You are on page 1of 207

BÜYÜK KANDIRMACA

ve

GERÇEK İSLAM
www.gercek-islam.com
İÇİNDEKİLER
Hadis:

En Büyük Kandırmaca: Hadis


Hz. Muhammed ve Hadis Yazımı
Kısaca Hadis Yazımı
Tarih Tekerrür mü Ediyor
İlk Hadis Yazımı
Kaç Tane Hadis
Hangi Hadise İnanalım?
Esbab-ı Nüzul Hadisleri
Hadisler ve Kitabı Mukaddesin Benzerlikleri
Hadis - Kuran Çelişkileri
Diğer Sahih Yalanlar
Hadisler Kuran' ı Açıklıyor!
Çin Fısılt ıları
Resule Uymak Ne Demektir?
Ümmete Uyarılar

Namaz:

Kuran'a Göre Namaz


Kuran Ayrıntılıdır
Namaz Kelimesi Nereden Geliyor?
Salat Namaz Anlamına Mı Geliyor?
Salat Kelimesinin Sözlük Anlamları
İlk Anlam: Bağlılık
En Büyük Delil: Tevbe Suresi
Hangi Namaz Kısaltılacak
Beynamazlar Cehenneme Mi?
Diğer Ayetler
Söylev Anlamındaki Salat Ayetleri
Salattan Önceki Temizlik
Cuma Salatı
"Salla"yın Bakalım
Secde ve Rüku
Sorular
Kıble
Kuran Işığında Mescit
Diğer İki Yozlaşma: Mescidi Haram ve Mescidi Aksa
Mihrap Nedir, Ne Değildir
Geleneksel Namaz Allah ile Dalga Geçmektir
Kulluk Etmek Ne Demektir
Zekat Kuranda Arınma Olarak Kullanılmıştır

Hac:

Hac
İslam Öncesi Kaynaklarda Mekke Diye Bir Yer İsmi Geçmez
Kabe ve O Dönemlerdeki Putperestlik
Lügatta Hac
Hz. İbrahim ve Hac
Bize Emredilen Hac
Arafat
Safa ve Merve
Kabe Dikili Taş Değil Mi?
Kuran'daki Kabe
Son Sözler
Diğer Konular:
Ramazan Bir Ay Adı Mı
Kuran ve Evrim
Huriler?
Hangi Cariyeler
Başörtüsü
Hırsızlığın Cezası
İslam ve Kadın
Darabenin Vurmak Olmadığına Deliller
Kısas Nedir, Ne Değildir?
Nuh ve Tufan
İbrahim’in Kurban (?) Geleneği
Araştırmalarımda katkıda bulunan, yazılarından
faydalandığım ve doğru yolu bulmamda emeği
geçen tüm liberal Müslüman arkadaşlarıma başta
Ayman, Hafeez Kazi, Aidid Safar, Wakas ve adını
unuttuğum ama fikirlerinden etkilendiğim herkese
teşekkürlerimi bir borç bilirim.

İbrahim
YILMAZ
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

EN BÜYÜK KANDIRMACA: HADİS

Allah birçok ayetinde Kuran'ın eksiksiz olduğunu ve kolay anlaşılır olduğunu


vurgulamakta (6:19, 38, 114, 12:111, 29:51) ve şayet dilese inananlara bir değil
yüzlerce kitap verebileceğini ima etmektedir (18:109 ve 31:27). Aynı şekilde 25.
sure 1. ayette Allah; Kuran'ı, Türkçe karşılığı "kriter, ölçüt" olan "furkan" olarak
tanımlamıştır. Bunlardan şu sonucu çıkarabiliriz: Kuran'da kesinlikle eksik
bırakılmış bir şey olamaz. Peki sözlük anlamı "söz, hikaye" olan hadisler, zaten
açık ve eksiksiz olan Kuran'ı daha iyi anlamamıza yardımcı olabilir mi? Bu sorunun
cevabı koca bir "hayır".

Kuran kendisinden en iyi hadis (ahsenel hadis) diye söz etmektedir (39:23)
buna rağmen günümüzde birçok insan Allah'a ortak koşmaya ısrar etmekte ve
Allah'ın onaylamadığı halde hadis, sünnet kitaplarına dönüp gerçek İslam'ı
bulacaklarını sanmaktadırlar. Kuran'ın ancak böyle anlaşılacağını söyleyen bu
zihniyet aslında Kuran'dan sapmış ve bu uydurma dini benimseyerek Allah'a şirk
koşmuş olmaktadırlar. Nitekim Kuran da insanların çoğunun ancak şirk koşarak
Allah'a iman ettiklerini yazar (12:106). Bu zihniyet, Peygamberimizin ve 4
halifenin yasakladığı hadisleri Kuran'a ortak koşmuş hatta bazıları hadislerin
Kuran'ın hükmünü bile geride bırakabileceğine inanmıştır. İran ve bazı ülkelerde
hala insan taşlanmaktadır.

İçlerinden bazılarının masum görünmesine karşın, aşırı dozda enjekte


edildiğinde kanında dolaştığı insanı bir canavara döndürebilme kapasitesine sahip
olan bu "dedikodu"lar, aklına girdikleri Müslümanları göğüslerine bomba bağlayıp
kendilerini sivillerin içinde patlatacak hatta kameranın önünde Kuran eşliğinde
kelle kesmeye götürecek kadar vahşileştirebilmektedir. Kitabımızda insanları
yoldan çıkaran bu dedikoduları, tarihçesini detaylı bir şekilde irdeleyeceğiz.

Öncelikle hadis savunucularını kendi silahlarıyla vuracağız:

HZ. MUHAMMED VE HADİS YAZIMI

1. İbn-i Said-il-Kudri'nin naklettiği hadis şöyledir:

"Kuran 'dan başka, benden bir şey yazmayın. Kim Kuran 'dan başka bir şey
yazmışsa derhal yok etsin."

5
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Bu söz, peygamberimizin vefatından tam 30 yıl sonra yazılmıştır ve


Peygamberimizin hiçbir zaman hadis yazdırmadığının kanıtıdır.

22
İbn Hanbal'ın naklettiği hadis:

Zayid İbn Tabit (Peygamberimizin en yakın vahiy yazarlarından) Halife Muaviye 'yi
ziyaret etti (Peygamberimizin vefatından yaklaşık 30 yıl sonra) ve ona
peygamberimizin başından geçen bir olayı anlattı. Mueviye hikayeyi beğendi ve
birine yazması emrini verdi. Zayid: "Allah'ın Resûlü söylediklerinin yazılmasına
HİÇBİR ZAMAN izin vermedi" dedi.

3. "Müsnad" adlı kitabında İbn Hanbal Abdullah İbn Ömer'in rivayet ettiği bir hadisi
şöyle yazar:

"Allah'ın Resûlü bir gün sanki (yakında) aramızdan ayrılacakmış gibi geldi ve şöyle
söyledi: "Öldüğümde, Allah'ın kitabına sarılın. Neye haram diyorsa onu haram
kabul edin, helal kabul ettiklerini siz de helal kabul edin."

4. "Takyid El-İlm" kitabında Ebu Said El-Hudri şöyle yazar:


"Allah' ın Resûlü'nden hadis yazmak için izin istedim ama
reddetti."

KISACA HADİS TARİHİ

Hadisler, Peygamber tarafından kendilerine herhangi bir yasak getirilip


getirilmediği konusunda bile birbirleriyle çelişki halindedir. Bazı hadisler de
yukarıdakilerin aksine Peygamberimizin, sahabelere her söylediğini yazmaları için
emrettiğini bile yazar. Bu dedikoduların Peygamberimizin vefatından yaklaşık 240
YIL sonra zuhur etmesi ilk verdiğimiz hadisleri doğrulamaktadır.

Peygamberimizin öğüdünü dinleyen 4 Halife de hadis yazımına karşı çıkmış


Kuran'dan başka kaynak olmaması için mücadele vermişlerdir. Ebubekir,
peygamberimiz ile geçirdiği uzun dostluk sonunda 500 kadar hadis toplamış daha
sonra bunları yakmıştı. Ebubekir, Peygamberimizin vefatından sonra halkı
toplamış ve onlara şöyle demiştir: "Sizler Allah' ın elçisinden farklı hadisler
naklediyorsunuz. Bu durumda sizden sonrakiler daha büyük anlaşmazlıklara
düşecektir. Allah'ın elçisinden hiçbir hadis nakletmeyin. Sizden hadis nakletmenizi
isteyenlere deyiniz ki: İşte Allah' ın Kitabı aramızda, onun helalini helal kılın,
haramını haram görün."1
11
Zehebi, Tezkiratul Huffaz 1/3, Buhari 1.cilt
2
İbni Abdil Berr, Camiul Beyanil İlm ve Fazluhu 1/64-65 4 İbni Sad/Tabakat 5/140
3
İbn-i Saad (Tebakatül Kübra) http://www.ashefaa.com/play-6947.html

6
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Aynı şekilde Ömer de hadis yazmaya karşı çıkmış, başka şehirdeki


sahabelere mektup yazarak elinde bulundurdukları hadisleri yok etmelerini
istemiştir.2 Ömer halktan ellerinde bulunan hadisleri getirmelerini istedi ve şöyle
dedi: "Kitap Ehli'nin Mişna'sı gibi Müslümanların Mişna'sıdır bunlar."3

‫أخبرنا أحمد بن إسحاق الحضرمي‬ Osman çok hadis nakletmelerinden dolayı


‫عن عكرمة بن عمار قال سمعت‬ Ebu Hureyre'yi Devş dağlarına göndermekle,
‫القاسم وسالما يلعنان القدرية قال‬ Kab'ı Kırede dağlarına sürgün etmekle tehdit
‫أخبرنا زيد بن يحيى بن عبيد‬ etmiştir.4
‫الدمشقي قال أخبرنا عبد ال بن‬
‫العلء قال سألت القاسم يملي علي‬
‫أحاديث فقال إن الحاديث كثرت‬ TARİH TEKERRÜR MÜ EDİYOR?
‫على عهد عمر بن الخطاب فأنشد‬
‫الناس أن يأتوه بها فلما أتوه بها أمر‬ Kuran'daki gibi Tevrat'ta da her şeyin
‫بتحريقها ثم قال مثناة كمثناة أهل‬
açıklaması olduğu 06:154 ve 07:145 ayetlerinde
belirtildiği halde, Yahudiler de Hz. Musa'nın ölümünden yüzyıllar sonra "mişna"
(hadis, söz) ve "gamara" (sünnet) icat etmişler ve Tevrat'ı bırakarak bunlara
uymaya başlamışlardır.

Benzer bir şekilde Hıristiyanlar da Hz. İsa'nın ölümünden 300 yıl sonra teslis
inancını yaratmış ve Peygamberleri tarafından tebliğ edilen tek Tanrı inancını
büyük ihtilaflar sonunda bırakıp ortak koşanlar kervanına katılmışlardır.

05:66 Eğer ehl-i kitap (kitap verilenler) iman edip


(kötülüklerden) sakınsalardı, herhalde geçmiş kötülüklerini
örter ve onları nimeti bol cennetlere sokardık. EĞER ONLAR
TEVRAT'I, İNCİL'İ VE RABLERİNDEN ONLARA İNDİRİLENİ DOĞRU
DÜRÜST UYGULASALARDI, şüphesiz hem üstlerinden hem
altlarından yerlerdi. Onlardan aşırıya kaçmayan bir zümre
vardır; fakat çoğunun yaptıkları ne kötüdür!

İLK HADİS YAZIMI

Hadisler Peygamberimizin zamanında dahi yazılıyordu, bu tarihsel bir


gerçek ama Hz. Muhammed ve ondan sonraki Halifeler bunu kınadılar ve hadis
yazanlara kötü gözle baktılar. Hadis yasağı Ömer İbn-i Abdûl Aziz dönemine kadar
devam etti. Daha sonra birer birer hadis ve sünnet kitapları belirmeye başladı.
Bunların ilki Malik İbn-i Enes'in 500 hadisten oluşan kitabıydı. Üçüncü yüz yılın ilk
çeyreğinde ise (Hz. Muhammed'in ölümünden yaklaşık 240 yıl sonra) şu anki

4
Tahzırul Havas 10b.

7
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

İslam alimlerinin sıkça başvurduğu hadis kitapları yazıldı. Bunların en meşhurları


şunlardı: 1. Sahih Buhâri, 2. Sahih Müslim, 3. Ebu Davut, 4. Tirmizi.

Bundan sonra yepyeni bir din ortaya çıkmış ve tersi söylense de Kuran'ın
birçok hükmü bu kitaplara tercih edilmiştir. Bu kitapları yazarken yazarlar,
hadislerin Kuran ile, diğer hadislerle veya mantıkla ters düşüp düşmediğine
bakmamış; Allah'ın 06:112-113 ayetlerindeki vaadini gerçekleştirmişlerdir:

06:112 Böylece biz, her peygambere insan ve cin şeytanlarını


(kötülerini) düşman kıldık. Bunlar aldatmak için birbirlerine
yaldızlı söz fısıldarlar. Rabbin dilese onu da yapamazlardı. Artık
onları uydurdukları şeylerle baş başa bırak.

KAÇ TANE HADİS?

Hz. Muhammed'e isnat edilen hadislerin sayısı yüz binleri bulmaktadır.


Şimdi kim kaç tane hadis toplamış ve kaçını reddetmiş bakalım:

1. Malik İbn-i Hanbal, "Müsnad" adlı eserinde 40.000 tane hadis topladı. Bu
hadisleri bulduğu 700.000 hadisten seçti. Diğer bir deyişle kalan 660.000
hadisi yalan veya uydurma olduğu için kabul etmedi.
2. Buhari topladığı 600.000 hadisten 7275 tanesini sahih olarak kabul etti;
592.725 hadisi onaylamadı. Bu da neredeyse topladığının %99 demek.
Seçimlerini yaparken sahih diye onayladığı hadislerin Kuranla çelişip
çelişmediğine hiç bakmadığı gibi, kişisel kavgalarını da ön planda tuttu.
3. Müslim 300.000 hadis topladı ve bunların sadece 4000 tanesini onayladı
ve 260.000'i reddetti. Bu da toplanan hadislerin yine %99una tekabül
etmektedir.

Bu istatistikler İslam'a arka kapıdan ne kadar yozlaşma girdiğinin kanıtıdır.

HANGİ HADİSE İNANALIM?

Eğer her sahih hadisi doğru olarak kabul ediyorsanız dünyanın 40.000
boynuzu olan bir boğanın üzerinde durduğuna da inanmanız gerekir. Ya da
peygamberimizin devesini öldüren kişilerin gözlerini oyup çölde aç susuz
bıraktığına da. Ya da peygamberimizin zina yapmış (!) bir maymunu diğer
maymunlarla taşladığına da. Yok eğer işime geleni kabul ederim diyorsanız o ayrı.
Zaten çoğu imam da bunu yapıyor. Nedense bu türlü hadisler Cuma günleri
hutbelerde söylenmez, halbuki bunlar İslam alimlerinin onayladığı sahih
(doğruluğu onaylanmış) hadislerdir.

8
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Kuran'da hadis (söz) kelimesi birçok kez geçmektedir ve geçtiği yerlerde


hep kötü bir anlam yüklenmiştir.

Fe bi eyyi hadisim ba 'dehû yü 'minûn.


77:50 Artık bundan (Kur'an'dan) sonra hangi hadise (söze)
inanacaklar? ...

…mâ kâne hadiseyyüftera...


12:111 Gerçekten de onların kıssalarında üstün akıllılar için bir ibret vardır. Bu
Kur'ân uydurulmuş bir hadis (söz) değildir. Lâkin kendisinden önce gelen
kitapların tasdiki her şeyin ayrıntılarıyla açıklayıcısı ve iman edecek bir kavim için
hidayet ve rahmettir.

Ve minen nâsi meyyeşterî lehvel hadisî liyüdılle an sebîlillahi bi ğayri ılmiv


veyettehızehâ hüzüvâ...
31:06 Bayağı insanlardan kimi de vardır ki, bilgisizce Allah yolundan saptırmak
ve onu eğlence yerine tutmak için gülünç hadisleri (sözleri) satın alırlar. İşte onlar
için aşağılayıcı bir azab vardır.

Felye 'tû bi hadîsim mislihî in kânû sâdikıyn


52:34 Eğer doğru iseler onun benzeri bir hadis (söz) getirsinler.

...Fe bi eyyi hadîsim ba'dellâhi ve âyâtihi yü'minun.


45:06 İşte sana gerçek olarak okuduğumuz bunlar Allah'ın ayetleridir. Artık Allah
'tan ve O'nun ayetlerinden sonra hangi hadise (söze) inanacaklar.

Kuran'da 39:18 ayetinde yine söz kelimesi geçmektedir fakat bu sefer hadis
yerine kavl kelimesi kullanılmıştır. Bu ayette hadis kelimesi kullanılsa hadislerden
en güzel olanına uymamız emrediliyor gibi olacaktı.

39:18 O kullarım ki, onlar sözü (kavl) dinlerler, sonra en güzeline uyarlar. İşte
onlar, Allah' ın doğru yola ilettiği kimselerdir. Gerçek akıl sahipleri de onlardır.

ESBABI NÜZUL HADİSLERİ

Kuran'daki ayetlerin iniş nedenlerini anlatan hadislere esbabı nüzul


hadisleri denir. Kuran zaten tamdır ve kendi tefsirini yapmaktadır. Tam, açık,
kolay anlaşılır, mükemmel bir kitabın tefsirine gerek yoktur.

25:33 Onların sana getirdikleri hiçbir temsil yoktur ki, (onun karşılığında) sana
doğrusunu ve daha açığını (ahsena tefsir) getirmeyelim.

9
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Allah ayetlere en güzel tefsiri getirmektedir ve ayetlerinin açıklanması için


saçma sapan tefsirlere ihtiyacı olamaz. İbn Hanbel "Müşnad" adlı esrinde: "Esbabı
nüzul konusunda tek bir doğru hadis yoktur" der.
Birkaç Ayet Tefsiri:

Buhari 6:203
Yine İbn'u Âbbâs (r.a)'nın anlattığına göre, kendisine Cenâbı Hâkkın şu mealdeki
kelamından sorulmuştur : " Bilin ki onlar, Kur'an okunurken gizlenmek için iki
büklüm olurlar. Bilin ki elbiselerine büründüklerinde bile Allah onların gizlediklerini
ve açığa vurduklarını bilir. Çünkü O kalplerdeki olanı bilendir." (Hud 5)
İbnu Abbas (r.a) şu açıklamayı yapmıştır : "Bunlar helada soyununca avret
mahallerinin açılıp, o manzaralarının semaya ulaşmasından, keza hanımlarıyla
cinsi mukarenet sırasında soyununca çıplak hallerinin semaya ulaşmasından
korkup haya duyan ( Bu yüzden kendilerine sıkıntı veren ) kimseler hakkında nazil
olmuştur.

Buhari 6:209
Bir adam, bir kadını öptü ve Peygamber (sav)'a gelip durumu anlattı. Sonra şu
ayet vahyolundu. "Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk saatlerinde namaz kıl.
Çünkü iyilikler, kötülükleri (günahları) giderir. Bu, öğüt almak isteyenlere bir
hatırlatmadır. (11:114) Adam: "Bu sadece benim için mi" diye sordu. Peygamber
(sav) da: "Beni izleyen ve aynı sorunu yaşayan herkes için" buyurdu.

Buhari 6:97
Bir adamın bakımı altında yetim bir kız vardı. Kızın bir hurma bahçesi vardı ve
adam onunla evlendi. Adam sırf bu hurma bahçesi için onunla evlendi,
sevdiğinden değil. Bunun üzerine şu ilahi emir geldi: "Eğer yetimlerin haklarına
riayet edememekten korkarsanız... " (4:3)

Buhari (4:461)
Cebir bin Abdullah rivayet eder ki: "ilham kısa bir süre geç kamıştı ve ben
yürürken, semada bir ses duydum, gökyüzüne baktığımda, Hira dağında bana
gelen meleği gördüm, gökyüzü ve sema arasında bir sandalye tepesinde
oturuyordu. Ondan o kadar korkmuştum ki yere düştüm ve aileme geldiğimde
onlara "Üstümü örtünüz, üstümü örtünüz" dedim. Daha sonra Allah şu ayeti
gönderdi: "Ey bürünüp sarınan (Resulüm)! Kalk, ve (insanları) uyar. Sadece
Rabbini büyük tanı. Elbiseni tertemiz tut. Kötü şeyleri terket." (74:1-5)

Buhari, İlm 47, Tefsir, Benu İsrail 13, İ'tisam 3, Tevhid 28, 29; Müslim, Münafikun
32,

10
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

(2794); Tirmizi, Tefsir (3140)


Resulullah (sav) Yahudilerden bir gruba uğradı. Onlardan bazısı: "Muhammed'e
ruh hakkında sorun" dedi; bazısı da: "Sakın sormayın, hoşunuza gitmeyecek
şeyler işitirsiniz" diye aralarında konuştular. Sonunda kalkıp: "Ey Ebu'l-Kasım bize
ruhtan anlat, (ruh nedir?)" dediler. Resulullah (sav) bir müddet sessiz durdu. Ben
anladım ki kendisine vahiy inmektedir. Sonra okudu: "Sana ruhtan sorarlar; de ki,
ruh Allah'ın emrinden ibarettir. Size onun hakkında az bir ilim verilmiştir" (İsra,
85). Bir rivayette: "Onun hakkında az bir ilim verilmiştir" denmektedir. A'meş:
"Bizim kıraatımızda böyledir" demiştir.

HADİSLER VE KİTABI MUKADDES'İN BENZERLİKLERİ

03:100 Ey iman edenler, eğer o kitap verilenlerden her hangi bir gruba
uyarsanız, sizi inandıktan sonra döndürür kafir ederler.

03:101 Önünüzde Allah'ın ayetleri okunurken ve aranızda O'nun elçisi var iken
sizler nasıl olur da inkara dönersiniz? Oysa her kim ALLAH'a sıkıca tutunursa, o,
kesinlikle bir doğru yola çıkarılmıştır.

Yukarıdaki ayetlerde müslümanlar, kendilerine kitap verilenlere uymamaları


konusunda uyarılıyorlar. Buna göre, Allah'ın gönderdiği bir Peygamber kendine
vahyedilen kitapta bulunmayıpta Kitab-ı Mukaddes'teki öğretileri bu yeni dine
dahil etmiş olabilir mi? Aklıselim her müslümanın bu soruya cevabı "hayır"
olacaktır ama maalesef yıllarca ehli sünnet papazları hadis adı alt ında bize Kitab-ı
Mukaddes öğretmişlerdir. Örneğin, Havva'nın Adem'in kaburga kemiğinden
yaratıldığı Eski Ahit'te ve hadislerde geçer:

Yaratılış 2 : 21 - 22 RAB Tanrı Adem'e derin bir uyku verdi. Adem uyurken, RAB
Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapadı. Adem'den aldığı
kaburga kemiğinden bir kadın yaratarak onu Adem'e getirdi.

Dinden irtidat eden kişinin öldürülmesi de Kitabı-ı Mukaddes'te geçer,


Kuran'a göre kişinin iman ile küfür arasında gidip gelmesi ve kafir olması halinde
uygulanacak bir had cezası mevcut değildir:

04:137 İman ettikten sonra küfre gidenleri, sonra yine iman edip tekrar küfre
gidenleri, sonra da küfürde ileri gidenleri Allah ne affedecek, ne de doğru bir yola
çıkaracaktır.

Alttaki cezalar hadis yoluyla dinimize sokulmuştur:

11
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Levililer 24:16 RAB'be söven kesinlikle öldürülecektir. Bütün topluluk onu


taşlayacak. İster yerli ister yabancı olsun, RAB'be söven herkes öldürülecektir.

Yasa Kitabı 13:6-7 "Öz kardeşin, oğlun, kızın, sevdiğin karın ya da en yakın
dostun seni gizlice ayartmaya çalışır, senin ve atalarının önceden bilmediğiniz,
dünyanın bir ucundan öbür ucuna dek uzakta, yakında, çevrenizde yaşayan
halkların ilahları için, 'Haydi gidelim, bu ilahlara tapalım' derse, ona uymayacak,
onu dinlemeyeceksin. Ona acımayacak, sevecenlik göstermeyecek, onu
korumayacaksın. Onu kesinlikle öldüreceksin. Onu önce sen, sonra bütün halk
taşa tutsun.

Allah'ın gönderdiği son kitabın aksine Kitabı Mukaddes'in ve ehli sünnet'in


"şeriat" yasaları inanç özgürlüğüne izin vermemektedir. Kuran'ı kabul etmeyen ve
kriter olarak görmeyen ehli sünnet bu had cezasını da diğer çoğu öğreti gibi
öncekilerden intihal etmişlerdir.

Hadisler yoluyla dinimize empoze edilen diğer bir ceza da zina cezasıdır.
Zina yapanların evli olması durumunda taşlanması gerektiği Allah'a karşı bir küfür
olduğu gibi İslam'ın adını da lekelemekten öteye gitmez. Şirk içinde bocalayan
ehli sünnet bu cezayı da her zamanki gibi Kitabı Mukaddes'ten aşırmıştır:

Yasa Kitabı 22 : 22-24 "Eğer bir adam başka birinin karısıyla yatarken
yakalanırsa, hem kadınla yatan adam, hem kadın, ikisi de öldürülecek. İsrail'den
kötülüğü atacaksınız. "Eğer bir adam kentte başka biriyle nişanlı erden bir kızla
karşılaşır ve onunla yatarsa, ikisini de kentin kapısına götürecek, TAŞLAYARAK
öldüreceksiniz. Çünkü kız kentte olduğu halde yardım istemek için bağırmadı;
adam da komşusunun karısıyla ilişki kurdu. Aranızdaki kötülüğü içinizden
atacaksınız.

Levililer 20:10 "Biri başka birinin karısıyla, yani komşusunun karısıyla zina
ederse, hem kendisi, hem de zina ettiği kadın kesinlikle öldürülecektir.

Kuran'a baktığımızda birini taşlayarak öldürmenin eski bir pagan uygulaması


olduğunu görebiliriz:

26:116 : Nuh peygamber, kafirler tarafından taşlanmakla


tehdit ediliyor. 19:46 : Kafir olan İbrahim'in babası İbrahim'i
taşlamakla tehdit ediyor.
18:20 : Ashab-ı Kehf kafirlerce taşlanmaktan korkuyor.
36:18 : Üç tane elçi taşlanarak öldürülmekle tehdit ediliyor.
11:91 : Şu'ayb peygamber taşlanmakla tehdit ediliyor.

12
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Bunların dışında baş örtüsü, Hz. İsa'nın yeryüzüne tekrar ineceği, erkek
çocukların sünnet olmaları gerektiği Kuran'da bulunmaz. Ehli sünnet hak olan
Kuran'ı batıl olan dedikodulara değişmişler ve bunun sonucunda hrıstiyan ve
yahudi öğretileriyle bezenmiş bir din ortaya çıkmıştır.

HADİS - KURAN ÇELİŞKİLERİ


1. Recm Cezası:
Kuran:

24:02 Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah'a
ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah'ın dininde onlara acıyacağınız tutmasın.
Müminlerden bir grup da cezaya şahit olsun.
Kuran ayrım yapmadan herkese cezayı eşit görmüştür. Oysa Buhari'nin sahih
yalanları; zinayı yapan evli biriyse recm cezası uygulanması gerektiğini, hatta
bunun daha önceden Kuran'da olduğunu fakat Hz. Ayşe, Peygamberimizin defin
işleriyle meşgulken bir keçi tarafından yenildiğini ama hükmünün hâla geçerli
olduğunu anlatır!

Hadis:

Buhari 93:21, Müslim Hudud 8:1431, Ebu Davut 41:1


"İleride bazı kişiler çıkacak ve recm cezasını Kuran'da bulmuyoruz diye recmi
inkar edeceklerdir. İşte bu kişiler okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkacaklardır.
Eğer halkın "Ömer Kuran 'a ilave ediyor. " demesinden korkmasam bu recm
ayetini Kuran 'a yazardım. "

Buhari 63:27
"Cahiliye döneminde etrafı başka maymunlarla sarılmış dişi bir maymun gördüm.
Hepsi onu zina yaptığı için taşlıyordu. Ben de onlarla beraber taşladım. "

Bu cezayı tatbik eden kişi iki tane büyük günah işlemiş olur. Bunların biri mümin
birini öldürmek (bir mümini kasten öldürmenin cezası 04:93'e göre sonsuz
cehennemdir), ve Allah' ın değil de hadislerin emrini uygulayarak ortak koşmak
(bu da tek affedilmeyen günahtır).

Edip Yüksel recm cezası hakkında şunları yazar: "Recm cezası hakkında bir sürü
rivayet dolaşmaktadır. Bir rivayete göre Hz. Ömer döneminde Kuran'da recm
yoktu, öbür rivayette Hz. Osman döneminde yazılmadı denir. Başka bir rivayette
ayet keçi yüzünden ortadan kalkar. Diğer yandan maymunların recminden ve
sahabelerin buna katıldığı komedisinden bahsedilir. Üstelik Kuran'daki açık hüküm

13
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

yok sayılır. En sahih hadis kitaplarına ve mezheplere göreyse Kuran eksiktir. Aç ve


mübarek bir keçi(!) Kuran'ıyiyip eksiltmiştir!5"

2. Hırsızlık

Kuran:

05:38 Hırsızlık eden erkek kadının, yaptıklarına karşılık bir ceza, ve Allah 'tan bir
ibret olmak üzere ellerini kesin. Allah izzet ve hikmet sahibidir.

Bu ayetteki "kesin" hükmüne kitabın ileriki bölümlerinde değineceğiz.

Hadis:

Ebû Dâvud, Hudud 37, (4482)


Resulullah (sav) a bir hırsız getirilmişti. "Öldürün onu!" diye emretti. Kendisine:
"Ey Allah'ın Resulü, bu adam sadece çaldı" denildi. Bunun üzerine "Öyleyse (elini)
kesin!" dedi ve derhal eli kesildi. Sonra aynı adam ikinci sefer getirildi. Yine:
"Öldürün onu!" diye emretti.

Kendisine: "Ey Allah'ın Resulü, bu adam hırsızlık yaptı" dendi. Bunun üzerine
"Öyleyse kesin!" dedi ve derhal (sol ayağı) kesildi. Sonra üçüncü sefer getirildi ve
hırsızlık yaptığı söylendi. Hz. Peygamber: "Öldürün onu!" diye emretti. Kendisine:
"Ey Allah'ın Resulü, bu adam hırsızlık yaptı" denildi. Bunun üzerine: "(Sol elini)
kesin!" diye emretti. Sonra aynı adamı dördüncü kere getirdiler. "Öldürün onu!"
buyurdu. Kendisine: "Ey Allah'ın Resulü, bu adam hırsızlık yaptı" dediler. Bunun
üzerine "(Sağ ayağını da) kesin!" diye emir buyurdu. Aynı adam beşinci sefer
getirildi. Hz. Peygamber (sav): "Öldürün onu" diye emretti. Hz. Cabir (ra) der ki:
"Adamı götürüp öldürdük. Sonra sürüyerek götürüp bir kuyuya attık. Üzerini de
taşla doldurduk."

Elleri kolları kesildiği halde bir şeyler çalabilen insanlar bulmak ancak bu şekildeki
ciddiyetsiz sözüm ona sahih hadis kitaplarında bulunabilir herhalde. Keşke hiçbir
uzuvu olmayan adamı neresinden tutup sürüklediklerini de yazıp bizi
aydınlatsalardı. İşte hadisler Kuran' ın ahlakını övdüğü peygamberimizi böyle
astığı astık kestiği kestik biri olarak tasvir ediyor.

3. Zina ve
Hırsızlık

14
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Kuran:

25:68-69 Yine onlar ki, Allah ile beraber başka bir tanrıya yalvarmazlar, Allah'ın
haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Bunları yapan
günahı(nın cezasını) bulur. Kıyamet günü azabı kat kat olur ve orada alçaltılmış
olarak temelli kalır.

Hadis:

Buhari 2:329
Hz. Peygamber (sav) buyurdular ki: "Bana Cebrail aleyhisselam gelerek
"Ümmetinden kim Allaha herhangi bir şeyi ortak kılmadan (şirk koşmadan) ölürse
cennete girer" müjdesini verdi" dedi. Ben (hayretle) "zina ve hırsızlık yapsa da
mı?" diye sordum. "Hırsızlık da etse, zina da yapsa" cevabını verdi.

Görüldüğü gibi Buhari'nin sahih yalanları hırsızlık yapanı da, zina yapanı da
cennetle müjdelemektedir.

4. Resim, müzik, heykeltıraşçılık, tavla, satranç


haram mı?

Kuran:

34:13 Onlar, ona mihrablar, timsaller (heykeller) ve havuzlar gibi çanaklar ve


sâbit kazanlardan her ne isterse yaparlardı. Çalışın ey Davud hanedanı, şükür için
çalışın. Ama kullarım içinde şükreden azdır.

05:87 Ey iman edenler! Allah'ın size helal kıldığı temiz şeyleri haram saymayın.
Ve aşırı da gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez.

Buhari, 88:1, 2; 89:2; 90:1


"Ressamlar, ahirette en kötü duruma düşenler olacaklar. Çünkü Allah'ın
yaratıklarını taklit ederek dolayısıyla ilahlık iddiasına kalkmış oluyorlar. Ahiret
günü, Allah ressamları ve heykeltıraşları toplayacak ve çizdikleri nesnelere can
vermelerini kendilerinden isteyecektir. Can veremeyince de onları cehennemin en
dibine yollayacaktır."

Kuran'da tek affedilmeyen suçun bir mümini öldürmek veya Allah'a ortak koşmak
olduğu (04:48), diğer günahların Allah dilerse affedileceğini yazıyor. Buhari'ye
sormak lazım, ressamlık şirkten de büyük bir günah mıdır?

15
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

5. Savaşma

Kuran:

02:190 Size savaş açanlarla Allah yolunda çarpışın. Fakat haksız saldırıda
bulunmayın. Çünkü Allah, haksız saldırıda bulunanları sevmez.

60:08-09 Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan


çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez.
Çünkü Allah adalet yapanları sever. Allah sizi, ancak sizinle din hakkında savaşan,
sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için yardım eden kimselere dost
olmaktan men eder. Kim onlarla dost olursa işte zalimler onlardır.

88:21-22 Haydi öğüt ver; sen ancak bir öğüt vericisin. Onların üzerinde bir zorba
değilsin.

Hadis:

Buhari; 1:24
Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: "Allâhdan başka hak İlâh
olmadığına ve Muhammedin Resûlullâh olduğuna (zâhirde) şahâdet edene, namaz
kılana, zekat verene kadar insanlık ile muhârebe etmek bana emrolundu. Onlar,
bunları yapınca -müslümanlık hakkının muktezâsı (olan hudûd) müstesnâ- hakk-ı
İslâm olmak üzere canlarını ve mallarını benim elimden kurtarırlar. (bâtınlarından
dolayı olan) hesaplarına gelince o (hesâbı görmek) Allâh'a kalmıştır."

6. Dinden çıkanlar:

Kuran:

02:256 Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk, sapıklıktan ayırt edilmiştir. Artık
her kim tâğutu inkar edip, Allah'a inanırsa, sağlam bir kulpa yapışmıştır ki, o
hiçbir zaman kopmaz. Allah, her şeyi işitir ve bilir.

Buhari 83:17
Peygamber Salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Allah'dan başka
ibâdete lâyık İlâh bulunmadığına ve benim de Allah' ın muhakkak bir Peygamberi
olduğuma şahâdet eden Müslüman kişinin kanı helâl olmaz (ve kısâs olunmaz).
Ancak (şu) üç (huy) dan birisiyle helâl olur: 1) Maktulün hayâtı mukabilinde katil,
2) Zinâ eden evli, 3) İslâm'ı bırakıp dîninden ayrılan mürtet (kısas olunur)."

16
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

7. Peygamber ev
yakıyor:

Kuran:

27:92 "Ve Kur'ân'ı okumam emredildi." Artık kim doğru yola gelirse, yalnız
kendisi için gelmiş olur; kim de saparsa ona de ki: "Ben sadece uyarıcılardanım."

50:45 Biz onların söylediklerini daha iyi biliriz. Sen onlara karşı zor kullanacak
değilsin. O halde sen, benim tehdidimden korkanlara bu Kur'ân ile öğüt ver.

Hadis:

Buhari 1:617
Resûlullâh salla llâhu aleyhi ve sellem in şöyle buyurmuştur: "Nefsim yed-i
kudretinde olan Allâh'a kasem olsun, içimden öyle geçiyor ki, (bir çok) odun
yığdırayım. Sonra namaz için ezan okunmasını emredeyim de birine cemâate
imam olsun diyeyim. Sonra o cemâati bırakıp (namaza gelmeyen) kimselerin
üzerlerine gidip evlerini (kendileri içerde iken) yakıvereyim. Nefsim yed-i
kudretinde olan Allâh sa kasem ederim ki, (cemâatten) bu (geri kala)nların her
hangisi (burada) semiz etli bir kemip parçası, yahut iki tane a'lâ paça bulacağını
aklı kesse (hemen) yatsıya gelir."

8. Yasak altın ve ipek:


Kuran:

66:01 Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını arayarak Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi
niçin sen kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan çok esirgeyendir.

10:59 De ki, "Baksanıza, Allah sizin için nice rızıklar indirdi, siz onlardan bir
kısmını haram, bir kısmını helâl yaptınız". De ki, "Size Allah mı izin verdi, yoksa siz
Allah'a iftira mı ediyorsunuz?"

16:116 Dillerinizin uydurduğu yalana dayanarak: "Bu helaldir, şu haramdır"


demeyin; aksi halde Allah'a iftira etmiş olursunuz. Şüphesiz Allah'a yalan
uyduranlar kurtuluşa eremezler.

Hadis:

17
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Sahih Buhari 7:553


Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem bize yedi şeysi işlememizi emretti. Yedi şeyden
de bizi nehyeyledi. Resûl-i Ekrem bize, cenâze arkasında gitmeyi, hastayı ziyâret
etmeyi, dâvete icâbet eylemeyi, mazluma yardımı, yemîni kabûl etmeyi, selâmı
karşılamayı, aksırana duâ etmeyi emreyledi. Yine Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem
bizi: gümüş kap (kullanmak) dan, altın yüzük (takmak) tan, harîr, dîbâ, kasıy,
istebrak (denilen ipekli kumaş isti'mâlin) den de nehyetti.

Bütün yasaklar Allah tarafından konulmalıdır (09:29) ve Kuran'da geçmelidir


(06:145). Peygamberimizin 66:01'e uymayıp kendi kafasına göre istediğine
haram, istediğine helal deyip Allah'a iftira attığına hâla inanıyor musunuz? Aynı
şekilde; tavla, satranç oynamayı, hatta gülmeyi bile yasaklayan iftiralar hadis adı
altında İslam'a sokulmak istenmiştir.

9. Af:

Kuran
:

05:09 Allah, inananlara ve salih amel işleyenlere şöyle vaad etmiştir: Onlar için
mağfiret ve büyük bir mükafat vardır.

Hadis:

Buhari: 1:747
Peygamber salla'llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu, " İmam amin derken siz de
deyiniz zirâ meleklerin amin demesine rastlarsa, bütün geçmiş günahlarınız
affolunur." İbni Şihab, "Allah'ın resûlü amin derdi" dedi.

Buhari: 8:414
Resûlu'llah Salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Her kim günde yüz
kere "Sübhâna'llah ve bi-hamdih = Allahı tesbîh ve Allaha hamd ederim" derse, o
kimsenin (Allah hakkı olan) günâhları deniz köpüğü kadar çok olsa bile affedilir."

Müslim, Tevbe 166, (2245)


Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "(Bir köpeğe su veren)
fâhişe bir kadın (Allah tarafından) mağfiret olunmuştur. (Şöyle ki:) günün birisinde
o fâhişe kadın, suyu yakın ve örülmedik kuyu başında bir köpeğe rast gelmiş.
Susuzluktan dili sarkarak köpek soluyor, susuzluk onu öldürmeğe yaklaştırmış
bulunuyordu. Kadın hemen ayağından ediğini çıkarmış ve onu (başının)

18
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

yaşmağiyle sıkıca bağlıyarak (kuyuya sarkıtmış) kuyudan su çıkar (ıp köpeği sula)
mıştır. Bu sebeple fâhişe kadın mağfiret olunmuştur."

10. Çocuklar cehennem ateşinden


koruyor

Kuran:

35:18 Hem günah çeken bir kimse, başkasının günahını çekmeyecek; yükü ağır
basan, onun yüklenilmesine çağırsa da ondan bir şey yüklenilmeyecek, isterse bir
yakını olsun. Fakat sen ancak o kimseleri sakındırısın ki, gaybda Rablerinin
korkusunu duyarlar, salatı dürüst yaparlar. Temizlenen de sırf kendisi için
temizlenir. Nihayet dönüş Allah'adır.

60:03 Kıyamet günü yakınlarınız ve çocuklarınız size fayda vermezler. Çünkü


Allah aranızı ayırır. Allah yaptıklarınızı görendir.

Hadis:

Sahih Buhari: 1:101


Birkaç kadın peygambere salla llahu aleyhi ve sellem 'e gelip onlar için bir gün
ayarlamasını, zamanının çoğunun erkeklerle geçtiğini söyledi. Bunun üzerine
Peygamber de onlar için bir gün söz verdi. Bu derslerin birinde Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Üç çocuğu ölen kadın cehennem
ateşinden korunacaktır. " Bunun üzerine oradaki bir kadın; "Ya iki tane ölürse?"
diye sordu. Resûlullah şöyle cevapladı: "İki tanesi de (onu cehennem ateşinden
koruyacaktır)."

11. Allah'ın Tasviri

Kuran:

42:11 O, gökleri ve yeri yoktan yaratandır. Size kendinize eşler, hayvanlardan da


eşler yaratmıştır. Bu suretle çoğalmanızı sağlamıştır. O 'nun benzeri hiçbir şey
yoktur. O, işitendir, görendir.

Hadis:

Buhari; 97:24, 10:109

19
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Kıyamet günü kimliğini kanıtlamak için Allah, Peygambere baldırını


gösterecek. Buhari, Tefsir, Nun vel-Kalem 2, Tefsir, Nisa 8, Tevhid 24
Resulullah (sav)sı dinledim, "Baldırların açılacağı, kendilerinin secdeye davet
edileceği gün..." (Kalem 42) mealindeki ayetle ilgili olarak şöyle diyordu:
"Rabbimiz baldırını açar, her mümin erkek ve her mümin kadın Ona secde eder.
Dünyada iken kendisine riya ve gösteriş olarak secde edenler geri kalırlar. Onlar
da secde etmeye kalkarlar, ancak sırtları bükülmeyen yekpare bir tabakaya
dönüşür (ve secde edemezler)."

Buhari, Tefsir, Kaf 1, Eyman 12, Tevhid 7; Müslim, Cennet 37, (2848); Tirmizi,
Tefsir, Kâf,
(3268).
Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular
ki: "Cehennem, içerisine âsiler atıldıkça: "Daha var mı?" demekten geri durmaz.
Bu hal, Rabbu'l-İzze'nin cehennemin üzerine ayağını koyup, iki yakasını dürüp
birleştirmesine kadar devam eder. İşte o zaman cehennem: "Yeter, yeter. İzzet ve
keremine yemin olsun yeter!" der. Cennette fazlalık devam eder. Allah, ona
mahsus yeni bir halk yaratır ve bunları cennetin fazla kısmına yerleştirir."

Peygamber gaybı biliyor


222
muydu?

Kuran:

06:50 De ki: "Size Allah'ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Gaybı da


bilmiyorum. Ve size, ben bir meleğim de demiyorum. Ben sadece bana
vahyolunana uyuyorum." De ki: "Kör ile gören bir olur mu? Hiç düşünmez
misiniz?"

07:188 De ki: "Ben, Allah'ın dilediğinden başka kendime herhangi bir fayda veya
zarar verecek güce sahip değilim. Eğer ben gaybı bilseydim elbette daha çok
hayır yapmak isterdim ve bana hiçbir fenalık dokunmazdı. Ben sadece inanan bir
kavim için bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim."

Hadis:

Buhari; 1:539
Bir gece Allah' ın resûlü yatsı namazı kıldırdıktan sonra, bize dönüp şöyle
buyurdu: "Bu gecenin önemini biliyor musunuz? Bu geceden 100 yıl sonra
yeryüzünde yaşayan kimse kalmayacaktır."

20
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Bunun gibi yüzlerce hadis Kıyamet alameti adı altında Kuran'da gaybı bilmediğini
söyleyen peygambere atfedilmiştir. En meşhuru da Hz. İsa'nın yeryüzüne tekrar
döneceği iddia eden hadislerdir ki bunlar da Kuran'la çelişir:

03:55 Allah buyurmuştu ki: "Seni vefat ettireceğim, seni nezdime yükselteceğim,
seni inkar edenlerden arındıracağım... "

33:40 Muhammedsizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat O, Allah'ın


elçisi ve Peygamberler 'in SONUNCUSUDUR. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.

14. Kim daha


gaddar?

Kuran:

68:04 Ve gerçekten sen, çok büyük bir ahlak


üzerindesin.

Hadis:

Buhârî, Muharibin 16,17,18, Diyât 22, Vudü 66, Zekât 68, Cihâd 152, Megâzî 36,
Tefsir, Mâide 5, Tıbb 5, 6, 29; Müslim, Kasâme 9, (1671); Tirmizî, Tahâret 55, (72),
Et'ime 38, (1846); Ebü Dâvud, Hudud 3, (4364-4371); Nesâî, Tahrimu'd-Dem 7, (7,
93-98); İbnu Mâce,
Hudud 20, (2578).
Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ukl ve Ureyne kabilelerinden bir grup insan
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın yanına gelip: "Ey Allah'ın Resûlü! Biz
hayvancılıkla uğraşıp sütle beslenen (çöl) insanlarıyız, (çift-çubukla uğraşan)
köylüler değiliz" dediler. Bu sözleriyle,
Medine'nin havasının kendilerine iyi gelmediğini ifâde ettiler. Resûlullah, onlara
(hazineye ait) develerin ve çobanın (bulunduğu yeri) tavsiye etti. Kendilerine
oraya gitmelerini, develerin sütlerinden ve bevillerinden içmelerini söyledi.
Gittiler, Harra bölgesine varınca, İslâm'dan irtidâd ettiler. Hz. Peygamber
(aleyhissalâtu vesselâm)'ın çobanını da öldürüp develeri sürdüler. Haber, Hz.
Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e ulaştı. Resûlullah, derhal arkadaşlarından
takipçi çıkardı (yakalanıp getirildiler). Gözlerinin oyulmasını, ellerinin kesilmesini
ve Harra'nın bir kenarına atılmalarını ve o şekilde ölüme terkedilmelerini emretti.
11

Ebû Dâvud, Hudud 37, (4482); Tirmizî, Hudud 15, (1444).

21
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)


buyurdular ki: "Kim (ısrarla) içki içerse dördüncü sefere kadar kamçılayın, sonra
(devam ederse) öldürün."

15. Şefaat

Kuran:

39:43 Yoksa onlar Allah'dan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki: Onlar hiçbir
şeye güç yetiremezler ve akıl erdiremezlerse de mi (şefaatçi edineceksiniz)?

39:44 De ki: Bütün şefaat Allah' ındır. Göklerin ve yerin hükümranlığı Onundur.
Sonra O'na döndürüleceksiniz.

Hadis:

Buhari; 1:331
Peygamber salla llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: "Benden evvel hiçbir kimseye
verilmedik beş şey (hep birden) bana verilmiştir: Bir aylık yola kadar
(düşmanlarımın kalbine) korku (salmak) ile mansûr oldum. Yer (yüzü) bana
namazgâh ve sebeb-i tahâret kılındı. Onun için ümmetimden namaz vakti gelip
çatmış her kim olursa olsun namazını kılıversin. Ganâim bana helâl edildi. Halbuki
benden evvel kimseye helâl edilmemiştir. Bana şefâat verildi. Bir de (benden
evvel) her Nebî, hâssatan kendi kavmine bas olunurken ben umûm-ı nâsa bas
olundum."

16. Kabir
Azabı:

Kuran:

36:52 (İşte o zaman) Eyvah! eyvah! Bizi kabrimizden kim kaldırdı? Bu, Rahmân'ın
vâdettiğidir. Peygamberler gerçekten doğruyu söylemişler! derler.

Ölüm ile kıyamet öncesi bir uyuklama dönemine benzetiliyor. Kuran'daki islam'a
göre ölüler kıyamet gününe kadar hiçbir şekilde yargılanmayacak ve diriltikten
sonra yaptıklarına göre cennete girip SONSUZA kadar orada kalacak VEYA
cehenneme girip azap görecektir. Yok "azabımı çeker cennete girerim" bunlar
mavaldan öteye gitmez! Ayrıca Arap dininde mezarda kişiler iki melek tarafından
sorgulanıp (Kuran'da kesinlikle böyle bir şey geçmez) sınava tabii tutulacaklar.

22
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Sınavı geçemezlerse kabirlerinde hayvanların bile bağırışlarını duyabileceği kadar


(!) dehşetli bir azap görmeye başlayacaklar.

Hadis:

Buhâri; Cenâiz 89; Müslim, Mesâcid 123, (584); Nesâî, Cenâiz 115, (4,104,105).
Hz. Aişe radıyallahu anhâ'nın anlattığına göre, bir yahudi kadın, yanına girdi. Kabir
azabından bahsederek: "Seni kabir azabından Allah korusun!" dedi. Aişe de
Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a kabir azabından sordu. Aleyhissalâtu
vesselâm: "Evet, kabir azabı haktır. Onlar kabirde azap çekerler, onların azabını
hayvanlar işitir!" buyurdu. Hz. Aişe der ki: "BUNDAN SONRA* Aleyhissalâtu
vesselâm'ı namaz kılıp da, namazında kabir azabından istiaze etmediğini hiç
görmedim."

* Çok ilginçtir ki Peygamber kabir azabını Aişe'den duyduktan sonra dualarında


ondan sığınmaya başlamış!

Buhârî Cenâiz, 82; Müslim, İmân, 34; Ebû Dâvud, Tahâret, 26


Hz. Peygamber (s.a.s) bir mezarlıktan geçerken, iki mezardaki ölünün bazı küçük
şeylerden dolayı azap çekmekte olduklarını gördü. Bu iki mezardaki ölülerden biri
hayatında koğuculuk yapıyor, diğeri ise idrardan sakınmıyordu. Bunun üzerine
Resulullah (s.a.s) yaş bir dal almış, ortadan ikiye bölmüş ve her bir parçayı iki
kabre de birer birer dikmiştir. Bunu gören ashap, niye böyle yaptığını
sorduklarında: "Bu iki dal kurumadığı sürece, o ikisinin çekmekte olduğu azabın
hafifletilmesi umulur" buyurmuşlardır.

Kıyamet günü gelmeden kim azap görüyor? İnsanlar Allah tarafından


yargılandıktan sonra, şayet cehenneme girerlerse azap göreceklerdir. Kuran'da
kabir azabı olduğuna dair hiçbir delil yoktur.

17. Hz. Musa ve Aciz Ölüm


Meleği

Kuran:

06:61 O, kullarının üstüne yegâne kudret ve tasarruf sahibidir. Size koruyucular


gönderir. Nihayet birinize ölüm geldi mi elçilerimiz onun canını alırlar. Onlar
vazifede kusur etmezler.

63:11 Allah, eceli geldiğinde kimseyi (ölümünü) ertelemez. Allah yaptıklarınızdan


haberdardır.

23
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Hadis:

Buhâri (2:423)
Ölüm meleği Musa'ya gönderilmişti, gittiğinde Musa ona şiddetli bir tokat attı ve
gözünü çıkardı. Ölüm meleği Allah'a geri döndü ve "Beni ölmek istemeyen bir
kulunuza göndermişsiniz" dedi.

DİĞER SAHİH YALANLAR:

1. Peygamberimiz, Buhari'ye nakledilen hadise göre Güneş'in Dünya


çevresinde döndüğünü söylemiştir [Sahih Buhari: Hadis 421, sayfa 283, cilt
4]. Bu düşünce Buhari hadisleri topladığı zamanlar yaygındı. Bugün bilim
sayesinde biliyoruz ki, Dünya, Güneş etrafında dönmektedir. Kuranda
Dünya'nın şekli doğru olarak bilim keşfetmeden yüzyıllar önce verilmiştir
(39:05).
2. Hadislere göre hiçbir hastalık bulaşıcı değildir [Hadis 649, sayfa 435, cilt 7].
Bu hepimizin bildiği üzere yanlış. En basitinden soğuk algınlığı ve ebola gibi
hastalıklar bulaşıcı hastalıklara birer örnektir.
3. Hadislerde hastalıkların şifaları da verilmiştir! Çöreotunun her türlü
hastalığa deva olacağı yazar [Hadis 591, sayfa 400, cilt 7]. Bunun yanında
hadisler peygamberimizin bir kavme iyileşmeleri için deve sidiği içmelerini
öğütlediğini de yazar [Hadis 590, sayfa 399, cilt 7]. Oysa Allah, Kuranda
temizliğe önem verir ve temiz şeylerden yememizi ister.
4. Hadis kitapları peygamberimizi de tutarsız bir karakterde gösterir. Birinde
peygamberimizin cüzzamlı bir kişiyle yemek yediği anlatılır, diğerinde de
İslam'a geçmek isteyen bir cüzzamlıyla yemek yemeyi reddettiği. Bu hadise
göre adamdan gitmesini istemiş daha sonra bağlılığını kendisi yokken kabul
etmiştir.
5. Ünlü sinek hadisi: Rivâyet olunduğuna göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem: "Sizden birinizin içeceği (ve yiyeceği) içine sinek düştüğü zaman, o
kişi o(nun her tarafını) batırsın, sonra çıkarsın, (atsın). Çünkü sineğin iki
kanadının birisinde hastalık, öbüründe de şifâ vardır buyurmuştur." [Buhari,
Hadis 673, sayfa 452, cilt 7] Bu hadis doğru kabul edilse Dünya'da tifo ve
kolera salgını olurdu.
6. Kuran inananlara peygamberler arasında ayrım yapmamayı öğütler
(02:285). Buhari'nin hadis kitaplarına göre [Buhari 97:36] ise Hz.
Muhammed "en şerefli" peygamberdir. Başka bir hadiste ise; peygamberler
arasında ayrım yapmamamız gerektiğini, peygamberimizin Yunus
peygamberden bile farkı olmadığını [Buhari 65:4, 6 ve Hanbel 1:205, 242,
440] yazıp peygamberi kendisi ile çelişen biri olarak gösterir.

24
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

7. Hadis kitapları kadınlara hakaretlerle doludur. Genelde köpeklerle ve


maymunlarla bir tutulur [Buhari 8:102 and Hanbel 4:86], kadınlara kötü
şans denir [Buhari 76:53]. Müslim'in "sahih" hadislerine göre ise
cehennemdekilerin çoğu kadındır. Kuran ise kadın ile erkek arasında hiçbir
ayrım yapmaz. İşte birkaç hadis:
Sahiheynin diğer bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Hz. Aişe (rainin yanında
namazı bozan şeylerden söz açılmıştı. Bu beyanda köpek, eşek ve kadının
da zikri geçti. Aişe (ra): "Bizi yine eşeklere ve köpeklere benzettiniz. Vallahi,
ben Resulullah (sav)'ı kıblesiyle arasında yatakta yatar olduğum halde
namaz kılarken gördüm. Benim için ihtiyaç hasıl olunca oturup onu rahatsız
etmek istemezdim, (yatağın) ayak tarafından sıyrılıp çıkardım." [Buhari,
Salat 22, 99, 102, 103, 104, 105, 108] "Resulullah (sav) buyurdular ki:
"Biriniz sütresiz olarak namaz kılarsa (önünden geçtiği takdirde) şunlar
namazını bozar: Eşek, domuz, yahudi, mecusi, kadın... Namazın
bozulmaması için onun önünden, bunların bir taş atımlık uzaktan geçmesi
kifayet eder." (Bir diğer rivayette şöyle denmişti: "Namazı, (önden geçen)
hayızlı kadın ve köpek bozar.") [Buhari, Salat 90, İlm 18, Ezan 161, Cezau's-
Sayd 25]
8. Buhari'ye göre peygamberimiz savaşta kadın ve çocukları öldürmeye izin
vermiştir [Buhari; Cihad, 146].
9. Hanbel'in hadis kitaplarında, peygamberimiz tüm siyah köpekleri şeytan
oldukları gerekçesiyle öldürülmelerini emreder [4:85, 5:54]. Bu hadisten
esinlenip şeytanları (!) öldüren "müslümanlar" bulmak zor değildir.
10. Hadisler peygamberimizin bir Yahudi tarafından büyülenip birkaç gün ne
yaptığını bilmez halde dolaştığını anlatır. [Buhari 59:11, 76:47; Hanbel 6:57
ve 4:367] Buhari'nin böyle bir hadisi sahih diye kabul etmesindeki amaç
nedir acaba?
11. Kuran şeytanın görünmez ve insanların apaçık bir düşmanı olduğunu yazar.
Başka bilgi vermez. Hadislere göre ise şeytan: osuruyor; kaçıyor; korkuyor;
işiyor; Hz. İsa hariç her çocuğa doğarken dokunuyor; geceleri burunlarda
ikamet ediyor; günbatımında sokaklara yayılıyor; kapalı bir kapıyı açamıyor;
esnerken ağızdan giriyor; ağlıyor; sol eliyle yiyip içiyor. Bunları sadece
hadisçiler görüyor sanırım. Ben henüz ne osuran ne kaçan bir şeytan
gördüm.
12. Müslim'in hadis kitabının ikinci cildinde; Hz. Muhammed'in ayakta küçük
abdestini yaparken bir sahabenin uzaklaştığı, Peygamberin de ona yakın
durmasını söylediği yazıyor. Bu hadisin tek Tanrı'ya ibadet etmekle veyahut
sünnetle ne ilgisi var acaba?
13. Allah neden teyemmümü emretmiş biliyor musunuz? Buhari ve Müslim'in
"sahih" hadislerine göre olay şöyle gerçekleşir: Aişe gerdanlığını
kaybetmiştir bunun üzerine Peygamberimiz oradaki tüm müslümanlardan
aramalarını ister. Kendisi bu arada Aişe'nin bacağında uyuya kalır ve

25
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

namazlarını kılamaz ve nasıl abdest alınacağını öğretemez. Bunun üzerine


Allah teyemmümü emretmiştir.
14. Aişe'nin yaşı da satanik öğretilerde (hadislerde) dokuz olarak gösterilmiştir.
Tabari, Müslim ve Buhari'nin hadisleri Aişe'nin yaşı hakkında hep
çelişmektedirler.
15. Hanbel'a göre Peygamber hiçbir zaman küçük abdestini ayakta
yapmamıştır [Hanbel; 6:136, 192, 213]; Buhari'ye göre ise ayakta yapmıştır
[Buhari 4:60, 62].
16. Buhari'nin hadislerine göre liderler Kureyş kabilesinden olmalıdır [Buhari;
3:129, 183; 4:121; 86:31].

HADİSLER KURAN'I AÇIKLIYOR!

Kuran' ın çok zor olduğunu bu yüzden onu anlamak için hadislere


ihtiyacımız olduğunu iddia etmek saçmalıktır. İnsanların, Allah'ın bir tane kitabını
karmaşık bulup da 50 tane hadis ve sünnet kitabı alması hiçbir mantıkla izah
edilemez. Kuran, inananlar için kolay anlaşılır bir öğüttür:

54:17 Andolsun biz Kur'an'ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. (Ondan) öğüt
alan yok mu?

54:22 Andolsun biz Kur'an' ı düşünüp öğüt alınsın diye kolaylaştırdık.


Öğüt alan yok mu?

Söylenenlerin aksine hadis kitaplarına girip de kişinin kafasının


karışmaması veya kaybolmaması nerdeyse olanaksızdır. Eğer Allah nasıl
yaşamamız gerektiğinde daha detaya (oturup kalkma, yemek yeme şeklimiz vs...)
girmek isteseydi yüzlerce cilt kitap indirebilirdi.

31:27 Şayet yeryüzündeki ağaçlar kalem, deniz de arkasından


yedi deniz katılarak (mürekkep) olsa yine Allah' ın sözleri
yazmakla tükenmez. Şüphe yok ki Allah mutlak galip ve hikmet
sahibidir.

Hadis savunucuları genelde "namaz nasıl kılınır, gusül abdesti nasıl alınır,
bunları ancak hadislerden öğrenebiliriz" gibi cümlelerle kendilerini haklı
çıkarmaya çalışsalar da savundukları hadisler bile salatın (namaz) nasıl
yapılacağını baştan sona, adım adım, detaylı olarak vermez. Gusül abdestinin
nasıl alınması gerektiği ise hadisten hadise farklılık gösterir. Bazı hadislerde
Peygamberimizin başından aşağı üç kere su döktüğü nakledilir (Buhari; 4:160)
bazı hadislerde bir kere (Buhari; 4:159). Oysa Kuran'da kirli olma durumunda ne

26
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

yapılacağı yazar ve salat (namaz) hakkında yeterince bilgi vardır. Bu konulara


daha sonra değineceğiz.

ÇİN FISILTILARI

Bir üniversite profesörü sözsel bilgi transferinin orijinal mesajı nasıl


değiştirdiğini gösteren bir deney yaptı. İzleyenlerden 10 kişiyi yanına çağırdı ve
bunların dokuzunun salonu terk etmesini istedi. Kalan kişiye bir alıntı verip
seyirciye okumasını istedi.

