You are on page 1of 20

Kürt Devletleri

Kürdistan, Kasr-ı Şirin (1639) ve Lozan Antlaşması’yla (1923) dört


parçaya bölünmüş, Ortadoğu’da 550.000 kilometrekare
yüzölçümüne sahip bir ülkedir. Eski istatistiklere dayanılarak
yapılan tahminlere göre Kuzey Kürdistan’da (Türkiye) 18, Doğu
Kürdistan’da (İran) 8, Güney Kürdistan’da (Irak) 4, Güney-Batı
Kürdistan’da (Suriye) 1,5 Milyon olmak üzere, 35 Milyonu aşan bir
nüfusa sahip.

Kürtler bu güne kadar kısa süreli de olsa varlıklarını


sürdürebilmiş bir çok devlet kurmuşlardır. Tarihsel sıralamaya
göre bazı Bağımsız Kürt Devletleri-Yönetimleri:

Alamut Ziyar’ı Devleti

Kalardeşt kazılarında bulunan Ziyarlar döneminden kalma aslan motifli bir altın kupa (10.
yüzyıl)

İslam’ın Kürtlerce kabülünden sonra ortaya çıkan Kürt-İslam devletleri arasında askerî gücü en yüksek olan ve
egemenlik alanı içerisinde büyük bir otorite kuran Ziyar Kürt Devleti ( ‫ آل زیار‬- Ziyarids) 928 yılında kuruldu. Deylem
(Deyleman - Dailam) Aşireti’ne mensup Merdaviçê Ziyar tarafından Kürdistan’ın doğusunda ve Orta İran’ı da kapsayan
bir coğrafyada kurulan devlet, Zaza olarak bilinen Dimilî Kürtleri’nin son büyük egemenliği oldu. Merkezi Cürcan’ın
kuzeyi ve Mazendaran’da bulunan ve 928-1043 yılları arasında yaşan devletin egemenlik alanı Taberistan ve Cürcan’ı da
içine alarak güneyde İsfahan ve Hamedan’a, batıda El Cezire ve Irak’a, kuzeyde ön Kafkasya’ya kadar uzanıyordu.
973-1048 yılları arasında yaşayan ünlü astronofizikçi El Burûnî’nin Farsça olarak kaleme
aldığı Ay Kitabı’ndan ayın hareketlerini gösteren bir çizim.

Taciklerin İran’da kurduğu ve 875-999 yılları arasında hüküm süren Samanîler Hanedanlığı’nda bir ordu komutanı olan
Merdaviç’in Hamedan ve İsfahan’da 928′de başlattığı halk ayaklanması kısa sürede büyük bir taraftar kitlesi buldu. 9.
yüzyılın sonlarına doğru Abbasi halifeliği döneminde İslam’ı kabul eden Deylem Aşiretleri’nin Keya Antlaşması ile bir
araya gelmesi 930′da devletleşmenin önünü açtı. Böylece, bu dönemde İslam ümmeti içerisinde kahramanlıklarıyla
ünlenen Kürtler, 6 hükümdar tarafından yönetilecek ve egemenlik alanlarında birkaç yeni Kürt devletinin tarih
sahnesine çıkmasına sebep olacaktı. Sırasıyla, Mardaviçê Zîyar (928-934), Weşamgerê Zîyar (934-967), Zehîrodelê
Bêstûn (967-976), Şemsül Mualî Ebulhassan Kawûs (976-1012), Felekül Mualî Menûşehrê Kawûs (1012-1031) ve
Enûşirwanê Menûşehr (1031-1043) adlı emirlerin Keykawûs adını alarak hükümdarlık ettiği Ziyarlar, önce yine bir Kürt
hükümdarlığı olan Alumutlar’ın ardından Selçukluların saldırıları sonrası zayıflayarak yıkılmıştır.
Halen İran’ın Gülistan bölgesinde bulunan Qaba
Kawûs (Gonbad-e Qawus) Ziyarlar döneminin en
görkemli eserlerinden biridir. 1006 yılında Şemsül
Mualî Ebulhassan Kabûs döneminde yapılan kümbet,
Gürgan (Cürcan) şehrinin 3 km. kuzeyinde
bulunmaktadır. 10 köşeli Kürt güneşini temsil eden ve
pişmiş tuğladan yapılmış olan kümbet, 70 metre
boyunda ve 10 metre çapındadır. Qaba Qawûs’un
kitabesinden kümbetin, Hicret’ten ay takvimiyle 397,
güneş takvimiyle 375 yıl sonra yapıldığı
anlaşılmaktadır. Bir efsaneye göre Keykawes
Menûşehr’in oğlu Kawûs’un naaşının cam bir tabut
içinde bu kuleye bir zincirle asıldığı söylenmektedir.

Gelişmiş bir askerî güce sahip olan Ziyarlar döneminde İslam sonrası Kürt mimarisi büyük bir gelişme kaydetmiş,
özellikle astronomi, fizik, tıp ve matematik alanlarında büyük bilim adamları yetişmişti. Kürdistan coğrafyasında Kab
Kültürü’nün (konik kubbe veya kümbet) disipline edilmiş ilk halinin mimariye uyarlanmasıyla oluşturulan ve aynı
zamanda bir milli Kürt sembolü olan 10 köşeli güneş şeklinde yapılan Qaba Kawûs (Gonbad-e Qabus) aynı zamanda bir
gözlemeviydi de. El-Burunî gibi bilimadamlarının yetiştiği bu dönemde Kürt emîri Keykawes’in amcası tarafından
yazılan Kawûsname (Kâbûsname), devlet felsefesine getirdiği yeni açılımlar ve sosyolojik tespitleriyle kıymetini
günümüze dek koruyabilmiştir.

Ziyar devleti 1011 yılında Alamut devletinin kurucusu Hasan El Sabah tarafından yıkıldı. Ziyar devleti, Kürt Dailam
aşiretine mensup Ziyar’ı oğlu Merdavic tarafından 930’da Kürt yurdunun kuzeyinde kuruldu. Egemenlik alanı Taberistan
ve Cürcan’ı da içine alarak güneyde Isfahan’a, batıda El Cezire ve Irak’a, kuzeyde Kafkaslar’a kadar uzanıyordu. Dailam
aşireti, 9.yüzyılın sonlarına doğru, Abbasi Halifeligi döneminde Müslüman oldu. Hazar Gölünün güneybatı kesiminde
yaşayan bu aşiret, büyük bir askeri güçe sahipti. Varlığını 141.yıl sürdürebilen bu devlet, 8 hükümdar tarafından
yönetildi. Eski edebi eserler arasında yer alan “Kábusname” bu dönemde, Ziyarların son emiri Keykawes’ın amcası
tarafından yazıldı.

