You are on page 1of 32

SayÝ: 2007/03 26 Ocak 2007 50 YKr

Faßizme ve ßovenizme karßÝ


halklarÝn kardeßliÛi iin!

Hepimiz HrantÕÝz,
Hepimiz Ermeniyiz!
2 ★ K›z›l Bayrak Kızıl Bayrak’tan... Sayı:2007/03 ★ 26 Ocak 2007

İÇİNDEKİLER
Hrant Dink'in katledilmesi geri tepti!
K›z›l Bayrak’ tan
Halkların özgürlüğü, eşitliği ve Bakanlık nihayet bir adım geri atmak zorunda kaldı.
kardeşliğinin yegane güvencesi, işçi Tecrit uygulamasında çatlak oluştu. Şimdi sıra bu
çatlağı derinleştirmekte. Bunun için F tipi
sınıfının enternasyonal dayanışması ve hapishanelere, hücrelere, tecrit ve trendmana karşı
halkların devrimci mücadele mücadelenin kesintisiz sürdürülmesi gerekiyor. Araçlar,
birliğidir!.... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3 yöntemler farklılaşabilir, ancak bu sorun ortada
durduğu sürece ona karşı mücadelenin de süregideceği
Hrant Dink'i uğurlama töreninden açıktır.
yansıyanlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 4 Bakanlığın geri adım atmasıyla birlikte, 3 haftadır
Cinayetin gerisinde devletin kirli ve İstanbul Taksim’de gerçekleştirilen eylemler de sona
eriyor. Önümüzdeki Cumartesi yapılacak eylemde
karanlık odakları var!.. . . . . . . . . . . . . . . 5 konuya ilişkin açıklama da yapılacak. 27 Ocak günü
Güvercin Kasapları'nın sefaleti . . . . . . . 6 saat 16:00’da yine Taksim Tramvay durağında
Onbinler Hrant Dink'i uğurladı... yapılacak son eylemin kitlesel geçmesi önemli.
Devlet Hrant Dink cinayetinden paçasını sıyırmanın
Faşizme ve şovenizme büyük kitlesel yollarını ararken, kitlelerin Dink’i sahiplenme tarzı,
öfke: "Hepimiz Hrant'ız, hepimiz sistemi iyice sıkıntıya sokmuş bulunuyor. Daha cinayet
Ermeni'yiz!" . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7 duyulur duyulmaz ciddi bir sahiplenme görülmeye
başlanmıştı. Ancak cenaze töreni eylemi, devletin
Hrant Dink cinayeti ülkenin dört bir aklına bile getiremeyeceği kitlesellikte bir sahiplenmeyi
yanında lanetlendi...... . . . . . . . . . . . . 8-10 açığa çıkardı. Türkiye’nin emekçi halkları cephesinden
Yurt dışında H. Dink protestoları. . . . . 11 kıvanç verici bu gelişme karşısında, halk düşmanlarının
adeta dili tutuldu.
Mecliste Irak ve Kerkük için Gene de, kendi aleyhlerine olan bu gelişmeyi bile
gizli oturum.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 12 leyhlerine kullanmaya çalışıyorlar. Sahiplenmeyi
“devlet ve millet” üzerinden yorumlama gayretine
Tecrit karşıtı eylemler.. . . . . . . . . . . 13-14
girişiyorlar.
İşçi hareketinden.. . . . . . . . . . . . . . . . . 15 Fakat devletin sorumluluğu ve suçu öylesine açık ki,
Latin Amerika: 2006 yılından kesitler... failin yakalanması ve teşhir ediliş tarzı o derece
“acemice” kurgulandı ki, kimseyi kandırma imkanları
Kapitalizmin neo-liberal saldırılarına
bulunmuyor. Kandırmalarına da izin vermemek
karşı emekçilerin direnişi sürüyor gerekiyor. Devletin bir suç örgütü biçiminde çeteleşmiş
(Orta sayfa). . . . . . . . . . . . . . . . . . . 16-17 yapısını, sistemli bir teşhir konusu olarak gündemde
tutmak gerekiyor. savaşa karşı görevlerimizi değiştirmeyecek kuşkusuz.
Sendikal hareketin durumu/1 . . . . . 18-19
Suçları sadece, Hrant Dink gibi aydınları teker teker Her durumda, emperyalist savaşa ve saldırganlığa karşı
İran emperyalist-siyonist saldırıya karşı katletmekle sınırlı değil. Onbinlerce emekçi Hrant için halkların dayanışmasını güçlendirmeye, emperyalizme
hazırlanıyor! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 20 yürürken, onlar, gizli bir oturumda Irak’a müdahaleyi karşı mücadeleyi sertleştirmeye çalışmak gerekiyor.
görüşüyordu. Daha doğrusu, efendileri ABD Özellikle de halklar arasındaki kardeşlik ve güven
Güney Irak'ta işgalcileri hedef alan emperyalizminin Irak bataklığından çıkabilmesi için işçi duygularının her gün yeniden kundaklandığı bölgemizde
saldırılar artıyor. . . . . . . . . . . . . . . . . . . 21 ve emekçi gençlerimizi nasıl köprü yapabileceklerini bu görev son derece önemli hale gelmiş bulunuyor.
Küçükçekmece Emekçi Kadın konuştular. Ne karar aldılar bilinmiyor. Çünkü gündem Unutmayalım ki, Ortadoğu’yu emperyalizme mezar
böyle “vatana ve millete” ihanet olunca halktan gizleme haline getirecek tek gelişme, bölge halklarının anti
Komisyonu 8 Mart'a doğru adımlarını ihtiyacı da doğuyor. emperyalist mücadele yolunu aydınlatacak bir sosyalist
hızlandırıyor… . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 22 Aldıkları ya da alacakları kararlar, emperyalist devrimdir.
Bir emperyalist yeniden yapılandırma
projesi: Geniş Ortadoğu İnisiyatifi-2
“Yeni NATO” . . . . . . . . . . . . . . . . . 23-24
2007'ye girerken/3. . . . . . . . . . . . . . 25-26
Liselilerin Sesi’nden . . . . . . . . . . . . 27-28
Basından . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 29-30
Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31
Sosyalizm İçin

K›z›l Bayrak e . . .
Haftalık Sosyalist Siyasal Gazete

y i i l e r d
Sayı: 2007/03 ● 26 Ocak 2007

ı v e b a
Fiyatı: 50 Ykr
Sahibi ve Y. İşl. Md.: Gülcan CEYRAN EKİNCİ
EKSEN Basım Yayın Ltd. Şti. Kita p ç
Yayın türü: Süreli Yaygın
Yönetim Adresi:
Eksen Yayıncılık Mollaşeref Mh. Turgut Özal Cd.
(Millet Cd.) No: 50/10 İstanbul Tel: 0 (212) 621 74 52
Fax: 0 (212) 534 95 90
e-mail: kb1@tnn.net
Web: http://www.kizilbayrak.de
http://www.kizilbayrak.org
http://www.kizilbayrak.com
Baskı: Gün Matbaacılık Genel Dağıtım:
İSTANBUL YAYSAT
Tel: 0 (212) 426 63 30
Sayı:2007/03 ★ 26 Ocak 2007 Kapak K›z›l Bayrak ★ 3

Hrant Dink’in katledilmesi geri tepti! Cenazeyi onbinler sahiplendi... Ermenilerin yüz yıllık
yalnızlığında bir gedik açıldı... Gerisi mutlaka getirilmelidir!

Halklar›n özgürlü¤ü, eflitli¤i ve kardeflli¤inin yegane


güvencesi, iflçi s›n›f›n›n enternasyonal dayan›flmas›
ve halklar›n devrimci mücadele birli¤idir!
Çifte suç: Hem Ermeni hem de inatçı ve
kararlı bir muhalif olmak!

19 Ocak günü alçakça bir saldırı sonucu hayatını


kaybeden Hrant Dink, bu topraklarda diğer halklarla
birlikte yüz yıllarca iç içe yaşamış, egemen sınıflar
tarafından varlığı tehdit ve küfürlerle birlikte anılan bir
halkın evladıydı. Katliam, techir ve baskılar sonucu, bu
topraklardaki nüfusu iyice azalan halklardan birine,
Ermeni halkına mensup olan Dink, namuslu, dürüst bir
aydın, tutarlı ve kararlı bir demokrattı. Türk
milliyetçiliğine olduğu kadar, emperyalistlerin elinde
oyuncağa dönüştürülen Ermeni milliyetçiliğine karşı da
kararlı bir tutum alan, halkların özgürlüğü, eşitliği ve
kardeşliğini savunan, öne çıkmış insanlardan biriydi.
Ermeni katliamına (ona göre bu bir soykırımdı) ilişkin
görüşleri ve etnik kimliğini açıktan savunması, son
dönemlerde gözlerin Ermeni sorununa olduğu kadar
Hrant Dink’e de çevrilmesine neden olmuştu. Çıktığı
televizyon programlarında, çıkardığı gazetede ve apoletli ve apoletsiz derin devlet kademesi; 301 gibi öven İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah
yazdığı yazılarda, Türk halkını da zehirleyen kan(ılar)ın onlarca gerici-faşist yasayı çıkaran hükümet bu geliyor. Cerrah, “Cinayetin siyasi bağlantısı yok, örgüt
dışarıya akıtılması, iki halk arasında körüklenen cinayetin birinci elden sorumlularıdır. bağlantısı yok, katil milliyetçi duygularla cinayeti
düşmanlıkların son bulması için Ermeni sorunuyla ve işlemiş!” diyerek, aslında bu cinayetin üstünü nasıl
tüm tarihimizle yüzleşmemiz gerektiğini söylüyordu. Hrant Dink cinayetine giden yolda örteceklerinin de şimdiden tarifini yapıyor. Cerrah
Bu cesaretli ve kararlı duruşu nedeniyle, hem Ermeniler kanlı ayak izleri! kadar açık olmasa bile bu aynı yaklaşımı diğer
içinde hem de bu ülkedeki aydınlar içinde yalnız kalan “sorumlu” ve “yetkili”lerin demeçlerinde de görmek
bir insandı. Bu cinayet, yüzbinlerce insanın katledildiği kanlı ve mümkün.
Devrimci, tutarlı demokrat ve aydın olmanın bile uzun bir güzergahın yalnızca bir uğrağıdır. 1915 Ermeni
suç sayıldığı, bu kimliği taşıdığı için yüzlerce insanın katliamı, Kürdistan’ın her karış toprağını kana bulayan Bu aynı kirli yaklaşımın bir diğer yanı ise,
katledildiği bir ülkede, üstüne bir de Ermeni olmak! İşte onlarca Kürt katliamı, Mustafa Suphiler’in öldürülmesi, tepkilerden ürken sermaye devletinin ve gerici güruhun
bunlar onun katline ferman çıkarılması için öne çıkan Maraş, Sivas, Çorum, Beyazıt, Madımak, Ulucanlar, 19 “Hrant’a sıkılan kurşun, aslında bu ülkenin birliğine,
nedenlerdir. Aralık katliamları... Ve burada adını sayamayacağımız beraberliğine, huzura ve barışa sıkılmıştır” diye
daha onlarca katliam, binlerce cinayet... Tüm bunların başlayıp süren aşağılık ve sefil bir propagandasıdır.
Geliyorum diyen bir cinayet ve gerisinde sermayenin gerici-faşist iktidarı var. Kimisi “şimdi tüm dünyaya Ermeni katliamının
Bu kanlı güzergahın taşları halklara karşı inkar ve olmadığını nasıl anlatacağız” diyerek hayıflanıyor,
gerçek failler! kimisi de gösterilen tepkilerin sınırları aşmış
imha politikasıyla, şovenizmle, devrim, sosyalizm ve
emek düşmanlığıyla, her türden koyu bir gericilikle olmasından ürkerek, “Hepimiz Ermeniyiz” demenin
Bildik yöntemlerle işlenen bu cinayetin gerisindeki Türklüğü aşağılamak anlamına geldiğini yazıyor.
ilişkilerin ve simaların da bir o kadar tanıdık olması; döşenmiştir. İşte katil, bu güzergahtaki kanlı ayak
izlerini takip ederek, bu taşlara basarak İstanbul’a Kimisi ise, bir taraftan timsah göz yaşları dökerken
tetikçinin yakalanması için adeta ortalığa bırakılması; diğer taraftan cinayetin devletin ve toplumun içine nifak
bu cinayetin 17 yaşındaki bir tetikçi ile bir kentin üstüne gelmiş ve Hrant Dink’i hedef seçmiştir. Hrant Dink
şahsında özetlersek, bu cinayetin ve tetikçinin sokmak isteyenlerin işi olduğu iddiasına, akıllara ziyan
yıkılmaya çalışılması(*); ve nihayet bu alçakça cinayet senaryolarıyla destek vermeye çalışıyor. (**)
cinayetin Kürtler’e, Ermeni diasporasına ya da henüz arkasında, “1942’deki ‘Varlık Vergisi’ faciası var;
“bilinmeyen” başka “karanlık odaklar”a mal edilerek 1955’teki ‘6-7 Eylül’ kepazeliği var; Türkiye’nin nüfusu
15 milyonken, 300 binlik Ermeni nüfusunun, 73 Duvarda küçük bir gedik açıldı, anlamlı bir
işin içinden sıyrılma kurnazlıkları, asıl suçluların
gözden saklanması yolunda yapılmış aşina olduğumuz milyonluk Türkiye’de 70 bine inmiş olması var.” (Eser ilk adım atıldı! Gerisi mutlaka getirilmelidir!
bir manevradan ibarettir. Tetiği kim çekmiş, nerden Karakaş, Star, 22 Ocak ‘07)
gelmiş olursa olsun, geliyorum diyen bu cinayeti Cinayet bu kadar tepki çekmese, sessiz ve tepkisizce
azmettiren asıl suçluların listesi oldukça kabarıktır. Devletin yaklaşımı ve geçiştirilse belki tüm bunlara gerek kalmayacaktı. Ama
Şovenizmi tırmandırma konusunda sınır tanımayan, bu kez öyle olmadı. Hrant Dink’i alçakça katlederek
gerici faşist güruhun kaygıları
tetikçi katillerin, mafya kabadayılarının suçlarını halklar ve kültürler mozaiği olan ülkemizde bir sesi
kahramanlık diye parlatan dizilere yer verme konusunda susturmak, bir rengi soldurmak isteyen gerici-faşist
Tepkiler çığ gibi büyüyüp başka kentlere de
birbiriyle yarışan tekelci basın ve medya; postal odaklar, fena halde yanıldılar. Onun vurulmasından
yayılınca, ardından Hrant’ın cenazesi onbinlerce kişi
yalayıcılığını temel bir politika haline getiren CHP; hemen ardından bu ülkenin ilerici, devrimci, duyarlı ve
tarafından sahiplenilince, sermaye devleti, bir taraftan
sosyal-faşizmin bu topraklardaki temsilciliğine doğru aydın insanları “Hepimiz Ermeni’yiz, Hepimiz Hrant
tetiği çeken fail ve faillerinin yakalanmış olması
yelken açan İP-Kızıl Elmacılar; kanlı ve kirli saldırılar Dink’iz” diyerek sokaklara çıkarak, yalnızca Hrant
üzerinden kendisini temize çıkarmaya, diğer taraftan bu
için devlete ve faşist saldırılara tetikçi yetiştiren, tetik Dink’e sahip çıkıp bu alçakça cinayeti lanetlemekle
tepkiyi gerici bir propaganda içerisinde boğmaya çalıştı.
çekmekten geri kalmayan şovenizmin kudurgan kalmadılar, aynı zamanda, tam 91 yıl sonra, Ermeni
Bunu yaparken bile “bu cinayetin üstünü nasıl örteriz
temsilcileri MHP ve BBP; Susurluk’ta açığa çıkan, halkına olan borcumuzu ödeme, tarihsel gerçeklerle
telaşı” içerisindeydiler. Bir suçlunun telaşı içerisinde
Şemdinli’de suçüstü yapılan, onlarca kentte katliamları hesaplaşma yolunda belki küçük, ama anlamlı bir ilk
konuşanların başında ise, daha önce gözünün önünde
ve linç girişimlerini örgütleyen siviliyle-resmisiyle adımı da atmış oldular. Böylece, bir anlamda
gerçekleşen bir linç girişimini “güzel tepki” diyerek
4 ★ K›z›l Bayrak “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeni’yiz!” Sayı:2007/03 ★ 26 Ocak 2007

Hrantlar’ın yaşadığı çifte yalnızlıkta bir gedik açılmış

Hrant Dink’i u¤urlama


oldu.
Bu ilk küçük adımı Hrant Dink’e, onun doğru
bildiklerinin arkasında kararlıca durmasına borçluyuz.
Egemen sınıfların resmi tarih dayatmasına karşı,
gerçeklere halkların kardeşliği penceresinden bakmayı
sürdürdü. Hrant, yıllardır bu alanda yaşanan erozyona
karşı, bir ağaç gibi ayakta durmasını bildi. Tehditlere
papuç bırakmayarak, yaşanan bu erozyona rağmen kök
töreninden yans›yanlar
saldığı topraklardan kopmadı.
Burada tutarlı, devrimci-demokrat aydın tutumunun
önemi bir kez daha açığa çıkıyor. O henüz yaşarken
halklar arasında örülen düşmanlık duvarının yıkılması
için ortaya kararlı, tutarlı ve örnek bir tutum koymuş ve
yılmadan çaba harcamıştı. Katledilmesinin yarattığı
duyarlılık sayesinde, onun beklediği bu adım gecikerek
de olsa atılmış oldu. Hrant’ın cenazesinin kitlesel
biçimde sahiplenilmesi, eğer olacaksa -ki mutlaka
olacaktır- tarihi hesaplaşmanın zeminini ve koşulunu da
bir kez daha gözler önüne seriyor. Bundan sonra önemli
olan, açılmış olan bu gediği genişletmek, adımları
güçlendirerek bu yürüyüşe devam etmek ve halklar
arasında özgürlüğe, eşitliğe ve kardeşliğe dayalı yeni bir
toplumun ve yeni bir tarihin inşasına girişmektir. Zihniyet
ve politikalarıyla, kirli yol ve yöntemleriyle halen de
iktidarda olan katliamcılardan hesap sormak, yeni acı ve
yıkımlar üzerinden yaptıkları hesapları bozmak ancak bu
sayede mümkündür. Bu yolda atılacak her adım onların
ne denli acz içinde olduklarını da gösterecektir. Hrant Dink yüzbini aşkın insanın katıldığı bir milliyetlerden onbinlerce emekçi Hrant Dink’in
Halkların özgürlüğü, eşitliği ve kardeşliğinin yegane törenle uğurlandı. Oldukça görkemli ve kitlesel canıyla açtığı bu yoldan yürümüştür.
güvencesi, işçi sınıfının enternasyonal dayanışması ve geçen cenaze törenine katılan Ermeni, Kürt, Türk Özellikle Türk halkı açısından Hrant Dink’i
halkların devrimci mücadele birliğidir! ve daha birçok milliyetten kadın, erkek, genç, bu düzeyde sahiplenmesi, bir özeleştiri sayılabilir.
(*) Cinayeti tüm bir kentin taşıdığı “özel hassasiyetler”e işçi, emekçi, işsiz hep bir ağızdan “Hepimiz Zira Ermeni soykırımı, 6-7 Eylül olayları gibi
bağlamaya çalışanlar, nedense, hali hazırda o kentin Hrant’ız, hepimiz Ermeniyiz!” sloganlarıyla devletin Ermeni halkına yönelik etnik temizlik ve
Emniyet Müdürlüğü koltuğunda oturan şahsın kimliğini yürüdüler. Devlete ve faşist katillere karşı kırım operasyonlarında emekçi halkın belli
anmamak konusunda çok daha özel bir hassasiyet(!) öfkelerini haykırıp, anlamlı bir kardeşlik örneği kesimleri de devlet güçleri tarafından alet
gösteriyorlar. Trabzon’un Emniyet Müdürü olan bu şahsın
sundular. Böylelikle Hrant Dink’i katlederek edilmişlerdi. Büyük ölçüde de suskun kalınmıştır.
adı Reşat Altay’dır. Adı pek çok kanlı operasyonla
gerici hesaplar kuranların oyunlarını boşa Ermenilere yönelik saldırılar bu türden fiziki
(Çiftehavuzlar) ve faşist saldırganları korumakla (16 Mart
Katliamı) anılıyor. Reşat Altay’ın, derin devlet ailesinin
çıkardılar. Halklar arasında ekilen ve büyütülen imha operasyonlarıyla da sınırlı kalmamış, ırkçı-
Susurluk’ta açığa çıkan fotoğrafı içinde de önemli bir yeri düşmanlık duygularına etkili bir darbe vurdular. şoven bir propaganda yürütülerek, Ermeni
var. Hrant Dink, egemenler tarafından halklar düşmanlığıyla emekçi halk zehirlenmiş, bu
Hrant Dink’in katledilmesiyle bu aile fotoğrafın içindeki arasında sistematik şoven milliyetçi propaganda düşmanlık günlük hayata kadar yedirilmiştir. İşte
başka isimler de bir kez daha gündeme geldi. Bunlardan biri ile büyütülen kin ve düşmanlık duygularına karşı “Hepimiz Ermeniyiz!” sloganıyla ortaya konulan
de Danıştay saldırısında da adı geçen Veli Küçük’tür. Papaz halkların kardeşliğini ve dayanışmasını sağlamak onbinlerin iradesi bu bakımdan bir özeleştiri,
Santora ve Dink cinayeti ile Danıştay saldırısını uğruna hayatını adamış Ermeni milliyetinden bir Ermeni düşmanlığını topluma empoze eden
gerçekleştiren tetikçilerin ve kullanılan yöntemlerin aydınımızdı. Onun son derece barışçıl ve egemenlere karşı verilmiş son derece anlamlı bir
birbirlerine bu kadar çok benzemesi (her biri adeta milliyetçilikten uzak yaklaşımına rağmen, yanıttır.
birbirlerinin karbon kağıtla çoğaltılmış birer kopyası) her özellikle bir yazısı üzerinden, sermaye düzeni ve Bununla birlikte bu tutum yine de bir
seferinde ilişkilerin gelip bu isimlere dayanması bile bu devleti, son dönemde sistemli bir şekilde başlangıçtır. Zira özeleştiriyi bilinçli bir
kanlı cinayetleri kimlerin sipariş ettiğini fazlasıyla yükseltilen ırkçı-şoven bir linç kampanyası sorgulama ile toplumun geniş kesimlerine
gösteriyor. yürüttü. Sonuçta Hrant Dink devlet ve düzenin yayabilmek büyük önem taşımaktadır. Diğer
(**) H. C. Güzel, bu cinayeti kimlerin işleyebileceği diğer kurumları tarafından toplum düzeyinde yandan, emekçi halkın kardeş Ermeni halkına
üzerine bir senaryo yazıyor. Derin devlet’i kafadan eleme estirilen bu şoven milliyetçi rüzgarın bir parçası yönelik saldırılar karşısındaki payı ve
sefilliğiyle işe başlıyor. “Devlet yapamaz, zira bu olayda olarak kurban edildi. Sermaye iktidarının, gemi sorumlulukları planında yapacağı bu türden bir
mağdur olan devlettir, devlet kendisine böyle bir şey azıya alarak gerek ülke içerisinde ve gerekse de özeleştiri, ancak bir hesap sorma tavrıyla
yapmaz” mantığıyla hareket eden Güzel, bu cinayetlerin
bölgesel ölçekte ezilen halklara karşı saldırı ve birleştirildiğinde gerçek anlamına kavuşacaktır.
hedefi ve maduru olanları, gerekçeleriyle beraber olası
savaş tamtamlarını çalmaya başladığı bir Bu yapılamadığı bir durumda, sermaye iktidarı
failler olarak ilan etme cingözlülüğü gösteriyor.
dönemde, Hrant Dink bu azgın yönelime nişane durumu gerici hesaplarına ve milliyetçi
“3. PKK ve Kürtçü odaklar: Şimdi gelelim asıl suçlulara
yaklaşmaya... Türkiye, son haftada PKK’ya ve Irak’taki yapılmak istendi. siyasetine, “bizim aramızda bir sorun yok, dış
peşmerge emrivakilerine karşı ilk defa sert ve kararlı bir ses Fakat, Hrant Dink’in bedeni toplumu saran ve güçlerin oyunu” propagandasında olduğu gibi
yükseltmiştir. TBMM’de bu konuda görüşmeler yapılmış; gözeneklerine kadar nüfuz etmeye başlamış dayanak haline getirebilecektir. Nitekim, şu ya da
iktidarla muhalefet ‘sınır ötesi operasyon’da ve Kerkük’e bulunan şoven milliyetçilik rüzgarına set bu biçimde Hrant Dink’in katledilmesine suç
seyirci kalınmayacağı hususunda birleşmiştir. Bu ortamda olmuştur. Bu olgu, kendisini en çarpıcı ve en net ortaklığı yapan milliyetçi-faşist çevreler Hrant
Hrant Dink’in katli, Türkiye gündemini bütünüyle biçimde cenaze töreninde oluşturulan tablo ile Dink’in cenazesinde ortaya çıkan tabloyu bu
değiştirmiş ve dış dünyada Türkiye aleyhine bir hava ortaya koymuştur. Onbinlerce insanın “Hepimiz biçimde değerlendirmeye çalışmaktadırlar. Böyle
oluşturmuştur. Ermeniyiz!” sloganıyla ortaya koydukları tutum, yaparak ortaya çıkmış olan tabloyu karartmak,
Türkiye aleyhine saldırıların yoğunlaştığı bir zamanda, bu topraklarda halklar arasında, yaratılmış fay etkisini ortadan kaldırmak istemektedirler.
sınır ötesi operasyon ve Kerkük’e müdahale zorlaşmış hatları ne kadar derin olursa olsun, Sorulacak hesabın muhatabı sermaye
olmaktadır. Bu da hiç şüphesiz PKK’nın işine yarayacaktır. dayanılabilecek sağlam bir dayanışma ve iktidarıdır, soracak olansa şovenizm zehrini
4. Ermeni Diyasporası: Hrant Dink’in uzlaştırıcı kardeşlik bağının hala da var olduğunu boşaltma ve güven ilişkilerini yeniden kurmak
tutumundan şikâyetçi olan Ermeni diyasporasının, bir göstermektedir. Hrant Dink ezilen milliyete kaygısıyla hareket eden Türk emekçi halkı ile
yandan böyle bir engeli ortadan kaldırması, diğer yandan mensup onurlu bir aydın olarak halklara Ermeni, Kürt ve diğer ezilen milliyetlerden
da önümüzdeki aylarda ABD’de planladıkları Türkiye bulaştırılmış şoven milliyetçi zehri boşaltmak emekçi halklardır. Hrant Dink yönelik
aleyhindeki kampanya için bunu kullanmak istemesi gözden uğruna yaşamıştır. Bu yolda hayatını yitirmiştir; sahiplenme bilinci ve tutumu, bu uğurda hem bir
uzak tutulmaması gereken bir ihtimaldir. (H. C. Güzel, fakat ölü bedeni zehrin boşaltılması için bir kanal başlangıç hem de yürünecek yolu işaret
Radikal, 21 Ocak 2007)
açmıştır. “Hepimiz Ermeniyiz” diyen değişik etmektedir.
Sayı:2007/03 ★ 26 Ocak 2007 Katliamların faili sermaye devleti! K›z›l Bayrak ★ 5

Cinayetin gerisinde devletin kirli ve karanlık odakları var!..

Faflizmin ›rkç›-floven kudurganl›¤›na karfl›


halklar›n devrimci birli¤i ve kardeflli¤i!
Hrant Dink katledildi. Suçu olayda tetikçiler suçüstü yakalandığı halde, gerisini
yalnızca genel planda resmi getiremiyorlar. Başbakan’ın açıklamasında da
görüşle uyuşmayan düşünceleri gördüğümüz gibi, bir kez daha “katil veya katiller ve
ve bunları açıklamaktaki ısrarı azmettirenler kim olursa olsun” olayı ortaya
ve kararlılığı değildi. O aynı çıkaracakları sözü verecekler, veriyorlar da. Bir
zamanda Ermeni katliamı yandan da, elbirliğiyle dikkatleri farklı yönlere
üzerine düşüncelerini bütün çekmek için, Ermeni diyasporasından, kimi ‘sivil’
açıklığı ile ortaya koymaktan faşist gruplardan (Kerinçsiz ve linç ekibi gibi) bol bol
geri durmayan ilerici bir söz edecekler, halen ediyorlar da. Hrant’ın nasıl kimi
Ermeni aydınıydı. Ermeni söz ve yazılarıyla Ermeni diyasporasının öfke ve
sorunu üzerine bizzat bu tepkisini çektiğini anlatacaklar uzun uzun, Hrant’ın
ülkenin vatandaşı bir Ermeni cesedi daha yerden kaldırılmadan bunu yapmaya
aydını olarak açık bir tutum başladılar ve halen sürüdürüyorlar da. “Bazı ülkelerde
içinde olması ve bunu Ermeni Ermeni soykırımı yasa tasarılarının gündemde
kimliği ve kültürünü savunan olduğu”ndan dem vuracaklar, vuruyorlar da...
çalışmalarla birleştirmesi, Ancak boşuna!.. Daha ilk dakikalarda yükselen
Hrant Dink’in hedef seçilmesi tepkilerde, “Katil devlet hesap verecek!” sloganlarıyla
için başlı başına bir nedendi. açığa vurulan bilinci saptırma imkanları yok. Kaldı ki,
Ortada devlet aleyhine cinayetin hemen ardından açığa çıkarıldığına göre,
başka hiçbir somut kanıt bulunmasa/bulunamasa bile emrini verenler cephesindense bu sadece O’nun olayda İstanbul Valiliğinin de eli var. Dink’in yakınları
Dink’in Ermeni kimliği ve bunun bugüne kadar resmi seçilmesi yönünde bir gerekçe oluşturmuş olabilir. tarafından televizyon ekranlarında yapılan açıklamaya
çevrelerde karşılanışı, suçun kaynaklandığı odağa Yoksa, katledilen onca ilerici-demokrat aydınımız gibi, ve öldürülmeden önceki günlere ait bir yazısına göre,
işaret etmeye fazlasıyla yeter. Bu cinayetin tüm siyasal Hrant Dink’in de, katliyle, karanlık güçlerin karanlık Dink, İstanbul vali yardımcılarından birinin odasına
ve manevi sorumluluğu sermaye devletinin emellerine alet edilmek istendiği açıktır. çağrılarak, “ayağını denk alması” yönünde
omuzlarındadır. Kardeş Ermeni halkına karşı işlenen Bu, özellikle kitlelerin bilincinde çok açık olduğu uyarılmıştır.
tarihsel suçları mazur gösteren ve savunan tutumuyla, içindir ki, devlet ve hükümet cephesinden de artık Ayağını denk almadığı düşünüldüğü için de
yeri geldikçe Ermeni halkına karşı kin ve nefrete varan gizleme ihtiyacı duyulmuyor. Olayın ardından yapılan karanlık merkezlerden düğmeye basılmış, tetik
düşmanca kampanyalarıyla, bizzat bir Ermeni tüm açıklamalarda, bunun sıradan bir cinayet çekilmiş, değerli bir Ermeni aydınımız katledilmiştir...
yurttaşın bu konular üzerinde konuşmasına karşı olamayacağı teslim ediliyor. Ama o kadar! Türkiye’de Katilleri başka yerde aramaya gerek yok; sermaye
gösterdiği tahammülsüz kudurgan tutumuyla, bu sıradan olmayan her cinayetin siyasi olduğu, failinin devleti kirli ve karanlık cinayet ve katliamlarla dolu
cinayetin tüm zemini bizzat devlet tarafından de devlet olduğu defalarca açığa çıktığı, pek çok siciliyle duruyor orta yerde...
hazırlanmıştır. Zemin böylece düzlendikten sonra bu
aynı devletin kirli işlerle görevli karanlık çeteleri
cinayet için harekete geçirilmiştir.
Sermayenin kanlı cumhuriyeti, resmi-sivil tüm
kurum ve kuruluşlarıyla, Osmanlı Katil düzenden ve kanl› çetelerinden
İmparatorluğu’nun halklara karşı işlediği ağır tarihi
suçları dolaysız olarak sahiplenmekte, mazur
göstermekte ve savunmaktadır. Başta ordusu ve hesap sormak için Hrant Dink’i
yargısı olmak üzere tüm devlet kurumlarının
yanısıra sağı ve soluyla tüm gerici-faşist düzen
partileri, patron örgütlerinden kimi işçi sahiplenelim!
sendikalarının yönetimini işgal altında tutan ırkçı
sendikacılarına kadar sözde STÖ’leri, bu miras Agos Gazetesi Yayın Yönetmeni Hrant Dink bir bilince sahiptir. Bu ilk tepki eylemlerinde atılan;
sahiplenme konusunda yarış içindedir. Hrant Dink, alçak bir suikastle öldürülmüş bulunuyor. “Katil devlet hesap verecek!”, “Faşizme karşı omuz
sadece faşist düzen beslemesi Kerinççi ve şürekası Etnik kökeni ve açıklamaktan kaçınmadığı omuza!” sloganları, bu bilincin en net
tarafından değil, Osmanlı’nın Ermeni soykırımı fikirleriyle düzenin ve devletin sistemli saldırılarıyla göstergeleridir. İnsanlar son derece haklı olarak,
yapmadığını kanıtlama yarışına giren düzen karşı karşıya bulunan Dink’e doğrultulan namlu, hemen kontrgerillayı, onun cinayet çetelerini, kirli
medyasının kanlı kalemleri tarafından katledilmiştir hepimize doğrultulmuş kabul edilmelidir. Dink’e ve karanlık amaçlarını düşünmüştür.
öncelikle. sıkılan kurşunlar, haklarımıza, özgürlüklerimize, Bu kanlı ve karanlık güçlerin hedefledikleri
Cinayetten devleti sorumlu tutmak için sadece emekçi halklarımızın kardeşlik duygularına amaca ulaşmasını engelleyecek güç, işçi sınıfımızın
Ermeni politikası bile yeterlidir. Ancak sıkılmıştır. ve emekçi halklarımızın omuz omuza yükselteceği
sorumluluğun bununla sınırlı olmadığı/olamayacağı Türkiye işçi sınıfı ve emekçi halkları, Hrant birleşik mücadele olacaktır.
çok iyi biliniyor. Dink gibi ‘ünlü’ şahsiyetlere yönelik suikastler, Katil düzenden ve kanlı çetelerinden hesap
Katil devletin pek çok karanlık amacı olabilir ve failleri ve hedefleri konusunda oldukça acı ve sormak için Hrant Dink’i sahiplenelim.
bu çok yakında ortaya dökülecektir. kapsamlı anılarla dolu bir belleğe sahiptir. Bu bellek Onu sahiplenmek hak ve özgürlüklerimizi
Hrant Dink amacını açıkça, ikirciksiz biçimde sayesindedir ki, bugüne dek ne atılan bombalar, ne sahiplenmektir.
ortaya koyan bir aydındı. Düşüncelerini özgürce ve sıkılan kurşunlar, ne katledilen aydınlar ve ne de Onu sahiplenmek kendi geleceğimizi
de kendi dilinde açıklamak, savunmak, tartışmak ırkçı faşistlerin kışkırtmaları, bu ülkenin emekçi sahiplenmektir.
istiyordu. Başkaları, özellikle de kendine düşünmeyi halklarını birbirine düşürmeyi başaramamıştır. Hrant Kahrolsun sermayenin kanlı düzeni!
ve açıklamayı yasaklayanlar gibi düşünmek zorunda Dink cinayeti de başaramayacaktır. MGK, MİT, kontrgerilla dağıtılsın!
olmadığını söylüyor, yazıyordu. Katledilmesinin Cinayet duyulur duyulmaz ortaya konulan ilk 19 Ocak ‘07
nedenlerinden biri budur. Ama bu sadece olayın tepkiler de göstermektedir ki, insanlarımız bu tür Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu
Hrant Dink cephesinden sebebidir. Katliam kararı ve cinayetlerin sorumluları hakkında da son derece açık
6 ★ K›z›l Bayrak Güvercin kasapları... Sayı:2007/03 ★ 26 Ocak 2007

Güvercin Kasaplar›’n›n sefaleti


Haluk Gerger
İngiliz RESPECT Partisi’nin İrlanda yıkamaya yönelik hastalıklı çarpık bir
asıllı Genel Başkanı Gallowey, “İngiliz mantık üzerine, kurumlarıyla,
İmparatorluğu o denli geniş ki, üzerinde kültürüyle, araçları, egemenleri ve
güneş batmıyor” dediğinde, babasının, hizmetlileriyle, derinler derini
“çünkü Tanrı ona karanlıkta hiç devletiyle, psikolojik savaş aygıtlarıyla,
güvenmiyor da ondan” diye yanıt cinayet makinalarıyla Türkiye
verdiğini anlatıyor. Hrant Dink’in kapitalizminin düzenini böyle
katledilmesinin ardından gerçekleştirilen biçimlendirdiler... Bilerek, önceden
bilinç karartması saldırısı, sağıyla- tasarlayarak ve eyleme dönüştürerek...
soluyla, liberaliyle-tutucusuyla, Hrant Dink’e sıkılan kurşunlar,
egemenlerin ve hizmetlilerinin ne denli “Türkiye’ye atılmış kurşun”lar değildi.
bir insani/ahlaki karanlık içinde Onların yarattığı, yoksulluğa,
olduklarını bir kez daha gösterdi. yoksunluğa, geriliğe tutsak edilmiş,
Üç olgu, kendisine insanım şovenizme ve militarizme tapınan,
diyenlerin gözünden kaçmamış olmalı. şiddete müptela tetikçilerin, ve asıl
Birincisini, en son Mustafa Koç’tan önemlisi, bu timsah gözyaşlarını döken
duyduk. Bu liberal işadamı, Hrank
Dink’in katlini, “Türkiye’ye atılmış bir
egemenlerin ve hizmetlilerinin
elbirliğiyle yarattıkları Türkiye’nin
Üniversitelerimizdeki sat›r
kurşun” olarak nitelemiş. Bunu, sağdan insanlığa sıktığı kurşunlardı Hrant
sola, iktidarda ya da muhalefette, pek
çok siyasetçi de söyledi. Gazetelerde ve
Dink’in vücuduna saplanan mermiler.
Bu nesnel tesbitleri yapmadan,
kurfluna dönüfltü!
televizyonlarda da, liberalinden karanlıkları aydınlığa çıkarmaya olanak
faşistine, akademisyenler, yazarlar, yok., Rakel Dink’in cenaze töreninde
sanatçılar, gazeteciler aynı savı dediği gibi, “bir bebekten bir katil
dillendirdiler. yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir
İkinci olarak, bu Şark kurnazları, şey yapılamaz.”
pireden yağ çıkarma misali, cenaze Yıllar önce şair (Tahsin Saraç)
törenini, “dünya kamuoyuna Türkiye’yi onları yazmıştı. Hrant Dink’in
olumlu gösteren güzel bir mesaj” olarak “güvercin yüreği”ndeki kana susamış
kullanma yolunu seçtiler. güvercin kasaplarını:
Üçüncüsü, Dışişleri Bakanlığı başta
olmak üzere, bütün resmi, yarı-resmi ve
İstanbul Üniversitesi’nde son üç emperyalizmi ve ona göbekten bağlı
gayrıresmi odaklar, yine sağından Güvercin Kasapları haftadır yaşanan faşist saldırıları ve Türkiye egemenleri, emperyalizmden
soluna, liberalinden tutucusuna, hatta
düpedüz faşistine, “menfur olay”dan
Yel ulur kar tozdurur bir kış Hrant Dink’in katledilmesini protesto ve devletten aldığı güçle ülkede ve
Yazı yabanda şu sıra içimiz. etmek amacıyla 22 Ocak günü saat üniversitelerimizde terör estiren sivil
Türkiye adına ve lehine bir “diplomatik 13.00’te Beyazıt Meydanı’nda faşistler… Katil devlettir.
atak” oluşturmaya giriştiler. Oysa sevmelerin ustasıyız biz üniversite öğrencileri bir basın Aynı katil bugün
Bütün bunlar, cinayeti neredeyse Bir de alçaklıklarla kavganın. açıklaması gerçekleştirdiler. üniversitelerimizde de dolaşıyor.
kaçınılmaz kılan sosyo-politik ortamı, Alıcıkuş kesiliriz ve de ense Basın açıklaması öncesinde Fen- Üniversitelerimizde aylardır devam
ideolojik-kültürel atmosferi ve ruhi kökünde Edebiyat’ta ve Merkez Kampüs’te eden satırlı saldırılar AGOS’un
şekillenmeyi yıllardır bilinçli bir eyleme çağrı yapan bildiriler dağıtıldı, önünde kurşuna dönüştü. Yaklaşık bir
biçimde oluşturanların, yani asıl
Göğsümüzdeki o sıcak güvecini amfi ve yemekhane konuşmaları aydır bu kampüste bu saldırılarla yüz
sorumluların “timsah gözyaşları” ile Kara dirgen elleriyle yapıldı. Edebiyat Fakültesi’nde yüzeyiz. Hrant Dink’i öldüren faşist de
sulandırılmış bir ortamda yapıldı. Boğmaya kalkışanların. gerçekleştirilen amfi konuşması ‘Ermeni’yi vurdum’ diye kaçmamış
Yıllardır her fırsatta kin kusarak kaba sırasında ülkücü faşistler bildiri mıydı? Mersin’de öğrencilerin üzerine
kışkırtıcılık yapanlar, bu kez, timsah dağıtımı yapan öğrencilere polis saldıran faşistler Kürt oldukları için
Neden, güvercin kasapları, desteğiyle sözlü ve fiili saldırıda onlara saldırmamış mıydı? Peki, Gazi
gözyaşlarıyla gözbağcılığına barışımıza bulunmak istedi. Öğrencilerin kararlı Üniversitesi öğretim üyesi fikirlerini
soyundular.
kan bularsınız tutumu bu saldırıyı boşa düşürdü. söylediği için tehdit alıp dersleri
Açık bir biçimde, korkmadan, lafını Basın açıklaması öncesinde bırakmamış mıydı?
sakınmadan temel gerçeği ifade etmek Öyle kötüsünüz ki
fakülteler alkışlar ve sloganlar Onları tanıyoruz. Onlar halkların
gerekiyor: Bu ve benzeri cinayetlerin İki gözden dört ölüm bakarsınız. eşliğinde dolaşılarak çağrı yapıldı. düşmanı, her türlü ilerici ve farklı
ardında, kışkırtıcı ve azmettirici olarak, Fen-Edebiyat ve Merkez fakültelerden düşüncenin katilleri. Onlar Ağca’nın,
kendi yasam tarzlarını, ayrıcalıklarını, Tabanca gibidir tabanca çıkan öğrenciler araç kapısında Çatlı’nın, Kırcı’nın takipçileri. Onlar
düzenlerini korumak amacıyla her gün Sevgilenmemiz de vuruşmamız buluşarak sloganlar eşliğinde meydana ABD emperyalizminin kapı kulları,
toplumu şovenizmle zehirleyen, doğru yürüyüşe geçti. Basın sermayenin köleleri…
da açıklaması öncesinde bir öğrenci Bizler üniversite öğrencileri olarak
milyonlara militarizm aşılayan odaklar
var; medyada, üniversitede, siyasette, Ya yürek dalında patlar Edebiyat Fakültesi’nde yaşanan olayı dün olduğu gibi bugün de
bürokraside, iş aleminde yuvalanmış Ya da bir alın çatında. anlattı, ardından açıklama okundu. üniversitelerimizi ve ülkemizi faşizmin
düzenin sahipleri, hizmetlileri, Ne ki çok kez dalaşmaktansa Açıklamada şunlar söylendi: karanlığına bırakmayacağımızı bir kez
tetikçileri var. “Hrant Dink’in cesedine bakıp da, daha yineliyoruz.”
Acıdan yükünü tam almış komplo teorileri kuranlar, serserinin “Faşizme karşı omuz omuza!”,
Onlar, onyıllardır, kendi çocuklarını Güçlü bir katır gibi birinin işi diyenler boşuna katili “Türk, Kürt, Ermeni, yaşasın halkların
Amerika’da, Avrupa’da okumaya
Vururuz yalnızlık yokuşumuza. aramaya kalkmasın. Katil apaçık kardeşliği!”, “Beyazıt faşizme mezar
gönderirken, yoksulluk ve yoksunluktan ortada. Katil; bu ülkede milliyetçiliği olacak!”, “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz
bunalttıkları “aşağı sınıf ”ten gençlerin yüceltip seçim propagandası yapan Ermeniyiz!”, “Kurtuluş yok tek başına,
bilinçlerini zehirliyor, ruhlarını teslim Neden yolunuz bu denli ıramış sağ siyasetçiler, ‘iyi çocuk’ deyip katili ya hep beraber ya hiçbirimiz!”
alıyor, cinayet makinalarına, kendi güzellikten öven MGK zihniyeti, her gün ırkçılık sloganlarının sıklıkla atıldığı basın
cinayet şebekelerinin tetikçilerine Öyle bataklıksınız ki propagandasını Kürt düşmanlığı açıklamasına yaklaşık 120 öğrenci
dönüştürüyorlardı. Giderek, faşist Bir çiçek düşü bile geçmemiş üzerinden önümüze sunan burjuva katıldı. Basın açıklaması cenaze
katiller üreten bir devr-i daim makinası medya, Ortadoğu’da etnik törenine katılım çağrısı ile sona erdi.
içinizden. çatışmaların önünü açan ABD İÜ Ekim Gençliği
yarattılar; tarihini, yeni taze kanla
Sayı:2007/03 ★ 26 Ocak 2007 “Hepimiz Hrant’ız hepimiz Ermeni’yiz!” K›z›l Bayrak ★ 7

Onbinler Hrant Dink’i uğurladı...

Faflizme ve flovenizme büyük kitlesel öfke:


“Hepimiz Hrant’›z, hepimiz Ermeni’yiz!”
Uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybeden AGOS Gazetesi Genel Yayın
Yönetmeni Hrant Dink, 23 Ocak günü yaklaşık 100 bin kişi tarafından uğurlandı.
Hrant Dink’in cenazesi son yılların en kitlesel gösterisine sahne oldu. Alanları
dolduran Türk, Kürt, Arap, Ermeni ve tüm öteki Anadolu halklarından insanlar
hep bir ağızdan “Yaşasın halkların kardeşliği!” sloganını haykırdı. Cenaze töreni
tertip komitesinin sessiz yürüme kararına rağmen bir kardeşlik gösterisine
dönüştü. “Faşizme karşı omuz omuza!”, “Katil devlet hesap verecek!”, “Yaşasın
halkların kardeşliği!”, “Türkeş’in itleri yıldıramaz bizleri!”, “Kurtuluş yok tek
başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!” sloganlarının atıldığı yürüyüşte “Hepimiz
Hrant’ız, hepimiz Ermeni’yiz!” diye haykıran onbinler saldırıya ve yükseltilen
şovenist kudurganlığa tepkilerini gösterdiler.

“Dink’in idealleri, ülkesi ve onun özlediği dünya ile Türkiye için!”

Sabah erken saatlerden itibaren AGOS Gazetesi’nin önünde toplanmaya


başlayan binlerce kişi Halaskargazi Caddesi’ni doldurdu. Cenaze töreni saat
11:00’de “Dink’in idealleri, ülkesi ve onun özlediği dünya ile Türkiye için” şiarıyla
yapılan iki dakikalık saygı duruşuyla başladı. Ardından kitle “Hepimiz Hrant’ız,
hepimiz Ermeni’yiz!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!” sloganlarını haykırdı.
Saygı duruşunun ardından Hrant Dink’in eşi Rakel Dink, kızları Sera ve Delal,
oğlu Ararat ve gelini Karolin kürsüye çıktı. Rakel Dink “Bugün çok acılı ve
onurlu” olarak burada bulunduğunu belirterek, bu sessiz sevginin kendilerine biraz
olsun güç kattığını, kederli bir sevinç yaşattığını söyledi. Ardından Hrant Dink’e
yazdığı mektubu okudu. Mektupta geçen “Sevdiklerinden ayrıldın. Çocuklarından,
torunlarından ayrıldın. Burada seni uğurlayanlardan ayrıldın. Kucağımdan ayrıldın.
Ama ülkenden ayrılmadın sevgilim” sözleri duygusal anlar yaşattı. Yapılan
konuşmanın ve mektubun okunmasının ardından Hrant Dink’in eşi ve çocukları
barışın sembolü olan beyaz güvercinleri gökyüzüne bıraktılar.

Faşizme öfke, halkların kardeşliğine özlem

AGOS Gazetesi’nin önündeki törenin ardından cenaze aracı onbinlerle beraber


Taksim istikametine doğru harekete geçti. Türkçe, Ermenice ve Kürtçe “Hepimiz
Hrant’ız, hepimiz Ermeni’yiz!” dövizleri taşıyan kitle Taksim’e geldiğinde cenaze
aracı ve Dink’in ailesi törenden ayrılarak cenaze hazırlıkları için Kumkapı
Meryem Ana Kilisesi’ne doğru yola çıktı.
Cenazenin ayrılmasının ardından yürüyüş Taksim Meydanı’ndan Şişhane’ye
doğru devam etti. Yer yer halkların kardeşliğini vurgulayan sloganlar atan kitle
CHP binası önünden geçerken yuhaladı. Onbinlerce kişi Şişhane’deki MHP
binasının önüne geldiğinde ise coşkulu ve öfkeli bir şekilde “Faşizme karşı omuz
omuza!” sloganını haykırdı. Kitle “Türkeş’in itleri yıldıramaz bizleri!”, “İşte
burası hain yuvası!” sloganlarıyla öfkesini yansıtmaya devam ederken, kolluk
güçleri MHP binasının önüne yığınak yaparak yoğun güvenlik önlemi aldı. Yol
üzerinde bulunan ülkü ocakları, Alperen ocakları gibi faşist kurumların önünden
geçilirken de benzer anlar yaşandı.
Şişhane’den Unkapanı’na doğru yürüyüşüne devam eden onbinleri “Sarı Gelin”
türküsüyle Unkapanı çarşısı selamladı. Okullarından, işyerlerinden, evinden
balkonlarına çıkan yüzlerce kişi, cadde ve sokaklarda biriken binlerce kişi de
“Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeni’yiz!” sloganıyla tepkisini onbinlerle
birleştirdi. Saraçhane’den geçen kitle Aksaray’dan Yenikapı’daki İDO İskeleleri
Meydanı’na geldi. Kitle burada bir saate yakın Kilise’deki cenaze töreninin
bitmesini bekledi. Hrant Dink’in cenazesi konvoy eşliğinde Yenikapı’ya geldiğinde
kitledeki öfke ve coşku da arttı. Burada saldırıya tepki ve faşizme öfke doruğa
çıktı.
Cenaze arabası tüm kitlenin önünden geçerken “Yaşasın halkların kardeşliği!”,
“Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!”, “Katil devlet hesap
verecek!”, “Hepimiz Kürt’üz hepimiz Ermeni’yiz!”, “Faşizmi döktüğü kanda
boğacağız!”, “Faşizme karşı omuz omuza!” sloganları öfkeyle atıldı. Karanfillerle
uğurlanan Hrant Dink’in naaşı buradan Balıklı Ermeni Mezarlığı’na götürülerek
törenle toprağa verildi.
Son yıllarda sermaye devleti tarafından tırmandırılan milliyetçi histeri dalgası
ve şovenist saldırganlığın yükseldiği bir dönemde, Hrant Dink için yapılan bu
yürüyüş, devlete ve faşist çetelere verilen anlamlı bir yanıt oldu.
Kızıl Bayrak/İstanbul
8 ★ K›z›l Bayrak Hrant Dink protestoları... Sayı:2007/03 ★ 26 Ocak 2007

Hrant Dink cinayeti ülkenin dört bir yanında lanetlendi...

“Faflizme karfl› omuz omuza!”


A n k a ra İ s t a n bu l - G ü l s u y u

İstanbul: “Katil devlet hesap döktüğü kanda boğacağız!”, “Yaşasın halkların Dink’in katledilmesi üzerine Adana’da bir araya gelen
kardeşliği!” sloganları haykırıldı. sendikalar, DKÖ’ler, siyasi partiler ve devrimci
verecek!” Yapılan açıklamanın ardından yaklaşık yarım çevreler bir yürüyüş gerçekleştirdiler.
Hrant Dink’in Agos Gazetesi önünde 19 Ocak saatlik oturma eylemi gerçekleştirildi. Ardından faşist 20 Ocak günü İnönü Parkı’nda toplanan kitle,
günü uğradığı silahlı saldırı sonucu katledilmesi aynı katliam ve cinayetlerde kaybedilenler anısına bir burada yapılan açıklamanın ardından Uğur Mumcu
gün İstanbul’da yapılan yürüyüşle protesto edildi. 10 dakikalık saygı duruşunda bulunuldu. Eylemde yer yer Meydanı’na doğru, caddeyi tek şerit trafiğe kapatarak
bini aşkın kişinin katıldığı eylemde bir araya gelen “Hepimiz Kürd’üz, hepimiz Ermeni’yiz!” sloganları yürüyüşe geçti. Yol boyunca en önde katliama ilişkin
demokratik kitle örgütleri, sendikalar ve devrimci atıldı. (Kızıl Bayrak/Ankara) gazete sayfalarından oluşan bir pankartın ardında
güçler yapılan saldırıyı lanetledi, sermaye devleti ve “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeni’yiz!”, “Yaşasın
düzen partileri kitlenin öfkesinin hedefi oldu. halkların kardeşliği!”, “Katil devlet hesap verecek!”,
Saldırının duyulmasının ardından Agos
Bursa: “Yaşasın halkların “Faşizme karşı omuz omuza!” sloganları gür bir
Gazetesi’nin Osmanbey’deki binası önünde ve Taksim kardeşliği!” şekilde atıldı. Eylemde eğitim emekçileri de “Katiller
Meydanı’nda toplanan kitle saldırıyı protesto ederek 19 Ocak günü saat 18.30’da AVP Tiyatro önünde bulunsun, hesap sorulsun!”, “Yaşasın halkların
oturma eylemine başladı. Her geçen dakika protesto kardeşliği!” pankartıyla yürüyüşe katıldılar. İstasyon
Hrant Dink’in katledilmesi protesto edildi. Mazlum-
eylemine katılan kitle saat 20.00’de Agos Gazetesi’ne önüne gelindiğinde basın açıklamasını İHD üyesi
Der, İHD, Halkevleri, SEH, Memur-Sen, ÇHD, Doğa-
doğru yürüyüşe geçti. Halaskargazi Caddesi’nin Mustafa Bağçiçek okudu. Eyleme yaklaşık 300 kişi
Der, İşçi Hakları Derneği, TMMOB, KESK, Günyüzü
Şişli’ye gidiş yönünü trafiğe kapatan onbin kişi katıldı. (Kızıl Bayrak/Adana)
Kadın Dayanışma Kooperatifi, Nilüfer Yerel Gündem
yürüyüş boyunca “Hepimiz Hrant, hepimiz 21, Öğrenci Dayanışma Evi, ESP, Özgür-Der, EMEP,
Ermeni’yiz!”, “Hepimiz Kürd’üz, hepimiz SDP, ÖDP ve DTP’nin katıldığı eylemde “Gazeteci Ankara: “İnadına hepimiz
Ermeni’yiz”, “Katil devlet hesap verecek!”, katili kontrgerilla!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!”
“Kahrolsun MGK, MİT, CİA, kontrgerilla!” “Yaşasın sloganları sıklıkla atıldı. Yapılan açıklamada, Hrant Hrant Dink’iz!”
halkların kardeşliği!”, “Faşizme karşı omuz omuza”, Dink’e yapılan saldırının bu ülkenin umuduna ve Hrant Dink’in katledilmesi 20 Ocak günü saat
“Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya geleceğine yapıldığı ifade edildi. Eyleme 100’ü aşkın 14:00’de Yüksel Caddesi’nde gerçekleştirelen basın
hiçbirimiz”, “Hrant’ın katili Susurluk devleti!” kişi katıldı. (Kızıl Bayrak/Bursa) açıklamasıyla protesto edilmeye devam etti. İlk olarak
sloganlarını sıklıkla atıldı. Mehmet Özer konuştu, ardından Ahmet Telli
Agos Gazetesi önüne gelinmesi ile birlikte yolun hazırlanan metni okudu. ÇGD başkanının katliamı
diğer tarafını da trafiğe kapatan kitle burada “Hrantlar Katliam İzmir’de protesto edildi lanetlemesinin ardından Temel Demirer ile Ankara
ölmez, Agoslar susmaz!”, “Ermeni halkı yalnız 19 Ocak günü Konak Sümerbank önünde toplanan ‘78’liler Derneği adına Ruşen Sümbüloğlu sözaldı.
değildir!”, “İnadına hepimiz Ermeni’yiz!”, “İşte 700 kişi ellerinde karanfiller, Agos gazetesi ve Konuşmalar esnasında “İnadına hepimiz Hrant
devlet, işte soykırım!” sloganlarını haykırdı. sloganlarla Konak’a doğru yürüyüşe geçti. Dink’iz!”, “Hepimiz Kürd’üz, hepimiz Ermeni’yiz!”,
Süleyman Çelebi’nin yaptığı basın açıklamasının Kitle “İnadına hepimiz Hrant Dink’iz!”, “Yaşasın “Katil devlet hesap verecek!”, “Faşizme karşı omuz
ardından eylemin sona erdiği açıklandı. Buna rağmen halkların kardeşliği!”, “Katil devlet hesap verecek”, omuza!” sloganları atıldı. Son olarak Yılmaz Demiral
kitle birbuçuk saat daha bekleyişini sürdürdü. “CHP “Agos susmadı, susmayacak!’ sloganları ile konuştu. Ardından hep birlikte Beyazıt Marşı şiiri
halk değil, faşist partisi!”, “Faşist CHP!” sloganlarıyla Büyükşehir Belediyesi önüne kadar yürüdü. Burada okundu. Eyleme bini aşkın kişi katıldı. (Kızıl
CHP’yi de protesto eden kitle, ilerleyen saatlerde Dink’in anısına mumlar yakıldı ve karanfiller Bayrak/Ankara)
direğe asılı CHP flamalarını indirerek yaktı. (Kızıl bırakıldı. Yapılan açıklamada, emekçilerin birbirine
Bayrak/İstanbul) kırdırılmaya çalışıldığı, Hırant Dink’in öldürülmesinin
buna zemin hazırlama amacı taşıdığı vurgulandı. Eskişehir: “Hepimiz Hrant
Ankara: “Hepimiz Ermeni’yiz, Açıklamanın ardından kitle, sloganlarla tekrar Dink’iz!”
Konak Sümerbank önüne kadar yürüdü. (Kızıl Hrant Dink’in kurşunlanarak öldürülmesi 20 Ocak
hepimiz Kürd’üz” Bayrak/İzmir) günü Eskişehir İHD tarafından Sağlık Müdürlüğü
19 Ocak günü katliam Ankara’da da kitlesel bir önünden Migros önüne gerçekleştirilen yürüyüşle
eylemle lanetlendi. Çağrısını TMMOB, KESK, ATO Adana: “Yaşasın halkların kınandı. Basın açıklamasında “Yaşasın halkların
ve Diş Hekimleri Birliği’nin yaptığı eylem yaklaşık kardeşliği!”, “Faşizme karşı omuz omuza!”, “Hepimiz
bin kişi katıldı. Yüksel Caddesi’nde toplanan kitle kardeşliği!” Hrant’ız hepimiz Ermeni’yiz!”, “Faşizmi döktüğü
Kızılay Güven Park’a yürüdü. Sık sık “Faşizmi AGOS gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant kanda boğacağız!”sloganları atıldı. Açıklamaya BDSP,
Sayı:2007/03 ★ 26 Ocak 2007 Hrant Dink protestoları... K›z›l Bayrak ★ 9

Bursa İzmir

ESP, DPG, Eskişehir Gençlik Derneği, DGH, yapılan bir yürüyüşle protesto edildi. 21 Ocak günü destek verdi. (Kızıl Bayrak/Edirne)
Halkevleri, SDP katılarak destek verdi. Açıklamaya akşam saatlerinde Dinler Sokak’ta toplanan kitle
yaklaşık 60 kişi katıldı. “Hrant’ın katili devlettir! Kahrolsun kontgerilla!”
Aynı gün Adalar Migros önünde de ÖDP yazılı pankart arkasında kortej oluşturarak Heykele
Ankara: “Faşizme karşı omuz
tarafından saldırıyı lanetleyen bir basın açıklaması doğru yürüyüşe geçti. Yürüyüş boyunca “Hrant omuza!”
gerçekleştirildi ve sloganlar atıldı. İlerici ve devrimci Dink’in katili sermaye devleti!”, “Hepimiz Hrant’ız, 21 Ocak günü Yüksel Caddesi’nde toplanan kitle
güçlerin de katılarak destek verdiği açıklamaya hepimiz Ermeni’yiz!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!”, “Hepimiz Hrant Dink’iz!”, “Hepimiz Ermeni’yiz!”
yaklaşık 250 kişi katıldı. (Kızıl Bayrak/Eskişehir) “Hepimiz Kürd’üz, hepimiz Ermeni’yiz!”, “Faşizme sloganını haykırdı. Ardından Aydın Sanatçı Girişimi
karşı omuz omuza!”, “Katil devlet hesap verecek!” adına konuşma ile Hrant Dink’i anlatan konuşmalar
sloganları atıldı. Heykel’e gelindiğinde basın
Diyarbakır ve Dersim’de açıklaması okundu. BDSP, ESP ve SDP tarafından
yapıldı. “Hepimiz Hrant Dink’iz!”, “Hepimiz
Kürd’üz/Ermeni’yiz!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!”,
protesto düzenlenen eyleme PDD, Alınteri ve HKM destek “Faşizme karşı omuz omuza!”, “Katil devlet hesap
Hrant Dink’in öldürülmesi Eğitim-Sen Diyarbakır verdi. Eyleme 70 kişi katıldı. (BDSP/Gülsuyu) verecek!” sloganları öfkeyle atıldı. “Sarı Gelin”
Şubesi tarafından 21 Ocak günü yapılan oturma türküsü çalındı. Ardından Hrant Dink’in yaşamından
eylemiyle kınandı. Açıklamanın ardından eylemciler, Kayseri: “Hepimiz Hrant’ız!” kesitler sunan sinevizyon gösterimi yapıldı. Eyleme
Sanat Sokağı’na giderek oturma eylemi yaptılar. yaklaşık bin kişi katıldı. (Kızıl Bayrak/Ankara)
“Barış güvercinimizi katlettiler!” yazılı pankart 21 Ocak günü saat 14.30’da Kayseri İHD
açılarak yapılan 5 dakikalık oturma eyleminin Şubesi’nde bir basın açıklaması yapıldı. İHD’nin
ardından dağıldılar. düzenlediği açıklamaya BDSP, siyasi partiler ve Malatya’da meşaleli yürüyüş
Hrant Dink’in öldürülmesi Dersim’de yoğun kar demokratik kitle örgütleri de destek verdi. Açıklamada 21 Ocak günü Malatya’da yaklaşık bin kişi faşist
yağışı altında protesto edildi. 500 kişilik kitle, hep aynı senaryonun oynandığı, bu tür cinayetlerin saldırıyı kınadı. Soykan Parkı’nda toplanan kitle kortej
‘Hepimiz Ermeni’yiz’, ‘Hepimiz Dink’iz’ sloganları esas sorumlusunun ırkçı, milliyetçi, şovenist oluşturarak Hrant Dink’in doğduğu Çavuşoğlu semtine
attı. Konuşmaların ardından Hrant Dink anısına bir politikalarıyla devlet olduğu belirtildi. Yaklaşık 40 kadar meşalelerle yürüdü. Eski Ermeni Kilisesi
dakikalık saygı duruşunda bulunuldu. kişinin katıldığı basın açıklaması, kitlenin hep birlikte önünde basın açıklaması yapıldı. Eylemde “Yaşasın
haykırdığı “Hepimiz Ermeni’yiz, hepimiz Hrant hakların kardeşliği!”, “Gün gelecek, devran dönecek,
Dink’iz!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!” sloganlarıyla katiller halka hesap vercek!”, “Faşizme karşı omuz
Dink için Zonguldak’ta eylem sona erdi. (Kızıl Bayrak/Kayseri) omuza!”, “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeniyiz!”
20 Ocak günü Zonguldak Demokrasi Platformu, sloganları atıldı.
KESK, DİSK, Gençlik Derneği, Emek Partisi, ÖDP, Samsun’da katilam lanetlendi!
TKP ve Zonguldaklı aydınlar tarafından Madenci Anıtı
önünde Hrant Dink’in katledilmesi ile ilgili bir basın Hrant Dink’in katledilmesi 21 Ocak günü Kartal’da protesto
açıklaması gerçekleştirildi. “Hepimiz Hrant Dink’iz, Samsun’da gerçekleştirilen basın açıklaması ile 22 Ocak günü Kartal’da gerçekleştirilen eylemle
Hepimiz Ermeni’yiz!” pankartının açıldığı eylemde protesto edildi. Açıklamanın ardından bugüne kadar katliam protesto edildi. Polis, Kartal Postanesi önünde
“Yaşasın halkların kardeşliği!”, “Faşizme karşı omuz katledilen aydınların adları okundu. Herbir isminin toplanmaya başlayan kitleyi yürütmeyeceğini
omuza!”, “İnadına hepimiz Ermeni’yiz!” sloganları söylenmesinin ardından kitle “Yaşıyor!” şeklinde söyleyerek tehditler savurdu, kitleyi ablukaya alarak
atıldı. (Ekim Gençliği/Zonguldak) slogan attı. Eyleme yaklaşık 50 kişi katıldı. (Kızıl yolu yürüyüşe kapattı. Polisin tehditlerinin
Bayrak/Samsun) çevredekilere teşhir edilmesi ve “Baskılar bizi
yıldıramaz!” sloganı haykırılarak sergilenen kararlı
İzmir’de protesto tutum karşısında kolluk güçleri barikatı açmak
DKÖ’ler, sendikalar ve partiler tarafından İzmir
Edirne: “Katiller halka hesap zorunda kaldı.
Demokrasi Güçleri imzasıyla 20 Ocak günü verecek!” Yürüyüşe geçen kitle “Faşizmi döktüğü kanda
Büyükşehir Belediyesi’nin yanında bir eylem yapıldı. Hrant Dink katledilmesini protesto etmek amacıyla boğacağız”, “Hepimiz Hrant Dink’iz, hepimiz
Yaklaşık 1500 kişinin katıldığı eylemde BES Şube Trakya Üniversitesi Öğrenci Derneği 21 Ocak günü bir Ermeni’yiz”, “Yaşasın halkların kardeşliği” sloganları
Başkanı Musa Sever açıklama yaptı. Sever eylem gerçekleştirdi. Dernek önünden yürüyüşle eşliğinde Kartal Meydanı’na girdi. Burada basın
açıklamasında “Şimdi her zamankinden daha fazla başlayan eylem Edirne Postanesi önünde okunan basın açıklaması yapıldı. BDSP, DHP, HKM, ESP, EKD,
eşit, özgür, demokratik bir Türkiye’de birarada yaşamı açıklaması ve oturma eylemiyle devam etti. Çevredeki İLPS, Partizan, Emekli-Sen ve Tersane İşçileri Birliği
savunma ve bunun için mücadele etme zamanıdır” insanların katılımıyla sayı 200’e yaklaştı. Sık sık tarafından düzenlenen eyleme 50’yi aşkın kişi katıldı.
dedi. (Kızıl Bayrak/İzmir) “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeni’yiz!”, “Yaşasın (Kızıl Bayrak/Kartal)
halkların kardeşliği!”, “Faşizme karşı omuz omuza!”
Gülsuyu: “Hrant’ın katili sloganları atıldı. Yakılan mumlar postane önüne Ankara’da beş bin kişi katliamı
bırakıldı. Eyleme ilgi yoğundu. Son dönemde
devlettir!” Edirne’de gerçekleştirilen en kitlesel eylem oldu. lanetledi
Hrant Dink’in katledilmesi Maltepe Gülsuyu’nda Edirne’deki tüm devrimci ve ilerici güçler eyleme Hrant Dink’in katledilmesinin ardından Ankara’da
10 ★ K›z›l Bayrak Hrant Dink protestoları... Sayı:2007/03 ★ 26 Ocak 2007

birçok protesto eylemi yapıldı. Dink’in cenazesinin


kaldırıldığı gün olan 23 Ocak’ta da eylemler devam etti.
Saat 17.00’de Sakarya Meydanı’nda toplanan kitle,
‘Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeni’yiz!’, ‘Yaşasın Hrant Dink: Korkuyu yenen,
halkların kardeşliği!’, ‘Faşizme karşı omuz omuza!’,
‘Hepimiz Kürd’üz, hepimiz Ermeni’yiz!’ , ‘Hrant’ın katili
sermaye/Susurluk devleti!’ sloganlarını öfkeyle haykırdı.
Sakarya Heykeli’nin önünde ‘Hepimiz Hrant’ız!’ yazılı
emekçilere yol gösteren yi¤it
büyük bir pankart açıldı ve Hrant Dink’in resimi asıldı. Yüksel Akkaya
Burada Ahmet Telli bir konuşma yaparak halkların
kardeşliğine vurgu yaptı. Ardından DİSK Genel-İş Başkanı
Mahmut Seren konuştu. “Sarı Gelin” Türkçe, Kürtçe ve
Ermenice söylendi. Ardından ATO adına Selçuk Atalay
Dink’in son yazısını okudu. Bu esnada kitlenin sayısı
1500’e yaklaştı.
Programın bitmesinden ardından Dink’in yazarı olduğu
Birgün Gazetesi’nin Ankara Temsilciliği’ne doğru yürüyüşe
geçildi. Slogan atılmaması istendi ancak kitle slogan atmaya
devam etti. Kitlenin sayısı burada yaklaşık 5 bine ulaştı.
Birgün Gazetesi’nin önünde mumlar yakıldı, karanfiller
bırakıldı ve konuşma yapıldı. (Kızıl Bayrak/Ankara)

Adana: “Yaşasın halkların


kardeşliği!”
Hrant Dink’in toprağa verilmesi nedeniyle 23 Ocak
günü Adana’da bir eylem gerçekleştirildi. Saat 17.30’da
Çakmak Caddesi girişinde toplanan sendikalar, DKÖ’ler,
siyasi partiler ve devrimci gruplar, buradan Ermenice,
Kürtçe ve Türkçe “Yaşasın halkların kardeşliği!” şiarının
yazılı olduğu pankart açarak ve caddeyi trafiğe kapatarak
İnönü Parkı’na bir yürüyüş gerçekleştirdiler. Karanlık bir akşama yol alırken girdiğim eşit olmadıkça, korkusuzca yaşamadıkça,
Yol boyunca “Katil devlet hesap verecek!”, “Faşizme kitapçıdaki arkadaş “Hrant’ı dövmüşler” gibi işçiler de yoksullar da özgür eşit olamayacaktı,
karşı omuz omuza!”, “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz bir şeyler söylediğinde “sevinmiştim”, ucuz korkularını yenemeyecekti. Bu nedenle Hrant
Ermeni’yiz!”, “Hepimiz Kürd’üz, hepimiz Ermeni’yiz!”, atlatmış diye! Heyhat, eve gelip televizyonu Dink, sadece Ermeniler’in değil, emekçilerin,
“Yaşasın halkların kardeşliği!” sloganları atıldı. İnönü açtığımda, “Hrant’ı vurdular” diyordu… Ben işçi sınıfının yiğit bir öncüsü, savaşçısı idi.
Parkı’nda yapılan açıklamanın ardından oturma eylemine mi yaşlanmıştım da duyma yetilerim Öyle olduğu için yüzbinlerin uzun yürüyüşü ile
geçildi. Burada “Sarı Gelin” türküsü Ermenice ve Türkçe körelmişti, o nedenle söyleneni anlamamıştım uğurlandı. Zira, yüzbinler de anlamıştı, Hrant
söylendi. Yaklaşık 300 kişinin katıldığı eylem sloganlarla ya da içimdeki duygu “öldürülmüş” sözcüğünü Dink kendisinin, Ermeniler’in değil,
bitirildi. (Kızıl Bayrak/Adana) yumuşatıp “dövülmüş” olarak mı algılamak emekçilerin kavgasını veriyordu. Bu nedenle
istemişti? Bilemiyorum… Upuzun yattığı herkes Hrant olmak zorunda idi.
Antakya: “Katil devlet hesap yerde, sağ ayakkabısının altındaki yırtık, daha Sokaktaki yüzbinler, şimdi Hrant Dink’ten
da sarsmıştı beni. Hayır, yoksulluğun göstergesi kalan bir mirası, bir bayrağı daha ileri taşımak
verecek!” olarak değil, bir inadın, bir direncin simgesi zorundadır. Hrant Dink göstermiştir ki
22 Ocak günü Samandağı’nda 75. Yıl Cumhuriyet olarak etkilemişti beni. Zira, bir kış vakti, korkunun ecele faydası yoktur. Atılan her minik
Meydanı’nda biraraya gelen ve içinde Türkiye’deki tek yağmurlu İstanbul günlerinde, ayağının adım, büyük bir iz bırakmakta, fark edilmeyen
Ermeni köyü olan Vakıflı Köyü’nden gelenlerin de ıslanması umurunda değildi. Zira, o büyük bir büyük bir ilerlemenin göstergesi olmaktadır.
bulunduğu kitle, “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeni’yiz!”, kavganın, korkuyu yenmenin kavgasının telaşı Şimdi korkusuzluk mirasını işyerlerine taşıyıp,
“Yaşasın halkların kardeşliği!” sloganları atarak yürüyüşe içinde idi. bir bayrak olarak fabrikaların, işyerlerinin
geçti. Oytun Alanı’na varıldıktan sonra yapılan basın Hrant Dink, sadece kendi korkularını yenen “burçlarına” dikmek zamanıdır. Şimdi her türlü
açıklamasında halkların kardeşliği vurgusu ön çıkarıldı. değil, başkalarının korkusunu yenmeye çalışan, sindirmeye karşı bir Hrant Dink inadı ve
23 Ocak günü ise Antakya’da yaklaşık 450 kişinin onları bu büyük kavgaya davet eden bir yiğit direnci ile başkaldırmak zamanıdır. Zira, Hrant
katıldığı bir meşaleli eylem gerçekleştirildi. Eğitim-Sen idi. 12 Eylül faşizmi, emekçileri ne kadar Dink’ten kalan en büyük miras korkusuzluktur,
binası önünde toplanan kitle sloganlar eşliğinde yürüyüşe korkutursa, varlığını o kadar hissettireceğini korkuya karşı cesurca mücadele etmektir. Bu
geçti. Merkezde bulunan köprü üzerinden Asi Nehri’ne biliyordu. Bu nedenle, topluma, emekçilere, mücadele ve Hrant Dink’in ölümü
karanfiller bırakıldı. Antakya Belediye Parkı girişinde basın işçi sınıfına korku salmak için herşeyi yaptı. göstermektedir ki bu bereketli bir alandır.
açıklaması okundu. Bugün bile izleri silinemeyen bu korkuya Hrant Güven vermekte, mücadele bayrağını
Eylemlerde sık sık “Faşizme karşı omuz omuza!”, Dink, durduğu yerden, bir özgürlük, eşitlik, yükseltmektedir. Hrant Dink kendi rüzgarını
“Kahrolsun MİT, CIA, kontrgerilla!”, “Hepimiz Hrant’ız kardeşlik, adalet adına karşı çıkmaya kendi yaratıp, bayrağını en yükseklerde
hepimiz Ermeni’yiz!”,”Katil devlet hesap verecek!”, başladığında nelerle karşılaşacağını pekala dalgalandırırken, bize düşen şimdi o bayrağı
“Yaşasın halkların kardeşliği!” sloganları atıldı. (Kızıl biliyordu. Devrimci geçmişi, sosyalist duruşu emekçilerin elinde daha yükseklere çıkarmak
Bayrak/Antakya) bütün bunları anlamasına yetecek kadar bilgi ve işyeri işyeri rüzgarını çoğaltmaktır.
birikimi edinmesine yetmişti. Sınıfın geri Şimdi korkusuz işçilerin birer Hrant Dink
İzmir’de ikibin kişi katliamı çekildiği, milliyetçiliğin tırmandığı bir olarak işyerlerinde güvenle mücadele edip,
dönemde, bir simge olarak, bu ülkenin en yüzbinler olarak çoğalma zamanıdır. Şimdi
lanetledi ezilmiş, sindirilmiş kesimi Ermenilere hain kurşunların, hain tehditlerin birer Hrant
İzmir’de Hrant Dink’in toprağa verildiği 23 Ocak günü “Korkmayın, çıkın ortaya” dediğinde, aslında Dink olan işçileri, emekçileri yıldıramayacağını
de eylem gerçekleştirildi. Sendikalar, DKÖ’ler ve reformist meydan okuduğu 12 Eylül faşizminin saldığı anlayıp, bunu hayata geçirmenin zamandır.
çevrelerin örgütlediği eylem saat 12.00’de Konak eski korku idi. Bu korkunun sindirdiği emekçilere Bizim için, emekçiler için Hrant Dink bir
Sümerbank önünde başladı. Buradan Konak Pier’e doğru bir çağrı idi yaptığı. korkusuz yiğittir, yol gösterendir. İşçi sınıfının
yürüyüşe geçen yaklaşık 2 bin kişi Kordon’da bir süre Faşizmin korkusuna bir savaş ilan eden yolunu aydınlatan emek tarihinin iz bırakan
yürüdükten sonra denize karanfiller atarak eylemi bitirdi. Hran Dink’in işi hiç de kolay değildi. O da aktörüdür. Hrant Dinkler’in çoğalması, işyeri
Eylemde “Faşizme karşı omuz omuza!” , “Yaşasın halkların biliyordu. Ama korkuyu yenmiş, aşkın bir yiğit işyeri ülkeyi kuşatması dileği ile Hran Dink’in
kardeşliği!”, “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeni’yiz!” olarak kendisini değil, başkalarının kavgasını anısı önünde saygı ile eğilip, and olsun ki seni
sloganları atıldı. (Kızıl Bayrak/İzmir) verdi. Biliyordu ki, bu ülkede Ermeniler özgür, unutmayacağız korkusuz yiğit diyoruz.
Sayı:2007/03 ★ 26 Ocak 2007 Yurtdışında Hrant Dink protestoları... K›z›l Bayrak ★ 11

Yurtdışında Hrant Dink’in katledilmesi protesto edildi...

“Katil devlet hesap verecek!

Frankfurt’ta Hrant Dink bırakıldı. Eylemde “Katil devlet hesap verecek!”, “Hrant Dink’in katili faşist sermaye devletidir!”
“Hepimiz Hrant Dink’iz, hepimiz Ermeni’yiz!” başlıklı Türkçe ve Almanca bildirilerimizi dağıttık.
protestosu sloganları atıldı. Bir-Kar/Köln
Hrant Dink katliamı 20 Ocak Cumartesi günü Aynı akşam 18.00’de Frankfurt Hauptwache’de
Frankfurt’un merkezi yerlerinden biri olan meşaleli bir etkinlik gerçekleştirildi. Güneş
Hauptwache’de yapılan basın açıklaması ile protesto Tiyatrosu’nun söylediği türkülerle coşan 300 kişilik
Katliam Paris’te protesto edildi
edildi. bir kitle “Katil devlet hesap verecek!”, “Hepimiz İlerici Ermeni aydın Hrant Dink’ın katliamı 23
Saat 13:00’de başlayan açıklama belli aralıklarla Hrant Dink’iz!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!” Ocak günü Paris’te Türk Konsolosluğu önünde
saat 17:00’ye kadar sürdü. Yaklaşık 200 kişinin sloganlarını attı. gerçekleştirilen eylemle lanetlendi.
katıldığı eyleme Alman basını da ilgi gösterdi. Çeşitli kurum ve kuruluşların yanısıra ADHK, Bir-Kar, ACTIT-Türkiyeli Göçmen İşçiler Kültür
Eylemde “Güvercine dokundular” başlıklı açıklama AGİF ve BİR-KAR etkinliğe güçlü bir katılım sağladı. Derneği, Odak, Köz, Yaşanacak Dünya, FTIF-Fransa
okundu. Bir-Kar/Frankfurt Türkiyeli İşçiler Federasyonu, Anadolu Kültür ve
Frankfurt Türk Halkevi, Türk Yunan Dostluk Dayanışma Derneği, Avrupa Demokratik Haklar
Derneği, Soykırım Karşıtları Derneği, Hessen Ermeni Konfederasyonu ve ÖDP gibi kurumların yeraldığı
Kültür Derneği, Sindelfingen Enternasyonal Merkezi,
Berlin’de Hrant Dink mitingi eyleme 100 kişi katıldı.
İmece Wiesbaden e.V., ODA Hessen Koordinasyon, 23 Ocak günü Berlin’de Hrant Dink’in katledilişini Eylemde Fransızca ve Türkçe olarak Hrant Dink’in
Mainz Özgürlük Dayanışma Derneği gibi kuruluşların protesto etmek amacıyla bir miting düzenlendi. faşist sermaye devleti tarafından katledildiği belirtildi
birlikte düzenledikleri eyleme Bir-Kar olarak biz de Devrimci ve demokratik kurum ve kuruluşların ve Dink’e sahip çıkma çağrısı yapıldı. Eylemde
destek verdik. katıldığı miting saat 17:30’da başladı. Yapılan “Hepimiz Hrant Dink’iz, hepimiz Ermeni’yiz!”
konuşmalarda H. Dink’in neden boy hedefi olarak pankartı açıldı, “Hrant Dink’in katili Türk devletidir!”
Bir-Kar/Frankfurt
gösterildiği anlatıldı. Hrant Dink’in son yazısı okundu. ve “Yaşasın halkların kardeşliği!” yazılı dövizler
Yaklaşık 300 kişinin katıldığı mitinge Bir-Kar olarak taşındı.
İsviçre/Basel’de eylem biz de katıldık. Bir-Kar imzalı Almanca ve Türkçe Bir-Kar/Paris
Devrimci gruplar olarak İsviçre’de bir süredir ortak bildiri dağıttık.
Bir-Kar/Berlin
eylemler gerçekleştiriyoruz. 20 Ocak günü Bielefeld’de katliam lanetlendi
gerçekleştirilen eylemde tecritin yanısıra Hırant
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant
Dink’in katledilmesi protesto edildi ve resimleri Köln’de Hrant Dink için eylem Dink’in alçakça katledilmesi Almanya’nın Bielefeld
taşındı. Tecritle ilgili Almanca ortak pankartı açıldı.
Hrant Dink’in katledilmesini protesto etmek kentinde de protesto edildi.
Ortak olarak hazırlanan Almanca metin okundu ve
amacıyla 25 Ocak günü WDR televizyonunun Bielefeld’de bulunan Türkiyeli ve Alman
konuşmalar yapıldı. Ardından Hrant Dink’in
önündeki alanda eylem gerçekleştirildi. Eylem Dink kurumlardan (BİR-KAR, ATİF, Anadolu Kültür
katledilmesi ilgili açıklama okundu, iğrenç saldırı
şahsında tüm özgürlük ve devrim şehitleri anısına Merkezi, AGİF, AK-Asyl, Karawane, Bielefeld ve
lanetlendi.
yapılan bir dakikalık saygı duruşuyla başladı. çevresi Alevi Derneği, İBZ-Barış Evi, DİDF) oluşan
100’ü aşkın bir katılımın gerçekleştiği eylem BİR-
Ardından ortak Almanca metin okundu. Daha sonra girişim, ortak bir bildiriyle, 23 Ocak günü yapılacak
KAR, İGİF, İTİF, Alınteri, Zürich Halkevi, SEH, SAP,
“Sarı Gelin” türküsü söylendi, şiirler okundu. Hrant eyleme çağrı yaptı. “Hepimiz Hrant Dink’iz, Hepimiz
TÖP, Alevi Birliği Federasyonu tarafından örgütlendi,
Dink’in resminin bulunduğu yere karanfiller bırakıldı. Ermeni’yiz“ başlıklı ortak bildiri Türkçe ve Almanca
TAYAD ise destek verdi.
Eylemde WDR televizyonu röportaj yaptı. olarak hazırlandı.
Bir-Kar/Basel Çağrısını, AABF, ATİK, Av. Dersim DF, DİDF, 14.00’ten itibaren çarşıda stand kurduk ve
HAK-PAR Almanya, KOM-KAR, ÖDP-Almanya ve bildirilerimizi dağıtık. Hrant Dink’in resimlerinden
Frankfurt’ta Hrant Dink TÜDAY’ın yaptığı, AGİF, Yaşanacak Dünya ve Bir- oluşan bir köşe oluşturduk. Saat 17.00’de saygı
Kar’ın destek verdiği eyleme yaklaşık 200 kişi katıldı. duruşuyla başlattığımız eylemimiz faşist sermaye
yürüyüşü Eylemde “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz devletini lanetleyen konuşmalarla devam etti. Türkçe
23 Ocak günü Frankfurt Üniversitesi’nde toplanan Ermeni’yiz!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!”, ve Ermenice Sarı Gelin türküsünün dinlendiği eyleme
yaklaşık 150 kişi saat 15.00’te Frankfurt Türk “Faşizme karşı omuz omuza!” sloganları atıldı, yaklaşık 70 kişi katıldı.
Konsolosluğu’na doğru yürüyüşe geçti. Polis kordunu dövizler taşındı. BİR-KAR/Bielefeld
altında konsolusluğa protesto mektubu ve siyah çelenk Bir-Kar olarak eyleme dövizlerimizle katıldık,
12 ★ K›z›l Bayrak Irak batağına doğru... Sayı:2007/03 ★ 26 Ocak 2007

Mecliste Irak ve Kerkük için gizli oturum


Sermaye devleti bir süreden beri Kerkük’le yatıp
kalkıyor. 23 Ocak Salı günü Meclis’te Kerkük konulu gizli
bir oturum yapıldı. Meclis’in gizli oturumları “olağanüstü
durum ve kararlar”a işaret ediyor. Meclis, Irak konusunda
son 4 yılda 5. gizli oturumunu gerçekleştiriyor. Gizli oturum
hakkındaki görüşmeler hakkında açıklama yapılamıyor.
Bunlar devlet sırrı olarak saklanıyor, ancak 10 yıl geçtikten
sonra yayımlanabiliyor. Bugün için elimizde oturumda
alınan kararlara ilişkin doğrudan bilgiler bulunmuyor. Ancak
gizli yapılmasından da anlaşılacağı üzere, alınan kararların
ABD emperyalizminin ve sermaye sınıfının çıkarlarına
hizmet etmeyi, dolayısıyla işçi sınıfı, emekçiler ve Kürt
halkına zarar vermeyi hedeflediğinden en küçük bir şüphe
duyulamaz.
Herşeyden önce gizli oturumun, sermaye devletinin ABD
ile Irak ve bu yıl referandum yapılacak Kerkük konusundaki
pazarlıkların kızıştığı bir süreçte yapılıyor olması dikkat
çekici. Gizli oturum, ABD’nin yeni Irak stratejisini
açıkladığı, İran’a karşı saldırgan tutumlarını artırdığı, savaş
hazırlığı yönünde bazı adımlar attığı bir döneme de rastlıyor.
Bilindiği üzere, Irak Anayasası’na göre Kerkük’ün
geleceği, 2007 Aralık ayında yapılacak bir referandum ile
belirlenecek. Referandum gerçekleşirse, Irak’ın petrol
rezervlerinin yarısını barındıran Kerkük’ün, Kürdistan Bölge
Yönetimi’ne katılmasına kesin gözüyle bakılıyor. Böylesi bir
“S›n›r ötesi operasyona hay›r!” gelişmenin, Güney Kürtleri’nin bölgedeki güç ve etkisini
artıracağı açık. Düzen güçlerinin Kerkük hassasiyetinin
gerisinde bu gelişmeler yatıyor. Bu nedenle onlar, bu sürecin
önüne kesmek amacıyla birleşmiş durumdalar. Meclis’te
yapılan gizli oturumda, bu konuda ortak bir politika
oluşturulmasının hedeflendiği açık. Sermaye iktidarının
Kerkük konusunda attığı adımlar, Irak politikasında “yeni
düzenlemeler” yapan ABD’yi etkilemeye dönüktür. Sermaye
iktidarı, ABD’ye bölgede oynayabilecekleri rol konusunda
bir yandan mesajlar veriyor, öte yandan Kürt sorunu ve
Kerkük konusundaki beklentisini ortaya koyuyor.
Sermaye iktidarının kuşkusuz ki, ABD’yi etkilemeye
dönük faaliyeti meclisle sınırlı değil. Geçtiğimiz günlerde
Ankara’da “Kerkük 2007” konulu bir toplantı yapıldı.
Tahmin edileceği gibi, Güney Kürtleri davet edilmedi.
Global Stratejiler Enstitüsü’nün düzenlediği ve Arap,
Türkmen, Asurî gibi Irak’ta etkili olan bütün grupların
çağrıldığı toplantıda, Kerkük’ün, Kürt yönetiminin
egemenliğine girmesini engellemek amacıyla referandumun
engellenmesi ve Irak’ın geleceğinin bütün Iraklılar
tarafından belirlenmesi görüşleri ağırlıklı olarak tartışıldı.
TC destekli bu toplantı da gösteriyor ki, düzen güçleri,
Kerkük söz konusu olunca bir yandan aralarındaki çelişkileri
23 Ocak günü Meclis’in, CHP’nin çözülmüyor. Kürtleri inkar ve imha politikası bir tarafa bırakıp birleşirken, öte yandan bölge genelinde
çağrısıyla, sınır ötesi operasyon gündemiyle tükenmiştir. Ortadoğu bir halklar Kürtlerin güç ve etkisinin artmasından rahatsızlık duyacak
yapacağı gizli toplantı 22 Ocak günü yapılan hapishanesi değil, halkların özgürce güçleri de etrafında birleştirmek için adımlar atmaktadır.
eylemle protesto edildi. birarada yaşadığı bir kardeşlik diyarı Bir diğer ABD etkileme faaliyeti de, TSK’nın bahar
BDSP, Kaldıraç, HÖC, ESP, HKM, EHP, olmalıdır. aylarında bir sınır ötesi operasyon olasılığı için yaptığı
Devrimci Hareket, Odak ve Anti-Kapitalist, Ortadoğu’da giriştiği işgal ve imhayla hazırlıktır. TSK elbette ABD’nin rızası olmadan Irak’a
halklara yönelik katliamlara dur demek için ABD bir kez daha dünya halklarının nefret giremez. Ancak ABD’nin onayı doğrultusunda böyle bir
bugün Taksim Galatasaray Postanesi önünde ve öfkesinin hedefi olmuştur. Egemenler olasılığın zemini bu tür çaba ve girişimlerle döşenmeye
saat 12.45’de bir eylem gerçekleştirdiler. bilmelidir ki, Kürt halkına ve diğer ezilen çalışılıyor. Sermaye iktidarı, ABD ile birlikte başta Irak ve
“Sınır ötesi operasyonlara hayır!” halklara imha ve inkar saldırıları onları da İran olmak üzere Ortadoğu’ya yönelik kirli hazırlıklar
dövizlerinin açıldığı eylemde sık sık dünya halklarının lanetinin hedefi haline içinde.ABD içine girdiği açmazdan dolayı, 2008’de
“Emperyalizm yenilecek, direnen halklar getirecektir. askerlerinin bir bölümünü çekmeyi düşündüğü Irak’ta, “Kürt
kazanacak!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!”, Bizler aşağıda imzası bulunan kurumlar kartı”nı da ileri sürerek Türk ordusunu savaş batağına çekme
“Katil ABD işbirlikçi MGK!”, “Kahrolsun olarak diyoruz ki; halklarımız sınır ötesi hesapları da yapmaktadır.
ABD emperyalizmi!”, “Bıji bıratiya gelan!” operasyonlarla kardeş Kürt halkına yönelik Seksen yıllık imha, inkâr ve asimilasyon politikalarına
sloganları atıldı. Eyleme 50 kişi katıldı. katliam saldırılarına karşı çıkmalıdır. ABD dayanan milliyetçi-şoven politikaları, sermaye devletinin
Basın açıklamasını yapan TAYAD emperyalizminin kuyruğunda Irak batağına açmazlarını derinleştirmektedir. Bu açmaz, onu, bugün
Başkanı Mehmet Güvel şunları söyledi: adım atmak için fırsat kollayan devletin bu Kerkük’ün Kürt Bölge Yönetimi’ne katılmaması için
“Daha önce defalarca yapılan sınır ötesi hevesini 1 Mart’ta olduğu gibi bir kez daha ABD’nin kuyruğunda koşturmaktadır. Öyleyse, işçi sınıfı,
operasyonları da göstermiştir ki; Kürt kursağında bırakmalıdır.” emekçiler ve devrimciler önümüzdeki çetin sürece çok yönlü
sorunu Kürtleri operasyonlarla katlederek Kızıl Bayrak/İstanbul hazırlanmalıdır.
Sayı:2007/03 ★ 26 Ocak 2007 Tecrit karşıtı eylemler... K›z›l Bayrak ★ 13

“Tecriti kald›r›n, ölümleri durdurun!”


Okmeydanı’nda tecrit sırasında sıklıkla “Tecriti kaldırın, ölümleri
Ad a n a durdurun!”, “İçerde dışarda hücreleri
karşıtı birleşik eylem parçala!”, “Behiç Aşçı yanlız değildir!”
BDSP, Partizan, HKM, HÖC, ESP, sloganları atıldı.
SODAP ve SDP, 17 Ocak Çarşamba günü Kızıl Bayrak/İstanbul
saat 20:00’de Okmeydanı Dikilitaş Parkı’nda
biraraya gelerek tecritin kaldırılması ve Ankara’da tecrit karşıtı
ölümlerin durdurulması için meşaleli bir
eylem gerçekleştirdiler. eylem
En önde “Tecrit kaldırılsın talepler kabul Ankara Tecrit Karşıtı İnisiyatifi 19 Ocak
edilsin!” pankartı taşıdı. “Devrimci irade günü Yüksel Caddesi’nde bir eylem yaptı.
teslim alınamaz!”, “İçerde dışarda hücreleri Eylemde “Tecriti kaldırın ölümleri
parçala!”, “Zindanlar yıkılsın tutsaklara durdurun!” pankartı açıldı.
özgürlük!” ve “Kahrolsun ücretli kölelik Basın metninin okunmasının ardından
düzeni!” BDSP; “Üç kapı, üç kilit açılsın, çeşitli kitle örgütleri, sendikalar ve aydınlar
tecrit kaldırılsın!” ESP; “Tecrite son!” adına konuşmalar yapıldı. Ardından “Tecriti
TAYAD; “Tecriti kaldırın, ölümleri kaldırın, ölümleri durdurun!”, “İnsanlık
durdurun!”, “Savaş Kör yalnız değildir!” onuru işkenceyi yenecek!”, “Devrimci
Partizan dövizlerinin taşındığı eylemde, kitle tutsaklar onurumuzdur!”, “Behiç Aşçı, Sevgi
An k a r a mahalle aralarından ilerleyerek Saymaz, Gülcan Görüroğlu yalnız değildir!”
Piyalepaşa’dan ana caddeye kadar sloganlarla sloganları atıldı.
yürüdü. Caddede yol trafiğe kesilerek Kızıl Bayrak/Ankara
yürüyüşe devam edildi. Kitlenin önü polis ve
panzerlerle kesildi. Kitle belirlenen
güzergahın bir alt paralelinden yürüyüşe Adana’da tecrit karşıtı
devam etti. Sağlık Ocağı’na kadar yürünerek, eylem
burada ortak basın açıklaması gerçekleştirildi.
ATO, THİV, Emekli-Sen, ESP, İşçi
Çekilen halaylardan sonra eylem sona
Mücadelesi, ÇHKM, HÖC, Tecrite Karşı
erdi. Eyleme 400 kişi katıldı.
Avukatlar, KESK, CHP Seyhan İlçe Gençlik
Kızıl Bayrak/İstanbul Kolları, Tekstil-Sen, Halkevleri, TÖP, İHD,
SDP, EMEP, DİSK 6. Bölge, TKP,
Tecrit eylemine polis Alınteri’nin bir araya gelerek oluşturduğu
Tecrite Karşı Adana Platformu, 20 Ocak günü
saldırısı Adana Şakirpaşa Mahallesi girişinde
Tecrite karşı 17 Ocak günü 1 Mayıs toplanarak, Gülcan Görüroğlu’nun ölüm
İ s t a n b u l - Ta k s i m Mahallesi’nde bir eylem gerçekleştirildi. Saat
20:00 civarında Karakol Durağı’nda
orucuna devam ettiği direniş evine kadar bir
yürüyüş gerçekleştirdi. Yaklaşık 50 kişinin
toplanmaya başlayan kitleye saldıran polis katıldığı eyleme BDSP de destek verdi.
yığınak yapmaya başladı. Yüzleri maskeli Kızıl Bayrak/Adana
özel timle ortamı terörize etmeye çalışan
polis basın açıklamasının yığınağın olduğu
yerde yapılmasını dayattı, tehditler savurdu.
Taksim’de Cumartesi
Tehditler karşısında yürüyüş kararlılığı eylemi
gösteren kitlenin sayısı 100’e yaklaşmıştı. 20 Ocak günü saat 16.00’da Taksim
Henüz eylem başlamadan polis gaz bombaları Tramvay durağında bir araya gelen kitle
ile saldırıya geçti. Devrimci güçler ara oturma eylemi yaptı. “Tecriti kaldırın,
sokaklara çekilirken polis mahallenin ana ölümleri durdurun” pankartının açıldığı
caddesinde tam bir terör estirdi. İki saat eyleme yaklaşık bin kişi katıldı.
boyunca tüm sokaklarda çatışmalar yaşandı. Eylemde ilk olarak Hrant Dink için bir
Eylemde “Yaşasın devrimci dayanışma!”, dakikalık saygı duruşu yapıldı ve “Hepimiz
“Tecridi kaldırın, ölümleri durdurun!”, Hrand’ız, hepimiz Ermeni’yiz!” sloganıyla
“İçerde dışarıda hücreleri parçala!” sloganları selamlandı. Ardından Çav Bella marşı
atıldı. Kitle saat 22:00’de Karakol durağından söylendi ve basın açıklaması yapıldı. Basın
ana caddeye çıkarak yolu kesti. Polis
İ s t a n bu l - O k m e y d a n ı saldırısına direnişle yanıt verilirken, burada
açıklamasını kitle adına Güngör Gençay
okudu. Eylemde sık sık “Tecriti kaldırın,
yaşanan çatışmanın ardından eylem ölümleri durdurun!” sloganı atıldı.
komitesinin inisiyatifi ile eylem bitirildi. Kızıl Bayrak/İstanbul
Kızıl Bayrak/Ümraniye
Bursa’da tecrit karşıtları
Tecrit karşıtlarından
yürüdü!
Aşçı’ya ziyaret 20 Ocak günü Setbaşı-Mahfel önünde
19 Ocak günü İzmir’de bir araya gelen toplanan tecrit karşıtları buradan Heykel-AVP
demokratik kitle örgütleri, devrimci güçler ve Tiyatro önüne kadar yürüyerek tecrit terörünü
sendikalar oluşturdukları heyetle, İstanbul’a protesto ettiler. İHD, ÇHD, Bursa Barosu
gelerek Behiç Aşçı’yı ziyaret ettiler. Kurum İnsan Hakları Komisyonu, TMMOB, KESK,
temsilcileri, ziyaretin ardından, direniş evinin DİSK Genel-İş, BMİS, BDSP, BATİS, İşçi
önünde bir basın açıklaması yaptılar. Eylem Hakları Derneği, Tunceliler Derneği, 78’liler
14 ★ K›z›l Bayrak Tecrit karşıtı eylemler... Sayı:2007/03 ★ 26 Ocak 2007

Derneği, Halkevleri, SDP, DTP, EMEP, ÖDP, ESP,


DHP, Partizan ve HKP tarafından örgütlenen
eyleme yaklaşık 250 kişi katıldı.
Eylemin ardından Heykel-Postane önüne kadar Devlet sonunda geri adım atmak zorunda kaldı...
yürüyen kitle Hrant Dink’in katledilmesini protesto
etti. Eylemde, “Yaşasın halkların kardeşliği!”,
“Hepimiz Hrant Dink, hepimiz Ermeniyiz!”,
Mücadele kazan›mlarla ilerleyecek!
“Hepimiz Türküz, Kürdüz, Ermeniyiz!”,
“Kahrolsun MİT, CİA, kontrgerilla!”, “Çeteler
Adalet Bakanlığı tarafından
halka hesap verecek!”, “Katil devlet hesap verecek’
yayımlanan genelge sonucunda Behiç
sloganları atıldı. Eylem Adalet ve İçişleri
Aşçı, Sevgi Saymaz ve Gülcan
Bakanlığı’na faks çekilmesiyle sona erdi.
Görüroğlu’nun ölüm orucu eylemine ara
Kızıl Bayrak/Bursa
verdikleri açıklandı. Eyleminin 293.
gününde, sağlık durumu iyice bozulmuş
Eskişehir’de tecrit karşıtı olan Aşçı’nın yerine konuya ilişkin
açıklamayı Gencay Gürsoy yaptı. Aşçı,
eylem tedavi için Çapa Tıp Fakültesi’ne
20 Ocak günü İki Eylül Caddesi’nde “Tecriti kaldırıldı.
kaldırın, ölümleri durdurun!” talebiyle bir basın Bakanlığın bir genelge yayınlayarak
açıklaması gerçekleştirildi. Basın açıklamasını duyurmak zorunda kaldığı taviz, içerik
DİSK, İHD, Halkevleri, EMEP, EHP, ÖDP, BDSP, olarak pek fazla bir kazanım getirmiyor
ESP, Mücadele Birliği Platformu, DGH, DPG, gibi görünebilir. Devrimci tutsakların
SGD ve Eskişehir Gençlik Derneği örgütledi. birbirleriyle haftada 5 saat yerine 10 saat
Açıklamaya yaklaşık 150 kişi katıldı. görüşme hakkı kazanması kuşkusuz
Kızıl Bayrak/Eskişehir kazanım adını hakedecek bir gelişme
olmaktan uzaktır. Kaldı ki, uygulamaya
Mamak’ta tecrit karşıtı eylem ilişkin kuşkular da orta yerde Diğer yandan, Hrant Dink cinayeti suçundan
durmaktadır. sıyrılabilmek için kırk dereden su getirmeye
23 Ocak günü BDSP, İdilcan Kültür Merkezi,
Ancak, inat ve ısrarla “teröristlerle pazarlık çalışırken, bir de Behiç Aşçı cinayetiyle uğraşmak
Mamak Halkevi ve Kaldıraç tarafından tecrite karşı
yapmama” tavrını sürdüren devlete böyle bir istemeyecekleri de ortadadır. Tükürdüklerini
bir eylem gerçekleştirildi. Eyleme ESP ve Partizan
genelge yayınlatabilmek anlamlı bir kazanımdır. yalamalarının başlıca nedenleri bunlardır.
destek verdi.
Çünkü devlet böylece, ve nihayet, devrimci Ölüm Orucu eyleminin sona ermesiyle, devlet
Eylem saat 18:00’de Tekmezar HBV Parkı’nda
tutsakların varlığını ve mücadelesini kabul etmiş amaçlarından birine ulaşmış gibi görünse de,
sloganlarla başladı. “Tecriti kaldırın, ölümleri
bulunmaktadır. Görmezden, duymazdan gelerek, devrimci hareketin kazancı daha büyüktür. Devletin
durdurun!” pankartının açıldığı eylem, Tuzluçayır
görülmemesi/duyulmamasını sağlama taktiği işe diğer amacına, eylemlere son verme umuduna
Mahallesi’nin ara sokaklarında gerçekleştirilen
yaramadı. Çok geç ve yavaş olmakla birlikte, en gelince, buna asla ulaşamayacağını bugünden ve
meşaleli yürüyüşle devam etti. Mahalle merkezinde
sonunda, hücreler ve tecrit sorunu, devrimci rahatlıkla söyleyebilmek gerekiyor. Çünkü bunun
yol trafiğe kapatılarak basın açıklaması
tutsakların, ailelerinin ve devrimci hareketin için, devrimcilerin hücre ve tecrit işkencesini
gerçekleştirildi. Ardından tekrar mahallenin ara
alanının dışına taştı, kimi sendikalar, meslek yaşayan yoldaşlarını, ailelerin yakınlarını
sokaklarına doğru yürüyüşe geçildi. Bu yürüyüşün
odaları, aydınlar ve benzeri bileşen çözüm için unutmaları gerekir ki, bu imkansız olduğuna göre,
ardından eylem sona erdi. Eyleme yaklaşık olarak
mücadelenin bir ucundan tutmaya başladı. hücreler ve tecrit devam ettiği sürece buna karşı
80 kişi katıldı.
Bakanlık genelgesi tam da bu aşamada gündeme mücadele de devam edecektir.
Kızıl Bayrak/Ankara
geldi. Fakat zamanlamanın gerisindeki önemli bir Bugüne ilişkin sorunsa, mücadelenin geldiği
etken de, Behiç Aşçı’nın hızla ölüme yaklaşmasıdır. noktadaki hızı ve kapasitesinde bir düşüşe izin
Bursa: HÖC’ten tecrit eylemi “Teröristlerin avukatı” yaklaşımı, kimseye Aşçı’nın verilip verilmeyeceğidir. Behiç Aşçı’nın ölüme
23 Ocak günü Adalet Bakanlığı’nın F tipi neden ölmesi gerektiğini açıklayamamıştır. Gün yaklaşmasıyla harekete geçen bazı çevrelerde, şimdi
cezaevleri için yayınladığı genelge sonucu ölüm geçtikçe daha fazla insan “ölümleri durdurun!” eyleme son vermesi ve tedaviye başlamasıyla
orucuna ara verilmesi nedeniyle HÖC tarafından çağrısına katılmış, pek çok kez bu çağrıyı birlikte bir rahatlama -mücadeleye nihayet bir
bir eylem yapıldı. Saat 18.00’de Setbaşı-Mahfel sokaklarda, eylemlerle yinelemiştir. En son İstanbul ucundan katılmış olmanın da yarattığı övünçle
önünde toplanan HÖC üyeleri “Yaşasın direniş, Taksim’de Cumartesi günleri başlatılan eylem ve birlikte- olacaktır. Bu kurumların, çok ciddi bir
yaşasın zafer!” pankartıyla Orhangazi Parkı’na çeşitli kentlerle İstanbul’un emekçi semtlerinde sorun tümüyle çözülmüş, çok derin bir yara tümüyle
kadar bir yürüyüş gerçekleştirdiler. Yapılan basın devrimci hareketin ortaklaşa düzenlemeye başladığı iyileşmiş rehavetine kapılmamaları için konu sürekli
açıklamasında 7 yıldır süren direniş sonucu zaferin eylemlerle, mücadele hızla yayılmaya, genişlemeye biçimde kamuoyunun gündeminde tutulmalıdır.
kazanıldığı vurgulandı. Eyleme 40 kişi katıldı. başlamıştır. Bunun için gereken her araç, her yol ve yöntem
Kızıl Bayrak/Bursa Genelge ile bu eylemlerin sona ereceğini kullanılmalıdır.
umdukları açıktır.

İzmir: Tecrit karşıtı eylem


23 Ocak günü Adalet Bakanlığı’nın F tipi
hapishanelere yönelik yeni bir genelge yayınladığı
Şahintepe’de yıkımlara karşı panel
ve Behiç Aşçı, Sevgi Saymaz ve Gülcan Bir süredir yıkım söylentilerinin dolaştığı Şahintepe’de “yıkım” konulu bir panel gerçekleştirdik. 21 Ocak
Görüroğlu’nun direnişe ara verdikleri saatlerde, tarihinde düzenlediğimiz panelin başlığını “Evlerimizi yıktırmayacağız, mücadele edeceğiz!” şeklinde
İzmir’de çeşitli DKÖ, sendika ve devrimci belirledik.
kurumlar tecrit karşıtı bir eylem gerçekleştirdiler. Bölgemizde “Kentsel Dönüşüm Projesi” çerçevesinde evler yıkılmak isteniyor. Bizler de bugünden yıkım
Karşıyaka Çarşısı’nda yapılan eylem dolmuş konusuna karşı nasıl bir mücadele hattı izlenmesi gerektiğini anlatmak istedik. Panel öncesinde 4 bin çağrı
son duraklarında başladı. “Tecridi kaldırın, bildirisi dağıttık. Katılım beklediğimizin çok üstünde gerçekleşti. Kitlesel bir etkinlik gerçekleştirdik.
ölümleri durdurun!” pankartı arkasında meşalelerle İlk sözü mahallede oturan Av. Zeki Soydan aldı. AKP hükümetinin bu projeyi rantsal dönüşüm alanı olarak
yürüyen yaklaşık 200 kişi, çarşı girişinde yürüyüşü planladığını söyledi. Bu yıkım sürecinde önemli olanın birliktelik olduğunu vurguladı.
bitirdi. Eylemde ölüm orucu direnişine ara verildiği Daha önce yıkıma karşı mücadele yürüten Aydos’ta çalışmalara katılmış arkadaşımız, hukuksal mücadele,
belirtildi, tecritin tamamıyla kalkması için komitelerin kurulması ve fiili mücadelenin önemini anlattı. Birlikte hareket ederek ortak mücadelenin
duyarlığın artarak devam etmesi gerektiği ifade yükseltilmesinin önemini vurguladı.
edildi. Son olarak Şahintepe İşçi Kültür Evi adına bir konuşma yapıldı. Kentsel dönüşüm projesinin mantığını
“Tecriti kaldırın, ölümleri durdurun!”, “İçerde anlatan konuşmacı bu mücadeleye herkesin atılması gerektiğini vurguladı. Kiracı-ev sahibi, tapulu-tapusuz
dışarda, hücreleri parçala!” vb. sloganlarının kesimlerin, yani herkesin mücadeleye katılmasının önemine değindi. Konuşmalar kimi zaman alkışlarla kesildi.
atıldığı eylem çekilen halaylarla sona erdi. Birbuçuk saat süren paneli emekçiler ilgiyle dinledi.
Kızıl Bayrak/İzmir Şahintepe İşçi Kültür Evi
Sayı:2007/03 ★ 26 Ocak 2007 Sınıf hareketi... K›z›l Bayrak ★ 15

Tersane İşçileri Birliği’nden eylem...


İşçi hareketinden...
“Tersaneler cehennem, Oktaş Oluklu Mukavva işçileri
kazandı!
iflçiler köle kalmayacak!” Oktaş Oluklu Mukavva işçileri yaklaşık bir yıl önce düşük
ücretlere, sağlıksız çalışma koşullarına, hakaret, küfür vb.
sorunlara karşı sendikalaşma faaliyeti başlattı. Türk-İş’e bağlı
Selüloz-İş’te örgütlendi. Fabrikadaki bütünlüğü sağlamaya
yönelik yoğun çaba harcandı. İşçiler arası dayanışma ön plana
çıkarıldı. Farklı mezhep ve milliyetten olmak hiçbir zaman
soruna yolaçmadı.
Oktaş işçilerinin örgütlenme girişimi yanıbaşındaki Rowenta
işçilerinin sendikalaşma sürecini de tetiklemiş oldu. Fabrikadaki
işçilerin sendikalaşma süreci boyunca birlikte hareket ettiler.
Sendikanın tüm gerici ve yıpratıcı tutumuna rağmen Oktaş’ta
sendikalaşma süreci tamamlandı. Sendika ayağına gelen işçileri
üye yaparak hukuki süreci işletti. Ardından işçilerin iradesini
hiçe sayarak temsilciyi kendilerinin atayacağını belirtti.
Sendikanın temsilci seçimi yapılmayacağını söylemesi işçilerin
tepkisiyle karşılaştı.
Oktaş Oluklu Mukavva işçileri patronun tüm oyunlarına karşı
birlikte dişe diş bir mücadele yürüttü, sendikalı oldu. Sendika
tabanın iradesini hiçe sayarak davranamaz. Oktaş işçileri bu anti-
demokratik uygulamayı reddetmelidir. “Nasıl olsa sendikalaştık,
herşey bitti” şeklinde bakmamalıdır. İşçiler bir yandan sendikal
Tersane İşçileri Birliği, Tuzla Tersane sigortasız çalıştırılmakta böylece her türlü
bürokrasiye karşı uyanık olmalı, diğer yandan patronun tüm
havzasında işçilerin yaşadıkları sorunlara sosyal güvenceden mahrum bırakılmaktadır.
oyunlarına, özellikle de işten atma saldırısına hazırlıklı olmalıdır.
ilişkin 21 Ocak günü Galatasaray Postanesi 2000 civarında taşeron bölgede faaliyet
Tüm sorunlara rağmen böylesi durgun bir süreçte
önüde bir basın açıklaması gerçekleştirdi. göstermekte, taşeronlar eli ile çalışma koşulları
sendikalaşan Oktaş Oluklu Mukavva işçilerinin kazanımı, işçi
Açıklamadan önce İstiklal Caddesi üzerinde düzenlenmekte ve ‘saygın’ tersane
sınıfının kazanımıdır. Bir mevzi daha kazanılmıştır.
bulunan Emek Sineması’nın önünde toplanan patronlarının eli kirlenmemektedir. İşçi sağlığı
Küçükçekmece İşçi Platformu
tersane işçileri ve aileleri, “Tersanelerde ile ilgili hiçbir tedbir alınmadığı gibi işçilerin
sigortasız çalışmaya ve iş cinayetlerine son!” en basit insani ihtiyaçları (tuvaletlerde sabun,
pankartını açarak açıklamanın yapılacağı soyunma dolabı vb.) bile karşılanmamaktadır...” Güngör Plastik işçileri işbaşı yaptı!
Galatasaray Postanesi’ne doğru yürüyüşe geçti. Tersanelerde çalışma koşullarını Geçtiğimiz hafta işten atılan Güngör Plastik işçileri
“Artık ölmek istemiyoruz!”, “Katil GİSBİR gözlemlemek için tüm basın mensuplarını sergiledikleri kararlı tutum sayesinde işe geri alındılar. Topluca
hesap verecek!”, “Sigorta hakkı tersaneler cehennemine çağırdıkların belirten fabrikaya giden ve fabrika önünde eylem gerçekleştiren Güngör
gaspedilemez!”, “Tersaneler cehennem, işçiler Atakan, bu sorunlara yönelik sınıf bilinçli Plastik işçileri ve Lastik-İş Sendikası, Güngör Plastik patronunu
köle kalmayacak!” sloganlarının atıldığı işçiler olarak yaptıkları çalışmaları ve görüşmeyi zorladılar.
yürüyüş boyunca, en önde tersane işçilerinin kampanyaları hakkında bilgi verdi. 6 ay önce Patron sendika ile görüşmeyi kabul etmezken, işçi
çocuklarının yürümesi ve işçilerin yürüyüşe Tersane İşçileri Birliği Derneği’ni temsilcileri ile görüşme gerçekleşti. Sergilenen kararlı tutum
baretleri ile katılması ilgiyle karşılandı. kurduklarını, bugünler de sigortasız çalışmaya sonucunda işçilerin grup halinde işe geri alınmaları konusunda
Galatasaray Postanesi’ne gelindiğinde her karşı bir kampanya yürüttüklerini ve bu karar alındı.
hafta mektup okuma eylemi yapmak için orada çalışmayı iş cinayetleri ile ilgili çalışmayla İşçiler sendikal örgütlülüklerini korumak noktasında kararlı
toplanan TAYAD’lı Aileler henüz birleştireceklerini söyledi. olduklarını söylediler.
açıklamalarını bitirmemişlerdi. Tersane işçileri Tersane işçilerinin sorunlarının çözümüne Kızıl Bayrak/Ümraniye
de açıklamaya katılarak ailelere sloganlarla yönelik ilk elden yapılmasını istedikleri talepler
destek verdiler. TAYAD’ın eyleminden sonra ise şunlar;
Tersane İşçileri Birliği kendi açıklamasını * Tersanelerde gerekli iş güvenliği tedbirleri Trakya Sanayi işçileriyle dayanışma
yaptı. alınsın, işçi sağlığı ile ilgili gerekli etkinliği
Tersane İşçileri Birliği Derneği Başkanı düzenlemeler yapılsın!
Birleşik Metal-İş’te örgütlü Trakya Sanayi işçileriyle patron
Zeynel Nihadioğlu’nun yaptığı açılış * Taşeronlaştırma yasaklansın!
arasında 7 Haziran ‘06 tarihinde başlayan 2006-2008 dönemi
konuşmasında şunları söyledi: “Buraya Tuzla * Sigortasız işçi çalıştırmaya son verilsin,
toplu iş sözleşmesi görüşmeleri uyuşmazlıkla sonuçlanınca,
tersaneler cehenneminden, işçilerin sigorta primleri düzenli ödensin!
işçiler 10 Kasım ‘06 tarihinde greve çıktı.
yaşadıklarını anlatmaya geldik. Tuzla’dan * Yevmiye üsülü kaldırırsın!
Grevde olan Trakya Sanayi işçileriyle dayanışmak amacıyla
denizlere, okyanuslara açılan her gemide biz * Gerekli sosyal tesis düzenlemeleri
27 Ocak Cumartesi günü İzmit Sahil-Antikapı’da saat 18:00’de
işçilerin kanları vardır. Ayda bir arkadaşımızı yapılsın!
dayanışma etkinliği düzenlenecek.
iş cinayetine kurban veriyoruz. Buraya ‘artık * İşçilerin oturduğu semtlere ücretsiz servis
yeter’ ölmek istemiyoruz demek için geldik.” konulsun!
Açılış konuşmasından sonra tersane işçisi Tersanelerde sigortasız tek bir işçi
Cahit Atakan basın açıklamasını okudu. “Tuzla kalmayana ve gerekli iş güvenliği tedbirleri
tersaneleri kamuoyuna genelde iki vesile ile alınıncaya kadar mücadele edeceklerini ifade
yansır. Bir tanesi gemiler indirilirken denize, eden Atakan’ın ardından tekrar söz alan Zeynel
eğer lüks bir yatsa indirilen ya da büyük bir Nihadioğlu, Hrant Dink’e yapılan saldırıyı
gemi şatafatlı bir tören yapılır, devlet büyükleri kınadıklarını ifade etti ve bir an önce F tipi
katılır törene, akşam kokteyller verilir hapishanelerde tecritin kaldırılmasını
şampanyalar patlar. Bir de iş kazaları ile istediklerini açıkladı.
meşhurdur Tuzla tersane” dedikten sonra, Mektup okuma eylemi için orada bulunan
tersanelerde yaşanan çalışma koşulları ile ilgili TAYAD’lı Aileler’in de topluca katılarak destek
bilgiler verdi. Her ay ondan fazla iş kazasının verdikleri eyleme yaklaşık 100 kişi katıldı.
meydana geldiğini ve bunlardan en az birinin Tersane işçileri eylemin ardından AGOS
ölümle sonuçlandığını söyleyen Atakan “Yasal gazetesine destek ziyareti düzenlediler.
zorunluluğa rağmen işçilerin önemli bir kısmı Kızıl Bayrak/İstanbul
16 ★ K›z›l Bayrak ★ Sayı:2007/03 ★ 26 Ocak 2007 Latin Amerika: 2006

Latin Amerika: 2006 yılından kesitler...

Kapitalizmin neoliber
emekçilerin di
Kibirli dünya jandarması ABD emperyalizmi, son 2 Temmuz 2006’da gerçekleştirilen Meksika zenginliğin halka ait olduğu fikrinin yaygınlaşması
yıllarda yalnızca Ortadoğu’daki gelişmeleri değil, seçimlerini ise, Amerikancı aday Felipe Calderon’un açısından yapılan kamulaştırmalar önemlidir.
fakat “arka bahçesi” saydığı Latin Amerika’daki kazandığı açıklanmış, ancak bu sonuca itiraz eden Bu noktada dikkat çekici olan, Venezüella ve
süreci de kaygıyla izliyor. Gerçi Latin Amerika henüz yüzbinlerce kişinin katılımıyla haftalar süren Bolivya dışındaki “solcu/sosyalist” başkanlar
Ortadoğu gibi bataklık sayılmıyor, fakat “arka protestolar yapılmıştır. Amerikancı adayın tarafından yönetilen ülkelerden kamulaştırmaya
bahçe”de denetimini yitirmesi halinde, saldırgan kazanmasını sağlamak için yolsuzluk yapıldığını gösterilen tepkilerin içeriğidir. Kamulaştırma, temel
dünya jandarmasının ciddi bir güç ve prestij kaybına söyleyen “halkçı” aday Manuel Lopez Obrador işletmelerden ibaret olduğu, dahası hiçbir kapitalistin
uğrayacağı da kesin. Bundan dolayı Ortadoğu’da liderliğindeki parti, uğraşlarına rağmen seçimleri özel mülküne el sürülmediği halde “solcu”
savaş makinesinin açtığı yoldan ilerlemeye çalışan iptal ettiremedi, ama Felipe Calderon’un yönetimler, Venezüella ve Bolivya’da olanları
savaş kundakçıları, Latin Amerika’da sarsılan başkanlığının gayri meşru olduğunu ilan ederek korkuyla izliyorlar. Örneğin, kamulaştırma gibi bir
hegemonyalarını sürdürebilmek için işbirlikçilerini “alternatif kabine” oluşturdu. “tehlike”nin ülkesinde yaşanmayacağının garantisini
hazırlama faaliyetine de hız vermiş bulunuyorlar. Seçimler sonucunda başa geçen kişilerle veren Arjantin İçişleri Bakanı Anibal Fernandez,
Neoliberal saldırının ilk uygulama alanı olan kıta temsilcisi oldukları siyasal oluşumların “2001’de böyle bir tehlike vardı. Ama artık yok.
ülkeleri, her yönüyle vahşi kapitalizmin ortalığı kasıp “solcu/sosyalist” kimliği/çizgisi pekçok yönden Arjantin kapitalist bir ülkedir” diyor. Bu açıklama,
kavuran yıkıcılığına maruz kaldı. Ekonomik şiddet tartışılmaya açık. Zaten başkanlık koltuğuna “solcu” yönetimlerin sınıfsal yapısı hakkında yeterli
işsizlik, yoksulluk, sosyal halkların ortadan oturanlardan sadece Ekvador’un yeni lideri Rafael açıklıkta bir fikir vermektedir.
kaldırılmasına yol açarken, CIA’nın organize ettiği Correa belli iddialar taşıyor. Sol dalganın başkanlık Kamulaştırma alanında atılan adımlar
faşist askeri darbelerle başa geçen Amerikancı düzeyindeki temsilcileri kabul edilen Hugo Cahevez- kapitalistlerin özel mülkiyetine uzanabilirse eğer -ki
generaller yönetiminde kıta adeta mezbahaya Evo Morales ikilisine yakın olduğu söylenen Correa, ancak o zaman asıl niteliğine kavuşacaktır-, sınıf
çevrildi. Bu süreç bir kez daha gösterdi ki, neoliberal yoksullara yardım programlarına ve sanayiye öncelik çatışmalarının farklı bir evreye sıçraması kaçınılmaz
ekonomik şiddet ile faşist askeri şiddet, bir verileceğini, bunun için gerekirse dış borçların olacaktır. Bolivya burjuvazisinin Morales yönetimine
madalyonun iki yüzü gibidir. Birinin varlığı diğerini ödenmeyeceğini, ABD’nin Manta Askeri Üssü’nün köstek olmak için gösterdiği pervasızlık, buna karşı
zorunlu kılıyor. de anlaşma süresi bittiğinde kapatılacağını emekçilerin alanlara inerek karşılık vermesi,
Fütursuz bir oligarşik azınlığın denetiminde ve açıklayarak işe başladı. Diğerlerinin verili durumdaki bugünden keskinleşmesi kaçınılmaz olan sınıf
hizmetinde olan gerici-faşist rejimlerin ABD “sol” çizgileri ise, Amerikan emperyalizmi ile iyi çatışmalarının işaretini veriyor.
güdümünde yürüttüğü çok yönlü saldırılar, kuşkusuz ilişkiler geliştirmeye engel olmayacak cinsten.
ki bu toplumların bünyesinde önemli tahribatlara yol Seçim sonuçları açısından asıl önemli olan, Yerlilerin tarih sahnesine
açtı. Bu boğucu ablukaya karşın Latin Amerika ABD tarafından desteklenen ve seçim yeniden çıkışı
halkları, kaderlerine razı olmayı reddederek çok propagandalarında neoliberal politikaları savunan
yönlü saldırıya karşı direndiler. Ekmek, toprak, su, adayların hezimete uğramasıdır. Küstahça Zapatistalar’ın 1994’te başlattığı ayaklanma ile
tohum, doğal kaynaklar, eşitlik, demokratik hak ve tutumlarıyla seçimlere müdahale eden ABD kıtanın kadim sakinleri tükenmediklerini, tüm
özürlükler uğruna sergilenen kararlı direniş büyükelçilerinin (bunların CIA ajanı olduğundan zulümlere/kıyımlara rağmen ayakta olduklarını
sayesindedir ki, son yıllarda tabandan gelen ve tüm kuşku duymamak gerek) tehditlerine rağmen göstermişlerdi. Kıta boyunca yerlilerin politik alanda
dünyada ilgiyle izlenen “sol dalga”yı yaratıp emekçiler, özellikle neoliberalizme ve Amerikan aktif şekilde yerini alması, “sol dalga”nın
sürdürdü kıta halkları. emperyalizmine karşı olduğunu düşündükleri kabarmasıyla daha da pekişti. Tabii yoksul yerlilerin
Latin Amerika’da “solcu/sosyalist” adayların adaylara destek verdiler. uzun yıllara yayılan mücadelesi de, “sol dalga”nın
seçimlerden galibiyetle çıkabilmeleri, tabandan gelen kabarmasında önemli bir rol oynadı. Zira geçmişte
kitle hareketi, onun ifadesi sosyal hareketlerin Kamulaştırmada yeni hamleler sol akımlara mesafeli duran yoksul yerliler, artık
desteği ve yarattığı atmosfer sayesinde mümkün sol/sosyalist hareketlerle ortak amaçlar etrafında
olabilmiştir. Nitekim toplumsal hareketlerin yaygın Venezüella ve Bolivya yönetimlerinin birleşerek toplumsal mücadelede etkin bir rol
olmadığı Peru ve Guatemala gibi ülkelerde (buna kamulaştırma alanında attığı adımlar, geçen yılın bir oynayabiliyorlar.
kısmen Meksika da örnek verilebilir) sağcı adayların başka önemli gelişmesiydi. Petrol, doğalgaz Bolivya’da Sosyalizme Doğru Hareket (MAS)
kazanması, toplumsal hareket/sol yönetim ilişkisinin kaynaklarının kısmen de olsa kamulaştırılması ve lideri Evo Morales’in seçilmesinde, özellikle yoksul
tersten bir doğrulanması olmuştur. sınırlı kalan toprak reformu, bu ülkelerdeki burjuva yerlilerin önemli rolü olmuştu. Chavez-Morales
sınıfları rahatsız etmiş, bu girişimleri engellemeye çizgisinde ilerleyeceğini söyleyen Rafael Correa’nın
Seçimler: ABD’nin desteklediği adaylar çalışan gerici güçler, çeşitli provokasyonlara seçim zaferi de, Ekvador yerlilerinin destek vermesi
hezimete uğradı başvurarak dişlerini göstermiştir. Ancak bu sayesinde mümkün olabildi. Chiapas’taki Zapatista
girişimler, emekçilerin kitle desteğine dayanan hareketinin yanısıra, Oaxaca’da eğitim emekçilerinin
Kıtada 2005 yılı, Evo Morales’in Bolivya yönetimlere geri adım attıramadı. Yeni Ekvador lideri başlattığı, fakat emekçilerin yaygın desteği ile aylar
seçimlerinden zaferle çıkmasıyla kapanmıştı. Hugo Correa’nın da, kamulaştırma konusunda Chavez- süren direnişe yerliler de güçlü destek verdiler.
Chavez’in üçüncü kez seçilmesiyle kapanan 2006 Morales’in izinden gideceği yönünde beklentiler var. Böylece 500 yıl boyunca ırkçılık, yoksulluk, baskı ve
yılında da seçimler önemli bir yer tuttu. Yapılan kamulaştırmalar rağmen henüz özel zulüm altında inletilen kıtanın kadim sakinleri,
Venezüella’nın yanısıra Şili, Kosta Rika, Brezilya, mülkiyetin “kutsallığı”na el sürülmüş değil. Mevcut yeniden mücadele alanına çıktılar.
Nikaragua, Ekvador seçimleri “solcu/sosyalist” kamulaştırmalarla tekeller ile yerli işbirlikçilerinin Geçerken belirtmek gerekiyor ki, Küba halkı ve
adayların zaferiyle sonuçlandı. yağmacılığı ancak kısmen gemlenebilmiştir. Yine de, yönetiminin ABD emperyalizmine karşı direnmesi,
kutsal özel mülkiyeti tartışılır hale getirmesi ve
06 yılından kesitler... Sayı:2007/03 ★ 26 Ocak 2007 ★ K›z›l Bayrak ★ 17

ral sald›r›lar›na karfl›


irenifli sürüyor
E. Bahri
Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa’daki çöküntüye Kazanımların kalıcılaşması kapitalizmin Kapitalizme ölümcül darbeyi indirecek bir
rağmen ayakta durması, kıta halklarına güç ve moral tasfiyesine bağlı çatışmaya girebilmek, daha yaygın ve şiddetli bir sınıf
aşılamıştır. En zor şartlarda emperyalist kuşatmaya savaşını göze almayı ve buna uygun bir hazırlığı
karşı direnmenin mümkün olduğunu kanıtlayan Venezüella’dan Arjantin’e, Bolivya’da Ekvador’a, gerektiriyor. Bütün mesele burada düğümleniyor. Zira
Küba, Latin Amerika’da toplumsal muhalefetin Brezilya’dan Uruguay’a kadar Latin Amerika’da işçi sınıfı, emekçiler ve yoksul yerlilerin kazanımlarını
gelişmesinde etkili olmuş, tersinden ise toplumsal yaygınlaşan toplumsal muhalefet, bunun sonucunda güvenceye almak, daha önemlisi sömürü ve eşitsizliğe
hareketin güçlenmesi ve bunun yönetimlere gerçekleşen halk ayaklanmalarının yansımaları hayatın dayalı sınıf ilişkilerini ortadan kaldırmak ve böylece
yansıması, Küba’nın kuşatmayı parçalamasına olanak hemen her alanında hissedilir oldu. Bu sayede ABD emperyalizmin iç dayanaklarını da yıkmak için bu
sağlamıştır. Böylece devrimin gerçekleştiği 1959 emperyalizmi ile iç dayanağı olan kapitalist sınıfların hesaplaşma şarttır. Böylesi bir hesaplaşmanın
yılından beri ABD saldırganlığına karşı irade savaşı gücü bir ölçüde törpülenebiliyor. Emekçilerin sürekli gerektirdiği bir hazırlık yapılmadığına göre,
veren Küba halkıyla yönetimi, emperyalist dünyanın ayakta olması gerici güçlerin siyasal alan üzerindeki hâlihazırda toplumsal muhalefeti kontrol eden
kibirli ve küstüh jandarması karşısında önemli bir egemenliğini daraltırken, diğer yandan emekçilerin güçlerin burjuvaziyle/kapitalizmle köklü bir
zafer kazanmıştır. ekonomik, sosyal, siyasal kazanımlarını pekiştiriyor. hesaplaşmaya girmek gibi bir perspektiflerinin
Böylece sınıflar mücadelesi okulundan geçen işçi ve bulunmadığını söylemek, bu konuda gittikçe güç
ABD karşı-devrimin güçlerini emekçiler giderek politize oluyor. “Sol/sosyalist” kazanan reformist-parlamentarist hayallere hiçbir
hazırlıyor yönetimler bu politizasyon sayesinde kurulduğu halde, biçimde prim vermemek özel bir ilkesel ve politik
emekçilerin temel sorunları yerli yerinde duruyor. önem taşıyor.
Kıtanın dört bir yanını saran toplumsal hareketler, Örneğin en radikal önlemlerin alındığı Venezüella’da Bu “denge” durumunun uzun süre devam etmesi
bu hareketlerin yönetimler üzerinde oluşturduğu bile kapitalist üretim ilişkileri ve bu ilişkilere dayanan mümkün görünmüyor, bunu yineliyoruz. Siyasi
basınç, her ülkede kendine özgü bir gelişim seyri burjuvazinin ekonomik gücü yerli yerinde duruyor. alandaki etkisi sınırlanan burjuva sınıflar ise,
izlese de, emekçileri harekete geçiren temel etmenler Bazı kurumları reformdan geçirilse de, burjuva devlet karşıdevrim faaliyetine ara vermemekle birlikte, taktik
özünde aynıdır: Neoliberalizmin ekonomik, gerici aygıtı da parçalanıp dağıtılmış değil, tersine tüm temel gereği sert bir hesaplaşma sürecine girmekten halen
rejimlerin askeri şiddetine duyulan tepki. Bu iki aygıtlarıyla yerli yerinde duruyor. kaçınıyorlar. Fakat içten içe hazırlandıklarına kuşku
temel silah, aynı zamanda ABD emperyalizminin Üçüncü defa başkanlığa seçilen Hugo Chavez, yok. Gidişattan son derece rahatsız olan kapitalist
Latin Amerika üzerinde kurduğu hegemonyanın da yemin töreninde yaptığı konuşmada, “Bolivarcı sınıflar ile dış dayanakları olan emperyalistler elverişli
temel araçlarıdır. devrimden sosyalist devrime geçme” zamanının gördükleri ilk fırsatta karşı saldırıya geçeceklerdir
İşte “sol dalga”yı besleyen fırtına, ABD’nin temel geldiğini söyledi. Buna bugünkü koşullarda ekonomik (Nitekim fiyasko üzerine fiyasko yaşadıkları halde
dayanağı olan bu iki silahı, ekonomik ve askeri şiddet ve siyasal reformların kapsamının genişletilmesinden Venezüella’da bunu defalarca denediler. Bolivya’da da
araçlarını fiilen etkisizleştirdi. Ekonomik şiddetin öte bir anlam yüklemenin bir olanağı yok doğal farklı düzeydeki denemeler sürüyor). İşte gerçek saflar
simgesi neoliberal politikaları savunan partilerin olarak. Sosyalist devrim, kapitalist mülkiyetin ve ve konumlar kadar tayin edici sınıfsal çatışma ve
emekçilerden destek alması artık çok zor. Ekonomik devlet düzeninin temellerine yönelmek, geleneksel hesaplaşma da o zaman ortaya çıkacak ve sonucu
şiddetin ordusu İMF ise, emekçilerin mücadelesi burjuva devlet aygıtını parçalayarak yerine işçi sınıfı belirleyecektir.
sonucu neredeyse kıtadan kovulmuştur. Artık ve emekçilerin iktidar organlarını geçirmek, bu Toplumsal muhalefetin meşru-militan mücadele
ABD’yle iyi geçinen yönetimler bile İMF ile temelde burjuvaziyi sınıf olarak tasfiyeye yönelmek çizgisinin, sol yönetimlerden beklenti içine girildiği
ilişkilerini alt sınıra çekmek zorunda kalıyorlar. demektir. Bugünün Venezüella’sında halen bunların ölçüde kısmen törpülenmesi mümkündür. Ancak
Meşru-militan zeminde gelişen toplumsal hiçbiri yok, buna yönelik açık bir eğilim ve yönelim çelişkiler yerli yerinde dururken, işçi ve emekçiler
hareketler ise, ordu-polis zorunu etkisizleştirecek de yok. Olayların akışı elbette bunu zorlayabilir; fakat mücadelenin eşsiz okulunun eğitim sürecinden
boyuta varınca, askeri şiddet araçlarının hükmü de bu, Venezüella’da halihazırdaki tüm dengelerin ve geçmişken, ABD ile ajanlarının saldırılarına
sınırlanıyor. Öte yandan Latin Amerika’da toplumsal kurumsal yapıların alt üst olması, daha açık bir ifade kolayından boyun eğmeleri de olası görünmüyor. Sert
hareketlerin ordular üzerinde ayrıştırıcı bir rol ile, devrimci bir iç savaş anlamına gelir. Kendi başına bir çatışma, toplumsal hareketin reformist önderliği
oynaması da güç olmuyor. Ordu alt kademe subayları hiçbir yeni başkanlık seçimi ve bunu izleyen iyi niyet aşıp, devrimci önderliği oluşturabilmesinin zeminin de
ve erlerin ezici çoğunluğunun emekçi kökenli olması, beyanları, bu çapta bir toplumsal altüst oluşu yaratacaktır.
bunların halkla bağlarının devam etmesi, orduların gerçekleştiremez. Gerçek sınıf ilişkileri alanında böyle Çatışmanın gündeme gelmesi kaçınılmaz olan bu
toplumsal hareketler karşısındaki kırılganlığını mucizeler yoktur. Nitekim Venezüella’daki olayların belirleyici eşiğinde, işçi sınıfı ve emekçiler için kritik
pekiştirmektedir. akışı da er ya da geç bunu bütün açıklığı ile gözler halka, devrimci önderlik boşluğunu dolduracak bir
Bu durumun farkında olan Pentagon’daki savaş önüne serecektir. Tüm dünyada özel bir ilgiyle izlenen örgütlülük sorunudur. Devrimci önderlik misyonunu
kurmayları, darbeci, işkenceci, ajan provokatör Venezüella’daki olayların bugünkü nispeten sakin ve yerine getirecek olan partinin ise, yalnız anti-
yetiştiren kirli savaş okullarında işbirlikçilerini barışçı çizgide sürmesine olanak yoktur. Ya emperyalist değil, aynı zamanda anti-kapitalist olması,
eğitme programının kapsamını genişletti. Bu keskinleşen sınıf mücadelesi mevcut süreci devrimci burjuvaziyle siyasal, ekonomik, askeri, bürokratik her
okullarda eğitilen Latin Amerikalı subayların sayısı bir mecrada derinleşmeye zorlayacak, ya da Amerikan alanda hesaplaşabilecek devrimci bir perspektif ve
son yıllarda hızla artmış, dahası bu subay kastını emperyalizimin çok yönlü çaba ve oyunlarıyla karşı kararlılıkla mücadele etmesi gerektiği açıktır. Mevcut
eğitmenin sorumluluğu Dışişleri Bakanlığı’ndan devrim bir noktada inisiyatifi ele alarak tüm süreci kazanımları pekiştirip güvence altında almak da ancak
Pentagon’a devredilmiştir. Yani Pentagon, Latin radikal biçimde tersine çevirecektir. Bunun ortası bu mücadelenin toplumsal bir devrimle
Amerika’daki anti-emperyalist ilerici kabarışı halihazırdaki durumdur, fakat bunun bugünkü seyir taçlandırılmasına yönelmek ölçüsünde olanaklı
ezebilmek için bir kez daha ajanlarını hazırlıyor. içinde uzun süreli olmasına da olanak yoktur. olabilecektir.
18 ★ K›z›l Bayrak Sendikal hareket üzerine... Sayı:2007/03 ★ 26 Ocak 2007

Sendikal hareketin durumu/1


doğrudan doğruya sermaye sınıfının safından işçi
sınıfına saldırdığını göstermektedir.
Bu vesileyle vurgulamalıyız ki, sendikal
korucuların hakimiyetine karşı yürütülecek mücadele,
çoktan beridir bir “iç mücadele” olmaktan çıkmıştır.
Sendikal koruculara karşı yürütülecek mücadele
doğrudan doğruya sermayeye karşı yürütülen sınıf
savaşımının bir parçası haline gelmiştir. Çünkü onlar
sınıfın değerlerine saldırmak konusunda tereddütsüz
davranarak sermayenin bir bileşeni olduklarını açık
biçimde göstermişlerdir.

Düzen siyaseti ve
sendikal ihanet çeteleri

Konfederasyon yönetimlerinin artık açıktan açığa


sermayenin bir parçası gibi davranmaya başladıklarını
gösteren bir diğer kanıt ise düzen siyasetiyle
kurdukları ilişkilerde yaşanan gelişmelerdir.
Sermayenin saldırı politikaları sınıfı bir dizi hak ve
kazanımdan mahrum bırakmakta, bu arada mevcut
sendikal örgütlülüğün altını da her geçen gün
oymaktadır. Konfederasyon yönetimleri bir yandan
izledikleri sermaye işbirlikçisi tutumla sendikaların
Yaklaşık 20 yıldan bu yana gündemde olan TEKEL’de direnişin kazanımını AKP’ye maletme yıkımını hızlandırmakta, fakat diğer yandan da kendi
neoliberal saldırı politikalarının sendikal hareket çabasından TÜPRAŞ’ın yağmacılara devrine karşı altlarındaki koltuk sendikaların erimesi nedeniyle
açısından sonuçları bilinmektedir. Türkiye üzerinden tepkisiz kalınmasına, 1 Mayıs’ın içini boşaltmaya ve sallandığı için bundan rahatsızlık duymaktadırlar.
bakacak olursak, sınıfın sendikal örgütlenmesi bu onu salonlara hapsetmeye dönük manevralardan Kendi konum ve mevkilerini, buna dayalı çıkarlarını
süreç içinde önemli ölçüde zayıflamıştır. Sendikal SSGSS ve diğer saldırılara karşı takınılan tutumlara güvenceye almanın yolunu ise sermaye ile daha fazla
örgütlülük bundan 25 yıl öncesine göre önemli ölçüde kadar hemen her konuda sendikal ihanet çeteleri bütünleşmekte görmektedirler. İhanet çetelerinin
daralmıştır. Bugün en iyimser rakamlar bile işçi sermayenin kendilerinden beklediği rolü fazlasıyla düzen siyasetiyle daha doğrudan içli dışlı olmaları, bu
sınıfının ancak yüzde 8’inin bir sendikada örgütlü başarılı bir biçimde oynamışlardır. bütünleşme çabasının bir parçasıdır.
olduğunu göstermektedir. Geri kalan milyonlarca işçi Bu nedenle burada ayrıntılı bir ihanet çetelesi Düzen siyasetiyle ilişkiler konusunda Türk-İş ve
sendikal örgütlenmeden dahi yoksun durumdadır. çıkartmaktansa, sendikal korucuların işin “ihanet” DİSK iki farklı tutumun temsilcileridir. Önce Türk-
Sendikal örgütlülük düzeyinin bu denli aşamasını çoktan geride bıraktıklarını, artık doğrudan İş’le başlayalım. Hatırlanacağı üzere Recep Tayyip
zayıflamasında, sermayenin sistemli politikalarının, doğruya sermaye adına hareket ettiklerini gösteren Erdoğan Türk-İş’in son genel kuruluna katılmış,
sendikal örgütlenme çabalarına karşı yürüttüğü kimi eğilim ve davranışlara dikkat çekmeye aslında işçi sınıfının konuşması gereken kürsüye
pervasız saldırıların elbette temel bir payı vardır. çalışacağız. çıkarak sendikaları eleştirmiş, sendikacıları azarlamış,
Doğal ve yasal bir hak olduğu halde, bir işçi için bir anlamda işçi sınıfına buradan meydan okumuştu.
sendikada örgütlenmeye kalkışmak, çok yönlü Sınıfın değerlerine açık saldırı ve Türk-İş Kimi ilerici sendikacıların bu durumu eleştirmeleri
baskılara, işten atılmaya ya da kolluk güçlerinin dışında Tayyip Erdoğan’ın sermaye adına dile getirdiği
terörüne maruz kalmak anlamına gelmektedir. Türk-İş yönetiminin düzen sendikacılığı çizgisinin bu meydan okuma Türk-İş cephesinden yanıtsız kaldı.
Kaldı ki tüm sorun sendikalarda örgütlenmekle temsilcisi ve taşıyıcısı olduğu on yıllardır bilinen Normalde böyle bir davranışın ardından Türk-İş’le
sınırlı da değildir. Sendikalı işçilerin toplusözleşme, somut bir gerçek. İşçi sınıfının tüm kazanım ve hükümet partisinin ilişkilerinin gerilmesi gerekirken
grev gibi en temel haklarını kullanmaları sermayenin mevzilerini ezip geçen 12 Eylül faşist askeri tam tersi oldu. Türk-İş yöneticileri bu azarlamayı takip
yasaları tarafından neredeyse imkansız hale getirilmiş, darbesinden sonra darbe hükümetine bakan vermiş eden dönemde ve nihayet 2006 yılında hükümetteki
fiilen ellerinden alınmıştır. (Türk-İş Genel Sekreteri Sadık Şide) ve bununla AKP hükümetiyle çok daha yakın ilişkiler içerisine
Gene de bunlar meselenin sadece bir boyutunu övünmüş bir konfederasyon var karşımızda. girdiler. Genel Mali Sekreter Ergun Atalay gibi
oluşturmaktadır. Sendikaların ve sendikal hareketin 2006 1 Mayıs’ında sergilediği tutum, bundan 5-10 AKP’ye yakın isimler Türk-İş yönetiminde daha da
bugün içinde bulunduğu duruma gelmesinde en az yıl önce kimilerinin “artık değişti, devletçilikten etkinlik kazandılar. Öyle ki Türk-İş yöneticilerinin
bunlar kadar payı bulunan bir diğer temel faktör ise vazgeçti, mücadeleci bir çizgiye kaymaya başladı” sendikal etkinlik adına yaptıkları tek şey başbakanlık
sendikal bürokrasi ve ihanettir. Sendikal bürokrasi ve dediği Türk-İş’in gerçek kimliğine ışık tutar ve bakanlık binalarını, meclis koridorlarını
sendikal ihanet gibi olguların sınıflar mücadelesindeki niteliktedir. Son 10-15 yıllık dönemde daha çok işçi arşınlamaktan ibaret hale geldi. Başbakandan ya da
gelişmelerden, değişen güç dengelerinden beslenen sınıfını oyalama ve kandırma taktikleriyle sermayeye bakanlardan çeşitli sorunlarla ilgili olarak alınan sözler
değişik nedenleri ya da kaynakları bulunmaktadır. hizmet eden Türk-İş yönetimi, gerçek sınıf düşmanı işçilere birer büyük başarı olarak sunuldu.
Nedenleri ne olursa olsun, nereden kök alırsa alsın, kimliğiyle uyumlu bir biçimde 1 Mayıs’a saldırının Türk-İş her zaman hükümet partileriyle bir ölçüde
sendikal ihanet ve sendikal bürokrasi gibi sorunlar bayraktarlığını üstlendi. Önemli bedeller ödenerek içli dışlı olduğu için bu durum aslında normal
sınıf hareketinin ayağa kalkıp gelişmesinin önündeki kazanılmış 1 Mayıslar’ı alanlarda kutlama hakkına sayılabilir. Geçmiş Türk-İş yönetimleri de benzer
temel engellerden biri haline gelmişlerdir. karşı pervasız bir saldırı örgütlemeye girişti. Sınıf tavırlar sergilemiştir. Fakat bu ilişkiler gene de bir
hareketi içinden ve devrimci hareketten gelen basınç denge içerisinde olmuş, Türk-İş hükümete yaranmaya
2006 yılı ve sendikal ihanet nedeniyle buna gücü yetmedi. Ancak gene de 1 çalışırken hükümetler de buna karşılık Türk-İş
Mayıs’ı salonlara hapsetmeye dönük çabalarıyla sınıf yöneticilerini tabanı karşında zor durumda bırakacak
2006 yılındaki gelişmeler üzerinden sendikal düşmanı kimliğini açık biçimde ortaya koymuş oldu. saldırı politikalarını uygulama konusunda daha
ihanet çetelerinin marifetlerinin sıralandığı bir çetele Türk-İş’in 1 Mayıs’a dönük bu manevrası, dikkatli davranmaya çalışmışlardır. Gene Türk-İş
çıkartmak çok gerekli değil. Zira sendikaların tepesini sermayenin sınıfın tarihsel kazanım ve değerlerine yönetimleri hükümetlerle can ciğer kuzu sarması
tutan ihanet şebekeleri sınıfı ilgilendiren her türlü saldırısının organik bir parçasıdır. Sermayenin sınıfın halindeyken bile hava boşaltma kabilinden de olsa
sorun ve gelişmede hemen hemen aynı tutumu en temel sosyal kazanımlarına dönük saldırılarıyla çeşitli eylemlerin örgütleyicisi olabilmişlerdir. Örneğin
sergilemişlerdir. Bir çetele çıkartmak gerektiğinde Türk-İş yönetiminin 1 Mayıs gibi sınıfa mal olmuş DSP hükümeti ile eski Türk-İş Başkanı Bayram Meral
2006 yılında yaşanan işçi sınıfını ilgilendiren tarihsel değerlere saldırması arasında özünde en küçük arasındaki ilişki böyledir.
gelişmeleri alt alta sıralamak fazlasıyla yeterlidir. bir fark bulunmamaktadır. Bu da Türk-İş’in artık Bu açıdan bakıldığında, bugünkü hükümetle Türk-
Sayı:2007/03 ★ 26 Ocak 2007 Sendikal hareket üzerine... K›z›l Bayrak ★ 19

İş yönetiminin ilişkisi belli farklılıklar


göstermektedir. Hükümet işçi sınıfına karşı en ağır
yıkım saldırılarını pervasızca uygulamakta, bununla
Unak›tanlar’dan iflçi k›y›m›
da yetinmeyip her fırsatta işçi ve emekçileri, sendika
yöneticilerini azarlamayı, aşağılamayı bir görev
bilmektedir. Türk-İş yöneticileri ise tüm bunlara Maliye Bakanı Kemal
rağmen hükümet aleyhine tek söz söylememek için Unakıtan’ın çocukları daha
özel bir gayret sarf etmektedir. Türk-İş Genel önce burjuva medyada
Başkanı Salih Kılıç’ın Tayyip Erdoğan’ın yaptıkları işlerle gündeme
Cumhurbaşkanlığı’na aday olması konusunda gelmişlerdi. Kurdukları
söyledikleri bu bakımdan ibret vericidir. 2006 yılını fabrikalardan FAB Gıda
değerlendirmek için basın toplantısı düzenleyen yaklaşık 4-5 ay önce
Salih Kılıç konuşmasında 2007 yılındaki Samandra’ya taşındı. Bu süre
cumhurbaşkanlığı seçimine değinirken de Türk-İş içerisinde 100’ün üzerinde işçi
olarak “emekten yana bir cumhurbaşkanı” insanlık dışı koşullarda ve gece
istediklerini söylemiştir. Gazeteciler’in “Peki Tayyip saat 02.00’lere kadar zorunlu
Erdoğan emekten yana biri mi” şeklindeki sorusunu mesailerle çalıştırıldı. Bu
ise kaçamak yanıtlarla geçiştirmeye çalışmıştır. Yani yoğun sömürünün sonucu
işçi sınıfına dönük en ağır saldırıları hayata geçiren, şirket 2006 sonunda 160.000
işçi-emekçi düşmanı kimliğini sayısız kez ispatlayan YTL olan sermayesini
Tayyip Erdoğan hakkında “emekten yana değildir” 1.500.000 YTL’ye yükseltti.
dememek için adeta kırk takla atmıştır. Bu olay Tüm bunlara rağmen
Türk-İş yöneticilerinin düzen siyasetiyle ilişkilerde fabrikada 20 Ocak tarihinden
işi nerelere vardırdıklarını en açık bir biçimde itibaren “işlerin durgunluğu”
anlatmaktadır. “Sendikacıların düzen siyasetiyle ve “iflas tehlikesi” bahanesiyle
ilişkisi” tanımı Türk-İş yöneticilerinin icraatlarını işten atma saldırısı başlatıldı.
anlatmakta yetersiz kalmaktadır. Belki de onların 20 Ocak günü işçiler gruplar
marifetlerini “düzen siyasetçilerinin sendikalardaki halinde idareye çağırılarak
faaliyetleri” şeklinde ya da benzeri bir biçimde işten çıkartıldıkları söylendi. İşten çıkartılan ilk grubun haklarını savunmalarının ardından çileden çıkan şirket
tanımlamak daha doğru olacaktır. yetkilileri, önce işçileri odalara çekerek dövmeye kalktılar, ardından da jandarmayı fabrikaya çağırdılar.
Türk-İş’ten farklı olmakla birlikte DİSK Fabrikaya gelen jandarma ekipleri de işçilere saldırmaya hazırlanırken, yetkililer bu sefer fabrikanın
yönetimi düzen siyasetiyle içli dışlı olma tablosunun Unakıtan’ın fabrikası olduğunu ve olay istemediklerini söylediler. Bunun üzerine o gün için diğer işçilerin işten
dışında değildir. Zira, düzen siyasetinin parçası atılması adımı geri çekildi.
olmak ille de bir düzen partisine yamanmaya Bir hafta sonra içeride kalan paralarını almak için çağrılan işçiler, 22 Ocak günü sabahı fabrikaya giderek
çalışmak anlamına gelmemektedir. DİSK yönetimi alacaklarının ve fesih bildirimlerinin hemen verilmesini istediler. Bir grup işçinin de olaya tepki göstererek
de özellikle 2006 yılının başından bu yana düzen kendi isteği ile işten çıkmasının ardından paniğe kapılan fabrika yönetimi öğlen saatlerinde işten çıkarılan tüm
siyasetiyle yakınlığını arttırmış, hatta onun aktif bir işçilerin alacaklarını ödedi. Haklarını ararken hakaret ve saldırıya maruz kalan işçiler buna yoğun bir tepki
bileşeni haline gelebilmek için bir takım adımlar gösterdiler. Fabrikadan gruplar halinde işten atmaların devam etmesi ve yaklaşık 45-50 işçinin işten çıkarılması
atmıştır. Tahmin edilebileceği gibi DİSK bekleniyor.
yönetiminin inisiyatifinde gelişen 10 Aralık Kızıl Bayrak/Ümraniye
Hareketi’nden söz ediyoruz. DİSK Başkanlar
Kurulu’nun 2006 yılına ilişkin değerlendirmesi ile
10 Aralık Hareketi adına aynı günlerde yapılan
yıldönümü değerlendirmesini yan yana koyup
inceleyenler, bu ikisi arasında sağlam bir bütünlük Kenetlenmifl Rowenta iflçisi kazanacak!
olduğunu görmekte güçlük çekmeyeceklerdir.
Açıkça görülmektedir ki, DİSK yönetimi özellikle
de genel başkan Süleyman Çelebi, 10 Aralık Sefaköy Çınar Yolu üzerinde kurulu, karşıya kaldılar. Öyle ki, geçen yıl henüz işçiler
Hareketi üzerinden mevcut düzen siyaseti içerisinde elektronik ev aletleri üretimi yapan Elektropak- sendikadayken Türk Metal çetesi örgütlü işçilerin
yer kapma arayışı içerisindedir. Rowenta işçileri 1 Aralık günü BMİS 2 No’lu listesini patrona fakslayarak örgütlenme
“Emekten yana” ve “sol” bir söylem tutturmaya Şube’de örgütlendiler. girişimini açığa çıkardı. İşçiler patronun tensikat
çalışsa da, 10 Aralık Hareketi’nin ufku düzen Elektropak, Cankurtaran Holdinge bağlı, saldırısıyla karşılaştılar. İşçiler iç birliğini
siyasetini bir santim bile aşmamaktadır. Temel kuruluşu eskiye dayanan bir işletme. Holdingin yeterince sağlayamadıkları için işten atılmalara
metinlerinden birinde ifade edilen “Piyasa ESEM Elektronik başta olmak üzere çeşitli karşı anlamlı bir tepki de ortaya koyamadılar.
mekanizması esas itibarıyla temel alınacak işkollarında 302’a yakın işletmesi bulunuyor. Ama son iki olumsuz deneyim ışığında Türk
mekanizmadır. Ama her zaman mükemmel çalışan İşçilerin ifadesiyle “işletmelerdeki tüm işçiler Metal çetesinin ihanetçi rolünü yaşayarak
bir mekanizma değil tabii ki. Bunu istiyorsanız örgütsüz” durumda. Dönem dönem ESEM öğrendiler.
hukuki altyapısının sağlam olması lazım. Türkiye’de Elektronik’te örgütlenme girişimleri, tensikatlarla Rowenta işçileri bu kez, geçmişin bu
özelleştirmenin çok yüze göze bulaşmasının nedeni boşa çıkartılmış ve dağıtılmış. deneyimlerini de gözeterek, yeniden örgütlenme
bu. Oyunun kuralları belli olacak. Rekabete sadık Rowenta işyeri, diğer işletmeler gibi girişiminde bulundular. Enjeksiyon, kalıp üretim,
kalınacak” görüşleri, bu yapılanmanın düzen ve işçi Cankurtaran Holding için bir sömürü cenneti, montaj ve motor sarım bölümünden öncü, ilerici
sınıfı karşısındaki tutumunu ve konumunu hiçbir işçiler için ise cehennem. 3 vardiyanın olduğu işçiler biraraya gelip alt komiteler oluşturdular.
tartışmaya yer bırakmayacak kadar açık biçimde fabrikada çoğunluğu kadın 450’yi aşkın işçi Yanışbaşlarında Oktaş Oluklu Mukavva
ortaya koyuyor. Zaten 10 Aralık Hareketi adına çalışıyor. 3 aylık işçi ile 15 yıllık işçinin aldığı işçilerinin sendikal örgütlenme deneyiminin
yakın zaman önce yapılan solda birlik çağrısında ücret aynı. Asgari ücretin dışında ek bir ücret başarıya ulaşmasının yarattığı moral-motivasyon
CHP, DSP gibi en pespaye düzen partilerinin yardımı yok. Üstelik aylıklar iki taksit halinde da eklenince, gerisi işçilerin kararlılığının
muhatap kabul edilmesi de aynı şeyi ispatlıyor. ödeniyor. Her yılbaşı zam beklentisine giren örgütlenmeye dönüşmesine kalmıştı. 350’yi aşkın
Düzen siyasetinin kırık dökük CHP yerine yeni işçilere zam yerine kapının dışı gösteriyor. işçi Birleşik Metal-İş’te örgütlenmiş durumda.
bir “sol” koltuk değneğine ihtiyacı var. Çelebi ve Sigorta dışında hiçbir sosyal hakkın olmadığı Patron örgütlenmeden haberdar. Sendika
ekibi DİSK yönetimini tutmanın imkanlarını da işyerinde, sağlıksız çalışma koşulları nedeniyle iş yöneticisine “yetkiyi al gel” diyor. Bir yandan da
kullanarak bu koltuk değneğini çatmaya, kendine de kazaları, kötü yemeklerden dolayı zehirlenmeler örgütlenmeyi kırmak için saldırı anını bekliyor.
bu sayede düzen siyasetinde yer bulmaya çalışıyor. yaşanıyor. Deneyimli Rewenta işçileri “Artık yeter!
2006’nın DİSK yönetimi açısından gösterdiklerinden İşçiler daha öncede düşük ücretlere ve ağır Boğazımıza kadar geldi, kaybedecek bir şeyimiz
birisi de budur. Anlaşılan bu hikaye 2007’de yeni ve çalışma koşullarına karşı çeşitli tepkiler ortaya yok!” diyorlar. Bu haykırış tüm işçilerin şiarı
daha ilginç bir hal alarak devam edecektir. koydular. Son iki yıl üst üstte örgütlenme haline gelmiş durumda.
(Devam edecek...) girişiminde bulundular. Ama her defasında Türk
Metal Sendikası’nın ihanetçi tutumuyla karşı Küçükçekmece İşçi Platformu
20 ★ K›z›l Bayrak Direnen halklar kazanacak! Sayı:2007/03 ★ 26 Ocak 2007

‹ran emperyalist-siyonist sald›r›ya


karfl› haz›rlan›yor!
Washington’dan yapılan, İran’ı tehdit içerikli Forumun, “İsrail’in kaygılarının ABD’nin Gelecek iki ayda bu stratejinin ne olduğunu dünyaya
açıklamaların üslubu sertleşirken, küstahlık dozu da stratejik düşüncelerinde yer almasını sağlamak için gösterecek” dedi. İran ile Amerika’nın karşı karşıya
giderek artıyor. İsrail ordusu kaynaklı haberlerde önemli bir fırsat” olduğunu dile getiren ırkçı- gelmesinin kaçınılmaz olduğunu dile getiren Rızai,
“İran’a karşı nükleer silahların da kullanılacağı bir siyonistler, bundan duydukları memnuniyeti “ABD İran’a düşman hareketleri destekleyecek, İran
saldırıya hazırlanıyoruz” tehditlerinin ardından, gizlemediler. Hatırlatmak gerekir ki, ABD içinde operasyonlar düzenleyecek ve mezhep savaşının
ABD’nin “İran’da belli bir hedefe yönelik değil emperyalizmi, -tabii resmi rakamlara göre- halen propagandasını yapacak” dedi.
komple bir savaş planlandığı” ilan edildi. İsrail’e yıllık 3 milyar dolar “karşılıksız yardım” ABD ile İran hesaplaşmasının siyasi, ekonomik,
Bölgeyi yangın yerine çevirebilecek planları, sağlıyor. güvenlik alanlarında yaşandığını belirten Rızai, “ABD,
2005’e kadar Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın Washington-Tel Aviv merkezli haydut güruhun ambargoyu bir manivela olarak kullanıp bunun
Ortadoğu departmanında baş istihbarat analisti olarak attığı fütursuz adımlar, kısa süre öncesine kadar çerçevesini de genişleterek İran için ciddi ekonomik
çalışan Wayne White açıkladı. “Düşünce kuruluşu” ABD’den saldırı beklemediklerini söyleyen İranlı sorunlar yaratmaya ve bu yolla da toplumsal
Ortadoğu Politika Konseyi’nde konuşan White, yöneticileri harekete geçirdi. Olası ABD-İsrail muhalefet oluşturmaya çalışmaktadır. Bunun ardından
“Planların bazılarını gördüm. Dar alanda saldırısını hesaba katarak hareket etmeye başlayan İran muhaliflerin kullanılacağı siyasi aşama başlatılacak,
operasyonal bir saldırıdan bahsetmiyoruz. İran’a yönetimi, işe bütçe ile başladı. Yeni bütçe, daha sonra da Halkın Mücahitleri ve diğer terörist
karşı tüm Ortadoğu’yu yıllarca istikrarsızlığa harcamalarda yüzde 20’lik bir artış ile, fiyatlarının gruplar aracılığıyla güvenlik sorunları yaratılacaktır.
sürükleyecek bir savaştan söz ediyoruz” dedi. varil başına 7-8 dolar düşebileceğini var sayarak, Bunlar aracılığıyla nükleer tesislere yönelik saldırılar
Bu arada Tel Aviv’de toplanan ABD-İsrail petrol gelirlerinin azalacağını öngörüyor. düzenlenmesi de ihtimal dışı değildir” dedi.
saldırganlık ve savaş uzmanları formunun ana Ahmedinecad “ne savaşı?” diye sorsa da, diğer ABD-İsrail tehditleri üzerine açıklama yapan İranlı
gündemi, “İran’ın nükleer programı” olarak açıklandı. İranlı yetkililer sorunu tüm yakıcılığıyla ortaya başmüzakereci Ali Laricani de, İran silahlı
Siyonist basında yer alan haberlere göre, forumda ele koyuyor. İran’daki en etkili kurumlardan biri olan kuvvetlerinin ülkedeki nükleer tesislere yönelik her
alınacak konular arasında “İran’ın nükleer Düzenin Yararını Belirleme Kurulu Genel Sekreterliği türlü tehdide karşı hazır olduğunu ifade etti.
programının bölgede yarattığı tehdit, Irak’taki askeri görevini sürdüren Devrim Muhafızları eski Komutanı İran yönetiminin hazırlıkları, ABD-İsrail
gelişmeler, terörle mücadele ve terörün uluslararası Dr. Muhsin Rızai, ABD ile çatışmanın kaçınılmaz saldırısının artık yakın tehlike olarak algılanmaya
finansmanı” var. Gündemdeki diğer bir başlık ise, olduğunu vurguluyor. Dubai’de yayımlanan El Beyan başladığını gösteriyor. Bu idurum bölge halkları ve
“İsrail’in diğer Ortadoğu ülkelerine karşı askeri adlı gazeteye demeç veren Rızai, “ABD Başkanı ilerici-devrimci güçler için uyarıcı olmalı, hazırlıklar
niteliksel avantajının devam ettirilmesinin yolları”. George Bush İran’a düşmanca bir strateji güdüyor. olası bir savaşı hesaba katarak yapılmalıdır.

‹flgalciler Sadr hareketine karfl› sald›r›ya geçti Gözaltıların akıbeti


Halklara karşı yeni cepheler açmayı “Irak
öğrenilemeyecek!
bataklığından çıkışın yolu” ilan eden Bush
liderliğindeki savaş çetesinin ilk hedefi, Mukteda İnsan Hakları Derneği İstanbul
el Sadr önderliğindeki hareket oldu. Hareketin Şubesi 18 Ocak günü Galatasaray
merkez üssü kabul edilen başkent Bağdat’ın Sadr Postanesi önüde, “Gözaltı İzleme
semtini hedef alan geniş kapsamlı saldırıda 400 Birimi”nin artık gözaltındaki
kişinin tutuklandığı bildirildi. Tutuklananlar kişilerle ilgili bilgi vermemesi ile
arasında Sadr’ın beş yardımcısı ile basın sözcüsü ilgili bir açıklama yaptı.
de bulunuyor. Şube Başkanı Hürriyet Şener’in
Saldırı, “başbakan” Nuri el Maliki’nin, “yeni yaptığı açıklamada, İstanbul
güvenlik projemizde kanun dışı olan herkes, ayrım Emniyeti’nden İHD’ye gönderilen
yapılmaksızın, devlet karşıtı kabul edilip resmi bir yazı ile, Terörle Mücadele
haklarında tutuklama ve yakalatma uygulanacak” Yasası’nda yapılan değişiklikler
açıklamasının ardından geldi. Konuyla ilgili nedeni ile bundan sonra
yapılan resmi açıklamada, saldırıyı düzenleyen gözaltındaki kişiler ile ilgili
Amerikan askerleri ile devşirme Irak özel bilgilerin verilmeyeceğinin resmen
kuvvetlerinin, “Mehdi Ordusu”na mensup tebliğ edildiği söylendi.
milisleri tutukladığı iddia edildi. “İnsan hakları savunucuları
ABD ordusu adına yapılan açıklamada da, olarak; geçmişte ve halen
temsilcilerinden Nasır el-Rebii, “bu saldırı Sadr
başkentin doğusunda düzenlenen baskında, yasadışı bir yaşanmakta olan ihlaller göz önüne
hareketine yönelik bir provokasyondur. Ancak Sadr
silahlı örgütün liderinin tutuklandığı öne sürüldü. Oysa alındığında, bu değişikliklerden
grubu bu provokasyona ABD’nin bizi çekmek istediği
Mukteda el Sadr’ın ofisinden yapılan açıklamada, söz kaynaklı uygulama ile terörle
şekilde cevap verme; kaos yaratma niyetinde değildir”
konusu kişinin, grubun medya ile ilişkiler sorumlusu mücadele kapsamında gözaltına
dedi. İşgal güçlerinin sürekli olarak Mehdi ordusuna
Şeyh Abdülhadi el Darraji olduğu duyuruldu. alınan kişilerin; kayıp edilme,
darbeler indirmekte olduğunu ifade eden El Rebii. “Sadr
Saldırıya tepki gösteren Sadr hareketi, olayla ilgili işkence görme riskini artıracağı
grubu önceki sefer olduğu gibi hazırlıksız yakalanmak
açıklamasında, işgalcilerin “Mehdi Ordusu”nu tasfiye endişesi içerisindeyiz” diyen
istemiyor” diyerek saldırıya karşı hazırlık yapıldığına
etmeye çalıştığı ancak bu emellerine ulaşamayacakları Hürriyet Şener, Terörle Mücadele
işaret etti.
vurgulandı. Bağdat’ta tutuklanan Şeyh Abdülhadi Yasası gibi anti demokratik
Gece baskınlarıyla saldırıyı başlatan işgalcilerin
Darraci’nin serbest bırakılması için gösteri çağrısında düzenlemelerin tamamen ortadan
Bağdat’ı “kurtarılmış bölge” ilan etme planları yaptığı
bulunan Sadr’ın Necef’teki yardımcılarından kaldırılmasını talep ettiklerini ifade
biliniyor. Bu ise, daha kapsamlı saldırılar anlamına
Abdülrezzak Nidavi ise, Amerika’nın ateşle oynadığını, etti.
geliyor. Ancak daha vahşi saldırıların işgalcilere zafer
bunun cezasız kalmayacağını ve sabırlarının tükenmekte Ardından okunan basın metni
getirmesi beklenmiyor. Dahası, Sünni direnişçilerin yanı
olduğunu söyledi. Galataray Postanesi’nden
sıra Mehdi Ordusu’nun da işgal karşıtı direnişe aktif
Bir süre önce “başbakan” Nuri el Maliki’ye verdiği Başbakanlık’a faks çekildi.
katılması durumunda, Irak bataklığı emperyalist ordular
desteği geri çeken parlamentodaki Sadr grubu da Kızıl Bayrak/İstanbul
için daha da derinleşecektir.
saldırıya tepki gösterdi. Grubun parlamento
Sayı:2007/03 ★ 26 Ocak 2007 İşgalciler yenilecek! K›z›l Bayrak ★ 21

Güney Irak’ta iflgalcileri hedef alan


sald›r›lar art›yor
Irak’ı işgal eden emperyalist ordular, bir- eğiliminin güçlenmesiyle ilgili Arap
iki ay öncesine kadar Şii Arap nüfusun yoğun gazetecilere bilgi veren Iraklı eski bir subay,
olduğu güney Irak’ta ciddi bir direnişle “Bu, bir intikam değil. İnsanlar, ABD
karşılaşmıyordu. Kimi zaman patlak veren liderliğindeki işgalin vaatlerinin yalan
isyanlar ise, bölgenin önde gelen din olduğunu anladı ve ülkelerini kurtarmak için
adamlarıyla aşiret liderlerinin müdahalesiyle işe koyuldu” ifadelerini kullandı.
yatıştırılabiliyordu. Ancak son iki-üç aylık Bu arada Güney Irak’taki direnişin
bilançoya bakıldığında durumun değişmeye bölgedeki bazı şeyh ve din adamlarının
başladığı gözleniyor. Örneğin dört yıla etkisiyle zayıf kaldığını belirten Iraklı siyasi
yaklaşan vahşi işgal boyunca -resmi rakamlara uzman W. El Tamimi de, “Ancak son
göre- toplam 128 kayıp veren İngiliz dönemde özellikle aşiretler içerisindeki genç
ordusunun sadece son üç aydaki kaybı 24. kuşakların, işgal güçlerine karşı saldırılar
Yola yerleştirilen bombalarla işgal düzenlenmesi konusunda bastırmalarıyla
güçlerini hedef almak, İngiliz askeri üssüne direniş yükselişe geçti. Bölgedeki hem Sünni
saldırı düzenlemek gibi eylemlerde gözle hem de Şii aşiretler, genç kuşakların direnişe
görülür artış var. Geçen hafta Kerbela’da katılım konusundaki yoğun baskısı altında”
düzenlenen saldırıda 5 Amerikan askeri bilgisini verdi.
öldürüldü, 3’ü yaralandı. Bir diğer güney Güney Irak’taki direnişin güçlenme
kenti olan Basra’da yola yerleştirilen bomba, eğilimini sürdürmesi, sömürgecilik tarihiyle
bir İngiliz askerinin ölmesine, 5’inin övünen İngiliz emperyalizmini, oluşacak
yaralanmasına yol açtı. Öncesinde yine kamuoyunun da baskısıyla askerlerini geri
Basra’da bir İngiliz üssüne düzenlenen roket çekmeye zorlayabilir. Fakat daha önemlisi,
saldırısında 6 asker yaralanmıştı. Güney Irak’ın direniş alanına çevrilmesi,
İşgalcileri hedef alan saldırılarda gözlenen zaten bataklık içinde çırpınan işgal
artış bir tesadüf olmayıp, giderek güçlenen ordularının Irak’ta boğulmasının yolunu
direnme eğilimiyle bağlantılıdır. Direnme açabilecektir.

Vista’ya haz›r m›s›n›z!!! Paris’de “Birleflik devrimci


Gelişiminin belli bir mücadele” paneli
evresinden itibaren üretici
güçlerin önünde bir engel
haline gelen kapitalist Bir süredir yurtdışında gerçekleştirilen “Emperyalist
sistemin aynı oyunu saldırganlık, devlet terörü ve birleşik devrimci mücadele” konulu
oynanıyor yine. Tüketim panellerden biri de 21 Ocak tarihinde Fransa’nın Paris kentinde
kültürünün altın gerçekleşti.
kurallarından birisi işliyor. Kızıl Bayrak, İşçi-Köylü, Atılım ve Devrimci Demokrasi’nin
Microsoft piyasaya yeni organize ettiği, Odak’ın desteklediği panele yaklaşık 100 kişi katıldı.
işletim sistemini sunuyor. Panel 19 Ocak günü sermayenin faşist devletinin alçakça katlettiği,
Reklamları uzunca bir rejim muhalifi, ilerici Ermeni aydını Hrant Dink ve onun şahsında tüm
süredir yapılıyor. Albenili devrim ve sosyalizm şehitleri için yapılan saygı duruşu ile başladı.
logosu, sağda solda dolaşan Ardından dergi ve gazete temsilcileri konuya ilişkin görüşlerini
kaçak sürümleri ile çoktan açıkladılar.
ilgi alanımıza girdi Vista. Tüm panelistler, öncelikle saldırılara karşı birleşik devrimci bir
Vista 30 Ocak’ta pazara karşı koyuşun yalnızca acil bir ihtiyaç değil, aynı zamanda bir
çıkıyor. Belki yine birileri zorunluluk olduğunu belirttiler. En önemlisi de, onbinlerin sokağa
tekno marketlerin önünde bir döküldüğü Hrant Dink olayının da bir kez daha kanıtladığı gibi,
gece öncesinden sıra olacak böylesi bir mücadelenin muhataplarının devrimci güçler olduğu, bu
Vista’yı almak için. Belki bir nedenle de söz konusu birliğin devrimci ilke ve esaslardan hareket
kısmımız yine tezgah altı sürümlerle elde edecek bu son işletim sistemini. eden ve devrimci hedefleri olan bir birlik olması gerektiğinin altı
Ama unutulan bir noktayı uzmanlar hatırlatıyor: Şu anda kullanılmakta olan çizildi. Bu yönlü bir birleşik mücadelenin bizzat yaşamın içinde
bilgisayarların yüzde 50’si Vista’yı çalıştırmak için gerekli asgari sistem özelliklerine örüldüğüne dikkat çekildi. Bunun önemli bir gelişme olduğu ve tüm
sahip değil ve bu durum şirketlerde kullanılan bilgisayarlarda yüzde 90’a kadar çıkabilir. devrimci parti ve örgütlere düşen en önemli görevin bu gelişmeyi
Er ya da geç Vista’yı kullanmak isteyenlerin yeni işletim sisteminin piyasaya çıkışıyla kalıcı hale getirmek olduğu vurgulandı.
karşı karşıya kalacağı en büyük sorun; yeni bir PC mi satın almak mı yoksa var olan Panel verilen kısa aradan sonra, Odak ve Köz dergisi
bilgisayarın sürümünü Vista’ya uygun şekilde yükseltmek mi olacağına karar vermeleri. temsilcilerinin ve panele katılanların kişisel görüşlerini açıklamaları
Yaklaşık bir senedir piyasada farklı sürümleri dolaşan program, evimizdeki bilgisayarı ve panelistlere çeşitli sorular sormalarıyla devam etti. Dergi ve gazete
tam manasıyla çöpe yolluyor. İşte tekellerin kâr döngülerini hızlandırabilmek için kitleleri temsilcilerinin konuya ilişkin son sözlerini söylemeleri ve
kendilerine bağladıkları çirkin yöntemler. İşte tüketim kültürünün paraya para kazandıran dinleyicilerin sorularını cevaplandırmalarının ardından sona erdi.
açık işleyişi. İşte kapitalizm koşullarında teknolojik gelişmenin daha fazla kar, daha fazla Dikkate değer olan, tüm katılımcıların tartışmaya duydukları gözle
sömürü, daha fazla yıkım anlamına gelmesi... görülür ilgidir. Daha da önemlisi, daha iyi organize edilip daha hedefli
İnsanlık aldığı her nefesten bastığı her klavye tuşuna kadar, uyanmak istediği her bir hazırlık gerçekleştirildiği koşullarda, bu tür tartışma
sağlıklı mutlu sabahtan sağlıklı çevre koşullarına kadar sosyalizme muhtaçtır. Doğanın ve platformlarının çok daha verimli olacağı ve devrimci çevrelerin
insanlığın kaynaklarının verimlice, insanlığın çıkarları için kullanılacağı bir dünya için taraftarlarını daha olumlu biçimde etkileyeceği açığa çıkmıştır.
sosyalizm! Kızıl Bayrak/Paris
22 ★ K›z›l Bayrak 8 Mart’a hazırlanıyoruz! Sayı:2007/03 ★ 26 Ocak 2007

Küçükçekmece Emekçi Kadın Komisyonu 8 Mart’a doğru adımlarını hızlandırıyor…

“Yaflam›n oldu¤u yerde savaflaca¤›z!”


İstanbul İşçi gerçekleştirmeyi kararlaştırdık. Kadın sorununa
Kurultayı’ndan sonra bakışımızı, kadının mücadeledeki yeri ve önemini
önüne hedef olarak 8 Mart anlatan bir seminerin bu süreçte oldukça önemli
Dünya Emekçi Kadınlar olduğunu söyleyebiliriz.
Günü’nü alan ve bunun 25 Şubat günü Sefaköy’de gerçekleştirmek üzere
üzerinden 3 aylık bir plandığımız 8 Mart etkinliğimizi de emekçi kadın
etkinlik-eğitim programı komisyonumuzun çalışmalarından oluşan koro, tiyatro
hazırlayan Küçükçekmece ve şiir dinletileri ile birlikte hayata geçireceğiz.
Emekçi Kadın Komisyonu Etkinliğimiz ile birlikte bölgemizdeki emekçi
çalışmalarını sürdürüyor. kadınları 8 Mart mitingine, mücadelede saf tutmaya
Kurultay sonrası ilk çağıracağız.
toplantısında yürüttüğü Küçükçekmece Emekçi Kadın Komisyonu olarak
çalışmaları ve sorunlarını geçtiğimiz hafta yaptığımız son toplantıda, hem 8
değerlendiren Mart çalışmalarını denetlemek hem de
komisyonumuz hızla bu sorumluluklarımızı bir kez daha hatırlamak üzere
doğrultuda adımlar atmaya biraraya geldik.
karar verdi. İşçi ve emekçi İşçi Kültür Evi’nde gerçekleştireceğimiz panel için
kadınlara ulaşmanın, resim sergisi hazırlamayı önümüze koyduk ve son
emekçi kadınların hazırlıklarını planladık. Tiyatro ve koro çalışmalarını
toplumsal duyarlılıklarını ile şiir dinletisini değerlendirerek, 8 Mart şenliğimizin
artırmanın yol ve programını çıkardık.
yöntemleri üzerine bir Tartışmalarımızın bir diğer başlığı, bu yoğun süre
tartışma yürüttü. Bir cendere içerisinde sıkışıp kalan unutturma politikası olan televizyon aracılığı ile içerisinde herkesin üzerine düşen görevleri
emekçi kadınların evde, sokakta, işyerinde yaşadığı yarattığı kültürel bombardımanın etkisi altında aksatmadan yapması, çalışmalara katılarak güç
sorunları ortaya koymanın, onlarla birlikte olduğunu gördük. vermesi, etkinlikleri beslemesi kararı oldu. Bugüne
dillendirmenin, bunun araçlarını üretmenin 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü vesilesi ile Ocak ayı kadar yürütülen çalışmaların bölgemiz açısından
imkanlarını aradı. Diğer yandan, bu süre zarfında 8 sonunda bir panel hazırlama kararı aldık. 28 Ocak önemini değerlendirerek, bundan sonra daha verimli,
Mart Emekçi Kadınları Günü’nü tarihsel ve sınıfsal Pazar günü “Evde, sokakta, işyerinde, savaşta, daha profesyonel ve daha nitelikli çalışma yürütme
özüne uygun emekçi kadınlara nasıl daha iyi dünyada ve mücadelede kadın” temalı panelimizi iddiası ve daha çok sayıda emekçi kadınları
anlatabiliriz, çalışma ve etkinliklerimize gerçekleştireceğiz. Şair, tiyatro yönetmeni ve yazar saflarımıza kazanma hedefi ile hareket etmeyi
bölgemizdeki kadınları nasıl katabiliriz sorularının dostlarımızın katılacağı panel için son hazırlıklarımız önümüze koyduk.
yanıtını aradı. Bu tartışmalarla birlikte 3 aylık bir sürüyor. Emekçi kadınlar mücadeleye kazanmanın taşıdığı
program ortaya çıkardı. Ayrıca 4 Şubat günü ABD tarihindeki önemli büyük önem tartışmasızdır. Bu bilinçle hareket eden
İlk olarak, işçi kadınlara ve ev kadınlarına olaylardan birini, Amerikalı kadınların oy hakkı için komisyonumuz, çifte sömürüye maruz bırakılan işçi
ulaşmanın bir aracı olan bir anket hazırladık. Bu anket verdikleri mücadeleyi konu alan, bu mücadeleyi kadınları, geleceği güvencesiz bırakılan ev kadınlarını,
ile emekçi kadınların yaşam koşullarından ekonomik başlatan öncü kadınlardan Alice Paul Lucy Burns’ün eğitim hakkı elinden alınarak çocuk yaşta
durumlarına, öğrenim durumlarından ilgi alanlarına ve hayatını anlatan “Demir Çeneli Melekler” adlı filmin çalıştırılmaya mahkum bırakılan genç kızları
aile yaşantılarına kadar birçok bilgi edinmenin gösterimini gerçekleştireceğiz. sömürüsüz ve sınıfsız dünyayı yaratma mücadelesine
imkanına da ulaşmış olduk. Sefaköy’de anket Bu süre zarfında anket çalışmamızı sürdürerek, kazanmaya dönük çalışmalarını sistemli bir biçimde
çalışmasına başladık. Temel sorunların düşük ücretler, etkinliklerimizin duyurusunu yapacağız, sürdürecek, “Yaşamın olduğu yerde savaşmaya!”
işsizlik ve sağlık olduğunu gördük. Diğer yandan Şubat ayının ikinci haftası ise “Kadın sorunu” devam edecektir.
kadınlarımızın, burjuva ideolojinin uyuşturma ve başlıklı bir eğitim seminerinin sunumunu Küçükçekmece Emekçi Kadın Komisyonu

Uludağ Üniversitesi’nde soruşturma Yozlaşmaya karşı halk


terörü! toplantısı
Dönem başında gerçekleştirilen Yönetim okulda artan hareketliliğin
toplu taşıma zammı protestoları önünü kesmek istiyor. Bunun için Gülsuyu-Gülensu Yozlaşmaya Karşı Halk İnisiyatifi, 21
Uludağ Üniversitesi yönetimi soruşturmalara buşvurmakla Ocak Cumartesi günü Gülensu Çamlık Kıraathanesi’nde
tarafından soruşturma terörü ile yetinmiyor. Okul yönetimi bazı düzenlediği halk toplantısıyla kuruluşunu ilan etti.
karşılandı. arkadaşlarımızın ailelerine mektup Mahallede bulunan dernekler, siyasi partiler ve devrimci
Rektörlük tarafından 19 kişiye gönderdi. Mektupta şu ifadeler kurumların oluşturduğu Gülsuyu-Gülensu Yozlaşmaya Karşı
açılan toplam 22 soruşturma için öne yeralıyor; “bazı anarşi ve terör Halk İnisiyatifi adına yapılan toplantıda, diğer emekçi
sürülen gerekçeler şöyle: Ekim ayında odaklarının” üniversite içerisinde taban semtlerinde olduğu gibi Gülsuyu’nda da birçok olumsuz
“Büyükşehir Belediyesi binası önünde yakalamaya çalıştıkları, ilgili gelişmenin yaşandığı ifade edildi. Mafya, çeteleşme ve
kanunsuz yürüyüş yapmak”, Kasım öğrencinin de bu türden siyasi amaçlı uyuşturucunun, işsizlik ve yoksulluğa bağlı olarak arttığı
ayında “Büyükşehir Belediyesi eylemlere katıldığı... Bazı vurgulandı. Bu oluşuma tüm halkın güç vermesi istendi.
üstünde basın açıklaması yaptıktan arkadaşlarımıza ise yine ulaşım zammı Toplantıya katılan birçok emekçi mahalledeki sorunlara karşı
sonra belediyeye doğru kanunsuz protestoları nedeniyle dava açılmış çözüm bulunması gerektiğini ile getirdi.
yürüyüş yapmak ve eyleme müdahale durumda. Oluşum önümüzdeki dönemde ev ve kahve toplantıları,
eden kolluk kuvvetlerine karşı görevli Tüm bunlar bilinçli olarak dönem doktorların ve konusunda uzman bilim adamlarının katılacağı
memura direnme eylemi sonuna denk getirilmiş, etkinlikler gerçekleştireceğini duyurdu. Tüm halkı Gülsuyu-
gerçekleştirmek.” soruşturmaların savunma tarihi de Gülensu Yozlaşmaya Karşı Halk İnisiyatifi’ne katılmaya ve
İki farklı eylemden, aynı dönemde tatilin tam ortasına konulmuş. Ancak güç vermeye çağırdı. Toplantıya 80’i aşkın emekçi katıldı.
ve rastgele soruşturma açılması bu saldırılara gerekli yanıt verilecektir. BDSP/Gülsuyu
saldırının gerçek amacını gösteriyor. Ekim Gençliği/Bursa
Sayı:2007/03 ★ 26 Ocak 2007 Savaş örgütü NATO dağıtılsın! K›z›l Bayrak ★ 23

Bir emperyalist yeniden yapılandırma projesi: Geniş Ortadoğu İnisiyatifi-2

“Yeni NATO”
A. H. Yalaz

II
Birinci bölümde “Geniş Ortadoğu İnisiyatifi”nin NATO, artık eski NATO, “Soğuk Savaş” döneminin NATO’su
(GOİ) teori ve pratiğini, bu inisiyatife Arap
dünyasından ve emperyalist cepheden gösterilen değil. Devlet kapitalizminin niteliğini belirlediği Sovyet
tepkileri ele aldım. Bu bölümde, ABD’nin dünyayı tek
başına yönetme politik stratejisini gerçekleştirmeyi
bloğunun çöküşünden ve Varşova Paktı’nın dağıtılışından bu
amaçlayan küresel yeniden yapılandırmanın (16) ilk yana uluslararası arenada ve bu arada NATO’da çok şey
aşamasını oluşturan ve geniş bir politik coğrafyanın
yeniden yapılandırılmasını gerçekleştirmeyi değişti. NATO, emperyalist saldırgan bir askeri-politik güç
amaçlayan bu emperyalist projede “Yeni NATO”ya ve
Türkiye’ye verilmek istenen rolleri ele alacak ve bazı olma niteliğinin zayıflaması bir yana, daha da saldırgan ve
sonuçlar çıkaracağım (İkinci bölümün bu son alt
bölümüne gelecek sayımızda yer vereceğiz-KB).
dünya işçileri, ezilen halkları ve komünist ve demokrat-
*** devrimci politik güçler için daha da tehlikeli bir düşman
NATO, artık eski NATO, “Soğuk Savaş”
döneminin NATO’su değil. Devlet kapitalizminin durumuna geldi. Artık “sınır tanımayan” bir NATO var bütün
niteliğini belirlediği Sovyet bloğunun çöküşünden ve
Varşova Paktı’nın dağıtılışından bu yana uluslararası ülkelerin işçileri, ezilen halkları ve komünistlerinin
arenada ve bu arada NATO’da çok şey değişti. NATO,
emperyalist saldırgan bir askeri-politik güç olma
karşısında.
niteliğinin zayıflaması bir yana, daha da saldırgan ve
dünya işçileri, ezilen halkları ve komünist ve
demokrat-devrimci politik güçler için daha da tehlikeli
bir düşman durumuna geldi. Artık “sınır tanımayan”
bir NATO var bütün ülkelerin işçileri, ezilen halkları
ve komünistlerinin karşısında.
Yalnızca askeri bir örgüt değil, üye devletler
arasında ekonomik, politik ve askeri ilişkileri
güçlendiren bir araç da olagelen NATO, resmi
belgelerinde de, artık sadece üye devletleri korumakla
sınırlamıyor kendini, yeni görevler de üstleniyor.
Varlığını sürdürebilmesi için, NATO’ya, üye
devletlerin halklarının gözünde ve genel olarak dünya
politika sahnesinde “kabul edilebilir” ve oynanabilir
yeni roller aranıyor. NATO, yeni görevler üstlenmek
ve yeniden yapılandırılmak zorundaydı. Aksi durumda
askeri örgüt olarak gereksiz duruma gelir, politik
tartışma ve düşün üretme platformuna dönüşürdü.
NATO’ya verilen yeni görevler şu başlıklar altında
toplanabilir: önleyici diplomasi, kriz yönetimi, barışı
koruma, kolektif güvenlik. Önderleri ve savunucuları
açısından NATO’nun vurgulanması gereken yeni
somut görevleri uluslararası terörizme karşı savaşım,
kitle imha silahlarının ve bunları fırlatma araçlarının güçlerinin kara, hava, deniz birliklerini aynı anda ilgili görüşlerini ortaya koyduğu yazısında, 1999
yayılmasının önlenmesi, insan hakları ihlallerine karşı barındırması ve bunların tek bir komutaya bağlı Stratejik Kavramı’nın tanımladığı tehditlere
savaşım, barışı koruma gibi görevlerdir. Artık “coğrafi kılınmasıdır.” Üçüncü değişiklik, “kuvvetlerin ve değindikten sonra şöyle devam eder:
sınırlar” aşılmıştır. Artık “düşman” çeşitlenmiştir ve komuta merkezlerinin giderek Doğu’ya kaymasıdır. “ (...) Ancak daha yapılacak çok işimiz var. 11
dünyanın her yanında; ama özellikle enerji Özellikle Orta Avrupa merkezli kuvvetler ve Eylül olayları Müttefiklerimize ve İttifakımıza
kaynaklarının bulunduğu bölgelerde (!), her an onunla komutanlıklar giderek Doğu Avrupa’ya, Balkanlar’a yönelik tehditlerin her an ve her yönden gelebileceğini
karşılaşmak ve savaşmak zorunda kalmak olasıdır. ve Türkiye’ye doğru kaymaktadır.” (Stratejik göstermiştir. NATO’nun çeşitli askeri durumlarda
Dolayısıyla her an hazır ve uyanık olmak ve hızlı Araştırmalar Enstitüsü, NATO’nun Tarihi İstanbul uzun süreli operasyonları yürütebilecek dengeli,
müdahale güçlerini teyakkuzda tutmak zorunludur! Zirvesi ve Muhtemel Sonuçları, 2004, esnek, iyi teçhiz edilmiş kuvvetleri çok kısa süre
Yeniden yapılandırılan NATO’da silahlı kuvvetler, www.turksae.com ) içinde konuşlandırma yeteneğine bugün her
savunma ve caydırıcılık işlevlerini görecek istikrar NATO’nun ilgi ve etki alanı daha doğuya kayarken zamankinden daha çok ihtiyacı vardır.
güçleri ve karşılık verme ve müdahale etme işlevlerini NATO’nun askeri caydırıcılık rolünde ve “Amerika Birleşik Devletleri’nin yanında etkin
görecek acil müdahale güçleri olarak iki kategoriye harekatlarında da buna koşut değişiklikler olmaktadır. biçimde savaşabilmeleri için Avrupa kuvvetlerinin
ayrılmaktadır. NATO komuta yapısında da önemli Yukarıda işaret edilen üçüncü değişiklik, konumuz stratejik taşıma, modern hassas vuruş yeteneği ve
değişiklikler yapılmaktadır. İlk değişiklik, bakımından özellikle önemlidir. Aşağıda GOİ’de muharebe hizmet desteği gibi yeteneklere ihtiyacı
“caydırıcılığı yöneten hantal, kalabalık ve bürokratik Türkiye’ye biçilen ve Türkiye Cumhuriyeti’nin (TC) vardır (...)” (NATO Review, www.nat.int)
komuta yapısından, hızlı ve esnek hareketleri oynamaya hazır olduğu rol ele alınırken göreceğiz ki, NATO’nun kuruluşunu “gerektiren” gerekçeler
yönetecek komuta yapısına geçilme”sidir. Gerekli bu değişiklik Türkiye’yi bir ön-cephe ülkesi ortadan kalkmış olmasına rağmen NATO kendini
olmadığı düşünülen “birlikler ve üsler kapatılmakta, durumuna dönüştürmektedir.. dağıtmak yerine yeni “tehditler” ve düşmanlar
komuta kademeleri ve mevcut komutanlıkların sayısı ABD Dışişleri Bakanlığı’nın siyasi işlerden üreterek varlığını sürdürmeye çalışıyor. “Soğuk
azaltılmaktadır. İkinci değişiklik, birliklerdeki hava, sorumlu müsteşarı olan Marc Grossman, “Yeni Savaş” döneminin “düşman”ı belliydi. Bu dönem,
kara ve deniz komuta ayrımının kaldırılması ve Yetenekler, Yeni Üyeler, Yeni İlişkiler” başlığını dünya egemenliği için iki büyük emperyalist blok
“yaklaşık 9-10 bin kişiden oluşacak acil müdahale taşıyan ve Prag Zirvesi öncesinde ABD’nin NATO ile arasındaki emperyalist rekabet tarafından ayırt
24 ★ K›z›l Bayrak Savaş örgütü NATO dağıtılsın! Sayı:2007/03 ★ 26 Ocak 2007

ediliyordu. Bu tarihsel koşullarda, üye devletleri rakip NATO’nun temel amacının üye devletlerin güvenliğini önceden görülebilir koşullar altında etkili olabilecek
bloktan gelecek askeri saldırılara karşı savunma sağlamak olduğu vurgulanırken, güvenlik kavramı askeri yeteneklere sahip olunmasını gerektirmektedir.
NATO politikalarının odak noktası oldu.1989’dan ve bütün Avrupa’yı kapsayacak biçimde genişletildi. 3. Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliğinin NATO
özellikle Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılışından 1991 Stratejik Kavramı eski düşman güçlerle çatışma içinde geliştirilmesi. Bu Stratejik Kavrama göre,
sonra yalnızca uluslararası ilişkiler de değil, yerine işbirliğine vurgu yaptı. Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliğinin
kavramlarda da büyük değişiklikler görüldü. Artık 1999 Stratejik Kavramı, NATO devletlerine göre, geliştirilmesi süreci NATO, Batı Avrupa Birliği (BAB)
“düşman” değişmiş, buna koşut olarak da stratejik 1991 Stratejik Kavramının 21.yüzyılın gereklerine ve, eğer uygun düşerse, Avrupa Birliği (AB) arasında
kavramlar. Düşman artık ideoloji olarak “komünizm” yanıt verecek biçimde düzenlenmesiydi. (18) yakın işbirliğini gerektirir. 1999 Stratejik Kavramı,
ve devlet olarak “komünist” “Sovyetler Birliği” Yeni Stratejik Kavram, Avrupa’da genel bir savaş diğer şeylerin yanı sıra, bu sürecin, NATO’nun askeri
değildi. Uluslararası terörizm, uluslararası terörizmi tehdidinin ortadan kalktığı yönündeki 1991 Stratejik olarak katılmadığı durumlarda, Avrupa önderliğindeki
besleyen ve destekleyen devletler, köktenci politik Kavramı’nda ulaşılan sonucu doğrulamakla birlikte, askeri operasyonlarda ittifakın kaynak ve güçlerinin
İslam, kitle imha silahları ve hatta her türlü NATO üyelerinin ve Avrupa-Atlantik bölgesindeki kullanıma verilmesini olanaklı kılacağını da ileri
uluslararası belirsizlikti. “Düşman” kavramı değişmiş diğer devletlerin etnik çatışma, insan hakları ihlalleri, sürer. (NATO Handbook [NATO Elkitabı]: İttifakın
ve genişlemişti, NATO’nun stratejik kavramı da politik istikrarsızlık, ekonomik kırılganlık, terörizm, Stratejik Kavramı, www.nato.int).
değişmeliydi ve değişti de. kitle imha silahları gibi diğer risk ve belirsizliklerle 1999 Stratejik Kavramı, Rusya ve Çin gibi büyük
1949-1950’de geliştirilen NATO’nun ilk stratejisi karşı karşıya olduklarını vurguluyordu. NATO’nun kapitalist-emperyalist devletlerle dünya egemenliği
(17) bölgesel savunma için geniş-ölçekli operasyonlar 1991 stratejisinin ayırt edici özelliği, onun güvenlik için savaşımın yanı sıra, bağlaşık emperyalist devletler
stratejisiydi. 1950’li yılların ortalarında “kitlesel sorununa, tamamlayıcı politik ve askeri araçları içeren arsındaki çelişki ve anlaşmazlıkları denetim altında
karşılık” stratejisi geliştirildi. Bu kavram caydırıcılığa ve ittifakın amaçlarını benimseyen diğer devletlerle tutma unsurlarını da içeriyor.
vurgu yapıyordu. 1967 yılında bu stratejinin yerini işbirliğini de vurgulayan yaklaşımıydı. Bu kapsamlı (Devam edecek...)
alan “esnek karşılık” stratejisi, karşı tarafın herhangi yaklaşım 1999 Stratejik Kavramı’nın merkezi bir Notlar:
bir saldırının kabul edilemez riskler taşıdığını idrak özelliği olarak kalır ve aşağıdaki temel unsurları (16) Alışılagelmişin tersine “yapılanma” yerine
etmesini sağlamak için oluşturulmuştu. içerir: “yapılandırma” kavramını kullanıyorum; çünkü, söz
1991 yılının Kasım ayında Roma’da yapılan NATO 1. Transatlantik bağlantının korunması. Yeni konusu olan bilinçli-planlı olarak başlatılan ve
toplantısında yeni uluslararası duruma uygun düşen Stratejik Kavram, Avrupa ve Kuzey Amerika’nın yaşanan bir süreçtir.
yeni bir “Stratejik Kavram” kabul edildi. Yeni güvenliğinin ayrılmaz olduğunu ve bundan dolayı da (17) “The Strategic Concept for the Defence of the
“güvenlik” sorunlarıyla başa çıkabilmesi için Avrupa ve Kuzey Amerika arasında güçlü ve dinamik North Atlantic Area” (“Kuzey Atlantik Bölgesinin
NATO’nun esneklik ve hareket yeteneği gibi bir ortaklığın önemli olduğunu vurgular. Savunması İçin Stratejik Kavram”).
konularda revizyondan geçmesi gerekiyordu. NATO, 2. Etkili askeri yeteneklerin sürdürülmesi. Bu (18) Bu arada Macaristan, Polonya ve Çek
tarihinde ilk kez, stratejik kavramını kamuya açık strateji, caydırıcılık ve kolektif savunmadan kriz Cumhuriyeti’nin de üye olmalarıyla NATO
tartışmaya sundu.1991 Stratejik Kavramı’nda durumlarında girişilecek operasyonlara kadar uzanan genişlemişti.

Kitaplarımız...

EKSEN YAYINCILIK

Mollaşeref Mh. Millet Cd. 52/10 Fatih/İSTANBUL


Tel: (0 212) 621 74 52
Sayı:2007/03 ★ 26 Ocak 2007 2007’ye girerken... K›z›l Bayrak ★ 25

2007’ye girerken/3
III.
Türkiye ve Kürdistan 2006 yılı içinde önemli
gelişmelere sahne oldu; öyle ki bu gelişmeler, 2007 Özel savaş aygıtının iktidar üzerindeki hesapları ve
ve sonrasını da etkileme potansiyeline ve
eğilimlerine de sahiptir. Bu nedenle üzerinde özet
sonuçlarından en çok Kürt halkı ve emekçilerin, devrimci
olarak durmakta yarar var. sosyalist ve demokratların etkileneceği çok açıktır. Terör
2006 yılı içinde Türkiye, hem bölgesel ve
uluslararası gelişmelerden etkilendi, hem de kendi yasası ve diğer uygulamalar bunun açık kanıtıdır.
içinde önemli iç gerilimlere ve egemenler
cephesinde iktidar çekişmelerine konu oldu. Önce Dolayısıyla 2007 çok daha zorlu geçmeye adaydır. Bu,
uluslararası gelişmeler ve ilişkiler alanına kısa bir
göz atalım:
devrimciler açısından önemli bir değerlendirme konusu
Bir kez AKP hükümetinin çok önem verdiği AB yapılmalıdır! Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler
ile ilişkiler, gelinen noktada çıkmaza girdi. Gerçi
resmi düzeyde “Müzakereler” “8 Başlık” dışında öncesinde var olan baskı ortamının daha da yoğunlaşacağı
sürüyor olsa da paylaşılan ortak kanı, “AB treninin
kazaya uğradığı” yönündedir. Hükümet de eskisi kesin gibidir.
gibi bu konuda istekli değildir, bunu Erdoğan, “Irak,
AB’den daha öncelikli konu haline gelişmiştir”
sözleriyle ortaya koymuştur. AB ülkeleri ise bu olması gerektiğini belirten MİT şefi, bunların getireceğini düşünmektedir. Ama bir yandan da PKK
konuda parçalı bir görünüm sergilemekte, Türkiye yapılmaması durumda ayakta kalmanın bile bahanesini etkisizleştirmek ve boşa çıkarmak için
üzerinde yapılan hesaplar birbiriyle çelişmekte, zorlaşacağını anlatmaktadır. TC için bölge çapında adımlar atmaktadır. Koordinatörlük gibi, son
oyalama ve zamanla bu ilişkiyi özel bir statüye emperyal bir devlet olma arzusu ile Kürt sorunu günlerde Mahmur Kampı’na yapılan baskın gibi…
bağlama eğilimi ağırlık kazanmaktadır. karşısındaki katı inkârcı tutumu arasındaki çelişki, “Bağımsız Kürdistan tehdidi” ve Türkmen
Bu konuda tespit edilmesi gereken diğer bir ciddi bir handikap oluşturmaktadır. Bu arzu, aslında kartları da bu yaklaşımda etkin bir biçimde
nokta da iç politikada AB konusunun bir önceki yıla, daha radikal yeniden yapılandırmaları kullanılmaktadır. Özellikle Kerkük yoğun bir
yıllara göre daha alt düzeylere gerilemiş olmasıdır. gerektirmektedir, ama bu ise egemenler cephesinde biçimde gündemde tutulmakta, Türkmen temsilcileri
AB karşısında tutum, önemli bir ayrım noktasıydı ve sonun başlangıcı, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ankara’da ağırlanmakta, onlara “Konferanslar”
bu iç politika ve gerilimde kullanılan önemli bir kaderinin tekrarlanması kâbusu olarak yaptırılmakta, dahası Güney’e asker gönderme
“cepheleşme” noktasıydı. görülmektedir. Kürt sorununda en sıradan bir konusunda Meclis’e önergeler sunulmakta ve bu
Ama AKP hükümeti AB konusunda eski hızını “açılım” ile toptan çöküş arasında kurulan bu konuda Meclis’te gizli oturumda görüşme kararı
kesti, Genelkurmay ise günlük politika ve iktidar doğrudan ilişki, aynı zamanda stratejide darlaşmayı alınmaktadır. Belli ki TC, “tarihsel Musul-Kerkük
ilişkilerinde daha belirleyici bir noktaya geldi. getirmektedir. Bu, Güney’e yaklaşımda, Kuzey’de meselesini” daha çok kaşımaya, önemli bir iç ve dış
Unutmamak gerekir ki, dış bağımlılık ilişkileri iç izlenen katı inkâr ve imha sisteminde çok çarpıcı politika konusu yapmaya, bunun üzerinden Güney’e
politika ve iktidar ilişkilerinde gözetlenen, kollanan olarak kendisini yansıtmaktadır. ABD’nin Ortadoğu müdahale etme tehdidini canlı tutmaya çalışacaktır.
ve önem atfedilen bir konu olmuştur. AB ve ABD ile ve Irak politikaları ile arasında beliren ve Kerkük üzerinde koparılan fırtına, aslında, Güney
ilişkilerde iktidar odakları ve iktidar hesabı yapanlar giderilmesi hemen hemen çok güç olan çatlakların Kürdistan ve onun uzun vadede Kürt sorununa
her zaman destek arayışına girmiş, bu konuda nedeni budur! Bu, aynı zamanda TC’nin en büyük yapacağı etkilerinden dolayıdır! Daha önce ilan
uşaklıkta nefes kesen bir yarışa girmişlerdir. zaaflarından biridir. Büyük bir olasılıkla bu açmaz edilen “kırmızı çizgiler”den arta kalan Kerkük
Hükümete gelir gelmez AB konusuna öncelik veren onun başını bundan böyle de ağrıtacaktır. sorunu bir baskı, tehdit ve giderek savaş konusu
AKP, bunu bir yönüyle “dış destek” etkeni olarak Kısacası dinamik veya saldırgan emperyal yapılmak istenmektedir!
algılamış ve değerlendirmiştir. politika ile Kürt sorunu karşısındaki donmuşluk, ABD’ye rağmen Güney işgali mümkün mü?
ABD ile ilişkilerde 1 Mart tezkeresiyle başlayan, yani geleneksel çizgideki eğilmez bükülmez ısrar, Biraz zor! Ama bir işgal tehdidi ve bunun somut
Irak işgali ile süren ve Çuval Vakası ile derinleşen stratejik çıkmaza da işaret etmektedir. Bu büyük hazırlıklarıyla elde edilebilecek kazanımların
gerilimi aşmada Hükümet ve Genelkurmay bir yarış paradoks, aynı zamanda daha kanlı gelişmelerin de olduğunu da biliyorlar. Bunlar, Güney’deki
içine girdiler. En azından görüntü düzeyinde en önemli nedenlerinden biridir. ABD ile gelişmeleri sınırlandırma, ABD’yi bu konuda daha
ilişkilerde belli bir “iyileşme” gözlemlendi. Ama ilişkilerinde, bağımlılığın daha derinleşmesinde yine fazla kendi tezlerine yaklaştırma, Kerkük
Güney Kürdistan, Irak, İran ve Suriye konularında bu, önemli etkenlerden biri olacaktır. referandumunu erteletme ve böylece Kerkük’ün
politika farklılıkları devam ediyor. Bu farklılık, esas ABD ile yaşanan diğer bir diğer gerilim noktası resmi düzeyde Kürdistan’a bağlanmasını engelleme
olarak Kürt sorunu konusundaki “duyarlılığından” ise Güney’deki PKK varlığına karşı ortak ve etkili gibi hedeflerdir…
kaynaklanmaktadır. Parçalanan Irak, Güney’de mücadele etme konusudur. Açık ki TC, PKK Görüldüğü gibi Irak ve Güney’deki gelişmeler
kurulan Kürdistan, Kerkük üzerinde kurulmuş Kürt sorununu çözmek istemiyor. Çözmek isterse TC’nin dış ilişkilerini, ABD ile bağımlılık
egemenliği, TC’nin korkulu rüyalarıdır. Kürdistan İmralı’da altın tepside sunulan teslimiyet ve tasfiye ilişkilerini büyük ölçüde etkileme potansiyeline ve
konusunda ABD’yi kendi tezlerine yakın tutma, bu planını uygulardı. Ama Irak, Güney Kürdistan ve iç dinamiklerine sahiptir. Bunun iç politika, iç tartışma
bağlamda ellerindeki bütün kozları kullanma, en politikada PKK sorununun varlığını sürdürmesini ve hesaplaşmalara yansıyacağı da unutulmamalıdır!
tipik bağımlılık örnekleriyle en “kabadayı” şantaj istiyor. Özellikle Genelkurmay’ın duruşu budur! Hatta iç politikada Güney ve Irak’taki gelişmeleri
yöntemlerini iç içe kullanma çabası içindedirler. Bu Güney ve Irak politikasında daha etkin bir konum kendi varlık ve gelecek sorunlarıyla yakından
bağlamda ABD emperyalizminin saplandığı Irak elde etmek için kullanılan kartların başında PKK bağlantılı olarak değerlendirdiklerini, bunun
batağının kendisinin hareket zeminini genişlettiğini bahanesi gelmektedir. Bu konuda yoğunlaşan önümüzdeki aylarda daha yoğun tartışmalara konu
düşünmektedir. Gücünün ve sınırlarının, aynı talepleri karşılamak için ABD, “PKK ile mücadele olacağını hemen vurgulamamız gerekiyor.
zamanda olanaklarının ve kozlarının da farkındadır. özel koordinatörlüğü” uygulamasına geçti. Ama İran ve Suriye ile ilişkiler konusunda da TC,
Bunları en etkin ve sonuç alıcı tarzda kullanmanın gelinen noktada bu da kendilerini tatmin etmiş ABD ile belli yönleriyle çelişmektedir. Buna
hesabı, tartışması ve mücadelesi içindedir. 80. değildir. Çünkü onların kafalarındaki hesap, Hamas’a karşı alınması gereken tutum konusunu da
kuruluş yıldönümü vesilesiyle MİT Müsteşarı’nın Güney’e askeri müdahale ve Güney üzerinden Irak eklememiz gerekir. TC’nin kaygısı, Irak ile bozulan
yaptığı açıklama bu eğilimi çok net olarak ortaya politikasında etkin söz sahibi olmaktadır. ABD de bölgesel dengelerin tümden ve içinden çıkılmaz bir
koymaktadır. Etkin ve atak, “bekle-gör” bunu bilmektedir, bu nedenle aralarında taktik bir kaosa dönüşmemesidir!
politikalarıyla zaman öldürmeyen, kendini global mücadele sürmektedir. Öyle anlaşılıyor ki ABD, Bu çelişkilerle birlikte TC’nin ABD ile en üst
gelişmemelere göre yeniden yapılandıran ve politik TC’nin doğrudan ve etkin bir biçimde Irak ve Güney düzeyde ve her alanda var olan işbirlikçi ilişkilerini
olarak yenileyen, ekonomisi, diplomasisi ve askeri politikasına taraf olmasını istemiyor, bunun, Irak daha da derinleştirmek istediği, bunun için her
gücüyle, etkili istihbarat örgütüyle bir bölge devleti dengelerini daha da içinden çıkılmaz hale fırsatı değerlendirdiğini de vurgulamamız gerekir.
26 ★ K›z›l Bayrak 2007’ye girerken... Sayı:2007/03 ★ 26 Ocak 2007

Lübnan’a asker gönderme bunun en son örneklerinden


biridir. Yine daha önce İncirlik Üssü ile ilgili yapılan

Kendi ufla¤›n› asmak!


anlaşma bunun başka bir somut örneği olmaktadır.
TC’nin diğer dış politika ilişkileri bu iki ekseni, ABD
ve AB eksenlerini tamamlayıcı niteliktedir.
İç politika konusuna gelince kısaca şunların altı
çizilebilir: Mumia Abu-Jamal
Esas iktidar odağı olan Genelkurmay, AB ile uyum
yasaları çerçevesinde en azından bazı mevzilerde Saddam Hüseyin suçlarından
gerilemiş, psikolojik üstünlükte gedikler almaya dolayı Washington’daki
başlamıştı. Ne var ki 2005’te başlatılan sistemli ve planlı emperyalist finansörlerinin
atakla Genelkurmay eski konumunu yakaladı, dahası esas gözünden düşmedi. Tam tersine;
iktidar odağı olduğunu bir kez daha her kesime gösterdi. onların kararları doğrultusunda
Bunu “darbe” olarak tanımlayanlar az olmadı. 2005’in iş görüyordu.
sonbaharında Şemdinli’de ortaya çıkan ve bir ucu şimdiki
Genelkurmay başkanına kadar uzanan kontrgerilla yapısı, Aynı zamanda ABD’nin
Büyükanıt ve ekibini tasfiye etmede kullanılmadı. silahlı kuvvetlerinin
Tersine, anılan ekip çok daha hızlı, atak ve baskın başkomutanı da olan Başkan
davranarak bu olayı hükümeti geriletmede ve iktidar George W. Bush Irak’taki isyan
kavgasında önemli bir kaldıraç haline getirdi. Burada bölgelerine daha fazla asker
kullanılan en temel etken, PKK oldu. Zaten 2004 gönderme kararı aldı.
ortalarında alınan “yeniden savaş” kararında Washington’daki emperyalist
Genelkurmay’ın iç politika hesapları belirleyici etken finansörlerinin gözünden düşen
olmuştu. O tarihten bu yana Genelkurmay, günlük ve Irak’a yönelik hareketin
politikadaki ağırlığını adım adım, deyim uygunsa sembolik figüranı olan Saddam
“alıştıra, alıştıra…” ortaya koymuştur. 2006 yılında bu Hüseyin’i kısa süre önce,
ağırlık çok daha net hissedilmiş, daha da ağırlaştırılan hakaretler eşliğinde Muktada El
terör yasasındaki değişikliklerle bu sürecin hukuki Sadr’ın Şii Mehdi ordusu
cephesi tamamlanmış, devrimci demokrat ve yurtsever mensubu maskeli cellatlarına
basın üzerindeki bastırıcı uygulamalar, F tipi idam ettirdi.
cezaevlerindeki ağırlaştırılmış tecrit ve baskılarla özel Saddam, ne muhalif Şiiler’i
savaş terörü her alanda daha da boyutlandırılmıştır. öldürmesinden, ne de kendi halkına yaptığı başladı. ABD ise Irak’ın savaşı
Şemdinli Çetesi ile ilişkileri açığa çıkan zamanın Kara işkenceden dolayı idam edildi. Yargılandığı yaygınlaştırması için Kuveyt ve Suudi
Kuvvetleri Komutanı Büyükanıt tasfiye edilmek yerine olaylarda bile ABD temsilcileri ellerini sıktılar, Arabistan gibi müvekkil devletlerin Irak’a
ağırlığını ortaya koymuş, hükümete boyun eğdirmiş ve kucaklayıp şakalaştılar. Bağdat’ın bu sevilen kredi vermelerini sağlıyordu. ABD rejimi
TC’nin militarist ve özel savaşçı kimliğini bir kez daha misafirleri arasında Ronald Reagan hükümeti (1988 yılında kimyasal saldırılarda da
doğrulatmıştır. Hükümet de boyun eğmekten, özel savaşta içerisinde yer alan Donald Rumsfeld de vardı. kullanılan) “tarlaları ilaçlama sistemi ile
ondan geri kalmamaya özen göstermiştir. Hatta tayin ve O da Saddam Hüseyin ile anlaşmalar imzaladı donatılmış” helikopterler ihraç etti, Dow
terfi ayı olarak bilinen Ağustos ayında Askeri Şura ve ABD ürünü olan kitle imha silahlarına Chemicals tekeline yine sonradan insanlara
sonuçlanmadan Büyükanıt’ı Genelkurmay Başkanı yapan varana kadar savaş malzemesi gönderdi. karşı kullanılan kimyasal ürünlerini ihraç
kararnameyi imzalamıştır. Genelkurmay Başkanı olduktan Eğer Saddam insanlığa karşı suç işlemiş etmesine izin verdi. Iraklı pilotların ABD hava
sonra Büyükanıt her konuda görüş açıklamış, hükümeti ise, ya onu yönlendiren ve teşvik eden çok kuvvetleri subayları tarafından (1986 yılında)
sert ve azarlayıcı demeçlerle aşağılamakta bir sakınca sayıdaki Amerikalı ne olacak? Ülkesini desteklenmelerine müsaade etti ve Irak
görmemiş, tersine bunu iktidar mücadelesinin bir parçası silahlarla donatan ve böylece muazzam kârlar roketlerinin menzilinin uzatılmalarını sağlayan
haline getirmiştir! elde eden batılı silah şirketlerine ne olacak? teknolojinin (1988 yılında) ihraç edilmesini
Bu iktidar hesaplaşması devam etmektedir. Özellikle Saddam Hüseyin’i İran’a karşı kışkırtmış onayladı. Ekim 1987 ve Nisan 1988 yılında
Cumhurbaşkanlığı seçimleri üzerinde bunun daha da olan, ve komşu ülkeye karşı o uzun ve vahşi ABD’nin bizzat kendisi İran gemi ve petrol
yoğunlaşacağı kesin gibidir. Belli ki Genelkurmay savaş süresince silah nakliyatını güvence altına rafinerilerine saldırı gerçekleştirdi. “Bu yardım
kendileri açısından kritik bir makam olarak gördükleri bu alan; Iraklı Şii çoğunluğu korkunç ve teşvik etmek değilse nedir”?
makamı AKP ve özellikle R. Tayyip Erdoğan’a hükümdarlığı ile baskı altında tutmasına göz Bir dönemler Irak’ı silahlandıranlar şimdi
kaptırmama kararında görünüyor. Bundan dolayı yasal ve yumanların, onu tam da kendisinden hep bir ağızdan ülkeyi lanetleyip, birini
yasadışı her türlü yolun deneneceği, ortamın daha da beklenilenden dolayı ölümle cezalandırması Şiiler’e, birini Kürtler’e ve birini de Sünniler’e
gerileceği çok açıktır. Bu yöntemlerin içinde önemli sindirilmişliğin göstergesidir. olmak üzere üçe bölmek istemekteler. Irak
kişilere karşı politik suikastlar var ki bunlar, şimdiden Saddam Hüseyin 1982 yılındaki insan halkının kaderi ve “demokrasiyi götürmek”
gündeme getirildi. Ermeni yazar ve gazeteci Hrant hakları ihlalinden dolayı ölüm cezasına onları bir nebze olsun ilgilendirmemektedir.
Dink’in hunharca katledilmesi, bir yönüyle anılan süreç çarptırıldı. O zaman neden ABD 1984 yılında Irak halkının iradesini kabullenmek ABD ya
ve beklentilerle bağlantılıdır! Tabii bu cinayetin çok daha onun rejimi ile diplomatik anlaşmalar da batının çıkarlarına zıttır.
önemli boyutları ve hedefleri vardır. En başta, imzaladı? 2003 yılında New York’ta “Behind ABD, neredeyse bir milyon insanın
kendilerinden olmayan halklara ve muhaliflere bu the Iraq” adı altında ilginç bir kitap yayınlandı. yaşamına mal olan İran’a karşı savaşta Saddam
topraklarda yaşam hakkı olmayacağı mesajı kanlı bir Kitapta, Hindistanlı aktivist grup Research Hüseyin’e tam destek sunmaktaydı. Irak
biçimde verilemek istenmiştir. Bu mesaj, aslında TC’nin Unit for Political Economy (RUPE), ABD’nin başkanının kudreti o kadar arttı ki, istediğini
özü, kuruluş felsefesi ve kendini sürdürme tarzından Irak ile ilişkilerini, Irak ordusunun İran’a karşı yapabileceğini sandı. İsteğini yapma
başka bir şey değildir! Cinayet sonrası her düzeyde dile kimyasal kullandığı BM tarafından tastik ayrıcalığının sadece ABD imparatorluğuna ait
getirilen üzüntü mesajları, timsah gözyaşları olarak edildiği halde, yeniden geliştirildiğini olduğunu anlamamıştı galiba.
değerlendirilmelidir! anlatıyor. Gerçekten de 1986 yılında BM Bu boyutta bir savaşı başlatmak; yarım
Özel savaş aygıtının iktidar üzerindeki hesapları ve Güvenlik Konseyi’nin Irak’ı İran ordusuna milyondan fazla insanın ölümüne neden olmak;
sonuçlarından en çok Kürt halkı ve emekçilerin, devrimci karşı kimyasal silah kullanmaktan ötürü yabancı bir ülkeyi işgal etmek için bahaneler
sosyalist ve demokratların etkileneceği çok açıktır. Terör mahkum etme girişimi ABD tarafından veto uydurmak; halkını işkenceden geçirmek;
yasası ve diğer uygulamalar bunun açık kanıtıdır. edilerek engellenmişti. Felluca gibi kentleri harabeye çevirmek;
Dolayısıyla 2007 çok daha zorlu geçmeye adaydır. Bu, RUPE grubu İran’a karşı savaşta Irak’ı ülkenin üçe bölünmesi riskine yolaçmak ve
devrimciler açısından önemli bir değerlendirme konusu silahla donatmanın ne kadar kârlı olduğunu bütün bölgeyi harabeye çevirmek, bütün
yapılmalıdır! Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler izah ediyor: “O dönem Irak ile canlı ticaret bunları da dünya kamuoyuna “kurtarma”
öncesinde var olan baskı ortamının daha da yoğunlaşacağı gerçekleştirilmişti”. İngiltere de Fransa gibi olarak lanse etmek; bunu sadece ABD
kesin gibidir. Irak’a silah satışı yapan en önemli ülkelerden yapabilirdi.
(Devam edecek…) biri oldu. Irak, Portekiz, Fransa ve İtalya’dan Çeviri: J. Özgür
23 Ocak 2007 uranyum ithal ediyordu ve Almanya’nın (Junge Welt’in 13/14 Ocak ‘07 tarihli
SOSYALİST-ŞOREŞGER yardımı ile de uranyumu zenginleştirmeye sayısından alınmıştır...)
Sayı:2007/03 ★ 26 Ocak 2007 Liselilerin Sesi’nden... K›z›l Bayrak ★ 27

Burjuva eğitim sistemi gençliğin gelecek özlemini öğütüyor!

Gelece¤imiz için mücadeleden


baflka bir yol yok!
Sermaye iktidarının ihtiyaçları Liseli gençlik için geleceksizlik, burjuvazi
çerçevesinde şekillenen burjuva eğitim için rant alanı: ÖSS
sistemi belirgin bir biçimde
çürümektedir. Bu çürümenin bugün ÖSS sistemi eğitim sisteminin bütününde yaşanan
geldiği düzey öylesine içler acısıdır ki, çürümenin özü ve özetidir. Her sene ÖSS sonuçlarının
sermaye iktidarı dahi sorunun üstünü açıklanması ile beraber başarılı gençler listesi, başarılı
kapatabilme olanağından yoksundur. İlk okullar listesi, başarılı şehirler listesi gibi türlü türlü
ve orta öğretim için geride kalan birinci listeler oluşturulmaktadır. Halbuki bu listelerde
dönem, burjuva eğitim sisteminin başarılı gençlerin isimlerinin değişmesinin dışında, bu
ürettiği sorunlar silsilesini çarpıcı bir gençlerin özgeçmişleri de dahil her şey her yıl aynı
biçimde açığa çıkartmıştır. Bütün bir kalmaktadır. Anadolu Liseleri, Fen Liseleri ve Özel
dönem boyunca gazetelerin 3. Liseler en başarılı liselerken, meslek liseleri ve düz
sayfalarında yer alan haberlerden lise öğrencileri her yıl ÖSS sonuç belgesi ile beraber
TÜSİAD ile AKP arasındaki çatışmalara fabrika kapılarında iş aramak zorundadır. Anadolu
varan bir genişlikte ele alınabilecek bu Liseleri, Fen Liseleri ve Özel Liselerde okuyan
sorunlar yumağı esasta bizler açısından öğrencilerin başarıları allanıp pullanırken, esasında
bildiğimiz sorunların yeni örneklerinden meslek liselilerin ve düz liselilerin “başarısızlıkları”
ibarettir. Karne telaşının yaşandığı şu yüzlerine vurulmuş oluyor. Sınav sonuçlarına göre en
günlerde bu örneklere dönüp bakmak, başarılı iller Antalya, İzmir, Ankara vb. Son sıradakiler
burjuva eğitim sisteminin sınıfta ise her zaman Hakkari ve Ardahan. Kürt illerinde
kaldığını ilan etme imkanını veriyor bizlere. bu alan “kamu yararı için hizmet üreten” bir alan
yaşanan başarısızlığın sonuçları neredeyse “Kürt
olmaktan çıkarılarak, özel girişimin temel rol
gençlerinin kavrayışından kaynaklanmaktadır”
Ayrıcalıklı sınıflara ayrıcalıklı derslikler oynayacağı bir alan haline getirilmektedir. Bunun
dercesine derin bir suskunlukla karşılanıyor. ÖSS,
doğrudan sonuçları ise; devletin eğitim
başarının, hatta zaman zaman zekanın bile kriteriymiş
Kapitalist sistemin özünde var olan sınıfsal harcamalarından elini çekmesi, okulların ticari bir
gibi lanse edilirken, liste başındaki “zeki” çocukların
eşitsizlik, toplumsal yaşamın her alanında kendini yapıya kavuşturulması ve sayıları mantar gibi artan
“başarılarının” arka planı görmezden geliniyor. Oysa
ortaya koyar. Sağlık, eğitim, barınma gibi insanın özel okulların kurulması olmaktadır. Katkı payı, karne,
bu okullarda okuyan öğrencilerin neredeyse tümü özel
temel ihtiyaçları arasında sıralayacağımız başlıklar da yakacak vb. paraları, eğitim sisteminde yaşanan bu
öğretmenlerden ders alan ve ücretleri milyarlarca lirayı
bu eşitsizlikten payını alır. Bugün geniş işçi ve emekçi dönüşümün sonuçlarıdır.
bulan dershanelere giden öğrenciler. Her türlü imkana
kesimler devlet hastanelerinde bütün bir günlerini Geride bıraktığımız dönemde de devlet okullarında
sahip, ders çalışmak dışında hiçbir sorumluluğu
kuyrukta geçirirken, bir azınlık özel hastanelerin geçmiş dönemlerde olduğu gibi zorunlu bağışlar
olmayan, tabiri yerindeyse “tuzu kuru” çocuklar.
ayrıcalıklarından yararlanır. İçinde yaşadığımız toplanmış, yapılan bağışın miktarı; kayıtları, okunacak
Üzerilerinde dershanelerin reklamları ile
şehirlerin en temiz, en güvenli, en ferah sokakları da sınıfı, öğrencinin göreceği muameleyi belirlemiştir.
televizyonlarda poz veren bu “başarılı gençlerin”
yine aynı bir avuç azınlığa ayrılmıştır. Doğal olarak bu Okullar ödenek eksikliğinden yakınırken, Milli Eğitim
başarılarının gerisinde de sıraladığımız bu yaşam
azınlığın çocuklarıyla, işçi ve emekçi çocuklarının Bakanı pervasızca “bütçe olsa annem de bu işi
koşulları yatıyor. Düz lise ve meslek lisesi öğrencileri
aynı okulda, aynı sırada yan yana oturmalarını yapardı” diyerek, devletin sistemli özelleştirme
derslerine girecek öğretmen dahi bulamazken,
beklemek, diğer farklılıkların kendisini görmezden politikalarını yoksulluk edebiyatı yaparak
mevcudu yüzlere yaklaşan sınıflarda büyük çoğunluğu
gelmeye çalışarak, kendimizi kandırmak olacaktır. geçiştirebileceğini düşünmektedir.
stajyer öğretmenlerle görülen “dersler” orta yerde
Doğaldır ki güzel evlerde oturan, özel sağlık Özetle eğitim alanında yaşanan ticarileşme bu
duruyorken, Kürt illerinde eğitimin niteliği bir kenara
hizmetlerinden yararlanan, bizlerin yaşadığı daha nice alanda sınıfsal ayrışmayı derinleştirmektedir.
ders görülecek okul binası yokken, gönül rahatlığı ile
sorunla hayatları boyunca karşılaşmamış kesimler Geçmişten beri bu ayrışma, özel kolejler, Anadolu
“en başarılı liseler” sıralaması yapmak ikiyüzlülük
eğitimin de ayrıcalıklısına sahip olacaklardır. Bu liseleri, meslek liseleri üzerinden tanımlanabilirken,
değildir de nedir?
haliyle eğitim alanında yaşanan fırsat eşitsizliği son günlerde İzmir’de bir ilk öğretim kurumunda
Eğitimde fırsat eşitsizliğinin sonuçlarını başarı ve
dönemsel bir sorun değil, kapitalizmin temel eşitsizlik “parayı veren öğrencilere dağıtılan kokart” örneği ile
başarısızlık listeleriyle açığa çıkartan ÖSS’nin sonucu
sorununun yansımasından ibarettir. aynı okul binası içerisinde bile gözlemlenebilir
esasında baştan belirlidir. Üniversitelerin kapıları artık
Ancak günümüzde neo liberal politikaların olmuştur. İzmir’de yaşanan bu olayın basına
işçi ve emekçi çocuklarına kapatılmıştır. Doğal olarak
uygulamaya konulmaya başlanması ile beraber yansımasıyla beraber mantar gibi çoğalan örnekler ise
onlar zaten bir sıfır yenik başladıkları ÖSS yarışında
eğitimde fırsat eşitsizliği hiç olmadığı ölçüde sorunun bugün geldiği düzeyi gözler önüne
arayı kapatabilme “lüksüne” sahip değillerdir.
derinleşmiştir. Eğitimin ticarileşmesi süreci ile birlikte sermektedir. İstanbul’da Gazi, Kartal gibi semtlerdeki
Sermaye iktidarı da işçi ve emekçi kesimlere
bu alanda yaşanan dönüşümler, işçi ve emekçi ilk öğretim okullarında araç gereç donanımı, koşulları,
mensup gençliğin üniversite hayalini bir lüks olarak
kesimlerin yararlanabildikleri eğitimin niteliğini, öğrenci sayısı farklı sınıflar oluşturulmuştur. Aynı okul
görür. Bu alanda yapılabilecek her türlü değişikliğin
eğitimden yararlanma koşullarını ve süresini ve doğal binası içerisinde alt katta öğrencilerin özel sıralarda
de bu yüzden karşısında yer almakta hiçbir çekince
olarak başka bir dizi iktisadi etkenle beraber eğitim oturduğu, perdesinden panosuna kadar hiçbir
duymaz. Artık ağızda sakıza dönmüş olan meslek
süreci sonrası yaşam koşullarını belirlemektedir. ihtiyacının unutulmadığı sınıflar, üst katta ise bir
liselilerin katsayı sorununa ilişkin son dönemde
Eğitim hizmetini kamusal bir hizmet, eğitim sırada üç öğrencinin dirsek dirseğe oturduğu,
yürüyen tartışmalar ortadadır. TÜSİAD’ın bu konuya
hakkını parasız bir hak olmaktan çıkartan bu tuvaletten bozma sınıflar… Elbette bu sınıfların
ilişkin bütün tartışmalara toplumsal ihtiyaçlar
dönüşümleri somutladığımızda, karşımıza paralı öğrencileri kurayla belirlenmiyor. Ailesi parayı veren
maskelemesi altında türetilmiş “kalifiye eleman
eğitim, özel liseler, zorunlu bağışlar ve bu yılın düdüğü çalıyor!
ihtiyacı” yanıtı bunun açık bir göstergesidir.
başında medyatik olan “ayrıcalıklı derslikler” Kısacası burjuvazi için eğitim, ticari bir iştir. Doğal
Geleceği üniversite kapısının arkasındaymış gibi
çıkmaktadır. olarak ticari iş ilişkisi çerçevesinde öğrenciler müşteri,
gösteren burjuvazi, işçi-emekçi çocuklarının yüzlerine
Binlerce eğitim emekçisi, yüzbinlerce öğrenci ve burjuvazinin kendisi tüccar, öğretmenlerse ara
kapıları bir bir kapatırken, aynı zamanda onları
binlerce eğitim kurumu ile orta öğretim burjuvazi için elemandır. Ticaret kurallarına göre şekillenen bir
geleceksizlikleri ile ya da sermayenin ihtiyaçlarına
iştah kabartıcı bir kâr alanı durumundadır. eğitim sistemi içerisinde ise fırsatları yaratan, koşulları
göre şekillenen gelecekleriyle barışmaya zorluyor.
Burjuvazinin değişen ihtiyaçlarının bir sonucu olarak belirleyen elbette paranın miktarı olacaktır.
Kazananların ve kaybedenlerin baştan belli olduğu
28 ★ K›z›l Bayrak Liselilerin Sesi’nden... Sayı:2007/03 ★ 26 Ocak 2007

bir sınav sistemidir ÖSS. Son ÖSS sonrasında yapılan


açıklamalarda, sınava giren her 9 kişiden yalnızca 1’inin
bir üniversiteye kayıt yaptırmaya hak kazandığı
belirtilmiştir. Biz bunun üzerine bir veri daha ekliyoruz: Bu
Havaya inat şarkı söylemek...

Bertolt Brecht
9 kişiden üniversiteye hangi şanslı kişinin gireceği önden
belirtilmiştir. Peki bütün sonuçları baştan sona belli olan
bir sınav neden yapılmaktadır? Bu sorunun yanıtı çok
basittir aslında. Her yıl sınava giren öğrenci sayısı
milyonları bulmaktadır. Ve bu milyonlar sermaye iktidarı
için büyük bir rant alanı oluşturmaktadır. Gelecek hayalini Şarkı söylemek gelir mi insanın
satılığa çıkartmış olan sermaye iktidarı; dershanelerle, test dilinden şimdi, karanlık havalarda şarkı
kitaplarıyla, sınav başvuru parası, form parası gibi başka söylenir mi? Zaman her şeyi unutturuyor
başka kalemlerle maliyeti sıfır olan bu gelecek hayali işte… Onca yaşanmışlık, tarihe, düne,
üzerinden cebini doldurmaktadır. İşte, burjuvazinin büyük bugüne damgasını vuran olaylar masal
rant alanı ÖSS, liseli gençlik için geleceksizliğin gibi geliyor şimdi. Tarih tanıklığı kadar
belgelenmesi dışında bir anlam taşımamaktadır. kirli, tarih olayları kadar yalan, tarih
kalem kadar kılıç! Oysa gerçekler de
Uyuşturulmuş bedenlerde açığa çıkan şiddet vardır tarihe inat, gerçekleri yazan
kalemler de vardır kılıçlara inat! Bu kent
12 Eylül’den bu yana gençlik sorununu çözmeye çalışan içini ısıtmıyor, hava sisli ve soğuk.
sermaye iktidarı, kısa vadede bu “baş ağrısı”na geçici Sanki bütün şehir birden yanıyor ve
çözümler bulabilse de (apolitikleştirerek, baskı ve terör dumanı bize ulaşan. Tank sesleri,
aygıtlarıyla sindirerek vb.), uzun vadede çözüm üretme tüfeklerden çıkan seslerin oluşturduğu
imkanına sahip değildir. Bu ise onun daha da orkestra şehrin radyosundan
gericileşmesini koşullamaktadır. yankılanıyor. Müzik eşliğinde
Bugün liselerde söz konusu olan; ezbere dayalı, hayal dizeleriyle tanışıyoruz… Savaş
gücünü ve düşünmeyi sınırlayan, duyarsız, tepkisiz, ortasında, savaşın içinden dizeleriyle
kişiliksiz bireyler yetiştirmeye programlı bir eğitim ayakta kalıyoruz. Savaş yıllarına rağmen
sistemidir. Bunu eğitim müfredatının bütününde şiirlerinde hep umut var. Müziği
görebilmek mümkündür. Felsefe dersi içi boşaltılarak bir anlamsız kılan bir umut var hem de.
ezber dersi haline getirilmiştir. Tarih dersinde, faşist- Aslında anlamsızlığın içindeki nedenleri
kafatasçı (bunu “Milli tarih” ismi tüm açıklığı ile ortaya anlatan dizeleriyle savaşlara meydan okuyor o! “İyi insan olacağınıza,
koymaktadır) çarpık bir tarih bilinci kazınmaktadır genç “Doğrudur yıldırımın düştüğü, yağdığı öyle bir yere götürün ki dünyayı, iyilik
insanların beyinlerine. Biyolojide Evrim Teorisi’nin yağmurun, beklenmesin!
üzerinden atlanıp, yaradılış inancı uzun uzun Bulutların rüzgârla sökün ettiği. Özgür insan olacağınıza,
anlatılmaktadır. Din derslerinde kader inancı işlenmektedir, Ama savaş öyle değil, savaş rüzgârla öyle bir yere götürün ki dünyayı,
vb... Ders kitaplarında kadın vücudunun sansüre gelmez; kavuşsun özgürlüğe herkes,
uğratılması, evrim teorisinin ders kitaplarının dışına Onu bulup getiren insanlardır. özgürlük sevgisi geçersiz olsun!
atılması, Pinokyo’nun yeniden kaleme alınması gibi Duman tüten topraktan bahar boyunca, Akıllı insan olacağınıza,
başlıklarsa 2006-2007 eğitim-öğretim döneminin bize Dökülüp yükselir birden gökyüzü. öyle bir yere götürün ki dünyayı,
hediyesidir. Ama barış ağaç değil, ot değil ki akılsızlık zararlı olsun!”
Son günlerde gazetelerin 3. sayfa haberlerinde sıkça yeşersin: Brecht birçok kez sınır dışı edilip, birçok
rastladığımız okul önü kavga, okul içi uyuşturucu partisi Sen istersen olur barış, istersen kez ölümle burun buruna gelmiştir. Tüm
haberleri burjuvazinin düzene uygun kafalar yetiştirme çiçeklenir.” şiirlerini sürgünde yaşadığı yıllarda yazmış ve
projesinin sonuçlarından zaman zaman kendisinin bile Bertolt Brecht, Almanya’nın taşra tüm şiirlerini antifaşist mücadeleye adamıştır.
ürktüğünü göstermektedir. Liselerde uyuşturucu madde kentlerinden Augsburg’ta doğar. Orta 1935’de Alman vatandaşlığından çıkarılmıştır.
kullanımı her geçen yıl bir öncekine oranla %100’lere öğrenimini Almanya’nın savaşa hazırlandığı Almanlar’ın Danimarka’ya girmeleri üzerine
varan artış göstermektedir. Derin bir geleceksizlik girdabı yıllarda geçirir. İlk edebi girişimi lisede Alman oradan Finlandiya’ya ve oradan da ABD’ye
içerisinde sıkışan gençlik, çözüm arayışını kendi kendisini milliyetçiliğini küçük düşüren bir denemesidir sığınmıştır. Bu süre zarfında oğlu savaşta Doğu
uyuşturmakta görmektedir. Okullarda yaşanan şiddet ve karşılığı bir kınama cezasıdır. Aldığı kınama Cephesi’nde ölmüştür. ABD’deki oyunu
olaylarındaki artış da dikkat çekici bir düzeydedir. Milli cezaları pek bir işe yaramaz ve lise yıllarında “Galileo Galilei” Amerikan karşıtı bulunup sınır
Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in her zamanki kayıtsızlığı şiirler yazar. Şiir yazmasının yanı sıra hep dışı edilmiş, oradan İsviçre’ye gelmiş ve daha
ile “her okulda bir olay olmadıkça konunun ciddiye alınır sınıftan yana bir duruşu vardır ve bunu sonra Doğu Almanya’ya yerleşmiştir. Hayatı
bir yanı yok” demiş olması sorunun özünü oyunlarına, şiirlerine yansıtır. antifaşist mücadele içerisinde geçen büyük şair
değiştirmemektedir. Brecht tiyatro anlayışında yeni bir çığır açar. 1956 yılında kalp krizi sonucu hayata gözlerini
Bütün bir dönem boyunca nedenleri tartışılan şiddet Faşizan eğilimlerin güçlendiği, insanların yummuştur.
olgusunun ve uyuşturucu salgınının faturası ise ailelere hayatına doğrudan etkide bulunduğu bir “Kitapların her sayfasında bir zafer yazılı,
kesilmektedir. Halbuki eğitim alanındaki iktisadi dönemde sanatsal olma kaygısının ama pişiren kimler zafer aşını?”
dönüşümler ve sonuçları incelense, eğitimde gericileşme savunulmasından çok politik olmak gerektiğini Zafer aşını pişirenlerden biri o. Yaşamını
yönlü atılan adımlar tartışılsa, sorunun kaynağı rahatlıkla savunur. Sonrasında liselerde, fabrikalarda, antifaşist mücadeleye adıyan binlerce yıldızdan
kavranabilecektir. başrolü “sıradan” insanların oynadığı kısa biri. Görebilmek için o güzel günleri, şiirlerine
oyunlar yazar. Birey kavramı yerine toplumsal yaslandığımız zamanları, kızıl bayraklarla
mücadelenin ürünü olan insan kavramını temel donattığımız tarihe kızıl harflerle yazabilmek
Liseli gençlik düzeninize uymayacak!
alır. Politika ile tiyatronun ilişkisini önümüze için adlarını bugün yollarından gidiyoruz. Taşın
sürer. Brecht, “Tiyatro, edindiği teknik altına elimizi sokuyoruz ve bize bıraktıkları
Liseli gençliği hedef alan saldırıların boyutu ve
olanaklarla, ya bütün artistik amaçlardan mirasa sahip çıkıyoruz. Ve bütün karanlığa
sonuçları ortadadır. Geleceği elinden alınan gençlik
kendisini arındıracak ve politikanın hizmetine rağmen şarkı söylüyoruz bütün gücümüzle.
kesimlerinin, artık bu gidişe bir dur demesi, geleceğine
girecektir, ya da kendisini yaşadığı çağın Usta şairi yine kendi sözleriyle bir kez daha
sahip çıkmasının zamanı gelmiştir. Eğitimde fırsat
toplumsal sorunlarını derinlemesine saygıyla anıyoruz.
eşitsizliğine, ÖSS’ye, eğitimde gericileşmeye karşı çıkmak,
tartışmaktan alıkoyacak ve bütünüyle artistik “O karanlık zamanlarda
bugün bizlere tek seçenek olarak sunulan geleceksizliğe
amaçlara yönelecektir” demiştir. Ve O’nun Şarkılar söylenecek mi yine?
karşı çıkmaktır. Öyleyse, bugün yapılacak olan sesimizi
tiyatrosu tercihini daha başından yapmıştır. Söylenecek yine de şarkılar
daha gür çıkarmaktır! Bugün yapılacak olan bu düzene
Brecht olanlardan şikâyet etmek yerine taşın Karanlık zamanlar üstüne!”
uymak değil, onun kurallarını bozmaktır!
altına elin sokulması gerektiğini düşünür ve G. Umut
Liselilerin Sesi
şiirlerinin altında yatan umudun kaynağı da (Liselilerin Sesi’nin Ocak ‘07 tarihli son
(Liselilerin Sesi’nin Ocak ‘07 tarihli son
budur. sayısından alınmıştır...)
sayısından alınmıştır...)
Sayı:2007/03 ★ 26 Ocak 2007 Basından... K›z›l Bayrak ★ 29

Ruh halimin güvercin tedirginli¤i


Hırant Dink

Başlangıcında, “Türklüğü aşağılamak” Her şeye dayanabilirdim ama buna


suçlamasıyla Şişli Cumhuriyet Savcılığı’nca hakkımda dayanmam mümkün değildi.
başlatılan soruşturmadan tedirginlik duymadım. Bu ilk Benim anlayışımla, bir insanın birlikte
değildi. Benzer bir davaya zaten Urfa’dan aşinaydım. yaşadığı insanları etnik ya da dinsel
2002 yılında Urfa’da gerçekleşen bir konferansta herhangi bir farklılığı nedeniyle aşağılaması
yaptığım konuşmada “Türk olmadığımı... Türkiyeli ve ırkçılıktı ve bunun bağışlanır bir yanı
Ermeni olduğumu” söylediğim için “Türklüğü olamazdı.
aşağılamak” suçlamasıyla üç yıldan beri İşte bu ruh haliyle, kapımda hazır
yargılanıyordum. bekleyen ve “Daha önce dile getirdiğim gibi
Duruşmaların gidişatından dahi habersizdim. Hiç ülkeyi terk edip etmeyeceğim”i teyit etmek
ilgilenmiyordum. Urfa’dan avukat arkadaşlar isteyen basın ve medyadan arkadaşlara şu
gıyabımda yürütüyorlardı celseleri. açıklamada bulundum:
Şişli Savcısı’na gidip ifade verdiğimde de hayli “Avukatlarıma danışacağım. Yargıtay’da
umursamazdım. Sonuçta yazdığıma ve niyetime temyize başvuracağım ve gerekirse Avrupa
güveniyordum. Savcı, yazımın sadece birbaşına hiç bir İnsan Hakları Mahkemesi’ne de gideceğim.
şey anlaşılmayan o cümlesini değil, yazının bütününü Bu süreçlerden herhangi birinden
değerlendirdiğinde, benim “Türklüğü aşağılamak” gibi aklanamazsam ülkemi terk edeceğim.
bir niyetimin bulunmadığını kolaylıkla anlayacaktı ve Çünkü böylesi bir suçla mahkum olmuş
bu komedi de bitecekti. birinin benim kanaatimce aşağıladığı diğer
Soruşturma sonunda bir dava açılmayacağına kesin yurttaşlarla birlikte yaşama hakkı yoktur.”
gözüyle bakıyordum.Kendimden emindim Bu sözleri dile getirirken yine her
Ama hayret işte! Dava açılmıştı. zamanki gibi duygusaldım. Tek silahım
Yine de iyimserliğimi kaybetmedim. samimiyetimdi.
O kadar ki, telefonla canlı olarak bağlandığım bir
televizyon programında, beni suçlayan avukat Kara mizah
Kerinçsiz’e “Çok heveslenmemesini, bu davadan
herhangi bir ceza yemeyeceğimi, eğer ceza alırsam bu Ama gelin görün ki beni Türkiye insanının Nitekim işte başvuruda bulunduk da ne oldu?
ülkeyi terk edeceğimi” dahi dile getirdim. Kendimden gözünde yalnızlaştırmaya ve açık hedef haline Yargıtay Başsavcısı tıpkı bilirkişi raporunda olduğu
emindim, gerçekten yazımda Türklüğü aşağılamak getirmeye çalışan derin güç, bu açıklamama da bir gibi suç unsuru bulunmadığını belirtti ve beraatimi
gibi bir niyetim ve kastım -hiç ama hiç- yoktu. Dizi kulp buldu ve bu kez de yargıyı etkilemeye istedi ama Yargıtay yine de beni suçlu buldu.
yazılarımın tamamını okuyanlar bunu çok net olarak çalışmaktan hakkımda dava açtı. Üstelik bu açıklamayı Ben yazdığımdan ne kadar eminsem Yargıtay
anlayacaklardı. tüm basın ve medya vermişti ama onların gözüne Başsavcısı da o kadar okuyup anladığından emindi ki,
Nitekim işte, bilirkişi olarak tayin edilen İstanbul batan ille de AGOS’takiydi. AGOS sorumluları ve karara da itiraz etti ve davayı Genel Kurul’a taşıdı.
Üniversitesi öğretim üyelerinden oluşan üç kişilik ben, bu kez de yargıyı etkilemekten yargılanır olduk. Ama, ne diyeyim ki, bana haddimi bildirmeye
heyetin mahkemeye sunmuş olduğu rapor da bunun “Kara mizah” dedikleri bu olsa gerek. soyunmuş olan ve muhtemelen de davamın her
böyle olduğunu gösteriyordu. Ben sanığım, bir sanıktan daha fazla kimin yargıyı kademesinde bilemeyeceğim yöntemlerle varlığını
Endişelenmem için bir sebep yoktu, davanın şu ya etkileme hakkı olabilir ki? hissettiren o büyük güç, işte yine perde arkasındaydı.
da bu aşamasında muhakkak yanlıştan dönülecekti. Ama bakın şu komikliğe ki sanık bu kez de yargıyı Nitekim Genel Kurul’da da oy çokluğuyla benim
“Ya sabır” çeke çeke... etkilemeye çalışmaktan yargılanıyor. Türklüğü aşağıladığım ilan edildi.
Ama dönülmedi.
Savcı, bilirkişi raporuna rağmen cezalandırılmamı “Türk Devleti adına” Güvercin gibi
istedi. Ardından da hakim altı ay mahkumiyetime
karar verdi. İtiraf etmeliyim ki Türkiye’deki “Adalet sistemi”ne Şu çok açık ki, beni yalnızlaştırmak, zayıf ve
Mahkumiyet haberini ilk duyduğumda, kendimi, ve “Hukuk” kavramına olan güvenimi fazlasıyla savunmasız kılmak için çaba gösterenler, kendilerince
dava süresi boyunca beslediğim ümitlerimin acı tazyiki yitirmiş durumdaydım. muradlarına erdiler. Daha şimdiden, topluma
altında buldum. Şaşkındım... Kırgınlığım ve isyanım Nasıl yitirmeyeyim? Bu savcılar, bu hakimler akıttıkları kirli ve yanlış bilginin tesiriyle Hrant Dink’i
had safhadaydı. üniversite okumuş, hukuk fakültelerini bitirmiş artık “Türklüğü aşağılayan” biri olarak gören ve sayısı
“Bak şu karar bir çıksın, bir beraat edeyim, siz o insanlar değiller mi? Okuduklarını anlayacak hiç de az olmayan önemli bir kesim oluşturdular.
zaman bu konuştuklarınıza, yazdıklarınıza nasıl kapasitede olmaları gerekmiyor mu? Bilgisayarımın güncesi ve hafızası bu kesimdeki
pişman olacaksınız” diye dayanmıştım günlerce, Ama gelin görün ki, bu ülkenin Yargı’sı bir çok yurttaşlar tarafından gönderilen öfke ve tehdit dolu
aylarca. devlet adamının ve siyasetçinin de dile getirmekten satırlarla yüklü.
Davanın her celsesinde “Türkün kanı zehirlidir” çekinmediği gibi bağımsız değil. (Bu mektuplardan birinin Bursa’dan postalandığını
dediğim dile getiriliyordu gazete haberlerinde, köşe Yargı yurttaşın haklarını değil, Devlet’i koruyor. ve yakın tehlike arzetmesi açısından da hayli kaygı
yazılarında, televizyon programlarında. Her seferinde Yargı yurttaşın yanında değil, Devlet’in verici bulduğumu ve tehdit mektubunu Şişli
“Türk düşmanı” olarak biraz daha meşhur güdümünde. Savcılığı’na teslim etmeme rağmen bugüne değin
ediliyordum. Adliye koridorlarında üzerime Nitekim şundan bütünüyle emindim ki, hakkımda herhangi bir sonuç alamadığımı yeri gelmişken not
saldırıyordu faşistler, ırkçı küfürlerle. verilen kararda da her ne kadar “Türk Milleti adına” düşeyim.)
Pankartlarla hakaretler yağdırıyorlardı. Yüzlerceyi deniyor olsa da, şu çok açık ki “Türk Milleti adına” Bu tehditler ne kadar gerçek, ne kadar gerçek dışı?
bulan ve aylardır yağan telefon, email, mektup değil, “Türk Devleti adına” verilmiş bir karardı bu. Doğrusu bunu bilmem elbette mümkün değil.
tehditleri her seferinde biraz daha artıyordu. Dolayısıyla, avukatlarım Yargıtay’a başvuracaklardı, Benim için asıl tehdit ve asıl dayanılmaz olan,
Tüm bunlara “Ya sabır” çekip, beraat kararını ama bana haddimi bildirmeye karar vermiş derin kendi kendime yaşadığım psikolojik işkence.
bekleyerek dayanıyordum. Karar açıklandığında nasıl güçlerin orada da etkili olmayacaklarının garantisi “Bu insanlar şimdi benim hakkımda ne
olsa gerçek ortaya çıkacak ve bu insanlar neydi? düşünüyor?” sorusu asıl beynimi kemiren.
yaptıklarından utanacaklardı. Hem sonra zaten, Yargıtay’dan hep doğru kararlar Ne yazık ki artık eskisinden daha fazla
Tek silahım samimiyetim Ama işte karar çıkmıştı mı çıkıyordu? tanınıyorum ve insanların “A bak, bu o Ermeni değil
ve tüm ümitlerim yıkılmıştı. Gayrı, bir insanın Azınlık Vakıfları’nın mülklerini elllerinden alan mi?” diye bakış fırlattığını daha fazla hissediyorum.
olabileceği en sıkıntılı konumdaydım. haksız kararlara aynı Yargıtay imza atmamış mıydı? Ve refleks olarak da başlıyorum kendi kendime
Hakim “Türk Milleti” adına karar vermişti ve Başsavcının çabasına rağmen işkenceye.
benim “Türklüğü aşağıladığımı” hukuken tescillemişti. Bu işkencenin bir yanı merak, bir yanı tedirginlik.
30 ★ K›z›l Bayrak Basından... Sayı:2007/03 ★ 26 Ocak 2007

Bir yanı dikkat, bir yanı ürkeklik.


Tıpkı bir güvercin gibiyim...
Onun kadar sağıma soluma, önüme arkama göz takmış durumdayım. Güvercini vurdular...
Başım onunki kadar hareketli... Ve anında dönecek denli de süratli.

İşte size bedel

Ne diyordu Dışişleri Bakanı Abdullah Gül? Ne diyordu Adalet Bakanı


Cemil Çiçek?
“Canım, 301’in bu kadar da abartılacak bir yanı yok. Mahkum olmuş
hapse girmiş biri var mı?”
Sanki bedel ödemek sadece hapse girmekmiş gibi...
İşte size bedel... İşte size bedel...
İnsanı güvercin ürkekliğine hapsetmenin nasıl bir bedel olduğunu bilir
misiniz siz ey Bakanlar..? Bilir misiniz..?
Siz, hiç mi güvercin izlemezsiniz?
“Ölüm-Kalım” dedikleri
Kolay bir süreç değil yaşadıklarım... Ve ailece yaşadıklarımız.
Ciddi ciddi, ülkeyi terk edip uzaklaşmayı düşündüğüm anlar dahi
oldu.
Özellikle de tehditler yakınlarıma bulaştığında...
O noktada hep çaresiz kaldım.
“Ölüm-Kalım” dedikleri bu olsa gerek. Kendi irademin direnişçisi
olabilirdim ama herhangi bir yakınımın yaşamını tehlike altına atmaya
hakkım yoktu. Kendi kahramanım olabilirdim, ama bırakın yakınımı,
herhangi bir başkasını tehlikeye atarak, yiğitlik yapmak hakkına sahip
olamazdım.
İşte böylesi çaresiz zamanlarımda, ailemi, çocuklarımı toplayıp, onlara
sığındım ve en büyük desteği de onlardan aldım. Bana güveniyorlardı.
Ben nerede olursam onlar da orada olacaktı.
“Gidelim” dersem geleceklerdi, “Kalalım” dersem kalacaklardı.
Kalmak ve direnmek
İyi de, gidersek nereye gidecektik?
Ermenistan’a mı?
Peki, benim gibi haksızlıklara dayanamayan biri oradaki haksızlıklara
ne kadar katlanacaktı? Orada başım daha büyük belalara girmeyecek
miydi?
BİR an bilmediğim, sadece uzaktan tanık olduğum bir yaşam geçti
Avrupa ülkelerine gidip yaşamak ise hiç harcım değildi.
gözlerimin önünden:
Şunun şurasında üç gün Batı’ya gitsem, dördüncü gün “Artık bitse de
Malatya’da doğmuş, o sokaklarda henüz oynamaya vakit bulamadan yetimhanede
dönsem” diye sıkıntıdan kıvranan ve ülkesini özleyen biriyim, oralarda ne
büyümüş...
yapardım?
Kendisi gibi yetimhaneden bir kızla evlenmiş...
Rahat bana batardı!
Urfa’da hakkında üç yıldan beri davalar süren... İstanbul’da yargılanıp altı aya
“Kaynayan cehennemler”i bırakıp, “Hazır cennetler”e kaçmak
mahkûm olmuş bir gazeteci.
herşeyden önce benim yapıma uygun değildi.
Son yazısında taciz ve tehditlerin artık ailesine, hatta yakınlarına kadar ulaştığını
Biz yaşadığı cehennemi cennete çevirmeye talip insanlardandık.
söyleyip kendini “ürkek güvercine” benzeten bir yaralı insan...
Türkiye’de kalıp yaşamak, hem bizim gerçek arzumuz, hem de
Dün vuruldu...
Türkiye’de demokrasi mücadelesi veren, bize destek çıkan, binlerce
*
tanıdık tanımadık dostumuza olan saygımızın gereğiydi.
Şimdi o ebedi bilirkişi-yorumcu (!) koca çeneli adam, televizyonlara çıkacak ve
Kalacaktık ve direnecektik.
bunun “provokasyon” olduğunu anlatacak.
Bir gün gitmek mecburiyetinde kalırsak ama... Tıpkı 1915’teki gibi
Öbürleri “dış mihrak”, “yabancı parmağı”, “tahrik” diyeceklerdir, yine koca
çıkacaktık yola... Atalarımız gibi... Nereye gideceğimizi bilmeden...
çeneleriyle.
Yürüyerek yürüdükleri yollardan... Duyarak çileyi, yaşayarak ızdırabı...
Benim ise kafamın içinde yanıtını vermekten korktuğum kendi sorularım var:
Öylesi bir serzenişle işte, terk edecektik yurdumuzu. Ve gidecektik
Tüm bu süreç, bir tetikçinin işi miydi?..
yüreğimizin değil, ama ayaklarımızın götürdüğü yere... Her neresiyse.
Peki:
Bu cinayetten sonra... Bir tek Ermeni vatandaşımıza yapılan bunca eziyetten
Ürkek ve özgür sonra... Bizler dünya kamuoyunun önüne çıkıp “Ermeni soykırımı doğru
değildir” diyerek nasıl kendimizi savunacağız?..
Dilerim böylesi bir terk edişi hiç ama hiç yaşamak mecburiyetinde Son zamanlarda dozu iyice artmış toplumsal histeriye, akıl almaz çıldırışlara, el
kalmayız. Yaşamamak için fazlasıyla umudumuz, fazlasıyla da nedenimiz ele verip yarattığımız sevgisizliğe ve merhametsizliğe, insani değerlerin bir bir yok
var zaten. oluşuna bakıp yukarıdaki sorunun yanıtlarını nasıl vereceğiz?..
Şimdi artık Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuruyorum. Nasıl?..
Bu dava kaç yıl sürer, bilemem. *
Bildiğim ve beni bir miktar rahatlatan gerçek şu ki, hiç olmazsa dava Hrant Dink’in son yazısında bir paragraf var:
bitene kadar Türkiye’de yaşamaya devam edeceğim. “Güvercinler dahi kentlerin en içlerindeki kalabalıklarda yaşamlarını
Mahkemeden lehime bir karar çıkarsa kuşkusuz çok daha sevineceğim sürdürüyorlar. Ürkek, ama bir o kadar da özgür...”
ve bu da demektir ki artık ülkemi hiç terk etmek zorunda kalmayacağım. Bu satırlar canımı yaktı.
Muhtemelen 2007 benim açımdan daha da zor bir yıl olacak. Bu duyguları taşıyan ve kentin meydanlarındaki ürkek güvercinlerin dahi
Yargılanmalar sürecek, yeniler başlayacak. Kimbilir daha ne gibi özgürlüğünü özleyen bir gazeteci-yazar dün vuruldu.
haksızlıklarla karşı karşıya kalacağım? “Katil kim?” sorusu çok önemli değil.
Ama tüm bunlar olurken şu gerçeği de tek güvencem sayacağım. Bizler bu ülkeyi bu hale getirdik.
Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama “Asil duygularımız” yüzümüzün karası oluverdi.
biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Durmadan suç işliyoruz.
Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi Dün yine kötü bir şey oldu.
yaşamlarını sürdürürler. Güvercini vurdular...
Evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce. (Bekir Coşkun, Hürriyet, 20 Ocak ‘07)
(10 Ocak 2007-Agos)
Mücadele Demokrasi ve halklar›n kardeflli¤inin savunucusu
Postası Hrant Dink’e yap›lan sald›r›y› nefretle k›n›yoruz!
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant
Dink,19 Ocak 2007 tarihinde gazete binasına
girerken alçakça katledildi.
Bu cinayetin sorumlusu demokratik bir siyasal
sistem ve bağımsız bir Türkiye için mücadele
edenlere karşı geliştirilen kontra saldırılarıyla, linç
girişimlerini “duyarlı vatandaş eylemleri” olarak
hoşgörüyle karşılayanlardır. Onu 301.madde
Necati Abay suç duyurusunda bulundu cenderesiyle mahkemelerde süründürenler,
19 Ocak günü Hrand Dink’in katledilmesinden saldırıların mahkeme koridorlarına kadar
sonra, “Bir gazeteci daha katledildi, Hrant Dink’i ‘iyi sürmesine göz yumanlar, hedef gösterenler,
çocuklar katletti’” başlıklı yazısının ardından akşam Susurlukçu paşalar, sivil faşistler ve valilik
saat 18.00’de Mert Şahin imzalı kişiden internetten tarafindan tehdit edilerek (kendisinin ifadesiyle
email yoluyla tehdit aldığını söyleyen Necati Abay valiliğe çağrılmış ve iki sivil tarafindan tehdit
bugün suç duyurusunda bulundu. edilmiştir. Ayrıca Susurluk çetesine adı karışan
gerekmektedir.Yoksa, bu azgınlaşan şoven-
Abay, Sultanahmet Adliyesi’ne yaptığı suç duyurusu emekli general Veli Küçük tarafindan tehdit
milliyetçi odaklar kana doymazlar.
öncesinde basın açıklaması yaptı. Açıklamada şunları edildiği avukatı tarafindan ifade edilmiştir.) son
Türkiyeli tüm ilerici, devrimci, yurtsever
söylendi: “Agos gazetesinin genel yayın yönetmeni yazısında da görüldüğü gibi, ona adeta ölümü
aydınlar ve Türkiyeli işçi ve emekçiler sermaye ve
gazeteci-yazar Hrant Dink katledildi. Hrant Dink’i hissetirenlerdir. Musa Anter, Metin Göktepe, Uğur
gericiliğin, faşist kontra güçlerin planlarını bozma
katledenler bellidir. Musu Anter’i kimler katlettiyse, Mumcu, Bahriye Üçok vb. gazeteci yazar ve
gibi bir sorumlulukla bugün daha fazla karşı
Turan Dursun, Abdi İpekçi, Bahriye Üçok’u kimler aydınları katleden zihniyettir.
karşıyadırlar.
katlettiyse, Özgür Ülke ve Cumhuriyet gazetelerini, Türkiye’de bu tehdit ve saldırılar; barıştan söz
Hrant Dink şahsında insan haklarına,
Umut Kitabevi’ni kimler bombaladıysa, Akın Birdal’a eden, halkların kardeşliğini isteyen, demokrasi
demokrasiye ve halkların kardeşliğine sıkılan
kimler saldırdıysa Hrand Dink’i de onlar, yani ‘iyi özgürlük ve bağımsızlık isteyen, ulusal baskı ve
kurşunları ve bu politikalara zemin hazırlayanları
çocuklar’ katletmiştir. Failleri bellidir. Katiller, yasakların son bulmasını ve kimsenin etnik
nefretle kınıyoruz. Avrupa’da yaşayan Türkiye
karanlıkta falan değildir. Failli meçhul bir cinayetle kökeninden, farklı dil, din ve kültüründen dolayı
kökenli emekçileri; milliyetçi kışkırtmalara karşı
daha yüzyüze değiliz...” baskılara hedef olmaması için mücadele eden
seslerini daha fazla yükseltmeye, Türk’ü, Kürd’ü,
Daha sonra Berfin Yayınevi sahibi İsmet Arslan, hemen herkese yönelmiştir.
Ermenisi, Arab’ı, Çerkez’i ile halkların
sanatçı Hasan Sağlam ve Atılım Gazetesi Yazı İşleri Dink cinayeti ve ortaya çıkan gerçekler
kardeşliğini güçlendirmeye ve yaşadığımız
Müdürü Ahmet Yaman bir konuşma yaptı. göstermektedir ki, Türkiye’nin ilerici, devrimci
ülkedeki ırkçı ayrımcı politikalara karşı yerli
Kızıl Bayrak/İstanbul demokrat güçleri ve her milliyetten halklar için
emekçilerle güç birliği yapmaya çağırıyoruz.
tek seçenek; bu şer odaklarının dağıtılması
Hepimiz Hrant Dink’iz!
Türkiye halklarının kardeş olduğu demokratik bir
Yaşasın halkların kardeşliği!
ülke olma mücadelesinde birleşmesidir. Bir
“Sağlık haktır, satılamaz!” demokrasi cephesi olarak birleşmek ve
Hrant Dink ölümsüzdür!
Neuchatel ve La Chaux-de-Fonds’dan
20 Ocak günü Eskişehir’de Halkevleri tarafından zalimlerden ve katillerden daha cesur bir
devrimci, demokrat ve yurtseverler
Sağlık Müdürlüğü önünde SSGSS karşıtı bir basın mücadele çizgisine yönelmek
açıklaması gerçekleştirildi.
Basın açıklamasında şunlar söylendi: “Dünya
Bankası talimatlarıyla hazırlanan ve sağlıkta reform
paketi olarak sunulan Sosyal Sigortalar ve Genel
Kırşehir Eğitim-Sen’den dayanışma gecesi
Sağlık Sigortası Yasası yürürlüğe girmeden çöktü. Kırşehir Eğitim-Sen Şubesi 19 Ocak akşamı şeklinde anlattı. Milli Eğitim Bakanı’nın
Halkın sağlık hakkını tamamen yok eden, onu hastane dayanışma etkinliği düzenledi. Etkinlik eğitim eğitimin gericileştirilmesi noktasında seçilmiş
kapısında ölümle karşı karşıya kalacağı bir geleceğe emekçilerinin mücadele tarihini ve özel bir isim olduğunu belirtti. Emeğe yönelik
mahkûm eden yasa, ertelenmek yerine toptan ortadan örgütlenmelerini anlatan sinevizyon gösterimiyle saldırıların arttığını vurguladı. SSGSS’nin
kaldırılmalıdır. başladı. Ardından demokrasi mücadelesinde sadece kamu emekçileri yönünden iptal edilmiş
Şu anda Düzce, Bolu, Eskişehir, Denizli ve şehit düşenler anısına bir dakikalık saygı duruşu olmasını yetersiz bulduğunu, Anayasa
Edirne’de ‘pilot uygulama’ adı altında başlatılan gerçekleştirildi. Mahkemesi’nden ya da Cumhurbaşkanı’ndan
uygulamalara son verilmeli, kapatılan sağlık ocakları Gecenin ilk konuşmasını Eğitim-Sen Şube çözüm beklemenin doğru olmadığını ifade etti.
gerekli teknik ekipman ve personel sağlanarak tekrar Başkanı Ömer Kutlu yaptı. Kutlu konuşmasında Çözümün emek güçlerinin SSGSS yasasına karşı
halk yararına hizmete açılmalıdır...” sendikal hak ve özgürlükler mücadelesinin kararlı mücadele etmesiyle olabileceğini belirtti.
Basın açıklamasının ardından ÖDP’nin Hrant önündeki engellere değindi. Genelde emeğin Gecenin son bölümünde müzik grupları
Dink’in katledilmesiyle ilgili yapılacağı basın toplumsal güçlerine, özelde eğitim emekçilerine sahne aldı. Müzik gruplarının söylediği türkü ve
açıklamasına katılım çağrısı yapıldı. yönelik ekonomik, sosyal, siyasal saldırıların her marşlar eğitim emekçilerinin coşkusunu artırdı.
BDSP, ESP, Eskişehir Gençlik Derneği ve İHD’nin geçen gün daha da arttığını örneklerle anlattı. Geceye destek veren siyasi partilere, demokratik
destek verdiği açıklamada “Sağlık haktır, satılamaz!”, Emperyalist ABD’nin savaş politikası nedeniyle kitle örgütleri belirtildi. Katılımcılar arasında
“Parasız eğitim, parasız sağlık!”, “Sağlık ocakları Irak’ta süren katliamın sonuçlarına değindi. yeralan Kızıl Bayrak okurlarına da teşekkür
kapatılamaz!”, “AKP’nin imamı, kaça sattın sağlığı!” Daha sonra Eğitim-Sen Genel Örgütlenme edildi.
sloganları atıldı. Sekreteri Ali Berberoğlu bir konuşma yaptı. Etkinliğe yaklaşık 300 kişi katıldı.
Kızıl Bayrak/Eskişehir Eğitim emekçilerine yönelik saldırıları başlıklar Kızıl Bayrak/Kırşehir

EKSEN Yayıncılık Büroları Gazetene sahip çık! Abone ol! Abone bul!
Ad› : .......................................................................
Üsküdar (İstasyon) Cad. Pınar İşhanı 853. Sok. Bilen İşhanı No: 27/710 Soyad› :........................................................................
No: 5 Kat: 4 Daire: 52 Kartal/İstanbul (0 216 353 35 82) Konak/İZMİR Tel-Fax: 0 (232) 489 31 23 Adresi : .......................................................................
........................................................................
Necatibey Cd. Gözlükçü İşhanı No: 26/24 Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 Tel : .......................................................................
Kızılay/ANKARA Tel: 0 (312) 229 06 44 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 52 91
6 Ayl›k Yurt içi 30.000 000 TL Yurt d›fl› 100 Euro
Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSA Cumhuriyet Mah. Tennur Sok. Cumhuriyet İşhanı 1 Y›ll›k Yurt içi 60.000 000 TL Yurt d›fl› 200 Euro
Tel: 0 (224) 220 84 92 Kat: 3/45 KAYSERİ Tel-fax: 0 (352) 2326671
Gülcan Ceyran adına,
Silifke Cd. Çavdaroğlu Çarşısı 2/93 Saadetdere Mah. Fırın Sok. No: 37/25 (Depo durağı) * TL için : Yapı Kredi Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 0097680-3
* Euro için : İş Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 10021127094
MERSİN Esenyurt/İSTANBUL No’lu hesaba yatırdım. Makbuzun fotokopisi ektedir.
Siyasal cinayet ve katliam bu
dŸzenin mayasõnda var!
Onbeßler iin
YangÝnlara fazla bakan
gšzler yaßarmaz,
AlnÝ kÝzÝl yÝldÝzlÝ baß
secdeye varmaz,
DšvŸßenler šlenlerin
tutmaz yasÝnÝ.
Yine fakat bir yÝldÝrÝm
zulmeti yÝrtsa,
SaÛÝr gškŸn koynundaki
anÝ haykÝrtsa,
AnÝyoruz gšÛsŸnŸzŸn
son sayhasÝnÝ.
Eski cihan, yeni cihan
šnŸnde eÛil!
AramÝzdan bir ka yoldaß ayrÝlmaz deÛil,
Her ne yapsan varacaÛÝz emelimize!
Karadeniz... bunu duysun derinliklerin:
O ateßli gšÛŸsleri delen hanerin
KabzasÝnÝ alacaÛÝz biz elimize!
NazÝm Hikmet

Mustafa Suphi ve 14 yoldaßÝnÝ


saygÝyla anÝyoruz...

You might also like