Alıntı şuydu:

"Hz. İsa Capernaun'a annesi, izleyenleri ve öğrencileri ile birlikte gittikten sonra,
orada fazla kalmadılar çünkü Musevilerin Fısıh bayramı yaklaşıyordu. Hz. İsa
Kudüs 'e gitti. Orada ibadethanenin içinde sığır, koyun ve güvercin tüccarları ve
masalarında oturan döviz alıp satan kişileri gördü. Hz. İsa ipten kamçı yapıp
koyun, sığır ne varsa ibadethaneden çıkardı. "

Bundan sonra ilk kişiden kağıt parçasını alıp cebine koydu, ikinci kişiyi içeri
davet etti ve az önce kağıttan okuyan kişiye şimdi de ne okuduğunu ikinci kişiye
anlatmasını istedi. Çıkan şey şöyleydi:

"Hz. İsa Capernaun'a annesi ve öğrencileri ile gittikten sonra orada uzun süre
kaldılar. Ondan sonra Hz. İsa Kudüs'e gitti. İbadethanenin yakınında sığır, koyun
ve güvercin satın alan insanlar ve döviz alıp satan kişileri gördü. Hz. İsa hepsini
kovdu."

Daha sonra içeri üçüncü kişi çağırıldı ve ikinci kişiye birinciden ne duyduysa
tekrarlamasını istendi. Sıradaki duyduğunu şöyle aktardı:

"Hz. İsa Kudüs 'e annesi ve bazı öğrencileriyle gittikten sonra birkaç gün kaldılar.
Bundan sonra Hz. İsa tekrar ibadethaneye gitti. İbadethanenin yakınında sığır ve
domuz satın alan insanlar ve döviz alıp satanları gördü. Hz. İsa onlara bağırdı ve
yaptıklarının kötü olduğunu söyledi."

Tekrar sıradaki kişi geldi ve şöyle aktardı: "Bir gün Hz. İsa annesiyle birlikte
uzun yıllar kaldığı Kudüs'teymiş ama bir gün Hz. İsa Kudüs'ten ayrıldı ve
uzaklara gitti. İbadethanenin yakınlarında at ve domuz satın alan insanlar
gördü, onlara çok paraları olduğu için bağırdı ve paranın kötü olduğunu
söyledi."

27
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Diğer kişi ise şöyle aktardı:

"Hz. İsa Kudüs'te doğmuş ve annesiyle uzun süreler orda kalmıştı. Bir gün Hz. İsa
Kudüs'teki pazar yerine gitti ve ata binen ve domuz satan insanlar gördü. Onlara
çok fazla hayvanları ve paraları olduğunu için bağırdı ve paralarını fakirlere
vermelerini yaptıklarının kötü olduğunu söyledi."

Sıradaki şöyle aktardı:

"Hz. İsa Kudüs'te doğmuş ve hayatı boyunca annesiyle kalmıştı. Bir gün Hz. İsa
Kudüs'teki pazar yerine gitti ve pazarda ata binen ve domuz satan insanlar gördü.
Hayvanlara zulüm ettikleri için onlara bağırdı, tüm paralarını vermelerini ya da
hayvanları iyice doyurmalarını istedi."

Bu sözler şöyle değişti:

"Hz. İsa Kudüs'te doğdu ve birçok kişinin zavallı domuzlara kötü davrandığı ve
atlarını kamçıladığı bir pazarın yakınında yaşardı. Bir gün Hz. İsa pazar yerine gitti
sadece domuzlarını satmakla meşgul olan kötü insanlar gördü, ona karşı çok kaba
ve sert davrandılar, o yüzden bir şey demedi ama paralarına beddua edip oradan
ayrıldı."

Tüm bu deneme bir konferans sırasında 10 dakika içinde oldu. Bir de yüz
binlerce sözün birçok ağız değiştirip de 240 yıl sonra nasıl bir değişeme
uğrayacağını bir hayal edin ve bir daha bir hadis okuduğunuzda inanmadan önce
iki kere düşünün!

RESULE UYMAK NE DEMEKTİR?

Hadis savunucuları 33:36, 33:71, 59:07, 3:31 gibi ayetleri örnek gösterip
kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar fakat anlayamadıkları şey hadislere uymak
resule uymak değil; binlerce hadis içinden onları onaylayan, sahih kabul eden
alimlere uymaktır. Eğer gerçekten resule uymak istiyorlarsa Hz. Muhammed gibi
sadece Kuran'a uymaları gerekir. Hz. Muhammed'in hayatı, söyledikleri zaten
Kuran'da geniş bir şekilde kaydedilmiştir. Kuran'daki Hz. Muhammed'e uymakla
hadislerdeki Hz. Muhammed'e uymak aynı şey değildir.

02:217 Sana haram ayı, yani onda savaşmayı soruyorlar. De ki: "Onda savaşmak
büyük bir günahtır...

28
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

02:219 Sana, şarap ve kumar hakkında soruyorlar. De ki: "Her ikisinde de büyük
bir günah ve insanlar için bir takım faydalar vardır. Ancak her ikisinin de günahı
faydasından büyüktür...

02:220 ...Sana yetimler hakkında soruyorlar. De ki: "Onları iyi yetiştirmek (yüz
üstü bırakmaktan) daha hayırlıdır. Eğer onlarla birlikte yaşarsanız, (unutmayın ki)
onlar sizin kardeşinizdir...

17:85 Sana ruh hakkında soruyorlar. De ki: "Ruh, Rabbimin emrindedir. Size
ancak az bir bilgi verilmiştir."

Kuran açıkça Peygamberin tek görevinin mesajı iletmek olduğunu (29:18),


kendisinin fazladan bir şey söylemediğini (69:44-47), onun da YALNIZCA Kuran'a
uyduğunu (7:203, 10:15, 6:145) yazar ve inananları sadece Kuran'a uymaları için
uyarır (68:36-38, 50:45). Bu nedenle Kuran'ı izlemek ile resulü izlemek arasında
hiçbir fark yoktur çünkü Kuran'daki sözler Hz. Muhammed'in sözüdür (69:40). Yani
Kuran'a uymak, sadece Kuran'a uyan aslında Peygambere de uymuş olmaktadır.

5.92 Allah'a itaat edin, resule itaat edin, sakının. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin:
Bizim resulümüze düşen SADECE APAÇIK BİR TEBLİĞDİR.

64.12 Allah'a itaat edin, resule de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz RESULÜMÜZE
DÜŞEN, APAÇIK BİR TEBLİĞDEN BAŞKASI DEĞİLDİR.

29:18 Eğer (size tebliğ edileni) yalan sayarsanız, bilin ki sizden önceki birçok
milletler de (kendilerine tebliğ edileni) yalan saymışlardır. PEYGAMBERE DÜŞEN,
YALNIZ AÇIK BİR
TEBLİĞDİR.

69:44-47 EĞER (PEYGAMBER) BİZE ATFEN BAZI SÖZLER UYDURMUŞ OLSAYDI,


ELBETTE ONU KISKIVRAK YAKALARDIK. SONRA ONUN CAN DAMARINI KOPARIRDIK.
Hiçbiriniz buna mâni de olamazdınız.

07:203 Onlara bir mucize getirdiğin zaman, (ötekiler gibi) onu da derleyip
getirseydin ya!
derler. De ki: BEN ANCAK RABBİMDEN BANA VAHYOLUNANA UYARIM. Bu (Kuran),
Rabbinizden gelen basiretlerdir; inanan bir kavim için hidayet ve rahmettir.

10:15 Onlara ayetlerimiz açık açık okunduğu zaman (öldükten sonra) bize
kavuşmayı beklemeyenler: Ya bundan başka bir Kuran getir veya bunu değiştir!
dediler. De ki: Onu kendiliğimden değiştirmem benim için olacak şey değildir.

29
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

BEN, BANA VAHYOLUNANDAN BAŞKASINA UYMAM. Çünkü Rabbime isyan edersem


elbette büyük günün azabından korkarım.

06:145 De ki: BANA VAHYOLUNUNDA, leş ve akıtılmış kan yahut domuz eti -ki
pisliğin kendisidir- ya da günah işlenerek Allah 'tan başkası adına kesilmiş bir
hayvandan BAŞKA, yiyecek kimseye HARAM KILINMIŞ BİR ŞEY BULAMIYORUM.
Başkasına zarar vermemek ve sınırı aşmamak üzere kim (bunlardan) yemek
zorunda kalırsa bilsin ki Rabbin bağışlayan ve esirgeyendir.

68:36-38 Size ne oluyor, ne biçim hüküm veriyorsunuz? Yoksa SİZE AİT BİR
KİTAP VAR DA (BU BÂTIL İNANIŞLARI) ORADA MI OKUYORSUNUZ? Onda,
beğendiğiniz her şey için sizin için mutlaka vardır (diye mi yazılı)?

50:45 Biz onların dediklerini çok iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorlayıcı
değilsin. Tehdidimden korkanlara KURAN'LA öğüt ver.

Artı Kuran'ın hiçbir yerinde "Muhammed'e uyun" demez, "resule uyun" der. Resul
kelimesinin anlamı ELÇİ, HABERCİ, MESAJI (KURAN'I) ULAŞTIRAN KİMSEDİR. Şu an
bu kitap da size SADECE KURAN'DAKİ MESAJI aktarıp ELÇİLİK yapmaktadır.

Mezhepçiler sünnetin ve hadisin de bu mesaja dahil olduğunu belirtirler ve kanıt


olarak da 53:3 ayetini gösterirler.

53:3 O; kuruntudan, keyfinden konuşmuyor.

Keşke ayeti baştan okusalardı! 53:1den 53:4e kadar olan ayetlerin öznesi ilk
ayette gizli olarak geçiyor.

53.1 İNMEKTE OLAN necme (yıldıza, Kur'an'ın inen miktarına) yemin ederim ki,
53.2 Ki arkadaşınız ne saptı ne de azdı.
53.3 O; kuruntudan, keyfinden konuşmuyor.
53.4 İNDİRİLMİŞ BİR VAHİYDEN başkası değildir o.

Peygamberimiz kendi hevâsına göre değil, indirilen vahye göre konuşuyordu.


Peygamberin her dediğinin bir vahiy olduğunu iddia etmek Kuran'dan bihaber
olduğunu kanıtlamaktır. Kuran'da 6 değişik yerde Peygamber hatalarından dolayı
paylanıyor. Allah tarafından her ettiği cümle vahyedilen biri nasıl hatalar
yapabilir?

Bakın Peygamberimiz kıyamet günü ne diyecek!

30
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

25:30 Peygamber der ki: Ey Rabbim! Kavmim bu KURANI BÜSBÜTÜN


TERKETTİLER.

Sonuç olarak;

Kuran açık ve ayrıntılıdır [6:114; 2:159-160; 7:52, 10:37; 11:11; 41:1-3; 22:16;
6:38; 12:111; 14:52; 17:89; 75:16-19; 18:54; 20:113; 39:27-28; 54:17; 25:33;
16:89, vb.]

Peygamberin amacı sadece mesajı iletmek ve uyarmaktır [5:102; 16:35; 16:82;


24:54; 36:1617; 14:52, vb.]

ÜMMETE UYARILAR

42.21 Yoksa onların, dinden, ALLAH'IN İZİN VERMEDİĞİ ŞEYİ KENDİLERİ İÇİN
YASALAŞTIRAN ORTAKLARI MI VAR? Kesin ayrıma ilişkin söz olmasaydı, aralarında
hüküm mutlaka verilirdi. O ZALİMLER var ya, onlar için acıklı bir azap
öngörülmüştür.
45.6 İşte bunlar, Allah'ın ayetleridir ki, onları sana hak olarak okuyoruz. Hal böyle
iken ALLAH'TAN VE ONUN AYETLERİNDEN BAŞKA hangi hadise inanıyorlar?!

06:94 Yemin olsun, sizi ilk yarattığımızdaki gibi yapayalnız/teker teker bize
geldiniz. Size verip hayaline daldırdığımız şeyleri de sırtlarınızın arkasında
bıraktınız. Sizinle ilgili hususlarda ortaklar olduklarını sandığınız şefaatçılarınızı da
yanınızda görmüyorsunuz. Yemin olsun, koptu aranızdaki tüm bağlar ve uzaklaşıp
kayboldu yanınızdan o bir şey sandıklarınız.

6.114 Allah size Kitap'ı ayrıntılı kılınmış bir halde indirmişken, ALLAH'IN DIŞINDA
BİR HAKEM Mİ ARAYAYIM? Kendilerine Kitap verdiklerimiz, onun, Rabbinden hak
olarak indirildiğini biliyorlar. Sakın kuşkuya düşenlerden olma.

31
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

KURAN'A GÖRE NAMAZ

Hindular alınlarına kül koyup tanrılarını simgelediğini söyledikleri taştan


heykellere dua ederler. Bunu yapma nedenleri de atalarından böyle öğrenmiş
olmalarıdır. Fil başlı, insan vücutlu bir heykel bu tanrıların birine örnektir. Sunniler
ve Şiiler taştan tanrıyı kabul etmezler ama Kâbe adını verdikleri Mekke'deki taşa
doğru dua etmeyi doğal karşılarlar. Fil heykeline doğru dua etmeyi asla kabul
etmeyecek olan bir Sunni onun da bir taş olduğunu unutup kendi kübik yapısına
doğru yönelerek dua etmekte bir sakınca görmez. Bir Hıristiyana da taştan veya
tahtadan yapılmış haça hatta Hz. İsa ve Meryem'in ikonasına doğru dua etmesi
gerektiği öğretilmiştir.

Dünyadaki bütün dinlerin bir ortak özelliği vardır. Papaz olsun, Müslüman
bir hoca olsun hepsinin yandaşlarını sorgulama hakkı vardır fakat yandaşları onları
hiçbir şekilde sorgulayamaz. Örneğin Hıristiyan bir papaza; Hz. İsa, İncil'de onu
yaratan Tanrıya kulluk ettiğini söylediği halde ona neden Tanrının oğlu dediğini
sorsanız hemen kaçamak cevaplarla kurtulmaya çalışacaktır ve hatta böyle bir
soru yönelttiğiniz için size kızacaktır. Aynı şekilde bir "Müslüman" hocaya da
Kuran'da geçmediği halde neden günde beş defa taştan idola dönerek dua ettiğini
sorsanız aynı tepkiyle karşılaşırsınız. Bu kadar telaş bir tutarsızlık göstergesidir.
Çünkü iddia ettiğiniz şeyin doğruluğunu kanıtlayamıyorsanız o şey ya düzmecedir
ya da yanlıştır.

Örneğin Araplara soracak olursanız Mekke'deki taş evin Allah'ın evi


olduğunu iddia edeceklerdir! Bu taş yapıya Beytullah (Allah' ın evi) derler. Kuran'a
bakıldığında ise bu kelimenin hiçbir yerde geçmediği görülecektir. İslam'a giren
yozlaşma acaba sadece bu kadar mı?

Salat konusuna başlamadan önce okuyucuların şu soruları kendilerine


sormalarını ve dürüst bir şekilde cevaplamalarını istiyorum.

32
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

# Allah'ın, Arap topraklarında insanlar tarafından yapılmış bir evde ikamet


ettiği doğru mudur?
# Allah'ın kalmak için bir eve ihtiyacı var mıdır?
# Neden taştan yapılmış bir kayaya doğru secde etmem, onu tavaf etmem
ve siyah taşı öpüp şeytan olarak hayal ettiğim sütunları taşlamam gerekiyor?
# Millerce ötedeki taşa doğru dönüp günde niye 5 kere dua etmeliyim?

Hepimiz biliyoruz ki dünyadaki Arap olmayan Müslümanlar gülünç bir


şekilde dualarını Arapça etmek zorunda bırakılıyorlar. Türkü, İngilizi, Fransızı,
Almanı, Rusu ve diğer yeryüzündeki diğer Arap olmayan Müslümanlara uygulanan
bu dayatma gerçek manada İslam dinine de zarar veriyor. Neden sadece Arapça,
bize konuşma yeteneği bahşeden Allah yalnızca bu dili mi biliyor? Kuran'da adı
geçen bir çok peygamber var (İbrahim, İsmail, Yakup, Davut, vs.. ) ve bunlar
Arapça bilmiyorlardı ama Allah'ın kuluydular. Peki neden Arapça ve bu emir Kuran'
ın neresinde yazıyor?

Tahmin edebileceğiniz gibi Arapça bariyeri Araplar tarafından bilerek din


üzerinde nüfuz sahibi olmak için konmuş bir bariyerdir ve bu, bugünkü Arap ve
Müslüman kültürünün doğmasına sebep olmuştur.

Kuran Arapça inmesine rağmen bunun sebebi Allah'ın bu ırkı tercih etmesi
değildir. Aksine Kuran'ın birçok ayetinde Allah, Arapları yermekte ve onların
inançsızlıkta ve münafıklıkta ileri olduklarını belirtmektedir:

09:97 Bedeviler, kâfirlik ve münafıklık bakımından hem daha beter,


hem de Allah'ın Resulüne indirdiği kanunları tanımamaya daha
yatkındır. Allah çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.

09:101 Çevrenizdeki bedevi Araplardan ve Medine halkından


birtakım münafıklar vardır ki, münafıklıkta maharet kazanmışlardır.
Sen onları bilmezsin, biz biliriz onları. Onlara iki kez azap edeceğiz,
sonra da onlar büyük bir azaba itileceklerdir.

Kuran ayetlerini araştırmaya başlamadan önce çevirilere güvenen biriydim.


Daha sonra bu çevirilerde birçok çelişkili ifadeler yer aldığını fark ettim. Çevirileri
daha yakından inceledikçe, bunların çoğunun ancak bilinçli bir şekilde

33
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

yapılabilecek mantık hatalarıyla dolu olduğunu gördüm. Sadece salat değil bir çok
kelime olması gerektiği mananın dışına çıkarılmış, cisimleştirilmiş veya özel isim
yapılmıştı. Makaleyi okudukça Allah dilerse* siz de bütün yozlaşmaların farkına
varacaksınız.

Örneğin salat (geleneksel çeviriye göre namaz) kelimesi Kuran'da yetmiş


kereden fazla geçmektedir ve Allah tarafından üzerinde çok durulmaktadır.

107:04-05 Yazıklar olsun musallin 'e ( SALAT YAPANLARA ). Onlar


salat'ı ciddiye almazlar.

Geleneksel inanışa Allah tarafından üzerinde bu kadar durulan namaza


Kuran'da yer verilmemiştir yani Kuran eksiktir! Yine İslam âlimlerine (!) göre salat
kelimesi "namaz" anlamını taşımaktadır ve Allah tarafından Hazreti Muhammed
miraca yükselirken emrolunmuş, zorlu bir pazarlıktan (!) sonra elliden, beş vakte
kadar indirilmiştir. Bir günü 16 saatten alırsak bu indirim (!) olmasa her 19 dakika
da bir namaz kılmamız, günde 850 kadar secde ve rükû yapmamız gerekecekti.
Bu da Arapların aerobik egzersizinin atası olduğunu gösterecekti. Belki de bu
egzersizlerden olacak ki, doğal kaynak bakımından çok zengin olan Müslüman
ülkelerinin hiçbiri gelişmiş ülke statüsüne sahip olamamıştır. Savunulan bu izah
Hz. Muhammed'in zamanından önce bile namaz kılan insanlardan söz eden Kuran
ile de bağdaşmaz.

2:43 ayetinde İsrailoğullarına, ellerindeki kitabı doğrulayıcı olarak inen


Kur'an'a inanmaları (2:41) ve salatı ikame etmeleri emredilmiştir. Bugün din diye
Emevi - Arap kültürünü pazarlayanların iddialarının aksine İsrailoğllarına
emredilen namaz değil, bağlılıktır. Bir yahudiye hiç namaz kıldın mı diye soracak
olursanız alacağınız cevap olumsuz olacaktır.

17:29-31 Bunun üzerine Meryem çocuğu gösterdi. Biz, dediler,


Beşikteki bir sabi ile nasıl konuşuruz? Çocuk şöyle dedi: "Ben Allah'ın
kuluyum. O, bana kitabı verdi ve beni peygamber yaptı. Nerede
olursam olayım o beni mübarek kıldı; YAŞADIĞIM SÜRECE BANA
NAMAZI VE ZEKATI EMRETTİ."

10:87 Biz de Musa ve kardeşine: Kavminiz için Mısır 'da evler


hazırlayın ve evlerinizi kıble yapın, namazlarınızı da dosdoğru kılın.
(Ey Musa!) Müminleri müjdele! Diye vahyettik.

34
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Beşikteki İsa'ya namaz ile mi emrolunmuştu?

11:87 Dediler ki: Ey Şuayb! BABALARIMIZIN TAPTIKLARINI


(PUTLARI), YAHUT MALLARIMIZ HUSUSUNDA DİLEDİĞİMİZİ YAPMAYI
TERK ETMEMİZİ SANA NAMAZIN MI EMREDİYOR? Oysa sen yumuşak
huylu ve çok akıllısın.

Görüldüğü gibi salat sadece peygamberimize değil bütün peygamberlere


emredilmişti. Hazreti İsa, Musa ve diğer peygamberler nasıl namaz kılmışlardı?
Kendi kitaplarından ayetler mi okumuşlardı? Neden diğer semavi dinleri izleyenler
bu ibadeti artık uygulamıyor? Hz. İbrahim'den bu yana geldiğini savunulan Kuran
ümmî (kutsal kitaplardan haberi olmayan) bir peygambere inmedi mi? Hz.
Muhammed bu ritüeli kimden öğrendi? Neden salattan önce yapmamız gerekenler
adım adım verilmişken bu ritüelde yapacaklarımız keyfi ayetlerden seçilen
yorumlara dayanıyor?

KURAN AYRINTILIDIR

06:38 Yerde debelenen hiçbir hayvan ve iki kanadı ile uçan hiçbir
kuş yoktur ki, sizin gibi birer ümmet olmasınlar! Biz kitapta HİÇBİR
EKSİK BIRAKMAMIŞIZDIR. Sonra hepsi Rablerinin huzurunda
toplanırlar.

11:01 Elif, Lam, Ra. Bu, hikmet sahibi ve herşeyden haberdar olan
Allah tarafından ayetleri sağlamlaştırılmış, sonra da AYRINTILI
OLARAK AÇIKLANMIŞ bir Kitaptır.

07:03 Rabbinizden SİZE İNDİRİLENE (Kur'an'a) UYUN. O'nu bırakıp


da başka dostların peşlerinden gitmeyin. Ne kadar da az öğüt
alıyorsunuz!

06:155 İşte bu (Kur'an), bizim indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.


BUNA UYUN ve Allah'tan korkun ki size merhamet edilsin.

35
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

06:106 Rabbinden SANA VAHYOLUNANA UY. O'ndan başka tanrı


yoktur. Müşriklerden yüz çevir.

53:23 Bunlar, sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka şeyler


değildir. Onlar hakkında ALLAH BİR KANIT İNDİRMEMİŞTİR. Onlar,
SADECE SANIYA, bir de nefislerin hoşlandığı şeylere UYUYORLAR.
Yemin olsun, onlara hidayet Rablerinden gelmiştir.

Hadislerdeki namazı izleyenler; miras paylaşımından, inananların kiminle


evlenip kiminle evlenemeyeceğine kadar her şeyi anlatan Kuran'ı eksik bulmakta
ve yalanlarla dolu hadislerdeki taşa dönüp kılınan namazı kabul edip Allah'a ortak
koşmaktadırlar. Ayrıca:

a. Namazın 5 vakit olduğunu düşünüp Kuran'ın eksiksiz ve ayrıntılı


olduğunu söyleyen kişi, Allah'ı bilmeden ya da bilerek YALANCI çıkarmaktadır,
b. Zekatın ve salât'ın ayrıntılarının bu detaylı Kitapta olmadığını iddia
etmektedir,
c. Peygamberin de 6:106'daki verilen hükmü HİÇE SAYARAK, KENDİNE
VAHYEDİLMEYEN bir şeyi izlediğini söylemektedir,
d. Kuran'dan başka bir kitaba uyup Allah'a itaatsizlik edip ve alimleri,
imamları ve mollaları Allah'a eş tutmaktadır,
e. Allah' ın hiçbir kanıt indirmediği şeye yani sanıya uymaktadırlar. Eğer
Kuran'daki salât namaz olsaydı Kuran'dan bunu kanıtlayabilirdik ama Kuran'da ne
"Allahu Ekber"e rastlayabilirsiniz, ne ezana, ne rekât kelimesine, ne kaza
namazına. Bunlar ancak hadislerden bulunabilir. Bu kadar önemli olan hadisler
neden Peygamberimiz tarafından yasaklamıştır, dini eksik öğrenmemizi mi
istemiştir?

NAMAZ KELİMESİ NEREDEN GELİYOR?

Namaz, Urduca ve Farsça'da "dua" anlamına gelir. Kuran inmeden önce


"namaz" Pers'teki Zerdüştler (ateşe tapanlar) tarafından da uygulanıyor ve
uygulanan bu "namaz" günümüz Müslümanlarının uyguladığı "namaz" ile çok
büyük benzerlikler gösteriyordu. Aşağıdaki alıntı bir Zerdüşt sitesinden namazın
nasıl kılınacağını anlatıyor. Dikkat ederseniz bu ritüele başlamadan önce aynı şu
an Arap dinini izleyenlerin uyguladığı gibi bir çeşit abdest alındığını görürsünüz.

36
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Ushahin Geh denir61. "


gereken
doğuşuna kadar kılınması
24:40'dan
Aiwisuthrem Geh denirken
kadar süresi olan namaza
günbatımından
namaza
günbatımına
Rapithavan Geh, 15:40 ile
15:40
Havan Geh, öğlen 12:40 ile
12:40 'a kadar olan namaza
Güneşin doğuşundan öğlen
günde tam 5 vakittir!
namaz da ne tesadüftür ki
Mazda için dua eder. Bu
Ashem,
güneşe
veya
yüzünü yıkar, başa takke
ellerini,
başlamadan
"Zerdüşt
başörtüsü
doğru
Yatha,

ayaklarını
Ujiren
namaza

arasındakine

önce
namazına
dönerek
güneşin

24:40'a

kadarki

Kemna

giyip,
Geh,

kişi;
ise

ve
Önemli bir nokta daha; İmam Buhari ve diğer hadis toplayanların hepsi o
zamanlar zerdüştlüğün yaygın olduğu Pers asıllıdır.

SALAT NAMAZ ANLAMINA MI GELİYOR?

Salat'ın kökü olan S-L-v'ın klasik Arapça lügatlerinde birçok anlamı var, bu
anlamları incelemeden önce geleneksel çevirilerdeki salat'ın Kuran baz alındığında
tutarlı olup olmadığını araştıracağız.

Bazı ayetlerde salat kelimesini "namaz" olarak tercüme etmek uygun


düşmüyor. Çevirmenler bunu fark ederek bazı cümlelerin anlam bütünlüğünü
koruyabilmek amacıyla ya her zaman namaz olarak çevirdikleri kelimenin
anlamını değiştirmişler ya da değiştirmeyerek ayetleri sağduyuya aykırı bir
biçimde bırakmışlar. İşte bu tür ayetlere birkaç örnek:
ardır
iyiye
vat (

ermi
vard
eleri

Rabl

avat

bunl
ulud
üzer

olan
böyl

mes
157

ur. )
sala

sala

met
erin

var.
*sal
den

inin
İşte

İşte
çoğ

güz
02:

keli

rah

lar.
ine

ele
bir

ve
ır,

ş
t
;

Allah insanlar için namaz mı kılıyor? Dua mı ediyor?

37
Onla rın e artık
rın mall bulu müşrik
Beyt arınd nanl leri,
ullah an arla kendil
yakı sada dizi erini
nınd ka dizi bulduğ
aki al, kuşla unuz
nam bunu rın yerde
azlar nla Allah öldürü
ı onlar 'ı n.
( SAL ı tespi Onları
ATU (gün h yakala
HUM ahlar ettikl yın,
) da ında erini onları
ıslık n) gör hapse
çalm temi mez din,
ak zlers misi onları
ve el in. n? her

Kuşlar da namaz mı kılıyor?


çırp Onla Her gözetl
makt r için biri eme
an dua kend yerind
dinde zorlama yok (02:256) demiyor mu?
başk et i e
a bir ( SAL duas oturup
şey Lİ ını bekley
değil ALEY ( SAL in.
dir. HİM ) ATE- Eğer
http://www.gercek-islam.com

(Ey , HU ), tövbe
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

kâfirl çünk kend eder,


er!) ü ine namaz
İnkar seni özgü ı kılar
etme n tespi ( EKA
kte duan hini MUS
oldu ( SAL bilmi SALAT

Bir kimsenin namazı / duası diğer kişilere nasıl sükûnet verebilir?


ğunu ATEK ştir. E ),
z E) Allah zekâtı
şeyle onlar , da
rden için onlar verirle

38
söylüyor? Namaz kılmazlarsa öldürülecekler mi? Peki ya "namaz" kılıp da şirk

ötür
Allah inanmayanların bağışlanması için namaz kılması gerektiğini mi

koşmaya, putlara tapmaya devam ederlerse? Bu mantıklı geliyor mu size? Kuran

bir ın rse,
ü süku yap artık
şimd netti makt yolları
i r. a nı
azab Allah oldu serbes
ı kları t
02:2
70:19-35 Gerçek şu ki
39
İNSAN PEK HIRSLI
Eğer
YARATILMIŞTIR.
(her
Kendisine fenalık
hang
dokununca basar
i bir
bağırır. Ona imkan

mu?
şeyd
verildiğinde ise pinti
en)
kesilir. ANCAK ŞUNLAR
kork
ÖYLE DEĞİLDİR: NAMAZ

kılınmasın?
arsa
KILANLAR, Kİ ONLAR
nız
NAMAZLARINDA
nam
DEVAMLIDIRLAR.
azlar
Bunların mallarında
ınızı
belirli bir hak vardır:
yürü
Yoksul ve yoksun için.
yere
Bunlar, ceza gününe
k
içtenlikle inanırlar.
yahu
Bunlar, yalnız Rablerinin
t
azabından ürperirler.
binm
Gerçekten de Rablerinin

azabı emin
olara
olunmayacak bir
k
azaptır. Bunlar, cinsiyet
kılın.
organlarını titizlikle
Güve
korurlar. Ancak onlar,
ne
eşleriyle, imkânlarının
http://www.gercek-islam.com

kavu
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

sahip olduğu şeyler


ştuğ
konusunda
unuz
kınanamazlar. Kim
zam
bunun ötesini isterse,
an,
işte böyleleri sınırı
siz
aşanların ta kendileridir.
bilm
Kâfirler dahi ıslık çalarak ve el çırparak "namaz" kılabilmektedir!

Bunlar, kendilerindeki
ezke
emanetlere ve
n
ahitlerine sadık kalırlar.
Allah
Bunlar, tanıklıklarını
' ın
tam yaparlar. Ve bunlar,

39
Yeryüzünde yürüyerek veya (deveye, vs.) binmiş olarak "namaz" kılabilen

bahsediyor, inananların değil. Bütün insanoğlu Müslümanlar gibi "namaz" kılıyor


Dikkat edilirse Allah ayette insanların karakteristik özelliklerinden
bir Müslüman var mı? Yürüyerek kılınabilen bir namaz neden ayakta da

öğre
namazlarını-dualarını
ttiği
korurlar. İşte bunlar
şekil
cennetlerde ikram
de
göreceklerdir.
O'nu
anın.
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

rdü

ğru

hut
an)
(na
(en

ark


ma

ma

tâk
me

eni

gel

eni

olu
kul

yol
ley


bir
ed

en
na

da
do
ya

ya

va
şu

zd
kıl

r,
),
n

o
?
z

,
Bu sûre "oku" emri ile başlayan ve çoğu kaynağa göre Peygamberimize
vahyedilen ilk sûre olan ALAK süresidir ve birinin namaz kılarken engellendiğinden
bahsetmektedir. Bu mümkün müdür? Bir kimse evinde namaz kılsa onu kim
engelleyebilir? Hani "namaz" Peygamberimiz miraca yükselirken emrolunmuştu?

etleri
n) en
(ibad

ğüdü
elbet
ulüm

yaptı
kitab

büyü
Sana

kötül

Allah

Allah
sızlık
haya
vahy

ı oku
edile

akka

alıko
azını
nam

nam

ükte

anm
(Res

kları
Muh

k ki,

yar.
tan
az,
kıl.
ve

ve

ak

te

!)

r.
n

Kılınan namaz insanları kötülüklerden uzaklaştırıyor mu? KESİNLİKLE HAYIR!


Dünyada "namaz" kılıp masum insan öldüren, zina yapan, tecavüz eden, katil
olan, hırsızlık yapan, kumar oynayan, adam dolandıran, mezardaki ölüden medet
umup Allah'a şirk koşan kaç kişi vardır?

Kuran'ı Kerim'in indirildiği 23 yıl boyunca inananlar Peygamberimize bir çok


konuda soru sormuşlar (Yasak aylarda savaşma, şarap ve kumar, kıyamet, ruh,
dağlar, vb.). Fakat nedense kimse salat'ın ne olduğunu, eğer şuan ki çevrildiği gibi
"namaz" demek ise hangi sûrelerin okunacağını, hangi namazın kaç rekât
kılınacağı, neyin namazı bozup bozmayacağını, kılınmayan "namaz"ların kaza
yapılıp yapılmayacağını sormamıştır. Örneğin Allah orucun kaza yapılabileceğini
söylediği halde salat'ın kazasından hiç bahsetmemiştir.

Ayetlerden anlaşıldığı üzere Kuran'ın indiği zaman müminler salat'ın ne


olduğunu çok iyi biliyorlardı. Şimdi salat kelimesinin sözlük anlamlarına bir göz
atalım.

SALAT KELİMESİNİN SÖZLÜK ANLAMLARI

40
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

‫صلو‬ : dua, dua etmek; yalvarma, yakarış; konuşma, söylev, nutuk; övgü,
methiye; nimet; meydana getirmek, sebep olmak; yakından takip etmek, izlemek,
uymak, bağlı kalmak; irtibata geçmek veya irtibata geçilmek; hayvanın
kuyruğunun çıktığı yer, but.

Örneğin bir at yarışında ilk atın peşinden bir burun farkıyla giden ata el-
musalli (yakından izleyen) denir7. "Musallin" (çoğulu) Kuran'da 70:22, 74:43 ve
107:04 numaralı ayetlerde geçer.

75:32'den de salat kelimesinin "izlemek, uymak" anlamına geldiğini


görebiliriz çünkü "yüz çevirme" kelimesinin tam zıttına konmuştur.

* Bu ayette salât kelimesi fiil olarak (salla) kullanılmıştır.

75. Ayet:
31. İşte o, doğrulamamış, namaz kılmamıştı?
32. Aksine yalan saymış ve yüz çevirmişti.

Ayete bakarsak saddaka (doğru kabul etti) kelimesinin altında kezzebe


(yalanladı) kelimesi; salla (?) kelimesinin altında ise tevella (uzak durdu / yüzünü
çevirdi) kelimesini görürüz.

75:31 İşte o, (Peygamberin getirdiğini) doğru kabul etmemiş, (ona)


uymamıştı / bağlanmamıştı / kendini adamamıştı da.
75:32 Yalan saymış ve yüz çevirmişti.

Kur'an'da inananların peşinden gittikleri kitaba salat denmiştir. Örneğin


Şuaybın salatı (ardınca gittiği şey) onun kavmine emirler verebilmektedir. Namaz
anlamındaki salat bunu yapamaz. Yani salatı ikame etmek = zikrin peşinden
gitmektir. Bu ayetler bunu en güzel şekilde ispatlamaktadır:

Yasin 11: ...İnnemâ tunziru meni-ttebe’a-zzikra vehhaşiye-rrahmâne


bilgayb(i)...
Anlamı: Sen ancak şu kimseyi uyarırsın: Zikr'e tabi olanları ve Rahman'dan
içten çekinnleri...

41
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Fatır 18: ...innemâ tunziru-llez.îne yah.şevne rabbehum bilg.aybi


veekâmû-ssalâ(te)...
Anlamı: Sen ancak şu kimseleri uyarırsın: Rablerinden içten çekinenleri ve
salatı ikame edenleri...

Yine "ikame" fiiliyle Yahudilerin ve Hıristiyanların kendilerine indirilene


uymadıkları şöyle bildirilmiştir:

e indirileni
Velev

tarafından
ttevrâte vel-

etselerdi /
kendilerin
ileyhim min
incîle vemâ

uygulasal
tutsalardı
05:
rabbihim...

İncil'i ve
Tevrat'ı,
66 Eğer
ennehum

Rableri

ayakta
ekâmû-

ikame

ardı...
onlar
unzile

Bir örnek daha: /

19:60-61 Nihayet onların peşinden öyle bir nesil geldi ki, bunlar salât'ı
bıraktılar; nefislerinin arzularına uydular. Bu yüzden ileride sapıklıklarının cezasını
çekecekler. Ancak tevbe edip, iman eden ve iyi davranışta bulunan kimseler
hariçtir. Bunlar, cennete, girecekler. Ve bir haksızlığa uğratılmayacaklardır.

Bu ayete göre kişi salât'ı bırakınca nefsini izliyor. Peki neyin izlenmesi
gerekiyor, cevap açık değil mi?

Kuran'da genel olarak salat'ın iki anlamı kullanılmıştır: ahde yani Kur'an'a
bağlılık, ona uygun yaşama, ilahi emirleri yerine getirme; diğeri ise peygamberin
Kur'an okuyarak belli saatlerde yerine getirdiği "bağlantı / söylev". Peygamberin
yaptığı söylev de Allah ile yapılan ahde bağlılık olduğundan bir çeşit bağlılıktır.

İLK ANLAM: BAĞLILIK

42
5:7 Allah'ın,
üzerinizdeki nimetini ve
sizi bağladığı mîsakını /
sözünü unutmayın. Hani,
"İşittik, boyun eğdik!"
demiştiniz. Allah'tan
korkun. Allah, göğüslerin
içindekini çok iyi bilir.
5:12 Yemin olsun
ki, Allah İsrailoğullarının
mîsakını almıştı da
İsrailoğullarının Mîsakı / Sözü:
geçen bu mîsaklara bir göz atalım:

içlerinden on iki temsilci


göndermiştik. Allah şöyle
demişti: "Ben sizinle
beraberim. Bağlantıyı /
bağlılığı ayakta tutarsanız,
arınma gösterirseniz,
http://www.gercek-islam.com

resullerime inanır, onları


İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

desteklerseniz ve Allah'a

İsrailoğullarının bu emirden ne anladığını bilemiyoruz tabii.


güzel bir biçimde borç
verirseniz, kötülüklerinizi
elbette örteceğim ve sizi,
altlarından ırmaklar akan
cennetlere elbette
koyacağım. Artık bundan
sonra küfre gideniniz

43
emredildiği söylenen namazın izine birkaç zorlama yorum hariç rastlamak

Ayette gelenekçilere göre sadece "namaz kılın" emri geçmiş.


Allah tüm peygamberlerin ve getirdikleri kitaplara iman edenlerin mîsakını

mümkün olmayacaktır ama "akde bağlı kalın" sözü çok geçer. Kuran'da da sözü
almış olmaktadır. Eski Ahit ve Yeni Ahit'e bakarsanız Kuran'da ehli kitaba da

yoldan sapmıştır."
gerçek
ki,
iman
edenle
rden, 02:83
Yahudi İsrailoğullarından şöyle bir
lerden, SÖZ [mîsak] de almıştık:
Hıristiy
Allah'tan başkasına ibadet
anlard
an, etmeyin, anne-babaya,
Sâbiîle akrabaya, yetimlere,
rden yoksullara iyilik ve
Allah'a
güzellikle davranın.
ve
âhiret İnsanlara güzeli ve güzelliği
günün söyleyin. Bağı / bağlantıyı
e ayakta tutun, arınma
inanıp
gösterin. Bütün bunlardan
barışa
sonra siz, pek azınız

etmek başka ayetlerle çelişki yaratır:


ve
hayra müstesna, sırt çevirdiniz.
yönelik Hala da yüz çevirip

duruyorsunuz.
yapanl
arın,
Rableri
http://www.gercek-islam.com

katınd 04:162 Ama onların


İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

a (İsrailoğullarının) ilimde
kendile derinleşmiş olanları ve
rine
müminler, sana indirilene
has
de senden önce indirilene

rağmen dua şeklinin her peygamberle değiştiğine inanmak saflıktır.


ödüller
i de inanırlar. Bağlılığı
olacakt korurlar ve arınma
ır.
gösterirler, Allah'a ve âhiret
Korku
yoktur gününe inanırlar. İşte

44
(müslüman) zekatını verirse cennete gidebilecek. Hâlbuki ayeti bu şekilde tevil

duaya mı (var olduğunu kabul ediyoruz) devam edecekler, yeni Müslüman


Kuran'a ve önceki kitaplara iman bu üç dinde insanlardan istenen ORTAK

namazına mı? Hz. İbrahim'den bu yana gönderilen mesajın değişmemesine


şeydir farklı olan bu üç dinin dua şeklidir. Yahudiler Hz. Musa tarafından öğretilen
Yukarıdaki ayete Ehli Kitap da Allah'a inanıp, (müslüman) namazını kılar ve

onlar bunlara yakında büyük bir


için, ödül vereceğiz.
tasala
nmaya
caklar
an
için,
lar
dinden,
13:19 Rabbinden ız!
NUh'a
sana indirilenin hak "
önerdiği
di
olduğunu bilen kişi, kör ni, sana
ye
olan biriyle aynı mıdır? vahyetti
nl
ğini,
Sadece aklı ve gönlü er
İbrahim'
işleyenler düşünüp ibret de
e,
n
alır. MUsa'ya
de
ve İsa'ya
13:20 İşte mî
önerdiği
bunlardır, Allah'a sa
mizi
kl
verdikleri söze sadık şöyle

Hristiyanların Mîsakı:
arı
kalanlar ve antlaşmayı diyerek

kanunlaş
[misak] bozmayanlar. al
tırdı:

13:21 Onlar, "Dini
ştı

İnananların Allah'a karşı Mîsakı:


Allah'ın bağlamayı dosdoğru
k.
tutun;
[yusele] emrettiği şeyi O
onda
bağlarlar [yasilun], nl
bölünüp
ar
Rablerinden korkarlar ve fırkalara
da
hesabın kötüsünden ayrılmayı
öğ
n!"
ürperti duyarlar. ütl
Onları
http://www.gercek-islam.com

en
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

13:22 Onlar, çağırdığı


m
n bu
Rablerinin yönünü ek
tutum,
arzulayarak sabrederler, üz
şirke
er
bağlılığı / bağı ayakta bulaşanl
e
tutarlar, kendilerine ara çok
ça
ağır
verdiğimiz rızıklardan ğır
gelmiştir.
gizli ve açık dağıtırlar ve ıld
Allah,
ıkl
kötülüğü güzellikle dilediğini
arı
kendisi

45
savarlar. İşte bunlar şe
için
içindir ölümsüz yurt. yd
seçer ve
en
hakka
na
yönelenl
si
eri
pl
ün
de
dö 9
rt :1
ay Allah
da
ha ve
do resulü

‫عهد‬:
laş nden,
ın 57:07 Allah'a
kendil
ahdi koruyun!".

ve resulüne iman edin;


bili eriyle
sizi üzerinde buyruk
n ANTLA
sahibi yaptığı
ki ŞMA
siz şeylerden
(*1)
, başkalarına bol bol

son bulmasından bahsediyor.


All yapmı
verin! İçinizden
ah ş
iman eden ve
'ı bulund
âci infakta bulunanlar

EN BÜYÜK DELİL: TEVBE SURESİ


uğunu
z için çok büyük bir
bır z
ödül vardır.
ak müşrik

‫ براءة‬: yükümlülüklerden aklama, beraat


a lere
m bir 57:08 İman
az
http://www.gercek-islam.com

YÜKÜ sahipleri iseniz size


İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

sın
ız. MLÜLÜ ne oluyor da Allah'a
Şu KLERD güvenmiyorsunuz?
da EN Oysaki Resul sizi
bir
ge AKLAN Rabbinize
MADIR inanmaya çağırıyor,

antlaşma, mukavele; söz; koşul; vasiyet; garanti, yemin, ant



ek / sizden kuvvetli bir
ki, BERAA söz de almıştır.
All
ah TTİR

46
Aşağıdaki ayette de insanlardan farklı bir şey istenmiyor: "İman edin ve

Ayet müşriklerle yapılan antlaşmadan ve bu antlaşmanın aklanmasından,


kü (*2)
fre bu;
ba
ta
nl
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Ayet müşriklere hitap ediyor ve ayetin sonunda bu kişilere "kâfirin"


(kafirler / nankörler) deniliyor.

hayırlır

düşüre
uzaktır

ederse
müşrik

saplan
kesinli
lerden

çevirir
Büyük

halde,

Allah'ı
niz bu
O'nun
insanl

mezsi
duyur
u var:

tövbe

ki, siz

Küfre
seniz
günü

elçisi
Allah

şunu

acze
eğer
sizin

bilin
Hac

Yok

yüz

niz.
için

dır.
ara

kle

.O
bir

de
da

İnsanlara yapılan bir duyuru var: "Allah da O'nun elçisi de müşriklerden


kesinlikle uzaktır." Bu söz adeta yapılmış olan antlaşmanın sonlandığının bir
bildirgesi. Ayetin diğer bölümlerinde tekrar müşriklere şöyle sesleniliyor:

fe in tübtüm fe hüve hayrul leküm: tövbe ederseniz sizin için daha hayırlıdır.

Bağlamdan gördüğümüz kadarı ile tövbe edilmesi gereken tek suç


antlaşmanın ihlalidir.

şekilde
yardım

koruyu
verdiği
meyen

snadır.

süreye
müşrik

sergile
lerden

etmey

onlara
müste

belirle
eksikli

aleyhi

başka
birine

kadar
nizde

Artık,
enler

n. Şu
karşı

sözü

tam
size

nen
nuz

niz
bir

bir
ve
k

Ayet başka bir grup müşrikten bahsediyor. Antlaşmaya bağlı kalanlar. Bu


seferkilere karşı bir zorlama görülmüyor! Acaba neden bu kâfirler ile de
namazlarını kılıp, zekatlarını ödeyene kadar savaşmıyoruz?!

47
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

açın onların.
bulduğunuz

kılar, zekâtı
tövbe eder,
yasak aylar

onları, tüm

şu ki, Allah

sakınanları
noktalarını
müşrikleri,
kendilerini

Kesin olan

Rahîm'dir.
verirlerse,
çıktığında

Yakalayın

Gafurdur,

gerçek ki
ardından
öldürün.

yollarını
onların.
kuşatın

namazı
tıkayın

Bunun
onları,

sever.
(4 AY)

Şu bir
yerde

Allah,
geçit
artık

fe in tabu ve ekamüs salate ve atevüz zekate


Tövbe edip namaz kılar ve zekat verirlerse

En sonunda Allah, müşriklerle (antlaşmaya uymayanlarla) namaz kılana ve


zekat verene kadar savaşmayı emrediyor!!! Bu mantıklı mıdır? Kuran'ın başka
hangi ayetinde zorla, namaz kıldırana kadar harb etme örneği vardır? Namaz kılıp,
zekat verip puta tapmaya devam ederlerse ne olacak? Niye antlaşmaya uyan
müşrikleri namaza zorlamıyoruz da (9:4) özellikle uymayanları zorluyoruz?

Gelenekçi müslümanlar bu anomaliyi açıklamak için değişik bir kalıp


uydurdular ve müşriklerin bir şekilde (tövbe edip) müslüman olduklarını ilan
ettiler! Bağlamdan öyle anlaşılmasa da tek diyebildikleri şu: "tövbe kelimesi
ayette bir ihtidayı kapsamaktadır." Kuran'da 87 yerde geçen bu kelime HİÇBİR
yerde din değiştirmeyi kapsamıyor ve hiçbir lügatta böyle bir anlam bulmak
mümkün değildir!

‫ تتتوب‬: geri dönmek; pişman olmak, tövbe etmek; itaatsizlikten itaate


dönmek

Dikkat edilirse muhtemel bir anlam olan "geri dönmek" verilmiş. Bahsi
geçen müşriklerin daha önceden Müslüman olmadığını bildiğimiz için (kafirler
şeklinde tanımlanıyorlar), bu anlamda kullanılmadığı gün gibi açıktır.

48
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Şu bir gerçek
müşriklerden

dinleyebilsin.
dilerse/senin

bilmeyen bir
onu, güvenli

götür. Böyle
sana komşu

isterse, ona

topluluktur.
yakınlaşma
biri senden

kabul et ki,

sakınanları
yere kadar

Rahîm'dir.
yapmanın
gerekçesi
Sonra da
güvence

güvence

kelamını

gördüğü
gelmek,

ki Allah,
Allah'ın
isteğini
yanına

Bunlar
şudur:

sever.
olmak

verip
eğer

Geleneksel çeviriye göre:


1. Ya müşrikler din değiştirip namaz kılmaya ve zekat vermeye başlayacak
2. Ya da - özür dilemeden, antlaşmaya bağlı kalacağına söz vermeden ve
bir tazminat bile ödemeden - güvenli bir yere bırakılacak.

Mantıklı mı?

9:7-9 : Bu ayetlerde yine müşriklerden söz ediliyor.


kardeşlerinizdirl
düşmanlık dolu,

böyle açık seçik


Bununla birlikte
ŞARTINA. Onlar

verirlerse, artık
NE BİR YEMİNE

ortaya koyarız.
hakkında onlar

ta kendileridir.
azmış kişilerin
9:10 Bir

GÖSTERİRLER

namazı kılar,

ayetlerimizi,

topluluk için
tövbe eder,

sizin, dinde
ANTLAŞMA

9:11
NE DE BİR

bilen bir
mümin

er. Biz
zekâtı
SAYGI

Bir kez daha müşriklerden namaz kılmaları isteniyor ve yine salât kelimesini
"dua, namaz" olarak kabul edenler "tövbe" kelimesini tekrar "geri dönmek"
anlamında anlamak mecburiyetine düşüyorlar. "Din kardeşleri" sözünden bunların
dinlerini değiştirmiş olmaları gerektiği şeklinde bir itiraz gelebilir ama "kardeş"
anlamına gelen eH ve "din" anlamına gelen din kelimelerinin anlamlarına
bakıldığında durumun o kadar da basit olmadığını göreceğiz:

49
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

‫أخ‬: aynı anne ve babaya sahip erkek çocuklar; aynı soydan / topraktan /
inançtan olan kişiler; doğumla ilişkili olmadığı zamanlarda eylemlerdeki
uygunluğu / benzerliği / birlikteliği ve ahengi temsil eder; arkadaş, dost;

‫ ديتتن‬:itaat / boyun eğme, kulluk, din, yüksek mevki / rütbe; borç aldı,
borçlandı, borçlu, ödünç alınan şeyi geri ödemek; yönetmek / idare etmek; ölüm
(çünkü herkesin ödemesi gereken bir borçtur); belli bir kanun / yasa; sistem;
gelenek; bir işi yapış tarzı; geri ödeme, karşılık.

Örneğin gelenekçilere göre "yevmid din" kelimesi "hüküm günü"nü ifade


ederken "din" yalnız kullanıldığında belli bir inanç sistemini ifade ediyor. Bunun
için Kur'anî bir delilleri yok her zamanki gibi...

Bir sonraki ayet "din kardeşleri" konusuna açıklık getirecek...

gidişl
küfrü

öldür

Çünk

onlar

erine
verdi

yemi

yemi
dinin

rsanı
yapa
aşlar
rırlar
boza

sa, o

z hal
saldı
ahitt

nleri

nleri
sonr

yokt
kleri

Böyl
eleb
zam

son
ün.
ize

ur.
en

an

ve
ını
ni

ın
r,

ü
a

Bu ayet din bakımından herhangi bir kardeşlik henüz bulunmadığını bir kez
daha kanıtlıyor. Eğer bir din değişimi söz konusuysa neden hâla yeminlerinden
sorumlu tutuluyorlar? Bu karmaşayı önlemek için geleneksel yorumcular son çare
olarak bahsi geçen yeminin "İslam'a giriş yemini" olduğunu savunuyorlar! Halbuki
Kuran ne böyle bir yeminden bahseder ne de imandan sonra küfre gidenlerle
savaşmaktan (4:137)...

İki ayetin doğru çevirisi şöyle olmalıydı:

50
04:101 Yeryüzünde sefere 9:11 Bununla
çıktığınız zaman kâfirlerin size kötülük birlikte tövbe eder,
etmelerinden endişe ederseniz, namazı (antlaşmaya)
( MİNES* SALAH ) kısaltmanızda size bir BAĞLILIĞI
günah yoktur. Şüphesiz kâfirler, sizin gerçekleştirir,
apaçık düşmanınızdır. ARINMA / İYİLEŞME
gösterirlerse, artık
sizin, HÜKÜMDE /
04:102 Sen de içlerinde bulunup
YASADA
onlara namaz kıldırdığın zaman,
kardeşlerinizdirler.
onlardan bir kısmı seninle beraber
Biz ayetlerimizi, bilen
namaza dursunlar, silahlarını
bir topluluk için böyle
(yanlarına) alsınlar, böylece (namazı

HANGİ NAMAZ KISALTILACAK?


açık seçik ortaya
kılıp) secde ettiklerinde (diğerleri)
koyarız.
arkanızda olsunlar. Sonra henüz
namazını kılmamış olan (bu) diğer 9:12 Ve eğer
gurup gelip seninle beraber verdikleri ahitten
namazlarını kılsınlar ve onlar da ihtiyat sonra yeminlerini
bozar, HÜKMÜNÜZE /
http://www.gercek-islam.com

tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. O


İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

kâfirler arzu ederler ki siz YASANIZA


silahlarınızdan ve eşyanızdan gafil saldırırlarsa, o zaman
olsanız da üstünüze birden baskın küfrün elebaşlarını
yapsalar. Eğer yağmurdan öldürün / savaşın.
yaralanırsanız yahut hasta Çünkü onların
bulunursanız silahlarınızı bırakmanızda yeminleri yoktur.
size günah yoktur. Yine de tedbirinizi Böyle yaparsanız hal
alın. Şüphesiz Allah, kâfirler için ve gidişlerine son

51
alçaltıcı bir azap hazırlamıştır. verebilirler.
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

doğr
urke

rken

nam

nam
yata
üzer

üzer
minl
anın
n ve

inde
yanı

vaki
otur

kılın
ma)
(dai

Huz
kta,

Alla

çün
aya
nce

nca
kav
uşu

dos
ura

ine
nız

azı
de

da


h'ı

az

er
u

;
.
Çok güvendiğimiz çevirmenler namaz "ibadet"ini koruyabilmek için ne
kadar mantığa ters düşse de yukarıdaki ayetleri aynen böyle çevirmektedirler.
Bazıları ayeti "yağmurdan yaralanırsanız" yerine çelişkiyi ortadan kaldırabilmek
için "yağmurdan size bir zeval gelirse" diye çeviriyor. Müslümanlar da
kandırıldıklarından habersiz bu ayetlere bakarak savaş zamanında namazlarını
kısaltabileceklerini düşünüyorlar.

Ayetler bu şekilde çevrilirse akla şu sorular geliyor:


a. Min (-den, -dan) kelimesi niye çevrilmiyor, gereksiz mi?
b. 4:94'ten 4:103'e kadar hep savaşla ilgiliyken birden Peygamberimiz niye
namaz kıldırmaya başlamıştır?

Ayetler:
4:94 Allah yolunda sefere çıkanlara hidayet var.
4:95 Evde oturanlar ve sefere çıkanlar bir değildir.
4:96 Sefere çıkanlara mükafat.
4:97 Evde oturanlara ceza.
4:98 / 4:99 Müstesnalar.
4:100 Sefere çıkıp ölenlere ödüller.
4:101 Kafirlerden zulüm görmekten korkuyorsanız salatı kısaltmanızda bir
sorun yok. (Geleneksel çevirilere göre namazı kısaltabiliriz.)
4:102 Sefere hazırlıklar. (Geleneksel çeviriye göre namaza hazırlıklar)
4:103 Sefer bittikten sonra Allah'ı hatırlama. (Geleneksel çeviriye göre
namazdan sonra Allah' ı hatırlama.)

c. Namaz kaç rekat ki kısaltılacak? Kaç rekâta kadar kısaltacağız? Niye hiç
bundan bahsetmiyor? Gece yarısı seferdeysek hangi namazları kısaltacağız?
d. Cümleye bakarsak namazı kısaltmanın günah olduğunu çıkartırız. Allah'ı
hatırlamak için yapılan bir şeyi kısaltmak niye günah olsun?

52
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

e. Elinde silah namaz kılan kaç kişi var? Eğer geleneksel çevirilere bakarsak
secde etmeye gidenlerin silahlarla gittiğini görürüz. Secde etmeye gidenin silah
ne işine yarar? Onları koruyacak kişilerin yani arkadakilerin silahları olması
gerekmiyor mu? Ne bu terslik? Allah 2:239 ayetinde korku anında namazların
yürüyerek veyahut binek üzerinde de kılınabileceğini söylemişken bu ayette niye
böyle bir kolaylığa gidilmemiş, 4:103 ayetinde bu durumdan "korku halindeki
namaz (?)" olarak söz edilmiş.

Ve-izâ darabtum fî-l-ardi

SİZ yeryüzünde gezindiğİNİZde

feleyse aleykum cunâhun

ÜzerİNİZe günah yoktur

en taksurû mine-ssalâti

Salattan kısaltmaNIZda

in hiftum en yeftinekumu-llezîne keferû(c)

KorkarSANIZ fitne yapmasından nankörlerin / gizleyenlerin / kafirlerin

(BURAYA KADAR MUHATAP MÜMİNLER)

inne-lkâfirîne kânû lekum aduvven mubînâ(n)

Şüphesiz KAFİRLER size açık bir düşmanDIR.

Dikkat bir sonraki ayetten devam ediyor! (4:102) ve –küm (siz) takıları –hüm’e
dönüşüyor!

Ve-izâ kunte fîHİM

ve olduğun zaman aralaRINDA

Bir önceki ayete bakıp buradaki "fihim" onların içinde / aralarında'nın


inananlar değil kafirler / nankörler olduğunu görebiliriz. Zaten Muhammed hep
inananların arasındadır. Burada istisnai bir durum olduğunu anlayabiliriz. Diyanet

53
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

ise çevirisinde maalesef yine paranteze başvurmuş ve 4:102'de "müminler" diye


ekleme yapmıştır.

feekamte leHUMu-ssalâte

o zaman ONLARA salatı ikame et veya ettir

Ayette mezhepçilere göre kafirlere namaz kıldırılıyor.

feltekum tâ-ifetun MİNHUM meake

ONLARDAN bir grup ayakta dursun seninle

Burada müminler ve BİR GRUP (DİKKAT!) nankörler karşılıklı duruyorlar. Müminler


de silahlı kafirler de.

velye/uzû eslihateHUM

ve silahlarINI alsınlar

fe-izâ secedû

secde / itaat ettiklerinde

Salatı dinlediklerin de veya salata itaat ettiklerinde

felyekûnû min verâ-iKÜM

onlar olsunlar SİZİN arkanızda

Grup MÜMİNLERİN arkasına geçiyor. Böylece peygambere saldırı ihtimali olmuyor.


Yüz yüzeyken de böyle bir şey olamaz çünkü iki grup da silahlı.

velte/ti tâ-ifetun u?râ lem yusallû felyusallû meake

ve salat etmemiş grup gelsin ve seninle salat etsin

Yeni bir GRUP geliyor.

54
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

velye/uzû hizraHÜM veeslihateHÜM

ve korumalaRINI ve silahlaRINI alsınlar

Onlara güvence vermek için silahlarını ve önlemlerini alma izinleri var.

Bu ayet ile yıllardır ulema namazın önemine dem vurmuş; savaşta bile sıra
ile uygulanması gerektiğini savunmuştur. İlginçtir ki ayetleri bağlamdan
koparmadan okunduğunda namaz kılan grubun kâfirler / nankörler olduğunu
açıkça görebiliyoruz. Bu geleneksel anlayışa göre nasıl mümkündür? Arzda /
yeryüzünde dolaştığınızda diye başlıyor 4:101 ayeti. O zaman herkes mümin
sanırım? Peygamber ise zaten doğal olarak inananların arasındayken 4:102
ayetinde sanki olağanüstü bir durum varmış gibi niye "onların arasında olduğun
zaman" denmektedir? Kısacası ayetlerdeki "onlar" ve "siz" grupları sadece
Müslümanları mı anlatmaktadır?

BEYNAMAZLAR CEHENNEME Mİ?

Gelenekçi Müslümanlar 74:43 numaralı ayete dayanarak 5 vakit namaz


kılmamanın günah olduğunu ve kılmayanların cehenneme gireceğini iddia ederler.
dir

rla
un

ne

ye

ve
ya

va
ka

ce
şu

"B
so

so

şö

rir
"S
izi

ra

ar
at

?"
u:

İZ
di

nl

M
yl

N
r.

Z
A

A
p
n
e

Mücrim (suçlu, günahkâr) kelimesinin tüm kullanıldığı ayetleri çıkarırsak


Kuran'da kimlere mücrim dendiğini şöyle özetleyebiliriz:

1. Peygamberleri yalanlayanlara:
bir

dir

Bu
nu

un
de

ge

be

be
ab

ab
ki:
"R

su
az
sa

sa
ra

ra
ar

ar
et

to
m

'n
bi
ni

ni

hi
bi

nl

ul

pl
ul
çl
O
h

ı,
z

r
.

55
All 6 yala
en
ah (Boş nlayı
önceki
'a una) p da
asırlar
ka özür onlar
da
rşı dile a
yeryüz
ya meyi karşı
ünde
la n; kibirl
(insanl
n çünk enm
arı)
uy ü siz ek
bozgu
du iman istey
nculuk
ra ettik enler
tan
nd ten var
alıkoy
an sonr ya,
acak
ve a işte

3. Dinden çıkanlara:
faziletl
ya tekra onlar
i
on r a
kimsel
2. Ayetleri yalanlayanlara:

un kâfir gök
er
ay oldu kapıl
buluns
etl nuz. arı
aydı

5. Refah içinde nefsine uyanlara:


eri Sizd açıl
ya!

