You are on page 1of 11

TÜRK DIŞ POLİTİKASI 4-PROF. DR.

NURŞEN MAZICI

*Geçen hafta bir arkadaşınız her yere saldıran Hitler


Türkiye’nin yakınına kadar geldiği halde neden Türkiye’ye
saldıramayacağına ilişkin İsmet Paşa’ya mektup yazmıştır?
Tarih boyunca Türkiye savaşa girmiyorsa ya da Anadolu toprağı
savaşa dahil olmuyorsa bölgesel olarak kimsenin saldırmaya
cesaret edemediği bir yerdir. Bunun nedeni teknolojik ya da
askeri olarak Anadolu coğrafyasının güçlü oluşundan değil
Anadolu’nun savaşa girmesi ile yerel ya da bölgesel olan
savaşların kıtalar arası hale dönüşmesine neden olduğu için bu
yapılmıyor. Buna da en iyi örnek Atatürk‘ün ne 1. Dünya
Savaşı için “Ne İngilizlerle ne de Almanlarla olalim, tarafsız
kalalım” demesi ve bunun dikkate alınmaması ile beraber Enver
Paşa’nın maceraperest Alman düşkünlüğü ile savaşa girmesi
sonucunda Osmanlı İmparatorluğu’nun çatır çatır yıkılmasına
neden olmuştur
*1. Dünya Savaşına girilmeseydi Osmanlı İmparatorluğu yaşar
mıydı? 2.5 milyon insan ölmüştür, bu kadar şehit verilmemiş mi
olurdu? Hayır! İmparatorlukların sonu gelmişti Osmanlı
İmparatorluğu bir şekilde Avusturya Macaristan İmparatorluğu
gibi bir şekilde biterdi. Çarlık Rusya’sı gibi. Ama savaşın
belki sonuna doğru girip daha az küçük bir yıkıntıyla girmiş
olsa Tr’ye, kurulacak olan yeni rejime daha az ziyan ve
zararla savaştan çıkmış olabilirdi. Ama bunlar sipekülatif.
20. yüzyılda artık imparatorluklar devri kapandı.
Cumhuriyetler dönemi o yüzden İmparatorluklar biterdi devam
edemezdi. Ama savaşın sonuna doğru dahil olunmuş olsa daha az
kayıp,daha az yıkıntıyla sıyrılsa Türkiye’ye daha az ziyan ve
zararla savaştan çıkmış olabilirdi. Ama sonuçta olmuş bitmiş=)

***Kitap hatalarını düzeltiyoruz: Türkiye’yi savaşa çekmek


için bir yandan üçlü ittifak devletleri İtalya, Almanya,
Japonya diğer tarafta İngiltere, Fransa vardır Soyetler ve ABD
dahildir. Özellikle Barborassa Savaşına girme arifesinde
İngilizlerin ve Almanların Türkiye’ye bol keseden ödül verme
yarışına girmişlerdi. Ne diyorlardı? “Bizim yanımızda savaşa
girersen sana Suriye’den Halep’i veririz.” Almanlar’da “
Irak‘ın petrollerinden faydalanırsınız orası Misak-ı Milli
içerisinde.” diyorlardı. Ama orda o dönemde Irak’ın başında
askeri darbe sonucunda Raşid Ali başa getirilmişti. Askeri bir
darbe ile milliyetçi bir hükümet Irak’ın başa gelince Hitler
burayı işgal edip ardından da Filistin ile Mısır üzerinden
Süveyş’i tutmak istiyordu. İngilizler için Süveyş cok onemli
can damarı. 1. Dünya Savaşı’nda bile orayı kimseye
kaptırmıyor. 1882 den beri Fransızlar’ın da kontrolünde olan
bir bölge. Yolu epeyce kısaltıyor Süveyş Kanalı. Bu yüzden
İngiltere ne yapmıştır? İngiliz, Avusturalyalı,Hint, Arap ve
Bağımsız Fransız birlikleri ile Süveyş’i koruyacağını demesi
gerekirken, İngiliz, Hint ve Avusturya birlikleri
yazıyor!..Avusturya olması mümkün değil, Avusturya Almanya
tarafından ilhak edilmiş savaşın en başından itibaren!...
Avustralya United Kingdom’un himayelerinden biri. Nasıl Anzak
birlikleri, (sf no83) iki paragraflık bir sayfa, birinci
paragrafın alttan dördüncü satırında.

**Bugünkü konumuza gelelim. O dönemde Almanya ile Rusya bir


antlaşma imzalamıştı bunların bu anlaşmayı imzalamış olması
ikisinin birlikte hareket etmesi Türkiye’yi tedirgin ediyordu.
Hem de nefes aldırıyordu. Çünkü en çok korktuğu iki devletti
bunlar. ”Atatürk oldükten sonra Türkiye’yi ahmaklar yönetiyor
demiştir” Hitler. İsmet Paşa’yı kastediyor. Fakat savaş
sonunda İsmet Paşa savaş diplomasinin en iyi adamı olarak
tarihe geçerken Hitler’in ne duruma düştüğünü tarih
gösterecektir. İşte bu durumda Bulgaristan’ında Hitlerin
etkisi altına girdiği bir dönemdi.
Bon Popen de o zaman Ankara Büyükelçisi’nin ağzından iki tane
söylenti var anlatılan, sözde o zaman demiş ki Numan
Menemencioğlu İçişleri Bakanı o zaman, demiş ki eğer biz
savaşa girersek bu savaşta ırak üzerinden bize bir kâr
sağlarsanız bizde sizin yanınızda savaşa gireriz demiş Bon
Popen’de bunu Alman Hükümeti’ne aktarmış.
Bir diğer söylentide Ribertro( Almanların dışişleri Bakanı)
eğer bizimle savaşa girmezseniz altı haftada Türkiye’yi yerle
bir ederiz bu yüzden bizimle savaşa girmek zorunluluğunu
hissedin diye anlatıldığı söylenir. Ama bu Ribertro’nun
teklifinine Bon Popen itiraz edecektir. Türklerin topraklarda
gözü yoktur hele Irak’ı hiç istemiyorlar, homojenliklerini
bozar diye o yüzden de bu tekliflerden vazgeçelim dendiği de
söyleniyor. Ama nasıl Atatürk ile Mac Arthur’un konuşması
belgesiz bir anlatımsa bu da böyle bir anlatım.

**Bunun ardından 1941 yılının 18 Haziran’ında Türkiye’ye bu


kadar yaklaştığı bir aşamada Almanlar Türklere bir teklifte
bulunarak Türkiye ile karşılıklı saldırmazlık paktı
imzalıyorlar. Her iki tarafın da birbirinin toprak bütünlüğüne
saygı göstereceğine söz veriyorlar. Ama bu da Türkiye’nin
içini rahatlatmıyor, çünkü biliyor ki Almanya güvenilir
değildir kafası attığında anlaşmaları fesh edip istediği
ülkeye saldıran bir ülkedir. Ama yinede küçük de olsa bir
antlaşmanın el altında bulunması dostluk ve saldırmazlık
anlaşması olması Türkiye’yi sevindirmiştir
*Ama tahmini doğru çıkan yine Türkiye olacaktır dört gün sonra
22 haziran 1941‘de ünlü Barborosso Savaşı başlayacaktır ve
Almanlar Rusya’ya savaş açacaktır. Niye saldırmıştır? 39
Antlaşması çerçevesinde müttefik olacaklardır ama Rusya’nın
talepleri bitmiyordur. Önce boğazlardan geçiş hakkı
istemiştir, daha sonra Karadeniz’e sınırı olan ülkelerin
içinde Bulgaristan başta olmak üzere boğazlardan geçişi ve
boğazların bulunduğu bölgeye Rusya’nın hava üssü kurmasını
önerip bu antlaşmaya da Bulgaristan’ın katılmasını teklif
edince bu Hitlerin, “Bunlara ne versen gözü doymuyor” deyip
saldırıyı yapacağı bir döneme girilmiştir.
Burada Türkiye anlaşmadan dört gün sonra Almanlar Ruslara
saldırıyor olmasından kısa bir süre geçince savaşlarda
tarafsızlığını ilan edecektir. Buna kitap yazarı William Heill
ip cambazlığı demiştir Haziran 1941- Aralık 1942 arası
gerçekten de antlaşmalar su üzerine yazılmışçasına art arda
ertesi gün ne olacağı bilinmeden yeni kararların alındığı bir
dönem. Burada Almanya’nın Rusya’ya saldırması karşısında
Türkiye’nin tavrını İtalyan Büyükelçisi De peppo “Türkiye’nin
Barborossa savaşından sonra tek isteği son Alman askerinin son
Rus askerinin cesedinin üzerine düşmesi ve ikisinin
birbirlerini orda tüketmesiydi. Demişti. Gerçekten de savaş
başladıktan sonra bu olay Türkiye için rahatlatıcı olmadı
çünkü Rusya’nın çökmesi durumunda Almanya Bulgaristan
sınırında olduğu için ikinci hedef Türkiye olur. Her ikisi
savaş bitmediği sürece Tr için büyük tehlike yaratır. Eğer
Almanlar yenilirse bu seferde Rus tehditi söz konusu
olacaktır. Almanların o zamanki politikası ; Türkiye savaşa
girmez ise 145 gün, girer ise 85 gün sonra Sovyetler’i tamamen
bitirip bu sefer oradan bu kez tekrar Türkiye’ye dönüp orayı
işgal ederek Türkiye Filistin Suriye Mısır üzerinden gidip
üzerinden Süveyş’e ulaşmaktır. Mısır’ı da zaten Batıdan
çevrelemektedir. Burada bu planı yaparak zaten savaşa
girmiştir Alman askeri plancıları ama bu böyle olmayacaktır ve
burada Ortadoğu planında almanlar maalesef yenilgiye
uğrayacaklardır. İngilizler her yerden vazgeçse bile Ortadoğu
planları üzerinden ısrarla tüm askerlerini 1940’larda yaptığı
gibi yayacaklardır.
**İşte böyle bir ortamda karşımızda yeni bir olgu çıkıyor. O
da Türkiye’yi savaşa çekebilmek için bu kez (Türklerin bu
konuya eğilimli olduğunu ben de farkettim, Mayıs ayında ben
Ukrayna’da bir sempozyuma katılacağım. 18 Mayıs 1944 Kırım
Türklerinin sürgüne gönderilişine ilişkin uluslar arası
sempozyum yapılıyor. Ben bir sunum yapacaktım ne yapsam diye
düşündüğümde “Türk Dış Politikasında Kırım Sürgünü” diye
aldım. Daha sonra da Dış İşleri Bakanlığı’ndan da belge
çıkardım.Gerçekten de o dönemde Almanların Hindistan’a Çin
Seddi’ne kadar toprak verilme lafının bizim diplomatlar
tarafından baya ciddiye alındığını ve o dönemde Hüsrev Gerede
Berlin Büyükelçisi iken Hitler ile görüşüp ciddi ciddi çiddi
planlar yaptığını görüşmeler yaptığını o dönemde Türki
Cumhuriyetlerden Almanya’ya gelenlerin Hüsrev Gerede ile
görüştüğünü ve Hüsrev Gerede’yi de Hitler’in kafasındaki
modelin de bir süre sonra Saraçoğlu’nu zaten İngiliz yanlısı
diye sevmiyordu onu dışişleri bakanı yapmak istediği
biliniyor. Gerçekten de Hüsrev Gerede yazmış Hitler’le
görüştüğünü. Altında imzası var. Orada Türklerin toplam 27
milyon olduklarını bunların tek tek ya da toplu olarak
hepsinin bir araya gelip ortak bir Türki Devletler kurulmasını
Sovyet’lerin yıkılmak, çökmek üzere olduğunu cidd ciddi
Hüsrev Gerede o dönemde yazmış demek ki bu Sovyetlerin
uydurduğu “Biz böyle bir şey yapmadık” sözü cok doğru değil.
Zaten o döneme baktığımızda Türkiye’de 1930 larda Tdk ve Türk
Tarih Kurumu’nun kurulması ile sanki ulus devlet, ile faşist
devletin eş anlamlı olduğunu anlayanlar da olmuştur. Oysa
günümüzde bile ne diyor Ahmet Türk “Ulus devletlerinin sonu
gelmiştir. Yıkılmalıdır” diyor. Halbuki Ulus devlet tek bir
etniklik üzerine kurulmuş faşist devlet demek değildir. Yani
siyasi bir tanımlama değil ekonomik bir tanımlamadır.
Örneğin Fransa Ulus devletini kurduğunda Fransızca
konuşanların ve Fransız kökenli olanların toplam nüfusa oranı
%28 dir. Ama Fransa ulus devlet kurmuştur. Bugün Avrupa’daki
bir çok devlet ulus devlettir. Avusturya’dan Hollanda’ya kadar
bu böyledir. Ulus devlet ekonomik bir tanımlamadır. Kendi
merkez bankası olan kendi para birimi olan, ithalat ve
ihracatını kendi kotaları ile belirleyen, gümrük resmi olan
devlettir. Bunun başlarda böyle tanımlandığı ama o dönemde de
ulus devleti günümüzde anlaşıldığı sanıldığı gibi anlaşılarak
bir de yükselen ülkeler o zaman işte 1929 Dünya Ekonomik
Bunalımı’ndan sonra sadece İtalya, Almanya ve Sovyetler
etkilenmedi ya onlardan etkilenerek Türkiye’de böyle bir
“pantürkist” örgütlenmenin olduğunu görüyoruz. Bunlar ki işte
Okul dergisini çıkarıyorlar. Nihal Atsız, Reha Oğuz Türkkan,
Alparslan Başbuğ bunun önünü çekecek. Ve bunlar 41 yılında
bakıldığında müthiş bir şekilde örgütlenerek Türki
Cumhuriyetler ile bağlantı kurup
( Pantürkizm : Dünya’daki Türk kökenli devletlerin
birbirleriyle kültürel bağlarının devam etmesine Pantürkizm
deniliyordu. Panturanizm ise hepsinin siyasal bir devlet
kurması, tek bayrak altında siyasal birlik kurulması demektir.
Türkçülük akımı vardı, 1. Dünya Savaşı’ndan önce dört akım
var. İslamcılık, Türkçülük; Batıcılık, Osmanlıcılık. Türkçülük
akımında biraz panturanizm görürüz ama Atatürk 1920 ‘lerde ve
1930 ‘larda bu ikisinin önünü kesmeye çalışmıştır.
Türkiye’nin diğer Türki Cumhuriyetlerle sadece kültürel ilişki
kurmasını hatta Mustafa Kemal çok eleştirilmiştir
Azerbaycanlılarını neden gözden çıkardı. Bakü‘ye kadar
girmişiz Gümrü Antlaşmasını yapmak için niye gözden çıkardı
demişlerdir oysa Gümrü Antlaşmasında niye pazarlık yapıyor.
Kars ve Ardahan Ermenilerin elinde dururken oranın üstünden
atlayıp Azerbaycan’a geçmek çok hayalperest bir şey. O yüzden
Azerbaycan’ı satmış değil. Atatürk gücünün sınırlarını çok iyi
bilen birisi. Azerbaycan’ı satma gibi bir durum yok. Ama
iyiden iyiye Rusya’nın çökeceği fikrine inanmış görünüyorlar.
O dönemin Hüsrev Gerede gibi diplomatlarında böyle bir fikrin
hakim olmasına şaşırdım. 1941 Haziranın’da Barborosso Savaşı
başlamış Ağustos’a gelindiğinde Hüsrev Gerede Almanların
Rusya’yı yenemeyeceğini anladığında bu fikrinden vazgeçecektir
ama buraya gelinceye kadar Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa
Berlin’e çağrılacaktır.
Berlin’de olan “Çin seddi’ne kadar olan Türk vilayetlerini
birleştirme” konusunda oraya gelen Sovyet Türklerinden Kırım
Türkleri, Kazak, Azeriler ile oturup sohbetler edip planlar
yapacaklardır.
Prof. Zeki Doğan değil o adamın soyadı. Togan. 87’nci sayfada.
Alttan 7’nci satır.
Zeki Togan bunu entelektüel altyapısını hazırlıyor ama bir
süre sonra bu politikanın Ağustos’a doğru zayıflayınca
Almanların duraksamaya başlayınca Sovyetlerin o kadar zayıf
olmadığı fark ediyor.
Ayrıca Türkiye’nin ilk beş yıllık kalkınma planını başta
Sovyetler ve ABD’den getirilen uzmanlar yapmıştır. Fabrikalar
nasıl kurulacak, Ereğli demir çelik fabrikaları, Seydişehir
nasıl işleyecek ? O planlamayı yapan dünyanın dördüncü
sanayileşmiş ülkesi, 1. Dünya Savaşı’nda tokat yediniz
Almanlardan, elinizde bir şey yok, geçen hafta kapasitelerini
söyledim. Türk aklı!...
Sovyetlerin (Rusya Federasyonu’nun ama eski Sovyetler haline
de dönüşüyor tekrar. Türki Cumhuriyetlerle bağlantılarını
güçlendiriyor) yıkılacağına inanmak saflık Şu an bile
Sovyetler savaşa girse Sovyetler olur da savaşa girse
çevresindeki ülkeler Türkiye dahil 24 saatte taş üzerinde taş
bırakmaz. Adı Sovyet olmasa bile Rus federasyonunun Sovyet
toprağına doğru genişleyeceği görülüyor. G
Türkiye’nin krom ihracatı var. 1930’larda, hatta 1. Dünya
Savaşından itibaren Almanyayla ticaretimiz çok yoğundu.
Almanlarla ithalatta yüzde 51’i ihracatta yüzde 30’u tek
başına Almanyayla sağlıyordu. Hatta yüzde 47’ye çıktığı
dönemler oldu. Ama 2. Dünya Savaşı sırasında onlardan 150 bin
marklık yardım almışlardır ama İngiltere yapılan yeni bir
anlaşmayla o parayı geri ödedi. Gemi sipariş de verilmişti.
1940’larda İngiltere’ye sen bunu al almazsan bizim
ihracatımızda önemli bir pay tutuyor. Almanya ile yaptığımız
ticaret yüzde elli birlerden yüzde on ikilere düştü. Başka da
ticaret yapabileceğimiz yer yok diyince tekrar İngiltere 1943
yılına kadar 90 bin ton ondan sonrada 1944‘de de 45 bin ton
alacağını söylemiş bunun ardında da geri kalanın Sovyetler
Birliği’ne satılmasına karşı çıkmamıştır.
Kitabınızda göreceksiniz Laus Anlaşması var, o anlaşma
çerçevesinde de Tr, krom satacaktır Almanyaya, onun
karşılığında silah alacaktır. Ama bunu Almanlara karşı
kullanmak için almaktadır. Bu gerçekten 42 yılında istenen
sonucu verecek ve 51‘lere tırmanmasa da Türkiye’nin Almanya
ile olan ticaret hacmi ithalattı %25’e ihracatta %28 ‘e
çıkacaktır. Eskiden ithalat yüksek olmasına rağmen bu kez Krom
sattığı için ihracatı artmıştır. Burada İngiltere’ye söylediği
şudur “Ben Almanya’ya krom satmayarak onları daha fazla tahrik
etmek istemiyorum üzerime çekmek istemiyorum. Ben sadece krom
satıyorum başka bir yardımda bulunmuyorum” der. Bu o zamanlar
hoşgörü ile Türkiye’nin yapması gerekiyor gözü ile bakılıyor.
*İkinci dünya Savaşı’nda iç Politikada mutlaka değinilmesi
gerekirken dış politikanın da ayrılmaz bir parçası olan
“varlık vergisi” vardır. Varlık vergisinin dış politakaya
yansıması:
Varlık vergisi iyi niyetle bir uygulama iken çok faşizan bir
uygulamaya dönüşmüştür. Nazi yöntemleriyle toplanmış bir vergi
tipidir. Adından da anlaşılacağı üzere varlıklı olanlardan
alınacak bir vergidir. Fakat uygulamaya başlandığında % 3 ü
gayrimüslümlerden-azınlıklardan yüzde 36.5ü müslümanlardan
alınmıştır. % 10,5 i Türkiye’de yaşayan yabancılardan
alınmıştır. Burada bir orantısızlık söz konusudur 3-4 hatta
10 katına çıkmıştır gayrimüslümlerden alınan vergiler ve eğer
ödeyemezler ise mallarına el konmak daha sonrada Erzurum –
Taşkale’ye sürgüne gönderilmiştir. Kemer’e sürgüne gitmek
demek şimdi ki gibi turistik olmasa bile sıcak bir yer.
Erzurum ise soğuk bir yer ve çalışma kamplarına gönderiliyor
sürgüne gönderiliyor ve bu yöntem Almanların Yahudilere
uyguladığı gibi bir yöntem bu. Ve çoğu dayanamıyor, ölüyor
neden? Bünyesi dayanmıyor. Çünkü iş adamı olmanız için yirmi
yasını çoktan geçmiş olmanız lazım 40 yasında oluyorsunuz ve o
kuşak bakımsız yağ ve karbonhidratla beslendiler. Yokluk
zamanında 40 yasına gelmiş bir insanı çalıştırıyorlar, taş
taşıtıyorlar şu anki 65 yasındaki insanlara yaptıracağımız
yaptırıyorsunuz. Varlık vergisi uygulaması kaldırılmış olsa da
daha sonra Türkiye‘nin batılı Dünyasında da yer almasına karsı
yapılan itirazların önüne gelmiştir. Sen demokrat olamazsın
çünkü faşistt yöntemlerle vergi topladın denildi.
Bunun ardından bir süre sonra Almaya ‘nın Sovyetlerde
yenileceği kesinleşince kısa bir süre sonra bu kez İngiltere
kendine yeni bir müttefik arayışına giricek ve bu da
İtalya’nın savastan Çekilme teslim olma donemine 1943 yılına
denk gelecektir. Ve o arada daha italyanın savaştan
çekilmesinden once ABD nin savasa girişinden de once
Sovyetler ile ingiltere birlikte hareket ederk İran we İran
azerbeycanı nı işgal edeceklerdir o zman İngiliz ittifakının
bile kendisine yarar sağlayamayacağını, ister İngiliz olsun
ister baska bir guc olsun ekonomik ve askeri çıkarları için
tarafsız bir ulkeyi bile işgal edeceğini görmesi üzerine
ikinci kez paniğe kapılıyor
Bunun hemen ardında da Stalin Montro Boğazlar sozleşmesinin
yenilenmesi değişiklikler yapılması gerektiğini soyluyor bu
tehditin Türkiye’ye iletilmesi sırsında Bon Popen’in Saraçoğlu
ile bağlantı kurarak Balkanlardaki slav kökenli olmayanların
birlikte Türklerle Almanların örgütlenmesi önerisi
getiriliyor. Çünkü Rusya’nın Balkanlarda örgütlenmesi
Osmanlı’dan beri Türkiye’nin en büyük kaygısıydı. Hatta
Atatürk zamanında yapılan Balkan,Sadabad Paktı bunların
herhangi bir ekonomik ya da askeri sinerjiyi yaratacağından
değil bir saldırı karşısında birbirlerine edecekleri
saldırmazlık desteğiydi.
Şimdi bunu yapar yapmaz sadece sözünde duruyor olması bir de
bu slav olmayan azınlıkların kışkırtılması Rusya’yı özellikle
Stalin’i Stalin de başka bir crazy’dir.
Burada Stalin’in çatlakça tekrar Balkanlarda Almanlarla
birlikte böyle bir girişimde bulunmasına Türkiye ve
Almanya’nın bulunması onları iyiden iyiye çileden çıkarınca
İngilizler kanalıyla Türkiye’ye tekliflerde bulundular. Bu
teklif nedir? Türkiye’ye 12 ada’nın verilmesi, hatta Tr
Sovyetler yanında savaşa girerse Bulgaristan’da bazı
toprakların Türkiye’ye verileceğini söylüyor. Orada birazcık
Batı Trakya’dan toprak ver, 12 adayı ver ama Almanlarla
yapacakları ittifak ı engelle yönünde. Bunun ardından bu
dönemde İngiliz Elçisi Edelman Ben bundan sonra kalkıp da
savaş bittikten sonra tekrar sınır belirlemeyle uğraşamam, bu
Bulgaristan’dan toprak verme 12 ada meselesini katmayın diyor.
Mesela burada bunlarla uğraşmak değil, 12 Ada’yı İngiltere,
Türkiye’ye vermek istemiyor. 1943’de İtalya Savaşı’ndan
çekilince missorini hükümeti devrilecektir. Çekilince
İngiltere Türkiye’ye kraliyet hava üssünün kuvvetlerinin
kullanması için Türkiye’den birkaç tane hava ölçüsü almayı
önerir. Türkiye de bunun yapılması için altyapı desteğine
ihtiyacım var der. Gerçekten İngiltere bu altyapı desteğini
sallantıya bıraktığı bir dönemde İngiltere İtalya’nın
çekilmesini görür görmez 12 Ada’yı işgal edecektir. Türkler de
o zaman küçük küçük gemilerle esir İngiliz askerlerine
yiyecekler taşıyacak. Oradan karaya askerler çıkarılacak. Ne
şiş yansın ne kebap ama bir süre sonra Türkiye tamamen
Almanya’yla karşı karşıya kalabilir. İtalya zaten çekilmiştir.
12 Adayı vermediler, baya asıldılar İsmet Paşa çok kolay
gözden çıkardı denilir ama Türkiye tekrar asılıp almak
istediğinde İngiltere’nin gerçek yüzü ortaya çıkar eğer 12
Ada’da ısrar edersen Sultanahmet Camii’ni bombalarım diyor.
(Ecevit’e Kıbrıs çıkarmasında söylemişlerdi)
**Türkiye’ye yapılan 12 Ada teklifini daha sonra Türkiye küçük
botlarla buraya yardım sağlamıştı. 1942 yılı böyle ip
cambazlığıyla geçmiştir.
Fakat bir süre sonra CHurcil ABD’yi yanına alarak Sovyetler,
ABD ve Türkiye’yi de artık İtalya çıktığına göre Tr’nin üç
büyük devlet yanında savaşa katılması yönünde yine teklifler
geliştireceklerdir.
ABD niye savaşa katılmıştır? O üçlü pakt devleti dediğimiz
Japonya Pearl Harber’a saldırmıştır. Pearl Harber Pasifik
Okyanusu’nda. Japonya gelip Havai’deki Pearl Harber’a baskın
düzenliyor. Orada ABD donanmaları var. o baskın üzerine ABD
Japonya’ya savaş açarak 2. D. S’na girmiş oluyor. İkinci Dünya
Savaşı’na Japonya İtalya ve Almanya’nın karşısında savaşa
girmiş oluyor 1942’de. Ardından da Almanların Mısır’da son bir
kez mücadele edip Mısır’ı alma çabaları da müttefik güçlerinin
askerlerinin Cezayir ve Fas’a asker çıkarmaları sonucu artık
Almanların Ortadoğu’da asla ilerleyemeyeceğini ve
müttefiklerin gücünü kıramayacağını ortaya koyacaktır. Ocak
1943’de Kazablanka’da (FAS) ilk konferans düzenleniyor.
Kazablanka Konferansı’nda artık Almanyanın yenilgiyi kabul
ettiğini itiraf etmesi istenir. Hitler, asla bunu kabul
etmeyeceğini söyler.
Bunun ardından panikle yaşadığı dönemler Türkiye’nin yeniden
başlar. Burada ABD’nin artık girmesiyle Rossevelt o dönemde
ABD Başkanı. İngiltere’de Churcil ve Rusya’da Stalin. Bu üçü
1943’ten sonra 2. Dünya Savaşı’nın öne çıkan isimleri olarak
görülecektir. Bu üçü bir araya gelince ilginç bir gelişme daha
olur. İngiltere’nin Sovyetlerle yakınlık kurması, Türkiye’ye
1. Dünya Savaşı 1915’i hatırlatır.
İngiltere Sovyetlerle o zaman ittifak kurarak uzlaşan
devletler adı altında anlaşarak onlara boğazları sunmuştu.
Şimdi yeniden bu boğazlar sunulur kaygısıyla Türkiye bu
ittifaktan çok rahatsızlık duymaya, boğazların geleceğinin
tehlikeye girdiğini hissetmeye başlamıştır.
Bir de Almanya’da gittikçe zayıflıyor bu ortamda. Burada ABD
açısından bakıldığında da ABD de Türkiye’nin savaşa girip
girmemesinin çok önemli olmadığını hatta o zaman General
Marshall’ın Türkiye girerse onun arkasında kalan yerlerle
lojistik desteğin sağlanamayacağını Türkiye’yi savaşa çekmenin
bir anlamı olmadığını söyler. Bu ara destek Stalin’den gelir.
Türkiye artık savaşa girmesin, biz de istemiyoruz, biz onun
toprak bütünlüğünü koruyabiliriz der. Buarada İngiltere’nin
hala Türkiye üzerinde düşünceleri vardır. Hala onun isteği
Türkiye’deki herhangi özellikle Batı Anadolu civarında bir üs
kurarak bu üs aracılığıyla Romanya petrollerini ele geçirmek,
Girit’e ve 12 Ada’da tamamen hakimiyeti elde etmek
istemektedir. Her ne kadar İtalyanlar çekildikten sonra
belirli bir süre 12 Ada’yı elde tutmuşsa da Almanlar tekrar
bir saldırı yaparak geri almıştır. Bu da Almanya’nın
Ortadoğu’da zayıflıyor olmasına ve müttefiklerle baş
edemeyeceğini gösterdiği halde Avrupa’da hala güçlü olduğunu
göstermektedir. Böyle bir ortamda Türkiye’nin kurulacak üs
sayesinde Romanya petrol bölgesine açılacak İngiliz kraliyet
uçakları için üs vermesini böylelikle de 12 Adaya saldırması
için üs teklifinde bulunduysa da Türkiye tamam bunu yaparız
ama önce silah verin der. İngilizlerin parası tükenecek
düzeyde değildir ama her zaman Türkiye’ye karşı parada
ağırlaştırır ama bu kez ağırlaştırması Türkiye’nin hoşuna
gider. Türkiye savaşa girmek istemediği için her iki tarafı ne
kadar oyalarsa o kadar iyi olacaktır. Bunun ardından bu
ABD’nin General Marshall’ın özellikle Türkiye’nin savaşa
girmesinin ardında kalan lojistik desteği olumsuz etkileyeceği
önerisinin ardından bir ara Sovyetler durdurmuşlardır
Almanların ilerlemesini ama daha Alman tünelleri oradadır.
Acaba Türkler savaşa girse 15 tane Alman tünelinin çekilmesine
faydalı olur mu düşüncesi gelişecek ve bunlar Kahire’de
yapılan toplantıda dile getirilecektir.
Fakat bu Kahire toplantısında dile getirilen bu görüşmeler
daha sonra Adana’nın yanından trenle geçen Churchil’in Adana
yakınlarında durup ismet Paşa’yla bir görüşme yapması bu
görüşme sırasında da Stalin’in artık fikrini değiştirdiğini,
Türkiye’nin savaşa girmesinin önemsiz olduğunu; Türkiye’ye
fazla ihtiyaçlarının kalmadığını söylediğini İnönü’nün de
bundan memnuniyet duyduğunu, burada fotoğrafları da var
anlatmıştır ama orada İnönü’nün algılaması sanki Türkiye’yi
savaş ortamına çekmek isteyenler Sovyetler, ABD’yle
İngiltere’nin gönülsüz davrandığını sanmaktadır ama asıl
Türkiye’yi savaşa çeken ve Sovyetleri de Türkiye girerse 16-17
Alman tüneli gider fikrini verenlerin de Türkiye hiçbir zaman
İngiltere’nin bunu yaptığını fark etmeyecektir. Türkiye
zanneder ki İngiltere tarafsız davranıyor. Rusya Türkiye’yi
kışkırtmak istiyor. Bunu da savaş sonuna kadar Rusya’nın
Türkiye üzerinde hala fikirleri olduğu düşünürler.
O zaman İsmet Paşa’nın gazetelere de yansıyan bir beyanatı
var: Türkiye için de en uygun olan kendi sahasında İngiliz ve
ABD’lilerle omuz omuza savaşmaktır. Artık onların yanına
geçeceğine ilişkin Türkiye karar almış gibi görünüyor.
Bunu dedikten kısa bir süre sonra bu tür tartışmalar Almanlar
tarafından duyuluyor. Geçtiğimiz hafta da söylemiştim
Hilsun’un uşağı Çiçero ALman, ama o bunu bilmiyor uşak
İngiltere’nin Tahran’da, Kahire’de, Kazablanka’da yapılan
gizli görüşmeleri odasından çalıp Almanlara ulaştırıyor.
İngiliz bakan bunun farkında bile değil. Bunun üzerine Alman
Büyükelçi çağırıyor siz gidip de ABD’lilerle İngilizlerle aynı
sahada omuz omuza mı çarpışacaktınız deyince bizimkiler, “Ha
şa” deseler de bu haber sızması sonucu Türkiye tekrar değişir.
Bunun ardından Türkiye ben bunu yapmam tarafsız kalacağım
görüşleri sunsa da Sovyetler Birliği’nin artık türkiyeyi
kesinlikle bölmek istemiyorum diye ısrar etmesini Churcil şu
şekilde anlıyor: Doğu Avrupa benim nüfus alanımdır, eğer
Türkiye buradan gelip savaşa dahil olursa ben Doğu Avrupa’daki
nüfus alanımı kaybederim Türkiye bu yüzden savaşa filan
girmesin. Çünkü artık Türkiye’nin batı yanlısı bir politika
izleyeceği 1944 Temmuz’a gelindiğinde anlaşılıyor. Yani
Stalingrad’da zaten Almanlar durduruldu. 43’te zaten İtalya
çekildi. 45’e geldiğimizde Japonya’da Hiroşima ve Nagazaki
arka arkaya iki tane bomba atılıyor. Yüzbinlerce insan ölünce
savaş kendiliğinden bitecektir.
O arada Türkiye yine ip cambazlığı yapıyor. her ne denli yaşı
68’e geldiği için yaş haddinden emekli olması gerekiyorsa da
olağanüstü dönemlerde bu tür şeylere bakılmaz. Örneğin ABD’de
kural var her kişi iki dönem başkan olabilir. Oysa roussevelt
üç kez seçilmiştir savaş dönemi olduğu için.
Fevzi Çakmak Mareşeldi ama İsmet Paşa onu çok sevmiyordu çünkü
cumhurbaşkanlığına aday olmuştu. İkincisi de Alman taraftarı
olduğu içindi. Bu yüzden onun hızla emekliliğe sevkedilmesine
gidiliyor. 1944’de Varlık Vergisi’nin hemen kaldırıldığını
artık Almanlar yenilmeye yüz tutunca Varlık Vergisi
kaldırılacak, Çakmak Genel kurmay Başkanlığı’ndan alınacak
Alman yanlısı olarak görülen Menemencioğlu, (önceki dış işleri
bakanı Saraçoğlu’ydu. Saraçoğlu İngiliz yanlısıydı. Almanları
kızdırmamak için Menemencioğlu’nu getirmişlerdi ayrıca
Saraçoğlu, Refik Saydam ölmüştü Başbakan o artık içgöreve
kaydırılıp Başbakan yapıldı) Alman yanlısı olan Menemencioğlu
getiriliyor. Fakat Menemencioğlu da Almanlarla birlikte Slav
olmayan azınlıkların Balkanlarda ayaklandırılması projesini
bir süre önce Almanlarla yapmıştı o yüzden Almanların
yenileceği anlaşılır anlaşılmaz Menemencioğlu görevden
alınacak Hasan Saka getirilecek Dışişleri Bakanlığı’na.
Ne tuhaftır ki hükümet nezdinde destek gören Panturanist
hareketin öncülerinden başta Türkeş olmak üzere işgenceyle
tırnakları çekilecektir. Siz Sovyetleri mi kızdırıyorsunuz
gibi. Bu da bizim ülkemizde politikalar değiştiğinde devletin
nasıl kaypak bir pozisyona girdiğini gösterir. Önce hükümet
düzeyinde destek verin bu iş olmayacak olunca ardından da
tırnak çekerek işgence yapın insanlara o yüzden Alparslan
Türkeş İsmet Paşa’yı hiç sevmezdi. 60darbesini yaptıklarında
bir süre sonra İsmet Paşa hükümet kurmaya kalkışınca Alparslan
Türkeş ve Milli Birlik Komitesi üyelerinden 18 kişi isyan
etti. Bunları hemen Hindistan’a elçi olarak gönderdiler.
Burada Türkiye hemen kıvırıyor. Biz Almanlarla birlikte olur
muyuz gibi bir politika izleniyor. Bunun ardından Montrö
Boğazlar Sözleşmesi’nin artık modasının geçmiş olduğunu, bu
Sovyetler Birliği’ni hedef alan bir proje olduğunu aleni
olarak Stalin dile getirmeye başlıyor. Menemencioğlu daha
görevdeyken biz 1925’te yapılan anlaşmayı fesh ediyoruz diyor
Semih Sarıkaya’ya Moskovadaki büyükelçimize. 1925’te Türkiye
Sovyetlerle Dostluk anlaşması imzalamıştı. 1945’te onun süresi
doldu. Bu anlaşmayı yenilemeyeceğiz. Biz Montrö’de artık kendi
çıkarlarımız açısından tehlikeli görüyoruz, ticaretimizi
baltalıyor, gemilerimizi rahat geçiremiyoruz. Kabul olunamaz
bir şey bu anlaşma deniliyor. Bunun ardından tekrar planını
dile getirip 45’in sonuna doğru Kars ve Ardahan’ı tekrar
isteyecektir. Türkiye’de yeni bir panik daha başlayınca, başta
Rusvelt olmak üzere üç büyük oturup bu Montrö’yü tekrar
görüşelime ABD’nin tepkisi burada uluslar arası bir komisyon
kurarak tekrar Montrö’yü düşünebiliriz demeye başlayınca
Türkiye’nin etekleri tutuşuyor çünkü Rusvelt’ten böyle bir
teklif gelince.
Bu Yalta’da yapılıyor. Ukrayna Yalta’da yapılan bu görüşme
Türkiye’nin can damarına basacaktır. Türkiye tekrar
İngiltere’yle bağlantı kurarak boğazlar ve çevresinin
boğazlarda Türkiye ile Sovyetler Birliği üs oluştursunlar
birlikte hareket etsinler deniliyor. Rusvelt bunu kabul ediyor
ama daha sonra gelecek olan Başkan Truman tıpkı Hitler gibi
çileden çıkacak Ruslar’a elini veren kolunu kaptırıyor, yeter
be diye Truman Doktrini’ni (Türkiye’yi bu şekilde alalım
diyecekler) ama Türkiye’yi Batı kanadına alma yoluna
gideceklerdir.
Bu dönemde 1945’e girme aşamasında Türkiye üçlü devlete savaş
ilan edecektir. Japonya, Almanya, İtalya’ya karşı. Savaş ilan
etmekteki amacı San Francisco’da 1945’te kurulan BM
teşkilatına üye olmak için.
Bunda önce yine almayacaktır. ABD’nin bizim Ortadoğu’da ne
işimiz var Tr bir Ortadoğu devleti diye oldukça uzun bir süre
direnecektir. Ta ki, ortamı yumuşatan İzan Haval olacaktır. O
derki Türkiye’nin ve Yunanistan’ın olmadığı bir Batı mümkün
değildir. Rusya çok hızlı bir şekilde yayılıyor bunu önlemek
için Türkiye ile Yunanistan’ı içine alan bir pakt kuralım.
Bugün yapılan tartışmalar bir Akdeniz birliği mi kuralım,
Avrupa konseyi oluşuyor Türkiye’yi Avrupa Konseyi’ne mi
alalım. O dönemde NATO kurulmak üzeredir. Brüksel hattı,
Türkiye ona girme tarafındadır. ABD ona girme ne işin var
derken, Akdeniz Birliği’ne Tr sıcak bakmaz. Avrupa Konseyi’ne
diye ısrar edecektir. Daha sonra Avrupa Konseyi’ne ve NATO’ya
girmeyi başaracaktır.

You might also like