Professional Documents
Culture Documents
yönelik adımlara
YÖK’ün baskıcı ve anti-demokratik uygulamaları ve getirme bakışıyla hareket edilmeli, bunun gerekleri
konu edilebilmek
Kürt halkının özgürlük mücadelesine yapılan yerine getirilmelidir.
açısından
saldırılar olarak belirlenmiştir. Genç komünistlerin Bu vesileyle vurgulanması gereken bir diğer
yürüttüğü tüm çalışmalarda 6 Kasım süreci birçok nokta ise, 6 Kasım sürecinde Öğrenci Kolektifleri,
politik başlık ile birlikte ele alınmış, düzenin teşhiri TKP, Geleceğimizi İstiyoruz İnisiyatifi gibi siyasal önemlidir. 6 Kasım
ve gençliğe yönelik saldırılar bu kapsamda gruplarla yaşanan politik ayrışmadır. Bu ayrışma toplam gençlik
işlenmiştir. eylemin içeriğine ilişkin politik tartışma sonrasında mücadelesinden
Yalnızca kriz gündemi kimi yerellerde yeterli yaşanmıştır. Gençlik hareketlerinin ihtiyaçları ve bağımsız ele
düzeyde işlenememiştir. Bunda, 6 Kasım ön birleşik eylemsel sürecin önemini bir kenara koyarak alınamayacağına
sürecinde henüz kriz gündeminin gençlik içinde bir kendi politik eksenlerini toplama dayatmak göre, bu mücadele
taraflaşmaya yol açmamış olması rol oynamıştır. 6 istemişlerdir. içerisinde nerede
Kasım sonrası süreçte kriz gündemin etkin bir TKP’nin sergilediği tutum, yıllardır sürdürülen durduğunu ortaya
biçimde işlenmesi, düzene karşı tek alternatifin ilkesiz ve dar grupçu anlayışın bir devamıdır. Çoğu koyabilmek
sosyalizm olduğunun güçlü bir propagandanın zaman “programatik temelli” olduğu iddia edilen ve
gerekmektedir.
konusu haline getirilebilmesi gerekmektedir. bugüne kadar aralıksız sürdürülen 6 Kasım
tartışmalarına yönelik açık ilgisizlik bunun bir
Gençlik örgütlenmelerinden yan- göstergesidir.
sıyanlar Öğrenci Kolektifleri ise, sorunu AKP eksenli ele
alan politik platformunu toplama dayatmaya
Yurtsever Gençlik’in son yıllardan farklı olarak 6 çalışmış, sekterliğe varan tartışmalar yürütmüştür.
Kasım sürecine dâhil olma, ortak eylemlere katılma Sorunu AKP karşıtı mücadeleye indirgeyen, düzen
çabası anlamlıdır. Gençliğin birleşik, kitlesel içi taraflaşmayı görmezden gelerek gençliğin
hareketinin gelişebilmesinin koşullarından biri de enerjisinin sahte taraflaşmalarla heba edilmesine yol
Kürt ve Türk gençliğinin ortak mücadelesinin açan bakışlarla ortak bir 6 Kasım sürecinin
örülebilmesidir. YDGH’ın 6 Kasım sürecine katılmış örgütlenemeyeceği açıktır.
olması bu noktada önemlidir. Öte yandan, Kürt Siyasal gençlik gruplarını ayrıştıran temel
halkının meşru taleplerini sahiplenmek, bunun pratik noktalardan biri de Kürt sorunu olmuştur.
ayaklarını örebilmek noktasında toplam 6 Kasım İstanbul’daki eylem için Öğrenci Kolektifleri ilk
eylemlilikleri anlamlı bir yerde durmaktadır. Gerek tartışmasında, “Biz geçen sene ‘Halkların kardeşliği’
3
şiarıyla süreci örgütlemiştik ancak bu seneki eylem açısından Kürt örgütleme dahi tartışılmıştır. Sonuçta Genç-Sen’in genelde 6 Kasım’a
sorunu eksenli bir söyleme çok gerek olduğunu düşünmüyoruz” türünden yönelik etkin bir iradi çabayı ortaya koymadığını söylemek mümkündür.
açıklamalar yapabilmiştir. Bu tablo 9 Kasım merkezi Ankara eylemine de yansımıştır. Etkin bir
pratik ön sürece dayanarak örgütlenmesine çaba harcamak bir yana, bu
Birleşik bir 6 Kasım sürecini örgütleme üzerine yönlü tartışmalar boğulmaya çalışılmıştır. Liberal-reformist bloğun
eylem ön sürecine dair ortaya koyduğu tek çaba,“ Polis nereye izin
Siyasal gençlik örgütlenmelerinin apolitizminin göstergelerinden biri, verirse eylemi orda örgütleyelim” söylemi olmuştur. Devrimci
6 Kasım’ın kendinden menkul bir gün olarak görülmesidir. Bu anlayış müdahaleyle ortaya çıkan fiili-meşru eylem kararı ise, kendi korkularını
toplantılarda kendini açık biçimde ortaya koymuştur. Eylemin biçimi kitleye mal etme çabasıyla birlikte çiğnenmeye çalışılmış, fakat buna izin
üzerine saatlerce tartışılırken, eylem ön sürecinin nasıl ve hangi yöntem verilmemiştir.
ve araçlarla örgütlenebileceği tartışması ya sürekli sınırlandırılmış ya da Genç-Sen’in eylemi tek başına örgütleme çabası ve gençlik hareketi
“o zaten halledilir” laçkalığıyla geçiştirilmeye çalışılmıştır. içerisindeki öznelerin sürecin dışında bırakılması, yereldeki tutumun
Genç komünistler bulundukları her yerelde birleşik ve hedefli bir 6 merkezi düzeyde karşılığıdır. Pratik ön hazırlık sürecinden yoksun,
Kasım sürecinin örgütlenmesi için azami çabayı harcamışlardır. Ancak, hareket içerisindeki özneleri sürece katma çabası olmayan bir birleşik
etkin bir politik müdahaleyle birlikte yerellerden birleşik bir tarzda örgütlenme iddiası kendini giderek daha fazla tartışmalı hale
örülmüş 6 Kasım çalışmaları daha sonraki süreçte de devam edebilmeli, getirmektedir.
hedef baştan bu çerçevede ortaya koyulabilmeli, en geniş gençlik “Gençlik hareketi her dönem hareketin düzeyiyle uyumlu ve
kesimlerini sürece katacak bir hat oluşturulabilmeliydi. Bunun pratikteki ihtiyaçlarını karşılayabilen çeşitli kitlesel örgüt biçimleri ortaya
karşılığı, politik bir temelde ortaklaşmak, dar grupçu kaygılara çıkartmak potansiyeline sahiptir. Subjektivizme ve grupçuluğa düşmeden
kapılmadan birleşik bir eylemli süreci örmek olmalıydı. Fakat toplamda bu biçimleri somutlamak, hareketin durumunu ve olanaklarını en doğru
eylemler ve ön çalışmalar değerlendirildiğinde, bunun karşılığının bir biçimde değerlendirerek örgüt sorununa uygun çözümler bulmak
olmadığı, 6 Kasım’ın tek bir günden ibaret olarak algılandığı devrimci önderlik sorumluluğu kapsamındadır.” (Deneyimlerin ışığında
görülmüştür. gençlik örgütlenmesi, Ekim, Sayı:239, Ekim 2004)
Eylem değerlendirmelerinde, genelde eylemlerin parçalığına işaret Merkezi bir eylem planlanırken öncelikle yapılması gereken, yerel
edilmektedir. İstanbul 6 Kasım’ında yedi farklı eylem gerçekleşmiştir. ayaklarını güçlü örebilmektir. Politik bir kitle çalışması ile mümkün olan
Biçimsel kaygılar ve dayatmalar eylemin bölünmesini koşullayabilmiştir. en geniş kesimi harekete geçirmek, yerellerde eylemler örgütlemek ve
Birçok ilde sağlanan ortaklıklar ise eylem gününe sıkışabilmiştir. merkezi bir eylemde bu çalışmaları birleştirmektir. Hemen hiçbir yerelde
Sonuçta, bu seneki 6 Kasım süreci bir kez daha göstermiştir ki, bu başarılamamışken, merkezi eylemin başarılı geçtiği yönlü
birleşik bir mücadele hattının geliştirilmesinde halen aşılamayan birçok değerlendirmelerin hiçbir gerçekliği yoktur.
engel vardır. Bu aynı zamanda birleşik mücadeleden ve ortak bir eylem
sürecinden ne anlaşılması gerektiği ile de ilgili bir sorundur. 6 Kasım sürecinin dersleri ile gençlik
6 Kasım öncesinde bu konuda söylediklerimiz oldukça açıktır: hareketini büyütmeye!
“Birleşik bir 6 Kasım süreci çerçevesinde üniversitelerde yoğun ve 6 Kasım sonrası süreçte yapılması gereken, politik kitle çalışmasını
ısrarlı bir faaliyet örülmeli, yanı sıra kitle inisiyatiflerini açığa güçlendirmek ve bu süreçte yaratılmış güç ve olanakları en iyi bir
çıkarabilecek araçlar tanımlanabilmelidir. Yalnızca siyasal gençlik biçimde değerlendirmektir. Kimi yerellerde anlamlı eylem süreçleri
gruplarının örgütlü güçlerine daralan bir 6 Kasım eylemini aşabilmek yaşanmıştır. Kimi yerellerde başarılı bir kitle çalışması pratiği
için bu son nokta ayrı bir önem taşımaktadır.” (Ticari Eğitime Karşı sergilenebilmiştir. Olumlu ve olumsuz yanlarıyla birçok dersi içerinde
Gençlik Koordinasyonu 6. Toplantısı Sonuç Bildirgesi) barındıran bir 6 Kasım süreci daha yaşanmıştır.
Birleşik bir mücadele ve eylem süreci, kitle çalışmasına dayanmalı ve Gençlik hareketinin ihtiyaçlarını yanıt verme ve hareketi ileriye
bu çerçevede ortak bir politik hat ortaya konulabilmelidir. Ancak bu taşıma iddiası taşıyan tüm güçlerin yapması gereken, olanakları güce
seneki 6 Kasım süreci, kimi yerellerdeki olumlu örnekleri saymazsak, dönüştürüp güne yüklenmek ve geleceği kazanmaktır. Bu irade ortaya
afiş ve bildiri dağıtımına sıkışmış bir “ortaklığın” ve “birleşikliğin” konulduğu ve bunun gerekleri yerine getirilmeye başlandığında,
dışına çıkamamıştır. Siyasal gençlik gruplarının 6 Kasım sürecini gençliğin birleşik, kitlesel, devrimci hareketini geliştirme doğrultusunda
takvimsel bir eylemlilik olarak algılayan bakışı varlığını sürdürmektedir. anlamlı adımlar atılabilecektir.
Ekim Gençliği
Genç-Sen ve 6 Kasım süreci
Genç-Sen’in genel tablosu olan politikasızlık bu 6 Kasım sürecine de
yansımıştır. Gerek yerel 6 Kasım eylemlerini gerekse de merkezi eylemi,
saptanmış bir politika çerçevesinde etkin bir ön çalışmayla
örgütleyememiş, birçok yerde bunu “tercih etmemiştir.”
Liberal-reformist bloğun etkin olduğu alanlarda, gençlik hareketinin
birleşik eylem ihtiyacına yanıt verecek bir ortak mücadele
örgütlenememiştir. Ortaklık için çaba harcamak şöyle dursun, kimi
tutumlar bazı yerellerde bu ortaklığın bozulmasına neden olabilmiştir.
Kimi yerellerde 6 Kasım sürecinin ortak örgütlenmesi tartışmaları
yapılsa da, liberal-reformist bloğun etkisi ile bu tartışmalar boşa
düşürülebilmiştir. Gen-Sen’in siyasal gençlik gruplarıyla
“aynılaşmaması” kaygısı ile birçok yerelde tek başına eylem
4
Gençlik 12 Eylül’ün postal
izi YÖK’e karşı alanlara çıktı!
12 Eylül askeri faşist darbesinin üniversitelerdeki postal izi Yüksek istihdam edilen asistanların 33/a hükmü esas alınarak istihdam
Öğretim Kurulu (YÖK) kuruluşunun 27. yıldönümünde bir kez daha edilmeleri talep edildi. “Eğitim haktır satılamaz!”, “Doktoralı işsiz
ülke genelinde protesto edildi. Birçok ilde gerçekleştirilen 6 Kasım olmayacağız!”, “YÖK Başkanı 50/d’ye geçirilsin!”, “YÖK’e hayır!”
eylemlerine parçalı bir tablo hakimdi. sloganlarını atarak YÖK’ü ve uygulamalarını protesto eden Eğitim-
Senliler eylemleri sırasında asistan kıyımını protesto eden tişörtler
İstanbul: giydiler.
