Professional Documents
Culture Documents
1
**Fakat 1938’de Hitler Avusturya’yı ilhak ediyor, Almanya’ya
katıyor onun ardından İtalya’dan sonra Almanya, Orta Avrupa’dan
Balkanlara doğru sarkacak ikinci bir ülke olarak görülebilir.
**30’ların sonuna gelindiğinde Alman tehdidi Türkiye’nin temel
tehdit algılamalarında birinci sıraya gelecektir. İşte bu
algılama sonucu, 1930’lara bakıldığında 20’lerde hukuksal alanda
düzenlemeler yapılmıştı. 30’ların ilk yıllarında 1. 5 Yıllık
Kalkınma Planı yapılarak özellikle iç ticari anlamda,
sanayileşme anlamında sivil yatırımlara yönelik planlama
yapılıyor. (Porselen, şeker fabrikaları gibi sivil yatırımların
yapıldığı, sanayileşmenin yükseldiği bir dönem). Bu plan 37’de
hedefine ulaşınca ikinci plan yapılır. İkinci planın hedefi
Türkiye’nin savunmasına yönelik yatırımlar yapmak ve krediler
bulmaya yöneliktir. Çünkü 30’ların ikinci yarısı Türkiye’nin iç
sorunlarından çıkıp dışarıya başını çevirdiği Akdeniz ve
Avrupa’dan gelecek olan ve Montrö’den sonra Stalin’in yine
boğazlar üzerinde niyetleri olduğu anlaşılmaktadır. Böyle bir
ortamda da bakıldığında Türkiye’nin tekrar tehdit algılamasının
üç koldan arttığını görüyoruz.
**1938’e gelindiğinde Türkiye’nin 23-33 yılındaki 10 yılında
sivil yatırımlar yaptığı dönemde sanayiye yüzde 23’lük bir
yatırım ayırmasına karşın 30’ların ikinci yarısında bu oranı
oldukça artıracak 40’lara çıkaracaktır. Çünkü 30’ların ortasına
gelindiğinde elindeki savaş gücüne baktığında 131 tane uçağı
vardır. Bu uçaklardan modern olanı birkaç tanedir. 150 bin
askeri vardır ama bunlar nefer türünden askerdir. Eğitimli asker
sayısı da az. Deniz donanmalarına bakıldığında Barboros
zamanında Akdeniz’in egemeni olan Osmanlı’dan donanma diye bir
şey kalmamış Birinci Dünya Savaşı’nın Yavuz’undan başka bir şey
yok, donanması da sıfırlanmış durumda.
**Bu yüzde 1938’de Türkiye hızlı bir şekilde kredi aramaya
çıkar. Ve iki tane gemi alarak filosunu kurmaya çalışır. İlk
yaptırılan tezgahlarda “Celal Bayar Başbakanlık” kitabımda
ayrıntılı olarak var, 11 tane gemi alınıyor İngilizlerden,
Almanlardan alınan gemiler var. Bu gemilerin tezgahları sipariş
veriliyor. 200-300 uçak satın almaya giriliyor fakat bunlar için
kredi gerektiği için İngiltere’den 6 milyon sterlinlik silah
kredisi alınıyor. Bu krediyi 39’da 25 milyon sterlinlik ikinci
kredi izliyor. Ardından Almanya, İngiltere’nin Türkiye’ye askeri
krediler açmasından kaygılanarak, o dönemin Rall Mark dediğimiz
Markıyla 150 milyon marklık Almanya’dan kredi alınıyor. Fakat bu
kredinin alınmasının ardından Berlin’den eğer Türkiye ile
Almanya arasında savaş çıkarsa ikisinden tarafsızlık politikası
izlenmesinin ardından zaten Avusturya’yı ilhak da etmişti.
Türkiye 150 milyonluk krediyi almaktan vazgeçmiştir. Almanlardan
krediyi almaktan vazgeçer ama Fransızlarla İngilizler böylelikle
Türkiye gönüllü talip onlar gönülsüz nişanlı diyor kitap,
gerçekten öyledir.
2
**Kredi verirler, ama Tr’ye fazla yüz vermezler. Bütün
hazırlıklar yapılsa da 1932’de Türk Tarih Kongresi’ne ABD
Generali Mc Arthur (2. D. S’nda Japonya’da Pearl Harber
döneminin aktif generallerinden biri olacak) geliyor. Atatürkle
görüştüğü, Atatürk’ün 1930’lu yılların sonunda İkinci Dünya
Savaşı’nın çıkacağını bu savaşta Almanya, İtalya’nın aynı yönde
yer alacağını ama yenileceğini savaştan ABD ile Rusya’nın karlı
çıkacağını 1932’de aralarında böyle bir konuşma geçtiği
aktarılır. Bu konuşma zapta geçmemiştir.
Yani 2. Dünya Savaşı’nın ayak seslerini Tr, İngiltere ve
Fransa’dan hatta Rusya’dan da önce görebilen bir devlet olma
özelliğini de göstermiştir.
