You are on page 1of 26

İKİNCİ BÖLÜM

YÖRÜK İSMİ VE YÖRÜKLERİN KÖKENİ


Nasıl insanlar kendi kendilerine ad ve lakap veremezlerse, Milletleri oluşturan
boylarda isimlerini genelde kendileri verip belirleyemez,
Boyları oluşturan oymak ve oba adlarının oluşması:
a) Boyun bulunduğu veya yeni geldiği yöredeki esas etkili grubun onların farklılığını
belirtmek , tanımlamak için bir ad vermesi.
Örnek:
l- Balkanlarda Peçeneklere; Slavlar "Boşnak " (Slavca mühürdar anlamında)
demiştir.
2- Balkanlarda Kumanlara; Slavlar "Pomak" (Slavca yardımcı anlamında) demiştir.
3- Balkanlarda Uzlara; Slavlar "Gagauz" demiştir.
4- Orta Asya’da Müslüman Oğuzlardan bazı topluluklara, Arap veya Farslar;
Terakime, Etrak, Türkman –Türkmen demişlerdir, Örneğin; Çavdır, Salur, Yemut, Ersarı,
Göklen, Teke, Sarık gibi Oğuz Boyları.
5- Batı Sibirya’da Kıpçak Türklerinin bir boyuna Ruslar "Tatar", İngilizler ise
“Tartar” adını vermişlerdir.
6- Milattan önceki yıllarda Türklere; Farslar “Saka”, Yunanlılar İskit (Skyth),
Araplar ise Etrak ve Makedonlar da Balkanlara inen bir koluna belki Trak, demişlerdir. İ.Ö.8 -
2. yy. Kuzey İtalya’da yaşayan gelen bir halka Etrüsk denilmiş;
7- Diğer Türk boyları, simdi Kazak Türk boyunu oluşturan gruba "Başına buyruk.,
sert, karısından korkmayan anlamında" Kazak adını vermiş, bu ad zamanla bir boy adına
dönüşmüştür.
b) Boyun devlet kuran kişinin adını alması .
Örnek:
l- Altınordu Devletinin yıkılmasıyla bağımsızlığını ilan eden Karluk beyi Özbek
Hanın (1313-İ34O) Kurduğu Özbek Hanlığı adı, zamanla boy ve halk adına dönüşmüştür.
Günümüzde de bu devletin adı Özbekistan Cumhuriyeti’dir.
2- Oğuzların Kınık boyundan Selçuk Bey’in kurduğu Selçuklu Devleti (1037-1157) .
3- Oğuzların Kayı boyundan Osman Bey’in kurduğu Osmanlı Devleti (1299-1918) .
4- 1260-1517 yılları arasında Anadoluda kurulan ve bir süre egemenliklerini
sürdüren kırk civarındaki Türk Beylik isimleri; ya kurucusunun ya da oba ve oymağının adını
taşımaktadır. Tekelioğulları, Aydınoğulları, Karamanoğulları, Dulkadiroğlu, Hamidoğulları,
Menteşeoğulları Beylikleri veya Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri gibi .
YÖRÜK (YÜRÜK) ADI ALINMASI:
Yörük adı; Yörüklerin kendi kendilerine verdiği veya isteyerek aldığı bir isim,sıfat
değildir. Öyle olsaydı Yörükler her yerde isimlerini söylerlerdi. Oysa çoğunluğu Yörük
olduklarını ya gizliyor, ya da inkar ediyorlar özellikle Mersin, Antalya, Fethiye ve Burdur
yöresi yörükleri .
Orta Asya’da Yörük adı taşıyan boy, topluluk veya yer adı varsa da bilinmiyor,
duyulmamış. Osmanlı döneminde bazı Türkmen Oymaklarının Anadolu" dan İran’a veya Orta
Asya' ya geri gittikleri biliniyor. Bunlarla beraber bazı Yörük obaları da gitmiş olabilirler.
Ancak bilindiği kadarıyla İran ve Orta Asya’da yörük adını kullanan yok. Yörük adı ilk olarak
Selçuklu Döneminde ve Anadoluda kullanılmıştır. Selçuklu İskanı sırasında göçebe Türk
topluluklarının tümüne birden değil, sadece üçüne Yörük denilmiştir. Örneğin Türkmenler
1071’de göçebe idi. 1934 lere kadar kısmen göçebe olarak yaşantılarını sürdürmelerine ve
ayrı coğrafyalarda yaşamalarına rağmen Türkmenistan, İran,Horasan , Kafkasya, Kerkük,
Halep, Konya, Afyon, Adana hatta Manisa'da yine Türkmen olarak anılmaya devam
etmektedirler. Yörük ismi Anadolu dışında Kıbrıs ve Balkanlar’da da bilinmekte ve
kullanılmaktadır. Nedeni de Osmanlı döneminde bazı Yörük obalarının bu bölgeler
fethedilince oralara yerleştirilmesidir. Batıya yerleştirilen Türkmen oymağı sayısı çok azdır.
Türkmenler genelde set şeklinde orta., doğu ve güneydoğu Anadaluya yerleştirilmişlerdir.
Anadoluda Yörük tanımlaması adı altında toplanan boylar; Karluk, Türkeş ve Onok’lardır.
Ayrıca Halac’da vardır.

YÖRÜK (YÜRÜK) DEYİMİ VE ÖZELLİKLERİ:


l- Halk Arasında Yörük Kelimesinin Kullanımı:
a)Köylerimizde Yörük asıllı olmayan şakacı biri, Yörüğe takılmak için;
''-Yörük! '' diye bağırır, Yörük de genelde buna kızarak;
"-Ne var, sen yürümüyon mu?" diye tepki gösterir.
b)Yörük çocuklarını kızdırmak için, o mahallenin Yörük asıllı olmayan
çocuklarının tekerlemeleri; "Yörük Yörük yürüdü, kıllı deriyi sürüdü,"
c) Bir deyim "Yürük at yemini kendi arttırır. ''
d) Müzikte bir usul adı; "aksak Yürük semai"
e) Bir mısra; "Yörükte yaylasında yaylayamadım, ah şu deli gönlümü
eyleyemedim."
f) "Ne iş yapıyorsun ?" "Yörükcülük."
g) Bir şarkıdan alıntı; "Yörük yaylasız olmaz"
h) Bir yazıdan alıntı; "Yayla Türkleri Yörükler"
ı) "Eskiden Yörüktük ama devir değişti, büyük sıkıntı oldu, biz de yürüklüğü
bıraktık şimdi seracılık yapıyoruz. Bu köyde Yürüklük yapan iki aile kaldı"
i) "Yörük~yürüye gelen"
j ) "Yörük = Nisan-Eylül aylarında dağlarda çadırda yaylayan, Ekim-Mart ayların
da ise Güzle ve sahilde çadırda kışlayan, meşgale olarak koyun, keçi, deve ve eşek
besleyen göçebe halk."
k) "Osmanlı vergi memurlarının,, yaylak ve kışlaklara geldiğini haber alınca, çok
ağır olan hayvan-otlak vergisini ödememek için o bölgeden kaçan, yürüyüp giden
anlamında Yürük denilmiştir,
l) Özellikle Antalya,Burdur, Silifke ve Fethiye'de Yörük asıllı olmayanlar, Yörük
kelimesini; "görgüsüz, kaba, basit., cahil, yoksul anlamında ve aşağılamak, dışlamak
maksadıyla kullanmaktadırlar.
2-Günümüz Araştırıcılarına Göre Yörük Deyimi , Yorumu;
Yörük kelimesi "iyi ve çabuk yürüyen, eskiden olageldiği üzere kendilerine tahsisli
yerlerde koyun keçi besleyerek, yaşamını sürdüren, çadırda oturan, bir yere sürekli
yerleşmeyen göçebe veya konar göçer " halk" anlamında kullanılmıştır. Yine "Evi ve ihtisası
olmayan konar-göçer göçebe taifesidir." şeklinde tanımlanmıştır. Bu deyim hem Anadolu,
hem de Balkanlardaki bazı göçebe Türk topluluklarını tanımlama ve sınıflandırmada
kullanılmıştır. Bir araştırmacı Kızılırmak nehrinin doğusuna yerleştirilen göçebe Türk
topluluklarına Türkmen, batısına yerleştirilenlere ise Yörük dendiğini ileri sürmektedir.
Ancak Çukurova., Konya, Bursa, Afyon, Balıkesir, Aydın, Antalya yörelerindeki Türkmenler
ve buralardaki diğer göçebe Türk boyları bu görüşü tartışılır hale getirmektedir. Konya Ereğli
ilçesinde, hatta Hacımemiş köyünde Yörük, Avşar ve Türkmen aileler vardır ve üç grup da
aynı işleri yapmaktadır. Samsun’daki Yörüklerin varlığını açıklamak zordur. Yazarlar, Yörük
kelime, deyim ve kapsamı üzerinde anlaşabilmiş değillerdir. Kimi göçebe hayvancılığı, kimi
evi olmayıp çadır hayatı yaşamayı, kimisi bir Türkmen oymağını, kimi de ayrı bir Türk
boyunu ifade ediyor demiştir. Arşiv belgeleri de karışık ve çelişkili olduğundan (örneğin
konar- göçer bir Tatar topluluğunun bağlı olduğu taife; bir ilimizde Türkmen., bir diğerinde
de Yörük olarak gösterilmiş, gerçekte ise Tatarlar apayrı bir Türk boyudur, Türkmen veya
Yörüklük ile ilgisi yoktur) bir sonuca varamamışlardır. Araştırıcıların yanılmalarının esas
nedeni çoğunluğunun göçebe mensubu olmamalarıdır (en azından çocukluğunu aileleriyle
birlikte yaylak ve kışlaklarda geçirmemeleridir.). Yörük, Avşar veya Türkmen olarak göçebe
yaşam tecrübesi olsa Yörük, Türkmen, Avşar ayrılığını, farkını bilir. Hele hele Yörükle
Tahtacıyı, Türkmenle Kürdü hiç karıştırmaz. İnsanlarla ilgili konularda genelleme yapmak,
genelde kişileri yanlış sonuca götürür. Doğuda yaşayanlar Kürt, kuzeydekiler ise Lazdır
diyemezsek, Akdeniz’de yaşayanlarda Alevi, Türkmen veya Tahtacı diyemeyiz. Antalya'nın
bir ilçesi bile tamamen aynı soy veya boydan değildir. Beş-altı grubun (Girit Göçmeni,Yörük,
Türkmen, Tahtacı, Kürt) birlikte yaşadığı köyler vardır.
3- İ.Ö 800 – 500 yıllarında Kafkasya,Balkanlar ve Anadoluya göçeden ve yerli
halklarca İİRK,İYÜRK olarak adlarılan geçebe Türklerin zaman içinde Yörük olarak
tanımlandığı, Balkan Türkü Araştırmacısı İsmail Mızı Ulu tarafından ileri sürülmektir.
(M.Gofkazan,TDAVY.İST,1993
4- Amerikada yaşayan 520 civarındaki Kızılderili Kabilesinden (Washington
Eyaletine yerleşmiş)birinin adı;Yuruk,Yurok’tur(Dene Kızıl.E.G. Stewart.
TDAVY.ist.2000.sayfa:XXIII)

Yörüklerle İlgili Deyimler:


Yerleşik halkın Yörüklere bakışı ve onlarla ilgili değerlendirmelerinden bazı
örnekler yazımıza alınmıştır. Bunlar yakıştırma, uydurma da olabilir, gerçeği de yansıtabilir.
Bu sözlerden alınıp aslını inkara gerek yok. Beğenmediğin tanımlamadaki davranışı
yapmazsın, kusursuz bir insan olursun. Yörüklerde bir insan olduğundan hataları, yanlış
tarafları vardır. Ancak, bu iyi yönlerini gölgelemez. Tanrı her millete, diğerlerine göre bir şeyi
daha iyi yapabilme yeteneği vermiş. Bizim, niçin Almanlar gibi otomobil, Japonlar gibi
elektronik, Çinliler gibi porselen, İtalyanlar gibi ayakkabı, Yahudiler gibi ticaret, İngilizler
gibi viski, Fransızlar gibi şarap yapamıyoruz diye üzülmemiz ahmaklık olur Onlara göre
bizimde daha iyi yaptığımız bir şeyler mutlaka vardır. Onları araştırıp yapalım ve o konuda
söz sahibi olalım. Futbolu beceremiyoruz ne Avrupa ne de dünya şampiyonu hiç olamadık.
Durumu kabullenip o para ve zamanı başka alanlarda kullanalım. Örneğin; Güreş, Voleybol,
Halıcılık, Şiir yazma (dünyanın hiçbir milletinde bizim kadar çok sayıda amatör ve başarılı
şair herhalde yoktur), Öğrenci ve köylü bayanların el örgü ve nakışları, Türk mutfağı Aşçılık
gibi.
- “Yürük at yemini kendi artırır”
- “Yürük değirmen gibi dönüyor"
- “Yörüğün göçü gide gide düzelir"
- “Ben Yörükmüyüm ! Susuz, yolsuz yerde ev yapıp oturacak”
- “Yörük ya ayağa, ya dağa dayanır.”
- “Bu iş yörüğün yol tarifine benziyor.”
- “Yörük,gün biterse çadır kurup oturur, ömrü bitince öldüğü yerde gömülür.”
- “Yörük mezarı gibi..”
- “Yörük bir korktuğuna, bir de umduğuna dil döker.”
- “Yörükler; kıskanç,geçimsiz, ürkek, tembel ve görgüsüz olur.”
- “Bir kere düşünce yola, özlediğimiz yaylaya; yokuşta, bayırda olsa yürürüz. Çünkü
biz yörüğüz.”
- “Osmanlı ordusunun sivil gücü yörüklerdi.”
- “Yörüklük, harnup (keçiboynuzu) yemeye benzer.”
- “Yörükler beynamaz olur.”
- “Yörükten ne dinsiz olur, ne softa.”
- “Dağdan inme değil mi ne olacak?”
- “Yediği süt-yoğurt, oturduğu bel-sırt, konuştuğu vırt-zırt”
- “Eşeği süren, yellenmesine katlanır.”
- “Görgüsüz; yeri eşek kığısından, göğü yıldızdan tanır.”
- “Davar, gündüz ot beğenmez.”
- “Ağılda oğlak doğunca, yar dibinde de otu biter.”
- “Deveye diken, insana eziyet eden yararmış.”
- “Dağ çalısız, yol delisiz, orman ıssız olmaz.”
- “Gavurun ekmeğini yiyen, kılıcını da sallar.”
- “Kekiği ve kekliği çok olan yerde eğleşin, sazı ve kazı bol olan yerde oturmayın.”
- “Yörük özgürlüğünedüşkündür, başına buyruk yaşamayı sever.”
- “O Grup bizden daha Yürük" -
- "Yürük Yürük yürüdü, kıllı deriyi sürüdü"
- “Meyvenin kötüsü erik, insanın kötüsü Yörük"
- “Yörük bu merdivenden iner, sözünden döner"
- “Ardıcın közü, Yörüğün sözü olmaz"
- “Yazın ayransız, kışın yorgansız olmaz"
- “Ağaçtan maşa, Yörükten paşa olmaz"
- “Allah'ın Yörüğü ne bilir bayramı, lak lak içer ayranı"
- “Yörüğe paşa olsan ne yaparsın demişler; "pekmezi içer, soğanın cücüğünü yer,
ardıç gölgesinde yatardım" demiş."
- “Yörük, fırından sıcak somun ekmeğini alıp, çıkınından (azığından) yufkayı
çıkarıp açmış, katık niyetine içine koymuş, dürüm (çomaç) yapıp yemiş"
- “Erikten bahçe, Yörükten komşu olmaz”
- “Yörükle yılanı bir çuvala koymuşlar, yarım saat sonra yılan bağırmış; "yetişin..!
Yörük beni ısırdı."
- “Yörükler, Osmanlı Devleti yöneticileri için: "Şalvarı şallak Osmanlı, karısı
kaypak Osmanlı, ekmede yok, biçmede yok, Yemeğe ortak Osmanlı"
- “Yörükler, şehirlilerle, köylülere, yerleşiklere: tembel, gezmeyen anlamında
oturak, yatık" diyorlardı.
- Bir Yörük Manisi-Deyişi:
- Develer Sunadır , Koyun Berber,
Keçi Çerçidir, At Server”
- “Yörüğün canı kıymetli olur”
- “Yörüğün en doğrusu bile orak gibidir”
- “Bu iş, deli avradın peynir tulumuna dönmüş”
- “Yaylacılık ve davarcılık özgürlüktür”
- “Yapağı çalanın boş kaçanı”
- “Yüklü deve dinlenmez”
- “Çadır Yörüğün evidir”
- “Tarlana ayrığı , bahçene eriği , ailene yörüğü sokma”
- “Peyniri dert, avradı eri korur”

