Professional Documents
Culture Documents
KİTABI
TÜRKİYE
Ağustos 2008
Mülteci Kadınlar için Hukuk El Kitabı
Sığınmacı ve Mülteci Kadınların Hakları
İçindekiler Tablosu
Kısaltmalar……………………………………………………………………………..4
Önsöz …………………………………………………………………………………..6
Yönetici Özeti………………………………………………………………………….9
2
Bölüm II: Ulusal Hukuk…………………………………………………………......87
Üreme Hakkı…………………………………………………………………………..87
Elektif Kürtaj…………….. ……………………………………………………………89
Reşit Olmayanlarda Üreme Hakları ve Kürtaj……………………………………...90
REFERANS BÖLÜMÜ
3
İnsan Hakları ve Mültecilerle ilgili Uluslararası Belgelerin Kısaltmaları
WFRC Aile Sorumlulukları olan İşçilere Dair Sözleşme (WFRC- Workers with Family
Responsibilities Convention)
CCM Evliliğe Rıza Gösterilmesi, Asgari Evlenme Yaşı ve Evliliğin Tesciline Dair
Sözleşme (CCM- Convention on Consent to Marriage, Minimum Age for
Marriage and Registration of Marriage)
4
CSTPEP İnsan Kaçakçılığının ve Başkalarının Fuhuş Yoluyla İstismarının
Menedilmesine Dair Sözleşme (CSTPEP- Convention for the Suppression
of the Traffic in Persons and the Exploitation of the Prostitution of Others)
Bölgesel Belgeler
OAUC Afrika Birliği Örgütü Sözleşmesi (Afrika’da mülteci sorunları ile ilgili özel
konuları yöneten sözleşme [OAUC- OAU Convention (governing specific
aspects of refugee problems in Africa)]
5
ÖNSÖZ
İltica deneyimi ve yerinden edilmiş olmanın gerçekleri, evlerinden kaçmaya zorlananların yaşamında en zor
dönemlerden biri olabilir. Mülteciler ve özellikle mülteci kadınlar* sığınılacak ülkeye ulaşmış olsalar bile,
genellikle kolay etkilenmeye ve özel yardıma gereksinim duymaya devam ederler. Bu aynı zamanda mülteci
kadınların, kişisel ve aile yaşamları da dahil olmak üzere, yaşamlarında zor değişimlerin olduğu bir
dönemdir.
Yerinden edilmiş olma ve özel durumları ile ilgili sosyal, mali engeller, dil engeli ve diğer engeller nedeniyle,
evlenme, boşanma ve üreme haklarıyla ilgili konular gibi yaşamlarını ilgilendiren önemli hususlarda hukuki
tavsiyeler de dahil olmak üzere, genellikle yardıma ihtiyaç duyarlar. Bu yardımın olmaması durumunda,
mülteci kadınlar giderek daha kolay etkilenme ve bağımlı olma riskiyle karşı karşıya kalırlar. Örneğin,
sığınılan ülkede evlenme veya boşanma konusunda bilgi eksikliği veya bürokratik engeller (örneğin, kimlik
belgelerinin olmaması) nedeniyle zorlaştırılmış olması durumunda, kadın evlilikle ilgili haklara erişemeyebilir
veya zarar veren bir evliliği sona erdiremeyebilir, eski eşinden nafaka talep edemeyebilir, yeniden
evlenemeyebilir veya çocuklarının velayet durumunu çözümleyemeyebilir. Medeni durumlarındaki
değişikliklerin sığınma talepleri, sığınılan ülkedeki statüleri ve yerleştirme usulleri üzerinde yansımaları
olabilir, bu da kendilerine hukuki tavsiyelerde bulunulurken dikkate alınması gereken bir husustur. Benzer
biçimde, üreme hakları konusunda bilgi eksikliği veya ilgili hizmetlere erişememek de, destek sisteminden
yoksun oldukları, mali ve duygusal açıdan tükenmiş oldukları bir zamanda, mülteci aileler ve özellikle kadın
mülteciler için önemli sonuçlar yaratabilir.
Mülteci kadınların, kaçmaya zorlandıklarında içinde bulundukları koşullar, statüleri ve yaşam şartları da
genellikle şiddet ve tacize uğrama riskini arttırır. Şiddet ve mülteci kadınların yaşadıkları diğer sorunlar,
mültecilik dönemi boyunca, bir başka deyişle menşe ülkede veya ikamet edilen yerde kaçış öncesinde, kaçış
sırasında ve sığınılan ülkede (veya aksi takdirde sığındıkları başka yerde), meydana gelebilir. Bu konuda,
önleme programları, hayatta kalanlar için psiko-sosyal danışma, hukuki bilgi ve yardım da dahil olmak üzere,
mülteci kadınlara yardımcı olacak hizmetlerin temin edilmesi son derece önemlidir. Faillerin mülteci
kadınlara yönelik uyguladıkları bu tür suçların cezasız kalmayacağını bilmeleri ayrıca önem taşımaktadır.
Bu yayın, bazı Avrupa ülkelerindeki, hem ülke vatandaşı olan hem de olmayan, kadınların hukuki
durumunun araştırıldığı kapsamlı bir BMMYK Projesinin ürünüdür; Sn. Rosa De Costa 2002 yılında projenin
genel koordinasyonu sağlamış ve uluslararası standartlar taslağını hazırlamıştır. Bu projenin temel amacı,
mülteci kadınlara sığınma ülkesindeki haklarıyla ilgili temel bilgiye erişim imkanı tanıyarak onların
durumlarını, onlara sağlanan korumayı ve yaşamlarını ilgilendiren kilit konularda yararlanabilecekleri
seçenekleri iyileştirmektir. El Kitabı kapsamındaki konular ve haklar, kadınları özel olarak ilgilendirdiği için
seçilmiş olup hem yasalar hakkındaki bilgilerini hem de ev sahibi ülkede adalete erişimlerini arttırarak, kişisel
ve korunma alanlarında zor durumlarla karşı karşıya olan mülteci kadınları güçlendirmeyi amaçlanmaktadır.
Aynı zamanda, hakları ihlal edildiğinde telafi edici önlemlerle mülteci kadınlara yardımcı olmak
hedeflenmekte ve faillere de şiddetin ve kadınların diğer haklarının ihlalinin ciddiye alındığı mesajı
verilmekte, böylece el kitabının önleyici etkisi artmaktadır.
Bu bölgesel projeden ortaya çıkan ülkeye özel el kitapları, ulusal hukuk sisteminin gelişimine paralel olarak
sürekli uyarlanması gereken hukuki ve sosyal araçlardır.
Ofisimiz, BMMYK’nın bilgi sunmak istediği konularda pratik kullanıma uygun bir anlayış benimseyerek 2003
yılı itibariyle Türkiye’deki hukuki durum hakkındaki ilk araştırmanın yapılmasına ve 2004 ile 2005 yıllarında
Türkiye’de mevzuat alanında gerçekleşen önemli değişiklikleri yansıtan mevcut güncel halinin
hazırlanmasına yardımcı olan avukatlar Sn. Hatice Kaynak ve Sn. Sema Kendirci’ye şükranlarını sunmak
ister.
Türk mevzuatında 2005 yılında yapılan değişikliklerin dikkate alınmasıyla hazırlanan El Kitabı, Ağustos 2008
tarihinde yeniden incelenmiş ve mevzuata uygun şekilde güncellenmiştir. El Kitabı’nın yeni baskısı kapsamlı
*
Bu giriş bölümünde ‘mülteci kadınlar’ terimi, ‘BMMYK’nın ilgi alanındaki kişiler’ kategorisinin parçası olan kadınları ifade
etmek için kullanılmıştır. Bu terim kadın sığınmacıları, ülkelerinde yerinden edilmiş kişileri, resmen tanınan mültecileri veya
aksi takdirde ‘BMMYK’nın ilgi alanındaki kişiler’ olarak kabul edilen kadınları içerebilir. Bu projeye katılan BMMYK
Şubelerinin her biri, kendi faaliyetleri bağlamında, bu projenin amacına en uygun ‘mülteci’ kategorisini seçmiş olup, bunlar
bu El Kitabı’nda özel olarak belirtilmektedir.
6
dört konu üzerinde odaklanmakta olup bunlar: evlenme ve boşanma; aile içi şiddete karşı korunma; tecavüz
dahil olmak üzere cinsel şiddete karşı korunma ve kürtaj dahil üreme haklarıdır. Bu konuların her biri iki
bölüme ayrılmıştır: birinci bölümde bu konularla ilgili uluslararası standartlar hakkında genel bilgi verilmekte
ve ikinci bölümde ise sığınılan ülkede uygulanabilen ulusal yasalar ve uygulamalar hakkında bilgi
verilmektedir. Ayrıca giriş bölümünde de, sığınılan ülkede kadınların genel durumu, mülteci kadınların hukuki
yardıma erişimi ve ilgili diğer konularda bazı temel bilgiler verilmektedir.
El Kitabını danışmanlık ve yardım amaçlı kullanmanın yanı sıra, ilgili kuruluşlar bilgileri, boşlukları tespit
etmede ve mülteci kadınlara yönelik geliştirilmiş çözümleri ve hakları savunmada kullanmayı isteyebilirler.
Zaten bu El Kitabının daha kapsamlı toplumsal cinsiyet koruma programlarını geliştirme yolundaki ilk adım
olması amaçlanmıştır. Bu yayın ayrıca, programlama faaliyetleri ve stratejileri konusunda bilgilendirme için
kullanılabilir ve hazır eğitim oturumu modellerini içeren, BMMYK’nın Mültecilerin Korunması ile ilgili
Toplumsal Cinsiyet Eğitim Seti ve Kaynak El Kitabı (2002) ve Mültecilere, Geri Dönüş Yapan Kişilere ve
Ülkesinde Yerinden Edilmiş Kişilere Yönelik Cinsel ve Toplumsal Cinsiyete Dayalı Şiddet – Önleme ve
Müdahale Kılavuz İlkeleri (Mayıs 2003) gibi, diğer BMMYK yayınlarına ek olarak eğitim için yapılandırılmış
bir temel oluşturabilir. Kadınların İnsan Haklarıyla ilgili üçüncü bölümde, Cinsel Şiddet ve Toplumsal
Cinsiyete Dayalı Şiddetle ilgili dördüncü bölümde yer alan eğitim oturumları özellikle yardımcı olabilir.
Son olarak ise El Kitabı’nda yer alan bilgiler, kısa ve sade tutulmuş bir bilgi broşürü şeklinde uyarlanarak ve
ilgili dillere çevirisi yapılarak mülteci kadınlara, erkeklere ve (barınak, kamp veya danışma merkezlerinin
müdürleri gibi) ilgili diğer kişilere doğrudan verilebilir. Bilgilere bu şekilde tedbirli ve doğrudan erişimin
faydası göz ardı edilmemelidir; özellikle eğer broşürler bu konuda daha fazla yardım sağlayabilecek
organizasyonların irtibat bilgilerini içeriyorsa. Mülteci kadınlar, yakın aile bireyleri ve eşleri de dahil olmak
üzere, beraberlerinde bulunan veya birlikte yaşadıkları kişilere kendi özel sorunlarını veya niyetlerini
açıklayan bilgilendirici malzemeleri almaya isteksiz olabilecekleri için, mülteci kadınların güvenliğini
sağlamak ve mahremiyetlerini korumak için, bu tür broşürlerde tek bir konu yerine çeşitli konuların ele
alınması en iyi yöntemdir.
Mülteci kadınları ve haklarını korumak için bir araç olan bu hukuk El Kitabı, Yürütme Komitesi Kararları ve
Kadın Mültecileri Koruma Kılavuzu da dahil olmak üzere, BMMYK’nın çeşitli belgelerinde yer alan
tavsiyelerden bazılarını içermektedir. Örneğin, bu belgelerde kadın mültecilerin korunmasının yalnızca 1951
Sözleşmesi’ne uyulmasını değil, aynı zamanda kadın haklarıyla ilgili olanlar da dahil olmak üzere, ilgili diğer
uluslararası belgelere uyulmasını da gerektirdiği vurgulanmaktadır. Mülteci kadınların korunmasında
(uluslararası hukuka uygun olması koşuluyla) sığınılan ülkenin ulusal yasalarının rolü ve bu gruptaki kişilere
karşı işlenen suçlar için yasaların etkin biçimde uygulanmasını sağlayacak mekanizmalara ihtiyaç duyulduğu
da önemle belirtilmektedir.
Özel olarak, bu belgelerde tavsiye edilen bazı somut önlemler, hem kadınlar hem de sorumluluklarının
farkında olmalarını sağlamak üzere erkekler için bu konuda (mülteci kadınların ulusal ve uluslararası yasalar
çerçevesindeki hakları) düzenlenecek eğitim programları gibi, kadın mültecilerin haklarının desteklenmesine
yönelik etkinlikleri içermektedir. Kadın mültecileri, erkekleri, personeli ve diğerlerini bu haklar ve ilgili
önlemler konusunda eğitmek amacıyla program ve malzeme geliştirmek için ulusal mevkidaşlarla, STK’larla
ve hükümetlerle birlikte çalışmak da gereklidir. 1
1
Bkz. BMMYK, Kadın Mültecileri Koruma Kılavuzu (1991) s. 8-9 ve 35, YÜRÜTME KOMİTESİ’nin sırasıyla ‘Kadın
Mülteciler ve Uluslararası Koruma’ ve ‘Mültecilerin Korunması ve Cinsel Şiddet’ konusunda 64 ve 73 Sayılı Kararları.
7
Bu El Kitabı kurallar koymamaktadır, ancak bir iltica ülkesi olarak Türkiye’ye uyarlanmış daha kapsamlı
koruma müdahalelerini yukarıda bahsedilen standartlara uygun olarak şekillendirecek bir araçtır.2
Bu projenin çeşitli takip etkinlikleri olabilir – bu etkinlikler arasında ülkedeki düzensiz statüleri nedeniyle polis
veya göç işleri birimleri tarafından cezalandırılmak korkusuyla aile içi veya cinsel istismar olaylarını
bildirmeyen mülteci kadınlara yardımcı olacak yaratıcı çözümler aranması bulunabilir. Bu etkinlikler ayrıca
oluşturulmakta olan yeni iltica mevzuatı ile kadın sığınmacı ve mültecilere gelişmiş haklar ve sosyal koruma
sağlanmasının savunulmasını, gerekli hizmetlere (hukuki yardıma, üreme sağlığı hizmetlerine, acil durum
barınaklarına) daha rahat erişimin sağlanmasını, kadın mültecilerin karşılaştıkları belli hukuki meseleler
(örneğin statülerinin belli hukuki sorunlar ve meseleler üzerindeki etkisi) hakkında adli makamlara eğitim
verilmesini ve onların duyarlılaştırılmasını ve ilgili yerel kadın hakları ve kriz merkezleri ile ortaklıklar
kurulmasını ve ağ oluşturulmasını içerebilir.
Umut ediliyor ki bu El Kitabı mülteci kadınlara yönelik istismarı önleme ve bu konu hakkında bilgilendirmeye
ve mülteci kadın haklarını garantilemeye yönelik insiyatifler için kullanılır. Bu yayının, hem istismarın
önlenmesine hem de mülteci kadınların haklarının korunması hakkındaki bilincin ve inisiyatifin
arttırılmasında kullanılacağını umuyoruz. BMMYK Türkiye, El Kitabı ve El Kitabı’nın faydaları hakkında
uygulayıcılardan ve mültecilerden gelecek geribildirimleri sabırsızlıkla beklemektedir. Öneriler, çalışmaların
planlanmasına rehberlik edecek, sonraki güncellemelere ve sunumun geliştirilmesine katkıda bulunacak ve
Türkiye’deki kadınlara yönelik mevcut koruma ağını güçlendirecektir.
BMMYK Türkiye
2
BMMYK, Kadın Mültecileri Koruma Kılavuzu, s. 9
8
YÖNETİCİ ÖZETİ
TOPLUMSAL CİNSİYET GERÇEĞİ
Türk mevzuatında eğitim, sağlık, istihdam alanlarında eşitliğin kural olarak kabul edilmesine
karşın fiili eşitlik sağlanamamıştır. 1934 yılından beri kadınlar erkeklerle eşit koşullarda seçme ve
seçilme hakkına sahip olmasına karşın 1999 seçimlerinde parlamenterlerin sadece %4’ünü
kadınlar oluşturmaktadır. 1999 seçim sonuçlarına göre il genel meclisi üyelerinin %1,4’ü, belediye
başkanlarının %5,5’i, belediye meclis üyelerinin ise %1,6’sı kadındır.