Hamdani Devleti
Kürt Hamdanî Devleti 1039′da Arap Ukaylı Devleti tarafından ortadan yıkıldı. Hamdanî devleti Seyt El Dewle tarafından
944 yılında Halep bölgesinde kuruldu. Bu tarihe kadar Musul merkezli Büyük Hamdani Devleti’nin bir parçasıydı. Söz
konusu tarihte bağımsızlığını ilan eden El Dewle, Bizans Kralı Romanas’la Ruha’da (Urfa) yaptığı savaşı kazanınca
Suriye ve Yukarı Mezopotamya’nın büyük bir bölümüne egemen oldu. Varlığını 95 yıl sürdüren bu devlet Harput Kürt
Aşiretleriyle anlaşmazlığı sonrası zayıfladı ve Araplar tarafından egemenliğine son verildi. Bu devletin sınırları ve
süresi içerisinde El Mutanabi, Ebu Farizê Mala ve El Ferabî gibi önemli şair ve bilim adamları yetişti.

Büveyhogulları Devleti
Kürt Büveyhogulları devleti, 1050’de Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey tarafından yıkıldı. Büveyhogulları devleti 934 yılında
Ali Hasan ve Hüseyin Ahmet kardeşler tarafından Güneybatı Iran’da kuruldu. Deylem Dağlarında yaşayan Bercenkiaver
Kürt aşiretine mensup üç kardeş kısa bir süre içinde devletin egemenlik alanını güneyde Isfahan- Şiraz, kuzeyde ise
Hamedan’a kadar genişlettiler. Babaları Ebu Suce Büveyh’ten dolayı "Büveyhogulları devleti" denildi. Abbasi Halifesi
Kahir Billah, bu devletin egemenliğini tanımak zorunda kaldı. Abudüd devletinin hükümdarlığı sırasında pek çok cami,
hastahanene, imarathane, yollar ve kuyular yapıldı. Mogol istilaları sırasında bu bölgelerde her şey yakılıp yıkıldığı için
bu devlet hakkında daha ayrıntılı bilgi bulunmamaktadır.

Mervani Devleti

Ubeydullah bin Bahtişu ile Amid emiri Sadeddin’i gösteren bir minyatür (11. Yüzyıl - BL)
Harputtaki Kürt aşiretlerinden Dostkî’lere mensup Ebu Abdullah Şa Baz Bin Dostik tarafından 981 yılında Meya
Farqin’de (Diyarbekir-Sîlwan) kurulan Merwanî Kürt Devleti’nin varlığına, 1085′te Selçuklu Emîri Melikşah tarafından
son verildi.

990 yılında Hamdanîlerle yapılan bir savaşta Baz ölünce, yerine yeğeni, Merwan’ın oğlu Ali Hasan geçti. Babasına atfen,
devlet Merwanî olarak adlandırıldı. Devletin egemenlik alanı kısa bir sürede gelişti. Güneyde Cudî eteklerinden başlayıp
Cizre ve Hasankeyf’e, batıda Harput, kuzeyde Malazgirt ve doğuda Hakkâri’ye kadar uzandı. Çoğu tarihçiye göre,
Merwanîlerin zenginliğine göz koyan Melikşah, devletin hükümdarlarından Nasır Nizam El-Dewle’ye memleketi
paylaşma teklifinde bulundu; fakat bu teklif reddedilince, Melikşah veziri Fahrüldevle yönetiminde büyük bir ordu
göndererek Diyarbakır ve Silvan’ı ele geçirirerek hazinedeki 1 milyon altına el koydu. Mervanî ailesini de Bağdat’ın
kuzeyinde bulunan Harbe köyüne sürgüne gönderdi.

11. Yüzyıla ait elyazmada batılı bir seyyahın Merwanî’leri konu alan yazısı ve Emir Ebu
Nasr’ı gösteren resim.

Merwanîler döneminde Kurdistan’da birçok cami, medrese, kervansaray, köprü, hamam, su kanalı yapıldı. Meyafarqîn
bu dönemde büyük bir ticaret merkezi haline geldi. Emir Ebu Nasr döneminde kültürel ve edebî çalışmalara önem
verildi. Devlete sığınan şairler ve bilim adamları himaye edildi. Bu nedenle El Dela, Tihamî, Ebu Riza, Siman El Hotaci
gibi birçok yerli ve yabancı şair, şiirlerinde Emir Ebu Nasr’dan övgü ile söz ederler.

Mervani Kürt devletine 1087’de Selçuklu Sultanı Melikşah tarafından son verildi. Merkezi Silvan olan Mervani devleti,
Harput Kürt aşiretine mensup Bad tarafından 981’de kuruldu. 999’de Hamdanilerle yapılan bir savaşta Bad ölünce,
yerine yeğeni Mervan’ın oğlu Ali geçer ve babasına atfen devletin ismi "Mervani" olarak adlandırıldı. Devletin
egemenlik sahası: Güneyde Cudi eteklerinden Cizre- Hasankeyf’e, batıda Harput, kuzeyde Malazgirt ve doğuda
Hakkari’ye kadar genişledi. Mervani devletinin zenginliğine göz diken Melikşah, devletin son emiri olan Nasiruldevle’ye
"memleketi paylaşalım" teklifinde bulundu. Teklifi reddedilen Melikşah, veziri Fahrüldelevle yönetiminde Silvan üzerine
büyük bir ordu göndererek Diyarbakır ve Silvan’ı ele geçirerek hazinede bulunan 1 milyon altına el koydu.

Sedadi Devleti

1164’te Selçuklu Kralı Melikşah tarafından ortadan kaldırıldı. 951’de Ravvadi aşiretinden (Selahaddin Eyyubi’nin
mensubu oldugu aşiret) Muhammed Seddat tarafından kuruldu. Bu devletin yönetim merkezi başlangıçta Dabil-Dvin idi.
Daha sonra Gence yönetim merkezi oldu.