YÖRÜK - YÜRÜK KELİMELERİ


A- Türk Dili Kurumu Türkçe Sözlüğünde Yörük Kelimesi
- Yürük: (Sıfatı) Çok çabuk yürüyen, hızlı giden, çok yürüyen, çabuk yürüyen, iyi
yol alan
- Yürük: (İsim) Osmanlı İmparatorluğunda otuzar kişilik ocaklar olarak Balkanlara
yerleştirilen ve savaş zamanlarında geri hizmetlerde çalıştırılan tımarlı asker,
göçebe
- Yürüklük,-ğü: (isim) yürük olma durumu
Yürük at yemini, kendi artırır.
Yürük hayatı.
Yürük semai: Türk müziği; usûllerinden biri
- Yürük, -ğü: (Özel isim) Yörük
- Yüğrük, -ğü: (sıfat) İyi yürüyen, iyi koşan, çalışkan, çevik, güçlü.
- Yörük: Yürük
- Yörük,- ğü; (Özel isim) Hayvancılıkla geçinen göçebe Türkmen boyu.
B- Ana Britanica Ansiklopedisinde Yörük Kelime ve Maddesi : Yörükler olarak ta
bilinir, Anadolu ve Balkanlar-Trakya'da hayvancılıkla uğraşan göçebe Türklerdir,
Türkistan'dan Anadolu'ya göç eden Türk topluluklarının göçebe yaşamı sürdüren ve
yalnızca koyun, keçi yetiştirenleri, büyük olasılıkla 15. yüzyılda Yörük olarak anılmaya
başladı. Anadolu beylikleri bunlardan küçük askeri birlikler oluşturdular. Osmanlılar
döneminde Anadolu’daki Yörüklerin önemli bir bölümü Balkanlara göç ettirildi. Fatih
Kanunnamesinde Yörüklere, Reaya'ya göre bazı vergi bağışıklıkları tanınmıştı. Bu
ayrıcalıklar Yörüklerin Reaya olmasını önlemiş, bazı yasaklar ve sınırlamalar da Reayanın
Yörükler arasına karışmasını engellemiştir. Fatih Kanunnamesinde Yörüklerin Ağnam Resmi
(Vergisi) yükümlüsü oldukları, bedensel ve askeri yükümlülükleri bulunduğu belirtilmiştir.
Yörükler, Divanı Hümayundan beratlı (izinli-olurlu) Bey veya Kethüdalar tarafından
yönetilirdi. Bulundukları yerlerin Kadılarının verdiği cezaları da Sancakbeyleri veya Subaşılar
uygulardı.
Yörüklerin geçtikleri yerlerde ne kadar konaklayabilecekleri (en çok üç gün), hangi
yolları kullanabilecekleri, yaylak, güzle ve kışlak alanları belirlenmişti (Bundan amaç
birbirinin yerine gidip olay, kavga çıkarılmamasıdır). Anadolu’daki Celali Ayaklanmaları, bu
ayaklanmayı izleyen iç çalkantılar ve ekonomik bunalımlar; Anadolu’daki Yörüklerin
düzeninin bozulmasına yol açtı. Buna karşın eski yaşam biçimini belirli ölçüde korudular.
Günümüzde Yörüklerin çoğu Toroslarda, bazısı da Batı Anadolu'da yaşamaktadır. Bunlar
hayvancılığın yanı sıra; halıcılık, kilimcilik, demircilik vb. el sanatları ve tarımla uğraşırlar.
Çoğu Alevidir. (Yazar böyle yazdığı için bu yorum cümlesi buraya alınmıştır. Ancak, bu
görüş doğru değildir. Alevi inancında bir Yörük obası yoktur. Abdal ve Tahtacılarda Türk’tür
ancak Yörük Obası değillerdir. Alevi toplulukları da Yörükleri, Alevi cemaatları içinde
görmez ve saymaz...)
Birinci Beyazıd (Yıldırım) ve İkinci Mehmet (Fatih) dönemlerinde Balkanlara iskan
edilen Trakya Yörükleri; İstanbul'un batısından, Bulgaristan ve Sırbistan'a, Tuna kıyılarından
Bender ve Akkermana (Belgrad ve Ukrayna'ya) kadar geniş bir bölgede askeri bir düzen
içinde yaşıyorlardı, Fatih kanunnamesi, bunların ayrı bir sınıf olarak ta örgütlerini gösteren en
eski belgedir. (Yörükler orduyla beraber sefere çıkıp onların ağırlıklarını, deve ve eşeklerle
taşırdı, orduya ok, çorap, keçe vs. yapardı). Balkan Yörükleri, bağlı oldukları yerlere göre
adlandırılırdı. Bunlar otuzar kişilik ocaklar oluşturur, Her ocaktaki beş kişi Eşkinci (fiilen
sefere giden), kalan 25 kişi yamak (yardımcı) sayılırdı. Sefer çıkınca yamak kalanlar,
eşkincilere her sefer sırasında 50'şer kuruş Baç verir (bu nedenle yamaklara "Ellici" de
denilirdi), buna karşılık Avarız türü vergileri ödemezlerdi. Her bölgede bir Yörük Beyi (Miri
Yörükan) vardı. Bunlar zeamet sahibiydi. Sefer çıkınca eşkincilerini alıp Balkan Beyler
Beyinin bayrağı altında toplanırlardı. Yörük Beylerinin dirlik dereceleri farklıydı. Balkan
Yörükleri, Balkan eyaleti içinde ayrı bir Sancak oluştururlardı. Balkan Yörükleri düzeni,
17.yüzyılın sonlarına doğru bozulmaya başladı. Bunları Evladı Fatihan yaparak disiplin altına
alma girişimleri de uzun vadede olumlu bir sonuç vermedi.(bkz.77)
1845 tarihli bir fermanla Yörüklerin askeri düzeni sona erdirildi. (Yörüklerin askeri
elbise giymeleri, ata binmeleri ve silah taşımaları yasaklandı) Günümüzde Yugoslavya'nın
Ograz'den Dağlarının güney yamaçlarında-eteklerinde hayvancılıkla uğraşan Balkan
Yörükleri; Geleneklerini, dillerini ve ekonomik yapılarını korumaktadırlar. Yine 1989 yılında,
göçmen olarak Bulgaristan'dan gelen Yörük asıllı 80 yaşındaki bir kadının giyimi, konuşması,
Örf-adeti yanında getirdiği kefenliği, Türkiye'deki Honamlı kadınlarıyla aynıydı, hiç
değişmemişti.
Osmanlı Devleti, Oğuz göçebelerinin sık sık devlete başkaldırısı ve fırsatını bulunca
da bağımsız beylik kurma geleneğini iyi bildiğinden, Selçukluların düştüğü hatadan ders alıp
önlem geliştirdi. Göçebeleri, devlet yönetimi ve yerleşik halkı rahatsız etmeyecek şekilde
küçük gruplara bölerek birbirinden uzak bölgelere iskan etti. Göçebe beylerini ordudan uzak
tuttu, onlara askeriyede yönetici yapmadı. Sancak beyi, Vali, Bakan gibi üst dereceli yönetim
kademelerinede getirmedi Gelirinin çoğunu vergi yoluyla aldı. Okul açmayarak onları cahil
bıraktı. Sık sık politika değiştirerek ve tek taraflı dayatmacı kararlarla, onları yoksul ve
görgüsüz insanlar durumuna düşürdü.
Yörük Kelimesinin Eski Türkçe'de Yazılış ve Okunuşu: Arapça'da harfleri; üstün,
esire ve ötüre işaretleri okutur. Harfleri bu işaretler; e, i, u (veya ü) şeklinde seslendirir.
Arapça'da aslında (ö) şeklinde okunuş biçimi yoktur
Buradan konumuza geçersek Yörük kelimesinin Arapça harflerle yazılışı YÜRÜK
şeklindedir. Arap dil bilgisi kurallarına göre Yürük, Yürek veya Yuruk şeklinde okunması
gerekir. Ancak Türkçe telaffuzla genelde Yörük şeklinde okunmuştur. Yörük ve Yürük
kelimelerinin Arap harfleriyle yazım şekli aynıdır.
- Yörük: Geçimini hayvancılık yaparak sağlayan göçebe Türk.
- Türkmen: Oğuz Türklerinin bir kolu, bu koldan olan kimse.
- Yörük: Yörük adı, yürümek mastarından türetilmiş, yürüyen, çadır halkı, devamlı
yer değiştiren göçebe manasındadır. (İngilizcede; nomad)
- Osmanlı Vesikalarında Yörük: Toprağı olmayan, belli bir yerde durmayan, konar,
göçer, yaylak ve kışlak hayatı sürdüren halk anlamında kullanılmıştır. Osmanlı
Kanunnameleri, yerleşik hayata geçmeyi; Yörüklükten, Türkmenlikten çıkmak, göçebelikten
feragat etmek olarak kabul etmiştir
- Tahtacı: Anadolu'da yaşayan bir Türk Alevi grubuna verilen addır.
- Yörüklük-Aydınlı Kimliği; Yakın zamana kadar göçebe hayvancılık şeklindeki
yaşam biçiminin sürdürülmesine dayanıyordu. Ölçü olarak alınan konar göçerliğin ortadan
kalkmasıyla Yörüklük ortak tarih bilincine ve milliyet duygusuna, özgürlük havası içeren
geçmişteki nostaljik göçebe bozkır-yayla kültürüne ait olma bilincine dayanır oldu.
Yörük adı, Osmanlı döneminde, idari nedenlerle, konar göçer hayvancılık yapan
toplumsal grupları; vergi ve askeri amaçlarla sınıflandırmak için, devletçe verilmiş bir isim ve
sıfattır. Bu adın ırki ve dini bir bağla ilgisi yoktur. Devlet bu adı, mesleğe dayalı bir toplum
grubunu diğerlerinden ayırmak ve tanımlamak için kullanmıştır Ancak zaman içinde Yörük
tanımı, sadece Aydınlı denen göçebe gruplarınca benimsenmiş ve bu Türk boyunun adı olarak
kullanılmaya başlanmıştır Araştırmacılar ve bir kısım halk, genelde Avşar, Türkmen ve
Yörükleri; meslekleri ve yaşam biçimlerinin benzerlikleri nedeniyle, birbirleriyle karıştırırlar.
Ancak Türkmenler ve Avşarlar; Yörüklükle aralarında bağ kurulmasına karşı çıkarlar ve
kendilerine Yürük denmesini kabul etmezler. (bkz: 25)
Tarihi bilgi birikimi ve ulusal bilince sahip Yörükler, tüm Yörüklerin, Orta Asya'dan
(Tanrı, Altay Dağları), ortak bir Türk boy ve kökenden geldiklerini, 63 ayrı oba
oluşturduklarını ileri sürer ve böyle olduğuna da inanır. Bir kısım Yörükler (Aydınlılar);
siyasi, ekonomik ve sosyal sistem değiştikçe göçebe yaşamı bırakıp yerleşik hayata geçmişler.
Zamanla oba fertleri arasındaki sosyal bağlar çözülmüş, okuyup memur, işçi, çiftçi ve esnaf
olanlar kültürel asimilasyona uğrayarak göçebe yaşam tarzına bağlı gördükleri yörük
kimliğini bırakmışlardır Örneğin Burdur’da bir doktor; yörüklüğü meslek, bir yaşam biçimi
olarak görüp anlamaktadır. "Benim annem, babam göçebe hayvancılık yapar, yaylada, çadırda
kalırdı, dolayısıyla yörüktü. Ancak ben okudum uzman doktor oldum, yörük değilim..."
Günümüzde Yörük Kimliği, emik ve etik olarak, dar anlamda yalnızca göçebe yaşamı ve
hayvancılık yapanları ifade etmez, ortak tarih ve kültür bilincine sahip bir Türk boyunu
tanımlar. (bkz: 23,121)
Yörüklerin, Alevi Türklerle ve Alevilikle de bir ilgileri yoktur Örneğin; Nevşehir-
Hacıbektaş, Kırşehir, İçel, Amasya, Tunceli, Balıkesir, Afyon-Emirdağ, Antalya, Isparta,
Manisa, Muğla ve Yozgat gibi illerde olduğu ileri sürülen Alevi Yörüklerin; Abdal, Çepni,
Bayat, Evci, Tahtacı gibi Alevi inançlı Türk boy ve gruplarıyla karıştırılmış olması gerekir.
(bkz: 22,24,93)
Yörükler-Aydınlılar: Yazın yaylakta, sonbaharda güzle de, kışın ise seyilde-kışlakta,
çadırlarda kalarak küçük baş hayvancılıkla uğraşan göçebe Türklerdir. Yörük kelimesinin,
yürümek fiilinden türetilerek, ilk defa Osmanlı devlet memurlarınca kullanıldığı
sanılmaktadır. Ancak bu kelime daha önceleri de bilinmekte ise de Aydınlı Obaları için ad
olarak kullanımı sonradır, Selçuklu dönemi arşiv kayıtlarında Aydınlı göçebelerine Yörük
denildiğine ilişkin bir resmi belgeye rastlanamamıştır. Ayrıca Türkiye'de Yükseköğrenim
gören K. Kafkasyalı-Balkar, Türkmenistanlı - Türkmen, Afganistanlı - Özbek öğrencilere
sorulduğunda (1996); ülkelerinde Yörük adı taşıyan bir topluluk görmediklerini-
bilmediklerini ve Yörük sözcüğünü de duymadıklarını belirtmişlerdir. Yalnızca bir Azeri
öğrenci, memleketinde iken kendisini Horzum Yörüğü olarak tanımlayan bir Azeri
vatandaşıyla tanıştığını söylemiştir. Bu durum, Azerilerin, 16. yüzyıla kadar Osmanlılarla
olan siyasi birlikteliği, kültürel iletişim veya Akkoyunlu devletlerine Anadolu'dan bazı oymak
ve obaların katılımıyla açıklanabilir.
16. Yüzyılda Batı Anadolu'daki nüfusun beşte biri ile yarıya yakını yörüktü. 63
obadan oluşan yörüklerin çoğunluğu Akdeniz ve Ege olmak üzere Balkanlar-Trakya,
Marmara, İç Anadolu, Karadeniz (Bolu, Karabük, Kastamonu, Samsun) ile Doğu ve
Güneydoğu Anadolu'nun dağ ve ovalarında obalar halinde yaşıyorlardı. (bkz: 23)
Kanunnamelerde konar-göçer anlamında “yörük” adına; 15'nci yüzyıldan itibaren
rastlanır. Fatih ve Kanuni Sultan Süleyman'ın Kanunnamelerinde Yörüklerle ilgili hususlar
düzenlenmiştir. Osmanlılar önceleri Yörük adını; Aydınlı, Avşar, Türkmen, Kürt, Çerkez, tüm
konar-göçerleri tanımlamak-sınıflamak için göçebe anlamında kullandılar. Örneğin: Türkmen
Yörükanı, Ekrat Yörükanı, Çerkez Yörükanı gibi. 1691, 1727,1732 İskan çalışmalarından
sonra ise, yalnızca Aydınlı göçebe grupları için kullanıldı. (bkz:72)
Balkanlarda önceleri, orduya yardımcı olan artçı göçebe grupları için Yörük adı
kullanılıyordu Daha sonra bu Yörüklere Evladı Fatihan (Fetihçilerin çocukları) adı verildi.
Yörüklerin adının ikinci kez değiştirilme nedeni, Yörüklerin devletçe verilen bu adı
benimseyip kullanmalarıdır. (bkz:77)

