Professional Documents
Culture Documents
Sürüm: 0.4
Ekim 2002
Otopsi Yayınevi
BÜYÜK UYANIŞ
Yayın Hakları / Copyright: Otopsi Yayınevi
Otopsi
OKTAY SİNANOĞLU
(1935. balya. Bul): Değişik ülkelerde iki kez Nobel Ödülü'ne
aday gösterilen Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu.
* Karaliste sf.5l
* Ne yapmalıyız? sf.82
* Kastamonu'da/ sf.174
* Nostradamus sf 177
* Kosova'daki... /sf.245
* Bodrum'daki... /sf.248
* Kıbrıs'taki... / sf.25l
Bir gazete aldım: Adı "Yıldız", dili tertemiz. İri başlık diyor ki:
Altında:
Nasıl kurtulacağız?
Amerika' da bir sürü dinî kanal var. "Dinî kanal" diye bazı
kanallara kızarlardı. Simdi zaten hiçbiri kalmadı da.
Amerika' dakiler öyle dinî kanal değil. Dinî kanal olup da bir
saat Hıristiyanlık anlatacak, sonra da beş saat göbek
havası çalacak, kovboy filmi gösterecek, öyle kanal değil.
Amerika'da günde 24 saat Hıristiyan yobazlığı yapan bir
çok dini kanal var. Sabahtan akşama kadar ve gayet ilkel
bir din propagandası yapılıyor bu kanallarda. Milletten de
bir sürü para topluyorlar. Ara sıra bakıyoruz bu kanallar ne
diyor, diye.
Avrupa, Avrupa.,.
Banka soygunları
Yine Avrupa
Soykırım taşanları
Özelleştirme ve küreselleşme
Sonra ne oluyor?
diyor; "Birkaç hafta hiç ses çıkmadı, gene bir telefon ettik
sorduk, gittik. Adamlar benimle konuşmuyor. Birkaç kere .
Aforoz ediliyoruz
Rozet Atatürkçüleri
Tabii kendi fikri yok ki, kendisi bir fikir üretmiyor ki! Simdi
ilginç bir misâl vereceğim. Bizde böyle bir şey yok.
Bana ne? Ama eğer hele bir de resmi ideoloji olarak bir
lâiklik −ki din düşmanlığı demek değildir biliyorsunuz tabii.
Lâiklik Türkiye'de biraz saptırılıyor−Herkes kendi istediğine
inansın. Hıristiyan misyonerleri birçok ülkeyi böyle perişan
etmiştir. Önce bir ülkeye A−merikan Hıristiyan misyonerleri
gelir. Sonra İngilizce öğretmeni gelir, ingilizce öğreteceğiz,
diye. Arkasından "Ö−zelleştirme, küreselleştirme" ile her
şeyini alıp götürürler. En sonunda da menfaatlerini korumak
için Amerikan ordusu gelir. Ondan sonra da orası bitmiştir,
yerli ahali tükenmiştir, yok olmuştur. Bir sürü misâli var.
Aynısı Havai adasında oldu. Havai adasının yerli halkının
nüfusu çok azaldı. Eski kralın çocukları şimdi Amerikalılara
çöpçülük yapıyor. Yatırım yapacağız diye, topraklarını
almışlar. Bi? sürü Amerikalıyı getirip yerleştirmişler.
Sakal−bıyık kültürü
Türkiye'de ise bunlar yeni oluyor, bir sürü örnek var iken.
Hiçbir yerden de ses seda çıkmıyor. Bir de diyorsunuz ki,
"Türkiye'de 100 bin tane etki ajanı var." Bence az
söyleniyor. Yoksa tüm bunları kim yapar?
Sevr'den de beter!
Değil mi?
Bursa'nın bir köyünde ... kişi toplu halde imha edilmiş, hala
bunları yaşayanlar var.
Amerikan lideri bir şey der, başka şey yapar. Bu çok iyi
bilinir.
Ne yapmalıyız?
Ne Kürt sorunu?!
Çirkin kaba bir şey. Hiçbir değeri yok. Başka türlü bir şey mi
yoktu?
Hasan Celal Güzel ordu hakkında bir iki söz etti diye, (ne
dedi tam bilemiyorum da) sekiz ay hapis yatıyor, kaç kere
bakan olmuş adam.