4. Allah'a karşı yalan uyduranlara:


ni en may
Fakat
ya (tevb acak
onlard
la e ve
an
nl eden onlar
kurtul
ay ) bir ,
uşa
an grub deve
erdirdi
http://www.gercek-islam.com

da u iğne
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

ğimiz
n bağı deliğ
az bir
da şlasa ine
kısmı
ha k girin
müste
za bile, ceye
snadır.
li bir kada
Zulme
m grub r
denler
di a da cenn
ise,
r! suçlu ete
kendil
Bil oldu gire
erine
es kları mey
verilen

56
ini ndan ecek
refahın
z dola lerdir
peşine
ki, yı .
düştül
su azap Suçl
er.
çl edec uları
Zaten
ul
dediler ki: 22
6 bi
"Biz hiçbir Ken
8: z
zaman bu disin
3 bö
Kuran'a ve e
5 yl
bundan Rab
Ö ec
önce gelen binin
yl e
kitaplara ayet
e he
inanmayac leri
ya r
ağız." Sen hatır
, pe
o zalimleri, latıld
(A yg
Rablerinin ıkta
lla a
huzurunda n
h' m
tutuklanmı sonr
a) be
ş, a
te r
birbirlerine onla
sli içi
söz rdan
mi n
atarlarken yüz
ye su
bir görsen! çevir
t çl
Zayıf end

9. Teslimiyet göstermeyenlere:
gö ul
sayılanlar, en
6. Peygamberlerin düşmanlarına:

st ar
büyüklük dah
er da
taslayanlar a
en n
a: "Siz zali
ler dü
olamasaydı m
i, ş
nız elbette kim
(o m
biz inanan olabi
) an
http://www.gercek-islam.com

insanlar lir!
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

gü lar
olurduk," Muh

8. Kuran'a ve daha önceki kitaplara inanmayanlara:


7. Allah'ın ayetleri hatırlatıldığında yüz çevirenlere:

na pe
derler. akka
hk yd
Büyüklük k ki
ârl â
taslayanlar, biz,
arl et
zayıf gün
a tik
sayılanlara ahkâ
bi .
(kıyamet rlara
r Hi
gününde): (mü
tu da
Size crim
ta ye
hidayet ),
r t

57
geldikten layık
mı ve
sonra sizi oldu
yı ric
ondan biz ğu
z i
mi ceza
hi ve
çevirdik? ları
ç? ya
Bilakis siz verir
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

10. Lut, Hud, Firavun ve diğer yok edilen kavimlere.

Özetten de anlaşıldığı üzere mücrim kelimesi hiçbir ayette inanan kimseler


için kullanılmamıştır. Salât kimlere farzdır?
0

eri

ler
lât

mi

kit
ne

be
nk

va
çü

üz
sa
4:

er
m

fa
...

rz
nl

bi


lli

r.
1
0
3

r
i
Salât yalnızca müminlere farz olduğu halde neden bu kişiler "biz namaz
kılmıyorduk" desin ki? Böyle bir şeyi inananların demesi gerekmiyor mu?

Yukarıdaki ayete (74:41-43) göre namaz kılmayanlar cehenneme girecekse


aşağıdaki ayetlerde niye hiç namaz geçmiyor? Bu tutarsızlığın nedeni nedir?
tutan

emre
iyiliği

ar ve
ler, o

ler, o

lar, o
eden

eden

dede

kötül

Allah
kapa

ele o
koyd

Müjd
sınırı
alıko
secd

ar, o
ruku
nler,

nlar,
vara

koru
ham

oruç

ükte
ibad

nanl

yanl

yanl
ar...
uğu
eye

dip

'ın
et

n
e

a
o

Ayette "secde" ve "rüku" kelimeleri geçse de "salât" kelimesi yine


geçmiyor. Allah; ayrı ayrı "secde edenler, rüku edenler" diye vahyetmek yerine
neden cümleyi "namaz kılanlar" diye kısaltmamış? Bunun nedeni buradaki secde
ve rükunun "alçalmak / saygı göstermek / itaat etmek" ve "tevazu göstermek,
boyun eğmek" anlamlarına gelmesidir.

58
05:9 OLAN )
1 erkekler,
Şeyt Müslüman
an ( TESLİM
sarh OLAN )
oş kadınlar,
edicil mümin
er ve erkekler,

DİĞER
kum mümin

AYETLER
ar kadınlar, itaat
yolu eden erkekler,

Sure 5 Ayet 91
yla itaat eden
anca kadınlar,
k doğruluk yapan
aranı erkekler,

Sure 6 Ayet 161 ve 162


za doğruluk yapan
düş kadınlar,
manl sabreden
ık ve erkekler
kin sabreden
sok kadınlar,

Adem peygambere yaptığı gibi (20:21).


mak; mütevazı
sizi, Ayette yine "dinin direği" namaz yok? erkekler,
Allah mütevazı
'ı kadınlar,
anm benliğini
akta arındıran
http://www.gercek-islam.com
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

n ve erkekler,
nam benliğini
azda arındıran
n kadınlar, oruç
alıko tutan erkekler,
yma oruç tutan
k kadınlar,
ister. ırzlarını
Artık koruyan
(bunl erkekler ve
arda kadınlar, Allah'ı

Şeytan, insanları ALLAH'I ANMAKTAN ve BAĞLILIKLARDAN alıkoymak ister; aynı

59
n) Çok anan
vazg erkekler ve
eçtin kadınlar yok
iz mu, işte
değil bunlara Allah
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

. De ki:

kurban
m beni

birleye

namaz
değildi

ŞÜPHE
koşanl
1-162
06:16

Şüphe

benim

hayatı
dinine
Allah'ı
dosdo
doğru

ardan
De ki:

Rabbi

İbrahi

ortak
iletti.

m ve
dine,
yola,

m'in
ğru

SİZ

ım,

ım,
siz

O,
n

Kuran'ın genelinde "hedye" kelimesini kurban diye çeviren Diyanet bu ayetteki


"nüsuk" kelimesini de kurban diye çevirmiş. Bakalım bu kelimenin başka hangi
anlamları varmış:

‫نسك‬ : DİNDAR BİRİ OLARAK YAŞAMAK, DİNDAR OLMAK, Tanrı'ya kulluk etmek;
kurban, bir hayvanı kurban etmek; KULLUK; kulluk edenler
m

m
M

M
Ğ
U

U
K

p
h

h
e

e
a

ö
y

v
L
L

t
,

Kuran'da Allah; hayvan öldürme bayramından bahsetmez, böyle bir şeye ihtiyacı
da yoktur.

Sure 9 Ayet 84, 99 ve 103

Kuran'a göre salat yalnızca ALLAH'ı anmak için yapılmalıdır.


BE
Be

Ba

İÇİ
m.

nd
en
be

ba

na
ah
All

yo

ku
llu
ilâ
şk

ĞI
ur


et
kt

LI
LI
Ğ
N

N
B

B
A

A
K
n

h
a

k

/
.

60
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Peki ölüler için kılınan ve açıkça Allah'ın ayetlerini ihlal eden cenaze namazı
nedir? Muhammed'in AHDİNİ BOZUP bir ölü için namaz kıldırdığı gerçekten
aklınıza yatıyor mu?


nd

ge

mi

mi
ap

an

ku
ve
ek
ak

ak
ac
es


az

se

se
(R

ar
te
at
m

m

ul

le

ol
yi

ki

rt
!)
H
ü

n
a

ı
Peygamber bile kimseyi kurtaramazken bizim defin esnasında ettiğimiz dua mı
kişiyi kurtaracak?

inkâr
Allah

Allah

Allah
resul

çıkm
ecek
diles

affet

e bir
ister

mey
onla

onla

onla

'ı da

böyl
yold
için,

için,

ettil
Çün

topl
me.

ünü
dile

miş
kez
Yet

tir.

er.

an
en
de

de

af

ış

r

,
ebedev ve

rasulihı ve

09:84

asla dua
la
tüsalli ala

ala kabrih

Allah ve

ettiler ve
tekum

billahi ve

ve

Resulünü
Onlardan

olanlara

başında

öldüler.
innehüm

durma!
minhüm

Çünkü
ehadim

olarak
ölmüş
fasikun

etme;

onlar,
keferu

kabri

inkâr
onun

fâsık
matu
mate

hüm

da
Ve

la

Geleneksel çeviriye göre her zaman "namaz" olan ritüelimizin adı bu sefer
bildiğimiz duaya indirgeniyor ve 9:80 ayetinde Peygamberin, sözü geçen kişilerin
affı için yalvarmasının FAYDASIZ olduğu belirtilmesine rağmen 4 ayet sonra
EBEDİYEN bunlara dua (!) etmemesi isteniyor. Kuran'da mezhepçilere göre
"namaz" anlamını taşımayan dua kelimesi bellidir, peki niye bu ayette "salli ala"
kelimesi kullanılmamıştır? Neden Kuran'da BU AYET GİBİ insanlara dua edilen
(dua kabul edersek) başka bir örnek yoktur? (dikkat salli ala "birisine dua etmek"
demektir, "birisi İÇİN" değil!)

61
Ve minel a'rabi mey
Bedevilerd yü'minü billahi vel
09:8
en öylesi yevmil ahıri ve
4
de vardır yettehızü ma Onla
yünfiku kurubatin rdan
ki, Allah'a
ındellahi ve salevatir ölen
ve ahiret rasul ela inneha birini
gününe kurbetül lehüm se ASL

müdür?
inanır ve yüdhılühümüllahü fı A
harcayacağ rahmetih innellahe İZLE
ğafurur rahıym ME;

Sure 9 Ayet 99
ının
09:99 böyl
kendisini e
Allah Bedevilerden
birini
katına VE öylesi de vardır n
resulün ki, Allah'a ve mez
ahiret gününe arı
BAĞLILIKLA başı
RININA inanır, (hayır nda
yanaştırac için) da
ağını sanır. harcayacağını dur
Allah katında ma.
Bilesiniz ki Bunl
o yakınlığa ve ar
(harcadıkla Peygamber'in Allah
rı mal, dualarını almaya 'a ve
http://www.gercek-islam.com

resul
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

Allah vesile edinir.


üne
katında) Bilesiniz ki o nank
onlar için (harcadıkları örlük
bir mal, Allah ettil
katında) onlar er
yakınlıktır. ve
Allah onları için bir yold

Allah'a ve resulün bağlılıklarına YAKLAŞMA (vesilesi olarak) alır / düşünür.


rahmetine yakınlıktır. Allah an
(cennetine) onları rahmetine sap
(cennetine) mış
ındellahi (Allah katına) ve salevatir rasul (ve resulün dualarına) ve harcadığını

Kararsız çevirmenler salavat'ı TEKİL olarak yani "dua" olarak çevirmişler. Allah
Ve (VE) yettehızü (ALIR) ma yünfiku (HARCADIĞINI) kurubatin (YAKLAŞMA)

koyacaktır.

yolunda harcama yaparak Peygamberin namazlarına YAKINLAŞMAK mümkün

62
olara
Şüphesiz koyacaktır.
k
Allah Şüphesiz Allah ölüp
bağışlayan, bağışlayan, gittil
esirgeyendir. er.
esirgeyend
rın
Onları
29:45 mall
n
(Resûl arınd
malları
üm!) an
ndan
Sana sada
sadak
vahye ka
a al;
dilen al;
bununl
Kitab'ı bunu
a
oku ve nla
onları
BAĞLI onlar
(güna
LIĞI / ı
hlarda
BAĞLA (gün

Sure 29 Ayet 45
Sure 9 Ayet 103

n)
NTIYI ahlar
temizl
(söyle dan)

günahtan uzak tutar.


ersin,
v) temi
onları
AYAKT zlers
arıtıp
A TUT. in,
yücelti
Muhak onlar
rsin.

sözcük ve farklı çeviriler, neden?


kak ki, ı
Ve
BAĞLI arıtı
onlara
LIK / p
BAĞLA
BAĞLA yüce
N/
NTI ltirsi
İRTİBA
(söyle n. Ve
TA
v), onlar
GEÇ.
hayâsı için
Çünkü
zlıktan dua
http://www.gercek-islam.com

senin
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

ve et.
BAĞLA
kötülü Çünk
NTIN /
kten ü
İRTİBA
alıkoy seni
TIN
ar. n
(söyle
Allah'ı duan
vin)
ANMA onlar
onlar
K için
için
elbett sükû
sükûn
e en netti
ettir
büyüğ r
olur da yaşayan inançlı kişilere de namaz kılacağı ikilemini "salli ala" ibaresini bu
Mezhepçiler inkarcılardan ölenlere NAMAZ KILMASI yasaklanan peygamberin nasıl

şekilde anlaşılıyor. Ezbere yapılan haraketler değil ancak Kur'an'a bağlılık insanı
sefer de "dua et" olarak çevirerek kendi akıllarınca çözmüşler. İki ayette iki aynı

Salat'ın Kur'an okunarak yapılacak bir etkinlik olduğu bu ayetten gayet net bir

63
(onları
üdür. (onla
yatıştır
Allah rı
ır).
yaptıkl yatış
Allah
arınızı tırır).
işitend
bilir. Allah
Evinde
ak 02 bulunduğu
ka
:1 kadın, onun
k
Ve evfu bi 52 nefsinden
ki
ahdillahi iza
murat almak
All Be
ahettüm
istedi,
(1) ah ni kapıları iyice
ve la tenkudul ,
HA kapattı ve
eymane bade ad
TIR "Haydi gel!"
tevkıdiha (2) al
dedi. O da"
ve kad eti LA (Hâşâ),
cealtümüllahe , YIN Allah'a
aleyküm iyil
ki sığınırım!
kefıla (3) iği

kötülüğe bulaşmadı.
be Zira kocanız
innellahe ,
benim
ya'lemü ma ak n velinimetimd
tefalun (4) ra de ir, bana
ba
16:91 Ve sizi güzel
ya
hat davrandı.
AHDİ ya
Gerçek şu ki,
yaptığınızd rdı ırla zalimler iflah
m ya
a ALLAH'IN olmaz!" dedi.
et
AHDİNİ yı Andolsun ki,
m
m. kadın ona
TAMAMLAYI ey
meyletti.
N (1) ve i Şü Eğer
e kre
tasdikledikt Rabbinin
http://www.gercek-islam.com

mr
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

en sonra din işaret ve


ed
ba ikazını
imanı er,
görmeseydi
bozmayın çir na, o da kadına
ki sa
(2) Allah'ı meyletmişti.
n
üzerinize kın İşte böylece
işl
na biz, KÖTÜLÜK
kefil eri
ve
yaptınız (3) , nk
İnananlar ALLAH'IN AHDİNE BAĞLIDIR ve böylece edepsizliklerden sakınırlar.

EDEPSİZLİĞİ
fe örl
Allah ondan
na
ük uzaklaştırma
Yusuf peygamber baştan çıkarıldığını fark edince hemen ALLAH'IN HATIRLADI ve

64
yaptıklarını lık
et k için
zı bilir (4). ve
(delilimizi
az me gösterdik).
gı yin Şüphesiz o
nlı
! ihlâslı
kentler 11:87
er ki:
in Dediler
merke Ey
ki: Ey
zlerini Şuay
ve Şuayb!
b!
çevres Babaları
Babal
ini mızın
uyarm arımı
7 taptıkları
an için zın
0 nı
sana taptık
: (putları),
indirdi larını
3
Sure 11 Ayet 87

ğimiz yahut
4 (putla
ve mallarım
kendin rı),
N ız
den yahut
a hususun
öncekil malla
m
eri da
a rımız
doğrul dilediği
z husus

Sure 70 Ayet 34 ve Sure 6 Ayet 92


ayıcı
l mizi
mübar unda
a yapmayı
ek bir diledi
r
kitaptı terketm
ı ğimizi
r. emizi
n yapm
Ahiret
ı sana
e ayı
k BAĞLILI
inanan
BAĞLILIĞI, kavme dinlerini terketmelerini emrediyor.

o terk
http://www.gercek-islam.com

lar ĞIN /
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

r etme
buna BAĞLAN
u mizi
da
y TIN
inanırl sana
a (peşinde
ar ve nama
n
onlar n gittiğin
l zın mı
namaz şey) mı
a emre
larını

Mezhepçi Müslümanlara göre zamanında kılınan namaz korunmuş oluyor.


r emrediy
hakkıyl diyor?
; or? Oysa
a Oysa
kılmay sen
Allah'a karşı ahitleri, peşinden gittikleri bir Kitap vardır ve Şuayb'ın buna

sen
Namaz kimseye emir veremez. Allah'ın tüm peygamberlerin MESAJI yaymak için

65
a yumuşa
devam yumu
ederle k huylu
şak
r ( ve ve çok
huylu
hüm akıllısın!
ve
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Salat yine Kur'an ile anılıyor.

Son bölümü kelimesi kelimesine çevirirsek:


ve hüm ala salatihim yühafizun: ve onlar salatlarının üzerindedirler koruyarak

Dediğimiz gibi dua korunamaz, monoton bir duayı korumanın da mantıken bir
açıklaması yok ancak BAĞLILIKLAR korunabilir.

BAĞLANTIYI
merkezlerin

indirdiğimiz
BAĞLILIKLA

koruyanlar;

inanırlar ve

BAĞLILIĞI /
bir kitaptır.
doğrulayıcı
kendinden
öncekileri
06:92 Bu

inananlar
çevresini

mübarek
uyarman
için sana
kentlerin
(Kur'an),

buna da

KORUR.
Ahirete
70:34

onlar
RINI

i ve

ve

Sure 19 Ayet 58-59

sapıklıklarının
seçtiklerimizi

öyle bir nesil


kapanırlardı.
Yakub’un ve
bindirdikleri

n soyundan

uydular. Bu
İşte bunlar,
Âdem’in ve

Kendilerine
kendilerine

nefislerinin
İbrahim’in,

Rahmân’ın
doğru yola

verdiğimiz
soyundan,

nebîlerdir.

arzularına
okunduğu

ağlayarak

SALATE );
peşinden
(gemiye)

bıraktılar
( EDAUS
secdeye
beraber

geldi ki,
Nihayet
âyetleri

yüzden
namazı
Nûh ile

onların
zaman

bunlar

ileride
nimet
mizin

iletip

...ama arkalarından öyle bir nesil geldi ki; namazı/duayı yitirdiler... (Yaşar Nuri
Öztürk)
...sonra bunların arkasından bozuk bir güruh geldi, namazı ziyan ettiler... (Elmalılı
Hamdi Yazır)
...onlardan sonra gelenler namazı yitirdiler... (Edip Yüksel)

Allah kıldığı namazı kaçıran TEK BİR KİŞİDEN bahsetmiyor, bir nesilden bahsediyor
ve Diyanet menşei bile tam olarak belli olmayan "namaz ibadetini" koruyabilmek

66
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

için "namazı bıraktılar" diye tercüme etmiş. Bakalım kelime hangi anlamlara
geliyor:

‫ ضلع‬: helak olmak, yok olmak; ziyan etmek, yok etmek; kaybetmek, yitirmek

Kişi namazını nasıl ziyan edebilir / kaybedebilir ya da yitirebilir?

Gelen nesil yaptıkları ahdin BAĞLILIKLARINI yitirdiler ve artık Allah'ın emirlerine


ve kendilerine indirileni değil kendi nefislerini izlediler.

Sure 20 Ayet 132

seni
sine
sabı
emr

ndır

Güz
ıyor
Sen
den
ona

miy
dev
ken

iste

oru
am
ma

(ak
din

rızı

rızı

uz.
kla
biz
et;

et.
rla
de
na

el
z;

)
Peygamber namazında nasıl sabırlı olacak? Bundan tam iki ayet öncesinde Allah
salat'ı açıklamış.
sabre

eriyle
dikler

batışı

yücel
Artık,

Güne
söyle

Rabb

utluğ
Gece
onlar

erebi
günd
doğu

ndan
02:1

ucun

tespi
saatl
şund

üzün
önce

önce

hoşn
bazı

t et
ş'in

nin
ine
30

an

de

de

da
da
ini

ki,
iki
ın

t!
t;

Emir Allah'ı yüceltmek.


mr

ksi
et;

bır

dır
et.
nd

nd
on

en

an
de

de

Se

ne
mi
rız

rız
ke

va

yo
ist

uz
sa

ıkl
se
ru

or
(a
m
in

bi

ni
la

ıy
ık

z;
e

e
a

z
)

Sure 35 Ayet 18

67
e başkasının r
bulu günahını başkasını
nanl yüklenmez. n
arla günahını
dizi Yükü (günahı) yüklenm
dizi ağır gelen ez. Yükü
kuşl kimse onu (günahı)
arın taşımak için ağır
Allah gelen
'ı (başkasını) kimse
tesbi çağırsa, bu onu

Sure 24 Ayet 41
h çağırdığı taşımak
ettikl akrabası da için
erini (başkası
/ olsa, onun nı)
yüce yükünden bir çağırsa,
lttikl şey bu
erini yüklenmez. çağırdığı
gör akrabası
mez Sen ancak da olsa,
misi görmeden onun
n? Rablerinden yükünde
Her korkanları ve n bir şey
biri yüklenm
kend BAĞLILIĞI / ez. Sen

lazım kuşlar dua mı ediyor yoksa namaz mı kılıyor?


i BAĞLANTIYI ancak
http://www.gercek-islam.com

duas AYAKTA görmede


İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

ını TUTANLARI n
ve Rablerin
tesbi uyarabilirsin. den
gidiyorlar ve tecrübeyle sabittir ki birçoğunun Allah korkusu yok.

hini KİM korkanla


(öğr TEMİZLENİRS rı ve
enmi E ( men namazı
ş) kılanları
bilmi tezekka: uyarabili
ştir. zekat verirse rsin. Kim
Allah değil! ) o, temizleni

hep namaz olarak çevirdiği salat kelimesini bu sefer dua yapmış. Bir daha sormak
öyle çevrilmesi gerekir ama tabii foyalarının ortaya çıkacağı korkusuyla Diyanet,
Namaz kılanların çoğu UYARILARA aldırış etmeden bir varsayımın peşinden

Eğer insanoğluna hitap eden ayetlerde salat "namaz" diye çevriliyorsa bu ayette

68
, kendi rse o,
onlar kendi
ın menfaatine menfaati
yap TEMİZLENİR ne
mak ( yetezekka ). temizlen
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

yapmakt
(YAPACA

bilmiştir.
bulunanl

ÖVGÜSÜ
KLARINI)

oldukları
yücelttik

(öğrenm

hakkıyla
BAĞLAN
arla dizi

kuşların
Göklerd

BAĞLILI
görmez

Her biri

onların
misin?
Allah'ı
yerde

TISINI

Allah,
ĞINI /
kendi
lerini

bilir.
e ve

dizi


ve

iş)


a
Bugün bile kuşların nasıl ve neye göre göç ettiklerini, yollarını nasıl bulduklarını
bilim açıklayamamıştır. Doğuştan onlara bahşedilen bu "salat"larını onlara Allah
öğretmiştir.

Sure 8 Ayet 35
beyti
Ve ma kane

ve tasdiyeh
illa mükaev

azabe bi ma
zukul

n başka bir

olduğunuz
çalmak ve

çırpmakta
duaları da

şeylerden
yanındaki
Beytullah

kâfirler!)

etmekte
değildir.
Onların
salatühüm

08:35

tadın!
şimdi
ötürü

azabı
İnkâr
ıslık

şey

(Ey
tekfürun

el
küntüm
ındel

fe

Kafirler nasıl namaz kıldı? Islık çalıp el çırparak yapılan tapınma şekli hiç
görünmüş mü?

‫( بيت‬beyt) : geceleyin (uyku hariç); bir şeyi ve sonucunu düşünme; birşeyi aklında
saklamak; çamurdan ya da herhangi bir şeyden yapılan konaklamak için
kullanılan yapı, ev, mesken, ikametgah; binalar, boş evler, iş yerleri, pazarlar;
Nuh'un gemisi; ibadethaneler; Kabe veya Kudüs; mezar; ev halkı, aile; soyluluk,
asalet; (geceden kalan) ekmek, su, vs...
‫( مكاءة‬mükae’) : ıslık çalma
‫( تصدية‬tasdiyeh) : el çırpmak; hoşlanmama, tiksinme, nefret etme

Beyt (ev) mecazi bir anlam taşıyıp Allah'ın insanlar için oluşturduğu sistemi
simgeliyor.

69
m
r yakı
ed nınd
en a
BAĞ
ler LILIK
: LARI
Bu / 03:96 Şu bir gerçek ki,
Ku BAĞ âlemlere bir bereket
LANT
ra kaynağı ve yol gösterici
ILARI
n'ı (yapt halinde insanlar için
di ıkları kurulan ilk EV
nl ) da Bekke'dekidir.
ıslık
e çalm
m a ve 03:97 Açık-seçik

daha geniş olarak ele alacağız.


ey el deliller, İbrahim'in
in, çırp
makamı vardır orada.
mak
ok / hiç Oraya giren, GÜVENE
un hoşla ERMİŞ OLUR. Yoluna
ur nma gücü yetenin o evi
ke mad
ziyaret etmesi, insanlar
an
n başk üzerinde Allah'ın bir
gü a bir hakkıdır. Kim nankörlük

çalışıyorlarmış. Kuran okunurken ıslık çalmış olmalılar.


http://www.gercek-islam.com
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

rül şey * Allah, Muhammed'e "BU" derken bir evi işaret etmiyor!
ederse hiç kuşkusuz,
tü değil
Allah bütün âlemlere
di.
ya (Ey muhtaç olmayacak bir
pı kâfirl Ganîdir.
n. er!)
U İnkâr
etme 106:03 Bu evin
m kte Rabbine ibadet etsinler!
ul oldu
ğunu

ne zaman Kuran okunduğunu duysa bu sesi bastırmak için gürültü yapmaya


Kuran'da bazı ayetlerden de doğrulayabileceğimiz gibi inkâr edenlerden bazıları
ur
İbrahim evin temellerini oğlu ile birlikte yükseltmiştir. Bu kelimeyi Hac bölümünde

70
ki z
şeyle
ba rden
stı ötür
rır ü
3 Birinize ölüm
Ey gelip çatınca
05:107 Bu
im vasiyet
şahitlerin
an esnasında
(sonradan
ed içinizden iki
yalan
en adalet sahibi
söyleyerek
le kişi aranızda
) bir günah
r! şahitlik etsin.
kazandıkla
Sa Yahut

bı seferde iken
anlaşılırsa,
r başınıza
(şahitlerin)
ve ölüm

Sure 2 Ayet 153


haklarına Sure 5 Ayet 106
na musibeti
tecavüz
m gelmişse
ettiği ölüye
az sizden
daha yakın
ile olmayan,
olan
All başka iki kişi
(mirasçılar
ah (şahit olsun).
dan) iki kişi
't Eğer
onların
an ŞÜPHEYE
yerini alır
ya DÜŞERSENİZ
ve
rd o iki şahidi
"Andolsun
ım namazdan
ki bizim
ist sonra
şahitliğimiz

kalacaklarına dair Allah adına yemin ettirmeliyiz.


ey alıkoyar, "Bu
onların
in. vasiyet
şahitliğind
Ç karşılığında
http://www.gercek-islam.com

en daha
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

ün hiçbir şeyi
gerçektir
kü satın
ve biz
All almayacağız,
(kimsenin
ah akraba
hakkına)
m (menfaatine)
tecavüz
uh de olsa; Allah
etmedik,
ak (için
aksi
ka yaptığımız)
(tevhid inancını), meleklerini, ahireti inkar ettikleri için cezalandırılacaklar.

takdirde
k şahitliği

kişilerin yakınları ve dürüst olmak için bir ANTLAŞMA yapmalarına gerek yok!
biz, elbette
sa gizlemiyeceğ
zalimlerde
br iz, (aksini
İnanmayanlar / nankörler namaza inanmadıkları için değil, Allah'ın tekliğini

İki tanık dürüst olacağına dair BAĞLILIĞI / ANTLAŞMAYI gerçekleştirdikten sonra


bu kişilerin güvenilirliği hakkında şüpheye düşersek onları dürüstlüğe BAĞLI

Yukarıdaki şahitler niye namaz kılmıyor? Çünkü bu kişiler haksızlığa uğratılmış

71
n oluruz"
ed yaparsak) bu
diye
en takdirde biz
Allah'a
le elbette
yemin
rl günahkârlard
ederler.
e an oluruz"
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Namaz'ın hiçbir ibadet yönü olmayan sabır kelimesiyle bir arada kullanılması
ilginç.
im

ım

ün

uh
All

All
ed

ed
an

en

ah

an

ah

en
Sa

in.
ey


ve

ya

ak
ka
ist
ile

sa
rd

br
m
le

le

LI
LI
r!

Ç
B
A

't

k
r

Sure 23 Ayet 2

ştir

ma
rçe
kte

edi
nle

rtu
luş

On

zla
Ge
02

rın
lar

rle
nd
hu
mi

mi

na

da
ku

ki,

şû
içi
1-
:0

er
m
n

a
r

Ellezıne hüm fı salatihim haşiun


Namazlarında/dualarında huşû sahipleridir onlar. (Yaşar Nuri Öztürk)
Onlar ki, namazlarında huşu içindedirler. (Elmalılı Hamdi Yazır)
Nitekim onlar namazlarında saygılıdırlar. (Edip Yüksel)

‫( خاشع‬haşiun) : uysal, itaatkar; alçakgönüllü, mütevazi; kısır; terkedilmiş; alçalan

Ayette namazlar ehli sünnetin anladığı salavat değil, tekil kullanım mevcut. Buna
rağmen namazlar olarak çevrilmiş. Şuan Müslümanların kıldığı otomatikleşmiş
namaz, ALLAH'I hatırlamaya bile yararı olmayan fiziksel bir egzersizden başka bir
şey değildir. İTAAT ancak yapılan davranışlarla gösterilir.

...Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir; Onlar BAĞLILIĞINDA mütevazi / alçak


gönüllüdürler...

Kimler mütevazidir:

72
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

gerekli
n adını
verdikl
kesme

kesme

mmed
İlah'tır
uygun

üzerin
olarak

erimiz

teslim
hayva

Allah'ı
kendil

İlâhını
ansınl

kıldık.
cinsin

. Öyle

ihlâslı
kurba

Muha
erine

diye-

İmdi,

z, bir

olun.
O'na
rızık

!) O
den

ise,

(Ey
tek
ye

ar

yi
n

n
e
)

‫( منسك‬menseke) : ibadet şekli, eylemi; bu eylemleri yapanlar; sadakat töreni

* Ayette gerekli kılmak diye bir şey geçmiyor. "cealna mensekel li


yezkürüsmellahi ala ma razekahüm" kelimesi kelimesine "onları rızıklandırdığımız
şeyler üstüne Allah'ın ismini anmalarını ibadet şekli / töreni kıldık / yaptık" diye
çevrilebilir. Yani emir yenilen şeylerde Allah’ı hatırlamak.
arına

ar ve
ederl

verdi
olara
titrer
Allah

ilerin
kend
anıld

kılarl
kalpl
kims
Onla

erde

(Alla
nam

harc
sabr

ğimi
gele

için)
zam
öyle

rızık
başl

şeyl
eler

er,
eri
an

ne
ığı
ki,

az
5

h
e

z
r

Tevazu sahipleri başlarına bir şey geldiğinde sabredenler, Allah'ın ismi anıldığında
içi ürperen, BAĞLILIĞI / BAĞLANTIYI AYAKTA TUTAN ve Allah'ın onlara verdiği
rızıktan harcama yapanlardır.

Sure 5 Ayet 55 ve 58
em
irle
enl

onl
ah'

ah'
sul
tır,

ür,

dir

rin
Re

üd

bo
ed


an

im
an
All

All

yu

ek
ca

er

er
ar

ın
z)

ki

n
e
k

Namaz kılıp insan öldüren, suçlu olan, hırsız olan, bazı şeyleri Allah'a ortak koşan
(ki bunların sayısı çok) kaç kişi var? Bunlar da bizim velimiz olmaya aday mı?

73
dığ Sizi
24:58 Ey dığ
n
müminler! Sağ ınız ınız dost
elinizin za
za unu
altındakiler ve
ma ma z
içinizden henüz
n (veli
ergenlik çağına n
niz)
girmemiş on on anc
olanlar, SABAH u
u ak

çağırmaz.
namazından
ala ala Alla
( salatil fecr )
y h'tır,
önce, öğleyin y

Sure 24 Ayet 58
Res
soyunduğunuz ve ve ulüd
vakit ve YATSI eğl
eğl ür,
namazından
en en ima
( salatil ışa )
ce n
sonra (yanınıza ce
ede
gireceklerinde) ko ko nler
sizden üç defa nu
nu dir;
izin istesinler.
su su BAĞ
Bunlar,
LILI

‫( عشاء‬işa) : KARANLIĞIN başlaması, gece


mahrem ya ya
ĞI
(kapanmamış) par par YERİ
halde lar.
lar. NE
bulunabileceği
Bu Bu GETİ
niz üç vakittir.
da REN
Bu vakitlerin da
http://www.gercek-islam.com

LER
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

dışında ne sizin vra vra /


için ne de onlar nış,
nış, AYA
için bir mahzur
onl onl KTA
yoktur.
arı TUT
Birbirinizin arı
ANL
yanına girip n n AR
çıkabilirsiniz. dü
dü TEV
İşte ALLAH
şü şü AZÜ
ÂYETLERİ SİZE
ne GÖS
BÖYLE ne
TERİ
AÇIKLAR Allah,
Ayetteki salat Allah'a ve Kuran'a inanmak için bir davetten başka bir şey değildir.

me
Allah'a bile inancı olmayan birini kimse "gel de bir rekat kılalım" diye namaza

74
me P
(her şeyi) ye
ye ARI
bilendir,
n n NMA
hüküm ve
bir GÖS
hikmet bir
TER
sahibidir. top top
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Ayette iki namaz (?) adı geçmiş. Sabah ve yatsı. Zuhr (öğle) namazı ayette neden
yok? Ayette Allah tüm namaz (!) adlarını vermiş ama neden öğle, ikindi, akşam
namazları atlanmış? Bunlar hangi ayette geçiyor? Müslümanlar bu üç namazın (!)
adını nereden buldular?

Ayette sabah SÖYLEVİNDEN önce ve AKŞAM (yatsı değil dikkat) SÖYLEVİNDEN /


KUR'AN'INDAN -ki bunlar 11:114 ve 17:78de geçiyor- sonra yaşı küçük olanların,
yetişkinlerin odalarına girerken izin istemeleri gerektiği emrediliyor.

Sure 2 Ayet 238-239

ek yahut
korkarsa

öğrettiği
saygı ve

(namazl
şeyden)
namaza

kavuştu
(herhan

yürüyer

bilmezk
Güvene

zaman,

Allah'ın
bağlılık

şekilde
devam

arınızı)
Allah'a

namaz

binmiş

(kılın).
olarak

ğunuz
içinde

gi bir
edin.

kılın.
Eğer
orta

size
nız

siz

en
Yeryüzünde deve üstünde namaz kılabilen biri var mıdır? Eğer secde ve rüku
fiziksel ise nasıl yapılacak, bu gibi istisna bir durumda farklı bir secde ve rükudan
niye bahsedilmemiş? Vusta salatı da bir salat ise neden salavat kelimesinden
sonra o ayrıl olarak verilmiş? Bu vustanın salat olmadığını kanıtlamıyor mu?

Bu soruları sorup, vusta kelimesinin anlamlarına baktığımda daha önce fark


etmediğim bir noktayı buldum. Bütün anlamlar birbirine yakındı ve “dengeli”
sanki bağlama çok iyi oturuyor gibi geldi zira bir sonraki ayette dengesiz bir
salattan bahsediyordu (yürüyerek veya deve üstünde yapılan). Ortadaki şey
dengelidir de! Demek “dengeli salat” ayakta durarak yapılıyordu.

‫( وستتطى‬vusta): arabulucu, aracı; komisyoncu; ortadaki, orta; dengeli; en iyi


(*DİKKAT "öğle" diye bir anlamı yok)

75
Andolsun ki
Andolsun 8-239
sizi biraz ki sizi biraz Bağlan
korku ve korku ve tıyı /
açlık; açlık; Söylevi
mallardan, koruyu
mallardan,
canlardan n ve
canlardan ve ve dengeli
ürünlerden ürünlerden bağı /
biraz azaltma biraz bağlan
azaltma tıyı
fakirlik) ile
fakirlik) ile (Kur'an

uymamaktadır.
deneriz. (Ey deneriz. toplant
Peygamber!) (Ey ısı /
SABREDENLE Peygambe söylevi
r!) ni)
Rİ MÜJDELE !
SABREDEN koruyu

Sure 2 Ayet 155, 156 ve 157


O

çevrilmemiş? Bu korku nedir?


LERİ n. İtaat
sabredenler, MÜJDELE ! içinde
kendilerine O Allah’a
sabredenle dikilin.
bir belâ
r, Eğer
geldiği kendilerine korkars
zaman: Biz bir belâ anız
Allah'ın geldiği yürüye
zaman: Biz rek
kullarıyız ve
Allah'ın veya
http://www.gercek-islam.com

biz O'na kullarıyız binit


İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca

döneceğiz, ve biz O'na üzerind


derler. İşte döneceğiz, e.
derler. İşte Güven
Rablerinden
Rablerinde e
ONLARIN n kavuşt
ÜZERİNE bağışlamal uğunuz
BAĞLANTILAR ar da
(SALAVAT) bilmedi
/ İRTİBATLAR
ve rahmet ğiniz
ve rahmet hep şeyleri
üzerinde de yapılabilen bir şey olduğu görülebilir. Bu, günümüz namazına hiç

Yine salavat yine başka bir anlam. Kuran bir bulmaca kitabı değil, gayet anlaşılır
Ayetlerden salatın normalde dikilerek yapılırken, korku halinde yaya veya deve

ve açık bir kitap. Neden "ONLARA RABLERİNDEN NAMAZLAR VARDIR" diye

76
vardır. Ve onlaradır. size
doğru yolu Ve doğru öğretti
yolu ği
bulanlar da
bulanlar şekilde
onlardır. da Allah'ı
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Kuşlar nasıl salatlarını doğuştan bilmekteyse felaketler karşısında sabredenleri de


Allah (talimatlarıyla?) kılavuzlayacak ve rehberlik edecektir.

yüsallu
mber'e

ve tam
mümin
( İnnell

ler! Siz
de ona
ahe ve
melaik
melekl

teslimi
nebiyy
getirirl

getirin
salevâ

salevâ
33:56

Peyga

selam
etehu

verin.
yetle
Allah

). Ey
alen
çok
eri,

bir
ne
ve

er
t

t
Gelenekçilere göre Allah peygambere salavat getiriyor! Muhammed de Kuran’da
adı geçen diğer peygamberler gibi bir nebi değil mi? Onu bu kadar özel yapan
ne? Kuran'ın her yerinde "namaz kılar" olarak çevrilen "yüsallun" burada neden
salavat getirir olmuş? Allah ve melekleri Peygambere namaz mı kılmışlardır? Biz
de peygambere mi namaz kılacağız?

4:65 ayetinde geçen “ve yusellimu teslimen” neden “ona selam verirler” olarak
çevrilmemiştir?
mber'e

mümin
ler! Siz
GEÇER

de ona
BAĞLA

BAĞLA
melekl

teslimi
NIN ve
İRTİBA
33:56

( VAHİ
Peyga

teslim
NIRLA
YLE )

yetle
Allah

olun.
LER.

tam
eri,

R/

bir
TA

Ey
ve

gönder

mümin
istiğfar

metlidi
karanlı

çıkarm

üzerini

( yusal
aydınlı

aleykü
ak için

rahme

merha
Melekl
33:43

klarda

O'dur.

eri de

Allah,
eder.

karşı
size

lere

çok
Sizi

m)
tini

en
ğa

ze

r.
n

li

"Yusalli aleyküm" (geleneksel çeviriye göre "size namaz kılar") bu sefer "üzerinize
rahmet gönderir" olmuş.

77
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Bu ayetin bir benzerine 57. sure 9. ayette rastlamak mümkün, bunda ise Allah
kullarına "namaz kılmıyor", ayet indiriyor:

57:09 O, odur ki, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarsın diye kulu üzerine, gerçeği
apaçık gösteren ayetler indiriyor. Allah size karşı gerçekten çok şefkatli, çok
merhametlidir.

33:43 Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için ÜZERİNİZE ( VAHİY YOLUYLA )


BAĞLANAN ( yusalli aleyküm ) O'dur. Melekleri de size istiğfar eder. Allah,
müminlere karşı çok merhametlidir.

Sure 87 Ayet 14-15

Kad efleha men tezekka Ve zekeresme rabbihi fe-SALLA.


87:14-15 Doğrusu feraha ermiştir temizlenen, Rabbinin adını anıp O'na kulluk
eden.

87:14-15 Doğrusu kendini arındıran ve Rabbinin ismini anıp BAĞLANAN /


BAĞLANIP İZLEYEN feraha ermiştir.

Sure 108 Ayet 1-2

İnna a'taynakel kevser fe SALLİ li rabbike venhar


108:01-02 (Resûlum!) Kuşkusuz biz sana Kevser'i verdik. Şimdi sen Rabbine
kulluk et ve kurban kes.

‫( نحتتر‬nekare) : bağışta bulunmak; kurban kesmek; hayatını insanlığa adamak;


kusursuz olmak

108:01-02 Kuşkusuz Biz sana BOLLUK verdik. Bu nedenle RABBİNE BAĞLAN /


BAĞLI KAL ve (bu bolluktan) BAĞIŞTA BULUN.

Sure 96 Ayet 9-11

Eraeytelleziy yenha abden iza SALLA eraeyte in kane 'alelhüda


96:09-11 Gördün mü şu men edeni, namaz kılarken bir kulu? Ne dersin o
(meneden) yalanlıyor ve doğru yoldan yüz çeviriyorsa!

78
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Kimse kimsenin namaz kılmasını engelleyemez. Namaz kılmaya niyeti olan biri
yolunu bulup yine namazını kılar.

07:70 Dediler ki: Sen bize tek Allah'a kulluk etmemiz VE ATALARIMIZIN
TAPMAKTA OLDUKLARINI BIRAKMAMIZ İÇİN Mİ GELDİN? Eğer doğrulardan isen,
bizi tehdit ettiğini (azabı) bize getir.

14:13 Kâfir olanlar peygamberlerine dediler ki: "Elbette sizi ya yurdumuzdan


çıkaracağız, YA DA MUTLAKA DİNİMİZE DÖNECEKSİNİZ!" Rableri de onlara:
"Zalimleri mutlaka helâk edeceğiz!" diye vahyetti.

Kafirlerin tek nefret ettiği şey, içlerinden birinin politeizmi terkedip tek tanrılı bir
sistemi benimsemesiydi.

96:09-11 Gördün mü şu MEN EDENİ / DURDURANI bir kulu / köleyi O


BAĞLANIRKEN ? Ne dersin o (meneden) yalanlıyor ve doğru yoldan yüz
çeviriyorsa!

Sure 31 Ayet 17-19

31:17-19 Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış,


başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir.
Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme.
Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez. Yürüyüşünde
tabiî ol, sesini alçalt. Unutma ki, seslerin en çirkini merkeplerin sesidir.

Bu ayette geçen "sesini alçalt" bazılarının yorumladığı gibi salatı gerçekleştirirken


uyulacak bir kural değildir! Kişi namazında yürüyebilir mi? Lokman ayette oğluna
iyi bir insan olmanın erdemlerini öğretiyor.

31:17-19 Yavrucuğum! BAĞLILIĞI / BAĞLANTIYI AYAKTA TUT, iyiliği emret,


kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar,
azmedilmeye değer işlerdir. Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve
yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran
kimseleri asla sevmez. Yürüyüşünde tabiî ol, sesini alçalt. Unutma ki, seslerin en
çirkini merkeplerin sesidir.

Sure 105 ayet 1 ve 7 Arası

79
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

107:1 Gördün mü o, dini yalan sayanı?

Sure dini yalanlayanlardan (yukeddibu biddîn) söz ediyor. Yani salatı (bağlılığı)
ikame etmeyenlerden...

107:2 İşte odur yetimi itip kakan;


107:3 Yoksulu doyurmayı özendirmez o.
107:4 Vay haline o namaz kılanların ki,
107:5 Namazlarından gaflet içindedir* onlar!
107:6 Onlar gösteriş yaparlar.
107:7 Ve onlar, yardıma engel olurlar.

‫ ستتتتها‬: ihmal etmek, savsaklamak, aldırmamak, özen göstermemek, dikkat


etmemek...

Bu kişiler (dini yalanlayanlar) güya namaz! kılıp namazlarını aksatıyorlar!

107:4 Vay haline o bağlananlara / bağlılığı gerçekleştirenlere, 107:5 Onlar


bağlılıklarına özen göstermez!

Sure 9 Ayet 44-54 Arası, Sure 4 Ayet 77 ve 141-142

09:44 Allah'a ve âhiret gününe iman edenler; mallarıyla, canlarıyla cihat


edecekleri için senden izin istemezler. Allah, takva sahiplerini iyice bilmektedir.

* Allah'a inananlar hem malları, hem canıyla mücadele ediyorlar.

09:45 Ancak Allah'a ve âhiret gününe inanmayanlar, kalpleri kuşkuyla karışmış


olup da işkilleri içinde çalkanıp duranlar, sefere katılmak için senden izin isterler.

A. Allah'a inanmayanlar ise sefere çıkmamak için izin istiyorlar.

09:46 Sefere çıkmak isteselerdi elbette ki, bir sefer hazırlığına girişirlerdi. Ama
Allah, harekete geçmelerini istemedi de onları yerlerine çiviledi ve "oturun,
oturanlarla beraber" denildi.

80
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

09:47 Aranızda sefere çıkmış olsalardı, size bozgunculuktan başka bir katkıları
olmayacaktı; sizi fitneye uğratmak isteğiyle aranıza sokulacaklardı. İçinizde
onlara gerçekten kulak verecekler de vardı. Allah, zalimleri iyice biliyor.

09:48 Yemin olsun ki, onlar önceden de fitne çıkarmak istemiş ve nice işleri
sana, olduğundan başka türlü göstermişlerdi. Nihayet hak geldi, onların
istememesine rağmen Allah'ın emri galebe çaldı.

09:49 İçlerinden bazısı: "Bana izin ver, beni fitneye düşürme." der. Dikkat edin,
fitnenin ta içine kendileri düşmüşlerdir. Ve cehennem o nankörleri elbete
çepeçevre kuşatacaktır.

09:50 Sana bir iyilik isabet etse bu onları üzer. Sana bir musibet dokunsa:
"İşimizi önceden sağlam tutmuşuz. " derler ve kibirli bir sevinçle dönüp giderler.

09:51 De ki onlara: "Hakkımızda Allah'ın yazdığından başkası bize asla


ulaşmaz. Odur bizim Mevlâ'mız. Yalnız Allah'a güvenip dayansın inananlar."

09:52 De ki: "Bizim için iki güzelliğin birinden başkasını mı bekliyorsunuz? Biz
de size Allah'ın, kendi katından veya bizim ellerimizle bir azap çarptırmasını
bekliyoruz. Artık bekleyin, sizinle beraber biz de bekliyoruz."

09:53 Şunu da söyle: "İster kendi arzunuzla ister baskı ve zorla infak edin;
sizden asla kabul edilmeyecektir. Çünkü siz, yoldan çıkan bir topluluk oldunuz."

B. Bu uğurda harcamaları İSTEMEYEREK yapıyorlar.

09:54 Onların harcamalarının kabul edilmesini engelleyen, onların Allah ve


Resûlünü inkâr etmeleri, (A) (sefer için) BAĞLILIĞA / BAĞLANTIYA ancak üşenerek
gelmeleri ve (B) istemeyerek harcamalarından başka bir şey değildir.

Ve ma meneahüm en tukbele minhüm nefekatühüm illa ennehüm kefem billahi


ve bi rasulihı ve la ye'tunes salate illa vehüm küsala ve layünfikune illa vehüm
karihun 09:54 Onların harcamalarının kabul edilmesini engelleyen, onların Allah
ve Resûlünü inkâr etmeleri, namaza ancak üşenerek GELMELERİ ve istemeyerek
harcamalarından başka bir şey değildir.

Allah'ı yalanlayanın "namaz"ından bahseden bu ayetteki tutarsızlığı gizlemek için


bazı çevirmenler her zaman "yalanlamak" olarak çevirdikleri ‫ كفر‬fiilini "nankörlük

81
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

etmek" olarak çevirmiş ama yine de durumu kurtaramamış çünkü ayet açıkça o
zamanlar salatın gidilecek bir aktivite olduğu ve kâfirlerin dahi istemeyerek de
olsa bu olguya katılabildiğini kanıtlıyor. Artı, bu ayetten önceki yaklaşık 10 ayette
salat kelimesi hiç geçmezken bir anda konu geleneksel çeviriye göre "namaz"a
geliyor.

Benzer bir durum 4:141-142 ayetlerinde de mevcut:

04:141 Sizi gözetleyip duruyorlar. Allah'tan size fetih nasip olursa, "sizinle
birlikte değil miydik" diyecekler. Kâfirlere bir nasip ulaşırsa şunu söyleyecekler:
"Başarınıza destek vermedik mi, müminlere karşı size siper olmadık mı?" Artık
kıyamet günü aranızda Allah hükmedecektir. Allah, müminler aleyhine kâfirlere
bir yol asla nasip etmez.

* Münafıklar; müminleri gözetleyip onlara düşen bir zafer durumunda "biz de


sizleydik" diyor, kafirler kazanınca ise onlara gidip "sizinle birlikte müminlere
karşı savaşmadık mı?" diyorlar.

İnnel münafikıyne yühadiunellahe ve hüve hadıuhüm ve iza kamu iles salati


kamu küsala yüraunen nase ve la yezkürunellahe illa kalıla
04:142 Şu bir gerçek ki, ikiyüzlüler hileler düzerek Allah'ı aldatmaya
uğraşıyorlar. Ama Allah da onları aldatıyor. Onlar namaza kalktıklarında tembel-
miskin bir halde kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar. Onlar Allah'ı çok az
hatırlarlar.

‫ قوم‬: ayakta durmak, dikilmek; (ayağa) kalkmak; dirilmek, canlanmak

Münafıklar savaş için BAĞLILIKLARINI yerine getirmeye çağrıldıklarında BAĞLILIĞA


ancak üşenerek ve yalnızca gösteriş yapmak için geliyorlar.

04:77 Kendilerine, "Ellerinizi (savaştan) çekin, namazı kılın, zekâtı verin!"


denilenleri görmedin mi? ÜZERLERİNE SAVAŞ YAZILINCA, İÇLERİNDEN BİR GRUP,
İNSANLARDAN ALLAH'TAN KORKMUŞ GİBİ, HATTA DAHA ŞİDDETLİ BİR KORKUYLA
KORKAR OLDU. Ve şöyle dediler: "Ey Rabbimiz! Ne diye yazdın üzerimize savaşı;
yakın bir süreye kadar bizi erteleseydin ya!" De ki: "Dünya nimeti çok azdır.
Kötülükten sakınan için âhiret daha hayırlıdır. Bir kıl kadar bile zulme
uğratılmazsınız."

Savaş henüz üzerlerine yazılmadığı için savaşmaması emredilenlerden bazıları


(münafıklar) savaşmak emrolunca korktukları için bu BAĞLILIKTAN kaçtılar.

82
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

İki ayetin doğru çevirisi şöyle olmalıydı:

04:142 Şu bir gerçek ki, ikiyüzlüler hileler düzerek Allah'ı aldatmaya


uğraşıyorlar. Ama Allah da onları aldatıyor. Onlar (savaş belki de söylev için)
BAĞLILIĞA / BAĞLANTIYA DURDUKLARINDA tembel bir halde dururlar, insanlara
gösteriş yaparlar. Onlar Allah'ı çok az hatırlarlar.

* Ayette "ayakta dikilmek" kelimesi geçtiğinden "dikilecek yer" savaş meydanı


değil, söylev anlamındaki "bağlantı" da olabilir.

04:77 Kendilerine, "Ellerinizi (savaştan) çekin, BAĞLILIĞI / BAĞLANTIYI ayakta


tutun, ARINMA gösterin!" denilenleri görmedin mi? ÜZERLERİNE SAVAŞ
YAZILINCA, İÇLERİNDEN BİR GRUP, İNSANLARDAN ALLAH'TAN KORKMUŞ GİBİ,
HATTA DAHA ŞİDDETLİ BİR KORKUYLA KORKAR OLDU. Ve şöyle dediler: "Ey
Rabbimiz! Ne diye yazdın üzerimize savaşı; yakın bir süreye kadar bizi
erteleseydin ya!" De ki: "Dünya nimeti çok azdır. Kötülükten sakınan için âhiret
daha hayırlıdır. Bir kıl kadar bile zulme uğratılmazsınız."

SÖYLEV ANLAMINDAKİ SALAT AYETLERİ

Devamlı olması gereken (6:92, 23:9, 70:34) İlahi emirlere bağlılıktan başka
Kuran'da bazı yerlerde belirli vakitlerde [kitaben mevkuten] "insanların
çağrılabildiği ve iştirak ettiği, ayakta durularak yapılan, Peygamberin inananlara
bağlandığı / söylev yaptığı" bir salat daha geçer.

Geleneksel çeviri:

11:114 Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın saatlerinde namaz


kıl! Çünkü iyilikler, kötülükleri giderir. Bu, algılaması olanlara bir öğüttür.

17:78 Güneşin kaymasından, gecenin kararmasına kadar namazı kıl; bir de


kıraatıyle seçkin olan sabah namazını; çünkü sabah Kur'an'ı gerçekten şahitlidir.

Görüldüğü üzere BELLİ BİR ZAMAN DİLİMİNİN GEÇTİĞİ namaz (?) emirleri
istisnasız hep YALNIZCA peygamberimize verilmiştir. Nasıl aşağıdaki ayetlerin
tüm inananlar için olduğunu iddia edemezsek yukarıdaki ayetlerin de inananlara
gönderildiği söyleyemeyiz.

83
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

33:45 Ey peygamber, Biz seni hakka bir şahit, hem bir müjdeci, hem bir
gocundurucu (uyarıcı) olarak gönderdik.

05:67 Ey şanlı Peygamber, sana Rabbinden her indirileni tebliğ et! Eğer bunu
yapmazsan onun elçiliğini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan
koruyacaktır. Emin ol, Allah, kafirleri muratlarına erdirmeyecektir.

68:04 Ve herhalde sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin.

Kuran'da bazı sureler sadece inananlara, bazıları inkarcılara, bazıları Hz.


Muhammed'in hanımlarına, vs. verilmiştir. Bu ayetler de sadece Hz. Muhammed'e
olan vahiylerdir.

Peki bu ayetlerdeki, Peygamberimizin yapması gereken salât neydi? Biliyorsunuz


ki Peygamberimiz mesajı yaymak için konuşmalar, söylevler yapıp halkı Allah
yoluna çağırıyordu. Salât'ın da konuşma, söylev, nutuk anlamlarının olması ve bu
ayetlerin sadece peygambere hitap edilmesi bu anlamının da Kuran'da
kullanıldığının delilidir.

11:114 Gündüzün iki tarafında [yani şafak vakti ve sabah arası: SALATİL FECR]
ve geceye yakın saatlerde [SALATİL İŞA] bağlantıyı / söylevi ayakta tut! Çünkü
iyilikler, kötülükleri giderir. Bu, algılaması olanlara bir öğüttür.

17:78 Güneşin kaymasından, gecenin kararmasına KADAR [SALATİL İŞA]


bağlantıyı / söylevi ayakta tut; bir de kıraatiyle seçkin olan sabah Kuran'ınını
[KURANEL FECRİ]; çünkü sabah Kur'an'ı gerçekten şahitlidir.

Kuran "okuma" anlamına gelir, bu salatı çok güzel açıklayan ve �söylev�


anlamını doğrulayan bir ayet aslında.

29:45 (Resulüm!) Sana vahyedilen kitabı oku ve bağlantıyı / söylevi yerine


getir. Muhakkak ki bağlantı / söylev / bağlılık, hayasızlıktan ve kötülükten
alıkoyar. Allah'ı anmak (zikretmek) elbette daha büyüktür. Allah yaptıklarınızı
bilir.

20:14 Muhakkak ki ben, yalnızca ben Allah'ım. Benden başka ilâh yoktur. Bana
kulluk et; benim ZİKRİM için salatı ikame et.

84
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Yukarıdaki ayetten gördüğümüz gibi Hz. Muhammed salatta Kuran okuyordu.


Kimse namazında Allah'ı zikretmiyor / anmıyor; dualarını robot gibi çabucak
okuyup bitiriyor.

73:02-04 (Ey Peygamber) gece kalk, pek azı hariç, yarısı, yahut ondan biraz
eksilt (yarısından az kalk) veya artır (buna ilave et, yarısından ziyade kıl) ve
Kur'an'ı ağır ağır, güzel güzel oku!

PEYGAMBERİMİZ Kur'an'ı ağır ağır okuyacak, BİZ DEĞİL. Mesajı aldıktan sonra
ayetleri tekrar tekrar okumanın ne anlamı var? Allah neden böyle bir şey
yapmamızı istesin? Hz. Muhammed mesajı yaymaya çalışıyordu normal olarak da
Kuran'ı her gün farklı simalara okuyordu.

17:110 DE Kİ: "Allah deyin, Rahman deyin; hangisini derseniz, hep O'nundur, o
en güzel isimler. " Bununla beraber namazında ( Bİ SALATİKE = İKİNCİ TEKİL
ŞAHISA HİTAP EDİYOR ) çok bağırma, çok da gizleme; ikisinin arası bir yol tut.

Namazını bağırarak kılan var mıdır? Niye böyle bir uyarı gereği duyulmuştur?
Neden ayette yine sadece Peygamberimize seslenilmiştir? Bu ayet de Hz.
Muhammed'in konuşma (salât) yaptığının bir kanıtıdır ve sesini fazla
yükseltmemesi istenmektedir.

04:103 Korku halindeki bağlılığı (SEFERİ -önceki ayetlerde dua edilmiyor sefere
çıkılıyor) tamamlayınca, artık Allah'ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın.
Güvene erdiğinizde, bağlantıyı / söylevi gerçekleştirin. Bağlantı / söylev,
müminler üzerine vakitleri belirlenmiş bir farz olmuştur.

Vakitleri belirlenmiş dediği için bu bağlılık 11:114 ve 17:78'de emri geçen


söylevdir. "Kitaben mevkuten", zamanlı / periyodik kitap / kural / emir" demektir.
Bu da bu anlamı doğruluyor. En iyi anlamı "vakitleri belirli bir kitap/emir
olmuştur" çevirisi veriyor. Geçmiş zamanı anlattığı gibi şimdikiyi de anlatıyor
olabilir. Sadece o zamanda değil günümüzde de hükmünün geçerli olduğunu
savunan ve belirtilen vakitlerde (11:114 ve 17:78) Kuran okuyan Kuran'cılar olsa
da bence Hz. Muhammed sağ olmadığından ve söz konusu ayetlerde ona hitap
edildiğinden benim bu konu da fikrim farklı ve bu ayetleri hükmü geçmiş olarak
görüyorum.

SALATTAN ÖNCEKİ TEMİZLİK

85
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

04:43 Ey iman edenler, sarhoşken ne dediğinizi bilinceye kadar; cünüp iken de


-yolcu olmanız hariç- guslünüzü edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta
veya yolculukta iseniz ya da biriniz hacet yerinden gelir veya kadınlara dokunup
da su bulamazsanız o zaman temiz bir toprağa teyemmüm edin; niyetle yüzünüze
ve ellerinize sürün. Gerçekten Allah çok affedici ve günahları bağışlayıcıdır.

05:06 Ey iman edenler, namaza duracağınız vakit, yüzlerinizi, dirseklere kadar;


ellerinizi yıkayın; başlarınızı meshedip topuklara kadar ayaklarınızı (yıkayın). Eğer
cünüpseniz tastamam yıkanın. Eğer hasta veya yolculukta iseniz veya biriniz
hacet yerinden gelmişse ya da kadınlara dokunmuş olup da su bulamazsanız, o
zaman temiz bir toprakla teyemmüm edin, niyetle o topraktan ellerinize ve
yüzlerinize sürün. Allah'ın muradı sizi sıkıntıya koşmak değildir; fakat O, sizi
tertemiz yapmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor ki, şükredesiniz.

5:6 ayetinde "iza kuntüm iles salati" (namaza durduğunuzda) sözü önemlidir
çünkü burada; ayakta tutmak, gerçekleştirmek anlamına gelen ikame fiili değil;
ayakta durmak, dikilmek anlamlarına gelen kame fiili kullanılmıştır.

Bu ayetlerde de yine söylev / bağlantı için iştirak kuralları verilmiştir. Allah


söyleve katılanların temiz olmasını ve ne dediği bilir durumda olmasını
istemektedir. Çünkü sarhoş olarak söyleve katılan kişi Allah'ın sözlerini anlamakta
güçlük çekebilir veya onları alaya alabilir. Bu hadiseden önce elleri, yüzü, vs...
yıkamak da zihni açmak ve algılamayı kolaylaştırmak içindir yoksa kişinin ne
dediğini bile bilmeden papağan gibi tekrarlayacağı birkaç dua için böyle bir şeyin
istenmiş olmasının elle tutulur bir yanı yoktur. Bir başka dikkat edilecek husus
ayetin "sarhoşken namaz kılmayın" değil "namaza yaklaşmayın" demesidir.

CUMA SALATI (62:9)

Yevm (gün) kelimesinin Kuran'daki genel kullanımına baktığımızda bunun 24


saatlik bir zaman dilimini değil belli bir ZAMANI belirtmek için kullanıldığı
anlaşılıyor. Kuran'da bu kelime yaklaşık 400 kere geçmesine rağmen 24 saatlik
bir dilimi belirten ve Türkçe karşılığı "gün" olan şekline pek rastlanmaz.

‫( يوم‬yevm) : gün; zaman; an; eon

03:155 İki topluluğun karşılaştığı GÜN (ZAMAN) geri dönüp gidenleriniz var ya,
yaptıkları bazı işler yüzünden şeytan onların ayağını kaydırmak istemişti.
Andolsun, Allah onları yine de affetti. Allah Gafurdur, Halîmdir.

86
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

05:109 Allah, resulleri bir araya getireceği GÜN (ZAMAN) şöyle der: "Size ne
cevap verildi?" Şöyle derler: "Hiçbir bilgimiz yok. Gaybları en iyi biçimde bilen
sensin, sen!"

06:73 Gökleri ve yeri hak olarak yaratan da Odur. "Ol!" DEDİĞİ GÜN (ZAMAN),
hemen oluverir.

09:03 Bir de Allah ve resulünden insanlara Büyük Hac GÜNÜ (ZAMANI) bir
duyuru var...

16:80 ...Hayvan derilerinden size, gerek güç GÜNÜNÜZDE (ZAMANINIZDA)


gerek konduğunuz GÜNDE (ZAMANDA) rahatça taşıyacağınız evler yaptı...

50:30 O GÜN (ZAMAN) cehenneme: "Doldun mu?" deriz. O ise: "Daha yok mu?"
der.

Allah, bize çoğu ayette (7:54, 10:3, 11:7, 25:59, 32:4,50:38, 57:4) gökleri ve yeri
6 günde yarattığını bildiriyor. Bu 6 gün 41:9-12'de açıklanan 6 periyodik
aşamadır.

Yevm kelimesinin belirli bir zamanı işaret ettiğinin kanıtı olarak 9:36 ayetini
görebiliriz:

09:36 Gökleri ve yeri yarattığı GÜNDEKİ ( yevme KHalekas semavati vel erda )
yazısına göre, Allah katında ayların sayısı onikidir.

Gördüğünüz gibi 7:54, 10:3, 11:7, 25:59, 32:4, 50:38, 57:4 ayetlerinde 6 gün olan
yerin yaratılışı bir gün oluyor. Bu, Kuran'da geçen "yevm" kelimesinin "24 saatlik
zaman periyodu" anlamına gelmediğinin açık bir örneğidir.

‫( جمعة‬cumuat) : toplanma, bir araya gelme; Cuma (günü)

İslam'dan önce Cuma gününe "yevmil arube" denirdi. Yani yukarıdaki sözlükteki
son anlam yozlaşmış, sonradan Arapça'ya girmiş bir anlamdır. Sözlük anlamıyla
toplanma olan cumua kelimesinden Peygamberin rastgele bir gün adı çıkardığı
savunulacak bir izah değildir.

YEVMİL CUMUAT: Toplanma zamanı

87
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

"İza nudiye lissalati min yevmilcumu'ati" basitçe "söylev için toplanmaya


çağrıldığınız zaman" demektir. Bu nedenle Cuma namazı olarak tercüme edilen
ayeti biz çevirecek olursak:

62:09 Ey inananlar! (SÖYLEV İÇİN) Toplanma zamanı (gelip) BAĞLANTI /


SÖYLEV için çağrıldığınızda, Allah'ı anmaya/Allah'ın Zikri'ne koşun! Alış-verişi
bırakın! Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.

"SALLA"YIN BAKALIM

Aşağıdaki tabloda çevirmenlerin salat konusunda nasıl köşeye sıkıştığını ve


cümlelerin anlam bütünlüğünü bozmamak için nasıl daldan dala sıçradıklarına
tanık olacaksınız:

Kelime Tezahür Çevirisi

75:31 ve 96:10. ayetlerde geçen kelimeler namaz


olarak
Salla 2
çevrilmiş.

Fesalla 1 87:15'de geçen kelime "namaz kıl" diye çevrilmiş.

Yusale 3 2:27, 13:21 ve 13:25'de geçen kelimeler


"birleştirmek,
bağlamak" olarak çevrilmiş.
9:103 ayetinde geçen kelime "dua et" olarak
Tusalli 1
çevrilmiş.
2:108'de geçen kelime "namaz kıl" olarak çevrilmiş,
Fesalli 1
halbuki "ikâme" fiili yok ayette.
33:43 ayeti "Allah ve melekleri insanlara destek
Yusalli 2 veriyor" diye çevrilirken 3:39'da Zekeriya "namaz
kılıyor."
33:56 da geçen kelime "Peygambere destek olun /
Sallu 1
yüceltin" olarak çevrilmiş.
Yusallu(n) 2 33:56'da Allah ve melekleri Peygambere "destek

88
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

olurken", 4:102'de müminler seferde (!) "namaz


kılıyor."
Musalla (tekil) 1 2:125 ayetinde "namaz kılınan yer" olarak çevrilmiş!
Musallin 70:22, 74:43 ve 107:4 ayetlerinde "namaz yerleri"
3
(çoğul) olarak değil "namaz kılan insanlar" olarak çevrilmiş.
Salatu 1 62:9'da "namaz" olarak çevrilmiş.
9:103 ayetinde geçen kelime "duan" olarak
Salateke 1
çevrilmiş.
11:87'de "namazın" diye çevrilen kelime her ne
Salatuke 1 hikmetse insanların paralarıyla istediklerini yapıp
yapamamalarını bile etkilemektedir!
Salatehu 1 24:41'de kuşlar "dua" etmeyi öğrenmiştir.

Salatihi 6:92, 23:2, 70:23, 70:34 ve 107:5


5
m ayetlerinde kelimeler "namazları" olarak
çevrilmiş.

Salatühüm 8:35 ayetinde geçmiş ve "namazları" olarak


çevrilmiş.

Salava 9:99 ve 2:238 ayetlerinde geçen kelimeler


2
ti "namazlar" veya "dualar" diye çevrilmiş.

Salevatu 2:157 ve 22:40 ayetlerinde geçmiş. 2:157'de


2
n "bereketler" olarak çevrilirken, 22:40'da
"sinagoglar" olarak çevrilmiş!

SECDE VE RÜKÛ

Bu iki kelimenin de anlamları uydurulan ibadete uyması için çarptırılmıştır.


Secde ve rükû Kuran'da boyun eğmek, saygı göstermek, teslim olmak, zihnen
secde etme olarak kullanılmıştır. Gelenekçiler de bunun doğru olduğunu kabul
ediyorlar ama nedense insanlara seslenilen ayetlerde bunu fiziksel bir diz çöküş /
secde olarak anlıyorlar! Kuran'da secde ve rükûnun fiziksel olduğuna dair hiçbir
delil mevcut değildir.

‫سجد‬: mütevazı, itaatkar; duyup itaat etmek; yere doğru eğilmek; kafayı alçaltmak;
methetmek; saygı göstermek

89
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

55:03-07 însanı yarattı. Ona açıklamayı öğretti. Güneş ve Ay BÎR HESABA GÖRE
(HAREKET ETMEKTE) DÎR. BİTKİLER VE AĞAÇLAR SECDE EDERLER. Göğü Allah
yükseltti ve mîzanı (dengeyi) O koydu.

22:18 GÖRMEZ MÎSÎN KÎ, GÖKLERDE OLANLAR VE YERDE OLANLAR, GÜNEŞ, AY,
YILDIZLAR, DAĞLAR, AĞAÇLAR, HAYVANLAR VE ÎNSANLARIN BÎRÇOĞU ALLAH'A
SECDE EDÎYOR; birçoğunun üzerine de azap hak olmuştur. Allah kimi hor ve hakir
kılarsa, artık onu değerli kılacak bir kimse yoktur. Şüphesiz Allah dilediğini yapar.

"Görmez misin" sözü göklerde ve yerde olanların secdelerinin görünür olduğu


vurgulamaktadır. Eğer insanların secdesi fizikselse mantık olarak diğerlerinin de
secde ettiğini görüyor olmamız gerekirdi. Peki neden Güneş'in veya Ay'ın secde
ettiğini göremiyoruz? Gözlerimizde mi sorun var? Cevap basit; bu ayetler Allah'ın
yarattığı her şeyin O'nun iradesine teslim olduğundan, O'na saygı gösterdiğinden
bahsetmektedirler.

16:48-50 Allah'ın yarattığı herhangi bir şeyi görmediler mi? ONUN GÖLGELERÎ,
küçülerek ve Allah'a SECDE EDEREK sağa sola döner. GÖKLERDE BULUNANLAR,
YERDEKÎ
CANLILAR VE BÜTÜN MELEKLER BÜYÜKLÜK TASLAMADAN ALLAH'A SECDE
EDERLER. ONLAR, ÜSTLERÎNDEKÎ RABLERÎNDEN KORKARLAR VE KENDÎLERÎNE
NE EMROLUNURSA ONU YAPARLAR.

Ayette secdenin şimdiki zaman / geniş zaman (yeSCuDu = secde eder / ediyor)
hali kullanılmış, göklerdeki ve yerdeki canlılar DEVAMLI Allah'a secde etmiyorlar.
Melekler Allah'a fiziksel olarak secde etmiyorlar, ayetten de anlaşılabileceği gibi
emirlerine uyarak teslim oluyorlar. Aynı şey nesnelerin gölgeleri için de geçerli.

84:21 Böyleyken onlar acaba neden imana gelmezler? Onlar kendilerine KURAN
OKUNUNCA SECDE DE ETMEZLER. AKSÎNE, KÂFÎRLER YALANLIYORLAR.

Kuran her okunduğunda muhatabın secde etmesi için mi inmiştir? Ayette "secde
etmek" (saygı göstermek) yalanlamanın zıttına konmuş.

32:15 Bizim ayetlerimize ancak o kimseler inanırlar ki, BUNLARLA KENDÎLERÎNE


ÖĞÜT VERÎLDÎĞÎNDE, BÜYÜKLÜK TASLAMADAN SECDEYE KAPANIRLAR ve
Rablerine hamd ile şükrederler.

Örneğin bir sebepten dolayı benimle alay eden veya gülen birine inananların
birbirlerini alaya almamalarını tembihleyen ayeti (49:11) hatırlatırsam karşımdaki
kişi önümde secde mi eder yoksa Kuran'ın ayetlerine boyun eğip saygı mı
gösterir?

90
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

03:113 Hepsi bir değildir; Ehli Kitap içinde istikamet sahibi bir toplum vardır ki,
gece saatlerinde SECDEYE KAPANARAK ALLAH'IN AYETLERÎNÎ OKURLAR.

Ayetten okuma eyleminin secdede iken gerçekleştiği anlaşılmaktadır, ondan


sonra değil. Secdeye kapanarak kitap okuyabilen biri var mıdır? Hıristiyan ve
Yahudiler de Müslümanlar gibi secdeye mi kapanmaktadır?

07:161 Onlara denildi ki: Şu şehire (Kudüs'te) yerleşin, ondan (nimetlerinden)


dilediğiniz gibi yeyin, "bağışlanmak istiyoruz" deyin ve KAPIDAN SECDE EDEREK
GÎRÎN ki hatalarınızı bağışlayalım. Îyilik yapanlara ileride ihsanımızı daha da
artıracağız.

Yahudiler kapıdan secde ederek mi girdiler yoksa teslim olarak, boyun eğerek mi?

12:04 Bir zamanlar Yusuf, babasına (Yakub'a) demişti ki: Babacığım BEN
RÜYAMDA ON BÎR YILDIZLA, GÜNEŞ VE AY'I BANA SECDE EDERLERKEN GÖRDÜM.

Güneş ve Ay fiziksel olarak Yusuf'a secde mi etmiştir yoksa emirlerine uyarak ona
teslim mi olmuştur?

13:15 Göklerde ve yerde bulunanlarda onların gölgeleri de sabah akşam ÎSTER


ÎSTEMEZ SADECE ALLAH'A SECDE EDERLER.

Secdeyi fiziksel olarak kabul edersek istemeden olan secdeyi nasıl açıklayabiliriz?
(Tekrar sürekli yapılan bir secde söz konusu: yeSCuDu)

Aynı şekilde rükûnun da bildiğimiz rükû olduğuna dair Kuran'da hiçbir delil yoktur.
Rükûnun anlamı alçak gönüllü olmak, tevazu gösterip kendini küçültmektir.
Kuran'da inanan kişilerin belli saatlerde rükû yapması gerektiğine dair hiçbir ayet
yoktur.

‫ ركع‬: eğilmek; alçakgönüllülük, tevazu; alçalmak, tevazu göstermek, boyun


eğmek.

77:47-48 O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline! Onlar, kendilerine


tevazü gösterin / boyun eğin denildiği zaman etmezler.

03:43 Hani melekler demişlerdi: Ey Meryem! Allah seni seçti; seni tertemiz
yarattı ve seni bütün dünya kadınlarına tercih etti. Ey Meryem! Rabbine itaat et;
saygı göster, tevazü edenlerle / boyun eğenlerle birlikte sen de et / eğ.

91
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

SORULAR

1. 68:43. ayette inkar edenlerin dirildikleri zaman secde etmeye


çağrılıcakları ve bunu yapamayacakları belirtilir, peki secde fiziksel
değilse niye yapamıyorlar?

68:42-43 Saktan keşfolunacağı (gerçek bütün çıplaklığıyla ortaya konulup iş


büyümeye başladığı) gün secdeye davet edililirler, ama artık güçleri yetmez.
Gözleri düşmüş, kendilerini bir zillet sarmış bulunur. Oysa onlar, o secdeye sağ
salim iken davet ediliyorlardı.

Verdiğiniz ayet daha çok secdenin fiziksel olmadığını kanıtladı çünkü inkarcılar
secde etmedikleri için değil (ki belki putlara ediyorlardı bu bilinmez) Allah'a ve
hükümlerine saygı göstermediği için tıpkı ödevini yapmadan okula gelmiş ve
öğretmeninin karşısında utanç içinde dikilen bir çocuk gibi yere bakıp, zillet içine
düşecekler. Allah secde etme sınavına sokmayacak kimseyi.

2. 27:24. ayetteki Güneş'e ve Ay'a secde etmeyi nasıl açıklıyorsunuz?

Ayetteki secdenin fiziksel olup olmadığı "vecedtü" (buldum) kelimesinden


anlaşılmaktadır. Eğer secde fiziksel bir secde olsaydı "buldum" değil, "gördüm"
denirdi. Dahası ayette geçen "min duni" (-den başka, -in yanında) Güneş ile
birlikte Allah'a da secde edildiğini gösteriyor. Bu da savunulacak bir izah değil.

3. Secde genelde düşmek anlamına gelen "KHarra" ile kullanılıyor, bu


secdeyi fiziksel yapmaz mı?

Secdeye düşmek bir deyimdir, bunun delili Kuran'ın tam kendisidir...

32:15 Bizim ayetlerimize o kimseler inanır ki, onlarla kendilerine öğüt


verildiğinde, secdelere kapanırlar (KHARRU SÜCEDEN) ve hiç böbürlenmeyerek
Rablerine hamt ile tespih ederler.
25:73 Rablerinin ayetleri kendilerine hatırlatıldığında, kör ve sağırlar gibi onlar
üzerine düşmezler / kapanmazlar (LEM YEKHIRRU).

İki ayeti karşılaştırdığımızda "secdeye düşmenin", "Allah'ın ayetlerine karşı kör ve


sağır kesilmemekle" aynı manada kullanıldığını görebiliriz.

12:100 Ana ve babasını taht üzerine çıkardı, hepsi Yusuf için secdeye kapandılar
(VE

92
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

KHARRU LEHU)...

Yusuf'un ana ve babası tahttayken nasıl olur da secdeye düşmüşlerdir?

4. On yedinci Surede ağlayarak çeneleri üstüne secde ederler diyor,


bunu nasıl
anlamalıyız?

İlginçtir ki ümmi (kutsal kitaplardan haberi olmayan) peygambere secde emri


geliyor fakat secdenin nasıl yapılacağını dair hiçbir ayet inmiyor. Örneğin bazı
kültlerde saygı göstermek için göbek üstü secde edilir. Kuran'da geçen secdeye
yorumlanacak ayet ise mezhepçileri üzecek türden. Bu ayete göre alın bölgesi
değil, çenenin üstüne "düşmek" gerekir.

Kul aminu bihı ev la tü 'minu innellezıne utül ılem min kablihı iza yütla aleyhim
yehırrune lil ezkani sücceda
17:107 De ki: "İster inanın ona, ister inanmayın. O, kendilerine daha önce ilim
verilmiş olanlara okunduğunda, onlar, çeneleri üstü secdelere kapanıyorlar."

Ve yehırrune lil ezkani yebkune ve yezıdühüm huşua


17:109 Ağlayarak çeneleri üstü düşerler; o onların huşûunu arttırır.

Kuran deyimsel ifadelerle doludur (kulaklarında ağırlık, kalplerinde örtüler...). Olan


bu vakayı ancak çenenin vücudun belli bir bölgesine düşmesi olarak
yorumlayabiliriz. Ayette "yer, zemin" gibi kelimeler yok, sadece "çenelerinin
üstüne düşerler" geçiyor. Örneğin başını eğip ağlayan birinin çenesi göğsünün
üzerine düşer.

5. 17:79'da geçen teheccüd namazı nedir?

17:79'da namaz (salat) diye bir kelime geçmez, "tehecced"'in kökü "uyanık
olmak, geceyi yatmadan geçirmek" anlamlarına gelir. Ayetin daha doğru çevirisi
şöyle olmalı:

17:79 Ve gecenin bir kısmında sana özgü olmak üzere ONUNLA (KURAN'LA)
uyanık olacaksın. Böylece Rabbinin seni övgüye layık bir konuma ulaştırması
umulur.

6. 2:238'de geçen kıyam kelimesi nedir?

...ve kumu lillahi kanitın

93
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Ve Allah için / Allah'a bağlı olarak dikilin / ayakta durun.


Kimse namazında çakı gibi yerinde dikilmiyor, ayakta durmak ancak söylev
anlamıyla mümkün.

KIBLE

02:142 İnsanlar içinden bazı beyinsizler (süfehau): "Onları, yönelmekte oldukları


kıbleden (yönden / odaktan) (ÇOKTANRICILIK) ne çevirdi?" diyecekler. De ki:
"Doğu da Allah'ın, batı da. O, dilediğini DOĞRU YOLA kılavuzlar."

İnkarcıların arasından bazıları, Hz. Muhammed'e İslam'ı seçmiş kişilerin neden


yönelmekte olduklarından (politeizm) çevrildiğini soruyor ve peygambere "Allah
dilediğini doğru yola kılavuzlar" demesi emrediliyor.

02:143 İşte böyle! Biz sizi, insanlar üstüne tanık olasınız, resul de sizin üstünüze
tanık olsun diye, orta yolu izleyen bir ümmet yaptık. Biz, üzerinde olduğunu kıble
(yön / odak) haline getirdik ki resule uyanı, ökçesi üstüne gerisin geri dönenden
ayıralım. Bu, Allah'ın kılavuzluk ettikleri dışındakilere gerçekten zor gelecektir.
Ama Allah imanınızı işe yaramaz hale getirmeyecektir. Şu da bir gerçek ki, Allah
öncelikle insanlara karşı çok acıyıcı, çok merhametlidir.

Kıblesinden (politeizm) dönüp inanan kişilere daha sonra Allah yeni bir kıble
(İbrahim'in inancını, monoteizmi) gösterip bununla onları test ediyor.

02:130 Öz benliğini beyinsizliğe (sefihe) itenden başka kim, İbrahim'in


milletinden yüz çevirir? Yemin olsun ki biz onu dünyada seçip yüceltmiştik. Ve o,
âhirette de barış ve iyilik sevenlerden biri olacaktır elbette...

02:144 Biz senin, yüzünün habire göğe doğru çevrildiğini elbette görüyoruz.
Hoşlanacağın bir kıbleye (yöne / odak noktasına) seni elbette döndüreceğiz. Artık
yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Nerede olsanız yüzünüzü Mescid-i Haram
yönüne döndürün. Kendilerine kitap verilenler, onun, Rablerinden bir gerçek
olduğunu çok iyi bilirler. Allah onların yapıp ettiklerinden habersiz değildir.

Peygamberin gitmesi gereken odak noktası belirlendikten sonra Allah onun için
yeni bir kıble belirleniyor: Mescidi Haram...

22:25 Küfre sapanlar, Allah'ın yolundan alıkoyarlar. Hem sürekli içinde kalan hem
dışarıdan gelen TÜM İNSANLAR İÇİN OLUŞTURULAN Mescid-i Haramdan da geri
çeviriyorlar. Kim orada zulmederek haktan sapmak isterse, biz ona acıklı bir azabı
tattıracağız.

94
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Yukarıdaki ayette bugün Müslümanların kıblesi olan Mescidi Haram'ın TÜM


İNSANLAR İÇİN yapıldığı yazıyor? Bu bir önceki ayetle tezat oluşturmaz mı?
Unutmayın Kuran'ın hiçbir yerinde Mescidi Haram'a doğru dua etme gibi bir emir
yok. Camide, evde, namaz kılarken DEĞİL nerede olursanız olun buraya dönün
emrediliyor. Bir yöne doğru dua edenler sadece ZAN izliyorlar.

02:145 Yemin olsun, Ehli kitap'a sen her türlü mucizeyi getirsen de onlar senin
kıblene (yönüne / odak noktana) uymazlar; sen de onların kıblesine
uymayacaksın. Onlar birbirlerinin kıblesine de uymazlar. Eğer sen, ilimden nasibin
sana geldikten sonra onların boş ve iğreti arzularına uyarsan, işte o zaman
kesinlikle zalimlerden olursun.

Ehli Kitabın Kıblesi:

04:171 Ey Ehli kitap! Dininizde aşırılığa gidip doymazlık etmeyin! Allah hakkında
gerçek dışı bir şey söylemeyin! Meryem oğlu İsa Mesih, Allah'ın resulü ve
kelimesidir. Onu, kendisinden bir ruhla beraber Meryem'e atmıştır. Artık Allah'a ve
resullerine inanın. "Üçtür!" demeyin. Son verin, sizin için daha iyi olur. Allah
Vâhid'dir, tek ve biricik ilahtır. Kendisi için bir çocuk olmasından arınmıştır O.
Yalnız O'nundur göklerdekiler ve yerdekiler. Vekil olarak Allah yeter.

09:30 Yahudiler: "Uzeyr, Allah'ın oğludur." dediler; Hıristiyanlar da: "Mesih,


Allah'ın oğludur." dediler. Kendi ağızlarının sözüdür bu. Kendilerinden önce inkâr
edenlerine sözlerine benzetme yapıyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da yüz geri
çevriliyorlar!

09:31 Allah'ın yanında hahamlarını ve ruhbanlarını da rabler edindiler. Meryem


oğlu Mesih'i de öyle. Oysa kendilerine, tek olan Allah'tan başkasına kulluk
etmemeleri emredilmişti. İlah yok o tek Allah'tan başka. Onların ortak
koştuklarından arınmıştır O.

Ehli Kitabın kıblesi (odak noktası) de kendi yarattıkları, Musevilik ve Hıristiyanlıktır.

KURAN IŞIĞINDA MESCİT

Kökü ‫( سجد‬sin-cim-dal -anlamları için rüku ve secde konusuna bakın-) olan


mescit kelimesinin Kuran'daki kullanılışına baktığımızda bunun fiziksel bir binayı
değil, içimizde oluşturduğumuz bir yapıyı belirttiği ve aynı "Allah yolunda" gibi bir
mecazi anlam içerdiği anlaşılmaktadır. Buna göre mescit'in muhtemel çevirisi
"secde edilen yer" değil, (içimizde oluşturduğumuz Allah'ın yasalarına) itaat
davranışı; (Allah'ın yasalarına) uyma, riayet hali olmalıdır. (Allah'ın emirlerine)

95
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

"İtaat yapısı, riayet kurumu" gibi alternatif çevirilerde mümkündür ki bunlar daha
gerçekçidir çünkü bu YAPI içimizdedir ama biz kulağa hoş gelmesi açısından
örneklerimizde "itaat davranışı" çevirisini kullanacağız.

Sure 18 Ayet 21

Ve kezalike a'serna aleyhim li ya'lemu enne va'dellahi hakkuv ve ennes saate la


raybe fıha iz yetenazeune beynehüm emrahüm fe kalübnu aleyhim bünyana
rabbühüm a'lemü bihim kalellezıne ğalebu ala emrihim lenettehızenne aleyhim
mescida
18:21 Böylece (insanları) onlardan haberdar ettik ki, Allah'ın vadinin hak
olduğunu, kıyametin şüphe götürmez olduğunu bilsinler. Hani onlar aralarında
Ashâb-ı Kehfin durumunu tartışıyorlardı. Dediler ki: "Üzerlerine bir bina yapın.
Rableri onları daha iyi bilir." Onların durumuna vâkıf olanlar ise: "Bizler, kesinlikle
onların yanıbaşlarına bir mescit yapacağız" dediler. (Diyanet) ...

lenettehızenne aleyhim mescida


... "Üzerlerine mutlaka bir mescit edineceğiz." (Yaşar Nuri Öztürk)
... "Biz muhakkak bunların üzerine bir mescit yaparız."... (Elmalılı Hamdi Yazır)
... "Onların üstüne bir mescid yapacağız,"... (Edip Yüksel)

‫ اخز‬/‫( اتخز‬ehaze / ettehıze) : almak, kabul etmek; cezalandırmak, başına bela olmak;
ele geçirmek; ele alıp düzenlemek; edinmek; tutmak, bağlı olmak, benimsemek,
izlemek, taklit etmek; kullanmak, yararlanmak

Aynı Kelimenin Kuran'daki Diğer Kullanımları

12.21 Onu satın alan Mısırlı, karısına şöyle dedi: "Ona iyi bak,
kendisine güzel bir yer hazırla. Bize yararı dokunabilir. Belki de
evlat ediniriz onu / evlat olarak alırız ( nettehızehu veleda
)." İşte bu şekilde biz Yûsuf'a yeryüzünde imkân verip o
toprağa yerleştirdik ki, ona olayların/haberlerin yorumunu
öğretelim. Allah, kendi emrine Gâlib'dir/kendi emrine
hükmeder. Ama insanların çokları bilmiyorlar.

4.118 Allah o şeytana lanet etmiştir. Demişti ki o: "Senin kullarından


belirli bir pay elbette alacağım ( ettehızenne ). "

Bu kelime hiçbir sözlükte yapmak veya inşa etmek anlamına gelmiyor. Peki doğru
çeviri nasıl olmalıydı?

96
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

... Onların üzerindeki İTAAT DAVRANIŞLARINI / RİAYET HALİNİ taklit edeceğiz /


bundan yararlanacağız.

Peki bu itaat davranışı ne idi?

18.14 Kalpleriyle aramızda bir bağ kurduk/kalplerini dayanıklı kıldık. Kalkıp şöyle
dediler: "Rabbimiz, göklerin ve yerin rabbidir. O'NDAN BAŞKA HİÇBİR İLAHA
YAKARMAYIZ. Aksini yaparsak saçma söz söylemiş oluruz."

Konuşmada mağaranın çevresine mescit dikmek gibi bir şey önerildiğini


düşünmek makul değil hatta gülünçtür.

Sure 7 Ayet 29 ve 31

Kul emera rabbı bil kıstı ve ekıymu vücuheküm ınde külli mescidiv bedeeküm
teudun 07:29 De ki: Rabbim adaleti emretti. Her secde ettiğinizde yüzlerinizi
O'na çevirin ve dini yalnız Allah'a has kılarak O'na yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi
(yine O'na) döneceksiniz. (Diyanet) X Çelişkinin önüne geçmek için mescit
kelimesi tamamen atlanmış!

..."Rabbim bana adaleti emretti. Her mescitte yüzlerinizi O'na doğrultun... (Yaşar Nuri Öztürk)
..."Rabbim adaleti emretti. Her mescitte yüzleriniz doğru tutun... (Elmalılı Hamdi Yazır)
... "Rabbim adaleti emreder. Her mescitte (ibadet yerinde) dini sadece O'na ait kılarak O'na yalvarın.
(Edip Yüksel)

ekıymu vücuheküm ınde külli


mescidi Yüzlerinizi her mescide
doğru yöneltin.

Bütün çeviriler birbiriyle çelişiyor ve kasıtlı olarak orijinal metinden sapılmış.


Mekke'de (ayet Mekke'de iniyor?) bir tane bile Mescit yokken Hz. Muhammed ve
izleyenleri nasıl oldu da HER MESCİDE doğru yüzlerini çevirebildiler? Mescidi
fiziksel bir yapı olarak düşünürsek ona yönelmek demek namazı camii dışında
kılmak demektir çünkü camii içinde mescide değil duvarlara yöneliyoruz!

Yine fiziksel olarak düşünürsek her mescide doğru dönmenin manası ve yararı
nedir?

07:29 De ki: Rabbim adaleti emretti. Yüzlerinizi HER İTAAT DAVRANIŞINA /


RİAYET HALİNE DOĞRU YÖNELTİN ve dini yalnız Allah'a has kılarak O'na yalvarın.
İlkin sizi yarattığı gibi (yine O'na) döneceksiniz.

97
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Ya benı ademe huzu zıneteküm ınde külli mescidiv ve külu veşrabu ve la tüsrifu innehu la
yühıbbül müsrifın
07:31 Ey Adem oğulları! Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin; yeyin,
için, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.

... Tüm mescitlerde süslü, güzel giysilerinizi kuşanın... (Yaşar Nuri Öztürk)
... her mescide gittiğinizde süzünüzü tutunun... (Elmalılı Hamdi Yazır)
... mescitlere giderken süsleniniz... (Edip Yüksel)

Ayet tüm insanlara sesleniyor, inanmayanlar bu ayeti nasıl uygulamışlardır ve


hangi mescide gitmişlerdir? O zamanlar bir tane bile mescit olmayan Mekke'de bu
ayet niye inmiştir?

07:31 Ey Adem oğulları! Her İTAAT DAVRANIŞINDA / RİAYET HALİNDE süslerinizi


alın; yeyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.

Bir sonraki ayet bu ayete açıklık getiriyor:

07:32 De ki: Allah'ın KULLARI için yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram
kıldı? De ki: Onlar, dünya hayatında, özellikle kıyamet gününde müminlerindir.
İşte bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz.

Sure 17 Ayet 7

İn ahsentüm ahsentüm li enfüsiküm ve in ese'tüm feleha fe iz cae vadül ahırati li yesuu vücuheküm
ve li yedhulül mescide kema dehaluhü evvele merrativ ve liyütebbiru ma alev tetbıra
17:07 Eğer iyilik ederseniz kendinize etmiş, kötülük ederseniz yine kendinize
etmiş olursunuz. Artık diğer cezalandırma zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler,
daha önce girdikleri gibi
yine Mescid'e (Süleyman Mâbedi'ne) girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi
büsbütün tahrip etsinler (diye, başınıza yine düşmanlarınızı musallat kıldık).

Yahudilerin düşmanları henhangi bir mescide değil, Yahudileri yenmek için


birbirleriyle "itaat davranışına / riayet haline" girmişler.

Sure 9 Ayet 17, 18, 107 ve 108

Ma kane lil müşrikıne ey ya'müru mesacidellahi şahidıne ala enfüsihm bil küfr ülaike habitat
a'malühüm ve fin nari hüm halidun
09:17 Allah'a ortak koşanlar, kendilerinin kâfirliğine bizzat kendileri şahitlik
ederlerken, Allah'ın mescitlerini imar etme selâhiyetleri yoktur. Onların bütün
işleri boşa gitmiştir. Ve onlar ateşte ebedî kalacaklardır. (Diyanet)

98
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Ma kane lil müşrikıne ey ya'müru mesacidellahi


Allah' ın mescitlerini onarmak müşriklerin (ortak koşanların) işi değildir.

Mescid'in tamirini üstlenen kişinin inanan biri olduğunu ve müşrik olmadığını biz
nasıl bilebiliriz? Kalplerin içini bilen yalnızca Allah değil midir?

09:101 Çevrenizdeki bedevî Araplardan ve Medine halkından


birtakım münafıklar vardır ki, münafıklıkta maharet
kazanmışlardır. Sen onları bilmezsin, biz biliriz onları. Onlara iki
kez azap edeceğiz, sonra da onlar büyük bir azaba
itileceklerdir.

İnnema ya'müru mesacidellahi men amene billahi vel yvmil ahıri ve ekames salate ve atez zekate
ve lem yahşe illallahe fe asa ülaike ey yekunu minel mühtedın
09:18 Allah'ın mescitlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe iman eden, namazı
dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar
eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır.

‫عمر‬: ikamet etmek, içinde kalmak; tamir etmek, imar etmek; yaşanabilir yapmak;
(bir yeri) iskân etmek; dini bir ziyaret yapmak

09:17 Ortak koşanlar, nefislerinin küfürlerine şahit olurlarken, Allah'ın


İTAAT
DAVRANIŞLARININ / RİAYET HALİNİN İÇİNDE OLAMAZLAR / (İÇİNİ)
DOLDURAMAZLAR.

09:18 Allah'ın İTAAT DAVRANIŞLARINI / RİAYET YASALARINI ancak Allah'a ve


ahiret
gününe iman eden, BAĞLILIĞI GERÇEKLEŞTİREN, ARINMA GÖSTEREN ve Allah'tan
başkasından korkmayan kimseler DOLDURUR. İşte doğru yola ermişlerden
olmaları umulanlar bunlardır. (X Başta açıkladığımız gibi mecazi bir anlatım söz
konusu, mescit secde edilen / itaat edilen yer demektir ve bu yer içimizdedir.)

Vellezınettehazu mesciden dırarav ve küfrav ve tefrıkam beynel mü'minıne ve irsadel li men


habellahe ve rasulehu min kabl ve le yahlifünne in eradna illel husna vallahü yeşhedü innehüm le
kazibun
09:107 (Münafıklar arasında) bir de (müminlere) zarar vermek, (hakkı) inkâr
etmek, müminlerin arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Resulüne karşı
savaşmış olan adamı beklemek* için bir mescid kuranlar ve: (Bununla) iyilikten
başka birşey istemedik, diye mutlaka yemin edecek olanlar da vardır. Halbuki
Allah onların kesinlikle yalancı olduklarına şahitlik eder. (Diyanet)

99
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

‫ رصد‬: gözlemek, izlemek, gözetlemek

Bir mescit inananlara nasıl bir zarar verebilir?


Bir mescit inananlar arasında nasıl bir bölünme yaratabilir?
Bir mescit inkar etmek için nasıl inşa edilebilir?
Bir mescit gözlem yeri olarak nasıl kullanılabilir?

09:107 Ve İTAAT DAVRANIŞLARINI / RİAYET HALİNİ zarar vermek ve inançsızlık ve


müminlerin arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Resulüne karşı savaşmış
olanları gözlemek için KÖTÜYE KULLANANLAR var ve (bununla) iyilikten başka
birşey istemedik, diye yemin ediyorlar. Halbuki Allah onların kesinlikle yalancı
olduklarına şahitlik eder.

İTAAT DAVRANIŞLARI maskesi altına girmiş birkaç müşrik, müminlerin arasına


karışarak Peygamber ile savaşanların her hareketini izlemişler müminler arasında
bölünme yaratmaya çalışmışlar ve yakalandıklarında kötü bir niyetleri olmadığını
söylemişlerdir. Müminleri bölmek için bir mescit inşa ettiklerini düşünmek
mantıksızdır.

La tekum fıhi ebeda le mescidün üssise alet takva min evveli yevmin ehakku en tekume fihi fıhi
ricalüy yühıbbune ey yetetahheru vallahü yühıbbül müttahhirın
09:108 Onun içinde asla namaz kılma! İlk günden takvâ üzerine kurulan mescit
(Kuba Mescidi) içinde namaz kılman elbette daha doğrudur. Onda temizlenmeyi
seven adamlar vardır. Allah da çok temizlenenleri sever. (Diyanet)

Böyle bir mescitte sakın namaza durma!... (Yaşar Nuri Öztürk)


Onun için kesinlikle orada namaza durma!... (Elmalılı Hamdi Yazır)
Böyle bir yerde ebediyen namaza durma... (Edip Yüksel)

La tekum fıhi
Onun içinde (ayakta) durma!

ehakku en tekume fıhi


Onun içinde (ayakta) durman daha uygundur

Tüm çevirmenler ayette "ayakta durmak" fiilini orijinal metinde salat kelimesine
rastlanmamasına rağmen "namaza durmak" olarak çevirmiş. İlginç olan ise
Peygamberimizin mescitte namaz kılması değil, durması dahi yasaklanmıştır!

Dünya üzerinde takva ile inşa edilen mescit var mıdır ve bu ne demektir? İçindeki
insanların temizliği beden temizliği mi yoksa ruhsal bir temizlik mi?

100
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Ve ma kane cevabe kavmihı illa en kalu ahricuhüm min karyetiküm


innehüm ünasüy yetetahherun
07:82 Kavminin cevabı: Onları (Lût'u ve taraftarlarını)
memleketinizden çıkarın; çünkü onlar fazla temizlenen
insanlarmış! demelerinden başka bir şey olmadı.

108. ayetteki mescidin işlevi açıktır: insanları günahlarından arındırmak ve dünya


üzerinde bunu yapabilen bir cami yoktur.

09:108 Asla onun içinde durma (X bir önceki ayette bahsedilen SAHTE RİAYET
YAPISININ İÇİNDE) İlk günden takva üzerinde kurulan İTAAT DAVRANIŞI / RİAYET
HALİ içinde durman için daha uygundur. İçinde temizlenmek isteyenler vardır ve
Allah temizlenenleri sever.

E fe men essese bünyanehu ala katva minallahi ve rıdvanin hayrun em men essese bünyanehu ala
şefacürufin harin fenhara bihı fı nari cehennem vallahü la yehdil havmez zalimın
09:109 Binasını Allah korkusu ve rızası üzerine kuran kimse mi daha hayırlıdır,
yoksa yapısını yıkılacak bir yarın kenarına kurup, onunla beraber kendisi de çöküp
cehennem ateşine giden kimse mi? Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.

Ayet kişisel bir binadan (bünyane-hu) söz ediyor. Toplumdaki herkes kendine ait
bir mescit inşa edemez, ayet yine mecaz bir anlam taşıyor. Kişinin "kendisiyle
birlikte cehennem ateşine yuvarlanan" bina, içinde oluşturduğu metaforik binadır.

La yezalü bünyanühümlezı benev rıbeten fı kulubihim illa en tekattaa kulubühüm yallahü alımün
hakım
09:110 Yaptıkları bina, (ölüp de) kalpleri parçalanıncaya kadar yüreklerine
devamlı olarak bir kuşku (sebebi) olacaktır. Allah çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.

Yapılan bir bina kimseye bir kuşku sebebi olmaz.

Sure 2 Ayet 114 ve 187

Ve men azlemü mimmem menea mesacidellahi ey yüzkera fıhesmühu ve sea fı harabiha* ülaike ma
kane lehüm ey yedhuluha illa haifın * lehüm fid dünya hızyüv ve lehüm fil ahırati azabün azıym
02:114 Allah'ın mescidlerinde O'nun adının anılmasına engel olan ve onların
harap olmasına çalışandan daha zalim kim vardır! Aslında bunların oralara ancak
korkarak girmeleri gerekir. (Başka türlü girmeye hakları yoktur.) Bunlar için
dünyada rezillik, ahirette de büyük azap vardır. (Diyanet)

‫( ال‬illâ) : -den başka

101
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

‫( خائفين‬hâifin) : korkanlar, sakınanlar (fâilün yapısı kelimeye bir işi yapan anlamı
katar. Örn: ketebe: o yazdı, kâtibun: yazan, katip)

Ayette göze çarpan en büyük yozlaşma "illâ hâifîn" (korkanlar hariç) sözcüğünün
"ancak korku içinde" olarak çevrilmesi.

02:114 Allah'ın İTAAT DAVRANIŞLARINI / KURUMLARINI, içlerinde O'nun ismini


hatırlamayı yasaklayandan ve yıkılması için uğraşandan daha zalim kimdir!
Onların ona girmeleri mümkün değildir, (Allah 'tan) SAKINANLAR HARİÇ...

İtaat davranışları sadece Allah'tan korkanlar içindir, korkmayan bir kişi bu yapıya
giremez.

Ühılle leküm leyletes sıyamir rafesü ila nisaiküm* hünne libasül leküm ve entüm libasül lehünn*
alimellahü enneküm küntüm tahtaune enfüseküm fe tabe aleyküm ve afa anküm* fel
anebaşiruhünne vevteğu ma ketebellahü leküm * ve külu veşrabu hatta yetebeyyene lekümül
hüytul ebyadu minel haytıl esvedi minel fecri sümme etimmüs sıyame ilel leyl* ve la tübaşiruhünne
ve entüm akifune fil mesacid* tilke hududüllahi fe la takrabuha* kezalike yübeyyinüllahü ayatihı lin
nasi leallehüm yettekun

02:187 Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar sizin için
birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz. Allah sizin kendinize kötülük
ettiğinizi bildi ve tevbenizi kabul edip sizi bağışladı. Artık (ramazan gecelerinde)
onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için takdir ettiklerini isteyin. Sabahın beyaz ipliği
(aydınlığı), siyah ipliğinden (karanlığından) ayırt edilinceye kadar yeyin, için,
sonra akşama kadar orucu tamamlayın. Mescitlerde ibadete çekilmiş olduğunuz
zamanlarda kadınlarla birleşmeyin. Bunlar Allah'ın koyduğu sınırlardır. Sakın bu
sınırlara yaklaşmayın. İşte böylece Allah âyetlerini insanlara açıklar. Umulur ki
korunurlar.

... Mescitlerde itikâfta bulunduğunuz sırada zevcelerinizle cinsel temas kurmayın. (Yaşar Nuri
Öztürk)
... Bununla birlikte siz, mescitlerde itikaf halinde iken onlarla ilişkide bulunmayın. (Elmalılı Hamdi
Yazır)
... Mescitlere kapanmış durumdayken onlarla cinsel ilişkide bulunmayın. (Edip Yüksel)

‫( عاكفوان‬âkifûn) kökü ‫ عكف‬: devamlı bir yerde kalmak, -den ayrılmamak, kendini bir
yere kapatmak; (kendini bir şeye) adamak;

Âkifûn Kelimesine Kuran'dan Referanslar:

İz kale li ebıhi ve kavmihı ma hazihit teemasılülletı entüm leha akifun


21:52 Babasına ve halkına, "Kendinizi adadığınız bu heykeller de neyin
nesidir," dedi.

102
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Kalu na'büdü asnamen fe nezallü leha akifın


26:71 "Putlara tapıyoruz ve onlara kendimizi adamışız" diye cevap
verdiler.

Âkifûn'un anlamı "itikâf edenler" değil "kendini bir şeye adayanlar"dır. Ayete göre
herkesin itikâf için kapanacağı mescitlerde cinsel ilişki kurmayı düşünmek bile
saçmalıktır ve bunun hatırlatılma gereği nedir?

Ayetin ilk kısmında kirli olmaları dışında kadınlara yaklaşılabileceği söyleniyor. Bu


da demektir ki geceleyin bir İTAAT DAVRANIŞI mevcut değil ama oruç süresince
(seherden akşama kadar) kadınlara yaklaşmama da başka bir İTAAT
DAVRANIŞIDIR. Oruç Kitap Ehline de farz kılınmış ve akşamleyin kadınlara
yaklaşmak yasaklanmıştı. Daha sonra Allah inananları affedip ve bu sınırı sadece
oruç süresine çekmiştir.

ve la tübaşiruhünne ve entüm akifune fil mesacid


Ve onlara İTAAT DAVRANIŞLARINA / RİAYET HALİNE KENDİNİZİ ADAMIŞKEN
yaklaşmayın.

Sure 22 Ayet 40

Ellezıne uhricu min diyarihim bi ğayri hakkın illa ey yekulu rabbünellah ve lev la defullahin nase
badahüm bi badıl lehüddimet savamiu ve biyeuv ve salevatüv ve mesacidü yüzkeru
fıhesmüllahi kesıra ve le yensurannellahü mey yensuruh innellahe le kaviyyün azız
22:40 Onlar, başka değil, sırf "Rabbimiz Allah'tır" dedikleri için haksız yere
yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. Eğer Allah, bir kısım insanları (kötülüklerini)
diğer bir kısmı ile defedip önlemeseydi, mutlak surette, içlerinde Allah'ın ismi bol
bol anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler yıkılır giderdi. Allah,
kendisine (kendi dinine) yardım edenlere muhakkak surette yardım eder. Hiç
şüphesiz Allah, güçlüdür, galiptir.

Anahtar Kelimeler:

‫( صوامع‬savâmiu') : 8 ciltlik Lanes sözlüğüne göre bu kelime oruç tutmak anlamına


gelen

‫( صام‬sâme) kökünden geliyor ve anlamı "sıkça tutulan oruçlar", "manastır" değil!


‫( بيتتع‬biyeu') : sözlük anlamı "sinagoglar ve kiliseler" olarak verilmiş ama bu
kelimenin tekil halinin anlamının "alışveriş, satış, pazarlık" olması garibimize gitti.
Kelimenin kökü ‫ببباع‬da "satmak, ticaret yapmak ve satın almak" anlamlarına

103
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

geliyor. Sinagog ve kilise gibi yerlerin böyle bir kökün altında verilmesi çok ilginç.
Kelime "alışverişler, pazarlıklar" anlamına geliyor.

‫هدم‬: altüst olmak; kırılmak; yıkılmak; parçalara ayrılmak

Hatırlatmak gerekirse çevirmenlere göre:

Salavat "bereket" anlamına geliyor (2:157),


Salavat "namaz" anlamına geliyor (2:238, 23:9),
Salavat "dualar" ve "yakarışlar" anlamına geliyor (9:99, 9:109),
Salavat "sinagoglar" anlamına geliyor (bu ayette yani 22:40).

Ayete ve çevirmenin yorumuna göre kelimenin anlamı değişiklik gösteriyor. Artı


"biyeu'" sözlüklere göre hem "kiliseler" hem "sinagoglar" anlamına gelebiliyor
ama hatırlarsanız 17:07inci ayette Allah, Yahudilerin düşmanlarına mescide
girmeleri için (dikkat edin ayette spesifik bir mescit ismi geçmiyor) izin vermişti.
Peki neden bu ayette Yahudiler için başka bir ibadet yerinin adı geçiyor? Daha da
önemlisi manastırlarda Allah'ın ismi anılıyor mu? Sinegoglarda anılıyor mu? Yoksa
genellikle Hz. Meryem ve Hz. İsa'nın ismi anılan kiliselerde mi anılıyor? Dininizde
fırkalara bölünmeyin diyen Allah niye tüm ibadet yerlerinin ismini sayıyor ve buna
zemin hazırlıyor?

22:40 Onlar, başka değil, sırf "Rabbimiz Allah'tır" dedikleri için haksız yere
yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. Eğer Allah, bir kısım insanları (kötülüklerini)
diğer bir kısmı ile defedip önlemeseydi, Allah' ın bol bol hatırlandığı SIKÇA
TUTULAN ORUÇLAR, PAZARLIKLAR, BAĞLILIKLAR / YÜKÜMLÜLÜKLER ve İTAAT
DAVRANIŞLARI heba olurdu. Allah, kendisine (kendi dinine) yardım edenlere
muhakkak surette yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, güçlüdür, galiptir.

DİĞER İKİ YOZLAŞMA: MESCİDİ HARAM VE MESCİDİ AKSA

"Mescidi Haram" ve "Mescidi Aksa" kelimeleri geleneksel yorumlara göre


Kuran'da özel isim olarak kullanılmıştır. Ancak, bu yorumlar mezhepçiler için
sorun olmaktan öteye gitmemektedir.

Örneğin, "Mescidi Aksa" diye bilinen yerin alanı Ömer Bin Hattâb'ın
zamanına kadar 600 yıl boyunca çöplük alanı olarak kullanılmış ve daha sonra
Ömer bu alana ağaçtan bir yapı inşa etmiştir. Arkeologlara göre Ümeyyed Halife,
Abd-ül Melik-ibn-i Mervar milattan sonra 691 yılında inşaata başlamış ve El-Velid
(705-715) bugün Mescidi Aksa olarak bildiğimiz yeri tamamlamıştır. Kuran' ın
inişinden yıllar sonra inşa edilen bu yapı mezhepçiler için sıkıntı yarattığından olsa
gerek bu kelimeyi özel isim olarak kabul etmeyip bir mescit olarak kabul edenler

104
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

türedi. Kendilerini ne kadar haklı çıkarmaya çalışsalar da unuttukları şey "en


uzak" anlamına gelen "El-Aksa"'nın bulunduğu konum bakımından yorumlarıyla
uyuşmadığıdır.

Mescid'in anlamını artık hepimiz az çok biliyoruz bu nedenle bu kelimenin


anlamını da tahmin etmek hiç de zor değil. Mescid yine "İTAAT KURUMU /
DAVRANIŞI" anlamına gelirken "Haram" da hepimizin bildiği üzere "yasak"
demektir. İkisi birleştiğinde şu anlam çıkar: "Yasağa itaat/saygı
davranışı/yapısı/kurumu." Bu yapı da aynı mescid gibi içimizde. Biz çevirilerimizde
kısaca "yasaklara riayet/itaat" anlamını kullanacağız.

Sure 2 Ayet 144, 149, 150, 191, 196 ve 217

02:144 (Ey Muhammed!) Biz senin yüzünün göğe doğru çevrilmekte olduğunu
(yücelerden haber beklediğini) görüyoruz. İşte şimdi, seni memnun olacağın bir
kıbleye döndürüyoruz. Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. (Ey
müslümanlar!) Siz de nerede olursanız olun, (namazda) yüzlerinizi o tarafa
çevirin. Şüphe yok ki, ehl-i kitap, onun Rablerinden gelen gerçek olduğunu çok iyi
bilirler. Allah onların yapmakta olduklarından habersiz değildir.

02:149 Nereden yola çıkarsan çık (namazda) yüzünü Mescid-i Haram tarafına
çevir. Bu emir Rabbinden sana gelen gerçektir. (Biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan
habersiz değildir.

KIBLE namaz için dönülen yön ve Mescidi Haram da dönülecek istikamet ise KIBLE
EVLER olduğunda ne tarafa dönülecek?

Ve evhayna ila musa ve ehıyhi en tebevvea likavmiküma bi mısra büyutev vec'alu büyuteküm
kıbletev ve ekıymus salah ve beşşiril mü 'minın
10:87 Biz de Musa ve kardeşine: Kavminiz için Mısır'da evler hazırlayın ve
evlerinizi namaz kılınacak yerler yapın, namazlarınızı da dosdoğru kılın. (Ey
Musa!) Müminleri müjdele! diye vahyettik. (Diyanet)

...evlerinizi kıble yapın/karşılıklı yapın... (Yaşar Nuri Öztürk)


...evlerinizi kıble tarafına yapın... (Elmalılı Hamdi Yazır)
...evlerinizi tapınak yapın... (Edip Yüksel)

vec'alu büyuteküm kıbleten


ve evlerinizi kıble yapın

Her ayette kıble diye çevrilen kelime "namaz kılınacak yerler" oldu! Çok ilginç!

105
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Yukarıdaki ayette (2:144) namaz kılarken Mescidi Haram'a dönün diye bir emir
yok, eğer Allah bunu kastetmiş olsaydı bunu direkt olarak belirtirdi. Allah
emirlerini dile getirirken kelime kıtlığına girmez. Basitçe "NEREDE OLURSANIZ
OLUN NAMAZ KILARKEN MESCİDİ HARAM'A DÖNÜN" diye emredebilirdi. Allah
neden bu ayette Salat kelimesini atlamış? Niye çevirmenler namaz kelimesini
parantez içine eklemek zorunda kalmış? Çünkü Allah zaten o zamanlar orada bile
bulunmayan fiziksel bir binadan bahsetmiyor.

Hz. Musa'nın kıblesi ne taraftı? Kudüs mü yoksa Mısırdaki evler mi? İsrailoğulları
hangi tarafa doğru dua ettiler? Kuran'ın hiçbir yerinde, Yahudilerin ve
Hristiyanların Kudüs'e doğru dua ettiklerini kanıtlayacak bir ayet yok ve
müslümanların da MESCİDİ HARAM'A DOĞRU
DUA ETMELERİ İÇİN BİR EMİR YOK.

Biliyorsunuz ki Mekke'de put dolu taş yapıdan başka bir mâbed yoktu.

02:150 (Evet Resulüm!) Nereden yola çıkarsan çık (namazda) yüzünü Mescid-i
Haram'a doğru çevir. Nerede olursanız olunuz, yüzünüzü o yana çevirin ki,
aralarından haksızlık edenler (kuru inatçılar) müstesna, insanların aleyhinizde
(kullanabilecekleri) bir delili bulunmasın. Sakın onlardan korkmayın! Yalnız
benden korkun. Böylece size olan nimetimi tamamlayayım da doğru yolu
bulasınız. (Diyanet)

Salat (çevirmenlere göre namaz) kelimesi ayette geçmiyor, bu sadece


çevirmenlerin bir hüsnükuruntusu. Bunlar ayet üzerinde anlamı değiştirebilecek
eklemeler yapma icazetini kimden almışlardır yoksa Allah' ın sözleri eksik midir?

02:191 Onları (size karşı savaşanları) yakaladığınız yerde öldürün. Sizi


çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne, adam öldürmekten daha kötüdür.
Mescid-i Haramda onlar sizinle savaşmadıkça, siz de onlarla savaşmayın. Eğer
onlar size karşı savaş açarlarsa siz de onları öldürün. İşte kâfirlerin cezası
böyledir.

Ayet Medine'de iniyor ve Mescidi Haram kilometrelerce uzakta. Yozlaşmış


çevirilere güvenecek olursak, inananların Mescidi Haram'da savaşmaları yasak
fakat eğer saldırıya uğrarlarsa savaşabilirler. Daha önce de açıkladığımız gibi
Mescidi Haram daha yapılmamıştı bu nedenle Medine'deki inananların Kabe'ye
girip putların önünde namaz kılarken kafirlerin saldırılarına uğrayacaklarını
düşünmek mantıksızdır.

02:191 Onları (size karşı savaşanları) yakaladığınız yerde öldürün. Sizi


çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne, adam öldürmekten daha kötüdür ve

106
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

YASAKLARA RİAYETTE sizle savaşmadıkça onlarla savaşmayın. Eğer onlar size


karşı savaş açarlarsa siz de onları öldürün. İşte kâfirlerin cezası böyledir.

YASAK AYLARDA SAVAŞMAMA EMRİNE (mescidi haram) inananlar tarafından


dikkat edilmeli ancak inanmayanların savaş açması durumunda inananların
kendilerini savunup saldıranları öldürme hakkı var.

02:196 Haccı ve umreyi Allah için tam yapın. Eğer (bunlardan) alıkonursanız
kolayınıza gelen kurbanı gönderin. Kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş
etmeyin. Sizden her kim hasta olursa yahut başından bir rahatsızlığı varsa, oruç
veya sadaka veya kurban olmak üzere fidye gerekir. (Hac yolculuğu için) emin
olduğunuz vakit kim hac günlerine kadar umre ile faydalanmak isterse, kolayına
gelen bir kurban kesmek gerekir. Kurban kesmeyen kimse hac günlerinde üç,
memleketine döndüğü zaman yedi olmak üzere oruç tutar ki, hepsi tam on
gündür. ( zalike li mel lem yekün ehlühu hadıril mescidil haram ) Bu
söylenenler, ailesi Mescid-i Haram civarında oturmayanlar içindir. Allah'tan
korkun. Biliniz ki Allah'ın vereceği ceza ağırdır.

‫( حضر‬haDZır) : bulunan, hazır, mevcut; hazır, hazırlıklı; şuanki, şimdiki; katılmak;


iştirak etmek; şimdiki zaman; bugün; şimdi

Bu ayet indiğinde sadece Kabe denilen taş yapı mevcuttu, Mescidi Haram diye bir
cami yoktu.

...Bu söylenenler, ailesi YASAKLARA RİAYETTE BULUNMAYANLAR içindir...

02:143 İşte böylece sizin insanlığa şahitler olmanız, Resulün de size şahit olması
için sizi mutedil bir millet kıldık. Senin (arzulayıp da şu anda) yönelmediğin kıbleyi
(Kâbe'yi) biz ancak Peygamber'e uyanı, ökçeleri üzerinde geri dönenden
ayırdetmemiz için kıble yaptık. Bu, Allah'ın hidayet verdiği kimselerden başkasına
elbette ağır gelir. Allah sizin imanınızı asla zayi edecek değildir. Zira Allah
insanlara karşı şefkatli ve merhametlidir.

Hz. Muhammed Mekke'den hicret ettikten sonra Allah YASAKLARA RİAYET


KURUMUNU belirledi ve bu Peygamberi izleyenler için bir test niteliğindeydi. Bu
kısıtlamalara hazır olmayan inananlar oldu ve yalnızca Allah tarafından rehberlik
edilen kişiler bunları hemen kabul etti.

Yes'eluneke aniş şehril harami kıtalin fıh* kul kıtalün fıhi kebır* ve saddün an sebılillahi ve küfram
bihı vel mescidil harami ve ıhracü ehlihı minhü ekberu ındellah* vel fitnetü ekberu minel katl* ve la
yezalune yükatiluneküm hatta yerudduküm an dıniküm inisteta* ve mey yertedid minküm an dınihı

107
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

fe yemüt ve hüve kafirun fe ülaike habitat a'malühüm fid dünya vel ahırah* ve ülaike ashabün nar*
hüm fıha halidun
02:217 Sana haram ayı, yani onda savaşmayı soruyorlar. De ki: O ayda
savaşmak büyük bir günahtır. (İnsanları) Allah yolundan çevirmek, Allah'ı inkâr
etmek, Mes-cid-i Haram'ın ziyaretine mâni olmak ve halkını oradan çıkarmak ise
Allah katında daha büyük günahtır. Fitne de adam öldürmekten daha büyük bir
günahtır. Onlar eğer güçleri yeterse, sizi dininizden döndürünceye kadar size
karşı savaşa devam ederler. Sizden kim, dininden döner ve kâfir olarak ölürse,
onların yaptıkları işler dünyada da ahirette de boşa gider. Onlar cehennemliktirler
ve orada devamlı kalırlar.

Yes'eluneke aniş şehril harami


Sana yasak ayı soruyorlar
kıtalin fıh
İçinde savaşmayı / öldürmeye çalışmayı (yasak ay; avlanma yasağı olan kavuran
dolunay ayıdır. )
kul kıtalün fıhi kebır
De ki onda savaşmak / öldürmeye çalışmak büyük (bir günahtır)
ve saddün an sebılillahi
Ve Allah' ın yolundan uzak tutmak
ve küfram bihı
Ve ona inanmamak (Allah' ın yoluna)
vel mescidil harami
Ve Mescidi Haram
ve ıhracü ehlihı
Ve (onun) insanlarını çıkarmak
minhü
ondan
ekberu ındellah
Allah katında daha büyük (bir günah)tır.
vel fitnetü ekberu minel katl
Ve fitne de öldürmekten büyük (bir günah)tır.

Mescidi Haram'da kalan insanlar kimlerdir? İlk ne zaman inananlar Mescidi


Haram'dan çıkartılmıştır? İnsanları evlerinden, yurtlarından çıkarmak mümkündür
fakat kişiyi ORALIKTA BİR TANE MESCİT BİLE YOKKEN onun içinden çıkarmak
nedir?

Diyanet'e göre:
VE KÜFRAM Bİ Hİ: Ve Allah'ı inkar etmek

Bu çeviri doğru mudur? Doğrusu "Allah'ı inkar etmek" mi olacak yoksa "onu inkar
etmek" mi? Cümlenin öznesi Allah' ın yolu ve mescidi haram olduğu için "onu

108
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

inkar etmek" ALLAH'IN YOLUNU VE MESCİDİ HARAMI İNKAR ETMEKTİR. Orada bile
olmayan bir mescidi inkar etmek mümkün müdür? Bir mescidi inkar etmek günah
olabilir mi?

Doğru çeviri şöyle olmalı:

02:217 Sana haram ayı, yani onda savaşmayı soruyorlar. De ki: O ayda
savaşmak büyük bir günahtır. (İnsanları) Allah yolundan çevirmek, ONU (ALLAH
YOLUNU) ve HARAMLARA İTAATİ inkar etmek ve ONDAN (ALLAH'IN YOLU VE
HARAMLARA İTAATTEN) insanları çıkarmak ise Allah katında daha büyük günahtır.

05:01 Ey iman edenler! Akitleri(n gereğini) yerine getiriniz. İhramlı iken ( ENTÜM
HURUM ) avlanmayı helal saymamak üzere (aşağıda) size okunacaklar dışında
kalan hayvanlar, sizin için helâl kılındı. Allah dilediğine hükmeder.

05:02 Ey iman edenler! Allah'ın (koyduğu, dinî) işaretlerine, haram aya, (Allah'a
hediye edilmiş) kurbana, (ondaki) gerdanlıklara, Rablerinin lütuf ve rızasını
arayarak Beyt-i Haram'a yönelmiş kimselere (tecavüz ve) saygısızlık etmeyin.
İhramdan çıkınca avlanabilirsiniz. Mescid-i Haram'a girmenizi önledikleri için bir
topluma karşı beslediğiniz kin sizi tecavüze sevketmesin! İyilik ve (Allah'ın
yasaklarından) sakınma üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine
yardımlaşmayın. Allah'tan korkun; çünkü Allah'ın cezası çetindir.

Çevirmenler yine orijinal metinden sapıp ateşle oynuyorlar.

‫( انتم‬entüm) : (çoğul) siz

‫( حرم‬hurum) : yasak, yasaklanmış; kutsal; saygıdeğer

Kurandan Referanslar:

09:05 Haram (YASAK) aylar ( EŞHÜRUL HURUM ) çıkınca müşrikleri bulduğunuz


yerde öldürün; onları yakalayın, onları hapsedin ve onları her gözetleme yerinde
oturup bekleyin. Eğer tevbe eder, namazı dosdoğru kılar, zekâtı da verirlerse artık
yollarını serbest bırakın. Allah yarlığayan, esirgeyendir.

09:36 Gökleri ve yeri yarattığı günde Allah'ın yazısına göre Allah katında ayların
sayısı on iki olup, bunlardan dördü haram ( HURUM ) aylarıdır. İşte bu doğru
hesaptır. O aylar içinde (Allah'ın koyduğu yasağı çiğneyerek) kendinize
zulmetmeyin ve müşrikler nasıl sizinle topyekün savaşıyorlarsa siz de onlara karşı
topyekün savaşın ve bilin ki Allah (kötülükten) sakınanlarla beraberdir.