Eğitimi düzenleyen tüm yasalarda kız ve erkek çocukları arasında bir ayırım yapılmamış olup; her
iki cinsinde eşit eğitim hakkına sahip olduğu kabul edilmiştir. Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE)’nün
Ekim 1999 verilerine göre okur yazarlık erkeklerde %94.6 kadınlarda %79.9 olduğundan yasal
eşitliğe karşın fiili eşitsizliğin halen varolduğu anlaşılmaktadır. Yıllar içerisinde yükseköğrenim
gören kadın sayısının artmasına karşın mesleklere göre dağılıma bakıldığında (ev ekonomisinde
%95, tıpta %41, iletişimde % 55,6, eğitim fakültelerinde %44,7, insani bilimler ve edebiyat
fakültelerinde %7,07, güzel sanatlarda % 58,3, mühendislikte %23’tür) geleneksel olarak kadına
uygun olduğu düşünülen alanlarda yoğun olduğu ancak hukuk, tıp, mühendislik ve işletmecilik
alanlarında da kadın sayısının giderek arttığı tespit edilmiştir.
Yasalarımızda meslek seçimi ve mesleğe alınma sırasında ayırımcılık olmamasına karşın 2000
yılı DİE verilerine göre kadınların işgücüne katılım oranı %23’tür. Kırsal alanlarda kadınların
işgücüne katılım oranı %34,9, erkekler içinse %76,6’dır kentsel alanda bu oran kadınlarda %15,7,
erkekler için %70,3’tür. Ekim 2000 verilerine göre iktisadi açıdan faal kadınların %56,8’i, tarımda,
%14,4’ü sanayide, %28,8’i hizmet sektöründe çalışmaktadır. Erkeklerin işgücü dağılımı ise
tarımda %25,2, sanayide %29,5, hizmet sektöründe ise %45,3’tür. 1990 yılı genel nüfus sayımı
verilerine göre mesleklere göre; mimarların %30,6’sı, inşaat mühendislerinin %7,8’i, makine
mühendislerinin %4,9’u, doktor ve operatörlerin %28,7’si, diş hekimlerinin 53,2’si, eczacıların
%50,8’i, bilgisayar programcılarının %50’si, mali müşavirlerin %6,2’si, avukatların %26’sı, hakim,
savcı ve mahkeme üyelerinin %15,8’i kadındır.
Türkiye’de sağlık hizmetleri her iki cins için de yeterli ve kaliteli olarak sunulamamaktadır. Sağlık
açısından risk altında bulunan grup olan annelerin doğum öncesi bakım oranları bölgelere göre
değişmesine karşın %67,5’tir, sağlık personeli yardımıyla doğum oranı ortalama %80,6’tır, ergen
anne veya bebek bekleyenlerin oranı %10,1, 15-49 yaş arası sağlık sigortası bulunmayan
kadınların oranı ise %24 ve anne ölüm oranı 100.000 canlı doğumda 54’tür. Tüm bu veriler
Türkiye’de sağlık hizmetlerinin yetersiz olduğunu, özellikle Doğu ve Kuzey Anadolu’da eğitim
düzeyi ile de bağlantılı olarak bebek ve anne ölümlerinin yüksek olduğu göstermektedir. Sağlık
Baklanlığı ve Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü kadınların özellikle üreme sağlığı,
aile planlaması ve çocuk bakımı konusunda bilgilendirilmesine yönelik çalışmalar yapmakta ve
projeler yürütmektedirler.
1923 Cumhuriyet Devrimi’nden sonra öncelikle 1926 tarihli Medeni Yasa’nın kabulü ile kadın eşit
yurttaş olma hakkına sahip olmuştur. 1982 Anayasa’sının 10. maddesinde; “Herkes, dil, ırk,
cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep, ve benzeri nedenlerle ayırım gözetilmeksizin
kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye, imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idari
makamlar bütün işlemlerde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek
zorundadırlar” hükmüyle kadın erkek eşitliğini kabul etmiştir. Ancak Anayasa’nın bu hükmüne
karşın evlilik içindeki kadının statüsü kocasıyla eşit olmadığından 03.10.2001 tarihinde 4709
sayılı kanunla Anayasa’nın 41. maddesinde yapılan değişiklikle ailenin toplumun temeli olduğu ve
eşler arasında eşitlik ilkesine dayandığı kabul edilmiştir.
9
Kadının tüm yaşam alanlarını düzenleyen Türk Medeni Kanunu (TMK); kişiliğin kazanılması,
mülkiyet edinme, miras hakkı konusunda kadın ve erkek arasında bir ayırım yapmamıştır: Evlilik
birliği içinde hukuki ve fiili eşitsizliğe yol açan düzenlemeler; 22.11.2001 tarih ve 4721 sayılı
kanunla kabul edilen ve 08.12.2001 tarihinde yürürlüğe giren ve tüm Medeni Kanunu değiştiren
düzenleme ile ortadan kalkmıştır. Yeni düzenleme sonrasında; kadın evlilik içinde de erkekle eşit
haklara sahip olmuştur. Aile reisliğinin kalkmasıyla kadın evlilik içinde kocasına bağımlı olmaktan
kurtulmuş; evin yönetimi, evlilik birliğin temsili, velayet hakkının kullanılması, oturulacak evin
seçimi gibi evlilik birliğini ilgilendiren tüm konularda eşit hakka sahip olmuştur. Evlilik birliği içinde
edinilen malların eşit paylaşımını öngören düzenleme ile de evlilikte edinilen malların mülkiyeti
konusundaki fiili eşitsizlik kalkmıştır.
Eğitim temel olarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 42. maddesinde “kimse eğitim hakkından
yoksun bırakılmaz, ilköğretim kız ve erkek vatandaşlar için zorunludur ve devlet okullarında
parasızdır. Devlet maddi imkanlardan yoksun başarılı öğrencileri öğrenimlerini sürdürebilmeleri
amacıyla burslar ve başka yollarla gerekli yardımları yapar, özel eğitim ve korunmaya muhtaç
çocukları yetiştirmek için gerekli tedbirleri alır” diyerek eğitimde eşitlik ilkesini kabul etmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 56. maddesinde herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede
yaşama hakkına sahip olduğu; devletin herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde
sürdürmesini sağlamak, bunun için insan ve maddede tasarruf ve yatırımı artırmak ve işbirliğini
gerçekleştirmek için sağlık kuruluşlarını tek elden planlama hak ve yetkisine sahip olduğu kabul
edilmiştir. Dünya nüfusunu artıran ilk 25 ülkeden birisi olan Türkiye’de kadınların sağlığı
açısından; anne ve bebek ölümleri, ergen gebeler ciddi problemler oluşturmaktadır. Genel nüfusa
göre; yatak başına 389 hastanın, hekim başına 801 kişin düştüğü ve GSMH’da sağlık
harcamalarının %4’ü oluşturması ülkemizde sağlık hizmetlerinin her iki cins için de yeterli
düzeyde ve kalitede olmadığının göstergegesidir. Tüm Türkiye’de 11902 sağlık evi, 5270 sağlık
ocağı ve 275 ana çocuk sağlığı ve aile planlaması merkezi bulunmaktadır. Ancak bu birimlerde
verilen temel sağlık hizmetleri ile 2. basamak sağlık kuruluşları arasında hizmet-destek bağı ve
sevk zinciri gereği gibi işlememekte ve bu özellikle üreme sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir.
Türkiye’nin özellikle kadınlara yönelik konularda düzenlenmiş olan konularda taraf olduğu
uluslararası ve bölgesel sözleşmeler, kabul ve yürürlük tarihleri ve çekince konulan maddeler EK
1. gösterilmiştir.
Ekonomik, ticari veya teknik ilişkileri düzenleyen ve süresi bir yılı aşmayan andlaşmalar, Devlet
Maliyesi bakımından bir yüklenme getirmemek, kişi hallerine ve Türklerin yabancı
memleketlerdeki haklarına dokunmamak şartıyla, yayımlanma ile yürürlüğe konabilir. Bu takdirde
bu andlaşmalar, yayınlarından başlayarak iki ay içinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine
sunulur.
Milletlerarası bir andlaşmaya dayanan uygulama andlaşmaları ile kanunun verdiği yetkiye
dayanılarak yapılan ekonomik, ticari, teknik, veya idari andlaşmaların Türkiye Büyük Millet
Meclisince uygun bulunması zorunluluğu yoktur; ancak, bu fıkraya göre yapılan ekonomik, ticari
veya özel kişilerin haklarını ilgilendiren andlaşmalar, yayımlanmadan yürürlüğe konulamaz.
10
Türk kanunlarına değişiklik getiren her türlü andlaşmaların yapılmasında birinci fıkra hükmü
uygulanır.
Usulüne uygun olarak yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar
hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre
yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı
konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma
hükümleri esas alınır”.
Anayasa dışında; 31.05.1963 tarihinde kabul edilen ve 11.06.1963 tarih ve 11425 sayılı Resmi
Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 244 sayılı Milletlerarası Andlaşmaların Yapılması,
Yürürlüğü ve Yayımlanması ile Bazı Andlaşmaların Yapılması İçin Bakanlar Kuruluna Yetki
Verilmesi Hakkında Kanun, andlaşmaların Türk hukuku içinde geçerli olması için uygulanması
gereken prosedürü ve andlaşmaların Türk normlar hiyerarşisindeki yerini belirlemiştir. 244 Sayılı
Yasanın 1 ve 2. maddelerinde andlaşmanın niteliğine göre yürürlüğe girme biçimi Anyasa’nın 90.
maddesine uygun biçimde belirlenmiş olup; 2. maddenin 2. bendinde; “Bir milletlererarası
andlaşma, yukarıdaki fıkrada söz konusu yürürlük tarihinin tespitine dair kararnamede belirtilen
yürürlüğe giriş tarihinde kanun kuvveti kazanır” düzenlemesi ile milletlerarası andlaşmalar
kanunlarla eşit sayılmıştır.
Milletlerarası andlaşma usulüne uygun olarak onaylanmışsa kanun niteliği kazandığından, yasal
mevzuatla arasında çelişki varsa, andlaşmanın niteliğine göre iki durum sözkonusu olmaktadır.
Milletlerarası andlaşma temel hak ve özgürlükleri düzenliyorsa andlaşma hükümleri esas alınır.
Diğer alanlara ilişkin andlaşmalarla kanunlar arasında bir uyuşmazlık bulunduğunda ise
kanunlara ilişkin öncelik, kurallarına göre tespit edilir. Bu kurallar; yasal bir düzenlemeden değil
hukukun genel ilkelerinden kaynaklanmaktadır. Buna göre; iki kural arasında çelişki varsa
öncelikle üstün olan norm uygulanır (Lex Superior), iki eşit düzeyde ise o konuyu daha özel
olarak düzenleyen norm uygulanır (Lex Specialis), iki özel kanun varsa sonra tarihli olan
uygulanır (Lex Posterior). Andlaşmalarla ulusal kanunlar arasında da çelişki bulunması
durumunda bu kurallara göre uygulanacak norm belirlenir. Ancak; Devletin uluslararası
sorumluluğu ve karşılaşabileceği uluslararası yaptırımlar gereği, imzaladığı andlaşmalara aykırı
olan ulusal mevzuatı değiştirerek aradaki çelişkilerin kaldırması gerekmektedir.
Ancak uygulamada, andlaşmalar genellikle doğrudan uygulanabilir norm getirmeyip, genel ilkeleri
belirlediğinden, mevzuat da andlaşmaya uygun duruma getirilmediğinden zaman zaman
uygulama güçlükleri çekilmektedir.
e) Adli Yardım
Tanım
11
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 465- 472. maddeleri arasında düzenlenen adli
yardım; yoksulluğu nedeniyle dava açılması, savunma yapılması, davaların yürütülmesi gibi yasal
konularda harca ve masraflardan geçici olarak muaf tutulması ve ücretsiz avukat yardımından
yararlandırılması olarak kabul edilmiştir.
Adli yardımdan yararlanabilmek için yoksulluğun kanıtlanması gerekli olup, bu muhtar veya
bulunulan yer belediyesinden alınacak fakirlik belgesi ile kanıtlanır (HUMK Madde 468).
Yabancıların adli yardımdan yararlanması karşılıklılık koşuluna bağlıdır (HUMK Madde 465).
Yabancılar için adli yardım, genellikle ilgili devletler arasında konuya ilişkin karşılıklı antlaşmalara
bağlıdır. Ancak, aşağıdaki paragraflarda açıklandığı gibi mülteciler ve sığınmacılar için böyle bir
gereklilik yoktur. Dolayısıyla genelde adli gereksinimlere sahip olduklarında adli yardımdan
yararlanabilmektedirler.
Başvuru
Her baro bölgesinde adli yardım bürosu kurulur. Adli yardım başvurusu iki biçimde yapılabilir. Ya
davanın açılacağı mahkemeye başvurularak talep edilir. Mahkeme adli yardım talebinin kabulü ya
da reddi konusunda bir karar verir ve bu karar kesindir (HUMK Madde 469), ayrıca adli yardım
bürosundan bir avukat talep eder (HUMK Madde 467). Ya da doğrudan adli yardım bürosuna
gerekli belgelerle birlikte başvurularak adli yardım talep edilir. Bu durumda büro bir avukat atar, ve
atanan avukat mahkemeden adli yardım talebinde bulunur.
1. Ceza davasında adli yardımın kapsamı: 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa
(HUMK) göre her türlü dava ve takip için adli yardım talebinde bulunulması mümkündür.
Medeni hukuka ilişkin davalar ve ceza davalarına ilişkin sorunlarında adli yardım alınması
olanaklıdır. Ceza davalarında (kamu adına yürütülen) tüm harç ve masraflar başlangıçta
devlet tarafından karşılanmaktadır. Ceza davalarında; Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 150
ve 234. maddesine göre 18 yaşından küçük olan tüm sanıklar ve mağdurlar için, 18 yaşından
büyük sanıklar ve mağdurlar ise de talep ettiklerinde ücretsiz avukat sağlanmaktadır. Ceza
davasındaki sanık ya da mağdurların ücretsiz avukat yardımından yararlanmak için yoksul
olmaları gerekmemektedir. Ancak yetişikin sanık ya da mağdurların; kendi olanakları ile
avukat tayin edebilecekleri anlaşılırsa avukatlık ücreti kendilerine rücu edilir. Çocuklara ise
hiçbir koşul aranmaksızın ücretsiz avukat tayin edilir.
2. Hukuk davasında adli yardımın kapsamı: Hukuk davasında yargılamanın tüm giderleri
ileride haksız çıkan taraftan alınmak üzere davacı tarafından karşılanır (HUMK Madde 471).
Adli yardım kararı başvuran kişiye (HUMK Madde 466);
3. Adli yardımın mülteciler için kapsamı: Hedef grup olan mülteci, sığınmacı ve yerinden
edilmiş kadınlar; çoğu zaman gerekli yasal başvuruları yapacak maddi güçten yoksun
12
olduklarından adli yardımdan yararlandırılmaları gerekmektedir. Türk hukukunda mülteci ve
sığınmacılar yabancı statüsünde kabul edildiğinden Tük vatandaşlarından farklı olarak yargılama
giderlerin karşılığı olarak teminat yatırmaları gerekmektedir. Yoksul olduklarını kanıtlamaları
durumunda, 1959 Sözleşmesi’nin 7.maddesi uyarınca karşılıklılık koşulundan da muaf
olduklarından adli yardımdan yararlanmaları mümkündür.
Adli yardım talepleri kabul edildiğinde, yargılama masraflarından, teminattan muaf olacaklar ve
kendilerine ücretsiz avukat atanacaktır.
Adli yardımın kapsamına ilişkin 466. maddede (HUMK) tercüman ücretleri sayılmamıştır. Ancak
tercüman bilirkişi olarak kabul edilerek bunun ücretinin devlet tarafından avans olarak verilebilir.
Adli yardımın denetimi: Adli yardım sisteminde avukatlar tarafından verilen hizmetin kalitesini
artırmak ve uzman avukatlardan yararlanılmasını sağlamak için özellikle kadın ve mağdur
çocuklar konusunda Ankara ve İstanbul barolarında hizmetiçi eğitimler yapılmaktadır. Adli
yardımdan yararlanma isteminin reddine ilişkin mahkeme kararı kesin olup bu konuda bir itiraz
veya temyiz makamı yoktur (HUMK Madde 467). Ancak adli yardım tarafından sağlanan avukat
hizmeti gereği gibi yerine getirmediğinde bağlı bulunduğu baroya şikayet ederek avukatın
değiştirilmesini/ cezalandırılmasını sağlama olanağı vardır.
