*Geçen hafta bir arkadaşınız her yere saldıran Hitler
Türkiye’nin yakınına kadar geldiği halde neden Türkiye’ye saldıramayacağına ilişkin İsmet Paşa’ya mektup yazmıştır? Tarih boyunca Türkiye savaşa girmiyorsa ya da Anadolu toprağı savaşa dahil olmuyorsa bölgesel olarak kimsenin saldırmaya cesaret edemediği bir yerdir. Bunun nedeni teknolojik ya da askeri olarak Anadolu coğrafyasının güçlü oluşundan değil Anadolu’nun savaşa girmesi ile yerel ya da bölgesel olan savaşların kıtalar arası hale dönüşmesine neden olduğu için bu yapılmıyor. Buna da en iyi örnek Atatürk‘ün ne 1. Dünya Savaşı için “Ne İngilizlerle ne de Almanlarla olalim, tarafsız kalalım” demesi ve bunun dikkate alınmaması ile beraber Enver Paşa’nın maceraperest Alman düşkünlüğü ile savaşa girmesi sonucunda Osmanlı İmparatorluğu’nun çatır çatır yıkılmasına neden olmuştur *1. Dünya Savaşına girilmeseydi Osmanlı İmparatorluğu yaşar mıydı? 2.5 milyon insan ölmüştür, bu kadar şehit verilmemiş mi olurdu? Hayır! İmparatorlukların sonu gelmişti Osmanlı İmparatorluğu bir şekilde Avusturya Macaristan İmparatorluğu gibi bir şekilde biterdi. Çarlık Rusya’sı gibi. Ama savaşın belki sonuna doğru girip daha az küçük bir yıkıntıyla girmiş olsa Tr’ye, kurulacak olan yeni rejime daha az ziyan ve zararla savaştan çıkmış olabilirdi. Ama bunlar sipekülatif. 20. yüzyılda artık imparatorluklar devri kapandı. Cumhuriyetler dönemi o yüzden İmparatorluklar biterdi devam edemezdi. Ama savaşın sonuna doğru dahil olunmuş olsa daha az kayıp,daha az yıkıntıyla sıyrılsa Türkiye’ye daha az ziyan ve zararla savaştan çıkmış olabilirdi. Ama sonuçta olmuş bitmiş=)
***Kitap hatalarını düzeltiyoruz: Türkiye’yi savaşa çekmek
için bir yandan üçlü ittifak devletleri İtalya, Almanya, Japonya diğer tarafta İngiltere, Fransa vardır Soyetler ve ABD dahildir. Özellikle Barborassa Savaşına girme arifesinde İngilizlerin ve Almanların Türkiye’ye bol keseden ödül verme yarışına girmişlerdi. Ne diyorlardı? “Bizim yanımızda savaşa girersen sana Suriye’den Halep’i veririz.” Almanlar’da “ Irak‘ın petrollerinden faydalanırsınız orası Misak-ı Milli içerisinde.” diyorlardı. Ama orda o dönemde Irak’ın başında askeri darbe sonucunda Raşid Ali başa getirilmişti. Askeri bir darbe ile milliyetçi bir hükümet Irak’ın başa gelince Hitler burayı işgal edip ardından da Filistin ile Mısır üzerinden Süveyş’i tutmak istiyordu. İngilizler için Süveyş cok onemli can damarı. 1. Dünya Savaşı’nda bile orayı kimseye kaptırmıyor. 1882 den beri Fransızlar’ın da kontrolünde olan bir bölge. Yolu epeyce kısaltıyor Süveyş Kanalı. Bu yüzden İngiltere ne yapmıştır? İngiliz, Avusturalyalı,Hint, Arap ve Bağımsız Fransız birlikleri ile Süveyş’i koruyacağını demesi gerekirken, İngiliz, Hint ve Avusturya birlikleri yazıyor!..Avusturya olması mümkün değil, Avusturya Almanya tarafından ilhak edilmiş savaşın en başından itibaren!... Avustralya United Kingdom’un himayelerinden biri. Nasıl Anzak birlikleri, (sf no83) iki paragraflık bir sayfa, birinci paragrafın alttan dördüncü satırında.