GÖÇEBELERİN YERLEŞİK HAYATA GEÇİRİLMESİ:


a-) İskan; Göçebelerin iskan işini yürüten Komisyon Üyeleri: (Kuyudu Kadime
Arşiv Belgelerine GÖRE)
1- Dergahı Ali Kapıcıbaşısı
2- İskan Katibi
3- Kadı
4- Kaza Naibi
5- Oymak-Oba Beyi
6- Kethüda
7- Ayrıca göçebeler zorunlu iskana tabi tutulduğundan, onların iskan yerine
götürülmesi ve orada zorla tutulabilmesi için; Beylerbeyi, Paşa, Vali veya Sancak Beyi yeteri
kadar asker ile (örneğin bir iskanda 2500 kişilik bir askeri birlik görev yapmıştır.) iskana
nezaret ediyordu.(BKZ: 37, 65,70,113)
b-) İskan Komisyonunun Çalışma Şekli: İskan Komisyonları, 1000-1500 çadırlık bir
oymak veya obayı, 10-20-30 çadırlı-haneli gruplara ayırıyor ve 5-10 ayrı köye yerleştiriyordu.
(Bir çadır nüfusu 5 kişi olarak kabul edilmiştir.) Bazı köylere Türkmen, Balkan göçmeni,
Kafkas Göçmeni, Yörük ve Kürt iskanı birlikte yapıldığı gibi ayrıca Yürüklerden de 4-5 ayrı
obaya ait aileler aynı köye yerleştiriliyordu. Örneğin: Konya Sarayönü-Çeşmeli Sebil beldesi
ve Konya-Ereğli Beyköy. Ailemin 1926 ve ikinci kez 1934'de iskan edildiği Beyköyde,
yalnızca iki aile bizim akrabamızdı. Çeşmeli Sebil'ede Göçmen, Yörük ve Kürtler karışık
olarak yerleştirilmiştir.
c-) İskan memurları genelde göçebeleri; bataklık, sivri sinekli, dağlık, engebeli,
yolsuz veya içme ve kullanma suyu bulunmayan kurak, arazisi tarıma elverişsiz yerlere zorla
yerleştiriyorlardı. İstekleri dışında zorlamayla yerleştirildiklerinden iskan yerinden
kaçmasınlar diye de senet düzenletip göçebeler kefalete-rehine bağlanıyordu. Kefalet konusu;
ya ödeme güçlerini aşan oranda bir para cezası ya da obanın sözü geçen kişisinin yakındaki
bir kalede göz hapsinde tutulması şeklindeydi. Ayrıca esas boyu ile ilişkisi kesilsin,
grupçuluk, feodal bağ ortadan kalksın diye oymak ve obalara, ya o grubun o an lideri
durumundaki kişinin adı (Örneğin; Hacı Karalı, Sarı Veliler gibi) veya yerleştirildikleri yerin
bir özelliği (Örneğin, Ayaz, Bozlar, Dazkırlı, Karadaşlı, Karaçalı gibi) yeni ad olarak veriliyor
ve Maliye, Mühimme, Tapu ve iskan kayıt defterlerine de bu yeni adlarıyla kaydediliyorlardı.
Eski kayıtlarda ve Türkistan'da bu tür ad taşıyan Uruğ, Oymak ve Oba yoktur. Örneğin; Arife
Gazili, Ali Ganem, Çobanoğlu, Deliler, Hacılar, Hacıkırlı, Halilli, Kırık, Koyunoğlu, Nefesli,
Selman Fakılı, Yakuplu gibi.
d-) Arşiv Kayıtlarında Yörükler:
1) Cengiz Orhonlu'nun arşiv araştırmalarına göre genelde Yörükler tımar ve has
reayası, Türkmenler ise has reayası idiler. (bkz: 65).
2) Balkan-Trakya Yörükleri önceleri 25 obaydı, devletçe daha sonraları askeri ve
siyasi nedenlerle sayıları; obalar bölünerek 30 gruba çıkarıldı.
3) Ege yöresindeki Sancaklı Yörükleri, Tahrir Defterine 16 oba olarak kayıtlıydı.
1720 yılında bunlara eklenen küçük gruplarla bu sayı 30'a çıkarıldı.
4) 1691 tarihli bir Osmanlı Maliye defterinde; “Türkmenlikten çıkıp, kazalarda sakin
olup (İskan, yerleşme), ziraat edip” tabiri geçmektedir Türkmenlikten çıkma deyimi konar
göçer hayatı bırakıp yerleşik hayata geçmek anlamında kullanılmıştır.
5) "Bir Oba konar göçer olmayıp, Yörüklükten tamamen vazgeçip ziraatle meşgul
olduğunda, on yıldır hangi köyde oturuyorsao yer reayası olur" (16 yüzyıl Yörük
Kanunnamesi).
6) Yörükler 1385 ve 1387'de Saruhan'dan-Sereze, 1397'de Menemen ve Sarıgölden-
Teselyaya, 1400'de Menemenden-Filibeye yerleştirilmiş. Bu Yörükler önceleri Oba adıyla
anılırken sonraları Selanik, Vize gibi yerleştirildikleri yer adlarıyla anılmışlardır. 16,
yüzyıldan sonra Yörükler yerleşik hayat geçirilmiştir. Balkanlarda devlet Yörükleri, askeri
hizmetlerde ve madenlerde çalıştırmıştır. (bkz:105)

Göçebelerin Zorunlu İskan Edilme Nedenleri: (bkz: 37,113)


16. ve 18. yüzyıllarda İran ve Avusturya ile yapılan savaşların uzun sürmesi ve
yenilgiyle sonuçlanması, ekonomiyi krize girdirdi. Ekonomik istikrarsızlık sosyal patlamalara
neden oldu. Celali isyanları (1595) sonuç olup, buzdağlarının görünen kısımlarıydı. Eşkıyalık
ortaya çıktı ve yaygınlaştı, Cumhuriyet dönemine kadar da sürüp gitti. Göçebelerin yaylak,
kışlak hayatı aksadı. Halk, canı, namusu ve taşınabilecek malını kurtarabilmek için yolsuz,
susuz yerlere kaçıp oralara yerleşti Köyler boşaldı, tarım alanları ekilemeden öylece kaldı.
Tıpkı 1999'larda PKK terörü nedeniyle; Doğu ve Güneydoğu köylerinin çoğunluğunun can
korkusuyla boşaltılıp halkın evini, tarlasını terk edip koyununu, ineğini satarak İskenderun,
Adana, Mersin, Antalya, İstanbul gibi şehirlere göç etmesi gibi. Bunun sonucu mera
hayvancılığı yapılamadığından, et fiyatları fakir ve orta halli halkın alamayacağı miktarlara
çıktı. Bu göçler ilerde daha büyük sosyal huzursuzluklara neden olabilir. Çünkü bu insanların
çoğu eğitimsizdir, mesleği, sanatı yoktur. Evi, tarlası eski memleketinde satılamadan
kalmıştır. İnek, koyun parasıyla da kaç ay veya yıl geçinecek! Büyükşehirlerin kenarına
yaptığı gecekonduda işsiz, gelirsiz, sakin halde ne kadar duracak? Eğitimsizlik ve işsizlik
nedeniyle gecekondu semtleri ilerde; teröre, mafyaya, çetelere eleman sağlayan bataklık
olacaktır. Gecekonduları yıkmak sorunu çözmez, devlete düşmanlığı daha da arttırır.
Osmanlı Devleti (Saray ve Hükümet Bürokrasisi) harcamalarını hiç kısmadı.
Yenilgiler nedeniyle daha çok ordu beslenip, harcamaları da arttığından; zaten çok olan
vergileri daha da arttırdı. Vergi veremeyen veya askere gitmek istemeyenleri askeri güç
kullanarak hizaya soktu. Halktan fedakarlık istenmesine rağmen, memurlar Kanuni dönemi
yaşantısını olduğu gibi sürdürdü ve sürdürebilmek içinde halka baskıyı arttırdı.
Eğitim, Sağlık ve Bayındırlığa para aktarılamaz oldu. Bir çok il ve ilçede okullar ve
hastaneler kapandı. Örneğin, Adana'da bile okul ve hastane personeline maaş
verilemediğinden, ilaç ödeneği gönderilemediğinden kapandı. Sistem bozuldu, ticari hayat
durdu, merkezi otorite zayıfladı. Devlet arazileri kapanların elinde kaldı. Yöneticiler bilgisiz,
ufuksuz, amaçsız olduklarından, adeletsiz, kuralsız, tutarsız, dengesiz, duyarsız, düzensiz
davrandıklarından sorunlara karşı çözüm bulamadılar. Devlet otoritesini; birlik ve beraberliği
sağlayamadıklarından, sistemi yeniden kuramadılar. Devlet güçsüzleşince, uğursuzlara gün
doğdu, halkı huzursuz ve mutsuz ettiler. Güvensiz, aç ve yarını olmayan bu insanlar devlete
sahip çıkıp yönetime destek olamadılar. Bu durum 1920'lere kadar sürdü. Halkını seven,
inanmış ve gerçekçi bir lider olan Atatürk; kavgalı insanları barıştırdı. Milli duyguları
harakete geçirerek; bölünmüş, yılmış halkı, kendine döndürüp birleştirdi. İstiklal Savaşını
kazanıp Türkiye Cumhuriyeti devletini kurdu ve gençliğe çağdaş medeniyeti hedef olarak
gösterdi... (bkz: Nutuk Kitabı)
Göçebelerin Köylere Yerleştirilme Amacı ve İskandan Beklenen Yararlar: (bkz:65)
1- Sahipsiz ve harap hale gelmiş tarla ve bahçeleri yeniden tarıma açarak halkın
üreteceği bu ürünlerden vergi almak.
2- Halk, evlerde oturup, bağ ve bahçelerde mevsime bağlı olarak sürekli çalışması
gerekeceğinden, ev ve köylerinden ayrılmayacak, dolayısıyla devlet gerektiğinde bunları
askere alabilecek, vergisini de kolaylıkla tahsil edebilecek.
3- Konar göçer hayat nedeniyle yaylak kışlak arasında gidip gelirken göçebeler
yerleşiklerin ekili arazilerine zarar vermeyecek. Göçebelerle, yerleşikler arasında kavga
çıkmayacak, can ve mal güvenliği sağlanmış olacak.
4- Boy, oymak ve obalar küçük gruplara ayrılıp bir çok köye dağıtıldığından, bu
köylere de en az 3-4 ayrı grup birlikte yerleştirildiğinden; kabilecilik dayanışması
yapılamayacak, vergi ve askerlikte toplu başkaldırıya kalkışamayacak. Halk zaman içinde
kaynaşıp yeni bir köylü ve vatandaş kimliği kazanacak. Böylece merkezi otorite
kuvvetlenecek, şıhlık, beylik, ağalık son bulacak veya gruplar kendi arasında birbiriyle
uğraşacak, devlet rahat nefes alacak...!