Türkiye'de size karşı son derece büyük bir ilgi var. Sizi
kutlamak istiyorum.
Bu iki madde ile Batı, Türk Dilini yok edip resmi dilin
İngilizce yapılmasını ve Türkleri Müslümanlıktan
u−zaklaştınp Hıristiyan yapmayı hedeflemektedir. Hıristiyan
misyonerleri, Batı'nın öncü emperyalizm kuvvetleridir.
Misyoner kuruluşlar, Batı'da gizli teşkilâtlarla işbirliği içinde
çalışır. Zaten diğer insanlara kendi dinimizi öğretelim de,
daha iyi olsunlar diye bir düşünceleri de yoktur.
Hortumlama, hortumlatma
Özal dönemi
BİRBİRİNE SORUYOR
Mektup Dergisi, Nisan 2002
300 Yılın Bilim Adamı Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu ile Mülakat
Yaptık
Emine Senlikoğlu
Ümitsizliğe kapılmayın
Topraklar gidiyor!
DUYGUSUNDAN KAYNAKLANIYOR
Finans Dünyası Dergisi, Nisan 2002
Ya da Türk Aynştaynı...
Buna ne diyorsunuz?
Oktay Sinanoğlu: İnsan bir şeyde faal ise her yerde faal
olur. Yelkencilik yaptım, pilotluk yaptım. Helikopter
pilotluğunu da öğrenmeye çalıştım. Baktım dengesiz bir
âlet, hemen kaçtım. Simdi sıcak hava balonunu denemek
istiyorum.
Türk Eİnstein'ı
UGRASMADI
Dünyanın oyunu
Mutlu Tönbekici: Kitabınızda sürekli olarak Batı ülkelerinin
oyunlarından söz ediyorsunuz... Nedir bu o−yun?
Kültürümüzü sahiplenelim
gelir.
Nostradamus
KImya−yı Saadet
vardır.
Taklit TV Programlan
RUHBİLİMSEL SAVAS
En etkin savaşın ruhbilimsel savaş olduğunu hepimiz
biliyoruz. Buna "ruhbilimsel" diyorum; Türkçe. "Pisikolojik
savaş"
RUHBİLİMSEL SAVAS
En etkin savaşın ruhbilimsel savaş olduğunu hepimiz
biliyoruz. Buna "ruhbilimsel" diyorum; Türkçe. "Pisikolojik
savaş"
27 Haziran 2002
TÜRK KIZI
Bir e−posta geldi; sizlere de belki gelmiştir: ABD'de lisans
üstü okurken, bir yandan da Kaliforniya Evrenkenti−San
Diego'da öğretim yardımcılığı yapan Türk bir genç hanım.
San Diego'nun hemen güneyinde, Meksika sınırını geçer
geçmez Tijuana diye berbat bir kasaba vardır; günü birlik
gelen ABD'li gezmenler için her türlü rezaleti barındıran
ufak bir kasaba. Mûtad üzere, hanım, Amerikalı birkaç
arkadaşıyla Tijuana'ya gidiyor. Dönüşte, tekrar ABD'ye
girerken, başına gelmedik kalmıyor.
Hadi diyelim Libya ile, İran ile, Irak ile Amerika'nın aralan
bozuk; onlar Amerika'nın her istediğini yapmayıp ABD'ye
kafa tutuyorlar. Küba gibi. Peki Türkiye ile ne oluyor?
Çok eski bir Türk geleneğine göre Gazali belli bir yaşa
gelince inzivaya çekildi; bildiklerini, gördüklerini yazmaya
koyuldu.
Önce bir örütbağ (internet) şirketi ile bir cep tel şirketi
başladı. İlânlarını yan İngilizce sözcüklerle verdikleri
yetmiyormuş gibi bir de Türkçeleri İngilizce imlâsıyla yazar
oldular: ç yerine eh, ş yerine sh, x'ler, q' v&w'lar... Derken,
aşağılık duygusu içinde kıvrandırılan, herhalde Anatolia
Liselerinde okuduklarından, başka bir işe yaramayacak
Tarzan İngilizcelerini teşhir edip itibar göreceklerini
zanneden zavallılar dükkânlarının üstüne "pasha",
"dönerchi",...