**Bugünkü konumuza gelelim. O dönemde Almanya ile Rusya bir
antlaşma imzalamıştı bunların bu anlaşmayı imzalamış olması ikisinin birlikte hareket etmesi Türkiye’yi tedirgin ediyordu. Hem de nefes aldırıyordu. Çünkü en çok korktuğu iki devletti bunlar. ”Atatürk oldükten sonra Türkiye’yi ahmaklar yönetiyor demiştir” Hitler. İsmet Paşa’yı kastediyor. Fakat savaş sonunda İsmet Paşa savaş diplomasinin en iyi adamı olarak tarihe geçerken Hitler’in ne duruma düştüğünü tarih gösterecektir. İşte bu durumda Bulgaristan’ında Hitlerin etkisi altına girdiği bir dönemdi. Bon Popen de o zaman Ankara Büyükelçisi’nin ağzından iki tane söylenti var anlatılan, sözde o zaman demiş ki Numan Menemencioğlu İçişleri Bakanı o zaman, demiş ki eğer biz savaşa girersek bu savaşta ırak üzerinden bize bir kâr sağlarsanız bizde sizin yanınızda savaşa gireriz demiş Bon Popen’de bunu Alman Hükümeti’ne aktarmış. Bir diğer söylentide Ribertro( Almanların dışişleri Bakanı) eğer bizimle savaşa girmezseniz altı haftada Türkiye’yi yerle bir ederiz bu yüzden bizimle savaşa girmek zorunluluğunu hissedin diye anlatıldığı söylenir. Ama bu Ribertro’nun teklifinine Bon Popen itiraz edecektir. Türklerin topraklarda gözü yoktur hele Irak’ı hiç istemiyorlar, homojenliklerini bozar diye o yüzden de bu tekliflerden vazgeçelim dendiği de söyleniyor. Ama nasıl Atatürk ile Mac Arthur’un konuşması belgesiz bir anlatımsa bu da böyle bir anlatım.
**Bunun ardından 1941 yılının 18 Haziran’ında Türkiye’ye bu
kadar yaklaştığı bir aşamada Almanlar Türklere bir teklifte bulunarak Türkiye ile karşılıklı saldırmazlık paktı imzalıyorlar. Her iki tarafın da birbirinin toprak bütünlüğüne saygı göstereceğine söz veriyorlar. Ama bu da Türkiye’nin içini rahatlatmıyor, çünkü biliyor ki Almanya güvenilir değildir kafası attığında anlaşmaları fesh edip istediği ülkeye saldıran bir ülkedir. Ama yinede küçük de olsa bir antlaşmanın el altında bulunması dostluk ve saldırmazlık anlaşması olması Türkiye’yi sevindirmiştir *Ama tahmini doğru çıkan yine Türkiye olacaktır dört gün sonra 22 haziran 1941‘de ünlü Barborosso Savaşı başlayacaktır ve Almanlar Rusya’ya savaş açacaktır. Niye saldırmıştır? 39 Antlaşması çerçevesinde müttefik olacaklardır ama Rusya’nın talepleri bitmiyordur. Önce boğazlardan geçiş hakkı istemiştir, daha sonra Karadeniz’e sınırı olan ülkelerin içinde Bulgaristan başta olmak üzere boğazlardan geçişi ve boğazların bulunduğu bölgeye Rusya’nın hava üssü kurmasını önerip bu antlaşmaya da Bulgaristan’ın katılmasını teklif edince bu Hitlerin, “Bunlara ne versen gözü doymuyor” deyip saldırıyı yapacağı bir döneme girilmiştir. Burada Türkiye anlaşmadan dört gün sonra Almanlar Ruslara saldırıyor olmasından kısa bir süre geçince savaşlarda tarafsızlığını ilan edecektir. Buna kitap yazarı William Heill ip cambazlığı demiştir Haziran 1941- Aralık 1942 arası gerçekten de antlaşmalar su üzerine yazılmışçasına art arda ertesi gün ne olacağı bilinmeden yeni kararların alındığı bir dönem. Burada Almanya’nın Rusya’ya saldırması karşısında Türkiye’nin tavrını İtalyan Büyükelçisi De peppo “Türkiye’nin Barborossa savaşından sonra tek isteği son Alman askerinin son Rus askerinin cesedinin üzerine düşmesi ve ikisinin birbirlerini orda tüketmesiydi. Demişti. Gerçekten de savaş başladıktan sonra bu olay Türkiye için rahatlatıcı olmadı çünkü Rusya’nın çökmesi durumunda Almanya Bulgaristan sınırında olduğu için ikinci hedef Türkiye olur. Her ikisi savaş bitmediği sürece Tr için büyük tehlike yaratır. Eğer Almanlar yenilirse bu seferde Rus tehditi söz konusu olacaktır. Almanların o zamanki politikası ; Türkiye savaşa girmez ise 145 gün, girer ise 85 gün sonra Sovyetler’i tamamen bitirip bu sefer oradan bu kez tekrar Türkiye’ye dönüp orayı işgal ederek Türkiye Filistin Suriye Mısır üzerinden gidip