AÇIKLAMALAR-1
Yörüklerle İlgili Hususlar-1
a- İran'la bir sorun çıkmaması için, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da özellikle de
Erzurum, Kars, Ağrı ve Urfa yöresinde konar göçer hayatı sürdüren Bozulus Türkmenleri;
1578-1640 yıllarında Orta Anadolu'ya getirilerek, Amasya, Sivas, Karaman, Ankara, Afyon,
Aydın, Manisa ve İzmir taraflarına dağıtıldı. (bkz: 70)
b- Bozuluş Türkmenlerinin nüfusu, 1540'larda 7500 hane olup, 40 bin civarındaydı.
Yine bu tarihlerde K. Maraş yöresinde konar göçer hayat sürdüren Dulkadirli Ulusu; 3 bin
hane ve 15 bin nüfusa sahipti. (bkz:21)
c- Göçebelerin zorunlu iskanları 1691'de başlatıldı Önceleri devlet, şehirlerin et
ihtiyacının ucuz ve düzenli olarak karşılanabilmesi için, göçebelerin yerleşik hayata
geçmelerini istemiyordu. Özellikle salgın afetlerde, göçebelerin yakınmalarını ve yerleşik
hayata dönmelerini önlemek için, göçebeliği teşvik edici Kanunnameler çıkarmıştı. Ancak,
zaman içinde dış ve iç gelişmeler sonucu, Has, Zeamet, Tımar ile Lonca sisteminin
bozulması, ipek yolu ticaretinin Osmanlı toprakları dışına kayması, savaşlarda teknik silah
unsurunun önem kazanıp, eğitimsiz insan gücü-asker kalabalığının önemini yitirip ikinci
plana düşmesi, iç ticaretin durması, kamu görevlilerine ehil olmayan kişilerin atanması,
rüşvetin yaygınlaşması gibi nedenlerle Osmanlı Devleti, hasta adam oldu. Yugoslav, Yunan,
Bulgar gibi azınlıklar başkaldırıp kendi devletlerini kurdular Türklerinde Osmanlı yönetimine
başkaldırıp (Avşar, Yörük gibi) yeni bir Türk devleti kurmalarını önleyebilmek ve
saltanatlarını sürdürebilmek amacıyla; öncelikle Avşarları zorunlu iskana tabi tuttular. Çünkü
İran'da Avşar asıllı bir Türk yönetimi vardı. (1736)
d- Akkoyunlu Devleti Hanı Tur Ali Bey ölünce yerine Kutlubey, ondan sonra da
devletin başına Karayülük Osman Bey geçti (1389-1432). Osman Bey'in oğullarına öğüdü;
"Sakın oturak (şehirli, yerleşik) olmayın, yoksa beylik; Türkmenlik ve Yörüklük edenlere
geçer..."(bkz:8)
e- Şam-Halep, K.Maraş, Yozgat, Sivas arasında yaylak hayatı sürdüren Bozulus
topluluğu içinde, çoğunluğunu Avşar, Türkmen ve Yörük oba ve Oymaklarının oluşturmasına
rağmen, Kürt aşiretleri de vardı. Bağdat, Hakkari, Diyarbakır, Tunceli, Bingöl, Erzurum
arasında yaylak, kışlak hayatı sürdüren Kara Ulus topluluğunun çoğunluğunu ise Kürt
aşiretleri oluşturuyordu. Ancak bunların içinde de Bozoklu ve Üçoklu Türkmen oymakları
vardı. (bkz: 2,7,11,19,35,40)
f- Mevlana Mesnevisi ve Divanı Kebirde adı geçen Türk Boyları: Çiğil, Hatay-Hıta
(Çin'de yaşayan Salar veya Şato Türkleri kastediliyor), Kıpçak, Oğuz, Türkmen, Tatar ve
Yağma.
g- KARLUKLAR: Karluklar, göçebe Türklerden bir boy veya bölüğün-topluluğun
adıdır. Oğuzlar-Türkmenlerden ayrıdır. 24 Oğuz boy grubu içinde yer almaz. Karluklar,
Türkmenler gibi konar-göçerdir, yaşam tarzları birbirine benzer
h- Konya'nın Ereğli ve Karapınar ilçeleri arasındaki Hortu köyüne, Beğdili oymağı-
Bekdikler; 1721 yılında 171 hane olarak iskan edildi. Burada bir han vardı ve çevre bataklıktı.
Bekdikler, K. Maraş tarafından Sultan 3. Ahmed'in fermanıyla buraya nakledilmişlerdi.
Selçuklu ve Osmanlı döneminde kervancıların güvenliği ve rahatı için her 50 Km.'lik yerde
bir Han ve dağ geçitlerine de Derbent yapılıyordu. Bu güzergahta Ereğli dışında, Karapınar ve
Ulukışla'da birer Han vardı.
Yürüklerle İlgili Hususlar-2
a- Yörüklerin kullandığı "Kara Kıl Çadırın" bir benzerini tibetliler, Farslar ve Kürtler
ile Suriye ve Büyük Sahra Arapları da kullanmaktadır. Bu çadırlar kara keçi kılından
yapılmalarına rağmen, kuruluş, şekil, ebat ve görüntüleri farklıdır.
b- Göçebe Yörükler, çocuk doğunca; kafaları yuvarlak ve güzel olsun diye "Çelme
Çeler" yani çocuğun kafasını tülbent veya bezle sarıp bağlar. Kırkı çıkıncaya kadar çocuğun
kafasında bu bez sarılı kalır. Bu nedenle de kafalarının arkası yumru yani biraz dışa çıkık olur.
Bebeklerin hopuç edilip,sırta sarılıp taşınmaları ve yatış şekilleri de bu kafa yapısının
oluşmasına neden olmaktadır. (1950-1970) yıllan arasında da bu adet sürdürülmekte idi.
c- Balıkesir-Ayvalık ilçesine bağlı Altınova beldesinin dağlık kesimindeki köylerde
yaşayan (1992) Yörük kadınları, 552-744 yılları arasında yaşayan Göktürkler gibi
giyinmektedirler. Paçası büzülmüş bolca bir pantolon , üstte yakasız cüppe gibi bir pardesü,
belde kuşak... Bu kıyafeti, halen Moğolistan'daki hayvancılık yapan göçebeler ile
Türkistan'daki yaşlı Kırgızlar da giymektedir
d- Altayların Yenisey ve Abakan-Minusink bölgelerinde yaşayan Dağlık Altay
Türkleri ile, Aba, Kızıl, Kaşkay, Kaş, Kızılkaya, Şorve Tuba Türk boy ve uruğlan;
Anadolu'daki Yörüklerle aynı boydan olabilir. Türkiye'ye yükseköğrenim görmek için gelen
bir Hakas Türkü; konuşma tarzı, ses tonu ile yüz yapısı, siması, göz ve bakışlarıyla Yörüklere
(özellikle Honamlı) çok benziyordu. (1997)
e- Yörüklüğü, konar-göçer hayatı sürdürüp, yaşayıp, çadırda kalarak, hayvancılık
yapmak olarak gören, ayrıca yerleşiklerce, Yörük sözcüğünün hakaret anlamında kullanılması
(kaba, dağdan inme, görgüsüz vs.) nedeniyle Silifkeli bir öğretmen bayan; kendisi Yörüklüğü
kabul etmediği gibi Silifke'de de hiç Yörük olmadığını iddia etmiştir! (1990)
f- Mersin yöresinde çok bilmiş bir yerleşiğe, Yörüklerin özelliklerini saymasını
isterseniz, hemen bunları sıralayacaktır: "Geçimsiz, kıskanç, görgüsüz, inat, aksi, yeniliklere
kapalı, bildiğinden şaşmayan, öğüt dinlemeyen, ibret, ders almayan, ilgisiz, duyarsız, okumayı
yazmayı pek sevmeyen, tepkisiz, isteksiz, hırslı değil, iyice araştırıp düşünmeden karar
verdiği ve işini de rast gele oluruna bırakarak yaptığından çok pişman olan, ibadete isteksiz,
üşengeç, sorumsuz davranan, cimri, kendini beğenen, çabuk kanan, kolay aldatılan, aynı
hataya iki-üç kez düşen, azim sebat, gayret, sabır duyguları zayıf, dedikoducu, çabuk küsüp
darılan, özür dilenip gönlü alınınca hemen kızgınlığı geçip affeden, güçlüden yana olan veya
çekimser kalan, sakinlik ve sessizliği seven, hareketli sosyal yaşamdan uzak duran, genelde
kendi halinde sade insanlardır"
g- Konya-Ereğlili bir Bekdik kadınının duası (1998): "Tanrı hiç kimseyi, Yörüklere
ve Karapınar Türkmenlerine gelin yapmasın "
h- Yörükler, kızları gelin olarak istendiğinde, damadın ailesinin tutum ve davranışını
beğenmiyorsa, kızlarını vermez. "Tanasıda büyüyünce anası gibi olur" düşüncesiyle damadın
özel durumuna (okuması veya sanat sahibi olmasına) hiç bakmaz. Dünürcülere red kararının
bildirilmesi üzerine, şayet kızın oğlanda gönlü varsa, kız oğlanla kaçar; bunun üzerine kız
ailesi kaçan kızları için; "Yandığı yerde sönsün, kendi çilesini kendi çeksin" diyerek bu
konuyu kapatırlar. Kızın geçimsizlik nedeniyle geri Ana Ocağına dönmesini istemezler.
Kızları ile genellikle küsüp, bağı-ilişkiyi kesip görüşmezler. Ancak ilerde torunları olunca
affedip barışırlar.
i- Türk boyları arasında anlayış ve davranış farkı var, örneğin, Kazak Türkleri aynı
uruğ içinden evlenmez. (Bir göbek 30 yıl, 7 nesil bir uruğ oluşturur.) Yörükler ise genelde
aynı oba içinden akrabalar arası evlilik yapar, yabancıya genelde kız vermez ve almaz.
1960'lardan sonra yabancılarla evlilikler çoğaldı.