EGİTİMİN AMACI
Eğitimin amacı, insanı, hem kendisi, hem de toplumu için
değer yaratacak düzeye getirmek olmalı. Eğitimin ikinci
gayesi ise, bir ulusun geçmişi ile geleceği arasında köprü
kurmaktır. Yoksa onu kimliksiz, kişiliksiz, bilinçsiz, ve
darmadağın, ortak bir değerler dizgesinden yoksun bir kuru
kalabalığa dönüştürür, değil mi ya? Örneğin bizim en az on
bin yıllık, yalnız siyasi değil, uygarlıklar yaratmış ve Batı'ya
defalarca götürmüş bir tarihimiz var. ["On bin ve daha da
eskisi için, meraklısına, Kâzım Mirşan'ın buluşlarını
açıklayan, Kaynak Yayınlarından Halûk Tarcan'ın "Ön−Türk
Tarihi"
15 Ocak 2002
DEMİSTİ?
Bağımsızlık ruhunun temelinde kimlik bilinci, kişi. lik, onur /
haysiyet duygusu, ve özgüven yatar.
5" Millî his ile dil arasındaki bağ .çok kuvvetlidir. Dilin millî
ve zengin olması, millî hissin gelişmesinde başlıca mües
sirdir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir, yeter ki bu dil
şuurla işlensin. − Ülkelerini, yüksek istiklâlini korumasını bi
len Türk milleti dilini de yabancı diller boyunduruğundan
kurtarmalıdır." [ ve tabii korumalı]
5" Kati olarak bilinmelidir ki Türk milletinin millî dili ve millî
benliği bütün hayatında hâkini ve esas olacaktır." [El bette
"bütün hayat'tan kasıt siyaset, hukuk, teknik, bilim, eğitim,
sanat, tip, kültür ve edebiyattır; hayatin her yüzü.] " Bati
dillerinden hiçbirinden aşağı olmamak üzere, onlardaki
kavramları anlatacak keskinliği, açıklığı haiz Türk bilim dili
terimleri tesbit edilecektir." ( Atatürk bizzat kendisi bu dâva
uğruna çalıştı. Bugün askerlikte olsun, matematikte olsun
kullandığımız birçok terimleri Türkçe'nin derinliklerinden
çıkarıp bize armağan etmiştir. Altmış beş yıldır bu konuda
çok ilerleme kaydedilmiş, her yeni bilimsel kavram tam
Türkçesiyle ifâde edilebilir konuma gelinmişken ne
hikmetse şimdi bazı odaklar bu gelişmeyi ve Türkçeyi hızla
yok etmekle uğ ra şı yor.) 5 Daha 1924te: " Millî eğitimin ne
demek olduğunu bilmekte hiçbir tereddüt kalmamalıdır. Bir
de millî eğitim esas olduktan sonra onun lisanım, usulünü,
vasıtalarını da millî yapmak zarureti münakaşa edilemez."
5 Subat 2002
ÖGÜTLER
Arkadaşım Bakkal Ali, birkaç yıl önce bir gün, üzülerek
sıkılarak "Ah, sorma hocam, başka okul bulamadık, bizim
Osman'1 Anadolu Lisesi'ne verdik." dedi. Halbuki kendisi,
yabancı dille eğitimin ne mene bir saptırma, ihanet
derecesine varan, ulusu câhil, düşünemez, bir de kimliksiz
bırakma oyunu olduğunu iyi bilenlerdendi. Öyle ya,
dünyanın, birkaç, iyice sömürgeleşmiş ülkesi hâriç hiçbir
yerinde, kendi, çoğunluğun ana dili olan resmî dilinden
değil de bir yabancı dilden eğitim yapma diye bir düzen
yok. Üstelik böyle bir "yabancı dil öğretme" yöntemi de yok.
Niye mi? Elbette yok: İnsan aynı anda hem bir yabancı dili,
hem de örneğin fiziği, kimyayı öğrenebilir mi? Sakın dış
ülkelerde "Biz böyle öğretiyoruz" demeyin. Gülerler adama.
Hem de zaten sıfırlatılmış ulusal itibârımız iyice beş paralık
olur.