1938’e gelince Atatürk vefat edecektir. Karizmatik liderlerin
ölmesi sorun yaratır. (Fidel Castro’nun yaşaması devrimin bir
güvencesiymiş gibi algılanıyor.) Lenin de karizmatik bir
liderdir, Rusya’da Stalin’in geliş döneminde benzer sıkıntılar
yaşanmıştır. Bunlar normaldir, Tr’de de Atatürk vefat edince
acaba Tr ne olacak başına kim geçecek tartışmaları başlasa da Tr
bunu çok krizsiz atlatır. İsmet Paşa’nın C.başkanı olmasına
meclis büyük destek verir. 11 Kasım’dan itibaren İsmet Paşa’nın
C.başkanı olması yönünde mecliste oylamalar yapılır. O dönemde
Celal Bayar başbakandır. Celal Bayar’a Atatürk ölürse kim
cumhurbaşkanı olur sorularını soranlar vardır. İnönü’nün
C.başkanı olması küçük sorunlar yaratsa da diğer ülkelerdekinden
daha az krizle atlatılmıştır.
**Karizmatik liderden sonra gelen liderlerin işi zordur. İsmet
paşa’nın Cumhuriyetin ilk Başbakanı olması, Lozan kahramanı
olması savaşlarda öne çıkmış olması ve asker kökenli olması
büyük bir avantaj sağlar. İsmet Paşa Cumhurbaşkanı olur.
1938’den 1945’e kadar (Atatürk’ün ölümünden İkinci Dünya
Savaşı’nın sonuna kadar) geçen döneme Türk Siyasi Tarihi’nde biz
“Milli Şef Dönemi” diyoruz. Atatürk Ulu Şef’ti. Rejimin de
sıkıntılı olarak geçtiği bir dönemdir.
**Seçildikten kısa süre sonra İkinci Dünya Savaşı çıkacaktır.
İsmet Paşa Cumhurbaşkanı olunca Başbakanlığa Refik Saydam,
Dışişleri Bakanlığı’na Şükrü Saraçoğlu getirilir. (Şükrü
Saraçoğlu 16 yıl Fenerbahçe’nin başkanlığını yapmıştır) Burada
etrafındaki donanımda da İsmet Paşa’nın 1920’lerin deneyimli
sahibi olan kimseleri getirmiştir.
**Balkan Paktı yapılırken Yunanistan bir çekince koymuştur.
40’larda bu Fransızlar için olacak demiştir. Atatürk öldükten
sonra İsmet Paşa dış politika yönünde hiçbir değişiklik
yapmamıştır. (AKP’ye gelene kadar dış politikamızda hiçbir sapma
olmamıştır. Dış politikada uzlaşma ve konsensus olurdu. İlk kez
çıkıp da muhalefete bilgi vermeyen, mecliste gizli oturumlarda
karar alınması gereken olayları ABD, Avrupa basınından
duyuyoruz) Türkiye, o zaman Akdeniz’den gelecek bir saldırı için
İngiltere ve Fransa’nın desteğini almak istiyordu. Rusya’yı da
kızdırmak istemiyordu. 1925’te Rusya’yla yapılan bir anlaşma
vardır. Hep danışıklı dövüş şeklide hareket ederlerdi.
(Milletler cemiyetini hatırla).
3
**Ama Montrö’de boğazların denetimi uluslar arası bir
komisyondan alınıp Türkiye’ye verilince Stalin’in kafası atmaya
başlamıştır. Türkiye, Montrö’den sonra sıcak bakmayacaktır,
36’ya kadar olan ilişkilerde sapma başlayacaktır. 36’da bir de
Sir Louren diye bir İngiliz Elçisi vardır ankara’da Atatürk
özellikle Mussolini’nin niyetlerinin hiç iyi olmadığını,
maceraya atılacağını söylemesine rağmen Louren, bunu fazla
büyütmenin anlamı yoktur demiştir ama ciddiye alınmamıştır.
Fakat hemen bunun arkasından bir süre sonra Arnavutluğu da işgal
edip arkasından Hitler’in de Avusturya’yı ilhak edip
Çekoslavakya’ya girmesi sonucu Atatürk haklıydı biz İtalya’yı
durduralım diye hemen İngilizlerle 1939 yılının 12 Mayıs’ında
ortak bir bildiri imzalayarak ittifak kuracaklardır ama buna bu
kez Fransa yanaşmayacaklardır. Fransa’nın kıta Avrupası’ndan
eksik kalması, bir de Sovyetlerin dışında herhangi bir destek
sağlamadan anlaşmaya girmek Türkiye’yi hep korkutmuştur. O
yüzden Sovyet desteği almak üzere bir yandan Moskova’ya Şükrü
Saraçoğlu’nu gönderirken öte yandan Fransızları 12 Mayıs
bildirisine eklemlemeye çalışmaktadır Türkiye.