üzerinden Süveyş’e ulaşmaktır. Mısır’ı da zaten Batıdan çevrelemektedir. Burada bu planı yaparak zaten savaşa girmiştir Alman askeri plancıları ama bu böyle olmayacaktır ve burada Ortadoğu planında almanlar maalesef yenilgiye uğrayacaklardır. İngilizler her yerden vazgeçse bile Ortadoğu planları üzerinden ısrarla tüm askerlerini 1940’larda yaptığı gibi yayacaklardır. **İşte böyle bir ortamda karşımızda yeni bir olgu çıkıyor. O da Türkiye’yi savaşa çekebilmek için bu kez (Türklerin bu konuya eğilimli olduğunu ben de farkettim, Mayıs ayında ben Ukrayna’da bir sempozyuma katılacağım. 18 Mayıs 1944 Kırım Türklerinin sürgüne gönderilişine ilişkin uluslar arası sempozyum yapılıyor. Ben bir sunum yapacaktım ne yapsam diye düşündüğümde “Türk Dış Politikasında Kırım Sürgünü” diye aldım. Daha sonra da Dış İşleri Bakanlığı’ndan da belge çıkardım.Gerçekten de o dönemde Almanların Hindistan’a Çin Seddi’ne kadar toprak verilme lafının bizim diplomatlar tarafından baya ciddiye alındığını ve o dönemde Hüsrev Gerede Berlin Büyükelçisi iken Hitler ile görüşüp ciddi ciddi çiddi planlar yaptığını görüşmeler yaptığını o dönemde Türki Cumhuriyetlerden Almanya’ya gelenlerin Hüsrev Gerede ile görüştüğünü ve Hüsrev Gerede’yi de Hitler’in kafasındaki modelin de bir süre sonra Saraçoğlu’nu zaten İngiliz yanlısı diye sevmiyordu onu dışişleri bakanı yapmak istediği biliniyor. Gerçekten de Hüsrev Gerede yazmış Hitler’le görüştüğünü. Altında imzası var. Orada Türklerin toplam 27 milyon olduklarını bunların tek tek ya da toplu olarak hepsinin bir araya gelip ortak bir Türki Devletler kurulmasını Sovyet’lerin yıkılmak, çökmek üzere olduğunu cidd ciddi Hüsrev Gerede o dönemde yazmış demek ki bu Sovyetlerin uydurduğu “Biz böyle bir şey yapmadık” sözü cok doğru değil. Zaten o döneme baktığımızda Türkiye’de 1930 larda Tdk ve Türk Tarih Kurumu’nun kurulması ile sanki ulus devlet, ile faşist devletin eş anlamlı olduğunu anlayanlar da olmuştur. Oysa günümüzde bile ne diyor Ahmet Türk “Ulus devletlerinin sonu gelmiştir. Yıkılmalıdır” diyor. Halbuki Ulus devlet tek bir etniklik üzerine kurulmuş faşist devlet demek değildir. Yani siyasi bir tanımlama değil ekonomik bir tanımlamadır. Örneğin Fransa Ulus devletini kurduğunda Fransızca konuşanların ve Fransız kökenli olanların toplam nüfusa oranı %28 dir. Ama Fransa ulus devlet kurmuştur. Bugün Avrupa’daki bir çok devlet ulus devlettir. Avusturya’dan Hollanda’ya kadar bu böyledir. Ulus devlet ekonomik bir tanımlamadır. Kendi merkez bankası olan kendi para birimi olan, ithalat ve ihracatını kendi kotaları ile belirleyen, gümrük resmi olan devlettir. Bunun başlarda böyle tanımlandığı ama o dönemde de ulus devleti günümüzde anlaşıldığı sanıldığı gibi anlaşılarak bir de yükselen ülkeler o zaman işte 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı’ndan sonra sadece İtalya, Almanya ve Sovyetler etkilenmedi ya onlardan etkilenerek Türkiye’de böyle bir “pantürkist” örgütlenmenin olduğunu görüyoruz. Bunlar ki işte Okul dergisini çıkarıyorlar. Nihal Atsız, Reha Oğuz Türkkan, Alparslan Başbuğ bunun önünü çekecek. Ve bunlar 41 yılında bakıldığında müthiş bir şekilde örgütlenerek Türki Cumhuriyetler ile bağlantı kurup ( Pantürkizm : Dünya’daki Türk kökenli devletlerin birbirleriyle kültürel bağlarının devam etmesine Pantürkizm deniliyordu. Panturanizm ise hepsinin siyasal bir devlet kurması, tek bayrak altında siyasal birlik kurulması demektir. Türkçülük akımı vardı, 1. Dünya Savaşı’ndan önce dört akım var. İslamcılık, Türkçülük; Batıcılık, Osmanlıcılık. Türkçülük akımında biraz panturanizm görürüz ama Atatürk 1920 ‘lerde ve 1930 ‘larda bu ikisinin önünü kesmeye çalışmıştır. Türkiye’nin diğer Türki Cumhuriyetlerle sadece kültürel ilişki kurmasını hatta Mustafa Kemal çok eleştirilmiştir Azerbaycanlılarını neden gözden çıkardı. Bakü‘ye kadar girmişiz Gümrü Antlaşmasını yapmak için niye gözden çıkardı demişlerdir oysa Gümrü Antlaşmasında niye pazarlık yapıyor. Kars ve Ardahan Ermenilerin elinde dururken oranın üstünden atlayıp Azerbaycan’a geçmek çok hayalperest bir şey. O yüzden Azerbaycan’ı satmış değil. Atatürk gücünün sınırlarını çok iyi bilen birisi. Azerbaycan’ı satma gibi bir durum yok. Ama iyiden iyiye Rusya’nın çökeceği fikrine inanmış görünüyorlar. O dönemin Hüsrev Gerede gibi diplomatlarında böyle bir fikrin hakim olmasına şaşırdım. 