"Osman", dedim; "o işin kolayı var. Sen canını üzme Simdi
git, okuduğun dersin muadili Türkçe bir ders kitabı bul [ tabii
bu artık kolay olmayabilir; artık sahaflara mı baka. çaksın,
ne yapacaksan. Çünkü, bir yandan Batı 'nın küresel
kıraliyetçileri etnikçi eğitim lâfları karıştırırken, Türkiye 'ek
Türkçe ile eğitim nerdeyse kalmadı].
BENİ DE KANDIRMISTIN
Çomski'yi takdir ediyordum; bir ara benim de bulunduğum
Masaçusets Teknik Evrenkenti'de (kısa adı MİT, tabii
"bizimki"
Her yerden akın akın gelip, hiç olmazsa birkaç gün için
Türklerin o temiz, mutlu, müreffeh yaşamından tat almak
isteyen gezmenler, ellerinde Türkçe öğrenme, söyleşme
kılavuzları, üzerlerinde güzel Türkçe adlar yazan
dükkânlarda Türk ürünlerine imrenerek gezinirler, binlerce
yıllık Avrasya tarihimizden süzülüp gelen ünlü Türk sanat
mutfağının geleneksel yemeklerini, huzur veren Türk müziği
dinlerken tadarlardı: Gezmen gelecek diye kıyılarımız,
kültür ve kimliğimiz perişan edilmez, gezmenler kendi
yaşamımızın içinde göze batmayacak şekilde yer alırlar,
gelenler derin, köklü bir kültürü ve tarihi olan bir Avrasya
ülkesine geldiklerini anlayıp geri döndüklerinde bu dillere
destan ülkeyi anlata anlata bitiremezlerdi. Eşi görülmedik
"inanç turizmi" yutturmacası ile Haçlı kafalı, "Endülüs'ü
sildik, cimdi sıra Anatolia'da" zihniyetinde Batı'nın ekmeğine
yağ sürülmez, yurdun her bir köşesine, Hiristiyanı olmayan
yerlere CIA bıçağının ucu misyonerlerinkiler yetmiyormuş
gibi, devlet eliyle kiliseler yaptırılmaz, Atatürk'ün yaptığı gibi
Hitit, Firik, Lik, Selçuklu, Osmanlı Türk mirası tanıtılırdı..
Ha tı rl a ya lım :
10)Tütün sorunu.
KOSOVA'DAKİ...
BODRUM'DAKİ
Bodrum'da yurtsever/vatansever işadamları, bağımsız bir
"iş adamları derneği" kurmuşlar; ne TÜSİAD'−la, ne
MÜSKAD'la ilişkili.
KİTAPSIZ BİLİM
"Bir bilimcinin günlük faaliyetleri arasında en fayda−1ı ve
zevklilerinden biri kütüphaneye uğramak, kitapla dünyanın
çeşitli yerlerinden yeni gelmiş çeşitli bilimsel der−gileri
karıştırmak, yenilikler âlemine dalıp gitmektir. Bu aklına
yeni fikirler gelir, konular ve çalışmaları arasında ye ni
bağıntılar kurar, araştırma hevesinin, ö bilimci için şart olan
gönlündeki merak meşalesinin daha bir tutustuğu−nü
hisseder. Sonra odasına döner, defterini açar, yazar çil zer,
kendisine sorular sorar, cevaplarını düşünür, denklemi ler
türetir; âdeta defteriyle konuşur. Ah, o ne büyük zevki tir:
karmakarışık sorunları yavaş yavaş vuzuha kavuştur mak,
uzun çalışmalardan sonra birden "bütünü" görebil! mek,
yepyeni sezgilerle donanmak. İşte insanoğlunun yarat! tığı
sayısız icatlar, bulunan derin tabiat kanunları ve kuramb lar
arkasında yatan böyle hisler, böyle araştırma, anla bulma
heyecanlandır. Olmuş, bitmiş, "pişmiş" bir konunun,
sonunda okul ders kitaplarına kadar indiğindeki kurulukta o
Uzun, sessiz gecelerin heyecanlarını görmek mümkün
değildir. Tevekkeli değil, hele Türkiye'de, pek az öğrenci
fenci olmak ister. [İlâveten, unutmayalım ki, evrenkentle
Olanlar
AMERİKAN BAYRAKLI...
Beyannameden aktar ıy o ru m :
12 Haziran 2002
22)YÖK'ün durumu.