Egemenlik alanı Ravvadi Kürt aşiretinin yönetimindeki Arran bölgesi, Nahcivan, Gence, Berba, Dubeyl ve Beylekan
bölgelerinde oluşuyordu. Arran güneyde Aras’la, kuzeyde Kura Irmağı arasında yer alan ve Derbend’e kadar uzanan bir
bölge idi. Romalılar ve Helenler buraya ülke adı olarak "Albaniya", kavim olarak da "Ariyan" diyorlardı. Bu sözcük
Arapçaya "Arran" şeklinde geçmiştir.

Hasanveyh Devleti
Son hükümdarı Ebul Mansur’un ölümü ile içerden bir hayli zayıflanmış olan Hasanveyh devleti 1121’de kendiliğinden
dağıldı. Bu devletin hükümranlık dönemi toplam olarak 171 yıl sürdü. Devlet, Barzikan- Baruni aşireti lideri Hasanveyh
bin Hüseyin tarafından 959 yılında kuruldu. Egemenlik sahası Şehrezor, Dinaver, Hamedan ve Nihavend bölgeleriydi.
Devletin başkenti, Bisulun Dağı’nın güneyine düşen Sermac şehri idi. Hasanveyh’in 979 yılında ölmesi üzerine, yerine
oğlu Bedir geçti. Devletin sınırları Bedir döneminde Ahvaz, Huristan, Berucerd ve Esadabad’ın katılması ile genişledi.

Eyyubi Hanedanlığı Devleti


Selahaddin Eyyubi’nin 4 Mart 1193’te Şam’da ölmesi üzerine Kürt Eyyubi Imparatorluğu aynı yıl parçalandı. Eyyubi
Imparatorluğu, Selahaddin Eyyubi tarafından Mayıs 1175’te kuruldu. İyi bir dini ve askeri eğitim alan Selahaddin, 1165
yılında Mısır’a vezir seçildi. Fransız ve Bizans ordularına karşı büyük başarılar elde eden Selahaddin, İslam dünyasında
kendisini büyük sempati duyulan, tam anlamı ile güçlü bir vezir ve önder durumuna geldi. 10 Aralık 1171’de, varlığını
200 yıl sürdurmüş olan Mısır Fatimi Halifeliğine son verdi.
Kardeşi Turan Şah yönetimdeki bir orduyla kısa bir süre içerisinde Hicaz, Yemen, Aden ve Mekke’yi aldı. Eyyubilerin
buralardaki hakimiyeti 50 yıldan fazla sürdü. Suriye Kralı Nureddin’in 13 Mayıs 1174’te ölmesi üzerine Selahaddin bir
ordu ile Suriye’yi hakimiyeti altına aldı.

Bağdat’ta ki Abbasi Halifesi, Mayıs 1174’te Selahaddin Eyyubi’nin krallığını kabul ederek fethettiği topraklardaki
otoritesini tanıdı. Musul şehrini de alarak Musul Atabeklerine son veren Selahaddin, ülkesinin sınırlarını Fırat Nehri’ne
kadar genişletti. Yukarı Mezopotamya’daki küçük beylikleri de hakimiyeti altına alan Eyyubi İmparatorluğu’nun sınırları
doğuda Dicle Nehri’ne, kuzeyde Ermenistan hudutlarına, güneyde Yemen’e, batıda ise Tunus’a dayanıyordu. 1187’de
Kudüs şehrini Hıristiyanların elinden aldı ve bu durum islam dünyasında ona büyük bir saygınlık kazandırdı. Dinde
yaptığı reformlardan dolayı, adı dini islah eden anlamında "Selahhadin" olarak değiştirildi. Eyyubiler döneminde pek
çok Kürt yazar, şair, bilim adamı ve aydın yetişti. İzzeddin Ali, Mecdeddin Ebu Saadet, İbnul Esir el Cezeri (Nasrullah)
bunlardan bir kaçıdır.

Alamut Devleti
Alamut Kürt devleti Moğol Hükümdarı Hulagu Han tarafından 1256’da yıkılarak ortadan kaldırıldı. Alamut devleti Hasan
El Sabah tarafından 1011’de kuruldu.
İsmailiye mezhebi temelinde güçlü bir örgütlenme yaratan Hasan El Sabah, Kürt aşiretlerini harekete geçirecek bir iç
ayaklamayla Ziyar devletine son verdikten sonra, aynı topraklarda dini esaslara dayalı bir devlet kurdu.

Varlığını 179 yıl sürdüren bu devlet, 8 hükümdar tarafından yönetildi. Devletin son hükümdarı olan Hür Şah, Moğollar
tarafından idam edildi.

1124 yılında ölen, etkileyici dini lider ve başarılı bir devlet yöneticisi olan Hasan El Sabah için Marko Polo şöyle diyor:
"Bu kişi yüksek dağlık bölgede bir sevgi cenneti kurdu. Çok zengin bir hazineye sahip idi. Kurmuş olduğu bu cennet
nedeniyle İslamiyet içerisinde kısa zamanda geniş bir taraftar kitlesi

Gor Devleti
Harzemşahlar 1214’te Kürt Gor devletinin başkenti Firuzkuk’u ele geçirerek bu devletin egemenliğine son verdiler. Gor
devleti, Seyfuddin Suri tarafından 1148 yılında Kuzeydoğu Iran’da kuruldu. 1148’e kadar Selçuklu devletine bağlı bir
beylik olarak varlığını sürdüren Kürt Gor aşireti, Seyfuddin Suri’nin beyliğin başına geçmesi ile bu tarihte bağımsızlığını
ilan etti. Suri, devlet sınırlarını kısa bir süre içinde genişletti. Selçuklular ve Oğuzlarla sürekli çatışma halinde bulunan
Gor hükümdarı Giyasuddin, büyük bir hareket başlatarak (1173) kademeli olarak Gazne, Herat, Multan, Uccah, Siudi,
Esaver, Debut ve Lahor şehirlerini aldı ve Gazneli Sultan Mahmud hanedanlığını ortadan kaldırarak kardeşi Muiziddin’i
Gaznelilerin varisi ilan etti. Muiziddin 1192’de Kuzey Hindistan ve Bengal’i fethetti.

