You are on page 1of 226

ANKARA UN ^ VERS ^ TESI

ILH ^ YAT FAKLTESI YAYINLARINDAN


^ L!

FELSEFEYE K ^ R ^^^
BIRTNGI KISIM
( TABIAT ILIMLER' FELSEFE
ve METODOLOESI )

H^ LM ^^ZIYA LKEN
Ankara niversitesinde Sistematik Felsefe Ord. Profesr

^ kinci Bask ^^

ANKARA NIVERSITESI BASTMEVI 1953 Tel. :105404

ANKARA NIVERSITESI

ILAHIYAT FAKLTESI YAYINLARINDAN ^^^^ XLV

FELSEFEYE G ^ R ^^^
B ^ R ^ NC ^^KISIM

TAB ^AT ^L ^ MLER ^^FELSEFE ve METOPOLOJ ^ S ^^ )

H ^ LM ^^ZIYA LKEMAnkara niversitesinde Sistematik Felsefe Ord. Profesr

^kinci Bask^^

ANKARA NIVERSITESI BASTMEVI-1963

FELSEFEYE GIRI ^^
(Tabiat ^limleri Felsefe ve Metodolojisi)

MELL ^ FIN AYNI KONUDA BA ^ KA ESERLERI

Umumi Ruhiyat (Arap harflerile 1927) Metafizik (Arap harflerile 1928) Felsefe ve ^timaiyat Dergisi (1927-1929) A ^k Ahlk ^^ (193o) ^ kinci bask ^^ (1959) Felsefe Y ^ ll^^^^ (Cilt I ve II 1931-1935) ^nsani Vatanperverlik (1932)
Telifili ^in Tenakuzlar ^^ (1933)

Ilim ve Felsefe (Schlick'ten 1934) Yirminci As ^ r Filozoflar^^ (1936) Mant ^ k Tarihi (1942) Lojik Prensipleri ve Muas ^ r Tenkid (Reymond'dan 1942) ^lliyet Meselesi ve Dialektik (1942) Ahlk (1946) Etika (Spinoza'dan 1945-1947) Tabiat Kanunlar^ n ^ n torunsuzlu^u (Boutroux'tan 1947) Tarihi Maddecili^e Reddiye (1951) ^ kinci bask ^^ (1963 ) Felsefeye Giri ^ , cilt 1. Birinci bask ^^ ( ^957) ^ kinci bask ^^ (1963) Felsefeye Giri ^ , cit 2, Birinci bask ^^ (1958) Trk Tefekkr Tarihi, Cilt z ve 2 (1931-33) Trk Mi stisizmini Tetkike Giri ^^( 1953 ) ^slm D ^ ncesine Giri^^( 1956 ) ^slm Felsefesi Tarihi, Cilt z ( 1957 ) ^slm Medeniyetinde Tercmeler ve Tesirler ( 1957 )
IV

NSZ

^ nsan kendisi, lem ve kaderi zerinde d ^ nmeye ba ^ l ^ yal ^^ beri felsefe vard ^ r. Bu d ^ ncenin varl ^ k derecelerinden her birinde ayr ^^ metod ve llerle derinle ^ mesi, pratik ihtiyalar ^ m ^ za kadar inmesi ilimleri do ^urdu ^ u iin, felsefe ve ilimler birbirlerinin geli ^ mesine kar ^^ l ^ kl ^^ yard ^ m etmi ^ lerdir. Felsefe ilimlerin birle ^ ik kayna ^^ n ^^ te ^ kil etti ^ i iin, ilimlerin geli ^ mesi de felsefi d ^ nceye yeni veriler getirmekten geri kalmam ^^ t ^ r. Byle oldu ^ u halde yine de felsefe ve ilimler aras ^ nda at ^^ ma, hele son yzy ^ llarda gze arpmaktad ^ r. Bu at ^^ ma yaln ^ z felsefeyle ilim aras ^ nda de ^ il, ak ^ lla inan, lemle lemin-tesi, sonlu ile sonsuz has ^ l ^^ zce birbirine irca edilmez grnen btn alanlar aras ^ nda vard ^ r. Ilim oktan beri kendi sa ^ laml ^^^ n ^^ ve objektifli ^ ini, hkmlerine btn insanlar ^ n kat ^ lmalar ^ nda bulmakta ,felsefeyi de at ^^ kan gr ^ lere ula ^ t ^^^^iin bo ^ una bir zihin i ^ leyi ^ i sa .ymakta idi. Halbuki felsefenin at ^^ an gr ^ leri, asl ^ nda filmin emekledi ^ i devre ait verilerden do ^ mu ^^oldu ^ u gibi bugn de yine teknik alandaki byk ba ^ ar ^ lar ^^ ile ^ nen ilmir verilerine dayanmaktad ^ r. Mesel unsurlar ^ n birle ^ mesile mi btne var ^ lmaktad ^ r; yoksa btn paralar stnde onlara irca edilemez yeni bir ^ ey midir? Alemi tmel mekanizm ile mi a ^ klamal ^ , yoksa orada her ^ ey gayelere gre mi dzenlenmi ^ tir? Bu sorular felsefeyi oldu ^ u kadar ve ayn ^^ nemle ilimleri de u ^ ra ^ t ^ rmaktad ^ r. Onlar kar ^^ s ^ nda yaln ^ z psikoloji ve biyoloji de ^ il as ^ l madde ilimleri de ilgisiz kalam ^ yorlar. Hele bugn kesinlik ve msbetlik bak ^ m ^ ndan btn bilgilere rnek vazifesini grmek iddias ^ nda olan fizikte cisimcikle dalgan ^ n, srekli ile sreksizin, determinizm ile indeterminizm'in ne kadar i ie girdiklerini, filmin pratik alan ^ na nfuz eden bitmez tkenmez tart ^^ malar do ^ urduklar ^ n ^^ grdkten sonra, Descartes ilminin ideali olan mekanizm ve dete ^ minizm ^ eklindeki a ^ k ve seik gr ^ e tereddtsz kat ^ lman ^ n gl ^ daha ok kendini belirtmektedir. ^ nsan zil ^ ni pratik alan ^ n biraz stnde bu fikir at ^^ malar ^^ ile kar ^^ la ^ al ^^ beri onu hal iin byk abalar sarfetmi ^ tir ve etmektedir. Aristo'dan gelen felsefe, eli ^ mel eri zme gayreti gibi anla ^^ ld ^ ka, mant ^^^ n btn problemleri zecek kudretine elbette gvenilecekti. Byle bir anlay ^^^ iinde akl ^ n halledemedi ^ i hibir problem olmamak gerekir. Fakat modern felsefe ve ilim iinde de canlanan bu gr ^ , eskiden ve bugn kavranmaz varl ^ k'm dayanmalarma u ^ ram ^^ t ^ r. Acaba bu at ^^ kan problemler zihnin icad ^^ m ^ d ^ r? E ^ er byle ise, onlar ^^ ak ^ lyrtmelerle halledebilmeli de ^ ilmiyiz? Aksi halde, varl ^^^ n ak ^ lla nfuz edilmez zne ba ^ ka yollardan yakla ^ mak gerekmez mi? Bu d ^ nce insanlar ^^ eskiden beri mysticisme'e, V

ak ^ lda bulamad ^^^^cevab ^^ inanta aramaya gtrm ^ tr. Bilme yerine geen bir inanma ile insan kanacak m ^ d ^ r? Madem ki bu at ^^ malar btn varl ^ k derecelerinde meydana ^ k ^ yor, yle ise nas ^ l olur da her alana nfuz eden ve bilginin yerini tutan inanmaya dayanabiliriz? Akl ^ n bu ^ kmazlar ^^ a ^ mak iin ba ^ ka bir mant ^ k ^ , z ^ dlar ^^ ku ^ atan, terkib eden bir mant ^ k ^^ yok mudur? Bu d ^ nceler mant ^ k^ n kendi temellerini sarsarak mahiyetine ayk ^ r ^^ bir yola girmesine kadar varabilirdi. Halbuki ilim daima ayn ^^ kurallara gre, ayn ^^ mant ^ ki d ^ nce iinde geli ^ miyor mu? Zaten bilgiler de mant ^ ki sistemle ^ me meziyeti ile vnmyor mu? Bu taktirde, iki alternativden biri veya teki lehine sistemle ^ en, bir de ^ il birka ilmin olmas ^^ gerekmez mi? Nitekim felsefede bitmez tkenmez tart ^^ ma konusu olan bu at ^^ kan yollar ^ n ilme her zaman, dn de bugn de, nfuz etmi ^^ oldu ^ unu grmemeye imkan yoktur. Mant ^k ^^ buna ^ yle cevap verebilir: bu eli ^ ik manzaralar zihnin icad ^^ olan dedktif-farazi sistemlerdir. Onlar ^^ farazi olarak kabul etti ^ imiz zaman, btn hkm yrtmelerimiz do ^ ru, gere ^ e uygun olacakt ^ r. nk bunlardan pratik sonular elde ediyoruz. Fakat bsbtn z ^ t prensiplerden hareket eden bir ilmin de hkm yrtmeleri pratik sonulara uygun ise buna ne demeli? Onlar mevhum (fictij) ve farazi sistemler olsayd ^ , z ^ tlardan her birinin ayn ^^ derecede gere ^ e uygun olmas ^ na imkn olurmu idi? Mesele ^ urada ki, finalizm dar mekanizm, unsurculuk kadar btnclk, determinizm kadar ihtimalcilik, bircilik kadar okuluk, hatt maddecilik kadar hayatc ^ l ^ k ayn ^^gere ^ i a ^ klamaya yar ^ yor. yle ise bu gr ^ lerden hibiri mevhum olamaz. Onlar ^^ zihnin icad ^^ saymaya imkn yoktur. Fakat yine onlar ^ n eli ^ ik ve at ^^ kan olmalar ^^ bahanesile de kendilerinden vazgeilemez. Has ^ l ^ , varl ^^ a nfuz iin yapt ^^^ m ^ z her hamlede mant ^ k ^ m^ za mukavemet eden yeni engeller, akl ^ n kavrayamad ^^^^yeni zlerle kar ^^ la ^^ r ^ z. Bununla birlikte, zler bizim iin mutlak surette bilinemez sahas ^^ olarak kalacak m ^ d ^ r? Zannetmiyoruz. nk insan zihninin binlerce y ^ ldan beri yapt ^^^^ ^ ey, bu z ^ tl ^ klar stndeki btnl ^ n manzaralar ^ ndan birine yakla ^ mak ve yaln ^ z onu sistemle ^ tirmek zere hakikaten bir manzaras ^ n ^^ elde etmektir. Ancak hakikat ^ n hibir manzaras ^ na, tekiler "yokmu ^^gibi" bakmad ^ ka, yakla ^ maya imkn olmad ^^^ n ^^ grdkten sonrad ^ r ki, insan d ^ ncesinin z ^ t nazariyeler zerindeki ba ^ ar ^l ^^ve ilerleyici med ve cezrini anlamak kabil olur.

Bu "Felsefeye Giri ^ " kitab ^nda ana problem etraf^nda toplanan btn ilim ve felsefe konular ^ na dokunmaya al ^^ t ^ k. Problemleri ve doktrinleri felsefe ve ilmin tarihi geli ^ mesi iinde birbirine ba ^ l ^^ olarak ele ald ^k. Birinci k ^ s ^ mda felsefenin do ^ u ^ u, mant ^ k problemi, bilgi ve varl ^k naza-

VI

riyeleri, matematik d ^ nce, fiziki ve biyolojik ilimler zerinde durduk. ^ kinci k ^ s ^ mda insan ilimleri, tarih ve tarihi d ^ nce, itimai ilimler, manevi ilimlerden do ^ an problemler, en sonra ilimlerin alan ^ n ^^ a ^ an ve felsefenin as ^ l konusunu te ^ kil eden tabiat, insan, lem ve te sorular ^^ zerinde duraca ^^ z. Bu kitab ^ n matematik ve tabiat ilimlerine ait bahislerinde k ^ smen Simon Daval ve Bernard Guillemain'in Philosophie des Sciences, Paul Mouy'nin Logique, Hermann. Weil'in Philosophie der Mathematik und Naturwissenschaft, Lucien Godeaux'nun Les G6metries adl ^^ eserlarindep baz ^^ ^ ekiller ve izahlar al ^ nm ^^ t ^ r.
1

5 /2 / ^ 963.

( ^kinci Bask ^ )

H. Z. lken

VII

IINDEKILER
Sayfa I. D ^ NCE VE HAKIKAT PROBLEMI ^. 2. 3. 4. 5. 6. Felsefe, Hikmet ve Din Primitif D ^ nce Mitos D ^ ncesi Akli D ^ nce Tarihi D ^ nce Rlatif Bilgi ve ^ nanma 1 8 11 13 16 20 23 23 25 28 29 31 32 32 33 34 35 37 37 38 41 43 44 48 50

'<II. FELSEFT D ^ NCENIN E ^ ITLERI


i. Felsefi D ^ ncenin Hedefi 2. Ilim Felsefesi ve ^ lmi Felsefe 3. Felsefe Yollar ^ n ^ n oklu ^ u 4. Edebi Felsefe ve "Felsefe zentisi" 5. Tek ^ ln^ e Dayanan D ^ nce 6. Ansiklopedik D ^ nce 7. Felsefe Tarihi Yolu ile D ^ nce 8. Ki ^ isel Tecrbeye Dayanan D ^ nce 9. Ie katlanma (Reflexion) yolu ile D ^ nce ^^ o. Speklatif D ^ nce Yolu

III. FELSEFENIN KONUSU ^ . Felsefenin ^ lk Tan ^ mlar ^^ 2. Bilgi Nazariyesi 3. Mant ^ k ^^ Felsefe (Logistique) 4. Lojistik ve Gerek 5. Zihin Hakikatleri ve Varl ^ k 6. Yeni Metafizik Gr ^^ 7. Bilme, D ^ nme ve ^ nanma

IV. FELSEFE KONUSU ZERINDE ^ LK ARA ^ TIRMALAR 55


i.

2. 3. 4. 5. 6. 7. 8.

Felsefi Bilginin Uyan ^^^^ Metafizike Hcum ve Sofistler ^ uurun Uyan ^^^^ Yeni Metafizik Ara ^ t ^ rmas ^^ Mant ^kla Metafizikin Birle ^mesi Bilginin Tahlilinden Do ^an Problemler Bilgi Tahlilinde D ^^^ Alem Problemi Yeni Metafizikler IX

55 60 62 65 68 71 77 79

V. MANTIK PROBLEMI . Mant ^ k Nas ^ l Do ^ du 2. Stoa ve Demokrit Mant ^ klar ^ . 3. Aristo Mant ^ k ^^ 4. Porphyrios Mant ^ k^^ 5. ^ slam Mant ^ k ^ lar ^^ 6. Modern Felsefede Mant ^ k 7. Logistique 8. Birka De ^ erli Mant ^ klar q. Hegel Diyalektiki ve ^ htimaliyet ^^ o. Mant ^ k, Psikoloji ve Bilgi Nazariyesi VI. MATEMATIK ^ L ^ MLER ^. 2. 3. 4. 5. 6. 7. Matematik Ak ^ lyrtme Matematikin Prensipleri Matematik Sezgi ve Formalizm Euklides'ci Olm ^ yan Geometriler. Matematik ^ limlerin Konusu Sonsuz Problemi Antinomiler

83 83 89 91 106 108 114 115 122 125 127 131 131 132 134 139 146 150 155 159 159 162 163 169 173 175 184 189 189 192 196 202 205 208 209 212

VII. FIZIK ILIMLER' I. 2. 3. 4. 5. 6. 7. Fizik ^ limlerinin Do ^ u ^ u Gzlem ve Deney Deneyin Metodlar ^^ Tmevar ^ m ^ htimalci A ^ klama Determinizm ve A ^ klanmas ^^ Fizik Ilimlerinde Srekli Geni ^ leme

VIII. BIYOLOJIK ^ L ^ MLER ^. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. Canl ^^ Varl ^ klara Ait Bilgiler Hayat Problemi Biyolojide Gayelilik ve Finalizm Fikri Biyolojide Dinamizm ve ^ htimaliyet Biyolojide Deney Metodu Biyolojiye Mahsus Metodlar Matematik ifade ve Do ^ rulama Biyolojinin Byk Nazariyeleri

D ^ NCE VE HAKIKAT PROBLEMI

T. Felsefe, Hikmet ve Din

Felsefe Yunanca p h il osop hi a kelimesinin arapada ald ^^^^ ^ ekildir. (ordan trkeye gemi ^ tir). Eski yunancada kelime hikmeti seven (philosophos) anlam ^ na geliyordu. Bu demektir ki hikmet (sophos) onu sevenlerden nce vard ^^ ve bunlar hak im 1 er (bilgeler) idi. Islmda dini idealin rnek insanlar ^^ ilk sufiler ve sonradan onlar ^^ seven ve bu rneklerin ^^ r ^ ndan gidenler, yani sufili ^ i benimseyenler, mutasavv ^ flar oldu ^ u gibi, eski Yunanda da hikmet yolunu tutan ve sevenler feylosof (philosophos) ad ^ n ^^ alm ^^ lard ^ r. Kelime zerinde niin duruyoruz? nk kelimenin kk anlam ^^ bu ^^ r ^^ aanlar ^ n btn a ^ larda hkm sren zihniyet ve anlam ^ n ^^ a ^ klamaya yarayacak, birok bulan ^ k anlay ^^ lar ^ n nne geecektir. Sufiler, zahitlik hayat ^^ ya ^ am ^^ , dnyay ^^ hie saym ^^ , stn bir lemin ideali u ^ runa gndelik hayat ^ n zevklerini kmsemi ^^ insanlar oldu ^ u gibi hakimler de hayatlar ^ na ideal bir ya ^ ay ^^^tarz ^ na uygun dzen ve ahenk vermi ^^ rnek insanlard ^ . Fakat hakimler ile sufiler aras ^ nda baz ^^ esasl ^^ farklar vard ^ r. Zhit dini hayat ^ n kurallar ^ n ^^ ifrat derecede tatbik eden insand ^ r. Sufi bu kurallar ^^ tatbikle kanm ^ yarak dinin teklif etti ^ i stn hayat idealine gre haz ^ rlanmak iin dnyadan vazgeme yollar ^ n ^^ ^renen, nefsindeki d n y a-ukb ikili ^ inden kurtulup ukby ^^ (ideali) nefsinde ya ^ ayan insand ^ r. Sufi olmak iin kendinde stn olan btn glerin a ^ a ^^^olan btn gleri yenmesi, iinde dnya ve ahiret ( ^ eytan ve melek) ikili^ inin ikinciler lehine halledilmesi gerekir. Sufi din dnyas ^^ iin ideal insand ^ . Mutasavv ^ f, sufi yolunun ya ^ an ^ lm ^^^ hallerini, ruhi tecrbelerini inceliyerek onlardan psikolojik bir sufilik nazariyesi ^ kar ^ r. Sufrnin dnya gr ^ n inceliyerek ondan sufi evreninin ne olmas ^^ gerekti ^ ini syler. 1

Hakim ise, ^ lk a ^^sitelerinde o dnyan ^ n ideal dzenine uygun bir hayat tarz ^^ kurmu ^ tu. Hakim, s ^ n^ flar ^ n ^^ caste'lar gibi kesin s ^ n ^ r. iyetin larla ay ^ rm ^^^ve bunu bir "kader" olarak kabul etmi ^^ olan bir cern dzenine gre bir ak ^ l dzeni kurar. Bunun iin byk be ^ er! dinle ^ in Veli (soinOleriyle ^ lka ^^ n hakimlerini kar ^^ la ^ t ^ rmal ^ d ^r. Veli ve hakim baz ^^ bak ^ mlardan birbirlerine benzerler. Nitekim Veliler gksel dinlerin yeti ^ tirdi ^ i mstesna insanlard ^ . Hakimin hikmet (sagesse) makam ^^ ile Velinin v il ay et (saintet0 makam ^^ aras ^ nda benzerlik vard ^ r. Ancak Veli her ^ eyden nce yaln ^ z ^ lka ^^sonunda meydana ^ kan niversel dinlerde grlr. Yerinin bask ^ n vasf^^ dnyay ^^ kmsemektir. Onun gznde iki 'Mem vard ^ r: ^^ ) duyular alemi ki, bize maddi zevk v. fayda olarak grnr, 2) Duyular stndeki manevi Mem ki, maddi lemden mahiyete ayr ^ l ^r. Veli birinciden ikinci leme do ^ ru ykselir. Velinin ba ^ka bir vasf^^manevi lemin safla ^ t ^ rd ^^^^ruhunun kuvveti ile duyular alemine (yani iinde bulundu ^ umuz dnyaya) tesir etmektir. Fakat hibir veli tabiat kanunlar ^ na ayk ^r ^^hareket edemez. Veli, i temizli ^ i (purete) sayesinde manevi lemin bu lemdeki nufuz ve tesirini temsil eder. Peygamber mucize, Veli keramet sahibidir. Keramet tabiat olayr ^ na ayk ^r ^^ olamaz. Mucize prensip bak ^m^ ndan tabiat olaylar ^ n ^ n al ^^^ lm^^^ seyrine ayk ^ r ^^ olacakt ^ r. Peygamberler Allah taraf^ ndan gnderilir, ^retme ve "zht" yolu ile peygamberlik kazan ^ lmaz. Halbuki insan ' vellik (vilayet) rtbesine manevi abas ^^ ile, al ^^ arak ykselebilir. Dini dnyada insanlar ^ n zht ve ahlak yollariyle ykseli ^ lerini bir ehram ^ eklinde tasavvur edecek olursak, bu ehram ^ n taban ^nda gndelik hayat, tabakalar ^nda manevi aba ile kazan ^ lan mertebeler bulunmaktad ^ r. ^ nsanlar iyilik, feragat, fazilet, kendini feda etme (sacrifice) Allah'a yak ^ nl ^ k bak ^ m^ ndan derece derece ykselirler. Tasavvur etti ^ imiz byle bir ehram ^ n zirvesinde de gksel dinlerde Veli 'ler bulunmaktad ^ r. Velinin makam ^ na "Velilik" veya Evliyal ^ k (saintet0 makam ^^ denir. Hakime gelince, vak ^ a o da bir e ^it manevi e ^ itim ile yeti ^ ir: Ancak Veli'nin manevi ykseli ^ i geni ^^ anlamda ruhi (teessri, zihni, iradi, ^ uur alt ^^ v.s.) bir geli ^ me oldu ^ u halde hakimin ykseli ^ i her ^ eyden nce aklidir. Hakim isteklerini, tutkular ^ n ^^ akl ^ n dzenine koyar. Varl ^ k dzenine uygun olan ak ^ l dzeni ile hayat ^ na l verir. Veli ise d ^^^benli ^ inden i benli ^ ine do ^ ru evrilmi ^ tir. Adi hayat ^ n duyular ^ ndan yola ^ kar. Onlar ^^ birer birer a ^ arak nefsinin i yzne gzn evirir. Bylece dnyaya a ^ lmam^^^olan s ^ r perdesine kadar var ^r. Veli'nin abas ^^ dnyay ^^ isteyen "nefs-i emmre" ile dnyay ^^reddeden "nefs-i levvame"nin sava ^ iyle ba ^ lar. Dnyadan yaz geen nefsin zaferi ile i huzuruna kavu ^ ur. Sava ^^ n sonunda bu iki nefsin stnde skn, huzur iindeki nefs-i mu tma in n e 'yi 2

elde eder. Sufi'nin ve Veli'nin abalar ^^ dnyaya ait her ^ eyi yok edici abalard ^ r. Hakim ise ak ^ lla arzular ^ na dzen verir; fakat onlar ^^ yok etmek istemez, lll ^ e gtrr ve egemenli ^ i alt ^ na al ^ r. Hakim ak ^ l dzeni ile kendine, ve kendisiyle de dnyaya dzen (nizam) verece ^ine inan ^n Bylece hakimin ideali varl ^ k dzeni ile ak ^ l dzeni aras ^ nda ahenk kurmakt ^ r. ^^ in asl ^ nda bu iki dzen hakl ^-nin iinde ya ^ ad ^^^^mertebeli bir ' kaderi olan cemiyeti dzenine de uygundur. Dnyadan vazgeen nefsin zaferiyle iinde huzura kavu ^ ur. Sava ^ an bu iki nefsin aras ^ nda skn iindeki nefsi (nefs-i mutmainne) elde eder, Suri'nin ve Veli'nin abalar ^^ dnyaya ait her ^ eyi yok edici abalard ^ r. Hakim ise ak ^ lla arzulara dzen verir; fakat onlar ^^ yok etmez. Hakim ak ^ l ile kendine ve kendisiyle de dnyaya dzen verece ^ ine inarnr, Bylece hakimin ideali dnya dzeni ile ak ^ l dzeni aras ^nda ahenk kurmakt ^ r. ^^ in asl ^ nda bu iki dzen hakimin ya ^ ad ^^^^cemiyet dzenine de uygundur. Gerekten, hakimin iinde yeti ^ ti ^i cemiyet ^ lka ^^ siteleridir (Milet, Ephese, Atina, ^ sparta, Roma gibi). Bu sitelerde kesin s ^ n ^ rlarla birbirinden ayr ^ lm ^^^cemiyet tabakalar ^^ vard ^ : Bir tabakadan (caste) tekine geilemezdi. Cemiyetin tabakalar ^^ vcudun uzuvlar ^^ gibi mertebelidir. Ea ^ , yrek, mide, kollar ve ayaklar nas ^l dereceli ve birbirinden bsbtn ayr ^^ grevler gryor sa, cemiyetin tabakalar ^^da birbirinden ayr ^^ grevler grrler. Birinin i ^ ini teki yapamaz. Ayak ba ^^olam ^ yaca ^^^gibi, ba ^^da mide ve- ayak olamaz. Byle bir yer de ^ i ^ tirmesi tabiat ve ak ^ l dzenine ayk ^ r ^ d ^ r. ^ nsana yak ^^ an, bu dzene uygun ya ^ amakta. Sitelerde hkm sren kader (Fat^irn) gr ^ dr. Sitelerde tanr ^ lar ^ n bile bir Fatum'un hkm alt ^ nda oldu ^ una inaml ^ rd ^ . Byle bir cemiyette insanlar ^ n dile ^i (arzu ve iradesi) kader nnde bkld ^ iir yeise' d ^ lecektir. Fakat kimse ondan ^ ikayet edemez. Yunan trajedi yazarlar ^^ kader nnde insan iradesinin, hatt tanr ^ lar ^ n i ^ ili ^ini tasvir ediyordu. Sophokles'in "K ^ ral Oedipus" da, Aischylos'un "Tanr ^ lar" da, Euripides'in (daha demokratik ve realist bir evre iinde) "Truvahlar" da tasvir ettikleri bu idi. Choero'nun her sahne sonunda syledi ^ i ^ ey kader nnde i ^ ili ^ i, boyun bk ^ ifade ediyordu. Bununla birlikte byle bir cemiyette de insanlar ^ n h ^ rs ve arzular ^^ vard ^ . Cemiyet sars ^ lmaz ve de ^ i ^ mez bir dzen de ^ ildi. D ^^ tan e ^ itli sebeplerle site civar ^na gelen halk (gmenler, tccarlar, azadl ^^kleler v.s.) sitenin d ^^^mahallelerinde m6t4ue'leri meydana getirirler. Bunlar zamanla o ^ alm ^^ lar ve sitede sitelilik hakk ^^ istemi ^ lerdir. Bu devrede site kanunlarma itiraz edenlerin s ^ n ^ r d ^^^^edilmelerinden ibaret olan ostracisme kural ^ na tabi tutulmas ^^ bu itiraz ^ n tepkisi idi. Bylece site dzeni, kendine ba ^^kald ^ ranlar ^^ mahvediyordu. Site dzeninin ak ^ l ve varl ^ k dzeni gibi sars ^ lmaz oldu ^ una inan ^ lan

byle bir cemiyette bir k ^s ^ m insanlar iin ideal ak ^ l arac ^^ ile arzular ^^ dizgine koymak oldu. Bu hayat ^^ ya ^ ayanlara hakim dendi. Bir k ^ s ^ m insanlar ya d ^^ ar ^ dan siteye dolmak ya da site iinde ba ^^kald ^ rmaktan geri kalmasalar bile, sitenin dzenini devam ettirmek istiyenlerin ideali onu yzy ^ llarca sre ya ^ att ^^Hakimler bu sars ^ lm ^^^cemiyette rnek insanlar (prototype) oldular. Eski Yunanda bunlardan ad ^^ kalanlar ^^"Yedi Yunan Hakimi" (Hukemay ^^ seb'a-i Yunaniye) diye tan ^ ld ^ . Szlerinden yaln ^ z baz ^^ cmleler zaptedilmi ^ tir. Fakat onlar kitaplar ^ ndan fazla fiilleri ve hareketleriyle rnek oldular. Bu yedi hakimin szlerinden baz ^^ paralar bize kalm ^^ t ^r. Yunan edebiyat ^^geli ^ tike, hayal dnyas ^^ yerini ak ^ l dnyas ^^ ald ^ka "Hikmet sevenler" o ^ ald ^ . ^ lk nce eserlefini Vezinli ve kafiyeli yazan filozoflar daha sonra konu ^ ma dili ile (mensur) eserler b ^ rakt ^ lar nlerinde Yunan mitolojisi (onun insanlar ve tanr ^ lar ^ n kader' kar ^^ s^ndaki durumuna, birbirleriyle sava ^ mas ^ na ait ibretli rnekleri) Yunan trajedi yazarlar ^ n ^ n, Epopecilerin ^ iirleri ve kitaplar ^^ duruyordu. Bu geni ^^ edebiyat rneklerine tabiat zerindeki basit ara ^ t ^ rmalar, iptidal ilk ilim hareketleri de kat ^ld^ . Bylece varl ^^^ n asl ^^ hakk ^ nda ilk d ^nceler do ^du. Felsefenin be ^ i^ i yaln ^ z Yunan midir? Bu soruya ok eski bir san ^y ^^ sarsacak menfi bir cevap vermek zorunday ^ z : Hay ^ r ! Felsefenin be ^ i ^ i ayn ^^ zamanda birok medeniyetlerde birbirine paralel olarak geli ^ en insan zihnidir. Ernest Renan "Yunan mucizesi" (Le Miracle grec) adl ^^ kitab ^nda Yunan medeniyetinin yer yznde bir misline rastlanamad ^^^ n ^^ ve akl ^ n uyanmas ^ , sanat, felsefe ve ilimlerin do ^ mas ^^ bak ^ m ^ ndan eski Yunan insanl ^ k tarihinde tek vak'a, sanki bir mucize oldu ^ unu iddia eder. Bu san ^^ yak ^ n zamana kadar rakipsiz srp gitmi ^ tir Vak ^ a Yunan medeniyetinin Ak ^ la dayanan byk eserleri meydana geldi ^ i devirde, ba ^ ka medeniyetlerden biro ^ unda henz ya mitolojilerin ya da mistisizmin hkm srd ^n gryoruz. Fakat yeni tarihi ara ^ t ^ rmalar bu hkmn sakatl ^^^ m meydana ^karmaktad ^ r. Daha Yunandan nce matematik ilimlerin bir yandan Girit ve K ^ br ^s yolu ile M ^ s ^r'dan, te yandan Ege medeniyeti ve yine K ^ br ^s yolu ile , Mezopotamya'dan geldi ^ini, ke ^ fedilen yeni tabletlerden Fisagor (Pythagoras) teoreminin Yunandan binlerce y ^ l nce Smmer'ler taraf ^ ndan zlm ^^oldu ^ unu, ilk hesap i ^ lemlerinin bulundu ^ unu gryoruz. Bundan ba ^ ka, birbirine ok uzak medeniyetlerde benzer evrim yollar ^ na rastl ^yoruz; in, Hint, Mezopotamya ve Yunan bu medeniyetlerin ba ^ l^ calar ^d ^r. in ile Hint'de Yunan'a benzer evrim merhalelerini buluyoruz. yle ise Yunan mucizesinden bahsetmeye imkan yoktur. in'de Confucius. Hint'de Bouddha, Iran'da Zerd ^ t, Yunan' a Sokrates birbirine paralel medeniyetlerin do ^ urdu ^ u byk insan rnekleridir.

Felsefeye yaln ^ z Yunanl ^ lardan ba ^ lamak do ^ ru de ^ ildir. Milattan alt ^^ yzy ^ l nce Hint ve in'de tabiat olaylar ^^ zerinde d ^ nlm ^ tr. Yine bu medeniyetlerde Yunanda oldu ^ u gibi tabiat zerindeki sonusuz ve kar ^^^ k a ^ klama denemelerinden sonra, insanlar birle ^ ik bir a ^ klamaya ula ^ amamaktan dolay ^^ yeise d ^ m ^ ler, bilgilerinin temelinden ^ phe etmi ^ ler, hakikati inkr etmi ^ lerdir. Yine bu medeniyetlerde bu inkr devrinden sonra, d ^ nce kendi kendisine evrilmi ^ , d ^^^lemdeki bo ^ una ve yorucu sergze ^ tlerinden vaz geerek hakikati kendi kendinde aramaya kalkm ^^ t ^ r. I ^ te buradan, Hint ve in'in sofistlerini takip eden byk ahlak ^ lar, Bouddhisme ve Confucius cereyanlar ^^ Sokrates'e paralel olarak hemen ayn ^^ yzy ^ llarda do ^ mu ^ lard ^ r. Demek oluyor ki felsefenin do ^ u ^ u Yunana mahsus istisnai bir olay de ^ildir. Yer yznde Akl ^ n uyan ^^^^ve insan ^ n nce tabiata, sonra kendine evrilmi ^^bak ^^^ ndan do ^ an btn fikir denemeleri halinde safha safha ve birbirine benzer ^ ekillerde, birok yerlerde birden meydana ^ km^^ t ^r Yine bunun iindir ki, bir zaman terim olarak Bat ^ l^ lar ^ n Yunancadan ald ^ klar ^^ h a k im ve hikmet szlerini yer yzne yaymak, insanl ^ k ^ uurunun belirli bir uyan ^^^safhas ^ ndan sonra kazand ^^^^bir s ^ fat (bir mertebe) olarak grmek do ^ ru olur. Nitekim inin hakim feylosoflar ^^ vard ^ r. Mesela Confucius'e gre Tabiat dzeni de ^ i ^ mez, bu dzeni asla bozmadan geleneklere uygun ya ^ amal ^ d ^ r. Gelene ^ e uygun ya ^ amak iin hkmeti iyi idare etmelidir. Hkmeti iyi idare etmek iin evi. (aileyi) yoluna koymal ^ d ^ r. Evi yoluna koymak iin nefsimizi iyi idare etmeli yani nefsimize dzen vermelidir. Kendimize dzen vermek iin e ^ yan ^ n zn bilmelidir. Sokrates'e gre de as ^ l mil sitenin iyi idaresidir. Sokrates kanunlar ^ n de ^ i ^ mesi ile sitenin saadetini imkans ^z grm ^ , de ^ i ^ mez kanunlara inand ^^^^iin lmne hkm veren kanunlardan kamay ^^ hikmete ayk ^ r ^^ bulmu ^ tu. Medeniyetler aras ^ ndaki bu benzeyi ^ lere ra ^men Yunan medeniyeti tekilerden neden ayr ^ ld ^ ? Bunun sebebi onlar ^ n yar ^^ evrim merhalesinde kalmas ^na kar ^^ , Yunan medeniyetinin bu geli ^ mede devam etmesidir. Bu fark ^ n milini Akdeniz evresinin birok eski medeniyetleri birle ^ tirici karakterinde, co ^rafi ^ artlar ^ nda, ba ^ ka medeniyetlerden faydalanma imkan ^ n ^ n oklu ^ unda bulabiliriz. Fakat her ne olursa olsun, bu devreye kadar birbirine benzer safhalardan gemi ^^olan bu medeniyetlerden yaln ^ z Yunan ^ n geli ^ me yolunu kaybetmemesi dnya fikir hayat ^ nda Akdeniz medeniyetinin stnl ^ ne sebep oldu. Hakimler, peygamberler ve velilerin yeryz tarihinde birbirine az ok yak ^ n zamanlarda, belirli bir a ^^ iinde meydana ^kt ^^^ n ^^ gr-

yoruz. ilkel dinlerde ve, bu dinlere inanan ilkel cemiyetler ' de bu rnek insan tiplerine rastlannyoruz. Sosyoloji ve antropoloji bize gsteriyor ki, yer yznde hala klan, fratri,' kabile halinde ya ^ ayan binlerce cemiyet vard ^ r; ve onlar ^ n aras ^ nda hakim, peygamber ve veli dedi ^imiz insan yoktur. Bu cemiyetlerin yaln ^ z byf^ cleri, ayin e ^ yas ^m toplamayla ykml Mobung'lar ^ , kabile reisleri, ba ^ kan aileleri vard ^ r. Daha ileri olan kabilelerin birle ^ mesinden ve onlar ^ n yerle ^ melerinden do ^ an ilk sitelerde halk aras ^ ndan sivrilen hkmdarlara (Firavun, Nemrud v.s.), dini otoriteye sahip rahiplere, kahinlere (oracle) rastl ^yoruz. Fakat bunlar da henz ne hakim, ne de peygamber dirler. Vak ^ a k hin'lerin gaipten haber verme gleri vard ^ r. Sitenin siyasi kudreti zerinde manevi bir otoriteye sahiptirler. Hkmdarlar sava ^ a giderken, yar ^^^yaparken onlara dam ^ maya mecbur. olurlar. Byk binalar (tap ^ nak, saray v.s.) kurarken onlar ^ n oyuna dan ^^^rlar. "Kahin"lerin ryada uyan ^ k, ba ^ka insanlardan stn bir "grme" gleri oldu ^una (Vision), be ^^duyunun gremedi ^ i gaibe ait haberleri ald ^klar ^^ ve gibe ait ^ eyleri grdklerine inan ^ l ^ r; btr_ bu vas ^ flanyla "kahin"ler peygamberlere benzerler. Fakat peygamber de ^ildirler. nk "gaib''le veya s ^ rlar alemi ile temaslar ^^ yaln ^ z ola ^ an st zamanlara mahsust ^ir. ^ radeleri d ^^^ nda bir kudretle be ^ eri giilerin stnde baz ^^ ^ eyleri grrler. Fakat bu grdklerini iradeleriyle halka naklederek onu bir kanun haline getiremezler. Kanun hkmdarlar, reisler ve meclisler taraf^ ndan yap ^ l ^ r; yahut Kanun trenin ve rfn ifadesidir. Her iki halde de "kahin"lerin kanun zerinde tesiri yoktur. Irade d ^^^ ndaki ar ^ zi "bili ^ "leri cemiyet zerine hkmetmeleri iin yetmez. Halbuki peygamberler stn lemden (gibten) haber almakla kalmaz, bu haberi kanun haline koyarlar. Yukar ^^ lemden bu kanunu insanlar aras ^ nda yayma buyru ^ unu alm ^^ lard ^ r. Hkmdarlarla, reislerle, halkla (gerekirse rfler ve adetlerle) bu "ernredilmi ^ "ler aras ^ ndaki at ^^ mada birincileri yenmeye ve emirlerini kabul ettirmeye al ^^^ rlar. Peygamberin hkmdarlarla, halkla, rf ve adetlerle mcadeleler i bir sre onlar ^ n aleyhine bitebilir. Bu, peygamberlerin ^ ehitli ^ i (martyr) ve kurbanl ^^^^ (sacrifice) kabul etmeleri, halk ^n ve rfn hcum ve zulmne u ^ramalar ^^ demektir. Insanl ^k tarihinde uzun bir devir peygamberlerle hkmdar ve halk aras ^ ndaki sava ^ la gemi ^ tir. Yeni bir a ^^ n ba ^ lay ^^^^peygamberlerin zaferinin i ^ aretidir. Onlar her yerde (Akdeniz, Mezopotamya'da, Iran'da, Hint'de, in'de) gelene ^e hakim olmu ^ , gibden haber verme gcn kanun ( ^ eriat) haline getirmi ^ ler, iradelerini cemiyete kabul ettirmi ^ lerdir. iinde, fakat peygamber"Hakim"lere gelince, onlar da ayn ^^ a ^^ lerden farkl ^^ ^ artlar alt ^ nda meydana ^ km^^ lard ^r. "Hakim"ler "kahin"lerin gibten haber alma gcne sahip de ^ildirler. Ba ^ka insanlardan

stn zekalar ^ , ak ^ l yrtme gleri vard ^ r. Btn hayatlar ^^ peygamberlere benzer. Fakat peygamberler gibi haber verici olduklar ^ n ^^ sylemezler. ^ ayet stn duyular ^^ nadir olarak ba ^ ka insanlardan farkl ^^sezgi 'lere sahip olursa, bunu ilan etmezler. lleri "kahin"lerin ls gibi iradeden ba ^ ka ve ak ^ l stnde de ^ il, bizzat akl ^ n haberleri iindedir. ^ nsanl ^ kta akl ^ n hkm srmeye ba ^ lad ^^^^devirde hakimler meydana ^km ^^ t ^ r. Yunanda yedi hakime paralel olarak Iran'da Avesta'n ^ n bahsetti ^i hakimleri, Hint'de Bouddha ve Jaina'dan nce ve sonra gelen hakimleri inde Kong - t'seu, Meng - t'seu, v. b. hakimleri gryoruz. Onlar ^ n peygamberler gibi halktan uzakta, inzivalar ^ , uzletleri bu uzlette zahitli ^ e ve d ^ nceye dal ^^ lar!, ilk "hakikat"a bu yaln ^ zl ^ k iinde ula ^ t ^ ktan sonra onu halka ^ retmek iin tekrar cemiyete dn ^ leri vard ^ r. Peygamberlere her bak ^ mdan benzeyen hakimler yaln ^ z ak ^ l s t 'niin hkm ile iradelerini cemiyete kabul ettiren peygamberlerden akl ^ n egemenli ^ i alt ^ nda cemiyete bilgi ^ retmeleri ve yeti ^ tirmeleri ile ayr ^ l ^ rlar. ^ lk hakimlerden elimize geen btn paralar peygamberlerin b ^ ze b ^ rakt ^^^^kutsal kitaplardan mutlak "Emir" olmak bak ^ m^ ndan ayr ^ l ^ r; fakat "ahlak" olmak bak ^ m^ ndan onlarla birle ^ irler.
,

Hakimler arasinda tart ^^ maya dayanmas ^ , hakikat ^ n d ^ nce ve ak ^ l yrtme yollar ^ ndan ba ^ ka bir yay ^ lma yolu olmad ^^^ na inanmas ^ , inanc ^^ bilgiyle ahenkli bir hale koymas ^^ bak ^ m^ ndan en stn yeri tutan Sokrat, ilka ^ da sonu gelmiyen bir filozoflar gelene ^inin ba ^ lang ^ c ^^ olmu ^ tur. \Bundan dolay ^^ Kongtseu veya Bouddha'n ^ n yeti ^ tirdi ^ i hakimler nesli en sonra rahipler veya 1; ^ kmdarlarla kar ^^ t ^^^^halde, ^ okrates'in yeti ^ tirdi ^ i hakimler nesli ,daha gnlsz bir isimle "hikmeti' sevenler" (filozoflar) bugne kadar gelen yeryz d ^ nce yolunun k ^ lavuzlar ^^haline gelmi ^ lerdir. Bunun in btn insani de ^erlerle u ^ ra ^ anla ^4, din adamlar ^ , sanat adamlar ^ , ahlak adamlar ^ , hukuk adamlar ^ , bilgi adamlar ^^ (limler) kendilerini bu hakikat k ^ lavuzlar ^ n ^ n at ^^^^ ^^^ rclan ay ^ ramazlar. Ya onlar ^ n k^ lavuzlu ^ undan faydalanmaya mecburdurlar, yahut kendileri bu yolu tutarak hikmeti sevenler (filozoflar) aras ^ na kar ^^ mak zorundad ^ rlar. Filozofluk, Aristo'nun dedi ^ i gibi d ^ ncenin zorunlu enberidir ki, kabul etsek de inkr etsek de gerekten ve gerek olan ^ eyler zerinde d ^ nmek ^ artiyle kefthisinden vazgeilmesi imkans ^zd ^ r. Kltr antropolojisi, din ve fikir tarihi, etno ^rafya gibi insanla u ^ ra ^ an bilgilerin birle ^ ik verileri bize gsteriyor ki, birok kltr evreleri hemen hemen birbirinden habersiz olarak benzer zihni geli ^ me safhalar ^ ndan gemi ^ lerdir. Bu safhalar ^ n gzden geirilmesi Yunan medeniyetinde olgunla ^ an Ak ^ l safhas ^ n ^ n nas ^ l do ^ du ^unu a ^ klamaya yarar. Bu safhalar ^ , bu , gn geli ^ me tarihlerini bildi ^ imiz Uzak ve Orta Do ^u Mede,

niyetlerinde, Akdeniz Medeniyetinde, hatt baz ^ lar ^ n ^^ eski Amerika ve bir k ^s ^ m Afrika kltrlerinde gryoruz. Bunlar da: ^^ ) Primitif D ^ nce, 2) Mitos D ^ ncesi, 3) Akli D ^ nce, 4) Tarihi D ^ nce safhalar ^ d ^ r.

2. Primitif D ^ nce
Sosyologlar ^ n bugn Clan (klan), phratrie, moitie ad ^ n ^^ verdikleri ve ilkel kabilelerin ierisindeki ilk sosyal kurulu ^ lar hissini veren cemiyetler aras ^ nda, bizim. cemiyetlerimize benzemiyen, hatt bizim zihniyetimizle prensipleri bak ^ m^ ndan at ^^ an, anla ^^ lmas ^^ olduka g bir zihniyetle kar ^^ la^^ lmaktad ^ r. Bu trl cemiyetlere en ok Avusturalya'da, Kuzey ve Gney Amerika'da, k ^ smen Do ^ u - Hint adalar ^ nda (Melanezya, Polynezya'da) v.s. rastlanmaktad ^ r. ^ lk seyyahlar ^ n ara ^ t ^ rmalar ^^ zaman ^ ndan beri bu kavimlerin d ^ nce tarz ^^ ile bizimki aras ^ nda fark sezilmeye ba ^ lam ^^ t ^ . Fakat ba ^l ^ ca, Frans ^ z sosyologlar ^ ndan L. Levy - Brhl, prensipleri bak ^ m ^ ndan bizimki ile uzla ^ am ^ yan bu d ^ nce tarz ^ na "Mant ^ ktan - nceki zihniyet" dedi. Bu zat hayat ^ n ^^ dolduran birok eserde bu zihniyetin esaslar ^ n ^^ anlatmaya al ^^ t ^^ [I]. Bu kabilelere mensup insanlar Levy-Brhl'e gre yle bir inan ^^^tarz ^ na sahiptirler ki, bu inanc ^ n sonucu olarak totem denen kutsal e ^ ya ile kendi aralar ^ nda tam bir cevher birli ^ i grrler. Mesel, Bororo kabilesinden bir ferde gre bir Bororo kendisini hem bir papa ^ an yani Arara, hem bir bu ^day tanesi, hem de bir Bororo yani kabilenin ferdi sayar. Ba ^ ka deyi ^ le bu e ^ itli varl ^ klar aras ^ nda yle bir cevher birli ^ i kabul eder ki onlar, bu insan ^ n gznde tek bir varl ^^^ n trl grn ^ leri gibidir; ve bu e ^ itli ^ eyler ayn ^^ zamanda ayn ^^ ^ ey olmaktad ^ r. Bazan papa ^ an, bazan insan olarak grnmekte de ^ildir. Ayn ^^ zamanda ayr ^^ yerler i ^ gal etmesine ve ayr ^^ ^ ekilleri olmas ^ na ra ^ men, farks ^ z olarak o hem papa ^an, hem insan, hem de bu ^dayd ^ r. ^ lkel adam ^ n bu d ^ n ^^tarz ^^ bizimkine bsbtn ayk ^ r ^ d ^ r. nk biz bir ^ eyin ayn ^^ zamanda hem kendisi hem kendisinden ba ^ ka bir ^ ey olaca ^-m ^^ d ^ nemeyiz. Mant ^^^ m ^ z bunu kabul edemez. ^ lkel ise kendini hem bir insan, hem de ayn ^^ zamanda kutsal bir hayvan olan bir papa ^an ve bir bu ^day farzeder; halbuki bizim mant ^^^ m ^ za gre bir ^ ey ayn ^^ zamanda hem kendisi hem kendisinden ba ^ ka bir ^ ey olamaz (eli ^ mezlik prensipi); bir ^ ey kendi kendisinin ayn ^d ^ r (zde ^ lik prensipi); veya bir ^ ey ya kendisidir, ya kendisinden ba ^ ka bir ^ eydir, bu ikisi aras ^ nda nc bir had olamaz (nc haddin yoklu ^ u prensipi). Bu prensip isbata lzum
[1] L. Uvy-Brhl, Les fonctions ^nentales dans les socie'te's infirieures ; La mentaliM primitive; L'me primitive: La mythologie primitive; L'id& de nature et de sumatusl, v.s.

olmaks ^z ^ n a ^k ve seik olarak kabul edilir ve akl ^n temelidirler. Akl ^ m ^ z onlara uygun olarak i ^ ler. unlar ^^ terk etti ^ i zaman d ^ nce de yer ini kaybetmi ^^demektir. Halbuki bahsetti ^ imiz cemiyetlere mensup insanlar gndelik hayatta bu prensiplere gre d ^ nmyorlar. Byle olsayd ^^ bir ^eyi ayn ^^ zamanda hem Bororo, hem arara (papa ^ an), hem de bu ^ day diye kabul etmezlerdi. Nitekim bu kabileler ierisinde ya ^ ayan etno ^ raflar (veya seyyahlar) kendilerine bunun mmkn olmad ^^^ n ^^ ^ srarla syledikleri zaman onlar kendi d ^ ncelerini ok tabii ve apa ^ k buluyorlar; ve bunda ^ a ^^ lacak hibir cihet grmyorlar. ^^ te L. Levy-Brhl' insan zihni bak ^ m^ndan kltrleri bu tarzda kesin bir ay ^ n ^ a gtren say ^ s ^z etnograf ve antropolog taraf^ ndan yap ^ lm ^^^ birok a ^ k gzlemler olmu ^ tur. Levy-Brhl onlara mant ^ ks ^ z veya "mant ^ k d ^^^ " d ^ nce demiyor. nk bu zihniyete sahip cemiyetlerin evrim geirerek bizim mant ^ki d ^ ncelerimize ykselebileceklerini kabul ediyor. Bundan dolay ^^ onlar ^^ bizim d ^ ncemizden ancak bir evrim fark ^^ ile ay ^rm ^^^ olmak iin "mant ^ ktan nceki" (praogique) d ^ nce veya zihniyet diyor. Bununla birlikte Frans ^ z sosyoloji mektebinin kurucusu olan Durkheim al ^^ ma arkada ^^ n^ n bu fikrine ht ^lm ^ yor. Ona gre zihnimizin temelini te ^ kil eden btn esash kavramlar bize ilkellerden gelmektedir. Bizde bir s ^ n ^ flama fikri oldu ^ u gibi, onlarda da s ^ mflama fikri va ^^d ^r. Bizde sebep fikri oldu ^ u gibi onlarda da vard ^ r. Bizdeki cins ve tr fikirleri gibi onlar ^ n da kendilerine mahsus cins ve tr fikirleri vard ^r. De ^ i ^ me yaln ^ z bunlar ^n muhtevas ^ ndad ^ r. Bizim s ^ n ^flamalar ^ m^Z ^ n, sebeplerimizin, gerek (yani abiattan ve tecrbeden al ^ nm^^ ) muhtevas ^^ oldu ^ u halde, onlar ^ n s ^ mflamalannm, sebepliklerinin mistik ve sihri muhtevas ^^ vard ^ r. Onlar e ^ yay ^^ kutsal, kutsal d ^^^^diye ay ^ r ^ rlar. Kutsal olanlan da filan klana mahsus kutsallar, filan kabileye mahsus olanlar diye ay ^r^rlar. Onlar mesela birinin lm ile by yapmak aras ^ nda sebeplik mnasebeti grrler. Bizim lmle hastal ^ k aras ^ nda grd ^mz sebeplik mnasebetinden onlar ^n d ^ ncesi muhteva bak ^ m ^ ndan ayr ^ l^ r. Onlar ^ n s ^n ^flamalar ^ , sebeplik d ^ nceleri v.s.nin do ^ ru olup olmad ^^^ n^^ arayacak de ^iliz. Ancak bizim gibi onlar ^ n da baz ^^ s ^ n ^ flamalar yapmaya, sebep aramaya gleri oldu ^ unu syleyebiliriz. yle ise Durkheim'a gre p ^ imitif d ^ nce bizim mant ^ki d ^ ncemizden zce bsbtn ayr ^^ de^ildir. Isvireli psikolog Jean Piaget, Levy-Brhriin gr ^ n baz ^^ ^ artlarla benimsedi. Ona gre bizim mant ^^nruz primitifte bir nevi imkan veya g (puissance) halinde bulunmakta iken, ancak sonradan fiil halinde meydana ^ km^^t ^r. Bu hali ilkel organizmlerin temsil (zmseme = assimilation) grevini toptan grmelerine kar ^^ l^ k, ilerlemi ^^organizmlerin bunu bir k ^ s ^ m organlar ^ na (sindirim sistemine) grdrmelerine ben9

zetiyor. Ona gre primitifle bizim aram ^ zdaki fark primitifin farkla ^ mam ^^^ bir ^ uur yap ^ s ^ na sahip olmas ^ d ^ r. Bununla birlikte yak ^ n y ^ llarda bu konu zerindeki.tart ^^ malar Levy Brhl'e hak verdirmemektedir. Etnograflardan o ^ u onun kesin hkmn tenkit 'ediyor (Zaten kendisi de lmnden sonra yay ^ nlanan "Carnet" adl ^^ kk kitab ^ nda ilk iddialar ^ ndan k ^ smen yaz gemi ^^grnyor) [ ^^ Primitiflerin zihniyeti iin "Mant ^ ktan nce" demek do ^ ru de ^ ildir. Onlar ^ n da kendilerine gre bir mant ^ klar ^^ vard ^ r diyorlar. E. Durkheim'in dedi ^ i gibi ilkel adam ^ n gznde as ^ l mhim olan cihet bir ^ eyin ayn ^^ zamanda hem kutsal (sacre) hem. kutsal-d ^^^^ (profane) olamaz olmas ^ d ^ r. Totemci cemiyetlere mensup olanlar ^ n "ben totemin ayn ^ y ^ m" demeleri "onunla ayn ^^ kandan geliyoruz, ayn ^^cevheri ta ^^ yoruz" demek istemelerindendir. Nitekim biz de kendimize ok yak ^ n sayd ^^^ m^ z insanlar iin "o ve ben bir say ^ l^ r ^ z, hatt biriz" deriz. Primitifler bu gibi birie ^ , meleri (participation) en ok kendi inanlar ^ na (totemcilik dinine ve by sne) ait i ^ lerde yap ^ yorlar. Fakat bunun d ^^^ nda, onlar ^ n gndelik hayatlar ^ nda birok i ^ leri ve bu i ^ lere ba ^ l ^^ d ^ nceleri vard ^ r ki daha ok teknik mahiyette olan bu gibi, ^ eyleri d ^ nrken onlarda z ^ rr^ nen var oldu ^ unu yukar ^ da zikretti ^ imiz prensipler hkm srmektedir. Onlar bir sabanla topra ^^^srdkleri, ayda bir oku hedefine att ^ klar ^^zaman bunlar ^ n topra^^^aaca ^^ n ^^ veya ^ ikar ^^ ldr ce ^ ini ve s ^ rf bu maksatla yap ^ ld ^^^ n ^^ biliyorlar. Bu gibi hareketlerinde zihinlerini idare eden adi mant ^k prensipleri onlar ^ n insan akl ^na mahsus genel esaslardan yoksun olmad ^ klar ^ n^^ gsterir.
'

L. Levy-Brhl' tenkit edenlerden P. Koppers, Schmiedt, O. Leroy v.s. primitif denen kavimlerde mant ^^^ n nas ^ l i ^ ledi ^ ini gsteren birok misaller vermektedirler [2]. Bu tarzda tenkitlerin bir k ^ sm ^^ da bizzat mant ^k ^ lar taraf^ ndan yap ^ lm^^ , yine etnograflar ve antropologlar ^ n delillerinden ^ kar ^ lm ^^ tir. Btn bu ara ^ t ^rmalara dayanarak felsefi anti opolog Van der Leeuw insan zihninin kesin s ^ n ^rlarla mant ^ ktan nce ve mant ^ ki diye ayr ^ lmas ^^ do ^ ru olmad ^^^^noktas ^ ndan hareket etti [3]. Ona gre yle grnyor ki, ilk d ^ nce tarz ^^ kitlevi (massit) veya toptan (global) d ^ ncedir. Asl ^ nda "mant ^ks^zl ^ k" ile "d ^ nce" kavramlar ^^aras ^ nda eli ^ me vard ^ r. Bir yerde d ^ nce olunca orada mant ^ ks ^ zl ^^^ n olmamas ^ , veya mant ^ ks ^ zl ^ k bile olsa d ^ nce yolunun oni ^^ tesbit etmesi gerekir. Ancak primitif d ^ nce tarz ^ nda, insan tecrbesinde sje yani kendisi ile ohje yani e ^yay ^^ ay ^ rt etmeden, e ^yay^^birbirinden ay ^ rma[1] Uvy Brhl, Les carnets de Lucien Lizy-Brhl, 1949. [2] Olivier Leroy, La raison prim itive, Geuthner, Paris 1927. [3] Van der Leeuw, La religion et la Pense'e primitive, P. U. 1948.
-

10

dan btn halinde tecrbe yapmaktad ^ r. Bu tecrbede insan ^ n olaylar kar ^^ s ^ ndaki tepkileri (cevaplar ^ ) s ^ n ^ flara, unsurlara gre de ^ il toptan tepkiler oluyor. Mesel birisi falan yaka kar ^^ s ^ nda yanl ^^^hareket etmi ^^ olsa biz ona s ^ rf bu hareketi iin ilita ^^ da bulunuruz, fakat ba ^ka hareketlerinde isabet oldu ^ u zaman onu takdir ederiz. Halbuki olaylar nnde duyguca (teessrl) ve zihince davran ^^^^ ay ^ rm ^ yan sjeyi obje ile birle ^ ik olarak idrak eden insan bir k ^ sma ait olan tepkisini btne kolayl ^ kla yayabilir. Tek bir yanl ^^^ hareketinden dolay ^^ bir insan ^^ affetmiyebilir veya kin besliyebilir. Gerek primitif denen kavimlerde gerekse kendi aram ^ zda rastlad ^^^ m ^ z bu trl tepkilerde hkim d ^ nce tarz ^ na umumi olarak Van der Leeauw gibi topyekn (totalit aire) veya kitle halinde (massif) tecrbe ve d ^ nce diyebiliriz. Topyekn veya masif tecrbenin gze arpan vasf^^ insan ^ n herhangi bir konu zerinde yapt ^^^^bir tecrbede kendi d ^^^ ndaki vakalar ve ^ eylerle kendisini, k ^ saca o bj e ile sj e 'yi kar ^^ t ^ rmas ^d ^ r. ^ nsan masif veya totaliter tecrbe de, objeyi (tecrbe konusu olan ^ eyleri) ancak sjele ^ tirdikten sonra, kendi benli ^ ine kat ^^ t ^ rd ^ ktan sonra anl ^yor. Bu hal yaln ^ z primitif kavimlerde de ^ il, bizim medeniyetimizde, bizim gibi insanlar aras ^ nda k ^ smen devam eder. ^ uurutnuzun st tabakas ^nda daha sonra te ^ ekkl eden zihniyetler hkm srse de alt tabakada yine bu zihniyet durmaktad ^ r. Birle ^ ik Amerika Cumhuriyetindeki baz ^^ psikologlar modern insan ^ n ruhunda ya ^ ayan bu derin primitif d ^ nceye dair tecrbeler yap ^ yorlar. Mesel Amerika'da su bask ^ n ^ , yer depremi gibi ola ^ an st olaylarda itimai mnasebetlerin sars ^ ld ^^^ , cemiyete kar ^^^rasyonel gvenin gev ^ edi ^ i zamanlar mant ^ki d ^ ncenin de bozuldu ^ unu ve byle durumlarda baz ^^ insanlarda primitif d ^ nce dedi ^imiz d ^ nce tavr ^ n ^ n yeniden meydana ^ kt ^^^ n ^^ tesbit ediyorlar.

3. Mitos D ^ ncesi

(La Pens de mythique)


^ nsanl ^ k tarihinde primitif zihniyetden sonra ve ondan daha stn olan Mitos zihniyeti veya efsane d ^ ncesi yer ald ^^^^gibi bizim cemiyetlerimizde de primitif zihniyetin zerinde daha yukar ^^ bir tabaka halinde bu zihniyet ya ^ amaktadn. Mythos halindeki d ^ nce insan ^ n kendi ruhunu, hayat ^ n ^^ e ^ yaya, tabiata aksettirmesinden, ba ^ ka deyi ^ le sjeyi objede grmesinden ibaret olan bir d ^ nce tarz ^d ^r. Eski Yuna-nl ^ larda ilk ilim ve felsefe k ^ m ^ ldan ^^^^ mythologique d^ nce ierisinde uyand ^ .

11

Homeros'dan byk tragedialara, Hesiod'un "i ^ ler ve gnler"ine geerken* bu d ^ nce hkm srmektedir. Hint de Mahabharata, Ramayana destanlar ^^ ayn ^^ suretle Mitos'lu d ^ nceden felsefi d ^ nceye gei ^^zerinde bulunuyordu. Bu gei ^^ ^ ekline dair ba ^ ka medeniyetlerden de bir ok misaller verebiliriz. Yunanl ^ lar kar ^^ lar ^ nda ilk nce kendilerine benzer yzleri, huylar ^^ ve h ^ rslar ^^ olan bir tanr ^ lar dnyas ^^ gryorlard ^ . Sonradan bu dnya tabiat st varl ^ k veya ak ^ l dnyas ^ na zemin haz ^ rlad ^ . ^ nsan neden kendini tabiata aksettirir? nk bu hal insan ^ n kendini tabiatla bir grmesine, ba ^ ka bir deyi ^ le tabiat ^^kendine aksettirmesine bak ^ l ^ rsa kendi hesab ^ na daha ba ^^ ms ^ z, daha stn bir haldir. Burada insan kendinin tabiattan ayr ^^ bir varl ^ k oldu ^ unu fark 'etmeye ba ^ lam ^^ t ^ r, ancak ^ uur hallerini bir aynada grmek ve objele ^ tirmek zere kendini tamyabilmektedir. Kendini tan ^ man ^ n bu ilkel derecesi ocuk zihninin belirli bir seviyesinde de vard ^ r. Bu derecede e ^ yay ^^ ve tabiat olaylar ^ n ^^ kendini dinlemek iin birer vesile diye kullan ^ r. Renkler, sesler, bitki ve hayvanlar uzak ve yak ^ n tabiat kendi yak ^ nlar ^^ gibi onu ifadeye yarayan aralard ^ r. Bu d ^ nce ^ eklini Alman filozofu Schelling "Mitoloji felsefesi" adl ^^ eserinde etrafl ^ ca tasvir etti ve kendi sistemini a ^ klamak iin vas ^ ta olarak kulland ^^ Ondan sonra da sanat ve din tarihlerinin o ^unda mitolojik d ^ ncenin rol belirtilmi ^ tir. Bu ^^^ rda ilk ara ^ t ^ rmalar philologue'lar taraf^ ndan yap ^ ld ^ . Onlar dilleri incelerlerken eski medeniyetlerdeki destanlar ve efsanelerin oynad ^ klar ^^ fikir roln gsterdiler. ^ lk defa J. B. Vico "Scienza Nuova"s ^ nda mitolojilerin do ^ u^ unu inceledi. ^ nsan zihninin heyecandan hayal gcne, oradan akla do ^ ru geli ^ me yolunu gsterdi. Hatt bunu Corsi e ricorsi dedi ^ i umumi bir genetik kanunu ile ifade etmeye, buradan bir tarih felsefesi ^ karmaya al ^^ t ^^ [t] Daha sonra Nietzsche felsefesinin do ^ usunda bu philologique incelemelerin byk hizmeti oldu. Bu Alman filozofu ilk kitab ^^ olan "Trajedinin Do ^ u ^ u"nu Yunan mitolojisinin incelenmesinden ^ kard ^ . Hint mitolojisini inceleyen Max Mller eski- sancscrit metinlerindeki tanr ^^ adlar ^^ ile tabiat kuvvetleri aras ^ nda s ^ k ^^ mnasebetler oldu ^ u ve btn mitolojinin tabiat kuvvetlerinden ^ kar ^ lm ^^^bulundu ^ u sonucuna vard ^ . Bu konuda en a ^ k misali yine Yunan mitolojisinde buluyoruz. Orada efsaneler ve destanlardan felsefi-ilmi d ^ nceye gei ^^ a ^ka grlmektedir. Yunan kozmogonisine gre nce yaln ^ z Chaos yani kar ^^^ kl ^ k halinde lem vard ^ . Onun d ^^^ nda Chronos yani zaman bulunuyordu. Bu kar ^ ^^ kl^ ktan Cosmos yani dzenli olan lem meydana geldi. Chaos'dan Cosmos'u
*) H6iode, Les travanx et les jours (trad - de E. Bergongnan, edit - Garnier, Paris) [1] Tarihin bir devreyi tamamlad ^ ktan sonra tekrar yeniden ayn ^^devreye ba ^ lad ^^^ n ^^ ifade eder.

12

^ karan ilk tanr ^^ e ^ yaya dzen verici D bniurgos (zanaatkr = yap ^ c ^ ) id ^ . Onlardan sonra. Zeus do ^ du. Yunan mitolojisi tanr ^ lardan sonra Titanlar ^ , onlar ^ n alt ^ nda Daimonlar ^^ tasavvur etmek zere tabiat st insana benzer varl ^ klar lemini kuruyordu. Bu lemin alt ^ nda derece derece yar ^^ tanr ^ lar, kahramanlar geliyordu. Bunlarla tanr ^ lar ve Titanlar aras ^nda at ^^ maya insanlar da kar ^^^ yor ve insanlar ^ n kaderini bu at ^^ malar belirtiyordu. Eski Iran'da tabiat st Tita,nlara Dizi denildi ^ i gibi, Yunanl ^ lar theos ve Zeus diyorlard ^ . Yeni Avrupa dillerinde bu Dieu, Trkede "dev" ^ eklini ald ^ . Trl ^ artlar alt ^ nda hayal gc ile tabiat ^ n mnasebeti ruhun e ^ yaya, sujenin objeye aksetmesinden (projection) ibaret olan ayni itimai-ruhi kanun birbirine benzer zihniyet ^ ekillerini do ^ urmakta idi_ Nitekim bunlar ^n benzerlerini eski Amerika, bugnk bir k ^ s ^ m Afrika ve Do ^ u Hint adalar ^^kltrlerinde de buluyoruz. Bylece insan zihni kendisi ve kendine yak ^ n canl ^ lardan ibaret "dnya" ile, kendinden ok kudretli, ok stn ve mrleri uzun, bazan lmez diye tasarlanan ba ^ ka canl ^lardan ibaret "st dnya"y ^^ birbirinden kesin olarak ay ^ rmaya ba ^ l^yor. ^ ki dnya aras ^ nda ancak yukar ^l ^k-a^a ^^ l^k, stnlk ye ba ^l^ l ^ k mnasebetleri kurmak zere kendi lemlerinin dzenini bu esaslara gre tasarl ^ yorlard ^ . Ba ^ l ^ l ^ k, maiyetlik, kulluk hakk ^ ndaki btn d ^ nceler hayalin kurdu ^ u dnya ile gerek dnya aras ^ ndaki bu mnasebetten ^ k ^ yordu. Fakat insan zihni hayal projection'unun tesirile daha kuvvetli, daha zengin, daha byk, daha mrl, hatt "lmez" olan bu varl ^ klara h.s ^ l gerekler gzyle bak ^yor: tabiat ^ n ^ iddetleri kar ^^ s ^ nda dayanam ^ yan, hastalanan, ezilen bklen varl ^ klar ^^ (insanlar, bitkiler, hayvanlar) gelip geici varl ^ klar, glgeler say ^yordu. ^^ te mitolojinin haz ^ rlad ^^^^bu zemin zerinde "de ^i ^ mez varl ^ klar" tasavvuruna ve ak ^ l dzenine imkn do ^mu ^ tur.

4. Akli D ^ nce

[La Pens& rationnelle]


Mythos d ^ ncesi primitif veya totaliter d ^ nceye gre bir derece daha stn oldu ^ u gibi, akli d ^ nce de mythos d ^ ncesine gre bir derece daha stndr. Fakat insan akli d ^ nceye pek glkle eri ^ mi^ tir. akli d ^ nce Yer yzndeki kltr evrelerinden pek az ^ n ^ n tam olarak seviyesine eri ^ ti ^ i grlyor. Bu bak ^ mdan ^ phesiz yine Yunan d ^ ncesi Medeniyetleri aras ^ nda ba ^ ta gelmektedir. Hint ve in kltrleri Ilka ^^ de bir dereceye kadar onun k ^ yas edilebilir. Byle bir kar ^^ la ^ t ^ rma tam

13

olarak Masson-Oursel taraf^ ndan mukayeseli mitoloji, mukayeseli felsefe mukayeseli mank v.s. kitaplarile yap ^ lm^^ t ^ r Kltr antropologlar ^^ bu konu iin kar ^^ la^ t ^ rmaya yar ^yacak btn kltrlere ait zengin malzeme vermektedirler. Ba ^ l ^ ca bu ara ^ t ^ rmalar gsteriyor ki bugn yer yznde say ^ lar ^^ yz geen kltr evresinden pek az ^ nda akli .d ^ ncenin tan ^^ geli ^ mesine rastl ^ yoruz. Bununla birlikte hemen ^ unu hat ^ rlatal ^ m ki, btn kltr evrelerinde, btn insanlarda oldu ^ u gibi mant ^ki d ^ nce =ni olarak ya ^ amaktad ^ r. Primitif denen hibir kavmin mant ^ ktan bsbtn yoksun oldu ^ u sylenemez. ^ u kadar var ki, z ^ mni bir d ^ncenin sistemli bir ^ ekilde bir ak ^ l dzeni halini almas ^^ yani itimai hayat ^ n btn grn ^ lerinin, btn de ^erlerin ak ^ l dzenine gre ayarlanmas ^^ pek seyrek rastlanan bir olgudur. ^^ te kelimenin tam anlamile ak ^ l d ^ ncesi dedi ^imiz ^ ey budur. Byle bir d ^ nce tarz ^ nda insanlar hayatlar ^ n ^^ ak ^ l lsne gre ayarlarlar. Cemiyet kurallar ^^onlara gre kurulmu ^ tur. Ahlkm, dinin, sanat ^ n, ev idaresinin, hkmetin prensipi ak ^ldad ^ r. Iyilik ve ktlk, gzellik ve irkinlik, kutsall ^ k ve kutsal-d ^^ l ^ k (haram ve hell), faydal ^ l^k-zararl ^ l^ l ^ k daima do ^ru-yanl ^^^de ^erlerine gre llr. Tanr ^ lar stn bir ak ^ l dzenine gre ya ^ arlar; kendileri de insanlar hakk ^ nda byle bir dzene gre hkm verirler. Yunanl ^ lar bu stn akla Nous diyorlard ^ . Her ^ eyin oradan ^ kt ^^^^ve btn i ^ lerin ona gre dzenlendi ^ ine inan ^ rlard ^ . Hintlilerde de tanr ^ lara hkmeden ak ^ l dzeni fikri grlyor. in'de Ta o ayn ^^ rol gryordu. ^ lk hakimler bu dzenin yeti ^ tirdi ^i rnek insanlard ^ . Trkler bunlai-a Atalar veya E d e'ler diyorlard ^ . inliler ayn ^^ yerde T s e u tabirini kullan ^yorlard ^ . Trklerin Erkil Ata, Al ^ na Ata, Dede Korkut, Ede Bali v.s.si bunlardan oldu ^ u gibi, inlilerin Meng-tseu, Kong-tseu v.s.si de bunlardand ^ r. Hint de Sikh'lerin "guru" dedikleri ak ^ l k ^ lavuzlar ^^ Trklerin Atalar ^ ndan farks ^zd ^ . Onlardan nce Bouddha, Jaina bu yolda ak ^ l rehberleri grevini grenlerin en byklerindendir. I ^ te btn bunlara Yunanl ^ lar ^ n anlad ^^^^anlamda frans ^ zca olarak sage veya arapa kar ^^ l ^^^^ile hakim diyoruz [ ^^]. Hakimler, peygamberlerden olduka farkl ^^ idiler. Peygamberler haber verici (peyamber) idiler. Arapada Nebi kelimesi de ayn ^^ suretle haber verici demektir. Bunlar st lemden haber getiren ilham sahibi insanlard ^ . Ak^ l st bir gle st-leme ba ^ l ^^ olduklar ^^ iin onradan getirdikleri haber be ^ eri akl ^ n eseri olamazd ^ . Bunun iin onlara da "gnderilmi ^ " (Resl) veya Yalava deniyordu. Hakimler ise ne st lemden ak ^ l d ^^^^ bir kuvvetle haber veriyorlard ^ ; ne de o lem taraf^ ndan gnderilmi ^ lerdi.
[1] Trke Bilge diyorlarsa da, bu kelime daha ok bilici = lim anlam ^ na gelir.

14

Vak ^ a hakimlerin kendilerine mahsus stn vas ^ flar ^^vard ^ . Bazan stn lemden ilham al ^ yorlard ^ . Sokrates'in Daimon'u vard ^ , Bouddha'n ^ n le ekildikten sonra bir ses dinledi ^ i sylenir. Fakat bu konu ^ma hibir zaman "Resl" ve "Nebi"lerde oldu ^ u gibi ak ^ l st ruhi glere dayanan `devaml ^^ bir grev olamazd ^ . "Hakim" k ^ sa bir srede bu ola ^ an st gc gsterse bile, onun as ^ l gc ak ^ l dzeninden gelecektir. Yalavac ^ n Resl ve Nebi N'as ^ flar ^ ndan ba ^ ka s ^ rf ak ^ l dzenine dayanan be ^ eri bir vasfi daha vard ^ r ki, bu onun hakim say ^ lmas ^ na sebep olabilir. Hazreti Muhammed peygamber oldu ^ u kadar da hakirr ^dir; had Is ve snnet onun nebi s ^ fat ^ na de ^ il hakim s ^ fat ^ na aittir. Eski Yunanda ak ^ l dzeni bu kltrn ilk d ^ nce kurallannda, mimarl ^^^ nda, heykelcili ^ inde, geometrisinde, kanununda a ^ ka kendini gsterir. Bu ak ^ l dzeni geli ^ tike Yunan d ^ ncesi bsbtn felsefl-ilm karakterini almaya ba ^ lam ^^^ ,ba ^ ka kltrlerin yar ^^ felsefi d ^ ncesinden k ayr ^ lm ^^ t ^ r. Zerd ^ t'n Avesta'daki yar ^^ mitolojik yar ^^ akli bir d ^ nce iinde tasarlad ^^^^Mem ve ahlak dzeni Yunan felsefesinde bsbtn be ^ erile ^ mi ^ ; Tanr ^ lar, Titanlar, efsane ve masallar bir yana ekilerek insan kendi hayat ^ n ^^ kendi akl ^^ ile kendi ba ^^ na kuran bir varl ^ k halinde meydana ^ km ^^ t ^ r. Bu be ^^er il e ^ m e veya insanile ^ me olgusu Yunan medeniyetinin her yznde kendini gstermektedir. Yunan heykeli asl ^ nda yar ^ -hayvan yar ^ -insan tasvirlerine ba ^ l ^^ oldu ^ u halde, gittike hayvan bitki gibi ^ ekillerden kurtulmu ^ , ba ^^ ms ^ z yaln ^ zca insan sureti halini alm ^^ t ^ r Bu safhada primitif ve mj'thique d ^ nce unsurlar ^ n ^ n ruhun alt tabakas ^ na kerek akli d ^ ncenin hkim bir rol almaya ba ^ lad ^^^ n ^^ syliyebiliriz. Hibir sanat ^ ekli eski Yunan'da, oldu ^ u kadar insan ^^ tabiat stne ve tabiata gre btn taml ^^^^ve ba ^^ ms ^ zl ^^^^ile ele almam ^^ , ve insanla tabiat ^^ ak ^ l dzenine gre ayarlamam ^^ t ^ r ^ lk hakimlerin kendi szleri, ilk filozoflar ^ n (hakimlik yolunu tutanlar ^ n) eserleri bu ^^^ r ^ n devam ^^ idi. Bunlar akli d ^ nce iinde, hikmet (veya felsefe) erevesinde btn ilimleri kuruyorlard ^ . Ilimler, henz bu geni ^^"hikmet"in paralar ^ ndan, byk bir a ^ ac ^ n dallar ^ ndan, 13. r anan ^ n ocuklar ^ ndan ibaretti. "Hikmet" uyan ^ rken, yahut insan tabiat ^^akla ve hikmete gle inceleme yollar ^ n ^^ ^ renirken bu ayn ^^ zamanda tekni ^ in incele ^ mesi, aletlerin iyi kullan ^ lmas ^ , silahlar ^ n, inicilik usullerinin,. zanaat yollanmn gayesine gittike daha intibakl ^ , daha ba ^ ar ^ l ^ , daha olgun ^ ekiller almas ^ , btn bu aralar ^ n geli ^ mesine paralel olarak insan ^ n tecrbelerini daha ok derinle ^ tirmesi, e ^ yay ^^ daha derinden tan ^mas ^ ; bitkiler, hayvanlar ve madenler hakk ^ ndaki bilgisinin daha etrafl ^^ ve derin ^ ekiller almas ^ , sa ^l^^ a yarayan ilalar ^ n daha zengin, daha yerinde olmas ^^ demekti. Bylece "akli d ^ nce" hikmetle birlikte teknikten ba ^ layan btn bilgilerin de 15

birer birer derinle ^mesine ve zenginle ^ mesine yarad ^ . Akl d ^nce asla soyut (abstrait) bir zihin aleti olarak de ^ il, tecrbe iinde i ^ leyen bir zeka . = geli ^ mesi olarak do ^du. Bunun iindir ki ilk safhalar ^nda onun somut (concret) vakalara daha yak ^ n oldu ^u halde, gittike vakalardan uzakla ^ maya ba ^ lad ^^^ n ^^ ve kendi ba ^^ na i ^ leyen bir ak ^ l gcnn ancak yzy ^ llar sonra ba ^^ ms ^ zl ^^^ n ^^kazand ^^^ n^^gryoruz. ^ lk Yunan filozoflar ^ mn mitolojiye ok yak ^ n ve soyut d ^ nceden 'ok uzak olmalar ^^ bundand ^ r. Onlar ^ n d ^ nce prensipi olarak ileri srdkleri hava, toprak, su gibi kavramlar ^ n tecrbeye bu kadar yak ^ n, bu kadar konkre olmas ^^ da bundand ^ . Ancak yzy ^ llar sonrad ^ r ki Yunan d^ ncesi tecrbeden ve duyulardan ba ^^ ms ^z, kendi ba ^^ na i ^ leyen tam akli d ^ nce halini alabildi. ^ lk byk ak ^ lc ^^ filozoflar, ilk metafizikiler, ilk felsefe sistemleri, bundan dolay ^ , ancak yzy ^llar sonra Yunan d ^ ncesinin kazanabildi ^ i bir merhale olarak meydana ^km ^^ t ^ r.

5. Tarihi D ^ nce (La Pensde historique)


Dnya medeniyeti nas ^ l yaln ^ z Yunan kltrndeki nadir birka rnekte akli d ^ nce seviyesine eri ^ mi ^ se, akli d ^ ncenin kesin dzenini de bundan ok daha nadir ve ok daha ge olarak yak ^ n yzy ^ llarda a ^ abilmi ^ tir. Bugn pek az rne ^ine rastlad ^^^ m ^ z bu en stn d ^ nce tarz ^ na "tarihi d ^ nce" veya "relativiste d ^ nce" demeliyiz. Akil d ^ ncenin belirli vasf^^ akl ^ n de ^ i ^ mez kanunlar ^^ ile varl ^^^^ve ,e ^ yay ^^ t ^ pa t ^ p a ^ klaman ^ n, ifade etmenin mmkn oldu ^ una inanmas ^^ idi. ^ nsan bu inanc ^ n ^^ medeniyetin uzun yzy ^ llar ^^ boyunca saklad ^ . Bu d ^ nceye eri ^ mesi nas ^ l g ise ondan ayr ^ lmas ^^ da ayn ^^ derecede g oldu. Manou kanunlar ^ , Bouddha'n ^ n, Kong-tseu'nun (Confucius) ak ^ l dzeni, Yunan mant ^^^^kadar de ^ i ^ mez bir gce sahipti. Bu ak ^ l kanunlar ^n ^ n mutlakl ^^^ na, de ^i ^mezli ^ ine inan ^^ , akl ^ n tabiat ^ , e ^ yay ^^ ifade gcne olan bu gven o kadar kuvvetli idi ki, tecrbeler her an onu sarsmak iin haz ^rlansa bile insan yine bu inanc ^^ ile onlara kar ^^^koymadan geri kalm ^yordu. Prirnitif d ^ ncede insan by kuvvetine, e ^ ya ile kendi aras ^ndaki mabreni ili ^ i^ e ne kadar inanlyorsa, akli d ^ ncede de kendi akl ^ n^n sars ^lmazl ^^^ na, her ^ eyi a ^ klama bak ^ m^ ndan gcne o derecede inan ^ yor ve tecrbenin yalanlamas ^ na meydan okuyordu. Ak ^ lla tecrbe aras ^ ndaki bu at ^^ ma ancak ak ^l s ^ n ^ rlar ^ n ^^ a^ an bir inan ^^^alan ^ n ^ n benimsenmesi ile halledilebilirdi. Ortaa ^^bu at ^^man ^ n en geni ^^sahnesi oldu. Tecrbeyle

16

kayna ^ arak geli ^ en ak ^ l sistemleri art ^ k ilk kaynaklar ^ ndan uzak kalm ^^ , kendi ba ^ lar ^ na bo ^ una i ^ leyen abstre kavramlar haline gelmi ^ lerdi. Tecrbenin her zaman desteklemedi ^ i bu ak ^ l dzeni d ^^^ nda ,s ^^^ n ^ lacak geni ^^ bir alan, akl ^ n fethedemedi ^i, a ^kl^ yamad ^^^^eski a ^ lar ^ n hkmne dayanan geni ^^bir alan kal ^ yordu. Bylece ak ^ l ve inan alanlar ^^ kendili ^ inden ayr ^ld ^ . Zaman zaman bu ikisi aras ^ nda yakla ^ma, tekrar ban ^ ma, ak ^ lla inan aras ^ nda uzla ^ ma denemeleri oldu. Akl ^ n her ^ eyi a^ kl ^yam ^ yaca ^^^grlnce tecrbenin byk bir k ^ sm ^^ inan alan ^ na s ^^^ nd ^ . ^ nan "kalb gz" ile tecrbenin btnn de ^ ilse bile byk bir k ^ sm ^ n ^^ a ^ klama gcn gsteriyordu. Ak ^ lla inan aras ^ndaki bu uzla ^ ma buhran ^^yzy ^ llarca srd. Bazan akl ^ n inanc ^^ hkm alt ^na geirmesi, bazan inanc ^ n akla prensiplerini yklemesi, bazan da ikisi aras ^nda s ^ n ^ r ve alan ayr ^lmas ^^ ^ ekillerinde grnen bir tak ^ m denemeler "aldi d ^ nce"nin iinde bulundu ^ u buhran ^^ halletmeden ok uzak bulunuyordu. Bu sars ^ c ^^ sava ^^akl ^^ kendi s ^ n ^ rlar ^ n ^^ izmeye, gtrecekti. Bylece akl ^ n nelere gc yetti ^ i, neleri bilebilece ^ i, neleri bilemiyece ^ i sorulan do ^ du. O vakte kadar akl ^ n mutlak gcne inanan insan zihni ilk defa olarak "bir metafizik mmkn mdr?", "bir saf matematik mmkn mdr?", "bir saf ilim mmkn mdr?" gibi sorular ^^ ortaya koyarak akl ^ n zebilece ^ i problemlerin s ^ n^ rlar ^ n ^^ izmeye ba ^ lad ^ . Bu sorular ^ n sorulmas ^:na ve bu s ^ n ^ r ^ n izilmesine fikir tarihinde relativisme diyoruz. Ondan sonra s ^ n ^ rlar ^^ izilmi ^^ ve "izafi" olan akl ^ n btn bilgi ve de ^ erler alan ^ n ^^ nas ^ l ayd ^ nlataca ^^^zerinde de d ^ nlmeye ba ^lad ^ . Bu yeni alan bilginin, inanc ^ n, de ^erin trl a ^ larda ald ^^^^ ^ ekiller ve muhteva de ^ i ^ ikli^ i zerine dikkati ekti. Gerekten insan ^ n o vakte kadar hemen hi u ^ ra ^ mad ^^^^konu bu idi. Ne primitif d ^nce, ne mitolojik, ne de aldi d ^ nce insan ^ n trl a ^ larda, ayr ^^ ^ artlar alt ^ nda birbirinden farkl ^^ bilgi, inan ve de ^ erlere sahip olup olam ^ yaca ^^ ndan ^ phe gitmemi ^ lerdi. Byle bir ^ phe vakas ^^ ^ lka ^ da "aldi d ^ nce"nin s ^ n ^ rlar ^^ iinde k ^smen uyanm ^^ t ^ . Bunlara "sofitstler" diyorlard ^ . Fakat sofistlerin ^ phesi kendilerinden nceki hakikat ara ^ t ^ nc ^ lan aras ^ nda uyu ^mazliktan ileri geliyordu. Nitekim pek az sonra akl ^ n kurdu ^ u dzen iinde sofistlerin ^ pheleri abuk da ^^ lm ^^ t ^^ Ancak, ^imdi akl ^ n 20 yzyilhk ba ^ ar ^ s ^ ndan sonra, mutlak egemenli ^ ine kar ^^^uyanan ^ phe daha metotlu, daha ciddi idi. E ^er ak ^ l gere ^ i, varl ^^^ , de ^erleri bsbtn kavrama gcne sahip de ^ilse, ald ^ n mutlak gibi grnen hkmleri, i ^ in asl ^nda, izafi ise, tarihi a ^lar iinde bilginin, inanc ^ n ve de ^ erlerin ayr ^^ayr ^^llere sahip olmas ^^ neden' mmkn olmas ^ n? yleyse gz bugnden gemi ^ e do ^ ru evir .

17

meli, hayat ^ n ve zekn ^ n geirdi ^ i btn merhaleleri ba ^ tan incelemeli, onlar ^ n kendi a ^ lar ^ nda mutlak say ^ lan de ^ erlerini ba ^ ka bir a ^ da nas ^ l kaybettikleri grlmeli idi. Bylece akli d ^ ncenin mutlak "hakikat"' yerine, ^ imdi tarihi ak ^^^iinde birbiri ard ^ ndan gelen "izafi" hakikatler"den bahsetmek gerekiyordu. Tarih ilka ^ dan beri vard ^^ (Thukydides, Polivios, Titus-Livus v.s.). Fakat eski tarihilerden hibiri "akli d ^ nce" ye dirsek evirme gcn gstermemi ^ ti. Onlar ya bunu ka ^ n^ lmaz hakikat diye kabul ediyorlar; yahut primitif d ^ nce ve mitolojik d ^ ncenin izlerini onunla kar ^^^ k olarak ta ^^ yorlard ^ . Tarihilerden biro ^ unda insan ruhunun btn tabakalar ^^ (palier) hemen ayn ^^ derecede rol oynarxiakta idi. Hele Ortaa ^^ tarihileri (Taberi, Mesudi v.b.) bu farkl ^^zihniyetlerin ayn ^^ zamanda hkm alt ^ nda, bulunuyordu. ^ lk defa olarak ^ bn Haldun tarihe izafeti ve naturalist gr ^ tatbik etmek zere "akli d ^ iince"ye meydan okudu: XIV. yzy ^ lda yazd ^^^^"Umumi Tarihe Giri ^ " (Mukaddime) adl ^^eserinde ilk defa olarak bir "tarih felsefesi" meydana getirdi. Yaln ^ z tarihi tahlillerinde bir nevi sosyoloji tasla^^^ve tarih felsefesi ^ karmakla kalmad ^ ; ayr ^ ca btn zaman ve meknlar iin de ^i ^ mez hakikatler arayan ve bunlar ^^ buldu ^unu iddia eden filozoflara hcumdan da ekinmedi; "Mukaddime"sinin baz ^^ yerlerinde a ^ ktan a ^^ a Farabi ve ^ bn Sina ile onlar ^ n stadlar ^^ olan Aristo'ya hcum etti. Vak ^ a ilk defa bu felsefe ^^ r ^ na ayn ^^ ^ iddetle atan Gazali olmu ^ tu. Fakat Gazali'nin "ak ^ lc ^ " felsefeye hcumlar ^ , inanc ^^ akl ^ n hkm alt ^ na almak istemelerinden ileri geliyordu. Gazali kuvvetli bir tenkitle ak ^ l ve inan alanlar ^ n ^^ ay ^rmaya al ^^ t ^ , "d ^^^gz" ile "kalb gz"n ay ^ rmak suretiyle akl ^ n dnya ilimleri alan ^ nda yapabilece ^ i ^ eyleri belirtti. Fakat dnya ilimlerinin "kalb" ilimleri konusunda aczini gsterdi. Bylece ak ^l ve cisim ilimlerinin kar ^^s ^ na kalb ve mna ilimlerini koydu. Gazali'nin tenkitleri izafi gr ^ n do ^ mas ^^ iin yeter zemin haz ^ rlam ^^ t ^ . Nitekim sonradan bu yol Bat ^ da, Kant taraf^ ndan ok geni ^^ olarak geriden ele al ^ nacakt ^ r. Ancak henz "devirlerin hakikati" d ^ nlmyordu. Bu soru ^ bn Haldun taraf^ ndan ileri srld. Bununla birlikte onu "tarihi d ^ nCe" ^^r ^ m bsbtn am ^^^sayamay ^ z. nk ele ald ^^^^yaln ^ z bir tarihi olarak ve tarih kitab ^^iinde kald ^ . Ilimler ve felsefe kendi kadrolar ^^iinde akl ^ n egemenli ^ine inanmada devam ettiler. Skolastik sars ^lmad ^ . Modern d ^ nce uyand ^ ktan ve ba ^ l^ ca Kant' ^ n izafiyeti gr ^ bilgi ve de ^ erler meselesini sarst ^ktan son ^^ad ^r ki, tarihi gr ^^btn derinli ^i ile hakikat problemini ele alabilirdi. 18

Vico "Scienza Nuova" da hakikatin tarihi bir ak ^^^iindeki geli ^ mesini gsterdi. Bu da yetmiyordu. nk bu geli ^ me Vico'ya gre beklenen mutlak hakikate do ^ ru tabii bir a ^ lmay ^ , ykselmeyi ifade ediyordu. a ^lar ^ n fikrifarklar ^ na ra ^men sonunda insanl ^ k mutlaka ayn ^^ hakikatte birle ^ ecekti. Tarihi d ^ nce yolunda bundan daha derin bir davran ^^^ Hegel'in "Tarih Felsefesi"nde meydana ^ kt ^ . Daha sonra hukukta, iktisatta, ahlkda, psikolojide, bilginin birok dallar ^ nda ayn ^^ zamanda geli ^ en "tarihi mektep" izafiyeti gr ^ zenginle ^ ti' di. Hegel'in diy ^ lektiki de ^ i ^ mez hakikat mant ^^^^yerine dinamik, zden de ^ i ^ meleri halindeki bir hakikatler mant ^ k ^ m ileri srmekte idi. Zaman ^ m ^ zda Bergson felsefesi hayat ^ n, ^ uurun, ruhun, cemiyetin srekli bir de ^ i ^ me, y ar at ^ c ^^ bir evrim halinde oldu ^ u iddiasiyle akli d ^ nce devrine kar ^^^ isyanlar ^ n en by ^ olarak grnmektedir. Denebilir ki Bergson, "Renaissance"dan beri gittike uyanmakta olan tarih ^ uuru ve tarihi d ^ ncenin bir bak ^ mdan zirvesini te ^ kil ediyor. Ondan sonra bir daha ^ lka ^^ n ^ phe gtrmez ak ^ l egemenli ^ ine dnmeye imkn kalmam ^^^gibidir. [I] Bugnk insan da "hakikat"le u ^ ra ^^ yor. Ancak eski Yunanl ^ lar ve Ortaa ^ hlar gibi "ezeli hakikat"dan bahsetmiyor. Arad ^^^^bilginin metodlar ^ , inanc ^ n mahiyeti, ve de ^ erlerin do ^u ^ udur. Fakat bulduklar ^ = de ^i ^ mez kurallar oldu ^ una kani de ^ ildir. Yeni ara ^ t ^ rmalarla r ,onlar ^^ daima dzeltmeye, geni ^ letmeye haz ^ r bir haldedir. Bugnn insan ^ nda her an yap ^ c ^^ ve tamir edici yorulmak bilmez bir sanatkar ^ n abas ^^ var. Bu yzden eserinin daha yeni bulu ^ larla yeni ^ ekiller almas ^^ imkan ^ na do ^ ru a ^ k bir kap ^^ durmaktad ^ r. ^^ te modern insan ^^ eski insandan ay ^ ran ba ^ l ^ ca bu kap ^ d ^ r. O bilginin, inanc ^ n, de ^ erler ve hakikat ara ^ t ^ rmas ^ n ^ n kap ^ s ^ d ^ r ki, onu izilmi ^^kesin s ^ n ^ rlar iinde kendi kendini ezdi olarak hapsetmekden kurtaracakt ^ r. Bugnn insan ^^ tarihi geli ^ me iinde insanl ^^^ n geirdi ^ i btn merhalelere dikkatini evirir. Onlardan her birini ayr ^^ ayr ^^ ya ^ ar. Her birinin kendi iinde de ^ i ^ mez birer hakikat inanc ^^ oldu ^ unu, fakat hibirinde hakikat inanc ^ n ^ n tekinin ayn ^^ olmad ^^^ n ^^ grr. Bu gr ^^onu insanl ^^^ n btn tecrbelerini ayr ^^ ayr ^^ ya ^ amaya, tan ^ maya, anlam ^ n ^^ anlamaya, fakat onlardan hibirinin ezeli hakikat olmad ^^^ na, t a ri h geli ^ me halindeki hakikat ^ n birer manzaras ^^ oldu ^una inanmaya gtrr. Bunun iin tarihi d ^ nce sahibi olan insan bir yandan izafi gr ^^ sahibidir, bir yandan da bu izafi hakikatler aras ^ nda bir sreklilik, btn bu de ^ i ^ meler stnde bir btnlk grr. nk tarihin ya ^ ayan ve de ^ i ^ en bir varl ^ k oldu ^ unu anlar. As ^ l inanc ^^ da bu ya ^ ayan ve de ^ i ^ en
[1] Burada genel olarak tarihi gr ^ n rlatifligine kar ^^^Bergson felsefesinin "mutlak" arad ^^^ n ^^ unntmamal ^ .

19

varl ^^^^idrakinden do ^ ar. De ^ i ^ mek onun iin bir daha geri dnmemek ve kaybolmak de ^il, srekli bir olu ^ un bir merhalesi olmak ve gittike byyen bu olu ^ un yeni merhalelerini haz ^ rlamakt ^r. Bylece tarihi d ^ nc e, art ^k akli d ^ nceye tepki olarak do ^an rr^ enfi ve y ^ k ^ c ^^ ^ phe d ^ ncesinden bsbtn farkl ^^olacakt ^ r [1]. nk ^ phe d ^ ncesi akli d ^ nceyi y ^ kmaya al ^^ t ^^^ , hibir ^ eye inanmasmaya, her ^ eyi inkra vard ^^^^iin, bu y ^ k ^^^ n sonunda inkrdan ibaret yeni kurulu ^ a yani msbet hakikatin aksi demek olan menfi hakikate ula ^ acakt ^r. K ^ saca akli d ^ ncenin ezelili ^ i, kuralc ^ l ^^^ , sabitli ^ inden do ^ an btn kusurlar ^^ ba ^ ka bir ynden devam ettirecektir. Halbuki tarihi d ^ nce btn devreleri ya ^^ yarak birinden tekine gemek zere varl ^^^ n geli ^ me dnemleri iinde a ^ lan hakikatleri gsterdi ^ i iin ondan ne bir ^phecilik, ne bir inkrc ^ hk meydana ^kacakt ^ r. Modern insan ^ n eski d ^ nce tarzlar ^ na ve zihniyetlere stnl ^ n sa ^layan cihet buras ^ d ^ r. 6. Rlatif Bilgi ve inanma "Tarihi d ^ nce" belki de her devrin ayr ^^ ayr ^^ ya ^ anmas ^^ ve tad ^ lmas ^ n ^^ isteyen e ^ itlili^ i (de ^ i ^ ikli ^ i) ile bir stil btnl ^ , bir anlam btnl ^ halinde insan ^ n tam bir birlik kazanmas ^na engel olabilecek ve bu onun bir bak ^ mdan en nemli kusurunu te ^ kil edecektir. Tarihi d ^ nce sahibi art ^ k eski Yunanl ^^ ve Ortaa ^ l^^ gibi "ben ezdi hakikati sylyorum" demiyor; bugnk d ^ nce bu kadar kesin ve tek grn ^^ ile konu ^ muyor. "Ben hakikatlerin btn grntlerini ayr ^^ ayr ^^ ya ^^ yor ve gryorum" diyor. Bu onun geni ^ li ^ini, ruh z.enginli ^ ini sa ^lad ^^^^ kadar onun hibir deVre iinde kalmamas ^ na, kendine vergi bir mutlak inanc ^^olmamas ^ na sebep olabilecektir. ^^ te bu nokta tarihi d ^ ncenin krizini meydana getiriyor. Biz hem ok e ^ itli ve renkli oldu ^ u iin btn tecrbeleri toplayan yarat ^ c ^^ bir dnyada ya ^^ yoruz; hem de hibir devreye mutlak gzyle bakmad ^^^ m^ z iin, yine de eskisinden farkl ^^bir anlamda ^ pheci bir dnyada ya ^^ yoruz.' Byle bir dnya iinde yeni bir inan ve "maneviyat" temeli kurulabilir mi? Bu soruyu burada zemeyiz. nk nce felsefeye, hakikat ara ^ t^ rmas ^ na hangi yollardan girebilece ^ imizi grmeliyiz. Bununla birlikte ^ imdilik ^ unu syliyebiliriz. Tarihi d ^ nce bize eski tecrbelerden ^ k'ard ^^^ m ^ z hayal k ^ r ^ kl^^^^ve yei ^^hkmleri kadar, yine o tecrbelerden ald ^^^ m ^ z cesaret ve ba ^ ar ^^ in^ lknlar ^ n ^^ vermektedir. Bu tecrbeler iinde da ^^ l^ p kaybolmak mmkn oldu ^ u gibi, onlar ^ n birikmi ^^gc yard ^ mile gele,

[1] Sokrat'tan nce Sophiste'ler, Yunan devrinin sonu ve Roma'da (Pyrrhon, Sextus Empiricus, AEnesidemus, v.b.) bunlardand ^ r.

^ pheciler

20

ce ^ e do ^ ru en byk gven ve cesaretle at ^ lmak da mmkndr. Bundan dolay^^ tarihi d ^ nce bizi ba ^ ar ^ s ^ zl ^ k ile ba ^ ar ^^ aras ^ nda tam bir seme imkan ^^ kar ^^ s ^ nda b ^ rak ^ r. Byle bir durum insanl ^ k tarihinde insan ruhunun kazanabildi ^ i en byk hrlk n ^ dir. Hibir d ^ nce safhas ^ nda insanl ^ k bu kadar byk dramatik bir seme kderi nnde bulunmam ^^ t ^ r. Primitif d ^ ncede insan, sihri dnya gr ^ nde e ^ yayla kendir ^ i iinde ya ^ ad ^^^^iin hibir seme gcne sahip de ^ ildir. Mito- sinbrl lojik d ^ ncede objeyi kendinden ay ^ rmakla birlikte kendine ait btn halleri objeye aksettirdi ^ i iin seme gc yaln ^ z ya mythos'lara aksettirmesi ya da aksettirmemesine aittir ki hayalgcnn i ^ ledi ^ i, insan ^n kendisini aksettirecek [se projetel bir zemin buldu ^ u her f^ rsatta gerekle ^ ece ^ i iin, bu da fiilde mmkn de ^ ildir. Yaln ^ z bunun trl ba ^ ar^^ dereceleri vard ^ r. "Akil d^ nce"de seme gc ak ^ l dzeninde do ^ ru ile yanl ^ s ^^ ay ^ rmas ^ na yarayan bir lnn kullan ^ lmas ^ ndan ibarettir. Fakat bu lde insan ^ n do ^ ru yerine yanl ^^^^almas ^^ sama [absurde] oldu ^ u iin bylebir seme bozuklu ^ u ancak insan ^ n yan ^ lmas ^ , ^ a ^^ rmas ^ , -yoldan ^kmas ^^ ile a ^ klanabilir; ve bunlardan hibirinde insan ^n seme bak ^m^ ndan hrl ^ yoktur. ^ nsani do ^ ru yoldan eviren ve yanl ^^ a veya e ^riye do ^ ru gtren birok sebepler olabilir. Bunlar zihin berrakl ^^^ n ^ n kaybolmas ^ , ocukluk ya ^^ nda akl ^ n yetmezli ^ i, kt al ^^ kanl ^ klar ve kt huylar yznden zihnin do ^ ruyu seecek halde bulunmamas ^ , kt arkada ^ larla yoldan ^ kar ^ lmas ^^ v.b .d ^ r. Btn bu haller insan ^ n, byk bir k ^ sm^^ kendi elinde olmayan sebeplerle do ^ ru yoldan evrildi ^ ini gsterir ki, onlarda onun do ^ ruyu seme bak ^ m ^ ncln hrl ^ oldu^ undan bahsedilemez. Yaln ^z organik kusurlar, itimai engeller, ruh sakatl ^ klar^ , e ^ itim bozukluklar ^^ dedi^imiz btn bu sebeplerin d ^^^ nda do ^ ruyu bulabilmek iin kendini zihince, ahlaka dzeltmesi, bu engellerden s ^ yr ^labilecek bir e ^ itim almaya azmetmesi insan ^ n elinde olabilir. ^^ te "akli d ^ nce"de insan ^ n hrl ^ n kullanabildi ^ i yer yaln ^ z buras ^ d ^ r. Buna sanki insan ^ n zincirlerle evrili bir sebepler a ^^^ile ku^ at ^ lm^^^oldu ^unu idrak ederek zincirleri zecek ^ uura ykselmesi diyebiliriz. Baz ^ lar ^^ bunu sebeplik ba ^ lar ^ n^n idrak edilmesi suretile o sebeplerin stne ykselme diye de tarif etmektedirler. "Tarihi d ^ nce"de ise insan ^ n seme gc, ruhunun teki zihin katlar ^ na gre ok daha stn bir derecededir. nk burada zaten d ^ nce kendi ezdi ve mutlak sand ^^^^s ^ n ^ rlar ^^ a^m^^ ; birok "mutlak iddialar" ^ n zerinde fikirle seyahat ederek insanl ^^^ n btn manevi hayat ^ n ^^ ba ^ tan ya ^ ama imkan ^ n ^^ kazanm ^^ t ^ r. Bu onun her ^ eyden nce o ya ^ anm ^^^safhalardan herhangi birinde kalmas ^ , onu tekine tercih etmesi iin ilk hrlk vesilesidir. Bunlar yaln ^ zca blgesel hrlk denemeIII

21

leridir. Hibirinde kara': k ^ lmas ^^ kabil olmad ^^^^iin bu denemeler asla tam bir seme (choix) de ^ ildir. Fakat tarihi tecrbenin sonunda insan mutlaka ya ^ pheye, gvensizli ^e inkra ve hayal k ^ r ^ kl^^^ na d ^ ecek; yahut bu tarihi denemelerin verdi ^ i cesaretle gelCce ^ e do ^ru daha byk kuvvetle at ^lacakt ^ r. ^^ te hakiki seme burada meydana ^ kar, insan ^^ karars ^ zl ^^ a, ^pheye ve inkra gtren gdlerle (motif), en geni ^^tecrbenin verdi ^ i gven ve cesaretle devirler aras ^ ndaki_bir terkibe gtren gdleri belirtmek akli d ^ ncede oldu ^ u gibi kabil de ^ildir. Biz olsa olsa, tarihi d ^ ncenin en yetkin i ^ lemesini sa ^layacak tarihi e ^ itimi vermeye al ^^ abiliriz. Fakat bununla i ^^hal olur mu? Acaba kendilerinde birle ^ tirici gd olmayan, tarihin ak ^^^ ndan gelece ^e ait hamleyi ^ karam ^ yan, varl ^^^ n tam geli ^ mesini btnl ^ ile kavrayam ^ yan, dar veya yetmez insan zihinleri Yokmudur? E ^ er elimizde olmayan veya bilemedi ^ imiz byle gdler varsa (ki ^ imdiye kadar bunlar ^ n biro ^ unu bulamam ^^^ zd ^ r) tarihi d ^ nceden her zaman mspet eserler vermesini bekleyemeyiz. Byle bir durumda insan ^ n karanl ^ k bir ufuk nnde ancak kendi imkanlar ^ , gleri nisbetinde ^^^kland ^ r ^ c ^^ bir yol a abilece ^ ini kabul etmek gerekir. Bilinmeyen bu gdler oklu ^ u kar ^^ s ^ nda ciz kalmaktansa, insan iradesinin nadir anlarda beliren yarat ^ c ^^ gcne dayanmak daha yerinde olur. Bu g insan ^n ki ^ ili ^ i ile ve btn ruhi gleriyle birlikte i ^ ler ve tarihi d ^ ncenin msbet grn ^ olan ba ^ar ^ l ^^ve terkibi yolu aar. Buna biz inanma yolu diyoruz. Geli ^ en ve yarat ^ c^^olan insan ruhunun btnl ^ne inanmadan ibaret bu yeni hedef, bizce, insan ^ n hrl ^ n kurtaracak ve tarihi d ^ nce ufkunda beliren ^ phe ve inkr bulutlar ^ n ^^da ^^ tacak biricik . yoldur gibi grnyor.