**Hatay Sorunu o günlerde gündeme gelir. Hatay sorunu artık
TR’nin İtalya’nın gelişi güzel işgalleri var biz siz ordasınız
diye vermiştik artık çekiliyorsunuz istiyoruz dediğinde Fransa
Hatay’ı Tr’ye bırakmaya karar verir ama bu kararda Milletler
Cemiyeti’nin ilgili anlaşmasının 4. maddesine aykırı hareket
ettiğini söyler Milletler Cemiyeti. Ordan sancağın ya da
İskenderun’un Suriye topraklarından koparılıyor olmasını
Milletler Cemiyeti Misak’ına aykırı bulunur ama Fransa
Türkiye’yi destekleyerek Hatay’ın Tr’ye geçmesi kararlılığını
dile getirir.
Suriye ile bizim temel sorunumuz Hatay’dandı. PKK’ya Hatay
sorunundan dolayı destek veriyorlardı, Suriye haritalarında
Hatay Tr işgali altında bir yer olarak gösteriliyorlardı.
Sonrasında Öcalan oralardan çıkarılıp yakalanacaktır.
Abdürezak’ın yerine oğlu geçince Tr özellikle yeni anlaşmalar
yapma ihtiyacı doğacaktır. Özellikle su konusunda Fırat ve
Dicle’nin suları Suriye’den geçip Şattül Arap’da birleşip Basra
Körfezi’ne gidiyor. Tr de hem siz terörist tutuyorsunuz hem de
Tr’ye Hatay konusundaki kin ve nefretiniz sürüyor. Bende
Fırat’ın sularını tutuyorum vermiyorum dedi. Suriye’nin ovaları
sulanamayınca verim düşer diye hızlı davranıp Beşer Esad bu
ididalarından vazgeçti. ABD, Irak’tan dönüp Suriye’yi de vururum
deyince Tr’yi İncirlik Üssü’nden Adana’dan vurur. TR ile
ilişkilerimi düzelteyim de iki kötüden biri olan Tr ile ilişkimi
düzelteyim bütün Suriye topraklarımdan olmayayım deyip
ilişkileri düzeltti.
Ardından, Saraçoğlu’nun Fransızlara siz bizimle ittifak yapın,
biz İtalya’ya saldırıp İtalya’yı alalım diyor. Kitabın yazarı,
bu öneri dehşete düşürdü diyor. Ama konuyla ilgili anlaşma yok.
Türkiye böyle bir şey dememiştir.
4
Fakat büyük roma imparatorluğunu kuracağım deyip musolini
Antalya’yı tekrar istiyor. Atatürk de alabiliyorsan gel al bana
çizmeyi giydirmesin deyip şarlatan demiştir.
**Türkiye’yi o dönemde İng ve Fr yanında saygın kılan özelliği
statükodan yana olmasıydı. Hiç kimsenin toprağında gözü yoktu
kendi toprağına bir şey vermezdi.
**Burada başka bir şey oluyor. 1939’da Türkiye ile Almanya
arasında ilişkilerin gergin olduğu bir dönemde Türkiye’ye Bol
papen büyükelçi olarak gönderiliyor. (1. Dünya Savaşı’nda çok
önemli birisi Papen. Ayrıca Avusturya’da elçilik yapmış birisi.
Ayrıca Avusturya’da elçilik yapmış ve Hitler’i iktidara taşımış
Nazi Partisi’nin önde gelen isimlerinden biri.
Buraya geldikten sonra Popen, Türk yetkililerle görüşerek Tr’yi
Almanya yanına çekmeye çalışacaktır. Sir Loren de gitmiş onun
yerine de Fiilsın getirilmiştir.
**Fransa’nın da özellikle bu birliğe çekilmesi sürecinde Almanya
Büyükelçisi Popenden ağır bir eleştiri gelir, Fr ve İng ile
Tr’nin yakınlaşmasına izin vermeyeceklerini İngiltere’nin Tr’ye
yaptığı yardımları gerekirse Almanlar’ın da yapacağı söylenir.
Hatta bu bildirinin anlaşmaya dönüşmesini de protesto
edeceklerini söyler. Ribentrok o da Almanya’daki Almanların
Dışişleri Bakanı’dır. O da bizim Berlin’deki büyükelçimiz Hüsrev
Gerede’ye gider. Tr’nin Fr ve İng’lere fazla yaklaşırsa Alm’lara
kafa tutmaya çalışmasın akıbeti Polonya gibi olur der. Yani sizi
de işgal ederiz gibi bir tehditte de bulunur fakat bu kuru sıkı
olarak kalır.
**Tr Fransa ile görüşmelerine devam edecek. 1 Eylül 1939’da
Polonya’nın işgal edilmesiyle zaten İkinci Dünya Savaşı
başlamıştır. Fransa, İng ve Tr tarafsız kalma konusunda
anlaşacaklardır. Eğer Tr’ye bir Avrupa ülkesi saldırırsa Fransa
ile İngiltere koruyacak, Eğer bir Akdeniz ülkesi İng ve Fr’ya
saldırırsa Tr onlara askeri yardımda bulunacak anlaşması
yapılacaktır. Avrupa’dan kasıt Almanya, Akdeniz ülkesinden kasıt
İtalya idi.
Balkan Paktı’na girmeyen iki revüzyonist ülke vardı. Bunlar
Bulgaristan ve işgal altındaki Arnavutluktu. Bu ikisinin
saldırıya uğraması durumunda Tr’nin bunlara destek olmasını
istemişler. Polonya ile Romanya’yı bu ittifaka katmak
istemişlerse onlar biz Almanya’ya karşı bir ittifaka giremeyiz
demişlerdir. Polonya haklı olarak bunu söyleyecektir çünkü
tarihi boyunca Batı’dan Almanya’nın doğudan da Rusya’nın
saldırısına uğramış bir ülkedir.
**30’ların sonuna gelindiğinde Türkiye’nin böyle aralara
ittifaka girip tekrar gelmesine Heill Türkiye iki yüzlü bir
politika izliyor diyor ama şartlar o kadar çabuk değişiyor ki
Türkiye’nin fiili olarak kendisini koruyacak önlemler aldığını
görüyoruz.
5
**Bir süre sonra Tr’nin Sovyetlerle bir yakınlık kurmak
istemesi, (Osmanlı İmp 200 yıl düşman Lenin döneminde başlayan
20 yıllık dostluk var) O yüzden Sovyetlerden gelecek herhangi
bir saldırıya karşı Sovyetler yeni bir anlaşma yapmanın
peşindeyken birden şok diye haber düşüyor. Bir de bakıyoruz ki
Hitler, Stalin’le 1939’da bir anlaşma yapmış. Hiç olacak şey
değil. Tr’nin o zaman nevri dönüyor. En korktuğu iki ülkenin
ittifak yapması Tr için üzücü. O dönem Tr’nin İtalya’daki
Büyükelçisi, “Tr’nin 2. D. S’ndaki tek isteği son rus askerinin
ceset üzerine düşmesiydi yani birbirinizi yiyin askeri gücünüz
sıfırlansın bana da bulaşmayın”
Gerçekten iki tehdit algısı var savaş boyunca: Almanya ve
Sovyetler Birliği. 1944’e kadar ikisinin arasında Tr saldırdı
saldıracaklar görüşüyle düşüncesiyle sürekli karartmaların
olduğu sıkıntısını çekeceklerdir. O dönemde böyle bir ittifakla
Tr panikleyince Hitler Sovyet Dışışleri Bakanı Molotof ve
Stalin’le görüşecek Tr ile görüşün Boğazlarda gözünüzün olmasını
söyleyin ittifak yapın ki İng ve Fr yanında yer almasın,
anlaşmayı imzalamasın der. Molotof bunu diyeceğine Türklere
gelip balkan paktını harekete geçirerek Romanya ve Bulgaristan’ı
yanına çekecek. Boğazların savaş sırasında biz istediğimiz
şekilde boğazları kullanalım deyince Saraçoğlu, hemen
reddedecektir.
Boğazlar ve Balkanlar çok önemli Tr için bir süre sonra Almanya
ve Rusya için de önemi görülür. Bu ittifak çok uzun gitmez.
Hitler’in amacı, Sovyetler birliği ile ittifak kurarak İran’ı
içine almak ve Irak Suriye’ye inmek. Onları da içine alıp,
ardından Süveyş’e geçip İngilizlerin oradaki gücünü kırmak ve
Ortadoğuyu ele geçirmek. Böyle bir hesap yapıyor ama soyvetlerin
isteği bitmiyor. Boğazları istiyor, Balkanlarda Tr Bulgaristan’a
yardım etsin deyince Hitler “Stalin’e elini veren kolunu
alamıyor” diye anlaşmayı fesh edip, Sovyetlere savaş ilan
edecektir o savaşın adı Barborossa Savaşı’dır. Burada geçtiğimiz
hafta söylemiştim. Dahi ile deli arasında iki kişi örnek
verilir.: Atatürk ve Hitler
Büyük taarruzda Yunan güçlerini önünüze katmış gidiyorsunuz.
Aslında Türk askeri Yunan askerini denize dökmemiştir. Orada
İngiliz zırhlıları bekliyor. Yunan askerleri kaçarken ona
sığınmak isteyecektir. İngiliz askerleri yunanlılar kendilerine
sığınmasın diye gemilerden yunan askerlerinin tepesine kaynar
yağ dökecektir. O yüzden egenin üstünü uzunca bir süre yunan
askerinin cesetleri yüzmüştür. Burada anlatmak istediğim
İngilizlerin acımasızılğı.
6
2. Dünya Savaşı’nın çıkış nedenine geliyoruz. Neden çıkmıştır?
1. D. Savaşından kendi payına düşenle yetinememiştir. Çoğu bilim
adamı 2. DS’nı 1.’nin uzantısı olarak görürler. Almanya yerlerde
sürünmüştür. Atatürk sürekli Pearl loren’e Almanların gidişatı
gidişat değil dediğinde kayda almayın kuşkulanmayın demelerinin
temel nedeni aslında İngilizler diplomaside kurttur. Bunun
farkındadırlar ama 1. D. S’nda haksızlık yaptıkları için yavaş
yavaş yayılmalarına ses çıkarmazlar. Habeşistan’ı işgaline de
bir şey dememişlerdir. Arnavutluk’a da demeyeceklerdir.
Çekoslavakyaya almanlar girmiştik ses çıkarmamışlardır. Burada
dünya savaşının sonunda bir Balkor deklarasyonu var.
**Yahudilerin Tarihleri boyunca 5 büyük kovulmalar vardır.
İki kez Rusya, Polonya ve Almanya’dan kovulmuşlardır.
Yahudilerin gittikleri her ülkeden defalarca kovulduklarını
görüyorsunuz. Bu da İngilizleri artık baymış bunlardan 1.
D.S’nda kurtulamamış. James malbo bir deklarasyon yayınlayarak
Filistin’de bir yurt kurmaktan söz etmiş ama yurdun kime ait
olacağını söylememiş çünkü Müslüman Araplardan çekiniyor.
Araplardan bu tepkinin geldiğini görünce 1897 Basel’de İlk
Yahudi kongresini toplayanlar gelip Abdülhamit’ten Osmanlının
tüm borçlarına karşın Filistin’de toprak ister ama Abdülhamit
kanla alınan şey parayla satılmaz deyip geri vermez.
Türkiye’ye o dönemde Yahudi göçü başlamıştır.
Artık 2. D.S’nın çıkış nedenlerinden biri Yahudilere
oturabilecekleri sabit biryer bulma sorunudur. Fakat Almanların
üzerine bu fatura yüklenecektir. Hitler’e bu yaptırılmıştır. 2.
Dünya Savaşı’nın müttefiki kimlerdir, kimler nereye kadar
yayılmıştır diye baktığımızda, İngiltere dışında her yerde
Yahudi var ve her yerde gamalı hac var. Türkiye’de Yahudi var
ama gamalı hac yok. Bir tek Türkiye’ye giremediler o dönemde.
İngiltere birazcık da ona fatura etmeye çalışıyor. Çünkü
Yahudilerin kesileceğini ve zengin olanları ABD’ye gidiyor.
Fakir olanların yani Hitler’e oy verenlerin başına gelmiştir.
Bunlar Fransa sınırına birikmişlerdir hatta İng.’ye gitmek
istemişler ama Filistin’i göstermişlerdir. Hatta 2. Dünya Savaşı
sırasında bir kısmı çok eski püskü Bandırma Vapuru gibi bir
gemiye sığınıp Türkiye’ye geleceklerdir. Türkiye tehdit edilir,
eğer Yahudileri alırsan savaşa dahil olmuş olursun, almayacaksın
denir. Türkiye gemidekilere haber uçurur, motorunuzu kapatın,
meteorolojiden aldığımız bilgilere göre zaten akıntı sizi gece
karaya doğru sürükler. Siz de karaya yüzecek şekilde
yaklaşırsınız ve karanlıkta zaten karaya çıkarsınız der ama tam
tersi olur gemi lodostan dolayı açığa vurur ve gemide
parçalanarak ölürler. O dönemde Fransa’daki Wissh hükümeti
Yahudi avına çıkmış bir hükümet. Almanlara teker teker teslim
ederler. O zaman birtek Yahudinin olmadğıı İngiltere var, Yahudi
temizliğini Hitler’e bırakmışlardır.
**Kurtuluş Savaşı’nın bitiminde Yunan askerlerini önünüze
katmışsınızdır, ilerlersiniz. İşgal altındasınız onlar
Anadolu’nun içlerine ilerlerken toparlamışsınız. O zaman uluslar
arası politikacılar Atatürk’e Selanik’e kadar götürelim derler.
7
Gerçekten girse Selanik’e kadar girer çünkü Churcil bile diyor,
Mudanya’da mütareke yapalım, muzaffer Türkler Orta Avrupa’ya
doğru ilerliyor deyip barış görüşmesi onlardan geliyor.
Selanik’e çok rahat girebilir ama orada duruyor, “Önemli olan
almak değil elinizde tutmaktır, doğduğu kenti bile gözünden
çıkarmaktır” bu deha yapar onu.
**Barborosso Savaşına gelmiştik. Hitler’i deli yapan noktası,
Eğer o Rusya’ya karşı Barbarosso Savaşı’nı başlatmasa
İngiltere’nin iki yüzlü emperyalist politikası tamamen sonsuza
kadar gömülecek durumda olup Almanlar Avrupa’da tamamen
egemenlik kurarlardı. Ama Sovyetler Birliği’ne savaş ilan etmesi
Hitler’in sonunu getirdi. Duracağınız yeri bilmeniz gerekirdi.
Avrupa’nın bu denli kalmasının nedeni Almanya 2. Dünya Savaşı
sonrası dörde beşe böldüler. Federasyon oluştu. Ona rağmen
içinden tekrar çıktılar, disiplinleriyle birleştiler. Avrupa
cılız kalmazdı ama Avrupa şimdi ABD karşısında çok cılız kaldığı
için ABD tek başına dünyada at koşturuyor. Almanyanın Hitler
gibi birisi başlarında olmasıydı Bismark gibi birisi o dönemde
olsaydı Almanya ve Avrupa ve de dünya şimdi çok farklı bir yere
gelebilrdi.
**Barborosso Savaşı başlamıştır. 40’lar ve 41’ler Almanların
lehine oldukça gelişecektir. Zaten savaş 41’de başlıyor. Bu
savaşın başlamasıyla Tr biraz nefes alacaktır. İttifak
yapmalarında panikleyen Tr savaş başlayınca rahatlayacaktır.
Rahatlamanın ardından hemen İngiltere ile olan ilişkiler gözden
geçirilir. O zamanda İng’nin Tr’den aldığı mallar var. Kredi
vermiş, onun karşılığında mal alacaktır Tr’den. TR’de o dönemde
ellerinde krom var, krom satmak istiyorum, 50 bin ton da krom
alacaksın der. Dünyadaki tüm krom rezervlerinin yüzde 16’sı
Tr’dedir. Krom, savaş sanayisinde kullanılır. İngiltere Krom’u
başka ülkelerden alacağı için Tr’Den krom almak istemez. En
sonunda 200 bin değil 50 bin ton krom almaya karar verir fakat
Tr’nin ekonomisi kötüye gidince, Almanlar biz hazırız kromu biz
alıyoruz derler. Almanyayla 150 milyon marklık anlaşmayı iptal
etmiş olmasına rağmen Tr almanyaya tekrar krom satmaya başlar.
İngiltere onlara satmayacaksın bizle 12 mayısta yaptığın anlaşma
var. Türkiye bunun üzerine o zaman sen al bu benim geçim kapım
der. Almanlara sattığı krom karşılığında Tr o dönemde silah
alır. Bu ikili şeyler giderken, 1930’larda bizim 1. Dünya
Savaşı’ndan itibaren Almanyayla sadece askeri bağlantımız değil
Almanyayla olan ticari bağlarımız da çok güçlenmiştir. 1930’lara
gelindiğinde Türkiye’nin ithalatının yüzde 51’i ihracatının
yüzde 40 kadarı Almanyayla yapılmaktadır bu çok büyük bir
rakamdır fakat Hitler kalkıp Sovyetlerle bağdaşıp Tr’de
İngiltere ve fransayla 12 mayısta bildiri imzalayıp ticari
anlaşmaları fesh edince bunun ardından TR’nin Almanya’yla
yaptığı ithalat ihracat oranı 12, 9’a düşer. Bunu Tr’nin bir
yerden kapaması lazım. Türkiye’de o dönemde 27 milyon nüfusu
var, onu geçindirebilsin. Bunun üzerine İngiltere krom
almamasına rağmen Tr’nin haklı olarak öne sürdüğü bu nedenden
dolayı, Almanya’ya krom satımına göz yumar.
8
O yüzden 2. Dünya Savaşı döneminin Tr’nin hem ilişkileri
bozmadan hem de çıkarlarına ters getirmeden istediği politika
oldukça takdir görmüştür.
**Bu dönemde başka bir şey daha olur. İtalya sadece Arnavutluk’u
işgalle kalmaz. Arnavutluk üzerinden Yunanistan’ı da işgale
kalkıştığı an bir teklif verildi. Bu da Fransa’dan artık
savaştan çekildiği halde Fransa’nın kendine göre yaptığı şeyler
bunlar. Türkiye’nin 12 adayı alacak şekilde İngiltere’nin burada
üs kurması, bu üslerle birlikte Tr’Den İtalya’ya özellikle 12
adaya saldırılarak 12 adanın alınmasını bildirdi. Türkiye buna
da sıcak bakmaz. Böyle bir ortamda 12 Ada’ya saldırmak için hem
ekonomik durumu hem de askeri durumu bulunmaz. Hem de mihver
ülkeleri (2. dünya savaşında merkezi devletler ve mihver
devletleri denir) 2. Dünya Savaşı’na girerkenki Türkiye’nin
durumuna baktığımızda 1939’a gelindiğinde Türkiye’nin artık
kredilerini aldığı bu gemilerin de geldiği (11 sipariş
gemisinin) Türkiye’nin de ilk 5 yıllık kalkınma planıyla
birlikte gücünü az gelişmiş küçük bir ülke olmasına rağmen
kendisinin piyon gibi kullanılmayacağını gösterecek şeklide
askeri planlamaya gittiğini görüyoruz. 1939’a gelindiği halde ve
Almanyayla barışmak istenmemesine rağmen Almanyanın ittifak
isteklerini Tr neden geri çevirmiştir? Çünkü deneyim sahibidir.
1914’te 1. d. S’na girerken Almanya yanında yer almak tr’ye
felaket getirdi o yüzden girme yanlısı olmayacaktır.
İngilizlerle girme yanlısı da değildir. Türkiye savaşa girmek
istememektedir. Savaşa girerse kazanacağı hiçbir şey yoktur ama
kaybedeceği çok şey vardır. O bakımdan savaş dışı kalmayı tercih
edecektir. Bu da Tr’nin o dönemde dünya devletleri arasında en
akıllı diplomasi uygulayan devlet konumuna gelmesini sağlar.
Akademik yaşamda da Tr diplomasisi çok büyük takdir kazanmıştır.
Bunu nasıl başardılar diye uluslar arası politikacılara sorunca
“Çünkü hala birinci dünya savaşında cephelerde savaşmış olan
kimseler görev başındaydı. Birinci Dünya savaşı’nın getirdiği
kötü deneyimler 2. dünya savaşına onları sokmayı engelledi
demişlerdir. Ama bu da hiç olağanüstü bir yorum değil. Türkiye’e
1. D. S komutanları işbaşında ama İngiltere’de de öyle.
İngiltere’de 1. D. S’nda Churcil bahriye nazırı. Çanakkaleyi o
işgal etmeye çalıştı. 2 .Dünya Savaşı sırasında başbakan
olacaktır, dış işleri bakanlığına bakacaktır. O yüzden
Türkiye’nin o dönemde daha akılcı, daha rasyonel sorunlarını
tamahkar maceraperest olmayan yöneticilerin bulunması Tr için
büyük bir şans.
9
Atatürk ile İnönü’yü karşılaştırdığımızda Atatürk biraz
tezcanlı. Uzunca bir süre bir sorun çözümünde diplomatik yolun
kullanılmasını çözülemezse de savaşı Atatürk göze alır. Hatay’da
eğer ısrar ederlerse 40 asırlık Türk yurdunu ben Suriye’ye
bırakmam gerekirse savaşırım demiştir. İsmet Paşa’nın farklı bir
yanı var. İsmet Paşa ihtiyatlı, sonuna kadar diplomasiyi
kullanmaktan yana. Bu ikisini sürekli dengelemiştir. Birinin
atak, devrimci yanı, daha reformist işte bu İsmet Paşa’nın
ihtiyatlı ve tedbirli oluşu da zamanı çok iyi kullanması çok iyi
değerlendirmesi, 2. Dünya Savaşında onun Cumhurbaşkanı olması da
Türkiye için büyük bir şans.
**Bir başka şey ise, o dönemde Genelkurmay başkanı’nın Fevzi
Çakmak olması. Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında Atatürk’ün
ölümünden önce Fevzi Çakmak cumhurbaşkanlığına aday olduğu ama
İsmet Paşa’nın tercih edildiği bilinir. Fevzi Çakmak’ın askeri
olarak İsmet Paşa’dan ayıran özellik o da Atatürk gibi
Mareşel’dir. İsmet Paşa’yı Fevzi Çakmak’tan üstün tutan ise
Lozan diplomatı olmasıdır. Onun da öyle bir özelliği var. O
bakımdan ikisi de başbakanlık yapmıştır. İsmet paşa zor günlerin
adamıdır. O yüzden İsmet Paşa Cumhurbaşkanı olmuştur fakat İsmet
Paşa kindardır. Kendisine karşı bir şey yapanları hafızaya not
alır. Kendine karşı cumhurbaşkanlığında aday olmasına biraz
sinirlenmiş olmalı ki 1944’te Genelkurmay Başkanlığından
Çakmak’ı alacaktır. 44’e kadar Fevzi Çakmak Genelkurmay Başkanı
olarak kalsa bile 2. Başkan Asım Gündüz’den sürekli raporları
alır, savaşın gelişmesine ilişkin Fevzi Çakmak’ı ekarte eder.
Fevzi Çakmak’ın siyasi yanının hemen hemen hiç iyi olmadığı, iyi
bir asker olmakla birlikte siyasetten pek anlamadığı da bilinir.
Örneğin Nazım Hikmet’i ihbar ettirip içeride hapishanelerde
yatmasının nedeni de Fevzi Çakmak’tır. Nazım’ın karısı Piraye
Fevzi Çakmak’ın kızı Hayat hanıma gidip yalvarmıştır. Elinizde
herhangi bir ülkeyi yıkmaya yönelik, orduyu kışkırtmaktan
yargılandı Nazım Hikmet, elinizde yeterli delil yok kocamı
serbest bırakın dedi. Hayat hanım Fevzi Çakmak’a gidince “Benden
her şeyi iste Nazım Hikmet’e ilişkin bir şey isteme, o
komünisttir” demiş. Kulaktan dolma bir dildir, daha sonrakilere
baktığımızda Nazım Hikmet’in hain mi vatansever mi olduğu daha
sonra anlaşıldı.
Hatta sağ görüşten gelen bir isim olan Celal Bayar bile
kurtarılması için çaba harcamıştır. Buna rağmen Fevzi Çakmak’ın
marifetiyle 28 yıl hapis cezasına çarptırılacaktır Nazım Hikmet.
*Fevzi Çakmak’ın o dönemde yaptığı siyasetten pek anlamadığı,
felsefe çok bilmiyor olmasına rağmen bir tek iyi yaptığı şey var
Türkiye nereden korkuyor, Balkanlardan gelecek kara saldırısı ya
da Akdeniz’den gelecek İtalyan saldırısından. Buna bir de
Hitler’in Avusturya’yı ilhak etmesiyle birlikte Fevzi Çakmak
Bulgaristan sınırına Genelkurmay Başkanı sıfatıyla “Çakmak
Hattı” diye bir hat yapmıştır ve o hatta da asker yığmıştır.
10
Türkiye’nin İngiltere ve Fransa’yla 12 Mayıs Bildirisi
imzalamalarının temel nedeni İngilizler ve Fransızlar bu hattı
görünce çok hayranlık duymuşlardır ve ne kadar güzel bir savunma
hattı oluşturulduğunu söylemişlerdir. İsmet Paşa’nın
ihtiyatlılığı, Fevzi Çakmak’ın askeri olarak tutarlı,
stratejilerle tatminkar oluşu İngiltereile Fransa’nın TR’yi
yanlarına almalarına neden olacaksa da hiçbir zaman 42-43’e
kadar İngiltere Türkiye’ye vaad ettiği ne silah yardımını
yapacak ne bizimle birlikte hareket edin biz sizinle İngiliz
üsleri yapalım oradan saldırırız fikrine ne üs yapmışlardır ne
askeri malzeme göndermişlerdir. Bir bakıma da iyi olmuştur,
geldi gelecek diye onu beklerken doğrudan hemen verselerde Tr
onların yanında savaşa girmek durumunda kalacaklardır.
Burada Tr’nin o dönemde dış politikasını oluştururken İsmet
Paşa’nın deneyimli danışmanlarının olması Çakmak’ın
özelliklerini hala koruyor olması Türkiye’yi öne çıkaran önemli
bir etmen.
***Ama 42’ye geldiğinde 2. Dünya Savaşı’nda stokculuk yapan
başbakanımız Refik Saydam ölüyor. 2. Dünya Savaşı sırasında
türeli zenginler oluşmuştur. Bunlar savaş sırasında stokculuk,
kara borsacılıktan para kazanıyor. Halk da artık hiçbir şey
bulamıyor. Stokculuğun önüne geçmek için hükümet kontrolleri
sıkı tutuyor. Evleri, dükkanları basıyor. Öyle bir ortamda
kesinlikle mücadele ediyoruz, böyle bir şey yapanlara aman
vermeyeceğiz. Refik Saydam İsmet Paşa’dan birkaç yaş küçük,
bekar çoluğu çocuğu yok. Evinde stoklanmış şeker, un, makarna
bulunuyorlar. Adam stokculuğun üzerine gidiyorum, karaborsayla
mücadele edeceğiz diyor ama çocuğu çoluğu yok tek başına evinde
stoklar bulunuyor öldüğünde 1942’de.
**Saraçoğlu bu kez Başbakan olunca Saraçoğlu’nun yerine Numan
Menemencioğlu Dışişleri Bakanlığı’na geldi. Çok önemli bir
dışişleri bakanımızdır. Çok önemli bir diplamtımızdır.
Dışişlerinde 2. Dünya Savaşı döneminde önemli isimlerden
biridir.
**Çakmak hattıyla ilgili İngilizler ve Fransızlar çok bayıldı
Tr’yi yanlarına almak istediler demiştim. O yanlarına almak
istemenin ardından Fransızların Türklere bir teklifi var. Burada
Rusya’yı zayıflatmak için Bakü petrollerini bombalayalım ki
Rusya zayıflasın. Bunu da nereden yapalım Türkiye üzerinden
Bakü’yü işgal edelim diyor. Bu teklif Fransa’nın. Türkiye ne
Bakü’yü bombalarım ne de Rusya’yı üzerime sıçratırım böyle bir
şey yapamam diye Türkiye o dönemde bunu reddediyor. Buna en
büyük tepki İngilizlerden geliyor. Bakü’ye girmek istemediği
için Türkler onlara yapılmış iftira olarak niteliyor. Ardından
İngilizlerin niye Türkiye’ye arka çıktığını şuradan anlıyoruz
meğer Türkiye’nin kara kaşı kara gözü için değil, burada
Türkiye’ye dikkat ederseniz sürekli arka çıkan İngiltere. Çünkü
Ortadoğu’yu korumak için İngiltere Türkiye üzerinden eğer
Almanlar Sovyetlerle iş birliği yaptı, oradan İranla birlikte
Süveyşe inerse Mısıra kadar da Hitler gidecektir bir süre sonra
Türkiye üzerinden Hitler’in önünü kesmek için Türkiye’yi kolay
11
kolay gözden çıkarmayacaktır hatta bir süre sonra bu o kadar
tiraji komik hale gelir ki Türklerin işgalci barbar saldırgan
modelleri kafalarında oluşturdukları model çerçevisnde sürekli
12
O dönemdebunların içerisinde en cesur olanı Hitler. Çünkü
ırak’ta Raşit El Geyrani darbe yapmış ve Hitler yanlısı,
milliyetçi bir grup. Suriye’de Wishy hükümetinin uzantısı var,
onlar faşistti. Bu ikisi faşist güçler, İran’da da Hitler’i
destekleyen milliyetçiler ortaya çıkmış.
13