Botan’da Bir Kürd Hükümeti [1842]

1803 yılında Cizre’de dünyaya gelen Bedirxan Bey, 18 yaşında (1821) Botan Emirliği’nin başına geçti. Bedirxan Bey çok
genç yaşta olmasına rağmen, çevredeki Kürt beylerine iktidarını kabul ettirdi. Osmanlıya asker ve vergi vermeyi
reddetti ve bağımsız bir ordu kurup kendi emirliğinin içerisine yeni topraklar katarak genişlemeyi sürdürdü. Kısa bir
süre içerisinde Bitlis, Hakkâri, Muş, Van ve Kars Kürt beyleriyle ittifak sağlayarak Osmanlı eğemenliğine karşı Peymana
Pîroz’u (Kutsal Anlaşma) gerçekleştirdi.
Bu birliğe Doğu Kurdistan’ın en büyük Kürt beyliği olan Erdelan Beyliği’ni de dahil ederek, aşiretlerden ortak bir ekip
kurdu ve kaleleri gözden geçirip yeni kaleler inşaa etti. Kurulan ordunun askerî gücü arttırılarak, Cizre’de biri barut
diğeri tüfek üreten iki atölye kurdu. Yerli uzmanların yetişmesi ve modern savaş taktiklerini öğrenmeleri için Avrupa’ya
öğrenciler gönderdi. Ermeni ve Asurilerle antlaşmalar imzalarak onların güçlerini yanına aldı ve Kürtler için gayri
müslimlerle evlenmeyi serbest bıraktı. Osmanlı’nın aldığı vergiden çok daha az bir oranla vergi aldığı için halkın
sempatisini topladı böylece civar halkların topraklarını da beyliğine kattı. En büyük hayalinin Karadeniz ile Van Gölünü
tıpkı yine o zaman yapımı konuşulan Süveyş gibi bir kanalla birleştirerek denizlere açılmak olduğu söylen Bedirxan
Bey, ticaretin gelişmesini sağlamak için Van Gölü’nde deniz taşımacılığını geliştirdi ve modern gemi inşa tekniklerini
öğrenmeleri için de 140 öğrenciyi İngiltere’ye gönderdi.
Nihayet 1842 yılında bağımsızlık ilan eden Bedirxan Bey, Cizre’yi başkent yaptı Kurdistan bayrağı çekildi. Kürt liderler,
Kurdistan hükümetini koruyacaklarına ve Bedirxan Bey’i destekleyeceklerine dair and içtiler. Süreç, Kürt coğrafyasının
Osmanlı’dan ayrılması doğrultusunda gelişiyordu. Bu da İstanbul’un yanı sıra bölge üzerindeki çıkar dengelerini
sarsacağı için Avrupa devletlerini ürkütüyordu. Batılı misyonerlerin teşvikiyle, Asuriler, Bedirxan Bey ile olan
anlaşmalarını bozarak ona olan desteğini geri çektiler. Bu noktadan hareketle, batılı devletlerin sultan üzerindeki
baskıları, Osmanlı yöneticilerini Bedirxan Bey’e karşı harekete geçmeye teşvik etti.
Mereşal Hafız Paşa, görüşmeler yoluyla Bedirxan Bey’in Osmanlı hakimiyetini tanımasını sağlamakla görevlendirildi.
Ne var ki Bedirxan Bey görüşmeleri kabul etmedi ve ne yapıldıysa sultandan gelen teklifleri reddederek Kurdistan’ın
bağımsızlığını vurguladı. Tarih, 6 Haziran 1847′yi gösterdiğinde Osmanlı ordusu üç koldan başkente saldırıya geçtiler.
Harput, Urfa, Diyarbekir, Erzurum, Bağdat ve Musul bölgelerinde bulunan askeri güçler de bu taarruza katıldılar.
Osmanlıların sayıca üstünlüğüne rağmen Bedirxan Bey’in kuvvetleri ilk çarpışmada üstünlük elde ettiler. Fakat
Bedirxan Bey’in yeğeni ve önemli komutanlarından Yezdan Şer’in esir düşmesi neticesinde gizli cephanelerin yerleri
ortaya çıkmış ve silah fabrikası Osmanlılarca ele geçirilmişti. Bu arada Kars, Van ve Muş’ta da Kürt aşiretleriyle
Osmanlı askerleri arasında küçük çaplı çatışmalar meydana geliyordu. Bir sonraki çatışmada Kürt beylerinin yardıma
geç ulaşması sonucu Bedirxan Bey, kendi birliğiyle Eruh Kalesi’ne çekilmek zorunda kaldı. Osmanlıların kale
kuşatması görüşmelere zemin hazırladı 27 Temmuz 1847′de Bedirxan Bey, hiçbir askerine dokunulmaması şartıyla
teslim oldu. Bedirxan Bey ve ailesi önce İstanbul’a daha sonra da Girit adasına sürgüne gönderildi. Aşırı nemden
dolayı hastalanan Bedirxan Bey, Kürdistan’da ölmek istediğini sultana bildirdiyse de bu isteği kabul görülmedi ve
Şam’a sürüldü. Son yıllarını burada yaşayan Bedirxan Bey, 1868′de burada öldü.

Fotoğraf: 1880′lerde İstanbul’da bulunan Bedirxanîlerin önde gelenleri toplu halde. Oturanlar (soldan sağa): Emin Ali Bey, Ali Şamil Paşa, Bahri Bey.
Ayaktakiler (soldan sağa): Murat Remzi Bey, Hasan Bedirxan, Mikdat Mithat Bedirxan ve Kamil Bedirxan

Mahabad Cumhuriyeti

Kürdistan Milli Meclisi, 11 Şubat 1946′da Qadi Muhammed’i Cumhurbaşkanlığına, Hecî Baba’yı Başbakanlığa ve
General Mustafa Barzanî’yi de Genelkurmay Başkanlığına atadı. Aynı gün, Kürdistan Cumhuriyeti Anayasası ile
“milletin meşru egemenliği” garanti altına alınarak Kürtçe resmî dil, üstte kırmızı altta yeşil kuşak üzerine bir güneşin
bulunduğu bayrak Kürdistan bayrağı ve Şair Dildar Rauf’un Ey Reqib adlı şiiri milli marş olarak kabul edildi.