22

II
FELSEF ^^D ^ NCENIN E ^ ITLERI

I. Felsefi D ^ ncenin hedefi Felsefe insan ^ n varl ^ k hakk ^ ndaki d ^ ncesi ve bu d ^ nce zerindeki d ^ ncesidir. Bir binan ^ n yap ^ l ^^^ n ^^ mimar d ^ nr, ^ ehrin kurulmas ^ n ^^ ^ ehirci (urbaniste) d ^ nr; ^ ehirler ve kylerin toplan ^^^^olan cemiyeti, sosyolog d ^ nr. Cemiyetlerin zerinde ya ^ ad ^^^^maddi tabiat ^^ fiziki canl ^^ tabiat ^^ biyolojist (nebatat ^^ veya hayvanat ^ ) d ^ nr. ^ uurlu varl ^ klar ^^ psikolog, onlar ^ n insan olmak bak ^ m ^ ndan sahip oldu ^ u ve kazand ^^^^btn vas ^ flarr antropolog d ^ nr. Bu d ^ ncelerin hepsi var olanlar (les etres) hakk ^ ndaki trl d ^ nce yollar ^ d ^r. Var olanlar (seiende) ya bir ^ ey (chose)dirler: Su, bardak, ^ ehir, insan gibi. Yahut ^ eylere ait de ^ i ^ meler, yani grn ^^ (pl^ 6nomene), olgu (fait)durlar: suyun kaynamas ^ , barda ^^ n k ^ r ^ lmas ^ , ^ ehir hareketleri, insan ^ n bymesi gibi. Btn ilimler var olanlar ' ^ n 'gerek ^ ey, gerek grn ^^ve olgu halindeki belirli bir derecesi (veya nevi) ile u ^ra ^^ rlar. Madde halinde grnen ^ eyler ve olgularla fizik, canl ^ lar halinde grnen ^ eyler ve olgularla biyolji (bunlar ^ n bitki denen k ^ sm ^^ ile botanik,, hayvan denen k ^ sm ^^ ile zooloji), ^ uur sahibi varl ^ klarla psikoloji, insanla antropoloji, insanlar ^ n vcude getirdi ^i topluluklar ve eserlere ait ^ eyle ve olgularla sosyoloji u ^ ra ^^ r. Demek oluyor ki ilimler "var olanlar" ^ n belirli derecelerine ait bilgi e ^ itleridir. Bu Bilgilerin henz ba ^ lang ^ c ^ nda olmas ^ , tasvirden ibaret kalmas ^ , ok ilerlemi ^ , konusu olan ^ eyler ve olgular ^^ a ^ klam ^^^olmas ^ , aralar ^ ndaki ba ^ lant ^lar ^^ meydana ^ karmas ^^ mmkndr. Fakat ilimler, var olanlar ^ n btnne ait varl ^ k (Ltre)la u ^ra ^ mazlar. Varl ^ k var olanlar ^ n hepsinde birle ^ ik ve genel vas ^ f olarak grnyor. Su, bardak veya insan ^ n var olduklar ^ ndan bahsede ^ iz. Fakat onlardan hibirinin ba ^ l ^^ ba ^^ na varl ^ k oldu ^ unu syleyemeyiz. nk onlar ^ n var olu ^ lar ^^ yaln ^ z mekan ve zaman kay ^ tlariyle belirli s ^ n ^ rlar iindeki idraklerle tesbit edilmi ^ tir. Tecrbemizde madde bizim idraki, 23

mize dayanma gc, nfuz edilemezlik, sredurum, blneoilirlik, a ^^ rl ^ k v.b. vas ^ flariyle kendini gsterir. Maddenin var oldu ^ unu biz bu vas ^flar ve niteliklerle tamnz Fakat btn bu nitelikle ,- idrakimizin belirli bir tarz ^^ ile s ^ mrl ^ d ^ r. Maddenin varolu ^ u, ancak idrakimizin kavrad ^^^^ bir varl ^k e ^ idinden. ibarettir. Nitekim canl ^^ da bize - beslenme, o ^ alma, byme, zmsenme (temessl), intibak, o ^ alma (nesil remesi), kendi kendine hareketlilik v.b. vas ^ flariyle grnr. Canl ^ n ^ n (bitki veya hayvan) varolu ^ unu bu vas ^ flar d ^^^ nda kendi ba ^^ na tan ^ yamaz. Canl ^ lar idrakimizin, belirli bir kavray ^^^tarz ^ na gre bir varl ^ k e ^ ididirler. Fakat biz ne madde ne de canl ^ lar'iin do ^ rudan do ^ ruya v ar 1 ^ k diyemeyiz. Felsefenin konusu btn varolanlar ^ n varolu ^ lanna sebep olan varl ^k ' ^ n kendisidir. Ba ^ ka deyi ^ le felsefe varl ^ k ilmidir. Felsefeyi tenkit edenler "varl ^k konusunu zaten ilimler aralar ^ nda blm ^ lerdir; her ilim varl ^ k dedi ^ imiz soyut (abstrait) bir vasf^n konkre grn ^ leri olan varolan trlerinden biriyle u ^ ra ^^ r. Bu var olanlar ^n d ^^^ nda onlar ^^ a ^ an ayr ^^bir varl ^ k alan ^^ yoktur ki, o da felsefenin konusu olsun" derler. Onlara gre ilimlerin ara ^ t ^ rma sonular ^ n ^^ birle ^ tirecek olsak, varolanlar ^ n trl e ^ itlerine ait vas ^ flar ^^ toplam ^^^ve varl ^ k dedi ^ imiz abstre ^ eyin gerek, konkre btn grn ^ lerini gstermi ^^oluruz. Byle d ^ nenler positiviste denilen bir k ^ s ^ m filozoflard ^r. Bu ^^^ n aan Auguste Comte'dur. Fakat ilimler aras ^nda prensip birli ^ ini ve trl ilimlerin kanunlar ^^ aras ^ nda uyarl ^ k olup olmad ^^^ n ^^ ara ^ t ^ rmak bu bilimlerden her birine de ^ il, onlar ^ n ya btn ile u ^ra ^ an ya da yaln ^ z birinde derinle ^ tikten sonra tekiler hakk ^ nda hkm verme yoluna girmi ^^olan filozofa d ^ er. Filozof bu al ^^ ma tarz ^ nda art ^ k ilimlerden her birindeki al ^^ ma tarz ^ n ^^ b^rakm ^^ t ^ r. O asl ^ nda bir fiziki, biyolojist veya psikolog olabilir. Fakat ilimler aras ^nda metod birli ^ i ara ^ t ^ rd ^^^ , varolanlar ^ n birle ^ ik prensipleri zerinde d ^ nd ^ zamandan beri kendi uzmanl ^ k konusu d ^^^ na ^ km^^^demektir. Bu d ^ nce tarz ^^ ilimlerin yan yana getirilmeleri ile sa ^ lanamaz. nk her ilim kendi s ^ n ^ rlar^^iinde haz ^rlanm ^^^ bir al ^^ ma plan ^n ^^ devam ettirmekten ba ^ ka bir ^ ey yapmaz Ancak kendi dayand ^^^^prensipler, kulland ^^^^metodlar, ula ^ t ^^^^sonularla ba ^ ka ilimlerin dayand ^^^^prensipler, kulland ^^^^metodlar ve ula ^ t ^^^^sonular aras ^ ndaki ba ^ lant ^y ^ , uyarl ^^^ , e ^ er varsa btn bu prensipleri ve sonular ^^ birle ^ tiren en genel prensipler veya sonular ^ n bulunmas ^^ i ^ ini zerine alamaz. ilimlerin al ^^ ma alanlar ^n^^ a ^ an ve onlar ^^ ku ^ atan bu al ^^ ma alan ^^ felsefedir. Felsefeyle u ^ ra ^ anlarm ilimlerde tecrbe grm ^ , onlar ^ n zel alanlar ^na ait prensipler ve metodlan bilen insanlardan yeti ^ meleri daha verimlidir. Fakat felsefenin konusu ve alan ^^ ilimlerin alanlar ^ n ^ n yanyana getirilmeleri ve birle ^ tirilmeleri ile elde edilemez. 24

"Varolanlardan herbir ^^iin edinilmi^^bilgiler bize yeter. Bunlar insanl ^^^n ihtiyalar ^ n ^^ tastamam sa ^ lamaktad ^ r. Aralar ^ nda prensip birli ^ i olup olmad ^^^ n ^^ d ^ nmeye bile lzum yoktur" diyenler pozitivistlerden daha ileri giderek, d ^ nceyi bir yerde durdurmak isteyen "adam sende!"cilerdir. Bu "adam sende"cilerden biri kalkar da ilimler hakk ^ nda yine ilim adamlar ^ n ^ n yapt ^^^^inceleme ve kritik'leri hie sayacak, bunlar ^^ lzumsuz grecek olursa, bu hal ilimlerin as ^ l kendilerini uyu ^ uklu ^ a gtren bir duygusuzluk hali do ^ urur, byle bir halin biran iin hkim oldu^unu farzetsek, ilimde ara ^ t ^ rman ^ n, tenkitli, ilerleyici d ^ ncenin yok olmas ^^ gerekir ki bu da ilmM yok olmas ^^ demektir. Bu dar ve tenbel d ^ nce yolu ilimleri en basit ^ eklile ezbercili ^ e, taklitili ^ e, ekrarc ^ l ^^ a, skolasti ^ e d ^ rmekten ba ^ ka bir ^ eye yaramaz. Ortaa ^^ n d ^ nce hastal ^^^^olarak gsterilen skolastik, i ^ in do ^rusu, her devirde ilmi d ^ nceye bula ^ an en byk bela olabilir. Her nerede ara ^ t ^ r ^ c ^^ kendi ara ^ t ^ rma yOlunu, dayand ^^^^prensipleri, kulland ^^^^metodu, ula ^ mak istedi ^ i hedefleri d ^ nmek ve tenkit etmek zihniyetinden yoksun ise, orada bir e ^ it skolastik vard ^r. Ortaa ^ da bu hal "aldi d ^ nce"nin mutlak egemenli ^ i zaman ^ nda her trl tenkit duygusunun yoklu ^ u ^ eklinde dini taassup zihniyetiyle kar ^^ m ^^^olarak do ^ du^ u iin, genel olarak skolastik deyince yaln ^ z Ortaa ^^ medreselerine mahsus d ^nce tarz ^^ anla ^^ lmaktad ^ r. Halbuki ayn ^^ a ^^ iinde msbet ilimlerin geli ^ ti ^ i tenkit fikrinin az ok canland ^^^ , ak ^ l prensipleri zerinde d ^nld ^ zamanlar olmu ^ tur. Bunlar ^^ biraz nce i ^ aret ettik. Sinirli da olsa bu zamanlarda yeti ^ en gerek d ^ nrlerin ve ara ^ t ^r^ c ^ lar ^ n "skolastik" oldu ^ undan bahsetmek sama olur. Buna kar ^^ , zaman ^ m ^ zda herhangi bir ideolojinin, siyasi cereyan ^ n hkm alt ^ nda, yahut da yaln ^ zca fikir tenbelli ^ i halinde ilimlerin prensipleri ve metodlar ^^ zerinde d ^nmemek, bunlar ^^ mutlak dogmalara ba ^l^^ olarak kabul etmek, ilimleri ya politikaya alet olan dogmatik bilgilere, yada basit tekniklere irca etmek ^ eklinde fikrin geli ^ mesini durduran btn hareketler, tam anlam ^ ile birer "skolastik"tirler. etyle ise felsefi d ^nce, yaln ^z Ortaa ^da de ^il, btn a ^ lar^n ilim, teknik ve de ^ erler alanlar ^ nda insan zihnini skolastikten kurtaran, hr d ^ nceye gtren, bilgi ve inanan temellerini ara ^ t ^ ran gerek d ^ ncedir diyebiliriz.
, ,

2. ^lie Felsefesi ve ^ lmi Felsefe Bu hale gre filozofun grevini ba ^ka hibir bilgi dal ^^ ile u ^ra ^an gremez; yeter ki onlarcl,an biri kendi alan ^ n ^^ a ^ arak as ^ l filozof gibi d ^ n25

m ^^olsun. Bundan dolay ^ , ya ilimleri a ^ an felsefi d ^ nce kendi ba ^^ na baz ^^ d ^ nrlerin yeti ^ mesine sebep olur; ya da ilim, sanat ve ba ^ ka de ^ erlerle u ^ ra ^ anlar kendi alanlar ^ n ^^ a ^ arak filozof gibi d ^ nr ve bu anlamda art ^ k filozof olurlar. Demek ki, ne ^ ekilde olursa olsun filozoftan vazgemeye imkn yoktur. Aristo'nun dedi ^i gibi, felsefenin olmad ^^^ n ^^ sylemek de bir e ^ it felsefe yapmakt ^ r. nk byle bir iddia e ^ er ocuka ve gln olmamak isterse ilimlerden kan ^ tlar getirmeye ilimleri ve btn insani de ^ erleri kontrol eden bir kan ^ tlama yrtmeye .mecburdur. Farzediniz ki yeryznde felsefe ile u ^ra ^ an btn insanlar yok olmu ^ ; meydanda yaln ^ z fiziki, kimyac ^^veya matematiki v.s. gibi s ^ n ^ rl ^^ ilimlerin mensuplar ^^ kalm ^^^olsun, bu ilimler kendi alanlar ^ nda al ^^ an tekrarc ^ lar, taklitiler veya teknikilerden ibaret de ^ il de bilgilerini ilerleten insanlarsa, incelemelerini derinle ^ tirerek ba ^ ka bilgilerle ilgilerini gsterecekler, bylece filozofun yapt ^^^ na benzer bir d ^ nce yoluna gireceklerdir. Bu yeni d ^ nce i ^ lemi, ad ^ n ^^ de ^ i ^ tirmi ^^ve kendisine "ilim nazariyesi", stn ilim, mant ^ k v.b. demi ^^bile olsa yine yapt ^^^^ ^ ey felsefenin yapmas ^^ gerekenin mhim bir k ^ sm ^^ olacakt ^ r. Bundan dolay ^^byle d ^ nenlerden baz ^lar ^^ kendi al ^^ ma yollar ^ na "ilim felsefesi", "mant ^ k felsefesi" veya u ^ra ^ t ^klar ^^ ilimlerden her birinin ad ^ na gre "fizik felsefesi" "biyoloji felsefesi", "matematik felsefesi" v.b. demektedirler. Byle bir durumda olan kendi ilim alan ^^iinde baz ^^faraziyelerle al ^^^ r. Kendi alan ^ n ^ n prensiplerini, metodlar ^ n ^ , amalar ^ n^^bu faraziyelere gre sistemle ^ tirmeye u ^ ra ^^ r. E ^ er imkan bulursa ba ^ka ilimlerin prensip ve metodlariyle ilgilerini de ara ^ t ^ r ^ r; bylece grd ^ i ^^ bir e ^ it filozofluktur. Fakat fikir tarihini inkr etti ^i, yahut gelenek halindeki baz ^^ bilgileri ^renmedi ^ i iin, kendi ilmi iinde bulmaya al ^^ t ^^^^ ^ ey bazan eskidenberi zaten bilinenlerin tekrar ^ ndan ba ^ ka bir ^ ey olmayabilir. O ise bununla yeni bir hakikat buldu ^ unu zanneder. Bazan da ara ^ t ^ rmalar ^^bo ^ una olabilir; nk gelene ^ in gsterece ^ i binlerce y ^ ll^ k fikir ve ilim tarihindeki bo ^ una al ^^ malar ^n fark ^ na varmad ^^^^iin, ayn ^^ yanl ^^ lar ^^ tekrar edebilir. En sonra, kendi ilminden hareket ederek felsefe kuranlardan baz ^ lar ^ , varolanlardan bir tre ait " ^ ey"ler ve olaylar ^^ gere ^inden fazla byltt ^ , ba ^ ka "varolan" alanlar ^ n ^^ grmedi ^ i veya kmsedi ^ i iin bu yzden gere ^ e uymayan, a ^^ r ^^ hkmlere ula ^ abilir. Mesela, fizikte veya fizi ^in bir dal ^ nda derinle ^ en bir alimin bu bilgisine dayanarak bal faraziyeler kurmas ^ , bu faraziyeleri yaln ^ z fizik alan ^ na hasretmiyerek canl ^lar, insanlar, ^ uurlular ^ eklindeki btn varolan alanlar ^ na yaymas ^ , hkmlerinden ok genel sonular ^ karmas ^ , hkmlerinin ls, hatt yanl ^^^olmas ^ na sebep 26

olabilir. Felix Le Dantec [I] gibi biyolojistler, Pierre Duhem gibi fizikiler, Roux ve Metchnikof gibi kimyagerler bu konuda verilebilecek en yerinde misallerdir. Bu zatlar kendi bilgi alanlar ^ n ^ n yksek de ^ erleri olduklar ^^ halde felsefi d ^ ncede bir faraziyeyi acele yayma yznden lsz hkmlere d ^ m ^ ler veya derin tahlile girmeden abuk sonular ^ karm ^^ lard ^ r. Mesela Le Dantec, Darwin ve Lamarck nazariyelerinden ^ kard ^^^^baz ^^ hkmlerini btn varl ^ k derecelerine yaymak suretiyle bil gi, ahl ak, sanat v.s. problemlerini sratle halle kalkmaktad ^ r. Metchnikof biyolojiden ^ kard ^^^^baz ^^ hkmlere dayanarak insan ahlak ^ n ^ n prensiplerini bulmak iddias ^ nda idi. Gustave Le Bon ayn ^^ suretle fizik ve antropoloji yard ^ miyle metafizik "osaslar ^ n ^^ halle al ^^ t ^^^^gibi, basit psikolojik gzlemlerle btn cemiyet ve ahlak sorular ^ n ^^ halletmek istiyordu. Bu ba ^ ar ^ s ^ z tarza ait zaman ^ m ^ zdan daha birok misaller verilebilir. Felsefenin ba ^ ka ilimlerden fark ^ , btn bilgileri ve de ^ erleri ku ^ at^ c ^^ olmas ^ d ^ r. O zel konular ^^ birbirine ba ^ layan en geni ^^bir konu ile u ^ ra ^^ r. Var ola nl ar' ^ n s ^ n ^ rl ^^ konular ^^ aras ^ nda ili ^ ikleri grmeye al ^^ an derin ilim adamlar ^^ bylece hem kendi ilimlerinin prensipleri zerinde d ^ nm ^ , hem de btn varl ^ k ve bilme problemlerini kavramaya al ^^ m ^^ lard ^ r. Bu tarzda yeti ^ en ilim adamlar ^^ hakiki filozoflard ^ r. Onlar uzmanl ^ klar ^ n ^ n konusunu bilmedikleri alanlara acele yayarak genel hkmler ^ karacak yerde kendi ilimlerini felsefi bilgi yard ^ miyle tahlil ve tenkit etmeyi ba ^ arm ^^^zekalard ^ r ki, bu aralarla ilim yolu onlar ^^hakiki felsefeye gtrm ^ tr. Newton bu anlamda yaln ^ z fiziki de ^ il, ayn ^^ zamanda filozoftur; Descartes matamatiki olarak ba ^ lam ^^ , fakat tahlil ve tenkitleriyle Modern felsefeyi kurmu ^ tu'. Claude Bernard biyoloji metodlar ^ na ait tahlil ve tenkitleriyle felsefeye hizmet etti ^ i gibi, H. Driesch de biyolojik tecrbelerle ba ^ layan ara ^ t ^ rmalar ^ n' felsefe iin verimli hareket noktas ^^ olarak kullanm ^^ t ^ r. Gllyor ki, tenkit ve tahlil zihniyetine sahip bir ilim adam ^^ hakiki filozof olabildi ^ i halde ilmin dar erevesinde haz ^^^ buldu ^ u baz ^^ fikirlerden acele ve geni ^ letici faraziyeler yapmak zere felsefeye zenen ilim adamlar ^^ asla filozof say ^ lamazlar. (Ilim alan ^ nda ba ^ ar ^ lar ^^ kendilerine cret verdi ^ i iin bu tarzda terkip denemeleri yapanlar ba ^ ar ^ s ^ z fikir adam ^^olsalar bile kendi ilimleri iin yine de ^erlerini saklayabilirler. Mesela Metchnikof. G. Le Bon v.s. byledir).

[1] Le Dantec, tekml'n ilk ve ^ pheli faraziyelerine dayanarak ilmi bir ahlak kurmak istiyordu. Metchnikof'da t ^ bb ^ n ilerlemesi sayesinde ve sa ^l ^ k bilgisi yard ^ mile ahlak meselelerini halledece ^ ini zannediyordu: Btn bunlar"hural"lar ^ , idealleri, "olmas ^^ gereken"leri olanlarla a ^ klama ^ eklindeki hatal ^^ bir yolun en az ba ^ ar ^ l ^^tecrbeleridir.

27

3. Felsefe Yollar ^ n^ n oklu ^ u

Felsefenin konusu "varolanlar" ^^ ku ^ atan varl ^ k oldu ^ una gre yaln ^ z duyu verileriyle kavrad ^^^ m ^ z ^eyler, olaylar de ^ il, zihinle idrak etti ^ imiz, ak^lla prensiplerini d ^nd ^ mz soyut ^eyler, tarihi vakalar, ^uurumuzda ya ^ ad ^^^ m ^ z ruhi haller ve olaylar, cemiyet hayat ^ nda ya ^ ad ^^^ m ^ z de ^ er ve kanaatler de varolanlar4n birer e ^ idi olmak bak ^ m^ ndan varl ^ k kavram ^^ iine girerler. Bundan dolay ^^ felsefenin konusu ok geni ^ tir. Felsefi d ^ nceye ne gibi yollardan girilebilir? diye bir soru ak ^ la gelir. nk gerek bugn, gerek tarihte insan d ^ncesinin byk nderlerine bakacak olursak, bunlar ^ n hep tan ^ nm ^^^ilim adamlar ^ ndan ibaret olmad ^ klar ^ n ^^ fark ederiz. yle ise ya felsefenin bsbtn ayr ^ ,, birbirine benzemiyen e ^ itleri vard ^ r. Yahut da ayn ^^ felsefe alan ^ na ayr ^^ ayr ^^ yollardan girilebilir demek gerekir. Bazan bir kitap okursunuz: ba ^^ ndan sonuna kadar size bir ilim kitab ^^ izlenimi verir. Bazan yine ayn ^^ derecede mhim say ^ lan ba ^ ka bir kitap okursunuz: ilimlerin konkre verilerine hemen hi rastlamazs ^ n ^ z, fakat ba ^^ ndan sonuna kadar sa ^ lam bir kan ^ t lama zincirinin hkim oldu ^unu, kitab ^ n sizi kavramdan kavrama gtrd^ n grrsnz. Bir ba ^ ka kitap daha okursunuz: onun da fikir bak ^m ^ ndan tekiler kadar de ^ erli oldu ^ undan bahsedilir. Fakat bunda ne ilim eserlerinin konkre misallerini, tabiat olaylar ^^ ve ^ eylerini ne de zihnin dzenli ve sa ^lam kanitlama tarz ^ na ait bir rne ^ i bulursunuz. Burada sanki bir e ^ it edebiyat kar ^^ s ^ ndas ^ n ^ zd ^r. Birinci tarz iin birok misal verebiliriz: Claude Bernard' ^ n "Tecrbi T ^ b Tetkikine Giri ^ "i, Laplace' ^ n, "Alem sistemi", Newton'un "Tabiat felsefesi" v.b. bunlardand ^ r. ^ kincisi iin misal daha oktur. Derscartes'in "Metod zerinde konu ^ma"s ^ , Aristo'nun "Metafizik"i, Leibniz'in " ^ nsan zihnine dair yeni denemeler" yahut Spinoza'n ^ n "Etika"s ^^ buniardand ^r. ncs iin de misaller bulabiliriz : Mevln'n ^ n "Fih ma Fih"i, Feridddin Attar' ^ n " ^ lhiname"si, Efltun'un baz ^^diyologlar ^^ (Symposion v.s.), J. J. Rousseau'nun "Emile"i, "Yeni Heloise"i bunlardand ^r. Bu eserlerin yaz ^ l ^^^ tarz ^ , dokundu ^ u problemler birbirlerinden o kadar farkl ^^ grnyor ki, onlar ^ n hepsine birden ayn ^^ konunun paralar ^^ gzyle bakmak olduka gtr. E ^ er onlara felsefe demek gerekirse, herhalde bu esasl ^^ fark birincilere ilmifelsefe, ikincilere speklatif veya nazar felsefe, nclere edebi felsefe ad ^ n ^^ vermek zere onlar ^^ birbirinden ay ^rmaya bizi zorlar. E ^er bu byle ise, o halde trl felsefi eserler aras ^ nda birle ^ ik nokta bulmak ok g olacak, ve bu karakterlerle ay ^ rd ^^^ m ^ z "felsefe"lerden her birinin tekinden bsbtn ayr ^^ bir alan ^^ oldu ^ unu kabul etmek 28

gerekecektir. Byle bir gr ^^ felsefenin btnl ^ n inkar etmekle birdir. Ve bunu hibir suretle sayunamay ^ z, aksi halde as ^ l "felsefe" kelimesi yaln ^ zca bu e ^ itli konulara kat ^ lmr ^^olan kuru bir s ^ fattan ibaret kalacak, adeta ilmi d ^ nce, edebi d ^ nce gibi disiplinsiz, zihin abalar ^ n^^ ifade edecektir. Vakaa ok geni ^^bir anlamda alm ^ nca bu belki sylenebilir. Gerekten, zihnin i ^ leyi ^ ine ait her te ^ebbs felsefe de ^ ildir; "halk szleri", "halk hikmeti", "ata sozleri", "mitolojik d ^ nce" v.b. adlar ^^ ile toplanan birok kollektif veya anonim zihin mahsulleri vard ^ r ki, ilerinde gzel szler, derin bulu ^ lar, halk ^ n deyi ^ i ile hikemiy at" bulundu ^u halde onlara felsefe demek yersiz olur.

4. Edebi Felsefe ve "Felsefe zentisi" Eski Hint "hikemiyat" ^ ndan mlhem olup Biedba'ya. nisbet edilen

Kelile ve Dimne felsefe de ^ ildir. Nitekim bu eserden mlhem olan "Binbir gece masallar^ " veya "Hmayunname", Araplar ^ n "Makamat Hariri"si, ^ eyh
Sadi nin "Glistan" veya "Bustan"1, La Fontaine'in "Hikayeleri" ve "Masallar"1, hatta Ebu'l-Ala'n ^ n "Lzumiyat"1, Mevlana'n ^ n "Mesnevi"si, A ^^ k Pa ^ a'n ^ n "Garibname"si, Dante'nin " ^lahi komedya"s ^ ; Milton'un "Kaybolmu ^^cennet"i, Goethe'nin Faust' ^^ v.b. de felsefe de ^ildir. Bu gibi eserlerin ierisinde ok derin cmleler bulunur. Seme szlere bay ^ lanlar bunlarda "bin ilim ve felsefe kitab ^nda olmayar^^ hakikatlerin s ^ k ^^ t ^ r ^ lm^^ " oldu^ unu iddia ederek bu eserlerde stn felsefi bir de ^ er ararlar. Byle dii ^ unenler ayn ^^ zamanda iki hatay ^^ birden i ^ lemektedirler. Bir yandan bu eserlere felsefe demekle onlar ^ n as ^ l de ^eri olan telkinedicili ^ i, ilharn ^ , sezgiyi, sanat ^ n do ^ rudan do ^ ruya verdi^ i mucizeli 'gzelli ^ i ki ^ msemi ^ , onlar hakk ^ nda yanl ^^^bir hkmle z de ^ erlerinden uzakla ^ t ^ rma^^oluyorlar. teyandan da felsefe eserlerinin ruhu olan sistemlilik, a ^ kl ^k; bilgi, varl ^ k ve cfekerlere ait btn halinde a ^klama olma vas ^fiarm ^^ inkre gidiyorlar ve felsefenin kendine mahsus de ^ erini grmyorlar. Bu iki hatadan ba ^ ka ,yine byle d ^ nenlerin daha nemli bir yanl ^^^^da sistemli d ^ ncenin geni ^^evrenini ifade edecek etrafl ^^ ve tam , ak ^ l yrtmeyi, inceliklere inen btn izahlar ^^ zihni tenbelle ^ tiren "halk hikrneti''ne ve t ekerlemeler e feda etmesidir. Vakaa, tenbel zihin iin benimsenmesi bundan daha kolay bir ^ ey yoktur. Bir ata sz bazan her ^ eyi halleder gibi grnr. D ^ nl ^nez ki o ata sz anonim ve kollektif bir mirast ^ r, yz-y ^ llar ^ n tecrbesini ta ^^ maktad ^ r, 'baz ^^itimai zaruretlerin sonucudur. Bunun iin elbette bir de ^ erdir. Fakat bize bilginin nas ^ l kruldu ^ una dair hibir ^ ey " ^ klamaz. Hibir d ^ nce prensipi vermez. 29

Shakespeare, Hamlet'e ^ yle syletiyordu. "Bir rya senin btn felsefelerinden daha de ^ erlidir". Bu szde ruhun tenbelli ^inin ne gzel ifadesi var ! Bu sahneyi herkes grr, Hamlet'i herkes okur, ve zahmetsizce bu cmleyi ezberler. Baz ^^ tasalar ^ na da cevap buldu ^ una inan ^ r. Fakat kimse kolay kolay Aristo'yu, Gazali'yi, Descartes' ^^ okuyamaz. Okuma kuvvetini, sabr ^ m gsteremez. Her seviye onlar ^ n btnn anl ^ yamaz. Bunun iin ilim ve felsefe byk aba ister; bu abalardan kaan, insan ^ n "hikemiyat"a s ^^^ narak as ^ l felsefeyi grmemesi, olsa olsa yaln ^ z tesellidir. Hayat ^ n bu teselliye ihtiyac ^^ oldu ^ u iin sanat ondan faydalanm ^^ t ^ r Ve yine bunun iindir ki, sanat ^ n s ^^^ nd ^^^^bu tarzda d ^ nceye felsefe demek kabil de ^ ildir. Biz ilim ve felsefenin yaln ^ z akli d ^ nceden sonra uyand ^^^^ve tarihi d ^ ncede olgunla ^ t ^^^ n^^ gryoruz. Ondan nceki safhalara ait olanlar veya o safhalar ^ n hkm alt ^ nda bulunanlarda da bir e ^ it d ^ nce ve hikmet vard ^ r, fakat ilim ve felsefe yoktur. Hint'in "Baghavad Gita"lar ^ , ^ ran' ^ n "Avesta"lar ^^ bu tarzda hikmetin ilk eserleridir. Onlar ^^felsefe yerine koymak veya ona stn grmek yanl ^^ l ^^^ na d ^ enleri tenkit ederken, ^ unu da katal ^ m ki, ilim ve felsefe onlar ^^kmsemez. Tam tersine, onlar ^^ tahlil eder, devirlerinin manas ^ n ^^ aksettirdikleri iin onlarda insan ruhunun derin bir manzaras ^ n ^^ grr. ^ nsan ruhunun geli ^ mesine yard ^ m eden cihetleri buldu ^ u zaman onlar ^^ ezeli felsefe binas ^ n ^ n tu ^ alar ^^ sayar. ['] "Hakimce edebiyat" veya "edebi hikmet'in felsefeyle kar ^^ t ^ r ^ lmas ^^ nas ^ l yanl ^^ sa, fikir k ^ r ^ nt ^ lar ^ n ^^ iine alan ilim eserlerini veya kan ^ tlama ve ak ^ l yrtme mahareti gsteren baz ^^ hukuk ve ahlak eserlerini de felsefeyle kar ^^ t ^ rmak, felsefe saymak ayn ^^ derecede yanl ^^ t ^ r. Felsefeye zenen (tefelsf eden) ilim eserlerine ok rastlan ^ r. Bunlar ^ n ilmi temelleri zay ^ fsa t e fels f'le bsbtn zay ^ f d ^ er, ac ^ nacak hale gelir. ^ lmi temelleri kuvvetli ise, "tefelsf" onlarda yaln ^ z heves veya fantezi halinde kal ^ r. Ciddi zekalar bu eserlerin iki manzaras ^ n ^^ ay ^ rmal ^ , yaln ^ z birincilere de ^ er vermeli, ikincileri yokmu ^^farzetmelidir. Byle bir ay ^ rma i ^ i maharete ve tecrbeye ba ^ l ^^ oldu ^ u iin bu gibi eserler halk ^ n zihnini kolayl ^ kla buland ^ rabilir, yaln ^^^hkmlere sevkedebilir. Onlar ^ n en byk zarar ^^ "felsefi" dedikleri sonulara pek abuk ula ^ malar ^ nda, zay ^ f birka farazi d ^ nceden sonra okuyucuyu hayale srklemelerindedir. Yukar ^ da onlara dair baz ^^ misaller vermi ^ tik. Kendi evremizden de trl eserler iin eskiden ve yeniden misaller vermek mmkndr. Felsefenin bekledi ^ i uzun ve zahmetli haz ^ rl ^ ktan, fikri gelenekten yoksun, oldu ^ u kadar, byk
[1] Aldous Huxley, La Philosophie Etenerlle adl ^^ eserinde sanatc ^^ gz ile byle bir tak ^ m semeler yap ^ yor.

30

felsefe sistemlerinin ^ hretine sebep olan sezgiler ve ak ^ l yrtmelerin cazibesine kap ^ lm ^^^bulunan memleketlerde bu tarzda eserlerin halk ^ n gzn kama ^ t ^ rmas ^ , hakiki felsefe yerine zihinleri yanl ^^^yollara srklemesi ok mmkndr. Bu gibi eserlerin zararlar ^ ndan korunmak iin onlar ^^ te ^ hir etmeden ise, as ^ l felsefenin temelleri zerinde d ^ nmeyi daha do ^ ru buluyoruz. 5. Tek ^ lme Dayanan D ^ nce Felsefenin u ^ ra ^ t ^^^^(varl ^ k ,bilgi ve de ^erlere ait) sorulara girebilmek iin tutulmas ^^ gereken yollara gelince, bu tenkitlerden sonra hemen i ^ aret edelim ki burada tek bir yoldan bahsedilemez. Ayr ^^ ayr ^^ kap ^ lardan ayn ^^ binaya girilebilece ^ i gibi ayr ^^ ayr ^^ yollardan da ayn ^^ felsefi problemlere nfuz etmek mmkndr. Bunlardan hangisinin daha do ^ ru oldu ^ u gibi bir soru kar ^^ s ^ nda Gazali'nin misalini hat ^ rlar ^ z: Bir tak ^ m krlerin nne bir fil getirmi ^ ler, bunlardan her birinden onu tarif etmesini istemi ^ ler. Kimi fili bir uval, kimi bir m ^ zrak, kimi bir stun veya bir da ^^ diye tarif etmi ^^ ^^ in do ^rusu bu tasvirlerden her biri bir bak ^ mdan do ^ ru olmakla beraber hepsi ayr ^^ ayr ^^ eksiktir. Hakikat onlar ^ n btnndedir. Ula ^ t ^klar ^^ hedefler bak ^ m^ ndan aralar ^ nda byk farklar olmakla birlikte, felsefecilerin ba ^ l ^ ca ^ u yollardan birini tuttuklar ^ n ^^ gryoruz : ) tek bir ilmi kendilerine temel olarak alan felsefeciler. Bunlar u ^ra ^ t ^ klar ^^ ilmin derinliklerini bilmek suretiyle, onun prensiplerine, metodlar ^ na ve gayelerine ait btn zlmesi beklenen sorular ^^ ortaya koyar, bylece felsefenin as ^ l alan ^ na girmi ^^olurlar. Bazan bu tek ilim zerindeki derinle ^ me filozoflar ^ n ba ^ ka ilimleri de kolayca anlamalar ^ n ^ , felsefe problemleri iin en sa ^ lam (gvenilir) bir tatbikat alan ^^ bulmalar ^ n^^Sa ^ lar. E ^ er bu ilim matematik, ise abstre prensipler alan ^ nda meydana ^ kan sorular ^ n konkre vakalar alemine ne dereceye kadar tatbik edebilece ^ i konusu, kendili ^ inden do ^ ar. Hakiki tenkit zihniyetine sahip bir ilim adam ^^ kendi ilminin faraziyelerine safdilce ba ^ lanarak bundan niversel sonular ^ karacak yerde as ^ l bu prensiplerin tahlil ve tenkidini yapmak, onlar ^ n varolanlardan her birinin alan ^ na ne dereceye kadar tatbik edilece ^ini kontrol etmek ihtiyatl ^ l ^^^ n ^^ gsterir. Matematikle u ^ra ^ anlardan Henri Poincare, Gauss, Hilbert, fizikle u ^ra ^ anlardan Pierre Duhem, Cournot, Mme. Fevrier-Destouches, kimya ile u ^ ra ^ anlardan Liebig, astronomi ile u ^ ra ^ anlardan Eddington, Jeans v.b., biyoloji ile u ^ ra ^,anlardar Hans Driesch, Kurt Goldstein, Antropoloji ile u ^ra ^ anlardan Asnold Gehlen, Van Bolk, psikoloji ile u ^ra ^ anlardan W. James, Wundt, Khler, sosyoloji ile u ^ ra ^ anlardan Max Weber, Durkheim, Mannheim, Sorokine 31

v.b. tek ilimden hareket etmek zere btn felsefe problemlerine nfuz etmeye al ^^ m ^^^derin ilim adamlar ^ d ^ r. Tek ilimden hareket edenlerin inhisarc ^ , t miF ^ ci, tek gr ^ l v.b. olmalar ^^ gibi tehlikeler her zaman var ise de, felsefi tenkit zihniyetine sahip ilim adamlar ^^ bu mahzurlar ^^ nlemek ve as ^ l kendi ilimleri - iinde dahi emniyetle ilerlemek gcndedirler. 6. Ansiklopedik D ^ nce Birka ilimden ayn ^^ zamanda hareket eden ilim adamlar ^ , "var olanlar"dan herbirine ait zellikleri kendi alan ^^ iinde incelemek ve onlar ^^ birbirleriyle kar ^^ la ^ t ^ rmak zere tek ilimden hareket edenlerden baz ^lar ^n ^ n u ^ rayabilecekleri tehlikelerden kendile ^^ ini korurlar. Bunlara felsefe konusunda ansiklopedik gr ^^sahipleri diyebiliriz. Bu tarzda al ^^ anlar iin de, ^ phesiz, ilimlerden . birisi hareket noktas ^^ ve en kuvvetlisidir. Fakat bu "ansiklopedik" zeklar e ^ itli ilimlerle ayr ^^ ayr ^^ derinle ^ mek zere varolanlardan her birinin mahiyet ve farklar ^ n ^^ daha yak ^ ndan ve derinden tahlil firsat ^ n ^^ bulurlar. Bu tarzda al ^^ anlarda dahi fazla geni ^ lemek yznden, bu ilimlerden hisbirinde yeter derecede derinle ^ ememek, bundan dolay ^^ da felsefi tahlil iin ikinci elden ara ^ t ^ rmalarla kanmak, yahut tahlil ve tenkitlerini yeteri kadar kontrol edememek gibi mahzurlar vard ^ r. Fakat bu mahzurlar btn filozoflar iin varit de ^ ildir. "Ansiklopedik" zekalar ^ n yay ^ ld ^ klar ^^ alanlardan her birinde ayr ^^ ayr ^^yeteri kadar derinle ^ ebilmeleri gerekir ki, felsefi tahlil ve tenkitleri ba ^ kalar ^ ndan nakledilmi ^ , taklit eseri olmas ^ n. ^ kinci elden kaynaklara ba ^vurma yznden tahlillerinde yan ^ lma ihtimali o ^ almas ^ n. Bu ^ artlar `ise ansiklopedik ara ^ t ^ rmaya kendini veren ilim ve felsefe adamlar ^ ndan pek az ^nda gerekle ^ ehilir. ^ lka ^ da Aristo, Ortaa ^ da ^ bn Sina, Gazali, ^ bn R ^ d, Saint Thomas, Yenia ^ da Descartes, Leibniz, Auguste Comte bu tarzda al ^^ an filozoflardand ^ r. Ansiklopedik felsefe yolu tutanlar ^n ba ^ ar ^l^^olanlar ^^ok geni ^^kavray ^^ h hakiki felsefeciler ve metafizikilerdir. Ba ^ ar ^ s ^ z olanlar ^^ son derecede sathi ve taklit derecesinde kald ^ klar ^^ gibi, bunlara dilettante denmek adet olmu ^ tur. (Bununla birlikte sanat, felsefe ve ilim e ^ ilimlerini ayn ^^ derecede geli ^ tirmi ^^Leonardo, Goethe, Andre Gide gibi byk dilettante'lar ve hakiki dehalar vard ^ r.)

7. Felsefe tarihi yolu ile d ^ nce


Felsefe yolunu tutanlardan bir k ^ sm ^^ da yzy ^ llardan beri bu konuda al ^^ m ^^^byk zeklarm ara ^ t ^ rmalar ^ n' ve ula ^ t ^ klar ^^ sonular ^^ incelemek

32

zere felsefe problemlerine nfuz ederler. Bunlara ilim ve felsefe tarihi ile felsefe yapanlar diyebiliriz. Vakaa ilim tarihi btn a ^ lar ^ n fikir geli ^melerini, tutulan yanl ^^^yollar yznden d ^ len hatalar ^^ gsteren say ^ s ^ z misallerle dolu oldu ^ gibi, felsefe tarihi de e ^ itli felsefe sistemlerinin nas ^ l kuruldu ^ unu, her fikir sisteminin eskilerden ne derecede faydaland ^^^ n ^ , kendinden sonrakilere neler b ^ rakt ^^^ n ^^ gsteren pek ok misaller vermektedir. Felsefe tarihi eskidenberi Yunan-Ltin geleneklerine dayanan Avrupa felsefesi ile, yine Yunan gelene ^inden ^ kan ^ slam felsefesi olmak zere ba ^ l ^ ca iki byk dala ayr ^ l ^ yordu. Birincilere ait incelemeler iin Yunanca, Ltince, ikinciler iin Arapa (bir dereceye kadar Farsa) eserler zerinde al ^^ mak gerekti ^ i iin bu tarzda felsefi derinle ^ meye merak edenlerin her ^ eyden nce y bu iki gelenekten birine ya da her ikisine ait diller zerinde al ^^ mas ^ , yani filolog olmas ^^ laz ^m gelir. Felsefe tarihileri daima filozof de ^ ildirler. Hatt bunlardan mhim bir k ^ sm ^^ yaln ^ z eski metinlerin ne ^ ri ve tahlili, nihayet bsbtn teferruata ait baz ^^ monografiler haz ^rlanmas ^^ gibi s ^ rf filolojik i ^ lere kendilerini verdikleri iin, felsefenin kendisi ile, yani as ^ l varl ^ k, bilgi. ve de ^ er problemleri ^^ in bugnk durumlar ^ n ^^ hal ile u ^ ra ^ maya vakit ve imkan bulamazlar. Fakat nadir olarak bu filologlardan baz ^ lar ^^ felsefe alan ^ nda en iyi hal ^ ekilleri getirmeyi ba ^ arm ^^ lard ^ r. Birinci madde de zikretti ^ im P. Duhem'den sonra ba ^ l ^ ca ,Nietzsche, Ravaisson, Boutroux hatt modern a ^^ n byk d ^ nrlerinden Spinoza, Ortaa ^ da El-Kindi, Farabi bunlardand ^ r. Felsefe tarihindeki derinle ^ me ile as ^ l felsefeye girenlerden baz ^ lar ^^ tetkik ettikleri filozoflar ^^ ikinci dilden okumakla kanm ^^ , filologlukla vakit kaybetmemi ^ lerdir. Farabi, ^ bn R ^ d. bunlardand ^ r. Herhalde bu yolun felsefe iin verimlili ^ i tek ba ^^ na al ^ n^ rsa ^ phe gtrr bir noktad ^r. Ancak bir veya birka ilimde bilgi sahibi olduktan veya felsefi speklsyona al ^^ t ^ ktan sonra felsefe tarihi tamamlay ^ c ^^ bir kuvvet olObilin Vico ve Nietzsche filolog-filozoflar ^ n nadir misallerindendir. Her ikisi de asl ^ nda antik filoloji profesr olarak i ^ e ba ^ lam ^^ lar, hayatlar ^ n ^ n mhim bir k ^ sm ^ n ^^ filolojik ara ^ t ^ rmalara vermi ^ ler; sonra ^ ahsi ve orijinal gr ^ lerini bu tahlillerden ' ^ karm ^^ lard ^ r.

8. Ki ^ isel tecrbeye dayanan d ^ nce Felsefe yolunu tutanlardan bir k ^ sm ^^ da tamamen k i ^ i s e 1 tecrbe lerine dayananlard ^ r. Bu yolun kendi ba ^^ na yarat ^ c ^^ oldu ^ una inanmak ok gtr. nk insanlar ^ n o ^ u birbirine benzer ruhi tecrbelerden gemektedir. E ^er onlardan herbiri bir hal tercmesi (biyografi) yazm ^^^ 33

olsa aralar ^ nda pek az fark bulunan binlerce cilt meydana getirmekten ba ^ ka bir i ^^yap ^ lm^^^olmaz Yaln ^ z ok byk zeklar ^ n geirdikleri fikir krizlerine, manevi "ihtida"lara [ ^^ ] ait ki ^ isel terbelerinde ba ^ kalar ^ na benzemeyen derin cihetler oldu ^ u, bunlar ^ n gndelik insanlara rnek olabilece ^ i sylenebilir. Fakat bu ola ^ anst zeklarin kendileri hakk ^ nda syledikleri manevi geli ^ melerin ve bu s ^ rada bulduklar ^^hakikat yollar ^ n ^ n gerekten en do ^ru yol oldu ^ u neyle sa bittir ? Bu batan ^ pheli bir tarikat kurucunun ,bir gizli mezhebin veya bilgi alan ^^ iin olduka ^ pheli bir ^^^ r ^ n (anthroposophisme k ^ lavuzu olmak iddias ^ ndaki bir insan taraf^ ndan da ileri srlebilir. Hakikat ara ^ tir ^ c ^ n ^ n ki ^ isel tecrbesinden bunlar ^^ nas ^ l ay ^ rmal ^ ? Bu tecrbeniri hakiki ve sahtesine ait misal oktur. Btn bu l mphemliklerinden ve buna benzer mahzurlardan dolay ^^ "Ki ^ isel tecrbe"ye ait hayat hat ^ ralar ^^felsefe iin biricik giri ^^yolu say ^ lamaz. Bu ancak felsefe ile u ^ra ^ an ^ n zaten bir veya birka ilimde derin bilgi sahibi olduktan, felsefe ve' ilim tarihinde sylenenleri tahlil ve tenkit ettikten sonra, bu bilgilere dayanarak kendi fikri geli ^mesini ta'svire kalkt ^^^^ zaman anlatt ^^^^"ki ^ isel tecrbe"si olabilir. Bu taktirde ki ^ isel tecrbe veya feylesofun kendi hayat hikyesi vas ^tasiyle felsefeye giri ^ i cidden orjinal ve de ^ erli olabilir. Bu tarzda misaller fikir tarihinde nadirdir. ^ lka ^ da (ht ^ralar ^m tesbit etmemekle beraber, talebesi Efltun'un a ^ z ^ ndan dinledi ^ imiz) Sokrates, ^ slm dnyas ^ nda Haris Muhasibi, Gazali, Bat ^^ Ortaa ^^ nda Augustinus, Modern felsefede Descartes, Pascal, J. J. Rousseau, Amiel ,yak ^n zamanlarda Kierkegaard, Gabriel Marcel v.b. bu tarzda ki ^ isel tecrbeye dayanarak hakikat ara ^ t ^ rmas ^ na girenlerin ba ^ l ^ ca rnekleridir.

9. ie katlanma (Reflexion) yolu ile d ^ nce


Bundan ba ^ ka, felsefenin bir yolu da "ki ^ isel tecrbe"nin az ok ilhama benzeyen iddias ^ ndan olduka uzak, hayat boyunca i hallerinin do ^rudan do ^ruya tahlili suretile girilen ara ^ t ^ rmaeklidir. Buna psikolojide al ^^^ lm ^^^olan bir terimle ie bak ^^^ (introspection) diyebiliriz. Filozof ^^mahiyette olmak zere ken- hakityfzecrblnday dinde ve ba ^ kalar ^ nda tesbit edilmi ^^ve genel tipler halinde s ^ n^ fland ^ r ^ lm^^^ psikolojik tetkiklerden ^ karacak yerde~n do ^ ruya kendi nefsinde olu^u s ^ ras ^ nda kavrad ^^^^ (intuire) ^ uur hallerini ie katlam ^ la (re'llexion) elde eder. Bilgiyi, bilme ile var olanlar aras ^ ndaki mnasebeti, bilme ve
[1] Conversion kar ^^ l ^^^ , yaln ^z din de ^ i ^ tirmek de ^ il ruhi byk ve de ^ i ^ meyle ykselmeye dellet eder. ^ iddetli bir

34

inanman ^ n, bilme ve de ^erlerin ilgilerini bu reflexion'dan ^ kar ^r. ^ ebak ^^^ felsefi ara ^ t ^rman ^ n en eski, en verimli yollar ^ ndan biridir. ^ lka ^dan beri filozoflardan o ^ u onu kullanm ^^ lard ^ r. Sokrates, Efl'.tur, Epikuros, ^ slam dnyas ^ nda yine Haris Muhasibi, ^ ahabeddin Shreverdi, Sadri ^ irazi, Bat ^ da Abelard, k ^ smen Augustinus, Yenia ^da Montaigne, Locke, D. Hume, Condillac, hele yak ^ n zamanlarda Maine de Biran, Fichte, Max Scheler, en sonra geni ^^lde H. Bergson, E. Husserl bu yolu tutan filozoflard ^ r. Bunlardan baz ^ lar ^^ ie bak ^^^^her zaman bir veya birka filmin derinle ^ tirilmesine dayanan bilgi tahlili ile, yahut felsefe ve ilim tarihine ait tetkiklerle tamamlann ^ lard ^ r. Mesel Efltun kendi zaman ^ na gre zengin bir felsefe ve ilim tarihisi idi. Shreverdi eskileri k ^ smen iyi biliyor ve tenkit ediyordu. Montaigne, Fichte introspectif incelemeyi mutlaka felsefe ve ilim tarihinden ^ kar ^ lm ^^^bir tetkikle kontrol etmektedirler. ^ ebak ^^^ . teki yollardan ayr ^ , kendi ba ^^ na kullanan filozof pek azd ^ r. Maine de Biran' ^ n bitmek tkenmek bilmeyen ^ uur tahlillerini bir dereceye kadar buna rnek diye gsterebiliriz. Bu tarzda ie bak ^^^tahlillerinin devaml ^^ ve kontrolsz olarak kullan ^ lmas ^^ birok de ^erli ^ uur tavsiflerinin yan ^ nda hakikat bak ^ m ^ ndan de ^ ersiz olanlar ^ n da kar ^^ t ^ r ^ lmas ^ na imkn verebilir. Bundan dolay ^^felsefenin ba ^ ka yollar ^ ndan habersizce yaln ^ z ie bak ^^^^kullanan Amiel gibi d ^ nrlerin eserlerinde lzumsuz ve gerekten uzak cihetler bulunabilmektedir.

^ o. Speklatif d ^ nce yolu

En sonra, felsefenin hakikat ara ^ t ^ rmas ^ nda tuttu ^ u bir yol da abstre (soyut) kavramlar alan ^ na ait olan speklatif (tamamen nazara) d ^ ncedir. Bu yol felsefenin dayand ^^^^kavramlar aras ^ nda niversellik bak ^m ^ ndan ba ^ lant ^ lar kurmak, onlar ^ n en niversel ve ^ mull olanlar ^ ndan tekileri ^ karmak suretile, btn varl ^k ve de ^ erlere ait kavramlar aras ^ nda hkm" yrtme (kan ^ tlama) yoluyle tamamen abstre bir sistem kurmas ^^ tarz ^ d ^r. Felsefeyle u ^ ra ^ anlara d ^^ ar ^ dan bakanlar ^ n en ok hcum etmelerine sebep olan bu yoldur. Bunlardan ba ^ l ^ ca tabiat ilimlerile veya tarihle u ^ra^ anlar konkre, tek (mfret), grlr ve duyulur verilerden hareket ettikleri, btn ara ^ t ^ rmalar ^^ bu verilere dayand ^^^^iin, felsefenin bu konkre temeli kaybederek gerekle sanki ilgisizmi ^^gibi grlen abstre kavramlar alan ^nda dola ^ mas ^ na k ^ zarlar, hatt byle bir ara ^ t^rman ^n bo ^ una oldu ^ unu sylemeye kadar var ^ rlar. Ortada onlar ^^ bu tarzda 35

cretli hkiimler vermeye gtren baz ^^ sebepler yoktur denemez; bunlar ^ n ba^^ nda bir k ^ s ^ m filozoflar ^ n abstre kavramlar ^ n hangi varolu ^^derecesine kar^^ l ^ k olduklar ^ n ^ , hangi varolanlar ^^ ifade ettiklerini, hangi " ^ urada olan"larla (dasein) temaslar ^^ oldu ^ unu bsbtn unutarak bir tak ^ m kelimeler zerinde, gerekle (hatt her trl var olanlarla) ilgisiz bir hkm yrtmeye, bir e ^ it bo ^ una zihin i ^ lemesine (tautologie) kendilerini kapt ^ rm ^^^olmalar ^^ gsterilebilir. Fakat byle hareket eden hibir filozof yoktur. E ^ er onlar eserlerinde bahsettikleri kavramlar ^ n kar ^^ l ^^^^olan gerek e ^ itlerini, "varolan"lar ^^ s ^ k s ^ k zikretmiyorlarsa bunun sebebi ilimler ve felsefe ile u ^ ra ^ anlarca bu ilginin zaten bilinmesidir. Bazan ba ^ lang ^ ta verilen birka misal btn bir ak ^ l yrtme zinciri iin yeter. Bazan da, asl ^ nda, kavramlar matematik, mant ^ k, hukuk gibi zaten formel ve normatif olan, yani duyu 'verileriyle ilgileri ok az varolu ^^alanlar ^ na aittirler. O zaman filozoflar ^ n kavramlar zerinde nazari ak ^ l yrtmeleri s ^ ras ^ nda biteviye gerek alan ^ na dnmelerine lzum yoktur. Bu, olsa olsa ^ retim (didaktik) bak ^ m^ ndan faydal ^^ olabilir. Fakat filozofun ara ^ t ^ rmalar ^ n' ilerletmesinde bunun mhim bir tesiri olamaz. Hele onu okuyan veya dinleyenin bu konudaki sorular ^^ anl ^yacak seviyede oldu ^u d ^ nlrse. Bu ara ^ t ^ rma yolunu ilka ^ da Parmenides'de, Efltun'da, k ^ smen Aristo'da, Ortaa ^ da ^ hn Sina'da, baz ^^ kelmc ^ larda, H ^ ristiyan .dnyas ^ nda Saint Thomas'da, Modern felsefede Spinoza'da, Kant'da ve ba ^ l ^ ca Hegel'de gryoruz. Felsefe yolunu tutanlar ^ n bu ^^^ rlardan birinde kaybolmamas ^^ iin onlar ^^ birbirleriyle kontrol etmeleri, birinde d ^ ebilecekleri yanl ^^ l^ ktan tekiler yard ^ m ^ yla kurtulmaya al ^^ malar ^^ yerinde olur. Byk filozoflar iin bile bu kontrol ihtiyac ^^ kendini gsterir. Nerde kald ^^ ki, mesle ^ in ba^^ nda olan veya zihinlerini bu ^^^ ra yeni haz ^rl ^yanlar mutlaka onlardan herhangi biri iinde kendilerini kaybetmeme ^e dikkat etmelidirler. Gazali'nin krleri misali en ok bu ba ^ lang ^ ta olanlar iin hat ^ rlanacak bir ibrettir. Biz ilim felsefesi yap ^ yoruz diyerek bir ilmin apa ^ k diye al ^ nm ^^^ ncllerini (axiome veya postulat'lar^ n ^ ) btn bilgi ve varl ^k trleri iin biricik l haline koyaillar ve ondan ba ^ ka btn problemleri ilk kalemde inkra gidenlerin, "biz hakikati kendimiz bulaca ^^ z" diyerek ryalar ^ n ^^ hakikat yerine alanlar ^ n, hayalgc ile gerek varl ^^^^kar ^^ t ^ ranlar ^ n, "biz kavramlar dnyas ^ nda ya ^^ yoruz" diyerek varolanlar ve varolu ^^ (existence)la her trl ili ^ i ^i kesen ve yaln ^ z isimler iinde bocalayanlar ^ n ak ^ betinden Allah korusun!

36

III

FELSEFENIN KONUSU

I. Felsefenin ilk tan ^ mlar'

Felsefenin ne oldu ^ u ve neyle u ^ ra ^ t ^^^^eski Yunanda d ^ ncenin uyand ^^^^zamandan beri ileri srlm ^ tr. Efltun'a gre felsefe hayretten ve hayreti zmek iin yap ^ lan zihin gayretinden do ^ mu ^ tur. Aristo daha ileri gider: ona gre felsefe eli ^ meyi (tenakuzu) zmek iin zihnin yapt ^^^^ geyrettir (Metafizik, c. I, s. x ^ ). Fakat eli ^ menin zlmesi ile yaln ^ z akli ba ^lant ^ lar kurulmaz. Aristo'ya gre, as ^ l sebep ara ^ t ^ r ^ l ^ r; felsefe sebeplerin sebebini ara ^ t ^ rmakt ^ r (Metafizik, c. I, s. i 1-14). Yine Aristo ba ^ ka bir yerde "felsefe varl ^ k ilmidir" diyor. Bu anlamda varolanlarla yani zel varl ^ k trleri ile u ^ ra ^ an ilimlerin stnde felsefe btn varl ^ k trlerini ku ^ atan en niversel varl ^ kla, u ^ ra ^^ r. Ba ^ ka ilimler varl ^^^ n bir vasf^^ ile ve belirli bir amaca gre me ^ gul olduklar ^^ halde, felsefe varl ^^^^ s ^ rf, varl ^ k olarak inceler. Bunun iin Aristo felsefeyi "varl ^ k olmak bak ^ m ^ ndan varl ^^^ n ilmi" diye tan ^ mlar (Metafizik, c. I, s. tog). Bu anlay ^^ a gre felsefenin btn ilimleri ku ^ atmas ^ , yani ansiklopedik bir ilim olmas ^^ gerekir. Bu ansiklopedik felsefe anlay ^^^^Ortaa ^ da da Aristo otoritesi ile birlikte devam etmi ^ tir. Aristo'yu ^ erh edenler, H ^ ristiyanl ^ kla uzla ^ t ^ ranlar, Islm dnyas ^ na nakledenler, Islm filozoflar ^^ ve bunlar ^ n daha sonra Ltinceye . tercmesi, H ^ ristiyan Ortaa ^^ filozoflar ^^ hep bu gelene ^ in devam ^ d ^ r. Aristo'ya gre niversel bir ilim demek olan felsefe iinde her ilm ^ n ayr ^^ bir yeri vard ^ r (Metafizik, c. I, fas ^ l ^ ). Ba ^ ka deyi ^ le her ilim kendi mertebesine gre bir derece felsefedir. Her ilim kurulabilmek iin ba ^ka bir ilmi temel olarak kullan ^ r. ^ lk temele do^ ru gidildike felsefe olma vasf^^ kuvvetleni ^ . Mesel fizikin kurulmas ^^ iin matematikin, matematik iin mant ^ k ^ n kurulmas ^^ gerekir. yle ise matematik fizikten, mant ^ k da matematikten daha fazla felsefedir. Ilimler 37

aras ^ ndaki mertebelenme ayn ^^ zamanda felsefenin mertebelenmesidir ve bylece ilk felsefeye ykseliriz. Bu mertebelenmede en yksek bilgi ilk felsefe (Philosophia Prima) oldu ^ u gibi en a ^ a ^^^bilgi yani felsefe olma vasf^^ en az olan ^^ da teknik bilgidir [ ^^ ]. ^ bn Sina ^ ifa adl ^^ byk ansiklopedik-felsefi eserini yazd ^^^^zaman tamamen Aristo gelene ^ ine uyarak Metafizik ba ^ ta olmak zere ilimleri s ^ ralam ^^ t ^ . Bat ^ da Albertus Magnus, Aquino'lu Thomas ayn ^^ yolu tutmu ^ lard ^ r. Bu zat ^n Summum Theologicum'u Aristo tarz ^ nda bir ansiklopedidir. Bu anlay ^^^ yan ^ nda felsefeyi niversel bilgi sayan bir gr ^^daha vard ^ r ki, bu XVII. yzy ^ lda Descartes'e aittir. Ona gre de felsefe niversel ilimdir. Fakat btn ilimleri iine almaz, ba ^ ka ilimler konular ^^ve amalar ^^ ile felsefe d ^^^ nda kahrlar. - Felsefe ancak onlara gr ^^ve metod vermesi, onlar ^ n emin bir ynde yeniden kurulu ^^tarzlar ^ n ^^ gstermesi bak ^ m ^ndan niversel mahiyettedi ^^ [2]. Descartes btn eski bilgilerden ^ phe ile ba ^ lad ^ . nce duyular ^ m ^z ^ n bizi aldatabilece ^ ini kabul etti. Sonra ilimlerden hibirisinde kesin bilgi olma vasf ^^ bulamad ^ . Bedihi, a ^ k ve seik olarak ilmi yeniden kuracak sa ^lam bir temel ara ^ t ^ rd ^ . Eski tas ^ m mant ^^^ , cebir .ve dil ilmi v b n ^ n sa ^ lam olmad ^ klar ^n ^^ gsterdikten sonra en sonra her ^ eyden ^ phe etti. Fakat madem ki, ^phe ediyorum yleyse d ^ nyorum, madem ki d ^ nyorum yleyse var ^ m (Cogito ergo sum) dedi. Demek ki bilginin kesin ve sars ^ lmaz temeli d ^ ncedir. D ^ nce hakk^ ndaki bilgiden, D ^ nceden ibaret olan kendi varl ^^^ m ^z ^ n kesinli ^ ine geebiliriz. Descartes oradan tekrar d ^^^leme dnerek fizik dnyas ^^ ile manevi dnyan ^ n mnasebetini yani idraklerimizin do ^ rulu ^ unu isbat iin iki lem aras ^ nda bir ahenk olmas ^^ gerekti ^ i ve byle bir ahengin, yani grdklerimizin ^eylerin asl ^ na uygun olmas ^ n ^ n d ^ nce ile d ^^^dnya aras ^ nda Allah taraf^ ndan kurulmu ^^bir dzen yard ^mile kabil oldu ^ u sonucuna vard ^ . Bylece lem hakk ^ ndaki bilgiyi Allah bilgisinden ^ kard ^ . K ^ saca, Descartes'de ^ uur ve d ^^^lem hakk ^ ndaki bilgiler Allah hakk ^ ndaki tasavvurumuza ba ^ lan ^yor ve bilgimizin do ^ rulu ^u bu suretle mmkn oluyor.
2.

Bilgi nazaraiyesi

Bu gr ^^ ^ yle de ifade edilebilir : a, b, c, d bir tak ^ m ^ eyler olsun ve bu ^ eyler d ^^^ Meme ait bulunsun, onlar ^ n ^ uurumuzda b ^ rakt ^^^^izler
[1] Ilk prensiplerin, ilk sebeplerin ilmidir diyor (Metaphysique, trad de Tricot, I.P. 8) filozof bilginin btnn kavrar diyor (P. 6). [2] Descartes bu niversel ilim telkkisini "Metoda dair konu ^ ma" (Discours de la Methode) da a ^ klar.

38

a', c', d' olacakt ^ r ki, bunlar bilgi verilerdi.ir Birincilerle ikinciler aras ^ ndaki uyarl ^ k bilginin do ^ rulu ^ unu Sa ^ lar.

Fakat bilginin iindekileri (muhteva) inceleyenler Descartes'tan ayr ^ larak felsefenin konusunu s ^ n ^ rlad ^ lar. Onlara gre felsefenin ilimlerle hibir ilgisi yoktur. Felsefe onlar ^ n terkibi de ^ ildir. teki ilimler felsefeden do ^mazlar, onun kendine vergi ayr ^^ konusu vard ^ r. Bu konu do ^ rudan do ^ruya. "bilginin tahlili"dir. Bu da ^ uurda grd ^ mz bilgi verilerini inceleme ile mmkndr. Felsefe vakaa ilimlerden yard ^ m ister; ^ l meydana geldi ^ini grmek iin fizik venkbuilgver as fizyolojinin yard ^ m^na ihtiyac ^^ vard ^r, nitekim pSikoloii de ^ uurda duyumlar ^ n, hayallerin, a ^ r ^ s ^ = nas ^l i ^ ledi ^ ini gstermek zere felsefeye yard ^ m eder. Fakat bu ilimlerin yapt ^ klar ^ n ^^ birle ^ tirerek felsefe meydana gelemez. nk onun konusu fizik olaylarla psikolojik olaylar ^^birle ^ tirmek de ^ ildir, ancak bilginin iindekileri tahlil etmek, bilginin nas ^ l kuruldu^ unu ve objelerle ilgisini incelemektir. Bu tarzda kurulan felsefe bilgi nazariyesi ( dpist e'mologie) ad ^ n ^^ ald ^ . ( Eftisteme bilgi demektir). Bu gr ^^ a ^ k olarak Descartes'in a ^ da ^ ' John Locke taraf^ ndan ifade edildi. Fakat daha Ortaa ^ da Guillaume d'Occam zaman ^ nda bunun temelleri haz ^ rlanm ^^ t ^ . Occam bilgiye giren btn unsurlar ^^ (en genel fikirlerden hayal verilerine kadar) tahlil ederek onlar ^^ kaz ^ mak suretiyle ilk unsurlar ^ na, yani empirik duyu verilerine irca etti. Bundan dolay ^^ onun metodu Occam usturas ^^ ( Rasoir d' O ccam) diye tan ^l ^ r Bu metod btn bilginin bize tecrbeden ve d ^^^dnyadan geldi ^ i fikrinin geli ^ mesine sebep olmu ^ tur.
,

Bylece bilgimizde var olan do ^ruluk, adalet, gen, say ^ , mant ^ k prensipleri v.b. gibi genel fikirler veya soyut kavramlar ^ n as ^ llar ^^ incelenmi ^^oluyor. Bunlar ^ n tecrbeden do ^arak zihinde terkib edilmek suretiyle derece derece meydana ^ kt ^^^^grlyor. Occam'dan ba ^ ka Roger Bacon da bu tecrbeci gr ^ savunuyordu. Yeni felsefede Locke, Berkeley, Hume ayn ^^ fikri geli ^ tirdiler. Bunlardan ba ^ l ^ ca Hume'da bilgi teorisi gr ^ kuvVetlendi, fakat a ^^ r ^^ bir tecrbecilik ^ eklini alm ^^^olan bilgi nazariyesi olgunlu ^una Kant'ta ula ^ t ^ . 39

Kant bilginin tahlilinde en byk ad ^ m ^^ att ^ . Bilginin nas ^ l kuruldu ^ unu izah ederken tecrbenin ^ artlar ^^ zerine dikkati ekti. Ilmi bilginin esaslar ^ n ^^ incelemek iin "Saf Akl ^ n Tenkidi"ni yazarken tecrbenin ^ artlar ^yla tecrbe konular ^ n ^ n ilgisini tahlikle o vakte kadar hibir filozofun yapamad ^^^^derecede nemli bir ad ^ m att ^ . Tecrbenin ^ uur bnyesine ait birtak ^ m ideal ^ artlara gre yap ^ ld ^^^ n ^^gsterdi. Tecrbeden ba ^^ ms ^ z olan ve tecrbe yap ^ lmadan nce ^ uura mahsus bir yeti halinde tecrbenin yap ^lmas ^ n ^^ sa ^ layan bu ^ artlara a priori dedi; bylece bilginin hangi a priori ve ideal ^ artlara gre haz ^ rland ^^^ n^^ duyulardan zihne, oradan akla ykselmek zere a ^klad ^ . Kant' ^ n tahlili ile e'pistdmologie ok geni ^^ bir uzmanl ^ k alan ^^ haline geldi. Fakat yine Kant "Saf Akl ^ n Tenkidi"nde yapt ^^^^bu incelemeler d ^^^ nda "Pratik Akl ^ n Tenkidi" ve "Hkmn Tenkidi" adl^^ kitaplar ^ nda bu metodtan ayr ^ ld ^ . Bunlardan birincisinde ahlkm, ikincisinde tabiat gayelili ^ i ve sanat ^ n prensiplerini arad ^ . Bu alanlarda nazari ak ^ lda verdi ^ i hkmlere ba ^ lanmad ^ , bunun iin Kant' ^ n e'pistdmologie gr ^ felsefesinin yaln ^ z bir k ^ sm^^ olarak kald ^ . Ahlkta ve tabiat gayelili ^ inde tekrar metafizik gr ^ e dnd. Aristo'dan beri yirmi yzy ^ ld ^ r hkm sren varl ^ k felsefesi (ontologie) gr ^ ePistdmologie'nin geli ^ mesi yznden hayli zay ^ flam ^^ t ^ . Kant' ^ n kendisi de bu, ikinci gr ^ geli ^ tirenlerden biri idi. Hatt "Saf Akl ^ n Tenkidi"nde, felsefenin Copernic'vari bir devrim yapt ^^^ n ^^ syleyen Kant "akl ^ n kinat etraf^ nda de ^ il, kainat ^ n ak ^ l etraf^ nda dnd ^ n", yani akl ^ n kinat prensiplerini t ^ pa t ^ p ifade edecek yerde, kendi kanunlar ^n ^^ leme empoze etti ^ ini iddia etmekteydi. Bu gr ^^Aristo'dan beri felsefenin geirdi ^ i en nemli devrim idi. Bu yzden, ahlk ve estetik alan ^ nda metafizi ^ e a ^ k kap ^^ b ^ rakm ^^^olmas ^ na ra ^ men art ^ k Kant'tan sonra metafizi ^ e dnmek gle ^ ti. Ontologique felsefe zay ^ flad ^ , bilgi nazariyesi, ba ^ l ^ ca idealist a ^ klama felsefenin a ^^ rl ^ k merkezi oldu. Bununla birlikte son yzy ^ lda felsefenin yeniden Ontologie'ye do^ru ynelmeye ba ^ lad ^^^ n^^ gryoruz. XIX. yzy ^ l sonundan, hele bu yzy ^ l ba ^ lar ^ ndan beri Bat ^^felsefesi geni ^^mikyasta bir metafizik felsefesi halini alm ^^ t ^ r. Epistdmologisteler felsefede hakikati bilginin nisbIli ^ i esas ^ na irca ederler. Onlara gre bilgiden ba ^^ ms ^ z bir varl ^ k problemi ortaya konamz nk her ^ eyden nce var olanlar ^^ biz bilginin iindekiler olarak kavr ^yoruz. Bilginin iindekileri tahlil edince var olanlar hakk ^ ndaki idraklerimizi tecrbe ^ artlar ^ na gre elde etti ^ imizi gryoruz. Bu ^ artlar ise tecrbeden ba ^^ ms ^z, yani tecrbeyi yapmam ^ z ^^ sa ^ layan ideal ^ uurun ^ artlar ^ d ^r : mekn, zaman, sebeplik v.b. gibi. yle ise biz bilgiden ba ^^ ms ^ z olan varolanlar ve varl ^ k hakk ^ nda hibir ^ ey syliyemeyiz. 40

3. Mant^k ^^felsefe

(Logistique)
Kant'tan hayli nce Leibniz (XVII. yzy ^ lda) bilgide tecrbe ile ilgisi olmayan soyut formlar ^ n yani matematikin ayr ^ ca tahlilini yap ^ yor, ve mant ^ k ile matematiki birle ^ tirmek zere mant ^ka matematik bir kesinlik verme ^e al ^^^ yordu. Leibniz'e gre bu iki ilmin dayand ^^^^ Combinatoire universelle zihnimizin olaylarla ba ^^ ms ^ z ,soyut ve niversel kanunlar ^ n ^^ a ^ klayan ilimdir ki, felsefede stn bir yeri olmak gerekir. Leibniz'e gre bu ilim mmknler (possible) alan ^ na ait abstre bir 'ilim olacakt ^ r. O mant ^ kla matemati ^ in birle ^ mesinden has ^ l olan bir e ^ it symbolisme'dir ki zorunsuz olan as ^ l olaylar dnyas ^ n ^^ a ^ klayamaz. Onun zorunlulu ^ u s ^ rf zihne ait soyut bir zorunluluktur. Leibniz tabiat olaylar ^ n ^ n mutlak bir zorunluluk gstermedi ^ i, tam mant ^ki zorunlulu ^ un ancak soyut ve symbolique alemde geer oldu ^ u hkmne ula ^ t ^ . Leibniz'den ok sonra ^ ngiltere'de Boole ve Morgan' ^ n mant ^ k ile matemati ^ i birle ^ tirme te ^ ebbsleri ba ^ ar ^ l ^^ sonular verdi. ^ ngiltere'de Bertrand Russell ve Whitehead_ "Matemati ^ in Prensipleri"ni (Principia Mathematica) yazd ^ klar ^^ zaman bu yeni mant ^^ a en geni ^^ ^eklini verdiler. Viyana evresi (Wiener Kreis) bunu bir felsefe a ^^ n haline koydu. Bu a ^^ r ^ n amac ^^ ^ udur: Mant ^ k ve matematik ayn ^^ prensiplerden yani akl ^ n soyut ve niversel prensiplerinden hareket ederler. Her ikisinde de esas, kavramlar aras ^ nda tutarl ^ k (cohdrence)d ^ r. Bu tutarl ^^^ n gerekle kesin bir ilgisi yoktur. Matematik mant ^^^ n kesinli ^ i (certitude) yaln ^ z kendi soyut alan ^^ iindedir. Tabiat olaylar ^^ bu kal ^b ^ n iine girebilir, fakat onun kesinli ^ine sahip oldu ^ u sylenemez. Bu esastan hareket edenlere gre felsefenin temel bilgisi "Matematik mant ^ k" veya Logistique olacakt ^ r. Bu kesinlik aleti tabiattan ayr ^ , kendi ba ^^ na geli ^ ebilir. Ondan btn tabiat iindekileri (contenu) ifade edebilecek her trl formu elde etmek mmkndr. Bylece biz empirik bilgilerimize ancak bu soyut ve kesin d ^ nce yolu ile ^ ekil verebiliriz. Ba ^ ka deyi ^ le mant ^ k ne varl^^^ n kesin kantinlarm ^^ ifade eden bir lisand ^ r, ne de a priori zihin yetilerinin tecrbe ile birle ^ mesinden do ^ an terkibi bilgidir. Logistique denen bu yeni ^^^ r birinci hkm ile Aristo'dan beri gelen ontologique gr ^ ten, ikinci hkm ile de. Locke ve hele Hume'dan beri gelen 6pistbnologique gr ^ ten ayr ^lm^^^oluyor. Bu ^^^ ra gre felsefenin yolu empirik bilgi ile muhtevas ^ z ve tautologique mant ^ k ^^ birle ^ tirmekten ibarettir. Bu yeni ^^^ r genel olarak ilim felsefesi, positivisme, tahlilci felsefe veya empirisme logistique ad ^ n ^^ almaktad ^ r. [1]
[11 Reid embach positirisme tabiridi kabul etmiyor, hatta ona kar ^^^cephe al ^ yor,
-

41

Bundan 85-go y ^ l nce ba ^ hyan bu ilmi felsefe te ^ ebbs yak ^ n zamanlarda Viyana mektebi, Pensilvanya mektebi, Polonya mektebi gibi dallar halinde geni ^ ledi. Fakat genel olarak logistique ad ^^ alt ^ nda toplanmaktad ^ r. Carnap "Alemin Mant ^ ki Temeli" (Logische Aufbau der Welt) adl ^^ kitab ^ nda felsefenin esas ^ n ^ n mant ^k oldu ^ unu ve lemin bnyesinin bu tarzda anla ^^ laca ^^ n ^^ iddia ediyor. Fakat onun bahsetti ^ i mant ^ k Aristo mant ^ k^^ gibi bir alet ilmi de ^ ildir. O do ^ rudan do ^ ruya zihnin soyut kanunlar ^ n ^^ tetkik eden bir ilimdir. Zihnin gerek d ^^^^prensipleri onun konusudur. Onlar mant ^^^ n esas ^^ tautologique'dir diyorlar. Bununla ^ unu kastediyorlar: A=A A kendi kendisinin ayn ^^ oldu ^ u iin bunu reddedemeyiz. Btn matematik i ^ leyi ^ , bilgimize yeni hibir ^ey katm ^ yan bu tautologie'nin geli ^ mesinden ba ^ ka bir ^ ey de ^ ildir. Mesela: A=a+b+c Aa=b+c' fakat adi mant ^ ktaki "ka ^^ t beyazd ^ r" nermesinde mnasebet A = A formlne indirilemez. Beyazl ^k U:gidin bir vasfid ^r. Ka ^^ t k ^ rm ^ z ^ , ye ^ il v.b. de olabili ^ , ancak biz burada onun yaln ^ z bir vasf^ n ^^al ^ yoruz. Nitekim ka ^^ t dayan ^ kl^^ veya mrekkep ekmez v.b. de olabilir. Bu tarzdaki mnasebetlere biz ilem (imp/ication) diyoruz. Eski felsefe mant ^ kta byle ilem mnasebetleri gryordu. Ona gre, mant ^ k varl ^^^ n bir ifade aleti, bir e ^ it aynas ^^ idi. Kant ise, zihnin kategorileri ile tecrbemizin verileri (pMnomene'leri) birle ^ mek zere a priori terkibi hkmlerin do ^du ^unu, mant ^ k ^ nnz ^ n bu suretle meydana geldi ^ini iddia etti. Birinci gr ^ te mant ^ k ontologique oldu ^u halde, ikkinci gr ^ te ePistdmologique oluyordu. Bundan dolay ^^ birinciye gre ^ lk Felsefe (Arel ^ e) Varl ^ k (On) felsefesi oldu ^ u halde, ikinciye gre ^ lk Felsefe bilgi (Episteme) felsefesi idi. Halbuki bu yeni ^^^ ra gre ^ lk Felsefe mant ^ kt ^ r; nk kesinli ^ i yaln ^ z orada buluyoruz, fakat oradan varl ^^^ n kesin kanunlar ^ n ^^ ^ karmak mmkn de ^ ildir. K ^ saca, bu ^^^ r ^ lk Felsefe sorusuna ayr ^^ ayr ^^ a ^ lardan cevap veriyorlar, birincisine gre ^ lk Felsefe Ontologie, ikincisine gre ^ lk Felsefe Epistdmologie, ncsne gre ^ lk Felsefe Logilue'dir. Bu gr ^ lerin uzla ^ mazl ^^^^btn felsefenin iinde bulundu ^ u en nemli krizlerden birini te ^ kil ediyor. Mant ^ k ^ lar veya ilim felsefecileri art ^ k byle bir at ^^ man ^ n kalmad ^^^ , nk mant ^ k ile Varl ^ k aras ^ nda eski a ^ da tasavvur edilmi ^^btnlk ve birli ^in kesin surette zld ^ san ^ s ^ ndad ^ rlar. Onlara gre mant ^ k bilgi verileri aras ^ nda tut a rl ^ k ve bilgi verisi ile manfiki hkmler 42

aras ^ nda uyan ^ k (tekabl) ] arar. Birincisini s ^ rf zihinle yapar, ikincisini tecrbe verilerini kontrol suretiyle temin eder. Hkmlerimize giren veriler aras ^ nda hayali objeler de bulunabilir: Zmrt Anka, Simurg ku ^ u, Kafda ^^^gibi. Bunlar ^ n d ^^^alemde kar ^^ l ^^^^olan bir gerekli ^ i yoktur. Bilgi verilerini iyi kontrol etmeliyiz. Bu suretle biz bilgide yaln ^ z tutarl ^ k ve uyarl ^ k llerine uygun olan hukmlere, yani onlar ^ n terimi ile sylersek protocolaire beyanlara yer verebiliriz. Bu beyanlar herhangi bir ilem ifade etmeksizin yaln ^ zca bir yerinin varl ^^^ n ^^ tesbit ederler: bu ye ^ il, bu a ^ a gibi. Byle olmayan beyanlar veya hkmler bu lojistik felsefesine gre samad ^ rlar. nk onlar ^ n objelerde gerekli bir kar ^^l ^^^^yoktur. Bununla beraber eskiden beri byle bir tak ^ m sorular insan ^^me ^ gul etmi ^ tir : hrriyet, gayelilik, lemin sonu v.s. gibi. Btn bu sorular bu felsefeye gre szde - problemler (pseudo probUme)den ba ^ka bir ^ ey de ^ ildir. Lojistik yolunu tutanlar bylece bilgi alan ^ n ^^ son derece daralt ^ rlar. Onlara gre szde-problemler felsefe ve ilim d ^^^^edilmelidir. Yaln ^ z eski felsefeyi ve metafizi ^i d ^ ndren bu trl konular de ^il, onlara gre as ^ l msbet ilim iinde protocolaire beyanlara s ^^ mayan btn nazariyeler de szde-problemdirler. Mesela byle d ^ nenlerden E ^ nst Mach sebeplik fikrini ilimden ^ karma ^ a, onun yerine fonction fikrini koymaya al ^^^ yor. Sebeplik gibi cevher fikri de ilme eski dinlerden ve ilkel zihniyetten kalm ^^ t ^ r. Bunlar hakk ^ nda msbet hibir ^ ey sylenemez, diyor. Ona gre sebeplik ilkellerin mana fikrinin bir kal ^ nt ^ s ^ d ^ r. Byle d ^ nenlerin gznde yaln ^ z felsefe de ^il msbet ilimlerin s ^ n^r ^^ da son derecede daralt ^ lm^^^oluyor. Ilim, protoclaire beyanlarla tesbit etti ^ imiz empirik bilginin tautologique bir mant ^ k ^ emas ^^ iinde ifadesidir. Bunu baz ^ lar ^^ msbet filmin. farazi-dedktif (hypoth j.tico-diductif) bir sistem oldu ^ u ^ eklinde formlle ^ tiriyorlar. Grlyor ki lojistik yaln ^ z man t ^kla matematiki birle ^ tirmek ve yeni bir ilim kurmakla kalm ^ yor; ayn ^^ zamanda felsefeye yeni bir anlam vermek istiyor. Fakat bu anlam bu felsefenin sdn derecede daralt ^ lmas ^ ndan, ilimlerin de izahs ^ z, para para tahlil ve tasvirler haline getirilmesinden va ^ka bir ^ ey de ^ ildir. Bundan dolay ^^ lojistik felsefesi geleneki ve metafizik felsefenin d ^ man ^ d ^ r. Zaman ^m ^ z ^ n ilmi her a ^ da oldu ^ u gibi nazariyelere, varl ^ k e ^ itlerinden her biri iin ileri srlm ^^ derin gr ^ lere dayan ^r. Hibir devirde ilim izahtan, sebep ve cevher aramaktan vazgememi ^ tir. Felsefe hibir devirde yolu stndeki byk sorulara cevap vermekten yorulmam ^^ t ^ r.
,

4. Lojistik ve Gerek Bununla birlikte lojistikin bilgi nazariyesine ve eski metafizike


[1] Correspondance.

43

hcumlar ^^haks ^ z de ^ ildir. nk mant ^ k ile Varl ^ k aras ^ nda tam bir uyan ^ k oldu ^ unu isbat etmek gtr. Eskiden beri ^ pheciler, sofistler, ihtimalciler, (Carneade, Sextus Empiricus) bunu gsterme ^ e ba ^ lam ^^ lard ^ . Ortaa ^ da Gazali "d ^^^gz"nn ve soyut akl ^ n ba ^ l^ ca inan konusunda yetmezli ^ ini ok iyi a ^ klam ^^ t ^ . Onun yolundan giden Ramon Marti ve daha sonra Pascal bu tenkitlerden faydaland ^ lar. Fakat as ^ l bugnk mant ^k ara ^ t ^ rmalar ^^ (L. Rougier'nin kitaplar ^^ gibi) Varl ^ k ile mant ^ k aras ^ ndaki derin ayr ^ l ^^^^gsterdikten sonra ^ lka ^^ gr ^ ne dnme ^ e imkn kalmad ^ . Yeni fizik madde dnyas ^ nda ilk unsurlar ^ n birbiriyle at ^^ kan vas ^ flar ^^ oldu ^ unu gsterdi. O, ya elektron (cisimcik) olarak, yahut dalga olarak tasavvur edilmek zorundad ^ r. Canl ^ lar dnyas ^ nda ilk unsurlar da at ^^ kan vas ^ flara sahiptir. Onlar ya fiziko- ^imik bir gr ^ le yahut vitalist bir gr ^ le a ^ kalanabilirler, halbuki bu vas ^ flara ayn ^^ zamanda sahiptirler. ^ uur dnyas ^ nda bir yandan hayaller, duyumlar, refleksler gibi sreksiz, bir yandan da hat ^ rlama, ya ^ ama ve zaman sresi halinde srekli iki vas ^ f gryoruz. Cemiyet (topluluk) dnyas ^ n ^ n bir yandan fertler, ki ^ ilikler olarak ayr ^^ve sreksiz, bir yandan da zmreler, birlikler olarak birle ^ ik ve srekli ift manzaras ^^vard ^ r. Has ^ l ^^ btn ilim verileri varl ^ klar' bize daima ift manzaras ^^ ile vermektedir. Bu ^ u demektir: Var olan her ^ ey ayn ^^ zamanda hem kendisinde hem kendisinden ba ^ kas ^ ndad ^ r. Hibir varl ^^^^ba ^ ka varl ^ k ile mnasebeti bak ^ m ^ ndan ele almad ^ ka tesbit edemeyiz, kavr ^ yamay ^ z. Fakat ba ^ kas ^^ ile mnasebeti bak ^ m ^ ndan grmek onu ba ^ kas ^ na ba ^ l^ , yine de ba ^ kas ^ ndan ba ^^ ms ^ z olarak grmek demektir.
.

5. Zihin Hakikatlar^^ve Varl ^k Var olanlar ^ n ilim konusu halindeki bu birle ^ ik vasf^ , onlar ^ n en genel mant ^ k kurallar ^ na gre d ^ nlmelerini gle ^ tiriryor. Vakaa akl ^ m ^ z ^ n en basit ve bedihi sayd ^^^^ilk mant ^ k kurallar ^^ ^unlard ^r: i - Bir ^ey kendi kendisinin ayn ^ d ^ r veya bir ^ ey ne ise odur. Bir ^ey kendi kendisinden ba ^ka bir ^ ey de ^ ildir. Trl ifade ^ ekilleriyle anlat ^ lmak istenen bu kural matematik formlyle A = A ^eklinde gsterilebilir. Gerek kelime ile gerek formlle ifade etti ^ imiz bu kural d ^ ncenin hareket noktas ^ ; bedihi olan, isbata muhta olm ^ yan ilk mant ^ ki hakikat olarak kabul edilir. Matematik forml ile bu hakikat, e ^ itli ^ in iki taraf^ n ^ n ayn ^^ olmas ^^ yznden bilgimize hibir ^ ey katm ^ yan bir tekrar oldu ^ u iin buna tautologie (devir ve teselsl) diyoruz. ^^ te yeni mant ^k ^ larda d ^ nce prensiplerinin tautologique oldu ^ u iddias ^ n ^^ meydana getiren budur. Bu kadar bedihi olan bir ^eyi ilk hakikat olarak gsterme ^ e ne lzum var? Fikir tarihine bakarsak bunun sebebi anla ^^ l ^ r. ^ nsan zihni 44

duyu verilerinin zenginli ^i yznden ok e ^ itli bir zemin zerinde i ^ ler. Ayr ^ ca zaman ve mekan ^ artlar ^ na gre insan bir hayalden tekine, bir kavamdan teki kavrama gemek zere d ^ ncesini ilerletmektedir. Bu de ^ i^ meler ortas ^ nda de ^ i ^ meyen bir ^ ey kald ^^^ n ^^ grebilmek iin byle bir prensipe ihtiya vard ^ r. Vakaa biz birok d ^ nce ve izlenim de^ i^meleri iinde ayn ^^ meydandan ayr ^^ zamanlarda/ geerken ortadaki abidenin hep eskisi gibi kald ^^^ n ^^ farkediyoruz. Bu fark edi ^ , de ^ i ^ nieler ortas ^ nda de ^ i ^ meyen bir ^ eyin bulundu ^ u idrakini uyand ^ r ^ yor. ^^ te bu idrakin dayand ^^^^esas yukar ^ ki kurald ^ r. Bylece insan zihni btn ilimlerde devam eden ve temel olan ^ eyleri arama imkan ^ n ^^ bulabiliyor. Buna genel olarak ayml ^ k (identit6) kural ^^ diyoruz. Ayn ^^ kald ^^^ n ^^ iddia etti ^ im ^ eylerin asla de ^ i ^ mediklerini syliyebilir ,miyim? Buras ^^ ^ phelidir. Fakat onlar ^ n btn ^ artlar sabit kald ^^^ na gre, ayn ^^ imi ^^gibi olduklar ^ n ^^ kabul edebilirim, veya byle grebilirim. Herhalde zihnimde bedihi olarak kavrad ^^^ m ayn ^ l ^ k ile e ^ yada ve d ^^ ar ^ da mevcut ayn ^ l ^ k ba ^ ka ba ^ ka ^ eylerdir. ,Hareket halinde bir cismin ayn ^^ oldu ^ undan bahsetti ^ im zaman zihnim hakl ^ d ^ r. Fakat bu cismin hareket h ^ z ^^ ile orant ^ l ^^ olarak ktlesinin artmas ^^ veya eksilmesi halinde aym kald ^^^^sylenebilir mi? 7cr2 ile gsterdi ^ im bir dairede nazari olarak sonsuz, fiilen sonlu bir poligon oldu^ undan bahsedecek olursam, bir dairenin ayn ^^ zamanda hem kenarlar ^^ sonsuz bir poligon, hem bir daire oldu ^ unu sylemi ^^olmuyor muyum? Bir genin kenarlar ^ ndan birini de blmek zere ondan say ^ s ^ z genler elde etti ^im zaman ayn ^^ suretle kenarlardan her birinin say ^ s ^ z genlerden do ^ du ^ unu veya sadece bir hat oldu ^ unu sylemi ^^olmuyor muyum? Yukar ^ da bahsetti ^imiz var olanlara mahsus vas ^ f, hem kendisinde hem kendisinden ba ^ kasmda olma vasf^ , bu ayn ^ l ^ k prensipinin bsbtn z ^ tt ^^ olarak grnyor. yle ise nas ^ l olur da bu en bedihi ve kesin mant ^ k kurahn ^^ Varl ^^^ n temeli sayabilirim? Bununla birlikte bu prensip varolanlardan, gereklerden ayr ^ , s ^ rf zihni bir kural olarak daima bedihili ^ ini ve do ^ rulu ^ unu saklayacakt ^ r.
2 - Bu birinci kuraldan ^ kmak zere diyebilirim ki bir ^ ey ayn ^^ zamanda hem kendisi hem kendisinden ba ^ ka bir ^ ey olamaz. Bunu Aristo A, A de ^ il olamaz, ^ eklinde ifade ediyordu. Bunun manas ^^ birbirile eli ^ en iki hkm ayn ^^ zamanda do ^ ru olamaz demektir. Mesela, insan lmldr, insan lml de ^ ildir hkmleri ayn ^^ zamanda do ^ru olamaz. Biri do ^ ru ise mutlaka teki yanl ^^ t ^ r. Bu kural sanki birincisinin a ^klanmas ^ ndan ibarettir; fakat mant ^ ki d ^ nce as ^ l onunla i ^ lemeye ba ^lar. Aristo, mant ^ k ^ n ^ n btn i ^ lemlerini bu temelden. ^karm ^^ t ^ . Nitekim matematik d ^ nce tarz ^^ da ayn ^^ suretle eli ^ mezlik prensipi zerinde i ^ ler. ^ nsan o olmad ^ ka d ^ nemez. Birbirinin z ^ tt ^^ iki ^ eyin ayn ^^ zamanda

45

ayn ^^ ^ artlar alt ^ nda do ^ru olaca ^^ n ^^ sylemek d ^ nme imkan ^ n ^^ kald ^ rmak demektir. Biriyle konu ^ tu ^ umuz zaman onun muhakemesinin do ^rulu ^ unu szleri aras ^ nda eli ^ menin olmamasile leriz. ^ ki ayr ^^ yerde syledikleri birbirini tutmuyo ^ sa, konu ^ tu ^ umuz kimsenin muhakemesinde eli ^ me (contradiction) oldu ^ unu syleriz ki bu, bir d ^ nce tarz ^ na yap ^ lacak hcumlar ^ n en kuvvetlisidir. Heimseuth ^ yle diyor: "Kendi kendini nakz eden bir ^ ey hakikat olamaz. Ancak kendi kendisile mutabakat halinde olan bir ^ ey hakikat olabilir." a) Aristo bu prensipi ifade ederken "ayn ^^ zamanda ve ayn ^^ mnasebet alt ^ nda" diyor. ^ u halde gene kendisi de ^i ^me, zaman, sre gibi hallerde bu prensipin hkm srmedi ^ ini ifade- etmi ^^oluyor. b) Renklerin birbirine kar ^^ mas ^ , alaca renkler, akla kara, s ^ cakla so ^ uk aras ^ ndaki' skalada var ile yokun gerektirme s ^ n ^ rlar ^^ bellisizle ^ ir. Gerekte bu p ^^ ensipin tam tatbikat ^^ yoktur, o ancak formel olarak do ^ rulu ^ uliu muhafaza eder. c) Ilkel d^ nce veya totaliter d ^ nce dedi ^ imiz zihniyette sje ile obje veya e ^ya aras ^ndaki i ^ tirak (participation) duygusu onda bu prensipin geerli ^ ini ^ pheli bir hale koyuyor. Birok medeniler de hazan bu ilkel zihniyete yak ^ n bir tarzda d ^nrler. Biz bu hale o ^ u kere his mant ^ k ^^ dei iz. d) Acaba ilim alan ^ nda bu prensip mutlak olarak hkm sryor mu ? Fakat ilim biricik mmkn bilgi tarz ^^ de ^ ildir. Onun d ^^^nda Pascal' ^ n esprit de finesse, Gazali'nin "kalbin gz" dedi ^i bir nfuz tarz ^^vard ^ r. Newton buna illative sense diyor. Bergson sanatkar ^ n, din adam ^ n ^ n, ahlak ^ n ^ n ruhi gere ^ e nfuz eden ilim d ^^^ ndaki sezgisinden (intuition) bahsediyor. Bunlarda eli ^ mezlik prensipi hkm srmemektedir. nk Bergson'un anlatt ^^^^ ^ uur sresi sreklilik iindeki tecanssz kalitatif bir de ^i^me ve ^ iddet olarak grnyor. Bu olu ^^s ^ ras ^ nda hibir halin teki hallerden, bir an ^ n teki anlardan ayr ^ lmas ^ na imkn yoktur. e) Modern ilimdeki yeni baz ^^ veriler de bunu desteklemektedir. Sabit ktlesi olmayan cisimcikler (corpuscule), ay ^ rdedilmi ^^ferdlikleri ve kesin bir mahalleri (localisation) olmayan ilk unsurlar, quanta ve dalga mekaniklerinin esas ^ n ^^ te ^ kil ederler. Bunlar, klasik mant ^ k prensipine uygun olarak tasavvur edilemezler, fakat onlar olmaks ^ z ^ n da bugnk ilmi kurmaya imkn yoktur: elektron dedi ^ imiz bu unsurlar varl ^ kla yokluk aras ^nda, hem burada hem ba ^ kas ^ nda mevcutturlar. Matematikte cmleler nazariyesi bizi matematik alan ^nda fiil halinde sonsuz (transfini) diye bir kavram kabulne zorlar. Buradan, eli ^ mezlik prensipine uymayan 46

bir tak ^ m esasl ^^ mant ^ k paradokslar ^^ do ^ er. IVIesela bir ^ ehirde oturan insanlar ^ n toplam ^^ bir cmledir. Fakat byle sonsuz- unsurdan yap ^ lm^^^ bir cmle tasavvur edilebilir. Faraza bir kunduralar y ^^^ n ^^ byle olsun. Burada ift kunduralar toplam ^^ bir sonsuz olaca ^^^gibi, tek kunduralar toplam ^^ da ba ^ ka bir sonsuz olacak, bylece iki sonsuz birbirine e ^ it olacakt ^ r. Halbuki ift say ^ lar toplam ^ n ^ n tek say ^ lar toplar^-lindan byk olmas ^^ gerekir. Demek ki transfini alan ^ nda paradoks meydana ^ kar. Lisan paradokslarmda da ayn ^^ hali gryoruz. Matematik sonsuz kavram ^ ndan vazgeemez ve onsuz matematik yap ^ lamaz. Halbuki sonsuz alan ^ nda paradokstan ka ^ n ^ lamaz. 3 eli ^ rriezlik prensipinden do ^ an bir sonu da birbiriyle eli ^ ik olan iki. terim aras ^ nda nc bir terimin olmamas ^ d ^ r. Bunu syle ifade eclebiliriz : bir ^ ey ya vard ^ r yahut yoktur. Bir ^ ey ya kendisidir veya b a ^ ka , bir ^ eydir. Bu iki terim aras ^ nda nc bir terim olamaz. Bu ^ phesiz yukar ^ ki prensipin tahlilinden kendi kendine ^ kar. Buna mant ^kta nc haddin bulunmamas ^^ (eski terimle harici salis veya latince tertium non datur) prensipi derler. Baz ^^ mant ^ k ^ lar bunu tekilere ba ^ larlar. Baz ^lar ^^ da, (matematikte tatbikat alan ^ n ^ n bulunmad ^^^^yerleri gstermek iin onu ayr ^ ca ele al ^ rlar. Mesela yeni mant ^ kta "nc haddin yoklu ^ u" prensipinden vazgejlebilece ^ ini iddia edenler vard ^ r. Bunlar do ^ ru ve yanl ^^^diye iki z ^ t had aras ^ nda sama diye nc bir had kabul ederler. Mesela, Sokrates lmldr nermesi do ^ ru, Sokrates lml de ^ ildir nermesi yanl ^^^oldu ^ una gre, Sokrates bir dik a ^ l ^^ gendir nermesi samad ^ r. Mant ^ k ^ lar drtgen bir daire, yzey bir nokta v.b. gibi byle birok sama nermeler zikrediyorlar. E ^ er iki z ^ t had aras ^ nda sama diye nc bir had varsa, o halde mant ^ k ^ m ^ z ^ n bu kural ^^ hkmsz oluyor demektir. Byle , d ^ nen matematikiler "nc haddin yoklu ^ u" prensipinden vazgemek zere s ^ rf duyu kavray ^^ larma (intuition) dayanan in ^ ai (constructif) bir matematik olabilece ^ ini sylemektedirler. Herhalde bu tahliller gsteriyor ki mant ^ k ^ m ^ z ^ n k ^ ral ^^ ideal zihin kanunu olarak geerli ^ ini asla kaybetmemekle birlikte gere ^ e, var olanlar alan ^ na tatbik edilince soru de ^ i ^ iyor. Varl ^ kta mutlak de ^ i ^ meden ve mutlak ayral ^ktan bahsetmeye imkan yoktur. S ^ rf zihni ideal olan mutlak ayn ^ l ^ k yaln ^ z Parmenides'in kainat ^ nda , vard ^ r. Kant "bir de ^ i ^ iklik oldu ^ unu sylemek, bir ^ eyin de ^ i ^ ti ^ ini soylemektir. Bu da yine bir ^ eyin kald ^^^ n ^^ gsterir" diyor. Her de ^ i ^ me devamla mmkndr. Fakat aksi de do ^ rudur: her devam de ^ i ^ me ile mmkndr. Meyerson, ilmin btn buhran ^ mn ayn ^l ^ klar aramak de ^ il, aynile ^ tirmeye al ^^ madan ibaret oldu ^ unu sylyordu. "Aynile ^ tirmeye 47

al ^^ mak" ise gere ^ in, var olanlar ^ n asl ^ nda ayn ^^olmamalar ^ndan ileri geliyor. Ayn ^ l ^ k s ^ rf formel olarak i ^ lemektedir. E ^ it de ^ erli ^ i (dquivalance), e ^ itli ^ i, aynile ^ tirmeyi, birle ^ tirmeyi ayn ^ l ^ ktan (identitd) ayr ^ rmal ^ d ^ r. nk btn bunlarda ayn ^^ olmayan ^eylerin birle ^ tirilmesine do ^ru insan ^ n trl gayretleri grlmektedir. Alem sonsuz, insan zihni s ^ n ^ rl ^ d ^ r. Bu sonsuz ve e ^ itli ^ eyleri insan zihninin kavramas ^ na imkn yoktur. Burada bir e ^ it tasarruf gereklili ^ i ile olaylar ^ , ^eyleri ayni le ^ t ir me ihtiyac ^^ do ^ maktad ^ r. Pacotte'a gre eli ^ mezlik sekin d ^ ncenin prensipi oldu ^u halde, ayn ^ l ^ k tutarl ^^ (coh6rent) d ^ ncenin prensipidir. Ona "d ^ ncenin kendi kendisine uyarl ^^^ " da diyebiliriz. Matematik mant ^^^ n temelinde ayn ^ l ^ ktan ba ^ ka bir ^ ey olmad ^^^ n ^ , tecrbe veya varl ^ kla hibir ilgisi bulunmad ^^^ n ^^ (kendi kendini tekrar etti ^ ini) syleyenler de bunu kasdetmektedirler. Her halde btn bu incelemeler bize -mant ^ k prensipleriyle varl ^ k aras ^ nda s ^ k ^^ bir ba ^lant ^^ olmad ^^^ n^^ gsteriyor. yle ise ilk a ^^ metafizikilerinin yolundan vazgemek gerekiyor. Fakat bu hal acaba yeni mant ^ k^^ felsefenin syledi ^i gibi Varl ^ k ara ^ t ^ rmas ^ ndan vazgemek mi demektir? Tam tersine! nk bu inceleme bize mant ^ k prensiplerinin s ^ n^ rl ^ l ^^^ n ^ , ^ eyleri ifade gcnde olmad ^^^ n ^^ gsterdi. (Onun yerine ba ^ka bir mant ^ k kurmak davran ^^^ nda olanlardan ileride bahsedece ^ iz.) Nitekim gene bu inceleme bize k ^ smen bilgi nazariyesi yolunun yetmezli ^ini gsterdi. E ^er matematik d ^ nce zihnin kendi kendini tekrar ^ ndan ibaret olan bir aynile ^ tirme i ^ lemine indirilebilirse, ba ^ ka deyi ^ le temeli d ^ ncenin kendi kendisiyle uyarl ^^^^ise, o halde byle bir d ^ ncenin tecrbe ile a priori baz ^^ sezgileri birle ^ tirmeden do ^ an te ^ kibi' bir d ^ nce olmad ^^^^anla ^^ l ^ r.

6. Yeni Metafizik Gr ^^ Acaba Var olanlar alan ^ na do ^ rudan do ^ ruya nfuz edemez miyiz? Byle bir soru bizi mant ^ k ^^ ve episthnologiste gr ^ lerin d ^^^ nda felsefenin kendine yeni bir temel aramas ^ na gtrr. Felsefenin konusu nedir? diye sormu ^ tuk. Buna Aristo ya Var olanlar ^ n var olmak bak ^ m ^ ndan incelenmesi, ya da Varl ^ k olmak bak ^ n i ^ ndan Varl ^ k diye cevap veriyordu. Fakat bu var olanlar nelerdir? Bunlar bizim kendilerini duyu velileri, idrak verileri, hafiza veya zihin verileri halinde kavrad ^^^ nnz genel olarak objelerdir diyebiliriz. Mesela, k ^ rm ^ z ^ , ye ^ il yumu ^ ak, sert duyu verileridir. A^ a, yaprak, ku ^ un umas ^ , bir tablo v.b. idrak verileridir. Hat ^rlad ^^^ m^ z veya bize gemi ^ ten nakledilen ^eyler hafiza verileridir. gen, daire, geometrinin ilk. kavramlar ^^ (tan ^ mlar, axiome'lar), mant ^k prensipleri zihin 48

verileridir. Btn bu veriler trl derece ve trden objelerdir. Biz var olan hibir ^ eyi obje olarak almad ^ ka idrak edemiyoruz. yle ise var olanlar her ^ eyden nce bilgi konusu oluyorlar, ba ^ ka deyi ^ le onlar her zaman bir sjenin yani idrak eden, duyan, d ^ nen ^ uurun kar ^^ s ^ nda idrak edilen, duyulan, d ^ nlen ^ eyler olarak vard ^ rlar. ^^ te "var olanlar" zerindeki btn bu incelemelerimizin her zaman bilgi konusu iine girdi ^ ini syleyen epistnologiste'lere hak verdiren cihet de buras ^^ de ^ il midir? Schopenhauer' ^ n tabiriyle "sjesiz obje ve objesiz sje olamaz". Her nerde bir obje varsa onun kar ^^ s ^ nda mutlaka onu kavrayan bir sje vard ^r demektir. Fakat burada mhim olan nokta ^ udur: Sje ve obje ayn ^^zamanda konulmu ^^olmakla birlikte yine de birle ^ tirilemezler. Ba ^ ka deyi ^ le aralar ^ nda uurum vard ^ r; sje, obje olmayan ^ ey, obje de sje olmayan ^ ey demektir. Bilginin bu iki haddi hem birbirinin z ^ tt ^ , hem birbirinin tamamlay ^ c ^ s ^ d ^ r. Yukar ^ da btn varolanlar iin syledi ^imiz kendisi ve kendisinden ba ^ ka bir ^ ey olmak ,ba ^ka deyi ^ le ift vas ^fl ^l^ k, bilgi fenomesi iin de varittir: bilgi fenomeni bylece mant ^ ki kurallar ^ m ^ za uymayan z ^ tl ^ k ve t a ma m l a y ^^c ^^l ^^k vas ^ flarile ba ^ ka varl ^ k fenomenlerine benzer. Paradoxal bir mahiyet gsterir. Nitekim ba ^ ka fonomenler iin de demi ^ tik ki birbirinden ayr ^^ ve birbirinin tamamlay ^ c^s ^^ olmak esast ^ r. Hibir ^ ey ba ^ ka bir ^eyden ayr ^ lmadan ve ayn ^^zamanda, ba ^ka bir ^ eye nisbet edilmeden var olamaz. yleyse bilgi fenomenini biz sje-obje ayr ^ l ^^^^ve birli ^ i iinde ele almaya mecburuz. Gerek bilgi fenomeninde, gerek ba ^ ka varolanlar (canl ^ lar, cans ^ zlar, zihni varl ^ klar) alan ^ nda grd ^ mz bu vasfa Dyade diyoruz. Bu vas ^ f zerine dikkati ilk nce Efltun Theaithetos, Philebos, Timaios diyaloglar ^ nda ekmi ^ ti. Duyular alemi ile Ak ^ l veya de ^ i ^ mez ^ dea'lar alemi aras ^ nda orta olan ve her ikisine ait vas ^ flar ^^ kendinde birle ^ tiren bu varl ^ klara Efltun mixte'ler diyordu. Aristo, hocas ^ n ^ n ^ ifahi derslerinde bu varl ^klara "dyade" dedi ^ ini sylyor ve eli ^ ik olan bu varl ^klar ^ n mant ^ kla incelenmesi mmkn olmad ^^^^iin bu gr ^ tenkit ediyor (Metaphysique, cilt I, Fas. 2). Aristo'ya .gre felsefenin esas konusu eli ^ meyi zmek oldu^ u iin dyade'lan zerek mant ^ ki esaslar ^ na irca etmeden ba ^ka yapacak i ^^yoktur. Halbuki biz dyade'lar ^ n, asl ^ nda zihnin icad etti ^i mphem varl ^ klar de ^ il, insan ^ n btn var olanlar alan ^ nda ve bilgi fenomeninde rastlad ^^^^ ak ^l-d ^^^^ (irrationnel) varl ^ klar, mant ^ ki ^ emalar ^ m ^ za do ^rudan do ^ruya indirilmesi mmkn olmayan ak ^ l-d ^^^^uurumlar (hiatus irrationalis) oldu49

^ unu gryoruz. Nicolai Hartmann bilgi fenomeninin kendisini bir "obje" olarak incelemek gerekti ^inden, bylece "Bilginin metafiziki"nden bahsediyordu. Ona gre bilgi fenomeni ba ^ ka varl ^ k e ^ itleri aras ^ nda bir e ^it olacak; maddeye, bitkiye, hayvana, insana nas ^ l birer varl ^ k tr gz ile bak ^yorsak, bilgiye de ylece bir varl ^ k tr gz ile bakaca ^^ z. Byle d ^ nmek mmkndr. Btn sylediklerimiz de bunu gsterir. ^ u kadar ki, Var 1 ^ k trleri, daha do ^rusu varolu ^^ (existence) trlerinden bir tr gibi grlen bilgi fenomenini bir obje saymaya imkn yoktur. nk o zaman bu obje yine bir sje taraf^ ndan kavranm ^^^olacak ve sje objenin d ^^^ nda kalacakt ^ r. Halbuki bilgide hedefimiz sje-obje kesintisi ve birli ^ ini btn olarak kavramakt ^ . Bu ise obje veya sjenin iinde kald ^ ka mmkn de ^ ildir. nk var olanlar ^^ obje olarak al ^ nca sje d ^^ ar ^ da kalacak; sje olarak al ^na obje d ^^ ar ^da kalacakt ^ r. Descartes "D ^ nyorum, o halde var ^ m" diyordu. Fakat onun kendi kendisini d ^ nmesi kendi ^ uurunu obje gibi almas ^^ demek oldu ^ u iin, burada d ^ ncenin kendini d ^ nmesi halinde dahi birinci d ^nme fiili ile ikinci d^ nme fiili aras ^ nda ikilik ve kesinti devam etmektedir. Pal Val&y " ^ uur kendi kendini asla yakal ^yam ^ yor" derken bu noktay ^^ hakl ^^ olarak i ^ aret etmi ^ ti yle ise, bilgi fenomenini bir obje gibi de ^ il, sje-obje kesinti ve ikili ^ i halinde, yani bir dyade olarak almak zorunday ^ z. Bu dyade ak ^ l-d ^^^^ ve paradoxal bir mahiyet gsteriyor. Bu mnasebeti ancak onlar ^^ku ^ atan a ^ k ^ n (transcendental) varl ^ kla kabul edebiliriz. Bilgi fenomeni, btn ba^ ka var olanlar gibi duy ^r ve ak ^ l alan ^n ^^ a ^ an bir ku ^ atanda, bir ycelende, bir "a ^ an"da kendine temel bulabilir [ ^ ]. I ^ te felsefenin as ^ l konusu bu ,ku ^ atan ve ycelen varl ^ kt ^ r. Aristo'nun Varl ^ k olmak bak ^ m ^ ndan varl ^ k dedi ^ i ve Metafizike konu yapt ^^^^ ^ ey budur. ^ u farkla ki, Aristo Efltun gibi bu kendi ba ^^ na (en soi) Varl ^^^ n tam mant ^ k kurallar ^ na uygun ve ak ^ lla kavran ^ r oldu ^ u san ^ s ^ nda idi. Halbuki yine bu filozoflar felsefeyi do ^ uran ilk hayret, ilk eli ^ me sezgisi nndeki paradoxal varl ^^^^ i ^ aret etmi ^ lerdi. Onlar ^^ zaman ^ m ^ z gr ^ nden uzakla ^ t ^ran cihet ya bu hayret ya eli ^ meyi zmek iin mant ^ k ^n yapt ^^^^abalar ile bu hayret ve eli ^ meyi do ^rudan do ^ ruya uyand ^ ran ilk konuyu kar ^^ t ^rmalar ^^veya birincisini ikincisi yerine almalar ^^ olmu ^ tur. 7. Bilme, d ^ nme ve inanma Felsefi ara ^ t^rma bilme ile ba ^lar. Duyu verileri, hayal ve hat ^ ra verileri, zihin verileri bilmenin e ^itleridir. Fakat bilme, en geni ^^ s ^ n ^ r,[1] Bu ku ^atan (Ergreifende) kavram ^ n ^^ kullanan gnmz filozoflar ^ ndan Karl Jaspers'dir.