4. Sivil Toplum Kuruluşlarınca Sağlanan Adli Yardım: Kadınlara yönelik hukuki danışmanlık
hizmeti veren sivil toplum kuruluşları özellikle aile içi şiddete uğrayan kadın ve çocuklara yönelik
danışmanlık ve destek oluşturma çalışmaları yapmaktadırlar. İlgili STK’ların listesi ve telefon
numaraları bu El Kitabı’nın sonunda Ek 2’de belirtilmiştir.
13
TEMA 1
EVLENME VE BOŞANMA
14
1. BÖLÜM
ULUSLARARASI STANDARTLAR
BAĞLAM
Kadınların evlilikle ilgili hakları özellikle iki ı arası sözleşmede ele alınmaktadır: Evli Kadınların
Tabiiyetine ilişkin Sözleşme (1957) ve Evliliğe Rıza Gösterme, Asgari Evlilik Yaşı ve Evliliğin
Tesciline ilişkin Sözleşme (1962). Bu iki Birleşmiş Milletler Sözleşmesi yalnızca az sayıda ülke
tarafından imzalanmıştır.
Bu nedenle, evlilikle ve evliliğin sona erdirilmesiyle ilgili konular ele alındığında, genellikle,
Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesine Dair Sözleşme’de (CEDAW) ve Uluslararası
Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nde (ICCPR) yer alan standartlar kullanılmaktadır. Buna ek
olarak, diğer uluslararası insan hakları belgelerinde evlilikle ilgili haklara ilişkin belli hükümler yer
almakta olup, ayrımcı yasalara ve uygulamalara karşı, yukarıda belirtilenlerle birlikte bu
hükümlerden de yararlanılabilir. Bu uluslararası belgelerde yer alan ilgili hükümlerin ayrıntılı listesi
izleyen sayfada verilmektedir.
Bu uluslararası belgelerde yer alan standartlar mültecilere yardım edenler ve evlilikle ilgili
sorunları olan ilgi alanındaki kişiler için önemli bir rehberdir. Bu standartlar değişik nedenlerle
çalışmalarımızla ilgilidir.
Birinci olarak, çoğu ülkenin altına imza attığı önemli insan hakları nedeniyle3, herhangi bir
ülkedeki hukuki statüleri ne olursa olsun, kadınlar bu haklara sahiptir. Ayrıca kadın mülteciler,
sadece kadınlara özgü hakların yanı sıra, cinsiyete dayalı ayrımcılık da dahil olmak üzere, genel
olarak ayrımcılığa tabi tutulmama hakkına da sahiptirler. Bu nedenle mülteci kadınlar ve ilgi
alanındaki diğer kadınlar, sığınılan ülkelerin bu standartlara uymalarını, kendi namlarına bu
hakları uygulamalarını ve desteklemelerini, bu hakların uygulanmasını ve uygun telafi
mekanizmalarına erişmelerini sağlayacak yasal araçları sağlamalarını bekleme hakkına
sahiptirler.
İkinci olarak bunlar, tüm mültecilere yardım faaliyetlerimizde bizleri bilgilendirmesi ve yol
göstermesi gereken standartlardır. Sunduğumuz danışmanlığın özü gibi hizmetlerimiz bu
uluslararası asgari standartlara uygun olmalıdır. Mülteci statüsünün belirlenmesiyle veya sığınılan
ülkede mültecilerin haklarının ve esenliklerinin korunmasıyla ilgili koruma faaliyetlerimiz de bu
hakları desteklemeye yönelmeli ve bu standartlara uygun olmalıdır. Örneğin, sığınılan ülkede
mülteci bir kadının boşanmak istemesi durumunda, menşe ülkenin kadının boşanması
durumunda kadına zarar veren ayrımcı yasalarının sığınılan ülkenin uluslararası yükümlülüklerine
aykırı olduğu bilinmeli ve gerekirse mahkemelerce de bilinmesi sağlanmalıdır.
3
Çalışmamızda, Devletlerin hem ilgili uluslararası belgeleri onaylayarak hem de Beijing Eylem Platformu bağlamındaki
taahhütleri gereğince, kadınların evlilikle ilgili hakları konusunda belli yükümlülükler üstlendiklerinin anımsanması
önemlidir.
15
Üçüncü olarak, bu haklar hakkında bilgi yayarak yalnızca kadın haklarına ve uluslararası
standartlara değil, ancak aynı zamanda –bu şekilde bir tür önleme mekanizması olarak işleyeceği
gündemiyle– sığınılan ülkenin ulusal yasalarına da saygı gösterilmesini desteklemekteyiz.
16
BAŞLICA ULUSLARARASI HÜKÜMLER
Madde 16 CEDAW
1. Taraf Devletler evlilik ve aile ilişkileriyle ilgili tüm konularda kadınlara karşı ayrımcılığı ortadan
kaldırmak için her türlü uygun önlemi alacak ve erkek ve kadının eşitliği esasına göre özellikle
aşağıdakileri sağlayacaklardır:
Madde 9 CEDAW
1. Taraf Devletler tabiiyet edinme, değiştirme veya muhafaza etme konusunda kadınlara ve
erkeklerle eşit haklar tanıyacaklardır. Özellikle, yabancı bir kişiyle evlenmenin veya evlilik
sırasında kocanın tabiiyetini değiştirmesinin kadının tabiiyetini de otomatik olarak
değiştirmemesini, kadını vatansız bırakmamasını veya kadının zorla kocanın tabiiyetini
edinmemesini sağlayacaklardır.
2. Taraf Devletler çocukların tabiiyeti konusunda kadınlara erkeklerle eşit haklar tanıyacaklardır.
Madde 23 ICCPR
1. Aile toplumun doğal ve esaslı bir birimidir, ve aile toplum ve devlet tarafından korunma
hakkına sahiptir.
2. Evlilik çağındaki her erkek ve kadının evlenme ve aile kurma hakkı hukuk tarafından tanınır.
3. Evlenecek eşlerin tam ve serbest iradeleri ile kurulmayan bir evlilik geçerli sayılmaz.
4. Bu Sözleşme’ye Taraf Devletler eşlerin evlilik sırasında ve evlilik sona erdiğinde evlilikle ilgili
eşit hak ve sorumluluklara sahip olmalarını sağlamak için uygun girişimlerde bulunacaklardır.
Evliliğin sona ermesi durumunda, çocukların gerekli biçimde korunması hükme bağlanacaktır.
Madde 16 UDHR
(1) Reşit olan erkek ve kadın, ırk, tabiiyet veya din nedeniyle herhangi bir kısıtlama olmaksızın,
evlenme ve aile kurma hakkına sahiptir. Evlilik sırasında ve evlilik sona erdiğinde evlilikle ilgili
eşit haklara sahip olmaları gerekir.
(2) Evlilik yalnızca evlenme niyetinde olan eşlerin serbest ve tam rızasıyla gerçekleşecektir.
(3) Aile toplumun doğal ve esaslı bir birimidir ve toplum ve devlet tarafından korunma hakkına
sahiptir.
17
AYRINTILI HAKLAR
Evlenirken
Kadınlar eş seçme ve yalnızca kendi serbest ve tam rızalarıyla evlenme konusunda erkeklerle
aynı haklara sahiptirler.
Madde 16 (1) CEDAW; Madde 16 UDHR; Madde 23(3) ICCPR; Madde 10(1) ICESCR; Madde 1
CCM; Madde 5d (iv) ICERD; Madde 1c SCAS
Ülkeler evlilik için asgari bir yaş belirlemeli ve kadınlar, bu yaşın altında ise, hukuken
evlendirilmemelidir.
Madde 16 (2) CEDAW; Madde 23 (2) ICCPR; Madde 2 CCM; Madde 2 SCAS.
Kadınlar, evlilik içindekiler de dahil olmak üzere, tabiiyet değiştirme veya muhafaza etme
konusunda erkeklerle eşit haklara sahiptirler. Evliliğin etkisiyle veya kocanın eylemleriyle vatansız
kalmaktan, otomatik olarak tabiiyetini değiştirmek zorunda kalmaktan veya kocanin tabiiyetini
kazanmaktan korunurlar. Çocuklarının tabiiyeti konusunda da eşit haklara sahiptirler.
Evlilik Sırasında
Evlilik sırasında koca tabiiyetini değiştirse bile, tabiiyetini muhafaza etme hakkı:
18
Madde 16(1) (d), (f) CEDAW; Madde 18(1) CRC.
Madde 13 (a)
Devletin aile eğitimini sağlama sorumlulukları, anneliğin sosyal bir işlev olarak
anlaşılmasını ve kadın ile erkeğin çocukları konusunda ortak sorumlulukları olduğunun
tanınmasını içerir:
Kadınlar hem evlilik sırasında hem de evlilik sona erdiğinde erkeklerle aynı haklara sahiptirler.
Bir kadın, ister bekar, isterse ayrılmış, boşanmış veya dul kalmış olsun, çocukları
konusunda erkekle aynı haklara sahiptir:
19
2. BÖLÜM
ULUSAL HUKUK
I. EVLENME
Türk kanunlarına göre Türkiye’de evlenmek isteyen tüm yabancılar, sığınmacılar ve mülteciler,
kendileri için ayrı bir düzenleme yapılmamış olması nedeni ile, Medeni Kanun’un öngördüğü
prosedüre tabiidirler.
Erkek veya kadın on yedi yaşını doldurmadıkça evlenemez. Ancak, hakim olağan üstü
durumlarda ve pek önemli bir sebeple on altı yaşını doldurmuş olan erkek veya kadının
evlenmesine izin verebilir. Olanak bulundukça karardan önce ana ve baba veya vasi dinlenir.
Küçükler ve kısıtlılar yasal temsilcilerinin izini olmaksızın evlenemezler (TMK Madde 126-127).
Bu yaş sınırı evlenmenin ön koşuludur. Evlilik, Türk Medeni Kanunu’na göre belirli şekil şartlarına
tabidir ve bu kurallar evliliğin olmazsa olmaz koşullarıdır.
Öncelikle taraflar herhangi birinin oturduğu yahut birlikte bulunulan yerin evlendirme
memurluğuna yazılı veya sözlü başvuru yapmak zorundadırlar (TMK Madde 134- 135).
Erkek ve kadından her biri, nüfus cüzdanı ve nüfus kayıt örneğini, önceki evliliği sona ermiş ise
buna ilişkin belgeyi, küçük veya kısıtlı ise, ayrıca yasal temsilcisinin imzası onaylanmış yazılı izin
belgesini ve evlenmeye engel hastalığının bulunmadığını gösteren sağlık raporunu evlendirme
memurluğuna vermek zorundadır.
Evlenme töreni evlendirme dairesinde, evlendirme memurunun önünde ve ayırt etme gücüne
sahip ergin iki tanığın huzurunda açık olarak yapılır (TMK Madde 141). Evlenme töreninden sonra
eşlere bir aile cüzdanı verilir (TMK Madde 143). Evlilik için önemli evlenme engellerinden birisi,
kadın için söz konusu olan bekleme süresidir (TMK Madde 132).
Evlilik sona ermişse, kadın, evliliğin sona ermesinden başlayarak üç yüz gün geçmedikçe
evlenemez.
20
Ancak bu maddede belirtilen süre kadının doğurmasıyla ortadan kalkar. Kadının önceki
evliliğinden gebe olmadığının anlaşılması veya evliliği sona eren eşlerin yeniden birbirleri ile
evlenmek istemeleri hallerinde mahkeme bu süreyi kaldırabilir.
Mülteciler ya da sığınmacılar için varsa geçerli kimlik belgelerinin veya kim olduklarını
belgeleyebilecek kendi ülkelerinden ya da bulundukları ülkenin emniyet yetkililerince düzenlenmiş
kimlik ve medeni durum (bekar) belgelerinin mutlaka isteneceği bilinmelidir.
5718 sayılı ve 27.11.2007 tarihinde kabul edilen Milletlerarası Özel Hukuk Ve Usul Hukuku
Hakkında Kanun’un (MÖHUK) “Evlilik ve genel hükümleri” başlıklı 13. maddesine göre “evlenme
ehliyeti ve şartları, taraflardan her birinin evlenme anındaki milli hukukuna tabidir. Evliliğin şekline
yapıldığı ülke hukuku uygulanır. Evliliğin genel hükümleri, eşlerin müşterek milli hukukuna tabidir.
Tarafların ayrı vatandaşlıkta olmaları halinde müşterek mutad mesken hukuku, bulunmadığı
takdirde Türk hukuku uygulanır”.
Mülteciler dil bilmiyorlarsa ya da yakınlarından birisi onlara çeviri konusunda yardımcı olamıyorsa,
işlemler için ve evlendirme memurunun önünde çeviri yapabilecek yeminli tercümanların
bulundurulması gerekmektedir. Bu kişilerin temini ve ücretlerinin ödenmesi mültecinin
sorumluluğundadır.
Mülteciler yukarıda belirtilen “kadının bekleme müddeti” ile ilgili bir sorunla karşı karşıya kalırlarsa
ancak bir avukat aracılığı ile bu davayı açabileceklerdir. Avukat temini için bulunulan yer barosuna
başvurmak gerekmektedir. Eğer barodan adli yardım alırlarsa davalar ücretsiz takip edilecektir.
Ancak söz konusu davalarla ilgili masraflar kendisinden istenecektir.
Türkiye’de yapılan bu evliliklerin yerleşilecek ülkelerde ya da menşe ülkede geçerli olması için,
Türk mahkemelerinden verilen evlilik kararının o yer mahkemelerince tanınmasının veya tenfizinin
yapılması zorunludur. Tanıma ya da tenfiz kararının alınabilmesi için evlilik cüzdanı ile başvuru
yapılamaz. Başvuru ancak mahkeme kararı ile yapılmaktadır.
Türk kanunlarına göre Türkiye’de geçerli evlilik yapmış herkes için, kendi ülkesindeki mal rejimi
ne olursa olsun, uygulanacak mal rejimi, Türk Medeni Kanunun’daki mal rejimleridir.
Yine bu nitelikte kişiler için, evlilik birliği Türkiye’de kurulmuşsa ve bir mal edinme söz konusu ise
aynı biçimde ve yasal koşullara uygun olmak kaydı ile paylaşıma da esas olacaktır.
Bu yasanın yürürlük tarihinden sonra Türkiye’de evlilik yapmış çiftler için de, Türkiye’de kalınan
sürede edinilen mal varsa, boşanma halinde bu mal rejimlerine göre tasfiye edilecektir.
Evlilik birliği kurulurken taraflar seçimlik mal rejimlerinden birisini seçmediyse onlara yasal mal
rejimi olan Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi uygulanır (TMK Madde 202).
21
Yeni yasaya göre, bu tarihten itibaren yapılan evliliklerde ise yasal mal rejimi Edinilmiş Mallara
Katılma Rejimi olacaktır.
Bu mal rejimini, her iki eşin de kişisel malları kendisinin olmak üzere, evlilik birliğinin kurulduğu
tarihten itibaren edinilen malların eşit olarak paylaşımı anlamına gelmektedir.
Edinilmiş mal, her eşin bu mal rejiminin devamı süresince karşılığını vererek elde ettiği malvarlığı
değerleridir (TMK Madde 218).
Ayrıca, sözleşmeyle bunlar katılıma dahil edilebileceği gibi, bazıları hariç de tutulabilir.
Mal rejimi eşlerden birinin ölümü veya başka bir rejiminin kabulüyle sona erer. Mahkemece,
evliliğin iptal veya boşanma sebebiyle sona erdirilmesine veya mal ayrılığına geçilmesine karar
verilmesi hallerinde, mal rejimi dava tarihinden geçerli olmak üzere sona erer.
Zina veya hayata kast nedeni ile boşanma halinde hakim, kusurlu eşin artık değerdeki pay
oranının hakkaniyete uygun olarak azaltılmasına veya kaldırılmasına karar verebilir.
Türk Yasalarına göre ergin ve bağımsız iki kişinin bir arada yaşamalarını suç sayan hiçbir
düzenleme yoktur. Ancak sosyal yaşamın getirdiği ya da bazı bölgesel kınama ve ayıplamaların
sonucunda sanki birlikte yaşamak suçmuş gibi algılanmaktadır.
22
Bir diğer durum ise halk arasında imam nikahı ile yaşamak şeklinde adlandırılan ve hukuken
meşru olmayan birlikteliklerin varlığıdır. Bu birliktelikler bazı yerlerde geleneksel ya da dinsel
evlilikler olarak da adlandırılmaktadır.