İran’ın 1941 yılı Eylül ayında İngiliz ve Ruslardan müteşekkil itilaf kuvvetleri tarafından işgal edilmesi, İran’ın Kürtler ve
aynı yönetim altında yaşayan Azeriler üzerindeki otoritesinin çökmesine yol açtı. Kürtlerin yaşadığı bölgelerde bu
çöküşün en ciddi sonuçlarından biri Ruslar karşısında yenilen ve geri çekilmek zorunda kalan İran kuvvetlerinin geride
bıraktığı askerî mühimmatın Kürtlerce ele geçirilmesi oldu. Bu gelişme, Şah Rıza rejimi tarafından zulme uğramış,
liderleri zehirlenmiş, asılmış ya da toplu olarak göçe zorlanmış Kürtlerin konumunu bir anda değiştirmekle birlikte
bölgedeki dengeleri de alt-üst etmeye yetmişti.İngiliz-Rus işgali sonrası Doğu Kürdistan, Rus Hakimiyet Bölgesi, İngiliz
Hakimiyet Bölgesi ve Kürtlerin denetimindeki bir ara bölge olmak üzere üçe bölünmüştü. Denetimsiz kalan bu bölgede
güç toplayan Kürtler, Rus ve İngilizlerle görüşerek, İran’ın bölgedeki hakimiyet bağını tamamen ortadan kaldırmak için
çeşitli girişimlerde bulunmakta gecikmediler.

İran idaresinin bölgedeki zayıflığı Rusların, Celalî, Şîqaq, Herkî ve diğer birçok aşiretle lokal ilişkiler geliştirmesinin
önünü açmıştı. Kürtlerin talepleri Ruslar tarafından ilk başta olumlanmadıysa da ilerleyen zamanlarda Kızıl Ordu’ya
tahıl temini ve bölgede güvenliğin Kürt birliklerince sağlanması şartıyla Ruslar, Kürtlere İran ile aralarındaki meseleyi
çözme izni verdiler. İngilizler ise Şeyh Mahmud Berzenci’den deneyledikleri sorunlardan dolayı Kürt taleplerine her
seferinde olumsuz yanıtlar vermekteydi. Nitekim Kürdistan, bölgedeki diğer ülkeler için de hassas bir konuydu ve İkinci
Dünya Savaşı’nın ilk yıllarında Britanya, Ortadoğu’da bir risk almak istemiyordu.

Denetimsiz bir bölgenin oluşması Kürt aşiretleri için önemli hâkimiyet alanları meydana getirmişti. Örneğin Şah Rıza ile
girdiği mücadele sonrası topraklarını terk etmek zorunda kalan Banî Beyzade aşiretinin liderlerinden Hama Reşit Beg,
saygı duymadığını söylediği Irak-İran sınırını geçerek, topraklarına dönmüş ve taraftarlarının yardımıyla Bane ile
Zerdeşt bölgelerini kapsayan yarı-özerk bir otorite kurmayı başarmıştı. Yüksek rütbeli bir İran subayını öldürmesine ve
isyancı olarak ilan edilmiş olmasına rağmen İran Hükümeti, Hama Reşit’i bölgenin yarı-resmî valisi olarak tanımak
zorunda kalmıştı. Yine aynı şekilde Mehmud Axayê Senê’nin kurmuş olduğu hakimiyete İran güçleri müdahele
edememişti. 1942 yazında Hama Reşit Beg ile Mehmud Axa arasında ihtilafların ortaya çıkmasıyla İran, Mehmud Axa
tarafında yer aldı ve Hama Reşit’in yok edilmesi için gerekli mühimmatı sağladı. Yenilen Hama Reşit, tekrar Irak
sınırının diğer tarafına sürüldü. Bir yıl geçmeden İran, kuvvetlerini Mehmud Axa’nın üzerine yöneltti ve sınırın diğer
tarafına sığınana kadar peşini bırakmadı.

Bu olayların neticesinde zayıf düşen Kürt birlikleri İran ordusu karşısında tutunamadı ve 1945 Eylül’ü itibariyle Saqiz -
Bane - Zerdeşt hattının güneyindeki tüm Kürt bölgelerinin denetimi tekrar İran Hükümeti’nin eline geçti. Geriye kalan
bölgelerde yine güçlü bir Kürt varlığının söz konusu olması hasebiyle İran daha çok ilerleyemeden durmak zorunda
kaldı. Hattın diğer tarafında kalan Mehabad şehrinde ise Kürt siyasî çalışmaları önemli sonuçlar doğuracaktı.
İşgalin ilk yıllarından beri Kürtlerin siyasi bir varlık gösterdikleri Mehabad şehrinde 16 Ağustos 1943′te bir grup Kürt
yurtseveri tarafından Komelaya Ciwanê Kurd (Kürt Gençlik Komitesi) kurulmuştu ve faal bir şekilde bağımsız Kürdistan
propagandası yapmaktaydı. Değişen dünya dengeleri onlara bu fırsatı verebilirdi. Bu dönemde Kürdistan için iki önemli
girişim dikkat çekiyordu. İlki, Rusların 1942′de nüfuz sahibi bazı Kürtleri Moskova’ya bir kongreye davet etmesi, ikincisi
ise Irak ordusuna mensup üç Kürt subayın Kürdistan’ın bağımsızlığının desteklenmesi karşılığında Almanya’ya karşı
verilen savaşta Kürt vatandaşlarının silahlı desteğinin önerilmesi oldu.

Rusya, İran’daki Kürt politikasını 1944′te uygulamaya koydu ve Komela’nın başvurusu üzerine Mehabad’a Kürdistan-
Sovyet Kültürel İlişkiler Topluluğu (KSKT) adıyla bir şube kurdu. Nitekim, öncesinde bir yeraltı örgütü olan Komela, 6
Nisan 1945′te, KTSK’nin binasında yapılan bir törenle tüzüğünü deklere etti. Rızaiye’deki Sovyet Konsolosu ve Sovyet-
Azerbaycan Kültürel İlişkiler Topluluğu’nun şefi törenin şeref konuklarıydı. Bu programın en önemli bölümü “Dayika
Niştiman” (Anavatan) adlı oyundu. Bu oyunda Kürdistan’ı temsil eden bir yaşlı bir kadın, Irak, İran ve Türkiye’yi temsil
eden üç ‘vicdansız’ tarafından tartaklanıyor ve kötü muameleye tabii tutuluyordu. Oyun, ‘Dayika Niştiman’ın oğullarının
ortak çabasıyla kurtarılmasıyla bitiyordu. Oyun seyredenleri o kadar etkiliyordu ki hayatları boyunca düşman olmuş
kimseler gözyaşları içerisinde birbirlerine sarılıyor ve Kürdistan’ın intikamını almaya hep beraber yemin ediyor, kan
davalarından Kürdistan için vazgeçiyorlardı.
Bu dramatik oyunun başarısının yanı sıra bu toplantıdaki en önemli olay, elbette ki Kültür Kurumları başkanı Qadi
Muhammed’in Komela’ya kabul edilişiydi. Bu kabul edilişten hemen sonra güçlü kişiliği, karizmatik davranışları ve
entelektüel birikimiyle örgüt içinde yükselen Qadi Muhammed, yönetimi tek elde bulundurarak bir Kürdistan politikası
belirlemeye başladı.