50

lar ^ nda dahi btn problemleri zemez. Onlardan biro ^ u iin hareket noktas ^^ grevini grr. Bilmenin bitti ^ i yerde d ^ nme devam eder. D ^ nme bilmenin verilerinden ba ^ l ^ yarak onu sonsuz mmknler alan ^ na yaymak demektir. Bylece var olanlar ^ n alan ^ n ^^ sonsuza do ^ ru geni ^ . letmi ^^oluruz. Alem var olanlar ^ n toplam ^^ (mecmuu) de ^ ildir. nk var olan her ^ ey s ^ n ^rl ^ d ^ r. Halbuki lem s ^n ^ rs ^ zd ^ r ve var olanlar ^^ ku ^ atmaktad ^ r. Biz var olanlar ^ n btn basamaklar ^ ndan ykselsek bile yine s ^ n ^ rl ^ da kal ^ r ^ z. Onlar ^^ ancak Adem kavram ^^ yard ^ mile a ^ abiliriz. Bu anlamda lem varolanlara gre bir yceli ^ , bir ku ^ atma veya asma (de'pas-

sement)d ^ r.
Fakat sje-obje ikili ^ ini lem vas ^ tasile a ^ amay ^ z. nk byle bir a ^ k ^ nl ^^^ n as ^ l obje ve sjeyi ku ^ at ^c ^^ vas ^ flar ^^olmak gerekir. Bilgi fenameninden ba ^ ka var olanlar ^^sje yani ^ uur, nefis, ruh vas ^ flar ^ n ^ n bulunup bulunmad ^^^ n ^^ aramadan nce ^ unu diyebiliriz ki, insan ^ n kendisinde ve bilgi .-fenomeninde bu vas ^ flar ^^ ku^ atan bir "a ^ k ^ nl ^k", gerek obje gerek sje vas ^ flar ^ n ^^ iine alan a ^ k ^ n bir Dyade olmal ^ d ^r. Aksi halde insan ^ n ^ uur ve bilme fiili a ^ klanamaz; bo ^ lukta 611r. Bu a ^ k ^ n (transcendant) Dyade sonsuz gleri olan ve z ^ t vas ^ flar ^^ kendinde birle ^ tiren, ^ uuru oldu ^ u kadar obje'yi ku ^ atan stn Varl ^kt ^ r. Felsefe dili ile ifade etti ^ imiz bu A^ k^ n Varl ^ k art ^ k bilme ve d ^ nme glerini.a ^ ar. Onunla ancak inanma gc ile temasa gelebiliriz. A ^ k ^ n Varl ^^ a inanmadan (inan) ba ^ ka hibir yolla nfuz edilemez. Gazali'nin "kalb gz" Pascal' ^ n "kalb mant ^ k ^ " ve "ince gr ^ ", Bergson'un "sezgi" dedi ^ i gler inanman ^ n ^ effafla ^ t ^ rd ^^^ , keskinle ^ tirdi ^ i yeni gr ^^yolla ^ ld ^ r. ^ nanman ^ n, ^phe yok ki bilme gibi birok dereceleri vard ^ r: nas ^ l halk ^ n bilgisi (la connaissane vulgaire) ile s ^ mflarnalar ve a ^ klamalar yapan ilmibilgi ve paral ^^ bilgileri birle ^ tiren, btnle ^ tiren felsefi bilgi aras ^ nda mhim derece farklar ^^ varsa, ayn ^^ suretle halk ^ n safdil inanmas ^^ile zihnin btn tecrbe ve kontrollerinden, ^ phe ve tereddtlerinden getikten sonra yeniden kurulan ilmi inanmay ^ ; ilimlerin bilme ve d ^ nme evrelerine dayanak bulma ihtiyac ^^ ile, ikin duyular ve kavramlar dnyas ^ n ^^ ku ^ atan a ^ k ^ n varl ^^^^ a evrilme zorundan do ^ an felsefi inanmay ^^ ay ^ rmak gerekir [ ^ ]. Felsefi inanma, felsefi ve ilmi bilmenin temelidir. Duyu verileri ve zihin kavramlarma dayanan bilme daima s ^n ^rl ^d ^ r, ba ^^^ve sonu vard ^ r. Duyu organlar ^ m ^ zla ve zihin kurallar ^m^ zla evrelidir. Bunun d ^^ mdakini bilemez, d ^ nemez. Halbuki zihin kurallar ^ m ^ zla at ^^ an varolu ^larla kar^^ la ^ makta oldu ^umuzu grdk. Bunlar ^^ zihin kurallar ^ na s ^^ d ^ rmak
[ll Karl Juspers Philosophische Glauben

51

iin yap ^ lan gayretlere ra ^men, yine de s ^ ^ ' d ^ r ^ lam ^ yan bir yan ^^ kal ^r Zihin kurallar ^m^ z ideal olarak do ^rudurlar ; gere ^ e ta tbik edilince bunlar ^ n sars ^ labilece ^ ini grdk. Sayd ^^^m ^ z esasl ^^kural ^^ tamamlamak zere bir de "yeter sebep prensipi"nden bahsedelim. ^ lk nce a ^ k olarak Leibniz taraf^ ndan ifade edilen bu prensipe gre herhangi bir ^ eyin olabilmesi iin ker dini gerekle ^ tirmeye yeter bir sebebi olmal ^ d ^ r. Bu prensip d ^ nce alan ^ nda oldu ^u gibi Varl ^ k alan ^ nda da kullan ^ l^r Kavramlar aras ^ ndaki mnasebetleri, yani d ^ nce zincirini biz bu prensipe gre kurar ^ z. Bir kavramdan teki kavrama gememiz, aralar ^ nda ncelik-sonral ^ k veya (antdcddentcons dquent) mnasebetleri bulmam ^ z bu prensip sayesindedir. E ^er yeter sebep prensipi yaln ^ z kavramlar aras ^ndaki bu trl gerekli mnasebetleri temellendirmeye yar ^ yorsa, o s ^ rf formel ve zihni bir prensip demektir. Fakat ayn ^^ prensip var olanlar, fenomenler aras ^ ndaki sebeplik mnasebetini de temellendiriyorsa bu ayn ^^ zamanda Varl ^^ a ait olan (ontique) bir prensip olur. Bahsetti ^imiz felsefe gr ^ leri, aralar ^ ndaki farklara ra ^ men bu iki rol ya birle ^ tirmi ^^yahut ay ^ rm ^^ t ^ r. Fakat mhim olan ^ u ki, yeter sebep prensipi her ^eyden nce ideal zihin kurallar ^ ndan olmak zere ve kavramlar aras ^ ndaki mnasebetleri temellendirmek iin kabul edilmi ^ tir. Ancak Eflatun ve Aristo onu z ^ mnen ifade ettikleri s ^ rada, ayn ^^ zamanda btn sebeplik mnasebetlerinin temeli olarak kabul etmekte idiler. Nitekim Leibniz'de de o nce bir zihin kural ^ , sonra bir Varl ^k kural ^ d ^ r. Mant ^k ^ n metafizik iin bir alet olmad ^^^ n ^ , yani d ^ nce kanunlar ^ ndan Varl ^ k prensiplerinin ^ kar ^ lmas ^^ gerekmedi ^ ini iddia eden yeni mant ^k ^ lar bu prensipin ikinci roln kabul etmezler. pl Bu temel fikir tart ^^ mas ^ n ^^ ^ imdilik bir yana b ^ rakal ^ m. Herhalde btn ilimlerin sebep ara ^ t ^rd ^^^ ru fiilen gryoruz. Bu bak ^ mdan mesela Fizikle psikoloji aras ^ nda ba ^ ar ^^ fark ^^olsa da hibir ilim. ondan yaz gemiyor ilimler acaba bu sebep ara ^ t ^ rmas ^ n ^^hangi prensipe ba ^l ^ yorlar? Yani ne hakla sebep ara ^ t ^ r ^yorlar? Bu bti,in ilimlerin z ^ mnen varolan ^ eyler, fenomenler aras ^ nda gerekli mnasebet oldu ^ unu, onlar ^ n sebeplik ba ^^^ile "gerektirilmi ^ " olduklar ^ n ^^ kabul etmelerinden ileri geliyor. filmlerin vazgeemedi ^ i bu z ^ mni fikre "Merminisme" diyoruz. Byle bir fikrin var olanlar alan ^^ ile, Varl ^kla ne derecede uzla ^ t ^ r ^ laca^^^zerinde ayr ^ ca d ^ nmeliyiz. Fakat onsuz ilim olam ^yaca ^^ na gre ddterminisme'in dayand ^^^^prensip nedir? ^^ te bu, ^ lka ^^ filozofla ^^ ndan beri trl ^ ekillerde ileri srlmekte olan yeter sebep prensipidir. Fakat byle bir prensip, fenomenlere ait oldu ^ u zaman tecrbe
Il] Heimseuth, Felsefe Hakkmda Ilk D ^ nceler

52

s ^ n ^ rlar ^ n ^^ a ^ maktad ^ r. Kavramlar ^ m ^z aras ^ ndaki tutarl ^ k ile fenomenler aras ^ ndaki sebepli ^ in ayn ^^ ^ ey oldu ^u sylenemez. E ^ er btn insanlar lmldr dersek, Sokrates'in de insan oldu ^ unu bilirsek, bundan Sokrates'in de (ba ^ ka insanlar gibi) lml oldu ^ unu ^ karmam ^ z yeter sebep prensipinin s ^ rf zihni ve ideal i ^ leyi ^ ine uygundur. Fakat "her olay ^ n bir sebebi vard ^ r, sebepsiz olay olamaz, yleyse ^ u sebeplerini bilmedi ^ imiz olaylar ^ n da sebepleri (kanunlar ^ ) olmas ^^ gerekir, ve bunlar ^ n bulunmas ^^ mmkndr" diyecek olursak, bu d ^ nce tarz ^m^ z yine de yeter sebep prensipine dayanmakla birlikte, burada prensipin mahiyeti de ^ i^ mi ^^ve ontologique bir prensip olmu ^ tur. Bundan do141 biz onu yukar ^ da s ^rf mant ^ ka ait olan pret ^ sipten bsbtn ayr ^^ olarak ele ald ^ k.
,

Ontolojik bir de ^ er ta ^^ yan, yani fenomenler, varolanlar alan ^ nda geer olan byle bir prensipin art ^k bilgi verileri veya ideal zihin kurallar ^^ tarz ^ nda temellendirilmesine imkn yoktur. O bilgi (duyu ve hayal) verileri taraf^ ndan temellendirilemez; nk onlar s ^ n ^ rl ^ d ^ r, mekan ve zaman ^ artlar ^ na ba ^l^ d ^ r; ve zaten kendilerinin temellendirilmeye ihtiyalar ^^ vard ^ r. Biz nas ^ l olur da grd ^ mz renkler ,kokular ve sesler dnyas ^nda bu trl fenomener aras ^ nda sonsuzca de ^i^meyen bir sebeplik mnasebeti oldu ^ unu, bu fenomenlere ait de ^ i ^ ik idraklerimizden ^ karabiliriz? Nitekim zihin kurallar ^^ da vakalar, kar ^^s ^ nda ideal bir de ^ eri olsa bile, yine bu prensipi temellendiremezler. nk onlar ^ n geerli ^ i yaln ^ z zihin alan ^ ndad ^r. Varl ^^^ , varolan ^eyleri temellendirdikleri iddia edilemez. Yani ortak duyu ile [I] ifade edersek, iki kere ikinin drt etti ^ i, yahut bir ^ eyin ayn ^^ zamanda hem do ^ru hem yanl ^^^ola m^yaca ^^^hakk ^ ndaki ideal nermelerden vakalara ait bir sonu ^ karamay ^ z. nk bu ideal nermelerin do ^ rulu ^ u, son tahlilde, ayn ^ l^ k prensipine yani tautologie'ye irca edilebilir. Bu ise tecrbe alan ^^ olan varolanlar, fenomenler hakk ^nda bize bir ^ ey bildiremez. Onlara ait baz ^^mnasebetleri ifade etse bile, bu nihayet bir ifade tarz ^ 'd ^ r. Yani Varl ^^ a ait kanunlar ^^ onlardan ^ karmak kabil yle ise ontolojik bir de ^ er ta ^^ yan bir prensipin bilgi alan ^ n ^^ a ^ an bir temele ihtiyac ^^ vard ^ r. Bilgi alan ^ , iinde bulundu ^umuz (immanent) s ^ n ^ rl ^^ dnyad ^ r. Oraya ait tecrbelerimiz ne kadar artarsa arts ^ n yine s ^ n ^ rl ^^kalacakt ^ r. S ^ n ^ rl ^^ ve sonlu tecrbelerle elde etti ^ imiz sonular ^^ sonsuz tecrbelere, yani btn leme nas ^ l yayabiliyoruz? "Yeter sebep prensipi"ni ontolojik bir prensip olarak kabul etmek onu tautologique hkmler d ^^^ nda, as ^ l Varl ^ kta sonsuz olarak geer saymak demektir. Byle bir prensipten vazgeti ^ imiz zaman sebeplik, determinizm, tabiat
[1] Sens Commun.

53

kanunu, gayelilik, gereklilik hakk ^ nda btn sylediklerimiz temelsiz kalacakt ^ r. Nitekim, duyu verileri d ^^^ nda bir bilgi kayna ^^^kabul etmiyen, tecrbe alan ^ n ^^ a ^ an Varl ^ kla her trl ilgiyi kesen felsefe gr ^ leri iin ( ^pheciler, maddeciler, sofistler v.b. ki ileride k ^ smen temas edece ^ iz) byle bir temel yoktu ^^ ve bundan dolay ^^ da yaln ^ z felsefe de ^ il, msbet ilimler de temelsiz kalmaktad ^ r. Fakat ilim hibir ^ ekilde bu gr ^ le uzla ^ m ^yor. Ilim adam ^^ hibir devirde sebep ara ^ t ^ rmadan, kanun fikrinden, dzenden, gayelilikten, gereklilikten vazgemiyor. Demek oluyor ki, as ^ l ilmin bu, k^s ^ r felsefi gr ^ lerden daha geni ^^bir ufku vard ^r; ve 25 yzy ^ ld ^ r btn ilerlemeleri bu gr ^ ve kendi temellerine olan gveni sayesindedir. ^^ te iinde bulundu ^ umuz fenomenler lemini a ^ an, onu ku ^ atan (transcendant) bir Varl ^ k sayesindedir ki biz tecrbelerimizin dnyas ^ n^^temellendirebiliriz. Bit Varhkla ilgimize art ^ k bilgi diyemeyiz. nk-onu ne sje, ne de obje olarak kavrayoruz. Ona d ^ n c e de diyemeyiz, vakaa transandant varl ^^^^immanant var olanlara k ^yas yolu ile d ^ nebili ^^ iz. Fakat bu onun do ^rudan do ^ ruya kavranmas ^^ demek de ^ ildir, ve bu yoldan varl ^^a nfuz etti ^ imizi iddia edemeyiz nk d ^nce yolu zihnin kurallar ^ na gre kavramlar aras ^ nda bir sonuli ^ luk (cons4uence) kurmaktan ibarettir. Bu ise yaln ^ zca aynilik prensipine yani tautologie'ye gre i ^ ler. yle ise d ^ nce k ^ yas yolu ile iinde bulundu ^ umuz immanent lemi geni ^ letmekten, ona benze: ba ^ka lemler tasavvur etmekten ileri gidemez. Bundan dolay ^^ byle bir durumda bilme yetmedi ^ i gibi d ^ nme de yetemez. Transandant varl ^^^ , iinde bulundu ^ umuz fenomenler lemine temel olarak alabilmek iin onunla temas edecek bir tek yolumuz vard ^ r; o da in a nm ak 't ^ r : inanma transandans ile olan biricik mnasebet ^eklidir. Burada bahis konusu olan felsefi inanmad ^ r ki, her trl ilmi bilgi veya d ^ ncenin temeli grevini grr .Felsefi inanmay ^^ dini inanmadan ay ^ ran ve birle ^ tiren noktalar zerine sonra tekrar dnece ^ iz. ^ u kadar var ki Gazali'nin tabiriyle "kmrcnn inanc ^ " btn safdilli ^ i ile birlikte hibir felsefi tenkit ve ilmi tahlil ihtiyac ^^ duymayan ve yaln ^ zca taklidin kazand ^ rd ^^^^san ^ ya Mant ^ k kurallar ^ n ^^ tatbikten ibaret olan kelmcm ^ n (theologue) inanc ^ndan ok de ^ erlidir: Bahsimiz olan felsefi inanca gelince, onu bundan ay ^ rarak tahlil, tenkit ve ^ phe yollar ^ndan geen bir zihnin btn bilgi ve de ^ erlere temel bulma ihtiyac ^^ oldu ^ u iin hepsinden stn tutar ^ z. nk onunla yaln ^z gndelik hayat ^^ de ^il insani etkinliklerin toplam ^ n ^^ (do ^ ru, iyi ve gzel ara ^ t ^ rmas ^ n ^ ) ku ^ atan bir zemine evrilmi ^^bulunuyoruz.

54

IV FELSEFE KONUSU ZERINDE ^ LK ARASTIRMALAR

^ . Felsefi bilginin uyan ^^^^ Bilgi objelerini a ^ an varl ^ k, ya da sje-obje kesitini a ^ an varl ^ k zerinde ilk d ^ nceler ayr ^^ ayr ^^ medeniyetlerde, hemen ayn ^^ zamanlarda ba ^ lam ^^ t ^ r. Eskidenberi felsefe tarihi Yunandan ba ^ lamay ^^ adet edinmi ^ tir. Bunun sebebi Yunan medeniyetinin ^ slam ve Avrupa medeniyetlerine birle ^ ik kaynak olmas ^ , Yunan eserlerinin ve ^ erhlerinin tercmesinden sonra ^ slam felsefesinin ba ^ lamas ^^ ve oradan Avrupa felsefesine geilmesidir. in ve Hint gibi birok benzer safhalar ^^ olan byk medeniyetlerden pek az bahsedilmesi de onlardaki fikir hayat ^ n ^ n Akdeniz ( ^ slam ve Avrupa) medeniyeti zerine tesiri olmam ^^^(hemen hi olmarm ^ ) bulunmas ^ ndan ileri gelmektedir. Bununla birlikte insan d ^ ncesinin paralel geli ^ mesini grebilmek iin biz s ^ ras ^^ geldike bu uzak medeniyetlere de dokunaca ^^ z. Yunanl ^ larda ilk a ^ k ^ n var 1 1 k d ^ ncesi Jaspers'in deyi ^ i ile maddenin trl grn ^ leri halinde ^ ifresini bulmu ^ tur. Buna K. Jaspers " ^ ifreli d ^ nce" diyor [ ^ ]. Burada ^ u veya bu madde, sanki ilk varl ^^^ n (arch0, k k'n, asl ^ n sembol oluyor. Thales'e gre bu ilk kk sudur. Ayn ^^ d ^ nceye Zerd ^ t'n Z er v ane gr ^ ve Tiyamat dedi ^ i sonsuz okyanus kar ^^ l ^ k olabilir [2]. Zerd ^ t'e gre btn var olanlar ve erkek-di ^ i ilk iki insan (An ^ ar ve Ki ^ ar) sudan meydana gelmi ^ lerdir. Hipt'in Upanishadlar ^ nda ayn ^^gr ^ n izleri var, (Kur'an'da, "Ve caaln min-el ma'i kll ^ ey'in hayy" deniyor) Thales teki medeniyetlerde grd ^ mz mythique d ^ nceden daha ilerdedir. Ona gre "lem birdir. Alemin akl ^^ Allah't ^ r. Her ^ ey hem canl ^ d ^ r, hem daimonlarla doludur. ^ lahi kudretle su her yere nfuz ederek e ^ yay ^^ meydana getirmi ^ , onlara hareket vermi ^ tir.
[1] Karl Jaspers, Einleitung in die Philosophie. [2] Yunan mitolojisinde bu Okeanos'dan Flesiode, Th& ^ gonies adl ^^ eserinde bahseder.

55

Su her ^ eyin asl ^ d ^ r ve lemin akl ^^ olan Allah her ^eyi sudan yapm ^^ t ^ r." Anaximandros, var olan her ^ eyin sonsuz bir p ^^ensipi oldu ^ unu, her ^ eyin sonsuzdan geldi ^^^ve ona dnd ^ n, yara t ^ hp mahvolan say ^ s ^ z lemlerin bulundu ^ unu, btn varolanlara sonsuzca hareket ve hayat verenin ate ^^ oldu ^unu sylyor. Anaximenes'e gre ise her ^ eyin asl ^^ havad ^ r. Her ^ ey havadan gelir ve ona dner. Nitekim ruhumuz da bize bir soluk halinde gelir ve yine bir soluk halinde bizden gider. Soluk (Arapa ruh rzgr demektir, soluk ve ruh e ^ anlaml ^ d ^ rlar. ) Xenophar ^ es'e gre her ^ eyin asl ^^ mutlak varl ^ k veya tabiatt ^ r, btn varolanlar ondan gelir ve ona dner. Bu gr ^ lere paralel Hint'te jainisme, in'de bouddhisme ve Confucius'n benzer d ^ nceleri vard ^ r. Btn bu ilk filozoflar varl ^^^ n esas ^ nda tek ve sonsuz bir as ^ l grme, Allah' ^^ bu ezeli prensipin (asl ^ n) akl ^^ sayma, her ^ eyin Allah taraf^ ndan bu ilk varl ^ ktan ^ kt ^^^^ve ona dnd ^ n syleme bak ^ m ^ ndan birle ^ irler. Yine bu filozoflar bu ilk varl ^^^ n (ister su, ister ate ^^veya hava olsun) canl ^^ bir prensip oldu ^ u; ilk varl ^^^ n yaln ^ z hareketsiz maddeden ibaret olmay ^ p, hareketli, canl ^ , (hatt bir anlamda) ruhlu oldu ^ u san ^ s ^ ndad ^ rlar: bu ilk filozoflara Yunanl ^ lar canl ^^ bir lem kabul ettikleri iin physiologue'lar veya maddeyi canl ^^ grdkleri iin hylozoisteler derler. Onlar ^ n tasav- . ^ k sembolik, ^ ifreli, yani duyu verilerine benzetme vurndakil, yolu ile elde edilmi ^^bir tasavvur oldu ^ u gibi duyu objelerini, bilginin sje-obje kesitini a ^ an t r a ns a n d an t bir varl ^ kt ^ r. Bu ilk felsefi gr ^ lerin kendi aralar ^ ndaki at ^^ mas ^ ndan sonra Yunan d ^ ncesi hakikati bunlar ^ n terkibinde arad ^ . ^ lk varl ^ k bu unsurlardan hibiri olamaz. nk bunlar birbirine irca edilemez halde hep yanyana olagelmi ^ tir. Kim havan ^ n sudan veya topra ^^ n ate ^ ten ^ kt ^^^ n ^^ ispat edebilir? Daha X dnophanes devrinde ilk varl ^^^ n ne sonlu ne sonsuz olam^yaca ^^^d ^ nlm ^ tr. ^ lk varl ^ k maddi bir unsur, bir cevher olamaz. Btn bu unsurlar ^^ meydana getiren ve da ^^ tan bir kuvvet olabilir. Agrigenteli Empedokles'e gre her ^ ey birle ^ me ve da ^^ lmadan ibarettir. Hibir ^ ey do ^maz ve mahvolmaz. nceden varolmayan hibir ^ ey do ^ amaz, var olan bir ^ ey kaybolamaz. Varl ^ kta bo ^^ve lzumsuz bir ^ ey yoktur. Her ^ eyin asl ^^ sevgi (a ^ k) ve kindir. Unsurlar ^^ sevgi birle ^ tirir, kin da^^ t ^ r. Srekli de ^ i^ me e ^ yan ^ n bir terkibten ba ^ ka bir terkibe gemesinden ibarettir. Ademin esas ^ ndaki birlik ve okluk budiw. Bu birle ^ me ve da ^^ lman ^n yan ^ nda ahenk, dzen ve dzensizlik vard ^r. Sevginin birle^ tirdi ^i yerde dzen, kinin da ^^ tt ^^^^yerde dzensizlik hkm srer. Her ^ ey varl ^^^ n iinden ^kar ve ona dner. Birlik ve okluk, dzen ve dzensizlik, sevgi ve kin bu tek varl ^^^ n iki manzaras ^ d ^r.

56

Grlyor ki, Empedokles'de Yunan felsefeyi sembolik d ^ nce bak ^ m ^ ndan daha derinle ^ rni ^ , transandant varl ^^ a nfuz eden daha ince bir ifade kazanm ^^ t ^ r. Ondan sonra bu felsefe iki yne ayr ^ ld ^^ : birisi Herakleitos'un gr ^ dr. Buna gre Varl ^ k sonsuz bir hareket, srekli bir de ^i ^ medin. Bir insan ayn ^^ nehirde iki defa y ^ kanamaz. Her ^ ey de ^ i^ iyor, her ^ ey ak ^ p gidiyor, varolan her ^ ey srekli bir olu ^^ (devenir) halindedir. Bu olu ^ un sembol Herakleitos'a gre ate ^ tir. O da Empedokles gibi birle ^ me ve da ^^ lmalar ^^ kabul eder. Fakat bu hal ancak varl ^^^ n eski haline bir daha dnmemek zere dev ^ ml ^^ de ^ i^ mesine sebep olur. Sava ^^ her ^ eyin babas ^d ^ r ve lemin hkimidir. Bir k ^ sm ^ n ^^ hkmdar bir k ^ sm ^ n ^^ insan, bir k ^ sm ^ n ^^kle yapar. De ^ i ^ en lem nmzden daima kamak-. tad ^ r. Onun z ^ tt ^^ kutupta Demokrit vard ^ r. Ona gre lem sonsuz atomlardan birle ^ mi ^ tir. Her ^ ey bu atomlar ^ n terkibinden ibarettir. Atomlar renksiz, kokusuz, sessiz kalitesizdirler[i]. Varolanlar atomlar ^ n birle ^ melerinden meydana gelir ve bylece kalite kazan ^ rlar. ^ eylerin kalite farklar ^^ atomlar ^ n terkip nisbetinden ba ^ ka bir ^ ey de ^ ildir. Her ^ ey nceden gerektirilmi ^ tir. hibir ^ ey de ^ i ^ mez. Atomlar, ^ eylerin blnmesinden elde edilen sonsuz kk ilk unsurlar, varl ^ k yap ^ s ^ n ^ n tu ^ lalar ^ d ^ r. Herakleitos gibi Demokrit de varl ^^^ n esas ^ n ^^ maddi olarak grmeye meyleder. Atomlar canl ^^ ,ruhlu, iradeli de ^ ildirler. ^ lk filozoflar ^ n hylozoisme'inden art ^ k bsbtn vazgeilmi ^^ oldu ^ u grlyor. Fakat bu iki filozofun dnyalar ^^ birbirinin z ^ tt ^ d ^ r: birincisinin asla bir daha eski haline dnmiyecek olan, birteviye de ^ i ^ en lem tasavvuruna kar ^^ , ikincisinde ayn ^^ kalan, kk asla de ^ i ^ meyen ,belirli ve sabit bir lem tasavvuru vard ^ r. Birincisinin dnyas ^^ ktmser, ikincisininki iyimserdir. ^^ te bu iki gr ^^ daha, Eski Yunanda optimisme ve pessimisme denen iki z ^ t ve esasl ^^ dnya gr ^ n do ^ urmu ^ tur. Bundan dolay ^^ tan ^ nm^^^bir modern ressam onlar ^^ a^ layan ve glen iki insan ^eklinde tasvir etmi ^ tir Btn bunlara kar ^^^ilk varl ^^^ n madde olmayan ,duyularla kavranain ^ yan, yaln ^ z ak ^ lla anla ^^ labilen bir cevher oldu ^ u fikri uyanmaya ba ^ lad ^ . ' ^ lk varl ^ k (arch6) hakk ^ ndaki bu stn gr ^^Yunan felsefesinin duyulardan akla ykseldi ^ inin belirtisi idi. Vakaa bu ykseli ^^atomculukta ba ^ lar. nk atomlar duyularla kavranamazlar. Ancak tasavvur edilebilirler. Fakat atomlar ^ n terkibinden do ^ an btn ^ eyler ve nitelikler duyular lemine aittirler. Empedokles'e benzer bir tarzda d ^ nen Anaxagoras'a gre her ^ ey say ^^ ve kklkte sonsuzdur. Sonsuz byk oldu ^u gibi sonsuz kk de vard ^ r. Her ^ ey birlikte var olunca, hibir ^ ey kklk bak ^ m ^ ndan ayr ^ lamaz. Bundan dolay ^^ unsurlar ^ n sonsuzca blnmesi mmkn de ^ildir. Tek dnyam ^ zda bulunan ^ eyler, birbirinden
[1] Demokrit atomlar ^ n yuvarlak, k ^ eli, engelli, sivri trl ^ ekilleri oldu ^unu ve varl ^ klar aras ^ nda farklar ^ n buradan ^ kt ^^^ n ^^farzediyordu.

57

ayr ^^ ayr ^ , kesin olarak blnm ^^bir halde mevcut de ^ ildir. Ne so ^ uksuz s ^ cak ne s ^ caks ^ z so ^ uk vard ^ r. Her yerde btnn bir paras ^^ vard ^ r. . Yaln ^ z ak ^ l (nous)'sonsuzdur, muhtard ^ r ve hibir ^ eyle kar ^^ ma z. O yaln ^ z ba ^^ na vard ^ r. Daima var olan ak ^ l, her ^ eyin bulundu ^ u yerde ^ imdi de haz ^ rd ^ r. Hibir ^ ey do ^ mez ve mahvolmaz; fakat zaten var olan varl ^ klar yeniden birle ^ ir ve ayr ^ l ^ rlar. ^ eylerin ba ^ lang ^ c ^^ birle ^me, sonu da da ^^ lmad ^ r. D ^ ncenin bu dereceye ykselmesi Yunan felsefesinin mythos'lardan kurtulup akli D ^ nce seviyesine ' ^ kmas ^^ demektir. a ^ da ^^ ba ^ ka hibir medeniyette felsefe bu ba ^^ ms ^ zl ^^^^kazanmam ^^ t ^ . Fikrin olgunlu ^ u bir sre sonra Parmenides ve ^rencisi Zenonda daha bariz ^ eklini buldu. Her trl duyu verilerinden, hayallerden, sembollerden ar ^ nm ^^^olarak varl ^^^ n birli ^ i fikrini ilk nce o ileri srd. Felsefenin tam uyan ^^^^demek olan bu yeni ^^^ ra Elea mektebi deniyor. ^ onia'l ^ lar ^ n safdil metafizik-' lerinin yan ^ nda Elea'l ^ lar ok ince ve derin grnyorlar, X52 -. 12212m, Elea mektebinin nderi ve habercisi idi. Mektep as ^ l Parmenides'le ba ^ lar :"akla gelebilen ilk d ^ nce yolunun neler oldu ^ unu syliyece ^ im" diyor. Birincisi der ki, varl ^ k vard ^r ve olmamas ^^ mmkn de ^ ildir. Bu kesinlik yoludur, zira hakikatle birlikte ider. teki der ki: varl ^ k yoktur ve ister 'istemez yokluk vard ^ r. Bu yol dar bir geittir ki orada hibir ^ ey ^ renilemez. Zira yokluk zihinle kavranama z, nk d ^ ncemizin d ^^^ ndad ^ r, szle de ifade edilemez. Vakaa d ^ nmek ve varolmak ayn ^^ ^eydir. Btn gereklili ^ i ile sylemeli ve d ^ nmelidir ki, varl ^ k vard ^r, nk o varl ^ kt ^ r. Yoklu ^ a gelince, o hibir ^ ey de ^ ildir. Mahkm etti ^im bu yolu zihninden uzakla ^ t ^ r. Bize tutulacak tek yol kal ^ r: O da varl ^^^ n varoldu ^udur. Varl ^^^ n yarat ^ lmam ^^^ve yok olmayacak oldu ^una dair bir y ^^^ n belirti vard ^ r; zira o tamd ^ r, hareketsizdir ve ezelidir, onun vaktile olmu ^^oldu ^u veya ileride olaca ^^^sylenemez, nk o bir ve srekli olarak tam hal iinde (prdsent) vard ^r. Onun geli ^ mesini nas ^ l ve hangi arala tahkik etmeli? Varl ^^^ n var olmad ^^^^ne sylenebilir ne d ^ nlebilir. Zira o yokluktan gelseydi, onun daha nce veya daha sonra meydana ^ kmas ^ na sebep olan hangi gereklilik olacakt ^ ? Vakaa varl ^^^ n ne do ^ u^ u, ne ba ^ lang ^ c ^^ vard ^r. Ya onun mutlak olarak varolmas ^^ yahut asla olmamas ^^ gerekir. Hibir kuvvet yokluktan bir ^ eyin do ^ abilece ^ ine bizi inand ^ ramaz. Dike zincirlerini gev ^ etmez ve ne do ^ uma ne lme imkn verir. Varolan ^^s ^ k ^ ca tutar. Bu bak ^ mdan ^ yle bir dilemma meydana ^ kmaktad ^ r: o ya vard ^ r yahut yoktur. Besbelli ki d ^ nlemeyen ve adland ^ r ^ lam ^ yan yolu b ^ rakmak gerekir, zira o do ^ru yol de ^ ildir varl ^ k blnemez, nk tastamam kendi kendisinin ayn ^ d ^ r. Ne artar, ne eksilir. Sreklidir, zira varl ^ k varl ^^ a biti ^ iktir. te ynden o hareketsizdir. Ba ^^^ 58

ve sonu yoktur. nk onun do ^ umu ve lm fikrini mutlak olarak reddettik. O kendi kendisinin ayn ^ d ^ r. Bundan dolay ^^ ayn ^^ yerde hareketsiz (de ^ i ^ meden) kal ^ r-. Kendisinde hibir eksik olmad ^^^^iin onun sonsuz olmas ^^ mmkn de ^ ildir. E ^ er o sonsuz olsayd ^ , her ^ eyden yoksun olacakt ^ . * -D ^ nme fiili ve d ^ nce objesi onda birle ^ ir. Varl ^ k olmadan d ^ nce fiili bulunamaz. Zira varl ^ k d ^^^ nda hibir ^ ey yoktur ve asla hibir ^ ey olmam ^^ t ^ r Do ^ um, lm, varolma, mahvolma, yer de ^ i ^ tirme, de ^ i^ ip bozulma gibi kelimeler biz lmller taraf^ ndan safdillikle verilmi ^ , bir tak ^ m griM ^ teki tabirlerdir." Parmanides as ^ l hakikat ^^ bu tarzda ifade ettikten sonra, bununla hi ilgisi olmayan ve hakikatten gafil bulunan halk ^ n san ^ s ^ n ^^ da ^ yle anlat ^yor: " ^ nsanlar zihinlerinde ve ^ eylerde iki manzara ay ^ rmaya karar verdiler ki, bunlardan birinin ad ^^ sylenmemelidir, ve onlar burada hakikatten ayr ^ ld ^ lar." Parmenides'e gre lem birdir, do ^mam ^^ t^ r, do ^ urulmam ^^ t ^ r, ezelidir, yok olmaz (Kul huve'llahu ahad, Allahu'ssamed. Lem yelid ve lem yuled ve lem yekn Leh kfven ahad). Yunanl ^ lar varl ^ k hakk ^ nda bu stn d ^ nceye ula ^ t ^ klar ^^ gibi, bir yandan da say ^ lar ^ n ezelili ^ini, btn ^ eylere rnek oldu ^ unu ,her ^eyin say ^ lara gre dzen buldu ^ unu d ^ nerek matematik d ^ ncenin duyulardan ba ^^ ms ^ z de ^i ^ mez karakterini ke ^fettiler. Bu ^^^ r Pythagoras taraf^ ndan a ^ ld ^ . Dinle felsefe aras ^ nda geit zerinde bulunan Phythagoras matemati ^ in oldu ^ u kadar, bir felsefe mektebinin ve bir tarikat ^ n kurucusu idi. Kendisinin bu fikirleri Harpedonapte denen M ^ s ^ rl ^^ rahiplerden ^ rendi ^ i rivayet edilir. Hayat ^^ efsane ile kar ^^^ kt ^ r. Fakat herhalde kendisinin, biri ^rencilerine mahsus gizli ( ot&ique), teki halka a ^ k (exot&ique) iki trl dersleri oldu ^u daima sylenir. Pythogoras'c ^ lar ruhlar ^ n be_ denden bedene eza iinde seyahat etti ^ ine (transmigration) inamyorlard ^ . Bu izt ^ rapl ^^ lerr ^ den kurtulmak ve ruhlar ^^stn bir Meme ykseltmek iin zahitlik ve takva hayat ^ n ^^ sa ^ l ^ k veriyorlard ^ . Fakat bunun d ^^^ nda Fisagor do ^rudan do ^ ruya bir ilim adam ^ , hesap ilminin kurucusu idi. ^ lk nce bu ilmin temellerini al ^^^veri ^^ihtiyalar ^ n ^ n stnde nazar! olarak o d ^ nd. Say ^ lar aras ^ ndaki nazar! mnasebetlerin ve say ^ lara ait vas ^ flar ^ n kanunlar ^ n ^^ buldu. Geometriyi de akli d ^ nce seviyesine ^ kard ^ . Fakat as ^ l nemlisi Fisagor'un buradan ^ kard ^^^^felsefi sonulard ^ : One gre akli ve de ^ i ^ mez bir kanunluluk dzeni gsteren Say ^ lar he ^^ ^ eyin lsdr. Seslerin tonlar ^^ bu say ^^ kanunlar ^ na ba ^ l ^^ oldu ^ u gibi, neden btn ba ^ ka olaylar da onlara ba ^ l ^^ olmas ^ n? Say ^ lar ^ "' en yetkini 'o dur. Btn varl ^ klar, bu ^^ o say ^ s ^ na gre dzenlenmi ^ tir. Her ^ ey bu
*) Ayn ^^ ekolden Melissos, tersine, varl ^^^ n sonsuz oldu ^ unu sylyor.

59

Say ^^ dzenine gre, kendi z ^ tlariyle kar ^^ la ^ ir, s ^ n ^ rla s ^ n ^ rs ^ zl ^ k, ate ^ le karanl ^ k, iyiyle kt v.b. bu iftleri temsil eder. Fisagorcular ^ n ^ eyler ile matematik kanunlar aras ^ nda grdkleri mnasebetler vakaa sonraki yzy ^ llar ^ n ke ^ iflerine ve ilmi gr ^ e uygun de ^ ildir. Fakat onlar taraf^ ndan ileri srlen bu gr ^ te ok derin bir sezgi vard ^ r, o da zihnin buldu ^ u tmel nitelik mnasebetleri ile tabiat kanunlar ^ n ^ n ifade edilebilmesidir ki, bu derin gr ^^sonradan felsefenin oldu ^ u kadar ilmin geli ^ mesine de hizmet etmi ^ tir.

2.

Metafizike hcum ve sofistler

Yunan felsefesinin bu ilk byk hamleleri hakikat ara ^ t ^ rmas ^ na trl cephelerden yakla ^ man ^ n mmkn oldu ^unu gsterdi; ^ onya'l ^ lar ^ n duyulara ba ^ l ^^ yolu Elea'l ^ lar ^ n ak ^ l yolu ile at ^^^ yordu. Herakleitos'un de ^ i ^ me dnyas ^^ Demokrit'in sabit dnyasile at ^^^ yordu. Bizzat ionia'11lar kendi aralar ^ nda ^ lk varl ^^^ n belirtilmesi bak ^ m ^ ndan at ^^^ yorlard ^ . Pythagoras'c ^ larla Elea mektebi varl ^^^ n prensipini ak ^ lda grse de, ya bir ya da ok olmas ^^ bak ^ m ^ ndan at ^^^ yordu. ^ lk varl ^^^^a ^ klama bak ^m ^ ndan insan zihninin d ^ t ^ buhran Yunan felsefesinde kendili ^ inden ^ phenin uyanmas ^ na sebep oldu. Bu, felsefi d ^ ncenin kriz devri, fakat en mhim safhalar ^ ndan biri idi. Bu safha da sophiste'ler yeti ^ ti. Sofistlerin kendi devirlerinde byk bir ^ hretleri vard ^ . Birka yzy ^ll ^k felsefe ve ilim abalar ^ n ^ n at ^^ kan sonulara varmas ^^ zihinleri ^ a ^^ rtm ^^ , bu yzden sofistlerin mant ^ klar ^^ halk aras ^ nda ra ^ bet bulmu ^ tu. Onlara gre madem ki insan zihni hibir kesin hakikate ula ^ am ^ yor, hibir ^ ey ispat edemiyor; nk aksini de ispat etmek mmkndr. yle ise hakikat yoktur. Bize hakikat gibi grnen ^ eyi isbat de ^il ikna (persuasion) ederiz. Bu da ak ^ l yrtme ve kan ^ tlarla de ^ il, parlak szler ve nutuklarla olur. Sofistler de eski filozoflardan ders grm ^ lerdi; mesela Protagoras, Herakleitos'un ^ rencisi idi. Gorgias, Elea mektebinden ilham al ^yordu. ^ slam felsefesinde "sofistar diye tan ^ nan bu inkarc ^^ ve ^ pheci mektebin y ^ k^ c ^^ evresi ilk Yunan metafizikinin safdil ve cesur hamlelerine kar ^^^zihnin hakl ^^ bir tepkisi olarak do ^ mu ^ tu. Bununla birlikte, sofistlerin de trl ynleri vard ^ . Onlar ^^ tek mektep haline koymak kabil de ^ ildi. Mesela Protagoras ^ yle diyor: " ^ nsan, var olan ^ eylerin ve mahiyetlerinin var olmayan ^ eyler ile btn var olmay ^^ lar ^ n ^ n a ^ klanmas ^ n ^ n lsdr", "Tanr ^ lar hakk ^ nda hibir ^ ey syliyemem; onlar ne vard ^ r ne yoktur diyebilirim. Birok ^ eyler bunlar ^^ bilmeme engel: nce sorunun bulan ^ kl ^^^ , sonra insan hayat ^ n ^ n k^ sal ^^^ " Prodicos kelimelerin do ^ rulu ^ una byk bir 60

nem veriyor, bunun iin ba ^ l ^ ca sinonimlerle u ^ ra ^^ yordu. "Tart ^^ mak dostlar ^ n dostlarla ve iyi niyetle yapt ^^^^konu ^ ma sanat ^ d ^ r. at ^^ ma ise d ^ manlarla ve kt niyetle olur". Prodicos'a gre tart ^^ ma sanat ^^ en gzel szlerle kar ^^ s ^ ndakini kand ^ rmak demektir. Gorgias, yokluk veya tabiat hakk ^ ndaki kitab ^ nda ^ yle diyordu: " esasl ^^ prensip vard ^ r: birincisi hibir ^ eyin olmad ^^^ d ^ r. ^ kincisi e ^ er bir ^ ey varsa bu ^ eyin insan taraf^ ndan b i l i n em e z oldu ^ udur. ncs, bu ^ ey bilinse bile ba ^kas ^ na tebli ^^ ve nakledilemiyece ^ i ve ^ retilemiyece ^ idir". Hibir ^ eyin olmad ^^^^ hususunda Gorgias ^ yle ak ^ l yrtyor: e ^ er bir ^ ey varsa bu ya varl ^ k, ya yokluktur, yahut ayn ^^ zamanda hem varl ^ k hem yokluktur. Fakat bir yandan (ispat edece ^ i gibi) varl ^ k yoktur; veya ayn ^^ suretle yokluk yoktur ve bundan dolay ^^ da ayn ^^ zamanda ne varl ^ k ne yokluk olamaz. yle ise hibir ^ ey yoktur. Zira e ^ er yokluk olsayd ^^ onun ayn ^^ zamanda hem olmas ^^ hem olmamas ^^ gerekirdi. Halbuki bir ^ eyin ayn ^^ zamanda hem olmas ^^ hem olmamas ^^ eli ^ iktir. (Dikkat: Aristo'dan ok nce sylyor). Bundan dolay ^^ yokluk yoktur. Ayr ^ ca e ^ er yokluk olsayd ^ , varl ^ k olm ^ yacakt ^ . Zira nermeler birbirine z ^ tt ^rlar, ve yoklu ^ un oldu^ u sylenirse, buradan varl ^^^ n olmad ^^^^sonucu ^ kacakt ^r, Ayn ^^zamanda Gorgias'a gre, bir ^ey var bile olsa onun bilinemez oldu ^ unu gstermek gerekir. Zira d ^ nd ^ mz ^ ey, onu d ^ nd ^ mz iin var de ^ il ise, varl ^ k d ^ nlemez, nas ^ l d ^ nd ^ mz beyaz var olunca beyaz ^^ d ^ nebiliyorsak, ayn ^^ suretle d ^ nd ^ mzn var olmamas ^^ mmkn olunca, var olan ^ n da d ^ nlmemesi gerekir "d ^ nlen ^ ey hakikatte var de ^ ilse, var olan ^ ey de d ^ nlmemi ^ tir." (Burada Sofistin do ^rudan do ^ ruya Elea'c ^ lara ve ba ^ l ^ ca varl ^ kla d ^ ncenin ayn ^ l ^^^ n ^^ kabul eden Parmenindes'e hcum etti ^ i grlyor). K ^ saca, varl ^ k ne d ^ nlebilir ne kavranabilir. E ^ er varl ^ k (farz edelim ki) kavranm ^^^bile olsa, ba ^ kas ^ na anlat ^ lamaz, nakledilemez. Zira gzle, kulakla veya ba ^ ka duyularla idrak edilen ^ ey ba ^ kas ^^ iin ne ifade eder? Onun nakil arac ^^ szdr, sz ise verilmi ^^ ve var bir ^ ey de ^ ildir. Ba ^ kalar ^ na nakletti ^ imiz var bir ^ ey de ^ il, ancak var olandan, veriden farkl ^^ olan bir sz olacakt ^ r. Grlen ^ eyler onu nakleden szden ba ^ kad ^ r. Bundan ba ^ ka sz verilen ^ eylerden biro ^ unu gsteremez." Efltun'un Gorgias diyalo ^ unda Sokratesle sofist filozof ^ yle konu ^ uyorlar: "Sokrates: Gorgias! senin sanat ^ n nedir syle bakal ^ m? Benim sanat ^ m, hatiplik sanat ^ d ^ r. yle ise sana hatip mi demeli? Hatt istersen iyi hatip demeli.

61

-- Ben bu sanatla ^nrrn." Menon diyalo ^ unda Sokrates ve Menon ^ yle kanu ^ uyorlar: "Sokrates: ^ imdiye kadar Tesalyal ^ lar, Yunanistan'da servetleriyle, zenginlikleri ile n kazanm ^^ lar& Fakat bugn, bana kal ^ rsa bilgileriyle tan ^ n ^ yorlar. Hele arkada ^^ n Aristippos'un hem ^ erileri Larissa'hlar ! Halbuki bu yeni sanat size Gorgias'dan geliyor. Tekrar bu sanat ^ n sizde al ^^ kanl ^ k haline gelmi ^^olmas ^ , size bir ^ ey sorulunca btn bilen insanlar gibi byk bir cretle cevap vermeniz ok tabiidir." Sofistler zaman ^ nda Yunan d ^ ncesinin ^ kmaza girdi ^ i sylenebilir mi? Her ^eyin ls insan olunca, hakikat insandan insana, Ahmet'den Mehmed'e, dnden bugne de ^ i ^ ince, hibir ^ ey isbat edilemeyince yap ^ lacak biricik ^ ey "hatiplik" etmek ve gzel szlerle kar ^^ smdakini inand ^ rmak olunca art ^ k yaln ^ z felsefenin de ^il, as ^ l ilmin de temeli kalmam ^^^demektir. Bundan dolay ^^ btn d ^ nce tarihinde "safsata" (sophisme) tabiri hakikat d ^ manl ^^^ n ^ n, sama kamtlarla kan ^ d ^rman ^ n sinonimi say ^ lm^^ t ^ r. Hatipler meydanlarda parlak szlerle halk ^^ ne kadar cezbederse etsinler, dayand ^ klar ^^ hibir ^ey hakikat temeli olmay ^ nca onlardan ne beklenebilir? Yunan sofistlerine paralel Hint ve in'in de sofistleri oldu ^ unu gryoruz. (Masson-Oursel bu kar ^^ la ^prmalar ^^birok eserlerin de yapt ^ ; burada onlar ^^ uzun uzun anlatamaya! girmiyorum) [ ^ ]. Ayn ^^ ilkel metafizik gayretinin ayn ^^ nazariyeleri, ayn ^^ ^ pheleri uyand ^rd ^^^ , ayn ^^ inkra ula ^ t ^^^ n ^^grmek insanl ^ k d ^ ncesinin geli ^ mesi bak ^ m ^ ndan mhim bir olayd ^ r.

3. ^ uurun Uyan ^^^^


^ lk filozoflar archd'yi, asil varl ^^^^ararken, daima ak ^ l'dan, duyulardan da bahsediyorlar. Hayat, can ,ruh bu ilk varl ^^^ n vas ^ flar ^ d ^r, fakat onlar birbirinden ayr ^ lmam ^^ t ^ r. ^ lk varl ^ kta btn bu vas ^ flar sanki kar ^^^k (mixte) haldedir : Varolan her . ^ ey canl ^ d ^ r, canl ^^ olan her ^ ey hareketlidir. Ak ^ l btn varl ^^a yay ^ lm ^^ t ^ r v.b. Vakaa Demokrit gibi filozoflar ay ^ rmaya do ^ ru, mhim bir ad ^ m atm ^^ lard ^ r. nk onlar da ilk v arl ^ k niteliklerinden ayr ^ lm^^^olan (renksiz, kokusuz, mekns ^ z, ruhsuz) atomdur. Fakat bu ilk varl ^^^ n, metafizik ve ruhi vas ^ flar ^^ nas ^ l kazand ^^^ , veya onlarla nas ^ l temasa geldi ^ i a ^ klanam ^yor. Sofistler bu mixte lem hakk ^ ndaki at ^^kan fikirler dnyas ^ nda, onlar ^^ toptan inkr ediyorlar; lem hakk ^ nda hibir ^ eyi bilmedi ^ imiz sonucuna var ^ yorlar.
.[1] Mant^ k tarihi adl ^^ kitab ^ m ^ za bk. 1942.

62

^^ te d ^ ncenin en mhim dneme noktas ^ ! ^ nsan zihni acaba burada durabilirmiydi? Byle olsayd ^ , d^ nmekten vazgemek laz ^ m gelirdi. Bu seviyeye gelen insanl ^ k iin buna imkn yoktu. yle ise: ya tekrar ilk va rl ^^k (archd) ara ^ t ^rmas ^^ iin geri dnlecek, sofistler reddedilecekti: Bu olamazd ^ . nk onlar ^ n kan ^ tlar ^^ (birbirile eli ^ en hakikat iddias ^ ndaki , ^ u) meydanda idi. Yahut hakikat ba ^ ka bir yerde ara ^- fikrlenou tar ^ lacakt ^ . Gzn o vakte kadar yaln ^ z ayr ^ lmam ^^ , karma ^^ k (mixte) d^^^ varl ^^ a, duyular, hayaller ve akl ^ n kavrad ^^^^dnyaya eviren insan orada z (essence), devam edeni, sabiti bulamay ^ nca bunu nerede arayabilirdi? ^ lk dafa sofistlerin e ^itimi ile yeti ^ mi ^^bir filozof, Sokrates, bu yeni yolu gsterdi: ^ u ur. D ^^^dnyada bulamad ^^^ m ^ z sabitli ^ i, tmelli ^ i devaml ^ l^^^ , dzeni ^ uurda bulamaz m ^y ^ z? Sokrates sofistlerin bir szyle i ^ e ba ^ lad ^ : "Btn bildi ^ im hibir ^ ey bilmedi ^ imdir" bununla d ^^^dnyaya ait eski hakikat ara ^ t ^ rmalar ^ mn bo ^ lu ^unu gsteriyor. Bu bak ^ mdan sofistleri destekliyor, fakat hemen' ikinci cmlesiyle onlar dan ayr ^ hyordu: "kendini bil !" bu szn Delphes khininin oturdu ^ u Apollon tap ^ na ^^ n ^ n kap ^ s ^ na yaz ^ l ^^ bir cmle oldu ^ u sylenir. Fakat Sokrates'den nce bunu baz ^^ filozoflar ^ n kulland ^klar ^ n ^^ grm ^ tk. Mhim olan cmle de ^ il; buradan ^kan fikir sonular ^ d ^ r. Sokrates ne sofist, ne siyasi idi. Fakat vatanda ^ l ^ k devlerine daima kat ^lan, kanunlara boyun e ^ en fikir adam ^^ idi. Sofistler ziynete, gsteri ^ e d ^ kn iken, o sade, basit ve tam anlamile hakim idi. Ba ^ kalar ^ na ^ retmeden nce kendini yeti ^ tirmeyi d ^ nyordu. Parayla ^ retmeyi kabul etmiyordu: D ^^^dnyan ^ n yerine insanl ^^^ n dikkatini zerine evirdi ^ i yeni yn, ahlaki ^ uur (vicdan) idi. O ^ eylerin de ^il, kavramlar ^ n (mefhumlar ^ n) felsefesini yap ^ yordu. Tmevar ^ ml ^^ ak ^ lyrtme yolu ile kavramdan kavrama ykselerek en yksek, en niversel kavramlara kadar ^ kmaya al ^^^ yordu. Ahlak akl ^ n tmevar ^ m yolu ile niversel kavramlar ^ , mesela adillik, cesurluk kavram ^ n ^^ bulmakt ^ . Sokrates etraf^ nda gittike artan bir ^renci evresine, meydanda (agora), hkmet kona ^^^nnde, tiyatroda, zengin veya siyasilerin salonunda bu yeni hakikat yolunu ^ retiyordu. Metodu rakipleriyle tart ^^ mak, onlara hakikatin ne oldu ^ unu sormak, onlar ^^ konu ^ turmak ve kendine mahsus ince fels-efi alaylar ^^ ile szlerindeki eli ^ meleri kendilerine gstererek nelerin hakikat olmad ^^^ n ^^ anlatt ^ ktan sonra, onlara as ^ l yolu buldurmakt ^ . Bu yola Sokrates'in ^ rencisi Eflatun maieutique diyor. Buna biz "hakikatin do ^urtulmas ^ " yolu da diyebiliriz. Babas ^^ heykeltra ^ , anas ^^ ebe olan Sokrates'in hakikati do ^ urtmak ve insan yaratmak sanat ^ n ^^ bu suretle miras ald ^^^^sylenebilir. 63

Sokrates'in evresinde olanlar gittike sofistlerden uzakla ^^ yordu. Hkm, tas ^ m, ak ^ l yrtme yollar ^ ndan, hele tmevar ^ ml ^^ ak^ l yrtmeden (induction) faydalanarak erdemlere, huylara, insanlar ^ n davran ^^^ na ait tikel, ferdi hallerden en tmel ve niverseline kadar ^ kmas ^ n ^^ ^ retiyordu. Onun ^ retti ^ i ^ ey, en tmel hakikat olan erdemlerde (lllk, cesurluk, adillik. v.b.) insan ^ n buldu ^ u manevi .huzur idi. Sokrates bu ara ^ t^ rma yolu ile varl ^^ a, ^ eylere nfuz edilece ^ inden hi bahsetmiyor. Hatt yzy ^ llard ^ r Yunan d ^ ncesinin sava ^ t ^^^^teki yoldan bsbtn vazgemi ^ e benziyor; fakat ula ^ t ^^^^ ^ ey, onlardan farks ^ zd ^ r: O da t m e i ar ^yor, de ^ i ^ mezi ar ^ yor. Mahiyeti ve z veriyor. O da duyular ^ n, aldanmalar ^ n, grn ^ lerin stnde sabit kanunlar alemine ykselmek istiyor. Fakat bu alemi tekiler gibi d ^^^dnyada de ^ il, kendinde, ahlaki ^ uurda buluyordu. .Yunan felsefesinde oldu ^ u gibi Hint'de de Vaiesika ekol denen bir atomculuk vard ^ r. Atomlar bir-cinsten de ^ ildirler: basit ve bile ^ ik olanlar ^^ vard ^ r. Yunan atomcular ^ ndan farkl ^^ olarak onlara gre mekan, zaman ve ether (esir) bo ^ luklar de ^ ildirler. Dinamik bir rol oynarlar. Bilme anlam denen bir atom organ ^^ yard ^ m ^^ ile olur. Vaiesika'n ^ n saf maddecili ^ i kar ^^ s ^ nda Samkhya n ^ n saf ak ^ lc ^ l ^^^^ grlyor. Bu da Yunan Elea metafizi ^ ine kar ^^ l^ kt ^ r diyebiliriz. Onun kklerini Upanishad'larda buluyoruz. Bu gr ^ te ruh ve madde birbirinin z ^ tt ^^ iki metafizik prensip olarak al ^ nm ^^ t ^ r. Fakat asl ^ nda bu ikilik birlikten ^ kar, her ^ ey ruhtan gelir. Bu gr ^ ten ^ kan en a ^^ r ^^ felsefe Yoga d ^ r. Yoga duyulardan ve maddeden kurtulu ^ u ifade eder. Yogac ^ larm zahitlik pratikleri bu kurtulu ^ un ekzersisleridir. Hint'de Nyaya mant ^ k ^^^ r ^ , bu ilk safdil metafiziklere tepki olarak dogan sophisme ve mant ^ k ara ^ t ^ rmas ^^ yoludur; kan ^ tlama arac ^^ (pramana), kan ^ t konusu (prameya), ^ phe (samaya), tez (sidhanta), ncller (avayava), samaya irca yolu ile ret (tarka). gerektirme (nirnaya), tart ^^ ma (yada), sophisme veya safsata (hetvabhasa), kelime zerinde oynamak (chala), bo ^^ve karars ^ z itiraz (jati).- Bylece Nyaya sophisme'e benzer yollardan safdil metafizi ^ i y ^ pratt ^ ktan sonra Hint mant ^^^ n ^^ kuruyor. Buradan onun sonulama ve ak ^ l - yrtme sistemi nerme ve tas ^ mlara dair nazariyesi do ^ uyor. D ^^ tan ie evrilme, hakikati i dnyada aramadan ibaret olan bu nemli dneme, Hint ve in'de de grlyor. Hint'de Jaina ve Bouddha'n ^ n mektepleri sofistlerden sonra ayn ^^ ^ eyi ar ^yordu. Hayatlar ^^ a ^ a ^^^ yukar ^^ ayn ^^ zamana (M.. 48o-55o) d ^ yor. in'de Kong-tseu (479-551) ve Lie-tseu (biraz sonra) i dnyaya, ahlaki ^ uura dn ^ n ba ^ lang ^ c ^ d ^ r. 64

4. Yeni metafizik ara ^ tirmas ^^

^ dnyadan gzlerin yeniden d ^^ a evrilmesi art ^ k eskisinden farkl ^^ olacakt ^ . ^ nsan kavramlar dnyas ^ n ^ n tmelli ^ ini biliyordu. Ahlk ^ n kanunu ayn ^^ zamanda akl ^ n kanunu olarak ona duyular, haz ve elemler stnde de ^ i ^ meyen bir dz en oldu ^ unu gstermi ^ ti. Bundan dolay ^^ insan ^ n yzn yeniden d ^^^dnyaya evirmesi bu ke ^ finin kazand ^ rd ^^^^ba ^ ka bir bulu ^ olacakt ^ . Art ^ k d ^^^ dnyay ^^ safdi] gzle grmiyecekti. Kavramlar, hayaller 've duyular aras ^ ndaki fark ^^ gznne alacakt ^ . De ^ i ^ mez varl ^ klar ^ n, kavramlar ^ n tmelli ^ ine, akl ^ n buldu ^ u ezeli hakikatlere kar ^^ l ^ k olan varl ^ k ^ ekillerini arayacakt ^ . Bu dn ^^ak ^ l dnyas ^^ile varl ^ k dnyas ^^ aras ^ nda ayr ^ l ^ ktan sonra yeniden bulu ^ ma oldu ^ u iin eskisinden ince, zengin, nansl ^^ ve varl ^ klar ^ n zne uygundu. Burada Yunan d ^ ncesinin Efltun ve Ari ^ to'yu (322-384), Hint d ^ ncesinin Candragupta Manrya'y ^^ (322), Panini gramercileri ve mant ^ k ^ lar ^ n ^^ (Nyaya mektebi), in'in Mencius (Meng-tseu) (289-372) yeti ^ tirdi ^ ini gryoruz. Bu medeniyet aras ^ nda fikrin bu yeni merhalesinde de (hep Yunan ^ n lehine olmak zere) byk hatlar ^ nda benzeyi ^ ler grlmektedir.
,

Sokrates tan ^ mlardan ba ^ l ^ yor ve Tmevar ^ mla ykseliyordu. O yaln ^ z

analogie (k ^yas) metodunu kullan ^ yor. Benzerleri birbiriyle kar ^^ la ^ t ^ nyordu.


^ lk defa z (zat = essence) ara ^ t ^ ran ve kavramlar ^ n tmeline do ^ru ykselen metodu o kulland ^ . Fisagorcular z olarak s ay ^ 'lar ^^ gsteriyorlard ^ . Sokrates'e gre z (zat) mefhumlar'd ^ r. Efltun ilk defa diyalektik metodunu kulland ^ . Sokrates'in ^ rencileriyle konu ^ mlar^ ndan faydalanarak fikirleri z ^ tlariyle kar ^^^kar ^^ ya koydu. Yine Sokrates'in maieutique'inden faydalanarak her kavram ^ n iine giren kavramlar ^^ blmek (division) suretiyle tikellerin duyulara ait olan oklu ^ undan tmelin ak ^ lla kavranan birli ^ine ykselmeye al ^^ t ^ . Cinsten cinse ykselme ^ eklinde hareket etmek zere yeniden Parmenides'in, hatt Pythagoras' ^ n dnyalar ^ na bir trl dn ^^idi. O bylece as ^ l gerekler olan, tmel ve de ^ i ^ mez zler olan Idea'lar alemine ula ^ t ^ . Efltun bylece iki dnya gryordu: ^^ ) duyurarla kavrad ^^^ m ^ z de ^ i ^ en, grn ^ lerden ibaret olan ol u ^^ (devenir) dnyas ^ : buraya i ^ itti ^ imiz, duydu ^ umuz, dokundu ^ umuz, do ^ an, byyen, da ^^ lan, ve de ^i ^ en canl ^^ ve cans ^ z btn ^ eyler, bu ^ eyler ile ilgili insanlar ^ n duygular ^ , hayalleri, tasavvurlar ^^ girer. Biz bu de ^ i ^ en ol u ^^dnyas ^ n ^ n iinde ya ^^ yoruz. Kendimiz de ondan bir paray ^ z. Orada sabit, tmel hibir ^ ey grmyoruz. 2) Fakat bir de ak ^ lla kavrad ^^^ m ^ z, de ^ i ^ meyen, as ^ l z ve gerek olan, varl ^ k (tre) dnyas ^^ vard ^ r. Bu dnya tekinin stndedir. Onu'duyular ^ m^ zdan 65

hibirisiyle kavrayamay ^ z. Ona yaln ^ z duyular ^ m ^ zdan s ^yr ^ lmak ve ak ^ l gzne ykselmek suretiyle ula ^ abiliriz. Fakat hakiki varl ^ k yaln ^ z bu dnyaya, yani Ide e 'ler dnyas ^ na aittir. Efltun'a gre Idee'ler de ^ i ^ meyen varhklard ^ r. Onlar duyular dnyas ^ nda grd ^ mz her ^ eyin ilk rnekleri (Arch6type) veya nceden var olan rnekleri (Prototype)dir. Sariki, iinde ya ^ ad ^^^ m^ z duyu dnyas ^ nda var olan her ^ ey, bi:^ tn de ^ erler ve ^ eyler (gzel, hakl ^ , iyi, do ^ ru, faydal ^ , lzumlu, ilgi ekici v.b. buldu ^ umuz btn hareketler veya insanlar) bu ilk rneklere gre kurulmu ^ tur. Sanki bir heykeltra ^^bu dnyadaki ^ eyleri, varolanlar ^ , fenomenleri bu ideal rneklere bakarak yapmaktad ^ r. Fakat stn lemin ideal varl ^^^ na gre onlar daima biraz eksik ve kusurludur: nk hakiki varl ^ k zamanstdr; ezflidir, de ^ i ^ mez; halbuki duyular lemindeki grn ^^varl ^^^^ zamana ba ^l ^ d ^ r, lmldr, de ^ i ^ ir, z. yoktur. Eflatun olu ^^dnyas ^ yla idee'ler dnyas ^^ aras ^ ndaki bu mnasebeti, filozofun birinciden ikinciye gei ^ ini, hakikati grdkten sonra yeniden olu ^^dnyas ^ na ba ^l^^ ya ^ ayan ve hakikatten haberi olmayan insanlar aras ^ na dn ^ , onlara hakikati telkin iin al ^^^ rken bunu nas ^ l hayretle kar ^^ l ^ yacaklar ^ n ^ , kendisine deli gzyle bakacaklar ^ n ^ , halk ^ n daima grn ^ te kalan bilgisinden (philo-doxa) as ^l varl ^ k alan ^ na ait olan derin bilgiye (philo-sophia) gei ^in gl ^n, diyaloglar ^= en by ^ olan Devlet [i]in alt ^ nc ^^ kitab ^ ndaki "ma ^ ara istiaresi" diye tan ^ nan parada anlat ^ yor. Ayn ^^ fikir Eflafun'un ba ^ ka diyaloglar ^nda da derinle ^ tirilmi ^ ti ^^: Menon'da, Gorgias da matematik hakikatlerin de ^ i ^ mezli ^ i, zelli ^ in zerinde duruyor. Yine bu son diyalogta ahlaki erdemlerin ezdi ve tmel zlerinden bahsediyor. Parmenides de Idee'ler nazariyesinin zn etrafl ^^ olarak anlat ^yor: "Sokrates'i vme" adl ^^ diyalogunda Sokrates'in lm dolay ^ siyle ruhun lmezli ^inden bahsediyor. Symposion (Ziyafet)de sevginin zn, dild denen arzuyu[2], e ^ ilimleri, cinsi a ^ k ^^ (Hros), btn bunlar ^ n zerinde ideal varl ^^a evrilen ve z bedenin arzulariyle ilgili olmayan ahlaki ve ilahi sevgiyi tasvir ediyor. Efltun'da olu ^^alemi ile Idee'ler alemi aras ^ ndaki mnasebet hayallerden kavramlara, kavramlardan daha tmel kavramlara ykselmek zere sa ^ lan ^yor. Filozof bu mnasebete i ^ tirak (Participation) diyor. Bir de Ideelerden veya ilk rneklerden onlar ^ n kopyalar ^^ olan ^ eylere do ^ru ini ^^vard ^ r ki, bu da bir e ^ it taklit (Imitation) dir. Efltun'a gre Ideeler matematikin de ^ i^ mez forn ^ lar ^ , say ^ lar ^n bnyesi, matematik
[1] Bu diyalo ^un as ^l ad ^^Politea'd ^ r. Frans ^zcaya Mpublique diye tercme edilmi ^ tir. Efltun'un bir de "Le Politique" adl ^^ hayat ^ n ^ n son devresine ait bir diyalo ^ u vard ^ r. [2] Dild as ^ l adalet ve hskl ^ l ^ k demektir.

66

mnasebetlerin kanunlarf, iyilik, gzellik, do ^ ruluk gibi de ^ erlerin lleri, k ^ saca ^ eylerin ve fenomenlerin sabit bnyeleri , ^ ekilleridir. Bu ^ ekiller de ^ i ^ en ^ eylere gre stn bir de ^ er ta ^^ maktad ^ rlar; nk zdrler, her ^ eyin asl ^ d ^ rlar. Sembolik olarak Efltun bunlar ^ n stn bir alemde bulundu ^ unu sylemektedir. Onlar zihinde de ^ il; gerektedirler ve vard ^ rlar, ancak va ^ l ^ klar ^^ ba ^ ka ^ eyler ve fenomenler gibi duyular nevinden de ^ ildir, ideal bir valrl ^ kt ^ r: mesela matematikin btn gerekli mnasebetleri, de ^ erler aleminin btn gerekli pi kanunlar ^^ (do ^ ruluk, iyilik, gzellik) bizim zihnimizde de ^ il, fakat duyularla ilgisi olmayan, ak ^ lla kavranan btn bir varl ^ k halinde vard ^ rlar. ^^ te Efltun'un ilk byk metafizik terkibi bylece bir yandan Herakleitos'un "olu ^ " nazariyesini, te yandan Parmenides'in Varl ^k veya Pythagoras' ^ n Say ^^ nazariyesini birle ^ tirmek zere meydana gelmi ^ tir. Bu iki z ^ t gr ^^Eflatun'da Sokrates'in tmel kavramlara ykselme metodu yard ^ mile yakla ^ t ^ r ^ lm ^^^ve varl ^^^ n iki manzaras ^ n ^ , ak ^ l ve duyular lemini, ideal ve grn ^^varl ^^^^ifade etmek zere geni ^^bir terkip haline getirilmi ^ tir Efltun'a gre biz asl ^ nda Ideeler aleminden ^ km^^^oldu ^ umuz halde, sonradan bu olu ^^dnyas ^ n ^ n iine d ^ m ^^bulunuyoruz. ^ nsan ^ n zndeki ila h ilik onun stn varl ^^^^hatirlamas ^^ iin yetiyor. Biz bu zel hat ^ rlama (Re<miniscence) yard ^ m ^^ ile as ^ l V arl ^^^ m ^ za ait olan de ^ i ^ mez zleri, ^ deeleri kendimizde canland ^ rabiliriz. ^ nsan ^ n felsefe yapmas ^^ bu sayede mmkn olur. ^ nsan yeryzne d ^ meden nce iinde ya ^ ad ^^^^bir alt ^ n a ^^ n (ge d'or) hat ^ rlanmas ^^ yard ^ m ^^ ile bu olu ^^dnyas ^ n ^ n iinde yeniden o alemi canland ^ rmak gcne sahiptir. Filozof insanlara bu yolu gsterdi ^ i gibi, onlar ^ n ya ^ ay ^^^ tarz ^^ da bu ideal varl ^^^ n esaslar ^ na gre dzenlenebilir : i ^ te Efltun'un "Devlet"de tasvir etti ^ i cemiyet ^ ekli ve ondan do ^ an aile tarz ^ , siyasi yap ^^ bu d ^nceden do ^ uyordu. Efltun'a gre hat ^ rlad ^^^ m ^ z ideal varl ^^ a ait bu bilgi, as ^ l bilgidir. Bu, ^ eylerin de ^i ^ mez znn bilgisidir. Btn Ortaa ^^ bu bilgi tarz ^ n ^ ; kabul ediyordu. Aristo her ne kadar Eflatun gibi ^ deelerden hareket etmiyorsa da bilgi hususunda ondan esa ^ l ^^ surette ayr ^ lmad ^ . Vakaa, Aristo'ya gre esas olan tmel de ^ il, fer. d i'dir. Gerek olan yaln ^ z ferttir..Fakat biz yine de ancak tmelin ilmini yapabiliriz. Bylece Arisi felsefesinde gerek olan fe r d ile, tmel olan ilim aras ^ nda ayr ^ l ^ k mhim bir buhran do ^ urdu. Bunun sebebi filozofun cevheri yaln ^ z fertte grmesi idi. Eflatun ise cinsten cinse ykselerek gerekten ^izakla ^^ yordu. nk o yaln ^ zca bir ci n si n iinde kalamazd ^ . Halbuki btn kagetorileri [I] Gerekli ddtrmini' kar ^^ l ^^^d ^ r; gerekcilik dWrminisme, gereksizcilik inMenninisme gerektirme d6tdrmination olur. 67

ku ^ atan en genel cins yoktur. Bunun iin Eflatun ^ deeler leminde de duram ^ yor. -Cniversellerde mant ^ ki z ^ tl ^ klar ^ n stnde bir ^ ey, grmyor. Bundan dolay ^ ' da ba ^ l ^ ca son diyaloglar ^ nda kar ^^^ nalar, belirsizler ve mphen^ ler alemine, dyade dedi ^ i ak ^ l-dr ^^^leme giriyordu. -Eflatun'un son diya.loglar ^ nda (Phitebos, Politikos, Theaitetos, Timaios, Nornoi) tasvir etti ^ i bu 'Mem klasik olmu ^^byk diyaloglar ^ nda anlatt ^^^^ahenkli, a ^ k ve sabit " ^ dee"ler aleminden (Alem-i-Misdr den) olduka farkl ^d ^r. O bu 'Mem iin art ^ k eski diyaloglar ^ ndaki deyi ^ leri bile kullanm ^ yor, burada. ^ deelerin ve olu ^^aleminin bu s ^ n ^rs ^ z, belirsiz ve tan ^ mlanmam ^^^varl ^kla ku ^ at ^ ld ^^^ n ^^ gryoruz. Eflatun buna belirlenmemi ^^ (imUfinie) Dyade diyor. Biz daha .nce de bu kavram zerinde durduk. Burada Efltun'un ona verdi ^ i de ^eri belirtmek istiyoruz. Filozof ak ^ l hakikatleri ile olgu (veya fenomen) hakikatlerini birbirinden bu kadar kesin' hatlarla ay ^rd ^ ktan sonra, onlar ^^ ku ^ atan ve kendisinde henz bu iki trl varl ^^^ n ayr ^ ltnam ^^^ bulundu ^ u Dyade lemini anlat ^ yor. yle grnyor ki, Eflatun felsefesinde akli obje ile duyu objesi, sje ile z aras ^ ndaki mnasebetin dzenlenmesi iin ba.^ v ^oulan A ^ k ^ n l ^ k (Transcendance) bu safhada meydana ^ km ^^ t^r. Halbuki Aristo, daha ba ^ lang ^ ta felsefenin dayana ^^ ' olan bu a ^ k^ nl ^ ktan kam ^ yordu. Efltun do ^ ruyu bulmak iin kar ^^ s ^ na yanl ^^ ' koyuyor. Onun z ^ t fikirleri kar ^^ la^ t ^ ran diyalektik'i adeta s o p h is ti q u e 'e yakla ^^ yordu. Diyalektik Aristo'ya gre aldat ^ c ^^ bir metoddur. Her ^ eyi zan, tahmin yollariyle elde eder. Do ^ruyu d ^^ ar ^ da arar. Diyalektik, fikrin kahramanl ^ k devridir ve orada, ispat daima sembollere, mythos'lara muhtat ^ r (P. Frutiger, Les mythes de Platon).

5. Mant ^ kla metafizikin birle ^ mesi

Aristo ise grn ^ lere inanm ^ yor. Hayallerden ve sembollerden ka ^ yor. Kelimelerin istiareli ( parabolique) kudretine ba ^ vurmuyordu. Eflatun eski felsefelerin varl ^ k ve olu ^^ lemlerini, birlik ve okluk gr ^ lerini birle ^ tiriyor ; diyalektik metodu sayesinde Sokrates yolundan tekrar onlara d ny ordu. Fakat ift elem (yani ak ^ l alemi-duyular alemi) devam ediyordu: bir yanda mant ^ ki form ve genellik vard ^ r; te yanda gerek ve ferdi vard ^ r. Bunlar birle ^ememi ^ tir. Bununla birlikte Aristo'ya gre diyalektik ^ deelerin zaruri olduklar ^ n ^^ isbat edemez. Efltun'un talebesi hocas ^ n^ n fikirlerinden ayr ^ l ^ rken ^ yle diyordu: (Amicus Plata, sed magis amica Veritas = Eflatun'u severim ama hakikati daha Ok severim). ^ deeler hem bir hem oktur, hem kendisinde hem ^ eylerdedir. Aristo'ya
,

68

gre burada mant ^ ki eli ^ me vard ^ r. Felsefenin grevi semboller ve ist ^ a^ elerle gstermek de ^ il isbat etmek ve ^ retmek'tir. ^ sbat ise, sonucu bir prensiple, yahut bir eseri bir sebebe ba ^ l ^^ olarak gstermek demektir. Sebeplerin zinciri sonsuz olamaz, nk sebeplikde bir ncelik vard ^r. Bu ncelikde bir ba ^ lang ^ olmas ^^ gerekir. Zincirin ba ^ lad ^^^^bir ilk halka bulunmal ^ d ^ r. ^ lmin de tabiat gibi ba ^^^ve sonu vard ^ r. E ^ er sebepler zincirinin bir s ^ n ^ r ^^ yoksa sebepler arac ^^ ile isbat demek olan "Burhan" sonsuza kadar uzan ^ r, o zaman da ilim imkans ^ z olur. Ba ^ lang ^ c ^ , prensipleri olmayan hibir ilim yoktur. Sebepler zinciri bo ^^ bir devir, k ^ s ^ r dng (cercle vicieux) olamaz. nk sebep daima birincidir, eserden nce gelmek sebebin zndendir. ^ ki ^ eyin ayn ^^ ynde ayn ^^ ba ^ lant ^^ ile kar ^^ l ^ kl ^^ birbirinden nce gdmeleri mmkn de ^ildir. Aristo'ya gre sebebi kendinde olm ^ yan her varl ^ k drt sebeoin eseridir: nce o iki unsurdan ibarettir. Madde ve form; sonra madde formunu bir zaman iinde kazan ^ r ve bir de ^ i ^ meyle ya da hareketle alabilece ^ i hali al ^ r. Hareket ise kendisini meydana getiren bir hareket e t tirici'yi (moteur) ve ula ^ aca ^^^bir gaye (fin)yi, amac ^^gerektirir. Bylece Aristo'nun drt sebep nazariyesi meydana ^ kar: madde, form, k ^ m ^ ldat ^ c ^ , gaye. Gerek olan yaln ^ z ferttir ve fert madde ve formdan birle ^ ik c ev h erdir. Btn varl ^ k ferdi cevherlerden ibarettir. Ancak, onlar ^ n aralar ^ nda derece farklar ^^ vard ^ r. Bir cevherden daha stn bir cevhere gemek zere bu.merteheler kurulur. Cevherin bir maddesi oldu ^ unu sylemek, onun imkanlar ^ , gleri oldu ^ unu sylemektir. Cevherin formu vard ^ r: bu glerden bir tanesi gerekle ^ mi ^^ ve meydana ^ km ^^^demektir. yle ise madde cevherin kuvve (puissance)si, yani olabilece ^ i ^ eyler; form onun (acte), bu imkanlardan bir k ^ sm ^ n ^ n meydana ^ kmas ^ d ^ r. Cevherler aras ^ ndaki farklar kuvveden fiile, maddeden forma gemek zere meydana ^ kar. Hareket kuvveden fiile gei ^ tir. ^ lk varl ^ k henz fiile gememi ^^ olan s ^ rf kuvve, son varl ^ k da art ^ k kuvvede hibir ^ eyi kalm ^ yan s ^ rf fiii'dir. Yaln ^ z kuvve' henz ^ eklini almam ^^^olan s ^ rf imkanlar lemidir; yaln ^ z fiil ise btn kuvvelerin gerekle ^ mesinden ibaret olan stn varl ^ kt ^ r. Bunun iin Aristo'ya gre madde s ^ rf kuvve oldu ^ u halde teki s ^ rf fiil'dir. Aristo varl ^^^ n btn gerek derecelerini a ^ klayan felsefesiyle bir yandan Eflatun.'un d uyu'lar ve ak ^ l dnyas ^ n ^^ kesin olarak ay ^ ran ve gerekli ^ i yaln ^ z ak ^ l dnyas ^ na ( ^ deelere) veren felsefesinden, bir yandan da ak ^ l dnyas ^ n ^^ duyular dnyas ^ na indiren Herakleitos'un felsefesinden ayr ^ lm^^ , onlar ^ n iki z ^ t kutuptaki buhranlar ^ ndan kurtulmu ^^oluyor. 69

Aristo bunun iin varl ^ k ile d^ nce aras ^ ndaki ahenkten i ^ e ba ^ l ^ yor. Ak^ l kanunlar ^ n ^ n ^ eyler dzenini en iyi ifade etti ^ i (adequatio intelectus ad rem) prensipine gre mant ^ ktan metafizi ^e geiyordu. Bu mant ^k art ^k zihnin kanunlar ^ n' de^ il, gere ^ in btn mertebelerine ait kanunlar ^^ ifadeye yarayacakt ^ . Aristo bunun iin, "Metafizik"inin ba ^^ nda Efltun'un d ya de lar ^ na hcum ediyor: belirlenmemi ^^bir Dyade'in d ^ nlemiyece ^ i ve isbat edilemiyece ^ ini sylyor. Ayni sebepten dolay ^^ Aristo'ya gre mant ^ k apophantique'dir, yani gere ^e uygun bir d ^ nce dzenidir. Fakat Aristo acaba hocas ^ ndan bsbtn ayr ^ ld ^^ m ^ ? Tmel varl ^ k olan ^ deeler yerine ferdi ve gerek varl ^ k olan cevheri koydu ^ undan dolay^ , evet! Fakat varl ^^^ n mertebelerinden en stn derece olan s ^ rf fiil'e, s ^ rf Ak ^ ledilir'e (Intelligible) ykseldi ^ i zaman, bunlar ^ n pladdeye ve gce (kuvveye) muhta olmayan soyut varl ^ klar oldu ^ unu syledi ^ i , ^ r! Aristo felsefesinin sonunda ,iki ak ^ l kal ^yor: ^ ) cle ^i ^ mezs ve zamn,hy sld^n iinde, zaman st niversel'i kavrayan ak ^ l (d ^ nc ak ^l) [I]; 2) hareket halinde, zamana. ba ^ l ^^ ve ^ eylere tesir eden ak ^ l. Birincisine nazar ikincisine pratik ak ^ l da diyor. Onca as ^ l bilgi, varl ^^^ n zn kavram birincisine aittir; o stn Meme, s ^ rf ak ^ ledilir'lere evrilMi ^ tir. ^ kincisi yaln ^z ^ eylere tesir eder, pratiktir, fakat ^ eylerin zn bilemez,. Aristo bu ay ^ r ^^^^ile o kadar uzakla ^ t^^^^Eitun'a yeniden dnm ^^ de ^ il midir? Bunun sebebi Aristo'nun istedi ^ i gibi) her ^ eyi iinde bulundu ^ umuz bu 'Meme (immanent) indirmenin mmkn olmamas ^ d ^ r. S ^ rf ak ^ le dili r'ler, s ^ rf fiil, maddesinden ayr ^^ ve ideal varl ^ k Arista iin ka ^ n ^ lmaz sonulard ^ r. Nitekim filozof sonunda btn kuvveleri harekeie getiren fiil ile, btn fiillerin kayna ^^^olan kuvveyi birbirine yakla ^ t ^ rmak ihtiyac ^ m duydu. Plotinus bu ihtiyac ^^ yzy ^llar sonra gerekle ^ tirdi. Ona gre her ^ ey varl ^ k'dan ^ kar. O mutlak Birdir. Ak ^ l, Ruh ve ruhun btn dereceleri onun grn ^ leridir. Varl ^ k bu grntlerile alala alala maddeye kadar, iner. Madde varl ^^^ n imknlarm ^ n en az oldu ^ u, en a ^ a ^^^ derecesidir. Plotinus'a gre varl ^k fiille gcn birle ^ ti ^i haldir. O btn glerin fiili, btn fiillerin gcdr. Ploti ^^ us'un ula ^t ^^^^bu nokta, Aristo'nun mant ^ k binasiyle ad ^ m ad ^m uzakla ^t ^^^^ilk nokta de ^il *midi ^^? Sokrates'in hakk ^ nda "hibir ^ ey bilmedi ^ ini" syledi ^ i varl ^ k, Efltun'un belirlenmemi ^^ (Infinie) hudutsuz Dyade'l, Aristo'nun iki kutba do^ru gtrerek. birle ^ tiremedi ^ i gc ve fiil, ayr ^ lmaz ilk' ve asli . birlik halinde Pltinus'ta yeniden meydana ^k^yor. Fakat ne Sokrates'in hakk^ nda hibir ^ ey bilmedi ^ i varl ^ k, ne Efltun'un Dyade'l, ne Platinus'un g ve fiil btn halindeki ilk varl ^^^^art ^ k bilginin konusu de ^ildirler.
,

[1] Contemplatif.

70

Fakat sje ile obje aras ^ nda ayr ^ l ^ k ve ayr ^ lmazl ^ ktan ibaret z ^ tl ^^^^ku ^ atan, btn bilgileri ku ^ atan inanc ^ n konusudurlar. ^ lk byk filozoflar Thales'den Plotinus'a kadar bilginin her e ^ idini (duyular, hayaller ve kavramlara git bilgileri) bu temel zerine dayand ^ r ^ yorlar. Efltun ak ^ l hakikati ile olgu hakikat' ^ n ^^ ay ^ r ^ yordu. Modern felsefe de ayn ^^ tarzda d ^ nyor. Efltun Menon'da matematik bilginin zaruri, tecrbeden ba ^^ ms ^ z, kendi ba ^^ na devam eden, zamanla de ^ i ^ meyen, bir z .bilgisi oldu ^ unu gsteriyordu. Descartes "Metod hakk ^ nda konu ^ ma"da bilginin temeli olan do ^u ^ tan fikirlerde ayn ^^vas ^flar ^^gryor. Onlara "ezeli hakikatlar" diyor. Leibniz'e gre de ak ^ l hakikati ile olgu hakikati ayr ^ d ^ r. Birincisi tecrbelere, duyulara muhta de ^ ildir. Kesinli ^ ini kendi kendisinden al ^r. Hume, tecrbenin en byk savunucusu oldu ^ u hulde, matter of fact ile aldi mnasebetleri ay ^ r ^ yor. ^ kincileri fenomenlere ait olmad ^ klar ^^ iin bir yana koyuyor ve yaln ^ z birinciler zerinde d ^ nyor, Hume'un bu ay ^ n ^^^belki de "akli mnasebet"lerin ideal ve metafizik varl ^ k oldu ^ una inanmad ^^^ , onlar ^^ yeni mant ^ k ^ lar gibi .tautologie'yt indirmek istedi ^ i iindi. Fakat Hume btn ^ phecili ^ ine ra ^ men bu sonulara ula ^ mad ^ .. Kant'a gelince, onda ak ^ l hakikati ile olgu hakikati yeni deyi ^ ler bulmu ^ tur. Birincisi a priori bilgi, ikincisi a posteriori bilgidir. A priori bilgi yaln ^zca 'tecrbeden, duyu verilerinden do ^mayan, z onlardan nce ve onlardan ba ^^ ms ^ z ideal ^ artlara dayanan bilgidir ki, bu da yeni bir felsefi deyi ^^ile ak ^ l hakikati gr ^ nn devam ^ d ^ r. Bugn de felsefede ayn ^^ kavramlar ^ n devam etti ^ ini gryoruz. Bu gr ^ n kar ^^ s^ nda cephe yapan iki ^^^ r var: ^ ) Yeni mant ^k ^ lar ki, ak ^ l hakikat ^ n ^^ varl ^ ktan ba ^^ ms ^ z s ^rf zihne mahsus totolojik bir tekrar sayarlar. 2) Yeni metafizikiler ki, varl ^^^ n zn kesin olarak mant ^ ka irca edilemez, ak ^ l-d ^^^^ (irrationnel) sayarlar. Birbirine bsbtn yabanc ^^ olan bu iki modern cereyan (biri tekini tan ^ mak istemedi ^ i halde) bir noktada birle ^ iyorlar: her ikisi de eski felsefenin mant ^ k ile metafizik, ak ^ l ile varl ^k aras ^ nda kurmak istedi ^i ahengi bozuyorlar. Onlara gre varl ^ k hibir sutetle 'ak ^ l kadrolar ^ na irca edilemez.

6. Bilginin tahlilinden do ^ an problemler


Biz bu yeni gr ^ lerin ula ^ mas ^^ mmkn sonulara yeniden dnmek zere, ^ imdi yine konumuza gelelim. Yunan felsefesinde ba ^ layan bu gayret; tmel, zaman st, ideal bir varl ^ k alan ^ n ^^ (d ^ncede veya ^ eylerde) arama gayreti bugnk felsefede de devam etmi ^ tir. Buna genel

71

olarak fikirlerin kayna ^^^etraf^ nda ara ^ t ^ rma diyoruz. Eskidenberi filozoflar ^ n iki grupta topland ^^^^sylenir: I) niversel bilginin temeli olan btn fikirlerin (mesela mekn, zaman, sebeplik, cevher, iyilik, erdem v.b.) bizde do ^u ^ tan bulundu ^ unu, insan akl ^ n ^ n varl ^ ktaki zaruri miMasebetleri kavr ^ yacak glere sahip oldu ^unu kabul eden gr ^ tr ki, buna do ^ u ^^ta n c ^ l ^^ k, ak ^ lc ^ l ^ k [ ^^], apriori felsefesi, transandantal idealizm v.b. adlar ^^ verilmektedir. Btn bu isimler felsefe tarihinde filozoflar ^ n kendi devirlerine gre bu genel san ^ r ifade edi ^^d'arklar ^ ndan do ^maktad ^ r. Burada onlar ^ n incelikleri zerinde duracak de ^ iliz (nk bunlardan en nemlilerine biraz sonra dokunaca ^^ z). 2) Tmel bilginin temeli olan fikirlerin bize yaln ^ zca tecrbeden, duyulardan geldi ^ini, insan ^ n veya insanl ^^^ n birikmi ^^tecrbeleri yard ^ mile zihnin gittike duyulardan hayallere, yar ^^ konkre kavramlara, oradan abstrelerine, sonunda en genel fikirlere ykseldi ^ ini kabul eden gr ^ tr ki buna tecrbecilik, empirisme, basit realizm adlar ^^verilmektedir. Eski Yunan'da Demokrit, Ep,ikurus'dan Roma'n ^ n ^ phecilerine (Carneade, Sextus Empiricus, AEl ^ esidemus) Ortaa ^^ n isimcilerine, empiristlerine (Roger Bacon, Cuillaume d'Occam v.b.)* Yenia'^^ n- zihni bo ^^bir levha sayan radikal empiristnine (Locke, Hume v.b.) kadar btn bir felsefe gelene ^ ini burada zikretmeliyiz. Eflatun ak ^ lc ^ l^^^^henz ba ^ lang ^ t ^r, kan ^ tlar ^^edebi istiareden al ^ nm ^^ t ^ r. Matematik bilginin kesinli ^i ile ahlak, sanat, hukuk gibi de ^er hkmlerine ait kesinlik birbirine kar ^^ t^ r ^ l ^m^ t ^ r. De ^ erler alan ^ nda tecrbe st normatif bir l olsa bile bu ly matematik alan ^ ndaki kesinlik, yahut mant ^ki zarurilikle ayn ^^ saymaya imkn var m ^ d ^ r? Bu mhim fark Descartes da gznne al ^nd ^ . Ona gre akli bilginin kesinli ^i, a ^ k, seik ve bedihi olan matematik prensiplere aittir. Bunlar ^^ biz ak ^ l sezgisi ile kavrar ^ z. Do ^u ^ tan fikirler (idtes int^ s) Descartes'a gre iki k^ s ^ md ^ r: ^^ ) Allah'a ait fikirler. 2) Matematik sezgi. Bunun d ^^^ ndaki btn bilgimiz duyulardan ibarettir. Duyular bize yaln ^ z ba ^^ na ilmi veremez. Leibniz do ^ u ^ tan fikirler aras ^ nda mant ^ k ^ n iki prensibini gryordu: ^^) eli ^ mezlik prensipi. 2) Yeter sebep prensipi. Bylece o akla ait niversel kanunlar ^ n (sebeplik kanunu aracile) ayn ^^ zamanda varl ^^ a ait kanun oldu ^unu ifade ediyordu. Leibniz'in talebelerinde (Wolff v.b.) devam eden bu gr ^^Kant' ^ n ince tahlilleriyle yeni bir ^ ekil ald ^ . Kant bilginin safhadan geerek kuruldu ^ unu gsterdi: ^^) duyarl ^ k; 2) ,zihin; 3) ak ^ l. Bu safhalardan her birinde tecrbe verileri ile ^ uurun onlar ^^ kavrama yetileri aras ^ nda ince bir mnasebet vard ^r. Tecrbe verileri
[1] Inn6sme, rationalismt, itMalisme transcendental.

72

bizim taraf^ m^ zdan do ^ rudan do ^ruya kavranmaz. Duyarl ^^^ n, zihnin; akl ^ n onlar ^^ kavramaya yarayan yetileri, adeta duyu verilerinin maddesini , almaya elveri ^ li formlar ^^ vard ^ r. Bu lo,rmlar Aristo'nun bahsetti ^ i gibi ^ eylere, var olanlara de ^ il, ^ uura ait formlard ^ r. Onlar tecrbeden ba ^^ ms ^ zd ^ r. Tecrbeden nce vard ^ rlar; tecrbe yaln ^ z onlar ^ n arac ^^ ile mmkndr. Bu formlara girmeyen bir tecrbe verisinden haberimiz olamaz. Bunun iin onlara tecrbenin ideal veya transcendant ^ artlar ^^ da diyebiliriz. Kant bunlar ^ n tecrbeden nce (veya ba ^^ ms ^ z) oldu ^ unu gstermek iin a priori diyor. Duyarl ^^^ n a priori sezgileri m ek n ve z aman'd ^ r., Zihnin a priori kategorileri nitelik, nicelik, nisbet (izafet) ve tav ^ r'd ^ r. Duyu verileri nce duyarl ^ k sezgileri taraf^ ndan kavran ^r, sonra zihin kategorileri onlar ^^ yo ^ urarak genel fikirleri meydana getirir. Grlyor ki ak ^ lc ^ l^k Kant'da en ince ^ eklini alm ^^ t ^ r. A priori'ler art ^ k, Descartes'in do ^ u ^ tan fikirlerinden ok farkl ^ d ^ r. Demokrif in tecrbecili ^ i tam de ^ ildi. nk onda tecrbe bilgisi tecrbecili ^ i yan ^ nda kavramlara ait saf bilgi kabul ediliyor. Ortaa ^^ an bir alan kabul eder: Mistik tecrbe, duyu hatt daima tecrbeyi a ^ ak ^ l verilerini a ^ an bir alana dayan ^ r. Yaln ^ z Yenia ^ da Locke tam tecrbecilik tezini savundu (" ^ nsan zihni hakk ^ nda denemeler" adl ^^ eserinde). Fakat Locke'un bahsetti ^ i gibi beyin veya ^ uur bo ^^bir levha (tabula rasa) m ^ d ^ r? Bu isbat edilemez. Aristo iki trl zihni (pasif zihin, aktif zihin) ay ^ r ^ yordu. Pasif zihinde bilginin do ^ u ^ unu mhrn balmumu zerinde b ^ rakt ^^^^ize benzetiyordu. Fakat aktif zihin faal akl ^ , s ^ rf ak ^ ledilir'leri, ideal lemi kavrama gcndemidir? yle ise onun ak ^ l ^ l ^ ktan ne fark ^^ kafir 7 Nitekim Locke, ^ uurun "bo ^^levha" oldu ^unu sylemekle birlikte matematik kavramlar ^ n ve zihin prensiplerinin kaynaklar ^ n ^^ a ^ klamadan b ^ rakm ^^ t ^ r. Demek ki, tam tecrbecilik, yani ak ^ l hakikatlerinin, a priori'lerin tam inkr ^^ mmkn olamam ^^ t ^ r. Aristo'yu tenkid eden, onu yeni Efltun'culuk ile birle ^ tiren ^ slm filozoflar ^^ ayn ^^ ak ^ lc ^ l ^ k yolunu takip ettiler. El-Kindi, Aristo'nun "k ^ yas" (tas ^ rn) metodu ile Euklides'in geometri'ye ait isbat ^ n ^^ birle ^ tiriyor ve ak ^ lc ^ l ^^ a zemin haz ^ rl ^ yordu. Farabi btn eserlerinde Efltunla Aristo'yu uzla ^ t ^ r ^yordu. Ona gre bu iki Yunan hakimi aras ^ nda esasl ^^ fark yoktur. ^ nsan akl ^^ ms t efa d ak ^ l ^ eklinde faal akla, yani s ^ rf akledilir'lere, bizim dnyam ^ z ile ilgisi olmayan stn ideal varl ^ klara evrilir ve onlar ^^kavrar. Bu kavray ^^^ nda tecrbenin rol byktr. ^ bn Sin ondan daha uzla ^ t ^ r ^ c ^ d ^ r. Ona gre tecrbenin haz ^ rlad ^^^^zemin zerinde ak ^ l, ak ^ ledilir'leri kavrayacak hale gelir. ^ bni Sina sanki Empedokles ile Efltun'u birle ^ tirmi ^^gibidir. ^ bn R ^ d ,bu noktada onu tenkit eder ve Aristo'nun daha sad ^ k yorumcusu olmak iin bilginin do ^ u ^ unda esas olarak Entelechia'ya, ilk kemallere, 73

gayeye evrilmeyi grr, 'bn R ^ d'lk Bat ^ da bir sre hkm srmekle birlikte Saint Thomas [ ^^ ] Aristo'nun s ^ rf ak ^ l taraf^ n ^^ al ^p tecrbeci ynn b ^ rakarak onu tenkit etti. Grlyor ki fikir tarihinde ak ^ lc^ l^ k tecrbecilikten stndr; tecrbecilik de hep onun nfuzu alt ^ nda yer almaktad ^ r. Fakat ak ^ lc ^l^ k ta hibir zaman yetmiyor: a) ya ak ^ lla tecrbe aras ^ nda tam bir uzla ^ ma vard ^ r; bu uzla ^ma Skolastikteki geli ^ memi ^^ilimde grlyor; b) yahut ak ^ lla tecrbe aras ^ nda uyu ^ mazl ^ k ^ phecili ^i. Sofizmi do ^ uruyor. Faraza ak ^ lla tecrbe aras ^ nda uyu ^ ma oldu ^unu kabul edelim: Bunun anlam ^^ tecrbenin btn verilerinin ak ^ lla desteklenmesi, ya da akl ^ n btn prensiplerinin tecrbeye, uygun olmas ^^ demektir. Ancak, Skolastik ilimde bu nas ^ l mmkn oluyor? Tecrbe verilefi ile akl ^ n prensipleri aras ^ nda uyan ^ k isbat edilebilir mi? yoksa bu yaln ^ zca bir postulat olarak m ^^konulmu ^ tur ? Skolastik ok s ^ n ^ rl ^^ tecrbeyi yine s ^ n ^ rl ^^olan ak ^ l prensipleri ile uzla ^ t ^ rd ^^^^san ^ s ^ ndad ^ r. Fakat ilmin darl ^^^^yznden tecrbelerin o ^ u rasyonel a ^ klamaya girememi ^ tir; Ak ^ lla tecrbe aras ^ nda uyu ^ ma olmad ^^^ n ^^ kabul edelim: Burada Ortaa ^a mahsus "gaybi ilimler", "bt ^n ilimleri", simya, nirenca t, t ^ ls ^ mat, ilm-i ncum x.b. gibi rasyonalist gr ^ n reddetti ^ i ilimd ^^^^ d ^ nceler ise kar ^^^yor. Mevcut ilim a ^ klamalar ^ n ^ n zay ^ fl ^^^ na ra ^men, prensiplerinin kuvvetine olan gvene dayanarak bunlar ^^ redde al ^^^yor. Btn bu a ^ klamalar priinitif zihniyetin, mythique d ^ ncenin kal ^ nt ^lar ^ d ^r. Akil.' d ^ nce onlara isyan ediyor. Ak^ l, akli d ^ nce iinde geli ^ en niversel dinler bu a ^ klamalara elveri ^ li de ^ ildir. islaml ^ k bu tarzda a ^ klamalar ^^ benimsemiyor (sihir, by. t ^ ls ^ m v.b.nin mutlak surette rededildi ^ ine ait sreler vard ^ r) Ak ^ lla tecrbe aras ^nda bu uyu ^ man ^ n kaybolu ^ u ayn ^^ zamanda hem ak ^ l bak ^ m^ ndan tecrbenin, hem tecrbe bak ^m ^ ndan akl ^ n tenkit edilmesine sebep oluyor. Bylece Yunan ^ phecilerinin, sofistlerinin kan ^ tlar ^ na dnlyor (Mu'tezilede ve bir k ^ s ^ m E&rilerde bunu gryoruz) [2]. Fakat ^ slam l ^ ncesi burada kalm ^ yor, as ^ l akil prensiplerini tenkit ediyor. Tecrbe ve akl ^ n birle ^ik tenkidi ^ slam D ^ ncesinde Yunan ^ phecilerinin dar ufkunu a ^ m ^^^grnyor. Olgu hakikat ^^ ve ak ^ l' hakikat ^ n ^ n yetmezli ^ini gren ^ slam filozofu bunlar ^^ inan hakikat ^^ile tamamlamak istiyor. Gazali'ye gre bir d ^^ ar ^ ya evrilmi ^ , duyulara ve akla dayanan d ^^^gz vard ^r ki, bununla duyu ve ak ^ l ilimlei kurulur. Bir de ieriye evrilmi ^ , yine akl ^ n ince bir sezgi halindeki "i gz" vard ^ r ki, bu da kalbin gzdr. Kalbin
[1] Aquino'lu Thomasso H ^ristiyan Orta a ^^ n ^ n en byk filozofu olup islam kelmc ^ lar^ m ve ibn R ^ d' tenkit ederek Aristo sistemine kendi dini kanaatlerile uzla ^ an bir ^ ekil vermeye al ^^ m ^^ t ^ r. [2] Mesela Gazali El Munkiz'de akl ^^ tenkit ederken sophiste'lerin kan ^ tlar^ n ^^kullan ^yor.'
-

74

gz ile insan tecrbe ve ortak ak ^ l alan ^ n ^^ a ^ ar. ^ nanc ^ n kabul etti ^ i hakikatleri a ^ klar. Gazali'de "kalbin gz" olgu ve ak ^ l hakikatleri aras ^nda ahengi kuracak olan, a ^ k ^ nl^ k alan ^ na evrilen felsefi sezgidir. Gazali'nin bu ince tahlilleri ne yaz ^ k ki ^ slni filozoflar ^^ ve kelmc ^ lari aras ^nda yeteri kadaztarafc ^^bulamad ^ . Aristocu denen Skolastik filozoflar ve onlar ^ n tesiri alt ^ ndaki kelmc ^ lar ak ^ l ve inan ayr ^ l ^^^ na dayanan Gaiali gr ^ nn geli ^ mesine engel oldular (bu en ok Aristo'nun mutlak otoritesinden ileri geliyordu). Ancak Gazali'nin ltince tercmeleri yard ^ mile modern d ^ nceye ok yakla ^ an bu ince gr ^^ ^ spanyol rahibi .Ramon Marti'nin Pugio Fidei adl ^^ kitab ^ nda devam ettirildi. XVII. yzy ^ lda ondan etki alan birok Frans ^ z filozofu yeti ^ ti ki, bunlar aras ^ nda en tan ^ nm^^ ' ve bugne kadar fikirleri ya ^ ayan" Pascal'd ^ r. Pascal'in "kalb mant ^ k ^ " [ ^^ ] ve "esprit de ,finesse"i Gazali'deki "kalbin gz"nn yeni felsefe iinde devam ^ chr. Pascal byk isln^^d ^ nr gibi (ikinci elden ondan mlhem olmak zere) olgu ve ak ^ l hakikatlerini ku ^ atan bir inan hakikatini aramak, onlar ^^ bu inan hakikati zerinde temellendirmek lzurnunu duyuyordu. Pascal da inan- (Gazali'de oldu ^ undan daha kuvvetle) filmin inkr ^ , reddi, ilim zihniyeti ile eli ^ ik bir zihniyetin savunulmas ^^ iin de ^ il, tam tersine tecrbe ve ak^ l hakikatlerine dayanan ilim zihniyetini temellendirmek ihtiyacmdan do ^ mu ^ tur. Bundan dolay ^^ felsefenin hakiki geli ^ mesi vlunda bu byk du ^ nrlerin roln i ^ aret etmek zorunday ^ z. Nitekim, bu fikir gelene ^ inden bahsederken, daha eskilere inmek de yerinde olur. Bu da Gazali'den ok nce bu islm d ^ nrnn hi tan ^ mad ^^^^bir H ^ ristiyan Ortaa ^^ l ^ nr, Augustinus'dur. Augustinus zaman ^^ lurunun tahlilinden ezelilik fikrine geerken bu alanda (felsefe tarihinde nadir grlen) derin bir misal verrnektedir. (Bu konuda Gazali'nin El-munkiz'inden, kitab-l erbain'den, "mizan-l amel" ve " ^ hya"dan misaller vermek gerekir.) e'pistdGerek eski metafizikde, gerek modern bilgi nazariyesinde mologie) bu filozoflar ^ n ba^ka esasl^^ bir ara ^ t ^rma konusu ak ^l hakikati ile olgu hakikat ^ n ^n, ya da t genel fikirlerle ^ eylerin (varolanlar ^ n) uyarl ^^^^ sorusudur. Bu noktaya biraz yukar ^da dokunduk. Grm ^ tk ki' Efltun'a gre (nce Parmenides ve Zenon da 'oldu ^ u gibi) D ^ nce ile Varl ^ k aras ^nda tam bir uyarl ^ k (correspondance) vard ^ r.-Efltun'a gre ("Devlet" diyalo ^ u) filozfun bilgisi ^ deelerin hakikatine uygundur. Nitekim halk ^ n bilgisi (doxa) de olu ^^halindeki duyular lemin.e uygundur. Aristo'ya gre bilgimiz ^ eylerin zne, tabiat ^ na tastarnam uygundur. Ortaa ^ da bu fikir ^ yle ifade ediliyordu: adequatio intellectus ad rem = (zihnin m vaka'a mutabakati). Bu meselede btn Skotastikler Aristo'yu takib ettiler.

[1] Lqkue du coeur.