6 Kasım günü Beyazıt Meydanı birbiri ardına gerçekleşen YÖK Üniversite Öğrencileri pankartıyla gerçekleştirilen basın
protestolarına sahne oldu. 6 Kasım İnisiyatifi olarak Ekim Gençliği, açıklamasında “Halk için bilim, eğitim, üniversite” talebini yükseltti.
YDG, EHP Gençliği, YDGH, DÖB, Genç Kurtuluş, DİP’li Öğrenciler, “YÖK, kriz, şovenizm... Kapitalizm tarihin çöplüğüne! Yaşasın devrim
Tüm-İGD, DSG, ÖEP, SGD, Genç Sol, Köz, Öğrenci Postası, Beyazıt ve sosyalizm” pankartıyla basın açıklaması gerçekleştiren DPG’liler tek
Gazetesi, YKÖD, İLGP, Dev-Lis’in örgütlediği eylemde düzenin çok alternatifin “sosyalizm” olduğunu vurguladılar. Devrimci 78’liler
yönlü saldırılarının karşısında gençliğe mücadele çağrısında bulunuldu. Federasyonu gerçekleştirdiği basın açıklamasıyla “Utanç ünvanları geri
Edebiyat Fakültesi’nden yürüyüşle çıkan öğrenciler Beyazıt tramvay alınsın YÖK’e hayır!” dedi. Bir diğer eylem de yine Üniversite
durağından doğru yürüyüşe başlayan kitleyle bir araya geldiler. “Em Öğrencileri imzasıyla gerçekleşti. Alana farklı yerlerden giriş yapan
Perwerdahiya Zimane xu Dixazin-Anadilde eğitim istiyoruz / grup basın açıklamasının ardından bir skeç sergiledi. Açıklama İlkay
Emperyalizme ve şovenizme karşı yaşasın halkların kardeşliği / 6 Kasım Akkaya’nın da Çav Bella Marşı’nı kitleyle beraber söylemesiyle devam
İnisiyatifi” yazılı pankartla meydana yüründü. Merkez Kampüs’teki etti. Liselilerin de pankart açarak katıldığı eyleme 200’e yakın kişi
öğrenciler “AKP, YÖK, MGK, TÜSİAD, sermaye defol üniversiteler katıldı.
bizimdir” pankartıyla ana kapıyı açarak meydana geldiler.
Öğrenciler meydanda buluştuktan sonra basın metni okundu. Basın İzmir:
metninin ardından Genç-Sen adına bir konuşma yapıldı. Konuşmanın
ardından 16 Mart katliamının gerçekleştiği Eczacılık Fakültesi’nin 6 Kasım Perşembe günü Ekim Gençliği, Öğrenci Kolektifleri, Yeni
önüne gidilerek davanın zamanaşımına uğraması protesto edildi. 16 Demokrat Gençlik ve Geleceğimizi İstiyoruz Girişimi’nin ortak
Mart şehitleri başta olmak üzere tüm devrim şehitleri anısına örgütlediği YÖK protestosu gerçekleştirildi. “Üniversiteler Bizimdir”
gerçekleştirilen saygı duruşunun ardından hep bir ağızdan Beyazıt Marşı üst başlığıyla örgütlenen eylemde “Dokuz Eylül Üniversitesi
söylendi. Öğrencileri” pankartı açılırken Ege Üniversitesi’ndeki gençlik örgütleri
“Sermaye defol üniversiteler bizimdir!”, “Kürdistan faşizme mezar de eyleme ayrı pankartlarıyla katıldılar.
olacak!”, “Soruşturmalar, gözaltılar, baskılar bizi yıldıramaz!”, “16 Ege Üniversitesi’nde saat 12.00’de toplanmaya başlayan kitle
Mart’ı unutma unutturma!”, “Katil polis üniversiteden defol!”, “Bıji alkışlarla, ıslıklarla yürüyüşe başladı. “ Üniversiteler Bizimdir”
bıratiya gelan!” sloganlarıyla Beyazıt Meydanı’nda toplanan 500’ü pankartının ardından gençlik örgütleri sıralandılar. Genç komünistler
aşkın öğrenciye Özgür Eğitim Platformu ve Genç-Sen de açtıkları olarak “ Emperyalizme, şovenizme, ticari eğitime ve geleceksizliğe
pankartlarla destek verdi. Geçit Yok / Ekim Gençliği” pankartıyla katıldık. Dokuz Eylül
Üniversitesi’nde ise Eğitim ve Dokuz Çeşmeler kampüslerinde açılan
Saat 12.30’da Eğitim-Sen 6 No’lu şubesi üyeleri Merkez Kampüs “Üniversiteler sermayenin, emperyalist savaşların, YÖK’ün değil
içinden pankart ve sloganlarla çıktılar. Eğitim-Sen üyeleri adına basın bizimdir” pankartının arkasına dövizlerle katılım sağlandı. Korteje
açıklamasını gerçekleştiren Cemil Ozansü, YÖK’ün temellerinin 12 katılım az olmasına rağmen kafelerdeki tüm öğrenciler
Eylül’de atıldığını vurguladı. Eylemde, YÖK tarafından 50/d statüsüyle ayağa kalkarak alkışlarla ve sloganlarla bize destek 5
verdiler.
Basmane’de iki üniversiteden gelen öğrencilerin birleşerek AKP binasının önüne geçilmesi ile basın metni okundu. Yaklaşık 200 kişinin
katıldığı eylem alkış ve sloganlar eşliğinde sona erdi. Eylem boyunca sık sık “ YÖK kalkacak, polis gidecek, üniversiteler bizimle özgürleşecek!” , “
YÖK, polis, medya bu abluka dağıtılacak!” , “Parasız sağlık parasız eğitim!” , “Savaşa değil eğitime bütçe!”, “Yetkin mühendisliğe, sözleşmeli
öğretmenliğe, aile hekimliğine hayır!”, “Sermaye defol üniversiteler bizimdir!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz!”
sloganları atıldı.
7 Kasım günü Ege Üniversitesi’nde 12 Eylül’ün postal izi YÖK’ün 27. kuruluş yıldönümü
Genç-Sen’in düzenlediği bir eylemle protesto edildi. Edebiyat Fakültesi’nin önünden saat
12.15’te başlayan eylem her fakültenin önünde durulup öğrencilere eyleme katılım çağrısı
yapıldı. E-Kafe’nin önünde basın açıklaması yapıldı. Basın açıklamasının ardından Edebiyat
Fakültesi’nin önüne dönülerek eylem bitirildi. Eylemde, “YÖK kalkacak, polis gidecek,
üniversiteler bizimle özgürleşecek!”, “Ne istiyoruz-özgürlük! Ne zaman-hemen şimdi!
Vermeyecekler-alacağız!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!”, “Parasız eğitim-parasız
sağlık!”, “Katil polis üniversiteden defol!”, “İşkenceci polis üniversiteden defol!”, “Ali
Serkan Eroğlu ölümsüzdür!”, “Bıji Bratiya gelan!” sloganları atıldı. Eyleme 60 kişi
katıldı. Ekim Gençliği ise Ege Genç-Sen içindeki tartışmaların pankart taşıyıp taşımamak
üzerine sıkışması nedeniyle eylemde yer almadı.
Ankara:
Ankara’da 6 Kasım DGH, Ekim Gençliği, Emek Gençliği, Genç Kurtuluş, ÖEP, SGD, Tüm İGD,
YDG, YDG(M), Umut Kültür Derneği ve ODAK/Genç Direnişçi tarafından ortak örgütlenen bir
eylemle protesto edildi. Eylem saat 15.30’da öğrencilerin Sakarya Caddesi’nde buluşmasıyla
başladı. Burada oluşturulan polis barikatının önünde 15 dakika kadar beklendikten sonra polis
barikatı açmak zorunda kaldı ve Yüksel Caddesi’ne doğru yürüyüşe geçildi.
Yürüyüşte en önde “YÖK duvarını yıkacağız!”, “Eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim
istiyoruz!” şiarlı ortak pankart taşındı. Genç komünistler ise eyleme “Gençliğin devrimci
hareketini yükseltmek için mücadeleye/ Ekim Gençliği” şiarlı pankartıyla katıldı. Yürüyüş
boyunca “Gençlik gelecek, gelecek sosyalizm!”, “Eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim!” ,
“Diplomalı işsiz olmayacağız!” , “Yeni Ekimler için ileri!”, “Yaşasın devrim ve sosyalizm!”
sloganları atıldı. Yüksel Caddesi’ne gelindiğinde ise ortak basın metni okundu. Okunan
basın metnini ardından öğrencilere destek olmak için eyleme katılan Eğitim-Sen 2 No’lu
şube, Düşünce ve Özgürlük Platformu ve Devrimci 78’liler Federasyonu tarafından kısa
konuşmalar yapıldı. Yapılan konuşmalarda da eğitime yönelik neo-liberal saldırılara değinildi ve
mücadele çağrısı yapıldı. Eylemde Genç Dayanışma ve Eğitim Emekçileri Derneği destekçi
olarak pankart ve flamalarıyla yer aldı. Eyleme yaklaşık 300 kişi katıldı.
Ortak YÖK protestosu sona erdikten sonra aynı yerde Öğrenci Kolektifleri ve Geleceğimizi
İstiyoruz Girişimi tarafından ortak örgütlenen “AKP’ye ve AKP’nin YÖK’üne karşı üniversite
öğrencileri” imzasıyla gerçekleştirildi. Okunan basın metninde AKP’nin uyguladığı
politikalar teşhir edildi, üniversite öğrencilerinin AKP’yi istemediği belirtildi. Basın
açıklamasının ardından çekilen halaylarla eylem son buldu.
Eskişehir:
Ekim Gençliği, DPG, DGH, DÖB, ODAK/Genç Direniş ve ÖDP Gençliği’nin birlikte örgütlediği 6 Kasım eylemi, saat 12.00’de Eczacılık
girişinde AÜ ve OGÜ öğrencinin buluşmasıyla başladı. Buradan “YÖK çürümüş düzenin aynasıdır. Eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim
sosyalizmde!/ Üniversite Öğrencileri” şiarlı pankart ve çeşitli taleplerin yazılı olduğu ortak dövizler açılarak yemekhane önüne doğru yürüyüşe
geçildi. 12.30’da yemekhane önünde de ajitasyonlar çekildi. Yemekhane önünde çekim yapmak isteyen polisle arbede yaşandı. Yemekhaneden
rektörlüğe doğru yürüyüşe geçildi. Rektörlük önünde basın metni okundu. Sık sık “Yaşasın devrim ve sosyalizm!”, “Kurtuluş devrimde
sosyalizmde!”, “Faşizme karşı omuz omuza!”, “YÖK kalkacak, polis gidecek, üniversiteler bizimle özgürleşecek!”, “YÖK, polis, medya bu abluka
dağıtılacak!”, “Gençlik gelecek, gelecek sosyalizm!”, “Eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim!”, “Ticari eğitime, yetkin mühendisliğe, sözleşmeli
öğretmenliğe, stajyer avukatlığa hayır! Diplomalı işsiz olmayacağız!” sloganları atıldı. Eylem YÖK düzenini ortadan kaldırma
çağrısıyla sona erdi.
6
Aynı gün SGD, SDG, ÖGD, Öğrenci Kolektifleri, EHP Gençliği ve Geleceğimizi İstiyoruz Girişimi’nin oluşturduğu AÜ-OGÜ Öğrencileri
12.15’te Yunus Emre Yurdu önünde toplanarak rektörlük önüne doğru bir yürüyüş gerçekleştirdiler. Eylemde “YÖK’e hayır! Eşit, parasız, bilimsel,
anadilde eğitim için mücadeleye!” ve “Üniversitelerimizi emperyalizme, çetecilere, AKP’ye, YÖK’e bırakmayacağız!” şiarlı pankartlar açıldı. Basın
açıklaması gerçekleştikten sonra bir etkinlik gerçekleştirildi.
Bursa:
İlk olarak Uludağ Üniversitesi Öğrencileri olarak üniversite içerisinde bir eylem
gerçekleştirildi. “Eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim için YÖK’e Hayır / Uludağ Üniversitesi
Öğrencileri” yazılı pankartla önce yemekhaneler ve kantin dolaşıldı. Sonra 12.15’te Merkez
Kampüs önünden Mediko-Sosyal’e yüründü ve burada bir basın açıklaması gerçekleştirildi.