YÖRÜKLERİN BAĞLI OLDUĞU BOY


Yörük obaları, Türk boylarının dahil olduğu dört ana gruptan Karluk ve Oğuzlara
bağlıdır. (Bir varsayım: Türkler dört ana gruptur. Bu dördüncü grubu göçebe ve konar göçer,
hayvancılık yapan Bozkır ve Yayla Türkleri oluşturur, Avşar, Bekdik, Kaşgay, Kazak, Kırgız,
Türkmen ve Yörükler gibi.)
Oğuzlar önce Bozoklar ve Üçoklar olmak üzere iki gruba ayrılır.Bu iki grupta da
12’şerden 24 Oğuz boyu vardır. 24 Oğuz boyundan Türkmen grubuna dahil edilebilecek boy
sayısı ençok 11 dir. Bunlar: Alayundlu (alaca atlı, iyi atlı), Bayat, Beydili, Çavuldur
(Çavdarlı? Cavdır), Döger, iğdir, Kayı (Karakeçili), Kınık, Salur (salar), Yuva ve Yüregir'dir.
Oğuzlar eşit Türkmen değildir. (bkz: 18,25, 93)
Bu boy adlarının bazıları İ.Ö. 209'dan itibaren İ.S. 1880'lere kadar değişime
uğrayarak Türkmenistan'da Alieli, Ata, Çavdarlı, Ersarı, Gökler, iğdir, Kara, Sarı, Salur, Teke
(Akalteke) ve Yemut oymaklarına dönüşmüş. Kuzey ve Güney Türkmenistan (Horasan) da
1995 yılında ise bu oymak adları Alili, Ata (Atabay), Caferbaylar, Çovdur, Gerkez, Göklen,
iğdir, Kara keçili, Nohurlu, Teke ve Yomut olmuştur. Enson 1934'lerde iskan edilen
Türkiye'deki bu ası1 ana Türkmen boyuna mensup oymaklar; kısmen isim değiştirerek ,
kısmen de büyük oymakların devlet tarafından parçalanıp yeni küçük oymaklar
oluşturulmasıyla sayıları artmış olarak günümüze kadar ulaşmıştır, çoğu aile adı taşıyan
küçük Türkmen oymağı sayısı 2000'i geçmiştir. Anadolu’daki Büyük Türkmen Oymakları:
Atçeken, Beydili, Berelli, Barak, Bekdik, Cerit, Çavdır, Danişmentli, Elbeyli (İlbeyli). Gök
(Gökçeli), Halep Türkmeni, Işıklar, Iğdır, Kara, Karakoyunlu, Karakeçili, Kızıl, Kızılkeçili,
Mamalı, Sarı, Tabanlı, Teke, Yeni il Türkmeni (Caber, Musacalı gibi).Aynı Türkmen
oymağına; Aydın'da Danişmentli, Yozgat'ta Mamalı, Ankara 'da Tabanlı denilebildiğinden
işin içinden çıkmak zordur. Avşar'larda Oğuz Boyudur ama Yörükler, Azeriler, Kaçarlar ve
diğer 9 Oğuz Boyu; "Alkaevli, Bayındır (kolları;Akkoyunlu, Abdal, Evci), Bügdüz, Cepni ve
Tahtacı , Dodurga, Eymür, Kargı, Kızık, Peçenek (Boşnak) " gibi Türkmen değildir. Yörükler
halıcılığı Türkmenlerden öğrenmişlerdir. Türkmenlerin halısı, Yörüklerin ise kilimi
meşhurdur. (bkz:100)
Yörükler, Oğuzların Karaevli, Yaparlı-Yabırlı ve Yazır-Yazırlı boylarındandır.
Karaevli-Karabölük; Karaçadırlı anlamındadır. Karaevli Obası Tekirdağ Alanya, Kadirli,
Isparta, Sinop, Antalya, Kozan, Bolu, Kastamonu, Sivas, Tokat, Zonguldak, Ulukışla ve
Balkanlara iskan edilmiştir. Yaparlı, Yaperli, Yıparlı, Yapar, Yapallı, Yabırlı, Yabır boy adı;
önüne çıkanı yıkan, deviren, zorluklara, güçlüklere rağmen işini beceren, verilen görevi
yerine getiren anlamındadır. Yapar-Yabırlı Obası; Karaisalı, Adana, İsparta, Ereğli (Konya)
ye iskan edilmiştir.Bolu (Gerede) ve Çorum (Alaca) da iki yerleşim birimi adı Yaparlı'dır.
Yazır, Yazırlı, Yazgır, Yazar boy adı; Halk ağası, çok il sahibi, il ağası anlamındadır. Yazırlı
obası, Adana, Kozan, Kahramanmaraş, Kayseri, Konya, Akşehir, Edirne, Isparta, Burdur,
Koyulhisar (Sivas), Edremit, Ankara, Korkuteli, Kumluca, Finike, Çorum, Denizli,
Gaziantep, Tekirdağ,, Kurşunlu, Kelkit, Aydın, Kütahya, Eskişehir ve Bolvadin'e iskan
edilmiştir. Bu üç boy adı uzun bir tarihi dönem içinde boyu temsil niteliğini yitirmiş ve oba
adı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Karakeçi kılından dokunan karaçadırı; Karakoyunlular
dışında genelde Avşar ve Türkmenler kullanmaz. Ancak karaçadır Yörüklere de özgü
değildir. Göçebe, Tibetli, Arap, Fars ve Kürtler de karaçadır kullanmaktadırlar.
Bu üç Oğuz boyu adı uzun dönem içinde değişime uğramış ve unutulmuştur. Daha
Orta Asya'da iken yeni Yörük boy adları oluşmuş ve Yörükler bu üç grup altında toplanmıştır.
Bunlar Honamlı, Horzum ve Tekeli Yörük boylarıdır. Bütün diğer Yörük obaları bu boyların
alt kollarıdır. Selçuklu ve Osmanlılar karışıklığı önlemek ve düzeni sağlamak için Avşar ve
Türkmenlerden farklılık gösteren Honamlı, Horzum ve Tekeli göçebe gruplarına yörük adını
vermiş ve bütün yazışmalarda bunlar için ısrarla yörük adı kullanılmıştır. Yörük adı da
zamanla Avşar, Azeri, Kazak, Kırgız,, Özbek, Tatar, Türkmen ve Uygur gibi bir Türk boy adı
olmuştur. Honamlı adı; Hunlarla ilgilendirilmekte, "Hun yapılı şeyler, Hun namlılar" Ho,
işaret sıfatı olarak işte şu, ünlü, şöhretli, şeklinde yorumlanmaktadır. Horzum adı isen
Harzem, Harezm ve Huvarzem bağlantısı kurularak, acayip kaleleri olan ülke anlamında
kullanılmaktadır. (bkz:45)
Özellikle 11.YY da Selçuklu Göç Politikası, 13.YY da Moğol ve 15.YY da Timur'un
zorlamasıyla Anadolu’ya üç büyük grup olarak gelen Horzum Yörük boyu Aydın, Balıkesir,
İzmir, Kütahya ve Afyon Yöresine, Honamlı'larda yine Aydın, Isparta, Antalya Yöresine,
Teke Yörük Boyu ise; Antalya, Alanya, Burdur ve Fethiye Yöresine yerleştirilmiş. 1071-
1934 yılları arasında idari, siyası, ekonomik, güvenlik, askeri, sosyal-etnik vs. nedenlerle
devlet bu Yörük obalarının yerlerini defalarca değiştirmiş, önce Doğu-Güney Doğu ve Suriye'
ye yerleştirdiği Türkmen oymaklarını (hatta Doğu ve Güney Doğudaki Kürt aşiretlerini bile
bazı dönemlerde) Isparta., Afyon ve Aydın'a yerleştirmiştir. Tersi de olmuş örneğin Horzum
Boyuna mensup obalar Adana ve Mersin'e, Honamlılar ise Mersin, Kahramanmaraş, Konya
ve Aksaray'a iskan edilmişlerdir. Büyük obalara otlakların yetmemesi, akrabalar arası
geçimsizlik, savaş nedeni ile Balkanlar, Ege, Adana ve Mersin' in işgali, bölgedeki yerleşik
grupların kötü davranışı sebebiyle ana obadan kopmalar ve devletin sayıca kalabalıklaşan
grupları parçalayıp dağıtması gibi nedenlerle çoğalıp kayıtlara gecen Yörük obaları sayısı
ikibini aşmıştır. Ancak bu oba adlarının çoğu aile adıdır, örneğin; Çakır Ali, Cafer, Ahmetçe,
Darı hacılı obaları gibi . Bir kısmı da kamu görevlilerince, resmi işlemler sırasında verilmiş
uydurma anlamsız lakaplardır. Örneğin; Bulut,, Cinliin, Çakmaklı, Cücüklü. Çirkin obaları
gibi bazı Avşar elleri veya Türkmen oymakları nasıl ki halen boy adlarını taşıyorsa yörük
topluluklarından da aile adı yerine Honamlı, Horzum, Tekeli hatta Yabır, Yazır boy adlarını
taşıyanlar vardır. Adana, Hatay, Gaziantep ve K.Maraş’ta ki yörükler ise kendilerini Aydınlı
olarak tanımlamakta, çevreden de Aydınlı olarak bilinip, söylenmektedirler.
Yörüklerle Türkiye’deki diğer göçebeler karşılaştırılırsa; bulundukları coğrafi saha,
iklim, yayla veya ovaya yerleşmiş olmalarına göre, lisan; kullandıkları günlük kelimeler,
lehçe, şive, ağız ve ses tonu ayrıca töre,örf, adet, anane, gelenek, görenek hatta fiziki çehre,
görünüş açılarından farklı özellikler taşıdıkları görülecektir. Kayseri Pınarbaşı’lı bir Avşarla,
Adana Tufanbeyli’li bir Ceritle, Isparta’daki bir Honamlı’nın görünüş dahil, her şeyi farklıdır.
Bu yaklaşım, yorum diğer gruplar içinde doğrudur, örneğin; Sivasın Zara ilçesindeki Alevi
Türk ile, Balıkesir Kaz dağındaki Alevi Türk ve Adana Tufanbeyli’de ki Alevi Türk’ün ne
fiziki görünüşü, ne konuşması ne de tutumu, davranışı birbirine hiç benzemez. Kullandıkları
sözcük, fiziki görünüş, günlük yaşantı, kültür açısından aşağıda belirtilen Türk boylarını
araştırdım, inceledim, gözlemledim; Yörükler, kesinlikle bu boylardan değildir; Azeri,
Boşnak (Pecenek), Gagauz (Uz), Karay (Hazar), Kumuk, Pomak (Kuman), Tatar, Saha
(Yakut). Yine yörüklerin; göçebe, yarı göçebe veya yerleşik hayvancılık yapan Avşar,
Bayındır (Akkoyunlu, Abdal, Evci, Bektaşi), Cepni, Tahtacı ve Türkmen (Bekdik, Çayan,
Karakoyuncu, Karakeçili, Cerit gibi oymaklar ve Irak-Kerkük Türkmenleri boy ve
oymaklarıyla ilişkisi yoktur. Yörüklerle müşterek noktaları; hepsinin de Türk kökenli
olmaları, anadil olarak Türkçe konuşmaları, aynı bölgede yaşamaları veya hayvancılık
yapmalarıdır.
Yörüklerle aynı boydan olduğunu sandığım (ancak o bölgeye gidip, inceleyerek
henüz ispatlayamadığım) Türkiye dışında yaşayan Türk Boyları: günümüzde de halen İran’da
göçebe hayvancılık yapan Kaşgaylar ve Hakaslardır. Ulukışla (Niğde), Aslanköy ve Erdemli
(Mersin) , Ayrancı (Karaman), Halkapınar, Ereğli (Konya) arasındaki Orta Toroslar
Bölgesinin adı Bolgar dağları idi (şimdiki adı Bolkar'dır). Buradaki yaylanın adı Bolgar
Yaylası ve yüksekçe bir tepesinin adı ise Bolgar Bozoğlan’dır. Yine Adana, Kahramanmaraş
ve Mersin’e iskan edilen Bolgarlı adlı bi yörük obası vardır. Orta Asya’daki Aladağ, Altay,
Tanrı (Tiyenşan) dağlarında ve Bozkırlarda Yürüklerle aynı boydan gruplar vardır ve de
olması gerekir. Anadolu’ya yapılan göçlere birkaç Honamlı, Horzum, Tekeli Yörük Obası;
eşeği, devesi öldüğünden, olmadığından, evin erkeği-kadını hasta olduğundan veya oba
beyine kızıp küstüğünden katılmamış, Orta Asya’da bir koyakta, bucakta kalmıştır. Özellikle
Kırgızlar’ı oluşturan boy ve bunların kolları arasında Tekeli, Honamlı ve Horzum
(Kazakistan' da Balkaş gölü güneydoğusunda Tekeli adlı bir şehir vardır) adlarını taşıyan
topluluk olabilir. Yürüklerle Kırgızların düşünce, davranış ve yaşantıları arasında büyük
benzerlik ve yakınlık var. Manas destanı okunurken sanki Yörük destanı okunuyormuş gibi
bir duygu oluşuyor. Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetleri ile ilişkiler geliştikçe, dil ve kültür
eserleri değişimi arttıkça yörüklerle kardeş boyda ortaya çıkacaktır. Benim kanaatimce
yörükler; Türkistan’daki Karluk, Türkeş, Halaç ve Onok Türk boylarının, Türkiye’ye göç
eden kollarıdır.
YÖRÜK OBA ADLARININ KÖKENİ
Selçukluların organize ettiği büyük göçlerle Anadolu’ya gelen ve göçebe
hayvancılığa elverişli bölgelere yerleştirilen yörükler; yeni doğan bebeğe ad verilmesi gibi bu
yeni yaylak ve kışlaklarına, hatta devletçe yeniden oluşturulan obalarına yeni ad vermişlerdir.
Devlet karışıklık olmasın, her grup bir özelliğine göre bilinsin diye Türk göçebelerini; şive,
görünüş, yaşantı, gelenek hatta koyunu, keçisi, kilimi ve çadırındaki farklılığa göre Avşar,
Türkmen diye ayırmış, bu ikisine tam benzemeyen obalara da yörük adını vermiştir. Yeni bir
ad verme nedeni; tarihle bağını keserek, onlara devlet kurma, başkaldırma çağrışımı
yaptıracak geçmişten bir iz taşımaması amaçlanmıştır.Türk tarihi incelenirse Türk
devletlerinin zayıflama ve yıkılma nedenlerinin başında, Türk boylarının iktidarı ele geçirme
mücadeleleri gelir. Türk Devletlerinin çoğunluğunu yine Türk devlet ve boyları yıkmıştır.
Yörükler Anadoluda resmi kayıtlara kendi öz adlarıyla; Göktürk, Kutluk, Karaevli, Yabır,
Yazır veya Karluk, Onok, Türkeş, Honamlı, Horzum, Tekeli olarak geçselerdi ve topluca aynı
bölgeye yerleştirilmiş olsalardı Türk Devlet geleneğine göre; yönetimi ele geçirme
mücadelesinde adlarını duyururlardı. Bölünüp parçalanmaları veya Osmanlılık, İslamlık
kavramları doğrultusunda Asimileleri neticesi 1071 den günümüze Türk siyasi hayatına
damgalarını vuramadıkları, ağırlıklarını koyamadıkları, etkili olamadıkları gibi, dikkate dahi
alınmamışlardır. Yönetimden uzak tutulmaları ve uygulanan politika sonucu cahil ve fakir
bırakılmış ve Türkiye tarihinde hiçbir iz bırakamamışlardır.
l- Ulus, Soy, Boy ismini oba adı olarak alanlar: Osmanlı döneminde zorunlu iskana
tabi tutulan 7230 aşiret, oymak, oba ve cemaatın (topluluk), ikibini aşkını yörük obasıdır.
(bkz.68)
a) Yörük obalarının 25 adedinin adları içinde Gök ve Gökçe kelimesi vardır.
Örneğin: Alanya, Biga, Ankara, Adana, Tarsus ve Vize’ye iskan edilen Gökalili,
Gökbeyli, Gökçe, Gökler ve Göklüce Yörük obaları (Göktürk -Kutluk) Devleti
yıkılınca Orhun, Ötüken yöresinde oturan Türk boylarının çoğunluğu Altay,