75

^ bn Sin bu uyarl ^^^^ok a ^k ifade ediyor. Tabii cins, katil'-el-kesre (ante re) vard ^r. Mant ^ ki cins ba'-d-el-kesre (poste res) vard ^r; akl cins fi'l-kesre (in rebus) vard ^ r. ^ bni Sina bu tabirlerle gerekten nce; gerekten sonra, gere ^ in iinde'yi kasdediyo,r. Islam filozoflar ^^ trl cinsi kabul etmek suretiyle gere ^ e yakla ^ ma (takrip) derecelerini gsteriyorlarsa da, esas ^ nda daima gereki (dallste)clirler. Onlara gre klilgi olan'a (=ma vaka'a) uygundur, biz ak ^ l aracile ^ eyleri, lemi ve Allah' ^^ bilebiliriz. Skulastik bu suretle yaln ^ z tabiat ilimlerinin ve rasyonel ilimlerin (mant ^ k, matematik, metafizik) de ^il, ayn^^zamanda ^ lahi ilimlerin de tamamen ak ^ lla kavrana.ca ^ ma kanidir. Bu gr ^ n d ^^^ nda kalan ^ slam filozoflar ^^ yok de^ildir; mesela Ebu Bekir Razi veya Cbir ^ bn Hayy'an gibi tabiat filozoflar ^ na gre akl ^ n mutlak de ^ erine gvenilemez. Btn bilgimizin kayna ^^^tecrtibedir. Fakat tecrbeyi a ^ an mistik 've gaybi (occulte) baz ^^bilgiler vard ^r ki, onlar ^ , ak ^ lla ispat edemeyiz. Gaybi o ^i ilimler gr ^ en ok mistik fizozoflarda, mesela Muhyiddin ^ bn al-Arabi de geli ^ ti. Ancak bu thdosophique gr ^^konumuzun d ^^^ nda kal ^yor. ^ bn Heysem, Allaf gibi ^ phecileri ve bir dereceye kadar isimclili ^e meyleden baz ^^ e ^ 'ari kelmc ^larm ^^ da bu arada zikredebiliriz (Mu'tezileden baz ^ lar ^^ ile sonradan onlar ^^ takip eden e ^ 'ariler gibi). Halbuki, H ^ ristiyan Orta a ^^ nda bu gr ^ , birbirinden bsbtn ayr ^^ felsefe ekol halini alm ^^ t ^^ ki, bunlar ^ ) isimciler (nominaliste) yani 'bilginin cins, tr gibi gerekleri de ^ il, yaln ^z isimleri ifade etti ^ ine kanidirler; 2) gerekiler (realiste), yani bilginin. cins, tr gibi tmelleri d ^^^gerekler olarak kavrad ^^^ na kanidirler; 3) lyramc ^ lar (conceptualiste), yani bilginin yaln ^ z zihinde varolan kavra ^n14 4'^'l ifade etti ^ ine fakat gerek cinslere kar ^^ l^ k olmad ^^^ na kanidirler. Gerekle bilginin uyarl ^^^^sorusu Ortaa ^da ba ^ l^ca Saint Anselme taraf^ ndan Allah' ^^ isbat eden 'bir kan ^ t vesilesiyle ortaya konmu ^ tur ki, bu soru bu kan ^ t ^ n adiyle n kazanm ^^ t ^r. Buna "Tekvini delil".(Preuve ontologique) derler. Bu kan ^ ta gre biz yetkin bir varl ^k tasavvur ediyoruz. Yokluk tasavvur edilemez. yle ise tasavvur etti ^ imiz bu yetkin varl ^ k vard ^ r. Bu kan ^ t ilk defa Parmenides taAfindan ileri srlen "D^ nce" ile "Varl ^ k" ^ n ayn ^ l^^^^fikrinin canlanmas ^ ndan ba ^ka bir ^ey de^ ildir. Kan ^ t modern felsefede Descartes'den beri birok filozoflar taraf^ ndan hem mant ^ k ile metafizik aras ^ ndaki uyarl ^k, bilginin ^ eylere uygunlu ^ u, hem de Allah' ^ n ispat ^^ iin temel olarak kullan ^ld ^ . Descartes' ^ n ard ^^s ^ ra Spinoza'ya gre D ^ nce 'ile Varl ^ k aras ^ nda tam bir uyarl ^ k vard ^ r: " ^ eylerin dzen ve ba ^lant ^ lar ^^fikirlerin dzen ve ba ^ lant^lar ^ n ^ n ayn ^ d ^ r" [ ^ ]. Fakat bu fikir bu iki lemden birinin tekini kopye etti ^ i ^eklinde de ^ il, ancak sonsuz cevherden ibaret olan Allah' ^ n iki s ^fat ^^olan
[1] Spinoza'n ^ n Etika's ^^ (Trke tercmesi, H. Z. lken).

76

D ^ nce ile Madde aras ^ ndaki, s ^ rf ayn ^^ cevherin s ^ fatlar ^^ olmalar ^^ ynnden, uyarl ^ k bulunmas ^ ndand ^ r. Spinoza'n ^ n uyarl ^ k gr ^ ak ^ lc ^ l ^^^ n bu bak ^ mdan ula ^ t ^^^^'son noktad ^ r. Bu nazariyeden ayn ^^ zamanda hem materyalizm hem spiritualizm doktrinleri do ^ mu ^ tur [1]: mademki D ^ nce ve Varl ^ k ayn ^ d ^ r; yani d ^ ncesiz varl ^ k ve varl ^ ks ^ z d ^ nce yoktur. O halde ya d ^ nceyi varl ^^ a, yahut varl ^^^^d ^ nceye irca etmek, (hi de ^ ilse) birini teki yard ^ mile a ^ klamak mmkndr. Panthdisme'den iki yne do ^ ru kolayl ^ kla kay ^ labilmesi bundan ileri geliyor [2]. Bununla birlikte Spinoza'n ^ n mertebeli ve realist lem gr ^ , bu ift manzaral ^^ cevher gr ^ n bir bilgi temeli de ^ il, inan temeli olarak kullanm ^^^ olsayd ^^ bu felsefenin do ^ urdu ^ u buhranlara meydan verilmezdi. nk iki manzaral ^^ cevheri art ^ k ak ^ lla a ^ klamaktan vaz geilecek, o, varl ^^^ n belirlenmemi ^^ Dyade'l olarak kalacakt ^ . Fakat bu felsefenin a ^^ r ^^ ak ^ lc ^ l ^^^^ kendi kendisini y ^ kmas ^ na sebep olmu ^ tur.

7.

Bilgi tahlilinde d ^^^lem problemi

Buraya kadar mant ^ kla metafizi ^in, bilgi ile varl ^^^ n uyarl ^^^^ (actequatio) hakk ^ nda ileri srlen btn a ^ klamalar ^^ grdk. Bunlara genel olarak dogmatisme diyoruz. Dogmatisme ,grlyor ki. ^ lk ve Ortaap, felsefelerinin genel vasf ^ d ^ r.Hatta modern felsefe bile ilk dneminde ondan kurtula ^nam ^^ t ^ r. Metafizikle mant ^ k aras ^ nda birlik gren eski felsefe gibi, bilgi nazariyesiyle varl ^ k nazariyesi aras ^ nda (ba ^ ka trl bir) birlik gren yeni felsefenin de o ^u kere dogmatik oldu ^ u besbellidir. I.ocke, Bacon, Leibniz bu anlamda dogmatiktirler. Bu genel ^^^ rdan ayr ^ lanlar eski Yunan'da sofistler, Roma'da ^ pheciler (Carneade), ^ slam felsefesinde Mu'tezile ve E ^ 'ariler aras ^ nda yeti ^ en ^ pheciler, mesela e ^ 'arilerden Gazali idi. Fakat dogmatizmin gelene ^ i o kadar kuvvetli idi ki, ^ phecilik veya ihtimalcilik eski a ^ larda tek tk dallardan ibaret kalm ^^^ve esas gr ^ sarsmam ^^ t ^ r. Dogmatizmin sars ^ lmas ^^ ancak Hume zaman ^ ndan sonra mmkn oldu. ^ lk nce Descartes ^ eylerin hkmen varl ^^^ ndan ^ phe ile i ^ e ba ^ lam^^ t ^ . Fakat bu ^ phe Gazali'de oldu ^ u gibi inanen ^^ kesinli ^ ine ula ^ mak iin vas ^ ta de ^ ildi. Tam tersine, akl ^ n ve ilmin kesinli ^ ine ula ^ mak iin kullan ^ lan "me t o dik ^ phe" idi. Nitekim, ondan sonra filozof "d ^ [1] Math-ialisme ve spiritualisme varl ^^^ n temelini madde veya ruh sayan iki z ^ t felsefe gr ^ dr ki ilk a ^ dan beri temsilcileri vard ^ r.
[2] ^ slam leminde vcudiyye veya vandet-i vcud denen cereyan panthdi^ me' e benzer, fakat ayn ^^ de ^ ildir. Baz ^ lar ^^ onu :panentldisme kar ^^ l ^^^^saym ^^ larchr.

77

nyorum o halde Var ^ m" (Cogito ergo sum) nermesiyle ilk kesin bilgiyi kendi ^ uurunun varl ^^^ nda buldu; ve oradan d ^^^lemin varl ^^^ na gemeye al ^^ t ^ . Fakat Berkeley bu biim d ^^^Meme gei ^ i kabul etmedi. Ona gre. biricik hakikat d ^ nce (cogito)nin hakikat ^ d ^r. "Varolmak, idrak edilmi ^^ olmakt ^ r" (Esse est percipi). idrakimiz d ^^^ nda varl ^ k yoktur. Art ^ k Spinoza'da oldu ^ u gibi madde ve d ^ nce, cevherin iki s ^ fat ^^ de ^ ildir; fakat varl ^ k idrakten ibarettir. Biraz daha ileri . gidersek Schopenhauer' ^ n ifadesiyle ,"lem benim tasavvurumdur" diyebiliriz. yle ise bilgilerim ^ eylerin zaruretine uygundur dememe imkan kalmaz. Berkeley bunu mekan idrkinin grme ve dokunma duyular ^ na irca edilebilece ^ i kan ^ t ^^ ile ispat ediyor. nk bizim d ^^^lemin varl ^^^^hakk ^ ndaki btn kan ^ t ^m^ z (Descartes da oldu ^ u gibi) mekan (veya onun deyi ^ ile uzam) idrkine dayan ^ yor. E ^ er mekn iclraki asl ^ nda grme ve dokunma duyular ^ na irca edilebilirse ve btn bu duyular (yine Descartes' ^n kabul etti ^ i.gibi) sbjektif izlenimlerden ibaretse, o halde mekan idrki lemin objektif temeli olamaz, nk o da sbjektif izlenimlerin toplarrundan ibarettir. Berkeley'i David Hume tamamlad ^ : O i lemin de hkmen (en d r oit) var olmad ^^^ n ^^gSterdi. Yani maddi cevher gibi ruhi cevheri, d ^^^zaruret gibi ruhi ve i zarureti de ortadan kald ^ rd ^ . Bylece' do ^an olayc ^ l^k veya fenomencilik (phblomenalisme) gznde art ^k ortada metafizikle mant ^ km uyarl ^^^^diye bir soru bile kalm ^ yordu. nk Hume'a gre btn zaruri ba^ lantdar (yani sebeplik ba ^lant^lar ^ ) esak ^nda zihnimizin nce-sonra aras ^ nda kurmu ^^oldu ^ u bir al ^^ kanl ^ k ba ^lant ^s ^ na indirilebilir. Bu ise psikolojik de ^ i ^ meye elveri ^ li bir haldir. Demek ki, zihinde de zaruri ba ^ lant ^lar yoktur. Tabiat kanunlar ^ n ^ n, Allah' ^ n al ^^ kanl ^klar ^^(Adetullah) oldu ^ unu syleyen Gazali'de(daha nce baz ^^mutezile kelainc ^ lar ^ nda) bu fikrin pek uzaktan haz ^ rl ^^^ n ^^ gryoruz. Fakat onlarca tabiat kanun, lar ^ n ^ n kesinli ^ ine kar ^^^ al ^ nan bu tav ^ r, daha ok metafizik bir tav ^ rd ^ r. Bu onlatm Allah' ^ n Iradesini kanunlar ^ n zaruretinden stn grmelerinden ileri geliyordu. Halbuki Hume'da bu her ^ eyden nce ,e'pistdn^ ologique bir tav ^ rd ^ r. Yani o her ^ eyden nce metafizik kesinli ^ i, bilgi ile varl^ k aras ^ nda uyarl ^ k hakk ^ ndaki eski san ^ y ^^ temelinden sarsan yeni bir gr ^ , (daha nce dokundu ^ umuz gibi) epistemologique gr ^ getiriyordu. Buna art ^ k ilk a ^ da anla ^^ lan anlam ^^ ile ^ phecilik (scepticisme> diyemeyiz. nk Hume duyu verileri veya akl ^ n yrrl ^ , ve kesinli ^ ini sarsmak istemiyor; fakat felsefenin a ^^ rl ^ k merkezini de ^ i ^ tirmek ve felsefe problemini her ^ eyden nce bir bilgi problemi haline koymak istiyordu.
[1] Descartes'a gre ^ uur cevherinin iki s ^fat ^^ d ^ nce ve irade, lem veya varl ^ k cevherinin iki s ^ fat ^^ uzam (tendue) ve hareket (mouvement')dir.

78

Bu ba ^ lang ^ Kant tarafindan tamamland ^ . Hume'un psikolojik tahlilleri yerine Kant formalist bir ak ^ l tenkidine giri ^ ti. Bundan dolay ^^ onun felsefesi tenkitilik ad ^ yla tan ^ ld ^^ [t]. Yukar ^ da grd ^ mz gibi Kant bilginin a priori yani tecrbeden nceki ^ uur formlarma ba ^ l ^^oldu ^unu, bizim tecrbede as ^ l varl ^^^^de ^ il ancak a priori formlarm kavrad ^^^^grn ^ 'leri (ph6nomne) bildi^imizi gsterdi. Kant' ^ n bilgi nazariyesi bir tecrbe nazariyesidir. Tecrbenin ancak duyu verileriyle (aldi olmayan unsurlarla) ideal ve a priori formlar ^ n birle ^ mesi sonucunda mmkn oldu^ unu gsteren bir nazariyedir. Ba ^ ka deyi ^ le Kant'a gre ideal ^ uur yetilerinden ba ^^ ms ^ z, s ^ rf tecrbe asla mmkn de ^ ildir. ^ nsan zihni tabiat ^^ tan ^ ma gcndedir. nk onu kendisi in ^ a ediyor. Tabiat ruhumuzun bir in ^ as ^^ ve terkibidir. Bununla birlikte. zannetmemelidir ki Kant insan ^^ Allah derecesine ykseltiyor. Allah tabiat ^^ asil varl ^ k (Arourine) olarak hem formu hem_ iindekilerle yarat ^ r. O lemin yarat ^ c ^ s ^ d ^ r. Halbuki insan ^ n in ^ a kudreti alak g(Mlldr. ^ nsan zihni tecrbeden duyu verilerini al ^ r; onlar ^^kendi etkisi ile dzenler, onlara form verir. Bundan dolay ^^ Kant'a gre insan zihni tabiat ^ n yarat ^ c ^ s ^^ de ^ ildir, ancak mimar ^ d ^ r. ^ nsan zihni taraf^ ndan in ^ a edilen tabiat as ^ l varl ^k (nourrne) de ^ildir. Sadece bir fenomendir. Gerek varl ^ k de ^ ildir. Sadece duyularla elde edilmi ^^bir tasavvurdur. Allah tarafindan yarat ^ lm ^^^as ^ l varl ^ klar ^ n toplam ^ ndan ibaret hakiki Mem, insan zihni tarafindan tamamiyle bilinemez kalm ^ ya mal^ kmdur. Onun varl ^^^^ve hassalar ^^ yaln ^ z inan konusu te ^ kil edebilir: fakat umm konusunu te ^ kil edemez [2].

8. Yeni metafizikler Grlyor ki, Sokrates'in bizzat kendi varl ^^^^hakk ^ ndaki bilgiyi ku ^ atan, inan konusu olan "bilinmez" alemi [3], Kant'da Noun ^ ne hali ^ii al ^ yor. Kant ahlak' ^ , sanat'', din'i, bilgi stndeki bu noume"nal ve mutlak varl ^^ a, inanmaya ba ^ lamaktad ^ r. Kant, not^ mne'in sbjektif k ^ sn^ ma ve ak ^ ledilir zne vazife ^ eklindeki ^ arts ^ z ve katego ^ ik emirle ula ^ abilece ^imizi ^ stermi ^ , yani bir "ahlak metafiziki" yapm ^^ t ^ . Halbuki as ^ l Aroumne, ideal ve objektif varl ^ kt ^ r. Kant varl ^^^^tmelli ^ i ile kavrayacak hibir ara teklif etmedi. Yani bir tabiat metafizi ^ i yapmad ^^ [*],
[1] Criticisme.
[2] K. Jaspers, Philosophische Glauben. [3] Sokrates "butim bildi ^ im hibir ^ ey bilmedi ^ imdir" diyordu. Mutlak sahas ^ na ait bu bilinemezlik onda nefs bilgisini ku ^ at ^yor. [*] Bununla birlikte "Hkmn Tenkidi" adl ^^ kitab ^ nda byle bir tabiat metafizi ^ ine giri ^mektedir.

79

fakat Kant' ^n yolunda gidenlerden bir k ^ sm^^ akl ^ n yapamad ^^^^ i ^ i ba ^ ka bir vas ^ ta ile elde etmeye, yani ak ^ ldan "stn" bir vas ^ tayla noum ene' e ula ^ arak metafizik kurmaya al ^^ t ^ lar. Bunlara gre zek, zihin, ak ^l e ^er varl ^^^ n zne nfuz edemiyorsa, ruhumuzun ba ^ ka bir yetisi ona pek iyi nfuz edebilir. Bu yeni ^^ n ^ n d ^nrleri Schopenhauer, Schelling ve Bergson'dur. Schopenhauer'a gre lem benim tasavvurumdur. Bundan dolay ^^ o oldu^u gibi de ^ il, ancak bana grnd ^ gibi idrak edilebilir. Fakat zihnimden ayr ^^btn varl ^^ a yayg ^n, nce bedenimde do ^ rudan do ^ ruya kavrad ^^^ m, sonra bitki, hayvan, insan lemlerinde k ^ yas yolu ile grd ^ m bir g vard ^ r ki, bu Ir ade'dir." irade ile varl ^^ a nfuz etmek mmkndr. nk as ^ l varl ^^^ n z kr ^ rade'den ibarettir. Schelling'a gre zihin mant ^ ki d ^ nce ile varl ^^^^oldu^ u gibi kavrama gcnde de ^ ildir; nk zihin srekli ve sonsuz olan alemi sreksiz ve kamtlamal ^^ yani aral ^^ olarak tan ^ r. Bundan dolay ^^ onu paralar ve, zn bozar: Zihinle kazand ^^^ m ^ z oilgi vas ^ tal ^^ ( ddiat)d^r. Bu sebepten ^ eylerin asl ^ na uygun de ^ildir. Fakat ^ eylerin asl ^ n^ , yani tnel varl ^^^ , do ^rudan do ^ ruya vas ^ tas ^ z olarak (imm 6diat) kavrayacak ba ^ ka bir yetiye sahibiz ki, bu Descartes'in, Kant' ^ n anlad ^ klarmdan farkl ^^ bir anlamda zihni sezgi ( Intellektuelle Anschauung)d ^r ; zil ^ ni sezgi ile kavranan btn tabiat Ruh ile Gere ^ in ayn ^ l ^^^^halindeki Mutlak Varl ^ kt ^ r. Fakat bu bilgi filmin de ^ il, sanat ^ n ve binin bilgisini verir. Schopenhauer ve Schelling bilgi dy a d e' ^ n ^^ ku ^ atan A ^ k ^ n Varl ^ k veya sonsuz Dyade' a olan inanc ^^ ba ^ ka ba ^ ka ynlerden savunmaktad ^rlar. Birincisi sanat sezgisiyle inanc ^ , ikincisi ^ raderin terk edilmesi ile inanc ^^ birle ^ tiriyor [1]. Bu ba ^lant ^ y ^^ ba ^ l ^ ca Wagner'in musical Dramlar ^ nda daha konkre olarak gryoruz. Bergson'a gre zeka, ^eyleri ancak pratik fardaya gre para.hyarak, mekanikle ^ tirerek kavrayabilir. Bundan dolay ^^ zeka her ^ eyden nce maddeyi kullanmaya elveri ^ li bir alettir; fakat hayat ^ n, ruhun as ^ l varl ^^^ n zn zek ile kavramaya imkn yoktur. nk zek varl ^^^ n btn bu grn ^ lerini ancak onun zn bozarak, niteli ^i niceli ^ e, ^iddeti mddete, srekliyi sreksize irca ederek kavrayabilir. Bundan dolay ^^ varl ^^^ n sresini ( dur 6e) oldu ^ u gibi do ^ rudan do ^ruya kavrayacak, zek d ^^^ nda ruhun ba ^ ka bir yetisine, sezgiye (intuition) ba ^ vurmak gerekir. Bergson'un anlad ^^^^ ^ ekilde sezgi Descartes, Kant, Schelling'in sezgilerinden fark[1] Schopenhauer ve Schelling'in bu konudaki hal tarzlar ^^ aras ^ nda derin fark vard ^ r. Birincisi "objektif idealizm" ikincisi "irade metafiziki" diye adland ^ r ^ labilen bu gr ^ lerden etraf ^ ' olarak bahsetmeye konumuz elveri ^ li de ^ ildir.

80

l ^ d ^ r. Burada zihnin hayat ve ^ uur sresini kendi iinden kavramas ^ ndan ibaret bir e ^ it "i duyu" anla ^^ lmaktad ^ r. Fakat, onda da teki filozoflarla birle ^ ik cihet sbje-obje ikili ^ ini a ^ an as ^ l v arl ^ k'la bu mahrem ilginin gndelik bilgilerden farkl ^^ olu ^ udur. Zamamm ^ z felsefesinde metafizik ile mant ^ k aras ^ndaki birlik kaybolmu ^ tur. ^ nsan art ^k varl ^^ a ak ^ l yolu ile nfuzdan vazgemi ^^grnyor. nk daha ^ lka ^ da grld ^ gibi as ^ l varl ^ k bilinemiyen, bilgiyi a ^ an ve ku ^ atan, kendisine bilgiden ba ^ ka aralarla nfuz edilen, kendisile aram ^ zda ancak inan mnasebeti olan Mutlak alan ^^ d ^ r.Bilgiyi ku ^ atan ve temellendiren bu alan olmad ^ ka asil bilgi de a ^ klanamadan kal ^r. Zaman ^ m ^ zda mant ^ kla metafizikin kesin ayr ^ l ^^^ na kar ^^^(ki bu ayr ^ h ^^ Kant'dan ba ^ lar) Varl ^^ a nfuz iin zihnin hakikatlerinden ba ^ka bir mant ^ k, varl ^^^ n ak ^^^ na uygun yeni bir mant ^ k icat etmek isteyen Hegel'i gryoruz. Hegel, klasik mant ^ k yerine bu yeni mant ^ k sayesinde metafiziki yeniden kurman ^ n mmkn olaca ^^ na kani idi. Bu da ona gre dinamik mant ^ k veya Diyalektik idi. Fakat tabiat felsefesi, tarih felsefesi gibi varl ^^^ n trl alanlar ^ na tatbika, al ^^ t ^^^^bu diyalaktikin ne derecede ba ^ ar ^ l ^^ oldu ^unu mant ^ k bahsinde grece ^iz. Burada yaln ^ zca ^unu i ^ aret edelim ki, modern felsefe Hegel'in istedi ^ i ynde geli ^ medi. Tam tersine metafizikle mant ^ k aras ^ nda gittike byyen ayr ^l^k, byle bir mant ^ k ^ n kurulmas ^^ imkans ^ zl ^^^ n ^ , metafizikin mant ^ ktan ba ^^ ms ^ z olarak, a k ^ l d ^^^^^^ (irrationnel) bir alan olarak yeniden ele al ^ nmas ^^gerekti ^ ini gsterdi. Yeni felsefede bu ^^^ r ^^ aanlar ^n ba ^^ nda Bergson oldu ^ unu i ^ aret etmi ^ tim. Ayr^^ ayr ^^ ynlerde bu yeni ^^^ r gittike geli ^ mektedir. En ok Hegel'in yeni mant ^^^ na kar ^^^hcumlar bu sistemin paralanmas ^ na sebep oldu. Bir k ^ s ^ m yeni Hegelciler mant ^ klar ^ n ^^ son derecede daraltt ^ lar, eski mant ^k kadrosuna s ^ k ^^ t ^ rd ^ lar, (Croce, Hamelin v.b. gibi). Fakat as ^ l ^ iddetli tepki Varl ^ k felsefesini mant ^ ktan bsbtn uzakla ^ t ^ ran Kierkegaard'dan geldi. Ona gre var olmay ^^ (existence) orijinal olarak biz kendimizde, kendi sbjektifli ^ imizde kavrar ^z. Var olu ^ umuz Allah kar ^^ s ^ nda kendini inkr ederek meydana ^ kar. ^ nsani varl ^ k, A ^ k ^ n (Transcendant) Varl ^k nndeki yeisten, yokluk, ^ uurundan do ^ ar Halbuki Nietzsche ayn ^^ hkme bsbtn ba ^ ka bir yoldan ula ^^ yordu. Ona gre insan ancak Allah' ^^ inkr ederek kendi varl ^^^ n ^^ bulabilir. Varl ^^^ m ^ z A^ k ^ n Varl ^^^ n 'inkar ^^ ile kazan ^ lm ^^ t ^ r. Biri A ^ k^ nl ^^^ n sonucu, teki A^ k ^ nl^^^ n inkar ^^yolundan, fakat her ikisi de ayn ^^ ynde yani A ^ k ^ n Varl^kla, Allah ile insan ^ n kar ^^ la ^ malar ^^yolundan varolu ^ 'u (existence) elde etmektedirler. yle ise varolu ^^felsefesi msbet veya menfi ^ ekilde daima A ^ k ^ nl ^ k (transcendance) ile kar ^^^kar ^^ ya gelmeden do ^ uyor. Her ikisinde de metafizik'e "mant ^ ki nfuz" imkan ^^ tamamen reddedilmi ^ tir.

81

teden Max Scheler Nicalai Hartmann da' Varl ^k metafiziki kurmaya al ^^ maktad ^ rlar. Onlar ^n mant ^^a kar ^^^ ald ^ klar ^^ tavr ^^ buracla derinle ^ ti ^^ ecek de ^ iliz (nk Hartmann'a gre mant ^ k gerek olmayan, ideal bir varl ^ k alan ^^'te ^ kil etti ^ inden onun tart ^^ mas ^^ konumuzun d ^^^ nda kal ^ r.) Ancak her ikisinde de Varl ^^^ n ak ^ l-d ^^^^ (irrationnel) z zerinde ^ srar edildi ^ini i ^ aret etmek gerekir. Max Scheler belki uzaktan Bergson'a ve Pascal'a benzer. Bu tarzda varl ^^^ n znn zeka ile, mant ^ kla, ilim procWleriyle de ^ il, fakat Varl ^^^ n e ^ itli mertebelerinde duygu gcne dayanan bir nfuz ile, onlarla duyguda ^^olmakla, kendi deyi ^ i ile sympathie ile kavranaca ^^ n ^^ sylemektedir. ,Bu kavray ^^^ tarz ^^ ile mutasavv ^ flar ^ n kal yerine hafi ve z e vk'i koymalar ^^ve Varl ^^^ n ancak zevk ile tad ^ larak ' bilinece ^ ini ileri srmeleri aras ^ nda bir ilgi yok mudur? Mutasavv ^ flar bu zel gr ^ te (ki buna 6-oterique bilgi diyorlar) tadmayan bilmez (men lem yezuk lem ya'ruf) hadisine dayanmaktad ^ rlar. (N. Hartmann felsefesi sonular ^ nda tekinden tamamen ayr ^ lmakta ise de burada incelemeye girmiyoruz). Nihayet burada ^ ngiliz metafizikisi Whitel ^ ead ile Alman metafizikisi K. Jaspers'i de zikretmek isterim. (Ba ^ l ^ca bu sonuncudan ileriki fas ^llarda bahsedece ^im.)

82

IV MANTIK PROBLEM/

I. Mant ^k nas ^l do ^ du ^ imdiye kadar felsefeye giri ^ in yolundan birisi, yani bilgi problemi zerinde k ^ saca durduk. Onun mant ^ kla ve metafizikle (Varl ^ kla) ilgisini grdk. ^ imdi de bilgi probleminden ba ^^ ms ^ z olarak Leibniz'in ak ^ l hakikati (vdritd de raison) dedi ^ i ve olgu hakikati veya zorunsuz hakikate z ^ t olarak koydu ^ u prensipler ve bunlar ^n temeli olan Mant ^ k zerinde dural ^ m. Btn ilimler var olanlar ^ n, fenomenlerin bir e ^ idi ile u ^^ a ^^ rlar. Mant ^ k zihnin kavramlar ^^ veya ^ eyler aras ^ ndaki zaruri ba ^ lant ^ lar ^^tetkik etti ^ i iin, onun acaba belirli bir fenomen tr ile u ^ ra ^ t ^^^ , bir Varl ^ k derecesine ait oldu ^ u sylenebilir mi? Bu soru btn mant ^ k tarihini doldurmu ^ tur. Biz burada, her ^ eyden nce mant ^^^ n nas ^ l ve hangi d^ nceden do ^du^ u noktas ^^ zerinde durmal ^ y ^z. Grm ^ tk ki Parmenides'e gre hakiki Varl ^ k Bi ^ 'dir. De ^ i^ mez, blmszdr, nk sreklidir. Buna kar ^^^Pythagoras'c ^ lar ise ortak duyuya (sens commun) dayanarak bununla alay ettiler: "bir tarlada otlayan iki koyun birbirinden ayr ^ d ^ r. ^ eyler ayr ^^ ayr ^^ birer say ^ d ^ r." Fakat ortak duyurrun bu hcumuna kar ^^^Elea mektebini Zenon ^ yle savunuyordu: sreksizlik yoktur, nk e ^ er sreksiz (discontinu) nicelik yani okluk varsa hareket imkans ^ z olur. Bir T hareketgsi bir AB hatt ^ n ^^ hibir zaman katedemez. nk onu katetmesi iin nce bunun yar ^ s ^ n ^^ daha nce i /4 n, daha nce ^^ /8 ini v.s... nihayet ^^ /8 katetmelidir. K ^ saca, ,hakiki hareket fikri say ^^fikriyle, sreksizlik ile uzla ^ t ^ r ^ lamaz. Zenon'un felsefe tarihinde tan ^ nm ^^^olan bu kan^ t ^^ birka ^ ekilde ifade edilmi ^ tir
'

A Birinci ^ ekil ^ udur: Zenon hareketin imkans ^zl ^^^ n ^^hareketlinin hedefine ula ^ madan nce onun yar ^s^ n ^ , daha nce bunun da yar ^s ^ n ^^ katetmeye mecbur olmas ^^ile isba t ediyor. (Yukar ^ ki kan ^ t tersine kullan ^ lm ^^ t ^ r.) 83

B - Achille (Achileus) kan ^ t ^^ diye tan ^ nm ^^ t ^ r. Ko ^ uda en h ^ zl ^^ olan en yava ^^gidene asla yeti ^ emez. Zira arkadan gelen kaan ^ n hareket etti ^ i noktaya ula ^ arak i ^ e ba ^ lama zorundad ^ r. yle ki, en yava ^^giden daima biraz ileride olacakt ^ r. Bu kan ^ t Achille'in kaplumba ^ ay ^^asla geemiyece ^ i ^ eklindeki paradoks ile ifade edilmektedir. C - Achille'in oku diye tan ^ nm ^^^ olan kan ^ td ^ r: ok at ^ ld ^^^^zaman hep bir yerde hareketsiz durmaktaad ^ r. Bu da zaman ^ n blnebilir anlar toplam ^^ oldu ^u hakk ^ ndaki faraziyenin sonucudur. Bu faraziye reddeddilirse k ^ yas da ortadan kalkar. ** Zenon'un metodu kar ^^^ taraf^ n postlat'lar ^ ndan birini almak ve ondan iki eli ^ ik sonu ^ karmakt ^ r. Bunun iin Aristo ona dialektik'i icad eden diyor, ki kendi koydu ^ u nclden de ^il, kar ^^^ taraf^ n kabul etti ^ i nclden ba ^ layarak kan ^ tlama sanat ^ d ^ r. Zenon Parmenides'i isbata al ^^ acak yerde onu reddedenlerin eli ^ meye d ^ tklerini gstermeye al ^^^ yor. - E ^ er Bir'in bykl ^ olmasayd ^ , var olmazd ^ . E ^ er var ise, her bir'in bir bykl ^ olmal ^^ ve teki birden ayr ^^ bir yerde olmal ^ d ^ r, daha tekiler iin de i ^^byledir. Bir blnrse hibir para son de ^ ildir. E ^ er ^ eylerin oklu ^ u varsa, onlar ^ n hem byk hem kk olmas ^^ gerekir: bykl ^ olmamas ^^ bak ^ m ^ ndan kk, sonsuz olmas ^^ bak ^ m ^ ndan byk. [Ayn ^^ kan ^ tlama ^ eylerin sonlu ve sonsuz olduklar ^^ sonucuna var ^ yor.] 2 - Zenon hareketin imkns ^ zl ^^^ na dair yeni bir kan ^ t vermiyor. Yaln ^ z plralist bir gr ^ n hareketi ispat edemiyece ^ ini gstermekle yetMiyor. Bir stadium daki hedefine asla varamazs ^ n. nk belirli bir zamanda sonsuz noktalar ^^ katedemezsin. Btn mesafeyi katetmeden nce onun yar ^ s ^ n ^^ katetmeye mecbursun, ondan nce onun yar ^ s ^ n ^ , daha nce de ikisinin yar ^ s ^ n ^ , v.s katetmelisin. nk herhangi verilmi ^^ bir meknda sonsuz nokta vard ^ r, ve sonlu zamanda bu sonsuz noktaya ula ^ amazs ^ n ^ z. 3 - A ^ il (Achileus) hibir zaman kaplumba ^ aya ula ^ am ^ yacakt ^ r. Kaplumba ^ aya daha ilerden ba ^ lama f^ rsat ^^ vermek zere A ^ il onunla yar ^^ a ^ km ^^^olsa, bu en h ^ zl ^^ ko ^ ucu daima yine biraz geride kalacakt ^ r. nk A ^ il hedefine ula ^ mak iin nce onun yar ^ s^ n ^ , daha nce onun yar^s ^ n ^ , v.s katedecek, bylece A ^ il daima kaplumba ^ an ^ n katetti ^ i mesafeden biraz geride kalacakt ^ r. 4 - Achileus'in oku hibir zaman hareket etmiyecektir. nk ok sreksiz bir noktada bulunacak, her sreksiz nokta da hareketsiz oldu ^ u 84

iin, bunun sonucunda ok hareketsiz noktalar ^ n toplam ^ nda hareketsiz olarak kalacakt ^ r. 5 Zaman ^ n yar ^ s ^^ zaman ^ n iki misline e ^ it olabilir. Biri skn halinde (A) ikisi birbirine z ^ t ynlerde hareket halinde (B, C) tak ^ m farzedelim. Bunlar bir stadium'daki ko ^ ucular olsun. Hepsi stadium'un ayn ^^ yerinde bulunduklar ^^ anda B tak ^ m ^^ C ve A'n ^ n nnden iki defa gemi ^^olacakt ^ r.

A C .

A B C

O halde C'nin nnden gemek iin gereken zaman A serisinin nnden gemek iin gc reken zamandan iki defa uzundur. Fakat B ve C serilerinin A serisine ula ^ mak iin sarfetti ^ i zaman ayn ^ d ^ r. ^ u halde zaman ^ n iki misli onun yar ^ s ^ na e ^ it olur. Zenon'm ^^^ kar ^^^ taraf^ n kan ^ tlar ^ na red iin ba ^ vurdu ^ u bu mant ^ k oyunlar ^ na (paralogisme) paradoks deniyor. Aristo onlar ^ n sarnal ^^^ n ^^ Organon'un son kitab ^ nda gsteriyor. Btn bu paradokslar, asl ^ nda, sreklinin sreksiz nevinden ifadesi iin yap ^ lan gayretten do ^ uyor. Biz sreklinin paralar ^^ toplam ^ n ^ n hibir zaman o srekliye e ^ it olmad ^^^ n ^^ gstermek iin ^ u yanl ^^^e ^ itde ^ erli ^ i gsterebiliriz :

2 = I + I /2 + 1 /4 -I- /8 4- /16 4- /32

... I /o [I].

in mant ^^^^Mo-tseu taraf^ ndan bir sistem haline konmu ^ tur. Kungson-lung zaman ^ nda da sophisme (safsata) derecesine varm ^^ , grn ^^ile hakikati birbirinden ay ^ ram ^ yacak bir hale gelmi ^ tir [2]. Hsn-tseu bunlardan sonra geldi ^ i iin, mant ^ k alan ^ nda yeni bir doktrini yoktur. O zamanlar "safsata"c ^ lar ^ n grn ^^(isim) ile hakikati birbirinden ay ^ ramamalar ^ ndan dolay ^ , "hak" ile "bat ^ l"' a ^ klamak iin "Tchengming-pien" adl ^^ eseri yazm ^^ t ^ r. Fakat in mant ^^^^zaten Kong-tseu (Confucius) doktrini alan ^ na girmedi ^ i iin Hsn-tseu ancak ba ^ ka tan ^ n[1] Gomperz, Les Penseurs de la Grce, vol. 1; john Burnet, L'Aurore de la Philosophie Grecque, Jean Voilequin, Les Penseurs Grecs avant Socrate (De Thales de Milet a Prodicos), Garnier. [2] Yunan felsefesinde ise sophisme nce gelmi ^ , onun ^ iddetle tenkit , edilmesinden sonra sistemli mant ^ k do ^ mu ^ tur.

85

m ^^^eski stadlar ^n nazariyelerini tadil etmi ^ tir. Burada yaln ^ z onun Mo-tseu'nn nazariyesinden k ^saca bahsedelim. ^ eylerin ^ ekilleri birbirinden farkl ^^ve belirsiz (gayr ^^ muayyen)dir. ^ nsanlardaki duyular da birbirinden farkl ^ d ^ r. ^^ te bunun iin insanlardan her biri kendi duyu (ve duygu)lar ^ na gre ^ eylere isim verdiklerinden grn ^^ile hakikat birbirinden ayr ^ lmas ^^ g bir ^ ekil al ^ yor. Yine bundan dolay ^^ insanlar ^ n ortak olarak kulland ^ klar ^^ isimleri tesbit etmek gerekir.
2 Isimleri tesbit ederken neye dayanarak hareket edildi ^ i noktas ^ na gelince, burada be ^^duyunun fonksiyonlar ^ na gre isim verilmekte oldu ^unu syleyebiliriz. ^ ekil ve renklere, grme duyusuna dayanarak isim verilmektedir. Seslerin fark ^^ i ^ itme duyusuna gre ayr ^ l^ r. Tadlar tad alma duyusuna, kokular koku alma duyusuna gre; ,a ^ r ^ , ka ^^ nma, ^ s ^^ v.b.lar ^^ da deri ve dokunma duyusu yard ^ mile ayr ^ l ^ yorlar. Sevinme, k ^ zma, ac ^ ma, ho ^ lanma, sevme, nefret etme, arzu etme (isteme) gibi duygular kalb (gnl) ile ayr ^ l^ rlar [1]. Kalbde be ^^duyu ile ^ eyleri tan ^ y ^ p ay ^ rd etmek hassas ^^ vard ^ r. ^^ te bilmek, tan ^ mak (ve hissetmek), d ^ nmek hassalar ^^ile ^ eyler ayr ^ l^ r, bu da adland ^ rma ( clzomination) i ^ inin esas ^ n ^^ te ^ kil eder. Ba ^ ka deyi ^ le, insanlar ^ n duygular ^^ ve be ^^duyusu tastamam birbirine benzemedi ^inden, bu duygu ve duyumlar ^ n birle ^ ik (ortak) noktalar ^^ ele al ^ narak bunlara genel bir isim verilirse, bylece ^ eyler ve olaylar ^^ birbirinden ay ^ rmak mmkn olur. Yani herhangi bir isim tesbit edilirken duyum ve duygular ^ n birle ^ ik noktalar ^^ esas olarak al ^ nacakt ^ r.

3 isim tesbitinin nemi: ^^ te bylece duyum ve idrak fonksiyonlar ^ n ^ n ortakh ^^ n ^^ (birle ^ ikli ^ ini) anlay ^ nca, bir ^ eye herkesin kulland ^^^^ bir isim verilirken o isim ile as ^ l ^ eylerin birbirine uygun olmas ^^gerekir. Yani ayni cinsten olanlara ayn ^^ ismi vermeli, cinsleri ba ^ ka olanlara ayr ^^ isim vermeli, tek isim yetenlere tek isim, tek isim yetmiyenlere ift isim yahut (anlam tahlil edilince birle ^ ik bir kavram veren) birle ^ ik isim vermelidir. Misal: Kpek tek isim oldu ^ u iin, beyaz kkpek, sar ^^ kpek gibi tr anlat ^ lmak gerekti ^ i zaman yaln ^ z tek isim ile anla ^^ lmad ^^^ ndan, "sar ^ " ve "beyaz" kelimelerini katmak suretile ift isim yap ^ lmaktad ^ r. Gerek "tek isim" gerek "ift isim" de tr bildirmek gerekmiyorsa, bunlar ^ n ikisini de iine alan "ortak isim" kullan ^ labilir. Mesel kz, koyun, at gibi hayvanlar yaln ^ z ortak isim ile adland ^ r ^ l ^ rlar. Yani ortak ismin kaplam ^^ daha geni ^ , ift ismin kaplam ^^ daha dard ^ r. Bylece ortak isimleri genel olarak gstermek gerekirse, buna da
[1] in mant ^ kc ^ s ^^Gazali gibi "kalb gz"n ay ^ r ^yor. Fakat ona be ^^duyu zerinde onlar ^^ seecek hkim bir rol vermiyor.

86

" ^ ey", " ^ eyler" denir. Wu varliklarm ( ^ eylerin) byk ortak ismidir Demek, tabii isimlerden derece derece tmevar ^ mla genelle ^ tirmek zere yukar ^^ do ^ru elk ^ llyor. Nihayet en son kaplama gelince tmevar ^ m sona eriyor. Bundan ba ^ ka fark, ayr ^ l ^ k esas diye al ^ nd ^^^^zaman, derece derece blmler ve alt blmler yap ^larak farks ^ zl ^^ a gelince zihin duruyor {2]. Misal: Ku ^^ve hayvan ayr ^^ isimler olmakla birlikte, bunlar yeniden ayr ^hrsa kanatl ^^ hayvan (karga, turna), kanats ^z hayvan (kpek, maymun) oluyor. Fakat onlar da ilmi surette blmlere ve alt-blmlere ayr ^ hrsa son bir hadte kalm ^ yor. (Burada in mant ^ kc ^ s ^^ Yunan ve ^ slam mant ^ k ^ lar ^^ gibi ilem (comprdzension) ile kaplam (extension) ^ n birbirile olan mnasebetini gstermektedir). Hsn-tseu'nn "byk ortak isim" dedi ^ i en genel kavram e ^ itli tr ve cinsleri birle ^ tirmek suretile meydana gelmi ^ tir, ve bitkilerle hayvanlar ^^ gsteren kompleks bir kavrama aittir. "Byk ayr ^^ isim" dedi ^ i ise kavram muhtevas ^ n ^ n (iindekilerin) en son blnebilir bir paras ^ d ^ r. K ^ saca, varl ^ klar asl ^ nda bir isme sahip de ^ ildirler. ^ nsanlar kolayl ^ k olmak zere ve aralar ^ nda szle ^ me (convention) olarak e ^ yaya isim vermi ^ lerdir. Szle ^ me ile yap ^ lan bu adland ^ rma kabul edildi ^ inden beri, bu conventionnel i ^ im tesbitinin esas ^^ olmu ^ tur: buna "hakiki isim" denir. Bu k ^ s ^ m, isim dzeltme naza ^^iyesinin in ^ ai (conslructive) cihetini temsil etmektedir. Bu nazariye ile Mo-tseu o zamanki sophiste'leri baltalama.ktad ^ r. Mant^gin tatbiki k ^ sm^na gelince, bu da vehim (illusion)den ibarettir. Bunlar da: ^ sim yznden ismi (isimle ismi) kar ^^ t ^ rmak, 2 Hakikat ile ismi kar ^^ t ^ rmak, 3 ^ sim ile hakikati kar ^^ t ^ rmakt ^ r. Bunlar ^ n her birine misal gsterelim: ^^ Tahkir edilip utanmamak (utanmazl ^ k),
2

Bir veli veya hakim adam kendini sevmez,

3 H ^ rs ^ z ldren, insan ldrm ^^de ^ ildir. Birinci misalde: hakaret grd ^ zaman her insan utan duyar. Fakat Sung-tseu, hakaret grd ^ zaman utan duymad ^^^ ndan bu yaln ^ z
[1] Yunan felsefesinde buna On frans ^zcada tre, ingilizcede Beign, almancada Sein, trkede varl ^ k, arapada Vcud deniyor. [2] Burada in mant ^ kc ^ s ^^ Platon'un blm metodunu ve yine Platon diyaloglar ^ nda anlat ^ lan Sokrates'in tmevanm' ^ m hat ^ rlat ^yor.

87

Sung-tseu'ye (bir insana) mahsus bir haldir. ^ kinci misal: Adam ortak isim oldu ^u iin, hem "hakim adam"' hem ba ^ka adamlar ^^ iine almaktad ^ r. Buna gre kendisini sevmeyen hakim adam ba ^ kalar ^ n ^^ da sevmez diye yorumlarnak gerekiyor. Sonu olarak "Hakim kendisini sever" hkmn ^karmak laz ^ m geliyor ki, eli ^iktir. nc misal: H ^ rs ^ z (alan adam) ift isimdir. ^ nsan ise ortak isimdir. Tabii alan adam (h ^ rs ^ z) insanlar aras ^ndad ^r. Btn bunlar isimlerin kullan ^ lmas ^ ndaki vehim (illusion)lerdir. Hsn-tseu daha sonra be ^^duyunun aldanmalar ^ na dair misallere geiyor: ^^ - Da ^^ve uurum dzdr, 2 - Duyguda arzu azd ^ r. Herkesin bildi ^ ine gre da ^^ ve yksek ve uurum derindir. Da ^^ uurum dzdr demek bu duyunun bilgisini gznne almamak, onlar ^ n yamlaca ^^ m kabul etmek demektir [1]. ^ kinci misalde be ^^duyunun yan ^ lmas ^ na ait bir ^ ey yoktur. Btn insanlar ^ n duygusuna gre "be ^^arzu"nun doyurulmas ^^ gerekmekte ise de, insanlar serveti, zenginli ^ i sevmekle ayn ^^ zamanda bir k ^ s ^ m mal ^^ sevmeyebilirler. Gzelli ^ i sevmekle beraber filan gzel kad ^ n ^^ sevmiyebilir ve duygular ^^ belirli bir gr ^ e gre olabilir. Mo-tseu bundan sonra, Zenon paradokslar ^^gibi paralojismelerden bahsediyor ve onlara dair misaller veriyor. ^^ - S ^ r ^ kta ok var,
2 -

Beyaz at at de ^ildir.

At ^ lm^^^olan bir ok bir direkten teki dire ^ in bulundu ^ u yere gidinceye kadar, iki direk aras ^ ndaki mesafeyi katederken hareket edip etmedi ^ i anla ^^ lmayan bir zaman vard ^ r. Bu s ^rada okun iki direk ortas ^ nda "daima bir yerde' ' durdu ^ u yahut bir yere ba ^ l ^^ oldu ^unu sylemek istiyor. Hsn-tseu "isim"in tarifine gelince ^ yle diyor: "Isim ayr ^^ ^ eyleri temsil iin sylenen kelimedir ve kavram bu suretle kelime (sz) ile ifade edilmektedir. Kelime bir ba ^ l^k, bir etiketdir. Kelime trldr: ^ ) konu; 2) yklem; 3) ba ^ lant ^ ." [in mahk ^ s ^ n ^ n burada tamamen Aristo gibi nermenin tahliline girdi ^ini gryoruz ki, o da Yunan mant ^ kc ^s ^^ gibi ak ^ l yrtmenin trl ^ ekillerini buradan ^kara
.

[1] in mant ^ kc^ s^^burada tamamen Yunan sceptique'leri gibi d ^ nyor ve duyular^ n yan ^ lmalarmdan ba ^ l ^yarak duygular ve fikirlerin yan ^ lmalar ^ na do ^ ru ykseliyr.

88

cakt ^ r. Yunan mant ^^^ na paralel olan ve ondan bsbtn habersiz olarak kurulan ve geli ^ en in mant ^^^ ndan ba ^ka, ayn ^^ evrimleri *geiren bir de Hint mant ^^^ n ^ n bulundu ^ unu ve bunun Nya ya sisteminde olgun ^ eklini ald ^^^ n^^ i^ aret edelim.] 1 ) Grlyor ki ilk felsefi tart ^^ malardan do ^an paralogique hkmler mant ^ k i ^ lemlerinin i ^ lemesinin de ba ^ lang ^ c ^^ olmu ^ tur. Ayn ^^ paralogisme'lerden bir k ^ sm^ n ^ n sophiste'ler taraf^ ndan Elea mektebine kar ^^^ileri srld ^ n grm ^ tk. Euklides'de olgun ^ eklini alan geometri, tecrbeden ba ^^ ms^z zihni kurallara dayanan ilk ideal bilgi oldu. Geometri mekan ili ^ gilerine dair baz ^^ nermeler, tan ^ mlar koyma ve oradan cetvel ve mingale yard ^ miyle geometri ^ ekilleri ^ karma yolu olarak ba ^ lad ^ . Fakat bu isbattan nce gelen ve tecrbeye dayanm ^ yan "tarffier"in ve hareket noktalar ^ n ^ n de ^eri nedir? bunlar zihnin apa ^ k (bedilii) diye kabul etti ^i nermelerdir diyoruz. Bu nermelerin tecrbe hkmlerinden fark ^^nedir? ^^ te burada felsefe ve mant ^^^ n nemli bir problemi meydana ^ k^yor. Burada sophiste'lerden Antiphon, poligondan daireye gei ^^ s ^ ras ^ nda grlen safsatay ^^ (sophisme) gstermektedir. Bu safsata ^ yle ifade edilebilir. ^^ ri = Do ^ r ^t izgi. Bundan dolay ^^ sophiste'lere gre geometri kurallar ^ nda ve ahlaki fikirlerde hibir kesinlik ve sa ^laml^ k yoktur. Sokrates (Efltun'un diyaloglar ^ nda) ok defa bu mant ^ k sakatl ^ klar ^ na itiraz ederek sze ba ^ l ^ yordu. Sokrates ahlaki kavramlar ^ n sabitli ^ ini savunuyordu. Ona gre bu tmel kavramlar aras ^ nda trl ilemlik (inclusion) ba^ lant ^ lar ^^ vard ^ r. Ayn ^^ ahlak kural ^^ trl formlara tatbik edilebilir. Adillik kavram olarak birdir; fakat aileye, vatanda ^lara, d ^ manlara kar ^^^ adil olmak bahis konusu olunca trl e ^ itler iine girer. Eflatun Sokrates'in ahlaki kavram' ^ n ^^ matematik, fizik, metafizik birok alanlara yayd ^ . Buradan iki trl ak ^ l yrtme (raisonnement) do ^ du : I) bir faraziyeden hareketle sonular (neticeler) ^kar ^ r ki geometride minkale ve cetvel yar'd ^rmyla elde edilen ^ ekiller gibi; 2) faraziyelerden' hareketle onlar ^^ ak ^ lda zaruri olarak gsteren (me ^rula ^ t ^ ran) prensiplere ykselir. Bunlar kendi ba ^ lar ^ na mant ^^ a esas olamam ^^ , fakat bunlardan iki cereyan do ^ mu ^ tur: bunlar da Demokrit ve Aristo'nun ^^^ rlar ^ d^r.
2.

Stoa ve demokrit mant ^klar^^

Demokrit iki trl bilgi kabul ediyordu: ^^ saf, akl ^^ ve ince bilgi; saf olmayan ve yaln ^ z duyulara ait bilgi. Birincisi, tekrarl ^^ duyular aras ^nda kar ^^ la ^ t ^rma ile meydana gelen "kavram" bilgisidir. Demokrit'e
2 1) Zenker, La Philosophie Chinoise. Masson Oursel, La Philosophie en Ade, Masson Oursel, La Penste en Orient, Ar Colin 1947. H.G. Crell, La Peru& Chinoise, de Confucius ^t Mao - Tseu - Tong, Payot, 1955
-

89

gre kavramlar (concept) ortak fikir (notion commune)leri demektr. Do ^ u ^ tan gelmezler. Gere ^ e ait tecrbeden ^ kar ^ lm ^^^farzedi ^ ler (supposition)dir. Mant ^^^ n ilk ad ^ m ^^ demek olan bu ^^^ r sonradan Revakiler ( Z enon), ihtimalciler (arne'ade), ^ pheciler (Sextus Empiricus) zerine tesir etti. Revaki (Stoali) mant ^^^^buradan do ^ du. Fakat ^ lka ^^ sonunda Ortaa ^ da Aristo otoritesi yznden yay ^ lamad ^ . Stoa mant ^^^^ayn ^^ zamanda hem Antisthenes'in nominalizminden, hem t ^ p ilminin empirik formllerinden mlhem olmu ^ tur. Bu mant ^^ a gre, bilgimizin iki temeli vard ^ r: a) duyu verileri, b) lecta'lar (dialktique buradan geliyor). Stoal ^ lara gre ilmin hareket noktas ^^ olgular ^ n tasdiki (assentiment)dir. Dialektik burada Efltun'da oldu ^ u gibi duyu-st Varl ^ k lemini ke ^ fetmek veya Aristo'daki gibi tabiat Formlar ^ n ^^ mertebelendirmek istemiyor. O, yaln ^ z ^ imdi tesbit edilen vakalar yard ^ mile henz daha olmayanlar ^^ tahmine elveri ^ li bir vakalar mnasebeti (rapport)ni kaydetme ^ e yar ^ yor. Bu adam ^ n vcudunda bere varsa, yaralanm ^^ t ^ r. Yahut, bu adam ^ n yaras ^^ derinse hayat ^^ tehlikededir, gibi. Stoa mant ^^^ na gre gerekte tr, cins, z yoktur. ^ deeler (misal) yoktur. Mant ^ k basitle ^ tirilmi ^ tir. Yaln ^ z ferdi nermeler vard ^ r. Bu nermeler konu-fiil(ba ^ lant ^ )dan ibarettir. Tek ba ^^ na bu nermeler ilmimizi ilerletemez. Fakat birle ^ ik ve karma ^^ k (Complexe) nermeleri do ^ urarak ilmi te ^ kil ederler. Bu nermeler de ^ unlard ^ r: I. ^ artl ^^ ( hypothique) nermeler: Gndz olmu ^ sa ayd ^ nl ^ k vard ^ r, veya ayd ^ nl ^ k varsa gndz olmu ^ tur, gibi. II. Biti ^ ik ( conjonctif) nermeler: Gndz olmu ^ tur, ayd ^ nl ^ k vard ^ r gibi. III. Sebeplik vard ^ r, gibi.

( causal) nermeleri: Gndz oldu ^ u iin ayd ^ nl ^ k

IV. Nicelik ( quantitative) ,nermeleri: Daha yeni gndz oldu ^ u iin az ayd ^ nl ^ k vard ^ r, gibi. Stoa mant ^ k ^ ndan ,esasl ^^ bir eli ^ me do ^maktad ^ r: e ^ er isimcilik do ^ ru ise fertler d ^^^ nda hakikat yoktur. Yahut tmel, gere ^in dzenleyicisi ise o halde Nominalizm'den vazgemelidir. Stoa mant ^ k^ : a) Kavram yerine hkm koymu ^ tur. b) Ta.sdik nazariyesile bilgi kesinli ^ inin psikolojik cihetini ayd ^ nlatm ^^ t ^ r: c) ^ lmin kazaml ^^^ nda ^ artl ^^ hkmlerin nemli roln gstermi ^ tir. Ilimlerin bugnk ilerleyi ^ inde bu hkmlerin yeri ok byktr.
[1] Buna yeni bir terimle Stoal ^ lar (sto ^ cien) diyorlar.

90

d) Aristo'nun cins, tr ilemleri yerine sebeplik ba ^ lant ^ s ^^ fikrini getirmi ^ tir. Stoa mant ^ k ^^ bu vas ^ flarile modern mant ^^ a Aristo mant ^ k ^ ndan ok daha yak ^ nd ^ r. Fakat buna kar ^^^ ayn ^^ mant ^ k ^ n baz ^^ kusurlar ^ n ^^ da i ^ aret etmelidir. a) Modern ilimde yrrl ^ olan kanun fikrinden bu mant ^ k ^ n haberi yoktur. b) Modern ilme gre ^ eylerdeki sabitlik ruhun basit bir gr ^ de ^ ildir. c) Ferdi fenomenlerdeki nitelikler, kanunlar da bahis konusu olamaz.

3. Aristo mant ^ k ^^ Yunan d ^ ncesinde btn bu mant ^ k haz ^ rlanmalar ^^ aras ^ nda en byk eser Aristo'ya aittir. Aristo, mant ^ k ^^ metafizikle ahenkli bir btn olarak kurmu ^ , ve ahenkli oldu ^ u kabul edilen bu btn yirmi yzy ^ ldan fazla insan d ^ ncesine hkmetmi ^ tir. Ancak Islam dnyas ^ nda s ^ n ^ rl ^^ tenkitler, hele modern d ^ ncede XVII. yzy ^ ldan sonraki k ^m^ ldan ^^ lar sonunda mant ^ kla metafizik aras ^ ndaki birlik ve btnlk zlmege, ba ^ lam ^^ t ^ r. Aristo formel ve tatbiki mant ^ k ^^ ayni eserde Organon ad ^^ alt ^ nda kuruyordu. Onca Mant ^ k, Organon yani alet ilmi idi ve gayesi var olanlar ^^ ve zel olarak varl ^ k halinde varl ^^^^inceleyen metafiziki temellendirmekti. Fakat, Aristo rnant ^ k ^ nda daha ba ^ lang ^ ta baz ^^ glkler meydana ^ km ^^ t ^ r. Ona gre gerek olan yaln ^ z fer t tir. Halbuki yaln ^ z tmelin ilmi olabilir. O halde ilmin gerek olmamas ^^ gerekir. Fakat bu glk ^ yle ortadan kalkar: e ^ er her fert madde formdan ibaret ise. nk bu formlar ak ^ l yard ^m^^ ile duyulardan ayr ^ labilirler. O zaman fikir olarak grnrler. Bu fikirler de ilem ve kaplam ( ^ mul ve tazammun) [t] mnasebetlerine gre mertebelenirler ve bylece fert z (essence) ile birle ^ mi ^^olur. Aristo'ya gre mant ^ k isbat etmek sanat ^ d ^ r. Filozofun grevi kan ^ tlar yard ^ mile ve sebeplik mnasebetlerile isbat etmek ve ^ retmektir. Tam bir isbat iin kesin olarak tarif edilmi ^^terimlerden hareket etmelidir. Bununla birlikte tariften tarife ykselen zincir sonsuzca uzanam ^ yaca ^^^ iin, d ^ nce zincirinin ba ^^ nda daima baz ^^ "tzrif edilemezler"in kabul edilmesi gerekir: mesela matematikte baz ^^ Axionflai, postulat'lzr byledir. Bunlar duyulardan ^ kar ^ lm^^^son verilerdir ki, isbatsrz ve tarifsiz olarak kabul edilirler.
[1] Extension, compreltension.

91

Bu ^ artlar alt ^ nda bir isbat ^n (burhan) yetkin olmas ^^ iin tas ^ m (k ^yas = syllogisme) ^ eklini almas ^^ gerekir. Yani ferdi iine alan tre, cinse ve ze ba ^ lar. Byle bir tas ^ m apodictique'dir. E ^ er ilk unsurlar sadece muhtemel, ve sezginin apa ^ kh ^^ ndan yoksun ise, o zaman bilgi diyalektik olur. Filan ve falan fert iin seilen karakterler tre mahsus (sp6cifique) karakterler ise, ayn ^^ trn btn fertlerine yay ^ llyorsa, o zaman tas ^ m tikelden tmele gidiyor demektir ki, bu da tmevar ^ m (indudion)d ^ r. Aristo mant ^ k ^ , metafizikteki drt sebep fikrine dayanmaktad ^ r. Bu drt sebepten ikisi (gaye ve Form) estetik mahiyettedir, ve Aristo'ya hocas ^^ Eflatun'dan gelmektedir. teki iki sebep (madde ve hareket) biyolojik karakterdedir ve ona babas ^^ Stagire'li hekimden gelmektedir. Herhalde Aristo mant ^ k ^^ bu sebepler sistemi ile matematik ve fizik isbata elveri ^ li de ^ildir. Aristo'nun Organon'u Ortaa ^ da klasik ^ eklin ^^ ald ^^^^zaman ba ^ l ^ ca esasl ^^ blme ayr ^ lm ^^ t ^ : ^ ) Protheoria : nazariyeden nce; 2) Theoria : nazariye; 3) Posttheoria : nazariyeden sonra. Protheoria'da filozof nce kelimelerle anlamlar ^^ aras ^ nda ilgileri inceliyor: a) benzer kelimeler (homonyme) ; b) e ^^anlaml ^^ kelimeler (synonyme) ; c) ayr ^^anlamhlar (paronyme) ay ^ r ^yor. Mesela: yaz ^^ kelimesi hem ka ^^ t zerine izilen anlaml ^^ szlere, hem yazl ^k iin ^ k ^ lan yere dellet eder: (homonyme). Mefhum ,kavram ayr ^^ ^ ekillerde olmakla beraber ayn ^^ anlama gelir (synonynte). Btn kelimeler bir cmle iinde belirli bir role sahiptir. Bir anlam ifade eden en k ^ sa cmle nerme (proposision = kaziye)dir. Bir nerme konu, yklem ve ba ^ latnt ^ dan ibarettir. Konu (sujet) cmlenin temel terimidir ki, vas ^ flar ^ ndan birini gstermek zere yklem (attribut veya prddicat) ona yklennii ^ tir. Yklemin konuya yklenmesini ba ^ lant ^^ (copule) sa ^ lar. Aristo, bil nermede iki kavram aras ^ ndaki ba ^lant ^ da da ^ u kurallar ^^ tesbit ediyor: ^ ) kendi ba ^^ na var olup yklem grevini grr; 2) kendi ba ^^na var de ^ ildir yklem grevini gremez; 3) kendi ba ^^ na yoktur, yklem grevini grr; 4) kendi ba ^^ na vard ^ r, yklem vagrevini grmez. [ 1] Aristo, mant ^k^ n ^ n temeli olan kavramlar ^^ veya onlar ^^ ifade eden kelimeleri (mant ^kta terim = had) inceleyerek i ^ e giriyor. Bunlar Aristo'ya gre kategori (= makle) lerdir. Yunancada bir kimseye bir ^ eyi isnad etmek (katigorin titinos)den "yklenen s ^fat" anlam ^ na gelir. -Kelimeyi ilk kullanan Efltun'dur.Arap eviricileri ilk defa kelimeyi "katigoria" diye evirmi ^ ler, sonra kar ^^ l ^ k olarak makul e kelimesini kullanm ^^ lard ^r.
[1] Aristo Organon'unun ilk kitab ^^ Prof. Hamdi Atademir taraf ^ ndan tercme edilmi ^ tir. 92

Kategoriler, bize tasavvuru mmkn olan en byk, en geni ^^ ^ ey s ^ n ^ flar ^ n ^^ gsteren kelimelerdir. Mesela erik a ^ ac ^ , ceviz a ^ ac ^ , ^ nar a ^ ac ^^ v.b. hepsi birden a ^ a kategorisine girer. Alman filozofu Trendelenburg yaln ^ z kategoriler iin bir felsefe tarihi yazm ^^ t ^ r. Bil s ^n ^ ftan daha geni ^^ s ^ n ^ fa ykselmek zere en yksek cinslere ula ^^ m. ^^ te en geni ^^kategoriler bunlard ^ r, Kategoriler Varl ^^ a m ^^ D ^ nceye mi aittir? Bu konuda H ^ ristiyan Ortaa ^^^uzun tart ^^ malara girmi ^ tir. ^ slam devrinde filozoflar (FarabI, ^ bn Sina) kategorilerin Varl ^^ a ait oldu ^ u san ^ s^nda idiler. ^^ rakiler ( ^ ehabeddin Shreverdi v.b.) Varl ^ k katego ^ ilerinin say ^s ^ n ^^drde indirirler. Bir k ^ s ^ m kelmc ^ lar bunlar ^^ D ^ nceye ait sayarlar. Skolastiki dolduran bu bitmez tkenmez tart ^^ malar ^ n sebebi Aristo'nun bu konudaki mphemli ^ idir. Onun eserlerinde hazan "kategoriler dilin genel formlar ^ d ^ r", bazan "gerek varl ^^^ n bize gsterdi ^ i genel formlar iin kulland ^^^ = tmel terimlerdir", bazan da "kategoriler Varl ^^^ n en genel grn ^ leridir" tarz ^ nda tariflere ^^astlamr. Aristo felsefesi kategoriler dedi ^imiz tmel kavramlarm kar ^^ l^^^^olan d ^^^alemde ^ eyler vard ^r diye d ^ nmek zorundad ^ r. yle ise onlar ^^ yaln ^ z kavramlar ve fikirler gibi kabul ehr ^ emektedir. Aristo mant ^ k ^ n temelini te ^kil etti ^ i kadar, metafizikin de ana kavramlar ^^ olan on kategori saymaktad ^ r. Cevher (Yudancada Hypokeimenon Veya ousia diye geiyor. Yeni Eflatun'cu felsefede ayn ^^ yerde hjpostasia kelimesi kullan ^ l ^ yor). Latince substantia kelimesi btn Bat ^^ dillerine yay ^ lm^^ t ^r. Sub stantia = altda duran ^ ey = fenomenlerin, de ^i ^en ^eylerin temeli demektir. nk o btn de ^ i ^ en ^ eylerin alt ^ nda gizlidir. teki kategorilerin toplam ^ na arazlar ( accidents) diyor. Bylece genel olar ak kategoriler cevher ve arazlar diye ikiye indirilebilir. ^ lk cevher fertdir. ^ kinci cevher cinsdir. Mesela filan insan bir cevher ise ona nisbetle ikinci dereceden insan tr de bir cevherdir. Cevherin ba ^l ^ ca hassalar ^^ ^ unlard ^ r: ^ ) kendi ba ^^ na vard ^ r, kendinden ba ^ ka bir konuya girmez ; 2) e ^ anlaml ^^yklemler al ^r: mesela zeki, 'd ^ nceli konu^ an insan gibi; 3) cevher her zaman gerek bir ^eye dellet eder: bu vas ^ f yaln ^ z ilk cevherler iindir. Tr, cins halindeki cevherler kavramdan ibaret olabilir (bu, Aristo'nun isimcilik lehine tefsir edilmesine imkn verir) ; 4) cevherin aksi yoktur; 5) cevher aza ve o ^ a elveri ^ li de ^ ildir. Ayn ^^ cevher akisleri alabilir, yani kendinde akisler birle ^ ebilir. II. Nicelik (kemiyet = quantitd) arapa "kem = ka?" sorusunun cevab ^^ oldu ^ u iin "kemiyet" deniyordu. Trkede "Nice?" sorusunun cevab ^^ olan miktarlar ^^ ifade eder. Nicelik matematik ilimlerin ve k ^ smen fizikin konusunu te ^ kil eder. trl nicelik vard ^ r: a) sreks'iz veya ayr ^^
,

93

nicelik (=kemiyet-i munfas ^ la): bunlar say ^ lard ^ r. b) Srekli veya biti ^ ik nicelik (=kemiyet-i Muttas ^ la): bu da Fizikin konusu olan zaman ve harekettir. c) De ^ erlendiren nicelik: birinci nicelik yard ^ mile ikinci niceli ^in llmesinden ibarettir (kemiyet-i kayyime). Bu, geometri ve fizikin konusu olan meknd ^r: geometri ^ekilleri buradan ^ kar. Niceli ^ in hassas ^^vard ^ r: ^ Akisleri yoktur: az o ^ un aksi de ^ ildir, nk onla'r greli (relatif)dirler. 2 De ^ erlendirilmi ^^niceli ^ in azl ^^^^veya oklu ^ u olamaz. Byk veya kk gen aras ^ nda fark yoktur. 3 Niceli^ in zel hassas ^^ da e ^ it veya e ^ itsiz olabilme imkmd ^ r. III. Nisbet (izafet = relation) : kendinden ba ^ ka ^ eyler dolay ^ sile va ^^ olan veya kendinden ba ^ ka bir ^ eye nisbet edilen ^ eyin haline nis b et derler: daha byk, iki misli, yeti, yetililik, g, bilgi v.b. gibi .nk bir kimsenin bilgisi ancak bir ^ eye nisbetledir. Bilgi bir ^ eyin bilgisidir. Duyu bir ^ eyin duyusudur. idrk, bir ^ eyin idrakidir. (Aristo'nun bu noktadaki d ^ ncesi XX. yzy ^ lda F. Brentano ve Husserl'in Fenomenolojisine zemin haz ^ rl ^yacakt ^ r.) Nisbetin drt hassas ^^ vard ^ r: a) nisbi olan (veya greli olan), akisleri olan ^ eydir. Erdem - d ^ klk, bilgi-bilgisizlik gibi. b) nisbet azl ^ k ve oklu ^a elveri ^lidir, fakat bunun istisnalar ^^ vard ^ r. c) nisbet hep kar ^^ l ^ kl ^^ terimlere tatbik edilir baba, o ^lun babas ^ d ^ r; o ^ ul, baban ^ n o^ludur gibi. d) nisbetler zamanda ^^olarak vard ^ rlar: ift tekin oldu ^ u yerde vard ^ r. Byk k ^ n oldu^ u yerde bulunur, gibi. IV. Nitelik (= keyfiyet, qualit e) : Bu terim de arapa "keyfe" = nas ^ l? sorusunun cevab ^^oldu ^ u iin kullan ^lmakta idi. Trke Nite? = nas ^ l'dan "nas ^ll ^ k" anlam ^ na gelmektedir. ^ eylerin filn ve falan tarzda olmalar ^ n^^sa ^layan yeti halidir. Niteli ^ in trleri ^ unlard ^ r: ^ ) yatk ^ nl ^ k ve yeti: bunlar ba ^ l ^ ca al ^^ kanl ^ klar ve kazanlard ^ r ki, ltince kar ^^ l ^^^^ "habitus" her iki anlam ^^ gsterir: s ^ cakl ^k; sa ^ l ^ k, hastal ^ k gibi. ^ slm filozoflar ^^ buna "melekt-i ^ siha" derler: bilgi, erdem (fazilet), d ^ klk (rezilet), tasvir, yaz ^^ gibi; 2) tabii gler (virtus) : ak ^ l, hafizagc, irade, be ^^duyu gibi. Bunu "meleke" kelimesile de kar ^^ larlar; 3) Duyu nitelikleri (qualitks sensible) : tachl ^ k, ac ^ l ^ k, so ^ uk, s ^ cak, renkler, kokular v.b. gibi; 4) Form (=suret) bir ^ eyin i ^ rili ^i, k ^ r ^ kl ^^^ , do ^rulu ^ u gibi. Niteli ^in ba^ l^ ca hassalar ^^ ^ unlard ^ r: a) nitelik akisleri al ^ r: clillikzalimlik, ak-kara, do ^ru-yanl ^^^gibi. Fakat orta terimde bulunan niteliklerin akisleri yoktur: turuncu ,esmer, solgun gibi; b) az ^^ve o ^ u alabilir. Yaln ^z ^ ekil (figure) bu hassay ^^ almaz. Geometri ^ ekillerinin azl ^^^^ve oklu ^ undan bahsedilemez; c) niteli ^ in zel bir hassas ^^ da benzer ve ayk ^ r ^^ (semblable et dissemblable) olabilme gcdr. 94

V. Yer (mahal = tieu): arapa "eyne" = nerede? so ^^ usuna cevap olan kategoridir. Hoca nerede? Kalem yaz ^ l^ ane zerinde mi? ar ^^ ya gittim v.b. ^ekille ^^ in de ifade edilir. Yer belirtilmesi kategorilerden (sonradan mekn diye ayr ^ lan) bir iline ^i te ^ kil eder. VI. Zaman: arapa `' ^net" = ne zaman? sorusuna cevap olan kategoridir: Sokrates hangi yzy ^ lda ya ^^ yordu? yar ^ n gelirim, biz Eski )(imandan 25 yzy ^ l sonra ya ^^ yoruz, gibi. VII. Durum (yaz ^ ' = position): ayakta durmak, oturmak gibi. VIII. Varl ^^^^olmak (possession = mlk): benim kitab ^ m var, filn ^ n ifti-ubu ^ u var gibi. Bu kategori frans ^ zca avoir fiili ile de ifade edilir. Trkede "var" kelimesi ayn ^^ zamanda exister veya etre fiille ^ inin kar ^^ l ^^^^ olarak kullan ^ lmaktad ^ r: Allah vard ^ r (=Dieu est) veya Adem vard ^ r (=le \monde existe) de oldu ^ u- gibi. Bu nemli kavram kar ^^ mas ^^felsefe bak ^ m ^ ndan birbk kar ^^^ kl ^ klar ^ n do ^ mas^ na sebep olabilir. nk Allah' ^ n veya zn (mahiyetin) [ ^ ] var olmas ^^ ile insan ^ n varl ^^ a ^ kmas ^^ (exister) birbirinden ok farkl ^^ oldu ^u gibi, burada insan ^ n kendi d ^^^ nda olan bir ^ eye sahip olmas ^^ gndelik anlam ^ na gelen varl ^^^^olmak (avoir ve poss &ler) yaln ^ z felsefede de ^ il gndelik dilde de kar ^^ t ^ r ^ lm ^yacak kadar ayr ^ d ^rla ^ . XI. Etki (Fiil = action) : kesmek, sevmek, k ^ rmak gibi. Trkede bazan hareket kelimesile de kar ^^ lan ^ yor. Arapa "fiil" kelimesi ok mphemdir. nk ayn ^^ kelime hem "acte" hem "action,',?- kar ^^ l ^^^^olarak kullan ^ lmakta idi ki, bu ikisi aras ^ nda Aristo felsefesinde ok byk fark vard ^ r. Ayn ^^ kelimeyi kullanmak yanl ^^ t ^ r. Trkede "acte" kar ^^ l ^^^^Akt veya "fiil" kelimelerini kullan ^ yoruz. X. Edilgi (=infial, passion): sevilmek, kesilmek, k ^ r ^ lmak gibi. Arapada "infial'.' kelimesi de Osmanl ^^ trkesinde "gcenmek, fkelenmek" anlam ^ na geldi ^ i iin bu kelimenin Trke olmamas ^ ndan ba ^ ka anlam kar ^^^ kl ^^^ na da sebep olmaktad ^ r. Passion kelimesinin sonradan psikolojide ald ^^^^anlam ^^ da buradaki mant ^ k ve metafizik terimi ile asla kar ^^ t ^ rmamal ^ d ^ r. Bu son iki kategori Aristo'da oldu ^ u gibi sonraki filo-. zoflarda da nemli bir yer tutar. Stoal ^ lar Logos tabirini Organon (=alet) yerine kulland ^ lar (Mant ^ k buradan geliyor). Stoal ^ lara gre kategoriler be ^ dir: cevher, nitelik, varl ^^^^ olmak, durum, nisbet. Yeni Efltunculara gre kategoriler: Duyu kategorileri; 2) Ak ^ l kategorileri diye ayr ^ l ^ r. Ortaa ^^kategorilerin say ^ s ^^ bak^ m ^ ndan baz ^^ tart ^^ malar yapm ^^ , fakat onlar ^ n varl ^^^^ifade eden
,

[1] Essence.

95

mant ^ k ^ ekilleri olmalar ^^ bak ^ m ^ ndan Aristo gr ^ nden ayr ^ lmam ^^ t ^ r. ^ lk defa modern felsefede Kant kategorilerin yeni bir tarzda incelenmesine girdi. Ona gre kategorilerin metafizik hibir z yoktur. Tam tersine, onlar zihnimizin ideal Form'lar ^ d ^ r. Biz tecrbeyi onlar yard ^ miyle yap ^yoruz. Yani onlar tecrbeden nce zihinde vard ^rlar ve bilginin kurulmas ^ n ^^ temin eden zihin yetileridir. Bundan dolay ^^ Kant kategorilere zihnin a priori form'lar ^^ diyor. Biz onlar ^^ d ^^^alemde var olarak bulmak ^ yle dursun, tam tersine d ^^^dnya hakk ^ ndaki bilgiyi ancak ^ uurde zaten a priori olarak bulunan bu kategorilerle elde ediyoruz. O suretle ki, ^ uurun kategorilerden ibaret olan form'u ile duyular yard ^ m^ le d ^^^dnyadan gelen madde yani duyu verileri birle ^ ti ^ i zaman bilgi kurulur. Yaln ^ z Kant bilginin kurulu ^ unda duyu ve zihin derecelerini ay ^ r ^ r. Duyu verilerinin nce duyugcne ait ideal form:lar olan mekn ve zaman taraf^ ndan kavrand ^^^ rn, sonradan bu ilk bilginin zihin kategorileri olan nicelik, nitelik, nisbet, tav ^ r szgecinden geti ^ ini syler. Bu da gsteriyor ki, Kant Aristo'nun on kategorisinden cevher, etki; edilgi, possession ve durumu d ^^ ar ^da b ^ rakm ^^ t ^ r. Kant' ^ n cevheri as ^ l varl ^k (chose en soi) halinde bilgi d ^^^ nda b ^rakmas ^ , bilinemez saymas ^^ ,teki kategorileri de tav ^ r (modalit0 ad ^^ alt ^ nda toplamas ^ , Aristo ile Kant aras ^ nda kategoriler bak^ m ^ ndan i ^ aret etti ^ imiz bu ayr ^ l^ k eski metafizik ile modern felsefe aras ^ ndaki derin fark ^ n temelini te ^ kil etmektedir ki bunu ileride etrafl ^^ olarak grece ^ iz.
,

Aristo Kategoriler kitab ^ n ^ n son k ^sm ^^ olan hypotheoria'da onlar ^ n birbirlerile ilgilerini a ^ kl ^ yor. Ba ^ l ^ ca ^ u ba ^ lant ^ lar ele al ^ nm ^^ t ^ r: ^^ ) z ^ tl ^ k, 2) akisler, 3) ncelik, 4) zamanda ^ l ^ k, 5) hareket. Z ^ tl ^ k: (opposition) drt trldr: a) Nisbilerin z ^ tl ^^^ : ift-yar ^ m gibi. b) Akislerin z ^ tl ^^^ : iyilik-ktlk gibi. c) Eksiklik ve sahip olma z ^ tl ^^^ : grmek-krlk gibi. d) Olumluluk-olumsuzluk z ^ tl ^^^ : oturmu ^ -oturmam ^^^ gibi. Bu z ^ tl ^ k nazariyesi Aristo sisteminde byk bir rol oynar.
2 - Akis (contrari6t0 : iyilik ktl ^ n aksidir. Hastal ^ k sa ^ l ^^^ n aksidir. dillik zalimli ^ in ,cesurl ^^ k korkakl ^^^ n aksidir. Akislerin yerleri de ^i ^ tirilebilir. Fakat iyilik ktl ^ n aksi oldu ^ u gibi, bazan ktlk te ktl ^ n aksidir: sefihlik ile sefillik gibi.

Aksin de hassalar ^^ vard ^ r : a) ktlk iyili ^ in aksidir. Yahut iki ktlk birbirinin aksi ve orta terim (hadd-i evsat) iyilik olabilir; b) akisler aras ^ nda da varl ^ k bak ^ m ^ ndan kar ^^ l ^ kl ^ l ^ k yoktur; c) akisler ayn ^^ cinsten 96

ayn ^^ trden ayn ^^ ^ eylere tatbik edilmezler: dillik ve zalimlik insanlar ^ n kalbindedir. 3 ncelik (priorit0 : Bir ^ ey teki bir ^ eyden be ^^trl nce olabilir. o) Sebep ve eser nceli ^ i (sebeplik): mimar ile bina, yazar ile eseri aras ^ ndaki nelik-sonral ^ k gibi. Burada sebep daima eserden nce gelir. b) Zamana nisbetle ncelik: bir ^ eyin ba ^ ka bir ^ eyden daha eski oldu ^ u sylenebilir. Efltun Aristo'dan ncedir gibi. C) Ardardal ^ k bak ^ m ^ ndan ncelik (tevali): bir, ikiden nce gelir. d) ^ limlerin dzeninde de ncelik vard ^ r: axiordlar geometrinin ispatlar ^ ndan nce gelirler. e) ncelik stnlkten de ileri gelir: en iyi, en ^ erefli gibi. 4 Zamanda ^l ^ k fikri: iki ^ eyin ayn ^^ zamanda var olmas ^^ haline zamanda ^ l ^ k denir. Bu iki ^ ey birbirinin sebebi de ^ ildir: ift ve yar ^ m gibi. Fakat cins ve tr aras ^ nda zamanda ^ l ^ k yoktur. ^ ki trl zamanda ^ l ^k vard ^ r: ^ ) zaman ierisinde de ^ ildir. Ycel ve mutlakt ^ r. Allah ile s ^fatlar ^ n ^ n .zarr ^ anda ^ l ^^^^gibi; 2) tabiat zamanda ^ l ^^^ . Biri tekinin sebebi olmayan ^ eyler aras ^ nda vard ^ r. 5 Hareket: iki ^ er iki ^ er birbirinin z ^ tt ^^ olan alt ^^ trl hareket vard ^ r: ^ ) do ^ u ^ -da ^^ l ^^^(kevn ve fe.sad); 2) art ^^ -eksili ^ ; 3) bozulma-yer de ^ i ^ tirmesi. Hareketin bu alt ^^ ^ eklinden yaln ^ z alt ^ nc ^ s ^^ Fizik'in gndelik anlamda kasdetti ^ i harekettir. Aristo felsefesinde hareket metafizik bir prensipin sonucudur: bu da (nceden grd ^ mz gibi) kuvveden fiile gei ^ tir. Hareketin alt ^^ ^ ekli de Aristo'ya gle kuvveden fle gemenir trl grnii ^ leridir. Aristo Organon' ^m Peri Hermeneia kitab ^ nda dil problemini inceliyor. Dil fikrin, zel olarak szn (Logos) ifadesidir. Kelimeler, szde (nutuk) ruhun de ^ i ^ ikliklerinin hayalidir. Yaz ^^ szn ifade etti ^ i kelimelerin hayalidir. Kelimeler ya basit ya birle ^ ik, ya i ^ aretli ya da i ^ aretsiz olabilirler. Beyan (tRonc6) veya hkm'n ba ^ l ^ ca unsurlar ^^ isim ve fiil'dir; isim, zaman ay ^ rmadan hibir blmnn ayr ^^ belirtisi [ ^ ] olmayan kelimenin itibar olarak belirledi ^ i ^ eydir. Calipos = Cali hypos gibi. ocuk ve hayvanlar ^ n sesleri bunun en basit ilk ^ ekilleridir. Belirsiz isim = insande ^il, mahall i-isim = philonos gibi. Fiil (verbe) zel belirtisinden ba ^ ka zaman fikrini ku ^ atan ve paralar ^ n ^ n ayr ^ ca anlam ^^ olmayan kelimedir. Ba ^ ka ^ eylere yklem olan ^ eylerin, i ^ aretidir. Sa ^ l ^ k = isim, sa ^d ^ r = fiil gibi. Belirsiz fiil = Varl ^ k'a
[1] Signification

97

ve varl ^ k-de ^ il'e aittir. 1Viahall

iyi olacak, iyi idi gibi.

Cmle (proposition, satz): itibari anlam ^^ olan ve paralar ^ n ^^ ay ^ r ^ nca ayr ^^ayr ^^birer ^ eyi belirleyen ( signifier) beyan (6oncOdir. Olumlulu ^ u ve olumsuzlu ^ u yoktur: insan bir ^ eyi belirtir gibi. Her cmle beyani (enonciatif) de ^ ildir. Yaln ^ z kendisinde do ^ ruluk ve yanl ^^ l ^ k olan cmle beyanidir. Do ^ ruluk ye yanl ^^ l ^ k btn konu ^ ma (discours) da yoktur. Mesela Dua (pri&e) bir cmledir: Allah bize ma ^firet versin! gibi; fakat do ^ rulu ^ u ve yanl ^^ l ^^^^gerektirmez. Aristo felsefesine gre bu mant ^ ktan ziyade Rhetorique'i ve Poetique'i (Bedi ve Beyan) ilgilendirir. nerme ( =kaziye, proposition) beyani cmledir. Birincisi olumlu, ikincisi olumsuz olarak iki ^ ekil al ^ r. Ondan sonra da nermeler anlamlar ^ n ^ n kaplam ^ n ^ n darl ^^^^ve geni ^ li ^ i bak ^ m ^ ndan tmel ve ikel olurlar. Olumluluk (icab) bir ^ eyi ba ^ ka bir ^ eye ba ^ layan beyand ^ r. Olumsuzluk (selb) bir ^ eyi ba ^ ka bir ^ eyden ay ^ ran beyand ^ r. eli ^ me (tenakuz) birbirine z ^ t olan olumluluk ve olumsuzluk aras ^ ndad ^ r. Her olumlulu ^ un bir z ^ t olumsuzlu ^ u, her olumsuzlu ^ un bir z ^ t olumlulu ^ u vard ^ r. Bundan anla ^^ l ^ r ki, Aristo'ya gre eli ^ me her" ^ eyden nce mant ^ ka ve hkmlere aittir. Fakat sonradan Aristo eli ^ meyi ^ eyler aras ^ nda da aram ^^^ve bunu metafizik bir prensip haline koymu ^ tur.

Tmel nerme: birok ^ eylere birden yklenebilen nermedir. Tikel nerme; birok ^ eylere yklenemiyen, yaln ^ z bir ^ eye yklenen nermedir. Basit ve birle ^ ik nermeler: basit olumlama ve olumsuzlama tek ^ eyi tek ^ eyle beyan eder: Her adam beyazd ^ r gibi.. Tek kelime, tek fikir te ^ kil etmiyen iki ^ eyi ifadeye yar ^ yorsa bu basit olumlama, basit olumsuzlama de ^ ildir. Gelece ^ e evrilmi ^^olan ihtimali neri-neler : olmu ^^veya olmakta olan ^ eyler zaruri olarak do ^ ru veya y a n1 1 ^^'t ^ r. Tmel bir surette ifade edilen tmel ^ eylerden biri daima do ^ ru teki yanl ^^ t ^ r. Tikel ^ eyler iin de bu do ^ rudur. Fakat ferdl ^ eyler ve gelece ^ e ait ^ eyler iin soru byle de ^ ildir. Gelece ^ e ait iki nermeden ikisinin de do ^ru veya yanl ^^^olmalar ^^ zaruri de ^ ildir. yle ise bu trl nermelere ihtimal nermeler denir. Aristo ihtimali nermelere mant ^ k ^ nda ayr ^^ bir yer veriyorsa da, onun felsefesi esas ^ nda zarurinermelere gre kurulmu ^^oldu ^ u iin, bu soru derinle ^ tirilmemi ^ tir. Sonradan zaman ^ m ^ zda ihtimaliyet mant ^ k ^^ ^^^ r ^ n ^^ aanlar onu ba ^ l ^ ba ^^ na yeni bir ilim haline koymaya al ^^ maktad ^ rlar. Her nerme (belirli veya belirsiz) bir isim ve bir fiilin birle ^ mesinden 98

do ^ ar. Fakat gramerdeki bu analiz mant ^ ka t ^ pa t ^ p tatbik edilemez. Orada nermelerin unsurlar ^^ ba ^ ka adlar alacaklard ^ r. Aristo nermeler aras ^ nda zel olarak modal olanlara nem veriyor. Bunlara Islm mant ^ k ^ lar ^^ "kazaya-yi mveccihe" diyeceklerdir. Modal nermelerin z ^ tl ^ k kurallar ^^ ba ^ l ^ ca ^ u esaslara ba ^ l ^ d ^ r: mmkn, zaruri, mmkn-de ^ il. Bu esas olumluluk ve olumsuzluk esaslar ^ na gre kar ^^ la ^ t ^ r ^ l ^ nca, bunlardan birok ^ ekiller elde edilebilir: olumluluk mmkn ihtimali imkans ^ z zaruri hakiki olumsuzluk mmkn-de ^ il ihtimali de ^ il imkans ^ z de ^ il (zorunsuz) zaruri de ^il hakiki de ^il.

Bu kar ^^ l ^ kl ^^ terimler aras ^ nda mmkn ve mmkn-de ^ il varl ^ k d ^^^ na (non-etre) aittir. Onlar ^ n s ^ rf mant ^ ki de ^ erleri vard ^ r. Varl ^ k alan ^ na girmezler. Muhtemel ve zaruri ise varl ^ k ve gerek alan ^ na aittir. Mmkn zarurinin ard ^ ndan gelir. E ^ er onu takib etmezse eli ^ ik (contradictoire) olacakt ^ r. Aristo Organon'un Birinci Analitikler (El-Analitiku'l-Ula) ad ^ n ^^ verdi ^ i kitab ^ nda isba tla u ^ ra ^^ yor. Bu bahsin konusu Burhand ^ r. I. Burhan (cUmonstration) terim, tas ^ m (k^ yas). isbat ^ n esasl ^^ unsuru vard ^ r: nerme,

^^ nerme: bir ^ eyi ba ^ ka bir ^ eyle tasdik veya reddeden beyand ^ r; o da tmel, tikel ve belirlenmemi ^^ (inckfinie) olur. Tmel: yklem btn ^ eyde veya hibir ^ eyde oldu ^ u zaman nerme tmeldir. Tikel: yklem ^ eyin bir k ^ smile tasdik veya inkr edildi ^ i zaman tikel nermedir. Belirlenmemi ^ : tmellik ve tikellik i ^ areti olmadan yklem konu taraf^ ndan tasdik veya reddedilirse belirlenmemi ^ tir. Burhanl ^^ nerme: eli ^ menin iki k ^ s ^ mdan birini koyar. Zira burada isbat iin bir problem de ^ il, bir prensip konuyor. Diyalektik nerme: problemi eli ^ melerile birlikte koyar. Fakat her ikisinde de tas ^m ( syllogisme) te ^ ekkl edebilir. Bir nerme ba ^ ka bir ^ eyi tasdik veya red ediyorsa o nerme tas ^ ml ^^ (k ^ yasi)dir. (;eli ^ menin -iki k ^sm ^ n ^^ iine allyorsa; yahut tas ^ m ^ eklinde yaln ^ z grn ^ ve ihtimali'yi (probable) kabul ediyorsa diyalektik (cedeli)dir.

99

2 - Terim (had): nermenin unsuruna, yani ya ykleme, ya da onu ykledi ^ imiz konuya terim derler. 3 - Tas ^ m ( =k ^ yas): ierisine baz ^^ nermeler konulunca, bunlardan ba ^ ka baz ^^ nermelerin ^ kar ^ lm ^^^ bulundu ^ u beyan veya cmledir. Tam tas ^ m nceden kabul edilmi ^^verilerden ba ^ kas ^ na ihtiyac ^^ olmayan tas ^ md ^ r. Eksik tas ^ m: nceden verilmi ^^terimlere gre zaruri olan, fakat. nermelerde a ^ ka gsterilmemi ^^birok verilere muhta bulunan tas ^ md ^^ . II. Mutlak nermelerin aksedilmesi: Burada ne zaruri, ne ihtimali olmayan nermeler bahis konusudur. Bu akis ^ ekilleri ^ unlard ^ r: Olumlu tmel-olumsuz tmel: A hibir B de ^ ildir. B hibir A olm ^ yaca kt ^ r. Olumlu tikel-olumsuz tikel: baz ^^ A'lar B ise baz ^^ A'lar C de ^ ildir.

III. Alodal nermelerin aksedilmesi: Bunlar zaruri ve ihtimali olan nermelerdir. Metafizik alanda en nemli nermeler de bunlard ^ r. Kural ^^ ^ udur:
- Orta terim iki sondan birinin konusu birinin yklemidir.
2

Orta terim iki sonun yklemidir.

3 - Orta terim iki sonun konusudur. a) nermelerden 'biri zaruri teki mutlak olunca sonu zaruri olur. b) ihtimali nerme zaruri olmad ^^^^gibi, kabul edilmedi ^i zaman hibir imkns ^ zl ^^^^gerektirmez. Aristo mant ^ k ^ n ^ n Ortaa ^ da tan ^ nm ^^^ olan ba ^ l ^ ca tas ^ m (k ^ yas) ^ ekilleri ^ yle k ^ salt ^ labilir: ^ ekil ^^ : Son terim orta terimin tmnde dahil, orta terim de ilk terim de dahil olmal ^^ veya olmamal ^ d ^ r. Orta terim diye: bir ba ^ kas ^ nda dahil bulundu ^ u halde, kendisi de ba ^ ka bir terimi iine alan ve bu durumu ile o iki u aras ^ nda orta yerde olan terime denir. ^ ki terimler: Ba ^ ka bir terimin iinde bulunan terim ile, bir ba ^ ka terimi iine alan iki u terimlere denir. Byk nerme (Kbr) diye kendisinde orta terim bulunan nermeye denir. Kk nerme (Sugr) diye orta terimin konusu olan kk terimin bulundu ^u nermeye denir. [11 ^ ekil 2 : Bir terim bir yandan birinci terimin btnnde dahil iken, te yandan ikinci terimde asla dahil de ^ ilse, yahut her ikisinin de iinde
[1] Majeure, Mineure.

100

ise veya d ^^^ nda ise buna ikinci ^ ekil denir. Burada: Orta terim: teki ikisine yklem olan terimdir. Terimler: onun yklenmi ^^oldu ^ u iki u terimlerdir. Bu ^ ekilde tam tas ^ m yoktur. Terimler tmel olsun olmas ^ n, tas ^ m mmkndr. ^ ekil 3: Yahut her ikisi de ayn ^^ terime tmel olarak yklenmi ^ se veya yklenmemi ^ se buna nc ^ ekil denir. Orta terimin en uzak ola n ^ na Byk terim, en yak ^ n olan ^ na Kk terim denir. Burada dam tas ^ m yoktur. Fakat terimler orta terime tmel olarak ba ^ lanm ^^^olsun veya olmas ^ n, tas ^ m mmkndr. Modal tas ^ mlar (k ^ yasat- ^ -mveccihe) Aristo mant ^ k ^ n ^ n gev ^ ek taraf^ d ^ r. Talebesi Theophraste taraf^ ndan "sonu en zay ^ f nclden sonra gelir" prensipi ile basitle ^ tirilmi ^ tir. Aristo'nun modal tas ^ mlar ^^ ^ u ^ ekilde tertip ediliyor:

apodictique apodictique probl hnatique probl e'matique probl e'matique

apodictique assertorique probldmatique assertorique apodictique

Aristo mode = darb veya cihet tarifini bilmiyordu. Modalite'yi tarifi etmemi ^ ti. Yaln ^ z iki tarz gryordu: zarur ve ihtimal . I. ncllerinden biri zaruri ( apodictique) teki beyan! ( assertorique) olan tas ^ mlar a) Zaruri ncl Kk nerme olunca sonu beyan! olur. b) Sonucun zaruri olmas ^^ iin, zaruri ncln tmel olmas ^^ ve ncllerden biri menfi oldu ^ u halde, zaruri ncln yaln ^ z tmel de ^ il ayn ^^ zamanda olumsuz olmas ^^ gerekir. II. ^ ki ncl ihtimali olan tas ^ mlarda sonu daima ihtimalidir. Byk nermenin tmel olmas ^^ gerekir ve yeter. Zira ihtimali olumsuz bir nerme^ ihtimali olumlu bir nermeye de ^i ^ tirilebilir. III. ncllerden birinin ihtimali ,tekinin beyan! oldu ^ u tas ^ m ^ ekillerinde, sonu daima ihtimali de ^ ildir. a) Kk nerme ihtimali oldu ^ u zaman tas ^ m eksiktir, sonu ihtimalidir. b) Byk nerme ihtimali oldu ^u zaman tas ^ m yetkindir ve sonu ihtimalidir.
2 -

Orta terim hakk ^ nda ara ^ t ^ rmalar: tas ^ mlar ^ n kurulu ^ unu bilmek 101

yetmez, ayn ^^ zamanda nas ^ l kuruldu ^ unu bilmek gerekir. Tas ^ mlar ^ n kurulmas ^ nda en nemli rol oyn ^ yan unsur orta t er im'dir. Orta terim baz ^^ terimlere yklem grevini grr. Baz ^^ terimleri de kendisine yklem olarak al ^ r. Orta terimin rolne gre nermelerin ald ^^^^durum ^ yle gsterilebilir: Olumlu tmel sonu-tmel sonu Olumlu tmel sonu- tikel sonu. Aristo orta terimin btn ilimlerdeki tatbild rol zerinde duruyor. Ilim, sanat ve felsefede rol ayn ^ d ^ r. O her konunun etraf^ nda ona yklem olan ^ eyle kendisinin yklenebilece ^ i ^ eyi birle ^ tirir. Bu ba ^ lant ^ lardan daima en byk miktar ^ n ^^ toplamaya gayret etmelidir. Btn ilimlerin zel prensipleri vard ^ r. Fakat konu elde edildikten sonra orta terimlerle onlardan kural olacak mahiyette isbatlar ^ karmak mmkndr. Has ^ l ^^ orta terim btr ilimlerde (Metafizikten Peotika'ya kadar) isbat ^^ sa ^layan esasl ^^ arat ^ r. 3 - Aristo bundan sonraki blmlerde isbat ^ n en yetkin ^ ekli olan tas ^ m d ^^^ ndaki ba ^ ka mant ^ ki procdUleri anlat ^ yor. Kendisinden nce Efltun, Sokrates, sofistler v.b. taraf ^ ndan kullan ^ lm ^^^olan bu ak ^ lyrtme (istidlal) ^ ekillerinin tahlili ile Aristo ayn ^^ zamanda tas ^ m ^ n stnl ^ n gstermi ^^oluyor. a) Blm metodu: Blm daima bir e ^ it say ^^ kan ^ tsama (msadere alel-matlub = pffition de principe)dir. Tmeli orta terim olarak al ^ r. Sonucu daima farazidir. Asla olumsuz olamaz. Mesela hayvan = A, lml = B, lmsz = C, insan = K oldu ^ una gre blm ^ u suretle ifade edilir: her hayvan ^ n lml veya lmsz oldu ^ u sylenir. Yahut A bsbtn ya B yahut C dir. ^ u halde blm hibir ^ eyi isbata gitmiyor. Yaln ^ zca farzediyor. Eflatun taraf ^ ndan diyaloglar ^ nda kullan ^ lan bu metoda gre blmle isba t edilmesi gereken ^ ey iki terim ve fas ^ llard ^ r. b) Say ^^ kan ^ tsama ( = msadere alel matlub) : Yanl ^^^ n cinsini i ^ aret iin, zaten isbat ^^ istenen ^ eyi kullanmaktan ibarettir. Say ^^kan ^ tsama ^ u hallerde kullan ^ l ^ r: ^^ ) tas ^ m ^ n tamam ^ ndan dzgn kurall ^^ bir sonu ^ kar ^ lamad ^^^^zaman; 2) daha bilinmeyen veya ayn ^^ derecede bilinmeyen terimlerle sonu ^ kar ^ ld ^^^^zaman; 3) ncl sonu yard ^ mile ^ kar ^ lmaya kalk ^ ld ^^^^zaman. Say ^^ kan ^ tsama yanl ^^ tan korunmak iin kullan ^ lan zihni bir kontrol ^ ekli oldu ^ u halde, genel olarak onun kontrol iin kullan ^ ld ^^^^son yanl ^^^ ^ ekli, yani ncln sonu yard ^ mile isbat ^^ (zaten isbat ^^ istenen ^ eyin kan ^ t diye kullan ^ lmas ^ ) hali say ^^ kan ^ tsama ile kar ^^ t ^ r ^ lmaktad ^ r. c) Yanl ^^^ ak ^ lyrtme: Sonucun yanl ^^ l ^^^^daima ncllerdeki ilk 102

yanl ^^ l ^^ a. ba ^ l ^ d ^ r. Bunun iin bir ak ^ lyrtmeyi meydana getiren tas ^ m ^ ekillerini!' her birini ayr ^^,ayr ^^ kontrol ederek ncller ile sonular aras ^ nda sonululuk (conse'g ^fence) olup olmad ^^^ n ^^ ara ^ t ^ rmak gerekir. d) Catasyllogysme (kat ^^ tas^ m) : Bir konu zerinde konu ^ anlardan biri kendi ba ^^ na tart ^^ maya girerse, yahut ona sonucu kendi aleyhinde olan bir beyan (assertion) yklenirse, burada Aristo'nun deyi ^ ile Catasyllogisme olur. e) Yanl ^^ : Bir tas ^ mda yanl ^^^ ^ u hallerde meydana ^ kar: a. Orta: terimler Byjik nermede dahil, veya Kk ner ^ne ona dahil de ^ ilse, b. Kk terimin bilinmemesi halinde, c. ncllerden her ikisi de olumsuz olursa. f) Ak ^ lyrtmenin btn ^ ekillerinin tas ^ ma indirilmesi: terimlerin kar ^^ l ^ kl ^ l ^^^ : I. Sonucun aksi suretile nermelerin kar ^^ l ^ kl ^^ aksi, 2. Byk terimin aksi suretile sonucun aksi, 3. Kk terimin aksi suretile sonucun aksi. Tmeyar ^ m (induction), orta terimi olm ^ yan ak ^ lyrtme tarzlar ^ nda meydana ^ kar. Trnevar ^ mh tas ^ m (k ^ yas) iki terimden birisinin -byk . terimin- teki terim yani kk terim yard ^ mile ^ kar ^ lmas ^^ halidir. Tmevar ^ m (istikra) iki trldr: . Yetkin tmevar ^ m: Trden cinse do ^ ru ykselir. 2. Eksik tmevar ^ m: Trden tre do ^ ru ^ kar. I. Misal (tmevar ^ m ^ n bir e ^ idi) : Btn tikel haller zerine kurulmu ^^ de ^ ildir. Genel bir sonucu yeni zel bir hale tatbik suretile nihayet bulur. Gndelik hayatta bu tmevar ^ m ^ ekli kullan ^ l ^ r. Aristo ^ kinci Analiktikler'de Burhan', ilmi tas ^ md ^ r diye tarif ediyor. Burhan ^ n dayand ^^^^ ^ artlar ^ unlard ^ r: ^ ) nclleri,hakikidir, yani gere ^ e dayan ^ r; 2) ncller ilkdir ve isbat edilemezler; 3) Sonutan daha ak ^ lla kavran ^ r ve nce gelir; 4) Sonucun sebebi olacak mahiyettedir. Burhan ^ n hareket noktalar ^^ ^ unlard ^ r: I. Axiom'lar: eli ^ mezlik ve nc terimin olmay ^^^^prensiplerine. dayan ^ r. Bunlar btn ilimlerde birle ^ ik olan nermelerdir. Fakat baz ^ lar ^ n ^ n kaplam ^^ tekilerden dard ^ r. Mesela niceliklere tatbik edilen " ^ ki taraftan e ^ it miktarlar ^ kar ^ l ^ rsa, e ^ itlik sabit kal ^ r" ^ eklindeki axiom yaln ^ z matematik ilimler iin do ^ rudur. II. I-Yayalar (thse) : e^ itli ilimlere mahsustur; Faraziye (hypot103

hhe) : filan ve falan ^ ey olmu ^ tur veya olmam ^^ t^r gibi; b) Tarif (dffinition): filan veya falan ^ eyin ne oldu ^ unu gsterir.
Bylece , bir ilimde isbata yarayan esas vard ^ r:, ^^ Cins (genre) ; Axiom'lar (isbattan nce gelirler); 3 Arazlar veya yklem (attribut) cinsin bunlara sahip oldu ^ u ,axiom'lar yard ^ mile isbat edilir.
2-

Aristo'ya gre ilim daha az al ^^^ lm ^^ , fakat daha ak ^ lla kavran ^ r

(intelligible)dan, daha az al ^^^ lm ^^^ve daha az ak ^ lla .kavramra do ^ru bir


ilerlemedir. ^ u halde, ilk safhada kar ^^ m ^ za matematik ve zel geometri ^ kar. ^ kinCi Analitikler'in btn misalleri matematikten ^ kar ^lm ^^ t ^ r. Axiom kelimesi matematikten geliyor. .<risto'nun axiom'lar ^ , Euklides'in "ortak kavramlar" ^ na kar ^^ l ^ kt ^ r. Aristo'nun "faraziye"leri gene Euklides'in postulat'lar ^ na kar ^^ l ^ kt ^ r. Nitekim sonradan da matematik Aristo'nun terimlerile Euklides'inkileri birle ^ tirdi. Aristo, isbat metodu d ^^^ nda iki esasl ^^ yanl ^^^d ^ nceye dikkati ekiyor: I. Birinci halde ilim mmkn de ^ ildir. nclden ncle sonsuzca ilerleme s ^ ras ^ nda hibir ^ eyi isbat etmemek veya isbat edilmemi ^^nclleri kabul etmek ilmi imkans ^z b ^ rak ^r. Buna Aristo'nun deyi ^ ile tautologie felsefesi Fizik ve Metafizik (devr- teselsl) deniyor ki, btn Orta a ^^ isbatlar ^ nda, ilahiyata ait kan ^ tlar ^ nda tautologie'den kamma yollar ^ n ^^ aram ^^ t ^ r. II. Yahut ilim mmkndr. Fakat o zaman da bilgi bir k ^ s ^ r dng (devr-i bat ^ l = cercle vicievx) haline gelir. Bu ^ ekilde hakikat yle basit bir nermeler zincirinden ibarettir ki, bu nermelerden hibirisi ba ^^ms ^ z olarak do ^ ru diye tan ^ lamaz (buna devir deniyor). Bundan dolay ^^isbat biricik do ^ru bilgi , tarz ^ d ^ r. Ona gre hibir isbata muhta olm ^ yan bir tak ^ m ilk ncller vard ^ r. ^ sbat ^ n nermelerinde zaruret ^ artlar ^^ ^ unlard ^ r: ) konunun btn geni ^ li ^ i ile (kaplam ^^ile) ele, al ^ nmas ^ ; 2) ykleni ^in ze ait -(essentiel), olmas ^ ; 3) yalemin tnel yani konudan ^eni ^^olmas ^ . Mesela: insan lmldr nermesinde, insan btn kaplam ^^ ile al ^ nm ^^ t ^ r. lml ykleini insan konusundan geni ^ tir, ^ nsan konusuna lml ykleminin yklenmesi ze aittir. ^ lnek (araz) iin isbat yoktur. Bir isbatta ncller ve sonu daima tek ve ayn ^^ cinsten al ^ nm ^^^olmal ^ d ^ r. (Fakat bunun istisnas ^^ vard ^ r: Optik bahsi geometriye ba ^ l^ d ^ r ve cinsleri ayr ^ d ^ r.) Bir ^ eyin. isbat ^^birle ^ ik prensiplerden de ^ il, bu ^eye mahsus prnsjplerden ^ kar. Birle ^ ik .prensipler zerine dayanan bir isbat araza ait (accidentel) bir isbatt ^r. ze ait bir isbat de ^ildir. zel prensipler isbat edilemezler. Bunlar ^ n bilinmesi btn isbatlara temel vazifesini grr. Prensiplerin tarifi Prensipler, varhklar ^^ isbat edilemiyen ^ eylerdir.