109
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Çevirmenlere göre Kuran'ın her yerinde yasak olarak tercüme edilen kelime Mâide
Suresinde ihram oluyor. Önemli bir nokta ise "ihram" kelimesinin türevi haram
değildir ve bu kelime Kuran'nın hiçbir yerinde geçmez, bu da çevirmenlerin bir
fantazisidir.

Ayet sanılanın aksine Hac ve Ümre'den değil AVLANMADAN bahsediyor. Hacca


gidenler Mekke'nin çöllerinde avlanacak değiller zaten.

Allah ve Peygamber düşmanları, Arap olmayanlara idollerini ziyaret ettirip


taptırabilmek için birkaç kelimenin daha anlamıyla oynamış, işte bunlardan
birkaçı...

Diğer Anahtar Kelimeler:

‫( هههدى‬hede) : rehber olmak, yolu göstermek, doğru yolu izlemek; doğru yolda
(giden); davranış şekli/tarzı/üslubu; hediye; bağış, adak, kurban

"Hedi’" kelimesinin rehber ve hediye gibi yananlamları vardır. Örneğin 27:35-36.


ayetlerdeki "hediyet" kelimesi Türkçe'deki gibi bir hediyeyi anlatır. 5:95 ve 97.
ayetlere bakarsak kurban anlamının bağlama uymadığı görülecektir. Kuran'da
kurban bayramı diye birşeye rastlanmaz, bu "bayram" da çoğu şey gibi
muhtemelen daha sonra Arap putperestlerinin etkisiyle İslam'a girmiştir. Şu ayet
buna bir örnektir:

06:136 Allah'ın yarattığı ekinlerle hayvanlardan Allah'a pay


ayırıp zanlarınca, bu Allah'a, bu da ortaklarımıza (putlarımıza)
dediler. ORTAKLARI için ayrılan Allah'a ulaşmıyor, fakat Allah
için ayrılan ortaklarına ulaşıyor! Ne kötü hüküm veriyorlar?

Kabe diye anılan put için kurban edilen hayvanlar maalesef Allah'a ulaşmıyor...

‫( قلئد‬kalaid) (çoğul) kökü ‫ قلد‬: birşeyi, ipi, kolyeyi, yakayı, bileziği çevirdi/bürktü;
deri parçası; sandal; sulanmış toprak; başkan veya yönetim büroları; otorite; emir
verme şekli; bir şey zorla kabul ettirmek; yönetim

"Kalaid" kelimesi geleneksel olarak gerdanlık diye çevrilse de onun türevi


"mekalid" kelimesi 39:63 ve 42:12 ayetlerinde "mutlak hakimiyet" anlamlarında
kullanılmıştır. Yine bu kökten türeyen "tekalid" kelimesi de davranışlarımızı
kontrol eden gelenekler anlamına gelir. Geleneksel çevirilere başvuranların
gözüne çarpması gereken en tuhaf nokta ise; Allah'ın hayvanların gerdanlıklara

110
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

saygı gösterilmesini istemesidir! Ayet açıkça yabani hayvan avlarken dikkat


edilecek kısıtlamaları belirtiyor. Eğer kanun "üreme mevsiminde dağ keçisi
avlama" diyorsa avlanmayacak, hepsi bu.

Ya eyyühellezıne amenu la tühıllu şeairallahi (1) ve leş şehral harame ve lel hedye ve lel kalaide ve
la ammınel beytel harame (2) yebteğune fadlem mir rabbihim (3) ve rıdvana ve iza haleltüm
fastadu (4) ve la yecrimenneküm şeneanü kavmin en sadduküm anil mescidil harami (5) en ta'tedu
ve teavenu alel birri vet takva ve la teavenu alel ismi vel udvani vettekullah innellahe şedıdül ıkab
(6)
05:02 Ey iman edenler! Allah' ın emirlerine (1) ve yasak aya, yönergeye,
otoritelere ve yasak kurumuna yönelenlere saygısızlık etmeyin (2) Rablerinin lütuf
ve rızasını ararken (3). Size helal olduklarında avlanabilirsiniz (4). Sizi YASAKLARA
RİAYETTEN alıkoymak isteyen bir kavmin düşmanlığı sizi suça sürüklemesin (5) ve
saldırmayın, iyilik ve (Allah'ın yasaklarından) sakınma üzerinde yardımlaşın,
günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın. Allah'tan korkun; çünkü Allah'ın
cezası çetindir (6).

8:34, 22:25 ve 48:25

Ve ma lehüm ella yüazzibehümüllahü ve hüm YESUDDUNE ANİL MESCİDİL HARAMİ ve ma kanu


evliyaeh in evliyaühu illel müttekune ve lakinne ekserahüm la ya'lemun
08:34 Onlar Mescid-i Haram'ın mütevellileri olmadıkları halde (müminleri) oradan
geri çevirirlerken Allah onlara ne diye azap etmeyecek? Oranın mütevellîleri takvâ
sahiplerinden başkaları değildir. Fakat onların çoğu bunu bilmez.

22:25 İnkâr edenler, Allah'ın yolundan ( YESEDDUNE AN SEBİLLAHİ ) ve -yerli,


taşralı-bütün insanlara eşit (kıble veya mâbed) kıldığımız Mescid-i Harâm'dan
(insanları) alıkoymaya kalkanlar (şunu bilmeliler ki) kim orada (böyle) zulüm ile
haktan sapmak isterse ona acı azaptan tattırırız.

48:25 Onlar, inkâr eden ve sizin Mescid-i Haram'ı ziyaretinizi ( SADDUKÜM ANİL
MESCİDİL HARAMİ ) ve bekletilen kurbanların yerlerine ulaşmasını menedenlerdir.
Eğer (Mekke'de) kendilerini henüz tanımadığınız mümin erkeklerle mümin
kadınları bilmeyerek çiğnemeniz sebebiyle üzüntüye kapılmanız ihtimali
olmasaydı (Allah savaşı önlemezdi). Dilediklerine rahmet etmek için Allah böyle
yapmıştır. Eğer onlar birbirinden ayrılmış olsalardı elbette onlardan inkâr edenleri
elemli bir azaba çarptırırdık.

‫( صد‬sadda) : defetmek, savmak, kovmak; geri püskürtmek; savuşturmak;


(birşeyden) uzak durmak; uzak tutmak

111
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Yukarıdaki ayetlerdeki yozlaşma dikkatlice incelenirse hemen göze çarpıyor.


Çevirmenlere göre:

YESEDDUNE ANİL MESCİDİL HARAM: (müminleri) mescidi haram'dan defediyorlar.


YESEDDUNE AN SEBİLLAHİ: Allah'ın yolundan (insanları) alıkoyuyorlar.
SADDU-KÜM ANİL MESCİDİL HARAM: sizin mescidi haram ziyaretinizi (orijinal
metinde ziyaret kelimesi geçmiyor) menediyorlar.

Çevirmenler; inanmayanların, müslümanları bir bina olarak düşündükleri mescidi


haram'dan alıkoyduklarını kanıtlamak için PARANTEZ İÇİNE müminler ve insanlar
gibi kafalarına göre kelimeler eklemişler. Kelimenin anlamına bakarsak ilk iki ayet
için "uzak durmak" fiilinin daha uygun olduğunu görebiliriz. Allah mescidi
haram'dan (yasağa itaat kurumundan) kaçanları cezalandıracaktır.

8:34 Allah onlara YASAKLARA İTAATTEN KAÇTIKLARI için niye azap etmesin ve
onlar hiç onu hiç korumadılar! Onun koruyucuları takva sahipleridir ama çoğu
bilmez.

İnnellezıne keferu ve yesuddune an sebılillahi vel mescidil haramillezı cealnahü lin nasi sevaenil
akifü fıhi vel bad ve mey yüridfıhi bi ilhadim bi zulmin nüzıkhü min azabin elım

* Akif daha öncede gördüğümüz gibi bir yerde kalan ve kendini bir şeye adayan
anlamlarına gelir.

22:25 Onlar inkâr edenler, Allah yolundan ve tüm insanlık için koyduğumuz
YASAKLARA İTAATTEN kaçanlardır. Ona kendini adayanla onu ziyaret eden eşittir
ve ONUN İÇİNDE (FİHİ) kim zulm ile taşkınlık yaparsa ona acıklı bir azap tattırırız.

Bir kişi mescidin içinde nasıl zulm veya taşkınlık yapabilir?

48:25 Onlar sizi (savaşma konusunda çünkü önceki ayetler savaş hakkında)
YASAKLARA İTAATTEN alıkoyan ve BAĞIŞLARINIZIN yerine ulaşmasını
engelleyenlerdir. Ve tanımadığın inanan kadın ve erkekler olmasa ve onları
bilmeden incitip kendinizi üzme ihtimali olmasaydı. Allah dilediklerine rahmet
eder. Eğer onlar birbirinden ayrılmış olsalardı elbette onlardan inkâr edenleri
elemli bir azaba çarptırırdık.

Sure 9 Ayet 1-7 Arası

09:01-07 Allah ve Resulünden kendileriyle antlaşma yapmış olduğunuz


müşriklere bir ihtar! (Ey müşrikler!) Yeryüzünde dört ay daha dolaşın. İyi bilin ki

112
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

siz Allah'ı âciz bırakacak değilsiniz; Allah ise kâfirleri rezil (ve perişan) edecektir.
Hacc-ı ekber (en büyük hac) gününde Allah ve Resulünden insanlara bir bildiridir:
Allah ve Resûlü müşriklerden uzaktır. Eğer tevbe ederseniz, bu sizin için daha
hayırlıdır. Ve eğer yüz çevirirseniz bilin ki, siz Allah'ı âciz bırakacak değilsiniz. (Ey
Muhammed)! o kâfirlere elem verici bir azabı müjdele! Ancak kendileriyle
antlaşma yaptığınız müşriklerden (antlaşma şartlarına uyan) hiçbir şeyi size eksik
bırakmayan ve sizin aleyhinize herhangi bir kimseye arka çıkmayanlar (bu
hükmün) dışındadır. Onların antlaşmalarını, süreleri bitinceye kadar tamamlayınız.
Allah (haksızlıktan) sakınanları sever. Haram aylar çıkınca müşrikleri bulduğunuz
yerde öldürün; onları yakalayın, onları hapsedin ve onları her gözetleme yerinde
oturup bekleyin. Eğer tevbe eder, namazı dosdoğru kılar, zekâtı da verirlerse artık
yollarını serbest bırakın. Allah yarlığayan, esirgeyendir. Ve eğer müşriklerden biri
senden aman dilerse, Allah'ın kelâmını işitip dinleyinceye kadar ona aman ver,
sonra (müslüman olmazsa) onu güven içinde bulunacağı bir yere ulaştır. İşte bu
(müsamaha), onların, bilmeyen bir kavim olmalarından dolayıdır. Mescid-i
Haram'ın yanında kendileriyle antlaşma yaptıklarınızın dışında müşriklerin Allah
ve Resûlü yanında nasıl (muteber) bir ahdi olabilir? Onlar size karşı dürüst
davrandıkları müddetçe siz de onlara dürüst davranın. Çünkü Allah (ahdi
bozmaktan) sakınanları sever. (Diyanet)

09:07 Keyfe yekunü lil müşrikıne ahdün ındellahi ve ınde rasulihı illellezıne
ahettüm ındel mescidil
haram fe mestekamu leküm festekıymu lehüm innellahe yühıbbül mütekeyın

‫( عند‬inde) : burada; ile; vasıtasıyla; nezdinde; yanında, yakınında; (-in) huzurunda;


hakkında; -den, -dan;

Eğer "inde" kelimesini yakınında olarak alırsak "Allah ve resulü yakınında" yapılan
antlaşma ne demektir?

...Allah ve Resûlü yanında nasıl (muteber) bir ahdi olabilir... (Diyanet)


...Allah katında, onun resulü katında ahitleri nasıl olabilir... (Yaşar Nuri Öztürk)
...Allah katında peygamber yanında bir antlaşması nasıl olabilir?... (Elmalılı Hamdi Yazır)
...ALLAH ve elçisi yanında nasıl bir anlaşması olabilir ki... (Edip Yüksel)

Yapılan bu antlaşma yasak aylarda savaşmama üzerineydi ve inananların,


antlaşmayı süresi bitene kadar tamamlamaları isteniyordu. Yasak aylar bitince
akdi bozanlara saldırılacak ve bu kişiler tövbe edip antlaşmaya bağlı kalmaya
devam edene kadar savaşılacaktı.

09:07 Müşriklerin Allah ve elçisi İLE nasıl bir anlaşması olabilir ki? YASAKLARA
İTAAT HAKKINDA antlaşma yaptıklarınız hariç...

113
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Sure 9 Ayet 19

09:19 (Ey müşrikler!) Siz hacılara su vermeyi ve Mescid-i Haram'ı onarmayı,


Allah'a ve ahiret gününe iman edip de Allah yolunda cihad edenlerin imanı ile bir
mi tutuyorsunuz? Halbuki onlar Allah katında eşit değillerdir. Allah zalimler
topluluğunu hidayete erdirmez.

Ayet Medine'de iniyor ve Diyanet müşriklere hitap ettiğini düşünse de aslında


Medine inananlarına hitap ediyor. Bu dönemde Mescidi Haram yoktu, sadece taş
yapı olan Kabe vardı.

09:19 Hacıları ve YASAKLARA İTAAT YAPISINI sulamayı Allah'a ve ahiret gününe


iman edip de Allah yolunda mücadele edenler ile bir mi tutuyorsunuz...

Hacıları ve YASAKLARA İTAAT YAPISINI sulayanlar (canlandıran, hayat verenler)


Allah yolunda mücadele edenlerle bir değildir. Yani yasaklara itaat etmek de bir
yerde yeterli değildir. Allaha iman ve onun için mücadele gibi zorlu bir şeye tabi
olmayı göze almak daha yücedir. Bu yüzden sadece bir şeylerden kaçınarak değil
aynı zamanda da elimizden gelenin fazlasını yapmaya çalışarak imanımızı dışa
vurmalıyız...

09:20 İman edip de hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla


savaşanlar, rütbe bakımından Allah katında daha üstündürler. Kurtuluşa erenler
de işte onlardır.

Sure 9 Ayet 28

09:28 Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir pisliktir. Onun için bu yıllarından
sonra Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korkarsanız, (biliniz ki)
Allah dilerse sizi kendi lütfundan zengin edecektir. Şüphesiz Allah iyi bilendir,
hikmet sahibidir.

Müşriklerin antlaşmalara pek bağlı kalmamalarından bir daha onlarla YASAKLARA


İTAAT konusunda antlaşma yapmaları yasaklanmış. Bu da doğal olarak yapılan
ticareti önemli ölçüde düşürecekti ve fakirlik boy gösterecekti.

Ayetteki mescidi haram'ı bir yapı olarak alırsak şöyle bir ikilem çıkıyor ortaya.
Geleneksel görüşe göre Mescidi Haram ve Beytil Haram aynı şeyler değil. Mescidi
Haram Kabe'yi çevreleyen araziyken Beytil Haram da siyah put Kâbe.

114
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Yukarıdaki ayette ise müşriklerin Mescidi Haram'a yaklaşmaları yasaklanmış ama


Kuran'a göre ise Beytil Haram'da böyle bir kısıtlama yok ve tüm insanlığa açık
(22:25). Bu da geleneksel çevirilerin mantık hatasını tekrar gözler önüne seriyor.

Sübhanellezı esra bi abdihı leylem minel mescidil harami ilel mescidil aksallezı barakna havlehu li
nüriyehu min ayatina innehu hüves semıul besıyr
17:01 Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye
(Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i
Aksâya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir,
görendir.

Ayet indiğinde ne Mescidi Haram ne Mescidi Aksa yapılmamıştı. Ayet yine Arap
dinine uyması için yozlaştırılmış.

HAVLE HU (erkek veya eril nesneler için) onun etrafını; etrafında 2:17 26:25/34
HAVLE HA (kadın veya dişi nesneler için) onun etrafını; etrafında 6:92
HAVLE KÜM sizin etrafınızı; etrafınızda 9:101
HAVLE HÜM onların etrafında; etraflarında 9:120

Ayette ayakla yapılan bir yolculuk değil ruhsal bir yolculuk anlatılıyor.
HARAMLARA İTAATTEN EN UZAK İTAATE götürülen bir kul. Bu kulun da Diyanet'in
olmasını istediği gibi Hz. Muhammed değil, Hz. Musa olma ihtimali çok yüksek
çünkü tüm sure İsrailoğullarından bahsediyor ve hemen 2. sure de Hz. Musa'dan.

17:01 Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye ÇEVRESİNİ
KUTLU KILDIĞIMIZ (Musa) kulunu HARAMLARA İTAATTEN, EN UZAK İTAATE
götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.

Sure 48 Ayet 27

48:24 O sizi onlara karşı muzaffer kıldıktan sonra, Mekke'nin içinde onların
ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan çekendir. Allah, yaptıklarınızı görendir...

Le kad sadekallahü rasulehür ru'ya bil hakk le tedhulünnel mescidel harame in şaellahü aminıne
muhallikıyne ruuseküm ve mükassıriyne la tehafun fe alime ma lem ta'lemu fe ceale min duni
zalike fethan karıba
48:27 Andolsun ki Allah, elçisinin rüyasını doğru çıkardı. Allah dilerse siz güven
içinde başlarınızı tıraş etmiş ve kısaltmış olarak, korkmadan Mescid-i Haram'a
gireceksiniz. Allah sizin bilmediğinizi bilir. İşte bundan önce size yakın bir fetih
verdi.

‫( محلقين‬muhallikin) kökü ‫ حلق‬: traş olmak; traş etmek; (birinin saçını) kesmek; küpe;

115
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

boğaz; uçmak, yükselmek; kalkmak; tırmanmak


‫( مقصرين‬mükassırin) kökü ‫ قصر‬: kısalmak; az gücü ya da hiç gücü kalmamak;

yetmemek; durmak; kesilmek; kırpmak; önlemek

48:27 Ve Allah elçisinin rüyasını gerçekleştirdi: Allah dilerse HARAMA İTAATE


(savaş olmaması için antlaşma yapacaksınız) gireceksiniz; güvenli, başınız dik
(kalkmış vaziyette), (sayınız) azalmış ve korkusuz (bir şekilde). Allah sizin
bilmediğinizi bilir. İşte bundan önce size yakın bir fetih verdi.

Ordular zafer kazandığında askerler saçları kazınmış bir şekilde şehre girmiyorlar,
gururla kalkan başlarıyla giriyorlar.

MİHRAP NEDİR NE DEĞİLDİR?

Türk Dil Kurumunun sözlüğüne göre mihrap şu manaya geliyor: "Cami,


mescit vb. yerlerde Kâbe yönünü gösteren, duvarda bulunan ve imama ayrılmış
olan oyuk veya girintili yer." Klasik Arapça sözlüklere baktığımızda ise bu anlamın
yanında çok farklı anlamlar da görüyoruz, bunlar:

‫( محراب‬mihrâb) : evin üst ucu; bir yerdeki ilk koltuk; saray; özel daire; sinagog;
kale; oda

Kuran'a baktığımızda ise bu kelimelerden tüm ayetler için en uygun seçimin


"daire" olacağı görülür...

03:38 Zekeriyya orada Rabbine yakarmıştı: "Rabbim, demişti, katından bana


tertemiz bir soy bağışla. Sen yakarışı en iyi duyansın (inneke semıud duA) ."

03:39 Zekeriyya mihrapta durmuş namaz kılarken (kaimun yusalli), melekler ona
şöyle çağırmıştı: "Allah sana, Allah'tan bir kelimeyi doğrulayıcı bir efendi; nefsine
egemen bir benlik, hayır ve barışı sevenlerden bir peygamber olarak Yahya'yı
müjdeliyor."

İkinci ayette Zekeriya farklı birşey yapmıyor, Allah'a duasıyla bağlanırken (yusalli)
melekler geliyor. Duadan sonra ayakta (kaimun) kıldığı namazında değil!

03:40 Zekeriyya: "Ey Rabbim, bana ihtiyarlık gelip çatmış, karım da kısır iken,
benim nasıl bir oğlum olur?" dedi. Allah buyurdu ki: "Öyle, Allah ne dilerse yapar."

Otuz sekizinci ayetten okumaya başladığımızda Zekeriya'nın bir çocuk için


yalvardığını görürüz. Garip olan şey ise biz duayı namazdan sonra ederken

116
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

yukarıdaki ayette Zekeriya namaz kılmadan önce Allah'a çocuk için yalvarıyor!
Buradan anlıyoruz ki melekler Zekeriya'nın namazında değil Allah'a dua ile
bağlanırken gelmişler.

Mihrap' ın özel daire anlamına geldiği şu ayetten de kolayca anlaşılabilir:

Fe tekabbeleha rabbüha bi kabulin haseniv ve embeteha nebaten hasenev ve keffeleha zekeriyya*


küllema dehale aleyha zekeriyyel mıhrabe vecede ındeha rizka* kale ya meryemü enna leki haza*
kalet hüve min ındillah* innellaheyerzüku meyyeşaü bi ğayri hısab
03:37 Rabbi Meryem'e hüsnü kabul gösterdi; onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi.
Zekeriyya yı da onun bakımı ile görevlendirdi. Zekeriyya, onun yanına, mâbede
her girişinde orada bir rızık bulur ve "Ey Meryem, bu sana nereden geliyor?" der;
o da: Bu, Allah tarafındandır. Allah, dilediğine sayısız rızık verir, derdi. (Diyanet'in
çevirisi. Çeviride mihrâp yerine mâbed kelimesi kullanılmış!)

... Zekeriyya, mihrapta onun yanına her girdiğinde, orada bir rızık bulur ve... (Yaşar Nuri Öztürk)
... Zekeriyya, onun yanına mihraba her girdikçe yeni bir yiyecek bulur ve... (Elmalılı Hamdi Yazır)
... Zekeriya, tapınakta onun yanına her girişinde yanında yiyecekler bulurdu... (Edip Yüksel)

Yine tüm çevirmenler birbiriyle çelişiyor.

Doğru çeviri şu şekil olmalı:


... Zekeriya onun yanına, DAİREYE her girdiğinde yanında yiyecekler bulur ve...

GELENEKSEL NAMAZ ALLAH'LA DALGA GEÇMEKTİR

Geleneksel namaz şöyle kılınır:

1. İlk önce abdest alınır (Abdest kelimesi de namaz kelimesi gibi Farsça'dan
dilimize girmiştir) ve Allah'a hangi namazı kılacağınız hatırlatılır!
2. Taştan yapılmış idola dönülür. Japonya'daysanız Batıya, İngiltere'deyseniz
Doğu'ya dönmeniz gerekir.

02:115 Doğu da Allah'ındır batı da. Nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (zatı)
oradadır. Şüphesiz Allah'(ın rahmeti ve nimeti) geniştir, O her şeyi bilendir.

02:177 İyilik yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o
kimsenin yaptığıdır ki, Allah'a, âhiret gününe, meleklere, kitaplara,
peygamberlere inanır; akrabaya, yetimlere, çaresizlere, yolda kalmışa, yoksullara,
özgürlüğüne kavuşmak gayretinde olanlara malı seve seve verir, namazı kılar
(salat yapar), zekâtı öder (benliğini arındırır). Böyleleri söz verdiklerinde ahitlerine
vefalıdırlar; bolluk ve bereket zamanı kadar, zorluk, sıkıntı ve şiddet zamanında

117
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

da sabırlıdırlar. İşte bunlardır özüyle sözü bir olanlar. Ve işte bunlardır korunan
takva sahipleri.

3. "Allah'u Ekber!" denir. Yani Türkçe'siyle "Allah daha büyüktür / en büyüktür!"


denir ve daha sonra anlamasanız da Kuran'daki bazı sûreleri tekrarlamanız
gerekir.

07:180 En güzel isimler Allah'ındır; O'na onlarla dua edin. O'nun isimlerinde ters
bir tutum izleyenleri bırakın. Yapıp ettiklerinin cezasını çekeceklerdir.
20:08 Allah'tır O. İlah yok O'ndan başka. En güzel isimler O'nundur.

Allah' ın Kuran'da 99 tane güzel ismi geçmektedir ve "ekber" bunların arasında


yoktur. Allah hiçbir şekilde Kuran'da kendisi için ekber kelimesini kullanmamıştır.
Kuran'da Allah, kendi için "el kebîr" (büyük) kelimesini kullanır, hiçbir ayette Allah
ve ekber kelimeleri yanyana bulunmaz. "Ekber" kelimesini "en büyük" olarak
düşünsek bile, Allah'la diğer ilahları karşılaştırma yoluyla bu kanıya varmışız gibi
bir anlam çıkar.

Felemmâ raeş şemse bâziğaten kâle hâzâ rabbîhâzâ EKBER...


06:78 Güneşi doğarken görünce de, Rabbim budur, zira bu DAHA BÜYÜK, dedi. O
da batınca, dedi ki: Ey kavmim! Ben sizin (Allah 'a) ortak koştuğunuz şeylerden
uzağım.

...ve ennellâhe hüvel aliyyül KEBİR.


22:62 Evet böyledir! Çünkü Allah Hakkın ta kendisidir. O'nun berisinden yalvarıp
çağırdıkları ise bâtılın ta kendisidir. Hiç kuşkusuz, Allah uludur, büyüktür (Kebîr,
ekber değil!).

4. İlk önce Fatiha sûresi daha sonra Kuran'dan kısa bir sûre okunur. Mesela İhlas
sûresini okuyacağız diyelim, Arapça şunları söylemiş oluyoruz:

De ki: "O Allah birdir, Allah sameddir. O, doğurmamış ve doğmamıştır.


Onun hiçbir dengi yoktur. "

Bunun gibi üçüncü şahsa söylenmesi emredilen, "de ki" (kul) ile başlayan ayetleri
biz Allah'a tekrar okuyoruz!

Eğer 109uncu ayeti (Kâfirun) okumak istiyorsanız Allah'a şunları söyleyeceksiniz:

De ki: "Ey nankör kâfirler! Kulluk etmem sizin kulluk ettiğinize.


Siz de ibadet etmezsiniz benim ibadet ettiğime. Kul değilim

118
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

sizin taptığınıza, Ve ibadet edenler değilsiniz benim ibadet


ettiğime. Sizin dininiz size, benim dinim bana!"

İnananlar bu sûreleri kime okuyorlar? Tabii ki Kitab'ı insanlığa rehber olsun diye
indiren Allah'a. Allah böyle bir dua emretti mi? Kuran'ı tekrar Allah'a okumamız
gerektiği hangi ayette yazıyor? Kuran insanlara okunması için indirilmiştir.

02:129 Ey Rabbimiz! ONLARA, İÇLERİNDEN SENİN AYETLERİNİ OKUYACAK, onlara


kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek BİR PEYGAMBER GÖNDER. Çünkü
üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan sensin.

13:30 (Ey Muhammed!) Böylece SENİ, kendilerinden önce nice ümmetlerin gelip
geçtiği BİR
ÜMMETE GÖNDERDİK Kİ, SANA VAHYETTİĞİMİZİ ONLARA OKUYASIN. Onlar
Râhman' ı inkar ediyorlar. De ki: "O, benim Rabbimdir. O'ndan başka tanrı yoktur.
Sadece O'na tevekkül ettim ve dönüş sadece O'nadır.

27:92 Ve Kuran'ı OKUMAM (emredildi). Artık kim doğru yola gelirse, yalnız kendisi
için gelmiş olur; kim de saparsa ona de ki: Ben sadece uyarıcılardanım.

29:45 (Resulüm!) SANA VAHYEDİLEN KİTABI OKU ve salatı icra et. Muhakkak ki,
salat, hayasızlıktan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah' ı anmak elbette (ibadetlerin)
en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.

Dikkat edin cümle Peygamberimizden ona indirileni okumasını ve salât yapmasını


istemektedir. Salatında indirilenleri okumasını istememektedir.

29:51 KENDİLERİNE OKUNMAKTA OLAN KİTABI SANA İNDİRMEMİZ ONLARA


YETMEMİŞ Mİ? Elbette iman eden bir kavim için onda rahmet ve ibret vardır.

31:07 ONA AYETLERİMİZ OKUNDUĞU ZAMAN, sanki bunları işitmemiş, sanki


kulağında ağırlık varmış gibi büyüklük taslayarak yüz çevirir. Sen de ona acıklı bir
azabın müjdesini ver!

Namaz kılanların çoğu; Arapça bilenler müstesna ibadetini yaparken ne dediğini


bilmemektedir. Eğer "salât" kelimesini "namaz" olarak kabul edersek Kuran'a göre
bu da doğru değildir:

04:43 Ey iman edenler! Sarhoşken, NE SÖYLEDİĞİNİZİBİLİNCEYE KADAR,


cünüpken de -yolculuk halinde olmanız müstesna- boy abdesti alıncaya kadar
NAMAZA YAKLAŞMAYIN. Eğer hastalanırsanız yahut yolculuk halinde bulunursanız

119
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

yahut biriniz tuvaletten gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız, bütün bu


durumlarda su da bulamamışsanız, temiz bir toprakla teyemmüm edin. Yani
yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin. Şüphesiz Allah çok affedici ve bağışlayıcıdır.

Yukarıdaki ayette niye "sarhoşken namaz kılmayın" değil de "namaza


yaklaşmayın" diyor?

5. Secde ve rükuda sanki Allah bir kerede anlayamıyormuş gibi üçer kez bazı
şeyler
tekrarlanır.

6. Daha sonra Hz. Muhammed'e, İbrahim peygambere ve ailelerine selam


göndererek namazı
bitiriyoruz. Peygamberimiz de mi kendine ve ailesine selam gönderiyordu? Niye
diğer
peygamberlere de selam gönderilmiyor? Kuran peygamberler arasında ayrım
yapmamayı
öğütlemiyor mu?

KULLUK ETMEK NE DEMEKTİR

Bugün neredeyse her Müslüman ibadet kelimesini; içinde şekilsel bir yapı
bulunduran, Allah' ın emrettiği emirleri eda etme olarak bilir. Oysaki Kuran baz
alındığında durum çok farklıdır. Kuran'a göre insan şeytana kulluk edebileceği gibi
(36:60), bazen bir kavme de "tapınabilir!" (23:47).

İnsanlar, Allah'a KULLUK ETMELERİ için yaratılmıştır; O'na tapınmaları için değil.
Kulluk etmek ilahi hükümleri yerine getirmek suretiyle yapılır.

51:56 Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.

İbadet / kulluk etme kelimesinin kökü "Abd"'dır ve köle anlamına gelir. Köleler
sahiplerine tapınmazlar, emirlerine ve buyruklarına uyarak dediğini yaparlar.

09:111-112 ALLAH MÜMİNLERDEN, MALLARINI VE CANLARINI, kendilerine


(verilecek)
CENNET KARŞILIĞINDA SATIN ALMIŞTIR. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar,
öldürürler, ölürler. (Bu) Tevrat'ta, İncil'de ve Kuran'da Allah üzerine hak bir
vaaddir. Allah'tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır! O halde onunla
yapmış olduğunuz bu alışverişinizden dolayı sevinin. İşte bu, büyük kazançtır. (Bu
alışverişi yapanlar), tevbe edenler, kulluk edenler, şükredenler, oruç tutanlar,

120
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

rüku edenler, secde edenler, iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah' ın


sınırlarını koruyanlardır. O müminleri müjdele!

Allah tüm insanların yaratıcısı olduğundan onların hayatlarını satın almıştır bu


nedenle inananlar Allah' ın kölesidir ve Allah' ın emirlerini yerine getirmek
mecburiyetindedirler.

09:31 (Yahudiler) Allah'ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını); (Hıristiyanlar) da


rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i rabler edindiler. Halbuki onlara ancak tek ilâha
kulluk etmeleri emrolundu. O'ndan başka tanrı yoktur. O, bunların ortak koştukları
şeylerden uzaktır.

Kitap Ehli'ne sadece Allah'a kulluk etmeleri (hizmet etmeleri) emredildiği halde
onlar din adamlarını Tanrı edinip körü körüne onlara uymuşlardır.

36:60-62 Ey Adem oğulları! "Size şeytana tapmayın, çünkü o sizin apaçık


düşmanınızdır" demedim mi? "Ve bana kulluk ediniz, doğru yol budur demedim
mi?" ŞEYTAN SİZDEN PEK ÇOK MİLLETİ KANDIRIP SAPTIRDI. Hâla akıl erdiremiyor
musunuz?

20:120-121 Derken şeytan onun aklını karıştırıp "Ey Adem!" dedi, "sana ebedilik
ağacını ve sonu gelmez bir saltanatı göstereyim mi? Nihayet ondan yediler.
Bunun üzerine kendilerine ayıp yerleri göründü. Üstlerini cennet yaprağı ile
örtmeye çalıştılar. Bu suretle Adem Allah'a itaatsizlik etti ve yolunu şaşırdı.

Allah, insanoğluna şeytanın emirlerine uymamalarını emretti. Adem, Allah'a


uymayıp şeytana itaat edince cennetten kovuldu.

19:81-82 Onlar, kendilerine bir itibar ve kuvvet (vesilesi) olsun diye Allah'tan
başka tanrılar edindiler. Hayır, hayır! (Taptıkları, kıyamet gününde) onların
İBADETİNİ tanımayacak ve onlara hasım olacaklar.

Şirk koşmak için illâ karşınıza bir put alıp ona tapmanız gerekmez. Görüldüğü gibi
burada sözü edilen "tanrılar" put değil, insanların arasından kişiler; belki bir kral,
belki bir imam, belki bir rahip, vb. Biz bu gibi insanlara tapmayız, onların peşinden
gidip dediklerini yaparız. Bir insan başka bir insana tapamaz.

Müslümanların akıllarını kullanıp Kuran'ı kendi başlarına öğrenmeleri ve sadece


onu rehber edinmeleri gerekiyor. Maalesef şimdiki Müslümanlar Kuran'ı sadece
üzerinde yemin etmek için, nazarlık yapmak için veya Ramazan da okuyup 70 kat
daha fazla sevap (!) alacaklarına inandıkları için kullanıyorlar. Dini bir meselede

121
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

hemen imama, müftüye danışıyorlar. Bunlar da din konusunda herhangi bir soru
karşısında hadislere başvuruyor ve Kuran'ın otoritesini kullanmıyorlar.

ZEKÂT KURAN'DA "ARINMA" OLARAK KULLANILMIŞTIR

Gelenekçi Müslümanlar aynı salat gibi Kuran'da zekâtın ayrıntılarının da hiç


geçmediğini yani Kuran'ın bazı konularda eksik kaldığını dile getirirler (tabii bunu
açıkça yapamazlar) ve bu eksikliği Kuran dışı kaynaklar ile (icma, hadis, cs...)
doldurmaya çalışırlar. Kişinin malının kırta birinin fakire dağıtılması hadislerden
dinimize girmiş, Kuran'da hiçbir mesnedi bulunamayan başka bir Arap yalanıdır.
Kuran'da zekât kelimesi "saflık, arınma, arındırma" olarak kullanılmıştır ve hadis
kitaplarını Allah'ın kitabına şirk koşanlar bir varsayıma inanmaktadırlar.
Kazancından başkalarına vermek inananlar için emredilmiştir fakat bu kelime
"zekât" değil "anfak" ve "sadaka"dır.

Zekât sözcüğünün sözlük anlamları:

‫ زكى‬: arttı, çoğaldı; gelişti, büyüdü / ve meyve verdi; arındı; arındırma, saflık; zekât
Genelde zekât kelimesinden önce kullanılan fiilin (etâ) sözlük anlamları:
‫ اتى‬: gelmek; izlemek; çıkarmak, yaymak; göstermek; arttırmak; üretmek; ödemek.

Kul innemâ ene beşerum mislüküm yûhâ ileyye ennemâ ilâhüküm ilâhüv vâhıdün festekıymû ileyhi
vestağfirûh ve veylül lil müşrikîn. Ellezîne lâ yü 'tûnez zekâte ve hüm bil âhırati hüm kâfirûn.
41:06-07 De ki: "Ben ancak sizin gibi bir insanım. Bana ilahınızın bir tek ilah
olduğun vahy olunuyor. Artık O 'na yönelin, O 'ndan mağrifet dileyin. Ortak
koşanların vay haline! Onlar ZEKATI VERMEZLER; ahireti de inkar edenler
onlardır."

Bir müşrik zekât verirse bu onun ahirete inandığını mı gösterecek? Bu âyeti Kuran
ışığında inceleyeceğiz.

Peygamber Niye Gönderilmiştir?

02:129 Ey Rabbimiz! Onlara içlerinden senin ayetlerini kendilerine okuyacak,


onlara kitap ve hikmeti öğretecek, ONLARI TEMİZLEYECEK ( yuzakkihîm ) bir
peygamber gönder. Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan sensin.

03:164 Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah'ın âyetlerini okuyan, ONLARI


TEMİZLEYEN / ARINDIRAN ( yuzakkihîm ), kendilerine kitap ve hikmeti öğreten bir
Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütûfta bulunmuştur. Halbuki
daha önce onlar apaçık bir sapıklık içindeydiler.

122
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Allah Kimleri Arındırmayacak?

02:174 Allah'ın indirdiği kitaptan bir şey gizleyip, onu az bir pahaya değişenler
yok mu, işte onların yiyip de karınlarını doyurdukları, ateşten başka bir şey
değildir. Kıyamet günü Allah ne kendileriyle konuşur ne de ONLARI TEMİZE
ÇIKARIR (yuzakkihîm). Orada onlar için can yakıcı bir azap vardır.

03:77 Allah'a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir bedelle değiştirenlere gelince,


işte bunların ahirette bir payı yoktur. Kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacak,
onlara bakmayacak ve ONLARI TEMİZE ÇIKARMAYACAKTIR (yuzakkihîm). Onlar
için acı bir azap vardır.

Allah gerçek mesajı saklayıp bunu az bir bedel karşılığında satan riyakarları
arındırmayacak. Gerçekten de mesaj bir dolu yalanın altında kalmış, üstü bir yığın
uydurma hurafelerle örtülmüştür. Bunların nedeni ise yasak olduğu halde
toplanan hadislerdir. Zekâtı hadislerde anlatılan zekât olarak düşünürsek
Kuran'da hiçbir detayını bulamayız fakat arındırma, arınma olarak düşünürsek
tüm detayıyla açıklandığını görürüz. Aynı şey salat için de geçerli. Dua olarak
düşünürsek hiçbir kanıta rastlayamayız fakat bağlılık, sadakat, bağlı olmak,
yakından izlemek olarak alırsak tüm detayını bulabiliriz. Kuran'da zaten "dua"
kelimesi vardır. Edilmesi gereken dua da odur ve her yerde edilebilir.

Peki arındırmamız gereken nedir? Şems suresi bu soruya cevap veriyor:

91:07-10 Nefse ve ona bir takım kabiliyetler verene, sonra da ona iyilik ve
kötülükleri ilham edene yemin ederim ki, nefsini kötülüklerden arındıran (
zekkahe ) kurtuluşa ermiştir, onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir.

123
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

HAC

İbrahim peygamberin monoteist sistemdeki önemi büyüktür. Kuran'a göre


İbrahim doğmatik inançlarla yüzleştiğinde sağduyusunu kullanmıştır. Babasını
puta taparken gördüğünde buna bir anlam getirememiş, halkı onu tehdit ettiğinde
şunları söylemiştir:

37:95-96 İbrahim dedi: "Elinizle yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz? Oysaki


sizi de yaptığınız şeyleri de Allah yaratmıştır."

Kuran İbrahim'in nerede doğup yaşadığından bahsetmez yalnızca Tevrat ve


İncil'in ondan yüzyıllar sonra indiğini söyler. Kesin bildiğimiz bir şey varsa o da
İbrahim peygamberin hiçbir zaman Mekke diye bir şehirde bulunmadığıdır. Kuran
Araplar'a Muhammed'den önce peygamber gönderilmediğini doğrular (33:44).
Araplara göre Kâbe'yi de inşa eden İbrahim'dir ve bunu uydurdukları peri
masalları ve bu masallara uyan çevirileriyle desteklemektedirler. Unuttukları şey
İbrahim'in, Allah tarafından kendisine bir ev inşa etmesi için gönderilen bir işçi
değil; gördüğü yerde putları yıkan bir peygamber olduğudur. Kuran'da 3 yerde
geçen kâbe kelimesine gelmeden önce Kuran'da bir kanıt bulunmamasına rağmen
mezhepcilere göre kâbe ile aynı anlama gelen "ev" (beyt) kelimesini inceleyelim.

Ve iz cealnel beyte mesabetel (1) lin nasi ve emna* vettehızu mim mekami (2) ibrahıme müsalla* ve
ahidna ila ibrahıme ve ismaıyle en tahhira veytiye lit taifıne (3) vel akifıne ver rukkeıs sücud
02:125 Biz, Beyt'i (Kâbe'yi) insanlara toplanma mahali (1) ve güvenli bir yer
kıldık. Siz de İbrahim'in makamından (2) bir namaz yeri edinin (orada namaz
kılın). İbrahim ve İsmail'e: Tavaf edenler (3), ibadete kapananlar, rükû ve secde
edenler için Evim'i temiz tutun, diye emretmiştik. (Diyanet)

"Siz de İbrahim'in makamından bir namaz yeri edinin" bu cümleye itimat


kazandırmak için Araplar bakırdan yaptıkları ayak izini Kâbe denen putlarının
yanına koymuşlardır. Bu zanlarınca İbrahim'in namaz için konumunu temsil eder.
Bunu iddia eden İslam alimleri peşinden gittikleri Arap dininin çok önemli bir
çelişkisini daha farkedemeyecek kadar körleşmiştir:

03:96 Şüphesiz, âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan
ilk ev (mâbet), Mekke'deki (Kâbe)dir. Orada (FİHİ) apaçık nişaneler, (ayrıca)
İbrahim'in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Yoluna gücü yetenlerin o

124
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

evi haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse bilmelidir
ki, Allah bütün âlemlerden müstağnîdir. (Diyanet)

İbrahim'in makamı Kâbe'nin içinde (Fİ) değil, dışındadır.

03:96-97 Alemler için bereket ve yol gösterici olarak kurulan ilk SİSTEM
Bekke'dedir. ONUN İÇİNDE (FİHİ) apaçık ayetler (MUCİZELER), İbrahim 'in makamı
vardır. Oraya giren emniyette olur. Ona gidebilenin O SİSTEMİ TARTIŞMASI
(HİCCUL BEYT) Allah'ın üzerine bir haktır. Kim inkar ederse, Allah alemlerden
müstağnidir.

İbrahim’in makamı!

Ayette geçen kelimelere bakalım ve bir de ayeti biz tercüme etmeyi deneyelim.

‫ مثانة‬: toplanma yeri; girilip ödül ( ‫ ) ثواب‬alınan yer


‫ مقام‬: duruş, tutum; yer, mevki, konum
‫ طوف‬: gitme, yürüme fiili, etrafında yürüme veya çevresinde gezinmek; kuşatmak
çevrelemek, kuşatmak; ona geldi; rastlamak, bulmak; ziyaret, ziyaret etmek;
yaklaşmak

02:125 Ve biz sistemi (evi) insanlar için bir kazanç/ödül yeri ve güvenli bir yer
kıldık. Ve (Rabbine) bağlı / kendini adayan İbrahim 'in makamından bir yer edinin.
İbrahim ve İsmail'e "Sistemimi (evimi) ziyaret edenler, sadık kişiler ve boyun eğip
itaat edenler için temiz tutacaksınız" diye emretmiştik.

125
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Kendine bile faydası olmayan Mekke'deki kübik yapının insanlar için güvenli bir
yer olduğu düşünülemez. Bu güvence ancak beyt kelimesi mecazi olarak
düşünülürse anlaşılır. Allah'ın sistemine girenler güvene kavuşacaklardır.

Bu ayetten iki ayet sonra tekrar aldatmacalara tanık oluyoruz:

Ve iz yerfeu ibrahımül kavaıde minel beyti ve ismaıyl* rabbena tekabbel minna* inneke entes
semıul alım
02:127 Bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber Beytullah'ın temellerini
yükseltiyor (şöyle diyorlardı: Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur; şüphesiz sen
işitensin, bilensin.

Gördüğünüz gibi cümlenin anlamını tamamen değiştirebilecek olan "min" (-den,


-dan) kelimesi çevrilmemiş. 2:127'yi parçalarına bölersek:

Ve iz yerfeu (ve yükselttiğinde) ibrahımül kavaıde (İbrahim temelleri) minel beyti


(sistemDEN) ve ismaıyl (İsmail ile)...

124. ayetten okumaya başlandığından bu çevirinin daha mantıklı olduğu


görülecektir. Bu evi gerçek anlamında kabul edersek şöyle bir soru çıkar
karşımıza: "İbrahim zaten orada olan evin TEMELLERİNİ nasıl yükseltmiştir?

İbrahim'in konumunun ne olduğunu anlamamız için bir de 22:26 ayetini


inceleyelim:

Ve iz bevve'na li ibrahıme mekanel beyti el la tüşrk bı şey'ev ve tahhir beytiye littaifıne vel kaimıne
ver rukkeıs sücud
22:26 Bir zamanlar İbrahim'e Beytullah'ın yerini (MEKANEL BEYTİ) hazırlamış ve
(ona şöyle demiştik): Bana hiçbir şeyi eş tutma; tavaf edenler (TAİFİNE), ayakta
ibadet edenler, rükû ve secdeye varanlar için evimi temiz tut. (Diyanet)

22:26 Ve İbrahim için SİSTEMİN KONUMUNU saptamıştık: "Bana bir şeyi ortak
koşma; ziyaret edenler (sistemi bulanlar), sebat edenler (bakınız sayfa 33),
tevazu gösterip itaat edenler için SİSTEMİ temiz tut.

Bizim İbrahim'den almamız gereken makam çok güzel bir şekilde açıklanmış:
"Allah'a şirk koşmamak." İbrahim'in ve BİZİM temiz tutmamız gereken sistem, şu
an putperest Arapların inançlarının karıştırıldığı Allah' ın hakiki mesajıdır.

Şimdi kısaca beyt kelimesinin kullanıldığı diğer ayetlere bir göz atalım..

126
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Sure 8 Ayet 2 ve 6 Arası

Kema ahraceke rabbüke mim beytike bil hakkı ve inne ferıkam minel mü 'minıne le karihun
08:02-06 Müminler ancak, Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine
Allah'ın âyetleri okunduğunda imanlarını artıran ve yalnız Rablerine dayanıp
güvenen kimselerdir. Onlar namazlarını dosdoğru kılan ve kendilerine rızık olarak
verdiğimizden (Allah yolunda) harcayan kimselerdir. İşte onlar gerçek
müminlerdir. Onlar için Rableri katında nice dereceler, bağışlanma ve tükenmez
bir rızık vardır. (Onların bu hali,) müminlerden bir gurup kesinlikle istemediği
halde, Rabbinin seni evinden hak uğruna çıkardığı (zamanki halleri) gibidir. Hak
ortaya çıktıktan sonra sanki gözleri göre göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi
(cihad hususunda) seninle tartışıyorlardı. (Diyanet)

Ayetleri baştan okursak kendisine vahiy ulaştıktan sonra Peygamberin evinden


değil içinde bulunduğu inanç sisteminden çıkarıldığını görebiliriz.

08:02-06 Müminler ancak, Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine


Allah'ın âyetleri okunduğunda imanlarını artıran ve yalnız Rablerine dayanıp
güvenen kimselerdir. Onlar BAĞLILIĞI GERÇEKLEŞTİREN / KORUYAN ve
kendilerine rızık olarak verdiğimizden (Allah yolunda) harcayan kimselerdir. İşte
onlar gerçek müminlerdir. Onlar için Rableri katında nice dereceler, bağışlanma
ve tükenmez bir rızık vardır. Rabbin seni HAK İLE (KURAN İLE) İNANÇ
SİSTEMİNDEN çıkardı, Müminlerden bir gurup bundan nefret etti. HAK ONLARA
GÖSTERİLDİKTEN sonra sanki gözleri göre göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi
seninle tartışıyorlar.

Sure 33 Ayet 33

33:33 Evlerinizde oturun, eski cahiliye âdetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın.
Namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a ve Resulüne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah
sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.

Ayet Peygamberin hanımlarına hitap ediyor (33:32). Peygamberin hanımları


sistemin kirli (bilgisiz) insanları olduğundan Allah onları arındırmak istiyor.

33:33 Evlerinizde oturun, eski cahiliye âdetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın.
BAĞLILIĞI GERÇEKLEŞTİRİN / KORUYUN, ARINMA GÖSTERİN, Allah'a ve Resulüne
itaat edin. Ey SİSTEMİN EHLİ! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi
tertemiz yapmak istiyor.

Allah'ın Kâbe denen tapınakta sürekli kalan insanlara sesleniyor olamayacağı açık.

127
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Sure 14 Ayet 37

Ayetteki beyt kelimesi sanki gerçek anlamında kullanılmış gibi görünse de dikkatli
bir göz ve Allah' ın taştan bir yapıya ihtiyacı olmayacağını anlayacak kadar bir
muhakeme gücü ayeti çözmede işe yarayacaktır.

14:36 "Çünkü, onlar (putlar), insanlardan birçoğunun sapmasına sebep oldular,


Rabbim. Şimdi kim bana uyarsa o bendendir. Kim de bana karşı gelirse, artık sen
gerçekten çok bağışlayan, pek esirgeyensin."

* Bu arada bazı ayetlerde geçen "resule uyun" gibi bu ayette de "uyun, izleyin"
manasına gelen ‫( تبتتع‬tebia) fiili kullanılıyor. İbrahim peygambere nasıl uyacağız?
Neden onun da hadislerini aramıyoruz? 60. sure 4. ayette o da bize örnek olarak
gösteriliyor? Neden sünnetini izleyip her hareketini taklit etmeye çalışmıyoruz?
Kuran bize peygamberler arasında ayrım yapmayın diye öğütlemiyor mu?

Rabbena innı eskentü min zürriyyetı bi vadin ğayri zı zer'ın ınde beytikel muharrami rabbena li
yükıymus salate fec'al ef'idetem minen nasi tehvı ileyhim verzukhüm mines semerati leallehüm
yeşkürun
14:37 "Ey Rabbimiz! Ey sahibimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için ben,
neslimden bir kısmını senin Beyt-i Harem'inin (Kâbe'nin) yanında, ziraat
yapılmayan bir vâdiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmının
gönüllerini onlara meyledici kıl ve meyvelerden bunlara rızık ver! Umulur ki bu
nimetlere şükrederler." (Diyanet)

‫عند‬ (inde) : burada; ile; vasıtasıyla; nezdinde; yanında, yakınında; (-in) huzurunda;
hakkında; -den, -dan;

‫( محرم‬muharram) : yasak; kutsal

İNDE BEYTİKEL MUHARRAM: Yasak / kutsal evinin yanında

İnsanlar için yapılan "ev" (5:197 ve 2:125) şimdi yasak bir ev oldu (beytikel
muharram'ı özel isim olarak düşünmek için geçerli bir nedenimiz yok) ve İbrahim
peygamber zürriyetinden bazılarını buraya yerleştirebildi.

14:37 Rabbimiz, neslimden bir kısmını bağlılığı gerçekleştirmeleri / korumaları


için KUTSAL SİSTEMİN İLE (BUNU AKILLARINA KAZIYARAK) işlenmemiş bir vadiye
yerleştirdim. Bu nedenle insanların gönüllerini, ONLARA (NESLİME) meylettir ve
onlara meyvelerden rızık ver ki şükretsinler.

Sure 71 Ayet 28

128
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

71:28 "Rabbim! Beni, anne-babamı, inanmış olarak evime gireni, tüm inanmış
erkekleri ve inanmış kadınları affet! Zalimlerin de sadece helâk ve perişanlığını
artır!"

Ayette gördüğümüz gibi Nuh'un zamanında iki (veya daha çok) SİSTEM mevcuttu
ve ayette Nuh, kendi ile aynı inanç sistemini paylaşanların affedilmesi için Allah'a
yakarıyor. Bunu da sular altında bulunan "ev"inde değil, kendi yaptığı gemisinde
yapıyor.

Sure 52 Ayet 4

Vel beytil ma'mur


52:04 Sık sık ziyaret edilen Eve (Kabe'ye)...

‫عمر‬: ikamet etmek, içinde kalmak; tamir etmek, imar etmek; yaşanabilir yapmak;
(bir yeri) iskân etmek; dini bir ziyaret yapmak

Ma'mur kelimesi de bu kökün edilgen halidir. Ev ziyaret edilmiyor, inananlarca


dolduruluyor.

52:04 İskan edilen / içi doldurulan


SİSTEME 52:05 Yükseltilmiş tavana,
(GÖKYÜZÜNE) 52:06 Kaynayan denize...

İSLAM ÖNCESİ KAYNAKLARDA MEKKE DİYE BİR YER GEÇMEZ

Tüm tarihi kanıtlar (cahiliye şiirleri, yazılı belgeler, vb...) islam öncesi
dönemde Mekke diye bir şehrin bulunmadığını göstermektedir. Vahiyden önce
Mekke adında bir şehir olduğuna dair arkeolojik delil yoktur ve Kuran'da bu kelime
topu topu bir kere tezahür eder. Kuran'daki kullanımına baktığımızda kelimenin
çevirmenlerin sandığı gibi özel bir isim olmadığı görülecektir:

‫ مكة‬: emme; içine çekmek, absorbe etmek; yıkım, yıkma, yok etme; azalma,
kaybolma;

48:24 O sizi onlara karşı muzaffer kıldıktan sonra, YIKIMIN İÇİNDE onların ellerini
sizden, sizin ellerinizi de onlardan çekendir. Allah, yaptıklarınızı görendir.

KABE VE O DÖNEMLERDEKİ PUTPERESTLİK

129
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

02:08-09 İnsanlar içinden bazıları vardır, "Allah'a ve âhiret gününe inandık"


derler ama onlar inanmış değillerdir. Allah'ı ve inanmış olanları aldatma yoluna
giderler. Gerçekte ise onlar öz benliklerinden başkasını aldatmıyorlar. Ne var ki,
bunun farkında olamıyorlar.

Araplar, Arap olmayan müslümanları kandırarak küp şeklindeki putlarına


taptırmayı başarmışlardır. Arabistan'ın çoğu yerinde Mekke'deki Kabe'den daha
büyük bir çok kübik yapıya rastlamak mümkün. Bu tapınakların çoğunun üzerinde
"Zu Eş-Şera" yazısı bulunur. Bunların bazıları ise şu anda Kabe'nin üstünü örten
"kisve" gibi bir takım örtülerle kaplanmış görünümündedir.

Petra'dan bir
taş yapı

"Zu Eş-Şera" (Dağın Tanrısı), Nabatiler'in başkentleri olan Petra'da tapılan


tanrının adıydı. Bu tanrı, yaklaşık 1.2 metre boyunda ve 61 santim ene sahip olan
dörtgen bir taşla sembolize ediliyordu. Kurbanların kanı üstüne akıtılırdı. Daha da
ilginci 4. yüzyıldan kalma Salamis'in piskoposu Epiphanius'un bir metinde "Zu Eş-
Şera" (Rumca Dusares)'nın doğum törenleri anlatılıyor ve metne göre bu
kutlamalar, yer altından çıkarılan erkek çocuk idolünün tapınağın iç kısımlarında 7
kere dolaştırılmasıyla sona eriyordu.

Hadislerin yardımıyla daha sonra bu gelenek de İslam'a girdi ve Mekke


pagan tanrıya yapılan yolculuğun merkezi haline geldi.

LÜGATTA HAC

Kuran'da yine Hac ile ilgili bir detay verilmediğinden bunun vahiy
döneminde bilinen bir şey olduğunu, yeni bir şey olmadığını çıkarabiliriz. Şimdi
kelimenin sözlük anlamlarına bakalım...

130
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

‫ حههههج‬:
belli bir hedefe niyet etmek; nişan almak; üzerine almak; tartışmak;
tartışmada birini kanıt ve delillerle yenmek; hacca gitmek

Kuran'dan Referanslar:

E lem tera ilellezı hacce ibrahıme fı rabbihı


02:258 Rabbi hakkında İbrahim ile tartışanı görmedin mi!

Fe in haccuke...
03:20 Eğer seninle tartışırlarsa...

Fe me hacceke fıhi
03:61 Kim seninle bunun hakkında tartışırsa...

HZ. İBRAHİM VE "HAC"

Ve ezzin fin nasi BİL HACCİ ye'tuke ricalev ve ala külli damiriyye'tıne min külli feccin amıyk

22:27 İnsanlar arasında haccı ilân et ki, gerek yaya olarak, gerekse nice uzak
yoldan gelen argın develer üzerinde sana gelsinler. (Diyanet)

İnsanlar içinde haccı ilan et ki... (Yaşar Nuri Öztürk)


Bütün insanlar içinde haccı ilan et ki... (Elmalılı Hamdi Yazır)
İnsanlara Hac ziyaretini ilan et... (Edip Yüksel)

‫( ازن‬ezzin) : bildirmek, ilan et; çağırmak

"Bi" (ile) kelimesi atlanmış. "BİL HACCİ" hac ile demektir. Ayet Hz. İbrahim'e hitap
ediyor. Hz. İbrahim'den TARTIŞMA İLE bir şeyi ilan etmesi isteniyor, peki bu şey
neydi? Bir önceki ayet bu soruyu yanıtlıyor:

22:26 Ve İbrahim için SİSTEMİN KONUMUNU saptamıştık: "Bana bir şeyi ortak
koşma; ziyaret edenler (sistemi bulanlar), sebat edenler (bakınız sayfa 33),
tevazu gösterip itaat edenler için SİSTEMİ temiz tut.

Sistemi insanlığa bildirecekti.

22:27 Ve insanlar arasında (bunu) tartışma ile ilan et ki; yaya olarak, incelmiş
(bineklerle) ve uzak yollardan SANA gelsinler.
Gidilecek bir bina, yapı benzeri bir şey yok ayette. "SANA gelsinler" diyor, bu
mümkün mü? Mekke'ye müslümanlar Hz. İbrahim için mi gitmektedir? Burada
İBRAHİM'in inanç sistemine yolculuktan bahsediyor.

131
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Bir sonraki ayet tartışmanın / müzakerenin gayesine açıklık getiriyor:

22:28-29 Ta ki kendilerine ait bir takım yararları yakînen görmeleri, Allah'ın


kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine belli günler de Allah'ın
ismini ansınlar. Artık ondan hem kendiniz yiyin, hem de yoksula, fakire yedirin.
Sonra kirlerini gidersinler; adaklarını yerine getirsinler ve o Eski Ev'i (Kâbe'yi)
tavaf etsinler.

Tartışmanın amacı Allah' ın sisteminin farkına varmak, yediklerimiz ile Allah' ı


anmak, bunlarla fakiri doyurmak ve görevlerimizi yerine getirmektir. Bu ayet
İbrahim'e hitap ettiğiden bahsedilen "eski ev"in 3:96ıncı ayette ev olduğunu
çıkarabiliriz. Hatırlarsanız bu "ev" İbrahim ve İsmail tarafından tamamlanmıştı
(2:127).

22:28-29 Kendileri için yararlarını görsünler ve Allah'ın ismini onları


rızıklandırdığı hayvanlar üzerine ansınlar. Ondan yiyin ve düşmüşe, fakire yedirin.
Sonra yeminlerini gerçekleştirsinler ve eski SİSTEMİ ziyaret etsinler.

22:30, 31 ve 32. ayetler TARTIŞMANIN en önemli kısmına dikkat çekiyor,


yasaklara itaat:

22:30 Durum böyle. Her kim, Allah'ın emir ve yasaklarına saygı gösterirse, bu,
Rabbinin katında kendisi için daha hayırlıdır. (Haram olduğu) size okunanların
dışında kalan hayvanlar size helâl kılındı. O halde, pislikten, putlardan sakının;
yalan sözden sakının.

22:31 Kendisine ortak koşmaksızın Allah'ın hanifleri (O'nun birliğini tanıyan


müminler olun). Kim Allah'a ortak koşarsa sanki o, gökten düşüp parçalanmış da
kendisini kuşlar kapmış, yahut rüzgâr onu uzak bir yere sürüklemiş (bir nesne)
gibidir.

22:32 Durum öyledir. Her kim Allah'ın hükümlerine saygı gösterirse, şüphesiz bu,
kalplerin takvâsındandır.

22:33 ayeti yine Allah'ın hükümlerinden bahsediyor:

22:33 Onlarda sizin için belirlenmiş olan süreye kadar birtakım yararlar vardır.
Sonra bunların varacakları yer, Eski Ev'dir..

132
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Bir sonraki ayet ise her ümmet için belirlenen ibadet biçimini anlatıyor, bu da ESKİ
SİSTEM kelimesini açıklığa kavuşturuyor:

22:34 Biz, her ümmete onları rızıklandırdığımız şeyler üstüne Allah' ın ismini
anmalarını ibadet şekli kıldık /yaptık. Şimdi, İlâhınız, bir tekİlah'tır. Öyle ise, O'na
teslim olun. O ihlâslı ve mütevazi insanları müjdele!

BİZE EMREDİLEN "HAC"

02:189 Sana, hilâl şeklinde yeni doğan ayları sorarlar. De ki: Onlar, insanlar ve
özellikle hac için vakit ölçüleridir. İyi davranış, asla evlere arkalarından gelip
girmeniz değildir. Lâkin iyi davranış, korunan (ve ölçülü giden) kimsenin
davranışıdır. Evlere kapılarından girin, Allah'tan korkun, umulur ki kurtuluşa
erersiniz.

02:196 Tartışmayı ve Allah için ziyareti tamamlayın. Eğer (bunlardan)


alıkonursanız kolayınıza gelen hediyeyi gönderin. Hediye, yerine varıncaya kadar
başlarınızı tıraş etmeyin. Sizden her kim hasta olursa yahut başından bir
rahatsızlığı varsa, oruç veya sadaka veya hediye olmak üzere fidye gerekir. Ama
eğer yapabilecekseniz, kim tartışmayı ziyarete devam ederse bağıştan kolay
geleni verecek; bir şey bulamayan ise tartışma günleri boyunca 3 GÜN oruç
tutmalı ve döndüğünde de yedi gün ki bu da 10 eder. Bunlar ailesi HARAMA İTAAT
YAPISININ içinde olanlar içindir. Allah 'tan korkun ve cezasının çetin olduğunu
bilin.

02:203 Sayılı günlerde Allah'ı anın. Kim iki gün içinde acele edip dönmek isterse,
ona günah yoktur. Bunlar günahtan sakınanlar içindir. Allah'tan korkun ve bilin ki
hepiniz O'nun huzurunda toplanacaksınız.

"Ramazan" ayı ile başlanan Hac konferansları dolunayla başlar ve ayın hilal
şekline girmesiyle son bulur. 2:196 ayetinden görülebileceği gibi Hac 10 gün sürer
yalnız kişinin ailesi "haramlara itaat yapısının" içinde değil ise bu süre 3 gündür ve
2:203e göre 2 güne de düşürülebilir. Bu ailesi doğruya kılavuzlanmamış kişilerin
eve erken dönüp duyduklarını ailelerine anlatmaları için önemli bir ayrıntıdır.
Konferans günlerinde Allah' ın rızık olarak verdiği şeylerden yenir ve herkesin
katılabileceği bir ziyafet verilir ve sistemden (beyt) konuşulur. Hac boyunca kötü
davranışlar, MÜNAKAŞALAR (cidal) ve cinsel münasebet yasaktır (2:197).
"Ramazan" ayı ve yasak aylar ile birlikte yıl içinde 4 kere Hac konferansı
düzenlenir.

ARAFAT

133
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Mekke yakınlarındaki bir dağa Arafat ismini veren Araplar, hacıların bu


noktaya gittikten sonra tekrar Mekke'ye dönmeleri ister. Bu ritüelin varlığını
savunmak için de 2:198 ayeti öne sürülür:

02:198 (Hac mevsiminde ticaret yaparak) Rabbinizden gelecek bir lütfu (kazancı)
aramanızda size herhangi bir günah yoktur. Arafat'tan ayrılıp akın ettiğinizde
Meş'ar-i Haramda Allah'ı zikredin ve O'nu size gösterdiği şekilde anın. Şüphesiz
siz daha önce yanlış gidenlerden idiniz.

Bir dağa Arafat ismini verip bunun Kuran'da geçen Arafat olduğunu iddia
etmek ve tüm dünyayı buna inandırabilmek kolay bir iş olmasa gerek. Hac için
gelen inançsız kişilerin ise kilometrelerce ötedeki dağa gidip gelmelerinin
anlamını hiçbir "alim" çözemez.

Arafat'ın kökü ‫'عرف‬dir ve "tanımak, tanışmak" anlamlarına gelir.

49:13 Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden


yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız (Lİ TEARAFU) için sizi
kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en
değerli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah
bilendir, her şeyden haberdardır.

Ayeti bir de biz çevirelim:

02:198 Rabbinizden gelecek bir lütfu aramanızda size herhangi bir günah yoktur.
Tanışmalardan (sonra) dağılıp Allah'tan bağışlanma dileyin, O'nu yasak hükümleri
ile ve size gösterdiği şekilde anın. Şüphesiz siz daha önce yanlış gidenlerden
idiniz.

SAFA VE MERVE

Arap dinine göre Mekke'ye Hacca gidenlerin "Safa ve Merve" denilen


taşların arasından 7 kere geçmeleri gerekir. Bu uygulamanın kökünde ise
İbrahim'in ikinci karısı Hacer'in oğlu İsmail için su ararken bu iki nokta arasından 7
kere geçtiği söylentisi yatmaktadır. Bu arada İsmail ayağıyla yere vurup bugün
zem-zem olarak bildiğimiz pınarın oluşmasına sebep olmuştur. "Müslüman"
âlimler bu hikayeyi anlatırken doğruluğunu kanıtlamak için olsa gerek 2:158
ayetini gösterirler.

134
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

02:158 Şüphe yok ki, Safa ile Merve Allah'ın koyduğu nişanlardandır. Her kim
Beytullah'ı ziyaret eder veya umre yaparsa onları tavaf etmesinde kendisine bir
günah yoktur. Her kim gönüllü olarak bir iyilik yaparsa şüphesiz Allah kabul eder
ve (yapılanı) hakkıyla bilir.

Bu hikâyenin Kuran'da hiçbir dayanağı yoktur. Böyle bir hikayeyi


uyduranların unuttukları şey haccın tüm insanlık için bir çağrı olduğudur (22:27).
Hikâyeyle ilgili bir başka sorun İbrahim peygamberin ikinci bir karısı olduğu
Kuran'da değil, Yahudi kaynaklı bir hikayede geçer.

Zem-zem "mucizesi"ne gelince, suçlanacak şey aslında Araplar'ın jeoloji ve


dünyanın su döngüsü konularındaki bilgisizliğidir. Doğal su kaynakları binlerce
yıldır yeryüzünde mevcuttur ve bunun nedeni bir mucize değil, çevredeki
dağlardan ve vadilerden gelen su toplanma döngüsüdür. Mekke'ye çok yakın olan
Taif şehrinde de binlerce yıldır su sağlayan bir kaynak vardır. Benzer bir şekilde
Kudüs'teki "Gihon Pınarı" yaklaşık 3000 yıldır su sağlar ve kimse bunları mucize
olarak nitelendirmez.

‫( صفا‬safa) : taş, düz taş/kaya; sert geniş taş; Mekke'de bir yer; bol süt veren (dişi
deveden, koyundan, keçiden bahsederken kullanılır); ağır meyvelerle dolu
palmiye ağacı.
‫( متترو‬merve) : çakmak taşı, yemeklerin üstünde pişirildiği beyaz kırılgan bir taş
çeşidi; Kabe'nin civarındaki yükseklik

02:158 Bol süt veren (hayvanlar) ve (bunların üzerinde kızartıldığı) çakmaktaşı


(tartışma için) Allah'ın koyduğu nişanlardandır. Her kim SİSTEMİ tartışır veya yönü
o tarafa düşerse onların etrafında dolaşmasında kendisine bir günah yoktur. Her
kim gönüllü olarak bir iyilik yaparsa şüphesiz Allah kabul eder ve (yapılanı)
hakkıyla bilir.

KÂBE DİKİLİ TAŞ DEĞİL Mİ?

5:90 Ya eyyühellezıne amenu innemel hamru vel meysiru vel ensabü vel ezlamü ricsüm min ameliş
şeytani fectenibuhü lealleküm tüflihun

Diyanet Vakfı
Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan
işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.

Yaşar Nuri Öztürk

135
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Ey iman edenler! Uyuşturucu/şarap, kumar, tapılmak için dikilen taşlar, fal okları
şeytan işi birer pisliktik; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.

‫( نصب‬NeSaBe) : kurmak, inşa etmek, (birşeyi) dikmek, yükseltmek, (bir taşı işaret
olarak) koymak, dikmek; (başını) kaldırmak; (kulakları) dikmek;
Ensab: çğl (yol üzerindeki) işaretler; putlar; (tapınmak için dikilen) figürler /
heykeller; (hayvanların kurban edildiği) sunaklar

Sünnetullah hiçbir zaman değişmeyeceğine göre İbrahim'in Allah'ı


yüceltmek için DİKTİĞİ söylenen (unutmayın Kabe ve İbrahim'in ilişkilendirildiği
tek bir ayet bile yok, Beyt'i Kabe olarak kabul ediyoruz) Kâbe yukarıdaki ayetle ve
Kuran'ın GENELİYLE büyük bir çelişki oluşturmuyor mu? Kuran nerede Allah'ı
ululamak için fiziksel bir obje yapmanın doğru olduğunu yazar? Yukarıdaki tanıma
tamamıyla uyduğu halde neden Kâbe de bir "ensab" sayılmıyor?

37:95-96: Elinizle yonttuğunuz


şeylere mi tapıyorsunuz?

Oysaki sizi de yaptığınız


şeyleri de Allah
yaratmıştır.

02:165 İnsanlar içinde öyleleri vardır ki, Allah dışındakileri Allah'a eş tutarlar da
onları Allah'ı sevmiş gibi severler. İman sahipleri ise Allah'a sevgide çok kararlı ve
taşkındırlar. Zulme saplananlar, azabı gördüklerinde tüm kuvvetin Allah'ta
bulunduğunu, Allah'ın azabının çok şiddetli olduğunu fark edeceklerini
anlayabilseler!

Ayetlerde buraya giren kişinin güvende olacağı belirtiliyor, Kâbe’nin içi topu
topu 100 kişi ancak alır ve tarih gösteriyor ki pek emin bir yer de değil. Defalarca
sellere, yangınlara maruz kalıp tekrar yapılan bu "dikili taşın" ayetteki kriterleri
karşılamadığı açık. Artı ne İslam öncesi belgelerde ne de Kuran'dan önceki ilahi
kitaplarda taştan yapılmış her putu parçalayan (37:91-93) put düşmanı İbrahim'in
böyle bir yapı inşa ettiğine dair bir kanıt bulunur.

Kabe ve buna adanan "kurbanlar"

136
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Hadislerdeki din ile Musevilik, her ne kadar iki din mensupları birbirinden
nefret etse de büyük benzerlikler gösterir; kurban da bu benzerliklerin
arasındadır. Levililer kitabının başlarında detaylandırılan ve arap putperestlerinin
de geleneklerini arasında yer alan tanrıya kurban sunma ritüeli diğer çoğu şey
gibi, şeytan işi hadislerle İslam'a da sokulmuştur.

Resulullah (A) Medine'de iken Kâbe’ye kurban sunar, ben de kurbanının boynuna
takılacak nişanlarını hazırlardım. Bu sırada Resulullah (sav) ihramlıların sakındığı
yasaklardan sakınmazdı.
Buhari, Hacc 110, Edahi 15; Müslim, 359, (1321); Muvatta, Hacc 51, (1,
340); Tirmizi, Hacc 69 (908); Ebu Davud, Menasik 17, (1757, 1758, 1759);
Nesai, Hacc 65, 66, 67, 68, 69, 72, (5, 171, 173); İbnu Mace, Menasik 94,
(3094)

Kuran'a göre ise bırakın bir taşı, Allah'a kurban sunmak bile habistir:

06:136 Kendi döllendirip yaydığı ekinden ve hayvanlardan Allah'a bir pay


ayırdılar da kendi zanlarınca şöyle dediler: "Bu Allah için, bu da ortaklarımız için .
" ortakları için olan Allah'a ulaşmaz. Ama Allah için olan, ortaklarına ulaşıyor. Ne
kötü hüküm veriyorlar!

9:95 ayetini manipule edip Kabe'ye kurban adanması gerektiğini savunan


arap dini izleyenleri taştan yapılmış putlarına adanan kurbanların asla Allah'a
ulaşmayacağını hadis külliyatı okudukları kadar Allah'ın kitabını okusalardı belki
görebilirlerdi!

KURAN'DAKİ KÂBE

"Diğer din salikleri Tanrıyı putlar vasıtasıyla


sembolleştirmişlerdir. Bu putlarla Tanrı'nın herhangi bir sıfatını
sembolleştirmek istemişler ve sanatkârane putlar yapmışlardır.
Hatta bildiğiniz gibi Hıristiyanlar da haç'a hürmet ederler. Bu
haç onlar için, Tanrı'nın bir sıfatını temsil etmektedir. Diğer
dinlerde, mesela Brahmanizm'de dört elli bir put varsa bu
demektir ki, Tanrı insanlardan daha kuvvetlidir. Hristiyanlarda
bunun aksine, Tanrı insanlara karşı olan merhametini günahkar
insanlara göstermek için öz oğlu olan Hz. İsa'yı kurban etmiştir.
Hristiyan inancına göre Hz. İsa haç'ın üzerinde öldüğü için bu
haç, Tanrı'nın merhamet sıfatını temsil eder. Bunların aksine
Hz.Adem'le başlayan İslam dini, bir put değil, fakat Allah'ın
evini seçmiştir. "

137
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Yukarıdaki alıntıda yazar kendince İslam'ın diğer dinlerden farkını yazmış


ama bunun içinde oluşturduğu çelişkiyi görmezden gelmiştir. Tüm dinleri
putperestlikle suçlayan yazar, kimin tarafından yapıldığı bile tam olarak
bilinmeyen, tarih boyunca birçok kez sel veya çıkan yangınlardan ötürü tekrar
inşa edilmek zorunda kalınan kerameti kendinden menkul bir taşa "Allah'ın evi"
demek cüretini göstermiştir. Bu taş bazı Sünnilere göre Allah'ın bu dünyadaki
"şanını" simgeler, bazılarına göre ise Allah'ın sembolik olarak kendisidir. Bu, pratik
olarak tanrılarını cisimleştirmek için kendilerine putlar yapan ve bunlara tapan
özellikle eski çağlarda yaygın olarak görülen putperestlerin tanrılarını
somutlaştırma çabası gibidir ve yukarıda gösterdiğimiz gibi yasaklanmıştır. Kuran
görünmeyene iman etmeyi (2:3) ve her türlü "tapınma" ritüeli yerine insanların
Yaratan'a kulluk etmesini emreder.

Eğer Mekke'ye bir gün yolunuz düşerse bu "siyah küpün" odak noktasının
güneydoğuda yer alan ve kış güneşinin doğduğu yere bakan Siyah Taş olduğunu
göreceksiniz. Bu ayar tesadüfi değildir. Putperestlerin tanrısı Allat bir bereket
tanrısıydı ve genelde bereket / verimlilik tanrıları Güneş'le simgelenirdi. Bu
örnekte kış güneşinin doğduğu nokta Güneş'in yeniden doğuşunu simgeler.

Daha yakından bakarsanız, siyah taşı çevreleyen alanın açılmış bir vulva ve
bu taşın da vulvadan çıkan taç takmış bir bebek başı şeklinde olduğunu
göreceksiniz.

Bu yeni doğan bebeğin başına biraz daha yaklaşın, bunu öpen insanlar
göreceksiniz. Neden diye soracak olursanız başı öptüğünüzde günahlarınızdan
arınıp YENİDEN DOĞMUŞ gibi olacağınızı söyleyecektir. Biraz daha etrafta dolaşın
ve insanların bu küpü 7 kere tavaf ettiğini göreceksiniz. Bunların hiçbiri KURAN'da
yoktur ve hepsi putperest Arap geleneklerinin kalıntılarıdır.

Beyt kelimesini az önce gördük, kâbe ile ilişkilendirildiği bir tek ayet bile
yok. Kuran'da beytullah kelimesi ise hiçbir yerde bulunmaz. Gelenekçiler için
olmazsa olmaz olan; onsuz namaz kılamayacakları, hac yapamayacakları Kâbe
kelimesi Kuran'da sadece 3 yerde geçer, şimdi kelimenin anlamlarına ve geçtiği
ayetlere bakalım:

138
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

‫ كعب‬: şişik / bukle / yumru / tümsek / çıkıntı; düğüm; (bitkiler için) eklemli kök;
kemiklerin eklem / bağlantı bölgesi (genel olarak ayak bileği); tapuk;
(hayvanlarda) tarso; yüksek mevki / asalet / şan / görkem; yükseltilmiş herhangi
bir şey; kare / kübik ev / oda; kare şeklinde; Rabi'ah kabilesine ait Mekke'de
yapıldığı gibi etrafında dönülen bir tapınak

Kâbe kelimesine sadece genel içeriği yiyecek olan Maide (5) suresinde rastlıyoruz:

05:06 Ey iman edenler! Bağlılığa duracağınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere


kadar ellerinizi yıkayın; başlarınızı meshedin ve ayak bileklerinize kadar [ilel
ka'beyn] ayaklarınızı yıkayın.

05:95 Ey iman edenler! İhramlı iken avı öldürmeyin. İçinizden kim onu kasten
öldürürse öldürdüğü hayvanın dengi (ona) cezadır. (Buna) Kabe'ye varacak bir
kurban olmak üzere içinizden adalet sahibi iki kişi hükmeder (öldürülen avın
dengini takdir eder). Yahut (avlanmanın cezası), fakirleri doyurmaktan ibaret bir
keffârettir, yahut onun dengi oruç tutmaktır. Ta ki (yasak av yapan) işinin cezasını
tatmış olsun. Allah geçmişi affetmiştir. Kim bu suçu tekrar işlerse Allah da ondan
karşılığını alır. Allah daima galiptir, öç alandır. (Diyanet)

AFALLAHÜ AMMA SELEF VE MEN ADE FE YENTEKIMÜLLAHÜ MİNHU


Allah geçmişi affetmiştir ve (bu suça) tekrar dönen, Allah ondan intikam alır.

Geçmişte kim ihramlı olarak Kâbe’de avlanmıştır? Sözüm ona İslam tarihine göre
geçmişte Kabe İNKARCILAR tarafından tavaf ediliyordu.

‫ بلغ‬: varmak, ulaşmak; olgunlaşmak; (bir miktar) tutmak, kadar etmek

05:95 Ey iman edenler! YASAKLI iken av hayvanı öldürmeyin. İçinizden kim onu
kasten öldürürse cezası MALLARDAN / HAYVANLARDAN onun dengidir. HEDİYENİN
AYAK BİLEĞİ OLGUNLUĞUNU [baliğal ka'beti] içinizden adalet sahibi iki kişi
hükmetsin...

Yasak av mevsiminde avlanan kişinin öldürdüğü hayvanın değeri ayak bileğinin


olgunluğundan biçilecek ve kişiye buna göre bir ceza verilecektir ya da bu kişi
fakirleri doyuracak o da olmazsa oruç tutarak kefaretini ödeyecektir.

Ühılle leküm saydül bahri ve taamühu metaal leküm ve lis seyyarah ve hurrime aleyküm saydül birri
ma düntüm huruma vettekullahellezı ileyhi tuhşerun
05:96 Hem size hem de yolculara fayda olmak üzere (faydalanmanız için) deniz
avı yapmak ve onu yemek size helâl kılındı. İhramlı olduğunuz müddetçe kara avı
size haram kılındı. Huzuruna toplanacağınız Allah'tan korkun.

139
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

Yasak aylarda deniz avında bir sınırlama yokken kara hayvanları avına sınırlama
getirilmiş. Bu ayetlerde açıkça İslam ve peygamber düşmanlarının
ahlaksızlıklarına tekrar tanık oluyoruz. Aynı kökten türemiş kelimenin ilkini ihramlı
olarak çeviren Arap dini izleyenleri ikincisini ise haram kılındı olarak çevirmiş.
Tekrar hatırlatırım Kuran'da ihram diye bir kelime geçmez.

5:97'nin uygun çevirisi:

05:97 Allah HARAM SİSTEMİNİN AYAK BİLEĞİNİ / TEMELİNİ, yasak ayı, hediyeleri
ve otoriteleri insanlar için bir dayanak yaptı. Böylece, Allah'ın göklerde olanı da
yerde olanı da bildiğini, Allah'ın her şeyi bilici olduğunu siz de bilesiniz.

‫ قيتتام‬: kalkma, kalkış; ayakta durma; varoluş; ayrılma, terketme; tamamlama;


destek, dayanak

Allah avlanma yasağını, bunun cezasını insanlar için bir destek olarak yapmıştır.
Avlanmada yasak aya uymak gerçekten insanlara faydalıdır. Siyah küp kabenin
ise ne yasak ayla ne hediyelerle ilgisi yoktur.

SON SÖZLER

Hadisleri hayatından silip atanlar için bu kitap; yeni ufuklara yelken açmak,
Kuran bilgisini gözden geçirmek ve Allah için tek geçerli din olan O'na teslimiyeti
yegane kaynağından ve ÖĞRETİCİSİNDEN (55:2) öğrenip O'nun emrettiği yaşama
biçimini daha iyi anlamak için atılmış bir adımdır.

Kitabı yazmaktaki amacım kimseyi putperestlikle, müşriklikle suçlamak


değildir. Yalnızca, bir teslim olan olarak görevimin, Kuran'da bulunmayan
hurafelerin bu dine nasıl girdiğini kendi başına dil veya kaynak yetersizliğinden
kişisel bir çaba ya da bir araştırmaya gidemeyecek olan kişilere sunmak olduğu
kanaatindeyim. Bunu maddi bir kazanç için değil, gerçeklerin herkesce
öğrenilmesi için yapıyorum.

Birkaç Öğüt:

140
İbrahim Yılmaz: Büyük Kandırmaca
http://www.gercek-islam.com

1. Dogmatik olmayın, duyduğunuz şeyleri doğrulamaya çalışın:

08:22 Çünkü yeryüzünde debelenenlerin Allah katında en kötüsü,


akıllarını işletmeyen sağır-dilsizlerdir.
17:36 Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü
kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.

2. Allah'ın insanoğluna bahşettiği mükemmel hediyeyi, aklınızı


kullanın:

10:100 Allah'ın izni olmadıkça hiçbir benlik iman edemez.


Allah, pisliği, aklını kullanmayanlar üzerine bırakır.

141
02:42 Hakkı batıla karıştırıp da bile bile hakkı gizlemeyin!

02:159 İndirdiğimiz açık-seçik delillerle, kılavuz mesajı; biz onu Kitap'ta


insanlara ayan-beyan gösterdikten sonra gizleyenlere, işte onlara, hem
Allah lanet eder hem de diğer lanet okuyanlar lanet eder.

02:174 Allah'ın indirdiği kitaptan birşeyi gizleyip de bununla biraz para


alanlar
(BUHARİLER, MÜSLİMLER) muhakkak ki, karınlarına ateşten baska bir şey
yemezler ve kıyamet günü Allah onlarla ne konuşur, ne de onları temize çıkarır;
onlara sadece pek elem veren bir azap vardir.

09:09 Allah'ın ayetlerini az bir değer karşılığında sattılar ve Allah


yolundan alıkoydular.
Gerçekten bunlar, ne kötü şeyler yapmaktalar!
RAMAZAN BİR AY ADI MI?

Her yıl, farklı mezhepler tarafından Ramazan ayının ne zaman başladığı ve sona
erdiği bir tartışma konusu olur. Bu yıl da bunlara bir örnekti ve bazı ülkeler sözüm
ona Ramazan'ı diğerlerinden bir gün önce bitirdi.

Sözde İslami takvime göre Ramazan ayının başlangıcı yeni ayı gözlemleme ile
başlar. Bu iş kolay değildir, yalnızca optimum görüş koşullarındaki uzmanlarca
görülebilir. Yani, insanların büyük çoğunluğu asla yeni hilali görmez yalnızca 1-2
günlük hilali görebilirler. Bu fark da her yıl süregelen ihtilafın nedenidir. Çoğu
insanın bilmediği ise sözde Ramazan ayının başlangıcı bunun dışında bir çok
faktöre bağlıdır.

Günümüzde kullanılan İslami takvim Halife Ömer zamanında, Hz. Muhammed'in


ölümünden yıllar sonra hazırlanmıştır. Bu dönemin arkeolojik kalıntılarından, o
zamanlara ait paralardan ve belgelerden kanıtlanabilir.

İlginçtir ki, "Hicri" kelimesi yıllar sonrasındaki belgelerde bile bulunmadığından


yeni çağın keyfi verilen tarihi üzerinde pek bilgimiz yok.

Ramazan ayının başlamasını etkileyen faktörlerden biri de İslami takvimin ne


zaman tayin edildiğine bağlıdır. Örneğin, 3 yıl önce kurulmuş olsaydı, bu yıl
Ramazan'ı bir ay önceden yapacaktık. Yukarıda bahsettiğim gibi, arkeolojik
bulgular bu yeni takvimin MS 638 yılında, Peygamberin ölümünden yıllar sonra
kurulduğunu kanıtlamaktadır. Nesiller sonra, Ömer başkalarına danışıp takvimi
değiştirme kararı verir. Binaenaleyh Ramazan'ın belirlenmesi yalnızca yeni ayı
tespit etmeğe değil asırlar önce yapılan keyfi bir karara dayanmaktadır.

Bir not olarak, gelenekçiler hicretten sonraki ikinci yıl oruç tutmaya başladığını
ileri sürerler. Yani onlara göre 2:185 daha önce Yesrib'de inmişti. Bunun yanında
gelenekçiler 9. Surenin (ki onlara göre bu takvim değişikliği emri buradadır)
Peygamberin ömrünün sonlarında indiğini iddia ederler. Bu görüşe göre Hz.
Muhammed hayatı boyunca yanlış günlerde oruç tutmuştur.

Sözde Ramazan ayının başlangıcı ile ilgili bir başka faktör yeni sistemin
uygulandığındaki ay dizilimidir. Kuran öncesi çağlarda, Araplar tek bir takvim
kullanmamıştır. 4-5 ve 6 mevsime dayanan bir takvim sistemleri vardı. Bazı
Araplar Perslerin takvim sistemini, bazıları Yahudilerin bazıları ise Romalıların
sistemini kullanmıştır. Ömer'in getirdiği takvim ise bu takvimlerden farklı bir ay
sistemine sahipti, bu gelişi güzel karar da sözüm ona Ramazan ayını
etkilemektedir.
Bundan dolayıdır ki, yeni ayı gözlemlemekten başka Ramazan'ı etkileyen 3 tane
birbirinden farklı gelişigüzel etmen vardır. Yani şu anki Ramazan ayı tamamen
keyfidir ve oruç tutmak için rasgele seçilen bir aydan farkı yoktur.

Gelişigüzel Ramazan denen bir ay belirleme Yahudilerin, Hristiyanların ve


mezhepçilerin "kutsal" günlerini belirlemede karşılaştığı probleme benzer.
Örneğin, mezhepçilere göre
Cuma dedikleri (yaygın bir isim olan yevm el cumuat / toplanma zamanı) gün
kutsaldır ve geleneklerine göre Adem bu günde yaratılmıştır. İnsanların
anlayamadığı şey ise bu haftanın tamamen gelişigüzel seçilmiş olmasıdır. Hafta
her zaman 7 gün olmamaıştır. Örneğin eski Mısırlılar 10 günlük bir sistem
kullanırken Mayalılar 20 günün bir hafta ettiği bir sistem kullanmıştır.

Şimdi sorunu Kuran'dan çözmeye çalışalım.

02:185 "Şehr ramazan"; insanlara kılavuz olan, iyi-kötü ayrımıyla hidayetten


kanıtlar getiren Kur'an, onda indirilmiştir. O halde kim eş-şehr'e TANIK OLURSA
onu oruçlu geçirsin. Hasta olan veya yolculuk halinde bulunan, tutamadığı gün
sayısınca başka günlerde tutsun. Allah sizin için kolaylık ister; O sizin için zorluk
istemez. Tutulmamış olan günleri tamamlamanızı, sizi doğru yola kılavuzladığı
için Allah'ı yüceltmenizi ister. Ve sizin şükretmeniz umulmaktadır.

Ayetin yanlış yorumlanması "şehr" sözcüğünün ay anlamına gelmesini


düşünmekten ileri gelir. Aslında "şehr" ay demek değildir. Klasik Arapça
sözlüklerine göre, Araplar Ay'a "şehr" derdi. Peki bu "şehr" kelimesinin ima ettiği
şey nedir?

Klasik Arapça Sözlüklerinde bu kelimenin etimolojisiyle geniş ölçüde yer alır.


Örneğin aynı kökten gelen "eşherat" göbeği büyümüş hamile bir kadını anlatmak
için kullanılır. "Şehiret" kelimesi de geniş ve kilolu bir kadını anlatmak için
kullanılır. Yani kelimenin tüm etimolojik anlamları "geniş bir şey" "göze çarpan bir
şey" ile ilgilidir.

Kuran öncesi dönemde Ramazan denilen bir ay olduğuna dair bir kanıt yoktur.
Razaman sıfat olup "yakan, kavuran" anlamlarına gelir. Bu kök Kuran'da bir kere
geçtiğinden karşılaştırma yapma imkanımız yoktur.

Ancak, dolaylı olarak anlamını teyit edebiliriz. 2:217 gibi ayetler "eşşehril
haram"'da büyük bir savaşın olduğunu söyler. Artı 9. Sure antlaşmayı bozan
müşriklerle yapılan savaşı anlatır. 9:81 ayeti müşriklerin sıcaktan korktuklarından
bahseder. Hemen sonraki ayette (9:86) o dönem inen bir ayetten bahseder ve
2:185den bildiğimiz gibi "şehr ramazan" Kuran'ın indiği zamandır bu da "şehr
ramazan" ve "eşşehril haram" arasında yeni bir bağ sağlar.
Bu anlayışla tekrar çevirimizi yapalım:

02:185 Kavuran dolunay; insanlara kılavuz olan, iyi-kötü ayrımıyla hidayetten


kanıtlar getiren Kur'an, onda indirilmiştir. O halde kim dolunaya TANIK OLURSA
onu oruçlu geçirsin. Hasta olan veya yolculuk halinde bulunan, tutamadığı gün
sayısınca başka günlerde tutsun. Allah sizin için kolaylık ister; O sizin için zorluk
istemez. Tutulmamış olan günleri tamamlamanızı, sizi doğru yola kılavuzladığı
için Allah'ı yüceltmenizi ister. Ve sizin şükretmeniz umulmaktadır.

Bu sistem hiçbir takvime bağlı değil, gözle görülür kozmik bir olguya bağlıdır.
Kavuran sıcaklık ne zaman başlar? Kavuran sıcaklık yaz gündönümüyle başlar. Bu
Güneş'in en dik açıyla geldiği ve gölgelerin en kısa olduğu zamandır. 25:45 ayeti
Güneş ve gölge hakkındaki ilişkiden bahseder.

Garip olan şey ise, yaz gündönümünün dolunayının diğerlerinden farklı olmasıdır.
Diğerlerine oranla daha alçaktan yol alan Ay'ı beynimizi algılaması diğerlerine
göre daha da kolaylaşır. Hatta, dolunay daha büyük göründüğü gibi, alçakta olan
Ay Dünya'nın tozlu atmosferi ile turanjımsı bir renk alır. Bu nedenle uyarı ışıkları
da turuncudur. Bu renk güçlü bir görsel cevap yaratır.

Ş imdi sıra takvime geldi. Kuran, güneş takvimini mi yoksa ay takvimini mi baz
alır?

10:05 Güneş'i ısı ve ışık kaynağı; Ay'ı, hesabı ve yılların sayısını bilesiniz diye bir
nur yapıp ona evreler takdir eden O'dur. Allah bütün bunları rastgele değil,
şaşmaz ölçülere bağlı olarak yaratmıştır. Bilgiyle donanmış bir topluluk için
ayetleri ayrıntılı kılıyor.

Bu ayetten her ikisinden de yararlanıldığını gösterir. Güneş yılına işaret eden bir
başka ayet 17:12'dir:

17:12 Biz, geceyi ve gündüzü iki ayet yaptık; sonra gecenin ayetini silip
gündüzün ayetini gösterici yaptık ki, Rabbinizden bir lütuf isteyesiniz, yılların
sayısını ve hesabı bilesiniz. Biz her şeyi ayrıntılı bir biçimde açıkladık.

Gece ve gündüzü belirleyen Ay değil Güneştir. Bu ayet yılın Güneş yılına göre
olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.

Daha fazla teyit için 12:47-49 ayetlerine bakılabilir. Burada yıldan yıla
değişmeyen zirai devirler yılın güneş takvimine göre olduğunu doğrular.
Genellikle yanlış çevrilen 2:189 ayetine gelelim:

02:189 Sana, doğan Aylardan sorarlar. De ki: "Onlar, insanların çeşitli yararları
ve bir de hac için vakit ölçüleridir. " Hayırda erginlik/dürüstlük evlere
arkalarından girmeniz değildir. Hayırda ergin/dürüst o kişidir ki, takvaya sarılıp
korunur. Evlere kapılarından girin. Allah'tan korkun ki kurtuluşa erebilesiniz.

Yaşar Nuri Öztürk Türkçe'de de kullandığımız "Hilal" kelimesinin çoğulu "ehilet"


kelimesini "doğan ay" olarak çevirmiş. Klasik Arapça sözlüklerde ise Hilal ayın
başlangıcı ve sonunu anlatır. Şimdi doğru çeviriyi yapalım:

02:189 Sana, hilalleri soruyorlar. De ki: "Onlar, insanların çeşitli yararları ve bir
de hac için vakit ölçüleridir." Hayırda erginlik/dürüstlük evlere arkalarından
girmeniz değildir. Hayırda ergin/dürüst o kişidir ki, takvaya sarılıp korunur. Evlere
kapılarından girin. Allah'tan korkun ki kurtuluşa erebilesiniz.

Yukarıdaki ayete göre Hilaller insanlar için zamanlama için vakit ölçüleridir.
Zamanlama ile ilgili diğer bir ayette Musa'nın bu süreyi tamamladığı 7:142
ayetidir. Yani "mevakıt" birşeyi tamamlamadaki zaman ölçüleridir.

07:142 Mûsa ile otuz gece için vaatleştik. Ve bunu, bir on ekleyerek tamamladık.
Böylece Rabbinin belirlediği süre kırk geceye ulaştı. Mûsa, kardeşi Harun'a dedi
ki: "Toplumum içinde benim yerime sen geç, barışçı ol, bozguncuların yolunu
izleme!"

89:2 ayetinde de 10 geceden bahseder...

İlginç olan şey ise, dolunayın hilal şekline varması da TAM 10 gün sürer.

7:142 ile 2:196daki 10 gün hac / tartışma günleri arasında bağ olduğu açıktır.
2:196da Hac / tartışma zamanı 3 gün tutulacak oruç kişinin ailesi haramlara itaat
yapısında değilse 7 gün daha tutup 10a tamamlanıyor. Ailesi haramlara itaat
yapısında olanlar ise 10 gün kalıyorlar. Bu mantıklı çünkü ailesi doğruyu
bulamamış olanlar dönüp onlara duyduklarını anlatacaktır. Böylece, 2:189, 7:142
ve 2:196 ayetlerini birleştirdiğimizde "ehilet"in Hac'ın başlangıcı değil bitişi için
bir zamanlama olduğunu görebiliriz.

<-dolunay-><—10 gün--><-- incelen hilal 4-5 gün--><-- genişleyen hilal 4-5


gün--><—10 gün—><-dolunay->

İşte hilaller bu şekilde Hac / tartışma için zamanlama sağlar. Böylelikle insanlar yıl
boyunca 4 kere Hac / tartışma için toplanma şansı elde ederler. 2:184 "BİR KAÇ"
(madudat) gün oruçtan bahseder ve 2:185 bu rakamın tamamlanmasından.
Madudat kelimesi "birkaç" demektir ve 3 ile 10 arası bir rakamı ifade etmek için
kullanılır.

Ş imdi haram ayların buna nasıl uyduğunu göreceğiz. İlkten geleneksel görüşe
bakalım:
09:37 O nesi (haram ayları geciktirmek) ancak küfürde ileri gitmektir ki, bununla
kafirler şaşırtılır; Allah'ın haram kıldığının sayısına uydurup da Allah'ın
yasakladığını helal kılmak için onu bir yıl helal, bir yıl haram sayarlar. Bu şekilde
onların kötü işleri kendilerine süslenip güzel gösterildi. Allah ise, kafirlerden
ibaret bir topluluğu doğru yola erdirmez.

Ay takvimi "nesi" den sakınmak için benimsenmiştir. Nesi kelimesi hakkında fikir
birliği yoktur. Bazıları bunun takvime ilave edilen aylar olduğunu düşünür. Tüm
klasik Arapça sözlükleri "nesi"yi "gecikme" olarak alır ve Arapların haram ayları
geciktirdiğini yazar. Kelimenin etimolojisi "gecikme" olduğundan bu bir takvim
değişikliğini gösteriyor olamaz. Artı gelişigüzel ayarlanan "haram ay" güneş
takviminde olduğu gibi ay takviminde de sapmaya sol açabilir.

Ay takvimini haklı çıkarmak için öne sürülen bir başka ayet 9:36dır.

09:36 Gökleri ve yeri yarattığı gündeki yazısına göre, Allah katında ayların sayısı
onikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. Eskimez din işte budur. Artık o aylar
içinde benliklerinize zulmetmeyin. Müşrikler sizinle nasıl topyekün savaşıyorlarsa
siz de onlarla topyekün savaşın. Şunu bilin ki, Allah, takva sahipleriyle beraberdir.

Gürcü güneş takvimi ayı 12'ye tamamlamak için 31, diğerlerinin 30 veya 28/29
gün ile bazı keyfi periyodları vardır. Sözüm ona İslami takvim yıl içerisinde 12.3
ayı var, 12 değil. Şimdi bazıları yıl içinde bazen 13 dolunay olduğunu ileri
sürebilir. Ancak bizi ilgilendiren bunların sayıları değil yıl içindeki toplamlarıdır. Yıl
içinde her zaman 12 ay sayıp bunların 4ünü yasak olarak saymalıyız. Yaz
gündönümünden sonra bu aylar başlayacaktır. Peki yıl içinde 13 dolunay
olduğunda ne yapmalıyız? Cevap bu 13. dolunayı saymamaktır. Böylece ay
sayımını tekrar düzenlemiş ve "ramazan" yaz gündönümünden sonraki ilk ay
olacaktır.

Bu bulmacayı çözdüğümüze göre, tekrar haram aylara dönelim. Yaz


gündönümünden sonraki ilk dolunayın ilk haram ay olduğunu gördük. Böylece yaz
gündönümünden sonra sayılan 3 dolunay bize kalan haram ayları da verecektir.
Yani haram aylar yaz ortasından güz ortasına kadar sürer.

Haram ayı belirlemedeki bu ölçüt yabani hayvan avlamadaki kısıtlamalar için


önemlidir. Dikkat edilirse bu yasak evcil çiftlik hayvanlarını kapsamaz (5:1). Peki
neden? Çünkü yazın yabani hayvanların üreme mevsimidir. Dişi bir hayvanı
öldüren kişi yeni doğmuş veya doğacak çocuklarını da öldürmüş olmaktadır.

Sonuç olarak, Allah'ın yasak aylar için bize kesin, açık işaretler vermiştir. Bu
işaretler insan elinden çıkmış takvimlere bağlı değil kolayca gözlemlenebilen
kozmik fenomenlere bağlıdır. 2:185. ayette kim buna "şahit olursa" diyor. Kimse
geleneksel ramazana şahit olamıyor. Bu nedenle iman edenler yeni bir başlangıç
yapıp sisteme kendilerini tekrar ayarlamaları gerekir.

KURAN VE EVRİM

Zaman içinde değişme meydana getiren herhangi bir sürece evrim denir.
Biyolojide ise evrim canlıların genetik yapılarındaki uzun vadeli değişmeler
demektir. İlk defa Charles Darwin ve Alfred Wallace'ın "Origin Of Species" adlı
eserinde gündeme gelen bu teori kısa zamanda bilim adamları arasında ilgi
topladı.

Evrim mikro evrim ve makro evrim diye ikiye ayrılır. Mikro evrim;
mutasyonlar, genetik sürüklenme, doğal seçilim gibi küçük değişimleri kapsarken,
makro evrim; bunların birikmesiyle canlıda oluşan büyük değişimler demektir.

Evrim kuramı maalesef sadece bu mekanizmanın işleyişini


açıklayabilmekte, örneğin ilk organizmanın nasıl meydana geldiğine yorum
getirememektedir. Tek bir hücrenin bile komplike yapısı düşünüldüğünde bunu
tesadüflere dayandırmak ve göz, kulak gibi komplike organları bu kadar nizamlı
ve muntazamlı yaratanın evrim olduğunu düşünmek akıl alacak iş değildir.

Çoğu Müslüman Allah'ın Adem'i "Ol" demesiyle bir anda yarattığını ve


evrimin Kuran'da yeri olmadığını düşünür. Aksine Kuran'daki yaratılışı evrim daha
iyi açıklamaktadır. Kuran insan yaratılışının bir şekilde başladığını ve bunu
araştırmamızı ister.
20:21 De ki: "Yeryüzünde dolaşın; Allah'ın yaratmaya
nasıl başladığını bir görün. İşte Allah aynı şekilde ahiret
yaratmasını da yapacaktır. Doğrusu Allah her şeye
Kadir'dir. Dilediğine azabeder, dilediğine merhamet eder.
O'na çevrileceksiniz.

Yukarıdaki ayetten yaratılışın bir şekilde başladığı (bedee)


anlaşılıyor.

Yazıya başlamadan önce okuyuculara Kuran'ın benzetimlerden bolca


yaralandığını göz önünde bulundurmalarını isterim.

03:07 Kitap'ı sana indiren O'dur: Onun ayetlerinden bir kısmı muhkemlerdir
(KÎLÎTLÎ) ki; onlar Kitap'ın anasıdır. Diğer ayetlerse müteşâbihlerdir (BENZEYEN).
Şu var ki, kalplerinde bir eğrilik ve bozukluk bulunanlar, fitne aramak, onun
yorumuna öncelik tanımak için Kitap'ın sadece müteşâbih kısmının ardına
düşerler. Onun tevilini ise bir Allah bilir. Îlimde derinlemiş olanlar: "Ona inandık,
hepsi Rabbimizin katındandır." derler. Gönül ve akıl sahiplerinden başkası
gereğince düşünemez.

39:23 Allah, sözün en güzelini, birbirine benzer ikili mânalar ifade eden bir Kitap
halinde indirmiştir. Rablerinden korkanların ondan derileri ürperir. Sonra da hem
derileri hem de kalpleri, Allah'ın zikri/Kur'an'ı karşısında yumuşar. Bu, Allah'ın
kılavuzudur ki, onunla dilediğini/dileyeni hidayete erdirir. Allah'ın saptırdığına
gelince, ona kılavuzluk edecek yoktur.

Örneğin şu anlatıma bakın, müteşabih anlatıma ne güzel bir örnek


oluşturuyor göreceksiniz...

41:10-11 Orda (yerde) onun üstünde sarsılmaz dağlar var etti, onda bereketler
yarattı ve isteyip-arayanlar için eşit olmak üzere ordaki rızıkları dört günde takdir
etti. Sonra, duman halinde olan göğe yöneldi; böylece ona ve yere dedi ki:
"Îsteyerek veya istemeyerek gelin." Îkisi de: "Îsteyerek (Îtaat ederek) geldik"
dediler.

Adem konusuna başlamadan önce adem ve "eşinin" yeryüzündeki ilk iyiyi


kötüden ayıracak kadar zeki insanları simgelediğini düşündüğümü belirtmek
isterim.

02:35 Ve Adem'e şöyle buyurmuştuk: "Ey Adem, sen ve eşin cennete yerleşin ve
orada dilediğiniz yerde, bol bol yiyin. Ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zulme
sapanlardan olursunuz."
Adem kelimesi İbrani'cedir ve "siyah tenli", "insanoğlu" gibi anlamlara gelir.
Cennet kelimesinin kökü (cim, nun, nun) ise örtü anlamına gelir ve cennet
yeryüzünü yer gözükmeyecek kadar örten yeşillik / bahçelere denir. Kuran'da bu
kelime dünyamızdaki bahçeleri anlatmak için kullanıldığı gibi (6:141, 17:91 ve
18:32-40) ahiretteki bahçeyi anlatmak için de kullanılmış. Bu ayetteki cennette
normal bir bahçe anlamında çünkü:

20:120 Derken, şeytan ona şöyle diyerek vesvese verdi: "Ey Adem! Sana,
sonsuzluk ağacıyla eskimez-çökmez mülk ve saltanatı göstereyim mi?"

Zaten cennette olan birinin saltanata ihtiyacı yoktur. Artı, adem ve "eşi"nin
bulunduğu yerde Güneş vardı:

20:119 "Ve sen burada ne susayacaksın ne de güneşten yanacaksın."

02:36 Bunun üzerine şeytan onların ayaklarını kaydırdı da onları içinde


bulundukları yerden çıkardı. Biz de şöyle buyurduk: "Bir kısmınız bir kısmınıza
düşman olarak aşağıya inin. Belli bir süre kadar yeryüzünde sizin için bir bekleme
yeri, bir nimet/bir yararlanma imkânı olacaktır."

Adem (ırkı) "cenneteyken" sayıları fazla değildi, Allah'a itaatsizlik edince


kovulunca "arz" (tüm dünya) kelimesinin kullanıldığını görüyoruz. Bu her yerin
artık onların nüfuz sahası olduğunu anlatmak için kullanılmış. Artık "bahçeye"
bağlı olmayan insanlar yayılmış ve birbirlerine düşman olmuşlar. "Ehbitu" (inin)
rahatlarının bol olduğu yerden artık sıkıntı dolu hayata başlangıcı tanımlamak için
kullanılmış. (2:61'de bu duruma bir başka örnek var.)

Canlılığın ilk Amazon ve Afrika ormanlarında başladığını savunan İlkel Çorba


(Primordial Soup) teorisine bu anlatım benzerlik göstermektedir.

Kuran ademin ilk insan olduğunu da iddia etmez. Hatta ademden önce dünyada
bazılarının fesat çıkardığını ve İNSANIN halife olduğunu anlatır. Halife Arapça'da
"ardıl, peşinden gelen, izleyen" demektir.

02:30 Bir zamanlar Rabbin meleklere: "Ben, yeryüzünde bir halife atayacağım."
demişti de onlar şöyle konuşmuşlardı: "Orada bozgunculuk etmekte olan, kan
döken birini mi atayacaksın? Oysaki bizler, seni hamd ile tespih ediyoruz; seni
kutsayıp yüceltiyoruz. " Allah şöyle dedi: "Şu bir gerçek ki ben, sizin
bilmediklerinizi bilmekteyim." 20:121 Nihayet, ikisi de ondan yediler. Bunun
üzerine, çirkin yerleri kendilerine açıldı; üzerlerine cennet yapraklarından
örtmeye başladılar. Adem, Rabbine isyan etmiş, azmış, ziyana uğramıştı.

Dikkatinizi çekerim yedikleri elma değil. "Ondan yediler" olarak geçiyor. Böylece
saltanatı (hür iradeyi) ele geçirdiler yani ilk zeki canlılar olup kendilerini
yapraklarla örtmeye başladılar.
Evrimi destekleyen diğer ayetler:

07:11 Andolsun ki sizi yarattık (ara), sonra sizi biçimlendirdik, sonra da


meleklere "Adem'e secde edin" dedik. Onlar da secde ettiler. Ama İblis etmedi,
secde edenlerden olmadı o.

Allah yarattığı insanı eliyle şekillendirmedi, bunu evrim yoluyla yaptı. Melek
kelimesinin kökü ‫ ملك‬kontrol etmek, hükmetmek demektir. Melekler ile o sıralar
yeryüzünü kontrol eden varlıklar anlaşılabileceği gibi (cinler / homosapienler),
Allah'ın yaratmış olduğu fizik yasalarını da anlayabiliriz. Bu kurallar ademe secde
ediyor / saygı gösteriyor. İblis ise yoldan sapmış bir cin (homosapien sapien)
olabilir.

15:28 Hatırla o zamanı ki Rabbin meleklere, "Ben, kupkuru bir çamurdan,


değişken, cıvık balçıktan bir insan yaratacağım." demişti.

15:29 "Onu, amaçlanan düzgünlüğe ulaştırıp öz ruhumdan içine üflediğim


zaman, önünde hemen secdeye kapanın."
Bir başka evrim olarak anlaşılabilecek ayet:
71:14 "O ki, sizi halden hale/evreden evreye geçirerek yarattı."
Başka bir ayet:

24:45 Allah, tüm canlıları [külle dabbetin] sudan yarattı. Onlardan kimileri karnı
üzerinde yürür, kimileri iki ayak üstünde yürür, kimileri de dört ayak üstünde...
Allah dilediğini yaratıyor, Allah her şeye kadirdir.

07:189 O, odur ki, sizi bir TEK CANLIDAN yarattı, eşini de ondan vücuda getirdi
ki, gönlü buna ısınsın...

Dabbe (24:45) yaşayan, spontane hareket eden her şey olarak tanımlanabilir. Bu
tüm hayvanları, insanı, bakteri gibi hayvanların hepsini kapsar.

64:03 Gökleri ve yeri hak olarak yarattı; sizi biçimlendirdi ve görünüşlerinizi


güzel yaptı. Yalnız O'nadır dönüş.
Allah bizi hayattayken "elleriyle" biçimlendirmediğine göre bunu kendi koyduğu
kurallar çerçevesinde gerçekleştirdi.

NOT: Bu sadece bir teoridir. Yaratılış ile ilgili ayetler Kitab'ın müteşabih kısmına
girdiğinden çeşitli şekillerde yorumlanabilir. Allah, bunların tevilinin sadece
kendisi tarafından bilineceğini söylemiştir ama şunu unutmayınız ki, Kuran evrime
işaret etmektedir..
06:133 Senin o Ganî Rabbin rahmet sahibidir. Dilerse sizi ortadan kaldırır ve sizi
bir başka topluluğun soyundan vücuda getirdiği gibi, ardınızdan da dilediğini sizin
yerinize getirir.

29:20 De ki: "Yeryüzünde dolaşın da yaratılışın nasıl BAŞLADIĞINA bir bakın.


İleride Allah öteki oluşmaya da vücut verecektir. Allah, her şeye Kadîr'dir.

HURİLER?

Makaleyi yazan: Yaseen


http://www.geocities.com/yaseen_q/hur-article.htm
Hadislere dayanarak bir takım gelenekçi Müslümanlar cennete girdiklerinde 70
tane huri ve bu dünyadan 2 tane inanan kadınla ödüllendirileceklerini düşünürler.
Hadislerde ve günümüzde ve daha önce yapılmış Kuran çevirilerinde bulunan
tasvirler, kadınları ve Allah'a ve Kuran'ın doğruluğuna inanan tüm erkekleri
rencide edecek türdendir. Bu genç, güzel hurilerin geçtiği ayetleri toplama
görevini ben üstlendim. Kuran'ın yorumunda bir yanlışlık olduğuna ikna
olmuştum. Daha sonra bu ayetlerin anlaşıldığından çok farklı şeyleri ima ettiğini
gördüğümde çok şaşırdım. Bu yalanın bu kadar sürmesine şok olmuştum. Bu
ayetlerin içeriği yiyecek, içecek, rahat mobilyalar ve diğer "nesneler"di. Hala
birçok Müslüman'ın inandığı gibi hurilerden bahsedilmiyordu.

Hur kelimesi bir sıfattır ve saf / kristal beyazı anlamlarına gelir. Ayetlerdeki
tanımlamaları incelemeden önce inşallah gidersek cennette kiminle birlikte
olacağımıza bakalım.

Cennette kimlerle olunacak?

İnananlar eşleriyle birlikte olacaklar. 36:56'da geçen "ezvecuhum" ( -onların-


eşleri ) kelimesi belli bir cinse hitap etmiyor. 2:25, 4:57 ayetleri eşleri saf / temiz
olarak anlatıyor (ezvacüm mütühheratün).

36:54-56

Diyanet Vakfı 54. O gün hiçbir kimse en ufak bir haksızlığa uğramaz. Siz orada
ancak yaptıklarınızın karşılığını alırsınız.
Arapçası: Fel yevme la tuzlemü nefsün şey'ev vela tüczevne illa ma küntüm
ta'melun
Diyanet Vakfı 55. O gün cennetlikler, gerçekten nimetler içinde safa sürerler.
Arapçası: İnne ashabel cennetil yevme fı şüğulin fakihun
Diyanet Vakfı 56. Onlar ve eşleri gölgeler altında tahtlara kurulurlar.
Arapçası: Hüm ve ezvacühüm fı zılalın alel eraiki müttekiun
Soylarından inançlarını izleyenler de bu kişilere katılır.

59:21

Diyanet Vakfı 21. İman eden ve soylarından gelenlerde, imanda kendilerine tâbi
olanlar (var ya)! İşte biz, onların nesillerini de kendilerine kattık. Onların
amellerinden de bir şey eksiltmedik. Herkes kazandıklarına karşı bir rehindir.

Bu, 40:8 ayetinde tekrar doğrulanıyor:

40:7-8
Diyanet Vakfı 7. Arş'ı yüklenen ve bir de onun çevresinde bulunanlar
(melekler), Rablerini hamd ile tesbih ederler, O'na iman ederler. Müminlerin de
bağışlanmasını isterler: Ey Rabbimiz! Senin rahmet ve ilmin her şeyi kuşatmıştır.
O halde tevbe eden ve senin yoluna gidenleri bağışla, onları cehennem azabından
koru! (derler).
Diyanet Vakfı 8. Rabbimiz! Onları da, onların atalarından, zevcelerinden,
nesillerinden iyi olanları da kendilerine vâdettiğin Adn cennetlerine koy. Şüphesiz
azîz ve hakîm olan sensin!

Anahtar Kelimeler ve Yanlış Yorumlamalar:

Aşağıda bu "hurilerin" niteliklerini bugün yorumlandığı şekilde listeledim. Bu


ayetlerin çoğunda çevirmenlerin hayal ettiği gibi bir özne bulunmamakta ve
anlaşılan çevirmenler, bu özneyi bulmak için önceki ayetlere veya içeriğe bakma
gereği duymamış.

Hurun: temiz kadınlar / huriler


(bi) hurin aynin: iri gözlü huriler
Kasiratut tarfi: gözlerini sakınan
(huriler) Kasiratut tarfi ayn: gözlerini
sakınan (huriler) Hayratun hisan: güzel
(kadınlar)
Etraben: yaşıt (huriler)
Kevaibe etraben: (göğüsleri) tomurcuklanmış yaşıt (huriler); güzel yaşıt (eşler)
'Uruben etraben: mükemmel eşleştirilmiş.

Şimdi bu "huri"lerin niteliklerini Kuran'dan inceleyelim.

55. Ayetteki "Kasiratut Tarfi" ve "hurun"

Rahman Suresini cennetin gizli kalmış yönlerini ortaya çıkarmada anahtar


surelerden biri olarak görüyorum. Bu Sure boyunca ilginç bir çiftelik ve karşıtlık
teması işlenmiş.

Bir not olarak şunu bilmenizi isterim ki Arapça'da isimler eril veya dişil formlarda
olabiliyor ve 3'e ayrılırlar: tekil, ikili ve çoğul. 55. Surede bunların arasındaki
geçişlere tanık olacağız.

İkiliden Çoğul Forma Geçiş:

55:46-61

Diyanet Vakfı 46. Rabbinin huzurunda durmaktan korkan kimselere iki


cennet vardır. Edip Yüksel 46. Rabbinin görkeminden korkan (cin ve
insan) lar için iki cennet vardır. Arapçası: Ve limen hafe mekame rabbihi
cennetani.

Diyanet Vakfı 47. Öyleyken Rabbinizin nimetlerinden hangisini


yalanlayabilirsiniz? Edip Yüksel 47. Rabbinizin hangi nimetlerini
yalanlayabilirsiniz?
Arapçası: Febieyyi alai rabbikuma tukezzibani.

Diyanet Vakfı 48. İki cennet de çeşit çeşit ağaçlarla doludur.


Edip Yüksel 48. Türlü besinlerle doludur her
ikisi. Arapçası: Zevata efnanin.

Diyanet Vakfı 49. Öyleyse Rabbinizin hangi nimetlerini


yalanlayabilirsiniz? Edip Yüksel 49. Rabbinizin hangi nimetlerini
yalanlayabilirsiniz?
Arapçası: Febieyyi alai rabbikuma tukezzibani.

Diyanet Vakfı 50. İkisinde de akıp giden iki kaynak


vardır. Edip Yüksel 50. İçlerinde akan pınarlar
vardır.
Arapçası: Fiyhima 'aynani tecriyani.

Diyanet Vakfı 51. Öyleyse Rabbinizin hangi nimetlerini


yalanlayabilirsiniz? Edip Yüksel 51. Rabbinizin hangi nimetlerini
yalanlayabilirsiniz?
Arapçası: Febieyyi alai rabbikuma tukezzibani

Diyanet Vakfı 52. İkisinde de her türlü meyveden çift


çift vardır. Edip Yüksel 52. İkisinde de her meyveden iki
çeşit vardır.
Arapçası: Fiyhima min kulli fakihetin zevcani.

Diyanet Vakfı 53. Öyleyse Rabbinizin hangi nimetlerini


yalanlayabilirsiniz? Edip Yüksel 53. Rabbinizin hangi nimetlerini
yalanlayabilirsiniz?
Arapçası: Febieyyi alai rabbikuma tukezzibani

Diyanet Vakfı 54. Hepsi de örtüleri atlastan minderlere yaslanırlar. İki cennetin
de meyvesinin devşirilmesi yakındır.
Edip Yüksel 54. Astarları atlastan yataklara yaslanırlar, her iki cennetin
meyveleri pek yakındır.
Arapçası: Muttekiiyne ala furuşim betainuha min istebrak ve cenel cenneteyni
dan.
Diyanet Vakfı 55. Öyleyse Rabbinizin hangi nimetlerini
yalanlayabilirsiniz? Edip Yüksel 55. Rabbinizin hangi nimetlerini
yalanlayabilirsiniz?
Arapçası: Febieyyi alai rabbikuma tukezzibani

Diyanet Vakfı 56. Oralarda gözlerini yalnız eşlerine çevirmiş güzeller var ki,
bunlardan önce onlara ne insan ne de cin dokunmuştur.
Edip Yüksel 56. Oralarda, daha önce ne bir insan ne de bir cin tarafından
dokunulmamış, bakışlarını dikmiş eşler vardır.
Arapçası: Fihinne kasıratut tarfi lem yatmishunne insun kablehum ve la can

Diyanet Vakfı 57. Öyleyse Rabbinizin hangi nimetlerini


yalanlayabilirsiniz? Edip Yüksel 57. Rabbinizin hangi nimetlerini
yalanlayabilirsiniz?
Arapçası: Febieyyi alai rabbikuma tukezzibani

Diyanet Vakfı 58. Sanki onlar yakut ve


mercandırlar. Edip Yüksel 58. Onlar yakut ve
mercan gibidirler.
Arapçası: Ke ennehunnel yakıtı vel mercan

Diyanet Vakfı 59. Öyleyse Rabbinizin hangi nimetlerini


yalanlayabilirsiniz? Edip Yüksel 59. Rabbinizin hangi nimetlerini
yalanlayabilirsiniz?
Arapçası: Febieyyi alai rabbikuma tukezzibani

Diyanet Vakfı 60. İyiliğin karşılığı iyilikten başka bir şey


midir?
Edip Yüksel 60. İyiliğin karşılığı, yalnız iyilik değil midir?
Arapçası: Hel cezaul ıhsani illel ihsan

Diyanet Vakfı 61. Öyleyse Rabbinizin hangi nimetlerini


yalanlayabilirsiniz? Edip Yüksel 61. Rabbinizin hangi nimetlerini
yalanlayabilirsiniz?
Arapçası: Febieyyi alai rabbikuma tukezzibani

Gördüğünüz gibi 55:47-48 arası iki cennetten / bahçeden bahsediyor. Çift form
olan "Fihinna" (onların ikisinin içinde) 55:50 ve 55:52 ayetlerinde geçen iki
cennetin içindekileri ima ediyor. 55:54 ayeti ise ikiye ayrılıyor, ilk kısım cennetle
mükafatlandırılan erkek ve kadınların durumundan:
"Hepsi de örtüleri atlastan minderlere yaslanırlar."
İkincisi ise bahçelerdeki ağaçların meyvelerinin ne kadar rahat alınabileceğinden
bahsediyor: " İki cennetin de meyvesinin devşirilmesi yakındır."
69:23 ayetinde de "kutufuha daine" (meyveleri sarkmış / yakın) sözcüğüne
rastlıyoruz.

69:22-23

Diyanet Vakfı 22. Yüce bir cennette,


Edip Yüksel 22. Yüksek bir cennette (bahçede),

Diyanet Vakfı 23. Meyveleri sarkmış halde.


Edip Yüksel 23. Meyveleri ulaşılabilecek mesafededir.

55:50 ve 55:52'de bulunan çift formlardan "fihina" (onlarda) çoğul dişil forma
geçiş görüyoruz, yani bunlar "iki bahçede bulunan" "varlıkları" betimliyor olamaz.

"Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini


yalanlayabilirsiniz??" Arapçası: "Febieyyi alai
rabbikuma tukezzibani"

"Tukezzibani" (yalanlamak) fiili ikili yapıda. "Hüna" zamirinin işaret ettiği kalan
tek makul nesne 55:54 ayetinin sonundaki "meyveler"dir.

İffetli olmak Kuran'da her zaman "hifzul ferc" olarak geçer, "kasıratut tarfi" ayete
bakıldığında zorlama bir anlam olarak göze çarpıyor. Bu kelimenin bakışları /
gözleri kaçırmak olduğu var sayılıyor. Ancak gözleri alçaltmak Kuran'da 24:30 ve
31 ayetlerinde olduğu gibi "ğadül besar" olarak geçer. Cennet iffet ve namus
kavramlarının olduğu bir yer değildir zaten. Cennet inananların ödüllendirileceği
ve bir daha yaptıklarından sorumlu tutulmayacağı bir yerdir. "Bakışlarını
alçaltmak" buraya uymadığı gibi Kuran incelendiğinde de tutarsız olduğu
görülecektir. "Kasırat" kelimesinin kökü "kasera" kısaltmak anlamına gelir. "Taraf"
kelimesi ise "uç" demektir, 11:114 ve 20:130 ayetlerinde geçer. Aynı zamanda
kol ve bacak yani insan vücudundaki uzuvlar, "el etraf" (uçlar) kelimesiyle
anlatılabilir. Bu nedenle "kasıratut tarfi" ellerinizi bile uzatmadan veya hiçbir çaba
sarf etmeden kolayca yetişilen meyvelerin tanımlarından biridir.

Cennetin meyvelerinin kolayca ulaşılabilirliğini 76:14 ayeti de şöyle anlatır:

76:14

Diyanet Vakfı 14. (Cennet ağaçlarının) gölgeleri, üzerlerine sarkar; kolayca


koparılabilen meyveleri istifadelerine sunulur.
Edip Yüksel 14. Ağaçların gölgesi üzerlerine sarkmış ve meyveler yaklaştırılarak
koparılmaları kolaylaştırılmıştır.
Arapçası: Ve daniyeten 'aleyhim zılaluha ve zullilet kutufuha tezliylen
"lem yatmishunne insun kablehum ve la can": onlara ne cin ne insan dokundu?