Tanrı dağları ve Siriderya (Maveraünnehir) bölgesine göç ederek yerleşmişlerdir.
)
b) On Yörük obasının adında kutlu, kutluca kelimesi vardır.Örnek: Adana, Bolu,
K.Maraş ve Tarsus’a iskan edilen Kutlubey Hacılı ve Kutlu Yörük obaları.
c) Ayrıca Göktürk'ün Türkü ve Türk ırk grubunun simgesi Turan adını taşıyan
yörük obaları vardır. Ör: Adana, Manisa, Uşak, Sındırgı, İçel, Yozgat, Kütahya,
K.Maraş, Ankara, Kastamonu, Çankırı, Edirne, Bergama, Sivas, Ordu, Bolu ve
Konya’ya iskan edilen Turanlı, Turancalı, Turhanlı, Türkani, Türkanca, Türkanlı,
Türk Doğanca, Türkeşinli, Türkeş oğulları ve Türklü Yörük obaları.
2- Orta Asya’dan geldiği bölgenin, özellik taşıyan bir yerinin adını, Anadolu’da
iskan edildiği yere vermesi veya oba adı olarak alması. Örnek:
d) Tanrıdağı Yörük Obası: Rize (Tanrı Dağları Orta Asya’dadır.)
e) Sincanlı Obası; Ankara, Afyon (Sincan Doğu Türkistan’daki bir bölgenin adıdır.
f) Tom, Tomalar Obası: Biga, Kütahya (Tom; Baykal Gölü doğusundaki bir nehir
adıdır.)
g) Aladağlı Obası: Kırşehir, Yozgat. (Aladağlar Orta Asyadadır.)
h) Turfanlı Obası: Edirne. (Turfan; Doğu Türkistanda bir şehir adı).
i) Orhan, Orhanlı, Orhunlu Obası: Alanya, Karaman. (Orhun, Orhan, Orkun;
Baykal gölünün güneyinde bir nehir ve havzanın adı) Sarı Orhanlı Obası:
Adana, Tarsus.
j) Aktekinli Obası: K.Maraş, Yozgat. (Tekin; Göktürklerde prens, şehzadelere
verilen unvan.)
h) Kütügen Obası: Tarsus (Ötügen; Orhun bölgesindeki ormanlık sahanın adı.)
3- Anadolu veya Balkanlara yerleştirildikten sonra bölgenin düşman eline geçmesi-
Rus işgali veya iç isyanlar veya o bölgedeki etnik grupların huzursuz etmesi nedeniyle yeni
bir bölgeye göç sonucu; Yörük Obasına, eski bölgeyle ilgili bir lakap veya ad verilmesi. Bu
gelenek kavram kargaşasına neden olmuştur, örneğin: 1950 de Kore’ye gidip NATO
ordusunda savaşan Türk askerlerine; yurda dönüşte hemşehrileri Koreli, 1962 den sonra
Almanya’ya işçi olarak çalışmaya giden ve 1974-80’lerde geri dönenlere ise; Almanyalı,
Almancı denmesi gibi.
Yine Türkler, İran veya Kafkasya üzerinden Anadolu’ya gelince öncelikle Doğu
Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya yerleştiler. İklim farklılığı ve şartların ağırlığı,
Ermeni, Gürcü veya Müslüman aşiretlerle çatışmalar, otlakların yetersizliği (Hem Türkler
hem de bölge insanı hayvancılıkla uğraşıyordu. Dahası Kürtler ve Araplar; Emeviler-
Abbasiler döneminden beri Müslüman idiler.) gibi nedenlerle bölgede huzursuz olan Türkler;
Batıda yeni yerlerin fethedilmesi üzerine, ikinci bir göç olayıyla batıya sevk edildiler. Örnek:
a) Manisa ve Kütahya’ya iskan edilen; Kürt Osman Uşakları, Kürt Hüseyin Yörük Obası
gibi. Ayrıca kayıtlarda; Ekrad Yörükanı, Türkmen Ekradı, Yerli Ekrad, Türkmen
Yörükanı gibi (Bilgisizlik veya kasten yazılmış.) ifadelerin bulunması, kafaları
karıştırarak; Kürtlerin Türk veya Yörüklerin Türkmen olduğuna ilişkin yararsız ve boş
tartışmalar başlatılmış, milletin ve devletin zamanının ve parasının heba olmasına neden
olmuştur. Aslında hiç kimse aslını unutmuş değildir. Örnek: Şekavet ve isyanları
nedeniyle 1702 yılında Konya’ya yerleştirilen Cihanbeyli Ekrad Aşireti ve 1071’de Urfa
Suruç ve Siverek’e yerleştirilen ve daha sonra batıya göçmeyerek bir kısmı orada kalan
Karakeçili Türkmenleri; aradan geçen bunca asra rağmen asimile olmamış, benliklerini
yitirmemişlerdir. Bu, milliyet duygusunun eğitim, çevre ve ekonomik faktörlerle
değişmeyeceğinin, kazanılıp, kaybedilmeyeceğinden çarpıcı örneğidir.
b) Sivas, Yozgat, Tokat, Kahramanmaraş, Edirne ve Malatya’ya iskan edilen; Kafirkıran
(Gavurkıran), Kafirli, Kafir ve Gürcülü Yörük Obaları.Obaların bu adı Anadolu’ya ilk
geldiklerinde yerleştikleri bölge insanlarıyla yaptıkları mücadele nedeniyle almış
olmaları gerekir. Veya Alevi inancında olmaları ve kendilerini Yörük obası olarak
göstermeleri nedeniyle iskan memurlarınca kayıtlara böyle geçmişlerdir.
c) Adana ve Anamura iskan edilen Frenkli (Frenkler) Yörük Obası: Bunlar Balkanlardan
gelmiş olmalı. Çünkü Osmanlı döneminde Fransızlar için Frenk, İtalyanlar için
Levanten sözcüğü kullanılıyordu.
d) Eflak Yörük Obası 18.yy.’da Adana-Dündarlı mıntıkasına yerleştirilmiş. Bu adı
taşıması için Balkanların Eflak-Boğdan bölgesinden gelmesi gerekir.
e) Selçuklu döneminde Halep tarafına yerleştirilen (Örneğin) Beydili Türkmen Oymağına
mensup bir grup; Osmanlı döneminde Gaziantep'e iskan edilirken, kayıtlara adı; geldiği
yer ve giyimleri nedeniyle Araplı cemaatı olarak yazılmıştır.
f) Macarlı Yörük Obası: Balkanlardan gelmiş olmalı.. Aslında Macarlar ayrı bir millet.
Konya-Ereğli, Adana, İçel, Alanya ve Kırşehir olmak üzere 17 yere iskan edilmişler.
g) Kahramanmaraş'a iskan edilen Dağlı Yörük Obası. Dağlılar, Avarlar gibi Dağıstanlı bir
halktır.
4 - Obaların Türk Boy, Devlet veya Büyüklerin Adını Alması: Yörük Obalarından
bazılarının "Türk boy adı taşıması ya yörüklerin bu boylardan olduğunu veya o boya bağlı bu
küçük topluluğun bilgisizlik nedeniyle iskan kayıtlarına yanlış olarak yörük yazıldığını ve bu
da resmi belgelerin tam sıhhatli olmadığını gösterir. Örneğin: İskan ve vergi kayıtlarında;
Merkit, Tatarlı, Horasanlı, Oğuzhanlı, Uzlu, Selçuklular, Avşar, Bayat, Kızık, Kayı, Peçenek,
Salur ve Yiva Oymakları Türkmen olarak gösterilmiş.
A- Türk Boy Adı Alan Obalar:
a- K. Maraş ve Yozgat'a iskan edilen Ûyüklü Tatar ve Şeyhli Tatar Yörük
Obaları.
b- Antalya, İsparta ve Ağlasun'a (Burdur) iskan edilen Kara Uzlu Yörük
Obası (Uz, Gagauz).
c- Alanya’ya iskan edilen Saburlar Yörük Obası (Sabar, Sibir, Savur)
d- Adana’ya iskan edilen Kıpçak Yörük Obası.
e- Bursa, Balıkesir'e iskan edilen Özbek Yörük Obası.
f- Çanakkale’ye iskan edilen Kuman Yörük Obası.
g- Adana, Kahramanmaraş, Tarsus’a iskan edilen Bolgar, Bolgarlı Yörük
Obası.
h- Kahramanmaraş ve Tarsus’a iskan edilen Saka Yörük Obası (Yakut-
Saha veya saka-İskit)
i- Afyon, Adana, K.Maraş'a iskan edilen Halaçlı (Kalaç) Yörük Obası
j- Isparta, Afyon, Aydın, Manisa, Antalya, İçel, Alanya, Kütahya,
Akşehir ve Yozgat'a iskan edilen, Kaçar ve Kaçaroğlu Yörük Obaları.
B- Türk Devlet Adı Alan Obalar:
a- İçel, Alanya ve Antalya’ya iskan edilen Harzem obası.
(Harzemşahlar Devleti: 1157-1231, Semerkand)
b- Balkar, Balkarlı Yörük Obası; Adana, K.Maraş ve Tarsus’a iskan
edilmiş. (Balkar Türkleri 630-665 yılında İdil Bölgesinde devlet
kurdular.)
c- Yozgat ve Sivas'a iskan edilen Türkeşoğulları obası: 630-766
Yılları arasında Talas’ta kurulan Türkeşler (Türgiş) Devleti adını
taşımaktadır.
C- Türk Büyüklerinin Adlarını Alan Obalar:
a- Edirne, Yozgat, K.Maraş, Aydın, Aksaray, Kütahya, Manisa ve Ordu'ya
iskan edilen Oğuzalanı, Oğuzlu, Oğuzoğlu, Oğuz Yurdu ve Oğuz adlı Yörük
Obaları
b- Erzurum, İçel, Mut'a iskan edilen Karahan ve Karahanlı Yörük Obaları.
Karahan bir Hun hükümdarıdır. Ayrıca Doğu Türkistan’da Saltuk Buğra
Hanın kurduğu Devletin adı Karahanlılardır (932-1212).
c- K.Maraş ve Çorum’a iskan edilen Timur, Timurlu obası: Orta Asya’da
Timur İmparatorluğunu kuran Timur Beyin adını taşıyor.
d- İçel’e iskan edilen Tuğrul Obası: Selçuklu Devletini kuran Selçuk Bey’in
torununun adını taşıyor. (Selçuklular adını taşıyan bu oymakta; Türkmen
olarak gösterilmiş. Ayrıca Selçuk Beyin 4 oğlundan Musa’nın taraftarlarına
MUSACALI denmiştir.)
5- Yörüklerin İyi Yaptıkları İş veya Besledikleri Hayvanların Cinsine Göre Oba Adı
Alması:
a- İçel, Kütahya, Adana, Tarsus, Çorum, Silifke, Aladağ, Edirne,
Balıkesir, Isparta ve Bergama’ya iskan edilen; Yağcı, Yağcı Bedir
Yörük Obası,
b- Niğde, Biga ve Zara’ya iskan edilen; Kilimli Obası
c- İçel, Isparta, Muğla, Alanya ve Manisa’ya iskan edilen; Derici Obası,
d- Kütahya, Muğla, Antalya, Aydın, İzmit, Manisa ve Afyon'a iskan
edilen; Karatekeli Obası.
e- Muğla, İçel, Adana, K.Maraş ve Edirne’ye iskan edilen; kürkçü obası.
f- Çanakkale, Ordu ve Edirne'ye iskan edilen ve inek beslediği için;
İnekli, İnek obası adını alan topluluk.
g- Bursa ve Ankara’ya iskan edilen; Deveci Yörük Obası.
h- Sarıkeçili Yörük Obası: Antalya, Burdur, Karaman, Konya,
i- Tekeli: Antalya, Manisa, Kütahya.
j- Sarıtekeli: Aydın, Antalya, Manisa.
6- Bazı Yörük Obaları Anadolu’ya iskan edildiği yerin adını oba adı olarak almış
veya oba adını o yöreye vermiş.
a- Kuyucak, Karasu, Karadere, Karadağ, Karatepe Yörükleri gibi.
b- Erzinli, Erdekli, Ilgınlı Yörük Obaları gibi.
c- Antalya bölgesinin adı, eskiden Teke Sancağı ve yöresi idi. Ayrıca Erdemli
(İçel), Denizli ve Sungurlu (Çorum) şehir adları oba isimleridir.
7-Yörük Obalarının Çoğunluğu, iskan sırasında oba beyi olan kişinin adını almıştır.
Nedeni; şuur eksikliği, yağcılık, kolaylık veya iskanda görevli devlet memurunun bilgiçliği-
ukalalığı veya geçmişle bağı koparma düşüncesi olmuştur. (Aynı durum soyadı kanunu
uygulanması sırasında da görülmüş, oba adı genelde soyadı olarak aldırılmamış, bazen nüfus
yazım memuru ailelere; onların isteğini uygun bulmayarak, kafasınca uydurma soyadları
vermiştir.) Örneğin: Sarıveliler, Karaisalı, Karaahmetoğlu, Kerimli, Recepli, Korkudlu,
Sinanlı, Hacıcelilli, Çoşlu, Karsavurdanlı, Elekli, Hüseyin Fakılı, Tatlar gibi
8- Türk Boyları Alt Grubu Oymak ve Obaların Sınıflandırılması: Türk boyları
oluşturdukları devletlerce, düzenli yönetimlerin sağlanması için gruplandırılmış ve taşıdığı
özellik veya yaptığı işe göre adlar almıştır.
a- Yetiştirdikleri hayvan cinslerine göre ad alanlar:
1- Akkeçili: Akkeçili Oymağı
2- Akkoyunlu: Akkoyunlu Devleti
3- Akkuzulu: Akkuzulu Türkmen Oymağı
4- Atçeken: Osmanlı Devletine at yetiştirilen bir Türkmen Oymağı
5- Deveci: Kayseri Develi ilçesine ad olmuş
6- Karakeçili: Kırıkkale’nin bir ilçesine ad olmuş
7- Karamanlı: Karaman Oğulları beyliği, Karaman ili, Burdur Karamanlı İlçesi,
Karaman (ak, sarı, mor) bir koyun cinsi
8- Karakoyunlu; Karakoyunlu Devleti. Iğdır’ın bir ilçesi
9- Karatekeli: Göçebe yörük obası
10- Kızılkeçili: Göçebe Türkmen oymağı
11- Koyuncu: Türkmen Oymağı
12- Koyunlu: Göçebe yörük obası
13- Kuzucu, Kuzu Güdenli: Göçebe Türkmen Oymağı ve Yörük obası
14- Sarıkeçili; Göçebe yörük obası
15- Sarı Tekeli; Göçebe yörük obası
16- Tekeli: Antalya yöresi adı ve Antalya’nın eski ismi.
b- Yaşadıkları bölgenin coğrafi şartlarından etkilenerek yılların birikimiyle
oluşan fiziki görünümleri veya toplumdaki sosyal statülerine göre doğadaki
renkleri ad olarak alanlar:
1- Ak: Bazı dönemlerde yönetici sınıf için kullanılmış, Akhun, Akkoyunlu
Devleti, Aklar, Aktekinli, Aksular, Akyazılı, Akyörük Oymak ve obaları,
Aksaray, Akçakoca, Aksu, Akyayla, Akçaköy, Akyaka, Akçapınar gibi
yerleşim yerlerine ad olmuş.
2- Boz: Bozulus deyimi Osmanlı döneminde Avşarlar için kullanılmış. Bozlak bir
türkü çeşidi, Bozova, Bozburun, Bozlar, Bozçay yerleşim birimleri, Bozok
Oğuz Kolu, Bozdoğanlı Obası.
3- Gök: Mavi anlamında, Göktürk Devleti, Gökler, Göğebakan Obası, Göksu,
Gökçekaya, Gökalan yerleşim birimleri.
4- Kara: orta sınıf halk tabakasını tanımlamada kullanılmış. Karahanlılar devleti,
Karakeçili, Karatekeli, Karapapak, Karakalpak, Karakeşli gibi Türk grupları.
Karamürsel, Karacakaya, Karaatlı, Karaot, Karaoğlak, Karaçal, Karaman,
Karagöl, Karapınar, Karaköy gibi yerleşim birimleri.
5- Kızıl. Bir Alevi grup için kızılbaş deyimi kullanılmış. Kızıl keçili oymağı ve
kızılseki gibi yerleşim birimleri. Orta Asya’daki Tuva Özerk Cumhuriyeti
Başkenti Kızıl’dır.
6- Sarı: Sarı Uygur, Sarı Türkeşler, Sarıkeçili, Sarı Tekeli, Sarı Veliler gibi Türk
grupları ve yine Sarıveliler, Sarıova, Sarıotlu gibi yerleşim birimleri vardır.