104

Bunlar da iki k ^ s ^ md ^ r: a) zel prensipler; b) birle ^ ik .(ortak) prensipler. ^ sbat, Efltun'un ideal nazariyesini iine alamaz. nk bu nazariye fertlerdw^^bsbtn ayr ^^ olan bir tmel (universel) zerine dayan ^ r. ^ sbat ^ n prensipleri sonlu mudur sonsuz mudur? These I E ^ er iki terim s ^ n ^ rl ^^ iseler, orta terim sonsuz olamaz. Itiraz : Orta terimler, terimlerden birinden hareketle sonsuz de ^ ildir. Onlar ancak bir ^eye yklendikten sonra sonsuzdunlar. Cevap : Onlar sonsuz iseler, harekete ba ^ lad ^ klar ^^ noktan ^ n ne nemi vard ^ r? These II Olumlu isbat iin s ^ n ^ r varsa, olumsuz isbat iin de vard ^ r. These III Her olumlu nermede konular yklemler, gibi sonlu (mahdut) dur. Aristo ibat ^ n mmkn olmad ^^^^halleri i ^ aret ediyor: ^^ ) tesadf iin isbat yoktur. nk tesadf ne zaruridir, ne al ^^^ lm ^^ t ^ r; 2) isbatl ^^ ilim duyularla kazan ^ lamaz. nk duyular s ^ mrl ^ d ^ r, tmeli vermez. Duyu yaln ^ z isbat ^^ haz ^ rlamaya yarar. 3) Basit san ^ n ^ n (opinion) isbat ^^ olamaz. Ilim zaruriye aittir. Bilgi de ^ i ^ mez ve tmeldir. San ^^ ise ihtimaliye aittir. Onun bilgisi de ^ i ^ ik ve karars ^ zd ^ r. 4) Nihayet yukar ^ da syledi ^ imiz gibi, araz (acciden1) de isbat olamaz ; yleyse hakiki isbat ce v h er 'e ve tmele aittir. Aristo isbattan tarife geiyor. Ona gre mant ^k ^^ drt problemle u ^ra ^^ r: t) Bu ^ ey ne haldedir? 2) Niindir (sebebi?) 3) Varl ^^^^neden ibarettir? 4) Nedir? (tarifi). ^ lk iki soruda orta terimin olup olmad ^^^^ teki ikisinde orta terimin ne oldu ^ u ara ^ t ^ r ^ l ^ r. Orta terim sebeple kar ^^^ r. Tarif ve sebep daima ayn ^ d ^ r. Burada Aristo'nun Mant ^ kla Varl ^ k problemini (yani Bilgi ve Metafizik'i) ne kadar ba ^ lad ^^^^grlyor.
,

Tarif ve isbat birbirile kar ^^ t ^ r ^ lmamal ^ d ^ r. ) ^ sbat edilebilen her ^ey tarif edilemez. Zira her tarif tmel ve olumludur. Halbuki tas ^ mlar iinde tikel ve olumsuz olanlar da vard ^ r. ^ eylerin zden arazlar ^ n ^^ bize tan ^ tan tarif de ^ il, tmevar ^ md ^ r. Tarif cevhere tatbik edilir. ^ sbat edilebilenler cevher de ^ ildir. 2) Tarif edilebilen her ^ey isbat edilemez. Tarifler, isbatlar ^ n prensipleridir. Bundan dolay ^^ isbat olunamazlar. 3) ^ sbat edilebilen hibir ^ ey tarif edilemez. ^ sbat ^ eyin yklemile (s ^fatile) u ^ra ^^ r. Tarif ise z ile u ^ ra ^^ r. ^ eyin z tas ^mla isbat edilemez : a) bir tas ^ m ^ n sonucu olmak zere tarifi elde etmek iin, terim birbirile kar ^^ l ^kl ^^ olmal ^ d ^ r. O zaman tarif sonuta bulunmadan nce kk nermede bulunur; b) bu tarzdaki bir isbat ancak kan ^ tsama (=msadere, p6tition) olur.
,

105

Blm metodu z isbat edemez. nk: ^ ) blm tas ^ m gibi zaruri de ^ ildir; 2) z ^ tlar ^ n veya farklar ^ n birle ^ mesi zn hakiki tarif oldu ^ unu isbat etmez; 3) bir y ^^^ n yanl ^^ a d ^ebilir; 4) tas ^ m^ n kuvveti ond* yoktur, nk o asla sebebi vermez. Bir ^ eyin ne Oldu ^ unu bilmek iin, nce onun var oldu ^ unu bilmelidir. Fakat bir ^ eyin var oldu ^ u iki tarzda bilinebilir: a) ya bu ^ eyin arazlar ^ ndan birisi ile; b) yahut sebebi ile. Arazlar yard ^ mile z tan ^ lamaz. Ancak I ^ eyin varl ^^^^sebebi ile tan ^ ld ^^^^zaman z isbat edilmi ^^olur. ^ eyin varl ^^^^ sebebi ile isbat edildi ^i zaman orta terim ^ eyin as ^l tarifidir; ve sonu olarak zrl tan ^ r. Mesel ay ^ n, safhalar ^ n ^ n, y ^ ld ^ r ^ m ^ n tarifleri onlar ^ n mahiyetini bildirir. " trl tarif vard ^ r: ^ ) Kelimenin tarifi (=ismi tarif)dir. 2) ^ eyin tarifi (varl ^ k tarifi)dir. 3) zn tarifi (=zati tarif)dir. Bir ^ eyin tarifi bu ^ eyin btn z (zat ^ ) ve yklemlerinin birle ^mesidir ki, bu ,yklemlerden her biri ayr ^^ ayr ^^ al ^ n ^ nca ondan daha geni ^^olabilirler. Fakat onlar ^ n toplam ^^ta rif ed ^lenle ayn ^^ geni ^ liktedir. Aristo'nun Organon'u: a) Katezoriler, b) Tefsir kitab ^^(peri-Hermeneias), Birinci Analitikler (veya Tas ^m); d) Son Analitikler (veya ^ sbat); d) opik'ler; e) Sophistici-elenchi (Safsata kitab ^ ) olmak zere alt ^^kitapt ^ r. Bununla birlikt skenderiye mek-febinden` Porphyrios Aristo mant ^ k ^ n ^ n iyi anla ^^lmas ^^ iin "Giri ^ " Kitab ^^ (=Introductio = Isagogia) yazd ^ . Daha sonra da Aristo mant ^ k' ^ erh edildi ^ i zaman bu kitap daima ba ^^tarafa konmu ^ tur. Arapaya "Isagoci" adile tercme ve sonra ^erh edilen bu kitap son zamanlara kadar Trk medreselerinde mant ^k giri ^ i olarak okutulmakta idi. Ayr ^ ca Esir-d-Din Ehberi Isagoci adile Yunanca tercmesinden mlhem olmakla birlikte btn mant ^ k bahislerini iine alan* bir eser yazd ^^ ve medreselerimizde daha ok bu kitap okundu.

4, Porphyrios Mant ^k' Porphyrios bu eserde .Aristo'nun kategoriler bahsini anlamak iin cins, tr, fark (fas ^ l), araz ve hassan ^ n ne oldu ^ unu bilmek gerekir diye i ^ e ba ^ l ^ yor. Bu bilginin tarifler yapmak ,blm ve isbata yarayan ^ eyleri anlamada faydas ^^ vard ^ r. nce "cins ve tr lerin kendi ba ^^ na m ^^ (en soi) var olduklar ^ , yoksa s ^ rf zihindeki' kavramlardan m ^^ ibaret bulunduklar ^ n ^^ (cisim mi cisim de ^ il mi olduklar ^ n ^ ) aramaktan ka ^ naca ^^ m. Bu ok derin bir sorudur" diyor. Cins ve tr kelimelerinin basit bir anlam ^^ yoktur. Cins, aralar ^ nda bir ba ^ lant ^^ olan birok fertlerin, gerek btn olarak 106

gerekse kendi aralar ^ nda birli ^ ini ifade eder. Bu anlamda mesela Herakles'lerin ^ rk ^ na cins deniyor. nk hepsi Herakles asl ^ ndan ^ km ^^^farzediliyor. Fasl ^ n trl anlam ^^ vard ^ : ^^ ) ayr ^ labilen fas ^ llar; 2) ayr ^ lam ^ yan fas ^ llar; 3) kendi ba ^^ na ve ar ^ zi ayr ^ lmayan fas ^ llar. Hassa da drt trldr : a) Yaln ^ z bir tre ar ^ zi olarak ait olup tam tre ait olm ^ yan hassa : T ^ pla u ^ ra ^ mak, geometri yapmak insana gre bir nevi hassad ^ r; b) Btn bir tre ait olan hassa : iki ayakl ^ l ^^^ n insana nisbeti gibi; c) Yaln ^ z bir tre, belirli bir zamana ait olan hassa: ihtiyarl ^ kta salar ^ n a ^ armas ^ n ^ n insana ait olmas ^^ gibi; d) Btn varl ^ k ^ artlar ^ n ^^ tek bir trde birle ^ tiren hassa: glmenin insana hass olmas ^^ gibi. Bu vas ^ flardan her biri hassa 'd ^ r : Bir beygir varsa ki ^ neyen bir varl ^ k var demektir. Araz, konuyu bozmadan meydana ^ kan ve kaybolan ^ eydir. ^ ki trl araz vard ^ r: ^^ ) konudan ayr ^^ olan araz ; 2) konudan ayr ^ lam ^ yan araz. Mesela uyumak ayr ^ labilen bir arazd ^ r. Kara olmak, zenci veya kaplumba ^ a iin ayr ^ lam ^ yan birer arazd ^ r. Fakat ak bir kaplumba ^ a, veya rengini kaybetmi ^^bir zenci tasavvur edilebilir. "Araz ,ayn ^^ konuda olabilen veya olam ^ yan ^ eydir" diye tarif edilebilir. Nitekim araz ^ n ne cins, ne tr, ne fas ^ l ne hassa olmad ^^^^ve her zaman konuda bulunmad ^^^^da sylenebilir. Cins ve fas ^ lda ortak bir vas ^ f her ikisinin de trleri iine almas ^ d ^ r. Mesela ak ^ ll ^^ ak ^ ldan yoksun olan hayvanlar ^^ iine almad ^j^^ halde, kendi trleri olan mele ^ i ve insan ^^ iine al ^ r.. Cinse yklenen her ^ ey bu cinse giren btn trlere de yklenebilir. Nitekim fasla yklenen her ^ ey onu meydana getiren tre de yklenebilir. Mesela hayvan cins oldu ^undan, canl ^^ cevhcr ve duyulu olmak ona yklenebilirlir. Bu yklemler hayvan cinsi iinde bulunan btn trlere de yklenebilirler. Cins ve fas ^ l mahvolunca, onun iinde bulunan btn ^ eyler de mahvolur. Mesela hayvan yoksa, ne insan ne beygir olam ^ yacakt ^ r. Ak ^ ll ^^ varl ^ k yoksa, ak ^ ll ^^ hayvan da olamaz. Cins ve trn her ikisi de birok terimlere nisbet edilmeleri bak ^ m ^ ndan ortakt ^ rlar. Her ikisi de nisbet edildikleri terimlerinden nce gelirler. Her biri bir btn te ^ kil ederler. Buna kar ^^ l ^ k, onlar ^ n baz ^^ farklar ^^ da vard ^ r : ^^ ) Cins trleri iine al ^ r. Tr ise cinsin iine girer. nk cins trden daha geni ^ tir. 2) Cinsler nce gelirler ve fas ^ llar yard ^ mile trleri ay ^ r ^ rlar. 3) Cinsler yok olunca trler de yok olur. Halbuki trn yok olmas ^ le cins yok olmaz. 4) Tr bulununca, ister istemez cins vard ^ r. - Fakat cins var olunca mutlaka tr yoktur. 5) Cins zel ve tr genel olamaz. Cinsle hassa= kar ^^ la ^ t ^ r ^ lmas ^ : a) Cins ve hassa trleri takip ederler. Zira var olan bir ^ ey insansa, hayvan da vard ^ r. E ^ er bir ^ ey insansa onda 107

glmek yetisi vard ^ r. b) Cins trlere nisbet edilebilir. Hassa ise ondan ^ kan 'fertlere nisbet edilir. nk insan ve at e ^ it olarak hayvand ^ rlar. Antinos ve Melitos e ^ it olarak glebilirler. Porphyrios'un Isagogia'da inceledi ^ i bu kavramlara be ^^tm e 1 deniyor (ayni yerde tmeller veya klliyat-i- hams da denir). Ortaa ^da tmellerin isim mi gerek mi olduklar ^ n ^ n tart ^^ mas ^^ bu kitaptan do ^ mu ^ tur. ^ simcilerle gerekilerin eki ^ meleri ancak Bat ^ da Abelard' ^ n kavramc ^ l ^^^^ile uzla ^ t ^ r ^ lm ^^^ve bir hal yolu bulmu ^ tur. Bu cereyanlardan birincisine gre bir koyun tr isimden ibarettir. Gerekte ayr ^^ ayr ^^ koyunlar vard ^ r. ^ kincisine gre koyunlar ^ n ferdi varl ^ klar ^^stnde k o y ur tr diye gerek bir tmel vard ^ r. Vncsne gre koyun tr veya hayvan cinsi yaln ^ z insanlar ^ n zihninde vard ^ r. Be ^^tmele dayanarak yap ^ lan tarifler, Aristo'nun tarif (tan ^m) nazariyesini a ^ klam ^^ t ^ r. Buna gre tam bir tan ^ m bir ^ eyin yak ^ n cinsi ile .yak ^ n fasl ^ ndan ibaret bir nermedir. Mesela insan ak ^ ll ^^ (nat ^ k) bir hayvand ^ r nermesi tam bir tan ^ md ^ r. Bundan sonra eksik tan ^ mlar gelir. Bunlar ^ slam mant ^ k ^ lar ^^ taraf^ ndan "hadd-i tam", "hadd-i riak ^ s", "resm-i tam", "resm-i nak ^ s" adlarile ifade edilmektedir. Hadd-i tam: yak ^ n cins ile yak ^ n fas ^ ldan kurulur. Hadd-i nak ^ s: uzak cins ile yak ^ n fas ^ ldan, resm-i tam: yak ^ n cins ile hassadan, resm-i nak ^ s: araz'dan ibarettir. Osmanl ^^ devrinin son mant ^ k ^ lar ^ ndan olan Cevdet Pa ^ a tam b ^ r tamm ^ n vas ^ flar ^ n ^ n "efrad ^ n ^^ cami' ve agyar ^ n ^^ mni" olmak oldu^ unu sylyordu. Yani bir tan ^ m yak ^ n cins yard ^ mile btiln fertleri iine almal ^^ ve fas ^ l yard ^ mile de ayr ^ ld ^^^^btn vas ^ flar ve ^ eyleri glistermelidir. Latinler bunu "Omni et soli denijitum" sz ile ifade etmekte idiler.

5. ^ slm Mant^k ^ lar^^


Aristo mant ^ k ^ n ^ n ba ^^ na Isagoci'nin kat ^ lmas ^ , sonuna da Aristo sisteminde ayr ^^ bir yeri olan Poique ve Rhorique'in getirilmesi suretile bu mant ^ k dokuz kitaba ^ kar ^ lm ^^ t ^ . Bu de ^i ^ iklik Rodoslu Andronicus zaman ^ nda ba ^ lad ^ . Ondan sonra H ^ ristiyan ^ arihlerden Themistius ve Philopon da devam etti. Bu ^ arihlerin eserleri sryancadan arapaya evrildi ^ i zaman Aristo mant ^ k ^^ dokuz kitap diye kabul ediliyordu. Bu gelenek Huneyn b. ^ shak evirilerinden sonra El-Kindi ve FaraUnin ^ erhlerinde devam etti. Farabi, mant ^ kta a ^^ rl ^ k merkezi olarak isbat ^^ (Burhan ^ ) grd ^ iin btn mant ^ k bahislerini e ay ^ r ^ yordu: ) Burhan'dan nce gelenler:

108

ncller-Bunlar a) Giri ^^kitab ^^ (Isagogia). b) Makuleler kitab ^^ (kategoriler). c) Ibare kitab ^^ (Bariminyas). d) K ^yas kitab ^^ (Anaotiku'l-Ul). 2) Burhan, Aristo'nun Organon'unda Son Analitikler dedi ^ i k ^ s ^ mdan ibarettir. 3) Burhandan sonra da ^ u k ^ s ^ mlar ^^ al ^ yordu: a) Cedel kitab ^^ (diyalektik Hikmet-l mmevviha kitab ^^ (Sofistai). c) Hitbe kitab ^^ (Ritorika), ^ iir kitab ^^ (Fotika). Farabi btn bunlar ^ n ba ^^ na "mant ^ k ^^ kolayla ^ t ^ rmak iin kitap" ^^ (kitab-ud-tavtia fi'l mant ^ k) yazd ^ . Bundan maksad ^^ bu kompleks sistemi basitle ^ tirmek ve onun kendi felsefesile ilgisini gstermekti. Farabi'den sonra mant ^ k "Me ^^ ai" filozoflar ^ n en by ^ , ibn. Sina taraf^ ndan geni ^ letildi. Daha sonra da Felsefe ile uzla ^ an E ^ 'ari kelmc ^ lar ^^ ba ^ l ^ ca Fahrddin Razi,, Nasiruddin Tusi, Seyfddin Amidi, Siracddin ermevi v.b.nin kelma dair yazd ^ klar ^^ byk eserlerin ba ^^ nda Aristo mant ^ k ^ na ve ^ erhine nemli bir yer ay ^ rd ^ lar. K ^ saca, ^ slm felsefesi gerek me ^^ ailik gerek felsefi kelm ^ eklinde mant ^ k ve metafiziki uzia ^ tuan bir yol tutmakta idi. ^ lk nce mant ^ ka hcum eden Gazali oldu. Hocas ^^ ^ mam-l-Haremeyn Ebu'l-Maall'den ayr ^ larak ak ^ l ilimle ^ ile inan ilimlerini kesin olarak ay ^ rma yolunu tutan Gazali zaman ^ n ^ n btn bilgilerinin ^ iddetli bir ele ^ tirmesini yapt ^^^^s ^ rada ba ^ l ^ ca mant ^ k ve metafiziki de tenkit etti. Gazali ayr ^ ca "Mihak-n-nazar" ve "Miyar-l-ilm" gibi mant ^ k kitaplar ^^ yazd ^^^^iin ele ^ tirmeleri yzde kalmad ^ . El-munkiz'de "Duyulara gvenim sars ^ ld ^^^^gibi, acaba akla gvenim de sars ^ lm^ yacak m ^ d ^ r?" dedikten sonra, akl ^ n tenkidini yap ^ yor; "Mant ^ kta ne msbet ne menfi ynden dine ait bir ^ ey yoktur. Mant ^ k kan ^ tlar ^ n, k ^yaslar ^ n usuln ^ retir. Bunlarda inkr edilmesi gereken bir cihet yoktur. Ancak onlar ^ n da ilimde baz ^^ ktlkleri grlmektedir. Bunlar isbat iin bir tak ^ m ^ artlar ortaya koymu ^ lard ^ r. Bu ^ artlarla isbat kesinlik ifade eder. Fakat dini sorular ^^ inceleme s ^ ras ^ nda bu ^ artlara bsbtn riayet edememi ^ ler, hatt gev ^ ek davranm ^^ lard ^ r. o ^ u kere mant ^ k ^^ inceleyen bir kimse onu be ^ enir. A ^ k ve kesin bulur. Zan ^^ eder ki mant ^ k ^ lar kendilerinden rivayet olunan sorular ^^ bu gibi kan ^ tlarla isbat etmi ^ lerdir. Dini ilimlerde bu sorulara dair yap ^ lan ara ^ t ^ rmalar ^^iyice bilmeden o yanl ^^^fikirleri kabul ederek kfre d ^ m ^ lerdir" Gazali mant ^ k ^ n birbirine z ^ t olan iki felsefi san ^ y ^^ ayn ^^derecede isbata yarad ^^^ n ^^ ve bundan, dolay ^^ dayand ^ klar ^^ mant ^ k kurallar ^^ bak ^ m ^ ndan aralar ^ nda fark olmad ^^^^halde bu felsefecilerin, prensiplerindeki ayr ^ l ^ k yznden birbirlerile eli ^ di ^ diklerini kan ^ t diye gstererek, mant ^ k ^ n derin bir hakikat ara ^ t ^ rmas ^^ iin yeter bir alet olmad ^^^^sonucuna varmaktad ^ r.

109

Ona gre mant ^ k ancak dnya ilimlerinde bir ^ eyi anlatmak ve isbat etmek iin alet olabilir. Fakat i hakikate .dokundu ^ umuz zaman onu isbata asla yetemez. O zaman "kalbin gz"ne ba ^ vurmak gerekir.

* *

Ortaa ^^'man4na ait zet


Kavramlar aras ^ ndaki ba ^^ nt ^ lar onlar ^ n iine giren daha dar kavram lar veya kendilerinin girdikleri daha geni ^^kavramlara gre s ^ ralanabilir: Bylece her kavram ^ n ba ^ kalar ^ na gre bir kaplam' ^^ (extension) bir de ilem'i (conprehension)u vard ^ r. Ahmet, ^ stanbullu, Trk, Avrupal ^ , insan, canl ^ , varl ^ k kavramlar ^^byle bir kaplarfi i ^ lem ba ^^^bak ^ m ^ ndan s ^ raya dizilirse bunlar i ie dairelerle gsterilebilir. En ideki kavram ^ n yaln ^ z ilemi var, kaplam ^^ yoktur. En d ^^ taki dairenin yaln ^ z kaplam ^^ var ilemi yoktur. Aradaki dairelerin birbirine gre hem kaplamlar ^ , hem ilemleri vard ^ r. Dairelerde d ^^ a do ^ ru ^ kt ^ ka ilem azal ^ r. Kaplam o ^ al ^n Merkezdeki A ya en somut kavram, en di ^ taki E ye en soyut kavram denir. yle ise kavramlar ^ n somutluk ve soyutluk dereceleri de birbirine gre de ^ i ^ ir.

Kavramlar aras ^ nda soyut olanlara tmel kavramlar denir. Bunlar da klasik Mant ^ k'da ba ^ l ^ ca be ^^tmelde topland ^^^ n ^^ grdk [Porphyrios'un Isagogia's ^ na gre]. Be ^^tmel kavram cins, tr, fark, araz (ilinek) ve hassad ^ r. Her hangi bir ^ eyi (tikel olsun, tmel olsun) tamamlamak iin onu iine girdi ^ i bu geni ^^dairelere (yani tmel kavramlara) gre tanimlamal ^ d ^ r. Bir kavram ^^ tan ^ mlamak onun ba ^ ka kavramlar aras ^ ndaki yerini belirtmek demektir. Bylece, tan ^ mlad ^^^ m ^ z kavramlar ^ n birbirine

110

gre yerleri belirtilince onlar ^^ sm ^ flam ^^^oluruz. yle ise tan ^ mlamalardan s ^ n ^ flamaya do ^ ru gidilir. Nitekim s ^ n ^ flamalar iinden de tan ^ mlara geilebilir. Btn ilimler kulland ^ klar ^^ somut ve soyut kavramlar ^^ bir yandan tan ^ mlan, bir yandan da tan ^ mlanm ^^^kavramlar ^^ birbirine ba ^ layarak s ^ n ^ flamalann ^^ meydana getirirler. Matematik ilimlerden ba ^ layarak tabiat ilimlerine ve manevi ilimlere kadar tammlama ve s ^ n ^ flamalar esasl ^^ rol oynar.

A ve B kavramlar ^^ aras ^ nda kaplam-ilem ba ^^ nt ^ s ^^ vard ^ r. Yani onlardan' biri tekine "dahil"dir. Fakat B kavram ^^ kendi kendisinin ayn ^ d ^ r. A' ve 'B kavramlar ^^ aras ^ nda ise kaplam-ilem ba ^^^yoktur. Yani iki tmelden hihiri tek ^ nin hibir ferdini iine almaz. "A ve "B kavramlar ^^ birbirlerini keserler. Yani "A'nni ^^bir kilim fertjer'i ile "B'nin bir k ^ s ^ m fertleri birle ^ iltir. Bu mnasebetlerden birincisine mutlak tmeltikel (umum husus mutlak).- ikincisine ayn ^ l ^ k, ncsne ayk ^ r ^ l ^ k, drdncsne k ^ smi tmel-tikel (umum-husus man vecih) denir. Bunlar ^^ swasile ^ u misallerle gsterelim: f) Her karpuz yuvarlakt ^^ , her yuvarlak karpuz de ^ ildir. 2) Her insan glcdr, her glc insand ^ r. 3) Hibir insan at de ^ ildir, hibir at insan de ^ ildir. 4) Baz ^^ insanlar beyazd ^ r, baz ^^ beyazlar insand ^ r. nermeler de [Aristo mant ^^^ na grel ikiye ayr ^ l ^ r: ^ ) hamli, 2) ^ arti, Hamli neme terimden ibarettir: konu, yklem ba ^ lant ^ . Hamli bir ^ nermede konu tikel-gerek ise ona ^^a hs nerme (kaziyye-i mahsusa) denir. Ahmet yaz ^ c ^ d ^ r gibi. Konu tmel olup s ^ rf isim zerine yklenini ^^ ise ona tabi ner m e denir: insan ak ^ ll ^ d ^ r gibi. Konu tmel olup fertlere

ait oldu ^ u kast'edilmi ^ se (ancak fertlerin bir k ^ sm ^^ veya btn ifade , edil. memi ^ se) mhmel nerme denir: ^ nsan gaf ^ ld ^ r gibi. Konuda fertlerin niceli ^ i bildirilmi ^ se buna (mahsure) s ^ n ^ rl ^^ nerme denir. S ^ n ^ rl ^^ nermeler de a) her fert uzerine hkmedilmi ^ se tmel nerme; b) bir k^ s ^ m fertler kastedilmi ^ se tikel nerme denir. Onlardan her biri de olumlu ve olumsuz olabilir. Bu suretle tmel olumlu, tm . el olumsuz, tikel olumlu, tikel olumsuz olarak s ^ n ^ rl ^^ nermeler drt esasl ^^ blme ayr ^ l ^ r. ^ artl ^^ nermeler ise ba ^ lant ^^ ile birbirine ba ^lanan iki hamli nermeye ayr ^ labilir. ^ artl ^^ nerffie biti ^ ik veya ayr ^ k olabilir. Biti ^ ik ^ arth nermenin ncl ve sonucu aras ^ nda sebeplik gibi bir i'giden dolay ^^ biti ^ iklik olmu ^ sa ona "lzumi ^ artl ^ "; nclle sonu aras ^ nda bilinen bir ilgi olmad ^^^^halde tesadfi olarak birbirlerine ba ^ lanm ^^^ise buna tesadiffi (eski terimle ittilaki) nerme denir. Birincisine misal: Her ne vakit gne ^^do ^arsa gndz olur. ^ kincisine misal: ^ nsan ak ^ ll ^^ise, at da k ^^ neyicidir gibi. ^ artl ^^ nermeler ayr ^k (munfas ^ l) da olabilirler: Burada ncl ile sonu aras ^ nda ba ^ lant ^^ yoktur: Herhalde ya gne ^^do ^ mu^ tur, yahut gece vard ^ r gibi. Bu e ^ it ^ artl ^^ nermelerin iki hamli nermeye ayr ^lmas ^^ daha kolaYd ^ r. nermeler aras ^ nda mant ^^^ n esasl ^^ prensiplerinin i ^ lemesinden do ^ an bir tak ^ m hkmler vard ^r: I. eli ^ me: ^ ki nermenin olumluluk ve olumsuzluk ^eklinde yle bir z ^ tli ^^ chr ki, onlardan birinin do ^ rulu ^ u mutlaka tekinin yanl ^^ h ^^ n ^^ gerektirir: Ahmet ak ^ ll ^ d ^ r-Ahmet ak ^ ls ^ zd ^ r nermeleri aras ^ nda eli ^ me vard ^ r. a) Olumlu tmelin eli ^ i ^ i olumsuz tikeldir: her insan ,hayvand ^rbaz ^^ insan hayvan de ^ ildir gibi. b) Olumsuz tnielin eli ^ i ^i olumlu tikeldir: hibir insan hayvan de ^ ildir-baz ^^ in s an hayvand ^r nermelerin akis'leri: Bir nrmenin do ^ruluk ve yanl ^^ l^k" olu gibi kalarak konusunun yklem, ykleminin konu olmas ^^ halidir. du ^ ^ ) tikel olumlunun dz aksi tikel olumludur: baz ^^ beyaz insand ^r-baz ^^ insan beyazd ^ r gibi. 2) Tmel olumsuzun dz aksi tmel olumsuzdur: hibir ta ^^insan de ^ ildir-hibir insan ta ^^de ^ ildir gibi. 3) Tikel olumsuzun dz aksi yoktur. Tmel olumlunun dz aksi tmel olumludur: lier insan hayvand ^ r-her insan-de ^ il hayvan de ^ ildir gibi. III. eli ^i ^ in aksi: Bir onermenin olumlulu ^ u ve olumsuzlu ^ u, do ^ruluk ve yanl ^^ l ^ k' oldu ^u gibi kalarak konusunun, eli ^ i ^ i yklem, ykleminin eli ^ i ^ i konu k ^ l ^ nmakt ^ r. Tas ^ m ^ ekilleri: Bilinen nermelerden kan ^ tlar s ^ ral ^ yarak henz - nermelerin ^ kar ^ lmas ^ na tas ^ m (k ^ yas) denir. Bir kan ^ t iki bilinmeyen

112

veya daha ok nermeden ibaret bir f ^ krad ^ r ki onun tasdiki ba ^ka bir nermenin tasdikini gerektirir. Kan ^ t ^ n gerektirdi ^i nermelere dava, ma tl p ve ne ti c e denir. Kan ^ t ^ n paralar ^^olan nermelerden her birine "nc!" denir. Kan ^ t ^ n sonular ^^ ncllerinin en k ^ne ba ^ l^ d ^r Tas ^m (ba ^ka deyi ^ le) nermelerden birle ^ ik yle bir kamtlamad ^ r ki her ne vakit bu nermeler kabul edilirse ondan ba ^ka bir nermenin ^ kmas ^^ gerekir. [Mem yarat ^ lm ^^ t ^ r. nk lem de ^ i ^ icid ^ r. Her de ^i ^ ici yarat ^ lm ^^ t ^ r, yleyse ...] Tas ^ m iki k ^s ^ md ^ r: ^^ ) iktirani tas ^ m, 2) istisnai tas ^ m. ^^ iktirani tas ^ m: Sonu tas ^ mda yaln ^ z maddece bildirilmi ^^olup, ^ ekilce bildirilmi ^^olmazsa iktirani tas ^ m denir. Yukar ^ ki misal gibi. 2 - Istisnai tas ^ m: Sonucun ayn ^^ ve eli ^ i ^ i hem maddece hem ^ ekilce tas ^ mda bildirilmi ^ se istisnardir. Gndz vard ^ r davas ^ m isbat iin: Zira her ne zaman gne ^^do ^ mu ^^olursa gndz vard ^ r. Lkin gne ^^do^ mu ^ tur, yleyse gndz vard ^ r gibi. istisnai tas ^ m iki nclden meydana gelir: ^ ) birincisi daima ^ artl ^^ nerrne oldu ^ undan buna ^ artl ^^ ncl denir. 2) ^ kincisi "lakin", "ancak" "halbuki" diye ba ^ lar. Buna istisnai ncl denir: Her ne zaman -gne ^^ do ^ mu ^ sa sofa ^^^ kl ^^ olmal ^ d ^ r. Halbuki gne ^^ do ^ mu ^ tur. yleyse sofa ^^^ kl ^ d ^r gibi. iktirani tas ^ m konusu "kk terim", yklemi "byk terim", tas ^ m ^ n iki nclnde tekerrr eden ortak para "orta terin ^ "dir. Kk terimin bulundu ^ u ncle Sugr [Mineure], byk terimin bulundu ^ u ncle Kbr [Majeure], bu iki nclden do ^ an btne ^ ekil denir. Yukar ^ ki misale gre: Ak ^n = kk terim 'Mem de ^ i^iktir Toplam^^ = Sugr = ^ ekil

Yarat ^ lm ^^^= byk terim De ^ i^ ik = orta terim ^ ekiller drttr:.

Her de ^ i ^ en yarat ^ lm ^^^ = Kbr

^^ Orta terim Sugrda yklem, Kbra'da konu olursa birinci ^ ekildir. ^ kisinde de yklem olursa ikinci ^ ekil, 3 ^ kisinde de konu olursa nc ^ ekil, 4 Sugr'da konu, Kbra'da yklem olursa drdnc ^ ekildir.
2 -

Yukar ^ ki misal birinci ^ ekle aittir. Her insan hayvand ^ r, hibir ta ^^hayvan de ^ildir, hibir insan ta ^^de ^ ildir (ikinci ^ ekil). Her insan hayvand ^r, her insan ak ^ ll^ d ^ r, baz ^^ hayvan ak ^ ll ^ d ^ r (nc ^ekil).

113

Cisimlerin baz ^ s ^^ bile ^ iktir, hibir bile ^ ik kadim de ^ ildir. Cisimlerin baz ^s ^^ kadim de ^ ildir (Drdnc ^ ekil).

6. Modern felsefede mant ^k

Ortaa ^ da tas ^ m (k ^ yas) mant ^ k ^^ hibir ilerleme gstermedi.. Ancak modern d ^ ncede ilk defa Descartes bu mant ^ k ^ n yetmezli ^ i zerinde durdu. (Discours de la Mdthode ve Mdclitations, Objections et Re'ponses'da) Descartes, Aristo'dan beri formel mant ^ k ^ n temellendirilmi ^^olan prensiplerine dayanarak d ^ nceye daha sa ^lam esaslar bulmaya al ^^ t ^^^^iin, Aristo mant ^k^ n ^ n temel kurallar ^ n ^^ de ^ il ancak oradan ^ kar ^ lan isbat nazariyesini tenkit ediyordu. Descartes' ^^ ^ phe gtrmez bir kesinlik ara ^ t ^ rmas ^ na gtren, z ^mni olarak kabul edilmi ^^aldi zaruretlerdi. Bunun iin o da Gazali gibi mevcut bilginin tenkidi ile i ^ e ba ^ lad ^^^^halde, sonunda onun yerine insan ^^ inanc ^ n kesinli ^ ine gtren "tasavvuf" yolunu tutacak yerde, ilmi ve metafizik kesinli ^e gtren yine ak ^ l yolunu gsterdi. Aristo'nun isbat nazariyesi bilgimizi ilerletmek iin yetmez. nk onunla kurulmu ^^olan tahlil, gramer gibi ilimler bilgimize yeni hibir ^ ey katamam ^^ t ^ r diyor. Descartes' ^^ btn bildiklerinden ^ pheye gtren bu felsefi ara ^ t ^ rma tarz ^ n ^^ daha nce grm ^ tk. Burada bizi ilgilendiren cihet, onun eski isbat metodu hakk ^ ndaki tenkididir. Aristo'nun tas ^ m metodu ile bilgimize yeni bir ^ ey katam ^yoruz. nk her tas ^ m btn zaten bedihi olmadan bilinmekte olan bir hakikatin paralar ^ n ^^ meydana koymak ve o paralardan her birinin "bundan dolay ^ " do ^ru oldu ^ unu sylemekten fazla bir ^ ey yapm ^ yor. yle ise tas ^ m bir e ^ it say ^^kan ^ tsamadan ibarettir. Bilgimize yeni bir ^ ey katamaz. te yandan tas ^ m, prensipi do ^ru olan bir fik ^ i a ^ kl^ yabildi ^ i gibi prensipi yanl ^^^olan bir fikri de ayn ^^ derecede a ^ klar; ve sonucun yanl ^^ l^^^^tas ^ m ^ n da yanl ^^^olmas ^ na sebep olmaz. En sonra, ayn ^^ tas ^ m bsbtn yanl ^^^ bir tak ^ m ncllerden hareket ederek do ^ ru bir sonu ^ karabilir: Mesela Wt ^^ayda d ^ r, ay cebimdedir, yle ise ak ^^ cebimdedir, ^ eklindeki tas ^m ^ n ilk iki ncl sama oldu ^ u halde, tas ^ m mant ^ ki bak ^ mdan tutarl ^^ olmakla kalmaz, ayn ^^ zamanda sonu da gere ^ e uygun ve do ^ rudur. Tas ^ ma Descartes taraf ^ ndan yap ^ lan hcumlar ba ^ l ^ ca XIX. yzy ^ lda J. Stuart Mill taraf^ ndan "Dedktif ve Induktif Mant ^ k" adl ^^ kitab ^ nda tamamlanm ^^ t ^ r. Descartes, bilgimizin ilerlemesine yaram ^yan tas ^ m yerine d ^ ncenin matematik dedksion zerine dayanmas ^^ gerekti ^ ini gsterdi. Nitekim

114

ondan sonra bu yeni metodun ilimlerde geli ^ mesi Ortaa ^ da llemiyecek byk bir ilmi ilerlemeyi sa ^ lad ^ . te yandan Francis Bacon, Aristo'nun bahsetti ^ i tmevar ^ rn ^^ tenkit etti. Onca bu tmevar ^m sonunda tas ^ m ^ n zel ve eksik bir ^ eklinder ibarettir. Ayn ^^tas ^ m formu iinde ncllerden birini niversel bir hkm ^ eklinde ifade edecek yerde, byle bir hkme gidebilecek birok fert veya trleri sayma yolu ile bu tmevar ^ m ^ ekli elde edilmektedir. Bu ise tas ^ m^ n btn Qteki ^ ekillerinden farks ^ zd ^ r ve bilgimize yeni bir ^ ey katmamaktad ^ r. Halbuki Bacon'a gre hakiki tmevar ^ m ^ n tas ^ mla ilgisi yoktur. O buna "tam tmevar ^ m" diyor ve btn tabiat ilimlerinin gzlem veya tecrbeden hareket etmek ve bu tmevar ^ m ^^ kullanmak zere tabiat kanunlar ^ na ula ^ t^^^ n ^^gsteriyor. Formel mant ^ k ^ n modern d ^ ncede bu tarzda hcumlara u ^ ramas ^^ yeni kurulan tatbiki mant ^ k veya metodolojinin btn ilimler alan ^ nda ok verimli eserlerini gstermesi, XVII ve XVIII. yzy ^ llarda bu mant ^ kla u ^ra ^ anlar ^ n gittike azalmas ^ na sebep oldu. Hatt bir aral ^ k bu hcumlar ^ n yaln ^ z "tas ^ m" metoduna ait oldu ^ u unutularak btn Formel mant ^ k ihmale u ^ rad ^ . Bununla birlikte as ^l felsefe hibir zaman zorunsuz olan olgu hakikatlar ^^ stnde zorunlu olan ak ^ l hakikatlarm ^^ unutmad ^^ Bu tart ^^ malar ^ n felsefe iinde nas ^ l geli ^ ti^ ini grm ^ tk. Bu arada Viyana evresi (Wiener Kreis) - denen felsefe ^^^ r ^^ile Polonya mant ^ k mektebinin ve Pansilvanya mektebinin rollerini i ^ aret etmek gerekir.

7. Logistique
Yeni mant ^ k genel olarak, eskisinden ayr ^lmak zere, Logistique ad ^ n ^^ almaktad ^ r. ^ lk nce "Mant ^ k cebi i" ^ eklinde ba ^ lam^^ , sonra tersine, matematikin geni ^ letilmi ^^ mant ^ k kurallar ^ na ba ^^ lanmas ^^ yolundan "Sembolik mant ^ k" olmu ^ tur. - Yeni mant ^ k esas ^ nda klasik mant ^ k^ n ayn ^ l ^k, eli ^ mezlik, nc teri ^ l nin bulunmay ^^^^denen prensipine dayanmaktad ^ r. Ancak tas ^m mant ^k ^n ^n iine alma (inclusion) esas ^^ yerine, bu mant ^ k s ^ n ^ f ve ierme (imp/ication) kavramlar ^ n ^^ ortaya koymaktad ^ r. Eski mant ^ k kelimeler ve cmlelere dayand ^^^^halde, yeni mant ^ k onlar ^ n yerine genel olarak s ^n ^ flar ^^ temsil eden sembollere dayanmaktad ^r. Bu mant ^ k^n gayesi dilden ileri gelen btn mphemliklerden kurtulmakt ^ r. Mesela s ^ n ^ f x, y, z ile ilem veya ierme (imp/ication) mnasebeti de i ^ areti ile gsterilirse o zaman ak ^ lyrtme (raisonnement) ^yle olur: z y y x x

z 115

Bir ilim ancak mphemlikten kurtulmu ^ sa, upuygun bir dile sahipse o ilme kesindir denebilir. Bu bak ^ mdan cebir mant ^ ka yol gsterebilir. Klasik mant ^k ^ n kulland ^^^^gndelik dil yerine bu tarzda zel matematik bir dilin konulmas ^^ suretile, Lojistik formel ilmi kesin bir ilim derecesine ykseltti.
2 - Bu sre (vetire) klasik mant ^ kta ikinci bir ilerleme daha sa ^lad ^ . Eskiden mant ^ k formel mnasebetlerden yaln ^ z inclusion mnasebetlerini ifade edebiliyordu. Lojistik ise daha birok ba ^lant ^ lar (relation) meydana ^ kard ^ . Bylece Aristo mant ^ k ^ n ^^ geni ^letti ve yayd ^ .

Lojistik trl mnt ^ ki varl ^ k ay ^ r ^ r: nermeler, s ^ mflar, ba ^ lant ^ lar. Bunlardan her birinin ay^n birer hesab ^^ vard ^ r.

nermeler hesab ^ : nermeler hesab ^^ p ve q diye iki nerme aras ^nda ierme ba ^ lant ^ s ^ na dayan ^ r. Couturat taraf ^ ndan ileri srlen bu hesaba sonradan B. Russell olumsuzluk ( n egation) kavram ^ n ^^ katm ^^ t ^r. ierme i ^ areti ile gsterilen tarif edilemez mant ^ k? bir konstantd ^ r. p q forml "p, q'y ierir"e dellet eder. p q ^ u suretle okunur: p de ^il veya q = p yanl ^^ t ^ r, de ^ilse q do ^ rudur. p = p ayn ^ l ^ k prensibini, p X q de ^ il eli ^ mezlik prensipini, zamanda ^^ olarak p ve p de ^ il'i tasdik imkans ^ zl ^^^ m, p v p de ^ il nc terimin bulunmay ^^^^prensibini (=ya P ya P de ^il) tarif eder. Bu son prensip olumsuzlu ^u (selbi) tarif eder.
B. Russell ve onun yolundan gidenler Lojistik'de N egation kavram ^ ndan hareket ettiler. Onlara gre herhangi bir tak ^ m olgular kar ^^ s ^ nda d ^ nce drt tav ^ r alabilir: tasdik, inkr, birle ^ tirme, ay ^ rma. Olgular ^ n tasdi ^i, yani onlar ^ n sadece beyan ^^ ol) 6ratoire (i ^ letici) de ^ ildir. Zihnin i ^ leyi ^ i ancak ^ u i ^ lemle olur: inkr, birle ^ tirme, ay ^ rma. Bu i ^ lemin terkibi suretile say ^ s ^ z mant ^ k zihin i ^ lemleri do ^ ar. Bunlar aras ^ nda er,t nemlileri "uzla ^ mazl ^ k" ve "ierme" i ^ lemleridir. Btn mant ^ k? nermelet ve i ^ lemler esas ^ nda bu inkar veya olumsuzluk dedi ^ imiz tek i ^ lemden do ^ arlar.

S ^n ^flar hesab ^ : Buraya kadar lojistikiler hep nermelerden hareket ederek mant ^ k? i ^lemleri kurmaya al ^^ m ^^ lard ^ r. Fakat bir k ^ s ^ m mant ^ k ^ lar nermelerden de ^il s ^ n ^ flardan hareket etmektedirler. Burada art ^ k mant ^ k? i^ lemlerden de ^ il sabit unsurlar ^^ iine alan ifadeler'clen i ^ e ba ^ la mal ^ d ^ r: bunlar mesela b, a, c objeleri veya X, Y Z, yklemleri olabilir. Bunlara s ^ n ^ flar diyebiliriz. Herhangi bir a, a c belirli s ^ n ^ flar ^ = x, y, z de^ i ^ genleri olsun. O halde bu iki zmre aras ^ nda bir fonksiyon nisbeti vard ^ r. Russell i ^ te bunlara "nerme fonksiyonlar ^ " diyor; ve lojistikin
,

116

esasl ^^ grevinin de nerme 'fonksiyonlar ^ n ^^ inceleme oldu ^ unu sylyor. Russell buradan "daima" ,"bazan", "hepsi", "bir k ^ sm ^ " gibi tmel ve tikel nermeleri ifade iin kulland ^^^ m ^ z tabirler yerine de bir tak ^ m lojistik formlleri kullanmaktad ^ r: daima = (x), bazan = gibi.
(a)

Nisbetler (Relations) hesab ^ : Nisbetler hesab ^^ yeni mant ^^^ n orijinalli ^inin en fazla fark edildi ^ i aland ^ r. Zira o yaln ^zca inclusion nisbetlerini gznne alacak yerde, herhangi iki ift olgu aras ^ nda mmkn olan btn nisbetleri gznne al ^ r. x R y nermesi "x, y'nin babas ^ d ^ r"a dellet eder, ayn ^^ zamanda x'in y ile akraba olan ve y'den nce veya sonra gelen btn evlatl ^ k nisbetlerini de temsil eder. Nisbetler, inclusion'da oldu ^ u gibi ya etkin (transitive)dir. ^ u tas ^ mda oldu ^u gibi: ^ nsanlar lmldr. Atinal ^ lar insand ^ r, yleyse Atinal ^ lar lmldr; veya edilgindir (intransitive): ^ u tas ^ mda oldu ^u gibi: (ait olma ifade eder) Incil yazanlar drttr, Meta ve Luka ^ ncil yazanlard ^ r. yleyse Meta ve Luka drttr denemez. Yahut da onlar aksedilebilir, aksedileinez olurlar. nermeler ve s ^ n ^ flarda oldu ^u gibi nisbetlerde de toplam, arp ^ m v.b. birok hesaplar yap ^ labilir. Yaln ^ z onlarda yeni kanunlar caridir: mesela iki nisbetin toplam ^^ da yine bir nisbettir.

Op&ation mant ^ k^ nda s i ^ areti inkr almetidir: Mesela iki nermenin


tasdik ve inkar ^^ ^ yle ifade edilir:

P
V F F V

(Burada V hakikata, F de yanl ^^ a dellet eder.) Dilde "e ^ er" kelimesile ifade etti ^imiz ierme ba ^^^iki nerme aras ^ ndaki i ^ aretidir. ^ ki basit nerme aras ^ na konan -= i ^ areti ile gsterilen e ^ itde ^ erlik onlar ^ n kar ^^ l ^ kl^^ iermesi ne dellet eder. Lisanda "ve" ile gsterdi ^imiz birle^me ba ^^ n ^ n do ^ ru [I] olmas ^^ iin, her k ^ sm^ n do ^ ru olmas ^^ gerekir. Onun yanl ^^^ olmas ^^ iin yaln ^ z bir k ^ sm^ n yanl ^^^olmas ^^ yeter. Lisanda "veya" kelimesile gsterilen ayr ^ lma nisbeti iki nerme aras ^ nda z ^ tl ^^^^gsterir. ^ ki basit nerme "exclusif" oldu ^ u zaman eli ^ ikdir. O zaman onlardan birinin do^ rulu ^ u veya yanl ^^ l^^^^ister istemez tekinin do ^rulu ^unu veya yanl ^^ l ^^^ n ^^ gerektirir. ^ ki basit nerme form veya madde bak ^ m ^ ndan "subcontraire"lere kar ^^ l^k oldu ^u zaman, "non-exclusif"dirler, yani birbirlerini d ^^ar ^da b ^rakmazla ^ . Bu taktirde her ikisi de ayn ^^zamanda yanl ^^^olamaz, fakat onlardan birinin do ^ru olmas ^^ gerekir veya her ikisi de do ^ru olabilir. Bu halde a yr 1 lm a iki nerme aras ^na konan V i ^ areti ile gsterilir.
[1] ile gsterilir. Conjonction i ^ aretidir.

117

^ ki nerme form veya madde bak ^ m ^ ndan z ^ tlara ait oldu ^ u zaman uzla ^ mazl ^ k (incompatibillt0 gsterir. O zaman her ikisi de do ^ru olamaz. Fakat birinin yanl ^^^ olmas ^^ gerekir. Bu halde uzla ^ mazl ^ k iki nerme aras ^ na konan I i ^ areti ile gsterilir. P , cl V F F F ,V ,F ,V ,F p=q p-__-- q p.q p V q V V V F p/q F V V V

Do ^ ruluk veya yanl ^^ l ^ k de ^ erlerini ^ yle bir cetvelle gsterebiliriz: ^^erme Birle ^ me : P. q = . Uzla ^ mazl ^ k : P / q = . E ^ itde ^ erlik : P -r=- q=.P P V ti q) PV q q. q.D P

B. Russell "Prirrcipia Mathematica"da ^ u ta rifleri veriyor: dedktif mant ^k nazariyesi bu esaslardan hareket ederek btn kavramlar ^^ semboller halinde gstermekdir. Son yar ^ m yzy ^ l iinde gittike geli ^ en bu e ^ itli mant ^ k hareketlerine bak ^ lacak olursa, bugn bir de ^ il birok man t ^ klar ^ n bulundu ^ unu sylemek gerekir. Acaba i ^^byle midir? yani prensipleri birbirinden farkl ^^ ayr ^^ ayr ^^ mant ^klar m ^^ vard ^ r? E ^ er byle ise mant ^ k^ n geli ^ mesinden de ^ il ancak anar ^ isinden bahsedilebilir. Ayr ^^ adlar alt ^ nda ve ayr ^^ ynlerde geli ^ en btn bu mant ^ k dallar ^ na ra ^ men hakikatte biz tek bir mant ^ k ^ n geni ^ lemesi kar ^^ s ^ nday ^ z. Bu da Aristo taraf^ ndan temelleri kurulmu ^^ olan sembolik mant ^kt ^ r. Btn bu mant ^ klardaki bile ^ ik nokta Aristo mant ^ k ^ nda grd ^ mz konu-yklem nisbetindedir. Fakat Aristo mant ^ k ^ n ^ n tabii geli ^ mesi suretile bu yeni c ^^^ rlar do ^mu ^^ de ^ildir. Ayn ^^ prensipe "z ^ mni olarak" dayanan btn yeni mant ^ k hareketleri daima dedksion'a yeni bir yn vermek iin yeni sezgilerden faydalanm ^^ lard ^ r. Aristo'nun apophantique mant ^ k ^^ fizik gerek ve metafizik varl ^ k zerinde i ^ lemek suretile kurulurken baz ^^temel prensiplere ula ^ m ^^^bulunuyordu: . Bu mant ^ kta her nerme S, P'dir dedi ^imiz unsuru iine al ^ r.
2.

S ve P terimlerinin ayn ^^ d ^ nce kinatma ait olmas ^^ gerekir. S ^ n ^ rs ^ z ikme kurallar ^^ yoktur.

>=., > >

> ;.,-,> >

>.T.-,i.,>

118

3. Onun S konusundan ibaret mant ^ ki bir merkezi vard ^ r ki, yklem ona gre dzenlenir. Yani S P'dir nermesinde yn bir vektrle gsterilirse S'den P'ye do ^ ru de ^ il P'den S'e do ^ rudur.
,

4. Bu mant ^ k S S'dir ^ eklinde de ifade edilebilir. Yani ayn ^^ terim bir nermeden hem isim hem s ^ fat diye al ^ nabilir. 5. ^ ki terim ayn ^^ zamanda iki nermeden birinde nce konu sonra yklem tekinde nce yklem sonra konu olamaz. 6. nerme ile ba ^ l ^^ iki terimden ya birinci nermede ilki konu sonraki yklem yahut ilki yklem sonraki konudur. ^ kisi ayn ^^ zamanda olamaz. Thomas Greenwood'un tesbit etti ^ i sembolik mant ^ ka ait bu kuralla ^^ btn yeni mant ^ klar iin de geer kurallard ^ r. nermeler hesab ^ , mant ^ k cebri, s ^ n ^ flar mant ^ k ^ , nerme fonksiyonlar ^^ hesab ^^ diye tan ^ lan trl yeni mant ^ k te ^ ebbsleri temellerinde bu prensiplere z ^ mni olarak dayanmaktad ^ rlar. Bundan dolay ^^ yeni mant ^ klar eski formel mant ^ k ^ n geni ^ lemesinden ba ^ ka bir ^ ey de ^ildirler. [1] 3 Viyana mektebi bundan ba ^ ka Lojistik ile tabiat ilimleri aras ^ nda ba ^ lant ^^kurdu ve onu bir ilim mant ^ k ^^ haline koydu. Bir tas ^ m ^^ biz ^ yle ifade ediyoruz: Btn insanlar lmldr, Sokra tes insand ^ r, yleyse Sokrates lmldr. Halbuki yeni mant ^ ka gre bu ifade ^ ekli ^ yle olmaMd ^ r : Bir lmfye insan ad ^ n ^^ verirsem, (bu insan var olsun veya olmas ^ n), bir insana da Sokrates ad ^ n ^^ verirsem (Sokrates var olsun veya olmas ^ n), o halde Sokrates'in lml oldu ^ unu sylemem gerekir. Bu bak ^ mdan mant ^ k lisandaki tutarl ^ k (coh&ence) ilmi olarak meydana ^kt ^ . Bu nokta ok nemlidir. nk bu suretle mant ^ k kesin dogmatik ve metafizik gr ^ n kural ^^ olmaktan ^ k ^ yor. Tecrbeler zerine dayanan farazi bir dedksion aleti halini al ^ yordu. Viyana mektebi mant ^ ka bu ^ ekli vermek suretile kendi positivisme'i iin olgun bir ifade vas ^ tas ^^ buldu ^ u san ^ s ^ nda idi. Bu durumda yeni baz ^^ mant ^ k ^ lar, mesela Carnap, Schlick, Reichenbach, mant ^ ka bir nevi syntaxe gzile bakt ^ lar. Dildeki syntaxe nas ^ l bir dilin form'lar ^ n ^^ belirtiyorsa, mant ^ k syntaxe'i da d ^ ncenin formlar ^ n ^^ belir tiyor diyorlar. Yaln ^ z ikincisinde man t ^ k i'den ba ^ ka her trl anlam (medlfil) d ^^ ar ^ da b ^ rak ^ lm ^^ t ^ r. zel ilimlerden her biri objektif haki- . ^^ ifade eden bir beyanlar toplam ^^ oldu ^ u iin, kendi beyanlar ^ n ^^katlr ifade maksadile kulland ^ klar ^^ dili tenkit etmek gerekir. Zira gndelik dile ait olup ka ^ n ^ lmas ^^ gerekti ^ ini syledikleri ve metafizik problemlerine daima kar ^^ an mphem opinion'lar ^^ ilim dilinden taramak zarureti bu
[1] Thomas Creenwood, Les Fondements de la Logique ^ymbolique, Hermann edit 1938

119

suretle kendini gsterir. ^^ te bu fikirden dolay ^^ Viyana mektebinin Lojistikine "Ilim mant ^ k^ " ve "Mant ^ ki syntaxe" deniyor.
* *

Bir sonulama (ddcluction) nazariyesi iki i ^ lemden ibarettir: ^ . Tan ^ mlar yard ^ mile kavramlar ^ n Dirbirine irca ^ . 2. ^ sbatlar yard ^ mile nermelerin birbirine irem. Bir kavram ^^ tan ^ mlamak onu daha basit bir kavramlar btnne indirmektir. Bir nermeyi isbat etmek onu mant ^ k kurallar ^ n ^ n ikame metodlar ^^ ile nceden isbat edilmi ^^ ba ^ ka nermelere indirmektir. Bu iki indirme (irca) i ^ lemi sonsuzca devam edemez. Sonunda bir miktar tan ^ mlanamaz kavramlara ula ^^ l ^ r ki, bunlar yard ^ mile btn teki kavramlar tan ^ mlan ^ r ve isbat edilir. Her dedktif nazariyede bylece trl kavram ve nerme vard ^ r: a) ilk kavramlar ki tan ^ mlanamazlar (tarif edilemezler); b) ilk nermeler ki, isbat edilemezler. Bunlar axiomlar, postlalar veya prensiplerdir ve isbat edilecek teoremler bunlardan ^ karlar. [1]

Dedktif bir nazariyenin formelle ^ mesi: Somut bir obje grupunu inceleyen bir ilim dal ^ n^^ gznne alal ^ m. Onu axiomla ^ t ^ rmak suretile dedktif bir nazariyeye ula ^^ l ^ r. Bylece o Itypothico-dMuctif bir sistem halini al ^ r. Farazi-dedktif sistemler muhtevas ^ z bir axiomatik zerine dayan ^ rlar. Farazi-dedktif bir sistemin sezgiye dayanan muhtevas ^ , empirik anlam ^^ yoktur. Okul kitaplar ^ nda geometri teoremleri ^ ekillerle gsterilir. Fakat geometri ^ ekilleri ancak soyutlama abas ^ n ^^ temine yararlar. ^ ekilsiz geometri de olabilir. Yzey geomet ^ isinin ilk kavramlar ^^ olarak nokta, do ^ rultu kavramlar ^ n ^^ ele alal ^ m ve ^ u aksiyomu kural ^ m: ^ ki A ve B noktalar ^^ daima bir a do ^ rultusunu belirler. Bunun yerine ^ yle de diyebihriz:"iki A ve B noktalar ^^ daima bir a do ^ rultusu zerinde bulunur" - "iki A ve B noktalar ^ ndan daima bir a do ^ rultusu geer". Belirlemek, zerinde bulunmak, ...den gemek ifadeleri e ^ it de ^ erdirler. O halde dedktif bir nazariyenin formelle ^ mesi ^ u srelerden geer: A. nce o aksiyomla ^ t ^ r ^ hr. Bunun iin ilk kavram ve nermelerden ibaret tutarl ^^ (cohdrent) ve kendi kendine yeten bir sistem seilir, obje s ^ n ^ flar ^^ yap ^ l ^ r.
[1] Louis Rougier, La Science de la Connaissance.

120

B. Bu obje s ^ n ^flar ^^ kendi sezgili mul^ tevalar ^ ndan slyr ^ l ^ r. Onlara art ^ k basit mant ^ ki de ^i ^ genler gz ile bak ^ l ^ r. C. Bu mant ^ ki de ^i ^ genler bir tak ^ m sembollerle ve formllerle ifade edilir. Bylece tam formelle ^ mi ^^bir sistem elde edilir. Bu tarzda ilk defa Boole "Mant ^ k cebri"ni kurdu [1854]. nclan sonra Peano tarafindan aritmetik (hesap) formelle ^ tirildi. Daha sonra Pasch (1882) ve en kesin ^ ekilde Hilbert (1899) geometriyi formelle ^ tirdiler. Hilbert, e ^ itli geometrileri ayn ^^ formel prensiplere ba ^ layan "Axioma tik"i vcude getirdi. Formelle ^ mi ^^bir nazariye tecrbe alan ^ nda ne do ^ ru ne de yanl ^^ t ^ r. O yaln ^ zca formel bir ierim veya aynile ^ tirme kadrosudur. Formel nazariyelerin do ^ ruluklar ^^ s ^ rf forma ait bir tu t ar 1 1 k ( coh 6rence)dan ibarettir. Bunun iin e ^ itde ^ er formel nazariyelerden biri tekine tahvil edilebilir. Formel nazariyenin iki tefsiri a ^ as ^ nda byle e ^ itde ^ er bir kar ^^ l ^ kl ^ l ^ k kurulabilir. Byle iki tefsire birbirine gre isomorphe denir. Onlardan birinin isbat edilen teoremleri tekinin yeniden isbat ^ na hacet kalmadan ona tatbik edilecektir. Buna ait geometride ikilik ( dualit e) prensipi diye tan ^ nan (Gergonne 1818 de kullanm ^^ t ^ r) misali verelim: ^^ . Bir noktadan sonsuz do ^ rular geer. 2. ^ ki nokta bir do ^ ruyu tayin eder. ^^ . Bir do ^ ru zerinde sonsuz noktalar vard ^ r.
2.

^ ki do ^ ru bir noktay ^^ tayin eder.

3. Bir noktadan sonsuz yzeyler 3. Bir yzeyde sonsuz noktalar geer. vard ^ r. 4. ^ ki do ^rultu bir yzeyi tyin eder. ^ ki yzey bir do ^rultuyu tayin eder. 5. Hareketli bir i ^ ri bir noktadan 5. Hareketli bir i ^ ri bir do ^ rultu do ^ar tarafindan ku ^ at ^ lm ^^ t ^ r. Bir yzeyin birbirini kesen dairelerine noktalar denebilir. Noktalar, nokta s ^ n ^ flar ^^ aras ^ nda bildirilen mant ^ ki mnasebetler daireler ve daire sistemleri aras ^ ndaki mnasebetler iin de geer 1 e r. Yani bu ikisi aras^ nda kar ^^ l ^ kl ^^ isomorphe bir ba ^ l ^ l ^ k vard ^ r. Noktalar mekmn ^ n geometrisi daireler mekn ^ n ^ n geometrisile e ^ it-de ^ erdir. Sophus Lie bylece cetvelli mekn geometrisini kreler geometrisine tahvil etmeyi ba ^ ard ^ : Bir nokta bir birini kesen iki do ^ rultuya kar ^^ l ^ k olacak yerde, birbirine teget iki kreye kar ^^ l ^ kt ^ r. Bir yzey bir noktalar sistemi olacak yerde ona dokunan btn krelerin toplam ^ d ^ r. ^ ki geometrinin teoremleri kar ^^ l^ kl ^^ olarak birbiri yerine al ^ nabilir. Bunun iin iki geometriye e ^ itde ^erdir deriz.

121

8. Birka de ^ erli man-halar

(Logique plurivalente)
Klasik mant ^ k ^ n nermeleri niceli ^e gre tmel, tikel, niteli ^ e gre olumlu, olumsuz diye ay ^ rd ^^^ n ^^ biliyoruz. Mant ^ kta bir de ayr ^ ca nermeleri cihete (modalitd)ye gre blmektedirler: ^ ) Bir k ^ sm ^^ basit bir olguyu tesbit ederler: bugn hava gzel gibi. 2) Bir k ^ sm ^^ bir imkan ^^ 'gsterirler: ihtimal yar ^ n ya ^ mur ya ^ acak gibi. 3) Bir k ^ sm ^^ da bir zarureti ifade ederler: 2+2=4 gibi. Birincilere assertorique (beyani), ikincilere probldmatique ( ^ artl ^ ), nclere apodictique (zaruri veya kesin) denir. nermelerin modalit?sine gre ayr ^ lmas ^^ eski mant ^ kta dahi eli ^ mezlik ve nc terimin bulunmay ^^^^denen temel prensiplerin sars ^ lmas ^ na sebep olmu ^ tu. Zira. Aristo'ya gre bir nerme ya do ^ rudur, ya yanl ^^ t ^ r. Mmkn veya muhtemel yani hem do ^ ru hem yanl ^^^olan nermelerin bulunmas ^^ nc haddin bulunmay ^^^^prensipini tehlikeye d ^ rr. ^^ te buradan zaman ^ m ^ zda do ^ru ile yanl ^^^ aras ^ nda daha birok de ^erlerin bulunabilece ^ i fikri do ^du. ^ lk defa bu fikir Heyting ve Brouwer taraflar ^ ndan do ^ru ile yanl ^^^aras ^ nda s ama diye nc bir terim ^ eklinde ifade edildi. Polonya mektebi (Lukasievicz, Tarski, Post v. ^ .) birka de ^erli mant ^ kta do ^ ru ile yanl ^^^aras ^ na birka terim koydular. Nihayet H. Reichenbach ve Carnap ok de ^ erli mant ^ k ^^ bir ihtim'aliyet mant ^ k ^^ haline getirmeye al ^^ t ^ lar. Onlara gre Do ^ ru ile yanl ^^^aras ^ nda srekli bir de ^erler skalas ^^ vard ^ r. Bu skaladaki de ^ erler birbirlerine gre az veya ok muhtemel olmak zere s ^ ralan ^ rlar. Bu skalan ^ n bir ucunda bulunan do ^ru (+) de ^ eri en ok muhtemel'in kaba mikyasta bir takribi, yanl ^^^() de ^ eri de en az muhtemelin kaba mikyasta takribidir. yle ise as ^ l mant ^ k, iinde eli ^ mezlik ve nc terimin bulunmay ^^^^ prensiplerinin bulunmad ^^^^ bir ^^h tima liy e t mant ^kidir. Do ^ru-yanl ^^^ diye ift de ^ er zerinde i ^ lemekte olan klasik mant ^ ka gelince, o ancak birincisinin kaba mikyasta bir takribinden (approximation) ibarettir. Demek oluyor ki, bu gr ^ e gre klasik mant ^ k^ n dayand ^^^^ak ^ l hakikatlar ^^denen prensip ancak belirli bir seviyede, yani kaba bir mikyasta geerdir; ve bu prensipler, esas ^ nda, ihtimaliyet mant ^ k^^zerine dayanmaktad ^ rlar. Bu iddia, e ^er do ^ ru ise, mant ^k alan ^ ndaki eski gr ^leri bsbtn sarst ^^^^gibi, mant ^ k ile tabiat ve varl ^ k aras ^ nda uyarl ^^^^ba ^ ka bir tarzda yeniden kurmas ^^gerekiyor. nk bylece ihtimaliyet mant ^ k ^^ ayn ^^ zamanda Tmevar ^ m ve sebeplik iin aranan sa ^ lam ve objektif prensipi verebilecektir. Vaktile David Hume'un ruhi al ^^ kanl ^ kta, Kant' ^ n zihin a priori'lerinde arad ^^^^temeli bu yeni gr ^^objektif olan ihtimaliyet 122

mant ^ k ^ nda aramaktad ^r. Fakat, yeni mant ^ k^ n kulland ^^^^"muhtemel", "az muhtemel", "ok muhtemel" kelimeleri tecrbeden ^ kar ^ lm ^^^tabirlerdir. Bir olay ^ n muhtemel olup olmad ^^^ n ^^ ancak o olay ^ n meydana ^kmas ^n ^^b e kl ed i ^ imi z zaman syliyebiliriz. Belkledi ^ imiz olay asla zuhur etmezse ona pek az muhtemel veya muhtemel de ^ il, bir mddet sonra ^ karsa belirli bir dereceden muhtemel deriz. yle ise, ihtimal derecelerinin gerektirilmesi bal ^ k avc ^s ^ n ^ n elinde oltas ^^ av ^n ^^ beklemesi gibi tecrbe kar ^^ s ^ nda insan ^ uurunun ald ^^^^bir tavr ^^ ifade eder. S ^rf tecrbi olan bu tavr ^^formel bir prensip haline koymak ve ondan yine tecrbe iin temel olacak, tecrbe ile ilgisiz bir axiomatik ve mant ^ k kurmak mmkn de ^ ildir. E ^er byle olsayd ^ , tecrbe kar ^^ s ^ndaki btn tav ^ rlar ^ m ^ zda formel prensipler kurmam ^ z gerekirdi ki, fikir tarihinde Ak ^ l hakikati ile olgu hakikat ^ n ^ n ayr ^ lmas ^^ bunun imkans ^ zl ^^^ ndan ileri gelmi ^ tir. Bundan ba ^ ka, e ^ er ihtimaliyet mant ^ k' do ^ ru ise, ondan gayri bir mant ^k^ n yanl ^^^olmas ^^ve bundan dolay ^^da ihtimaliyet mant ^ k ^ n ^ n z ^ mnen kabul edilen bir do ^ ru-yanl ^^^ mant ^ k^ na dayanmas ^^ gerekir [ ^^ ]. Nitekim biz ihtimaliyet mant ^ k^ n ^ n do^ rulu ^ unu isbata al ^^ t ^^^ m ^ z zaman bu =ni mant ^ ka dayanarak ak ^ l yrtmekteyiz. Fakat bu mant ^ k ^^ savunanlar byle d ^ nenlere kar ^^^ ^ u yolda cevap veriyorlar: "Biz ihtimaliyet mant ^ k^ n ^ n do ^ ru oldu ^ unu sylemiyoruz. Ancak onun yksek bir ihtimal derecesile muhtemel oldu ^ unu sylyoruz. Ayn ^^ d ^ nceyi temellendirmek iin onu da bir ba ^ ka ihtimaliyet zerine dayand ^ rmak mmkndr ve bu sonsuzca byle gider" [2]. Ancak bunu da ^yle cevapland ^rabili riz : ^ htimaliyetin ihtimaliyetinin ihtimaliyeti,, v. s., sonsuz bir devirdir. Bu yoldan bir sonuca var ^ lamaz Zihin bir yerde durur: Orada ister istemez ya do ^ ru, ya imkans ^ z kavramma var ^r ^z.

* *
Birok de ^ erli mant ^ klar ^^ neden kullan ^ yoruz? Tabiatta ve hayatta iki ^^ k kar ^^ s ^ nda kald ^^^ = haller oktur. ^ ki de ^ erli mant ^ k (klasik Aristo mant ^^^ ) bu hallerden do ^mu ^ tur. Bu mant ^ k beklenen bir vakan ^n gerekle ^ mesi veya gerekle ^ memesini ifadeye yeter. Fakat haddin bulundu ^u baz ^^ haller de vard ^r. Bu nc had bir ar ^za olabilir: Iyile ^ mek-lmek-hasta kalmak gibi. Geometrilerin eklu ^ u nnde ula ^ t ^^^ = sonuta da ayn ^^suretle ^^ k gryoruz : Bir genin i a ^ lan toplam ^ : ^ ) iki kareye e ^ittir, 2) iki kareden kktr, 3) iki kareden byktr.
[1] Bu itiraz Reichenbach'a kar ^^^ihtimaliyet hesab ^ ndaki yeni bulu ^ lar ^^ile tan ^ nan von Mises taraf^ndan ileri srlm ^ tr. [2] H. Z. lken: Yirminci As ^ r Filozoflar ^ , Reichenbahch fasl ^ . 1936.

123

Gelece ^ e ait hkmlerimiz (ihtimali hkmler) de de ^^ k meydana ^ kmaktad ^ r. Bu hal daha Aristo zaman ^ nda gze arpm ^^^ise de Aristo man= t ^^^ nda yaln ^ z zaruri hkmleri arad ^^^^iin bu zel hallere dikkat etmemi ^ ti Zaman ^ m ^ zdaki mikrofizik ara ^ t ^ rmalar ^ nda da iki cisimcik ayn ^^ yerde birden bulunamaz. Ayn ^^ obje farkl ^^ yerlerde birden tesir edemez, yaln ^ z filan yerdeki varl ^^^ n ^ n ihtimaliyeti nceden tahmin edilebilir dendi ^ i iin, bu hallerde iki de ^ erli mant ^^^^tatbik edemeyiz. ^ ki de ^ erli mant ^ k kazanma, kaybetme, kit olma (yani berabere kalma) ^ anslar ^^ olan tesadf oyunlar ^ na, " ^ artl ^ " bahse giri ^ melere de tatbik edilemez. Byk say ^ lar kanununa ba ^ l ^^ vakalar serisine de tatbik edilemez. ^ lmin bu gibi durumlar ^ nda veye gndelik hayatta biz kendili ^ inden modal mant ^ klar ^^ veya ihtimaliyet mant ^^^ n' kullan ^yoruz. , drt, be ^^v.b. say ^ da veya sonsuz say ^ da de ^ erleri olan mant ^klar kurulabilir N de ^ erli bir mant ^ k daima nc terimin bulunmay ^^^^ gibi bir prensipten vaz geecektir. Lukasiewicz ve ^rencileri nce de ^erli mant ^^^ , sonra sonlu say ^da mant ^ klar ^^kurmaya al ^^ t ^ lar Post'a gre ise n ^^ de ^ erli bir mant ^ kta iki de ^ erli n nermelerinin frenkan ^ lar ^^ hakikat ihtimaliyetleridir. Hans Reichenbach'in ihtimaliyet mant ^^^^adi iki de ^ erli mant ^^^ n genelle ^ tirilmesinden do ^mu ^^sonsuz say ^da bir de ^erler skalas ^ na dayanmaktad ^ r. Burada nerme kavram ^^ yer ^ ne nermeler serisi (suite) kavram ^ , hakikat kavram ^^ yerine ihtimaliyet skalas ^^ kavram ^^ konmu^ tur. ^ htimaliyet beyanlar ^^ adi mant ^ ktaki hakikat beyanlar ^mn ayn ^^ rol oynarlar. Onlar hakikat nermeleri de ^ il, belirli a ^^ rl ^^^^ (poids) olan "bahse giri ^ "ler (para) ^ eklinde ifade edilirler [I]. Modal mant ^ klara gelince, bunlar ^ n ilk ^ ekli Aristo'nun De Interpretatione (Kitab'l- ^ bare) de inceledi ^ i alt ^^ modalite'yi ele alan mant ^ kt ^r. Bu da do ^ ru, yanl ^^ , zaruri, zorunsuz, mmkn, imkans ^ z hkmlerine ait nazariyedir. Bu alt ^^ tav ^ rl ^^ mant ^ k (imkan ve zorunsuzluk = contingence ayn ^^say ^ hrsa) be ^^tavra irca edilir Gndelik hayatta eskiden beri kendili ^ inden modal mant ^ klar ^^ veya ihtimaliyet mant ^ klar ^ m kullan ^ yoruz. Fakat onlar ^ n kullan ^ lmas ^^ pratik ihtiyalar ^ m ^ zdan ileri gelmektedir. Yoksa daha nce grd ^ mz gibi bu hal, pratik mant ^klar ^ n yine do ^ ru-yanl ^^^dedi ^ imiz ift de ^erli mant ^ ka z ^ mnen tabi olmas ^ na mani de ^ ildir. Lukasiewicz de ^erli mant ^^^^kurarken Euklidesci olmayan geometrilerin kurulu ^ unda oldu ^ u gibi davran ^ yor. Ona gre yle haller
[1] Louis Rougier, La Science de la Connaissance, 1958; H. Reichenbach, Wahrscheinlichkeitslehre, 1935. Carnap, Wahrscheinlichkeitslehre, 1941. H. Reichenbach, ^htimaliyet mefhumunun mant ^ k( esaslar^ , eviren: Nusret H ^ z ^ r [Felsefe Y ^ ll^^^ , 1935]

124

vard ^ r ki, bir te ^ ebbsn neye varaca ^^ n ^^ nceden kestiremeyiz. O zaman bu te ^ ebbs ya ba ^ ar ^^kazan ^ r, ya kazanmaz deriz. Bu iki tarafl ^^ imkn ^ u demektir: bir te ^ ebbsn varaca ^^^noktaya a diyecek olursak "hem a'n ^ n hem a de ^ il'in olmas ^^mmkndr". Bunlar ^^ p ve tip ile gsterirsek p ve r. p ayni zamanda do ^rudurlar demek q eli ^ me prensipini terk etmek demektir. (Fakat biz burada p ve r., p do ^ rudurlar demiyoruz, mntkndrler diyoruz. ^ mkn nisbeti farkl ^^ olaca ^^^iin eli ^ me kalmaz). Lukasiewicz buradan hareketle 192o de, daha sonra ^ rencisi Tarski ile birlikte 1930 da do ^ ru, yanl ^^ , mmkn de ^erlerine kar ^^ l ^k ^ , o, ^^/2 ile gsterdi ^ i de^ erli mant ^^^^kurdu. Heyting de ^^ 93o da formelle ^ tirilmi^^ bir sezgi (intuition) mant ^^^^kurmaya al ^^ t ^ . Onun dayand ^^^^de ^ erler do ^ ru, yanl ^^ , belirsiz (D.Y.G.) idi. Bu mant ^ kta nc terimin bulunmay^^^^prensipi (pV,p)do ^ ru olmaktan ^ k ^yor. Lukasiewicz 1927 de sonsuz say ^ da de ^ eri olan bir mant ^ k kurmaya kalkm ^^ t ^ . Bu de ^ erleri o ile ^^ aras ^ ndaki fonction'lar ile gsteriyordu. Bu mant ^ k ihtimaliyet hesab ^ n ^ n mant ^ ki modeli olacak ve de ^ erli mant ^ k ile iki de ^ erli eski Mant ^^^^zel haller olarak ihtiva edecektir. Fakat onun bu te ^ ebbs ancak 1935 de Reichenbach taraf ^ ndan tekrar ele al ^ narak tamamland ^ : Yaz ^ -tura oyununda yaz ^^ ^ kma ihtimalini gznne alal ^ m. Yaz ^^ ihtimalleri x ^ , xi, xj... ile gsterildi ^i gibi tura ihtimalleri. de y ^ , yi, yj... ile gsterilebilir. Burada ikinci s ^ n ^ f birinci s ^ n ^ fa nisbi bir p izafiyeti ile ba ^ l ^ d ^ r. O zaman ihtimaliyet hkm bu iki s ^ n ^ f yakaya ait bu ift nerme serisi aras ^ nda ihtimaliyet ierimi ^ eklinde belirir. ift de ^ erli mant ^ k gndelik hayat ^n birok hususlar ^ nda i ^e yar ^ yorsa, srekli ihtimaliyet de ^ erleri mant ^^^^tesadfn hkm srd ^ btn olaylarda, talih oyunlar ^ nda, harp oyunlar ^ nda, avc ^ l ^kta, ticaret ve sigorta i ^ lerinde, atom fiziki veya mikrofizik alan ^ nda yaramaktad ^ r. Fakat bu ak ^ l yrtme kand ^ r ^ c ^^ grnmyor. nk biz e ^ er ihtimaliyet mant ^ k^ n ^ n do ^ ru de ^ il de yaln ^ zca muhtemel oldu ^ unu sylyorsak, her ^ eyden nce onun for m el olmas ^ na imkn b ^ rakm ^ yoruz. Bu ise onun mant ^ k olmas ^ na manidir. Bundan ba ^ ka, bunu kabul etti ^ imizi bile farz etsek, bu tarzda bir mant ^ kta en yksek dereceden muhtemel ile en az dereceden muhtemeli bir kadro iine al ^ nca en az muhtelin tesinde, yani kadronun d ^^^ nda muhtemel - de ^ il kalacak; bylece muhtemel ile muhtemel - de ^ il aras ^ nda ikilik devam edecektir. [l] 9. Hegel Diyalektiki ve ^ htimaliyet Yeni mant ^ k te^ ebbslerinden ok nce eli ^ rnezlik ve nc terimin bulunmay^^^^prensiplerinden vazgeer ek bir mant ^ k kurmak tasavvuru as ^ l
[11 Bu bahsi ffitimaliyet Kadrolar ^ ad ^^ ile ba ^ ka bir kitab ^ m ^ zda inceleyece ^ iz.

125

metafizik felsefe iinde do ^mu ^ tu. Bu te ^ ebbs Hegel'e Hegel, ak ^ l hakikati denen mant ^ k^m^ z ^ n prensiplerile srekli bir geli ^ me (veya olu ^ ) halinde olan varl ^ k aras ^ nda uyarl ^ k olmad ^^^^fikrinden hareket etti. Bu f ^ kirle, klasik felsefe ve metafizikten ayr ^ ld ^ . Fakat eniversel Manevi Varl ^^^ n "ak ^ lla kavranamaz" oldu ^ una hkmedecek yerde, onun srekli geli ^ mesini (tekmln) kavramaya elveri ^ li yeni bir Mant ^ k kurulabilece ^ ini iddia etti. Bunun sebebi de Hegel'in Mutlak ^ dealizm denen felsefesinde Varl ^ k ile D ^ nce'nin ayn ^ l ^^^^prensipinin (yani daha nce grd ^ mz Parmenides ve Saint Anselme prensipinin) hkim olmas ^^ idi. O halde Varl ^^^ n zne uygun bir D ^ nce tarz ^^ bulunabilir. E ^ er klasik mant ^ k bunu sa ^ layam ^ yorsa bu onun Varl ^^^^ifadeden aciz, Varhkla ilgisiz, hareketsiz, statik bir mant ^ k olmas ^ ndand ^ r. ^^ te Hegel buradan Dinamik bir mant ^ kl ^) kurulabilmesi imkan ^ n ^^ ^ kar ^ yor. Bu mant ^ k bizzat Varl ^^^ n (veya Mutlak Geist'in ,mutlak Manevi varl ^^^ n) tekamln ifadeye yarayacak Olan D i y al ek t ik mant ^ kt ^ r. Hegel'e gre klasik mant ^ k bir ^ eyin ayn ^^ zamanda hem var hem yok olam ^yaca ^^ m sylyordu. Bu hkm ancak hareketsiz bir Mem iin do ^ rudur.' Halbuki as ^ l varl ^ k, Geist srekli bir hareket ve olu ^^halindedir. Byle bir alemde her ^ ey her an varl ^ ktan yoklu ^ a ve yokluktan varl ^^ a gemektedir. Demek ki byle bir Mem iin eli ^ mezlik prensipi hkmszdr. Onun yerine bu alemi a ^ klayacak ancak ayn ^^ derecede soyut ve gerekten uzak olan zihnin koydu ^ u iki tezimin, Varl ^ k'la Yokluk'un terkibi olan Olu ^^olacakt ^ r. Hegel bu mant ^ kta her lal ^ zamn bir thse, onun ard ^ ndan gelen lal^zan ^n antitld'se oldu ^ unu, ve bunlar ^ n daima s);ntUse iinde birle ^ ti^ ini ve z ^ tlar aras ^ nda birle ^ me ile geli ^ en bu ma nt ^ ki hareketin, Manevi gere ^in ak^^^ na uygun olarak sonsuzca srp gitti ^ini sylyor. Hegel, tabiat felsefesini, Geist felsefesini, tarih ve hukuk felsefesini bu tarzda a ^ klamaya al ^^ t ^ . Ondan sonra da, solcu Hegelciler tarafindan bu mant ^ k materyalizm hesab ^ na kullan ^ ld ^ . Bylece yeni Diyalektik Mant ^ k ta ^ ihi materyalizmin temeli haline gidi. Hegel'in mant ^ k te ^ ebbs ok cretlidir. Klasik mant ^k ^^lzumsuz b ^ rakmak ve Gere ^ in hakiki ak ^^^ na uygun bir mant ^ k kurmak iddiasile ortaya at ^ lan bu fikir hakikatta hibir ilmin geli ^ mesi tarafindan desteklenmemi ^ tir. Hibir ke ^ if, hibir icat, hatta hibir isbat diyalektik mant ^ ka gre cereyan etmiyor. Tabiatta, insanda geli ^ meleri s ^ras ^ nda birok sapmalar duraklamalar grlyor. Ayr ^ ca ara ^ t ^ rma yollar ^m ^ z (gzlem, tecrbe, deney) ve tmevar ^ m diyalektik mant ^ kla bsbtn ilgisiz olarak [1] Evvelki fas ^ lda Bilgi nazariyesi ile metafizikin at ^^ mas^ndan bahsederken Hegel diyalekti ^ inin do ^u ^ u ve kaybolu ^ una temas etmi ^ tik. Burada ayn ^^ konuyu mant ^ k problemi iinde ele al ^ yoruz. 126

i ^ lemektedir. Bu yeni mant ^ k te ^ ebbs ancak Heg ,f;l'in kendi metafizik gr ^ n me ^ rula ^ t ^ rmak iin kulland ^^^^zel bir d ^ nce aleti olarak kal ^ yor. te yandan d ^ ncemiz yine klasik mant ^ k kadrolar ^ na gre i ^ lemekte devam ediyor. Yak ^ n zamanlarda ^ htimaliyet mant ^ k ^^ te ^ ebbs s ^ rf formel olan bir ynden klasik mant ^ k ^^ lzumsuz b ^ rakarak realiteleri bu yeni mant ^ kla incelemek istedi ^ i iin, iki te ^ ebbs aras ^ nda ba ^ lant ^^ arayanlar oldu (Mesela Philippe Frank, Le Principe de Causalite et ses limites adl ^^ eserine byle sylyor). Fakat as ^ l diyalektikiler iin z ^ tlar ^ n at ^^ mas ^ ndan do ^ an terkip fikri nemli oldu ^ u iin, z ^ tlar ortas ^ n ^^ sonsuz say ^ da bir ihtimaller skalasile doldurma ya asla yana ^ mamaktad ^ rlar. Her ikisi de ayr ^^ ayr ^^ gayelerle (birincisi metafiziki terkedip msbet ilmi "ihtimaliyet" esas ^ na ba ^ lamak, ikincisi metafizik ile yeni mant ^ k^^ birle ^ tirmek gayelerile) klasik mant ^ ka hcum eden bu iki te ^ ebbs birbirlerile prensipleri bak ^ m ^ ndan uzla ^ am ^yacaklar ^^ gibi, klasik mant ^ k ^^ daima =ni' olarak kulland ^ klar ^^ iin ba ^ ar ^ s ^ z kalmaya da mahkmdurlar.

^^ o. Mant ^k, psikoloji ve bilgi nazariyesi

Mant ^ k kurallar ^ n ^ n gerekten ba ^^ ms ^ z olarak, geerli ^ i p ^^ oblemi her ^ eyden nce bu kurallar ^ n olaylara ba ^l ^^ olmayan kesinlik, a ^ kl ^ k ve niversellik vas ^ flar ^ na sahip olmalar ^ ndan ileri geliyor. Btn ilimlerde mant ^ k ^ n l olarak kullan ^ lmas ^ , ilimlerin kesinliklerini mant ^ k kurallar ^ ndan almalar ^ , bu ilimlerin olaylar ^ ndan hibiri hesaba kat ^ lmaks ^ z ^ n da bu kurallar ^ n kendi ba ^^ na ayn ^^ karakterleri gstermeleri onlar ^ n stn de ^ erini isbat etmektedir. Bunun iin, her ^ eyden nce mant ^ k kurallar ^ n ^ n e ^ itli ilimlerden ba ^^ ms ^ z oldu ^ unu, kendi ba ^ lar ^ na yrrl ^ bulundu ^ unu gstermelidir. I. Mant ^ k kurallar ^ n ^ n psikolojiden ayr ^ l ^^^ : ^ lk yap ^ lacak kar ^^ la ^ t ^ rma bu kurallarla psikolojik olaylar aras ^ nda olmal ^ d ^ r. Vak ^ a ,mant ^ kta terim, nerme, tas ^ m diye esas oldu ^ unu biliyoruz. Bunlar Psikolojideki kavram, hkm ve ak ^ lyrtme'ye kar ^^ l ^ kt ^ r. O halde acaba mant ^ k kurallar ^^ d ^ ncenin soyutla ^ m ^^^ ^ eklinden mi ibarettir? E ^ er byle ise, mant ^ k ^ n zihin psikolojisine ba ^ lanmas ^^ gerekir. Byle bir d ^ nce birka bak ^ mdan yanl ^^ t ^ r : a) Psikolojik etkinlikte biz d ^ ncenin tam, eksik, normal, marazi btn ^ ekillerini gryoruz. Halbuki mant ^ kta zihin kurallar ^^ daima en

127

kestirme ve ideal bir ^ ekilde ifade edilirler. Bundan dolay ^^ psikolojik olaylar mphem olabilir, tekiler olamaz. b) Psikolojik tahlil yaln ^ z zihinde olan ^ eyleri gsterir. Halbuki mant ^ k d ^ ncenin olmas ^^ gereken vas ^ flar ^ n ^^ anlat ^ r. Psikoloji olaylarla, mant ^ k ise n or ml an kurallar ve llerle u ^ra ^^ r. c) Ba ^ ka deyi ^ le psikoloji gerekle, mant ^ k i d ealle u ^ra ^^ r. Biri tasvir eder, teki kurallar koyar. Hatt bu bak ^ mdan psikoloji bir do ^ruyanl ^^^lsn,ii bahis konusu bile etmez. Halbuki bu mant ^k ^ n temelini meydana getirin. ^ ki kelime ile mant ^ k, hakikati tyine al ^^ an ilifndir diyebiliriz. d) Psikoloji zihin i ^ lemlerinin hem ocuktan ya ^l ^ ya, hem de ilkel. lerden bu gnk medeniyete do ^ru geirdi ^ i evrimi inceler. Bunlardan hangisinin hakikat ara ^ t ^ rmas ^ nda kural oldu ^^ina bakmaz; mant ^k ise byle bir evrimi hesaba katmadan zihin i ^ lemlerini yaln ^zca hakikat ara ^ t ^ rmas ^ nda kullan ^ lmalar ^^ bak ^ m ^ndan ele al ^ r. Bu yzden onlar ^^ formel, kesin ve de ^ i ^ mez diye kabul eder. Vakaa ilkeller de, ilim yapm^^^olsalard ^^ kendi zihniyetlerine en yetkin ve mutak gz ile bakacaklard ^ . Fakat ilim tarihi, sosyoloji ve genetik psikoloji gsteriyor ki bu kavimlerin formel kanunlar ^^ kavrama gleri olmad ^^^^gibi, tabiat kanunlar ^ n ^^ ke ^ letme gleri de yoktur. Demek ki zihin i ^ lemlerinin ancak son safhas ^^ mant ^ k kurallar ^ n do ^mas ^ na imkn vermektedir. II. Kant bilginin tenkidini yaparken bir transcendantal mant ^ k kurmaya al ^^^ yordu. Ona gre bilgi, ^ uurumuzun a priori formlar ^ , yani ideal ^ artlarile tecrbenin verdi ^ i verilerin (fenomenlerin) birle ^ mesinden has ^ l olur. Ilmi bilgi t er kibi apriori hkmlerden meydana gelir. Kant, duyugc derecesinde buna transcerdental Estetik, zihin derecesinde transcendental Analitik, ak ^ l derecesinde transcendental Diyalektik diyor. Ve hepsini transcendental Mant ^ k ^ n paralar ^^ say ^ yor. Kant' ^ n bu tahliline gre ,mant ^ k bilgi naz ariy es i iine giriyor. Formel mant ^ k eskiden beri yaln ^ z psikolojiden ve ba ^ ka ilimlerden de ^ il, bilgi nazariyesinden de ba ^^ ms ^ z oldu ^ u san ^ s ^ nda bulunmaktad ^ r. Kant'dan nce ^ ngiliz empirist'lerinde mant ^ k bilgi teorisine ba ^ l ^^ olarak ele al ^ n^ yordu. Bununla birlikte formel prensiplerin bilgi teorisi ile a ^ klanmas ^^ te ^ ebbs ancak Kant'dan sonra yeni kant ^ larda, positiviste'lercie, Stuart Mill'de a ^ kca ifade edilmi ^ tir. Cornelius ve von Aster'e gre Mant ^ k bilgi nazariyesine ba ^l ^ d ^ r ve onun vas ^ tasile tetkik edilir. B. Russell ile ba ^ l^ yan ilim felsefeyi ve lojistik haraketinde, Viyana mektebinde, mesela Reichenbach'da ise, tam tersine felsefeye mant ^ kla ba ^ lan ^ r ve bilgi nazariyesini tayin eden odur. Empirist ve formalist bu iki z ^ t gr ^ n tart ^^ mas ^ n ^^ burada yapacak de ^iliz.

128

^ . ideal Varl ^ k olarak mant ^ k

Bilgi nazariyesi ile -mant ^ k ^ n kar ^^ t ^ r ^ lmas ^ na varan bu gr ^^zaman ^ m ^ zda yeni metafizikte mant ^ k ^ n ba^^ ms ^zl ^^^^iin yeni pir te ^ ebbsle kar ^ ila ^ t ^ . Bu art ^ k Lojistik gibi mant ^ k ^^ yaln ^ z tautalogie, "bo ^^ kal ^ plar ilmi" saym ^ yor. Ilka ^^mant ^ k' gibi de metafizikin isbat ^^ iin bir alet olarak grmyor. Fakat ona Varl ^ k dereceleri aras ^ nda bir yer ay ^ r ^ yor. Mant ^ k ^ n yine modern metafizik iinde tarifi demek olan bu gr ^^Nicolai Hartn^ ann taraf^ ndan ifade edilmi ^ tir. Hartmann'a gre Mant ^ k ^^deal Varl ^ k ilmidir. O mant ^k ^^ ^ yle tdrif ediyor: Mant ^ kta objenin sje taraf^ ndan kavranmas ^^ bahis konusu de ^ ildir. Sadece as ^ l objektif unsur iinde bnye ve mnasebetleri vc tbilik bahis konusudur. Bu mnasebetlerin sje ile ve sjenin objele ^ tirmelerile hibir ilgisi Yoktur. Mant ^ k^ n mutlak ba ^^ ms ^ zl ^^^ , onu bilgi problenninden ay ^ rmak imkan ^ , felsefi gr ^ ler aras ^ ndaki z ^ tl ^^^ n ona asla tesir edememesi mant ^ k ^ n genel olarak suje'ye kar ^^^ilgisizli ^ inden ileri gelmektedir. Bolzano'nun "Bizatihi nerme" (Satz an sich) doktrininde mant ^ k bu ba ^^ ms ^ zl^ k derecesine ykselmi ^ ti. Hkmn anlam ^^ s ^ rf P'nin S'ye ait-olma mnasebetinden ibarettir. Bu mnasebet her trl ^ uur fiilinden ve sbjektiflikten ba ^^ n^ s ^ zd ^ r. Ayni suretle o, trl gcNek e ^ itlerile ilgisizdir. Byle, bir gr ^^mant ^ k ^ n bak ^ ms ^ zl ^^^^bak ^ m ^ ndan ok' mhirr ^ dir.' nk mant ^ k' bilgi probleminden, suje ile objenin mnasebeti sorusimdan kurtarm ^^ t ^ r. Mant ^ k alan ^^ ideal bir anlamda kendi ba ^^ na varl ^ k alan ^^ olmu ^ tur. Bu gr ^^ister duyu nazariyesine, ister fenbmenolojiye, 'isterse obje nazariyesine dayansm, sorunun mahiyetini de ^ i^ tirmez. Mant ^ k iin esa ^ l ^^ olan onun ba ^^ ms ^ zl ^^^ , sars ^ lmazl ^^^ , zel mes-ulu ^ u (16galitOdur. Btn mant ^ ki hs ^ lalar (produit) saf objelerdir ve ideal bir varil& sahiptirler. Kavram ,zilmin yapmas ^^ gereken bir birle ^ tirme fonksiyonu de ^ il, benzerlerin brli ^ idir. Ak ^ lyrtme (istidll) bir d ^ nme metodu de ^ il tmel unsurlarl tikel unsurlar aras ^ nda bulunan tbi'lik mnasebetinin ideal halidir. Mant ^ k kanunlar ^^ ' ne d ^ nce kanunlar ^ d ^ r, ne bilgi kanunlar ^d ^ r. Fakat sadece bu ideal varl ^^^^ve ona ait mnasebetleri dzenleyen kanunlaid ^ r. Bu ideal, ideal d ^ ncenin objesi diye tefsir edilebilir. Fakat bu ideal d ^ nce ancak ideal bir gere ^ e intibak etmi ^^ bir d ^ nce gibi tasavvur edilmelidir. Bundan dolay ^^ da, inant ^ ki form'lardan d ^ nce form'larma geme zarureti, mant ^ k kanunlar ^ ndan (kavramlar, hkmler, ak ^ lyrtmeler) d ^ nce kanunlarma (fonksiyonlar, fiiller, metodlar) nas ^ l geilcli ^ i anla ^^ l ^ r.
,

K ^ saca, ideal d ^ nce ideal gere ^ e (veya varl ^^ a) ba ^ l ^ d ^ r. Bu mnasebet bie belirli bir anlamda D ^ nce mant ^ k ^ ndan bahsetme imkn ^ n ^^

129

verir. Fakat bu mant ^ k ^ n varl ^ k mant ^ k^ na nisbeti, bilgi mant ^ k ^ n ^ n bilgi nazariyesine nisbeti gibidir. Ideal varl ^ k asla d ^ nceye ba ^ l ^^ de ^ ildir. Fakat d ^ nce, ister istemez, ideal varl ^^ a ba ^ l ^ d ^ r. Mant ^ k alan ^ n^ n geni ^ lemesi mant ^ k ^ n ba ^^ ms ^ zl ^^^^esas ^ na dayan ^ r. Bu alan yaln ^ z gelenek mant ^ k ^ n ^ n formel zaruretlerinden ibaret de ^ ildir. Orada ayn ^^ zamanda, hangi kkten gelirse gelsin, mmkn btn muhtevalar ^ n bnyeleri de vard ^ r. Bu tarzda geni ^ leyen mant ^ k sfer'ine matematikin de girdi ^ i bugnk felsefede herkes taraf^ ndan kabul edilmektedir. Fakat btn bu sorularda felsefe henz ba ^ araca ^^^i ^ lerin ba ^^ nda bulunmaktad ^ r (N. Hartmann, Bilgi Metafiziki, cilt ^^).
.

130

V
MATEMATIK ILIMLER

I. Matematik Aktlyrtme

Matematik d ^ nce mant ^ k ^ n arad ^^^^kesinlik ve verimlili ^ e en ok sahip olan bilgi alan ^ d ^r. Bundan dolay ^^ yeni mant ^ k ^ lar mant ^ k ile matematiki birle ^ tirmeye al ^^ m ^^ lard ^ r. Eskiden tas ^ m bu bak^ mdan orak bir alan idi. Descartes ^ yle diyordu: "Tas ^ mlar ve mant ^ k ^ n ba ^ ka yap ^ lar ^^ zaten bilinen ^ eyleri ba ^ kas ^ na a ^ klamaya yararlar, yahut Lulle'un sanat ^^ gibi bilinmeyen ^ eylerden muhakemesiz bahsetmeye yararlar". Daha sonra Stuart Mill tas ^ m ^ n bir sav ^ -kan ^ tsama (p6tition de principe) oldu ^ unu sylemektedir. Halbuki matematik d ^ nce kesindir (rigoureux) ve verimlidir. Kant mant ^ ktan ^ yle bahsediyordu: "Bu ilimde hayran olunacak cihet kurulu ^ undanberi ^ imdiye kadar tek ad ^ m ilerlememi ^^ve Orn ^ ne bak ^ l ^ rsa kapal ^^ve tamamlanm ^^^olmas ^ d ^ r". Halbuki her an ilerleyen, ke ^ ifler yapan, bilgimizin alan ^ n ^^ geni ^ leten matematik iin ayn ^^ ^ ey sylenemez. Geometriden bir isbat misali verelim. Fisagor teoremini, bir genin iki ken arlarma resmedilen kareler toplam ^ n ^ n dik a ^^kar ^^ s ^ ndaki kareye e ^ it oldu ^ unu, daha nceki teoremlere ve prensiplere irca etmek suretile isbat ederiz, Bu isbat tarz ^ na Goblot yap ^ c ^^ isbat diyor. Bundan ba ^ ka bir de Henri Poincare'nin gsterdi ^ i r6currence yolundan ak^ lyrtme vard ^ r. Her matematik isbat buna irca edilemez. Bununla birlikte bu da nemli bir tip olarak grnyor.
,

Bu sonlu bir say ^^serisinde grd ^ mz artma nisbetinin sonsuz say ^ lar iin de do ^ ru oldu ^ unu sylemekten ibarettir. Burada biz matematik ak ^ lyrtme iinde sonlu bir sre ile sonsuza hkim olmaktay ^ z. Bu bizim sonradan tabiat filmlerinde yapaca ^^ m ^ z "tmevar ^ m" i ^ lemine benzer formel bir ara ^ t ^ rma yoludur. Bundan dolay ^^ re'currence yolundan ak ^ lyrtmeye - "matematik tmevar ^ m" da denmektedir. Bu d ^ nce tarz ^^ formel bir dzenlilikten faydalanarak ilk 131

say ^ larda grd ^ mz hassalarm sonsuz iin de- geer olduklar ^ n ^^ sylyor. Fakat bu formel a ^ klama bizi sonsuza ait bir hkm kabule zorlamakla beraber kand ^ r ^ c ^^ de ^ ildir. nk sonsuz fiilde yoktur, ancak hkmde vard ^ r. Bu yol ile elde etti^imiz tmevar ^ m gere ^ e temas etmedi ^i iin yaln ^ zca ^ ekil bak ^ m^ ndan bir tmevar ^ m olarak kalmaktad ^ r.

2.

Matematikin prensipleri

Matematik d ^ nce, asl ^ nda pe ^ inden apa ^ k (bedihi) ve kesin olarak kabul edilen niversel prensiplere dayanmaktad ^ r. Bundan dolay ^^ oria Dedktif ( =sonulay ^ c ^^ veya ta'lill) d ^ nce. diyoruz. Kendilerine dayanarak btn sonulamalar ^ m ^ z ^^ yapt ^^^ m ^ z bir tak ^ m prensipler ve teorem (theor bize)er bu d ^ ncenin temelini te ^ kil eder. Matematik d ^ ncenin bir k ^ sm ^^ bu sonulama temeline gre tertip edilmi ^^ bir tak ^ m muhakeme zincirlerinden ibarettir ki, her halkas ^ nda sonulamadan elde edilen bir sonu, bir teorem bulunur. Bu d ^ ncenin ikinci k ^ sm ^^ sonulama ^ eklindir. Teorenmler isbat deki muhakememizin dayand ^^^^bir tak ^ m prensipler. olunurlar, prensipler isbata yararlar. Matematik ilimlerin ba ^ l ^ ca prensipleri ^ unlard ^r: ) tan ^mlar, , 2) axiom'lar, 3) postulat'lar. - Tan ^ mlar: Maternatikte iki trl tan ^ m ayr ^ l ^ r: a) analitik tan ^ m, b) genetik 'tan ^ m. Mesel ilk say ^ n ^ n tan ^ m ^^ analitiktir. Yaln ^ z kendisile ve bir birimle blnebilen her say ^ ya ilk say ^^ derim. Bu tan ^ m ancak say ^n ^ n hassalarm ^ n tahlilinden ^ kar. Tam kare say ^ s ^ n ^ n tan ^ m ^^ ise genetiktir. Her hangi bir say ^ n ^ n kendisile arp ^ m ^ ndan has ^ l olan say ^ ya tam kare derim. Bu suretle ben btn tam kareleri elde etme imkn ^ n ^^ da vermi ^^olurum. ^ lk say ^ n ^ n genetik tan ^m^ n ^^ yapmak imkns ^ zd ^ r. Matematik tarif ilk prensip midir? nce buna tabii olarak evet diye cevap verebiliriz. nk tan ^ m daima hareket noktas ^^ grevini grmektedir. Fakat bu noktan ^ n biraz derinle ^ tirilmesi ve tart ^^^ lmas ^^ gerekir. A. Cantor kardinal transfini say ^ s ^ n ^^ icad etti ve bunu No sembol ile [ ^^ ] (yani aleph s ^ f^ rla) gsterdi. O bu suretle sonsuz fakat say ^ labilen bir c mle'yi kastediyordu. Byle bir tan ^ m say ^^ fikri hakk ^ nda derin haz ^rl ^ klara ba ^ l ^ d ^ r ve ancak bu suretle "transfini" kavram ^ na neden ihtiya oldu^ u anla ^^ labilir. Bu haz ^ rl ^ klar ^^ yapmam ^^^bir ^renci iin bu kavram hibir ^ ey ifade etmez.
[1] Bu say ^ n ^ n sembol olan eski Yunan alfabesinin Alfa harfini temin edemedi ^ imizden bu ^ ekilde gstermek zorunda kald ^ k. 132

B. Matematik objenin iki nemli karakteri vard ^ r ki, bunlardan he'biri tan ^ m grevini de teorem grevini de grrler. E ^ er A hassas ^ n ^^ tan ^ m olarak koyarsam B hassas ^ n ^^ A'ya gre isbat edece ^ im demektir. E ^ er B hassas ^ n ^^ tan ^ m olarak koyarsam, o zaman A hassas ^ n ^^B'ye gre isbat etmem gerekir. Mesela kare, "aplar ^^ e ^it ve birbirine dikey olan, birbirini tam ortadan kesen drtgen" ^ eklinde tarif edilebilir. Buradan da iki yak ^ n kenar^ n e ^ it ve dikey olduklar ^^ sonucu ^ kar. Yahut tamamen aksi de yap ^ labilir. Demek oluyor ki, mahiyeti yaln ^ zca tan ^ m olan hibir matematik beyan yoktur. Filan veya filan beyan ^^ tarif yani prensip haline koymak iin matematiki karar verir. Fakat bu karar keyfi de ^ ildir. ^ sbat ^ n hedefine ve zaruretlerine gre bu tyin edilir. Axiom'lar ve postulat'lar : Matematikin en ok zerinde durdu ^ u bu prensipler son devirde esasl ^^ tart ^^ malara zemin olmu ^^ve ma tematikin birok dallar ^^ bu suretle meydana gelmi ^ tir. ^ lka ^ da bunlar ^ yle ayr ^ llyordu: ) Axiom'lar matematikinin ken, dilerini kan ^ ts ^ z olarak kabul edece ^ i derecede apattlk olan nermelerdir. Postulat'lar ise bir isbat iinde meydana ^ kan ve isbat ^^ tamamlamak maksadile kan ^ ts ^ z kabul edilmeleri istenen nermelerdir. Postulatla ^^ apa ^ k de ^ ildirler ve yaln ^ z i ^ reti olarak isbat edilemezdirfer. Modern matematiklerde, XVI. yzy ^ ldan Euklides'ci olm ^ yan geometrilerin meydana ^ kt ^^^^zamana kadar bu ay ^ r ^^^ n anlam ^^ de ^ i^ ti. eli ^ meye d^ meden inkr edilemiyece ^ ine inan ^ lan prensiplere axiom denildi. Reddedilmesi halinde eli ^ meye sebep olm ^ yan, ancak kkleri duyulara dayanan bir hakikata ait olanlara da postulat dendi. S ^ rf mant ^ki bak^mdan Euklidesci olm ^yan geometrilerin do ^ usundan sonra Euklides postulat' ^^ inkr edilebilirdi. Fakat fizik bir hakikata cevap verdi ^ i iin (nk o duyularla kavrad ^^^ m ^ z lemin idrakine en elveri ^ li geometri ^ eklidir) o yine eskisi gibi kabul edildi. Marangozluk, g6cUsie, topografya, mimarl^ k, astronomi v.b. bilgileri tecrbe ha talar ^ ndan korunmak iin ondan faydalan ^ yorlar. H. Poincare, bununla birlikte, Euklides geometri'sine lzum kalmadan yeni geometrileri pratik hayata nakle al ^^ t ^^ [1. Lobatchevsky postulat' ^ha (yani paraleli reddeden postulat'a) dayanarak duyulara ait bir lem tasavvur etti. E ^ er matematik bylece duyu alemine ba ^ l ^^ kalacaksa Poincare'ye gre o zaman axiom'larla postulat'lar ^ n ayr ^ lmas ^ ndan bahsedilemez. Axiom'lar ve tan ^ mlar: Axiomlarla postulat'lar ^^ ay ^ rmak mmkn de ^ ilse acaba axiom'larla tarifler ayr ^ labilir mi? Matematik bir binay ^ ,
[1] Bunun iin de geometrilerin ancak convention halinde do ^ ruluklar ^^ oldu ^unu kabul etti.

133

mesela Euklides geometrisini kuran bir beyanlar toplam ^ n ^^ ele alal ^ m. Bu beyanlar aras ^ nda tan ^ mlar da vard ^ r. Onlardan vazgeerek, mesela bir e beyan ^^ zerine dikkatimizi evirelim, e'yi ba ^ ka beyanlar yard ^mile isbata al ^^ al ^ m. E ^ er bunu ba ^ ar ^ rsak, burada e'nin ba ^^ ms ^ z bir beyan olmad ^^^ , bir teorem oldu ^ unu anlar ^ z. E ^ er ba ^ aramazsak, ona axiom deriz. Bylece geometrik binam ^ zda ba ^ ka e l e2 beyanlar ^ n ^^ ke ^ fede ^^ iz ki bunlar ^ u ^ artlara ba ^ l ^ d ^ rlar: 1) Tan ^ m de ^ ildirler, 2) ^ sbat edilemezler yani ba ^^ ms ^ zd ^ rlar, e i e2 e3 ' ayr ^^ ayr ^^ tahkik edecek yerde ,kar ^^ l ^ kh ba ^ l ^ l ^ klar ^ n ^^ ve btn bina iindeki fonksiyonlar ^ n ^^tetkik edersek onlar ^ n uzla ^^ r (compatible) olduklar ^ n ^ , yani aralar ^ ndan birisile eli ^ me halinde bir nermeyi onlardan ^ karmak (yani istihra) mmkn olmad ^^^ n ^^ grrz. Her ne kadar bir axiom'u isbata kalkmak sama ise de, (nk byle bir nerme tan ^ m ^^ gere ^ ince, isbat edilemez) axiom'lar ^ n uzla ^ abilirli ^ini (compatibilit0 isbat etmek zaruridir.. ^^ te Hilbert'in kurdu ^ u Axiomatik ilmi bu i ^ le u ^ ra ^ maktad ^ r. Tarif axiom'dan nas ^ l ayr ^ l ^ r? "nc bir miktara e ^ it olan iki miktar birbirlerine e ^ ittir" nermesini ele alal ^ m. Bu, o ^ u kere bir axiom'a misal olarak verilir; ayn ^^ zamanda bir miktar (nicelik) tarifidir de. Burada, matematikinin verece ^ i karara gre, bunu ister tan ^ m ister axiom olarak alabiliriz. Bununla birlikte tan ^ mla axiom aras ^ nda daha derin bir fark bulunabilir. Matematiki bugn ^ yle demektedir: "A ^ a ^^ daki axiom'lara kar ^^ l ^ k olan objeye x ad ^ n ^^ veriyorum", sonra da bu axiom'lar ^^saymaktad ^ r. Nitekim Hilbert Axiomatik'ini bu tarzda kurdu. Bir axiom'lar btn konulunca,,burada iki hal mmkndr: ^^ ) ya bu sistem "a ^ k"t ^ r ve sonraki belirtmeler iin do ^ ru yolu a ^ k b ^ rak ^ r. 2) Yahut sistem kapal ^^ ve tamamd ^ r. Tan ^ m iin elveri ^ li olan bu ikinci haldir. Bir nerme bir objeyi tam bir axiom'lar sistemi ile belirtti ^i zaman, bu nerme bir tariftir. (Burada Hilbert Axiomatik'inin inceliklerine girecek de ^ iliz. nk bu konumuzu ok a ^ ar, ancak bu tarzda btn Euklides'ci olan ve olm ^ yan geometrileri, hatt btn matematik dallar ^ n ^^ ku ^ atan geni ^^bir axiomatik'den do ^ an felsefi sonular zerinde d ^ nmek zorunday ^ z. Bundan dolay ^^ "Axiomatik'in matematik ilimlerde en geni ^^sistemle ^ me" oldu ^ unu, bu yzden de matematikin btn felsefi sorular ^ n ^ n buradan do ^ du ^ unu i ^ aret edelim.)