Türk hukuk düzenlemelerine göre, yasadışı birliktelikler olarak değerlendirilen bu fiili durumlar, ya
bir kadın ve bir erkeğin sadece imam nikahı ile evlendiklerini varsayıp evlilik birliğine benzer bir
şekilde yaşamaları ve çocuklara sahip olmaları ya da hukuken resmi nikahlı bir eşi olup da bir
ikinci kadınla da fiilen evliliğe benzeyen bir biçimde yaşam sürdürülmesi durumlarını
kapsamaktadır.
Bilindiği üzere dinsel bir tören olarak görülen imam nikahı kıyılması işlemi Türk Medeni Kanunu
Madde 143’e göre ancak resmi nikah belgesi olan ve bunu ibraz edebilen çiftlere yapılacak bir
törendir.
Bu belgeyi görmeden bu töreni yapacak din görevlilerinin de cezai sorumlulukları olacağı Türk
Ceza Kanunu’nda belirlenmiştir (TCK Madde 230). Bu konuda Cumhuriyet Savcılığı’na yapılacak
bir şikayet halinde suçun takip edileceğinin bilinmesi gerekmektedir.
Buna rağmen, hukuken geçersizliği açık olan ve özellikle kadın ve çocuk açısından büyük
mağduriyetlere sebep olan bu dini nikah uygulamasının gerek ülkemizde gerekse Orta Doğu
menşeili sığınmacılar arasında çok yaygın olduğu bilinmektedir.
Bu yasadışı birlikteliklerde kadının mal ya da gelirden pay alması söz konusu olmadığı gibi
mirasçı olabilmesi ve hatta çocuklarının nüfus kaydı olamayacağı için çocukların da kimliksizliği
bir yana, onların tüm geleceklerini, eğitim ya da meslek sahibi olma olanaklarının da ellerinden
alınması sonuçlarını getirebilmektedir. Dolayısıyla, evliliğe dair ya evrak beyanında ya da
Türkiye’de evliliğin yeniden Türk yasalarına uygun bir şekilde yenilenmesi halinde mal
paylaşımından ve eğitim olanaklarından yararlanacaklardır.
Bu durumun mülteci ya da sığınmacılar için de uygulanması aynı biçimde olmaktadır. Zira kendi
ülkesinde sürdürdüğü beraber yaşama veya dinsel evliliklerin bizim ülkemizde yasal zemine
kavuşabilmesi ve haklara kaynaklık edebilmesi için aynı resmi işlemlerin yapılması
gerekmektedir. Zira yukarıda da belirtildiği üzere mülteci ya da sığınmacıların ve özellikle
çocuklarının korunmasına yönelik yasal bir düzenleme henüz ülkemizde hayata geçmemiş
bulunmaktadır.
23
II. BOŞANMA
Kendi ülkesinde geçerli bir evliliği olduğunu ispat eden ya da sığınmacı veya mülteci olarak
bulunduğu ülkede evlilik yapmış kişiler, Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre boşanma davası
açabilme hakkına sahiptirler. Milletlerarası Özel Hukuk Ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 14.
maddesine göre “boşanma ve ayrılık sebepleri ve hükümleri, eşlerin müşterek milli hukukuna
tabidir. Tarafların ayrı vatandaşlıkta olmaları halinde müşterek mutad mesken hukuku,
bulunmadığı takdirde Türk hukuku uygulanır”. Her iki taraf Türk hukukun uygulanmasını isterse
Mahkeme Türk Medeni Kanunu’na göre boşanmaya karar verir. Türk mahkemelerinde boşanma
davası açmak isteyen bu kişilerin, kimlik ya da evlilikle ilgili belgelerin, kendileri, yakınları veya
akrabalarınca temini ve mahkemeye ibrazı gerekmektedir. Bu belgelerin, bulunulan ülke polisince
(sağlıklı bilgiler verilerek) düzenlenmiş olması halinde de geçerli olabileceği bilinmelidir. Ancak
evlilikle ilgili belge sunulduğu taktirde hukuki işlem gerçekleşebilecektir.
Onlardan istenecek bu belgelerin temini hiç mümkün değil ise, mahkeme için gerekli bilgiler,
(evlenme yeri, evlenme işlemini yapan kurum, belge numarası, vs.) boşanmayı isteyen taraflarca
karşılanamıyorsa menşe ülkeden istenmesi mümkündür. Ancak bunun çok zaman alacağı
bilinmelidir.
II.1.1. MASRAFLAR
Ceza Mahkemeleri’nde gerekli masrafların, devlet tarafından karşılanıp sonra sanıktan tahsili
esas olmasına rağmen, Hukuk Mahkemeleri’nde masrafların davacı tarafından karşılanması
gerekmektedir.
Kendi ülkesinde evlenen ancak mülteci olarak bulundukları boşanan kimselerin bu boşanma
kararını kendi ülkelerinde de tanıtmasıyla veya tenfizini yaptırmalarıyla mütekabiliyet (karşılıklılık)
esasına göre o ülkede edinilen mallar üzerinde de söz hakkının gerekliliği açıktır. Bu işlemlerin
mahkemeler aracılığı ile yapılması gerekmektedir. Kendiliğinden, tanıma ya da tenfiz mümkün
değildir.
1. Zina
2. Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış
3. Suç İşleme ve haysiyetsiz hayat sürme
4. Terk
5. Akıl hastalığı
6. Evlilik birliğinin sarsılması
Boşanma, eşlerden birinin yerleşim yerinde veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte
oturdukları yer mahkemesinde açılmak zorundadır (TMK Madde 168). Boşanma davası açmaya
hakkı olan eş ayrılık ya da boşanmaya karar verilmesini isteyebilir (TMK Madde 167). Dava,
yalnız ayrılığa ilişkinse hakim boşanmaya karar veremez. Ancak boşanma davasında hakimin
takdirine bağlı olmak üzere ayrılık öngörülebilir (TMK Madde 170).
Ayrılık bir yıldan üç yıla kadar olan bir süre için verilebilir (TMK Madde 171). Süre bitiminde ayrılık
durumu kendiliğinden sona erer. Ortak hayat yeniden kurulamamışsa eşlerden her biri boşanma
davası açabilir (TMK Madde 172). Boşanma halinde kadın evlenmeden önceki soyadını yeniden
alır. Ancak menfaati olduğu ispatlanırsa hakimden kocanın soyadını kullanma iznini alabilir (TMK
Madde 173).
24
II.1.3. BOŞANMADA TAZMİNAT VE NAFAKA
Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu
taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebilir.
Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer
taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.
Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşulu ile geçimi için
diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.
Maddi tazminat veya yoksulluk nafakasının toptan veya durumun gereklerine göre irat biçiminde
ödenmesine karar verilebilir
Manevi tazminatın irat biçiminde ödenmesine karar verilemez. İrat biçiminde ödenmesine karar
verilen maddi tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin
ölümü halinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi
yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde mahkeme
kararıyla kaldırılır.
MÖHUK Madde 14
Boşanma ve ayrılık sebepleri ve hükümleri, eşlerin müşterek milli hukukuna tabidir. Tarafların ayrı
vatandaşlıkta olmaları halinde müşterek mutad mesken hukuku, bulunmadığı takdirde Türk
hukuku uygulanır.
Boşanmış eşler arasındaki nafaka talepleri hakkında birinci fıkra hükmü uygulanır. Bu hüküm
ayrılık ve evlenmenin butlanı (hükümsüzlüğü) halinde de geçerlidir.
MÖHUK Madde 19
II.1.3.2.1.Velayet-Vesayet-Nafaka
25
Bu başlık altında işleyeceğimiz her üç konuda da, ülke sınırları içinde yaşamakta olan tüm kişiler
için aynı uygulamanın geçerli olacağı bilinmelidir. Başka ülkede evlenip Türkiye’de boşanan Türk
hukukun uygulanmasını kabul eden mülteci ve sığınmacıların çocuklarının, hakları ve nafaka
tayin ve tahsilleri de ülkemiz yasalarına göre yapılacaktır.
a) Velayet
TMK Madde 335
Ergin olmayan çocuk, ana ve babasının velayeti altındadır. Yasal sebep olmadıkça velayet ana ve
babadan alınamaz. Hakim vasi atanmasına gerek görmedikçe, kısıtlanan ergin çocuklar da ana
babanın velayeti altında kalırlar. Evlilik devam ettiği sürece ana ve baba velayeti birlikte
kullanırlar. Ortak hayata son verilmişse veya ayrılık hali gerçekleşmişse hakim velayeti eşlerden
birine verebilir. Velayet, ana ve babadan birinin ölümü halinde sağ kalana, boşanmada ise çocuk
kendisine bırakılan tarafa aittir (TMK Madde 336). Ana ve baba evli değilse velayet anaya aittir
(TMK Madde 337).
Boşanma ve ayrılık sebepleri ve hükümleri, eşlerin müşterek milli hukukuna tabidir. Tarafların ayrı
vatandaşlıkta olmaları halinde müşterek mutad mesken hukuku, bulunmadığı takdirde Türk
hukuku uygulanır.
b) Vesayet
1. Kamu vesayeti
2. Özel vesayet
Vasi, vesayet altındaki küçüğün veya kısıtlının kişiliği ve malvarlığı ile ilgili bütün menfaatlerini
korumak ve hukuki işlemlerde onu temsil etmekle yükümlüdür.
Kayyum belirli işleri görmek veya malvarlığını yönetmek için atanır. Özellikle çocuklar açısından
velayetin kötüye kullanılması ya da ölüm ve zorunluluk hallerinde Hakim çocuğu koruyacak
önlemler alma amacı ile vasi tayin edebilir (TMK Madde 348).
c) Nafaka
Nafaka ve çocuk malları açısından Medeni Kanun ile çocuklar özel bir korumaya tabi
kılınmışlardır.
Ana ve Baba velayetleri devam ettiği sürece çocuğun mallarını yönetme hakkına sahip ve
bununla yükümlüdürler, kural olarak hesap ve güvence vermezler. Ana ve babanın
yükümlülüklerini yerine getirmedikleri durumlarda hakim müdahale eder.
26
TMK Madde 353
Evlilik sona erince velayet kendisinde kalan eş, hakime çocuğun malvarlığının dökümünü
gösteren bir defter vermek ve bu malvarlığında veya yapılan yatırımlarda gerçekleşen önemli
değişiklikleri bildirmek zorundadır.
Ana ve baba kusurları sebebi ile velayetleri kaldırılmadıkça çocuğun mallarını kullanabilirler.
Ancak, ana ve baba, çocuğun mallarını yönetmekte her ne sebeple olursa olsun yeterince özen
göstermezlerse hakim, malların korunması için uygun önlemleri alır (TMK Madde 360). Hatta
çocuğun malların tehlikeye düşmesi başka bir şekilde önlenemiyorsa hakim, yönetimin bir
kayyuma devredilmesine karar verebilir (TMK Madde 361).
Açılan her boşanma davasında hakim çocuklar için dava süresince tedbir, dava boşanma ile
bitmişse iştirak nafakası adı altında karşı tarafa bir bakım ve ödeme yükümlülüğü getirecek
miktarlarda nafakaya karar verir. Tayin edilen bu ödemenin nafaka yükümlüsü tarafından sağlıklı
ödenmemesi halinde, alacaklı tarafın icra takibi yapma yetkisi bulunmaktadır.
27
TEMA 2
28
1. BÖLÜM
ULUSLARARASI STANDARTLAR
BAĞLAM
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Medeni ve Siyasi Haklarla ilgili 1966 Sözleşmesi ve
İşkencenin Kaldırılmasına ilişkin Sözleşme kişinin temel yaşama, özgürlük ve güvenlik hakkını ve
(cinsiyet esasına göre ayrımcılık yapmadan) hukuk çerçevesinde eşit olarak korunma hakkını
içermekle birlikte, bu hükümler belirli tür şiddetlere karşı kadınlara yeterli koruma
sağlayamamıştır. Geleneksel olarak özel bir konu olarak görülen ve aile içinde ve örneğin yakın
birlikteliklerde gerçekleştirilen kadına yönelik şiddet devlet tarafından ‘eşit’ korumaya veya
müdahaleye tabi tutulmamıştır. Özel alanın bir parçası olarak görüldüğü için, hukuk aleminin
dışında olduğu düşünülmüştür. Bu tür şiddet, evin kutsallığı içinde özel aktörler (şahıslar)
tarafından gerçekleştirildiği için, devlete yükümlülükler getiren bir insan hakları sorunu olarak
algılanmamıştır.
Ancak, kadınlara ve kız çocuklara yönelik aile içi şiddet 4 ve (zararlı geleneksel uygulamalar ve
silahlı çatışma sırasında gerçekleştirilen cinsel şiddet gibi) diğer şiddet türlerine yaklaşım artık
değişmeye başlamıştır. Bu tür şiddet, uluslararası insan hakları yasaları düzeyinde, yalnızca
devlete belli görevler yükleyen insan hakları sorunları olarak ele alınmakla kalmayıp, kadınlara
özgü bazı uluslararası insan hakları belgelerinde doğrudan ve dolaylı olarak ifade edilir olmuştur.
1981 yılında yürürlüğe giren ve kadınların insan haklarıyla ilgili en önemli uluslararası belge
niteliğinde olan CEDAW kadınlara yönelik şiddet sorununu açıkça ele almamaktadır. Ancak,
CEDAW İzleme Komitesi tarafından kabul edilmiş olan 12 ve 14 sayılı Genel Tavsiye Kararları
Sözleşme’yi bu konuda önemli ölçüde güçlendirmiştir. 12 Sayılı Genel Tavsiye Kararında
Komite’nin toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti bir tür toplumsal cinsiyet ayrımcılığı olarak
düşündüğü belirtilmekte, ve bu ifadenin de toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin Sözleşme’ye aykırı
olduğu anlamına gelmektedir. Bu yoruma göre, evde toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, kadınların
aile içinde eşitlik hakkını ihlal ettiğinden devlet tarafından uygun önlemler alınmasını gerektiren
bir tür toplumsal cinsiyet ayrımcılığıdır. 14 Sayılı Genel Tavsiye kararı devletlere kadın sünnetini
ortadan kaldırma çağrısında bulunmaktadır.
CEDAW tarafından sağlanan koruma, Kadınlara Karşı Şiddetin Kaldırılmasına Dair Bildirge
(DEVAW) ile daha da artmıştır. 1993 yılında Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen ve görevi
bu konuyu araştırmak ve almak olan Kadınlara Yönelik Şiddet Özel Raportörünün atanmasıyla
güçlendirilen Bildirge, kadınlara yönelik şiddet konusunu kapsamlı bir biçimde ve açıkça ele alan
ilk uluslararası insan hakları belgesidir. Bildirge hukuken bağlayıcı bir belge olmamakla birlikte,
ahlaki ağırlığı vardır ve CEDAW’ı tamamlayıcı niteliktedir. Böylelikle, bu iki insan hakları belgesi,
hem bu sorunun uluslararası düzeyde genel olarak tanınmasını sağlamakta hem de devletin
koruma ve telafi yükümlülükleri için artık açıkça bir dayanak oluşturmaktadır.
Daha da önemlisi, hukuk tarafından eşit olarak korunma hakkı ve kişinin yaşama ve güvenlik
hakkı gibi ilgili hükümlerin giderek daha fazla toplumsal cinsiyete duyarlı yorumlarını
benimsedikleri için, belli başlı (kadınlara özgü olmayan) diğer uluslararası insan hakları
belgelerinin şekillendirilmesine ve muhtemelen yorumlanmasına da hizmet edebilirler. Örneğin,
uluslararası hukuk uzmanlarının kadına yönelik şiddet konusunda benimsedikleri yaklaşımlardan
biri, devletlerin insan hakları ihlalleri konusundaki sorumluluğunun yalnızca devletin kendisi veya
görevlileri tarafından gerçekleştirilen şiddetle sınırlı olmadığı ve şiddetin devletin eylemsizliği
sonucunda ortaya çıktığında da devletin sorumluluğunun söz konusu olduğu savını ileri sürmektir.
4
Burada “aile içi şiddet” terimi, evde veya aile içi diğer ortamlarda eş, yakın ortak veya (genellikle erkek olan) diğer kişiler
tarafından uygulanan şiddeti ifade etmek için kullanılmıştır. Bu tip şiddet daha çok erkek tarafından kadınlara ve çocuklara
uygulanan şiddeti içermektedir.
