derinliklerinde ve öbür ucunda yaĢayan çeĢit v;eĢit garip
hallere düĢmezsiniz. Ama size iyi Ģanslar-hem bugün, hem de sonrası Ģeyler var," dedi Merry, "ya da en azından öyle olduğunu duydum; yalnız
için!" ben hiçbirini görmedim. Fakat iz bırakıp yol açan bir Ģeyler var. Ne
"Eğer önümüzde YaĢlı Orman'dan daha kötü Ģeyler yoksa kendimi zaman içeri girseniz yeni açılmıĢ yollara rastlarsınız; fakat zaman zaman
Ģanslı kabul edeceğim," dedi Frodo. "Gandalf a acilen Doğu Yolu'na gel- garip bir Ģekilde yer değiĢtirir bu yollar sanki. Bu tünelde»- pek uzak
mesira söyle: Yakında Yol'a çıkar, elimizden geldiğince hızlı ilerleriz." olmayan bir yerde, önce ġenlik AteĢi Meydanı'na, oradan da aĢağı yukarı
"HoĢçakal," diye seslendiler ve midillilerini meyilden aĢağı sürüp Fre- bizim gideceğimiz yöne, doğuya ve biraz da kuzeye doğru ilerleyen geniĢ
degar'ın görüĢ alanından çıkarak tünele girdiler. bir yolun giriĢi var, daha doğrusu çoktandır vardı. Ben de Ģimdi o yolu
îçerisi karanlık ve nemliydi. Diğer ucu sık demir parmaklıklardan bulmaya çalıĢacağım."
yapılmıĢ bir kapı ile kap inmiĢti. Merry yere inip kapının kilidini açü,
hepsi geçtikten sonra yeniden ittirdi. Kapı Ģakırtıyla kapandı ve kilit yerine Böylece hobbitler tünel kapısından ayrılıp midillilerini geniĢ çukurun
karĢı kenarına sürdüler. Öte tarafta, Çalıçit'in yüz metre kadar ilerisindeki
otururken klik diye bir ses çıkardı. MeĢum bir sesti bu.
Orman'a doğru ilerleyen belli belirsiz bir patika vardı; fakat yol onları
"ĠĢte!" dedi Merry. "Shire'dan ayrıldınız, artık dıĢarıda, YaĢlı Or- ağaçların altına getirir getirmez yok oldu. Arkalarına baktıklarında, daha
man'ın kenarmdasınız." Ģimdiden etraflarını sık bir biçimde çevirmiĢ olan ağaçların gövdeleri
"Burası için anlatılan hikâyeler doğru mu?" diye sordu Pippin. "Hangi arasından Çalıçit'in karanlık çizgisini görebiliyorlardı. Önle-rindeyse
hikâyeleri kastettiğini bilmiyorum," diye cevap verdi Merry. "Eğer sadece, sayısız biçimde ve boyutta ağaç gövdesi görülüyordu: Düz veya
TombiĢ'in dadılarından dinlediği, umacılarla, kurtlarla falan ilgili eski eğri büğrü, burma biçimli, yere eğilmiĢ, tıknaz veya zayıf, düzgün veya
gulyabani hikâyelerini kastediyorsan, cevabım hayır olur. En azından ben dallı budaklı; hepsinin gövdesi de yosundan veya yıvıĢık, salkım saçak
onlara inanmıyorum. Fakat Orman tuhaf bir yerdir, içindeki her Ģey, bitkilerden oluĢan yeĢil ya da kurĢuni bir örtüye bürünmüĢtü.
tabiri caizse, Shire'Jaki Ģeylerden çok daha fazla canlı, olup bitenlerin çok Bir tek Merry'nin keyfi yerinde görünüyordu. "En iyisi sen baĢı çek de
daha farkındadır. Ve ağaçlar yabancılardan hoĢlanmaz. Seni gözlerler. o yolu bul," dedi FroJo ona. "Sakın birbirimizi kaybetmeyelim, Çalı-çit'in
Gündüz vakitleri genellikle sadece izlemekle yetinirler, pek bir Ģey ne tarafta olduğunu da unutmayalım!"
yapmazlar. Zaman zaman en düĢmanca olanları üstüne bir dal düĢürür Ağaçların arasından bir yol tuttular; midillileri eğri büğrü ve birbirine
veya yoluna bir kök çıkarır, ya da bir sarmaĢık uzatıp seni tutmaya karıĢmıĢ bir sürü kökten kendilerini sakınarak ağır ağır yürüyordu.
çalıĢır. Fakat gece iĢler gayet ürkütücü olabiliyormuĢ, öyle diyorlar. Hava Ağaçların altında bitki örtüsü yoktu. Zemin düzgün bir meyille yükseliyor,
karardıktan sonra ben burada ya bir kere, ya iki kere bu-lunmuĢumdur, o onlar ilerledikçe ağaçlar adeta daha da uzuyor, kararıyor ve sıklaĢı-yordu.
da sadece Çalıçit yakınlarında. Bütün ağaçlar birbirleriyle fısıldaĢıyor, Hareketsiz yapraklar arasından ara sıra düĢen çiğ damlalarının sesinden
anlaĢılmaz bir lisanda haberleri ve planları birbirlerine aktarıyor gayri çıt bile duyulmuyordu. ġimdilik dallar arasında herhangi bir
gibiydiler; rüzgâr yokken bile dallar sallanıp etrafı yokluyordu. Ağaçların fısıldaĢma veya hareket yoktu, yoktu ama, hobbitlerin hepsi de hoĢ-
gerçekten hareket ettiklerini, yabancıları kuĢattıklarını ve içlerine nutsuzluk, nefret, hatta giderek düĢmanlıkla gözlendiklerine dair rahatsız
hapsettiklerini de anlatırlar. Nitekim, yıllar önce Çalıçit'e saldırmıĢlar: edici bir hisse kapıldılar. Bu hisleri sürekli büyüdü, en sonunda san-
Gelip çitin hemen kıyısına dikilmiĢ, çite abanmaya baĢlamıĢlar. Fakat
hobbitler gelip yüzlerce ağacı kesmiĢ, kestiklerini Or-
144 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ YAġLI O R M A N 145
ki umulmadık bir darbe beklerlermiĢ gibi gayri ihtiyari aniden yukarıya, veya kimi yerlerde de ağaçlar patikaya doğru yaklaĢarak yolu karanlık dalla-
omuzlarının üzerinden arkaya bakar oldular. rıyla gölgelendiriyordu. Bu yoldan sürdüler midillilerini. Hâlâ tatlı bir
Henüz patikanın izi bile yoktu ve ağaçlar durmadan yollarını keser meyille tırmanmaktaydılar, fakat artık çok daha hızlı ilerliyorlardı ve
gibiydiler. Pippin aniden, artık buna daha fazla dayanamayacağını hissetti gönülleri daha rahattı; çünkü sanki Orman'ın hıĢmı sönmüĢ ve hayrettir,
geçmelerine engel olmayacakmıĢ gibi gelmeye baĢlamıĢtı onlara.
ve beklenmedik bir anda bir bağırtı koyuverdi. "Oy! Oy! Hiçbir Ģey
Fakat bir süre sonra hava ısınmaya ve bunaltmaya baĢladı. Ağaçlar
yapacak değilim. Bırakın da geçeyim yahu!" gene yolu iki yandan sıkıĢtırdı; artık pek ileriler görünmüyordu. Ormanın
Diğerleri ĢaĢırarak durdular; fakat bağırtı, sanki ağır bir perde ile kötü niyetinin bir kez daha amansızca üstlerine çöktüğünü, Ģimdi her
boğulmuĢçasına çöktü gitti. Ne bir yankı, ne bir cevap vardı ama orman zamankinden daha kuvvetle hissetmekteydiler. Etraf o kadar sessizdi ki,
sanki daha da bir kalabalıklaĢıvermiĢ, daha bir dikkat kesilmiĢti az ön- midillilerinin nallarının öjü yapraklar üzerinde hıĢırdayarak veya arada
cesine göre. bir gizlenmiĢ bir köke takılarak yere değmesi, kulaklarına gümbür
gümbür iniyordu. Frodo onları cesaretlendirmek için bir Ģarkı söylemeye
"Yerinde olsam, bağırmazdım," dedi Merry. "Faydasından çok zararı
çalıĢtı ama sesi bir fısıltı halinde çıktı.
var."
Frodo, buradan geçen bir yol bulmanın mümkün olup olmadığını ve Ey bu gölgeli diyardaki gezginler
diğerlerini bu menfur ormana getirmekle doğru yapıp yapmadığını dü- yitirmeyin umudu! Çünkü karanlık da olsa
Ģünmeye baĢlamıĢtı. Merry bir o yana bir bu yana bakıyor ve daha Ģim- bir sonu vardır her ormanın
diden ne tarafa doğru gideceğini bilemez görünüyordu. Pippin bunu bakın nasıl da geçip gidiyor bulutsuz güneĢ
fark etti. "Yolumuzu kaybettirmen pek zamanını almadı," dedi. Fakat güneĢ batıyor, güneĢ doğuyor
tam o anda Merry rahat bir nefes aldı ve ileriyi iĢaret etti. gün bir bitiyor, bir baĢlıyor
"Hayret!" dedi. "Bu ağaçlar gerçekten hareket ediyor, îĢte ġenlik Ya doğuda ya batıda mutlaka kesilecek orman
AteĢi Meydanı önümüzde (yani umanm bu odur), fakat ona açılan patika
adeta yürüyüp gitmiĢ!" Kesilecek - daha bu sözü söylemiĢti ki, sesi zayıflayarak kesildi.
Hava ağır, sözleri dile getirmekse çok yorucuydu adeta. Tam arkalarında,
Onlar ilerledikçe ıĢık netleĢti. Aniden ağaçların arasından çıkıp ken- yerlere kadar sarkan yaĢlı bir ağaçtan iri bir dal büyük bir çatırtıyla
dilerini daire Ģeklinde geniĢ bir açık alanda buldular. Üstlerinde masmavi patikanın üzerine düĢtü. Önlerinde de sanki ağaçlar birbirlerine yaklaĢı-
ve berrak bir gök vardı; buna ĢaĢırdılar, çünkü Orman'ın çatısı altındayken yordu.
günün doğup sisin dağıldığını görememiĢlerdi. Gerçi güneĢ henüz "Bitmekti, zayıflamaktı türü Ģeylerden hoĢlanmıyorlar," dedi Merry.
açıklık alanı doğrudan dolduracak kadar yükseîmemiĢti, fakat ağaçların "Ben olsam Ģu anda pek Ģarkı söylemezdim. Ormanın kenarına varıncaya
tepelerinde ıĢığı görülebiliyordu. Açıklığın kenanndaki yapraklar daha sık, kadar bekle, o zaman hep birlikte dönüp bangır bangır koro yaparız!"
daha yeĢildi ve alanı neredeyse yekpare bir duvar gibi kuĢatıyorlardı. NeĢeyle konuĢmuĢtu, eğer endiĢeli idiyse bile bunu belli etmiyordu.
Açıklıkta hiç ağaç yetiĢmemiĢti, sadece kaba çimen ve bir sürü yüksek ot Diğerleri cevap vermediler. Ġçleri kararmıĢtı. Frodo'nun yüreğine giderek
vardı: kelleĢmiĢ, solmuĢ büyük baldıranlar ve yabani maydanozlar, tohuma ağırlaĢan bir yük çökmekteydi ve artık attığı her adımda ağaçların
kaçıp kül gibi uçmaya baĢlamıĢ epilobiumlar, her yana yayılmıĢ ısırgan hiddetine meydan okumaya kalkıĢtığına biraz daha piĢman oluyordu.
otları ve deve dikenleri. Kasvetli bir yerdi: Fakat boğucu Orman'dan sonra Gerçekten de tam durup geri dönmelerini önerecekti (tabii eğer bu haltı
hoĢ ve neĢeli bir bahçe gibi geliyordu. mümkün idiyse) ki, iĢler yeni bir boyut kazandı. Patika tırmanmayı bıraktı,
Hobbitler cesaretlenip gökyüzünde geniĢleyen gün ıĢığına umutla bir süre için hemen hemen düz gider oldu. Karanlık ağaçlar kenara çekildi;
baktılar. Açık alanın karĢı tarafında, ağaçtan duvarda bir boĢluk ve boĢ- önlerinde patikanın neredeyse dümdüz ilerlediğini görebili-
luğun gerisinde de temiz bir patika vardı. Patikanın, yer yer geniĢleyerek
ve üzeri açılarak ormanın içine doğru uzandığını görebiliyorlardı,
146 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ
Y A ġ L I ORMAN 147
yorlardı. KarĢılarında biraz uzakta, ağaçsız, etrafını saran ormandan kel bir
rine çarptı. Bu onların moralini epey bir arttırdı; çünkü ormanın
kafa gibi yükselen yemyeĢil bir tepe vardı. Yol doğruca oraya gidiyor sınırları dıĢında herhangi bir Ģeyi görebilmek hoĢtu. Gerçi o tarafa gitmeyi
gibiydi. hiç mi hiç düĢünüyor değillerdi: Hobbit efsanelerinde Höyüktepe Yaylala-
rının da en az Orman'ın kendisi kadar uğursuz bir namı vardı.
Bir süre için de olsa Orman'ın çatısının üzerine tırmanacakları fik-
riyle mest olarak, yeniden aceleyle ilerlemeye baĢladılar. Patika önce Neden sonra, yola devam etmeye karar verebildiler. Onları tepeye
getiren patika, tepenin kuzey yanında yeniden beliriyordu; yalnız az bir
indi, sonra tırmanarak onları nihayet dik yamacın eteğine ulaĢtırdı. Burada
Ģey ilerledikten sonra patikanın sürekli bir biçimde sağa doğru döndü-
da ağaçlardan ayrılarak otlar arasında kayboldu. Orman, traĢlan-mıĢ bir ğünü fark ettiler. Birazdan patika hızla yokuĢ aĢağı inmeye baĢlayınca da,
baĢın etrafında keskin bir çizgiyle çember oluĢturan gür saçlar misali, yolun aslında Gündüzsefası vadisine doğru gittiğini anladılar: Gitmeyi
bütün tepeyi çepeçevre sarıyordu. hiç dilemedikleri bir yöndü bu. Biraz tartıĢtıktan sonra, onları yanlıĢ
Hobbitler midillilerini çekerek tepeye varıncaya kadar döne döne yere götüren bu patikadan ayrılıp kuzeye yönelmeye karar verdiler; çünkü
tırmandılar. Burada durup etraflarına bakındtlar. Hava güneĢli ve pırıl tepeden göremedilerse bile Yol o tarafta olmalıydı, üstelik pek uzakta
pırıl, ama pusluydu; pek ileriyi göremiyorlardı. Yakınlarda sis artık hemen da olamazdı. Ayrıca kuzeyde, patikanın sol tarafında arazi daha kuru ve
hemen tamamen dağılmıĢtı; yine de, orada burada ormanın çukur açık gibiydi, daha az ağaçlıklı yamaçlara doğru yükseliyordu ve bu
yerlerine sis çökmüĢtü ve güneylerinde Orman'ı bir baĢtan bir baĢa kesen yamaçlarda meĢe, diĢbudak ve sık ormanlara özgü garip, adsız ağaçların
derin bir kıvnmdan hâlâ buhar gibi, ya da beyaz duman kümeleri gibi, yerini çamlar ve köknarlar alıyordu.
sis yükseliyordu. ilk baĢlarda iyi bir seçim yapmıĢ gibiydiler: Eni konu hızla ilerliyorlardı,
"ġu," dedi Merry, eliyle iĢaret ederek, "Gündüzsefası'nın çizgisi. yalnız ne zaman bir açıklıktan güneĢe göz atacak olsalar, anlaĢılmaz bir
Yaylalar'dan çıkıp gelir, tam Orman'ın ortasından geçip güney batıya biçimde doğuya doğru dönmüĢ oldukları çıkıyordu ortaya. Fakat bir süre
akarak Otlukçıktısı'nda Brendibadesi'yle birleĢir. Biz o tarafa doğru gitmek sonra, tam da uzaktan daha seyrek ve daha az içice gibi gördükleri ağaçlar
istemiyoruz! Gündüzsefası vadisinin bütün ormanın en acayip yeri olduğu tekrar sıklaĢmaya baĢladı. Derken, hiç beklenmedik bir Ģekilde, zeminde,
söylenir-bütün acayipliklerin çıktığı merkezdir adeta." devasa tekerlek izlerini veya uzun zamandır kullanılmayıp böğürtlen
Diğerleri Merry'nin iĢaret ettiği yöne baktılar, ama nemli ve derin çalılarıyla dolmuĢ geniĢ hisar hendeklerini ve çökmüĢ yolları hatırlatan
vadinin üzerindeki sisten baĢka pek bir Ģey göremediler; bu çizginin ge- derin yarıklar bulunduğu anlaĢıldı. Bu yarıklar genellikle tam onların gittiği
risinde ise, Orman'ın güney yarısı bulanarak gözden kayboluyordu. yönü kesiyor ve ancak içlerine inip tekrar tırmanarak ge 'lebiliyordu, ki bu
Tepedeki güneĢ, artık ısınmaya baĢlamıĢtı. Saat on bir olmalıydı; fakat da yanlarında midillileri olduğu için gayet zahmetli ve zor bir iĢti. Her
sonbahar pusu bu saatte bile diğer yönleri doğru dürüst görmelerine izin aĢağı indiklerinde yarığın her nasılsa so! tarafa doğru geçit vermeyen,
vermiyordu. Batı yönünde ne Çalıçit'in çizgisini, ne de gerisindeki ancak sağa döndüklerinde yol açan sık çalıklar ve keçeleĢmiĢ otlarla dolu
Brendibadesi vadisini seçebiliyorlardı. Büyük ümitlerle baktıklar, kuzey olduğunu görüyorlardı; dipte yangın karĢı yüzüne tırmanıl ^cak bir yer
tarafında bile, ulaĢmak istedikleri o büyük Doğu Yolu'nun çizgisi bulmaları için de indikleri noktadan biraz ilerlemeleri gerekiyordu. Güç
olabilecek herhangi bir Ģey göremiyorlardı. Ağaçlardan bir deniz orta- bela her bir yarıktan çıktıklarında ağaçlar biraz daha yoğun, daha karanlık
sındaki bir adadaydılar ve ufuk bir örtünün ardındaydı. görünüyordu; her seferinde sola yukarıya doğru yol bulmakta çok
Güney doğu tarafında zemin, sanki tepenin yamaçları gerçekten de zorlanıyor, sağa ve aĢağıya doğru gitmek zorunda kalıyorlardı.
derin sulardan yükselen bir dağın etekleriymiĢçesine, ağaçların da çok
altına kadar gidiyormuĢ hissi vererek dimdik iniyordu. Tepenin yeĢil Bir iki saat içinde yönlerini iyice ĢaĢırmıĢlardı, yalnız çoktandır kuzeye
kıyısında oturup altlarındaki ormana bakarak öğlen yemeklerini yediler. doğru gitmedikleri gün gibi aĢikârdı. Belli bir yöne sürülüyorlardı; bu
GüneĢ yükselip öğlen vaktini geçince, uzaklarda doğuda, YaĢlı Orman'ın izledikleri, onlar adına seçilmiĢ olan bir yoldu - doğuya ve güneye,
o yanının ardında uzanan Yaylalar'ın grimtrak yeĢil hattı gözle-
148 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ
Y A ġ L I ORMAN 149
Orman'dan dıĢarı değil Orman'ın göbeğine doğru giden bir yol. man'dan da içindeki her Ģeyden de fena halde kuĢkulanıyorum, hakkın-
O ana kadar karĢılaĢtıkları arasında en derin ve en geniĢ olan çukura daki hikâyelere de inanır oldum. Ayrıca, doğuya doğru ne kadar gitmemiz
yuvarlana yuvarlana indiklerinde, gün ikindiye yaklaĢmıĢtı. Burası o gerektiği hakkında bir fikrin var mı?"
kadar dik ve çıkıntılı bir yerdi ki, midillilerini ve eĢyalarını bırakmadıkça, "Hayır," dedi Merry, "yok. Gündüzsefası'nm neresinde olduğumuza
ne ileri ne geri, tekrar yukarı çıkmanın mümkün olmadığı anlaĢıldı. Bütün veya buralara bir patika oluĢturacak kadar sık sık gelip gidenin kim ol-
yapabildikleri çukuru gittiği yere kadar izlemekti - yani aĢağıya doğru. duğuna dair en ufak bir fikrim yok. Fakat buradan çıkmak için baĢka bir
Zemin giderek yumuĢadı, yer yer bataklaĢtı; kenarlarda pınarlar belirmeye yol da göremiyorum."
baĢladı, bir süre sonra bir de baktılar ki yosunlu bir yatakta Ģınldayarak Yapacak bir Ģey yoktu, sıraya dizildiler ve Merry onları bulduğu pa-
akan ip gibi bir dereyi izliyorlar. Sonra zemin sert bir meyille alçalmaya, tikaya doğru götürdü. Dört bir yanlannda gümrah ve yer yer baĢlarını
dere büyüyüp gürüldeyerek hızla aĢağı dökülmeye baĢladı. Derin, loĢ, ta aĢacak kadar uzun sazlar ve otlar yükseliyordu; fakat bataklıklar ve su
yukarıdaki ağaçların üzerinde kemer oluĢturduğu bir birikintileri arasından basılabilecek yerleri seçerek eğrilö büğrüle giden
dere yatağmdaydılar. patikayı bir kere bulduktan sonra, izlemek kolaydı. Yol, arada sırada
Bir süre derenin yanında bata çıka ilerledikten sonra, aniden bu kasvetli daha yüksekteki ormanlık araziden gelerek hendeklerden Gündüzsefa-
karanlıktan çıktverdiler. Sanki önlerinde bir kapı varmıĢ gibi, karĢılarında sı'na doğru akan minik derelerden geçiyordu ve bu noktalarda karĢı kıyıya
güneĢ ıĢığı belirdi. Açıklığa varınca, geldikleri yolun neredeyse uçurum köprü oluĢturacak Ģekilde özenle yerleĢtirilmiĢ ağaç gövdeleri ve dal
denecek kadar yüksek ve dimdik bir vadi yamacındaki ince bir yarık birikintileri vardı.
olduğunu gördüler. Uçurumun eteğinde otlarla ve kamıĢlarla kaplı geniĢ
bir alan vardı; uzakta neredeyse buradaki kadar dik olan baĢka bir yamaç Hava hobbitlere çok sıcak gelmeye baĢladı. Kulaklarının dibinde
görünüyordu. Aradaki gizli alanı, altın rengi bir ikindi güneĢinin ılık ve her türden sinek orduları vızıldamaktaydı; akĢamüstü güneĢi sırtlarında
uyuĢuk ıĢıkları örtmekteydi. Alanın orta yerinde, kah-verengi-kara bir nehir yanıyordu. Sonunda aniden hafif bir gölgeliğe geldiler; büyük gri dallar
tembel tembel kıvrılarak akıyordu; kıyıları yaĢlı söğütlerle çevrili, üstü yolun üstüne uzanıyordu. Attıkları her bir adım, bir öncekinden daha
söğütlerle kemerlenmiĢ, devrilmiĢ söğütlerle yolu kesilmiĢ ve binlerce gönülsüz olmaya baĢladı. Uyku adeta yerden çıkıp bacaklarından yukarı
solgun söğüt yaprağıylabeneklenmiĢti. Yer gök bu yapraklarla doluydu, tırmanıyor, havadan baĢlarına ve gözlerine ağır ağır dökülüyordu.
dallarda sarı sarı titreĢmekteydiler; çünkü vadide hafif hafif esen ılık ve tatlı- Frodo çenesinin göğsüne doğru indiğini, baĢının düĢtüğünü fark etti.
bir meltem vardı, kamıĢlar hıĢırdıyor söğüt dalları çıtırdıyordu. Tam önünde Pippin, diz üstü yere çöktü. Frodo durdu. "Olmayacak,"
dediğini duydu Merry'nin. "Dinlenmeden surdan Ģuraya gidemem. Biı
"Eh, en azından artık nerede olduğumuza dair bir fikrim var!" dedi
kestirmem lazım. Söğütlerin altı serin. Daha az sinekli!"
Merry. "Hedefimizin hemen hemen tam zıddı yöne gelmiĢiz. Bu da Frodo bu iĢi hiç beğenmemiĢti. "Haydi!" diye seslendi. "Daha uyu-
Gündüzsefası Nehri! Ben gidip bir araĢtırayım." yamayız. Önce Orman'dan çıkmamız lazım." Fakat diğerleri umursaya-
Gün ıĢığına dalarak yüksek otlar arasında kayboldu. Bir süre sonra cak durumda değildi. Sam de yanlarında dikilmiĢ, esneyip aptal aptal
yeniden belirerek uçurumun eteği ile nehir arasında sert sayılabilecek gözlerini kırpıĢtırıyordu.
bir toprak parçası olduğunu, bazı yerlerde de sık çimlerin su kenanna Birdenbire Frodo'ya da uyku bastırıverdi. BaĢı dönüyordu. Artık havada
kadar indiğini bildirdi. "Dahası," dedi, "nehrin bu tarafında dolanan, keçi hiç ses yoktu hemen hemen. Sinekler vızıldamaz olmuĢtu. Sadece,
yoluna benzer bir Ģey var. Eğer sola dönüp yolu izlersek, eninde sonunda duymanın sınırında tatlı bir ses, yarı yarıya fısıldanan bir Ģarkı misali
Orman'ın doğu tarafından dıĢarı çıkarız." yumuĢak bir pıtırtı, yukarıdaki dallarda dalgalanır gibiydi. AğırlaĢan
"Ya, tabii!" dedi Pippin. "Eğer yol oralara kadar giderse; bizi bir ba- gözlerini kaldırınca yaĢlı, ağarmıĢ, kocaman bir söğüt ağacının üzerine
taklığa kadar götürüp bırakmazsa. Acaba bu yolu kim ve neden açtı? eğilmekte olduğunu gördü. Dev gibi bir ağaçtı; dört bir yana yayılmıĢ
Bizim kara kaĢımıza kara gözümüze yapmadıklarına eminim. Bu Or- dallan, uzun parmaklı elleriyle bir Ģeylere uzanan kollar gibi yükseli-
15 Q YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ
YAġLI ORMAN
yor. dallan hareket ettikçe yumrularla dolu bükük gövdesinde esneyip 13
1
acılan °eniĢ çatlaklar belli belirsiz pıtırdıyordu. Parlak göğe karĢı titreyen
yapraklar Frodo'nun gözlerini kamaĢtırdı, yüzüstü yuvarlanıp otların altından çıkarttı; sonra zar zor k ıyıya çekti. Frodo neredeyse hemen
üzerine düĢtüğü yerde yattı kaldı. uyandı, sular püskürterek öksürmeye baĢladı.
Merry ile Pippin güç bela ileriye doğru emekleyip sırtlarını söğüt "Biliyor musun Sam,' dedi sonunda, "o korkunç ağaç beni itti! Ba-
ağacının gövdesine yaslayarak yattılar. Arkalarında ağaç sallanıp gıcır- nu hissettim. O büyük kök döndü ve beni suyun içine ittıriverdi!"
dadıkça, büyük çatlaklar iyice geniĢleyerek onlara kucak açıyordu. Yu- "Herhalde rüya görüyordun Bay Frodo." dedi Sam. "Uykuluyken
karıya. ıĢığa karĢı hafif hafif hareket edip Ģarkı söyleyen gri ve san yap- öyle yerlere oturmamalısın."
raklara baktılar. Gözlerini yumdular, o zaman da sanki su ve uyku ile ilgili "Öbürlerinden ne haber?" diye sordu Frodo. "Onlar ne tü r rüyalar
bir Ģeyler anlatan sözcükler, serin sözcükler duyar gibi oldular. gör Jyorlar merak ediyorum doğrusu."
Kendilerini bu büyüye bıraktılar ve ulu gri söğüt ağacının altında uykuya Ağacın öbür yanına gittiler ve o zaman Sam duyduğu o klik sesinin
daldılar. ne olduğunu anladı. Pippin gözden kaybolmuĢtu. Uzandığı yarık tama-
Frodo bir süre üzerine basmakta oian uykuyla savaĢarak uzandı kaldı; men kapanmıĢtı, öyle ki bir çizik bile görünmüyordu. Merry ise kapan-
daydı: BaĢka bir yarık onu beline kadar yakalamıĢtı; bacakları dıĢarı-
sonra bir gayret tekrar ayağa kalktı. KarĢı konulmaz bir Ģekilde serin sular
daydı, ama geri kalan kısmı, iki kenardan bir cımbız gibi kavrayan ka-
istiyordu canı. "Beni bekle Sam,"diyebildi yarım yamalak. "Ayaklarımı bi ranlık bir kovuğun içindeydi.
yıkamalıyım." Frodo ile Sam i!k ünce ağacın Pippin'in yatmıĢ olduğu yere denk gelen
Yarı uykulu yarı uyanık ileriye, büyük ağacın nehir tarafına, dola-nık kısmını yumrukladılar. Ondan sonra, zavallı Merry'yi yakalamıĢ olan
iri köklerin eğilmiĢ su içmek için uğraĢan yamru yumru minik ejderler \ arığın kenetlenmiĢ ağzını açrnak için deliler gibi çekiĢtirdiler.
gibi nehire doğru uzamıĢ olduğu bir noktaya yürüdü. Bu köklerden birini Faydasızdı.
bacaklan arasına alarak oturup ayaklarını serin kahverengi sulara bıraktı "Ne korkunç bir Ģe>'." diye bağırdı Frodo çılgınca. "Ne diye kalktık
ve burada, sırtı ağaca yaslanmıĢ vaziyette, bir anda uyu-y akaidi. bu korkunç ormana geldik ki sanki? KeĢke hepimiz Ģu anda Çukur-
ca)'da oiabilsevuik!" Kenai ayağını hiç düĢünmeden bütün gücüyle
Sam oturup baĢını kaĢıdı, ağzını mağara gibi sonuna kadar açarak ağaca bir teKme attı. Gövdeden baĢlayarak dallara dağılan belli belirsiz
bir güzel esnedi. EndiĢeliydi. AkĢam oluyordu ve aniden bastıran bu bir titreme oldu: yapraklar hıĢırdadı ve fısıldadı ama bu kez zayıf ve de-
uykunun pek tekin olmadığını düĢünüyordu. "Bunun altında güneĢlen rinden bir kahkahaydı bu.
ılık havadan baĢka bir iĢler var," diye söylendi kendi kendine. "Bu koca "EĢyalonıruz arasında balta falan yoktur herhalde, ha Bay Frodo1"
ağacı hiç gözüm tutmadı. Güvenmiyorum bu ağaca. Bak nasıl da uvku diye sordu Sam.
sarkılan söylüyor! Bu böyle olmayacak!" "Yakacak odun kesmek için yanıma küçük bir el baicası almıĢtım."
Zorla ayağa kalkıp sendeleyerek midillilerin nerede kaldığına bak- dedi Frodo. "Pek iĢimize yaramaz."
maya,gitti. Midillilerden ikisini patika boyunca epey bir uzaklaĢmıĢ "Bir dakika!" diye haykırdı Sam, yakacak odun lafından aklın a bir
buldu; tam onlan yakalayıp diğerlerinin yanına getirmiĢti ki, iki ayrı se^ Ģey gelerek. "AteĢle bir Ģeyler yapabiliriz!"
duydu; biri yüksek diğeri alçak ama net seslerdi. Biri, ağır bir Ģeyin suya "Yapabiliriz." dedi Frodo Ģüpheyle. "Pippin'i içerde diri diri kızart-
düĢme sesiydi; diğeri ise bir kapının yavaĢça sıkı sıkıya kapandığı mayı baĢarabiliriz."
zaman çıkardığı, kilitin yerine oturuĢ sesi. "Bu ağacın canını acıtıp korkutmakla baĢlayabiliriz iĢe,' dedi Sam
Hemen nehir kıyısına koĢtu. Frodo kıyıya yakın bir yerde suyun hiddetle. "Eğer onları bırakmazsa boy unu deviririm, kemirmek zorunda
içindeydi, büyük bir ağaç kökü onu suya batırır gibi üzerinde duruyordu kalsam biie." Midillilere doğru koĢtu ve aradan pek b ir zaman geçmeden
ama Frodo hiç çırpınmıyordu. Sam onu ceketinden yakalayıp kökütr iki parça kav, çakmak kutusu ve bi: el baltasıy la geri döndü.
Çabucak kuru otları, yapraklan ve kabuklan bir araya topladılar; kı-
nk dai parçacıkları ve kesilmiĢ odun parcaianndan bir yığm yaptılar.
Y A ġ L I ORMAN
152 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ 15
Bunu tutsakların bulunduğu yerin tam aksi yönünde ağacın gövdesinin 3
önüne yığdılar. Sam kavdan kıvılcımı çakar çakmaz kuru otlar tutuĢtu Tepenin altında, güneĢte parlar, Soğuk yıldızlan eĢikte
ve aceleci biı alev ile duman yüksekli. Dal parçaları çıtırdadı. AteĢin bekler, Benim güzel sevgilim, doğmuĢ Irmakkadın'dan
minik parmakları kadim ağacın çentik çentik kuru kabuklarını yalayıp Sudan durudur teni, incedir söğüt dalından. Bizim Tom
kavurdu. Söğüt baĢtan aĢağı hir titredi. Yapraklar tepeletin ', acı ve hid Bombadil elinde su zambaklarıyla Yine eve dönüyor. Bak
det sesleriyle Uslar gibiydiler. Merry'den avaz avaz bir haykırıĢ yüksel Ģarkı söylüyor hoplaya zıplaya Hey! Gel bili bom! Lay
di ve ağacın içinden Pippin'in boğuk çığlığını duydular. lay lom! Bir tanem! AltınyemiĢ, AltınyemiĢ, tatlı sarı
''Söndürün! Söndürün!" diye bağırıyordu Merry. "Yoksa beni sıkıp böğürtlen! Zavallı Söğütadam, köklerini topla, ) ol
ikiye ayıracak. Öyle diyor!" umdun çek' Tom'ıın acelesi var. Günün peĢinden akĢam
"Kim? Ne?" diye bağırdı Frodo ağacın öbür tarafına doğru koĢarak. gelecek. Tom eve dönüyor yine, elinde su zambakları,
"Söndürün! Söndürün!" diye yalvardı Merry. Söğüdün dalları deliler gibi Hey! Lay lay lom! Duyuyor musunuz Ģarkımı ?
sallanmaya baĢladı. Sanki nehir vadisinin sessiz uykusuna bir taĢ atmıĢlar
da bütün Orman'da yayılan öfke dalgaları oluĢturmuĢlar gibi, giderek Frodo ile Sam büyülenmiĢçesine duruyorlardı. Rüzgâr söndü. Yap-
yükselen ve etraftaki diğer bütün ağaçların dallarına doğru yayılan rüzgâr raklar yine gergin dallardan sessiz sessiz sarktılar. ġarkı bir kez daha
misali bir ses duyuluyordu. Sam minik ateĢi tekmeleyip kıvılcımları patladı ve sonra birdenbire patikada sazların tepesinde hoplayıp danse-
den, yüksek tepeli, bandına uzun mavi bir tüy takılmıĢ, eski püskü,
ayaklarıyla basa basa söndürdü. Ama Frodo, neden yaptığını veya ne ümit
yamru yumru bir Ģapka beliriverdi. ġapka bir kere daha hoplayıp sıçradı ve
ettiğini bile bilmeden, imdat! imdat! imdat! diye bağırarak patikada koĢmaya
görüĢ alanlarına bir adam girdi - ya da adama benzeyen biri. Her halükârda
baĢladı. Kendi tiz sesinin sedasını bile duyamaz gibiydi: Kelimeler bir hobbite göre çok iri ve ağır sayılırdı; ama kalın bacakların-daki büyük
ağzından çıkar çıkmaz söğüt rüzgârına kapılıp gidiyor ve yaprakların san çizmeleriyle otlar ve sazlar arasından ortalığı yıkıp geçerek suya giden
velvelesinde boğuluyordu. Çaresizlik içindeydi: KaybolmuĢ ve aklı uçup bir inek gibi ilerlerken Büyük Ahali kadar çok gürültü yapsa da, onlardan
gitmiĢ gibi hissediyordu. biri olacak kadar uzun boylu da değil gibiydi. Mavi bir ceketi ve uzun
Aniden durdu. Bir cevap vardı, ya da ona öyle gelmiĢti; ama sanki kahverengi sakalı vardı; gözleri parlak ve maviydi, yüzü olgun bir elma
arkasından geliyordu, geriden, Orman'ın derinliklerindeki patikadan. kadar kırmızıydı ama yüzlerce kahkaha kırıĢığıyla buruĢmuĢtu.
Olduğu yerde dönüp dinledi, az sonra hiç kuĢku kalmamıĢtı: Biri bir Ellerinde, tepsi gibi büyük bir yaprağa dizdiği bir küçük öbek beyaz
Ģarkı söylüyordu; kalın mutlu bir ses kaygısızca ve neĢeyle bir Ģarkı tut- nilüfer taĢıyordu.
turmuĢtu, ama saçmasapan bir Ģarkıydı bu: Frodo ile Sam "Ġmdat!" diye bağırıp ellerini uzatarak ona doğru koĢ-
tular.
Lay lom! Lay la lom! Gongu çal da gel! "Hop! Hop! Durun hele!" diye bağırdı yaĢlı adam bir elini kaldırarak
Gongu çal! Zıpla gel! Söğütler içinden! ve onlar da sanki vurulmuĢ gibi donakaldılar. "Hele, benim mini-
Tom Bom, Ģen Tom, Tom Bombadil! minnacık adamcıklarım, nereye gidiyorsunuz böyle körük gibi pöfleye-rek
bakayım? NeymiĢ buradaki mesele madem? Kim olduğumu biliyor
Frodo da Sam de, biraz yeni bir tehlikeden korkarak, biraz da ümit- musunuz? Ben Tom Bombadil'im. Derdiniz nedir söyleyin bana! Tom1 un
lenerek oldukları yerde durdular. Birdenbire, uzun bir dizi anlamsız (ya acelesi var. Sakın nilüferlerimi ezeyim demeyin!"
da öyle duyulan) sözden sonra ses iyice yükseldi, belirginleĢti ve Ģu Ģarkıya "ArkadaĢlarım söğüt ağacının içine hapsoldu," diye bağırdı Frodo
dönüĢtü: nefes nefese.
"Efendi Merry bir çatlakta eziliyor!" diye bağırdı Sam.
Hey! Gel bili bom! Lay lay lom! Bir tanem!
Sığırcığını süzülür eserken meltem.
T
154 Y Ü ZÜ K KARD EġLĠĞĠ Y A ġ L I ORMAN 155
"Ne?" diye haykırdı Tom Bombadil havaya sıçrayarak. "YaĢlı Söğüt Batıdan batar GüneĢ; karanlık basar birazdan. Gece
Adam, ha? Hepsi bu muydu? Bunu hemen hallederiz. Ona söylenecek gölgelen çöker, kapı açılır o zaman, Pencereden sızar ıĢık, etrafı
aydınlatır. Korkmayın kara kızılağaçtan! Kır söğüt zararsızdır!
Ģarkıyı bilirim ben. BaĢı ağarmıĢ Söğüt Adam! Eğer terbiyesini ta-
Korkmayın ne kökten, ne daldan! Tom Bombadil önden gitti.
kınmazsa iliklerini dondururum. ġarkılarımla köklerini çıkartırım. Bir
Hey hm! Lay lay lom! Bekliyoruz sizleri!
Ģarkıyla rüzgâr estirip yapraklarını, dallarını uçururum. Seni YaĢlı Söğüt
Adam seni!" Bundan sonra hobbitler sesini duymaz oldular. Neredeyse aynı anda,
Nilüferlerini dikkatle otların üzerine bırakarak ağaca koĢtu. Ortada güneĢ arkalarındaki ağaçların içine gömülür gibi gözden kayboldu.
Merry'nin hâlâ dıĢarda duran ayakları vardı bir tek - geri kalan kısmı Brendibadesi üzerinde göz kırpan yatık akĢam ıĢığını ve yüzlerce lamba
çoktan içeri çekilmiĢti bile. Tom ağzını çatlağa dayayarak içeriye doğru ile parlamaya baĢlayan ErĢehir pencerelerini düĢündüler. Üzerlerine büyük
alçak sesle bir Ģarkı söylemeye baĢladı. Hobbitler sözleri yakalayamı- gölgeler düĢüyor; ağaçların gövdeleri ve dallan kara kara ve tehdit
yorlardı ama görünüĢe göre Merry heyecanlanmıĢtı. Bacakları tekmeler edercesine patikanın üzerine sarkıyordu. Beyaz bir sis yükselip derenin
savurmaya baĢladı. Tom kenara sıçradı ve soğutun sallanan bir dalını yüzeyine kıvrılarak sınırındaki ağaçların köklerini sarmaya baĢladı. Tam
kırıp bununla ağacın yanına vurdu. "Onları hemen dıĢarı bırak YaĢlı ayaklarının dibinden, yerden gölgeli bir buhar yükselerek yavaĢ yavaĢ
Söğüt Adam!" dedi. "Aklından neler geçiyor? Senin uyuyor olman lazım. çöken alacakaranlığa karıĢtı.
Toprak ye! Derinleri kaz! Su iç! Uykuya dal! Bu konuĢan Bombadil!" Patikayı takip etmek zorlaĢtı; çok yorulmuĢlardı. Bacakları sanki
Sonra da Merry'yi ayağından tuttuğu gibi, aniden açılan çatlaktan kurĢundandı. Her iki yanlarındaki çalılıklarda ve sazlarda garip sinsi
çekip çıkarttı. sesler dolaĢıyordu; soluk gökyüzüne baktıklarında, yüksek yamaçtan ve
Yırtılır gibi bir çatırtı duyuldu ve diğer çatlak da ardına kadar açıldı, ormanın sınırından onlara pis pis göz diken, alacakaranlığa karĢı kara bir
Pippin sanki tekmeyle atılmıĢ gibi içerden fırlayıp çıkıverdi. Sonra kuvvetli kasvete bürünmüĢ garip yamru yumru çehreler gözlerine çarpıyordu.
bir çat sesiyle her iki yank da sıkı sıkı kapandı. Ağaç köklerinden Bütün bu diyarın aslında gerçek olmadığını ve hiç uyanıĢı olmayan meĢum
tepesine kadar bir titredi ve sonra mutlak bir sessizlik çöktü. bir rüyada düĢe kalka ilerlediklerini düĢünmeye baĢlamıĢlardı.
"Sağolun!" dedi hobbitler birbirleri ardı sıra. Tam artık ayaklan yavaĢlayıp durmak üzereydi ki, zeminin yavaĢ
Tom Bombadil kahkahalarla gülmeye baĢladı. "Hele, benim minik yavaĢ yükselmekte olduğunu fark ettiler. Su mınldanmaya baĢladı. Ka-
arkadaĢlarım!" dedi, eğilip yüzlerine yakından bakarak. "Benimle eve ranlıkta, derenin kısa bir Ģelaleden döküldüğü yerdeki köpüklerin beyaz
geleceksiniz! Sofra sarı kaymak, bal peteği, ak ekmek ve tereyağı ile ıĢıltısını gördüler. Sonra aniden ağaçlar bitti, sis arkalarında kaldı.
donanmıĢtır. AltınyemiĢ bekliyor. Sorulan da akĢam sofrasının etrafına Adımlarını Orman'dan dıĢarı attılar ve karĢılarında yükselen geniĢ çi-
bırakalım. Siz gelebildiğiniz kadar çabuk peĢimden gelin!" Böyle deyip menlik bir alanda buldular kendilerini. Artık hızlı hızlı akan küçük nehir,
nilüferlerini aldı, eliyle onlara bir gel iĢareti yaptı, gene yüksek sesle gökyüzünü doldurmaya baĢlayan yıldızların ıĢığında yer yer yanıp
abuk sabuk bir Ģarkı tutturup hoplaya dansede doğuya gidea-patikada sönerek onları karĢılamak için neĢeyle çağıldıyordu.
yola koyuldu. Ayaklarının altındaki otlar sanki kırpılmıĢ veya traĢlanmıĢ gibi düzgün
Hobbitler konuĢamayacak kadar ĢaĢkın ve rahatlamıĢ olarak ellerinden ve kısaydı. Orman'ın arkalarında kalan saçakları kesilmiĢ ve bir çit gibi
geldiğince çabuk çabuk onu izlediler. Fakat ellerinden gelen, yeterince budanmıĢtı. Artık bakımlı ve kenarlan taĢlarla sınırlandırılmıĢ pat^ ka,
hızlı değildi. Kısa bir süre sonra Tom önlerinde gözden kayboldu ve önlerinde açık seçik görünüyordu "Solgun yıldızlı gök altında Ģimdi grilere
Ģarkının gürültüsü gitgide zayıflayarak uzaklaĢtı. Sonra birden, kuvvetli bir bürünmüĢ çimenlik bir twv»rp'ıi usMnc doğru dolandı; orada, hâlâ
selam gibi havada dalgalanarak geri geldi sesi! yukarılarında kalan dand -^tideki bir yamaçta, bir evin pırpır eden

Gelin benle minik dostlar Gündüzsefası boyunca!


Tom gidiyor önden mumları yakmaya.
T
156 YÜZÜK K AR D E ġ L ĠĞ Ġ

ıĢıklarını gördüler. Patika tekrar aĢağı indi, sonra muntazam çimli uzun
bir yamaç boyunca tekrar ıĢığa doğru yükseldi. Aniden bir kapı açıldı, BÖLÜM VII
geniĢ sarı bir ıĢık huzmesi parıldayarak dıĢarı süzüldü. ĠĢte, Tom Bom-
badil'in evi karĢılarında, bir yukarı, bir aĢağı derken tepenin tam dibinde TOM BOM B ADĠ L'Ġ N E VĠ NDE
idi. Gerisinde çıplak ve gri, dik bir toprak çıkıntısı uzanıyordu; onun da
ardında Höyüktepe Yaylaları doğu akĢamına doğru azametle uzan-
maktaydı.
Hobbit midilli demeden, hep beraber hızla ilerlediler. Daha Ģimdiden
yorgunluklarının yarısı, korkularının tümü uçup gitmiĢti. Hey! Gel Lay
Döı t hobbit geniĢ taĢ eĢikten içeri adımlarını attılar ve gözlerini kırpıĢtı-
Lay Lom! diye çınladı Ģarkı unları buyur edercesine.
rarak kıpırdamadan durdular. Tavandaki kiriĢlerden sallanan bir sürü
Hey lay! Nay nay nom! Haydi canlar sekiniz! lambanın ıĢığıyla dolmuĢ uzun alçak bir odadaydılar; koyu renkli, cilalı
Hobbitler! Midilliler! Konuklan severiz. ahĢap masanın üzerinde parıl parıl yanan uzun ve sarı bir sürü mum du-
Haydi eğlence baĢlasın! Birlikte Ģarkı söyleyelim! ruyordu.
Odanın ta öbür ucunda, dıĢ kapıya karĢıdan bakan bir sandalyede
Sonra baĢka bir berrak ses, ilkbahar kadar genç ve ilkbahar kadar bir kadın oturmaktaydı. Uzun sarı saçları omuzlarına dökülüyordu; giysisi
yeĢil, taptaze sazlar kadar yeĢildi ve içinden çiğ taneleri gibi gümüĢ
kadim, aynı tepelerdeki parlak sabahtan aĢağıya geceye akan mutlu su-
çizgiler akıyordu; zambak yapraklarından bir zincir Ģeklinde olan altın
ların Ģarkısı gibi bir ses, gümüĢ gibi dökülerek onları karĢıladı:
kemeri, unutmabeni çiçekleri gibi soluk mavi taĢlarla bezenmiĢti. Ayak-
larının dibinde yeĢil ve kahverengi geniĢ toprak kaplar içinde beyaz ni-
Haydi Ģarkı baĢlasın! Söyleyelim birlikte GüneĢ,
lüferler yüzüyordu, öyle k! sanki göl ortasında bir tahtta oturuyor gibiydi.
yıldız, ay ve sis, yağmur ve bulut üstüne, Tüydeki çiy
tanesi, tomurcukta ıĢıklar, Fundalıkta çıngıraklar, "Girin aziz konuklar!" dedi kadın ve konuĢtuğunu duyunca az önce
açık tepede rüzgâr, Su üstünde zambaklar, sazlar Ģarkı söyleyen o berrak sesin onun sesi okluğunu anladılar. Odanın içine
gölgeli göl baĢında: Bizim Tom Bombadil ve doğru birkaç tedirgin adım daha attılar ve bir yudum su dilenmek için
Nehrinkızı hakkında! bir kulübenin kapısını çalıp da karĢılarında canlı çiçeklere bürünmüĢ
genç ve zarif bir elf krıliçesi bulan köylüler misali, kendilerini garip bir
Ve bu Ģarkıyla birlikte hobbitler eĢiğe vardılar, altın rengi bir ıĢık Ģekilde ĢaĢkın ve münasebetsiz hissederek, yerlere kadar eğilmeye
baĢladılar. Fakat daha ağızlarını açamadan, kadın uçar gibi kalkıp nilüfer
tüm çevrelerini sardı. taslarının üzerinden sıçradı ve gülerek onlara doğru koĢtu: koĢarken
giysisi çiçeklenmiĢ nehir kıyılarındaki rüzgârlar gibi hafifçe hıĢırdıyordu.
"Gelin sevgili dostlar!" dedi kadın Frodo'nun elinden tutarak. "Gülün,
eğlenin! Ben AltınyemiĢ'im, Nehrinkızı." Sonra tüy gibi süzülerek onları
geçti ve kapıyı kapatıp beyaz kollarını geroıek sırtını kapıya verdi. "Gelin
geceyi dıĢarıya kapatalım!" dedi. "Çünkü hâlâ korkuyorsu-nuzdur belki
de, sisten, ağaç gölgelerinden, derin sudan ve yaban Ģey-
TOM B O M B A D l L ' l N E V i N D E 159
158 Y Ü ZÜK KARDEġLtĞĠ
tepenin Efendi'sidir."
lerden. Korkmayın! Çünkü bu gece Tom Bombadil'in çatısı altındası "O zaman bütün bu garip topraklar ona ait, öyle mi?" "Elbette ki değil!"
nız." diye cevap verdi kadın ve gülümsemesi soldu. "Bu gerçekten de ağır bir
Hobbitler hayretle kadına baktılar; o da her birine tek tek bakarak yük olurdu," diye ekledi alçak bir sesle, sanki kendi kendine konuĢur gibi.
gülümsedi. "AltınyemiĢ, güzel hanım!" dedi Frodo sonunda, kalbinin "Bu topraklarda ağaçlar, otlar, yaĢayan ve büyüyen her Ģey, kendi
anlayamadığı bir neĢeyle dolduğunu hissederek. Zarif elf seslerinden kendisine aittir. Tom Borruadil bunların Efendi'sidir. Ormanda yürürken,
büyülendiği zamanlarda olduğu gibi kalakalmıĢtı, ama Ģimdi onu etki- suda giderken, tepelerde sıçrarken, aydınlıkta gölgede, yaĢlı Tom'a
leyen büyü farklıydı: Daha az keskin, daha azametsiz bir hazdı bu, ama yetiĢecek biri ne geldi ne geçti bu güne dek. Korku nedir bilmez o. Tom
daha derin ve fani yüreklere daha yakındı; harikuladeydi ama yabancı Bombadil, efendidir."
değildi. "AltınyemiĢ, güzel hanım!" dedi tekrar. "ġimdi o duyduğumuz Bir kapı açıldı ve içeri Tom Bombadil girdi. Artık Ģapkası baĢında
Ģarkılarda gizlenen neĢeyi anlıyorum." değildi, gür kahve rengi saçları güz yapraklarıyla taçlanmıĢtı. Güldü ve
AltmyemiĢ'e giderek elini tuttu.
Ah duru sudan da duru! Ġncecik, tıpkı bir söğüt dalı! Ah "iĢte benim güzel hanımım!" dedi hobbitlere doğru eğilerek, "iĢte,
canlı göl baĢındaki saz gibi! Nehrin güzel kızı! Ah gümüĢ yeĢiline bürünmüĢ, kemerine çiçekler takılı AlünyemiĢ'im! Sofra
bahar vakti, yaz vakti, derken yine bahar! Ah donandı mı? Kaymakla bal peteği, beyaz ekmekle tereyağı, süt, peynir,
yaprakların kahkahası, Ģelaledeki rüzgâr! dalından toplanmıĢ yeĢillikler ve olgun yemiĢler gelmiĢ. Bunlar bize yeter
mi? AkĢam yemeği hazır mı?"
Aniden sustu ve bu tür Ģeyler söylediğine kendisi de ĢaĢırarak kekeledi. "Hazır," dedi AltınyemiĢ; "ama belki konuklarımız hazır değildir?" Tom
Ama AltınyemiĢ güldü. ellerini çırparak haykırdı: "Tom, Tom! Konukların yorgun, neredeyse
"HoĢgeldiniz!" dedi. "Shire halkının bu kadar tatlı dilli olduğunu bil- unutuyordun! Gelin Ģimdi neĢeli dostlarım, Tom sizi canlandırsın! Kirli
mezdim. Lâkin gördüğüm kadarıyla siz elf dostusunuz; gözlerinizdeki ellerinizi temizleyip, yorgun yüzlerinizi yıkayın; çamurlu pelerinlerinizi
ıĢık ve sesinizdeki tını, öyle söylüyor. Ne hoĢ bir karĢılaĢma! Oturun, atın üzerinizden, saçlarınızdaki düğümleri tarayın!"
evin efendisini bekleyin! Geç kalmaz. Yorgun havyarlarınıza bakıyor." Kapıyı açtı, peĢine düĢüp kısa bir koridor ve dik bir dönemeç geçtiler.
Hobbitler oturağı hasırdan örülmüĢ alçak iskemlelere memnuniyetle Eğik ve alçak tavanlı bir odaya geldiler (evin kuzey ucunda çatı odası
oturdular, AltınyemiĢ de sofrayla ilgilenmeye koyuldu; gözleri kadını gibi bir yerdi). Duvarları temiz taĢtan yapılmıĢtı ama büyük bir bölümü
izliyordu çünkü hareketlerindeki ince zerafet içlerini sessiz bir sevinçle yeĢil duvar kilimleri ve san perdelerle örtülüydü. TaĢ zeminin üzerine
doldurmuĢtu. Evin arkasından bir yerlerden Ģarkı sesi geliyordu. Arada taze yeĢil sazlar yayılmıĢtı. Bir tarafta duvar kenarı boyunca, her birinin
sırada, hey lom, laylay lom, traylay lom, sözleri arasından Ģu sözleri üzerinde beyaz battaniyeler yığılı dört kalın ot Ģilte seriliydi. Onun
yakalıyorlardı:
karĢısındaki duvarda üzeri geniĢ toprak leğenlerle dolu uzun bir kerevet
ve dibinde kimi soğuk kimi kaynar suyla dolu kahverengi ibrikler vardı.
ġu bizim Tom Bombadil ne kadar tatlı dilli; Her yatağın yanında da onları bekleyen yumuĢak yeĢil terlikler duruyordu.
Ceketi parlak mavi, sandır çizmeleri.
Çok geçmeden hobbitler yıkanmıĢ ve ferahlamıĢ, ikisi bir yana ikisi
"Güzel hanımım!" dedi Frodo bir süre sonra yeniden. "Sorması ayıp öbür yana olmak üzere masaya oturmuĢlardı bile. Masanın iki baĢında
ama, söyler misiniz bana kimdir bu Tom Bombadil?" AltınyemiĢ ile Efendi oturuyordu. Uzun, neĢeli bir akĢam yemeğiydi
"Odur," dedi AltınyemiĢ, çevik hareketlerine ara verip gülümseyerek. bu. Hobbitler kıtlıktan çıkmıĢ birer hobbit gibi yedikleri halde, sofra
herkese yeterliydi, içki kaplarındakı içecek soğuk duru suya benziyor-
Frodo gözlerinde soru iĢaretleriyle kadına baktı. "Ne görüyorsanız
odur," dedi kadın onun bakıĢlarına cevap olarak. "O, ormanın, suyun ve
YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ
du ama yine le gönüllerine Ģarap gibi akıyor, dillerini açıyordu. Konuklar
aniden neĢeyle Ģarkı söylemekte olduklarını fark ettiler, sanki Ģarkı
söylemek konuĢmaktan daha kolay ve daha doğal geliyor gibiydi.
T
160 Sonunda Tom ile AltınyemiĢ kalktılar, sofrayı çabucacık TOM B O M B A D t L ' l N E V i N D E löl
toplayı-verdiler. Konukların her birine oturacak birer sandalye ve
Her yıl, yaz sonunda gider bulurum çiçekleri onun için,
yorgun ayaklarını uzatacak tabureler verilip, sessizce oturmaları
büyük, derin ve duru bir gölde, Gündüzsefası'nm ilersinde;
buyuruldu. Önlerindeki geniĢ ocak baĢında sanki elma kütüklerinden baharda ilk orada açıp, en son orada kapanırlar.
çatılmıĢ gibi tatlı kokulu bir ateĢ yanıyordu. Her Ģey yerli yerine
O gölün kıyısında, çok zaman evvel bulmuĢtum Nehrinkızı 'm,
konulduğunda, bir lamba ile ocağın üzerindeki rafın iki ucundaki bir çift
sazların içinde oturan genç narin AltınyemiĢ.
mumdan gayri odadaki bütün ıĢıklar söndürüldü. Sonra AltınyemiĢ geldi,
ġarkısı çok tatlıydı o zamanlar ve pırpır ediyordu kalbi!
elinde bir mumla önlerinde durdu; her birine iyi geceler ve derin uykular
diledi. Gözlerini açarak, ĢimĢek gibi mavi bir bakıĢ attı hobbitlere:
"ġimdi huzur içinde olun," dedi, "sabaha kadar! Gecenin seslerine
kulak asmayın! Çünkü buraya kapıdan pencereden ay ıĢığı, yıldız ıĢığı ve Ve bu da sizin isinize yaradı - çünkü bundan böyle
tepenin rüzgârından baĢka hiçbir Ģey giremez, iyi geceler!" Pırıltı ve ormansuyunda inmeyeceğim o kadar derinlere, yıl
hıĢırtılar]a çıktı odadan. Adımlarının sesi tıpkı ^ecenin sakinliğinde serin ilerlemiĢken en azından. Geçmeyeceğim artık YaĢlı Söğüt
taĢların üzerinden tatlı tatlı tepelerden aĢağı dökülen bir ırmağı andı- Adam'm evinden, bahar vaktinden önce, Ģen bahar
rıyordu. gelmeden, Nehrinkızı dans ederek suda yıkanmak için
Tom bir süre yanlarında sessizce oturdu, bu arada her bir hobbit de söğüt yolundan geçmeden önce.
akĢam yemeği sırasında sormaya niyetlendiği bin bir sorudan birini sor-
mak için cesaretini toplamaya çalıĢtı. Gözkapaklarma uyku çöküyordu. Sonra tekrar sustu; ama Frodo bir soru daha sormadan edemedi: Ce-
Sonunda Frodo konuĢtu: vabını en çok merak ettiği soruydu bu. "Efendim," dedi, "Söğüt Adam'ı
"Benim bağırdığımı duymuĢ muydunuz Efendim, yoksa o anda sizi anlatın bize. Nedir o? Daha önce ondan söz edildiğini hiç duymamıĢtım."
oraya getiren sadece Ģans mıydı?" "Hayır, sakın ha!" dedi Merry vePippin aynı anda, birdenbire yerle-
Tom, hoĢ bir rüyadan kaldırılmıĢ bir adam gibi kıpırda<"lı. "Ha, ne?" rinde doğrularak. "ġimdi değil! Sabahtan önce olmaz!"
dedi. "Bağırdığını duydum muydu? Yok, duymadım: ġarkı söylemekle "Doğru!" dedi yaĢlı adam. "ġimdi dinlenme zamanı. Dünya gölge-
meĢguldüm. ġans eseri geldim oraya, eğer buna Ģans diyebilirsen. Ta- deyken bazı Ģeyleri duymak iyi değildir. Sabah ıĢığına kadar uyuyun,
sarlamıĢ değildim bu iĢi, ama sizi bekliyordum. Sizin haberinizi almıĢ, huzur bulun yastıktan! Gecenin sesine kulak asmayın! Korkmayın sö-
dolandığınızı öğrenmiĢtik. Pek geçmeden su tarafından geleceğinizi ğütün bozundan!" Böyle deyip lambayı aldı, üfleyerek söndürdü ve her
kestiriyorduk: Bütün yollar oraya çıkar, Gündüzsefası'na. YaĢlı gri Söğüt iki eline birer mum alarak onları odadan çıkarttı.
Adam muazzam Ģarkıcıdır; küçük ahali onun kurnaz dolambaçlarından Ot Ģilteleri ve yastıkları kuĢtüyü gibi yumuĢacık, battaniyeleri beyaz
zor kurtarır yakayı. Fakat Tom'un orada gecikmeye gelmez bir iĢi vardı." yündendi. Kalın yataklarına yatıp hafif örtülerini de üstlerine çeker çekmez
Yine, sanki uykuya yeniliyormuĢ gibi baĢı düĢtü Tom'un; fakat alçak uyuyuverdiler.
Ģakrak bir sesle sözüne devam etti: Gecenin köründe Frodo hiç ıĢığı olmayan bir rüyanın içindeydi.
Sonra yeni ayın doğmakta olduğunu gördü; ayın ince ıĢığı altında, büyük
ĠĢim vardı orada • yeĢil yapraklar, beyaz zambaklar, bir kapıya benzeyen karanlık bir kemerle delinmiĢ siyah taĢ bir duvar,
nilüferler devĢiriyordıım güzel hanımıma, karĢısında yükselmekteydi. Frodo'ya sanki biri onu havaya kaldırmıĢ gibi
nenenin son çiçeklerini kata kıĢtan korumaya, geldi; uçarak üzerinden geçince, taĢ duvarın aslında halka halinde dizilmiĢ
karlar eriyene dek güzel ayaklarının dibinde açsınlar diye. tepeler olduğunu ve bunların içinde bir düzlük, düzlüğün ortasında da taĢ
bir zirve olduğunu gördü; zirve muazzam bir kule gibiydi, ama el ürünü
değildi. Tam tepesinde bir adam silueti duruyordu.
162 Y Ü Z Ü K KARDEġLĠĞĠ perdeyi kıpırdattı. Merry derin bir nefes alarak tekrar uyudu.
162 Ay yükselirken bir an için adamın baĢının tepesinde asılıymıĢ gibi kaldı
ve rüzgârın dalgalandırdığı beyaz saçları üzerinde parladı. AĢağıdaki
karanlık düzlükten meĢum seslerin haykırıĢları ve bir sürü kurt uluması
yükseliyordu. Birdenbire, büyük kanatlar Ģeklindeki bir gölge ayın
önünden geçti. Siluet ellerini kaldırdı ve asasından bir ĢimĢek çaktı.
Ulu bir kartal süzülüp gelerek onu aldı götürdü. Sesler inildedi, kurtlar
ürüdü. Sert bir rüzgârı andıran bir ses baĢlamıĢtı ve bu ses nal sesleri,
Doğu'dan koĢarak, koĢarak, koĢarak gelen nal sesleri taĢıyordu. "Kara
Süvariler!" diye düĢündü Frodo uyanırken; kafasının içinde nal seslen
hâlâ yankılanmaktaydı. Bir daha bu taĢ duvarların emniyetinden dıĢarı
çıkmaya cesaret edebilecek miyim acaba, diye geçti aklından. Kıpırda
madan yatıp dinlemeye devam etti; fakat artık her Ģey sessizdi, o da so
nunda dönüp yeniden uykuya ya da baĢka bir hatırlanmayan rüyaya ka
yıp gitti.
YambaĢında Pippin hoĢ rüyalar içinde yatıyordu; fakat rüyalarında bir
değiĢme oldu, yan dönerek inledi. Sonra birdenbire uyandı, ya da
uyandığını zannetti, ama karanlıkta onu rüyasında rahatsız eden sesi hâlâ
duyabiliyordu: Pıt-pıt, gtctrt: Rüzgârda dalgalanan dalların, duvarı ve
pencereyi çizen ağaç parmaklarının sesine benziyordu bu gürültü: - Gırç,
gırç, gırç. Evin yakınında söğüt ağacı olup olmadığını merak etti; sonra
birdenbire sanki aslında normal bir evde değilmiĢ, söğüdün içindeymiĢ de,
yine ona gülmekte olan o gıcırtılı korkunç sesin kahkahasını dinliyormuĢ
gibi feci bir duyguya kapıldı. Doğrulup oturdu, ellerinin altında çöken
yumuĢak yastıkları hissetti ve içi rahatlayarak tekrar yattı. Kulaklarında
bazı sözler yankılanıyor gibiydi: "Hiçbir Ģeyden korkma! Yarın sabaha
kadar huzur içinde ol! Gecenin seslerine kulak asma!" Sonra tekrar
uykuya daldı.
Merry'nin duyduğu, huzur dolu uykusuna dökülen suyun sesiydi:
Tatlı tatlı akıyordu su, sonra karĢı konulmaz bir Ģekilde tüm evin etrafına
yayılıp kıyısı olmayan bir göle dönüĢmeye koyuldu. Duvarların altından
çağıldıyor, yavaĢ yavaĢ ama tartıĢılmaz biçimde yükseliyordu.
"Boğulacağım!" diye düĢündü. "Su bir yerlerden içeri girecek ve boğu-
lacağım!" YumuĢak çamurlu bir bataklıkta yattığını hisseder gibi oldu,
ağı soğuk sert bir taĢın KöĢesine u^^. ~ ^..._._ rladı ve tekrar yattı.
Sonra, "Kapılardan ve pencerelerden ay ve yıldız ıĢığı ile tepelerdeki
rüzgârdan baĢka bir Ģey giremez," dendiği-nHi oldu va da duyduğunu
hatırladı. Minik bir temiz hava akı-

fırladı, ayağı soğuk sert bir taĢın köĢesine değdi. O zaman nerede oldu-
ğunu hatırladı ' ' — —**• v™™ "Kamlardan ve pencerelerden a;
ve yıldız ıĢığı ile tepelerdeki rüzgardan oaĢR.a un ^ ö,,»,..—., _... ni
duyar gibi oldu, ya da duyduğunu hatırladı. Minik bir temiz hava akımı
T OM B O M B A D l L ' l N E V i N D E 163
Hatırlayabildiği kadarıyla Sam bütün geceyi derin ve mesut bir
uykuda geçirdi, tabii eğer kütüklerin mesut oldukları vaki ise.

Dördü bir anda, sabah aydınlığında uyandılar. Tom odanın içinde bir
sığırcık gibi ıslık çalarak dolanıp duruyordu. Onların kıpırdadıklarını
duyunca ellerini çırptı ve bağırdı: "Hey! Haydi lay lom! Lay lay lom!
Yiğitlerim!" Sarı perdeleri açtı; o zaman hobbitler bu perdelerin ardında,
odanın karĢılıklı iki duvarında biri doğuya, biri batıya bakan iki pencere
bulunduğunu fark ettiler.
DinlenmiĢ olarak fırladılar yataklarından. Frodo doğu yönündeki
pencereye koĢtu ve karĢısında çiy ile grileĢmiĢ mutfak bahçesini buldu.
Halbuki duvarların dibine kadar nal izleriyle beneklenmiĢ çimenler
görmeye hazırlanmıĢ gibiydi. Aslında görüĢ sahası dizi dizi yüksek fasulye
sırıklarıyla kesilmekteydi; fakat bunların gerisinde ve üzerinde, dağın gri
tepesi tan yerine karĢı bütün haĢmetiyle yükseliyordu. Solgun bir sabahtı:
Doğu'da, kenarları kırmızı bir renk ile lekelenmiĢ kirli yün ipliklere
benzeyen uzun bulutların'ardında, ıĢıl ıĢıl sarı derinlikler uzanıyordu.
Gökyüzü yakında yağmur yağacağını haber verse de ıĢık büyük bir hızla
geniĢlemekteydi; fasulyelerin üzerindeki kırmızı çiçekler ıslak yeĢil
yapraklar arasında parlamaya baĢlamıĢlardı.
Pippin batıdaki pencereden dıĢarı baktı ve aĢağıda bir sis gölü gördü.
Orman sis altında gizlenmiĢti. Aynı, buluttan bir çatıya yukarıdan bakmak
gibi bir Ģeydi bu. Sisin tüy tüy ve dalga dalga ayrıldığı bir kırıĢıklık veya bir
kanal görünüyordu; yani Gündüzsefası vadisi. Dere sol taraftan, dağdan
aĢağı doğru akıyor ve beyaz gölgeler içinde yok oluyordu. Evin önünde bir
çiçek bahçesi ve kırkılmıĢ, gümüĢ ağlı bir çalı-çit, bunların da ardında çiğ
taneleriyle solmuĢ, biçilmiĢ gri çimler uzanmaktaydı. Görünürlerde hiç söğüt
ağacı yoktu.
"Günaydın neĢeli dostlarım!" diye bağırdı Tom, doğu penceresini
sonuna kadar açarak. Ġçeri yağmur kokulu serin bir hava doldu. "Bakıyorum
da, güneĢ bugün yüzünü pek göstermeyecek. Gri Ģafr.k doğduğundan beridir,
rüzgârı ve havayı koklaya koklaya, ayağımın altında ıslak çimenler,
tepemde ıslak gökyüzü, tepe baĢlarında sıçrayarak dört bir yanı dolaĢtım.
Pencerenin altında Ģarkı söyleyip AltınyemiĢ'i uyandırdım; ama hobbit halkı
sabahın erkeninde hiçbir sese uyanmıyor. Küçük halk gece karanlıkta
kalkıyor, ıĢık geldikten sonra uyuyor! Traylay lom! Uyanın artık neĢeli
dostlarım! Gece seslerini unutun! Traylay lom da lom! Lay lay lom
yiğitlerim! Eğer hemen gelirseniz hazır bulursu-
16i YÜZÜK K AR D E ġ L ĠĞ Ġ TOM B O M B A D lL ' lN E V iN D E 165

nıız masada kahvaltıyı. Geç kalacak olursanız bulursunuz yağmur suyu Sonra da bir sürü dikkate değer öykü anlattı onlara, bazen sanki ken-
di kendine konuĢurmuĢ gibi, bazen kalın kaĢları altındaki parlak rna\;
ile otları!" gözlerini aniden onlara dikivererek. Sesi sık sık Ģarkıya dönüĢüyor, V.
Tom'un tehdidi pek öyle ciddiye benzemese de, hobbitlerin bir an tuğundan kalkıp etrafta dans etmeye baĢlıyordu. Onlaıa arılardan, ç
önce kahvaltıya oturduklarını ve sofradan oldukça geç, masa artık bo- çeklerden, ağaçların huylarından, Orman'ın garip yaratıklarından h
Ģalmaya baĢladığında kalktıklarını söylemeye gerek yok. Ne Tom, ne de yırlı-hayırsız Ģeylerden, dost olan-olmayan Ģeylerden, zalım-r- -metli
AltınyemiĢ vardı ortalıkta. Tom'un evin içinde dolandığı, mutfakta takırtı Ģeylerden, böğürtlen çalılarının altına saklanan gizlerden o< Ġ:T anlattı.
tukurtıı yaptığı, merdivenlerden inip çıktığı ve dıĢarıda orada burada Ģarkı Dinledikçe, Orman'ın yaĢamlarını kendilerinden ayrı olarak .ı; ' maya
söylediği duyuluyordu. Oda batıya, sis bulutlarıyla kaplı va-diyc doğru baĢladılar ve hatta her Ģeyin yerli yerinde olduğu bu ortamda kv.-dilerinin
bakıyordu ve penceresi açıktı. Yukardaki saz damın saçaklarından su yabancı olduğunu hissettiler. YaĢlı Söğüt Adam sürekli olar Tom'un
damlıyordu. Daha onlar kahvaltılarını bitirmeden bulutlar deliksiz bir öykülerine girip çıkıyordu; Frodo artık tatmin olacak k- !• Ģey öğrenmiĢti,
tavan oluĢturacak Ģekilde birleĢti ve düz gri bîr yağmur ya-vas yavaĢ ve hatta gerektiğinden fazlasını, çünkü bu iç rahatUiuira bir irfan sayılmazdı.
aralıksız inmeye baĢladı. Orman tümüyle yağmurun derin perdesinin Tom'un sözleri ağaçların yürekleı ini ve düĢünce! „' rini çırılçıplak önlerine
ardına gizlenmiĢti. sermiĢti: Çoğunlukla karanlıktılar, tuhaftıKi'. yeryüzünde serbestçe
Onlar pencereden bakarken, yukarda Ģarkı söyleyen AltınyemiĢ'in dolaĢan Ģeylere, kemiren, ısıran, kıran, çentcr yakan Ģeylere, kısacası
sanki \agmurla gökyüzünden akıyormuĢ gibi yumuĢacık dökülen berrak zararlı ve mütecaviz Ģeylere karĢı nefret yı'ık.1 ^ düler. Buraya YaĢlı Orman
sesi geldi. Bir iki kelime duyabiliyorlardı, fakat Ģarkının yaylalardaki bir demeleri sebepsiz değildi çünkü geıçe^\ de kadim, unutulup gitmiĢ engin
pınardan çıkıp ta aĢağılarda Deniz'e dökülen bir nehrin öyküsünü anlatan, ormanlardan hayatta kalabilmiĢ biı ör mandı; içinde hâlâ ağaçların dağlar
kuru tepelerdeki sağanaklar kadar tatlı bir yağmur Ģarkısı olduğunu kadar yavaĢ yaĢlanan atalarının at, lan yaĢıyor ve kendi hükümdarlık
anlamıĢlardı. Hobbitler sevinçle Ģarkıya kulak verdiler; Frodo'nun gönlü zamanlarını hatırlıyordu. Saymakla bitmeyecek bunca yılda içleri gurur,
coĢtu ve içinden o müĢfik havayı kutsadı, çünkü hava onları gitmekten köklürbir irfan ve garaz dolmuĢtu. Fakat hiçbiri Ulu Söğüt'ten daha tehlikeli
alıkoymaktaydı. Kalktığı andan itibaren gitme düĢüncesi tüm ağırlığıyla değildi: Onun kalbi çürümüĢtü ama kuvveti hâlâ yeĢildi; kurnazdı,
üzerine çökmüĢtü; fakat artık o gün daha ileri gidemeyeceklerini tahmin rüzgârlara hâkimdi, Ģarkısı ve düĢünceleri nehrin iki yanındaki ormanda
ediyordu. dolanıp duruyordu. Haris gri ruhu, topraktan kudret çekip Çalıçit'ten
Yaylalar'a kadar ince kılcal kökler gibi yere, görünmeyen dal dal
Yükseklerdeki rüzgâr Batı'ya çöktü; daha kalın ve ıslak bulutlar yu-1 H arı parmaklarla da havaya yayılarak, neredeyse Orman'ın bütün ağaçlarını
arak toplanıp, yüklendikleri yağmuru Yaylaların çıplak baĢları 1 >:ıe hâkimiyeti altına almıĢtı.
boĢaltmaya koyuldular. Evin etrafında, düĢen yağmurdan baĢka hu Ģey Birdenbire Tom'un sohbeti ormanları bıraktı ve genç dereden, kö-
görmek mümkün değildi. Frodo açık duran kapının yanında di-'•;ı;<- beyaz püklü Ģelalelerden, çakıl taĢlarından ve yıpranmıĢ kayalardan, sık çi-
kireç yolun minik bir süt deresine dönüĢerek vadiye doğru i püre köpüre menler arasındaki minik çiçeklerden, ıslak çatlaklardan sıçrayıp en so-
akmasını seyretti. Tom Bombadil sanki y.ağmuru baĢın-' »s arnııĢ gibi nunda Yaylalar'a ulaĢtı. Büyük Höyükler'i, yeĢil tepecikleri, dağlardaki ve
kollarını sallayarak koĢar adımla evin köĢesinden doru p reldi - ve gerçekten dağların arasında yatan çukurlardaki taĢ çemberleri dinlediler. Sürü sürü
de eĢikten atlayıp girdiğinde, çizmeleri hariç Nr'ui c;a kuru görünüyordu. koyunlar meleĢti. YeĢil duvarlar, beyaz duvarlar yükseldi. Tepelerde
Çizmelerini çıkarıp ocağın köĢesine koydu. Sonı ı an büyük koltuğa oturarak, kaleler vardı. Küçük krallıkların Kralları birlikte savaĢıyorlardı ve genç
hobbitleri etrafına çağırdı. güneĢ, yeni ve tamahkâr kılıçlarının kırmızı metali üzerinde ateĢ gibi
1
Bugün AltınyemiĢ'in çamaĢır ve sonbahar temizliği günü," dedi, yanıyordu. Zaferler ve yenilgiler geçti; kuleler devrildi, kaleler yandı,
*Tobbit halkı için biraz fazla ıslak - onlar fırsatını bulmuĢken biraz din- alevler göklere yükseldi. ÖlmüĢ kral ve kraliçelerin anıt mezarlar
lensin! Uzun öyküler anlatmak, sorular sorup cevaplar almak için güzel -
•> bu öyleyse lafı Tom açacak."
TOM B O M B A D l L ' l N E V i N D E 167
YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ
l66 j w*,w., -.._ Ahali'den önce patikalar açtı ve Küçük Ahali'nin geliĢini gördü.
üzerine altınlar yığıldı, üzerlerine tepeler örtüldü ve taĢtan kapılar kapatıldı; O, Krallardan, mezarlardan ve Höyüklü KiĢüer'den önce de buradaydı.
hepsinin üzerinde otlar bitti. Bir süre koyunlar otları yiyerek üzerlerinde Denizler eğrilmeden elfAer batıya geçtiklerinde, Tom çoktan burada vardı.
dolaĢtılar, fakat çok geçmeden tepeler yine boĢaldı. Uzaklarda, karanlık Yıldızlar altındaki karanlığı, korkunun bilinmediği zamanları gördü o -
yerlerden bir gölge çıkagelmiĢti ve höyüklerin içindeki kemikler Karanlıklar Efendisi DıĢarı'dan gelmeden önceki zamanları."
kıpırdandı. Höyüklü kiĢiler, soğuk parmaklarda yüzüklerin ve rüzgârda Pencerenin yanından bir gölge geçmiĢ gibi oldu ve hobbitler telaĢla
altın zincirlerin Ģakırtısıyla çukurlarda yürüyorlardı. Topraktan çıkan taĢ dıĢarı baktılar. Tekrar baĢlarını çevirdiklerinde, gerideki kapıda ıĢık ile
çemberler ay ıĢığında kırık diĢler gibi sırıtıyordu. çevrelenmiĢ AltınyemiĢ durmaktaydı. Getirdiği mumu esintiye karĢı
Hobbitlerin tüyleri ürperdi. Orman'm gerisindeki Höyük Yaylala-rı'nda eliyle siperlemiĢti; ıĢık, aynı beyaz bir kabuktan süzülen güneĢ ıĢığı gibi,
bulunan Höyüklü kiĢilerin söylentileri Shire'da bile duyulmuĢtu. Fakat bu, elinin içinden süzülüyordu.
hiçbir hobbitin ta uzaklarda rahat bir ocak baĢında bile dinlemekten "Yağmur durdu," dedi; "yıldızların altında tepeden aĢağıya yeni sular
hoĢlandığı bir öykü değildi. Bu dört hobbit de, bu evin neĢesinin akıyor. Haydi artık gülüp mutlu olalım!"
zihinlerinden silmiĢ olduğu Ģeyi yeniden hatırl ay ı verdiler birdenbire: Tom "Ve yiyip içelim!" diye bağırdı Tom. "Uzun öyküler susatır. Uzun
Bombadil'in evi, tam o korkunç tepelerin eteklerinde yuvalan-. mıĢtı. Tom uzun dinlemek de acıktıran bir iĢtir, sabah, öğlen, akĢam!" Bu sözle birlikte
Bombadil'in öyküsünün ucunu kaçırıp birbirlerine bakarak koltuğundan fırlayarak bir sıçrayıĢta Ģömine rafından bir mum aldı,
AltınyemiĢ'in tuttuğu alevle yaktıktan sonra masanın etrafında dans etti.
huzursuzca kıpırdandılar.
Aniden kapıdan zıplayarak geçip gözden kayboldu.
Tekrar sözlerine kulak verdiklerinde, Tom artık onların hafızalarını da Elinde kocaman ve dolu bir tepsiyle çabucak geri döndü. Sonra
bilinçli düĢüncelerini de çok aĢan yabancı bölgelerde, dünyanın daha geniĢ
Tom ile AltınyemiĢ sofrayı kurdular; hobbitler de yarı hayret, yarı kah-
olduğu, denizin batı Sahil'ine kadar dümdüz akıp gittiği zamanlarda
kahalar içinde onları izlediler: AltınyemiĢ'in zarafeti öylesine güzel,
dolanmaktaydı; derken daha da gerilere, sadece Ata Elfler'in uyanık olduğu
ve Tom'un geçmiĢ zaman yıldızlan altında Ģarkılar söylediği çağlara kadar Tom'un zıplayıp hoplaması öylesine neĢeli ve garipti ki. Ama yine de,
uzandı. Sonra birdenbire sustu ve sanki uyuyakala-cakmıĢ gibi baĢının birlikte bir dans örer gibiydiler, odaya girip çıkıyorlar, masanın etrafında
önüne düĢtüğünü fark ettiler. Hobbitler büyülen-miĢçesine kıpırdamadan dönüyorlar ve asla yollan çatıĢmıyordu; böylece büyük bir hızla yi-
karĢısında oturuyorlardı; sanki onun sözlerinin büyüsü altında rüzgâr yecekler, kap kaçaklar ve ıĢıklar bir düzene sokuldu. Raflar san ve beyaz
durmuĢ, bulutlar kurumuĢ, gün çekilmiĢ, doğudan ve batıdan karanlık mumlarla ıĢıl ıĢıl olmuĢtu. Tom konuklarını eğilerek selamladı.
gelmiĢ ve bütün gökyüzü beyaz yıldızların "Yemek hazır," dedi AltınyemiĢ; hobbitler Ģimdi onun beyaz bir kuĢak
takıp, gümüĢ renklerine bürünmüĢ olduğunu gördüler; ayakkabıları da
ıĢığıyla dolmuĢtu. balık pullan gibiydi. Tom ise yağmurun yıkadığı unutmabeniler gibi
Bir günün mü sabahı ve akĢamı geçmiĢti, yoksa birçok günün mü, tertemiz maviler içindeydi ve yeĢil çorapları vardı.
bilemiyordu Frodo. AcıkmamıĢ, yorulmamıĢ, yalnızca içi hayretle dol-
muĢtu. Pencereden yıldızlar parlıyordu ve göklerin sükûneti onu çepe- Bu öncekinden de iyi bir akĢam yemeğiydi. Hobbitler Tom'un söz-
çevre sarmıĢ gibiydi. Sonunda merakından ve o sükûnetten duyduğu lerinin büyüsü altındayken bir değil birkaç yemeği de kaçırmıĢ olabilirlerdi,
ani korkudan, konuĢtu: fakat yiyecekler önlerine gelir gelmez sanki bir haftadır hiçbir Ģey
"Siz kimsiniz Efendim?" yememiĢ gibi hissettiler kendilerini, bir süre Ģarkı söylemediler, hatta
"Hı, ne?" dedi Tom doğrularak ve gözleri kasvetin içinden parılda- konuĢmadılar bile ve pür dikkat tabaklarına eğildiler. Fakat bir vakit
yarak. "Daha benim adımı öğrenmedin mi? Tek cevap o. Sen bana söyle, sonra yürekleri ve ruhları tekrar açıldı, sesleri Ģenlik ve kahkahayla çınladı.
sen kimsin, böyle tek baĢına sen olarak, isimsiz? Ama sen gençsin, ben Yemeklerini yedikten sonra AltınyemiĢ onlara bir sürü Ģarkı söyle-
ise yaĢlıyım. Ben neyim biliyor musun, en yaĢlı olanım. Lafıma mim
koyun dostlarım: Tom, nehir ile ağaçlar henüz yokken buradaydı; Tom ilk
yağmur damlasıyla ilk meĢe palamudunu hatırlıyor. O Büyük
T
168 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ TOM B O M B A D l L ' l N E V i N D E 169
di, neĢeyle dağlarda baĢlayıp yavaĢça sessizliğe dökülen Ģarkılardı bunlar; deneme yapmaya kıĢkırttı onu. Gandalfın bunca tehlikeli ve
bu sessizliklerde hayallerini bildikleri bütün sulardan daha engin sular önemli saydığı bir Ģeyi bu kadar hafife aldığı için belki de Tom'a
ve göller dolduruyor, bunlara baktıkça altlarında gökyüzünü ve değerli birazcık bozulmuĢtu. Bir fırsatını kolladı ve sohbet koyulmaya baĢlayıp
taĢlar gibi derinlerdeki yıldızlan görüyorlardı. Sonra Altınye-miĢ yine Tom porsuklar ve porsukların garip huylarıyla ilgili saçma sapan bir öykü
hepsine teker teker iyi geceler dileyerek onları ocak baĢında bırakıp anlatırken, Yüzük'ü parmağına geçiriverdi.
gitti. Fakat Tom artık tamamen uyanmıĢ görünüyordu ve hob-bitlere Merry ona bir Ģey söylemek için baĢını ona doğru çevirdi, irkildi ve
soru üzerine soru sormaya koyuldu. bağırmamak için kendini zor tuttu. Frodo (bir anlamda) pek keyiflendi:
Zaten onlar ve aileleri hakkında birçok Ģey biliyor gibiydi; hatta Shi-re'm Demek ki yüzük kendi yüzüğüydü çünkü Merry boĢ boĢ oturduğu san-
hobbitlerin bile pek hatırlayamadığı kadar geçmiĢ tarihini ve olup dalyeye bakıyordu, belli ki onu göremiyordu. Ayağa kalktı, ocak baĢından
bitenlerin çoğunu biliyordu adeta. Bu artık onları hayrete düĢürmüyor-du; ayrıldı ve sokak kapısına doğru ilerledi.
yine de Tom, son bilgileri genellikle Çiftçi Tırtıl'dan edindiğini saklamadı. "Hop kardeĢ!" diye seslendi Tom, parlak gözlerini gayet keskin bir
AnlaĢıldığı kadarıyla Tırtıl'ı onların düĢündüğünden daha ehemmiyetli biri bakıĢla ona çevirerek. "Hop, Frodo kardeĢ! Uğur ola? Ġhtiyar Bombadil
olarak görüyor, "YaĢlı ayaklarının altında toprak, parmaklarında çamur, daha o kadar körleĢmedi. Altın yüzüğünü çıkar parmağından! Onu tak-
kemiklerinde irfan var; bakmasını da bilir, görmesini de," diyordu. madan ellerin daha zarif görünüyor. Gel hele! Oyun oynamayı bırak da
Tom'un ciflerle de alakası olduğu belliydi ve görünüĢe göre Frodo'nun yanıma otur! Biraz daha konuĢup sabahı düĢünmemiz gerekiyor. Ayak-
kaçıĢ haberi bir Ģekilde Gildor'dan ona ulaĢmıĢtı. larınız ĢaĢıp gitmesin diye Tom'un size doğru yolu öğretmesi lazım."
Gerçekten de Tom o kadar çok Ģey biliyor ve o kadar kurnazca sorular Frodo (sevinmeye çalıĢarak) güldü ve Yüzük'ü parmağından çıkar-
soruyordu ki, Frodo bir anda Bilbo hakkında, kendi umutlan ve korkuları tarak gidip tekrar oturdu. ġimdi dediğine göre Tom ertesi gün güneĢin
hakkında, Ģimdiye dek Gandalf a bile anlatmadığı kadar çok Ģeyi Tom'a parlayacağını tahmin ediyordu, neĢeli bir sabah doğacaktı, böyle bir sa-
anlatır buldu kendini. Tom baĢını bir yukarı bir aĢağı sallayarak dinledi bahta yola koyulmak ümit vericiydi. Fakat yola erkenden koyulsalar iyi
ve Süvariler'i duyduğunda gözünde bir pırıltı çaktı. olurdu; çünkü o topraklarda hava öyle bir Ģeydi ki, ne olacağını Tom bile
"Bana Ģu kıymetli Yüzük'ü göster!" dedi birdenbire öykünün orta- uzun süreli tahmin edemiyordu ve bazen daha o ceketini değiĢtireme-den
sında: Ve Frodo kendi yaptığına kendi de hayret ederek cebindeki zinciri değiĢirdi havanın durumu. "Ben iklimlerin efendisi değilim," diyordu;
çekti, Yüzük'ü çözdüğü gibi Tom'a uzattı. "ne de iki ayaklı herhangi bir varlık öyle olabilir."
Bir an Tom'un kahverengi derili koca elinde yatan Yüzük, sanki dur- Sözünü dinleyerek onun evinden neredeyse tam Kuzey'e yönelip
duğu yerde büyüdü. Sonra aniden Tom yüzüğü gözüne tutarak güldü. Yaylalar']n batıdaki alçak eteklerinin üzerinden bir yol tutmaya karar
Altın bir halka içinden parlayan parlak mavi gözü, hem komik hem de verdiler: Böylece bir günlük bir yolculukla Doğu Yolu'na çıkma ümitleri
vardı, üstelik Höyükler'den de kaçınabileceklerdi. Tom onlara kork-
korku verici bir görüntü sundu hobbitlere bir saniyeliğine. Derken Tom
mamalarını, sadece kendi iĢlerine bakmalarını söyledi.
Yüzük'ü serçe parmağının ucuna taktı ve mum ıĢığına doğru tuttu. Hob-
"YeĢil çimenlerden ayrılmayın. Eğer gönüllerine hiç tereddüt düĢ-
bitler önce bunda bir tuhaflık görmediler. Sonra birden nefesleri tıkandı.
meyen sağlam kiĢilerden değilseniz, sakın ola eski taĢlarla soğuk KiĢi-
Tom'un ortadan kaybolduğu falan yoktu!
ler'e bulaĢmayın ve onların evlerine burnunuzu sokmayın!" Bunu birkaç
Tom tekrar güldü, sonra Yüzük'ü havaya fırlattı - ve Yüzük ĢimĢek kez tekrarladı; olur da yolları höyüklerden birine rast gelirse batı tarafından
gibi bir parıltıyla yok oldu. Frodo bir çığlık attı - Tom öne doğru eğilip geçmelerini öğütledi. Sonra onlara, ertesi gün bir talihsizlik eseri
gülümseyerek Yüzük'ü geri uzattı. tehlikeye veya zorluğa düĢerlerse söylemeleri için bir tekerleme belletti.
Frodo (hokkabazın birine bir süs eĢyasını ödünç vermiĢ biri gibi)
Yüzük'e dikkatli ve kuĢkulu bir göz attı. Yüzük aynı Yüzük'tü, ya da Hey! Tom Bombadil, Tom Bombadillo! Su,
aynı görünüyor, aynı ağırlıktaymıĢ gibi duruyordu: Çünkü Frodo'ya orman, tepe, saz ve söğüt adına,
Yüzük elinde hep garip bir Ģekilde ağır gelirdi. Fakat içinden bir his, bir
170 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ

AteĢ, güneĢ, ay adına, dinle Ģimdi, duy bizi! Gel


Tom Bombadil, ihtiyacımız var sana!
BÖLÜM VIII
Bu tekerlemeyi onun arkasından hep birlikte söyledikleri zaman gü-
lerek hepsinin sırtına birer Ģaplak indirdi ve mumlan alıp onları yatak HÖYÜK YAYLALARINDA SĠS
odalarına götürdü.

O gece hiç ses duymadılar. Fakat Frodo rüyalarından mı yoksa dıĢarıdan


mı geldiğini bilemediği tatlı bir Ģarkının zihninde dolandığını iĢitti: Gri bir
yağmur perdesinin ardından gelen soluk bir ıĢık gibiydi Ģarkı önce,
derken gitgide kuvvetlenip perdeyi baĢtanbaĢa cama ve gümüĢe
dönüĢtürdü, sonunda da perde durulup çekildi ve hızla doğan güneĢin
altında uzak yeĢil bir diyarı Frodo'nun önüne serdi.
Görüntü eriyip uyanıklıkta son buldu; Tom, bir ağaç dolusu kuĢ gibi
ıslık çalmaktaydı; güneĢ daha Ģimdiden tepeden aĢağı doğru meyletmiĢ,
açık pencereden içeri giriyordu. DıĢarıda her Ģey yeĢil ve soluk altın
rengiydi.
Yine bir baĢlarına ettikleri kahvaltıdan sonra, böylesi bir günde -
yani serin, parlak ve yeni yıkanmıĢ açık mavi güz göğü altında tertemiz bir
günde- içleri ne kadar sıkılabilirse o kadar sıkıntıyla vedalaĢmaya
hazırlandılar. Hava tüm tazeliğiyle kuzey batıdan geliyordu. O sakin mi-
dillileri bile neredeyse tay gibi olmuĢ, her Ģeyi koklayıp sabırsızca kı-
pırdanıyordu. Tom evden çıktı, kapı eĢiğinde Ģapkasını sallayıp dans
ederek hobbitlere "hadi bakayım, oyalanmayın"larla karıĢık iyi yolcu-
luklar diledi.
Evin arkasından baĢlayıp dolana dolana, dibinde evin yuvalandığı
dik tepenin kuzey ucuna doğru yükselen bir patikadan yola koyuldular.
Tam midillilerini son dik yamaçtan yürütmek için hayvanlardan inmiĢ-
lerdi ki, Frodo aniden durdu.
"AltınyemiĢ!" diye bağırdı. "GümüĢi yeĢillere bürünmüĢ zarif ha-
nım! Ne veda ettik ona, ne de dün akĢamdan beri yüzünü gördük!" Buna o
kadar telaĢlanmıĢtı ki geri döndü; fakat tam o anda berrak bir ses
dalgalanarak döküldü. Orada, tepenin çıkıntısında durmuĢ, eliyle onları
çağırmaktaydı: Saldığı saçları güneĢ ıĢığında parlayıp ıĢıldıyordu. Dans
ettikçe, ayaklarının altından çiy düĢmüĢ çimenlerdeki suyun Ģavkı gibi
YÜZÜK K A RD E ġ LĠĞĠ H Ö Y Ü K Y A Y L A L A R I N D A SiS 173
172
ıĢıklar saçılıyordu. ve narin kalan AltınyemiĢ'i gördüler: Hâlâ durmuĢ onları seyrediyordu ve
Son yamacı aceleyle çıktılar ve nefes nefese AltmyemiĢ'in yanına elleri onlara doğru uzanmıĢtı. Hobbitler bakarken berrak bir çınlamayla
ulaĢtılar. Eğilerek selam verdiler fakat o, kolunun bir dalgalanmasıyla seslenerek elini kaldırdı, arkasını dönüp tepenin ardında gözden
onları etrafa bakmaya davet etti; onlar da sabahın altında.uzanan topraklara kayboldu.
çevirdiler baĢlarını. Buradan bakınca batıdaki karanlık ağaçlar içinden
soluk ve yeĢil yükseldiği görülebilen Orman'daki küçük tepeciğin üzerinde Yolları çukurun tabanından kıvrılarak ilerledi, dik bir tepenin çıkıntısını
durduklarında etraf nasıl perdelenmiĢ ve sisli idiyse, Ģimdi de o kadar dolanıp daha derin, daha geniĢ bir vadiye indi, daha ilerideki tepelerin
berrak, o kadar ufka dek gözler önündeydi. Batı yönünde sırtlarından yukarı, sonra uzun kollarından aĢağı, tekrar muntazam
Brendibadesi'nin vadisi güneĢ altında yeĢil, sarı ve kırmızılara bürünmüĢ yanlarından yukarı, yeni tepelere ve yeni vadilere doğru dolanıp durdu. Ne
ağaçlıklı zirveler halinde yükselen bir arazinin ardında gizli kalmıĢtı. etrafta bir ağaç vardı, ne de görünürde su: Araziyi otlar ve bastıkça
Güneyde, Gündüzsefası'nın hattı üzerinde, BrendibaJesi Neh-ri'nin yaylanan kısa çimenler bürümüĢtü; havanın toprağın kenarlarındaki fısıltısı
ovada büyük bir kavis çizip hobbitlerin bilgilerinin dıĢına akıp gittiği ve yabancı kuĢların tiz ve yalnız çığlıkları dıĢında ses yoktu. Onlar
yerde, soluk bir cam gibi duran ırak bir pırıltı vardı. Kuzeyde, alçalıp giden yolculuklarına devam ettikçe, güneĢ yükseldi ve ısındı. Her yeni tepeye
yaylaların gerisinde arazi gri, yeĢil ve soluk toprak rengi düzlükler ve tırmanıĢlarında esintinin biraz daha azaldığını hissediyorlardı. Batılarında
kabarıklıklar halinde ilerleyip nihayet Ģekilsiz ve gölgeli bir uzaklıkta kalan toprakları görebildiklerinde, baktılar ki uzaktaki Orman adeta
solup gitmekteydi. Doğu tarafında Höyük Yaylaları sabaha doğru birbiri tütüyor, sanki düĢen yağmur yapraktan, kökten ve topraktan tekrar
ardına dizilmiĢ tepeler halinde yükseliyor ve bilinmeyene doğru gözden buharlaĢıyordu. Artık, görüĢ alanlarının ucunda bir gölge, karanlık bir
kayboluyordu: Göğün kıyısına karıĢan, mavi ve soluk beyaz ıĢık pus uzanmaktaydı; bu pusun üzerinde gökyüzü sıcak ve ağır, mavi bir
zerreciklerinin oluĢturduğu bir belirsizlikten ibaretti orası, ama hatıraların baĢlık gibiydi.
ve eski masalların ıĢığında onlara uzaktaki yüksek dağlardan bir ses Öğlene doğru üzeri geniĢ ve düz bir tepeye vardılar; kenarları yeĢil
getiriyordu. bombeli düz bir fincan tabağı gibiydi. Bu çemberin içinde hiç hava akımı
Havayı derin bir solukla içlerine çektiler; bir sıçrayıĢ ve birkaç iri yoktu ve gök adeta baĢlarına çok yakınmıĢ gibi duruyordu. Burayı bir
adımla istedikleri yere ulaĢabilirlermiĢ gibi bir his doldu içlerine. Tepeleri baĢtan bir baĢa geçip kuzeye baktılar. Birden moralleri düzeldi, çünkü
ayakbastı yapıp dosdoğru dağlara kadar Tom gibi coĢkuyla sıçramak görünüĢe göre daha Ģimdiden umduklarından daha çok mesafe katet-
varken, yaylaların örselenmiĢ eteklerinden aĢağı, Yol'a doğru kenardan miĢlerdi. Elbette ki artık uzaklar puslu ve aldatıcı görünüyordu, ama
kenardan yürümek yüreksizlik olacaktı sanki. Yaylalar'ın sona ermekte olduğuna kuĢku yoktu. Altlarında, kıvrılarak
AltınyemiĢ konuĢup, gözlerini ve düĢüncelerini geri çağırdı. "Acele kuzeye doğru uzanıp sonunda iki dik sırt arasında bir açıklığa varan
edin artık aziz konuklar! Ve gayenize sıkı sıkı sarılın! Rüzgâr sol gözü- uzun bir vadi yatmaktaydı. Bunun gerisinde baĢka tepe yoktu galiba.
nüzde olsun, hayır duamız da ayaklarınızda, haydi kuzeye! Hazır güneĢ Tam kuzeylerinde, belli belirsiz seçilen uzun, koyu renk bir çizgi uzanı-
parhyorken hızla gidin!" Ve Frodo'ya, "HoĢçakal Elf Dostu, ne mutlu yordu. "Bu, bir ağaç sırası,"dedi Merry, "ve Yol'u sınırlıyor olmalı. Köp-
rü'nün doğusunda epey bir mesafe boyunca, Yol'un iki yanı ağaçlıktır.
ki karĢılaĢtık! "dedi.
Kimileri bu ağaçların kadim günlerde dikildiğini söyler."
Fakat Frodo cevap vermek için söz bulamadı. Yerlere kadar eğilerek
selam verip midillisine bindi, arkasında arkadaĢları, hafif bir meyille "Âlâ!" dedi Frodo. "Eğer öğleden sonra da sabahki kadar iyi yol
alırsak, güneĢ batmadan Yaylalar'dan çıkmıĢ, konaklamak için münasip bir
tepenin arkasına inen yokuĢtan yavaĢ yavaĢ ilerledi. Tom Bomba-dil'in
yer arıyor olacağız." Fakat daha konuĢurken bakıĢlarını doğuya doğru
evi, vadi ve Orman gözden kayboldu, iki yanda yükselen yeĢil yamaçtan
çevirdi ve o tarafta tepelerin daha yüksek, onlara yukarıdan bakar olduğunu
duvarların arası gitgide daha sıcak, her nefesle içlerine çektikleri çimen
gördü; bütün o tepeler yeĢil tümseklerle doluydu ve bazılarının üzerinde
kokusu daha kuvvetli ve tatlıydı. YeĢil çukurun dibine varıp da geri yeĢil diĢ etlerinden çıkan sivri uçlu diĢler gibi göğe dönük di-
bakınca, artık göğe karĢı güneĢin aydınlattığı bir çiçek gibi küçük
T
174 Y Ü Z Ü K KARDEġLĠĞĠ H Ö Y Ü K Y A Y L A L A R I N D A SiS Ġ75

kili taĢlar vardı. i toparlandılar.


Bu manzara nedense ürpertici geliyordu; o yüzden görüntüye sırtlarını Kısa bir süre sonra midillilerini tek sıra halinde çukurun kenarından
çevirerek çukur dairenin içine indiler. Dairenin tam ortasında tek bir taĢ, aĢırıp tepenin uzun kuzey yamacından aĢağıya, sisli denizin içine doğru
güneĢin altında upuzun uzanan ve bu saatte gölgesi hiç olmayan bir taĢ sürmekteydiler. AĢağı doğru indikçe sis daha bir soğuk, daha bir rutubetli
duruyordu. Biçimsiz fakat yine de anlamlıydı: Tıpkı bir sınır taĢı ya da olmaya baĢladı; üzerinden sular damlayan saçları dümdüz yatıp
nöbetçilik yapan, daha doğrusu ihtar eden bir parmak gibi. Fakat çok alınlarına yapıĢmıĢtı. AĢağıya vardıklarında hava o kadar soğuktu ki durup
acıkmıĢlardı ve güneĢ hâlâ korkudan uzak öğlen vaktindeydi; o pelerin ve kukuletalarını giydiler, kısa bir süre içinde onlar da gri
yüzden sırtlarını taĢın doğu tarafına dayayıp oturdular. TaĢ sanki güneĢin damlalarla ıslanıverdi. Sonra midillilerine binip, yollarını zeminin yükseliĢ
ve alçalıĢlarına göre çıkarmaya çalıĢarak tekrar yavaĢ yavaĢ ilerlediler.
gücü onu ısıtmaya yetmezmiĢ gibi serindi; fakat o anda bu onlara çok
Ellerinden geldiğince, sabah görmüĢ oldukları uzun vadinin kuzey
hoĢ geldi. Burada yiyeceklerini ve içeceklerini çıkartarak açık göğün
ucundaki bahçe kapısına benzeyen giriĢe doğru yönelmekteydiler. O
altında mükellef bir öğlen yemeği yediler; çünkü yemek "aĢağıdan Tepe aralıktan bir geçtiler mi eni konu düz bir hat üzerinden ilerlemeleri
dibinden" gelmeydi. Tom, o gün rahat etsinler diye onlara bol bol yiyecek yeterliydi, böylece sonunda Yol'a varabileceklerdi. DüĢünceleri daha
tedarik etmiĢti. Yüklerinden kurtulan midillileri de çimenlerin üzerine ilerisine gitmiyordu; en fazla, belki de Yaylalar'ın gerisinde sis olmaya-
yayıldı. cağına dair belli belirsiz bir umut vardı içlerinde.
Midilli sırtında tepeleri aĢmak, tıka basa yemek yemek, ılık güneĢ,
çimen kokusu, gereğinden biraz fazla uzanıp kalmak, bacaklarını uzatmak, Çok yavaĢ ilerlemekteydiler. Birbirlerinden ayrılıp ayrı ayrı yönlere
burunlarının tepesindeki göğü seyretmek: Bunlar, belki de olanları dağıtmasınlar diye, en önde Frodo olmak .üzere tek sıra halinde gidiyor-
anlatmak için yeterli sayılır. Her nasıl olduysa oldu: Hobbitler aniden ve lardı. Frodo'nun arkasında Sam vardı, ondan sonra Pippin, sonra da
rahatsız bir Ģekilde, baĢtan hiç niyetli olmadıkları bir uykudan uyanı- Merry. Vadi sonsuzmuĢçasına uzanıyordu. D.erken birdenbire Frodo
verdiler. Dikili taĢ soğuktu ve uzun soluk gölgesi üzerlerinden doğuya ümit verici bir iĢaret gördü. Ġleride sisin içinde, her iki yandan bir karaltı
doğru uzanıyordu. Solgun ve sulu san renkteki güneĢ, içinde yattıkları yükselmeye baĢlamıĢtı; nihayet dağlar arasındaki açıklığa, Höyük
çukurun batı duvarının hemen üzerinde pusun arasından parlamaktaydı; Yaylalan'nın kuzey kapısına yaklaĢmıĢ olduklarını düĢündü. Eğer buradan
kuzeyde, güneyde ve doğuda, duvarın gerisinde sis kalın, soğuk ve geçebilirlerse kurtulacaklardı.
beyazdı. Hava sessiz, ağır, ürperti vericiydi. Midillileri birbirlerine so- "Haydi! Beni takip edin!" diye bağırdı omzunun üstünden geriye
kulmuĢ, baĢları öne eğik duruyordu. doğru ve aceleyle ilerledi. Fakat kısa bir süre sonra umudu yerini ĢaĢ-
Hobbitler telaĢla ayağa fırlayıp çukurun batı kenarına koĢtular. Sisin kınlığa ve dehĢete bıraktı. Karanlık lekeler daha da karardı, ama küçüldü;
ortasında bir adadaydılar. Ufuktaki güneĢ hayıflanarak bakan gözlerinin birdenbire önünde uğursuzca dikilen, tepesi olmayan bir kapının sütunları
önünde beyaz bir deniz içine battı gitti ve arkalarda, Doğu'da, soğuk gri gibi birbirlerine doğru eğilmiĢ dev boyutlu iki dikili taĢ gördü. Sabah
bir gölge yükseldi. Sis duvarlardan yuvarlanıp çıkarak boylarını aĢtı ve tepeden baktığında vadide buna benzer bir Ģey gördüğünü hatırlamıyordu.
tırmandıkça eğiterek bir çatı halini aldı: Orta direği dikili taĢ olan, Daha ne olduğunu anlayamadan aralarından geçmiĢti bile: Ve tam
sisten bir salonun içine hapsolmuĢlardı. geçerken her yanını karanlıklar sardı adeta. Midillisi burnundan soluyarak
Sanki etraflarında bir tuzak kapanmaktaymıĢ gibi bir his doldu içlerine; geriledi ve Frodo yere düĢtü. Arkasına dönüp baktığında tek baĢına
fakat yine de tam anlamıyla ümitlerini yitirmediler. Ilerilerdeki Yol'un olduğunu gördü: Diğerleri onu izlememiĢlerdi.
çizgisinin ümit veren görüntüsünü hâlâ hatırlıyorlardı ve ne tarafta "Sam!" diye bağırdı. "Pippin! Merry! Geri kalmasanıza!" Cevap yoktu.
olduğunu hâlâ biliyorlardı. Her halükârda, taĢın etrafındaki o çukur Korkuya kapıldı, deliler gibi bağırarak taĢların arasından geriye koĢtu: "Sam!
yerden artık o kadar soğumuĢlardı ki, orada kalmak akıllarından bile Sam! Merry! Pippin!" Midilli fırlayıp sisin içinde kayboldu. Sanki
geçmedi. Soğuktan donmuĢ parmaklarının müsaade ettiğince hızla uzaklardan bir yerden, bir ses duyduğunu zannetti:
' H Ö Y Ü K YAYLALARINDA S iS 177
176 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ
seldiğini gördü. Gölge, üzerine eğilmiĢti. Adeta çok uzaklardan gelen
"Hu! Frodo! Hu!" Gözlerini kısmıĢ, kasvetli karanlıkta bir Ģeyler seç- bir ıĢıkla parlayan, ama çok soğuk bir çift göz görür gibi oldu. Sonra de-
meye çalıĢarak o büyük taĢların dibinde dikiliyordu ve ses solundan, mirden daha güçlü ve daha soğuk bir el onu kavradı. Bu buz gibi temas
doğudan gelmiĢti. Sesin geldiği yöne doğru atıldı ve kendini dik bir yo- kemiklerine kadar iĢledi ve bilincini kaybetti.
kuĢta buldu.
Zorlukla ilerlerken tekrar tekrar ve gitgide daha telaĢla seslenmeye Tekrar kendine geldiğinde bir süre korku hissinden baĢka bir Ģey ha-
devam etti; fakat bir süre hiç cevap alamadı, sonra çok zayıf, çok uzaktan, tırlayamadı. Sonra ansızın hapsedildiğini, umutsuzca yakalanmıĢ olduğunu
tepesinden bir yerden duyar gibi oldu. "Frodo! Hu!" diye geldi ince sesler anladı; bir höyüğün içindeydi. Onu bir Höyüklü KiĢi ele geçirmiĢti ve belki
sisin içinden: Daha sonra imdat, imdat! gibi tınlayan bir bağırtı birkaç daha Ģimdiden, hakkında fısıltılı söylentilerin anlatıldığı Höyüklü
kez tekrarlandı, son bir imdat! yükseldi, tiz bir feryada dönüĢüp uzun KiĢiler'in o korkunç büyüleri altına girmiĢti bile. Kıpırdanmaya cesaret
uzun yankılandı ve aniden kesildi. Apar topar ileri, seslere doğru bütün edemedi, kendini nasıl bulduysa öylece kaldı: Elleri göğsünde, soğuk bir
hızıyla ilerledi Frodo; fakat artık ıĢık gitmiĢti, her yanı saran gece dört bir taĢ üzerine sırtüstü yatmıĢ vaziyette.
yanından kapanmıĢtı, öyle ki yön tayin etmek imkânsızdı. Sanki durmadan Fakat, duyduğu korku onu çevreleyen karanlıkla yekvücutmuĢ gibi
yukarı, yukarı doğru tırmanıyor gibiydi. görünecek kadar büyük olduğu halde, yattığı yerden Bilbo Baggins'i ve
Nihayet bir tepeye vardığını, sadece ayağının altındaki zeminin düz- onun öykülerini, birlikte yollar ve maceralar hakkında konuĢarak Shi-
leĢmesinden çıkarabildi. Yorgundu; hem terliyor, hem titriyordu. Etraf re'ın patikalarında yürüyüĢlerini düĢünür buldu kendini. En ĢiĢman ve en
tamamen karanlıktı. ürkek hobbitin yüreğinde bile (genellikle iyice derinlerde de olsa),
"Neredesiniz?" diye bağırdı periĢan bir halde. çaresiz bir tehlike karĢısında büyümeyi bekleyen son bir cesaret tohum-
cuğu gizlidir. Frodo ne çok ĢiĢmandı, ne de çok ürkek; aslında, o bunu
Hiç cevap yoktu. Durup etrafı dinledi. Birdenbire havanın soğu- bilmese de, Bilbo (ve Gandalf) onun Shire'daki en sıkı hobbit olduğunu
makta olduğunu ve burada, yüksekte, buz gibi bir rüzgânn esmeye baĢ- düĢünürlerdi. Macerasının sonuna geldiği kanısındaydı, korkunç bir sona,
ladığını fark etti. Hava değiĢiyordu. Artık sis ip ip, parça parça, çevre- fakat bu düĢünce onu katılaĢtırdı. Son bir sıçrayıĢ yapacakmıĢçasma
sinden akıp geçmekteydi. Ağzından buhar çıkıyordu ve karanlık daha az gerilmeye baĢladığını fark etti; artık kendisini çaresiz bir av gibi zayıf
hissetmiyordu.
yakın, daha az koyu görünüyordu. Yukarıya baktı ve tepesinden aceleyle
geçen Ģerit halindeki bulutlar ve sis arasından solgun yıldızların Öylece düĢünerek ve kendisine hâkim olmaya çalıĢarak yatarken, bir
belirmekte olduğunu gördü hayretle. Rüzgâr otların üzerinde hıĢırda- anda karanlığın yavaĢ yavaĢ zayıflamakta olduğunu fark etti: Etrafında
soluk yeĢil bir ıĢık büyümekteydi, îlk baĢta, ıĢık nasıl bir yerde
maya baĢlamıĢtı.
bulunduğunu göstermeye yetmiyordu çünkü adeta ondan ve yerden, ya-
Birdenbire boğuk bir çığlık duyar gibi oldu ve o tarafa yöneldi; daha o
nından çıkıyordu; henüz tavana veya duvarlara ulaĢmamıĢtı. Döndü ve o
ilerlerken sis de durulup çekildi, yıldızlı gök gözler önüne serildi.
soğuk parıltıda Sam, Pippin ve Merry'nin yanında yatmakta olduklarını
ġöyle bir bakınca, yüzünün güneye dönük olduğunu ve herhalde kuzey gördü. Sırtüstüydüler, yüzleri ölü gibi renksizdi ve beyazlar içindeydiler.
yanından tırmanmıĢ olacağı yuvarlak bir tepede bulunduğunu fark etti. Etraflarında bir sürü mücevher vardı, belki de altından yapılmıĢ bir sürü
Ġçine iĢleyen rüzgâr doğudan esiyordu. Sağ yanında, batı yıldızlarına Ģey, ama bu ıĢıkta hepsi soğuk ve sevimsiz duruyordu. BaĢlarında minik
karĢı koyu kara bir Ģekil yükselmekteydi. Orada büyük bir höyük vardı. taçlar vardı, bellerinde de altın zincirler; parmakları yüzük doluydu.
"Neredesiniz?" diye bağırdı tekrar, hem kızgın,'hem korkuyla. Yanlarında kılıçlar, ayak uçlarında kalkanlar seriliydi. Fakat üçünün
"Burada!" dedi, sanki toprağın içinden gelen derin ve soğuk bir ses. boynunun üzerinde, bir boydan bir boya, uzun çıplak bir kılıç yatırılmıĢtı.
"Seni bekliyorum!"
"Hayır!" dedi Frodo; fakat kaçmadı. Dizleri boĢaldı ve yere düĢtü.
Hiçbir Ģey olmadı, etrafta hiç ses yoktu. Titreyerek baĢını kaldırdığında,
uzun boylu karanlık bir Ģeklin yıldızların önünde bir gölge gibi yük-
T
178 Y U Z b K. K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ H O Y b K Y A Y L A L A R I N D A SiS 179
Aniden bir ^arkı bağladı Bir yükselip bir alçalan soğuk bir mırıltı lık yükseldi ve ıĢık yok oldu Karanlıkta bir hınltı duyuldu
Bazen havada vuksekleıde ve tiz, bazen sanki topraktan yükselen alçak Frodo Merry nın üzerine duĢtu Merry nın yüzü soğuktu Bir anda,
bir homurtu gibi bir sesti kulağa çok uzaktan ve ölçülemeyecek kadar sisin ilk çökmesiyle Dirlikte unutmuĢ olduğu Tepe dibindeki evin ve
kasvetli geliyordu Hüzünlü takat korkunç seslerin bıcımsız ırmağı Ģarkı söyleyen Tom un hatırası geldi aklına Tom un onlara öğrettiği te-
içinden, arada sırada bir dizi söz belirmekteydi Merhametsiz, sert, soğuk kerlemeyi hatırladı Ümitsiz minik bir sesle söylemeye baĢladı Hey'
sözler kalpsiz \e bedbaht Gece mahrum kaldığı sabaha hücum ediyor, Tom Bombadıl1 ve sanki bu isimle birlikte sesi daha bir kuvvetlendi
soğuk açlığını çektiği sıcaklığı lanetliyordu Frodo iliklerine kadar Tok, canlı bir tınısı vardı ve karanlık oda trampet ve boru çalınıyormuĢ
donmuĢtu Bir sure sonra Ģarkı netleĢti ve Frodo içim dolduran korkuyla gibi yankılanıyordu
Ģarkının buyu mısralanna dönüĢtüğünü fark etti
Hey' Tom Bombadıl, Tom Bombadıllo1 Su
Soğuk olacak el de, kalp de, kemik de, orman, tepe, saz ^e soğut adına, AteĢ güneĢ, ay
soÇıık olacak bu uyku taĢtan kabrin içinde adına, dinle Ģimdi duy bizi' Gel Tom Bombadıl,
Bir daha hiç u\anma\acak, mekânı bu taĢtan \atak ihtiyacımız var sana'
GüneĢ bitip Ay ölene dek hiç uyanmayacak
Kara y eller içinde ölecek bir bir \ ıldızlar Aniden denn bir sessizlik çoktu, Frodo kendi kalp atıĢlannı duyabi-
\ ine de bırak y atsın burada altın üzerinde onlar liyordu Geçmek bilmeyen uzun bir andan sonra, açık seçik ama uzaktan,
ta ki karanlıklar efendisi olu deniz ve çotak topraklar sanh toprağın veya kalın duvarlann gerisinden gelen bir sesin, Ģarkıyla
üstünde elini kaldırana kadar ona cevap verdiğini duydu