Basın açıklamasının ardından halaylar çekilip türküler söylendi. Buradan da Mühendislik
Fakültesi’ne yürünüp söylenen marşlarla eylem sona erdirildi.
Aynı gün saat 18.00’de Orhangazi Parkı’nda Ekim Gençliği, DGH, SDG, SGD, Genç
Kurtuluş, Genç-Sen ve Emek Gençliği tarafından basın açıklaması gerçekleştirildi.
Eylemde “Darbecilere, kirli savaşa, neoliberal saldırılara karşı YÖK’süz özgür
üniversite” pankartı açıldı. “Eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim”, “YÖK, jandarma,
medya bu abluka dağıtılacak” , “YÖK kalkacak asker gidecek üniversiteler bizimle
özgürleşecek” sloganları atıldı. Yaklaşık 60 kişinin katıldığı eyleme Eğitim-Sen,
Partizan, BDSP, ESP, BATİS, SODAP, SDP, DHP, EMEP ve Marksist Tutum dergisi
destek verdi.
Adana:
6 Kasım günü saat 12.15’te yemekhane önünde toplanılarak alkışlar ve sloganlar eşliğinde
yaklaşık 100 kişinin katıldığı bir eylem gerçekleştirildi. “Em perwerdehiya bi zimanê zikmakî
dixwazin! YÖK kalkacak polis gidecek üniversiteler bizimle özgürleşecek!” pankartının
açıldığı basın açıklaması sırasında “YÖK kalkacak polis gidecek üniversiteler bizimle
özgürleşecek”, “YÖK, polis, medya bu abluka dağıtılacak”, “Soruşturmalar, gözaltılar,
baskılar bizi yıldıramaz”, “Yaşasın halkların kardeşliği”, “Berxwedan jiyane”, “Eşit,
parasız, anadilde eğitim”, “Faşizme karşı omuz omuza”, “Üniversiteler bizimdir bizimle
özgürleşecek” sloganları atıldı. Yemekhane önünde okunan basın metninin ardından R1-
R2 derslikleri arasında bulunan çimliklere doğru sloganlar eşliğinde yürüyüşe geçildi.
Burada söylenen Gündoğdu marşının ardından eylem sona erdi.
Kocaeli:
6 Kasım günü saat 13.00’de SDG, Genç-Sen, Emek Gençliği, Demokratik Gençlik Hareketi,
Ekim Gençliği, Dev-Lis, Yurtsever Gençlik Hareketi ve Kocaeli Üniversitesi Öğrencileri
tarafından gerçekleştirilen YÖK protestosu Anıtpark Yerleşkesi’nde başlayarak İnsan Hakları
Parkı’nda yapılan basın açıklaması ile sona erdi. Eylemde “Eşit, parasız, bilimsel, anadilde
eğitim!”, “YÖK kalkacak, polis gidecek, üniversiteler bizimle özgürleşecek!”, “Müşteri değil
öğrenciyiz!”, “Savaşa değil, eğitime bütçe!”, “Be ziman jiyan nabe!”, “Edi bese!”, “Edi bese
em zımane dıxwazın!”, “Kürt diline özgürlük, kahrolsun faşist diktatörlük!” sloganları atıldı.
Eyleme yaklaşık 200 kişi katıldı.
Edirne:
5 Kasım günü saat 12.30’da Menza önünde kitlesel bir YÖK protestosu gerçekleştirdik. İlk
önce kısa bir müzik dinletisiyle başlayan etkinlik halaylarla devam etti ve ardından YÖK’ün kurulduğu günden
bu yana suç dosyasını teşhir ettik ve buna karşı öğrenci gençliğin taleplerini basın metnimizde söyledik. Eylemde “YÖK
kalkacak, polis gidecek, üniversiteler bizimle özgürleşecek!”, “Sermaye defol üniversiteler bizimdir!”, “YÖK, polis, medya bu abluka
dağıtılacak!”, “Eşit parasız bilimsel anadilde eğitim!” sloganları gür bir şekilde atıldı. Eyleme yaklaşık 100 kişi katıldı. Eylem; Genç-Sen, Ekim
Gençliği, Genç Kurtuluş, TÖP, SGD, Emek Gençliği, DGH, YÖGEH tarafından örgütlendi. Eylemi diğer kurum ve sendikalardan da destekleyenler
oldu.
Tokat:
YÖK’ün kuruluşu Tokat’ta ilk kez bu yıl protesto edildi. Tokat Eğitim Sen ve Tokat GOP Üniversitesi öğrencileri olarak ortak bir eylem
gerçekleştirildi. 6 Kasım günü saat 16.00’da Tokat Cumhuriyet Meydanı’nda yapılan eylem, Eğitim Sen Tokat Şube Başkanı Ertan Uysal’ın
okuduğunu basın açıklaması ile son buldu. Basın açıklamasının ardından “Eğitim haktır satılamaz!”, “Parasız eğitim, parasız sağlık!” “AKP defol,
üniversiteler bizimdir!” sloganları atıldı. Basın açıklamasına 50 kişi katıldı.
7
TÜSİAD raporu sermayenin eğitim sistemine bakışını yansıtıyor...
“Krizin faturasını
sürüyor!
Ankara: 4 Kasım günü Ankara Ekim Gençliği olarak Yüksel Caddesi’nde düzenlenen
bir basın açıklamasıyla “Geçit YOK!” kampanyamızı başlattık.
Basın açıklamasında şunlar söylendi:“Gençlik gerici taraflaşmalara yedeklenmeyecek,
kendi mücadele talepleri ekseninde geleceğin ve özgürlüğün tarafında olacaktır. Türk ve Kürt
gençliğinin birlikte mücadelesine yüklenerek halkların kardeşliğini daha güçlü haykıracaktır.
İşsizliğe, geleceksizliğe ve ticarileşen eğitime karşı mücadelesini sürdürecek ve her koşulda
‘Eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim’ hakkını savunacaktır.”
Basın açıklaması geleceğimize ve özgürlüğümüze yönelik bütün saldırılara karşı ‘Geçit yok!’
kararlılığıyla çıkma çağrısıyla son buldu.
İÜ öğrencilerinden protesto
İstanbul Ünivesitesi Psikoloji Bölümü Öğrencileri, 18 Kasım günü yaptıkları eylemle,
Hüseyin Üzmez’e verilen rapora itiraz eden üç Adli Tıp personeline Adli Tıp Kurumu tarafından
soruşturma açılmasını protesto ettiler.
Edebiyat Fakülesi önünde, “Üzmez’e tahliye, bilime tasfiye!” pankartı ve “Üzmez’in tahliyesi
ne adli, ne tıbbi!”, “Üniversiteli arkadaş bilime sahip çık!”, “Üzmez’e tahliye, bilime tasfiye!”
dövizlerini açan İÜ Psikoloji Bölümü Öğrencileri, konuya ilişkin bir basın açıklaması yaptılar.
Eyleme yaklaşık 50 kişi katıldı.
14
Genç-Sen eylem, etkinlik ve
faaliyetlerinden...
Genç-Sen’den soruşturma protestosu kısa bir film gösterimi ve Genç-Sen üzerine söyleşi gerçekleştirdik. Bu
31 Ekim günü İÜ Edebiyat Fakültesi önünde Genç-Sen olarak etkinlikler için hafta başından itibaren yaygın bir bildiri dağıtımı
soruşturmalara karşı basın açıklaması düzenledik. İÜ’de bu dönem 15 gerçekleştirdik.
öğrenci farklı nedenlerle çeşitli cezalar aldı. Basın açıklamasında, Etkinlik ODTÜ öğrencilerinin hazırlamış olduğu “Kırıntı” isimli
geçtiğimiz senelerden itibaren devrimci öğrencileri okuldan kısa film gösteriminden sonra Genç-Sen üzerine sohbetimizle devam
uzaklaştırmak, gençliği sindirmek amacıyla başvurdukları soruşturma etti. Etkinliğimize katılan arkadaşlara Genç-Sen’in kuruluşunu ve
saldırılarından bahsedildi. üniversitelerde neden birleşik bir gençlik mücadelesinin gerekli
olduğunu anlattık. Maçka’da nasıl bir Genç-Sen faaliyeti
Bursa’da ulaşım eylemi yürütülebileceği üzerine konuştuk. Buradaki öğrenciler açısından en
Uludağ Üniversitesi Genç-Sen tarafından iki hafta boyunca büyük sorunun sosyal alan eksikliği olduğu vurgulandı.
gerçekleştirilen ulaşım eylemleri ve imza kampanyası 4 Kasım günü
yapılan basın açıklamasıyla sona erdi. Fen-Edebiyat Fakültesi önünden YTÜ’de Genç-Sen faaliyetleri...
yürüyüşe başlayan Genç-Senliler sloganlarla Mediko önüne geldiler. YTÜ’de dönem başından bugüne Genç-Sen’in sürdürdüğü
Burada gerçekleştirilen basın açıklamasında, ulaşıma yapılan zamların propaganda çalışması devam ediyor. Bu kapsamda Genç-Sen kapatma
geri çekilmesi ve otobüs sefer sayılarının arttırılması istendi. Zamlar davası ile birlikte gençliğin taleplerini birlikte işleyen afişlerimizi
geri çekilene kadar kampanyanın devam edeceği duyuruldu. Eylemde, yaygın olarak kullanıp masa açtık. Ayrıca Genç-Sen Genel Kurulu’nun
“Ulaşım zamları geri çekilsin!“, “Yolunacak kaz değil öğrenciyiz!“, değerlendirmesini içeren Ekim Gençliği imzalı duvar gazetelerini de
“Başka bir üniversite mümkün!“ sloganları atıldı. Eylem, söylenen kampüs içerisinde kullandık.
türkülerle sona erdi.
devrimci eleşti
apar topar “örgütlenen” Genç-Sen I.
Olağan Genel Kurulu da, öncesi ve
sonrasıyla bu tutumun örnekleriyle
doludur.
Gençlik hareketinin ihtiyaçlarını
“İlkesizlik, yenilmiş, yıldırılmış, terbiye edilmiş ve böylece düzenin icazet
kavramaktan uzak dar grupçu alanına çekilmiş küçük-burjuva akımların temsil ettiği liberal solun en temel
özelliğidir. Liberal solda ilkelerin yerini (ki artık gözetecekleri ilkeleri de yoktur)
tutumlar ve bunun üzerine inşa burjuva pragmatizmi almıştır. Bu akımların siyasal tutum ve tercihlerini artık
herhangi bir ilke ya da stratejik çizgi değil (ki gerçekte artık herhangi bir bağımsız
edilmiş ilkesizlik pazarlıklar, stratejileri de yoktur), fakat yalnızca gündelik çıkarlar belirlemektedir.” (“Sosyalist”
“demokrasicilik oyunları”yla reformizm ya da sosyal-demokrasi, Kızıl Bayrak, Sayı:2004/12 (04))
Liberal-reformist güçlerin politikalarının geneline yansıyan ilkesizlik, aynı güçlerin
süren işlevsiz bir Genel Kurul gençlik hareketi içerisindeki temsiliyetlerinde de her zaman karşımıza çıkmaktadır. Pratik
bir ön sürecin örgütlenmesinden tercihen uzak durulan, apar topar “örgütlenen” Genç-Sen
sürecine de damgasını I. Olağan Genel Kurulu da, öncesi ve sonrasıyla bu tutumun örnekleriyle doludur.
vurmuştur. Gençlik hareketinin ihtiyaçlarını kavramaktan uzak dar grupçu tutumlar ve bunun
üzerine inşa edilmiş ilkesizlik pazarlıklar, “demokrasicilik oyunları”yla süren işlevsiz bir
Bu çerçevede Genel Kurul Genel Kurul sürecine de damgasını vurmuştur.
Bu çerçevede Genel Kurul süreci değerlendirilerek, önümüzdeki sürece yönelik devrimci
süreci değerlendirilerek, mücadele yönteminin ortaya konulması önem taşımaktadır.