29
Bu nedenle devletin aile içi şiddetle mücadele etme konusunda olumlu bir görevi ve sorumluluğu
vardır, mücadele etmediğinde ise uluslararası düzeyde sorumlu tutulabilir.
Menşe ülkede yaşadıkları aile içi şiddet nedeniyle sığınma talebinde bulunan kadınların mülteci
statüsünün belirlenmesiyle ilgili kararlarda çok sayıda ülkenin bu yaklaşımı benimsemiş olması
ilginçtir.
Bu tür şiddetten korkan veya bu tür şiddete maruz kalmış olan mülteci kadınlara yardım etmek ve
şiddeti önlemek için alınabilecek pratik önlemlerle ilgili diğer adımlar, Yürütme Komitesi’nin “Kadın
Mülteciler ve Uluslararası Koruma” başlıklı 64 sayılı Kararı gibi BMMYK belgelerinde de
tartışılmaktadır. Bu Kararda aşağıdakileri de içeren bir dizi önlem tavsiye edilmektedir: (fiziksel
taciz olaylarını ve koruma ile ilgili diğer kaygıları caydırmak ve telafi edebilmek üzere) kadınlara
özgü korumayı da göz önünde bulundurarak mülteci kamplarının ve yerleşimlerinin planlanması
ve yardım faaliyetlerinin bütünleştirilmesi; taciz mağdurlarına profesyonel ve kültürel açıdan
uygun toplumsal cinsiyet danışmanlığının sunulması; bu tür suçları işleyenlerin belirlenmesi ve
kovuşturulması ve mağdurların misillemeden korunması. Bunlara ek olarak – kadınların daha az
bağımlı ve buna bağlı olarak da daha az etkilenebilir duruma getiren - dolaylı diğer önlemler,
mülteci kadınlar için bireysel kimlik ve tescil belgelerinin düzenlenmesi ve temel hizmetlerin etkin
ve adil erişimlerinin sağlanmasını içermektedir.
30
BAŞLICA ULUSLARARASI HÜKÜMLER
Madde 2 DEVAW
Kadınlara yönelik şiddetin aşağıdakileri içerdiği, ancak yalnızca bunlarla sınırlı olmadığı
anlaşılmalıdır:
(a) Dayak, evdeki kız çocukların cinsel istismarı, çeyizle ilgili şiddet, evlilikte tecavüz, kadın
sünneti ve kadına zarar veren diğer geleneksel uygulamalar, eşten başkasının uyguladığı
şiddet ve istismarla ilgili şiddet dahil, ailede meydana gelen fiziksel, cinsel ve psikolojik
şiddet;
(b) İşte, eğitim kurumlarında veya başka yerlerde tecavüz, cinsel istismar, cinsel taciz ve
korkutma, kadın ticareti ve fuhuşa zorlamayı içeren, genel toplumda meydana gelen fiziksel,
cinsel ve psikolojik şiddet;
(c) Nerede meydana gelirse gelsin, devlet tarafından uygulanan veya göz yumulan fiziksel, cinsel
ve psikolojik şiddet.
Madde 3 DEVAW
Kadınların bütün insan haklarından ve siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel, medeni ve diğer
alanlardaki temel özgürlüklerden eşit şekilde yararlanma hakkına ve bu hakların korunması
hakkına sahiptirler. Bu haklar, diğerlerinin yanı sıra aşağıdakileri içerir:
Madde 4 DEVAW
Madde 1 ve 16 CEDAW
CEDAW Madde 1 ve 16 devletin kadınları aile içindeki şiddete karşı koruma sorumluluğunu
içermektedir. Kadınların sadece evlerinde şiddete maruz kalan kadınlar olmaları nedeniyle
korunmamaları cinsiyete dayalı ayrımcılığa eşit olacak ve erkeklerle eşit şartlarda insan haklarını
kullanmalarını hükümsüz kılan bir etki yaratacaktır.
Mevcut Sözleşmede “kadınlara karşı ayrımcılık” terimi, medeni durumları ne olursa olsun,
kadınların siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel, medeni ve diğer alanlardaki insan haklarından ve
temel özgürlüklerden erkek ve kadın eşitliği esasına göre yararlanmalarını, bu haklarını
31
kullanmalarını ve bu haklarının tanınmasını hükümsüz kılma veya zarar verme etkisi olan veya
bunu amaçlayan, cinsiyete dayalı ayrımcılık, yoksun bırakma veya kısıtlama anlamına gelir.
Madde 16 CEDAW
1. Taraf Devletler evlilikle ve aile ilişkileriyle ilgili tüm konularda kadınlara karşı ayrımcılığı
ortadan kaldırmak için uygun olan tüm önlemleri alacaklar ve özellikle, kadın ve erkek eşitliği
esasına göre aşağıdakileri sağlayacaklardır:
[…]
Madde 3 UDHR
32
2. BÖLÜM
ULUSAL HUKUK
I.1. TANIM
Genel olarak, aile bireyleri arasında gerçekleşen şiddetin tanımı aşağıdaki biçimde olabilir:
Aile bireylerinden birisinin fiziksel, sözel ve duygusal davranışları kapsayacak biçimde uyguladığı
ve diğer aile bireyinin yaralanmasına, sindirilmesine veya duygusal baskı altına alınmasına yol
açan, fiziki veya her hangi başka bir biçimde olan hareket veya muameledir. Şiddetin türleri,
öldürme, dayak, sakat bırakma, tecavüz, cinsel saldırı ve her türlü sözlü taciz ve yasak kolyma
ya da duygusal, zihinsel şiddete kadar uzanmaktadır.
Yukarıda açıklanan tanım genel bir tanım olup, Türk yasalarında belirtilen tanım olarak
alglanmamalıdır. Bu tanım, bu El Kitabı’nda kastedilen çerçeveyi belirlemek amacıyla yapılmıştır.
I.2.UYGULANMA ALANLARI
Bu eylem ve işlemler için, suçu işleyen ya da suçun mağdurları açısından Türk vatandaşı, mülteci
ya da sığınmacı arasında herhangi bir fark yoktur. Zira topraklarımızda ikamet eden herkes için
suçun işlendiği yer ölçüsü geçerlidir, tüm yabancılar için de aşağıda açıklanan tedbirler alınacak
ve ilgili yasanın öngördüğü aynı cezalar uygulanacaktır.
I.2.1.1. Dil
Olayın mağdurlarının dil bilmemesi halinde baş vurulan kurum (Polis, Cumhuriyet Savcılıkları,
Jandarma v.s) tercüman temin etmek durumundadır. En önemlisi, şikayetçinin avukat teminini
talep etme hakkı bulunmaktadır.
Şikayetin dinlenmesi ve işlemlerin yapılabilmesi için, öncelikle, şikayetçinin üzerinde gerek kendi
ülkesinde, gerekse bulunduğu ülke yetkililerince düzenlenmiş kimliğini belirleyebilecek ya da evli
olduğunu ispat edecek bir belgenin bulunması gerekmektedir. Olaya tanıklık yapabilecek kişilerin
hazır bulundurulması ve onların da kimlik ibraz edebilmeleri önemlidir.
Yargılama aşamasında da, olayın meydana geldiği sırada tanıklar varsa bunun şikayetçi
tarafından bildirilmesi gerekmektedir. Suçtan zarar gören kişi delillerin yok edilmemesine dikkat
etmelidir. Örneğin bıçakla saldırı halinde bıçağa dokunmamak, parmak izlerinin silinmemesine
dikkat etmek ya da tecavüz halinde yıkanmamak esastır.
I.2.3. SÜRE
Şikayet sonucunda ceza davasının açılması halinde suçun ispatı anlamında yargılama için belirli
bir süreye ihtiyaç duyulduğu bilinmelidir. Ancak ceza davalarında, ilk celsede ifade verdikten
sonra, şikayetçi duruşmalara katılmasa bile dava sürer. Davaların süresi suçun işlendiği yerdeki
mahkemenin iş yüküne bağlı olarak uzun ya da kısa olabilir. Bunun için kesin bir zaman bildirmek
mümkün değildir. Mahkemeler, suçlu veya şikayetçi mülteci ya da sığınmacı ise yabancılar
dairesinden ya da BMMYK’den kayıt ya da bilgi isteyebilir.
33
I.3. HUKUKİ KORUMA
Türk Hukuk sistemi, aile içi şiddette iki yasal düzenlemede yer vermiştir, korumaya yönelik
tedbirleri ise bunlarla hüküm altına almıştır. Ancak bu hükümler sadece çiftler resmen evli
olduklarında geçerlidir.
4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Yasa (aile içi şiddet konusunda özel olarak
düzenlenmiştir)
Türk Ceza Kanunu (Özellikle çocukları korumak amacı ile bazı hükümleri öngörmektedir.)
Ayrıca, aile içi şiddet, Medeni Kanun’da da bir boşanma nedeni olarak düzenlenmiştir.
Bu yasa ailenin korunması kaygısı ile evlilik birliğini ve bir çatı altında olmayı esas aldığı için,
birlikte yaşayanlar için uygulanmayacaktır.
Bu yasanın birinci maddesine göre: “eşlerden birinin veya çocukların veya aynı çatı altında
yaşayan diğer aile bireylerinden birinin aile içi şiddete maruz kaldığını kendilerinin veya
Cumhuriyet Başsavcılığı’nın bildirmesi halinde, Aile Mahkemesi hakimi kendiliğinden meselenin
mahiyetini göz önünde bulundurarak aşağıda sayılan tedbirlerden, bir ya da bir kaçına birlikte
veya uygun göreceği benzeri başka tedbirlere de hükmedebilir.
Yasa hükmünün öngördüğü tedbirler aşağıda sıralanmıştır (Kanun No: 4320 Madde 1).
Kusurlu eşin;
Diğer eşe veya çocuklara veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerine karşı şiddete
veya korkuya yönelik davranışlarda bulunmaması,
Diğer eşin, çocukların veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerinin eşyalarına zarar
vermemesi,
Diğer eşi, çocukları veya aynı çatı altında yaşayan aile bireylerini iletişim vasıtalarıyla rahatsız
etmemesi,
Alkollü veya uyuşturucu herhangi bir madde kullanılmış olarak ortak konuta gelmemesi veya
ortak konuta bu maddeleri kullanmaması,
Yukarıdaki hükümlerin tatbiki maksadıyla öngörülen süre altı ayı geçemez ve kararda
hükmolunan tedbirlere aykırı davranılması halinde tutuklanacağı ve hürriyeti bağlayıcı cezaya
hükmedileceği hususu kusurlu eşe ihtar olunur.
Hakim bu konuda mağdurların ekonomik durumlarını göz önünde bulundurarak tedbir nafakasına
hükmeder. Birinci fıkra hükmüne göre yapılan tüm başvurularda şikayetçiden her hangi bir ücret
alınmayacak veya istenmeyecektir. Aynı yasanın ikinci maddesine göre; “Koruma kararının bir
örneği mahkemece Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilecektir. Cumhuriyet Başsavcılığı koruma
kararının uygulanmasını zabıta marifetiyle izler (Kanun No: 4320 Madde 2). Koruma kararına
uyulmaması halinde zabıta, mağdurların şikayet dilekçesi vermesine gerek kalmadan
34
kendiliğinden soruşturma yaparak evrakı en kısa zamanda Cumhuriyet Başsavcılığı’na intikal
ettirir. Cumhuriyet Başsavcılığı koruma kararına uymayan eş hakkında Sulh Ceza
Mahkemesi’nde kamu davası açar. Bu davanın duruşması yer ve zaman kaydına bakılmaksızın
suçüstü hükümlerine göre yapılır. Böylelikle, suç tespit edildiği yerde orada yetkili bulunan her
mahkeme görevli sayılabilir. Fiili başka bir suç oluştursa bile, koruma kararına aykırı davranan
eşe ayrıca üç aydan altı aya kadar hapis cezası hükmolunur (Kanun No: 4320 Madde 2).
a) Olayın olması ile birlikte mağdur, en yakın Polis Karakoluna, Jandarmaya ya da doğrudan
Cumhuriyet Savcılığına giderek ya da telefonla şikayetini bildirir. Yasal düzenlemeye göre bu
konuda olaylara tanık olanlar da şikayette bulunubilirler. Karakollarda prensip olarak kadın polis
istenebilir. Bu konunun yasalarda yer almamakta dolayısıyla tavsiye niteliğindedir.
b) Şikayeti alan bu kurumlar, uygulanan şiddetin zaptını tutarak mağduru Adli Tıp Kurumu’na
göndermek ve raporuyla birlikte evrakı da Cumhuriyet Savcılığı’na göndermekle yükümlüdürler.
c) Şikayeti inceleyen Cumhuriyet Savcılığı eylem Türk Ceza Kanun’daki bir başka suçu içerse
dahi, mutlaka 4320 sayılı yasa ile ilgili bölümü için kendiliğinden koruma kararının alınması talebi
ile, dosyayı Aile Mahkemesi’ne göndermek durumundadır.
Cumhuriyet savcılarının bildirmesi ile de Aile Mahkemeleri harekete geçmek zorundadır. Şiddet
uygulayan eşe bu yasaya göre süresi altı ayı geçmeyen yasaklar mahkeme kararı ile
uygulanacak ve hatta yasada sayılan tedbirlere aykırı davranması halinde tutuklanacağı ve
hürriyeti bağlayıcı bir cezaya hükmedileceği de ihtar edilecektir (Kanun No: 4320 Madde 1).
Şiddet uygulayan eş, müşterek yaşanılan evden uzaklaştırılacak ve aile bireylerinin yaşadıkları
mekanlara da yaklaşamayacağı için diğer aile bireylerine ve eşe şiddet uygulayamayacaktır.
Mahkemenin bu konuda verdiği İhtiyati Tedbir kararını zabıta infaz edecek ve Cumhuriyet
Savcılığı konuyu takip edecektir. Bu tedbirlere uyulmadığının tespiti halinde de yine Cumhuriyet
Savcılığı kamu davası açmakla yükümlüdür. Bu dava ile birlikte suçlu olan eş üç aydan altı aya
kadar hapis cezası ile cezalandırılacaktır (Kanun No: 4320 Madde 2).
Türk Medeni Kanunu’ndan ve Ailenin Korunmasına Dair Yasadan doğan tüm dava ve işlemler için
başvurulacak yetkili mahkeme Temmuz 2003’te kurulan Aile Mahkemeleridir.
4787 sayılı yasa ile kurulan Aile Mahkemeleri, daha önce Türk Medeni Kanunu’ndan doğan
davalara bakan Asliye Hukuk Mahkemeleri’nin görevleri ile Ailenin Korunmasına Dair Yasa’nın
uygulanmasıyla yükümlü olan Sulh Hukuk Mahkemeleri’nin tüm görevlerini devralmıştır.
İhtisas mahkemeleri olarak kurulan bu mahkemelerin getirdiği en önemli yenilik hakime tanınan
hakların genişletilmesi olmuştur. Buna göre davanın esasına girmeden önce ya da yargılama
sırasında hakim psikolog, pedagog ve sosyal yardım uzmanlarının görüşü alınabilecektir.
Bunların yetersiz olması halinde de diğer uzmanlara başvurarak görüş alma yetkisi de
bulunmaktadır. Ayrıca, Aile Mahkemeleri aşağıdaki tedbirleri de almaya yetkilidirler:
Madde 6
Aile Mahkemesi diğer konulardaki hükümler saklı kalmak üzere görev alanına giren konularda:
1) Yetişkinler hakkında,
35
a)evlilik birliğinden doğan yükümlülükleri konusunda eşleri uyararak, gerektiğinde
uzlaştırmaya,
b)ailenin ekonomik varlığının korunması veya evlilik birliğinden doğan mali
yükümlülüklerin yerine getirilmesine ilişkin gerekli önlemleri almaya,
c)Resmi veya özel sağlık veya sosyal hizmet kurumlarına, huzur evlerine veya
benzeri yerlere yerleştirmeye,
d)Bir meslek edinme kursuna veya uygun görülecek bir eğitim kurumuna vermeye,
2) Küçükler hakkında,
Aile mahkemesince verilen bu kararların takip ve yerine getirilmesinde 5. maddeye göre atanan
uzmanlardan biri veya birkaçı görevlendirilebilir. Bu kararlara uyulmaması halinde Hukuk Usulü
Mahkemeleri Kanunu’nun 113/A maddesi uygulanır.
I.4.1. TANIM
Yeni Türk Ceza Kanununda; yaralama eyleminin üstsoy, altsoy, eş ve kardeşe karşı işlenmesi
durumunda diğer kişilere karşı işlenenden daha ağır bir hapis cezası öngörülmüştür (TCK Madde
86). Aynı zamanda; TCK Madde 232’de aynı konutta yaşayandığı kişiler karşı kötü muamelede
bulunan kişiye iki aydan bir yıla kadar hapis cezası öngörülerek aile içi şiddet düzenlenmiştir.