YÖRÜKLERİN YÜZLERCE KÜÇÜK OBAYA BÖLÜNME NEDENLERİ:


1- Soyadın Olmaması: Oba mensubu aileler oba içi ve çevrede karıştırılmamak,
tanınabilmek için oba adı dışında lakaplar almış ve kullanmışlardır. Müslümanlığında
etkisiyle genelde babalarının adını almış, herhangi bir nedenle obadan ayrılınca da
zamanla aile ismi oba adına dönüşmüştür. Oba mensuplarında genelde okur yazarlık
olmaması ve yerleşik kültür hayatına geçmemeleri, zamanla ilk esas oba adının
unutulmasına ve ortaya sayısız obacıklar (alt grup-kollar) çıkmasına neden olmuştur.
2- Her göçebe yörük obası belirli bir tımar bölgesine iskan edilip, tahsis edilen yaylalar
ve kışlaklar arasında gidip-gelme ve bölge beyine yıllık vergi verme zorunluluğu
getirilmişti. Ayrıca savaş hallerinde sancak beyleri, tımar beylerinden asker
istediğinde askerler; tarım ve sanayide aksaklık olmasın diye göçebe erkeklerinden
toplanıyordu. Göçebeler idari yönden tımar beyine, yargı yönünden kadıya, güvenlik
açısından da subaşı (sonraları zaptiyeye) ya bağlıydılar.Zamanla göçebeler yaylanın
yetersizliği, vergilerin adaletsizliği, çokluğu, beyin eziyeti veya eşkiya korkusu veya
oba içi anlaşmazlıklar, uzun süre askere gitmek istemeyenlerin ailesi veya birkaç aile
ile birlikte obadan kaçıyorlardı. Yeni gittikleri genelde yolu, suyu olmayan yerde olsa,
orada kalabilmek, geri iade edilmemek için; (Çünkü kaçaklar kanunname gereği 10 yıl
içinde yakalanırsa tekrar eski yerine gönderiliyordu. Tımar Beyleri de aldığı vergi
azalacağından kimsenin kaçmasını istemiyor, çevreye yazılar yazarak kaçanların
bulunup gönderilmesini istiyordu.) Esas oba adını gizleyip söylemiyorlar, ilgisiz,
iddiasız bir lakap-obaadı uyduruyorlardı. Kamu görevlilerince aynı yörük obalarının
farklı oba adlarıyla, hatta bazı yerlerde de Türkmen olarak kaydedilme nedenlerinden
biri de budur. Örneğin: Çirkin (Bilecik), Çayırlı (Adana), Çolaklar (K.Maraş),
Çomaklar (Aydın), Erikli (Alanya), Soğanlı (Burdur) adları gibi.
3- Aşiret, Oymak ve Obalarla idari, vergi, askeri veya yargıya ilişkin görevi olan kamu
görevlilerinin, bu tam göçebe veya yarı göçebeleri (konar-göçer) birbirinden
ayırabilmesi, yaşadığı yer ve yaşayış biçimi birbirine benzeyen bu insanların
hangilerinin yörük obası, Türkmen Oymağı, Avşar Eli, Ekrad Aşireti veya bedevi
Arap kabilesi olduğunu bilebilmesi (kendiside göçebe çocuğu değilse) mümkün
değildir. Mecburen onların güvenlik, vergi vs. nedenlerle söyleyeceği yanıltıcı
beyanlarına bağlı kalacaklardır.Örneğin: Keşliler, bazı yerde yörük, bası yerde de
Türkmen olarak gösterilmiş. Tatarlarda yine bazı yerde yörük, bazı yerde de Türkmen
olarak gösterilmiş aslında Tatarlar da; Yörük ve Türkmenler gibi bir Türk boyudur.
4- Yörükler yeni gittiği veya iskan edildiği bölgede, kendini azınlık olarak görürse veya
yörüklere karşı bir tepkinin varlığını sezerse; o yöre halkının veya beyinin kendilerine
zarar vermesini önlemek, güvenliklerini sağlamak amacıyla, yürüklüğünü gizlemiş,
kendinin o bölgede hoşgörüyle karşılanabilecek bir gruptan olduğunu söylemiştir.
Bunun aksi de olmuş kendini yeni iskan edildiği bölgede azınlık veya güvensiz gören
Alevi, Çingen veya Ekrad grupları kendilerini “Yörük” (örnek: Sîlifke’de
Abdal,Trakya’da Çingeneler) veya Türk (Badılı, Rişvan Ekrad Aşiretleri; Alanya,
K.Maraş ve Burdur’da kendilerini Yörük, Türkmen) olarak göstermişlerdir. Aynı
durum Soyadı Kanunu uygulamalarında da görülmüş. Mardin Kızıltepeli Kasrı
Koncanın Ekrad Ağası Türk soyadını almış, yine Şırnak’ta yörenin kalabalık Ekrad
Aşireti hiç ilgileri olmadığı halde Tatar soyadını almıştır.
5- Oba nüfusu çok artıp idaresi zorlaşınca veya yayla otlakları yetersiz olunca, ancak
daha çok güvenlik sağlamak kaygısıyla devlet tarafından oba; 10-20 çadırlı gruplara
ayrılarak ayrı bölgelere dağıtılmıştır. Bu uygulamalar sonucu yeni ve değişik isimde
obalar oluşmuştur
6- Herhangi bir nedenle esas obasından ayrılan bir yörük grubu veya ailesi, yeni
yerleştiği bölgede; genelde eski esas oba adını kullanmamış, oymaktan ayrılan kişinin,
yeni bölgenin veya özellikli bir şeyinin adını almışlar. Veya o çevre köyleri bunlara
bir ad takmışlar. Yörüklere kalsa genelde yörük olduklarını söylemediklerinden yörük
adı unutulur giderdi. Fakat yerli halkın ilgisini (Her yerde sayıca azınlık ve yerlilerden
farklı olmaları nedeniyle) Yörükler çekmiş, göçebelikten konar-göçerliğe veya
tamamen yerleşmelerine hatta çiftçilik, esnaflık yapmaya başlamalarına rağmen gayet
bilinçli olarak onlara yine Yörük demeye devam etmişlerdir. Örneğin: Burdur’da
Yörüklerin, Yörük olduklarını gizleme nedenini, Yörük olmayan bir Burdur’lu şöyle
açıklamıştır; “Biz Yörük deyimini, mecliste söz sahibi olmayan, sözünü bilmeyen,
kaba, patavatsız, görgüsüz, dağdan inme, cahil, fakir, alevi, yerli olmayan, evsiz,
göçebe, geçimsiz, ekine sebzeye zarar veren, kavgacı anlamda kullanmaktayız...” 1993
yılı.

TÜRK HALKININ MİLLİYET BİLİNCİ VE ANLAYIŞINI GÖSTEREN ÖRNEKLER:


1- Devlet kademesinde görev yapan eğitimli kişilerde de milliyet şuuru zayıftır. Yavuz
Sultan Selim zamanında Safevi Hükümdarı Şah İsmail’le yapılan savaş sırasında bazı
Alevi gruplarının sempati beslemeleri nedeniyle resmi belgelerde Türkmenler için
aşağılayıcı ifadeler kullanılmıştır.’’İki Alevi öldüren Cennetliktir’’uydurma hadisi
gibi. Hz.Muhammet zamanında mezhep ve Alevilik yoktu !
2- Burdur’da iki komşu kadın tavuğun zarar vermesi yüzünden tartışırlar; Burdur’un
yerlisi kadın köyden mahalleye yeni gelene "Pis Türk" der. Daha sonra kavganın
seyircisi bir komşu ona “sen Türk değil misin?” diye sorduğunda; (Burdur’da eskiden
Rumlar da vardı. 1924 mübadelesiyle Yunanistan’a gitmişlerdir.) "Ben Osmanlıyım"
diye cevap verir. 1993 yılı.
3- Burdur’da Yürüklerden İl veya ilçe merkezine yerleşenlere, yerliler; "Görgüsüz,
çarıklı, ayran içmesini bile bilmez; höpürdetir, dağdan inme, ne olacak işte Yörük
değil mi, düne kadar açlıktan nefesleri kokardı..." gibi sözler kullanmışlardır. Yörük
kelimesi: görgüsüz, cahil, kaba, patavatsız, nasıl davranılacağını bilemeyen, hatta
aşağılanma, hakaret anlamında kullanılmış bu nedenle Yörüklerde: Yörük asıllı
olduğunu, bilmeyenlerden saklamışlardır.
4- Diğer bir yanlış tanımlama da Yörükleri; Alevi (Tahtacı) veya Çingen olarak görmek.
Yörükler Alevi veya Çingen sanılmamak için Yörüklüklerini gizlemekte veya inkar
etmektedirler. Çünkü Yürüklüklerini ispat edecek veya Çingen, Alevi olmadıklarını
gösterecek (çoğunluğu) bilgi ve belgelere sahip değillerdir.
5- Başka Müslüman (Çerkez, Abaza, Kürt, Arnavut gibi) etnik gruplarında yaşadığı köy
ve kasabalarda Aleviler kendilerini Türk veya Yörük olarak tanıtmakta, bazı
Yöruklerde soyu sopu sorulduğunda Alevilerle aynı guruptan sayılmamak için Türk
veya Yörük değiliz demektedirler. Kendi aralarında da "duydunuz mu Türklerin
Dedesi ölmüş» şeklinde Alevi yerine Türk kelimesini kullanmaktadırlar. Çünkü Türk
kökenli aleviler kendilerini Türkmen olarak tanımlamıyorlar. Aleviler o yörede
azınlıkta ise Çepni (Tahtacı) veya Bayındır (Abdal, Evci) diye tanınmaktan
kaçınmakta, alevi inancında olduğunu ise hiç söylememektedir. Ancak aynı
Yöruklerde olduğu gibi bunlarında aslını çevredeki komşuları bilmektedir. Alevilerin
Türkmen ve Alevi sözcüğünü kullanmamasının nedeni; Fatih-Akkoyunlu Uzun Hasan,
Yavuz - Safevi Farsi Şah İsmail, 4. Murat ve Sultan Mahmut dönemlerine
uzanmaktadır. Kürt, Alevi Kürt, Alevi Türk isyanları ve devletin bu isyanları sert
şekilde bastırması. Ayrıca yanlış bir yorum, yaklaşım ve tutumla; Alevilerle
Türkmenlerin eşdeğer görülmesi, ilmi yolla halledilecek sorunun askeri tedbirlerle
çözülmeye çalışılması,... Alevi Türkleri; günümüze kadar gizlenmeye, toplum dışına
ve demokratik olmayan yöntemleri kullanmaya yöneltmiştir.
6- Karaman ilimizin Ayrancı İlçesinde Kırım Tatarları, Yörük ve Türkmenler karışık
olarak iskan edilmişlerdir. Cahillik, yoksulluk ve kıskançlık nedeniyle bu üç Türk
grubu uzun süre birbirine ısınıp kaynaşamamış, kız alışverişi yapmamışlardır. Komşu
kavgalarında Tatarlar; Yörüklere "Kaba Yörük", Türkmenlere ise "Pis Türk" diye
hitap etmiş... Zamanla her üç Türk boyuna mensup bu insanların gelir durumları biraz
düzelip, çocukları okuyup eğitilince, sosyal ilişkiler gelişmiş, grupçuluk duygusu
yerini insani ilişkiye, hoşgörü ve sosyal yakınlaşmaya bırakmıştır. Demek ki
insanların karnını ve kafasını doyurmadan çevresiyle barışıklığı sağlanamıyor.
7- Soyadı Kanunu uygulaması sırasında nüfus yazım memuru, ilk defa nüfus
Müdürlüğüne kayıt ettiği yörük ailesinin (Lakap bölümüne) oba adını yazmamış,
gezgin, sabit yeri olmayan, dolaşan anlamında "Seyyare" ibaresi* deyimini
kullanmıştır.

YÖRÜKLERİN BELİRGİN ÖZELLİKLERİ (bz: 13,39,104)


