Professional Documents
Culture Documents
Türk Gladiosu olarak tabir edilen (Ö.H.D) Özel Harp Dairesi’nin muhteşem bir
örgütlenmesi olduğunu övünerek itiraf eden General Yirmibeşoğlu, gazeteci
Fatih Güllapoğlu’na şunları anlatmaktadır; "6-7 Eylül de, bir Özel Harp işiydi,
ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amaca da ulaştı... (Paşam bunları söylerken
benden de soğuk terler boşanıyordu). Sorarım size, bu muhteşem bir
örgütlenme değil miydi?"
Sait ÇETİNOĞLU
Selanik’teki bomba haberi ile birlikte fiili saldırılar başlayacaktır. Yıllar sonra Emekli
orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu’nun gazeteci Fatih Güllapoğlu’yla yaptığı röportajında
“Ne mükemmel özel harp harekâtıydı, amacına da ulaştı” dediği Özel Harp Dairesi
destekli azınlıklara yönelik kitlesel bir Vandalizm örneği olarak 6/7 Eylül olayı start
alacaktır.
“Devlet eliyle düzenlenen bu olaylardan iki gün sonra, aynı devlet, olayların
komünistler tarafından düzenlendiği yalanı ile rastgele, aralarında romancı Kemal
Tahir, yazar Hasan İzzetin Dinamo ve Aziz Nesin’in de bulunduğu, kırktan fazla
sosyalisti tutuklamıştır. Bu olayları komünistlere yıkmak fikri o sıralar Türkiye’de
bulunan CIA şefi Dulles’e aitti[r].”[14]
Olaylardan sonra, her zaman olduğu gibi sıkıyönetim ilan edilir komünistler sorumlu
gösterilerek tutuklamalara girişilir. “Geçmişin ‘Tayyare Mühendisi’ Zühtü Benneci,
uzun hapislik yıllarından sonra bakkallık yapmaktadır, geçim için. Onu da
tutuklamaya gelir polisler. Eşi ise, adres olarak mezarlığı gösterir. Birkaç ay önce
yüreği, zorlu bir hayatın darbelerine dayanamayıp durduğu için…”[18]
“CHP Genel Başkanı İsmet İnönü,[21] 16 Aralık 1955 TBMM konuşmasında şöyle
demişti: 6 Eylül akşama doğru İzmir itfaiyesi fuara gelir, bir pavyon önünde durur.
Niye geldiklerini soranlara masum neferler yangın çıkacakta onu söndüreceğiz
derler. Büyükada da saldırılan bir otelin müdürü kaymakamı aramış. Kaymakam
nasıl olur? Sizin otel listeye dahil değildir cevabını verir. Bu sözler TBMM
tutanaklarına geçmiştir. Aynı tutanaklarda Demokrat Partinin ve Parlamentonun tek
Elen temsilcisi Aleksandros Hacopoulos 12 Eylül 1955’te TBMM’de yaptığı
konuşmasının metni de mevcuttur: Sayın arkadaşlarım, teşkilat tertipli idi,
muntazamdı, İstanbul’da 74 kilise vardı, 70’i aynı zamanda yakıldı ve yıkıldı. Sayın
arkadaşlar, mezarlar açılmış, mukaddes ruhanilerimizin, anne ve babalarımızın
kemikleri çıkarılmış ve cesetler bıçaklanmış ve yakılmıştır. Yenimahalle’de bir eve
çapulcular gireceği bir anda bir polis onlara yaklaştı ve daha erkendir, bir saat
sonra gelin dedi. Buna emniyet mi derler? Matbuatın burada hissesi de vardır.
Misal mi istiyorsunuz? Ayın sekizinde Ulus gazetesinde şöyle bir yazı vardı:
Kiliseleri Rum papazları yakmıştır. Bu olur mu arkadaşlar?
6/7 Eylül olayları, Kıbrıs olayları bahane edilerek patrikhane ve Rumlara yönelik gibi
gösterilse de 6/7 Eylül olayları Kıbrıs’la ilişkilendirilerek sadece “Rumlara yapılmış
bir misilleme olmadığının bir göstergesi, tahrip edilen işyerlerinin sadece yüzde 59’u
Rumlara aitken, kalan yüzde 17’nin Ermenilere, yüzde 12’nin Yahudilere ait olması,
hatta dönmelere ve Müslüman olmuş Beyaz Ruslara ait mekânların bile saldırıya
uğramasıdır.”[23] Bu arada diğerleri de aradan çıkarılmıştır.
Olayların Türk Gladiosu olarak tabir edilen (Ö.H.D) Özel Harp Dairesi’nin
muhteşem bir örgütlenmesi olduğunu övünerek itiraf eden General Yirmibeşoğlu,
gazeteci Fatih Güllapoğlu’na şunları anlatmaktadır;
“- Bak ben sana bir örnek daha vereyim. 1974’deki Kıbrıs Harekâtı. Eğer Ö.H.D.
olmasaydı, o harekât, yani iki harekât da o kadar başarılı olabilir miydi? Harekât
başlamadan önce Özel Harp Dairesi devredeydi. Adaya, bankacı, gazeteci, memur
görüntüsü altında Özel Harp Dairesi elemanları gönderildi ve bu arkadaşlarımız,
adadaki sivil direnişi örgütlediler, halkı bilinçlendirdiler. Silahları 10 tonluk küçük
teknelerle adaya soktular. Sonra 6-7 Eylül olaylarını ele al.
- Tabii. 6-7 Eylül de, bir Özel Harp işiydi, ve muhteşem bir örgütlenmeydi.
Amaca da ulaştı... (Paşam bunları söylerken benden de soğuk terler boşanıyordu).
Sorarım size, bu muhteşem bir örgütlenme değil miydi?
- E, evet Paşam!”[24]
Özel Harp Dairesi destekli bu harekâta 200 binin üstünde bir gürühun katıldığı
tahmin ediliyor. Olayların 50. yıldönümünde olaylara ilişkin bir fotoğraf sergisine de
tahammül edilemeyerek saldırıya uğradığında, editör Mihail Vasilidis’in: “Olaylar iki
tarafa da zarar verdi. Bizler (Rumlar) 180 binlerden 1800’lere düştük. Ancak olayları
yaşatan saldırganlar da 50 yılda eridi. 100 binlerden (6.9.2005’te) 7-8 kişiye düştü.
Açılış günü sergiye saldıranlar bu kadardı”[25]. Sözleri bize, olayların mizahi
açıklamasından öteye bir şey ifade etmelidir.
“Sert sermaye transferinin ilk örneği 1915'tir; Adana çevresinde zengin olanlar bunun
örneğidir. İkinci olay, 1934, Trakya Yahudi olaylarıdır. Üçüncüsü, 1942, Varlık
Vergisi. Dördüncüsü 6-7 Eylül 1955 ve beşincisi, 1964'te Yunan pasaportlu 12 bin
Rum'un İstanbul'dan kovulmasıdır.
Padişah İkinci Mahmut’a sunulan bir takrirle resmen başlayıp: “Ehl-i İslam
tüccarlarının (Avrupa Tüccarı) misillu ticaretçe imtiyazları olmamak hasebiyle
içlerinden Avrupa ticaretine talip ve muktedir olan mu’teberan tüccar bazen beratlı
reayaya ve ekseriya Frenkler naçar iltica ile yüzde şu kadar kar vererek Avrupadan
getürüp ve gatr-ı-ez-memnu’at gönderdikleri emval ve eşyayı bi’l-zarure onların
namına celb ve irsal etmekliğe mecbur ve çok kere dahi Frenklerin hile ve tezvirat-ı
cihetleriyle mutazarrır ve mağdur ve hususen bir müddetten beri Frenklerden
Külliyen meslubu’l emniye olduklarından gayri bazı sahih… kimesneler emr-i ticaret
için herbar Frenklere ve reayaya iltica edib durmaklığı şerafet-i islamiyelerine layık
görmediklerini bildirerek ‘şu gavurlara ilticadan’ kurtarılmaları gerektiğini ‘bir kıt’a
arzuhal ile’ talep”[27]edilerek Gayrimüslimlere karşı, Müslümanların ticarette
kayırılmaları istenir.
“1860’lar da Ahmet Mithat Efendi ve Yeni Osmanlılar, bir Müslüman -Türk ticaret
burjuvazisinin yokluğunu sık, sık dile getirmiş olmaları,”[29] Müslüman –Türk
tüccarın bu başarısızlığına işaret etmektedir. Teşviklerle başarılamayan işler zor
kullanılarak yerine getirilecektir.
“Bombalama olayı tertip midir?, Köprülü: Evet komutanım, odur ki, bombalama da
bir tertiptir ve tertipçisi bizzat Menderestir. Kendisine bu aklı Kıbrıs Fatihlerinden
Zorlu vermiştir. Köprülü, Bayar’ın bu olaylardan haberdar olmadığını da eklemiştir.
Fakat Bayar mamafih bu hadiselerin çıkışı iyi oldu. Arkadaşlar aynı fikirde demiş.
Bayar’a göre, insanların ölümü ve Elenlerin ev, dükkan, kilise ve mezarlarının tahrip
olduğu diğer yandan da Türk milletinin tarihini lekeleyen bu olaylar, iyi olmuş.
Bayar evvelden olayların planlandığını biliyordu, hatta planlayanlar arasında
olması çok muhtemeldir. Yassıada’da daki şahitler bu konuda bilgi vermiştir, fakat
şahitlerin yalan söylediğini farzedelim; bu konuda ikna olmak için Tünel’de bir Elen
dükkânından Bayar’ın daha evvel görüp beğendiği değerli ikonaların 6 Eylül gecesi
nasıl kaybolduğu hakkında Dosdoğru’nun kitabının uygun bölümlerini okumak
yeterlidir.”[31]
Cumhuriyet gazetesi, tamamıyla bir hayal ürünü olan bir yazı ile 9 Eylül 1955
sayısında beş sütundan şu haberi vermiştir: Yağmacıların ve tahrikçilerin merkezi,
Beyrut’ta bulunan kızıl bir teşkilattır. Tabii yağmacıların merkezinin Ankara
olduğunu bilen ve sonradan kahraman Oktay Engin’e işveren devletin yarı resmi
gazetesi Cumhuriyet, bu tip yalan haberlerle devletin bu eylemlerde mesuliyetini
gizlemek istemiştir. İstanbul Ekspres, 9 Eylül 1955 sayısında, Kızıl Maske düştü,
tahrikçiliğin elebaşları Türkiye’yi dostsuz bırakma gayesini güttüler diye başlık
atmıştı. Yalan üstüne yalan haber yayınlayan İstanbul Ekspres 14 Eylül’de Vatandaş
İhbar et: Komünistleri, uydurma haber verenleri, tahrikçileri başlığını içermiştir.
Uydurma haber veren tahrikçi İstanbul Ekspres gazetesini de kim kime ihbar
edecektir?
İstanbul’un Elenleri için 6 Eylül 1955 günü bir cehenneme dönüşmesine rağmen
Vatan gazetesi 7 Eylül İstanbul’da bazı tahrip ve yağmalar oldu diye yazmaya hiç
utanmamıştır. İstanbul Ekspres gazetesi ise 7 Eylül sayısında çok saçma bir yazı ile
Ata’mıza yapılan suikast nefretle karşılandı ilân etmiştir. Şimdi ölü insana nasıl
suikast yapılabilir diye mantıklı bir soru geliyor insanın aklına ama ne mantığı,
burada mantık falan yok, o devrin gazetelerinin yobaz, milliyetçi, faşist, ajancı ve
kinci ideolojisinin çıplaklığı vardır yalnızca. İstanbul Ekspres 7 Eylül sayısında daha
tahkikat yapılmadan bile Mesul Yunan makamları... Ulus ise aynı gün Yunanlılar
Atatürk’ün evine bomba attılar başlığı atmıştı[r].”[32]
Tanık olduğu 6-7 Eylül olaylarını Gül Sancısı adlı romanında işleyen ANAP
Milletvekili Yılmaz Karakoyunlu, Aktüel dergisinin yaptığı bir röportaja verdiği
yanıtlarda, asıl amacın Osmanlı’dan beri iktisadi hayatı elinde bulunduran azınlık
sermayesinin Türk kesimine transferi olduğu görüşündedir;
Hadise, sadece bir sermaye transferi anlamı da taşımaz. Bir sermayeyi, bir varlığı yok
etmektir. Örneğin Varlık Vergisi’nde öyle değildir. Sizden zorla vergi almaya kalktım.
Evinizi sattım, ben ucuza aldım. Mal benim aktifime geçti. Burada öyle değil. Her
şey payimal edildi, perişan edildi, talan edildi. Yani fiziki olarak sermaye tahrip
edildi. Ama kabul etmek zorundayız ki o hadiseden sonra Anadolu’dan İstanbul’a
gelmiş, palazlanmış esnaf, ticaret hayatının da sahibi olmuştur. 6-7 Eylül hadisesinde
tahrip edilen kadronun yerini dolduranlar, bugün Türk iktisadi hayatında önemli
isimler olmuşlardır.”[35]
Son sözü Reşat Nuri Güntekin’e bırakalım Büyükada iskelesinde karşılaştığı Helen
kökenli vatandaşımıza: Siz maddi zarar gördünüz, bizimse insanlığımız zarar gördü.
[3] Cemiyet Başkanı Hikmet Bil ile yönetiminde yer alan CHP İstanbul Gençlik
Kolları Başkanı Orhan Birgit, Kıbrıs sorunu ve ‘bomba olayına’ karşı infiali harekete
geçirmek üzere aktif çalışan insanlardan biridir. Aynı kişinin 1974 Kıbrıs işgali
sırasında hükümet sözcüsü olması belki bir rastlantıdır ama dramatik bir bağlantıyı
gösterir Recep Maraşlı, 6-7 Eylül Olayları: Türkiye'nin Kristal Gecesi,
www.gelawej.com
[5] MİT ajanı da olan Mithat Perin 1962’de Kayseri Cezaevindeyken devrin MAH
başkanı Fuat Doğu’ya bir mektup yazar. Mektubunda, MAH’a verdiği hizmetleri,
“25 seneyi bulan gazetecilik hayatıma açık veya gizli hiçbir faaliyette geri
durmadığımı herkesten evvel servisin bildiği kanaatindeyim” sözleriyle ifade eder. 6-
7 Eylül olayları: 50 yıl sonra, Dr Raço Donef. www.greece.org
[6] Ekspres gazetesi 6 Eylül günü 2. baskı 290 bin nüsha bastırmıştı kamuoyunu
“bilgilendirmek” için. O günlerde 20-30 binin üstünde basmayan bir gazete yalnız
önceden hazırlanarak bu kadar gazete basabilirdi. Demek ki gazete Selânikte bomba
patlamadan yazılmış ve basılmıştır. 6-7 Eylül olayları: 50 yıl sonra, Dr Raço Donef.
www.greece.org
[9] Olayının Türk devletinin tertiplediği bir kışkırtma olduğu Yunan makamlarınca
o günlerde ortaya çıkarılmıştır. Olayla ilgili olarak Selanik Hukuk Fakültesi’nde
burslu öğrenci olarak okuyan ve bir Türk ajanı olan Oktay Engin ve Selanik
Başkonsolosluğu Kavası Hasan Uçar yakalanmıştır. Konsolosluk yetkilileri
dokunulmazlıkları olduğu için yargılanamazken, Uçar ve Engin süre tutuklu
kaldıktan sonra tahliye edildiler.15.6.1956 tarihinde tahliye olan Engin Türkiye’ye
kaçarak Yunan tabiiyetinde olmasına rağmen Bakanlar Kurulu kararı ile vatandaşlığa
alınmış kendisine pek çok olanak sağlanarak korunmuştur. Engin ve Uçar,
gıyaplarında Yunan Mahkemelerince iki-üç yıllık cezalar almışlardı.