BaĢının arkacından bir gıcırtı ve sürtme sesi duydu Bir kolu üzerinde ġu bizim Tom Bombadıl ne kadar tatlı dilli. Ceketi
doğrulup bakınca artık o soluk ıĢıkta, bir çeĢit koridorda olduklarını parlak mavi, sandır çizmeleri Ele geçmez asla, çünkü
gördü hemen genlerinde koridor bir dönemecin ardında gözden kay- Tom her Ģey in efendisi ġarkıları daha güçlü, daha
bolmaktaydı Dönemecin kodesinden uzun bir kol donmuĢ, parmakları hızlı ayakları
üzerinde yürüyerek en yakınında yatmakla olan Sam e ve onun üzerinde
duran kılıcın kabzasına doğru ilerliyordu Sanki kayalar yuvarlanıp düĢüyormuĢ gibi bir gümbürtü koptu ve
ilk baĢta Frodo efsun nedeniyle gerçekten de bir taĢa dönüĢmüĢ gıbt aniden ıçenye ıĢık, gerçek ıĢık, bildiğimiz gün ıĢığı doluverdı Frodo
kalakaldı Sonra delice bıı kaçma düĢüncesi duĢtu içme Belki Yüzük u nün ayaklan yönündeki uçta kapıya benzer alçak bir açıklık belirdi,
takarsa Hoyuklu KıĢı ye görünmez, dıĢarı çıkmak için bir yol bulabilirdi açıklığın kenarları, arkasından kıpkırmızı doğmakta olan güneĢin ıĢığına
Çimenlerin üzerinde özgürce koĢtuğunu hayal etti, Merry, Sam ve karĢı (Ģapkası, tüyü muyu, her Ģeysıyle) Tom un baĢını çerçevele-
Pıppın için üzülecek, fakat kendisi özgür ve hayatta olacaktı Gandalf mekteydı IĢık yere ve Frodo'nun yanında uzanmıĢ yatan uç hobbıtın
bile yapabileceği baĢka bir Ģey bulunmadığını kabul ederdi yüzüne vurdu Hareket etmediler, ama yuzlenndekı hastalıklı renk gitti
Fakat içinde uyanan cesaret artık çok güçlenmiĢti ArkadaĢlarım Artık, sanki sadece denn bir uykudaymıĢlar gibi görünüyorlardı
böyle kola> bırakamazdı Tereddüt içinde cebim yokladı, sonra tekrar Tom eğildi, Ģapkasını çıkarttı ve Ģarkı söyleyerek karanlık odaya
girdi
kendisiyle savaĢtı, bu sure içinde kol sürünerek daha da yaklaĢtı Aniden
içinde bir kararlılık doğdu, yanına uzatılmıĢ kısa bir kılıcı kapıp diz Çek git sem ihtiyar Yaratık' Gün ıĢığında y ok ol'
çökerek arkadaĢlarının bedenleri uzennden iyice eğildi Kalan butun Soğuk sis gibi çekil, uluyan yeller gibi, Dağların geı
gücüyle emeklemekte olan kolun bileğine tekrar tekrar indirdi kılıcım ve 'Sindeki boz kırlara doğru kay bol git1 Bir daha b uraya
el koptu, takat aynı anda kılıç da kabzasına kadar yarıldı Tiz bir çığ- gelme hiç' Hoy uğun boĢ Kalsın1
f
H Ö Y Ü K Y A Y L A L A R I N D A SiS 181
180 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ
mak istemiyorum. Esas bundan sonra ne yapacağımızı düĢünelim!
Karanlıktan da kara, kapıların sonsuza dek kapalı olduğu yerde Yola devam edelim!"
Kaybolasın, unutulasın, dünya düzeltilinceye kadar, "Bu kılıkla mı beyim?" dedi Sam. "Giysilerim nerede?" Tacını, ke-
merini ve yüzüklerini otların üzerine fırlattı; pelerinini, ceketini, panto-
Bu sözler üzerine Frodo bir çığlık duydu ve odanın arka ucunun bir lonunu ve diğer hobbit giysilerini yakınlarda bir yerde bulmayı umarca-
bölümü büyük bir gümbürtüyle çöktü. Sonra bunu, mesafesi tahmin bile sına, çaresizce etrafına bakındı.
edilemeyecek bir yere doğru zayıflayarak uzayıp giden bir feryat izledi; "O giysilerinizi bir daha bulamayacaksınız," dedi Tom, tepecikten
sonra sessizlik oldu. sıçrayarak indi, güneĢ ıĢığında gülerek etraflarında dans etmeye koyuldu.
"Gel dostum Frodo!" dedi Tom. "Gel, tertemiz çimenin üzerine çı- Ona bakan, hiç de öyle tehlikeli veya korkunç bir Ģey yaĢanmamıĢ
kalım! Onları taĢımama yardım etmen gerekecek." olduğunu zannederdi; gerçekten de onu izleyip gözlerindeki neĢeli pa-
rıltıyı gördükçe, gönüllerindeki korku eridi gitti.
Birlikte Merry'yi, Pippin'i ve Sam'i taĢıdılar. Frodo son kez höyükten
"Ne demek istiyorsun?" diye sordu Pippin ona bakıp; bir yandan aklı
çıkarken, bir toprak yığını içinde kesik bir elin yaralı bir örümcek gibi
karıĢmıĢtı, bir yandan da eğleniyordu. "Neden bulamayacakmıĢız?"
hâlâ kıvrılıp durduğunu görür gibi oldu. Tom tekrar içeri girdi, içerden
Fakat Tom, "Derin suların içinden kendinizi buldunuz," dedi baĢını
gümbür gümbür ayak vurma sesleri duyuldu. DıĢarı çıktığında elleri sallayarak. "Boğulmaktan kurtulduysanız giysinin pek bir önemi olmaz
kollan hazinelerle doluydu: Altından, gümüĢten, bakırdan, bronzdan gözünüzde. Memnun olun neĢeli dostlarım, bırakın Ģimdi sıcak güneĢ
Ģeyler; boncuklar, zincirler, taĢlı ziynetler. YeĢil höyüğün üzerine ıĢığı kalbinizi, ellerinizi, ayaklarınızı ısıtsın! Bu soğuk paçavraları atın!
tırmanarak bunları höyüğün tepesine, güneĢ altına bıraktı. Çimenlerde çırçıplak koĢun, Tom da bu arada gidip avını avlasın."
Elinde Ģapkası, saçlarında rüzgârla burada durdu ve tümseğin batı Islık çalarak ve uzaklara seslenerek tepeden aĢağıya doğru sıçrayıp
yanına otların üzerine sırtüstü yatırdıkları üç hobbite baktı. Sağ elini gitti. Arkasından bakınca Frodo onun güneye doğru, onların bulunduğu
kaldırarak berrak ve emreden bir sesle Ģöyle dedi: tepe ile komĢu tepe arasındaki yeĢil vadi boyunca, ıslık çalmaya ve ses-
lenmeye devam ederek koĢmakta olduğunu gördü:
Artık uyanın Ģen gençler! Uyanın da duyun beni!
Kalbiniz, eliniz kolunuz ısınsın! Soğuk taĢ devrildi; Hey lom! Geliver lay lay lom! Uğrun ne yana ? Yukarı mı, aĢağı mı,
Kara kapı sonuna kadar açık; ölümün eli kırıldı, uzağa mı, yakına mı? Ya buraya, ya oraya. Keskin Kulak, Bilge
Gecenin altındaki Gece uçtu ve Büyük Kapı açıldı. Burun, HıĢırtılı Kuyruk, Ahmak, Küçücük oğlum, Beyaz Çorap,
ihtiyar Hantal TombiĢ demek!
Frodo'nun sevinçli bakıĢları altında hobbitler kıpırdadılar, kollarını
gerdiler, gözlerini ovuĢturdular ve birdenbire ayağa fırladılar. ġaĢkınlık Dilinde bu Ģarkıyla ve Ģapkasını havaya atıp tutarak hızla koĢmak-
içinde etraflarına, önce Frodo'ya, sonra tepelerindeki höyüğün üzerinde taydı, nihayet arazideki bir yükseltinin arkasında gözden kayboldu: Fakat
kanlı canlı dikilen Tom'a, en son olarak da kendilerine; büründükleri in- bir süre daha hey lom!, lay /om/'lan güneye doğru yer değiĢtiren
cecik ak paçavralara, soluk altın taç ve kemerlerine, üzerlerinde Ģıngır- rüzgârda taĢınarak onlara kadar gelmeye devam etti.
dayan incik boncuğa baktılar.
"Bu ne ola ki?" diye baĢladı Merry, gözlerinden birinin üzerine kaymıĢ Hava yeniden çok ısınmaya baĢlamıĢtı. Hobbitler bir süre Tom'un
olan minik altın tacı elleyerek. Sonra durdu, yüzü gölgelendi ve söylediği gibi çimenlerin üzerinde koĢuĢturdular. Sonra, buz gibi kıĢı
gözlerini kapadı. "Tabii, hatırladım!" dedi. "Carn Dûm'lular gece karan- yaĢarken kendilerini birden dost bir iklimde bulan, ya da uzun bir süre
lığında baskın verdi, bizi telef ettiler. Ah! Kalbime giren o mızrak!" hasta yatmıĢken günün birinde uyanıp hiç ummadıkları bir Ģekilde iyi-
Göğsünü tuttu. "Hayır! Hayır!" dedi gözlerini açarak. "Ben ne diyorum? leĢmiĢ olduklarını ve günün yine umut vaat ettiğini fark eden kiĢilerin
Rüya görüyordum. Nerelerdeydin Frodo?"
"Kayboldum zannediyordum," dedi Frodo; "ama bu konuda konuĢ-
Y Ü Z Ü K KA RD Eġ LĠĞĠ H Ö Y Ü K Y A Y L A L A R I N D A SiS
182 183
mutluluğuyla, uzanıp güneĢin keyfini çıkardılar. unda duramaz. Tom'un gözetmesi gereken bir evi var, AltınyemiĢ de
Tom geri döndüğünde kendilerini güçlü (ve aç) hissediyorlardı. Önce bekliyor."
Ģapkası, sonra Tom tepenin sırtında yeniden belirdi, arkasından da
itaatkâr bir sıra içinde altı midili geliyordu: Onların beĢ midillisine ila- GüneĢe göre vakit oldukça erken, daha ancak dokuz-on gibiydi,
veten bir midilli daha. Belli ki sonuncusu Hantal TombiĢ idi: Onların hobbitler yemek konusuna eğildiler. Son yedikleri yemek, bir gün önce
midillilerinden daha büyük, güçlü, iri (ve yaĢlı) bir hayvandı bu. Diğer dikili taĢ yanında yedikleri öğlen yemeği olmuĢtu. ġimdi de Tom'un
midilliler Merry'ye aitti, o da onlara böyle isimler vermemiĢti aslında, verdiği erzaktan artan ve aslında akĢam yemeği olması düĢünülmüĢ yi-
ama midilliler o günden sonra ömürleri boyunca Tom'un onlara taktığı bu yeceklere ilaveten, Tom'un bu kez yanında getirdikleri ile kahvaltı ettiler.
yeni isimleri benimsediler. Tom onları birer birer çağırdı, midilliler de Pek büyük bir yemek değildi (hobbitler ve koĢullar gözönüne alındığı
tepenin sırtını aĢıp bir sıra halinde durdular. Sonra Tom hobbitlere takdirde), ama keyiflerini iyice yerine getirdi. Onlar yemeklerini yerken,
eğilerek selam verdi. Tom tümseğin tepesine çıkarak hazineyi elden geçirdi. Parçaların çoğunu
"iĢte midillileriniz!" dedi. "Onların (bazı bakımlardan) siz gezgin parlayan ve ıĢıldayan bir öbek halinde çimenlerin üzerine yığdı. Bu yığına
hobbitlerden daha çok sağduyusu var - burunları daha hassas. Ġlerde orada kalıp "kuĢ, hay van.elf veya insan, iyi yürekli yaratıklardan kim
tehlike varsa onlar kokusunu alıyor, sizse gözü kapalı giriyorsunuz; bulursa emrine amade" olmalarını buyurdu; böylece tümseğin büyüsü
eğer canlarını kurtarmak için kaçıyorlarsa, doğru yana kaçıyorlar. Onları bozulacak, dağılacak ve bir daha hiçbir Höyüklü KiĢi oraya geri
affetmelisiniz; çünkü gönülleri sadık da olsa, Höyüklü KiĢiler karĢısında dönmeyecekti. Yığının içinden kendisi için keten çiçeği ya da mavi
kavi durmak için yaratılmamıĢlar. Bakın, yine geldiler iĢte, yük- kelebeklerin kanatları gibi birkaç tondan oluĢan mavi taĢlı bir broĢ seçti.
Sanki bir Ģey hatırlarmıĢçasına uzun uzun baktı broĢa, nihayet baĢını
leriyle birlikte!" sallayarak konuĢtu:
Merry, Sam ve Pippin denklerindeki yedek giysilere hüründüler; "îĢte Tom ile hanımına güzel bir oyuncak! Uzun yıllar önce bunu
çok geçmeden de iyice sıcakladılar, çünkü yaklaĢmakta olan kıĢ için ta- pek güzel biri omuzuna takardı. ġimdi AltınyemiĢ takacak ve biz o ilk
Ģıdıkları daha kalın Ģeyleri giymek zorunda kalmıĢlardı. takanı unutmayacağız!"
"Diğer yaĢlı hayvan, Ģu Hantal TombiĢ nereden çıktı?" diye sordu Her bir hobbit için uzun ve ince, yaprak biçimli, mükemmel bir iĢçiliğe
Frodo. sahip, kırmızı ve altın renginde yılan biçimleriyle renklendirilmiĢ birer
"O benim," dedi Tom. "Benim dört ayaklı dostum; gerçi ona pek bin- kama seçti. Hafif ve sağlam garip bir metalden dövülmüĢ ve üzerine âteĢin
mem, o da çoğunluk uzaklara vurur, tepelerin yamaçlarında baĢıboĢ dolaĢır. taĢlar kakılmıĢ siyah kınlarından çektiğinde, ıĢıl ıĢıl yandı kamalar. Bu
Midillileriniz bizde kaldığında Hantal'la tanıĢmıĢlardı; gece onun kınlardaki bir faziletten mi yoksa höyükteki büyüden midir bilinmez,
kokusunu alıp bir koĢu yanına varmıĢlar. Onlara göz kulak olacağını ve zamandan etkilenmemiĢ, paslanmamıĢ, keskin ve parlak duruyorlardı
bilgece sözleriyle korkularını alacağını düĢünmüĢtüm. Ama Ģimdi, güzel güneĢin altında.
Hantalım, yaĢlı Tom sana binecek. Hey! o da sizinle geliyor, sırf sizi yola "Eski kamalar hobbit-ahalisi için kılıç kadar uzun sayılır," dedi Tom.
koyabilmek için; o yüzden de bineğe ihtiyacı var. Çünkü midilliye binmiĢ "Eğer Shire halkı doğuya, güneye ya da uzağa, karanlıklara, tehlikenin
hobbitlerin yanında yayan koĢtururken, bir de sohbet etmek içine gidecekse, yanlarında keskin bıçak bulundurmakta fayda var."
Sonra onlara bu kamaların uzun yıllar önce Batıil insanları tarafından
zor iĢtir hani." dövülmüĢ olduğunu anlattı: Karanlıklar Efendisi'nin düĢmanıydı bu
Hobbitler bunu duyduklarına çok sevinmiĢlerdi, Tom'a tekrar tekrar insanlar, ama Angmar Ülkesi'ndeki Carn Dûm'un melun kralı tarafından
teĢekkür ettiler; ama o güldü ve yollarını ĢaĢırma konusunda o kadar yenilgiye uğratılmıĢlardı.
becerikli oldukları için, onları kendi toprağının sınırları dıĢına çıkartın- "Artık onları hatırlayan çok az kiĢi var," diye mırıldandı Tom, "yine
caya kadar rahat edemeyeceğini söyledi. "Bir sürü iĢim var," dedi: de kimisi hâlâ etrafta dolanıyor, unutulmuĢ kralların oğulları yalnızlıkta
"yaptıklarım, Ģarkılarım, konuĢmalarım, gezinmelerim, memleketi göz-
leyiĢim. Tom kapıları ve söğüt kovuklarını açmak için her dakika el al-
HÖYÜK Y A Y L A L A R I N D A SiS
184 YÜZÜK K AR D E ġ L Ġ Ğ Ġ 185
çizgiyi nihayet karĢılarında görüp beklenmedik bir sürü
yürüyüp tedbirsiz ahaliyi kötü Ģeylerden koruyor." maceradan sonra tekrar Yol'a çıktıklarını anladıklarında, güneĢ
Hobbitler Tom'un sözlerini anlamadılar fakat o konuĢurken sanki alçalmaya baĢlamıĢtı bile. Son birkaç fersahı midillilerini koĢturarak
geçmiĢte kalmıĢ engin yılları görür gibi oldular bir an; geniĢ ve gölgeli bir geçip ağaçların uzun gölgeleri altında durdular. Meyilli bir tümseğin
ova vardı önlerinde adeta, üzerinden parlak kılıçlar kuĢanmıĢ uzun boylu üzerindeydiler, akĢam basmakta olduğu için loĢ görünen Yol altlarında
ve kararlı insan siluetleri geçiyordu, en sonunda da alnında yıldız olan' bir kıvrılarak gidiyordu. Bu noktada, aĢağı yukarı güney batıdan kuzey
adam göründü. Sonra görüntü soldu ve tekrar gün ıĢığının aydınlattığı doğuya uzanıyor ve sağ taraflarında dik bir eğimle geniĢ bir çukura
dünyaya geri döndüler. Yeniden yola koyulma zamanı gelmiĢti. doğru alçalıyordu. Üzerinde tekerlek yarıkları ve yeni yağmıĢ Ģiddetli
Denklerini toplayıp midillilerini yükleyerek hazırlandılar. Yeni yağmurların izleri vardı; her yerinde gölcükler ve içinde sular birikmiĢ
silahlarını da -bunları son derece yakıĢıksız hissederek ve iĢe yarayıp derin çukurlar göze çarpıyordu.
yaramayacaklarını merak ederek- ceketlerinin altına, deri kemerlerine Midillilerini tümsekten aĢağı sürüp sağa sola baktılar. Görünürde bir
astılar. KaçıĢlarının baĢlarına açacağı maceralardan birinin de dövüĢmek Ģeycikler yoktu. "Eh, sonunda yine yoldayız!" dedi Frodo. "Galiba
olacağı fikri, daha önce hiçbirisinin aklına gelmemiĢti. Orman'a girip kestirmeden geçelim demem sayesinde sadece iki günlük
bir kaybımız oldu! Ama belki gecikmemizde de bir hayır vardır - bu
Sonunda yola koyuldular. Midillilerinin önüne düĢüp tepeden aĢağıya gecikme izimizi kaybetmelerini sağlamıĢ olabilir."
indiler; sonra binip çabuk çabuk vadiden seyirttiler. Arkalarına bakınca Diğerleri ona baktılar. Ġçlerine birdenbire tekrar Kara Süvariler'in
tepenin üzerindeki eski tümseği gördüler, altınlara vuran gün ıĢığı sarı bir korkusunun gölgesi düĢüverdi. Orman'a girdiklerinden beri daha ziyade
alev gibi yükseliyordu üzerinden. Derken Yaylalardaki dirseklerden sadece Yol'a geri dönebilmeyi düĢünmüĢlerdi; ancak Ģimdi, Yol ayaklarının
birini döndüler ve tepe gözden kayboldu. altında olunca, onları kovalayan ve büyük bir ihtimalle bizzat Yol'un
Frodo her yanma baktığı halde, bir kapı gibi duran büyük dikili taĢlan üzerinde onları beklemekte olan tehlikeyi hatırladılar. KavuĢmakta olan
göremedi; az sonra kuzeydeki açıklığa geldiler ve bu açıklıktan mi- güneĢe doğru çevirdiler baĢlarını endiĢeyle, ama Yol kahverengi ve
dillilerini hızla sürüp geçtiler; önlerindeki arazi alçalmaya baĢladı. Gö- bomboĢtu.
beğinden beklenmedik bîr hızla giden Hantal TombiĢ'in üzerinde Tom "Sizce," diye sordu Pippin tereddütle, "sizce bu gece peĢimize düĢerler
Bombadil, kâh yanlarında kâh önlerinde, neĢeyle onlara eĢlik ettiğinden mi?"
hoĢ bir yolculuk oluyordu. Tom genellikle Ģarkı söylemekteydi, ama çoğu "Hayır, bu gece sanmam," diye cevap verdi Tom Bombadil; "belki
saçmasapandı Ģarkılarının; veya belki de hobbitlerin bilmediği, sözcükleri ertesi gün de düĢmezler. Fakat benim tahminime güvenmeyin; çünkü
daha ziyade zevk ve hayret içeren eski ve yabancı bir dildi bu. kesin bir Ģey söyleyemem. Doğuya çıkınca benim bilgimin kıymeti kalmaz.
Dümdüz ilerliyorlardı, fakat kısa bir süre sonra Yol'un tahmin ettik- Tom, memleketinden çok uzaklardaki Kara Ülke'den gelen Süvariler'in
lerinden daha uzakta olduğunu anladılar. Önceki gün sis olmasa bile, efendisi değildir."
öğlen uyuyakaldıktan sonra hava kararmadan Yol'a varmaları mümkün Gene de, hobbitler onun kendileriyle geliyor olmasını isterlerdi.
olmayacaktı. GörmüĢ oldukları kara çizgi de bir sıra ağaç değil, karĢı Eğer Kara Süvariler'le baĢa çıkmasını bilecek biri varsa, onun da Tom
tarafında dik bir duvar bulunan derin bir hendek boyunca büyüyen çalı- olduğunu seziyorlardı. Çok yakında kendilerine tamamen yabancı olan,
lardı. Tom buranın vaktiyle, ama çok çok eskilerde, bir krallığın sınırı Shire'ın ancak en müphem, en uzak efsanelerinde adları geçen ülkelere
olduğunu söyledi. Burasıyla ilgili acıklı bir Ģey hatırlıyor gibiydi, o gireceklerdi; ağır ağır çöken alacakaranlıkta sıla hasreti çöktü içlerine.
yüzden fazla konuĢmadı. Üzerlerinde derin bir yalnızlık ve bir kayıp hissi vardı. VedalaĢmaya gö-
Hendeğe inip karĢı tarafa tırmandılar, duvardaki bir aralıktan geçtiler, nülsüz, sessiz sedasız durdular ve Tom'un onlara iyi yolculuklar dile-
sonra Tom tamamen kuzeye yön verdi çünkü biraz batıya doğru mekte, gönüllerini ferah tutmalarını ve hava karanncaya kadar hiç dur-
kaymıĢlardı. Önlerinde açık ve oldukça düz bir arazi uzanıyordu artık, madan yol almalarını öğütlemekte olduğunu, neden sonra fark ettiler.
onlar da adımlarını sıklaĢtırdılar; fakat yüksek ağaçların oluĢturduğu
186 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ
"Tom size bugünün bitimine kadar güzel öğütler verecek (ondan
sonra kendi uğurunuz size yol göstersin ve sizinle olsun): Dört mil kadar BÖLÜM IX
sonra Yol'da kapıları batıya bakan bir köye varacaksınız; Bree Te-pesi'nin
eteğindeki Bree'ye. Orada Sıçrayan Midilli adında eski bir han SIÇRAYAN MĠDĠLLĠ HANINDA
göreceksiniz. Hancı Arpadam Kaymakpürüzü'dür, iĢinin hakkını verir.
Geceyi orada geçirip sabah yola koyulabilirsiniz. Cesur ama açıkgöz
olun! Gönlünüzü hoĢ tutup talihinize doğru sürün midillilerinizi!"
Hiç olmazsa hana kadar yanlarında gelip onlarla bir Ģeyler içmesi
için yalvardılar; ama o gülerek reddetti ve Ģöyle dedi:
Bree, boĢ arazilerin ortasında kalmıĢ bir ada gibi küçük bir meskun
Tom'un memleketi bitiyor burada: O, sınırı aĢmaz. bölge olan Bree Eli'nin en önemli köyüydü. Bree'nin yanında, tepenin
Bakacak bir evi var, AltınyemiĢ onu bekler. diğer tarafında Staddle, biraz doğu tarafında derin bir vadide Koyak,
Tokay Ormanı'nın kenarında da BaĢtokay vardı. Bree Tepesi'nin ve
Sonra dönüp Ģapkasını havaya attı, Hantalın sırtına atlayarak yol kenarından köylerin etrafında tarlalar ve iĢlenmiĢ ağaçlıklardan oluĢan ancak birkaç
yukarı sürdü, Ģarkı söyleyerek alacakaranlık içinde kayboldu. Hobbitler mil eninde küçük bir kırlık alan uzanıyordu.
yukarı tırmanıp, gözden kayboluncaya kadar onu izlediler. "Bay Bree insanları kumral saçlı, iri, oldukça kısa boylu, neĢeli ve hür
Bombadü'den ayrıldığımıza üzüldüm," dedi Sam. "Antika birisiydi, katıksız. kiĢilerdi: Kendi kendilerinin efendileriydiler; fakat hobbitlere, cücelere,
Bana sorarsanız, dünyanın öbür ucuna da gitsek ondan iyisini veya ondan ciflere ve etraflarında bulunan dünyanın diğer sakinlerine, Büyük
tuhafını bulamayız. Ama ne yalan söyleyeyim, Ģu dediği Sıçrayan Midilli'yi Ahali'nin âdeti olduğundan daha dost ve daha aĢinaydılar. Onların
görsem memnun olacağım. Umarım bizim oradaki YeĢil Ejderha gibi bir öykülerini dinleyecek olursanız buranın ilk sakinleriydiler ve Orta
yerdir! Bree'liler nasıl bir halktır ki acep?" Dünya'nın Batısı'nda görülen ilk insanların soyundan geliyorlardı. Eski
"Bree'de hem hobbitler var," dedi Merry, "hem de Büyük Ahali. Ya- Günler'in kargaĢasında pek azı sağ kalmıĢtı, ama Krallar Engin De-niz'in
bancılık çekeceğimizi zannetmem. Midilliyi iyi bir han diye anlatır herkes. ardından geri geldiklerinde Bree însanlan'm yine aynı yerlerinde
Bizim memleketten arada sırada oraya giderler." bulmuĢlardı ve Ģimdi eski Krallar'ın hatırası çimenler arasında solup
"ġahane bir han olabilir," dedi Frodo; "ama gene de Shire'ın dıĢında bir gitmiĢken onlar hâlâ buradaydılar.
yer. Kendinizi pek de kapıp koy vermeyin! Lütfen -hepiniz ama- O günlerde bu kadar batıda veya Shire'ın yüz fersah çevresinde
Baggins isminin hiç ağıza alınmayacağını aklınızda tutun. Eğer lazım baĢka insan yerleĢimi bulunmuyordu. Fakat Bree'nin gerisindeki yaban
olursa, benim adım Bay Tepedibi." topraklarda esrarengiz gezginler vardı. Bree'liler bunlara Kolcu diyor
Böylece midillilerine atlayıp, sessizce akĢama doğru sürdüler. YavaĢ ve nereden geldikleri hakkında hiçbir Ģey bilmiyorlardı. Bunlar Bree
yavaĢ önce tepeden aĢağı, sonra yukarı doğru ilerleyip sonunda ileride bir Insanları'ndan daha uzun boylu, daha esmerdi; duyma ve görme
yerde ıĢıkların pırıldadığını gördüklerinde, karanlık çökmüĢtü konusunda garip güçlere sahip olduklarına ve hayvanlarla kuĢların di-
bile. linden anladıklarına inanılıyordu. Akıllarına estiğince güneye, doğuya
hatta Dumanlı Dağlar'a kadar gidip dolaĢırlardı; fakat artık seyrek-
Önlerinde, puslu yıldızlara karĢı karanlık bir kütle halindeki Bree
leĢmiĢlerdi ve nadiren görülüyorlardı. Ortaya çıktıkları zaman uzak-
Tepesi yolu kesercesine yükseliyordu; batı tarafında büyük bir köy yu- lardan herkesin sabırsızlıkla dinlediği haberler getirir, unutulmuĢ garip
valanmıĢtı. Artık, sadece bir ateĢ ve onları geceden ayıracak bir kapı öyküler anlatırlardı; ama Bree'liler bunlarla arkadaĢ olmazdı.
bulmak arzusuyla köye doğru seyirttiler. Bree Eli'nde aynı zamanda birçok hobbit ailesi de vardı ve onlar
T
Y Ü Z Ü K KARDEġLĠĞĠ SIÇRA YAN MĠDĠLLĠ H A N I N D A 189
188 löö
da burasının daha Brendibadesi aĢılmadan ve Shire'a de, büyük bir han vardı. Çok önceleri, yollardaki trafik çok daha
yerleĢilmeden çok önce kurulmuĢ olan en eski hobbit yerleĢim merkezi fazlayken inĢa edilmiĢti. Çünkü Bree eskj bir kavĢakta kuruluydu; geç-
olduğu iddi-asındaydılar. Hobbitler daha çok Staddle'da yaĢıyordu, miĢten kalma bir diğer yol hemen köyün batı ucundaki hendeğin dı-
Ģında bir yerlerde Doğu Yolu'nu kesiyordu; eski günlerde insanlar ve
ama Bree'de de hobbitler vardı, özellikle de tepenin yüksek
değiĢik bir sürü halk bu yol üzerinde çok seyahat etmiĢti. Bree'den gelen
yamaçlarında, insanların evlerinden yukarılarda. Büyük Ahali ile Küçük
haberler kadar tuhaf sözü o günlerden, Kuzey'den, Güney'den ve
Ahali (birbirlerine böyle hitap ediyorlardı) dostluk içinde yaĢıyor, herkes Doğu'dan gelen haberlerin handa duyulabileceği ve Shire'lı hobbitlerin
kendi iĢine bakıyordu ve her biri haklı olarak kendisini Bree halkının haberleri iĢitmek için buraya daha sık gelip gittikleri günlerden
elzem bir parçası olarak görüyordu. Bu alıĢılmamıĢ (ama mükemmel) kalma, Doğudirhem'de hâlâ kullanılan bir atasözüydü. Fakat Kuzey
düzen, dünyanın baĢka hiçbir yerinde yoktu. Ülkeleri uzun zamandan beri terk edilmiĢ durumdaydı, Kuzey Yolu da
Büyüğüyle, küçüğüyle, Bree halkı pek seyahat etmezdi; onların belli çok nadiren kullanılıyordu: Yolun üzerinde otlar bitmiĢti ve Bree1 liler
baĢlı kaygıları bu dört köyün iĢleriydi. Arada sırada Bree'li Hobbitler bu yola YeĢilyol diyorlardı.
ErĢehir'e veya Güneydirhem'e kadar uzanırdı, fakat bu küçük Bree Han'ı yine de yerinde duruyordu ve hancı çok önemli bir ki-
memleketin Brendibadesi Köprüsü'nden ancak bir günlük mesafede Ģiydi. Hanı dört köy içinde yaĢayanlar arasında büyük küçük demek-
olmasına rağmen Shire'lı Hobbitler artık buraya pek sık gelmiyordu. sizin bütün aylak, çenesi düĢük ve meraklıların buluĢma yeri; Kolcular,
Arada sırada yolu düĢmüĢ bir Erdiyarlı ya da maceraperest bir Took bir diğer gezginler ve hâlâ Doğu Yolu üzerinde yolculuk yapıp Dağlara
iki geceliğine Han'a gelirdi fakat bu bile gitgide seyrekleĢmeye
gidip gelen (çoğunluğu cüce) yolcular için de bir barınaktı.
baĢlamıĢtı. Shire'h Hobbitler Bree'lilere de, Shire sınırları dıĢında yaĢayan
Frodo ve arkadaĢları nihayet YeĢilyol kavĢağına varıp köye yak-
tüm diğer hobbitlere de DıĢarlıklı diyor ve bunları sıkıcı ve kaba buldukları
için pek ilgilenmiyorlardı. Büyük bir ihtimalle, o günlerde Dünya'nın laĢtıklarında hava kararmıĢ, beyaz yıldızlar parıldamaya baĢlamıĢtı.
Batısı'na dağılmıĢ olarak yaĢayan hobbitlerin sayısı Shire'lıların tahmin Batı Kapfya ulaĢtıklarında geçidi kapalı buldular ama gerisindeki ku-
ettiğinden çok daha fazlaydı. Bazıları -kuĢku yok ki- herhangi bir toprak lübenin kapısında oturan bir adam vardı. Adam ayağa fırlayıp bir fener
tümseğinde bir oyuk kazıp paĢa gönülleri dilediği kadar orada kalan bularak kapının üzerinden hayretle bunlara baktı.
serserilerden pek farklı değildi bunların. Fakat en azından Bree'deki "Ne istiyorsunuz ve nereden geliyorsunuz?" diye sordu homurtuyla.
hobbitler terbiyeli, müreffeh ve içerdeki uzak akrabalarının çoğundan "Buradaki hana varmaya çalıĢıyoruz," diye cevapladı Frodo. "Do-
daha köylü sayılmayacak hobbitlerdi. Bree ile Shire arasında bir vakitler ğuya doğru gidiyoruz ama bu gece daha fazla ilerleyemeyeceğiz."
sık sık gelinip gidildiği henüz unutulmamıĢtı. Herkesin dediğine göre "Hobbitler! Dört tane hobbit! Üstüne üstlük, konuĢmalarına bakı-
Brandybuck'larda Bree kanı vardı. lacak olursa Shire'lılar," dedi kapı nöbetçisi, sanki kendi kendine ko-
nuĢurmuĢ gibi yavaĢça. Bir an için onlara yüzü karararak baktı, sonra
Bree'de Büyük Ahali'nin genellikle Yol'un yukarısında, tepenin ya- yavaĢ yavaĢ kapıyı açıp midillilerini içeri sürmelerine izin verdi.
macına yuvalanmıĢ, pencereleri batıya bakan yüz kadar taĢ evi vardı. O "Shire'lılan gece vakti Yol'da gezerken pek görmeyiz de," diye devam
tarafta, dağdan çıkıp tekrar dağa dönecek Ģekilde yarımdan büyük bir etti sözüne, hobbitler kulübesinin kapısında bir an duraklayınca.
daire Ģeklinde uzanan, iç kısmındı , k çalıdan bir çit bulunan derin bir "Kusura bakmazsanız, Bree'den doğularda ne iĢiniz vardır diye merak
hendek kazılıydı. Hendeğin üzerine Yol için bir asma geçit yapılmıĢtı; ediyor insan! Müsaadenizle isimlerinizi sorabilir miyim?"
fakat Yol'un çiti yardığı yeri büyük bir kapı örtüyordu. Güney kö- "isimlerimiz de, iĢimiz de bizi ilgilendirir; burası bunları konuĢmak
için pek iyi bir yere benzemiyor," dedi adamın görünüĢünü ve sesindeki
Ģesinde, Yol'un köyden çıktığı yerde bir kapı daha vardı. Hava kararınca
tonu gözü kesmeyen Frodo.
kapılar kapanırdı; ama hemen kapıların içinde kapı bekçilerinin küçük "Elbette ki herkesin iĢi kendini ilgilendirir," dedi adam; "fakat ha-
kulübeleri bulunurdu.
Yol'un dağın eteğini dolanabilmek için sola doğru savrulduğu yer-
T
SIÇRAYAN MfDfLLf H A N I N D A 191
190 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ
layısıyla binanın arka kısmında ikinci kat pencereleri toprakla aynı
va karardıktan sonra soru sormak da benim iĢim." seviyedeydi. Enli bir kemerin altından iki kanat arasındaki avluya çı-
"Biz Erdiyar'lı Hobbitler'iz. Canımız seyahat etmek ve buradaki kılıyordu ve kemerin altında sol tarafta birkaç geniĢ basamakla varılan
handa gecelemek istiyor," diye lafa karıĢtı Merry. "Ben Bay Brandy- büyük bir kapı vardı. Kapı açıktı, ıĢıkları dıĢarıya taĢmıĢtı. Kemerin
buck'ım. Bu senin için yeterli mi? Ben, Bree'liler yolculara kibar dav- tepesinde bir lamba yanıyordu, lambanın altında da büyük bir levha
ranır diye bilirdim." asılıydı: ġaha kalkmıĢ ĢiĢman bir beyaz midilli. Kapının üzerine beyaz
"Tamam, tamam!" dedi adam. "Kabalık etmek istemedim. Ama sa- harflerle SIÇRAYAN MÎDĠLLt, ARPADAM KAYMAKPÜRÜZÜ
nırsam, ihtiyar kapı bekçisi Harry'den baĢkaları da size sorgu sual yazılmıĢtı. Alt katlardaki pencerelerin çoğunda, kalın perdelerin ar-
edecektir. Etrafta garip tipler var. Midilli'ye gidiyorsanız, orada baĢka dından ıĢıklar görünüyordu.
konuklar da olduğunu göreceksiniz." Onlar dıĢarıda karanlıkta tereddüt ederken, içerden biri neĢeli bir
Adam iyi geceler dedi, onlar da konuĢmayı uzatmadılar; ama Fro-do Ģarkı söylemeye baĢladı ve bir sürü neĢeli ses avaz avaz koro halinde
fener ıĢığında adamın hâlâ onları meraklı meraklı süzdüğünü göre- ona katıldı. Bir an için bu yüreklendirici sesi dinledikten sonra midil-
biliyordu. Midillilerini ileri doğru sürerken kapının arkalarından trak lilerinden indiler. ġarkı sona erdi, bir alkıĢ, bir kahkaha tufanıdır koptu.
diye kapandığını duymak içini rahatlattı. Adam neden o kadar kuĢku- Midillilerini kemerin altından geçirip avluda bırakarak merdivenleri
cuydu, birisi bir hobbit kafilesinden haber mi sormuĢtu acaba? Bu çıktılar. Frodo bir iki adım attı ve ĢiĢman, kısa boylu, kel kafalı,
Gandalf olabilir miydi? Onlar Orman'da ve Yaylalar'da vakit kaybe- kırmızı suratlı bir adamla burun buruna geldi. Adamın üzerinde beyaz
derken Gandalf m buraya ulaĢmıĢ olması mümkündü. Fakat kapı nö- bir önlük vardı, elinde kupa dolu bir tepsiyle bir kapıdan telaĢla çıkmıĢ,
betçisinin halinde ve sesinde onu huzursuz eden bir Ģey vardı. bir diğerine giriyordu.
Adam hobbitlerin arkasından bir süre baktı, sonra kulübesine geri "Acaba biz..." diye baĢladı Frodo.
döndü. O sırtını döner dönmez, kara bir Ģekil kapının üzerinden çabucak "Bir dakika müsaadenizle!" diye bağırdı adam omuzunun üzerinden
tırmanıp köy sokağının gölgeleri arasına karıĢtı. ve bir curcuna ve duman buluru içinde kayboldu. Bir an sonra, ellerini
önlüğünde kurulayarak yeniden karĢılanndaydı.
Hobbitler hafif bir yokuĢu tırmanıp aralıklı birkaç evi geçerek hanın "iyi akĢamlar küçük efendi!" dedi, eğilerek. "Ne arzu ediyorsunuz
dıĢında durdular. Evler onlara büyük ve garip görünüyordu. Sam hanın acaba?"
üç katına, kalabalık pencerelerine bakakaldı ve içinin ezildiğini hissetti. "Dört kiĢiye yatak ve beĢ midilliye ahır, eğer mümkünse. Siz Bay
Yolculuğu sırasında bir ara, ağaçlardan daha uzun boylu devler, hatta Kaymakpürüzü müsünüz?"
çok daha korkunç baĢka yaratıklarla karĢılaĢacağını hayal etmiĢti; ama o "Aynen öyle! Adım Arpadam. Arpadam Kaymakpürüzü hizmeti-
anda insanları ve onların evlerini ilk kez görmek bile ona yetiyordu, hatta nizde! Siz Shire'dansınız değil mi?" dedi ve sonra birdenbire sanki bir
yorucu bir günün karanlık sonu için fazlaydı bile. Hanın avlusunda Ģeyler hatırlamaya çalıĢıyormuĢ gibi elini alnına vurdu. "Hobbitler!"
eyerlenmiĢ duran Kara atlar ve karanlık üst kat pencerelerinden dıĢarıyı diye bağırdı. "Ya, bu bana bir Ģey hatırlatacak, ama?., isimlerinizi öğ-
gözetleyen Kara Süvariler canlandı gözünde. renebilir miyim beyim?"
"Bu akĢam burada konaklamayacağız, değil mi beyim?" diye isyan "Bay Took ile Bay Brandybuck," dedi Frodo, "ve Sam Gamgee.
etti. "Madem ki buralarda da hobbitler varmıĢ, bizi misafir edecek Benim ismim deTepedibi."
birilerini bulsak ya! O zaman evimizde gibi oluruz." "Bak Ģimdi!" dedi Bay Kaymakpürüzü, parmağını Ģıklatarak. "Yine
"Hanın nesi var?" dedi Frodo. "Tom Bombadil burayı tavsiye etti. gitti aklımdan! Ama düĢünmeye vakit bulunca yeniden hatırlarım, iki
ayağım bir pabuca girdi; ama sizin için bir Ģeyler yapmaya çalıĢacağım.
Herhalde içerisi yeterince eve benziyordur."
Bu aralar Shire'dan pek sık konuğumuz gelmiyor, sizi iyi ağır-
Han, bilen gözlere dıĢarıdan bile hoĢ bir ev gibi görünüyordu.
Cephesi yola bakıyordu, iki yanda da kısmen tepenin eteklerinin alt
kısımlarından kazanılmıĢ bir arsa üzerinde uzanan iki kanat vardı, do-
192 Y Ü Z Ü K K A RD Eġ LĠĞĠ SIÇRAYAN MĠDĠLLĠ H A N I N D A
layamazsam üzülürüm. Ama daha Ģimdiden handa nicedir eĢini gör- 19
3
mediğimiz öyle bir kalabalık var ki. Zaten yağmur yağmaz yağmaz da
bardaktan boĢanır, deriz biz Bree'de." meğiniz hazır olana kadar size yatak odalarınızı da göstereyim mi?"
"Hey, Nob!" diye bağırdı. "Neredesin tüylü ayaklı binek arabası? Bay Kaymakpürüzü ile Nob tekrar geldiklerinde hobbitler ellerini
yüzlerini yıkamıĢ, derin bira kupalarının yansına gelmiĢlerdi bile.
Nob!"
Göz açıp kapayıncaya kadar masa kuruldu. Sıcak çorba, soğuk et, bö-
"Geldim beyim! Geldim!" Kapıların birinden Ģen görünüĢlü bir ğürtlen turtası, taze ekmek, dilim dilim tereyağı ve yarım kalıp eski
hobbit fırladı, yolcuları görünce olduğu yerde kalakaldı ve büyük bir peynir vardı: Güzel sade yiyecekler, en az Shire'daki kadar güzel ve
ilgiyle gözlerini onlara dikti. (daha Ģimdiden biranın mükemmelliği karĢısında enikonu rahatlamıĢ
"Bob nerede?" diye sordu hancı. "Bilmiyor musun? Git bul o halde! olan) ġam'ın son kuruntularını ortadan kaldıracak kadar tanıdık.
Gözünü dört aç! Benim altı ayağım, altı gözüm yok ya! Bob'a söyle, ahıra Hancı kısa bir süre etraflarında dolandı sonra müsaadelerini istedi.
alınacak beĢ midilli var. Ne yapsın yapsın yer bulsun." Nob sırıtıp göz "Yemeğinizi yedikten sonra konukların arasına katılmak ister misiniz
kırparak fırladı gitti. bilmem," dedi kapıda durarak. "Belki de yatmak istersiniz. Ama eğer
"Ee, ben ne diyecektim Ģimdi?" dedi Bay Kaymakpürüzü parmağını gönlünüz çekerse, konuklar sizi görmekten çok memnun olacaklardır.
alnına vurarak. "Hani derler ya, bir iĢe koĢarken öbürünü unutuyorum. Buraya DıĢarlıklılar -Shire'lı yolcular diyeyim affınıza sığınarak- pek sık
Bu gece öyle bir meĢgulüm ki, baĢım dönüp duruyor. Dün gece gelmez; o yüzden biraz haber duymak, aklınızda bir hikâye veya Ģarkı
YeĢilyol'dan, ta Güney'den bir kafile geldi - bu zaten baĢlıbaĢına bir varsa dinlemek hoĢumuza gider. Fakat nasıl isterseniz! Bir eksiğiniz
garipti. Sonra bu akĢam gelen bir grup cüce var, onlar da Batı'ya olursa zili çalın!"
gidiyor. ġimdi de siz geldiniz. Hobbit olmasanız size yatacak yer bile (Gereksiz konuĢmalarla bölünmeden aĢağı yukarı üç çeyrek saat
bulamazdık belki. Neyse, kuzey kanatta bu bina dikilirken hassaten bütün dikkatlerini verdikleri) yemeğin sonunda kendilerini o kadar
hobbitler için yapılmıĢ bir iki odamız var. Zemin katta, hobbitler çokluk canlanmıĢ ve o kadar yüreklenmiĢ hissediyorlardı ki Frodo, Pippin ve
öyle sever ya; yuvarlak pencereli falan, her Ģeysiyle onların gönlüne Sam konuklara katılmaya karar verdiler. Merry, orasının çok boğucu
göre. Umarım rahat edeceksiniz. AkĢam yemeği istersiniz kuĢkusuz. En olacağını söyledi. "Burada ateĢin yanında sakin sakin biraz daha oturur,
kısa zamanda. Bu taraftan!" sonra belki dıĢarı çıkıp biraz hava alırım. Sözlerinize ve hareketlerinize
Onları bir koridordan kısa bir mesafe götürdü ve bir kapı açtı. "iĢte dikkat edin; kaçıĢımızın gizli kalması gerektiğini, hâlâ anayolda
hoĢ bir saloncuk!" dedi. "Umarım beğenirsiniz. ġimdilik beni mazur bulunduğunuzu ve Shire'dan pek uzakta olmadığınızı unutmayın!"
görün. O kadar meĢgulüm ki. KonuĢacak zaman yok. Hemen koĢmam "Tamam!" dedi Pippin. "Sen kendine bak! Kaybolayım deme,
lazım, iki bacağı olana zor iĢ, ama baksanıza zayıfladığım da yok. Biraz sonra içerilerin daha emniyetli olduğunu da unutma!"
sonra yine gelirim. Bir Ģeye ihtiyacınız olursa zili çalın, Nob gelir. Eğer
gelmezse, hem zili çalın, hem bağırın!" Konuklar hanın büyük salonundaydılar. Topluluğun büyük ve karıĢık
Sonunda onları oldukça nefessiz bırakarak gitti. Ne kadar meĢgul olduğunu fark etti Frodo, gözleri ıĢığa alıĢınca. IĢık daha çok alev
olursa olsun, sonsuza kadar aralıksız konuĢabilirmiĢ gibi görünüyordu. alev yanmakta olan kütük ateĢinden geliyordu, çünkü kiriĢlerden
Hobbitler kendilerini küçük ve rahat bir odada buldular. Ocakta sallanmakta olan üç lamba pek kuvvetli sayılmazdı ve dumandan yarı
parlak, küçük bir ateĢ yanıyordu, önünde de birkaç alçak ve rahat koltuk yarıya perdelenmiĢti. Arpadam Kaymakpürüzü ateĢin yakınında
vardı. Üzerine daha Ģimdiden beyaz bir örtü örtülmüĢ olan yuvarlak bir ayakta durmuĢ, birkaç cüce ve bir iki garip görünüĢlü adam ile konuĢ-
masa, masanın üstünde de büyük bir zil durmaktaydı. Fakat hobbit maktaydı. Uzun banklarda çeĢit çeĢit ahali vardı: Bree'li adamlar,
hizmetkâr Nob, daha onlar zili çalmayı düĢünmeden çok önce içeri (birlikte oturmuĢ çene çalan) bir grup yerli hobbit, birkaç cüce daha ve
daldı. Mumlar ve bir tepsi dolusu tabak getirmiĢti. pek iyi seçilemeyen kıyıda köĢede, gölgede kalmıĢ kimi belirsiz siluetler.
"içecek bir Ģey ister misiniz beyler?" diye sordu. "Hem, akĢam ye-
YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ
194 SIÇRAYAN MİDİLLİ H A N I N D A 195
Shire'lı hobbitler içeri girer girmez Bree'liler hep bir ağızdan
onları buyur elti. Yabancılar, özellikle de YeĢilyol üzerinden gelmiĢ olan- nin kuzeye geleceğini söylüyordu. "Eğer onlara yer açılmazsa,
lar, merakla gözlerini diktiler. Hancı yeni gelenleri Bree'lilere o kadar onlar kendilerine açarlar. BaĢka halklar kadar, onların da yaĢamaya
büyük bir hızla takdim etti ki, birçok ismi yakalamıĢ olsalar da isimlerin hakkı var," dedi sesini yükselterek. Yerliler bu ihtimalden pek memnun
kalmıĢ görünmedi.
kime ait olduğunu pek anlayamadılar. Bree însanlan'nın, (Kay-
makpürüzü bir yana) Sa7mumu, Keçiynprağı, Fundaparmağı, Elmacık, Hobbitler tüm bunlara pek kulak vermiyordu ve o anda bu konuĢu-
Devedikcniyünü ve Eğrelti gibi oldukça bitkisel (ve Shire'hlar için lanlar onlarla ilgili gibi de görünmüyordu. Büyük Ahali hobbit oyuk-
oldukça tuhaf) isimlen vnrdı. Hobbitlerin bir kısmının isimlen de o larına sığınmaya kalkıĢacak değildi ya. Hobbitler artık kendilerini evde
türdendi, örneğin r^li-'iyncı ailesi pek kalabalığa benziyordu. Fakat gibi rahat hissetmeye baĢlayan ve Shire'da olanlar hakkında neĢeyle çene
çoğunun ismi Kıyı, ?orsuVevi, Uzundelik, Kumfırlatan, Tünelli gibi, çalan Sam ve Pippin ile daha çok ilgileniyorlardı. Pippin, Ulığ
normal ve çoğu Shîrc'da da kullanılan isimlerdi. Staddle'dan da bir sürü Kazın'daki ġehir Oyuğu'nun çatısının nasıl çöktüğünü anlatarak epey bir
kahkahanın kopmasına neden oldu: Batıdirhem'in en ĢiĢman hob-biti
Tepedibi gelmiĢti ve bunlar akraba olmaksızın bir ismi paylaĢmayı
hayal bile edemediklerinden Frodo'yu uzun zaman önce yitirdikleri bir olan Belediye BaĢkanı Will Nebzeayak kireç tozuna batmıĢ ve unlu
kurabiye gibi çıkmıĢtı. Ama Frodo'nun huzurunu kaçıran sorular da
kuzenleri ^hrık bağırla'ma bastılar.
geliyordu arada. Shire'a epey gelip gittiği anlaĢılan bir Bree'li, Tepe-
Doğrusu Rrec'li Hobbitler ark^iaĢ canlısı ve meraklı kimselerdi ve dibi'lerin nerede oturduklarını ve kimlerle akrabalıkları olduğunu sorup
Frodo kısa bir SĠ'TC sonra ne yapağı konusunda bir Ģeyler söylemek duruyordu.
zorunda olduğunu fark etti. Tarih ve coğrafyaya ilgisi olduğunu açıkladı
(bunun üzerine, bu sözcükler Bree lehçesinde pek kullanılan sözcükler Birdenbire Frodo, duvar kenarında gölgede oturmakta olan tuhaf,
yıpranmıĢ görünüĢlü bir adamın da hobbitlerin konuĢmalarını dikkatle
olmadığı halde, hemen hemen herkes baĢını salladı). Bir kitap yazmayı
dinlemekte olduğunu fark etti. Adamın önünde kapaklı büyük bir içki
tasarladığını (bunun üzerine sessiz bir ĢaĢkınlık yaĢandı), kendisi ve
maĢrapası vardı ve garip bir tarzda oyulmuĢ uzun saplı bir pipo
arkadaĢlarının Shire dıĢında, özellikle de doğu taraflarında yaĢıyan
içiyordu. Bacaklarını, yumuĢak deriden yapılmıĢ ve ayaklarına tam
hobbitler hakkında bilgi toplamak istediklerini söyledi. uyan, fakat artık eskimiĢ ve bir de çamura batmıĢ olan uzun çizmeleri
Bu söz üzerine bir curcunadır koptu. Eğer Frodo gerçekten bir kitap görünecek Ģekilde ileri doğru uzatmıĢtı. Yolculuk lekeleri taĢıyan,
yazmak istese ve bir sürü kulağı olsa, bir iki dakika içinde birkaç ağır, koyu yeĢil pelerinine sıkı sıkı sarınmıĢ ve odanın sıcaklığına rağmen
bölüme birden yetecek kadar bilgi toplayabilirdi. Bunlar yetmezmiĢ kukuletasını da baĢına çekip yüzünü gölgeler içinde bırakmıĢtı; fakat
gibi, "bizim Ġhtiyar Arpadam" ile baĢlayıp ona daha çok bilgi verebi- hobbitleri izlerken, gözlerinin pırıltısı seçilebiliyordu.
lecek kiĢilerin uzun bir listesini sayıyorlardı. Fakat Frodo hemen ora- "Bu kim?" diye ilk fırsatta Bay Kaymakpürüzü'ne sordu Frodo fı-
cıkta bir kitap yazmaya giriĢmediği için, bir süre sonra hobbitler Shi- sıltıyla. "Onu takdim ettiğini sanmıyorum."
re'daki iĢlerle ilgili sorularına geri döndüler. Frodo pek konuĢkan çık- "O mu?" dedi hancı, o da fısıltıyla, baĢını çevirmeden gözüyle iĢaret
madı ve az sonra kendisini bir köĢede oturmuĢ etrafı seyredip konuĢu- ederek. "Tam olarak bilmiyorum. Gezginlerden biri o - biz onlara
lanları dinlerken buldu. Kolcu d^riz. Çok az konuĢur: Gerçi eĢi görülmemiĢ hikâyeler anlattığı da
insanlar ve cüceler daha çok uzaktaki olaylardan konuĢuyor ve artık olur ama, aklına eserse. Bir ay hatta bir yıl yok olur ortadan, sonra yeniden
fazlasıyla tanıdık gelen türden haberler anlatıyorlardı. Ta aĢağıda, mantar gibi biti verir. Geçen bahar sık sık geldi gitti; fakat son
Güney'de olaylar vardı ve anlaĢıldığı kadarıyla YeĢilyol'dan gelen in- zamanlarda pek görünmüyordu. Asıl adını hiç duymuĢluğum yok:
sanlar göçe kalkmıĢ, biraz huzur bulabilecekleri bir yer arıyorlardı. Ancak buralarda Volgezer denir ona. O uzun bacaklarıyla rüzgâr gibi
Bree'liler anlayıĢlıydılar ama, küçük memleketlerine büyük sayılarda yürüyüp gider; gelgellim, nereye koĢturduğunu da kimseye anlatmaz.
yabancıyı kabul etmeye razı olmadıkları açıktı. Yolculardan biri, kısık Fakat, Doğu ile Batı'ya akıl sır ermez diye bir laf vardır bizim Bree'de,
gözlü, çirkin bir adam, yakın gelecekte çok, çok daha fazla ahali- söz meclisten dıĢarı, kastettiklerimiz de Kolcular ile Shi-
196 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ SIÇRAYAN MĠDĠLLĠ H A N I N D A 197
re'lılardır. Onu sormanız çok garip." Fakat tam o sırada Bay Kaymak- tehlikeyi bütün bütün unutmuĢtu. Frodo aniden, onun bu haliyle
pürüzü müĢterilerinin biraz daha bira istemeleri nedeniyle Frodo'nun Yü-zük'ten bile söz edebileceğinden korktu; bu da gerçekten bir
yanından ayrıldığı için, son söylediği söze bir açıklık getirmedi. felakete neden olabilirdi.
Frodo, Yolgezer'in artık sanki söylenenleri duymuĢ ya da tahmin "Hemen bir Ģeyler yapsan iyi olacak!" diye fısıldadı Yolgezer ku-
etmiĢ gibi ona bakmakta olduğunu fark etti. Biraz sonra, elinin ve ba- lağına.
Ģının bir hareketiyle Frodo'yu gelip yanına oturmaya davet etti. Frodo Frodo sıçrayıp bir masanın üzerine çıktı ve konuĢmaya baĢladı.
yaklaĢırken kukuletasını geriye itti, kır düĢmüĢ gür koyu renk saçlı bir Pippin'in dinleyicilerinin dikkatleri dağılmıĢtı. Hobbitlerin bir kısmı
baĢ ve solgun sert bir yüzde bir çift keskin gri göz ortaya çıktı. Frodo'ya döndüler ve Bay Tepedibi'nin birayı biraz fazla kaçırdığını
"Bana Yolgezer derler," dedi alçak bir sesle. "Sizinle karĢılaĢtığıma düĢünerek gülüp el çırptılar.
çok memnun oldum Efendi... Tepedibi, eğer ihtiyar Kaymakpürü- Frodo aniden kendini aptal gibi hissetti ve (her konuĢma yapıĢında
zü isminizi doğru anladıysa." olduğu gibi) cebindeki Ģeylerle oynamakta olduğunu fark etti. Zinciri
ucundaki Yüzük eline geldi, hiç beklenmedik bir Ģekilde onu parmağına
"Doğru anlamıĢ," dedi Frodo gergin bir Ģekilde. O keskin gözlerin
takıp bu aptalca durumdan kurtulma isteği kapladı benliğini birden.
bakıĢları altın'da kendini hiç de rahat hissetmiyordu. Adeta bu fikir her nasılsa kendi dıĢından bir yerden, odanın içindeki
"Evet, Efendi Tepedibi," dedi Yolgezer, "yerinizde olsam genç ar- birinden veya bir Ģeyden geliyormuĢ gibi hissediyordu. Bu dürtüye
kadaĢlarınızın gereğinden fazla konuĢmasına engel olurdum, îçki, sıcak metanetle karĢı koydu ve sanki kaçmasın veya bir muzırlık yapmasın
bir ateĢ ve yeni ahbaplar hoĢ Ģeyler ama, eh - burası Shire değil. diye denetiminde bulundurmak için Yüzük'ü avucunda sıkı sıkı
Etrafta tekin olmayan kiĢiler var. Gerçi bunu söylemek bana düĢmez kavradı. Her halükârda Yüzük'ten bir ilham alamayacağı açıktı. Shi-
diye düĢünüyor olabilirsiniz," diye ekledi iğneli bir tebessümle, Fro- re'da dedikleri gibi "bir iki uygun söz" söyledi: Bize gösterdiğiniz bu
do'nun yan bakıĢı üzerine. Sonra Frodo'nun yüzüne dikkatle bakarak, misafirperverlikten dolayı sizlere minnettarız; bu kısa ziyaretimin
"Hem son zamanlarda Bree'den daha garip yolcular da geçti," diye sö- Shire ile Bree arasındaki eski dostluk bağlarını yeniden kuvvetlendir-
zünü sürdürdü. mesini temenni etmek isterim; sonra durakladı ve öksürdü.
Frodo bakıĢlarını adamdan kaçırmadı ama hiçbir Ģey de söylemedi; Artık salondaki herkes ona bakıyordu. "ġarkı!" diye bağırdı hob-
Yolgezer de baĢka bir harekette bulunmadı. Birdenbire bütün dikkati bitlerden biri. "ġarkı! ġarkı!" diye bağırdı diğerleri de. "Hadi beyim,
Pippin'e dönmüĢ gibiydi. Frodo, ĢiĢman Ulığ Kazın Belediye BaĢkanı bize daha önce duymadığımız bir Ģarkı söyle!"
hikayesiyle kazandığı basandan cesaret alan genç maskara To-ok'un Frodo bir an için ağzı açık kalakaldı. Sonra, çaresizlik içinde Bil-
Ģimdi de gülünç bir öykü olarak Bilbo'nun veda partisini anlatmakta bo'nun oldukça sevdiği (ve sözlerini kendi uydurduğu için doğrusu ol-
olduğunu fark etti korkuyla. Pippin daha Ģimdiden Nutuk'un taklidini dukça da gurur duyduğu) saçma sapan bir Ģarkıya baĢladı. ġarkı bir
yapmaya baĢlamıĢ, o herkesi hayrete düĢüren Ortadan Kaybolma hanla ilgiliydi; muhtemelen bu yüzden Frodo'nun aklına gelivermiĢti o
sahnesine doğru ilerliyordu. anda. iĢte Ģarkının tümü. Artık genel olarak sadece birkaç sözü ha-
Frodo'nun canı sıkılmıĢtı. Yerli hobbitlerin çoğu bakımından za- tırlanıyor.
rarsız bir öyküydü bu Ģüphesiz: Ta Nehrin ötesinde oturan o komik
halk hakkında komik bir öykü; fakat bazıları (yaĢlı Kaymakpürüzü Bir han vardı, ihtiyar, Ģen bir han
örneğin) bir Ģeyler biliyordu ve herhalde vaktiyle Bilbo'nun yok olu- kadim, boz bir dağın eteğinde, Ve
Ģuyla ilgili söylentiler kulaklarına çalınmıĢtı. Bu onların aklına Bag- burada öyle bir bira mayalarlardı ki
gins ismini getirecekti, özellikle de Bree'de bu ismi araĢtıran birileri Ay'dakiAdam bile indi yeryüzüne
bir gece, payına düĢeni içmeye.
olduysa.
Frodo ne yapacağını düĢünerek yerinde kıpırdanıyordu. Belli ki
Pippin gördüğü ilgiden son derece memnundu ve içinde bulundukları
T
198 Y Ü ZÜ K KARD EġLĠĞĠ SIÇRAYAN MĠDĠLLĠ H A N I N D A
19
Seyisin çakırkeyif bir kedisi vardı 9
beĢ telli bir keman çalan Kemanının yayını
sallardı bir af ağı bir yukarı Kâh tiz perdeden KiĢneyip çiğniyorlar gümüĢ gemlerini, Ama
çığınr, kâh peĢten gıygıylardı sahiplen içkide boğdu zihnini GüneĢ ise
kimi zaman da sürterdi ortadan. doğdu doğacak!"

Hancının minik köpeği Böylece kedi kemanında öyle Ģıkırdak Ģeyler,


pek severdi latifeyi, öyle bir hava çaldı ki ölüyü diriltirdi: Yayım oynattı,
Konuklar ne zaman neĢelense aralarında hızlandırdı ezgiyi, sesler döküldü kemanından Hancı Ay'daki
Kulak kabartır bütün sakalara Adam'ı sarsarken bir yandan:
boğuluncaya kadar gülerdi. "Saat üçü geçti kardeĢ," dedi.

Birde boynuzlu inekleri vardı Adam'ı yavaĢça tepeye yuvarlayıp


bir kraliçe kadar mağrurdu; Fakat müzik dertop edip aîıverdilerAy'a Bu arada
döndürürdü basını bira kadar Püsküllü atları da seyirttiler arkadan, Ġnek sıçrayarak
kuyruğunu durmadan sallar, geldi, sanki bir ceylan,
ve yeĢillikte oynar dururdu. çatalın biri koĢup geldi, takılmıĢ bir çanağa

Ve ah! O gümüĢ çanak dizileri, Artık keman daha hızlı çalıyordu gıygıy da gıygıy,
o çatal bolluğu gümüĢten! Pazar ulumaya baĢladı köpek de Ġnek ile atlar
günleri için özel bir takım vardı, Dikkatle amuda kalktılar, Tüm konuklar sıçrayıp
ovulur, pırıl pırıl parlardı yataktan çıktılar
cumartesi akĢamüstünden. dansa durdular yerde

Ay'dakiAdam içiyordu da içiyordu Pink! diye koptu kc ritmi-ı telleri!


baĢlamıĢtı feryat ve figana kedi; Bir çanakla, bir inek sıçrayıp Ay'ın ü 7 erilden aĢtı, Küçük köpek
çatal masada baĢlamıĢtı oynamaya, Dans ediyordu bunca komikliğe güldü katıla katıla Ve cumartesi
bahçedeki inek deli gibi zıplaya zıplaya çanağı koĢa koĢa
küçük köpek ise kuyruğunun peĢindeydi. gümüĢ pazar kaĢığıyla kaçtı.

Ay'daki Adam bir bakraç daha aldı da, Yuvarlak Ay yuvarlandı tepenin ardına
sandalyesinin altına yuvarlanıverdi; GüneĢ kaldırırken baĢını; Hanım*
Orada sızıp kaldı, rüyasında biralar inanamadı ateĢli gözlerine Çünkü hayrettir ki,
Ta ki gökteki yıldızlar solana kadar ve gündüz olduğu halde
yaklaĢana kadar tan vakti. hepsi tekrar yataklarına yollanmıĢlardı.

Sonra seyis çakırkeyif kedisine dedi ki: Uzun ve yüksek bir alkıĢtır koptu. Frodo'nun sesi güzeldi, Ģarkı da
"ġu Ay'm ak küheylanlarına bak, hoĢlarına gitmiĢti. "YaĢlı Arpa nerede?" diye bağırdılar. "Bunu dinle-

* Elfler (.ve Hobbitlcr) GiineĢ'ten hep Hanım olarak söz ederler.


SIÇRAYAN MĠDĠLLĠ HANINDA 201
200 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ
meli. Bob da kedisine keman öğretsin, o zaman biz de dans ederiz." bunu? ArkadaĢlarının söyleyebilecekleri en kötü Ģeyden de beterdi
bu. BaĢını belaya soktun! Yoksa parmağını mı demeliydim?"
Daha çok bira isteyip bağırmaya baĢladılar: "Haydi bir daha beyim! "Ne demek istediğini anlayamadım," dedi Frodo hem bozulup hem
Haydi! Bir daha!" telaĢlanarak.
Frodo'ya bir içki daha içirdiler; sonra Frodo tekrar Ģarkısına baĢladı, "Bal gibi anladın," diye cevapladı Yolgezer; "ama Ģu Ģamata yatı-
Ģıncaya kadar beklesek iyi olur. Sonra, müsaadenizle Bay Baggins, si-
epeycesi de eĢlik etmeye koyuldu; çünkü ezgi çok bilinen bir ezgiydi,
zinle bir çift laf konuĢmak isterim."
onlar da sözleri çabucak kapıyorlardı. ġimdi kendiyle böbürlenme sırası "Ne hakkında?" diye sordu Frodo, birdenbire asıl isminin kullanılmıĢ
Frodo'daydı. Masanın tepesinde sıçrayıp duruyordu; ikinci kere inek Ay'ın olmasını duymamazlığa gelerek.
üzerinden atladı, kısmına gelince havaya zıpladı. Hem da fazlasıyla "Önemli -ikimiz için de önemli- sayılabilecek bir konu hakkında,"
hararetle; çünkü indiği zaman, hoop, kendisini içi maĢrapalarla dolu bir diye cevap verdi Yolgezer, Frodo'nun ta gözlerinin içine bakıp, "îĢine
tepsinin içinde buldu, kaydı ve büyük bir gümbürtü ve patırtıyla masadan yarayacak bir Ģeyler öğrenebilirsin."
yuvarlanarak düĢtü! Dinleyiciler katıla katıla gülmek için ağızlarını bir "Çok iyi," dedi Frodo, umursamıyormuĢ gibi davranmaya gayret
karıĢ açmıĢlardı ki, sessizlik içinde kalakaldılar; çünkü Ģarkıcı yok ederek. "Sonra konuĢurum seninle."
olmuĢtu. Öylece ortadan kayboluver-miĢti, sanki arkasında delik bile Bu arada, ocak baĢında bir tartıĢma yaĢanmaktaydı. Bay Kaymak-
bırakmadan aniden yerin dibine geçmiĢti! pürüzü içeri seyirtmiĢ, Ģimdi de aynı anda, aynı olayın birbirine uy-
Yerli hobbitler hayret içersinde bakındılar; sonra ayağa fırlayıp mayan birkaç açıklamasını birden dinlemeye çalıĢıyordu.
Arpadam'a seslendiler. Herkes Pippin ile Sam'in yanından çekildi, ikisi "Ben onu gördüm Bay Kaymakpürüzü," dedi bir hobbit; "daha
belli bir mesafeden düĢmanca ve kuĢkulu bakıĢlar altında, bir köĢede doğrusu onu görmedim, ne demek istediğimi anlıyorsunuzdur. Bir anda
yapayalnız kaldılar. Belli ki artık etraftakilerin çoğu onları bilinmeyen havaya karıĢtı adeta."
güçlere ve amaçlara sahip gezgin bir büyücünün yoldaĢları olarak "Demeyin Bay Pelinağacı!" dedi hancı, yüzünde ĢaĢkın bir ifadeyle.
görüyordu. Fakat aralarında esmer bir Bree'li vardı ki, bütün huzurlarını "Dedim bile!" diye cevapladı Pelinağacı. "Dediklerimde ciddiyim
kaçıran bilgiç ve yan alaylı bir ifadeyle süzmekteydi onları. Derken bu hemi de."
kiĢi arkasında kısık gözlü Güneyli ile kapıdan süzüldü gitti: Bu ikisi, "Bu iĢte bir yanlıĢlık olmalı," dedi Kaymakpürüzü baĢını sallayarak.
bütün akĢam boyunca bol bol fısıldaĢmıĢlardı. Kapı nöbetçisi Harry de "Bu Bay Tepedibi etli butlu biriydi, öyle kolay kolay havaya karıĢırmıĢ,
onların hemen arkasından çıktı. daha doğrusu bu odada hava yok ya, havasızlığa karıĢırmıĢ gibi gelmedi
Frodo kendini aptal gibi hissediyordu. Ne yapacağını bilemediğinden bana."
masalann altından emekleye emekleye, Yolgezer'in istifini hiç "Ee, nerede öyleyse?" diye atıldı birkaç ses.
bozmadan, düĢüncelerini dıĢa hiç yansıtmadan oturmakta olduğu ka- "Nereden bileyim ben? Sabah parasını ödedikten kelli, istediği yere
ranlık köĢeye süzüldü. Sırtını duvara dayayıp Yüzük'ü çıkarttı. Par- gidebilir. Bakın, Bay Took orada, o yok olmamıĢ,"
mağında ne aradığını hiç bilmiyordu. Olsa olsa, Ģarkı söylediği sırada "Ben gördüğümü gördüm, görmediğimi de görmedim," dedi Peli-
cebinde onu evirip çeviriyordu da, düĢerken kendini korumak için nağacı inatla.
yaptığı ani bir hareketle her nasılsa parmağına geçivermiĢti. Bir an, "Ben de bu iĢte bir yanlıĢ var diyorum," diye tekrarladı Kaymak-
acaba Yüzük ona bir oyun mu oynadı diye geçti aklından; belki de pürüzü tepsiyi alıp kırılmıĢ çanak çömleği toplarken.
odanın içinden gelen bir dilek veya emre uyup kendi kendini ortaya "Elbette bir yanlıĢlık var!" dedi Frodo. "Ben yok olmadım. Bura-
çıkarmak istemiĢti. DıĢarı çıkan adamların suratları hiç hoĢuna gitme- dayım! ġu köĢecikte Yolgezer'le biraz laflıyorduk."
miĢti Frodo'nun. Öne, ateĢin ıĢığına çıktı; fakat konukların çoğu öncekinden daha
"Ee?" dedi Yolgezer, Frodo tekrar ortaya çıkınca. "Neden yaptın
202
YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ
da büyük bir kuĢkuyla gerilediler. DüĢtükten sonra masaların altından BÖLÜM X
çabuk çabuk emeklediği Ģeklindeki açıklaması hiç de inandırıcı gel-
miyordu onlara. O akĢam baĢka eğlenceye katlanacak hali kalmayan YOLGEZER
Bree'li Hobbitler'in ve insanların çoğu, hemen o dakika, söylene söylene
çıktı. Bir ikisi Frodo'ya asık yüzle bakıp kendi aralarında fısılda-Ģarak
gittiler. Cüceler ve daha gitmemiĢ olan iki üç yabancı insan da ayağa
kalkıp, Frodo ve arkadaĢlanna sırt çevirerek hancıya iyi geceler diledi.
Çok geçmeden, bir köĢede dikkat çekmeden oturan Yolgezer' den baĢka
kimse kalmadı. Frodo, Pippin ve Sam oturma odasına geri döndüler. Odada hiç ıĢık
Bay Kaymakpürüzü pek rahatsız olmuĢa benzemiyordu. Büyük yoktu. Merry ortalıklarda görünmüyordu ve ateĢ geçmeye baĢlamıĢtı.
bir ihtimalle, bu esrarengiz olay didik didik tartıĢılıncaya kadar hanının Kor halindeki odunları üfleyip ateĢe çalı çırpı atmıĢlardı ki, Yolgezer1 in
daha epey bir akĢam dolup taĢacağının farkındaydı. "Neler yapı- de onlarla birlikte gelmiĢ olduğunu fark edebildiler. Oracıkta, kapının
yordunuz öyle Bay Tepedibi?" diye sordu. "Cambazlıkla müĢterilerimi yanındaki bir sandalyede sakin sakin oturuyordu!
korkutup tabak çanağımı kırmak da nereden çıktı?" "Hayda!" dedi Pippin. "Sen de kimsin, ne istiyorsun?"
"Mesele çıkardığım için çok üzgünüm," dedi Frodo. "Sizi temin "Bana Yolgezer derler," diye cevap verdi, "ve arkadaĢınız belki
ederim, isteyerek olmadı. Son derece talihsiz bir kazaydı." unutmuĢtur ama, benimle baĢ baĢa konuĢmak için söz vermiĢti."
"Tamam Bay Tepedibi! Ama iyisi mi bir daha cambazlık mı yapa- "iĢime yarayacak bir Ģeyler öğrenebileceğimi söylemiĢtin sanı-
caksınız, ruh mu çağıracaksınız, artık her neyse, baĢtan milleti uyarın ve rım." dedi Frodo. "Ne söyleyecekmiĢsin bakalım?"
bana haber verin. Biz buralarda alıĢılmadık, tekin olmayan Ģeyler "Birçok Ģey," diye cevap verdi Yolgezer. "Fakat elbette ki bir be-
konusunda biraz Ģüpheciyizdir, bilmem anlatabildim mi; böyle Ģeyler delim var."
aniden oldu mu da hiç kaldıramayız." "Ne demek istiyorsun?" diye sordu Frodo sertçe.
"Bir daha o tür bir Ģey yapmayacağım Bay Kaymakpürüzü, söz "TelaĢlanma! Sadece Ģunu söylemek istiyorum: Bildiklerimi size
veriyorum. Zaten yatsam iyi olacak. Sabah erkenden yola çıkacağız. söyleyeceğim ve biraz da nasihatte bulunacağım - ama karĢılığında
bir ödül isterim."
Midillilerimiz saat sekize hazır olabilir mi?"
"Ya bu ödül ne olacak acaba?" dedi Frodo. Bir serseriye çattığından
"Pekâlâ! Fakat gitmeden önce, sizinle baĢbaĢa bir konuĢmak isti- kuĢkulanmaya baĢlamıĢtı ve yanına pek az para aldığını düĢünerek
yorum Bay Tepedibi. Size söylemem gereken bir Ģey hatırladım bir- huzursuzlanıyordu. Bütün parasını verse böyle bir bıçkının gözünü
denbire. Umarım kusuruma bakmazsınız. Size uygunsa, bir iki iĢimi doyuramazdı, üstelik bir kuruĢu bile boĢa harcayacak durumda değildi.
halledip odanıza geleyim." "Verebileceğinden fazla bir Ģey değil," diye cevapladı Yolgezer
"Elbette!" dedi Frodo; fakat içine bir sıkıntı düĢtü. Yatmadan önce sanki Frodo'nun düĢüncelerini tahmin etmiĢ gibi yavaĢ yavaĢ tebessüm
kaç özel konuĢma yapmak zorunda kalacağını ve bu konuĢmaların neleri ederek. "Sadece Ģu kadar: Ben sizden ayrılmak isteyinceye kadar, beni
ortaya çıkaracağını merak etti. Bütün herkes ona karĢı birleĢmiĢ miydi de yanınıza alacaksın."
ne? YaĢlı Kaymakpürüzü'nün ĢiĢman yüzünün bile karanlık bazı niyetleri "Ya, elbette!" diye cevapladı Frodo, ĢaĢırmıĢ ama pek de rahatla-
gizlediğinden kuĢkulanmaya baĢladı. mamıĢ bir durumda. "Eğer bir yol arkadaĢı daha isteseydim bile, kim
olduğun ve bizden ne istediğin hakkında adamakıllı bir Ģeyler öğren-
YOLGEZER
204 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ 205
meden böyle bir Ģeyi kabul etmezdim."
"ġahane!" diye belirtti fikrini Yolgezer, ayak ayak üzerine atıp ra- Bir sessizlik oldu. Sonunda Frodo, Pippin ile Sam'e baktı: "Kapı-
daki nöbetçinin bizi karĢılayıĢından anlamalıydım," dedi. "Ayrıca hancı
hatça arkasına dayanarak. "Aklın baĢına geliyor gibi, bu da çok iyi bir
da bir Ģeyler duymuĢ gibiydi. Neden bizi, diğer konuklarla birlikte
Ģey. ġu ana kadar fazlasıyla dikkatsizdin. Pekâlâ! Bildiklerimi anlata-
cağım ve ödülü de sana bırakacağım. Beni dinledikten sonra istediğimi olmamız için sıkıĢtırdı? Ve neden, neden öyle aptal gibi davrandık
sanki: Sessiz sakin burada kalmalıydık."
kendiliğinden, seve seve verebilirsin."
"îyi olurdu," dedi Yolgezer. "Elimden gelse, o umumi salona gir-
"Devam et o halde!" dedi Frodo. "Ne biliyorsun?" "Çok fazla Ģey; çok
fazla karanlık Ģey," dedi Yolgezer asık bir yüzle. "Fakat sizin iĢinize mekten alıkoyardım sizi; fakat hancı sizi görmeme veya haber yolla-
gelince..." Ayağa kalkıp kapıya gitti, hızla açıp dıĢarıya bir göz attı. mama izin vermedi."
Sonra sessizce kapattı ve tekrar oturdu. "Kulaklarım keskindir," diye "Sence o..." diye baĢladı Frodo.
"Hayır, yaĢlı Kaymakpürüzü'nden yana kaygım yok. Sadece be-
devam etti sesini alçaltarak, "görünmez olamasam da, yabani ve ürkek
nim gibi esrarengiz göçebelerden hoĢlanmaz, o kadar." Frodo ĢaĢkın
nice avlar yakaladım bugüne kadar; istediğim zaman gözden kaçmayı
bir bakıĢ yöneltti ona. "Canım, serseri bir görünüĢüm var, öyle değil
da beceririm genellikle. ġimdi, bu akĢam dört hobbit Yaylalar'dan
çıktığında, ben de Bree'nin batısındaki Yol'da, çalıçitin arkasındaydım. mi?" dedi Yolgezer, dudaklarında bir tebessüm ve gözünde garip bir
pırıltıyla. "Ama umarım birbirimizi daha iyi tanırız. Ve umarım o zaman
Onların ihtiyar Bombadil'e ve birbirlerine neler dediklerini
bana Ģarkının sonunda neler olduğunu anlatırsın. Çünkü o küçük Ģaka..."
tekrarlamama gerek yok, fakat bir Ģey ilgimi çekti. Lütfen, dedi
içlerinden biri, Baggins isminin hiç ağza alınmayacağını unutmayın. "O tamamen bir kazaydı!" diye atıldı Frodo.
Eğer lazım olursa, benim adım Bay Tepedibi. Bu benim o kadar ilgimi "Acaba," dedi Yolgezer. "Kaza diyelim. O kaza, durumunuzu teh-
çekti ki, onları buraya kadar izledim. Hemen onların arkasından, kapıdan likeye soktu."
atladım. Belki de Bay Baggins'in ismini geride bırakmasının namuslu "Olduğundan daha tehlikeli bir hale sokamaz," dedi Frodo. "Bu at-
bir sebebi vardır; fakat eğer öyleyse, ona ve arkadaĢlarına daha dikkatli lıların peĢimde olduklarını biliyordum; en azından Ģimdilik beni za-
olmalarını tavsiye ederim." mansız arayıp çekip gittikleri anlaĢılıyor."
"Bree'de benim ismim kimi ne ilgilendirir anlamıyorum," dedi "Böyle bir Ģeye güvenmemelisin!" dedi Yolgezer sertçe. "Geri dö-
neceklerdir. Ve dahası da geliyor. BaĢkaları da var. Kaç tane olduklarını
Frodo öfkeyle, "ayrıca senin neden ilgilendiğini de hâlâ öğrenebilmiĢ
biliyorum. Bu Süvariler'i tanıyorum." Durdu; gözleri soğuk ve sertti.
değilim. Bay Yolgezer'in casus gibi konuĢulanlara kulak misafiri ol- "Ayrıca Bree'de de güvenilmez birkaç kiĢi var," diye devam etti. "Bili
ması için namuslu bir sebebi olabilir; fakat eğer öyleyse, ona bunun Eyrelti, örneğin. Bree Eli'nde kötü bir namı vardır ve evine garip
gerekçelerini açıklamasını tavsiye ederim." tipler girip çıkar. Konuklar arasında onu fark etmiĢsinizdir: Esmer, pis
"Güzel cevap!" dedi Yolgezer gülerek. "Fakat açıklamam oldukça gülüĢlü bir tip. Güneyli yabancılardan biriyle çok samimiydi ve senin
basit: îsmi Frodo Baggins olan bir hobbit arıyordum. Onu hemen bul- 'kaza'ndan sonra birlikte süzülüp gittiler. O Güneylilerin hepsi iyi niyetle
mam gerekiyordu. Öğrendiğime göre, nasıl demeli, beni ve arkadaĢlarımı gelmiĢ değil; Eyrelti'ye gelince, herkese her Ģeyi satabilir; ya da sırf
ilgilendiren bir sırrı Shire'dan dıĢarı götürüyormuĢ." eğlence olsun diye muzurluk çıkarabilir."
"YanlıĢ anlamayın Ģimdi!" diye bağırdı, Frodo yerinden kalkıp "Eyrelti ne satabilir ki; hem benim kazamın onunla ne ilgisi var?"
Sam de kaĢlarını çatarak ayağa sıçrayınca. "Bu sırrı sizden daha dikkatli dedi Frodo, Yolgezer'in imalarını anlamamak için hâlâ inat ederek.
korurum. Dikkat gerektiren bir konu çünkü gerçekten de!" ileri doğru "Senin haberini satacak elbette ki," diye cevap verdi Yolgezer. "Senin
uzanarak onlara baktı. "Her gölgeye dikkat edin!" dedi alçak sesle. gösterinin hikâyesi, bazı kiĢilere çok ilginç gelecektir. Zaten bu
"Siyah atlılar geçti Bree'den. Pazartesi günü bir tanesinin YeĢil-yol'dan olaydan sonra, senin gerçek ismini duymalarına bile pek gerek kalma-
indiği söyleniyor; daha sonra da bir baĢkası yine YeĢilyol'dan, güneyden
çıkmıĢ gelmiĢ."
206 YÜ Z Ü K KARDEġLĠĞĠ YOLGEZER 207

dt. Benim fikrimce, daha bu gece sona ermeden olup biteni öğrenmeleri almamızı istersin, anlayamıyorum. Neden rol yapıyorsun? Kimsin
çok muhtemel. Bu kadar yeter mi? Ödül konusu, sana kalmıĢ: Is-ter sen? Benim... benim meselemle ilgili tam olarak neler biliyorsun ve
beni rehber olarak al, ister alma. Fakat Ģunu da söyleyeyim ki, Shi-re ile nasıl oluyor da biliyorsun?"
Dumanlı Dağlar arasındaki bütün topraklan iyi tanırım çünkü "Dikkatli olmanız konusundaki dersi iyi almıĢsınız," dedi Yolgezer
senelerdir buralarda geziyorum. Göründüğümden daha yaĢlıyımdır. buruk bir tebessümle. "Fakat dikkat etmek baĢka Ģeydir, kararsız
iĢinize yarayabilirim. Bu geceden sonra açık yoldan ay r anız gerekecek; kalmak baĢka. Artık kendi baĢınıza Ayrıkvadi'ye varamazsınız; tek
çünkü atlılar o yolu gece gündüz gözleyeceklerdir. Bree' den Ģansınız bana güvenmek. Kararınızı vermeniz lazım. Eğer buna faydası
kaçabilirsiniz, hatta güneĢ tepedeyken biraz ilerlemenize izin bile ve- olacaksa, sorularınızın bazılarına cevap veririm. Ama eğer zaten bana
rirler; fakat fazla uzaklaĢamazsınız. Kırlık yerlerde, etraftan yardım güvenmiyorsanız, anlatacağım öyküye ne diye inanasınız ki? Yine
alamayacağınız karanlık bir köĢede üzerinizS gelirler. Sizi bulmalarını de, anlatayım..."
ister misiniz? korkunçtur onlar!"
Hobbitler Yolgezer'e baktılar ve yüzünün sanki acı çekiyormuĢ gibi Tam o sırada kapı vuruldu. Bay Kaymakpürüzü, elinde mumlarla
gerildiğini, elleriyle koltuğun kollarını sıkı sıkı kavradığını gördüler çıkageldi, arkasında da elinde içleri sıcak su dolu tenekelerle Nob vardı.
hayretle. Oda çok sessiz, çok sakindi ve adeta loĢlaĢmıĢtı. Bir süre, sanki Yolgezer karanlık bir köĢeye çekildi.
geçmiĢte kalmıĢ bir anıda yürüyormuĢ ya da uzakta, Gece'nin içindeki "Size iyi geceler dilemeye geldim," dedi hancı mumlan masanın
sesleri dinliyormuĢ gibi görmeyen gözlerle oturdu Yolgezer. üzerine bırakarak. "Nob! Sulan odalara götür!" içeri girip kapıyı ka-
"Neyse!" diye haykırdı bir an sonra, eliyle alnını oğuĢturarak. pattı. .
"Belki de sizi izleyenler hakkında, sizden daha çok bilgim vardır. On- "ġimdi mesele Ģu," diye baĢladı mütereddit ve kaygılı bir halde.
lardan korkuyorsunuz ama yeterince korkmuyorsunuz henüz. Yarın "Eğer bir zararım olduysa sahiden çok üzgünüm. Fakat kabul edersiniz
kaçmak zorunda kalacaksınız, eğer becerebilirseniz. Yolgezer sizi nadir ya, olaylar birbirini kovalıyor; ben de çok meĢgul bir adamım. Neyse,
ayağın bastığı yollardan götürebilir. Onu yanınıza alacak mısınız?" bu hafta önce bir Ģey oldu, arkasından baĢka bir Ģey daha oldu derken
Ağır bir sessizlik çöktü. Frodo cevap vermedi, aklı kuĢku ve kor- kafamda ĢimĢek çaktı, öyle derler ya; umarım çok geç kalma-mıĢımdır.
kuyla karıĢmıĢtı. Sam yüzünü asarak beyine baktı ve sonunda patladı: Anlayacağınız, Shire'dan gelecek olan hobbitler için gözümü dört
"îzninle Bay Frodo, ben olaydım hayır derdim! Bu Yolgezer bizi açmam söylenmiĢti, özellikle de ismi Baggins olan bir tanesi için."
uyarıyor, dikkat edin diyor; burası tamam, ama dikkat etmeye onunla "iyi de bunun benimle ilgisi ne?" diye sordu Frodo.
baĢlayalım. Yabanellerden çıkmıĢ gelmiĢ, ora halkı hakkında hiç iyi "Ah! Orasını siz daha iyi bilirsiniz," dedi hancı, bilgiç bilgiç. "Sizi
bir Ģey duymuĢluğum yoktur. Bir Ģeyler biliyor, bu belli; bu kadar çok ele vermem; fakat bana bu Baggins'in Tepedibi ismiyle dolaĢacağını
Ģey bilmesi hoĢuma gitmiyor; ama sırf biliyor diye, onun tabiriyle, bizi söylemiĢlerdi ve kusura bakmazsanız tarifi de size pek bir benziyor."
kimsenin yardım edemeyeceği karanlık bir köĢeye sürükleyip gö- "Öyle mi! Dinleyelim Ģu tarifi o halde!" dedi Frodo akılsızca mü-
türmesine izin vermemiz olacak Ģey değil." dahale ederek.
Pippin huzursuz bir ifadeyle kıpırdandı. Yolgezer Sam'e cevap ver- "Kırmızı yanaklı toparlak bir ufaklık" dedi Bay Kaymakpürüzü
medi ve keskin gözlerini Frodo'ya çevirdi. Frodo onunla önce göz göze ciddiyetle. Pippin kıkırdadı ama Sam hiddetlenmiĢ görünüyordu. "Bunun
geldi, sonra gözlerini kaçırdı. "Hayır," dedi yavaĢça. "Aynı fikirde sana pek faydası olmaz, bu bütün hobbitler için geçerlidir Arpa, dediydi
değilim. Sanırım, sanırım görünmek istediğin gibi biri değilsin aslında. bana," diye devam etti Bay Kaymakpürüzü Pippin'e bir bakıĢ atarak.
Benimle Bree'liler gibi konuĢmaya baĢladın ama sonra sesin değiĢti. "Fakat bu bazılarından daha uzun boylu, çoğundan da daha zarif ve
Yine de Sam'in haklı olduğu bir konu var: Hem dikkat etmemiz çenesinde bir çukuru var: Parlak gözlü, uyanık bir delikanlı. Özür
konusunda bizi uyarıp, hem de neden sana güvenmemizi ve yanımıza dilerim ama bunu ben değil, o söyledi."
208 YÜ ZÜ K KARDEġLlĞt YOLGEZER 209

"O mu söyledi? îyi de o kimdi?" diye sordu Frodo hevesle. o ve bir arkadaĢı daha. Adının Tepedibi olduğunu söyleyecek. Unutma!
"Hah! Gandalftı; kim olduğunu biliyor musunuz bilemem. Büyücü Ama ona soru sorma. Eğer ben onun yanında değilsem, belki bası
olduğunu söylerler ama, öyle olsa da olmasa da benim iyi dostumdur. sıkıĢıktır ve yardıma ihtiyacı olabilir. Onun için elinden geleni yaparsan
Fakat bir daha görüĢürsek bana ne der bilemiyorum Ģimdi: Bütün biramı minnettar olurum, dediydi. Ve iĢte buradasınız, görünüĢe göre baĢınız da
ekĢitir ya da beni bir kütüğe çevirirse hiç ĢaĢmam. Biraz acelecidir. Yine yakında sıkıĢacağa benziyor." "Ne demek istiyorsun?" diye sordu Frodo.
de olan oldu, değiĢtiremem ki." "Bu kara adamlar," dedi hancı sesini alçaltarak. "Onlar da Bag-gins'i
"iyi hoĢ da, ne yaptın?" dedi Frodo, Kaymakpürüzü'nün düĢünce- arıyorlar ve eğer iyi niyetle arıyorlarsa ben de hobbit olayım. Pazartesi
lerini yavaĢ yavaĢ çözümleyiĢinden sabrı taĢarak. akĢamıydı, bütün köpekler sızlanıyor, bütün kazlar bağırıyordu. Hayra
"Nerede kalmıĢtım?" dedi hancı bir an durup, sonra parmaklarını alemet değil, dediydim. Nob geldi, kapıda Baggins diye bir hobbiti
Ģıklattı. "Ha, tamam! Bizim Gandalf. Üç ay önce, kapıyı bile çalmadan ariyan iki kara adam olduğunu söyledi. Nob'un saçları bütün diken
odama daldı. Arpa, dedi, sabah ayrılıyorum. Benim için bir Ģey yapar diken olmuĢtu. Kara adamları defedip kapıyı suratlarına çarptım;
mısın ? Söylemen yeter, dedim. Çok acelem var, dedi, ve hiç vaktim yok fakat duyduğuma göre aynı soruyu ta BaĢtokay'a kadar sormuĢlar. Ve
ama Shire'a bir haber göndermek istiyorum. Yollayabileceğin ve Ģu Kolcu Yolgezer de sorular sorup duruyor. Daha siz bir lokma bir Ģey
gideceğine güvendiğin biri var mı ? Birini bulabilirim, dedim, yarın ya da yemeden, gelip sizi görmek istediydi bu Yolgezer."
yarından sonra, yarın yolla, dedi ve bana bir mektup verdi. "istediydi ya!" dedi Yolgezer aniden ileriye, ıĢığa çıkarak. "Ve
"Kime gideceği üstünde yazılı zaten," diye cebinden bir mektup eğer onu buraya getirseydin birçok sorun da engellenmiĢ olacaktı Ar-
çıkartıp adresi yavaĢ yavaĢ ve kıvançla okudu (okuma yazma bilen bir padam."
adam olarak tanınmaktan pek gururlanırdı): Hancı ĢaĢkınlıkla sıçradı. "Sen!" diye bağırdı. "Habire önüme çı-
karsın. ġimdi ne istiyorsun?"
BAY FRODO BAGGĠNS, ÇIKIN ÇIKMAZI, SHIRE'daki HOBBĠTKÖY. "Benim iznimle burada bulunuyor," dedi Frodo. "Bana yardım
teklif etmek için geldi buraya."
"Gandalf tan bana bir mektup!" diye bağırdı Frodo. "Eh, siz iĢinizi biliyorsunuzdur belki," dedi Bay Kaymakpürüzü
"Hah!" dedi Bay Kaymakpürüzü. "O halde asıl isminiz Baggins, Yolgezer'e kuĢku dolu gözlerle bakarak. "Fakat eğer ben sizin Ģu kötü
durumunuzda olsaydım, Kolcularla sıkı fıkı olmazdım."
öylemi?"
"Ya kimle olurdun?" diye sordu Yolgezer. "Kendi adını bile, sırf
"öyle," dedi Frodo, "o mektubu bir an önce bana verip, neden Ģim- insanlar bütün gün ona o isimle bağırıyorlar diye hatırlayabilen ĢiĢko bir
diye kadar yollamadığını açıklasan iyi olacak. Sadede gelinceye kadar hancıyla mı? ilelebet Midilli'dc kalamazlar, evlerine de geri dönemezler.
lafı epey dolandırdın, ama sanırım bunu anlatmaya gelmiĢtin." Önlerinde uzun bir yol var. Sen onlarla birlikte gidip kara adamları
Zavallı Bay Kaymakpürüzü tedirgin görünüyordu. "Haklısınız be- uzak tutabilir misin?"
yim," dedi, "çok özür dilerim. Eğer bu yüzden kötü bir Ģey olursa, "Ben mi? Bree'den ayrılmak mı? Dünyaları verseler olmaz," dedi
Gandalf geldiğinde ne der diye ödüm patlıyor. Ama bilerek alıkoymadım Bay Kaymakpürüzü gerçekten de korkmuĢ görünerek. "Fakat burada
mektubu. Emniyetli bir yere kaldırdım. Sonra ne ertesi gün, ne de ondan sessiz sedasız biraz daha kalsanız ne olur ki, Bay Tepedibi? Bütün bu
sonraki gün Shire'a gitmeye gönüllü birini bulamadım, kendi olan acayiplikler ne? Bu kara adamlar neyin peĢinde ve nereden geli-
adamlarımdan da kimseyi iĢinden alıp yollayamadım; sonra iĢti güçtü yorlar, sorabilir miyim?"
derken mektup aklımdan çıktı gitti. Ben meĢgul bir adamım, iĢleri "Üzgünüm ama her Ģeyi açıklayamam," dedi Frodo. "Hem yorgu-
tekrar yoluna koymak için ne gerekirse yaparım ve eğer yardımım num hem de çok endiĢeliyim ve bu da uzun bir öykü. Fakat eğer bana
olacak bir husus varsa, söyleyin yeter. yardım etmek istiyorsan, hanında bulunduğum sürece çok büyük bir
"Zaten mektup bir yana, Gandalf a böyle sözüm var. Arpa, dediydi
bana, Shire'lı bu arkadaĢım var ya, çok geçmeden buralara gelebilir;
210 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ
YOLGEZER
tehlikece olduğun konusunda seni uyarmam gerekir. Bu Kara Süvariler. 21
Emin değilim ama sanırım, korkarım, bunların geldikleri yer..." 1
"Mordor'dan geliyorlar," dedi Yolgezer alçak bir sesle. "Mordor1 dedi Bay Kaymakpürüzü. "Hemen gidip kapıları sürgülemeli, ama ar-
dan, Arpadam, eğer bu söz senin için bir anlam ifade ediyorsa." kadaĢınız geldiğinde içeri alınmasını söylerim. En iyisi Nob'u yolla-
"Sen koru!" diye bağırdı Bay Kaymakpürüzü sapsarı kesilerek; yayım da ona bir baksın. Hepinize iyi geceler!" Nihayet, Bay Kay-
belli ki bu ismi biliyordu. "Bu, hayatım boyunca Bree'ye gelen en kötü makpürüzü Yolgezer'e kuĢku dolu son bir bakıĢ atıp baĢını sallayarak
haber." dıĢarı çıktı. Ayak sesleri koridorda uzaklaĢtı.
"Öyle," dedi Frodo. "Hâlâ bana yardım etmeye gönüllü müsün?"
"Gönüllüyüm," dedi Bay Kaymakpürüzü. "ġimdi daha da gönüllü- "Ee?" dedi Yolgezer. "O mektubu ne zaman açacaksın?" Frodo
yüm. Gerçi benim gibi biri ne yapabilir o, o..." durakladı. mühürü kırmadan önce dikkatle inceledi. Gerçekten de Gandalf m
"Doğu'daki Gölge'ye karĢı," dedi Yolgezer sakince. "Pek bir Ģey mührüne benziyordu, içinde, büyücünün güçlü ama zarife! yazısıyla Ģu
yapamazsın Arpadam, ama en ufak Ģeyin de faydası vardır. Bu gece mesaj vardı:
Bay Tepedibi'nin, hay Tepedibi olaıak burada kalmasına izin verebilir
ve o buradan iyice uzaklaĢıncaya kadar Baggins ismini unutabilirsin." SIÇRAYAN MĠDÎLLĠ, BREE. Yılortası Günü, Shire Yılı, 1418.
"Bunu yaparım," dedi Kaymakpürüzü. "Ancak korkarım benim
yardımım olmadan da onun burada olduğunu öğreneceklerdir. Bay Sevgili Frodo,
Baggins'in bu akĢam herkesin dikkatini üzerine çekmesi pek kötü oldu, Burada kötü bir haber aldım. Hemen gitmem gerekiyor. Bir an önce
o da hafif bir deyiĢle. ġu Bay Bilbo'nun ayrılıĢ öyküsü Bree'de zaten Çıkın Çıkmazı'm terk edip, en geç temmuz sonunda Shire'dan ay-rılsan
biliniyordu. Bizim Nob bile, kendi yavaĢ iĢleyen aklınca tahminler iyi olacak. Ben mümkün olan en kısa zamanda geri döneceğim; seni
yürütmeye baĢladı; Bree'de ondan çok daha uyanıklar var." gitmiĢ bulursam, peĢinden gelirim. Eğer Bree'den geçersen, buraya
haber bırak. Hancı'ya (Kaymakpürüzü) güvenebilirsin. Yoida bir
"Eh, Süvariler'in hemen geri gelmeyeceğini ümit etmek zorunda-
dostumla karĢılaĢman mümkündür: Zayıf, esmer, uzun boylu, bazılarının
yız," dedi Frodo. Yolgezer dedikleri bir insan. O da bizim iĢimizden haberdar ve sana
"Aman, uzak dursunlar," dedi Kaymakpürüzü. "Ama hayalet olsalar yardım edecek. Ayrıkvadi'ye yönel. Orada tekrar buluĢacağımızı
da olmasalar da, Midilli'yt o kadar kolay giremezler. Siz sabaha umuyorum. Eğer ben gelmezsem Elrond sana yol gösterecektir.
kadar hiç meraklanmayın. Nob'dan söz çıkmaz. Ben ayaklarımın üs- Acele içindeki dostun,
tünde durdukça da hiçbir kara adam kapılarımdan geçemez. Hem ben, GANDALF JP
hem adamlarım bu gece nöbet tutarız; ama siz yatıp uyuĢanız iyi olar, Not: SAKIN bir daha O'nü kullanma, ne olursa olsun! Gece yolculuk
uyku tutarsa tabii." yapma! Y
"Ne olursa olsun, Ģafakta bizi kaldırmanız lazım," dedi Frodo. Not: Gerçek Yolgezer olup olmadığını kontrol et. Yollar bir sürü
"Mümkün olduğu kadar erken ayrılmalıyız. Sabah kahvaltısı altı bu- yabancı adam dolu. Asıl ismi Aragonı'dur. Y
çukta hazır olsun lütfen."
"Tamam! Ben gidip icabına bakayım," dedi hancı, "iyi geceler Altın olan her Ģey parlamaz,
Bay Baggins - yani Tepedibi! îyi geceler- ee, haydaa! Sizin Ģu Bay Her gezgin yitirmemiĢtir yolunu,
Brandybuck nerede?"
Gücü olan yaĢlı kolay kolay solmaz,
Derindeki kök atlatır donu.
"Bilmiyorum," dedi Frodo ani bir endiĢeyle. Merry'yi tamamen Küllerden bir ateĢ dirilecek,
unutmuĢlardı ve vakit gitgide ilerliyordu. "Korkarım dıĢarıda. Biraz Bir ıĢık fırlayacak gölgelerden,
hava almak için dıĢarı çıkmaktan söz ediyordu." Kırılan kılıç yenilenecek,
"Eh belli, size göz kulak olmak lazım: Siz tatile çıktınız galiba!" ġimdi taçsız olan, kral olacak yeniden.
YOLGEZER 213
212 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ
Pippin çenesini kapattı; fakat Sam'in gözü korkmamıĢtı, Yolge-
Not: Umarım Kaymakpürüzü bunu bir an evvel zer'i hâlâ Ģüpheli Ģüpheli süzüyordu. "Senin Gandalf m dediği Yolgezer

•F
yollar. Ġyi adamdır olduğun nereden belli?" diye dayattı. "Bu mektup ortaya çıkana kadar
ama hafızası sandık odasından farksız: -? - • Gandalf tan hiç söz etmedin. Bana sorarsan, bizi yanına katmak için rol
Aradığı Ģey hep en altta kalmıĢ olur. kesen bir casus olabilirsin pekâlâ. Asıl Yolgezer'in iĢini bitirip onun
Eğer unutursa onu ızgara yaparım. kılığına girmiĢ olabilirsin. Buna ne diyeceksin?"
HoĢça kal! "Cesur biri olduğunu söyleyeceğim," diye cevapladı Yolgezer;
"fakat korkarım sana verebileceğim tek cevap Ģudur, Sam Gamgee.
Frodo mektubu kendi kendine okuduktan sonra Pippin ile Sam'e Eğer gerçek Yolgezer'i öldürmüĢ olsaydım, sizi de öldürebilirdim. Ve
geçirdi. "Gerçekten de yaĢlı Kaymakpürüzü iĢi yüzüne gözüne bulaĢ- bu kadar konuĢmadan, çoktan öldürmüĢ olurdum sizi. Eğer Yüzük'ün
tırmıĢ!" dedi. "Kızartılmayı hak ediyor. Eğer mektubu hemen almıĢ peĢinde olsaydım, onu alırdım hem de hemen - ġiMDi!"
olsaydım, Ģimdi hepimiz sağ salim Ayrıkvadi'ye varmıĢ olacaktık, tyi Ayağa kalktı ve birdenbire boyu daha da uzadı adeta. Gözlerinde
ama Gandalf a ne olmuĢ olabilir? Sanki çok büyük bir tehlikeye atılı- keskin ve hükmedici bir ıĢık parlıyordu. Pelerinini geriye atıp elini
belinde asılı duran ve o ana kadar fark etmedikleri kılıcın kabzasına
yormuĢ gibi yazmıĢ." koydu. Hobbitler kıpırdamaya bile cesaret edemediler. Sam, ağzı bir
"Uzun yıllardır öyle yapıyordu zaten," dedi Yolgezer. Frodo, aklında karıĢ açık, dili tutulmuĢ bir halde ona bakarak oturmuĢ kalmıĢtı.
Gandalf m yazmıĢ olduğu ikinci not, dönüp düĢünceli düĢünceli baktı ona. "Neyse ki, ben gerçek Yolgezer'im," dedi sonra, yüzünü yumuĢatan
"Neden bana Gandalf m dostu olduğunu hemen söylemedin?" diye ani bir tebessümle onlara bakarak. "Ben Arathorn oğlu Aragorn'um ve
sordu. "Zamanımız boĢa harcanmamıĢ olurdu." canım pahasına sizi korumaya çalıĢacağım."
"öyle mi olurdu? ġu ana kadar, içinizden bana inanan çıkar mıydı?"
dedi Yolgezer. "Bu mektuptan haberim yoktu. Bildiğim kadarıyla, eğer Uzun bir sessizlik oldu. Sonunda Frodo tereddüt ederek konuĢtu.
size yardım edeceksem, elimde hiçbir kanıt olmadan bana güvenmenizi "Daha mektup gelmeden senin dost olduğuna inanmıĢtım," dedi, "ya da
sağlamak zorundaydım. Her halükârda, size hemen kendim hakkında en azından öyle olmanı diliyordum. Bu akĢam beni birkaç kere
bilgi vermek niyetinde de değildim. Önce sizi incelemem ve sizden korkuttun, ama DüĢman'ın uĢakları bu tür bir korku salmazdı içime,
emin olmam gerekiyordu. DüĢman Ģimdiye kadar az tuzak kurmadı yani ben öyle tahmin ediyorum. Bence onun ajanları - ne bileyim, gö-
bana. Karanmı verdiğim andan itibaren, sorduğunuz her sorunun züme daha hoĢ ama yüreğime daha kirli gelirlerdi, bilmem anlatabildim
cevabını vermeye hazırdım. Fakat itiraf etmeliyim ki," diye ekledi mi."
garip bir kahkahayla, "sırf ben ben olduğum için bana yakınlık "Anlıyorum," diye güldü Yolgezer. "Benim görünüĢüm kirli, ama
duyabileceğinizi ümit ediyordum, izlenen insan bazen güvensizlikten yüreğine hoĢ geliyorum. Öyle mi? Altın olan her Ģey parlamaz, her
yoruluyor ve dostluğu özlüyor. Ama neyse, sanırım görünüĢüm benim gezgin yitirmemiĢtir yolunu."
aleyhime." "O mısralar senin için miydi yani?" diye sordu Frodo. "Ne manası
. "Öyle - en azından ilk bakıĢta," diye güldü Pippin, Gandalf in mek- olduğunu çıkartamamıĢtım. Ama, Gandalfın mektubunu görmediy-
tubunu okuduktan sonra duyduğu ani ferahlamayla. "Fakat Shire'da sen bunların mektupta olduğunu nasıl bildin?"
dediğimiz gibi, tipin değil iĢin güzel olsun yeter; hem bahse girerim, "Bilmiyordum," diye cevap verdi. "Ama ben Aragorn'um, ve o mıs-
ralar bu isme aittir." Kılıcını çekti ve hobbitler kılıcın gerçekten de
birkaç gece hendeklerde çukurlarda yatıp kalktık mı biz de aynı gö-
kabzasının on iki parmak altından kırılmıĢ olduğunu gördüler. "Pek bir
rünmeye baĢlayacağız." iĢe yaramaz, değil mi Sam?" dedi Yolgezer. "Fakat yeniden yapılacağı
" Yolgezer'e benzemeniz için Yaban'da birkaç günden, hatta haftadan, zaman yaklaĢtı."
hatta yıldan daha fazla gezinmiĢ olmanız gerekir," diye geldi cevabı.
"Ve eğer göründüğünüzden daha sağlam değilseniz, zaten ömrünüz
vefa etmez."
214 YÜZÜK KARDE ġLĠĞĠ
YOLGEZER 215
Sam hiçbir Ģey söylemedi.
"Ee," dedi Yolgezer, "Sam'in izniyle, anlaĢtık diyebiliriz herhalde. Pippin esnedi. "Kusura bakmayın," dedi, "ama yorgunluktan bit-
Yolgezer rehberiniz olacak. Yann zorlu bir yol var önümüzde. Bree' tim. Bütün bu tehlikelere ve endiĢelere rağmen yatmam gerekiyor,
den engellenmeden çıkabilsek bile, artık dikkat çekmeden ayrılmayı yoksa oturduğum yerde uyuyup kalacağım. ġu sersem Merry nerelerde?
ümit etmek yersiz. Fakat en kısa zamanda izimizi kaybettirmeye çalı- Bir de çıkıp karanlıkta onu arayacaksak, bu bardağı taĢıran son damla
Ģacağım. Anayolun dıĢında Bree Eli'nden çıkan bir iki yol biliyorum. olacak."
Bizi izleyenleri biratlatabilirsek, FırtınabaĢı'na doğru yöneleceğim."
"FırtınabaĢı mı?" dedi Sam. "O da ne?" Tam o anda bir kapı çarpıldı; sonra koridorda koĢarak yaklaĢan ayak
"Yolun hemen kuzeyinde, Ayrıkvadi ile buranın tam ortasında bir sesleri duydular. Merry, arkasında Nob'la rüzgâr gibi girdi içeri.
dağ. Civarına tamamen hâkimdir; orada etrafımıza bir göz atma imkânı Aceleyle kapıyı kapattı ve kapıya dayandı. Nefessiz kalmıĢtı. O nefes
bulabiliriz. Gandalf da bizi takip edecek olursa oraya yönelir. Fırtı- nefese konuĢuncaya kadar bir an için korkuyla ona baktılar: "Onları
nabaĢı'ndan sonra yolculuğumuz daha da zorlaĢacak, tehlikelerden gördüm Frodo! Onları gördüm! Kara Süvariler!" "Kara Süvariler!" diye
tehlike beğenmek zorunda kalacağız." haykırdı Frodo. "Nerede?" "Burada. Köyde. Bir saat kadar içerde
"Gandalf ı en son ne zaman gördün?" diye sordu Frodo. "Nerede oturdum. Sonra, siz geri gelmeyince ben de Ģöyle bir dolaĢmak için dıĢarı
olduğunu, ne yaptığını biliyor musun?" çıktım. Tam geri dönmüĢ, lamba ıĢığının az dıĢında durup yıldızlara
Yolgezer'in yüzü ciddileĢti. "Bilmiyorum," dedi. "Baharda onunla bakıyordum. Birdenbire ürperdim ve korkunç bir Ģeyin sürünerek
birlikte batıya geldim. Son birkaç yıldır, onun baĢka yerlerde iĢi olduğu yaklaĢmakta olduğunu hissettim: Yolun karĢısındaki gölgeler arasında,
zaman Shire sınırına gözcülük ederdim. Orayı hemen hiç gözcüsüz tam lambanın ıĢığının kenarcığında, daha koyu bir gölge gibi bir Ģey
bırakmıyordu. En son olarak mayısın ilk günü karĢılaĢtık: Brendiba- vardı. Hiç ses çıkarmadan hemen karanlığın içine kaydı gitti. At yoktu."
desi'ndeki Sarn Geçidi'nde. Seninle olan iĢinin iyi gittiğini, senin ey- "Ne tarafa doğru gitti?" diye sordu Yolgezer aniden ve sertçe. Merry
lülün son haftası Aynkvadi'ye doğru yola çıkacağını söyledi. Onun sizin yabancıyı ilk kez fark ederek irkildi. "Devam et!" dedi Frodo. "Bu
yanınızda olduğunu bildiğim için, ben de kendi baĢıma bir yolculuğa Gandalf in bir arkadaĢı. Sonra anlatırım."
çıktım. Ve bu kötü oldu; çünkü belli ki ona bir haber gelmiĢ, ben de "Yoldan yukarı, doğuya doğru tüymüĢ gibi geldi bana," diye devam etti
ortalıklarda yoktum. Merry. "izlemeye çalıĢt'm. Tabii ki neredeyse bir anda gözden
"Onu tanıdığımdan beri ilk kez tedirgin oluyorum. Kendisi gele- kayboldu; fakat ben köĢeyi dönüp Yol'daki son eve kadar gittim."
mese bile, bir mesaj gönderirdi. Günler önce geri döndüğümde kötü Yolgezer Merry'ye hayretle baktı. "Çok yüreklisin," dedi, "ama
haberi aldım. Gandalf in ortalıklarda olmadığı ve atlıların göründüğü, aptallık etmiĢsin."
dört bir yanda duyulmuĢtu. Ben bunu G Idor'un elf halkından öğrendim; "Bilmiyorum," dedi Merry. "Ne cesaretti, ne de aptallık sanırım.
daha sonra sizin yola çıktığınızı da söylediler; fakat Erdiya-n'ndan Elimde değildi. Sanki o yöne çekiliyor gibiydim. Her neyse, gittim ve
ayrıldığınızla ilgili bir haber gelmedi. EndiĢeyle Doğu Yolunu birdenbire çitin yanında sesler duydum. Birisi bir Ģeyler homurdanıyor,
gözlüyordum." diğeri de fısıldıyor, daha doğrusu tıklıyordu. KonuĢtuklarının tek
"Sence Kara Süvariler'in bu iĢle -Gandalf m ortalıklarda olmayı- kelimesini bile duyamadım. Daha yakına da emeklemedim, çünkü her
Ģıyla yani- bir ilgisi var mı?" diye sordu Frodo. yanım titremeye baĢladı. Sonra dehĢete kapılıp geri döndüm, tam buraya
"Onu yolundan alıkoyabilecek baĢka bir Ģey bilmiyorum ben, DüĢ- koĢacaktım ki arkamdan bir Ģey geldi ve ben... ben düĢtüm."
man'ın kendisi hariç," dedi Yolgezer. "Fakat umudunuzu yitirmeyin! "Onu ben buldum beyim," diye atıldı Nob. "Bay Kaymakpürüzü
Normal olarak siz Shire'lılar onun sadece Ģakalannı ve oyuncaklarını beni lambayla dıĢarı yolladıydı. Batı Kapı'ya kadar gittim, sonra oradan
görebilirsiniz, ama Gandalf sizin bildiğinizden çok daha büyüktür. Fakat Güney Kapı'ya döndüm. Tam Bili Eyrelti'nin evinin berisinde Yol'da
bizim yapacak olduğumuz bu iĢ, onun en büyük hizmeti olacak." bir Ģey gördüm gibi geldi bana. Yalan olmasın ama, sanki iki
210 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ YOLGEZER 217
216 adam eğilmiĢ bir Ģey kaldırıyorlardı. Seslendim, ama oraya vardığım "Göreceğiz," dedi Yolgezer. "Biz yine de iĢin sabaha kadar
da onlardan eser yoktu, sadece Bay Brandybuck yol kenarında yatı yürüyeceğini temenni edelim."
yordu. Uyuyor gibiydi. 'Derin bir suya düĢtüm sanki, 1 dedi bana, onu "Size iyi geceler," dedi Nob ve kapılarda tutulacak nöbette yerini
sarstığım zaman. Hali pek garipti, hem de gözünü açar açmaz ayağa almak üzere yanlarından ayrıldı.
kalkmasıyla tavĢan gibi buraya koĢtu." Denklerini ve eĢyalarını salonda yere yığdılar. Alçak bir sandalyeyi
"Korkarım aynen öyle," dedi Merry, "gerçi ne dediğim hakkında kapının arkasına sürükleyip pencereyi kapattılar. DıĢarıya bir göz atan
hiç fikrim yok. ġu anda hatırlayamadığım çok çirkin bir rüya görüyor- Frodo gecenin hâlâ berrak olduğunu fark etti. Orak* Brec Tepe-si'nin
dum. PeriĢan olmuĢtum. Bana neler oldu bilemiyorum." sırtları üzerinde ıĢıl ıĢıl salınıyordu. Frodo etrafa bakıldıktan sonra
"Ben biliyorum," dedi Yolgezer. "Kara Nefes. Süvariler atlarını dı- pencerenin ağır iç kepenklerini kapatarak perdeleri çekti voj gezer
Ģarda bırakıp Güney Kapı'yı gizlice aĢmıĢ olmalılar. Bili Eyrelti'yi zi- ateĢi canlandırdı ve mumlan söndürdü.
yaret ettiklerine göre bütün haberleri öğrenmiĢlerdir; büyük ihtimalle o Hobbitler ayaklarını ocağa doğru uzatarak battaniyelerine sarınıp
uzandılar; ama Yolgezer kapıya dayalı duran sandalyeye yerleĢti. Biraz
Güneyli de casustu. Biz Bree'den çıkmadan, bu gece bir Ģeyler olabilir."
daha konuĢtular, çünkü Merry'nin daha soracağı Ģeyler vardı.
"Ne olur?" dedi Merry. "Hana mı saldırırlar?" "Hayır, zannetmem," dedi
Yolgezer. "Henüz hepsi burada değil. Zaten bu onların tarzı değildir. "Ay'ın tepesinden atlamıĢ!" diye kıkırdadı Merry battaniyesine sa-
rınırken. "Çok saçmasın Frodo! Ama orada olup görmek isterdim.
Onlar karanlıkta ve tenhada güçlerinin doruğunda olurlar; çaresiz
Bree eĢrafı yüzyıl bunu konuĢur artık."
kalmadıkça, hele daha önümüzde Eriador' un uzun yollan varken,
aydınlık ve kalabalık bir eve açık açık saldırmazlar. Fakat onların güçleri "Umarım," dedi Yolgezer. Sonra hepsi sustu ve hobbitler birer birer
dehĢete dayanır ve daha Ģimdiden Bree1 de birkaç kiĢiyi pençelerine uykuya daldı.
düĢürmüĢler. Bu biçare kimseleri kötü iĢlerine alet edeceklerdir: Eyrelti'yi,
yabancılardan bir kısmını ve belki kapı nöbetçisini bile. Pazartesi günü
Harry ile Batı Kapı'da bir Ģeyler konuĢtular. Oradaydım, gizlice
seyrettim. Yanından ayrıldıklarında Harry kül gibi olmuĢ tir tir
titriyordu."
"Her yanımız düĢmanla çevrili sanki," dedi Frodo. "Ne yapaca-
ğız?"
"Burada kalın ve odalarınıza gitmeyin! Mutlaka hangi odalarda
kaldığınızı öğrenmiĢlerdir. Hobbit odalarının pencereleri kuzeye bakar
ve yere yakındır. Bu gece Ģu pencereyle kapıyı sağlama alıp hep
birlikte kalacağız. Ama önce Nob'la ikimiz eĢyalarınızı getirelim."
Yolgezer gidince Frodo, çarçabuk Merry'ye akĢam yemeğinden
beri olanların bir özetini verdi. Yolgezer'le Nob döndüğünde Merry
hâlâ Gandalf in mektubunu okuyup akıl yürütüyordu.
"Tamam beyim," dedi Nob, "örtüleri kabartıp her yatağın ortasına
birer yastık koydum. Bir de kahverengi yün keçeden kafanızın benzerini
yaptım bir güzel Bay Bağ... Tepedibi," diye ekledi sırıtarak.
Pippin güldü, "iyi benzetmiĢsin!" dedi. "Fakat aldatıldıklarını kav- Hobbitlerin Saban ya da Büyük Ayı'ya verdikleri isim.
radıklarında ne olacak?"
T
KARANLIKTA BiR BIÇAK 219

TombiĢ Toluk boĢ durmamıĢtı. Kara Ģekillerin bahçeden süzül-


düklerini gördüğü andan itibaren, koĢup kurtulmazsa canından olacağını
BÖLÜM XI biliyordu. O da koĢtu; arka kapıdan çıktı, bahçeyi geçerek tarlalara vurdu.
En aĢağı bir mil ötedeki en yakın eve varınca, kapının eĢiğine yığılıp
KARANLIKTA B Ġ R B I Ç A K kaldı. "Hayır, hayır, hayır," diye ağlıyordu. "Hayır, ben değilim! Bende
değil!" Neler gevelediğini anlamak hobbitlerin epey bir zamanını aldı.
Sonunda Erdiyan'na düĢmanların girdiğini, YaĢlı Or-man'dan garip bir
taarruza uğradıklarını çözebildiler. Ve bu andan sonra vakit
kaybetmediler.

Onlar Bree'deki handa uykuya hazırlanırken, Erdiyan'na karanlık çök- FELAKET! YANGIN! DÜġMANLAR!
müĢtü; küçük vadilerde ve nehir yatağı boyunca baĢıboĢ bir buğu do-
lanıyordu. Çukurçay'daki ev sessizdi. TombiĢ Toluk dikkatle kapıyı Brandybuckîar Brendibadesi'nin donduğu Felaket KıĢı'nda beyaz
açarak dıĢarı bakındı. Gün boyunca içinde bir korku büyüyüp dur- kurtlar bölgeye indiğinden beri, yani yüz yıldır sesi duyulmamıĢ olan
muĢtu, Ģimdi ne dinlenebiliyor, ne de yatabiliyordu: Durgun gece ha- Erdiyarı Seferberlik Borusu'nu öttürüyorlardı.
vasında kuluçkaya yatmıĢ bir tehdit vardı. TombiĢ Toluk kasvetli ka-
ranlığa bakarken, ağaçların altında kara bir gölge hareket etti; bahçe KALKIN! KALKIN!
kapısı kendi kendine açılıp hiç ses çıkarmadan tekrar kapanmıĢtı sanki.
DehĢet her yanını kapladı. Geriye çekildi, bir an holde titreyerek Uzaktan, cevap boruları duyuldu. Tehlike haberi yayılıyordu. Kara
durdu. Sonra kapıyı kapatıp kilitledi. Ģekiller evden fırladılar. Biri, koĢarken bir hobbit pelerinini merdivenlere
Gece koyulaĢtı. Patikadan sessizce yürütülen atların hafif çıtırtıları alıverdi. Patikadan nal sesleri yükseldi, atlar dörtnala karanlığı döverek
duyuldu. Atlar bahçe kapısının dıĢında durdu, gecenin toprak üzerinde uzaklaĢtı. Çukurçay'ın dört bir yanında borular ötüyor, ba-ğırıĢmalar ve
sürünen gölgeleri gibi üç kara Ģekil içeri süzüldü. Biri kapıya gitti, koĢuĢturmalar duyuluyordu. Fakat Kara Süvariler bir kasırga gibi Kuzey
diğerleri kapının iki yanındaki köĢelere; gece yavaĢ yavaĢ ilerlerken, Kapı'ya sürdüler atlarını. Varsın küçük ahali borularını öttürsün! Sauron
taĢların gölgeleri kadar hareketsiz, öylece dikildiler. Ev de, sessiz onlarla sonra ilgilenirdi. Bu arada onların baĢka bir görevi vardı: Artık evin
ağaçlar da, nefeslerini tutmuĢ bekliyor gibiydi. boĢ, Yüzük'ün de gitmiĢ olduğunu biliyorlardı. Kapıdan bekçileri yararak
Yapraklarda belli belirsiz bir kıpırdanma oldu, uzakta bir horoz öttü. geçip Shire'dan ayrıldılar.
ġafaktan önceki soğuk saat geçiyordu. Kapının yanındaki Ģekil hareket
etti. Aysız ve yıldızsız karanlıkta, ürpertici bir ıĢık kınından yavaĢça Gecenin erken bir vaktinde, Frodo sanki bir sesten veya bir Ģeyin
çekilmiĢ gibi bir bıçak parladı. YumuĢak fakat ağır bir darbe duyuldu varlığından rahatsız olmuĢ gibi derin uykusundan uyandı aniden. Yol-
gezer sandalyesinde dikkat kesilmiĢ oturmaktaydı: Gözleri, yeni odun
ve kapı titredi.
atılmıĢ ve alev alev yanmakta olan ateĢin ıĢığında parlıyordu; fakat ne
"Mordor adına, aç!" dedi ince ve tehdhkâr bir ses. bir tepki verdi ne de kıpırdadı.
ikinci darbede tahtalar patladı, kilit kırıldı, kapı dağılarak açıldı.
Kara Ģekiller usulca içeri süzüldü. Frodo kısa bir süre sonra tekrar uykuya daldı; fakat rüyaları rüzgârın
ve dörtnala giden atların gürültüsüyle sıkıntılıydı gene. Rüzgâr evi sarıp
Tam o anda, geceyi dağ tepesinde bir yangın gibi yırtan oir boru sallıyordu adeta; uzaklarda deliler gibi öttürülen bir boru duyuyordu.
sesi duyuldu yakındaki ağaçların arasından. Gözlerini açınca, hanın avlusunda bir horozun vargücüyle öttüğünü
iĢitti. Yolgezer perdeleri çekmiĢ, kepenkleri Ģakırdatarak aç-
KALKIN! FELAKET! YANGIN! DÜġMANLAR! KALKIN!
T
220 YÜZÜK KARDEġLlĞÎ KARANLIKTA BiR BIÇAK 221
220
mıĢtı. Günün ilk gri ıĢığı odayı aydınlatmaktaydı; açık duran pencereden gibi görünmeye çalıĢarak.
de soğuk hava doluyordu. "Ben iki kiĢilik taĢıyabilirim," dedi Sam meydan okurcasına.
Yolgezer hepsini uyandırır uyandırmaz önlerine düĢüp yatak oda- "Bir Ģey yapılamaz mı Bay Kaymakpürüzü?" diye sordu Frodo.
iarma götürdü onları. Odaların halini görünce, Yolgezer'in öğüdüne "Köyden birkaç tane, ya da hiç olmazsa eĢyalar için bir tanecik midilü
uymuĢ olduklarına sevindiler: Pencerelerin kanatlan zorlanarak açılmıĢ bulamaz mıyız? Onları kiralayamayız sanırım, ama belki satın alabiliriz,'
sallanıp duruyor, perdeler uçuĢuyordu; yataklar savrulmuĢ, yastıklar diye de, buna parasının yetip yetmeyeceğini düĢünerek ekledi kararsızca.
deĢilmiĢ ve yere fırlatılmıĢtı; kahverengi keçe paramparçaydı. "Zannetmem," dedi hancı üzgün üzgün. "Bree'deki epi topu iki-üç
Yolgezer hemen gidip hancıyı getirdi. Zavallı Bay Kaymakpürüzü binek midillinin tümü benim ahınmda dururdu, hepsi gitti. Yük atı,
uykulu ve korkmuĢ görünüyordu. Bütün gece neredeyse gözünü bile koĢumluk midilli falan deseniz Bree'de zaten pek az var, onlar da satılık
kırpmamıĢtı (öyle diyordu), ama hiç ses mes duymamıĢtı. değildir. Fakat elimden geleni yapacağım. Bir an önce Bob'u deliğinden
"Hayatım boyunca böyle bir Ģey olmadıydı," diye bağırdı ellerini çıkartayım da, etrafa bir yollayaytm."
"Evet," dedi Yolgezer gönülsüzce, "iyi olur. Korkarım en az bir midilli
dehĢetle kaldırarak. "Konuklar yataklannda uyuyamadı, güzelim yas-
edinmeye çalıĢmalıyız. Ama böylece erkenden yola koyulup sessizce
tıklar mahvoldu! Daha baĢımıza neler gelecek?" gözden kaybolma ümitlerimiz suya düĢüyor! Ayrıldığımızı ilan etmek
"Zaman kötü," dedi Yolgezer. "Fakat Ģimdilik, bizi baĢından attın için borazan öttürmüĢ kadar olduk. Bu da onların planlarının bir
mı, seni rahat bırakabilirler. Biz hemen ayrılacağız. Kahvaltıyı boĢ- parçasıydı kuĢkusuz."
ver: Ayak üstü bir yudum içecek ve bir lokma yiyecekle yetinmek zo- "Azıcık da olsa bir tesellimiz var," dedi Merry, "ve umarım ç-ok da
rundayız. Birkaç dakika içinde toparlanmıĢ oluruz." azıcık değildir: Beklerken kahvaltı edebiliriz - hem de oturarak. Hadi
Bay Kaymakpürüzü midillilerinin hazır edilmesini söylemek ve Nob'u bul alım!"
onlara "bir lokma" bir Ģeyler getirmek için aceleyle çıktı. Fakat çok
kısa bir süre sonra kederler içinde geri döndü. Midilliler yok olmuĢtu! Sonuçta, üç saatten fazla bir gecikme yaĢandı. Bob, etrafta ne hatırla
Gece ahırın bütün kapılan açılmıĢ ve midilliler gitmiĢti: Sadece ne parayla, satılık at da midilli de bulamadığı haberiyle geri geldi; bir
Merry' nin midillileri değil, orada bulunan bütün diğer atlar ve hay- tane hariç: Bili Eyrelti'nin, belki satabileceği bir midillisi vardı.
vanlar da. "Açlıktan yarı yarıya ölmüĢ, zavallı bir mahlûk," diyordu Bob; "fakat
Frodo bu haberle yıkıldı. PeĢlerinde atlı düĢmanlarla Ayrıkvadi'ye _; benim tanıdığım Bili Eyrelti, hazır eliniz mecburken hayvanı değerinin
yayan olarak varabilmeyi nasıl umut edebilirlerdi? îyi bari, yola çık- üç katından bir kuruĢ eksiğine satarsa ne olayım."
mıĢken aya da gitselerdi. Yolgezer bir süre, sanki güçlerini ve cesaretlerini "Bili Eyrelti mi?" dedi Frodo. "Bu iĢte bir iĢ yok mu? Hayvan sır-
tartıyormuĢ gibi hoobitleri süzerek sessiz sedasız oturdu. tında bütün yükümüzle ona kaçmaz mı, yada izimizi bulmalarına yar-
"Midilliler atlılardan kaçarken iĢimize yaramazdı," dedi en sonunda dımcı falan olmaz mı?"
düĢünceli düĢünceli, sanki Frodo'nun aklından geçenleri tahmin "Kim bilir," dedi Yolgezer. "Fakat, bir kere canını kurtardıktan
ediyormuĢ gibi. "Benim izlemeyi düĢündüğüm yollarda, yayan olarak da sonra ona geri dönecek bir hayvanı hayal bile edemiyorum. Bana ka-
az çok aynı hızı tutturabilsek gerektir. Ben her halükârda yürüyecektim. lırsa, bu âlicenap Efendi Eyrelti'nin sonradan aklına gelmiĢ bir fikirden
Beni düĢündüren, yiyeceklerle eĢyalar. Ayrıkvadi'ye varıncaya kadar, ibaret: Bu durumdan elde edeceği kazancı arttırmanın bir yolu sadece.
yanımızda götürdüklerimiz dıĢında yiyecek bir Ģey bulmamız pek Esas tehlike, zavallı hayvanın gerçekten ölümün eĢiğinde olabileceği.
mümkün değil; yedek olarak da yanımıza epey yiyecek almamız gerekir; Fakat baĢka bir seçeneğimiz yok gibi görünüyor. Hayvan için ne
çünkü gecikebiliriz, düz yoldan aynlıp dolaĢarak gitmek zorunda istiyor?"
kalabiliriz. Sırtlannızda ne kadar yük taĢımaya hazırsınız?" Bili Eyrelti'nin fiyatı on iki gümüĢ peni idi; bu gerçekten de bu ci-
"TaĢımamız gerektiği kadar," dedi Pippin Ģevki kınlarak, ama bir
yandan da göründüğünden (ya da hissettiğinden) daha kuvvetliymiĢ
222 YÜZÜK K A R D E ġ L ĠĞ Ġ KARANLIKTA BiR BIÇAK 223

varlarda, midillinin değerinin en az üç katı demekti. Hayvan, safi ke- olma numarası; kara atlıların görülmesi; ahırların soyulması ve tabii ki
mik, sıska, ahi gitmiĢ vahi kalmıĢ bir Ģey çıktı; ama henüz ölecek gibi Kolcu Yolgezer'in gizemli hobbitlere katıldığı haberi, nice olaysız yıla
durmuyordu. Bay Kaymakpürüzü hayvanın parasını kendisi ödedi ve yetecek bir hikâye oluĢturmaktaydı. Bree ve Staddle sakinlerinin
kaybolan hayvanlar için Merry'ye ayrıca bir on sekiz peni daha teklif çoğunluğu, hatta Koyak ve BaĢtokay'dan da epey bir kiĢi, yolcuların
etti. Dürüst bir adamdı ve Bree'ye göre hali vakti yerindeydi; fakat yola çıkıĢlarını görmek için yola doluĢmuĢtu. Handaki diğer müĢteriler
otuz gümüĢ peni bütçesini bir hayli sarsmıĢtı doğrusu ve Bili Eyrelti de ya kapılara çıkmıĢ, ya da pencerelerden sarkıyorlardı.
tarafından dolandırılmıĢ olmak buna katlanmayı daha da zorlaĢtın- Yolgezer fikrini değiĢtirerek, Bree'den çıkarken anayoldan gitmeye
yordu. karar verdi. Yola çıkar çıkmaz kırlara vurmaya kalkıĢmak, iĢi daha da
Aslında, sonuçta kârlı çıktı bu meseleden. Bir vakit sonra, sadece bir zorlaĢtıracaktı: Ahalinin yarısı, neler karıĢtırdıklarını anlamak ve
atın gerçekten çalınmıĢ olduğu çıktı ortaya. Diğerleri dıĢarı sürülmüĢler tarlalarına dalmalarını önlemek için peĢlerine takılırdı.
ya da korkularından kaçmıĢlardı ve Bree Eli'nin sağında solunda birer Nob ve Bob'la vedalaĢtılar ve teĢekkürlerini birçok kez dile getirerek
birer yakalandılar. Merry'nin midillileri hepten kaçmıĢ ve zamanla Bay Kaymakpürüzü'nden müsaade istediler. "Bu sıkıntılar geçince, yine
(yeterince sağduyuları olduğu için) Yaylalar'a Hantal Tom-biĢ'i karĢılaĢacağımızı umuyorum," dedi Frodo. "Hanınızda sakin sakin bir
bulmaya gitmiĢlerdi. Böylece bir süre Tom Bombadil'in bakımında süre kalabilmeyi gerçekten çok isterim."
kalıp rahat ettiler. Fakat Bree'de olanlar Tom'un kulağına gelince, Tom Kalabalığın gözleri önünde, kaygılı ve çökkün bir halde yayan
bunları Bay Kaymakpürüzü'ne yolladı; o da böylelikle gayet ehven bir olarak yola koyuldular. Ne bakan yüzlerin, ne de haykırılan sözlerin
fiyata iyi durumda beĢ hayvan kazanmıĢ oldu. Hayvanlar Bree'de daha hepsi dostçaydı. Fakat anlaĢılan, Yolgezer Bree Eli'lilerin çoğunu bir
çok çalıĢmak zorundaydı, ama Bob onlara iyi bakıyordu; yani sonuçta hayli etkilemiĢti; o birine gözlerini dikti ı. , karĢısındaki çenesini kapatıp
Ģanslıydılar: Karanlık ve tehlikeli bir yolculuktan kurtulmuĢlardı. Fakat geri çekiliyordu. Yolgezer'le Frodo önde yürümekteydiler; sonra Merry
Ayrıkvadi'yi hiç görememiĢ oldular. ve Pippin geliyordu; en sonda da midilliyi çekmekte olan Sam vardı.
Gelgelelim, Ģimdilik Bay Kaymakpürüzü bildiği kadarıyla parasını Midilliye içlerinin elverdiği kadar eĢya yüklemiĢlerdi; ama hayvan daha
iyiden iyiye -ya da kötüden kötüye- kaptırmıĢ durumdaydı. Ve Ģimdiden, sanki kaderindeki bu değiĢikliği onaylarmıĢ-çasına, daha az
dertleri bununla da bitmiyordu. Çünkü kalan müĢteriler de kalkıp handaki meyus görünüyordu. Sam düĢünceli düĢünceli elindeki elmayı
saldırıyı duyunca büyük bir karıĢıklık olmuĢtu. Güneyli seyyahlar birkaç yemekteydi. Ceplerinden biri elma doluydu: Nob ve Bob' dan bir veda
at kaybetmiĢler ve hancıyı gürültüyle suçlamaya koyulmuĢlardı; derken hediyesi. "YürüyüĢ için elma, molalar için pipo," dedi kendi kendine.
gece içlerinden birinin de ortadan yok olduğu anlaĢıldı, üstelik bu Bili "Ama, anlaĢılan çok geçmeden ikisini de çok arayacağım."
Eyrelti'nin ĢaĢı arkadaĢından baĢkası değildi. Bütün kuĢkular birden Hobbitler, yol boyunca kapı aralıklarından onları dikizleyen veya
onun üzerinde yoğunlaĢtı. duvarların ve çitlerin üzerinden beliriveren meraklı yüzleri görme-
"Madem bir at hırsızını tutup da evime getirdiniz," dedi Kaymak- mezlikten geliyorlardı. Fakat köyün öbür kapısına yaklaĢtıklarında,
pürüzü sinirlenerek, "gelip bana bağıracağınıza, bütün zararları ken- Frodo sık bir çitin arkasında karanlık, bakımsız bir ev gördü: Köyün
diniz ödemeniz gerekirdi. Gidin de yakıĢıklı arkadaĢınızın nerede ol- son evi. Pencerelerin birinde çekik gözlü, sinsi bakıĢlı, rengi bozuk bir
duğunu Eyrelti'ye sorun!" Fakat adamın kimsenin arkadaĢı olmadığı surat takıldı gözüne; fakat suratın görünmesiyle kaybolması bir oldu.
çıktı ortaya; kimse de onun aralarına ne zaman katıldığını hatırlaya- "Demek ki o Güneyli burada saklanıyormuĢ!" diye düĢündü. "Tıpkı
mıyordu. dagulyabaniye benziyor."
Kahvaltıdan sonra hobbitler denklerini yeniden yapıp çıkmayı ta- Çitin üzerinden baĢka bir adam açık açık onları seyretmekteydi.
sarladıkları daha uzun yolculuk için baĢka ihtiyaçlarını da toparladılar. Kalın kara kaĢları, tepeden bakan kara gözleri vardı; koca ağzı alaycı
Nihayet yola koyulduklarında saat ona geliyordu. Bu arada da bütün
Bree heyecandan arı kovanına dönmüĢtü. Frodo'nun ortadan yok
224 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ KARANLIKTA BiR BIÇAK 225
bir sırıtmayla kıvnlmıĢtı. Kısa, siyah bir pipo içiyordu. Onlar yaklaĢınca, zer'in p'anı önce BaĢtokay'a doğru gidip köyü sağlarına alarak doğu-
sundan dolaĢmak, sonra da yaban topraklardan mümkün olduğu kadar
pipoyu ağzından çıkartarak tükürdü.
dümdüz FırtınabaĢı Tepesi'ne doğru ilerlemekti. Bu Ģekilde, eğer her
"Günaydın, Uzunbacak!" dedi. "Erkencisin, ha? Sonunda kendine Ģey yolunda giderse, ilerde Titrersineksu Bataklıklan'nın çevresinden
arkadaĢ da bulmuĢsun?" Yolgezer cevap vermeden baĢını sallamakla dolanmak için güneye doğru büyük bir kavis çizen Yol'dan epey bir
yetindi. mesafe kazfanmıĢ olacaklardı. Fakat tabii ki bu durumda kendileri
"Günaydın minik dostlarım!" dedi diğerlerine. "Yanınıza kimi kat- bataklıklardan geçmek zorunda kalacaklardı ve Yolgezer'in tarifine göre
tığınızdan haberiniz var mı bari? Ona BoĢ-gezenin-boĢ-kalfası Yolgezer hiç de hoĢ yerler değildi bataklıklar.
derler! Daha kötü isimler de derler ya, o ayrı. Bu gece dikkatli olun! Fakat bu arada, yürüyor olmak hiç de kötü sayılmazdı. Gerçekten de,
Ha, sen de Sammie, sakın benim zavallı ihtiyar midillime kötü bir gece önceki olayların rahatsızlığı olmasa, bu ana kadarki yol-
davranayım deme! Hah!" Tekrar tükürdü. culuklarının en keyifli kısmı bu olurdu. GüneĢ parlıyordu; hava açıktı
Sam hemen döndü. "Ve sen Eyrelti," dedi, "o çirkin suratını sakla- ama çok sıcak değildi. Vadideki ağaçlar hâlâ yapraklı ve rengârenkti;
san iyi olur, yoksa canın yanacak." Ve elma ani bir savuruĢla ĢimĢek huzurlu ve tekin görünüyordu. Yolgezer ĢaĢmaz adımlarla onları kendi
gibi elinden fırlayıp, Bill'i tam burnunun ortasından vurdu. Bili çok baĢlarına olsa çoktan kaybolmuĢ olacakları bir sürü kavĢaktan ge-
geç eğilmiĢti, çitin arkasından küfürler duyuldu. Sam, "Güzelim elma çirmekteydi. Oraya buraya dönerek, bir gittiği yoldan bir kez daha ge-
yabana gitti," diye içini çekip yoluna devam etti. çerek, dolambaçlı bir yol takip ediyordu ki izleyen varsa atlatabilsinler.
"Bili Eyrelti Yol'dan nereden ayrıldığımıza bakmıĢtır mutlaka,"
Sonunda köyü gerilerinde bıraktılar. Çocuklardan ve meraklılardan dedi; "gerçi kendisinin bizi takip edeceğini hiç zannetmiyorum. Buraları
oluĢan refakatçi grubu yorulup Güney Kapı'dan geri döndü. Hob-bitler o da iyi tanır, ama ormanda benimle baĢa çıkamayacağını biliyor.
ve Yolgezer kapıdan geçerek-birkaç mil kadar Yol'dan devam ettiler. Yol Benim korktuğum, onun diğerlerine ne söyleceği. Pek uzakta olduklarını
önce sola saptı, sonra Bree Tepesi'nin eteğini dolanarak doğuya doğru zannetmiyorum. Eğer BaĢtokay'a gittiğimizi zannederlerse, ne âlâ."
uzanan çizgisine geri döndü ve hızla aĢağıya, ormanlık araziye doğru
inmeye koyuldu. Sollarında, tepenin daha az dik olan kuzey doğu Artık Yolgezer'in maharetinden mi, baĢka sebepten mi bilinmez,
yamaçlarındaki Staddle'ın evlerini ve hobbit oyuklarının bir kısmını bütün o gün boyunca baĢka herhangi bir canlının ne sesini duydular, ne
görebiliyorlardı; Yol'un kuzeyinde, epey uzaklardaki derin bir çukur izine rastladılar: iki ayaklılar arasından kuĢlar, dört ayaklılar arasından
bölgeden, Koyak'ın yerini belli eden duman kıvrımları yükseliyordu; da bir tilki ile bir iki sincap dıĢında. Ertesi gün dümdüz doğuya doğru
BaĢtokay ise daha ilerideki ağaçların gerisine saklanmıĢtı. ilerlemeye baĢladılar; her yer hâlâ sessiz ve sakindi. Bree'den
Yol biraz daha inip Bree Tepesi'ni yüksek ve boz arkalarında dikilir ayrıldıklarının üçüncü gününde Tokay Ormam'ndan çıktılar. Yol'dan
bıraktıktan sonra, kuzeye doğru uzanan dar bir patikaya vardılar, "iĢte ayrıldıklarından beri arazi muntazam bir biçimde alçalmıĢtı; Ģimdi,
burada açık yolu bırakıp gizlenmeye baĢlayacağız," dedi Yolgezer. yürüyüĢü çok daha zorlaĢtıran geniĢ bir düzlüğe girmekteydiler. Bree Eli
"'Kestirme bir yol1 değildir umarım," dedi Pippin. "Ormandan ge- sınırlarının çok dıĢındaydılar artık; yolu izi olmayan yabanlıktaydılar ve
çerken tuttuğumuz kestirme yol neredeyse bir felaketle sonuçlanıyordu." Titrersineksu Bataklığı'na yaklaĢıyorlardı.
"Ha, ama o zaman ben yanınızda değildim," diye güldü Yolgezer. Toprak artık nemlenmiĢti; yer yer balçık kısımlara, orada burada
"Benim seçtiğim yollar, ister kestirme olsun ister uzun, yanlıĢ yere su birikintilerine ve saklanmıĢ minik kuĢların Ģakımalarıyla dolu geniĢ
çıkmaz." Yolun yukarısına ve aĢağısına bir göz attı. Görünürde kimse kamıĢ ve sazlıklara rast geliyorlardı. Hem ayaklarını ıslatmamak, hem
yoktu; önlerine düĢüp hızla ormanlık vadiye doğru inmeye koyuldu. de gittikleri yönden sapmamak için yollarını çok dikkatli seçme-
Buralara yabancı olan hobbitlerin anlayabildiği kadarıyla, Yolge-
T
226 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ KARANLIKTA BiR BIÇAK 227

leri gerekiyordu, îlk baĢta oldukça iyi ilerlediler, fakat gittikçe batak- "Orası FırtınabaĢı," dedi Yolgezer. "Artık epey sağımızda kalan
lıktan geçiĢleri hem yavaĢladı, hem de daha tehlikeli bir hal aldı. Ba- Eski Yol bu dağın güneyinden, eteklerinin az berisinden geçer. Eğer
taklık tutarsız ve haindi, habire kayıp duran bataklar arasında Kolcular dosdoğru ilerlersek yarın öğlen vakti oraya varabiliriz. Sanırım öyle
bile sürekli bir patika belleyemezdi. Sinekler eziyet vermeye baĢ- yapmak en iyisi."
lamıĢlardı ve hava, kollarından paçalarından içeri tırmanan, saçlarına "Ne demek istiyorsun?" diye sordu Frodo. "ġunu söylemek istiyorum:
dolanan miniminnacık titrersinek bulutlarıyla doluydu. Oraya vardığımızda ne bulacağımız belli değil. Orası Yol'a çok yakın."
"Beni canlı canlı yiyorlar," diye bağırdı Pippin. "Titrersineksuy- "Ama orada Gandalf ı bulmayı ümit etmiyor muyduk?" "Evet; ama bu
muĢ! Burada sudan çok titrersinek var!" zayıf bir ümit. Bu taraflara gelse bile Bree'den geçmeyebilir, o zaman da
ne yaptığımızı bilemez. Ve zaten, eğer Ģans eseri hemen hemen aynı
"Hobbit bulamadıklarında neyle beslenir bunlar?" diye sordu anda oraya varmazsak, birbirimizi bulmamız mümkün değil; orada
Sam, boynunu kaĢıyarak. beklemek ne onun için, ne de bizim için pek güvenli olmaz. Süvariler
Bu ıssız ve nahoĢ topraklarda periĢan bir gün geçirdiler. Konaklama bizi yabanlıkta bulamazlarsa, onlar da Fırtına-tepesi'ne yollanacaktır.
yerleri nemli, soğuk ve rahatsızdı; her yanlarını ısıran böcekler onları Oradan her yer iyice görülür çünkü. Hatta, biz burada dururken bizi
uyutmuyordu. Ayrıca kamıĢ ve ot öbeklerinde, seslerinden cır- dağın tepesinden görebilecek bir sürü kuĢ ve hayvan vardır buralarda.
cırböceğinin melun akrabaları olduğu anlaĢılan iğrenç yaratıklar ba- Bütün kuĢlara güven olmaz ve onlardan daha kötü yürekli daha ne
rınmaktaydı. Bunlardan binlerce vardı, bütün bir gece ta ki hobbitler casuslar var."
neredeyse çileden çıkıncaya kadar hiç durmamacasına niik-briik niik- Hobbitler endiĢeyle uzaktaki dağlara baktılar. Sam, parlak ve düĢ-
briik diye dört bir yanlarında viyaklayıp durmuĢlardı. manca gözlerle üzerlerinde süzülen atmacalar veya kartallar görürüm
Ertesi gün, yani dördüncü gün, pek az daha iyiydi; gece ise hemen korkusuyla, soluk gökyüzüne çevirdi baĢını. "Sayende huzurum kaçtı,
hemen bir o kadar rahatsız. Nikbrikleri (Sam onlara böyle diyordu) kimsesiz gibi oldum Yolgezer!" dedi.
geride bırakmıĢlardı, ama titrersinekler hâlâ peĢlerindeydi. "Ne yapmamızı salık veriyorsun?" diye sordu Frodo. "Sanırım," diye
Frodo yorgun argın ama gözlerini kapayamadan uzanırken, uzak- cevapladı Yolgezer yavaĢ yavaĢ, sanki o da pek emin değilmiĢ gibi,
larda bir yerde, gökyüzünün doğu tarafında bir ıĢık görür gibi oldu: "sanırım en iyisi FırtınabaĢı'm değil de dağ çizgisini hedef alıp, buradan
ġimĢek gibi defalarca çakıp çakıp soluyordu ıĢık. ġafak söküyor ola- mümkün olduğunca dümdüz doğuya gitmek. Sonra dağların eteğinde
mazdı, çünkü Ģafak vaktine daha birkaç saat vardı. bildiğim bir patika var, oraya sapabiliriz; bu patika daha korunaklı bir
Ģekilde bizi kuzeyden Fırtınatepesi'ne çıkartır. O zaman ne göreceksek
"O ıĢık ne?" dedi Frodo, doğrulup ayağa kalkmıĢ gecenin içinde görürüz."
uzaklara bakman Yolgezer'e.
"Bilmiyorum," diye cevap verdi Yolgezer. "Bu kadar uzaktan seç- O gün, erken çöken soğuk akĢama kadar bütün bir gün boyunca
mek mümkün değil. Dağların tepesinden fıĢkıran ĢimĢekler sanki." ağır ağır ve zorla yürüdüler. Arazi daha kuru ve daha çıplak bir hal al-
Frodo geri yattı, fakat beyaz ĢimĢekleri ve ĢimĢeklerin önünde nuĢtı; fakat bataklıkla birlikte sis ve buhardan da kurtulmuĢlardı. Yu-
Yolgezer'in sessiz ve tetikte duran uzun kara siluetini hâlâ görebildiği varlak kırmızı güneĢ yavaĢ yavaĢ batıdaki gölgeler içine batıncaya kadar
epey bir süre daha geçti. Sonunda huzursuz bir uykuya daldı. birkaç kederli kuĢ cikcikleyip feryat figan edip durdu; sonra boĢ bir
sessizlik çöktü. Hobbitler, ta uzaktaki Çıkın Çıkmazı'nın Ģen Ģak-rak
BeĢinci gün az bir yürüyüĢten sonra bataklıkların oraya buraya da- penceıelerinden içeri bakan gün batımının yumuĢak ıĢıklarını geçirdiler
ğılmıĢ son su birikintilerini ve kamıĢ yataklarını arkalarında bıraktılar. akıllarından.
Önlerindeki arazi yeniden muntazam bir Ģekilde yükselmeye baĢlamıĢtı. Günün sonunda kendini durgun bataklıklara salmak için dağlar-
Uzakta, doğu tarafında, bir dağ çizgisini görebiliyorlardı artık. En
yüksek dağ, çizginin sağında diğerlerinden biraz ayrı duruyordu. Zirvesi
hafif yassılmıĢ külah biçiminde bir tepesi vardı.
KA R ANLI KT A BiR BIÇAK
228 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ 229

dan dolanıp gelen bir dereye vardılar ve ıĢığın yettiği sürece kıyısından geçerlerken. "Buradan pek hoĢlandığım söylenemez: Buranın... ne
yukarı doğru çıktılar. Sonunda durup derenin kıyısındaki bodur bileyim, biraz Höyüklü KiĢimtrak bir hali var. FırtınabaĢı'nda höyük
akçaağaçlarm altında kamplarını kurduklarında, gece olmuĢtu bile. var mıdır?"
Artık karĢılarında, karanlık gökyüzünün önünde dağların kasvetli ve "Yok. Ne FırtınabaĢı'nda, ne de diğer dağlarda höyük bulunmaz,"
ağaçsız sırtları yükseliyordu. O akĢam nöbetleĢe yattılar ve galiba Yol- diye cevap verdi Yolgezer. "Batı insanları son yıllarında bu dağlan
gezer de hiç uyumadı. Ay büyüyordu; gecenin erken vakitlerinde top- Angmar'dan gelen belaya karĢı bir süre savundular gerçi, ama bura-
rağın üzerine soğuk boz bir ıĢık düĢmüĢtü. larda oturmazlardı. Bu patika, surlar üzerindeki hisarlar için yapılmıĢ.
Fakat ondan çok önce, Kuzey Krallığı'nın ilk günlerinde Fırtınatepe-
Ertesi gün güneĢ doğduktan az sonra yeniden yola koyuldular. Havada
si'nde Amon Sûl adını verdikleri muazzam bir gözcü kulesi inĢa et-
don vardı; gökyüzü soluk ve berrak maviydi. Hobbitler gece adeta
miĢlerdi. Çoktan yakılıp yıkılmıĢ, geride yalnız tepenin baĢında kaba
deliksiz bir uyku çekmiĢ gibi canlanmıĢ hissediyorlardı kendilerini. Daha
bir taç gibi duran yıkık dökük bir taĢ çember kalmıĢ. Oysa vaktiyle
Ģimdiden yetersiz yiyecekle -her halükârda, Shire'da olsa ayakta baĢı göklerde, güzel bir kuleymiĢ. Elendil'in Son ittifak günlerinde
kalmalarına bile zor yeter diye düĢünecekleri kadar yemekten daha Gil-galad'ın Batı'dan geliĢini oradan gözlediği anlatılır."
azıyla- uzun süre yürümeye alıĢmıĢlardı. Pippin, Frodo'nun eskisinden Hobbitler Yolgezer'e bakakaldılar. Belli ki yabanlığı bildiği kadar
iki kat daha iri göründüğünü iddia ediyordu. eski irfanlardan da haberdardı. "Gil-galad kim?" diye sordu Merry;
"Çok ilginç," dedi Frodo, kemerini sıkarak, "çünkü aslında basbayağı fakat düĢüncelere dalmıĢ görünen Yolgezer'den cevap gelmedi. Aniden
hacim kaybetmiĢ durumdayım. Umarım bu zayıflama süreci hep böyle alçak bir ses Ģöyle mırıldanmaya baĢladı:
devam etmez, yoksa bir hayalete dönüĢeceğim."
"Böyle Ģeylerden söz etmeyin!" dedi Yolgezer hemen, onlan hay- Gil-galad bir Elf Kralı 'ydı. Ozanlar hüzünle
retler içinde bırakan bir ciddiyetle. söyler olanları: son kraldı o, Dağ ve Deniz
arasında, hükmederdi adil ve özgür bir
Dağlar gitgide yaklaĢtı. Yer yer neredeyse bin ayağa kadar yükselen, krallığa.
yer yer de arkalarında kalan doğu topraklarına açılan geçitlere veya derin
yarlara inen dalgalı bir sırt oluĢturmaktaydılar. Hobbitler bu sırtın Uzundu kılıcı, mızrağı sivri, uzaklardan
tepesi boyunca, üzeri yeĢilliklerle kaplanmıĢ duvar veya set kalıntılarına seçilirdi parlayan miğferi; sayısız yıldız,
benzeyen Ģeyler görebiliyorlardı; yarlarda da eski taĢ eserlerin yıkıntıları göklerin tarlasında görünürdü gümüĢ
hâlâ ayakta duruyordu. O gece batıya bakan yamaçların eteğine varıp kalkanının aynasında.
orada konakladılar. Bu 5 Ekim gecesiydi,ve Bree'den
çıkalı altı gün olmuĢtu. Ama ayrıldı gitti uzun zaman önce,
Sabah, Tokay Ormam'ndan ayrıldıklarından beri ilk kez gözle görülür kimse bilmez Ģimdi nerede; çünkü düĢtü
bir patika buldular. Sağa dönüp bu patikadan güneye doğru ilerlemeye yıldızı karanlıklara gölgelerin
baĢladılar. Yol, hem yukarıdaki tepelerden, hem de batıdaki düzlükten hükmettiği Mordor'a.
bakıldığında mümkün olduğunca gözden uzak kalsın diye özenle
seçilmiĢ gibi görünen kurnazca bir çizgi izlemekteydi. Küçük vadilere Diğerleri hayretle dönüp baktılar, çünkü ses Sam'in sesiydi.
dalıyor, dik yamaçların hemen dibinden gidiyordu; daha düz ve açık "Durma!" dedi Merry.
arazilerden geçerken de, iki yanına çit gibi dizilmiĢ iri kayalar ve "Bütün bildiğim bu," diye kekeledi Sam kızararak. "Bunları Bay
yontulmuĢ taĢlar yolcuları gözlerden gizliyordu. Bilbo'dan öğrendiydim, delikanlılığımda. Elfleri ne çok merak ettiğimi
"Bu yolu kim, ne için açmıĢ acaba?" dedi Merry, olağandıĢı irilikte bildiğinden, bana hep böyle hikâyeler anlatırdı. Bana yazmayı öğ-
taĢların sık aralıklarla yerleĢtirilmiĢ olduğu bu bölümlerin birinden
230 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ
KA RA N LI K TA BiR BIÇAK 231
reten de odur. Çok âlimdi sevgili Bay Bilbo'cuğum. ġiir de yazardı. caya kadar bir aĢağı bir yukarı kıvrılarak kurdela gibi akıp gidiyordu.
Bu deyiverdiğim Ģiiri o yazdıydı." Üzerinde hareket yoktu. Yolun çizgisini gözleriyle doğuya doğru takip
"O yazmadı," dedi Yolgezer. "Bu, kadim bir lisanda yazılmıĢ olan edince, Dağlan gördüler: Yakındaki tepecikler boz ve kasvetliydi;
Gil-galad'ın DüĢüĢü ağıtından bir bölümdü. Bilbo tercüme etmiĢ ol- bunların gerisinde gri renkli, daha boylu Ģekiller yükseliyordu; daha da
malı. Bunu bilmiyordum." geride ise bulutlar arasından parıldayan yüksek beyaz zirveler vardı.
"Gerisi de vardı," dedi Sam, "hep Mordor'la ilgili. Ben o kısmı öğ- "iĢte geldik!" dedi Merry. "Çok da neĢesiz ve albenisiz bir yermiĢ!
renmedim, tüylerimi diken diken ediyordu. Bir gün yolumun o taraflara Ne su var, ne de bir korunak. Gandalf tan da eser yok. Ama bizi bekle-
düĢeceğini hiç düĢünmezdim!" medi diye onu suçlamıyorum - tabii eğer buraya geldiyse."
"Mordor'a gitmek mi!" diye bağırdı Pippin. "O kadar da değildir "Kim bilir," dedi Yolgezer etrafına düĢünceli düĢünceli bakarak.
"Bree'ye bizden bir iki gün sonra varmıĢ olsa bile, buraya bizden önce
umanm!" gelebilirdi. SıkıĢtığında çok hızlı at sürer." Aniden eğilip kurganın te-
"O ismi o kadar yüksek sesle söylemeyin!" dedi Yolgezer. pesindeki taĢa baktı; bu taĢ diğerlerinden daha düz ve sanki yangından
etkilenmemiĢ gibi daha bir beyazdı. TaĢı eline alıp parmakları
Patikanın güney ucuna yaklaĢtıklarında günün ortasını etmiĢlerdi arasında çevirerek inceledi. "Bu taĢ yakın bir zamanda elden geçmiĢ,"
bile; ekim güneĢinin solgun berrak ıĢığında, dağın kuzey yamacına dedi. "Bu iĢaretler nedir sizce?"
köprü gibi tırmanan grimtrak yeĢil bir set vardı önlerinde. Henüz gün Frodo, taĢın düz olan alt yanında bazı çizikler gördü: I'MII» "Sanki
iyice aydınlıkken bir an önce yukarıya çıkmaya karar verdiler. Artık bir çizgi, bir nokta, sonra da üç çizgi daha var gibi," dedi.
kendilerini gizlemeleri mümkün değildi, bir düĢman veya casusun onları "Sol taraftaki, ince dallı bir G rünü olabilir," dedi Yolgezer. "Belki
görmeyeceğini ümit etmekten baĢka çareleri yoktu. Dağda kıpırdayan Gandalf tan bir iĢarettir, yine de emin olamayız. Çizikler ince ve belli ki
bir Ģey görünmüyordu. Eğer Gandalf etrafta bir yerlerdeyse bile, izi belli yeni yapılmıĢ. Fakat bu iĢaretlerin bizimle hiç alakasız tamamen
değildi. baĢka bir anlamı olması da mümkün. Kolcular da rünlerle haberleĢir,
FırtınabaĢı'nın batı yanında, dibinde etrafı otlarla kaplı çanak Ģek- bazen buralara da uğrarlar."
linde kuytu bir yeri olan korunaklı bir çukur buldular. Sam ile Pip- "Gandalf yaptıysa bile, ne demek olabilir ki bunlar?" diye sordu
pin'i, midilli ve eĢyalarla burada bıraktılar. Diğer üçü yola devam etti. Merry.
Yarım saat süren zahmetli bir tırmanıĢtan sonra Yolgezer dağın baĢına "Bence," diye cevap verdi Yolgezer, "bunlar G3 anlamına geliyor ve
vardı; Frodo ile Merry de yorgun argın ve nefes nefese onu izlediler. Gandalf m 3 Ekim'de burada olduğunu belirtiyor: Yani bundan üç gün
Son yamaç pek dik ve kayalık gelmiĢti. önce. Aynı zamanda acelesi olduğunu ve bir tehlikeyle karĢılaĢtığını da
Yolgezer'in söylemiĢ olduğu gibi, tepede kısmen dağılmıĢ kısmen de gösteriyor, öyle ki daha uzun ve anlaĢılır bir Ģey yazmaya ya zamanı
yılların otlarıyla örtülmüĢ eski taĢlardan örülme geniĢ bir çember yokmuĢ, ya da bunu göze alamamıĢ. Eğer durum böyleyse bizim de
buldular. Fakat çemberin ortasında kınk taĢlardan bir kurgan vardı. ihtiyatlı olmamız gerekecek."
TaĢlar sanki ateĢten kararmıĢ gibi duruyordu. Etrafındaki çimenler "Ne anlama gelirse gelsin, bu iĢaretleri onun yaptığından emin
köklerine kadar yanmıĢ, halkanın içindeki bütün otlar da sanki dağın olabilseydik keĢke," dedi Frodo. "îster önde olsun ister arkada, onun
tepesini alevler yalamıĢ gibi kavrulup buruĢmuĢlardı; ama herhangi da bu yol üzerinde olduğunu bilmek bayağı rahatlatacaktı beni."
bir canlıdan iz yoktu. "Olabilir," dedi Yolgezer. "Kendi adıma, onun burada bulunduğu ve
Yıkık çemberin kenarına çıkınca, aĢağıdaki arazinin dört bir yanını bir tehlikeyle karĢılaĢtığı fikrindeyim. Burayı ateĢler kavurmuĢ; Ģimdi
uzaklara kadar görebiliyorlardı; ilerde güneydeki ağaç kümeleri ve üç gece önce doğuda gökyüzünde gördüğümüz ıĢıklar geliyor aklıma.
bunların gerisinde yer yer göze çarpan bir su ıĢıltısı dıĢında, arazi büyük Sanırım bu dağ baĢında saldırıya uğradı, ama sonuç ne oldu
ölçüde boĢ ve düzlüktü. Tepenin bu güney tarafında, altlarında, Eski
Yol batıdan gelerek doğuda karanlık bir sırtın ardında kaybolun-
232 YÜZÜK K A R D E ġ L ĠĞ Ġ KAR ANLIKT A B f R BIÇAK 233
onu bilemem. Artık burada değil ve bizim de kendi baĢımızın çaresine lanmakta olduğunu söylüyordu.
bakıp elimizden geldiğince Ayrıkvadi'ye ulaĢabilmek için yola devam "Evet," dedi daha keskin gözleriyle Ģüpheye yer bırakmayacak kadar
etmemiz lazım." açık gören Yolgezer. "DüĢman burada!"
"Ayrıkvadi'ye ne kadar var?" diye sordu Merry yorgun gözlerle TelaĢla emekleyerek arkadaĢlarını bulmak için dağın kuzey tara-
çevreye bakarak. FırtınabaĢı'ndan bakınca dünya çok yabani ve engin fından aĢağıya süzüldüler.
görünüyordu.
"Bree'den doğuya bir günlük mesafede TerkolmuĢ Han vardır," diye Sam ile Peregrin de boĢ durmamıĢ, bulundukları kuytuyu ve etra-
cevap verdi Yolgezer." Yol'un oradan sonraki bölümünün mil olarak fındaki bayırları gözden geçirmiĢlerdi. Yamacın pek de uzak olmayan bir
ölçülüp ölçülmediğini bilmiyorum. Kimileri Ģu kadar der, kimileri bu yerinde berrak bir su pınarı, pınarın yakınlarında da olsa olsa bir iki
kadar. Garip bir yoldur ve geçen zaman kısa da olsa, uzun da olsa, günlük ayak izleri bulmuĢlardı. Çukurun içinde de, yakın zamanda
gidenler bir an önce oraya varmak için sabırsızlanır hep. Ama, hava iyi yakılmıĢ bir ateĢle acele bir konaklamanın kalıntıları görülebiliyordu.
olur, Ģansım da yaver giderse ben yayan olarak ne kadar zamanda Bulundukları çukurun dağ tarafında birkaç devrilmiĢ kaya vardı. Bu
varırdım, onu biliyorum: Buradan, Yolun Ayrıkvadi'den çıkan Gürül- kayaların arkasında Sam, özenle dizilmiĢ küçük bir odun stokuna rast
tülüsu'yu aĢtığı Bruinen Geçidi'ne on iki gün. Önümüzde en azından iki geldi.
haftalık bir seyahat var, çünkü Yol'u kullanabileceğimizi hiç zan- "Acaba bizim Gandalf mı gelmiĢ buraya?" dedi Pippin'e. "Bu odunları
netmiyorum." buraya kim koyduysa, geri dönmeye niyeti varmıĢ gibi geliyor bana."
"iki hafta!" dedi Frodo. "O süre içinde çok Ģey olabilir." Bu buluĢlar Yolgezer'in de çok ilgisini çekti. "KeĢke biraz durup
buradaki zemini kendim araĢtırsaydım," dedi ayak izlerini incelemek
"Olabilir," dedi Yolgezer. için pınara doğru seyirtirken.
Bir süre tepenin güney kenarında sessizce durdular. O tenha yerde
Frodo ilk kez olarak ne kadar evsiz barksız ve tehlike içinde olduğunu "Tam korktuğum gibi," dedi geri döndüğünde. "Sam ile Pippin yu-
muĢak toprağı çiğnemiĢler, izler karıĢıp bozulmuĢ. Yakınlarda Kolcular
tam anlamıyla kavradı. Talihin onu sakin ve aziz Shire'dan ayırmıĢ ol- uğramıĢ buraya. Odunları bırakan onlar. Fakat Kokulannkilerden baĢka,
ması içini yakıyordu. Geriye, batıya -evine- doğru uzanan nefret verici daha yeni izler de var. Daha bir iki gün önce, en az bir çift ağır çizme
Yol'a dikti gözlerini. Aniden, batıya doğru gelmekte olan iki kara geçmiĢ bu çukurdan. En az bir çift. Artık emin olamam, ama sanırım
noktanın yol üzerinde hareket ettiğini fark etti; bir daha baktı, baĢka çizmeliler birkaç kiĢi olmalı." Sustu ve kaygılı düĢüncelere daldı.
üç kara noktanın da ağır ağır ötekilere doğru ilerlemekte olduğunu Hobbitlerin hepsinin aklında pelerinli, çizmeli Süvariler'in hayali
gördü. Bir çığlık atarak Yolgezer'in koluna yapıĢtı. canlandı birden. Eğer atlılar bu kuytu yeri zaten bulmuĢlarsa, Yolge-
"Bak," dedi aĢağısını iĢaret ederek. zer'in onları en kısa zamanda baĢka bir yere götürmesi daha iyiydi.
Yolgezer derhal Frodo'yu da yanına çekerek yıkıntı halindeki DüĢmanların sadece birkaç mil ötede, Yol'da olduğu haberini de almıĢ
çemberin gerisine, yere yapıĢtı. Merry de kendini onların yanına attı. olan Sam, çukura büyük bir hoĢnutsuzlukla bakıyordu.
"Ne onlar?" diye fısıldadı. "Bir an önce buradan ayrılsak daha iyi değil mi Bay Yolgezer?"
"Bilmiyorum, ama korkarım en kötü haber," diye cevap verdi Yol- diye sordu sabırsızca. "Vakit geç oluyor, bu çukuru da hiç sevmedim:
gezer. Her nedense içimi daraltıyor."
YavaĢ yavaĢ tekrar çemberin kenarına kadar sürünüp iki sivri taĢ "Evet, gerçekten de ne yapmamız gerektiğine hemen karar verme-
arasından, uçurumun kenarından bakındılar. IĢık artık parlak değildi, o liyiz," diye cevap verdi Yolgezer, yukarı bakıp zamanı ve havayı tar-
açık sabah solmuĢ, Doğu'dan sokulan bulutlar devrilen güneĢi ele tarak. "Eh Sam," dedi sonunda, "ben de buradan hoĢlanmıyorum; fa-
geçirmiĢti. Hepsi kara lekeleri görebiliyorlardı, ama Frodo'yla Merry
Ģekillerini tam olarak seçemiyordu; fakat içlerinden bir ses onlara orada
ta aĢağıda, dağın eteğinin gerisinde, Yol'da, Kara Süvariler'in top-
234 YÜ ZÜK KARDEġLĠĞĠ K A R A N L I K T A BiR B I Ç A K 235
kat hava kararmadan varabileceğimiz daha iyi bir yer de düĢünemiyo-
rum. En azından Ģu an için göz önünde değiliz, eğer hareket edersek Çukurun en alçak ve en korunaklı köĢesinde bir ateĢ yakıp yemek
casusların bizi görmesi ihtimali artar. Zaten olsa olsa tamamen geri hazırladılar. AkĢamın gölgesi düĢmeye baĢladı, ortalık söğüdü. Aniden
dönüp sıra dağların bu tarafından kuzeye gidebilirdik, ki orada da arazi ne kadar çok acıktıklarını fark ettiler, sabahtan beri bir Ģey yememiĢlerdi;
buradan hiç farklı değil. Yol'u gözlüyorlar, ama ta güneydeki ağaçlıklara fakat idareli bir akĢam yemeğinden fazlasına da kalkıĢama-yacaklardı.
saklanalım dersek yoldan karĢıya geçmek zorundayız. Dağların Önlerindeki topraklar kuĢlardan ve hayvanlardan baĢka bir canlının
gerisinde ise Yol'un kuzey tarafı millerce çıplak ve düzdür." bulunmadığı, tüm dünya ırkları tarafından terk edilmiĢ düĢmanca
"Süvariler görebiliyor mu?" diye sordu Merry. "Yani, sanki genel- yerlerdi. Kolcular zaman zaman dağların ardına geçerdi, fakat hem
likle gözlerinden çok burunlarını kullanıyorlar, en azından gün ıĢığında bunların sayıları azdı hem de fazla oyatenmazlardı. BaĢka gezginlere
bizi bulmak için ortalığı kokluyorlar gibi gelmiĢti bana; buna koklamak nadir rastlanır, rastlandığı kadarı da kötü varlıklardan olurdu: Dumanlı
denirse, tabii. Fakat sen onları aĢağıda görünce bizi yere yatırdın; Ģimdi Dağlar'ın kuzey vadilerinden troller inerdi bazen. Yolcularla sadece
de hareket edersek görüneceğimizden söz ediyorsun." Yol'da karĢılaĢmak mümkündü, ki bunlar da genellikle kendi iĢlerinin
"Tepede çok dikkatsiz davrandım," diye cevap verdi Yolgezer. peĢinde koĢan ve yabancılardan yardımı da bir iki kelimeden fazla sohbeti
"Gandalf tan bir iz bulmayı çok arzu ediyordum; fakat üçümüzün oraya de esirgeyen cücelerden ibaretti.
birlikte gidip o kadar uzun süre ayakta durmamız bir hataydı. Çünkü kara "Yiyeceğimizin yetmesini nasıl sağlayacağız bilemiyorum," dedi
atlar görebilirler; Süvariler de insanları ve baĢka yaratıkları casus Frodo. "Son birkaç gündür epeyce dikkatli harcadık, ayrıca bu akĢam
olarak kullanabilir, Bree'de de tanık olduğumuz gibi. IĢık dünyasını yemeği de ziyafet sayılmaz; yine de eğer iki hafta hatta daha da fazla
bizim gibi göremezler, fakat bizim Ģekillerimiz zihinlerinde bir gölge yolumuz varsa, kullanmamız gerektiğinden fazlasını kullandık."
bırakır ve ancak öğlen güneĢi bozabilir bunu; karanlıkta ise bize meçhul "Yabanlıkta yiyecek bulunur," dedi Yolgezer; "yemiĢler, kökler ve
olan birçok iĢaret ve Ģekli algılayabilirler: En çok o zaman korkmak otlar; mecbur kalınca ben de fena bir avcı sayılmam. KıĢa kadar, aç
kalmaktan korkmayın. Fakat yiyecek toplamak ve avlamak uzun ve
gerekir onlardan. Ve her zaman için canlılardaki kanın kokusunu alır, yorucu iĢtir, bizim de acele etmemiz gerekiyor. O yüzden kemerlerinizi
hem arzular hem de nefret ederler. Görme ve koklamadan baĢka duyular sıkın ve Elrond'un evindeki sofraları hayal edin!"
da var, tabii. Biz onların varlığını hissedebiliyoruz -daha buraya gelir
gelmez, onları henüz görmeden içimiz daralmıĢtı; onlar bizim Karanlık bastırdıkça soğuk arttı. Bulundukları kuytu yerin kena-
rından baktıklarında, artık hızla gölgeye dönüĢmekte olan gri araziden
varlığımızı daha da Ģiddetle hisseder. Ayrıca," diye ekledi, sesi bir baĢka bir Ģey görmüyorlardı. Yukarıdaki gökyüzü yeniden açılmıĢ,
fısıltıya dönüĢerek, "Yüzük onları çeker." yavaĢ yavaĢ pırıldayan yıldızlarla dolmuĢtu. Frodo ile arkadaĢları
"Hiç kurtuluĢ yok mu yani?" dedi Frodo kapana kısılmıĢ gibi etrafa bulabildikleri bütün giysi ve battaniyelere sarınıp ateĢin etrafında
bakınarak. "Kıpırdarsam beni görüp avlayacaklar! Durursam, onları büzüĢtüler; onlardan biraz ayrı oturmuĢ düĢünceli düĢünceli piposunu
kendime çekeceğim!" çeken Yolgezer'e ise, tek bir pelerin yetiyordu.
Yolgezer elini Frodo'nun omuzuna koydu. "Hâlâ bir ümit var," dedi. AkĢam çöküp de ateĢ ıĢıl ıĢıl göz almaya baĢlayınca, korkuyu akıl-
"Yalnız değilsin. Gelin, yakılmak üzere hazırlanmıĢ bu odunları bir larından uzaklaĢtırmak için onlara öyküler anlatmaya koyuldu. Uzun
iĢaret olarak düĢünelim. Burası pek korunaklı ve emniyetli sayılmaz, yıllar öncesinden kalma, insanlar ve ciflerle ilgili, Eski Günler'in iyi ve
ama ateĢ her ikisi yerine de geçecektir. Sauron her Ģey gibi ateĢi de kötü bir sürü tarihi olayını ve efsanesini biliyordu. Hobbitler onun kaç
kendi melun emelleri için kullanabilir, ama bu Süvariler ateĢi pek yaĢında olduğunu ve tüm bu irfanı nereden öğrendiğini merak eder
sevmez ve ateĢ kullananlardan korkarlar. AteĢ, yabanlıkta bizim dos- olmuĢlardı.
tumuz." "Bize Gil-galad'ı anlat," dedi Merry birdenbire, Yolgezer El f Kral-
"Belki," diye mırıldandı Sam. "Aynı zamanda, benim gördüğüm lıkları hakkındaki bir öyküyü bitirip duraklayınca. "O sözünü ettiğin
kadanyla, 'bakın buradayız1 diye bas bas bağırmaktan da farksız."
T
236 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ KARANLIKTA BiR BIÇAK
237
eski ağıtın devamını biliyor musun hiç?" Kızın pelerinini ve kollarını örten, Ve
"Elbette biliyorum," diye cevapladı Yolgezer. "Frodo da bilir, çünkü saçları sanki ardında bir gölge
bu öykü bizi yakından ilgilendiriyor." Merry ve Pippin gözlerini ateĢe
Tılsım iyi geldi, dağlarda gezinmeye
dikmiĢ olan Frodo'ya baktılar. Mahkûm edilen yorgun ayaklarına,
"Ben Gandalf m anlattığı kadar bir bölümünü biliyorum sadece," Atıldı hemen güçlü ve çevik elleriyle
dedi Frodo yavaĢ yavaĢ. "Gil-galad Orta Dünya'nın büyük Elf Kralla- Parıldayan ay ıĢınlarını yakalamak için.
rı'nın en sonuncusuymuĢ. Gil-galad onlann dilinde YıldızıĢığı anlamına Çabucak kaçtı kız dans eden ayaklarıyla
geliyor. Elf Dostu Elendil ile birlikte gitmiĢler o..." ElfYurdu'nun sık ormanlarının içine,
"Hayır!" diye sözünü kesti Yolgezer, "DüĢman'ın hizmetkârlan bu Ve onu bıraktı ki dinleyen, sessiz ormanda
kadar yakındayken bu öyküyü anlatmak doğru olmaz bence. Eğer El- Bir baĢına biraz daha gezinsin.
rond'un evine varmayı baĢarabilirsek, orada baĢından sonuna dinleye-
bilirsiniz." Ormanda sık sık duydu uçuĢan sesini
"O zaman bize eski günlerden baĢka öyküler anlat," diye yalvardı Ihlamur yaprağı kadar hafif ayakların,
Sam; "solup gitmeye baĢlamadan önceki ciflerle ilgili bir öykü. Elf- Duydu ormandaki oyuklarda gizli
lerden biraz daha bir Ģeyler duymak çok isterdim; karanlık üstüme üs- TitreĢerek taĢan müziği yeraltından. Artık
tüme geliyor sanki." solmuĢ sarkıyordu desteleri göknarm,
"Size Tinüviel'in öyküsünü anlatacağım," dedi Yolgezer, "kısaca, Ve tek tek, fısıltıyla ah edip yere indi,
Salınan yaprakları kayının,
çünkü bu sonu bilinmeyen uzun bir öyküdür ve artık Elrond'dan baĢka
KıĢ basmıĢtı artık, soğuktu orman.
bu öyküyü eskiden anlatıldığı gibi, doğru dürüst hatırlayan kimse
kalmadı. Bütün Orta Dünya öyküleri gibi güzel ama acıklı bir öyküdür, Vazgeçmedi hiç aramaktan, ta uzaklara gitti,
yine de içinizi açabilir." Bir süre sessiz kaldı; sonra konuĢmaya değil, YıllanmıĢ yaprakların biriktiği yerlere, Kâh
yavaĢ yavaĢ söylemeye baĢladı: ay ıĢığı, kâh yıldız ıĢığı ona rehberlik etti
Yapraklar uzun, çimenler yeĢildi, Titreyerek gezdi durdu, üstünde donmuĢ gökyüzü.
AyıĢığı vururdu kızın parlayan pelerinine
Ne hoĢtu Ģemsiyesi uzun göknarlann
Ormanın açıklığında, gölgede Sanki yüce ırak bir dağ baĢında dans eder gibi;
Yayılırdı ayaklarının dibinde
Göz kırpıyordu ıĢığı yıldızların
TitreĢen bir pus un gümüĢü.
Tinûviel dans ediyordu orada Ģimdi,
Görünmeyen bir kavalın ezgisiyle KıĢ geçince kız döndü tekrar,
Yıldızların ıĢığı saçlarında Bahar birden geliverdi Ģarkısıyla
Ve parıl parıl parlıyordu elbisesi sırtında. Yükselen tarlakuĢu, düĢen yağmurlar
Ve eriyen suyun köpürüĢü gibi. Baktı ki elf
Beren buz gibi dağlardan geldi oraya, çiçekleri açıyor kızın ayakları altında,
KaybolmuĢtu yaprakların altında gezinirken, ġifa bulunca yeniden, ne kadar
Kederli kederli dolaĢıyordu bir baĢına Ġstedi dertsiz çimlere basa basa
ElfNehri'nin akıp gittiği yerde Onunla birlikte dans edip Ģarkı söylemeyi
Baktığında göknar yapraklarının gerisinden O
altın çiçekleri gördü ĢaĢkınlıkla
YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ KARANLIKTA BiR BIÇAK 239
238
man, Kuzey'deki Angband'da yaĢıyormuĢ; Batı Elfleri Orta
Kaçtı kız yine, ama bu kez Beren yetiĢti hemen Dünya'ya geri gelip, DüĢman'm çaldığı Silmarilleri geri almak için
Tinûviel! Tinûviel! diye. Elfçe ona savaĢ açmıĢlar; insan ataları da ciflerden yana savaĢmıĢ. Fakat
ismiyle seslendi ona birden, DüĢman galip gelmiĢ, Barahir katledilmiĢ ve büyük tehlikeler içinden
Ve bunu duyunca kız, kalakaldı oracıkta. Bir kaçıp gelen Beren DehĢet Dağları'nı aĢıp Neldoreth ormanlarında gizli
an durdu Tinûviel, efsunlandı sesiyle, Thin-gol Kralhğı'na ulaĢmıĢ. Orada, büyülü nehir Esgalduin'in yanında
YetiĢip onu kollarına aldı Beren, Kötiı ormandaki açıklık bir alanda Ģarkı söyleyip dans etmekte olan Lüthien'i
kader hükmetmiĢti bir kez Tinûviel'e görmüĢ; ona Tinûviel adını takmıĢ, bu kadim lisanda Bülbül demektir.
Parıldayarak yatarken oğlanın kollarında. Ondan sonra pek çok sıkıntılar çekmiĢ, uzun süre ayrı düĢmüĢler.
Tinûviel Beren'i Sauron'un zindanlarından kurtarmıĢ ve birlikte büyük
Saçlarının gölgesinde tehlikelerden geçip hatta Büyük DüĢman'ı bile tahtından indirerek
Gözlerine bakarken Beren kızın, demir tacından ziynetlerin en parlağı olan üç Silmaril'in birini, Lüt-
hien'in baĢlık parası olarak babası Thingol'e vermek için almıĢlar. Lâkin
Aksini gördü göklerde
son anda Beren, Angband'ın kapılarından gelen Kurt'a yenik düĢmüĢ
Donuk donuk titreyen ürpertili yıldızların. ve Tinûviel'in kollarında can vermiĢ. Fakat Tinûviel de ölümlü olmayı,
Tinûviel, elf güzeli, dünya üzerinde ölüp gitmeyi seçmiĢ ki onun peĢinden gidebilsin; onların
Ölümsüz kız, elf soylu bilge Gölgeli Ayıran Denizler'in gerisinde tekrar bir araya geldikleri söylenir
saçlarının hapsine aldı onu Ģarkılarda; kisa bir süre için tekrar yeĢil ormanlarda canlı olarak
Ve gümüĢ parıltılı kollarının. yürüdükten sonra birlikte bu dünyanın hudutları dıĢına göçüp gitmiĢler
çok uzun bir zaman önce. Böylece, Elf Soyu'ndan sadece Lûthien
Onları upuzun bir yola sürdü kader
Tinûviel gerçekten de öldü ve bu dünyayı terk etti; elfler de en çok
Boz ve soğuk dağları aĢan, Demir saraylar ve sevdikleri varlığı kaybetmiĢ oldular. Fakat onun sayesinde, eski Elf
karanlık kapılardan geçtiler
Hükümdarlar soyu insanlar arasında sürdü gitti. Lûthien'in nice kuĢak
Gece gölgeli ormanlardan, Ģafaksız.
Ayıran Denizler geçiyordu aralarından,
sonraki torunu olan kimseler bugün bile yaĢamaktadır ve denir ki onun
Yine de sonunda bir kez daha görüĢtüler, Ve soyu hiç tükenmeyecektir. Ayrıkvadili Elrond bu Soydandır. Çünkü
çekip gittiler çok önceleri bu zamandan, Beren ile Lûthien'den Thingol'un varisi Dior olmuĢ; ondan da, Silmaril'i
Orman içinden Ģarkı söyleyerek, gamsız. alnında taĢıyarak gemisinin yelkenlerini dünyanın puslarından göğün
denizlerine doğru açan Eârendil'in evlendiği Ak Elwing. Eârendil'in
Yolgezer iç çekip bir süre sustu, sonra tekrar konuĢtu. "Bu Ģarkı," soyundan da Nûmenor Kralları, yani Batıilliler gelmiĢ."
dedi, "Elflerin ann-thennath dediği makamdadır, ama bizim Ortak Li- Yolgezer konuĢurken, diğerleri de onun odun ateĢinin kızıl aleviy-le
san'da söylenmeye pek uygun sayılmaz; dinlediğiniz, asıl Ģarkının kaba belli belirsiz aydınlanan garip, heyecanlı yüzünü seyrettiler. Gözleri
bir yankısından baĢka bir Ģey değildi. Barahir oğlu Beren ile Lüt-hien parlıyordu, sesi kalın ve ahenkliydi. Üzerinde kara, yıldızlı bir gök
Tinûviel'in karĢılaĢmalarını anlatıyor. Beren ölümlü bir insanmıĢ, vardı. Birdenbire, arkasındaki Fırtınatepesi'nin zirvesinde soluk bir
Lûthien'se dünyanın genç olduğu zamanlarda Orta Dünya'daki ıĢık belirdi. Yeni ay tepelerinde dikilen dağın ardından yavaĢ yavaĢ
Elfler'in Kralı olan Thingol'un kızı; Lûthien bu dünyanın tüm evlatları yükselmeye baĢladı; dağın tepesindeki yıldızlar soldu.
arasında gelmiĢ geçmiĢ en güzel kızmıĢ. Kuzey topraklarını örten pusun Öykü bitti. Hobbitler kıpırdanıp gerindiler. "Bakın!" dedi Merry.
tepesindeki yıldızlar gibiymiĢ güzelliği, yüzünde bir nur yanar-mıĢ. O "Ay yükseliyor: Demek ki vakit ilerledi."
vakitler Mordor'daki Sauron'un da efendisi olan Büyük DüĢ- Diğerleri yukarı baktı. Tam baĢlarını kaldırırken de, tepenin baĢın-
T
240 Y Ü Z Ü K K A RD Eġ LĠĞĠ
K A R A N L I K T A BiR BI Ç AK 241
da, yükselmekte olan ayın parıltısında küçük ve kara bir Ģey gördüler.
Belki de iri bir taĢ parçası veya dıĢarı çıkıntı yapan bir kayanın soluk Sam, Frodo'nun yanına büzüĢtü. Frodo'nun da arkadaĢlarından kalır
ıĢıkta belirginleĢmesiydi bu. yanı yoktu korku konusunda; sanki soğuktan donuyormuĢ gibi tir tir
Sam ve Merry kalkıp ateĢin yanından uzaklaĢtı. Frodo ile Pippin titriyordu, fakat birdenbire beliren Yüzük'ü parmağına takma dürtüsü
hiç seslerini çıkartmadan oturdukları yerde kaldılar. Yolgezer tüm dik- dehĢeti de bastırmaktaydı. Bunu yapma arzusu hâkim oldu Frodo'ya,
baĢka bir Ģey düĢünememeye baĢladı. Höyük'ü ve Gandalf in yolladığı
katini tepeye vuran ay ıĢığına vermiĢti. Her Ģey sessiz ve sakin görü-
haberi unutmamıĢtı; fakat bir Ģey onu tüm uyanları kulak ardı etmeye
nüyordu fakat, artık Yolgezer de konuĢmadığı için, Frodo soğuk bir
zorluyordu sanki ve o da bu fikre teslim olmak için yanıp tutuĢuyordu.
dehĢetin kalbine dolmakta olduğunu hissetti. AteĢe biraz daha yaklaĢtı. Kurtulmak veya iyi ya da kötü bir Ģey yapmak ümidiyle değil: Sadece
Tam o anda Sam koĢarak çukurun kenarından geri geldi. Yüzük'ü çıkartıp parmağına takması gerektiğini hissediyordu, o kadar.
"Ne olduğunu bilmiyorum," dedi, "ama birdenbire ödüm koptu. KonuĢamıyordu. Sam'in sanki beyinin bir sıkıntı içinde olduğunu
Dünyalan verseler burdan dıĢarı adımımı atmam; bir Ģeyin yamacı tır- hissetmiĢ gibi kendisine baktığını hissediyor, fakat ona doğru
mandığını hissettim." dönemiyordu. Gözlerini kapatarak bir süre mücadele verdi; fakat
"Her hangi bir Ģey gördün mü?" diye sordu Frodo ayağa fırlayarak. direnmek dayanılır gibi değildi, nihayet zinciri yavaĢ yavaĢ çekip çıkarttı
"Hayır beyim. Bir Ģey görmedim, ama durup bakmadım da." ve Yüzük'ü sol elinin iĢaret parmağına geçirdi.
"Ben bir Ģey gördüm," dedi Merry; "ya da gördüğümü zannettim - Her Ģey eskisi gibi bulanık ve karanlık kaldığı halde, siluetler aniden
ilerde batıda, ay ıĢığının dağ tepelerinin gölgelerinin ardındaki düz- korkunç bir biçimde belirginleĢiverdi. Kara örtülerinin altını görebiliyordu.
lükler üzerine düĢtüğü yerde, iki veya üç tane kara Ģekil gördüm gibi Uzun boylu beĢ siluet vardı: ikisi oyuğun kıyısında duruyor, üçü
geldi. Bu tarafa doğru hareket ediyor gibiydiler." yaklaĢıyordu. Beyaz yüzlerinde keskin ve acımasız gözleri yanmaktaydı;
"Yüzlerinizi dıĢa verip ateĢin yakınında durun!" diye bağırdı Yol- pelerinlerinin altında uzun gri cübbeleri, beyaz saçları üzerinde gümüĢ
gezer. "Uzun odunlardan birkaçını elinizde hazır bulundurun!" miğferleri, pençe gibi ellerinde çelikten kılıçlan vardı. Gözleri Frodo'yu
Bir an için nefes nefese, sırtları ateĢe dönük, her biri etraflarını bulup içine iĢledi, hızla üstüne yürüdüler. Çaresiz, Frodo da kendi kılıcını
çevreleyen gölgelere dikkatle bakarak, sessiz ve tetikte, öylece otur- çekti; kılıcı meĢale misali, al al pırıldıyor gibi geldi ona. Siluetlerin ikisi
dular. Hiçbir Ģey olmadı. Gecenin içinde ne bir ses, ne bir hareket vardı. duraladı. Üçüncüsü diğerlerinden daha uzun boyluydu: Saçları uzun ve
Frodo, sessizliği bölmesi gerektiğini hissederek kıpırdandı: Yüksek parlaktı ve miğferinde bir taç vardı. Bir elinde uzun bir kılıç, diğerinde de
sesle bağırmamak için kendini zor tutuyordu. bir bıçak tutuyordu; hem bıçak, hem de bıçağı tutan eli soluk bir ıĢıkla
"ġĢt!" diye fısıldadı Yolgezer. "Oda ne?" diye, heyecanla konuĢtu parlamaktaydı. Atıldı ve Frodo'ya hamle etti.
aynı anda Pippin.
Bulundukları küçük çukurun tepeden uzak kenarında bir gölgenin - Tam o anda Frodo kendini öne, yere doğru attı ve kendi sesinin
bir ya da birden çok gölgenin- yükselmekte olduğunu, görmekten haykırdığını duydu: O Elbereth! Gilthoniel! Aynı sırada, düĢmanının
çok hissettiler. Gözlerini zorladılar, gölgeler adeta büyüyor gibi geldi. ayağına sapladı kılıcını. Tiz bir çığlık gecede çınladı; sol omuzunda
zehirli buzdan bir okun batması gibi bir acı hissetti. Gözü kararırken,
Kısa bir süre sonra artık Ģüphe götürecek tarafı kalmamıĢtı: Orada, sanki girdaplı bir sisin içinden, Yolgezer'in iki elinde alevli birer
yamaçta üç ya da dört tane uzun boylu kara Ģekil duruyor, tepeden onlara odunla karanlıktan sıçrayıp geldiğini gördü belli belirsiz. Son bir gayretle
bakıyordu. O kadar karaydılar ki, arkalarındaki derin gölge içindeki elindeki kılıcı bıraktı, Yüzük'ü parmağından çıkartarak sağ elinin içinde
kara deliklere benziyorlardı. Frodo zehirli bir nefes gibi cılız bir tıslama sıkı sıkı tuttu Frodo.
sesi duydu sanki ve içine iĢleyen ince bir ürperti hissetti. Sonra Ģekiller
yavaĢ yavaĢ yaklaĢmaya baĢladı.
Pippin ve Merry dehĢete kapılarak yüzükoyun yere kapandılar.
NEHlR GEÇÎDtNE KAÇIġ
24
3
BÖLÜM XII
yurdu. "AteĢi iyi besleyin ve Frodo'yu sıcak tutun!" dedi. Sonra ayağa
kalkıp biraz uzağa giderek Sam'i yanına çağırdı. "Sanırım artık olan
N E H Î R G E Ç Ġ D Ġ N E KAÇIġ ları daha iyi anlıyorum," dedi alçak sesle. "AnlaĢılan, düĢmanlardan
sadece beĢ tanesi buradaymıĢ. Neden hepsi birden gelmemiĢ bilmiyo
rum; ama kendilerine karĢı konulmasını beklemiyorlardı her halde.
ġimdilik çekildiler. Fakat korkarım pek uzaklaĢmamıĢlardır. Eğer ka-
çamazsak, baĢka bir gece yine gelirler. Sadece bekliyorlar çünkü
amaçlarına hemen hemen ulaĢtıklarını, yüzüğün artık pek bir yere gi
Frodo kendine geldiğinde Yüzük'ü hâlâ tüm gücüyle avucunda sık-
maktaydı. Artık odunları yüksekçe istif edilmiĢ ve alev alev yanmakta demeyeceğini düĢünüyorlar. Korkarım ki Sam, efendinin sonunda on
olan ateĢin yanında yatıyordu. Üç arkadaĢı üzerine eğilmiĢlerdi. lara boyun eğmesini sağlayacak ölümcül bir yara aldığı inancındalar.
"Ne oldu? Soluk kral nerede?" diye sordu çılgınca. Göreceğiz bakalım!"
Hobbitler Frodo'nun konuĢtuğunu duyduklarına o kadar sevindiler Sam gözyaĢlarına boğuldu. "Umutsuzluğa kapılma!" dedi Yolgezer.
ki, ona bir süre cevap veremediler; hatta sorusunu bile anlamadılar. "Artık bana güvenmen gerek. Senin Frodo benim tahmin ettiğimden daha
Neden sonra, Frodo Sam'den onların kendilerine doğru gelmekte olan sağlam çıktı, gerçi Gandalf böyle olabileceğini ima etmiĢti. Ölmedi ve
belirsiz gölge Ģekillerden baĢka bir Ģey görmediklerini öğrendi. Sam benim tahminime göre yaranın melun gücüne düĢmanlarının
birdenbire efendisinin yok olduğunu görüp dehĢete kapılmıĢ ve tam o umduğundan daha uzun dayanacak. Ona yardım etmek ve iyileĢtirmek
anda kara bir gölge hızla yanından geçince yere düĢmüĢtü. Frodo'nun için elimden geleni yapacağım. Ben yokken onu iyi koru!" Aceleyle
sesini duymuĢtu, ama ses çok uzaktan veya yerin altından geliyor gi- dönüp tekrar karanlığın içinde kayboldu.
biydi ve garip sözler haykınyordu. Daha baĢka bir Ģey görmemiĢlerdi; ta
ki Frodo'nun ölü gibi, kılıcı altında, yüzükoyun otların üzerine Gerçi yarasının acısı yavaĢ yavaĢ artıyor ve ölümcül bir ürperti
uzanmıĢ yatmakta olan bedenine ayaklan takılıncaya kadar. Yolgezer omuzundan koluna ve böğrüne doğru yayılıyordu, ama Frodo yine de
Frodo'yu kaldırıp ateĢin yakınına yatırmalarını buyurup gitmiĢti. Bu da biraz kestirdi. ArkadaĢları, onu ısıtıp yarasını yıkayarak baĢında nöbet
epey bir zaman önceydi. tuttular. Gece yavaĢ ve yorgunlukla geçti. Nihayet Yolgezer geri
Belli ki Sam gene Yolgezer'den kuĢkulanmaya baĢlamıĢtı; fakat geldiğinde gökyüzünde seher vakti olgunlaĢmaya, çukur gri ıĢıkla
dolmaya baĢlamıĢtı.
onlar konuĢurken Yolgezer aniden gölgelerin içinden belirerek geri
döndü. Hepsi yerlerinde sıçradılar, Sam kılıcını çekerek Frodo'ya siper "Bakın!" diye bağırdı; eğilip karanlıkta gizli kalmıĢ kara bir pelerin
oldu; fakat Yolgezer çabucak Frodo'nun yanma diz çöktü. aldı yerden/Eteğin alt ucunun yanm metre kadar üzerinde bir kesik
"Ben Kara Süvari değilim Sam," dedi dostça, "ne de onlarla iĢ birliği vardı. "Bu Frodo'nun kılıcının darbesi," dedi. "DüĢmanına bütün verdiği
zarar bundan ibaret korkarım; çünkü kılıç sağlam kalmıĢ, halbuki
içindeyim. Nereye kaybolduklarını keĢfetmeye çalıĢıyordum; ama
korkunç Kral'a batan bütün kılıçlar zail olur. Elbereth'in ismi onun için
bir Ģey bulamadım. Neden gittiklerini ve neden tekrar saldırmadıklarını daha öldürücüydü."
anlayamıyorum. Fakat etrafta herhangi bir yerde, onların varlıklarına
dair en ufak bir his yok." "Ve bu da Frodo için daha öldürücüymüĢ!" Tekrar eğilerek yerden
Frodo'nun anlattıklarını dinledikten sonra çok ciddileĢti, baĢını uzun ince bir kama kaldırdı. Kamada soğuk bir pırıltı vardı. Yolgezer
salladı ve içini çekti. Sonra Pippin ile Merry'ye, yarayı yıkayabilmek kaldırınca, kamanın uç kısmına yakın bir yerde kenarının çentilmiĢ,
ucunun da kırılmıĢ olduğunu gördüler. Fakat o kamayı kuvvetlenen
için küçük çaydanlıklarında ısıtabildikleri kadar su ısıtmalarını bu-
'Sığa doğru tutunca, hepsi hayret içinde bakakaldı; çünkü kama adeta
e
riyip duman gibi havaya karıĢtı ve Yolgezer'in elinde sadece kabzası
kaldı. "Heyhat!" diye haykırdı Yolgezer. "Yarayı açan bu lanetli bıçak-
T
NEHl R GEÇĠDĠNE KAÇIġ 245
244 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ
mıĢ. Artık böylesine melun silahlarla baĢa çıkabilecek kadar Ģifa hüne münü dördü aralarında paylaĢarak Frodo'yu midillinin üzerine yerleĢ-
tirdiler. Son birkaç günde hayvancağız mükemmel bir biçimde kendine
rine sahip pe k az kiĢi var. Ama elimden geleni yapacağım." gelmiĢti; Ģimdiden eskisinden daha ĢiĢman ve güçlü görünüyor, yeni
Yere oturdu, kamanın kabzasını alıp dizlerine koydu ve üzerine sahiplerine, özellikle de Sam'e karĢı sevgisini göstermeye baĢlıyordu.
eğilip yabancı bir dilde yavaĢ bir Ģarkı söyledi. Sonra kabzayı bir yana VahĢi doğada yapılan bir yolculuğun hayvana bu kadar iyi geldiğine
bırakıp Frodo'ya döndü, yumuĢak bir tonda diğerlerinin seçemedıgı bakılırsa, Bili Eyrelti ona gerçekten çok kötü davranmıĢ olmalıydı.
sözler döküldü ağzından. Kemerindeki keseden bir bitkinin uzun yap- Güney yönüne doğru yola çıktılar. Bu, Yol'u geçmek anlamına ge-
raklarını çıkarttı. liyordu ama daha ağaçlıklı araziye de en kestirme rotaydı. Hem, yakıta
"Bu yapraklan," dedi, "bulabilmek için çok uzaklara gittim; çünkü bu ihtiyaçları vardı; çünkü ateĢin hepsi için bir korunma sağlayacağı bir
bitki çıplak dağlarda yetiĢmez; ta ilerde, Yol'un güneyindeki sık yana, Yolgezer Frodo'nun özellikle de geceleri sıcak tutulması gerektiğini
çalılıkta, karanlıkta yapraklarının kokusundan buldum bunu." Bir yaprağı söylüyordu. Ayrıca, Fırtınatepesi'nin gerisinde, doğuda, Yol yön
parmakları arasında ezdi, tatlı ve keskin bir rayiha yükseldi. "Bunu değiĢtirerek kuzeye doğru geniĢ bir kavis çiziyordu ve Yolgezer
bulabilmem büyük bir Ģans, çünkü bu Batı însanlan'nın Orta Dün-ya'ya araziden gidip bu büyük kavisi de atlayarak yolculuklarını kısaltmak
getirdiği bir bitki, ismini Athelas koymuĢlar; artık çok nadir, sadece niyetindeydi.
onların eskiden yaĢadıkları veya konakladıkları yerlerin yakınında
bulunuyor ve Yabanlık'ta gezinenlerin bir kısmından baĢka Kuzey' de YavaĢ yavaĢ ve dikkatle dağın güney batı yamaçlarım dönüp kısa
kimse bunu tanımıyor. Çok büyük tesiri vardır, ama böyle bir yara sürede Yol'un kenarına geldiler. Ortalıkta Süvariler'den eser yoktu.
karĢısında Ģifa gücü hafif kalabilir." Fakat tam Yol'u aceleyle geçiyorlardı ki, uzaktan gelen iki çığlık sesi
Yaprakları kaynayan suyun içine atıp Frodo'nun omuzunu yıkadı. duydular: Biri haykıran, öbürü de cevap veren iki soğuk ses. Titreyerek
Buharın rayihası ferahlık veriyordu; yaralanmamıĢ olanlar içlerinin fırladılar ve ilerdeki sık çalılara doğru koĢtular. Önlerindeki arazi güneye
yatıĢıp akıllarının berraklaĢtığını hissettiler. Otun yara üzerinde de bir doğru alçalıyordu, ama vahĢi ve yolu izi olmayan bir araziydi: Sık
gücü vardı, çünkü Frodo yan tarafındaki acının ve donmuĢluk duygu- çalılıklar ve bodur ağaç öbekleri arasında geniĢ çıplak alanlar
sunun azaldığını hissetti; fakat kolu tekrar canlanmadı, elini ne kaldı- uzanmaktaydı. Otlar seyrek, kaba ve bozdu; çalı 11 ki ardaki yapraklar da
rabiliyor ne de kullanabiliyordu. Acı acı aptallığına yanıyor ve iradesi bu solmuĢ, dökülüyordu. NeĢesiz bir toprak parçasıydı ve onların yol-
kadar zayıf olduğu için kendi kendine kızıyordu; çünkü Ģimdi anlıyordu culukları da yavaĢ ve kasvetli geçiyordu. Zahmetle ilerliyor, çok az
ki Yüzük'ü takmakla kendi arzusuna değil, düĢmanlarının emrine konuĢuyorlardı. Diğerlerinin baĢlan önlerinde ve yüklerinin ağırlığıyla
uymuĢtu. Hayatı boyunca sakat kalıp kalmayacağını ve yolculuklarına belleri bükülmüĢ halde yanında yürüdüklerini gördükçe, Frodo'nun içi
nasıl devam edeceklerini düĢünmekteydi. Kendini ayağa kalkamayacak ezilmekteydi. Yolgezer bile yorgun ve sıkkın görünüyordu.
kadar zayıf hissediyordu. Birinci günün yürüyüĢü henüz bitmeden Frodo'nun acısı yeniden
Diğerleri de aynı soruyu tartıĢmaktaydılar. Fırtınatepesi'nden bir an artmaya baĢladı, fakat uzun süre bundan söz etmedi. Dört gün geçti, ne
önce ayrılmaya karar vermeleri uzun sürmedi. "ġimdi düĢünüyorum arazi, ne manzara değiĢti, sadece arkalarında Fırtınatepesi yavaĢ yavaĢ
da," dedi Yolgezer, "düĢman birkaç gündür burayı gözlüyordu batıyor, önlerinde uzaktaki dağlar biraz daha yaklaĢarak büyü-yorlardı.
herhalde. Gandalf buraya gelmiĢse bile uzaklaĢmak zorunda kalmıĢ Yine de o uzaktaki çığlığı duyduklarından beri, düĢmanın onlann
olmalı, o yüzden de geri gelmeyecektir. Her halükârda, dün akĢamki kaçıĢlarını fark ettiği ve onları izlediğine dair ne bir Ģey duymuĢlar, ne
saldırıdan sonra, hava kararınca burada büyük bir tehlike içinde oluruz; de bir Ģey görmüĢlerdi. Karanlık saatlerden korkuyor, her an bulutla
hem, nereye gidersek gidelim buradakinden daha büyük bir tehlikeyle peçelenmiĢ ayın kasvetle aydınlattığı gri gece içinde yavaĢ yavaĢ
karĢılaĢacak değiliz ya." yaklaĢan siyah Ģekiller görme beklentisi içinde geceleri ikiĢer
GüneĢ iyice doğar doğmaz, alelacele bir Ģeyler atıĢtırıp toparlandılar.
Frodo'nun yürümesi imkânsızdı, o yüzden yükün büyük bir bölu-
246 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ
NEHlR G E Ç Ġ D Ġ N E K A Ç I ġ 247
ikiĢer nöbet tutuyorlardı; fakat hiçbir Ģey görmediler, buruĢmuĢ yap-
fe çıktı.
rakların ve otların iç çekiĢinden baĢka ses duymadılar. Bir kez bile et-
rafta, çukurluktaki saldırıdan önce üzerlerine çöken melanet hissini Çok geçmeden, aceleyle geri geldi. "DüĢmandan hiç iz göremiyo-
algılamadılar. Süvarilcr'in daha Ģimdiden izlerini kaybetmiĢ olduklarını rum," dedi, "bunun ne anlama geldiğini bilmek isterdim. Fakat çok
garip bir Ģey buldum."
ummak fazla iyimserlik olurdu herhalde. Belki de dar bir yerde
pusuya yatmıĢ bekliyorlardı. Elini uzatıp avucundaki uçuk yeĢil tek taĢı gösterdi. "Bunu Köp-
BeĢinci günün sonunda, arazi inmiĢ oldukları geniĢ alçak vadiden rü'nün orta yerindeki çamurun içinde buldum," dedi. "Bu bir beril, bir elf
yavaĢ yavaĢ tekrar yükselmeye baĢladı. Yolgezer güzergâhlarını yeniden taĢı. Oraya bırakılmıĢ mı yoksa tesadüfen mi düĢmüĢ, bilemeyeceğim;
kuzey doğuya doğru çevirdi ve altıncı günde yavaĢ yavaĢ yükselen bir ama beni umutlandınyor. Ben bunu, Köprü'yü geçebileceğimize dair bir
iĢaret olarak alıyorum; fakat onun ötesinde, daha belirgin bir iĢaret
yamacın tepesine varıp, ileride uzakta ormanlık tepelerden oluĢan bir
görmeden Yol'dan gitmeye cesaret edemem."
küme gördüler. Ta altlarında, Yol'un tepelerin eteklerinden dolandığını
görebiliyorlardı; sağlanndaysa gri bir nehir sönük güneĢ ıĢığında solgun
solgun pırıldamaktaydı. Uzakta, pusun yan yarıya örttüğü taĢlık bir vadi Hemen yeniden yola koyuldular. Köpürerek üç kocaman kemerin
içinde bir nehir daha çarptı gözlerine. altından akan suyun sesinden baĢka bir ses duymadan, güvenlik içinde
"Korkarım burada bir süre için Yol'a geri dönmemiz gerekecek," Köprü'yü geçtiler. Bir mil kadar ilerde Yol'un solunda dik araziler
içinden kuzeye doğru uzanan dar bir koyağa vardılar. Burada Yolgezer
dedi Yolgezer. "Artık ciflerin Mitheithel dedikleri Buzlupınar Nehrine
yana saptı; çok geçmeden, asık yüzlü dağların eteğini dolanan karanlık
geldik. Buzlupınar Ettenavlaklan'ndan, Aynkvadi'nin kuzeyindeki trol- ağaçların loĢ diyannda kaybolmuĢlardı.
kırlığından çıkıp ilerde güneyde Gürültülüsu'yla birleĢir. Oradan
sonrasına Grisel de derler. Koca bir ırmak olup Deniz'e akar. Ettenav- Hobbitler neĢesiz toprakları ve tehlikelerle dolu Yol'u arkalarında
lakları'ndaki kaynaklarından sonra, Yol'un geçtiği Son Köprü'den bıraktıklanna memnundular; ama bu yeni yerler de tehditkâr ve dostluktan
uzak görünüyordu, ilerledikçe, etraflanndaki dağlar gitgide yükseldi.
baĢka geçit vermez."
Tepe ve sırtlarda yer yer eski taĢ duvarlar ve harap kuleler takılıyordu
"Ta orada gördüğümüz o öbür nehir ne?" diye sordu Merry. gözlerine: MeĢum bir görüntüleri vardı. Frodo yürümediği için, çevreye
"O Gürültülüsü, Aynkvadi'nin Bruinen'i," diye cevap verdi Yolgezer. bakıp düĢünecek zamanı oluyordu. Bilbo'nun yolculuğunun öyküsünü,
"Yol, Köprü'den Bruinen Geçidi'ne kadar miller boyunca dağla-nn Yol'un kuzeyindeki dağlarda, ilk ciddi macerasını yaĢadığı Trol korusu
kıyısını takip ediyor. Fakat henüz o suyu nasıl geçeceğimize karar civanndaki tehditkâr kuleleri hatırladı. Artık kendilerinin de aynı
vermedim. Bir kerede bir nehir yeter! Son Köprü'yü tutmamıĢlarsa bölgede bulunduklannı tahmin ederek, yollarının o noktadan geçip
gerçekten Ģanslı sayılırız." geçmeyeceğini merak etti.
"Bu topraklarda kimler yaĢıyor?" diye sordu. "Bu kuleleri kim
Ertesi gün, sabahın erken bir vaktinde, tekrar Yol'un sanırına indiler. yapmıĢ? Burası trol memleketi mi?"
Sam ve Yolgezer gidip baktı, fakat ne bir yolcu ne de atlılara ait bir iz "Hayır!" dedi Yolgezer. "Troller yapı yapmaz. Bu topraklarda kimse
bulabildiler. Burada, dağlann gölgesi altında biraz yağmur yağmıĢtı. yaĢamıyor. Bir zamanlar, asırlar önce insanlar yaĢıyormuĢ; artık kalan
Yolgezer'in tahminine göre iki gün oluyordu yağmur yağalı; bütün yok. Efsaneye göre buradaki insanlar zamanla kötüye gitmiĢ, çünkü
ayak izleri silinmiĢti. O zamandan beri geçen bir atlı olmamıĢtı, gördüğü Angmar'ın gölgesi düĢmüĢ üstlerine. Fakat Kuzey Krallığı'nı yıkan
kadarıyla. savaĢta hepsi yok olmuĢlar. Ama artık çok vakit geçmiĢ bütün bunların
Bütün hızlarıyla yola koyuldular ve bir iki mil kadar sonra önlerinde üstünden; bu topraklarda hâlâ bir gölge olsa da, dağlar onları unutmuĢ."
kısa dik bir yokuĢun sonunda Son Köprü'yü gördüler. Orada bekleyen "Bütün buralar boĢsa ve unutkanlığa gömülmüĢse, sen bu hikâyeleri
kara siluetler bulmaktan korkmuĢlardı, ama hiçbir Ģey yoktu. nereden öğrendin?" diye sordu Peregrin. "Kurtlarla kuĢlar bu tür
Yolgezer, Yol kenarındaki çalılıklara gizlenmelerini tembihleyip keĢ-
T
248 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ N E H l R G EÇĠ DĠN E KAÇIġ 249
hikâyeler anlatmaz." nu, onu boğacaklarını hissetti; fakat doğrulup oturduğunda
"Elendil'in varisleri geçmiĢin tümünü unutmuĢ değildir," dedi kamburunu çıkartıp oturmuĢ, pipo içerek nöbet tutan Yolgezer'in
Yolgezer; "ayrıca benim anlatabileceklerimden çok daha fazlası, Ay- sırtından baĢka bir Ģey görmedi. Tekrar yatıp huzursuz bir rüyaya daldı;
rüyasında Shire'daki bahçesinin çimenlerinde yürüyordu, fakat bahçe
nkvadi'de hatırlanmakta." soluk ve loĢtu, çitin arkasından bakan uzun boylu kara gölgelerden daha
"Ayrıkvadi'ye çok gittin mi?" dedi Frodo. az belirgindi.
"Gittim," dedi Yolgezer. "Bir zamanlar orada yaĢardım, Ģimdi de
fırsat buldukça giderim. Gönlüm orada; fakat Elrond'un güzel evinde Sabah kalktığında bir de baktı ki yağmur durmuĢ. Bulutlar hâlâ
bile olsa, huzur içinde oturmak yazılmamıĢ benim yazgıma." yoğundu ama bölünmeye baĢlamıĢlardı; aralarından soluk mavi par-
çalar görünüyordu. Rüzgâr yeniden yön değiĢtirmekteydi. Yola hemen
Dağlar artık onları kuĢatmaya baĢlamıĢtı. Geride Yol, Bruinen çıkmadılar. Soğuk ve yetersiz kahvaltıları biter bitmez, Yolgezer
Nehri'ne doğru olan güzergâhından devam ediyordu, fakat ikisi de artık diğerlerine o geri gelinceye kadar uçurumun kanadı altında kalmalarını
görünmüyordu. Yolcular uzun bir vadiye vardılar; dar, derin, karanlık söylerek tek baĢına gitti. Eğer becerebilirse yukarıya tırmanıp arazinin
ve sessiz. YaĢlı ve bükük kökleriyle ağaçlar uçurumların tepesinden durumuna bir göz atacaktı.
sarkıyor, onların ardında da sıkıĢ tıkıĢ birbiri üzerine yığılmıĢ çam Geri döndüğünde pek de içlerini rahatlatacak Ģeyler söylemedi.
ormanı yamaçlan yükseliyordu. "Fazla kuzeye gelmiĢiz," dedi, "tekrar güneye doğru dönmenin çaresini
Hobbitler çok yorulmuĢlardı. YavaĢ ilerliyorlardı, çünkü yolu izi bulmamız gerek. Bu doğrultuda ilerlemeye devam edersek Aynk-
olmayan bir arazide, devrilmiĢ ağaçlar ve yuvarlanmıĢ taĢlar arasından vadi'nin çok kuzeyindeki Ettenvadisi'ne çıkarız. Orası trol bölgesidir;
adım adım yol seçmek zorundaydılar. Hem Frodo'yıı yormamak benim de pek bilmediğim bir yerdir. Belki içinden geçip Aynkvadi'ye
kaygısıyla, hem de dar vadilerden yukarı doğru giden bir yol bulmak kuzeyden dolanıp gelmek mümkündür; fakat bu çok uzun sürer çünkü
gerçekten zor olduğu için, mümkün oldukça tırmanmamaya gayret yolu bilmiyorum, ayrıca yiyeceğimiz de yetmez. Yani öyle veya böyle
gösteriyorlardı. Hava yağmura döndüğünde, bu topraklara gireli iki Bruinen Geçidi'ni bulmamız gerek."
gün olmuĢtu. Rüzgâr durmadan batıdan esmeye ve uzaktaki denizlerin O günün geri kalan zamanını taĢlık arazide debelenerek geçirdiler,
suyunu ortalığı sırılsıklam eden ince bir sağanak halinde dağların koyu îki tepe arasından bir geçit bulup güney doğuya, yani gitmek istedikleri
renkli baĢlarına dökmeye baĢladı. AkĢam çöktüğünde hepsi iliklerine yöne doğru uzanan bir vadiye çıktılar; fakat günün sonuna doğru bir
kadar ıslanmıĢtı, konak yerlerinin de tadı tuzu yoktu çünkü ateĢi bir türlü dağ yükseltisi gene yollarını kesti; göğe doğru uzanan kara kenarında
yakamıyorlardı. Ertesi gün dağlar önlerinde daha da dikle-Ģip kör bir testerenin diĢleri gibi kırık kırık çıplak taĢlar görünüyordu. Ya
yükselerek güzergâhlarından çıkıp kuzeye doğru dönmelerine sebep geri dönecekler, ya da oradan tırmanacaklardı.
oldu. Yolgezer endiĢelenmeye baĢlamıĢ gibi görünüyordu: Fırtı- Tırmanmayı bir denemeye karar verdiler, ama bu hiç de kolay bir iĢ
natepesi'nden ayrılalı neredeyse on gün olmuĢtu ve yanlarındaki erzak değildi. Pek geçmeden Frodo'nun midilliden inip yola güç bela yayan
azalmaktaydı. Yağmur hâlâ yağıyordu. olarak devam etmesi gerekti. Bu durumda bile, midillilerini yukarı
O gece düz bir kayalık üzerinde konakladılar; arkalarında kayadan bir çıkarmak, hatta o kadar yükle kendileri için bir patika bulmak bazen
duvar vardı, duvarda da dağın içine doğru giren minik bir oyuktan ibaret neredeyse imkânsız görünüyordu. Sonunda tepeye vardıklarında gü-
sığ bir mağara. Frodo çok huzursuzdu. Soğuk ve ıslaklık yüzünden yarası nıĢığı hemeıi hemen geçmiĢ, hepsi son derece yorulmuĢtu, iki yüksek
her zamankinden daha çok ağrıyordu; acısı ve ölümcül ürperti hissi nokta arasındaki dar bir bele tırmanmıĢlardı ve önlerindeki arazi azıcık
bütün uykusunu kaçırmıĢtı. Yattığı yerde bir o yana bir bu yana ileride tekrar sert bir meyille alçalıyordu. Frodo kendini yere atıp
dönerek korku içinde sinsi gece seslerini dinledi: Kayanın çatlakları titreyerek yattı kaldı. Sol kolu tamamen hissizleĢmiĢti, böğrünü ve
içindeki rüzgâr, damlayan su, bir çıtırtı, yerinden oynamıĢ bir taĢın omzunu sanki buzdan pençeler kavramıĢ gibiydi. Etrafındaki ağaçlar-
takırtıyla aniden düĢmesi. Kara Ģekillerin yaklaĢmakta olduğu-
250 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ

la kayaları gölgeli ve bulanık görüyordu.


"Daha fazla ilerleyenleyiz," dedi Merry Yolgezer'e. "Korkarım bu
tırmanıĢ Frodo'ya çok fazla geldi. Onun için müthiĢ endiĢeleniyorum.
ġimdi ne yapacağız? Sence Aynkvadi'de onu iyileĢtirebilecekler mi,
yani oraya varabilirsek?"
I 1
NEHĠR GEÇĠDĠNE KAÇIġ
25
"Göreceğiz," diye cevapladı Yolgezer. "Benim yabanlıkta yapabi- Kahvaltı eder etmez yeniden yola koyuldular. Sırtın güney tarafın
leceğim daha fazla bir Ģey yok; özellikle Frodo'nun yarası yüzünden dan ağır ağır indiler; fakat tahmin ettiklerinden çok daha kolay ilerle
bir an önce gidelim diye acele ediyorum. Fakat bu gece daha fazla meye baĢladılar, çünkü yamaç bu tarafta o kadar dik değildi ve çok
ilerleyemeyeceğimiz konusunda hemfikirim." geçmeden, Frodo tekrar midilliye binebildi. Bili Eyrelti'nin zavallı ih
"Beyimin nesi var?" diye sordu Sam alçak sesle ve yalvaran göz- tiyar midillisi, yol seçme ve binicisini mümkün olduğu kadar sarsıntı
lerle Yolgezer'e bakarak. "Yarası küçüktü, hemen hemen de kapandı. lardan koruma konusunda beklenmedik bir kabiliyet edinir gibiydi.
Omuzundaki soğuk beyaz izden gayri görünürde bir Ģey yok." Grubun morali yeniden düzeldi. Frodo bile sabah ıĢığında kendini da
"Frodo'ya DüĢman'ın silahlan değdi," dedi Yolgezer, "ve benim ha iyi hissetmekteydi, fakat arada sırada bir pus görüĢünü örter gibi
Ģifa kabiliyetimi aĢan bir zehir veya melanet iĢliyor yarada. Fakat oluyor, gözlerini oğuĢturuyordu.
umudunu yitirme Sam!"
Pippin öbürlerinin biraz önündeydi. Aniden arkasını dönüp, "Burada
bir patika var!" diye seslendi.
Yüksek sırtta gece soğuktu. Alçak bir çukur üzerine sarkmıĢ yaĢlı
bir çamın eğri büğrü kökleri altında küçük bir ateĢ yaktılar: Eski bir Yanına vardıklarında, yanılmadığını gördüler: AĢağıdaki ormandan
taĢ ocağına benziyordu burası. Birbirlerine sokularak oturdular. Bo- döne döne çıkıp gerideki dağın tepesine doğru gözden kaybolan bir
ğazdan dondurucu bir rüzgâr esiyor, aĢağıdaki ağaçların inleyip ah ettiği patikanın baĢlangıcı apaçık ortadaydı. Bazı yerlerde artık silinmeye
duyuluyordu. Frodo, sonsuz kara kanatların üzerinden süzüldüğü-nü ve baĢlamıĢ, üzerini otlar bürümüĢ veya devrilen ağaçlar ve taĢlarla
boğulmuĢtu; ama bir zamanlar çok kullanılmıĢ olduğu anlaĢılıyordu.
bu kanatların dağların tüm oyuklarında onu arayan takipçiler taĢıdığını
Güçlü kollann ve ağır ayakların açtığı bir patikaydı bu. Yolu açabilmek
düĢleyerek, yarı uykuda yan uyanık yattı bütün gece. için vaktiyle orada burada ağaçlar kesilmiĢ ve devrilmiĢ, iri ka yalar
ġafak parlak ve güzel geldi; hava temiz, yağmurla yıkanmıĢ gök- yarılmıĢ veya kenara çekilmiĢti.
yüzünde ıĢık soluk ve berraktı, içlerine cesaret gelmiĢti, bir de güneĢin
doğup üĢüyüp tutulmuĢ kol ve bacaklannı ısıtmasını iple çekiyorlardı. Bir süre bu izden gittiler çünkü aĢağıya uzanan en kolay yoldu bu, yine
Hava ıĢır ıĢımaz Yolgezer Merry'yi de alıp boğazın doğusundaki tepeden de onlar dikkatle gidiyorlardı; karanlık ormanlara girip de keçi-yolu daha
çevredeki araziye göz atmaya gitti, içlerini rahatlatan bir haberle geri belirginleĢip geniĢleyince, huzursuzluklan arttı. Yol aniden bir köknar ağacı
geldiğinde güneĢ yükselmiĢ, panl parıl parlamaktaydı. Artık iyi kötü, kuĢağından çıktı, dimdik bir yamaçtan aĢağı inip sert bir kavisle kayalık bir
doğru istikamette gidiyorlardı. Bu sırtın öbür yanına indiler mi, dağ yamacının oluĢturduğu bir dirsekten sola donuverdi. Dirseğe gelip
Dağları sollanna almıĢ olacaklardı. Yolgezer ilerilerde Gü-rültülüsu'yu öbür tarafa baĢlannı uzattıklarında, patikanın üzerinden ağaçlar sarkmıĢ
yine görmüĢtü ve görüĢ alanında olmasa da Geçit'e giden Yol'un alçak bir uçurumun altında uzanan dar bir düzlükten geçtiğini gördüler.
Kaya duvarda tek bir büyük menteĢe üzerinde açık duran, eğri büğrü bir kapı
Nehir'den pek uzakta olmadığını ve onlardan taraftaki kıyıda
çarptı gözlerine.
bulunduğunu biliyordu.
Kapıya gelince hep beraber durakladılar. Kapının ardında bir mağara
"Tekrar Yol'a çıkmamız gerek," dedi. "Bu dağlardan ilerlememiz
ya da kayadan bir oda vardı, ama içerdeki karanlıkta hiçbir Ģey
mümkün değil. Yol'u hangi tehlike tutmuĢ olursa olsun, Nehir Geçi- görünmüyordu. Yolgezer, Sam ve Merry bütün güçleriyle iterek kapıyı
ti'ne varmak için tek çaremiz o." biraz daha açabilmeyi baĢardılar; Yolgezer'le Merry içeri girdi. Pek
ileriye gitmediler çünkü yer kemiklerle doluydu, giriĢin yakınındaysa
birkaç kocaman boĢ kavanoz ile kınk çanak çömlekten baĢka görüle cek
bir Ģey yoktu.
"Belli ki burası harfi harfine birtrol-ini!" dedi Pippin. "Hadi çıkın,
hey, çıkın da gidelim. Artık patikayı kimin açtığını biliyoruz - ve bir an
önce baĢka yola sapsak iyi olacak."

252 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ NE Hl R GEÇĠDĠNE KAÇIġ 253


"Buna pek gerek yok sanırım," dedi Yolgezer dıĢan çıkarak. "Bu lağının arkasında eski bir kuĢ yuvası olduğuna dikkat
bir trol-ini, orası doğru, fakat uzun süre önce terk edilmiĢe benziyor. edebilirdiniz. Bu, canlı bir trol için pek alıĢılmamıĢ bir süs doğrusu!"
Korkulacak bir Ģey olduğunu zannetmiyorum. Biz gene de dikkatle Hepsi güldü. Frodo neĢesinin yerine geldiğini hissetti: Bilbo'nun
inelim, bakalım ne olacak." ilk baĢarılı macerasının hatırası cesaret veriyordu. GüneĢ de sıcak ve
Patika kapının önünden devam ediyor ve düzlükte tekrar sağa dö- rahatlatıcıydı ve gözleri önündeki pus da biraz biraz dağılıyordu sanki.
nerek sık ağaçlı bir bayırdan dimdik aĢağıya dalıyordu. Hâlâ kork- Bir süre açıklıkta dinlenip öğlen yemeklerini tam da trollerin koca
makta olduğunu Yolgezer'in anlamasını istemeyen Pippin, Merry ile bacaklarının gölgesinde yediler.
önden gitmekteydi. Sarn ve Yolgezer Frodo'nun midillisinin iki ya- "GüneĢ yukardayken bize birazcık Ģarkı söyleyecek birileri yok
nında arkadan geliyorlardı, patika artık dört beĢ hobbitin yan yana yü- mu?" dedi Merry, yemeklerini bitirdiklerinde. "Günlerdir ne bir Ģarkı, ne
rüyebileceği kadar geniĢlemiĢti. Fakat henüz az bir Ģey gitmiĢlerdi ki, bir öykü duyduk."
Pippin peĢinde Merry'yle koĢarak geri geldi. Her ikisi de dehĢet için- "FırtmabaĢı'ndan beri," dedi Frodo. Diğerleri ona baktılar. "Benim
deydi. için kaygılanmayın!" diye ekledi. "Kendimi çok daha iyi hissediyo-
rum, ama Ģarkı söyleyebileceğimi zannetmem. Belki Sam hafızasından
"Troller burada!" dedi Pippin soluk soluğa. "Az aĢağıda, ağaçlar
bir Ģeyler çıkartabilir."
arasındaki bir açıklıkta. Ağaç gövdeleri arasından gördük onlan. Çok
"Hadi bakalım Sam!" dedi Merry. "Açık ettiğinden çok daha faz-
büyükler!" lasını istiflemiĢsin kafana."
"Gidip bir görelim bakalım," dedi Yolgezer yerden bir dal alarak. "Orasını bilmem," dedi Sam, "Ama buna ne dersiniz? Tam olarak
Frodo hiçbir Ģey söylemedi, fakat Sam korkmuĢ görünüyordu. Ģiir diyebileceğim bir Ģey değil yani: Saçma sapan bir Ģeyler. Ama iĢte
buradaki Ģu eski suretler aklıma getirdi." Ayağa kalkıp sanki okulday-
GüneĢ artık yükselmiĢ, ağaçların yan çıplak dalları arasından parlıyor mıĢ gibi ellerini arkasında kavuĢturarak, eski bir melodiye uyarlanmıĢ
ve açıklığı göz alıcı ıĢık lekelerine boğuyordu. Açıklığın kenarında bir Ģarkıya baĢladı.
aniden durup, nefeslerini tutarak ağaçların gövdeleri arasından baktılar.
Troller oradaydı iĢte: Üç kocaman trol. Biri eğilmiĢti, diğer ikisi de OturmuĢ Trol bir taĢın üstüne,
durmuĢ ona bakıyorlardı. Elinde bir kemik, kemirmekte;
Yolgezer umursamazca üzerlerine yürüdü. "Kalk bakalım ihtiyar Yıllar boyu hep aynı kemik, kemirip durmuĢ,
taĢ!" deyip, elindeki dalı eğilmiĢ duran trolün üzerinde kırdı. Hiçbir Çünkü memlekette et çok kılmıĢ.
Ģey olmadı. Hobbitlerden bir hayret nidası yükseldi, bunun üzerine Çok kılmıĢ! Mok kıîmıĢ! Dağlarda
Frodo bile gülmeye baĢladı. "Ee!" dedi. "Aile tarihimizi unutmayabaĢ- bir mağarada yaĢıyormuĢ Trol, Ve oralarda
ladık galiba! Bunlar on üç cüce ile bir hobbiti nasıl piĢirecekleri konu- et çok kılmıĢ.
sunda tartıĢırken Gandalf a yakalanan o üç trol olmalı."
ÇıkagelmiĢ Tom, ayaklarında iki koca çizme. DemiĢ ki
"Oranın yakınlarında olduğumuzdan hiç haberim yoktu!" dedi
Trol'e, "Hey, o elindeki de ne? Amcam Tim'in kaval
Pippin. Hikâyeyi gayet iyi biliyordu. Bilbo ile Frodo sık sık anlatırlardı; kemiği mi yoksa? Ne iĢi var onun, mezarının dıĢında?
ama her nedense hiçbir zaman tam olarak inanmamıĢtı. ġimdi bile, bir DıĢında! lasında! Yıllar
sihirle yeniden canlanıverirlerse diye taĢtan trolleri kuĢkuyla göz- geçti Tim amcam öleli, Öyleyse ne iĢi
lemekteydi. var mezarının dıĢında?"
"Sadece aile geçmiĢinizi değil, troller hakkında bütün bildiklerinizi de
unutuyorsunuz," dedi Yolgezer. "Gündüz vakti, tepede pırıl pırıl güneĢ
var; siz gelip canlı troller açıklıkta bizi bekliyor diye bir masalla beni
korkutmaya çalıĢıyorsunuz! En azından, içlerinden birinin ku-
254 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ N E H Ġ R G EÇÎD lN E KAÇIġ 255

"Oğlum," demiĢ Trol, "ben yürüttüm o kemiği.


Delikte çürüyen kemiğin kime ne faydası var ki? Köye dönmüĢ ki Tom, sakat bacağı, Bir
Amcan çoktan nalları dikmiĢti Ben o kemiği daha iflah olmamıĢ çizmesiz ayağı.
bulmadan. Ama Trol'ün ne umuru, oturuyor aynı yerde,
Bulmadan! Bilmeden! Elinde sahibinden yürüttüğü kemik.
Ama bilse, biçare bir Trol'den bir kemiği esirgemezdi. Kemik! Çemik! Hiçbir hasar yok
O kemik mezarda ne iĢine yarar ki?" Trol'ün mabadında,
Elinde de sahibinden yürüttüğü kemik.
"Seningibiler,"demiĢ Tom, "necesaretle,
Canlarının istediği Ģeyi geçiriyor ele? O Ģey "Eh bu hepimizin kulağına küpe olsun!" diye güldü Merry. "iyi ki
amcamın kaval kemiğiyse hele. Geri ver o elinle değil de o dalla vurmuĢsun Yolgezer!"
kemiği bakalım! "Nereden öğrendin bu Ģarkıyı Sam?" diye sordu Pippin. "Bu sözleri
Çakalım! Kakalım! daha önce hiç duymamıĢtım."
Nalları dikse de o kemik amcamın, Sam anlaĢılmaz bir Ģeyler mırıldandı. "Kendi kafasından uydurdu
Kemiği ver de iĢimize bakalım." elbette," dedi Frodo. "Bu yolculukta Sam Gamgee hakkında çok Ģeyler
Trol sırıtmıĢ ve sonra demiĢ ki: öğreniyorum. Önce sizin suç ortağınızdı, Ģimdi de komedyen oldu. So-
"Ben seni yiyeyim Ģimdi, iyisi mi. nunda büyücü falan olup çıkacak baĢımıza galiba - ya da bir savaĢçı!"
Taze et de ne iyi gide r Ģimdi. "Ağzınızdan yel alsın," dedi Sam. "Ne birini, ne öbürünü olmak
istemem!"
DiĢlerim de kaĢınmaya baĢladı.
HaĢladı! TaĢladı! Bıktım eski Öğleden sonra ormandan aĢağı vurdular. Büyük ihtimalle, seneler
kemikleri tıkınmaktan; Karnım da iyice
önce Gandalf, Bilbo ve cücelerin tuttuğu patikanın ta kendisinden gi-
acıkmaya baĢladı." diyorlardı. Birkaç mil sonra tam Yol'un üzerindeki yüksek bir bayırın
Ama tam mideye indirecekken yemeğini, Bir tepesine vardılar. Bu noktada Yol Buzlupınar'm dar vadisini çoktan
de bakmıĢ ki bomboĢ elleri. geride bırakmıĢ, tepelerin eteğine yapıĢmıĢtı; buradan da döne kıvnla
KaĢla göz arasında Tom geçip arkasına doğuya, ormanlar ve çalılarla kaplı bayırlar arasından Geçit'e ve Dağlara
Tam oturak yerine tekmeyi basmıĢ. doğru ilerliyordu. Bayırın biraz aĢağısında Yolgezer otlar arasındaki bir
BasmıĢ! KasmıĢ! taĢı iĢaret etti. TaĢın üzerinde, artık yağmur çamurdan fena halde
Trol'e bir güzel haddini bildirmek için aĢınmıĢ da olsa, kabaca yontulmuĢ cüce rünleri ve gizli iĢaretler hâlâ
Tom tam kıçına tekmeyi basmıĢ. seçilebilmekteydi.
"îĢte!" dedi Merry. "Trollerin altınlarının saklı olduğu yeri belirten taĢ
Ama Trol tek baĢına yaĢadığı için dağlarda, olsa gerek bu. Bilbo'nun hissesinden ne kadar kaldı acaba, Frodo?" Frodo
Eti kemiği de sert olur, mabadı da. taĢa baktı; keĢke Bilbo'nun eve getirdiği bütün hazine bu altınlar kadar
Tekmeyi ha dağın köküne vurmuĢsun, ha ona, tehlikesiz ve kolayca vazgeçilir olsaydı diye geçiyordu içinden. "Hiç
Çünkü Trolün mabadı bir Ģey hissetmez! kalmadı," dedi. "Bilbo hepsini dağıttı. Hazineyi soygunculardan aldığı
Hissetmez! Pisletmez! Tom'un için gerçekten kendine ait gibi hissetmediğini söyledi bana."
iniltisini duyan Trol, sırıtmıĢ pis pis,
Çünkü anlamıĢ ki artık Tom'un ayağı hayır etmez.
YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ N E H lR GE Çt D lN E K AÇIġ 257
256 Yol, akĢamüstünün uzun gölgeleri altında sakin sessiz
ma tarzı ve çınlayan berrak sesi içlerinde hiçbir kuĢku bırakmadı: Binici
uzanıyordu. Etrafta baĢka bir yolcuya ait hiçbir iĢaret yoktu, Elf halkındandı. Koca dünyada sesleri kulağa bu kadar hoĢ gelen baĢka
izleyebilecekleri baĢka bir yol olmadığından bayırdan aĢağı indiler kimseler yoktu ki. Fakat sesleniĢinde bir aciliyet ya da bir korku var
ve sola dönerek mümkün olduğunca hızla ilerlemeye koyuldular. Çok gibiydi ve Ģimdi de Yolgezer'e çabuk çabuk, telaĢla bir Ģeyler
geçmeden, bir dağ sırtı hızla batıya inen güneĢin ıĢığını kesti. söylediğini görebiliyorlardı.
Önlerindeki dağlardan soğuk bir rüzgâr akıp geldi onları karĢılamaya. Çok geçmeden Yolgezer hobbitleri aĢağı çağırdı; çalılıktan çıkıp
Yol'dan içeride geceleyebilecekleri bir yer bakınmaya baĢlamıĢlardı tez elden Yol'a indiler. "Bu Glorfîndel, Elrond'un evinde yaĢar," dedi
ki, içlerine yeniden ani bir korku salan bir ses çalındı kulaklarına: Yolgezer.
Arkalanndan yaklaĢmakta olan bir atın sesi. Geriye baktılar, ama Yol'un "Selam; nihayet kavuĢabildik!" dedi Elf Beyi Frodo'ya. "Aynkva-
dönemeçleri nedeniyle pek uzağı göremiyorlardı. Toprak yoldan di'den sizi bulayım diye gönderdiler beni. Yolda tehlikede olacağınızdan
ellerinden geldiğince büyük bir hızla apar topar ayrılıp, bayırda iç içe endiĢe ediyorduk."
geçmiĢ funda ve yaban mersini çalıları arasından tırmanarak sık bir "Demek Gandalf Ayrıkvadi'ye vardı?" diye haykırdı Frodo se-
fındıklığa attılar kendilerini. Çalıların arasından baktıklarında, kararan vinçle.
günün ıĢığında soluk ve boz duran Yol'u on metre kadar aĢağılarında "Hayır. Ben yola çıktığımda henüz vasıl, olmamıĢtı; lâkin bu dokuz
görebiliyorlardı. At sesi gitgide yaklaĢtı. Hafif bir tıkırtıyla, hızla gün önce idi," diye cevapladı Glorfîndel. "Elrond'a gönlünü daraltan
ilerliyordu at. Sonra belli belirsiz, sanki rüzgârın süpürüp uzaklaĢtırdığı havadisler eriĢti. Baranduin'in* gerisinde, sizin yurdunuzda seyahat eden
uzak bir Ģıngırtı, çın çın öten minik çıngırak sesleri duyar gibi bazı soydaĢlarım hayırsız iĢler döndüğünü öğrenip, ellerinden
oldular. geldiğince tez haber ulaĢtırdılar bize. Dediklerine göre Dokuzlar ortalarda
"Bu Kara Süvariler'in atlan gibi gelmiyor kulağıma!" dedi Frodo görünüyordu, sizlerse omzunuzda büyük bir yükle kılavuzsuz ortada
dikkatle dinleyerek. Diğer hobbitler de ümitle onayladılar onu, fakat kalmıĢtınız, çünkü Gandalf geri dönmemiĢti. Aynkva-di'de dahi
içleri hâlâ kuĢku doluydu. O kadar uzun zamandır takip korkusuyla Dokuzlar'a karĢı kendini sakınmadan gezebilecek pek az kiĢi vardır;
yaĢıyorlardı ki, arkalarından gelen her ses uğursuz ve düĢmancaydı olduğu kadannı Elrond kuzeye, batıya ve güneye yolladı. Takipten
onlar için. Fakat Yolgezer Ģimdi bir eli kulağında, yattığı yerde ileri kurtulmak için yolunuzu değiĢtirip Yabanlık'ta kaybolmuĢ
doğru uzanmaktaydı; yüzünde sevinç vardı. olabileceğiniz düĢünülmüĢtü.
IĢık soldu, ağaçların yapraklan hafif hafif hıĢırdadı. Artık çıngı- "Benim bahtıma Yol düĢtü, yedi gün kadar evvel Mitheithel Köp-
raklar daha yakından ve daha net olarak Ģıngırdıyordu; dıgıdık dıgıdık rüsü'ne varıp bir niĢan bıraktım. Sauron'un uĢaklanndan üçü Köprü
yaklaĢtı tıns giden ayaklar. Aniden aĢağıda, gölgeler arasında ıĢılda- üzerindeydi fakat çekildiler, ben de onları batıya doğru sürdüm, îki ta-
yarak, hızla koĢan beyaz bir at belirdi. Hayvanın baĢ bağı sanki canlı nesine daha rast geldim, onlar da güneye döndüler. O zamandan beri
yıldızlardan yapılma taĢlarla süslenmiĢ gibi loĢ ıĢıkta pırıltılar saçı- sizi anyor idim. îki gün evvel izinizi buldum ve Köprü'den bu yana takip
yordu. Binicinin kukuletası geriye düĢmüĢ, pelerini arkasında çırpınıyor; ettim; bugün de tekrar dağlardan indiğiniz mahalli tespit ettim. Lâkin
hızından oluĢan rüzgârla altın saçı ıĢıl ıĢıl dalgalanıyordu. Frodo, bırakalım Ģimdi bunları! Daha fazla malumat verecek vakit yok.
binicinin bedeninden ve giysilerinden tıpkı ince bir peçenin ardından Madem buradasınız, Yol'un tehlikesini göze alıp ilerleyeceğiz. BeĢi
görünür gibi ak bir ıĢık parlıyörmüĢ hissine kapıldı. ardımızda; sizin izinizi Yol'da görünce peĢimizden rüzgâr gibi
Yolgezer saklandığı yerden fırladı, haykırarak fundalığın üzerinden yetiĢirler. Hepsi bu kadar da değil. Diğer dördü nerededir, meçhul.
sıçrayıp Yol'a doğru koĢtu; fakat daha o kıpırdanıp seslenmeden binici Korkanm, Geçit'i tutulmuĢ bulabiliriz."
dizgini çekip atını durdurmuĢ, baĢını bulundukları çalılığa doğru Glorfîndel konuĢurken akĢamın gölgeleri derinleĢmiĢti. Frodo
kaldırmıĢtı bile. Yolgezer'i görünce atından inip, Ai na vedui Dûna-dan!
* Brendibadesi nehri
Mae govannen! diye seslenerek onu karĢılamaya koĢtu. KonuĢ-
T
258 YÜZÜK KARDEġLtĞl nesne tehlikeye sokuyor Frodo."
üzerine büyük bir yorgunluk çöktüğünü hissetti. GüneĢ kavuĢmaya
baĢladığından beri gözlerinin önündeki pus koyulaĢmaya baĢlamıĢtı ve
arkadaĢları ile arasına bir gölge giriyormuĢ gibi geliyordu ona. Artık
ağrısı her yanını tutmuĢtu, çok üĢüyordu. Sendeleyerek ġam'ın koluna y
apıĢtı.
"Beyim hasta ve yaralı," dedi Sam hiddetle. "Hava karardıktan
sonra midilli sürmeye devam edemez. Dinlenmesi lazım."
Glorfindel tam yere yığılırken Frodo'yu yakaladı, Ģevkatle kucağına
alarak ciddi bir endiĢeyle yüzüne baktı.
Yolgezer Fırtınatepesi'deki konak yerinde uğradıkları saldırıyı ve
ölümcül bıçağı anlattı kısaca. Yanında taĢıdığı kabzayı çıkartıp elfe
uzattı. Glorfindel kabzayı ürpererek aldı, uzun uzun inceledi.
"Kabzaya Ģer yazıları yazılı," dedi; "gerçi belki sizin gözleriniz
bunları göremiyordur. Elrond'un evine varana dek sakla bunu Ara-
gorn! Lâkin dikkatli ol ve mümkünse pek elini sürme! Heyhat! Bu silahın
açtığı yaralara Ģifa vermek, benim kabiliyetim dıĢındadır. Elimden geleni
yapacağım - fakat Ģimdi mola vermeden yola devam etmemiz daha da
ehemmiyet kazanıyor."
Frodo'nun omuzundaki yarayı parmakları ile muayene etti ve yüzü
daha da ciddileĢti, sanki gördüğü Ģeyden endiĢelenmiĢ gibiydi. Fakat
Frodo yan tarafındaki ve kolundaki ürpertinin azaldığını hissetti; omu-
zundan eline doğru hafif bit sıcaklık aktı, ağnsı hafifledi. Çevresindeki
akĢam loĢluğu sanki bir bulut kalkmıĢçasına hafifler gibi oldu. Ar-
kadaĢlarının yüzünü yeniden net olarak görmeye baĢlamıĢtı ve bu da
ona biraz da olsa umut ve güç veriyordu.
"Siz benim atıma bineceksiniz," dedi Glorfindel. "Üzengileri eğerin
eteğine kadar kısaltacağım, sizin de mümkün olduğu kadar dik
oturmanız lazım gelecek. Lâkin korkmayınız: Atım, taĢımasını emret-
tiğim bir biniciyi asla düĢürmez üzerinden. Adımlan hafif ve yumu-
Ģaktır; eğer tehlike çok yakınlaĢırsa, düĢmanın kara küheylânlannın
bile yanĢamayacağı bir hızla alıp götürür sizi."
"Hayır, götüremez!" dedi Frodo. "Beni Aynkvadi'ye veya herhangi
bir yere taĢıyıp arkadaĢlarımı arkada tehlike içinde bırakacaksa, o
ata binmem."
Glorfindel gülümsedi. "Siz yanlanndaolmazsanız," dedi, "hiç zan-
netmem ki arkadaĢlannız tehlike içinde olsun! Takipçiler sizin peĢinize
düĢüp bizi rahat bırakacaktır benim kanaatimce. Bizi siz ve o taĢıdığınız
N E H i R GEÇĠDĠNE KAÇIġ 259

Buna Frodo'nun verebileceği bir cevap yoktu; Glorfîndel'in ak atı-


na binmeye ikna oldu. Midilli, Frodo yerine diğerlerinin yüklerinin
büyük bir bölümüyle yüklendi, böylece hafifleyip bir süre epey hızlı
ilerleyebildiler; fakat elfin yorgunluk nedir bilmez tez ayaklanna adım
uydurmak hobbitlere giderek zor gelmeye baĢladı. Onlan karanlığın
ağzına ve yoğun bulutlu gece altında daha da ilerilere yürütmekteydi
durmaksızın. Ne yıldız vardı ne de ay. Gri Ģafak vaktine kadar durmalarına
fırsat vermedi. Bu arada Pippin, Merry ve Sam neredeyse titreyen
bacaklan üzerinde uyuklar hale gelmiĢlerdi; omuzlannın çöküklüğüne
bakılırsa, Yolgezer bile yorgun görünüyordu. Frodo, kara bir rüya içinde
atın üzerinde oturmaktaydı.
Kendilerini yol kenarından birkaç metre içerdeki fundalığa atıp
derhal uykuya daldılar. Gözlerini anca kapatmıĢlardı ki, onlar uyurken
nöbet tutmuĢ olan Glorfindel tekrar kaldırdı hepsini. GüneĢ sabahın geç
saatlerine doğru ilerlemiĢ, gecenin bulutlan ve puslan gitmiĢti.
"Bunu için!" dedi Glorfindel gümüĢ kakmalı deri matarasından
hepsine sırayla birazcık likör doldurarak, içtikleri Ģey pınar suyu kadar
berraktı ve hiç tadı yoktu, ağızlanna ne sıcak ne de soğuk gelmiĢti; fakat
içtikçe sanki kollarına bacaklanna güç ve hayat doldu. O yudumdan sonra
yedikleri bayat ekmek ve kuru meyva (yanlarında artık bir tek bunlar
kalmıĢtı), Shire'da yaptıkları nice mükellef kahvaltıdan daha çok doyurdu
adeta onları.

Yeniden Yol'a koyulduklarında beĢ saat bile dinlenmemiĢlerdi.


Glorfindel hâlâ hızlı gitsinler diye uğraĢmaktaydı, o günkü yürüyüĢte
sadece kısa kısa iki kere durmalanna izin verdi. Bu Ģekilde, akĢam ol-
madan hemen hemen yirmi mil katederek Yol'un sağa dönüp vadinin
dibine doğru ilerlediği ve dümdüz Bruinen'e doğru uzandığı bir noktaya
vardılar. O vakte kadar, hobbitlerin gördüğü duyduğu kadanyla iz-
lendiklerine dair ne bir iĢaret, ne bir ses vardı; fakat birazcık geride kalacak
oldular mı Glorfindel durup bir an etrafı dinliyor ve yüzünü bir endiĢe
kaplıyordu. Bir iki keresinde Yolgezer ile Elfçe konuĢmuĢtu.
Fakat rehberleri ne kadar endiĢeli olursa olsun, hobbitlerin o gece
daha fazla gidemeyeceği aĢikârdı. Yorgunluktan sersemlemiĢ tökezli-
yorlar, ayaklan ile bacaklanndan baĢka bir Ģey düĢünemiyorlardı.
Frodo'nun ağrısı iki kat artmıĢ ve gün boyunca etrafındaki Ģeyler giderek
solup hayalet grisi gölgelere dönüĢmüĢtü. Neredeyse gece oldu-
T
"îleri! ileri!" diye bağırdı Glorfindel Frodo'ya.
Frodo hemen itaat etmedi, çünkü garip bir umursamazlık sarmıj

260 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ
ğuna sevinir gibiydi, çünkü o zaman dünya daha az solgun ve daha az boĢ
görünüyordu.
Ertesi gün yeniden yola koyulduklarında hobbitler hâlâ yorgundu.
Nehir geçidine kadar daha millerce yol vardı önlerinde; ellerinden
geldiğince kör topal yürümeye koyuldular.
"Nehre vasıl olmamızdan hemen öncesi en tehlikeli vakittir," dedi
Glorfindel; "çünkü yüreğim takipçilerin arkamızda daha bir süratlen-
diğini, Geçit'te de ola ki baĢka tehlikelerin beklediğini haber vermekte."
Yol hâlâ muntazam bir Ģekilde aĢağıya doğru iniĢteydi, artık her iki
yanda da yer yer gür çimenler vardı ve hobbitler fırsat buldukça
yorgun ayaklarını dinlendirmek için çimenlikten gidiyorlardı. Öğle-
densonra geç vakitte, Yol'un aniden yüksek çam ağaçlarının gölgesi
altına girip oradan da dik, nemli kırmızı taĢtan kenarları olan derin bir
yarmaya daldığı bir yere geldiler. Onlar aceleyle ilerlerken her yan
yankılanıyordu; sanki onlannkini izleyen daha bir sürü ayak sesi vardı.
Sonra birdenbire, sanki bir ıĢık kapısından geçmiĢ gibi, Yol tünelin
ucundan açıklığa çıkıverdi, önlerinde, dimdik inen bir yokuĢun
ucunda bir mil kadar giden uzun bir düzlük gördüler, onun gerisinde de
Aynkvadi Nehir Geçit'i uzanıyordu. Nehrin diğer tarafında bir patikanın
kıvrıla kıvnla kendine yol bulduğu dik ve kahverengi bir kıyı vardı;
bunun ardındaysa ulu dağlar, zirve zirve üstüne, omuz omuza, solmakta
olan göğe doğru yükselmekteydi.
Arkalarındaki yarmadan hâlâ ayak seslerini andıran bir yankı,
çamların dallarından yükselip dökülen rüzgâr gibi bir uğultu geliyordu.
Glorfindel bir an dönüp arkaya kulak kabarttı, sonra haykırarak
ileri atıldı.
"Kaçın!" diye bağırıyordu. "Kaçın! DüĢman yetiĢti!" Beyaz at ileri
sıçradı. Hobbitler yamaçtan aĢağıya koĢtular. Glorfindel ile Yolgezer
artçı olarak onları takip ediyordu. Düzlüğün daha yarısını geçmiĢlerdi
ki, birdenbire dört nala gelen atların gürültüsü duyuldu. Henüz
arkalarında bırakmıĢ oldukları ağaçlardaki o kapıdan bir Kara Süvari
çıktı. Atının dizginlerini çekip, eyeri üzerinde sallanarak durdu. Onu bir
baĢkası izledi, sonra bir baĢkası ve sonra iki tane
daha.
N E H iR G EÇ lDlNE K AÇ Iġ 261
benliğini. Dizginleri çekip hayvanı yavaĢlatarak geri döndü,
arkasına baktı. Süvariler koca küheylanlannda bir tepe üzerindeki
tehditkâr heykeller gibi oturuyorlardı, kara ve kallaviydiler,
çevrelerindeki tüm ağaçlar ve arazi ise adeta bir pus içine gömülmüĢ
gibiydi. Aniden, tüm benliğiyle bildi ki, sessizce ona beklemesini
emrediyorlar. Sonra bir anda içinde korku ve nefret uyandı. Eli gemi
bıraktı, kılıcının kabzasını kavradı ve kırmızı bir ĢimĢekle kınından
çekiverdi.
"Sürün atınızı! Sürün atınızı!" diye bağırdı Glorfindel, sonra yüksek
ve berrak bir sesle elf dilinde ata seslendi: noro Hm, noro Um, As-faloth!
Beyaz at derhal fırlayarak Yol'un son kısmını rüzgâr gibi aĢtı. Aynı
anda kara atlar da peĢinden bayır aĢağı koĢmaya baĢladı ve Süvari-
ler'den, Frodo'nun ta Doğudirhem'de ormanları korkuyla doldurduğunu
iĢitmiĢ olduğu feci bir çığlık yükseldi. Çığlığa bir cevap geldi; Frodo ve
arkadaĢları dehĢetle sol taraftaki ağaçlardan ve kayalardan da dört
Süvari'nin daha uçarcasına geldiğini gördüler, îkisi Frodo'ya doğru
sürmekteydi atlarını; iki tanesi de yolunu kesebilmek için çılgınca
Geçit'e doğru koĢturuyordu. Rüzgâr gibi koĢuyorlar ve karĢılaĢacakları
noktaya doğru yaklaĢtıkça süratle büyüyüp koyulaĢıyorlar gibi geldi
Frodo'ya.
Bir an omzu üzerinden geriye baktı. Artık arkadaĢlarını göremi-
yordu. Arkadaki Süvariler geride kalmaktaydı: O koca küheylanlan
dahi Glorfindel'in beyaz elf-atıyla aĢık atamıyordu. Tekrar ileri doğru
baktı ve bütün ümitleri karardı. Pusudan çıkan diğerleri yolunu kes-
meden Geçit'e varma Ģansı hiç yok gibiydi. Artık onları açık seçik gö-
rebiliyordu: Kukuletaları ile kara pelerinlerini atmıĢlardı anlaĢılan,
beyaz' ve gri cübbeler içindeydiler. Solgun ellerinde çıplak kılıçları
vardı; baĢları miğferliydi. Soğuk gözleri çakmak çakmaktı ve korkunç
seslerle ona sesleniyorlardı.
Korku Frodo'nun zihnini tümüyle ele geçirdi. Artık kendi kılıcını
düĢünmüyordu. Haykırmıyordu da. Gözlerini yumup atın yelesine yapıĢtı.
Rüzgâr kulaklarında ıslık çalıyor, koĢum takımındaki çıngıraklar tiz
notalarla delice çınlıyordu. Son bir hamle ile beyaz ateĢten bir ĢimĢek
misali kanatlanmıĢçasına hızlanan elf-atı en öndeki Süvari'nin hemen
önünden geçerken, öldürücü soğuklukta bir nefes mızrak gibi deĢti
Frodo'yu.
Suyun Ģapırdadığını duydu. Ayaklarının altında köpürdü su. Hızlı
bir çaba ve hamleyle atın nehirden çıkıp zorlanarak taĢlık patikadan
T
N E H i R GE Ç lD lN E K A Ç I ġ 263
YÜZÜK KARDEġLÎöt
262 . «-„.- Duyularını tamamen yitirmeden önce son olarak birtakım
yukan vurduğunu hissetti. Dik kıyıyı tırmanıyorduk!. Geçit'i geçmiĢti. bağırıĢ--lar duydu ve kararsızca kıyıda duran Süvariler'in arkasında
Fakat takipçileri hemen arkasındaydılar. Nehirir kıyısının tepesinde at beyaz ıĢıktan parlak bir siluet görür gibi oldu Frodo; siluetin
durdu ve hiddetle kiĢneyerek geri döndü. AĢağılıda, suyun kenarında Dokuz ardındaysa, tüm dünyaya çökmekte olan gri pusun içinde, ellerinde
Süvari vardı; onların yukarı bakan yüzleririnin tehdidi karĢısında ruhu ezildi kıpkızıl alevlerle küçük gölge Ģekiller koĢuĢuyordu.
Frodo'nun. Onun gibi rahatlıkla kararĢıya geçmelerini ön-' leyecek hiçbir Ģey Siyah atlar çılgına dönmüĢtü, dehĢetle ileri atılıp sırtlarında binici-
düĢünemiyor; Süvariler bir kez;z nehri aĢtı mı Geçit' ten Aynkvadi'nin leriyle sel gibi akan nehre gömüldüler. Kulakları yırtan çığlıkları onları
kenarına kadar uzanan o uzun \ ve muğlak patikadan kaçmaya çalıĢmanın taĢıyıp götüren nehrin çağıltısı içinde boğulup gitti. Sonra Frodo
boĢuna olduğuna inanıyoDrdu. Her halükârda, derhal durmasının düĢtüğünü hissetti, suyun gürlemesi ve kargaĢa yükselerek onu da
emredildiğini hissetmekteydi.i. Nefreti yeniden kabardı içinde, fakat artık düĢmanlarıyla birlikte içine çekip yuttu sanki. Artık ne bir ses kaldı, ne
karĢı koyacak gücü kalmaıamıĢtı. de ıĢık.
Birden, en öndeki Süvari atını ileri doğru mahhmuzladı. Hayvan suya
değince duralayıp Ģaha kalktı. Büyük bir gayıyretle eyerinde doğrulup
kılıcını kaldırdı Frodo.
"Geri gidin!" diye bağırdı. "Mordor Diyan'neıa dönün ve peĢimi bırakın!"
Sesi kendi kulaklarına bile ince ve tiz geleliyordu. Süvariler durakladılar,
fakat Frodo'da Bombadil'in kudreti 3 yoktu ki. DüĢmanlan kaba ve
tüyler ürpertici kahkahalarla güldüler r ona. "Geri gel! Geri gel!" diye
bağırdılar. "Seni Mordor'a götüreceğimiz!" "Geri gidin!" diye fısıldadı
Frodo.
"Yüzük! Yüzük!" diye bağırdılar zehirli seslsleriyle; liderleri derhal atını
suya sürdü, diğerlerinden ikisi de hemen poeĢinden nehre girdiler,
"Elbereth ve Güzel Lûthien adına," dedi Froıodo son bir gayretle kılıcını
kaldırarak, "ne beni ne de Yüzük'ü ele getiremeyeceksiniz!"
O zaman, Geçit'in hemen hemen yarısına ka<adar gelmiĢ olan Süvari
'.lideri tehlike dolu bir ifadeyle üzengileri üzerinınde ayağa kalktı ve elini
kaldırdı. Frodo'nun dili tutuldu. Dilinin dalamağına yapıĢtığını ve
kalbinin sıkıĢtığını hissetti. Kılıcı kırılarak tir ti tir titreyen elinden düĢtü.
Elf-atı burnundan soluyarak Ģahlanıyordu. E En öndeki kara at neredeyse
kıyıya adım atmıĢtı bile.
Tam o anda bir gürleme ve taĢma sesi dıruyuldu: Kayaları önüne
katmıĢ sürükleyen gürültülü suların sesi. Froddo altında uzanan nehrin
kabardığını, nehir boyunca sorguçlu süvarilere misali dalgaların gel-
mekte olduğunu gördü hayal meyal. Dalgalannn köpüren zirvelerinde
sanki beyaz alevler yanıp sönüyordu ve suyunın ortasında köpüklü ye*
leli beyaz atlara binmiĢ beyaz atlılar varmıĢ gitibi bir sanrıya kapılacaktı
neredeyse. Hâlâ Geçit'in ortasında olan üç S Süvari sulara yenik düĢtü: Bir
anda öfkeli köpüklere gömülüp, kayb<bolup gittiler. Arkadaki-lerse
yılgınlık içinde geriledi.
BÖLÜM I

T N Ġ C E BULUġMALAR

Frodo uyandığında kendini bir yatakta yatar buldu, ilk önce, hâlâ hafı-
zasının kıyıcığında dolanan uzun ve kötü bir rüyanın ardından geç sa-
atlere kadar uyumuĢ olduğunu düĢündü. Veya, belki de hastaydı? Fakat
tavan yabancı görünüyordu gözüne; dümdüzdü ve baĢtanbaĢa oymalarla
bezenmiĢ koyu renkli kiriĢleri vardı. Duvardaki gün ıĢığı lekelerine
bakarak ve dökülen suyun sesini dinleyerek bir süre daha öylece y attı.
"Ben neredeyim ve saat kaç?" dedi yüksek sesle tavana.
"Elrond'un evindesin ve saat sabahın onu," dedi bir ses. "Yirmi
dört Ekim sabahı, eğer merak ediyorsan."
"Gandalf!" diye haykırarak doğruldu Frodo. YaĢlı büyücü oradaydı
iĢte, açık pencerenin yanında oturuyordu.
"Evet," dedi büyücü, "buradayım. Ve evden ayrıldığından beri yaptığın
o saçma sapan Ģeylerden sonra, sen de burada olduğun için çok
Ģanslısın."
Frodo yeniden uzandı. Kendisini tartıĢamayacak kadar rahat ve
huzurlu hissediyordu, zaten tartıĢmasının bir iĢe yarayacağını da zan-
netmiyordu. Artık tamamen uyanmıĢtı, yolculuğunun hatıraları geri
gelmekteydi: YaĢlı Orman'daki feci "kestirme yol"; Sıçrayan Midilli1
deki "kaza" ve Fırtınatepesi'nin dibindeki oyukta Yüzük'ü parmağına
takma deliliği. O tüm bunları düĢünüp, Ayrıkvadi'ye nasıl vardığını
beyhude yere çıkarmaya çalıĢırken, sadece Gandalf beyaz duman hal-
kalarını pencereden üfledikçe piposundan çıkan puf pufların duyulduğu
uzun bir sessizlik yaĢandı.
"Sam nerede?" diye sordu sonunda Frodo. "Diğerlerinin hepsi iyi
mi?"
"Evet, hepsi gayet iyiler," diye cevap verdi Gandalf. "Sam bura-
daydı, yarım saat kadar önce biraz dinlensin diye ben yolladım."
NlCE BULUġMALAR 269

268 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ
tim; Kara Süvariler Yüzüktayfları'dır, Yüzüklerin Efendisi'nin Dokuz
Hizmetkârı. Fakat onların yeniden uyandıklarını bilmiyordum, yoksa
"Geçit'te neler oldu?" dedi Frodo. "Nedense her Ģey çok muğlaktı; seni alıp hemen kaçardım. Haziranda senin yanından ayrıldıktan sonra
hâlâ da öyle." onların haberini aldım; ama bu öykü sonraya kalsın. ġimdilik Ara-gorn
"Evet, öyle olmalı. Solmaya baĢlamıĢtın," diye cevap verdi Gan- sayesinde büyük bir felaketten kurtulduk."
dalf. "O yara sonunda seni mağlup ediyordu. Birkaç saat daha geçse "Evet," dedi Frodo, "bizi Yolgezer kurtardı. Halbuki ilk baĢlarda
sana DĠZ de yardım edemeyecektik. Fakat sen de az kuvvetli sayılmazsın, ondan korkmuĢtum. Sanırım Sam ona asla tam olarak güvenemedi, en
sevgili hobbitim! Höyük'te de ispat etmiĢ olduğun gibi. Orada kıl azından Glorfindel ile karĢılaĢıncaya kadar."
payıyla kurtulmuĢsunuz: Belki de bütün olanlar arasında en tehlikelisi Gandalf gülümsedi. "Sam meselesini anlattılar," dedi. "Artık kuĢku
oydu. KeĢke Fırtınatepesi'nde de kendini tutabilseydin." duymuyor." ,
"Daha Ģimdiden epey Ģey biliyor gibisin," dedi Frodo. "Diğerlerine "Memnun oldum," dedi Frodo. "Çünkü Yolgezer'den pek hoĢlan-
Höyük'ü anlatmadım. Ġlk baĢta çok korkunç geliyordu, sonra da maya baĢladım. HoĢlanmak lafı doğru olmadı aslında. Yani, zaman
düĢünecek baĢka Ģeyler çıktı. Sen bunu nereden biliyorsun?" zaman garip ve sert olsa da, seviyorum onu. Hatta, bazen bana seni
"Uykunda uzun uzun konuĢtun Frodo," dedi Gandalf yumuĢak bir hatırlatıyor. Büyük Ahali arasında böylelerinin de olduğunu bilmezdim.
sesle, "ayrıca zihnini ve hafızanı okumam da zor olmadı. EndiĢelenme! Ne bileyim, sadece büyük ve biraz da aptal olduklarını düĢünürdüm:
Az önce 'saçma sapan1 dedim, ama ciddi değildim. Seni takdir Kaymakpürüzü gibi iyi kalpli ve aptal; ya da Bili Eyrelti gibi aptal ve
ediyorum - diğerlerini de. Böylesine tehlikelerden geçerek, Yüzük'ü de kötü. Ama zaten biz Shire'da insanlar hakkında pek fazla Ģey
kaybetmeden buraya kadar gelmek az iĢ değil." bilmeyiz, olsa olsa Bree'lileri biraz tanırız belki, o kadar."
" Yolgezer olmasa asla baĢaramazdık," dedi Frodo. "Fakat seni çok "Eğer yaĢlı Arpadam'a aptal diyorsan, onları bile pek tanımıyorsun
aradık. Sen olmayınca ne yapacağımı bilemedim." demektir," dedi Gandalf. "Kendi çerçevesinde aklı gayet iyi çalıĢır
"Geciktirildim," dedi Gandalf, "bu da neredeyse felaketimiz oluyordu. Arpadam'ın. KonuĢtuğundan daha az ve daha yavaĢ düĢünür; yine de
Gerçi pek de emin değilim; belki böylesi daha iyi olmuĢtur." "Artık neler yavaĢ yavaĢ, ölçe biçe, taĢ duvarın gerisini bile görebilir (Bree'lile-rin
olduğunu bana da anlatsan!" "Vakti gelince! Senin bugün konuĢman ve deyimiyle). Fakat Orta Dünya'da Arathorn oğlu Aragorn gibisini zor
üzülmen yasak, Elrond1 bulursun artık. Deniz'i aĢıp gelmiĢ Krallar'ın soyu hemen hemen
tükendi. Belki de bu Yüzük SavaĢı onların son maceraları olur."
un emri bu." "Yani Yolgezer gerçekten de eski Krallar'ın halkından mı geli-
"Fakat konuĢmak beni, bir o kadar yorucu olan düĢünmek ve merak yor?" dedi Frodo hayretle. "Hepsinin uzun bir süre önce yok olduklarını
etmekten alıkoyacak," dedi Frodo. "Artık tamamen uyandım ve zannediyordum. Onun sadece bir Kolcu olduğunu sanmıĢtım."
açıklanması gereken bir sürü Ģey hatırlıyorum. Sen neden geciktin? "Sadece Kolcu mu?" diye bağırdı Gandalf. "Frodo'cuğum, Kolcu
En azından bunu söylemelisin bana." dediklerin tam da budur zaten: Büyük bir halkın, Batı Insanları'nın
"Çok yakında bütün istediklerini duyacaksın," dedi Gandalf. "Sen Kuzey'deki son kalıntıları. Bana daha önce de yardım etmiĢlerdi; önü-
yeterince iyileĢince hemen Divan'ı toplayacağız. ġimdilik sadece, müzdeki günlerde onların yardımına yine ihtiyacım olacak, çünkü
hapsedildiğimi söylemekle yetmeyim." Aynkvadi'ye vardık, ama henüz Yüzük'ün yolculuğu bitmedi."
"Sen mi?" diye bağırdı Frodo. "Galiba öyle," dedi Frodo. "Fakat Ģu ana kadar tek düĢüncem buraya
"Evet ben, Gri Gandalf," dedi büyücü ciddiyetle. "Dünyada iyisiy-le, varmaktı ve umarım benim yola devam etmem gerekmiyordun Böyle
kötüsüyle, birçok güç vardır. Bazıları benden daha kudretli. Bazılarına yatıp dinlenmek bile çok hoĢ. Bir aydır sürgünde maceralar
karĢı gücüm henüz sınanmadı. Fakat vaktim yaklaĢıyor. Mor-gul içindeydim, bu kadarı bana yeter de artar."
Hükümdarı ve Kara Süvarileri ortaya çıktılar. SavaĢ kapıda!" Susup gözlerini kapattı. Bir süre sonra yeniden konuĢtu. "Hesap
"O halde ben onlarla karĢılaĢmadan önce de Süvariler'i biliyordun,
öyle mi?"
"Evet, onları biliyordum. Hatta sana da bir sefer onlardan söz et-
270 YÜZÜK KARDEġLtĞl
ediyorum da," dedi, "Ekimin yirmi dördüne çıkamıyorum bir türlü.
Ayın yirmi biri olmalı. Nehir Geçidi'ne ayın yirmisinde varmıĢızdır."
"Sen gerektiğinden fazla konuĢup hesap yaptın zaten," dedi Gan-
T N i C E BULUġMALAR 271
dalf. "Yan tarafınla omzun nasıl Ģimdi?" "Evet ya kader, ya da talih yardımcın oldu," dedi Gandalf, "ve
"Bilmiyorum," diye cevap verdi Frodo. "Hiçbir Ģey hissetmiyo- tabii, cesaretin de. Çünkü kalbinden değil, sadece omzundan vurabildi-
rum: Ki bu da bir ilerleme sayılır ama" -bir gayret gösterdi- "kolumu ler; bu da sonuna kadar karĢı koyman sayesinde oldu. Ama deyim ye-
yeniden biraz oynatabiliyorum. Evet, yeniden canlanıyor. Soğuk değil," rindeyse, kıl payıyla kurtulmuĢsun. En çok da Yüzük'ü taktığın za-
diye ekledi sağ eliyle sol eline dokunarak. manlar tehlikedeydin, çünkü o zaman sen de yarı yarıya hayalet dün-
"Âlâ!" dedi Gandalf. "Hızla iyileĢiyor. Çok yakında yine turp gibi yasının içine girmiĢ oluyordun ve orada seni ellerine geçirebilirlerdi.
olacaksın. Seni Elrond tedavi etti: Buraya getirildiğinden beri, günlerdir Sen onları görebiliyordun, onlar da seni."
seninle ilgileniyor." "Günlerdir mi?" "Biliyorum," dedi Frodo. "Onlara bakmak bile korkunçtu! Fakat
"Eh, dört gece, üç gün tamı tamına. Elfler seni Geçit'ten ayın yirmisi neden hepimiz onların atlarını görebiliyoruz?"
gecesi getirdi, hesabını ondan karıĢtırıyorsun. Senin için çok en- "Çünkü onlar gerçek at; tıpkı, canlılarla bir iĢleri olduğu zaman
diĢelendik, Sam de haber getirip götürmek dıĢında gece gündüz hemen hiçliklerine Ģekil verebilmek için giydikleri kara giysilerin de gerçek
hemen hiç yanından ayrılmadı. Elrond Ģifanın ustasıdır, fakat giysiler olması gibi."
DüĢmanımızın silahlan ölüm saçar. Doğrusunu söylemek gerekirse "O halde bu kara atlar, böyle binicilere nasıl dayanabiliyor? Bütün
benim çok az ümidim vardı; çünkü kapanmıĢ yaıanın içinde hâlâ bıçağın öbür hayvanlar onlar yaklaĢınca çılgına dönüyorlar, hatta Glorfin-
bir parçasının kaldığını tahmin ediyordum. Ama dün akĢama kadar bir del'in elf atı bile. Köpekler uluyor, kazlar avaz avaz bağınyor onlara."
türlü bulamadık. Sonra Elrond bir kıymık bulup çıkarttı. Derinlere "Ama bu atlar Mordor'daki Karanlıklar Efendisi'ne hizmet için
gömülmüĢ, içeri doğru iĢliyordu." üretilip yetiĢtiriliyorlar. Hizmetkarlarıyla kölelerinin hepsi hayalet
Frodo, Yolgezer'in ellerinde yok olan o ucu çentikli insafsız bıçağı değil ki! Orklarla troller var, börülerle kurtadamlar var ve eskiden beridir
hatırlayarak ürperdi. "Korkma!" dedi Gandalf. "Bir Ģey yok artık. Eridi olduğu gibi bugün de, güneĢ altında kanlı canlı yaĢayıp yine de onun
gitti. Zaten anlaĢılan hobbitler de solup yok olmaya pek meraklı değiller. emri altında olan, savaĢçısıyla kralıyla bir sürü insan var. Her geçen
Büyük Ahali'den nice güçlü savaĢçılar tanınm ki, senin on yedi gün gün de sayılan artmakta."
"Peki ya Ayrıkvadi ve cifler? Ayrıkvadi emniyette mi?"
taĢıdığın o kıymıkla çabucak devrilirlerdi."
"Evet Ģimdilik, geri kalan her yer fethedilinceye kadar. Elfler Ka-
"Bana ne yapacaklardı?" diye sordu Frodo. "Süvariler ne yapmaya ranlıklar Efendisi'nden korkabilirler, ondan kaçabilirler, ama bir daha
çalıĢıyordu?" asla ne onu dinleyecek, ne de hizmet edeceklerdir. Ve onun can düĢ-
"Yaranın içinde kırılacak Ģekilde yapılmıĢ Morgul bıçağıyla kalbinden manlarından bir kısmı hâlâ burada, Aynkvadi'de yaĢamakta: Elf Bil-
vurmaya çalıĢtılar. Eğer baĢarsalardı, sen de onlar gibi olacaktın; ama geleri, en uzaktaki denizlerin gerisinden gelen Eldar beyleri. Onlar
onlardan daha güçsüz ve onların emrinde. Karanlıklar Efen-disi'nin Yüzüktayfları'ndan korkmazlar, çünkü Kutlu Diyar'dan gelenler her
hükmü altında bir hayalete dönüĢecektin; Yüzük'ünü alıkoymaya iki dünyada birden yaĢar ve hem Görünen hem de Görünmeyen'e karĢı
kalkıĢmanın acısını çıkartacaktı senden; tabii Yüzük'ten uzak v j_ büyük kudretleri vardır."
_»—^A^n /laka Kiivülc hir ezivet bulabilirse." "Parlayan ve diğerleri gibi solmayan beyaz bir siluet görür gibi ol-
muĢtum. Demek, Glorfindel miydi o?"
"Evet, onu bir an için öbür taraftaki haliyle görmüĢsün: îlkdoğanla-rın
en güçlülerindendir. Bir Elf Beyi'dir Glorfindel; prensler yetiĢtiren bir
soydan gelir. Gerçekten de, Aynkvadi'de Mordor'un gücüne bir süre karĢı
koyacak bir kudret mevcut: BaĢka yerlerde de baĢka kudretler var hâlâ.
Shire'da da farklı türden bir kudret var. Fakat iĢler böyle devam ederse,
kısa bir süre sonra tüm bu yerler kuĢatma altındaki adalara
272 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ NlCE BULUġMALAR .73
dönüĢecek. Karanlıklar Efendisi tüm gücünü ortaya koyuyor." ier'le onun ilgilenmesi gerekecekti. Sel taĢkını ba^uir baĢlamaz
Aniden ayağa kalktı, sakalları tel gibi sertleĢiverip dümdüz olmuĢ ileri fırladı, arkasından da elidinde alevli odunlarla Aragorn ve
çenesini ileri çıkartarak, "Yine de," dedi,"cesaretimizi kaybetmememiz
diğerleri geliyordu. AteĢ ve su r -asında kalıp bir de karĢılarında gazap
içinde ayan beyan bir Elf Beyi görünce Süvariler yılgınlığa düĢtü,
gerek. Çok yakında iyileĢeceksin, ben konuĢa konuĢa seni öldür- atları da deliye döndü. Üçü taĢkının ilk sularına kapılıp gitti-
mezsem tabii. Artık Aynkvadi'desin ve Ģimdilik hiçbir konuda endi- kalanlarda atlan tarafından suya savrulup mağlup oldular."
Ģelenmene gerek yok." "Peki bu Kara Süvariler'in sonu mu oLnuĢ olryor?" diye sordu
"Cesaretim yok ki kaybedeyim," dedi Frodo, "ama Ģu anda endiĢeli Frodo.
değilim. Bana arkadaĢlarımdan bir haber ver, bir de Geçit'teki me- "Hayır," dedi Gandalf. "Atları telef olr.ıuĢ olsa geıek, atsız kalınca onlar
selenin sonunu anlat; deminden beri bunları soruyorum, Ģimdilik bu da sakat sayılır. Fakat Yüzüktayflan'n'n ke ıdTeri kolay kolay yok
kadarı yeter de artar bana. Ondan sonra tekrar bir uyurum herhalde; edilemez. Maamafih Ģimdilik onlardan korkma" .za lüzum yok.
fakat sen anlatacaklarını bitirmeden gözlerimi bile kırpamam." ArkadaĢların taĢkından sonra nehri geçip, seni altınd ı kır*k bir kılıçla
Gandalf sandalyesini yatağın kenarına çekti ve Frodo'yu Ģöyle gü- yüzükoyun nehir kıyısında yatar durumda bulmuĢlar. At baĢucunda
zelce bir süzdü. Yüzüne renk gelmiĢ, gözleri berraklaĢmıĢ, tam anla- ncoct tutuyormuĢ. Bembeyaz ve buz gibiymiĢsin, ölüp gittin, hatta
mıyla uyanmıĢ ve idraki açılmıĢtı. Gülümsüyordu ve eni konu iyileĢmiĢ b2l,..I daha da kötü bir Ģey oldu sanmıĢlar. Elrond'un halkı seni ağır 4 -
görünüyordu. Fakat büyücünün gözüne çarpan belli belirsiz bir l »•ıkvadi'ye doğru taĢırlarken buldu onları." A arkını kim yaptı?" diye
değiĢiklik vardı Frodo'da; sanki tüm gövdesi, özellikle de yatak örtü- sordu Frodo.
sünün üzerinde duran sol eli, çok çok azıcık ĢeffaflaĢmıĢ gibiydi. "Slrond'un emriyle oldu," diye cevap verdi Gandalf. "Bu vadideki
"Eh, buna ĢaĢmamak lazım," dedi Gandalf kendi kendine. "Daha nehir onun hükmü altındadır ve hayat memat halinde Geçit'i kapatması
yolun yarısına bile gelmedi ve sonunda ne olacağını Elrond bile kesti- lazım gelirse sular kızgınlıkla kabarır. Yüzüktayfları'mn baĢı atını
remez. Kötüye varmayacaktır bence. Belki görmeyi bilenler için berrak suya sürdüğü anda taĢkın da salıverildi. Övünmek gibi olmasın, ben de
bir ıĢık dolu cam bir kap gibi olur." bir iki hususi ilavede bulunmadım değil hani: Dikkatini çekmemiĢ
"Çok iyi görünüyorsun," dedi yüksek sesle. "Elrond'a danıĢmadan olabilir ama, dalgalardan bir kısmı üzerinde parlak beyaz binicileri
sana özet halinde bir hikâye anlatmayı göze alıyorum. Ama haberin olan büyük beyaz atlar biçimindeydi, ayrıca bir sürü de gümbür gümbür
olsun çok kısa anlatacağım, sonra da tekrar uyuman gerekiyor. Anla- yuvarlanan kaya vardı. Acaba haddinden fazla Ģiddetli bir gazabı mı
yabildiğim kadarıyla olan Ģu. Sen kaçmaya baĢlar baĢlamaz Süvariler serbest bıraktık, taĢkın çığırdan çıkar da hepinizi süpürüp gider mi diye
doğru sana yöneldiler. Artık atlarının rehberliğine ihtiyaçları yoktu: bile korktum bir an için. Dumanlı Dağlar'ın karlarından eriyip gelen
Onların dünyasının eĢiğinde olduğun için onlara görünür olmuĢtun. sular hayat dolu oluyor."
Aynı zamanda Yüzük de onları çekiyordu. ArkadaĢların sıçrayıp onların "Evet Ģimdi hatırlamaya baĢladım," dedi Frodo; "o muazzam ça-
yolundan çekildi, yoksa ezileceklerdi. Seni beyaz at da kurtara-mazsa ğıltı. ArkadaĢlarımla, düĢmanlarımla hep birlikte boğuluyorum zan-
hiçbir Ģeyin kurtaramayacağını biliyorlardı. Süvariler onların netmiĢtim. Ama artık emniyetteyiz!"
yetiĢemeyeceği kadar hızlı ve savaĢamayacakları kadar kalabalıktı. Gandalf çabucak Frodo'ya bir baktı, fakat Frodo gömerini kapat-
Yaya olarak Glorfındel ile Aragorn bile Dokuz'una birden karĢı koyamaz. mıĢtı. "Evet, Ģimdilik hepiniz emniyettesiniz. Yalund? Bnı»'nen Geçi-
"Yüzüktayfları rüzgâr gibi geçip gidince arkadaĢların arkalarından di'ndeki zaferi kutlamak için ziyafet ve Ģenlikler o1 d -ak, hepiniz de
koĢtular. Geçit'e yakın bir yerde, yolun yanında birkaç bodur ağaçla baĢ köĢede yer alacaksınız."
önü örtülmüĢ küçük bir oyuntu vardır. Orada aceleyle bir ateĢ yaktılar; "Harika!" dedi Frodo. "Elrond ve Glorfindel gibi büyük beylerin,
çünkü Glorfındel Süvariler nehri geçmeye kalkıĢırsa bir taĢkının tabii Yolgezer'in de, bu kadar zahmete girip ban.ı böy1^ iyi davranmaları
geleceğini biliyordu; o zaman nehrin o tarafında kalan Süvari- fevkalade bir Ģey."
NĠCE BULUġMALAR 275
274 YÜZÜK KARDEġLtĞt
ra, çok da acayip. Hep bulup öğrenecek bir Ģeyler oluyor, köĢeyi dö-
"Eh, böyle davranmaları için birçok neden var," dedi Gandalf gü-
nünce neylen karĢılaĢacağın belli değil. Hele elfler beyim! Orda elf-ler,
lümseyerek. "Geçerli nedenlerden biri benim. Biı diğeri de Yüzük:
burda elfler! Kimisi krallara benziyor, korkunç ve muhteĢem; kimisi
Sen Yüzük-taĢıyansın. Ayrıca Yüzük-bulan Bilbo'nun da varisisin."
çocuk gibi Ģen. Ya o müzik, o Ģarkılar - gerçi buraya geldiğimizden beri
"Sevgili Bilbo!" dedi Frodo uykulu uykulu. "Kimbilir nerelerdedir. dinlemeye ne vaktim ne de gönlüm olduğundan değil ya iĢte. Fakat
KeĢke burada olup, bunları duyabilseydi. Nasıl da gülerdi, înek Ay'ın buranın usullerini öğrenmeye baĢladım."
üzerinden atladı! Hele o zavallı yaĢlı trol!" Sözü biter bitmez derin bir "Neler yaptığını biliyorum Sam," dedi Frodo, onun koluna girerek.
uykuya daldı. "Fakat bu gece eğlenecek ve gönlünün çektiği kadar dinleyeceksin.
Haydi, Ģu köĢelerde kılavuzluk et bana!"
Frodo artık Deniz'in doğusundaki Son Sıcak Yuva'da emniyetteydi. Sam onu birkaç koridordan geçirip bir sürü merdivenden indirdikten
Bilbo'nun da uzun süre önce kaydetmiĢ olduğu gibi, "ister yemek yiyip sonra, nehrin dik kıyısına yukarıdan bakan yüksek bir bahçeye çıkarttı.
uyumaktan, ister masallardan Ģarkılardan hoĢlanın, ister oturup Frodo arkadaĢlarını evin doğuya bakan yanındaki bir sundurmada
düĢünmeyi yeğleyin, ister hepsinden biraz olsun deyin, burası mü- oturur buldu. AĢağıdaki vadiye gölgeler düĢmüĢtü, fakat ta yu-
kemmel bir ev" idi. Sadece orada bulunmak bile yorgunluk, korku ve karılardaki dağların çehrelerinde hâlâ ıĢık vardı. Hava ılıktı. Akan ve
keder için bir tedavi sayılırdı. dökülen suyun sesi gürül gürül geliyordu ve sanki yaz hâlâ Elrond'un
AkĢam yaklaĢırken Frodo tekrar uyandı ve artık dinlenmeye veya bahçelerinde oyalanılmıĢ gibi gece, ağaçların ve çiçeklerin belli beljr-siz
uykuya ihtiyacı olmadığını fark etti; canı yemek içmek, sonra da galiba kokulanyla doluydu.
Ģarkı ve hikâyeler dinlemek istiyordu. Yataktan çıktı ve kolunu da yine "YaĢasın!" diye bağırdı Pippin ayağa fırlayarak, "îĢte soylu kuze-
neredeyse eskisi kadar kullanabildiğini keĢfetti. YeĢil kumaĢtan, tam nimiz! Yüzük'ün Efendisi Frodo'ya yol açın!"
üstüne göre, temiz giysiler bir kenarda onu bekliyordu. Aynaya "Sus!" dedi Gandalf sundurmanın gerisindeki gölgeler içinden.
bakınca, hatırladığından çok daha ince bir görüntü karĢısında ĢaĢırıp "Kötü Ģeyler bu vadiye gelemez; ama yine de onların adını anmamak
kaldı: Aynadaki görüntü Bilbo'nun Shire'da amcası ile yürüyüĢlere çıkan lazım. Yüzük'ün Efendisi Frodo değil, gücü yeniden tüm dünyaya ya-
genç yeğenine çok benziyordu, ama ona bakan gözlerinde düĢünceli bir yılmakta olan Mordor'un Kara Kulesi'nin efendisidir! Biz bir kalede
ifade vardı. oturuyoruz. DıĢarlanysakararmakta."
"Evet, aynadan dıĢarı son göz atıĢından beri az Ģey görmedin," dedi "Gandalf da böyle neĢeli Ģeyler söyler oldu," dedi Pippin.. "Benim
kendi aksine. "Ama Ģimdi sırada sevinçli bir vuslat var!" Kollarını hale yola girmem gerektiğini düĢünüyor. Fakat her nedense burada
gam kasavet yapmak mümkün değil adeta, içimden Ģarkılar söylemek
uzatarak ıslıkla bir hava çalmaya baĢladı.
geliyor da, duruma uygun bir Ģarkı bulamıyorum."
Tam o anda kapı çalındı ve Sam girdi içeri. Frodo'ya koĢtu, beceriksiz ve "Benim de içimden Ģarkılar söylemek geliyor," diye güldü Frodo.
utangaç bir halde sol elini yakaladı. Eli hafifçe okĢadı, sonra kızararak "Ama Ģu anda bir Ģeyler yiyip içmeyi daha çok istiyorum!"
çarçabuk baĢını çevirdi. "Hayrola Sam!" dedi Frodo. "Bu dediğin hemen hallolur," dedi Pippin. "Her zamanki kurnazlığını
"Sıcak!" dedi Sam. "Elini diyorum yani Bay Frodo. O uzun geceler bir kez daha göstererek tam yemek vaktinde kalktın."
boyu öyle soğuktu ki. Ama Ģimdi bayram vakti!" diye bağırarak "Yemekten de öte! Bir Ģölen!" dedi Merry. "Gandalf senin iyileĢtiğini
yeniden o yana döndü; gözleri parlıyor, olduğu yerde hoplayıp zıplı- bildirir bildirmez hazırlıklar baĢladı." Daha sözünü ancak bitirmiĢti ki,
yordu. "Seni ayakta ve kendinde görmek ne hoĢ beyim! Gandalf aĢağı çalan bir sürü çıngırağın sesiyle büyük salona çağınldılar.
inmeye hazır mıymıĢsın bir bakayım diye yolladı beni; ben de Ģaka
yapıyor sandıydım." Elrond'un evinin büyük salonu baĢtanbaĢa doluydu: içerdekilerin
"Hazırım," dedi Frodo. "Haydi gidip bizim ötekileri bulalım!" "Seni Çoğunluğu ciflerden oluĢuyordu, fakat diğer halklardan konuklar da
onlara götüreyim beyim," dedi Sam. "Çok büyük bir ev bu-
T
YÜ ZÜ K KARDEġ LĠĞĠ NtCE BULUġMALAR 277
276 ı u ı-, v, ı» ...... kının AkĢamyıldızı idi. Uzun zamandır anne tarafının dağların arka-
vardı. Elrond, âdeti üzere, bir yükselti üzerindeki uzun masanın en sındaki ülkesinde, Lörien'de bulunuyordu; baba evi Rivendell'e daha
ucunda büyük bir koltukta oturuyordu; bir yanına Glorfindel, bir yanına yeni dönmüĢtü. Fakat erkek kardeĢleri Elladan ile Elrohir orada değildi,
da Gandalf oturmuĢlardı. gene Rivendell dıĢında bir maceraya atılmıĢlardı: Çünkü annelerinin
ork inlerinde çektiği azabı hiç unutmaz, Kuzey Kolcularıyla birlikte sık
Frodo onlara merakla baktı, çünkü bunca hikâyede ismi geçen El-
sık uzaklara sürerlerdi atlarını.
rond'u ilk görüĢüydü bu; ayrıca onun sağında oturan Glorfindel'in,
YaĢayan bir Ģeyde böylesi bir güzellik ne görmüĢtü, ne de hayal
hatta solunda oturan ve Frodo'nun çok iyi tanıdığını zannettiği Gan-
etmiĢti Frodo; Elrond'un sofrasında, bu kadar ulu ve bu kadar güzel
dalf in bile, vakur ve kudretli beyler oldukları apaçık anlaĢılıyordu. kiĢiler arasında kendisine de yer verdiklerine hem ĢaĢırıyor hem de
Gandalf diğer ikisine göre daha kısa boyluydu; ama uzun ak saçları, utanıyordu. Ona uygun bir sandalyede, birkaç minder üzerinde otur-
ortalığı süpüren gümüĢ sakalı ve geniĢ omuzlarıyla, kadim efsanelerin makta olduğu halde, kendini çok küçük ve yakıĢıksız hissetti; fakat bu
bilge kralları gibi görünmekteydi. Ġhtiyar yüzünde kocaman karlı kaĢlan duygulan hemencecik kayboldu. ġölen neĢeli, yiyeceklerde açlığının
altındaki kara gözlen, aniden alev almaya hazır kömür parçaları gibi tüm arzularını karĢılayacak zenginlikteydi. Yeniden etrafına baktığında,
ıĢıl ısıldı. hatta yanında oturanlara nihayet bir göz attığında epey bir zaman
Glorfindel uzun boylu ve dimdikti; saçları pırıl pırıl altın renkli, geçmiĢti.
yüzü güzel, genç, korkusuz ve neĢe doluydu; gözleri parlak ve keskindi, îlk önce arkadaĢlarını arandı. Sam beyine hizmet etmek için yal-
sesi müzik gibiydi; alnında bilgelik, ellerinde kuvvet vardı. varmıĢtı, ama bu seferlik kendisinin de Ģeref konuğu olduğunu söyle-
Elrond'un yüzü zamandan muaf gibiydi, ne yaĢlı ne gençti, fakat kimi miĢlerdi ona. ġimdi Frodo yükseltiye yakın yan masalardan birinin
mutlu kimi mutsuz bir sürü anı yazılıydı bu çehrede. Saçları alacakaranlığın yukarı ucunda Pippin ve Merry ile oturmakta olan Sam'i görebiliyordu.
gölgeleri gibi karaydı, baĢını ince gümüĢ bir halka süslüyordu; gözleri Yolgezer'den eser yoktu.
berrak bir akĢam misali griydi ve içlerinde yıldız ıĢıklarına benzer bir ıĢık Frodo'nun hemen sağında önemli birine benzeyen, zengin giysili
vardı. Hem nice kıĢ mevsimiyle taçlanmıĢ bir kral gibi saygıdeğer, hem bir cüce oturmaktaydı. Çatallı uzun sakalı neredeyse kar beyazı giysileri
de gücünün doruğundaki tecrübeli bir savaĢçı gibi dinç duruyordu. kadar beyazdı. Belinde gümüĢ bir kemer takılıydı, boynunda da
Ayrıkvadi'nin Hükümdarı ve gerek elfler, gerekse insanlar arasında kudretli gürnüĢ ve elmaslardan yapılmıĢ bir zincir sallanıyordu. Frodo ona ba-
biriydi. kabilmek için yemeğini bıraktı.
Masanın orta bölümünde, duvardaki kumaĢ gergiler önüne yerleĢ- "HoĢ geldin ve hoĢ gördük!" dedi cüce ona doğru dönerek. Sonra da
tirilmiĢ üzeri tenteli bir koltuk vardı ve burada bakmaya kıyılamaya-cak basbayağı yerinden kalkıp eğilerek selam verdi. "Glöin emrinizde,"
dedi ve daha da çok eğildi.
güzellikte bir hanım oturuyordu. Kadınlık haliyle Elrond'a o kadar çok
benziyordu ki, Frodo onun yakın bir akrabası olduğunu tahmin etti. "Frodo Baggins sizin ve ailenizin emrinde," dedi Frodo görgü ku-
Gencecikti kadın, ama sanki değildi de. Kara saçlarının örgülerine kır ralları uyarınca ve minderlerini dört bir yana saçarak ĢaĢkınlıkla ayağa
değmemiĢti, beyaz kollarıyla berrak yüzü kusursuz ve düzgündü; kalktı. "Siz o Glöin, Thorin MeĢekalkan'ın on iki arkadaĢından biri olan
Glöin misiniz, yoksa yanılıyor muyum?"
yıldızların ıĢığı idi bulutsuz bir gece gibi gri parlak gözlerinde görülen;
yine de bir kraliçe gibi duruyordu, yılların getirdiği nice Ģeyi tanımıĢ gibi "Tamamen haklısınız," diye cevap verdi cüce minderleri toplayıp
halaslarında düĢünce ve bilgi vardı Alnının üstünde baĢı, beyaz beyaz Frodo'nun tekrar yerine oturmasına nezaketle yardım ederken. "Ben
kim olduğunuzu sormayacağım, çünkü arkadaĢımız Ģanlı Bilbo'nun
pırıldayan küçük taĢlarla örülmüĢ gümüĢ dantelden bir kep ile
akrabası ve kanuni varisi olduğunuzu öğrendim zaten, izin verirseniz,
örtülüydü; fakat yumuĢak gri giysisinde gümüĢ yapraklı bir
iyileĢmiĢ olmanızdan dolayı sizi kutlamak isterim."
kemerden baĢka süs yoktu. "Çok teĢekkür ederim," dedi Frodo.
O güne dek pek az ölümlünün görmüĢ olduğu kiĢiyi iĢte böyle gördü
Frodo; Elrond'un kızı Arwen'di bu, onda Luthien'in çehresinin yeniden
dünyaya geldiği söylenirdi; ona Undömiel derlerdi, çünkü hal-
Y Ü Z Ü K K ARD Eġ LĠĞĠ NiCE BULUġMALAR 279
"Çok tuhaf maceralar yaĢamıĢsınız duyduğum kadarıyla,"
278
dedi Glöin. "Dört hobbitin bu kadar uzun bir yolculuğa çıkmasına Kendi iĢlerinden söz ederken cücelerin dilleri durmak nedir
sebep ne olabilir, merak ettim açıkçası. Bilbo bizle geldiğinden beri bilmez, derler."
böyle bir Ģey görülmemiĢti. Ama Elrond ve Gandalf bu konuda Bu sözle birlikte Glöin Cüce-krallığı'nın hal ve gidiĢini uzun uzun
konuĢmaya istekli görünmediklerine göre, pek de fazla soru sormamalıy anlatmaya baĢladı. Böylesine kibar bir dinleyici bulduğu için çok
im belki?" mutluydu; çünkü Frodo ne bir bıkkınlık emaresi gösteriyor ne de ko-
"Sanırım bu konuda konuĢmasak daha iyi, en azından Ģimdilik," nuyu değiĢtirmek için bir giriĢimde bulunuyordu, fakat doğrusu Ģimdiye
dedi Frodo kibarca. Elrond'un evinde bile Yüzük meselesinin uluorta dek hiç duymadığı Ģahıs ve yerlerin tuhaf isimleri arasında kısa sürede
konuĢulmayacağını tahmin edebiliyordu; her halükârda bir süre için aklı bir hayli karıĢmıĢtı. Yine de Dâin'in hâlâ Dağ'ın altında Krallığını
dertlerini unutmak istiyordu. "Fakat bu kadar önemli bir cüce Yalnız sürdürmesi, (iki yüz ellinci yaĢını geçtiği için) artık yaĢlanmıĢ,
Dağ'dan bunca uzaklara neden gelmiĢ olabilir, ben de meraklandım saygıdeğer ve inanılmaz derecede zengin olması ilgisini çekti. BeĢ
Ordular Muharebesi'nden sağ salim kurtulan on arkadaĢının yedisi hâlâ
doğrusu," diye ekledi. yanındaydı: Dwalin, Glöin, Dori, Nori, Bifur, Bofur ve Bombur.
Glöin ona baktı. "Eğer duymadıysanız, bu konuda da henüz ko- Bombur artık o kadar ĢiĢmanlamıĢtı ki kendi kendine kanapeden kalkıp
nuĢmasak iyi ederiz sanırım. Az bir zaman sonra Efendi Elrond hepimizi da sofraya oturamıyordu, ancak altı genç cüce yerinden kaldı-
toplayacaktır kanaatimce; o zaman çok Ģeyler dinleyeceğiz. Fakat rabiliyordu onu.
konuĢabileceğimiz baĢka nice mevzu var." "Ya Balin, Ori ve Öin nasıllar?" diye sordu Frodo.
Yemeğin geri kalan kısmında birbirleriyle sohbet ettiler, fakat Glöin'in yüzü Ģöyle bir gölgelendi. "Bilmiyoruz," diye cevap verdi.
Frodo konuĢmaktan çok dinlemeyi yeğledi; çünkü Yüzük sayılmazsa "Ayrıkvadılilere danıĢmak için geliĢim de daha ziyade Balin içindir.
Shire'a dair haberler küçük, uzak ve önemsiz görünmüĢtü gözüne, oysa Ama gel bu gece daha neĢeli Ģeylerden konuĢalım!"
Glöin'in Yabaneller'in kuzey bölgelerinde yaĢanan olaylar hakkında Böylece, Glöin Frodo'ya halkının eserlerini, Vadi'deki ve Dağ'ın
anlatacak çok Ģeyi vardı. Frodo, artık Kocoğlan'ın oğlu YaĢlı Grim- altındaki muazzam çalıĢmalarını anlatmaya koyuldu. "Çok iyi iĢler
beorn'un bir sürü güçlü kuvvetli insana beylik ettiğini ve onların Dağlar baĢardık," diyordu. "Fakat metal iĢlemede atalarımızla aĢık atamayız, o
ile Kuyutorman arasındaki ülkesine ne bir ork ne de bir kürtün girmeye eski sırların çoğu kayboldu. Güzel zırhlar, keskin kılıçlar yapıyoruz, ama
cesaret bile edemediğini öğrendi. ejderha gelmeden önce yapılan zırhlar ve bıçaklara denk Ģeyler
"Gerçekten de," diyordu Glöin, "Kocoğlangiller olmasa Vadi'yle yapamıyoruz artık. Sadece madencilik ve inĢaat konusunda eski günleri
Aynkvadi arasındaki yollar çoktan geçilmez olmuĢtu. Yiğit adamlar geride bıraktık. Vadi'nin suyollannı, çeĢmelerini, havuzlarını görmelisin
doğrusu, Yüksek Geçit ile Kocakaya Sığlığı'nı da açık tutuyorlar. Fakat Frodo1 TaĢ döĢeli rengârenk yollan görmelisin! Hele o yer altındaki,
geçiĢ ücretleri çok yüksek," diye ekledi baĢını sallayarak; "ve yaĢlı kemerleri ağaç biçiminde oyulmuĢ salonları ve gepgeniĢ caddeleri;
Kocoğlan gibi onların da cücelere pek yakınlık duyduğu söylenemez. Dağ'ın yamaçlarındaki terasları ve kuleleri! O zaman aylaklık
Yine de güvenilirler, bu da bu zamanda az Ģey değil. Vadili în-sanlar etmediğimizi anlardın."
kadar bize dost olan insan bulunmaz fakat. Çok iyi bir halk Ģu "Eğer mümkün olursa gelip göreceğim hepsini," dedi Frodo. "Bilbo,
Ozangiller. Okçu Ozan'ın torunu, Ozan oğlu Bain oğlu Mesel yönetiyor Smaug'un Viranesi'ndeki bunca değiĢikliği görse ne ĢaĢırırdı kim bilir!"
onlan. Güçlü bir kral, ülkesi de artık Esgaroth'un iyice güneyine ve Glöin Frodo'ya bakarak gülümsedi. "Bilbo'yu çok seviyordun, öyle
değil mi?" diye sordu.
doğusuna kadar uzanıyor."
"Evet," diye cevap verdi Frodo. "Onu görmek için, dünyadaki bütün
"Peki ya sizin halkınız?" diye sordu Frodo. "Anlatacak çok Ģey var, hem
iyi, hem kötü," dedi Glöin; "yine de iyi Ģeyler daha fazla: Zamanın gölgesi kuleleri ve sarayları görmekten vazgeçebilirdim."
bize de vuruyor, ama Ģu ana kadar Ģansımız yaver gitti. Eğer gerçekten
bizimle ilgili bir Ģeyler dinlemek istiyorsan seve seve anlatabilirim. Fakat
sıkıldığında sustur beni!
T
NĠCE BULUġMALAR 281
280 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ
Sonunda Ģölen bitti. Elrond ile Arwen ayağa kalkıp salonun ucum* mıĢ!" dedi, Elrond'a bir göz atarak. Gözünde muzip bir ıĢıltı vardı
ve Frodo'nun gördüğü kadarıyla hiç de uykuluya benzemiyordu. "Uyan!
ilerlediler, orada bulunanlar da uygun bir sırayla onları izledi. Kapılaı
Uyumuyordum Efendi Elrond. Eğer merak ediyorsanız söyleyeyim,
ardına kadar açıldı, geniĢ bir koridordan ve baĢka kapılardan geçerek Ģöleninizi çok erken bitirip beni rahatsız ettiniz - tam da bir Ģarkı yaz-
baĢka bir salona vardılar. Bu salonda masalar yoktu, fakat iki yanında maktaydım. Bir iki mısrada takıldım, onları düĢünüyordum; ama artık
oymalı sütunlar yükselen muazzam bir Ģöminede parlak bir ateĢ yanı- iĢin içinden çıkamam herhalde. ġimdi öyle bir Ģarkı vaveylası baĢlar
yordu. ki, aklımdaki fikirlerde uçup gider. En iyisi arkadaĢım Dünadan bana
Frodo Gandalfla yanyana yürümekte olduğunu fark etti. "Burası yardım etsin. Nerede o?"
AteĢ Salonu," dedi büyücü. "Uyuyakalmazsan, burada bir sürü Ģarkı ve Elrond güldü. "Bulunur Ģimdi," dedi. "Sonra bir köĢeye çekilip iĢi-
öykü dinleyeceksin. Fakat bayram günleri dıĢında genellikle boĢ ve nizi tamamlarsınız; bizlerde eğlence bitmeden dinleyip fikrimizi söy-
sessizdir burası, sadece düĢünmek isteyenler, huzur arayanlar gelir. Yıl leriz." Bilbo'nun arkadaĢının nerede olduğunu ve neden Ģölene katıl-
boyunca ateĢ hep yanar burada; ateĢten baĢka da pek bir ıĢık yoktur." madığını kimse bilmiyordu, ama bulunması için hemen ulaklar gön-
Elrond içeri girip kendisi için hazırlanmıĢ yere doğru ilerlerken, elf derildi.
çalgıcılar tatlı bir melodiye baĢladılar. YavaĢ yavaĢ salon doldu. Bir Bu arada Frodo ile Bilbo yan yana oturdular, Sam de hemen gelip
araya toplanmıĢ tüm bu çehreleri zevkle izlemekteydi Frodo; ateĢin altın yanlarına yerleĢti. Etraflarındaki salonu dolduran müzik ve eğlenceyi
ıĢığı üzerlerinde oynaĢıyor, saçlarında parıl parıl yansıyordu. Aniden, unutup alçak sesle sohbete koyuldular. Bilbo'nun anlatacak pek bir
Ģöminenin öbür ucunun yakınlarında bir tabureye oturmuĢ, sırtını da Ģeyi yoktu. Hobbitköy'den ayrıldıktan sonra Yol boyunca veya Yol'un
bir sütuna dayamıĢ küçük kara bir Ģekil çarptı gözüne. Hemen yanında, her iki tarafındaki topraklarda hedefsizce dolanmıĢtı; her nasılsa
yerde, bir kupayla biraz ekmek duruyordu. Acaba hasta mı (tabii eğer adımlan onu hep Ayrıkvadi'ye doğru yöneltmiĢti.
Ayrıkvadi'de hasta olunabilirse), bu yüzden mi Ģölene gelemedi, diye "Pek bir maceraya bulaĢmadan geldim buraya," dedi, "ve biraz
düĢündü Frodo. Sanki uyur gibiydi, çenesi göğsüne düĢmüĢ, kara dinlendikten sonra cücelerle Vadi'ye gittim: Son yolculuğumdu bu.
pelerininin bir ucuyla yüzünü örtmüĢtü. Bir daha yolculuğa çıkmayacağım, ihtiyar Balin orada değildi. Sonra
Elrond gidin sessiz Ģeklin yanında durdu. "Uyanın bakalım küçük buraya geri geldim ve hep burada kaldım. Onu bunu yaptım. Biraz ki-
efendi!" dedi gülümseyerek. Sonra Fıodo ya döndü, eliyle yanına çağırdı. tabımı yazdım. Ve tabii ki arada da Ģarkı yazıyorum. Bazen söylerler
"Nihayet dilediğiniz an geldi Frodo," dedi. "Bakın burada uzun Ģarkılarımı: Sadece beni memnun etmek için sanırım; çünkü, tabii aslında
zamandır hasretini çektiğiniz bir dost var." Kara Ģekil baĢını kaldırıp Ģarkılarım Ayrıkvadi'ye yakıĢacak kadar iyi değil. Bir de, dinliyorum ve
yüzünü açtı. düĢünüyorum. Zaman burada geçmiyor adeta: Öylece var oluyor.
"Bilbo!" diye haykırdı Frodo aniden tanıyarak ve ona doğru -itildi. "Vay, Uzun lafın kısası, Ģayanı hayret bir yer.
Frodo oğlum!" dedi Bilbo. "Demek ki sonunda buraya varabildin. "Dağlar'ın ötesinden, hatta Güney'den bütün haberleri alıyorum
Geleceğini umuyordum. Oh, oh! Bütün bu Ģölenler senin Ģere-fineymiĢ, da, Shire hakkında pek bir Ģey duyamıyorum. Yüzük meselesini duydum
duyduğuma göre. Umarım eğlenmiĢsindir." elbette. Gandalf sık sık geldi gitti. Bana pek öyle bir Ģey anlattığını
"Sen niye yoktun?" diye haykırdı Frodo. "Niye seni daha önce sanma, bu son yıllarda iyice ağzı sıkılaĢtı zaten. Çoğunu Dü-
nadan'dan iĢittim. Benim Ģu yüzüğün iĢleri bu kadar karıĢtıracağı kimin
görmeme izin vermediler?"
aklına gelirdi? KeĢke Gandalf bütün bunları daha önce keĢfetmiĢ
"Çünkü sen uyuyordun. Ben seni bol bol gördüm. Her gün Sam'le olsaydı, îĢ hiç uzamadan çoktan buraya getirmiĢ olurdum ben o nes-
birlikte senin yanında oturdum. Ama Ģölen dersen, artık bu tür Ģeylere neyi. Kaç kere, Hobbitköy'e gidip alayım diye geçti aklımdan; ama
pek gönlüm yok. Hem, yapacak baĢka bir iĢim vardı." "Ne yapıyordun?" yaĢlanmaya baĢladım, onlar da izin vermediler: Gandalf ile Elrond
"Ne olacak, oturmuĢ düĢünüyordum. Bugünlerde pek çok düĢünü- yani. DüĢman'm yerde gökte beni aradığını ve titrek titrek Yaban'da
yorum ve genellikle bu iĢ için en uygun yer de burasıdır. Uyanayım-
282 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ NlCE B ULUġM ALAR 283
gezerken bulursa kıyma yapacağını düĢünüyor gibiydiler. dan! "diye hay kırdı.
"Gandalf bir de, 'Yüzük artık baĢkasına geçti Bilbo. Gene ona bu- "Yolgezer!" dedi Frodo. "Senin de ne çok adın var öyle."
laĢmaya kalkarsan ne kendine, ne baĢkalarına haynn dokunur,1 dedi. "Eh, en azından Yolgezer adını ben ilk defa duyuyorum," dedi Bilbo.
Garip bir mütalâa, tam Gandalf a göre. Fakat sana göz kulak olduğunu "Nerden çıkarttınız bu adı?"
söyledi, ben de iĢi oluruna bıraktım. Seni sağ salim gördüğüme pek "Bree'de bana öyle derler," dedi Yolgezer gülerek, "Frodo'ya da o
memnunum." Durakladı, Frodo'ya kuĢkuyla baktı. Ģekilde tanıĢtırdılar."
"Yanında mı?" diye sordu fısıltıyla. "Bütün o duyduklarımdan sonra "Peki ya sen neden Dünadan diyorsun?" diye sordu Frodo.
ister istemez meraklandım, anlarsın ya. ġöyle bir kerecik daha göz "îsim değil, sıfat bu," dedi Bilbo. "Burada genellikle öyle derler
atabilmeyi çok isterdim." ona. Ama senin hiç olmazsa dûn-adan'ı anlayacak kadar Elfçe bildiğini
"Evet, yanımda," diye cevapladı Frodo garip bir gönülsüzlük his- sanırdım: Batı însanı, Nümenorean. Neyse, Ģimdi ders zamanı değil!"
sederek. "Eskisinden hiçbir farkı yok." Yolgezer'e döndü. "Nerelerdeydin dostum? Neden Ģölene gel-medin?
"Ee, bir saniyeliğine bir görsem diyorum," dedi Bilbo. Arwen Hanım oradaydı."
Frodo giyinirken, uyuduğu sırada Yüzük'ün yeni, hafif ama sağlam Yolgezer Bilbo'ya ciddiyetle baktı. "Biliyorum," dedi. "Fakat her
bir zincirle boynuna takılmıĢ olduğunu görmüĢtü. YavaĢ yavaĢ zinciri zaman eğlenceye vaktim olmuyor. Elladan ile Elrohir beklenmedik bir
çıkarttı. Bilbo elini uzattı. Ama Frodo hemencecik geri çekti Yüzük'ü. anda Yaban'dan geri döndüler ve bir an önce dinlemek istediğim ha-
Kederle ve hayretle farketti ki, artık Bilbo'yu görmüyordu karĢısında; berler getirdiler."
aralarına bir gölge düĢmüĢ gibiydi ve bu gölgenin ardında aç yüzü ve "Ee azizim," dedi Bilbo, "artık haberini aldığına göre bana da bir
kemikli arsız elleriyle buruĢ kırıĢ küçük bir yaratık görür gibiydi, dakikanı ayıramaz mısın? Acilen yardımına ihtiyacım var. Elrond benim
içinden ona vurmak geliyordu. bu Ģarkımın akĢam sona ermeden tamam olmasını istiyor ve ben
Etraflarındaki müzik ve Ģarkı sesleri adeta söndü, bir sessizlik takıldım kaldım. Hadi bir köĢeye gidip Ģunu cilalayalım!"
çöktü. Bilbo çabucak Frodo'nun yüzüne baktı ve elini gözleri önünden Yolgezer gülümsedi. "Gel öyleyse! "dedi. "Bir dinleyeyim!"
geçirdi. "ġimdi anlıyorum," dedi. "Kaldır onu! Üzgünüm: Bu yükü
yüklendiğin için üzgünüm: Her Ģey için üzgünüm. Maceraların bir sonu Frodo bir süre tek baĢına kaldı, çünkü Sam uykuya dalmıĢtı. Yal-
yok mudur hiç? Sanırım yok. Her zaman bir baĢkasının öyküyü nızdı ve neredeyse kimsesiz hissediyordu kendisini. Gerçi dört bir ya-
sürdürmesi gerekiyor. Eh, ne yapalım. Kitabımı bitirmeye çalıĢmamın nında Aynkvadi'nin ahalisi vardı, ama yakınında bulunanlar tümüyle
bir faydası var mı acaba? Ama bunları düĢünmeyelim Ģimdi -haydi seslerin ve çalgıların müziğine dalmıĢ durumdaydılar, konuĢmadan
biraz gerçek haber dinleyelim! Bana Shire'ı anlat!" dinliyor ve baĢka hiçbir Ģeyle ilgilenmiyorlardı. Frodo da dinlemeye
baĢladı.
Frodo Yüzük'ü sakladı ve gölge neredeyse bir anı bile bırakmadan îlk baĢta, ezgilerin ve çok az anlamasına rağmen elf dillerinde örülmüĢ
geçti gitti. Ayrıkvadi'nin ıĢığı ve müziği yine çevrelerindeydi. Bilbo kelimelerin güzelliği, daha kulak vermeye baĢlar baĢlamaz büyüledi onu.
sevinçle gülümseyip kahkahalar atıyordu. Hobbitköy'deki en önemsiz Sanki kelimeler maddeye dönüĢüyor, daha hayalini bile kurmamıĢ olduğu
ağacın devrilmesinden en küçük çocuğun yaramazlıklarına kadar, uzak diyarların ve parlak Ģeylerin görüntüleri önünde* açılıyordu; ateĢin
Frodo'nun anlattığı -Sam'in de ikide bir lafa karıĢıp düzeltmeler yaptığı- aydınlattığı salon, dünyanın sınırlarında uğuldayan köpük denizlerinin
her çeĢit Shire haberini hevesle dinlemekteydi. Dört Dirhem'in iĢlerine üzerindeki altın bir pus gibi olmuĢtu. Sonra bu bü-yülenmiĢlik hali gitgide
o kadar dalmıĢlardı ki, koyu yeĢil giysilere bürünmüĢ bir adamın geliĢini rüyaya benzemeye baĢladı ve sonunda düzeni anlaĢılamayacak kadar
fark etmediler bile. Adam kimbilir kaç dakika öylece durup yoğun, çağıl çağıl akan sonsuz bir altın ve gümüĢ nehrinin altında kalmıĢ
gülümseyerek onları seyretti. gibi bir hisse kapıldı; bu nehir etrafında nabız gibi atan havayla
Birdenbire Bilbo baĢını kaldırdı. "Hah, nihayet gelebildin Dûna- bütünleĢti, onu iliklerine kadar ıslattı ve boğ-
T
NiCE B ULU ġ MAL A R 285
284 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ
sonunda Hiçlik Gecesi'ne ulaĢtı;
du. IĢıl ıĢıl ağırlığının altında hızla dibe batıp, uykunun derin diyarına geçti oradan, ama ne parlak sahili görebildi
daldı. ne de aradığı ıĢığı.
Bu diyarda uzun süre bir müzik rüyasında gezindi durdu, derken
rüya önce akar suya, sonra da aniden bir sese dönüĢtü. Bir Ģarkının Gazap rüzgârları esip sürükledi onu,
mısralarını okuyan Bübo'nun sesiydi galiba bu. îlkin pek hafif duyduğu körcesine kaçtı köpüklerin arasında
sözler giderek anlaĢılır biçimde akmaya baĢladı. batından doğuya, amaçsız ve habersiz,
koĢup gitti evinden tarafa.
Eârendil diye bir denizci vardı
Arvernien'de gezinip duran; yolculuk iĢte burada, yanına vardı uçan Elwing ve
etmek için bir gemi yapmıĢtı karanlıkta bir alev yandı; TaĢlarla bezeli
Nimbrethil'de kesilmiĢ bir ağaçtan boyunluğundaki ateĢ elmasların ıĢığından
yelkenlerini saf gümüĢten örmüĢtü, ıĢıl daha parlaktı. Elwing, Silnıariii
ıĢıl gümüĢtendi lambaları da bir kuğu Edrendiie taktı, yaĢayan ıĢıktan bir taç
boynuydu pruvası ve ıĢıklar parlardı koydu baĢına, ve Eârendil alev alev alnıyla
bayraklarında. korkusuz, çevirdi teknesini; gecenin
yansında güçlü ve özgür bir fırtına
Yekpare, zincirli bir zırhı vardı Kadim yükseldi Denizin ötesindeki Öbür
krallardan kalan, rünlerle çentilmiĢti parlak dünya'dan, Tarmanel'den bir kudret yeli
kalkanı Korunmak için beladan ve esti; fanilerin uğramadığı yollardan
yaralardan; yayı ejderha boynuzundandı, ısıran bir solukla taĢıdı rüzgâr teknesini,
abanozdan kesilmiĢti okları, zırh yeleği ölümün gücü kedere boğarken gri, terk
gümüĢten, kalseduandandı kılıç kını; edilmiĢ denizleri, doğudan batıya doğru
güçlüydü çelikten dövülmüĢ kılıcı, efsane geçti gitti.
taĢtan yüksek miğferinin tam tepesinde bir
kartal tüyü vardı, ve bir de zümrüt Günler'in baĢlamasından çok önce batmıĢ
göğsünün ortasında. sahillerden, fersahları aĢarak gürleyen kara
dalgalar geri götürdü onu, geçerek
Gökte Ay, üzerinde yıldızlar, çok uzaklara gitti Bitmezgece'den dünyanın sona erdiği yerdeki
kuzey sahillerinden, çılgınca dolandı durdu inci dizilerinde duyuncaya kadar, o uzun Ģarkıyı
büyülü yollarda, ötesinde, fani toprakların köpüklü dalgaların kırıldığı yerde
günlerinden. DonmuĢ dağlardaki gölgeler mücevherlerin ve altının solduğunu.
içinde Ensiz Buzlar'ın ezici gıcırtısından,
cehennem sıcağından, yakan tenhadan döndü Valinor'un dizlerinde uzanan alacakaranlıkta,
hemen, ama vazgeçmedi dolaĢmaktan; yolunu yükselen Dağ'ı gördü, ne bir ses ne bir Ģada, ve
kaybetmiĢken yıldızsız sularda, denizlerin çok ötesinden
YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ NĠCE BULUġMALAR 287
286
bu yana bakıyordu Eldamar da.
Bir gezgin, kaçıp geceden, Kanatları gezgin bir ıĢık gibi, aldı götürdü onu, sim
vardı sonunda beyaz sığınağa, pınarların yavaĢça döküldüğü Daimdüz'ün yüce
yemyeĢil, latif Elfyurdu'na tepelerinden muhteĢem Dağ Duvar'ın ta ötesine. O
açıktı hava Ģeffaf vadi içinde, zaman Dünya 'nın Sonu 'ndan dönüp, gölgeler içinden
ve Ġlmarin Dağı'mn altında, geçerek, yeniden bulmak istedi, çok uzaklarda kalan
Tirion'un aydınlık kuleleri evini; tek baĢına bir yıldız gibi yanarak pusların
cam gibi berrak, yansıyordu Gölgegöl'de. üzerinden çıkageldi; GüneĢ'in karĢısında ırak bir alev
gibi, karanlık Norland sularının aktığı yerde uyanan
Macera arandı durdu bu yerde; tan yerinden önce gelen bir mucizeydi.
ve ona bir sürü ezgi öğrettiler orada,
ve yaĢlı arifler harikalar anlattı Derken Orta Dünya üzerinden geçti,
ve altından harpler verdiler ona. kadınların ve elf kızlarının
Ona elf beyazlan giydirdiler Eski Günler'de, kadim zamanlarda çektiklerini
ve yedi ıĢık yolladılar önünden, ve hıçkırıklarını duydu kulaklarıyla.
Calacirian'ın içinden geçtiği gibi Ama Ay sönüp yıldızlar geçene dek,
ümitsizce gitti saklı topraklara. fanilerin yaĢadığı Beri Sahiller'de
Derken, Ġlmarin'deki billur Dağ üzerinde; vaktini geçirmesin diye,
sayısız yılların pırıl pırıl aktığı dev bir yazgı yüklenmiĢti sırtına;
zamandan da eski binalara hâlâ bir habercidir o, hiç durmayacak,
ve sonsuza dek hükmeden YaĢlı Krala rast geldi; hiç sona ermeyecek görevi,
o zaman duyulmamıĢ sözler söylendi parlayan lambayı hep uzağa taĢıyacak
insan halkları ve Elf Soyu hakkında, Batılıların Alevcisi.
orada yaĢayanlara yasaklanmıĢ
dünya ötesi hayaller gösterildi ona. Mısralar sona erdi. Frodo gözlerini açtı ve Bilbo'nun gülümseyip
alkıĢlayan dinleyicilerden oluĢan bir çemberin ortasında, taburesinde
Ona parlak pruvalı, yeni bir gemi yaptılar oturmakta olduğunu gördü.
mithril'den ve elf camından ne yontulmuĢ bir "ġimdi, bunu bir kez daha dinlemeliyiz," dedi bir elf.
küreği vardı geminin ne de gümüĢ direğinde Bilbo ayağa kalkıp eğilerek selam verdi. "Çok naziksiniz Lindir,"
yelkeni: Lambanın ıĢığı yerine Silmaril ve dedi. "Fakat hepsini tekrarlamak çok yorucu olur."
canlı aleviyle parlak bir sancak, oraya gelen "Sizin için çok yorucu olmaz," diye cevap verdi cifler gülerek.
Elbereth'in eliyle yerleĢtirildi, orada ısısın "Bilirsiniz, kendi mısralarınızı tekrarlamak size hiçbir zaman yorucu
diye, ve ona ölümsüz kanatlar yapıldı, gelmez. Lâkin, hakikaten bir kerecik dinlemekle sorunuzun cevabını
yüklendi ölmez kader omuzlarına kıyıĢız veremeyiz!"
göklerde yelken açıp koĢsun diye GüneĢ'in ve "Ne!" diye haykırdı Bilbo. "Yani hangi bölümlerin bana, hangile-
Ay ıĢığının ardında.
T
288 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ NiCE B U LU ġ M A LA R 289
rinin Dûnadan'a ait olduğunu tahmin edemiyor musunuz?" Ayağa kalkıp yavaĢçacık gölgeler içine çekildiler ve kapıların yo-
"Fanileri birbirinden ayırt etmek bizim için o kadar kolay değil,' lunu tuttular. Sam'i, yüzünde bir tebessümle derin uykular içinde ar-
dedi elf. kalarında bıraktılar. Frodo Bilbo'nun sohbetini çok severdi, ama gene de
"Çok saçma Lindir," diye homurdandı Bilbo. "Eğer bir insan ile AteĢ Salonu'ndan çıkarken hafif bir piĢmanlık hissetmedi değil. Tam
bir hobbiti birbirinden ayırt edemiyorsanız, sizin muhakemeniz benim onlar eĢikten geçerken, berrak bir sesin söylediği bir Ģarkı yükseldi
tahmin ettiğimden daha zayıf demektir. Elmayla fasulye kadar bile arkalarından.
benzemeyiz birbirimize."
"Belki. ġüphesiz ki koyunlar da birbirlerine farklı görünüyordur," A Elbereth Gilthoniel, silivren
penna mtriel o menel ağlar
diye güldü Lindir. "Veya çobanlarına. Fakat Faniler bizim uzmanlığı- elenath! Na-chaered palan-
mıza girmiyor. Bizim baĢka iĢlerimiz var." diriel o galadhremmin
"Sizinle tartıĢmayacağım," dedi Bilbo. "Bu kadar çok müzik ve ennorath, Fanuüos, le
Ģarkı uykumu getirdi. Ben gidiyorum, siz istiyorsanız tahminlerinizi linnaîhon nefaear,
yürütün." slnefaearon!
Ayağa kalkıp Frodo'nun yanına geldi. "Eh, bu iĢ de bitti," dedi alçak
bir sesle. "Beklediğimden daha iyi gitti. ġarkılarımı üst üste iki kere Frodo bir an duraklayıp geriye baktı. Elrond koltuğundaydı ve
dinlemek istedikleri nadirdir. Sen nasıl buldun?" ateĢ, ağaçlara vuran yaz ıĢığı gibi yüzünü aydınlatmıĢtı. Yanında Ar-
"Ben tahmin yürütmeye kalkıĢacak değilim," dedi Frodo gülümse- wen Hanım oturuyordu. Frodo hayretle Aragorn'un da onun yanında
yerek. durmakta olduğunu gördü; kara pelerini arkaya doğru atılmıĢtı, galiba
"Buna gerek de yok," dedi Bilbo. "îĢin aslı, hepsini ben yazdım. üzerinde elf zırhı vardı ve göğsünde bir yıldız parlıyordu. Sohbet et-
Aragorn sadece Ģarkıya ille yeĢil bir taĢ koymamı istedi. Buna pek bir mekteydiler, sonra sanki Arwen Frodo'ya doğru döndü ve gözlerindeki
önem veriyor gibiydi. Nedendir bilmem. Onun dıĢında, belli ki bütün ıĢık ta uzaktan onu bulup yüreğinden vurdu.
bu iĢin benim boyumu aĢtığını düĢünüyordu ve Elrond'un evinde BüyülenmiĢ gibi öylece durdu Frodo; elf Ģarkısının tatlı heceleri
Eârendil ile ilgili mısralar dizecek kadar cüretim varsa, bunun benim söz ve ezgiden oluĢmuĢ berrak mücevherler gibi akmaktaydı. "Bu El-
sorunum olduğunu söyledi. Sanırım haklıydı." bereth'e yakılmıĢ bir Ģarkı," dedi Bilbo. "Bu gece bunu ve Kutlu Diyar' in
"Bilmiyorum," dedi Frodo. "Açıklayamayacağım, ama bana ne- baĢka Ģarkılarını daha defalarca söylerler. Haydi gel!"
dense çok yerinde gibi geldi. Sen baĢladığında uyur uyanıktım ve sanki Frodo'yu kendi küçük odasına götürdü. Oda bahçelere açılıyor ve
bu da rüyamda gördüğüm bir Ģeyin devamı gibiydi. KonuĢanın sen Bruinen vadisi üzerinden güneye bakıyordu. Burada epey bir zaman
olduğunu ta son mısralarda anlayabildim ancak." pencere baĢında.oturup, dimdik tırmanan ormanlar üzerindeki parlak
"AlıĢıncaya kadar, burada uyanık kalmak sahiden zordur," dedi yıldızları seyrederek alçak sesle sohbet ettiler. Artık uzaktaki Shire'ın
küçük haberlerinden, veya etraflarını sarmıĢ koyu gölgelerden ve teh-
Bilbo. "Ne kadar alıĢırsak alıĢalım, hobbitlerin müzik, Ģiir ve hikâye
likelerden değil de, ikisinin de dünyada görmüĢ oldukları güzel Ģey-
merakında ciflerle boy ölçüĢebileceğini de sanma. Onlar bunları en az
lerden, ciflerden, yıldızlardan, ağaçlardan, parlak yılın ormanlara ince
yemek kadar, hatta daha fazla seviyorlar sanki. ġimdi saatlerce durmak ince çöküĢünden konuĢuyorlardı.
bilmezler. Ne dersin, sıvıĢıp daha sakin bir yerlerde sohbet edelim mi?"
"Gidebilir miyiz?" dedi Frodo. Sonunda kapı çalındı. "Kusura kalmayın," dedi Sam baĢını içeri
"Elbette. Bu iĢ değil ki, eğlence. Gürültü yapmamak Ģartıyla iste- uzatarak, "ama bir Ģey ister misiniz acaba diyordum."
diğin gibi gidip gelebilirsin." "Sen kusura kalma Sanı Gamgee," diye cevap verdi Bilbo, "Sanı-
T
290 YÜZÜ K KARDEġLĠĞĠ
291
nm beyinin yatma zamanı geldi demek istiyorsun."
"ġey beyim, duyduğum kadarıyla yarın erkenden bir Divan varmıĢ,
o da daha bugün ayağa kalktı ilk defa olarak." BÖLÜM II
"Çok haklısın Sam," diye güldü Bilbo. "KoĢup Gandalfa Fro-
do'nun yattığını söyleyebilirsin, tyi geceler Frodo! Canıma değsin, seni E LR O N D ' U N DĠVANI
yeniden görmek çok hoĢtu! Her Ģey bir yana, iyi bir sohbet istiyorsan
hobbitler gibisi yoktur. Artık çok yaĢlandım; hikâyemizin sana ait
bölümlerini görmeye ömrüm vefa edecek mi diye merak etmeye baĢ-
lamıĢtım, îyi geceler! Ben galiba bir yürüyüĢ yapıp bahçede Elbe-
reth'in yıldızlarına bakacağım, iyi uykular!"
Ertesi gün Frodo kendisini dinlenmiĢ ve iyi hissederek erkenden kalktı.
Gürleyerek akan Bruinen'in yukarısındaki setler boyunca yürüyüp,
solgun ve serin güneĢin uzaktaki dağlar üzerinden doğuĢunu ve ince
gümüĢ pus içinden yatık ıĢınlarla yere doğru parlayıĢını seyretti; san
yapraklar üzerinde Ģebnemler göz alıyor, her çalının üzerinde incecik
örümcek ağlan ıĢıldıyordu. Sam hiç konuĢmadan, havayı koklayıp arada
bir de hayret dolu gözlerle DoğVdaki azametli tepelere bakarak yanında
yürüyordu. Zirvelerdeki karlar bembeyazdı.
Patikadaki bir dönemecin yanında, kayadan oyulmuĢ bir bankta
derin derin konuĢmaya dalmıĢ Gandalf ile Bilbo'ya rastladılar. "Vay!
Günaydın! "dedi Bilbo. "Büyük divana hazır mısın?"
"Her Ģeye hazır hissediyorum kendimi," diye cevapladı Frodo.
"Fakat bunlardan ziyade bir yürüyüĢe çıkıp vadiyi keĢfetmek ne iyi
olurdu. ġu yukardaki çam ormanlarına gitmek isterdim." Aynkva-
di'nin kuzey yamacında iyice yüksekleri iĢaret ediyordu.
"Belki daha sonra fırsat bulabilirsin," dedi Gandalf. "Fakat henüz
bir plan yapamayız. Bugün çok Ģey duyup çok kararlar almamız Ja-
zım."

Onlar konuĢurken, birdenbire berrak bir çan sesi tek bir kez çınladı.
"Bu çan EJrond'un Divam'nı haber veriyor," diye haykırdı Gandalf.
"Haydi bakajım! Hem sen hem de Bilbo, ikiniz de bekleniyorsunuz!"
Frodo ile Bilbo büyücünün peĢine düĢüp dolambaçlı patikadan hızla
eve doğru ilerlediler; davetsiz ve o an için unutulmuĢ olan Sam de, tıpıĢ
tıpıĢ peĢlerinden gelmekteydi.
Gandalf onları Frodo'nun önceki akĢam arkadaĢlarını bulmuĢ ol-
duğu sundurmaya götürdü. Berrak sonbahar sabahı artık vadiyi pırıl
T
ELROND'U N D ÎV A N I 293
sü onun için yeniydi ve cü';e konuĢlumu zaman, ona dikkatle dinledi.
292 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ Öyle görünüyordu ki, el emeklerinin tüm ihtiĢamına rağmen Yalnız
pırıl ıĢığa boğmuĢtu. Köpükler içindeki dere yatağından gürüldeyen DağCüceleri'nin yürekleri sıkıntılıydı.
suyun sesi yükseliyordu. KuĢlar Ģakımaktaydı, dört bir yanda tekin "Halkımızın üzerine," dedi Glöin, "bir huzursuzluk gölgesi düĢeli
bir hu/.ur vardı. Frodo'ya o tehlikelerle dolu kaçıĢı ve dıĢarıdaki dün çok yıllar oluyor. Bunun nereden geldiğini ilk baĢta fark edemedik.
yada büyümekte olan karanlığa dair söylentiler daha Ģimdiden sadece Kıyıda köĢede fısıldaĢmalar baĢladı: Bizim dar bir yere sıkıĢıp kaldı-
huzursuz bir rüyanın hatıraları gibi gelmeye baĢlamıĢtı; fakat içeri ğımız, daha geniĢ bir dünyada daha büyük zenginlikler ve ihtiĢam bu-
girdiklerinde onlara doğru dönen yüzler ciddiydi. lacağımız söyleniyordu. Bazıları kendi dilimizde Khazad-dûm dedi-
Elrond oradaydı, etrafında da sessizlik içinde epey bir kiĢi otur- ğimiz, dedelerimizin muazzam eseri Moria'dan söz ediyordu; artık ni-
maktaydı. Frodo, Glorfindel ile Glöin'i gördü; gene yolculuktan yıp- hayet oraya dönmek için yeterince güce ve nüfusa sahip olduğumuzu
ranmıĢ giysilerine bürünmüĢ Yolgezer, tek baĢına bir köĢeye yerleĢ- söylüyorlardı."
Glöin iç geçirdi. "Moria! Moria! Kuzey dünyasının Harikası! Had-
miĢti. Elrond Frodo'yu yanındaki bir sandalyeye çağırdı:
dinden fazla derinlere kadar kazıp, isimsiz korkuyu uyandırmıĢtık orada.
"iĢte dostlarım, hobbit Drogo oğlu Frodo. ġimdiye dek Dundan büyük
Nicedir, Durin'in çocukları kaçtığından beri, Moria'nın engin ma-
tehlikelerden geçip, bundan acil bir vazifeyle yanımıza varan pek az kiĢi
likâneleri bomboĢ yatıyordu. Ama Ģimdi gene hasretle adını anar ol-
olmuĢtur," diyerek onu berabeıinciekilue takdim eıu. muĢtuk; fakat korkuyorduk da, çünkü nice kralın ömrü boyunca Kha-
Sonra, Frodo'nun daha önce ıanıĢm£üi£ı kiĢileri biı bir tamm.
zad-dûm'un kapılarından geçmeye cüret etmiĢ tek bir cüce vardı, o da
Glöin'in yanında daha genç bir cüce varaı: Cglu Gimli. GlorfinöeVin
Thror idi ve orada can vermiĢti. Buna rağmen sonunda Balin fısıltıları
çevresinde, Elrond'un soyundan birkaç danıĢman dahfc sıralanmıĢtı1,
dinledi ve gitmeye azmetti; Dâin ona iznini gönül rızasıyla vermedi
bunlara baĢkanlık eden Erestor'un yanında de Gri Lirr.anlar'üa^: Ge-
gerçi, ama o yanına Ori'yi, Öin'i ve halkımızdan daha nicesini alıp güneye
miyapımcısı Cirdan'm gönderdiği El f Galdor c.<'rmaKtaycU. YeĢil ve,
kahverengilere bürünmüĢ, yabancı bir elf cana vardı: Kuzey Kuyuıor-man gitti.
Elfleri'nin kralı olan babası Thranduii'den ulak gek;. Legclas. "Bu otuz yıl kadar önceydi. Bir süre haber aldık onlardan, haberler
Diğerlerinin biraz uzağında da, zarif ve soylu bir yüze sahip, kara saçlı, gri de iyiye benziyordu: Moria'ya girmiĢ ve büyük iĢlere baĢlamıĢlardı.
gözlü, gururlu ve sert bakıĢlı, uzun boylu bir adam OIUĠTĠIUġIU. Pelerini ve Sonra sesleri solukları kesildi ve o zamandan bu yana Moria'dan tek bir
çizmeleriyle, sanki at b.runda yolculuca hazuki. gibiydi; nitekim kelime bile gelmedi.
giysileri zengin, pek..ĠKĠ de küiK tutarlı olmakla talikte, üzerlerinde uzun "Sonra, bir yıl kadar önce Ddin'e bir ulak geldi, ama Moria'dan değil -
bir yolculuğun lekeleri görülüyordu. Cilasına tek bir beyaz taĢın Mordor'dan: Gece vakti Dâin'i cümle kapısına çağıran bir atlı. Onun
yerleĢtirilmiĢ oicuğu gümr^en bir boyunluğa vaı-dr, bukleleri deyimiyle Büyük Hükümdar Sauron, bizim dostluğumuzu di-lermiĢ.
omuzlarına gelecek Ģekilde kesilmiĢti. Çapı az lir <ayıĢh omzuna astığı, KarĢılık olarak da yüzükler verecekmiĢ, eskiden verdiği gibi. Ve
o anda ise dizlerinin üztrmcie duran, boynuzdan yapl-mıĢ ve ucu gümüĢ haberci ısrarla hobbitlere dair sorular sordu: ne cins olduklarını,
kaplı büyük biı bcıu taĢımaktaydı Frodo ile Bil- nerede yaĢadıklarını. 'Çünkü,' dedi, 'Sauron sizlerin vaktiyle bunlardan
birini tanımıĢ olduğunuzu biliyor.1
bo'ya ani bir hayretle baktı. "Bunun üzerine biz pek sıkıntılandık ve cevap vermedik. Derken
"Bu Boromir, Güney'den bir insan," dedi Eirond, Gandalf a dönerek, atlı o korkunç sesini alçalttı, elinden gelse tatlı tatlı konuĢacaktı. 'Sauron
"Sabah alacasında ulaĢtı turaya; bize, danıĢmak istiyor. Onu da sizden sırf dostluğunuzun küçük bir niĢanı olarak bu hırsızı yakalayıp,'
Divan'a çağırdım, çünkü sorulan tümdü ctvq: Lı lacLktır." dedi aynen bu kelimeyle, 'ondan bir zamanlar çalmıĢ olduğu küçük,
kıymetsiz mi kıymetsiz bir yüzüğü rızası olsa da olmasa da geri almanızı
Divan'da konuĢulan ve tartıĢılan her Ģeyin u;ru;3 anlat;;:... ı <•- istiyor. Bu Sauron'un gönlünü çelen basit bir oyuncak sa-
reksiz. DıĢarıdaki uünyudc, özellikle de Guncy'cie ve Dhfeîar'ıu c
sundaki geniĢ toprakiardd olup bitenler uzun uzun k^r.uçul'-'u. " zaten
bunıar hakkında birçok söylenti duymuĢtu; fuKat Gioin'if '
294 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ ELROND'UN DlVANI 295
dece, ama sizin iyi niyetinizin teminatı olacaktır. O yüzüğü bulursanız
eskiden cüce atalarınızın olan üç yüzüğü geri alırsınız, Moria beldesi de
ebediyen sizin olur. Sırf hırsızın haberini, hâlâ yaĢayıp yaĢamadığını,
T sizleri, uzak ülkelerden gelen bunca yabancıyı, yanıma ben çağırma-
dım. Sizler gelerek, tam da Ģu anda burada birbirinizle karĢılaĢtınız;
Ģans eseri gibi gelebilir size. Ama iĢin aslı öyle değil. Daha ziyade,
nerede yaĢadığını bulsanız bile, hem büyük bir ödül hem de dünyanın içinde bulunduğu tehlikeye karĢı baĢka kimsenin değil, burada
Hükümdar'm sonsuz dostluğunu kazanırsınız. Bir reddedin hele, o za- toplanmıĢ oturan bizlerin bir çare bulmaklığımızın yazılı olduğuna
man iĢler pek de hoĢ görünmeyecektir gözünüze. Reddediyor musunuz?1 inanınız.
"Burada nefesi aynı bir yılan tıslaması gibi çıkınca etraftaki herkesin "Bu nedenle, bugüne kadar birkaç kiĢi dıĢında herkesten saklı tu-
tüyleri diken diken oldu ama Dâin, 'Ne evet, ne hayır diyorum. Bu tulmuĢ olan Ģeyler artık açık açık konuĢulacak. Ve ilk olarak, tehlikenin
mesajı ve zarif kisvesinin ardında ne mana taĢıdığını düĢünmem icap ne olduğu herkes tarafından anlaĢılabilsin diye, Yüzük'ün Öyküsü ilk
ediyor,'dedi. baĢından bugününe kadar anlatılacak. Öyküye ben baĢlıyorum, lâkin
"O, iyi düĢünün, ama çok uzamasın,1 dedi. sonunu getiren baĢkaları olacak."
'"Vakit benim vaktim, istediğim kadar düĢünürüm,' diye cevapladı
Bunun üzerine, Elrond berrak sesiyle Sauron'u ve Kudret Yüzük-
Dâin. lerini, bu yüzüklerin ta dünyanın ikinci Çağ'ında nasıl yapılmıĢ oldu-
"O, 'ġimdilik,' diyerek karanlığın içine doğru sürdü atını. ğunu anlatmaya baĢladı; herkes de onu dinledi. Meclistekilerin bazıları
"O geceden beridir, kasvet yüklü Ģeflerimizin yürekleri. Ulağın sesi anlattığı öykünün bir kısmını biliyorsa da, tamamını bilen yoktu;
öyle iç bulandırıcı olmasa da, sözlerinin hem tehdit ve hem de hile EJrond Eregion'lu Demirci-elfler'i, bu ciflerin Moria ile olan dostluk-
taĢıdığından Ģüphe duyacak değildik; çünkü Mordor'a yeniden giren ol larını ve öğrenme hevesleri sonucunda Sauron'un onları nasıl tuzağa
kudretin değiĢmediğini ve eskiden bize daima hıyanet ettiğini zaten düĢürdüğünü anlattıkça, çoğunun gözleri korku ve hayretle büyüdü. O
biliyorduk. Ulak iki kere geri geldi ve cevap alamadan gitti. Yıl dev- zamanlar Sauron'un kötülüğü henüz yüzüne vurmamıĢtı ve cifler onun
rilmeden bir kez daha gelecekmiĢ ve dediğine göre bu son olacakmıĢ.
yardımını kabul ederek zanaatlarında güçlenmiĢlerdi; Sauron'sa ciflerin
"iĢte böylece, Dâin nihayet Bilbo'yu DüĢman'ın onu aradığından
tüm sırlarını öğrenip, hainlik ederek AteĢ Dağı'nda gizlice onlara
haberdar edeyim ve eğer mümkünse DüĢman'ın bu yüzüğü, bu kıy-
hükmetmesini sağlayacak Tek Yüzük'ü yapmıĢtı. Fakat Celeb-rimbor
metsiz mi kıymetsiz yüzüğü ne için istediğini öğreneyim diye, beni size
yolladı. Ayrıyeten, Elrond'dan da nasihat istirham etmekteyiz. ona kanmayıp kendi yaptığı Üç Yüzük'ü saklamıĢ; sonra savaĢ çıkmıĢ,
Çünkü Gölge büyüyor ve yaklaĢıyor. Vadi'deki Kral Brand'e de ulaklar her yer harap olmuĢ ve Moria'nın kapısı kapatılmıĢtı.
geldiğini ve içine korku düĢtüğünü duyduk. Boyun eğeceğinden Sonra, Elrond bunu izleyen yıllar boyunca Yüzük'ün nerelerden
korkuyoruz. Ülkesinin doğu sınırları zaten savaĢın eĢiğinde. Eğer geçtiğini anlattı; fakat bu tarihi olaylar Elrond'un kendi irfan kitaplarına
DüĢman bizden cevap almazsa, hükmü altındaki insanları Kral kaydettiği biçimiyle baĢka kaynaklarda da hikâye edildiğinden,
Brand'e ve Dain'e karĢı harekete geçirebilir." burada tekrarlamayacağız. Çünkü bu hem büyük hem korkunç eylemlerle
"Gelmekle çok iyi yaptınız," dedi Elrond. "DüĢman'ın gayesini an- dolu çok uzun bir hikâyedir ve Elrond kısaca konuĢtuğu halde, güneĢ
lamanız için ne lazımsa, hepsini bugün duyacaksınız, îster ümitle olsun, gökyüzünde yükselip gün öğlene yaklaĢana dek sözü bitmedi.
ister ümitsizce, direnmekten baĢka çareniz yok. Fakat yalnız değilsiniz. Nümenor'un ihtiĢamını ve çöküĢünü, fırtınanın kanatlarına binmiĢ
Göreceksiniz ki, derdiniz batı dünyasının tamamını saran derdin bir insanların Kralları'nın açık Deniz'den Orta Dünya'ya geri dönüĢlerini
parçası sadece. Yüzük! Yüzük'ü, bu kıymetsiz mi kıymetsiz Ģeyi, anlattı. Daha sonra Uzun Elendil ile kudretli oğullan îsildur ve
Sauron'un gönlünü çelen bu basit oyuncağı ne yapacağız? Hakkında Anârion büyük birer hükümdar olmuĢ; Arnor'da Kuzey Ülkesi'ni,
hükme varmamız gereken zeval bu. Gondor'da da Anduin'in halicinin üzerinde Güney Ülkesi'ni kurmuĢ-
lardı. Fakat Mordor'lu Sauron onlara hücum edince onlar da elfler ile
"Buraya çağırılmanızın amacı buydu. Çağırılmanızın dedim, ama
insanlar arasındaki Son Ittifak'ı yapmıĢlar ve Gil-galad ile Elendil'in
Y Ü Z Ü K K A RD Eġ LĠĞ Ġ ELROND 'UN DÎV AN I
296 297
orduları Arnor'da toplanmıĢtı. ti. Lâkin çok geçmeden onun ihanetiyle hayatını kaybetti; bu
Burada Elrond bir süre ara vererek iç geçirdi. "Sancaklarının ihti- yüzden Kuzey'de Yüzük'e îsildur'un Felaketi denir. Yine de, belki ölüm
Ģamını gayet iyi hatırlıyorum," dedi. "Bir arada onca ulu prens ve ko- baĢına gelebilecek diğer Ģeylerden daha iyiydi.
mutan, Kadim Günler'in görkemini ve Beleriand'ın ordularını aklıma "Bu havadisler sadece Kuzey'e ve pek az kiĢiye ulaĢmıĢtır. Bunları
getiriyordu. Yine de, Thangorodrim'in yıkıldığı ve ciflerin de kötülüğe duymamıĢ olmanız pek ĢaĢırtıcı sayılmaz Boromir. tsildur'un can verdiği
ilelebet son verdikleri yanılgısına kapıldıkları zamanki kadar kalabalık Ferah Çayırlar harabatından sadece üç adam uzun yollardan geçip geri
ve göz alıcı değillerdi." dönmeyi baĢarabilmiĢti. Bunlardan biri de Elendil'in kılıcının kırık
"Hatırlıyor musun?" dedi Frodo, hayretinden düĢüncelerini yüksek parçalarını taĢıyan îsildur'un silahtan Ohtar idi; bunları, henüz çocuk
sesle söyleyerek. Elrond ona doğru dönünce de, "Ama ben," diye olduğu için burada Ayrıkvadi'de kalmıĢ olan îsildur'un varisi
kekeledi, "ben Gil-galad'ın fi tarihinden önce düĢtüğünü zannediyor- Valandil'e verdi. Lâkin Narsil kırılmıĢ, ıĢığı sönmüĢtü ve halen de ye-
dum." niden yapılmıĢ değildir.
"Son Ittifak'ın zaferi için meyvasız mı demiĢtim? Bütünüyle mey-
"Gerçekten de öyledir," diye cevapladı Elrond vakarla. "Lâkin, benim
vasız değildi aslında, amma gayesine de eriĢemedi. Sauron zayıflatılmıĢ,
hatıralarım ta Kadim Günler'e kadar gidiyor. Pederim, Gondolin
lâkin yıkılmamıĢtı. Yüzük'ü kaybolmuĢ, ama yok edilememiĢti.
düĢmeden önce orada doğmuĢ olan Eârendil, validem de Doriath'lı
Karanlık Kule yıkılmıĢtı, lâkin temelleri yerinde duruyordu; çünkü bu
Lüthien'in oğlu Dior'un kızı Elvving idi. Dünyanın Batısı'nda bozgun- temeller Yüzük'ün gücüyle yapılmıĢtı ve Yüzük varoldukça onlar da
larıyla, mey vasız galibiyetleriyle üç çağ gördüm geçirdim. dayanacaktır. SavaĢta nice elf, nice kudretli insan ve bunların nice
"Gil-galad'ın emir subayıydım ve onun ordusunda savaĢa yürü- dostu telef oldu. Anarion katledildi, tsildur katledildi; Gil-galad ile
düm. Mordor'un Kara Kapısı önündeki Dagorlad Muharebesi'nde bu- Elendil toprak oldu. Elfler ile insanlar arasında böylesi bir ittifak bir
lundum: Biz galebe çaldık, çünkü Gil-galad'ın Mızrağı Aiglos ile daha asla görülmeyecektir; çünkü insanlar çoğalıyor, îlkdoğanlar aza-
Elendü'in Kılıcı Narsil'in önünde duracak hiçbir güç yoktu. Son çar- lıyor ve her iki soy birbirlerine yabancılaĢtı. Ve o günden sonra
pıĢmayı Orodruin'in yamaçlarından izledim; Gil-galad vefat etti, Elen-dil Numenor ırkı zayıfladı, ömürleri kısaldı.
düĢtü ve Narsil de onun altında kalıp kırıldı; fakat Sauron'un kendisi de "Kuzey'de, savaĢtan ve Ferah Çayırlan katliamından sonra Batıil
devrildi ve îsildur babasının kırık kılıcıyla Yüzük'ü onun parmağından insanları zayıfladı ve Alacakaranlık Gölü yanında kurmuĢ olduklan
kesip kendine aldı." Annüminas Ģehri viran oldu; Valandil'in varisleri oradan çıkıp yüksek
Bu söz üzerine yabancı, yani Boromir, "Demek Yüzük böyle yit- Kuzey Yaylalan'ndaki Fornost'a geçtiler, ki Ģimdi orası dahi metruktür,
miĢ!" diye haykırdı. "Güney'de böyle bir öykü duyulduysa bile, çoktan insanlar burayı Ölüadamlar Hendeği diye tesmiye ediyor ve buralara
unutulmuĢ gitmiĢ. Memleketimde adı ağıza alınmayan o Ģahsın Âli ayak basmaya çekiniyor. Çünkü Arnor halkı azaldı ve hasımlan onları
Yüzük'ünü duymuĢtum; fakat ilk krallığının çökmesinden sonra bitirdi; böylece hükümranlıkları geçip gitti, ardlarında yalnız çimenli
dünyadan yok olduğuna inanıyorduk, îsildur almıĢ! Bu gerçekten mühim tepelerde yeĢil höyükler kaldı.
haber." "Güney'de Gondor ülkesi uzun süre dayandı; ihtiĢamı bir vakit aldı
"Heyhat! öyle," dedi Elrond. "îsildur aldı onu, yapmaması gerektiği yürüdü, adeta Numenor'un yıkılmazdan evvelki kudretini andırır
halde. Hazır Orodruin de yakınımızdayken, hemen yapıldığı ateĢe atılıp oldu. Ahalisi yüksek kuleler, müstahkem yerler, nice gemi barındıran
yok edilmesi gerekirdi. Fakat îsildur'un ne yaptığını çok az kiĢi fark limanlar inĢa etti; însanların Krallan'nın kanatlı taçları değiĢik diller
etmiĢti. O son ölümcül karĢılaĢmada babasının yanında bir tek o vardı; konuĢan pek çok halkın hürmetini kazandı. Payitahtları, tam ortasından
Gil-galad'ın yanında da sadece Cirdan ile ben vardık. Fakat îsildur bizim Nehir'in geçtiği Yıldızların Hisarı Osgiliath idi. Doğuya, Gölge
nasihatlerimize kulak vermedi. Dağları'nın bir çıkıntısına Doğan Ay Kulesi'ni, Minas Ithil'i inĢa ettiler;
"'Bunu babamla kardeĢimin kan pahası olarak ben alacağım,1 dedi; batıya, Ak Dağlar'ın eteğine de Batan GüneĢ Kulesi'ni, Minas
böylece bizler rıza göstersek de göstermesek de, onu alıp bağrına bas-
ELROND 'UN D lVA N I 299
298 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ
Anor'u yaptılar. Kralın avlusunda ak bir ağaç vardı; bu ağaç îsildur'un ha dumanlapyükseliyor. Kara Diyar'ın gücü büyüyor ve biz zordayız.
engin suların ötesinden getirdiği ağacın tohumundan yetiĢmiĢti, onun DüĢman geri döndüğünde halkımız Nehir'in doğusundaki güzel bel-
demiz îthilien'den sürülmüĢtü, ama yine de orada bir korunak ve biraz
tohumuysa Eressea'dan ve ondan da evvel dünya henüz gençken, gün- askeri kuvvet tutabilmiĢtik. Fakat daha bu sene, haziran ayında, Mor-
lerden önceki Gün, En Batı'dan gelmiĢti. dor'dan gelen ani bir taaruza maruz kaldık ve sökülüp atıldık. Sayıca
"Lâkin Orta Dünya'nın akıp giden yıllarının yıpratmasıyla Anânen bizden fazlaydılar, çünkü Mordor Doğudölleri ve zalim Haradrimler-le
oğlu Meneldil'în soyu sona erdi, Ağaç kurudu ve Nûmenor'luların kanı ittifak yaptı; fakat bizi yenen onların sayıları değildi. Daha önce hiç
sıradan insanların kanıyla karıĢtı. Derken Mordor'un surlarındaki hissetmediğimiz bir güç vardı ortada.
nöbetçiler uyudu ve karanlık Ģeyler tekrar Gorgoroth'a sızdılar. Ve bir "Bazıları bunun büyük kara bir atlı, ayın altındaki kara bir gölge
zaman sonra Ģer yaratıkları oradan akın edip Minas îthil'i aldılar, yerleĢip gibi göze göründüğünü söylediler. Gittiği her yerde düĢmanı bir delilik
burayı korkunç bir yere çevirdiler; böylece buraya Minas Mor-gul, kaplarken bizim en cesurlarımızın bile içine korku düĢüyor, insanlar da
Büyü Kulesi dendi. Bunun üzerine Minas Anor'un da adı değiĢtirilip atlar da bozgun olup kaçıyordu. Doğu gücümüzün ancak küçük bir
Minas Tirith, yani Muhafız Kulesi oldu ve bu iki Ģehir bitmek bilmez kısmı, Osgiliath'ın yıkıntıları arasında hâlâ ayakta kalmıĢ olan son
bir savaĢa tutuĢtular, aralarında kalan Osgiliath ise terk edildi ve köprüyü de tahrip ederek geri dönebildi.
harabelerinde gölgeler yürür oldu. "Ben, köprü arkamızdan yıkılıncaya kadar köprüyü tutan bölük-
"Nice insan ömrüdür bu böyle gitmekte. Fakat Minas Tirith'in teydim. Dört kiĢi kurtulduk sadece yüzerek: kardeĢim, ben ve iki kiĢi
Efendileri hâlâ düĢmana boyun eğmeyip cenk ediyor ve Argonath'tan daha. Fakat Anduin'in bütün batı kıyısını tutarak savaĢmaya hâlâ devam
Deniz'e kadar Nehir geçiĢini açık tutuyorlar. Hikâyenin benim anlata- ediyoruz; bizim arkamıza sığınanlar, olur da ismimizi duyarlarsa bizi
cağım bölümü artık sonuna yaklaĢtı. Çünkü îsildur'un zamanında övüyorlar: Övgü bol, ama yardım pek az. Artık çağrılarımıza bir tek
Hükmeden Yüzük meçhule karıĢmıĢ, Üçler de onun hâkimiyetinden Rohan'ın atlıları geliyor.
kurtulmuĢtu. Lâkin bu ahir zamanda bir kez daha tehlikedeler, çünkü ne "Bu belalı zamanda, tehlikelerle dolu fersahlarca yol katederek bir
yazık ki Tek Yüzük bulundu. Nasıl bulunduğunu baĢkaları anlatacak, görevle Elrond'a geldim: Yüz on gündür tek baĢıma yollardayım. Fakat
çünkü bu iĢte benim pek az rolüm oldu." savaĢ için müttefik aramıyorum kendime." Elrond'un kudreti silahta değil,
bilgeliğindedir derler. Akıl danıĢmak ve anlaĢılmaz sözlerin çözümünü
Elrond sustu, fakat o susar susmaz uzun boyu ve mağrur endamıy-la sormak için geldim. Zira o ani saldırının arifesinde, kardeĢim huzursuz bir
Boromir ayağa kalktı. "Müsaade ederseniz Efendi Elrond," dedi, uyku arasında bir rüya görmüĢ; benzer bir rüya daha sonraları da birkaç
"önce ben Gondor hakkında biraz daha konuĢayım; çünkü bizatihi kez onun uykularına, bir kez de benim uykuma girdi.
Gondor memleketinden gelmekteyim. Ve orada neler olduğunu herkes "Bu rüyada gökyüzünün doğusunun karardığını gördüm; bir de
bilse iyi olur. Çünkü tahminimce bizim emeklerimizden haberdar olan gitgide büyüyen bir gökgürültüsü vardı, fakat Batı'da soluk bir ıĢık
pek az kimse var, o yüzden de bunca zamandan sonra yenik düĢersek hâlâ dayanıyordu ve bu ıĢığın içinden uzak ama berrak bir sesin hay-
nasıl bir tehlikeyle karĢılaĢacaklarını bilmiyorlar. kırdığını duydum:
"Gondor ülkesinde Nümenor kanının tükendiğini veya gurur ve
Ģerefinin unutulduğunu zannetmeyin. Bizim yiğitliğimiz sayesinde KırılmıĢ olan Kılıç'ı ara:
Doğu'nun vahĢi halkı Ģeddini yıkamıyor, Morgul'un dehĢeti engelle- Onu îmladris'te bulacaksın; Orada
niyor ve bizim, yani Batı'nın siperlerinin gerisindeki ülkelerde barıĢ ve Morgııl büyülerinden güçlü
özgürlük ancak bu sayede korunabiliyor. Fakat ya Nehir'in geçitleri Öğütler alacaksın.
düĢerse, o zaman ne olacak? Göreceksin beliren alameti
"Lâkin, o an artık hiç de uzak olmayabilir, isimsiz DüĢman yeniden
uyandı. Bizim Kıyamet Dağı dediğimiz Orodruin'den bir kez da-
300 Y Ü Z Ü K KARDEġLĠĞĠ ELROND 'UN D lV A N I 301
Kıyameti haber verecek sana lerin önünde havaya kaldırdı.
Uyanacak îsildur'ın Felaketi; Ve "îĢte îsildur'un Felaketi!" dedi Elrond.
Buçukluk atılacak öne. Altın yüzüğe bakarken Boromir'in gözleri parlamıĢtı. "Buçukluk!"
diye mırıldandı. "Demek Minas Tirith için kıyamet vakti geldi sonunda!
"Bu sözlerden biz pek bir Ģey anlamadık ve Gondor irfanına vakıf olan Fakat öyleyse neden kırık bir kılıcı arayalım?"
Minas Tirith'in Efendisi babamız Denethor'a danıĢtık, îmlad-ris'in ta "O sözler, Minas Tirith'in kıyameti, demiyor," dedi Aragorn. "Lâkin
kuzeydeki bir vadiye ciflerin verdiği eski bir isim olduğu ve töre kıyamet ile büyük eylemler, gerçekten de çok yakındır. Çünkü Kırılan
bilginlerinin en büyüğü olan Yanelf Elrond'un burada oturduğundan gayri Kılıç Elendil'in kılıcıdır ve düĢtüğünde altında kalıp kırılmıĢtır. Tüm
bir Ģey söylemedi. Bunun üzerine kardeĢim, durumumuzun müĢkiliyetini de diğer miraslar kaybolsa da, Elendil'in varisleri bu kılıca hep gözleri gibi
düĢünerek rüyayı ciddiye alıp îmladris'i aramaya çıkmak istedi; fakat yol baktılar; çünkü aramızda eskiden beri, Yüzük, yani îsildur'un Felaketi
kuĢkular ve tehlikelerle dolu olduğu için yolculuğu ben üstlendim. Babam bulununca kılıcın da tekrar yapılacağı söylenirdi. ġimdi, aradığın kıLcı
pek gönülsüz izin verdi bana; ben de unutulmuĢ yollarda, adını çok gördün, ne istersin? Elendil Hanedanı'nın Gondor Ülke-si'ne dönmesini
kiĢinin duyduğu ama yerini pek azının bildiği Elrond'un evini arayarak nice arzu ediyor musun?"
dolanıp durdum." "Lütuf dilenmek için değil, sadece bilmecenin anlamını bulmak
için yollandım buraya," diye cevap verdi Boromir gururla. "Fakat zor
"Ve burada, Elrond'un evinde, daha birçok Ģeye vakıf olacaksı- duıumdayız ve Elendil'in Kılıcı ümitlerimizin ötesinde bir yardım
nız," dedi Aragorn ayağa kalkarak. Kılıcını Elrond'un önünde duran olurdu bizim için - eğer böylesine bir Ģey gerçekten de geçmiĢin göl-
masanın üzerine attı; kılıcın keskin yeri iki parçaya ayrılmıĢtı, "tĢte geleri arasından çıkıp gelebilecekse." Tekrar Aragorn'a baktı; gözle-
Kırılan Kılıç! "dedi. rinde kuĢku vardı.
"Peki sen kimsin, hem Minas Tirith ile ne ilgin var?" diye sordu Frodo yanında Bilbo'nun sabırsızca kıpırdandığını hissetti. Belli
ki arkadaĢı adına canı sıkılmıĢtı. Aniden ayağa kalkarak patladı Bil-bo:
Boromir, Kolcu'nun yağız yüzüne ve mevsimlerin izlerini taĢıyan pe-
lerinine merakla bakarak. Altın olan her Ģey parlamaz,
"Arathorn oğlu Aragorn'dur kendisi," dedi Elrond; "Nesiller öte- Her gezgin yitirmemiĢtir yolunu,
sinden, Minas Ithü'li Elendil'in oğlu îsildur'un soyundan geliyor. Ku- Gücü olan yaĢlı kolay kolay solmaz,
zey'deki Dûnedain'in Reis'i; o halktan çok az insan kaldı artık." Derindeki kök atlatır donu.
"O halde hiç de benim değil bu, sana ait!" diye haykırdı Frodo hay-
retler içinde ayağa fırlayarak; sanki Yüzük'ün hemen isteneceğini Küllerden bir ateĢ dirilecek,
beklermiĢ gibiydi. Bir ıĢık fırlayacak gölgelerden,
Kırılan kılıç yenilenecek,
"ikimize de ait değil," dedi Aragorn; "fakat bir süre için senin taĢıman ġimdi taçsız olan, kral olacak yeniden.
mukadder kılındı."
"Yüzüğü çıkar ortay a Frodo!" dedi Gandalf ciddiyetle. "Vakti geldi. "Pek güzel değil belki, ama tam konuya parmak basıyor - Elrond'un
Yukarı kaldır, o zaman Boromir de bilmecesinin geri kalan kısmını sÖzlerir,ı.'en ctrs'-.e ihüyt-cın varsa tabii. Madem bunu duymak için
yüz on gür.lüJk yol gelmiĢsin, bari kulak ver." Burnundan soluyarak
anlayacaktır." yerine oturdu.
Bir sessizlik oldu ve tüm gözler Frodo'ya çevrildi. Ani bir utanç ve "Bunu ben kendim yazdım," diye fısıldadı Frodo'ya, "Dünadan
korkuyla sarsıldı Frodo; Yüzük'ü ortaya çıkarmaya büyük bir istek-
sizlik duyuyor, ona dokunmaya tiksiniyordu. Uzaklarda olmak isteği
geçti içinden. IĢıl ıĢıl yanıp sönen Yüzük'ü titreyen eliyle Divan'daki-
ELROND'UN D lV A N I
302 YÜZÜK K A R D E ġ L ĠĞ Ġ 303
çak. Minas Ti rith'e geleceğim."
için, uzun zaman önce bana kendini ilk anlattığı zamanlar. Neredeyse "îsildur'un Felaketi bulundu, diyorsun," dedi Boromir. "Buçukluk1 un
keĢke maceralarım sona ermiĢ olmasaydı da onun günü geldiğinde elinde parlak bir yüzük gördüm; fakat Isildur dünyanın bu devri
yanında gidebilseydim diye geçiyor içimden." baĢlamadan önce göçtü derler. Arifler bu yüzüğün onun yüzüğü oldu-
Aragorn ona gülümsedi; sonra tekrar Boromir'e döndü. "Kendi adıma, ğunu nereden biliyor? Ve bu kadar garip bir ulak tarafından buraya
kuĢkunuzu affediyorum," dedi. "Denethor'un salonlarında tüm getirilene dek, bunca yıldır nasıl intikal etmiĢ?" "Bu anlatılacak," dedi
heybetleriyle duran Elendil ile Isildur'un oyma suretlerine hiç de ben- Elrond.
ziyor sayılmam, îsildur'un kendisi değil, sadece varisiyim ben. Zorlu ve "Ama ne olur hemen demeyin efendim!" dedi Bilbo. "GüneĢ öğlene
uzun bir yaĢamım oldu; Gondor ile buranın arasında uzanan fersahlar, doğru tırmanmaya baĢladı bile; bana kuvvet verecek bir Ģeylere ihtiyacım
benim yolculuklarımın pek küçük bir kısmıdır ancak. Ta gök-lerindeki var doğrusu."
yıldızların baĢka olduğu uzak Rhûn ve Harad ülkelerine kadar nice dağ, * "Sizin adınızı söylememiĢtim," dedi Elrond gülümseyerek. "Ama
nice nehir aĢtım, nice ova katettim. Ģimdi söylüyorum. Haydi! Bize hikâyenizi anlatın. Henüz mısralara
"Fakat yuva diyebileceğim bir yer varsa, Kuzey'dedir. Çünkü Va- dökmediyseniz, nesir olarak da anlatabilirsiniz. Ne kadar özlü olursa,
landil'in varisleri, muntazaman babadan oğula geçen bir soy halinde yemeğe de o kadar çabuk yetiĢirsiniz."
nesillerdir burada yaĢamakta. Günlerimiz karardı, sayımız azaldı; "Pekâlâ," dedi Bilbo. "Emrinize uyacağım. Fakat bu kez doğru öy-
ama Kılıç hep bir sonraki nesle aktarıldı. Ve son söz olarak size Ģu ka- küyü anlatacağım ve eğer burada öbür türlüsünü anlattığıma Ģahit
darını söyleyeceğim Boromir. Biz yabanın Kokulan yalnız adamlarız, olanlar varsa" -yan gözle Glöin'e baktı- "bunu unutup beni affetmelerini
avcıyız, ama avımız daima DüĢman'ın uĢaklarıdır; çünkü bu uĢaklar rica ediyorum. O vakitler bu hazinenin tamamen bana ait olduğuna Ģüphe
sadece Mordor'da değil, pek çok yerde bulunurlar. bırakmamak ve bana yakıĢtırılan hırsız isminden kurtulmak istemiĢtim
"Gondor sağlam bir kale ise, Boromir, biz de bir diğer rolü üstlendik. sadece. Ama belki de artık meseleyi biraz daha iyi anlıyo-rtffhdur. Her
Sizin sağlam surlarınızın ve parlak kılıçlarınızın engel ley emediği nice neyse, iĢte olanlar."
Ģer yaratığı var. Kendi sınırlarınız dıĢındaki topraklan pek az ta-
nıyorsunuz. BarıĢ ve özgürlük mü demiĢtiniz? Biz olmasaydık Kuzey Oradaki bazıları için Bilbo'nun öyküsü tamamiyle yeniydi ve onlar
bunlan pek az görmüĢ olurdu. Korkunun karĢısında eriyip giderlerdi. hayretle dinlerken, aslında halinden hiç de Ģikâyetçi görünmeyen yaĢlı
Fakat karanlık Ģeyler ıssız dağlardan çıkıp geldiklerinde veya güneĢsiz hobbit de Gollüm ile olan macerasını baĢtan sona nakletti. Tek bir
ormanlardan sürünüp çıktıklannda, bizden kaçıyorlar. Dünedain bilmeceyi bile eksik bırakmadı. Bıraksalar doğumgünü davetiyle
uyuĢa, veya tümü ölüp gitmiĢ olsa, kim hangi yollarda seyahate cesaret Shire'den yok oluĢunun öyküsünü de anlatacaktı, fakat Elrond elini
edebilirdi, sessiz topraklarda yahut basit insanların evlerinde geceleri kaldırdı.
kimin canı emniyette olurdu ki? "Pek güzel anlattınız dostum," dedi, "lâkin bu seferlik bu kadarı
"Yine de, sizin kadar bile Ģükran görmeyiz biz. Yolcular bize kötü kâfi. ġu an için Yüzük'ün varisiniz Frodo'ya geçmiĢ olduğunu bilmek
gözle bakar, köylüler aĢağılayıcı adlar takarlar. Biz her an nöbette ol- yetiĢir. ġimdi izin verelim o konuĢsun!"
masak kanını donduracak veya küçük kasabasını harabeye çevirecek Bunun üzerine Frodo, Bilbo gibi istekli olmasa da, kalkıp eline
düĢmanlardan bir günlük mesafede oturan ĢiĢman bir adam, 'Yolge- geçtiği günden itibaren Yüzük'e dair ne olup bittiyse hepsini anlattı.
zer1 der bana. Yine de baĢka türlü olmasını istemeyiz. Basit halk ancak Hobbitköy'den Bruinen Geçidi'ne kadar olan yolculuğunun her bir
huzursuzluk ve korkudan azadeyse basit olabilir ve onları bu Ģekilde adımı sorgulandı, tartıĢıldı ve Kara Süvariler ile ilgili hatırlayabildiği
koruyabilmek için de bizim gizli kalmamız gerekir. Uzun yıllar her Ģey uzun uzun incelendi. Sonunda tekrar yerine oturdu.
boyunca, benim sülalemin görevi olmuĢtur bu. "Fena sayılmaz," dedi Bilbo ona. "Eğer habire sözünü kesip dur-
"Fakat Ģimdi dünya bir kez daha değiĢiyor. Yeni bir zaman geliyor, masalardı, güzel bir öykü çıkartacaktın ortaya. Birkaç not almaya ça-
îsildur'un Felaketi bulundu. SavaĢ kapıda. Kılıç yeniden yapıla-
ELROND'UN D l V A N I 305
304 Y Ü Z Ü K K ARD EġLĠĞĠ
hĢtım, ama eğer bunları yazacaksam bir ara oturup baĢtan sona üze bizi ona karĢı açıkça harekete geçmekten caydırdığını ve uzun
süre onu gözlemekle yetindiğimizi de hatırlayacaktır. Yine de en
rinden geçmemiz lazım. Daha sen buraya gelinceye kadar, bölümler
sonunda, onun gölgesi büyüdükçe Saruman da kabul etmek zorunda
dolusu olay geçmiĢ!" kaldı ve Divan gücünü ortaya koyarak kötülüğü Kuyutorman'dan attı -
"Evet oldukça uzun bir öykü oldu," diye cevapladı Frodo. "Fakat ve bu da tam Yüzük'ün bulunduğu sene gerçekleĢti: Garip bir rastlantı,
bana hâlâ tamamlanmıĢ gibi gelmiyor. Ben daha bir sürü Ģeyi, özellikle de eğer rastlantı idiyse.
Gandalf ile ilgili meseleleri öğrenmek istiyorum." "Fakat Elrond'un öngörmüĢ olduğu gibi, çok geç kalmıĢtık. Sau-
ron da bizi izlemiĢ ve Mordor'u Dokuz hizmetkârının oturduğu Minas
Yakınlarında oturan Limanlar'dan Galdor onun sözlerine kulak Morgul aracılığıyla uzaktan yöneterek, bizim saldırımıza karĢı çoktan
misafiri olmuĢtu. "Buna aynen katılıyorum," diye haykırdı veElrond'a hazırlanmıĢtı. Sonra bizim önümüzden geri çekildi, ama sadece kaçar
döndü: "Daha az bilgisi olanlara pek öyle gelmese de, buçukluğun ha- gibi yapıyordu; kısa bir süre sonra da Karanlık Kule'ye gelerek kendisini
zinesinin uzun zamandır tartıĢılan Âli Yüzük olduğuna inanmak için açık açık gösterdi. Bunun üzerine, Divan son kez toplandı; çünkü Tek
Arifler'in haklı sebepleri olsa gerek. Fakat kanıtları bizler de duysak Yüzük'ü gitgide daha büyük telaĢla aramakta olduğunu artık öğ-
olmaz mı? Ve bir sorum daha var. Saruman nerede? O Yüzükler'in ir- renmiĢtik. O sırada onun Yüzük hakkında bizim duymadığımız bir
fanına vakıf biridir, ama aramızda değil. Onun görüĢü nedir- eğer bizim haber almıĢ olacağından korkuyorduk. Fakat Saruman öyle olmadığını
dinlemiĢ olduğumuz Ģeylerden haberdar ise?" söyleyerek, daha önce dediklerini tekrarladı: Tek Yüzük'ün Orta
"Sorduğunuz sorular birbiriyle bağlantılı, Galdor," dedi Elrond. Dünya'da bir daha hiçbir zaman bulunamayacağını.
"Bunları unutmuĢ değildim, bu sorular da cevaplandırılacak. Lâkin '"En kötü ihtimalle,' dedi, 'DüĢmanımız Yüzük'ün bizde olmadığını
bunları açıklamak, Gandalf a düĢüyor; son olarak onu konuĢmaya davet ve hâlâ kayıp olduğunu biliyor. Fakat kaybolmuĢ bir Ģeyin yeniden
ediyorum, çünkü Ģeref yeri ona aittir ve meselenin tümünde de baĢı bulunabileceğini düĢünüyor. Korkmayın! Ümidi onu kandıracak. Bu
çeken o olmuĢtur." konuyu ben vargücümle incelemedim mi? Yüzük Ulu Anduin'e düĢtü ve
"Çoğu kiĢi için, Galdor," dedi Gandalf, "Glöin'in getirdiği haber ta Sauron uyurken Nehir'de sürüklenerek Deniz'e vardı. Bırakın Son'a
veFrodo'nun uğradığı takip, buçukluğun hazinesinin DüĢman için çok kadar orada yatıp dursun."'
büyük bir değer taĢıdığını kanıtlamaya yeter de artar bile. Fakat bir
yüzük bu. O halde? Dokuzlar Nazgûl'un elinde. Yediler de ya alınmıĢ ya Gandalf bir an susup sundurmadan doğuya, muazzam köklerinde
da yok edilmiĢ." Bu söz üzerine Glöin kıpırdandı ama bir Ģey söy- dünyanın tehlikesinin onca zaman saklı kaldığı Dumanlı Dağlar'ın
lemedi. "Üçler'i biliyoruz. O halde onun bu kadar arzu ettiği bu tek uzaktaki zirvelerine doğru baktı, îç geçirdi.
"Orada yanlıĢ yaptım," dedi. "Arif Saruman'ın sözleriyle yatıĢtım;
yüzük de neyin nesi?
oysa gerçeği daha önce aramaya baĢlamalıydım, o zaman Ģu an içinde
"Gerçekten de Nehir ile Dağ arasında, yani kaybolma ve bulunma
bulunduğumuz tehlike daha az olurdu."
arasında büyük bir zaman boĢluğu var. Fakat Arifler'in bilgisindeki bu
"Hepimiz kabahatliyiz," dedi Elrond, "ve eğer sizin gayretleriniz
boĢluk nihayet doldurulabildi. Ama fazlasıyla uzun sürdü bu. Çünkü
olmasaydı belki de Karanlık çoktan üzerimize çökmüĢ olacaktı. Lâkin
DüĢman hemen ensemizdeydi, benim korktuğumdan da daha yakındı
devam ediniz!"
bize. Ve bu yıla, görünüĢe göre daha bu geçtiğimiz yaza kadar gerçeği
"Mantıken ortada telaĢlanacak bir Ģey yoktu, ama daha ilk baĢından
tümüyle öğrenememiĢ olduğu için çok Ģanslıyız.
içime sinmemiĢti," dedi Gandalf, "ve bu Ģeyin Gollum'un eline nasıl
"Burada bulunanların bazıları, bizzat benim Dol Guldur'daki Nec-
geçtiğini, ne kadar zamandır buna sahip olduğunu merak ediyordum. Bu
romancer'ın kapılarından girip ahvalini gizlice araĢtırmaya cüret ettiğimi
yüzden eninde sonunda karanlığından çıkıp hazinesini arayacağını
ve korkularımızın gerçekten de yerinde olduğunu öğrendiğimi
düĢünerek yoluna gözcüler diktim. Çıktı, fakat kaçtı ve bulu-
hatırlayacaktır: O, en nihayet yeniden cisimleĢip güç bulan Sau-
ron'dan, eski DüĢman'ımızdan baĢkası değildi. Kiminiz Saruman'ın
306 ELROND 'UN D lV A N I 307
YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ
kiden benim tarikatımın üyeleri burada hüsnü kabul görür;
namadı. Sonra da, heyhat! Çok vakit yaptığımız gibi, iĢin ucunu bırakıp özellikle de Saruman sık sık ġehrin Beyleri'ne konuk olup uzun süre
sadece izlemek ve beklemekle yetindim. kalırdı. Bey Denethor eskiye nazaran beni daha az bir muhabbetle
"Zaman endiĢeler içinde akıp geçti, ta ki benim kuĢkularım bir kez karĢıladı ve herkeslerden sakındığı parĢömen tomarları ve kitaplan
daha, ama bu kez ani bir korku halinde uyanıncaya kadar. Hobbitin arasında bir araĢtırma yapmama gönülsüzce müsaade etti.
yüzüğü nereden gelmiĢti? Korkulanında haklıysam ne yapılmalıydı? '"Eğer gerçekten de söylediğiniz gibi sadece eski günlerin ve ġehrin
Bu konularda bir karar almam gerekiyordu. Fakat zamansız bir fısıltı kuruluĢunun kayıtlarına bakacaksanız, okuyun gitsin!' dedi. 'Çünkü
olur da yanlıĢ bir yere varırsa nasıl bir tehlike doğacağını bildiğimden, benim için geçmiĢ, gelecekten daha az karanlık ve benim sorumluluğum
korkumdan kimseye söz etmiyordum. Karanlık Kule ile yaptığımız tüm altında olan da gelecektir. Fakat eğer burada uzun süre çalıĢmıĢ olan
o uzun savaĢlarda en büyük düĢmanımız hep hıyanet olmuĢtur. Saruman'dan bile daha hünerli değilseniz, benim bu ġehrin irfanının
"Bu on yedi yıl önceydi. Çok geçmeden Shire'ın civarında kurduy-la üstadı olarak zaten çok iyi bildiğim Ģeylerden baĢka hiçbir Ģey
kuĢuyla her türden casusun toplandığını fark ettim ve korkum arttı. bulamazsınız.'
Dünedain'den yardım istedim, nöbetlerini iki misline çıkarttılar ve içimi "Böyle dedi Denethor. Oysa kütüphanesinde nice kayıt var ki artık
îsildur'un varisi Aragorn'a açtım." töre bilginlerinin bile pek azı okuyabilir, çünkü insanlar zamanla bu
kayıtlardaki yazı ve lisanları unutmuĢtur. Ve Boromir, hâlâ Minas Ti-
"Ve ben," dedi Aragorn, "olan olmuĢ gibi görünse de, Gollum'un
rith'te duran, sanırım kralların kaybından beri Saruman ve benden
peĢine düĢmemiz gerektiğini öğütledim. tsildur'un hatasını tamir et- baĢka hiç kimsenin okumadığı, îsildur'un kendisi tarafından yazılmıĢ
mek de îsildur'un varisine düĢeceğinden, bu uzun ve ümitsiz araĢtır- bir parĢömen var. Çünkü îsildur bazı hikâyelerde anlatıldığı gibi Mor-
mada Gandalf a yoldaĢlık ettim." dor'daki savaĢtan sonra hemen ordularını yürütmüĢ değildi."
Sonra Gandalf, Yabaneller'i nasıl bir baĢtan bir baĢa, ta Gölge "Kuzey'dekilerin bazıları öyle anlatmıĢ olabilir," diye kesti sözünü
Dağlan'nın dibine ve Mordor'un duvarlarına dek aradıklarını anlattı. Boromir. "Gondor'da herkes, onun önce Minas Anor'a giderek yeğeni
"Buralarda onun hakkında söylentiler duyduk, karanlık tepelerde Meneldil'e Güney Krallığı'nın idaresini teslim etmeden önce bir süre
uzun süre kalmıĢ olduğunu tahmin ettik; fakat bir türlü onu bulamadık eğitim verdiğini bilir. Ve o sırada oraya, kardeĢinin anısına Ak
ve sonunda ben umudumu kaybettim. Ama tam ümitsizlik içindeyken, Ağaç'ın son fidanını dikmiĢ."
belki de Gollum'un bulunmasına gerek bırakmayacak bir deney geldi "Fakat yine o sırada bu parĢömeni de yazmıĢ," dedi Gandalf; "ve
aklıma. Yüzük'ün kendisi bize, Tek Yüzük olup olmadığını söy- bu Gondor'da hatırlanmıyor, görünüĢe göre. Çünkü bu parĢömen Yüzük
leyebilirdi. Divan'da konuĢulan kelimeler hafızama geri geldi: Saru- ile ilgili ve tsildur orada Ģöyle yazmıĢ: Âli Yüzük artık Kuzey
man'ın söylediği zaman pek de üzerinde durmadığım sözleri. ġimdi bu Krallığı 'nın mirası olacak; lâkin zaman gelir bu büyük olayların hatırası
sözleri açık seçik yüreğimde duyuyordum. solabilir diye, gene Elendiiin varislerinin yaĢadığı Gondor'a da
"'Dokuzlar, Yediler ve Üçler'in,1 demiĢti, 'hepsinin kendine has yüzüğün kayıtlan bırakılacaktır.
taĢlan vardır. Fakat Tek Yüzük öyle değildir, Sanki daha önemsiz yü- "Bu sözlerden sonra îsildur Yüzük'ü bulduğu haliyle tarif etmiĢ. Ġlk
züklerden biriymiĢ gibi, yuvarlak ve süssüzdür; fakat yapıcısı yüzüğün aldığımda sıcaktı, kor gibi sıcak, elimi öyle kavurdu ki ömrüm oldukça
üzerine öyle iĢaretler koymuĢtur ki, ustalar belki hâlâ bunları görüp acısından kurtulacağımı zannetmem. Lâkin daha ben bu yazıyı yazarken
okuyabilir.' söğüdü ve sanki çekti, küçüldü: gerçi ne güzelliğinden ne de
"O iĢaretlerin ne olduğunu söylememiĢti. ġimdi kim bilecekti bun- biçiminden bir Ģey yitirdi, ilk baslarda üzerinde alev gibi kıpkızıl
lan? Yapanın kendisi. Ve belki Saruman? Fakat irfan ne kadar büyük görünen yazı daha Ģimdiden soluyor ve artık hayal meyal okunabiliyor.
olursa olsun bir kaynağı olmalıdır. Kaybolmadan önce bu Ģeye Sau- Eregion'dan bir elf yazısıyla nakĢedilmiĢ, çünkü Mordor'un harfleri
ron'dan baĢka kimin eli değmiĢti? Sadece îsildur'un eli. bu kadar ince bir iĢe imkân vermez; ancak lisanı tanımıyo-
"Bu düĢünceyle takipten vazgeçerek derhal Gondor'a koĢtum. Es-
T
ELROND'UN D l V A N I 309
308 YÜZÜK KARDEġLĠ ĞĠ tim; ondan kurtulacağım anı iple çekmiĢtim doğrusu, çünkü
rum. Menfur ve kaba olduğuna göre, zannımca Kara Ülke'nin dille- berbat kokuyordu. Kendi adıma, bir daha yüzünü bile görmek
rindendir. Ne kötülükler anlattığını bilemiyorum; lâkin tamamen sili istemem; fakat Gandalf gelip onunla uzun uzun konuĢmaya tahammül
nip unutulmadan önce buraya bir kopyasını çizeceğim. Belki Yüzük etti."
kapkara olduğu halde ateĢ gibi yanan ve böylece Gil-galad'ı yok eden "Evet, uzun ve yorucuydu," dedi Gandalf, "fakat kazançsız da sa-
Sauron'un elinin hararetini arıyordur; belki de alîm bir daha ısıtılır- yılmazdı. Bir kere, onun yüzüğü nasıl kaybettiğine dair anlattığı öykü,
sa yazı gene okunabilir. Lâkin ben Ģahsen Sauron'un yaptığı yegâne Bilbo'nun Ģimdi ilk kez açık açık anlattıklarına uyuyordu; fakat bunu
güzel iĢ olan bu Ģeye bir ziyan gelmesini göze alamam. Bedelini büyük zaten tahmin ediyor olduğumdan, bunun pek bir önemi yoktu. Ama o
bir acıyla ödemiĢ olsam da, benim için kıymetlidir. sırada ilk kez Gollum'un yüzüğünün Ferah Çayırları'nm yakınındaki
"Bu kelimeleri okuyunca araĢtırmam sona erdi. Çünkü çizilmiĢ Büyük Nehir'den çıkmıĢ olduğunu öğrendim. Ve aynı zamanda yüzüğe
yazı gerçekten de îsildur'un tahmin ettiği gibi Mordor'un ve Kule'nin uzun bir süre sahip olduğunu da öğrenmiĢ oldum. Kendi küçük ırkının
hizmetkârlarının lisanındaydı. Ve orada söylenen Ģeyler zaten bilini- birçok ömrü boyunca sahip olmuĢtu yüzüğe. Yüzüğün gücü, ömrünü
yordu. Çünkü Sauron Tek Yüzük'ü ilk taktığı gün Üçler'in yapıcısı kat kat uzatmıĢtı; fakat bu kudret sadece Âli Yüzüklerde vardır.
Celebrimbor, Sauron'u fark etmiĢ ve uzaktan onun bu sözleri söylediğini "Ve eğer bu yeterince önemli bir kanıt sayılmazsa Galdor, bir de
duymuĢ, Sauron'un kötü niyeti de böylece ortaya çıkmıĢtı. sözünü ettiğim diğer deney vardı. Burada, havaya kaldırıldığında gör-
"Hemen Denethor'dan müsade istedim fakat tam ben kuzeye doğ-, ru düğünüz, yuvarlak ve süssüz olan bu yüzükte tsildur'un söylemiĢ ol-
yola koyulmuĢtum ki, Lörien'den, Aragorn'un oradan geçmiĢ olduğuna ve duğu harfler hâlâ okunabilmekte, tabii eğer bu altın nesneyi bir süreliğine
Gollüm denen yaratığı bulduğuna dair haberler geldi. O yüzden önce ateĢe atacak yüreğiniz varsa. Bu dediğimi ben yaptım ve Ģunlan
öyküsünü dinlemek için onunla buluĢmaya gittim. Tek baĢına ne gibi okudum:
ölümcül tehlikelere atıldığını tahmin etmekten bile korkuyordum."
"Onları anlatmaya pek hacet yok," dedi Aragorn. "Eğer insanın Ash nazg durbatulûk, ash nazg gimbatul, ash nazg thrakatulûk agh
Kara Kapı menzilinde gezmesi yahut Morgul Vadisi'nin zehirli çiçekleri burzum-ishi krimpatul"
üzerinde dolanması gerekiyor ise, tehlikeleri de göze alacak demektir.
Büyücünün sesindeki değiĢim hayret vericiydi. Sesi aniden tehdit-
Ben de sonunda yeise düĢmüĢ, dönüĢ yolculuğuna baĢlamıĢtım. Derken,
Ģans eseri, birdenbire aradığım Ģeye rast geldim: Çamurlu bir su kâr, güçlü ve taĢ gibi sert oluvermiĢti. Tepedeki güneĢin önünden bir
birikintisinin yanında yumuĢak ayakizleri. Fakat bu kez izler tazeydi ve gölge geçmiĢti sanki, sundurma bir an için karardı. Herkes titredi ve
hızlı oldukları anlaĢıyordu ve Mordor'a değil, Mordor'dan bu yana elfler kulaklarını kapattılar.
geliyordu. Ölü Bataklıklar boyunca onu izleyip sonunda ele geçirdim. "ġimdiye kadar hiç kimse Imladris'te o lisanın kelimelerini sarf et-
Durgun ve ölü bir bataklık kenarında pusuya yatmıĢ, kara akĢam meye cüret etmemiĢti Gri Gandalf," dedi Elrond, gölge geçip topluluk
çökerken suyun içini gözetler durumda yakaladım onu, Gol-lum'u. bir kez daha nefes almaya baĢlayınca.
YeĢil balçıkla sıvalıydı. Korkarım beni hiçbir vakit sevmeyecek; çünkü "Bir daha da bunun tekrarlanmayacağını temenni edelim," diye
beni ısırdı ve ben de yumuĢak davranmadım. DiĢlerinin izinden baĢka cevapladı Gandalf. "Bununla birlikte, affınızı dilemiyorum Efendi El-
bir Ģey alamadım ağzından. Bu bölümünü, geri dönüĢ yolunu yani, rond. Eğer bu lisanın yakında Batı'nın her köĢesinde iĢitilmesini iste-
sabah akĢam onu gözetlemeyi, sonunda içecek ve yiye-ceksizlikten miyorsak, artık herkes kuĢkuyu bırakıp bu Ģeyin gerçekten de Arif-
terbiye oluncaya kadar boynunda bir yular, ağzında tıkaçla önümden ler'in beyan ettiği Ģey olduğunu kabul etsin: Bu, DüĢman'ın tüm gara-
yürütmeyi, durmadan onu Kuyutorman'a doğru sürmeyi, tüm zıyla yüklü hazinesi ve onun eski gücünün bir kısmı bunda saklı. Ere-
yolculuğumun en kötü bölümü sayabilirim. Sonunda Kuyutorman'a gion Demircileri'nin duyduğu ve ihanete uğradıklarını anlamalarını
varıp kararlaĢtırmıĢ olduğumuz gibi onu ciflere teslim et- sağlayan kelimeler, Kara Yıllar'dan çıkıp gelmekte:
310 Y Ü ZÜ K KARDEġLĠĞĠ
ELROND'UN D lV ANI 311

Hepsine hükmedecek Bir Yüzük, hepsini o bulacak lerine düĢeceği yerin altındaki zindanlarda geçirmesine kıyamıyor-
Hepsini bir araya getirip karanlıkta birbirine bağlayacak duk."
"Bana bu kadar merhamet göstermemiĢtiniz," dedi, Elf Kralı'nın
"Aynı zamanda Ģunu da bilin dostlarım, Gollum'dan daha baĢka sarayının derinliklerindeki kendi mahkûmiyetinin eski hatıraları ak-
Ģeyler de öğrendim. KonuĢmayı istemiyordu, öyküsü de pek açık sa- lında canlanan Glöin gözlerinde bir ĢimĢekle.
yılmazdı fakat Mordor'a gitmiĢ olduğuna ve burada bütün bildiklerinin "Hele hele!" dedi Gandalf. "Azizim Glöin, Ģimdi o konuyu açma
zorla ağzından alındığına hiç kuĢku yok. Böylelikle DüĢman, Tek lütfen. Uzun süre önce düzeltilmiĢ, esef duyulacak bir yanlıĢ anlaĢıl-
Yüzük'ün bulunduğunu ve uzun süredir Shire'da olduğunu biliyor ve maydı o. Eğer elfler ile cüceler arasındaki tüm zıtlaĢmalar buraya taĢı-
uĢakları yüzüğü neredeyse kapılarımıza kadar kovaladığına göre çok nacaksa, bu Divan'dan vazgeçelim daha iyi."
yakında; belki de Ģu anda, ben size bunları anlatırken, o yüzüğün burada Glöin ayağa kalkıp eğilerek selam verdi ve Legolas devam etti.
olduğunu öğrenecek." "Hava iyi olduğu zamanlar Gollum'u ormanın içinde dolaĢtınyorduk;
tırmanmayı sevdiği, diğer ağaçlardan ayrı duran yüksek bir ağaç vardı.
Uzun bir süre herkes sessizce oturdu, sonunda Boromir konuĢtu. En üstteki dallara kadar çıkıp özgür rüzgârı hissetmesine sık sık izin
"Bu Gollüm ufak tefek bir ^ey mi demiĢtiniz? Kendi ufak, Ģerri büyük. verir, fakat ağacın dibine nöbetçi koyardık. Günün birinde aĢağıya
Ona ne oldu? Kaderini nasıl bağladınız?" inmeyi reddetti, nöbetçilerin de onun peĢinden tırmanmaya hiç niyetleri
"ġu anda hapiste ama hali kötü sayılmaz," dedi Aragorn. "Çok sı- yoktu: Dallara elleriyle olduğu kadar ayaklarıyla da sıkı sıkı sarılmayı
kıntılar çekmiĢti, iĢkence gördü°üne hiç Ģüphe yok, Sauron'un korkusu öğrenmiĢti; böylece nöbetçiler gecenin ileri vakitlerine kadar ağacın
altında oturdular.
yüreğine kapkara iĢlemiĢ. Yine de, kendi adıma, Kuyutorman'm
dikkatli ciflerinin elinde emniyette olduğuna seviniyorum. Gollum'un "îĢte tam da o gece, aysız ve yıldızsız bir yaz gecesi, orklar bizi gafil
kötü niyeti çok büyük; bu kötü niyet, onun gibi zayıf ve buruĢuk birinden avladı. Bir süre sonra onları geri püskürttük; çok kalabalık, çok yır-
beklenmeyecek kadar büyük bir güç veriyor ona. Eğer serbest olsaydı, tıcıydılar, fakat dağlardan geliyorlardı ve ormana alıĢık değillerdi.
hâlâ çok büyük kötülükler yapabilirdi. Ve Mordor'dan kötü bir görev Cenk bittiğinde Gollum'un gitmiĢ olduğu çıktı ortaya, nöbetçileri de ya
için serbest bırakıldığına da h;ç Ģüphem yok." öldürülmüĢ ya da esir edilmiĢti. O zaman bu saldırının onu kurtarmak
"Eyvah ki eyvah!" diye haykırdı Legolas o zarif elf yüzünde büyük için tertiplenmiĢ olduğu ve onun bunu daha önceden bildiği aĢikâr oldu.
bir kederle, "iletmek üzere yollandığın havadisi söyleme zamanım B unu nasıl tertiplemiĢlerdi, anlayabilmiĢ değiliz; lâkin Gollüm çok
hilekür, DüĢman'ın casusları da çok fazla. Ejderha'nın düĢtüğü yıl
geldi. Havadislerim iyi değildi, lâkin buradakiler :e.in ne kadar
kovulan kötü Ģeyler daha da kalabalık olarak geri döndüler ve bizim
korkunç olduğunu ancak Ģimdi anlamıĢ bulunuyorum. Smeagol, namı
hükmümüzün sürdüğü bölge dıĢında Kuyutorman yeniden kötü bir yer
diğer Gollüm, kaçtı." oldu.
"Kaçtı mı?" diye haykırdı Aragorn. "Bu gerçekten de kötü bir haber. "Gollum'u yeniden yakalamayı baĢaramadık. Bir sürü ork izi ara-
Buna hepimiz çok y anacağız l^orkanm. Nasıl oldu da Thranduil halkı sında onun da izine rastladık; iz güneye doğru Orman'ın derinliklerine
emaneti koruyamadı?" daldı. Fakat çok geçmeden bizim kabiliyetimiz dıĢına çıktı ve takibe
"Yeterince dikkatli olmadığımızdan değil," dedi Legolas; "belki devam etmeye cesaret edemedik çünkü Dol Guldur'a yaklaĢıyorduk,
de fazla iyi yüreklilikten. Ayrıca korkarız ki mahkûm baĢkalarından orası da hâlâ çok fazla kötülükle dolu bir yerdir; bizler o tarafa gitmeyiz."
yardım aldı ve her bir iĢimiz de fazlasıyla biliniyormuĢ. Bize ne kadar "Olan olmuĢ, giden gitmiĢ," dedi Gandalf. "Tekrar onu arayacak
zor gelirse gelsin, Gandalf in isteğiyle bu yaratığın baĢında gece gündüz kadar vaktimiz yok. Ne yapacaksa yapacak artık. Fakat kim bilebilir,
nöbet tuttuk. Fakat Gandalf, onun iyileĢebileceğine dair hâlâ bir ümit belki de ne kendisinin, ne de Sauron'un öngörememiĢ oldukları bir rol
olduğunu söylemiĢti ve biz de her anını tekrar eski kara düĢünce-
ELROND'UN DĠVANI 313
312 YÜZÜK K A R D E ġ L t ö l
"'Shire memleketi,' dedim; fakat içim kararmıĢtı. Çünkü
oynayacaktır. Dokuzlar o melun reislerinin etrafında toplandı mı, Arifler bile onların
"Artık Galdor'un diğer sorularını cevaplandırayım. Saruman nerede? karĢısına çıkmaktan çekinse gerektir. Eskinin büyük kralı ve
Bu ihtiyaç anında onun bize vereceği öğütler nelerdir? Bu hikâyeyi büyücüsüydü o; Ģimdi de ölümcül bir korku çatmakta. 'Sana bunları
sizlere tüm ayrıntılarıyla anlatmalıyım çünkü Elrond'dan baĢkası kim söyledi, kim gönderdi?1 diye sordum.
duymadı Ģimdiye kadar, o da özetle dinledi, fakat karar vermemiz ge- '"Ak Saruman,' diye cevapladı Radagast. 'Ve eğer ihtiyacın varsa,
reken her Ģeyle alakası var. Bu, bu güne geldiği haliyle, Yüzük Hikâ- yardım edeceğini söylememi istedi; ama bir an önce yardımını iste-
yesi'nin son bölümü. men gerek, yoksa çok geç olacakmıĢ.'
"Ve bu mesaj bana ümit verdi. Çünkü Ak Saruman tarikatımızın
"Haziran sonunda Shire'daydım, fakat kafamda bir endiĢe bulutu en ulusudur. Radagast da elbette değerli bir büyücüdür, Ģekillerin ve
vardı ve henüz açık seçik göremediğim ama yaklaĢmakta olan bir tehlike renk değiĢimlerinin ustasıdır; ayrıca otlar ve hayvanlar hakkında gayet
hissettiğimden, minik ülkenin güney sınırlarına doğru sürdüm atımı. derin irfana sahiptir ve hele kuĢlarla çok iyi anlaĢır. Fakat Saruman
Orada, Gondor'daki savaĢ ve bozgunla ilgili haberleri aldım ve Kara nicedir bizzat DüĢman'ın sanatları konusunda çalıĢıyordu ve bu sayede
Gölge'yi duyunca yüreğim buz gibi oldu. Fakat Güney'den kaçan kaç kez galebe çalmıĢtık. Onu Dol Guldur'dan çıkarmamız da
birkaç kiĢiden baĢka bir Ģey bulamadım; onların üzerine de sanki Saruman'ın oyunları sayesinde olmuĢtu. Belki de Dokuzlar'ı geri sürecek
sözünü etmekten kaçındıkları bir korku sinmiĢ gibiydi. Bunun üzerine bazı silahlar bulmuĢ olabilirdi.
doğuya ve kuzeye doğru dönüp YeĢilyol boyunca ilerledim ve Bree "'Saruman'a gideceğim,' dedim.
yakınlarında bir yolcuya rast geldim; yolun kıyısına oturmuĢtu, atı da "'O halde hemen gitmelisin,1 dedi Radagast; 'çünkü ben seni ararken
yanında otluyordu. Bu, eskiden Kuyutorman'ın sınırları yakınındaki zaman kaybettim ve vakit azalmakta. Seni Yazortası'ndan önce
Rhosgobel'de oturan Boz Radagast idi. Benim tarikatımdan-dır, fakat bulmamı söylemiĢti; Yazortası'nı ettik bile. Buracıktan yola çıksan
çok yıllardır görmemiĢtim onu. dahi, Dokuzlar aradıkları ülkeyi bulmadan ona ulaĢabilmen çok zor.
'"Gandalf!1 diye bağırdı. 'Seni arıyordum. Fakat bu yörelerin ya- Ben Ģahsen, hemen geri döneceğim.1 Bunu söyleyerek atına atladı, hemen
bancısıyım. Bütün bildiğim, Shire diye tuhaf bir adla anılan yabani bir çekip gidecekti.
diyarda bulunabileceğindi.' '"Bir dakika bekle!' dedim. 'Senin ve yardımını esirgemeyecek her
'"Elindeki bilgi doğruymuĢ,1 dedim. 'Fakat buralı birileriyle karĢı- Ģeyin yardımına ihtiyacımız olacak. Dostun olan bütün hayvanlara ve
laĢacak olursan böyle konuĢayım deme. Shire sınırları yakınındayız. kuĢlara haber yolla. Bu konuyla ilgisi olan her çeĢit haberi Saruman'a
Beni niye arıyordun? Mühim bir Ģey olsa gerek. Çok acil bir durum ve Gandalf a getirmelerini iste. Orthanc'a haber ulaĢtırılsın.'
olmadıkça pek seyahat etmezdin sen.1 "'Bunu yaparım,' dedi ve sanki Dokuzlar peĢindeymiĢ gibi sürdü
'"Acil bir görevim var,' dedi. 'Havadisim kötü.' Sonra, sanki çitlerin atını gitti.
bile kulağı olabilirmiĢ gibi etrafına bir bakındı. 'Nazgûl,1 diye fısıldadı.
'Dokuzlar yeniden ortaya çıktı. Nehri gizlice geçmiĢ, batıya doğru "Onu hemen izleyemedim. O gün zaten çok fazla yol gitmiĢtim,
Ġlerliyorlar. Kara giysili süvari suretindeler.1 atım da ben de yorgunduk; ayrıca olanları bir tartmak istiyordum. O
"O zaman, bilmeden korktuğum Ģeyin ne olduğunu anladım. gece Bree'de kaldım ve Shire'a dönmeye vaktim olmadığına karar
'"DüĢman ya çok darda, ya da çok mühim bir amacı var,1 dedi Ra- verdim. Hayatımın en büyük halasıydı bu!
dagast; 'fakat bu uzak ve metruk yerlere ne diye göz diktiğini bilemi- "Neyse, Frodo'ya bir mesaj yazıp ona yollasın diye hancı arkadaĢıma
emanet ettim. Seher vakti yola çıktım; uzun yollar sonunda Saru-man'ın
yorum.1
yaĢadığı yere vardım. Burası ta güneyde, îsengard'da, Dumanlı Dağlar'ın
'"Ne demek istiyorsun?' dedim. sonunda, Rohan Geçidi yakınlarında bir yerdir. Boro-
"'Duyduğuma göre, Süvariler her gittikleri yerde Shire yöresini
soruyorlarmıĢ.1
ELROND'U N D lV A N I 315
314 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ
Gandalf, yolculukları unutup dinleneceksin. Çünkü ben Arif
'mir'in de söyleyeceği gibi, Dumanlı Dağlar ile Ered Nimrais, yani
Saru-man'ım, Yüzük Yapıcısı Saruman, Rengârenk Saruman!'
onun memleketindeki Ak Dağlar'ın en kuzey etekleri arasında uzanan
"O zaman baktım ve gördüm ki giysileri beyaz gibi görünüyordu
büyük, açık bir düzlüktür Rohan Geçidi. Fakat Isengard duvar gibi
ama beyaz değildi, bütün renklerden dokunmuĢtu ve o hareket ettikçe
sarp kayalardan oluĢan bir çemberdir; çemberin içinde bir vadi, vadinin
öylesine ıĢıyıp renk değiĢtiriyordu ki insanın gözü yanılıyordu.
tam ortasında da Orthanc adında taĢ bir kule vardır. Bu kule Saru-man
"'Ben akı tercih ederdim,' dedim.
tarafından değil, çok zaman önce Nümenor'lu insanlar tarafından
"'Ak!1 diye dudak büktü. 'BaĢlangıçtır o. Beyaz kumaĢ boyanabilir.
yapılmıĢtır; çok yüksektir, pek çok gizi vardır; yine de sanki el yapısı
Beyaz sayfaya yazılabilir; beyaz ıĢık kırılabilir.'
değilmiĢ gibi durur. Kuleye ulaĢmak için îsengard çemberinden geçmek
'"Ve böylece beyaz olmaktan çıkar,1 dedim. 'Mahiyetini anlamak
gerekir; bu çemberde de sadece tek bir kapı vardır. için bir Ģeyi kıran kiĢi de ariflik yolundan sapmıĢ demektir.'
"Bir akĢam geç bir vakitte, kaya duvarın içinde büyük bir kemer "'Benimle, arkadaĢım dediğin aptallarla konuĢur gibi konuĢmana
gibi duran kapıya vardım; kapı sıkı korunma altındaydı. Fakat kapıdaki gerek yok,' dedi. 'Seni buraya senden ders ajjnak için değil, sana bir
nöbetçiler benden haberliydi ve Saruman'ın beni beklediğini söylediler. seçim sunmak için getirttim.1
Atımı kemerin altından sürdüm, kapı sessizce arkamdan kapandı ve "Böylece omuzlarını dikleĢtirip nutuk çekmeye baĢladı, sanki
birdenbire, görünürde hiç sebep yokken, içime bir korku indi. uzun süredir bunun provasını yapmıĢ gibiydi. 'Kadim Günler geçti.
"Yine de Orthanc'ın dibine kadar sürdüm atımı ve Saruman'ın Orta Günler de geçmekte. Genç Günler baĢlıyor. Elflerin zamanı bitti
merdivenlerine ulaĢtım; orada Saruman beni karĢılayıp yukardaki fakat sırada bizim zamanımız var: Bizim yönetmemiz gereken insan-
odasına götürdü. Parmağında bir yüzük vardı. ların dünyası. Fakat bize kudret gerek, sadece Arifler'in görebileceği
"'Geldin demek Gandalf,1 dedi bana ciddiyetle; fakat gözlerinde yararlar adına her Ģeyi dilediğimiz gibi yönetebilmek için kudret.
adeta beyaz bir ıĢık parlıyordu, sanki yüreğinde soğuk bir kahkaha '"Ve dinle Gandalf, eski dostum, yardımcım!1 dedi yakına gelip
varmıĢ gibi. daha yumuĢak bir sesle konuĢmaya baĢlayarak. 'Biz, dedim, çünkü biz
'"Evet, geldim,' dedim. 'Yardımını almaya geldim Ak Saruman.' olabiliriz, eğer bana katılırsan. Yeni bir Güç yükselmekte. Buna karĢı
Nedense bu sıfat kızdırdı onu. eski ittifaklar ve siyasetlerin bize bir yararı olmayacak. Elflerden veya
"'Öyle mi gerçekten de Gri Gandalf!' diye alay etti. "Yardım ha? ölmekte olan Nümenor'dan ümit yok. önündeki, önümüzdeki, bir
Bu kadar kurnaz ve bu kadar bilge olan, ülkeden ülkeye dolaĢan, ken- seçenek bu. Bu Güç ile birleĢebiliriz. Bu akıllıca olur Gandalf. Bu
disini ilgilendirse de ilgilendirmese de bütün iĢlere burnunu sokan Gri yolda umut var. Zafer kapıda; zafere katkıda bulunanlar cömertçe
Gandalf in yardım istediği pek duyulmamıĢtır.1 ödüllendirilecektir. Güç büyüdükçe, onun sağlam dostları da büyüyecek
"Hayretle baktım ona. 'Fakat eğer aldatılmadıysam,' dedim, 'iĢler ve Arifler, yani senin-benim gibi olanlar, sabrederek zamanla onu
öyle geliĢiyor ki hepimizin kuvvetinin birleĢmesi icap ediyor artık.' yönlendirip denetimleri altına alabilirler. Uygun zamanı beklerken
'"Öyle olabilir,' dedi, 'fakat bunu düĢünmekte biraz geç kaldın. düĢüncelerimizi yüreklerimizde gizleriz, belki bu arada yapılan kötü-
Benden, Divan'ın baĢından, en önemli meseleyi ne kadar zamandır lükleri kınar, fakat âli ve nihai amacı takdir ederiz: Bilgi, Kural, Düzen;
gizliyordun acaba? Peki ya Ģimdi seni Shire'daki ininden buralara ge- Ģimdiye kadar bizim beyhude yere baĢarmak için uğraĢıp durduğumuz,
tiren nedir?' zayıf ya da aylak dostlarımız tarafından desteklenmekten çok
kösteklenen her Ģey. Niyetlerimizi gerçekten değiĢtirmemiz gerekmez,
"'Dokuzlar yeniden ortaya çıktı,1 diye cevap verdim. 'Nehri geç- değiĢtirmeyiz de, sadece araçlarımız değiĢmiĢ olur.'
miĢler. Radagast öyle söyledi.1 "'Saruman,' dedim, 'bu türden nutukları daha önce de duydum ama
'"Boz Radagast!1 diye güldü Saruman, artık küçümsemesini gizle- bunları sadece Mordor tarafından, cahilleri kandırsın diye yollanan
miyordu. 'KuĢ terbiyecisi Radagast! Saf Radagast! Salak Radagast! gizli temsilcilerin ağzından duymuĢtum. Beni onca yoldan, sadece
Yine de ona biçtiğim rolü oynayacak kadar aklı varmıĢ. Geldin iĢte,
benim de mesajımın bütün amacı buydu. Ve burada kalacaksın Gri
316 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ
ELROND'UN D l V A N I
kulaklarımı yormak için çağırmıĢ olacağına inanamıyorum.1 31
"Yan yan baktı bana ve bir süre susup düĢündü. 'Eh, görüyorum ki bu 7
akıllıca yol sana cazip gelmiyor,1 dedi. 'Zamanı mı değil? Belki daha iyi
kurtlar ve orklar oturuyordu çünkü Saruman kendi adına, henüz Sau-
bir yol vardır, ha?1
ron'un hizmetinde değil de ona rakip olarak büyük bir kuvvet topla-
"Gelip uzun elini kolumun üzerine koydu. 'Neden olmasın Gan-
maktaydı. AĢağıdaki her Ģeyin üzerine kara bir duman çökmüĢ, Ort-
dalf?1 diye fısıldadı. 'Neden olmasın? Hükmeden Yüzük? Eğer ona
hanc'ı da çepeçevre kuĢatmıĢtı. Bulutlar üzerinde bir adada yapayal-
hâkim olursak o zaman Güç bize geçer. Seni buraya çağırmamın asıl
nızdım; kaçma Ģansım yoktu, günlerim de çok sıkıntılıydı. Soğuk içime
nedeni buydu iĢte. Çünkü bir sürü gözüm var benim ve bence sen bu
iĢliyordu ve Süvariler'in Kuzey'e geliĢlerini kara kara düĢünerek ileri
kıymetli Ģeyin Ģu anda nerede olduğunu biliyorsun. Öyle değil mi?
geri yürümek için ancak birkaç adımlık yerim vardı.
Yoksa Dokuzlar neden Shire'ı sorup dursunlar, senin orada ne iĢin ol-
sun?' Tam bunu söylerken gözlerinde gizleyemediği bir hırs parlamıĢtı "Saruman'ın sözleri yalan olabilirdi, ama Dokuzlar'ın gerçekten
aniden. uyandığından emindim artık, îsengard'a gelmeden çok önceden beridir,
"'Saruman,' dedim ondan uzaklaĢarak, Tek Yüzük'ü bir anda bir el bu doğrultuda çok açık haberler almaktaydım. Yüreğim Shire'lı
dostlarım için korkuyla doluydu; fakat yine de biraz umudum vardı.
kullanabilir ancak ve sen de bunu çok iyi biliyorsun, o yüzden zahmet
Frodo'nun mektubumda yazdığım gibi bir an önce yola koyulduğunu ve
edip de biz deyip durma! Fakat onu vermem sana, hayır efendim, hele ölümcül takip baĢlamadan Ayrıkvadi'ye varmıĢ olduğunu umuyordum.
hele Ģimdi aklındakileri de öğrendikten sonra sana onun hakkında haber Hem korkum, hem umudum yersiz çıktı. Çünkü umudum Bree' deki
bile vermem. Sen Divan'ın baĢıydın, fakat sonunda maskeni çıkardın. Eh, ĢiĢko bir adama, korkum da Sauron'un kurnazlıklarına dayanıyordu.
görünüĢe göre önümdeki seçenekler ya Sauron'a, ya da sana teslim Fakat bira satan ĢiĢko adamlann pek çok iĢe koĢturması gerekir; Sauron
olmakmıĢ. ikisini de seçmiyorum. BaĢka teklifin var mı?' da hâlâ korktuğumuz kadar güçlü değil. Lâkin Isengard çemberinde
"Artık buz gibi ve tehlikeliydi. 'Evet,1 dedi. 'Senin akıllıca davra- tuzağa düĢmüĢ ve yalnızken, bugüne dek kimsenin karĢı koyamadığı
nacağını tahmin etmemiĢtim zaten, kendi hayrına bile olsa; yine de avcıların uzaktaki Shire'da baĢarısız olacaklarını düĢünmek pek o kadar
bana gönül rızasıyla yardım edip bir sürü zahmet ve eziyetten kurtulman kolay değildi."
için bir fırsat tanıdım sana. Üçüncü seçeneğin burada kalmaktır, sonuna
kadar.' "Ben seni gördüm!" diye bağırdı Frodo. "Bir ileri, bir geri yürü-
yordun. Saçında ayın pırıltısı vardı."
"'Neyin sonuna kadar?'
'"Bana Tek Yüzük'ün nerede bulunabileceğini açıklayıncaya kadar. Gandalf hayretle durarak ona baktı. "Sadece bir rüyaydı," dedi
Frodo, "Ģimdi birdenbire hatırlayıverdim. Aklımdan çıkmıĢtı. Göreli
Seni ikna etmenin çaresini bulabilirim. Ya da sana rağmen yüzük epey oldu; sanırım Shire'dan ayrıldıktan sonraydı."
bulununcaya ve Yönetici hafif meselelere vakit ayırmcaya kadar: Mesela
Gri Gandalf in küstahlık ve engellemelerine karĢılık münasip bir ödül "O halde rüyan biraz geç kalmıĢ," dedi Gandalf, "Ģimdi göreceğin
gibi. Çok kötü bir durumdaydım. Ve beni tanıyanlar takdir edecektir ki
tasarlamak gibi.' çok nadiren o kadar aciz bir duruma düĢerim ve bu tür bedbahtlıklara da
'"Bu zannettiğin gibi hafif meselelerden biri olmayabilir,' dedim. pek iyi tahammül edemem. Gri Gandalf, bir sinek gibi örümceğin
Bana güldü, çünkü sözlerim boĢtu ve bunu o da biliyordu. tekinin hain ağına takılsın! Yine de en mahir örümcek bile zayıf bir ip
bırakır.
"Beni alıp Orthanc'm en tepesine, eskiden Saruman'ın yıldızları izlediği "ilk baĢlarda Radagast'ın da yoldan çıkmıĢ olmasından korktum,
yere bıraktılar. AĢağıya, binlerce basamaktan oluĢan dar bir kuĢkusuz Saruman da böyle sanmamı istiyordu. Fakat karĢılaĢtığımız
merdivenden baĢka iniĢ yoktu; aĢağıdaki vadi de çok uzak görünüyor-•du. zaman, ne sesinde ne de gözlerinde bir terslik hissetmemiĢtim. Eğer
Baktığımda, bir zamanlar yeĢil ve latif olan bu yerlerin artık çukurlarla böyle bir Ģey görmüĢ olsaydım îsengard'a hiç gelmez, ya da daha ihtiyatla
ve demir ocaklarıyla dolu olduğunu gördüm, îsengard'da gelirdim. Saruman da böyle olacağını tahmin etmiĢ, o yüzden de
aklındakileri gizleyerek habercisini kandırmıĢtı. Her halükârda, dürüst
Radagast'ı ihanete düĢürmeye uğraĢmak boĢuna olurdu zaten. O
318 YÜ ZÜK KA RD Eġ LĠĞĠ ELROND 'UN D lVA N l 319
bana iyi niyetle gelmiĢ, ben de o yüzden ikna olmuĢtum. en iyi atı aldım, bir benzerini daha görmüĢ değilim o atın."
"Bu iyi niyet, Saruman'ın komplosunun bozulmasının da nedeni "O halde gerçekten de soylu bir hayvan olmalı," dedi Aragorn; "ve
oldu. Çünkü Radagast isteğimi yerine getirmemek için bir sebep gör- Sauron'un böyle bir bac alıyor olması, çok daha kötü sayabileceğiniz
memiĢti; bir sürü eski dostunun bulunduğu Kuyutorman'a doğru sür- havadislerden daha çok üzdü beni. Oralara son gittiğimde durum böyle
müĢtü atını. Dağ'ın Kartalları çok uzaklara kadar uçmuĢ, pek çok Ģey değildi."
görmüĢlerdi: Kurtların toplandığını, orkların silahbaĢı yaptığını, Dokuz "ġimdi de öyle değil, yemin edebilirim," dedi Boromir. "Bu DüĢ-
Süvari'nin memleketten memlekete gittiğini, Gollum'un kaçıĢ haberini de man'ın yaydığı bir yalan. Ben Rohan'lı Insanlar'ı tanırım, uzun süre
duymuĢlardı. Ve bu havadisleri bana getirmesi için bir haberci önce onlara verdiğimiz topraklarda oturan mert ve yiğit insanlardır,
yollamıĢlardı. müttefikimizdirler."
"Böylece, yazın sonuna doğru ayın gökte olduğu bir gece, Ulu "Mordor'un gölgesi uzak memleketlere kadar ulaĢıyor," diye ce-
Kartallar'ın en hızlısı olan Yelefendisi Gvvaihir beklenmedik bir za- vapladı Aragorn. "Saruman bu gölge altında kaldı. Rohan kuĢatılmıĢ
manda Orthanc'a çıkageldi ve beni zirvede buldu. Onunla konuĢtum, vaziyette. Geri dönebilirsen orada neyle karĢılaĢacağını kim bilebilir?"
daha Saruman'ın ruhu bile duymadan beni uzaklara taĢıdı. Kurtlar ve "En azından, hayatlarını atlarıyla satın aldıklarını görmem," dedi
orklar kapıdan fırlayıp peĢime düĢemeden îsengard'dan uzaklaĢmıĢtım. Boromir, "Atlarını kendi soylarındanmıĢ gibi severler. Haksız da sa-
'"Beni nereye kadar taĢıyabilirsin?1 diye sordum Gwaihir'e. '"Epey bir yılmazlar; Atçanyurt'un atları Gölge'nin çok uzağından, Kuzey'deki
fersah,' dedi, 'ama dünyanın sonuna kadar değil. Yük değil, havadis otlaklardan gelir ve soyları aynı sahiplerininki gibi eskinin özgür günlerine
taĢımaya gelmiĢtim.' dayan ı r."
'"O halde karada bir bineğe ihtiyacım olacak,1 dedim, 'hem de fev- "Gerçekten de doğru!" dedi Gandalf. "Ve içlerinde biri var ki, sanki
kalade hızlı bir bineğe; çünkü ömrümde benzerini görmediğim derecede dünyanın sabahında doğmuĢ. Dokuzlar'ın atlan onunla boy ölçüĢe-mez;
acelem var.' yorulmayan, yel gibi tez bir at. Gölgeyele diyorlar ona. Gündüz gümüĢ
'"Öyleyse seni Edoras'a, Rohan Beyi'nin sarayında oturduğu yere gibi parlıyor; gece ise gölge rengine dönüp görünmeden geçiyor.
götüreyim,' dedi; 'orası pek uzak değil.' Buna çok memnun oldum, Adımları ne hafif! Daha Önce kimse binmemiĢ ona, fakat ben onu alıp
çünkü Rohan'daki Atçanyurt'ta Rohirrimler yani At Beyleri yaĢarlar ve terbiye ettim ve beni o kadar hızlı taĢıdı ki, Frodo Hobbitköy'den yola
Dumanlı Dağlar ile Ak Dağlar arasındaki o büyük vadide yetiĢtirdikleri koyulduğunda ben de Rohan'dan yola çıktığım halde o Höyük
atlar gibi at hiçbir yerde bulunmaz. Yaylaları'ndayken Den Shire'a varmıĢtım.
"'Sence Rohan'lı însanlar'a hâlâ güvenilir mi?' dedim Gwaihir'e, "Fakat atımı sürerken içimdeki korku büyüdü. Kuzey'e yaklaĢtıkça
çünkü Saruman'ın hainliği güvenimi sarsmıĢtı. Süvariler hakkında daha çok Ģey duymaya baĢladım ve gün be gün onlarla
"'Atlarıyla bac ödedikleri ve her yıl bir sürü atı Mordor'a yolladıkları aramı kapatsam da hep önümdeydiler. Güçlerini böldüklerini öğrendim:
söyleniyor,' diye cevap verdi, 'ama henüz boyunduruk altında değiller. Kimisi YeĢilyol'un yakınlarında doğu sınırında kalmıĢ, kimisi güneyden
Fakat Saruman dediğin gibi kötüye döndüyse, onların da sonu pek uzak Shire'a girmiĢ. Hobbitköy'e geldiğimde Frodo gitmiĢti; fakat yaĢlı Gamgee
değildir.1 ile konuĢtum. Bir araba laftan ancak bir iki tanesi konuyla ilgiliydi. Çıkın
"Gün ağarmadan beni Rohan topraklarına bıraktı; ben de artık hi- Çıkmazı'nın yeni sahiplerinin kusurlarından Ģikâyet edip duruyordu.
kâyemi fazla uzatmıĢ bulunuyorum. Gerisini kısaca geçeyim. Rohan1 da "'DeğiĢiklikten hazetmiyorum,' dedi, 'bu yaĢımda, hele de böyle
kötülüğün çoktan harekete geçmiĢ olduğunu gördüm: Yani Saruman'ın beterin beteri değiĢikliklerden hiç hazetmiyorum.' 'Beterin beteri de-
yalanlan iĢlemekteydi ve ülkenin kralı uyarılarıma sırt çevirdi. Bana bir ğiĢiklikler,' diye tekrar tekrar homurdandı.
at alıp kaybolmamı söyledi; ben de öyle bir at seçtim ki, ben ne kadar "'Beterin beteri, iyi bir söz değil,' dedim ona, 've umarım bunun ne
memnun kaldıysam o da o kadar üzülmüĢ oldu. Ülkesindeki
320 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ ELROND'UN DĠ VA NI 321
olduğunu da hiç görmezsin.1 Fakat sonunda, konuĢmalarının yan rüzgârlar gibi Bree'den geçtiler; Bree'liler hâlâ ürpererek dünya
arasından Frodo Hobbitköy'den aynlalı daha bir hafta bile olmadığını ve nın sonunu bekliyorlar. Ben ise seherden önce kalkıp peĢlerinden git
aynı akĢam kara bir atlının Tepe'ye geldiğini öğrendim. Korku içinde tim.
yoluma devam ettim. Erdiyarı'na geldiğimde, arı kovanına çomak so- "Gözümle görmedim, ama bence Ģöyle olmuĢ olmalı: Liderleri
kulmuĢ gibi bir yaygarayla karĢılaĢtım. Çukurçay'daki evin kapısı kı- Bree'nin güneyinde gizlenirken ikisi köyden geçip gitmiĢ, dört tanesi de
rılarak açılmıĢtı ve ev boĢtu; fakat eĢikte Frodo'nun bir pelerini duru- Shire'a saldırmıĢtı. Fakat Bree'de ve Çukurçay'da iĢleri bozulunca bu
yordu. O zaman bir süre için içimdeki umut uçtu gitti ve haber toplamak haberlerle liderlerine gidip, casuslarını saymazsak bir süre için Yol'u
için beklemedim, beklesem içim rahatlayacakmıĢ halbuki; Süva-riler'in boĢ bıraktılar. Bunun üzerine liderleri bir kısmını araziden dümdüz
izinden sürdüm atımı. Takip etmesi zordu, çünkü birçok yöne doğuya yollayıp, kendisi de geri kalanlarla büyük bir öfke içinde
dağılıyordu izler ve hangisini süreceğimi ĢaĢırmıĢtım. Fakat sanki bir iki Yol'dan ilerledi.
tanesi Bree'ye doğru gider gibiydi; ben de o yöne sürdüm atımı, "Kasırga gibi dört nala at sürüp, Bree'den ayrıldığımın ikinci günü
çünkü hancıya da iki çift lafım vardı. güneĢ kavuĢmadan Fırtınatepesi'ne vardım - ve onları orada buldum.
"'Kaymakpürüzü, diyorlar ona,1 diye düĢünüyordum. 'Eğer bu ge- Geri çekildiler, çünkü hiddetimi uzaktan hissetmiĢ ve güneĢ gökyü-
cikme onun suçuysa, onun kaymağını eriteyim de görsün gününü. O zündeyken bu hiddetle yüzyüze gelmeye cesaret edememiĢlerdi. Fakat
ihtiyar ahmağı az ateĢte kızartacağım.' O da daha azını beklemiyor- gece üzerime varıp dağın tepesinde, Amon SûTun eski çemberinde
muĢ zaten, yüzümü görünce kendini yere atıp oracıkta erimeye baĢladı." etrafımı kuĢattılar. Gerçekten de zor duruma düĢmüĢtüm: Eskinin savaĢ
"Ne yaptın ona?" diye bağırdı Frodo telaĢla. "Bize cidden çok iyi ateĢlerinden bu yana, Fırtınatepesi'nde o kadar ıĢık ve alev gö-
davrandı ve elinden geleni yaptı." rülmemiĢtir.
Gandalf güldü. "Korkma!" dedi. "Isırmadım, havlamam da pek "GüneĢ doğar doğmaz kaçıp son hız kuzeye yöneldim. Daha fazla bir
hafif kaldı. Titremesi geçtiğinde ağzından alabildiğim habere öyle se- Ģey yapabileceğimi ummuyordum. Seni yabanda bulmak imkânsızdı
vinmiĢtim ki, ihtiyan bağrıma bastım. Nasıl olduğunu o sırada tahmin Frodo, ayrıca Dokuzlar'ın hepsi eteklerimdeyken aramak da aptallık
edemiyordum ama, bir gece önce Bree'de olduğunuzu ve o sabah Yol- olurdu. O yüzden iĢi Aragorn'a bırakmak zorundaydım. Yine de birkaç
gezer'le birlikte ayrıldığınızı öğrenmiĢtim. tanesini peĢime takıp sizden önce Ayrıkvadi'ye vararak size yardım
"'Yolgezer!' diye bağırmıĢım coĢkuyla avaz avaz. göndermeyi ümit ediyordum. Gerçekten de dört Süvari beni izledi, fakat
"'Evet beyim, maalesef beyim,' dedi Kaymakpürüzü halimi yanlıĢ bir süre sonra geri dönüp anlaĢılan Geçit'in yolunu tutmuĢlar. Bunun
anlayarak. 'Ne yaptıysam engel olamadım, yanlarına girdi ve onu hiz- biraz faydası oldu, çünkü sizin konak yerinize saldırdıklarında sadece beĢ
metlerine aldılar. Buradayken halleri pek tuhaftı zaten: Biraz baĢlarına tanesi vardı, dokuzu değil.
buyruk gibiydiler.' "Sonunda uzun ve zorlu bir yoldan, Buzlupınar'dan çıkıp Ettenav-
'"Essek! Aptal! Saygıdeğer oğlu saygıdeğer, sevgili Arpadam!' de- lakları'ndan geçerek kuzeyden buraya indim. Fırtınatepesi'nden buraya
dim. 'Yazortasından beri duyduğum en iyi haberdi bu: En azından bir yolum neredeyse on dört gün sürdü, çünkü dev kırlığının kayaları
altına bedel. Birana öyle bir sihir düĢsün ki yedi yıl süreyle fevkalade arasında ata binemediğim için Gölgeyele gitti. Onu efendisine geri
mükemmel olsun!' dedim. 'Artık, kimbilir ne zamandır hasret kaldığım yolladım; fakat aramızda büyük bir arkadaĢlık geliĢti, ihtiyacım olduğu
güzel bir uyku çekebilirim.' anda çağırmam yeter. Her neyse, böylece Aynkvadi'ye Yüzük'te »
"Böylece o gece orada kaldım; bir yandan da Süvariler'in nereye sadece üç gün önce gelebildim; çok Ģükür ki bu arada tehlike haberi
kaybolduğunu çok merak ediyordum, çünkü anladığım kadarıyla buraya ulaĢmıĢtı bile.
Bree'de henüz sadece ikisinden haber vardı. Fakat gece danasını da "Evet Frodo, benim öykümün sonu da böyle. Elrond ve diğerleri
duyduk. En azından beĢi daha batıdan gelip kapıları devirerek uğuldu- öykümün uzunluğunu mazur görsünler. Fakat böyle bir Ģey, Gandalf
m sözünden dönüp vaat ettiği halde gelmemesi, daha önce hiç ol-
322 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ
ELROND'UN D l V A N I 323
mamıĢtı. Bu kadar tuhaf bir durumun Yüzük TaĢıyıcısı'na açıklanması maz mı?"
gerekiyordu bence. "Hayır," dedi Gandalf, "isteyerek yapmaz bunu. Eğer dünyadaki
"Evet, iĢte Hikâye baĢtan sona anlatıldı. Hepimiz buradayız, Yüzük bütün özgür halklar ona yalvarırsa bunu kabul edebilir, ama gerekliliğini
de burada. Fakat henüz amacımıza yaklaĢamadık bile. Yüzüğü ne anlayamaz. Ve eğer Yü^ük ona verilecek olsa kısa bir süre sonra unutur
yapacağız?" onu, hatta fırlatır atar. Bu tür Ģeyler onun aklında hiç kalmaz. Katiyen
güvenilir bir koruyucu olamazdı; bu bile yeterince bir cevap sayılır."
Bir sessizlik oldu. Sonunda Elrond tekrar konuĢtu. "Zaten her halükârda," dedi Glorfindel, "Yüzük'ü ona yollamak
"Saruman'a dair bu haberler elem verici," dedi; "çünkü ona güven- sadece Ģer gününü ertelemek olurdu. O çok uzakta. Artık Yüzük'ü ca-
miĢtik ve tüm fikirlerimizi derinen biliyor, îster hayır için olsun ister suslara görünüp sezilmeden ona geri götüremeyiz. Götürebilsek bile
Ģer, DüĢman'ın sanatlarım derinlemesine araĢtırmak tehlikelidir. Lâkin Yüzüklerin Efendisi eninde sonunda saklandığı yeri öğrenip bütün
maalesef, yoldan çıkmalar ve hıyanetler daha önce de vuku bulmuĢtu. gücünü oraya yönlendirir. Bombadil bu güce tek babına karĢı koyabilir
Bugün dinlediğimiz hikâyeler içerisinde bana en çok hayret vereni mi? Zannetmiyorum. Sanırım sonunda, eğer tüm diğer yerler ele
Frodo'nun hikâyesidir. Bilbo'dan gayri pek az hobbit tanıdım; o da geçerse Bombadil de düĢer, ilk olduğu gibi Son olur ve o zaman Gece
benim zannettiğim kadar yalnız ve müstesna değilmiĢ galiba. Batıya gelir."
giden yollardan son geçiĢimden bu yana dünya çok değiĢmiĢ. "larwain hakkında isminden gayri pek bir Ģey bilmem," dedi Gal-dor;
"Höyüklü KiĢiler'i farklı farklı isimlerle tanırız; YaĢlı Orman hak- "lâkin sanırım Glorfindel haklı. DüĢman'ımıza karĢı koyacak kadar gücü
kında da pek çok hikâye anlatılır: Artık bir tek en kuzey hudut kısmı yok onun; bu tür bir güç toprağın kendisinde bulunuyorsa o baĢka, lâkin
kalmıĢ durumda. Vaktiyle sincaplar Ģimdiki Shire'dan îsengard'ın ba- Sauron'un, dağlan bile tahrip ve yok edebildiğini görüyoruz. Bir güç
tısındaki Garpeli'ne kadar daldan dala sıçrayarak gidebilirdi. O top- kaldıysa bizlerde, burada îmladris'te veya Limanlar'daki Cirdan'da veya
raklardan bir kez geçip yabani ve tuhaf nice Ģey tanımıĢtım. Lâkin Lörien'de kaldı ancak. Lâkin onlarda veya biz burada-kilerde DüĢman'a
Bombadil'i unutmuĢum, tabii eğer o zamanlar ormanlarda ve dağlarda direnmeye, her Ģey yıkıldıktan sonra en sonunda Sauron'un geliĢine
dolaĢan kiĢiyle aynı zat ise; o zaman bile yaĢlılardan yaĢlıydı. Eskiden karĢı koymaya yetecek kadar kuvvet var mı?" "Bende bu kuvvet yok,"
ismi bu değildi. Ona îanvain Ben-adar diyorduk, yani en yaĢlı ve dedi Elrond; "onlarda da yok." "O halde, eğer Yüzük'ü kuvvetimizle
babasız olan. Fakat o günden bu yana diğer halklar da nice isimler sonsuza kadar ondan sakla-yamayacaksak," dedi Glorfindel,
takmıĢtır ona: Cüceler Forn der, Kuzeyli insanlar Orald der, baĢka "deneyebileceğimiz yalnız iki Ģey kalıyor: Ya Deniz'in ötesine
isimleri de vardır. Garip bir mahluktur, ama belki onu da Divan'a ça- yollayacağız, ya da yok edeceğiz."
ğırmalıydım." "Lâkin Gandalf elimizdeki hünerlerle onu yok edemeyeceğimi7Ġ
"Gelmezdi," dedi Gandalf. açıkladı," dedi Elrond. "Deniz'in ötesindekilerse bizden almayı kabul
"Gene de haber yollayıp yardımını isteyemez miyiz?" diye sordu etmezler: Hayır da olsa, Ģer de, Yüzük Orta Dünya'ya ait; onunla uğ-
Erestor. "AnlaĢılan, Yüzük'e bile hükmü geçiyor." raĢmak da hâlâ burada ikamet etmekte olan bizlere düĢüyor."
"Hayır, tam öyle denemez," dedi Gandalf." Yüzük'ün onun üzerinde "O halde," dedi Glorfindel, "gelin onu derinlere atıp Saruman'ın
hükmü yok demek daha doğru olur. O kendi kendinin efendisidir. yalanlarını doğru çıkartalım. Çünkü artık besbelli ki, daha Divan'day-
Fakat Yüzük'ü ne değiĢtirebilir, ne de diğerleri üzerindeki gücünü kı- ken yoldan çıkmıĢ o meğerse. Yüzük'ün sonsuza kadar kayıplara ka-
rabilir. Ve artık, belki de günlerin değiĢmesini bekleyerek, kendi tespit rıĢmıĢ olmadığını biliyormuĢ fakat bizim böyle zannetmemizi istemiĢ;
ettiği sınırlar içinde küçük bir bölgeye çekilmiĢ durumda; bu sınırları çünkü onu kendisi için arzulamaya baĢlamıĢ. Lâkin çok zaman
ondan baĢkası göremez, o da sınırlarından dıĢarı adım atmaz." yalanlarda da bir gerçek gizlidir: Deniz'de emniyette olur Yüzük."
"Sonsuza kadar emniyette olmaz," dedi Gandalf. "Derin sularda bir
"Fakat o sınırlar içinde hiçbir Ģeyden korkusu yok anlaĢılan," dedi
Erestor. "Yüzük'ü, sonsuza kadar zararsız bir Ģekilde orada alıkoya-
324 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ
ELROND'UN D ĠV A N I
sürü Ģey vardır; denizlerle karalar değiĢebilir. Hem, bizim görevimiz 325
burada sadece bir mevsimi veya birkaç insan ömrü kadar zamanı, ya da rinde bir irfan payı yok mu? Neden habire saklamaktan ve yok etmek-
dünyanın geçmekte olan bir çağını düĢünmek değil. Biz bu tehlikeye bir ten söz ediyorsunuz? Bu ihtiyaç anımızda Âli Yüzük'ün bize hizmet
son aramalıyız, bunu baĢaracağımıza dair bir umudumuz olmasa da." etmek için elimize geçtiğini neden düĢünmeyelim? Hürler'in Hür Hü-
"Bunu Deniz'e giden yollarda bulamayız," dedi Galdor. "Eğer îar- kümdarları onu kullanınca mutlaka DüĢman'ı yeneceklerdir. Kanaatime
wain'e geri dönmeyi çok tehlikeli buluyorsak, Deniz'e doğru kaçıĢ en göre onun en çok korktuğu da bu.
ciddi tehlikelerle yüklü demektir. Sauron olanları öğrenince bizim batı "Gondor'un insanları yüreklidir, asla teslim olmazlar; amma yeni-
yoluna koyulmamızı bekleyecektir diyor gönlüm bana. Ve öğrenmesi lebilirler. Mertlik önce kuvvet, sonra da silah ister. Eğer anlattığınız
de uzun sürmez. Dokuzlar gerçi atsız kaldılar ama sadece Ģimdilik, kadar gücü varsa, Yüzük silahınız olsun. Onu alıp zafere yürüyün!"
yakında yeni ve üstelik de daha hızlı küheylanlar bulurlar. Artık "Heyhat, olamaz," dedi Elrond. "Hükmeden Yüzük'ü kullanamayız.
sahillerden tüm kuvvetiyle yürüyüp Kuzey'e saldırmalarının önündeki Bunu artık çok iyi biliyoruz. Yüzük Sauron'a ait, sadece onun tarafından
tek engel, Gondor'un zayıflayan gücüdür; gelip Ak Kuleler'le Li- yapılmıĢ ve tamamiyle kötüdür. O çok güçlüdür Boromir, öyle her
manlar'a hücum ederlerse, elfler için Orta Dünya'nın uzayan gölgele- isteyen değil, ancak zaten büyük bir kudrete sahip olanlar kullanabilir.
rinden hiçbir kaçıĢ kalmayabilir." Lâkin onlar için daha da ölümcül bir tehlike arzetmekte-dir.
"O yürüyüĢ daha uzun süre durdurulacak," dedi Boromir. "Gon- Uyandırdığı arzu bile yüreği bozar. Saruman'ı düĢünün. Arif-ler'den
dor'un gücü zayıflıyor diyorsunuz. Fakat Gondor hâlâ ayakta ve kuv- biri Mordor Hükümdarı'nı bu Yüzük ile, kendi usullerini kullanarak
vetinin son kalıntısı dahi çok güçlü." altederse, Sauron'un tahtına yerleĢir ve böylece yeni bir Karanlıklar
Efendisi doğmuĢ olurdu. Yüzük'ün yok edilmesi biraz da bu yüzden
"Lâkin yine de kahramanlığı artık Dokuzlar'ı durduramıyor," dedi
elzem: Dünya üzerinde kaldığı sürece, Arifler için dahi bir tehlike
Galdor. "Hem, Gondor'un korumadığı baĢka yollar da bulabilir." olacaktır. Çünkü ilk baĢta hiçbir Ģey kötü değildir. Sauron bile değildi.
"O halde," dedi Erestor, "Glorfîndel'in de beyan ettiği gibi, sadece iki yol Ben onu gizlemek için almaktan dahi korkuyorum. Kullanmak için hiç
var: Yüzük'ü sonsuza kadar saklamak veya yok etmek. Fakat her ikisi almam."
de bizim gücümüz dıĢında. Bu bilmeceyi kim çözecek bize?" "Burada "Ben de almam," dedi Gandalf.
bulunan kimse çözemez," dedi Elrond ağır ağır. "En azından kimse, o Boromir onlara kuĢkuyla baktı fakat boynunu eğdi. "Öyle olsun,"
yolu seçsek Ģu olur, bu yolu seçsek bu olur diye, gelecek hakkında dedi. "O halde Gondor'da elimizdeki silahlara güvenmek zorundayız.
kehanette bulunamaz. Lâkin hangi yolu seçmemiz gerektiği artık bana Ve en azından, Arifler bu Yüzük'ü korurken biz de dövüĢmeye devam
aĢikâr görünüyor. Batıya giden yol en kolayı gibi görünmekte. O ederiz. Belki Kınlan Kılıç seli durdurur - tabii eğer kılıcı kullanan el
yüzden sakınılması gerekir. Orayı gözetleyeceklerdir. Elfler hep o tarafa sadece bir aile yadigârını değil, aynı zamanda insanların Kralı'nın kol
kaçtı geçmiĢte. ġimdi bu son kertede daha zor, tahmin edilemeyecek gücünü de miras aldıysa."
bir yol tutmamız lazım. Tek umudumuz bu, buna umut denirse: "Kim bilebilir?" dedi Aragorn. "Fakat bir gün bunu sınayacağız." "O gün
Tehlikenin içine, Mordor'a gitmek. Yüzük'ü AteĢ'e yollama-hyız." bir an önce gelsin umarım," dedi Boromir. "Çünkü, yardım istemesem de
buna ihtiyacımız var. Diğerlerinin de ellerindeki tüm imkânlarla
Tekrar sessizlik çöktü. Frodo, o zarif evde, berrak suların gürültü- savaĢmıĢ olduğunu bilmek bizi rahatlatır."
süyle dolu o güneĢli vadiye bakarken bile, gönlünde ölü bir karanlık "O halde içiniz rahat olsun," dedi Elrond. "Çünkü sizin bilmediğiniz
hissediyordu. Boromir kıpırdandı, Frodo ona baktı. KaĢlarını çatmıĢ, baĢka güçler ve baĢka âlemler de var; bunlar sizden gizlenmiĢlerdir. Ulu
büyük borusunu evirip çevirmekteydi. Sonunda konuĢtu. Anduin Argonath'a ve Gondor'un kapılarına eriĢene dek nice kıyıdan
"Bütün bunları anlayamıyorum," dedi. "Saruman bir hain, ama fik- geçer."
"Yine de," dedi Cüce Glöin, "bu kuvvetlerin hepsi birleĢip her bi-
rinin gücü birlik içinde kullanılsa, herkes için hayırlı olurdu, ihtiyaç
326 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ ELROND'UN DÎV ANI 327
anımızda kullanabileceğimiz daha az tehlikeli baĢka yüzükler de ola- korkusu sonsuza kadar kalksın."
bilir. Yediler elimizden gitti - eğer Balin Thrör'un yüzüğünü bulma- "Böylelikle bir kez daha Yüzük'ün yokedilmesine dönmüĢ oluyoruz," dedi
dıysa; o son yüzüktü ve Thrör Moria'da can verdiğinden beri akıbeti Erestor, "yine de yol alabilmiĢ değiliz. YapılmıĢ olduğu AteĢ'i bulmaya
meçhuldür. Hatta, artık gizlememe lüzum yok, Balin biraz da o yüzüğü gücümüz yetecek mi ki? O yol ümitsizlik yolu. Hatta Elrond'un bunca
bulma umuduyla gitmiĢti." zamanlık irfanını bilmesem, divanelik yolu derdim." "Ümitsizlik mi,
"Balin Moria'da yüzük müzük bulamayacak," dedi Gandalf. "Thrör divanelik mi?" dedi Gandalf. "Ümitsizlik olamaz, çünkü ümitsizlik iĢin
onu oğlu Thrâin'e vermiĢti, ama Thrâin Thorin'e veremedi. Yüzük Dol sonunu kuĢku duymayacak biçimde görenler içindir. Biz göremiyoruz.
Guldur'un zindanlarında iĢkenceyle Thrâin'den alındı. Ben gittiğimde YanlıĢ umutlara rutunmuĢ olanlara divanelik gibi gelse de, tüm
her Ģey bitmiĢti." ihtimalleri ölçüp oiçtikten sonra mecburiyeti teslim etmek arifliktir. Eh,
"Ah, heyhat!" diye bağırdı Glöin. "Öcümüzü alacağımız gün ne bırakın divanelik bizim pelerinimiz olsun ve bizi DüĢman'ın gözlerinden
zaman gelecek? Yine de Üçler var. Bitlerdeki Üç Yüzük'e ne oldu? gizlesin! Çünkü o çok akıllıdır ve garazının terazisinde her Ģeyi inceden
Çok kudretli Yüzükler olduğu söylenir. Elf Hükümdarları saklamıyor inceye tartar. Fakat onun bildiği tek ölçü arzudur, kudret arzusu; bütün
mu onları? Gerçi onlar da yıllar evvel Karanlıklar Efendisi tarafından gönülleri de böyle yargılar. Birilerinin bunu reddedebileceği, hazır
Yüzük'ü ele geçirmiĢken yoket-mek isteyebileceğimiz düĢüncesi,
yapılmıĢtı. Bunlar boĢ mu duruyor? Burada Elf Beyleri görüyorum.
aklından bile geçmez. Eğer bunu amaçlarsak, onun hesaplarını bozarız."
Bir Ģey söylemiyecekler mi?"
"En azından bir süre için," dedi Elrond. "Bu yoldan geçmek zorun-
Elfler cevap vermediler. "Beni duymadınız mı Glöin?" dedi El- dayız, lâkin çok zor olacaktır. Üstelik ne kuvvet, ne irfan bizi bu yolda
rond. "Üçler Sauron tarafından yapılmamıĢtı, onlara dokunamadı bile. fazla ilerletemez. Bu maceraya zayıflar da yeltenebilir; güçlülerin
Lâkin onlar hakkında konuĢmaya izin yoktur. Ancak Ģu kadannı umutlan ne kadarsa onlarınki de o kadar olur. Nitekim, dünyanın
söyleyebilirim bu kuĢku saatlerinde. BoĢ durmuyorlar. Lâkin muharebe çarklarını döndüren eylemler ekseriya böyledir: Büyüklerin gözleri
veya fetih silahı olarak yapılmadı onlar: Bu onların gücü dahilinde değil. baĢka yerlerdeyken, küçük eller iĢleri baĢarmaya mecbur kalır."
Onları yapanlar güç veya hüküm veya servet değil, anlayıĢ, bir Ģeyler "Pekâlâ, pekâlâ Efendi Elrond!" dedi Bilbo birdenbire. "Daha faz-
yapma, iyileĢtirme peĢindeydi; her Ģeyi kirlenmeden koruyabilmek lasını söylemeyin! Ne kastettiğiniz yeterince açık. Budala hobbit Bilbo
istiyorlardı. Orta Dünya Elfleri bu istediklerini keder pahasına da olsa bir baĢlattı bu iĢleri; ya baĢladığı iĢi bitirsin, ya da kendini bitmiĢ bilsin.
raddeye kadar elde etmiĢlerdir. Fakat eğer Sauron Tek Yü-zük'ü tekrar Burada rahatım yerindeydi, kitabımda da ilerliyordum. Merak
ele geçirirse, Üçler'i kullananların yapmıĢ olduğu her Ģey bozulacak ve ediyorsanız söyleyeyim, tam da sonunu yazmak üzereydim. ġöyle bir
zihinleriyle gönülleri Sauron'a malum olacaktır. Üçler hiç olmamıĢ olsa Ģey yazmayı düĢünüyordum: ve bundan böyle ömrünün sonuna kadar
daha hayırlı olurdu. Onun amacı bu." mutluluk içinde yaĢadı. Güzel bir son, daha önce kullanılmıĢ olması
"Ama o zaman, nasihat ettiğiniz gibi Hükmeden Yüzük yok edilirse hiç de önemli değil üstelik. ġimdi değiĢtirmem gerekecek: Pek ger-
ne olur?" diye sordu Glöin. çekleĢirmiĢ gibi görünmüyor; zaten belli ki ömrüm vefa ederse birkaç
bölüm daha eklemek gerekecek. Amma iĢ. Ne zaman baĢlayayım?"
"Tam olarak bilmiyoruz," diye cevap verdi Elrond üzüntüyle. "Bir
Boromir ĢaĢkınlık içinde Bilbo'ya baktı, fakat diğerlerinin hepsinin
kısmımız Sauron'un hiç ellememiĢ olduğu Üç Yüzükler'in o zaman
yaĢlı hobbiti ağırbaĢlı bir saygıyla süzdüklerini görünce kahkahası
serbest kalacağını ve onları kullananların Sauron'un dünyaya verdiği
dudaklarında dondu kaldı. Sadece Glöin'gülümsemiĢti ama onun te-
yaralan iyileĢtirebileceğini umuyor. Lâkin belki de Tek Yüzük gitti- bessümü de eski anılardan kaynaklanıyordu.
ğinde Üçler de bitecekler ve birçok güzel Ģey solup unutulacak. Benim "Elbette sevgili Bilbo'cuğum," dedi Gandalf. "Bu iĢi sahiden sen
inancım bu." baĢlatmıĢ olsaydın senin bitirmen beklenirdi. Lâkin artık sen de bili-
"Yine de tüm cifler böyle bir ihtimale razı," dedi Glorfmdel, "yeter
ki bu yolla Sauron'un gücü kırılabilsin, hâkimiyeti altına düĢme
328 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ E L R O N D 'UN D t V A N I 329
yorsun ki baĢlatma lafı kimseye mal edilemeyecek kadar büyük bir nı, sakin tarlalarından kalkıp Ulular'ın kulelerini ve düĢüncelerini sar-
iddia ve her kahraman büyük eylemlerde sadece küçük bir rol oynar. sacaklar. Arifler arasından kim öngörebilirdi bunu? Ya da, eğer arif
Eğilmene gerek yok! Gerçi bu sıfatı hak ediyorsun, Ģaka kisvesi altında iseler, vakti gelmeden bilmeyi ne diye umsunlar?
yüreklice bir teklifte bulunduğundan da hiç Ģüphemiz yok. Fakat bu "Lâkin ağır bir yüktür bu. Öyle ağır ki, kimse baĢkasına yükleye-
teklif senin gücünü aĢıyor Bilbo. Bu Ģeyi geri alamazsın. Artık baĢkasına mez. Ben bu yükü size vermiyorum. Lâkin rızanızla alırsanız, seçimi-
geçti. Hâlâ benim sözüme kulak vermeyi kabul edersen, derim ki bir nizin doğru olduğunu söyleyebilirim; eskinin bütün kudretli elf dostları
vak'a-nüvis olmak dıĢında senin üzerine düĢenler bitti. Kitabını bitir Hador, Hurin, Türin ve bizzat Beren bir araya gelse, sizin yeriniz
sen; sonunu da değiĢtirmeden bırak! £lâlâ öyle olması için umut var. onların yanı olurdu."
Fakat geri döndüklerinde devamını yazmaya hazır ol." "Ama herhalde onu tek baĢına yollamayacaksınız değil mi be-
Bilbo güldü. "Daha önce, bana hoĢ bir nasihat verdiğini hiç hatır- yim?" diye bağırdı Sam kendini daha fazla tutamayıp, sessiz sedasız
lamıyorum," dedi. "Bütün nahoĢ nasihatlann iyiye çıktığını göre, bu oturmakta olduğu köĢeden sıçrayarak.
nasihatin kötü çıkmasın sakın. Yine de, sanırım Yüzük ile uğraĢmaya "Elbette ki hayır!" dedi Elrond yüzünde bir tebessümle ona doğru
ne gücüm kaldı, ne de Ģansım. O büyüdü, ben değil. Ama söylesene, dönerek. "En azından siz onunla gideceksiniz. Baksanıza, onu gizli
onlar ile neyi kastediyorsun?" bir divana çağırıp sizi çağırmasak bile yanından ayrılmıyorsunuz."
"Yüzük ile yollanacak ulakları." Sam kızarıp mırıldanarak oturdu, "îyi iĢ açtık baĢımıza Bay Frodo!"
"Elbette! îyi de kim olacak bunlar? Bana öyle geliyor ki, bu meclisin dedi, kafasını sallayarak.
karar vermesi gereken Ģey de bu; karar verilmesi gereken tek Ģey. cifler
sadece sözle yetiniyor olabilirler, cüceler de her tür yorgunluğa
katlanabilir; ama ben sadece yaĢlı bir hobbitim ve de öğlen yemeğimin
eksikliğini hissediyorum. Birkaç isim bulamaz mısınız hemen? Ya da
yemekten sonraya bıraksanız olmaz mı?"

Kimse cevap vermedi. Öğlen çanı çaldı. Yine de kimse konuĢmadı.


Frodo bütün yüzlere baktı fakat yüzler ona doğru dönmemiĢti. Bütün
Divan, sanki çok derin düĢüncelerdeymiĢler gibi gözleri yerde
oturuyordu. Sanki çok uzun bir zaman önce tahmin etmiĢ olduğu ve
hiç söylenmeyeceğini boĢu boĢuna umduğu bir kararın açıklanmasını
beklermiĢ gibi, büyük bir korku düĢtü içine. Aynkvadi'de Bilbo'nun
yanında huzur içinde kalıp dinlenmek için karĢı konulmaz bir özlem
tüm yüreğini kapladı. Sonunda zorlukla konuĢtu ve sanki cılız sesini
baĢka bir irade kullamyormuĢ gibi, kendi sözlerini duyarak hayret etti.
"Ben Yüzük'ü götürürüm," dedi, "ama yolu bilmiyorum."

Elrond gözlerini kaldırarak ona baktı; bu bakıĢın ani keskinliğiyle


yüreğine iĢlediğini hissetti Frodo. "Eğer duyduklarımın hepsini doğru
anladıysam," dedi, "zannımca bu iĢ için siz tayin edilmiĢsiniz Frodo;
siz bir yol bulamazsanız kimse bulamaz. ġimdi Shire halkının zama-
YÜZÜK GÜNEYE G i D i Y O R
33
1
BÖLÜM III "YanılmıĢsın," dedi Gandalf. "Dikkatli dinlememiĢsin. Bunu Gwa-
ihir'den duymuĢtum zaten. Eğer merak ediyorsan, bence senin deyi-
YÜZÜK GÜNEYE G Ġ D Ġ Y O R minle hayrete değer diyebileceğimiz tek Ģey sen ve Frodo idiniz; Ģa-
Ģırmayan tek kiĢi de ben oldum."
"Her neyse," dedi Bilbo, "zavallı Frodo ile Sam'in seçilmesinden
baĢka bir Ģeye karar verilmedi. Zaten baĢından beri, beni devre dıĢı bı-
rakırlarsa iĢin oraya varacağından korkuyordum. Fakat bana soracak
O günün daha sonraki saatlerinde hobbitler bir de Bilbo'nun odasında olursanız, hele raporlar bir gelsin, Elrond epey bir kiĢi yollayacaktır.
kendi aralarında bir toplantı yaptılar. Merry ile Pippin Sam'in Divan'a Yola koyuldular mı Gandalf?"
sızıp Frodo'ya yoldaĢ olarak seçilmesine çok hiddetlenmiĢlerdi. "Evet," dedi büyücü. "KeĢif kollarının bir kısmı yollandı bile. Yarın
"Amma haksızlık," diyordu Pippin. "Onu dıĢarı atıp zincire vuraca- baĢkaları da gidecek. Elrond cifleri yolluyor, Kolcularla ve belki
ğına, El rond tutmuĢ bir de bu arsızlığı için onu ödüllendirmiĢ!" Kuyutorman'daki Thranduil'in halkıyla irtibata geçecekler. Aragorn da
"Ödül mü!" dedi Frodo. "Ben bundan daha ağır ceza düĢünemiyo- Elrond'un oğullarıyla gitti. Herhangi bir harekette bulunmadan önce civar
rum. Ne söylediğinin farkında bile değilsin: Bu umutsuz yolculuğa yöreleri fersah fersah taramak zorundayız. O yüzden neĢelen Frodo!
mahkûm edilmek ödül müdür? Daha dün, görevimin bitmiĢ olduğunu ve Büyük ihtimalle daha epey zaman buradasın."
burada uzun bir süre, belki de temelli olarak dinlenebileceğimi hayal "Hah!" dedi Sam karamsarca. "Bekleyeceğiz ki kıĢ da bastırsın."
ediyordum." "Yapacak bir Ģey yok," dedi Bilbo. "Bu biraz da senin kabahatin
"Hiç ĢaĢmam," dedi Merry, "keĢke hayal ettiğin gibi olabilseydi. Frodo, oğlum: îlle benim yaĢgünümü beklemek istediğin için böyle
Fakat biz Sam'i kıskanıyoruz, seni değil. Eğer sen gitmek zorunday- oluyor. Epey de tuhaf bir kutlama gibi geliyor doğrusu bana. Ben ol-
san, Aynkvadi'de bile kalacak olsak geride kalmak bizim için ceza sa- saydım o T.B.'leri Çıkın Çıkmazı'na sokmak için o günü seçmezdim.
yılır. Seninle uzun bir yol katedip geldik, epey zorluk atlattık. Devam Ama neyse ne: Artık bahara kadar bekleyemezsiniz; raporlar gelmeden
de gidemezsiniz.
etmek istiyoruz."
"Benim kastettiğim de buydu," dedi Pippin. "Hobbitler olarak bir-
Isırmaya baĢladığında kıĢ,
birimize destek olmalıyız ve de öyle yapacağız. Beni ancak zincirle
buz tutmuĢ gecede çıtırdadığında taĢ,
burada tutabilirler, yoksa seninle geliyorum. Bu grupta zekâ sahibi birinin
göller kararıp ağaçlar soyununca, kol
de bulunması gerekir." gezen kötülüktür Doğa 'da.
"O halde senin seçilemeyeceğin kesinleĢti Peregrin Took!" dedi
Gandalf fazla yüksek olmayan pencereden içeri bakarak. "Fakat hepiniz Fakat korkarım sizin bahtınıza bu çıkacak."
kendinizi boĢ yere üzüyorsunuz. Henüz hiçbir Ģey kararlaĢtırılma- "Korkarım öyle," dedi Gandalf. "Süvariler hakkında bir Ģeyler öğ-
dı." renmeden harekete geçemeyiz."
"KararlaĢtınlmadı mı!" diye haykırdı Pippin. "O zaman ne yapı- "Hepsi taĢkında yok oldular sanıyordum," dedi Merry.
yordunuz orada? Saatlerce kapandınız kaldınız." "Yüzüktayflan'nı öyle yok edemezsin," dedi Gandalf. "içlerinde
"KonuĢuyorduk," dedi Bilbo. "Epey bir konuĢma yapıldı ve herkes efendilerinin gücü var; onunla ayakta durur, o düĢerse düĢerler. Hepsinin
hayrete Ģayan bir Ģeyler duymuĢ oldu. Bizim Gandalf bile. Bence atsız kalmıĢ ve maskelerinin düĢmüĢ olduğunu, böylelikle bir süre
Legolas'ın Gollüm ile ilgili haberine o bile afalladı, ama çabuk topar- daha az tehlike arzedeceklerini umuyoruz; fakat emin olmamız lazım.
landı." Bu arada sen sıkıntılarını unutmaya çalıĢmalısın Frodo. Sana yardımım
olur mu bilemiyorum; fakat kulağına Ģu kadarını fısıldaya-
YÜZÜK GÜNEYE Gi Di YOR 333
332 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ
yım. Birileri grupta zekâya ihtiyaç olacağını söylemiĢti. Haklıydı. Sa- KeĢif kollan geri dönmeye baĢladığında hobbitler neredeyse iki
nırım ben de sizinle geleceğim." aydır Elrond'un Evi'ndeydiler; kasım sonbahann son kalıntılarını da alıp
Bu haber karĢısında Frodo öyle büyük bir sevinç gösterdi ki, Gan- götürmüĢtü, artık aralıktaydılar. KeĢifçilerin kimi kuzeye, Buzlu-pınar
dalf oturmakta olduğu pencere pervazından kalkıp Ģapkasını çıkarttı ve kaynaklarının ardındaki Ettenavlaklan'nın içlerine gitmiĢlerdi; kimi de
eğilerek selam verdi. "Sadece, sanırım geleceğim, dedim. Henüz hiçbir batıya gidip Aragorn ve Kolcular'ın yardımıyla, ta Kuzey Yo-lu'nun bir
Ģeye bel bağlama. Bu konuda Elrond'a ve arkadaĢınız Yolgezer'e çok Ģehir yıkıntısının yanından nehri aĢtığı Tharbad'a kadar, Grisel
söz düĢer. Bak aklıma geldi, Elrond'u görecektim. Gitmem lazım." boyunca bütün toprakları araĢtırmıĢlardı; epey sayıda KeĢifçi doğuya
"Burada ne kadar kalabilirim dersin?" dedi Frodo Bilbo'ya, Gan- ve güneye yönelmiĢ, bunların bazıları Dağlar'ı aĢarak Kuyu-torman'a
dalf gidince. girerken, bazılan da Ferah Nehri'nin kaynağındaki geçide tırmanıp
"Oo, bilmem. Aynkvadi'de günleri sayamıyorum," dedi Bilbo. Yabandiyar'a inmiĢ, Ferah Çayırlar'ı geçerek sonunda Rada-gast'ın
"Ama epey bir vaktin olacak sanırım. Bol bol sohbet edebiliriz. Kita- memleketi olan Rhosgobel'e varmıĢtı. Radagast Rhosgobel'de değildi;
bımda bana yardım edip bir sonrakine baĢlamaya ne dersin? Bir son onlar da Gölgelidere Basamaklan denilen yüksek geçitten geri
gelmiĢlerdi. En son Elrond'un oğullan Elladan ve Elrohir dönmüĢtü;
düĢündüri mü?"
GümüĢdaman'ndan aĢağı çok uzun bir yol katedip yabancı bir
"Evet, birkaç tane ve hepsi de karanlık ve nahoĢ," dedi Frodo. memlekete inmiĢlerdi, fakat Elrond'dan baĢka kimseye görevlerinden söz
"O-ho bu iĢe yaramaz!" dedi Bilbo. "Kitaplar iyi bitmeli. Buna ne etmediler.
dersin: ve rahata erip hep birlikte sonsuza kadar mutluluk içinde ya-
Ģadılar" Ulaklar hiçbir bölgede Süvariler veya DüĢman'ın uĢakları hakkında
bir ize rastlamamıĢ, bir haber duymamıĢlardı. Dumanlı Dağlar'ın
"îyi olur, tabii iĢ oraya varabilirse," dedi Frodo.
Kartalları bile yeni bir Ģeyler öğrenememiĢti. Gollum'dan da ses seda
"Hah!" dedi Sam. "Nerede yaĢayacaklarmıĢ? Hep bunu merak yoktu; fakat vahĢi kurtlar toplanmaya devam ediyor ve gene Ulu Ne-
ederim." hir'in ta yukarı bölgelerine kadar ava çıkıyorlardı, îlk elde kara atlann
üçü taĢkına uğramıĢ Geçit'te boğulmuĢ olarak bulunmuĢtu. Arayanlar
Bir süre daha hobbitler geride kalan yolculuk ve önlerindeki tehli- aĢağıda, ivinti yerindeki kayalar üzerinde beĢinin daha leĢlerine ve lime
keler hakkında "konuĢmaya ve düĢünmeye devam ettiler; fakat Aynk- lime olmuĢ uzun siyah bir pelerine rastladılar. Kara Süvariler'den kalan
vadi'de öyle bir uğur vardı ki, kısa bir süre sonra tüm korkulan ve en- tek iz buydu ve hiçbir yerde varlıklan hissedilmemiĢti. Adeta
diĢeleri uçtu gitti akıllarından, îyisiyle kötüsüyle gelecek unutulma- Kuzey'den yok olmuĢ gibiydiler.
mıĢtı, ama artık bugünü etkileyemiyordu. içlerindeki sıhhat ile ümit "Dokuz'dan sekizinin ne olduğu açıklığa kavuĢtu en azından," dedi
iyice güçlendi; gelen her güzel günden memnundular, her öğünden, Gandalf. "îyice emin olmak için henüz çok erken, ama yine de artık
her sözden ve Ģarkıdan zevk alıyorlardı. Yüzüktayfları'nın dağıldıklannı ve boĢ ve Ģekilsiz bir halde ellerinden
Böylece tüm parlaklığı ve güzelliği içinde ağaran sabahlan, serin geldiği kadanyla Mordor'daki Efendileri'ne geri dönmeye mecbur
ve berrak akĢamlanyla, günler geçti gitti. Fakat sonbahar hızla tüken- kaldıklarım ümit edebiliriz.
mekteydi; altuni ıĢık yavaĢ yavaĢ açık gümüĢ rengine döndü ve geciken "Eğer durum böyle ise tekrar ava baĢlamaları biraz zaman alır. El-
yapraklarda çıplak ağaçlardan düĢtü. Dumanlı Dağlar'dan doğuya doğru bette DüĢman'ın baĢka uĢaklan da var, ama onlann izimizi bulmalan
soğuk bir rüzgâr esmeye baĢladı. Avcılar Ayı gece semasını yusyuvarlak için önce ta Aynkvadi'nin sınırlanna kadar bunca yolu gelmeleri ge-
doldurup küçük yıldızlan kaçırdı. Fakat Güney'de ufka yakın tek bir rekiyor. Ve eğer biz dikkatli olursak izimizi kolay kolay bulamazlar.
yıldız al al parlamaktaydı. Ay tekrar küçülmeye baĢladığında yıldız da Ama artık gecikmemeliyiz."
geceden geceye daha bir parlar olmuĢtu. Gökyüzünün derinliklerinde,
vadinin kıyısındaki ağaçlann tepesinden üzerine dikilmiĢ bir göz gibi
öfkeyle yanan yıldızı penceresinden görebiliyordu Frodo.
334 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ YÜZÜK GÜNEYE GiDiYOR
Elrond hobbitleri yanına çağırdı. Frodo'yu ciddiyetle süzdü. 33
"Zaman eriĢti," dedi. "Eğer Yüzük yola çıkacaksa, bir an önce 5
çıkmalı. Lâkin onunla birlikte gidecek olanlar bu görevlerinin bir savaĢ
veya bir güçle destekleneceğine güvenmesinler. DüĢman'ın lan Kılıç yeniden yapılacak. Fakat yolumuz yüzlerce mil birbirini tu
topraklarına hiç yardımsız girmeleri lazım. Yüzük TaĢıyıcısı olma tuyor. O yüzden Boromir de Grup içinde olacak. Yiğit bir adam o."
sözünüz hâlâ geçerli mi Frodo?" "Geriye iki kiĢi kalıyor," dedi Elrond. "Onları bir düĢüneceğim.
"Geçerli," dedi Frodo. "Sam ile birlikte gideceğim." Kendi hanemden münasip birilerini bulabilirim."
"O halde nasihatle bile olsa fazla bir yardım sunamayacağım size," "Ama o zaman bize yer kalmaz!" diye bağırdı Pippin telaĢla. "Biz
dedi Elrond. "Tutacağınız yolun sadece çok az bir bölümünde olacakları geride kalmak istemiyoruz. Frodo'yla gitmek istiyoruz."
görebiliyorum; görevinizi nasıl yerine getireceğinizi bilmiyorum. Gölge "Yolda nelerin beklediğini bilmiyor ve tahmin edemiyorsunuz da
artık Dağlar'ın eteklerine kadar yürüdü, hatta Grisel'in sınırlarına kadar ondan," dedi Elrond.
yaklaĢmada ve Gölge'nin altındaki her Ģey benim için karanlık. Birçok "Bu Frodo için de geçerli," dedi Gandalf, hiç beklenmedik bir Ģe-
düĢmanla karĢılaĢacaksınız, kimi gizli olacak kimi açık; yolunuzun kilde Pippin'i destekleyerek. "Hiçbirimiz ileriyi açıkça görüyor değiliz.
üzerinde hiç beklemediğiniz anda dostlar bulabilirsiniz. Ben bu engin Doğru, bu hobbitler tehlikeyi anlayabilseler gitmeye korkarlardı. Ama
dünyada tanıdıklarıma elimden geldiğince haberler yollayacağım; lâkin yine de gitmediklerine, cesaret gösteremediklerine yanar, utanıp mutsuz
artık her yer o kadar tehlikeli bir hal aldı ki bazıları yerine olurlardı. EJrond, sanırım bu konuda derin bir irfan aramak-tansa
ulaĢamayabilir, ya da sizden evvel varamayabilirler. onlann dostluklarına güvenmek daha yerinde olacak. Bizim için
"Bir de istedikleri yahut kısmet olduğu yere kadar sizinle birlikte Glorfindel gibi bir Elf Beyi bile seçsen, kudretiyle ne Karanlık Ku-
gidecek yoldaĢlar seçeceğim size. Ümidiniz hıza ve gizliliğe bağlı ol- le'ye saldırabilir ne de AteĢ'e giden yolu açabilir nasıl olsa."
duğuna göre sayının az tutulması lazım gelir. Eski Günler'deki gibi "Mühim Ģeyler söylüyorsunuz," dedi Elrond, "lâkin benim kuĢkularım var.
zırhlara bürünmüĢ bir elf taburum olsaydı dahi, Mordor'un kudretini Shire'ın da artık tehlikeden uzak olmadığı doğuyor içime; ben bu ikisini,
uyandırmaktan baĢka bir faydası olmazdı bunun. kendi ülkelerinin usulünce ellerinden geleni yapsınlar, halkı tehlikeye
11
Yüzük'ün YoldaĢları da Dokuz olacak; kötü Dokuz Süvari'ye karĢı karĢı uyarsınlar diye oraya haberci olarak geri göndermeyi düĢünüyordum.
Dokuz Piyade koyuyoruz. Sen ve sadık hizmetkârının yanında Gan- Her halükârda, benim kanaatimce bu daha genç olanı, Peregrin Took,
dalf da gelecek; çünkü bu onun en büyük hizmeti ve belki de çabalarının kalmalı. Onun gitmesine gönlüm razı gelmiyor." "O halde Efendi Elrond,
beni zindana atmanız ya da çuvala tıkıp eve göndermeniz gerekecek,"
sonu olacaktır. dedi Pippin. "Aksi takdirde grubu takip edeceğim."
"Diğerleri Dünya'nın Hür Halklarını temsil edecekler: cifler, cüceler
ve insanlar. Elfler adına Legolas gelecek; cüceler adına da Glöin oğlu "Öyle olsun madem ki. Siz de gideceksiniz," dedi Elrond ve içini
Gimli. En azından Dağlaı'daki geçitlere ve belki daha da ileriye kadar çekti. "Artık Dokuzlar'ın sayısı tamam. Yedi gün içinde Grup yola
çıkmalı."
seninle gitmeye gönüllüler, insanlar adına Arathorn oğlu Ara-gorn
yanında olacak, çünkü îsildur'un Yüzük'ü onu yakinen ilgilendiriyor."
"Yolgezer!" dedi Frodo. Elendil'in Kılıcı elf demirciler tarafından yeniden dövüldü ve kılıcın
"Evet," dedi Aragorn gülümseyerek. "Bir kez daha yoldaĢın olmak üzerine hilal Ģeklindeki ay ile ıĢıyan güneĢ arasına yerleĢtirilmiĢ yedi
için iznini istiyorum Frodo." yıldız niĢanı çizilip etrafına bir sürü rün yazıldı; çünkü Arathorn oğlu
"Gelmen için yal varabilirdim," dedi Frodo, "yalnız senin Boromir ile Aragorn, Mordor'un ordularına karĢı savaĢa gidiyordu. Kılıç tekrar
birlikte Minas Tirith'e gideceğini zannediyordum." bütünlendiğinde pırıl pml olmuĢtu; içinde güneĢin ıĢığı al al, ayın ıĢığı
"Gidiyorum," dedi Aragorn, "Ve ben savaĢa çıkmadan önce Kırı- soğuk soğuk yanıyordu, ağzı sert ve keskindi. Ve Aragorn kılıca yeni bir
isim takarak ona Anduril, yani Batı'nın Alevi, dedi.
Aragorn ile Gandalf birlikte yürüyerek veya oturarak tutacakları
yollar, karĢılaĢacaktan tehlikeler hakkında konuĢuyor; EJrond'un evin-
336 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ
YÜZÜK GÜNEYE Gi Di Y O R
de bulunan öykülü ve resimli haritalarla irfan kitaplarını Ġnceliyorlardı.
Frodo da bazen onların yanında oluyordu; fakat onların rehberliğine 33
güvendiği için vaktinin mümkün olduğunca büyük kısmını Bilbo ile 7
geçiriyordu. miyorum," dedi Frodo.
Bu son günlerde hobbitler akĢamlan hep birlikte AteĢ Salonu'nda "Ben de aynen böyle demiĢtim," dedi Bilbo. "Fakat görünüĢe hiç
oturuyorlardı ve orada diğer öykülerin yanı sıra Beren ile Lüthien'i ve ehemmiyet verme. Bunu giysilerinin altına giyebilirsin. Haydi! Bu
Büyük Ziynet'in nasıl kazanıldığını anlatan Ģiiri eksiksiz dinlemiĢlerdi; aramızda sır kalsın. BaĢka kimseye söyleme! Ama bunun üstünde ol-
fakat gün boyunca Merry ve Pippin çevrede dolanıp dururken, Frodo ile duğunu bilirsem daha mutlu olacağım. Naçiz fikrimce, Kara Süvari-
Sam Bilbo'nun küçük odasında onunla bulunmaktaydılar. Bu ler'in bıçaklarına bile geçit vermez bu," diye ekledi alçak bir sesle.
saatlerde Bilbo (hâlâ son derece eksik görünen) kitabından bölümler "Pekâlâ, alacağım," dedi Frodo. Bilbo zırhı Frodo'ya giydirdi ve
veya mısralanndan parçalar okuyor, ya da Frodo'nun maceraları hak- Sting'i ıĢıltılı kemere taktı; sonra Frodo bunların üzerine eski yüzlü
kında notlar alıyordu. pantolonunu, tuniğini ve ceketini geçirdi.
Son günün sabahında Frodo Bilbo ile yalnız kalmıĢtı; yaĢlı hobbit "Sıradan bir hobbit gibi duruyorsun," dedi Bilbo. "Fakat artık dıĢ
yatağının altından tahta bir kutu çıkardı. Kapağını kaldırarak içini ka- görünüĢüne aldanmamak lazım, îyi Ģanslar!" BaĢını çevirip pencereden
rıĢtırdı. dıĢarı baktı, bir ezgi mırıldanmaya çalıĢıyordu.
"iĢte kılıcın," dedi. "Fakat kırılmıĢtı, biliyorsun. Saklamak için alı- "Bu ve tabii geçmiĢteki tüm iyiliklerin için sana ne kadar teĢekkür
koymuĢtum ama demircilere tamir edip edemeyeceklerini sormayı etsem azdır Bilbo," dedi Frodo.
unutmuĢum. Artık zaman kalmadı. Ben de düĢündüm ki belki bunu "Hiç kalkıĢma!" dedi yaĢlı hobbit dönüp Frodo'nun omuzuna vu-
almak istersin, ne dersin?" rarak. "Uf!" diye bağırdı sonra. "Artık vurulamayacak kadar sert oldun!
Kutudan, eski püskü deri bir kının içinde küçük bir kılıç çıkarttı. Neyse iĢte: Hobbitler birbirlerine destek olmalı, özellikle de
Sonra kılıcı çekti, kılıcın parlak ve bakımlı ağzında aniden soğuk ve Bagginsler. KarĢılık olarak istediğim tek Ģey Ģu: Elinden geldiğince
göz alıcı bir ıĢık çaktı. "Bu Sting," deyip hiç güç harcamadan kılıcı kendine dikkat et ve toplayabildiğin her haberi, rastladığın tüm eski
tahta bir direğe saplayıverdi. "Al bunu, eğ^r istersen. Artık bana lazım Ģarkı ve masalları getir bana. Kitabımı sen dönmeden bitirmeye çalı-
olmaz herhalde." Ģacağım. Ömrüm vefa ederse ikinci kitabı da yazmak isterim." Sustu ve
Frodo kılıcı minnetle kabul etti. tekrar pencereye dönerek alçak sesle bir Ģarkı söylemeye baĢladı.
"Bir de bu var!" dedi Bilbo boyuna göre oldukça ağır görünen bir
bohça çekerek. Birkaç kat eski püskü kumaĢı açıp küçük bir zırh yelek Ocak baĢında oturmuĢ
çıkarttı. Zırh sıkı sıkı bir sürü halkadan örülmüĢtü; neredeyse keten düĢünüyorum gördüklerimi,
kadar bükülgen, buz gibi soğuk ve çelikten daha sertti. Ay ıĢığı çayır çiçekleri ve kelebekler
vurmuĢ gümüĢ gibi parlıyordu ve beyaz taĢlarla süslenmiĢti. Yanında geçmiĢ yaz aylarındaki;
incili ve billurlu bir kemer vardı.
"Pek güzel, değil mi?" dedi Bilbo, zırhı ıĢığa tutarak. "Ve kullanıĢlı. San yapraklar, örümcek ağları
Bu Thorin'in bana vermiĢ olduğu cüce zırhım, yola çıkmadan önce Ulığ geçmiĢ sonbaharlar sabah pusları
Kazın'dan geri alıp eĢyalarımla birlikte paketlemiĢtim. Yüzük dıĢında ve gümüĢ bir güneĢ
yolculuğumun bütün andaçlarını yanımda getirdim. Fakat bunu ve saçlarımın arasında rüzgâr
kullanmayı ummuyordum, zaten arada bir çıkartıp bakmaktan baĢka
bir iĢime de yaramıyor artık. Giyince ağırlığım hissetmiyorsun bile." Ocak baĢında oturmuĢ
"Ama ben biraz... ġey, bunun bende pek yakıĢık alacağını zannet- düĢünüyorum, nasıl olacak dünya,
sonsuz bir kıĢ gelecek
göremeyeceğim bahan bir daha.
338 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ

Çünkü hiç görmediğim YÜZÜK,GÜNEYE GiDiYOR 339


daha çok Ģey var yeĢiller "O boruya bir kez daha ses vermekte acele etmeseniz gerektir Bo-
baĢka baĢkadır romir," dedi Elrond, "kendi topraklarınızın sınırına varıp baĢınız dara
her ormanda her bahar düĢünceye kadar."
"Olabilir," dedi Boromir. "Fakat her yola çıkıĢımda borumu bir ba-
Ocak baĢında oturmuĢ ğırtırım, hem bundan böyle gölgelerde yürüyecek de olsak gecenin
düĢünüyorum eski insanları ve hiç hırsızları gibi çıkmam yola."
göremeyeceğim bir dünyayı Sadece cüce Gimli çelik halkalardan oluĢan kısa bir gömleği açık
görecek olanları. açık giyiyordu, çünkü cüceler yükten yorulmazlar; kemerinde de geniĢ
ağızlı bir balta takılıydı. Legolas'ın yayı ile sadağı ve kemerinde uzun
Fakat her oturup düĢündüğümde beyaz bir bıçağı vardı. Genç hobbitler höyükten almıĢ oldukları kılıçlan
o eski zamanları geri dönen ayak takıyorlardı, fakat Frodo sadece Sting'i almıĢtı; Bilbo'nun arzusuyla, zırhı
seslerini bekliyorum da gizli kalmıĢtı. Gandalf bir asa taĢıyordu ama belinden elf kılıcı
ve kapı önündeki konuĢmaları Glamdring sarkmaktaydı; Glamdring, artık Yalnız Dağ'ın altında,
Thorin'in göğsünde yatan Orcrist'in eĢiydi.
Aralığın sonuna doğru soğuk, gri bir gündü. Doğu Rüzgârı ağaçların Hepsi Elrond'un verdiği kalın, sıcacık giysilerle donanmıĢlardı;
çıplak dallan arasından akıyor, tepelerdeki kara çamlarda dalgala- ceketleri ve pelerinlerinin içi kürklüydü. Yedek yiyecekler, giyecek-
nıyordu. Yukarıda koyu ve alçak, yırtık pırtık bulutlar koĢturmaktaydı. lerler, battaniyeler ve diğer gerekli eĢyalar bir midilliye yüklenmiĢti; bu
Erken gelen akĢamın neĢesiz gölgeleri çökmeye baĢlarken Grup da yola da, Bree'den getirdikleri zavallı hayvandan baĢkası değildi.
çıkmaya hazırlandı. Alacakaranlıkla yola çıkacaklardı çünkü El-rond Aynkvadi'de geçirdiği süre, muazzam bir değiĢiklik yaratmıĢtı
Ayrıkvadi'den iyice uzaklaĢıncaya kadar mümkün olduğunca gecenin midillide: Pırıl pınldı, gençleĢip dinçleĢmiĢ gibiydi. Ona Bili ismini
örtüsü altında yolculuk yapmalarını öğütlemiĢti. takan Sam, geride kalırsa hasretlik çeker diye tutturarak ille onu gö-
"Sauron'ün uĢaklarının binbir gözünden sakınmalısınız," diyordu. türmekte ısrar etmiĢti.
"KuĢkum yok ki Süvariler'in uğradıkları hezimetin haberini çoktan al- "Bu hayvan her sözü anlıyor," diyordu, "ve burada biraz daha kal-
mıĢtır ve öfke içindedir. Yakında yaya ve kanatlı casusları kuzey top- saydı konuĢacaktı da. Bana öyle bir baktı ki, Bay Pippin'in sözle dedik-
raklarında görünmeye baĢlar. Yolunuzda ilerlerken üzerinizdeki gök- lerini o da gözüyle dedi apaçık: Eğer beni yanına almazsan Sam, ben de
yüzüne bile dikkat etmelisiniz." kendi baĢıma sizi izlerim." Böylece Bili de yük havyanı olarak onlara
katılmıĢtı, ama Grup'un neĢesi yerinde görünen tek üyesi de oydu.
Grup yanına çok az savaĢ gereci almıĢtı, çünkü çatıĢmaya değil
gizliliğe bel bağlıyorlardı. Aragorn'un Anduril'inden baĢka silahı yoktu ve VedalaĢmalar büyük salondaki Ģöminenin baĢında yapılmıĢtı, artık
yaban ellerde dolaĢan bir Kolcu gibi paslı yeĢil ve kahverengilere sadece henüz evden çıkmamıĢ olan Gandalfı bekliyorlardı. Açık
bürünmüĢtü sadece. Boromir'in Anduril'i andıran ama onun kadar kapılardan alevlerin parıltısı geliyor, pencerelerden yumuĢak ıĢıklar
köklü bir geçmiĢe dayanmayan uzun bir kılıcı vardı, aynca bir kalkan bir akıyordu. Pelerine sarınmıĢ Bilbo kapı eĢiğinde, Frodo'nun yanında
de savaĢ borusunu taĢıyordu. sessizce durmaktaydı. Aragorn baĢı dizlerine eğilmiĢ oturuyordu; bu
"Dağların vadilerinde yüksek ve berrak çınlar sesi," dedi, "ve o zaman saatin onun için tam olarak ne anlama geldiğini bir tek Elrond bilirdi.
ancak kaçarsa kurtulur Gondor'un düĢmanları!" Boruyu dudaklarına Diğerleri karardıkta gri siluetler halindeydiler.
götürerek tek bir kez üfledi; yankılar kayadan kayaya sıçradı ve Sam midillinin yanında durmuĢ dudağını emiyor, dalgın dalgın
Aynkvadi'de bu sesi duyan herkes yerinden uğradı. nehrin aĢağıda sertçe gürlediği yerdeki karanlığa bakıyordu; maceraya
olan arzusu en alt düzeydeydi.
YÜZÜK GÜNEYE G i D i Y O R 341
340 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ

"Bili oğlum," dedi, "sen bize takılmayacaktın. Burada kalıp, taze Elrond'un hanesinden daha pek çok kiĢi, gölgelerde durarak onların
otlar çıkana kadar en iyi samanlarnan kursağını dolduracaktın." Bili gidiĢini seyretti ve alçak seslerle onları uğurladı. Ne bir kahkaha, ne
kuyruğunu salladı ve bir Ģey demedi. Ģarkı, ne müzik vardı. Sonunda dönerek sessizce alacakaranlığa
Sam omuzlarındaki yükü daha bir iyi yerleĢtirdi ve acaba bir Ģey karıĢtılar.
unuttum mu diye kaygılanarak çantasına tıktığı Ģeyleri aklından bir Köprüyü geçip, Ayrıkvadi'nin çatal vadisinden dıĢarı uzanan uzun
bir saymaya baĢladı: En büyük hazinesi olan kap kaçakları; her zaman ve dik patikalardan yavaĢça dolana dolana çıkmaya baĢladılar; niha-
yanında taĢıdığı, fırsat buldukça da doldurduğu küçük tuz kutusu; yetinde de rüzgârın fundalar arasından ıslık çaldığı yüksek kırlara
epey bir pipo otu (ama yetmeyeceğine kalıbımı basarım); çakmak taĢı ile vardılar. Sonra, altlarında ıĢıldamakta olan Son Sıcak Yuva'ya son bir
kav; yün çoraplar; çamaĢır; Frodo'ya ait olup da onun unutmuĢ olduğu kez bakıp gecenin ta içine yöneldiler.
ve aradığı zaman ġam'ın kıvançla çıkartıp vereceği çeĢitli ufak tefek.
Hepsini bir bir saydı. Bruinen Geçidi'nde Yol'dan ayrılıp yüksele alçala uzanan arazideki
"îp!" diye mırıldandı, "ip yok! Daha da dün gece kendi kendine: dar patikalardan güneye yöneldiler. Dağlar'ın batısından miller ve
'Sam, bir parça ipe ne demeli? Yanına almazsan lazım olur,1 dediydin. Eh günler boyu bu güzergâhı izleyeceklerdi. Arazi, sıradağların öteki ya-
n'apahm, lazım olacak demek. Artık alamam." nında kalan Yabandiyar'daki Ulu Nehir'in yeĢil vadisine nazaran çok
daha sert ve çıplaktı, dolayısıyla hızlı gidemeyeceklerdi; fakat bu yolla
Tam o sırada Elrond Gandalf ile birlikte dıĢarı çıktı ve Grup'u yanına dost olmayan gözlerden kaçmayı umuyorlardı. Bu ıssız arazide Sa-
çağırdı. "Son sözüm Ģu olacak," dedi alçak bir sesle. "Yüzük TaĢıyıcısı, uron'un casusları pek az görülmüĢtü Ģimdiye dek, patikalar da Aynk-
Hüküm Dağı Macerası'na baĢlıyor. Aranızdan bir tek onun bir vadi'nin halkı dıĢında çok az kiĢi tarafından bilinirdi.
mesuliyeti var: Yüzük'ü bir kenara atmayacak, DüĢman'ın uĢaklarına Gandalf önde yürüyordu, yanında ise bu topraklan karanlıkta bile
vermeyecek, kimsenin, hatta çok mecbur kalmadıkça Grup veya Divan tanıyan Aragorn gidiyordu. Diğerleri arkaya dizilmiĢti, en arkada da
üyelerinin bile ellemesine müsaade etmeyecek. Diğerleri yolda ona gözleri keskin olan Legolas vardı. Yolculuklarının ilk bölümü zorlu ve
yardım etmek üzere hür refakatçılar olarak gidiyorlar. Bahtınıza göre sıkıcıydı ve Frodo'nun aklında rüzgârdan gayri pek bir Ģey kalmadı.
yolda oyalanabilirsiniz, geri gelebilirsiniz, baĢka yollara sapabilirsiniz. Günler boyunca doğudaki Dağlar'dan buz gibi bir rüzgâr esmiĢti ve
Ne kadar ilerlerseniz ayrılmanız da o kadar zor olur; ancak, ne yemin sanki hiçbir kıyafet bu esintinin kurcalayan parmaklarını engelleyemiyor
gibiydi. Hepsi sıkı sıkı giyinmiĢ oldukları halde, ne dinlenirken ne de
ne de emirle arzu ettiğinizden daha ileri gitmeye bağlanmıĢ değilsiniz.
yürürken doğru dürüst ısınabiliyorlardı. Günün ortasında, bir çukura
Çünkü henüz yüreklerinizin gücünü bilmiyorsunuz ve yolda her birinizin
veya etrafta öbek öbek yetiĢen yumak olmuĢ dikenli çalıların altına
karĢısına ne çıkacağını önceden göremezsiniz."
gizlenip huzursuzca uyuyorlardı. AkĢamüstü geç vakitlerde de nöbetteki
"Yol karardığında yolunu ayırana dost denmez," dedi Gimli. arkadaĢları tarafından uyandırılıp günün esas yemeğini yiyorlardı:
"Belki," dedi Elrond, "lâkin gecenin çöktüğünü görmemiĢ olan, Çoğunlukla soğuk ve neĢesizdi bu yemekler, çünkü ateĢ yakma riskini
karanlıkta yürümeye aht etmemeli." pek nadir göze alabiliyorlardı. AkĢam tekrar yollarına devam ediyor ve
"Yine de, ağızdan çıkmıĢ yemin titreyen yüreğe güç verebilir," dedi yollar elverdiğince hep güneye doğru gidiyorlardı.
Gimli. ilk baĢta hobbitlere, yorgunluktan bitinceye kadar tökezlene tö-
"Ya da çökertebilir o yüreği," dedi Elrond. "Çok ileriyi düĢünmeyiniz kezlene yürüseler de ancak kaplumbağa hızıyla ilerliyor ve hep yerle-
rinde sayıyorlar gibi gelmiĢti. Her yeni gün etraf bir gün öncekinden
Ģimdi! Yüreğiniz ferah gidin! Elflerin, insanların ve tüm hür halkların farksız gibiydi. Fakat dağlar gün begün biraz daha yaklaĢmaktaydı.
uğuru üzerinize olsun. Yüzünüzde yıldızlar parlasm!" Ayrık vadi 'den güneye doğru iyice yükselip batıya kıvrılıyorlardı; ana
"Ġyi... iyi Ģanslar!" diye bağırdı Bilbo soğuktan titreyerek. "Frodo,
günlük tutamazsın herhalde evlat, ama geri döndüğünde tafsilatlı bir
hikâye bekliyorum. Ve de çok oyalanma! HoĢça gidin!"
342 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ
YÜZÜK G Ü N E Y E G i D i Y O R 343
dağ sırasının eteklerinde, çıplak tepelerden ve gürleyen suların aktığı
derin vadilerden oluĢan ve gitgide geniĢleyen darmadağınık bir arazi metal ve taĢtan yaptığımız nice esere, nice Ģarkıya ve öyküye iĢlemi-
uzanıyordu. Patikalar hem az hem de dolambaçlıydı ve çoğu dik bir Ģizdir. Rüyalarımızda göğü doldururlar: Baraz, Zirak, Shathûr.
yarın kıyısında veya güvenilmez bataklıklarda son buluyordu. "Uyanıkken sadece bir kere uzaktan gördüm onları ama hepsini ta-
nırım, isimlerini bilirim, çünkü bunların altında artık Kara Kuyu yani elf
Yola çıktıklarının on beĢinci gününde hava değiĢti. Rüzgâr aniden dilinde Moria denilen Khazad-dûm, Cücegazuv yatıyor. Bu yandaki
hafifledi ve yön değiĢtirip güneye döndü. Hızla koĢturan bulutlar yük- Barazinbar yani Kızılboynuz, zalim Caradhras; arkasındakiler de
selerek yok oldular, solgun ve parlak güneĢ göründü. Ağır aksak uzun GümüĢçatal ile BulutlubaĢ: Bizim Zirakzigil ve Bundushathûr dediğimiz
bir gece yürüyüĢünün sonunda soğuk ve berrak bir Ģafak doğdu. Gri- Ak Celebdil ile Gri Fanuidhol.
yeĢil gövdeleri dağların kendi taĢlarından yapılmıĢ gibi duran kadim "Orada Dumanlı Dağlar çatallanır ve kollarının arasında hiç unu-
çobanpüskülü ağaçlarıyla taçlanmıĢ, alçak bir dağ çıkıntısına vardı tamadığımız derin gölgeli vadi uzanır: Azanulbizar, ciflerin Nanduhi-
yolcular. Ağaçların koyu renk yapraklan parlıyor, yükselmekte olan rion dedikleri Gölgelidere Vadisi."
güneĢin ıĢığında yemiĢleri al al ıĢıldıyordu. "Biz de Gölgelidere Vadisi'ni hedefliyoruz zaten," dedi Gandalf.
Ta güneyde, artık Grup'un izlediği patikayı kesermiĢ gibi yükselen "Eğer Caradhras'ın öbür yamacının altındaki Kızılboynuz Geçidi de-
ulu dağların belirsiz siluetlerini görebilmekteydi Frodo. Bu yüksek nilen geçide tırmanırsak, Gölgelidere Basamaklan'ndan cücelerin derin
dağ sırasının solunda üç zirve yükseliyordu; en yüksek ve onlara en vadisine ineceğiz. Aynagöl'ün uzandığı ve GümüĢdamar Nehri'nin buz
yakın olanı, tepesi karla kaplı bir diĢ gibi dikilmiĢti; çıplak ve dimdik gibi pınarlarından kaynadığı yere."
inen kuzey yamacı hâlâ gölgeler içindeydi, ama güneĢ vuran yerleri al al "Kapkaranlıktır Kheled-zâram'ın suları," dedi Gimli, "ve buz gibidir
parlıyordu. Kibil-nâla'nın kaynakları. Yakında onları görebileceğimi düĢününce
Gandalf Frodo'nun yanında durup elini gözüne siper ederek ufka yüreğim titriyor."
baktı, "îyi yol yaptık," dedi. "insanların Holün dedikleri diyann sınır- "Gördüğünde mutlu olasın aziz cücem!" dedi Gandalf. "Fakat seni
larına eriĢtik; daha mutlu günlerde, ismi Eregion iken, burada birçok bilmem de, biz o vadide kalamayacağız. Bizim GümüĢdamar'dan aĢağıya,
elf yaĢardı. Ayaklanınız çok daha fazla mil katettiyse de, karga uçu- gizli ormanlara inmemiz gerek; böylece Ulu Nehir'e, oradan da..."
Ģuyla kırk beĢ fersah geldik. Topraklar ve iklim daha yumuĢak olacak Durdu.
artık, ama belki tehlikesi de ona göre artacak." "Evet, oradan nereye?" diye sordu Merry. "Yolculuğun sonuna -
"Tehlikeli olsun olmasın, gerçek bir tan vakti pek makbule geçi- sonunda," dedi Gandalf. "Çok ileriyi düĢünemeyiz, ilk bölümün salimen
yor," dedi Frodo kapiĢonunu geri atıp yüzünü sabah güneĢine açarak. bittiğine Ģükredelim. Sanırım sırf bugün değil, akĢam da burada
"Fakat dağlar önümüzde," dedi Pippin. "Gece doğuya doğru dön- dinlensek iyi olacak. Hollin'in tekin bir havası var. Bir yerde vaktiyle
müĢ olmalıyız." cifler yaĢamıĢsa, o toprak çok büyük kötülükler geçirmedikçe onları
"Hayır," dedi Gandalf. "Fakat berrak ıĢıkta daha uzağı görebili- hepten unutmaz."
yorsun. O zirvelerin ardında sıra dağlar güney batıya doğru kıvnlır. "Bu doğru," dedi Legolas. "Fakat buranın cifleri biz orman ahalisine
Elrond'un evinde bir sürü harita vardı, ama onlara bakmak hiç aklına yabancı bir soydu; ağaçlar ve otlar onlan hatırlamıyor. Sadece taĢların
gelmemiĢtir herhalde?" onlara ağıt yaktığını duyuyorum: Derin derin kazdılar bizi, ince ince
"Geldi, arada bir baktım," dedi Pippin, "ama hatırlamıyorum. O iĢlediler, yüksek yüksek inĢa ettiler; ama gittiler. GitmiĢler. Çok zaman
tür Ģeylere Frodo'nun aklı daha iyi çalıĢır." önce Limanlar'ın yolunu tutmuĢlar."
"Benim haritaya ihtiyacım yok," dedi Legolasla birlikte gelmiĢ
olan Gimli; çukur gözlerinde garip bir ıĢıkla ileriye bakmaktaydı, "iĢte O sabah büyük çobanpüskülü çalılanyla perdelenen derin bir çu-
vaktiyle atalarımızın çalıĢtığı memleket; bu dağlann biçimlerini kurda ateĢ yaktılar; kahvaltıları da yola çıktıklarından beri yedikleri
344 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ YÜZÜK GÜNEYE Gl DĠYO R 345
en neĢeli yemek oldu. Yemekten sonra alelacele yatmadılar, çünkü Aragorn'a. Aragorn cevap vermedi, dikkatle gökyüzüne bakıyordu; fa-
bütün o gece diledikleri gibi uyuyabilebilmeyi umuyorlardı ve ertesi kat çok geçmeden Sam kendisi de yaklaĢmakta olan Ģeyin ne olduğunu
günün akĢamına kadar da yola devam etmeye niyetleri yoktu. Sadece gördü. Büyük bir hızla uçan kuĢ sürüleriydi bunlar; dönüyorlar,
Aragorn sessiz ve huzursuzdu. Bir süre sonra Grup'tan ayrılıp tepenin dolaĢıyorlar, sanki bir Ģeyi arar gibi bütün toprakları dikkatle incele-
sırtına doğru yürüdü; orada bir ağacın gölgesinde durup sanki bir Ģeye yerek gitgide yaklaĢıyorlardı.
kulak kabartıyörmüĢ gibi baĢını dikerek güneye ve batıya doğru baktı. "Yere yat, hiç kıpırdama!" diye tısladı Aragorn, Sam'i bir çoban-
Sonra küçük vadinin kenarına geri dönerek aĢağıda gülüp konuĢan di- püskülü çalılığının gölgesine çekerek; çünkü bir alay kuĢ aniden ana
ğerlerini seyretmeye koyuldu. bölükten ayrılıp alçaktan uçarak dosdoğru tepenin sırtına doğru gel-
"Hayrola Yolgezer?" diye seslendi Merry. "Neye bakıyorsun? Doğu meye baĢlamıĢtı. Sam bunları bir cins iri kargaya benzetti. KuĢlar göl-
Rüzgârı'nı mı özledin?" gelerini yerde kapkara sürükleyecek kadar yoğun bir küme halinde
üstlerinden geçerken, tek bir kaba gak sesi duyuldu.
"Aman eksik olsun," diye cevap verdi Aragorn. "Fakat bir Ģeyin
yokluğunu hissediyorum. Hollin topraklarına her mevsimde gelip git- Sürü iyice uzaklaĢıp kuzeyde ve batıda yavaĢ yavaĢ küçülünceye ve
gökyüzü arınıncaya kadar yerinden kalkmadı Aragorn. Sonra ayağa
miĢimdir. Artık burada yaĢayan bir halk yok, ama her zaman baĢka fırlayarak gitti Gandalf ı uyandırdı.
yaratıklar bulunurdu, özellikle de kuĢlar. Fakat Ģimdi sizden baĢka
"Kara karga bölükleri Dağlar ile Grisel arasında uçuyor," dedi,
her Ģey sessiz. Bunu hissedebiliyorum. Etrafımızda miller boyunca "Hollin üzerinden de geçtiler. Buranın yerlileri değiller, Fangorn ve
ses yok ve sizin sesleriniz yerde yankılar yaratıyor adeta. Anlayamı- Garpeli'nden gelme crebain'ler. Neyin peĢindeler bilmiyorum: Belki de
yorum." güneyde bir beladan kaçıyorlardır; ama bence toprakları gözetliyorlar.
Gandalf ani bir ilgiyle baĢını kaldırdı. "Peki sence bunun nedeni Ayrıca gökyüzünde çok yukarlarda uçan atmacalar da çarptı gözüme.
ne?" diye sordu. "Ahalinin nadiren görülüp duyulduğu bir yerde dört Sanırım bu gece yeniden hareket etmemiz gerekecek. Hollin artık bizler
hobbiti ve tabii diğerlerimizi görmenin verdiği ĢaĢkınlıktan ibaret olabilir için tekin bir yer değil: Gözetleniyor."
mi?" "Bu durumda Kızılboynuz Geçidi de gözetleniyordur," dedi Gan-
"Umanm öyledir," diye cevapladı Aragorn. "Ama daha önce burada dalf; "ve oradan görünmeden nasıl geçeriz bilmem. Fakat bunu zamanı
hiç hissetmediğim bir tetiktelik, bir korku sezinliyorum." gelince düĢünürüz. Hava kararır kararmaz hareket etmeye gelince,
"O halde daha dikkatli olmalıyız," dedi Gandalf. "Eğer yola bir korkarım haklısın."
Kolcu'yla çıktıysan aklın varsa sözüne kulak verirsin, hele de bu Kolcu "Neyse ki ateĢimiz az duman yapmıĢ, crebain gelmeden de geç-
Aragorn ise. Yüksek sesle konuĢmayı bırakıp sessizce dinlenelim ve meye1 baĢlamıĢtı," dedi Aragorn. "Söndürmek ve bir daha yakmamak
nöbetçileri seçelim." lazım. '

O gün ilk nöbet sırası Sam'in idi, fakat Aragorn da ona eĢlik etti. "Al baĢına belayı!" dedi Pippin. AkĢamüstü geç vakitte uyanır
Diğerleri uykuya daldılar. O zaman sessizlik Sam'in bile hissedeceği uyanmaz, ateĢ yakılmayacağı ve o gece hareket edileceğini haber ver-
kadar derinleĢti. Uyuyanların nefesleri rahatlıkla duyuluyordu. Midil- miĢlerdi. "Hem de bir avuç karga yüzünden! Bu gece adam gibi bir
linin kuyruğunu sallaması ve ara sıra ayaklarını oynatması büyük gü- yemek yemeyi ümit ediyordum: Sıcak bir Ģeyler."
rültü halini almıĢtı. Sam, kıpırdadığında kendi kemiklerinin takırda- "Sen ümit etmeye devam et," dedi Gandalf. "önünde hiç bekleme-
masını duyuyordu. Etrafında ölü bir sessizlik vardı ve güneĢ doğudan diğin ziyafetler bekliyor olabilir seni. Bana soracak olursan, ben de
yükselerek ilerlerken her Ģeyin üzerine mavi berrak bir gök asılı duru- rahat rahat bir pipo içmek ve ayaklarımı ısıtabilmek isterdim. Yine de
yordu. Uzakta, Güney'de kara bir leke belirdi, büyüdü ve rüzgârda her halükârda bir Ģeyden eminiz: Güneye gittikçe hava ısınacak."
uçan duman gibi kuzeye doğru yaklaĢmaya baĢladı. "Haddinden fazla ısınacak garanti," diye mırıldandı Sam Fro-
"O nedir Yolgezer? Buluta neyin benzemiyor," dedi Sam fısıltıyla
346 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ YÜZÜK GÜNEYE G i D i Y O R
do'ya. "Ama artık Ģu AteĢli Dağ'ı bir görüp, tabiri caizse Yol'un 34
7
sonuna varsak diye düĢünüyorum, ilk baĢta bu Kızılboynuz mu ismi
her-neyse, o olabilir zannettiydim ama sonra Gimli o nutkunu çekti. Cüce- nuk kırmızı, muazzam bir zirve.
lerin dili de pek gak guk bir ĢeymiĢ!" Haritalar Sam'e hiçbir Ģey ifade Hava kapatacak gibiydi, güneĢ de solgundu. Rüzgâr artık kuzey
etmiyordu ve bu yabancı topraklardaki tüm mesafeler gözüne o kadar doğuya dönmüĢtü. Gandalf havayı koklayarak arkasına baktı.
engin görünüyordu ki hesabını iyice karıĢtırmıĢtı. "Arkamızda kıĢ koyulaĢıyor," dedi sessizce Aragorn'a. "Kuzeydeki
Bütün gün boyunca Grup saklanmaya devam etti. Ara sıra üstle- dağlar eskisinden daha beyaz; kar eteklerine doğru iniyor. Bu gece
rinden kara kuĢlar geçiyordu; fakat batıya kayan güneĢ kızıllaĢmaya Kızılboynuz Geçidi'ne iyice yaklaĢmıĢ olacağız. Dar patikada gözcüler
baĢlayınca hepsi güneye doğru gözden uzaklaĢtılar. Alacakaranlıkta tarafından görülmek, bir melanetin pususuna düĢmek iĢten bile değil;
Grup yola koyulup artık biraz doğuya dönerek yokolan güneĢin son fakat hava Ģartlan hepsinden daha kötü bir düĢman çıkabilir. Seçtiğin yol
ıĢıklarıyla uzakta belli belirsiz hâlâ al al parlayan Caradhras'a yöneldi. hakkında Ģimdi ne düĢünüyorsun Aragorn?"
Gökyüzü soldukça beyaz yıldızlar birer birer parlamaya baĢlamıĢtı. Frodo bu sözlere kulak misafiri olmuĢ ve Gandalf ile Aragorn'un
Aragorn'un öncülüğünde güzel bir patika buldular. Frodo bunun eski bir tartıĢmayı sürdürmekte olduklarını anlamıĢtı. Kaygıyla dinle-
vaktiyle geniĢ ve düzgün bir Ģekilde Hollin'den dağ geçidine giden meye devam etti.
kadim bir yolun kalıntısı olduğunu tahmin etti. Artık dolunay halini "Sen de biliyorsun ya Gandalf, tuttuğumuz yolu baĢından sonuna
almıĢ olan ay dağların tepesinden doğmuĢ, taĢların gölgelerini kara kadar hayırlı görmüyorum," diye cevap verdi Aragorn. "Ve biz ilerle-
kara ortaya çıkaran solgun bir ıĢık saçmaktaydı. TaĢlar artık devrilip dikçe, bildiğimiz bilmediğimiz tehlikeler de büyüyecek. Lâkin yolu-
harap bir halde çıplak ve kasvetli bir araziye dağılmıĢlardı, ama gene de muza devam etmemiz lazım; dağları aĢmayı ertelemek de iyi olmaz.
çoğu bir vakitler elle iĢlenmiĢ gibi duruyordu. Daha güneyde ta Rohan Geçidi'ne kadar baĢka geçit yok. Senin Saru-
ġafağın ilk kıpırtılarından hemen önceki o iyice soğuk saati etmiĢ- man haberini aldığımdan beri o yola hiç güvenmiyorum. At Beyleri' nin
lerdi, ay da alçalmıĢtı. Frodo gökyüzüne baktı. Birden, yüksekteki yıl- komutanlarının artık kime hizmet ettiklerini kim bilebilir?"
dızların önünden bir gölgenin geçtiğini görür ya da hisseder gibi oldu; "Öyle, kim bilebilir!" dedi Gandalf. "Ama bir yol daha var ve bu yol
sanki bir anlığına yıldızlar solmuĢlar ve sonra tekrar parlamıĢlardı. Caradhras geçidi değil: KonuĢmuĢ olduğumuz karanlık ve gizli yol."
Ürperdi. "Ama bir daha o yoldan konuĢmayalım! Daha değil. Diğerlerine
"Üzerimizden geçen bir Ģey gördün mü?" diye fısıldadı tam önünde bir Ģey söyleme ne olur, baĢka bir yol kalmadığı kesinleĢinceye kadar
bulunan Gandalf a. söyleme."
"Hayır, ama her ne idiyse hissettim," diye cevap verdi Gandalf. "Daha ileri gitmeden bir karara varmamız gerek," diye cevap verdi
Gandalf. '
"Hiçbir Ģey olmayabilir, belki de ince bir bulut dokusuydu."
"Çok hızlı hareket ediyordu o halde," diye mırıldandı Aragorn, "O halde diğerleri dinlenip uyurken bu konuyu zihinlerimizde bir
tartalım," dedi Aragorn.
"ve rüzgârla gitmiyordu."

O gece baĢka bir Ģey olmadı. Ertesi sabah bir gün öncekinden de AkĢamüstü geç vakitte, diğerleri kahvaltılarını bitirirken Gandalf ile
daha parlak bir Ģafak söktü. Fakat hava yine serindi; rüzgâr tekrar do- Aragorn bir kenara çekilip Caradhras'a bakarak durdular. Dağın
ğuya dönmeye baĢlamıĢtı bile. iki gece daha, yollan tepeleri dolan- kenarları artık karanlık ve kasvetli, baĢı da gri bulutlar içindeydi. Frodo
tartıĢmanın ne yönde geliĢeceğini merak ederek onlan seyretti.
maya ve dağlar an be an yaklaĢıp önlerinde yükselmeye baĢladıkça Grup'a geri döndüklerinde Gandalf konuĢtu, o zaman Frodo hava ko-
gitgide yavaĢlayarak da olsa, muntazaman tırmanmaya devam ettiler. Ģullarını ve yüksek geçidi göze almaya karar vermiĢ olduklannı anladı.
Üçüncü sabah Caradhras önlerinde yükseldi: Tepesi gümüĢsü karla RahatlamıĢtı. Diğer karanlık ve gizli yolun ne olduğu hakkında bir fikri
taçlanmıĢ, fakat kenarları tamamen çıplak ve kana bulanmıĢ gibi do- yoktu, fakat bunun bahsi bile Aragorn'u o kadar telaĢlandırdığına göre,
Frodo o yoldan vazgeçtiklerine seviniyordu.
348 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ

"Son zamanlarda gördüğümüz iĢaretlere göre," dedi Gandalf, "kor- Y Ü ZÜ K GÜ N EY E GiDiYOR 349
karım ki Kızılboynuz Geçidi gözleniyor; ayrıca arkamızdan yaklaĢ- ken ben yatakta olmalıyım. Bu karlar Hobbitköy'e gitse ya! Oradaki-
makta olan hava Ģartları hususunda da kuĢkularım var. Kar gelebilir. lerin hoĢuna gidebilir." Kuzeydirhem'deki yüksek avlaklar hariç Shi-
Bütün hızımızla gitmemiz lazım. Öyle bile, geçidin tepesine kadar en az re'da yoğun kar yağıĢı nadir görülür, oldu mu da çok hoĢ bir olay ve
iki günlük yürüyüĢ var önümüzde. Bu akĢam karanlık erken çökecek. eğlenmek için fırsat olarak karĢılanırdı. Beyaz kurtların donmuĢ Bren-
Hazır olur olmaz yola çıkmalıyız." dibadesi üzerinden gelip Shire'ı istila ettikleri 1311 yılının Felaket Kı-
"Ben de bir tavsiyede bulunmak istiyorum müsade ederseniz," Ģı'nı görüp hatırlayan (Bilbo hariç) tek bir hobbit yoktu.
dedi Boromir. "Ben Ak Dağlar'ın gölgesi altında doğdum ve yüksek- Gandalf durakladı. Kar kapiĢonunda ve omuzlarında birikmiĢ, daha
lerde yolculuk yapmanın yabancısı değilim. Öbür tarafa inmeden önce Ģimdiden çizmelerinin bileğine kadar yükselmiĢti.
keskin bir soğukla karĢılaĢacağız, tabii daha kötüsü olmazsa. Giz- "Korktuğum buydu," dedi. "ġimdi ne diyorsun Aragorn?"
leneceğiz derken donarak ölmenin yararı yok. Etrafta hâlâ bir iki ağaç ve "Benim de bundan korktuğumu, derim," diye cevap verdi Aragorn,
çalılık olduğuna göre, buradan ayrılırken her birimiz taĢıyabileceğimiz "ama diğer Ģeylere nazaran daha az korkuyordum. Gerçi dağların te-
büyüklükte bir demet odun götürelim." peleri hariç bu kadar güneyde bunca yoğun yağdığı nadirdir, ama kar
"Bili de biraz daha yük alabilir, değil mi oğlum?" dedi Sam. Midilli yağabileceğin! bilmiyor değildim. Fakat henüz çok tepelerde değiliz;
ona mahzun mahzun baktı. daha hâlâ yolların genellikle bütün kıĢ boyunca açık kaldığı bir yük-
"Pekâlâ," dedi Gandalf. "Fakat ölüm ile ateĢ arasında bir seçim seklikteyiz."
yapmamız gerekmedikçe, bu odunları kullanmamalıyız." "Bu da DüĢman'ın bir oyunu olabilir mi dersiniz," dedi Boromir. ,
"Ülkemde, onun Mordor'un sınırlarındaki Gölge Dağları'nda çıkan fır-
Grup tekrar yola koyuldu; baĢta epey hızlı gidiyorlardı, fakat kısa tınalara hükmettiği söylenir. Tuhaf güçleri ve binbir müttefiki vardır."
bir süre sonra yolları dikleĢti ve zorlaĢtı. Döne döne tırmanan yol yer "Bizi sıkıntıya sokmak için ta üç yüz fersah öteden buralara kar
yer neredeyse tamamen ortadan kayboluyor, devrilmiĢ taĢlarla önü yağdırabiliyorsa," dedi Gimli, "kolu çok uzamıĢ derim." "Kolu çok
kesiliyordu. Kocaman bulutların altında gece gitgide ölümcül bir ka- uzadı," dedi Gandalf.
ranlığa büründü. Kayaların arasında buz gibi bir rüzgâr esmekteydi.
Gecenin yansına varmadan büyük dağların dizlerine kadar tırmanmıĢ Onlar duraklamıĢken rüzgâr da dindi ve kar neredeyse durdu denecek
oldular. Buradan sonra dar patika sol taraftaki dimdik bir kaya duvarının kadar yavaĢladı. DüĢe kalka biraz daha yürüdüler. Fakat daha iki yüz
altından dolanıyor, kayaların üzerinde de Caradhras'ın sert yamaçları metre gitmemiĢlerdi ki fırtına güç toplamıĢ olarak geri döndü. Rüzgâr
karanlık içinde görülmez bir heyula gibi yükseliyordu; sağlarında ise ıslıklar çalıyordu, kar da göz gözü görmez bir tipiye dönüĢmüĢtü. Kısa
araziyi aniden derin bir vadiyle bölen karanlık bir uçurum vardı. süre sonra Boromir bile ilerlemekte zorluk çeker olmuĢtu. Neredeyse iki
Zahmetle dik bir yamacı tırmanıp bir an için tepede durdular. Fro-do büklüm olan hobbitler daha uzun boylu yoldaĢlarının arkasından
yüzünde yumuĢak bir temas hissetti. Elini uzattı ve hayal meyal beyaz güçlükle yola devam ediyorlardı, ama kar devam ederse fazla
kar taneciklerinin elbisesinin koluna düĢtüğünü gördü. gidemeyecekleri meydandaydı. Frodo'nun ayaklan kurĢun gibiydi.
Devam ettiler. Fakat çok geçmeden kar hızlanıp havayı doldur- Pippin gitgide arkada kalıyordu. Her cüce gibi sağlam yapılı olan
muĢ, Frodo'nun gözlerine girmeye baĢlamıĢtı. Sadece bir iki adım öndeki Gimli bile zahmetle ilerlerken homurdanıp durmaktaydı.
Gandalf ile Aragorn'un beli bükük karanlık siluetleri bile zor seçiliyordu. Grup aniden, sanki hiç konuĢmadan bir karara varmıĢ gibi durdu.
"Bunu hiç sevmedim," dedi nefes nefese Sam tam arkasından. Etraflanndaki karanlıktan ürkütücü sesler duyuyorlardı. Kaya duvardaki
"Güzel bir sabahta yağan kara bir Ģey demem, tamam; ama kar yağar- çatlaklara ve yağmurun açtığı deliklere giren rüzgârın oyunu da
olabilirdi bu, ama sesler tiz çığlıklar ve vahĢi kahkaha ulumalarıydı.
Yamaçtan, ıslıklar çalarak baĢlarının üzerinden geçip yanlannda pati-
kaya çarpan taĢlar düĢmeye baĢladı. Arada yukarıdaki gözden uzak
350 Y Ü Z Ü K KARDEġLĠĞĠ
YÜZÜK GÜNEYE GiDiYOR 351
tepelerden kocaman bir taĢ yuvarlandıkça, boğuk bir gümbürtü de hobbitler kısa bir süre içinde tamamiyle gömülmüĢ olacaklardı.
duyuluyordu.
"Bu gece daha fazla gidemeyiz," dedi Boromir. "isteyen rüzgâr Frodo'ya dayanılmaz bir uyku bastırmıĢtı; hızla ılık ve bulanık bir
rüyaya dalmakta olduğunu hissetti. Bir ateĢin ayak parmaklarını ısıt-
desin buna; havada uğursuz sesler var; bu taĢlar da bizi niĢan alıyor."
makta olduğunu düĢündü ve ocağın diğer yanındaki gölgelerden Bil-
"Ben rüzgâr diyorum," dedi Aragorn. "Fakat senin söylediğin de bo'nun sesini duydu. Günlüğünü pek beğendiğini söyleyemem, diyordu
yanlıĢ değil. Dünyada kötü ve düĢmanca nice Ģey vardır ki iki ayaklı Bilbo. On iki Ocak'ta kar fırtınası: Bunu haber vermek için geri
canlılara hiç sevgi beslemezler; fakat Sauron ile iĢbirliği içinde de de- gelmene hiç gerek yoktu!
ğildirler, kendi amaçlarını güderler. Bazıları bu dünyada Sauron'dan da
eskidir." Fakat dinlenmek ve uyumak istiyordum Bilbo, diye cevap verdi
"Çok yıllar evvel, daha bu topraklarda Sauron'un adı bile duyul- Frodo zorlukla ve tam o sırada sarsıldığını hissederek can acısıyla
uyandı. Boromir onu kardan bir yuvanın içinden alıp havaya kaldır-
mamıĢken," dedi Gimli, "Caradhras'a Zalim derlerdi ve kötü bir namı mıĢtı.
vardı."
"Saldırısını savuĢturamadıktan sonra, düĢmanın kim olduğu pek "Buçukluklar burada ölüp gidecek Gandalf," dedi Boromir. "Kar
fark etmez," dedi Gandalf. tepemizden aĢıncaya kadar burada oturmanın bir yaran yok. Kendimizi
kurtarmak için bir Ģeyler yapmalıyız."
"îyi ama ne yapabiliriz?" diye bağırdı Pippin acınacak halde.
Merry ile Frodo'ya yaslanmıĢ titriyordu. "Onlara bunu ver," dedi Gandalf eĢyalarını karıĢtırıp içinden deri
"Ya olduğumuz yerde duracağız ya da geri döneceğiz," dedi Gandalf. bir matara çıkartarak. "KiĢi baĢına bir yudum sadece - hepimize. Çok
kıymetlidir. Miruvorbu, îmladris'in likörü. Ayrılırken Elrond vermiĢti.
"Devam etmeye çalıĢmanın bir anlamı yok. Eğer doğru hatırlıyorsam, Birbirinize geçirin!"
birazcık daha yükselince bu patika uçurumdan ayrılıp iki yanında uzun
ve dik yamaçlar yükselen geniĢ, alçak bir sel yatağına dalar. Orada Frodo ılık ve rayihalı likörden bir yudum alır almaz yüreğine yeni bir
kardan, taĢlardan, veya herhangi baĢka bir Ģeyden hiç koru-namayız." güç dolduğunu hissetti, o ağır uyuĢulduk üzerinden kalkıverdi. Diğerleri
de hayat bulmuĢ, yeniden umuda ve güce kavuĢmuĢlardı. Fakat kar
"Ve fırtına devam ederken geriye dönmek de bir fayda vermez," aman vermiyordu, iyice yoğunlaĢarak etraflarında dönüyor, rüzgâr
dedi Aragorn. "Buraya kadar altında bulunduğumuz bu uçurumun du- daha bir Ģiddetle uğulduyordu.
varından daha korunaklı bir yerden geçmedik."
"KorunaklıymıĢ!" diye söylendi Sam. "Eğer burası korunaklı bir "AteĢe ne dersiniz?" diye sordu Boromir aniden. "Seçimimiz ateĢ ile
yerse, çatısız tek bir duvara da ev demek lazım gelir." ölüm arasına geldi sayılır artık Gandalf. Kar bizi örttüğünde bütün
düĢman gözlerden saklanmıĢ oluruz Ģüphesiz, ama bunun bize pek yararı
olmaz."
Grup artık birbirine sokularak mümkün olduğunca kayalığa yapıĢtı.
Kayalık güneye bakıyordu ve dibine doğru biraz dıĢarı meylediyordu; bu "Yakabiliyorsan yak ateĢini," diye cevap verdi Gandalf. "Eğer et-
rafta bu fırtınaya dayanabilecek gözcü varsa, ateĢ olsa da olmasa görür
çıkıntının kendilerini kuzey rüzgârından ve düĢen taĢlardan biraz olsun bizi."
koruyacağını ummaktaydılar. Fakat girdaba benzeyen ani esintiler her
yanlarında dönüyor, gitgide daha da yoğunlaĢan bulutlardan kar dökülüp Boromir'in önerisine uyarak yanlarında odun ve çıra getirmiĢlerdi,
ama bu dönen rüzgârda sönmeden ıslak yakacağı tutuĢturacak bir ateĢ
duruyordu.
yakmak bir elfin, hatta cücenin bile hünerini aĢıyordu. Sonunda, gö-
Sırtlarını duvara vererek birbirlerine sokuldular. Midilli Bili sabırla nülsüzce Gandalf el attı iĢe. Bir odun kümesini alıp bir süre havada
fakat meyus meyus hobbitlerin önünde duruyor ve onlara biraz da olsa tuttu, sonra naur an edraith ammen! diye bir emir sözüyle asasının
siper oluyordu; fakat biriken kar çok geçmeden dizlerini aĢtı, karnına ucunu kümenin ortasına daldırıverdi. O dakika yeĢil mavi, büyük bir
doğru yükselmeye baĢladı. Eğer daha büyük arkadaĢları olmasa, alev sütunu fıĢkırdı; odun çıtır çıtır alev aldı.
"Eğer gören biri varsa, en azından ben kendimi açığa vurmuĢ ol-
YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ
352 Y Ü Z Ü K GÜNEYE G i D i Y O R 353
dum," dedi. "Anduin'in ağzından Ayrıkvadi'ye kadar herkesin tek onun içi rahattı.
okuyabileceği iĢaretlerle Gandalf burada diye yazdım." "Elfler dağları n üstünden uçabilse güneĢi getirip bizi kurtarabilir-
Fakat artık gözcüler veya düĢmanca gözler Grup'un umurunda bile lerdi," diye cevap verdi Gandalf. "Fakat benim bir Ģeyler yapabilmem
değildi. AteĢin ıĢığı gönüllerini sevince boğmuĢtu. Odun neĢeyle için malzeme lazım. Kan yakamam."
yanıyordu ve bütün etrafında karlar tıslasa, ayaklarının altından sulu "Eh," dedi Boromir, "kafalar ne yapacaklarını bilemeyince iĢ be-
çamur gölcükleri aksa da, ellerini ateĢte ısıtmaktan memnundular. denlere düĢer diye bir laf vardır bizim memlekette, içimizde en güçlü
Dans ederek daldan dala sıçrayan küçük alevlerin etrafında iki büklüm olanların bir yol bulması lazım. Bakın! Her Ģey karla kaplı gerçi, ama
bir halka oluĢturup öylece durdular. Yorgun ve tedirgin yüzlerinde yolumuz Ģu berideki kayaların oradan dönüyordu, ilk orada k;ar beli-
kırmızı bir ıĢık vardı; arkalarında ise gece kara bir duvar gibiydi. mizi bükmeye baĢlamıĢtı. O noktaya ulaĢabilirsek belki gerisi daha
Fakat odunlar hızla yanmaktaydı ve kar yağmaya devam ediyordu. kolay gelir, tki yüz metre ancak vardır, zannımca."
"O halde senle ben oraya doğru bir yol açalım," dedi Aragorn. Aragorn
AteĢ geçmeye baĢlamıĢtı, son odun parçasını da attılar. Grup'un en uzun boylusuydu, fakat hemen hemen onun kadar boyu
"Gece eskimeye baĢladı," dedi Aragorn. "ġafak vakti uzak değil." olan Boromir daha iri ve daha yapılıydı. O önü çekti, Aragorn da onu
"Eğer bu bulutlan delebilecek bir Ģafak varsa," dedi Gimli. izledi. YavaĢ yavaĢ ilerlediler ve çok geçmeden ağır emek harcar
Boromir halkadan dıĢarı çıkarak tepelerindeki karanlığa baktı. oldular. Kar yer yer göğüslerine kadar geliyor, Boromir bazen
"Kar hafifliyor," dedi, "rüzgâr da y atıĢtı." yürümüyormuĢ da yüzüyor yahut o koca kollarıyla bir tünel ka-zıyormuĢ
Frodo yorgun argın, karanlıktan hâlâ dökülen ve sönmekte olan gibi görünüyordu.
ateĢin ıĢığında beyaz beyaz görünüp kaybolan kar tanelerini seyredi-
yordu; fakat uzun bir süre hafiflediklerine dair bir belirti göremedi. Legolas bir süre dudaklannda bir tebessümle onları izledi, sonra
Sonra birdenbire, tam uyku tekrar üzerine çökmeye baĢlarken, ger- diğerlerine döndü. "En güçlü olan bir yol bulmalı mı demiĢtiniz? Ama
ben derim ki: Sabanı rençpere bırakın, ama yüzmek için bir susamuru
çekten de rüzgârın durmuĢ olduğunu ve kar tanelerinin büyüyüp sey- seçin; otların, yaprakların ve karın üzerinden uçar gibi koĢmak için
rekleĢtiğinin farkına vardı. Donuk bir ıĢık yavaĢ yavaĢ büyüdü. So- ise-birelf."
nunda kar tamamen durdu.
IĢık kuvvetlendikçe sessiz ve örtülü bir dünyayı gözler önüne serdi. Bunu deyip çevik bir hareketle ileri atıldı; Frodo, sanki ne zamandır
Sığınaklarından aĢağıya doğru, geldikleri yolu tamamen örten beyaz bilmiyormuĢ da ilk defa görüyormuĢ gibi, elfin çizme değil her zamanki
tümsekler, kubbeler ve biçimsiz derinlikler uzanıyordu; yukarda-ki gibi hafif ayakkabılar giydiğini fark etti; ayaklan da karın üzerinde
tepeler ise hâlâ kar tehdidiyle dolu büyük bulutların altında gizliydi. neredeyse hiç iz bırakmıyordu.
Gimli yukarı bakarak baĢını salladı. "Caradhras bizi affetmedi," "HoĢçakal!" dedi Gandalf a. "GüneĢi bulmaya gidiyorum!" Sonra
dedi. "Yola devam edersek daha çok kar salacak üzerimize. Ne kadar kum üzerinde bir koĢucu kadar hızla fırladı, karla cebelleĢen adamlara
çabuk geri inebilirsek o kadar iyi." çabucak yetiĢip elini sallayarak onları geçti, rüzgâr gibi uzaklaĢıp
Buna kimsenin itirazı yoktu, fakat aĢağı iniĢleri artık zorlaĢmıĢtı. kayalık dönemeçten gözden kayboldu.
Hatta imkânsız bile olabilirdi. AteĢin küllerinin birkaç adım ötesinden
itibaren kar çok yükseliyor, hobbitlerin baĢlarını aĢıyordu; yer yer Diğerleri, birbirlerine sokulup Boromir ile Aragorn'un beyazlık
rüzgârla savrulup kaya duvarın kenarında koca yığınlar halinde top- içinde birer siyah nokta gibi görünecek kadar uzaklaĢmasını seyrettiler.
lanmıĢtı. Bir süre sonra onlar da gözden kayboldu. Zaman uzadı. Bulutlar
"Gandalf parlak bir alev ile önümüzden gitse kan eritip size yol alçaldı ve birkaç kar taneciği döne döne aĢağı inmeye baĢladı yine.
açabilirdi," dedi Legolas. Fırtına onu pek etkilememiĢti ve Grup'ta bir Onlara çok daha uzun gelen bir saat kadar bir süre geçti ve nihayet
Legolas'ın geri geldiğini gördüler. Aynı anda Boromir ile Aragorn da
ondan epey geride, dönemecin arkasından tekrar ortaya çıkıp emek
354 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ
Y Ü Z Ü K GÜNEYE G i D i Y O R 355
zahmet yamaçtan yukarı tırmanmaya koyuldu.
"Eh," dedi Legolas bir yandan koĢarken, "GüneĢi getirmedim. O Bir süre sonra Boromir sırtında Sam'le yanlarına ulaĢtı. Arkasından, dar
Güney'in mavi tarlalarında yürüyor ve Kızılboynuz tepeciğinin küçük fakat iyice ezilmiĢ yolda Bill'in yularını çekerek ilerleyen Gandalf
bir kar çelengi takınmasını hiç de mühim bulmuyor. Fakat yayan git- geliyordu; Gimli de midillinin sırtındaki yüklerin arasına tünemiĢti. En
meye mahkûm olanlara bir umut ıĢığı getirdim. Dönemecin tam arka- arkada Frodo'yıı taĢıyan Aragorn vardı. Onlarda yoldan geçtiler; fakat
sında rüzgârın sürüklemiĢ olduğu en büyük kar yığını var; orada bizim daha Frodo yere henüz ayak basmıĢtı ki, derin bir gümbürtü koptu ve
Güçlü insanlarımız neredeyse gömülmüĢlerdi. Ümitsizliğe kapı- karlarla kayalar heyelan halinde inmeye baĢladı. Korunmak için iki
lacaklarken, ben geri gelip onlara bu yığının ancak bir duvar kalınlı- büklüm halde yamacın dibine sığınan Grup, heyelanın kaldırdığı kar
ğında olduğunu haber verdim. Ve diğer tarafta kar aniden azalıyor, biraz zerrelerinden neredeyse kör olmuĢ gibiydi; nihayet karlar yatıĢtığında,
ilerleyince de ancak hobbitlerin ayak parmaklarını serinletebilecek arkalarındaki patikanın kapanmıĢ olduğunu gördüler. "YetiĢir! YetiĢir!"
beyaz bir örtüden ibaret kalıyor." diye bağırdı Gimli. "Elimizden geldiğince tez elden gidiyoruz!" Ve
"Hah, tam dediğim gibi," dedi Gimli. "Sıradan bir fırtına değildi. gerçekten de, sanki bu son darbe ile dağın garazı tükenmiĢ, Caradhras
Caradhras'ın düĢmanlığı bu. Elflerle cüceleri hiç sevmez, o kar yığını iĢgalcilerin yenildiğine ve bir daha geri gelmeye cesaret
da biz kaçamayalım diye yığılmıĢtı." edemeyeceklerine ikna olmuĢtu. Havadaki kar beklentisi geçti; bulutlar
"Neyse ki sizin Caradhras yanınızda insanlar olduğunu unutmuĢ," açılıp ıĢık parlamaya baĢladı.
dedi tam o anda yanlarına ulaĢan Boromir. "Hem de, övünmek gibi ol- Legolas'm da haber verdiği gibi aĢağı indikçe kar gitgide daha da
masın, yiğit insanlar hani; gerçi eli kürekli bir iki adam yiğit olsa da alçaldı, hobbitler bile bata çıka yürüyebilir oldular. Kısa bir süre sonra
olmasa da daha çok iĢinize yarardı ya. Yine de kar yığınından bir yol yeniden, bir gece önce ilk kar taneciklerini hissetmiĢ oldukları o dik
açtık; aranızdan elfler kadar hafif koĢamayan kim varsa bize minnettar yamacın baĢındaki düz çıkıntıda dikilmekteydiler.
kalacak." Sabah artık iyice ilerlemiĢti. Bu yüksek yerde durup batıya, aĢağıda
"Kar yığınından geçit açmıĢ olsanız bile, biz oraya kadar nasıl gi- uzanan düzlüklere baktılar. Uzakta dağın eteğinde, arazinin alçal-dığı
deceğiz?" dedi Pippin bütün hobbitlerin düĢündüğünü dile getirerek. yerde, geçide doğru tırmanıĢlarına baĢladıkları küçük vadi görü-
lebiliyordu.
"Umudunuzu kaybetmeyin!" dedi Boromir. "Yorgunum ama hâlâ
biraz gücüm kaldı; Aragom'un da öyle. Biz küçük ahaliyi taĢırız. Di- Frodo'nun bacakları ağrıyordu, îliklerine kadar donmuĢ ve acıkmıĢtı;
ğerleri kuĢkusuz patikada arkamızdan yürümenin bir yolunu bulacaktır. ayrıca dağdan aĢağıya doğru yapılacak uzun ve sancılı yürüyüĢün
Gel Efendi Peregrin! Seninle baĢlayalım." düĢüncesiyle baĢı dönüyordu. Gözünün önünde kara noktacıklar uçuĢur
Hobbiti kaldırdı. "Sırtıma yapıĢ! Kollarım bana lazım," dedi ve gibiydi. Gözlerini ovuĢturdu, ama kara noktacıklar kaybolma-dılar. Altında
uzun adımlarla ilerlemeye koyuldu. Aragorn da Merry ile arkalarından uzanan fakat yine de dağın eteklerinden oldukça yukarda kalan derinliklerde,
geliyordu. Boromir'in o koca kollarından baĢka bir alet kullanmadan havada kara Ģekiller dönüp durmaktaydı. "Yine kuĢlar!" dedi Aragorn
aĢağısını iĢaret ederek. 11 Artık çaremiz yok," dedi Gandalf. "isteriyi olsunlar
açtığı geçide bakan Pippin, onun gücüne hayran kalmıĢtı. Yükü olduğu
ister kötü, ister bizimle hiç alakalan olmasın, biz biran önce aĢağıya inmek
halde, Ģimdi bile geçtiği yoldaki karı kenarlara iterek yolu arkadan
zorundayız. Caradhras'ın dizlerinde bile olsa, bir gece daha beklememiz
gelenler için geniĢletmekteydi. mümkün değil!"
Sonunda büyük kar yığınına geldiler. Dağ patikasının ortasına ani
ve dimdik bir duvar gibi devrilmiĢti karlar ve sanki bıçakla yontulmuĢ PeĢlerinde soğuk bir rüzgârla, sırtlarını Kızılboynuz Geçidi'ne çevirip
gibi sivrilen tepesi Boromir'in boyundan iki kat yükseklere Ģahlanı- yorgun argın tökezleyerek yamaçtan aĢağıya yöneldiler. Caradhras onları
alt etmiĢti.
yordu; fakat tam ortasında, kar sıkıĢtırılarak köprü gibi alçalıp yükselen
bir geçit açılmıĢtı. Merry ile Pippin yığının öbür yanında yere ayak
bastılar ve Legolas ile birlikte Grup'un geri kalanını beklediler.
KARANLIKTA YOLCULUK 357
"Zorlayabileceğimiz bir yol var," dedi Gandalf. "Ta baĢtan, bu
BÖLÜM IV yolculuğu ilk tasarlamaya baĢladığımdan beri, bu yolu denememiz
gerektiğini düĢünüyordum. Fakat hoĢ bir yol değildir, onun için Grup'a
KARANLIKTA YOLCULUK daha önce sözünü etmedim. Aragorn dağdaki geçidi en azından bir de-
nemeden bu yolu seçmemize karĢıydı."
"Kızılboynuz Geçidi'nden daha kötüyse gerçekten de berbat bir
yol olmalı," dedi Merry. "Fakat bari anlat da, baĢımızdaki derdi bir an
önce öğrenelim."
"Sözünü ettiğim yol Moria Madenleri'ne gidiyor," dedi Gandalf.
Gecelemek için durduklarında akĢam olmuĢ, gri ıĢık yine hızla solmaya Sadece Gimli baĢını kaldırdı; gözlerinde için için yanan bir ateĢ vardı.
baĢlamıĢtı. Çok yorgundular. Dağlar giderek koyulaĢan alacaka- Geri kalan herkesin içineyse bir korku düĢmüĢtü. Hobbitler için bile
ranlıkla peçelenmiĢti ve rüzgâr soğuk esiyordu. Gandalf titizlikle her müphem bir korku efsanesiydi bu isim.
birine birer yudum Aynkvadi miruvor'u verdi. Herkes biraz bir Ģeyler "Yol Moria'ya gidebilir, ama Moria'nın içinden geçip dıĢarıya ula-
yedikten sonra da, onları toplantıya çağırdı. Ģacağını nasıl ümit edebiliriz?" dedi Aragorn karanlık bir yüzle.
"Bu gece, tabiidir ki, yolumuza devam edemeyiz," dedi. "Kızıl- "Bu uğursuz bir isimdir," dedi Boromir. "Oraya gitmenin gerekliliğini
de göremiyorum. Eğer dağlan geçemeyeceksek, benim buraya
boynuz Geçidi'ndeki çabalarımız hepimizi bitkin düĢürdü, burada bir
geldiğim yoldan güneye doğru gidip halkıma dost insanların yaĢadığı
süre dinlenmemiz lazım." Rohan Geçidi'ne varalım. Veya oraya da sapmayıp, Isen'den Langs-
"Ya sonra nereye gideceğiz?" diye sordu Frodo. trand ile Lebennin'e geçerek denize yakın bölgelerden Gondor'a ula-
"Önümüzde hâlâ bizi bekleyen bir yol ve bir görev var," diye cevap Ģabiliriz."
verdi Gandalf. "Tek seçeneğimiz ilerlemek, ya da Ayrıkvadi'ye geri
"Sen kuzeye geldiğinden beri çok Ģey değiĢti Boromir," diye cevap
döneriz."
verdi Gandalf. "Saruman hakkında anlattıklarımı duymadın mı? Bu
Aynkvadi'ye dönmenin lafı bile, Pippin'in yüzünü bariz bir Ģekilde mesele bitmeden onunla Ģöyle bir karĢı karĢıya gelebilirim. Ama, çok
aydınlatmaya yetmiĢti; Merry ile Sam de umutla kaldırdılar baĢlarını. darda kalmadıkça Yüzük'ü îsengard'a yaklaĢtırmamalıyız. Yü-zük'ün
Fakat Aragorn ile Boromir hiç renk vermedi. Frodo kaygılı görünüyordu. TaĢıyıcısı ile birlikte gittiğimiz sürece Rohan Geçidi bize kapalı.
"KeĢke orada olabilseydim," dedi. "Fakat gerçekten baĢka çare kal-
"Daha uzun yola gelince: O kadar zaman harcayamayız. Öyle bir
madığı veya yenilgimiz kesinleĢmediği müddetçe, utanmadan nasıl yolculuk bir yılımızı alabilir, ayrıca boĢ ve sığınacak bir yer bulunmayan
dönebilirim?" topraklardan geçmek zorunda kalırız. Üstelik emniyetli de olmaz oralar.
"Haklısın Frodo," dedi Gandalf. "Geri dönmek yenilgiyi kabul etmek Hem Saruman'ın, hem de DüĢman'ın gözleri üzerlerindedir. Sen
ve ilerde daha büyük bir yenilgiyi göze almak olur. ġimdi geri gidersek kuzeye gelirken DüĢman'ın gözünde sadece Güney'den gelen baĢıboĢ bir
Yüzük artık mecburen orada kalacaktır: Bir daha yola çıkamayız. O vakit gezgindin Boromir, onun için mühim değildin: Aklı Yü-zük'ün
de eninde sonunda Aynkvadi kuĢatılacak, kısa ve ıstıraplı bir zamandan takibiyle meĢguldü. Fakat Ģimdi Yüzük Grubu'nun üyesi olarak geri
sonra da yok edilecektir. Yüzüktayfları korkunç düĢmanlardır, ama dönüyorsun ve bizle kaldığın sürece tehlike içinde olacaksın. Çıplak gök
Hükmeden Yüzük tekrar efendilerinin eline geçerse kazanacakları altında güneye ilerlediğimiz her fersahla tehlike daha da artacak.
gücün ve dehĢetin ancak gölgesi sayılırlar henüz."
"Gözler önünde dağ geçidini zorlamamızdan sonra korkarım iyice
"O halde yolumuza devam etmeliyiz, tabii eğer bir yol varsa," dedi
çaresiz durumdayız. Bir süre için ortadan kaybolup izimizi örtmez-
Frodo içini çekerek. Sam tekrar kedere gömüldü.
358 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ

sek, Ģahsen artık çok az ümit görüyorum. O yüzden de dağların üze- KARANLIKT A YOLCULUK 359
rinden veya etrafından değil, altından gidelim diyorum. En azından, "Ben," dedi Aragorn ağır ağır. "Sen karda felaketin eĢiğine kadar
DüĢman'ın gitmemizi en beklemediği yol olacaktır bu." benim peĢimden geldin ve beni suçlamadın bile. Ben de senin peĢinden
"Onun ne bekleyeceğini bilemeyiz," dedi Boromir. "Akla gelecek geleceğim - eğer bu son ihtar da fikrini değiĢtirmezse. Benim dü-
gelmeyecek bütün yollan gözlüyor olabilir. Bu durumda, Moria'ya Ģündüğüm ne Yüzük, ne de içimizden biri Ģu anda, ben seni düĢünü-
girmek kendi ayağımızla tuzağa düĢmek sayılır; bizzat Karanlık Ku- yorum Gandalf. Ve diyorum ki: Eğer Moria kapılarından geçeceksen,
le'nin kapılarını çalmaktan farksız neredeyse. Moria'nm karanlık bir kendini kolla!"
adı vardır." "Ben gitmeyeceğim," dedi Boromir; "bütün grubun reyleri bana zıt
"Moria'yı Sauron'un kalesine benzettiğin zaman bilmediğin bir çıkmadıkça da gitmem. Legolas ile küçük ahali ne diyor? Yüzük
Ģeyden söz etmiĢ oluyorsun," diye cevap verdi Gandalf. "Aranızda bir TaĢıyıcısı'nın da fikrini soracağız herhalde."
tek ben Karanlık!ar Efendisi'nin zindanlarına girip çıktım; oda sadece "Ben Moria'ya gitmek istemiyorum," dedi Legolas. Hobbitler bir Ģey
eski ve daha zayıf meskeni olan Dol Guldur'daydı. Barad-dûr'un kapı- söylemedi. Sam Frodo'ya baktı. Sonunda Frodo konuĢtu. "Gitmek
larından geçenler bir daha geri dönmez. Ama tekrar çıkma umudu ol- istemiyorum," dedi; "ama Gandalf m öğüdüne karĢı gelmek de
masa sizi Moria'ya sokmazdım. Eğer orada orklar varsa bizim için kötü istemiyorum. Rica ederim, önce üzerine bir uyuyalım sonra oylama
olur, doğru. Fakat Dumanlı Dağlar'ın orklannın çoğu BeĢ Ordular yapılsın. Gandalf bu soğuk karanlıktansa sabahın ıĢığında daha kolay
Muharebesi'nde ya dağılmıĢ, ya da yok edilmiĢlerdi. Kartallar orkla-nn oy alır. Rüzgâr nasıl da uluyor!"
ta nerelerden gelip tekrar toplanmakta olduklarını haber veriyor, fakat Bu sözler üzerine hepsi sessiz bir düĢünceye daldı. Rüzgânn kayalar
Moria'yı henüz ele geçirmediklerine dair bir ümit var. ve ağaçlar arasında ıslık çaldığını duyabiliyorlardı, çevrelerini saran
"Hatta cücelerin orda olma ihtimali bile var; atalarının derin salon- gecenin boĢ alanlarında da ulumalar ve feryatlar vardı.
larından birinde Fundin'in oğlu Balin'i bulabiliriz. Sonuç ne olursa olsun,
kiĢi mecbur kaldığı yolda ilerlemelidir!" Aniden Aragorn ayağa sıçradı. "Rüzgâr nasıl da uluyor!" diye hay-
"Ben o yolda yanında olacağım Gandalf!" dedi Gimli. "Orada beni ne kırdı. "Kurt sesleriyle uluyor. VarglarDağlar'ın batı sına gel mis!"
bekliyorsa beklesin, gidip Durin'in salonlarını göreceğim - eğer sen "Sabaha kadar beklememize gerek var mı artık?" dedi Gandalf.
kapalı kapılan bıılabilirsen." "Dediğim çıktı. Av baĢladı! Günün ağardığını görecek kadar yaĢasak -
"YaĢa Gimli!" dedi Gandalf. "Beni yüreklendiriyorsun. Gizli kapılan bile, artık kim peĢinde vahĢi kurtlarla geceler boyu güneye yürümek ister?"
birlikte arayacağız. Ve dıĢarı çıkacağız. Cücelerin harabelerinde bir "Moria ne kadar uzakta?" diye sordu Boromir.
cüce cifler, insanlar veya hobbitler gibi kolay kolay yolunu kaybetmez. "KuĢ uçuĢuyla on beĢ mil, kurdun koĢusuyla da yirmi mil kadar
Gerçi bu benim Moria'ya ilk giriĢim olmayacak. Thrör oğlu Thrâin mesafede, Caradhras'ın güney batısında bir kapı vardı," diye cevap
kaybolduğu zaman orayı uzun uzun aramıĢtım. Oradan geçtim ve tekrar verdi Gandalf sert bir yüzle.
canlı olarak dıĢan çıktım!" "O halde kısmet olursa yarın gün ıĢır ıĢımaz yola koyulalım," dedi
"Ben de bir kere Gölgelidere Kapısı'ndan geçmiĢtim," dedi Ara-gorn Boromir. "Kulağın duyduğu kurt, yüreğin korktuğu orktan daha kötü-
düĢünceli bir sesle; "fakat ben de dıĢarı çıkabildiğim halde, hatırası çok dür."
kötü. Moria'ya ikinci bir kere girmeye istekli değilim." "Ben bir kere bile "Doğru!" dedi Aragorn, kılıcını kını içinde gevĢeterek. -"Fakat vargın
girmek istemiyorum," dedi Pippin. "Ben de," diye mırıldandı Sam. uluduğu yerde ork da bulunur."
"Elbette ki istemezsiniz!" dedi Gandalf. "Kim ister ki? Fakat mesele Ģu: "KeĢke Elrond'un sözünü dinleseydim," diye mırıldandı Pippin
Eğer sizi oraya götürürsem, peĢimden kimler gelir?" "Ben," dedi Gimli Sam'e. "Bir iĢe yaradığım da yok zaten. Boğakükreten Bandobras'a
hevesle. pek çekmemiĢim galiba: Bu uluma sesleri kanımı donduruyor. ġimdiye
kadar hiç böyle periĢan olmamıĢtım."
360 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ KARANLIKTA YOLCULUK 361
"Benim de yüreğim yerlerde sürünüyor Bay Pippin," dedi Sam. berin üzerinden atlayan bir sürü gri siluet gördü Frodo. Siluetlerin ar-
"Fakat daha kurtlara yem olmadık, hem aramızda güçlü kuvvetli adamlar dı arkası kesilmiyordu. Aragorn kılıcının tek darbesiyle iri kıyım li-
da var. Ġhtiyar Gandalf in kaderinde ne yazılı bilemem ama, bahse derlerden birinin boğazını deĢti; Boromir de kılıcını savurarak bir di-
girerim ömrü bir kurdun midesinde bitmeyecektir." ğerinin kellesini kopardı. Yanlarında Gimli güçlü bacaklarını açarak
dikilmiĢ, cüce baltasını kullanmaktaydı. Legolas'ın yayı da çınlayıp
Gece boyunca korunabilmek için, altına sığınmıĢ oldukları küçük duruyordu.
tepeye tırmandılar. Tepe, koca kayalardan yapılmıĢ parça bölük bir Dalgalanan ateĢin ıĢığında Gandalf aniden büyüdü sanki: Tıpkı bir
çemberle çevrili yaĢlı ve eğri büğrü ağaçlarla taçlanmıĢtı. Bu çemberin tepeye dikilmiĢ kadim bir kral heykeli gibi kocaman, ürkütücü bir siluet
ortasında bir ateĢ yaktılar, çünkü nasıl olsa karanlık ve sessizliğin onları halinde ayağa kalktı. Bir bulut gibi yere uzanarak yanan bir dal aldı ve
avlanan sürülerden gizlemesi mümkün değildi. kurtların üzerine yürüdü. KarĢısındakiler gerilediler. Alevler içindeki
AteĢin etrafına oturdular ve nöbette olmayanlar huzursuz bir tavĢan odunu ta yukarıya fırlattı. Odun ĢimĢek gibi ani beyaz bir ça-kıntıyla
uykusuna daldı. Zavallı midilli Bili durduğu yerde tir tir titreyerek ter parladı ve gökgürültüsü gibi gümbür gümbür Gandalf in sesi duyuldu.
dökmekteydi. Kurtların ulumaları artık etraflarını olduğu gibi sarmıĢ, "Natır an edraith ammen! Naur dan i ngaurhoth!" diye haykırı-
kâh yakından kâh uzaktan duyuluyordu. Gecenin en derin vaktinde, yordu.
tepenin sırtında bir sürü parlak göz belirdi. Bunların bir kısmı taĢ Bir gümbürtü ve çatırtı oldu; Gandalf in üzerindeki ağaç sanki bir
çemberin dibine kadar yaklaĢtılar. Kocaman kara bir kurt silueti anda yaprak ve çiçek açar gibi gözleri kör edici alevlere boğuldu.
çemberin boĢ bir yerinde dikilip grubu süzdü. Sonra, adeta sürüsüne AteĢ ağaçtan ağaca yayıldı; göz kamaĢtıran ıĢık bütün tepeyi örttü.
saldırı emri veren bir komutan gibi, tüyler ürperten bir uluma koparttı. Müdafaacıların kılıç ve bıçakları titrek alevleri yansıtıyordu. Legolas'ın
Gandalf ayağa kalktı, asasını kaldırarak iri adımlarla ileri çıktı. son oku uçarken havada tutuĢtu ve yanarak büyük bir kurt liderinin
"Dinle Sauron'un Ġti!" diye bağırdı. "Gandalf burada. Eğer o murdar kalbine saplandı. Geri kalanlar kaçtılar.
postuna değer veriyorsan çabuk kaç! Bu çembere girmeye kalkıĢırsan, AteĢ, ardında yalnızca dökülen küller ve kıvılcımlar bırakarak yavaĢ
kuyruğundan burnuna kadar pestile çeviririm seni." yavaĢ söndü; tan vaktinin ilk ıĢığı belli belirsiz göğü aydınlatırken,
Kurt hırlayarak müthiĢ bir sıçrayıĢla üzerlerine atıldı. Tam o anda 1 keskin bir duman yanık ağaç kütüklerinin üstünde kıvrım kıvrım
sert bir kiriĢ sesi yankılandı. Legolas yayını boĢaltmıĢtı. Korkunç bir dolanıp tepeden öteye kara kara savruldu. DüĢmanları bozguna uğra-
çığlık duyuldu, elf okunun sıçrarken yakalayıp boğazını parçaladığı mıĢtı, bir daha görünmediler.
siluet güm diye yere düĢtü. Onları izleyen gözler aniden söndü. Gandalf "Sana ne demiĢtim Bay Pippin?" dedi Sam, kılıcını kınına koyarken.
ile Aragorn ileri çıktılar, fakat tepe artık boĢtu; avcı sürüler kaçmıĢtı. "Kurtlara yem olmaz bizimki. Bu onlara ders olmuĢtur, hiç Ģüphen
Etraflarındaki karanlık sessizleĢti, inleyen rüzgârın taĢıdığı bağırtılar olmasın! Kafamdaki saçları bile ütülüyordu neredeyse!"
dindi.
Sabah tüm aydınlığıyla çöktüğünde kurtlardan tek bir iz kalma-
Gece ilerlemiĢ, küçülmekte olan ay dağılan bulutların arasından mıĢtı ve ne kadar ararlarsa arasınlar, leĢleri bile bulamadılar. Geceki
bir parlayıp bir kaybolarak batıya doğru alçalmaya koyulmuĢtu. Fro-do çatıĢmadan geriye kalan tek belirti, tepenin üzerindeki kömür olmuĢ
aniden sıçrayarak uyandı. Bir anda konak yerinin etrafında hiddetli ve ağaçlar ve Legolas'ın oklarıydı. Yalnız ucu kalmıĢ tek bir ok dıĢında,
vahĢi bir uluma tufanıdır koptu. Büyük bir varg sürüsü sessizce okların hiçbiri hasar da görmemiĢti.
toplanmıĢ ve aynı anda dört bir yanlarından saldırıya geçmiĢti. "Korktuğum çıktı," dedi Gandalf. "Yabanlıkta yiyecek avlayan sı-
"AteĢe odun atın!" diye bağırdı Gandalf hobbitlere. "Kılıçlarınızı radan kurtlar değildi bunlar. Haydi, çabuk çabuk bir Ģeyler yiyip gide-
çekip sırt sırta verin!" lim!"
Taze odunların alev almasıyla taĢtan taĢa sıçrayan ıĢıkta, taĢ çem-
362 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ KARANLIKTA YOLCULUK 363
Geçitten geri çekildiklerinden beri kar yağıĢına gerek duymayan ve caklarını düĢünmek bile ürkütücüydü.
artık yabanda hareket eden Ģeylerin ta uzaktan görülmelerini sağlayacak Önden gidip arayı biraz açmıĢ olan Gimli aniden dönüp Grup'a
berrak bir ıĢık isteyen bir gücün emrindeymiĢçesine, o gün hava yine seslendi. Küçük bir yükselti üzerinde durmuĢ, sağ tarafı iĢaret ediyordu.
değiĢti. Gece kuzeyden kuzey batıya dönen rüzgâr Ģimdi durmuĢtu. Hızlı hızlı tırmanınca altlarında derin, dar bir kanal gördüler. Kanal boĢ
Bulutlar güney yönünde gözden kayboldu; ferah ve mavi gökyüzü ve sessizdi, yatağındaki kahverengi kırmızı lekeli taĢlar arasından
belirdi. Onlar yola çıkmaya hazır, tepenin yamacında dururken, solgun birkaç damla su ancak akıyordu; fakat onlara yakın olan tarafında,
bir güneĢ ıĢığı dağların tepelerinde panldıyordu. harabe halindeki duvarlarla eski ana yolun kaldırım taĢlan arasından
"Gün kavuĢmadan kapılara ulaĢmamız lazım," dedi Gandalf, "yoksa dolanan pek eski ve silik bir patika vardı.
korkarım hiç ulaĢamayız. Uzak değil, ama dolana dolana gitmek "Hah! Nihayet bulduk!" dedi Gandalf. "Derenin aktığı yer bura-
zorunda kalabiliriz çünkü burada Aragorn bize rehber olamayacak; sıydı: Sirannon, Kapıderesi, derlerdi eskiden ona. Fakat suya ne olmuĢ
bu topraklardan pek geçmemiĢtir; ben de Moria'nın batı duvarı altına bilmem; eskiden coĢkun ve gürültülü bir dereydi. Haydi! Acele
sadece bir kere gelmiĢtim, o da çok zaman önceydi. etmemiz lazım. Geç kaldık."
"Orada iĢte," dedi güney batı yönlerinde dağların yamaçlarının
eteklerdeki gölgelere doğru dimdik indiği yerleri iĢaret ederek. Uzakta Ayaklan ağrıyordu, yorulmuĢlardı; fakat diĢlerini sıkıp sert ve do-
belli belirsiz, sarp çıplak kayalıklar görülüyordu ve bunların tam lambaçlı yolu millerce sebatla takip ettiler. GüneĢ öğleni devirip batıya
ortasında da diğerlerinden daha yüksek, kocaman gri bir dağ cephesi doğru yattı. Kısa bir mola ve acele bir yemekten sonra yollarına devam
vardı. "Bazılarınız belki fark etmiĢtir, geçitten ayrıldığımızda gerisin ettiler. KarĢılarında dağlar hiddetle dikilmekteydi, ama patika derin
geri baĢlangıç noktamıza değil de güneye doğru yönlendirdim sizi. îyi ki bir yarığı izlediği için sadece yüksek sırtları ve uzakta doğudaki zirveleri
de öyle yapmıĢım çünkü böylelikle yolumuz birkaç mil kısalmıĢ görebiliyorlardı.
oluyor; bizim de acelemiz var. Gidelim!" Sonunda keskin bir dönemece geldiler. Kanalın kıyısı ile sollann-
"Hangisini dileyeceğimi ĢaĢırdım," dedi Boromir asık suratla, daki arazinin dik yamacı arasında güneye doğru yatmakta olan yol,
"Gandalf aradığı Ģeyi bulsun mu, yoksa kayalıklara vardığımızda ka- burada dönerek tekrar tam doğuya doğru ilerlemeye baĢlıyordu. KöĢeyi
pıların sonsuza kadar kaybolmuĢ oldukları mı çıksın ortaya? ikisi de dönünce beĢ fersah kadar yükseklikte, tepesi kırık kırık sivri uçlu, alçak
birbirinden kötü görünüyor; büyük ihtimalle de kurtlarla duvar arasında ve sarp bir kayalıkla karĢılaĢtılar. Vaktiyle suyu bol ve güçlü bir
sıkıĢıp kalacağız. Haydi düĢ önümüze!" çağlayan tarafından oyulmuĢa benzeyen kayalıktaki geniĢ bir yarıktan,
aĢağıya damla damla su akmaktaydı.
Moria'ya bir an önce varmak için sabırsızlanan Gimli artık önde, "Gerçekten de çok Ģey değiĢmiĢ!" dedi Gandalf. "Fakat doğru yerde
büyücünün yanında yürüyordu. Birlikte Grup'u tekrar dağlara doğru olduğumuza Ģüphe yok. iĢte Merdiven ġelalesi'nin kalıntısı. Eğer
yönlendirdiler. Eski Moria'yı batıya bağlayan tek yol kayalıkların di- doğru hatırlıyorsam Ģelalenin kenarlarındaki kayalara oyulmuĢ basa-
binden, vaktiyle kapıların bulunduğu yerden çıkan Sirannon deresi maklar vardı, fakat ana yol da sola kıvrılıp dolana dolana tepedeki düzlüğe
boyunca uzanırdı. Fakat ya Gandalf yolunu ĢaĢırmıĢtı ya da son yıllarda varıyordu. ġelalenin gerisinde ta Moria Duvarlan'na kadar uzanan alçak
arazi değiĢmiĢti; çünkü dereyi onun hatırladığı yerde, yani yola bir vadi bulunurdu; Sirannon'la yanındaki yol da bu vadiden geçerdi.
çıktıkları noktadan birkaç mil güneyde bulamadılar. Gelin gidip bakalım, Ģimdi durum nasılmıĢ!"
Sabah yerini öğlene bırakmaya baĢlamıĢtı ve Grup hâlâ kırmızı TaĢ basamaklan bulmakta zorluk çekmediler; Gimli hızla yukan
taĢlı çıplak bir arazide ine çıka dolaĢıp durmaktaydı. Etrafta ne bir su seyirtti, Gandalf ile Frodo da hemen peĢinden geliyordu. Tepeye var-
pırıltısı, ne de su sesi vardı. Her Ģey çıplak ve kuruydu. Yürekleri ka- dıklarında bu taraftan daha ileriye gidemeyeceklerini gördüler, aynı
rardı. Yakınlarda bir canlı, havada tek bir kuĢ görünmüyordu; ama bu zamanda Kapıderesi'nin kurumasının nedeni de ortaya çıktı. Arkala-
metruk topraklarda geceye yakalanacak olurlarsa nelerle karĢılaĢa- rında kavuĢmakta olan güneĢ, serin batı göğünü altın pırıltılarına boğ-
KARANLIKTA YOLCULUK 365
364 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ
çayla karĢılaĢtılar. YeĢil ve durgun bir çaydı, etrafı çevreleyen tepele-
muĢtu. Önlerindeyse karanlık, durgun bir göl uzanmaktaydı. Gölün re doğru balçıklı bir kol gibi uzanmıĢtı. Yılmadan yola devam eden
kasvetli yüzeyi ne gökyüzünü, ne de kavuĢan-güneĢi yansıtıyordu. Si- Gimli suyun sığ olduğunu, kıyıda bilek boyunu geçmediğini keĢfetti.
rannon'un önü kapanmıĢ ve vadiyi doldurmuĢtu. Bu meĢum suyun ge Arkasından diğerleri de tek sıra halinde dikkatli adımlarla ilerlediler,
risinde sert yüzleri azalmakta olan ıĢıkla solmuĢ, engin kayalıklar çünkü otlarla dolu su birikintilerinin dibinde kaygan taĢlar vardı ve
yükseliyordu: Nihai ve geçit vermez olarak. Ne bir kapı ne bir giriĢ bastıkları yerler güven vermiyordu. Karanlık ve pis su ayaklarına değ-
izi, ne bir yarık ne bir çatlak görebiliyordu Frodo soğuk ifadeli kaya diğinde tiksintiyle ürperdi Frodo.
da. Tam Sam Grup'un son elemanı olarak öbür tarafta Bill'i kuru toprağa
"iĢte Moria Duvarları," dedi Gandalf, suyun ötesini iĢaret ederek. çekerken hafif bir ses duyuldu: Sanki bir balık suyun durgun yüzeyini
"Kapı da bir zamanlar Ģuradydı; Hollin'den gelen, bizim de üzerinden kıpırdatmıĢ gibi, bir fısırtı, sonra da bir Ģapırtı. Çabucak geri
gelmiĢ olduğumuz yolun sonundaki Elf Kapısı. Fakat bu yol kapanmıĢ. baktıklarında suda halkalar gömdüler, solmakta olan ıĢıkta kenarları
Sanırım aramızdan hiç kimse günün sonunda bu kasvetli suda siyah, gölgeli halkalar: Gölün açıklarında bir noktadan büyük halkalar
yüzmek istemez. Tekin olmayan bir görüntüsü var." dıĢarı doğru geniĢliyordu. Bir fokurtudan sonra sessizlik çöktü.
Alacakaranlık derinleĢti, kavuĢan güneĢin son ıĢınlarını bulutlar örttü.
"Kuzey tarafından dolanan bir yol bulmamız gerek," dedi Gimli. Gandalf artık hızlı adımlarla ilerliyordu, diğerleri de ellerinden
"tik iĢ olarak ana yoldan tırmanıp o yolun nereye çıktığını bulmalıyız. geldiğince çabuk çabuk onu izliyordu. Göl ile kayalar arasındaki kuru
Burası göl olmasaydı bile, yük midillimizi bu basamaklardan çıkara- toprak Ģeride vardılar: Burası dardı, çok yerde geniĢliği bir iki metreyi
mazdık zaten." aĢmıyordu, sık sık da devrilmiĢ kayalar ve taĢlarla kesiliyordu; fakat
"Fakat her halükârda zavallı hayvanı Madenler'e götüremeyiz," sarp kayalığa yapıĢıp karanlık sudan mümkün olduğunca uzak kalmaya
dedi Gandalf. "Dağların altındaki yol karanlık bir yoldur ve biz geç- çalıĢarak ilerlemenin bir yolunu buldular. Kıyı boyundan güneye
sek bile onun geçemeyeceği kadar dar ve diktir yer yer." doğru bir mil ilerleyince çobanpüskülü ağaçlarına rastladılar. Suyun
"Zavallı Bili!" dedi Frodo. "Bunu düĢünmemiĢtim. Ve zavallı Sam! sığ yerlerinde, galiba vaktiyle bu boğulmuĢ vadiyi kat eden yolun iki
yanında uzanan çalı veya çitlerden artakalmıĢ kütükler ve ölü dallar
Acaba o ne diyecek?" çürümekteydi. Fakat uçurumun dibinde kayalara yakın bir yerde hâlâ
"Üzgünüm," dedi Gandalf. "Zavallı Bili yararlı bir yol arkadaĢıydı, güçlü ve canlı iki ulu ağaç duruyordu; Frodo'nun görmüĢ olduğu veya
Ģimdi onu böyle baĢıboĢ bırakmak içimi yakıyor. Bana sorsanız daha tahayyül edebileceği çobanpüskülü ağaçlarından çok daha iri iki
az yükle yola çıkar, yanımıza da hele ki Sam'in bu kadar sevdiği bir ağaç. Ağaçların muazzam kökleri duvardan suya doğru yayılmıĢtı.
hayvanı almazdım. BaĢından beri bu yolu seçmek zorunda kalaca- Uzaktan, Basamak'ın üzerinden bakıldığında heybetli sarp kayalarin
ğımızdan korkuyordum zaten." altında sadece birer çalı gibi görünmüĢlerdi; ama Ģimdi ayaklarının
dibine derin gece gölgeleri düĢürerek, yolun sonundaki nöbetçi sütunlar
Grup elinden geldiğince hızla yamaçları tırmanıp gölün kenarına gibi sert, karanlık ve sessiz, baĢlarının üzerinde yükseliyorlardı.
geldiğinde günün sonu yaklaĢmıĢ, gökyüzünde ufkun çok üzerlerinde "Evet, sonunda geldik iĢte!" dedi Gandalf. "Hollin'den gelen elf yolu
soğuk yıldızlar parlamaya baĢlamıĢtı. Gölün eni en geniĢ yerinde iki ya burada biterdi. Çobanpüskülü o ülke halkının niĢanıydı ve bu ağaçlan
da üç fersahtan fazla görünmüyordu. Güneye doğru ne kadar uzandığını topraklarının burada sona erdiğini iĢaretlemek için dikmiĢlerdi; çünkü
azalmakta olan ıĢıkta göremediler; fakat kuzey ucu bulundukları yerden Batı Kapısı esas olarak Moria Hükümdarları ile ticaretlerini
en fazla yarım mil ötedeydi ve vadiyi çevreleyen sarp kayalıklarla suyun kolaylaĢtırmak için açılmıĢtı. DeğiĢik ırktan gelen halkların, hatta cü-
kenarı arasında dar bir kıyı Ģeridi vardı. Aceleyle ilerlediler, çünkü karĢı celer ile ciflerin bile, zaman zaman hâlâ yakın bir dostluk kurabildiği,
kıyıda Gandalf in hedeflediği noktaya varmak için bir iki mil daha daha mutlu günlerdi o günler."
gitmeleri gerekiyordu; sonra da daha Gandalf in kapıyı bulması
gerekecekti.
Gölün en kuzey köĢesine geldiklerinde, yollarım kesen dar bir
YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ
366 K A R A N L I K T A YOLCULUK
36
"Dostluğun zayıflaması cücelerin suçu değil," dedi Gimli. "Suçun 7
ciflerde olduğunu da duymadım Ģimdiye kadar," dedi Le-golas.
"Ben her ikisini de duydum," dedi Gandalf; "ve Ģimdi bu konuda Bu bitince dönüp Gandalf a baktılar. Hiçbir Ģey yapmamıĢ gibiydi.
bir hüküm verecek değilim. Fakat ikinizden rica ediyorum, Legolas Ġki ağaç arasında durmuĢ, sanki gözleriyle bir delik açabilecekmiĢ gibi
ve Gimli, en azından dostça geçinip bana yardımcı olun. Her ikinize sarp kayalığın boĢ duvarını süzüyordu. Gimli baltasıyla kayanın
de ihtiyacım var. Kapılar kapalı ve gizli; onları ne kadar çabuk bulursak orasını burasını yoklayarak etrafta dolaĢıp durmaktaydı. Legolas'sa
o kadar iyi olur. Gece çok yaklaĢtı!" bir Ģey dinlercesine kulağını kayaya dayamıĢtı.
Sonra diğerlerine döndü: "Ben ararken, sizler de Madenler'e gir- "Ee, iĢte biz hazır ve nazırız," dedi Merry; "ama ya Kapılar nerede?
mek için hazırlanır mısınız? Çünkü korkarım burada sevgili yük hay- Onların izini bile göremiyorum."
vanımıza veda etmek zorundayız. Sert havalar için getirdiğiniz Ģeylerin "Cücelerin kapılan, kapalıyken görülecek Ģekilde yapılmaz," dedi
çoğunu burada bırakın: Onlara ne içerde, ne de, umarım, dıĢarı Gimli. "Görünmezdirler ve eğer sırları unutulmuĢsa kendi efendileri
çıktığımızda Güney'e doğru inerken ihtiyacınız olmayacak. Onun yerine bile onları ne bulabilir, ne açabilir."
her birimizin midillinin taĢıdığı Ģeylerin bir kısmını, özellikle de "Fakat bu Kapı sadece cüceler tarafından bilinmesi gereken bir sır
yiyecek ve su tulumlarını alması lazım." olarak yapılmamıĢtı," dedi Gandalf aniden canlanıp onlara dönerek.
"Ama zavallı yaĢlı Bill'i bu bitip gitmiĢ yerde bırakamazsınız Bay "Eğer her Ģey tamamiyle değiĢmemiĢse, neyi aradığını bilen bir göz
Gandalf!" diye bağırdı Sam, öfke ve telaĢla. "Sözüm söz olsun ki bunu iĢaretleri bulabilir."
kabul etmem ben. Hayvancık bunca yol geldi bizimle!" Duvara doğru yürüdü. Tam ağaçların gölgeleri arasında kalan pü-
"Kusura bakma Sam," dedi büyücü. "Fakat Kapı açıldığında Bili' rüzsüz bir bölgeyi seçip, anlaĢılmaz sözler mırıldanarak ellerini buranın
ini içeriye, Moria'nın o uzun karanlığına sürükleyebileceğini hiç zan- üzerinde Ģöyle bir gezdirdi. Sonra geri çekildi.
netmiyorum. Bili ile beyin arasında bir seçim yapmak zorunda kala- "Bakın! "dedi. "ġimdi bir Ģey görebiliyor musunuz?" Ay artık taĢın gri
caksın." yüzünde parlıyordu; fakat bir süre kadar bu ıĢıktan baĢka bir Ģey
"Önünde ben olduktan sonra, o Bay Frodo'yu ejderhanın inine kadar göremediler. Sonra yavaĢ yavaĢ arifin ellerinin gezinmiĢ olduğu
takip eder," diye karĢı çıktı Sam. "Etrafta bu kurtlar dolanırken onu yüzeyde, taĢın içinden geçen ince gümüĢ damarları gibi hafif çizgiler
baĢıboĢ bırakmak cinayetten baĢka bir Ģey değil." belirdi. Önceleri solgun örümcek ağlarının ipliklerinden farksızdılar, o
"Umarım cinayetten baĢka bir Ģey olur," dedi Gandalf. Elini midil- kadar inceydiler ki sadece ayın vurduğu yerlerde pırpır ettikleri
linin baĢına koyarak alçak bir sesle konuĢtu. "Koruyan, yol gösteren seçilebiliyordu. Fakat yavaĢ yavaĢ desenleri tahmin edilebilecek kadar
sözlerim üzerinde olsun. Sen zeki bir hayvansın, Ayrıkvadi'de de çok kalınlaĢıp belirginleĢtiler.
Ģey öğrendin. Otu bol yerlere doğru tut yolunu ve zamanla Elrond'un En tepede Gandalf m ancak yetiĢebildiği yükseklikte, bir elf alfa-
evine var, ya da nereye gitmek istiyorsan oraya. Evet, Sam! Onun da besinin içice geçmiĢ harflerinden oluĢan bir kemer vardı. Altında, çizgiler
kurtlardan kaçıp eve varma konusunda en az bizim kadar Ģansı var artık." yer yer silik veya kopuk kopuk da olsa, yedi yıldızlı bir taca temel
oluĢturan bir örs ve çekicin hatları görülebiliyordu. Bunların da altında,
Somurtarak midillinin yanında duran Sam karĢılık vermedi. Olup
Hilallerle süslenmiĢ iki ağaç yükselmekteydi. Hepsinden daha belirgin
biteni gayet iyi anlıyor gibi görünen Bili sokulup burnunu Sam'in ku-
olarak da, kapının tam ortasında bir sürü ıĢını olan tek bir yıldız
lağına dayadı. Sam bir anda göz yaĢlarına boğuldu, hayvanın kayıĢlarını parıldıyordu.
güç bela açarak tüm yüklerini alıp yere atmaya koyuldu. Diğerleri
"Bu Durin'in arması!" diye bağırdı Gimli. "Bu da Yüksek Elfler'in Ağacı!"
eĢyaları ayırıp, geride bırakabileceklerini bir kenara yığarak kalanları
dedi Legolas. "Ve Feanor Hanedanı'nın Yıldızı," dedi Gandalf. "Bunlar,
bölüĢtüler.
sadece yıldız ve ay ıĢığını yansıtan ve artık Orta Dünya'da çoktan
unutulmuĢ sözcükler söyleyen birinin eli değmedikçe uykuda kalan
ithildin'le iĢlenmiĢ. Bu sözcükleri çoktandır duymamıĢtım, hatırlamak için
derin
368 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ

derin düĢünmem gerekti."


"Yazıda ne diyor?" diye sordu kemerin üzerindeki harfleri çözmeye
çalıĢan Frodo. "Elf harflerini bildiğimi zannederdim, ama bunları
okuyamıyorum."
"Bu sözcükler Kadim Günler'de, Orta Dünya'nın Batı'sında konu-
Ģulan elf lisanından," diye cevap verdi Gandalf. "Fakat yazıda önemli bir
Ģey yok. Moria Hükümdarı Durin'in Kapıları. Deyiver, dost, öyle gir,
diyor sadece. Altında da daha küçük ve daha soluk olarak Ģunlar
yazılmıĢ: Ben, Narvi, yaptım bunları. Hollin'li Celebrimbor bu iĢaretleri
çizdi."
"Deyiver, dost, öyle gir , demekle ne kastediyor?" diye sordu Merry.
"Orası besbelli," dedi Gimli. "Eğer dostsan parolayı söyle, kapılar
açılır, sen de içeri girersin."
"Evet," dedi Gandalf, "büyük bir ihtimalle bu kapılara sözler hük-
mediyordur. Bazı cüce kapıları sadece özel zamanlarda açılır, ya da
belirli kiĢilere açılır; bazılarında ise gerekli zaman ve sözler bilinse
bile kilit ve anahtarlara da ihtiyaç vardır. Bu kapıların anahtarı yok.
Durin'in zamanında bu kapılar bir sır değildi. Genellikle açık durur,
önünde de kapıcılar otururdu. Fakat eğer kapalı iseler, açma sözünü
bilen herkes bunu söyleyip girebilirdi. En azından kayıtlarda böyle
yazar, değil mi Gimli?"
"Öyle," dedi cüce. "Fakat parolanın ne olduğunu hatırlayan yok.
Narvi, zanaatıyla ve bütün soyuyla dünya üzerinden yok oldu."
"Ama sen o sözü bilmiyor musun Gandalf?" diye sordu Boromir
ĢaĢkınlıkla.
"Hayır!" dedi büyücü.
Diğerleri yıkılır gibi oldular; sadece Gandalf ı çok iyi tanıyan Ara-
gorn sessiz ve sakin kaldı.
"O halde bizi bu lanetli yere getirmenin âlemi neydi?" diye haykırdı
Boromir, karanlık suya ürpertiyle bakarak. "Bize Madenler'den bir kere
geçmiĢ olduğunu söyledin, içeri girmesini bilmiyorsan, bu nasıl oldu
29utûfio ġJefetfanö umıKînös §0önot trffafasfy-
peki?"
"tik sorunun cevabı Boromir," dedi büyücü, "sözcüğün ne olduğunu fe Ģunlar üt^ıftSıt: €nngn Sucfo Silon SJtorta:
bilmediğimdir - henüz. Fakat bir bakalım hele. Ve," diye ekledi fırça tmlfon o mfnno. 5m Stotüf Ijafa ecljanf: o
gibi kaĢlarının altından gözlerinde bir kıvılcım çakarak, "sen de
yaptıklarımın ne iĢe yaradığını, bir iĢe yaramadıkları zaman sorgularsın.
€cEfl(on tcftflont (tflto»
Diğer soruna gelince: Anlattıklarımdan Ģüphen mi var? Ya da hiç aklın
kalmadı mı? Ben bu taraftan girmemiĢtim. Doğu'dan gelmiĢtim.
370 Y Ü Z Ü K KARDEġLĠĞĠ
K A R A N L I K T A YOLCULUK
"Eğer merak ediyor isen söyleyeyim, bu kapılar dıĢarı doğru 37
açılıyor, içerden ellerinle iterek açabilirsin. DıĢardan ise emir 1
büyüsünden baĢka bir Ģey açamaz onları, îçeri doğru zorlanamazlar."
"O halde ne yapacaksın?" diye sordu Pippin, büyücünün diken diken olacak, tabii eğer kurtlar bizi bulmazsa. Bu uğursuz gölden nasıl nefret
ediyorum!" Eğilip koca bir taĢ aldı, karanlık suyun açıklarına fırlattı
olmuĢ kaĢlarından cesareti kırılmadan. hıĢımla.
"Kapıyı kafanla çalacağım Peregrin Took," dedi Gandalf. "Eğer bu da
kapıyı parçalamazsa ve bana da aptalca sorularınızdan fırsat kalırsa, TaĢ hafif bir Ģap sesiyle yok oldu; fakat aynı anda bir Ģıpırtı ve fo-
kurtu duyuldu. Yüzeyde taĢın düĢtüğü yerde oluĢan büyük halkalar,
açma sözcüklerini arayacağım.
yavaĢ yavaĢ sarp kayalığın kıyısına doğru ilerlemeye baĢladı.
"Bir zamanlar ciflerin, insanların veya orkların bütün dillerinde
böyle durumlarda kullanılan bütün büyüleri bilirdim. Hâlâ gözümü "Neden yaptın bunu Boromir?" dedi Frodo. "Ben de bu yerden nefret
ediyorum ve korkuyorum. Korktuğumun ne olduğunu da bilemiyorum:
kırpmadan yüzlercesini hatırlayabilirim. Ama sanırım sadece bir iki
Kurtlardan değil, kapıların arkasındaki karanlıktan da değil, baĢka bir
deneme yetecek ve Gimli'ye kimseye öğretmedikleri gizli cüce dilinin
Ģeyden. Gölden korkuyorum. Gölü uyandırma!" "KeĢke Ģuradan
sözcüklerini sormak zorunda kalmayacağım. Tıpkı kemerdeki yazılar
gidebilsek!" dedi Merry. "Gandalf bir an önce bir Ģeyler yapsa ya!" dedi
gibi açma sözleri de Elfçe idi: Bundan eminim." Pippin. Gandalf onlara hiç kulak asmıyordu. Ya çaresizlik, ya da kaygılı
Tekrar kayaya doğru yürüdü, asası ile kapının ortasında örs iĢare- düĢünceler içinde, baĢı öne eğik öylece oturmaktaydı. Kurtların kasvetli
tinin altındaki gümüĢ yıldıza hafifçe dokundu. ulumaları bir kez daha duyuldu. Sudaki halkalar büyüyerek yakınlaĢtı;
bazıları kıyıya çarpmaya baĢlamıĢtı bile.
Annon edhellen, edro hi ammen! Fennas
nogothrim, lasto beth lammen! Hepsini yerinden uğratan bir sıçramayla aniden ayağa kalktı büyücü.
Gülüyordu! "Buldum!" diye bağırdı. "Elbette, elbette! Cevabı bulunan
bütün bilmeceler gibi, saçmalık derecesinde basit."
dedi emreden bir sesle. GümüĢ çizgiler soldu, ama düz gri kaya kıpır-
damadı. Asasını alarak kayanın önünde durdu ve berrak bir sesle konuĢtu:
Mellon!
Sırasını ve sözleri değiĢtirerek bu komutu defalarca tekrarladı.
Yıldız kısaca parıldayıp tekrar soldu. Sonra, o ana kadar ne bir çatlak
Sonra kâh hızlı ve yüksek sesle, kâh yavaĢ ve alçak sesle konuĢarak art
ne ek yeri görülen kayada büyük bir kapının hatları sessizce ortaya çıktı.
arda baĢka büyüler denedi. Derken Elfçe tek tek kelimeler söyledi.
Kapı yavaĢ yavaĢ ortadan ayrıldı ve her iki kanat duvarlara
Hiçbir Ģey olmadı. Sarp kayalık geceye doğru yükseliyor, sayısız yıldız
dayanıncaya kadar santim santim dıĢarı doğru açılmaya baĢladı.
tutuĢuyor, soğuk bir rüzgâr esiyor ve kapılar sımsıkı kapalı duruyordu.
Açıklıktan yukarıya doğru dimdik tırmanan gölgeli bir merdiven gö-
Gandalf tekrar duvara yaklaĢtı, kollarını kaldırarak emreder bir ründü; fakat en aĢağıdaki basamaklardan hemen sonra baĢlayan ka-
tonda ve kabaran bir öfkeyle konuĢtu. Edro, edro! diye bağırdı ve ka-
ranlık, geceden de derindi. Grup hayretle bakakaldı.
yaya asasıyla vurdu. Açıl, açıl! diye haykırıp, bunu o güne kadar Orta
Dünya'nın Batı'sında konuĢulmuĢ her dilde tekrarladı. Sonra asasını "Meğerse yanılıyormuĢum," dedi Gandalf, "Gimli de yanılmıĢ.
yere çalarak hiç konuĢmadan oturdu. Olacak Ģey değil ama, Merry haklıymıĢ meğer. Açma sözü orada, ke-
merin üzerinde yazılı iĢte! 'Dost'deyiver, öyle gir, diye tercüme etme-
Tam o sırada, dikkat kesilmiĢ kulaklarına ta uzaklardan kurtların liydik bunu. Dost sözcüğünün Elfçesini söylememle birlikte, kapılar
ulumalarını getirdi rüzgâr. Midilli Bili korkuyla irkildi; Sam hemen açılıverdi. Çok basit. KuĢkulu günlerde yaĢayan irfanı bol bir arif için
yanına fırlayarak kulağına yumuĢak sözler fısıldamaya koyuldu. fazla basit. O günler daha mutlu günlerdi. Evet, artık gidelim!"
"Sakın kaçırma!" dedi Boromir. "AnlaĢılan ona yine ihtiyacımız
Kararlı bir Ģekilde yürüyüp en alttaki basamağa adımını attı. Fakat
tam o anda birkaç Ģey birden oldu. Frodo bir Ģeyin ayak bileğini kav-
radığını hissetti ve bağırarak yere düĢtü. Midilli Bili deli gibi bir kor-
372 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ KARANLIKTA YOLCULUK 373
ku çığlığı kopartıp tabanlarını yağlayarak göl kenarından karanlığa di. Üzüldüm: Çünkü ağaçlar çok güzel ve çok görmüĢ geçirmiĢlerdi."
doğru fırladı. Sam onun arkasından seyirtti, ama Frodo'nun çığlığını "Daha ayağım suya ilk değdiği andan itibaren korkunç bir Ģeylerin
duyunca bir yandan ağlayıp bir yandan lanetler okuyarak tekrar geri yakında olduğunu hissetmiĢtim," dedi Frodo. "Neydi o Ģey, ya da birden
koĢtu. Diğerleri telaĢla geri bakınca, sanki bir sürü yılan gölün güney çok muydular?"
ucundan o yana doğru yüzüyormuĢ gibi suların kaynaĢmaya baĢladığını "Bilmiyorum," diye cevap verdi Gandalf, "fakat bütün kollar tek bir
gördüler. amaçla yönlendiriliyorlardı. Dağlann altındaki karanlık sulardan bir
Sudan sürünerek açık yeĢil, parlak ve ıslak, uzun yılankavi bir do- Ģey sürünüp çıkmıĢ ya da çıkartılmıĢ. Dünyanın derin yerlerinde
kungaç çıkmıĢtı. Parmaklı ucu Frodo'nun ayağını yakalamıĢ, onu suya orklardan daha eski ve daha iğrenç Ģeyler vardır." Gölde yaĢayan her
doğru çekiyordu. Dizleri üzerine çöken Sam elindeki bıçağı hırsla kola ne idiyse, Grup içinde ilk Frodo'yu yakalamıĢ olduğu hakkındaki dü-
batırmaktaydı. Ģüncelerini ise seslendirmedi.
Kol Frodo'yu bıraktı; Sam, imdat çığlıkları atarak Frodo'yu kıyıdan Boromir kendi kendine mırıldandı, fakat yankılar yaratan taĢlar
içeri çekti. Yirmi kol daha çıktı dalgacıklar yaratarak. Karanlık su sesi çoğaltıp herkesin duyabileceği kaba bir fısıltı haline getirdi:
kaynadı, etrafı bir leĢ kokusu sardı. "Dünyanın derin yerlerinde! Ve istemesem de oraya doğru gidiyoruz.
"Kapıya! Merdivenlerden yukarı! Çabuk!" diye bağırdı Gandalf ġimdi bu ölümcül karanlıkta bizi kim yönlendirecek?"
geriye sıçrayarak. Sam'den baĢka herkesi toprağa mıhlamıĢa benzeyen "Ben," dedi Gandalf, "ve Gimli de benimle birlikte yürüyecek. Asamı
dehĢetten çıkarıp, Grup'u ileri doğru sürdü. takip edin!"
Kıl payıyla kurtuldular. Sam ile Frodo ancak bir iki basamak çık-
mıĢlardı, Gandalf da daha yeni tırmanmaya baĢlamıĢtı ki, el yorda- Büyücü önlerine düĢüp koca basamaklardan tırmanmaya baĢlarken
mıyla ilerleyen dokungaçlar dar kıyı Ģeridinde kıvıldanarak kaya duvarı asasını havaya kaldırdı ve asanın ucunda hafif bir ıĢıltı belirdi. GeniĢ
ve kapılan yoklamaya koyuldular. Biri yıldız ıĢığında ıslak ıslak merdiven sağlam ve hasarsızdı, îrili ufaklı iki yüz basamak saydılar ve
parlayarak kıvrım büklüm eĢiği tırmandı. Gandalf dönüp duraksadı. merdivenlerin tepesinde karanlığa doğru uzayıp kaybolan dü? bir zemine
Ama eğer hangi sözcüğün içeriden kapılan kapatacağını düĢünüyor açılan kemerli bir geçit buldular.
idiyse, boĢuna zahmet etmiĢti. Boğum boğum bir sürü kol her iki yandan "Yemek odasını bulamadığımıza göre burada, merdiven sahanlı-
kapılan kavradı ve korkunç bir güçle savurarak çekti. Kapılar çatırdayan ğında biraz oturup dinlenelim ve bir Ģeyler yiyelim!" dedi Frodo. Ken-
bir yankıyla çarparak kapandı, göz gözü görmez oldu. Ardından, kaim disini yakalayan kolun dehĢetini üzerinden atmaya baĢlamıĢ ve bir-
kayalann gerisinden parçalanma ve çarpma gürültüleri duyuldu. denbire büyük bir açlık hissetmiĢti.
Frodo'nun koluna yapıĢmıĢ olan Sam zifiri karanlıkta bir basamağa Bu teklif herkes tarafından memnuniyetle karĢılandı; loĢ ıĢıkta be-
çöküp kaldı. "Vah garibim Bili!" dedi hıçkınklı bir sesle. "Vah garibim lirsiz siluetler olarak üst basamaklara oturdular. Yemeklerini yedikten
Bili! Kurtlarla yılanlar! Ama yılanlar artık canına tak dedirtti. Seçmek sonra, Gandalf üçüncü kez her birine Aynkvadi'nin m/ruvor'undan birer
zorundaydım Bay Frodo. Seninle gelmek zorundaydım." yudum daha verdi.
Gandalfın basamaklardan geri inip asasını kapılara değdirdiğini "Uzun süre dayanmayacak korkarım," dedi; "fakat sanırım kapıdaki
duydular. TaĢlarda bir titreĢim oldu, basamaklar sarsıldı, ama kapılar korkudan sonra buna ihtiyacımız vardı. Ve eğer Ģansımız çok yaver
gitmezse, diğer tarafı görünceye kadar her damlasına ihtiyacımız
açılmadı.
olacak! Suyu da dikkatli kullanın! Madenler'de bir sürü akarsu ve kuyu
"Bak sen!" dedi büyücü. "Arkamızdaki çıkıĢ artık kapalı, tek bir vardır, ama bunlara yaklaĢmamak gerekir. Ta Golgelidere Vadi-si'ne
çıkıĢ yolu var - o da dağlann diğer tarafında. Gelen seslere bakılırsa, ininceye kadar tulumlanmızı ve ĢiĢelerimizi doldurma fırsatı bu-
korkarım kapının arkasına kayalar yığıldı ve ağaçlar köklenip devril- lamayabiliriz."
"O ne kadar sürer?" diye sordu Frodo.
374 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ
KARAN LIK TA Y OLCU LUK
"Bir Ģey söyleyemem," dedi Gandalf. "Bu ayrı ayrı birçok 375
ihtimale dayanıyor. Fakat bir aksilik olmaz, yolumuzu da kaybetmez yor, hedefine doğru giden bir patika olduktan sonra hiç tereddüt etmi-
yordu.
dosdoğru gidersek, üç ya da dört yürüyüĢlük yolumuz var tahminimce.
Batı Ka-pısı'dan Doğu Kapısı'na olan mesafe kuĢ uçuĢu kırk milden
az olamaz, yol da muhtemelen oldukça dolambaçlıdır." "Korkmayın!" dedi Aragorn. Normalden daha uzun süren bir ara
vermiĢlerdi, Gandalf ile Gimli bir köĢede fısıldaĢıyordu; diğerleri ise
Pek kısa bir moladan sonra tekrar yollarına koyuldular. Hepsi yol- endiĢeyle bekleyerek, arkada toplaĢmıĢtı. "Korkmayın! Gerçi hiçbiri bu
culuğu mümkün olduğunca çabuk bitirme konusunda hevesliydi ve kadar karanlık değildi, ama onunla çok yolculuk yaptım ben; Ay-
rıkvadi'de benim gördüklerimden çok daha büyük kahramanlıklarının
yorgun oldukları halde birkaç saat daha yürümeye gönüllüydüler.
öyküleri anlatılır hep. Bulunacak bir yol varsa, muhakkak bulur. Tüm
Gandalf gene önden yürümekteydi. Sol elinde ancak ayağının dibini korkularımıza karĢın bizi buraya soktu, ama tekrar çıkmamızı da sağ-
aydınlatabilen parıltılı asasını taĢıyordu; sağ elinde ise kılıcı Glamd- layacaktır- kendisi için bedeli ne olursa olsun hem de. Zifiri karanlık bir
ring vardı. Arkasından, loĢ ıĢıkta baĢını sağa sola çevirdikçe gözlerinde gecede evinin yolunu bulma konusunda Kraliçe Beruthiel'in kedileri bile
ıĢıklar çakan Gimli geliyordu. Cücenin arkasında Frodo yürüyordu, o onunla boy ölçüĢemez."
da kısa kılıcı Sting'i çekmiĢti. Sting ile Glamdring'de ıĢıltı yoktu; bu da
gönülleri biraz ferahlatıyordu, çünkü kılıçlar Eski Günler1 deki elf Grubun böyle bir rehbere sahip olması büyük Ģanstı. Ellerinde ne
demircilerin eseri olduğundan etrafta orklar varsa soğuk bir ıĢıkla yakacakları, ne de meĢale yapabilecekleri araçları vardı; can havliyle
kapılardan girdikleri sırada birçok Ģeyi geride bırakmıĢlardı. Fakat ıĢık
parlarlardı. Frodo'nun arkasından Sam, onun da arkasından Le-golas, olmasaydı, bir felakete uğramaları uzun sürmezdi. KarĢılarına hem
genç hobbitler ve Boromir geliyordu. En geride, karanlıkta ise sert ve aralarından bir seçim yapmaları gereken birçok yol çıkıyordu; hem de
sessiz Aragom vardı. yolları boyunca birçok yerde, geçerken ayak seslerinin yankılandığı
Geçit birkaç kere sağa sola döndükten sonra aĢağı doğru alçalmaya delikler, çukurlar, dipsiz kuyular. Duvarlarda ve yerde yarıklar, dar
baĢladı. Uzun bir süre muntazaman aĢağı doğru gidip nihayet tekrar bir boğazlar vardı ve arada sırada tam adımlarının önünde bir çatlak açılı
düzlüğe çıktı. Hava sıcak ve boğucu olmaya baĢlamıĢtı ama pis değildi veriyordu. Bunların içinde en büyükleri boylamasına iki buçuk metreye
ve zaman zaman görmekten çok sezebildikleri duvar aralıklarından yakındı ve Pippin'in o korkunç yarığın üzerinden atlayacak kadar cesaret
yayılan daha serin hava akımlarını yüzlerinde hissediyorlardı. Bu toplaması bayağı zor olmuĢtu. Ta aĢağılardan, sanki derinliklerde devasa
açıklıklardan bir sürü vardı. Frodo büyücünün asasının soluk ıĢığında bir değirmen dönüp duruyormuĢ gibi çalkalanan suyun sesi
her iki yanda hayal meyal merdivenler, kemerler, yukarı doğru giden duyulabiliyordu.
veya dimdik aĢağı inen veya sadece bomboĢ bir siyahlığa açılan baĢka "îp!" diye mırıldandı Sam. "Yanıma almazsam lazım olacağını bi-
geçitler ve tüneller seçebiliyordu. Hepsi öyle karmakarıĢıktı ki, liyordum!"
hatırlamak söz konusu bile olamazdı.
Gimli'nin Gandalf a çok az yardımı oluyordu; belki en büyük fay- Tehlikeler sıklaĢtıkça yürüyüĢleri de yavaĢladı. Daha Ģimdiden,
dası da sağlam yüreğiydi. En azından o, diğerlerinin çoğu gibi zifiri dağların köklerine doğru ağır adımlarla ezelden beridir yürümektey-
karanlığın kendisinden rahatsız olmamıĢtı. Hangi yolu seçecekleri ko- miĢler gibi gelmeye baĢlamıĢtı. Yorgunluk sınırını çoktan aĢmıĢlardı,
nusunda bir kuĢku oldu mu, büyücü ona danıĢıyordu genellikle; fakat ama yine de herhangi bir yerde duraklama düĢüncesi dahi bir rahatlık
son sözü söyleyen hep Gandalf ti. Dağ soyundan gelen cücelerden olsa vermez gibiydi. KurtuluĢundan, yemek yiyip o bir yudum likörü iç-
da, Moria Madenleri Glöin oğlu Gimli'nin hayal gücünün ötesinde mesinden sonra Frodo'ya bir süre için Ģevk gelmiĢti; fakat Ģimdi derin bir
engin ve karmaĢıktı. Gandalf a ise uzun bir zaman önce yapılan bir huzursuzluk, gitgide artan bir korku tekrar üzerine çöküyordu. Bıçak
yolculuğun uzak hatıraları o anda pek fayda vermiyordu, fakat karanlığa yarası Ayrıkvadi'de iyileĢtirilmiĢti ama, geriye bir takım izler kalmıĢtı
ve yolun tüm dolambacına rağmen ne yana gitmek istediğini bili- gene de. Görünmeyen Ģeyler konusunda duyulan daha keskin ve
3376 YÜ ZÜ K KA RD Eġ LĠĞĠ KARANLIKTA YOLCULUK 377
u:
dclaha uyanıktı artık. Kısa - sürede farkına vardığı Ģeylerden biri de, yem olmamıĢtır daha."
kkaranlıkta belki bir tek Gandalf hariç tüm arkadaĢlarından daha iyi Büyük kemerin solunda taĢtan bir kapı buldular: Kapı yarı yarıya
ggörebildiğiydi. Ve her halükârda Yüzük'ün taĢıyıcısıydı o: Zincirinin kapalıydı fakat hafif bir dokunuĢla hemencecik açıldı. Ardında kayaya
uacunda göğsünde asılıydı ve zaman zaman taĢınması çok zor bir yük oyulmuĢ geniĢ bir oda vardı göründüğü kadarıyla.
önlüyordu. Önlerinde bekleyen ve arkalarından gelen kötülüklerin var- "YavaĢ! YavaĢ!" diye bağırdı Gandalf, Merry ile Pippin en azından
lı'ığını kesin olarak hissedebiliyordu Frodo; ama bir Ģey söylemedi. Kı- açık geçitten daha fazla barınak hissi veren, dinlenebilecekleri bir yer
lııcının kabzasına daha bir sıkı yapıĢtı ve sebatla yoluna devam etti. bulmanın sevinciyle ileri doğru atılınca. "YavaĢ! Henüz içerde ne
Arkasında kalan Grup üyeleri nadiren, o da ancak telaĢlı fısıltılar olduğunu bilmiyorsunuz. Önce ben gireceğim."
hıalinde konuĢuyorlardı. Kendi ayaklarının seslerinden baĢka ses yok-tuı; içeri dikkatle girdi, diğerleri de peĢinde sıralandılar, "îĢte!" dedi,
Gimli'nin cüce çizmelerinin tok gürültüsü; Boromir'in cüssesinin zeminin tam orta yerini asasıyla iĢaret ederek. Ayağının dibinde, bir
aığırlığını hissettiren yürüyüĢü; Legolas'ın hafif adımlan; hobbit ayak- kuyunun ağzına benzeyen büyük yuvarlak bir delik gördüler. Kenar-
Icarının neredeyse duyulmayan pıtırtısı; arkada da Aragorn'un uzun larındaki kırık ve paslı zincirler kara deliğin içine doğru iniyordu. Et-
aadımlarının yavaĢ ve sağlam sesi. Kısa duraklamalarında, arada bir rafına taĢ parçalan yayılmıĢtı.
ggörünmeyen bir suyun belli belirsiz tıpırtısından baĢka hiçbir Ģey duy- "Ġçinizden biri buraya düĢmüĢ, ne zaman çarpacağını merak ederek
rrnuyorlardı. Yine de Frodo baĢka bir Ģey daha duymaya, ya da duydu- hâlâ dibe doğru iniyor olabilirdi," dedi Aragorn Merry'ye. "Bir
ğ|unu zannetmeye baĢladı: Çıplak ayaklardan çıkan yumuĢak ve hafif rehberiniz varken, bırakın önce o girsin."
aadım sesleri. Hiçbir zaman duyduğuna emin olabileceği kadar yüksek "Burası o üç geçidi gözetim altında tutmak için yapılmıĢ bir muhafız
weya yakın olmuyordu bu ses; fakat ilk duyduğu andan bu yana, Grup odasına benziyor," dedi Gimli. "O delik de belli ki muhafızların kullanması
rnareket ettiği müddetçe ses de aralıksız peĢleri ndeydi. Ama yankı da için açılmıĢ, taĢ bir kapakla örtülü bir kuyuymuĢ. Fakat kapak kırılmıĢ;
dJeğildi, çünkü onlar durduklarında o kendi baĢına biraz daha tıpırtısı-ma hepimiz karanlıkta dikkatli olmalıyız."
devam ediyor sonra kesiliyordu. Pippin garip bir Ģekilde kuyunun cazibesine kapılmıĢ gibiydi. Di-
ğerleri battaniyelerini açıp duvar kenarlarında, yerdeki delikten mümkün
Madenler'e girdiklerinde gece çökmüĢtü. Sadece kısa bir iki mola olduğu kadar uzakta yataklarını yaparken, o deliğin kenanna kadar
v/ererek birkaç saat yürüdükten sonra, Gandalf ilk ciddi engeliyle kar- emekleyip içine baktı. Görünmez derinliklerden soğuk bir rüzgâr
ĢĢılaĢtı. Önünde üç ayrı geçide bağlanan geniĢ ve karanlık bir açıklık yükselerek yüzüne çarpmıĢtı sanki. Ani bir dürtüyle elini uzatıp yerden
v/ardı: Geçitlerin hepsi aĢağı yukarı aynı yöne, doğuya doğru ilerliyor- bir taĢ buldu ve kuyuya bırakıverdi. Kalbinin atıĢlarını dinleyerek
diu; fakat sağ taraftaki geçit yukarı tırmanırken soldaki geçit aĢağıya beklediği uzun saniyeler boyunca hiçbir ses çıkmadı önce. Neden
dialıyor, ortadaki ise muntazam ama çok dar bir koridor olarak düz gi- sonra ta aĢağılardan, taĢ sanki mağara gibi bir yerde derin bir suya
diiyor gibiydi. düĢmüĢ gibi bir cup sesi duyuldu; ses çok uzaktan gelmiĢ, fakat kuyunun
"Burayı hiç mi hiç hatırlamıyorum!" dedi Gandalf, tereddütle ke- boĢ duvarlarında yankılanarak büyümüĢtü.
rmerin altında durarak. Seçim yapmasını kolaylaĢtıracak bir iĢaret ve- "Neydi o?" diye bağırdı Gandalf. Pippin yaptığını itiraf edince ra-
y/a yazı bulmak ümidiyle asasını kaldırdı; fakat bu tür bir Ģeyler yoktu hatladı; ama kızmıĢtı ve Pippin gözlerinin çakmak çakmak olduğunu
gçörünürde. "Bir karar veremeyecek kadar yorgunum," dedi baĢını sal- görebiliyordu. "Took ahmağı!" diye homurdandı. "Bu ciddi bir yolculuk,
kayarak. "Ve sanırım hepiniz de en az benim kadar, belki benden de bir hobbit eğlenti yürüyüĢü değil. Bir dahaki sefere kendini at kuyuya,
y/orgunsunuzdur. Gecenin sonuna kadar burada konaklayalım. Aklı- böylece bir daha baĢımıza dert de olmazsın. Artık sessiz ol!"
nnz-kanĢmasın! Burası hep karanlıktır; fakat dıĢarıda son demlerini Birkaç dakika baĢka bir Ģey duyulmadı; fakat sonra derinliklerden
y/aĢayan ay batıya doğru inmekte; gecenin rısı geçti." belli belirsiz vuruĢlar yükseldi: Tom-tap, îap-tom. Sesler durdu, yan-
"Zavallı Bili!" dedi Sam. "Acaba nerelerde. Umarım o kurtlara kılar susunca bir kez daha tekrarlandı: Tap-tom, tom-tap, tap-tap,
378 Y Ü Z Ü K K AR D E ġ L Ġ Ğ Ġ K A R A N L I K T A YOLCULUK 379
îom. Bunlar fena halde bir çeĢit sinyale benziyordu; fakat bir süre sonra yürüyüĢlerine devam ettiler, hiçbir tehlikeyle karĢılaĢmadılar,
vuruĢlar sustu ve bir daha duyulmadı. hiçbir Ģey duymadılar, büyücünün bataklık alevi gibi alçala yüksele
"Ben bu iĢten bir gıdım anlıyorsam, bu bir çekiç sesiydi," dedi önlerinden ilerleyen ıĢığının solgun pırıltısından baĢka bir Ģey
Gimli. görmediler. SeçmiĢ oldukları geçit sürekli döne döne yukarı
"Evet," dedi Gandalf, "ve bu hiç hoĢuma gitmedi. Bunların Pereg- tırmanıyordu. Anlayabildikleri kadarıyla yol yukarı doğru büyük
rin'in sersem taĢıyla ilgisi olmayabilir; fakat büyük bir ihtimalle uyan- kavislerle ilerliyordu ve yükseldikçe de dikleĢip geniĢlemekteydi. Artık
dırılmaması gereken bir Ģey uyanmıĢ oldu. Rica ederim, bir daha bu iki yanda diğer geçitlere veya tünellere bağlanan giriĢler yoktu; zemin
tür Ģeyler yapmayın! Daha fazla sorun çıkmadan biraz dinlenebilece- de çatlaksız deliksiz, düz ve sağlamdı. Belli ki bir zamanlar önemli
yollardan olan bir geçite rast gelmiĢlerdi ve ilk yürüyüĢtekinden daha
ğimizi umalım bari. Sen Pippin, ilk nöbeti alabilirsin, mükafat ola-
hızlı ilerliyorlardı.
rak," diye de homurdanarak ekledi bir battaniyeye sarınırken.
Pippin bedbaht bir Ģekilde kapının yanına oturdu zifiri karanlıkta; Bu Ģekilde, doğuya doğru kuĢ uçuĢu bir on beĢ mil kadar gittiler;
ama bilinmedik bir Ģeyin kuyudan tırmanıp çıkacağından korktuğu gerçekte katettikleri yol ise en az yirmi mil tutmuĢ olmalıydı. Yol yukarı
için habire arkasına dönüp duruyordu. Bir battaniyeyle bile olsa deliği doğru tırmandıkça Frodo'nun morali biraz yerine geldi; ama yine de
kapatabilmek isterdi, fakat Gandalf uyuyor gibi görünse dahi ne kıpır- üzerinde bir sıkıntı vardı ve hâlâ zaman zaman Grup'un arkasında
damaya ne de kuyuya yaklaĢmaya cesareti vardı. uzaklarda, kendi ayak seslerinin ve tıkırtılarının gerisinde, onları izleyen
ve hiç de yankıya benzemeyen bir ayak sesi duyuyor, ya da duyduğunu
Aslında, hareketsiz ve sessiz yatsa da Gandalf uyumamıĢtı. Dü-
zannediyordu.
Ģüncelere dalmıĢ, daha önce Madenler'e yapmıĢ olduğu yolculuğun
her anını hatırlamaya çalıĢıyor, endiĢeyle bundan sonra hangi yolu se-
çeceğini ölçüp biçiyordu; bu anda yanlıĢ yola sapmak felaket getirebi- Hobbitlerin dinlenmeden gidebildiği kadar ilerlediler; hepsi uyu-
yabilecekleri bir yer düĢlemeye baĢlamıĢtı ki, aniden sağdaki ve soldaki
lirdi. Bir saat sonra kalkarak Pippin'in yanına gitti.
duvarlar yok oluverdi. Kemerli bir kapıdan geçip simsiyah, boĢ bir
"Bir köĢeye git de biraz uyu evlat," dedi müĢfik bir tonda. "Uyu-
alana çıkmıĢlardı anlaĢılan. Arkalarında kuvvetli bir ılık hava akımı
mak istiyorsundur sanırım. Ben gözümü bile kırpamıyorum, bari nöbeti vardı; önlerindeki karanlıksa, soğuk soğuk yüzlerine geliyordu.
üstleneyim." Duraklayıp endiĢeyle birbirlerine sokuldular.
"Derdimin ne olduğunu biliyorum," diye mırıldanarak kapının ya- Gandalf memnun görünüyordu. "Doğru yolu seçmiĢim," dedi. "So-
nma oturdu. "Dumana ihtiyacım var! Kar fırtınasından önceki sabahtan nunda oturulabilir yerlere yaklaĢtık ve sanırım artık doğu tarafından
beri tüttürmüyorum." çok uzakta değiliz. Fakat fazla tırmanmıĢız, eğer yanılmıyorsam Göl-
Uykuya dalmadan önce Pippin'in son gördüğü Ģey, yere çömel- gelidere Kapısı'ndan oldukça yüksekteyiz. Havanın serinliğine bakılırsa
miĢ, yıpranmıĢ ellerini dizlerinin arasında kor halinde bir yongaya siper geniĢ bir salonda olmalıyız. Riskli gerçi, ama azıcık gerçek ıĢık
eden büyücünün kara siluetiydi. Alevin titrek ıĢığında sivri burnu ve bir görmenin zamanı geldi."
duman bulutu bir an görünüp kayboldu. Asasını kaldırdı, kısa bir an için ĢimĢek gibi bir aydınlık çaktı. Büyük
gölgeler belirip etrafa dağıldı ve bir saniye kadar baĢlarının üzerinde ta
Onları uykudan uyandıran Gandalf ti. Altı saat kadar tek baĢına yukarıda, taĢtan yontulmuĢ bir sürü muazzam direk tarafından taĢınan
oturup nöbet tutmuĢ, diğerlerinin istirahatini bozmamıĢtı. "Nöbet tu- geniĢ tavanı gördüler. Önlerinde ve her iki yanlarında kocaman boĢ bir
tarken karara da vardım," dedi. "Orta yolun uyandırdığı hissi beğen- salon uzanıyordu; cam gibi cilalanmıĢ, pürüzsüz kara duvarları ıĢıl ıĢıl,
medim; soldaki yolun da kokusunu sevmedim: Orada kötü bir hava pırıl pırıldı. Üç tane daha giriĢ gördüler, üç simsiyah kemer: Biri tam
yoksa, ben de rehber mehber değilim. Sağ yolu seçeceğim. Tekrar tır- önlerinde doğuya doğru, birer tane de her iki yanda. Sonra ıĢık söndü.
manmaya baĢlayalım artık."
Verdikleri iki kısa mola sayılmazsa, sekiz karanlık saat boyunca
380 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ
K A R A N L I K T A YOLCULUK 381
"ġimdilik bu kadarına cüret edebilirim," dedi Gandalf. "Dağ tara-
Yıldızlardan yapılmıĢ bir tacın belirdiğini
fında kocaman pencereler vardı, Madenlerin üst kısımlarındaki ay-
Sanki gümüĢ bir ipe dizilmiĢ mücevherler gibi
dınlığa doğru da hava bacaları açılırdı. Sanınm artık onlara ulaĢtık,
ama dıĢarda yine gece var; yarın sabaha kadar emin olamayız. Eğer Dünya saftı, dağlar y üçe mi y üçe;
haklıysam,1 yarın sabahın ilk ıĢıklarını görmemiz mümkün. Fakat bu O eski günlerde, çok daha önce
arada daha fazla gitmesek iyi olur. Gelin dinlenebilirsek dinlenelim. ġu
DevriliĢinden Nargothrond 'un yüce kralının
ana kadar her Ģey iyi gitti, karanlık yolun büyük bölümünü aĢtık. Fakat Ve göçmesinden Gondolin'in
henüz dıĢarıya ulaĢmadık ve dünyaya açılan Kapılar'a daha epey Batı Denizleri'nin ötesine,
yolumuz var." Saftı Dünya Durin 'in Günlerinde.
Grup o geceyi mağara gibi kocaman salonda, hava cereyanından
Bir Kraldı o, oymalı tahtında
korunabilmek için bir köĢeye çekilip bir araya büzüĢmüĢ durumda ge-
çirdi: Doğudaki kemerli yoldan sürekli bir serin hava akımı var gibiydi. Sütunlarla dolu salonlarında GümüĢ
zemin, altın çatı Güç rünleriyle
Yattıkları yerin dört bir yanında boĢ ve hudutsuz karanlık uzanıyordu;
Örtülüydü kapı. GüneĢ, yıldız ve ay
kayaya oyulmuĢ salonların ve bitmek tükenmek bilmeden dallanıp
ıĢığı Doldururdu billur lambaları, Ne
budaklanan merdivenlerle geçitlerin yalnızlığında ve enginliğinde
bulut örter ne de gölgelerdi gece
boğulmuĢlardı. Hobbitlere karanlık söylentilerin ilham ettiği en çılgın Pırıldardı sonsuza dek zarafetle.
hayaller bile Moria'nm gerçek dehĢeti ve görkemi yanında hiç kalmıĢtı.
"Vaktiyle burada ordu gibi kalabalık bir cüce ahalisi yaĢıyordu Orada döverdi çekiçler örsü,
herhalde," dedi Sam; "ve de bunca iĢi yapabilmek için her biri beĢ yüz Hakkak yazardı, yontardı keski;
yıl köstebek gibi durup dinlenmeden çalıĢmıĢ olmalı; hem de sert kaya Orada dövülürdü kılıç, bağlanırdı kabzası,
iĢçiliği yani! Bütün bunları ne zoruna yapmıĢlar? Bu karanlık deliklerde Kazıcı kazar, örerdi duvarcı.
yaĢamıyorlardı herhalde, değil mi?" Orada beril, solgun opal, inci
"Bunlar delik değil," dedi Gimli. "Burası Cücegazuv'un büyük diyarı Ve metal iĢlenirdi balık pulları gibi,
ve Ģehri. Ve eskiden burası karanlık değildi, ıĢıkla, ihtiĢamla doluydu; Kalkanlar, zırhlar, baltalar, kılıçlar
Ģarkılarımızda da hâlâ öyle hatırlanır." Yığınlaydı parıl parıl parlayan mızraklar.
Ayağa kalkıp karanlıkta dikildi, yankılan tavana doğru kaçıĢan
derin bir sesle bir ezgi söylemeye baĢladı. Yorulmazdı o zamanlar Durin'in halkı;
Dağların altında müzik uyanırdı: Harpçılar
Dünya gençti, yemyeĢildi dağlar harp çalar, okurdu ozanlar Kapılarda
LekelenmemiĢti Ay'm yüzü daha Ne derelere durmadan öterdi borazanlar.
isim konmuĢtu, ne taĢlara Durin uyanıp tek
baĢına dolaĢtığında. Ġsimsiz tepelerle Dağlar yaĢlı, dünya kül rengi, Demirhanenin
vadilere isimler verdi; Henüz tadılmamıĢ ateĢi küllenmiĢ buz gibi; Çalınan harp, düĢen
kuyulardan su içti; Eğilip baktığında çekiç y ok artık: Durin'in salonlarında tek
Aynagöl'e Gördü baĢının gölgesi üzerinde yaĢayan karanlık; Bir gölge uzanıyor
Ģimdilerde
382 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ KARANLIKTA YOLCULUK
38
Af ona, Khazad-dûm'daki mezarı üzerinde Ama 3
batmıĢ yıldızlar görünüyor hâlâ Karanlık ve
rüzgârsız Aynagöl sularında; Tacı orada, derin lerdi onu; nice iĢlerin yanında, kapıların üzerinde görmüĢ olduğunuz
sularda yatar Durin tekrar uykusundan ithildin'i yani yıldızayı da mithril'den yapmıĢlardır. Bilbo'ya Thorin'in
uyanıncaya kadar. verdiği mithril-örgüsü bir zırh vardı. Acaba o zırha ne oldu? Herhalde
hâlâ Ulığ Kazın'daki Belek Evi'nde toz topluyordur."
"Bak bu hoĢuma gitti!" dedi Sam. "Bunu bellemek isterdim. Moria' "Ne?" diye bağırdı Gimli sessizliğinden aniden çıkarak. "Moria
da, Khazad-dûm'dal Fakat bütün o lambaları hayal edince, bu karanlık gümüĢünden bir zırh mı? Bu krallara layık bir hediye!"
daha da bir ağırlaĢtı sanki. Hâlâ buralarda mücevher ve altın yığınları var "Evet," dedi Gandalf. "Ona hiç söz etmedim, ama o zırhın değeri
mı?" içindekilerle birlikte tüm Shire'ı satın almaya yeterde artardı."
Gimli cevap vermedi. ġarkısını söylemiĢ, lafını bitirmiĢti. Frodo hiçbir Ģey söylemedi ama elini tuniğinin altına sokarak zırhının
"Mücevher yığınları mı?" dedi Gandalf. "Hayır. Orklar defalarca örgüsüne dokundu. Ceketinin altında Shire'a denk bir pahayla etrafta
Moria'yı talan ettiler; yukarı salonlarda bir Ģey kalmadı. Ve cüceler dolaĢıyor olduğu düĢüncesi elini ayağını birbirine dolaĢtırmıĢ-tı. Bilbo
kaçtığından beri kimse derinliklerdeki galerileri ve hazine dairelerini biliyor muydu acaba? Hem de gayet iyi bildiğinden emindi Frodo. Bu
aramaya cesaret edemiyor: Buraları ya sulara ya da bir korku gölgesine gerçekten de krallara layık bir hediyeydi. Fakat Ģimdi düĢünceleri karanlık
gömülmüĢ durumda." Madenler'den çıkmıĢ, Ayrıkvadi'ye, Bilbo'ya ve Bil-bo'nun hâlâ orada
"O halde cüceler ne zoruna geri gelmek istiyorlar?" diye sordu yaĢadığı zamanlardaki Çıkın Çıkmazı'na gitmiĢti. Bütün kalbiyle
Sam. yeniden orada, o günlerde olmayı, çimenleri biçmeyi, çiçekler arasında
"Mithril için," diye cevapladı Gandalf. "Moria'nın zenginliği cü- oyalanmayı, Moria'yı veya mithril'i -veya Yüzük'ü-hiç duymamıĢ olmayı
celerin oyuncağı olan altından ve değerli taĢlardan gelmiyordu; onların diliyordu.
hizmetkârı olan demirden de gelmiyordu. Onlann hepsini burada
buldular gerçi, özellikle de demiri; fakat bunun için kazmalarına gerek Derin bir sessizlik çöktü. Diğerleri birer birer uykuya daldılar.
yoktu: istedikleri her Ģeyi ticaretle elde edebilirlerdi. Çünkü Moria Frodo nöbetteydi. Sanki derin yerlerden çıkıp görünmeyen kapılardan
GümüĢü dünyada bir tek burada çıkardı: Kimileri hasgümüĢ der ona, geçerek gelen bir nefes gibi, bir korku geldi üzerine. Elleri buz gibi,
Elfçesi /mf/ın/'dir. Cücelerin de takmıĢ olduğu bir isim var ama alnı ıslaktı. Dinliyordu. Geçmek bilmeyen iki saat boyunca bütün dik-
kimseye söylemezler. Altından on kez daha değerliydi mithril, Ģimdi ise katini dinlemekten baĢka bir Ģeye vermemiĢti; ama hiçbir ses, hatta
paha biçilemez; çünkü toprak üzerinde çok az kaldı, burada kazı hayali ayak seslerinin yankısını dahi duymadı.
yapmaya ise orklar bile cesaret edemiyor. Maden damarları kuzeye Uzakta, batıdaki kemerli yol olduğunu tahmin ettiği bir yerde fener
Caradhras'a ve derinlerdeki karanlığa doğru uzanmakta. Cüceler o gibi bir çift gözü andıran iki solgun ıĢık noktası gördüğünü zan-
günleri hiç anlatmazlar; fakat mithril nasıl servetlerinin temeli idiyse, nettiğinde, nöbeti neredeyse bitmiĢti. Sıçradı. BaĢı, uyuklargibi Önüne
çöküĢlerinin de sebebi oldu: Açgözlülük edip çok derinleri kazdılar ve düĢmüĢtü. "Nöbetteyken uyumuĢ olmalıyım," diye düĢündü. "Bir
onlan buradan süren Ģeyi, yani Durin'in Felaketi'ni uyandırdılar. Gün rüyanın layısındaydım." Ayağa kalkarak gözlerini ovuĢturdu ve Le-
ıĢığına çıkardıkları kadarının da hemen hemen hepsi orklann eline geçip golas kalkıp nöbeti devralıncaya kadar dikkatle karanlığı süzerek
ayakta durmaya devam etti.
bu gömülere göz diken Sauron'a bac olarak gitti.
"Mithriri kim istemezdi ki! Bakır gibi dövülebilir, cam gibi cilala- Yattığında çabucak uykuya daldı ama sanki rüyası devam eder gi-
nabilirdi; cüceler onunla su verilmiĢ çelikten hem daha sert, hem daha biydi: Fısıltılar duyuyor, iki solgun ıĢık noktasının yavaĢ yavaĢ yak-
hafif bir metal yapıyorlardı. Güzelliği bildiğimiz gümüĢe benziyordu laĢtığını görüyordu. Uyandığında diğerlerini yanında mini mini ko-
ama mithril'm güzelliği ne kararır, ne donuklaĢırdı. Elfler çok sever- nuĢur durumda buldu, solgun bir ıĢık da yüzüne vurmaktaydı. Yukar-
lardan, doğudaki kemerli yolun üzerinde tavana yakın bir hava baca-
sından uzun solgun bir ıĢık huzmesi geliyordu ve salonun karĢı tara-
384 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ K A RA N LIK TA YOLCULUK 385
fmda, kuzeydeki kemerli yolun içinde de, uzak ve belli belirsiz bir mavi gök parçası görülüyordu. Hava bacasından gelen ıĢık doğruca,
ıĢık panldıyordu. odanın ortasındaki masanın üzerine vurmaktaydı: Üzerinde düz ve
Frodo doğrulup oturdu. "Günaydın!" dedi Gandalf. "Çünkü so- büyük beyaz bir taĢ bulunan, iki ayak yüksekliğinde yekpare bir dik-
nunda tekrar sabah oldu. Haklıydım, görüyorsun ya. Moria'nın doğu dörtgen blok.
bölümünde, yukarlarda bir yerlerdeyiz. Bugün bitmeden Büyük Kapı- "Bir mezara benziyor," diye mırıldandı Frodo ve garip bir önse-
lar'ı bulup, Gölgelidere Vadisi'ndeki Aynagöl'ün sularım önümüzde ziyle, daha yakından bakabilmek için öne doğru eğildi. Gandalf çabucak
görmeliyiz." yanına geldi. Tabakanın üzerine derin rünler kazılmıĢtı:
"Buna çok memnun olacağım," dedi Gimli. "Moria'yı gördüm, çok
muazzam ama kararmıĢ ve korkunçlaĢmıĢ; akrabalarımın izine de
rastlamadık. Artık Balin'in buraya gelip gelmediğinden de kuĢkulu-
yum."
Kahvaltılarını ettikten sonra Gandalf yeniden hemen yola çıkmaya
karar verdi. "Yorgunuz ama dıĢarı çıktığımızda daha iyi dinleniriz,"
dedi. "Sanırım hiçbirimiz bir geceyi daha Moria'da geçirmek is-
temeyiz."
"Hem de hiç istemeyiz!" dedi Boromir. "Ne taraftan gideceğiz?
Ötede, doğudaki kemerli yoldan mı?"
"Belki," dedi Gandalf. "Fakat hâlâ tam olarak nerede olduğumuzu
bilmiyorum. Eğer yönümü tamamen ĢaĢırmadıysam Büyük Kapılar'm
üzerinde ve kuzeyindeyiz; onlara inecek yolu bulmak o kadar kolay
olmayabilir. Doğudaki kemerli yol seçmemiz gereken doğru yol çıka-
caktır muhtemelen; ama karar vermeden önce etrafımıza iyice bakın-
mamız gerek. Gelin kuzey kapısındaki ıĢığa doğru gidelim. Bir pen- "Bunlar eskiden Moria'da kullanılan Daeron'un Rünleri," dedi
cere bulabilsek çok iĢimize yarardı, ama korkanm ıĢık sadece uzun Gandalf. "Burada insanların ve cücelerin dilinde Ģöyle yazıyor:
hava bacalarından geliyor."
Grup Gandalf m peĢine düĢüp kuzeydeki kemerin altından geçti. FUNDÎN OĞLU BALĠN
Kendilerini geniĢ bir koridorda buldular. Koridorda ilerledikçe hafif MORÎA HÜKÜMDARI."
ıĢık kuvvetlendi ve aydınlığın sağ taraflarındaki bir kapıdan geldiğini
gördüler. Kapı yüksekti, tepesi düzdü ve yan yarıya açık bir Ģekilde "O halde ölmüĢ," dedi Frodo. "Ben de bundan korkuyordum."
hâlâ menteĢeleri üzerinde duruyordu. Gerisinde geniĢ, kare biçimli bir Gimli kukuletasıyla yüzünü örttü.
oda vardı. Oda loĢtu ama karanlıkta geçen o kadar uzun zamandan sonra
onlara göz kamaĢtıracak kadar parlak geldi; içeri girerken hepsi gözlerini
kırpıĢtırmaktaydılar.
Adımlan zemindeki derin bir toz tabakasını bozuyor, ayaklan ka-
pının önündeki ilk baĢta ne olduğunu seçemedikleri Ģeylere takılıyordu.
Oda doğu duvanndaki geniĢ bir hava bacasıyla aydınlatılmıĢtı; baca
oldukça dik bir açıyla yükseliyor ve çok yukarda kare Ģeklinde bir
KHAZAD-DÛM KÖPRÜSÜ 387
"Orkları büyük kapıdan ve nöbetçi -galiba; bir sonraki kelime bulaĢmıĢ ve
BÖLÜM V yanmıĢ: muhtemelen odasından- atıp, birçoğunu vadideki parlak -
sanırım- günıĢığında katlettik. Flöi bir ok yiyip can verdi. Büyüğü o
KHAZAD-DÛM K Ö P R Ü S Ü öldürdü. Sonra bir bulanıklık var, bulanıklığı takiben Flöi'yi Aynagöl
yanında çimenlerin altına yazıyor. Sonraki bir iki satırı okuyamıyorum.
Sonra, YerleĢmek için Kuzey uçtaki yirmi birinci salonu aldık. Burada,
gerisini okuyamıyorum. Bir hava bacasından söz ediliyor. Sonra,
Balindivanını MazarbulOdası'nda kurdu. " "Kayıtlar Odası," dedi Gimli.
"Sanırım Ģu anda oradayız" "Hmm, buradan sonra epey bir yerini
Yüzük Grubu, Balin'in mezarı baĢında sessizce dikilmiĢti. Frodo Bil- okuyamıyorum," dedi Gandalf, "bir tek altın, Durin'in Baltası ve bir Ģey
bo'yu, onun cüceyle olan uzun dostluğunu ve Balin'in yıllar önce Shi- bir Ģey miğfer kelimeleri seçiliyor. Sonra, Balin artık Moria'nm
re'a yaptığı ziyareti düĢünmekteydi. Dağların içindeki o tozlu odada, hükümdarıdır. Bu bölüm böylece bitiyor galiba. Birkaç yıldızdan
bütün bunlar yüz yıl önce ve dünyanın öbür ucunda olmuĢ gibi geli- sonra baĢka bir el baĢlıyor, hasgümüĢü bulduk, diye bir yazı görüyorum,
yordu. daha sonra iyi dövülmüĢ bir Ģey, tamam buldum! mithril; son iki satır da
Neden sonra kıpırdanarak bakıĢlarını kaldırdılar ve Balin'in baĢına ne Öin, Üçüncü Derin-lik'in yukarı cephanelerini araması için, bir Ģey
geldiğini ya da halkına ne olduğunu anlatacak herhangi bir iz aramaya batıya doğru gidiyor, bir bulanıklık, Hallin kapısına."
koyuldular. Odanın diğer tarafında, hava bacasının altında küçük bir
kapı daha vardı. ġimdi her iki kapının etrafında yerlerin kemik dolu Gandalf duraklayarak birkaç varağı kenara koydu. "Aynı Ģekilde
olduğunu fark ediyorlardı; kemiklerin arasında da kırılmıĢ kılıçlar, balta birkaç sayfa var, oldukça özensiz yazılmıĢ ve çok zarar görmüĢ," dedi;
baĢları, yarılmıĢ kalkanlar ve miğferler göze çarpıyordu. Kılıçların "fakat bu ıĢıkta pek fazla bir Ģey çıkartamıyorum. Epeyce kayıp varak
bazıları eğriydi: Keskin yerleri kararmıĢ ork palaları. olması gerek, çünkü sonraki varaklar beĢ diye numaralandırılmıĢ, yani
Odanın kaya duvarlarında bir sürü göz oyulmuĢtu ve bunların içinde yerleĢimin beĢinci yılı sanırım. Bir bakalım! Yok yok, çok fazla
de demir perçinli büyük tahta sandıklar vardı. Sandıkların hepsi kı-nlıp kesilmiĢ ve lekelenmiĢ; okuyamıyorum. Gün ıĢığında daha iyi bir
yağmalanmıĢtı; fakat birinin paramparça kapağının yanında bir kitabın Ģeyler çıkartabiliriz. Bir dakika! Bu güzel iĢte: Elf harfleriyle iri, rahat
kalıntıları duruyordu. Kitap kesilmiĢ, delinmiĢ ve yer yer yakılmıĢtı; isle bir y azı."
ve kurumuĢ kan gibi daha baĢka koyu renkli izlerle o kadar lekelenmiĢti "Ori'nin yazısıdır," dedi Gimli, büyücünün kolu üzerinden bakarak.
ki pek azı okunabiliyordu. Gandalf kitabı dikkatle kaldırdı, fakat "Çok güzel ve hızlı yazardı, genellikle de elf harfleri kullanırdı."
beyaz taĢın üzerine koyarken kitabın varakları çıtırdı-yarak kırılmaya "Korkarım o güzel yazısıyla kötü haberler kaydetmek zorunda
baĢladı. Bir süre hiç konuĢmadan kitabı derin derin inceledi. O kalmıĢ," dedi Gandalf. "Belirgin ilk sözcük elem, fakat satırın gerisi
varaklan ihtiyatla çevirirken, yanında duran Frodo ve Gim-li kitabın kaybolmuĢ, galiba nceki diye bitiyor yalnız. Evet, bu önceki olmalı,
birkaç elden çıktığını ve hem Moria hem de Vadi rünleriyle, yer yerde sonra da Ģöyle devam ediyor, gün, Kasım 'm onu, Moria Hükümdarı
Elfçe harflerle yazılmıĢ olduğunu görebiliyorlardı. Balin Gölgelidere Vadisi'nde vefat etti. Tek babına Aynagöl'e bakmaya
Sonunda Gandalf bakıĢlarını kaldırdı. "Anladığım kadanyla, Ba- gitmiĢti. Kayaların arkasına saklanmıĢ bir ork onu vurdu. Orku telef ettik
lin'in halkının neler görüp geçirdiğinin kayıtları bunlar," dedi. "Sanırım ama daha f azla sayıda... doğudan, GümüĢdaman'ndan çıkıp. Sayfanın
ilk olarak hemen hemen otuz yıl önce Gölgelidere Vadisi'ne geliĢ-leriyle geri kalan kısmı o kadar,silik ki hemen hemen hiçbir Ģey anlaĢılmıyor,
baĢlıyor: Sayfalara buraya varmalarından itibaren yıllara göre numara ama Ģu kadarını okuyabiliyorum, kapıları sürgüledik, sonra onları uzun
vermiĢler galiba. En üstteki sayfa bir-üç diye numaralandırılmıĢ, yani süre tutabilir eğer ki, sonra galiba korkunç ve ıstırap.
baĢtan en az iki sayfa eksik. ġunu dinleyin!
KHAZAD-DÛM KÖPRÜSÜ 389
388 YÜZÜK K A R D E ġ L ĠĞ Ġ ortalık. Sonra yankılanan bir cayırtı koptu: Salonda çok büyük bir boru
Zavallı Balin! Üstlendiği unvanı beĢ sene bile taĢıyamamıĢ anlaĢılan. üflenmiĢti; uzaktan bu boruya cevap veren baĢka borular ve kaba
Sonra ne olduğunu merak ettim; fakat son birkaç sayfayı çözecek kadar haykırıĢlar geldi. KoĢan bir kalabalığın ayak sesleri duyuldu.
zaman yok. iĢte sayfaların en sonuncusu." Durdu ve iç geçirdi. "Geliyorlar!" diye haykırdı Legolas.
"Acı bir hikâye," dedi. "Korkarım sonlan kötü olmuĢ. Dinleyin! "DıĢarı çıkamayız," dedi Gimli.
DıĢarı çıkamıyoruz. DıĢarı çıkamıyoruz. Köprü'yü ve ikinci salonu ele "Kapana kısıldık!" diye bağırdı Gandalf. "Neden oyalandım sanki?
geçirdiler. Frâr, Löni ve Nâli orada öldü. Sonra dört satır lekelenmiĢ, Tıpkı bizden öncekiler gibi burada kıstırıldık. Ama o zaman ben
sadece Ģunları okuyabiliyorum 5 gün önce gitti. Son satırlar Ģöyle, göl burada değildim. Görelim bakalım ne..."
Batı Kapısı'na kadar yükseldi. Sudaki Nöbetçi Ö in'i kaptı. DıĢarı çı- Dum, dum diye duyuldu davul sesleri ve duvarlar sarsıldı.
kamıyoruz. Sonumuz geldi, sonra, davullar, derinliklerdeki davullar. "Kapıları kapatıp arkasına kıskı koyun!" diye bağırdı Aragorn.
Acaba ne demek istiyor. Son yazı, elf harfleriyle alelacele bir karalama: "Ve taĢıyabiliyorsanız çantalarınızı sırtınızda tutun: hâlâ onları yarıp
Geliyorlar. BaĢka bir Ģey yok." Gandalf durdu; sessizce düĢünceler içinde çıkma ihtimalimiz var."
kaldı. "Hayır!" dedi Gandalf. "Burada kapalı kalmamalıyız. Doğu kapısını
Grup'a aniden odanın korkusu ve dehĢeti çökmüĢtü. "DıĢarı çıka- aralık tutun! Fırsat bulursak o taraftan gideceğiz."
Gene sert bir boru sesi ve tiz çığlıklar koptu. Ayak sesleri koridordan
mıyoruz" diye mırıldandı Gimli. "Neyse ki biz geldiğimizde göl biraz yaklaĢmaktaydı. Gruptakiler odayı çınlatan bir gürültüyle kılıçlarını
çekilmiĢti, Nöbetçi de güney ucunda uyuyordu." çektiler. Glamdring soluk bir ıĢık yayıyor, Sting'in de kenarları
Gandalf baĢını kaldırarak etrafına bakındı, "iki kapıda son bir müdafaa pırıldıyordu. Boromir omuzunu batıdaki kapıya dayadı.
yapmıĢlar sanırım," dedi; "ama belli ki artık çok az kiĢi kalmıĢlardı. "Bir dakika! Daha kapatma!" dedi Gandalf. Boromir'in yanına fır-
Moria'yı geriye alma giriĢimi böylece son buldu! Cesur, ama aptalca layıp dimdik durdu.
bir Ģeydi. Bunun zamanı henüz gelmedi. ġimdi, korkarım Fun-din oğlu "Buraya gelip de, Moria'nın Hükümdarı Balin'in istirahatım bozan
Balin'e veda etmek zorundayız. O burada, atalarının salonlarında kalacak. kimdir?" diye bağırdı sert bir sesle.
Bu kitabı, Mazarbul Kitabı'nı alacağız ve sonra daha dikkatle Kayarak bir çukura dökülen bir taĢ selini andıran kaba kahkahalar
inceleyeceğiz. En iyisi kitabı sen muhafaza et Gimli; eğer mümkün duyuldu ve bu yaygaranın ortasında kalın bir ses emir verircesine
olursa onu Dâin'e götür. Bu ona çok keder verse bile, çok da ilgisini yükseldi. Dum, bum, dum diye devam etti derinliklerdeki davullar.
çekecektir. Haydi, gidelim! Sabah ilerliyor." "Ne taraftan gideceğiz?" diye Gandalf çabuk bir hareketle kapının dar aralığından öne bir adım
sordu Boromir. "Salona geri döneceğiz," diye cevap verdi Gandalf. "Fakat attı ve asasını ileri uzattı. Odayı ve dıĢarıdaki geçiti aydınlatan göz
bu odaya yaptığımız ziyaret boĢa gitmedi. ġimdi nerede olduğumuzu kamaĢtırıcı bir ĢimĢek görüldü. Büyücü bir anlığına dıĢarı baktı. O geri
biliyorum. Burası, Gimli'nin de söylemiĢ olduğu gibi, Mazarbul Odası; sa- sıçrarken koridorda oklar vızıldayıp ıslıklar çalmaya baĢlamıĢtı.
lon da Kuzey uçtan yirmi birinci salon olmalı. O yüzden salonun doğu "Orklar var, hem de çok kalabalıklar," dedi. "Ve bazıları çok iri ve
kemerinden çıkıp sağa ve güneye, aĢağı doğru gitmemiz gerek. Yirmi çok kötü: Mordor'un kara Uruk'ları. ġimdilik geride duruyorlar fakat
Birinci Salon Yedinci Kat'ta olmalı, bu da kapıların altı kat üstü oluyor. orada baĢka bir Ģey var. Bir tane ya da birden fazla büyük mağara trolü
Haydi! Salona dönüyoruz!" sanırım. O taraftan kaçma umudumuz yok."
Daha Gandalf sözünü ancak bitirmiĢti ki, büyük bir ses duyuldu: "Öbür kapıdan da gelirlerse hiç umudumuz kalmaz," dedi Boromir.
Adeta çok aĢağıdaki derinlerden gümbürdeyerek gelen ve ayaklarının "Burada ses yok henüz," dedi doğu tarafındaki kapıdan dıĢarıyı
altındaki taĢı titreten bir Bum sesi. Hepsi korkuyla kapıya doğru fırla- dinlemekte olan Aragorn. "Buradaki geçit doğrudan aĢağıya inen bir
dılar. Sanki devasa eller bizzat Moria'nın mağaralarını muazzam bir merdivene bağlanıyor: Salona doğru gitmediği kesin. Fakat onlar pe-
davula çevirmiĢ de vuruyor gibi, dum, dum diye tekrar gümbürdedi Ģimizdeyken bu tarafa körü körüne gitmemizin bir yaran yok. Kapıyı
390 YÜZÜK K A R D E ġ L ĠĞ Ġ
KHAZAD-DÛM K Ö P R Ü S Ü
engelleyemeyiz. Anahtarı yok, kilidi kırılmıĢ ve içeri doğru
açılıyor. Önce düĢmanı oyalayacak bir Ģeyler yapmamız lazım. Onlara 391

Mazar-buJ Odasından korkmayı öğretelim!" dedi kararlılıkla, kılıcı


Andu-ril'in kenanna dokunarak. delim" ana
"Tro1 geri
gi-
Fakat çekilmeye baĢladıklarında, daha Pippin ile Merry dıĢarıdaki
Koridorda ağır ayak sesleri duyuldu. Boromir kendini kapının üzerine merdivene ulaĢamadan, neredeyse insan boyunda, tepeden tırnağa kara
atarak büyük bir güçle abandı; sonra altına kırık kılıçlar ve odun zırhlara bürünmüĢ kocaman bir ork reisi odanın içine sıçradı- adamları da
parçalan sıkıĢtırdı. Grup odanın diğer tarafına geriledi. Fakat henüz arkasından kapıya yığıldılar. Ablak ve basık yüzü esmerdi gözlen
kaçamayacaklardı. Kapıyı zangırdatan bir darbe duyuldu ve kapı ağır kömür gibi, dili kırmızıydı; büyük bir mızrak kullanıyordu' Kocaman
ağır, sürtüne sürtüne, kıskılarını geriye iterek açılmaya baĢladı. Açılan kalkanının bir hamlesiyle Boromir'in kılıcını karĢılayıp onu geriye, yere
aralıktan içeri yeĢilimtrak pullu kara derili devasa bir kol ve omuz düĢürdü. Saldıran bir yılan hızıyla eğilip Aragorn'un hamlesinden
uzandı. Sonra, kocaman, dq,z, parmaksız bir ayak aĢağıdan zorlaya sıyrılarak Grup'a daldı ve mızrağını dosdoğru Frodo'ya sapladı. Darbe
zorlaya içeri girdi. DıĢarıda çıt çıkmıyordu. Frodo'yu sağ yanından yakalamıĢ, savurup duvara yapıĢtırmıĢtı. Sam bir
Boromir ileri fırlayarak bütün gücüyle kılıcını o kola indirdi; fakat çığlık atarak kılıcını mızrağın sapına indirmeye koyuldu, sap koptu.
kılıç çınlayarak geri sekti ve sarsılan elinden yere düĢtü. Keskin yanı Fakat ork tam elinde kalan sapı bir yana atıp palasını çekmiĢti ki,
çentilmiĢti. Anduril miğferine iniverdi. Alev gibi bir ĢimĢek çaktı, miğfer
Birdenbire kendi bile nasıl olduğunu anlayamadan hararetli bir öf- paramparça oldu. Ork kafası yarılmıĢ olarak yere yığıldı. Boromir ile
kenin yüreğinde alevlendiğini hissetti Frodo. "Shire!" diye bağırarak Aragorn kapıya doğru atılınca orkun adamlan uluyarak kaçtılar. Dıım,
Boromir'in yanına fırladı, eğilip Sting'i o iğrenç ayağa sapladı. Bir bö- dıım diye yankılanmaktaydı davullar derinliklerden. O büyük ses yeniden
ğürtü duyuldu ve ayak neredeyse Sting'i Frodo'nun elinden koparacak gümbürdedi.
bir hızla geri çekiliverdi. Kılıçtan duman duman kara renkli damlalar "Haydi!" diye bağırdı Gandalf. "Artık bu son Ģansımız. Var gücü-
aktı yere. Boromir fırlayıp tüm gücüyle kapıyı tekrar çarptı. nüzle kaçın!"
"Shire'a bir sayı!" diye bağırdı Aragorn. "Hobbitin ısırığı derin-
miĢ! Güzel bir kılıcın var Drogo oğlu Frodo!" Aragorn, Frodo'yu duvarın yanında yattığı yerden kucaklayıp
Kapıda bir çatırtı sesi duyuldu, sonra darbeler yağmur gibi yağmaya Merry ile Pippin'i de öne doğru iterek merdivenlere yönlendi. Diğerleri
baĢladı. ġahmerdanlar ve tokmaklarla saldırıyorlardı kapıya. Çatlaklar de peĢindeydiler; bir tek, bütün tehlikeye rağmen baĢı önünde Balin'in
oluĢtu, kapı içeriye doğru eğildi ve aniden aralık buy uy ü verdi. Oklar mezannın yanında oyalanan Gimli'nin Legolas tarafından zorla
ıslıklar çalarak içeri yağdı ama kuzey duvarına çarparak zarar çıkarılması gerekmiĢti. Boromir menteĢeleri üzerinde zorlukla hareket
vermeden yere düĢtü. Bir boru sesi ve koĢuĢturan ayak sesleri duyuldu, eden doğudaki kapıyı abanarak örttü: Kapının her iki yanında büyük
orklar birbiri ardı sıra atlayarak odaya doldular. demir halkalar vardı, fakat açılmayacak Ģekilde tutturmak mümkün
değildi.
Kaç tane olduklarını Grup sayamadı bile. Çok zorlu bir çatıĢmaydı,
"Ben iyiyim," dedi Frodo güçlükle. "Yürüyebilirim. Yere indir!"
ama savunmanın Ģiddeti de orklara kötü bir sürpriz olmuĢtu. Lego-las iki
Aragorn hayretten Frodo'yu düĢürüyordu neredeyse. "Öldün sanı-
tanesini gırtlaklarından vurdu. Gimli, Balin'in mezarına atlayan birinin yordum!" diye bağırdı.
bacaklarını biçti. Boromir ile Aragorn birçoğunu kılıçtan geçirdi. On "Henüz değil!" dedi Gandalf. "Fakat hayreti sonraya bırakalım.
üç tanesi düĢünce geriye kalanlar, kafasında bir sıyrık olan Sam hariç Hemen gidin, hepiniz, merdivenlerden aĢağıya! AĢağıda beni bir iki
müdafaacılara hiç zarar veremeden bırakıp viyaklayarak kaçtılar. dakika bekleyin ama hemen gelmezsem yolunuza devam edin! Çabuk
BaĢını çabucak eğmesi kurtarmıĢtı Sam'i; üstelik Höyük kılıcının sağlam çabuk gidin, sağa ve aĢağıya giden yolları seçin."
bir darbesiyle karĢısındaki orku da devirmiĢti. Ted Kum-
YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ
392 KHAZAD-DÛM KÖPRÜSÜ 393
"Seni bırakamayız, kapıyı tek baĢına tutamazsın!" dedi Aragorn.
"Sıcak olmaya baĢladı!" dedi nefes nefese. "Artık, en azından ka-
"Dediğimi yapın!" dedi Gandalf Ģiddetle. "Kılıçlar artık burada bir
pıların seviyesine inmiĢ olmamız gerek. Yakında solda, bizi doğuya
iĢe yaramaz. Gidin!" yöneltecek bir dönemeç aramaya baĢlamalıyız. Umarım çok uzakta
Geçit herhangi bir hava bacasıyla aydınlatılmamıĢtı, zifir zindandı. değildir. Çok yorgunum. Dünyanın gelmiĢ geçmiĢ bütün orkları peĢi-
Sayısız basamak boyunca yollarını el yordamıyla bularak ilerlediler, mizde olsa bile Ģurada biraz dinlenmem lazım."
sonra arkalarına baktılar; fakat yukarda büyücünün asasının solgun Gimli onu kolundan tutarak basamaklardan birine oturmasına yardım
ıĢığından baĢka hiçbir Ģey göremiyorlardı. Hâlâ kapalı duran kapının etti. "Yukarda kapının yanında neler oldu?" diye sordu. "Davulları
yanında bekliyor gibiydi. Frodo soluk soluğa Sam'e yaslandı, Sam de çalanla karĢılaĢtın mı?"
kollarını dolayarak ona destek verdi. Merdivenlerden yukarıya, "Bilmiyorum," diye cevap verdi Gandalf. "Fakat birdenbire kendimi,
karanlığa bakarak durakladılar. Frodo ta yukarıda, alçalan tavandan daha önce hiç karĢılaĢmamıĢ olduğum bir Ģeyle yüz yüze buldum.
aĢağıya ah eden bir yankıyla dökülen sözler mırıldanan Gandalf m Kapıya bir kapama büyüsü yapmaya çalıĢmaktan baĢka bir Ģey gel-
sesini az çok duyar gibiydi. Ama neler söylediğini çıkaramıyordu. memiĢti aklıma. Birçok kapama büyüsü bilirim; fakat bu tür Ģeyleri
Duvarlar titremekteydi sanki. Arada bir dum dum davul vuruĢları tam hakkıyla yapmak için zaman lazımdır, ki öyle bile kapı güç kulla-
gümbürdüyordu. nılarak kırılabilir.
Aniden merdivenlerin tepesinde beyaz bir ıĢık parladı söndü. Sonra "Kapının arkasından ork sesleri geliyordu: Her an kapıyı kırıp aç-
boğuk bir gurultu ile ağır bir günıleme duyuldu. Davul sesi delice malarım bekliyordum. Neler söylendiğini duyamıyordum; kendi iğrenç
yükseldi: dum-bum, dum-bum; sonra sustu. Gandalf uçar gibi merdi- dillerinde konuĢuyor gibiydiler. Bir tek ghâsh kelimesini seçebildim:
venlerden aĢağıya geldi ve Grup'un ortasına yere kapaklandı. Bu 'ateĢ' demektir. Sonra odaya bir Ģey geldi - bunu kapalı kapıdan bile
"Âlâ, âlâ! Bu da tamam!" dedi ağır aksak ayağa kalkarken. "Elimden hissettim; orklar da korkup susmuĢlardı. Bu Ģey demir halkaları tuttu ve
geleni yaptım. Fakat dengime çattım ve az kalsın mahvoluyor-dum. sonra hem beni, hem büyümü sezdi.
Ama burda durmayın! Devam edin! Bir süre ıĢıksız idare etmeniz gerek: "Onun ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yok, ama böyle zorlu rakip
Bende pek hal kalmadı. Devam edin! Devam edin! Nerede--sin Gimli? hiç görmedim. KarĢıt büyüsü korkunçtu. Neredeyse sonum olacaktı.
Benimle önden gel! Sizde arkamızdan ayrılmayın!" Bir an için kapı kontrolümden çıkıp açılmaya baĢladı! Bir Hüküm
sözcüğü söylemek zorunda kaldım. Bu çok fazla geldi. Kapı paramparça
Ne olduğunu merak ederek, tökezlene tökezlene Gandalf m peĢine; dağıldı. Bulut gibi kara bir Ģey içerdeki tüm ıĢığı kesiyordu ve ben
takıldılar. Dum, dum diye davul sesleri yine baĢlamıĢtı: Artık boğuk J ve merdivenlerden aĢağıya savruldum. Bütün duvar çöktü, sanırım odanın
uzaktan geliyordu, ama peĢlerindeydi. BaĢka bir takip sesi yoktu;| ne bir tavanı da çöktü.
ayak gürültüsü, ne bir konuĢma. Gandalf sağa sola sapmadan' "Korkarım Balın derinlere gömüldü; belki baĢka bir Ģeye daha mezar
ilerlemekteydi; geçit onun istediği yönde gidiyordu anlaĢılan. Arada J olmuĢtur oda. Bilemiyorum. Fakat en azından arkamızdaki geçit
bir yol elli kadar basamaktan oluĢan merdivenlere bağlanarak bir alt-f tamamiyle kapanmıĢ oldu. Ah! Hiç bu kadar bitkin düĢmemiĢtim,
taki kata iniyordu. O anda baĢlarındaki en büyük tehlike buydu; çün* kü ama neyse, geçiyor. ġimdi gelelim sana Frodo. Daha önce söyleyecek
karanlıkta ta basamaklara varıp da ayaklarını boĢluğa atıncaya kadar zamanım olmadı ama, hayatımda hiçbir Ģey o an senin sesini duymak
merdivenleri fark edemiyorlardı. Gandalf kör bir adam gibi asa-1 siy la kadar mutlu etmemiĢtir beni herhalde. Aragorn'un cesur fakat ölü bir
yeri yoklamaktaydı. hobbiti taĢımakta olduğundan korkuyordum."
Bir saat sonunda bir mil, belki biraz daha fazla gitmiĢler ve bir sü-J rü "Bana mı gelelim?" dedi Frodo. "Hayattayım ve iyiyim galiba.
merdiven inmiĢlerdi. Hâlâ takip edildiklerine dair bir ses yoktu* Berelendim ve canım acıyor, ama çok kötü değil."
Neredeyse kaçabileceklerini ümit etmeye bile baĢlamıĢlardı. Yedine* "Eh," dedi Aragorn, "ne diyebilirim, hobbitler benim bu güne kadar
merdivenin sonunda Gandalf durakladı. benzerine rastlamadığım çok dayanıklı bir Ģeyden yapılmıĢlar an-
KHAZAD-DÛM KÖPRÜSÜ
394 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ 395
rık açılmıĢtı. Hiddetli kırmızı ıĢık buradan yükseliyor ve arada bir
laĢtlan. Bilseydim, Bree'deki Han'da daha kibar konuĢurdum! O mız
de alevler yarığın kenarını yalayarak direklerin kaideleri arasında kıvrılı-
rak vuruĢu yabani bir domuzu bile deler geçerdi!" yordu. Sıcak havada karanlık dumanlar bulut buluttu.
"Eh, neyse ki beni delip geçemedi iĢte," dedi Frodo; "gerçi kendimi "Eğer yukardaki salonlardan, ana yolu izleyerek gelmiĢ olsaydık
çekiçle örs arasında kalmıĢ gibi hissediyorum." Daha fazla bir Ģey burada kapana kısılacaktık," dedi Gandalf. "ġimdi ateĢin bizi izleyenlerle
söylemedi. Nefes almak canını yakıyordu. aramızda kaldığını ümit edelim. Gelin! Kaybedecek vakit yok." Daha o
"Bilbo'ya çekmiĢsin," dedi Gandalf. "Ona da vakti zamanında de- konuĢurken, peĢlerindeki davul sesi yine duyuldu: Dum, dum, dıtm.
diğim gibi, göze göründüğü kadar basit değilsin." Frodo Gandalf in Salonun batı ucunda, gölgelerin ardından haykırıĢlar ve boru sesleri
bir Ģeyler ima edip etmediğini düĢünmekten kendini alamadı. yükseldi. Dum, dum: Direkler sarsıldı, alevler titreĢti adeta. "Evet, son
yarıĢ!" dedi Gandalf. "Eğer dıĢarıda güneĢ parlıyorsa, hâlâ kaçma
Birazdan tekrar yola koyuldular. Çok geçmeden, karanlıkta gayet Ģansımız var demektir. Arkamdan gelin!"
iyi gören Gimli, "Galiba," dedi, "ilerde ıĢık var. Ama bu gün ıĢığı değil. Sola dönerek salonun düzgün zemini üzerinden hızla seyirtti. Mesafe
Kırmızı. Ne olabilir?" göründüğünden daha fazlaydı. Grup koĢarken, arkalarında bir sürü
aceleci ayağın adım seslerini ve yankılarını duyabiliyorlardı. Tiz bir
"Ghâshl" diye mırıldandı Gandalf. "Acaba alt katların yanmakta
çığlık yükseldi: GörülmüĢlerdi. Bir çelik Ģangırtısı koptu. Bir ok ıslık
olduğunu mu kastediyorlardı? Yine de ilerlemekten baĢka seçeneğimiz çalarak Frodo'nun baĢı üzerinden geçti.
yok." Boromir güldü. "Bunu beklemiyorlardı," dedi. "AteĢ onların önünü
Kısa bir süre sonra ıĢık Ģüphe götürmez bir Ģekilde belirginleĢip kesti. Biz öbür taraftayız!"
herkese görünür oldu. Önlerinde uzanan geçitin duvarlarında titreĢiyor "Önünüze bakın!" diye bağırdı Gandalf. "Köprüye yaklaĢtık. Teh-
ve parlıyordu. Artık yollarını görebiliyorlardı: Yol önlerinde dik bir likeli ve dar bir köprüdür."
açıyla aĢağıya meyletmekteydi ve biraz ilerde alçak bir kemer vardı; Frodo aniden önünde kara bir uçurum gördü. Salonun sonunda zemin
parlayan ıĢık bunun altından geliyordu. Hava çok ısınmıĢtı. yok oluyor ve bilinmeyen bir derinliğe dalıyordu. DıĢ kapıya ulaĢmak
Kemere vardıklarında Gandalf onlara beklemelerini iĢaret ederek için, ne bir kenar taĢı ne de parmaklığı olan ve elli ayak uzunluğunda tek
öteki tarafa geçti. Kapının hemen yanında durduğunda, diğerleri yüzüne bir yay çizerek uçurumu aĢan dar bir taĢ köprüden geçmek gerekliydi.
kızıl bir alev vurduğunu fark ettiler. Hemen geriye çekildi. Bu, cücelerin herhangi bir düĢman îlk Salon'la dıĢ geçitleri ele geçirirse
"Burada yeni bir Ģeytanlık var," dedi, "bizi karĢılamak için hazır- diye geliĢtirmiĢ olduğu çok eski bir savunma önlemiydi. Buradan sadece
lanmıĢ kuĢkusuz. Ama artık nerede olduğumuzu biliyorum: îlk Derin- tek sıra halinde geçebilirlerdi. Gandalf tam kenarda durdu, diğerleri de
lik'e vardık, tam Kapıların altındaki kattır. Burası Eski Moria'nın ikinci arkasında toplandı.
Salonu; Kapılar çok yakında: Doğu uçta, sol tarafta, olsa olsa çeyrek mil "Önden git Gimli!" dedi. "Pippin ve Merry, onun arkasına. Doğru
ilerde. Köprü'yü geçince dar bir merdivenden yukarı çıkıp Birinci ileri, sonra kapının ardındaki merdivenlerden yukarı!"
Salon'daki geniĢ bir yoldan dıĢarı ulaĢılır! Ama gelin de bir bakın!" Oklar aralarına düĢüp duruyordu. Biri Frodo'ya çarpıp geri sekti.
BaĢlarını uzatıp öbür tarafa bir göz attılar. Önlerinde gene mağa- Bir diğeri kara bir tüy gibi Gandalf m Ģapkasına saplandı. Frodo arkaya
ramsı bir salon vardı, içinde uyudukları salondan daha yüksek ve çok baktı. AteĢin gerisinde kaynaĢan kara Ģekiller görebiliyordu: Yüzlerce
daha uzundu. Onlar doğu ucuna yakındılar; salon batıya, karanlığa ork vardı sanki. AteĢin ıĢığında kan gibi al al parlayan mızraklarını ve
doğru uzanıyordu. Tam ortasında çifter çifter çok yüksek sütunlar sı- palalarını sallıyorlardı. Dum, dum diye gürlüyordu davul sesleri, gitgide
ralanmıĢtı. Ulu ağaçların gövdeleri gibi yontulmuĢlardı; kalın kolları daha da güçlenerek, dum, dum.
tavanın ağırlığını yükleniyor ve orada taĢa iĢlenmiĢ ince dallar halinde Mesafe küçük yayının menzilinden fazla gibiydi, ama Legolas gene
devam ediyordu. Gövdeleri dümdüz ve siyahtı, fakat yüzlerinde kızıl bir de dönüp yayına bir ok taktı. Yayı gerdi fakat eli boĢaldı, ok kayıp
ıĢığın koyu renkli yansıması oynaĢmaktaydı. Koca sütunlardan ikisinin
hemen dibinde, salonu bir baĢtan bir baĢa kesen büyük bir ya-
396 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ
K H A Z A D - D Û M KÖPRÜSÜ 397
düĢtü. Bir yeis ve korku çığlığı attı. Kocaman düz kayalar taĢıyan iki
büyük trol belirmiĢti ve bunları ateĢin üzerinden uzatarak bu tarafa bir kaldırdı, kösele Ģeritler sızlanarak sakladı. Burun deliklerinden
geçit oluĢturmaktaydılar. Fakat elfi dehĢete düĢüren Ģey troller değildi. ateĢler çıktı. Fakat Gandalf hiç istifini bozmadı.
Ork safları açılmıĢ, orklar sanki kendileri de korkmuĢlar gibi iki yana "Geçemezsin," dedi. Orklar taĢ gibi duruyor, etrafta çıt çıkmıyordu.
toplanmıĢtı. Arkalarından bir Ģey yaklaĢmaktaydı. Ne olduğu "Ben Gizli AteĢ'in bir hizmetkârıyım, Arnor'un alevini kullananım.
görülmüyordu: Tam ortasında insan biçimli ama insandan daha büyük Geçemezsin. Kara ateĢ seni kurtaramaz, Udûn'un alevi. Gölge'ye geri
kara bir siluet olan koca bir gölge gibiydi; sanki bu gölgede ondan önce dön! Geçemezsin."
gidip yolunu açan bir güç, bir dehĢet vardı. Balrog cevap vermedi, içindeki ateĢ söndü adeta, ama karanlık bü-
yüdü. YavaĢ yavaĢ köprüye doğru adım attı ve aniden upuzun dikildi,
AteĢin kenarına geldi, ıĢık sanki üzerine bir bulut çökmüĢ gibi soldu.
kanatlan bir duvardan bir duvara uzandı; ama Gandalf karanlık içinde
Sonra bir sıçrayıĢla yarıktan atladı. Alevler onu selamlamak için
ıĢıl ıĢıl hâlâ gözler önündeydi; küçücük ve yapayalnız görünüyordu:
gürleyerek etrafını kapladılar; kara bir duman havaya yayıldı. Dalga- Gri ve iki büklüm, bir fırtınanın hücumu karĢısında eğilmiĢ yaĢlı bir
lanan yelesi tutuĢarak arkasından alev saçtı. Sağ elinde sivri bir ateĢ ağaç gibi.
diline benzeyen bir kılıç vardı; sol elinde ise çok uçlu kösele bir kırbaç Gölgenin içinden alev alev kırmızı bir kılıç fırladı.
tutuyordu. Glamdring ak ıĢıltısıyla ona cevap verdi.
"Ay! Ay!" diye feryat etti Legolas. "Bir balrog! Bir balrog bu ge- Çınlayan bir Ģakırtı yükseldi, beyaz bir ateĢ patladı. Balrog geri
len!" düĢtü ve kılıcı erimiĢ kor parçalan halinde havaya uçtu. Büyücü köp-
Gimli gözleri fal taĢı gibi açılmıĢ bakakaldı. "Durin'in Felaketi!" rünün üzerinde sallandı, bir adım geriledi, sonra tekrar kıpırdamadan
diye bağırdı ve baltasını düĢürerek ellerini yüzüne kapadı. durdu.
"Geçemezsin!" dedi.
"Bir balrog," diye mırıldandı Gandalf. "ġimdi anlıyorum." Sende-
Balrog bir sıçrayıĢta köprüye çıkıverdi. Kırbacı fınldayarak tısla-
leyerek, asasına dayandı tüm ağırlığıyla. "Ne kem talih! Bense gücümü maktaydı.
neredeyse tükettim." "Tek baĢına dayanamaz!" diye bağırdı Aragorn aniden ve köprünün
AteĢle dalgalanan kara Ģekil onlara doğru hızla ilerledi. Orklar ortasına doğru atıldı. "Elendil!" diye haykırıyordu. "Yanındayım
bağrıĢarak taĢ geçitlerin üzerinden akmaya baĢladılar. Birden, Boro- Gandalf!"
"Gondor!" diye bağırdı Boromir ve o da onun arkasından fırladı. Tam o
mir borusunu kaldırıp üfledi. Bu meydan okuma, bir sürü gırtlaktan
anda Gandalf asasını kaldırdı, bir haykırıĢla köprünün kendi önüne denk
yükselen bir haykırıĢ gibi çınlayarak doldurdu mağaramsı tavanı. Bir an
içirt orklar sindiler, ateĢli gölge duraksadı. Sonra yankılar kara bir yelle gelen kısmına vurdu. Asa paramparça olup elinden düĢtü. Gözleri
sönen alevler gibi aniden bitiverdi ve düĢman yeniden ilerledi. kör eden beyaz alevden bir perde yükseldi. Köprü ça-tırdadı. Tam
"Köprüyü geçin!" diye bağırdı Gandalf gücünü toplayarak. "Kaçın! balrogun ayağının dibinden kırıldı, diğer kısımları boĢluğa uzanmıĢ
taĢtan bir dil gibi titreyerek dururken balrogun üzerinde durduğu yer
Bu hepinizi aĢan bir düĢman. Dar yolu benim tutmam lazım. Kaçın!"
Aragorn ile Boromir bu emre kulak asmayıp Gandalf in gerisinde, gürültüyle uçuruma yuvarlandı.
köprünün diğer ucunda yan yana yerlerinde kaldılar. Diğerleri de Balrog korkunç bir çığlıkla boĢluğa düĢtü, gölgesi aĢağı doğru da-
liderlerini düĢmanın karĢısında yalnızbırakamıyorlardı; salonun ucundaki larak gözden kayboldu. Fakat daha düĢerken kırbacını savurmayı ba-
kapının eĢiğinde durup geriye bakmaya koyuldular. ĢarmıĢtı; kösele Ģeritler büyücünün dizlerini kavradı ve onu da kenara
Balrog köprüye vardı. Gandalf köprünün tam ortasındaydı, sol doğru sürükledi. Büyücü sendeleyerek devrildi, taĢa tutunmaya çalıĢtı
elindeki asasına dayanıyordu fakat diğer elinde Glamdring beyaz ve ama dipsiz çukura doğru kaymaktan kurtulamadı. "Kaçın aptallar!"
soğuk soğuk parlamaktaydı. DüĢmanı tam karĢısına gelince tekrar diye bağırdı ve gözden kayboldu.
durdu ve etrafındaki gölge iki engin kanat gibi açıldı. Kırbacı havaya
398 Y Ü Z Ü K K ARDEġLlöt

AteĢ söndü, kör bir karanlık çöktü. Grup çukura bakarak, dehĢetle
çakılıp kalmıĢtı. Aragorn ile Boromir uçarcasına geri koĢar koĢmaz
köprünün geri kalanı da çatırdayarak çöktü. Aragorn bir haykırıĢla di- BÖLÜM VI
ğerlerini harekete geçirdi.
"Gelin! ġimdi size ben öncülük edeceğim!" diye bağırıyordu. "Son LOT HLÖRlEN
emrine uymalıyız. Beni takip edin!"
Kapının ardındaki büyük merdivenden deliler gibi tırmadılar apar
topar. Aragorn baĢı çekiyordu, Boromir de en arkadaydı. Tepede yan-
kılarla dolu geniĢ bir geçit vardı. Hızla buraya daldılar. Frodo yanında
ġam'ın ağladığını duyuyordu, sonra kendisinin de bir yandan koĢarken
bir yandan ağlamakta olduğunu fark etti. Dum, dum, dum diye artık yaslı "Heyhat! Korkarım burada fazla kalamayız," dedi Aragorn. Dağlara
ve ağır güdüyordu davul sesleri ardlarından; dum\ doğru bakarak kılıcını kaldırdı. "HoĢçakal Gandalf!" diye bağırdı. "Sana,
Aynı hızla devam ettiler. Önlerindeki ıĢık artmaya baĢladı; tavandan Moria'nm kapılarından geçeceksen, dikkatli ol, dememiĢ miydim?
aĢağıya büyük hava bacaları uzanıyordu. Daha hızlı koĢmaya baĢladılar. Yazık ki doğru söylemiĢim! Sensiz ne ümidimiz kalır bizim?"
Doğuya bakan yüksek pencerelerinden parlak gün ıĢığıyla aydınlanmıĢ Gruba döndü. "Ümidi unutmamız gerek," dedi. "En azından hâlâ
bir salona girip bir baĢtan bir baĢa koĢarak geçtiler. Salonun kocaman intikamımızı alabiliriz. Yüreğimizi pek tutalım ve ağlamayalım artık!
kırık kapılarından çıkınca, aniden önlerinde Büyük Kapılar açılıverdi: Haydi! Yolumuz uzun, yapılacak çok iĢimiz var."
Parlak ıĢıktan bir kemer. Ayağa kalkarak etraflarına bakındılar. Kuzeye doğru vadi iki ulu
Her iki yanda yükselen büyük kapı kazıklarının arkasındaki gölgelere dağ kolu arasında kalmıĢ gölgeli ve dar bir dere yatağına doğru ilerliyor,
sinmiĢ ork muhafızlar vardı, ama kapılar kırılmıĢ ve yerle bir olmuĢtu. hepsinin üzerinde de üç beyaz doruk parlıyordu: Celebdil, Fanu-idhol,
Caradhras; Moria Dağlan. Dar dere yatağının baĢından sel gibi boĢanan
Aragorn, yoluna çıkan ork komutanı devirdi, diğerleri de Ara-gorn'un
bir su kısa kısa çağlayanların üzerinden beyaz dantel gibi akıyor,
hiddetinden dehĢete kapılarak kaçtılar. Onları kaale bile almadan dağın eteğinde havada bir köpük pusu asılı duruyordu.
önlerinden esti geçti Grup. KoĢarak Kapılar'dan çıkıp Moria' nın
"Öte yan Gölgelidere Basamakları'dır," dedi Aragorn çağlayanları
eĢiğinden, yılların yıprattığı muazzam merdivenlerden aĢağıya
iĢaret ederek. "ġu hızlı akıntının yanından tırmanan derin çatallı yoldan
atıldılar. inmiĢ olacaktık, eğer Ģansımız biraz yaver gitseydi."
Böylece, nihayet umudun ötesinden gökyüzünün altına çıkıp rüzgârı "Ya da Caradhras daha az zalim olsaydı," dedi Gimli. "Orada gü-
yüzlerinde hissettiler. neĢin altında durmuĢ gülüyor bize!" En uzaktaki karlı zirveye yumru-
Duvarlardan gelebilecek okların menzilinden çıkıncaya kadar dur- ğunu sallayarak sırtını döndü.
madılar. Gölgelidere Vadisi etraflarında uzanıyordu. Dumanlı Dağ-
lar'ın gölgesi üzerine düĢmüĢtü, fakat doğuya doğru arazinin üzerinde Doğuda, dağların ileri fırlamıĢ kolu biraz daha ilerleyip aniden bit-
mekteydi, ta gerilerindeyse geniĢ ve belirsiz topraklar seçiliyordu hayal
altın renkli bir ıĢık vardı. Öğleni geceli ancak bir saat olmuĢtu. GüneĢ
meyal. Güneye doğru Dumanlı Dağlar gözün görebildiğince devam
parlıyordu; bulutlar yüksek ve beyazdı.
ediyordu. Bir mil kadar uzaklarında ve -onlar hâlâ vadinin batı
Arkalarına baktılar. Dağın gölgesi altında kara kara esniyordu Ka-
tarafında yüksekte durdukları için- biraz aĢağılarında bir göl vardı.
pılar. Toprağın çok altında, belli belirsiz yavaĢlamıĢ davul sesi güm-
Uzun ve ovaldi göl, kuzey dere yatağında derine saplanmıĢ büyük bir
bürdüyordu: dum. înce, kara bir duman sızdı dıĢarı. BaĢka görünen
mızrak ucu Ģeklindeydi; fakat güney ucu gölgelerin ilerisine, güneĢin •
bir Ģey yoktu; etraflarında bomboĢ bir vadi uzanıyordu. Dum. Sonunda
aydınlattığı göğün altına kadar geliyordu. Yine de suyu karanlıktı;
kedere iyice yenik düĢtüler ve kimi ayakta sessiz, kimi kendini yere
lambası yanan bir odanın penceresinden görünen berrak bir akĢam
atarak, uzun uzun ağladılar. Dum, dum. Davul sesi silinip gitti.
400 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ
LOTHLÖRlEN
göğü gibi koyu maviydi rengi. Yüzü sakin ve kırıĢıksızdı. Çevresinde, 40
dört bir yanından küçük taraçalar halinde çıplak ve düzgün kenarlarına 1
doğru inen muntazam bir çayır uzanıyordu. nda gökyüzünde hâlâ güneĢ vardı, ama suda gölün derinlerine çökmüĢ
"îĢte Aynagöl, derin Kheled-zâram!" dedi Gimli üzüntüyle. "'Gö- değerli taĢlar gibi ıĢık ıĢık yıldızlar parlıyordu. Kendi eğilmiĢ si-
rünce mutlu olmam dilerim! Ama orada oyalanamayız,1 demiĢti bana. luetlerininse gölgesi bile yoktu görünürde.
Tekrar mutluluğu tatmam için çok yollar katetmem gerek artık. Benim "Ey zarif ve harika Kheled-zâram!" dedi Gimli. "îĢte Durin'in tacı, o
kısmetime acele gitmek düĢtü, onun kısmetineyse burada kalmak." uyanana kadar burada bekleyecek. Elveda!" Eğilerek selam verdi ve
dönüp yeĢil çayırdan hızla yola doğru tırmandı.
Grup Kapılar'ın yolundan aĢağı doğru inmeye baĢladı. Yol kaba ve "Ne gördün?" diye sordu Pippin Sam'e, fakat Sam cevap vereme-
kırık döküktü, giderek küçülüp kayalardaki çatlaklardan fıĢkırmıĢ fun- yecek kadar derin düĢüncelere dalmıĢtı.
dalarla katırtırnakları arasında ilerleyen dolambaçlı bir patikaya dönü-
Ģüyordu. Fakat yine de çok vakitler önce Cüce Krallığı'nın aĢağı top- Yol burada güneye dönüyor, vadinin kollan arasından sıyrılıp hızla
raklarından yukarıya, taĢlarla döĢenmiĢ geniĢ ve kavisli bir yoldan çı- aĢağıya doğru iniyordu. Gölün biraz aĢağısında billur gibi berrak, derin
kıldığı görülebiliyordu. Patikanın sağında solunda artık yıkıntı halini bir kaynağa vardılar; buradan kaynayan pınar, ıĢıldayıp çağılda-yarak taĢ
almıĢ taĢ eserler, narin huĢ ağaçlarıyla taçlanmıĢ yeĢil tümsekler veya bir çıkıntının üzerinden dimdik kayalık bir dere yatağına dökülmekteydi.
rüzgârda ah eden yeĢil köknarlar vardı. Doğuya doğru keskin bir döne-
"Bu, GümüĢdaman'nın çıktığı kaynak," dedi Gimli. "Sakın suyundan
meçten Aynagöl'ün çimenliğinin tam yanına çıktılar ve orada, yol ke- içmeyin! Buz gibi soğuktur."
narından az ileride dikilmiĢ, tepesi kopuk tek bir sütunla karĢılaĢtılar.
"Bu Durin'in TaĢı!" diye haykırdı Gimli. "Bir dakikacık olsun durup "Daha birçok dağ pınarlarından da su toplayıp az ilerilerde hızla
akan bir nehir halini alır," dedi Aragorn. "Yolumuz epey bir vakit nehrin
vadinin mucizesine bakmadan buradan geçemem!" yanından gidecek. Çünkü sizi Gandalfın seçmiĢ olduğu yoldan
"O zaman acele et!" dedi Aragom dönüp Kapılar'a bakarak. "GüneĢ götüreceğim; ilk olarak da Ģuraya, GümüĢdaman'nın Ulu Nehir'e dö-
erken batıyor. Orklar belki de alacakaranlığa kadar dıĢarı çıkmazlar ama küldüğü ormana ulaĢmayı ümit ediyorum." Aragorn'un gösterdiği yöne
akĢam çökmeden uzaklaĢmıĢ olmamız lazım. Ay iyice küçüldü, bu gece bakınca, önlerinde derenin vadiden aĢağı doğru sıçraya sıçraya aktığını ve
karanlık olacak." alçalan araziyi katedip sonunda altın rengi bir pus içinde gözden
"Benimle gel Frodo!" diye bağırdı cüce, yoldan dıĢarı sıçrayarak. kaybolduğunu gördüler.
"Kheled-zâram'ı görmeden gitmene gönlüm razı gelmez." Uzun yeĢil "îĢte Lothlörien ormanı!" dedi Legolas. "Halkımın mekânlannın en
yamaçtan aĢağı koĢtu. Bütün yorgunluğu ve acılarına rağmen durgun güzelidir orası. Oranın ağaçları gibi ağaç hiçbir yerde bulunmaz. Çünkü
mavi su tarafından çekildiğini hisseden Frodo ağır ağır onu izledi; Sam güzün yapraklan düĢmez, altına dönüĢür. Ancak bahar gelip yeni yeĢiller
de peĢlerindeydi. açınca dökülür bu yapraklar, dallar da gümrah sarı çiçeklerle dolar; ormanın
Gimli dikili taĢın yanında durup yukan baktı. TaĢ çatlamıĢ, yıp- zemini de altın rengi olur, tavanı da; sütunları ise gümüĢtendir, çünkü
ranmıĢtı; üstündeki ince rünler artık okunmuyordu. "Bu sütun, Durin'in ağaçlann gövdeleri hem pürüzsüzdür hem de gridir. Böyle söyler bizim
Aynagöl'ün içine ilk defa baktığı yeri mimliyor," dedi cüce. "Gitmeden Kuyutorman'daki Ģarkılanmız hâlâ. O ormanın çatısı altında olsaydım,
biz de bir kerecik bakalım!" mevsimlerden de bahar olsaydı, gönlüm sevinirdi!"
Karanlık suyun üzerine eğildiler. Önce hiçbir Ģey göremediler. "Benim gönlüm kıĢın bile sevinecek," dedi Aragorn. "Ama ormana daha
Sonra yavaĢ yavaĢ, etraflarını çevreleyen dağların derin mavi yansı- çok miller var. Haydi, acele edelim!"
maları görülür oldu; zirveler dağların üzerinde yükselen beyaz alevden
tüyler gibiydi; onların ötesindeyse gökyüzü uzanmaktaydı. Yuka- Frodo ile Sam bir müddet diğerlerine ayak uydurmayı baĢardılar; fakat
Aragorn Grup'u büyük bir hızla götürüyordu ve bir süre sonra
402 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ LOTHLÖRlEN
iki yaralı geri kalmaya baĢladı. Sabahın erken vakitlerinden beri bir 40
3
Ģey yememiĢlerdi. Sam'in yarası ateĢ gibi yanıyor, baĢı dönüyordu.
Parlayan güneĢe rağmen, Moria'nın ılık karanlığından sonra rüzgâr "Ben iyiyim," dedi giysilerine dokunulmasına pek istekli olmayan
soğuk gibiydi sanki. Sam ürpermekteydi. Frodo'nun ağrısı da her adım Frodo. "Biraz yemek, biraz da istirahat yetti bana."
da biraz daha artıyor, nefes almakta zorlanıyordu. "Hayır!" dedi Aragorn. "ġu Örsle çekicin sana ne yaptığına bir bak-
Sonunda Legolas dönüp onların artık iyice geride kaldıklarını gö- mamız lazım. Ben sağ kalmıĢ olduğuna bile inanamıyorum hâlâ." Fro-
do'nun eski ceketini ve yıpranmıĢ tuniğini nazikçe sıyırdı ve hayretle
rünce Aragorn'u uyardı. Diğerleri durdular, Aragorn Boromir'e de
nefesini tuttu. Sonra güldü. GümüĢ yelek gözleri önünde çırpıntılı bir
seslenerek geriye koĢtu. deniz üzerindeki ıĢık gibi parlamaktaydı. Dikkatlice çıkartıp havaya
"Özür dilerim Frodo!" diye haykırmaktaydı üzüntüyle. "Bugün o kaldırdı; yeleği süsleyen değerli taĢlar yıldız gibi ıĢıldadı, halkaları
kadar çok Ģey oldu ve acele gitmemiz o kadar önemli ki, senin yaralı göl üzerinde yağmuru andıran bir sesle titreĢti.
olduğunu unuttum; senin de Sam. KeĢke seslenseydiniz. Moria'nın "Bakın dostlarım!" diye haykırdı. "Burada, elf prenslerine layık güzel
bütün orkları peĢimizde olsa bile, sıkıntınızı azaltacak bir Ģeyler yap- bir hobbit derisi var! Hobbitlerin böyle derileri olduğu bilineydi, Orta
mamız gerekirdi. Haydi! Az ileride biraz dinlenebileceğimiz bir yer Dünya'nın bütün avcıları Shire'a akın ederdi."
var. Orada sizin için elimden geleni yapanm. Gel Boromir! Onları ta- "Ve dünyadaki bütün avcıların oklan da bir iĢe yaramazdı," dedi
Ģıyacağız." hayranlıkla zırha bakakalan Gimli. "Bu mithril zırhı. Mührü! Bu kadar
Kısa bir süre sonra, batıdan doğru gelip köpüklü suyunu aceleci zarifini ne gördüm, ne duydum. Gandalfın sözünü ettiği zırh bu mu?
GümüĢdamarı'na ekleyen baĢka bir dereye rast geldiler. Böylece bü- Az bile söylemiĢ. Fakat münasip bir armağanmıĢ doğrusu!"
yüyen nehir, rengi yeĢile dönük bir kayanın üzerinden cavlan yapıp "Ben de Bilbo ile o küçük odasına kapanıp ne yaptığınızı merak
köpürerek küçük bir vadiye iniyordu. Vadiyi kısa boylu, beli bükük edip duruyordum," dedi Merry. "Bizim ihtiyar hobbit çok yaĢasın!
köknarlar sarmıĢtı; dik yamaçları ise geyikdilleri ve çayüzümü çalılarına Onu her zamankinden çok seviyorum. Umarım ona olanları anlatma
bürünmüĢtü. AĢağıda derenin parlak çakıl taĢları üzerinden gürültüyle fırsatımız olur!"
aktığı bir düzlük vardı. Burada dinlendiler. Artık öğle vaktini geceli Frodo'nun sağ yanında ve göğsünde kararıp morarmıĢ bir çürük
hemen hemen üç saat olmuĢtu ve Kapılar'dan sadece birkaç mil görünüyordu. Zırhın altında yumuĢak deriden bir gömleği vardı fakat bir
uzaklaĢabilmiĢlerdi. GüneĢ batıya doğru dönmeye baĢlamıĢtı bile. noktada halkalar bundan geçerek etine batmıĢtı. Sol yanında da duvara
Gimli ile iki genç hobbit fundalık ve köknar odunlarından bir ateĢ çarptığı yer berelenip çürümüĢtü. Diğerleri yemeği hazırlarken Aragorn
tutuĢturup su çekerken, Aragorn da Sam'le Frodo'nun yaralarına baktı. athelas'h suyla yaralan yıkadı. Keskin bir rayiha bütün vadiye yayıldı ve
Sam'in yarası derin değildi ama kötü görünüyordu ve yarayı incelerken dumanlan tüten suyun üzerine kim eğildiyse kendisini canlanmıĢ ve
Aragorn'un yüzü ciddileĢmiĢti. Biraz sonra, rahatlamıĢ bir Ģekilde baĢını güçlenmiĢ hissetti. Kısa bir süre sonra Frodo acısının geçtiğini fark etti,
kaldırdı. nefesi de rahatlamıĢtı: Gene de daha birkaç gün tutuk tutuk ve bereli
"ġansın varmıĢ Sam!" dedi. "ilk orkunu öldürmek, çok kiĢiye daha kalacaktı. Aragorn Frodo'nun böğrüne yumuĢak bezlerden bir destek
pahalıya patlamıĢtır. Ork silahlarının açtığı yaralar genellikle zehirlidir, yaptı.
ama bunda zehir yok. Ben bakımını yaptıktan sonra kolayca iyileĢecektir "Zırh harikulade hafif," dedi. "Eğer taĢıyabileceksen yine giy. Üs-
sanırım. Gimli suyu ısıtınca yıka yaranı." tünde böyle bir Ģey olduğunu bilmek içimi rahatlatıyor. Uyurken bile
Kesesini açıp buruĢmuĢ birkaç yaprak çıkardı. "Bunlar kuru, tesirleri çıkarma; tabii bir süre için emniyette olacağın bir yere yolun düĢerse o
baĢka, ama maceran devam ettiği sürece bu pek sık rast gelmeye-
biraz azalmıĢtır," dedi, "fakat Fırtınatepesi yakınlarında topladığım cektir."
athelas yapraklarından bir kısmı hâlâ burada iĢte. Birini suyun içine
ufalayıp yarayı iyice yıkayın, ben de sonra sararım. ġimdi sıra sende
Yemeklerini yedikten sonra Grup yola devam etmek için hazırlandı.
Frodo!" AteĢi söndürüp bütün izlerini sakladılar. Sonra vadiden tırmanıp
404 YÜZÜK K A R D E ġ L l ö l
LOTHLÖRlEN 405
çıkarak tekrar yola vurdular. Çok gitmemiĢlerdi ki güneĢ arkalarında çatısı altına vardık. Ne yazık ki kıĢ!"
batı tepelerinin arkasına gömüldü ve yamaçlardan büyük gölgeler so- Yolun ve bir anda geniĢ dalların gölgesine dalan derenin üzerine
kuldu. Alacakaranlık ayaklarını örttü, dereden sis yükseldi. Uzakta do- kemer olmuĢ ağaçlar, gecenin altında önlerinde upuzun yükselmek-
ğuda, hayal meyal seçilen ovanın ve ormanın üzerine soluk akĢam ıĢığı teydi. Yıldızların loĢ ıĢığında ağaçlann gövdeleri gri, titreĢen yaprak-
düĢmekteydi. Artık rahatlamıĢ ve oldukça canlanmıĢ olan Sam ile larıysa açık altın renginde görünüyordu.
Frodo diğerlerine ayak uydurabiliyorlardı; böylece Aragorn sadece "Lothlörien!" dedi Aragorn. "Ağaçlararasındaki rüzgârın sesini ye-
tek bir kısa molayla Grup'u hemen hemen üç saat daha yürütmeyi ba- niden duymak ne hoĢ! Kapılar'dan aynlalı hâlâ beĢ fersahtan ancak biraz
Ģardı. fazla oldu, ama daha fazla yürüyemeyiz. Bu gece burada elflerin
Karanlıktı. Gece iyice çökmüĢtü. Bir sürü parlak yıldız vardı, ama faziletlerinin bizi peĢimizdeki tehlikeden koruyacağını ümit edelim."
hızla küçülmekte olan ay geç vakitlere kadar görünmeyecekti. Gimli ile "Tabii eğer kararan dünyamızda burada hâlâ elf kalmıĢsa," dedi
Frodo en gerideydi; arkalarındaki yolda ses var mı diye kulak ka- Gimli.
bartmıĢ, hiç konuĢmadan sessizce yürüyorlardı. Sonunda Gimli ses- "Benim halkım yüzyıllarca önce üzerinde gezindiği bu topraklara
sizliği bozdu. çoktandır ayak basmadı," dedi Legolas, "lâkin Lorien'in henüz terk
"Rüzgârdan baĢka ses yok," dedi. "Yakınlarda bir gulyabani varsa edilmemiĢ olduğunu iĢitiyoruz, çünkü burada kötülükleri bu topraktan
benim de kulaklarım odundan yapılmıĢ demektir. Orkların bizi Mo- uzak tutan gizli bir güç mevcutmuĢ. Mamafih buranın halkı nadiren
ria'dan atmakla yetinecekleri ümit edilebilir. Belki de bütün amaçlan ortaya çıkar; belki de artık ormanın derinliklerinde, kuzey sınırından
buydu, Yüzük'le falan alakalan yoktu. Lâkin orklar bir komutan kay- uzakta yaĢıyorlardır."
bettiler mi, öcünü almak için düĢmanlarını ovanın içlerine kadar takip "Gerçekten de ormanın derinliklerinde yaĢıyorlar," dedi Aragorn ve
ederler çokluk." sanki içinde bir hatıra kımıldanmıĢ gibi iç çekti. "Bu gece kendi
baĢımızın çaresine bakmalıyız. Biraz daha yürüyüp iyice ağaçlann
Frodo cevap vermedi. Sting'e baktı, kılıç sönüktü. Yine de bir Ģey
arasına girelim, sonra yoldan saparak dinlenecek bir yer arayacağız."
duyar gibi olmuĢtu sanki. Etraflarına gölgeler düĢüp ardlarındaki yol ileriye doğru bir adım attı; fakat Boromir kararsız bir ifadeyle ka-
kararır kararmaz, o çabuk çabuk ayak pıtırtıları gene baĢlamıĢtı. O anda lakalmıĢtı. Aragorn'un peĢine düĢmek yerine, "BaĢka bir yol yok
bile duyuyordu bu sesi. Hızla arkasına döndü. Geride iki minik mu?" diyordu.
parlak ıĢık vardı, ya da bir an için olduğunu zannetmiĢti fakat bunlar "Bundan daha güzel ne yolu isterdin ki?" dedi Aragorn. "Kılıçlar içinden
hemen kenara çekilip gözden kaybolmuĢlardı. geçiyor olsa bile basit bir yolu tercih ederdim," dedi Boromir. "Bu
"Ne var?" dedi cüce. Grup acayip yollara sevkedildi hep ve Ģu ana dek talihi hep ters gitti.
"Bilmiyorum," diye cevap verdi Frodo. "Ayak sesi duyduğumu ve Reyim hilafına Moria'nın karanlığından geçtik, zararlı çıktık. ġimdi de
göz gibi bir ıĢık gördüğümü zannettim. Moria'ya ilk girdiğimiz andan Altın Orman'a girmemiz lazım diyorsun. Fakat o tehlikelerle dolu
beri kaç seferdir böyle oluyor." ülkenin namı bilinir Gondor'da; derler ki girenlerin çok azı dıĢarı
Gimli durup yere eğildi. "Bitkilerle taĢlann akĢam muhabbetinden çıkabilirmiĢ; o çok azın da her birine bir ziyan gelmiĢ."
baĢka bir Ģey duymuyorum," dedi. "Gel! Acele edelim! Diğerleri gözden "Ziyan gelmiĢ deme, değiĢmiĢ de, belki o zaman dediğin doğru
kayboldu." olur," dedi Aragorn. "Fakat bir zamanlar arif olanların Ģehrinde Loth-
lörien hakkında kötü konuĢuluyorsa, Gondor'da irfan azalmakta de-
Gece rüzgârı vadiden yukan serin serin eserek karĢılamaktaydı mektir Boromir. Sen neye istersen ona inan, ama bundan baĢka yolumuz
onları. Önlerinde geniĢ, gri bir gölge yükseliyordu; meltemdeki ka- yok - Moria kapısına geri dönmek, ya da yolu olmayan dağlara
tırmanmak, veya Ulu Nehri tek baĢına yüzüp geçmek istiyorsan o baĢka."
vaklar gibi bitmek tükenmek bilmeyen bir yaprak hıĢırtısı duyuyorlardı.
"Lothîörien!" diye haykırdı Legolas. "Lothlörien! Altın Orman'ın
406 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ LOTHLÖRlEN 407
"O halde düĢ önümüze!" dedi Boromir. "Fakat tehlikeli bir yer bir Ģarkıdır; ama artık Ayrıkvadi'de kimileri bunu Westron
bu." Dili'nde söylüyorlar, yani Ģöyle." Üzerlerindeki yaprakların hıĢırtısı
arasından ancak duyulan hafif bir sesle mırıldanmaya baĢladı:
"Tehlikeli tabii ki," dedi Aragorn, "hem güzel, hem tehlikeli; ama
sadece kötüler ya da yanlarında biraz da olsa kötülük taĢıyanlar korksun. Bir zamanlar bir el/kızı vardı,
Gelin!" Bir yıldızdı sanki gündüz parlayan: Ak
mintanı altınla bastırılmıĢtı,
Ormanın içinde bir milden biraz fazla ilerlemiĢlerdi ki, yeniden
Pabuçları ise gümüĢ beyazından.
batıya dağlara doğru tırmanan ağaçlarla örtülü yamaçlardan hızla aĢağıya
akan bir dereye rast geldiler. Sağ taraflarında gölgeler içinde bir Alnına bir yıldız iliĢtirilmiĢti
çağlayandan döküldüğünü duyabiliyorlardı derenin. Önlerindeki yolu Bir ıĢık yanardı saçlarında
kesen aceleci karanlık suları, ağaçların kökleri arasında loĢ birikintilerde Tıpkı parıldayan güneĢ gibi,
girdaplanarak GümüĢdamarı'na katılmaktaydı.
Latif Lorien'in altın dallarında.
"îĢte Nimrodel!" dedi Legolas. "Bu dere hakkında Orman Elfleri
bir sürü Ģarkılar yakmıĢlardı; biz de hâlâ bunları Kuzey'de söyleyip
Saçı uzundu, bembeyazdı teni,
çağlayanlarındaki gökkuĢaklannı, köpükleri içinde yüzen altın çiçek-
Güzeller güzeliydi, hürdü;
lerini hatırlarız. Artık her Ģey karanlık, Nimrodel Köprüsü de yıkıldı.
Rüzgârda bir ıhlamur yaprağı gibi
Ayaklanmı suya sokacağım, çünkü bu suyun yorgunluğu aldığım
Hafif ç ecik yürürdü.
söylerler." Yürüyüp dik dere yatağından indi, dereye adım attı.
"Beni izleyin!" diye bağırdı. "Su derin değil. Gelin karĢıya geçelim! Nimrodel çağlayanları yanındaki
Diğer kıyıda dinlenebiliriz; dökülen suların sesi uykumuzu getirir, Berrak ve serin suyun eteğinde,
acımızı unutturur belki." Saçılan gümüĢ gibi akardı sesi
Teker teker aĢağı inip Legolas'ı izlediler. Frodo bir an derenin ke- Parlayan gölün içlerine.
narında durup suyun yorgun ayaklan üzerinden akmasını seyretti. Su
soğuktu ama tertemiz dokunuyordu ayaklarına; ilerledikçe dizlerine Nerelerdedir bilinmez Ģimdi,
kadar yükseldi ve Frodo yolculuğun kirinin de bütün yorgunluğunun da Gölgede mi dolanır, gümĢtğında mı
yıkanıp gittiğini hissetti. Çünkü Nimrodel kayıplara karıĢtı
Dağlarda kayboldu gitti.
Bütün Grup karĢıya geçtikten sonra oturup dinlendiler ve biraz bir
Ģeyler yediler; Legolas Kuyutorman'daki elflerin hep gönüllerinde Bir elf gemisi, dağın rüzgârdan koruduğu
sakladıkları Lothlörien'e, dünya bu kurĢuni rengi almadan önce Ulu Boz limanda Onu günlerce
Nehir'in yanındaki çayırlara vuran güneĢ ve ay ıĢıklarına dair öyküler bekledi durdu
anlatmaktaydı. Uğultulu denizin kıyısında
Zamanla bir sessizlik çöktü ve gölgeler içinde tatlı tatlı dökülen
çağlayanın müziğini duydular. Frodo neredeyse suyun sesiyle karıĢmıĢ B ir g ece bir yel esti g ur ley erek
Ģarkı söyleyen bir ses duyduğunu zanneder gibiydi. Kuzey Toprakları 'ndan bu yana
"Nimrodel'in sesini duyuyor musunuz?" diye sordu Legolas. "Size, Yükselen medde sürükleyerek
çok zaman önce yanında yaĢadığı bu dereyle aynı adı taĢıyan Nimrodel Götürdü gemiyi el/sahillerinden uzağa.
kızın Ģarkısını söyleyeceğim. Bu bizim orman dilimizde çok hoĢ
408 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ
LOTHLÖRÎEN 409
lerini yurtlarını terk etmiĢler; o da Güney'de, Ak Dağlar'ın geçitlerinde
Soluk tan yerinde gözden yitmiĢti kara Kör kaybolmuĢ; sevgilisi Amroth'un onu beklediği gemiye gelmemiĢ. Fakat
edici su zerreciklerinden tüylerini bahar aylarında, rüzgâr taze yapraklarda estiğinde, kendi adını taĢıyan
Püskürten dalgaların ardında Batıp çağlayanlarda hâlâ sesinin yankısı duyulabilir. Rüzgâr Gü-ney'den
gidiyordu dağlar ufukta gelince de Amroth'un sesi denizden çıkar gelir; çünkü Nimro-del ciflerin
Celebrant adını verdiği GümüĢdaman'na akar, Celebrant Ulu
Amroth kaybolan sahile bir göz attı Anduin'e, Anduin de Lörien'li Elfler'in denize açıldığı Belfalas
Kabaran deniz kıyıyı örtüyordu, Koyu'na dökülür. Lâkin ne Nimrodel, ne de Amroth geri gelmiĢtir bir
Ve bu imansız gemiye lanet etti daha.
Nimrodel'den uzağa götürdüğü için onu "Nimrodel'in çağlayanların yakınındaki bir ağacın dalları arasında
bir ev kurduğu söylenir; çünkü Lörien Elfleri'nin âdeti böyleydi,
Bir Elf Kralı 'ydı eskilerde ağaçlarda y aĢarlardı; belki hâlâ böyledir. O yüzden onlara Galadhrim,
Hükümdarıydı vadilerle ağaçların, yani Ağaç Halkı, denir. Ormanlarının derinliklerinde ağaçlar çok bü-
Altın rengi olduğu zamanlarda yüktür. Orman halkı cüceler gibi toprağı kazmazdı; Gölge gelinceye
Zarif Lothlörien'de bahar dallarının. dek muhkem taĢ yapılar da inĢa etmezlerdi."
"Ve bu ahir zamanda bile, ağaçlarda ikamet etmenin yerde böyle
Baktılar ki atlamıĢ, yaydan çıkan ok misali oturmaktan daha emniyetli olduğu düĢünülebilir," dedi Gimli. Önce
Dümen yekesinden denize, derenin üzerinden Gölgelidere Vadisi'ne doğru giden yola, sonra da
Rüzgârdaki martı gibi baĢlarının üzerinde karanlık dallardan oluĢan çatıya bakmıĢtı bunu
DalmıĢ gitmiĢ derinlere. söylerken.
"Sözlerin güzel bir öğüt taĢıyor Gimli," dedi Aragorn. "Ev kura-
UçuĢan saçlarının arasında rüzgâr, mayız, ama bu gece Galadhrimler gibi yapıp ağaç tepelerine sığınacağız.
Etrafında parlıyordu dalgaların köpükleri; Burada yolun kıyısında haddinden fazla oturduk zaten düĢüncesizce."
Uzaklarda güçlü ve zarif yüzdüğünü gördüler,
Süzülerek gidiyordu sanki bir kuğu gibi. Grup böylece yoldan ayrılıp GümüĢdamarı'ndan da uzaklaĢarak
dağ akarsuyu boyunca batıya, ormanın derinliklerindeki gölgelere
Ancak Batı 'dan hiç haber gelmedi doğru yöneldi. Nimrodel çağlayanlarından pek de uzak olmayan bir
Beri Sahilde yaĢayanlara, yerde, kimileri akarsuyun üzerine eğilmiĢ ağaçlardan oluĢan bir öbek
Bir daha hiçbir Ģey iĢitmedi buldular. Ağaçların ulu gri gövdeleri muazzam geniĢti, boyları ise
Elf Halkı, Amroth hakkında. kimbilir nereye kadar uzanıyordu.
"Ben tırmanacağım," dedi Legolas. "Gerçi bu ağaçlar benim bil-
Legolas'm sesi zayıflayıp sustu. "Gerisini söyleyemeyeceğim," dedi. mediğim ağaçlar, isimlerini Ģarkılarda duydum o kadar, ama köküyle
"Bu Ģarkının sadece bir bölümü, çünkü çoğunu unuttum. Uzun ve dalıyla ağaçlar benim için yuva gibidir. Mellyrn denir bunlara; sarı çi-
acıklıdır; cüceler dağlardaki kötülüğü uyandırdığında Lothlörien' in, çekleri açan bunlardır iĢte, lâkin bu cinse Ģimdiye dek tırmanmıĢlığım
Çiçeklerin Lörien'inin nasıl kederle tanıĢtığını anlatır." yoktu. Biçimleri nasıldır, nasıl büyürler, Ģimdi göreceğim."
"Ama kötülüğü cüceler yapmadı," dedi Gimli. "Orasını bilmem de," dedi Pippin, "kuĢlardan baĢka kimse gece
"Öyle demedim zaten; yine de kötülük geldi," diye cevap verdi Le- bunlarda dinlenebilecekse sahiden Ģapkamı çıkaracağım. Ben tünekte
golas hüzünle. "Sonra, Nimrodel'in soydaĢı olan ciflerin birçoğu yer-
410 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ LOTHLÖRlEN 411

uyuyamam!" giriĢi tabanındaki yuvarlak bir delikten ibaretti ve merdiven de buradan


"Eh, halkının âdetlerine daha çok uyacaksa yerde bir kovuk kaz geçmekteydi.
öyleyse," dedi Legolas. "Ama orklardan saklanmak istiyorsan pek çabuk Frodo nihayet flete vardığında, Legolas'ı üç elf ile baĢbaĢa oturmuĢ
ve derin kazman gerekecek." Tüy gibi sıçrayıp baĢının üzerinde göğe buldu. Elfler gölgeli gri giysilere bürünmüĢlerdi ve ani bir hareket
doğru yükselen ağaç gövdesinden bir dalı yakaladı. Fakat daha dala yapmadıkça ağaçların gövdeleri arasında fark edilmeleri mümkün
değildi. Ayağa kalktılar, içlerinden biri ince gümüĢsü bir ıĢın yayan
asıldığı anda, üzerindeki ağaç gölgesinden bir ses duyuldu aniden.
küçük bir lambanın örtüsünü açtı. Lambayı havaya kaldırıp önce Fro-
"Daro!" diyordu ses emreden bir edayla; Legolas hayret ve korku
do'nun sonra da Sam'in yüzlerine baktı. Sonra ıĢığı yeniden örttü ve
içinde gerisingeri yere atladı. Ağacın gövdesine sokuluverdi. kendi elf dilinde hoĢgeldiniz dedi. Frodo duraksayarak karĢılık verdi
"Kıpırdamayın!" diye fısıldadı diğerlerine. "Öyle kalın, hiç konuĢ- ona.
mayın!" Bu kez Ortak Dil'de, ağır ağır, "HoĢgeldiniz!" diye tekrarladı elf
BaĢlarının üzerinde küçük kahkahalar yükseldi, sonra baĢka bir bunun üzerine. "Çok nadiren kendi lisanımızdan baĢka bir lisan kulla-
berrak ses elf dilinde bir Ģeyler söyledi. Frodo söylenenin pek azını nırız; çünkü artık ormanın derinlerinde yaĢıyoruz ve diğer halklarla
anlayabilmiĢti, çünkü dağların Doğu'sundaki Orman halkının kendi görüĢmeye pek istekli değiliz. Kuzey'deki kendi akrabalarımız bile
arasında konuĢtuğu dil Batı'dakinden farklıydı. Legolas yukarı bakarak bizlerden koptular. Lâkin yine de aramızdan bazıları havadis toplamak
aynı dilde cevap verdi. ve düĢmanlarımızı gözetlemek için dıĢarıya gider ve baĢka ülkelerin
"Kim bunlar, ne diyorlar?" diye sordu Merry. lisanlarını bilir. Ben de bunlardan biriyim. Haldir'dir ismim.
"Elfler," dedi Sam. "Seslerini duyamıyor musun?" KardeĢlerim Rümil ile Orophin sizin dilinizi çok az konuĢabilir.
"Evet, cifler," dedi Legolas; "ve o kadar ağır soluyormuĢsunuz ki, "Lâkin sizin geliĢinize dair söylentiler duymuĢtuk, çünkü EI-
isteseler sizi karanlıkta bile vurabileceklerini söylüyorlar." Sam he- rond'un habercileri, Gölgelidere Basamakları'ndan yurtlarına doğru
mencecik ağzını eliyle kapattı. "Lâkin, aynı zamanda korkmamanız giderken Lörien'den geçtiler. Hobbitler, nam-ı diğer buçukluklar hak-
gerektiğini de söylüyorlar. Çoktandır gözlüyorlarmıĢ bizi. Nimro- kında uzun yıllardır bir Ģey duymamıĢtık, hâlâ Orta Dünya'da yaĢıyor
del'in ötesinden benim sesimi iĢitip Kuzeyli akrabalarından olduğumu olduklarından haberimiz yoktu. Siz kötüye benzemiyörsünüz! Hem de
anlamıĢlar, o yüzden akarsuyu geçiĢimize engel olmamıĢlar; sonra da bizim soyumuzdan bir elf ile birlikte geldiğinize göre, yabancıları
Ģarkımı duymuĢlar. ġimdi Frodo'yla yukarı tırmanmamı istiyorlar; topraklarımızdan geçirmek âdetimiz olmasa da Elrond'un rica etmiĢ
onunla ve yolculuğumuzla ilgili bazı haberler almıĢ gibiler. Onlar ne olduğu gibi sizinle dost olmaya razıyız. Lâkin bu gece burada kalmanız
yapacaklarına karar verinceye kadar da geri kalanlarınızın ağacın gerek. Kaç kiĢisiniz?"
altında biraz bekleyip etrafı gözlemesini rica ediyorlar." "Sekiz," dedi Legolas. "Ben, dört hobbit; iki insan, ki bunlardan
birisi Batıillilerden Elf Dostu Aragorn'dur."
Gölgeler içinden bir merdiven sarktı aĢağıya: GümüĢ gri renkli, "Arathorn oğlu Aragorn Lörien'de tanınır," dedi Haldir, "ayrıca kendisi
karanlıkta pırıl pırıl parlayan bir ipten yapılmıĢtı; ince göründüğü halde Hanım'ımızın lütfuna mazhardır. O halde her Ģey yolunda. Lâkin Ģimdilik
epey kiĢinin ağırlığını çekecek kadar sağlam olduğu fark ediliyordu. sadece yedi kiĢiden söz ettiniz." "Sekizincisi bir cüce," dedi Legolas.
Legolas rahatlıkla ürmanıverdi, Frodo yavaĢ yavaĢ izledi onu; sessiz "Cüce mi!" dedi Haldir. "Bu iyi değil. Karanlık Günler'den bu yana
solumaya çalıĢan Sam de peĢinden geldi. Mallorn ağacının dallan cücelerle hiç irtibatımız olmadı. Yurdumuza girmeleri yasaktır. Onun
gövdeden neredeyse yere paralel olarak yayılıp sonra yukarıya geçmesine izin veremem."
kıvrılıyordu; fakat ana gövde tepeye doğru birçok iri dala ayrılmak- "Fakat kendisi Yalnız Dağ'dan, Dâin'in güvenilir halkından biridir,
taydı ve bunların arasına ahĢaptan bir platform, ya da o günlerde söy- üstelik Elrond'un da dostu," dedi Frodo. "Elrond bizzat seçti onu
lendiği Ģekliyle biıflet yapılmıĢtı: Elfler bunlara talan derlerdi. Fletin
YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ
412 LOTHLÖRlEN 413
grubumuza; o da cesur ve sadık bir yoldaĢ oldu." da uyuyabilirsem, aĢağı düĢmem umarım," diyordu.
Elfler kısık sesle kendi aralarında konuĢup Legolas'ı kendi dille- "Ben bir daldım mı," dedi Sam, "yuvarlansam da yuvarlanmasam da
rinde sorguladılar. "Pekâlâ," dedi Haldir sonunda. "HoĢumuza gitmese uyanacak değilim. Ve ne kadar az konuĢulursa da o kadar çabuk
de, Ģöyle yapacağız. Eğer Aragorn ile Legolas ona mukayyet ve kefil dalacağım uykuya, bilmem anlatabildim mi?"
olurlarsa, geçebilir; fakat Lothlörien'den gözleri bağlı olarak geçmesi
gerekiyor. Frodo bir süre uyumadan yatıp titreĢen yaprakların oluĢturduğu
"Lâkin artık tartıĢacak vaktimiz yok. Sizinkiler yerde durmamalı. solgun damın arasından pırıldayan yıldızlara baktı. O gözlerini kapat-
Büyük bir bölük orkun birkaç gün önce dağların eteğinden kuzeye, madan çok önce Sam yanında horlamaya baĢlamıĢtı bile. Hareket et-
Moria'ya doğru gittiğini gördüğümüzden beri nehirleri gözlüyorduk. meden, elleri dizlerinde oturmuĢ fısıltı halinde konuĢan iki elfin gri
Kurtlar ormanın sınırında uluyorlar. Eğer gerçekten Moria'dan gel- Ģekillerini anca seçebiliyordu. Üçüncüsü alttaki dallardan birinde nöbet
diyseniz, tehlike pek uzakta olamaz. Yarın erkenden yolunuza devam tutmaya gitmiĢti. Sonunda yukarıdan dallar arasındaki rüzgâr ve
etmeniz lazım. aĢağıdan da Nimrodel çağlayanlarının tatlı mırıltısıyla içi geçen Frodo,
"Dört hobbit buraya tırmanıp bizimle kalacak - onlardan korku- Legolas'ın Ģarkısını zihninde duyarak uykuya daldı.
muz yok! Yandaki ağaçta bir talan daha var. Diğerleri orada konakla- Gece geç bir vakitte uyandı. Diğer hobbitler uykudaydı. Elfler ortada
malı. Legolas, onlardan sizi sorumlu tutuyoruz. Eğer rast gitmeyen bir yoktu. Hilal Ģeklindeki ay, yapraklar arasından belli belirsiz par-
Ģey olursa bize seslenin! Ve o cüceye göz kulak olun!" lamaktaydı. Rüzgâr durmuĢtu. Az uzaklardan kaba bir kahkaha ve
aĢağıda toprağı ezen ayakların sesini duydu. Madeni bir Ģakırtı oldu.
Legolas hemen Haldir'in mesajını iletmek için merdivenden indi; Sesler güneye, sanki ormanın içlerine doğru yönelerek yavaĢ yavaĢ
kısa bir süre sonra da Merry ile Pippin paldır küldür yüksek flete tır- eriyip gitti.
mandılar. Nefes nefeseydiler ve enikonu korkmuĢ görünüyorlardı. Aniden, fletteki delikte bir baĢ belirdi. Frodo telaĢla yerinde doğ-
"Alın!" dedi Merry kesik kesik. "Kendimizinkilerle birlikte sizin ruldu ve gelenin gri kukuletalı bir elf olduğunu gördü. Elf hobbitlere
battaniyelerinizi de taĢıdık. Yolgezer kalan bütün yükü koca bir yaprak doğru baktı.
öbeğine gizledi." "Ne oluyor?" dedi Frodo.
"Yüklerinize hiç gerek yoktu," dedi Haldir. "Bu gece rüzgâr Gü- "Yrchf" dedi elf tıslayan bir fısıltıyla ve toplanmıĢ ip merdiveni
ney'den esiyorsa da, kıĢın ağaç tepeleri soğuk olur; lâkin hem gecenin flete attı.
ürpertisini geçirecek yiyecek ve içecekler, hem de yedek kürk ve pe- "Orklar!" dedi Frodo. "Ne yapıyorlar?" Fakat elf gitmiĢti bile. Artık hiç ses
lerinler sunabiliriz size." duyulmuyordu. Yapraklar bile sessiz, hatta çağlayanlar bile susmuĢ gibiydi.
Hobbitler bu ikinci (ve çok daha mükellef) akĢam yemeğini mem- Frodo oturduğu yerde, örtüleri altında titredi. Yerde yakalanmadıkları için
nuniyetle kabul ettiler. Sonra yalnız elflerin kürk pelerinlerine değil, minnettardı; fakat ağaçlar onları gizlese de, korunmalarına pek bir faydaları
aynı zamanda kendi battaniyelerine de sarınıp sarmalanıp uyumaya yokmuĢ gibi geliyordu ona. Ork-ların en az av köpekleri kadar iyi koku
çalıĢtılar. Fakat o kadar yorgun olmalarına rağmen sadece Sam kolay- aldıkları söylenirdi ve üstelik onlar ağaca da tırmanabilirlerdi. Sting'i
cacık uyuyacak gibi görünüyordu. Hobbitler yükseklikten hoĢlan- çekti: Kılıç çakmak çakmak mavi bir alev gibi pırıldadı; sonra yavaĢ yavaĢ
mazlar ve nadir görülen iki katlı kovuklarda bile üst katlarda uyumazlar. solarak yeniden donuk-laĢtı. Kılıcının solmasına rağmen, yakınlardaki
Flet hiç de onların zevkine göre bir yatak odası değildi. Duvan yoktu, tehlike hissi Frodo'yu bir türlü terk etmemiĢ, hatta daha da artmıĢtı. Yerinden
parmaklığı bile yoktu; sadece bir yanda rüzgâra göre yeri değiĢtirilerek kalkarak deliğe kadar emekleyip aĢağıya baktı. Ta aĢağıda, ağacın
baĢka baĢka yerlere takılabilen zigzaglı, hafif bir paravan vardı. dibinde sinsi sinsi bir kıpırtı duyduğuna yemin edebilirdi.
Pippin bir süre konuĢmaya devam etti. "Eğer bu güvercin yatağın- Elfler değildi bu; çünkü orman halkı bütün hareketlerinde tama-
414 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ
LOTHLÖRĠEN 415
miyle sessizdiler. Sonra biri bir yerleri kokluyormuĢ gibi belli belirsiz değiĢken bir müziğe dönüĢtüren böylesine güzel bir akarsu
bir ses duydu; bir de sanki bir Ģey ağacın gövdesini tırmalıyordu. Ne- sesini, ömrü boyunca bir daha duyamazmıĢ gibi geliyordu.
fesini tutarak aĢağıya, karanlığa baktı. GümüĢdamar'ın batı yanından ilerlemeye devam eden patikaya
Artık bir Ģey ağır ağır yukarı tırmanmaya baĢlamıĢtı ve kenetlenmiĢ geri döndüler ve bir zaman bunu güneye doğru izlediler. Toprakta ork
diĢleri arasından yumuĢak bir tıslama halinde nefesi duyulabili-yordu. ayaklarının izleri vardı. Fakat kısa bir süre sonra Haldir Grup'u ağaçların
Sonra, ağacın gövdesine iyice sokulmuĢ, gittikçe yaklaĢan iki soluk göz arasına sokarak dalların gölgelediği nehir kıyısına getirdi.
gördü Frodo. Gözler durup hiç kırpıĢmadan yukarıya baktı. Aniden "Siz herhalde göremezsiniz, amma," dedi, "derenin öte yanında
döndüler ve gölge gibi bir Ģekil ağacın diğer yanına dolanarak gözden halkımdan biri var." Sonra kuĢ ötüĢünü andıran hafif bir ıslık çaldı ve
kayboldu. içice büyüyen bir küme genç ağacın arasından bir elf belirdi; elf grilere
Hemen ardından Haldir dallar arasından hızla tırmanarak çıktı. bürünmüĢtü, fakat kukuletası açıktı ve sabah güneĢinde saçlan altın gibi
"Bu ağaçta bu güne kadar hiç görmediğim bir Ģey vardı," dedi. "Ork parlıyordu. Haldir derenin üzerinden bir bağ gri ipi maharetle fırlattı,
değildi. Ben ağacın gövdesine değer değmez kaçtı. Böyle hem ürkek, karĢıdaki de bunu yakalayarak dere kenarının yakınındaki bir ağaca
hem de ağaca tırmanmasını bilen bir Ģey olmasa, siz hobbitlerden biri bağladı.
zannedebilirdim. "Gördüğünüz gibi, Celebrant daha buralarda bile epeyce güçlü bir
"Ok atamadım, çünkü Ģimdi gürültü çıkaracak zaman değil: ÇatıĢ- nehir sayılır," dedi Haldir, "hem hızlı akar, hem derindir, hem de çok
mayı göze alamayız. Büyük bir ork bölüğü geçti. Nimrodel'i aĢtılar - soğuktur. Bu kadar kuzeyde mecbur kalmadıkça nehre girmeyiz. Fakat
temiz sularına giren o kirli ayaklarına lanet olsun!- ve nehrin yanındaki dikkatli hareket edilmesi gereken bu zamanda köprüler de kurmuyoruz.
eski yoldan ilerlediler. Bir koku almıĢ olacaklar ki, sizin konaklamıĢ Bu Ģekilde geçiyoruz! Beni takip edin!" O da ipin kendi tarafındaki
olduğunuz yerde bir süre toprağı incelediler. Biz üçümüz yüz kiĢiye ucunu bir ağaca bağladı ve sanki yolda yürürmüĢ gibi ipin üzerinden
meydan okuyamazdık, o yüzden önden giderek sesimizi değiĢtirip rahatlıkla koĢarak önce karĢıya sonra tekrar bu tarafa geçiverdi.
konuĢtuk, onlan ormana doğru çektik. "Ben bu yolda yürüyebilirim," dedi Legolas; "fakat diğerlerinin bu
"Orophin Ģimdi halkımızı uyarmak için acilen yerleĢim yerimize hüneri yok. Yüzmeleri mi Jazım gelecek?"
gitti. Orklardan hiçbiri Lörien'den sağ çıkamayacak. Ve yarın gece "Hayır!" dedi Haldir, "îki ipimiz daha var. Bunların birini omuz,
çökmeden önce kuzey sınırında birçok elf gizlenmiĢ olacak. Fakat birini de bel hizasından bu ipten yukanya bağlarız; yabancılar herhalde
gün tamamen ıĢır ıĢımaz sizin güneye doğru gitmeniz gerek." bunlara tutunarak dikkatli dikkatli geçebilseler gerektir."
Bu narin köprü yapılınca, kimi tedirgin ve yavaĢ yavaĢ, kimi daha
Doğu'dan solgun bir gün doğdu. IĢık artıp rnallornun sarı yapraklan rahat yürüyerek Grup üyeleri karĢı kıyıya geçtiler. Hobbitler arasından
arasından süzüldükçe, hobbitlere sanki serin bir yaz sabahının ilk en beceriklisi Pippin'di, çünkü ayaklarını sağlam basıyordu ve sadece tek
ıĢıklan parlıyormuĢ gibi geliyordu. Soluk mavi gök, salınan dallann eliyle tutunarak suyun üzerinden hızla aĢtı; fakat gözlerini karĢı kıyıya
arasından bir görünüp bir kaybolmaktaydı. Fletin güney tarafındaki dikmiĢ, hiç aĢağıya bakmamıĢtı. Sam ayaklarını sürüye sürüye, iplere
bir açıklıktan bakan Frodo, GümüĢdamar vadisini hafif esintide küçük sımsıkı yapıĢa yapıĢa ve girdaplanarak akan soluk suya sanki dağlar
küçük dalgalanan soluk altın rengi bir deniz misali bir baĢtan bir baĢa içindeki derin bir uçurummuĢ gibi baka baka geçti.
karĢısında bulmuĢtu. Sağ salim karĢıya geçince rahat bir nefes aldı. "Benim babalığın
Grup bu kez Haldir'le kardeĢi Rumü'in rehberliğinde tekrar yola hep dediği gibi, öğrenmenin sonu yok! Gerçi o kuĢ gibi tünemeyi yahut
koyulduğunda daha sabahın erken vakitleriydi ve serindi. "Elveda canım örümcek gibi yürümeyi değil, bahçıvanlığı kastederdi ya. Böyle bir
Nimrodel!" diye haykırdı Legolas. Frodo arkasına bakıp gri ağaç cambazlığı Andy amcam bile yapmamıĢtır!"
gövdeleri arasında beyaz köpüklerin ıĢıltısını Ģöyle bir görür gibi oldu. En nihayetinde bütün Grup GümüĢdaman'nın doğu yakasında bir
"HoĢçakal!" dedi o da. Sayısız notalannı durmaksızın sonsuz ve
416 Y Ü Z Ü K K AR D E ġ L Ġ Ğ Ġ
L OT HLÖR ĠEN 417
araya toplanınca cifler ipleri çözerek ikisini topladılar. Diğer yanda
kalan Rümil son ipi de çekerek omuzuna attı ve onlara el sallayıp nöbet Gimli aniden güldü. "Bir bölük ahmağa benzeriz! Haldir bizi tek
tutmak için Nimrodel'e doğru uzaklaĢtı. bir köpeği olan bir sürü dilenci gibi ipe dizip de mi çekecek? Yok, içi
"ġimdi dostlarım," dedi Haldir, "Lörien Naith'ine girmiĢ bulunu- nizden bir tek Legolas körlüğümü paylaĢsın, bana yeter."
yorsunuz; siz buraya Üçgen diyeceksinizdir çünkü burası GümüĢda- "Ben elfim ve onların soyundanım," dedi Legolas, hiddetlenme sırası
marı'nın kollarıyla Ulu Anduin arasında, mızrak ucu gibi bir toprak Ģimdi ondaydı.
parçasıdır. Hiçbir yabancının Naith'in sırlarını gözlemesine müsaade "Haydi Ģimdi de, 'Elflerin kahrolası dik kafaları!' diyelim," dedi
etmeyiz. Hatta buraya ayak basmasına izin verdiklerimiz bile sayılıdır. Aragorn. "Fakat bütün Grup eĢit muamele görecek. Gözlerimizi bağla
"AnlaĢtığımız gibi, burada Cüce Gimli'nin gözlerini bağlayaca- Haldir!"
ğım. Diğerleri Egladil'de, sular arasındaki Açı'da bulunan yerleĢim "Eğer bizi doğru dürüst götürmezseniz, her düĢüĢüm ve ayağımın
merkezimize yaklaĢıncaya kadar daha bir süre serbestçe gidebilirler." her taĢa çarpıĢı için Ģikâyetimin karĢılığını isteyeceğim," dedi Gimli
Bu Gimli'nin hiç de hoĢuna gitmemiĢti. "AnlaĢma benim rızam dı- gözlerine bez bağlanırken.
Ģında yapılmıĢ," dedi. "Dilenci veya mahkum gibi gözlerim bağlanarak "Hiçbir Ģikâyetiniz olmayacak," dedi Haldir. "Sizi doğru dürüst
yürümem. Ben casus değilim. Halkımın hiçbir zaman DüĢman'ın götüreceğim, üstelik yollar hem muntazam hem de dümdüz."
uĢaklarıyla bir alıĢ veriĢi olmamıĢtır. Elflere de hiç kötülüğümüz do- "Yazıklar olsun Ģu günlerin ahmaklığına!" dedi Legolas. "Burada
kunmamıĢtır. Legolas veya gruptaki diğer arkadaĢlarımın size hıyanet herkes tek DüĢman'ın düĢmanı, yine de altuni yapraklar altındaki orman
etme ihtimali ne kadarsa, benimki de o kadardır ancak." diyarında güneĢ böylesine parlarken, ben gözlerim bağlanarak
"Sizden kuĢkum yok," dedi Haldir. "Ama bu bizim kanunumuz. yürümek zorunda kalıyorum."
Kanunların uzmanı ben değilim ve kanunları bir yana bırakamam. Sizi "Ahmaklık gibi gelebilir," dedi Haldir. "Gerçekten de, Karanlıklar
Celebrant'ın bu yanına geçirmekle yeterince büyük bir iĢ yapmıĢ oldum Efendisi'nin gücünün en iyi ispatı hâlâ ona karĢı koymakta olanların
zaten." arasını açan Ģu yabancılaĢmadır iĢte. Lâkin, belki bir tek Ayrıkvadi
Gimli'nin dediği dedikti. Ayaklarını açıp sıkı sıkı bastı yere ve elini hariç, artık Lothlörien'in dıĢındaki dünyada öyle az vefa ve itimat bu-
baltasının sapına koydu. "Ya hür olarak ilerlerim," dedi, "ya da tek luyoruz ki, kendi itimadımız yüzünden topraklarımızı tehlikeye atmaya
baĢıma yabanlıkta kurda kuĢa yem olma pahasına geri döner, sözüme cesaretimiz yok. Artık birçok tehlikeyle kuĢatılmıĢ bir adada yaĢıyoruz
güvenilen kendi topraklarımı aranm." ve ellerimiz harplerden çok ok yaylarına gider oldu.
"Geriye gidemezsiniz," dedi Haldir sert bir biçimde. "Bu kadar ileriye "Nehirler uzun zamandır korudu bizi, ama artık onlar da tam bir
emniyet veremezler; çünkü Gölge kuzeye doğru ilerledi, etrafımızı sardı.
kadar geldikten sonra Bey ile Hanım'ın huzuruna çıkmanız lazım gelir.
Bazıları gitmekten söz ediyor, ama galiba artık bunun için çok geç.
Sizi değerlendirip, alıkoymak ya da salıvermek hususunda irade Batıdaki dağlar gittikçe kötüye dönmekte; doğudaki topraklar çorak ve
bildirecekler. Nehirleri bir daha geçemezsiniz, arkanızda da artık ara- Sauron'un yaratıklarıyla dolu; artık Rohan'dan geçmenin de emniyetli
larından geçmeniz mümkün olmayan gizli gözcüler var. Daha onları olmadığı ve DüĢman'ın Ulu Nehir'in denize döküldüğü yerleri de gözlediği
görmeden öldürülürsünüz." rivayet ediliyor. Deniz'in kıyılarına ulaĢabilsek bile, orada barınacak bir
Gimli baltasını kemerinden çıkardı. Haldir ile yoldaĢı yaylarını yer bulamayız artık. Yüksek Elfler'in limanlan hâlâ duruyormuĢ
gerdiler. "Kahrolası Cüceler ve dik kafaları!" dedi Legolas. söylendiğine göre, fakat çok kuzeyde ve batıda, buçuklukların ülkesinin
"Haydi!" dedi Aragorn. "Eğer ben hâlâ bu Grup'un lideri sayılıyor- ardındaymıĢ. Fakat orası neresidir Bey ile Hanım bilir belki, ama ben
sam, benim sözümü dinleyin. Bu Ģekilde mimlenmek cüceye ağır ge- bilmiyorum."
liyor. Hepimiz gözlerimizi bağlatacağız, Legolas dahil. Gerçi bu yol- "Bizi gördükten sonra bunu en azından tahmin edebilirsin," dedi
culuğu yavaĢlatacak ve sıkıcı bir hale sokacak ama, en iyisi bu." Merry. "Ülkemin, hobbitlerin yaĢadığı Shire'ın batısında Elf Limanları
vardır."
418 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ LOTHLÖRlEN 419
"Deniz kıyısında yaĢadıkları için ne mutlu bir halk olmalı hobbit- güvensizlik duyuyordu; kurtlar ormanın kıyısında ulumaktaydı:
ler!" dedi Haldir. "Gerçi hâlâ Ģarkılarda hatırlarız, ama çoktandır benim Fakat Lörien topraklarına hiçbir gölge düĢmemiĢti.
halkımdan kimse denizi gözüyle görmüĢ değil. Bir yandan yürürken, bir
yandan da bana bu limanlan anlatın." Bütün gün boyunca, ta serin akĢam çöküp akĢam rüzgârının bir sürü
"Anlatamam," dedi Merry. "Hiç görmedim oraları. Daha önce ül- yaprak arasında fısıldadığını duyana kadar yürüdüler. Sonra da yerde
kemden hiç çıkmamıĢtım. Ve dıĢarıdaki dünyanın neye benzediğini korkusuzca dinlendiler ve uyudular; çünkü rehberleri gözlerini aç-
bileydim, Ģimdi de çıkmaya cesaret edemezdim herhalde." malanna izin vermediğinden ağaca tırmanamazlardı. Sabah acelesiz-ce
"Güzel Lothlörien'i görmek için bile mi?" dedi Haldir. "Dünya yürüyerek tekrar yollanna devam ettiler. Öğlen bir mola verdiler.
gerçekten de tehlikelerle dolu ve içinde bir sürü karanlık yer var; lâkin Frodo parlamakta olan güneĢin altına çıkmıĢ olduklarının farkındaydı.
nice güzellik de hâlâ ayakta ve artık bütün topraklarda içine keder Aniden etrafında bir sürü ses duydu.
karıĢmıĢ olsa da, belki daha bile çok serpiliyor sevgi. Bir bölük elf gelmiĢti yanlanna sessizce: Moria'dan gelebilecek
"Aramızda, Gölge'nin yeniden çekileceği ve huzurun yeniden ge- herhangi bir saldırıya karĢı önlem almak için acilen kuzey sınırlanna
leceği sarkılan söyleyenler var. Yine de, ben etrafımızdaki dünyanın doğru gidiyorlardı. Haldir onlardan aldığı haberlerin bir kısmını
bir daha eskisi gibi olacağını veya güneĢin ıĢığının önceki zamanlardaki Grup'a da anlattı, istilacı orklar pusuya düĢürülmüĢ ve hemen hemen
gibi parlayacağını zannetmiyorum. Korkanm ki elfler için en iyi hepsi temizlenmiĢti; kalanlar batıya, dağlara doğru kaçmıĢlardı ve elfler
ihtimalle, engellenmeden Deniz'e ulaĢıp Orta Dünya'yı sonsuza kadar onların da peĢindeydi. Bir de garip bir yaratık görülmüĢtü: Elleri yere
terk etmelerine olanak sağlayan bir ateĢkes getirebilir talih. Eyvah ki değercesine iki büklüm koĢan, hayvana benzeyen ama hayvan
eyvah canım Lothlörien'e! Mallorn yetiĢmeyen bir yerde yaĢam ne fa- biçiminde olmayan bir Ģey. Onu yakalayamamıĢlar ve iyi mi kötü mü
kirdir. Yok eğer Büyük Deniz'in gerisinde mallorn ağacı var ise de, olduğunu bilemediklerinden okla da vurmamıĢlardı; GümüĢdaman'
bizim kulağımıza gelmedi." ndan aĢağıya güneye doğru gözden kaybolmuĢtu.
Onlar bu Ģekilde konuĢurken, Grup tek sıra halinde yavaĢ yavaĢ "Aynca," dedi Haldir, "Galadhrim Beyi ile Hanımı'ndan da haber
ormanda ilerlemekteydi; baĢlannda Haldir vardı, diğer elfse en arka- getirdiler. Hepiniz özgürce yürüyebileceksiniz, cüce Gimli bile. Hanım,
daydı. Ayaklarının altındaki toprağın düzgün ve yumuĢak olduğunu Grup'unuzdaki herkesin kim ve ne olduğunu biliyormuĢ anlaĢılan. Belki
hissediyorlardı ve bir süre sonra düĢme ve yaralanma korkusu olmadan de Aynkvadi'den yeni haberler gelmiĢtir."
daha rahat yürümeye baĢladılar. Frodo görme duyusundan mahrum Önce Gimli'nin gözündeki bağı çıkarttı. "Affınızı rica ederim!"
kalınca, iĢitme duyusuyla diğer duyulannın daha keskinleĢtiğini fark dedi, yere kadar eğilerek. "Artık bize dostça gözlerle bakınız! Bakıp
etmiĢti. Ağaçlann ve ezilen çimlerin kokusunu alabiliyordu. BaĢının da mutlu olunuz, çünkü Durin Günleri'nden beri Lörien Naith'ini gören
üzerindeki yapraklann hıĢırtısında, sağ yanındaki derenin mırıltısında ve ilk cüce sizsiniz!"
gökyüzündeki kuĢlann ince, berrak seslerinde nice notalar Sırası gelip kendi gözleri de çözülünce Frodo baĢını yukarı kaldırdı
duyabiliyordu. Açık bir alandan geçerken güneĢi yüzünde ve ellerinde ve nefesi kesildi. Açık bir alanda duruyorlardı. Sollannda Eski
hissediyordu. Günler'in ilkbaharları kadar yeĢil çimenlerle kaplı büyük bir tümsek
GümüĢdaman'nın bu yanma adım attığından beri üzerine garip bir vardı. Tümseğin üzerinde iç içe çifte taç gibi yetiĢmiĢ ağaçlardan oluĢan
his gelmiĢti ve Naith'in içlerine doğru ilerledikçe de bu his arttı: Kadim iki çember yükselmekteydi: DıĢ çemberdeki ağaçlann kar gibi beyaz
Günler'in bir köĢeciğine uzanan bir zaman köprüsünü geçmiĢ ve Ģimdi gövdeleri vardı ve yapraksızdılar, ama biçimli çıplaklıklan içinde çok
de artık var olmayan bir dünyada yürüyormuĢ gibi geliyordu ona. güzeldiler; içtekiler ise hâlâ soluk altın rengiyle kuĢanmıĢ çok ulu
Aynkvadi'de eski Ģeylerin hatırası vardı; Lörien'de ise eski Ģeyler hâlâ mallorn ağaçlarıydı. Çemberlerin tam merkezinde duran yüksek mi
canlılann arasında yaĢıyordu. Burada kötü Ģev1er görülmüĢ ve yüksek bir ağacın ta yukandaki dallan arasında beyaz bir flet görülü-
duyulmuĢtu, keder biliniyordu; elfler dıĢandaki dünyadan korkuyor, yordu. Ağaçların dibinde ve yeĢil yamaçların dört bir yanında çimen-
LOTHLÖRtEN 421
420 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ
raklar ve çiçekler yüzünü ferahlatan aynı serin rüzgâr ile
ler yıldız Ģeklindeki küçücük altın çiçeklerle bezenmiĢti. Aralarında kıpırdandığı halde Frodo solmayan, değiĢmeyen, unutulmaya yenik
ince saplan üzerinde rüzgârda salınan beyaz ve uçuk yeĢil baĢka çi- düĢmeyen zaman ötesi bir yerde olduğunu hissediyordu. O ayrılıp
çekler de doluydu ve çimenlerin canlı rengi içinde bir pus gibi ıĢıldı- yeniden dıĢarıdaki dünyaya çıktığında bile, Shire'lı gezgin Frodo
yorlardı. Tepelerinde gökyüzü masmaviydi; akĢamüstünün güneĢi te- orada, güzel Lothlörien'deki çimenler üzerinde elanor ve niphredil'lGT
penin üzerine parlıyor, ağaçlar altına uzun yeĢil gölgeler düĢürüyordu. arasında yürümeye devam edecekti.
"Bakın! Çerin Amroth'a geldiniz," dedi Haldir. "Burası geçmiĢteki Beyaz ağaçlardan oluĢan çembere girdiler. Tam o sırada da Güney
haliyle eski diyarın kalbidir; bu da daha mutlu günlerde Amroth'un Rüzgârı Çerin Amroth üzerinde eserek dallar arasında ah etti. Frodo,
yüksek evinin inĢa edilmiĢ olduğu Amroth höyüğüdür. Burada solmayan uzaklardaki büyük denizlerin çoktan suya karıĢmıĢ sahillerdeki sesini ve
çimenler üzerinde kıĢ çiçekleri hiç durmadan açarlar: sarı elanor ile soyları dünyada tükenmiĢ deniz kuĢlarının çığlıklarını duyarak, kı-
uçuk mphredil. Burada biraz durup Galadhrim Ģehrine alacakaranlıkta pırdamadan durdu.
gireceğiz." Haldir ilerlemiĢ, yukarıdaki flete tırmanmaya baĢlamıĢtı. Frodo
onu izlemeye hazırlanırken elini merdivenin yanına, ağacın üzerine
Diğerleri kendilerini mis kokulu çimlerin üzerine attı ama Frodo koydu: Daha önce hiç bu kadar ani ve kesin olarak bir ağaç kabuğunun
bir süre daha hayretler içersinde ayakta kaldı. Sanki yitip gitmiĢ bir hissini, dokusunu, onun içindeki yaĢamı hissetmemiĢti. Odundan ve
dünyaya açılan büyük bir pencereden geçmiĢ gibiydi. Lisanında, çev- oduna dokunmaktan büyük bir haz alıyordu; ama bu bir oduncunun ya
resini saran ıĢığı adlandıracak bir kelime bile bulamıyordu. Gördüğü da marangozun tattığı gibi bir haz değil, canlı ağacın kendisinden gelen
her Ģey biçimliydi; fakat biçimler hem adeta gözleri açıldığı anda ta- birhazdı.
savvur edilip çizilivermiĢ gibi taptaze, hem de ezelden beri dayanmıĢ Nihayet yüksek platforma ayak bastığında Haldir elini tutarak Gü-
gibi kadimdiler. Bildiği renklerden, altın renginden, beyazdan, mavi- ney'e doğru döndürdü onu. "Önce bu yana bakın!" dedi.
den, yeĢilden baĢka bir renk görmüyordu, fakat bu renkler sanki Frodo Frodo baktı ve biraz ilerde üzerinde bir sürü ulu ağacın olduğu bir
onları o anda idrak etmiĢ ve onlara yeni ve muhteĢem isimler ya- tepe, ya da yeĢil kulelerden oluĢan bir Ģehir gördü: Ağaç mıydı kule
kıĢtırmıĢ gibi taze ve keskindi. KıĢın burada yazı veya baharı özlemek miydi gördükleri, bilemiyordu. Bütün ülkeye hükmeden o güç ve nur,
mümkün değildi. Toprak üzerinde yetiĢen hiçbir Ģeyde ne bir kusur, ne buradan yayılıyormuĢ gibi geldi ona. Aniden kuĢ gibi uçup o yeĢil Ģe-hire
hastalık, ne biçimsizlik göze çarpıyordu. Lörien ülkesi lekesizdi. konabilmek geldi içinden. Sonra doğuya baktı, bütün Lörien top-
Döndü ve Ģimdi Sam'in de aklı karıĢmıĢ bir ifadeyle etrafına bakarak raklarının Ulu Nehir Anduin'in soluk parlaklığına doğru uzanıĢını
ve sanki uyanık olup olmadığından Ģüphe eder gibi gözlerini gördü. Gözlerini nehrin öte yanına kaydırınca ıĢık kayboldu, tekrar
ovuĢturarak yanında durmakta olduğunu gördü. "E, iĢte basbayağı gü- bildiği dünyaya dönmüĢtü. Nehrin gerisinde arazi düz ve boĢ, biçim-siz
neĢli, parlak mı parlak gündüz vakti," diyordu. "Elflerin gönlünde tek ve müphem ilerliyor, sonra tekrar korkutucu ve karanlık bir duvar gibi
ayla yıldızlara yer olduğunu sanırdım: Fakat bu, bugüne kadar duydu- göğe tırmanıyordu. Lothlörien üzerindeki güneĢin, o uzaktaki
ğum her Ģeyden daha Elfçe. Sanki bir Ģarkının içındeymiĢim gibi geliyor yükseklerin gölgesini aydınlatacak gücü yoktu.
bana, bilmem anlatabiliyor muyum." "Orası Güney Kuyutorman'ın istihkâmı," dedi Haldir. "Ağaçların
Haldir onlara baktı, gerçekten de hem düĢünceyi hem de sözü an- birbirleriyle çekiĢtiği, dallarının çürüyüp solduğu kara bir çam ormanına
lamıĢa benziyordu. Gülümsedi. "GaJadhrim Hanımı'nın gücünü hisse- bürünmüĢ. Tam ortada taĢlık bir tepede, DüĢman'ın uzun vakit gizlice
diyorsunuz," dedi. "Benimle birlikte Çerin Amroth'a tırmanmak ister kendine mesken tuttuğu Dol Güldür vardır. ġimdi oraya üstelik yedi kat
miydiniz?" daha güçlü olarak yeniden yerleĢtiklerinden korkuyoruz. Son
Hafif adımlarla çimenli yamaçlardan yukarıya vurdu, Frodo'yla zamanlarda sık sık kara bir bulut çöküyor üzerine. Bu yüksek
Sam de peĢinden gittiler. Yürüyüp, nefes aldığı, etrafındaki canlı yap- noktada, karĢı karĢıya gelmiĢ olan bu iki gücü görebilirsiniz; artık
422 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ

durmaksızın zihinlerini çatıĢtırmaktalar; fakat ıĢık karanlığın ta kalbine


kadar sızsa da, kendi sırrı hâlâ emniyette. ġimdilik öyle." Dönüp hızla
aĢağı indi, onlar da arkasından gittiler. BOLUM VII
Tepenin eteğinde Frodo Aragorn'u buldu; bir ağaç kadar kıpırtısız ve
sessiz duruyordu, fakat elinde minik altın rengi bir elanor çiçeği, GALADRĠEL'ĠN AYNASI
gözlerinde de bir ıĢık vardı. Güzel bir anıya dalıp gitmiĢti: Frodo baktı ve
onun vaktiyle burada yaĢanmıĢ baĢka bir zamanı görmekte olduğunu
anladı. Çünkü Aragorn'un yüzünden o çetin yıllar silinmiĢti; sanki
üzerinde ak giysiler vardı ve uzun boylu, zarif, genç bir hükümdara
benziyordu; Frodo'nun göremediği birine elf dilinde sözler söylemek-
teydi. Anven vanimelda, namarie! dedi, sonra derin bir nefes aldı, daldığı GüneĢ dağların arkasından batar, ormanlardaki gölgeler yeniden de-
düĢüncelerden sıyrılıp Frodo'ya baktı ve gülümsedi. rinleĢirken tekrar yola koyuldular. Yolları artık, alacakaranlığın Ģim-
"Yeryüzünde elf diyarının kalbi burası," dedi, "ve eğer seninle benim diden toplaĢtığı çalılıklardan geçmekteydi. Onlar yürürken ağaçların
hâlâ aĢmamız gereken o karanlık yolların gerisinde bir ıĢık yoksa, altına gece indi ve cifler gümüĢ lambalarının örtülerini açtılar.
benim kalbim de hep burada kalacak. Haydi gel!" Frodo'nun elini tutup Birden tekrar bir açıklığa çıkıverdıler ve kendilerini erken doğan
Çerin Amroth tepesinden ayrıldı ve bir daha yaĢayan bir insan olarak birkaç yıldızla beneklenmiĢ soluk akĢam göğünün altında buldular.
oraya dönmedi. Önlerinde büyük bir daire Ģeklinde uzanan ve her iki yana kıvrılarak
açılan ağaçsız, geniĢ bir alan vardı. Bunun gerisinde^yumuĢak bir gölge
içinde kaybolmuĢ derin bir hendek bulunuyordu; hendeğin kenarındaki
otlar yeĢildi, sanki batmıĢ güneĢin hatırasıyla panldıyorlardı hâlâ.
Hendeğin karĢı kıyısında, o ana kadar bu ülkede gördükleri en yüksek
mallorn ağaçlarıyla dolu yeĢil bir tepeyi çevreleyen yeĢil bir sur göğe
doğru yükselmekteydi. Ağaçların boylarını tahmin etmek imkânsızdı,
fakat alacakaranlıkta canlı kuleld gibi görünüyorlardı. Kat kat
yükselen dallan ve durmadan harekat eden yapraklan arasında sayısız
ıĢık, yeĢil yeĢil, altın altın, gümüĢ gümüĢ parlıyordu. Haldir Grup'a
döndü.
"Caras Galadhon'a hoĢ geldiniz!" dedi. "îĢte Celeborn Bey'in ve
Lörien Hanımı Galacnel'in yaĢadığı Galadhrim Ģehri. Fakat buradan
giremeyiz, çünkü kapılar kuzeye bakmaz. Güney yanına dolanmamız
gerekecek, yol da kısa değildir, çünkü Ģehir büyük."

Hendeğin dıĢ tarafı boyunca uzanan, beyaz taĢlar döĢenmiĢ bir yol
vardı. Hep yeĢil bir bulut gibi sol yanlarında yükselen Ģehirin kıyısından,
batıya doğru bu yolu izlediler; gece koyulaĢtıkça yeni yeni ıĢıklar
parladı ve en sonunda tepe yıldızlarla tutuĢmuĢ gibi ıĢıl ıĢıl bir hal aldı.
Nihayet beyaz bir köprüden geçtiler ve Ģehnn büyük kapısını
karĢılarında buldular: ġehrin etrafını kuĢatan surların iki ucunun ka-
424 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ GALADRlEL'tN AYNASI 425

vuĢtuğu noktada yapılmıĢ olan kapı güney batıya bakıyordu; büyük yan ama hâlâ geniĢ bir sütun oluĢtuıan gövdesinin bulunduğu oval bir
ve sağlamdı, üstüne de bir sürü lamba asılmıĢtı. odada buldu kendini.
Haldir kapıyı çalıp seslendi ve kapılar sessizce açıldı; fakat Frodo Oda yumuĢak bir ıĢıkla doluydu; duvarları yeĢil ve gümüĢ rengi,
nöbetçilerden eser bile göremedi. Yolcular içeri girdi, kapılar ardla- çatısı altındandı. Birçok elf oturmaktaydı burada. Ağacın gövdesinin
rından kapandı. Surun üst üste binmiĢ iki ucu arasından ilerleyen derin hemen dibinde, üstü canlı dallarla taçlanmıĢ yan yana iki koltukta Ce-
bir yoldaydılar, buradan çabucak geçerek Ağaçlar ġehri'ne girdiler. leborn ile Galadriel oturuyordu. En kudretli krallar için bile geçerli
Halktan kimseyi göremiyor, yol üzerinde ayak sesi duymuyorlardı; fakat olan elf âdetleri uyarınca, konuklarını karĢılamak için ayağa kalktılar.
etraflarında ve üstlerindeki havada bir sürü ses konuĢmaktaydı. Çok uzui'i boyluydular, Hanım da Bey kadar uzundu; vakur ve güzel-
Tepenin ta yukarılarından, hafif bir yağmurun yapraklar üzerindeki diler. Tamamiyle beyaza bürünmüĢlerdi; Hanım'ın saçı derin bir altın
tıpırtısı gibi dökülen bir Ģarkı sesi geliyordu. rengindeydi; Celeborn Bey'in saçı gümüĢ rengi, uzun ve parlaktı; fakat
Birçok yoldan geçip nice merdiven çıkarak sonunda yükseklere gözlerinin derinliğinden baĢka üzerlerinde yaĢlarına dair hiçbir iz
ulaĢtılar ve karĢılarında geniĢ bir çimenliğin ortasında ıĢıldayan bir yoktu; gözleri yıldız ıĢığındaki keskin mızraklara benziyordu, ama bir
çeĢme buldular. ÇeĢme, ağaçların dallarına asılmıĢ gümüĢ lambalarla yandan da derin hatıra kuyuları gibi dipsizdi.
aydınlatılmıĢtı; gümüĢten bir yatağa akıyor, oradan da beyaz bir akarsu Haldir Frodo'yıı onların huzuruna götürdü ve Bey onu kendi dilinde
halinde taĢıp gidiyordu. Çimliğin güney tarafında ağaçların en ulusu buyur etti. Galadriel Hanım bir Ģey söylemedi, ama uzun uzun baktı
yükselmekteydi; kocaman pürüzsüz gövdesi gri ipek gibi parlayarak yüzüne.
göğe doğru uzuyor, ilk dallan ta yukarılarda gölgeli yaprak bulutlan "Koltuğumun yanına oturunuz Ģimdi Shire'lı Frodo!" dedi Cele-
altında geniĢ geniĢ yayılıyordu. Gövdesine geniĢ beyaz bir merdiven born. "Herkes teĢrif ettiğinde hep birlikte konuĢacağız."
dayanmıĢtı, dibinde de üç elf oturuyordu. Yolcular yaklaĢınca onlar da Gruptakilerin her biri içeri girdikçe isimleriyle kibarca karĢıladı.
ayağa fırladılar; Frodo bunların uzun boylu ve gri zırha bürünmüĢ cifler "HoĢgeldiniz Arathorn oğlu Aragorn!" dedi. "DıĢarıdaki dünyanın sekiz
olduklarını gördü, omuzlanndan da uzun beyaz pelerinler ve otuz yılı geçti siz bu topraklara geleli; üzerinizde bu yıllann
sarkmaktaydı. ağırlığı görünüyor. Fakat ister hayır ister Ģer olsun, sona az kaldı. Burada
"Burada yaĢar Celeborn ile Galadriel," dedi Haldir. "Yukarı çıkıp yükünüzü bir zaman indirin omuzlarınızdan!"
onlarla konuĢmanızı diliyorlar." "HoĢgeldiniz Thranduil oğlu! Akrabalarım pek nadir gelebiliyor
Bunun üzerine elf muhafızlardan biri küçük bir boru çıkarıp tek ve Kuzey'den buraya kadar."
berrak bir nota çaldı; buna yukarıdan, uzaklardan bir yerden üç kez "HoĢgeldiniz Glöin oğlu Gimli! Caras Galadhon'da Durin'in hal-
karĢılık geldi. "Ben önden gideceğim," dedi Haldir. "Arkamdan Frodo kından birini görmeyeli çok zaman olmuĢtu gerçekten. Lâkin bugün
ve Legolas gelsin. Diğerleri istedikleri sırayla gelebilir. Bu tür bu eski kanunumuzu bozduk. Umalım ki bu, günümüzde dünya ka-
merdivenlere alıĢık olmayanlar için uzun bir tırmanıĢ olacaktır, fakat ranlık da olsa, daha güzel günlerin yakın olduğunun ve halklarımız
yol boyunca dinlenebilirsiniz." arasındaki dostluğun yenileneceğinin iĢareti olsun." Gimli yere kadar
eğildi.
YavaĢ yavaĢ yukarı tırmanırken kimi o tarafta, kimi bu tarafta, kimi
merdiveni de içine alacak Ģekilde ağaç gövdesinin çevresinde pek çok Bütün konuklar Celeborn'un koltuğunun önüne oturtulunca, Bey
flet geçti Frodo. Sonunda yerden çok yükseklerde bir yerde, büyük bir tekrar onlara baktı. "Burada sekiz kiĢi var," dedi. "Dokuz kiĢi çıka-
geminin güvertesi gibi geniĢ bir talan'a. vardı. Bunun üzerine büyük bir caktı yola; haberler öyle diyordu. Lâkin belki de tasarılarda bizim
ev inĢa edilmiĢti, o kadar büyüktü ki yerde olsa neredeyse insanlara duymadığımız bir değiĢiklik olmuĢtur. Elrond çok uzaklarda, aramızda
göre bir saray sayılabilirdi. Haldir'in ardından içeri girince, tam da karanlıklar toplanmakta ve bu yıl boyunca gölgeler daha da uzadı."
ortasında büyük mallorn ağacının tepeye doğru incelmeye baĢla-
426 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ G A L A D R t E L ' l N AYNASI 427
"Hayır, tasarılarda bir değiĢiklik olmadı," dedi Galadriel Hanım, ilk sa, Gandalf lüzumsuz yere Moria'mn ağına girerek sonunda ariflikten
kez konuĢarak. Sesi berrak ve ahenkli, fakat olağan kadın seslerinden ahmaklığa düĢmüĢ diyesim geliyor."
daha kalındı. "Gri Gandalf da Grup ile birlikte yola koyulmuĢtu, amma "Böyle bir Ģey söyleyen kiĢi, biraz fazla acele etmiĢ olur gerçekten
bu ülkenin sınırlarından girmedi. ġimdi bize onun nerede olduğunu de," dedi Galadriel ciddiyetle. "YaĢarken gereksiz hiçbir hareketi ol-
söyleyiniz; çünkü onunla bir kez daha konuĢmayı çok arzu ediyordum. mamıĢtı Gandalf in. Onu izleyenler, onun aklmdakileri bilemezler ve
Lâkin Lothlörien'in çitlerinin içine girmedikçe onu uzaktan amacını olduğu gibi bize iletemezler. Lâkin rehber ne yapmıĢ olursa
gözleyemiyorum: Etrafında gri bir pus var; ayaklarının ve aklının yollan olsun, onu izleyenler masumdur. Cüceyi dostça karĢılamıĢ olmaktan
da gözümden gizlidir." nadim olmayınız. Halkımız çojc uzun zaman önce Lothlörien'den uzaklara
"Heyhat!" dedi Aragorn. "Gri Gandalf artık gölgelere düĢtü. Mo- sürülmüĢ olsaydı, hatta burayı ejderhalar mesken tutsaydı, gene de, -
ria'da kaldı, çıkamadı." Arif Celeborn da dahil olmak üzere- Galadhrimler arasından kim
Bu sözler üzerine salondaki ciflerden keder ve hayret haykırıĢları buralardan geçip de eski yurduna bir dönüp bakmak istemezdi?
koptu. "Bunlar kem havadisler," dedi Celeborn, "burada, acıklı olaylarla "Kapkaradır Kheled-zâram'ın suları; buz gibidir Kibil-nâla'nın pı-
dolu nice yıllar boyunca iĢitilmiĢ olan en kem havadisler." Hal-dir'e narları ve ne lâtifti Khazad-dûm'un sütunlu salonları Eski Günler'de,
döndü. "Neden bu konu hakkında bir Ģey söylenmedi daha önce bana?" büyük krallar kayalar altında düĢmeden önce." Galadriel hınç ve keder
diye sordu elf dilinde. içinde oturan Gimli'ye baktı ve gülümsedi. Bu isimlerin kendi kadim
"Haldir'e yaptığımız iĢlerden ve gayemizden söz etmedik," dedi lisanında söylendiğini duyan cüce gözlerini kaldırarak Galadriel1 in
Legolas. "îlk baĢlarda yorgunduk ve tehlike çok yakınımızdaydı; daha gözlerine baktı; aniden sanki bir düĢmanın kalbine bakmıĢ da, orada
sonra da, Lörien'in güzel yollarında mutluluk içinde yürürken bir süre sevgi ve anlayıĢ görmüĢ gibi bir duygu doldu içine. Yüzünü hayret
için kederimizi neredeyse unuttuk." bürüdü, sonra o da gülümsedi karĢılık olarak.
"Yine de acımız çok büyük ve kayıbımız telafi edilemez," dedi Fro-do. Beceriksizce ayağa kalkarak cüce usulü eğilip selam verdi, "Yine
"Gandalf bizim rehberimizdi, bizi Moria'dan geçirdi ve kaçmamız için de hayat dolu Lörien ülkesi çok daha zarif ve Galadriel Hanım yer al-
ümit kalmamıĢ gibi görünürken bizi kurtardı, kendi düĢtü." "Artık bize tındaki bütün kıymetli taĢlardan çok üstün!" diyerek.
bütün hikâyeyi anlatın!" dedi Celeborn. Bunun üzerine Aragorn,
Caradhras geçidinde ve onu izleyen günlerde olanları bir bir anlattı; Bir sessizlik oldu. Bir süre sonra Celeborn tekrar konuĢtu. "Duru-
Balin ile kitabından, Mazarbul Odası' ndaki dövüĢten, ateĢten, dar munuzun bu kadar kötü olduğunu bilmiyordum," dedi. "Gimli acı
köprüden ve DehĢet'in geliĢinden söz etti. "Kadim Dünya'dan gelen bir sözlerimi unutsun: Gönlümün sıkıntısıyla konuĢmuĢtum. Sizi destek-
kötülüğe benziyordu, daha önce böy-lesini hiç görmemiĢtim," dedi lemek için elimden geleni yapacağım, herkese kendi isteği ve ihtiyacına
Aragorn. "Hem bir gölgeydi, hem de ateĢ; güçlü ve korkunçtu." göre bir yardımını olacak; özellikle de küçük halkın yükü taĢıyan
"Bir Morgoth Balrog'uydu," dedi Legolas; "Karanlık Kule'de oturan üyesine."
Tek'den sonra elf afetlerinin en ölümcülü." "Maceranız bizce bilinmekte," dedi Galadriel Frodo'ya bakarak.
"Gerçekten de köprünün üzerinde en karanlık rüyalarımıza giren "Lâkin burada daha açık olarak bahsetmeyeceğiz bundan. Yine de,
Ģeyi, Durin'in Felaketini gördüm," dedi Gimli alçak bir sesle; gözle- herhalde Gandalf m da amaçlamıĢ olduğu gibi, yardım istemek için
rinde korku vardı. bu ülkeye gelmiĢ olmanız boĢa çıkmayacaktır muhtemelen. Çünkü
"Heyhat!" dedi Celeborn. "Uzun zamandır Caradhras'ın altında bir Galadhrim Beyi Orta Dünya'daki elflerin en yüksek irfanlısı ve kralların
dehĢetin uyuduğundan korkuyorduk. Fakat, cücelerin Moria'daki bu gücünün ötesinde armağanlar veren bir elf olarak tanınır. ġafak
kötülüğü yeniden uyandırdığını bilseydim sizin kuzey sınırlarından günlerinden beri Batı'da yaĢamıĢtır, ben de artık sayılamayacak kadar
girmenizi yasaklardım; sizin ve sizinle gelen herkesin. Ve dilim var- uzun bir zamandır onunla yaĢamaktayım; Nargothrond yani Gondolin
düĢmeden önce dağlan geçmiĢtim ve dünyanın bunca çağı boyunca
428 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ
yenilgiye giden bu uzun yolda birlikte savaĢ verdik. OALADRlEL'ĠN AYNASI 429
"Ak Divan'ı ilk toplayan ben idim. Ve eğer planlarım bozulmasay-dı hissettim ve bu hiç hoĢuma gitmedi, îçime bakıyordu adeta ve
divanı Gri Gandalf yönetecek, olaylarda belki baĢka Ģekilde geliĢecekti bana Shire'a, -kendime ait minicik bir bahçesi olan- küçük bir oyuğa
Lâkin, hâlâ ümit var. Size, Ģunu yapın, bunu yapın, diye öğüt geri uçma fırsatını verirse ne yapacağımı soruyordu."
vermeyeceğim. Çünkü yapmakta, kurmakta, veya yollar arasında tercih "Ne tuhaf," dedi Merry. "Neredeyse ben de aynısını hissettim; sa-
göstermekte değil; ancak geçmiĢi, hali ve kısmen de geleceği bil- dece, Ģey sadece, neyse bu kadar yeter sanırım," diye bitirdi sözlerini
mektedir benim kudretim. Lâkin Ģu kadarını söyleyeceğim size: Ma- yarım yamalak.
ceranız bir bıçağın sırtındadır. Biraz yoldan çıkarsanız, yenilip herkesin Öyle görünüyordu ki hepsi aynı tecrübeyi yaĢamıĢlardı: Her biri,
mahvına sebep olursunuz. Yine de Grup gayesine sadık olduğu sürece önlerinde uzanan korkularla dolu bir gölge ile çok arzu ettiği bir Ģey
ümit olacaktır." arasında bir seçim hakkı sunulduğunu hissetmiĢti: Akıllarında tüm
Ve bu sözlerle Galadriel gözlerini onlara dikti ve sessizce hepsini açıklığıyla belirmiĢti arzu ettikleri Ģey; onu elde etmek içinse yoldan
teker teker süzdü. Legolas ve Aragorn dıĢında hiçbiri gözlerini kaçır- sapmaları, Macera'yı ve Sauron'la savaĢı diğerlerine bırakmaları ye-
madan uzun süre duramadılar bu bakıĢlar karĢısında. Sam hemencecik terliydi.
kızararak baĢını öne eğdi. "Ve sanki," dedi Gimli, "vereceğim bu karar sadece bana kalacak ve
En nihayetinde Galadriel Hanım onları gözlerinden azat etti ve gü- diğerleri tarafından bilinmeyecek gibi bir his vardı içimde."
lümsedi. "Gönüllerinizi sıkmayınız, "dedi. "Bu gece huzur içinde uyu-
"Bana son derece garip geldi bu iĢ," dedi Boromir. "Belki bu sadece
yacaksınız." Bunun üzerine derin bir nefes aldılar ve yüksek sesle tek
bir sınavdı ve Galadriel düĢüncelerimizi iyi niyetle okuyordu, ama
bir kelime bile konuĢulmamıĢ olduğu halde sanki uzun ve ayrıntılı bir
dilim varsa bizi kıĢkırtıyor ve aslında veremeyeceği bir Ģeyler teklif
sorguya çekilmiĢler gibi kendilerini çok yorgun hissettiler.
"Gidiniz Ģimdi!" dedi Celeborn. "Acı çekmiĢ, çok didinmiĢsiniz. ediyordu derdim. Onu dinlemeyi bile reddettiğimi söylememe gerek
Eğer Macera'nız bizi yakından ilgilendirmiyor olsaydı bile, yaralarınız yok. Minas Tirith'in insanları sözünün eridir." Fakat Hamm'ın ona ne
iyileĢip gücünüz yerine gelinceye kadar bu ġehir size kucak açardı. teklif ettiği konusunda hiçbir Ģey söylememiĢti.
ġimdi dinleneceksiniz ve önünüzdeki yoldan bir süre söz etmeyeceğiz." Frodo'ya gelince, o hiç konuĢmadı; oysa Boromir onu sorularıyla
sıkıĢtırmaktaydı. "Seni uzun uzun tuttu bakıĢlarıyla, Yüzük TaĢıyıcısı,"
diyordu.
O gece Grup'takiler toprak üzerinde uyudular; buna da en çok hob- "Evet," dedi Frodo; "fakat o anda aklıma ne geldiyse, orada kala-
bitler memnun oldu. Elfler onlara, çeĢmenin yakınındaki ağaçlar arasına
caktır."
bir çadır kuruvermiĢ, içine yumuĢak divanlar sermiĢ, sonra zarif elf
"Neyse, ayağını denk al!" dedi Boromir. "Ben bu Elf Hanım'dan
sesleriyle barıĢ sözcükleri söyleyerek ayrılmıĢlardı. Yolcular bir süre
ve niyetinden pek emin değilim."
ağaç tepelerinde geçirdikleri daha önceki geceden, gündüz yaptıkları "Galadriel Hanım hakkında kötü konuĢma!" dedi Aragorn sertçe.
yolculuktan ve Bey ile Hanım'dan konuĢtular; çünkü henüz daha gerilere "Ne dediğini bilmiyorsun, insan kendisi getirmedikçe ne onda, ne de bu
bakmaya içleri elvermiyordu. topraklarda kötülük bulunmaz. Kötülük getireninse vay haline! Fakat bu
"Sen niye kızardıydın Sam?" dedi Pippin. "Hemencecik su koyu- gece, Ayrıkvadi'den çıktığımızdan beridir ilk kez korkusuzca
verdin. Kim görse vicdanında bir leke olduğunu düĢünürdü. Umarım uyuyacağım. KeĢke derin uyusam da, bir süre için kederimi unutsam!
benim battaniyelerimden birini çalmak için kurduğun muzır planla- Hem bedenim, hem gönlüm yorgun." Kendini divanının üzerine atarak
rından ibarettir mesele." hemen derin bir uykuya daldı.
"Hiç öyle planım neyim yok," diye cevap verdi Sam, Ģaka kaldır- Diğerleri de kısa bir süre sonra onu izlediler; uykularını ne bir ses, ne
mayacak bir ruh haliyle. "Eğer merak ediyorsan, kendimi çırçıplak de bir rüya bozdu. Uyandıklarında gün ıĢığını çadırın önündeki çimenler
üzerine yayılmıĢ, çeĢmeyi güneĢ altında pırıltıyla fıskiyelenip akar
buldular.
430 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ GALADRlEL'lN AYNASI 431

Anladıkları ve hatırladıkları kadarıyla, birkaç gün Lothlörien'de Shire'da akĢam alınca kurĢun rengini ayak
kaldılar. Tüm bu süre boyunca, zaman zaman düĢen ve her Ģeyi daha seslen duyulurdu Tepe'de; tan vaktinden
canlı ve temiz bırakarak geçip giden latif yağmur dıĢında, her gün pırıl önce giderdi tek söz etmeden, uzun bir
pınl güneĢli geçti. Hava sanki baharın ilk günleriymiĢçesine serin ve seyahate.
yumuĢaktı, ama yine de etraflarında kıĢın derin ve düĢünceli sükûnetini
hissediyorlardı. Bütün yaptıkları yemek, içmek, dinlenmek ve ağaçlar Yabaneller'den ta Batıkıyılan 'na kuzeydeki
arasında dolaĢmaktan ibaretti adeta; bu da yetip artıyordu. ıssızlardan, güneydeki tepelere gizli
Bey ile Hanım'ı tekrar görmemiĢlerdi ve elf halkıyla da çok az ko- kapıdan, ejderha ininden, geçti karanlık
nuĢuyorlardı; çünkü halkın çok azı Westron dilini biliyor veya kulla- ormanlardan keyfince.
nıyordu. Haldir onlarla vedalaĢıp, Grup'un Moria'dan getirdiği haber-
lerden bu yana iyice sıkı denetim altına alınan Kuzey'deki sınıra geri Cüce, hobbit, elf ve insanla ölümlü ve
dönmüĢtü. Legolas vaktinin çoğunu Galadhrimler'in arasında geçir- ölümsüz ahaliyle daldaki kuĢla, indeki
mekteydi ve ilk geceden sonra, yemek yemek ve sohbet etmek için uğ- hayvanla konuĢtu kendi gizli
ramakla birlikte, uyku saatlerini Grup'la geçirmez olmuĢtu. Çevreyi lisanlarında.
dolaĢmaya çıkarken sık sık yanına Gimli'yi de alıyordu; diğerleri bu
değiĢiklikten hayret içindeydiler. Ölümcül bir kılıç ve Ģifalı bir elle,
Artık yol arkadaĢları birlikte otururken veya yürürken Gandalf tan bükülüyordu beli yükü altında,
söz ediyorlardı; her birinin onun hakkında bildiği veya gördüğü her çınlayan sesi ve yanan iĢaretiyle,
Ģey tüm açıklığıyla zihinlerinde canlanıyordu. Yaralanyla bedenlerinin yorgun bir hacıydı kendi yolunda.
yorgunluğu geçmeye baĢladıkça, kayıplarının acısı daha da kes-
kinleĢmiĢti. Sık sık yakınlarında Ģarkı söyleyen elf sesleri duyuyorlardı Tahtına kurulmuĢ bir irfan sahibi kızmakta
ve onun düĢüĢüyle ilgili ağıtlar yaktıklarını anlıyorlardı, çünkü anlamını çabuk, daha da kolay gülmesi yaĢlı bir
bilmedikleri o hüzünlü ve tatlı sözler arasında onun ismini ya- adam Ģapkası hırpani yaslanmıĢ duruyor,
kalıyorlardı. asası dikenli.
Mithrandir, Mithrandir, diye söylüyordu cifler, Ah Gri Hacı! Çünkü
ona öyle hitap etmeyi çok severlerdi. Fakat Legolas Grup'un yanında olsa Köprüde durdu bir baĢına
bile, bu iĢin onun hünerini aĢtığını ve acısının hâlâ çok taze olduğunu, bu ne ateĢe pabuç bıraktı ne de gölgeye;
acıya henüz Ģarkı değil ancak göz yaĢlan dökebileceğini söyleyerek asası kırıldı taĢa vurunca
Ģarkıları onlara tercüme etmiyordu. irfanı öldü gitti Khazad-dûm'da.
içindeki yası kırık dökük ilk olarak söze döken Frodo oldu. Çok
nadiren bir Ģarkı veya Ģiir yazmaya heveslenirdi; Ayrıkvadi'de bile,
belleği ondan öncekilerin yapmıĢ olduğu birçok Ģeyle dolu olduğu "Yakında Bay Bilbo'yu bile geçersin sen!" dedi Sam.
halde hep dinlemiĢti de kendi söylememiĢti. Fakat Ģimdi Lörien'deki "Hayır, korkarım geçemem," dedi Frodo. "Fakat Ģimdilik elimden
çeĢmenin yanında oturup etrafında ciflerin seslerini duydukça, düĢün- gelenin en iyisi bu."
celeri ona fena gelmeyen bir Ģarkı halinde biçimlenmekteydi; yine de "Eh Bay Frodo, eğer biraz daha yazacaksan havai fiĢeklerinden de
bunları Sam'e tekrarlamak istediğinde sadece bölük pörçük parçalar söz et emi," dedi Sam. "ġunun gibi bir Ģey:
hatırlayabildi ve onlar da bir avuç porsumuĢ yaprak gibi soluktu.
G AL AD R l E L 'l N A Y N A S I
433
432 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ
ğını duymadıydım. Sanki aynı anda hem yuvanda, yurdundaki,
Havai fiĢeklerin en güzeli patlar mavi yeĢil hem de bir tatile çıkmıĢsın; bilmem anlatabildim mi. Gitmek
yıldızlar gibi, gökgürültüsünden sonra altın istemiyorum. Ama bir yandan da, eğer yolumuza devam edeceksek bunu
bir yağmur semadan çiçekler gibi yağar. bir an önce halletsek iyi olacak diye düĢünmeye baĢladım.
"En bitmek bilmeyen i§, daha baĢlamadığın iĢtir, derdi benim ba-
Gerçi bu sözlerde o fiĢeklerin hakkını vermekten çok uzak ya." balık. Ve kanaatimce, ister büyüylen ister büyüsiiz, bu ahali bizim
"Hayır, bunu sana bırakacağım Sam. Ya da belki de Bilbo'ya için yapabileceği kadarını yaptı artık. Gandalf m yoklusunu esas bu
Ama... neyse bu konuda daha fazla konuĢamayacağım. Ona bu haberi ülkeden ayrıldıktan sonra çekeceğiz bana sorarsan."
götüreceğimizi düĢündükçe fena oluyorum." "Korkarım söylediğin çok doğru Sam," dedi Frodo. "Yine de bütün
kalbimle, gitmeden Elflerin Hanım'ını bir kez daha göreceğimizi
Bir akĢam Frodo ile Sam serin alacakaranlıkta yürüyorlardı. Her umuyorum."
ikisi de tekrar huzursuzlanmaya baĢlamıĢtı. Frodo'ya aniden ayrılıĢın Daha o konuĢurken, sanki onların sözlerini duyup da gelmiĢ gibi
gölgesi düĢmüĢtü: Her nasılsa, Lothlörien'i terk etme zamanının çok Galadriel Hanım'ın yaklaĢmakta olduğunu gördüler. Uzun, bc^a?, zarif
yaklaĢmıĢ olduğunu hissediyordu. endamıyla ağaçların altında yürümekteydi. Hiçbir s<v söylemeden
"Elfler hakkında Ģimdi ne düĢünüyorsun Sam?" dedi. "Aynı soruyu yanına çağırdı onları.
bir kez daha sormuĢtum sana - çok uzun bir zaman önce gibi geliyor; Yana sapıp onları Caras Galadhon'un güney yamaçla ı \ na doğru götürdü
fakat o zamandan bu yana onları daha çok gördün." ve yüksek yeĢil çalılardan geçerek etrafı kapalı bir bahçeye vardılar.
"Hem de nasıl!" dedi Sam. "Ve galiba, elf var elf var. Elfliğine Burada hiç ağaç yetiĢmemiĢti, gökyüzüne açık olarak duruyordu.
hepsi elf, ama hepsi bir değil. Mesela bu ahali gezgin değil, evsiz de AkĢam yıldızı yükselmiĢ, batı ormanlarının üzerinde beyaz bir ateĢle
değil, bize biraz daha benzer gibiler: Hobbitlerin Shire'da olduğu gibi, yanmaktaydı. Uzun bir merdivenden aĢağıya, tepedeki çeĢmeden
hatta daha bile fazla, burada yerli yerindeler. Onlar mı memleketi kaynayan gümüĢ derenin mırıldanarak aktığı derin yeĢil bir çukura indi
kendilerine benzetmiĢler, yoksa memleket mi onları kendi gibi yapmıĢ Hanım. Çukurun dibinde, dallanmıĢ budaklanmıĢ bir ağaç gibi
belli değil, bilmem anlatabildim mi. Burası fevkalade sakın. Sanki hiçbir yontulmuĢ olan alçak bir kaide üzerinde gümüĢten bir tas, yanında da
hareket yok, ve hareket isteyen de yok. Eğer etrafta bir tılsım var ise çok gümüĢ bir ibrik duruyordu.
derinlerde, deyim yerindeyse, benim parmağımı basama-yacağım bir Galadriel tası derenin suyuyla ağzına kadar doldurup üzerine üfledi,
yerdedir." su tekrar durulduğunda konuĢtu nihayet, "îĢte Galadriel'in Aynası,"
"Bunu her yerde görüp hissedebilirsin," dedi Frodo. dedi. "Sizi buraya eğer dilerseniz Ayna'ya bakasınız diye getirdim."
"Ee," dedi Sam, "kimsenin sihir yaptığını görmüyorsun ama. Za- Hava çok durgun, çukur karanlık, yanındaki elf hanım uzun boylu
vallı Gandalfın gösterdiği gibi havai fiĢekler yok. Bey ile Hanım'ı ve solgundu. "Neye bakacağız ve ne göreceğiz?" diye sordu hayretle
bunca zamandır neden hiç görmedik acaba? DüĢünüyorum da, Hanını dolan Frodo.
da canı isterse pek harika Ģeyier yapabilir bana sorarsan. Elf büyüle- "Ayna'nın pek çok Ģeyi meydana çıkarmasını sağlayabilirim bir
rinden görmeyi o kadar çok isterdim ki Bay Frodo!" buyruğumla," diye cevap verdi Galadriel. "ve kimilerine görmek iste-
"Ben istemezdim," dedi Frodo. "Ben halimden memnunum. Ve ben dikleri Ģeyleri de gösterebilirim. Lâkin ayna beklenmedik Ģeyler de
Gandalfın havai fiĢeklerini değil, çalı gibi kaĢlarını, çabucak öfkele- gösterir ve bunlar ekseriya bizim görmek istediklerimizden daha acayip
niĢini ve sesini özlüyorum." ve dahn faydalı Ģeyler olurlar, îĢi Ayna'ya bırakırsanız, ne göreceğinizi
"Doğru söylüyorsun," dedi Sam. "Benim kusur bulduğumu da bilemem Çünkü Ayna, olmuĢ, olan ve olabilecek Ģeyleri gösterir. Lâkin en
zannetme. O eski masallarda lafı geçen sihirden birazcık görmeyi hep bilgeler bile bunlardan hangisini gördüğünü anlayamaz
istemiĢimdir, ama Ģimdiye kadar burdan daha güzel bir ülkenin varlı-
434 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ
bazen. Bakmak istiyor musunuz?" GA LAD RlEL'tN A Y N A SI 435
Frodo cevap vermedi. baca vardı. Ayna'nın yüzeyine siyah dumanlar yayılıyor gibiydi.
"Ya siz?" dedi Galadriel, Saıtı'e dönerek. "Çünkü bu sizin halkınızın "Shire'da bir Ģeytanlıklar dönüyor," dedi. "Elrond Bay Merry'yi geri
sihir diyebileceği türden bir Ģey sanınm; gerçi tam olarak neyi göndermek istediğinde yerden göğe haklıymıĢ." Sonra aniden bir çığlık
kastettiklerini bilemiyorum; galiba DüĢman'ın aldatmacaları için de atarak geriye sıçradı. "Burada kalamam," dedi gözü dönmüĢ bir halde. "Eve
aynı kelimeyi kullanıyorlar. Lâkin böyle demek isterseniz, iĢte bu Ga- dönmeliyim. Çıkınsaçması Sıraevleri'ni yıkmıĢlar; bak, zavallı ihtiyar
ladriel'in sihri. Elflerin sihirini görmek istediğinizi söylememiĢ miy- babalık üç parça eĢyasını el arabasına doldurmuĢ Te-pe'den aĢağı iniyor.
diniz?" Eve gitmeliyim!"
"SöylemiĢtim," dedi Sam, korku ile merak arasında bir hisle biraz "Eve tek baĢına gidemezsiniz," dedi Hanım. "Ayna'ya bakmadan önce
titreyerek. "Ben bir yol bakıvereyim, Hanım, müsaade edersen." beyiniz olmadan eve gitmeyi istememiĢtiniz, halbuki Shire'da kötü
Ģeyler olabileceğini o zaman da biliyordunuz. Unutmayın, Ayna çok Ģey
"Evde neler olup bitiyor, baksam fena mı," diye de fısıldadı Fro-
gösterir ve bunlann bir kısmı henüz olmamıĢ Ģeylerdir. Kimi de hiç
do'ya. "Ayrılalı çok uzun zaman olmuĢ gibi geliyor. Gerçi, ya sırf yıldız
yaĢanmaz, yeter ki görüntüleri görenler olanlan engellemek için yoldan
ya da anlamayacağım bir Ģeyler görürüm ya herhal."
sapmasın. Ayna ne yapmak gerektiği konusunda tehlikeli bir rehberdir"
"Herhal," dedi Hanım sevgi dolu bir kahkahayla. "Lâkin geliniz,
bakıp nasibinizdekini göreceksiniz. Suya dokunmayın!" Sam yere oturup baĢını elleri arasına aldı. "KeĢke buraya hiç gel-
Sam kaidenin ayağına tırmanarak tasın üzerine eğildi. Su sert ve meseydim; artık baĢka tılsım mılsım görmek de istemiyorum," dedi ve
karanlık görünüyordu, içinde yıldızlar yansımaktaydı. sustu. Bir süre sonra, sanki göz yaĢlanyla savaĢırmıĢ gibi boğuk bir sesle
"Dedim ya, bir tek yıldızlar var," dedi. Sonra birden nefesi kesilir yeniden konuĢtu. "Yok' Ya Bay Frodo ile birlikte uzun yoldan dönerim
eve; ya da hiç dönmem. Ama er geç yolum eve çıkar umanm. Eğer
gibi oldu, çünkü yıldızlar sönmüĢtü. Karanlık bir perde açılmıĢ gibi
gördüklerim doğru çıkarsa, birilerinin baĢı fena halde yanacak!"
Ayna önce griye döndü, sonra berraklaĢtı. GüneĢ parlıyor, ağaçların
dallan rüzgârda sallanıp dalgalanıyordu. Fakat daha Sam ne gördüğüne
karar veremeden ıĢık soldu; bu sefer sanki Frodo'nun büyük karanlık bir "Siz artık bakmak istiyor musunuz Frodo?" dedi Galadriel Hanım. "Elf
uçurumun dibinde, solgun bir yüzle derin derin uyuduğunu görüyordu. tılsımı görmeyi arzu etmiyordunuz, halinizden memnundunuz."
Sonra kendisini loĢ bir geçit boyunca ilerlerken ve sonu olmayan, "Bakmamı tavsiye eder misiniz?" diye sordu Frodo.
dönen merdivenlere tırmanırken görür gibi oldu. Birden, telaĢla bir "Hayır," dedi elf. "Ne öyle yapın, ne böyle yapın diye öğüt vermem
Ģeyler aramakta olduğu doğdu içine, ama aradığı neydi bilemiyordu. ben. DanıĢılacak bir kiĢi değilim. Bir Ģey öğrenebilirsiniz; gördüğünüz
Görüntü bir rüya gibi bulandı, geriye döndü, yeniden ağaçlar belirdi. Ģey hayır da olabilir Ģer de, bu sizin için kârlı da olabilir, yararsız da.
Fakat bu kez o kadar sık değillerdi ve neler olduğunu görebiliyordu: Görmek hem iyidir hem de tehlikeli. Yine de Frodo, benim fikrimce
Ağaçlar rüzgârla dalgalanmıyordu, devriliyor, yere düĢüyorlardı. sizde bu riski göze alacak kadar cesaret ve bilgelik var, yoksa sizi buraya
"Hop!" diye bağırdı Sam hıĢımla. "ġu Ted KumlukiĢi'ye bak hele, getirmezdim. Nasıl dilerseniz öyle yapın!"
üstüne vazifeymiĢ gibi ağaçlan kesip duruyor. O ağaçların kesim vakti "Bakacağım," dedi Frodo ve kaideye tırmanarak karanlık suyun
üzerine eğildi. Ayna hemen netleĢti; loĢ bir ülke gördü. Uzakta, soluk bir
gelmediydi: Burası, SubaĢı yoluna gölge veren, Değirmen'in ardındaki
göğe doğru kara kara dağlar yükseliyordu. KurĢuni bir yol kıvnla
ağaçlıklar. ġu Ted'e elim'yetiĢeydi de ben de onu bir devirivereydim!" dolana uzanıp ufka karıĢıyordu. Uzaktan, yoldan biri gelmekteydi;
Fakat o sırada, artık Eski Değirmen'in de yok olmuĢ olduğunu fark baĢta silik ve küçük, ama yaklaĢtıkça büyüyüp belirginleĢen bir siluet.
etti; değirmenin yerine kocaman kırmızı kiremitli bir bina dikilmiĢti. Frodo birdenbire bu siluetin kendisine Gandalf ı hatırlattığını fark etti.
Bir kalabalık, hani harıl çalıĢmaktaydı. Az ileride uzun, kırmızı bir Neredeyse büyücünün ismini haykıracaktı ama derken bu siluetin
436 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ
gri değil beyaz giysili olduğunu fark etti; alacakaranlıkta hafifçe par- GALADRlEL'lN AYNASI 437
layan bir beyaz. Elinde de beyaz bir asa vardı. BaĢı o kadar eğikti ki Frodo'nun baĢı aĢağıya doğru çekildi. Ayna sanki ısınmaya
yüzü görülmüyordu ve yavaĢ yavaĢ yolun kavisini dönerek Ayna'nm baĢlamıĢtı, sudan buhar lüleleri yükseliyordu. Frodo öne doğru
görüntüsünden çıktı. Frodo'nun aklına bir kuĢku girmiĢti: Gandalf m kaymaktaydı.
yıllar önce yaptığı uzun yolculuklardan birinin görüntüsü müydü bu, "Sakın suya dokunmayın!" dedi Galadriel Hanım yavaĢça. Görüntü
yoksa Saruman mıydı? karardı, Frodo kendini gümüĢ tasta pırıldayan serin yıldızlara ba-
Görüntü değiĢti. Az ve öz ama çok net bir biçimde, odasında hu- karken buldu. Tirtir titreyerek geriye indi ve Hanım'a baktı.
zursuzca yürüyen Bilbo'nun görüntüsü çarptı gözüne. Masa karmakarıĢık "Son gördüğünüz Ģeyin ne olduğunu biliyorum," dedi Hanım; "çünkü
kâğıtlarla doluydu; pencerelere yağmur çarpıyordu. aynı Ģey benim de zihnimde mevcut. Korkmayın! Lâkin, Lothlörien
Sonra bir duraksama oldu, bu duraksamayı Frodo'nun kendisinin de ülkesinin DüĢman'a karĢı, sadece ağaçlar arasında Ģarkılar söylemekle
karıĢtığı büyük bir tarihin parçalan olduğunu her nasılsa hissettiği, ve hatta elf yaylarının ince oklarıyla korunuyor ve muhafaza ediliyor
çabuk çabuk geçen bir sürü sahne izledi. Sis dağıldı ve o güne kadar hiç olduğunu da zannetmeyin. Size diyorum ki Frodo, Ģu anda sizinle
görmediği ama hemen tanıdığı bir manzara çıktı karĢısına: Deniz. Ka- konuĢurken dahi Karanlıklar Efendisi'ni sezebiliyor, aklından geçenleri
ranlık çöktü. Deniz büyük bir fırtınayla kabararak hiddetlendi. Sonra biliyorum; en azından cifleri ilgilendiren bütün düĢüncelerini biliyorum.
karanlık bulutlara gömülmekte olan kan kırmızısı güneĢe karĢı, yırtılmıĢ O ise hiç durmadan beni ve düĢüncelerimi görebilmek için uğraĢmakta.
yelkenleriyle Batı'dan çıkmıĢ gelen büyük bir geminin siyah silueti Lâkin kapı hâlâ kapalı!"
belirdi. Ardından, kalabalık bir Ģehirden akan geniĢ bir nehir gördü. Beyaz kollarını kaldırdı ve reddeder, inkâr edercesine ellerini Do-
Sonra yedi kulesi olan beyaz bir hisar. Sonra tekrar siyah yelkenleri olan ğu'ya doğru uzattı. Elflerin en sevgilisi, AkĢam Yıldızı Eârendil, yu-
bir gemi; fakat artık yeniden sabah olmuĢtu ve su ıĢıl ısıldı; üstüne karda tüm berraklığıyla parlamaktaydı. O kadar parlaktı ki yıldız, Elf
beyaz bir ağaç iĢlenmiĢ bir sancak güneĢte parlıyordu. SavaĢ ve Hanım'ın sureti yerde hafif bir gölge bırakıyordu. Yıldızın ıĢınlan Ha-
yangını hatırlatan bir duman yükseldi, güneĢ cayır cayır bir kırmızıyla nım'ın parmağındaki yüzüğü sıyırıp geçti; yüzük gümüĢ bir ıĢıkla
yeniden battı, hava kararıp gri bir pusa dönüĢtü ve pusun içine doğru kaplanmıĢ parlak altın gibi ıĢıdı ve sanki AkĢam Yıldızı yere inip Ha-
ıĢıl ıĢıl küçük bir gemi geçti gitti. Gemi yok oldu ve Frodo bir iç geçirerek nım'ın eline konmuĢ gibi tek bir beyaz taĢ yanıp söndü. Frodo yüzüğe
çekilmeye hazırlandı. hayretle bakakaldı; çünkü aniden anlar gibi olmuĢtu.
Fakat birdenbire Ayna, sanki görüntü dünyasında bir delik açılmıĢ "Evet," dedi Hanım, Frodo'nun ne düĢündüğünü anlayarak, "bu
da Frodo boĢluğa bakıyormuĢ gibi tamamen karardı. Kara çukurda, konuda konuĢmaya izin yoktur; Elrond size açıklayamadı. Lâkin bu
yavaĢ yavaĢ büyüyerek neredeyse tüm Ayna'yı kaplayan tek bir Göz Yüzük TaĢıyıcısı'ndan, Göz'ü görmüĢ birinden gizlenemez. Gerçekten
belirdi. O kadar korkunçtu ki, Frodo bağıramadan ve gözlerini ayıra- de, Lörien ülkesinde, Galadriel'in parmağında durmakta Üçler'den biri.
madan, mıhlanmıĢ gibi kalakaldı. Göz, ateĢ ile çevrelenmiĢti fakat kendisi Bu Nenya, SerttaĢı Yüzüğü, ben de onun muhafızıyım.
camla kaplı gibiydi, bir kedinin uyanık ve dikkatli gözü kadar sarıydı, ve "Bundan Ģüpheleniyor ama bilmiyor - henüz bilmiyor. ġimdi sizin
gözbebeğinin uzunlamasına ince siyahlığı bir çukura, hiçliğe bakan bir geliĢinizin bizim için nasıl da Kıyamet'in ayak sesleri demek olduğunu
pencereye açılıyordu. anlıyorsunuz, değil mi? Çünkü eğer siz baĢaramazsanız, biz tüm
Sonra göz, bir o yanı, bir bu yanı tarayarak dönmeye baĢladı ve çıplaklığımızla DüĢman'ın önünde kalacağız. Yok baĢarırsanız, o zaman
Frodo dehĢetle, hiçbir kuĢkuya yer bırakmayacak bir kesinlikle, gözün bizim gücümüz azalacak, Lothlörien solacak ve Zaman'ın gelgitleri onu
aradığı binbir Ģey arasında kendisinin de bulunduğunu hissetti. Fakat aynı süpürüp götürecek. Ya Batı'ya gitmemiz, ya da yavaĢ yavaĢ her Ģeyi
zamanda onun kendisini göremeyeceğini de biliyordu - kendisi unutmuĢ ve unutulmuĢ, kuytu vadilerde ve mağaralarda yaĢayan yaban
istemedikçe, henüz göremeyeceğini. Boynundaki zincirinde duran bir halka dönüĢmemiz gerekecek."
Yüzük ağırlaĢmaya baĢladı, büyük bir taĢtan daha da ağır oldu, Frodo baĢını eğdi. "Peki ne arzu ederdiniz?" dedi sonunda.
"Olması gerekenin olmasını," diye cevapladı Hanım. "Elflerin ül-
kelerine ve eserlerine olan sevgileri, Deniz'in derinliklerinden bile de-
438 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ
G AL^ DRlEL 'ĠN AY N A S I
rindir; hasretleri ölümsüzdür ve hiçbir zaman tam olarak teskin ol- 439
maz. Yine de Sauron'a teslim olmaktansa ellerindekini atmaya razı- artık seçimimizi yaptık velcaderin ırmakları akıyor."
dırlar: Çünkü artık onu tanıyorlar. Lothlörien'in kaderinden değil, sadece "Gitmeden önce bir Ģey sormak istiyorum," dedi Frodo, "Aynkva-
kendi vazifenizden sorumlusunuz siz. Yine de, mümkün olsaydı Tek di'de hep Gandalfa sormak istediğim bir Ģey. Tek Yüzük'ü takmama
Yüzük'ün hiç yapılmamıĢ veya sonsuza kadar kaybolmuĢ olmasını izin veriliyor: Neden diğerlerini görüp onları takanların düĢüncelerini
dilerdim." bilemiyorum?" ^ • .-•'
"Hem irfan sahibi, hem korkusuz, hem zarifsiniz Galadriel Hanım" "Bunu yapmayı denemediniz*1"<Ġ6di Hanım. "Neye sahip olduğunuzu
dedi Frodo. "Eğer isterseniz Tek Yüzük'ü size veririm. Bu benim için fark ettiğinizden beri sadece üç kere taktınız onu parmağınıza. Sakın
fazla büyük bir mesele." denemeyin! Sizi mahveder. Gandalf size yüzüklerin her takana
Ani ve berrak bir kahkaha attı Galadriel. "Galadriel Hanım irfan kendilerine denk bir kudret verdiğini söylememiĢ miydi? O kudreti
sahibi olabilir," dedi, "yine de burada, nezaket konusunda kendi dengine kullanabilmeniz için önce çok daha güçlenmeniz ve iradenizi baĢkalarına
rast geldi îlk karĢılaĢmamızda gönlünüzü sınamamın öcünü çok kibarca hükmetmeye çalıĢtırmanız gerekir. Gene de, Yüzük TaĢıyıcısı, yüzüğü
aldınız. Keskin bir gözle görüyorsunuz artık. Gönlümün, bana parmağına takmıĢ ve gizli olanları görmüĢ biri ularak görüĢünüz
sunduğunuz Ģeyi çok fazla arzuladığını inkâr etmiyorum. Çünkü uzun keskinleĢti. Benim düĢüncelerimi, arif sayılan birçok kiĢiden daha açık
yıllar boyunca Ali Yüzük benim elime geçse ne yapardım diye olarak algıladınız. Yedıler'i ve Dokuzlar'ı elinde tutanın Göz' ünü
düĢünmüĢtüm ve iĢte! Yüzük avucuma düĢtü. Sauron ister kalsın ister gördünüz. Ve yüzüğü benim parmağımda görüp tanıdınız, öyle değil
yenilsin, çok uzun zaman önce tertip edilmiĢ olan Ģer çok değiĢik Ģe- mi? Siz yüzüğümü gördünüz mü?" diye sordu tekrar Sam'e dönerek.
killerde iĢlemeye devam eder. Eğer yüzüğü konuğumdan zorla veya "Hayır Hanım," diye cevap verdi Sam. "Doğruyu söylemek lazım
korkutarak alsaydım, bu tam da onun Yüzük'ünün tesirine yaraĢacak gelirse, neden söz ettiğinizi merak etliydim. Parmağınızın arasından
soylu bir hareket olurdu, değil mi? parlayan bir yıldız gördüm ben. Fakat küstahlık saymazsanız, beyim
"Ama Ģimdi, nihayet Önümde iĢte. Yüzüğü bana kendi rızanızla haklıyd» kanaatimce. KeĢke Yüzük'ü alsanız. O zaman iĢleri yoluna
vereceksiniz! Karanlıklar Efendisi'nin yerine bir Ece oturtacaksınız. koyardınız. Babalığın evini yıkmalarına ve onu yerinden yurdundan
Ve ben karanlık da olmayacağım, Gündüz ve Gece gibi çok güzel ve etmelerine engel olurdunuz. Bazı tiplere yaptıkları pis iĢleri ödetirdi-
korkunç olacağım! Deniz gibi, GüneĢ gibi, Dağ'daki Kar gibi zarif!.. niz.
Fırtına ve ġimĢek gibi korkunç! Dünyanın temellerinden daha güçlü. "Ödetirdim," dedi Hanım. "Öyle baĢlardı. Fakat ne yazık ki orada
Herkes beni sevecek ve önümde çaresiz kalacak!" kalmazdı! Artık bunu konuĢmayacağız. Haydi gidelim!"
Elini kaldırdı; takmakta olduğu yüzükten sadece onu aydınlatıp,
geri kalan her Ģeyi karanlıkta bırakan büyük bir ıĢık çaktı. Frodo'nun
önünde, artık ölçülemeyecek derecede uzun boylu, dayanılmayacak
kadar güzel, korkunç ve tapılacak biri gibi duruyordu. Sonra indirdi
elini; ıĢık soldu, tekrar güldü aniden. Ve o ne! küçülmüĢtü: Sadece be-
yazlara bürünmüĢ, kibar sesi yumuĢak ve hüzünlü, ince bir elf kadı-
nıydı.
"Sınavı geçtim," dedi. "Gücüm zayıflayacak, Batı'ya gideceğim
ve Galadriel olarak kalacağım."

Uzun bir süre sessizce durdular. Neden sonra Hanım tekrar konuĢtu.
"Haydi, geri dönelim!" dedi. "Sabah ayrılmanız lazım gelir çünkü
L Ö R l E N ' E VEDA
44
BÖLÜM VIII 1
çeceksiniz Ģimdi?"
L Ö R Ġ E N ' E VEDA "Eğer benîm öğüdüme kulak asan olursa, batı kıyısı, Minas Ti-
rith'e olan yol seçilir," diye cevap verdi Boromir. "Fakat Grup'un lideri
ben değilim." Diğerleri bir Ģey söylemedi; Aragorn kuĢkulu ve sıkıntılı
görünüyordu.
"Görüyorum ki henüz ne yapacağınızı bilemiyorsunuz," dedi Ce-
leborn. "Sizin yerinize seçim yapmak bana düĢmez; lâkin elimden
O gece Grup yeniden Celeborn'un salonuna çağırıldı; Bey ile Hanım geldiğince size yardımcı olurum. Aranızda kayık kullanmayı bilenler
hepsini hoĢ sözlerle karĢıladılar. Sonunda, Celeborn yola çıkmalarına bulunuyor: Legolas var, halkı hızlı Orman Nehri'ni iyi tanır; sonra
getirdi konuyu. Gondor'lu Boromir ve gezgin Aragorn var."
"Artık," dedi, "Macera'ya devam etmek isteyenlerin bu ülkeden "Birde hobbit var!" diye haykırdı Merry. "Hepimiz kayıklara vahĢi at
ayrılabilmek için gönüllerini pekleĢtirme vakti erdi. Yola devam etmek gözüyle bakmayız. Benim ailem Brendibadesi kıyılarında yaĢar." "Bu çok
istemeyenler bir süre daha burada kalabilirler. Fakat ne kalanlara ne de iyi," dedi Celeborn. "O halde Grup'unuza kayıklar vereceğim. Küçük ve
gidenlere huzur sözü veremeyiz. Çünkü artık kıyametin eĢiğine vardık. hafif olmalı bu kayıklar, çünkü nehir üzerinden çok yol alacaksanız,
Dileyenler bizle kalıp, dünyanın yollarının tekrar açılacağı saatin kayıkları taĢımak zorunda kalacağınız yerler olacaktır. Sarn Gebir
geliĢini veya Lörien'in son savunması için onları çağıracağımız anı çavlanlarına, hatta belki sonunda Nehir'in Nen Hitho-el'den
burada bekleyebilir. Ondan sonra da ya kendi yurtlarına döner, ya da gümbürdüyerek döküldüğü büyük Rauros Ģelalelerine varacaksınız;
savaĢlarda ölenlerin ırak yuvalarına giderler." ayrıca baĢka tehlikeler de vardır. Kayıklar yolculuğunuzu bir süre daha
Bir sessizlik oldu. "Hepsi yola devam etmek kararında," dedi Ga- az zahmetli kılabilir. Yine de size akıl veremezler: Sonunda kayıkları ve
ladriel onların gözlerine bakarak. Nehir'i terk etmeniz ve ya batıya ya doğuya dönmeniz gerekecek."
"Beni sorarsanız," dedi Boromir, "evimin yolu zaten geriye değil, Aragorn Celeborn'a tekrar tekrar teĢekkür etti. Kay ı ki an n hediye
ileriye doğru." edilmesi onu çok rahatlatmıĢtı; çünkü baĢka faydalarının yanı sıra, ne
"Bu doğru," dedi Celeborn, "lâkin bütün Grup sizinle birlikte Mi- yöne gideceklerine karar vermek için de birkaç gün daha kazanmıĢ
nas Tirith'e mi gidiyor?" oluyorlardı. Diğerleri de daha ümitli görünüyorlardı. Önlerinde ne gibi
"Güzergâhımızı henüz kararlaĢtırmadık," dedi Aragorn. "Lothlö- tehlikeler uzanırsa uzansın, onlarla karĢılaĢmak için Anduin'in geniĢ
rien'den sonra Gandalf ne yapmak istiyordu bilemiyorum. Aslında akıntısı üzerinden süzülerek gitmek, sırtlan iki büklüm olmuĢ bir halde
onun bile belirli bir planı olduğunu zannetmiyorum." zar zor yürümekten iyiydi. Sadece Sam kuĢkuluydu: O, ne olursa olsun
"Belki yoktu," dedi Celeborn, "yine de bu ülkeden çıkınca, artık kayıkları hâlâ vahĢi atlar gibi hatta daha da kötü görüyordu ve atlattığı
Ulu Nehir'i yok sayamazsınız, içinizden bazılarının çok iyi bildiği gibi, bunca tehlike bile bu konudaki fikrini değiĢtirememiĢti.
yükü olan yolcular Lörien ile Gondor arasında bu nehri kayıksız "Her Ģey hazırlanıp, yarın öğleden önce rıhtımda sizi bekleyecek,"
geçemez. Ve ayrıca Osgiliath köprüleri yıkılmadı mı, artık bütün is- dedi Celeborn. "Sabah size birilerini göndereceğim ki, yolculuk için
keleler DüĢman'ın elinde değil mi? hazırlanmanıza yardımcı olsunlar. ġimdi size iyi bir gece, huzurlu bir
"Nehrin hangi yanından yolculuk yapacaksınız? Minas Tirith'e giden uyku diliyoruz."
yol bu taraftan, batıdandır; lâkin Macera'ya uzanan en doğru yol "îyi geceler dostlarım!" dedi Galadriel. "Huzur içinde uyuyasınız!
Nehir'in doğusunda, daha karanlık olan kıyıdadır. Hangi kıyısını se- Bu gece yolu düĢünerek pek sıkmayın gönüllerinizi. Belki de her biri-
nizin gideceği yol Ģimdiden ayaklarınızın önüne serilmiĢtir de, siz gö-
remiyorsunuzdur. îyi geceler!"
YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ L Ö R l E N ' E VEDA
442 443
düzeltmesine razı olmuĢtu. Frodo Aragorn'a baktı, fakat Aragorn ken-
Grup böylece müsaade isteyerek çadırına çekildi. Legolas da di düĢüncelerine iyice dalmıĢ gibiydi, Boromir'in sözlerini dinlediğine
onlarla birlikte geldi, çünkü bu Lothlörien'deki son geceleri olacaktı ve dair hiçbir harekette bulunmadı. Ve tartıĢmaları böylece sona ermiĢ
Galadriel'in öğüdüne rağmen bu konuyu birlikte ölçüp biçmek isti- oldu. Merry ile Pippin uyumuĢlardı bile, Sam de uyuklamaktaydı. Gece
yorlardı. ilerliyordu.
Ne yapmak gerektiğini, Yüzük ile ilgili amaçlarını en iyi nasıl ger-
çekleĢtirebileceklerini uzun süre tartıĢtılar; ama bir sonuca varamadılar. Sabah azıcık kalmıĢ eĢyalarını hazırlarlarken, onların dilini konu-
Çoğunun Önce Minas Tirith'e gitmeyi ve en azından bir süre için Ģabilen cifler geldiler ve yolculukları için gerekli olan bir sürü yiyecek ile
DüĢman'm dehĢetinden kaçmayı arzu ettiği besbelliydi. Birisi önlerine giyecek getirdiler. Yiyeceklerin büyük bölümü ince peksimet Ģek-
düĢse onun peĢinden Nehir'i aĢıp Mordor'un gölgelerine kadar girmeye lindeydi ve dıĢı açık kahverengi içi kaymak renginde piĢmiĢ bir undan
razıydılar; fakat Frodo hiçbir söz söylemiyordu, Aragorn'un fikri de hâlâ yapılmıĢtı. Gimli peksimetlerden birini alıp kuĢkulu gözlerle süzdü.
ikiye bölünmüĢ durumdaydı. "Kram," dedi kendi kendine, gevrek bir ucunu ısırıp kemirmeye
Gandalf henüz yanlarındayken, Aragorn'un planı Boromir ile gitmek koyuldu. Fakat yüzünün ifadesi hemen değiĢti, büyük bir iĢtahla pek-
ve kılıcı ile Gondor'un kurtulmasına katkıda bulunmaktı. Çünkü simetin tamamını yeyiverdi
rüyalarda görülen mesajların bir çağrı olduğuna ve artık Elendil'in va- "Yeter, yeter!" diye bağırıĢtı elfler gülerek. "Bütün günlük bir yü-
risinin öne çıkıp üstünlük için Sauron ile çatıĢma saatinin geldiğine rüyüĢe yetecek kadar yediniz bile."
inanıyordu. Fakat Moria'da Gandalf in yükü onun omuzlanna binmiĢti; "Ben bunu bir çeĢit kram zannetmiĢtim, Vadi-insanlannın yabana
artık Frodo Boromir ile yola devam etmeyi reddederse Yüzük'ü bı- yolculuk ederken yaptıkları gibi," dedi cüce.
rakamayacağını biliyordu. Yine de gerek kendisi, gerek Grup'tan her "Öyledir," diye cevap verdiler. "Lâkin biz buna lembas, diğer bir
hangi biri, körü körüne Frodo'yla karanlığa yürümekten baĢka ne iĢe deyiĢle yolazığı deriz; insanlar tarafından yapılan bütün yiyeceklerden
yarayabilecekti ki? daha çok güç verir ve her halükârda kram'dan daha lezzetlidir."
"Ben tek baĢıma bile olsa Minas Tirith'e gideceğim, çünkü bu benim "Gerçekten de öyle," dedi Gimli. "Kocoğlanlann ballı çöreklerinden
görevim," dedi Boromir; bu sözlerden sonra bir süre, sanki bu- bile daha güzel bunlar yahu; emin olun bu da çok büyük bir iltifattır,
çukluğun düĢüncelerini okumaya çalıĢıyormuĢ gibi gözlerini Fro- çünkü Kocoğlanlar benim bildiğim en iyi fırıncılardır ve bu devirde
do'ya dikerek sessiz kaldı. Sonra ağır ağır, sanki kendi kendiyle tartı- çöreklerini yolculara vermeye de pek gönüllü sayılmazlar. Siz çok iyi ev
ĢırmıĢçasına tekrar konuĢtu. "Eğer sadece Yüzük'ü yok etmeyi arzu sahiplerisiniz!"
ediyorsanız," dedi, "o zaman savaĢa ve silahlara pek ihtiyaç yok; Minas "Yine de size yiyeceklerinizi dikkatli kullanmanızı öneririz," dedi
Tirith'li insanlar da size bir fayda sağlamaz. Yok eğer Karanlıklar elfler. "Her seferinde azar azar yeyin, o da sadece mecbur kalınca.
Efendisi'nin silahlı kudretini yok etmek istiyorsanız, onun ülkesine si- Çünkü bunları diğer yiyecekler tükenince kullanmanız için veriyoruz.
lahsız gitmek ahmaklık olur; atmak da öyle..." Fakat düĢüncelerini Peksimetleri bölmez ve size getirdiğimiz Ģekilde yapraktan sargılan
yüksek sesle söylediğini fark edivermiĢ gibi aniden durdu. "Yani ha- içinde tutarsanız uzun süre tatlan m korurlar. Tek bir tanesi bir yolcuyu
yatlarımızı tehlikeye atmak, demek istiyorum," diye bitirdi sözünü. yorucu ve uzun bir gün boyunca ayakta tutmaya yeter; hem de bu
"Bu sağlam bir yerde savunma yapmakla, açık açık ölümün kollarına yolcu Minas Tirith'in uzun boylu insanlarından biri olsa bile."
gitmek arasında bir seçim. En azından ben böyle görüyorum." Elfler daha sonra paketleri açarak Grup'ta herkese onlar için getir-
Frodo Boromir'in gözlerinde yeni ve yabancı bir bakıĢ görmekteydi; dikleri giysileri verdiler. Herkese kendi bedenine göre, Galadhrim-
dikkatle süzdü onu. Belli ki Boromir'in düĢüncesi, son sözlerinden ler'in dokuduğu hafif ama sıcak tutan ipeksi bir kumaĢtan yapılmıĢ bir
farklıydı. Atmak da ahmaklık olurdu: Neyi? Kudret Yüzüğü'nü mü? baĢlık ile bir pelerin tedarik etmiĢlerdi. Bunlann ne renk olduğunu
Bu tür bir Ģeyi Divan'da da söylemiĢ fakat sonra Elrond'un sözlerini söylemek zordu: Ağaçlann altındaki alacakaranlık rengi gibi bir griye
LÖ RĠEN 'E VEDA 445
444 Y Ü ZÜ K KARD EġLĠĞĠ ce ciflerin Ģehrinden çıkmıĢ oldular. Sonra taĢ döĢeli yoldan ayrılıp,
benziyorlardı; fakat kumaĢlar kıpırdadığında veya ıĢığa tutulduğunda içice yetiĢmiĢ mallorn ağaçlarının arasına dalan ve onları gümüĢ gölgeli
kâh gölgelenmiĢ yapraklar gibi yeĢil veya nadasa bırakılmıĢ tarlaların ormanlık arazinin küçük tepecikleri arasında dolana dolana daima
gece göründükleri gibi kahverengi, kâh yıldızlar altındaki su gibi loĢ aĢağıya, Nehir'in kıyısına, güneye ve doğuya doğru götüren bir
bir gümüĢtendiler. Her pelerinin yakasında, gümüĢten damarları olan patikaya saptılar.
yeĢil bir yaprağa benzeyen bir toka vardı. Yüksek, yeĢil bir duvara vardıklarında on mil kadar gelmiĢlerdi ve
öğlen olmak üzereydi. Bir geçitten geçince aniden kendilerini ağaçların
"Bunlar sihirli pelerinler mi?" diye sordu Pippin pelerinlere hay- dıĢında buldular. Önlerinde güneĢte ıĢıldayan elanorlar ile bezenmiĢ,
ranlıkla bakarak. otlan parlak mı parlak bir çimenlik vardı. Çimenlik gittikçe dara-larak iki
"Bununla ne kastettiğinizi bilmiyorum," dedi ciflerin baĢı. "Bunlar göz alıcı kenar arasında bir dil gibi uzanmaktaydı: Sağ yanda, batıda
zarif giyeceklerdir, dokuması da iyidir çünkü bu ülkede yapıldılar. GümüĢdamarı pırıldayarak akıyordu; solda, doğuda ise Ulu Nehir'in
Bunlar elbette ki elf giysileridir, eğer kastettiğiniz bu ise. Yaprak ve koyu renkli ve derin, engin suları dalgalanıyordu. Nehirlerin diğer
dal, su ve taĢ: Lörien'in alacakaranlığında sevdiğimiz tüm bu Ģeylerin kıyılarında ormanlık araziler güneye doğru göz alabildiğine devam
rengine ve güzelliğine sahiptirler; çünkü biz yaptığımız her Ģeye sev- etmekteydi, fakat su kenarları açık ve çıplaktı. Lörien Ülkesi'nin dıĢında
diğimiz her Ģeyin düĢüncesini de katanz. Yine de bunlar giysidir, zırh dalları altın yüklü mallorn ağaçları yoktu.
değil; ne oku, ne kılıcı geri çevirirler. Fakat iĢinize yarayacaklardır GümüĢdamarı kıyısında, iki nehrin kavuĢtuğu yerden biraz geride
kanaatimizce: Üzerinizde taĢıması kolaydır ve ihtiyaca göre yeterince beyaz kayalardan ve beyaz ahĢaptan bir iskele yapılmıĢtı, iskelede bir
sıcak veya yeterince serin olurlar. Bir de, ister ağaçlar ister taĢlar ara- sürü kayık ve mavna demirlemiĢ duruyordu. Kimisi parlak renklerle
sında yürüyün, düĢman gözlerden çok iyi koruyacaklardır sizi. Ger- boyanmıĢ, gümüĢ, altın ve yeĢil ıĢıltılarla parlamaktaydı bunların; fakat
çekten de Hamm'ın sevgisini kazanmıĢsınız! Çünkü kendisi ve kızları çoğu ya beyazdı, ya gri. Üç küçük kayık yolcular için hazır edilmiĢti,
dokudular bu kumaĢlan; Ģimdiye dek yabancıları kendi halkımızın kı- cifler eĢyalarını bunlann içine istif ettiler. Her kayığa üçer tane de ip
lığına bürüdüğümüz de görülmemiĢti." kangalı koydular, îpler incecik ama sağlam görünüyordu; ipek gibi
yumuĢak ve elf pelerinlerinin grisindeydiler.
Sabah kahvaltılarından sonra Grup çeĢmenin yanındaki çimenliğe "Bunlar nedir?" diye sordu Sam, çimenler üzerinde duran bir kangal
veda etti. içleri sıkılıyordu; çünkü burası çok hoĢ bir yerdi ve burada ipi elleyerek.
kaç gün ve kaç gece geçirdiklerini hesaplayamasalar da onlara kendi "îp elbette ki!" diye cevap verdi bir elf kayıklardan. "Yanınıza ip
yuvalan gibi gelmeye baĢlamıĢtı. Bir an durmuĢ güneĢ altındaki beyaz almadan uzun yola çıkmak olur mu? Hem de uzun, sağlam ve hafif bir
suya bakarlarken, Haldir yeĢil çimenliği aĢıp yanlarına geldi. Fro-do onu ip. Bunlar gibi. Çok ihtiyaçlarınızı görür bunlar."
sevinçle selamladı. "Bilmez miyim!" dedi Sam. "Yanıma almadan geldim zaten, yola
"Kuzey Çitleri'nden döndüm," dedi elf, "Ģimdi de size rehberlik et- çıktığımızdan beri kahrolup duruyordum. Fakat bunların neden yapıl-
mem için yolladılar beni. Gölgelidere Vadisi buhar ve duman bulutlarıyla dıklarını merak ettiydim ben, ip yapımından biraz anlarım da: Aile iĢi
dolu, dağlarda ise huzursuzluk var. Toprağın derinlerinden sesler gibi bir Ģey yani."
geliyor. Eğer içinizde kuzeye, evlerinize geri dönmeyi düĢüneniniz var "Hithlain'den yapılmıĢtır," dedi elf, "lâkin Ģu anda sizi bu iĢin sanatı
idiyse bile o taraftan geçemezdiniz. Lâkin geliniz! Sizin yolunuz artık hakkında aydınlatacak vakit yok. Bu zanaattan hoĢlandığınızı bilseydik
güneye gidiyor." size çok Ģey öğretebilirdik Lâkin heyhat! Eğer buralara günün birinde
Caras Galadhon'dan geçerken yeĢil yollann boĢ olduğunu gördüler; dönmezseniz elinizdeki armağanla yetinmek zorunda kalacaksınız.
fakat yukardaki ağaçlarda bir sürü ses mırıldanıyor, Ģarkılar söy- Umarım iĢinize yarasın!"
lüyordu. Onlarsa sessizce yürümekteydiler. Nihayet Haldir onları te- "Haydi!" dedi Haldir. "Artık her Ģeyiniz hazır. Kayıklara binin! La-
penin güney yamacından aĢağı doğru yönlendirdi; yine üzerinde lam-
baların asılı olduğu büyük kapıya ve beyaz köprüye geldiler ve böyle-
446 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ LÖRlEN'E VEDA 447
kin ilkbaĢl arda dikkatli olun!" Ġlmarin kıyılarında altından bir Ağaç yetiĢmiĢti Ağaç parlıyordu
"Bu sözlere kulak verin!" dedi diğer cifler. "Bu kayıklar çok hafif Eldamar'daki BitmezakĢam yıldızlan altında, ElfTirion'unun surları
yapılmıĢtır ve oynaktırlar, diğer halkların kayıklarına benzemezler. dibinde, Eldamar'da. Dallanan yıllar boyunca altından yapraklar
Ne kadar yüklerseniz yükleyin batmaz, ama yanlıĢ idare edilirlerse orada çoğaldı, Burada, Ayıran Denizler ardında bir yandan
yoldan ĢaĢarlar. Hazır burada iskele varken kendinizi nehrin sularına dökülürken elf gözyaĢları.
bırakmadan evvel kayıklara binip inmeyi biraz talim etseniz iyi olur." Ah Lorien! Çıplak ve yapraksız Gün, KıĢ geliyor, Yapraklar akıntıya
dökülüyor, Nehir uzağa akıyor. Ah Lorien! Çok uzun zamandır
Grup Ģu Ģekilde ayrılmıĢtı kayıklara: Aragorn, Frodo ve Sam bir yaĢadım bu Beri Kıyısı 'nda, Ve altın elanoru sarmaladım solan bir
kayığa; Boromir, Merry ve Pippin bir diğerine; üçüncüsüne de artık taçla. Lâkin gemiler için Ģarkı söylersem hangi gemi gelir bana
çok sıkı dost olmuĢ olan Legolas ile Gimli binmiĢti. EĢyaların ve Ģimdi, Hangi gemi geri taĢır, bu kadar engin bir Deniz'den beni?
denklerin çoğunu bu son kayığa istiflemiĢlerdi. Kayıklar kısa saplı,
enli yaprak biçiminde uçlan olan küreklerle hareket ettiriliyor ve yön- Kuğu-gemi yanlarına gelince Aragorn kayığını durdurdu. Hanım
lendiriliyordu. Herkes hazır olunca Aragorn onları GümüĢdaman'nda bir Ģarkısını bitirerek onları selamladı. "Size son kez veda etmek için ve
deneme gezisine çıkarttı. Akıntı hızlıydı, onlar da ileri doğru yavaĢ yolunuz açık olsun diye sizleri ülkemizden inayetle yollamak için geldik,"
yavaĢ yol aldılar. Sam kayığın her iki yanına yapıĢmıĢ bir Ģekilde dedi.
buruna oturmuĢ, özlemle karaya bakmaktaydı. Suyun üzerinde pırıl- "Bizim konuklarımız olduğunuz halde," dedi Celeborn, "henüz birlikte
dayan güneĢ ıĢıkları gözlerini kamaĢtırıyordu. Dil'in yeĢil tarhını geç- sofraya oturmamıĢtık; o yüzden sizi burada, Lörien'den alıp götürecek
tiklerinde ağaçlar nehrin kıyısına kadar indi. Orada burada, kıpırtılı akar sular arasında bir veda Ģölenine davet ediyoruz."
akıntı üzerinde altın yapraklar savrulup yüzmekteydi. Hava çok parlak Kuğu yavaĢ yavaĢ iskeleye doğru ilerledi; onlar da kayıklarını çe-
ve durgundu; tarlakuĢlarınm uzaktan gelen tiz Ģarkıları hariç bir virerek peĢinden gittiler. Veda Ģöleni orada, Egladil'in ucunda, yeĢil
sessizlik vardı. otların üzerinde yapıldı; fakat Frodo çok az yiyip içti, çünkü tümüyle
Nehirde keskin bir dönemeçten döndüler ve birden nehirden aĢa- Hanım'ın güzelliğine ve sesine kapılmıĢtı. Artık tehlikeli ve korkunç,
ğıya onlara doğru kocaman bir kuğunun vakarla gelmekte olduğunu veya gizli bir güçle dolu gibi görünmüyordu Galadriel. Bu çok sonraki
gördüler. Eğri boynu altındaki ak göğsünün her iki yanında sular dal- zamanımızda insanlar çok nadiren gördükleri cifleri nasıl algılıyorsa,
galanıyor, gözleri sarı taĢlara kakılmıĢ kara kehribar gibi pırıldıyordu; Frodo da daha Ģimdiden Hanım'ı öyle algılamaktaydı: Hem burada,
kocaman beyaz kanatları yan açıktı. YaklaĢtıkça, nehirden bir müzik de hem çok uzakta; Zaman'ın akar sularında çok gerilerde kalmıĢ bir Ģeyin
gelmeye baĢladı; aniden bunun, elf hüneriyle kuĢ suretinde yapılıp canlı hayali gibi.
yontulmuĢ bir gemi olduğunu anladılar. Beyazlar içinde iki elf gemiyi
siyah küreklerle yürütüyordu. Teknenin tam ortasında Celeborn otu- Çimenler üzerinde oturup yemeklerini yiyip içtikten sonra Cele-
ruyor, onun arkasında da beyazlar içinde upuzun Galadriel duruyordu; born bir kez daha yolculuklarından söz açtı ve elini kaldırarak güneyi,
saçında alün çiçeklerden bir taç vardı, elinde bir harp tutuyor ve Ģarkı Dil'in gerisindeki ormanları iĢaret etti.
söylüyordu. Serin, berrak havada hüzünlü ve tatlıydı sesi: "Sudan aĢağıya doğru gittikçe," dedi, "ağaçların azaldığını göre-
ceksiniz ve çorak topraklara varacaksınız. Ondan sonra Nehir birkaç
ġarkısını söylüyorum yaprakların, altın yaprakların, orada yetiĢen fersah boyunca yüksek avlaklar arasındaki taĢlık bir vadiden geçip ni-
altın yaprakların: hayet bizim Tol Brandir dediğimiz dağlık Kurkaya adasına varır. Orada
Rüzgârın Ģarkısını söylüyorum, oraya gelip dallar arasında esen kollarını adanın sarp kıyılarına dolar, büyük gümbürtü ve buğular-
rüzgârın.
GüneĢ'in gerinde, gerisinde Ay'in, köpükler Deniz üzerindeydi,
448 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ LÖRlEN'E VEDA
449
la Rauros çavlanlarmdan aĢağıya Nindalf a yani sizin dilinizde Islak- "Artık ayrılık içkisini içme zamanı erdi," dedi. "Ġçin
çene denilen yere dökülür. Nehirin çok kollara ayrılıp kıvrım kıvrım Galadhrim-ler'in Beyi! Ve sıkmayın gönlünüzü öğlen vaktini gece izlese
dolandığı durgun bir sazlıktır bu. Burada batıdan Fangorn Ormanı ve daha Ģimdiden akĢamımız eriĢmekte olsa bile."
içinden birçok koldan Entsağnağı gelip katılır ırmağa. O noktada, Ulu Sonra kupayı birer birer Grup üyelerine getirip herbirine iyi yolcu-
Nehir'in bu tarafında Rohan vardır. Diğer tarafında ise Emyn Muil'in luklar diledi. Fakat hepsi içtikten sonra tekrar çimenlerin üzerine otur-
çıplak tepeleri. Burada rüzgâr Doğu'dan eser, çünkü buraları Ölü Ba- malarını söyledi; Celeborn ile kendisi için sandalyeler kuruldu. Nedi-
taklar ve Kimsesiz-eller üzerinden Cirith Gorgor'a ve Mordor'un kara melerinin arasında sessizce oturup bir süre konuklarına baktı. Sonunda
kapılarına bakar. tekrar konuĢtu.
"Boromir ve onunla birlikte Minas Tirith'e gideceklerin, Ulu Ne- "Ayrılık içkisini içtik," dedi, "artık aramıza gölgeler düĢecek. Lâkin
hir'i Rauros'un üzerinde bırakıp nehir bataklıklara varmadan Entsağ- gitmenizden evvel, gemimde Galadhrimler'in Beyi ve Hanımı'nm
nağı'nı geçmeleri yerinde olacaktır. Lâkin o nehirde çok ilerlememeli Lothlörien anısına sizlere sunduğu armağanları getirdim." Sonra sı-
ve Fangorn Ormam'nda kaybolma tehlikesine de düĢmemelidirler. rayla hepsini çağırdı.
Orası garip bir yerdir ve artık hakkında pek az Ģey biliniyor. Fakat "iĢte Celeborn ile Galadriel'ın Grup'unuzun liderine armağan],"
kuĢkusuz Boromir ile Aragorn'un bu ikaza ihtiyacı yoktur." dedi Galadrieî Aragorn'a ve kılıcına uygun olarak yapılmıĢ bir kın verdi.
"Öyle, gerçekten de Minas Tirith'te Fangorn'u duymuĢtuk," dedi Kın gümüĢ ve altından kabartma çiçek ve yaprak motifleriyle bezeliydi
Boromir. "Fakat duyduklarım, bana soracak olursanız çocuklara an- ve üzerine bir sürü değerli taĢ ile ĢekillendirilmiĢ elf rünleriyle Anduril
lattığımız cinsten kocakarı masalından baĢka bir Ģey değil. Artık Ro- ismi ve kılıcın Ģeceresi iĢlenmiĢti.
han'm kuzeyinde uzanan her Ģey bizim için o kadar uzak ki, hayal gücü "Bu kından sıyrılacak kılıç yenilgide bile ne lekelenir, ne de kırılır,"
baĢıboĢ dolanabiliyor. Eskiden Fangorn bizim ülkemizin sınırlarına dedi. "Lâkin veda ettiğimiz Ģu anda benden arzu ettiğiniz baĢka bir Ģey
dayanırmıĢ; fakat nice insan ömrüdür ki, kimseler oraya gidip de uzak var mı? Çünkü aramıza karanlık akacak ve belki bir daha ancak buradan
yıllardan bu güne uzanıp gelen efsaneleri doğru veya yalan çıkarmıĢ çok uzakta, geriye dönüĢü olmayan bir yolda karĢılaĢabileceğiz."
değil. Ve Aragorn cevapladı: "Hanımım, benim tüm arzumu biliyorsunuz
"Ben kendim zaman zaman Rohan'da bulundum, fakat ülkeyi ku- ve dilediğim yegâne hazineyi nicedir siz saklıyorsunuz. Yinede, iste-
zeye doğru hiç geçmedim. Ulak olarak yollandığımda, Ak Dağlar'ın seniz dahi, onu bana vermek sizin elinizde değil; sadece karanlığın
eteklerindeki Geçit'ten geçip, îsen ile Grisel'ın üzerinden aĢarak Kuzey içinden geçerek varabilirim ona."
Toprakları'na varmıĢtım. Uzun ve yorucu bir yolculuktu. Dört yüz "Yinede belki bu gönlünüzü rahatlatır," dedi Galadrieî; "çünkü bu,
fersah diye hesapladım ve birkaç ay aldı; çünkü atımı Tnarbad'da, eğer bu topıaklardan geçerseniz size vermem için bana emanet edil-
Grisel'i geçerken kaybettim. O yolculuktan ve Grup ile birlikte geçtiğim miĢti." Soma kucağından, kanatlarını açmıĢ bir kartal gibi yonttulmuĢ ve
yollardan sonra Rohan'dan da, hatta gerekirse Fangorn'dan da bir yol gtımı-Ģ bir broĢ içine oturtulmuĢ, berrak yeĢil büyük bir tıs aldı eline;
bulabileceğime güvenim var." yukarı kaldırınca, sanki bahar yaprakları arasından parlayan güneĢ gibi
"O halde baĢka bir Ģey söylememe lüzum yok," dedi Celeborn. ĢimĢek misali çaktı taĢ. "Bu taĢı ben kızım Celebrian'a ver-m ıĢt.nı o d
"Lâkin ırak yıllardan bugüne gelen bilgileri de küçumsemeyiniz; çünkü < »tendi kızına vermiĢti; Ģimdi ümidin bir niĢanı olarak size geçıyoı. ġu
bir zamanlar ariflerin bilmesi lazım gelen Ģeylerin yaĢlı ebelerin saatte, sizin için vaktiyle öngörülmüĢ olan isim artık sizindir: Elessar,
hatırasında yaĢayıp geldiği görülmemiĢ Ģey değildir." yani Elendil hanedanının ElftaĢı!"
O zaman Aragorn taĢı alarak broĢu göğsüne iğneledi ve ona ba-
Derken Galadrieî çimenlerin üzerinden kalktı, nedimelerinin bi- kanlar hayrete düĢtüler; çünkü ne kadar uzun boylu olduğunu ve nasıl da
rinden bir kupa alıp mayalandırılmıĢ bal ile sudan yapılan bir içkiyle krallar gibi durduğunu o ana dek fark etmemiĢlerdi; ayrıca sanki
doldurarak Celeborn'a uzattı.
450 YÜZÜK K A R D E ġ L t ö t L Ö R l E N ' E VEDA 451
birçok yılın yorgunluğu omuzlarından kalkmıĢ gibi de geldi görenlere. kekeleyerek. "Hiç, ama belki... belki talep etmeme, yok, adını
"Bana vermiĢ olduğunuz armağanlar için size teĢekkür ederim," dedi. söylememe izin verilirse, nasıl yıldızlar madenlerdeki kıymetli
"Ey Celebrian ile AkĢamyıldızı Anven'e hayat veren Lörien Hanımı. Sizi taĢlardan daha üstünse, dünyanın tüm altınlarından öylesine daha üstün
övmek için bundan daha güzel ne söyleyebilirim ki?" tek bir tel saçınız olabilir bu. Böyle bir armağan talep etmiyorum. Fakat
Hanım baĢını eğdi, sonra Boromir'e döndü ve ona altından bir kemer arzumu söylememi siz buyurmuĢtunuz."
verdi; Merry ile Pippin'e her biri altından bir çiçeğe benzeyen bir tokası Elfler hayret içinde kıpırdanarak fısıldaĢtılar; Celeborn cüceye
olan küçük gümüĢ kemerler armağan etti. Legolas'a Galadh-rimler'in ĢaĢkınlık içinde baktı, ama Hanım gülümsedi. "Cücelerin hünerinin
kullandığı gibi, Kuyutorman'daki yaylardan daha sağlam ve daha uzun, dillerinden çok ellerinde olduğu söylenir," dedi; "maamafih bu Gimli
elf saçıyla gerilmiĢ bir yay, yanında da bir sadak ok verdi. "Ve minik için geçersiz. Çünkü Ģimdiye kadar kimse bu kadar cüretkâr ama bir o
bahçıvan, ağaçları seven sizin için," dedi Sam'e, "sadece ufak bir kadar da ince bir ricada bulunmamıĢtı benden. Ve nasıl reddedebilirim,
armağanım var." Sam'in avucuna sade, kapağındaki tek gümüĢ ründen ona konuĢmasını ben emrettikten sonra? Lâkin söyleyin bana, böyle
baĢka süsü olmayan gri tahtadan minik bir kutu koydu. "Buraya Galadriel'i bir hediyeyi ne yapacaksınız?"
temsilen bir G harfi iĢlenmiĢtir," dedi; "lâkin sizin lisanınızda gülistanı da "Bir hazine gibi saklayacağım Hanımım," diye cevap verdi cüce,
simgeleyebilir. Bu kutunun içinde benim mey-va bahçemin toprağından "ilk karĢılaĢmamızda bana söylediğiniz sözlerin anısına. Ve eğer bir
var ve Galadriel'in hâlâ bahĢedebileceği olanca ihsan da bu toprağın daha yurdumun demir ocaklarına dönebilirsem, onu kırılmaz bir kristal
üzerinde. Bu size yolunuzda rehberlik etmez, sizi tehlikelerden de içine yerleĢtirip torunlarıma bir yadigâr ve Dağ ile Orman arasındaki iyi
koruyamaz; lâkin eğer bu toprağı muhafaza edebilir ve sonunda tekrar niyetin ebedi taahhütü olarak bırakacağım."
evinizi görebilirseniz, o zaman belki size bir kazanç sağlayabilir. O zaman Hanım uzun örgülerinden birini açarak, üç tel altın saçını
Heryeri çıplak, çorak bulsanız bile, eğer bu toprağı bahçenize kesti ve bunları Gimli'nin avucuna bıraktı. "Armağanın yanında Ģu
serperseniz Orta Dünya'da sizin bahçeniz gibi tomurcuklanan baĢka sözleri de veriyorum," dedi. "Kehanette bulunmuyorum, çünkü artık
bahçe olmayacaktır. O zaman Galadriel'i hatırlayıp, uzakta kalan ve sadece bütün kehanetler beyhude. Bir tarafta karanlık uzanıyor, diğer tarafta ise
kıĢ aylarımızda görmüĢ olduğunuz Lörien' den bir esinti yakalayabilirsiniz. sadece umut. Lâkin eğer umut yenilmez ise, o zaman size Ģunu söy-
Çünkü bizim baharımız, yazımız geçti ve artık hatıralar dıĢında bir daha da lüyorum Gidin oğlu Gimli, elleriniz altınla dolup taĢacak, yine de altın
dünyada görülmeyecekler." sizin üzerinizde hüküm süremeyecek.
Sam kulaklarına kadar kızanp kutuyu sıkı sıkı göğsüne bastırdı, "Ve siz Yüzük TaĢıyıcısı," dedi Frodo'ya dönerek. "En son size geldim
elinden gelenin en iyi Ģekliyle yerlere kadar eğilirken duyulmaz bir ama düĢüncelerimde en son sırada değilsiniz. Sizin için bunu ha-
Ģeyler mırıldandı. zırladım." Küçük kristal bir ĢiĢeyi havaya kaldırdı Galadriel; ĢiĢeyi ha-
"Ya bir cüce, ciflerden nasıl bir armağan ister?" dedi Galadriel reket ettirdikçe ĢiĢe pırıldıyor, elinden beyaz ıĢınlar saçılıyordu. "Bu
minik ĢiĢenin içinde," dedi, "Earendil'in yıldızının ıĢığı zaptedilip benim
Gimli'ye dönerek. çeĢmemin sularına sindirilmiĢtir. Etrafınız geceyle çevrili olduğunda
"Hiçbir Ģey, Hanımım," diye cevap verdi Gimli. "Benim için Ga- daha da parlak yanar. Karanlık yerlerde, diğer bütün ıĢıklar söndüğünde,
ladhrimler'in Hanımı'nı görmek ve onun o latif sözlerini duymuĢ ol- size ıĢık olsun bu. Galadriel ile Ayna'sını unutmayınız!"
mak kâfi." Frodo küçük ĢiĢeyi aldı ve bir an, ĢiĢe aralarında parlarken, onu
"Duyun ey cifler!" diye haykırdı etrafındakilere Galadriel. "Bir yeniden bir kraliçe gibi gördü karĢısında; ulu ve güzeldi, ama artık
korkunç değildi. Eğilerek selam verdi ve ne diyeceğini bilemedi.
daha sakın ola cüceler tamahkâr ve nezaketsiz demesin kimse! Yine
de, Gloin oğlu Gimli, size verebileceğim bir Ģey arzu ediyorsunuzdur
Sonra Hanım ayağa kalktı, Celeborn onları iskeleye geri götürdü.
muhakkak ki? Size emrediyorum, söyleyin dileğinizi! Armağan almayan Dil'in yeĢil topraklan üzerinde san bir öğlen uzanıyor, su gümüĢ gü-
tek konuk olmamalısınız."
"Hiçbir Ģey yok Galadriel Hanım," dedi Gimli yerlere kadar eğilip
452 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ
LÖRtEN'E VEDA 453
muĢ pırıldıyordu. Artık her Ģey hazır edilmiĢti. Grup daha önceki gibi
kayıklara yerleĢti. Veda sözcükleri haykıran Lörien'li Elfler uzun gri ar ilye tier undulâve lıımbııle; ar
sopalarla kayıkları akıp giden dereye itti; dalgalı sular onları yavaĢ sindanöriello caita morni'e ifalmalinnar
yavaĢ uzaklaĢtırdı. Yolcular kıpırdamadan ve konuĢmadan oturdular. inıbe met, ar hisie untûpa Calaciryo miri
Dil'in tam ucundaki noktaya yakın bir yerde, yeĢil nehir kıyısında Ga- oiale. Sıvatmanâ, Römellovamva,
ladriel Hanım tek baĢına sessizce duruyordu. Onun yanından geçer Valimar!
ken döndüler, gözleri onun kendilerinden yavaĢ yavaĢ sürüklenerek
uzaklaĢmasını izledi. Çünkü onlara öyle gelmiĢti ki, sanki Lörien bü Namdrie! Nai hiruvalye Valimar. Nai
yülü ağaçlardan direkleri olan ve unutulmuĢ sahillere yelken açan par elye hiruva. Namdrie!
lak bir gemi gibi geriye doğru sürükleniyordu da, kendileri kurĢuni ve
yapraksız bir dünyanın sınırında oturmuĢ kalmıĢlardı. "Ah! altın gibi dökülüyor yapraklar rüzgârda, uzun yıllar ağaçların
kanatları gibi sayısız! Uzun yıllar Batı'nın ötesinde, yıldızların
Onlar bakmaya devam ederken GümüĢdamarı Ulu Nehir'in akıntıları
arasına karıĢmıĢ, kayıkları dönüp güneye doğru hızlanmaya baĢlamıĢtı Varda'nın kutsal ve kraliçelere yakıĢır sesinin Ģarkısıyla titrediği mavi
seması altındaki yüksek saraylarda içilmiĢ yudum yudum bal likörü
bile. Kısa bir süre sonra Hanım'ın beyaz Ģekli küçülüp uzaklaĢtı.
gibi gelip geçti. ġimdi kadehi benim için kim dolduracak? Çünkü artık
Batmakta olan güneĢe karĢı, uzaktaki bir tepede bulunan cam bir
TutuĢturan, Varda, Yıldızların Kraliçesi, Hepak Dağı'ndan kollarını
pencere ya da dağın tepesinden görünen ırak bir göl gibi parlıyordu:
bulutlar gibi kaldırdı ve bütün yollar derin gölgelere battı; kurĢuni
Toprağın kucağına düĢmüĢ bir kristal. Sonra Frodo'ya son bir kez elveda ülkeden çıkan karanlık, aramızdaki köpüren dalgalar üzerine uzanmıĢ ve
dercesine kollarını kaldırdı gibi geldi; geriden esen rüzgâr, uzaktan ama sis Calacirya'nın cevherlerini sonsuza kadar örtmüĢ. Artık yitti, yit-ti
kulakları delercesine berrak bir tonda Ģarkı söyleyen sesini getirdi. Doğulular için Valimar! Elveda! Belki sen Valimar'ı bulursun. Belki sen
Ama artık Deniz'in gerisindeki ciflerin kadim lisanıyla söylüyordu bile bulabilirsin onu. Elveda!" Varda, bu sürgündeki ciflerin Elbereth
Ģarkısını ve Frodo sözleri anlamıyordu: Müzik çok latifti ama onu dedikleri Hanım'ın adıdır.
teselli etmedi.
Yine de Elfçe sözler mutad olduğu üzere hatırasında kazılı kaldılar Nehir aniden bir dönemeçten savruldu ve her iki yandaki kıyılar
ve çok uzun bir zaman sonra elinden geldiğince yorumladı onları yükseldi, Lörien'in ıĢıkları gizlendi. Frodo bir daha o zarif ülkeye hiç
Frodo: Dili eski elf Ģarkılarının diliydi ve Orta Dünya'da pek bilinmeyen gelmedi.
Ģeylerden söz ediyordu. Yolcular artık yüzlerini önlerindeki yolculuğa çevirmiĢlerdi; güneĢ
Ai! laurie lanlar lassi sûrinen, yâni önlerindeydi, gözleri kamaĢıyordu çünkü hepsinin gözleri yaĢlarla
ûnötim& ve râmar aldaron! Yeni ve doluydu. Gimli açık açık ağlamaktaydı.
linte yuldar avânier mi oromardi lisse- "En zarif olana son kez baktım," dedi yol arkadaĢı Legolas'a.
miruvöreva Andûne pella, Vardo "Bundan böyle, onun armağanından gayri hiçbir Ģeye zarif demeyece-
tellumar nü luîni yassen îintilar i eleni ğim." Elini göğsünün üzerine koydu.
ömarya airetâri-lirinen. "Söyle Legolas neden ben bu Macera'ya atıldım? Asıl tehlikenin
nerede olduğundan bihabermiĢim! Elrond yolda ne ile karĢılaĢacağınızı
S f man i yulma nin enquantuva? önceden bilemezsiniz dediğinde ne kadar haklıymıĢ. Benim için tehlike
dediğin karanlıkta çekilen eziyetti, bu da beni yolumdan alı-
An stTintalle Varda Oiolosseo koymuyordu. Fakat aydınlık ile mutluluğun tehlikesini bilseydim gel-
vefanyar mâryat Elentâri ortane mezdim. ġimdi bu ayrılıkla en büyük yaramı aldım ben, hemen bu gece
dosdoğru Karanlıklar Efendisi'ne gitsem bile bir Ģey fark etmez ar-
ffljjğ|^:l

_JB
454 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ
tık. Vah sana Glöin oğlu Gimli!"
"Hayır!" dedi Legolas. "Vah hepimize! Vah dünyaya bu sonraki
günlerde ayak basmıĢ olan herkese. Çünkü böyle iĢte bu: kayığı nehir BÖLÜM IX
üzerinde akıp gidenler bulup da kaybetmiĢ gibi oluyor. Fakat bence
sen talihlisin Glöin oğlu Gimli: Çünkü sen Ġçendi özgür iradenle yaptığın ULU NEHĠR
seçim yüzünden kaybının acısını çekiyorsun; baĢka bir seçim de
yapabilirdin. Lâkin grup arkadaĢlarını yüz üstü bırakmadın; en azından,
Lothlörien'in hatırası gönlünde sonsuza kadar lekelenmeden ve berrak
kalacak; bu hatıra ne solacak ne de kuruyacak."
"Belki," dedi Gimli; "sözlerin için de teĢekkür ederim sana. Doğru
sözler bunlar kuĢkusuz; yine de bu tür teselliler hep soğuk kalıyor. Frodo ġam'ın sesiyle uyandı. Ulu Nehir Anduin'in batı kıyısında, or-
Gönlün arzuladığı Ģey hatıralar değil, isterse Kheled-zâram kadar berrak manın kuytu bir köĢesinde uzun gri kabuklu ağaçların altında güzelce
olsun, hatıra gene de bir aynadır ancak. Ya da böyle diyor Cüce sarılıp sarmalanmıĢ yatar buldu kendisini. Bütün geceyi uyuyarak ge-
Gimli'nin gönlü. Elfler bunu baĢka türlü görebilirler. Hatıraların onlar çirmiĢti; çıplak dallar arasından loĢ ve kurĢuni bir sabah görünüyordu.
için bir rüyadan çok, uyanıklık gibi olduğunu iĢitmiĢtim. Cüceler için Az ilerisinde Gimli küçük bir ateĢle meĢguldü.
öyle değildir. Gün iyice sökmeden tekrar yola koyuldular. Grup'un çoğu güneye
"Ama artık bundan konuĢmayalım. Kayığa bak! Bu kadar yükle doğru gitmeye hevesli olduğundan değil: En geç Rauros ve Kurkaya
suya çok gömülmüĢ ve Ulu Nehir de çok hızlı. Kederimi soğuk suda Adası'na vardıklarında almak zorunda oldukları kararın birkaç gün er-
boğmaya hiç niyetim yok." Bir kürek alarak kayığı batı kıyısına doğru telenmiĢ olmasından memnundular; hangi yolu seçerlerse seçsinler ileride
çevirdi, çoktan orta akıntıdan ayrılmıĢ olan öndeki Aragorn'un kayığının uzanan tehlikelerle buluĢmakta da aceleleri olmadığından, kendilerini
peĢine düĢtü. Nehir'in hızına bırakmıĢlardı. Aragorn, güçlerini ilerideki yorgunluk
günlerine saklayarak akıntının götürdüğü gibi gitmelerine itiraz
Böylece, aceleyle akan geniĢ su boyunca, hep güneye doğru, uzun etmiyordu. Fakat en azından her gün yola erken koyulmaları ve
yoluna devam etti Grup. îki yanda da kıyılar çıplak ormanlarla kaplıydı; akĢamın geç saatlerine kadar yol almaları konusunda ısrarlıydı; çünkü
ormanların gerisindeki toprakların ucunu bile göremiyorlardı. Esinti içinden bir ses zamanın azaldığını söylüyor, onlar Lörien'de oyalanırken
kesildi, Nehir hiç ses çıkarmadan akmaktaydı. Hiçbir kuĢ sesi Karanlıklar Efendısi'nin boĢ durmamıĢ olmasından korkuyordu.
sessizliği bozmuyordu. Gün ilerledikçe güneĢin etrafı puslandı, so- Gene de ne o gün, ne de ertesi gün düĢmanın izine rastladılar. Sıkıcı
nunda solgun gökyüzünde yüksekte beyaz bir inci gibi parlar oldu. kurĢuni saatler olaysız geçiyordu. Yolculuklarının üçüncü günü
Sonra solarak Batı'ya indi; erken çöken alacakaranlığı gri ve yıldızsız ilerlerken arazi yavaĢ yavaĢ değiĢmeye baĢladı: Ağaçlar seyreldi, sonra
bir gece izledi. Karanlık sessiz saatlerin derinlerine kadar, batı orman- tamamen yok oldu. Sol yanlarındaki doğu kıyısında uzun Ģekilsiz
larının sarkan gölgeleri altında kayıklarını yönlendirerek suyla akıp yamaçlar gökyüzüne doğru uçsuz bucaksız yükselmekteydi; sanki
gittiler. Büklüm büklüm kavruk köklerini suya daldıran ulu ağaçlar üzerlerinden bir yangın geçmiĢ de tek bir canlı yeĢil yaprak bırakmamıĢ
pusun içinden hayaletler gibi geçmekteydi. Hava kasvetli ve soğuktu. gibi kahverengi ve çorak görünüyorlardı: BoĢluk hissini hafifletecek tek
Frodo uzun uzun oturup ağaç kökleri ve kıyıya yakın sürüklenmiĢ çalı bir kırık ağaç veya tek bir göze çarpar kayanın dahi olmadığı, düĢmanca
çırpı arasında çalkalanan Nehir'in zayıf patpatlan ve çağıltılarım dinledi, metruk bir arazi. Güney Kuyutorman ile Emyn Muil tepeleri arasında
uzanan, engin ve terkedilmiĢ Boz Topraklar'a varmıĢlardı. Bu bölgenin
nihayet baĢı önüne düĢüp huzursuz bir uykuya daldı.
ne gibi bir salgın veya savaĢ, veya DüĢman'ın kem bir iĢiyle bu hale
geldiğini Aragorn da bilmiyordu.
456 YH7U K KARDFġLlĞĠ ULU N E H i R 457
Sağlarına düĢen batı tarafındaki topraklar da ağaçsızdı, ama düz- Sam kıyıdan kıyıya huzursuzca bakındı. Daha önceleri
lüktü ve yer yer geniĢ yeĢil otluklar görülüyordu. Nehir'in bu tarafında ağaçlar sanki gizli gözleri ve pusuya yatmıĢ tehlikeleri barındmrmıĢ gibi
büyük kamıĢ ormanlarından geçtiler; bunlar o kadar yüksekti ki, düĢmanca görünmüĢtü gözüne; Ģimdi ise keĢke gene ağaçlık olsaydı
küçük kayıklar kamıĢların sallanan sınırlarını hıĢırdatarak geçerken diye geçiyordu içinden. Bannaksız topraklar ortasında minik açık
batı yönünde manzarayı tamamen kesmiĢlerdi. Kara kuru sorguçları kayıklar içinde, hem de savaĢa cephe olmuĢ bir nehir üzerinde, Grup'un
hafif soğuk hava akımlarında eğilip bükülüyor, yavaĢ yavaĢ ve hüzünle adeta çıplak olduğunu hissetmekteydi.
tıslıyordu. Arada bir çıkan açıklıklardan, geride uzanan kırlıklarla Ondan sonraki bir iki gün boyunca yollarına devam edip sürekli
onların ardında günbatımındaki dağların görüntülerini ve görüĢ alanının güneye doğru ilerledikçe, bu güvensizlik hissi tüm Grup'ta artmaya
ta ucunda Dumanlı Dağlar'ın en güney sıradağlarının uzandığı karanlık baĢladı. Bütün bir gün küreklere asılıp ileri doğru hızlandılar. Kıyılar
bir çizgiyi görür gibi oluyordu Frodo. yanlarından akıp geçiyordu. Kısa bir süre sonra Nehir geniĢleyip daha da
KuĢlar haricinde hareket eden tek bir canlı yoktu görünürde. KuĢlar ise sığlaĢtı, doğuda taĢ örtülü uzun kumsallar görülmeye baĢladı; ayrıca
öbek öbekti: KamıĢlar arasında ıslıklar çalıp cıvıldaĢan ama nadiren göze suyun içinde de taĢlıklar vardı, yani dikkatli seyretmek gerekiyordu.
yakalanan küçük av kuĢları. Yolcular bir iki kez de kuğu kanatlarının Boz Topraklar yükselip, Doğu'dan soğuk bir havanın üzerlerine
rüzgârını ve sızlanıĢını duyup, baĢlarını kaldırınca büyük bir kuĢ alayının boĢaldığı renksiz yaylalara kavuĢtu. Diğer tarafta kırlar yerini sazlıklar
gökyüzü boyunca aktığını gördüler. "Kuğular!" dedi Sam. "Hem de çok ve çalılıklar arasında kalmıĢ, kuru otlarla dolu iniĢli çıkıĢlı meralara
büyükleri!" "Evet," dedi Aragorn, "ve bunlar siyah kuğular." "Bu bırakmıĢtı. Frodo Lörien'in çimenliklerini ve çeĢmelerini, berrak
topraklar ne kadar engin, ne kadar boĢ ve ne kadar mahzun güneĢini, latif yağmurlarını hatırlayarak ürperdi. Kayıkların üçünde de
görünüyor!" dedi Frodo. "Güneye doğru yolculuk ettikçe havanın gitgide çok az konuĢuluyor, kimse gülmüyordu. Grup'un her üyesi kendi
ısınıp etrafın daha neĢeli olacağını ve sonunda kıĢın ebediyen geride düĢüncelerine dalmıĢtı.
kalacağını zannederdim hep." Legolas'ın gönlü, kuzeyde bir kayın ormanının ortasındaki bir
"Fakat henüz yeterince güneye inmedik," diye cevap verdi Aragorn. açıklıkta, yaz akĢamlarının yıldızları altında tasasızca koĢmaktaydı;
"KıĢ hâlâ devam ediyor, biz de denizden uzaktayız. Burada bahar aniden Gimli ise hayalinde bir altın külçesi almıĢ, bu külçeden Hamm'ın ar-
çökünceye dek dünya soğuk olur, hâlâ karla karĢılabiliriz. îyice aĢağıda mağanını yerleĢtirmeye layık bir kap yapıp yapamayacağına karar
Anduin'in döküldüğü Belfalas Körfezi'ncie hava sıcak ve neĢelidir, ya vermeye çalıĢıyordu. Merry ile Pippin orta kayıkta huzursuzdular,
da DüĢman olmasaydı öyle olurdu. Fakat burada, yüzlerce uzun mil ötede çünkü Boromir oturduğu yerde kendi kendine mırıldanıyor, bazen
bulunan sizin Ģu Shire'daki Güneydirhem'den olsa olsa altmıĢ fersah daha sanki bir sıkıntı veya kuĢku benliğini kemiriyormuĢçasına tırnaklarını
güneydeyizdir. ġu anda At Beyleri'nin ülkesi Rohan'a, Atçanyurt'un yiyor, bazen bir kürek kaparak kayığı Aragorn'un kayığının hemen ar-
kuzey ovalarının güney batısına bakıyorsunuz. Çok geçmeden Ulu kasına kadar çekiyordu. O anlarda, kayığın burnunda arkaya dönük
Nehir'e kavuĢmak için Fangorn'dan akıp gelen KireçıĢığı'nın ağzına oturan Pippin, ilerideki Frodo'ya bakmakta olan Boromir'in gözlerinde
varacağız. Burası Rohan'ın kuzey sınırıdır; eskiden KireçıĢığı ile Ak garip bir ıĢık yakalamaktaydı. Sam bir zamandır, kayıkların ona
Dağlar arasında kalan her yer Rohirrimler'e aitti. Burası zengin ve hoĢ öğretmiĢ oldukları kadar tehlikeli olmasa da, onun tahmininden çok
bir ülkedir, otlarının bir benzeri daha yoktur; fakat bu kötü günlerde daha rahatsız oldukları konusunda kararını vermiĢti. Her yanı tutuk
halk Nehir kıyısında oturmuyor, kıyılara da pek sık yolculuk yapmıyor. tutuktu, yanlarından akıp giden kıĢ topraklarına ve her iki yandaki
Anduin geniĢtir ama yine de ork okları nehrin karĢı kıyısına kadar kurĢuni suya bakmaktan baĢka yapacak bir Ģeyi olmadığından acınacak
yetiĢebiliyor; denilene göre, son zamanlarda suyu geçmeye de cüret edip haldeydi. Küreklere ihtiyaç olduğu zaman bile, Sam'e bir kürek
Rohan'ın süruleriyle tavlalarını yağmalamıĢlar." emanet eden olmuyordu.
Dördüncü gün hava kararırken, Sam Frodo ile Aragorn'un eğik
baĢlan üzerinden arkadan izleyen kayıklara bakmaktaydı; üzerine
458 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ ULU NEHiR 459
ağırlık basmıĢtı, dört gözle konaklama vaktini bekliyor, ayaklan altında derdim," dedi Frodo, "eğer o gözler ilk kez görülmüĢ olsaydı. Ama
toprağı hissetmek istiyordu. Aniden gözüne bir Ģey takıldı: îlk baĢta bu ilk değil. Onları Lörien'e varmadan, ta kuzeyde görmüĢtüm. Ve flette-
ki gece de gözleri olan garip bir yaratığın bize doğru tırmandığını gör-
dikkatsizce bakıyordu, sonra doğrularak gözlerini ovuĢturdu; fakat
düm. Haldir de gördü. O ork alayı geçtikten sonra ciflerin söylediklerini
tekrar baktığında artık onu göremez olmuĢtu.
hatırlıyor musun?"
O gece, nehrin batı kıyısına yakın minik bir adada konakladılar. "Ah," dedi Sam, "hatırlıyorum; dahasını da hatırlıyorum. Aklıma
Sam, battaniyelere sarılarak Frodo'nun yanına yattı. "Mola vermeden gelen Ģey hoĢuma gitmiyor; fakat oydu buydu derken, Bay Bilbo'nun
hikâyelerini falan da düĢününce, galiba bu yaratığın ismini bile çıkar-
bir iki saat önce tuhaf bir rüya gördüm Bay Frodo," dedi. "Belki rüya
tabilecek gibiyim. Kötü bir isim. Gollüm olmasın?"
değildir ya. Ama tuhaftı."
"Evet, bir süredir benim de korktuğum isim bu," dedi Frodo. "O
"Ee, neymiĢ o?" dedi Frodo, Sam'in öyküsü her ne ise oturup an- fletteki geceden beri. Sanırım Moria'da yuvalanmıĢtı ve peĢimize oradan
latmadıkça huzur bulmayacağını bildiğinden. "Lothlörien'den ayrıldı- düĢtü; fakat biz Lörien'de konaklayınca izimizi kaybetmiĢtir diye
ğımızdan beri beni gülümsetecek bir Ģey ne gördüm, ne düĢündüm." umuyordum. Herhalde sefil yaratık GümüĢdamarı kenarındaki or-
"O tür tuhaf değildi Bay Frodo. Garipti. Rüya değildiyse, her Ģeyi manlarda gizlenip yola çıkmamızı beklemiĢ olmalı!"
tersti. Ve senin duymanda yarar var. ġöyle ki: Gözleri olan bir kütük
"AĢağı yukarı öyle," dedi Sam. "Biz kendimiz de biraz daha dik-
gördüm!" katli olsak iyi olacak, yoksa gecelerden bir gece iğrenç parmaklarını
"Kütük tamam," dedi Frodo. "Nehirde bir sürü kütük var. Ama boğazımıza yapıĢmıĢ bulabiliriz, tabii uyanıp da bir Ģey anlayacak kadar
gözleri bırak!" vaktimiz olursa. Ben de bunu demeye getiriyordum. Bu gece Yol-gezer'i
"Ama bırakamam," dedi Sam. "Gözler beni uyardı, aslına bakarsan. ya da diğerlerini rahatsız etmeye gerek yok. Ben nöbet tutarım. Yarın
Yarı ıĢıkta Gımli'nin kayığının arkasında yüzen bir kütük gördüm uyurum, çünkü nasıl olsa kayığın içinde bavuldan bir farkım yok."
zannettiydim; ama üstünde durmadım. Sonra sanki kütük kayığa "Öyle mi," dedi Frodo, "yoksa 'gözleri olan bir bavul1 mu desek?
yetiĢmeye baĢladı. Herkesin nehrin akıntısıyla birlikte sürüklendiğini Nöbet tutabilirsin; ama beni gecenin yansında uyandırman Ģartıyla, o da
düĢünecek olursak, senin de diyeceğin gibi bir acayipti bu Tam o anda tabii daha önce bir Ģey olmamıĢsa."
gözleri gördüm: Kütüğün bize yakın ucundaki bir tümsek üzerinde
solgun, parlağımtrak iki nokta. Dahası, o Ģey kütük de değildi çünkü Gecenin köründe, Sam'in sarsmasıyla derin, koyu bir uykudan
perdeli ayaklan vardı, neredeyse kuğularınki gibi, sadece biraz daha uyandı Frodo. "Seni uyandırmak çok ayıp," diye fısıldadı Sam, "fakat
büyüktüler ve suya dalıp dalıp çıkıyorlardı. öyle dediydin. Anlatacak bir Ģey yok, ya da pek bir Ģey yok. Bir vakit
"îĢte tam o sırada doğrulup gözlerimi ovaladım, uykumu üzerinden önce hafif su Ģıpırtıları ve etrafı koklayan birinin seslerini duyar gibi
attığımda hâlâ orada olsaydı bağıracaktım. Çünkü her ne idiyse, artık oldum, fakat geceleri nehir kıyısında bu tür garip sesler duyulur hep."
hızla yaklaĢıyordu ve Gimli'ye iyice yetiĢmiĢti. Fakat o iki fener benim Sam yattı, Frodo battaniyelerine sarınıp sarmalanıp uykusuyla sa-
kıpırdanarak ona baktığımı fark ettiğinden midir yoksa ben uyandım vaĢarak oturdu. Dakikalar ya da saatler yavaĢ yavaĢ ilerliyor, hiçbir
ondan mıdır bilmiyorum, tekrar baktığımda orada değildi. Yine de Ģey olmuyordu Frodo tam tekrar yatmak için içinden gelen dürtüye
sanki gözümün ucuyla, öyle derler ya, gözümün ucuyla kara bir Ģeyin teslim olmak üzereydi ki, bağlı duran kayıklardan birine suyun içinden
nehrin kıyısının gölgesi altına dalıp gittiğini gördüm gibi. Bir daha belli belirsiz kara bir Ģekil yanaĢtı. Uzun beyazımtrak bir el uzanıp
göz möz görmedim gerçi. borda tirizine yapıĢtı; soluk fenerler misali bir çift göz soğuk soğuk
"Kendi kendime dedim ki: 'yine rüya görüyorsun Sam Gamgee,1 parlayarak kayığın içine baktı, sonra bakıĢ yükseldi ve adanın
dedim ve kimseye ses etmedim. Fakat o zamandan beri düĢünüp duru- üzerindeki Frodo'yu buldu. Gözler bir iki kulaç ilerideydi ancak; Fro-
yorum da içime bir Ģüphe düĢtü. Sen ne dersin buna Bay Frodo?"
"Hepsi hepsi bir kütük, alacakaranlık ve de gözlerindeki uyku iĢte
460 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ ULU N E H i R 461

do karĢısındakinin tıslayarak nefesini tuttuğunu iĢitti. Sting'i kınından yükseliyor, kayalık bir hal alıyordu. Çok geçmeden, dağlık taĢlık bir
çekerek ayağa kalktı ve gözlerin karĢısına dikildi. Anında ıĢıkları kesildi bölgede yol almaktaydılar ve her iki kıyı da böğürtlen çalıları ve sü-
gözlerin. Bir tıslama daha ve suya düĢen bir Ģeyin Ģapırtısı duyuldu ve o rüngen asmalarla karıĢmıĢ derin diken ve çakaleriği çalılıklarına gö-
kütük sureti nehir boyunca geceye doğru hızla ilerledi. Ara-gorn mülmüĢ dik yamaçlardan oluĢuyordu. Bunların ardında heyelanlı alçak
uykusunda kıpırdandı, döndü ve doğruldu. kaya duvarları ve sarmaĢıklarla kararmıĢ, hava koĢullarından kur-
"Ne var?" diye fısıldadı yerinden fırlayıp Frodo'nun yanına gelir- ĢunileĢmiĢ kaya bacaları vardı; bunların da gerisindeyse, rüzgârın altında
ken. "Uykumda bir Ģey hissettim. Neden kılıcını çektin?" kıvranan çam ağaçlarıyla taçlanmıĢ yüksek sarp tepeler yükseliyordu.
"Gollüm," diye cevap verdi Frodo. "Ya da ben öyle tahmin ediyo- Yabaneller'in en güney ucu olan Emyn Muil'in dağlık kurĢuni
rum." topraklarına yaklaĢmaktaydılar.
"Ah!" dedi Aragorn. "Demek yol kesen minik eĢkıyamızın farkın- Uçurumlarda ve kaya bacalarında bir sürü kuĢ vardı ve bütün gün
dasın sen de. Moria boyunca, ta Nimrodel'e kadar peĢimizdeydi. Ka- boyunca havada yükseklerde, soluk gök üzerinde kara kara kuĢ sürüleri
yıklara geçtiğimizden beri bir kütüğe uzanmıĢ, elleri ve ayaklarıyla dönüp durmuĢtu. O gün konakladıkları yerde yatarken Aragorn, acaba
kürek çekip duruyor. Bir iki kere gece onu yakalamaya çalıĢtım; ama Gollüm bir Ģeyler karıĢtırıyor da yolculuklarının haberi yabanda
hem bir tilkiden daha kurnaz hem de bir balıktan daha kaygan. Nehir yayılıyor mu diye, bu uçan kuĢları kuĢkuyla izledi. Daha sonra güneĢ
yolculuğunun onu dize getireceğini umuyordum fakat suda onunla batarken ve Grup tekrar yola koyulmak için kıpırdanırken azalmakta
baĢa çıkılmıyor. olan ıĢığa karĢı kara bir nokta seçti uzakta. Çok uzakta ve yüksekte, kâh
"Yarın daha hızlı gitmeyi denemeliyiz. Sen yat Ģimdi, gecenin geri dönen, kâh güneye doğru yavaĢ yavaĢ uçan büyük bir kuĢ. "Nedir o
kalan kısmında ben nöbet tutarım. KeĢke o sefil elime düĢse, iĢimize Legolas?" diye sordu, kuzey göğünü iĢaret ederek. "Tahmin ettiğim gibi
yarayabilir. Ama eğer elime geçiremezsem, elimizden geleni ardımıza bir kartal mı?"
koymayıp takibinden kurtulmalıyız. Çok tehlikelidir. Geceleri kendi "Evet," dedi Legolas. "Bir kartal, avlanan bir kartal. Acaba iyiye
hesabına iĢleyeceği cinayetler bir yana, etrafta olan diğer düĢmanları da mi kötüye mi iĢaret? Dağlardan pek uzakta."
peĢimize takar." "Hava tamamen kararmadan yola çıkmayacağız," dedi Aragorn.

O gece Gollum'un bir daha gölgesi bile görünmeden geçti. O olaydan Yolculuklarının sekizinci gecesi gelip çattı. Sessiz ve rüzgârsız bir
sonra Grup çok daha dikkatli oldu ama yolculuk boyunca Gol-lum'u geceydi. KurĢuni doğu rüzgârı dinmiĢti artık. Hilal halindeki ay er-
tekrar görmediler. Hâlâ onları takip ediyor idiyse bile çok ihtiyatlı ve kenden solgun gün batımı içine batmıĢtı, fakat gökyüzünün üst kısmı
çok kurnazdı. Aragorn'un emriyle artık uzun uzun kürek çek- berraktı ve uzakta Güney'de büyük bulut kümeleri hâlâ hafif hafif pa-
mekteydiler; kıyılar hızla akıp gidiyordu. Fakat etraflarındaki toprakların nldasa da Batı'da yıldızlar ıĢıl ıĢıl yanıp sönüyordu.
çok azını görebiliyorlardı, çünkü genellikle arazinin elverdiğince "Haydi!" dedi Aragorn. "Son bir kez gece yolculuğunu göze alacağız.
gizlenerek gündüzleri dinlenip gece ve alacakaranlıkta yolculuk Nehir'in pek bilmediğim yerlerine doğru yaklaĢıyoruz; çünkü daha önce
yapıyorlardı. Bu Ģekilde, yedinci güne kadar hiçbir Ģey olmadan geçti hiç bu taraflarda, burasıyla Sarn Gebir ivinti yerleri arasında nehir
zaman. yolculuğu yapmamıĢtım. Fakat eğer hesaplarım doğruysa, Sarn Gebir
Hava hâlâ kurĢuni ve kasvetliydi, rüzgâr Doğu'dan esiyordu; ama daha millerce uzakta. Yine de daha oraya gelmeden baĢka tehlikeli yerler
akĢam yaklaĢtıkça batı tarafındaki gökyüzü açıldı, bulutun kurĢuni kı- de var: Nehirin içinde taĢlı adacıklar ve kayalar bulunur. Çok dikkatli
yılarında san ve soluk yeĢil renkte cılız ıĢık birikintileri ortaya çıktı. olmamız ve fazla hızlı kürek çekmememiz lazım."
tĢte, yeni ayın beyaz tırnağı da uzaktaki göller içinde pırıldamaktaydı. BaĢtaki kayıkta duran Sam'e gözcülük görevi verdiler. Öne doğru
Sam aya bakarak kaĢlarım çattı. uzanıp gözlerini karanlığa dikti. Gece karardı, fakat tepedeki yıldızlar
Ertesi gün her iki kıyıda arazi hızla değiĢmeye baĢladı. Kıyılar garip bir biçimde parlaktı ve Nehir'in yüzeyinde bir ıĢıltı vardı. Gece
462 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ ULU NEHĠR 463
yansına doğru, bir süredir küreklerini pek kullanmadan akıntıyla ilerli- du. Her an, kara tüylü okların ısırığını bekliyorlardı. Bir sürü ok baĢ-
yorlardı ki Sam aniden bağırdı. Sadece birkaç kulaç ileride nehrin içinden larının üzerinden geçiyor ya da yakınlarda suya saplanıyordu; ama
kara kara Ģekiller yükseliyordu ve döne döne hızla akan suyun sesini baĢka isabet eden olmadı. Karanlıktı, ama orklarm gece gözlerine ye-
H 'l duymuĢtu. Sola, nehir yatağının daha düzgün olduğu doğu kıyısına tecek kadar ıĢık vardı gene de; yıldızların ıĢıltısı altında kurnaz düĢ-
doğru hızlı bir akıntı koptu. Yolcular yana doğru savrulurken, Nehir'in manlarına pek güzel hedef teĢkil edebilirlerdi, fakat anlaĢılan Lörien1 in
kırık diĢ gibi sudan çıkmıĢ sivri kayaları kamçılayan soluk köpüklerini gri pelerinleriyle elf yapımı kayıkların gri tahtaları Mordor'un ok-
çok yakınl arında gördüler. Kayıklar borda bordaya gelmiĢti. çularının kötü niyetini alt etmiĢti.
"Hu Aragorn!" diye bağırdı Boromir kayığı Ġiderinkine çarparken. Var güçleriyle kürek çekmeye devam ettiler. Karanlıkta gerçekten
"Delilik bu! îvinti Yeri'ni gece geçmeyi göze alamayız! Ama Sarn hareket ettiklerinden bile emin olmak mümkün değildi; fakat yavaĢ
Gebir'de ister gece, ister gündüz olsun hiçbir kayık barınamaz." yavaĢ sudaki anafor azaldı ve doğu kıyısındaki gölgeler tekrar gece
"Geriye, geriye!" diye haykırdı Aragorn. "Dönün! Dönebilirseniz içinde solup gittiler. Kestirebildikleri kadarıyla, sonunda yeniden nehrin
dönün!" Kayığına hâkim olup geri çevirmeye çalıĢarak küreğini suya ortasına varmıĢ ve kayıklarını çıkıntı yapan kayalardan uzaklaĢtır-
daldırdı. mıĢlardı. Sonra kayıklarını yarım döndürerek bütün güçleriyle batı kı-
"YanlıĢ hesaplamıĢım," dedi Frodo'ya. "Bu kadar ilerlemiĢ oldu- yısına sürdüler, suya uzanmıĢ çalıların gölgesi altında duraklayıp so-
ğumuzun farkında değildim: Anduin tahmin ettiğimden daha hızlı luklandılar.
akıyor. Sarn Gebir'e çok yaklaĢmıĢ olmalıyız." Legolas küreğini bırakarak Lörien'den getirmiĢ olduğu yayını aldı.
Sonra kıyıya sıçrayarak birkaç adım yukarıya tırmandı. Yayını gerip bir
Büyük bir güç sarfederek kayıklarına hâkim oldular ve yavaĢ yavaĢ ok yerleĢtirdi, döndü ve gözlerini Nehir'in gerisindeki karanlığa dikti.
çevirdiler; fakat ilk baĢlarda akıntıya karĢı çok az yol alabiliyor ve Suyun karĢı tarafından tiz çığlıklar duyuluyor, ama hiçbir Ģey
gitgide doğu kıyısına doğru sürükleniyorlardı. Artık doğu kıyısı kara görülmüyordu.
kara, uğursuz bir biçimde yükselmekteydi gece içinde. Tepesinde upuzun boyuyla durmuĢ, okunu atabileceği bir hedef
"Hep beraber, asılın küreklere!" diye bağırdı Boromir. "Asılın! arayarak karanlığı süzen elfe baktı Frodo. Legolas'ın koyu renk saçları,
Yoksa sığlığa oturacağız." Daha o seslenirken, Frodo kayığın alt omur- arkasındaki göğün siyah göllerinde pırıldayan keskin beyaz yıldızlarla
gasının bir kayaya sürtündüğünü hissetti. taçlanmıĢtı. Derken Güney'den kalkıp gelen büyük bulutlar, yıldızlı
Tam o anda yay kiriĢinden çıkan sesler duyuldu: Üzerlerinden birkaç tarlalara kara öncülerini salarak yaklaĢtılar. Grup'un üzerine ani bir
ok ıslık çalarak geçti, bazıları aralarına düĢtü. Bir tanesi Frodo' nün korku çöktü.
omuzları arasına isabet etti; Frodo küreği bırakıp bağırarak öne "Elbereth Gilthoniel!" diye bir iç çekip yukarı baktı Legolas. Aynı
sendeledi: Fakat ok, gizli zırhı tarafından engellenerek geri sekti. Bir anda, buluta benzeyen ama bulut olmayan çünkü çok daha hızlı hareket
baĢka ok Aragorn'un kukuletasını delip geçti; bir üçüncüsü Merry'nin eden kara bir Ģekil, yaklaĢırken bütün ıĢıkları karartarak Gü-
elinin hemen yanına, ikinci kayığın borda tirizine saplandı kaldı. ney'deki siyahlıktan çıktı geldi ve hızla Grup'a doğru uçtu. Çok geç-
Sam, doğu kıyısının altında uzanan çakıllı sahilde kara kara Ģekillerin meden, gece içinde dipsiz kuyulardan daha kara, kocaman kanatlı bir
ileri geri koĢturduklarını görebiliyordu. Çok yakın görünüyorlardı. yaratık olarak belirginleĢti. Onu selamlayan haĢin sesler yükseldi karĢı
"Yrch!" dedi Legolas, kendi diline dönerek. kıyıdan. Frodo aniden her yanını bir ürpertinin kapladığını ve kalbini
"Orklar!" diye bağırdı Gimli. sıkıĢtırdığını hissetti; omuzunda eski bir yaranın hatırası gibi öldürücü
"Gollum'un iĢi değilse ne olayım," dedi Sam Frodo'ya. "Öyle de bir soğuk vardı. Saklanmak istercesine yere çömeldi.
güzel bir yer seçmiĢler ki. Nehir bizi tam kucaklarına atmaya aht etmiĢ Birden Lörien'in büyük yayının Ģarkısı duyuldu. Tiz bir sesle fırladı
sanki!" ok elf yayından. Frodo yukarı baktı. Neredeyse tam tepesinde Ģöyle bir
Hepsi öne eğilip küreklere asılmıĢlardı: Sam bile yardım ediyor- sarsıldı kanatlı Ģekil. Kaba, gaklar gibi bir çığlıkla havadan düĢüp
464 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ
doğu kıyısının karanlığı içinde gözden kayboldu. Gökyüzü yeniden
temizlenmiĢti. Uzakta, küfreden ve feryat eden bir sürü sesin kargaĢası U LU N EHiR 465
duyuluyordu; sonra sessizlik oldu. O gece doğudan artık ne bir ses, ne sız gibi.
bir ok geldi bir daha.
"Ee, ben orada en az üç geceyi hatırlıyorum ve sanki baĢka geceleri
Bir süre sonra Aragorn kayıkları akıntıya karĢı geri döndürdü. Bir de hatırlıyor gibiyim, ama yemin edebilirim ki bir tam ay geçmemiĢtir.
müddet su kenarını tarayarak gidip nihayet küçük sığ bir koy buldular* Neredeyse, saatin orada iĢlemediğine inanacağım!"
Burada suya yakın birkaç küçük ağaç yetiĢmiĢti, gerilerinde ise dik "Belki de öyledir," dedi Frodo. "O ülkede belki de, baĢka yerlerde
kayalık bir yamaç yükseliyordu. Grup burada durup Ģafağı beklemeye çoktan yitip gitmiĢ bir zamandaydık. Bana kalırsa ancak GümüĢda-
karar verdi: O gece ilerlemeye çalıĢmak faydasızdı. Kamp kurmadılar, marı bizi Anduin'e taĢıyınca ölümlü topraklardan Büyük Deniz'e akan
zamana geri döndük. Ayrıca Caras Galadhon'da ne yeni, ne eski, hiç ay
ateĢ de yakmayıp birbirlerine yakın demirlenmiĢ kayıklarında büzüĢüp gördüğümü hatırlamıyorum: Sadece gece yıldızlar, gündüz güneĢ
yattılar. vardı."
"Galadriel'in yayına ve Legolas'm eli ile gözüne Ģükürler olsun!"
dedi Gimli lembas peksimetinden bir dilim atıĢtırırken. "Karanlıkta Legolas kayığında kıpırdandı. "Hayır, zaman hiç durmaz," dedi; "lâkin
muazzam bir atıĢtı, dostum!" her Ģeydeki ve her yerdeki değiĢim ve geliĢim bir değildir. Elf-ler için
dünya döner ama hem çok hızlı, hem de çok yavaĢ döner. Hızlıdır, çünkü
"Lâkin ne vurduğunu kim bilebilir?" dedi Legolas. bütün öbür Ģeyler yanlarından çabucak geçip giderken kendileri çok az
"Ben bilemem," dedi Gimlı. "Fakat gölgenin daha yakına gelememiĢ değiĢirler: Bu keder verir onlara. YavaĢtır, çünkü kaçıp giden yılları
olmasına memnunum. Hiç mi hiç beğenmemiĢtim. Moria'daki saymazlar, kendileri için saymazlar. Geçen mevsimler uzun, çok uzun bir
gölgeye fazlasıyla benziyordu bence - balrogun gölgesine," diye bitirdi nehirde durmadan tekrarlanan dalgacıklardır. Yine de güneĢ altındaki her
sözlerini fısıltıyla. Ģey nihayetinde bir sona doğru yıpranır." "Ama bu yıpranma Lörien'de
"Balrog değildi," dedi Frodo, hâlâ aynı ürpertiyle titreyerek. "Bu çok yavaĢ," dedi Frodo. "Hanım'ın gücü var o topraklarda. GaladrieJ'in
daha soğuk bir Ģeydi. Galiba bir..." Sonra duraksayıp sustu. Elf Yüzük'ünü kullandığı Caras Galadhon'da, saatler her ne kadar kısa
"Neydi sence?" diye sordu Boromir sanki Frodo'nun yüzünü gör- gibi görünse de çok dolu."
meye çalıĢıyormuĢ gibi hevesle kayığından uzanarak. "Bu Lörien'in dıĢında söylenmemeli, bana bile," dedi Aragorn.
"Sanırım... Hayır, söylemeyeceğim," diye cevap verdi Frodo "Bu konuda bir daha konuĢma! Fakat doğrusu bu Sam: O ülkede hesabını
"Her ne idiyse, onun düĢüĢü düĢmanlarımızı korkuttu." ĢaĢırmıĢsın. Orada zaman cifler gibi bizim de çabucak yanımızdan
"Öyle görünüyor," dedi Aragorn "Yine de, neredeler, kaç kiĢiler, geçip gitti. Biz orada oyalanırken eski ay geçti, yeni ay büyüyüp
Ģimdi ne yapacaklar bilemiyoruz. Bu geceyi hepimiz uykusuz geçu- küçüldü dıĢardaki dünyada. Ve dün akĢam yeni bir ay doğdu yine. KıĢ
meliyiz! ġimdi karanlık bizi gizliyor. Fakat günün ne göstereceğini bitmek üzere artık. Zaman, umudu kıt bir bahara doğru akıyor."
kim bilebilir? Silahlarınızı el altında tutun!"
Gece sessiz geçti. Suyun öte yanından ne bir ses, ne bir çığlık du-
Sam, sanki bir Ģey sayıyormuĢ gibi parmaklarını kılıcının kabzasına yuldu bir daha Kayıklarında birbirlerine sokulmuĢ yolcular havanın
vurarak gökyüzüne bakıp duruyordu "Çok garip," diye mırıldandı. "Ay değiĢtiğini hissettiler. Hava, Güney'den ve uzak denizlerden yüzüp
Shire'da da Yabaneller'de de aynı ay, ya da aynı olmalı. Ama ya yoldan gelen kocaman nemli bulutlar altında ısınıp durgunlaĢtı. Nehir'in ka-
çıktı, ya da ben hesabımı ĢaĢırdım. Bay Frodo siz de hatırlarsınız ki, o yaların üzerinden aĢtığı ivinti yerinin sesi adeta daha bir yükselmiĢ ve
ağaçtaki flette yattığımızda ay küçülüyordu: Dolunay geceli bir hafta yakınlaĢmıĢtı. Üzerlerindeki ağaçların minik dallarından çiğ damlamaya
olmuĢtu hesabımca. Ama yola çıkalı dün bir hafta oldu, yeni ay tırnak baĢladı.
ucu gibi yeniden çıkıverdi, sanki elf ülkesinde hiç kalmamı- Gün doğduğunda, etraflarındaki dünyanın hali yumuĢamıĢ ve mah-

m zunlaĢmıĢtı. ġafak yavaĢ yavaĢ yaygın ve gölgesiz soluk bir ıĢığa döndü.
Nehir'in üzerinde pus vardı; beyaz bir sis kıyıyı sarmalıyor, diğer
ULU N E H i R 467
466 YÜ ZÜ K KARDEġLlöt
karar verildi. Aragorn hem kayıklarını hem de eĢyalarını ivinti
kıyı görülmüyordu. Ye-ri'nin gerisindeki daha düzgün sulara taĢıyabilecekleri bir yol
"Sise hiç tahammül edemem," dedi Sam; "ama bu uğurlu bir sise bulmayı umuyordu.
benziyor. Artık belki o lanet olası gulyabaniler bizi görmeden gidebi- "Elflerin kayıkları batmayabilir belki," dedi, "ama bu bizim Sarn
liriz." Gebir'den sağ salim çıkacağımız anlamına gelmez. Bunu daha kimse
"Belki," dedi Aragorn. "Lâkin sis bir zaman sonra kalkmazsa yolu baĢaramadı. Bu bölgede Gondor'lu insanlar hiçbir yol yapmamıĢtır,
çünkü en muhteĢem günlerinde bile topraklan Anduin'de Emyn Mu-
bulmak zor olacak. Ve eğer Sarn Gebir'i aĢıp Emyn Muil'e varacak-
il'den ileriye uzanmazdı; ama batı kıyısında bir yerlerde bir nakliyat
sak, o patikayı bulmak zorundayız." yolu vardır, tabii eğer bulabilirsem. Hâlâ duruyor olmalı; çünkü daha
"Neden tvinti Yeri'ni geçmek veya Nehir'den devam etmek zorunda birkaç yıl öncesine, Mordor'lu Orklar'ın buralarda çoğalmasına dek,
olduğumuzu anlayamıyorum," dedi Boromir. "Eğer Emyn Muil hafif kayıklarla Yabaneller'den Osgiliath'a yolculuk yapılırdı."
önümüzdeyse, bu fındık kabuklarını bırakıp Entsağnağı'na varıncaya "Ben doğdum doğalı Kuzey'den çok az kayık geldi; orklar da doğu
kadar batıya ve güneye doğru gider, oradan da ülkeme geçebiliriz." kıyısında fırsat kollayarak gezinip dururlar," dedi Boromir. "Eğer ileri
"Minas Tırith'e gidiyorsak dediğin gibi olur," dedi Aragorn, "ama giderseniz, bir yol bulsanız bile her milde tehlike artacak."
buna henüz karar verilmedi. Ve böyle bir yol, göründüğünden daha "Tehlike güneye giden bütün yollarda var," diye cevap verdi Ara-
tehlikeli çıkabilir. Entsağnağı vadisi düz ve bataklıktır; sis orada yaya ve gorn. "Bizi bir gün bekleyin. Eğer bu süre içerisinde geri dönmezsek
yüklü olanlar için ölümcül bir tehlike arz eder. Ben mecbur kalıncaya bilin ki baĢımıza bir felaket gelmiĢtir. O zaman kendinize yeni bir lider
kadar kayıkları terk etmeme taraftanyım. En azından Nehir'de yolu seçip, elinizden geldiğince onu izlersiniz."
kaybetme korkusu yok." Ezik bir yürekle seyretti Frodo, Aragorn ile Legolas'ın nehir kıyı-
"Ama doğu kıyısını DüĢman tutuyor," diye karĢı çıktı Boronvr. sındaki dik yamacı tırmanıp sis içinde yok oluĢlarını; fakat korkulan
"Ve Argonath Kapıları'ndan geçip kazasız belasız Kurkaya'ya varsanız yersiz çıktı. Sadece iki üç saat sonra, daha öğlen bile olmadan, kaĢif-
bile sonra ne yapacaksınız? ġelalelerden atlayıp, bataklıklara mı lerin gölgeli Ģekilleri belirdi tekrar.
düĢeceksiniz?" "Her Ģey yolunda," dedi Aragorn yamaçtan aĢağı inerken. "Bir ke-
"Hayır!" diye cevap verdi Aragorn. "Kayıklarımızı kadim yoldan çiyolu var ve hâlâ kullanılabilir durumda bir iskeleye iniyor. Pek
Rauros-eteğine taĢıyacağız ve orada tekrar suya ineceğiz diyelim. Kuzey uzakta değil: ivinti Yeri'nin baĢlangıcı buradan sadece yarım mil aĢağıda;
Basamaklan'nı ve büyük krallar devrinde yapılmıĢ olan Amon Hen'in çavlanlar da bir mili biraz aĢar. Oradan kısa bir mesafe sonra ırmak hızlı
üzerindeki tahtı bilmiyor musun Boromir, yoksa bilmezlikten mi akmakla birlikte yeniden durulup düzeliyor, iĢin en zor kısmı
gelmek istiyorsun? Ben en azından, önümdeki yolu seçmeden önce o kayıklarımızı ve eĢyalarımızı o eski nakliyat yoluna çıkarmak olacak.
yüksek yerde bir kez daha oturmak isterim. Orada belki bize yol Yolu bulduk ama, burada su kıyısından iki yüz, iki yüz elli metre kadar
gösterecek bir iĢaret buluruz." içerde, bir kayalığın dibinde, korunaklı bir yerden gidiyor. Kuzeydeki
Boromir uzun süre bu seçime karĢı koydu; fakat Frodo'nun Ara- iskelenin nerede olduğunu bulamadık. Eğer hâlâ ayaktaysa dün gece
geçmiĢ olmalıyız. Akıntıya karĢı saatlerce kürek çekip yine de siste
gorn'u nereye giderse gitsin izleyeceği kesinleĢince pes etti. "Arka-
iskeleyi görmeden geçebiliriz. Korkarım nehirden burada ayrılıp,
daĢlarını ihtiyaç anında terk etmek Minas Tirith'li însanlar'ın âdeti de-
elimizden geldiğince nakliyat yolunu tutmamız gerekecek."
ğildir," dedi, "ve eğer Kurkaya'ya ulaĢabilirseniz benim gücüme ihti-
"Bu o kadar kolay değil, hepimiz insan olsaydık bile kolay olmazdı,"
yacınız olacak. O yüksek adaya kadar giderim, ama daha ileriye değil. dedi Boromir.
Eğer yaptığım yardımlar bana bir yol arkadasi bile/ kazahdıramamıĢ-
ı • . ı t. j j- • *j ' n lî^ iff V» . 'Âl y "Yine de, bu halimizle elimizden geleni yapmaya çalıĢacağız," dedi
sa, gerekirse tek basıma yurduma dönerim oradan. ,' , ' , Aragorn.
ibljI^UĠ L (!,(!'

Gün artık ilerliyordu ve sis biraz kalkmıĢtı. DÎgerîen lâyıklarda


beklerken Aragorn ile Legolas'ın hemen kıyı boyunca ilerlemelerine
ULU NEHiR 469
dedi Boromir. "Uykuya ihtiyacımız var, Aragorn Argonath Kapılan'nı
468 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ gece geçmeyi düĢünüyorsa bile -kuĢkusuz metanetli cücemiz hariç-
"Evet, öyle," dedi Gimli. "Zor yollarda insanlar ayaklarını sürü- hepimiz çok yorgunuz."
meye baĢlar da, sırtındaki yük boyunun iki misli olsa bile bir cüce yoluna Gimli cevap vermedi: Oturduğu yerde baĢı düĢüyordu.
devam eder Efendi Boromir!" "ġimdi dinlenebildiğimiz kadar dinlenelim," dedi Aragorn. "Yarın,
tekrar gündüz vakti yolculuk yapacağız. Tabii eğer su bir daha değiĢip
îĢ gerçekten de zorlu çıktı, yine de sonunda baĢardılar. EĢyalar ka- bizi arkadan vurmazsa, doğu kıyısındaki gözlere yakalanmadan sıyrılıp
yıktan boĢaltılarak nehir kıyısındaki yamacın düzlük tepesine çıkarıldı. kurtulmayı umabiliriz. Lâkin bu gece ikiĢer ikiĢer nöbet tutmalıyız
Sonra kayıklar sudan çekilip yukarı taĢındı. Kayıklar tahmin ettik- sırayla: Üç saat uyku, bir saat nöbet."
lerinden çok çok daha hafifti. Elf ülkesinde yetiĢen hangi ağacın ke-
restesinden yapıldıklarını Legolas bile bilmiyordu; ama tahtası hem O gece, tan vaktinden bir saat önce atıĢtıran kısa bir yağmurdan
çok sert, hem de garip bir biçimde tüy gibiydi. Düzlükte Merry ile Pip-pin daha kötü bir Ģey olmadı. Etraf iyice aydınlanır aydınlanmaz yola ko-
kendi kayıklarını rahatlıkla taĢıyabiliyorlardı. Bununla beraber yuldular. Daha o vakitten sis incelmeye baĢlamıĢtı. Batı tarafına yakın
kayıkları kaldırıp Grup'un önündeki araziden çekmek için iki insanın gidiyorlar; gitgide yükselen alçak uçurumların, ayaklan aceleci ne-hire
gücü gerekmiĢti. Arazi Nehir'den yukarı doğru tırmanıyordu, karman dalmıĢ gölgeli duvarların karanlık Ģekillerini görüyorlardı. Sabah
çorman kurĢuni kireçtaĢı kayalanyla kaplı, yabani otlar ve çalıların ilerleyince bulutlar alçaldı ve yağmur Ģiddetle yağmaya baĢladı, içleri su
örtüp gizlediği çukurlarla dolu viran bir yerdi; böğürtlen çalıları, dimdik dolmasın diye kayıkların deri örtülerini kapattılar ve suyla sürük-
minik vadiler ve orada burada iç kısımlardaki daha yüksek yerlerden lenmeye devam ettiler; dökülen gri perdeden, önlerinde veya etrafla-
damla damla gelen sularla beslenen bataklıklı su birikintileri vardı. rında çok az Ģey görünüyordu.
Boromir'le Aragorn kayıkları birer birer taĢırken diğerleri eĢyalarla Fakat yağmur çok uzun sürmedi. YavaĢ yavaĢ üzerlerindeki gök-
kan ter içinde onların arkasından ilerlediler. Sonunda her Ģey taĢındı ve yüzü aydınlandı, derken bulutlar aniden parçalandı, bulutların sürük-
nakliyat yoluna kondu. Ondan sonra, yayılmıĢ fundalıklar ve yu- lenen saçakları kuzeye doğru Nehir üzerinden uzayıp gitti. Sis ve pus
varlanmıĢ bir sürü taĢ dıĢında pek engelle karĢılaĢmadan hep birlikte dağılmıĢtı. Yolcuların önünde çıkıntılar ve dar yarıklar arasına birkaç
yürüdüler. Sis hâlâ heyelanlı kayalık duvar üzerinde perde perde asılı biçimsiz ağacın tutunmuĢ olduğu iri iri kayalarla kaplı geniĢ ve derin
duruyordu, sol taraflarında Nehir pus altındaydı: Nehir'in keskin ka- bir dere yatağı uzanıyordu. Kanal daraldı, Nehir hızlandı. Artık önle-
yalıklar ve Sarn Gebir'in taĢtan diĢleri üzerinden köpürerek hızla aktığını rinde neyle karĢılaĢırlarsa karĢılaĢsınlar, kolay kolay ne durabilecek ne
duyuyor, ama göremiyorlardı. Her Ģeyi sağ salim güneydeki iskeleye de dönebilecek kadar hızlı gidiyorlardı. Üzerlerinde bir Ģerit soluk mavi
taĢıyıncaya kadar iki kere bu yolu gidip geldiler. gökyüzü, etraflarında gölgeli Nehir, önlerinde siyah, güneĢi kapatan ve
Burada nakliyat yolu su kenarına dönerek, yavaĢça minik bir su kesintisiz uzanan Emyn Muil tepeleri vardı.
birikintisinin sığ kıyısına doğru inmekteydi. Birikintinin yatağı, insan Frodo ileri doğru bakınca iki kocaman kayanın yaklaĢmakta oldu-
eliyle değil de Sarn Gebir'den gelip suya doğru fırlamıĢ alçak bir kaya ğunu gördü: TaĢtan iki büyük kuleye veya sütuna benziyorlardı. Akar-
çıkıntısına çarparak anafor yapan sular tarafından nehir kıyısına oyul- suyun her iki yanında dik ve meĢum yükselmekteydiler. Aralarından
muĢa benziyordu. Bunun gerisinde nehrin kıyısı dik gri bir uçurum geçen dar bir yarık belirdi ve Nehir kayıkları oraya doğru sürükledi.
olarak yükseliyordu ve yayalar için buradan öteye geçit yoktu. "îĢte Argonath; Kralların Sütunları!" diye bağırdı Aragorn. "Bi-
Kısa akĢam üstü saatleri geçmiĢti bile; kasvetli, bulutlu bir alaca- razdan onları geçeceğiz. Kayıkları bir hizada ve mümkün olduğu kadar
karanlık çökmekteydi. Suyun kenarında oturup pus içinde gizlenmiĢ aralıklı tutun! Akıntının ortasında kalın!"
olan ivinti Yeri'nin karıĢık çağıltısını dinlediler; yorgun ve uykuluy- Frodo hızla yaklaĢtıkça, büyük sütunlar onu karĢılarcasına kuleler
dular, gönülleri de ölmekte olan gün gibi kasvetliydi. gibi yüksekli. Dev gibi gelmiĢlerdi ona; sessiz fakat tehditkâr iri kur-
"Evet, iĢte geldik ve burada bir gece daha geçirmek zorundayız,"
470 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ ULU NEHiR 471
suni siluetler. Sonra sütunların gerçekten de elle biçimlendirilmiĢ baĢlarda ilerisi karanlık duruyordu; fakat kısa bir süre sonra
olduğunu gördü: Eskinin hüneri ve gücü bunlar üzerinde çalıĢmıĢtı ve Frodo önünde gitgide büyüyen yüksek bir ıĢık aralığı gördü. Hızla
üzerlerine yontulmuĢ olan o fevkalade suretleri unutulmuĢ yılların gü- yaklaĢtı aralık ve kayıklar bir anda buradan dıĢan, engin berrak bir ıĢığa
neĢlerine, yağmurlarına rağmen bugüne kadar getirmiĢti sütunlar. Derin uğradılar.
sulara oturtulmuĢ kocaman kaidelerin üzerinde taĢtan iki ulu kral
duruyor, bulanık gözlerle, yank alınla hâlâ Kuzey'e doğru kaĢlarını Öğleni çoktan devirmiĢ olan güneĢ, rüzgârlı bir gökyüzünde parlı-
çatıyorlardı. Her ikisinin de sol eli, ayaları dıĢarı bakacak Ģekilde, uyanda yordu. Gücü nihayet tükenen sular uzun oval biçimli bir göl halinde
bulunurcasına havadaydı; sağ ellerinde birer balta, baĢlarında yayılmıĢtı: Soluk Nen Hithoel'di bu; çevresini kapatan, yamaçtan
ufalanmaya baĢlamıĢ birer miğfer ve taç vardı. Hâlâ büyük bir güç ve ağaçlık fakat baĢları kel, dik kurĢuni dağlar gün ıĢığında soğuk soğuk
heybet taĢıyordu çok önceleri yok olmuĢ krallığın bu sessiz bekçileri. yanıp sönmekteydi. En güney ucunda üç sivri tepe yükseliyordu. Or-
Frodo'nun üzerine korku sindi, kayık yaklaĢtıkça bakmaya cesaret ede- tadaki sanki diğerlerinden biraz daha önde ve ayrıydı: Nehir'in soluk
meyerek gözlerini kapatıp iyice büzüĢtü. Kayıklar Nümenor'un nöbet- titrek kollarla iki yanından aktığı bir ada. Rüzgârda, çok ötelerden du-
çilerinin ebedi gölgeleri altından zayıf ve gelip geçici minik birer yaprak yulan gök gürültüsü sesi gibi uzak ama derin, gümbürtülü bir ses vardı.
gibi hızla geçerken, Boromir bile baĢını eğdi. Kapılar'ın karanlık dar "Tol Brandir'e bakın!" dedi Aragorn güneydeki yüksek zirveyi
boğazına böylece girdiler. göstererek. "Sol tarafta Amon Lhaw, sağ tarafta Amon Hen, Duyma ve
Her iki yanda dehĢetengiz sarp kayalık duvarlar tahmin edileme- Görme Tepeleri duruyor. Büyük krallar zamanında bunların üzerinde
yecek yüksekliklere doğru dimdik yükselmekteydi. Karanlık gökyüzü tahtlar varmıĢ ve buralara gözcüler konurmuĢ. Fakat Tol Brandir'e
çok uzaktaydı. Siyah sular gürlüyor, yankılanıyor, üzerlerinde rüzgâr hiçbir insanın veya hayvanın ayak basmamıĢ olduğu söylenir.
çığlıklar atıyordu. Dizleri üzerine büzüĢmüĢ olan Frodo önünde Sam1 in Gecenin gölgesi düĢmeden onlara varmıĢ olacağız. Rauros'un susmayan
mırıldanıp homurdandığım duydu: "Ne yer yahu! Ne korkunç bir yer! sesinin bizi çağırdığını duyuyorum."
Ah Ģu kayıktan bir çıksam, bir daha nehir Ģöyle dursun, su biri- Grup artık kayıklannı gölün ortasından güneye doğru sürüp giden
kintilerine bile sokmam ayaklarımı!" akıntıya bırakarak bir süre dinlendi. Biraz bir Ģeyler yediler; sonra kü-
"Korkmayın!" dedi garip bir ses arkasından. Frodo dönünce Yol- reklerini alarak tekrar hızlandılar. Batıdaki tepelerin yamaçları gölge
gezer'i gördü, ama gördüğü yine de Yolgezer değildi; çünkü yıpranmıĢ içinde kaldı; güneĢ tostoparlak olup kızardı. Üç sivri tepe alacakaranlıkta
Kolcu yoktu artık orada. Kayığın kıçında mağrur ve dik Arathorn oğlu kara kara büyüdü önlerinde. Rauros koca bir sesle kükrüyordu.
Aragorn oturmuĢ, kayığı hünerli kürek darbeleriyle idare etmekteydi; Yolcular sonunda tepelerin gölgesi altına girdiklerinde akan suların
geriye düĢmüĢ kukuletasının altından çıkan kara saçları rüzgârda üzerine gece düĢmüĢtü bile.
dalgalanıyordu, gözlerinde bir ıĢık vardı: Sürgünden kendi ülkesine Yolculuklarının onuncu günü de bitmiĢti. Yabaneller'i geride bı-
dönen bir kral. rakmıĢlardı. ġimdi doğu yoluyla batı yolu arasında bir seçim yapmadan
"Korkmayın!" dedi. "Nicedir arzu ediyordum atalarım îsildur ile yolculuğa devam edemezlerdi. Maceralarının son bölümü önle-
Anarion'un suretlerine bakabilmeyi. Elendil'in varisi, îsildur'un oğlu rindeydi artık.
Valandil'in Hanedanından Arathorn'un oğlu ElftaĢı Elessar'ın, onların
gölgeleri altında hiçbir Ģeyden korkması gerekmez!"
Sonra gözlerinin feri söndü ve kendi kendine konuĢtu: "Gandalf
da burada olabilseydi keĢke! Gönlüm nasıl da Minas Arnor'u ve kendi
Ģehrimin surlarım özlüyor! Lâkin nereye gideceğim?"
Dar boğaz uzun ve karanlıktı; rüzgârın, hızla akan suyun ve yankı-
lanan kayaların sesiyle doluydu. Biraz batıya doğru kıvrıldığından ilk
KARDEġ LiK D A Ğ ILIY O R 473
Ama Minas Tirith'in artık Anduin'in geçitlerini emniyette tutamadığı
bu kötü günlerde her Ģey mümkün. Yarın dikkatli olmalıyız."
BÖLÜM X
Sabah ateĢle duman gibi geldi. Doğu'da aĢağılarda, büyük bir yan-
KARDEġLĠK D A Ğ I L I Y O R gının dumanlan gibi kara kara bulut sütunları vardı. Yükselmekte
olan güneĢ bu bulutlan aĢağıdan kasvetli bir kızıllıkla tutuĢturuyordu;
ama kısa bir süre içinde bulutları aĢıp açık gökyüzüne ulaĢtı. Tol
Brandir'in zirvesi altın rengine döndü. Frodo doğuda ve yüksek adada
gezdirdi gözlerini. Adanın yanları, akarsudan dimdik yükseliyordu.
Göğe doğru tırmanan kayalıkların yukarısında basamak basamak
Aragorn onları Nehir'in sağ koluna d^ıu yönlendirdi. Burada, nehi-rin ağaçların tiiTnandığı dik yamaçlar vardı; onların da üzerinde, en tepesi
batı kıyısında Tol Brandir'in gölgesi altında Amon Hen'in eteklerinden muazzam bir sivri kayayla taçlanmıĢ ulaĢılmaz kayalıkların kurĢuni
suya kadar yeĢil bir çimenlik uzanıyordu. Çimenliğin gerisinde dağın yüzü görünüyordu. Zirvenin etrafında bir sürü kuĢ daireler çizmek-
ağaçlarla kaplı ilk hafif eğimleri yükselmekteydi; batıya doğru, teydi, fakat görünürde baĢka hiçbir canlı yoktu.
gölün kıvrımlı kıyısı boyunca da ağaçlar vardı. Minik bir pınar atlaya Yemeklerini yedikten sonra Aragorn bütün grubu topladı. "Sonunda
«icraya akıyor, çimenleri besliyordu. zamanı geldi çattı," dedi: "uzun zamandır ertelediğimiz karar günü. Bu
"Bu gece burada dinleneceğiz," dedi Aragorn. "Burası Parth Galen ana kadar kardeĢlik içerisinde yolculuk yapmıĢ Grup'umuz Ģimdi ne
çimenliği: Eski zamanın yaz günlerinde hoĢ bir yerdi burası. Umarım olacak? Boromir ile birlikte batıya dönüp Gondor savaĢlarına mı
henüz bir kötülük inmemiĢtir." gideceğiz; doğuya, Korku ve Gölge'ye mi yöneleceğiz; yoksa
Kayıklarını nehirin yeĢil kıyısına çekip yanlarına kamplarını kur- kardeĢliğimiz dağılıp herkes kendi yoluna mı gidecek? Ne yapacaksak
dular. Nöbet sırasını da saptadılar, ama düĢmanlarından ne bir ses vardı bir an önce yapmamız gerekir. Burada uzun süre duramayız. DüĢman
ne de bir iĢaret. Eğer Gollüm onları izlemenin bir yolunu bulduysa, doğu kıyısında, bunu biliyoruz; ama ben orkların daha Ģimdiden suyun
görünmeden ve duyulmadan kalmayı baĢarmıĢtı. Bununla beraber gece bu yanına geçmiĢ olmalarından korkuyorum."
ilerledikçe Aragorn'un huzuru kaçtı, sık sık uykusunda dönüp, uyanır Kimsenin konuĢmadığı, kıpırdamadığı uzun bir sessizlik oldu.
oldu. Gece yarısından sonraki saatlerde kalkıp nöbeti devralmıĢ olan "Evet, Frodo," dedi Aragorn sonunda. "Korkarım yük senin omuz-
Frodo'nun yanına geldi. larında. Sen Divan tarafından tayin edilmiĢ TaĢıyıcı'sın. Kendi yolunu
"Neden uyandın?" diye sordu Frodo. "Senin nöbetin değil ki." ancak kendin seçebilirsin. Bu konuda ben sana bir tavsiyede buluna-
"Bilmiyorum," diye cevap verdi Aragorn; "ama uykumda bir gölge mam. Ben Gandalf değilim ve onun görevini üstlenmeye çalıĢtıysam da
ve bir tehdit vardı büyüyen. Kılıcını çeksen iyi olur." Ģu saat için neler tasarlıyordu, neler umuyordu, hatta bir tasarısı var
"Neden?" dedi Frodo. "DüĢmanlar yakında mı?" mıydı, bilmiyorum. Büyük ihtimalle, o da burada olsaydı bile seçim yine
"Bakalım Sting ne gösterecek," diye cevap verdi Aragorn. sana kalacaktı. Senin kaderin bu."
Frodo bunun üzerine elf kılıcını kınından çekti. Ne yazık ki, kılıcın Frodo hemen cevap vermedi. Sonra yavaĢ yavaĢ konuĢtu. "Acele
kenarları gece içinde donuk donuk parıldamaktaydı. "Orklar!" dedi. "Pek etmemiz gerektiğini biliyorum, ama yine de bir seçim yapamıyorum.
yakında değiller ama, yeterince yakınlar yine de." Yük ağır. Bana bir saat daha tanıyın, sonra konuĢayım. Biraz yalnız
"Ben de bundan korkuyordum," dedi Aragorn. "Ama belki Nehir' in kalmalıyım!"
bu tarafında değillerdir. Sting'in ıĢığı cılız; Amon Lhavv'nun ya- Aragorn ona müĢfik bir merhametle baktı. "Pekâlâ Drogo oğlu
maçlarında dolanan Mordor casuslarını gösteriyordur belki de sadece. Frodo," dedi. "Bir saat vereceğiz sana ve tek baĢına kalacaksın. Biz
Daha önce Amon Hen üzerinde orklann olduğunu hiç duymamıĢtım. bir süre burada kalırız. Fakat birbirimizin seslendiğini duyamayacağı-
474 Y Ü Z Ü K KARDEġLĠĞĠ KARDEġLiK D A Ğ I L I Y O R
475
mız kadar uzağa gitme." olacağını zannetmiyorum. Çünkü ne yapmam gerektiğini
Frodo bir an baĢı önünde öylece oturdu. Beyini büyük bir endiĢe biliyorum ama bunu yapmaya korkuyorum Boromir: Korkuyorum."
ile izlemekte olan Sam baĢını sallayarak mırıldandı: "Ayna gibi ortada, Boromir sessiz kaldı. Rauros durmaksızın gürlemeye devam edi-
ama Sam Gamgee'nin burnunu sokma sırası değil." yordu. Rüzgâr ağaçlann dallan arasında mırıldandı. Frodo ürperdi.
Neden sonra Frodo kalktı, yürüyüp uzaklaĢtı; diğerlerinin kendilerini Aniden Boromir gelip Frodo'nun yanına oturdu. "Gereksiz yere
tutup ona bakmamalarına rağmen, Frodo Amon Hen'in eteğindeki eziyet çekmediğine emin misin?" dedi. "Sana yardım etmek istiyorum.
Bu zorlu kararında öğüde ihtiyacın var. Benim öğüdümü istemez misin?"
ağaçlar içinde gözden kayboluncaya kadar Boromir'in gözlerinin onu
"Sanırım ne öğütleyeceğini zaten biliyorum Boromir," dedi Frodo.
ısrarla izlediğini gördü Sam. "Bu aklıma da yatardı, ama içimden beni uyaran bir ses var."
Frodo önce ormanda gayesizce dolaĢıyordu, derken ayaklarının "Uyaran mı? Neye karĢı uyaran?" dedi Borornir sertçe.
onu yukarıya dağın eteklerine doğru götürmekte olduğunu fark etti. "Gecikmeye karĢı. Daha kolay görünen yola karĢı. Üzerime yüklenen
Çok eski bir yolun kırık dökük kalıntısı bir patikaya rastladı. Dik yer- yükü inkâr etmeme karĢı. ġey, doğruyu söylemem gerekirse in-
lerinde taĢtan basamaklar oyulmuĢtu, ama artık bu basamaklar çatlamıĢ, sanlann gücüne ve sadakatına güvenmeye karĢı."
yıpranmıĢ ve ağaçlann kökleriyle yarılmıĢ durumdaydı. Bir süre nereye "Ancak sen bilmesen de, bu güç nicedir minik ülkende sağ salim
gittiğini umursamadan tırmanıp sonunda otluk bir yere geldi. Otluğun koruyordu seni."
etrafında üvez ağaçlan yetiĢmiĢti ve tam ortasında geniĢ düz bir taĢ "Ben senin halkının yiğitliğinden kuĢkulanmıyorum. Fakat dünya
vardı. Bu küçük yüksek çimenlik Doğu'ya bakıyordu ve daha Ģimdiden değiĢiyor. Minas Tırith'in surlan sağlam olabilir, ama bu sağlamlık
erken güneĢin ıĢıklarıyla dolmuĢtu. Frodo durup ta aĢağısında kalan yetmez ki. Eğer yıkılırlarsa ne olacak?"
Nehir'e, Tol Brandir"e ve ayak basılmayan ada ile arasındaki hava "SavaĢarak yiğitçe düĢmüĢ olacağız. Ama kazanmak için hâlâ
akıntısında dönüp duran kuĢlara baktı. Rauros'un müthiĢ gürle-mesine umudumuz var."
kalın boğuk bir gümbürtü karıĢmaktaydı. "Yüzük varken hiçbir umut yok," dedi Frodo.
TaĢın üzerine oturup çenesini avuçları içine aldı, pek de bir Ģey "Ah! Yüzük!" dedi Boromir gözleri ıĢıyarak. "Yüzük! Bu kadarmi-
görmez gözlerle bakıĢlarını doğuya çevirdi. Aklından Bilbo Shire'dan nicik bir Ģey için bunca korku ve kuĢku çekmemiz garip bir yazgı de-•ğil
ayrıldığından beri olup bitenler geçiyor, Gandalf in sözlerinden hatır- mi? Minicik bir Ģey! Üstelik onu Elrond'un evinde bir an için göre-
layabildiği her kelin.~yi bir bir ölçüp biçiyordu. Zaman geçip gittiği bilmiĢtim sadece. Yeniden bir bakamaz mıyım?"
halde o hâlâ bir seçim yapabilmekten çok uzaktı. Frodo baĢını kaldırdı, îçi birden soğuy u vermiĢti. Boromir'in yüzü
Aniden düĢüncelerinden uyandı: Sanki arkasında bir Ģey varmıĢ, hâlâ müĢfik ve dostçaydı, ama gözünde garip bir ıĢıltı görüyordu.
üzerine dostça olmayan gözler dikilmiĢ gibi garip bir his doğmuĢtu "Gizli kalsa daha iyi," diye cevap verdi.
"Nasıl istersen. Benim için fark etmez," dedi Boromir. "Onun hak-
içine. Ayağa fırlayıp döndü; fakat hayret, karĢısındaki Boromir'den
kında konuĢmama da izin yok mu yoksa? Çünkü sen onun kudretini
baĢkası değildi, yüzünde de dostça bir tebessüm vardı.
sadece DüĢman'ın elinde hayal eder gibisin: Kötüye kullanılmasını
"Sana bir Ģey olur diye korkmuĢtum Frodo," dedi ona doğru yaklaĢarak.
düĢünüyorsun, iyiye değil. Dünya değiĢiyor dedin. Eğer Yüzük var
"Eğer Aragorn haklıysa ve orklar yakmdaysa hiçbirimizin tek baĢına
olursa Minas Tirith düĢecekmiĢ. Ama neden? Yüzük DüĢman'da olursa
dolaĢmaması gerekir, özellikle de senin: Her Ģey sana bağlı neredeyse,
mutlaka düĢer. Ama bizde durursa neden düĢsün?"
içimde de bir sıkıntı var. Seni bulduğuma göre biraz burada kalıp
"Sen de Divan'da değil miydin?" diye cevap verdi Frodo. "Çünkü
seninle konuĢabilir miyim? Bu beni rahatlatacak. Bu kadar çok kiĢi bir
bunu kullanamayız ve bununla yakılan her Ģey kötüye çıkar."
arada olunca her sohbet bitmek bilmez bir tartıĢmaya dönüyor.
Boromir ayağa kalktı ve sabırsızca dolanmaya baĢladı. "Hep aynı
Halbuki iki kiĢi baĢbaĢa verince aklın yolunu bulabilir belki." "Çok
iyisin," dedi Frodo. "Fakat sohbet etmenin bana bir yaran
476 Y Ü Z ÜK KARDEġLĠĞĠ
laflar," diye bağırdı. "Gandalf, Elrond - bütün o tipler sana ne söylemen
gerektiğini öğretmiĢler. Kendi adlarına haklı olabilirler. Bu elf-ler, yarı KARDEġLiK DAĞILIYOR 477
cifler, büyücüler; yüzük onları çökertir belki. Ama bazen, bunlar "Fakat en azından bir süreliğine gelirsin," diye ısrar etti
gerçekten irfan sahibi mi yoksa sadece korkaklar mı diye geçiyor Boromir. "ġehrim artık yakın sayılır ve oradan Mordor, buradan
aklımdan. Fakat herkes kendi soyuna göre konuĢsun. Yüreği sağlam olduğundan pek az daha uzakta. Çoktandır yabanlıktayız; harekete
insanlar, iĢte onlar hiç yozlaĢmayacaktır. Biz Minas Tirith'liler yılların geçmeden önce DüĢman'ın neler yaptığından haberdar olmalısın.
sınavlarında metanetimizi ispatladık. Biz büyücü hükümdarların Benimle gel Frodo," dedi. "îlle de gitmek zorundaysan, tehlikeye
kudretini istemiyoruz, sadece kendimizi savunmak için, haklı bir dava atılmadan önce dinlenmen gerek." Elini dostça hobbitin omuzuna
için kuvvet istiyoruz. Ve buyurun! Tam ihtiyaç anında Kudret Yüzüğü koydu; fakat Frodo elin bastırılmıĢ bir heyecanla titrediğini fark
ortaya çıkıveriyor. Bu bir armağan bana soracak olursan; Mor-dor'un etmiĢti. Hemen uzaklaĢtı, kendisinin neredeyse iki misli ve kuvvet
düĢmanlarına bir armağan. Yüzük'ü, DüĢman'ın gücünü, DüĢ-man'a açısından kendisinden çok çok daha güçlü olan uzun boylu insanı
karĢı kullanmamak delilik. Sadece korkusuzlar ve insafsızlar muzaffer korkuyla süzdü.
olabilirler. Bu zamanda bir savaĢçı, büyük bir lider neler baĢarmazdı? "Neden bu kadar yabanisin?" dedi Boromir. "Ben dürüst bir ada-
Aragorn neler baĢarmazdı? Veya o bunu reddediyorsa, neden Boromir mım, ne hırsızım, ne de eĢkıya. Senin Yüzük'üne ihtiyacım var: Bunu
elmasın? Yüzük bana da Komuta gücü verir. Mordor'un ordularını nasıl artık biliyorsun; ama onu alıkoymak gibi bir arzum olmadığına yemin
da dağıtırdım, bütün askerler koĢup sancağım altında toplanırdı!" ederim. En azından tasarılarımı denemem için bana bir Ģans tanıma-
Boromir gittikçe sesini yükselterek bir ileri bir geri yürüyüp duru- yacak mısın? Yüzük'ü bana ödünç ver!"
yordu. Neredeyse Frodo'nun varlığını bile unutmuĢ, surlardan, silah- "Hayır, hayır!" diye bağırdı Frodo. "Divan onu taĢıma sorumlulu-
lardan, askerlerin silah altına alınmasından dem vurmaktaydı; sonra ğunu bana verdi."
büyük ittifaklar ve kazanılacak Ģanlı zaferler hakkında planlar yaptı; "Kendi ahmaklığımız yüzünden DüĢman'a yenileceğiz," diye haykırdı
Mordor'u yıktı, kendi kudretli bir kral oldu, yardımsever ve bilge bir Boromir. "Deli ediyor bu beni! Ahmak! Dik kafalı ahmak! Gönüllü
kral. Aniden durdu ve kollarını salladı. olarak ölüme koĢacaksın ve davamızı mahvedeceksin. Eğer bir ölümlü
"Ve bize onu atmamızı söylüyorlar!" diye bağırdı. "Yok etmemizi soyunun bu Yüzük üzerinde bir hakkı varsa, o da Nümenor'lu
bile değil. Bu bir iĢe yarayabilirdi, tabii eğer böyle bir Ģey yapmak tnsanlar'dır, buçukluklar değil. Senin elinde olmasının tek sebebi uğursuz
için en ufak bir ümit olduğunu mantık alsaydı. Almıyor. Bize sunulan bir rastlantı. Benim de olabilirdi. Benim olmalı. Onu bana ver!"
tek tasan bir buçukluğu körü körüne Mordor'a gönderip, DuĢman'a Frodo cevap vermeyip büyük düz taĢ aralarında kalıncaya kadar
onu yakalaması için her türlü Ģansı tanımak. Ahmaklık! geriledi. "Haydi ama dostum!" dedi Boromir daha yumuĢak bir sesle.
"Her Ģey besbelli değil mi dostum?" dedi birdenbire tekrar Frodo1 ya "Neden onu baĢından atmayasın? Neden kuĢkularından ve korkula-
dönerek. "Korktuğunu söylüyorsun. Eğer öyle ise, en cesur olan bile seni rından kurtulmayasın? istersen suçu da bana atabilirsin. Benim çok
mazur görmelidir. Fakat gerçekte baĢ kaldıran sağduyun değil mi?" güçlü olduğumu ve zorla aldığımı söylersin. Çünkü gücüm sana fazla
"Hayır, ben korkuyorum," dedi Frodo. "Sadece korkuyorum. Fakat fazla yeter buçukluk," diye bağırdı ve aniden taĢın üzerinden atlayarak
senin bu kadar açık konuĢmana sevindim. Artık kafam daha berrak." Frodo'ya doğru hamle yaptı. Zarif ve sevimli yüzü korkunç bir biçimde
"O halde Minas Tirith'e geleceksin!" diye bağırdı Boromir. Gözleri değiĢmiĢti; gözlerinde hiddetli bir ateĢ vardı.
parlıyordu, yüzü ĢevklenmiĢfi. Frodo yana kaçıp kurtuldu ve yine taĢı aralarına aldı. Yapabileceği tek
"Beni yanlıĢ anladın," dedi Frodo. bir Ģey vardı: Tam Boromir tekrar üzerine atlarken titreyerek zincirindeki
Yüzük'ü çıkarttı, hemencecik parmağına geçirdi. Adam nefesini tuttu bir
an, hayretler içinde baktı; sonra orayı burayı, kayaların ve ağaçların
arasını araĢtırarak deliler gibi etrafta koĢturmaya baĢladı. "Sefil
düzenbaz!" diye haykırıyordu. "Dur hele seni bir elime geçireyim! ġimdi
anlıyorum içyüzünü. Yüzük'ü Sauron'a götürüp hepimizi satacaksın.
Bizi en güç anımızda terk etmek için bekliyordun
478 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ
KARDEġLlK D A Ğ I L I \ O R
sırf. Sana da bütün buçukluklara da lanet olsun, ölümün karasına dü- 479
Ģesiniz!" Sonra ayağı bir taĢa takılarak yüzükoyun yere serildi. Bir süre du. Kuyutorman'ın dalları altında cifler, insanlar ve korkunç hayvan-
sanki kendi laneti kendine iĢlemiĢ gibi yerde kıpırdamadan yattı; lar ölümcül bir mücadeleye tutuĢmuĢtu. Kocoğlanlarn ülkesi alev
sonra birdenbire ağlamaya baĢladı. alevdi; Moria üzerinde bir bulut vardı; Lörien'in sınırlarından duman
Ayağa kalktı, alnını oğuĢturup göz yaĢlarını sildi. "Neler dedim tütüyordu.
ben?" diye bağırdı. "Ne yaptım? Frodo, Frodo!" diye seslendi. "Geri Rohan'ın çimenleri üzerinde biniciler at koĢturmaktaydı; Isengard'
gel! Bir cinnete düĢmüĢtüm, ama artık geçti. Geri gel!" dan kurtlar boĢanıyordu. Harad limanlarından savaĢ gemileri denize
açılmıĢtı ve Doğu'dan bitmek bilmez bir insan akını vardı: Atlan üze-
Cevap yoktu. Frodo onun sesleniĢlerini duymamıĢtı bile. Çoktan rinde kılıç erleri, mızraklı adamlar, okçular, reislerin savaĢ arabaları,
uzaklaĢmıĢ, bastığı yeri bile görmeden patikaya vurmuĢ, tepeye doğru yük vagonları. Karanlıklar Efendisi'nin bütün gücü hareketteydi. Sonra
koĢturmaktaydı. Zihninde Boromir'in delirmiĢ hiddetli yüzü ve yanan tekrar güneye dönerek Minas Tirith'e baktı. Çok uzakta ve çok güzel
gözleri canlanıyor, dehĢet ve kederle zangır zangır titriyordu. görünüyordu Minas Tirith: Beyaz surlu, binbir kuleli, dağ üzerinde
Sonunda tek baĢına Amon Hen'in zirvesine vardı ve nefes nefese mağrur ve zarif; kale burçlarında mazgallı siperlerden çelik ıĢıltıları
durakladı. Sanki bir pus içinden büyük ve yassı kaldırım taĢlarıyla dö- geliyor, gözcü kuleleri bir sürü sancakla parıldıyordu. Yüreğine
ĢenmiĢ ve artık dökülen mazgallı siperlerle çevrelenmiĢ geniĢ düz bir umut doldu. Fakat Minas Tirith'in karĢısına daha büyük ve daha güçlü bir
daire gördü; tam ortasında, dört oyma sütun üzerine yerleĢtirilmiĢ ve kale dikilmiĢti. O yöne, doğuya doğru çekildi gözleri istemeye istemeye.
uzun bir merdivenle çıkılan bir taht vardı. Yukarı tırmandı ve kendisini Osgiliath'm harap olmuĢ köprülerini geçti, Minas Morgul'un sırıtan
yolunu kaybedip de emekleye emekleye dağ krallarının tahtına çıkmıĢ bir kapılarını, hayaletli Dağları geçti ve Mordor Ülkesi'ndeki dehĢet vadisi
çocuk gibi hissederek o eski koltuğa oturdu. Gorgoroth'a baktı. Orada, güneĢ altında karanlık uzanıyordu. Dumanın
îlk baĢta çok az görebiliyordu. Sanki sadece gölgelerin olduğu sisten ortasında ateĢler panldıyordu. Hüküm Dağı yanıyor, koca bir buğu
bir dünyadaydı: Yüzük parmağındaydı çünkü. Sonra sis parça parça yükseliyordu. Sonunda bakıĢları sur üzerine sur, siper üzerine siper,
aralandı ve bir sürü görüntü gördü: Sanki gözlerinin hemen altındaki bir kara, ölçülemeyecek kadar güçlü, demirden bir dağ, çelikten kapı,
masa üzerinde gibi küçük ve net görüntülerdi bunlar, ama yine de serttaĢından bir kuleye takıldı kaldı: Barad-dûr, Sauron'un Kalesi. Bütün
uzaktılar. Ses yok, sadece parlak canlı hayaller vardı. Dünya çekip umutlan söndü.
küçülmüĢ ve sessizleĢmiĢti sanki. Amon Hen'de, yani Nümenor'lu tn- Ve aniden Göz'ü hissetti. Karanlık Kule'de uyumayan bir göz vardı.
sanlar'm Göz Dağı'nda, Görme Tahtı'nda oturuyordu. Doğuya, meçhul Gözün onun bakısını fark ettiğini biliyordu. Sabırsız, hiddetli bir irade
engin topraklara, isimsiz ovalara, keĢfedilmemiĢ ormanlara baktı. vardı ardında. Ona doğru fırladı göz; adeta bir parmak gibi kendisini
Kuzeye baktı, Ulu Nehir bir kurdele gibi altında uzandı, Dumanlı aradığını hissetti. Çok kısa bir süre sonra onu mıhlayacak, nerede
Dağlar kırık diĢler gibi küçük ve sert dikildiler. Batıya baktı ve Ro- olduğunu kesin olarak anlayacaktı. Amon Lhav/ya dokundu. Tol
han'ın geniĢ odaklarıyla kara bir mızrak gibi duran îsengard'ın kulesi Brandir'e değdi - Frodo kendini koltuktan atıp büzüldü, gri kukuleta-
Orthanc'ı gördü. Güneye baktı, Ulu Nehir ayaklarının hemen dibinde sıyla baĢını örttü.
devrilen bir dalga gibi kıvrılıp Rauros Ģelalelerini aĢtı, köpüren bir çu- Kendi sesinin haykırdığını duydu: Asla, asla! Yoksa Ģöyle mi de-
kura döküldü; su zerreciklerinin üzerinde pırıldayan bir gökkuĢağı miĢti: Evet, sana geliyorum, sana geliyorum? Ayırt edemiyordu. Sonra
oynaĢmaktaydı. Ve Nehir'in muazzam deltası Ethir Anduin'i, güneĢte sanki baĢka bir güç noktasından bir ĢimĢek çakar gibi, aklına baĢka bir
beyaz toz gibi dönen sayısız deniz kuĢlarını, kuĢların altında sonsuz düĢünce girdi: Çıkar onu! Çıkar! Sersem, çıkar! Yüzük'ü çıkar!
çizgilerle çalkalanan yeĢil ve gümüĢi denizi gördü. tçinde iki güç cebelleĢti. Bir an için ikisinin de sivri uçlannın tam
Fakat baktığı her yerde savaĢ izleri görülüyordu. Dumanlı Dağlar ortasında, ıstırapla kıvrandı Frodo. Aniden tekrar kendi kendisinin bi-
karınca yuvası gibi kaynaĢmaktaydı: Her delikten orklar dökülüyor- lincine vardı. Ne Ses, ne de Göz; Frodo: Seçme özgürlüğüne sahip ve bu
seçimi yapmak için tek bir anı kalmıĢ olan Frodo. Yüzük'ü parma-
KAR D Eġ LiK DAĞILIYOR 481
YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ
480 "Haksız da değil. Gollüm izimizi bulduğuna ve yolculuğumuzun sırrının
ğından çıkarttı. Tahtın önünde, berrak günıĢığı altında diz daha Ģimdiden ortaya çıkmıĢ olması tehlikesi doğduğuna göre, artık
çökmüĢtü. Kara bir gölge bir kol gibi üzerinden geçti sanki; Amon Grup'un doğuya gitmesi iyice ümitsizleĢti. Fakat Minas Tirith de,
Hen'i gözden kaçırarak batıya doğru ilerledi ve soldu. Artık bütün AteĢ'e ve Yük'ün imhasına götürmez bizi.
gökyüzü temizdi, maviydi, ağaçların hepsinde kuĢlar ötüyordu. "Orada bir süre kalıp yiğitçe savunma yapabiliriz. Fakat ya Yük'ü
Frodo ayağa kalktı. Üzerinde büyük bir yorgunluk vardı, fakat niyeti saklamak, ya da DüĢman onu almaya geldiğinde olanca gücüne karĢı
kesinleĢmiĢ, içi hafiflemiĢti. Yüksek sesle kendi kendine, "Artık koyabilmek gerek. Elrond bile bunun kendi gücünü aĢacağını söyle-
yapmam gerekeni yapacağım," dedi. "En azından Ģu belli: Yüzük'ün miĢti; ne kadar adamı olursa olsun, Denethor Bey de baĢarmayı uma-
Ģerri daha Ģimdiden Grup'u bile etkilemeye baĢladı; daha fazla zarar maz. Frodo'nun yerinde olsaydık bizler ne seçerdik? Bilemiyorum.
vermeden Yüzük onlardan ayrılmalı. Tek baĢıma gideceğim. Bazılarına Gandalf in yokluğunu en çok Ģimdi hissediyoruz asıl."
güvenemem; güvendiklerime ise kıyamıyorum: Zavallı Sam, Merry "Kaybımız çok elem verici," dedi Legolas. "Yine de onun yardımı
ve Pippin. Ve Yolgezer Kalbi Minas Tirith için yanıyor, hele Ģimdi olmaksızın bir karar almak zorundayız. Neden biz karar verip böylece
Boromir de kötüye saptığına göre orada ona ihtiyaçları olacak. Tek Frodo'ya yardımcı olmayalım? Onu çağırıp bir oylama yapsak ya!
baĢıma gideceğim. Hemen." Ben Minas Tirith'e verirdim reyimi."
Çabucak geri inerek Boromir'in onu bulmuĢ olduğu çimliğe döndü. "Ben de öyle yapardım," dedi Gimli. "Tabii biz sadece yol boyunca
Sonra durup etrafı dinledi. AĢağıdaki sahilin yakınlarında ormandan TaĢıyıcı'ya yardımcı olmak, dilediğimiz kadar ona eĢlik etmek üzere
çığlıklar ve bağırıĢlar duyar gibiydi. yollandık; hiçbirimiz Hüküm Dağı'nı aramak emri ve yeminiyle
"Beni arıyorlar," diye düĢündü. "Kim bilir ne kadar zamandır yok- bağlı değiliz. Lothlörien'den ayrılmak çok zordu benim için. Yine de
tum ortalıklarda. Saatler geçmiĢ olmalı." Tereddüt etti. "Ne yapabili- buraya kadar geldim ve Ģunu söylüyorum: Bu son tercihe gelip daya-
rim?" diye mırıldandı. "Ya Ģimdi giderim, ya da bir daha hiç gide- nınca, Frodo'yu terk edemeyeceğimi iyice anladım. Ben Minas Ti-
mem. Bir daha böyle fırsat olmaz. Onları terk etmekten, hem de hiç rith'i seçerdim, ama eğer o seçmezse onu izlerim."
açıklamasız terk etmekten nefret ediyorum. Ama mutlaka anlayacak- "Ben de onunla birlikte giderim," dedi Legolas. "ġu anda hoĢçakal
lardır. Sam anlar. Hem baĢka ne gelir zaten elimden?" demek sadakatsizlik olur."
YavaĢça Yüzük'ü çıkartarak bir kez daha taktı. Gözden kayboldu ve "Onu hepimiz birden bırakırsak gerçekten hainlik olur," dedi Ara-
rüzgârın hıĢırtısı kadar bile varlık göstermeden tepeden aĢağı inip gitti. gorn. "Fakat eğer o doğuya giderse herkesin onunla gitmesine gerek
yok; bence herkesin gitmemesi de gerekir. O yol ümitsiz: iki üç kiĢi
Diğerleri uzun süre nehir kenarında kalmıĢlardı. Bir süre için sessiz veya tek kiĢi için ne kadar ümitsizse, sekiz kiĢi için de o kadar ümitsiz.
durmuĢ, huzursuzca bir ileri bir geri dolanmıĢlardı; fakat artık bir halka Eğer benim bir seçim yapmama izin verirseniz ben yol arkadaĢı olarak
halinde oturmuĢ konuĢmaktaydılar. Arada bir, diğer Ģeyler hakkında üç kiĢi önerirdim: Onsuz kalmaya asla katlanamayacak olan Sam, bir
konuĢmaya yelteniyor, uzun yolculuklarından, baĢlarına gelen birçok de Gimli'yle ben. Boromir ona ihtiyacı olan babası ve halkının yanına,
maceradan söz açıyorlardı; Aragorn'a Gondor diyarı ve buranın kadim kendi Ģehrine geri dönecek; diğerleri de onunla birlikte gitmeli, ya da
tarihi, Emyn Muil'in bu garip sınır topraklarında hâlâ görülebilen büyük eğer Legolas bizden ayrılmaya razı olmazsa, en azından Meriadoc ile
eserlerinin kalıntıları, taĢ krallar, Lhaw ile Hen'deki tahtlar, Rauros Peregrin onunla gitmeli."
Ģelaleleri yanındaki büyük Basamaklar hakkında sorular soruyorlardı. "Bu kesinlikle olmaz!" diye bağırdı Merry. "Biz Frodo'yu bıraka-
Fakat düĢünceleri ve sözleri hep dönüp dolaĢıp Fro-do'ya ve Yüzük'e mayız! Pippin ile ben en baĢtan beri o nereye giderse yanında gitmek
geliyordu. Frodo ne yapmayı seçecekti? Neden tereddüt ediyordu? niyetindeydik, hâlâ da öyle istiyoruz. Fakat bunun ne anlama gelece-
"Hangi yol daha ümitsiz diye tartıyor sanırım," dedi Aragorn ğinin farkında değildik. Ta Shire'dan veya Aynkvadi'den bakınca her
Ģey baĢka görünüyordu. Frodo'nun Mordor'a gitmesine izin vermek
482 YÜZÜK K A R D E ġ L IÜ l
KARDEġLiK DAĞILIYOR 483
hem delilik hem de zalimlik olur. Onu durduramaz mıyız?"
"Onu durdurmalıyız," dedi Pippin. "Ve eminim onu düĢündüren de Pippin. "Böyle beklemek korkunç bir Ģey! Zaman çoktan
dolmadı mı?"
bu. Onun doğuya gitmesini kabul etmeyeceğimizi biliyor. Kimsenin
kendisiyle gelmesini de isteyemiyor, zavallıcık. Bir düĢünün hele: "Evet," dedi Aragorn. "Bir saatten fazla oldu. Sabah geçmek üzere.
Mordor'a tek baĢına gitmek!" Pippin oturduğu yerde titredi. "Fakat Onu çağırmamız gerek."
sevgili sersem hobbitçik, bunun için ricada bulunması gerekmediğini
bilmesi lazım. Onu durduramazsak yanında olacağımızı bilmesi lazım." Tam o anda Boromir tekrar ortaya çıktı. Ağaçlar arasından çıkıp
"Affınıza sığınırım," dedi Sam. "Efendimi anladığınızı hiç sanmı- konuĢmadan onlara doğru yürüdü. Yüzü sert ve kederliydi. Sanki ora-
dakileri sayarmıĢ gibi bir durakladı, sonra gözleri yerde, az uzaklarına
yorum Hangi tarafa gideceği hususunda tereddüt ettiği yok onun. Daha oturdu.
neler! Minas Tirith ne iĢe yarar ki zaten? Onun ne iĢine yarar demek
istiyorum, kusura kalmayın Efendi Boromir," diye ekledi ve döndü. "Neredeydin Boromir?" diye sordu Aragorn. "Frodo'yıı gördün
mü?"
BaĢlarda sessizce halkanın dıĢında oturmakta olan Boromir'in artık
orada olmadığını, iĢte o zaman keĢfettiler. Boromir bir an için tereddüt etti. "Hem evet, hem hayır," diye cevap
"Nereye kayboldu bu Ģimdi?" diye bağırdı Sam endiĢeli bir yüzle. verdi ağır ağır. "Evet: Onu tepenin yukarılarında buldum ve konuĢtum.
"Son zamanlarda bir tuhaf zaten bana sorarsanız. Ama neyse, o bu Doğuya gitmeyip Minas Tirith'e gelmesi için ısrar ettim. Öfkeye
kapıldım ve beni bırakıp gitti. Yok oldu. Masallarda duyardım, ama
iĢin içinde değil. BaĢtan beri dediği gibi yurduna gidecek. Kimse de
böyle bir Ģeyi ilk defa görüyorum. Yüzük'ü takmıĢ olmalı. Bir daha onu
buna kusur bulmaz. Fakat Bay Frodo, Bay Frodo bir yolu varsa Kıyamet bulamadım. Sizin yanınıza döner diye düĢünmüĢtüm."
Çatlaklan'nı bulması gerektiğini biliyor. Ama korkuyor, îĢ o noktaya "Bütün söyleyeceklerin bu kadar mı?" dedi Aragorn, Boromir'e
varınca bildiğiniz tür dehĢete düĢtü. Derdi bu iĢte. Elbette ki evden dikkatle ve sertçe bakarak.
ayrıldığımızdan beri tabiri caizse biraz mektep gördü, hepimiz
"Evet," diye cevap verdi Boromir. "Henüz baĢka bir Ģey söylemi-
gördük; yoksa öyle bir ödü patlardı ki, Yüzük'ü Nehir'e fırlattığı gibi yeceğim."
kaçardı. Fakat hâlâ baĢlamaya cesaret bulamıyor. Ayrıca bizim için de "Bu çok kötü!" diye bağırdı Sam, ayağa sıçrayıp. "Bu insan neler
endiĢelenmiyor: Bizim onunla gidip gitmeyeceğimiz konusunda yani. karıĢtırdı kimbilir. Neden Bay Frodo onu taksın ki? Takmaması gere-
Gitmeye niyetli olduğumuzu biliyor. Biraz da buna sıkıntılanı-yor kirdi; taktıysa her Ģey olmuĢ olabilir!"
zaten. Eğer kendini toplayıp gitmeyi kafasına koyarsa tek baĢına "Fakat yüzüğü sürekli parmağında tutmaz ki," dedi Merry. "Bil-
gitmek isteyecek. Bu sözüme mim koyun! Geri döndüğünde iĢimiz bo'nun yaptığı gibi hoĢlanmadığı misafirden kurtulur kurtulmaz çıkarır."
var demektir. Çünkü adım gibi eminim, gitmeyi kafasına koymuĢ ola- "Ama nereye gitti? Nerde o?" diye bağırdı Pippin. "Gidelı yüzyıllar
cak." oldu."
"Sanırım sen hepimizden daha bilgece konuĢuyorsun Sam," dedi "Frodo'yu son gördüğünden bu yana ne kadar zaman geçti Boro-
Aragorn. "Peki ya söylediklerin çıkarsa ne yapacağız?" mir?" diye sordu Aragorn.
"Durduracağız! Gitmesine izin vermeyeceğiz!" diye bağırdı Pippin. "Yanm saat olmuĢtur," diye cevap verdi Boromir. "Veya belki de
"Acaba?" dedi Aragorn. "O TaĢıyıcı; Yük'ün kaderi onun omuzla- bir saat. Sonra biraz dolaĢtım. Bilmiyorum! Bilmiyorum!" BaĢını elleri
rında. Öyle veya böyle, onu yönlendirmek bize düĢmez bence. Dene- arasına aldı ve sanki kedere yenik düĢmüĢ gibi iki büklüm, öylece kaldı.
sek bile baĢarılı olabileceğimizi de zannetmem. Bu iĢte bizden çok "Ortadan kaybolalı bir saat olmuĢ!" diye bağırdı Sam. "Onu he-
daha güçlü baĢka kudretler rol oynuyor." men bulmamız lazım. Haydi!"
"Eh, bari Frodo 'kafasına koyup1 gelsin de Ģu iĢ bitsin artık," dedi "Bir dakika bekleyin!" diye bağırdı Aragorn. "îkiĢer ikiĢer ayrılıp
484 YÜZÜK KARDEġLĠĞĠ KARDEġLiK DAĞILIYOR 485

bir plan... Bir dakika! Durun!" dan haykırıĢlar duyar gibiydi, fakat kulak asmadı. Bir an kıpırdamadan,
Faydasızdı. Ona kulak bile asmadılar, îlk önce Sam fırlayıp git- ağzı bir kanĢ açık kalakaldı. Kayığın biri kendi kendine çimlerin
miĢti. Arkasından Merry ile Pippin atılmıĢ, tiz hobbit sesleriyle Fro- üzerinde kaymaktaydı. Bir çığlık ataıak çimlerin üzerinden rüzgâr gibi
dol Frodo! diye haykırarak hemen batıda, kıyıdaki ağaçlar içinde uçtu Sam. Kayık suya indi.
kaybolmuĢlardı bile. Legolas ile Gimli koĢturmaktaydı. Grup bir anda "Geliyorum Bay Frodo! Geliyorum!" diye bağırdı Sam ve uzak-
paniğe kapılmıĢ, veya çıldırmıĢ gibiydi. laĢmaya baĢlayan kayığa doğru bir hamle yaparak kendini nehrin kı-
"Hepimiz bir yana dağılıp kaybolacağız," diye homurdandı Ara- yısından atıverdi. Kulaç boyuyla kayığı kaçırmıĢtı. Bir çığlık attı, koca
gorn. "Boromir! Bu zararda ne parmağın var bilmiyorum, ama Ģimdi bir Ģapırtıyla yüz üstü hızla akan suda buldu kendini Ağzından hava
yardım et bana! O iki genç hobbitın peĢinden git; Frodo'yu bulamasan kabarcıkları çıkartarak dibe giderken, Nehir kıvırcık saçlı baĢının
bile en azından onları koru bari. Eğer onu bulabilirsen veya izine rast- üzerinde kapandı.
larsan buraya dön. Ben hemen geliyorum." BoĢ kayıktan bir telaĢ nidası duyuldu. Bir kürek hareketlendi, kayık
döndü. Tam ağzından sular püskürtüp çırpınarak yukarı çıktığı anda,
Aragorn hızla fırlayıp Sam'in peĢinden gitti. Sam Frodo! diye ba- yetiĢip Sam'i saçlarından yakaladı Frodo. Sam'in kahverengi gözleri
ğırarak nefes nefese, kan ter içinde yokuĢ yukarı koĢtururken, üvezler dehĢetle yusyuvarlak açılmıĢtı.
arasındaki çimenlikte ona yetiĢti. "Haydi yukarı Sam evlat!" dedi Frodo. "ġimdi elimi yakala!"
"Benimle gel Sam!" dedi. "Hiçbirimiz yalnız kalmamalıyız. Etrafta "Kurtar beni Bay Frodo!" dedi nefes nefese Sam. "Booldum. Elini
bir musibet var. Hissediyorum. Ne var ne yok görmek için yukarı, göremiyorum."
Amon Hen'in Taht'ma gidiyorum ben. Bak! Tıpkı içime doğduğu gibi, "iĢte burada. Çimdikleme oğlum! Seni bırakmam. Ayaklarını çırp,
Frodo da bu taraftan gitmiĢ. Beni takip et ve gözlerini dört aç!" Hızla debelenip durma, yoksa kayığı devireceksin. Tamam iĢte, yan tarafa
patikadan yukarıya vurdu. tutun sen, ben de küreği kullanayım!"
Sam elinden geleni yapıyordu, ama Kolcu Yolgezer'e ayak uydur- Bir ıkı kürek darbesiyle Frodo kayığı tekrar kıyıya getirdi, Sam sıçan
ması imkânsızdı; çok geçmeden geride kaldı. O daha azıcık ilerlemiĢken gibi ıslanmıĢ bir biçimde sudan çıkabildi. Frodo Yüzük'ü çıkartarak
Aragorn ilerde gözden kaybolmuĢtu bile. Sam oflayıp puflayarak durdu. tekrar karaya ayak bastı.
Aniden alnına bir Ģaplak indirdi. "Bütün bu karıĢık belalar içinde sen en beterisin Sam!" dedi.
"ÇüĢ Sam Gamgee!" dedi yüksek sesle. "Madem bacakların çok "Ah Bay Frodo, çok insafsızsın!" dedi Sam titreyerek. "Böyle ben-siz
kısa, kafanı kullan! Dur bir hele! Boromir yalan söylemiyor, yalan gitmeye kalkıĢman içime oturdu. Eğer doğru tahmin etmeyeydim Ģimdi
söylemek huyu yok; lâkin her Ģeyi anlatmadı. Bir Ģey Bay Frodo'yu nerelerde olacaktın?"
çok kötü biçimde korkuttu. O da bir anda kendini toplayı verdi. Nihayet "Sağ salim yolumda."
bir karara vardı: gitmek karanna. Nereye? Doğu'ya. Sam'siz gider mi? "Sağ salimmiĢ!" dedi Sam. "Tek baĢına, benim yardımım olmadan
Evet, yanma Sam'ini bile almadan gidecek. Çok, çok insafsızlık bu." ha? Buna dayanamazdım, ölüp kalırdım."
Sam gözlerindeki yaĢlan kuruladı. "Sakin ol Gamgee!" dedi. "Aklını "Asıl benimle gelirsen olup gidersin Sam," dedi Frodo, "buna da
bul da düĢün! Nehirlerin üzerinden uçamaz, Ģelalelerden de atla- ben dayanamam."
yamaz. Hiç aleti edevatı yok. Demek ki kayıklara gitmesi lazım. Ka- "Onun garantisi yok, ama arkanda kalırsam yüzde yüz Ölürüm,"
yıklara! Doğru kayıklara Sam, ĢimĢek gibi!" dedi Sam.
Sam dönüp patikadan aĢağıya fırladı. DüĢtü, dizleri çizildi. Kalktı "Ama ben Mordor'a gidiyorum."
ayağa ve koĢmaya devam etti. Kayıklarını karaya çektikleri Parth Galen "Bunu gayet iyi biliyorum Bay Frodo. Elbette ki oraya gidiyorsun.
çimenliğinin kenarına geldi. Kimsecikler yoktu. Arkadaki orman- Ve ben de seninle geliyorum."
"Bak Sam," dedi Frodo, "beni oyalama! Diğerleri her an geri gele-
486 YÜZÜK K A R D E ġ L Ġ Ğ Ġ

bilir. Eğer beni burada yakalarlarsa onlarla tartıĢıp açıklama yapmak


zorunda kalacağım, bir daha ne böyle fırsat ne de cesaret bulurum.
Halbuki hemen gitmem gerekiyor. Tek yol bu."
"Elbette tek yol bu," diye cevap verdi Sam. "Ama tek baĢına değil.
Ben de geliyorum, yoksa ikimiz de gitmeyiz. Gerekirse kayıkları bile
delerim." HARĠTALAR
Frodo bir kahkaha koyuverdi. Ani bir sıcaklık ve sevinç dokun-
muĢtu gönlüne. "Birini bırak!" dedi. "Bize lazım. Fakat eĢyasız yiye-
ceksiz falan böyle çıkıp gelemezsin."
"Bir dakika bekleyiver, gidip eĢyalarımı alayım!" diye haykırdı
Sam hevesle. "Hepsi hazır. Bugün yola çıkmak gerekir diye düĢün-
düydüm." Konaklama yerine fırladı, Frodo'nun yol arkadaĢlarının eĢ-
yalarını boĢalttığı yığın içinden kendi eĢyalarını bulup çıkarttı; yedek bir
battaniye, birkaç paket fazladan yiyecek kaptı ve geri koĢtu.
"Böylece bütün planım bozulmuĢ oldu!" dedi Frodo. "Senden kur-
tulmaya çalıĢmanın yaran yok. Ama memnun oldum Sam. Ne kadar
memnun olduğumu anlatamam. Haydi gel! Belli ki birlikte gitmemiz
yazılıymıĢ. Biz gidiyoruz, dilerim diğerleri de güvenli bir yol bulsun!
Yolgezer onlara göz kulak olur. Bir daha onları görebileceğimizi zan-
netmiyorum."
"Belli mi olur Bay Frodo? Görürüz belki," dedi Sam.

Böylece Frodo ile Sam beraberce maceralarının son kısmına doğru


yola çıktılar. Frodo kürek çekerek sahilden uzaklaĢtı, Nehir de onları
hızla batıdaki kolundan aĢağı taĢıdı ve Tol Brandir'in çatık kaĢlı
zirvelerinin yanından geçirdi. Büyük Ģelalelerin gümbürtüsü yaklaĢtı.
Sam'in becerebildiği kadar yardımıyla bile adanın güney ucundaki
akıntıdan diğer kıyıya doğru geçebilmek hiç de kolay olmadı.
Sonunda Amon LhaVun güney yamaçlarında tekrar karaya vardılar.
Burada meyilli bir sahille karĢılaĢtılar; kayıklarını karaya, suyun
oldukça yükseğine çıkardılar ve devrilmiĢ iri bir kayanın gerisine el-
lerinden geldiğince gizlediler. Sonra yüklerini omuzladılar, onları
Emyn Muil'in kurĢuni dağlanndan aĢırıp Gölgeler Ülkesi'ne indirecek bir
patika arayarak yola koyuldular.
HARĠTALAR HAKKINDA NOT
Bu harita ilk kez eserin 1954-1955 tarihli ilk baskısı için, ya-
zarın oğlu Christopher Toikien tarafından çizildi. Christop-
herTolkien, 1980'de yayımlanan BitmemiĢ Öyküler için ha-
ritayı yeniden çizdi ve bu harita Yüzüklerin Efendisi'nin sonraki
baskılarında da kullanılmaya baĢlandı. Eserin daha küçük
boydaki baskılan için, genel harita dört parçaya bölündü ve
ayrıntılı yer isimleri bu dört ayn haritada yer aldı. Elinizdeki
baskıdaki haritalar, Stephen Raw'nun bu çevirinin yapıldığı
HarperCollins baskısı için hazırladığı ve Christopher Toikien
haritalarının sadık ve daha temiz kopyalanndan alınmıĢtır.
DEMİR DAĞLAR
YAKIN HARAD

You might also like