1941 Haziranın’da Barborosso Savaşı başlamış Ağustos’a gelindiğinde Hüsrev Gerede Almanların Rusya’yı yenemeyeceğini anladığında bu fikrinden vazgeçecektir ama buraya gelinceye kadar Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa Berlin’e çağrılacaktır. Berlin’de olan “Çin seddi’ne kadar olan Türk vilayetlerini birleştirme” konusunda oraya gelen Sovyet Türklerinden Kırım Türkleri, Kazak, Azeriler ile oturup sohbetler edip planlar yapacaklardır. Prof. Zeki Doğan değil o adamın soyadı. Togan. 87’nci sayfada. Alttan 7’nci satır. Zeki Togan bunu entelektüel altyapısını hazırlıyor ama bir süre sonra bu politikanın Ağustos’a doğru zayıflayınca Almanların duraksamaya başlayınca Sovyetlerin o kadar zayıf olmadığı fark ediyor. Ayrıca Türkiye’nin ilk beş yıllık kalkınma planını başta Sovyetler ve ABD’den getirilen uzmanlar yapmıştır. Fabrikalar nasıl kurulacak, Ereğli demir çelik fabrikaları, Seydişehir nasıl işleyecek ? O planlamayı yapan dünyanın dördüncü sanayileşmiş ülkesi, 1. Dünya Savaşı’nda tokat yediniz Almanlardan, elinizde bir şey yok, geçen hafta kapasitelerini söyledim. Türk aklı!... Sovyetlerin (Rusya Federasyonu’nun ama eski Sovyetler haline de dönüşüyor tekrar. Türki Cumhuriyetlerle bağlantılarını güçlendiriyor) yıkılacağına inanmak saflık Şu an bile Sovyetler savaşa girse Sovyetler olur da savaşa girse çevresindeki ülkeler Türkiye dahil 24 saatte taş üzerinde taş bırakmaz. Adı Sovyet olmasa bile Rus federasyonunun Sovyet toprağına doğru genişleyeceği görülüyor. G Türkiye’nin krom ihracatı var. 1930’larda, hatta 1. Dünya Savaşından itibaren Almanyayla ticaretimiz çok yoğundu. Almanlarla ithalatta yüzde 51’i ihracatta yüzde 30’u tek başına Almanyayla sağlıyordu. Hatta yüzde 47’ye çıktığı dönemler oldu. Ama 2. Dünya Savaşı sırasında onlardan 150 bin marklık yardım almışlardır ama İngiltere yapılan yeni bir anlaşmayla o parayı geri ödedi. Gemi sipariş de verilmişti. 1940’larda İngiltere’ye sen bunu al almazsan bizim ihracatımızda önemli bir pay tutuyor. Almanya ile yaptığımız ticaret yüzde elli birlerden yüzde on ikilere düştü. Başka da ticaret yapabileceğimiz yer yok diyince tekrar İngiltere 1943 yılına kadar 90 bin ton ondan sonrada 1944‘de de 45 bin ton alacağını söylemiş bunun ardında da geri kalanın Sovyetler Birliği’ne satılmasına karşı çıkmamıştır. Kitabınızda göreceksiniz Laus Anlaşması var, o anlaşma çerçevesinde de Tr, krom satacaktır Almanyaya, onun karşılığında silah alacaktır. Ama bunu Almanlara karşı kullanmak için almaktadır. Bu gerçekten 42 yılında istenen sonucu verecek ve 51‘lere tırmanmasa da Türkiye’nin Almanya ile olan ticaret hacmi ithalattı %25’e ihracatta %28 ‘e çıkacaktır. Eskiden ithalat yüksek olmasına rağmen bu kez Krom sattığı için ihracatı artmıştır. Burada İngiltere’ye söylediği şudur “Ben Almanya’ya krom satmayarak onları daha fazla tahrik etmek istemiyorum üzerime çekmek istemiyorum. Ben sadece krom satıyorum başka bir yardımda bulunmuyorum” der. Bu o zamanlar hoşgörü ile Türkiye’nin yapması gerekiyor gözü ile bakılıyor. *İkinci dünya Savaşı’nda iç Politikada mutlaka değinilmesi gerekirken dış politikanın da ayrılmaz bir parçası olan “varlık vergisi” vardır. Varlık vergisinin dış politakaya yansıması: Varlık vergisi iyi niyetle bir uygulama iken çok faşizan bir uygulamaya dönüşmüştür. Nazi yöntemleriyle toplanmış bir vergi tipidir. Adından da anlaşılacağı üzere varlıklı olanlardan alınacak bir vergidir. Fakat uygulamaya başlandığında % 3 ü gayrimüslümlerden-azınlıklardan yüzde 36.5ü müslümanlardan alınmıştır. % 10,5 i Türkiye’de yaşayan yabancılardan alınmıştır. Burada bir orantısızlık söz konusudur 3-4 hatta 10 katına çıkmıştır gayrimüslümlerden alınan vergiler ve eğer ödeyemezler ise mallarına el konmak daha sonrada Erzurum – Taşkale’ye sürgüne gönderilmiştir. Kemer’e sürgüne gitmek demek şimdi ki gibi turistik olmasa bile sıcak bir yer. Erzurum ise soğuk bir yer ve çalışma kamplarına gönderiliyor sürgüne gönderiliyor ve bu yöntem Almanların Yahudilere uyguladığı gibi bir yöntem bu. Ve çoğu dayanamıyor, ölüyor neden? Bünyesi dayanmıyor. Çünkü iş adamı olmanız için yirmi yasını çoktan geçmiş olmanız lazım 40 yasında oluyorsunuz ve o kuşak bakımsız yağ ve karbonhidratla beslendiler. Yokluk zamanında 40 yasına gelmiş bir insanı çalıştırıyorlar, taş taşıtıyorlar şu anki 65 yasındaki insanlara yaptıracağımız yaptırıyorsunuz. Varlık vergisi uygulaması kaldırılmış olsa da daha sonra Türkiye‘nin batılı Dünyasında da yer almasına karsı yapılan itirazların önüne gelmiştir. Sen demokrat olamazsın çünkü faşistt yöntemlerle vergi topladın denildi. Bunun ardından bir süre sonra Almaya ‘nın Sovyetlerde yenileceği kesinleşince kısa bir süre sonra bu kez İngiltere kendine yeni bir müttefik arayışına giricek ve bu da İtalya’nın savastan Çekilme teslim olma donemine 1943 yılına denk gelecektir. Ve o arada daha italyanın savaştan çekilmesinden once ABD nin savasa girişinden de once Sovyetler ile ingiltere birlikte hareket ederk İran we İran azerbeycanı nı işgal edeceklerdir o zman İngiliz ittifakının bile kendisine yarar sağlayamayacağını, ister İngiliz olsun ister baska bir guc olsun ekonomik ve askeri çıkarları için tarafsız bir ulkeyi bile işgal edeceğini görmesi üzerine ikinci kez paniğe kapılıyor Bunun hemen ardında da Stalin Montro Boğazlar sozleşmesinin yenilenmesi değişiklikler yapılması gerektiğini soyluyor bu tehditin Türkiye’ye iletilmesi sırsında Bon Popen’in Saraçoğlu ile bağlantı kurarak Balkanlardaki slav kökenli olmayanların birlikte Türklerle Almanların örgütlenmesi önerisi getiriliyor. Çünkü Rusya’nın Balkanlarda örgütlenmesi Osmanlı’dan beri Türkiye’nin en büyük kaygısıydı. Hatta Atatürk zamanında yapılan Balkan,Sadabad Paktı bunların herhangi bir ekonomik ya da askeri sinerjiyi yaratacağından değil bir saldırı karşısında birbirlerine edecekleri saldırmazlık desteğiydi. Şimdi bunu yapar yapmaz sadece sözünde duruyor olması bir de bu slav olmayan azınlıkların kışkırtılması Rusya’yı özellikle Stalin’i Stalin de başka bir crazy’dir. Burada Stalin’in çatlakça tekrar Balkanlarda Almanlarla birlikte böyle bir girişimde bulunmasına Türkiye ve Almanya’nın bulunması onları iyiden iyiye çileden çıkarınca İngilizler kanalıyla Türkiye’ye tekliflerde bulundular. Bu teklif nedir? Türkiye’ye 12 ada’nın verilmesi, hatta Tr Sovyetler yanında savaşa girerse Bulgaristan’da bazı toprakların Türkiye’ye verileceğini söylüyor. Orada birazcık Batı Trakya’dan toprak ver, 12 adayı ver ama Almanlarla yapacakları ittifak ı engelle yönünde. Bunun ardından bu dönemde İngiliz Elçisi Edelman Ben bundan sonra kalkıp da savaş bittikten sonra tekrar sınır belirlemeyle uğraşamam, bu Bulgaristan’dan toprak verme 12 ada meselesini katmayın diyor. Mesela burada bunlarla uğraşmak değil, 12 Ada’yı İngiltere, Türkiye’ye vermek istemiyor. 