1- Beklemeyi sevmez, sabırsızdır.
2- Meraklıdır, duyduğunu sorgulamadan, araştırmadan kabul eder. Boş, yararsız,
havadan, sudan kouşmayı sever.
3- İyi niyetli ve önyargısızdır. İnsanlara önce inanır, güvenir,iyi davranır, hoşgörü
gösterir.
4- İnsancıl ve barışseverdir.
5- İlgisiz, duyarsız, tedbirsizdir.
6- Çabuk sinirlenir, kızgınlığı da çok çabuk geçer, kinci ve intikamcı değildir, kan davası
gütmez. Özür dileyeni affeder, barışır.
7- Bazıları keçi gibi inatçıdır. Bir pire için yorgan yakar.
8- Yaşlıya ve kadınlara saygılı ve yardım severdir.
9- Vatansever, dindar, Allah’a tevekkül eder, kanaatkardır.
10- Çevreye, küçük çocuklara şefkatli, yetişkin aile fertlerine otoriterdir.
11- Ağaç, çiçek ve hayvan sevgisi orta düzeydedir.
12- Dolduruşa, pohpohlanmaya, tava çabuk gelir, çabuk kanar, kolayaldatılır. Çok da
dolandırılır.
13- Bazıları kıskanç, geçimsiz ve kavgacıdır.
14- Tüketim eğilimi yüksektir. Eline para geçerse düşünmeden harcar, tasarruf etmez,
ancak genelde gösterişe düşkün değildir. Sade yaşarlar, Yörüğün Beyi ve Çobanının
yediği ve giydiğinin fazla farkı yoktur. Yaşantısı aynıdır.
15- Geleceği pek düşünmez. Örneğin: Yazdan güzü ve kışı düşünüp tedbir almaz Yağmur,
fırtına, kar ve soğuktan hem kendisi hem de hayvanları zarar görür.
16- Dedikoduyu (boş, lüzumsuz, gereksiz, faydasız konuşmayı) çok severler.
17- Okuyanların dışında, gazete, kitap pek okumazlar, ancak TV’yi çok sevmişlerdir.
18- Okumayı ve düşünmeyi sevmez. Gözü açılır, ahlakı bozulur diye çocukları hele kız
çocuklarını pek okutmazlar. Kızlara sadece 5-12 yaş arası Kuranı Kerim öğretir, temel
dini bilgiler aldırırlar.
19- Kadınlar erkeklerden kaçmaz. Evlerde haremlik, selamlık yoktur.Kadınlar erkeklerle
rahatça konuşurlar, ancak başlarını da saçları görünecek şekilde örterler. Dinde şekilci
ve aşırı kuralcı değillerdir. Kadınların büyük çoğunluğu, erkeklerin ise çoğu namaz
kılıp, oruç tutarlar; bu nedenle manevi bunalıma düşeni ve intihar edeni çok azdır.
20- Genelde erkekler tek eşlidir. 2-3 eşli olan çok azdır. Çocuk sayısı Arap ve Kürtlere
göre çok azdır.
21- Eşlerin her ikisi de oğlan çocuğu isterler, ama kız çocuğunu da evlat olarak
kabullenirler. Ancak kızların yeri evde ikinci sıradadır. Oğlanlar bize yaşlılıkta
bakacak diye kız çocuklarına göre onları daha çok sever ve kayırırlar. Babalar
çocuklarını elbebek, gülbebek tarzında sevmezler. Çocuklarını kucaklayan gezdiren
çok azdır, büyüklerinden çekinirler. Erkekler çocuklara bakmazlar, Çocuğu
yetiştirende sevende kadındır. Çocuğu terbiye ederken genelde döverler. Erkekler hem
karılarını, hem de çocuklarını döverler. Kadınlar erkek çocuğunu, kız olup ta benim
gibi rezil olmasın diye ister. Kadınlığın zorluğunu bizzat yaşamıştır.
22- Kadın ev yönetiminde söz sahibidir. Çadırın direği çok beceriksizler dışında kadındır.
23- Koyun, keçi güdülmesi; erkeğin, kuzu, oğlak, inek otlatılması; çocukların, halı kilim
dokunması, koyun sağımı, inek tavuk bakımı, sebze yetiştirilmesi ve tüm evişleri
kadınların görevidir.
24- Yörük kadınları gelinleriyle geçimsizdir. Geline, ayrı bir ev açılmaz, kaynananın
evinin bir odasına indirilir. Gelini kaynana seçip, kendine hizmet ettirmek için
almasına rağmen, bir süre sonra anlaşmazlık başlar. Oğlan ortada kalır, birisi anası,
birisi karısı. Sonunda gelin oğlanı ikna eder, kaynanayla küs olarak oğlanı baba
ocağından ayırır.
25- Düğünde eşya alınması, altın takı gibi tüm masrafı erkek tarafı yapar. Kız tarafı halı,
kilim, yatak, yorgan, işleme gibi çeyiz dışında eşya getirmez. Kız tarafının başlık
parası alma adeti yoktur.
26- Çocuklarına evleninceye kadar pek güvenmezler, hatta büyüdüğünü bile
kabullenmezler. Onun doğru düşünüp, iyi iş yapabileceğini kabullenemez, fikrine
itibar etmez, İşine karışıldığında "Karı ve çocuk kısmının aklı ermez" derler.
27- Anası, babası ve kardeşleriyle genelde geçimsizdir. Akrabalarının ne onduğunu, nede
öldüğünü ister. Komşularıyla inek, koyun otlatma, tavuk, köpek ve çocukların
yaramazlığı, zarar ziyanı yüzünden birbirine küsüp darılırlar. Ancak uzlaşmaya,
anlaşmaya yatkındırlar. Genelde ilk saldıran, kavgayı başlatan değildirler.
28- Koyun kırkmak, yıkamak, halı kilim dokumak, harman kaldırmak gibi işlerde
yardımlaşır, sütte keşik yapar ama borç para vermeyi sevmez."Yörüğün canını iste,
parasını isteme."
29- Erkekler koyun ve keçi yetiştirilmesinden anlar. 1950’lerden sonra, yerleşik hayata
geçip, sebze, bahçecilik ve tahıl ziraatıyla da uğraşmışlar ise de, küçükbaş hayvancılık
(inek besiciliği de pek verimli olmamıştır.) kadar başarılı olamamışlardır.Esnaf ve
sanayicilikte, bulunduğu şehirde en öne geçeni yoktur. Türkiye Ticaretinde söz sahibi
olmuş ilk 500'e girip adını duyurmuş bir iki yörük dışında işadamı yoktur.
Yörüklerden siyasetçi, memur, bürokrat, teknokrat, öğretmen, subay, bilim adamı az
sayıda da olsa çıkmış ise de; konusunda otorite ve meşhur olan yoktur. Bunun nedeni;
yörüklerin birbirine sahip çıkıp desteklememeleri, prensipli, düzenli, planlı
çalışmamaları, ilke ve amaçlarına yeterince sahip çıkmamaları, sabır, istek, azim, hırs,
atılganlık, sosyal girişkenlik, yarışmacılık duygularının azlığı veya yokluğudur,
"Azıcık aşım, ağrısız başım", "Bir dönüm bostan, yan gel Osman", "Bana ne, boşver,
neme lazım"... felsefesini benimserler.
30- Dinin ve kanunların yasak ettiği yoldan para kazananların (hırsız, kapkaçcı, eşkiya,
mafyacı, terörist, kaçakçı, çete) sayısı yok denebilir. Böyle kişiler sevilmez, dışlanır.
31- Sanat konusuna ilgi ve yetenekleri azdır, Bu alanda da başarılı değillerdir. (Herhalde
yaşantıları müsait ve ortam bulamadıkları için.)
32- Kendinden fakiri küçük görür, kız vermek istemez.
33- Çekingen, anti sosyal, kendi dünyasında, sessizliği seven insanlardır.
34- Genellikle tembeldir, çalışmayı sevmez, sistemli, düzenli, süreklilik taşıyan, şartları
ağır ortamda çalışmaya katlanamaz. Güvendiği varsa veya mecbur kalmadıkça
çalışmaz. Azla yetinir, yokluğa katlanır. Tembel Yörüğün felsefesini, arzusunu
gösteren deyim: "Pekmezi içip, ardıç gölgesinde yatacan"
35- Ölümü de doğum gibi normal bir olay kabul eder, yakınlarını, nerede ölürse o yerin
mezarlığına gömer. Mezar başucu taşlarının çoğunda Ölünün ismi bile olmaz.
Çocuklar genelde dedelerinin ve nenelerinin mezarlarının yerini bile bilmez. Mezar
ziyareti yapanlarda çevredeki diğer etkin grupların etkisinde kalanlardır. Yaşgünlerini
kutlamaz, Ölüm günlerini de takip edip anmaz. Yörük mezarlarını anlatan “Yörük
mezarı gibi” bir deyim var.
36- Sigara içeni fazladır. Ancak alkol ve kumar bağımlısı çok azdır.
37- Atalarından gördüğü, bildiği gibi hareket etmek, iş yapmak ister, geliştirmek istemez,
değişime direnir, yeniliğe kapalıdır, Töre, örf, adet, anane, gelenek ve göreneklere
bağlıdır.
38- Kendi akraba ve milletinden çok daha fazla yabancılara iyi davranır. Başka etnik
gruplardan kişiler kan davası nedeniyle memleketlerinden kaçıp yörüklere
sığınmışlardır. Yörük köyüne, mahallesine yerleşmiş, huzur ve güvenle yaşamışlardır.
Yörükler kimsenin malı, canı ve namusuna göz dikmez.
39- Nankör değildir, ekmeğini yediği kapıya hainlik yapmaz, iyilik gördüğü kişiye sevgi
ve saygı duyar, hatır gözetir.
40- Hayalcidir, his ve duygularıyla hareket eder, gerçekçi değildir. "Bir şeyi yerinde ve
zamanında, gereğince yap" kuralına uymaz. Geçmişi ve geleceği düşünmez,rahattır,
işleri genelde oluruna bırakır. Olaylardan ders almaz, aynı hataya tekrar düşer, rastgele
hareket eder, işlerinde çoğunlukla başarısızdır, zarar eder.
41- Kendini doğru ve iyi görür, yaptıklarını haklı göstermeye çalışır. Yanlışını kabul
etmek istemez, bildiğinden şaşmaz. Ekip, takım çalışmasına kapalıdır. Ortak iş
yapmaya, işçi çalıştırmaya yatkın değildir.
42- Başarısızlığına ve tembelliğine hemen kendi dışında bir bahane "bulur, hatasını
görmez ve kabul etmez, kendini akıllı görür, sanır ama şartları iyi değerlendirip,
imkanları lehine kullanamaz. Başkalarının yanlış ve hatasını iyi görür ama bundan
ders ve ibret almaz. Ben akıllıyım der ve benzer hataya düşer.
43- İyi anında, çevre ve şartlara göre değil, duygularıyla, araştırıp sormadan acele karar
verir, uygulamaya geçince yanlış olduğunu anlar, paniğe kapılır, üzülür. Zaman geçer
bunu unutur, yine benzer hatayı yapar: Hayatı pişmanlıklarla doludur.
44- Kızdığında, zorla yaptırılan veya sevmediği işi baştan savma yapar, sorumsuz
davranır, ihmalci ve dikkatsizdir. Sert davranış ve katı kurallardan hoşlanmaz, başına
buyruk yaşamayı sever. Kendine ve işine karışılmasını istemez.
45- Yabancı, kadın, zengin, yetkili kişi yanında çekingen davranır, eziklik hisseder, arsız,
yüzsüz değildir.
46- Eline fırsat (mevki, para) geçince, değişip çevresine zülüm, eziyet etmesini sevmez,
baskı kurmaz. Biraz zengin olursa, camiye, fakir ve yaşlılara, kuran kursu ve
öğrencilere yardım etmeyi sever.
47- Kendine de kötülük gelmesinden korktuğu için; ezilenin yanında yer almasa bile,
zalimin yanına da geçmez, mazlumu ezmesine yardımcı olmaz, içinden zalime beddua
eder, mazluma acır ve onun kurtuluşu için dua eder.
48- Sisteme uyumlu, gelenek ve yasalara saygılı, devlete bağlıdır. Bir araya gelip toplu
olay yapmaz, katılmaz. Milliyetçilik, ırkdaşlık, birlik, dayanışma, beraberlik duyguları
zayıftır ama acıma, merhamet, affetme duyguları canlıdır. Terör olaylarına katılıp,
insanları öldürmek, eşyaları tahrip, kırıp dökme, yağma, gibi eylemleri yapmaz. Bu
konuda yapabileceği tek şey kendini savunmaktır. Selçuklu, Osmanlı ve 80 yıllık
Cumhuriyet döneminde hiç yörük isyanı olmamıştır.
49- Birbirine lakap takar, onu üzecek, küçük düşürecek, ayıracak, farklılığını öne
çıkaracak şekilde hitap eder; Topal, çolak, tat, kör, kubuz (palavracı), deli, kara, köse,
çakır, sarı gibi.
50- Batıl itikatları vardır. Hocalara hastalık için muska yazdırır. Nazar için kurşun
döktürür, eve üzerlik, nazarlık asar, kocakarı ilaçlarını kullanır.
51- Para, mal konusunda sağlıklı, geniş boyutlu düşünüp, eşit, adil tarafsız hareket etmez.
Mal verirken çocukları arasında ayrım yapar. Kardeşler miras ve ortak yapılan işte
daha çok çalıştığı veya hak ettiği düşüncesiyle malın iyi ve çok tarafını kendi alır,
Ama yapılan bu haksızlık, çıkarcılık hayretmez. Daha çok ve çabuk kazanmak için
yabancı biriyle iş yapar, oda malın tümünü çarpar, beş parasız kalır. Zengin, önemli
kişi, işveren olup, arabaya, güzel bir eve, eşyalara sahip olmaya heveslidir. Ancak
gerçekçi ve prensipli olmadıklarından bunu sağlayamazlar. Yakınlarını kıskanma
huyları vardır. Akraba ve kardeşlerinin ne onmasını nede ölmesini isterler. Birlikte
hareket etme, ekip çalışması, paylaşma duygusu zayıftır.
52- Gülmeyi, eğlenmeyi, çevresini neşelendirmeyi bilmez. Zaten fazla neşeli tavırları hoş
karşılamazlar. Kızmak için bahane ararlar. “Yılışma, zevzeklenme, karı gibi ne
gülüyon, ne sırıtıyorsun!”
53- Çoğunluğu giyimine özen göstermez, zevk için değil yöre şartlarına göre soğuktan
korunmak veya giyinmiş olmak için giyinirler. Sadece düğün ve bayramlarda özen
gösterirler. Hatta iş kıyafetiyle düğüne gidenler bile görülmüştür.
54- Yaşantılarının zorluğu nedeniyle yemek kültürleri yerleşik olanlara kıyasla fazla
gelişmemiştir, şartlara ve elindeki imkanlara göre hayvansal gıdalardan yemek
çeşitleri vardır.
55- Askerliğe isteyerek gider, askerliği dini ve milli bir vatandaşlık görevi olarak görür.
Askerde onbaşı, çavuş rütbesine yükselenler sivil hayatta da bu unvanları taşırlar.
56- Sorunlarını kendi başına çözmeye çalışır, akıl danışmaz. Öğüt verene de kulak asmaz,
işine karışılmasını, fikirlerine itiraz edilmesini istemez. Planlı, prensipli ve düzenli
hareket etmediğinden sorunlarını çözemez. Afşar ve Türkmenler gibi yaylak ve
kışlaklarına bir yıl fedakarlık yapıp ev ve ağıl yapsalardı sonraki yıllarda hem çok
rahat edecekler hem de ev ve ağıllarının çevresi zilyetlik nedeniyle kendi mülkleri
olacağından zenginleşeceklerdi.
57- Kötülük yapmayı sevmez. Kendisine kötü1ük yapılmasını da istemez.
58- Demokrasi kültürü yoktur, ataerkil bir düzende yetişmiştir.
59- Yörüğün harmanı olmaz; işin tüm gereklerini yapmaz, sonuna kadar sabırla beklemez,
azmedip zorluklara dayanmaz.
60- Yörükten zengin olmaz, eline para geçerse tembelliğe başlar, para hiç bitmeyecekmiş
gibi gelir. Daha da çok olsun diye uğraşmaz, Bana yeter der ve köşeye çekilir.
61- Yörükten Evliya; Aslında yörüklerin yapısı, duygu ve düşünce sistemleri din
adamlığına uygundur. Makam, mevki, mal edinme hırsından uzak sakin kendi halinde
insanlardır. Allah’ın rahmetinin geniş olduğuna kendilerinin kusurlarını hoş görüp,
eksik ibadetlerini affedeceğine inanırlar.
62- Akrabalarına tutkun, düşkün değildir. Diğer akrabalarına göre zengin veya yetkili
olunca; fakir ve işsizleri etrafıma toplayayım, onlara yardım edeyim, faydalı olayım,
yol göstereyim de; okusun, iş meslek, mal mülk sahibi olsun demez. Yardım için
gelenlerle de ilgilenmez, akrabalarından kaçar.
63- Yörüklerin hayvansal ürünlerle ilgili düşüncesi; "Keçinin peyniri, Koyunun yoğurdu.
İneğin yağı, Camızın kaymağı makbuldür." "Koyunun kellesi, Keçinin ciğeri iyidir".
64- "Ardıcın Közü, Yörüğün sözü olmaz" Bunu. köylüler yörükleri kötülemek için
söylemişlerdir. Genelleme yanlıştır, Çoğunluğu sözünün eridir.
65- Yörükler, düşünce ve davranış açısından; şekilcilik ,siyasi, İslamcılıktan,
tarikatcılıktan daha çok ; ılımlı Laik, hoşgörülü İslamcılığa yakındır.

You might also like