Bu iki hüküm, 4320 sayılı yasadan ayrı olarak özellikle çocukların korunmasına yönelik olmak
üzere hukuki koruma olarak değerlendirilmektedir.
Türk Ceza Kanunu’nun öngördüğü bu koruma sisteminde de tıpkı 4320 sayılı yasada olduğu gibi
kimliğini ve evliliğini belgeleyebilen herkes mülteci, sığınmacı ya da yabancı ayrımı olmaksızın bu
hükümlerden yaralanma hakkına sahiptir.
“Aynı konutta birlikte yaşadığı kişilerden birine karşı kötü muamelede bulunan kimse, iki aydan bir
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
İdaresi altında bulunan veya büyütmek, okutmak, bakmak, muhafaza etmek veya bir meslek
veya sanat öğretmekle yükümlü olduğu kişi üzerinde, sahibi bulunduğu terbiye hakkından doğan
disiplin yetkisini kötüye kullanan kişiye, bir yıla kadar hapis cezası verilir.
“ Aile hukukundan doğan bakım, eğitim veya destek olma yükümlülüğünü yerine getirmeyen kişi,
şikâyet üzerine, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
36
Hamile olduğunu bildiği eşini veya sürekli birlikte yaşadığı ve kendisinden gebe kalmış
bulunduğunu bildiği evli olmayan bir kadını çaresiz durumda terk eden kimseye, üç aydan bir yıla
kadar hapis cezası verilir.
Velayet hakları kaldırılmış olsa da, itiyadi sarhoşluk, uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin
kullanılması ya da onur kırıcı tavır ve hareketlerin sonucu maddi ve manevi özen noksanlığı
nedeniyle çocuklarının ahlâk, güvenlik ve sağlığını ağır şekilde tehlikeye sokan ana veya baba,
üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır”.
Bu muameleyi karı kocadan biri öbürü aleyhine yapmış ise soruşturmanın açılabilmesi, zarar
görenin şikayetine bağlıdır. Zarar gören küçük ise evlenmeden evvel üzerinde velayet veya
vesayeti hakkı olanlar da şikayette bulunabilir.
Türk Ceza Kanunu’ndaki bu suçların karı koca arasında işlenmiş olması halinde, şiddet
eylemlerinin takibinin ya da cezalandırılmasının mutlaka şikayete bağlı olduğunu bilmek
gerekmektedir.
a) Bu maddelerde belirlenen şiddet türlerinden birine ya da bir kaçına maruz kalan ya da kalındığı
öğrenilen şahıslar konu ile ilgili şikayetlerini öncelikle en yakın polis karakoluna ya da bulunulan
bölgenin Cumhuriyet Savcıları’na başvurmak suretiyle yapmak zorundadırlar. Eğer bu mercilere
ulaşılamayacak durumda iseler telefonla “Polis İmdat 155” numaralı telefona da ihbarlarını
edebilecekler.
b) İhbarı alan merciler yukarıda yazılı olan işlemleri aynen yapmak durumundadırlar. Ancak
özellikle ve önemli bir fark olarak belirtmemiz gereklidir ki bu yasaya göre çocuklar için ana, baba
veya vasi bu konuda şikayet hakkına sahip iken, şiddet eylemi karı koca arasındaysa bizzat
şikayetçi olunmadığı takdirde yetkili mercilerce takibatın yapılmayacağının bilinmesi
gerekmektedir.
Aile içi şiddetle ilgili yasalarla belirlenen tüm bu koruma ve önlemlerin uygulanması sırasında
dikkat edilmesi gereken hususlar aşağıdadır.
2. Türk Ceza Kanunu ve 4320 sayılı yasaların konusuna giren şikayetlerde her hangi bir
ücret söz konusu değildir.
Aile içi şiddete karşı, ayrıca, Medeni Kanun’da öngörülen hüküm ile bunların dışında bir boşanma
sebebi de oluşturulmuş bulunmaktadır.
37
Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış:
Eşlerden her biri diğeri tarafından hayatına kast edilmesi veya kendisine pek kötü davranılması
ya da ağır derecede onur kırıcı bir davranışta bulunulması sebebi ile boşanma davası açabilir.
Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her halde bu
sebebin doğumunun üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.
Affeden tarafın dava hakkı yoktur. Affetmek yazılı olarak şikayeti geri almak ya da davayı takip
etmemek şeklinde olabileceği gibi, süresi içinde şikayet hakkını kullanmamak ya da evlilik birliğini
sürdürmek biçiminde olabilir.
38
II. FİZİKSEL SALDIRIDAN KORUNMA, TEHDİT VE TÖRE CİNAYETLERİ (TÜRK CEZA
KANUNU KAPSAMINDA)
Mülteci ya da vatandaş ayrımı yapılmaksızın, fiziksel saldırı eğer evlilik birliğinin sürdüğü ve bir
çatı altında yaşayanlar arasında meydana gelmiş ise doğal olarak bu, şiddetin bir başka türü
olarak 4320 Sayılı yasa kapsamında değerlendirilecektir. Ancak bu niteliğin dışında ise Türk Ceza
Kanunu’nun aşağıda açıklanan hükümlerine göre karşılık bulacaktır. Aşağıda anlatılan tüm şiddet
ve saldırı mağdurlarının, ülkemize sığınmacı ya da mülteci olarak gelenler arasında da yaygın
olduğu bilinmektedir.
Öncelikle kendi ailesi içindeki şiddet nedeniyle, daha sonra da sığındığı ülkenin koşullarından
mağdur olan kadınların, dil bilmemeleri, maddi imkansızlıkları, yetkili mercilere ulaşma
olanaklarının sınırlılığı, sığınılan veya barınılan yerlerin yetersizliği, şiddetten korunabilmeleri ya
da engel olabilmelerinde önemli engeller oluşturmaktadır. Bu durumda dahi onlara da aynı yasal
prosedürün uygulanacağı bilinmelidir.
Türk Ceza Kanunu bu konu ile ilgili düzenlemelerin tamamını “Kişilere Karşı Suçlar” bölümü
içirisinde vücut bütünlüğüne karşı suçlar başlığı altında düzenlemiştir. Bu başlık altında toplanan
suçların tanımı ise; “Kasten başkasının vücuduna acı verme, sağlığını ve algılama yeteneğine
zarar vermektir”. İki bölüm olarak yapılan bu düzenlemede “Vücut bütünlüğüne karşı suçlar ile,
eğer saldırı sonucu ölüm meydana gelmişse “Hayata karşı suçlar” başlığı altında cezalar
öngörmüştür.
Kişilere karşı suçlar (TCK Madde 86) kamu davası olarak kabul edilmiş olup suçun işlendiği araç,
mağdurun saldırı sırasında aldığı yaranın mağdurda yarattığı sonuç ile mağdur arasındaki
yakınlık derecesi gibi ölçüler göz önüne alınarak daha ağır cezalar öngörülmüştür. Özellikle de fail
ile mağdur arasında bir akrabalık varsa, yasada yazılı hallerde cezalar arttırılabilmektedir. Akraba
ile kastedilen yakınlık derecesi karı-koca, kardeş, ana-baba ve çocuklardır.
Fiziksel şiddetle karşı karşıya kalan mağdur eğer aile içinde bu şiddeti yaşamışsa 4320 sayılı
“Ailenin Korunmasına Dair Kanun’un öngördüğü tedbirlere başvuracaktır. Aynı zamanda failin
cezalandırılması isteniliyorsa Cumhuriyet Savcılığına da suç duyurusunda bulunulacaktır. Bu
konuda izlenecek yol aile içi şiddet başlığı altında incelenmiştir. Eğer saldırı aile dışından
gelmişse Türk Ceza Kanunu’nun hükümlerine göre yine bulunulan yerin yetkili mercilerine
başvuru yapılması gerekmektedir.
Daha önce de anlatıldığı gibi Polis, Jandarma ya da Savcılığa yapılacak bu başvurularda delillerin
yok edilmemesi, tanıkların hazır bulundurulmaya çalışılması ve bulunulan yer barosundan avukat
temininin istenmesinin çok önemli olduğu unutulmamalıdır.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu bünyesinde olan ve yalnızca Ankara, Antalya,
Bursa, Eskişehir, İstanbul, İzmir ve Tekirdağ illerinde bulunan sığınma evlerinin de kapasitelerinin
yetersiz oluşu nedeni ile ihtiyaca cevap verememektedirler.
39
Ancak her şeye rağmen burada görevli sosyal hizmet uzmanlarının yol gösterici oldukları ve
burada konuk edilenlere, bazı hukuki ve sağlığa yönelik yardım alabilmeleri için yardımcı olmaya
çalıştıkları bilinmelidir.
Bu arada, bazı belediyeler, barolar ve kadın örgütlenmelerinin bir kısmı, gönüllü olarak her tür
şiddete maruz kalan kadınlara danışma, korunma ve hukuki haklarını savunmak üzere yardım
vermeye başlamış bulunmaktadırlar (bakınız EK 2).
II.3.1. TANIM
Bu başlık altında inceleyeceğimiz suçlar, maddi cebirden öte manevi unsurların ağır bastığı suç
tipleri olarak belirlenmektedir.
Suçu mağdurun belirli karar ve hareketleri yapmaya veya yapmamaya zorlanması olarak
tanımlamak mümkündür. Yani hedef mağdurun karar ve hareket özgürlüğünün kısıtlanmasıdır. Bu
suçlarda mağdurun korkması değil failin korkutma amacının bulunması önemlidir. Bu suçlarda
önemli olan, bu eylemlerin gerçekleştiğinin ispat mecburiyeti olmasıdır. Korumanın sağlanması
açısından bunun da önemli olduğunu belirtmeliyiz.
Davaların görülmesi sırasında, bulunulan yer mahkemelerinin iş yüküne göre süre tayini zor
olduğundan, müştekinin mahkeme huzurunda alınacak ilk ifadesinden sonra, kendisi olmasa bile
onu temsil edecek bir avukat tarafından sürdürülmesi mümkündür. Bu tarz şikayetlerin yapılması,
mağdurun korunması bir yana, sanık açısından da caydırıcı olacağı değerlendirilmektedir.
MADDE 106
Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir
saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük
edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikayeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adli para
cezasına hükmolunur (Sulh Ceza)(1 Cümle Re’sen 2 cümle Şikayete Tabi).
40
Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar verme suçunun
işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ceza verilir.
Şantaj
MADDE 107
Hakkı olan veya yükümlü olduğu bir şeyi yapacağından veya yapmayacağından bahisle, bir
kimseyi kanuna aykırı veya yükümlü olmadığı bir şeyi yapmaya veya yapmamaya ya da haksız
çıkar sağlamaya zorlayan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para
cezası ile cezalandırılır (Asliye Ceza)(Re’sen).
Cebir
MADDE 108
Bir şeyi yapması veya yapmaması ya da kendisinin yapmasına müsaade etmesi için bir kişiye
karşı cebir kullanılması halinde, kasten yaralama suçundan verilecek ceza üçte birinden yarısına
kadar artırılarak hükmolunur (bkz TCK Madde 86).
II.4.1.TANIM
Ülkemizde töre cinayetleri olarak da adlandırılan bu cinayetlerin objesi kadın olduğu için, bu
eylemleri kadına yönelik en ağır şiddet biçimi olarak algılamaktayız. Ülkemizde, bu eylemler
özellikle az gelişmişlik çerçevesindeki, kırsal yörelerde ağırlıklı olarak gündeme gelmekte ve
mutlaka kadını hedef almaktadır.
ÖRNEKLER
Bu tip cinayet nedenleri için sayabileceğimiz birkaç örnek;
Kızın ailesinin isteği dışında birisiyle duygusal bir ilişkiye girmesi,
Evlilik dışı çocuk sahibi olması,
Ailenin verdiği bir kocayı terk edip, sevdiği birisiyle kaçması,
Bir gence gönül bağı ile bağlanması,
Kızın evlilik öncesi hamile kalması,
Kızın sevdiği gençle evden kaçması,
Genellikle cinayeti işlemek üzere seçilen erkek 18 yaşın altında olmakta ve Türk Ceza
Kanunu’nun öngördüğü indirimlerden yararlanarak çok az bir ceza ile kurtulabilmektedir.
Nitelikili adam öldürme suçları içerisinde töre saikiyle işlenmesi de sayılmıştır. Töre saikiyle adam
öldürme suçunun işlenmesi durumunda faile ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmektedir.
Eski Ceza Kanunu’nda indirm nedeni olara belirlenen şeref kurtarma amacıyla fiilin işlenmesi Yeni
Ceza Kanunu’nda suçun ağırlaştırıcı nedeni olarak kabul edilmiştir. Eski Ceza Kanunu’ndaki
şerefini kurtarmak amacıyla evlilik dışı yeni doğmuş bir bebeğin anası tarafından öldürülmesinin
de (TCK Madde 453), şeref ve namusu kurtarmak saikiyle (TCK Madde 447) çocuk düşürme
veya düşürtme eylemlerinin (TCK Madde 472) işlenmesi durumunda daha az ceza öngören
hükümleri Yeni Ceza Kanunu’nda yer almamış olup bu açıdan Kanun çağdaş bir yapıya
kavuşmuştur.
41
II.4.2.1. TÜRK CEZA KANUNU’NUN İLGİLİ MADDELERİ
Kasten Öldürme
MADDE 81
(1) Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır (Ağır Ceza)(Re’sen).
Nitelikli Haller
MADDE 82
(1) Kasten öldürme suçunun;
a) Tasarlayarak,
b) Canavarca hisle veya eziyet çektirerek,
c) Yangın, su baskını, tahrip, batırma veya bombalama ya da nükleer, biyolojik veya kimyasal
silâh kullanmak suretiyle,
d) Üstsoy veya altsoydan birine ya da eş veya kardeşe karşı,
e) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye
karşı,
f) Gebe olduğu bilinen kadına karşı,
g) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
h) Bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmesini kolaylaştırmak amacıyla,
i) Kan gütme saikiyle,
j) Töre saikiyle,
İşlenmesi halinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır (Ağır Ceza)(Re’sen).
Adam öldürme suçunun kendini savunamayacak kişiye karşı işlenmesi durumunda daha da ağır
bir ceza öngörülmüştür.
MADDE 231
Bir çocuğun soybağını değiştiren veya gizleyen kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır (Asliye Ceza)(Re’sen).
Özen yükümlülüğüne aykırı davranarak, sağlık kurumundaki bir çocuğun başka bir çocukla
karışmasına neden olan kişi, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Çocuk Düşürtme
MADDE 99
Rızası olmaksızın bir kadının çocuğunu düşürten kişi, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır. (Asliye Ceza)(Re’sen)
Tıbbi zorunluluk bulunmadığı halde, rızaya dayalı olsa bile, gebelik süresi on haftadan fazla olan
bir kadının çocuğunu düşürten kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu
durumda, çocuğunun düşürtülmesine rıza gösteren kadın hakkında bir yıla kadar hapis veya adli
para cezasına hükmolunur (1 cümle Asliye Ceza,2 cümle Sulh Ceza)(Re’sen).
Birinci fıkrada yazılı fiil kadının beden veya ruh sağlığı bakımından bir zarara uğramasına neden
olmuşsa, kişi altı yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır; fiilin kadının ölümüne
neden olması hâlinde, onbeş yıldan yirmi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur (Ağır Ceza)
(Re’sen).
42
İkinci fıkrada yazılı fiil kadının beden veya ruh sağlığı bakımından bir zarara uğramasına neden
olmuşsa, kişi üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır; fiilin kadının ölümüne neden
olması halinde, dört yıldan sekiz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur (Asliye Ceza)(Re’sen).
Rızaya dayalı olsa bile, gebelik süresi on haftayı doldurmamış olan bir kadının çocuğunun yetkili
olmayan bir kişi tarafından düşürtülmesi halinde; iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına
hükmolunur. Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan diğer fiiller yetkili olmayan bir kişi tarafından
işlendiği takdirde, bu fıkralara göre verilecek ceza, yarı oranında artırılarak hükmolunur (Asliye
Ceza)(Re’sen).
Kadının mağduru olduğu bir suç sonucu gebe kalması halinde, süresi yirmi haftadan fazla
olmamak ve kadının rızası olmak koşuluyla, gebeliği sona erdirene ceza verilmez. Ancak, bunun
için gebeliğin uzman hekimler tarafından hastane ortamında sona erdirilmesi gerekir.