önümüzdeki sürece
Nasıl bir Genel Kurul süreci?
yönelik devrimci
Kurucu Genel Kurul’u önceleyen bir buçuk yıla yakın süreçte liberal-reformist blok tarafından
mücadele ısrarla sürdürülen “mücadele dışılık” yöntemi, onu izleyen bir yıllık zaman diliminde ve son olarak da
1. Olağan Genel Kurul sürecinde kendini tekrar göstermiştir.
yönteminin ortaya Bu politik bakışın sahipleri tarafından fiili-meşru mücadele ve örgütlenme süreci tercihen reddedilmiş,
konulması önem örgüt iddiası daha baştan “yasal-icazetçi” bir çerçeveyle sınırlandırılmıştır. Bugün yalnızca bir “bürokratik
normlar yığını” olan mevcut tüzük, hem hareketin gelişmesinin önünde bir engel olmuş hem de iş
taşımaktadır. yapmamanın dayanağı haline getirilmiştir. Birleşik bir örgütlenmenin doğası gereği farklı siyasal yaklaşımları
barındıran örgüt iddiası içerisinde “eleştiri-özeleştiri” mekanizmaları işletilemediği gibi, bu yönlü adımlar
karşısında da tahammülsüz bir tutum sergilenmiştir. Genç-Sen’in kitle tabanından yoksun olması nedeniyle Genel
Kurul öncesi uzun soluklu bir kitle faaliyetinin yürütülmesi önerilerine kulak tıkanmıştır. Devrimci öznelerin, bu
koşullarda ancak göstermelik bir Genel Kurul’un örgütleneceğine dair tartışmaları göz ardı edilmiş, sürecin tabanın
katıldığı açık ve yerel toplantılar üzerinden örgütlenmesi gerektiğine ilişkin vurgular görmezden gelinmiştir.
Türkiye’nin devrimci
geleceğine hazırlanıyoruz!
Dostlar, yoldaşlar!.. TKİP bu mirasa dayanıyor, bu kaynaklardan
besleniyor, bu birikimin üzerinde yükseliyor. Bugünün
Anlamlı bir yıldönümünde yine birlikteyiz. Türkiye’sinde bu birikimi işçi sınıfı devrimciliği
Partimizin 10. Yılı ile Ekim Devrimi’nin 91. Yılını üzerinden yaşatıyor ve geleceğe taşıyor. TKİP’nin
birlikte kutlamanın mutluluğu içindeyiz. Bu vesileyle gerçek yaşına, mücadele geçmişine, devrimci
sizleri partimiz ve Yurtdışı Örgütümüz adına içten deneyimine ve birikimine buradan bakmak gerekir.
devrimci duygularla selamlıyorum. “Parti, Sınıf, Biz her zaman burdan baktık, buradan bakıyoruz.
Devrim, Sosyalizm Gecesi”ne hoş geldiniz!.. TKİP’nin tarihsel köklerine ve beslenme TKİP’nin dayandığı
Türkiye Komünist İşçi Partisi, yoğun, sabırlı, kaynaklarına yaptığımız bu vurguların 10. yılımızı tarih, Komünist
inatçı ve coşku dolu bir emeğin ürünü olarak, Kasım kutlamanın duygusal coşkusu ile, hele hele tarihe karşı
1998’de kuruldu. Bu on yıllık bir kuruluş süreci cömertçe bir yüce gönüllülük ile hiçbir alakası yok. Manifesto’nun ilanıyla
demektir. Kuruluşundan bu yana bir on yıl daha TKİP, devrimci mirasa bu bakışını ve sahiplenişini, her bilimsel pusulasını bulan,
geçmiş durumda. Demek ki toplam 20 yıllık bir emeği, satırını özenle kaleme aldığı programına bile 1848 Devrimleri ile ilk
20 yıllık bir siyasal çalışma ve mücadele deneyimini geçirmiştir. TKİP Programı’nın sonuç bölümünde
temsil eden bir parti ile yüzyüzeyiz. aynen şunlar kayıtlıdır: “TKİP, dünyada ve Türkiye’de devrimci itilimini
Fakat gerçekte bu süre ne bizim gerçek yaşımızı, başarı ve yenilgilerle dolu zengin bir devrimci tarihin kazanan, Paris Komünü
ne de gerçek birikimimizi ve deneyimimizi mirasçısıdır.” Bu bir tek cümlede bir dünya görüşü ve
ile yeni bir safhaya
göstermektedir. Doğada olduğu gibi toplumda da bir tarih bilinci saklıdır. TKİP, geçmişi olmayanın
hiçbir şey boşluktan doğmaz, yoktan hiçbir şey geleceği olamaz bilincinin temsilcisi ve taşıyıcısıdır. ulaşan ve nihayet Ekim
varedilemez. Varolan, varlık hakkı kazanan, yaşayan O, bu konudaki açık ve sağlam perspektifini, Kuruluş Devrimi’nin büyük
devrimci fırtınası ile
herşey, bunu kendinden önceki bir varlığa ve birikime Bildirisi’ne de şu sözlerle geçirmiştir: “Türkiye
borçludur. Devrimci siyasal yaşamda bu özellikle Komünist İşçi Partisi, dünyada ve Türkiye’de zafer ve
böyledir. yenilgilerden oluşan zengin bir devrimci mirasın bütün bir 20. yüzyıla
TKİP de boşluktan doğmamıştır, hiç de bir grup üzerinde yükselmektedir. Partimiz bu mirası damgasını vuran zengin,
devrimci kadronun özel yetenekleriyle var kararlılıkla savunmakta, kendisini onun bugünkü
edilmemiştir. O bir tarihten geliyor ve bir birikime temsilcisi ve yarınlara taşıyıcısı saymaktadır. ”
dopdolu, onur ve gururla
dayanıyor. Bu temel üzerinde geleceği, Türkiye’nin Fakat doğada gelişme, toplumda evrim, hiçbir anılan bir tarihtir. TKİP
devrimci geleceğini temsil ediyor. zaman düz ve doğrusal bir çizgi halinde ilerlemez. işte bu tarihten geliyor,
TKİP’nin dayandığı tarih, Komünist Tersine, gelişme ve evrim, karmaşık ve sıçramalıdır.
Manifesto’nun ilanıyla bilimsel pusulasını bulan, 1848 Geçmiş, ancak sıçramalı gelişmelerle aşılarak, yeni bir buradan kök alıyor, bu
Devrimleri ile ilk devrimci itilimini kazanan, Paris temel üzerinde yaşatılabilir. kaynaktan besleniyor, bu
Komünü ile yeni bir safhaya ulaşan ve nihayet Ekim TKİP aynı zamanda bunun bilincidir ve bugünkü birikime dayanıyor.
Devrimi’nin büyük devrimci fırtınası ile bütün bir 20. varlığını tam olarak buna borçludur. Nitekim Kuruluş
yüzyıla damgasını vuran zengin, dopdolu, onur ve Bildirisi’nin devrimci mirası sahiplenen sözleri şöyle
gururla anılan bir tarihtir. TKİP işte bu tarihten geliyor, devam etmektedir: “Fakat öte yandan partimiz, bizzat
buradan kök alıyor, bu kaynaktan besleniyor, bu bu aynı devrimci geçmişin çok yönlü bir eleştirel
birikime dayanıyor. değerlendirmesinin ürünü olmuştur. Zayıf, eksik ve
TKİP, yalnızca bu zengin uluslararası tarihi kusurlu olan her noktada bu geçmişi devrimci
mirasa dayanmıyor. O, Türkiye’nin kendi öz ilerici- eleştiriye tabi tutmuş, ondan gelecekteki mücadeleler
devrimci birikiminin de en dolaysız bir ürünüdür. için gerekli dersleri ve sonuçları çıkarmaya çalışmış,
Mustafa Suphiler’in inanç dolu ilk adımları, Nazım bu temel üzerinde devrimci bir yenilenmenin ifadesi
Hikmetler’in ve Doktor Hikmetler’in en zor olmuştur...”
koşullardaki direnci ve davaya bağlılığı, ‘60’lı yılların TKİP ağır bir yenilgi ve dünya ölçüsünde bir
topluma soluk aldıran taze sol rüzgarı, 71 yıkılış döneminde doğdu. Doğumunu tam da yenilgiye
Devrimcileri’nin, Denizler’in, Mahirler’in, ve yıkılışa yolaçan nedenlerin sorgulamasına
İbrahimler’in devrimci çıkışı ve boyun eğmezliği, borçludur. Türkiye’de kolay bir yenilgi ve dünyada
‘70’li yılların coşku dolu devrimciliği, 12 Eylül’ün sarsıcı bir yıkılışla sonuçlanan bir geçmişin yapısal
karanlık yıllarının umut dolu devrimci direnci, zaafları sorgulanmadan, deneyim ve dersleri
devrimci tarihimizin tüm bu birikimi, TKİP’yi özetlenmeden, geleceğe yürümek mümkün olamazdı.
dolaysız olarak besleyen kaynakları oluşturmaktadır. Bu geçmişin devrimci mirasını ve kazanımlarını
23
savunmak, yaşatmak ve geleceğe taşımak da olanaklı
olamazdı.
TKİP, aynı zamanda bu bilincin ve tutumun taşıyıcısı
oldu. Türkiye’nin yakın geçmişine egemen sınıf dışı küçük-
burjuva devrimciliği aşılmadan, işçi sınıfının devrimci dünya
görüşü temelinde bir yenilenme yaşanmadan ne geçmişin
devrimci kazanımlarının korunabileceğini ve ne de geleceğin
kucaklanabileceğini savundu.
Küçük-burjuva darkafalılığı ve tutuculuğu, geçmişi
savunmak adı altında komünistlerin bu tutumuna ölçüsüzce
saldırdılar, onları inkarcılıkla suçladılar. Bugün, 20 yılın
ardından, tablo ortadadır. Geçmişte ayak direyenler o geçmişin
devrimci kazanımlarını bile savunamadılar. Oysa TKİP hem bu
geçmişte yanlış, kusurlu, zaaflı, kabul edilemez olan herşeyi
acımasızca eleştirip terketti ve hem de aynı geçmişin devrimci
kazanımlarını bugüne taşıdı. Onları yeni, daha ileri bir temel
üzerinde, işçi sınıfı devrimciliği temelinde yaşatmayı başardı.
Geçmişin devrimci kazanımları ancak, aynı geçmişin
küçük-burjuva kimliğe dayalı çok yönlü yapısal zaafları her
alanda eleştirilip aşılarak korunabilirdi. Aradan geçen 20 yıllık
zaman bu konuda TKİP’yi doğruladı. Bugün Türkiye
Komünist İşçi Partisi’nde ifadesini bulan proleter sınıf
devrimciliği, geçmişin devrimci mirasını koruyup derstir. Bu tarihsel ilerlemenin tunç yasasıdır. Proletarya devriminin zaferi
sürdürebilmenin biricik gerçek güvencesi haline gelmiştir. Oysa geçmişin proletaryanın örgütlü devrimci hazırlığına sıkı sıkıya bağlıdır. 20. yüzyılın
yapısal zaaflarıyla devrimci temellerde bir hesaplaşmaya yanaşmayanlar, başında Rusya’da bu hazırlık vardı, Ekim Devrimi görkemli bir zafer
geçmişi savunmak adına küçük-burjuva tutuculuğunda ayak direyenler, kazandı. Avrupa’da, örneğin Almanya’da yoktu, bu nedenledir ki devrim
sonuçta ne geçmişin devrimci kazanımlarını koruyabildiler ve ne de kendi kolayca yenildi. Kapitalizm emperyalist savaşın yıkıntıları içinden bile
devrimci kimliklerini... doğrulup ayağa kalkabileceğini gösterdi.
Geride kalan 20 yılın iki ayrı tutum ve çizgi tarafından temsil edilen Lenin’in öğretisinden ve Ekim Devrimi’nin tüm deneyiminden
bu son derece önemli deneyiminin bu vesileyle altını çiziyoruz. biliyoruz ki, hazırlık demek öncelikle devrimci bir teoriye dayanmak,
bundan devrimci bir program ve stratejik çizgi süzmek demektir. Hazırlık
Değerli dostlar, yoldaşlar! demek, devrimci teorinin ve programın taşıyıcısı olacak ihtilalci temellere
dayalı bir örgüt demektir. Hazırlık demek, devrimci teori ile silahlanmış
TKİP olarak 91. yılını kutlamakta olduğumuz Ekim Devrimi devrimci örgütün devrimci sınıfı, işçi sınıfını sarıp sarmalaması demek.
deneyimini her zaman çok önemsedik. Her geçen gün de daha çok Bunlar, devrimci teori, devrimci örgüt ve devrimci sınıf bir araya geldi mi,
önemsiyoruz. Ekim Devrimi, bütün bir 20. yüzyıla damgasını vurarak, bu birlik devrimci bir işçi sınıfı partisinde somutlandı mı, koşulları
muazzam devrimci gücünü ve soluğunu kanıtlamıştır. olgunlaşan devrimin zaferinin önünde hiçbir güç duramaz.
Biz siyasal mücadele sahnesine çıktığımız dönemde, Ekim 91. yılını kutladığmız Ekim Devrimi’nin en büyük dersi budur. TKİP,
Devrimi’nün ürünü hemen tüm mevziler ve kazanımlar yitirilmişti. Bu, ‘89 bu dersin temel öğeleri ile silahlanmıştır ve tüm hazırlığını da buna göre
yıkılışının hemen öncesi idi. Ama biz, tam da böyle bir dönemde, tam da yapmaktadır. O gelip geçici gündelik başarıların değil, devrimin fırtınalı
Ekim Devrim’inden geriye kalan ve artık içi boşalmış olanın da yıkılıp günlerine hazırlığın partisidir. Gündelik görevlerine de bu temel amaç ve
gideceği bir sırada, “Yeni Ekimler için ileri!” şiarı ile ortaya çıktık. Tüm hedef üzerinden bakmaktadır. Onun Türkiye sol hareketinin tarihinden
dünyaya egemen bu siyasal gericilik döneminde, anlamlı bir tercihle EKİM çıkardığı en temel ders de budur.
ismini benimsedik. Çünkü kapananın yalnızca kendine özgü bir dönem Bugüne kadar Türkiye’de, devrimci teorik tutarlılığı devrimci örgütte
olduğunun bilincindeydik. Tarihin çarkı dönüyordu ve kapitalist dünyanın kararlılıkla birleştiren ve bunu da büyük bir inatla işçi sınıfı ile devrimci
onulmaz çelişkileri, çok geçmeden Yeni Ekimler’i insanlık için bir ihtiyaç birleşmeyle taçlandırmaya yönelen bir devrimci siyasal akım olmadı. Bunu
haline getirecekti. ilk kez olarak TKİP yapmaktadır.
İşte şimdi o aşamadayız. Kapitalizmin insanlığı ve doğayı kasıp Onu yeni dönemin, gelmekte olan yeni proletarya devrimleri
kavurduğu, hoyratça talan edip tükettiği bir evredeyiz. Yeni bir emperyalist döneminin partisi yapan da budur... Onu Türkiye’nin devrimci geleceğini
savaşlar dönemi başladı ve şu günlerde tüm kapitalist dünya ağır bir kucaklayacak parti olarak nitelememiz bundan dolayıdır...
ekonomik bunalımın etkileri aldında sarsılıyor. Kapitalist dünya bile Karl
Marx’ın bir kez daha haklı çıktığını itiraf etmek zorunda kalıyor. Demek Hepinizi içten devrimci duygularla selamlıyorum...
ki, yeni bir devrimler dönemine yakınlaşıyoruz, demek ki Yeni Ekimler’in
kaçınılmaz olduğu bir yeni safhaya doğru ilerliyoruz.
Fakat tarihin ve bilimin ışığında biliyoruz ki, ne kapitalizm Yaşasın proletarya devrimi ve sosyalizm!
kendiliğinden yıkılır, ne de devrimler her halükarda zafere ulaşır. Yaşasın Türkiye Komünist İşçi Partisi!
Kapitalizmi yıkmak ve devrimlerin zaferini güvence altına almak bir
İşçi sınıfı savaşacak, sosyalizm kazanacak!
devrimci hazırlık işidir. Kapitalizmi yıkmak kapasitesine sahip biricik sınıf
olan işçi sınıfı devrimcileşmeden, devrimci bir partinin önderliği altında
kenetlenmeden, tam da bu sayede tüm öteki emekçi katmanları kendi (www.tkip.org sitesinden alınmıştır.)
birleştirici ekseninde birleşik bir kuvvet haline getirmeden, ne kapitalizm
yıkılır ne de proletarya devriminin zaferine ulaşılabilir.
Bu, tarihin, bu bizzat Ekim Devrimi’nin, onun taşıyıcısı olan
24 Lenin önderliğindeki Bolşevizmin, bize bıraktığı en büyük
Genç Komünistlerin TKİP’nin 10. Yıl etkinliğine mesajı...
Partimizin gençlik alanındaki sesi soluğu olan genç komünistlerin Bu düzenin tek alternatifi sosyalizmdir!
temel dayanağı, partimizin tutarlı dünya görüşü ve programıdır.
Marksist-Leninist bakışaçısıyla gençlik alanındaki sorunları kavrayıp bu Kapitalist sistem doğası gereği kendini döne döne tekrar eden kriz-
alana dair devrimci çözüm ve politika üreten biz genç komünistlerin lerinden birini daha yaşarken, burjuva ideologların bir kısmı tarafından
toplam hareket içerisine belirgin bir biçimde yansıyan enerji ve çabası, dahi Marks’ın haklılığından bahsedilebilmektedir. Sömürü ve talan üzer-
partimizin bu alana dönük ısrarlı politik ve örgütsel müdahalesinin ine kurulu bu köhne sistemin her daim krizlere gebe olacağı gerçeği
dolaysız bir yansımasıdır. dışında Marks’ı haklı çıkaran başka noktalar da bulunmaktadır. Bu
Genç komünistler, güçlü yanlarının yanı sıra yetersizlik alanlarını de çürümüş düzenin tek alternatifi sosyalizmdir. Sosyalizm ise ancak işçi
açıklıkla tanımlamaktadır. Bir dizi etkenle beraber ortaya koyulan ça- sınıfı ve emekçilerin devrimci bir program etrafında toplanarak iktidarı
baların tam karşılığını üretmemesi, örgütsel ve politik yönleriyle zor yoluyla ele almalarıyla gerçekleşecektir. Sınıfsız ve sömürüsüz bir
sistematik bir tartışmaya konu edilmektedir. dünyanın temellerinin atılacağı bu devrim ancak devrimci bir sınıf par-
Genç komünistlerin önündeki temel hedef, çizilen çerçeveye ve or- tisiyle örgütlenecektir.
taya koyulan çabaya paralel olarak daha güçlü bir komünist gençlik Bugün bu topraklarda böyle bir parti vardır! Bu partinin adı,
örgütlenmesi yaratmaktır. Bu iddia aynı zamanda partiyi her açıdan daha TKİP’dir!
da özümseme iddiasının diğer adıdır. Güçlü bir komünist gençlik örgütü Yaşasın Türkiye Komünist İşçi Partisi!
ise, birleşik, kitlesel, devrimci bir gençlik hareketi ve örgütünü yaratma Gençlik partiye, devrime, sosyalizme!
çabasıyla birlikte hayat bulabilecektir. (www.tkip.org sitesinden alınmıştır.)
28
Düzen katletmeye
devam ediyor!
Bizler bu düzenin kolluk güçlerinin yıllardır eden polisin üzerindeki üniforma ve belindeki silah,
hapishanelerde, karakollarda, okullarda, sokaklarda, sadece bu yıl için onlarca ölümün habercisi oldu.
meydanlarda emekçi sınıfların mücadelesine ve Korumakla yükümlü olduğu sistem kolluk güçlerine,
sistem karşıtı her türlü harekete karşı çürümüş kendisine karşıt her türlü harekette şiddete
düzenin devamlılığını sağlamak için, insan onuruna başvurulabilmesi için keyfiyete varabilecek haklar
sığmayacak her türlü yönteme nasıl rahatlıkla tanıyor. Estirilen teröre her zaman olduğu gibi
başvurabildiğine defalarca şahit olduk. Öyle ki, “terörle mücadele” diyor!
insanların gösteriler sırasında vahşice dövülmesi, Masum maskesiyle karşımızda duran sistem
karakolda tacize, tecavüze uğraması hepimizin öldürüyor. Atölyelerde, fabrikalarda, tersanelerde
duymaya alışık olduğumuz olaylar haline geldi. işlediği cinayetlere kaza süsü veren sistem, polis
Suratımıza inen tekmelerin, sistemin benliğimize cinayetlerini de “teröre karşı” mücadele adı altında
indirdiği darbeden daha çok can yakmadığını tam bir arsızlıkla savunuyor. Düzen kanla besleniyor
bildiğimiz için bu kadar kolay alıştık belki de! ve can almaya devam ediyor.
İşkenceyle katledilenlerin kendilerini yerlere atıp Ve bu katiller ellerini kollarını sallayarak
kafalarını duvarlara vurdukları türünden hikayelerle aramızda dolaşıyorlar. İnsanları işkencehanelerde
kandırılmaya çalışıldık. Korkutulduk, korktuk katledenleri, gösterilerde emekçilere, parkta oturan
konuşmaktan, hatta düşünmekten korkar olduk çocuğun göğsüne tekmeler indirenleri bu kokuşmuş
zamanla... Bir yandan bizleri “kötü adamlara karşı düzenin yasaları koruyor. Dolayısıyla, “dur” ihtarına
olan iyi polis” tiplemesiyle kandıranlar, öte yandan uymayan 17 yaşındaki gencin ve daha nicelerinin
korkutarak kafamızı bulandırmaya çalıştılar yıllarca. katili, polisiyle birlikte bu düzendir. Yıllarca bu
17 yaşındaki Ferhat Gerçek, 7 Ekim 2007’de düzene karşı çıkan her türlü sesi susturmaya ve etrafa
“Yürüyüş” dergisi satışı sırasında polis tarafından korku salmaya çalıştılar. Her geçen gün biraz daha
sırtından vuruldu. Olaya tanık olanların ifadesi çürüyen düzenlerinin yıkılmasından duydukları
“şüpheli” sıfatıyla, onu tekerlekli sandalyeye korkudan dolayı bunu yapıyorlar. Korktukları için
mahkum bırakan kolluk güçlerinin ifadesi ise korku salmaya çalışıyorlar!
“mağdur” diye alındı. Onu katleden polisin ifadesine Peki bizler daha kaç kişinin ölmesine seyirci
ise hala başvurulmadı. Kanıtlar kaybedildi. kalacağız? O korkuyla dolu hayatlarımızda daha ne
28 Eylül 2008’de, Gerçek’i vuran polisin kadar başımıza bir şey gelmeden geçirdiğimiz her gün
yargılanması için yapılan basın açıklamasının için şükrederek devam edeceğiz? Daha ne kadar
ardından Yürüyüş dergisi satan beş devrimci besleyip büyüteceğiz korkularımızı? Ne kadar
gözaltına aldı. Gözaltındakilere dayak atıldı, işkence bekleyeceğiz sistemin çarklarının gelip bizi de
yapıldı. Beş kişiden dördü tutuklanarak Metris ezeceği günü? Onların korkularını yaşamaya ne kadar
cezaevine gönderildi. Burada gardiyanlar ve devam edeceğiz?
jandarmalar tarafından dayak ve işkence devam etti. Korkulan başa gelecek... Kanla yazılacak belki
Karakolda ve cezaevinde maruz kaldığı işkence tarih... Ama alınan canlar susturmaya yetmeyecek
sonucu beyin kanaması geçiren Engin Çeber, 7 Ekim isyanın sesini... Haklı olan kazanacak, bir gün
2008’de yaşamını yitirdi. Devlet bu sefer işkenceyi mutlaka!
hasıraltı edemedi. Olay tepkilerle karşılandı. Bunun
üzerine katil devlet, bu kez de masum maskesini
takarak, bunun “münferit bir olay” olduğu
yanılsamasını beyinlere kazıyarak özür dilemeyi
uygun buldu.
Son dönemde düzen “terör” bahanesini
kullanarak, kolluk güçlerinin yetkilerini daha da
arttırmayı planlıyor. İnsanların gözünde cinayetleri,
işkenceyi meşrulaştırmak için demagojik bir
propaganda yürütülüyor. Anketler, toplumun bir
kesiminin “işkencenin gerektiğinde başvurulabilecek
bir yöntem” olduğunu savunabildiğini göstermeye
başlıyor.
Parkta oturan çocuğun göğsüne tekme atarak
öldüren, şüpheli olarak gördüğü her insanı rahatlıkla
kurşuna dizen, birini yalnızca eşcinsel olduğu için
dövebilen, sokakta taciz eden, karakollarda tecavüz 29
“Hüseyin Üzmez” olayının göstedikleri...
Suçlu kim(ler) ?
Bursa 4. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından hakkında 25 yıla kadar hapis cezası istemiyle, “Küçük yaştaki kıza
cinsel istismarda bulunup ruh sağlığını bozmak” suçundan dava açılan Hüseyin Üzmez ile “Kızını fuhuşa teşvik”
suçundan 20 yıl hapsi istenen Livaze Ç.’nin yargılanması geçtiğimiz Eylül ayında başlamıştı.
Hüseyin Üzmez tarafından tecavüze uğrayan B.Ç., İstanbul Adli tıp Kurumu’nda muayene edildi. İlk
duruşmasına iki pedagog ile gelen, yargılanma öncesi sürekli sakinleştirilen, ilk duruşmada gözyaşlarını
tutamayıp ağlayan B.Ç.’ye uzmanlar tarafından, yaşananlardan hiç etkilenmediği tanısı konuldu.
Üyeleri arasında İstanbul Üniversitesi rektör adayının da bulunduğu Adli Tıp Kurumu’nun verdiği rapor
sonucunda Hüseyin Üzmez serbest bırakıldı
Kimilerine göre bir skandal, kimilerine göre üzerlerinden şöyle bir geçilen 3. sayfa haberlerinden biri...
Bazıları onun sadece bir sapık olduğunu söylüyor, bazıları faşist, bazıları ise dinci gerici ya da ayda 500.000 YTL
maaş alan bir gazete yazarı. Tabii, 14 yaşındaki bir çocuğa tecavüz eden Hüseyin Üzmez’in suçsuz olduğunu
söyleyenler de var!
Evet, küçük bir çocuğa tecavüz eden Hüseyin Üzmez, “Allah’ın izniyle davadan beraat edeceğim”, “Ben
şöhretimin bedelini ödüyorum. Allah sizden tekrar razı olsun”, “Ben Allah’a inanan bir insanım. İnsanı
sevmeyen Allah’ı sevmez” diyebileme rahatlığını gösteren arsız bir gericidir. Aynı Üzmez, “Her şeye karşı bizim
23 milyon kilometre kare vatanımız vardı. Burası benim hem maddi hem manevi vatanım. Tunus, Bağdat, Halep,
Şam, Cezayir, Fas hep benim vilayetlerimdi. Buraları yeniden zapt etmeden, yeniden üç kıtaya yedi denize hakim
olmadan ölürsem gözlerim açık gider” de diyebilen azgın bir faşisttir. Kendisinin zamanında faşistlere akıl
hocalığı yaptığını, bir gazeteciye suikast düzenlediği de övünerek anlatıyor.
Bir taraftan medya kadının sistem tarafından bir meta olarak kullanılmasına hizmet ederken, sayfalarını kadın
vücudunu teşhir eden fotoğraflarla donatırken, diğer taraftan da tecavüz, taciz ve töre cinayeti gibi olayların
kaynağını tek başına bir kişiye, erkeğe indirgeyerek toplumun ilgisini oraya yöneltiyor. Tıpkı “Barış gelini” Pippa
Bacca’nın tecavüz edilip katledilmesi olayında olduğu gibi.
Yaşanan olayda Hüseyin Üzmez’in tek suçlu olarak gösterilmesi temelde yatan sebeplerin görülmesini
engellemek içindir. Yaşanan, kapitalist düzenin etkin bir silah olarak kullandığı dinsel gericilik sorunudur, kadın
sorunudur, sınıf sorunudur, ulusal sorundur... Bir taraftan evlilik yaşının 14 yaşına düşürülmesi ve imam nikahıyla
evlenen kadınların da miras hakkından yararlanabileceği gündeme gelirken, diğer taraftan aynı düzenin fuhuşu
meşrulaştırması, tecavüzü görmezden gelmesi, kadınları birer meta olarak kullanması, işçi ve Kürt kadınları iki
kat daha fazla sömürüye maruz bırakması boşuna değildir.
“Tarihin gördüğü en ileri burjuva devrimi Büyük Fransız Devrimidir. Bu devrimle feodal ilişkilere,
geleneklere, değer yargılarına muazzam darbeler vurulmuştur; bu devrim sayesinde akıl ve bilim öne çıkmış; din
ve kilise, papazların kovulması ve kiliselerin ateşe verilmesine varacak denli itibardan düşmüş; insan ve yurttaş
hakları bugün hala geçerli evrensel beyannamelere konu olmuş, özgürlük ve eşitlik idealleri alabildiğine
yüceltilmiştir. Ama bu en büyük burjuva devrimi bile kadın hakları ve özgürlüğü alanına
uzanamamıştır. ( Kadın sorunu üzerine konferanslardan.../1, Kızıl Bayrak, Sayı: 2006/6 )
İşçilerle birlikte aristokrasiye karşı mücadele veren burjuvazi, daha sonra bunun kendisi için
eşitlik ve özgürlük olduğunun anlaşılmasıyla buna karşı harekete geçen işçilerin mücadelesini
engellemek için zamanında karşı çıktığı dinsel gericiliği kullanmaya başlamıştır.
“Kadının burjuva toplumunda ezilen bir cins olduğunu ve egemen burjuva değer
yargıları içinde aşağı bir cins olarak görüldüğünü biliyoruz. Bu bugünkü burjuva
toplumda çok açık ve kaba bir biçimde ifade edilmese de, sonuçta toplumsal değer
yargılarının, geleneklerin, örf ve adetlerin, ve nihayet, bütün bunlara manevi bir
koruma zırhı oluşturan dinin, kadını hep aşağıladığını, hep geride
gördüğünü, onu aile ve toplum içinde ikinci sınıf saydığını, dahası
bunun genellikle de sorun edilmediğini, tersine egemen kültür ve
değer yargıları içinde olağan karşılandığını biliyoruz.” (Kadın
sorunu üzerine konferanslardan.../1, Kızıl Bayrak, Sayı: 2006/6 )
Hüseyin Üzmez’in bu düzenin adaleti tarafından suçsuz
bulunması şaşırtıcı değildir. Fakat Hüseyin Üzmez cezalandırılsa
da, mesele tek başına onun ya da onun gibilerin cezalandırılmasıyla
çözülmeyecektir. Bu bir toplumsal sistem sorunudur ve ancak bu
sistemin değişmesiyle çözülebilecektir. Bu sisteme karşı mücadele
verilmedikçe, kapitalizm, tecavüzcüler ve tüm bunları görmezden
gelen bir toplum yaratmaya devam edecektir.
30
Türkiye’den...
Metal işçileri: sloganlarını coşkuyla attılar. Emekçilerin de destek verdiği yürüyüş
“Kavgayı sonuna kadar götüreceğiz!” boyunca bildiriler dağıtıldı. Metal işçilerinin sloganları, alkışları ve
100 bini aşkın metal işçisinin kaderini belirleyecek olan toplu iş düdükleri hiç susmadı.
sözleşmesi görüşmeleri fabrika kapatmalar, ücretsiz izin uygulamaları, kriz
bahanesiyle gerçekleştirilen işçi kıyımları eşliğinde devam ediyor. Bursa’da Taksim: “Zamlara, işsizliğe ve yoksulluğa hayır!”
Asil Çelik, Kocaeli’de Tezcan Galvaniz, Kartal’da Yakacık Valf’te kriz 12 Eylül askeri faşist darbesinin ürünü olan “24 Kasım Öğretmenler
bahanesiyle sendikal örgütlülüğü saldırılırken, metal işçileri metal Günü” eğitim emekçileri tarafından eylemlerle karşılandı.
patronların kölelik dayatmalarına karşı yürüyor. Tünel’de toplanan Eğitim-Sen İstanbul Şubelerine üye emekçiler en
2008–2010 Metal Grup Toplu İş Sözleşmesi görüşmelerinde önde açılan “Ders: Ekonomi, Konu: Kriz, Çözüm: Hamdolsun teğet
uyuşmazlık zaptını tutan Birleşik Metal-İş Sendikası’nın “MESS geçecek, Sonuç: İşten çıkarmalar, Satılık okullar, Güvencesiz çalışma,
dayatmalarına hayır!” diyerek başlattığı Cuma yürüyüşleri geçtiğimiz hafta Doğalgaza zam! / Krizin bedelini ödemeyeceğiz!” pankartı arkasında
da sürdü. İstanbul’da Ümraniye ve Kartal’da, Gebze’de ise MESS kortejler oluşturdular.
kapsamında olan fabrikalarda gerçekleştirilen yürüyüşlerde kriz bahanesiyle Yüzlerce eğitim emekçisi taşıdıkları döviz ve flamalarla coşkulu bir
yaşanan işten atmalar ve MESS dayatmaları protesto edildi. Tersane İşçileri görüntü oluştururken eğitim emekçilerinin önü Galatasaray Lisesi önünde
Birliği Derneği üyesi tersane işçileri, DİSK’e bağlı Genel-İş Sendikası polis barikatıyla kesildi. “Baskılar bizi yıldıramaz!”, “Direne direne
Anadolu Yakası Bölge Başkanı Veysel Demir, UİD-DER üyeleri ve Çağrı kazanacağız!”, “Emekçiye değil çetelere barikat!”, “Faşizme karşı omuz
gazetesi yürüyüşlere katılarak metal işçileriyle sınıf dayanışmasının anlamlı omuza!” sloganlarını atan emekçilerin kararlı tutumları çevik kuvvete geri
bir örneğini sergilediler. adım attırdı ve barikat açıldı.
Barikatın açılmasıyla beraber Taksim Meydanı’na ilerleyen emekçilerin
Prysmian işçilerinden MESS dayatmalarına yanıt! coşkusu daha da arttı. İstiklal Caddesi üzerinde eyleme tanık olan birçok
Bursa’da Asil Çelik işçilerinin ücretsiz izin saldırısına karşı insan alkışlarla yürüyüşe destek verdi.
kilometrelerce yürüyerek gerçekleştirdiği “Krizin faturasını ödemeyeceğiz!”
yürüyüşünün ardından metal işçileri eylemlerini büyütüyor. “İşçi katliamına dur deme zamanı!”
Birleşik Metal-İş Sendikası Bursa Şubesi’nin örgütlü olduğu Kot taşlama ve yıkama işçilerinin örgütlenmesi için yola çıkan Kot
Prysmian’da işçiler, 2008-2010 Metal Grup Toplu İş Sözleşmesi İşçileri Birliği, 23 Kasım günü Beyoğlu İstiklal Caddesi üzerindeki Mavi
görüşmeleri arabulucu aşamasında devam ederken, 25 Kasım akşamı Jeans mağazası önüne yaptığı yürüyüşle “Artık ölmek istemiyoruz!” dedi.
fabrikayı terk etmeme eylemi gerçekleştirdiler. Silikozis hastalığının pençesinde ölüm-kalım savaşı veren, sosyal
Fabrika içinden sloganlarla çıkan 08.00-16.00 vardiyasındaki işçiler, güvencesizlik ve kuralsız çalışma koşullarında ölümüne çalışan kot taşlama
fabrika kapısında bekleyen 16.00-24.00 vardiyası işçileri ile buluştu. 16.00- işçileri bir kez daha seslerini yükselttiler. “Artık ölmek istemiyoruz!”, “Kot
24.00 vardiyası işçileri çalışmaya başlarken, 08.00-16.00 vardiyası işçileri taşlama işçisi köle değildir!”, “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya
saat 19.30’a kadar fabrikayı terk etmedi. Eylem boyunca metal işçileri hiçbirimiz!”, “Mavi’nin patronu işçilerin katili!”, “Yaşasın kot işçileri
alkışlarla birlikte “Zafer direnen işçilerin olacak!”, “MESS, MESS şaşırma, birliği!” sloganlarının sıkça atıldığı eylemde okunan basın açıklaması, kot
sabrımızı taşırma!”, “Emeğe uzanan eller kırılsın!”, “Direne direne işçilerinin mücadele talepleriyle son buldu.
kazanacağız!”, “İnadına sendika inadına DİSK!”, “İş ekmek yoksa barış
da yok!” sloganlarını coşkuyla attılar. “Şiddetin kaynağı kapitalizme karşı mücadeleye!”
“25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele
Asil Çelik işçisinden eylem… Günü”ne İstanbul’un çeşitli sanayi havzalarında yürüttükleri çalışmalarla
Ücretsiz izin saldırısına karşı direnişe başlayan Asil Çelik işçileri, 20 hazırlık yapan Emekçi Kadın Komisyonları, Galatasaray Lisesi’ne
Kasım günü fabrikanın bulunduğu Orhangazi’den onlarca kilometre yol yaptıkları yürüyüşle işçi ve emekçi kadınları kapitalizmin şiddetine, ulusal,
katederek Bursa şehir merkezine kadar süren bir yürüyüş gerçekleştirdiler. cinsel ve sınıfsal sömürüsüne karşı mücadeleye çağırdılar.