Bağlam "hurilerden" bahsediyor olsaydı yukarıdaki ayet daha sonra bunlara


dokulacak gibi bir anlama gelirdi. Bu yakışıksız, hayali bir yorumdur.Kuran'da
"dokunmak" olarak kullanılan kelime "messe" veya "temesse"'dir (2:236-237,
3:47, 19:20, 33:49, 58:3-4, vb...)

55:57'deki "tamase" denemek / tatmak / bozmak veya tüketmek olarak


çevrilebilir. Cennetteki yiyecek ve içecekler Dünya'da tadılanlar gibi olmayacak,
saf ve her açıdan mükemmel olacaklar.
55:58'deki "yakuplar ve mercanlar gibi" sözü de yine bu meyvelerden bahsediyor.

Hayratun Hısan (55:70)

55:62-74

Diyanet Vakfı: 62. Bu ikisinden başka iki cennet


daha vardır.. Edip Yüksel 62. O ikisinin ötesinde iki
cennet daha var. Arapçası: Ve min dunihima
cennetan

Diyanet Vakfı 63. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini


yalanlayabilirsiniz? Edip Yüksel 63. Rabbinizin hangi nimetlerini
yalanlayabilirsiniz?
Arapçası: Fe bi eyyi alai rabbikuma tukezziban

Diyanet Vakfı 64. Bu cennetler koyu


yeşildirler. Edip Yüksel 64.
Yemyeşildirler.
Arapçası: Mudhammetan

Diyanet Vakfı 65. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini


yalanlayabilirsiniz?
Edip Yüksel 65. Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
Arapçası: Fe bi eyyi alai rabbikuma tukezziban

Diyanet Vakfı 66. İkisinde de durmadan fışkıran iki


kaynak vardır. Edip Yüksel 66. İkisinde de fışkıran iki
kaynak vardır.
Arapçası: Fihima aynani neddahatan.
Diyanet Vakfı 67. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini
yalanlayabilirsiniz?
Edip Yüksel 67. Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
Arapçası: Fe bi eyyi alai rabbikuma tukezziban

Diyanet Vakfı 68. İkisinde de her türlü meyveler, hurma ve


nar vardır. Edip Yüksel 68. Her ikisinde de meyvalar,
hurmalar ve narlar vardır. Arapçası: Fihima fakihetuv ve
nahluv ve rumman

Diyanet Vakfı 69. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini


yalanlayabilirsiniz?
Edip Yüksel 69. Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
Arapçası: Fe bi eyyi alai rabbikuma tukezziban

Diyanet Vakfı 70. İçlerinde huyu güzel yüzü güzel


kadınlar vardır. Edip Yüksel 70. Her ikisinde de iyilikler,
güzellikler vardır. Arapçası: Fihinne hayratun hısan

Diyanet Vakfı 71. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini


yalanlayabilirsiniz?
Edip Yüksel 71. Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
Arapçası: Fe bi eyyi alai rabbikuma tukezziban

Diyanet Vakfı 72. Otağlar içinde sahiplerine tahsis edilmiş


huriler vardır. Edip Yüksel 72. Çadırlara kapanmış güzeller
Arapçası: Hurum maksuratun fil hıyam

Diyanet Vakfı 73. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini


yalanlayabilirsiniz?
Edip Yüksel 73. Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
Arapçası: Fe bi eyyi alai rabbikuma tukezziban

Diyanet Vakfı 74. Bunlara onlardan önce ne bir insan ne bir cin
dokunmuştur. Edip Yüksel 74. Daha önce onlara ne insan ne de cin
dokunmamıştı.
Arapça: Lem yatmishunne insun kablehum ve la can

55:70 ayetindeki "Fihinne hayratun hısan" 55:62, 55:64, 55:66 ve 55:68


ayetlerinde ikili yapıdan (fihima) çoğul dişil yapıya (fihina) geçiş var. Bundan
dolayı zamirin bildirdiği iki bahçe (veya içindekiler) değil 55:68'den önce
bahsedilen "meyve, hurma ve narlardır." "Hayrat" ve "hisan" kelimeleri sıfattır ve
ayette çevirmenlerin eklediği gibi bir özne geçmez.
"Fihinne hayratun hısan" : "Onlarda üstün iyilik / faydalar
(vardır)"

55:72'deki "Hurum maksuratun fil hıyam" anlatılmakta olan şeylerin (meyveler)


ve bunların niteliklerinin devamıdır. Ayette yine bir özne yok. "Hurun" saf / temiz
demektir.

Artı ayette anlatılanın çadırlara kapatılmış "huriler" olduğunu düşünmek


mantıksızdır. "Maksuratun fil hıyam" hemen yakında olan yığın halindeki
meyveleri anlatıyor. 55:74 tekrar bu meyvelerin daha önce kimse tarafından
tüketilmemiş olduklarını yazar: Daha önce onlara ne insan ne de cin
dokunmamış / tüketmemiştir.

Büyük Gözlü Huriler? (56:22)

56:15-24

Diyanet Vakfı 15. Cevherlerle işlenmiş tahtlar


üzerindedirler, Edip Yüksel 15. Lüks mobilyalar
üzerinde,
Arapçası: 'ala sururin medunetun

Diyanet Vakfı 16. Onların üzerlerinde karşılıklı olarak oturup


yaslanırlar. Edip Yüksel 16. Karşılıklı yaslanmışlardır.
Arapçası: Muttekiiyne 'aleyha mutekabiliyne

Diyanet Vakfı 17. Çevrelerinde, (hizmet için) ölümsüz


gençler dolaşır; Edip Yüksel 17. Onlara ölümsüz gençler
servis yaparlar.
Arapçası: Yetufu 'aleyhim veldanun muhalledune

Diyanet Vakfı 18. Maîn çeşmesinden doldurulmuş testiler, ibrikler


ve kadehlerle. Edip Yüksel 18. Kaynaktan doldurulmuş bardaklar,
sürahiler ve kadehlerle. Arapçası: Biekvabin ve ebariyka ve ke'sin
min ma'ıynin

Diyanet Vakfı 19. Bu şaraptan ne başları ağrıtılır, ne de akılları


giderilir.
Edip Yüksel 19. Ne ara verirler ne de yorulurlar.
Arapçası: La yusadda'une 'anha ve la yunzifune

Diyanet Vakfı 20. (Onlara) beğendikleri


meyveler, Edip Yüksel 20. Ve beğendikleri
meyveler...
Arapçası: Ve fakihetin mimma
yetehayyerune

Diyanet Vakfı 21. Canlarının çektiği


kuş etleri, Edip Yüksel 21. Canlarının
çektiği kuş etleri... Arapçası: Ve lahmi
tayrin mimma yeştehune

Diyanet Vakfı 22. İri gözlü


huriler,
Edip Yüksel 22. Güzel eşler...
Arapçası: Ve hurun 'ıynun

Diyanet Vakfı 23. Saklı inciler gibi.


Edip Yüksel 23. Korunmuş inciler
gibi... Arapçası:
Keemsalillu'luilmeknuni

Diyanet Vakfı 24. Yaptıklarına karşılık olarak


(verilir).
Edip Yüksel 24. Yapmış olduklarına bir karşılık
olarak verilir. Arapçası: Cezaen bima kanu
ya'melune

Öncelikle bahsi geçen nesnelere bakalım:

56:15: Rahat mobilyalar/Cevherlerle işlenmiş tahtlar


56:18: Temiz bir içkiyle doldurulmuş bardaklar, sürahiler ve kadehlerle
56:20: İstedikleri meyveler
56:21: İstedikleri kuş etleri
56:22: "vehurun aynun" -Bunlar iri gözlü kadınlar olabilir mi?-

Dikkat ederseniz, ayette bazı çevirmenlerin ayete, orijinalinde olmayan kadınlar /


eşler gibi kelimeler ilave ettiğini göreceksiniz. Cümledeki tek özne "göz" olarak
anlaşılan "ayn" kelimesidir.

Listedeki diğer nesneler ise inanan kadın ver erkekler için verilecek birer objedir.
22. ayetteki bu "varlıklar" diğelerinin aksine detaylı bir şekilde anlatılmamış,
sadece gözlerinin büyük ve saf olduğu belirtilmiş. Bu da Kuran'ın gerçek manasını
yok etmek için çevirmenlerin ürettiği bir fantaziden başka bir şey değildir.
"Hurun" kelimesi yalnızca saf ve kristal beyazı anlamına gelir. "Ayn" ise hem
"göz" hem de "pınar" anlamına gelebilmektedir. İki kullanımda Kuran'da
yaygındır:
Ayn kelimesinin "göz" anlamına geldiği ayetler için şu ayetlere bakın: 3:13, 5:45,
5:83, 7:116, 7:179, 7:195, 8:44, 11:31, 12:84, 15:88, 18:28, 20:40, 76:6 vb...

"Pınar" anlamları için: 2:60, 7:160, 15:45, 26:57, 55:50, 55:66, 76:18 etc...

"Hurun Aynun" temiz / berrak nehirler demektir.

Diyanet Vakfı 2:25 İman edip iyi davranışlarda bulunanlara, içinden ırmaklar
akan cennetler olduğunu müjdele! O cennetlerdeki bir meyveden kendilerine rızık
olarak yedirildikçe: Bundan önce dünyada bize verilenlerdendir bu, derler. Bu
rızıklar onlara (bazı yönlerden dünyadakine) benzer olarak verilmiştir. Onlar için
cennette tertemiz eşler de vardır. Ve onlar orada ebedî kalıcılardır.

Diyanet Vakfı 4:57 İnanıp; iyi işler yapanları da, içinde ebediyen kalmak üzere
girecekleri, zemininden ırmaklar akan cennetlere sokacağız. Orada onlar için
tertemiz eşler vardır ve onları koyu (tatlı) bir gölgeye koyarız.

Aniden, 55. surede resmi çizilen ve cennetin vazgeçilmez öğesi olan "saf
nehirlerin" 56. Surenin de bir parçası olduğunu görüyoruz.
56. Sureyi tekrar çevirip taşların nasıl yerlerine oturduğunu görelim:

56:18-24 "Doldurulmuş bardaklar, sürahiler, ve kadehler (bunların doldurulduğu)


temiz pınarlar.
Onları temiz pınar/gözlerle evlendiririz /
eşleştiririz? 44:53-55
Diyanet Vakfı 53. İnce ipekten ve parlak atlastan giyerek karşılıklı otururlar.
Edip Yüksel 53. İpek ve atlastan giysiler içinde karşılıklı otururlar.
Arapçası: Yelbesune min sündüsiv ve istebrakım mütekabiliyn

Diyanet Vakfı 54. İşte böyle. Bunun yanısıra biz onları, iri gözlü hurilerle
evlendiririz. Edip Yüksel 54. Bu böyledir; onlara güzel eşler vermişizdir.
Arapçası: Kezali ve zevvecnahüm bi hurin ıyn

Diyanet Vakfı 55. Orada, güven içinde (canlarının çektiği) her


meyveyi isterler. Edip Yüksel 55. Tam bir güvenlik içinde her
meyveyi isterler.
Arapçası: Yed'une fiha bi külli fakihetin aminiyn

Cennette Allah kimse için nikah merasimi düzenlemeyecek. Ayeti çevirenler her
zamanki gibi bu ayete de erkek psikolojisiyle bakmışlar ki kadınların müttakilere
(44:51) dahil olmadığını düşünmüşler. Adil olan daha önce ayetlerde
gösterdiğimiz gibi inananların eşleriyle ve soylarıyla beraber olmasıdır.
44:54 ayetinde geçen "zevvece" fiili "eşleştirdi" anlamına gelir. Bu iki farklı şeyi
birbirine katmak değildir, bunun anlamı Allah'ın hediyelerinden biri olan saf
pınarları daha önce bahşedilenlere (ipek ve satin giysi) katmaktır. İnananlara
temiz pınarlar (44:54), bunlara uyan ipek ve satinden elbiseler (44:53) verilecek
ve huzur içinde her istedikleri meyveden yiyebilecekler (44:55). "Zevece" ile aynı
kökten gelen "ezvece" her zaman "eşler" anlamına gelmez. 38:58 ayetinde de
göreceğimiz gibi "arttırma / ikiye katlama / birleştirme" anlamına da gelir.

38:55-60

Diyanet Vakfı 55. Bu böyle; ama azgınlara kötü bir


gelecek vardır. Edip Yüksel 55. Bu böyledir; azgınlar ise
kötü bir yeri hakederler. Arapçası: Haza ve inne lit
tağıyne le şerra meab

Diyanet Vakfı 56. Onlar cehenneme girecekler. Orası ne kötü bir


kalma yeridir. Edip Yüksel 56. Cehennemde yanarlar; ne kötü bir
duraktır.
Arapçası: Cehennem yaslevneha fe bi'sel mihad

Diyanet Vakfı 57. İşte bu; kaynar su ve irindir. Onu tatsınlar!


Edip Yüksel 57. İşte onu tatsınlar: Kaynar su
ve irin. Arapçası: Haza fel yezukuhu hamımüv
ve ğassak

Diyanet Vakfı 58. Buna benzer daha türlü türlü başkaları


da vardır. Edip Yüksel 58. Bunlara benzer daha başkaları
da vardır.
Arapçası: Ve aharu min şeklihı ezvac

Diyanet Vakfı 59. (İnkarcıların liderlerine:) İşte bu sizinle beraber cehenneme


girecek topluluktur (denildiğin de, liderler:) Onlar rahat yüzü görmesin (derler)
Onlar mutlaka ateşe gireceklerdir.
Edip Yüksel 59. "Bunlar sizinle birlikte paldır küldür sürüklenen bir gruptur."
(denilince,
cehennemdeki liderler:) "Onlar hoş gelmediler. Onlar ateşte yanacaklar."
Arapçası: Haza fevcüm muktehımüm meaküm la merhabem bihim innehüm
salün nar

Diyanet Vakfı 60. (Liderlere uyanlar ise:) Hayır, asıl siz rahat yüzü görmeyin!
Onu bize siz sundunuz! Ne kötü bir yerdir! derler.
Edip Yüksel 60. Onlar da derler ki, "Aslında siz hoş gelmediniz. Bizi bu duruma
siz soktunuz; ne kötü bir son!"
Arapçası: Kalu bel entüm la merhabem biküm entüm kaddemtümuhü lena fe
bi'sel karar Başka

bir eşleştirme durumu (ayetler 52:19-21)

Diyanet Vakfı 19. Onlara: Yaptıklarınıza karşılık afiyetle yeyin,için (denilir).


Edip Yüksel 19. Yapmış olduklarınıza karşılık afiyetle yeyin, için.
Arapçası: Kulu veşrabu heniem bima kuntam ta'melun

Diyanet Vakfı 20. Sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanarak"Onları,ceylan gözlü


hurilerle evlendirmişizdir:
Edip Yüksel 20. Dizilmiş koltuklara yaslanmışlardır ve onları güzel eşlerle
eşlendirmişizdir. Arapçası: Muttekiine ala sururim masfufeh ve zevvecnahum bi
hurin ıyn

Diyanet Vakfı 21. İman eden ve soylarından gelenlerde, imanda kendilerine tâbi
olanlar (var ya)! İşte biz, onların nesillerini de kendilerine kattık. Onların
amellerinden de bir şey eksiltmedik. Herkes kazandıklarına karşı bir rehindir.
Edip Yüksel 21. Soyları tarafından izlenen inananlara soylarını da katarız ve
onların yaptıklarından hiç bir şeyi eksiltmeyiz. Herkes kazanmış olduğu şeylerin
bir ipoteğidir. Arapçası: Vellezine amenu vettebeathum zurriyyetuhum bi
imanim elhakna bihim zurriyyetehum ve ma eletnahum min amelihim min şey'
kullumriim bima kesebe rahin
52:20 yiyecek ve içeceğin yanında iman edenlere verilecek saf pınarları anlatıyor.

En Kötü Tanım

Kevaib = tomurcuklanmış göğüsler?

78:31-36
Diyanet Vakfı 31. Şüphesiz takvâ sahipleri için de başarı
ödülü vardır. Edip Yüksel 31. Erdemliler için kurtuluş vardır.
Arapçası: İnne lilmuttekıyne mefazen

Diyanet Vakfı 32.


Bahçeler,bağlar, Edip Yüksel
32. Bağlar, bahçeler...
Arapçası: Hadaika ve
a'naben

Diyanet Vakfı 33. Göğüsleri tomurcuk gibi kabarmış


yaşıt kızlar, Edip Yüksel 33. Genç ve yaşıt eşler...
Arapçası: Ve keva'ıbe etraben
Diyanet Vakfı 34. Ve içki dolu
kâse(ler) . Edip Yüksel 34. Dolu
kadehler...
Arapçası: Ve ke'sen dihakan

Diyanet Vakfı 35. Onlar orada ne boş bir lâkırdı ne de yalan


işitirler. Edip Yüksel 35. Orada ne bir boş söz ne de bir
yalan işitmezler. Arapçası: La yesme'une fiyha lağven ve la
kizzaben

Diyanet Vakfı 36. Bunlar Rabbinin yeterli bir bağışı,


mükâfatıdır.
Edip Yüksel 36. Rabbinden bir karşılık; hesaplanmış bir
armağandır. Arapçası: Cezaen min rabbike 'ataen hısaben

Bazı Kuran çevirilerinde ve lügatlarda, kevaib kelimesinin İslam'ın mesajına hiç


yakışmayan tanımlarına rastladık. Bunlara göre bu kelime kadınların göğüslerini
anlatıyordu. 78:31'e bakılırsa cinsiyet ayrımı yapılmaksızın bu ödüllerin takva
sahiplerine bahşedileceğini görebiliriz. Kadınlara da tomurcuklanmış göğüslü
huriler mi verilecek?

Bir önceki ayetin içeriği (78:32) bahçeler ve bağlar. Kevaib kelimesinin tekili
"kâbe"dir. Bu Kuran'da geçen Kabe'nin dışında tek bir üzümü anlatmak için de
kullanılır.

Bu nadir rastlanan bir anlam da değildir, bulunduğum yerde (Kuzey Afrika); hala
üzüm için bu kelimeyi kullanıyoruz. Artı ayette çevirmenlerin hayal ettiği gibi bir
isim yok (kız, kadın vs...) Kevaib ancak "etraben" (hep aynı kalan / bozulmayan)
sıfatını niteleyen özne olabilir.

78:31, 78:32 ve 78:33 ayetleri arasındaki mantıksal bağlantıya da dikkatinizi


çekerim:

Bahçelerde, bağlar var (78:31).


Bağlardan kişi üzüm toplayabilir
(78:32). Üzümlerden, içki elde
edilebilir (78:33).

Üç ayet de bahçeleri, meyveleri ve içecekleri anlatıyor. Bağlar ve bahçeler


(78:31) ile dolu kadehlerin arasına konulan "huriler" ayetin manasını öldürüyor.
78:31-36 ayetleri aynı zamanda 78:22-27 ayetlerinin zıttı olarak düşünülebilir. İlki
takva sahiplerinin bahçeler, meyveler ve içecekler ile başarısını diğeri ise
azgınların cehennemde içecek soğuk bir şey bulamayacağını ancak kaynar su ve
irin içeceklerini anlatıyor (78:25).
"Etraben" sıfatı genelde "aynı yaş/yaşıt" olarak çevrilir. Diğer anlamları ise tüm
nitelikleri ve görünüşleri ile "birbirine uyan" veya "bozulmayan"dır.

38:52 ve "kasıratüt türfi etrabun"

38:49-54

Diyanet Vakfı 49. İşte bu, bir hatırlatmadır. Doğrusu Allah'a karşı gelmekten
sakınanlara güzel bir gelecek vardır.
Edip Yüksel 49. Bu bir mesajdır: Erdemliler için güzel bir
gelecek, Arapçası: Haza zikr ve inne lil müttekıyne le husne
meab

Diyanet Vakfı 50. Kapıları yalnızca kendilerine açılmış Adn


cennetleri vardır. Edip Yüksel 50. Ve kapıları kendilerine açılmış
Adn cennetleri vardır.
Arapçası: Cennati adnim müfettehatel lehümül ebvab

Diyanet Vakfı 51. Onlar koltuklara yaslanıp kurularak orada bir çok meyveler ve
içecekler isterler.
Edip Yüksel 51. Orada konfor içinde bol meyve ve içecek
isterler. Arapçası: Müttekiıne fıha yed'une fıha bi fakihetin
kesırativ ve şerab

Diyanet Vakfı 52. Yanlarında, eşlerinden başkasına bakmayan, kendilerine yaşıt


güzeller vardır.
Edip Yüksel 52. Yanlarında gözlerinin içine bakan yaşıtları
vardır. Arapçası: Ve ındehüm kasıratüt türfi etrab

Diyanet Vakfı 53. İşte, hesap günü için size vâdolunan şeyler
bunlardır. Edip Yüksel 53. Hesap Günü için size söz verilen
budur.
Arapçası: Haza ma tuadune li yevmil hısab

Diyanet Vakfı 54. Şüphesiz bu, bizim verdiğimiz rızıktır. Ona bitmek ve
tükenmek yoktur.
Edip Yüksel 54. Bizim bu rızkımız tükenmez.
Arapçası: İnne haza le rizkuna ma lehu min nefad

38:51 ayeti takva sahiplerinin dinlenirken meyve ve içecek isteyecekleri


belirtiliyor. 38:52 de bu çağrıya bir cevap olarak hemen uzanacakları yerde
istediklerinin biteceği anlatılıyor. Meyvelerin ve içeceklerin hiçbir zaman
bozulmayan ferahlatıcı bir tadı olacak.
38:54 ayetinde bu RIZKLARIN (le rizkuna ma lehu min nefad) (hurilerin değil)
tükenmeyecek kadar olduğu vurgulanıyor.

Kısalan göz kapakları olacak, yumurtalar gibi korunmuş gözler (37:48-


49):
Başlık şaka mahiyetinde değildir, ayetin kelime kelime çevirisi budur.

37:40-49

Diyanet Vakfı 40. (Bu azaptan) Ancak Allah'ın hâlis kulları istisnâ
edilecek.
Edip Yüksel 40. Kendilerini sadece ALLAH'a adamış kulları hariç.
Arapçası: İlla ıbadellahil muhlesıyn

Diyanet Vakfı 41. Bunlar için bilinen bir rızık


vardır. Edip Yüksel 41. Onlar bilinen bir rızkı
haketmişlerdir. Arapçası: Ülaike lehüm rizkum
ma'lum

Diyanet Vakfı 42. (Türlü türlü) meyveler vardır. Ve onlar


ağırlanırlar. Edip Yüksel 42. Meyvelerle ağırlanacaklardır.
Arapçası: Fevakih ve hüm mükramun

Diyanet Vakfı 43. Naîm


cennetlerinde . Edip Yüksel 43.
Nimet cennetlerinde. Arapçası: Fı
cennatin neıym

Diyanet Vakfı 44. Tahtlar üzerinde karşılıklı


otururlar. Edip Yüksel 44. Karşılıklı koltuklar
üzerinde.
Arapçası: Ala sürurim mütekabilın

Diyanet Vakfı 45. Onlara pınardan (doldurulmuş) kadehler


dolaştırılır. Edip Yüksel 45. Onlara pınarlardan doldurulmuş
kadehler sunulur. Arapçası: Yütafü alyhim bi ke'sim mim
meıyn

Diyanet Vakfı 46. Berraktır, içenlere lezzet


verir.
Edip Yüksel 46. Durudur, içenlere zevk ve
lezzet verir. Arapçası: Beydae lezzetil lişşaribın
Diyanet Vakfı 47. O içkide ne sersemletme vardır ne de onunla
sarhoş olurlar. Edip Yüksel 47. Onda ne başağrısı ne de sarhoşluk
vardır.
Arapçası: La fıha ğavlüv ve la hüm anha yünzefun

Diyanet Vakfı 48. Yanlarında güzel bakışlarını yalnız onlara tahsis etmiş, iri
gözlü eşler vardır.
Edip Yüksel 48. Yanlarında da, gözlerinin içine bakan güzel
eşler... Arapçası: Ve ındehüm kasıratüt tarfi ıyn

Diyanet Vakfı 49. Onlar, gün yüzü görmemiş yumurta gibi


bembeyazdır. Edip Yüksel 49. Kornumuş yumurtalar gibidirler.
Arapçası: Ke ennehünne beydum meknun

"Taraf" göz kapağı değil de uzuv olarak aldığımızda, "kasıratüt tarfi" tabiri
"bakışlarını kaçıran" değil de "hemen yakında / ellerin altında" olacaktır. "Ayn"
(göz/pınar) kelimesi de yine pınarları anlatıyor. Yumurtalar olarak çevrilen
"beydun" kelimesi 37:46 ayetinde geçen "beydae" kelimesinin tekilidir. Böylece
37:48-49 yeni çevirisi şöyle oluyor:

"Ellerinin altında / hemen yakınlarında pınarlar


olacak" " İyi korunmuş kristal beyazımsı / beyazı
gibi"
Dikkat ederseniz 37:41 ayeti yine rızıklar üzerinde vurgu yapıyor.

"Ebkaren" Bakireler mi? (56:36)

56:27-38

Diyanet Vakfı 27. Sağdakiler, ne mutlu o


sağdakilere! Edip Yüksel 27. Sağ tarafta olanlar
sağ tarafta olacaklar! Arapçası: Ve
ashabulyemiyni ma ashabulyemiyni

Diyanet Vakfı 28. Düzgün kiraz


ağacı,
Edip Yüksel 28. Dikensiz meyve
ağaçları, Arapçası: Fiy sidrin
mahdudin

Diyanet Vakfı 29. Meyveleri salkım salkım dizili muz


ağaçları,
Edip Yüksel 29. Salkımları sarkmış muz ağaçları,
Arapçası: Ve talhın mendudin

Diyanet Vakfı 30. Uzamış


gölgeler, Edip Yüksel 30.
Uzamış gölgeler, Arapçası: Ve
zıllin memdudin

Diyanet Vakfı 31. Çağlayarak akan


sular, Edip Yüksel 31. Fışkıran sular,
Arapçası: Ve main meskubin

Diyanet Vakfı 32. Sayısız meyveler


içindedirler; Edip Yüksel 32. Ve bol
meyveler içindedirler. Arapçası: Ve
fakihetin kesiyretin

Diyanet Vakfı 33. Tükenmeyen ve yasaklanmayan


Edip Yüksel 33. Bunlar ne tükenirler, ne de yasak edilirler!
Arapçası: La maktu'atin ve la memnu'atin

Diyanet Vakfı 34. Ve kabartılmış döşekler üstündedirler.


Edip Yüksel 34. Ve onlar yükseltilmiş mobilyalar
üzerindedirler. Arapçası: Ve furuşin merfu'atin

Diyanet Vakfı 35. Gerçekten biz hurileri apayrı biçimde yeni


yarattık. Edip Yüksel 35. Biz kadınları yeniden
biçimlendirdik.
Arapçası: İnna enşe'nahunne inşaen

Diyanet Vakfı 36. Onları, bakireler


kıldık. Edip Yüksel 36. Onları,
gençleştirdik. Arapçası:
Fece'alnahunne ebkaren

Diyanet Vakfı 37. Eşlerine düşkün ve yaşıt.


Edip Yüksel 37. Mükemmel biçimde eşlenmişlerdir.
Arapçası: 'Uruben etraben

Diyanet Vakfı 38. Bütün bunlar sağdakiler


içindir. Edip Yüksel 38. Sağ tarafta olanlar
içindir.
Arapçası: Liashabilyemiyni

56:35-37 arası tekrar "hatalı hüviyet"e örnek. Bu ayetler bir özne içermiyor
(huriler, kadınlar vs...). Sadece 56:35'te dişil çoğul zamir "-hunne" (enşe'na-
hunne) var. Aynı şekilde 56:36'da da birşeye hitap eden -hünne zamiri mevcut
(Fece'alna-hunne). Bu zamir 56:34'te geçen özneyi rahat mobilyalar / yükseltilmiş
döşekleri (furuşin merfu'atin) niteliyor. Gramerdeki hatayı görmüş olacak ki M.
Esed "Message of the Quran" kitabında yükseltilmiş eşler olarak çevirmiş. Aslında
kanepe veya döşek anlamına gelen "firaş" kelimesinin mecaz olarak eşleri
anlattığını not düşmüş.

Kuran'da eşler "ezvec" olarak geçer yani bu çeviri zorlamadır. Üstelik 56:34-37'de
anlatılan "kişi veya kişiler" ödüllendirilmiyor, aksine onlarda ödülün bir parçası ve
cennetteki nesneler ile birlikte listelenmişler.

"Ebraken" kelimesini bakire olarak çevirmek nahoş ve kabul edilmez bir şeydir.
Arapça'da bakire kelimesi "'ıdrae"dir ve Kuran'da geçmez. Bu kelimenin anlattığı
şeyin mobilyalar olduğunu öğrendiğimize göre alternatif anlamlara bakıyoruz:
taze / yeni / temiz. Bu cennetteki diğer nesnelerin tanımı ile tutarlılık gösteriyor
(temiz olmaları).

"Uruben" temiz, kusuru bulunmayan demektir. "Etraben"i zaten gördük. Her


nitelik bakımında uyumlu / bozulmayan demek. Şimdi 56:34-37'nin muhtemel
çevirisini yapalım:

Ve yükseltilmiş döşekler, Biz


onları o şekilde yarattık,
Onları temiz / yeni kıldık,
Kusursuz ve eskimeyen /
uyumlu Sağdakiler için!

Christoph Luxenberg'in Çalışması


Almanya'da bir üniversite alimi; Christoph Luxenberg takma adıyla bir kitap
yayınladı. Kitabın adı: "Kuran'ı okumanın Süryani ve Arami yolu: Kuran'ın lehçesini
çözmek için bir katkı"idi.

Kitabında o da benimle aynı sonuçlara ulaştı ve bu ayetlerin içecek ve


meyvelerden bahsettiğini belirtti. Almanca bilgim olmadığı için kitabın
yorumlarından anladığım kadarıyla Kuran ayetlerinin bazılarının ancak Süryani ve
Aramice bilgisiyle çözülebileceğini yazmış.

İlgili kitap hakkında Guardian gazatesinin yapmış olduğu haberi aşağıdaki linkten
okuyabilirsiniz (İngilizce):
http://www.guardian.co.uk/religion/Story/0.2763.631357.00.html

Umarım makalede Kuran'ın yine kendisi en güzel tefsiri yaptığını ve tutarlılığını


gösterebilmişimdir.

Sonuç:

Allah'a inanıp Kuran'ı rehber edinenler ahirette sevdiklerine kavuşacaklarına


inananlar için benim yorumum onlara şaşırtıcı gelmeyecektir. "Huri"lerin varlığına
inananlara gelince, onlara Kuran'ı iyice okuyup düşünmeye davet ediyorum; Allah
ve indirdiği rehberden başka hiçbir kaynak savunulmamalı.

"Şehit"lere ve inananlara 72 huri sözü ancak şeytandan gelebilir, Allah'tan


gelemez. Bu görüşü destekleyenler ve başkalarına aşılayanlar Allah'ın huzuruna
çıkacaklarını unutmasınlar. Diğer sapkınlıklarla birleşince, bu yozlaşma insanlara
fena suçlar işlettirip masumların ölümüne sebep olabiliyor.

HANGİ CARİYELER?

İslam düşmanları tarafından en fazla abüze edilen deyim "ma meleket


eymanuküm" (yeminlerinizin altındakiler)dür. Ne yazık ki bu suiistimalin nedeni
bilinçsizce ve hadislere eğilimli olarak yapılan Kuran çevirileridir. Eyman; yemin
kelimesinin çoğuludur. Yemin ise anlaşma demektir ve Kuran'da HEP bu anlamda
kullanılmıştır (3:77, 5:89, 66:2, vs..). Gelenekçi Müslümanlara göre bu ifade
Kuran'da SADECE kadın köleleri yani cariyeleri anlatmak için kullanılmıştır. Bu,
cinsiyet ayrımı yapmadan yaşamın her anında iffetli bir hayat sürmeyi emreden
Kuran'a yapılmış en büyük hakarettir.

24:30 Mümin erkeklere söyle: Bakışlarını yere indirsinler. Cinsel


organlarını/ırzlarını korusunlar. Bu onlar için daha arındırıcıdır. Kuşkusuz, Allah,
yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

24:31 Mümin kadınlara da söyle: Bakışlarını yere indirsinler. Cinsel


organlarını/ırzlarını korusunlar.

24:33 Nikâh imkânı bulamayanlar, Allah kendilerini lütfundan zenginleştirinceye


kadar iffetlerini korusunlar.

70:29 Bunlar (müminler), cinsiyet organlarını titizlikle korurlar.

Halbuki bu ifadenin (ma meleket eymanüküm) geçtiği ayetlerde ne SAVAŞ


ESİRİ ne CARİYE sözü geçer. Tek geçen "yemininizin alt ındakiler"dir ve Kuran'a
baktığımızda bunun birden fazla grubu anlatmak için kullanıldığını görürüz. Bu
kişiler ille kadın olacak diye bir kaide yoktur; bazen çocuklar, bazen erkekler için
de aynı ibare kullanılmıştır. Kuran'da köleler için "abd", kadın köleler için ise
"ima" kelimesi kullanılır:

24:32 İçinizden bekârları, bir de kölelerinizden (ibadukum) ve halayıklarınızdan


(imaukum) durumu uygun olanları evlendirin. Eğer yoksul iseler, Allah onları
lütfundan zenginleştirir. Allah Vâsidir, Alîmdir.
Görüldüğü gibi ayet "bu kişileri tepe tepe kullanın" demiyor hatta evlendirmeye
teşvik ediyor. Şimdi Kuran'a göre "yeminimizin altındakiler" kimler, bir göz atalım:

1. Evlatlık Olarak Baktığımız Çocuklar:

24:58 Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunanlarla, ergenlik yaşına gelmemiş


olanlarınız sizden üç durumda izin istesinler: Sabah salatından önce, öğlen
vaktinde elbiselerinizi çıkardığınızda, akşam salatından sonra... Kaygılanacağınız
üç vakittir bunlar. Bunlar dışında size de onlara da bir günah yoktur. Aranızda
dolaşırlar, birbirinize bakabilirsiniz. Allah, ayetleri size işte böyle açıklıyor. Allah
Alîmdir, Hakîmdir.
Yukarıdaki ayette "ellerimizin altında bulunanlarla" değil münasebet yatak
odamıza bile izinsiz girmesine izin vermiyoruz ve ergenlik çağı gelmemiş
çocuklarla bir tutuluyorlar.

04:03 Yetimler konusunda adaleti koruyamayacağınızdan korkarsanız, sizin için


izin verilenleri (NİKAH ÇAĞINA GELENLERİ 4:6) ikişer, üçer, dörder nikâhlayın /
evlendirin. Eğer bu durumda adaleti gözetemeyeceğinizden korkarsanız, BİRİNİ
yahut SÖZÜNÜZÜN altındakileri. İşte bu, haksızlığa sapmamanız için en uygun
yoldur.

Ayette yetimleri (varsa) ikişer, üçer evlendirmemizi emrediyor (4:1 TÜM


İNSANLARA HİTAP EDİYOR, erkeklere değil). Bu şekilde evlendirmede haksızlık
yapacağımızdan korkuyorsak birini veyahut birilerine yetimlerle ilgili sözümüz
varsa bunları evlendirmeliyiz.

33:55 Peygamber'in hanımlarına; babaları, oğulları, kardeşleri, kardeşlerinin


oğulları, kızkardeşlerinin oğulları, hizmetindeki kadınlar ve sağ ellerinin /
sözlerinin altındakiler [ma meleket eymanühün] ötürü hiçbir günah yoktur.
Allah'tan korkun, ey Peygamber hanımları! Kuşkusuz, Allah herşeye tanıklık
etmektedir.

04:25 Korunmuş (EBEVEYNİ OLAN) kadınları nikâhlama genişliğine gücü


yetmeyeniniz, ellerinizin altındaki [ma meleket eymaüküm] genç, mümin
kızlardan biriyle evlensin. Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Hep
birbirinizdensiniz. O halde onları, ailelerinin izniyle nikâhlayın. Gizli dost
edinmeyerek, zinadan uzak kalarak, iffetli hanımlar olmaları şartıyla onların
mehirlerini örfe uygun bir biçimde verin. Evliliğe geçtikten sonra bir fuhuş
yaparlarsa onlara, hür kadınlara uygulanan cezasının yarısı uygulanacaktır. Bu,
köle ile evlenme yolu, günaha ve sıkıntıya girmekten korkanınız içindir.
Sabretmeniz sizin için daha hayırlıdır. Allah çok affedici, çok merhametlidir.

Tüm kadınlar "muhsanat" (korunmuş) tur. Ayetlerden anladığımız kadarıyla iki


çeşit "korunmuş" kadın var, biri belirli bir olgunluğa erişenler diğeri ise
ebeveynleri tarafından korunanlar. Mezhepçilerin aksine ayetten anlaşıldığı gibi
bu kişilerin de (MME) zina yapma gibi lüksleri yok. Artı dikkatinizi çekerim ayette
"hür" ve "köle" kelimeleri geçmiyor.

24:33 Nikâh imkânı bulamayanlar, Allah kendilerini lütfundan zenginleştirinceye


kadar iffetlerini korusunlar. Size bağımlı olanlardan [ma meleket eymanüküm],
talihini / kısmetini isteyenlerin, kendilerinde iyi hal görürseniz, onlarla yazılı
anlaşma yapın. Allah'a size verdiği malından siz de onlara verin. Hizmetinizdeki
genç kızları, iffetli kalmak isteyip dururlarken, iğreti dünya hayatının basit
menfaatini elde etmek için fuhşa zorlamayın. Kim onları baskı altında tutarsa
Allah, fuhşa zorlanmalarından sonra onları affedici, esirgeyicidir.

Muhsanat "korunmuş" demektir. 4:24'ten anladığımız üzere bir kızla evlenebilmek


için bunların korunmuş (evlenilecek yaşta) olmalarına dikkat etmeliyiz.

2. Emrimiz Altında Çalışanlar:


24:31 Mümin kadınlara da söyle: Bakışlarını yere indirsinler. Cinsel
organlarını/ırzlarını korusunlar. Süslerini görünen kısımlar müstesna, açmasınlar.
Örtülerini göğüs yırtmaçlarının üzerine vursunlar. Süslerini şu kişilerden
başkasına göstermesinler: Kocaları yahut babaları yahut kocalarının babaları
yahut oğulları yahut kocalarının oğulları yahut kardeşleri yahut kardeşlerinin
oğulları yahut kendi kadınları yahut ellerinin altında bulunanlar [ma meleket
eymanühünne] yahut ihtiyaç içinde olmayan erkeklerden kendilerinin hizmetinde
bulunanlar yahut kadınların kaygı duyulacak yerlerini henüz anlayacak yaşa
gelmemiş çocuklar. Süslerinden, gizlemiş olduklarının bilinmesi için ayaklarını
yere vurmasınlar. Ey müminler, Allah'a topluca tövbe edin ki kurtuluşa
erebilesiniz!

Yukarıdaki ayet cariye sapıklığını İslam'a mal etmeye çalışanların yüzüne tokat
gibi vuruyor çünkü ayette kadınların da "sağ ellerinin altında" birilerini
bulundurabildiğini görüyoruz. Erkeklere cariyelerle düşüp kalkma için ruhsat
veren mollalar, imamlar kadınlara niye "sağ ellerinin altındakilerle" münasebet
izni vermiyor?

04:36 Allah'a kulluk edin. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya,
akrabaya, yetim ve öksüzlere, çaresizlere, yakın komşuya, uzak komşuya,
yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa, size bağımlı olanlara [ma meleket
eymanüküm] iyi ve güzel davranın. Allah, kasılıp böbürlenen şımarıkları sevmez.

16:71 Allah, rızıkta kiminizi kiminize üstün kılmıştır. Fazla verilenler, rızıklarını
ellerinin altındakilere [ma meleket eymanüküm] aktarıp da hepsi onda eşit hale
gelmiyor. Allah'ın nimetini mi inkâr ediyor bunlar?

30:28 Size öz benliklerinizden bir örnek verdi: Ellerinizin altında bulunanlarda


[ma meleket eymanüküm], size verdiğimiz rızıklarda, sizinle aynı haklara sahip,
birbirinizden çekindiğiniz gibi kendilerinden çekineceğiniz ortaklarınız var mı? İşte
biz, aklını işletecek bir topluluk için ayetleri böyle açık açık sıralıyoruz.

3. Evlilik Yemininiz Altındakiler:

Bu kategoridekilerle cinsel ilişkiye izin var ama dikkat etmemiz gereken Allah'ın,
bazı çevirilerin aksine "eşleri ve yemininiz altındakiler değil" VEYA kelimesini
kullanmasıdır. Bunlar farklı şeyler değildir. Örneğin ülkemizde sadece imam
nikahıyla yaşayan ve evlenmeye gücü yetmeyen insanlar vardır, bu da bir evlilik
yeminidir.

70:29 BUNLAR, cinsiyet organlarını titizlikle korurlar.


70:30 Ancak eşleriyle VEYA yeminlerinin altındakiler [ma meleket eymanuhum]
konusunda kınanamazlar.
23:05 Cinsiyet organlarını koruyanlardır onlar (MÜMİNLER 23:1).
23:06 Eşleri VEYA yeminleri altındakiler [ma meleket eymanühüm] müstesnadır.
Bu durumda kınanmış değillerdir onlar.

Bazı sapık çevirmenler Allah'a iftira atmak pahasına cariye görüşünü HÜKÜMSÜZ
bırakacağından olacak ayeti "eşleri VE ellerinin altındaki cariyeler hariç" olarak
çevirmişler. Düşünemedikleri şey ise ayette belirli bir cinsiyetten (erkekten)
DEĞİL her iki cinsiyetten (ONLAR DİYE) bahsetmesidir!

33:50 Ey Peygamber! Biz sana şu hanımları helal kıldık: Mehirlerini / hediyelerini


verdiğin eşlerin, Allah'ın sana bağışladığı yemininin altındakiler [ma meleket
yemınüke], amcalarının, halalarının, dayılarının, teyzelerinin kızlarından seninle
birlikte hicret edenler. Peygamber kendisiyle evlenmek istediğinde, kendisini
Peygamber'e hibe eden mümin bir kadını da öteki müminlere değil, yalnız sana
özgü olmak üzere helal kıldık. Onlara eşleri ve elleri altındakiler hakkında neler
farz kıldığımızı biz biliriz. Sana bir zorluk olmasın diyedir bu... Allah Gafur'dur,
Rahîm'dir.

Not: Ayette "ganimet" kelimesi geçmez.

ve ma meleket yemınüke memma efaellahü aleyke


ve yemininin altındakiler Allah' ın senin üzerine bağışladığı

33:52 Bundan sonra sana artık başka kadınlar helal olmaz. Bunları, başka eşlerle
değiştirmek de -onların güzellikleri hoşuna gitse bile - helal olmaz. Yeminin
altındakiler müstesna [ma meleket yemınüke]. Allah her şey üzerinde bir
Rakîb'dir, her şeyi gözetlemektedir.

Gördüğünüz gibi İslam esire kadın veya erkek olsun savaş sırasında dahi
işkenceyi, tecavüzü emretmez. Bu kişiler bir ücret veya lütuf karşılığı salınmalı
(47:4) ve esaret sırasında örnek bir hoşgörü sergilenmelidir:

76:08 Yoksula, yetime ve ESİRE, yemeği severek yedirirler.


76:09 "Biz size yalnız ve YALNIZ ALLAH RIZASI İÇİN YEDİRİYORUZ. Sizden bir
karşılık da bir teşekkür de istemiyoruz.
BAŞÖRTÜSÜ

KURAL BİR:

07:26 Ey âdemoğulları! Şu bir gerçek ki size, EDEP YERLERİNİZİ ÖRTECEK giysi


de indirdik, süs ve gösterişe yarayacak giysi de... fakat takva elbisesi hepsinden
hayırlıdır. İşte bu, Allah'ın ayetlerindendir. Gerek ki, düşünüp ibret alırlar.

Yukarıdaki ayetlerden anlaşıldığı üzere Kuran'a göre İNSANLARIN giymeleri


gereken giysi
AVRET YERLERİNİ ÖRTEN takva elbisesidir.

KURAL İKİ:
24:31 Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar;
namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere,
zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler.

...vleyadribne bi humurihinne ala cüyubihinne...


...örtülerini göğüs yırtmaçlarının üzerine vursunlar... (Yaşar Nuri
Öztürk) ...baş örtülerini yakalarının üzerine vursunlar... (Elmalılı
Hamdi Yazır) ...örtülerini göğüslerinin üzerine kapasınlar... (Edip
Yüksel)

‫( خمر‬hımar TEKİL, çoğulu HUMUR) : örtü, perde; baş örtüsü (*yine bu anlam
hadislerin etkisiyle Arap dinine yerleşmiş olabilir.)
‫( جتيتبت‬ceyb TEKİL, çoğulu CÜYUB) : gömleğin yaka ve göğüs kısmındaki açık; yaka;
cep (Arap'ların genellikle göğüs cebinde eşyalarını taşımaları nedeniyle bu
anlama geliyor); göğüs; kalp; bir ülkeye giriş yeri

Hımar kelimesinin kökü "hamara"dır ve örtmek, saklamak anlamlarına


gelir. Çevirmenlerin içki diye çevirdiği "hamar" kelimesi de aynı kökten gelir ve
zihni örter. Müslümanların hicap dediği örtü de Kuran da genel bir örtü veya
perde anlamlarında kullanılmıştır:

Ve beynehüma hıcab ve alel a'raf ricalüy ya'rifune küllem bisımahüm ve


nadev ashabel cenneti en selamün aleyküm lem yedhuluha ve hüm yatmeun
07:46 İki taraf (cennetlikler ve cehennemlikler) arasında bir
PERDE ve A'râf üzerinde de herkesi simalarından tanıyan
adamlar vardır ki, bunlar henüz cennete giremedikleri halde
(girmeyi) umarak cennet ehline: "Selâm size!" diye seslenirler.

Ve iza kara'tel kur'ane cealna beyneke ve beynellezıne la yü'minune bil ahırati hıcabem
mestura
17:45 Biz, Kur'an okuduğun zaman, seninle ahirete inanmayanların
arasına gizleyici bir ÖRTÜ çekeriz.
Fettehazet min dunihim hıcaben fe erselna ileyha ruhana fe temessele leha beşaren
seviyya
19:17 Meryem, onlarla kendi arasına bir PERDE çekmişti.
Derken, biz ona ruhumuzu gönderdik de o, kendisine
tastamam bir insan şeklinde göründü.
Ve ma kane li beşerin ey yükellimehüllahü illa vahyen ev miv verai hıcabin ev yurile
rasulen fe yuhıye bi iznihı ma yeşa' innehu aliyyün hakım
42:51 Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya PERDE arkasından
konuşur, yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. O
yücedir, hakîmdir.
Ayette kadınların hangi bölgeyi örtmeleri gerektiği de belirtilmiş fakat "res"
(baş) kelimesi kullanılmamıştır. Kuran bize rehber olarak kafidir ve örtülecek yer
göğüslerdir (jüyub).

Cümleyi şimdi bildiğimiz kelimelerle parçalarına ayıralım:

...ve çeksinler/koysunlar/vursunlar (velyadribne) örtülerini (bihumurihinne)


üzerine (ala) göğüsleri (jüyubihinne)...

24:31 ...ve örtülerini göğüslerinin üzerine çeksinler...

33:59 Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir iş için


dışarıya çıktıklarında) dış giysilerini ( celabibihinn ) üzerlerine alsınlar. Tanınıp
incitilmemeleri için bu çok daha uygun bir yoldur.

‫( جلبيب‬jelâbib ÇOĞUL) : dış elbise

Bu ayetteki cilhab kelimesi herhangi bir dış giysi demektir, baş kapanacak
veya saçın bir teli bile görünmeyecek diye bir kayıt yoktur. Zaten bu şekilde
giyinen birini tanımak dahi mümkün olmaz.

Başörtüsünün Tarihçesi

Türbanı bir islami sembol sananlar, yanılıyorlar çünkü türban eski bir yahudi
geleneğidir. İslam'a da diğer çoğu yalan gibi hadis ve sünnet kitapları altında
girdi. Dindar yahudi kadınlar hala sinagoglarda, düğünlerde ve dinsel ayinlerde
saçlarını örtmektedirler.

Aynı şekilde hıristiyan kadınlar da dinsel törenlerde saçını kapatırken;


rahibeler her zaman kapatır. Kapanma islam alimleri türban'ı bir islami sembol
ilan etmeden çok önceler yaygındı. Çeşitli dinlere inanan (müslüman, hıristiyan,
yahudi) geleneksel Araplar o zamanlar başörtüsü giyerlerdi.

HIRSIZLIĞIN CEZASI

Şuan İslami ülkelerde uygulanan hırsızlık cezası aşağıdaki ayetin yanlış


yorumlanmasının bir sonucudur:

05:38 Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık bir ceza olarak ve
Allah 'tan bir ibret olmak üzere ellerini ( eydiyehüma ) kesin. Allah izzet ve
hikmet sahibidir.
‫( يد‬yed) : kullanışlı; güç, kuvvet, kudret; faydalı eşyalar; cömertlik; elin üst kısmı,
kol; (bir aletin) kolu; (kuşun) kanadı

yed: bir el
yedeyn: iki el
eydi: (ÜÇ VEYA DAHA FAZLA EL) eller
eydiyehüm: (ÜÇ VEYA DAHA FAZLA el için)
elleri

Buradaki el kelimesini gerçek anlamınında düşünürsek o zaman hırsızın bir


elini değil İKİ ELİNİ birden kesmemiz gerekir çünkü ayet sayısı en az üç tane el
kesmemizi emrediyor. Sunniler bu ayetteki çarpıklığı çok iyi anladılar ve
yaptıklarının doğruluğunu kanıtlamak için Kuran'ın değişik biçimlerini türettiler.
Bunlarda yed kelimesi yerine çoğulu "eymenun" olan sağ el (yemin) kelimesi
kullanılıyor.

İbn Kesir : Ves sariku ves sarikatü faktau eymanehüma = ve erkek hırsız ve
kadın hırsız, ikisinin de sağ ellerini kesin
Tebari : Ves sariku ves sarikatü faktau eymanehüma = ve erkek hırsız ve kadın
hırsız, ikisinin de sağ ellerini kesin

Dahası bu ayeti gerçek anlamında anlarsak başka bir sorun daha çıkıyor
karşımıza. O da bundan sonraki ayet:

05:39 Kim (bu) haksız davranışından sonra tevbe eder ve DURUMUNU


DÜZELTİRSE şüphesiz Allah onun tevbesini kabul eder. Allah çok bağışlayıcı ve
esirgeyicidir.

Elleri kesilen ya da mezhepçilerin yaptığı gibi tek eli kesilen birinin durumunu
düzeltmesi olanaksızdır. Hele gerçek anlamda alıp kişinin iki elini birden kesersek
artık o şahsın yaşaması bile ızdırap haline gelir. Bunun dışında mezhepçilerin
cevaplaması gereken sorular şunlardır:

a. Sabıkalı kişileri nasıl cezalandırırsınız? İki elini de kaybettikten sonra


beyniyle hırsızlık yapan birinin ayaklarını mı kesmek icap eder yoksa
kafasını mı?
b. Bir yumurta çalan ile son model bir araba çalanın cezası aynı mıdır?
Ellerinin kesilmesi?
c. Sizin elleriniz kesilse nasıl hissederdiniz ve ailenize nasıl bakardınız?

Kuran'da yed kelimesini incelersek bunun maddi gücü simgelediğini


görebiliriz. Hem de yine beşinci surede:
05:64 Bir de Yahudiler: "Allah'ın eli ( YEDÜLLAHİ ) bağlıdır." dediler ve dedikleri
yüzünden elleri bağlandı ve la'netlendiler. Hayır, O'nun iki eli de açıktır, dilediği
gibi nimet veriyor. Andolsun ki, sana Rabbinden indirilenler, onlardan birçoğunun
azgınlığını küfrünü artıracaktır. Bununla birlikte, aralarına kıyamete kadar
sürecek olan bir düşmanlık ve kin bıraktık. Her ne zaman savaş için bir ateş
tutuşturdularsa, Allah onu söndürdü. Onlar yeryüzünde bozgunculuk için koşarlar;
Allah ise bozguncuları sevmez.

Ellerin açıl olması cömert olmak demektir. Ellerini kesin hükmü de birçok anlam
içerebilir: hırsızların çalmasını engelleyin, çaldıklarından harcayın veya çaldıklarını
iade edin.

Tebbet yeda ebiy lehebiv ve tebb


111:01 MALÎ GÜCÜ YOK OLSUN Ebru Leheb'in; zaten YOK
OLDU! 111:02 Ne MALI kurtardı onu ne de KAZANDIĞI.

‫( تب‬tebbe) : kesmek, kısaltmak; yok olmak; kaybolmak.

Yok olan da Ebu Leheb'in eli değil mali gücüdür.

5:38 ayetinde Diyanet'in çevirdiği gibi ibret kelimesi geçmemektedir. Bazı


çevirmenlerin de kelepçek olarak çevirdiği "nekale" kelimesi "örnek" anlamına
gelir. Kuran'da bir ayette daha geçer:

Fe cealnaha nekalel li ma beyne yedeyha ve ma halfeha ve mev'ızatel lil


müttekıyn
02:66 Biz bunu, hadiseyi bizzat görenlere ve sonradan gelenlere bir ibret dersi,
müttakîler
için de bir öğüt vesilesi kıldık.

Ceza kelimesi ise bir şey karşılığında yapılan şeylerin verilen benzer bir cezadır.
Ödül, ceza, karşılık anlamlarına gelir.

fe in kateluküm (SÎZİNLE SAVAŞIRLARSA / SÎZÎ ÖLDÜRÜRLERSE) faktüluhüm


(ONLARLA SAVAŞIN/ ONLARI ÖLDÜRÜN) * kezalike ceazül kafirın
02:191 Eğer onlar size karşı savaş açarlarsa siz de onlara savaş açın. Îşte
kâfirlerin CEZASI böyledir.

Vellezıne kesebüs seyyiati cezaü seyyietim bi misliha


10:27 KÖTÜLÜK YAPANLARA GELÎNCE, KÖTÜLÜĞÜN CEZASI MÎSLÎ ÎLEDÎR. Onları
zillet kaplayacaktır. Onları Allah'a karşı koruyacak hiç kimse yoktur. Onların
yüzleri sanki karanlık geceden bir parçaya bürünmüştür. Îşte onlar da cehennem
ehlidir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.

Ve cezaü seyyietin seyyietüm mislüha


42:40 BÎR KÖTÜLÜĞÜN CEZASI, ONA DENK BÎR KÖTÜLÜKTÜR. Kim bağışlar ve
barışı sağlarsa, onun mükâfatı Allah'a aittir. Doğrusu O, zalimleri sevmez.

‫( مسل‬mislun) : benzerlik; benzer, benzeş; müşabih, birbirine yakın; benzerlik; eşit,


musavi.

5.38inci ayette yapılan suça karşılık olarak hırsızın mali gücünü keseceğiz.
Hırsızlık el kesiminin cezası olamaz çünkü bunlar birbirine denk değil. El kol
kesmek 42:40 ve 10:27 ayetlerini dikkate almamaktır.

Şimdi bir de "ceza" kelimesinin yerine "azap" kelimesi kullanılan 24:02 ayetine
bakalım.

24:02 Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah'a
ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah'ın dininde (hükümlerini uygularken) onlara
acıyacağınız tutmasın. Müminlerden bir gurup da onlara uygulanan cezaya şahit
olsun ( velyeşhed azabehüma taifetüm minel mü'minın ).

Diyanet ceza olarak çevirmiş ama aslında "azaplarına" (azabehüma) kelimesi


geçiyor. Neden 5:38 ayetinde de Allah azaplarına şahit olsunlar demiyor da ceza /
karşılık kelimesi geçiyor? Neden Allah 5:38 ayetinde mezhepçilere göre yapmanın
çok büyük bir cesaret isteyeceği bir işte bu ayetteki gibi "onlara acıyacağınız
tutmasın" demiyor? El koparmak daha mı kolay?

Aslında Kuran'da örnek bir hırsızlık hadisesi de geçmiş, bakalım cezası neymiş:

12:74 (Yusufun adamları) dediler ki: Peki, siz yalancıysanız bunun


(HIRSIZLIĞIN) cezası nedir?
12:75 "Onun cezası, kayıp eşya, kimin yükünde bulunursa işte o, onun
cezasıdır. Biz zalimleri böyle cezalandırırız" dediler.

Bu kıssalar Kuran'a boş yere konulmamıştır:

12:07 Andolsun ki Yusuf ve kardeşlerinde, (almak) isteyenler için ibretler


vardır.
12:111 Andolsun onların kıssalarında akıl sahipleri için pek çok ibretler
vardır.

Hırsızlık ayetinin doğru çevirisi şöyle olmalı:

Ves sariku ves sarikatü faktau eydiyehüma cezaem bima keseba nekalem minellah vallahü azızün
hakım
05:38 Hırsız erkek ve kadının KAZANDIKLARINA CEZA / KARŞILIK ( bi
ma keseba ), ALLAH'TAN DERS OLSUN DİYE MALİ GÜÇLERİNİ KESİN ve
Allah izzet ve hikmet sahibidir.

07:28 Onlar bir kötülük yaptıkları zaman: "Babalarımızı bu yolda


bulduk. Allah da bize bunu emretti" derler. De ki: ALLAH KÖTÜLÜĞÜ
EMRETMEZ. ALLAH'A KARŞI BİLMEDİĞİNİZ ŞEYLERİ Mİ
SÖYLÜYORSUNUZ?

İSLAM VE KADIN

Geçmişten beri İslam dininde kadınların yeri özellikle Batı tarafından


günümüze kadar sorgulanagelmiştir. Bunun nedeni de adı müslüman olan ve
dininden bihaber toplumların kadınların üzerinde uyguladıkları baskılar, şiddet ve
izolasyondur. Bazı ayetleri yaptıklarını haklı çıkaracak şekilde yorumlayıp araya
bir iki tane de hadis eklendi mi yapılan bu uygulamaları sanki islam
emrediyormuş gibi bir izlenim yaratılır. Gariptir ki bu da en çok din kavramını
reddedenlerin ve islam düşmanlarının ekmeğine yağ sürmektedir.
"Müslüman"ların yaptıkları yine Allah'ın son dini islam'a mal olmaktadır. Yanlış
yorumlanan ayetlere geçmeden önce Kuran inmeden önceki dönemde kadınların
hak ve özgürlüklerini irdeleyelim. Buradaki bilgilerin bazıları ondokuzuncu yüzyıla
kadar gelebilmektedir.

Eski Uygarlıklardaki Kadınların Toplumdaki Statüsü


İslam öncesi çağlarda Arabistan'da kadınların miras hakkı yoktu. Kadınlar,
kocaları ölüm döşeğindeyken meta gibi vasiyet olarak bırakılabiliyordu. Said
Nefisi; "Sasani zamanından Emevi döneminin sonuna kadar Iran'ın sosyal tarihi"
adlı kitabında şuları yazıyor: "Sasani kültürünün diğer ilginç tarafı da, bir erkek
ergenlik çağına ulaştığında babası onu sayısız kadınla evlendirirdi. Bu süre
zarfında kadının tüzel bir kişiliği olmazdı. Evlendikten sonra kadın babasından
veya velisinden miras alma hakkına sahip olamıyordu ve eşini seçme hakkı
kendisine verilmezdi... "

Hint kadınlarının durumunu Britanica şöyle yazıyor:

"Hindistanda kadının erkeğin buyruğu altında olması genel bir prensipti.


Miras hakkı aile içindeki erkeklerin elinde bulunuyordu. Hindu'lar iyi bir kadını
şöyle tarif ederler: "aklı, konuşması, vücudu etki altında tutulan bu dünyada iyi
bir şöhrete sahip olan, diğer dünyada ise kocasıyla aynı mekanda kalacak olan."

Atina'daki kadınların da pek farkı yoktu:

"Atina kadınları bir erkeğe, babalarına, kardeşlerine veya erkek


akrabalarına göre her zaman ikinci sınıf olarak kaldı. Evlilikte rızasına pek
bakılmaz ve bunun gerekli olduğu düşnülmezdi."

O dönemki Romalı kadınlar ise bir tarihçi tarafından şöyle tasvir edilir: "bir
bebek, alt sınıf, kendi başına bir şey yapamayacak durumda olan ve her zaman
kocasının himayesine bağımlı olan kişi."

Dünyayı kasıp kavuran bu karanlık içinde Arap çöllerinde şu ilahi ayetler


yankılanıyordu:

04:01 "Ey insanlar! Sizi bir tek canlıdan yaratan, ondan eşini vücuda getiren ve o
ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinize karşı gelmekten sakının."
07:189 "O, odur ki, sizi bir tek canlıdan yarattı, eşini de ondan vücuda getirdi ki,
gönlü buna ısınsın.

16:72 "Allah size, kendi benliklerinizden eşler nasip etti. Eşlerinizden de sizin için
oğullar ve torunlar oluşturdu. Ve sizleri güzel ve temiz nimetlerle rızıklandırdı.
Şimdi bunlar, bâtıla mı inanıyorlar? Ve bunlar, evet bunlar, Allah'ın nimetine
nankörlük mü ediyorlar?"

O dönemler bazı Arap kabileleri arasında yaygın olan "kız çocuğunu


öldürme" Kuran tarafından yasaklanmış ve diğer cinayetlerle eş tutulmuştur:
81:8-9 O diri diri gömülen kız çocuğuna sorulduğunda, Hangi günah yüzünden
öldürüldü diye!

Kız çocuğu olup ikilemde kalan ebeveyler kınanmıştır:

16:58-59 Onlardan birine kız çocuk müjdelendiğinde yüzü simsiyah kesilir.


Öfkeden kuduracak gibidir o. Kendisine muştulananın utancından ötürü
toplumdan gizlenir. Hakaret/eziklik üzere tutsun mu onu yoksa toprağın bağrına
mı gömsün onu. Bakın ne kötü hüküm veriyorlar!