1943’de İtalya Savaşı’ndan çekilince missorini hükümeti devrilecektir. Çekilince İngiltere Türkiye’ye kraliyet hava üssünün kuvvetlerinin kullanması için Türkiye’den birkaç tane hava ölçüsü almayı önerir. Türkiye de bunun yapılması için altyapı desteğine ihtiyacım var der. Gerçekten İngiltere bu altyapı desteğini sallantıya bıraktığı bir dönemde İngiltere İtalya’nın çekilmesini görür görmez 12 Ada’yı işgal edecektir. Türkler de o zaman küçük küçük gemilerle esir İngiliz askerlerine yiyecekler taşıyacak. Oradan karaya askerler çıkarılacak. Ne şiş yansın ne kebap ama bir süre sonra Türkiye tamamen Almanya’yla karşı karşıya kalabilir. İtalya zaten çekilmiştir. 12 Adayı vermediler, baya asıldılar İsmet Paşa çok kolay gözden çıkardı denilir ama Türkiye tekrar asılıp almak istediğinde İngiltere’nin gerçek yüzü ortaya çıkar eğer 12 Ada’da ısrar edersen Sultanahmet Camii’ni bombalarım diyor. (Ecevit’e Kıbrıs çıkarmasında söylemişlerdi) **Türkiye’ye yapılan 12 Ada teklifini daha sonra Türkiye küçük botlarla buraya yardım sağlamıştı. 1942 yılı böyle ip cambazlığıyla geçmiştir. Fakat bir süre sonra CHurcil ABD’yi yanına alarak Sovyetler, ABD ve Türkiye’yi de artık İtalya çıktığına göre Tr’nin üç büyük devlet yanında savaşa katılması yönünde yine teklifler geliştireceklerdir. ABD niye savaşa katılmıştır? O üçlü pakt devleti dediğimiz Japonya Pearl Harber’a saldırmıştır. Pearl Harber Pasifik Okyanusu’nda. Japonya gelip Havai’deki Pearl Harber’a baskın düzenliyor. Orada ABD donanmaları var. o baskın üzerine ABD Japonya’ya savaş açarak 2. D. S’na girmiş oluyor. İkinci Dünya Savaşı’na Japonya İtalya ve Almanya’nın karşısında savaşa girmiş oluyor 1942’de. Ardından da Almanların Mısır’da son bir kez mücadele edip Mısır’ı alma çabaları da müttefik güçlerinin askerlerinin Cezayir ve Fas’a asker çıkarmaları sonucu artık Almanların Ortadoğu’da asla ilerleyemeyeceğini ve müttefiklerin gücünü kıramayacağını ortaya koyacaktır. Ocak 1943’de Kazablanka’da (FAS) ilk konferans düzenleniyor. Kazablanka Konferansı’nda artık Almanyanın yenilgiyi kabul ettiğini itiraf etmesi istenir. Hitler, asla bunu kabul etmeyeceğini söyler. Bunun ardından panikle yaşadığı dönemler Türkiye’nin yeniden başlar. Burada ABD’nin artık girmesiyle Rossevelt o dönemde ABD Başkanı. İngiltere’de Churcil ve Rusya’da Stalin. Bu üçü 1943’ten sonra 2. Dünya Savaşı’nın öne çıkan isimleri olarak görülecektir. Bu üçü bir araya gelince ilginç bir gelişme daha olur. İngiltere’nin Sovyetlerle yakınlık kurması, Türkiye’ye 1. Dünya Savaşı 1915’i hatırlatır. İngiltere Sovyetlerle o zaman ittifak kurarak uzlaşan devletler adı altında anlaşarak onlara boğazları sunmuştu. Şimdi yeniden bu boğazlar sunulur kaygısıyla Türkiye bu ittifaktan çok rahatsızlık duymaya, boğazların geleceğinin tehlikeye girdiğini hissetmeye başlamıştır. Bir de Almanya’da gittikçe zayıflıyor bu ortamda. Burada ABD açısından bakıldığında da ABD de Türkiye’nin savaşa girip girmemesinin çok önemli olmadığını hatta o zaman General Marshall’ın Türkiye girerse onun arkasında kalan yerlerle lojistik desteğin sağlanamayacağını Türkiye’yi savaşa çekmenin bir anlamı olmadığını söyler. Bu ara destek Stalin’den gelir. Türkiye artık savaşa girmesin, biz de istemiyoruz, biz onun toprak bütünlüğünü koruyabiliriz der. Buarada İngiltere’nin hala Türkiye üzerinde düşünceleri vardır. Hala onun isteği Türkiye’deki herhangi özellikle Batı Anadolu civarında bir üs kurarak bu üs aracılığıyla Romanya petrollerini ele geçirmek, Girit’e ve 12 Ada’da tamamen hakimiyeti elde etmek istemektedir. Her ne kadar İtalyanlar çekildikten sonra belirli bir süre 12 Ada’yı elde tutmuşsa da Almanlar tekrar bir saldırı yaparak geri almıştır. Bu da Almanya’nın Ortadoğu’da zayıflıyor olmasına ve müttefiklerle baş edemeyeceğini gösterdiği halde Avrupa’da hala güçlü olduğunu göstermektedir. Böyle bir ortamda Türkiye’nin kurulacak üs sayesinde Romanya petrol bölgesine açılacak İngiliz kraliyet uçakları için üs vermesini böylelikle de 12 Adaya saldırması için üs teklifinde bulunduysa da Türkiye tamam bunu yaparız ama önce silah verin der. İngilizlerin parası tükenecek düzeyde değildir ama her zaman Türkiye’ye karşı parada ağırlaştırır ama bu kez ağırlaştırması Türkiye’nin hoşuna gider. Türkiye savaşa girmek istemediği için her iki tarafı ne kadar oyalarsa o kadar iyi olacaktır. Bunun ardından bu ABD’nin General Marshall’ın özellikle Türkiye’nin savaşa girmesinin ardında kalan lojistik desteği olumsuz etkileyeceği önerisinin ardından bir ara Sovyetler durdurmuşlardır Almanların ilerlemesini ama daha Alman tünelleri oradadır. Acaba Türkler savaşa girse 15 tane Alman tünelinin çekilmesine faydalı olur mu düşüncesi gelişecek ve bunlar Kahire’de yapılan toplantıda dile getirilecektir. Fakat bu Kahire toplantısında dile getirilen bu görüşmeler daha sonra Adana’nın yanından trenle geçen Churchil’in Adana yakınlarında durup ismet Paşa’yla bir görüşme yapması bu görüşme sırasında da Stalin’in artık fikrini değiştirdiğini, Türkiye’nin savaşa girmesinin önemsiz olduğunu; Türkiye’ye fazla ihtiyaçlarının kalmadığını söylediğini İnönü’nün de bundan memnuniyet duyduğunu, burada fotoğrafları da var anlatmıştır ama orada İnönü’nün algılaması sanki Türkiye’yi savaş ortamına çekmek isteyenler Sovyetler, ABD’yle İngiltere’nin gönülsüz davrandığını sanmaktadır ama asıl Türkiye’yi savaşa çeken ve Sovyetleri de Türkiye girerse 16-17 Alman tüneli gider fikrini verenlerin de Türkiye hiçbir zaman İngiltere’nin bunu yaptığını fark etmeyecektir. Türkiye zanneder ki İngiltere tarafsız davranıyor. Rusya Türkiye’yi kışkırtmak istiyor. Bunu da savaş sonuna kadar Rusya’nın Türkiye üzerinde hala fikirleri olduğu düşünürler. O zaman İsmet Paşa’nın gazetelere de yansıyan bir beyanatı var: Türkiye için de en uygun olan kendi sahasında İngiliz ve ABD’lilerle omuz omuza savaşmaktır. Artık onların yanına geçeceğine ilişkin Türkiye karar almış gibi görünüyor. Bunu dedikten kısa bir süre sonra bu tür tartışmalar Almanlar tarafından duyuluyor. Geçtiğimiz hafta da söylemiştim Hilsun’un uşağı Çiçero ALman, ama o bunu bilmiyor uşak İngiltere’nin Tahran’da, Kahire’de, Kazablanka’da yapılan gizli görüşmeleri odasından çalıp Almanlara ulaştırıyor. İngiliz bakan bunun farkında bile değil. Bunun üzerine Alman Büyükelçi çağırıyor siz gidip de ABD’lilerle İngilizlerle aynı sahada omuz omuza mı çarpışacaktınız deyince bizimkiler, “Ha şa” deseler de bu haber sızması sonucu Türkiye tekrar değişir. Bunun ardından Türkiye ben bunu yapmam tarafsız kalacağım görüşleri sunsa da Sovyetler Birliği’nin artık türkiyeyi kesinlikle bölmek istemiyorum diye ısrar etmesini Churcil şu şekilde anlıyor: Doğu Avrupa benim nüfus alanımdır, eğer Türkiye buradan gelip savaşa dahil olursa ben Doğu Avrupa’daki nüfus alanımı kaybederim Türkiye bu yüzden savaşa filan girmesin. Çünkü artık Türkiye’nin batı yanlısı bir politika izleyeceği 1944 Temmuz’a gelindiğinde anlaşılıyor. Yani Stalingrad’da zaten Almanlar durduruldu. 43’te zaten İtalya çekildi. 45’e geldiğimizde Japonya’da Hiroşima ve Nagazaki arka arkaya iki tane bomba atılıyor. Yüzbinlerce insan ölünce savaş kendiliğinden bitecektir. O arada Türkiye yine ip cambazlığı yapıyor. her ne denli yaşı 68’e geldiği için yaş haddinden emekli olması gerekiyorsa da olağanüstü dönemlerde bu tür şeylere bakılmaz. Örneğin ABD’de kural var her kişi iki dönem başkan olabilir. Oysa roussevelt üç kez seçilmiştir savaş dönemi olduğu için. Fevzi Çakmak Mareşeldi ama İsmet Paşa onu çok sevmiyordu çünkü cumhurbaşkanlığına aday olmuştu. İkincisi de Alman taraftarı olduğu içindi. Bu yüzden onun hızla emekliliğe sevkedilmesine gidiliyor. 1944’de Varlık Vergisi’nin hemen kaldırıldığını artık Almanlar yenilmeye yüz tutunca Varlık Vergisi kaldırılacak, Çakmak Genel kurmay Başkanlığı’ndan alınacak Alman yanlısı olarak görülen Menemencioğlu, (önceki dış işleri bakanı Saraçoğlu’ydu. Saraçoğlu İngiliz yanlısıydı. Almanları kızdırmamak için Menemencioğlu’nu getirmişlerdi ayrıca Saraçoğlu, Refik Saydam ölmüştü Başbakan o artık içgöreve kaydırılıp Başbakan yapıldı) Alman yanlısı olan Menemencioğlu getiriliyor. Fakat Menemencioğlu da Almanlarla birlikte Slav olmayan azınlıkların Balkanlarda ayaklandırılması projesini bir süre önce Almanlarla yapmıştı o yüzden Almanların yenileceği anlaşılır anlaşılmaz Menemencioğlu görevden alınacak Hasan Saka getirilecek Dışişleri Bakanlığı’na. Ne tuhaftır ki hükümet nezdinde destek gören Panturanist hareketin öncülerinden başta Türkeş olmak üzere işgenceyle tırnakları çekilecektir. Siz Sovyetleri mi kızdırıyorsunuz gibi. Bu da bizim ülkemizde politikalar değiştiğinde devletin nasıl kaypak bir pozisyona girdiğini gösterir. Önce hükümet düzeyinde destek verin bu iş olmayacak olunca ardından da tırnak çekerek işgence yapın insanlara o yüzden Alparslan Türkeş İsmet Paşa’yı hiç sevmezdi. 60darbesini yaptıklarında bir süre sonra İsmet Paşa hükümet kurmaya kalkışınca Alparslan Türkeş ve Milli Birlik Komitesi üyelerinden 18 kişi isyan etti. Bunları hemen Hindistan’a elçi olarak gönderdiler. Burada Türkiye hemen kıvırıyor. Biz Almanlarla birlikte olur muyuz gibi bir politika izleniyor. Bunun ardından Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin artık modasının geçmiş olduğunu, bu Sovyetler Birliği’ni hedef alan bir proje olduğunu aleni olarak Stalin dile getirmeye başlıyor. Menemencioğlu daha görevdeyken biz 1925’te yapılan anlaşmayı fesh ediyoruz diyor Semih Sarıkaya’ya Moskovadaki büyükelçimize. 1925’te Türkiye Sovyetlerle Dostluk anlaşması imzalamıştı. 1945’te onun süresi doldu. Bu anlaşmayı yenilemeyeceğiz. Biz Montrö’de artık kendi çıkarlarımız açısından tehlikeli görüyoruz, ticaretimizi baltalıyor, gemilerimizi rahat geçiremiyoruz. Kabul olunamaz bir şey bu anlaşma deniliyor. Bunun ardından tekrar planını dile getirip 45’in sonuna doğru Kars ve Ardahan’ı tekrar isteyecektir. Türkiye’de yeni bir panik daha başlayınca, başta Rusvelt olmak üzere üç büyük oturup bu Montrö’yü tekrar görüşelime ABD’nin tepkisi burada uluslar arası bir komisyon kurarak tekrar Montrö’yü düşünebiliriz demeye başlayınca Türkiye’nin etekleri tutuşuyor çünkü Rusvelt’ten böyle bir teklif gelince. Bu Yalta’da yapılıyor. Ukrayna Yalta’da yapılan bu görüşme Türkiye’nin can damarına basacaktır. Türkiye tekrar İngiltere’yle bağlantı kurarak boğazlar ve çevresinin boğazlarda Türkiye ile Sovyetler Birliği üs oluştursunlar birlikte hareket etsinler deniliyor. Rusvelt bunu kabul ediyor ama daha sonra gelecek olan Başkan Truman tıpkı Hitler gibi çileden çıkacak Ruslar’a elini veren kolunu kaptırıyor, yeter be diye Truman Doktrini’ni (Türkiye’yi bu şekilde alalım diyecekler) ama Türkiye’yi Batı kanadına alma yoluna gideceklerdir. Bu dönemde 1945’e girme aşamasında Türkiye üçlü devlete savaş ilan edecektir. Japonya, Almanya, İtalya’ya karşı. Savaş ilan etmekteki amacı San Francisco’da 1945’te kurulan BM teşkilatına üye olmak için. Bunda önce yine almayacaktır. ABD’nin bizim Ortadoğu’da ne işimiz var Tr bir Ortadoğu devleti diye oldukça uzun bir süre direnecektir. Ta ki, ortamı yumuşatan İzan Haval olacaktır. O derki Türkiye’nin ve Yunanistan’ın olmadığı bir Batı mümkün değildir. Rusya çok hızlı bir şekilde yayılıyor bunu önlemek için Türkiye ile Yunanistan’ı içine alan bir pakt kuralım. Bugün yapılan tartışmalar bir Akdeniz birliği mi kuralım, Avrupa konseyi oluşuyor Türkiye’yi Avrupa Konseyi’ne mi alalım. O dönemde NATO kurulmak üzeredir. Brüksel hattı, Türkiye ona girme tarafındadır. ABD ona girme ne işin var derken, Akdeniz Birliği’ne Tr sıcak bakmaz. Avrupa Konseyi’ne diye ısrar edecektir. Daha sonra Avrupa Konseyi’ne ve NATO’ya girmeyi başaracaktır.