[10] Bomba provokasyonunun sadece hükümetin işi olmayıp devlete ait olduğunun
maddi kanıtlarından biri de, yaptığı işe kahramanlık olarak sahiplenen bombacı
Oktay Engin MİT’te önemli görevlere getirilir, devlet kademelerinde hızla ilerleyerek
1992’de Nevşehir Valiliğine kadar gelmiştir. Daha sonra Emniyet Genel Müdürlüğü
Planlama Daire Başkanlığı görevini yürütecektir.
[11] Mehmet Ali Sebük; 6/7 Eylül Hadiselerin Ait Kararnamenin Tahlili,Vatan
Gazetesi; 19.10.1960 Aktaran Recep Maraşlı www.gelawej.com,
[16] Zarakolu Ragıp Bir Yerde Bir Gül Ağlar Emine Erdem Belge Y. 2000 s 80[17]
Zarakolu R. Bir Yerde… s 76
[19] Azınlık mebusların kaderi midir, bilinmez! 40 yıl önce, İttihat ve Terakki
döneminde de azınlık mebuslarının malları talan edilmiştir. Azınlık mebusları o
zamanda meclis kürsüsünde nelere maruz kaldıklarını nafile yere anlatmışlardır
[20] TBMM Zabıt Ceridesi, X. Devre,1. sene, 80. inikat, 1. içtima, 12 Eylül 1955
(Aleksandros Haçopulos’un Sıkıyönetim Oylaması görüşmelerindeki konuşması.)
Akt. Recep Maraşlı www.galewej.com
[21] Aynı İnönü Başbakan olarak, 1964 yılında çıkan Kıbrıs Bunalımında! Rumların
her şeylerine el koyarak kitlesel olarak sınır dışı edecektir. Bu kez aracı
kullanılmayacaktır.
[25] www.karsi.com
[30] İttihat ve Terakki bu el koyma işine daha 1909 yılında sürgüne gönderdiği
Sultan Abdülhamid’in mal varlığına el koymakla başlamıştır Sabık sultanın el
konulan servetini sultanı Muhafaza etmek için görevlendirilen İttihat ve Terakki
görevlisi Ali Fethi (Okyar) şöyle listelendirmektedir: “Osmanlı Bankasındaki nakit
mevcudu yüzüçbin yediyüz küsür Osmanlı altını idi. Doyçebank’ta ondört çanta
içinde onaltı bindötryüzdoksanüç Anadolu Şimendifer tahvili, doksansekiz Bone de
Jouissance, üç bin Selanik Limanı hisse senedi, Krediliyone’de
elliikibindörtyüzotuzbir Osmanlı altını vardı” (Okyar Fethi, Üç Devirde Bir Adam
Tercüman 1980 s 68) , Nakit ve tahvilin yanında sabık Sultanın ve ailesinin
mücevherlerine de el konulmuştur ki iki milyon altın olarak değer konulan
mücevherler Paris ve Londra’da satılarak paraya çevrilmiş satılan mücevherlerden
konulan değerden çok daha fazla para temin edildiğini F. Okyar ifade etmektedir.
( Okyar F. Age s 71)
[35] Yılmaz Karakoyunlu ile Röportaj; “En Ünlü Güreşçimiz Bile Yağmadaydı”,
Aktüel Dergisi, İstanbul, 3-9 Eylül 1992, S.61, s.27 aktaran Recep Maraşlı
[37] 1944 yılı içinde Cumhuriyet Halk Partisinin azınlıklardan ve gelir dağılımından
sorumlu 9. Bürosu tarafından hazırlanan "Azınlıklar Raporu" aslında Cumhuriyetin
de onları eşit ve özgür yurttaş gibi görmediğini ortaya çıkardı. Büro raporunda, gayri
Türk diye tanımlanan Çerkez, Arnavut, Boşnak vd. Müslüman halkların hemen
asimile edilmeleri gerektiği vurgulanırken, Türkleşmelerinden umut kesilen
gayrimüslimler için şunlar öneriliyordu:Rumlar, İstanbul'un fethinin 500 Yılına kadar
(1953) İstanbul'un Rumsuzlaştırılması...