Kuran kadını Adem'in yaptığı hata için suçlamaz. Kuran'a göre Adem ve eşi
Allah'a itaatsizlik etmiş, tövbe edip affedilmiştir. (2:36, 7:20 - 24). Hatta bir ayette
(20:121), özellikle Adem, suçlanmıştır.

Şimdi Kuran'ın acımasızca eleştirildiği ayetlere gelelim...

İTİRAZ 1: KADINLAR NEDEN MİRASTAN ERKEKLERİN YARISI KADAR PAY


ALIYORLAR?

Bir kere soru yanlış, bu HER DURUMDA geçerli değildir. Bu konuya birazdan
geleceğim. Kuran'a göre erkek çocuk, kız çocuğun iki misli miras alır ve işte
fırtınalar koparan İslam'ın kadını ikinci plana attığına dayanak gösterilen kısım
budur, gerisine bakılmaz, önemli değildir çünkü. Örneğin ölen çocuklarından
miras alan EBEVEYNLERİN İKİSİ DE mirastan 1/6 pay alırlar. Anne ve babaya
düşen pay aynıdır. Ölen evladın bakacağı çocuğu olduğu ve olmadığı
durumlardaki ebeveyn payları da eşittir. Eleştiren kişiler bu ayetlere nedense
önem vermez, çünkü bu kişilerin kalplerine anti-islamik yazılar okuya okuya ya da
sözüm ona müslümanları göre göre İslam'ın kadını ezdiği fikri kazınmışt ır.
Nefretlerini de ayetleri eksik kopyalayarak bastırmaya çalışırlar. Erkek çocuğa
fazla miras payı verilmesi de erkeğin (hele o dönemi düşünürsek) evinin geçimini
sağlama görevinin olmasından ötürüdür (4:34). Allah cinsiyet ayrımı yapsaydı
bunu ebeveyn dağılımlarında da görürdük. Artı bu konuda bile süregelen bir
ihtilâf vardır. Kimilerine göre (ben dahil) bu kurallar yalnızca VASİYET
BIRAKILMADIĞI ZAMANLARDA GEÇERLİDİR.

04.11 Allah size çocuklarınızla ilgili olarak şunu öneriyor: Erkek için, iki dişinin
payı kadar. İkiden fazla kadın iseler ölenin bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer
çocuk sadece bir kadınsa, mirasın yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, geriye
bıraktığından ana-babanın herbiri için altıda bir hisse olacaktır. Ölenin çocuğu
yoksa ve kendisine ana-babası mirasçı olmuşsa bu durumda anasına üçte bir
düşer. Eğer kardeşleri varsa, anasının payı, yapacağı VASİYETTEN ve
BORCUNDAN ARTA KALANIN altıda biridir. Babalarınız var, oğullarınız var. Siz
bunlardan hangisinin yarar bakımından size daha yakın olduğunu bilemezsiniz.
Allah'tan bir buyruğu önemseyin. Hiç kuşkusuz Allah her şeyi bilir, tüm
hikmetlerin sahibidir.
Anlaşıldığı üzere mirasın dağıtımı, ölen kişinin geride bıraktığı borçlar ve
VASİYETİ çıkarıldıktan sonraki aşamadır. Yani üstteki koşullar bir vasiyet
bırakıldığı zaman uygulanabilir. Vasiyeti ise nasıl bırakmamız gerektiği şu ayette
açıklanıyor:

02:180 Birinize ölüm geldigi vakit, bir mal bırakacaksa, babası, annesi ve en
yakıin akrabası için MEŞRU bir biçimde vasiyette bulunması, Allah'a karsı
gelmekten sakınanlar üzerine yapılması gerekli bir hak olarak üzerinize yazıldı.

İTİRAZ 2: KURAN KADININ DÖVÜLMESİNİ ONAYLAMIŞTIR!

04.34 Erkekler; kadınları gözetip kollayıcıdırlar (KAVVAM Şundan ki, Allah,


insanların bazılarını bazılarından üstün kılmıştır ve erkekler mallarından bol bol
harcamışlardır. İyi ve temiz kadınlar saygılıdırlar; Allah'ın kendilerini koruduğu
gibi, gizliliği gereken şeyi korurlar. Sadakatsizlik (NÜŞHÜZ kökü NEŞEZE *2) ve
iffetsizliklerinden korktuğunuz kadınlara önce öğüt verin, sonra onları
yataklarında yalnız bırakın ve nihayet onları evden çıkarın/dövün (DaRaBe *3)!
Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa artık onlar aleyhine başka bir yol
aramayın. Allah çok yücedir, sınırsızca büyüktür.

Anahtar Kelimeler:

‫قرام‬: koruyucu, gözetici; bakan, yiyecek ve ihtiyaçlarını gideren


‫نشتتر‬: itaatsiz olmak, isyankar olmak; (birine) haksız davranmak; terketmek;
acımasız ve kötü bir eş olmak
‫( ضتترب‬DRB): iyileştirmek, vurmak, örnek olarak göstermek, gitmek, seyehate
çıkmak, -den kurtulmak, vazgeçmek, örtmek, karşılaştırmak, yola çıkmak,
ayrılmak, işaret etmek

İyi ve temiz kadınlar saygılıdır?

‫( صالحات‬salihat) : dürüst, erdemli


‫(قانتات‬kanitat) : itaatkar, itaatli
‫ قنت‬ve türevleri Kuran'da birçok yerde geçiyor (3:17, 33:35, 39:9, 2:117) ve her
zaman Allah'a itaat için kullanılmış.

Essabirıne ves sadikıyne vel kanitıne vel münfikıyne vel müstağfirıne bil eshar
03:17 Sabreden, dürüst olan, BOYUN EĞENLER / İTAAT EDENLER, hayra
harcayan ve
seher vaktinde Allah'tan bağış dileyenler (içindir).

Ayetin "Allah'ın kendilerini koruduğu gibi, gizliliği gereken şeyi korurlar" şeklinde
devam etmesi bu saygının Allah'a olduğunun açık bir kanıtıdır.
Niye "dövün" olamaz?

Bir kere ayet terkedilme durumlarından bahsediyor (yani nüşhüz bazılarının


çevirdiği gibi "baş kaldırma" değil terkedilmedir). Bunu bir sonraki ayetten
doğrulayabiliriz. Bu ayette ise terkedilmekten korktuğumuz kadınlara sırası ile
yapmamız gerekenler anlatılıyor. Kimse bir başkaldırmadan korkmaz. Baş
kaldırma ya vardır yok yoktur ama ayrılık çok sinsice gelebilir. Dahası bazılarının
çevirdiği gibi böyle bir atmosferde kadına el kaldırmak ortamı daha da germekten
öteye gitmeyecektir! Bu şekilde evlilik kurtulacak mı? Bu çeviri şu ayetlerle nasıl
barıştırılabilir:

03:134 O takva sahipleri, bollukta ver darlıkta nafaka verenler, kızdıklarında


öfkelerini yutanlar ve insanların kusurlarını bağışlayanlardır. Allah, iyilik edenleri
sever.

30:21 Yine sizin için nefislerinizden kendilerine ısınırsınız diye eşler yaratması ve
aranızda bir SEVGİ ve bir ESİRGEME yapması da O'nun ayetlerindendir. Şüphesiz
ki bunda düşünecek bir kavim için ibretler vardır.

Ayetin doğru çevirisi:

04.34 Erkekler; kadınları gözetip kollayıcıdırlar (KAVVAM Şundan ki, Allah,


insanların bazılarını bazılarından üstün kılmıştır ve erkekler mallarından bol bol
harcamışlardır. ERDEMLİ KADINLAR (ALLAH'A) İTAATKARDIR; Allah'ın kendilerini
koruduğu gibi, gizliliği gereken şeyi korurlar. TERKEDİŞİNDEN (NÜŞHÜZ kökü
NEŞEZE *2) korktuğunuz kadınlara önce öğüt verin, sonra onları yataklarında
yalnız bırakın ve nihayet ONLARDAN AYRILIN / ONLARI BIRAKIN (DaRaBa *3)! Size
uyarlarsa artık onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah çok yücedir, sınırsızca
büyüktür.

İTİRAZ 3: KURAN'A GÖRE ERKEKLER, KADINLARDAN BİR DERECE


ÜSTÜNDÜR!

02.228 Boşanmış kadınların kendi başlarına üç âdet ve temizlenme süresi


beklerler. Eğer Allah'a ve âhiret gününe inanmakta iseler, Allah'ın onların
rahimlerinde yarattığını saklamaları kendilerine helal olmaz. Kocaları, bu süre
içinde herhangi bir şekilde barışmak isterlerse eşlerini geri almaya herkesten
daha çok hak sahibidirler. Kadınlar, örfe uygun biçimde, sorumluluklarına benzer
hakları da vardır. Erkeklerin kadınlar üzerinde bir derece farkı vardır *. Allah
Azîz'dir, Hakîm'dir.

Bu ayet genelde alıntılanırken sadece sonunun kopyalanması İslam'ın


kadına bakış açısının çaptırılması için çokça başvurulan bir yöntemdir.
Allah' ın erkek ve kadının yaptıkları iyilik ve güzellikleri ödüllendirmede bir
ayırım yoktur. "4.124 Erkek veya kadın, inanmış olarak hayra ve barışa yönelik
işler yapanlar cennete gireceklerdir. Ve zerre kadar zulme uğratılmayacaklardır."
(4:124). Bu ayetten önceki ayetlere bakarsanız boşanma gerçekleşmeden önceki
bekleme süresinden bahsettiğini görürsünüz. Buradaki derece erkeklerin kişisel
olarak boşanmayı başlatabilmeleridir, kadınlar ise bunu bir yetkilinin aracılığıyla
gerçekleştirebilirler. Yani bu avantaj sadece boşanma konusunda geçerlidir. Bu
avantajın yararı da birkaç ayet öncesinde bahsedildiği gibi kadının hamile olması
gibi durumlarda erkeğe düşünme süresi vermek içindir.

Muhammed Esed de bu dereceyi benzer biçimde yorumlamıştır:

"Boşanmış bir kadın bekle (iddet) süresi bitmeden önce kocasının ilişkiye yeniden
başlama teklifini reddetme hakkına sahiptir; ama ailenin bakımı erkeğin ellerinde
olduğundan geçici boşanmayı feshetme hakkı öncelikle erkeğindir."

Kim kimden üstündür?

09.20 İman edip hicret eden, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla didinenler
derece bakımından Allah katında daha yücedirler. Kurtuluşa erenler de işte
bunlardır.

İTİRAZ 4: BİR KADIN ŞAHİT 2 ERKEK ŞAHİTE EŞİT!

02.282 Ey iman sahipleri! Belirli bir süre için birbirinize borç verdiğinizde onu
yazın. Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın. Yazıcı, Allah'ın kendisine öğrettiği
şekilde yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Borç altına giren kişi de onu kayda
geçirtsin ve Rabbinden korksun da borcundan hiçbir şey eksiltmesin. Borç altına
giren, aklı ermez yahut zayıf-çaresiz biri ise yahut yazdırmaya gücü yetmiyorsa,
velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki kişiyi de tanık tutun. Eğer iki erkek
yoksa rızanızla kabul edeceğiniz tanıklardan bir erkek ve iki kadın gerekir. Bu
kadınlardan biri şaşırırsa/unutursa (*TEDILLE) ötekisi ona hatırlatsın diyedir.
Tanıklar, çağırıldıklarında çekimser davranmasınlar. Küçük veya büyük, borcu,
süresine kadar yazmaktan üşenmeyin. Böyle yapmanız Allah katında adalete
daha yakın, tanıklık için daha sağlam, kuşkuya düşmemeniz için daha elverişlidir.
Ancak aranızda döndürüp durduğunuz tamamen peşin bir ticaret sözkonusu ise
onu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Karşılıklı alış-veriş yaptığınızda
da tanık bulundurun. Yazıcıya da tanığa da zarar verilmesin. Böyle bir şey
yaparsanız bu, kendinize kötülük olur. Allah'tan korkun. Allah size öğretiyor.
Allah, her şeyi en iyi biçimde bilendir.

Tedılle kelimesinin kökü (hede) rehber olmak, rehberlik etmek demektir.


Unutmak doğru bir çeviri bir kere. Tedılle = yanlış yola sapmış, kaybolmuş
Bunu bir kadının iki erkek şahide eş olması diye nitelendiremeyiz bile. Tamamen
ayete haksızlık etmiş oluruz çünkü tanıklık sırasında iki şahit gerekir. İki erkek
tercihen veya bir erkek iki kadın. İkinci kadının görevi, ilki "yanlış yola saptığında"
onu düzeltmektir. Bu şekilde erkek tarafından baskı altında olduğundan veya
erkek tanığın eşi olduğundan kadının yanlış ifade verme ihtimalinin önüne
geçilmiş olur.

Diğer şahitliklerde böyle bir uygulama yoktur (65:2, 5:106 ve 4:6) ve 24. ayette
bu ayetin tam tersine kadının ŞAHİTLİĞİ ERKEĞİNKİNDEN ÜSTÜNDÜR.

24:06 Kendi eşlerine bir zina isnat edip de kendilerinden başka tanıkları
olmayanların
herbirinin tanıklığı, kendisinin kesinlikle doğru sözlülerden olduğu hususunda
Allah'a
yeminden ibaret dört kez tanıklık ikrarıdır.
24:07 Beşincide, eğer yalancılardansa, Allah'ın laneti üzerine olsun diye söz
söyler. 24:08 İtham edilen eşin, itham eden kocanın kesinlikle yalancılardan
olduğuna ilişkin, Allah adına dört kez yemin şeklindeki tanıklığı, ondan cezayı
düşürür.
24:09 Bu durumda kadının beşinci sözü, suçlayan erkek doğru söyleyenlerdense,
"Allah'ın gazabının kendisi üzerine olması"nı söylemekten ibarettir.

Nedense kimse işte islam kadınları böyle eziyor diye eleştirirken bu ayeti
alıntılamaz.
DARABE’NİN VURMAK OLMADIĞININ DELİLLERİ

Bu araştırmayı free-minds’tan Wakas rumuzlu kişiye borçluyuz. Allah


bilgimizi arttırsın.

2:73

"Sığırın bir parçasıyla ona vurun" dedik. İşte böylece Allah ölüleri diriltir ve aklınızı
kullanasınız diye size ayetlerini gösterir.

Geleneksel tefsirler bu ayette ölen kişiye ineğin parçasıyla vurulduğunu


daha sonra bu kişinin hayata dönüp katillerini teşhis ettiğini yazar. Şimdi
bu ayetle ilgili Muhammed Esed’in yazdıklarını bir okuyalım.

“idribûhu biba’dihâ” cümlesi kelimesi kelimesine “ona [eril] vurun onun [dişil]
bazısı ile” olarak çevrilir. Bu bazı tefsirciler için hayal ürünü bir iddiaya neden
olmuştur. Onlara göre ineğin bazı kısımlarıyla vurulan adam yaşama geri dönmüş
ve katilini işaret etmiştir. Bu açıklama reddedilmelidir çünkü idribuhu’daki
zamir erildir, nefs ismi ise dişil. Bu yüzden bu emir cümlesi nefisle ilgili
değildir. Dişil zamir olan ha ise en yakın dişil isime aittir. Yani öldürülen nefs veya
toplumun içinde (fiha) anlaşamadığı cinayetten.

Ç=çoğul
D=dişil
E=eril

Ve-iż kateltum nefsen feddâra/tum fîhâ ve(A)llâhu muḣricun mâ kuntum


tektumûn(e)
Ve siz (Ç) öldürdüğünüz zaman bir nefsi (F), sonra birbirinizle tartıştınız (E, Ç)
onun içinde (D), ve Allah sakladıklarınızı (E, Ç) ortaya çıkarıyor. [2:72]
Fekulnâ-dribûhu biba’dihâ keżâlike yuhyi(A)llâhu-lmevtâ veyurîkum âyâtihi
le’allekum ta’kilûn(e)
Ve şöyle dedik: "ona vurun (E) onun bazısı ile (D)." İşte, Allah ölüleri (Ç) böyle
diriltir, düşünesiniz diye mucizelerini de size böyle gösterir. [2:73]

Ayetle ilgili notlarım:


Üç veya daha fazla kişi birini öldürdü.
Üç veya daha fazla kişi bir şeyler saklıyordu.
"Ölüler" (el mevta) çoğul bu nedenle geleneksel çeviriyi geçersiz kılıyor.
Şimdi bu ayette darabe’nin hangi anlamda olabileceğini düşünelim. Sözlüğe
baktığımda sonunda olayı kavramıştım. “işaret etmek veya bir işaret yapmak”
anlamlarına da geliyordu. Ayetleri tekrar okuduğumda suçlananların birbirini
suçladığını (parmakla işaret ederek) ve gerçeği örtbas ettiklerini fark ettim. Ve
şöyle dedik: “Onu parmakla göster onun bir kısmıyla / bazısıyla”. İşaret yapan
suçlulardan başkası değildi.

8:12

Darabe’nin olası “vurmak” fiiline örnek olarak gösterilebilecek birkaç ayetten biri
de budur. Şimdi ayeti yakından inceleyelim.

… fadribû fevka-l-a’nâki vadribû minhum kulle benân(in)


… Şimdi vurun boyunlarının üstüne. Vurun, onların bütün parmaklarına

Savaş sırasında kimse parmakları kesmekle uğraşmaz fakat buradaki


emir bütün parmaklara vurulması gerektiği. Savaş sırasında bu emre
nasıl uyulacak?
Sanırım çevirmenler bu ayette kime seslenildiği konusunda ayetin başında açıkça
belirtilmiş olmasına rağmen kafaları karışmış durumdalar. Ayet melaiketi yani
geleneksel çeviriye göre meleklere sesleniyor.

‫ ملك‬fiilinin anlamlarına bakalım: sahip olmak; güç, otorite, hakimiyet sahibi


olmak; hüküm sürmek

Aynı kökten olan malik, kral anlamına gelir. Melakut ise krallık. Melek ise
geleneksel çeviriye göre melek… Peki nedir bu melek? Dr. Shabbir ve Aidid
Safar’a göre bunlar Allah’ın kontrolü altındaki güçler. Allah’ın değişmez
fizik yasaları veya diğer güçler buna örnektir. O yüzden ikisi de “melekler” için
benzer çevirileri kullanmışlar.

İż yûhî rabbuke ilâ-lmelâ-iketi ennî me’akum feśebbitû-lleżîne âmenû(c) seulkî fî kulûbi-lleżîne


keferû-rru’be fadribû fevka-l-a’nâki vadribû minhum kulle benân(in)
Rabbin vahiy ettiği zaman * meleklere / güçlere ** “Sizinleyim, inananları
destekleyin. İnkar edenlerin kalplerine korku / dehşet salacağım*** o yüzden
onların boyunlarının üstüne vurun ve onların her parmağına vurun!

Dikkat edilirse bir dehşetten sonra kafirlerin boyunlarını ve her parmağını


etkileyen bir olaydan bahsedilmekte. Bakın anksiyetenin (aşırı endişenin) insana
yapabilecekleri:

Bu hastaların fiziksel belirtileri sempatik sinir sisteminin aşırı aktivitesi ve kas


geriliminin yoğunlaşmasını sonucu ortaya çıkar. Gastrointestinal sistem belirtileri
olarak ağız kuruması, yutkunma zorluğu, epigastriumda hassasiyet, hava
yutmaya bağlı geğirme, bağırsak hareketlerinde artma veya azalma oluşabilir.
Solunum sisteminde; göğüste daralma hissi, nefes almada zorlanma, ve aşırı
nefes alıp verme meydana gelebilir. Kalp damar sisteminde; çarpıntı, kalp
üzerinde ağrı veya huzursuzluk hissi, boyunda ve muhtelif bölgelerde kalp
atımlarının hissedilmesi görülebilir.
(http://www.genbilim.com/content/view/3601/38/)

Görüldüğü gibi ayette herhangi bir fiziksel darbeden bahsedilmemekte,


tamamen mecaz bir anlatım geçmektedir. Bu nedenle bu ayetten de
“ortaya koymak, çıkarmak” anlamı çıkarılabilir.

8:50

Velev terâ iż yeteveffâ-lleżîne keferû-lmelâ-iketu yadribûne vucûhehum veedbârahum veżûkû


‘ażâbe-lharîk(i)
Melekler, kâfirlerin yüzlerine ve artlarına vura vura ve “haydi tadın yangın
azabını” diyerek canlarını alırken bir görseydin. (Diyanet Meali)
İnkar edenlerin canlarını melekler alırken bir görseydin! Yüzlerine ve arkalarına
(saldıran ve kaçan düşmanlarınıza) vuruyorlardı: "Tadın yakıcı azabı!" (Edip
Yüksel Meali)

* Melekler daha önce de belirttiğimiz gibi belli güçlerin / kanunların kontrolündeki


kuvvetlerdir (F=ma, e=mc2 gibi).

Darabe’nin “vurmak” anlamıyla kullandıldığı ayetlerden biri de budur. Yalnız


dikkatlice incelendiğinde bu çeviri kabul edilmez gözükmektedir:

* 8:50 ayetinde görebilseydin (velev terâ) deniyor yani meleklerin yaptığı


şey görülemiyor. Ölüm zamanı olmasından dolayı melekler fiziksel bir darpte
bulunuyor olamazlar.
* 6:93 ayetiyle çelişki oluşturuyor. Burada melekler ölüm anında ellerini /
güçlerini gererek / açarak “Ruhlarınızı çıkarın!” diyor. 7:37, 16:28, 8:51 gibi
ayetlerde de herhangi bir darptan bahsedilmiyor.

“Melekler” ne yapıyorsa “önlerini ve arkalarını” etkileyen bir şey söz konusu.


Darabe’nin “yedribune” olarak geçtiği diğer ayette (73:20) DRB seyehat etmek /
yeryüzünde dolaşmak anlamında kullanılmış. Ayetler ve kelimenin Klasik
Arapça’daki anlamları göz önünde bulundurulduğunda burada “meleklerin”
yüzlerinden ve arkalarından ortaya çıktığı / yola koyulduğu yani onları tamamen
sardığı anlaşılmaktadır.

38:44

Veḣuż biyedike diġśen fadrib bihi velâ tahneś


… “Eline bir demet sap al ve onunla vur, yeminini bozma.” (Diyanet Meali)
"Eline bir demet sap al da onunla vur ve yeminine ters düşmüş olma!"… (Yaşar
Nuri Meali)

Ayetin geleneksel tefsiri:


Bu cümle üzerinde biraz durmak gerekir. Hz. Eyyub hasta iken, hanımını bir
miktar sopa vurarak döveceğine yemin etmiştir. Ancak sağlığına kavuştuğunda,
günahsız hanımını döveceği için ettiği yeminden pişmanlık duymuştur. Dövmese
yemin etmiş olduğu için günaha girecektir, dövse masum ve vefakâr eşine
boşuna haksızlık edecektir. Allah bu sorunu şöyle halletmiştir: "Kaç adet sopa
vuracaksan eline o kadar çöp al ve bir demet yap, sonra da o demetle eşine bir
kez vur. Böylece hem yeminin yerine gelmiş olur, hem de eşin boş yere eziyet
görmez."

5:89 ve 2:224-225 ayetleri açık olarak Allah’ın anlık, düşüncesizce yapılan


yeminlerimizden bizi sorumlu tutmayacağı belirtilmiştir. İçten, samimi olarak
yapılan yeminleri bozarsak oruç veya sadaka vermemiz gerektiği yazılmıştır.

Peki yapılacabilecek alternatif çeviri var mıdır? Hep beraber bakalım…

Veḣuż biyedike diġśen fadrib bihi…


Ve al elinle demet / deste / yığın ve vur / seyehat et / karıştır / çarpıştır onunla

‫( ضغث‬digsen) hasır yapmada veya çadır kurmada kullanılan bambu benzeri bir
bitkidir. Ayette bu yığınlarla çadır kurması istenmiş olabilir (3:112’de DRB fiili ile
“zillet onların üzerlerine kuruldu” gibi bir benzetme var aynı şekilde 57:13’de ise
“onların arasına bir duvar koyulacak / kurulacak”) ya da bir diğer alternatif
“sözünden dönmek” olarak çevrilen ‫( حنث‬hanise) kelimesinin anlamlarından biri
olan “hakka, doğruya meyil etmek8” olarak düşünülecek. Digsen kelimesi de çıra
olacak alınacak ve “eline bir deste al ve onunla ortaya koy / çıkar ve batıla
meyletme” gibi bir çeviri ortaya çıkacak.

Bundan sonraki incelemeler benim tarafımdan yapılmıştır.

20:77

…fadrib lehum tarîkan fî-lbahri yebesen…


…onlara denizde kuru bir yol aç… (Diyanet Meali)
Yemin olsun, Mûsa'ya şöyle vahyetmiştik: "Kullarımı geceleyin yürüt! Denizde
onlar için kuru bir yol aç! Size yetişecekler diye korkma, endişelenme!" (Yaşar
Nuri Meali)

…ve vur (!) / yola çıkar onları denizin içinden bir yol kuru…

Kelimesi kelimesine tercümede gördüğümüz gibi DRB kelimesine “vurmak”


demek yanlış oluyor. Bu ayet denizin ikiye ayrılmasının mecazi bir anlatım
olduğunu da gösteriyor çünkü ayette Allah, Musa’ya yandaşlarını kuru bir yoldan
götürmesini emrediliyor. İlginçtir ki tercümanlara göre bu ayette DRB “açmak”

8
Kamus El-Muhit
anlamına geldi.

2:60

fekulna-drib bi’asâke-lhacer
…“Asanı kayaya vur” demiştik… (Diyanet Meali)
…Değneğinle şu taşa vur!" demiştik… (Yaşar Nuri Meali)

7:160

eni-drib bi’asâke-lhacer
…“Asânı taşa vur” diye vahyettik… (Diyanet Meali)
…"Asanı taşa vur!" diye vahyettik… (Yaşar Nuri Meali)

26:63

eni-drib bi’asâke-lbahr
… “Asan ile denize vur” diye vahyettik… (Diyanet Meali)
…"Asanla denize vur!" diye vahyettik… (Yaşar Nuri Meali)

Bu ayetlerde de “işaret etmek” anlamının kullanıldığını düşünüyorum. Musa’nın


koskocaman bir denize asası ile vurduğunu zannetmiyorum belki asasıyla
yukarıdaki gibi kuru bir yol işaret edip yandaşlarını oradan götürmüştür.

43:05

Bu ayette yine DRB kelimesinin köküne rastlanıyor ve bu sefer çevirmenler


vurmak yerine uzaklaşmak / uzak durmak / vazgeçmek anlamını tercih etmiş.

‫ب‬
ُ ِ‫ضر‬
ْ َ‫َأَفن‬
Efenadribu
O zaman vaz mı geçelim

Arapça’ya hakim olmayanlar için yukarıda kökü gösterdik. Kelime aynı kelime,
yine çeviri farklı.

37:93

Ferâġa ‘aleyhim darben bilyemîn(i)


Derken üzerlerine yürüyüp onlara güçlü bir darbe indirdi. (Diyanet Meali)
İyice yanlarına sokulup sağ eliyle bir darbe indirdi. (Yaşar Nuri Meali)

‫( راغ‬ragha) hile ile yol bulmak, gitmek; dikkatini çevirmek gibi anlamlara sahip.
Yine sağ el ile yapılan bir işaret söz konusu.
Hile ile üzerlerine gitti göstererek / işaret ederek sağ eliyle / yeminle

47:4

…fedarbe-rrikâbi…
(Savaşta) inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun. Nihayet onları
çökertip etkisiz hâle getirdiğinizde bağı sıkı bağlayın (sağ kalanlarını esir alın).
Artık bundan sonra (esirleri) ya karşılıksız ya da fidye karşılığı salıverin. Savaş
sona erinceye kadar hüküm budur. Eğer Allah dileseydi, onlardan öç alırdı. Fakat
sizi birbirinizle denemek için böyle yapıyor. Allah yolunda öldürülenlere gelince,
Allah onların amellerini asla boşa çıkarmayacaktır. (Diyanet Meali)

Savaşta inkar edenlerle karşılaştığınızda boyunlarını vurun. Sonunda üstün


geldiğinizde onları esir alın; onları ya karşılıksız veya fidye karşılığında salın.
Savaş durumu kalkıncaya kadar bunu uygulayın. ALLAH dileseydi sizi savaş
derdinden kurtarırdı; ancak O sizi böylece birbirinizle sınamaktadır. ALLAH
yolunda öldürenlere gelince, onların yaptıklarını boşa çıkarmıyacaktır. (Edip
Yüksel Meali)

Rikab (‫ )رقاب‬kelimesinin iki anlamı var: boyun; savaş esiri

Kuran’da toplam 22; tam olarak rikab şeklinde de 3 kere geçiyor ve bir tanesi bile
boyunu anlatmak için kullanılmamış. Kullanımları görmek için tıklayın. Bunların
hiçbiri “boyun” anlamında değil. Tebbet Suresinde Kuran’ın boyun için “ciydu”
kelimesini kullandığını görüyoruz. Artı burada niye rikabehum “onların boyunları”
denmemiş? Bu daha doğru olmaz mıydı? Peki geleneksel çeviriye göre “vurulacak
şey” ne?

Ayetin devamına baktığımızda önce bir bağ / misakın / antlaşmanın


güçlendirilmesinden ve yine bir esaret durumundan bahsediyor. Kelimesi
kelimesine çeviriyi deneyelim yine:

Fe-iżâ lakîtumu-lleżîne keferû fedarbe-rrikâbi hattâ iżâ eśḣantumûhum feşuddû-


lveśâka…
Ve ne zaman karşılaşsanız nankörler / kafirlerle o zaman vurun / tutun / koyun /
çıkarın savaş esirleri / boyunlar zayıflatana kadar onları; daha sonra güçlendirin
misakı / bağı / antlaşmayı

DRB fiilinin sadece “vurmak” olarak anlaşılabileceği ayetleri inceledik. Bunun


dışında bu kelimenin köklerine Kuran’da tam 55 kere rastlanıyor ve çoğunda yola
çıkmak; misal / örnek ortaya koymak anlamlarında kullanılmış.
KISAS NEDİR, NE DEĞİLDİR?

Kur'an ayetleri incelendiğinde zaten cinayet (katl) ile ilgili ayetlerin


bulunduğunu görürüz. Sudi Arabistan gibi sözde müslüman Arap ülkelerinde
sadece cinayet için değil aynı zamanda din değiştirme, zina, homoseksüellik,
fahişelik, uyuşturucu ile ilgili suçlar da ölüm cezası ile çarptırılmaktadır. Şimdi en
ufak şeyde adam öldüren gelenekçilerin ne kadar haklı olduğunu Kur'an'a
bakarak göreceğiz.

Kur'an'da sadece bir yerde ölüm cezası geçer. Bakalım bu gerçekten


ölüm cezası mı?

Kısasa yorumlanacak ayetlere bakıldığında hepsinin hayvanlar ile ilgili olan


Sureler’de geçtiği görülecektir.

2:178 - Sure adı: Bakara (Sığır)


5:32 – Sure adı: Maide (Sofra)

ً ‫خط َأ‬ َ ‫كان ل ِمؤْم‬


َ ‫مًنا إ ِّل‬
ِ ْ‫مؤ‬ َ ُ ‫قت‬
ُ ‫ل‬ ْ َ‫ن ي‬
ْ ‫نأ‬ٍ ِ ُ َ َ ‫ما‬َ َ‫و‬
Vemâ kâne limu/minin en yaktule mu/minen illâ ḣata-â(en)…
4:92 Bir inananın başka bir inananı öldürmesi mümkün değildir, hata dışında…

Bu ayete göre bir inanan başka bir inananı ancak hata ile öldürebilir. Kısas
olayında yolunda gitmeyen bir şeyler olduğu daha bu ayetten anlaşılıyor.
Cinayetin kasten olması halinde ayette dünyevi bir ceza belirtilmemiş; Allah’ın
katili sonsuz bir cehennem ile cezalandıracağı bildirilmiştir.

İşte tartışılan kısas ayeti:

2:178 Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre hür,
köleye köle, kadına kadın (öldürülür). Ancak her kimin cezası, kardeşi (öldürülenin
velisi) tarafından bir miktar bağışlanırsa artık (taraflar) hakkaniyete uymalı ve
(öldüren) ona (gereken diyeti) güzellikle ödemelidir. Bu söylenenler, Rabbinizden
bir hafifletme ve rahmettir. Her kim bundan sonra haddi aşarsa muhakkak onun
için elem verici bir azap vardır.

Öncelikle kısas‫ قصاص‬ne demek onu öğrenelim:


adil öc, adil intikam

Şimdi ayetin geleneksel anlayışı ile ilgili kafamıza takılan soruları


soralım:

* 4-92 ve 93 gibi iki açık ayet varken neden tekrar öldürülenler ile ilgili
emir geliyor?

* Yukarıdaki ayeti nasıl yorumlamalıyız? "Vay anam sen misin benim


annemi öldüren" diye olaydan bir haber anneyi mi ödüreceğiz? Ya da sen
benim kölemi öldürdün ben de senin köleni öldüreceğim mi diyeceğiz?

‫ن‬
ْ ‫م‬ َ
َ ‫ف‬
femen
ve her kim

‫ي‬
َ ‫ف‬ِ ‫ع‬
ُ
‘ufiye
affedilirse

ُ َ‫ل‬
‫ه‬
lehu
ona

‫ه‬ ِ َ‫ن أ‬
ِ ‫خي‬ ْ ‫م‬
ِ
min eḣîhi
kardeşinden

َ ‫ع بال ْمعروف‬
‫ن‬
ٍ ‫سا‬
َ ‫ح‬ ِ ْ ‫داءٌ إ ِل َي‬
ْ ِ ‫ه ب ِإ‬ َ ‫وأ‬
َ ِ َ ٌ‫يء‬
ُ ْ َ ِ ٌ ‫فات َّبا‬ َ
ْ ‫ش‬
şey-un fettibâ’un bilma’rûfi veedâun ileyhi bi-ihsân(in)
bir şey bilinenlere uyun ve ona güzellikle ödeme yapın

Yukarıdaki ayetin ortasında kardeşi (ehihi) tarafından bağışlanan suçlu anlatılıyor.


Daha sonra aynı suçlu kişinin ihsan ile ödeme yapması isteniyor. Bundan sonra da
haddi aşmaması isteniyor.

Varacağımız sonuç: bu ayet insanlardan bahsetmiyor. Buradaki hür kimseye bağlı


olmayan, şimdiki ev hayvanlarıyken; abd yani köle olanlar ise insanların
ihtiyaçları için beslenen hayvanlardır. Kadın diye çevrilen kelime (unśe) ise dişidir.
Aynı kelimenin çoğuluna (unśeyeyn) 6:143 ve 6:144. ayetlerde rastlıyoruz ve bu
ayetler de hayvandan bahsediyor. Artı 75:39 ayetinde Allah cinsiyetleri dişi (ünse)
ve erkek (zeker) diye aynı kelime ile veriyor.

Kuran’da kullanılan nefs (can, ruh) ise sadece insan değil bütün canlıları ifade
etmek için kullanılmıştır:

17:33

Ve la taktülün nefselletı harramellahü illa bil hakk ve men kutile mazlumen fe kad cealna li veliyyihı
sültanen fe la yüsrif fil katl innehu kane mensura
Haklı bir sebep olmadıkça, Allah’ın, öldürülmesini haram kıldığı cana kıymayın.
Kim haksız yere öldürülürse, biz onun velisine yetki vermişizdir. Ancak o da (kısas
yoluyla) öldürmede meşru ölçüleri aşmasın. Çünkü kendisine yardım edilmiştir.

‫( ولي‬veli) : koruyucu; yardımcı; dost; mirasçı

Veli ile ehl (aile) aynı şey değildir:

Kalu tekasemu billahi le nübeyyitennehu ve ehlehu sümme le nekullenne li veliyyihı ma şehidna


mehlike ehlihı ve inna le sadikın
Aralarında Allah adına and içerek şöyle dediler: "Mutlaka onu ve ailesini geceleyin
öldüreceğiz sonra da velisine; ‘Biz onun ailesinin öldürülüşüne şahit olmadık. Biz
kesinlikle doğru söyleyenleriz’, diyeceğiz."

Burada velinin karar mekanizmasında yardımcı olan kişi olduğunu görüyoruz.

…felâ yusrif fî-lkatl(i)…


Ve haddi aşmasın (israf kelimesiyle aynı kök) cinayette / öldürmede

Öldürmede israf nasıl olacak? Ailesini de öldürmeyin mi demek isteniyor? 4:92’e


kimseye verilmiş bir yetki yok fakat 2:178’de var. Bu da bu ayetin de
hayvanlardan bahsettiğini doğrulamaktadır. Doğru çeviri:

Allah’ın yasakladığı cana kıymayın haksız yere. Haksız yere öldürülenlerin


VELİSİNE / KORUYUCUSUNA / BAKICISINA biz yetki verdik. O yüzden öldürmede
haddi geçmesin. Ona yardım edilmiştir.

5:32. İşte bu yüzden biz, İsrailoğulları üzerine şunu yazdık: Kim bir kişiyi, bir
kişiye karşılık yahut yeryüzünde bir fesat sebebiyle olmaksızın öldürürse,
insanları toptan öldürmüş gibidir. Ve kim bir kişiye hayat verirse insanlara toptan
hayat vermiş gibidir. Anolsun, resullerimiz onlara açık-seçik kanıtlar
getirmişlerdir. Ama onlardan birçoğu bunun ardından da yeryüzünde zulüm ve
azgınlığa sapmaktadır. (Y. Nuri Meali)
men katele nefsen biġayri nefsin:
kim bir nefsi başka bir nefs İLE/iÇİN/YERİNE olmaksızın öldürürse

bi kelimesinin anlamları: için, ile, (birşey) yerine

Buradaki ile anlamına gelen “bi” değiş tokuşlarda kullanılan kelime. Yerine gibi.
Burada kurtarılan bir insan için öldürülen bir insan anlatılıyor.

5:33 Allah ve Peygamberiyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuğa


uğraşanların cezası öldürülmek veya asılmak yahut çapraz olarak el ve ayakları
kesilmek ya da yerlerinden sürülmektir. Bu onlara dünyada bir rezilliktir. Onlara
ahirette büyük azab vardır.

İşte Kur'an karşıtlarının en sık alıntıladığı cümlelerden biri. Bu savaş ile ilgili bir
ayet. Allah'a savaş açanların başlarına gelebilecek olanlar anlatılıyor. Burada
ellerinin ve ayaklarının çapraz kesilmesi de yanlış çeviridir.

‫( خلف‬hilaf) kelimesinin sözlük anlamları: itaatsizlik, reddetme; karşı,


tersine, çaprazlama, bir şeye karşıdan bakan

min hilâfin: itaatsizlikten (çaprazlama değil!)


Ellerin ve kolların da kesilmesi aynı hırsızlık ayetinde olduğu gibi yine mecazi. Bir
şey yapamayacak hale gelmek, her türlü güçten kesilmek anlamına geliyor.

Muhammed Esed de hilaf konusunda aynı kanıya varmıştı.

5:45 Tevrat'ta onlara şöyle yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa
kulak, dişe diş (karşılık ve cezadır). Yaralar da kısastır (Her yaralama misli ile
cezalandırılır). Kim bunu (kısası) bağışlarsa kendisi için o keffaret olur. Kim
Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar zalimlerdir. (Diyanet Meali)

Bu ayetteki anahtar kelime ise sadaka vermek (tesaddeka bihi). Hiçbir yara
diğerine eş değildir. Tek gözü olan adamın gözünü çıkaracak olursanız kör kalır,
iki gözü de yerinde olan adam ise yalnızca birini kaybeder. İnsan canı sadakayla
satın alınacak kadar ucuz değildir. Göze göz, buruna burun ise istisnasız bütün
yaralarda kısas (yani adil bir ödeşme) olacağını vurgulamak içindir. Sünnetullah
değişmeyeceğine göre Maide suresinde geçen bu ayette hayvanlar hakkındadır.
NUH VE TUFAN

Free-minds’tan Layth Al-Shaiban’ın yazısıdır.

Uyarı: Bu çalışma bahsedilen Tufan’ın global bir olay olduğu anlayışı üzerine
yapılmıştır. Okuyucu sunulan bulgularla aynı fikirde olmasa bile, makale
düşünmeyi sevk eden içeriği için konmuştur.

Nuh’un Büyük Tufan hikayesi değişik kültür, yazıt ve dinlerde bahsi geçen bir
olaydır. Bu hikayelerin geneline göre Nuh’a bir gemi inşa etmesi vahyediliyor;
daha sonra büyük bir sel gemide kalan insanlar dışındaki herkesi alıyor.

Bu makelede bahsedilen sel olayının detaylarını Kuran, arkeolojik kanıtlar ve


bilimi kullanarak sunacağız.

Nuh Uyarmaya Gönderiliyor.

Allah Adem’i (insan ırkı) yarattıktan sonra ve insan ırkının yeryüzünde


çoğalmasından sonra Allah onlara bir resul göndermeye karar verir:
1. Kendilerine yakıcı bir azap gelmeden önce kavmini uyar, diye Nuh'u kendi
kavmine gönderdik. "Ey kavmim dedi, ben sizin için açık bir uyarıcıyım. Allah'a
kulluk edin; O'na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin. Ki Allah bir kısım
günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vadeye kadar tehir etsin (muahaze
etmeden yaşatsın). Bilinmeli ki Allah'ın tayin ettiği vade gelince, artık o
ertelenmez. Keşke bilseydiniz!" (71:1-4)

Nuh devamlı uyardı… Ama işte, sağırlara duyuramazsın ve körlere


gördüremezsin.

(Sonra Nuh:) Rabbim! dedi, doğrusu ben kavmimi gece gündüz (imana) davet
ettim; Fakat benim davetim, ancak kaçmalarını arttırdı. Gerçekten de, (imana
gelmeleri ve böylece) günahlarını bağışlaman için onları ne zaman davet
ettiysem, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, (beni görmemek için) elbiselerine
büründüler, ayak dirediler, kibirlendikçe kibirlendiler. Sonra, ben kendilerine
haykırarak davette bulundum. Sonra, onlarla hem açıktan açığa hem de gizli gizli
konuştum. Dedim ki : Rabbinizden mağfiret dileyin; çünkü O çok bağışlayıcıdır.
(Mağfiret dileyin ki,) üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin, Mallarınızı ve
oğullarınızı çoğaltsın, size bahçeler ihsan etsin, sizin için ırmaklar akıtsın. Size ne
oluyor ki, Allah'a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz? Oysa, sizi türlü merhalelerden
geçirerek O yaratmıştır. Görmediniz mi, Allah yedi göğü birbiriyle ahenktar olarak
nasıl yaratmış! Onların içinde ayı bir nur kılmış, güneşi de bir çerağ yapmıştır.
Allah, sizi de yerden ot (bitirir) gibi bitirmiştir. Sonra sizi yine oraya döndürecek
ve sizi yeniden çıkaracaktır. Allah, yeryüzünü sizin için bir sergi yapmıştır Ki, onda
geniş yollar edinip dolaşabilesiniz.(diye). (71:5-20)

Ve Nuh peygamber de diğerleri gibi aşağılanmış ve alaya alınmıştı:

(Öğütlerinin fayda vermemesi üzerine) Nuh: Rabbim! dedi, doğrusu bunlar bana
karşı geldiler de, malı ve çocuğu kendi ziyanını arttırmaktan başka işe yaramayan
kimseye uydular. Bunlar da, büyük hileler, büyük desiseler kurdular! Ve dediler ki:
Sakın ilahlarınızı bırakmayın; hele Ved'den, Suva'dan, Yeğus'tan, Ye'uk'tan ve
Nesr'den asla vazgeçmeyin! (Böylece) onlar gerçekten birçoklarını saptırdılar.
(Rabbim!) Sen de bu zalimlerin ancak şaşkınlıklarını arttır!" (71:21-24)

Nuh’a Kendisi, İnananlar ve Hayvanlar İçin Gemi İnşa Etmesi


Emrediliyor:

İnsanlarına vaazda devam eden Nuh bir taraftan da gelecek felaket için uyarılmış
ve gemi inşa etmeye başlamıştır.

Bunun üzerine ona şöyle vahyettik: Gözlerimizin önünde (muhafazamız altında)


ve bildirdiğimiz şekilde gemiyi yap. Bizim emrimiz gelip de sular coşup
yükselmeye başlayınca her cinsten eşler halinde iki tane ve bir de, içlerinden,
daha önce kendisi aleyhinde hüküm verilmiş olanların dışındaki aileni gemiye al.
Zulmetmiş olanlar konusunda bana hiç yalvarma! Zira onlar kesinlikle
boğulacaklardır. (23:27)

Sel Başlıyor

İnsanların zulmü ve nankörlükleri neticesinde bütün herkesi boğacak bir tufan


yaratılmıştır:

Yine de onu yalanladılar, biz de hem onu hem de onunla beraber gemide
bulunanları kurtardık ve onları (yeryüzünde) halifeler kıldık; ayetlerimizi
yalanlayanları da (denizde) boğduk. Bak ki uyarılanların (fakat inanmayanların)
sonu nasıl oldu! (10:73)

Nuh kavmine gelince, peygamberleri yalancılıkla itham ettiklerinde onları, suda


boğduk ve kendilerini insanlar için bir ibret yaptık. Zalimler için acıklı bir azap
hazırladık. (25:37)

Bulgular

Tufan hikayesi ne kadar açık olsa da sorulabilecek veya daha fazla analiz isteyen
birçok problem var.

Sel Küreseldi

Çoğu kişi; Tufan’ın belli bir bölgede vuku bulan lokal bir olay olduğunu düşünse
de, Kuran bize iki sebepten dolayı bunun global bir olay olduğunu söyler:

1. Nuh, Allah’a yeryüzündeki tüm hayatın son bulması için yakardı. (Belli bir
bölgeden bahsedilmedi.)

Nuh: "Rabbim! dedi, yeryüzünde kafirlerden hiç kimseyi bırakma!" "Çünkü sen
onları bırakırsan kullarını saptırırlar; yalnız ahlaksız, nankör (insanlar) doğururlar
(yetiştirirler)." (71:26-27)

Ve duası gerçekten kabul edilmişti:

Daha önce Nuh da dua etmiş, biz onun duasını kabul etmiştik. Böylece, kendisini
ve (iman eden) yakınlarını büyük sıkıntıdan kurtarmıştık. Onu, ayetlerimizi inkar
eden kavimden koruduk. Gerçekten onlar, fena bir kavim idi; bu yüzden topunu
birden (suya) gömdük. (21:76-77)

2. Nuh’a Her Hayvandan Bir Çift Alması Emrediliyor.


Semud ve Lut kavimlerinin yok olmasında böyle bir olaya rastlanmazken Nuh’a
bunun emredilmesi tufanın gerçekten büyük boyutlu bir felaket olduğunun
kanıtıdır.

Tufan’ın Delilleri?

Küresel Sel fikrini reddedenlerin çoğu böyle bir felaket durumunda var olması
gereken fiziksel delillerin yokluğuna işaret ederler.

Sorulması gereken soru “kanıt nerede” değil “kanıt ne zamanın” olmalıdır.

Yeryüzünde canlıların ani yok oluşuna dair izlere rastlanmaktadır. Hem de bu yok
oluşlar defalarca meydana gelmiştir.

Dünyanın 4,5 milyar yıllık yaşı boyunca yeryüzünde yaşayan canlıların büyük
bölümü, beş ayrı dönemde ve bu dönemlerin her birinde topluca yok oldu. Canlı
türlerinin üçte ikisinin yok olduğu birinci dönemdeki yokoluşun sorumlusunun,
ozon tabakasındaki delinme olduğu sanılıyor. Amerikalı bilimadamlarının yaptığı
araştırmalara göre, dünyadan 10 bin ışık yılı uzaklıktaki bir süpernovanın 440
milyon yıl önce patlaması sonucunda dünya atmosferi gama ışını
bombardımanına tutuldu ve bu da ozon tabakasını deldi. O dönemde yaşam, ilkel
canlı yaratıklar biçiminde yalnızca suda veilkel bitkiler biçiminde karada vardı.
Sudaki yaratıkların özellikle yüzeye yakın yaşayanları neredeyse tümüyle yok
oldu. Böylece yeryüzündeki tüm canlı türlerinin üçte ikisi, ozon tabakasının
delinmesi sonucu yok oldu. AP'nin bugünkü haberine göre araştırmayı yapan
ekibin başkanı Kansas Üniversitesi'nden astronom Adrian L. Melott, türlerin
topluca yok olduğu "Ordovician" adlı bu dönemin, o çağdaki buzul devrinin de
başlangıcı olduğuna, bunun nedeninin de aynı süpernova patlaması olabileceğine
dikkati çekti. Melott, dünyanın 4,5 milyar yıl boyunca bir çok kez gama ışını
bombardımanına maruz kaldığını belirterek, "Her birkaç yüz milyon yılboyunca
gama bombardımanı oluyor. Bu bombardıman bugün de yeniden başlayabilir,
bundan birkaç milyon yıl sonra da" görüşünü savundu. Ancak bilim adamları,
günümüzde böyle bir felakete yol açabilecek olan, dünyaya yakın bir süpernova
bulunmadığını belirtiyorlar. Türlerin üçte ikisinin yokolduğu Ordovician dönemini
360 milyon yıl önceki Devonian izledi. Bu dönemde türlerin yüzde 60'ı yok oldu.
250 milyon yıl önceki Permian-Triassic döneminde ise türlerin yüzde 90'ı yok
oldu. 220 milyon yıl önceki Triassic döneminde ise türlerin yarısı yok olurken, 65
milyon yıl önceki Cretacious-Tertiary döneminde, dinozorlar dahil, yeryüzündeki
türlerin yarısı ortadan kalktı. Bu son yokoluşa, yeryüzüne düşen bir dev
göktaşının yol açtığı görüşü ağır basıyor.

http://en.wikipedia.org/wiki/Permian-Triassic_extinction_event

Biliminsanlarının bu yok oluşlarla türümüzü ilişkilendirmemelerinin nedeni


insanların birkaç bin yıldır yeryüzünde bulunmasıdır.

Nuh Kaç Yaşındaydı?


Andolsun ki biz Nuh'u kendi kavmine gönderdik de o bin yıldan elli yıl eksik bir
süre onların arasında kaldı. Sonunda onlar zulümlerini sürdürürken tufan
kendilerini yakalayıverdi. (29:14)

Bilim insan yaşantısının kısaldığına dair bir bulgu bulabilmiş değildir. Yani ilk
insanların bizden uzun ömürlü olduklarını düşünmemiz için bir nedenimiz yok.
Peki Nuh’un kavminde 1000 yıl geçirmesine ne demeli? Hiçbir surede yaşından
dolayı insanların şaşırdığını veya buna benzer bir şey okuyamıyoruz.

Cevap çokça bilinen ve basit bir bilimsel gerçekle açıklanabilir: Yeryüzü devamlı
yavaşlıyor.

Yani, bir yılın “Yeryüzünün Güneş etrafında bir kere dönmesi” gibi basit bir
tanıma bakacak olursak Yerkürenin Güneş etrafında dönüşünün çok daha hızlı
olacağından Nuh’un ve o dönemde yaşayan insanların şuan yaşan insanların
yaşam sürelerine benzer yaşam süreleri olduğunu kestirebiliriz.

Kıtasal Sürüklenme

Başka bir bilimsel gerçek kıtaların belli bir hızda birbirinden uzaklaşmasıdır.

Küresel felaketin tüm hayatı (gemidekiler hariç) süpürdüğünü öğrendik. Kıtasal


sürüklenme de bu teoriyi desteklemektedir. Avustralya gibi diğer kıtalardan uzak
bölgelere de hayvanların yayılmış olması buna kanıttır.

Kara parçamızın birleşik olduğu zaman (buna Pangea denir) Paleozik ve Mezozoik
dönemlere yani yaklaşık 250 milyon yıl öncesine denk gelir.

http://en.wikipedia.org/wiki/Pangaea

Eski İnsanların Delilleri

Milyonlarca yıl öncesine ait insan örnekleri bulunmuştur. Bunların bazılarının


bizim zeka seviyemize denk bir zekaya sahip oldukları anlaşılmaktadır.

•Tarihi Parmak İzi

Kretese dönemine ait fosilleşmiş bir insan parmağı bulunmuştur. (110 milyon yıl
öncesine ait).

Gerçekliğini doğrulamak için X-Ray kullanılmıştır.

http://home.texoma.net/~linesden/cem/finger/finger.htm

•Tarihi El İzi
Bir kireçtaşında yine 110 milyon yıl öncesine ait olduğu düşünülen bir el izi
bulunmuştur.

http://paranormal.about.com/od/ancientanomalies/ig/Most-Puzzling-
Ancient-Artifact/Impossible-Fossils.htm

•Tarihi Ayakkabı Topuğu (ayakkabı tabanıyla)

Lif 20 kez büyütülmüş ve bunun “insan işi” olduğuna karar verilmiştir. Trias
dönemine (213-248 milyon yıl öncesi) ait bir kayadan alınmıştır.

http://en.epochtimes.com/news/5-2-13/26398.html

•Eski İnsanlar Metal İşleyebiliyordu

1885 yılında bir kömür parçasının içinde zeki eller tarafından işlendiği belli olan
ve yaklaşık 100 milyon yıl öncesine ait bir metal parçası bulunmuştur.

•Dinazor ve İnsan İzleri

Texas, Paluxy Nehri’nin yakınlarında 134 dinazor iziyle aynı platformda ve aynı
döneme ait 14 el izi bulunmuştur.

http://www.bible.ca/tracks/taylor-trail.htm

Tufanın Sebebi Neydi?

Birçok bilimsel çalışma 250 milyon yıl öncesinde Yeryüzüne bir meteor veya
kuyruklu yıldız çarptığında hemfikirdir.

Geminin Kalıntıları

Nuh'u da tahtalardan yapılmış, çivilerle çakılmış gemiye bindirdik. İnkar edilmiş


olana (Nuh'a) bir mükafat olmak üzere gemi, gözlerimizin önünde akıp gidiyordu.
Andolsun ki onu bir ibret olarak bıraktık, ibret alan yok mudur? (54:13-15)

Kuran geminin bir ibret olarak tutulduğunu belirtmektedir.

Bununla ilgili bazı dipnotlarım:

 Aranan gemi yaklaşık 250 milyon yaşında;


 Gemi muhtemelen taş plakalardan yapılmıştı (Arapçası elweh 7:14)
böylece bugüne kadar dayanabilmiş olabilir;
 Gemi bir platoda (cudi – tam anlamı şu an belirsizliğini koruyor)
duruyor; bu yüzlerce hayvan ve insanın boşalması için en mantıklı seçimdir;
 Geminin boyutu tahminen bir uçak gemisi kadar olmalı.

İBRAHİM’İN KURBAN (?) GELENEĞİ

Çocuk kurban etme, eski çağlarda yeryüzünde sıkça uygulanan bir ritüeldi.
Arkeologlar Azteklerin tanrıları “Talok” için kurban ettikleri 40 kadar çocuğun
kalıntılarını bulmuştur. Danslar eşliğinde tapınağa götürülen çocukların kalpleri
din adamı tarafından çıkartılırdı. Tapınağa giden yolda kurbanın akıttığı gözyaşları
onlar için “çok yakın” ve “bol” yağmurların işaretleriydi. Bu nedenle ağlamayan
çocukların tırnakları sökülürdü. Benzer şekilde İnca kültüründe, eski İsrail’de ve
cahiliye Araplarında da çocuk öldürme yaygındı. İsrail’de Hinnom (Tofet)
Vadisinde (gehinnom) çocuklar “Molok” tanrısı için yakılarak öldürülüyordu ve
babaların çocuklarının bağırışlarını duymamaları için davullar (İbranice tof)
çalınıyordu.

Bugün; Hıristanlar, Yahudiler ve Müslümanlar, İbrahim’in oğlunu neredeyse


kurban edecek olmasını hemen hemen aynı şekillerde anlatır. Allah, İbrahim
peygambere böyle bir emir vermiş ve onu test etmiştir. Şimdi bu anlayışın
Kur’an’daki yerini göreceğiz.

Bahsi geçen ayetler şunlardır:


37:101 Biz de ona uysal bir oğul müjdeledik.
37:102 Çocuk kendisiyle birlikte koşup yürüyecek yaşa gelince İbrahim ona,
“Yavrum, ben rüyamda seni boğazladığımı gördüm. Düşün bakalım, ne dersin?”
dedi. O da, “Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden
bulacaksın” dedi.
37:103-104 Nihayet her ikisi de (Allah’ın emrine) boyun eğip, İbrahim de onu
(boğazlamak için) yüz üstü yere yatırınca ona, şöyle seslendik: “Ey İbrahim!”
37:105 “Gördüğün rüyanın hükmünü yerine getirdin. Şüphesiz biz iyilik yapanları
böyle mükâfatlandırırız.”
37:106 “Şüphesiz bu apaçık bir imtihandır.”
37:107 Biz, (İbrahim’e) büyük bir kurbanlık vererek onu (İsmail’i) kurtardık.

37:103 ayetinde Diyanet, mealine parantez içinde “Allah’ın emrine” diye ekleme
yapmıştır. Oysa ayetlerde rüyanın Allah’ın emri olduğuna dair bir kanıt
bulunmuyor. Allah’ın çocuk öldürme ile ilgili ayetleri gayet açıktır:

değillerdir. (Diyanet)
6:140 Beyinsizlikleri
ve dinlerini karıştırıp
helâke sürüklesinler

uydurdukları ile baş

sapmışlardır. Doğru
yüzünden bilgisizce
yapamazlardı. Artık
öldürmelerini güzel
koşanların çoğuna,

öldürenler, Allah’ın
koştukları ortaklar,

kendilerine verdiği
6:137 Yine bunun

sayanlar, mutlaka
onları yanıltsınlar.

rızkı -Allah’a iftira


gibi, Allah’a ortak

gösterdi ki; onları

ziyan etmişlerdir.
Gerçekten onlar

yolu bulmuş da
dileseydi, bunu

ederek- haram
Eğer Rabbin

başa bırak.
çocuklarını

çocuklarını
sen onları

Allah yasakladığı bir şeyi emreder mi? 37:107 ayetinde ise geleneksel inanışta
İsmail’in yerini alan kurbanlığın bahsi nedense hiç geçmemektedir. Öncelikle
kurban etmek olarak çevrilen zebehe ‫ ذبح‬fiilini inceleyeceğiz.

‫ ذبببح‬:
yarmak, açmak, boğazı kesmek, boğazlamak, kurban etmek, çok sayıda
öldürmek, kıyım yapmak

Kur’an’a bakıldığında “boğazlamak” daha doğru bir çeviri gibi geliyor çünkü fiil
sadece hayvanlar değil insanlar için de kullanılmış:

ٍ ‫ن ُمِبي‬
‫ن‬ ٍ ‫طا‬
َ ‫حّنُه َأْو َلَيْأِتَيّني ِبسُْل‬
َ ‫لْذَب‬
َ ‫شِديًدا َأْو‬
َ ‫عَذاًبا‬
َ ‫عّذَبّنُه‬
َ‫ل‬َُ
27:21 “Bana (mazeretini gösteren) apaçık bir delil getirmedikçe kesinlikle onu
ağır bir şekilde cezalandıracağım, ya da kafasını keseceğim.” (Diyanet)

Hayvanlar için kullanılınca kurban etmek gibi “dini bir törenle yapılan boğazlama
işi”ni anlayan Diyanet, aynı kelimeyi insanlar için kullanıldığında kafasını kesmek
olarak meallendirmiş.

37:103-104 Nihayet her ikisi de (Allah’ın emrine) boyun eğip, İbrahim de onu
(boğazlamak için) yüz üstü yere yatırınca ona, şöyle seslendik: “Ey İbrahim!”
Kad saddekte-rru/yâ innâ keżâlike neczî-lmuhsinîn(e)
37:105 “Gördüğün rüyanın hükmünü yerine getirdin. Şüphesiz biz iyilik yapanları
böyle mükâfatlandırırız.”
Rüya’da İsmail’i öldüren İbrahim peygamberin bu ayette rüyayı doğruladığı /
gerçekleştirdiği (saddaka) belirtilmiştir. Oysa rüyasında öldürmüştür. Gerçekte ise
Allah buna müsaade etmemiş ve muhsin bir kulu olan İbrahim’i yapacağı büyük
bir hatayı engelleyerek ödüllendirmiştir.

Ceza kökünün tam anlamının “karşılık” olduğunu ve sadece iyi bir mükafat için
değil kötü bir yaptırımı da kapsadığını görmüştük. Örneğin yine aynı kelime
(nemci = biz karşılığını veririz) (7:40) ayetinde “kezalike nemcil mücrimin” yani
“suçluların karşılığını böyle veririz” şeklinde geçmektedir. Bu kelimeyi “mükafat”
ya da “ceza” yerine “karşılık” olarak çevirmek en doğrusudur.

Ve fedeynâhu biżibhin ‘azîm(in)


37:107 Biz, (İbrahim’e) büyük bir kurbanlık vererek onu (İsmail’i) kurtardık.

‫ فدي‬: bir şey verdi, fidye verdi, satın aldı, serbest bıraktı
‫عظيم‬: (azim) güçlü; büyük, muazzam; her şeye kadir; acı, ağır, feci, elem verici

Azim kelimesi Kur’an’da defalarca hesap gününü betimlerken kullanılır. Genelde


“azabun aziymun” (elem verici bir azap) şeklinde geçer. Bazı ayetlerde de
“büyük” olarak çevrilebilir.

“Zibh” ise “zebehe” fiilinin isim hali. “Boğazlama” diye çevireceğiz.

Ve fedeyna-hu bizbhin azimin


Ve serbest bıraktık onu feci / ağır / büyük boğazlamadan

Gerçekten İsmail’in katli gerçekleşseydi “acı bir boğazlama” olacaktı çünkü


Allah’ın öldürmedeki ayetleri açık ve nettir. O yüzden İbrahim son anda
vazgeçirilmiş ve İsmail’in canı bağışlanmıştır.

You might also like