3. Matematik Sezgi ve Formalizm


Sezgi (intuition) materinatik d ^ ncede rol oynar m ^ ? bu sezginin mahiyeti nedir? Bu sorular matematikiyi oldu ^ u kadar do ^ rudan do ^ ruya

134

filozofu da u ^ ra ^ t ^ rmaktad ^ r. Fakat bunlara verilen cevaplar olduka mphemdir. Bunun ba ^ l ^ ca sebebi de sezgi kelimesinden neyin kastedildi^ inin a ^ ka bilinmemesidir. Bundan dolay ^^ her ^ eyden nce felsefe ve matematik tarihinde rastlad ^^^ m ^ z ba ^ l^ ca sezgi anlay ^^ lar ^ n ^^ gzden geirelim. A. Kelimenin etimolojik anlam ^^ ile intuitionner (intuire) bakmak demektir. Almancada Anschauen ayn ^^ anlama gelir. Bundan dolay ^^ trkede buna kar ^^ l ^ k "kavram" demek belki daha do ^ ru olurdu. Kavray ^^ , kavranan ^ eyin kavrayan sje tarafindan hibir arac ^^ (vas ^ ta) olmaks ^ z ^ n bilinmeSidir. Bunun iin kavray ^^ , aras ^ z bilgidir diye tarif edilebilir. Ve bylece aral ^^ bilgi olan konu ^ mal^^ d ^ nce'nin (discursion) z ^ tt ^^ say ^ l ^ r. nk bunda sonu bir tak ^ m ncller ve orta terimlerle bilinmektedir. Ortakduyu kavram (veya sezi ^ ) deyince bir e ^ it nceden gr ^ , pe ^ inden kavray ^^^^ (prdvision) anlar. Bu anlamda sezgi sahibi olmak, d ^ nceye ba ^ vurmadan, ileride olacak olan ^ eyi pe ^ inden ve birdenbire farketmek gibidir. Mesela "Onun byle oir adam olaca ^^ n ^^ ben sezmi ^ tim" deriz. Fakat felsefede bu anlam ^^ hemen hi kullanm ^ yaca ^^ z. E ^ er kavram objenin sje tarafindan aras ^ z olarak al ^ nmas ^^demekse, sje e ^ itleri kadar da kavram e ^ itleri olmak gerekir. Bylece duyu kavray ^^^ , zihin .kavray ^^^ , duyg ^i kavray ^^^ , ^ uuralt ^^ kavram ^^ v.b.y ^^ ay ^rmal ^y ^ z. Mesela gk mavisini grmek birincisine, kre veya drtgen fikri ikincisine, ^ efkat veya kin hallerini ltavramak ncsne, ^ uurumuzun yznde cereyan etmiyen ruh hallerinin kavranmas ^^ drdncsne aittir. Kant, transcendental Mant ^ k^ nda birinci anlamdaki kavram ^^ ele al ^ yordu. Descartes ise, tamamen ikinci anlam zerinde durmakta ve btn matematiki buradan ^ karmaktad ^ r. Bunlara bir de Bergson'un en derin ruhi gere ^ i "kavram" anlam ^ na ald ^^^^ve zekaya z ^ t olarak Mutlaka evrilmi ^^ bir yetiden ibaret grd ^ sezgi veya kavray ^^^^katmal ^ d ^ r ki, buna metafizik kavram veya sezgi diyebiliriz. Matematikte ilk iki kavram da kullan ^ l ^ r. Mesela geometrideki nokta ve dz izgi kavramlar ^^ birer sezgidir. Matematik her ne Itclar noktay ^^buutsuz, izgiyi kal ^ nl ^ ks ^ z diye kabul ederse de bunlar ^ n duyu kaynaklar ^ n ^^gstermek kabildir. Bir i ^ ne deli ^ inden geen ^^^^ a, yahut birbirini kesen iki izgiye, bir toz tanesine bakal ^ m. Burada' grmekle grmemek aras ^ ndaki belirsiz s ^ n ^ r nokta sezgisidir. izgi iin de buna Benzer bir tecrbe yapabiliriz. Matematik kavramlardan o ^ u vak ^ a bize soyut ve duyulardan ok uzak grnyorlar. Fakat onlar ^ n tatbikatta tecrbe ile ili ^ ikleri grlebilir. Legendre geometrisinin ilk

135

nerrnelcrinde bunp ifade ediyor: "Bir cismin yz onu biti ^ ik rnekndan ay ^ ran limitdir". Bu tamamen Farabi'nin mekn tan ^ m ^ n ^^ hat^rlat ^ yor. Bu ilk geometri nermesi mutlak hakikati ifade etmez. Ancak her fizik kanunu gibi takribi bir hakikat ifade eder. Atom fizikine bakacak olursak, iki maddi eVre aras ^ nda bir ay ^ r ^^^yzeyi d ^ nmek sama olur. ^ lk kavramlarile kar ^^ la ^ t ^^^ m ^ z bu geometri her trl axiomla ^ t ^ rma gay'retinden nce bir e ^ it tecrbi ilimdir: nermeler ve prensipler idealle ^ ' tirilmi ^^fizik tecrbelerdir (Gonseth'e gre mant ^ k bile "herhangi bir obje"nin fizi ^ idir: (Qu'est ce que la logique). Ona. gre "bir geometri teoremi kadar kesin" sz tamamen yanl ^^ t ^ r. Bunun yerine, "bir geometri gibi sezgiye dazan ^ r" demek daha do ^ ru olur. Matematik ak ^ lyrtme duyulara ait tecrbeden nas ^ l ^ kar? Bir do ^rultunun d ^^^ndaki bir noktadan bu do ^ rultuya bir ve yaln ^ z bir dikey izilebilir, teoremini ele alal ^ m. Bu teorem tamamen tecrbi bir ^ ekilde gerekle ^ tiriliyor. nk izilen dikeyden ba ^kas ^ n ^ n olam ^ yaca ^^^fiilen gsteriliyor. Gonseth'e gre bu isbat ancak idealle ^ tirilrni ^^olan basit bir tasvirden ibarettir. Nitekim fizik te ayn ^^ yoldan hareket etmektedir. Fakat bu tarzda bir duyu sezgisinin matematik sonulama de ^ eri ^ phe gtrn Bir genin zihinde kaSranmas ^^ bir bak ^^ ta objemizin izginin birbirini kesmesinden meydana geldi ^ini "grmek" demektir. Fakat bu matematiki iin yetmez. Matematiki bir mnasebetler sistemini kavrar. Zihnin bir hayal veya bir matematik obje kar ^^s ^ndaki durumu ayn ^^ de ^ ildir. Zihin kavray ^^^^aktiftir, onunla mnasebetler kavranmaktad ^ r. Descartes' ^ n mnternatike esas olarak ald ^^^^"zil ^ ni sezgi" veya "kavray ^^ " i ^ te bu ikincisidir. B. Bugnk matematikte sezgi kelimesi yeni baz ^^anlamlar almaya ba ^ lam ^^ t^r. Bouligand matematik al ^^ ma iinde sezginin oynad ^^^^.trl rolleri tahliL etti. Hilbert'le ^ rencilerinin mant ^ k ^ lar ve axiom'cular ^ n matematikten sezgiyi kalchrsnak istemelerinin imkans ^ z oldu ^ unu gsterdi. (O bu hususta , H. Poincare'nin as ^r ba ^^ nda mant ^ k ^^ matematike kar ^^^ sezgiyi matemati ^ i savunmak iin yapt ^^^ ' byk gayretleri tamarnlamaktachr). Ona gre sezgi dedktif naz sariyelerin bnyesini ayd ^ nlatmak iin de i ^ e kar ^^maktad ^ r. Bazan gizli nclleri meydana ^ karmak iin axiomatikiye laz ^ md ^ r. Fakat bunlar ^ n d ^^^ nda bugnk ara ^ t ^rmalarda bir de Brouwer'in anlad ^^^^matematik sezgi vard ^r. Bu gr ^^formel mant ^ k ierisinde meydana ^ kt ^ . Matematik alan ^ nda c terimin yoklu ^u prensipini reddederek ba ^ lad ^ . (Bu soruya biraz sonra matematik p ard ok s lar ve nc terimin yoklu ^ u sorusunu savunurken dnece ^ iz).
.

E ^ er sezgi s ^ rf duyu kavray ^^ mdan ibaretse soru fOrmalizm lehine halledilebilecektir. O zaman Einstein gibi "Matematik teoremler gere ^e

136

tatbik edildi ^ i mddete tam geerlikleri yoktur ve tam , bir geerlikleri oldu ^ u mddete de gere ^ e tatbik edilemezler" denebilir [1]. Bu gr ^^ tarz ^^ duyu sezgisinin sistematik olarak reddedilmesi fikrile uyu ^ amaz. nk bu gr ^^yaln ^ zca saf Matematikte geer, yoksa tatbiki ma tematikte de ^ il. Mhendisin matematiki bundan vazgeemez. Fakat sezgi Descartes veya Kant' ^ n anlad ^ klar ^^ anlamda (yani gerek zihin gerek duyu sezgisi halinde) anla ^^ lacak olursa, her iki gr ^^de matemati ^ i bilgimizi ilerleten ba ^ l ^ ca ama sayarlar ve Formel mar ^ t ^ k ^ n (Aristo mant ^ k^n^n) k^s ^ rl ^^^ na kar ^^^onun verimlili ^ini kabul ederler. D ^ r fark nereden geliyor? neye dellet eder? Bu noktaya iki tarzda cevap verebiliriz-: ) Matematik bir veri ilmidir, fakat bu veri bir duyu verisi de ^ildir. Zeka taraf^ ndan kavranan ideal bir varl ^^^ n verisidir. Descartes'a gre akl ^ n kavrad ^^^^bir tak ^ m basit zl er vard ^ r. Dedksion (sonulama) bunlar ^ n hassalar ^ n^^ meydana ^ karabilir. Kant'a gre matematikle incelenen ve duyu izlenimlerini kadrolayan , bir saf sezgi vard ^r. Fakat ne Descartes' ^ n "basit z"leri, ne Kant' ^ n "saf sezgi"si psikolojik zihin i ^ lemlerine irca edilemez. 2) Matematik her iki filozofa gre de s en t e z 'le i ^ ler. Halbuki yeni r^rant ^ k ^^ gr ^ e, mesela Peano'ya, B. Russell'a gre o, ana liz ile i ^ ler. Bu iki gr ^ ten ikincisi daha yeni, ok daha yayg ^ n, sanki gnn modas ^^haline gelmi ^^olmas ^ na ra ^Men ona kat ^ lmak ok gtr. Matematik isbat ^ n sentezi ne derecede kulland ^^^ n ^^ grm ^ tk. Bund. kar ^^^ Forrneimant ^ k ^ n eski Yunandan beri kullan ^ lan ^ eklinin s ^ rf analitik oldu ^unu biliyoruz. Aristo mant ^ k^^ tabiat ilimlerinin (kendi zaman ^ ndaki) s ^ n ^ flar d ^ rmalarma, cins ve tr fikirlerine dayanarak meydana gelmi ^ tir. Euklides geometrisi gibi duyu verilerile kavrad ^^^ m ^ z statik gere ^ e, Bergson'un deyi ^ i ile kat ^^ cisimler gere ^ ine dayanmaktad ^ r. Halbuki yeni mant ^klar ya matemati ^ e, ya da tesadf olaylar ^ na aittirler, yeni geometriler gibi do ^ rudan do ^ ruya gerekte kar ^^ l ^ klar ^^ olmayan soyut sistemler de ^ildir. Byle olmakla birlikte yeni mant ^ klar da yeni rnatematikler gibi eskilerinin geni ^ lemesinden do ^ mu ^ lard ^ r : Nitekim e ^ er eskisinden daha geni ^^bir fizik dnyas ^^ile kar ^^ la ^^ rsak (Einstein'da oldu ^ u gibi) bu soyut matematikler yeni gerekleri ifadeye yararlar. Halbuki kurulu ^ lar ^nda yeni mant ^ klar tamamen lorrnel olduklar ^^ iin, matematikler sentetik, ikinciler analitiktirler. Matematikte -eri aza bile indirilmi ^^olsa- bir sezgi pay ^^ vard ^r. Mesela Euklides'ci olm ^ yan bir geometri paralel postlat' ^ n ^^ terk etmek suretile bir sistem kurabilir. Fakat bunda dahi alim paralellerin bulunmad ^^^^ kre halinde bir 'Mem tasavvurundan hareket edebilmek iin yer yznde
[1] Bu fikri H. Reichenbach geli ^ tirmi ^tir.

137

yap ^ lan gdodesique incelemelerden hareket etmekte ve boylamlann kutuplarda birle ^ mesi tecrbesine dayanarak kre halinde soyut bir lem tasavvuruna gemektedir. Formalizme kar ^^^ ba ^ l ^ ca ^ u itirazlar ileri srlm ^ tr: , ^^ . Kurulmu ^^matematik ile kurulmakta olan matematiki ay ^ racak olursak ikincisinin asla tutarl ^^ (cohe'rent) mant ^ ki bir sisteme uymad ^^^^ grlr. Kurulniakta 91an matematik daima sezgilere dayanmakta, denemelerle ilerlemekte, daha nce grd ^ mz gibi, nc terimin yoklu ^ u prensipini kaid ^ ran'in ^ alar halinde geli ^ mektedir. Yaln ^ z formelle ^ tirmenin son al ^^ malar ^^ sayesinde saf Matematik ilimlerde itutarl ^ k kurulabilmi ^ tir (bu alanda en byk ad ^ m Hilbert'e aittir). Bununla birlikte her trl matematik ke ^ ifte bu i tutarl ^^^ n tekrar dzenlenmesi gerekir.
2. Henri Poincare henz formelle ^ menin yeni ba ^ lad ^^^^zamanlarda ^ u noktay ^^ i ^ aret etmi ^ ti: "Lojistik'in hibir yeni bulu ^ u yoktur ki, olaylar ^^ basitle ^ tirecek yerde bsbtn kar ^^ t ^ rmam ^^^olsun". Bugn matematik formelle ^ me Poincar zaman ^ ndaki gibi de ^ ildir. Matematikin btn dallar ^ na yay ^ lacak l^ ale gelmi ^ tir.

Her ne olursa olsun sezgi ve mant ^ k gr ^ leri matematik alan ^ nda yine her zamanki gibi arp ^^ maktad ^ r. Bar ^^ mak bilmeyen bu iki cephe aras ^ nda ne gibi bir hal yolu bulunabilir? Onlar ^^ uzla ^ t ^ rmaya m ^ , yoksa her zaman yap ^ lm ^^^oldu ^ gibi onlardan birini, ihtiyac ^ m ^ za daha elveri ^ li oldu ^ u iin tercih etmeye mi varmal ^ d ^r? Birinci hal yolu basit bir uzla ^^ t ^ nc ^l ^ k ( dclectisme), ikinci hal yolu ise ondan daha ok ba ^ ar ^ l ^^ olmayan pratik faydac ^ l ^ k (pragmatisme)tan ibarettir. Her ikisi ile de Matematik ilimler alan ^ nda bizi hakikate gtren emin bir yol tutulmu ^^gibi grnmemektedir. Btn Matematik ilerlemelerin derece derece bir soyutla ^ ma, formelle ^ me, muhtevadan ve duyu verilerinden uzakla ^ ma oldu ^ una dikkat edilire, burada daima temel sezgilere dayanan bir soyutlama i ^ leminin rol oynad ^^^^grlr. Matematik geli ^ me _e ^ er axiomatik'in geli ^ mesi yard ^ mile olmu ^ sa ,bu, geni ^ leme de daima sezgilerden hareket edi ^ ine ok ^ eyler borludur. nk ilk sezgilerde, mesela geometri veya hesab ^ n btn yeni ad ^ mlar ^ nda axiomatik ve mant ^ ktan nce gelen, hatt mant ^ k ^ m ^ za mukavemet eden irrationnel verilerle kar ^^ la ^ maktay ^ z. Bu sezgileri nceki fas ^ llarda geomatriden ,cmleler nazariyesinden (mesela sonsuz cmlelerden do ^ an paradox'lardan) verdi ^ imiz misallerle a ^ klamaya al ^^ m ^^ t ^ k.
[1] Matematikte, formel olmas ^^ bak ^ m^ ndan yaln ^ zca zihni ve formel nitinasebetlerin icad edilece ^ ini, matematik ke ^ if olmad ^^^ n ^^syliyenlere kar ^^^matematiki gerek veya ideal varl ^ k alan ^^say ^ nca ,sezginin roln grnce "matematik ke ^ if"den bahsetmek laz ^ m gelir.

138

4. Eulklides'ci olmiyan geometriler Riemann bize r ^^ buutlu bir mekan ^ n geometrisini kuracak axiomatik sistemini veriyor. Hilbert'de btn Euklides'ci olan ve olm ^ yan geometrileri ve matematikin ba ^ ka k ^ s ^ mlar ^ n ^^ birle ^ tirecek bir Axiomatik bulmaya al ^^^ yor. Bu te ^ ebbs ba ^ l ^ ca ^ u axiom'lar zrnresine dayan ^ yor: ^^ ) Birle ^ me axiom'lar ^ , 2) Da ^^ t ^ m axiom'lar ^ , 3) Paralel axiomu (Euklids postulat' ^ ), 4) tam sarihlik(congruence) axiom'u, 5) Sreklilik axiom'u (Archimedes axiom'u). Hilbert'in bu geni ^^ birle ^ tirme te ^ ebbs matematikin ayr ^^ dallar ^ nda kendi ba ^^ na geli ^ en birok bahislerin ayn ^^ prensiplerle a ^ klanmas ^ n ^^ mmkn k ^ lacak bir formelle ^ tirmedir. Euklides'ci geometrilerle Euklides'ci olm ^ yan geometrilerin ^ yle bir cetvelle gsterilebilir :
Metrik georn. Bir genin i a ^ lar ^^ toplam ^^ Riemann geometrisi Lobatchewsky geometrisi Euklides geometrisi 2 dik a ^ dan byk 2 dik a ^ dan kk 2 dik a ^ ya e ^ it Paralel postlas ^^ Hi bir paralel Bir ok paralel Bir paralel

ili ^ i ^i

Euklides'ci olm ^ yan geometrilerin do ^ u ^ u [t] : Yunan geomet ^ icilerinin al ^^ mlar ^^ ( ^ san ^ n do ^ u ^ undan nce IV.den III nc yzy ^ la kadar) Euklides. taraf^ ndan "Unsurlar" (Flernents) da topland ^ . Euklides geometrisini tan ^ mlar, axiom'lar ve postlat'lar zerine dayand ^ r ^ yor ve onlardan mant ^ ki sonulamalar ^ kar ^ yordu. Postlat'lar ^ n en tan ^ nm ^^ ' paraleller postlat' ^ d ^ r ki, bunu ^ yle ifade ediyordu: "Bir do ^ ru izgi ba ^ ka iki do ^ru izgiyi keser ve aralar ^ nda toplam ^^ iki dik a ^ dan kk olan i a ^ lar te ^ ekkl ederse bu iki izgi uzat ^ l ^ nca birbirlerini keserler". Paraleller nazariyesi bu postla t zerine dayanmaktad ^ r. Euklides'den biraz sonraki Yunan geometricilerinde bile bu postlat' ^^ ishat ,yani postlat ^^ bir teorem haline koyma te ^ ebbsleri geli ^ meye ba ^ lam ^^ t ^ . Bu denemeler sonunda nihayet postulat' ^ n yerine az ok daha bariz ba ^ ka bir postulat geti. Bylece Proclus (42o-485) Euklides geometrisine yazd ^^^^ ^ erhinde birbirini kesen iki do ^rultu aras ^ ndaki mesafenin de ^ i ^ ti ^ i halde, iki paralel aras ^ ndaki mesafenin sabit kald ^^^^fikrine dayan ^ yordu. Buna benzer bir
[1] Godeaux, Les G&m^ t'tries.

139

iddia da daha sarih olarak Islm geometricilerinden Nasireddin Tusi ( 201-1274) tarafindan ileri srlm ^ tr. Tusi ayn ^^ suretle paraleller "mevzua"s ^ n ^^ isbata ali ^^ yordu. Bu postillat'dan yeni bir fikir bulmak iin XVII. yzy ^ lda Wallis'e kadar gelmek laz ^ md ^ r (1616-17o3). Bu geometri limi bu postidat' ^ n yerine belirli bir gene benzer keyfi byklkte bir genin varl ^^^ n ^^ kabul eden ba ^ ka bir Postlat koydu. Gerolamo Saccheri (1667-1733) bsbtn ba ^ ka bir bak ^ mdan soruyu. ^ . O a ^ s ^^ dik a ^ l ^^olan bir dikdrtgen tasavvur etti ve drdnc elad a ^^ iin mmkn faraziyeyi ara ^ t ^ r& D'nin dik a ^^ olmas ^^hali Euklide ^^ geometrisini do ^ urur. Saccheri do ^ ru izginin sonsuz oldu ^ u faraziyesine dayanarak D'nir ^^dar a ^^ olmas ^, halini bertaraf etti. Yeni bir postlat kurmak suretile D a ^ s^ n ^ n geni ^^oldu ^ u nc faraziyeyi de kald ^ rmay ^^ ba ^ard ^ . Saccheri'nin ara ^ t ^ rmalar ^^ geometri prensiplerinin incelenmesinde byk bir ilerleme meydana getirdi. D aism ^ n dik veya geni ^^ oldu^ una gre bir genin i a ^ lan toplam ^^ ya iki dik a ^ ya e ^it, ya yksek, ya a ^ a ^^^olacakt ^ r. J. H. Lambert ( ^^728-- ^^ 777) - daha ileri gitti. Paraleller, nazariyesinde Saccheri'nin fikrini ele alarak D dar. a ^ s ^^ faraziyesinin hibir eli ^ meye gtrmedi ^ ini gsterdi. Bir genin i a ^lan toplam ^ n ^ n, iki- dik a^ dan fazla oldu ^ unu, ele ald ^^^^prensiplerin mant ^ ki sonucu olarak isbat etti. Yine Lambert D a ^ s ^ n ^ n geni ^^farzedildi ^ ine gre krevi geometri ile yzey geometri 'aras ^ nda kar ^^ la ^ t^ rma yapt ^ , Legendre (1752'833) bir genin a ^ lan toplam ^^ iki dik a ^ dan fazla olan geometriler zerinde yeni ara ^t ^ rmalar yapt ^ . Buradan Saccheri ve Lambert'in ula ^ t ^^^^ sonular ^^ elde etti. ^ ki bin y ^ ll ^ k ara ^ t ^nnadan sonra Euklides paraleller postlat' ^ n ^ n hakiki rol son yzy ^ l ba ^^ nda tamamen gsterilebildi. Gauss'in (1737-1856), F. K. Schweikart' ^ n (178o-1858), Taurinus'un (1794-1874), Lobatchewsky'nin (1.793-1856), J. Bolyai' ^ n (1802-186o) ve daha sonra Riemann' ^ n (1826-1866) al ^^ mal'an Euklides'ci olm ^ yan iki geometrinin kurulmas ^ na do ^ ru gidiyordu. Bu geometrilerde art ^ k paraleller postlat' ^ n^ n yeri yoktu. Bunlar Lobatchewsky ve Riemann geometrileri ' idi. Riemann geometrisinde A'dan A a yzeyine izilen btn do ^ rultular ^ n a dogrultusu ile kar ^^ la ^ t ^^^^kabul edilir. Paralel kavram ^^ art ^ k yoktur. Bu, geometri D, a ^ s ^ n ^ n a ^ k oldu ^ unu kabul eden faraziyede Saccheri' geometrisine ula ^^ r. Burada art ^ k do ^ ru izgi sonsuz diye kabul edilmez. Lobatchewsky ve Riemann geometrilerinin mant ^ ki bir eli ^ me olmaks ^ z ^n inki ^ af edebilece ^ i durumu, Euklides paraleller postlat ^ n ^ n tam oir postlat oldu ^unu, yani daha nce Euklides taraf^ ndan kabul edilen postlat'lara dayanarak isbat edilemedi ^ini gsterdi. 140

Euklisdes geometrisi postlat'lar ^ : Paraleller postlat' ^n ^ n rol gsterilince, burada iki soru meydana ^ kar: ^^ ) Euklides geometrisinin btn postt^ lat'larm ^^ saymak. 2) Bu e ^ itli postulat'lar ^ n ba ^^ ms ^ zl ^^^ n ^^ isbat etmek. Bu sorular ^ n halli son as ^ rda: mmkn oldu ki, bu da birok geometricinin al ^^ malar ^^ sonucundad ^ r. Burada 11399 da Hilibert taraf ^ ndan verilen postulat'lar s ^ n ^ flamas ^/Il zikredeee ^ iz. Hilbert'e gre trl varl ^ k sistemi tasavvur edelim. Birinci sistemdeki varl ^ klara noktalar, ikinci sistemdekilere do ^rular, nc sistemdekilere yzeyler Bu ideal v,arliklar aras ^ nda geometrinir ^^ postlat'lar ^^ve axiom'lar ^^ olan baz ^^ nisbetler bulundu ^unu kabul edece ^ iz. Bunlar be ^^zmreye ayr ^ labilir. Bu , e ^ itli axiom'lara Hilbert sonradan "tamaml ^ k" (intgrit6) axiomunu katt ^ . Noktalar, do ^ rular, yzeyler sistemine ba ^ ka varl ^ klar katal ^m. Ba ^ ka deyi ^le, geometrinin unsurlar ^ , btn axiomlar sabit kald ^^^ na gre, hibir geni ^ lemeye elveri ^ li olmayan bir varl ^ klar sistemi te ^ kil eder. Geometri axiomlar ^^ bildirilince, geriye onlar ^ n eli ^ ik olmad ^ klar ^ n ^ n isbat ^^ kal ^ r Bunu sa ^ lamak iin, Hilbert say ^ lan btn axiom'lar ^^ do ^ rulanm ^^^(*) bulunan analitik bir geometri kurdu. O zaman da axiom'lar ^ n ba ^^ ms ^ zl ^^^ n ^^ do ^ rulamak kal ^ yordu. Bu ise axiomlardan biri red edilen, yani z ^ t hassas ^^ olan ba ^ ka bir axiom'la de ^i ^ tirilen mant ^ ki bir sistem kurmadan ibarettir. Bylece Riemann ve Lobatchewsky geometrileri paraleller postlat' ^ n ^ n tekilerle ba ^^ ms ^ z oldu ^ unu isbat eder. Burada birnoktay ^^ daha i ^ aret etmek gerekiyor: bu da bir geometriyi, rriesel Lobatchewsky geometrisini geli ^ tirirken hibir eli ^me ile, kar ^^ la^^ imad ^^^ n ^^ isbat etmektir. Bunun iin tek bir metod vard ^ r. Bu da. Euklides geometrisinden hareket etmek zere nokta, do ^ru, yzey , denilen unsurlar ^^ elveri ^ li bir surette semek ve ayn ^^ de ^ erde bir geometri kurrnakt ^r. Lobatchewsky ve Riemann geometrilerini bu bak ^ mdan ileride inceliyece ^ iz. Hilbert'in "nruht ^ ra'-'s ^ nda birok geometrilerin, hele nonarchin^ ddien bir geometrinin kurulmas ^^ sorusu ele al ^ nm ^^ t ^ r. Bu geornetride 5 nci zmre axiomu do ^rulanmam ^^ t ^ r. Bu yolda geometrinin esaslar ^ na ait nemli ara ^ t ^rmalar ^^ olan G. Veronese ondan nce davranm ^^ t ^ r. Burada Hilbert taraf ^ ndan non-argu6ien bir geometrinin kurulmas ^^ te ^ebbsne girildi ^ini de i ^ aret edelim [ ^ ]. Euklidesci olm ^ yan geometrileri daha konkre baz ^^ misallerle a ^ klamaya al ^^ al ^ m. Matematik i ^ lemlerin roln tetkik ederken matematik ^ ekillerle, fizik ihtimaliyetler aras ^ nda ne dereceye kadar `r ^yu ^ma oldu^ unu, birincilerin ikincileri ifadeye ne kadar yarad ^klarm ^^ meydana
[1] Non-argu6ien geometri deyince Desargues'in projectif geometrisinin postlalar ^ ndan ayr ^ lan geometri anla ^^ l ^ r. [*] V6rification

141

^ karmak kabil olur. Byle bir ara ^ t ^ rma matematiki kadar fizikiyi de, mant ^ k ^ y ^^ da ilgilendirir ve bundan dolay ^^ felsefenin konusunu te ^kil eder. Matematikilerin in ^ a ettikleri['] ve do ^ rudan do ^ ruya gerek ile ilgisi yok gibi grnen ba ^ l ^ ca trl mekan tipi vard ^ r: ^^ Genelle ^ tirilmi ^^ meknlar. 2. evre ve alan ( configuration) mekanlar ^ . 3. Soyut meknlar. Genelle ^ tirilmi ^^mekan deyince adi Euklides mekan' ile sezgi ba ^ lar ^ n ^^ muhafaza eden meknlar' anl ^ yoruz. Mesela ten fazla buutlu Euklides meknlar' byledir. Bu tarzda in ^ alar ^ n sun'i oldu ^ ununa ^ phe yoktur. Adi sezgiyle kavranan mnasebetlerin ebir dili ile orada genelle ^ tirildi ^ ini gryoruz. Drt buutlu bir Euklides mekn ^ nda bir dzey'den bahsetmek, 4 de ^ i ^ kenli birinci dereceden bir denkleme dzey demektir. nk buutlu adi dzey 3 de ^i^kenli L nci dereceden bir denklemle ifade edilir. Minkowsky'nin 4 buutlu geometrisi gibi bu trl matematiklerde konkreden abstreye, tasvirden sembole do ^ ru ykseli ^^grlmektedir. Buna kar ^^^abstreden konkreye do ^ ru giden geometrilere de rastl ^yoruz. II. evre ve alan (Configuration) geometrileri dalgalar mekani ^ inde Schrdinger'den 'beri tatbik edilmektedir. Onlar ^ n ba ^ l ^ ca maksad ^^ tek bir noktan ^ n hareketi gibi bir nokta lar s is t emi 'nin hareketlerini tasvir etmektir. Burada bir nevi genelle ^ tirme vard ^ r. Ya sistem 3 buutlu bir meknda N nokta ile gsterilmi ^ tir. yahut btn sistem 3 N buutlu bir mekanda tek bir nokta ile gsterilmi ^ tir Bu basit tahavvl ( transformation) usul hesaplar ^ n geli ^ mesini ok kolayla ^ t ^ r ^ r. Bylece bir ihtimaliyet dalgas ^ n ^ n bu 3 N buutlu mekanda yay ^ lmas ^^ temsil edilebilir. III. ^ imdi as ^ l abstre meknlara gelelim. Burada mekan tamamile soyut bir unsurlar cmlesidir. Fr khet buna soyut s ^ n ^ f diyor. Burada unsurlar aras ^ nda yak ^ nl ^ k, kom ^ uluk kavramlar ^^ i ^ e kar ^^^ r. Abstre mekan ^ n durumu ok belirsiz oldu ^ u iin, birok abstre meknlar tasarlanabilir. Bu arada Riemann' ^ n nazariyesini `Courbure ), Hermite'in "matrice"lerini, Galois'n ^ n " groupe"lar nazariyesini syliyebiliriz. ^^ rilik kavram ^^ : Abstre geometriler iinde en ok bahsedilen ( courbure) i ^ rilik mekan ^ cl ^ r. Herhangi elastiki bir cismi veya bir balmumunu i^ erek bkerek ba ^ ka bir ^ ekle koysak, birinci halle ikinci hal aras ^ nda bir mnasebet devam eder. Balmumunda de ^ i ^ melere ra ^ men, bunun zerinde al ^ nan iki noktan ^ n mesafesi ile ikincideki iki noktan ^ n mesafesi aras ^ ndaki ni.03et sabit kal ^ r: Bazan da kauukta oldu^ u gibi, madde hem ^ eklini de ^i ^ tirir hem geni ^ ler. Kat ^^ cisimlerde
[1.1 Matematiki i ^ lemlerinde ilerlerken sezgize dayanarak yeni bir alana girer, ondan sonra yine formel sonulamas ^ na devam eder, ama bu sezgi ile formel d ^ nceyi a ^ an yeni bir ^ ey yapm ^^^bulunur. Bu matamatik in ^ a d ^ r [Brouwer'e gre).

142

ise ne ^ ekil de ^ i^ ir, ne geni ^ leme vard ^ r. Mesela daire ve ellips gibi iki ^ekil alal ^ m. Son faraziyeye gre iki i ^ ri ayr ^^ kalirlar. Birinci faraziyeye 'gre iki i ^ ri e ^ it uzunlukta iseler ayn ^^ kategoriye girerler. nc faraziyeye gre daire ve ellips, uzunluk bahis konusu olmaks ^ z ^ n, daima ayn ^^ kate goriye girerler. Burada birinci faraziyeye kar ^^ l ^ k olarak "Metrik geometri", ikinci faraziyeye kar ^^ l^ k olarak "topo/ogie" veya "analysis situs" gryoruz. [L] Riemann geornetrisi: Riemann (1826-1866) da Lobatchewsky gibi Euklides geometrisinin baz ^^ postlat'lar ^ n ^^ ortadan kald ^ ran bir geometri kurdu. Ona gre bir do ^ rultuya hibir paralel izilemez, bir yzey zerinde herhangi iki do ^ rultu daima birbirlerini keserler. Bir krenin yzeyi (ki orada nc buut yk gibi farzedilebilir. Yani o kreye yap ^^^ k canl ^ lar byle d ^ nebilirler) iki buutlu Riemann geometrisinin geli ^ tirilmesi 'iin en elVeri ^ li yerdir. Byle bir yzeyde Euklides yzeyindeki do ^ rultuya kar ^^ l^k byk bir daire vard ^ r. Euklides geometrisinde do ^rultu iki nokta aras ^ nda en k ^ sa yol oldu ^ u halde, Riemann geometrisinde bir daire paras ^^ iki nokta aras ^ nda en k ^ sa yoldur. Ba ^ ka geometriler: Lobatchewsky ve Riemann'dan sonra bir postlat ^^ de ^ i ^ t ^ rmA zere e ^ itli geometriler kurma te ^ ebbsleri birbiri ard ^^ s ^ ra geldi. Bunlardan ba ^ l ^ calar ^^ non-arguesien geometri, buntlu geometri v.b.d ^ r. Ancak bu geometrilerin oklu ^ u onlar ^ ny ^ ne de formel bir sisteme ba ^l^^ olmalar ^ na engel olamaz. Daha nceki bahiste grd ^mz gibi mant ^^^ n formelle ^ mesi, Axiomatik'in kurulmas ^ , onlar ^ n birbirine daha iyi ba ^ lanmas ^ na ve en genel Axiomatiklerle ifade edilmesini temin etmi ^ tir. Bylece birbirile eli ^ ik gibi grnen bu e ^itli geometr ^ ler birbirine ba ^lanarak bir sistem te ^ kil ederler. Bu sistemi gstermek iin geometri dallar ^^ aras ^ ndaki mnasebetleri bir ^ ema haline koyal ^ m:

Topologie
(Dogrultu kavramm ^ n terki) '\ (Mesafe kavram ^ n ^ n terki)

Tasar ^^ geometrisi
(Mesafe kavram ^ = terki) 7

Metrik geometri
(Do ^ rultu kavram ^ = terki)

Euklides geometrisi
Lobatchewsky paralel postlat' ^ ndan vazgeerek kurdu ^ u geornetrisini ^u ^ ekilde tasa.rlad ^^ : Rus ovas ^ ndaki gdoddsique al ^^ malarda yeryznn enlem ve boylam dereceleri llyordu. Dzey bir haritada birbirine paralel olan bu hatlar ^ n kresel bir haritada kutuplarda birle ^ mek zere
Lucien Godeaux, Les Gdo ^rdtries, 1937; Maurice Pucher, 1905; Gaston Bachelard, L'Exp6rience de l'Espace, 1937.

Essai sur l'hyperespace,

143

birbirini kesti ^ ini grd. O halde acaba yar ^ m ap ^^ sonsuz olan kresel bir kinatta btn paralel, dediklerimiz ayn ^^ suretle uzat ^ l ^ nca birbirlerile bulu ^ m ^ yacaklar m ^ d ^ r? ^^ te.Lobatchewsky'nin geometrik bu tarzda kresel bir alemde d ^ nlm ^ tr. Euklides geometrisinden ba ^ larsak, mesafe kavram ^ ndan, tecrit edince tasar ^^ geometrisini, do ^rultu kavram ^ ndan tecrit edince Metrik geometrileri, yani yukar ^ da grd ^ mz Euklides'ci-olmayan btn, .geometrileri elde ederiz. Tasar ^^ geometrisinde do ^ rultu kavram ^ ndan vazgeir^ ce Topologie'ye ula ^^ nz. Nitekim Metrik geometrilerde mesafe kavram ^ ndan vazgeince yine Topologie'ye ula ^^ r ^ z. Topologie, elastiki yzeylerin ve k ^vr ^ mlar ^ n geometrik tetkiki demektir. TOpologie'de iki yzey ve k ^ vr ^ m e^ itde ^ erdedirler. Birindeki geometrik esaslar tekinde de devam, eder. Bunu ifade iin kp ^ eklinde kat ^^ bir balmumunu yumu ^ atarak yuvarlak bir hale getirelim. Birincisi zerindeki vas ^ flar ikincisinde devam eder. Zaman ^ m^ zda Einstein fizi ^ inin geni ^ li ^ ini. ( ^^^^^ n i^ ri olarak yay^ l^^^ n ^ , zaman ^ n drdnc buut olu ^ unu v.b.) bu suretle a ^klamaktadirlar.:

**
Say ^^ kavram ^ n ^ n e ^itleri: Matematik soyutlama ilerledike say ^^ kavram ^ n ^ n birok e ^ itleri meydana ^ km ^^ t ^ r.
a) Menfi say ^ lar: Bir tam say ^^ serisine daima yni say ^ lar katabiliriz' ve ^ karabiliriz. Fakat lzku serideki say ^^ miktar ^ndan fazlas ^ n ^^ ondan ^ kar ^ rsak, burada zel bir durumla kar ^^ la ^^ r ^ z. Mesela 10 say ^ s ^ ndan 15 ^kard ^^^ m ^ z zaman 5kal ^ r. Bu menfi bir say ^ d ^ r. Menfi say ^^fiilen yoktur, fakat gerekte say ^ lar ^ n hassalann ^^ anlamak iin onu d ^ nmek zorunday ^ z. Bunu ^ yle ifade edebiliriz: birinden 10 lira alaca ^^ m vard ^ , o ,bana 15 lira verdi, bu suretle ona 5 lira borlu kald ^ m. Fiilen bu 5 lira yoktur, ancak bor olarak vard ^ r. Menfi say ^ lar ^^ bir koordinatta ^yle gsterebiliriz

"IV lb

10

10 to 30

z^ p

^^.n.1.441-r.: $ i ^.i.ja.-4-

144

b) Rationnel ve irrationnel say ^ lar: Bir arsay ^^ lmek istedi ^ imiz zaman metro veya ar ^^ n kullan ^ r ^ z. Fakat bir kasenin ap ^ n ^^ lmek istedi ^ imiz zaman baz ^^ glklerle kar ^^ la ^^ r ^ z.

dL

Fisagor teoremine gre dik a ^^ kar ^^ s ^ ndaki kenar 2 2 dir. ap da \/ 2 olur. ^^ te burada adi lde kulland ^^^ = say ^ dan farkl ^^ bir say^^meydana ^ k ^ yor, ki buna irrationnel say ^^ deniyor. Matemati ^ in geli ^ mesi ilka ^ dan beri irrationnel say ^ lar ^ n kullan ^ lmas ^^ ile mmkn olmu ^ tur. ' Btn cebir denklemlerinin zlmesinde bu say ^ lar kar ^^ m ^ za ^ kar. Halbuki onlar tabii ve rationnel say ^ lar s ^ n ^ r ^^ ok a ^ maktad ^ rlar. c) Transcendant say ^ lar: x mihveri zerinde yle noktalar vard ^ r ki onlar ^ n bir koordinatdaki ifadesi buraya kadar grd ^ mz say ^ lardan hibirisi ile gsterilemez. ^^ te bu durumda elde etti ^ imiz zel say^ lara transcendant (asam) denir. Mesela az say ^ s ^^ byledir. Onu hibir cebir denkleminden ^ karamay ^ z. Bir dairenin yzlmn ycr 2 ile gsteriyoruz, burada Jr. transcendant'd ^ r. Buraya kadar grdklerimiz cebir zld ^ iin onlara cebri say ^ lar, transcendant say ^ lara da cebriolmayan say ^ lar denir. Her ikisine birden gerek (reel) say ^ lar denmektedir. Gerek say ^ lar bir do ^ rultu zerinde bulunurlar, yahut bir do ^ rultunun noktalar ^^ ile temsil edilebilirler. d) Mevhum (imaginaire) say ^ lar: Cebirde bu sylediklerimizden ba ^ ka bir- de mevhum say ^ lar d ^ nlm ^ tr. Mevhum say ^^ bir do ^ rultunun noktalar ^^ ile temsil edilemez. Ancak bir yzey zerindeki nokta ile gsterilebilir. Ba ^ ka deyi ^ le onu iki gerek say ^ n ^ n mnasebetinden, mesela iki do ^ rultunun birbirini kestikleri noktadan ^ kararak ifade edebiliriz. Sonsuz kkler alan ^ nda mevhum say ^ lar kullan ^ l ^ r. Birok matematik ve fizik problemlerinin zlmesinde bu e ^ itli say ^^ trlerine ba ^ vurmaya mec145 '

buruz. Onlar parmaklar ^m ^ zla sayd ^^^ m ^ z somut say ^ lardan ok farkl ^^ soyut lamalard ^ r ve bu soyutlamalar olmasayd ^^ ilmimizin bugnk geli ^ mesi imkans ^ z olurdu.

5. Matematik ilimlerin konusu

Bu sylediklrimizden anla ^^ l ^ yor ki, matematik ilimlerin konusu niceliktir. Genel olarak nicelik, azl ^ k ve oklu ^ a elveri ^ li miktarlard ^ r diye tarif edilir. Nicelik kendi ba ^^ na mevcut de ^ildir. Varl ^^^ n bir hali, bir "araz" ^ d ^ r. Yaln ^ z ba ^^ na az ve ok yoktur. Fakat az veya ok olan bir ^ ey vard ^ r. yleyse Matematik, varl ^^^ n, varl ^ klar ^ n nicelik denilen bir vasf^ n^^ incelemektedir. Fakat niceli ^ in bu tarzda tarifi mphemdir. nk azl ^k ve okluk niceli ^ in ancak bir trne aittir. Ba ^ l ^ ca iki trl nicelik gryoruz. ^ ) srekli nicelik (ki bununla geometri u ^ ra ^^ r); 2) sreksiz n ^ celik (ki bununla hesap u ^ra ^^ r). Btn ba ^ ka matematik dallar ^^ bu iki nicelikten veya onlar ^ n birbirlerile mnasebetinden do ^ arlar. Srekli nicelik yani geometride ^ ekillerin azl ^^^^ve oklu ^ u olamaz. En kk bir genle en byk bir genin geometrik vas ^ flar ^^ birbirinin ayn ^^ olabilir. Ancak bu iki trl nicelik aras ^ ndaki mnasebette srekli nicelikte llebilir bir hale gelir, o zaman azl ^ k ve okluktan bahsedilebilir. ^ lka ^ da srekli'nin matematiki ile s r ek s i z in matematikleri ayr ^. ayr ^^ do ^ mu ^ lard ^ r. Fakat birincisi daha abuk geli ^ mi ^ tir (Euklides'de geometri olgun ^ eklini bulmu ^ tu). Hesap Fisagor zaman ^ nda ba ^ lad ^ . Ancak Archimedes'den itibaren geli ^ ti. Hesab ^ n daha soyut (abstrait) ^ ekli olan Cebir Diophante'la ba ^ lam ^^ t ^ r. Tam olarak ancak ^ slmlar taraf^ ndan (El-Khwarazmi ailesi v.b.) kurulmu ^ tur. Sreksizin srekliye ta tbiki yolunda denemeler Yunanl ^ larda grlmektedir. Dairenin llmesi, =3,141599._ forml Yunanlilara aittir. Bununla birlikte geometri ile cebir aras ^ nda ba ^ lant ^^ yaln ^ z XVII. yzy ^ lda Descartes tarafindan koordinat'lar ^ n bulunmas ^ ndan sonra mmkn oldu. Descartes bu koordinat'lar ^^ sayesinde bir i ^ rinin kar ^^ l ^^^^olan denklemi veya bir denklemin geometrideki kar ^^ l ^^^^ olan i ^ riyi gsterme i ^ ini ba ^ ard ^^ ve buna Analitik geometri dedi. Bu bahsin kurulmas ^^matematik ilimle ^^de ^ lka ^ dan beri en nemli ilerleme idi. nk bu sayede bir srekli de "sonsuz kk"n de ^ erini bulmak suretile onu sreksiz nevinden ifade etmek, srekli bir hareketin sreksiz nevinden llmesi kabil olacakt ^ . Bu yola girilmesine yard ^ m eden, koordinat'da sonsuz kk bir i ^ rinin 146

cebir dili ile ifadesi olan limit ve m ^ tak mefhumlarm ^ n meydana ^ kmas ^^ ab oldu. Koordinat'da ac i ^ risi cebir dili ile bc genin sonsuz derecede kk oldu ^ unu farzedelim. O zaman genin diye ifade edilir. Bu

y
iki kenar ^ n ^^ x, y ile gsterdi ^ imize gre x kavram ^^ bize sreklinin sreksiz cinsinden sonsuz kk de ^ erini vermektedi ^^ . Bir sreklinin herhangi sonsuz kk bir paras ^ na m ^ tak denir. Her bir sreklinin m ^ taklar ^ n ^^ bulma metoduna "diferansiyel hesap", m ^ tak bilindi ^ ine gre oradan srekliyi ^ karma metoduna "entegral hesap" denir. Bylece Descartes ve onun ^^^ r ^ ndan gidenler Analyse inat' bnatique'in iki nemli dal ^ n^^ kurdular. Bu ilimlerin pratik de ^ eri ba ^ l ^ ca astronomide grld. Bu hesaplar yard ^ mile bir gezegenin hareketini ve hangi gn hangi dakikada nerede olmas ^^ gerekece ^ ini hesaplamak mmkn olmaktad ^ r. olacakt ^ r. Limit

Eski matematikte geometrinin stn yeri vard ^ . Yeni matematikte bunu hesap ve cebir almaya ba ^ lad ^ . H. WeyI "Yeni matematik, hesab ^ n a ^^ r a ^^ r zaferidir" diyor. [ 1] Byle olmakla birlikte srekli ve sr eksiz 'e ait matematik dallar ^^ yine birbirinden ayr ^^ kald ^ . Bir yandan cebrin, Analizin, nazari hesap v.b.n ^ n ilerlemesile sreksiz srekliyi a ^ klamada devam ederken, bir yandan da srekliye ait ara ^ t ^ rmalar derinle ^ ti. Ve hatt srekli ile a ^ klama te ^ ebbsleri grld: Euklides'ci olmayan geometrilerin geli ^ mesi, matemati ^in genel bir axiomatik iine al ^ nmas ^ , miktar ^ n [1] Hermann Weyl, Philosophie der Mathematik und Naturwissensche ^ft, 1927

147

rol oynamad ^^^^ topologie bahsinin do ^ mas ^^bunlardand ^ r. Srekli bir f (z) fonksiyonu cebri zellikte sreksiz say ^^ kavram ^ n ^^ gerektirmeye yar ^ yor. Sreklinin kayna ^^ n ^ n duyular ve tecrbe oldu ^ u, sreksizin, yani say ^ lar ^ n daha akli ve soyut oldu ^ u sylenir. Bu ay ^ r ^^^ kesin say ^ lamaz. nk ba ^ lang ^ ta geometrinin tecrbe ile ilgisi olsa bile, Euklides'ci olm ^ yan geometrilerin tecrbe ile ilgiyi kesti ^ i, s ^ rf soyut ve mant ^ ki oldu ^unu gryoruz. Ayn ^^ suretle ilk say ^ lar ilkellerde parmaklar ^ n, ak ^ l ta ^ lar ^ n ^ n say ^ lmas ^ ndan do ^ du ^ u zaman tecrbe ve duyularla ilgili grnyor. Fakat say ^ lara ait hassalar arand ^ ka bugnk matematikte nazarl hesap ve 'dallar ^ = tecrbe ile ilgisi kalmad ^^^^ve s ^ rf mant ^ ki bir ^ ekil ald ^^^^sylenebilir. yle ise srekli ve sreksiz matematikleri aras ^nda yap ^ lan bu ay ^ r ^^^pek yerinde de ^ ildir. Nitekim yeni axiomatik her ikisini de iine almaya al ^^ maktad ^ r. Daha Yunanl ^ lar zaman ^ nda srekli ve sreksiz aras ^ nda halli imkans ^ z at ^^ ma gze arpmakta idi. Sophiste Antiphon'un bu hususta ileri srd ^ paradox'u grm ^ tk: ok kenarl ^^ bir poligondan daireye gei ^^ imkans ^ zd ^r. Aksi halde i ^ ri = do ^ru demek laz ^ md ^ r, ki, bu da samad ^ r. Ayn ^^ hal Zenon paradox'unda da grlmektedir: bir srekliyi sreksiz nevinden ifade etmek istedi ^ imiz zaman ^ yle bir forml elde edilir: 2 = I + 1/ 2 +. 1/4 + 1/8 + 1/ 18 + 1/32 + ^^Rio Burada denklemin ikinci taraf^ nda 1 /co daima ula ^^ lmadan kalacak bundan dolay ^^da sreksizin srekliye irca ^^ paradox olacakt ^ r. Vak ^ a sofistler bu kan ^ tlar ^^ matematik ve mant ^ ki d ^ nce aleyhinde kullanm ^^ lard ^ . Fakat hakikatte bu paradoxal durum matematikin zn te ^ kil etmektedir. Ve o olmadan nitelik zerinde her trl d ^ nce imkans ^ z olacakt ^ r. Eflatun buna mixte varl ^ klar veya Dyade diyor, belirli akli varl ^ klar ^ n kk olarak gryordu. Bununla birlikte matematikte mantik d ^ nce gittike ilerlemektedir. Hele Hilbert ve B. Russell'den beri matematik paradox'lar ^ n mant ^ki gruplar iine konmak suretile a ^ klanmas ^^ te ^ ebbs ba ^ ar ^ l ^^ grnmektedir. Bu ^^^ r ^ n ba ^ ar ^ s ^^ matematiki sezgi ile a ^ klamak isteyen gr ^ n (mesela H. Poincar e gr ^ nn) gerilemesine sebep oldu. Ancak mant ^ ki a ^ klama ne kadar geli ^ irse geli ^ sin btn matematik ke ^ ifler, bulu ^ lar, icatlar, beklenmedik hal ,^ ekillerinin, btn matematik ilerlemelerin ba ^^ nda yine sezginin rol oldu ^ u grlyor. Poincar d bu noktay ^^ ayd ^nlatmak iin kendi fonction fuch6enne'e ait mhim ke ^ finin (bu ke ^ if Euklides'ci olan ve olm ^ yan geometriler alan ^ nda birle ^ ik bir fonction bulunmas ^ na dair idi) ^ rencilerini tatbikata gtrrken nas ^ l birden bire zihinde btn ayd ^ nl ^ k' ile belirmi ^ , fakat i ^^dolay ^ sile tekrar kararm ^^^ 148

oldu ^ unu, ertesi sabah uykudan kalk ^ nca problemin hallini haz ^ r buldu ^ unu anlat ^ yor. Bu tarzda birok matematik bulu ^^misalleri verilebilir. Bunun sebebi nedir? Matematikin hareket noktas ^^ olan ilk verilerin akl d^ nceyi a ^an (irrationnel) bir esasa dayanmas ^ d ^ r. Bu "ak ^ ld ^^^ " esas mant ^ kla de ^ il, ancak sezgi ile kavranabilir. Fakat matematik i ^ lemlerin herhangi safhas ^ nda rastl ^ yaca ^^ m ^ z her yeni "ak ^ ld ^^^ " esas bir defa sezgi ile bulunduktan sonra, oradan hareket ederek matematik i ^ lemin srekli veya sreksiz ynndeki btn geli ^ meleri mant ^ k bir tarzda isbat edilir ve do ^ rulan ^ r. yle ise matematik, niceli ^e ait ak ^ ld ^^^^esaslar ^ n kavranmas ^ ndan ibaret olan sezgiye dayan ^ r ve daima akli d ^ nce ile geli ^ ir. Lojistikin son yzy ^ ldaki btn ilerlemelerine ra ^ men, matematikin ona daima isyan eden, ona irca edilemiyen bir taraf ^ n ^ n kalmas ^^ bundan ileri gelir. Nazan hesaba gre iki trl say ^^ vard ^ r: ordinal say ^ lar ve kardinal say ^ lar. Say ^ lar bir s ^ ra veya dizi iindeki de ^erlerine gre ordinal say ^ d ^ rlar: i nci, 2 nci, 3 nc, 4 nc, 5 nci gibi. Fakat bunlardan birle ^ ik bir cmle yapabiliriz: I, II, III gibi. Bu cmlelerde say ^ lar art ^ k ncelik , ve sonral ^^ a gre bir fonction a sahip de ^iklirler. Fakat bir cmle iinde zamanda ^^olarak do ^ rudan do ^ruya verilmi ^ lerdir. Maternatikin realist veya idealist bir tarzda tefsiri bak ^ m ^ ndan bunlar ^n nemi vard ^r. Mesela Kant, matematiki idealist felsefeye gre a ^ klad ^^^^iin say ^ larda ord ^ nal olanlar ^^esas diye alm ^^ t ^ . nk ona gre say ^^ zaman sezgimizin mekan sezgimize tatbikinden do ^ an bir s ^ ra ^ ematizmidir. Halbuki zaman ve mekn sezgileri ideal ve a priori'dirler ; o halde matematik bilgimiz idealdir.[i] Buna kar ^^^Husserl, kardinal say ^ lan esas saymaktad ^r. Onda asil say ^^ bunlard ^ r ve ^^ nci, 2 nci, 3 nc gibi ordinal say ^lar ondan ^kmak zere kurulurlar. Zihin kardinal say ^ lardan ibaret olan cmleleri gerek birer obje gibi kavrar. Husserl'in gr ^ de matematikin realist felsefeye gre tefsiridir. 121 Ayn ^^ kardinal say ^ da olan cmleler "birbirinin ayn ^ " de ^ ildirler. Yani ayn ^^ ordinal tipe girmezler. Ayn ^^ kardinal say ^ da olan btn s ^ ralanm^^^ (ordonni) cmleler ayn ^^ zmreye konabilir. O zaman bir "tip s ^n ^ f^ " meydana gelir ki, bu N o m ^ terek transfini say ^ lar^^ile temsil edilir. N o kardinal s ^ n ^ f^^ile temsil edilen "tipler s ^ n ^f^ " trl ordinal tiplerine sahip cmleleri ihtiva eder. Sonsuzun bu nevi zerine d ^ nceler bilhassa nazar": hesaptan do ^mu^ tur. [1] E. Kant, Critique de la Raison Pure, sch6natisme du nombre [2] E. Husserl Philosophie der Arith^netik 149

6. Sonsuz problemi

Matematikte sonsuza ait d ^ nceler daha eski Yunanda ba ^ lam ^^ t ^ r. ^ lk ad ^ m sonsuz k ^n d ^ nlmesidir. Bunu Zenon'un hareket paradox'u zaman ^ ndan beri srekli bir miktar ^ n sreksiz mikar nevinden ifadesi iin yap ^ lan gayretlerde gryoruz. Bu tarzda bir zihin al ^^ mas ^^ ile matematikin ula ^ t ^^^^sonu limit kavram ^ d ^ r. Limit her an s ^ f^ ra yakla ^ t ^^^^ halde asla s ^ f^ r olm ^ yan en kk miktar diye tarif edilir. ^^ in do ^ rusu, biz limitde matematik gerekle ^ me imkns ^ zl ^^^ n ^^ ,ba ^ ka deyi ^ le matematik duvar ^^ buluruz. Fakat orada as ^ l sonsuzla kar ^^ la ^ may ^ z. As ^ l sonsuz ancak mmkn en byk say ^ lar ^^ a ^ an sonsuz byktedir. Bu ^ ekilde tan ^ mlanan sonsuz asla fiilde mevcut de ^ ildir. O daima kendisine yakla ^ t ^^^ m ^ z halde hibir zaman fiilde ula ^ amad ^^^ m ^ z bir imknd ^ r, ba ^ ka deyi ^ le o ancak kuvve halinde vard ^ r. Bundan dolay ^^ da o say ^ lamaz. Tarifimize gre belirlenmemi ^^ (indtlini) olan say ^^ serisi kendisinde ayn ^^ zamanda hem sonlu (fini) hem sonsuz (infini) vas ^ flar ^ n ^^ toplamaktad ^ r. Bu iki vas ^ f z ^ t olduklar ^^ gibi tamamlay ^ c ^ d ^ rlar. Nitekim limit kavram ^^ da bir yandan sonsuzca blnebilmek, te yandan blnememek vas ^ flar ^ na sahiptir. Nitekim ayn ^^ limit bir yandan srekli te yandan sreksizdir. nk o hem geometrik bir sreklinin en kk paras ^ , hem de bir nokta veya say ^^ ile gsterilebilen sreksiz bir miktard ^ r. Transfini de ayn ^^ suretle kendisinde cmle olarak sonluluk ve bir nevi sreksizlik, say ^ lamaz olmak bak ^ m ^ ndan sonsuzluk vas ^ flar ^ na sahip bulunmaktad ^ r. Matematik - paradox'lar^ n kayna ^^^olan btn bu z ^ t ve tamamlay ^ c ^^ vas ^ flar Efltun'un son diyaloglar ^ nda ve Aristo'nun Metafizik'te anlatt ^^^^ dyade'a ait karakterleri gstermektedirler. Efltun'un esas fikrine gre as ^ l Varl ^ k alemi ^ dee'ler lemidir. Varl ^ k-de ^ il veya yokluk ise olu ^^ (devenir) lemidir. Yokluktan varl ^^ a do ^ ru ^ dee'lere kat ^ lma (Participation) nisbetinde derece derece ykseli ^^ vard ^ r. De ^ i ^ mez, ezdi ve kesin olan ^ ey yaln ^ z ^ dee'lerdir. A ^ kl ^ k yaln ^ z ^ dee'lere aittir. Fakat Eflatun son diyaloglar ^ nda bu fikrinden k ^smen ayr ^ l ^ r. Mesela Timaios'da yeni bir dyade fikri getiriyor. Theaitetos'da "zorunlulu ^ un kayna ^^^unsurlarda de ^ il, ambig, yani z ^ t vas ^ flar ^^ kendinde toplayan tabiattad ^ r" diyor. Timaios'ta ise "bu tabiat belirsiz terimleri kendinde birle ^ tirir ve mixte'dir: s ^ n ^ rl ^^ ve s ^ n^ rs ^ z ^ n birle ^ mesidir" diyor. "Alem bu blnmez, ayn ^^ zamanda hlnebilir mahiyetin gerektirilmemi ^^ (Ind6tirmin6) btndr" diyor. Aristo Metafizik'de Efltun'un bu fikirlerini k ^ smen naklettikten sonra 7 nci blmnde Efltun'un felsefesinin son devrinde dyade'lara nas ^ l nem verdi ^ ini gsteriyor. Bu Aristo'ya gre 150

diyaloglardan ziyade Eflatun'un szl felsefesine aittir. Mant ^ k ^^ filozof eserinin nemli bir fasl ^ n ^^dyade'lar ^ n tenkidine, onlar ^ n do ^ urdu ^ u aporie' lerden, eli ^ melerden kurtulmak iin sarfetti ^i gayrete ay ^ rm ^^ t ^ r. Ayn ^^ gayret modern mant ^ k ^ larda, Lojistikilerde antinomileri hal iin grlmektedir. yle gtinyor ki fikir tarihi varl ^^^ n temelinde bulunan ayn ^^ ak ^ l-d ^^^^mahiyetle zaman zaman kar ^^ la ^ m ^^ , ona kar ^^^eli ^ meyi mant ^ k yolu ile ortadan kald ^ rmak, ak ^ l-d ^^^^ nnde mistik ha yrete d ^ mek, ilimleri inkar etmek, yahut bu ilk kke ak ^ ldan ba ^ ka ruhi yetilerimizle, mesela duygu ile, irade ile vb. nfuz etmeye al ^^ mak gibi birok yollarla halle al ^^ m^^ t ^". Bize yle geliyor ki, dyade' ^ n mahiyetini herhangi bir tarzda inkra, redde kalkmaks ^ z ^ n, onun mant ^ kla zlebilen bir zihin icad ^^ oldu ^ u vehmine kap ^ lmaks ^ z ^ n ,bu z ^ t ve tamamlay ^ c ^^ vas ^ flardan her birine "bir o bir teki" [ 1] olarak yakla ^ abiliriz ve onlardan her birini (ya biri ya tekini) mant ^ ki bir tarzda a ^ kl ^yabiliriz. Acaba geometrideki sonsuz, say ^ lamaz bir sonsuz mudur? Byle bir soru yerinde de ^ ildir. Onda sreksize indirilemiyen hassalar va ^^d ^ r. Analitik geometri onlar ^^ birbirine ba ^lamaya al ^^^ yorsa da daima say ^ lar ve noktalar aras ^ nda aral ^ k kalmaktad ^ r. Bununla birlikte her yne do ^ ru durmadan geni ^ letilen tecantisl bir mekan tasavvuru bizi geometrik sonsuza gtrr. Gantor her iki sonsuzdan farkl ^^ olmak zere fiilde verilmi ^^sonsuz say ^ lardan yap ^ lm^^^cmleler tasavvur etti ve bunlara, tekilerden ay ^rmak zere transfini dedi. Sonsuz cmlelere ait hassalar nazara hesab ^ n en nemli fasl ^ n ^^ te ^ kil etti. Sonsuz cmleler fiilde konmu ^^ say ^ lamaz unsuru ilerine ald ^ klar ^^ iin bunlar sonsuz byk gibi vir t u el de ^ il, fakat actu el'dirler. Matematik vas ^ tasile tabiat ilimlerine ait birok sorular ^ n halline yarayan transfini kavram ^^ ayn ^^ zamanda birok paradox'lar ^ , mant ^ k eli ^ melerini de do ^ urdu ki bunu birazdan grece ^ iz. [2] Virtuel sonsuza gelince, o zihnimiz tarafindan belirlenmemi ^ , s ^ n ^ rlanmam ^^^ bir surette (ineWinin ^ ent) sayma i ^ leminin tekrar ^^ suretile elde edilmektedir. Demek ki sonsuz, asl ^ nda zihnimizin inde'fini tekrar ^^ ve ayn ^^ zamanda yeter sebep prensibine dayanmak suretile kurulmaktad ^ r. S ^ n ^ rlanmam ^^^tekrarla elde etti ^ imiz say ^^ serisinin ayn ^^ zamanda yeter sebep prensipine gre bir yere kadar uzat ^ lmas ^^ mmkn oldu ^ u halde, o yerden sonra da uzat ^ lmamas ^^ iin mant ^ ki bir sebep olmamas ^^ esas ^ na dayanmaktad ^ r.

Transfini kavram ^^ ise, kavram halinde kurulabilen baz ^^ tertip edilmi ^^


[11 Mtenavib = Par alUrnance 121 Kerim Erim, ,Arazart Hesap, (Cmleler nazariyesi fasl ^ )

151

sonsuz unsurlar aras ^ nda tek ve ift tarafl ^^ uyarl ^ k ve sonsuz kolektiflerin (veya cmlelerin) tertibine dayanmaktad ^ r. yle zann ederim ki transfini kavram ^ ndan ileri gelen tart ^^ malar ve anla ^ mazl ^ klar bir yandan bu kavram ^ n temelinde bulunan eli ^meden, yani cmle ve sonsuz kavramlar ^^ aras ^ nda hem eli ^ ik hem tamamlay ^ c ^^ olma %sf^ ndan ileri gelmektedir. te yandan da bu kavramda infini ve inde'fini kavramlar ^ n ^n birbirine kar ^^ t ^ r ^ lmas ^ ndan ileri gelmektedir. IncWini, sayma i ^ lemini belirli bir anda veya merhalede durdurulmas ^^ iin yeter bir sebep olmaks ^ z ^ n iradi olarak devam ettirilebildi ^ ine dellet eder. Halbuki bu anlamda anla ^^ lmayan sonsuz (infini) ise ne kadar byk olursa olsun her sabit say ^ dan daha byk bir say ^ n ^ n olabilece ^ine dellet eder. Yani burada fiilde var olan, statik, haz ^ r, "actuel" sonsuzla devaml ^^ olu ^^halinde, her an yarat ^ lan, zihin hakikatlarile ruhumuzun yarat ^ c ^^ gcne dayanan "virtuel" sonsuzun kar ^^ t ^r ^ lmas ^^ matematikte baz ^^ at ^^ malara oldu ^ u kadar as ^ l felsefede iddalisme ve -r6alisme at ^^ mas ^ na sebep olmu ^ tur. Biz ne sonsuzdan vaz geen darla ^ t ^ r ^ lm^^^ bir gr ^ e, ne de onu Kant ve Husserl taraf^ ndan yap ^ ld ^^^^gibi iki z ^ t felsefeden biri lehine halletmek isteyenlere kat ^ l ^yoruz. nk o dyadique mahiyeti ile bunlar ^^ a ^ maktad ^ r. Hilbert'in Matematik dallar ^ n ^^ formelle ^ tirme gayreti, ilim tarihinde mant ^k bak^m ^ ndan en nemli olaylardan biridir. nk bu suretle o zamana kadar birbirile 'ba ^ lant ^ s ^ z grnen birok ilim dallar ^^ formel bir btn halini almakta ve mant ^ki bir sistem iine girmektedir. Axiomatik'in ba ^ l ^ ca prensipleri: ^^ . Tamam olmak, 2. Ba ^^ ms ^ z olmak, 3. eli ^mez olmakt ^ r. Axiomatik, nce geometri iin, sonra btn ba ^ ka matematik dallar ^^iin d ^ nlm ^ tr. Bu mant ^ kile ^ tirme abas ^^Hilbert'den nce Dedekind, Frege gibi byk matematikilerde grlyordu. Sezgicili ^in matematikte gerek formelle ^ tirmeye gerek genel olarak mant ^ k ^ l^ k ^^^ r ^ na hcum etmekte oldu ^ unu grdk. Brouwer doktora tezi olan eserinde mant ^ k ^ l ^^^^ ^ u ^ ekilde tenkid etti: ^^ Axiom'cular bir matematik sistemi kurmaks ^ z ^ n s ^ rf lisana yani kelimeye ait yap ^ lar kurmaktad ^ rlar. Onlar bir yandan postulatlar sisteminin eli ^ mezli ^ ini matematik bir sistemin eli ^ mezli ^ i iin yeter san ^ yorlar, te yandan eli ^ mezli ^i isbat iin sezgiye dayanan matematikle ^^ de "in ^ a" edildi ^i zere matematik sistemlere ba ^vuruyorlar. 2 Cantor'un ve Zermelo'nun cmleler nazariyesi Brouwer taraf^ ndan hemen reddedilmi ^ tir. 3 Lojistike gelince, Brouwer'e gre bu formel alan bize matematik bahsinde hibir ^ ey ^ retemez. nk o matematikten ayr ^^ kalmaya, matematik lisan ^ n stenografik bir kopyas ^ ndan ibaret bulunmaya mah152

kmdur. Bu lisan ise matematike ait de ^ildir. 4 Hilbert'i tenkit ederken Brouwer, matematikin ardarda geler formelle ^ me safhalar ^ n ^^ tasvir ediyor. Mesela: a) Sezgili matematik sistemlerinin in ^ as ^ , b) Matematik d ^ ncenin lisani paralelinin kurulmas ^ , c) Lojistik prensiplerine gle kurulmu ^^lisani yap ^ lar meydana getirilmesi v.b. gibi. [ 1] Sezgici mektebin uzun tart ^^ malar ^ ndan ^kan en nemli sonu Brouwer taraf^ ndan "nc terimin bulunmay ^^^ " prensipinin kay ^ t ve ^ arts ^ z tatbikinin reddedilmesidir. Ona gre "ya do ^ru-ya yanl ^^ " diye yaln ^ zca iki terim yoktur. Bu ikisi aras ^nda "ne do ^ru ne yanl ^^ ", "bazan do ^ru, bazan yanl ^^ " diye nc terimler olabilir. Bu nc terim "sama", "belirsiz" veya s ^rf "muhtemel" olabilir: Mesela, Sokrates dik a ^ l ^^ gene e ^ ittir, nermesi sama, fakat "2 x --F ^^ bir ilk say ^ d ^ r" nermesi belirsiz (incldtdrminOdir. Ancak, Brouwer bu nc terim e ^ itlerini birle ^ tirmede hakl ^^grnmyor. Birincisi a ^ ka samad ^ r, zihin onun stnde i ^ leyemez. ^ kincisi bazan do ^ru bazan yanl ^^^olabilir. Bu x in ald ^^^^de ^ ere gre de ^ i ^ ir: Mesela x 2 veya 4 ise o zaman 5 ve 17 ilk say ^ d ^r ve burada nerme do ^rudur. Bu e ^ itli halleri ayn ^^ kategoriye koymamal ^ d ^ r; sama ile yanl ^^^fiilde, yani sonu bak ^ m ^ ndan birle ^ irler. E ^er sama deyince gerek de ^ il oldu ^u, akla uygun olmad^^^^anla ^^ l ^ rsa, o vakit bizzat "sama-sama de ^ il" diye iki terim meydana ^ kar. Yani Brouwer'in nc terim zannetti ^ i ^ ey tekrar klasik mant ^k iinde nc terimin yoklu ^ u prensipine z ^ mnen tabi olur. O zaman bir ^ ey ya samad ^r, ya sama de ^ ildir, nc bir terim olmaz deriz. Matematikte bu buhranl ^^ devreyi do ^ uramn Cantor'un transf ini kavram ^ ndan ileri gelen at ^^ k ^ lar veya tam tabirile Antinomi'ler oldu ^ unu biliyoruz. ^ lka ^ da bu kavram sophiste'lerle ba ^l^ yor. Aristo, Metafizikinde aporie ad ^ n ^^ verdi ^i bu eli ^ ik ter^mle ^ i hal iin u ^ra ^^yordu. Kant "Saf Akl^ n Tenkidi"nde akl ^ n nihayet bilgi antinomilerine ula ^ t ^^^^ve bunlar ^^ zmekten aciz oldu ^ unu gsterdi Zaman ^ m ^ z felsefesinde William James bu antinomi'lerden, pratik faydaya gre verilen bir seme karar ^^ile ^kabilece ^ ini, bundan dolay ^^ da hakikat ^ n yaln ^ z pratik faydaya ba ^ land ^^^ n ^^ syliyerek pr agma t is rn e sonucuna ula ^^ yordu. Nicolai Hartmanr ^^ ise "Bilgi Metafiziki"nde pl varl ^ k aporie'lerinin halledilmesi imkans ^ zl ^^ma, ak^l-d ^^^^olduklar ^ na hkmetti. Ona gre bu imkans ^ zl ^k varl ^^^ n ak ^ lla kavranam ^yacak zn gstermektedir. Felsefenin Antinomi probleminde
111 E.W. Beth, La Crise de la Raison et la Logique, Lauvain, 1957 [2] Nioolai Hartmann, M6taphysique de la connaissance, trad, fran.

153

ald ^^^^tav ^ r Ilka ^ dan beri hemen ayn ^ d ^ r. Antinomiler ,bilgide veya varl ^ kta, hep kar ^^ m ^ za ^ kmaktad ^ rlar. Do ^ matik veya mant ^ k ^^ felsefeler onlar ^ n ak ^ lla, mant ^ kla zlebilece ^ ini iddia ediyorlar. Fakat bu cevap doyurucu grnmyor. nk btn bu zme te ^ ebbsleri onlar ^ n arkas ^ nda yeni antinomiler meydana ^ karmaktan ba ^ ka bir i ^ e yaram ^yor. Onlardan baz ^ lar ^ n ^ n d ^ ncenin ideal i ^ leyi ^ ine veya varl ^^a ait de ^ il, sadece dilin yap ^ s ^ na ait oldu ^ unu gstermeye al ^^ anlar da olmaktad ^r [I]. Ecski felsefede Plotinus, Augustinus, Bruno, Nicolas de Cusa v.b. taraf^ ndan ele al ^ nan antinomilerin zlmesi sorusu zaman ^ m ^ zda Kant'dan sonra Hegel mant ^ k ^ n ^ n ba ^ l ^ ca konusunu te ^ kil etmi^^oldu ^ unu grdk. Yak ^ n y ^ llarda as ^ l ilim felsefesi iinde gere ^in aynile ^ tirmelere kar ^^^nas ^ l dayand ^^^ n ^^ ve her zaman ilmin kesin a ^ klama gayretlerine ra ^men gere ^ in yine a ^klanamaz, ak ^ l-d ^^^^znn kald ^^^ n ^^ E. Meyerson gstermi ^ ti [2]. Ilim ve felsefe tarihindeki bu ku ^^bak ^^^^dola ^ ma ak ^ l-d ^^^^ ile mant ^ k aras ^ ndaki ili ^ ikleri ifade etmektedir. Bunun iindir ki, biz, btn problemlerin sonunda mant ^ ka irca edilmesi imkans ^ z, fakat zihni kadrolar ^ m ^ z ^ n temelini te ^ kil eden, onlar ^^ ku ^ atan A ^k^ nl ^ klarla kar ^^ la ^ t ^^^ m ^ z ^^ grdk ve bunlara dyade dedik. Bilen ve Bilinenin var olmas ^^ iin bu mnasebeti mmkn k ^ lan bir varl ^^^ n bulunmas ^^gerekir. D ^ ncenin var olmas ^^ iin d ^ nceyi mmkn k ^ lan ve ona hareket noktas ^^ olan bir ^ lk fiil olmal ^ d ^ r. Bu ilk fiil henz ne sjedir; yani kendine, evrilmi ^^ve ki ^ i olmu ^^ruhi Eayatt ^ r; ne de objedir, yani d ^^ a evrilmi ^^tekrarlarile kendini in ^ a eden gerek varl ^ kt ^ r. Bu sjenin ve objenin kendinden ^ kaca ^^ , bir sje-obje ikili ^ i ve birli ^ i yani benlik ^ uurundan nce, d ^^^ lemden nce; mant ^ ki d ^ nceden nce var olan ve onlar ^ n dayana ^^^ (substratum) grevini gren dyade'd ^ r. Bununla birlikte dyade bu z ^ t ve tamamlay ^ c ^^ ift vasf^^ ile bize herhangi bir mphemlik, kar ^^^ kl ^ k veya belirsizlikten bsbtn fa ^^kl ^^ bir ehre gstermektedir. Her dyade birbirine gre hem z ^ t, hem tamamlay ^ c ^^ olan ift manzaraya sahip oldu ^u iin, onu btnl ^ iinde mant ^kla zmek kabil de ^ ilse de, ona mant ^ki bir surette yakla ^ mak kabildir. Bu y ak I a ^ m a'ya biz dyade'lar ^ n btn halinde de ^ il, manzara (aspect) halinde ele al ^nmalar ^^ diyebiliriz. Bir dyade bize ancak z ^ t manzaralar ^ ndan yaln ^ z birisi ile grnd ^ zaman mant ^ ki bir sistem iine girer. Bu manzara teki manzaray ^^yokmu ^^farzetmek zere, kendi ba ^^ na "mant ^ ki bir sistem" te ^ kil
[1] Onlardan kurtulabilmek iin matematikte sonsuz kavram ^ n ^ n trl ^ ekillerinden vaz gemek lznn geliyor. Bu yolu tutan matematikilere "Sonlu" matematik yapanlar ( finitistes ) deniyor. Fakat "Sonsuz" bir fantezi de ^ildir, ilmi zaruretlerden do ^mu^ fur. [2] E. Meyerson, Identitd et Realit ; De l'explication dans les sciences ; Ddduction relativiste ;

Cheminement de la Pensde v.s.

154

eder. Buna dyade' ^ n bir manzaras ^ ndan do ^ an "Nazariye" (Teori) diyoruz. Her nazariye ayn ^^ dyade' ^ n z ^ t cephesinin sistemle ^ tirilmesinden do ^ an nazariye taraf^ ndan reddedilir. Bu tarzda her Nazariye kendi ba ^^ na tutarl ^ k, uyarlik ve sonululuk vas ^ flarma sahiptir, ve bundan dolay ^^ da tamamen mant ^ k 'dir. Nitekim dyade' ^ n kar ^^^cephesinden do ^ an Nazariye de ayn ^^ derecede tutarl ^ k, uyarl ^ k, sonululuk vas ^ flar ^ na sahiptir ve ayn ^^derecede mant ^ kidir. yle ise dyade' ^ n a ^ klanmas ^ , ona ancak mant ^ ki bir ykla ^ ma ile ve cephelerinden ya biri ya tekine (par alternance) formel mant ^ k ^ n tatbiki suretile mmkn olur. "Mtenavib Mant ^ k" ^ n prensiplerine gelince, bunlar ^ n da dyade d ^^^ nda gerek varl ^ klar ^ ndan bahsedilemez. Onlar ^ lk Fiil'in hareketinden do ^ an muhtevas ^ z, soyut ve bundan dolay ^^ mutlak olarak kesin d ^ nce ^ emalar ^ d ^ r. Burada onlar ^ n nas ^ l do ^duklar ^ n ^^ anlatamay ^ z [1]. Ancak, dyade'lara ait her varl ^ k derecesinde, onlara nas ^ l yakla ^^ labildi ^ ini burada varl ^ k derecelerinden her birine kar ^^ l ^ k olan fas ^ llarda grmeye al ^^ aca ^^ z.

7. Antinomiler
Matematikte antinomiler, kendilerinden kurtulmak iin mant ^ k ^ lar ^ n yapt ^^^^formelle ^ me te ^ ebbsleriyle, sezgicilerin matematikte cmleler nazariyesinden vazgemek, konuyu daraltmak, ve sezgiden ^ kan yeni bir matematik "in ^ a" etmek tecrbelerine ra ^ men, yine de dayanmakta bulunuyorlar. ^ lk a ^ dan beri dilden ileri gelen antinomiler matematik antinomilerle kar ^^^ k bir halde gidiyor. Yap ^ lacak ilk i ^^bunlar ^^ ay ^ rmak olmal ^ d ^ r. nk dil antinomileri aldat ^ c ^^ olabilir, d ^ ncenin veya varl ^^^ n zn ifade etmezler [2]. A. Mesel ok eskiden beri bilinen yalanc ^^ antinomisi dilin mant ^ ki yap ^ s ^ na aittir : Giritliler yalanc ^ d ^ r. Halbuki Giritli Epimenide "ben yalan sylyorum" diyor. Acaba yalan m ^^ sylyor do ^ ru mu sylyor? E ^ er yalan sylyorsa syledi ^ i do ^ ru olamaz, yani do ^ ru sylyor demektir. E ^ er do ^ ru sylyorsa, syledi ^ inin do ^ ru olmas ^^ gerekir, yani yalan sylyor demektir. "Yalanc ^ " antinomisine daha sarih bir ^ ekil vermek mmkndr : H. Z. lken'in "Felsefeye Giri ^ " adl ^^ kitab ^ n ^ n 155 nci sahifesinin 32 nci sat ^ r ^ nda bulunan cmledeki "...sat ^ r ^ nda bulunan cmle" kelimeleri yanl ^^ t ^ r. Burada: bu cmle do ^ ru ise, onun yanl ^^^olmas ^^ gerekir; e ^er yanl ^^ sa do ^ ru olmas ^^ gerekir. Grlyor ki,
[1] Bu Bilgi ve De ^er problemlerinin ayr ^ ca incelenmesine ba ^ l^ d ^ r. [2] S ^ rf lisan ^ n mphemli ^ inden ileri gelebilirler.

155

bu tarzda dilden ileri gelen paradoxlar ^ n ^^ say ^ s ^ zca icad etmek mmkndr. B. Russell antinomisi: Btn cmlelerin m cmlesini ve onun kardinal N (m) say ^ s ^ n ^^ ele al ^ rsak bu antinomi meydana ^ kar. Bir yandan kardinal N (m) say ^ s ^ , var olabilen en byk say ^ d ^ r; te yandan m altcmlelerinin S (m) cmlesini gznne alabiliriz. Cmleler nazariyesine gre kardinal N (S (m) ) say ^ s ^^ N (m)den daha byk olacakt ^ r. Russell antinomisini ^ yle ifade edebiliriz : Kendini iine almayan cmlelerden yap ^ lm ^^^ bir cmlede paradox vard ^ r. nk a) o kendini iine alamaz. Zira unsurlar ^ ndan hibiri kendini iine alm ^ yor. b) Kendini iine almal ^ d ^ r. Zira aksi halde "btn cmlelerden mrekkep" olamaz. C. Berry antinomisi: Bir lfigat kitab ^^ farzedelim ki, iinde s ^ n ^ rl ^^ say ^ da kelimeler bulunsun. Lgatta bulunan en uzun cmle 5o kelime ile terkib edilecek ve bu cmlelerin say ^ s ^^ sonlu olacakt ^ r. Tabii bir say ^ y ^^ tarif eden tipte cmlelerin C koleksiyonunu kuracak surette bir ay ^ rma yapal ^ m. Bu C koleksiyonu ve C koleksiyonuna giren cmleler yard ^ mile tarif edilen tabii say ^ lar N koleksiyonunda s ^ n ^ rl ^^ olacakt ^ r. yle ise koleksiyona ait olmayan ve C de bulunan cmlelerle tarif edilebilen tabii say ^ lar vard ^ r. Bu tabii say ^ lar aras ^ nda bir tanesi ve en k ^ Berry say ^ s ^ d ^ r : "Berry say ^ s ^^ lgat kitab ^ ndan al ^ nm ^^^olan en ok 5o kelimeyi iine alan bir cmle ile tarifi kabil en kk say ^ d ^ r". Bu cmlede ancak 20 kelime bulunmaktad ^ r. ve C koleksiyonuna girmesi gerekir. nk tabii tarifini iine al ^yor. 'Halbuki Berry say ^ s ^^ N koleksiyonuna girmektedir. ^^ te mant ^ ki eli ^ me! D. Richard antinomisi: E ^ er R (n)in n nci desimali ^ yle ise: o, I, 2 , 3, 4, 5, 6 , 7, 8 , 9, q'nin n nci desimali buna kar ^^^ ^ yle olacakt ^ r: I,
2,

3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, o

Bir yandan Richard say ^ s ^^ her n iin (n) den farkl ^^ olacakt ^ r ve R'e ait olm ^ yacakt ^ r; te yandan Richard say ^ s ^^ s ^ n ^ rl ^^ bir kelime say ^ s ^^ ile tarif edilmi ^ ti; yle ise R'e ait olmas ^^ gerekir; eli ^ me! E. Zermelo antinomisi: R cmlesine ait olmayan, yani s ^ n ^ rl ^^ say ^ da kelimelerle tarif edilemiyen gerek (r&1) say ^ lar ^^ ele alal ^ m. Onlar gerek say ^ lar ^ n C cmlesinin R alt-cmlesini te ^ kil edecektir. Bu son cmle Zermelo teoremine gre bir s ^ raya tabidir. R'in bir unsuru olacakt ^ r. Ona bu s ^ rada ilk gelen ,Knig say ^ s ^^ deriz. Knig say ^ s ^^ R cmlesine ait de ^ildir. te yandan s ^ n ^ rl ^^ say ^ da kelime ile tarif edilecek ve R cmlesine ait olacakt ^ r. Bu ak ^ lyrtme nce Knig taraf^ ndan sreklinin bir s ^ ras ^^ 156

ordre olam^ yaca^^ n^^gstermek iin ileri srlm ^ tr ki, Cantor'un "srekli"
faraziyesini reddetmek demektir. [ 1], F. Berber antinomisi: Bu da dile ait paradoxlardand ^ r. Bir kasaban ^ n belediye meclisi kendi kendini tra ^^etmiyen her kasabal ^ n ^ n kasaba berberi tarafindan tra ^^edilmesini, ayn ^^ zamanda berberin kendi kendini tra ^^ eden bir kasabal ^ y ^^ tra ^^etmemesini emretmi ^ tir. Meydandad ^ r ki kasaba berberi burada g bir dilemma kar ^^ s ^ ndad ^r. Kendisini tra ^^etmezse berber yani kendisi taraf^ndan tra ^^olmak zorundad ^ r. Kendisini tra ^^ ederse, kendini tra ^^etmesi menedilmi ^ tir. G. Cantor transfinisinden ileri gelen paradox: Cantor'un, cmleler nazariyesine yeni bir sonsuz kavram ^^soktu ^unu, bunun, sonsuz say ^ dan ibaret bir cmle veya fiilen var olan bir sonsuz yani transfini oldu ^ unu biliyoruz. Yukar ^ ki paradoxlardan bir k ^ sm ^^ da bununla ilgilidir. Sonsuz kunduralardan ibaret bir cmle farzedelim.' Burada sa ^^kunduralar ^ n toplam ^ ndan ibaret bir cmle de te ^ kil edebiliriz. Byle bir cmle birincisine e ^ it olacakt ^ r. Halbuki bunun anlam ^^ ift =tek demektir ki, mant ^ ka samad ^ r. Ayn ^^ suretle sonsuza katma, sonsuzdan ^ karma, sonsuzun bir say ^^ ile arp ^ m ^^ da hibir sonu veremez. ^ lka ^ da paradoxlar polemik maksad ^^ ile ileri srlyordu. Ba ^ l ^ ca Megare'nin Eristique mektebi bu soruyla yak ^ ndan ilgileniyordu. Megare filozoflar ^^ Atina mektebine kar ^^^sava ^ malar ^ nda paradoxlar ^^ kullan ^ yorlard ^ . "Yalanc ^ " antinomisi Mutlak Hakikat kavram ^ na kar ^^^itiraz olarak ileri srlm ^ t. nk Eflatun ve Aristo Mutlak hakikati savunuyorlard ^ . Me ^^ ai'lerin, Revakilerin ve baz ^^ skolastiklerin btn gayretlerine ra ^ men, bu antinomi ancak 193o da Tarski taraf ^ ndan birka de ^erli [2 ] mant ^ k iinde yani nc terimin bulunmay ^^^^prensipinden vazgeerek zlebilmi ^ tir. Fakat daha nce Zenon ve Zermelo taraf ^ ndan ileri srlen paradokslar ^ n zld ^ syleniyordu. Kant' ^ n ve Hegel'in antinomilerine gelince, yeni mant ^ k^ lar onlar ^^ s ^ rf dilin kt kullan ^ lmas ^ ndan do ^mu ^^saymaktad ^ r [onlar hakk ^ nda d ^ ncemizi syledik]. Antinomileri zmek iin ok e ^ itli metodlar kullan ^ lm ^^ t ^ r. Brouwer'e gre klasik matematikin bir k ^ sm ^^ sezgiye dayanan matematik d ^ ncenin canl ^^realitesi ile esasl ^^ ve zaruri temas ^ n ^^kaybetmi ^ tir. Sezgiye dayanan bu matematik " ^ n ^ ardir, ve mant ^ ktan ba ^^ ms ^ zd ^ r. Klasik matematikin bu k ^ sm ^ nda matematik sezgi ile in ^ a edilebilen bir o bj e eksiktir. Matematik d ^ ncenin tabii hareket noktas ^ na dn ^^ve mate[1] E. W. Beth, Les Fondaments Logiques des Mathknatiquos, Lauvain, 1950 (les antinomies) [2] Logique polyvalente veya plurivalente diye tan ^ nan bu mant ^ k hareketleri en ok Polonyal ^^ mant ^ k ^ lar tarafindan 1930 dan beri ileri srlm ^ tr.

157

matik dilin matematik d ^ nceye intibak ^ n ^ n temini antinomileri ortadan kald ^ rmak iin yeter [1]. Matematik felsefesini bu g nn irrationalisme'ine ba ^ l ^ yan cihet ideal ve mutlak alan ^ n ^ n reddi ve bilhassa (actuel) aktellik endi ^ esinin esas say ^ lmas ^ d ^ r.

[1] Matematik buna ancak kendini daraltarak "sonsuz" bahsinden vazgeerek ula ^ abilir; bunun da imkans ^ zl ^ g ^ n ^^ grdk. ^ u halde antinomiler ka ^ n ^ lmaz sonulard ^ r. 158

VI F ^ Z ^ K ILIMLER!

I.

Fizik ilimlerinin do ^u ^ u

Maddeye ve onun btn de ^ i ^ melerine ait olan ilimlere Fizik ilimleri diyoruz. Fizk ilimleri baz ^^ haz ^ rl ^ klar bir yana b ^ rak ^ lacak olursa, zannedildi ^ inden ok yenidir. Msbet ve kesin ^ eklini ancak XVI. yzy ^ lda almaya ba ^ lam ^^ t ^ r. Bunun sebebi ^ udur : Eski Yunanl ^ lar duyulara ait ilim kabul etmiyorlar, ilmi yaln ^ z ak ^ lla kavranan (intelligible) alana . ^ . nk ilim ezeli, de ^ i ^ mez, sabit olmal ^^ idi. Eflatun'da hasrediyol Diyalektik, Aristo'da Tas ^ m (syllogisme) metodlar ^^ akli olan ^^ isbata al ^^^ yordu. Duyulara ait olan ^ ey ise hibir ilmin koniisu olm ^ yan de ^ i ^ melerden ve olu ^ tan ibaretti. Herakleitos "ayn ^^ nehirde iki defa y ^ kan ^ lamaz" derken bunu kasdediyordu. Yunanl ^ lar ^ n Fizike ait d ^ nceleri Metafizik ile kar ^^^ k'idi Vakaa Aristo'nun Physique adl ^^ sekiz kitaptan ibaret nemli bir eseri vard ^ . Fakat bu eser sebepler nazariyesine, tabiat ^ n e ^ ilimlerine gayelerine ait birok metafizik d ^ ncelerle kar ^^^ k s ^ n ^ rl ^^ tecrbi bilgiyi iine al ^ yordu. Ortaa ^ da fizik ve kimya bu dereceden pek de fazla ilerlemedi. Ancak Archimedes'in ^^^ k olaylar ^ na ve merce ^ e (adeseye) dair ara ^ t ^ rmalar ^^ ^ slam alimlerinden ^ bn Heysem taraf^ ndan tamamland ^ . Ltinlerin Alhazen dedikleri bu alim karanl ^ k oda tercrbelerinde , ^^^^^ n do ^rultu ynnde yay ^ ld ^^^ n ^ , ^^^ kta k ^ r ^ lma olaylar ^ n ^^ inceledi. Miknatis olay ^ na dikkat etti. Kimyaya gelince, o bsbtn sihirle kar ^^^ kt ^ . ^ slam dnyas ^ n ^ n byk simyageri Ebu Bekr Zekeriye Razi ve Cbir b. Hayyan'da da ilmi kimyaya henz girilememi ^ ti. ( ^ u kadar var ki Cbir'in Simyager ve biraz efsanevi, bir de hakiki iki trl ki ^ ili ^ ini ay ^ rmak hayli gtr.) Bununla birlikte bak ^ r ^^ alt ^ n yapmak, cisimlerin sihirli hassalar ^ n ^^ ince; lemekle ba ^ layan bu ara ^ t ^ rmada msbet fizik ve kimyan ^ n ilerlemesine yarayan baz ^^ gzlemler yap ^ ld ^ . Y ^ ld ^ zlara ait gzlemler de ayn ^^ seviyede
,

159

idi. Kelclani'ler zaman ^ nda y ^ ld ^ zlara ait incelemeler dinl-sihri bir karakter
ta ^^ yordu. Onlara gre (btn ayn ^^ inan seviyesinde olan kavimlere gre oldu ^ u gibi) y ^ ld ^ zlar tanr ^ lard ^ r ve canl ^^ varl ^ klard ^ r. Onlarla insanlar ^ n kaderi aras ^ nda ilgiler vard ^ r. Keldannerin astrologie'si ve astrobiologie'si (mneccimlik) y ^ ld ^ zlar ^ n ilmi bir tarzda incelenmesinden ok uzak bulunuyordu. Bununla birlikte, btn bu haz ^ rliklar ^ n fizik olaylar ^^ ilmi bir yoldan incelemede byk faydas ^^ oldu. nk bunlar ^ n yard ^ mile simyagerler cisimlerin baz ^^ hassalar ^ n ^^ meydana ^ kard ^ lar. Mneccimler y ^ ld ^ zlar ^ n hareketlerine dair baz ^^ ller tesbit ettiler. Gk yznn haritas ^ n ^^ yapt ^ lar. Bylece msbet ilimler yoluna girildi. Tabiat ilimlerinde sihri d ^ nceden akli d ^ nceye geildike ilmi merak ^ n (curiosite) uyanmas ^^ da ayn ^^ nisbette geli ^ ti. Bu ilimlerin do ^ u^ unda ilk merhale kaba gzlem ve "olgular ^ n kazan ^ lmas ^ " i ^ idir. Bunlar ancak baz ^^"tasvirci ilimler"in (science descriptive) do ^ mas ^ na yarad ^ lar. Mesela bir anatomi kitab ^ nda beden k ^ s ^ mlar ^^ aras ^ ndaki mnasebetler gibi. Orada her paran ^ n vas ^ flar ^^ ok eskiden beri inceden inceye grlm ^ tr. Hippokrates ve Galen (Calinos) bugnk anatomi iin bile esas olacak baz ^^ d ^^^tasvirleri yapt ^ lar. Aristo'nun eserleri aras ^ nda Meteorologie ve mineralogie nemli bir yer tutar. Yunan filozofu gkten d ^ en ta ^ lara ait tahlilinde gk cisimlerinin unsurlar ^^ hakk ^ nda msbet bilgiler vermektedir. [ 1] Kimya da ayn ^^ suretle tasvirci bir ilim olarak do ^ du. Simya'dan kurtulduka baz ^^cisimleri paral ^ yarak iindeki basit cisimleri meydana ^ karma ^ eklinde msbet bir metod kullanmaya ba ^lad ^ . Mesela klor amonyak tahlil edilince amonyak gaz ^^ile chloryd^ ique gaz ^^ elde edilir. Tasvirci ilimler daha ilerleyince kazand ^ klar ^^ olgular ^^ ve objeleri karakterlerine gre trlere ve cinslere ay ^ rd ^ lar. Bylece ilim s ^ n ^ flamalar ^^ do ^ du. ilmin s ^^n ^^ fl a ma derecesine ykselmesi tasvir safhas ^ n ^ n daha stn bir derecesidir. Bunun iin kazan ^ lm ^^^olgular ^ n birbirlerile kar ^^ la ^ t^r ^lrnas ^ , benzer vas ^ flar ^ n bir araya getirilmesi ve ayn ^^ vas ^ flara sahip olgulardan birer s ^ n ^ f meydana getirilmesi suretile s ^ n ^ flar ^^ birle ^ tiren trlere, trleri birle ^ tiren cinslere ^ k ^ lacakt ^ r. Fizik dnyada yaln ^ z bize sonsuz e ^ itlili ^ i ile fertler ve unsurlar halinde grnen cans ^z ve canl ^^ varl ^ klar alan ^ nda bu tarzda kar ^^ la^ t ^ rma ve s ^ mflama yapmak mmkndr. nk fizik dnyan ^n unsurlar ^^ sabittir.
[1] Fakat bu k ^ s ^ m as ^l Ortacagda ibn Sina taraf ^ndan " ^ ifa" n ^ n bir fashnda incelenmi ^ ken, latince evirilerinde Arisionun eserlerine ve De Mineralibus' e kar ^^ t ^ r ^lm ^^ , uzun zaman Aristo nun zannedilmi ^ tir.

160

duyularla kavranabilen sabit vas ^ flar ^^ vard ^ r. Ve Aristo mant ^ k ^ mn be ^^ tmelini kullanmak suretiyle bu vas ^ flar aras ^ nda yakla ^ t ^ rmalar, ili ^ ikler kurmak bir derece kolayd ^ r. Bylece kimyada cisimlerin s ^ n ^ flanmas ^^oldukz eski zamanlara kadar gider. Yunanl ^ lar henz yeni ilim do ^ madan su, toprak, ate ^ , hava dedikleri ilk drt unsurla onlar ^ n ya ^ hk, kuruluk, s ^ cakl ^ k, so ^ ukluk dedikleri drt vasf ^ na gre bt ^^^ cisimlerin s ^ n ^ flanmas ^ m yapmaya al ^^^ yorlard ^ . Roma'da Plinus ilk defa bitkilerin s ^ n ^ flanmas ^ n ^^ yapmaya kalkm ^^ t ^ . ^ lmin bu derecesi bugn ula ^ t ^^^ = fizik ilimlerine gre ocukluk devresi say ^ labilir. Bylece ne fizik ve kimya olgular ^ n ^ n zne nfuz edilmi ^ , onlar ^ n kanunlar ^^ ke ^ fedilmi ^ , ne de bu olaylar ^ n de ^ i ^ melerile lemin a ^ klanmas ^^ mmkn olabilmi ^ tir. K ^ saca, ilmin bu derecesi Mem hakk ^ nda yap ^ lm ^^^ d ^^ tan ve fotografik bir tasvirden yukar ^^ ^ kamam ^^ tn. nk as ^ l olgulara nfuz etmek ve aralar ^ ndaki ili ^ iklerden sabit kanunlar ^^ bulmak iin, ^^ ) Her ^ eyden nce sihri ve mitolojik d ^ ncelerin kal ^ nt ^ s ^^ olan pe ^ in-hkmlerden kurtulmak ve olgular ^^ oldu ^ u gibi grmek. 2) Bu olaylar veya objeleri d ^^ tan seyretmekle kanm ^ yarak ilerine nfuz etmek, yani onlar zerinde aktif t e cr bel er yapmak gerekir. Tecrbe deyince (halk ve ilim dilinde) birbirinden farkl ^^ birok ^ eyler anla ^^ l ^ r: a) Tecrbeli adam, gn grm ^^adam dedi ^ imiz zaman, halk duyusunun anlad ^^^^"tecrbe"dir ki, bunun ilmi gr ^ le ilgisi yoktur. b) Locke, Hume gibi filozoflar ^ n felsefelerine verilen isimdir ki (tecrbe felsefesi), o zaman da yaln ^ z bilginin kayna ^^^duyular oldu ^ unu kabul eden s ^ n ^ rland ^ r ^ lm ^^^ bir gr ^^ anla ^^ l ^ r. c) Bizim burada anlad ^^^ m ^ z alimin laboratuvarda veya d ^^ ar ^ da tabiat olgular ^ n ^^ derinle ^ tirmek ve zlerine nfuz etmek iin yapt ^^^^aktif gr ^^ve mdahale (kar ^^ ma)d ^ r. Bu anlamdaki tecrbeyi gndelik dildeki "tecrbe"lerden ay ^ rmak iin, onlara zel olarak "deney" diyebiliriz. Fizik tecrbenin hedefi, olgular ^^ ve onlar ^^ dzenleyen kanunlar ^^ ke ^ fetmektir. Fakat olgu kavram ^^ hayli bulan ^ kt ^ r. Mesela Newton'un renkli ^^ mlarm k ^ r ^ labilme (refrangibilit0 farklar ^ n ^^ nas ^ l ke ^ fetti ^ ini anlat ^^^ m ele alal ^ m. Bu, Newton'un filan tarihte ve filan yerde yapt ^^^^bir tecrbe olgusudur. Fakat bu olgu bir daha tekrar edilmedi ^ i iin zel bir vak'a veya zel bir olgudur. Bir de baz ^^ gzlerin k ^ rm ^ z ^ y ^^ sar ^^ grmesinden ibaret ve Dalton bozuklu ^ u denen ayn ^^ tecrbeyi ba ^ kalarmdan farkl ^^ yapmalar ^^ da mmkndr. En sonra ayn ^^ ^ artlar alt ^ nda benzer sonular ^^ elde edecek surette tecrbeyi birok kimsenin tekrar etmesi de mmkndr. yle ise trl olgu kar ^^ s ^ nda bulunuyoruz: ^^ ) Tekrar edilemiyen zel olgu: filan alimin filan ^ eyi ke ^fi, Fatih'in ^ stanbul'u 161

feth etmesi gibi. 2) Bir insan ^n kilisel ^artlarda yapt ^^^^tecrbe; tekrar edilse bile herkese yay ^ lamaz 3) Birle ^ ik ^ artlara gre herkes taraf ^ ndan tekrar edilebilen, kavranabilen, objektif olgu. ^ lk ikisini bir yana b ^ rak ^ rsak, bizi ilim alan ^ nda ilgilendiren ncs zerinde durmal ^ y ^ z. Objektif olgular ^ n tecrbeyle kavranmas ^ ndan, tabiat kanunlar ^ na ykseliriz : cisimlerin d ^ mesi bir olgudur. Fakat bunun daima hangi ^ artlarda ve nas ^ l d ^ t ^ nn tesbit edilmesi bir kanun 'dur. Olgulardan kanuna ykselmek uzun ve sab ^ rl ^^ bir ara ^ t ^ rmayla fizik ilimlerine vergi baz ^^ kurallara uymakla kabil olur. Kanun, olgular ^ n incelenmesinden ^ kar ^ lm ^^^"genel ba ^ lant ^ y ^^ ifade eden fikirdir.

2.

Gzlem ve deney

Fizik olgular ^ n ^ n incelenmesine gzlem ve deneyle girilir. I. Gzlem yapmak idrak etmekle ba ^ lar. Fakat her idrak gzlem de ^ ildir. Mesel ^^^^^ , ^ s ^y ^ , motrn hareketini grmek suretile bir telden elektrik cereyan ^ n ^ n geti ^ ini sonulama yolu ile yani aral ^^ olarak idrak ediyorum. Fakat bu olaylar zincirinde bir dzen oldu ^ unu fark etmem iin bu idrak yetmez. Idrak edilen ^ ey zerine dikkatimizin evrilmesi, onun filn yerde ^ u kadar zamanda nas ^ l' cereyan etti ^ inin tecbit edilmesi gerekir ki, bu da : a) duyu organlar ^^ yetmedi ^ i zaman objeyi bylten bir tak ^ m aletlerden faydalan ^ lmas ^ , b) birok idraklerin ayn ^^ konuda birle ^ mesi, c) eski idraklerle ^ imdikiler aras ^ nda s ^ k^^ ba ^ lant ^^ kurulmas ^^ v.b. ile mmkndr. II. ^ drakle gzlem aras ^ nda bir fark da ^ udur: Gzlem ile yap ^ lan tahlil do ^ rudan do ^ ruya grnmeyen objenin baz ^^ karakterlerini meydana ^ kar ^ r. Bu da bir hkmle ifade edilir. Herkes elektrik ampuluna veya bir y^ ld ^z ^ n hareketine bakabilir. Fakat objenin baz ^^ karakterlerini kavrayamaz. yle ise her gzlemde zek ve ba ^ ka yetiler idrakle birlikte al ^^^ r. Gzlem zekn ^ n ilmi' bir konuya evrilmi ^^etkisidir. ^ yi bir gzleyici mutlaka duyu organlar ^^ en sa ^ lam veya yetkin olan de ^ ildir. Hatt bazan duyu organlar ^ n ^ n eksik veya bozuk oldu ^ u haller bile vard ^ r. Mesel byk Siziki ve ^^^ k bahsinde ke ^ ifler yapan Arago krd. Byk bestekr Beethoven sa ^^ rd ^ . Wnk as ^ l gzlem duyu organlar ^ n ^^ tamamlayan aralarla gerekle ^ ir: ) Bunlardan bir k ^ sm ^^ duyular ^ n kuvvetini artt ^ rmaya yarayan aletlerdir: Teleskop ve mikroskop gibi. 2) Bir k ^sm ^^ bizde eksik baz ^^ duyular ^ n yerlerini tutan aletlerdir: Elektrik cihazlar ^ , higrometre gibi. 3) Bir k ^ sm ^^ mphem ve belirsiz sbjektif verileri sarih bir surette lmeye yarayan aletlerdir: Termometre, dinamometre gibi.

162

4) En sonra bir k ^ sm ^^ da haf^za ve dikkat gibi abuk yorulan ve aldanabilen ruhi yetilerin yerini tutacak aletlerdir: Kay ^ t aletleri (enregistreur), grafik makineleri gibi. Btn bu aletler gzlem yapan ilim adam ^ n^ n zekas ^^ hizmetinde kullan ^ lacak, zek onlar ^n haz ^ rlad ^^^^verileri yorumlayacakt ^ r. Bundan anla ^^ l ^ r ki, duyu organlar ^ n ^ n gzleme etti ^ i yard ^ m bu aletler ve cihazlar ^ n yard ^ m ^ ndan farks ^ zd ^ r. Gzlem yanl ^^ lar ^^ e ^ er yorumlama yanl ^^ lar ^ ndan, yani zihni yanl ^^ lardan do ^ uyorsa ok mhimdir. E ^ er duyulardan veya laboratuvar aletlerinin kay ^ t hatalar ^ ndan ileri geliyorsa ihmal edilebilir. nk sonular ^ n yorumlamas ^ nda (ihtimaller hesab ^ n ^ n hatalar nazariyesine gre) bir hata hesab ^^ yap ^ labilir. Mant ^ k kitaplar ^ nda genel olarak gzlem ve deney ayr ^ lmaktad ^ r. Birincisi pasif, ikincisi aktif diye tan ^ mlan ^ r. Herschel'e gre e ^ er biz olgular ^ n hal ve ^artlar ^ n ^^ de ^ i ^ tirmeden kaydediyorsak gzlem yap ^ yoruz; olaylar ^ n ^ artlar ^ n ^^ nceden haz ^ rl ^ zarak onlar zerine tesir ediyorsak tecrbe yap ^ yoruz. Fakat, Claude Bernard bu ay ^ r ^^^^suni buluyor Alim bir y ^ ld ^ z ^ n g ^ n bir noktas ^ ndan ba ^ ka bir noktas ^ na geti ^ini belirli bir hesaba gre gzledi ^ i zaman acaba tecrbe mi yap ^yor, gzlem mi? Hekim marazi bir srein trl evrelerde ald ^^^^ ^ ekilleri gzlerken acaba yaln ^ z deney mi yap ^ yor? Onca bu iki hali birbirinden kesin olarak ay ^ rmak kabil de ^ ildir. Bir laboratuvarda veya a ^ k alanda alimin yapt ^^^^ inceleme tecrbe oldu ^ u kadar gzlemdir. Deney, bir olguyu gzlemek iin onu sun' veya iradi olarak meydana ^ karmakt ^ r. E ^ er deneyin hedefi gzlem ise ve gzlem zihni bir i ^ lem ise alim, realitede bulmaya al ^^ t ^^^^kanun fik ^ i ile tecrbeye yakla ^ mal ^ d ^ r. Kanun fikri tecrbeye haz ^ rl ^^^^temin eder, tecrbe de bu fikri destekler veya bozar. E ^ er destekliyorsa ilk fikir veya faraziye art ^ k kanun olmu ^tur yani desteklenmi ^ tir. Fikir-faraziyenin ba ^ l ^ ca i ^ i ^ udur: olay ^^ ak ^ lla kavran ^ r bir hale koymak. Fikir ancak tecrbeyle do ^ rulan ^ nca de ^ er kazan ^ r. Demek ki onun bir i ^ i de do ^ rulama aralar ^ n ^^ yani fikir-faraziyeyi kanun haline koyacak tecrbe haz ^ rl ^^^ n ^^ nceden yapmakt ^ r.