“Krizin faturasını sorumluları ödesin!”, “Ücretsiz izin dayatmasına “Kapitalizm kriz, açlık, yoksulluk şiddettir! Emekçi Kadınlar mücadel-
hayır!”, “İşten atmalar yasaklansın!” talepleri ile sabah saat 08.00’de eye! / Emekçi Kadın Komisyonları” pankartını açan emekçi kadınlar, erkek
fabrika önünde yapılan açıklamayla başlayan yürüyüş, Bursa-İstanbul sınıf kardeşleriyle “Kadın-erkek elele örgütlü mücadeleye!” sloganını
yolunun İznik Kavşağı’na kadar sürdü. Buradan servislerle Gemlik girişine attılar.
gelen işçiler Özdilek önünden tekrar yürüyüşe geçerek Gemlik İskele Kadına yönelik şiddetin kaynağı olan kapitalizme karşı mücadeleyi
Meydanı’na kadar yürüdüler. temel alan açıklamada kadına yönelik şiddetin, evde, fabrikada, gözaltında,
Yapılan açıklamanın ardından tekrar araçlara binilerek Bursa sokakta ve cezaevlerinde sürdüğü belirtildi. Kadına yönelik şiddetin ulaştığı
girişindeki Ovakça Beldesi’nde Grammer ve Prysmian işçileri ile buluşan boyut şu sözlerle özetlendi:
Asil Çelik işçileri buradan tekrar yürüyüşe geçtiler. Tofaş fabrikasının “Hüseyin Üzmez tarafından 14 yaşındaki kız çocuğuna gerçekleştirilen
karşısında Tofaş işçilerini mücadeleye çağıran konuşmalar yapıldı. “Tofaş tacizin ardından hazılıkları gizlice yapılan yasa tasarısıyla 14 yaşından
işçisi yalnız değildir!” sloganı coşkulu bir şekilde atıldı. büyük olan kız çocuklarına tecavüz edildiğinde cezanın şikayete bağlı
Beşyol kavşağında metal işçilerinin önü polis barikatıyla kesildi. İşçiler olması, tecavüzcü ile evlilik durumunda cezanın ortadan kaldırması ve
barikatı “Baskılar bizi yıldıramaz!” sloganlarıyla protesto etti. Yapılan evlilik yaşının 14’e düşürülmesi vb. düzenlemeler, kadına karşı şiddet ve
görüşmelerin ardından yolun açılmasıyla yürüyüşe devam edildi. Yürüyüş tecavüzün devlet tarafından yasalaştırılması ve meşru görülmesi anlamına
boyunca metal işçileri sıklıkla “Asil Çelik işçisi köle değildir!”, “Krizin geliyor. Hatta Üzmez’in tahliyesi ile birlikte tüm devlet kurumlarnınn nasıl
faturasını ödemeyeceğiz!”, “Bedel öderiz, bedel ödettiririz!”, “İşten tecevüzcüleri koruduğu ve kolladığını da görülüyor…”
çıkarmalar yasaklansın!”, “Krizin faturası patronlara!”, “Ücretsiz izinlere Açıklamanın son bölümünde ise emekçi kadınlar, şiddetin
hayır!”, “Gemileri yaktık dönüş yok artık!”, “Yaşasın sınıf dayanışması!” sona ermesi için şiddetin kaynağına karşı mücadeleye
çağrıldı. 31
Dünyadan...
Almanya’da yüz bin liseli eylemdeydi! Özelleştirmelere karşı mücadele sadece eğitim sektörü ile
sınırlı kalmadı. Sağlık sektöründe çalışan işçi ve emekçiler de uzun
Almanya’da 12 Kasım günü 40 kentte 100 bine yakın öğrenci bir süredir özelleştirmeleri protesto için alanlara çıkıyorlar.
dersleri boykot etti. Öğrenciler sokağa çıkarak hükümetin eğitim 15 Kasım günü ise tüm ülke genelinde 75 merkezde, “Krizin
politikalarını protesto eden gösteriler gerçekleştirdiler. faturasını kendiniz ödeyin!” sloganı altında gösteriler düzenlendi.
Boykot çağrısını daha önce Berlin’de bir araya gelerek eğitim
politikalarına karşı mücadele kararları alan eyalet lise öğrenci Kolombiya’da pancar işçileri kazandı
temsilcileri yaptı. Ekonomik kriz gerekçe gösterilerek tekellere
milyarlarca Euro aktaran hükümetin bu politikasını eleştiren Cauca Nehri Vadisi bölgesinde, Ulusal Şeker Kamışı İşçileri
öğrenci temsilcileri, eğitime yeterli bütçe ayrılması ve herkese Sendikası’nda örgütlü olan 18 bin Kolombiyalı şeker işçisinin 15
parasız eğitim hakkı taleplerinin yanı sıra üniversitelerin aldığı Eylül’de başlattıkları grev, işçilerin kazanımları ile sonuçlandı.
harçlara tepki gösteriyorlar. 56 gün süren grev süresince kararlılıkla mücadele eden işçiler
Berlin’de yüzlerce öğrenci Humbolt Üniversitesi’ne ait bir taleplerinin tümünü kabul ettirdiler. Buna göre işçiler yüzde 15
binayı işgal ederek binanın pencerelerine kızıl bayraklar astılar. ücret artışı alacaklar.
Erfurt’ta yüz kadar öğrenci Eyalet Eğitim Dairesi’ni işgal etti. Yine daha önce 12-14 saat arası çalışmak zorunda bırakılan
Boykota katılan öğrencilerin cezalandırılmayacağı sözünün işçilerin çalışma saatleri 8 saat olarak belirlendi. Mesailer ise 2
verilmesinden sonra işgal eylemi sona erdi. Hannover kentinde de saat ile sınırlandı. İşveren, işçilerin ve ailelerinin hastalık sigor-
öğrenciler eyalet parlamentosunu işgal ettiler. tası, kira, eğitim ve sosyal hizmet primlerini destekleyecek. Cauca
Öğretmenler Sendikası GEW de öğrencilerin eylemlerini Vadisi’ndeki şeker kamışı işçileri sefalet ücreti karşılığı haftanın
destekledi. Sendikanın yaptığı açıklamalarda, toplumda sosyal her günü 14 saatten fazla çalışmak zorunda bırakılıyorlardı. Cauca
bakımdan zayıf olan ve eğitimden uzak kalan kesimlerin haksızlığa Vadisi’ndeki tarlalarda ve imalathanelerde kötü çalışma
uğramasının eğitim sistemindeki eksikliklerden kaynaklandığı koşullarının yanısıra iş kazaları ve mesleki hastalıkların çok
vurgulandı. Gösterilere üniversite öğrencileri ve veliler de katıldı yaygın olduğu ifade edilirken, çalışma ve yaşama ortamı ve içme
sularının tarım ilaçlarıyla yüksek oranda kirlenmiş durumda
İtalya’da binlerce öğrenci alanlarda! olduğu vurgulanıyor.
Şeker kamışı işçileri vadide hükümet tarafından desteklenen
İtalya’da sağcı Berlusconi hükümetinin eğitim politikalarına sahte “kooperatifler”de çalışmaktalar. Böylece gerçek işverenler
karşı 15 Kasım günü 500 bin üniversiteli Roma sokaklarına çıktı. işçiler için toplu pazarlık, gerekse de sağlık ve emeklilik gibi so-
Üniversite öğrencilerinin gösterilerine eğitim ve üniversite rumluluklarından kurtulmuş oluyorlar. Hatta sağlık ve emeklilik
çalışanları da destek verdi. Roma sokaklarını dolduran yüz binlerce gibi primleri işçiler kendi ceplerinden ödemek zorunda kalıyorlar.
öğrenci taşıdıkları pankart, döviz ve haykırdıkları sloganlarda, Ulusal Şeker Kamışı İşçileri Sendikası, 14 Temmuz’da, insanca
Berlusconi hükümetinin okulları ve üniversiteleri özelleştirerek ücret, çalışma saatlerinin düşürülmesi, çalışma, yaşama ve sağlık
kamusal eğitim sistemini yok etmek istediğini vurguladılar. koşullarının düzeltilmesi ve sahte kooperatiflerin yerine sendikayı
Yürüyüşe eğitim sendikaları ve öğrenci örgütleri çağrı yaptı. ve toplu sözleşmeyi tanıyan resmi iş sözleşmelerinin getirilmesi
Roma’daki yürüyüşe İtalya’nın her yerinden katılım oldu. taleplerini imalathane ve etanol fabrikası sahipleri birliği
Öğrenciler eğitim reformunu değişik biçimlerde protesto ettiler. Asocana’ya sundu. İşveren talepleri görmezden geldiği gibi, işçi-
İtalya Eğitim Bakanı Mariastella Gelmini tüm tepkilere rağmen lerin üzerine polis gönderdi. Bunun üzerine işçiler greve gittiler.
eğitim reformunu uygulamaya kararlı olduklarını bir kez daha Bu grev Kolombiya’da son yıllarda gerçekleşen en uzun ve en
vurguladı.Bütçe kesintisiyle birlikte üniversitelerde açılan ders sert grev oldu.
sayısının düşeceği ve bazı bölümlerin kapatılacağı tahmin ediliyor.
Bu aynı zamanda, üniversite eğitiminin kalitesinin gerilemesi ve Venezüella’da yerel seçimler…
çok sayıda üniversite personelinin işine son verilmesi anlamına
geliyor. Hugo Chavez, ‘98’de yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerini
kazanarak devlet başkanı olmuştu. Chavez, aradan geçen 10 yıllık
İspanya’da özelleştirme protestoları sürede, Venezüella’da yapılan üç cumhurbaşkanlığı, üç anayasa
referandumu, iki parlamento, iki belediye ve bölge kilisesine bağlı
İspanya’da 13 Kasım tarihinde grevler, yürüyüşler ve protesto belediyelikler ve bölgesel seçimlerden galip çıkmayı başardı.
gösterileri gerçekleşti. Protestolar yeni okul yasasına, sağlık Chavez’in tek seçim yenilgisi Aralık ‘07’de yapılan anayasa
sektöründe özelleştirme yasalarının yeniden uygulamaya referandumu oldu. Bu yenilgi ise, gerici cephenin başarısından
geçirilmesine ve kapitalizmin mali krizi neden gösterilerek kitlesel değil, Chavez’e destek veren emekçilerin referanduma
işten çıkarmalara karşı yapıldı. ilgisizliğinden kaynaklanmıştı.
En büyük gösteri 13 Kasım günü Barcelona’da düzenlendi. Chavez’in başkanlığa seçilmesinden sonra “seçimler ülkesi”
Burada yeni okul yasasına karşı öğrenciler öğretmenlerle birlikte görünümü kazanan Venezüella’da son olarak vali ve belediye
sokaklara çıktılar. Yürüyüşe aynı anda grevde bulunan itfaiye başkanları seçimi yapıldı. Sandığa giden seçmenler, 22 eyalet valisi
çalışanlarının delegeleri de katıldı. Nissan işletmelerinde çalışan ile 300’ü aşkın belediye başkanı için oy kullandılar.
mücadeleci işçiler de eyleme destek verdi. Yürüyüşe 50 binin Seçimlerde Chavez’in kuruluşuna önayak olduğu PSUV 22
üzerinde bir katılım oldu. eyaletten 17’sinin valiliğini kazandı. PSUV’un belediye başkan
Yürüyüşe özellikle öğretmenlerin katılımı anlamlıydı. Zira en adayının başkent Caracas’ta yenilgiye uğraması, ABD destekli
büyük iki sendika, CCOO ve UGT, eylemleri boykot karşı devrimci güçlerin seçim zaferi ilan etmelerine vesile olsa da,
etme çağrısında bulundular. Buna rağmen Katalanya seçimlerin toplam sonuçları üzerinden bakıldığında, Birleşik
32 bölgesinde derslerin üçte ikisi yapılmadı. Sosyalist Parti’nin ezici zaferi tartışmasızdır.
Mirabel kardeşler emekçi
kadınların özgürlük
mücadelesinde yaşıyor...
Dominik Cumhuriyeti’nde Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele eden ve Clandestina Hareketi’nin
öncülerinden olan Mirabel kardeşler, 25 Kasım 1960 günü diktatörlüğün askerleri tarafından katledilir.
Diktatörlüğe karşı özgürlük mücadelesini örgütleyen bu üç kız kardeşten birinin kod adının kelebek
olmasından dolayı “kelebekler” olarak anılırlar.
Kelebekler diktatörlük sistemine karşı mücadele ederken, insanlığın gördüğü en aşağılık
yöntemlerden biri olan tecavüze maruz kalarak öldürülürler. Diktatörlük tarafından araba kazası olarak
kayıtlara geçirilen bu katliamın günü olan 25 Kasım, 1981’de Dominik’te toplanan Latin Amerika
Kadın Kurultayı’nda,”Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Uluslararası ve Dayanışma
Günü” olarak kabul edilir. Daha sonra 1999 yılında BM tarafından “25 Kasım, Kadına Yönelik Şiddetin
Yokedilmesi için Uluslararası Mücadele” günü ilan edilir.
Egemenlerin 25 Kasım’ın içini boşaltıp yasal düzenlemeler yaparak kendini aklamaya çalışması,
tarihin ve gerçeklerin üzerini örtmeye yetmeyecektir. Burjuva basın ve feminist kadın örgütlerinin sıkça
dillendirdi şiddetin son bulması için caydırıcı cezaların uygulanması hiç de sorunu gideren bir çözüm
değildir.
Çünkü kadını çifte sömürüye maruz bırakan kapitalist düzenin ta kendisidir. Fabrikalarda karın
tokluğuna çalışıp ev geçindirmeye veya ev ekonomisine destek vermeye çalışan kadının işi bununla
bitmeyip ev işleri, çocuk bakımı vb. ile sürüp gider. Burjuvazi bununla da yetinmez, mallarına pazarda
pay kapmak için “güzel” bir tanıtım aracı olarak ya da doğrudan bedenlerini pazarlayarak da kadını
kullanır. Erkek egemen toplumu tekrar tekrar üreten kapitalizm, bütün bunların sorumluluğunu erkeğe
yükleyerek, emekçi kadınların öfkesini kendisine değil erkeğe yöneltmeye çalışır. Sanki erkeğin
doğasında kadına şiddet uygulamak varmış gibi ceza erkeğe kesilmekte ve feminist çevrelerce mücadele
bu eksene sıkıştırılmaktadır. Oysa kadın-erkek ilişkilerinin özgürce değil “efendi-köle” ilişkisine göre
yaşanmasının nedeni, insana değer vermeyen ve gece-
gündüz demeden sömüren ve kadını alınıp satılan bir mal
haline getiren kapitalizmdir.
Bir taraftan yasal düzenlemelerle kendini
makyajlamaya çalışan sistem, diğer yandan bütün
kurumlarıyla cinsel istismarı meşrulaştırmakta, kadın-erkek
bütün işçi-emekçileri kültürel yozlaşmadan geçirip onlarca
araç ve yöntemi kullanarak düzene bağlamaya
çalışmaktadır.
Mirabel kardeşlerin kaderini Türkiye’de de çok sayıda
devrimci kadın yaşamıştır. Cinsel taciz ve tecavüz olayları
hiçbir dönem emniyetten, cezaevlerinden eksik olmamış,
gözaltılarda onlarca kadın devrimci taciz veya tecavüze
uğramıştır. Kürt kadınları ise devletin bu iğrenç
uygulamalarından özel olarak nasibini almıştır.
25 Kasım’ın içeriğini boşaltarak emekçi kitleleri
uyutmaya çalışan asalaklara en anlamlı cevap yine
örgütlenen ve özgürleşen kadın işçi-emekçilerden
gelecektir.
Gerçek anlamıyla emekçi kadının özgürleşmesi,
beraberinde erkeğin de özgürleşmesinden, bir bütün olarak
işçi sınıfının özgürleşmesinden geçmektedir. Kadın-erkek
ilişkilerinin özgürce yaşanması, insan emeğine ve bedenine
değer verilen bir sistemle, sosyalizmle mümkündür. Emekçi
kadınlar bu sistemi değiştirmek ve şiddete son vermek için
erkek sınıf kardeşleriyle birlikte mücadele etmek
zorundadır.
33
1918-1923
Alman Kasım Devrimi
ve
devrimde partinin rolü
Kapitalist barbarlığın insanlığa yaşattığı tutum 1914’te Almanya’da savaşın başlamasıyla
korkunç yıkım ve vahşetin ortasında 20. yüzyılın birlikte kağıt üzerinde kalmaktan öteye geçemez.
başlarında tüm görkemiyle Sosyalist Ekim Savaş başladığında SPD savaş kredilerine onay
Devrimi insanlığa gerçek kurtuluş yolunu gösterir. verir ve Alman işçilerini “vatan toprakları”nı
Halklar hapishanesi olan ve Avrupa gericiliğinin savunmaya çağırarak Alman burjuvazisine
kalesi sayılan Çarlık Rusyası’nda Bolşevik Parti yedeklenir. Parlamentoda 110 milletvekili bulunan
önderliğindeki Rus proletaryası 1917 Ekim’de, SPD’de sadece Karl Liebknecht savaş kredilerine
dünya proletaryasına ve ezilen halklara yol oy vermez.
gösteren Ekim Devrimi’ni gerçekleştirir. Barışçıl mücadele sürecinde giderek çürüyen
Ekim Devrimi, kapitalizmin baskısına, ve bürokratik bir yapıya dönüşen SPD içerisinde
yıkımlarına ve sömürüsüne karşı yeni bir emperyalist savaş karşıtı muhalefet çok cılız kalır.
dünyanın ilk habercisiydi. Dünya işçi sınıfına ve Rosa Luxemburg savaş karşıtı faaliyetlerinden
ezilen halklarına yol gösteren tarihsel bir zaferin, dolayı tutuklanır. Karl Liebknecht askerlik yaşı
kapitalist barbarlığa karşı proletaryanın zaferinin geçmesine rağmen askere alınır ve bir süre sonra o
müjdeleyicisiydi. Bundan bir yıl sonra, 1918 da tutuklanır.
Kasım’ında, Alman proletaryası ayağa kalktı. Savaş sürecinde hoşnutsuzluklar artar, 1915’te
Çürüme ve ihanet ile sosyalizm davasına olan küçük de olsa sokak gösterileri başlar. 1916’ya
inancın bir arada yaşandığı Alman Kasım gelindiğinde Karl Liebknecht ve Rosa
Devrimi, Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin Luxsemburg’un oluşturduğu Enternasyonal Grup
(SPD) ihanetiyle zafere ulaşamadı. Alman Kasım savaş karşıtı gösteriler ve toplantılar örgütlerler. 1
Devrimi zafere ulaşamamış olsa da, devrim ve Mayıs 1916’da örgütlenen gösteride Karl
sosyalizm mücadelesi açısında oldukça anlamlı Liebknecht “Kahrolsun savaş! Kahrolsun
dersler bıraktı. hükümet!” diye haykırır ve bunun üzerine
tutuklanır. Bu tutuklama üzerine 55 bin işçi greve
SPD’de çürüme ve ihanet çıkar.
Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg’un başını
SPD 1890 yılıyla birlikte işçi sınıfının kitlesel çektiği ve sol kanat olarak adlandırılan
ve legal partisi durumuna gelmiştir. SPD Spartakistler ve Bernstein’ın başını çektiği bir
kitleselleşmesiyle birlikte, 1912 yılında 110 grup, Nisan 1917’de SPD’den ayrılarak Bağımsız
milletvekiliyle parlamentoda temsil edilen bir Almanya Sosyal Demokrat Partisi’ni (USPD)
partidir. kurar. Spartakistler USPD’ye katılır ama süreç
Dağılmadan önce II. Enternasyonal’in 1912’de boyunca hep bağımsız politikalarını sürdürürler.
alınan son toplantısında, emperyalist paylaşım Spartakistlerin ayrı bir örgütlenmeye
savaşı karşısında alınacak tutum tartışılır ve savaş yönelmemesi, daha önce SPD’den
karşısında alınacak tutum açık ve net bir biçimde ayrılamamalarındaki sebeple aynıdır. Sosyal
ortaya konulur. Savaşa ve militarizme karşı etkin demokrat örgütler içinde yer alarak kitlelerden
bir kitle mücadelesinin örülmesi, savaşın kopmama düşüncesi!
niteliğinin teşhir edilmesi ve savaşa verilecek her 1917’de Berlin’de 200 binden fazla metal işçisi
türlü desteğin işçi sınıfına ihanet olacağı greve çıkar ve Nisan’da ilk İşçi Konseyi kurulur.
34 yönündeki devrimci tutum açıklıkla ilan edilir. Bu Ocak 1918’de Berlin’de başlayan, Kiel, Hamburg,
Ruhr Havzası ve Münih’e yayılan grevler bu hareketliliğin son noktasıdır. Greve Berlin’de 500 bin, tüm
Almanya’da ise bir milyonun üstünde işçi katılır. 1918’de Almanya’nın savaşı kaybettiğinin anlaşılması
ve ateşkes görüşmelerinin başlamasıyla muhalefet durulur. İşçi sınıfının mücadelesine ve
enternasyonalizme tarihi bir ihanet sergileyen SPD mükâfatını hükümet ortağı olarak alır.
36
19 Aralık:
Katliam ve direniş
Bayrampaşa, Ümraniye, Çanakkale, Çankırı, Bartın, Malatya, Ceyhan, Buca, Ulucanlar, Uşak, Kürkçüler,
Bursa, Aydın, Niğde, Gebze... 19 Aralık 2000’de eş zamanlı olarak yirmi cezaevinde gerçekleştirilen katliamda,
gaz ve yangın bombalarıyla ve kurşunlarla yirmisekiz devrimci katledildi, yüzlercesi yaralandı ve sakat kaldı...
kişileri de bunun önder konumundaki kişileri de bunun içinde bir yere olarak sorgulanmasından öte, temelleri onun
döneminden atılan resmi ideolojinin ve bu eksen
içinde bir yere
oturturken, burjuva ideolojisi bunun tam tersini yapar.
Devrimci önderler eksiklikleri ve üstünlükleri ile belli üzerinden Kemalizmin sorgulanması gerekiyor.
oturturken, burjuva tarihsel koşulların ürünü iken, böyle süreçlerde ortaya Etnik kimlikleri, kültürleri ve dilleri asimile eden
ideolojisi bunun tam çıkan burjuva önderleri gereğinden fazla abartılır, eksiği “tek millet, tek devlet, tek bayrak” anlayışı burjuva
cumhuriyetin bütün bir tarihine damgasını vurmuştur ve
tersini yapar.
gediği olmayan kahramanlara çevrilir. Bundan dolayıdır
ki, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Mustafa Kemal bugün de sürmektedir. Koca bir halk hala yok
Devrimci önderler ve Kemalist ideoloji tartıştırılmamış, “tabu” haline sayılmakta, inkâr ve imhaya tabii tutulmaktadır. Eğer
eksiklikleri ve getirilmiştir. gerçek bir Kemalizm tartışması ve resmi ideoloji
üstünlükleri ile belli “Mustafa” belgeselinin gayesi “insan” Mustafa’yı hesaplaşması yapılacaksa, bu temeller üzerinde
yapılmalıdır.
tarihsel koşulların
anlatmak olarak belirtiliyor. Onun da nihayetinde insan
olduğu, sigara kullanıp her gün bir büyük rakıyı Belgeseldeki diğer bir polemik konusu olan M.
ürünü iken, böyle devirebildiği, aşkları, hırsları ve yalnızlıkları olduğu Kemal’in “Kürtlere yerel özerklik verilmeli” söylemi
süreçlerde ortaya seyircinin gözüne sokulmak isteniyor. Resmi ideolojinin ise, önümüzdeki günlerde çeşitli çevrelerce liberal ham
hayallere konu olmaya adaydır.
çıkan burjuva
özüne hiçbir biçimde dokunulmadan, yalnızca bu
sınırlarda onun dışına çıkılıyor. Seyirci karşısında, M.
önderleri gereğinden Kemal’in “bilmediğimiz yönleri”yle birlikte hayatına Kemalizm’in iflası
fazla abartılır, eksiği ilişkin ne varsa bir çırpıda anlatmak isteyen bir film
gediği olmayan buluyor. Son olarak Can Dündar, “Mustafa” belgeselinin
yapımında Genelkurmay arşivindeki Atatürk
kahramanlara çevrilir. Kemalizmin ideolojik yükü... günlüklerinden faydalandığını belirtiyor. Kimselerin
giremediği böyle bir arşivin kapıları nedense Can
M. Kemal’i içerisinde bulunduğu tarihsel Dündar’a sonuna kadar açılıyor. Faşist ideolojinin kalesi
koşullardan yalıtarak onun dönemsel politikalarına olan kurum ve kuruluşlar Dündar’ın Mustafa
dokundurmalar yapmak belgeselin “özünü”, dolayısıyla belgeselinde sorun görmüyorsa, açıktır ki film, bugün
C. Dündar’ın “niyetini” tartışmaya açmış bulunuyor. artık çürümüş bulunan burjuva cumhuriyetin ulusal
Önemli toplumsal gelişmelerin yaşandığı, laik-anti laik kahramanı M. Kemal’i “allayıp pullayarak” sunma
adı altında düzen içi çatışmaların şiddetlendiği bir projesidir ve çok yönlü bir kriz içinde debelenen düzen
dönemde ideolojik yükünden kurtulmuş bir bundan yarar ummaktadır. Bu sefer M. Kemal’e bakılan
Kemalizm’dir sunulmak istenen. pencere biraz farklı olsa da içinde bulunan odalar her
Bir türlü dikiş tutmayan burjuva Kemalist ideolojiye zamanki gibi aynıdır.
38 taze kan sunmak amacıyla böyle bir belgesel çekildiği A. Direnç