Qadi Muhammed, 12-15 Eylül 1945 tarihlerinde çeşitli temaslarda bulunmak üzere kuzeni
Seyfî Qadi ve Hecî Baba ile birlikte Bakü’ye gitti. Burada Rus yetkililerle görüşmelerde
bulunan heyet, Mehabad’a dönüşü ertesi Mizhê Dimoqratî Kurd (Kürdistan Demokrat
Partisi) adlı bir parti kurduğunu açıkladı ve bir bildirgeyle Kürt aydın ve soylularına
bildirimde bulundu. Açıklama toplantısına katılan bütün Kürtler, oluşuma tam destek
sundular ve ortak bir bilgirge yayınlayarak partiye üye oldular. Kısa bir süre içerisinde
Iraktaki Kürtlerle diyalog geliştiren parti yöneticileri, Mustafa Barzanî ve peşmergelerini
Mehabad’ta bir tören ile karşıladılar.
Tarih, 22 Ocak 1946′yı gösterdiğinde Qadi Muhammed, Çarçıra Meydanı’nda Demokratik Kürdistan Cumhuriyeti’nin
kuruluşunu ilan etti. Mahşerî bir kalabalık ve büyük bir coşkunun hakim olduğu tören Kürdistan için bir dönüm noktası
niteliğindeydi.

Kürdistan Milli Meclisi, 11 Şubat 1946′da Qadi Muhammed’i Cumhurbaşkanlığına, Hecî Baba’yı Başbakanlığa ve
General Mustafa Barzanî’yi de Genelkurmay Başkanlığına, Seyfi Qadi’yı ise Kolluk Kuvvetleri Komutanlığına atadı. Aynı
gün, yürütme organları, yargı, askerî ve kültür kurumları kabul edildi. Kürdistan Cumhuriyeti Anayasası ile “milletin
meşru egemenliği” garanti altına alınarak Kürtçe resmî dil, üstte kırmızı altta yeşil kuşak üzerine bir güneşin bulunduğu
bayrak Kürdistan bayrağı ve Şair Dildar Rauf’un Ey Reqib adlı şiiri milli marş olarak kabul edildi.
Bir süre sonra basın yayın örgütlenmesi yapıldı ve 10 Ocak 1946′da yayın hayatına başlamış olan Kurdistan dergisinin
yayına devamına ve Kurdistan adlı resmî bir gazetenin çıkarılmasına karar verildi. Kürdistan Milli Meclisi, aldığı kararlar
ile eğitim alanında iyileştirme kararı aldı ve genel ve zorunlu ilk öğretimi tesis eden yasalar çıkardı. Fakir ailelerin
çocuklarına para yardımı, giyecek ve ders kitapları verildi. Kültürel çalışmaların önemini vurgulayan meclis, ilk olarak
iki Kürt şairin, Hejar ile Hêmen’in şiir kitaplarını devlet matbaasında bastırdı. Kısa bir süre içerisinde Kürt okulları
kuruldu ve Kürtçe eğitime başlandı. Hawar ve Hilale adıyla iki yeni dergi yayınlandı. 10 Mart’ta ise Sovyetlerin
göndermiş olduğu bir verici istasyonu ile Mehabad Radyosu yayın yapmaya başladı.

Bu arada komşu ülkelerin konuyla ilgili tepkileri gecikmedi. Türkiye Başbakanı Mehmet Şükrü Saraçoğlu 6 Mart
1946′da, İran ve Rusya’ya, konuya müdahalelerinin olabileceğine dair birer telgraf çekmiş ve gelişmelerin endişe verici
olduğunu belirtmişti. İran ise Kürdistan rahatsızlığını Rus ve İngiliz yetkililere bildirmiş ve Sovyetlerin Kürt gücünü
kontrol edememesinin tehlikeli sonuçlar doğuracağını beyan etmişti. Bu gelişmeler karşısında Kürdistan Milli Meclisi,
İran Hükümeti’ne bir muhtıra çekerek, ülkedeki Kürt sorunun sadece Kürdistan Cumhuriyeti sınırlarıyla değil, ülkenin
tümünde yaşayan Kürtlerle ilgili bir iç sorun olduğunu vurguladı ve karşılıklı müzakereler ile Kürtlerin insani haklarının
iade edilmesi istendi. Muhtıra, bir Kürdistan Yüksek Konseyi’nin oluşturulmasını teklif etmekteydi ve bu muhtıranın
barışa uzatılmış bir el olarak algılanması gerektiği belirtiliyordu.
Tarihler 9 Mayıs 1946′yı gösterdiğinde ABD, İngiltere, Türkiye ve İran’ın baskıları sonucu Sovyetler, Demokratik
Kürdistan Cumhuriyeti’nden desteğini çektiğini Moskova Radyosu’ndan duyurdu. Bunun üzerine ertesi gün Kürdistan
Savaş Konseyi, ABD, İngiltere, Türkiye, İran ve S.S.C.B’ye birer ihtar çekerek Kürdistan’ın bağımsızlığı ve milli
eğemenliği vurgulandı. ABD ve SSCB’nin bu konuyla ilgili görüş ayrılıkları Soğuk Savaş’ın başlangıç merhalelerinden
birini oluşturdu. Bir anda yalnızlaşan Kürtler, serinkanlı davranmak durumundaydılar. Qadi Muhammed, 1 Haziran
1946′da Fransız Basın Ajansı’na açıklamada bulundu ve İran Hükümeti’nin İran genelinde demokratik yasaları
uygulamasını, Kürtlerin dil, eğitim ve kültürel haklarını tanımasını istedi. Fransız muhabirin Qadi Muhammed’e merkezi
hükümetle çatışma tehlikesi ve yabancı müdahale ihtimali ile ilgili bir soru sorması üzerine, Kürdistan Cumhurbaşkanı
şu cevabı veriyordu:

“Kürdistan’daki durum Azerbaycan’daki durumdan çok farklıdır. Ülkemiz hiçbir zaman