Emlâkçının Bayraktan
İTALYA'DAKİ SİVAS
Yüce "Alp" dağlarına adım veren Türkler, binlerce yıl sonra
yeniden geldiler. Bu sefer kayıklarla, TIR'larla...
İtalya'nın kuzeyinde, Alplerin serpile serpile ovaya
döküldüğü yerdeki gölün kenarında akşam serinliğinde
yürüyordum.
7 Mayıs 2002
314.
27 Haziran 2002
Sizin çok iyi bildiğiniz şeyler bunlar değil mi? Hemen hemen
hep aynı yüz karşıladı beni nereye gittiysem. Görevleri
gereği bu iş nasıl yapılabilirdi değil, niçin yapılamazı
ispatlamaya çalıştılar bana Anlatacak daha başka
çalışmalarım da oldu ama konuyu uzatmaktan başka bir işe
yaramayacaklar. Sonuçsuz bir şekilde Londra'ya geri
döndüm, ama tecrübe oldu. Ben bazen çevremde bir
şekilde ülkesine yardım etmek isteyip de bu gibi durumlarla
karşılaşan vatandaşlarımızı görüyorum. Hayal kırıklığı
oluyor doğal olarak. Ama beni asıl rahatsız eden, bazı
kişilerin bu birkaç kişiye aldanıp tüm ülke insanlarımızı aynı
kefeye koymalarıdır. Bunun aksine, ben sürekli ne olursa
olsun ne derlerse desinler, ne yapmazlarsa yapmasınlar bu
benim ülkem, insanlarımız bizim insanlarımız çalışmaya
devanı fikir geliştirmeye devam düşüncemi aynı şekilde
muhafaza etmeye gayret göstermekteyim.
Olmazsa yüz yüze görüşmek için belki Ağustos ayı iyi bir
zaman olabilir. Biz 14 Ağustos tarihinde tatil için istanbul'a
geleceğiz, Ankara'ya gelmek benim için hiçbir sorun teşkil
etmez, yeter ki siz müsait olduğunuz bir zamanı bana
bildirin (Sn. ....'e sizi sormuştum, İstanbul ve Ankara
arasında gidip geldiğinizden bahsetmişti).
Ancak, kazın ayağı hiç de öyle değil. Bunu en iyi bir kaç ay
önce, bir gecede anlayıverdim. Verdi'nin Macbeth
operasında bir rolüm vardı. İlk gösterinin sonunda,
dünyanın sayılı baritonlarının Leo Nucci ve Amerikah
soprano Deborah Voigt'in arasında üç bin kişilik o çok
heyecanlı seyirciyi selamlarken içimde tuhaf bir burukluk
vardı. O alkış sesleri arasında kendi kendime şöyle
mırıldandığımı çok iyi hatırlıyorum:
28 Nisan 2002
12 haziran 2002 * * *
10 Haziran 2002
Ahmet Yesevi
** *
10 mayıs 2002
Selam ve saygılarımızla.
Sağlıcakla kalın.
tr/. org. tr vs. " ODTÜ vakfının kontrolünde. Çok sorunlu bir
yerdir bu kurum. Lütfen biran Önce resmi siteniz için bir
tescil yaparak çalışmaya başlayalım. En azından sohbet ve
duvar gazetesi uygulamaları koyarak, nerede olursanız
olun insanlara rahatça ve doğrudan ulaşmanızı sağlayalım.
Lütfen izin verin.
Simdiden teşekkürler...
Sevgiler...
1yi çalışmalar
** * Hocama selamlar..
***
Çalışmalarınızda basanlar.
Saygılarımla
Saygılarımla
* ** Sayın Hocam;
Hürmetlerimle.
S ay g ıl ar ım la .
Saygılarımızla.
Heyecanımı affedin.
** *
Belki bugün okullarda verilen fizik eğitimi alt düzey bir bilgi
birikimini temel alıyor olabilir, fakat bu alt düzey birikim,
daha üst düzey bir bilginin temeli değil midir? Eğer öyleyse
üst kata çıkan yol alt kattan geçmek zorunda değil midir?
Yani Türkçe'ye tam olarak çevrilmesi su anki dil yapısıyla
mümkün olmayan x dilindeki bir 2.
Çünkü
Evet
Teşekkürler.
İyi ki varsınız.
Selam ve selametle.
Saygılarımla,
***