Çocuk Düşürme
MADDE 100
Gebelik süresi on haftadan fazla olan kadının çocuğunu isteyerek düşürmesi halinde, bir yıla
kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur (Sulh Ceza)(Re’sen).
Kısırlaştırma
MADDE 101
Bir erkek veya kadını rızası olmaksızın kısırlaştıran kimse, üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır. Fiil, kısırlaştırma işlemi yapma yetkisi olmayan bir kimse tarafından yapılırsa,
ceza üçte bir oranında artırılır.
Rızaya dayalı olsa bile, kısırlaştırma fiilinin yetkili olmayan bir kişi tarafından işlenmesi halinde, bir
yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur (Asliye Ceza)(Re’sen).
Ülkemizde bulunan mülteci ya da sığınmacılar için suçun işlendiği yer esasına göre cezalar
öngörülecek; vatandaş ya da yabancı ayrımı yapılmadığından aynı cezaya hükmedileceklerdir.
43
III. ÇOCUKLARIN FİZİKSEL ŞİDDETTEN KORUNMASI
III.2. TANIM
Türk Ceza Kanunu’nda çocuklar için düzenlenmiş olan ve bu konuyu açıklayan maddelerde önce,
bakım, koruma, gözetme ve bir meslek veya sanat öğretilmek amacı ile kendisine tevdi edilen
çocuğun suistimali, devamı bölümlerde ise ana ve babanın istismarı ele alınmıştır. Fiilen bir arada
yaşayanlar için düzenlenmiş olan devamı maddede ise söz konusu olan (istismar) kötü davranış,
kişinin bedensel veya ruhsal yapısına yönelik maddi veya manevi, tehlike ve zararın meydana
gelmesidir.
Türk Ceza Kanunu’nun uygulama alanı yer esasına göre olduğundan sığınmacı ya da mülteciler
için de aynı hükümler aynı koşullarda uygulanacaktır.
Türk Ceza Kanunu’nda bu suçlar, “Vücut bütünlüğüne karşı suçlar (TCK Madde 86), Kötü
muamele (TCK Madde 232), Aile hukukundan kaynaklanan yükümlülüğün ihlali (TCK Madde 233)
olarak belirtilen maddelerde düzenlenmiştir.
TCK Madde 86
44
TCK Madde 232
Kötü muamele
Aynı konutta birlikte yaşadığı kişilerden birine karşı kötü muamelede bulunan kimse, iki aydan bir
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
İdaresi altında bulunan veya büyütmek, okutmak, bakmak, muhafaza etmek veya bir meslek veya
sanat öğretmekle yükümlü olduğu kişi üzerinde, sahibi bulunduğu terbiye hakkından doğan
disiplin yetkisini kötüye kullanan kişiye, bir yıla kadar hapis cezası verilir (Asliye Ceza)(Re’sen).
Bu kötü muamele nedeniyle re’sen kamu davası açılır. Tarafların şikayetine gerek yoktur. Sadece
233 Maddenin 1. fıkrasındaki durumların takibi şikayete bağlıdır. Bu muameleyi karı kocadan biri
öbürü aleyhine yapmış ise soruşturulması mağdurun şikayetine bağlıdır. Mağdur küçük ise velisi,
vasisi ya da atanacak kayyım bu şikayeti yapabilir.
45
IV. POLİSLER İÇİN KILAVUZ İLKELER
Ülkemizde kolluk kuvvetleri olarak adlandırılan bu teşkilat suçun başından sonuna kadar çok
önemli işlevi olan bir kurumdur.
Gerek Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’nun, gerekse diğer kanunların verdiği yetkilere
dayanarak suçun önlenmesi, işlenmesi ve soruşturulması aşamalarının tamamında söz sahibi
olan bu kurumun, doğal olarak da çok önemli görevleri bulunmaktadır.
Bu kurumun yukarıda anlatılan her konuda son derece bilgili ve duyarlı olması ve hatta kadın,
çocuk ve mültecilerle ilgili özel eğitimden geçmiş olması gerekmektedir. Ancak bu konularda
ülkemizde özel emredici ya da yol gösterici özellikle yetişkin mağdurlara ilişkin pek fazla
düzenlemenin olduğu söylenemez. Çocuklara karşı işlenen suçlarda ise yeni kurulmuş olan çocuk
polisinin yönetmeliğinde ve bu suçlarla ilgili uzmanlar için hazırlanan İyi Uygulamalar El Kitabı’nda
mağdur çocuklara yönelik öneriler bulunmaktadır. Çocuk Polis Yönetmeliği’ne göre mağdur
çocuklarla tüm görüşmelerin Sosyal Hizmet Uzmanları tarafından yapılması gerekmektedir ve
görüşme teknikleri açısından da İyi Uygulamalar El Kitabı’nın önerilerine mümkün olduğu kadar
uyulmaktadır.
Çocuk Polisi yeni kurulmuş olup 81 ilde örgütlenmiş ve 25 ilde geçici bakım merkezine sahiptir.
Hedef olarak çocuklarla ilgili tüm işlemlerin uzman polislerce yapılmasının sağlanması
planlanmakta ve bu polislerin çocuklarla görüşme ve soruşturma açısından bu rehberleri
kullanmaları için eğitim yapılmaktadır. Bu rehbere göre tanık ya da mağdur çocukla görüşme
yapılırken çocuğun bulunduğu yaş dikkate alınmalıdır. Suçun ve suçlunun ortaya çıkarılmasında
mağdur en önemli kaynak olduğundan çocukla işbirliği yapılarak yardımcı malzemeler de
kullanılarak bilgi alınmalıdır.
Mülakat tekniği açısından ayrıntıların ortaya çıkması ve olayların günü, saati, oluş biçimi
konusunda mutlaka çocuğun gelişim düzeyi göz önüne alınarak yönlendirilmesi önemlidir. Bu
rehber çocuk polisinin yaygınlaşması ve yerleşmesi sonucu ideal biçimde hayata geçebilecektir.
46
TEMA 3
47
1. BÖLÜM
ULUSLARARASI STANDARTLAR
BAĞLAM
Cinsel şiddet, öncelikle kadınlara yönelik, toplumsal cinsiyete dayanan bir şiddet türüdür, ancak
erkekler de buna maruz kalabilir. Evde, işyerinde, toplumda, silahlı çatışma ortamında, yerinden
edilme sırasında veya barış zamanında meydana gelebilir.
Cinsel şiddet, aile içi şiddetin bir tezahürü olup, eşler tarafından gerçekleştirilebilir. Örneğin eşin
tecavüzü veya büyük aile de dahil olmak üzere ailenin erkek bireylerinin cinsel tacizi gibi. Kadın
sünneti veya kocasının ölümü üzerine kadının, kocasının ailesinin erkek bireylerinden birisiyle
(zorla) evlendirilmesi gibi geleneksel uygulamaların ve bazı geleneksel evliliklerin bir parçası
olarak da cinsel taciz gerçekleşebilir.
Oldukça farklı bir bağlamda, insan kaçakçılığı ve küresel seks endüstrisi cinsel şiddet ve
istismara dayanmakta ve bundan kâr sağlamaktadır. Hatta cinsel şiddet bazen siyasi amaçlar için
veya savaş silahı olarak da kullanılmaktadır. Mülteci kadınların ve BMMYK’nın ilgi alanındaki
diğer kadınların cinsel istismar ve tacizin yanısıra yukarıda anılan tüm suçlara maruz kalma
riskleri daha yüksektir. Bir başka deyişle, mültecilik dönemi boyunca, menşe ülkede, transit geçiş
sırasında veya sığınılan ülkede / yerde bu risk mevcuttur.
Kadının, ruhsal, fiziksel sağlığına ve onuruna ağır biçimde zarar vermenin yanısıra, kişisel
güvenlik hakkı, savaş zamanında sivil olarak korunma hakkı, ayrımcılığa maruz kalmama hakkı
gibi temel insan haklarından ve üreme haklarından yararlanmaktan yoksun bırakılması, kadının
yaşamının diğer alanlarını da etkileyebilir. Birçok toplumda, yaşanan deneyimin üstesinden
gelmeyi daha da zorlaştıracak yöntemler kadının yaşamını etkiler. Örneğin, cinsel şiddet,
mağdurun kendisi, ailesi ve/veya içinde bulunduğu toplum tarafından doğal değerinin bir
yansıması olarak kabul edilebilir. Ailenin ‘itibarı’ ve onuru açısından utanç verici görülebileceği için
bu olay kadının toplumdan dışlanmasına, tacize daha açık hale gelmesine neden olabilir ve
evlenmesini olanaksız kılar veya evliyse ailesini ve çocuklarını kaybetmesine neden olabilir. Bazı
ülkelerde kadın zinayla veya başka suçlarla itham edilebilir, kovuşturmaya tabi tutulabilir veya
hapsedilebilir. Bu nedenlerle kadınlar genellikle suçu bildirmeye ve faili ihbar etmeye isteksiz
davranırlar. Sığınmacı, mülteci veya ülkesinde yerinden edilmiş kişiler olarak, sığınılan ülkede
riskli hukuki statüleri veya kalışları (yasal olsalar bile, sık sık rapor verme gereği ve kalışlarını
uzatmak için gerekli diğer şartlar genellikle risk algılamasına yol açmaktadır), dil engeli veya
sosyal engeller gibi diğer etkenler ve geleneksel destek sistemlerinin olmaması da, bu kadın
grubunun bu tür suçları bildirmesini daha da olanaksız hale getirir.
Bu nedenle, mültecilere ve ilgi alanındaki diğer kişilere yardım edenlerin bu bağlamı ve değişik
müdahalelerin etkilerini tam olarak anlayarak hareket etmeleri önemlidir. Bu bilinçten yoksun
olmanın ve uygun yardım / müdahale eksikliğinin maliyeti yüksektir. Bu tür suçların cezasız
kalmasına izin verilmesi ve mağdurlara koruma ve yardım sağlanmaması durumunda mağdur
bunu doğrudan hissedecektir. Aile, çocuklar, ve diğer bireyler, yönelebilecek şiddete karşı
korunmayan toplum, ve mültecilere yardım eden örgütlerin dürüstlüğü açısından da maliyet keza
yüksek olacaktır. Yukarıda belirtilenlere ek olarak, (ister hukuki ister psiko-sosyal veya başka tür
yardım olsun) bu gruptaki kişilere yardım edenlerin cinsel şiddetle ilgili uluslararası standartları,
ilgili ulusal mevzuatı ve uygulamaları anlamaları gereklidir.
48
ULUSLARARASI HUKUK
Uluslararası hukuk; uluslararası teamül hukuku ve bu konuyu ele alan çeşitli insan hakları
belgeleri aracılığıyla cinsel şiddeti yasaklar. Bazı araçlar genel koruma sağlarken, diğerleri
(değişik bağlamlarda) değişik şiddet türlerine karşı alınabilecek özel koruma ve önlemler üzerinde
odaklanmaktadır. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği, özellikle mülteci kadınların ve
örgütün ilgi alanındaki diğer kişilerin durumuna ilişkin olarak bu konuyla ilgili çeşitli Yürütme
Komitesi Kararları (ExCom Conclusions) almıştır. BMMYK, Yürütme Komitesi Kararlarını
uygulama düzeyinde yardımcı olacak kılavuzlarla ve pratik araçlarla desteklemiştir. Bu El Kitabını
kullananların veya mültecilere ve ilgi alanındaki diğer kişilere danışmanlık hizmeti ve ilgili
hizmetler sunanların konuyla ilgili BMMYK belgelerini ve kabul gören diğer belgeleri okuması
gerekmektedir. Bu konuda okunması yararlı olabilecek bazı yayınların listesi bu El Kitabının
sonunda yer almaktadır.
Bu konunun çok geniş kapsamlı olduğu dikkate alınarak, yalnızca El Kitabının amacına ve coğrafi
odak noktasına en uygun görülen uluslararası belge ve kurumlar üzerine yoğunlaşılmıştır. Ancak,
bu El Kitabında cinsel şiddetin diğer yönleri “Aile İçi Şiddet (Konu 2)’te” ve “Üreme Hakları (Konu
4)’nda” ele alındığı dikkate alınmalıdır.
1993 yılında Genel Kurul tarafından kabul edilen Kadınlara Karşı Şiddetin Tasfiye Edilmesine Dair
Bildirge (DEVAW), özellikle kadınlara yönelik şiddet sorununu ele alan bir dizi uluslararası
standardın ilkini içermektedir. DEVAW’da, diğer hususların yanısıra, cinsel şiddeti içeren
‘kadınlara yönelik şiddet’ tanımı yer almaktadır:
… “ister kamusal ister özel yaşamda meydana gelsin, kadınlara yönelik fiziksel, cinsel veya
psikolojik acı veya ıstırap veren veya verebilecek olan cinsiyete dayanan bir eylem veya bu tür
eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakmadır” (Madde 1).
İkinci maddede çoğu cinsel nitelikte olan, kadına yönelik şiddet tipleri sıralanmaktadır: “Aile içinde
meydana gelen cinsel şiddet (çocuklara uygulanan şiddet, evlilik içi tecavüz, kadın sünneti gibi
zarar veren geleneksel uygulamalar ve istismarla ilgili şiddet gibi); tecavüz, cinsel istismar, cinsel
taciz, kadın ticareti ve fuhuşa zorlama dahil olmak üzere, genel toplum içinde meydana gelen
cinsel şiddet; ve son olarak nerede meydana gelirse gelsin devlet tarafından işlenen veya hoş
görülen cinsel şiddet”.
Bu soruna yanıt olarak, DEVAW devletlerin aşağıda belirtilenler gibi belirli önlemleri almalarını
tavsiye eder: “kadınlara yönelik şiddeti kınamak; bu şiddeti ortadan kaldırma yükümlülüklerinden
kaçınmak için herhangi bir örf ve adete, geleneğe veya dini düşünceye sığınmaktan sakınmak ve
bunu başarabilmek için, ister devlet isterse özel şahıslar tarafından uygulanmış olsun, kadınlara
yönelik şiddet eylemlerini önlemek için önlemler almak, bu eylemleri araştırmak ve
cezalandırmak”.
Bildirge olarak DEVAW’ın önemli ahlaki gücü olmakla birlikte, hukuken bağlayıcı bir anlaşma
değildir. Bu nedenle, Bildirge’de yer alan ek bir tavsiyede devletlerin, kadınlara yönelik şiddetle
mücadele çabalarının bir parçası olarak ve bağlayıcı olarak Kadınlara Karşı Her Çeşit
Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi’ni (CEDAW) onaylamaları öngörülmektedir.
Taraf devletler için bağlayıcı olmakla birlikte, CEDAW’ın kadınlara yönelik şiddeti ele alan özel
hükümler içermemesi ilginçtir. Bunun yerine CEDAW’ın katkısı “kadınlara yönelik ayrımcılıkla” ilgili
49
kapsamlı tanımının toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti de içerdiği şeklinde yorumlanmasından
kaynaklanmaktadır. 1992 yılında düzenlenen Kadınlara Karşı Şiddetin Tasfiye Edilmesine Dair
Komite, özellikle, yalnızca kadına yönelik şiddeti ele almak için 19 Sayılı Genel Tavsiye Kararını
düzenlemiş olup, bu Tavsiye Kararında toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin kadının haklarından ve
özgürlüklerinden erkeklerle eşit şartlarda yararlanmasını ciddi biçimde engelleyen bir tür
ayrımcılık olduğu belirtilmektedir. Ayrıca, özellikle “cinsel zarar veya ıstırap çekme” ve bu tür
eylem tehditlerinin toplumsal cinsiyete dayalı şiddet oluşturduğu belirtilmekte ve “Sözleşmenin
belli hükümlerinde şiddetin açıkça belirtilip belirtilmediğine bakılmaksızın toplumsal cinsiyete
dayalı şiddetin Sözleşmenin bu belli hükümlerini ihlal edebileceği” kaydedilmektedir.5
Bu yorum sonucunda CEDAW cinsel şiddet konusunda önemli bir belge haline gelmiştir ve
DEVAW’ı anlamlı biçimde tamamlamakta ve güçlendirmektedir.