Sovyet askerlerince işgal edilmemiş ve Rıza Şah tahttan indirildiğinden beri, ne jandarm ne
de İran ordu birlikleri Kürdistan’a girmişlerdir. Bu sebeple biz, bağımsızız ve kendi
irademize sahibiz. Üstelik kim tarafından yapılırsa yapılsın yabancı bir müdahaleye
müsamaha göstermeyeceğiz. […] Ancak bilinmelidir ki Amerikalıları ya da Rusları taklit
etmek istemiyoruz, fakat medenî ülkelerin hayvanları durumuna düşmeyi de
reddediyoruz…”

Ne var ki 10 Aralık 1942′de Sovyetler ve İran arasında bir anlaşma sağlandı ve İran, aynı gün
Kaflankuh Geçidi’nden Kürtlerle kader birliği yapmakta olan Azerilere saldırdı ve Tebriz’i
geri aldı. Bu, başkent Mehabad’ın düştüğü anlamına geliyordu. İran Birlikleri buradan Kürdistan üzerine yürüdü. Qadi
Muhammed’in Tahran’daki kardeşi Sadrî Qadi, İran’da bir parlamenterdi ve bu durum üzerine İran ve Kürdistan
Hükümeti arasında uzlaşı sağlamaya çalıştı. Nitekim bir barış antlaşması da imzaladılar. Antlaşma gereği General
Mustafa Barzanî ve Seyfî Qadi komutalarındaki birlikler etkisiz hale getirilerek başkentin dışına alınmıştı. Yaklaşık bir
hafta boyunca İran ve Kürt hükümetleri herhangi bir sorun çıkarmadan kentte sükûneti sağladılar. Fakat 17 Aralık’ta
Qadi Muhammed ve kuzeni Seyfî Qadi da dahil olmak üzere Kürdistan Milli Meclisi’nin tüm üyeleri tutuklanarak hapse
atıldı. Kentte karışıklık baş gösterdiyse de İranlılar olaya hâkim olmakta gecikmediler ve Mehabad’ın denetimini ele
geçirdiler. 30 Aralık 1946′da Qadi Muhammed’in kardeşi Sadrî, Tahran’daki evinde tutuklandı ve Mehabad’a getirildi.
Usulsüz ve yetkisiz bir mahkeme kuruldu ve Qadi Muhammed, Seyfî Qadi ve Qadi Muhammed’in kardeşi Sadrî ölüm
cezasına çarptırıldı. Qadi Muhammed, kardeşinin haksız yere cezalandırıldığını ve bu cezanın affedilmesi gerektiğini
ısrarla belirttiyse de karar değişmedi ve üçü de 31 Mart 1947′de sıkı koruma altına alınan ve Bağımsız Demokratik
Kürdistan Cumhuriyeti’nin ilan edildiği Çarçıra Meydanı’nda idam edildiler.
Kürdistan Cumhuriyeti’nin yıkılması ve Qadi Muhammed’in asılması bütün Kürtler tarafından üzüntüyle karşılandı.
Türkiye ve Irak’ta Kürt bölgelerinde geniş tedbirler alındı. Diyarbakır, İstanbul, Süleymaniye, Bağdat gibi şehirlerde
ancak küçük protestolar düzenlenebildi. İran’da sıkıyönetim ilan edildiyse de Luristan’ın Urumabad kasabasında
infazlara bir tepki olarak 11 Mayıs 1947′de şiddetli bir ayaklanma baş gösterdi. İran askerleri halkın üzerine ateş açtı ve
65 Kürt bu olaylarda hayatını kaybetti. Barzani ve peşmergeleri Irak Kürdistanı’na geçti. Burada sert bir müdahale ile
karşılaştılar ve daha önce Irak ordusunda görevli olan ve Barzani’ye katılan 4 Kürt subay bir zaman sonra tutuklandı.
19 Mayıs 1947′de İzzet Abdülaziz, Mustafa Xoşnav, Muhammed Mahmud, Hayrullah Abdülkerim adlı bu peşmergeler
Bağdat’ta idam edildi. General Mustafa Barzanî, 27 Mayıs’ta yanlarında peşmergeleriyle Moskova’ya doğru yol aldı.

İdamlar üzerine Avrupa’daki Kürtler başta olmak üzere protestolar yapıldı. Avrupa’daki Kürt öğrencilerin yayın organı
Kürdistan’ın Sesi’nde ABD, İngiltere ve Irak sert dille eleştirilirken İran için “Haşhaş müptelası monarşist faşistler”
ifadesi kullanıldı. Uzun süre ses getiren protestolar ile Qadi Muhammed, Kürdistan’ın ‘ebedî muzaffer’i ilan edildi.
Irak’ta idam edilen subaylardan Hayrullah Abdülkerim’in son sözleri Avrupa’daki elçiliklerin binalarına siyah çelenk
üzerinde iletildi: ‘Düşmanlarımıza ölüm, Yaşasın Kürdistan!’

İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından 22 ocak 1946 yılında İran'da Kadı Muhammed’in önderliğinde Mahabad'da
(Doğu Kurdistan-İran) Kürt Cumhuriyeti kurulur. Devlet Başkanlığını Gazi Muhammed ve Savunma Bakanlığını Molla
Mustafa Barzani’nin yer aldığı cumhuriyet, 17 Ocak 1947 yılında İran rejimi tarafından yıkıldı ve 31 Mart 1947 yılında
Qazi Muhammed idam edildi. Kürt Cumhuriyeti'nin yıkılmasıyla Molla Mustafa Barzani çatışmalardan sağ kalan
peşmergeleriyle Sovyetler Birliğine geçer.

Mahabad Cumhuriyeti döneminde "Ey Reqîp" adlı şiir Kürtlerin ulusal marşı olarak kabul edildi

Fotoğraflar (Sırasıyla)
1. Qadi Muhammed kürsüde Çarçıra Meydanı’nda Bağımsız Kürdistan Cumhuriyeti’ni ilan ediyor. Kürsünün önünde beyaz elbiseli Mustafa Barzani,
sağında Başbakan Hecî Baba.

2. Mehabad’taki Kürt toplumunun önde gelenleri bir arada - 1944

3. Kürdistan Cumhuriyeti haritası ve özellikleri

4. Komela Başkanı Qadi Muhammed - 1945

5. Kürddistan Cumhurbakanı Qadi Muhammed - Ocak 1946

6. Kürdistan Milli Meclisi’nin açılış töreni - 22 Ocak 1946

7. Bağımsız Kürdistan Hükümet Kabinesi - 11 Şubat 1946

8. Resmi törenden bir görüntü - 22 Ocak 1946

9. Qadi Muhammed, Mehabad Çarşısı’nda halkın sorunlarınlarını dinliyor - Nisan 1946

10. Qadi Muhammed, Fransız Basın Ajansı’na demeç veriyor. Kürdistan’ın bağımsızlığına olan inancı yüz ifadesine yansımış. 1 Haziran 1946 (AFP
arşivinden)

11. Kürt liderler idam edildi. Soldan sağa: Seyfi Qadi - Kolluk Kuvvetleri Komutanı, Muhammed Qadi - Kürdistan Cumhurbaşkanı, Sadrî Qadi - İran
Parlamentosu üyesi Qadi Muhammed’in kardeşi - 31 Mart 1946

Kaynakça

1. Mehrdad R. Izady, Bir El Kitabı Kürtler, Ağustos 2004

2. Wadie Jwaideh, Kürt Milliyetçiliğinin Tarihi, Eylül 2004

3. Elphinston, W. G. “Kurds and The Kurdish Question”, Journal of the Royal Central Asian Society, Temmuz, 1948

4. Rosvelt, Archie. “The Kurdish Republic of Mahabad”, The Middle East Journal, Temmuz, 1947

5. Lambton, Ann. Landlord and Peasant in Persia. Oxford Universty Press, 1953

6. The Daily Express, 16 Mart 1946

7. Stepanov, V. “A Visit to the Kurds” New Times, 8 Haziran 1949

8. Dengê Kurdistan, Sayı 2, Ağustos 1949

9. Adamson, David. The Kurdish War (Londra, 1964)

10. Bermon SoviII, The Royal Air Force, The Middle East and Disarmament, 1919-1934 (Michigan State Universty, 1972)

11. Challiand, Gerard, People Without a Country (Londra, 1980)

12. Eagleton, William, The Kurdish Repuhlic of 1946 (Oxford University Press, 1963)
13. Nuri Paşai İhsan, La Revolt d’Agri Dagh (Universty of Texas Prss, 1989)

14. Roosevelt, Archibold, “The Kurdish Republic of Mahabad,” The Middle East Joıımal, cilt I, sayı 3 (Temmuz 1947)

15. Safarastian, Arshak, Kurds and Kurdistan (Londra, 1948)

16. Van Bruinessen, Martin, Ağa, Şeyh ve Devlet, (İstanbul)

Ey Reqîb
Ji Wîkîpediya

Here cem: navîgasyon, lêgerîn

Ey Reqîb helbestek e ku ji aliyê helbestvan Dildar (1918-1948) di sala 1946 de hat


nivîsandin. Ey Reqîb bi soranî ye, lê piştre hat wergerandin bi kurmancî ye.

Ev helbest di sala 1946an dema Komara Mahabadê tê saz kirin, dibe sirûda (marşa) vê
dewletê û heta niha jî wek marşa kurdan ya neteweyî tê bang kirin.

Ey Reqîb Ey Dijmin (wergera Ey Reqip (wergera dimilkî)


kurmancî)
Ey reqîb, her mawe Ey reqip her mendo qewmê Kirdzon
qewmî kurdziman Ey dijmin, her maye Nesikêno û nîno war bi topê zeman
Nayşikênê danayî topî neteweyê kurdziman
zeman Nikare bişkêne liba topa Kes(Zo) mevaze Kurd mireno
vî zemanî Kird jiyeno
Kes nelê Kurd mirduwe, Jiyena qet nêkona(nina war) ala Kirdan
Kurd zînduwe Zînduwe Bila kes nebêje kurd
qet nanewê alakeman dimirin, Ma xorte Medya û Keyhusrevîyo
Kurd zindî ye Zindî ye, Dîn îman û ayîman her nistîman (dîn ê
Ême roley rengî sûr û qet nizim nabe ala me. ma îmanê ma her Nistîman)
şoriş în Dîn iman û ayiman Kird û Kurdistan (dîn
Seyrîke xwênawîye Em kurd in rengê sor û ê ma îmanê ma Kird û Kurdistan)
rabirdûman şoreş in
Li serboriya me ya Kes (Zo) mevaze Kurd mireno
Ême roley Mîdya û xwîndar binihêre. Kurd jiyeno
Keyxusrew în Jiyena qet nêkona ala Kurdan
Dîniman e, ayîman her Em kurên Medya û
niştiman Keyxusrew in Lazê Kird wistowe zey seran
Dînê me, ayîna me her
niştîman e
Çend hezar lawanî kurdî
nere şêr
Çend hezar lawên kurd ên
Bûn be qurbanî, hemûyan
şêrdil
nêjiran
Bûn bi gorî (qurbanî),
hemû hatin veşartin
Lawî êstaş hazir û amade
Ta bi guni nexs bikero tacê cîhan
ye
Lawên wî niha jî hazir û
Canfîda ye, canfîda ye,
amade ne Çarnayox:Alan Espar
canfîda
Canfîda ne, canfîda ne,
her canfîda
Lawî Kurd helsaye ser pê
wek dilêr
Lawê kurd rabûye ser pê
Ta be xwên neqşî eka tacî
wek mêrxwasan
jîyan
Çawa bi xwîn neqş dike
tacê jînê
Ey Reqîb bi rengê marş (kurmancî)

EY REQÎB

Ey reqîb her maye qewmê Kurdziman


Naşikê û danayê topê zeman.

Kes nebê Kurd dimirin


Kurd jîn dibin.
Jîn dibin, qet nakeve ala kurdan.

Em xortên rengê sor û şoreşin


Seyr bike xwîna tîya me da rijand.

Kes nebê Kurd dimirin


Kurd jîn dibin.
Jîn dibin, qet nakeve ala kurdan.

Em xortên Medya û Keyxusrewin


Dîn îman û ayînman, her niştiman
Dîn îman ayînman, Kurd û Kurdîstan.

Kes nebê Kurd dimirin


Kurd jîn dibin.
Jîn dibin, qet nakeve ala kurdan.
Lawê Kurd rabûye ser pê, wek şêran
Ta bixwîn nexşîn bike tacî jiyan.

Kes nebê Kurd dimirin


Kurd jîn dibin.
Jîn dibin, qet nakeve ala kurdan.

Xortên nûh tev hazir û amade ne


Can fîda ne can fîda, her can fîda !

You might also like