3. Deneyin metodlar ^^

nce F. Bacon, daha sonra Stuart Mill fizik ilimlerinin tecrbelerinde kullan ^ lmakta olan ara ^ t ^ rma yollar ^ n ^ n (procMd) kurallar ^ n ^^ tesbit ettiler. Vakaa, btn ara ^ t ^ rmalar, ke ^ ifler bu kurallara uyularak yap ^ lm^^^de ^ ilse de, ara ^ t ^ rmalar ^ n incelenmesinden ^ kan kurallar ^ n bilinmesi yeni ara ^ t ^ rmalar ^^ kolayla ^ t ^ raca ^^^meydandad ^ r. Bunlar Stuart Mill'e gre ba ^ l^ ca 163

drt kurald ^ r: ^^ ) Uygunluk metodu; 2) Fark metodu; 3) Birlikte de ^ i ^ meler metodu; 4) Tortular metodu. Uygunluk metodu: Alim bir sebeilin eserini veya bir eserin sebebini arad ^^^ na gre ilk hali ay ^ rmal ^ d ^ r : A. Bilinen sebebe A diyelim. Trl hal ve ^ artlarda A'y ^^ meydana getirmek istenirse (bu trl hallerde A'dan ba ^ ka birle ^ ik nokta olmad ^^^ na gre) btn tecrbelerde meydana gelen ese ^. A'n ^ n eseridir. E ^ er sebeplere A, B, C, D, E, F, G ve eserlerine de a, b, c, d, e, f, g diyecek olursak metod ^ yle bir ^ ema ile gsterilebilir: ABC abc ADE ade AFG afg

ltin rakkam ^^ ile gsterilen tecrbede birle ^ ik nokta Aa'd ^ r. Mesela A bir kalevi ile zeytin ya ^^ n ^ n temas ^ n ^^ temsil ediyorsa ve bu trl durumlara tatbik edilmi ^ se, sonu yaln ^ z sabun imalinde uyu ^ maktad ^ r. O halde zeytin ya ^^^ile kalevinin birle ^ mesi sabun yapar sonucu ^ kar ^ l ^ r. B. E ^ er belirli bir eserin sebebi aran ^ yorsa, ^ ema ayn ^^ olacakt ^ r. Yaln ^ z nce verilmi ^^olanlar eserlerin toplam ^ d ^ r. Bu halde gzlem biricik kayna ^^ m ^ zd ^ r. Zira kayna ^^ n ^^ bilmedi ^imiz bir olay ^^ meydana getiremeyiz. E ^ er a billrla ^ ma olay ^ na dellet ediyorsa, billr ^ eklini alan cisimlerdeki halleri kar ^^ la^ t ^ rma suretile, hepsinin birle ^ ik hallolmu ^^ ve kar ^^ m ^^^sulu bir madde oldu ^ u grlecek ve buradan bir sulunun kat ^ la ^ mas ^ ndan billrla ^ madaki de ^ i ^ mez ncl oldu ^ u sonucu ^ kar ^ lacakt ^ r.
2. Fark metodu: Burada da ^ u iki hal grlr. A. A olay ^ n ^ n eserini ke ^fetmek istedi ^ imiz zaman A'y ^^ ABC gibi tesbit edilmi ^^birka hal ve ^ art zmresine almak ve meydana ^ kan eserleri kaydedilince bunlar ^^ A'n ^ n bulunmad ^^^^zamanki ba ^ ka BC hallerinin eserlerile kar ^^ la ^ t ^ rmak gerekir. E ^ er ABC'nin eseri abc ise, BC nin eseri bc ise, o halde A'n ^ n eseri mutlaka b olur. Bunu ^ yle bir ^ ema ile gsterebiliriz:

I ABC abc

II BC bc

B. ^ kinci hal: Tersine, bilinan a eserinden A sebebini ^ karmak gerekirse A'n ^ n meydana geldi ^ i ve ncllerin ABC oldu ^ u abc gibi bir hal seilir. Orada bc'nin a olmadan meydana gelece ^ i haller aran ^r. E ^er o zaman ncller BC ise, buradan a'n ^ n sebebinin A oldu ^ u ^ kar ^ l^r. Mill, gndelik hayatta yapt ^^^ m ^ z btn tmevar ^ mlar bu metoda dayand ^^^^iin ayr ^ ca bir misal vermiyor. Baz ^^ hallerde uygunluk metodu fark metodu ile birlikte kullan ^l^r.

164

Mesela ^^^^^ n ift k ^ r ^ l ^^^ n ^ n sebebini belirtmek iin refringente maddelerden birini kullanmak suretile bir , olay meydana getirilebilir. Fakat bir feld spath al ^ narak bu cismin hassalar ^ ndan hangisinin olaya ba ^l^^ oldu ^ u aran ^ rsa, yaln ^ z fark metodu kullan ^ lamaz. O zaman uygunluk metodunun yard ^m^ ndan faydalan ^ l ^ r. 3. Tortu metodu: Bu metod ^ yle bir ^ ema ile gsterilebilir: I AB ab II ABC abc

Bir olay ^ n nceki tmevar ^ mlarla baz ^^ olaylar ^ n eseri oldu ^ u bilinen k ^ sm ^ n ^^ ay ^ r ^ n ^ z. Geri kalan k ^ sm ^^ (tortusu) sebeplerin eseri demekdir. Bu metod tecrbi ilimlerin olduka ilerlemi ^^safhalar ^ nda kullan ^ l ^ r. nk incelenen olay ^ n nceden ok iyi bilinen taraflar ^^ bulunmal ^ d ^ r. Mesela Uranus gezegeninin devrini (Newton kanununa gre) tamamlamas ^^ iin gereken zamandan sonra tamamlad ^^^ n ^^ Herschel grm ^ t. Sonradan Leverier bu gecikmenin gne ^ in ekim tesgirine engel olan ba ^ ka bir ekim tesirinden ileri geldi ^ i faraziyesinden hareket ederek yeni rasadlarla Neptune gezegeninin tesirini meydana ^kard ^ . 4. Birlikte de ^ i ^ meler metodu: Bu metodun kullan ^ lmas ^^ devaml ^^ sebepleri ay ^ rmaya yarayan tecrbe haz ^ rl ^^^ n ^^kurmak imkans ^ z oldu ^ u zaman baz ^^ kanunlar ^^ tesbit s ^ ras ^ nda meydana ^kar. Mesela rakkas ^ n sallanmalar ^ n ^ n bir da ^^kenar ^ nda yok oldu ^ unu tesbit edince rakkas da ^ dan uza ^a gtrlr. Bozulmamn kayboldu ^u grlr. Bylece eserin da ^ dan ileri geldi ^ i anla ^^ l ^ r? Fakat bu fark metodu yeryznden ileri gelen eseri gerektirmeye yarayamaz. Zira rakkas yeryznden uzakla ^ t ^ r ^ lamaz. Uygunluk metodu da buna elveri ^ li de ^ ildir. Sallanmalar s ^ ras ^ nda yeryz daima var oldu ^ u iin uyu ^ ma da vard ^ r, fakat olay gne ^ den de ileri gelebilir. Has ^ l ^^ grd ^ mz metoddan hibiri burada i ^ e yaramamaktad ^ r. O zaman bir are kal ^ r. Olay ^^ ne meydana getirmek ne kaybetmek kabil de ^ ilse, bazan de ^ i^ tirilebilir. Mesela cisimde ^ s ^^ artt ^ r ^ labilir, eksiltilebilir ve bundan dolay ^^ cismin geni ^ledi^i veya darald ^^^^ grlr. Sonu ^ udur: Cisimlerde s ^ cakla geni ^ leme aras ^ nda sabit bir nisbet vard ^r. Bu ifade iki olay serisi aras ^ nda fonksiyon ve de ^ i ^ ken mnasebetini gstermeden ibarettir ki, bu da matematik bir formlle A =f (n) ^ eklinde gsterilebilir. Ba ^ ka deyi ^ le her tabiat kanunu en genel ^ eklinde bir fonksiyon mnasebetine irca edilebilmelidir.[ 1] Stuart Mill'in a ^ da ^ lar ^ ndan Whewell, tecrbe kurallar ^ nda dikkate
[1] J.S. Mill, Systeme de Logique Deductive et Inductive, la recherche expffimentale, p. 425 - 484)

yol. I, (Quatre m&hodes de

165

de ^ er baz ^^ itirazlar ileri srm ^ tr: ^ ) Bu metodlar ^ n kullan ^ lmas ^^olaylara formllere irca imkan ^ n ^^ gerektirir. Halbuki tabiatta olgular asla ABC veya abc ^ eklinde grnmezler. 2) Ilim tarihinde btn byk ke ^ ifler bu metodlara gre yap ^ lm ^^^ oldu ^ unu gstermek gerekirdi. Halbuki Mill'in verdi ^ i misaller daha ziyade tezin ihtiyac ^ na gre haz ^ rlanm ^^^ misallerdir. Mill bunlara ^ yle cevap veriyordu: nce bir metodun i ^ leyi ^ i ile ondan haberimiz olu ^ unu ay ^ rmak gerekir. Bir ke ^ if yapan alim uygunluk veya fark metodunu kulland ^^^ ndan habersiz olabilir. Bununla birlikte zihinde yine de onlara ba ^ l ^^ hareket eder. Mant ^ k ^ n ^ n grevi ise onlar ^^ fiile ^ karan ^ n bilmedi ^ i zihin metodlar ^ n ^^ ayd ^ nlatmakd ^ r. Hibir ke ^ fin bu metodlara gre yap ^ lmad ^^^ n ^^ sylemek, hibir ke ^fin gzlem ve tecrbeye gre yap ^ lmam ^^^oldu ^ unu sylemek demektir. Bu metodlar ^ n ke ^ if usul olmad ^^^ nda inat etsek bile, onlar biricik isbat usulleridir. Tmevanm ^ n, bu drt kuraldan ^ kt ^^^^nisbette, geerli ^ i olacakt ^ r [I]. Mill'e kar ^^^ ileri srlen itirazlar ^ n bir k ^ sm ^^ da sebeplik kavram ^^ zerinde toplan ^ yor. Mesela Ernst Mach ilmin hibir zaman sebep arama d ^^^ n ^ , ni in sorusuna de ^ il, nas ^ l sorusuna cevap verdi ^ ini, sebep fikrinin ilkel cemiyetlerdeki mistik inanc ^ n kal ^ nt ^ s ^^ oldu ^ unu, ilmin yaln ^ z olaylar aras ^ nda fonksiyon ve de ^ i ^ ken ba ^ lant ^ s ^^ arad ^^^ n ^^ sylemektedir. (Ernst Mach, Bilgi ve Hata, trkeye eviren: Sabri Esad Siyavu ^ gil). Bu tarzda tenkitle ^^ oktur. Fakat zaten Mill'in Birle ^ ik de ^ i ^ meler metodu da bu fonksiyon-de ^ i ^ ken ba ^ lant ^ s ^ n ^ n tesbitinden ba ^ ka bir ^ ey de ^ ildir. Bunun iin Abel Rey ve A. Lalande' ^ n yapt ^^^^gibi trl kanun anlay ^^ lar ^ m ay ^ rmak yerinde olur [2]. ^ . S ^ rf bnyeleri ifade eden kanunlar vard ^ r; Molekln yap ^ s ^^ (bnyesi) veya atomun yap ^ s ^^ gibi. 2. llebilen miktarlar ^^ gsteren s ^ rf say ^^ kanunlar ^^ vard ^ r. I ^^ ktaki k ^ r ^ lma ve refraction kanunlar ^^ gibi. 3. Bir k ^ s ^ m kanunlar da say ^^ konstant'lar ^ n ^^ belirlemektedir. I ^^^^ n saniyede 300.00o kilometre kat'etti ^ i gibi. 4. Devaml ^^ karakter ba ^ lant ^ lar ^ n ^^ ifade eden kanunlar vard ^ r. Kimya hassalarm ^ n, anatomik durumlar ^ n sabitli ^ i gibi. 5. Olgu srelerinin tekrar ^ na ait kanunlar vard ^ r; billrla ^ ma, cariokinse, rakkas kanunu gibi.
[1] Whewell, De la construction de la science, trad. P. Blanche, 1938. [2] Abel Rey, La Philosophie scientifique. A. Rey ba ^ l ^ ca loi causale (sebeplik kanunu) ile Loi modale (tav ^ r kanunu)nu ay ^ r ^ yor, Rakkas kanununu ikinciye misal olarak veriyor.

166

6. En sonra tek ynl kanur lar vard ^ r; Enerjinin alalmas ^^ kanunu gibi. Bu geni ^^blmler ve dallar ^^ hesaba kat ^ nca belki de kanun terimi pek yerinde de ^ ildir. Onun yerine "rasyonel beyan" da diyebiliriz. Fakat btn bu beyanlrda sebeplikten ok, fonksiyon mnasebeti grlmekmektedir. E ^ er sebeplik mnasebeti ifadesine ba ^ lanacak olursak Mill'e hak veremeyiz. llebilen miktarlar ^^ gsteren bir kanun matematik olarak bir "fonksiyon mnasebeti"nden ibarettir. Mesel genel ekim kanununun ifadesi bu tarzda en geni ^^bir fonksiyon mnasebetidir. Bir mxm r2 koordinat'da ahcisse ve ordonn'leri tecrbe ile verilmi ^^ olan bir tak ^ m noktalar bulundu ^ unu farzedelim. Burada x ve y aras ^ ndaki ba ^lant ^ ya kmelenme ba ^ lant ^ s ^^ diyebiliriz. Bir de koordinat'da noktalar serpintisinin belirli bir x ve y ile temsil edilemiyece ^ i hali farzedelim. Noktalar ^ uraya buraya serpilmi ^^ olsunlar. Burada y de ^ il ancak y'nin mmkn de ^ erleri toplam ^^ belirlenebilir. Buna takrib belirleme (approximative) denir. [ 1 ] Kanunu bir sebeplik ba ^ lant ^ s ^ na indirmek fazla dar ve yetmez grnyor. nk nce fonksiyon ba ^ lant ^ s ^^ sebeplik ba ^ lant ^ s ^ n ^^ genelle ^ tirmektedir. Kmelenme ba ^lant ^ s ^^ fonctionnel ba ^ lant ^ y ^^ geni ^ letmekte, genelle ^ tirmektedir. En sonra t akr i b gr ^^ her ikisini genelle ^ tirmektedir.

Fizik ilimlerinde deney evre ^ artlar ^ n ^^ de ^ i ^ tirmek suretile tatbik


[1] S. Daval et B. Guillemain, Philosophie des Sciences, 1950

167

edilir. Toricelli hava bas ^ nc ^ n^ n c ^ va stunu zerindeki tesirini anlamak iin ayn ^^ olay ^^ bir defa da ^^ n kenar ^ nda, bir defa da en yksek noktas ^ nda tecrbe etmi ^ ti. Bu tecrbeler eski bir faraziyenin "tabiat bo ^ luktan nefret eder" faraziyesinin yanl ^^ l ^^^ n' meydana ^ kard ^ . Kepler'in sukut kanunlar^ na ait tecrbeleri de ayn ^^ suretle belirli mekan ve zaman ^ artlar ^ na gre fizik olaylarda grlen sabit ba ^ lant ^ lar ^^ meydana ^ karm ^^ t ^ r. Toricelli'den habersiz olarak ayn ^^ tecrbeyi Pascal ve Perier yapt ^ lar. Termodinamike ait nemli bir kanun ayn ^^ zamanda birbirinden habersiz olarak Joule ve Meyer taraflar ^ ndan bulundu. Genetik'e a it nemli ara ^ t ^ rmalar Fransa'da Vernet ve Rusya'da Lysenco taraflar ^ ndan yap ^ lm ^^^ve birbirinden habersiz olarak ayn ^^ sonulara var ^ lm ^^ t ^ r. Bu tarzda birlikte olu^ lar (coincidence) deney ve do ^ rulaman ^ n do ^rulu ^unu isbat eden ba ^ l ^ ca kan ^ tlardand ^ r. Spectroscope zerindeki ara ^ t ^ rmalar dnyadan ba ^ ka gezegenlerde bulunan madenlerin yap ^ lar ^^ bak ^ m^ ndan dnyadaki madenlerden (cisimlerden) farks ^ z oldu ^ unu gsterdi. Bylece eskiden yaln ^ z gzlem konusu olan y ^ ld ^ zlar alemi tecrbe ve deneyimizin iine girdi. Mikroskopik lem yani atcmlar ile makroskopik Mem yani y ^ ld ^ zlar aras ^ nda z bak ^ m ^ ndan fark olmad ^^^^grld. Bundan ^ u sonu elde edildi: en kk mikyastar en byk mikyasa kadar tabiat ^ n her kat ^ nda geer olan ayn ^^fizik kanunlar ^ d ^ r. Eskiden astronomi fizikten ayr ^^ bir ilim say ^ l ^ rd ^ . Bu tecrbelerden sonra fizik filmlerinin bir dal ^^ haline geldi. [ 1] Fizik ilimlerinde deneyin en nemli vasf^^olaylar ^ n belirli ^ artlar alt ^ nda istenildi ^ i kadar tekrar edilebilmesidir. Bundan dolay ^ , hi de ^ ilse na zari olarak onlar zaman-st ve ezeli gibi grlmektedi ^ ler. Btn fizik ilimleri iin ilk rnek olan mekanik kanunlar olaylar ^ n aksedilebili ^^ (r6e7sible) olmas ^^ esas ^ na dayan ^ r. Yani bunlarda A'dan B'ye do ^ ru gidildi ^ i gibi; B'den A'ya do ^ ru da gidilebilir. Mekanikte etkinin tepkiye e ^ itli ^ i kanunu bunun en genel ifadesidir. Yaln ^ z termodinamik alan ^ nda bu kanun geerli ^ ini kaybetmektedir. Vakaa, ^ s ^^ olgular ^ nda daima s ^ cak bir kaynaktan so ^ uk kayna ^ a do ^ ru gidilebilir. Bu da ^s ^ n ^ n ayn ^^ seviyeye gelmesine sebep olur. Aksi mmkn de ^ ildir. Bundan dolay ^^ termodinamik kanunlar ^^ teki tabiat kanunlar ^ ndan farkl ^^ olarak aksedilemez (irr6ersible) kanunlard ^ r. Acaba aksedilemezlik, yani olaylar ^ n daima A -.B ynnde gitmek zorunda olmas ^^ tabiatta her ^ eyin sabitli ^ i esas ^ na ayk ^ r ^^ de ^ il midir? Bylece bir enerji eksilmesi, bir de ^ i ^ me (veya evrim) yok mudur? Byle ise tabiat kanunlar ^ n ^ n srekli bir istikrar
11] Charles, Fabry, Physique et Astrophysique, 1935 (Physique edeste et physique terrestse, pp . 127 - 175)

168

oldu ^ u hakk ^ ndaki kan ^ m ^ z ^ n sars ^ lmas ^^ gerekecektir. Lavoisier'nin tabiri ile "tabiatta hibir ^ ey yarat ^ lmaz, hibir ^ ey kaybolmaz" diyecek yerde, "tabiatta kaybolmaya do ^ru bir gidi ^^ vard ^ r" (entropie) demek gerekecektir. Bu nemli fark zerinde durmak gtr. Fakat canl ^^ varl ^ klar bahsinde buna tekrar dnece ^ iz. [ ^ ]

4. Tmevar ^ rn

(Induction)
Mill'in deney kurallar ^^ bizi as ^ l tecrbi ara ^ t ^ rman ^ n amac ^^ olan tmevar ^ m (istikra) metodu zerinde d ^ nmeye gtrr. Matematikte, lojistikte, formel mant ^ kta sonulay ^ c ^^ (dedktif) bir d ^ nce oldu ^ u gibi, tabiat ilimlerinde de bir fikir-faraziyenin, bir hipotezin kanun olarak konulmas ^ n ^^ sa ^ layan indktif bir d ^ nce, tmevar ^ c ^^ bir d ^ nce var midir? Eskiden beri ilim ve mant ^ k tarihinde dedksiyon ve indksiyon ( ^ slam felsefesinde kullan ^ lan adlar ^^ ile "ta'lil" ve "istikra"), birbirine z ^ t ve bazan birbirini tamamlayan iki ak ^ l yrtme tarz ^^ diye kabul edilmektedir. Nitekim Stuart Mill'in mant ^ k ^^ da esas ^ nda F. Bacon'dan beri yaln ^ z ba ^^ na geli ^ en "Tmevar ^ m" metodlar ^^ ile Descartes'dan beri yaln ^ z ba ^^ na geli ^ en sonu ^ karma (sonulama) metodlar ^ n ^^ birle ^ tirme gayesini gtmektedir. Fakat Mill, kendi mant ^^^ nda bu birle ^ tirmeyi sa ^ l ^ yam ^ yor. Tersine olarak sonulama prensiplerinin, en sonunda, tmeyar ^ nla ve tecrbe prensiplerine irca edilebilece ^ini gstermeye al ^^^ yor. Mesela ona gre formel mant ^ k ^ n temeli olan aynilik prensibi, esas ^ nda, psikolojik al ^^ kanl ^ klar ^ m ^ zdan ibarettir. Biz medeni insanlar solucan ve bcek yiyemeyiz. Byle hayvanlar bizim iin mide buland ^ r ^ c ^ , tiksindiricidir. Bunun iin, yenebilir hayvanlarla yenemiyen hayvanlar aras ^ nda kesin bir ay ^ rma yapar ^ z; sanki aralar ^ nda eli ^ me grrz. Halbuki Arizona'l ^ lar solucan ^^ rahata yemektedirler. Demek ki onlar iin byle bir eli ^ me yoktur. Grlyor ki, S. Mill, Hume'dan daha ileri giderek yaln ^ z sebeplik prensipini de ^ il, as ^ l akl ^ m ^ z ^ n formel prensiplerini de al ^^ kanl ^^ a irca etmeye al ^^ t ^ . Byle bir te ^ ebbs onun tmevar ^ m ve sonulama (dedksiyon) mant ^ klar ^ n ^^ birle ^ tirmek ^ yle dursun, dedksiyon mant ^ k ^ n ^^ bsbtn tmevar ^ m mant ^ k ^ na ircaa kalkt ^^^ m gsterir [ 2 ]. Fakat Mill'e kar ^^^pek Ma denebilir ki, kan ^ tlamay ^^ (dbnonstration) tecrbe (deney) [ 3 ] kurallar ^^ isbata al ^^^ yorsa her isbat ^ n kan ^ tlamaya dayan[1] Charles Brunold, L'Entropie, edit. Masson, 1930 [2] Tecrbeden ayr ^^olarak laboratuvarda yap ^ lana deney (experimentation ) diyoruz. [3] J. Stuart Mill, Logique deductive et inductive trad. fran

169

d ^^^ n ^ , onun da sonulama (dedksiyon) demek oldu ^ unu unutmamal ^ d ^ r. Mill'in be ^^kural ^ n ^^ dedktif bir tarzda yazmak da mmkndr. Mesela uygunluk kural ^^ ^ yle olur: "E ^ er ara ^ t ^ rma konusu olan olay ^ n iki veya daha ok halinde yaln ^ z birle ^ ik bir nokta varsa, bundan ^ u ^ kar ki (sonulan ^ r ki) btn hallerin uygun oldu ^ u nokta bu olay ^ n sebebi (veya eseri)dir". Bylece tmevar ^ m kural ^^ sonulay ^ c ^^ (dedktif) bir ak ^ lyrtme haline konmu ^^olur. K ^ saca, Mill'in kurallar ^^ esas ^ nda isb at yollar ^ d ^ r ve kulland ^ klar ^^ ara da her ^ eyden nce ak ^ lyrtme'dir. -Byle oldu ^ una gre acaba as ^ l t m ev a r ^^ m dedi ^ imiz ^ eyi nas ^ l bir prensipe dayand ^ rabiliriz? nce tmevar ^ m ^ ekillerini gzden geirelim: Tam tmevar ^ m (induction complete) diye tan ^ lan Aristo tmevar ^ m ^^ s onuI am a'n ^ n zel bir ^ eklidir. Mesela ^ nsan, at, kat ^ r safras ^ z hayvanlard ^ r [I], ^ nsan, at ve kat ^ r uzun mddet ya ^ arlar, yle ise safras ^ z hayvanlar uzun mddet ya ^ arlar. Byle bir ak ^ lyrtmede tersine evrilmi ^^ bir tas ^ m grlmektedir. ncl olarak i ve 3 nc nermeleri ve sonu olarak 2 nci nermeyi koymak bunu anlamaya yeter. Bunun iin byle bir tmevar ^ ma formel de denir. Pe ^ inden insan, at ve kat ^ r ^ n biricik safras ^ z hayvan olduklar ^ n ^^ kabul etmek ^ artiyle buna kesin de denebilir. Buna tam tmevar ^ m veya basit sayma tmevar ^ m ^^ da diyenler vard ^ r. Formel tmevar ^ m ^^ s ^ rf bir mant ^ k merak ^ ndan ibaret grmemelidir. Bu zihni metod baz ^^ hallerde kullan ^ lmaktad ^ r. Mesela Mill'in verdi ^ i rne ^e gre, bir vapur daima deniz k ^ y ^ s ^ ndan gitti ^i halde yine bulundu ^ u yere gelirse, bu kara adad ^ r. Bu Ak ^ lyrtme bazan matematikte de kullan ^ l ^ r. Has ^ l ^^ tam tmevar ^ m, sonulaman ^ n (dedksiyon) zel bir ^ eklidir. Bir de mahkemelerin veya Emniyet mdrl ^ nn kulland ^^^^izler ve kan ^ tlarla sebep aranmas ^ ndan ibaret zel bir tmevar ^ m ^ ekli vard ^ r. Suluyu ele geirmeden ibaret olan bu adli tmevar ^ m birok ilmi isbatlar iin de hareket noktas ^^ grevini grebilir. Geni ^ letici tmevar ^ m [2] denen ^ ekil halk aras ^ nda daima kullan ^ lanlar ^^ "genelle ^ tirme"den ba ^ ka bir ^ ey de ^ ildir. Mesela Baz ^^ Avrupal ^ lar ^ n rastlad ^ klar ^^ bir k ^ s ^ m Trkler cigara ve kahve iti ^ i iin Btn Trkler ok cigara ve kahve ier hkmn ^ kard ^ klar ^^ tmevar ^ m ^^ byledir. Bunun gndelik tmevar ^ m ^^ genelle ^ tirme yanl ^^^ ndan ba ^ ka bir meziyeti yoktur ve ilim adam ^ n ^ n en ok ka ^ naca ^^^noktalardan biri bu olmal ^ d ^ r.
[1] Aristo zaman ^ nda byle zannediliyordu. 121 ,John Stuort Mill, Systeme de Logique de'ductive et inductive, 2 yol. 1889 (trad fran p . Louis Peisse) pp. 285: Toutes les sciences deductiyes sont inductives)

170

Fizik ilimlerinde de kullan ^ lan tmevar ^ ma gelince, o do ^ rudan do ^ ruya tecrbenin kontrolne dayanan sarih, a ^ k bir tecrbeyi yayma metodudur. Fizikte ve bu metodu kullanan btn ilimlerde ba ^ l ^ ca iki tarzda tmevar ^ m tatbik edilir. Fiziki laboratuvar ^ na kapan ^ r, aletlerini kullan ^ r. Zihni, matematiki veya mant ^ k ^^ gibi bir semboller ve akli formlar kainat ^ nda i ^ lemez. Fakat madde zerinde ve maddede i ^ ler. Tmevar ^ m yapmak (yahut "Tmevarrnak") demek elde edilen sonucu genel beyan haline koymak demektir : Mesela ^^^^^ n gelme a ^ s ^^ ile yans ^ ma a ^ s ^^ birbirine e ^ ittir. Burada alimin maksad ^^ bir olguyu bildirmektir. Btn yapt ^^^^tecrbeler falan yer ve zamanda bulunan t arih yaka la r 'd ^ r. Tmevar ^ m bu t arih yaka 'lardan geerek fizik olguya ula ^ may ^^ yani onlar ^^ zamans ^ z ve mekans ^ z bir hale koymay ^^sa ^ lar. Fizikinin d ^ ncesi tarihin d ^^^ ndad ^ r. Matematiki ve mant ^ k ^^ gibi, fakat onlardan farkl ^^ bir tarzda tarihi olu ^ u a ^ ar. Fiziki bir kanunu ifade etti ^ i zaman bugn do ^ ru olan, yar ^ n da do ^ru olacak olan ba ^ lant ^ y ^^ vermek iddias ^ ndad ^ r. Fakat as ^ l onu ilgilendiren ve ula ^ mak istedi ^ i ^ ey, bir z ba ^ lant ^ s ^ d ^ r. Hume'un btn fizik kanun lar ^ m ^ karmam ^ za yarayan ve derrninisme prensipine dayanan bu tmevar ^ m metodunu (sebeplik mnasebetini) ruhi al ^^ kanl ^ klar ^ m ^ z ile a ^ klamaya al ^^ t ^^^ n ^ , Kant' ^ n ise bu de'rminisme'i duyarl ^ k ve zihnin a priori formlar ^ na ba ^ lad ^^^ n ^ , yani her tabiat kanununu bir terkibi a priori hkm sayd ^^^n ^^ grm ^ tk. Birinci a ^ klama ^ ekline gre, ilmin temeli olan determinizm ruhi al ^^ kanl ^ klara indirilmi ^ , bylece bilgimizin temellerinden ^ phe edilmi ^^demektir. ^ kinci a ^ klama ^ ekline gre ilmimizin temeli olan de'^minisme tecrbeyle ba ^^ ms ^ z ^ uurun sahip oldu ^ u ve tecrbeyi alma yetisinden ibaret ideal fo r m 'lara ba ^lanm ^^ , yani ilmimizin de ^ eri ancak bize gre, ^ uurun formlar ^ na gre (relatif) kabul edilmi ^^demektir. Buradan scepticisme, relativisme gr ^ leri do ^mu ^ tur. Fakat bilginin do ^ u ^ unu anlat ^ rken her iki gr ^ n de kand ^ r ^ c ^^ olmad ^^^^sonucuna vard ^ k. Tmevar ^ m^^ a ^ klamaya al ^^ an btn bu gr ^ lerde birle ^ ik nokta ^ udur: Olaylar aras ^ nda zorunlu bir ba ^ lant ^^ oldu ^ unu bilmiyoruz. Bu ancak bize devaml ^^ bir sebeplik veya fonksiyon ba ^^^olarak grnmektedir. Byle bir ba ^^^ise ya al ^^ kanl ^ kla, yahut objektif olarak ihtimaliyetle a ^ kl ^ yabiliriz. Zorunluluk ba ^lant ^ s ^^ yerine ihtimallilik ba ^ lant ^s ^ n ^^ koymak demek, tabii olaylar aras ^ nda yaln ^zca ok miktarlarda tesbit edilebilen bir ba ^ lant ^^ kurabiliriz, kk miktarlar tesadfi kal ^ rlar demektir. Viyana evresinin pozitivistleri de ilmin asla niin sorusuna cevap veremedi ^ ini, yaln ^ z nas ^ l sorusu ile kand ^^^ n ^ , sebep de ^il ancak fonksiyon 171

mnasebeti arad ^^^ n ^^ syliyerek tmevar ^ m^ n s ^ n ^ rlar ^ n ^^ bsbtn daraltm ^^^oluyorlard ^ . Tmevar ^ mda s ^ rf fiili kanunlar ^^ (causes efficientes) gren, tabiat ^^ kr ve tesadfi bir me'canisme'e irca eden bu gr ^ e kar ^^^tmevar ^ m ^ n temelinde gaye-sebeplerin tekiler kadar byk rol oldu ^ unu syliyen ikinci bir gr ^ le kar ^^ la^ maktay ^ z. Bu da Lachelier'nin Le Fondement de l'Induction adl ^^ kitab ^ nda a ^ klad ^^^^gr ^^ tarz ^ d ^ r. Lachelier'ye gre filmevar ^ m bizim olgulara ait bilgiden onlar ^^ idare eden kanunlara ait bilgiye gememizi temin eden i ^ lemdir. Bu i ^ lemin imkn ^ ndan kimse ^ phe etmemi ^ tir, fakat belirli bir zaman ve yerdeki birka olgudan btn yerler ve btn zamanlara tatbik edilen bir kanun ^ kar ^ lmas ^^ da garip grnr. Bundan dolay ^^ tmevar ^ m ^ n prensipinin a priori olmas ^^ gerekir. Lachelier'ye gre tmevar ^ m ^^ temellendirece ^imiz fikri gaye-sebeplerde aramal ^ y ^ z. nk onlar Kant' ^ n gsterdi ^ i gibi bir sistem, bir btn iinde paralarla btnl ^ n, aralarla gayelerin kar ^^ l ^ kl ^^ ba ^ l ^ l ^ klar ^ n ^^ meydana ^ kar ^ rlar. Kant tabiat bilgisinde nazari akl ^ m ^ z ^ n bu tarzda gaye mnasebetlerini kavramad ^^^ n ^ , orada yaln ^ zca zaman sezgisine ve sebeplik fikrine uygun olarak mekanik mnasebetleri kavrad ^^^ n ^ ; fakat canl ^^ varl ^ klarda, sanat eserlerinde organik birer sistem halinde ara - gaye mnasebetinin ayn ^^ zamanda konulmu ^^oldu ^ unu sylyordu. Kant bu son fikirlerini "Hkmn Tenkidi" adl ^^ kitab ^ nda nazari ve amen ak ^ llar ^ n alanlar ^ n ^^ a ^ mak zere ileri sryordu. Lachelier bu fikirleri tabiat alan ^ na naklediyor. Onca btn tabiat ^^ canl ^^ varl ^ klar gibi grmek zorunday ^ z. nk tmevar ^ m ^ n i ^ leyi ^^tarz ^^ bizi yaln ^ z paralar ^ n ^^ bildi ^ imiz bir gere ^ in btn hakk ^ nda hkm vermeye gtryor. zel hallere ait tecrbeleri tmel hallere yaymak demek tabiat ^ n hi de ^ ilse baz ^^ k ^ s ^ mlar ^ nda organik bir btnl ^ oldu ^ unu ve paralarla btn aras ^ nda ili ^ iklik bulundu^unu kabul etmek demektir. Aksi halde hibir suretle, ne al ^^ kanl ^ kla, ne ihtimallerin artmas ^^ ile, ne yeter sebep prensipi ile s ^ n ^ rl ^^ hallerde yapt ^^^ m ^ z tecrbe sonular ^ n ^^ sonsuz hallere yaymaya hakk ^ m ^ z olamazd ^ . K ^ saca, tmevar ^ m ^ n me ^ rulu ^ u ancak mekanik sebeplerin gaye sebeplerle tamamlanmas ^^ yard ^ mile mmkn olabilir. Yaln ^ z fiili sebeplerini bilmi ^^olsayd ^ k tabiat ^ n esas ^^ hakk ^ nda ne syliyebilirdik? nce canl ^^ varhklar ^ n devam ^ na inanmam ^ z iin hibir sebep kalmazd ^ . Zira organla ^ m^^^varl ^^^ n geli ^ mesini sa ^ layan grlmez hareketlere dair hibir fikrimiz yoktur; ya neslin yeni bir tr do ^ uraca ^^ , ya tabiat galetleri meydana getirdi ^ i, yahut hayat ^ n yer yznden bsbtn kaybolaca ^^ n ^^ ayn ^^ derecede kuvvetle farzedebilirdik. Cans ^ z cisimlerin devam ^^ da tekilerden daha sa ^ lam grn172

miyecekti. nk bu cisimlerin kimyan ^ n basit sayd ^klar ^^ da iine girmek zere hep daha kk cisimlerden ibaret olduklar ^^ kabul ediliyor. Bu genel hareket kanunlar ^ na gre, kk cisimlerden yeni terkiplerin dzenli ve ahenkli mesela Mendeleef cetvelinde oldu ^ u gibi meydana ^ kmalar ^ n^^ a ^ klmak kabil olm ^yacakt ^^ I. Bu kk cisimlerin varl ^^^^ gzmzde bykleri kadar i ^reti ve ar ^ zi kalacakt ^ . Epikurus'un alemi kr tesadflerin hkm srd ^ bir lemdir, unsurlar ^^ da renksiz, kokusuz, ^ ekilsizdir. Byle bir 'Mem bize hibir ^ eyi a ^ klayamaz.
,

Lachelier bu kr tabiat yerine ancak dzenli, ahenkli, gaye-ara sistemleri halindeki bir tabiat ^ n alimin a ^ klamalar ^ na elveri ^ li oldu^ u san ^ s ^ ndad ^ r. Lachelier'ye gre tmevar ^ m yard ^ rnile yap ^ lan bir, kanun ara ^ t ^ rmas ^^sanki kaz ^ lardan elde etti ^ i baz ^^ arkeolojik vesikalar yard"ile btn bir devri canland ^ ran arkeologun al ^^ mas ^ na benzer. Yer alt ^ n4 bulunan bir anak paras ^ n ^^ restituer etmek suretile nas ^ l mevcut olm ^ yan paralar ^n ^^ tamaml ^ yarak as ^ l eski durumuna getiriyorsak, ayn ^^ suretle tabiat ^ n bir safhas ^ na ait baz ^^ olaylar ^ n meydana ^ kar ^ lmas ^^ suretile de onlar ^ n btn hakk ^ nda hkm vermemiz mmkn olabiliyor. [ 1 ]

5. ^htimalci a ^klama ^ imdi tmevar ^ m dolay ^ siyle ayn ^^ konuya tekrar dnyoruz; fizik tmevar ^ m ^^ bir de ihtimaliyet mant ^ k' ile a ^klamak isteyen bir gr ^^ oldu ^ undan bahsetmi ^ tik. E ^ er say ^ l ^^ vakalarda yapt ^^^ m ^ z tecrbenin say ^ s ^ z vakalar iin de geer oldu ^ unu sylersek, bunu ancak piyango ekerken yapt ^^^ m ^ z gibi bahse giri ^^ (mise) ^ eklinde yap ^ yoruz. Burada "en yksek bir ihtimal derecesiyle" falan olay ^ n yar ^ n olaca ^^ ndan bahsetmemize derminisme diyoruz. Byle d ^ nenler daha ileri giderek yaln ^ z meteoroloji gibi ihtimal nisbeti ok de ^ i ^ ik olan alanlarda de ^ il, hatt astronomi gibi olaylar ^^ ok nceden btn kesinli ^ i, a ^ kl ^^^^ile gerektirilebilen alanlarda dahi "en yksek ihtimallik derecesi"nin bulundu ^u iddias ^ ndad ^ rlar. Onlara gre filan gezegenin ^ u kadar zamanda filan yerde bulunmas ^ , yahut ^ u kadar y ^ l sonra, gne ^^veya ay tutulmas ^^ olay^n ^n olmas ^^ da ancak "en yksek dereceden muhtemel" bir olayd ^ r. Ancak onlardaki ihtimallik nisbeti yar ^ n ya ^ mur ya ^ mas ^^ veya havan ^ n a ^ k olmas ^^ ihtimali gibi kehanetlere (pr&liction) gre lszce yksek oldu ^undan dolay ^^onlarda kaba mikyasta g er eklilik oldu ^ unu syliyebiliriz. Yoksa tabiat olaylar ^ n ^ n hibir alan ^nda, tmevar ^ m ^ n tatbik edil[11 Lachelier, Le Fondement de l' Induction

173

di ^ i hibir yerde kesin gereklilikten bahsedilemez. Ba ^ ka deyi ^ le "sebeplik" ve "gereklilik" i ^ in asl ^ nda "ihtimallik"in yksek bir takrip derecesidir, grn ^ dr. As ^ l olan ih t i m all ik 'dir. Bu gr ^ yeter derecede tenkit etti ^imiz iin tekrar ayn ^^ konu zerine dnmiyelim [ ^ ]. Burada bizi ilgilendiren tmevar ^ m ve cUt6rminisme prensiplerinir temellendirilmesi iin ba ^ vurulan trl yollar ^ n yetmezli ^ ini gstermektir. Gerekten, daha nce Leibniz ddt6rminisme fikrini yeter sebep prensipinden ^ karmaya al ^^^ yor, bu prensipi de ayn ^ l ^ k ve eli ^ mezlik prensipleri gibi akl ^ n formel prensipleri aras ^ na koyuyordu. yle ise Leibniz determinizmi formel ak ^l prensiplerinden ayr ^ lmaz bir tarzda a ^ klarken metafiziki ve ilmi formel ak ^ l prensipleri zerine kurmay ^^ d ^ nyordu. Fakat nce syledi ^ imiz gibi Aristo zaman ^ ndanberi s ^ k s ^k rastlanan dogma tisme gr ^ ne ilim ne metafizik alanlar ^ nda tatmin edici sonular vermedi. Daima kar ^^ s ^ nda tam z ^ tt ^^olan ^ phecili ^ i (sc6pticisme) buldu. Kant' ^ n bu iki z ^ t gr ^ ten kurtulmak iin at ^^^^felsefe ^^^ r ^^ da doyurucu de ^ ildi. nk byle oldu ^ u taktirde bilginin izafili ^ i, mutlak'la, ^ eylerin z ile, as ^ l varl ^ kla u ^ ra ^ mam ^ za imkn b ^rakm ^ yacak, metafizik iin btn kap ^ lar kapanm ^^^olacakt ^ . Vakaa Kant metafizike ula ^ mak iin ahlak ve sanat yollar ^ na yneldi; "Pratik akl ^ n tenkidi"nde, "Hkmn tenkidi"nde Nown?ne'e, as ^ l varl ^^ a gtrecek yeni yollar gsterdi. Fakat as ^ l varl ^ k iin bilgi kap ^ lar ^ n ^ n bsbtn kapanmas ^ , bilme ile inanma mnasebeti sorusunun zlememesi metafizik d ^ nceyi son derecede daralt ^ yordu. Nitekim, bundan dolay ^^ Kant' ^^ takip edenler onun "Saf akl ^ n tenkidi"nde sylediklerine dayand ^ lar. Tenkitilik izaficilik [2] ^ eklini ald ^ . Bilginin izafili ^ i fikri daha sonra Mutlak' ^n "bilinemez" oldu ^ u, yaln ^ z olaylar ^^ ve onlar ^ n ba ^ lant ^ lar ^ n ^^bilece ^ imiz ^ eklindeki agnosticisme ve positivisme [3] gr ^ lerinin do ^ mas ^ na kadar vard ^ . Genel felsefe ve metafizik s ^ n^ rlar ^ n ^ n daralmas ^ ndan ba ^ka bir ^ ey olmyan bu yeni fikir ^^^ r ^^ yaln ^ zca ilim felsefesi ve tatbiki mant ^ k (metodoloji) alan ^ nda acaba ba ^ ar ^ l ^^ ve doyurucu sonulara ula ^ abildi mi? Biraz nce i ^ aret etti ^ imiz gibi Ernst Mach, bu alanda bilginin her trl a ^ kl a ma'dan (explication), sistemden, sebep ara ^ t ^ rmas ^ndan vazgemesi gerekti ^ ini, ilmin biricik hedefinin yaln ^ zca nas ^ l sorusuna cevap vermeden ibaret oldu ^ unu, tabiat ^ n trl olay evrelerini birbirine ba ^ layan, btnsel (total) bir a ^ klamay ^^ asla bilemiyece ^ini syliyerek te[1] Bunun iin trkede Nusret H ^ z ^ n taraf^ ndan evrilen Reichenbach'in " ^ htimaliyet mefhamunun mant ^ k ^^ esaslan" adl ^^ yaz ^ s ^^ ile [Felsefe Y ^ ll^^^ , cilt II, 1935] yine N. H ^ z ^ r' ^ n "Olas ^ l ^ k" adl ^^ yaz ^s ^ na [Dil ve Tarih - Co ^rafya Dergisi] bak ^n ^ z .

[2] Criticisme, relativisme.


[3] Bilinemezlik. msbetilik.

174

denberi filmin yapmakta oldu ^ u birok i ^ leri onun zerinden almaya al ^^ t ^ . Mach'a gre a ^klamadan vazgeen ilim, Viyana ekolne gre yaln ^ zca protocolaire beyanlar kuracakt ^ r [1]. Bunlar ^ n tautologique ve formel de ^eri olan logistik ile ifadesi bu beyanlara fa r az i-d ed tik t if ( hypoth 6tico-c 1 6cluctif) bir vas ^ f verecektir. . Viyana evresi diye tamlan bu pozivistlerden ve mant ^ k ^ lardan ba ^ ka Enriques gibi ^ talyan mant ^ k ^ lar ^ nda da ayn ^^ d ^ ncenin trl ^ ekillerde ifade edildi ^ ini gryoruz. Bu gr ^ te art ^ k tabiat kanunlar ^ n ^ n niverselli ^inden, d t 4-minisme, evrim [9 v.b. gibi nazariyelerden bahsetmenin yeri yoktur. Btn bunlar eski metafizikilerden kalma ve zlmesi imkans ^ z szde p r obl e mler'dir. Gerek ilim bu szde problemlerden vazgeerek kendi msbet, iyi izilmi ^^ s^ n ^ rlar ^ na ekilmelidir. Byle bir felsefeye gle m e t a fizik, bilgi nazariyesi mmkn olmad ^^^^ gibi, gere ^ e kar ^^ l ^ k olan bir mant ^ k da mmkn de ^ ildir. ^ lim her trl nazariyeden, sistemden, a ^ klamadan vazgemelidir. O halde as ^ l tabiat kanunlar ^ n ^ n temellendirilmesini temin eden d it drminisme fikri de bir yana b ^ rak ^ lacak nazariyelerden biri olacak; onun yerine takrip dereceleri, ihtimali gr ^ ler konacakt ^ r.

6. Determinizm ve a ^ klanmas^^ Fakat, bu darla ^ t ^ r ^ lm ^^^ilim felsefesi ile as ^ l ilim aras ^ ndaki ili ^ki nedir? Bunun iin ilim tarihine ve fizik ilimlerinin bu gnk durumuna bakmak, ke ^ ifler ve ilmi geni ^ lemelerin zn ara ^ t ^ rmak gerekir. Fizik ilimlerinde her geni ^leme yeni baz ^^ faraziyelerin i ^ e kar ^^ mas ^^ile mmkn olmaktad ^ r. Fizikinin kulland ^^^^her faraziye, nazariye de ^ ildir. nce kanunu do ^ rulamaya yarayan bir pe ^ in faraziye-fikirden hareket edilir. Sonra "nazariye" ad ^ n ^^ alan byk faraziyeler meydana ^kar. ^ lim, tarihin hibir safhas ^ nda (hele en geli ^ mi ^^oldu ^u bugn) bu pe ^ infa ^ aziyelerle sentezi yapan nazariyelerden asla vazgememi ^ , btn ilerlemeleririi onlar sayesinde yapabilmi ^ tir. ^ lka ^ da basit, tavsifci bir ilimle yanyana giden gayelilik, e ^ ilim faraziyeleri, atom nazariyeleri vard ^ . Renaissance' dan beri msbet ilimler astronomiden ba ^l ^yarak geli ^ tike bunlar bir yana b ^ rak ^ lm ^^ , fakat yerlerini hep yeni faraziye-fikirler ve yeni nazariyeler alm ^^ t ^ r. Bugnk fizik ilimleri btn geni ^^ufuklar ^ n ^^ faraziye ve nazariyelerinin geni ^ li ^ine borludurlar. Einstein'in " ^ zafiyet"
[1] Bunlar farazi bir olay ^ , mesela elektri ^ i do^ rulamak iin ba ^ vurudu ^umuz ^^^ k, ses, ^ s^ , titrem, kuvvet v.b. olaylar gibidir ki A =a l , a,2 as, ..an ^ eklinde ifade ederiz. a s an ^^ A'ya e ^ it de ^er olan protocolaire tecrbeler toplam ^ d ^ r. olayr

[2] .6'volution

175

nazariyesinden, Planck' ^ n Ouanta nazariyesinden, Heisenberg'in "kesinsizlik prensipi"nden, Bohr'un atomun yap ^ s ^^ hakk ^ ndaki nazariyesinden, Clausius'un "enerjinin alalmas ^^ prensipi"nden ,btn bunlar ^ n yan ^ nda bir ether ("esir") faraziyesinden,genel en bir d e''t drminisme prensipinden, tabiat kanunu fikrinden vazgeildi ^ i zaman yeni fizik kalmaz. Hatt ihtimalci a ^ klamalara a ^ k kap ^^ b ^ rak ^ lsa bile, fizik alan ^ nda iz ah'dan vazgeildi ^ i, yaln ^ z t as v i r'le kamld ^^^^zaman fizik mmkn olamaz. Mesel mekanizm prensipi bunlardand ^r. ^ ster faraziye ister nazariye diyelim, byle bir prensip btn tecrbelerimizi ku ^ atan ve onlar ^^ a ^ klamaya yarayan bir ilk prensip olarak eski Yunan'dan beri filmin geli ^ mesinde kabul edilmi ^ tir. ^ lk defa Demokrit, Epicurus taraf^ ndan ileri srlen fikir Aristo'nun gayeli ve e ^ ilimli tabiat gr ^ ne, eski hylozoisme kal ^ nt ^s ^^ olan fikirlere kar ^^^modern zihniyeti temsil ediyordu; fakat bu ^ lka ^ da yaln ^ z hayal gcnn tasarlad ^^^^bir fiction'dan ibaretti. Ancak, Helmoltz zaman ^ nda (XIX. yzy ^ l) btn fizik tabiat ^ n de ^ i ^ mez ekme ve itme kuvvetleri ve mesafe ile a ^ klanmas ^^ mmkn oldu ^ u filmin temel postulat' ^^ olarak ileri srld. Daha nce Descartes'in ifade etti ^ i ve birok filozoflar ^ n savundu ^ u genel mekanizm prensipi yeni fizikin temeli haline gelmi ^^bulunuyordu. Bylece birok olay zmresi a ^ klan ^ yordu: ^^ ) Mekanik ve astronomik olaylar ba ^ ta geliyordu, nk mekanizm fikri zaten oradan ^ k ^ yordu. 2) Fakat ^ s ^^ olaylar ^^ da ayn ^^ suretle molekller aras ^ ndaki mesafe, ekme ve itme mnasebetlerine ba ^ lan ^ yordu. Kinetik gazlar nazariyesi bu suretle do ^ mu ^ tu. Demek ki ^ s ^^ olaylar ^^ mekanik olaylardan bsbtn ayr ^^ olaylar de ^ ildir 3). En sonra ^^^ k olaylar ^^ (Optik) de Fresnel ile birlikte mekanik kadrosuna girdi. Bir ^^^ k kayna ^^ ndan do ^ rultu ynnde ^^^ k cisimciklerinin (photon) yay ^ lmas ^^ ( dmission) olay ^^ a ^ kl ^ yordu. Grlyor ki ilimde geer olan mekanizm fikri cisimcik (corpuscule), bo ^ luk, ekme, itme, mesafe gibi fizikin ana kavramlar ^ n ^ n kullan ^ lmas ^ ndan do ^ mu ^ tur. Bu fikirle ^^ zleri farazi kalan btn bir sistem te ^ kil ederler. ^ u kadar var ki bu mekanizm nazariyesi btn a ^ klay ^ c ^^ glerine ve geni ^ li ^ ine ra ^ men, bugn a ^^ lm ^^^bulunmaktad ^ r. Fizik olaylar ^ n byk bir k ^ sm ^ n ^^ a ^ klayan ve geni ^^bir sistem meydana getiren me canis me yerine, ^ imdi fizik dnyay ^^ daha etrafl ^^ olarak ku ^ atan ve bahsi geen olaylar ^^ da iine alan ba ^ ka bir a ^ klama, ba ^ ka bir nazariye do ^ maktad ^r. Bu da elektro-man yetizrn nazariyesidir [ ^ ]. Acaba yeni elektromanyetik nazariye iinde eski mekanizm nazariyesinin de ^eri nedir? Buna ^ yle cevap verebiliriz: Mekanizm nazariyesinin a ^ klay ^ c ^^ bir de ^ eri olmas ^^ iin determinizm postulat' ^ n ^^ kabul etmek gerekir. Vakaa,
[1
]

Elec tro-magnetisme.

176

bir yandan "kesinsizlik prensipi"nin [i], te yandan "ihtimaliyet mant ^ k!" d ^ ncesinin bu postulat' ^^ sarst ^^^^sylenebilir. Bugn yaln ^ z filozoflar de ^ il as ^ l fizikiler aras ^ nda en ok konu ^ ulan problemlerden biri de fiziki alemde d 6t6rminisme'in olup olmad ^^^^problemidir. Bu soruyu gnn sorusu haline getiren Heisenberg taraf ^ ndan ifade edilmi ^^kesinsizlik prensipinin esas ^^ ^ udur: Bir elektronu hareketi s ^ ras ^ nda grebilmek iiri mutlaka ok hassas bir rasad aleti olmal ^ d ^ r. Bu aletten ^ kan photon [2] elektrona arpt ^^^^zaman onu yrngesinden [ *] ay ^ racak ve mutlaka bulunmas ^^ gereken noktadan ba ^ ka bir noktada yakal ^ yacakt ^ r. Halbuki kinatta her cismin hareketini lebilmek iin mutlaka onun durumu ve h ^ z ^ n ^^ bilmek gerekir (bu cisim bir elektron veya bir gezegen olabilir). Rasad aletimizin olay ^^ sarsmas ^^ yznden, bir elektronun durum ve h ^ z ^n ^^asla ayn ^^ zamanda ^ renemeyiz [3]. E ^ er durumunu (yani elektronun bu anda, nerede oldu ^unu) ^ renmek istersek ki bu mmkndr o vakit h ^ z ^^ hakk ^ ndaki bilgimiz karanl ^kta kalacakt ^ r: yahut h ^ z ^ n ^^ ^ renmek istersek dUrumu karanl ^ kta kalacakt ^ r. ^^ in kts ^ udur ki, rasad aletimiz ne kadar mkemmel ise, yani ne derecede sarihlikle olay ^^grmeyi sa ^l^yorSa, olay ^n kavranmas ^^ imkan ^^ da o kadar kaybolmaktad ^ r. Eskiden bilgimizdeki eksikli ^in bilgi aralar ^ m ^ z ^ n yetmezli ^inden ileri geldi ^ i ve aralar ^ m ^ z mkemmelle ^ tike ihtimali bilgiden kesin bilgiye geece ^ imiz kabul edilirdi [4]. Fakat Heisenberg kesinsizlik prensipi gsterdi ki, tam tersine, rasad aralar ^ m ^ z mkemmelle ^ tike bilgimiz belirsiz, (gayri muayyen) olmaktad ^ r. Buradan ^ kar ^ lacak sonu nedir? ihtimaliyet mant ^ k ^ lar ^^ burada kesin determinizmin reddi, fizik dnyas ^nda yaln ^z ihtimallerin ve takriplerin [5] bulundu ^ u, bunlar ^ n yksek bir ihtimal derecesiyle kavranabilece ^i sonucunu ^karmaktad ^rlar. Deterministler burada mphem bir a ^ klama grmektedirler. Onlara gre sjenin objeyi bozmas ^ ndan bahsedilemez. nk rasad aleti de o bj ek tif'dir. E ^ er burada, bir objenin ba ^ ka bir objeyi sarsmas ^^ bahis konusu ise, sje bu objeyi daima nce bulundu ^ undan ba ^ ka, bir yerde kavrayaca ^^^iin objeye ait bilgisi de ^ i ^ mi ^^ olm^ yacakt ^ r. Bu yorumlamaya kat ^ lmayan bir k ^ s ^ m fizikiler (Dirac, Bohr v.b.) ise kesinsizlik prensipinden daha esasl ^^ sonular ^ kar ^ yorlar. Atomlar leminde gereksizlikten, elektronlar ^ n "tikel irade"lerinden bahsediyorlar. Madde iin bu tabirlerin
[I] Principe d'incertitude veya principe d'inctermination (Unbestimtheit ). [2] Yani ^^^ k cisimci ^ i (corpuscule). [3] Position, vitesse.
[4] Bu fikri en tam ifade eden Laplace'd ^ r.

[5] Aphroximation. Trajectoire.

177

hibir anlam ^^ olmad ^^^^iin bu yorumlama ^ ekli fanteziden yukar ^^ ^ kam ^ yor. Btn bunlardan sonra Heisenberg kesinsizli ^ inin bir yaka oldu ^ unu, onun fizik dnyam ^ zla ilgisinin a ^ klanmas ^^ gerekti ^ ini unutmamal ^ d ^ r. Frans ^ z fizikisi L. de Broglie gsterdi ki, elektronun durum ve h ^ z ^ n ^ n ayn ^^ zamanda ayn ^^ a ^ kl ^ kla tesbiti kabil de ^ ildir. Durumu a ^ klarsak h ^ z (srat) karanl ^ kta kalacak, h ^ z ^^ a ^ klarsak durum (vaz'iyet) karanl ^ kta kalacakt ^ r. yle ise biz iki cepheli bir bilgi aleti kullanmak zorunday ^ z. Bu aletin ayn ^^ zamanda iki cepheye birden tatbikine imkn yoktur. Fakat hangi cepheye tatbik edersek, yaln ^ z o a ^ k, sarih ve belirli olarak bilinecektir. Ya durumun a ^ klanmas ^^ bize m ek n ve zaman llerine gre gerekli olan bir dnya gr ^ verecek, yahut h ^ z ^ n a ^ klanmas ^^ bize enerji ve hareket miktar ^^ yard ^ mile dinamik nevile ^ me verecektir. Bunlar bizim ayn ^^ kesinlikle tesbit etmemiz mmkn olm ^ yan iki farkl ^^ alan gibidir [t ]. Son yzy ^ llar ^ n fizik tarihine bakacak olursak, ^^^ k, elektrik ve m ^ knat ^ s bahislerinde srekli ve sreksiz iki gr ^ n birbirini kovalad ^^^^ grlr; Newton ^^^^^ n cisimcikler [2] halinde yay ^ ld ^^^ n ^^ tasavvur etmi ^ ti Huyghens bunun yerine dalga nazariyesini ileri srd. Bu gr ^^ra ^ bet kazand ^ . Sonradan cisimcik nazariyesi yeniden meydana ^ kt ^ . Atomun yap ^ s ^ na ait ara ^ t ^ rma ilerledike iki nazariye aras ^ ndaki gerginlik de byd. Son zamanlarda byk fizikiler bu iki nazariyenin ayn ^^derecede reddedilemez meziyetleri oldu ^ unu grdler. Louis de Broglie'ye gre mikrokozmik fizikte dalga ve cisimcik birbirini nakzetmemektedir [3]. Ba ^ ka deyi ^ le, bu iki z ^ t nazariye ayn ^^ gere ^ in iki manzaras ^ , iki ifade tarz ^ d ^ r. Fizik dnyam ^ z bize z ^ t ift vasfiyle kendini gsteriyor. Bundan dolay ^^ bu dnyaya Efltun'un tbiriyle dyade dememiz do ^ ru olur. Bu belirlenmemi ^^ ve z ^ t vas ^ fl ^^ varl ^ k elimizde bulunan d ^ nce aletlerimizden hibirisiyle (ne formel mant ^ kla, ne matematikle, ne tmevar ^ m usulleriyle) kavranabilir. ^ u kadar var ki, onun z ^ t ve tamamlay ^ c ^^ vas ^flar ^ ndan birini veya tekini ayn ^^ mant ^ k prensiplerine ayn ^^ matematik formllere dayanarak a ^ klamak mmkndr. O zaman bu cephelerden her biri hakk ^ nda edindi ^ imiz bilgide d&minisme'den bahsedebiliriz. Demek oluyor ki fizik dnyas ^^ as ^ l z ile bilgimiz iin kavrana ma z olarak kalmaktad ^r, Ak ^ l-d ^^^^ (irrationnel)d^ r; byle bir dnyay ^^ ancak bilgimizi a ^ an ve ku ^ atan varl ^^^ n mertebelerinden biri halinde inanla (doxa)
[1] Lupasco, L'Experience microphysique et la Pensee humaine,

P.U.F.

[2] Corpuscule.
[3] Louis de Broglie, Yeni Fizikte dalga ve cisimcik (Felsefe Y ^ ll ^^^ . 1935).

178

kabul edebiliriz. Fakat irrationnel dnyay ^^ cephelerinden birisiyle ele ald ^^^ m ^ z zaman ona mekn-zaman llerini tatbik ederiz ve bu tarzda elde etti ^ imiz bilgi kesin ve belirlenmi ^^bir bilgi olur. Fizik dnyam ^ z ^ n nazariyeden, a ^ klamadan vazgeemiyece ^ ini bizzat bu dnya ile u ^ ra ^ an ilim adamlar ^ n ^ n ke ^ iflerinden ^ karmak mmkn oldu ^ u gibi, yak ^ n zamanlarda fizik nazariyesini derinle ^ tiren baz ^^filozoflar ^ n d ^ ncelerinden de ^ karabiliriz. Pierre Duhem ilim tarihine ait ara ^ t ^ rmalariyle, Emile Meyerson filmin ve ilmi nazariyelerin tahlili ile u^ ra ^ t ^ lar. Birincisi fizik nazariyesinde gzlernlenmi ^^(m ^ ahede edilmi ^ ) olaylar ^ n s ^ n ^ flanmas ^ ndan ba ^ ka bir ^ ey grmyordu. Ona gre ilmimiz pratik faydaya gre "elveri ^ li" [ ^^ ] bilgilerden ibarettir. Mesela atom nazariyesi bize gerekten alemde atomlar ^ n olup olmad ^^^ n ^^ isbat etmez; ancak atomlar ^ n kabul edilmesinin fizik aleminin a ^ klanmas ^^ iin elveri ^ li (commode) oldu^ unu gsterir. Ona gre atom bir gerek de ^il, bir kelimedir. Duhem'in tezine ilmi nominalizm [2] diyebiliriz. Onun tam z ^ tt ^^ Meyerson'un ilim felsefesidir. Ona gre alimin psikolojisi, formln verdi ^ i kavramlar ^ n objeliktif gerekli ^ ine inanmadan ibarettir. Alim " ^ eyei" (chosiste)dir [3]. Bugn art ^ k kimse Duhem'le birle ^ erek "atom bir kelimedir" diyemez. Herkes Meyerson'la birliktedir. nk yaln ^ z atom de ^ il, hatta onu terkip eden elektron ve proton dahi faraziye olmaktan ^ km^^ t ^ r. Elektron mikroskopu icad edilmi ^ tir. (Bu alet hareket halindeki elektronlar ^^ 225.00o defa byltmektedir). Atomun paralanmas ^ndan ^ phe edenler, bugn atom enerjisi, atomun yap ^^ de ^ i ^ tirmesi (transmutation), atom bombas ^ , hidrojen bombas ^^ ke ^ ifleri ve icatlar ^^ kar ^^ s ^ nda bulunmaktad ^ rlar. Fiilen bilgimiz mikrofizik alemde sonsuzca derinle ^ irken kar ^^ m ^ za daima z ^ t ve tamamlay ^ c ^^ vas ^ flar ^^ olan ilk varl ^ klar, Dyade'lar ^ k^yor. Nitekim Enistein'in tasavvur etti ^ i macroscopique kainatta kar ^^ m ^ za art ^ k ayr ^^ ayr ^^ mekn ve zaman lleri, enerji ve madde de ^il; hareketli ve ktlesi de ^ i ^ en bir alemde "enerji ve madde" btnl ^ (enerjinin tart ^ labilir olmas ^ , maddenin kuvvet kaybetmesi gibi), M ek anz aman sreklisi halinde tek parametre ^ k^ yor. Fizik nazariyeleri incelend ^ ke makroskopik alemde de bir ku ^ at ^ c ^ y ^^ kabule bizi mecbur eden dyadique varl ^ kla kar ^^ la ^^ lmaktad ^ r. Einstein bize " ^ zafiyet" nazariyesiyle mekan ve zaman ^ n birbirine ba ^ l ^^ iki parametre oldu ^ unu ,bir cismin
[1] Commode, Commodisme ilim felsefesindeki bir nevi pragmatisme'dir ki, H. Poincare'nin conventionalisme'i ile beraber pragmac ^ l ^^^ n ilim alan ^ nda bu yzy ^ l ba ^^ nda bir sre iin
kazand ^^^^ ba ^ ar ^y^^ gsterir. Fakat bu hareketler 1915 den sonra gittike gerilemektedir. [2] Nominalisme = isimcilik. Pierre Duhem: La TUorie Physique. [3] Emile Meyerson, IdentiU et Realite.. De l'explication dans les sciences, Cheminement de la PenLre, v.s. kitaplar ^ nda bu tezi savunuyor.

179

hareketini ba ^^ ms ^ z meknla ve zamanla ayr ^^ ayr ^^ gerektiremiyece ^ imizi gsterdi. Bir rnd (gzleyici) yer yzne gre ayn ^^h ^ zda hareket halinde ise, sre ve zaman hakk ^ ndaki fikri de ^ i ^ miyecektir. Bu, karada oldu ^ u gibi, hareket halindeki bir vapurda bulunan kimse iin de ayn ^ d ^ r, ve kronometrelerimizi vapura koyarsak ayn ^^ suretle al ^^ acaklard ^ r. Hibir cisim (hibir ^ey) hareket s ^ ras ^ nda ba ^ kalar ^ ndan na daha uzunla ^ acak ne daha k ^ salacakt ^ r. Hareket halindeki gzleyicinin saati de di ^ er saatler gibi i ^ leyecektir. Bundan ba ^ ka, hareket halindeki gzleyicinin gtrd ^ kronometreler dn ^ nde sabit gzleyicinin saati ile ayn ^^ olacakt ^ r. Bu gzleyicilerden her biri zaman ^ n kendisinde ve ba ^ kas ^ nda ayn ^^ tarzda geti ^ ine hkmedecektir ( J. Perrin, Espace et Temps adl ^^ eserinden izafiyeti zaman hakk ^ nda). H. Le Chtelier, "Tecrbeci filmlerde metoda dair" [I] adl ^^ kitab ^ nda fizik ilimlerinin ba ^ l ^ ca prock elerini ^ u tarzda k ^ salt ^ yor. Fizik ilimleri drt ara ^ t ^ rma yolu (procMd) kullan ^ rlar: ^ ) Zihni bo ^^bir levha haline getirecek surette btn eski bilgilerden s ^ y ^ rmak, (Descartes, Discours de la Mdthode) [2]_ bilgilerimizden o ^ u gere ^e ait idraklerden e ^ itim ve gelenekten gelir. Ilerinde pe ^ in-hki:^ mlerin byk pay ^^vard ^ r. Bunlardan s ^ yr ^ lmad ^ ka sa ^ lam ve gvenilir bir bilgi sahibi olmak kabil de ^ ildir. 2) Yeniden kazand ^^^ m^ z bilgiyi mmkn oldu ^u kadar unsurlar ^ na ay ^ rmak: Bylece birle ^ ik ve kar ^^^ k bilginin iine giren btn ilk ve basit unsurlar ^^ bulmak. Buradan i ^^blm, uzmanl ^ k ve basit irca i ^lemleri do ^ acakt ^ r (Descartes,' Discours etc.). 3) ^^^organizasyonu (Taylor) [3] gerek ilmi ara ^ t ^ rmada gerek endstride, bir sonu elde etmek istendi ^ i zaman baz ^^ kurallara uymal ^ d ^ r. Bunlar a) ula ^^ lacak gayenin seilmei; b) gayeye ula ^ mak iin kullan ^ lacak al ^^ ma aralar ^ n^ n incelenmesi; c) zaruri al ^^ ma aralar ^ n ^ n haz ^ rlanmas ^ ; d) i ^ in icras ^ ; e) elde edilen sonular ^ n kontrol ve kullan ^ lmas ^ d ^ r. Taylor'un kurallar ^^ atlyelerde oldu^ u gibi btn laboratuvar ve ara ^ t ^ rma alanlar ^^iin de esas olmal ^ d ^ r. 4) Faraziyeler (hypotl ^ se) kullanmak: Le Chtelier'nin ara ^ t ^ rma yolunda drdnc safha dedi ^i bu nokta zerinde yeteri kadar durdu ^umuz iin burada tekrar etmiyoruz. Ona gre hipotezler ba ^ l ^ ca iki trldr : a) sistemli bir tarzda istiyerek yap ^ lan tecrbi hipotezler: Lavoisier ve Dalton'un hipotezleri gibi. b) Metafizik hipotezleri. Le Chtelier, ilmin ka ^ nmak istemesine ra ^ men, vazgeemiyece ^i bu hipotezlere de metodunda yer veriyor.
[1] Bu eser Avni Yakal ^ o ^ lu taraf^ ndan 1954 de trkeye evrilmi ^^ve ne ^ redilmi ^ tir. [2] "Metoda dair konu ^ ma" Trkeye eviren Mehmet Karasan. [3] Son zamanlarda iktisatta taylorism diye tan ^ nan cereyan.

180

Bir ara ^ t ^ rma nas ^ l yap ^ l^ r? ^^ ) pratik ve faydac ^^bir gayeye gre haz ^rlanm^^^olan bir atlyede, tezgh veya imalthanede, fabrikada eskidenberi bu tarzda teknik al ^^ ma yerleri ayn ^^ zamanda ilmi bulu ^ lar iin zemin olmu ^ tur. Carnot buhar kazanma ait tan ^ nm ^^^ ke ^ fini Stephenson'un lokomotifi gibi pratik bir gayeye hizmet ederken yapm ^^ t ^ . 2) P ^^ atik ilgi stnde s ^ rf hakikat sevgisiyle yap ^ lan (fayda gtmez) al ^^ mlarla da ilmi ara ^ t ^ rmalara girilir. As ^l ilmi ara ^ t ^ rmalar ^ n bu ikincisi zerinde toplanmas ^^ gerekir. Bunlar ^ n belirli bir temeli ve yap ^ s ^^ yoktur. Bir bahe, da ^ ba ^^ , orman v.b: bu trl ara ^ t ^ rmaya zemin olabilir. Copernic, Kepler bulu ^ lar ^ n ^^ bulunduklar ^^ yerde, (kilisede, sarayda v.b.) yapm ^^ lard ^ . 3) Fayda gtmez (cUsint dress ilim tasas ^^ ile yap ^ lan ara ^ t ^ rma kendine zel bir yer de haz ^ rl ^ yabilir. Bu yer atlye gibi evreden ayr ^ lm ^^ t ^ r. Kendine mahsus aralar ^ , aletleri, lleri vard ^ r. Her iki al ^^ ma tarzindan farkl ^ , do ^ rudan do ^ ruya ilmi ara ^ t ^ rma evresi diye haz ^ rlanm ^^^olan bu yer 1 a bor a tuv ar 'd ^ r. Laboratuvar ^ n yan ^ nda ara ^ t ^ r ^ c ^ n ^ n i ^ ini kolayla ^ t ^ ran bir ktphane ile bir de ara ^ t ^ rma sonular ^ n ^^ haber veren d ers h ane bulunur. ^^ te gerek orta gerek yksek ^ retimde ilmin yay ^ lmas ^^ ve ^ retilmesine oldu ^ u kadar ilerlemesine ve derinle ^ mesine de hizmet eden ba ^ l ^ ca bu 1 ab o r a tu v ar 'lard ^ r. Fizik ilimlerinden her birinin kendi derinle ^melerine gre ayr ^^ aletleri olan laboratuvarlar ^^ vard ^r. Bu ilimler zaman ^ m ^ zda o kadar ilerlemi ^^ve uzmanl ^ klar ^^o kadar artm ^^ t ^ r ki, bu ilimlerden hibir dal ^ n laboratuvar ^^ tekine benzemez. Deney metodunun belirli kurallara gre de ^ il, spontand olarak nas ^ l tatbik edildi ^ ini anlamak iin, klasik olmu ^^birka misal verelim 1. Le Verrier Paris rasathanesi astronomu idi. Uranus gezegeninin (1646) gne ^^sisteminin en uzak gezegeni oldu ^ u ve yrngesinde baz ^^ perturbationlar bulundu ^ unu biliyordu. Newton'un genel ekim kanununa gre bu sap ^ nt ^ lar kom ^ u gezegenlerin bozucu tesirlerinden ileri gelmi ^^ olabilirdi. O zaman Jupiter ve Saturne'n tesirleri hesapland ^^ ve sap ^ nt ^^ a ^ klanamam ^^^tortu (r6idus) olarak kald ^ . 2. Le Verrier'nin fikri bu tortuyu nc bir bozucu tesir ile a ^ klamakt ^ , ki bu tesir o zamana kadar astronomlar ^ n gzlemlerinin d ^^^ nda kalm ^^^olsun. Le Verrier bu fikri matematik bir tarzda ifade etti. Gezegenin ktlesini, mesafesini, bykl ^ n hesaplad ^ ; en elveri ^ li zamanda onun durumunu gsterdi. 3. Burada as ^ l nemli olan nokta matematik ve nazari tesbitin tecrbe ile desteklenmi ^^olmas ^ d ^ r. Nitekim Le Verrier'den sonra onun metodu iki kere daha tatbik edildi. Birincisinde onun hesapla gsterdi ^ i sap ^ nt ^^ tecrbe ile Neptune gezegenini meydana ^ kard ^^ Ikincisinde Neptune ve Pluton iin ba ^ ar ^^ kazan ^ l ^ nca, bu sefer Vulcain gezegeni

181

iin de ayn ^^ tecrbe yap ^ ld ^ . Fakat bu gezegen asla grlemedi. Bylece Vulcain gezegeni matematik bir faraziye olarak kald ^ . Neptune gezegeninin varl ^^^^Berlin rasathanesinde en iyi hesaplara uygun bir gzlemle tesbit edildi. Bunu yapan da Herschell oldu. Demek ki matematik ve nazari hesaplar ^^ Herschell'in gzlemleri destekledi. Burada Le Verrier'nin hesaplar ^^ bir nevi tortu meydana getirdi ki, bu tortu yeni bir olay arama imkan ^ n ^^ vermi ^^ ve yeni gezegeni ke ^ fettirmi ^ tir; fakat buradaki tol'tu kavram ^^ S. Mill'in metodlar ^ ndaki tortudan ok farkl ^ d ^ r, hatt onun yanl ^^ l ^^^ n ^^gsterir. [ 1 ] Bir ba ^ ka misal de Maxwell-Hertz'in elektro-manyetik ke ^ ifleridir. Maxwell 1866 da elektrik olaylar ^ n ^ n bir alan (champ) ierisinde srekli olarak yay ^ ld ^^^ n ^^ iddia etti ve elektro-manyetik "alan" dedi ^ i bu enerji yay ^ l ^^^^sahas ^ na ait diferansiyel hesaplar ^^ yapt ^ . O s ^ rada henz hibir tecrbe bunu desteklemiyordu. Maxwell'in diferansiyel denklemlerine tamamen nazari, hatt fantezi gz ile bakt ^ lar. nk arada tel, toprak v.b. bir ara olmadan elektri ^ in bir alan (champ) iinde yay ^ labilece ^ine kimsenin akl ^^ ermiyordu. Bu nazari al ^^ malardan 20 sene sonra 1886 da Hertz yapm ^^^oldu ^ u tecrbelerle Maxwell'in nazarl hesaplar ^ n ^^ destekledi: bu tecrbeler tamamen matematik hesaplara uygundu. [ 2] Gerek Le Verrier, gerek Maxwell'in ara ^ t ^ rma yollar ^^tecrbeden matematik do ^ rulamaya de ^ il, tam tersine matematik do ^ rulamadan tecrbeye do ^ ru geli ^ en bir ke ^ if tarz ^ n ^^ gstermektedir. Her ikisinde de sonulama, matematik cl6duction tecrbeden, tmevar ^ mdan nce gelmekte, hatt tmevar ^ m^ n yap ^ lmas ^ n ^^ sa ^ lamaktad ^ r. Bu cins ara ^ t ^ rmalar ilmi ke ^iflerde tecrbe metodlar ^^ ve tmevar ^ m ^ n yaln ^ z ba ^^ na i ^ lemedi ^ ini, de'duction'lar^ n onu haz ^ rlad ^^^ n ^^ gstermektedir. Bu da ayr ^ ca Stuart Mill'in sonulamay ^^ (d6cluction'u) tmevar ^ ma irca iin yapt ^^^^gayretlerin yerinde olmad ^^^ n ^ , her tmevar ^ mda sonulaman ^ n ok nemli rol oldu ^ unu, hi de ^ ilse onlar ^ n birbirine yard ^ m etmeden tabiat ara ^ t ^ rmalar ^ n ^ n yap ^ lmad ^^^ n ^^ ifade etmektedir. Tecrbeden sonulamaya do ^ ru geli ^ en bir ara ^ t ^ rma misali olarak ta ToriCelli ve Pascal'in termometreye ait ke ^ iflerini verebiliriz. Floransa e ^ melerini yapanlar emme-basma tulumbalarla kuyulardan su ^ kard ^klar ^^ zaman suyun 10,33 metreden yukar ^^ ^ kmay ^^^ n ^ n sebebi Galilee'ye sorulmu ^ tu. O, bu limit yksekli ^ in suyun yo ^ unlu ^ u ile tersine orant ^ l ^^ oldu ^ unu tahmin etti. O vakte kadar fizikiler "tabiat bo ^ luktan nefret eder" derlerdi. Fakat bu eski faraziye hibir ^ eyi a ^ klam^ yordu. Galilee'nin izah' daha ilmi idi; bununla birlikte o da tatmin edici de ^ildi. Galilee'nin
[1] Mouy, La Logique (Methodes des scienees physiques) [2] A. Einstein et L. Infeld, L'Evolution des idees en physique. [Flammarion]

182

^ rencisi olan Toricelli en a ^^ r s ^ v ^^ olan c ^ va zerinde tecrbe yapmay ^^ d ^ nd. E ^er Galilee hakl ^^ ise, c ^ va, ii bo ^ alt ^ lan bir tpte maximum yksekli ^ e ^ kacakt ^^ ki, bunun 10,33'e nisbeti c ^ va yo ^ unlu ^ unun su yo ^ unlu ^ una nisbeti gibidir. Boruyu tulumba ile bo ^ altacak yerde, bir ucundan c ^ va doldurulur, teki ucundan bo ^ alt ^ l ^ rsa, tp tam dolu oldu ^ u zaman a ^ k ucunu t ^ kamak suretile bir c ^ va kab ^ n ^ n iine dald ^ r ^ l ^ r. Sonra bu kab ^ n iindeki t ^ pa a ^ l ^ r. O zaman grlr ki c ^ va biraz alal ^ r ve nceden tahmin edilen seviyeye gelince orada durur. Bu seviye de 76 santimdir. Toricelli bu deneysel sonucu matematik bir surette do ^ rulad ^ . Hava tabakas ^ n ^ n yksekli ^ ini havan ^ n bilinen yo ^ unlu ^ u ile arparak c ^ van ^ n yo ^ unlu ^ una e ^ de ^ er bir arp ^ m elde etti. ^^ te tecrbeyi destekleyen tamamen matematik mahiyetteki isbat ^ ekli budur. Ancak, bu ara ^ t ^ rman ^ n tam do ^ rulama safhas ^ na girmesi Paris'te Descartes' ^ n telkini ile Pascal taraf ^ ndan sa ^ lanm ^^ t ^ r. Toricelli tecrbesi Pascal ailesine 1646 da bildirilmi ^ ti. Onlar tecrbeyi tekrar ettiler. ^ ki ay sonra Blaise Pascal, Descartes'a rasatlad ^ ktan sonra Clermont-Ferrand'daki bir akrabas ^ na bu olaya dair do ^ rulay ^^^ n ^^ yaz ^ yordu. Tecrbe 1648 yaz ^ n ^ n sonunda Pascal' ^ n akrabas ^ ndan Perier taraf^ ndan yap ^ ld ^^ ve parlak bir sonu elde edildi. Ba ^ ar ^ dan heyecanlanan Pascal tecrbeye daha kk mikyasta yeniden ba ^ lad ^ : bir kilise kulisine ^ k ^ nca c ^ va stunu fark edilecek derecede alald ^ . Bu suretle da ^^ n tepesinde ve ete ^ inde yap ^ lan tecrbenin daha kolay kontrol edildi ^ i anla ^^ ld ^ . Rakkamla ifade edilen olgulara ait bir tablomuz varsa, buradan olaylar aras ^ ndaki dz veya ters orant ^ l ^^ bir mnasebeti bulabiliriz. Mesel Mariotte e ^ itli ykseklikte bir s ^ v ^^ stunu ile denge haline konmu ^^gaz ktlesinin hacimleri ve bas ^ nlar ^ n ^^ kar ^^ la ^ t ^ rmak suretile, kendi ad ^^ ile tan ^ nan kanunu buldu. Kepler'in Dioptrique'e ait gzlemleri Descartes taraf^ ndan matematik bir surette formuler edildi ve kanun haline kondu. Eskiden beri ^^^^^ n k ^ r ^ lmas ^^ olay ^^ biliniyordu; fakat matematik bir sonulama ile ifade edilemiyordu. Gelen ^^^ k ile yans ^ yan ^^^^^ n a ^ lar ^ n ^ n e ^ itli ^ ine ait isbat ile bu olay matematik bir kesinlik kazand ^ . Huyghens, btn e ^ it olmayan haller nazari olarak kald ^ r ^ ld ^^^^zaman cisimlerin darbesi kanununu matematik bir surette kurdu. Mersenne 1636 da tellerin vibration'u (titre ^ mesi) kanununu ifade etti. Ortalama frekans titre ^ melerini hesapl ^ yarak bunu bulmaya imkn yoktu. nk saniyede ancak 8-10 titre ^ me say ^ labilirdi. Bu frekansa kar ^^ l ^ k olan ses ise yoktu. Grme bir ^ eyi tesbit etti ^ i s ^ rada i ^ itme hibir ^ ey tesbit etmiyordu. 17,5 ayak uzunlu ^ unda bir monocorde ile tecrbe yapt ^ . Bu monocorde hibir ses

183

kaydetmiyor, fakat titre ^ meleri hesap ediyordu. Bu suretle kendi kanununu ke ^ fetti. Buldu ^ u bu sonutan o kadar emindi ki, tecrbe s ^ n ^ rlar ^^ d ^^^ ndaki zihni bir i ^ lem ile kula ^^ n i ^ idemiyece ^ i kadar hafif seslerin frekanslar ^ n ^^ tayin etti. Grlyor ki kanunlar ^ n ke ^ fi tabiat ^ n akli dzenine ve matematik sonulaman ^ n tabiat dzenini ifade gcne olan kuvvetli gvenden gelmektedir. Bunun en bariz misallerinden biri de daha nce bir iki kere zikretti ^ imiz kimyada kullan ^ lan Mendeleef cetvelidir. Tan ^ nm^^^Rus kimyageri Mendeleef cisimleri gittike artan atom a ^^ rl ^ klar ^ na gre tertip etmek zere bir cetvel yapt ^ . Cetvel bir silindire konacak olursa, bunun dn ^ s ^ ras ^ nda ^ imdiye kadar bulunmu ^^olan cisimlerin atomik ve molekler a ^^ rl ^ klar ^ n ^ n son derecede dzenli bir art ^^ la ykseldikleri grlr. Fakat bu cetvelde a ^^ rl ^ k nisbetlerinin dzenli ykseli ^ ini bozan baz ^^ atlamalar grlm ^^Mendeleef bu atlayan k ^ s ^ mlar ^^ cetvelinde bo ^^kareler halinde b ^ rakm ^^ t ^^ Onun gsterdi ^ i tabiat dzeni e ^ er gerekten varsa, bu bo ^^karelerde de mutlaka baz ^^ cisimlerin olmas ^^ gerekiyordu. Mendeleef'e gre atomik ve molekler a ^^ rl ^klar ^^ nceden kestirilen bu cisimler tabiatta mutlaka vard ^ r, ve bir gn bulunacaklard ^ r. Gerekten, Mendeleef' ^ n tahmin etti ^ i gibi bu bo ^^kareleri doldurmas ^^ gereken cisimlerin baz ^ lar ^^ sonradan ke ^ fedilmi ^ tir. Mesel Mendeleef'in farazi olarak ekaluminium dedi ^i cismin yeri 1876 da gallium'un ke ^ fi suretile dolduruldu. Mendeleef cetveli de tabiat dzenine olan gvenden do ^ mu ^^matematik bir sonulamamn eseridir ki, sonradan yap ^ lan baz ^^ ke ^ ifleri haz ^ rlam ^^ t ^ r. Bununla birlikte gsterdi ^ imiz misaller sonulama ile tecrbe aras ^ nda do ^ matik felsefenin d ^ nd^ tam bir uygarl ^ k oldu ^unu gstermez. Ancak, sonulamalar ^ m ^ z ^ n tecrbe iin elveri ^ li bir zarf grevini grd ^ n ve tabiat ^ n de ^i ^ meleri ierisindeki devaml ^ l ^ klar ^^ ifadeye yaradikim anlatmaktad ^ r.

7. Fizik ilimlerinde srekli geni ^ leme


Fizik ilimleri trl bak ^mlardan s ^ n ^ fland ^ r ^ labilirler. Tarihi geli ^ melerine gre: A. nce yaln ^ z madde ve onun d ^^^vas ^ flar ^na ait tavsifi ilimler do ^ mu ^ tur : Simya, madenler ilmi (mineralogie), jeoloji (g6ologie =yeryz ilmi), co ^rafya (g6graphie), iptidai fizik, y ^ ld ^ zlar bilgisi (astrologie). B. Daha sonra Ortaa ^^ n "Fizik"i, "El-kimya"s ^ , yine astrologie'nin yan ^^

184

ba^^ nda tasvirci kozmografya (Batlamyos) [ ^^ ] v.b. C. Yeni a ^ da mekanik, astronomi, jeoloji, optik, hydrolik, akustik [2], ilmi kimya D. Son yzy ^ lda kinetik gazlar nazariyesi, termodinamik, elektromanyetik, ^ imi-fizik, dalgalar mekaniki, cisimcik mekaniki v.b. [3]. Bu s ^ rada fizik ilimleri derece derece basit tavsiften s ^ n ^ flamaya, oradan bnye tahliline, daha sonra olaylar ^ n e ^ itlere ayr ^ lmas ^ , her e ^ idin kendi iindeki mnasebet ve kanunlar ^ n ^ n aranmas ^ na, en sonra bu trl trl ilim dallar ^^ aas ^ ndaki ba ^lant ^ lar ^ n d ^ nlmesi suretiyle fizik ilimlerinin sentezine do ^ru gidildi ^ i grlr. Vakaa, fizik ilimlerinde makroskopik mikyas ^^ ele alacak olursak ^ yle bir srekli geni ^ leme ile kat ^^ la ^^ r ^ z. I. Batlamyos kainat ^^ : Burada dnya sabit, y ^ ld ^ zlar hareketli diye kabul edilmekte ve gk cisimlerine ait btn hesaplar dnyan ^ n etraf^ ndaki devirlerine gre yap ^ lmakta idi. Batlamyos kinat ^ na g6centrisme denir. Fizik olaylar ^ nn ^ n trl dallar ^ na ait kk ilimler bunun iinde ona gre yer almaktad ^ r. Bu kainat astrologique veya astrobiologique denen ilimd en nceki eski gr ^ lerin izlerini de k ^ smen ta ^^ maktad ^ r. II. Copernic kainat ^ : Galilei ve Keplerin mekanik astronomideki ke ^ ifleri dnya sistemi hakk ^ ndaki gr ^ bhtn de ^ i ^ tirdi. Gne ^^ sistemini idare eden gezegen kanunlar ^^ bulundu. Y ^ ld ^ zlar ^ n dnya etraf^ nda de ^ il, tersine, bir k ^ s ^ m gezegenlerin gne ^^ etraf^ nda ve ellips mahrekine gre dndkleri sabit oldu. Coperinc kainat ^ na, hffiocentrisme de denmektedir. Fizik olaylar ^ n ^ n a ^ klanmas ^ nda art ^ k Aristo'nun gayeci ve e ^ilimci gr ^ b ^ rak ^ lm ^^ t ^ r. Aristo'ya gre ate ^ te g ^ e ^ kmak e ^ ilimi oldu ^ u ,ta ^ ta yere d ^ mek e ^ ilimi oldu ^ u iin byle hareket ederler. Bu hareketlerin sebebi bu cisimlere tesir eden baz ^^ gaye sebep'lerin bulunmas ^ d ^ r. Mekanik ilminin kurulu ^ u olaylar ^ n mekan ve zaman ^ artlar ^ na gre sebep ve sonu zinciri halinde a ^ klanmas ^^ bu yeni gr ^ haz ^ rlad ^ . III. Newton kainat ^ : Newton, gezegenleri idare eden kanunlar ^ n yaln ^ z gne ^^sistemine mahsus olmay ^ p btn gk yz (isimlerini idare mxm eden en genel kanun oldu ^ unu gsterdi ile ifade edilen genel r2
[1] ^ lk a ^^astronomisi: Batlamyos'un (Ptolemaios) "Almageste" (Elmacesti)sine dayan ^ yordu. [2] Optique = I ^^ k bahsi, hydrotique = Su bahsi, acoustique = ses bahsidir.

[3] Tidorie cimique des gaz, thermodynamique, aectromagnUique, chimie-physique, mekanique ondulatoire, mkanique corpusculaire.

185

ekim kanunu, mekanik kanunlar ^ n ^ n btn kainat ^^ kaplad ^^^ n ^^ meydana ^ kard ^ . Yukar ^ da dokundu ^ umuz gibi m eka ni z m faraziyesi art ^ k bir al ^^ ma faraziyesi veya felsefi nazariye olmaktan ^ karak ilmin temeli olan bir postlat haline geliyordu. Newton kainat ^ nda ne dnya ne gne ^^hibir merkez bulunmad ^^^^ve bu gr ^^btn madde lemini ku ^ att ^^^^iin merkezsizlik, acen tr ism e de denmektedir. Newton'un btn alemi ku ^ atan a ^ klamas ^ , fizik ilimlerine ait bilgimizin gittike geni ^ lemekte ve ayn ^^ mekanik formllerle cans ^ z tabiat ^ n her paras ^ n^ , btn e ^ itlerini anlamak mmkn oldu ^ unu gstermekle idi. Newton sisteminde mekna ve zamana bilginin de ^ i ^ mez prensipleri gz ile bak ^ lmaya ba ^ land ^ . IV. Einstein kainat ^ : Newton'un dnyas ^ nda fizik lemini a ^ klamak iin mekanik kanunlar ^^ yetiyordu. Nitekim kinetik gazlar nazariyesi bu a ^ klamay ^^ genel ekim d ^^^ nda fizikin ba ^ ka dallar ^ na da yaymak mmkn oldu ^ unu gsterdi. Fakat Maxwell-Hertz denklemleri ile yeni fizik alan ^ nda nemli bir yer alan elektromanyetik kanunlar mekanik a ^ klaman ^ n yetmezli ^ ini anlatt ^ . Bu yeni ufuk ^^^ k ve ^ s ^^ olaylar ^ n ^ n da ayn ^^ prensipe ba ^ lanmas ^ n ^^ sa ^ lad ^ . En byk h ^ z olan ^^^^^ n h ^ z ^^ zaman iin mikyas oldu ^ u, bundan dolay ^^ da zaman ^ n olaylar d ^^^ nda mutlak bir l olmay ^ p ancak dnyam ^ za ba ^ l ^^ iz afi bir l oldu ^ u grld. Gk Mekani ^ i ve genel ekim kanunlar ^ n ^ n da elektro-manyetik kanunlar ^ n zel halleri oldu ^ u anla ^^ ld ^ . Einstein'in kainat ^ na bundan dolay ^^ "izafiyet kainat ^ " denmektedir. Burada Einstein kainat ^ na gre ondan nceki btn kainatlar zel birer hal veya kaba mikyas'lar olarak do ^ruluklar ^ n ^^ saklarlar. Bundan dolay ^^ Batlamyos'tan Einstein'a kadar kinat gr ^ lerinin geni ^ lemesi zikzakl ^^ ve devrimli de ^ il srekli ve birbirini ku ^ atan bir geni ^ lemedir. O suretle ki, her yeni gr ^^daha ncekileri ortadan kald ^ rmaks ^ z ^ n zel hal veya kaba mikyas olarak iine al ^ r. Kinat hakk ^ ndaki bilgimizin bu srekli geni ^ leme s ^ ras ^ n ^^ takip edince her yeni kinat gr ^ nn bir ncekine gre y ^ k ^ c ^^ gibi grnmesinin al ^^ kanl ^ klar ^ m ^ z ^^ sarsmas ^ ndan ileri geldi ^ i ve yeni gr ^ e al ^^^ nca duyu verilerimizin veya sa ^ duyumuzun isyan etti ^ i bu yeni kinat gr ^ nn eskileri kadar tabii grnd ^ anla ^^ l ^ r. V. Curie kainat ^ : Makroskopik lemin tam z ^ tt ^^ olan ba ^ ka bir ufuk vard ^ r: Bu da mikroskopik veya atomik lemdir. Vakaa eski Yunanl ^ lardan beri bu lemden bahsedilmi ^ tir. Fakat btn sylenenler soyut tahminlerden ileri gitmemekte idi. Ancak zaman ^ m ^ zda mikroskop ve ba ^ l ^ ca elektron mikroskopunun icad ^ ndan sonra maddeyi meydana getiren atomlar ^ n incelenmesi mmkn oldu. Bununla da kalmad ^, Niels Bohr atomu vcude getirer elektron ve protonlarda bir e ^ it kk gne ^^ 186

sisteminin bulundu ^ unu meydana ^ kard ^^ [I]. ^ imi-fizik ilminin geli ^ mesi radium'dan ayr ^ lan enerji paralar ^^ ile bu cismin ba ^ ka cisimlere evrildi ^ini tecrbe ile gsterdi ve bylece atomda, cisimden cisme evrilme oldu ^ unu a ^ klad ^^ [2]. Eskiden simyagerler bak ^ rdan alt ^ n yapmaya al ^^^ rlard ^ . Phlogistone faraziyesine dayanan bu san ^^ tecrbe ile desteklenmemi ^^olmas ^na ra ^ men, yine de simyagerler bo ^^yere bunda ^ srar etmi ^ lerdi. Ancak XVIII. yzy ^ lda Lavoisier basit cisimlerin atomique ve mol iculaire a ^^ rl ^ klar ^ n ^^ belirlemek, bunlar ^^ kapal ^^ cam ^ i ^ eler ( cornue) iinde tartmak suretile msbet kimyan ^ n esaslar ^ n ^^ kurdu ^ u zaman, bu sonusuz faraziyeden vazgeilmi ^ ti. Fakat basit ve birle ^ ik cisimlerin hassalar ^n ^^ incelemekten ileri gitmeyen ve bundan dolay ^^ ancak tavsifi ve s ^ n ^ flay ^ c ^^ olan yeni kimya, olaylar ^ n derinli ^ine nfuz edememi ^ ti. Curie ailesi taraf^ ndan yap ^ lan ara ^ t ^rmalarla radium'un kendi kendine enerji kaybederek a ^^ rl ^^^ n ^ n eksildi ^ i sabit olunca, madde ile enerji aras ^ nda kesin fark gren eski fizik anlay ^^^^esas ^ ndan sars ^ ld ^ . Demek ki, madde, kaybetti ^ i enerji kadar kendi a ^^ rl ^^^ ndan kaybediyor. yle ise bunun aksi de do ^ ru olmal ^ d ^ r. Yani "enerjinin birikmesi maddeyi meydana getiriyor" denilecektir [ 3]. En sonra bu yzy ^ l ba ^^ nda atomun yap ^ s ^^ tahlil edildi. Cisimler aras ^ ndaki farklar ^ n onlar ^ n atomlar ^ n ^^ meydana getiren msbet ve menfi iki enerji miktar ^^ aras ^ ndaki farktan ileri geldi ^ i anla ^^ ld ^ . Mendeleef cetveline gre cisimlerin yeni bir cedveli yap ^ ld ^ . Bu cedvelde yer i bo ^^fakat elektron ve proton nisbetleri belirli olan baz ^^ bilinmeyen cisimler gsterilmekte idi. Gerekten, sonraki y ^ llarda bu cisimlerden baz ^ lar ^^ ke ^ fedildi. Bu nemli olaylar tabiat ^ n kurulu ^ unda bir nevi dzen oldu ^ u ve her tu ^ lan ^ n nered ve nas ^ l kullan ^ ld ^^^ n ^ n bilinebilece ^ ini gstermektedir. Curie'lerin meydana ^ kard ^^^^bu kinat, atom ile cosmos aras ^ nda byk bir benzerlik oldu^ u ve fizik lemin her iki ucunda ayn ^^ kanunlar ^ n gemekte bulundu ^ unu da isbat etmi ^ tir. yle ise kimyay ^^ fizikin bir dal ^^ haline koymak ve maddenin bir yap ^ s ^ ndan ba ^ ka bir yap ^ s ^ na nas ^ l geildi ^ ini grmek, hatt gemek mmkn olacakt ^ . VI. Heisenberg kinat ^^ : Fakat bu ara ^ t ^ rmalar atomu meydana getiren sistemin bozulabilmesine ait tecrbe ile sa rs ^ lm^^ t ^ r. Vakaa, dnyam ^ z ^ n mimarisini meydana getiren unsurlar ^^ paralamak, bir cisimden teki cisme atlamak, bir cismi meydana getiren enerji parac ^ klar ^ n ^^ ondan ay ^rarak ba ^^ ms ^ z bir enerji haline koymak kabil ise kinat ^ n en kk mikyas ^ nda olup biten ^ eylere hkmetmeye kalk ^yoruz demektir.
[1] Bu gr ^^Coulomb kanunu ile ifade edilmi ^ tir.

[2] Transmutation des atomes [3] .'nergetisme diye tan ^ nan ve kimyager Ostwald'a ait olan bu fikir tecrbe
alan ^ nda fiilen atom paralanmas ^^ gibi sabit olmam ^^ t ^ r.

187

Bylece ^^^ ktan ^kan enerji paralar ^ n ^ n photon, elektrikten ^ kanlar ^ n elektron oldu ^ una gre btn fizik enerjinin srekli dalgalar de ^ il cisimcikl er, quantum'lar olmas ^^ gerekiyordu. Nitekim Planck'in inceledi ^ i bu olaylara ait Fizikin "cisimcikler mekani ^ i" dal ^^kuruldu. Bir gaz ^^ meydana getiren moleklleri len zel bir statistik oldu ^ u gibi btn enerji cisimciklerinin hareketlerini len statistikler de olabilir. te yandan yine bu enerjiler (btn e ^ itleriyle) bize uzun, k ^ sa, orta dalgalar halinde grnmektedir. Enerjinin bu grn ^ n a ^ klayan bir de "dalgalar mekani ^ i" vard ^ r. Bugn iki mekanik birbirine paralel olarak geli ^ mektedir. Elektromanyetizm'le eski nemini kaybeden "mekanik a ^ klama" bylece mikroskopik lemde yeniden nemini kazanm ^^^ oluyor. Fakat as ^ l zerinde durulacak olan cihet nce grd ^ mz gibi Heisenberg'in bu Meme ait ara ^ t ^ rmalarda rasad aletlerinin (ne kadar ok sarih iseler o kadar fazla) olaylar ^^ bozdu ^ unu kesinsizlik prensipi ile ifade etmesi idi. Byk fiziki bunu Planck'in konstant' ^n ^^ (sabitesini) de ^ i ^ tirerek ^ yle bir formlle gsteriyor. A x . p, > h Bugnk fizik ^ u iki z ^ t gr ^ n tam ortas ^ nda bulunmaktad ^ r: Bir yanda Einstein'in mekn-z aman sreklisi ile lleri makroskopik iz afi y e t kinat ^^ ki, orada tam d it e'^minisme (kesin sebeplik ve gereklilik) hkm srmektedir; te yanda Heisenberg'in "kesinsizlik prensipi" ile s ^ n ^rlad ^^^^objenin oldu ^ u gibi kavra nma imkns ^ zl ^^^ ndan ibaret mikroskopik bir kinat ki orada da d d t 6rminisme'in geer oldu ^ undan ^ phe edilmektedir. Bu iki z ^ t kutbun ortas ^ nda fizik a ^ klamalar tam ^ eklini ve huzurunu bulmaktan henz ok uzak bulunuyor. Yar ^ n ^ n fiziki hangi yne do ^ ru gidecek? Bunu kestirmek ok gtr. ^ u kadar var ki acaba fizik leminin her alan ^ nda oldu ^ u gibi, bu en geni ^^iki kutbunda da z ^ t ve tamamlay ^ c ^^ vas ^flar ^^ ile bu kinat bir ku ^ at ^ c ^ ya, a ^ k ^ n bir varl ^^ a muhta olan Dyade'lar alan ^^ olarak al ^ nabilecek midir? Yoksa at ^^ kan iki manzara yar ^ n ^ n ilminde "ya bir ya teki" yne do ^ ru geli^ ecek olan yeni nazariyelerle birbirlerini inkrda devam edecek midir? Ilmin bugnk durumunda bunu tam olarak kestirmek mmkn de ^il gibi grnyor.

188

VII

BIYOLOJIK ILIMLER

^ . Canl ^^varl ^ klara ait bilgiler Genel olarak canl ^^ v ar I ^ k ' ^ n incelenmesi madde dnyas ^ ndan bsbtn farkl ^^ bir varl ^ k derecesile kar ^^ la ^ t ^^^ m ^ z ^^ gsterir. Canl ^^ varl ^k deyince konkre olarak bitki, hayvan ve insan dedi ^ imiz birbirinden ayr ^^ alanlar te ^ kil eden, ayr ^^ vas ^ flar ^^ olan varl ^ k derecesile kar ^^ la ^^ r ^ z. Canl ^ lar ilmi bu dereceye canl ^^ varliklar ^ n realitesi gz ile bakmaktad ^ r. ^ nsan ^ n canl ^ lara ait bilme merak ^ , fizik alan ^ nda oldu ^ u gibi nce bu konkre varl ^ klara, onlar ^ n d ^^^vas ^ flar ^ n ^ n incelenmesine, s ^ n^ flanmas ^ na evrilmi ^ tir Bylece canl ^ lara ait tavsifci (cUscriptil) ilimler do ^ mu ^ tur. Bunlar bitkileri inceleyen Botanik, hayvanlar ^^inceleyen Zooloji, insanlar ^^ inceleyen Antropoloji'dir. Bu tavsifci ilimler eski Yunandan beri ilkel derecede bile olsa vard ^ r. Botanik ^ lka ^ da "nebati" ilalar aray ^ ^^ ndan do ^ mu ^^mphem bir bilgiden ibaretti. Aristo'nun ^ rencisi Theophrastos, zaman ^ nda bilinen bitkileri tasvir ediyor ve bu bilgiyi ilk defa gayelilik fikrinden kurtarmaya al ^^^ yordu. Burada bahsetti ^ imiz gayelilik her canl ^ n ^n belli bir gayeye yaramak iin meydana gelmi ^^oldu ^ unu kabul eden ilkel gayelilikdir ki, bunun ileride grece ^ imiz felsefi gayelilikle ilgisi yoktur. ^ lka ^^ n bitkilere ait btn al ^^ malar ^^eski Plinus taraf^ ndan Historia Na turalis de topland ^ . Islam hekimlerinin yazd ^kla ^^^"Mfrevat- ^^ t ^b" kitaplar ^ nda bitkilere ait bilgi geni ^ ledi [ ^^ ]. 1533 de Ferrare'de, 1598 de Paris'te Botanik baheleri kuruldu. ^ lk defa Isve'te Botanik baheleri mdr Linne bir s ^ n ^ flama denemesi yapt ^ . XVIII. yzy ^ lda sun' say ^ lan bu ilk s ^ n ^ flama ^^ 787 de Fransa'da Jussieu taraf ^ ndan dzeltilerek bugn de geerli ^ i olan ilmi bitkiler s ^ n ^ flamas ^^ meydana geldi. Zooloji de Ilka ^ da ok basitti. Aristonun kendi zaman ^ nda bilinen
[1] En tan ^ nm ^^ ' ^ bn Baytar' ^ n "Mufredat ^^ t ^ b" ^ d ^ r.
-

189

hayvanlar ^^ sekiz kategoriye veya zmreye blmek zere, ilk defa rationnel zooloji kurdu ^ u sylenebilir. Btn Ortaa ^ da Aristo s ^ n ^ flamas ^^ hkm srd. Bu sekiz kategorinin ayr ^^ ayr ^^vas ^ flar ^^ ve alt blmleri incelenmi ^^ de ^ ildi. Skolastik zihniyet s ^ n ^ flamay ^^ ve ara ^ t^ rmay ^^ derinle ^ tirmeye irr^kan b ^ rakm ^ yordu. Islam alimlerinden Chiz'in "Kitab'l-hayvan" ^^ ile "Acaib-l-mahlkat" adl ^^ baz ^^ eserler vard ^ . Bat ^^ Ortaa ^^ nda k ^ smen Albertus Magnus, hayvanlar ilmi ile u ^ ra ^ t ^ . Ancak Lenore'un "Tabiat Sistemi" adl ^^eseri, Buffon'un bu alandaki eserleri ile zooloji basit bilgi olmaktan ^ kmaya ba ^ lad ^ . XVIII. yzy ^ lda Jouffroy de Saint Hilaire, XIX. yzy ^ lda Cuvier ve Lamarck ilmin bugnk seviyesine do ^ ru mhim ilerleme temin ettiler. Geen yzy ^l^ n, ortalar ^ nda Ch. Darwin ve onu takib edenlerle zooloji tavsif derecesinden a ^ klama derecesine ykseldi. Antropoloji ancak XVIII. yzy ^ l sonlar ^ nda insan bedeninin incelenmesi, kafa taslar ^ n ^ n tetkiki ile kurulmaya ba ^ lad ^ . Broca, Bastian Wernicke ve ba ^ ka alimlerin al ^^ malar ^^ kafa taslar ^ n ^ n ciddi surette incelenmesine ve s ^ n ^fland ^ r ^ lmas ^ na imkn verdi. Bu suretle kurulan antropoloji zoolojinin bir dal ^^idi. nk gayesi insan ^^ s ^ rf bir beden yap ^ s ^^ olarak incelemekti. canl ^^ trne ait ara ^ t ^ rmalar ilerledike her birinde uzmanl ^ k dallar ^^ ayr ^ ld ^ . Canl ^ lara ait ilimlerin ikinci safhas ^ , onlar ^ n yaln ^ z d ^^^manzaralar ^^ile kanm ^ yarak i vas ^ flar ^ na gre tetkik edilmesi oldu. Bunun iin hayvan ^ n paralanmas ^ , bedeni meydana getiren k ^ s ^ mlar ^ n tetkiki gerekiyordu. Ayn ^^ i ^^insan iin daha g oldu. ^ nsan kutsal bir varl ^k say ^ ld ^^^^iin alimler yzy ^ llarca onu paralamaktan ekindiler. Bununla birlikte, hastal ^ klar ^ n tedavisi ve cerrahl ^ k al ^^ malar ^^ s ^ ras ^nda hekimler hayvan bedeni gibi insan bedeninin de birok k ^ s ^ mlar ^ m incelemek imkan ^ n ^^ buldular. Bylece ,zooloji yan ^ nda t ^ b geli ^ ti. Pratik bir gaye ile hastay ^^ iyi etme gayesi ile kurulan t ^ b, bunun iin nce hastal ^ klar ^^ ve hasta organlar ^^ tan ^ ma gerekti ^ini anlad ^^^^iin, insan organizmine ait bilgi de derinle ^ ti. Gerek hayvanlar gerek insanlara ait bu tarzda ara ^ t^ rmalar hayvan ve insan morfolojisini ,anatomiyi (te ^ rih) do ^ urdu. Bunun iin anatomi terminolojisi Islam alimleri aras ^ nda erkenden kuruldu. Bu terminoloji en yeni ilim ihtiyalar ^ n ^^ kar ^^ layacak derecede idi [ ^^ ], Yaln ^ z bitkilerin morfolojisini yapmak olduka gecikmi ^ ti. Bunun iin de ormanc ^ l^ k, bah ^vanl ^ k gibi teknik bilgilerin ihtiyalar ^^ yetmiyordu. Bitkilerden biro ^ unu incelemek iin duyu organlar ^^ zay ^ f geliyordu. Ayr ^ ca byle bir derinle ^ tirme insan anatomisinde oldu ^ u kadar zaruri de ^ ildi.
[1] Islam alimlerinin "Te ^ rih" terminolojisi bizde Byk Hseyin efendi; K ^ r ^ml ^^ Aziz bey, Mazhar pa ^ a taraflar ^ndan Bat ^ dan al ^ nan yeni anatomiye tatbik edilmi ^^ve otuz y ^ l nceye kadar kullan ^ lm ^^ t ^ r.

190

Canl ^ lara ait ara ^ t ^ rma bundan sonra yeni bir safhaya girdi. Canl ^^ varl ^^^ n, s ^ rf canl ^^ olarak grd ^ i ^ leri, fonksiyonlar ^^ incelemek o vakte kadar yap ^ lanlardan daha' derin bir bilgi ile mmkn olacakt ^ . Vakaa, bu fonksiyonlardan bir k ^sm ^^ ^ lka ^ dan beri, gze arpmakta idi. Aristo canl ^ lardan bahseden kitaplar ^ nda [2], bitkile ^^ , hayvanlar ve insanlar ^ n s ^ rf canl ^^olmalar ^^ bak ^ m ^ ndan fonksiyonlar ^ n ^^ saymaktad ^ r: Mesela bitkilerin g ^ da almak, remek, hayvanlar ^ n bunlardan ba ^ ka k ^ m ^ ldamak, idrak etmek, insanlar ^ n yine bunlara kat ^ lmak zere d ^ nmek fonksiyonlar ^^ vard ^ r. Fakat grlyor ki burada s ^ rf canl ^ ya ait fonksiyonlarla ruhi fonksiyonlar birbi ^ ine kar ^^ t ^ r ^ lm ^^ , ilim d ^ ncesi metafizik d ^ nce ile birle ^ mi ^ tir. ^ slam limleri de bu bak ^ mdan Aristo'yu a ^ ama d ^lar. ^ bn Sina'n ^ n bitki ve hayvanlar ^ n fonksiyonlar ^ na ait yapt ^^^^a ^ klamalar Aristoya fazla bir ^ ey katmamaktad ^ r. Ancak, bitki ve hele insan organizmi zerinde ince ara ^ t ^ rmlar laboratuvar al ^^ malar ^^ halini ald ^^^^zamand ^ r ki, onlar ^ n hayati (vital) dedi^imiz btn fonksiyonlar ^ n ^^ meydana ^ karmak mmkn olmu^ tur. Bu da XVI. yzy ^ lda Harvey'in kan dola ^^ num ke ^fetmesi ile ba ^ lad ^ . Eskilerin beden fonksiyonlar ^na ait bilgileri bugnk bilgimizin yan ^nda pek iptidai kalmaktad ^ r. O bilginin hayat merkezini kalb, beyin veya ba ^ ka bir organ olarak gstermek, beynin ii hakk ^ nda hakikatla ilgisiz baz ^^ faraziyeler ileri srmekten fazla de ^eri yoktu. Ortaa ^ da Aristo'yu taklit ederek yaz ^ lm ^^^hayvan ve insan bedenine ait eserlerde yap ^lan a ^ klamalar, beden fonksiyonlar ^ n ^ n haritas ^^ halinde resmedilen taslaklar bugnk bilgimizin yan ^ nda son derecede ocuka grnmektedir. Bunlar, baz ^ lar ^^ hibir gzlem ve tecrbeye dayanmadan yaln ^ zca otorite say ^ lan eski stadlar ^ n kitaplar ^ ndan nakil suretile yzy ^llarca devam etmi ^^ ve ba ^ l ^ ca Ortaa ^^ alimlerinin kitaplar ^ nda yer alm ^^ t ^ ' . Bu tarzda yanl ^^^beden haritalar ^ n ^ n "tasavvuf" kitaplarma kadar sokuldu ^ una misal olarak Erzurumlu ib ^^ ahim Hakk ^ 'n ^ n "Marifetnme"sini gsterebiliriz. Harvey'den sonra s ^ rasile sindirim sisteminin, daha sonra solunum sistemi, sinir sistemi v.b.n ^ n incelenmesi sonucunda hayvanlar ve insanlara mahsus btn biyolojik fonksiyonlar a ^ kland ^ . Bylece Morfoloji ve Anatomi bilgilerinin yan ^ nda bir de physiologie (fizyoloji) bilgisi kuruldu. Ara ^ t ^ rma aralar ^^ mkemmelle ^ tike, laboratuvarlar uzmanl ^ k kazand ^ ka bitkiler, hayvanlar ve insanlara mahsus ayr ^^ ayr ^^ physiologie dallar ^^ kuruldu. Canl ^^ varl ^klara ait bilginin bu seviyeye ykselmesi onun art ^ k tasvir, tavsif, s ^ n^ flama safhalar ^ ndan geerek a ^ klama safhas ^ na girmesi, "hayati"
[1] Aristo'nun ^ u kitaplar ^ nda bu bilgi vard ^ r: Liber de Physica, De Coelo et Mundo. De Generatione et Corruptione, Meteorologica. De Mineralibus, Botanica, De Natura Animalia, De Anima et Sensu.

191

olaylar ^ n sebeplerini aramak, onlarda hkim olan tabii kanunlar ^^ bulmak zere, gittike tam ilim vasf ^ m kazanmaya ba ^ lamas ^^ demektir. Bugn henz canl ^^ varl ^ klara ait bilgilerin fizik ilimleri seviyesine eri ^ ti ^ i sylenemezse bile, kendine mahsus varl ^ k vas ^ flar ^ n ^ , kendine mahsus metodlarla gsterme yolunda byk ba ^ ar ^ lar kazand ^^^^besbellidir. ^ limlerde ideal, deneysel ara ^ t ^ rmay ^^ akli do ^rulama derecesine ykseltmek, kendi alanlar ^ ndaki mnasebetleri dedktif d ^ nce yard ^ m ^^ ile ve matematik bir dille ifade edebilmek oldu ^ una gre canl ^ lara ait ilimler de geirdikleri evrimin son safhalar ^ nda bu ba ^ ar ^^ iin al ^^ maktad ^ rlar. Bunun ne dereceye kadar gerekle ^ ti ^ ini, ne gibi engellerle kar ^^ la ^ t ^^^ n ^^ metodun tatbikini ve nazariyelerin do ^u ^ unu anlat ^ rken grece ^ iz. Canl ^ lara ait olan bu ilimlerin birle ^ mesinden, zaman ^ m ^ zda terkibi Biyoloji do ^ du.

2.

Hayat problemi

Canl ^^ varl ^^^ n incelenmesi biyolojik olgunun zelli ^ i sorusunu meydana ^ kar ^ r. Hayat maddeden ayr ^ , nevi kendinden ibaret sui generis bir gerek midir, yoksa kendini meydana getiren maddi unsurlara, fiziko^ imik olaylara irca edilebilir mi? ^^ te canl ^y ^^ incelerken ilk meydana ^kan -felsefi oldu ^ u kadar ilmi-problem budur. Bu probleme verilen ilk cevap Yunanl ^ lar zaman ^ nda Aristoya' kadar ^ kar. Aristo'ya gre canl ^^ varl ^ k cans ^ zdan tabiatca, zce ayr ^ l ^ r. nk onda var olan hayat, maddeyi harekete getiren ve maddi olm ^ yan bir prensiptir. Nitekim btn tabiat da Efltun'un gr ^ ne gre byle bir can'a = "nefs"e sahiptir: O buna lemin hayat ^^ (=Nefs-l-lem) diyor. Aristo'ya gre tabiat yce bir ak ^l taraf^ ndan idare edilmektedir. O bitkilerin en ilkel derecesinden insana kadar btn canl ^^ varl ^ klarda hkim olan bu prensipe Nefs (Anima veya Nous) diyor. Onca nefs bitkiye byme, o ^ alma ve besin alma; hayvana hareket ve idrak gcn veren, onlar ^ n maddesinde bulunan, fakat bu maddeye ba ^ l ^^ olm ^ yan ve ondan ayr ^ labilen bir cevherdir. ^ lk l^y/ozoisme ^^^ r ^^ madde ile hayat ve ruhu kar ^^ t ^ r ^ yordu. Aristo'nun animisme'i ise maddeyi canl ^ dan bsbtn ay ^rmak suretile nemli bir ilerleme sa ^ lam ^^ t ^ . Fakat bu nazariye de yine manevi = ruhi ile uzvi = hayati'yi birbirine kar ^^ t ^ rmaktad ^r. Btn Ortaa ^^ biyolojisinde bu san ^^ hkm srm ^tr. ^ bn Sina, ^ bn R ^ d biyolojileri ile bu sylediklerimiz aras ^nda fark yoktur. XVIII. yzy ^ lda Montpellier mektebi denen yeni bir ^^^ r gryoruz. 192

Fransa'n ^ n en eski niversitelerinden Montpellier T ^ bbiyesinde b4l ^ yan ara ^ t ^ rmalar, ba ^ lar ^ nda Barthez oldu ^ u halde o as ^ rda yeni bir hayat anlay ^^^^ileri srd. Aristo'nun hay a t ruhi ve m anev ryi kar ^^ t^ran, ayr ^ ca hayati olay ^ n maddeye gre ba ^^ ms^zl ^^^ n ^^ a ^ klam ^ yan mphem gr ^ n filmin geli ^ mesi iin zararl ^^ bulan bu yeni faraziye ^ yle ifade edilebilir: Canl ^^ varl ^ klar' maddeden ay ^ ran "hayati" (vital) prensiptir. Hayati prensipin ne oldu ^ unu bilmiyoruz, zne nfuz edemeyiz. Fakat ona dyanarak canl ^^ va ^ l^ klar ^^ inceleme zorunday ^ z. Bylece vitalisme ilimde metafizik bir hareket noktas ^ , daha do ^ rusu ak ^ lla a ^ klanmas ^^ mmkn olmayan bir bilin em e z ve irrationnel kabul etmekle birlikte, postlat olarak ald ^^^^bu prensip zerine ilmi a ^ klamalar ^^ dayand ^rmaktad ^ r. Hayati prensip Aristo'nun d ^ nd ^ gibi ruhla, mna ile kar ^^ an bir cevher de ^ il, zel bir etkinlik , kendine mahsus vas ^ flar ^^ olan bir gtr. Mdcanisme fikrinin fizikteki zaferi, fiziko- ^ imik a ^ klamalar ^ n geni ^lemesi yznden zamamm ^z t ^bbiyelerinde Biyoloji krslerinin o ^ unda vitalisme faraziyesi iyi kar ^^ lanmad ^ . ^ lme temel olan bu "biline mez"in as ^ l ilmi kesinli ^i ve a ^ kl ^^^^tehlikeye d ^ rd ^ nden bahsedildi.
,

Bununla birlikte, yak ^ n zamanlarda bir Alman biyolojisi, Hans Driesch, mekanizmin kan ^ tlar ^ n ^^ tenkit ederken vitalizme ait tecrbi isbata Bylece biyolojinin "bilinemez" temelini a ^klaman ^ n mmkn oldu ^ unu gsterdi. H. Driesch, sonradan, O. Becker, O. Hartmann, Uexkll ve ba^ ka biyolojistler taraf^ ndan desteklendi. Bugn Driesch'le ba ^ hyan ara ^ t ^ rmalar hayli ilerlemi ^^bulunmaktad ^ r. Driesch'i bu tecrbi ara ^ t ^ rmaya do ^ ru gtren zamamndaki m&anisme fikrinin biyolojide a ^^ r ^^ olarak hkm srmeye ba ^ lamas ^^ idi. Amerikal ^^ bir biyolojist, Jacques Loeb, "Hayat ^ n mekanik grl ^ " adl ^^ kitab ^nda bu gr ^ n reddedilmez sayd ^^^^kan ^ tlar ^n ^^ ileri sryordu. Bununla birlikte mekanizmin hayat olgular ^ n ^^ a ^ klama iddias ^^asl ^ nda ok daha eski idi. Descartes "Metoda dair konu ^ma" da insan ^ n ruh ve madde diye iki cevherden ibaret oldu ^ unu syledikten sonra, bu ikisi aras ^ nda bulunan hayat olaylar ^ n ^^ "hayyani ruhlar" ad ^^ ile esprits animaux damarlarda dola ^ an maddi bir ak ^ma benzetmekte ve bsbtn mekanik bir tarzda a ^ klamaya al ^^ makta idi. Ondan sonra Cabanis, d'Holbach ayn ^^ d ^ nceyi sonlar ^ na kadar gtrdler. Fakat bu limlerin tezleri henz farazi olmaktan ileri gidemiyordu. Loeb onu tecrbi alana soktu : Deniz kestanesi (oursin) denen hayvanla ^ m paralar ^ ndan her biri yeni bir hayvan meydana getiremiyor. Demek ki o, mekanik paralar ^ n btndr. Driesch, ayn ^^ hayvan zerindeki tecrbeleri derinle ^ tirdi. Paralanan deniz kestanelerinden her paran ^ n ayr ^ ca elveri ^ li ^ artlar alt ^nda ba ^ l^^ ba ^^ na bir organizm olmaya ba ^ lad ^^^ n^^ grd. Bu tecrbe organizmin mekanik
,

193

paralar toplam ^ ndan ibaret olmad ^^^ n ^ , maddeden farkl ^^ bir gaye-sebebe ba ^ l ^^ bulundu ^ unu, deniz kestanesinden her parada btn olma yetisinin bulundu ^ u sonular ^n ^^ ^kard ^^ [ ^^]. Driesch'e gre organizm bir btndr ve bu btn paralardan nce vard ^ r. ^ lkahl ^^ bir Deniz kestanesi yumurtas ^^ hcrelerinden bir k ^ sm ^^ paralanacak olursa, geri kalan k ^ s ^ m eskidi gibi geli ^ iyor ve embryon normal olarak kuruluyor. Demek ki hcreler k uv v e halinde hayvan ^ n btnne sahiptirler. Driesch'in tecrbeleri Spemann, Mangold, Dalcq gibi daha yeni ara ^ t ^ r ^ c ^ lar taraf^ ndan desteklendi. Bylece Biyolojinin ok nemli dallar ^ ndan biri olan embryolo gie geli^ ti. ^ u kadar var ki, Dricsch'in bu tecrbelerden ^kard ^^^^sonu adeta Aristo felsefesine dn ^^ idi. Madem ki organizmde her parada btn olma yetisi var, yle ise organizmi idare eden kanunlar mekanik kanunlar de ^ il, finaliste kanunlard ^ r. nk sonradan gerekle ^ ecek olan gaye yani organik bnye organizmin geli ^ mesini, yani vas ^ ta 'y ^^ tyin ediyor. Bu sonu ilmi gr ^ le ne derecede uzla ^ abilir, buna biraz sonra dokunaca ^^ z [2]. Driesch'e ra ^ men, az ok gerilemi ^^ve rtu ^^edilmi ^^bir halde m &anisme gr ^ devam etmektedir. nk bu gr ^^laboratuvarlarm fizik ve kimyaya dayanan, kesin hesaplar ve ller kullanan tecrbelerine daha uygun grnmektedir. A. Her ^ eyden nce p ^^otoplasman ^ n yap ^s^n^^fiziko- ^imik bir tarzda a ^ klama e ^ilimi devam etmektedir. Mesela Berthelot hayati faaliyetin ba ^ lad ^^^^baz ^^ cevherlerin sentezini elde ,'etmeyi ba ^ard ^ . Ve bu, cans ^ z maddelerini madde kuvvetlerini kullanarak oldu. Fakat bunun iin ifra ^^ kulland ^ ; zerinde hayat ^n te ^ ekkl etti ^ i albuminoide maddeyi sentetik bir tarzda meydana getirmek asla kabil olmad ^ . Btn laboratuvar ara ^ t ^ rmalar ^ mn madde ile hayat aras ^ ndaki duvar ^^ kald ^ rmak iin yapt ^ klar ^^ bunca gayrette ^^^ hibir sonu has ^ l olmad ^^^^grld. Bununla birlikte, acaba protoplasma sentezi yap ^ labilir mi diye bir solu yine a ^ k kal ^ yordu. B. Canl ^^ hcreye 'kimyevi analiz metodunun tatbiki suretile baz ^^

colloide mahllleri elde edilebildi. Mesela Alexis Carrel civciv embryon'unun


doku kltrn yapt ^ . Bu tarzda yeti ^ tirilen dokular fiilen lmez oluyorlar. Carrel'in bu al ^^ malar ^^ fas ^ las ^ z yirmi y ^ l srd. Fakat bu suretle elde edilen sun' dokudan hibir canl ^^ trn elde etmek yani retmek mmkn olmad ^^^ n ^^ btn tecrbeler gsterdi. Sun'i doku yaln ^zca colloide olarak kal ^ yordu. [3]
[1] J. Loeb, La conception ndcanique de la vie. [2] H. Driesch, La philosophie de l'organisme, trad de Kollmann, 1921. [3j -A. Carrel, L' Hamme, cet inconnu (Trk. Terc. Nasuhi Baydar)

194

C. Bir de ayr ^ ca protoplasmaya benzer baz ^^ hareketlerin oldu ^ u organik kimyaya ait tecrbelerde grld. Bu tarzda elde edilen sun'i hcreler o ^ al ^ yor, blnyor, su massediyor. Bu vas ^ flar da canl ^^ varl ^klara mahsus vas ^ flar ^ n mhim bir k ^ sm ^ n ^^ te ^ kil etmektedir. Elde edilen ^ ey protoplasma olmamakla beraber, ona yak ^ n hassalara sahip bir organik kimya maddesidir. Demek ki madde ile hayat aras ^ ndaki duvar-mekanistlere gre bir derece daha inceltilmi ^^bulunuyor. D. Bundan ba ^ ka mekanistler baz ^^ cans ^ z madde olaylar ^ n ^ n canl^^ maddeyi taklit etti ^ ini de ileri sryorlar. Mesela billrlar baz ^^ bitkileri taklit etmektedir. Von Schrn'e gre bircinsten bir s ^ v ^^ iinde canl ^^ hcre damarlar ^ na benzer damarlar ^ ebekesi olan bir krecik meydana gelmektedir. Billrla ^ mak iin baz ^^ hallerde bilffirla ^ t ^ r ^ lan bir tohum laz ^ md ^ r. Bu da reme bak ^ m ^ ndan canl ^ ya benzer. Fakat btn bu tecrbeler fizik ve kimya olaylar ^^ d ^^^ na ^ kamam ^^ t ^ r. Elde edilen sonular kimya olaylar ^ ndan, colloicVlerden veya "hayata benzer" denen gl n ^ lerden ibarettir. Bu benzetmelerle hayat olaylar ^ nar ^ n ^^ madde olaylar ^ na irca etmenin ilimc e mmkn oldu ^ unu hibir ciddi ilim adam ^^syliyemez. E. Driesch zaman ^ nda ba ^ layan ve bugn ilerlemekte olan tecrbeler ise canl ^^ varl ^ klarda nemli bir olay ^^ meydana ^ kard ^ . Bu da "organizmin kendi kendini tamiri"dir. Vcutta meydana gelen bir eksiklik veya yaran ^ n organizmin kendisi taraf ^ ndan tamiri organizmin d ^^ ar ^ dan yard ^ m grmeden kendi ba ^^ na yapt ^^^^bir dzenlemedir. Bu dzenlemeyi ma d dec i ve m &aniste gr ^^lisan ^^ ile ifade etmek kabil de ^ ildir. Son derecede mkemmel dahi olsa, bir makinenin kendi kendini tamir etmesine, eksi ^ini tamamlamas ^ na imkn yoktur. Dalcq bunu da "organisine" dedi ^ i henz tecrit edilememi ^ , fakat mahiyeti biyo- ^ imik olan bir maddenin hcreler aras ^ na yay ^ lmas ^^ ile a ^ klamak istiyor. Fakat Descartes' ^ n "hayvani ruhlar" ^ na benzeyen bu faraziyeyi destekliyecek hibir kan ^ t yoktur. Claude Bernard'a gre "dzenleme" hcre vas ^ flar ^^ aras ^ ndaki bir dengedir. [2] Bu denge ar ^ zi olarak bozuldu ^ u zaman, benzer hcreler aras ^nda fiziko- ^ imik de ^ i ^ imlerle yeniden kurulmaya al ^^^ r. Grlyor ki rn &anisrne fikri btn imkans ^ zl ^ klara ra ^ men tekrar meydana ^ kmak iin abalar yapmaktad ^ r. Bu da en ok Bichat ve Claude Bernard gibi byk fizyolojistlerin ba ^ ar ^ l ^^ ara ^ t ^ rmalar ^ ndan cesaret almadan ileri geliyor. Bu iki byk alim hayat olgular ^ n ^^ faraziyelerle a ^ klamadan vazgemi ^^grnyorlar. Mekanizmi i ^ lerine yarad ^^^^nisbette bir al ^^ ma
[11 Vandel, L' Hamza et l' &olunan : yazar bu kitapta ttn yapraklar ^nda hayata benzer baz ^^ grn ^ leri tesbite al ^^ anlar ^^ ve bunlar ^ n ba ^ ar ^ s ^ zl ^^^ n ^^zikrediyor. [2] Claude Bernard, Introduction- a l'ude de la me'decine exp6rimentale (trkesi: Galip Ata).

195

hipotezi olarak kullan ^yorlar. Hele ikincisi kesin tart ^^ malara kap ^^ aan al ^^ malar ^ ndan sonra "Materialisme et spiritualisme" adl ^^ kk kitab ^ nda kendisinin materyalizm ^kmaz ^ na girmeye asla raz ^^olmad ^^^ n ^^sylyordu. I. Bichat'ya gre hayat lme kar ^^^mukavemet eden kuvvetlerin toplam ^ d ^ r. M6canisme ve vitalisme'den ayn ^^ derecede uzakla ^ an bu gr ^ e organicisme = uzviyetilik denmektedir. Bu tarif hayat ^ n zn, cevherini, maddeye irca edilip edilemedi ^ini aramaktan vazgeerek yaln ^ zca hayati ve biologique dedi ^ imiz fonksiyonlar aras ^ ndaki mnasebeti gsteriyor. Bu fonksiyonlar ^ n temelinde fiziko- ^ imik olaylar bulunmaktad ^ r. Fakat hayat onlar ^ n toplam ^^ olamaz. Ancak bu olay zerinde maddeye irca edilemiyen canl ^^ varl ^^^ n zel karakteri, bir denge ve bu dengenin devam ^^ iin canl ^^ madde bir mukavemet olarak grnmektedir. Uzun mddet ra ^bette olan Bichat'n ^ n metodolojik gr ^ , yeni fizyoloj tecrbelerine elveri ^ li bir faraziye olmad ^^^^iin terk edildi. II. Claude Bernerd bugn daha revata olan bir al ^^ ma faraziyesi ileri srd. Ona gre "hayat lmdr". Claude Bernard bu suretle hayati fonksiyonlarla hayati olm ^yan fiziko- ^imik fonksiyonlar aras ^ nda z fark ^^ olmad ^^^ n ^ , her ikisinin de ayn ^^ tecrbe kurallar ^ na gre ,ayn ^^ tarzda incelenmesi gerekti ^ ini sylyor. Onca hayati olaylar organizm iinde ve organizmle evre aras ^ ndaki fiziko- ^ imik kar ^^ l ^ kl ^. tesirler toplam ^ ndan ibarettir. Bu kar ^^ l^ kl ^^tesirler srekli bir sre (processus) meydana getirirler. Claude Bernard' ^ n metodolojik gr ^ ne physico-chimisme denebilir. Bugn birok biyolojistler ve hekimler, mphem nazariyelere ba ^lanmadansa bu metodu tercih etmektedirler.

3. Biyolojide gayelilik ve finalisme . fikri Canl ^^ varl ^ klar' inceleyen trl ilimler tek bir genel ve sentetik ilimde birle ^ ir, o da Biyoloji'dir. Bu ilim, s ^ rf hcreyi inceliyen cytologie, r ^ eym ambryon'lar ^ n do ^ u^ u ve geli ^mesini inceleyen embryologie, hcrelerin nesiller iindeki reme ve tesirini inceleyen Genetik, kaybolmu ^^eski canl ^^ trlerini, gb^ logique devirler ve tabaklar aras ^ ndaki izleri = fosiller arac ^^ ile inceleyen paldontologie, bitki, hayvan ve insan morfolojilerini, anatomilerini, yine bu varl ^ klara ait e ^ itli fizyolojileri terkip etmek zere canl^n ^ n birle ^ ik genel karakterlerini tetkik eden ilimdir. Biyoloji bugnk durumunu btn bu para ilimlerin geli ^ mesine borludur. E ^ er hcreyi tetkik edecek mikroskop olmasayd ^^ cytologie te ^ ekkl edemezdi. ^ nsan vcudu zerinde ameliyatlarla i yap ^ n^ n incelenmesini temin eden cerrahl ^k aletleri ve tekni ^ i olmasayd ^^ embryologie ve physiologie olamazd ^ . Jeoloji bu

196

derece ilerlememi ^^olsayd ^^ pal dontologie do ^mazd ^ . Hepsinden ba ^ ka, e ^ er fizik ve kimyan ^ n birle ^ ik i ^ leyi ^^alan ^^olan fiziko- ^ imik ara ^ t ^ rmalar, organik kimya tetkikleri bu derece ilerlemese idi sindirim, zmseme ( assimilation), solunum, v.b. olaylar ^^ bugnk gibi a ^ klanamazd ^ . Btn bunlar Biyolojinin trl dallara ayr ^ lan zengin bir loaboratuvar al ^^ mas ^ na dayand ^^^ n ^^ gsterir. Biyoloji laboratuvarlar ^^ da fizik ve kimya laboratuvarlar ^^gibi bir gzlem ve deney tekni ^ ine, tecrbe kurallar ^ na ba ^l ^ d ^ r. Yani ilmi d ^ nce, pe ^ in-hkmlerden ka ^ nma, v.b. burada da hkim ( oceultisme) olmal ^ d ^ r. Bundan dolay ^ d ^ r ki, eski a ^lar ^ n "gaybi zihniyeti, ilkel ve mant ^ ktan nceki dedi ^ imiz zihniyet ,ilim d ^^^^ ( extrascientifique) san ^lar ve yanl ^^^inam ^ lar*) yznden biyoloji ara ^ t ^ rmalar ^n ^ n bozulmamas ^ na al ^^ mak ilim adam ^ n ^ n ba ^ l^ca hedefi olmu ^ tur. Nitekim: a) Uzun mddet insan ^ n kutsal bir varl ^ k say ^ lmas ^^yznden insan bedeni zerinde anatomi ve autopsie yap ^ lamamas ^^ Anatomi ve Fizlo yoji ilimlerinin do ^mas ^ na engel olmu ^ tu. b) Delili ^ in insana bula ^ an kt ruhlardan ileri geldi ^ i ve bir cin arpmas ^^ (possession) oldu ^ u ^eklindeki yanl ^^^inan yznden yzy ^ llarca sre sinir ve ak ^ l hastal ^ klar ^^ tetkik edilememi ^ ti. c) Aristo'dan beri hkm sren animisme gibi faraziyelet yznden canl ^^ varl ^^^ n ilmi metodlarla incelenmesi d ^nlmemi ^^ve biyolojik olaylar ^ n nas ^l meydana ^ kt ^^^^ve hangi ^ artlara ba ^ l ^^ olarak de ^ i^ ti ^i aranacak yerde, onlara eski kimyada oldu ^ u gibi canl ^ n^ n z ve vas ^ flar ^^ gz ile bak ^ lm ^^ , tetkik edilmeden b ^ rak ^ lm^^ t ^^ d) En sonra canl ^^ ile evresi aras ^ndaki mnasebet ve kar ^^l^ kl^^tesirler zerinde hi durulmad ^^^^iin bitki, hayvan ve insanda bu kar ^^ l ^ kl ^^tesirlerin farklar ^^ ve bunlardan do ^ an trl hayati sreler incelenmeden b ^ rak ^ lm^^ t ^^ ^^ te btn bu eksikleri zaman ^m^ z ^n biyolojisi a ^ m ^^^ve a ^maktad ^ r. Onun son yar ^m yzy ^lda kazand ^^^^ ^ ey, geen yzy ^ llarla nisbet edilemiyecek kadar byktr. Hele mikroskopun ke ^ finden sonra mikr o b iy ol oj i alan ^ ndaki ke ^ ifler, Pasteur ve Berthelot'nun biyolojiye getirdi ^ i yenilikler, a ^^ , serum v.b. ile hastal ^klara kar ^^^sava ^ma insanl ^ k tarihinde emsalsiz bir devrenin a^lmas ^ na hizmet etmi ^ tir. Biyolojinin btn bu ilerlemeleri, ilim metoduna uygun al ^^ mas ^^ yard ^ mile laboratuvarlarda kazand ^^^ n ^^ her ^ eyden nce sylemek gerekir. Bugnn t ^ bb ^ n ^^ yeryznn en nemli teknik ilimlerinden biri haline getiren bu metod titizli ^ i ve bu dikkatli laboratuvar al ^^ malar ^ d ^ r. Bunun iin birka misal verelim: Son elli y ^ l iinde mik ^^obiyolojik hastal ^ klardan en korkunlar ^na kar ^^^serum'lar ve a ^^ lar bulmak suretile onlar ^n yeryzndeki tahripleri nlenmi ^ tir. Hele son on be ^^y^l iinde bu ke ^iflerin h ^ z ^^bs*) Superstition

197

btn artm ^^ t ^ r ^ kinci dnya sava ^^ ndanberi ultra-sceptile, diasinol, stroptomycine ve penicyline gibi anti-biotique'lerin ke ^fedilmesi, malaria'y^^ yayan sineklere kar ^^^D.D.T.nin tatbiki yeryznn manzaras ^ n ^^ de ^ i^ tirdi. ^ lmin zaferini ve insanl ^^ a hizmetini gsteren bu olaylar y ^ g ^ n ^^ nnde hal yanl ^^^inanlara ve pe ^ in hkmlere saplan ^ p kalanlar ancak ok geri kalm ^^^ ilkel kabileler olabilir. Buna kar ^^^ da t ^ b mensuplar ^^kltr antropolojisi ve sosyoloji yard ^mile halk zihniyetine nfuz aresi ar ^yorlar. [1] Biyolojiyi kesinli ^e yakla ^ an tecrbi ilimlerden biri haline getirmek sayesinde temin edilmi ^^olan bu ilerlemeler, bir yandan da baz ^^ biyolo jistlerde temel fikirlere ait cr'etli iddialar ^ n uyanmas ^ na sebep oldu. Biraz nce syledi ^imiz gibi, bu ilmin fiziko- ^ imik ^ artlar ^n iyi bilinmesi yard ^ mile geli^ ti ^ ini gren bir k ^s ^ m hekimler, biyolojik olaylar ^^ do ^ rudan do ^ ruya fiziko- ^ imik olaylara ircaa al ^^ t ^ lar. Hayat ^^ laboratuvarda imal etme in^kns ^ zl ^^^^kar ^^s ^ nda gerileyen iddialar ^^ hi de ^ ilse btn hayati faaliyetlerin temelinin yaln ^ z fiziko- ^ imik olaylar oldu ^ unu tecrbeler sonucuna dayanarak isbata al ^^ t ^lar. Vak ^ a hibir t ^ bbi veya biyolojik tecrbe yoktur ki orada fiziko- ^ imik faktrler kendilerini gstermesinler. Tecrbe, hele laboratuvarda yap ^ larak tam bir lye tabi tutulursa, elde edilen sonu mutlaka bize ba ^ lang ^ ta olay ^ n ak ^^^^ s ^ras ^ nda veya neticede bir tak ^ m fiziko- ^ imik emsal ( coefficient) verecektir. Laboratu-var tecrbeleri istenildi ^i kadar tekrar edilsin, hep ayn ^^ sonular ^^ verdi ^ i iin bunun do ^rulu ^undan ^ pheye imkn yoktur. Fakat burada da bir yorumlama yanl ^^^^ ile kar ^^ la ^^ yoruz. Biyolojik olay ^^ biz daima yanda ^^^ (corollaire) olan fiziko- ^ imik olayla birlikte inceliyoruz ve incelemeye mecburuz. nk bu Olaylar biyolojik olaylar ^ n maddi ^ artlar ^ n ^^ te ^ kil zorunday ^ z. O ^ artlardan ba ^^ ms ^z, kendi ba ^^ na biyolojik olay ele almamaz. Fakat bu hibir zaman biyolojik olay o ^ artlara irca edilebilir veya onlar ^n toplam ^ndan ibarettir, demek de ^ ildir. nk ayn ^^ ^artlar hayat ^ n bulunmad ^^^^yerde de vard ^ r. ^ u veya ba ^ ka tarzda bir araya gelebilir, fakat onlardan biyolojik olaya benzer bir sonu do ^ maz ve do ^ mamaktad ^ r. ^^ te tecrbi biyolojinin dayand ^^^^ilmi metodlarla bu metodlar ^ n zerinde ak ^ l yrtenlerin ula ^ t ^^^^yanl ^^^yorumlamalar aras ^ ndaki fark ^^ bu suretle ay ^ rmak gerekmektedir. Esas ^nda hibir ciddi biyolojist bu ilmi metodlar ve onlar ^ n tatbikinden ^ kan sonulara bakarak bu hatal ^^ faraziyelere kap ^lmam^^ t ^r. Bunun sebebi, nceden dokundu ^ umuz gibi ,acele genelle ^ tirmeler yznden do ^ an bu d ^ nce yanl ^^ l^^^ d^r.
[1] Kltr antropologlar ^ ndan bir k ^ sm ^^ ayn ^^zamanda hekimdirler: Riwers gibi. Hastalara kar ^^^sava ^^s ^ ras ^ nda ilkel kavimlerin dinl-sihrl zihniyetlerinin menfi davran ^ ^^ n ^^ k^ rmak iin bu zihniyetleri incelemi ^ lerdir.

198

Canl ^^ varl ^^^^cans ^ z varl ^ ktan ay ^ran ba ^ l ^ ca vas ^ flar nelerdir? ^^. Beslenme, 2. zmseme ve zrnsenme, 3. Intibak = uyma, 4. o ^alma. Protoplasma'dan insana kadar btn canl ^ larda grlen bu vas ^ flardan hibiri madde dnyas ^ nda yoktur. Bu vas ^ flar canl ^ n ^ n trl organlar ^ na ait fonksiyonlar ^^ s ^ ras ^ nda meydana ^ kmaktad ^ r. I ^ te'fiziko- ^ imik olaylar bu fonksiyonlarm yanda ^^ d ^ rlar; yani bu fonksiyonlar fiziko- ^ imik ^ artlar ^ n zemini zerinde cereyan ederler. Onlar bulunmaks ^ z ^ n bu fonksiyonlar ^ n i ^ lemesine imkn yoktur. Fakat ne biyolojik olaylar ^ n bu fonksiyonlardan ibaret oldu ^ unu sylemek mmkndr, ne onlar taraf^ ndan do ^ urulduklar ^^ isbat edilebilir. Hatt biyolojik olaylar , bu ^ artlara dayanmaya mecbur olduklar ^^ kadar 'kendileri de bu ^ artlar zerine tesir edebilirler, ^ artlar ^ n durumunu az ok de ^ i ^ tirebilirler. Bylece biyoldjik olaylar ^ n veya fonksiyonlarm maddi bir zemin zerinde bulunmakla birlikte k ^ smi bir muhtarl ^^ a sahip olduklar ^^ ve bu maddi zemini ba ^ka herhangi bir maddeden farkl ^^ bir hale koyduklar ^ n ^^ grm ^^oluruz. Bu da biyolojik olaylar ^ n tamamen ilmi metoda uygun olarak, laboratuvarda incelenmi ^^ve kendilerine bu metodun verdi ^i btn ller ve sarihlikler tatbik edilmi ^^ olmakla birlikte fizik ilimlerin konusu olan madde olaylar ^ ndan farkl ^^ karakterleri olmas ^ na ve bu karakterlerin incelenmesine engel olamaz. Hatta tam tersine, bu olaylar ^^ hakkiyle tan ^yabilmek iin yaln ^ z onlara zemin olan ^ artlar ^^ a ^ klamak yetmez, bu olaylar ^ n kendi yap ^^zelliklerini gznne alarak bu ^ artlar zerinde yapt ^ klar ^^ tesiri de a ^klamak gerekir. ^^ te modern biyolojide gayelilik fikri bu suretle, eski a ^^ n ilim d ^^^^ d^ ncelerinden bsbtn farkl ^^ olarak yer alm ^^^bulunmaktad ^ r. Aristo'nun lemde drt trl sebep grd ^ n, bunlardan birinin de gaye-sebep oldu ^ unu nceki fas ^ llarda sylemi ^ tik. Aristo'ya gre gayesebep fizik ve metafizikte hkm sren prensiplerden biridir. E ^ yan ^n bir amaca do ^ru ynelmesi, bir kemale (entelechia) evrilmesini ifade eder. Aristo'nun baz ^^ fizik olaylar ^^ "e ^ ilim" ile a^ klamaya al ^^ mas ^n ^ n gaye fikrinden ileri geldi ^ ini ve bunun modern fizik d ^ nce taraf^ ndan ortadan kald ^ r ^lan "ilim-d ^^^ " bir san ^^oldu ^unu da biliyoruz. Renaissance'da do ^ an modern Mekanik ve Astronomi madde leminden gaye fikrini kald ^ rd ^^^^ gibi, felsefede Descartes ve Spinoza bu fikrin sakatl ^^^ n ^^ yeter derecede gsterdiler. Olaylar ^ n sebeplerle yani mekanik olarak gerektirildi ^ ini sylemek, kendilerinden nceki ^ artlar yard ^ mile meydana geldiklerini kabul etmek demektir. Spinoza gayelilik aleyhinde ^yle diyordu: ^^ : Bir gayeye do ^ru ynelmek varl ^ kta eksikli ^ i gerektirir. nk e ^ er o yneldi ^ i ^ eye sahip olsayd ^ , ona ynelmiyecekti. Ynelme ve eksiklik birbirine ba ^ l ^^ iki ^ eydir.

199

2. Gaye bir sebep de ^ildir, nk aratan sonra gelir. Onu sebep yapmak iin tabiat ^ n dzenini de ^ i ^ tirmek, sonra gelecek olan ^^ ba ^ a getirmek gerekir ki, bu da samad ^ r. nk sebep her zaman eserden nce gelir. Halbuki gaye hep aratan sonra gelecek ve nazariyeye gre sebep eseri do ^ urdu ^ u gibi .gaye de arac ^^ gerektirecektir. Sonradan olacak olan ^ ey daha nce olan ^ eyi nas ^ l gerektirir? Ayn ^^ tarzda d ^ nmek zere Kantda "Saf akl ^ n tenkidi"nde, yani ilmi yapan ak ^ l bak ^ m ^ ndan gayelilik aleyhhindedir. Ona gre gaye-ara mnasebeti zihnimizin a priori kategorilerine ve duyarl ^^^ m ^ z ^ n a priori sezgilerine ayk ^ r ^ d ^ r. nk biz duyularda olaylar ^^ ancak zaman formuna gre ve zihinde sebeplik kategorisine gre d ^ nebiliriz. Zihnimizin ideal yap ^ l ^^^^ bundan ba ^ ka trl d ^ nmeye elveri ^ li de ^ ildir. yle ise ^ eylerin asl ^ nda ( en soi) gayelilik olup olmad ^^^ n ^^ bilemeyiz. O tamamen (11roumne) bilinemez alan ^ na aittir. Bununla birlikte Kant ilimde ba ^ l ^ ca canl ^^ varl ^ klar sahas ^ nda zel bir nevi gayelili ^ i ay ^nyor ve bunu "Hkmn tenkidi" adli eserinde ele al ^ yor: a) Eski ilmin ve felsefenin arad ^^^^d ^^^gayelilik ^ eylerin kendi d ^^^ ndaki bir gayeye evrildi ^ini tasavvur eder ki, Kant'a gre bunun isbat ^^ imkans ^ zd ^ r. b) ^ lmin baz ^^ hal ve ^ artlarda kar ^^ la ^ t ^^^^bir i gayelilik vard ^ r ki, bir k ^ s^ m olaylar ^^ hele canl ^^varl ^ klara ait olaylar ^ , onsuz anl ^ yamay ^ z. Burada bahis konusu olan zaman iinde gerekle ^ ecek ve aratan sonra gelen, ^ eylerin yneldi ^ i bir gaye de ^il, bir sistemin veya bir bnyenin paralarla btn aras ^ ndaki mnasebette grlen gayeliliktir. Burada gaye ve ara zamanda ^ t ^rlar; biri veya teki nce gelmez. Fakat btnn paralar ^^iine almas ^^ bak ^ m ^ ndan bnye onu gerekle ^ tirir. Zihnin tasarlad ^^^^sebeplik mnasebeti hep ayn ^^ yne do ^ ru giden bir seri te ^ kil eder. Eser kendi sebebinin sebebi de ^ ildir. Buna fiili sebep diyoruz. Fakat serinin bir daire halinde kapand ^^^ , ve eserin sebep oldu ^ u ba ^ ka trl bir sebeplik ba ^lant ^ s ^^ da olabilir. Mesela ev, mlk sahibinin irad ^ n ^ n sebebidir. Fakat irad tasavvuru evin yap ^lmas ^ n ^n sebebi olmu ^ tur. Bu yeni ba ^lant ^ ya gaye sebep ba ^lant ^ s ^^ deriz. Zira eser sebebin sebebi olmu ^ tur. Gaye sebepleri biz canl ^^varl ^ klarda buluyoruz. Canl ^ da btn paralar ^ n, paralar da btnn kar ^^ l ^ kl ^^ sebebidirler. nk paralar btn, btn de paralar ^^ meydana getirir. ^^ te canl ^^ ile insan ^ n yapt ^^^^makine aras ^ ndaki esasl ^^ fark buradad ^r. Canl ^^ varl ^ k bir makine de ^ ildir. Onun te ^ kil edici bir kuvveti vard ^ r ki basit mekanizmaya asla benzetilemez. Tabiat canl ^^ olmas ^^ bak^m^ ndan insan sanat ^ na ve mekanizme k ^ yas edilemez. Canl ^^ varl ^klar m dcanisme ile de ^ il finalisme ile a ^ kla nabilirler. ^^ te Kant' ^n Biyolojide temel olarak ileri srd ^ bu gayelilik bir i gayet i lik 'tir. Organizmin kendi kendini dzenleyici, tamir edici olmas ^^ancak byle bir gayelilikle anla ^^ labilir. Organizm karma ^^ k bir yap ^^ olmak 200

bak ^ m^ ndan kendini meydana getiren fonksiyonlardan her biri zerine btn olarak tesir eder. Byle bir tesir de yine ancak i gayelilikle z ^ klanabilir. En sonra organizmde bir fonksiyonla ba ^ka bir fonksiyon aras ^ ndaki kar ^^ l^ kl ^^ ba ^l^l^k (interde'pendance) onlar ^ n birbirine tesiri ve yard ^m ^^ yine byle bir gayelilik gr ^ iinde ayd ^ nlanabilir. Yeni biyolojide ve t ^ bda bu anlamdaki gayelilik fikri gittike yerle ^ mekte ve kuvvetlenmektedir. Goldstein "Organizmin yap ^ s ^ " adli mhim eserinde bu konuyu a ^kla, maktad ^ r [ ^ ]. T ^ bcla psycho-somatique cereyan eski dar mdcaniste veya mat drialiste t ^ bb ^ n yerini gittike almaktad ^r. [2] Biyolojist bu prer ^ sipe nerede ve ne dereceye kadar ba ^ vura bilir? Fiziko- ^ imik ^ artlar ^^ iyi kullanmas ^n ^^ bilen Claude Bernard bunun s ^n ^rlar ^n ^^gsteriyor: ^ Organizmin kendini dzenlemesi birok mekanizmler taraf^ ndan sa ^ lanm ^^ tn. Bu mekanizmler birbirile ba ^^ ms ^ z olarak geli ^ irler. Mesela vagus sistemi, v igatif sinir sistemi veya i guddeler sistemi gibi. 2- Gayelilik prensipi belki hayat ^ , bymeyi ve artmay ^^ a ^ klar. Fakat ihtiyarlamay ^^ ,lm, hayata z ^ t olan btn tesirleri a ^klamaz. Bir organizm geli ^ ti ^ i zaman, son ^ ekline ula ^ mak iin btn bir ^ artlar sistemine ihtiyac ^^vard ^ r. Aksi halde tekknl edecek yerde geriler. Burada gayelilik fikri yznden yanl ^^^bir gr ^ e saplanabiliriz. Mesela gzn grd ^ n syleyince, buradan onun grmek iin yap ^ lm ^^^oldu ^ unu ^ karmak gibi ki, byle derken gzsz hayvanlar veya gz yerine ba ^ ka duyular ^ n ^^ kullananlar oldu ^ unu unutmu ^^oluyoruz: Galiya ma ^aralar ^ nda byle bir hayvan ^n ya ^ ad ^^^ n ^^hayvanat ^lar anlat ^ yorlar. Canl ^ n ^n ev ^^esine i ntibak ^^ sorusu da ayn ^^ mahiyettedir. In t i b a k' ^^ ele al ^ nca onun canl ^ya mahsus karakterlerden biri oldu ^ unu sylyoruz. Fakat intibak ^ n^^ kaybetmi ^^organizmler bulundu ^ unu ve intibak ^n bir gaye de ^ il, grn ^ lerden biri oldu ^ unu unutuyoruz. Nitekim fizikte de ayn ^^ ^eyi gryoruz. Ta ^ , bina kurulsun diye varolmu ^^ de ^ildir. Fakat bina kurmaya elveri ^ li oldu ^ u iin ta ^ ' bu i ^ te kullan ^lm ^^ t ^ r. Has ^ l^^biyolojide s e b eplik veya fonksiyon ba ^lant ^ lar ^^ yerine gayelilik mnasebetlerinin konulmas ^^ asla bahis konusu de ^ ildir. nk her organizmde trl organlar ve onlar ^ n i ^ leyi ^ leri aras ^ nda, organizmle evre aras ^ ndaki kar^^ l ^ kl^^ tesir ve ba ^lant ^^ ara ^ t ^ r ^ l^ rken bunlar ^^sebep ve fonksiyon ^ eklinde ifade etmekteyiz. Ancak bir sistem halinde organimin btn ile paralar ^^ aras ^ndaki mnasebeti ve kar ^^ l^kl ^^ ba ^ l ^ l ^^^^inceledi ^ imiz zaman, i gayelilik yukar ^ kileri tamaml ^yacakt ^ r. Gayelilik suretile a ^ klama asla sebeplik [1] Kurt Goldstein, La sructure de P organisme, trad. fran. (2) F. Alexander, La M6decine Psychosomatique, trad. Par S. Horinson et E. Stern,
Payot, 1952 Ed. Weiss et Spurgeon English, quin, Delachant, 1952

Me<decine Psychosomatique, traci. Par Bour-

201

^ eklindeki a ^ klama yerine konamaz, ancak tekini tamamlar ve sistematik bir yorumlama iin elveri ^ li bir ifade tarz ^^ verir. Kant bu fark ^^ gstermek iin gaye prensipinin eski ilimde oldu ^ u gibi kurucu de ^ il ancak dzenleyici bir rol oldu ^ unu sylemektedir.

4. Biyolojide dinamizm ve ihtimaliyet Bu gnk Biyolojide mekanizm ve vitalizm tart ^^ malar ^^ yaln ^ z doktrin olarak kalm ^ yor, as ^ l ilmin iinde ve tan ^ nm ^^^ilimler aras ^ nda olaylar ^^ yorumlarken de kendini gsteriyor. Fizikte bugn dalga ve cisimcik, yahut de<rminisme ve inde'thw ^ i^^ isme yznden do ^an tart ^^malar kadar bunlar da ilmin gndelik hayat ^ na tesir etmektedir. Bu tart ^^ malar ^ n filozoflar taraf^ ndan icad edildi ^ ini zannetmemelidir. Tam tersine, bunlar ilmin ara ^ t ^ rmalar ^^ iinde do ^ an al ^^ ma hipotezlerinin at ^^ mas ^ ndan do ^ maktad ^ r. Bununla birlikte ,fizikin son durumunda bu z ^ t gr ^ lerin yakla ^ t ^^^ n ^ , birbirini tamamlad ^^^ n ^ , tamaml ay ^ c ^ l ^ k (compldmentarit0 postlat' ^^ halinde ilimde rol oynad ^^^ n ^^ grd ^ mz gibi, biyoloji alan ^ nda da bu z ^ t gr ^ ler birbirine yakla ^ makta ve birbirini tamaml ^yacak gibi grnmektedir. Dirac ve Born gibi fizikiler, fizikle biyoloji aras ^ nda bu bak ^mdan bir yakla ^ t ^ rma bile yapm ^^ lard ^ r: Bir yanda canl ^ n ^ n fiziko- ^ imik kanunlara tbi oldu ^ unu sylyoruz ve bu gr ^ mz do ^ rudur; nk canl ^^ burada kendini te ^ kil eden mekanik unsurlar ^ n btn halinde anla ^^ lmaktad ^ r. Bu anlamda canl ^ y ^^ sreksiz maddi kuvvetlerin toplam ^^ gibi grmek gerekir. te yanda canl ^ n ^ n gayelili ^ e ba ^ l ^^ oldu ^ unu, nk hayat ^ n bir yap ^^ve Gestalt olmak zere unsurlar stnde i ^ leyen toplu bir etkinli ^ i bulundu ^ unu sylyoruz. Nitekim btnden paralara do ^ru giden bu gr ^ mz de do ^ rudur. nk o zaman bnye (structure) olarak grlen canl ^^ sr e kli bir etkinlik halinde anla ^^ lacakt ^ r. yle ise canl ^^ varl ^^^ n mekanizm ve vitalizm a ^ lar ^ ndan ayn ^^ zamanda grlmesi onun gere ^ ine nfuz iin zaruridir. ^ u kadar var ki, maddede oldu ^ u gibi canl ^^ varl ^ kta da biz ayn ^^ zamanda hem fiziko- ^ imik veya mekanik, hem gayeci veya vitalist a ^ klamay ^^ birden yapamay ^ z. Louis de Broglie'nin Heisenberg hakk ^ nda syledi ^ i gibi, bir e ^ it Rembrandt gr ^ zaruridir: Tabiat bize glge- ^^^ k olarak grnyor. Onun iki manzaras ^ ndan birini ayd ^ nlatt ^^^ m ^ z zaman teki manzaras ^^ karanl ^ kta kalmaktad ^ r. Canl ^ n ^ n ayn ^^ zamanda hem btn hem para olmak vasf ^^ onun bir dyade gibi anla ^^ lmas ^ n ^^ ve bu dyade' ^ n ya bir ya teki cephesinin rationnel bir tarzda ifade edilmesini gerektirir. Her dyade'da oldu ^ u gibi canl ^^ dyade' ^ nda birbirinin z ^ tt ^^ ve tamamlay ^ c ^ s ^^ olan iki karakterden biri 202

fiilile ^ tirildi ^ i (actualiser edildi ^ i) zaman, teki kuvve halinde (v ^ rtuel) kalacakt ^ r; bylece klasik mant ^ k ^ m ^ z bir tenavp mant ^ k ^^ (logique d'alternance) ^ eklinde aslen irrationnel olan canl ^^ dyade' ^ n ^ n bir veya teki cephesini akli bir sisteme koyacakt ^ r. Irrationnel varl ^^^^aklile ^ tirmek bu demektir. Her aklile ^ tirme abas ^^ ayn ^^ zamanda bir sistemle ^ tirme, bir nazariyele ^ tirme olacakt ^ r. Bundan dolay ^^ ,esas ^ nda irrationnel olan hayat dyade' ^^ ya srekli veya sreksiz bir nazariye halinde ifade edilebilir. Yeni baz ^^ ara ^ t ^ rmalar canl ^ n ^ n yap ^ s ^ ndaki dina mi z mi meydana koymak suretile bu z ^ tl ^^^^daha ok ayd ^ nlatt ^ . Utrecht niversitesi profesrlerinden Jordan, Denizkestanesi, Denizy ^ ld ^ z ^^ gibi hayvanlar ^ n paralanmas ^ na ait tecrbeleri tekrar ederken J. Loeb ve H. Driesch'den farkl ^^ sonulara ula ^ t ^ . Bu tecrbeler gsterdi ki, Denizkestanesinin paralar ^ ndan her birinde btn olma e ^ ilimi yoktur; fakat onlar ba ^ ka unsurlarla bir arada bulunduklar ^^ zaman btnn bask ^ s ^^ alt ^ ndad ^ rlar. Btn, paralarda var olan imknlardan yaln ^ z birisinin, kendisinde olm ^ yan ^ n gerekle ^ mesine f^ rsat verir. Mesela her parada a, b, c, d imkanlar ^^ varsa, bu paralardan birinde bunlardan yaln ^ z a gerekle ^ erek: a (bcd), tekinde bir ba ^kas ^^ gerekle ^ erek b (acd) olacakt ^ r. Organizmin fonksiyonlar ^^ aras ^ ndaki farklar buradan ^ kacakt ^ r. Fakat bu paralardan biri btnden ayr ^ ld ^^^^zaman art ^ k zerinden bask ^^ kalkm ^^^ve kuvve (virtualit6) halinde bulunan teki vas ^flar da meydana ^ km ^^^olacak, ba ^ ka deyi ^ le para as ^ l btn haline gelecektir. Demek ki parada btnlk gayesi veya e ^ ilimi bulundu ^ u iin de ^il, fakat para dedi ^ imiz her organik unsur ayr ^^ayr ^^ bir imkanlar veya kuvveler toplam ^^ oldu ^u iindir ki, paralanma ve yeniden kurulma kabil oluyor. Bu olay her diliminden yeni bir Denizy ^ld ^ z ^^ (astdrie) ^ kan deniz hayvanlar ^ nda daha a ^ k tecrbe edilmektedir. Canl ^ ya ait a ^ klamalarda vitalizm nazariyesi eski gr ^ leri ortadan kald ^ rm ^^^olmuyor. Yaln ^ z onlar ^ n tek tarafl ^^ a ^ klamalar ^ na engel oluyor. Ayn ^^ zamanda gayelilikten dolay ^^ maddeyi veya organizrni ^ uura ve insana benzetme gibi, eskiden beri yap ^ lan nemli bir d ^ nce yanl ^^^ ndan, anthropomorphisme'den korunmu ^^oluyor. Ayr ^ ca dinamist bir gr ^^canl ^^ varl ^ klarda ihtimaller hesab ^ n ^ n tatbikine imkn vermektedir. nk her bln ^ te paralarda kuvvetlerin meydana ^ kma ^ ans ^ n^ n ne oldu ^unu ancak ihtimaliyet ile belirleyebiliriz. Fizik ilimlerinden bahsederken ih tim a 1 i y e t hesab ^n^ n nemli bir yeri. oldu ^ unu grm ^ tk. Bunu ba ^ l ^ ca kinetik gazlar nazariyesinde, termo-dinamikte, mesela Carnot kanununda, Boltzmann kanununda, dalgalar mekanikinde v.b. gryoruz. Burada da kk organizmlerin paralanmas ^^ve yeni organizmlerin meydana ^ k^^^ nda parte"nogense, cariokinhe v.b. veraset hcrelerinin 203

birle ^ mesi ve yeni nesillerin do ^u^ unda genetik ilminde intibak ve sekinle ^ me olaylar ^ nda ihtimaliyetin kullan ^ ld ^^^ n ^^ grmekteyiz. Yaln ^ z, burada bir noktay ^^ i ^ aret edelim. Daha nce tmevar ^ m prensipini a ^klamak ve formel mant ^ k ^ m^ z ^n yerini tutmak iddiasile ileri srlen " ^ htimaliyet mant ^ k^ "n ^^tenkit etmi ^ tik. Yani bu gr ^ te "bir ^ ey ya kendisi yahut ba ^ka bir ^ eydir, bu ikisi aras ^ nda nc bir terim olamaz" prensipi yerine, do ^ru ile yanl ^^^aras ^ nda muhtemeller skalas ^^ denen nc bir terimin bulundu ^u prensipini koyman ^ n mmkn olam ^yaca ^^ , nk byle bir d ^ ncenin mutlaka z ^ mnen yine iki de ^ erli mant ^ k^ n kabul sayesinde i ^ leyebilece ^ ini grm ^ tk. [ ^ ] Bununla birlikte, gerek fizikte gerek biyolojide ihtimaller hesab ^^ ve ihtimali gr ^^kullan ^ lmaktad ^r ve bu lzumludur. nk her iki alanda tek sebep-sonu mnasebetine indirilemiyecek kadar karma ^^ k yle haller vard ^ r ki, orada ba ^ka trl a ^ klama yap ^ lamaz. Eski fizikte hava rasadlar ^^ yapan, ^ imdiki fizikte gazlar ^ n kar ^^ mas ^ na ve bas ^ nc ^ na ait kanunlar ^^ ara ^ t ^ ran Termo-dinamik byledir. Fizik ve biyoloji alanlar ^ nda birbirinden farkl ^^ ^ ekillerde kullan ^ lacak olan ihtimaller hesab ^^ bizim her ^ eyden nce bir " ^ htimaliyet kad ^^osu" kurmam ^ z ^^ gerektirir. Bir ihtimaliyet kadrosu, konusu ve zam an ^^ taraf^ m ^ zdan seilmi ^^bir olay zmresine tatbik edilen yle bir kadrodur ki, orada tecrbeyi yapan veya action halinde bulunan insana gre en ok muhtemel ve en az muhtemel terimler kadronun s ^ n ^ rlar ^ n ^^ te ^ kil eder. Kadro d ^^^ nda taraf^ m ^ zdan kontrol imkans ^z olaylar bulunabilir. Fakat bunlar bizi ilgilendirmez. Onlar bizim kadromuza gre muhtemel olm ^yan
,

(improbable) olayla ^^d ^ r. yle ise bir ihtimaliyet kadrosundaki muhtemel haller ile kadro d ^^^ nda muhtemel o lm ^ y a n haller aras ^ nda yine klasik mant ^ k ^ m^zdaki eli ^ mezlik prensipi hkm srmektedir. Biz bu kadroyu, Eugene Dupreel'in dedi ^ i gibi, kalabal ^k bir ^ ehirde,'bir kyde veya lde kurabiliriz. Ona gre muhtemel olan ve olm ^ yan hallerin nisbeti de ^ i^ ir. Herhangi bir " ^ htimaliyet kadrosu"nda muhtemel de ^ il dedi^imiz, kadro d ^^^ ndaki "beklenmedik" bir olay birdenbire kadromuzun kenar ^nda zuhur edecek olursa, bu bizim ihtimaliyet kadromuzu terk etmemize, onun yerine "beklenmedik" veya muhtemel de ^il dedi ^ imiz olaylar ^^ da: ihtimaller serisi iine alan yeni bir kadro kurmam ^ za sebep olacakt ^ r. Demek ki tam pratik bir gaye ile kulland ^^^ m ^ z ve tecrbenin gere ^ ine gre geni ^ letti ^ imiz veya daraltt ^^^ mrz ihtimaliyet kadrolar ^ , esas ^nda, klasik formel mant ^ ka dayanmaktad ^r; ve bu kadrolar yard ^mile, ^artlar ^ n ^^ haz ^ rlad ^^^ m ^ z bir evreye gre tecrbi ara ^ t ^ rma yapabiliriz [2].
[1] Do ^ru-yanl ^^ , veya muhtemel-muhtemel de ^ il, sama-sama de ^il, v.b. ^ ekillerde iki de ^er meydana ^ kar.

[2] Eug6e Dupdel, Essais Sceptiques.

204

5. Biyolojide deney metodu

Biyolojide tecrbe metodu canl ^ n ^ n kompleks yap ^ s ^ n ^^ kavr ^yacak tarzda haz ^ rlanm ^^^olmal ^ d ^ r. Bunun iin biyolojide gzlem, tecrbe ve deneyin tatbik ^ ekilleri, bunlardan ^ karaca ^^m^ z sonular iin kurdu ^ umuz ihtimaliyet kadrolar ^^ fizikte kulland ^ klar ^ m ^ zdan farkl ^^ olacakt ^r. I. Gzlem: Biyolojide gzlem d ^^^gzlem veya i gzlem olabilece ^ i gibi, s t atik veya dinamik gzlem de olabilir. Anatominin ilk ^ eklinde beden bir yap ^^ gibi grnr: Bunu inceleyen gzlem konuya gre bir e ^ it d ^^^gzlemdir. Kadavran ^n paralanmas ^ , autopsie, yahut canl ^^ organizm zerinde ameliyat suretile incelemeler ise bedenin i yap ^^^ na nfuz etmektedir. Bu ikinci gzlem radioscopie, radiographie gibi mkemmel fizik aletlerile tamamlanabilir. Fakat beden yaln ^ z bir yap ^^ de ^ il, ba ^ ka bak ^ mdan i ^ leyi ^^tarz ^^ ara ^ t ^ r ^ lan bir e ^ it makine gibi de grlebilir. Bylece kaslar ^n (adalelerin) kas ^l ^^^ , kan dola ^^ m ^ , sinir gerginli ^ i v.b. gibi olaylar incelenir. Bir de bedeni bir e ^ it laboratuvar farzetmek ve oradaki btn kimya tepkilerini incelemek mmkndr ki, hayati kimyan ^n, sindirim kimyas ^ n ^ n yapt ^^^^ i ^^budur. II. Deney: Biyolojide kullan ^ lan deney fiziktekinden gerek konusu, gerek aletleri, gerekse deneyi tatbik edecek ^ artlar ^^ bak ^ m ^ ndan ayr ^ l ^ r. ^z basitlik ve kar ^^^ mHayati olay Auguste Comte'un dedi ^ i gibi yaln. l ^ k yani karma ^^ kl ^ k ve derece fark ^^ ile ayr ^ lmaz; aralar ^ nda z fark ^^ vard ^ r. Hayati olayda tabiat ^ n maddeden ba ^ ka bir dzeni, ba ^ kk bir varl ^^^^ kar ^^ s ^ nday ^ z. Canl ^^ varl ^ k bitkiden insana kadar btn derecelerinde, kendi ba ^^ na ele al ^ nan tecansl ve ba ^^ ms ^ z bir ^ ey de ^ildir. Fizik ve kimya olaylar ^ n ^^ birbirinden istedi ^imiz kadar, istedi ^ imiz say ^da da ay ^ rabiliriz. Her biri 'ayr ^ ca incelenebilir. Canl ^^ varl ^ k ise mutlaka evresile birlikte gznne al ^ nmal ^ d ^ r. evresinden ayr ^^ s ^ rf biyolojik bir unsur olarak canl ^^ varl ^ k yoktur ve byle bir varl ^ k biyoloji iin inceleme konusu olamaz Canl ^n ^n evresile mnasebetleri de bitkide, hayVanda ve insanda birbirinden farkl ^ d ^r. Uexkll gsterdi ki, bitki ve hayvan evresine ba ^l ^ d ^ r, evrenin . fonction'udur. ^ nsan ise evresinden ayr ^ ca ya ^^ yabilir. Ba ^ ka deyi ^le, yak ^ n evre (Umwelt) ile kendi seti ^ i ve buldu ^ u evre ba ^ ka ^ eyler olabilir. ^ nsan yeryznn her yan ^ nda ya ^^ yabilir, kendine elveri ^ li ^ artlar ^^ arar, kendi aletleri ile bu evre ^ artlar ^n ^^az ok de ^ i^ tirir. yle ise bitki, hayvan ve insan biyolojilerinde canl ^^varl ^ kla evre mnasebeti bak ^ m ^ ndan grd ^ mz derin fark ^^ gznne almadan bu biyolojilerde tam uygun deneyler yapamay ^ z. Zaman ^m ^zda felsefi antropoloji insan biyolojisini tekilerden ay ^ rarak kendi ^ artlar ^ na gre kurmaya 205

afi ^ maktad ^r. Bu alanda ba ^ l ^ ca Van Bolk'un, Arnold Gehlen'in al ^^ malar ^ n ^^ hat ^ rlamal ^ y ^ z [I]. ^ imdiye kadar bitki, hayvan ve insan biyolojileri sarih s ^ n^rlarla ayr ^ lm^^^ olmad ^^^^iin, tan ^ nm ^^^biyolojistlerin hayvanlar ve bitkiler alan ^ nda yapt ^klar ^^deneyler insan biyolojisine de yay ^ lmakta, o ^ u kere bu son k ^ s ^ mda yeter derecede gzlem ve deney yap ^ lmad ^^^^halde analoji yolu ile hkmler verilmekte idi. Biraz sonra nazariyelerin tenkidine giri ^ ti ^imiz zaman deney e ^ idinin iyice ayr ^ lmam ^^^olmas ^ ndan ileri gelen yanl ^^ l ^ klar ^^grece ^ iz. A. ^ imdi zerinde duraca ^^ m ^ z. bu k^s^mlardan en ok ilerlemi ^^olan hayvan biyolojisine ait Claude Bernard' ^ n yapt ^^^^deneylerdir. Mesela Claude Bernard'da karaci ^ erin ^ eker yapma fonksiyonunu ayd ^ nlatan "y ^ kanm ^^^karaci ^er" tecrbesi bunlardand ^ r. Bu metod fizikte kullan ^ lan deney kurallar ^ n ^ n fizyoloji iin de elveri ^ li oldu ^ unu gsteriyor. Ancak, unutmamal ^ d ^ r ki, hayvanlar zerinde yap ^ lan deneylerde dahi baz ^^kay ^ t ve ^ artlara gre hareket etmek zorunday ^ z: a) nce hayvanlar fizik olaylarda oldu ^u gibi tek cinsten (homog?ne) de ^ ildirler. Bir hayvan tekinin t ^ pat ^ p ayni olamaz. Aralar ^ nda trl yap ^ , davran ^^^v.b. farklar ^^vard ^r; b) Hayvanlar, bitkilerden daha ziyade, blnmez varl ^ klard ^r. Ba ^ka deyi ^le, onlar fertdirler. Frans ^ z filozofu E. Boutroux'nun gsterdi ^ i gibi tabiatta ferdlikler ne kadar artarsa zaruretten o kadar uzakla ^^ lm^^^olur. Ba ^ ka fertlere benzemiyen bir ferdi.n yaln ^ z kendine mahsus vas ^flar ^^ olmakla kalmaz, ayn ^^ zamanda onun etraf^ na kar ^^^nisbi bir muhtarl ^^^ , seme gc de vard ^ r; c) Bundan dolay ^^ bizim hayvanlara ait deneylerde fizik olaylara deneyi tatbik etti ^imizden ba ^ ka trl davranmam ^ z gerekir: Hayvan lar ^^ m ^ zda foto ^ raf veya heykel gibi duramaz. Deneyi hep ayn ^^ ^ artlarda ve ayn ^^ ^ ekilde istedi ^ imiz kadar tekrar edemeyiz. nk bu ikinci tecrbe s ^ ras ^ nda hayvan ^ n bnye-evre mnasebeti, davran ^^^^ birinciden az ok farkl ^ d ^ r. Bu farklar hayvan biyolojisine ait deneylerin fer dlik, muhtar l ^ k, z 11 i k gibi vas ^ flardan dolay ^^ de ^i^ ken sonular ^ n ^^ kontrol edebilmek iin mutlaka ihtimaliyet kadrolar ^ n ^^ kullanmaya bizi zorlar. B. Organlar ^ n tahribi suretile yap ^ lan tecrbelerdir. Mesela baz ^^ i gudde ifrazlar ^ n ^ n azalt ^ lmas ^^ veya artt ^ r ^ lmas ^^ baz ^^fonksiyonlarm de ^i^ mesine sebep olur. Bu da onlar ^ n nas ^ l i ^ lediklerini a ^ klamam ^ za yarar. Buna biyolojide genel olarak "patoloji metodu" denmektedir. Bu metodu ilk defa kullanan Claude Bernard, bir organ ^ n sa ^ lam halde nas ^ l i ^ le[1] Van Bolk, Das Problem der Menschenwerdung, 1926. A. Gehlen, Der Mensch, seine Natur und seine Stellung in der Welt, 1955; insan ( ^ stanbul niversitesinde verdi ^ i konferanslar, 1954).

206

di ^ ini anlamak iin onun bozuk ^ eklini grmenin faydal ^^ olaca ^^ n ^^ ileri srd. Kad ^ nlar bir orab ^ n nas ^ l rld ^ n anlamak iin onu nce biraz sktkleri gibi, biyoloji limi de bir fonksiyonun normal halini anlamak iin onun zlm ^^halinden i ^ e ba ^ lamay ^^ elveri ^ li grr: Hele bu fonksiyon ba ^kalar ^^ ile mnasebeti bak ^m^ ndan anla ^^ lacak karma ^^ k bir fonksiyon ise. Claude Bernard' ^ n patoloji metodu gerek hayvan gerek insan biyolojisinde ok kullan^ ld ^ . Pathologie yaln ^ z bir tedavi fenni de ^ il biyolojinin ba ^ l ^ ca ara ^ t ^ rma yollar ^ ndan biri haline geldi. Frans ^ z psikolo ^u Th. Ribot ayn ^^ metodu ruhi hayat ^ m ^ za tatbika al ^^ t ^ . Haf^za, dikkat, ki ^ ilik v.b. hastal ^ klar ^ n ^^ incelemek suretile bu yetilerin normal halde nas ^ l i^ lediklerini a ^ klamak istedi. Ancak biyoloji ile psikoloji aras ^ nda bu tarzda bir benzetme ve yakla ^ t ^ rma yapman ^ n genelle ^ tirme yanl ^^ larma kap ^^ aan tehlikeli bir yol , oldu ^ unu, yak ^ n zamanlarda ayn ^^ olaylara ait yeni ara ^ t ^ rmalar gstermi ^ tir. Mesela hafiza hastal ^ klar ^^ zerindeki yeni baz ^^al ^^ malar ya ^ l ^ larda ilk nce en son kurulmu ^^hayallerin kayboldu ^ una ait gzlemleri desteklememektedir. Eskiden Biyoloji ad ^^ alt ^ nda tek ilim halinde incelenmek istenen konunun, hayvan ve insana ait birbirinden ok farkl ^^ iki ilim olmaya do ^ ru gitti ^i d ^ nlecek olursa, hayvan biyolojisinden insan biyolojisine ^ art ve ara ayr ^ l ^^^^hesaba kat ^ lmadan gemenin imkans ^ zl ^^^^anla ^^ l^ r.
,

C. En sonra, en ok hayvan biyolojisinde kullan ^ lan deney ^ ekillerinden biri de hayat rejimi de ^ i ^ mesi dedi ^ imiz deneylerdir. Bu, ba ^ l ^ ca son zamanla:rda genetik tecrbeler iin ok kullan ^ lmaktad ^ r. Genetikte evre veya rejim de ^i^ melerinin do ^ urdu ^ u mutation'lara ait birok tecrbeler yap ^ l ^ yor. Mesela L. Dunn ile Th. Dobzhansky verasetle cemiyet mnasebetini tetkik ederken bu tecrbelerden faydalan ^yorlar: Drosophile denen sirke sinekleri zerinde nytrate d'argent tesirile esasl ^^bnye de ^ i ^ meleri oldu ^ unu grmektedirler [ ^ ]. Himalaya'larda ya ^ ayan siyah tav ^ an zerindeki tecrbeler de ayn ^^ mahiyettedir: Bunlar, kulaklar ^ , ayaklar ^ , burnu siyah br taraflar ^^beyaz hayvanlard ^ r. Deneyi yapanlar bu hayvanlar ^ n k ^ llar ^ n ^^kaz ^ m ^^ lar, yenileri ^ karken ^ s ^^ derecesini de ^i ^ tirmi ^ ler ve siyahlar ^ n beyaz ^kt ^^^ n ^^ grm ^lerdir. Sar ^^ bacakl ^^ veya renksiz bacakl ^^ tavuklara renksiz ve sar ^^ olmayan g ^ da verildi ^i s ^ rada reyecek olurlarsa yeni neslin bacaklar ^ n ^ n renksiz bir hal ald ^^^^grlyor. Ye ^illik verilirse, bu hemen genetikte tesirini gsteriyor. Bir hayvan ^ n kan ^ na ^ eker a ^^lamak suretile diabe'te hastal ^^^ n ^ n sebepleri meydana ^kar ^ lmaktad ^ r. evre de ^i^ tirmeleri tecrbeleri ba ^ l ^ca ^ s ^ , bas ^ n, ^^^k v.b. tesirlerini de ^i^ tirme ^ eklinde tatbik ediliyor. Bu tecrbelerden en
,

[1] Bu bahis iin Veraset ve Cemiyet lar k ^ sm ^ nda inceleme vard ^ r.

adl ^^ kitab ^ m ^ zda mutation ve kazamlm ^.^^vas ^ f-

207

tan ^ nm ^^^^Hugo de Vries'in Amerika'dan Avrupa'ya getirerek Hollanda Botanik bahesinde yeti ^ tirdi ^ i OEnoteria Lamarkiana denen bir ie ^in ani evre de ^ i ^ mesi yznden gsterdi ^ i tr de ^ i ^ tirmeleridir. Btn bu deney ^ekillerinde gzlem ister istemez yzde ve sun' kal ^ yor. Deney fizikten ok daha s ^ n ^ rl ^ d ^ r; zira tek ba ^^ na bir olay ^^ tekilerden ve evresinden ay ^ rmak ok gtr. Ayn ^^ sje zerinde ayn ^^ ^ artlara ba ^ l ^^ kalarak deneyi istenildi ^ i kadar tekrar etmek ok g, hatt bazan imkns ^ zd^r. Halbuki deneyin esasl ^^ ^ art ^^ istenildi ^ i kadar tekrar edilebilmesidir. Bu ^ art gerekle ^ meyince deneyden beklenen sonu elde edilemez. Biyolojik deneyde sentez de hemen hemen imkns ^ zd ^ r. Yukar ^ da sun'i hcre imali iin yap ^ lan btn te ^ ebbslerin nas ^l sonusuz kald ^^^ n ^^ grm ^ tk. Has ^ l ^^ biz canl ^^ varl ^ kta kendisine zekm ^ zla hkmedece ^ imiz, istedi^ imiz gibi lp biece ^imiz sabit bir tabiat kar ^^ s ^ nda de ^iliz. Tam tersine, bizden kaan, gizlenen, her zaman bir halden ba ^ ka bir hale geti ^ i iin asla ayn ^^ hali oldu ^ u gibi tekrar edilemiyen, hareketli bir tabiat kar ^^ smday ^ z. Bundan dolay ^ , fizik ilimlerin modeline gre kurulup haz ^rlanm^^^olan eski deney kurallar ^ n ^^ canl ^^varl ^ klar ^n hibir alan ^ nda oldu ^ u gibi tatbika imkn yoktur.

6. Biyolojiye mahsus metodlar Deney s ^ rf biyolojiye mahsus olmad ^^^ na ve ancak zel ^ art ve kay ^ tlarla orada tatbik edilebildi ^ ine gre, biyolojistin kendi alan ^ nda ayr ^^ bir tak ^ m ara ^ t ^ rma yollar ^na = procM?lere sahip olmas ^^ gerekir. Bunlar da s ^ n ^ flama, analoji ve kar ^^ la ^ t ^ rma metodlar ^ d ^ r. Bu metodlar sonradan ba ^ ka ilimler taraf^ ndan kullan ^ lm ^^^olsa bile as ^ l konusunun vas ^ flar ^^ bak ^ m ^ ndan biyolojik ilimlere mahsusturlar. A. S ^ n ^ flama: S ^ n ^ flama bir a ^ klama de ^ ildir; sadece objeler aras ^n ^n veya olaylar ^ n s ^ n^f, tr ve cinslere ayr ^ lmas ^ ndan ibarettir. ^ lk defa s ^ n ^ flama Yunanl ^ larda ve belki de Aristo'da ba ^ lam ^^ t ^ r Babas ^^ cihetinden hekim (Stagirite) olan Aristo, mant ^ k ^ nda tmel kavramlar ^^ tarife ve s ^ n ^ flamaya birinci derecede yer vermi ^ ti. Bunun iin Aristo mant ^ k^ na, tabiat gz ile ^ eylerin cins ve trlere ayr ^ lmas ^ na dayanan bir s ^ n ^ f mant ^ k ^^ diyebiliriz. Bununla birlikte, Tabiat ilimlerinde gerek s ^ n ^ flamalar ok sonra ba ^ lad ^ : ^ nce sun'i s ^ n ^ flamalar ^^ gryoruz. ^ eylerin d ^^^ vas ^ flar ^ na gre veya pratik baz ^^ ihtiyalara gre yap ^ lan bu s ^ n^ flamalar ^^ uzun bir sre saklamak kabil de ^ ildir. 2 Ancak objelerin veya olaylar ^n tam incelemesinden sonra onlar ^ n en genel ve tabii vas ^flar ^na 208

gre yap ^lanlar ta bi s ^ n ^ flamalard ^ r. Birincisine Linne'nin bitkiler s ^ n ^ flamasm ^ , ikincisine de Jussieu'nn ilkah ^^ gizli ve ilkah ^^ a ^ k (chryptogame ve phandrogame) ^ eklindeki s ^ n ^ flamas ^ n ^^misal diye verebiliriz. Bir s ^n^ flamada objelerimizi tmel kavramlara gre birbirine ba ^ l ^^ olarak s ^ ralamal ^y ^z; bylece konkre ve ferdi ^ eylerden ba ^ l ^ yarak ailelere, fasilelere, trlere, yksek trlere ve en sonra cinslere do ^ ru ^ kmal ^y ^z. S ^ n ^flaman ^ n kulland ^^^^bu mertebeli ba ^ l ^ l ^ k bir s ^ n ^ flamaya giren objelerin, ayn ^^ zamanda tarif edilmelerine de yarar. Bir s ^ n ^ flamada iki kural ^^ gznne almal ^ d ^ r: a) Kar ^^ l ^ kl ^^ dzenlenme (coordination) prensipi Cuvier taraf^ ndan ileri srlM ^ tr: Genel hassalar veya vas ^ flar her zaman birlikte grnrler ve sabit bir btn meydana getirirler. Bunlara organik ba ^ l^la ^ ma (corrdlation) denir. b) Tbilik prensipi (subordination)d ^ r ki, bu Jussieu taraf^ ndan ifade edilmi ^ tir. ^ eylerin karakterleri hep ayn ^^ nemde de ^ ildir, En genelleri hkim durumdad ^ r. nk kendilerine tbi olan karakterlerin varl ^^^ n ^^ ^ artland ^ r ^ rlar. Bu prensipler Jussieu taraf^ ndan bitkiler alemine, Cuvier taraf ^ ndan hayvanlar s ^ n ^flamas ^na tatbik edilmi ^ tir. B. Kar ^^ la ^ t ^ rma metodu: As ^ l biyolojinin zelli ^ i bu metodda grlr. ^ lka ^ da canl ^^ varl ^ klar sabit diye kabul edildi ^ i iin s ^ n ^ flar ve trler halindeki sabit kadrolar ^ n kurulmas ^^ ilim iin yetiyordu. Fakat XIX. yzy ^ ldan beri evrim fikri geli ^ mektedir. Trlerin sabit oldu ^ unu savunmaya imkn kalmam ^^ t ^ r. Bundan dolay ^^ analogie'ler yapmak, ayr ^^ mekn ve zamanlardaki canl ^^ trlerini birbirile kar ^^ la ^ t ^ rmak suretile biyoloji, organlar ^^ve fonksiyonlar ^^g el i ^ me 'leri s ^ ras ^ nda incelemi ^^olur. Bu metod s ^ n ^flama metodunu tamamlamaya yarar. Hkim karakterlerin .devam eden ve en eski vas ^flar oldu ^ u, tbi karakterlerin trler birbirinden ayr ^ ld ^ ka, farkla ^ d ^ ka en yeni trlerde meydana ^ kan ves ^ flar oldu ^ u grlr. Canl ^^ varl ^klara ait tbi serilerin bylece tam ve yetkin mant ^ k i bir dz en de ^ il, ancak kronolojik ve evrimle meydana ^ kmalardan ibaret olduklar ^^ anla ^^ l ^ r ki, bu da biyolojik ilimleri ay ^ ran en nemli noktalardan biridir.

7. Matematik ifade ve Do ^ rulama

Gerek fizik gerek hayat ilimleri gzlem ve tecrbeye dayanan, tmevar ^ mla geli ^ en ilimlerdir. Bundan dolay ^ , fol:mel mant ^ k ve matematik ilimlerin sonulamaya, dedksiyona dayanan d ^ nce yollar ^ n ^ n tam z ^ tt^^ kutuptad ^ rlar. Byle olmakla birlikte, iki ilim zmresi aras ^ nda kesin bir 209

ayr ^ l ^ k yoktur. Matematikin tecrbeyle ne derecede ilgisi oldu ^ unu i ^ aret etmi ^ tik. Tabiat ilimleri de buna kar ^^^matematik do ^ rulama ile sonulamaya ula ^ mak ihtiyac ^ ndad ^ rlar. nk sonulay ^ c ^^ d ^ nce ve matematik isbat d ^ ncenin en sa ^lam, en kesin ve sarih ^ eklidir. Herhangi bir tabiat olay ^ n ^^kanun halinde ifade etmek e ^ er ona en kesin ve a ^ k ^ eklini vermek demekse, o halde bir tabiat olay ^ n ^ n kanun ^ eklinde ifadesi yaln ^ z bunun matematik bir kesinlik kazanmas ^^ve dedktif bir tarzda isbat edilmesile mmkn olacakt ^ r. Fikir tarihinde bu hkme a ^k olarak ilk defa Descartes ula ^m ^^ t ^ . Onun ileri srd ^ drt esasl ^^ kural btn ilimler iin ideal olmu ^ tur : ^^ Bedihi, a ^ k ve kesin olarak bilmedi ^ imiz hibir ^ eyden hareket etmemek; byle bir hareket noktas ^ , zihnimizin sezgilerile elde edilebilir. 2 Bu kurala dayanarak bildi ^ imiz ^ eyleri, ilerinde bulunan en basit unsurlara kadar ay ^rmak ve daha basitlerini buluncaya kadar bu yolda zmlemeye devaii ^^ etmek (tahlil). 3 Buldu ^ umuz bu unsurlar ^^ tekrar birle ^ tirmek zere hareket etti ^ imiz ilk noktaya kadar ykselmek (terkip). 4 Tahlil ve terkib i ^ lemlerini iyice kontrol etmek ve yanl ^^^bir i ^ lem yapmad ^^^ m ^ zdan emin olmak iin onlar ^^ saymak. Descartes'in kurallar ^^ matematikten ba ^ lamak zere mekanik, astronomi, fizik ve ba ^ ka ilimlere kendisi ve sonrakiler taraf ^ ndan tatbik edildi. Descartes' ^ n matematik kesinli ^ e verdi ^ i nem de ^ erinden kaybetmedi. Onun ^^^ r ^ n ^^devam ettirenler ( cart ien'ler), hatt ondan ayr ^ larak ^ uuru bo ^^bir levhadan ibaret grenler ( empiriste'ler) bu metodun esaslar ^ ndan ayr ^ lmad ^ lar. niversel mekanizm faraziyesinin tabiat ilimlerinde yay ^ lmas ^ , daima kar ^^^ mdan basite ve en basite kadar inmek iin insan zihninin yapt ^^^^bu srekli abalar sonucunda meydana gelmi ^ tir. Descartes'dan beri tabiat olaylar ^ n ^ n incelenmesi yolunda ilerlendike fizikten kimyaya, oradan canl ^^ varl ^ klar ilmine ^ eilmi ^ , her derecede biraz daha kompleks olaylarla kar ^^ la ^^ lm^^ . Descartes' ^ n kurallar ^ na uygun olan bir d ^ nce tarz ^^ ile kompleksi basite indirmek veya basitin kanunlar ^^ yard ^ mile a ^ klamak istenmi ^ tir. Bu d ^ nce tarz ^ nda Matematik her zaman ilk rnek vasf^ n^^ saklad ^ . Herhangi bir bilgiye, ona yakla ^ t^^^^nisbette kesin, ondan uzakla ^ t ^^^^nisbette mphem ve belirsiz gz ile bak ^ ld ^ . Fizik ilimlerile biyolojik ilimlerde matematik do ^ rulaman ^ n iki rol (iki grevi) oldu ^ u kabul edilmi ^ tir: ) Matematik bir ^ ekilde isbat etmek, bunun iin de, her ^ eyden nce tabiat olaylar ^na matematik ly tatbik etmek demektir. Is ^ y ^ , ^^^^^ , elektrik veya su enerjisini lmek mmkndr. nk onun belirli bir zaman sresindeki miktar ^ n ^^ l birimi olarak 210

al ^p btn zamanlar iin kullanabiliriz. Kimyada da atomik veya molekler a ^^ rl ^^^^lmek kabildir. Fizik ve kimya olaylar ^ n ^ n bizim taraf^ m ^ z. dan tad ^ lan, grlen nitelikleri llemezse de, onlar ^ n ^ iddetleri, sreleri llebilir. nk bu olaylar ayn ^^ cinstendirler, blnebilirler. Fakat canl ^ lara ait olaylar ^ , mesela sindirimi, sinir etkisini, kan dola ^^ m ^ n ^^ acaba ayn ^^ ^ ekilde lmek mmkn mdr? Vakaa bu olaylar da bize baz ^^ l birimleri veriyorlar: Kan miktar ^ n ^^ saymak iin k ^rm ^ z ^^ kan kreciklerinin istatistik hesab ^ n ^^ yapmak gibi. Fakat canl ^^ varl ^ klar ^ n llmesini gle ^ tiren cihet, bu varl ^ klar ^ n ferd yap ^ lar ^ d ^ r. Bir organizmde lt ^ mz ^ eyi ba ^ka organizmlere nas ^ l yayabiliriz? Btn organizmleri ayr ^^ ayr ^^ lmek mmkn mdr? O zaman ya statistik yard ^ m^^ile t a k ri 1. hkmlere ula ^ mak, yahut typique sayd ^^^ m ^ z misallerle kanmak gerekir ki, her ikisi de fizikteki lye benzemez. lt ^ mz olaylara art ^ k hesab ^n, cebrin i ^ lemlerini tatbik ederek bunlar ^^ diferansiyel denklemler halinde ifade etmek mmkndr. 2) Matematik bir tarzda gstermek: Burada isbat etmek ve a ^klamak bahis konusu de ^ildir. Yaln ^ zca bir olay zmresini ba ^ kalar ^ na en a ^ k ve en kolay bir tarzda anlatabilmek iin onun matematik bir kal ^ ba girmesi bahis konusudur. nk tabiat olaylar ^^ok manzaral ^ d ^ r, hele ferdi qualitatif farklar ^^ hesaba kat ^ l ^ nca ilk bak ^^ ta anla ^^ lam ^yacak bir karma ^^ kl ^k gsterirler. Bu olaylar aras ^ nda elde etti ^ imiz sabit mnasebetleri a ^ k ve seik olarak gsterebilmek iin matematik bilgilerin baz ^^ llerinden faydalanabiliriz: Bunlar ^ n ba ^^ nda gr a fikl e gsterme gelir. Mesela hava ^ s ^ s ^ na dair yap ^ lan tecrbelerin e ^ itli saatlere gre s ^ralanmas ^^suretile bir cetvel elde edebiliriz. Bu cetvelde s ^ cakl ^k miktarlar ^^

I111

211

dzenli de ^ ildir. Bu tarzda kar ^^^ k bir cetvelden ^ s ^^ ykselme ve alalmas ^ na dair tam bir fikir edinilemez. Bazan bu dzensiz ykselip alalmalar daha bariz olabilir. O zaman Descartes mihverleri, koordinatlar imdad ^ m ^ za yeti ^ ir. Bu koordinat ^ n bir kenar ^ n ^^ derecelere te kenar ^ n ^^ saatlere ay ^ racak olursak ^ yle bir grafik elde ederiz ki, yapt ^^^ m ^ z cetvele gre ok daha a ^ k ve belagatlidir [ ^ ]. Bylece elde etti ^ imiz grafik ayn ^^ zamanda bir fonksiyon mnasebetini de ifade eder. E ^ er de ^ i^ken ile fonksiyon aras ^ nda sabit bir nisbet oldu ^ unu isbat eder ve bunun da ba ^ ka de ^ i ^kenleri olmad ^^^ n ^^ gsterirek, bu grafik bir tabiat kanunu halinde gsterilebilir. Kompleks hallerde birka de ^ i ^ keni hesaba katarak e ^ itli grafikin bile ^ kesini almak mmkndr. Baz ^^ komplesks hallerde grafikler birbirile al ^^^r. Yahut ayn ^^ olayda rol olan birok faktre gre trl grafik izilebilir. Bu temsil ve ifade ^ ekli fizik ilimlerinde (meteoroloji, astronomi, fizikin trl dallar ^ ) ok kullan ^ lmaktad ^ r. Fakat biyolojik ilimlerde ayn ^^ derecede olmamakla birlikte (mesel Genetikte, fizyolojide, patolojide v.b.) kullan ^ lmaktad ^ r.

8. Biyolojinin byk nazariyeleri


Biyolojide trler aras ^ ndaki mnasebetlerin incelenmesi ,bir trden teki tre geilebildi ^ ini gsteren yeni iecrbelerin yap ^ lmas ^^ Yunanl ^ lardan beri srp gelen eski bir san ^ y ^ , yani trlerin sabitli ^ i san ^ s ^ n ^^sarst ^ . Aristo ve btn Ortaa ^ a gre trler sabittir. Onlar varl ^^^ n dereceleridir. Ortaa ^ da tasavvuf (yeni Efltunculuk tesirile) varl ^ k trlerinin ayn ^^ kaynaktan ^ kt ^ klar ^^ ve yine oraya dnecekleri fikrine ba ^l ^^ oldu ^ u iin, orada bir e ^it de ^ i ^ me fikri grlr. Fakat bu de ^ i ^ me tabiat olaylar ^ na ait mnasebetlerden do ^ an bir sonu de ^il, metafizik bir fikir geli ^ mesinin grn ^ dr. ^ khvan-s-safa'da rstlanan bu gr ^^tarz ^ n ^^ Dieterici gibi baz ^^Alman felsefe tarihileri yeni evrim fikirlerine benzetmeye kalkm ^^ larsa da bu benzetme pek yerinde grnmyor. [2] A. Trlerin sabitli ^ i fikri biyolojik ilimlerin geli ^ meye ba ^ lad ^^^^ XVIII. yzy ^ l sonlar ^ na kadar devam etti. Bu fikir byk zooloji limlerinden Cuvier taraf^ ndan savunuldu. Ona gre trler sabittir ve sabitlik fikri organik yap ^ n ^ n rasyonel vasfi zerine dayan ^yordu.Bu d ^ ncede olanlar olgun bir sanat eserinin herhangi bir paras ^ n ^ n en ufak de ^ i ^ mesi
[1] Dawal et Bernard Guillemain, Philosophie des Sciences. [2] Dieterici, Darwinismus in 10 und 11 Jahrhundert, Leipzig, 1876

212

onu btn estetik de ^ erinden yoksun edece ^ i ve mahvedece ^ i gibi, bir organizmin de ^ i ^ mesi de onda hayat ^^ imkans ^ z hale koyaca ^^ na inan ^yorlard ^ . Paleontoloji vesikalar ^ , bununla birlikte, baz ^^ trlerin ortadan kalkt ^^^ , baz ^lar ^ n ^ n yeniden meydana ^ kt ^^^ n ^^gsteriyor. Fixisme tarafl ^ lar ^^ bunu yeryz tabakalar ^^ aras ^ nda meydana gelen byk kntler ve catastrophe'larla a ^kl ^yorlar. Onlara gre bu catastrophe'lar sonucunda baz ^^ bitki ve hayvan trleri yeryz tabakalar ^^ aras ^ nda bsbtn mahvolmu ^^ ve yaln ^ z fosilleri kalm ^^ t ^ r. Hakikatte hibir evrim yoktur. B. Sabitlik nazariyesi trn, ferde stn oldu ^ u esas ^ ndan hareket ediyor. Halbuki Lamarck Zooloji felsefesi (Philosophie zoologique) adl ^^ eserinde (18og) as ^ l gerek sayd ^^^^ferdden hareket etti. Fert, ba ^ l ^^ bulundu ^u ^artlar toplam ^n ^ n yani evresinin tesiri alt ^ ndad ^ r. evre tesiri ile fertler yava ^^ yava ^^ de ^ i^ irler. Baz ^^ organlar geli ^ ir, baz ^ lar ^^ grevini kaybeder ve ferdin ald ^^^^tesirler verasetle nesillere geer, bylece trler de de ^ i ^ ir. Lamarck'a gre bitkilerde evrenin tesiri do ^ rudan do ^ ruyad ^ r. Mesela su ranunculus'nn sulak bir yerde iplik halinde yapraklar ^^vard ^ r. Suyun yznden yukar ^^ ^ k^ nca yapraklar ^ ekillerini de ^i ^tirir, geni ^^ yzeyler halini al ^ rlar. Hayvanlarda bu tesir dolay ^siledir. evre ihtiyalar ^^ gerektirir, o da al ^^ kanl ^ klar ^^ do ^ urur. Al ^^ kanl ^ klar baz ^^ organlar ^^ kuvvetlendirir, baz ^ lar ^ n ^^ zay ^flat ^ r veya yok eder. Lamarck bunu "Fonksiyon organ ^^ yarat ^ r" forml ile ifade ediyor. C. Ch. Darwin "Trlerin kk" (Origin of Species) adl ^^ kitab ^nda (185g) hayvan trlerine ait yapt ^^^^birok gzlemlere dayanarak yeni bir de ^i ^ me nazariyesi ileri srd. Bu gzlemler Galapagos adalar ^ nda ve Gney Amerika'da ^^83 ^^ ^^ 836 aras ^ nda yap ^ lm ^^ t ^ . ^ kard ^^^^ ba^ l ^ca sonu ^ u idi: Kuzeyden gneye do ^ ru gidildike ok yak ^ n trlerin ard arda geldikleri grlyor. Kom ^ u trler farkl ^^ meskenlere, hayat ^ artlarmdaki de^ i ^ melere intibak suretile de ^i^ ikli^e u ^rayan ayn ^^ ced formunun nesilleri olabilirler. Fakat bu faraziye de bir a ^ klama istiyordu. Darwin bunu Malthus'un tezinde buldu. Malthus'a gre nfus geometrik silsileye gre artt ^^^^halde besin Jnaddeleri say ^^ silsilesine gle artmaktad ^ r. Buradan, besin gl ^ , ya ^amak iin sava ^^ do ^ ar. Darwin'in a ^ klamas ^^ faydal ^^ de ^ i ^ me, tabii sekinlik, en kabiliyetlilerin devam ^^ denen kavramla geli ^ mi ^ tir. Faraziye deneyle do ^ ruland ^ . Sun'i sekinle ^ me yard^mile Darwin birok gvercin trlerinin ayn ^^ birle ^ ik gvercin trnden ^ kt ^^^ n^^gsterdi. Her iki evrim nazariyesinde birle ^ ik nokta, onlar ^n kazamlm ^^^vas ^ flar ^ n nesle gemesi denen bir postlat'a dayanmalar ^d ^ r. Bu postlat uzun tart ^^ malara kap ^^ at ^ , onu reddeden yeni tecrbeler yap ^ ld ^ . Bu suretle yeni gr ^ ler do ^ du, 213

D. Weismann ve Nagaeli gsterdiler ki, hcrenin hayat ^^ boyunca kazand ^^^^vas ^ flar nesle gemiyor. nk bu vas ^ flar ^ n do ^urdu ^ u al ^^ kanl ^ k yaln ^ z d ^^ ta, yani soma'da kal ^ yor; germen'e, ie nfuz edemiyor. Halbuki veraseti gerektiren hcrenin i yap ^ s ^ d ^ r. Bu ^ iddetli tenkitler Lamak ^ l ^^^^da Darwincili ^ i de sarst ^ . teden, Hugo de Vries evre tesirinin meydana getirdi ^ i de ^ i ^ ikli ^ in ferdl oldu ^ unu gsterdi. Vakaa verasetten (soyaekmeden) ileri gelen de ^i ^ meler vard ^ r, fakat bunlar ani, sert, sreksiz tesirlerden ileri gelir. Bu zat ^ n OEnoteria denen bitki zerinde yapt ^^^^tecrbelerle elde etti ^i bu sert (brusque) de ^i ^ melerden dolay ^^ bu nazariyeye mutationisme den. mektedir. Bu tecrbelerden sonra kazan ^ lm ^^^ vas ^ flar ^ n nesle gemesi sorusu yeni bir safhaya girdi. Dereceli al ^^ kanl ^ klar hcrenin yap ^s ^ nda bir de ^ i^ iklik yapamaz. Fakat ani tesirler hcreler aras ^ ndaki fontionnel mnasebeti de ^ i ^ tirir. Somada hibir de ^ i ^ iklik olmaks ^ z ^n, bu de ^i ^ meler nesle geer. Buna dair yukar ^ da baz ^^ misaller vermi ^ tik. [I] E. Bylece, evrim nazariyesi bsbtn tecrbi bir mahiyet ald ^ . nce bitkiler, sonra hayvanlar, hatt insanlar zerinde yap ^ lan tecrbelerle farkl ^^ gamete'lere sahip organizmlerin kar ^^ mas ^ ndan yeni trlerin veya tr iinde zelliklerin meydana ^ kt ^^^^grld. Ayr ^ ca evreye ait birden de ^ i ^ melerin tesirleri tecrbe edildi. Btn bunlar biyoloji de mutation nazariyesine dayanan yeni bir ilmin, Genetik'in do ^mas ^ na sebep oldu. Genetik art ^ k eski hayat ilimleri gibi tasvirci de ^ ildir. Basit sebeplik mnasebeti de aramaz. Konusu gere ^i olarak statistiki kullan ^ r ve ihtimali determinizm arar. Genetik ^imdiki halde biyolojinin en verimli ve canl ^^ k^ s ^ mlar ^ ndan biri olmu ^ tur. Nazariyelerin tart ^^ mas ^ nda gze arpan esasl ^^ nokta ^ udur: Canl ^^ varl ^ klar eskiden zannedildi ^ i gibi asla de ^ i ^ meyen sabit varl ^ klar de ^ildir. ^ ve d ^^^ ^ artlar ^ n de ^ i^ mesine ba ^ l ^^ olarak de ^ i^ ikli^ e elveri ^ lidir. Bu de ^ i ^ meler bir yandan Darwin'in ,Lamarck' ^ n gsterdikleri gibi m kemm elle ^^m e, stn vas ^ flar tarz ^ nda sanki bir "gaye"ye evrilmektedir. Bir yandan da birden de ^i^ meler (chromosome'larla a ^ klama) gibi bsbtn tesadfi ve muhtemel bir tarzda olmaktad ^ rlar. Fakat bu iki z ^ t gr ^^ birbiriyle eli ^ memektedir. nk Genetikin yapt ^^^^tecrbelerdeki tesadfi ve muhtemel de ^ i ^ melere ra ^men btn canl ^larda bir gayeye do^ ru ynelme, Darwin'in deyi ^ ile sekinle ^ me, Lamarck'm deyi ^ ile in t i b akl ^^k ^ k'da grlyor. yle ise canl ^ lar ^ n evrimine tesadfler aras ^ ndaki bir sekinle ^ me ve mkemmelle ^ me mi diyece ^ iz? Yoksa bir k ^sm^^
[1] H. Z. eken, Veraset ve Cemiyet, 1953; zamanda ^^olarak Fransada Vernet, Rusyada Mitahourine mutation yolu ile verasete tesiri isbat edecek deneyleri birbirlerinden habersiz olarak ayn ^^ zamanda yapt ^ lar.

214

tesadfi bir k ^ sm^^ gayeli midir? Organizmde fiziko- ^ imik gr ^ le bnyeci gr ^^z ^ thklar ^ na ra ^ men birbirini tamamlad ^ klar ^^gibi, evrimde de srekli ve sreksiz, tesadfi ve gayeli iki gr ^^z ^ tl ^ klar ^ na ra ^men birbirini tamamlamaktad ^ r. Fizik 'alemde genel kanun a k se dilebil ir li k vasf ^ m gsterdi ^ i halde, termodinamikte entropie prensipinin a ks e d il em e z bir kanun oldu ^ unu ve bu bak ^ mdan btn fizik alemi sarst ^^^ n ^^ grm ^ tk. Fizik lemdeki bu tezat aynile canl ^ lar leminde de vard ^ r. Canl ^ lar tesadfi olarak de ^ i ^ irler ve mkemmelle ^ irler szleri iki farkl ^^ve z ^ t nermedir. Bununla birlikte hayat ^ n mahiyeti bu z ^ tl ^^^^kabule bizi zorlamaktad ^ r. Buna evrim sreinin Dyadique karakteri diyoruz. Bundan dolay ^^ hayati evrim sreci de bilgi s ^ n ^ rlar ^ n ^^ ku ^ atan bir a ^ k ^ nl ^^^^kabule bizi zorlamaktad ^ r. Burada Genetikiler konunun bsbtn tecrbi bir ^ ekil ald ^^^ n ^^ ve ihtimaliyet hesab ^^ ile soruyu zebileceklerini iddia ederek z ^ tl ^^^^kald ^ rmaya al ^^^ rlar. Fakat hakikatte tecrbe ba ^ ka nazariyeler iin de mmkndr ve bunun yap ^ ld ^^^ n ^^ grdk. Ancak bu onlar ^ n birbirlerile at ^^ malar ^ na ve filmin temelinde devam eden esasl ^^ antinomileri yaratmalar ^ na engel olamamaktad ^ r.

* **
Darwin'den sonra evrim nazariyesi trl ^ ekiller ald ^ . Lamarck ve Darwin'in evrimi d ^^^faktrlerle a ^ klamas ^ na kar ^^ , Orthogese nazariyesi evrimi ba ^ l ^ ca organizmin i faktrleri ile a ^ klamaya al ^^^ yor, bunun iin de kelebekler, renkli bcekler v.s.nin cilt renklerinin meydana ^ k ^^^^ zerinde etrafl ^^ gzlemler yap ^ yordu. te yandan, kazan ^ lm^^^vas ^ flarm nesle gemedi ^ ine dair hcre gzlemlerinin tesiri alt ^ nda evrim nazariyelerine kar ^^^tepkiler de uyan ^ yordu. Bunlardan mesela. Vialleton'a gre d ^^^tesirler yaln ^ z form'u de ^i ^ tirir, fakat organisation'u de ^i ^ tirmez. Halbuki as ^ l trlerin de ^ i ^ mesi bu ikincisi ile mmkndr. yle ise evrim trler aras ^ nda de ^ il, ancak bir tr iinde olabilir. Darwin'in ye ^ eni Galton onun soyaekime dair fikirlerini insanl ^ kta ruhi vas ^ flar ^ n ku ^ aktan ku ^ a ^ a gemesi olay ^ na tatbik etti. te yandan, Mendel'in bitkiler alan ^ nda yapt ^^^^ani de ^i ^ me gzlemlerini de Vries birok ieklere, ba ^ l ^ ca OEnoteria Lamarkiana denen ie ^ in 16 e ^ idine tatbik etti. Bateson ve Tchermack bunu hayvanlarda da denediler. Daha sonra Nancy niversitesinden Cuenot btn evrim olaylar ^ n ^^ mutation'larla a ^ klamada ok ilerledi. Fakat mekanik izah ^^ yetmez bularak finalist izahlara da ba ^ vurdu. Amerika'da Morgan drosophile denen sirke sine ^ i zerinde ok geni ^^statistik tetkiklerle mutation olaylar ^ n ^ n matematik bir tarzda a ^ klanmas ^^ mmkn oldu ^unu gsterdi. 215

Mutation fikri sars ^ lm ^^^ olan evrim nazariyesine sanki taze bir a ^^^ tesiri yapt ^ . Byle olmakla beraber, yine yeni darwinciler, yeni lamarkglar, orthogenese'ciler v.b. aralar ^ nda tam anla ^ m ^^^ de ^ ildirler. Tek bir evrim nazariyesi yoktur. Ancak kan ^ tlar ^ n impaser etti ^ i bir Evrim olgusu vard ^ r. XX. yzy ^ lda fizyolojinin en bariz ilerlemelerinden biri fizik ve kimya metodlar ^ n ^ n biyolojik problemlerin halline tatbikidir. Denebilir ki, fizyoloji hatt bu problemlerin zlmesinde biophysique ve biochimie (hayati fizik ve hayati kimya) ^ eklini alm ^^ t ^ r. Colloide'ler fizik ve kimyas ^ n ^ n biyolojide ok byk bir nemi vard ^ r. nk canl ^^ hcrelerin iindeki protoplasma colloide'lerden ibarettir. Ayn ^^ cismin ziraatte de ok nemi vard ^ r, zira eskiden a ^^ nm ^^^kayalar ve rm ^^bitki ve hayvan maddelerinden ibaret san ^ lan topra ^^ n bnyesinde de mikroplar ^ n esasl ^^ bir rol oynad ^^^^uzvi olan ve uzvi olmayan colloide'lerin bulundu ^ u anla ^^ lm ^^ t ^ r. Colloide'lerle cristalloide'ler aras ^ ndaki fark 1850'de Graham taraf^ ndan meydana ^ kar ^ ld ^ . ^ eker ve tuz gibi bir cristalloide' ^ n mahll, tecansl bir s ^v ^^ oldu ^ u halde, bir colloide mahllu iki ayr ^^ safhadan ibaret olup tecansszdr. Baz ^^ collokle cisimcikleri o kadar iridir ki, mikroskopla grlrler. Bu cisimciklerin dzensiz hareketi 1828'de Brown, 1908'de Perrin taraf^ ndan tesbit edilmi ^^olup Brownien hareket diye tan ^ nmaktad ^ r ve civar molekllerin bombard ^ man ^ ndan ileri gelir. Daha kk colloide cisimciklerinin hassalar ^ n ^ n incelenmesi Zsigmondi ve Siedentopf taraf ^ ndan 1903'de ltramicroscope'un icad ^^ ile mmkn olmu ^ tur. Ondan daha kuvvetli olan elektron mikroskopunun sonradan elektronlar ^ n kareketlerini incelemeyi sa ^ lad ^^^ n ^^ grm ^ tk. elektriki hassalar ^ n ^^ tetkik etmek suretile ok iyi ayd ^ nland ^ lar. Collokle cisimcikleri bir elektrik kuvvet alan ^ n ^ n (champ ) tesiri alt ^ nda her yne do ^ ru yer de ^i ^ tirirler : msbet ve menfi elektrik ykleri ( ^ arjlar ^ ) vard ^ r. W. B. Hardy gsterdi ki, civarda s ^v ^^ hafif asidden kaleviye de ^i ^ tirildi ^ i zaman baz ^^ colloide'lerin ^ arj ^^ bozuluyor. K ^ saca, elektrik ^ arj colloide mahlllerinde byk rol oynuyor. Colloide'lere ait incelemeler hayati olayla kimya olay ^^ arasmdaki s ^ k^^ ba ^lant ^ y ^^ da gsterdi. Proteine'ler, phosphate'lar v.b. gibi trl cevherler kanda ve dokularda bulunduklar ^^ gibi ntr tuzlar ^^ meydana getirmek zere asidler zerine tepki yaparlar. Dokular ^^ asidlerin tesirinden korurlar; bundan dolay ^^onlara tampon derler. Bio-chimie'nin ilerlemesi sayesinde besin maddeleri ve tesirleri problemi de hallolmu. ^ tur. F. G. Hopkins 1912'de bu alanda esasli tecrbeler yapt ^ . Bylece vitaminlerin beslenmedeki tesiri ve rolleri meydana ^ kt ^ . Hangi vitaminin hangi organ 216

veya cihaz ^ n, dokuriun geli ^mesine hizmet etti ^ i anla ^^ ld ^ . Ayr ^ca vitaminlerle elektro-manyetik dalga uzunlu ^ u aras ^ ndaki mnasebet de grld (Lakowsky'nin eserleri bu konuya dokunmaktad ^ r). Atom ve molekl a ^^ rl ^^^na, ya da elektron ve proton say ^ lar ^ na gre fizikte cisimlerin tablolar ^^ yap ^ ld ^^^^gibi, ayn ^^ suretle vitamin e ^ it ve miktar ^ na gre besinlerin tablolar ^^ yap ^ ld ^ . ^ guddelere ( glande endocrinienne ) ait ara ^ t ^ rmalar ilerledi; bunlar ^ n vcudun geli ^ mesinde ve baz ^^ fonksiyonlar ^ n i ^ lemindeki rolleri ok sarih olarak grld. Bir k ^ s ^ m hastal ^ klar ^ n bu yoldan iyile ^ tirilmesi mmkn oldu ^ u gibi, mizalar ve karakterler zerinde i gudde ifrazlar ^ n ^ n rolleri de tesbit edildi ^ i iin bu al ^^ malar caracterologie'nin geli ^ mesini temin etti. Bu alandaki al ^^malara 1902'de Bayliss ve Starling ba ^ lam ^^^iseler de XX. yzy ^ l ^ n ortalar ^ na do ^ ru Banting, Kendall, Harington v.b.n ^ n al ^^ malar ^^ ile ok ilerledi. Japon limi Takamine hypophyse guddesini inceledi; ccelik, gigantisme, acromoegalie gibi anormal bnyelerin bu gudde ile do ^ rudan do ^ruya ilgili oldu ^ u grld. Vcuda e ^ itli virsleri a ^^ lamak suretile onlara kar ^^^mukavemet temin edildi. Vcut bu virslere al ^^ t ^^^^iin, art ^ k onlar ^ n darbesinden rahats ^ z olm ^ yacak hale geliyor. Buna genel olarak muafiyet (immuniti ) denmektedir. Bio-chimie bu sayede pek ok hastal ^ klar ^^nlemeyi temin etti. Bunun biyolojiden ba ^ ka demografya (nufus ilmi) ve sosyolojide de tesirleri oldu.

217

You might also like