Kadınlara yönelik şiddet konusuyla doğrudan veya dolaylı olarak ilgililenen çeşitli uluslararası
izleme organları içinde en bağlamlısı Kadınlara Yönelik Şiddet Özel Sözcüsü’dür. 1994/45 Sayılı
CHR (İnsan Hakları Komitesi) kararıyla oluşturulan Özel Sözcülük görevi, diğer hususların
yanısıra, kadınlara yönelik her türlü şiddet hakkında bilgi arama, toplama ve DEVAW’da
tanımlanan ‘kadınlara yönelik şiddetin bağımsız analizinin yapılmasını içerir. BMMYK ve STK’lar
(Sivil Toplum Kuruluşları) kadınlara yönelik şiddetle ilgili bilgileri ileterek, konuyla ilgili doğru ve
yeni verileri sunarak Özel Sözcü’nün çalışmasına katkıda bulunabilirler.6
• CEDAW’la ilgili uygulamaları ve CEDAW’a uygunluğu izleyen Kadınlara Karşı Her Türlü
Ayrımcılığın Önlenmesine Dair Komite
• 1985/17 Sayılı ECOSOC Kararıyla kurulmuş olan Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar
Komitesi
Yukarıda belirtilen sözleşme izleme organları kadınlara yönelik şiddetle ilgili konularda
kullanılabilecek yararlı mekanizmalar olabilirler. Örneğin, CEDAW’a uygunluğu izleme
sorumluluğunu üstlenen Komite 1989 yılında (12 Sayılı Genel Tavsiye Kararıyla) kadınlara yönelik
şiddet ve bu şiddeti ortadan kaldırmak için alınan önlemler hakkındaki bilgilerin devletlerin
raporlarında yer almasını özel olarak talep etmiştir. 7
Kadın kaçakçılığı ve kadınların fuhuş yoluyla istismarı konusu da uluslararası insan hakları
belgelerinde ele alınmakta olup, bu konuya son birkaç yıldır çoğunlukla insan hakları
çerçevesinden bakılmaktadır. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Medeni ve Siyasi Haklar
Sözleşmesi, Çocuk Hakları Sözleşmesi ve Köleliğin Kaldırılmasına ilişkin Ek Sözleşme gibi genel
insan hakları sözleşmeleri de dahil olmak üzere, çeşitli uluslararası insan hakları belgeleri bu
5
BMMYK, Mültecilere Yönelik Cinsel Şiddet : Önleme ve Müdahale Kılavuzu, BMMYK, Cenevre, 1995, at 61.
6
Örneğin, Özel Sözcünün başlangıç raporunda kadın mültecilere ve ülkesinde yerinden edilmiş kişilere yönelik şiddetle
ilgili en temel konular ana hatlarıyla açıklanmakta ve ön tavsiyelerde bulunulmakta olup, bu tavsiyeler BMMYK tarafından
daha sonra 1995 tarihli Mültecilere Yönelik Cinsel Şiddet: Önleme ve Müdahale Kılavuzu’na dahil edilmiştir. Aşağıda
belirtilen konularda çeşitli raporlar da hazırlanmıştır: aile içinde şiddet; toplum içinde şiddet; devlet tarafından ve silahlı
çatışmalar sırasında uygulanan şiddet; devletin aile içi şiddete tepkilerinin değerlendirmesi; kadınların üreme haklarını
etkileyen ve kadınlara yönelik şiddet oluşturan politikalar ve uygulamalar; ekonomik ve sosyal politikanın kadınlara yönelik
şiddet üzerindeki etkisi; kadın kaçakçılığı, kadın göçü ve kadınlara yönelik şiddet.
7
BMMYK, “Mültecilere Yönelik Cinsel Şiddet: Önleme ve Müdahale Kılavuzu”, BMMYK, Cenevre, 1995.
50
konuya da uygulanabilir. Bunlara ek olarak, CEDAW ve DEDAW gibi kadın haklarıyla ilintili
uluslararası araçlarda ve İnsan Kaçakçılığının ve Fuhuş Yoluyla İstismarın Önlenmesine İlişkin
Sözleşme’deki (CSTPEP) gibi özellikle insan kaçakçılığı, istismar ve fuhuş konularını ele alan
Sözleşmelerde uluslararası standartlar öngörülmektedir. Bu belgelerde cinsel şiddet sorununa
farklı bir perspektiften: genellikle kadına yönelik şiddet, kölelik ve (borç esareti, evlilik ticareti ve
çocuk satışı da dahil olmak üzere) benzer diğer uygulamalar ve açıkça fuhuş, kaçakçılık ve
istismar olarak bakılmaktadır.
51
BMMYK TARAFINDAN ALINAN ÖNLEMLER
Önceden de belirtildiği gibi, BMMYK Yürütme Komitesi, mülteci kadınlara ve kızlara yönelik cinsel
şiddet de dahil olmak üzere özellikle şiddet konusunun ele alındığı çeşitli Yürütme Komitesi
Kararları almıştır. Gerçekten de Yürütme Komitesi’nin 39, 54, 60, 64 ve 73 sayılı kararlarında,
fiziksel güvenliklerine yönelik tehdit, şiddet, cinsel istismar, cinsel taciz ve ayrımcılık da dahil
olmak üzere, mülteci kadınların karşı karşıya oldukları özel tehlikeler ve hasas durumlar ele
alınmaktadır. Yürütme Komitesi Kararlarında devletlere, bu konuda mülteci kadınları korumak,
yardım etmek ve bu tür olayları önlemek amacıyla uygun önlemleri almaları için çağrıda
bulunulmaktadır. Kadın mülteciler adına alınan önlemlerde “mültecilerin statüsü ile ilgili
uluslararası belgelerin ve Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesine Dair Sözleşme [de
dahil olmak üzere] diğer insan hakları belgelerinin yol göstermesi” gerekliliği, 64 sayılı kararda
vurgulanmaktadır. Aynı Karar’da devletlerden, diğer hususların yanısıra, mültecilerin, ilgili örgüt
personelinin ve yetkililerin, mülteci kadınların haklarının, ihtiyaçlarının ve kaynaklarının tam olarak
anlamalarını ve destek sağlamalarını; taciz sonucu mağdur olan mülteci kadınlara profesyonel ve
uygun danışmanlık hizmeti ve de ilgili hizmetleri temin etmelerini; mağdurları misillemeden
korurken, bu tür suçları işlemiş olanları tespit etmelerini ve kovuşturmalarını ısrarla talep
etmektedir.
1993 yılında kabul edilmiş olan “Mültecilerin Korunması ve Cinsel Şiddet” başlıklı 73 sayılı
kararda yalnızca cinsel şiddet konusu ele alınmaktadır. Kaçış sırasında ve sığınılan ülkede cinsel
baskı da dahil olmak üzere cinsel şiddetin nasıl meydana gelebileceği kaydedilmekte ve
devletlerden kendi sınırları içindeki tüm bireylerin temel kişisel güvenlik hakkını sağlamaları
ısrarla talep edilmektedir. Bu ise, uluslararası hukuki standartlara uygun olan ilgili ulusal yasalar
uygulanarak, eğitim programları, (cinsel taciz şikayetinde bulunma ve bu şikayetleri araştırma
usullerinin kolaylaştırılması, suçluların kovuşturulması, gerekli düzenlemelerin tüm sığınmacılara,
mültecilere ve ülkesine geri dönenlere hızla ve kolaylıkla erişilmesini sağlaması gibi) ayrımcı
olmayan etkin hukuki çareler gibi somut önlemler alınarak ve mülteci kadınların haklarını
desteklemeye yönelik etkinliklerde bulunularak sağlanabilir.
52
BAŞLICA ULUSLARARASI HÜKÜMLER
Hiç kimseye işkence ve zulüm uygulanamaz, insanlık dışı ya da onur kırıcı biçimde davranılamaz,
ceza verilemez.
DEVAW Madde 2
Kadınlara yönelik şiddetin aşağıdakileri içerdiği, fakat yalnızca bunlarla sınırlı olmadığı
anlaşılmalıdır:
(d) Aile içinde meydana gelen dövme, kız çocukların cinsel istismarı, başlık parasıyla ilgili şiddet,
evlilik içi tecavüz, kadın sünneti ve kadına zarar veren diğer geleneksel uygulamalar, eş
olmayanlar arasında şiddet ve istismar için uygulanan şiddet de dahil olmak üzere meydana
gelen fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddet;
(e) çalışma hayatında, eğitim kurumlarında veya diğer yerlerde tecavüz (ırza geçme), cinsel
istismar, cinsel taciz ve korkutma, kadın ticareti ve fuhuşa zorlamayı içeren, toplumda
meydana gelen fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddet;
(f) Nerede meydana gelirse gelsin, devlet tarafından işlenen veya hoş görülen fiziksel, cinsel ve
psikolojik şiddet.
DEVAW Madde 4
[…] (c) Kadınlara karşı şiddet ister devlet ister özel şahıslar tarafından işlensin, bu fiilleri önlemek,
soruşturmak ve, ulusal hukuka göre cezalandırmak için gerekli özeni gösterir; […].
CEDAW Madde 6
Taraf devletler her türlü kadın ticaretini ve kadınların fuhuş yoluyla istismarını önlemek için
mevzuat da dahil olmak üzere uygun tüm önlemleri almalıdır.
Komite “cinsel mağduriyet veya ıstırap çekme“ de dahil olmak üzere, toplumsal cinsiyete dayalı
şiddetin ve “bu tür eylem tehditlerinin” kadının hak ve özgürlüklerden erkeklerle eşit şartlarda
yararlanmasını önemli ölçüde önleyen bir tür ayrımcılık olduğunu belirtmektedir. “Bu nedenle,
toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, şiddetin Sözleşme hükümlerinde açıkça belirtilip belirtilmediğine
bakılmaksızın, Sözleşme’nin belli hükümlerini ihlal edebilir”.
53
CAT Madde 16
(1) Taraf devletler yetki alanındaki, 1’inci maddede tanımlandığı gibi işkence derecesine
varmayan, ancak zalimane, insanlık dışı veya küçük düşürücü diğer muamele veya ceza gibi
fiilerin, bir kamu görevlisi tarafından veya resmi bir sıfatla hareket eden şahıslar tarafından
veya onun teşviki veya açık veya gizli onayı ile veya resmi sıfatıyla hareket eden bir başka
şahıs tarafından işlenmesini önlemeyi üstlenecektir […].
CRC Madde 19
(1) Bu Sözleşme’ye taraf devletler, çocuğun ana-babasının ya da onlardan yalnızca birinin, yasal
vasi veya vasilerinin ya da bakımını üstlenen herhangi bir kişinin yanında iken bedensel veya
zihinsel saldırı,şiddet veya suistimale, ihmal ya da ihmalkar muameleye,ırza geçme dahil her
türlü istismar ve kötü muameleye karşı korunması için; yasal, idari, toplumsal, eğitsel bütün
önlemleri alırlar […].
CRC Madde 24
[…] (3) Taraf devletler, çocukların sağlığı için zararlı geleneksel uygulamaların kaldırılması
amacıyla uygun ve etkili her türlü önlemi alırlar.
CRC Madde 34
Taraf devletler, çocuğu, her türlü cinsel sömürüye ve cinsel suistimale karşı koruma güvencesi
verirler. Bu amaçla taraf devletler özellikle;
a) çocukların yasadışı bir cinsel faaliyete girişmek üzere kandırılması veya zorlanmasını;
önlemek amacıyla ulusal düzeyde, ikili ve çok taraflı ilişkilerde gerekli her türlü önlemi alırlar.
CRC Madde 39
Taraf devletler, her türlü ihmal, sömürü ya da suistimal, işkence ve her türlü zalimane, gari insani
veya küçültücü muamele ve ceza uygulaması, ya da silahlı çatışma mağduru olan bir çocuğun,
bedensel ve ruhsal sağlığına yeniden kavuşması ve yeniden toplumla bütünleşebilmesini temin
için uygun olan tüm önlemleri alırlar. Bu tür sağlığa kavuşturması ve toplumla bütünleştirmesi,
çocuğun sağlığını, özgüvenini ve saygınlığını geliştirici bir ortamda gerçekleştirilir.
Kölelik veya benzer uygulamalardan, insan kaçakçılığı ve fuhuştan yasal olarak korunulması
özellikle, Kölelik, Köle Ticareti ve Kurumları ve Köleliğe Benzer Uygulamaların Kaldırılmasına
Dair Ek Sözleşme’de (SCAS) ve İnsan Kaçakçılığının ve Fuhuş Yoluyla İstismarın Men
Edilmesine Dair Sözleşme’de (CSTPEP) öngörülmektedir.
54
2. BÖLÜM
ULUSAL HUKUK
I. KONULAR
01.Cinsel şiddet (ırza geçme/ tecavüz dahil cinsel bütünlüğe karşı işlenen suçlar)
12.Evlilik içi cinsel şiddet
23.Hukuken reşit olmayanlara karşı işlenen cinsel şiddet ve ırza geçme
34.Özel konular
15.Polisler için kılavuz ilkeler
II. UYGULAMA ALANI
II.1. ALAN
Türk Ceza Hukuku sisteminde; suçun Türkiye’de işlenmiş olması esası kabul edilmiş olup;
Türkiye’de işlenen suçlarda failin ya da mağdurun Türk vatandaşı ya da yabancı olmasına
bakılmaksızın Türk Hukuku uygulanır. Bu ilke nedeniyle cinsel şiddet mağduru mülteci, sığınmacı
ya da yerinden edilmiş kadınlara da aynı hükümler uygulanır.
Cinsel şiddet;
0
1Failin cezalandırılması açısından Türk Ceza Kanunu’nda Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar
102-105. maddeler arasında düzenlenmiştir.
2
3Bu suçlar nedeniyle mağdurun maddi ve manevi tazminat davası açması Borçlar Kanunu’nun
41, 47, ve 49. maddelerinde düzenlenmiştir.
Cinsel saldırı
Çocukların cinsel istismarı
Reşit olmayanlarla cinsel ilişki
Cinsel taciz
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma
Fuhuş
55
III.1. CİNSEL SALDIRI
III.1.1. TANIM
On sekiz yaşından büyüklere karşı işlenen cinsel saldırı suçu TCK’nın 102. maddesinde
düzenlenmiş olup, yasada cinsel davaranışlarla bir kişinin vücut dokunulmazlığının ihali olarak
tanımlanmıştır. Yeni Türk Ceza Kanununda ırza geçme sayılan fiillerle ırza tasaddi düzeyinde
kalan fiiller aynı madde içinde değerlendirilmiş, ırza geçme cinsel davranış fiilinin daha ağır biçimi
olarak tanımlanmıştır.
Madde metnine göre; Eski Ceza Kanuna dayanılarak Yargıtaya tarafından yapılan “Suçun
oluşması için aktif failin cinsel organının diğerinin vücuduna normal veya anormal şekilde menisini
boşaltacak biçimde kısmen veya tamamen girmesi gerekmektedir (penetrasyon)”8, tanımı
değiştirlmiş; cinsel davranış fiilinin mağdurun vücuduna bir organ ya da sair cisim sokulmak
suretiyle işlenmesi olarak tanımlanmıştır. Yine Yargıtay kararlarının aksine Yeni Türk Ceza
Kanunu’nda evlilik içi tecavüz de suç sayılmıştır.
On sekiz yaşından büyük kişilere karşı işlenen ırza geçme suçunun oluşması için fiilin maddi veya
manevi cebir altında işlenmesi gereklidir.
Maddi cebir: Bir kimsenin cebir ve şiddet kullanılarak zorla ırzına geçilmesidir.
Manevi cebir: Mağdurun tehdit edilmesidir. Fiile karşı koyamayacak durumda olmak ise; beden
ve ruh bakımından fiile direnemeyecek durumda olmak, kamu görevi veya hizmet ilişkisinin
sağladığı nüfuz ilişkisini kötüye kullanmak failin kendi fiili dışında, başka araçlar yardımıyla
mağduru fiile direnemeyecek durumda bırakmaktır.
On sekiz yaşından büyüklere karşı işlenen cinsel saldırı suçu Türk Ceza Kanunu’nun 102.
maddesinde, tazminata ilişkin hükümler ise Borçlar Kanunu’nun 41,47 ve 49. maddelerinde
düzenlenmiştir.
Cinsel saldırı
Cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlal eden kişi, mağdurun şikayeti
üzerine, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır (Asliye Ceza)(Şikayete Tabi).
Fiilin vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle işlenmesi durumunda, yedi yıldan oniki
yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Bu fiilin eşe karşı işlenmesi halinde, soruşturma ve
kovuşturmanın yapılması mağdurun şikayetine bağlıdır (Ağır Ceza).
Suçun; (Ağır Ceza)
a) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
b) Kamu görevinin veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
c) Üçüncü derece dahil kan veya kayın hısımlığı ilişkisi içinde bulunan bir kişiye karşı,
d) