Professional Documents
Culture Documents
AÇIKLAMALAR-1
Yörüklerle İlgili Hususlar-1
a- İran'la bir sorun çıkmaması için, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da özellikle de
Erzurum, Kars, Ağrı ve Urfa yöresinde konar göçer hayatı sürdüren Bozulus Türkmenleri;
1578-1640 yıllarında Orta Anadolu'ya getirilerek, Amasya, Sivas, Karaman, Ankara, Afyon,
Aydın, Manisa ve İzmir taraflarına dağıtıldı. (bkz: 70)
b- Bozuluş Türkmenlerinin nüfusu, 1540'larda 7500 hane olup, 40 bin civarındaydı.
Yine bu tarihlerde K. Maraş yöresinde konar göçer hayat sürdüren Dulkadirli Ulusu; 3 bin
hane ve 15 bin nüfusa sahipti. (bkz:21)
c- Göçebelerin zorunlu iskanları 1691'de başlatıldı Önceleri devlet, şehirlerin et
ihtiyacının ucuz ve düzenli olarak karşılanabilmesi için, göçebelerin yerleşik hayata
geçmelerini istemiyordu. Özellikle salgın afetlerde, göçebelerin yakınmalarını ve yerleşik
hayata dönmelerini önlemek için, göçebeliği teşvik edici Kanunnameler çıkarmıştı. Ancak,
zaman içinde dış ve iç gelişmeler sonucu, Has, Zeamet, Tımar ile Lonca sisteminin
bozulması, ipek yolu ticaretinin Osmanlı toprakları dışına kayması, savaşlarda teknik silah
unsurunun önem kazanıp, eğitimsiz insan gücü-asker kalabalığının önemini yitirip ikinci
plana düşmesi, iç ticaretin durması, kamu görevlilerine ehil olmayan kişilerin atanması,
rüşvetin yaygınlaşması gibi nedenlerle Osmanlı Devleti, hasta adam oldu. Yugoslav, Yunan,
Bulgar gibi azınlıklar başkaldırıp kendi devletlerini kurdular Türklerinde Osmanlı yönetimine
başkaldırıp (Avşar, Yörük gibi) yeni bir Türk devleti kurmalarını önleyebilmek ve
saltanatlarını sürdürebilmek amacıyla; öncelikle Avşarları zorunlu iskana tabi tuttular. Çünkü
İran'da Avşar asıllı bir Türk yönetimi vardı. (1736)
d- Akkoyunlu Devleti Hanı Tur Ali Bey ölünce yerine Kutlubey, ondan sonra da
devletin başına Karayülük Osman Bey geçti (1389-1432). Osman Bey'in oğullarına öğüdü;
"Sakın oturak (şehirli, yerleşik) olmayın, yoksa beylik; Türkmenlik ve Yörüklük edenlere
geçer..."(bkz:8)
e- Şam-Halep, K.Maraş, Yozgat, Sivas arasında yaylak hayatı sürdüren Bozulus
topluluğu içinde, çoğunluğunu Avşar, Türkmen ve Yörük oba ve Oymaklarının oluşturmasına
rağmen, Kürt aşiretleri de vardı. Bağdat, Hakkari, Diyarbakır, Tunceli, Bingöl, Erzurum
arasında yaylak, kışlak hayatı sürdüren Kara Ulus topluluğunun çoğunluğunu ise Kürt
aşiretleri oluşturuyordu. Ancak bunların içinde de Bozoklu ve Üçoklu Türkmen oymakları
vardı. (bkz: 2,7,11,19,35,40)
f- Mevlana Mesnevisi ve Divanı Kebirde adı geçen Türk Boyları: Çiğil, Hatay-Hıta
(Çin'de yaşayan Salar veya Şato Türkleri kastediliyor), Kıpçak, Oğuz, Türkmen, Tatar ve
Yağma.
g- KARLUKLAR: Karluklar, göçebe Türklerden bir boy veya bölüğün-topluluğun
adıdır. Oğuzlar-Türkmenlerden ayrıdır. 24 Oğuz boy grubu içinde yer almaz. Karluklar,
Türkmenler gibi konar-göçerdir, yaşam tarzları birbirine benzer
h- Konya'nın Ereğli ve Karapınar ilçeleri arasındaki Hortu köyüne, Beğdili oymağı-
Bekdikler; 1721 yılında 171 hane olarak iskan edildi. Burada bir han vardı ve çevre bataklıktı.
Bekdikler, K. Maraş tarafından Sultan 3. Ahmed'in fermanıyla buraya nakledilmişlerdi.
Selçuklu ve Osmanlı döneminde kervancıların güvenliği ve rahatı için her 50 Km.'lik yerde
bir Han ve dağ geçitlerine de Derbent yapılıyordu. Bu güzergahta Ereğli dışında, Karapınar ve
Ulukışla'da birer Han vardı.
Yürüklerle İlgili Hususlar-2
a- Yörüklerin kullandığı "Kara Kıl Çadırın" bir benzerini tibetliler, Farslar ve Kürtler
ile Suriye ve Büyük Sahra Arapları da kullanmaktadır. Bu çadırlar kara keçi kılından
yapılmalarına rağmen, kuruluş, şekil, ebat ve görüntüleri farklıdır.
b- Göçebe Yörükler, çocuk doğunca; kafaları yuvarlak ve güzel olsun diye "Çelme
Çeler" yani çocuğun kafasını tülbent veya bezle sarıp bağlar. Kırkı çıkıncaya kadar çocuğun
kafasında bu bez sarılı kalır. Bu nedenle de kafalarının arkası yumru yani biraz dışa çıkık olur.
Bebeklerin hopuç edilip,sırta sarılıp taşınmaları ve yatış şekilleri de bu kafa yapısının
oluşmasına neden olmaktadır. (1950-1970) yıllan arasında da bu adet sürdürülmekte idi.
c- Balıkesir-Ayvalık ilçesine bağlı Altınova beldesinin dağlık kesimindeki köylerde
yaşayan (1992) Yörük kadınları, 552-744 yılları arasında yaşayan Göktürkler gibi
giyinmektedirler. Paçası büzülmüş bolca bir pantolon , üstte yakasız cüppe gibi bir pardesü,
belde kuşak... Bu kıyafeti, halen Moğolistan'daki hayvancılık yapan göçebeler ile
Türkistan'daki yaşlı Kırgızlar da giymektedir
d- Altayların Yenisey ve Abakan-Minusink bölgelerinde yaşayan Dağlık Altay
Türkleri ile, Aba, Kızıl, Kaşkay, Kaş, Kızılkaya, Şorve Tuba Türk boy ve uruğlan;
Anadolu'daki Yörüklerle aynı boydan olabilir. Türkiye'ye yükseköğrenim görmek için gelen
bir Hakas Türkü; konuşma tarzı, ses tonu ile yüz yapısı, siması, göz ve bakışlarıyla Yörüklere
(özellikle Honamlı) çok benziyordu. (1997)
e- Yörüklüğü, konar-göçer hayatı sürdürüp, yaşayıp, çadırda kalarak, hayvancılık
yapmak olarak gören, ayrıca yerleşiklerce, Yörük sözcüğünün hakaret anlamında kullanılması
(kaba, dağdan inme, görgüsüz vs.) nedeniyle Silifkeli bir öğretmen bayan; kendisi Yörüklüğü
kabul etmediği gibi Silifke'de de hiç Yörük olmadığını iddia etmiştir! (1990)
f- Mersin yöresinde çok bilmiş bir yerleşiğe, Yörüklerin özelliklerini saymasını
isterseniz, hemen bunları sıralayacaktır: "Geçimsiz, kıskanç, görgüsüz, inat, aksi, yeniliklere
kapalı, bildiğinden şaşmayan, öğüt dinlemeyen, ibret, ders almayan, ilgisiz, duyarsız, okumayı
yazmayı pek sevmeyen, tepkisiz, isteksiz, hırslı değil, iyice araştırıp düşünmeden karar
verdiği ve işini de rast gele oluruna bırakarak yaptığından çok pişman olan, ibadete isteksiz,
üşengeç, sorumsuz davranan, cimri, kendini beğenen, çabuk kanan, kolay aldatılan, aynı
hataya iki-üç kez düşen, azim sebat, gayret, sabır duyguları zayıf, dedikoducu, çabuk küsüp
darılan, özür dilenip gönlü alınınca hemen kızgınlığı geçip affeden, güçlüden yana olan veya
çekimser kalan, sakinlik ve sessizliği seven, hareketli sosyal yaşamdan uzak duran, genelde
kendi halinde sade insanlardır"
g- Konya-Ereğlili bir Bekdik kadınının duası (1998): "Tanrı hiç kimseyi, Yörüklere
ve Karapınar Türkmenlerine gelin yapmasın "
h- Yörükler, kızları gelin olarak istendiğinde, damadın ailesinin tutum ve davranışını
beğenmiyorsa, kızlarını vermez. "Tanasıda büyüyünce anası gibi olur" düşüncesiyle damadın
özel durumuna (okuması veya sanat sahibi olmasına) hiç bakmaz. Dünürcülere red kararının
bildirilmesi üzerine, şayet kızın oğlanda gönlü varsa, kız oğlanla kaçar; bunun üzerine kız
ailesi kaçan kızları için; "Yandığı yerde sönsün, kendi çilesini kendi çeksin" diyerek bu
konuyu kapatırlar. Kızın geçimsizlik nedeniyle geri Ana Ocağına dönmesini istemezler.
Kızları ile genellikle küsüp, bağı-ilişkiyi kesip görüşmezler. Ancak ilerde torunları olunca
affedip barışırlar.
i- Türk boyları arasında anlayış ve davranış farkı var, örneğin, Kazak Türkleri aynı
uruğ içinden evlenmez. (Bir göbek 30 yıl, 7 nesil bir uruğ oluşturur.) Yörükler ise genelde
aynı oba içinden akrabalar arası evlilik yapar, yabancıya genelde kız vermez ve almaz.
1960'lardan sonra yabancılarla evlilikler çoğaldı.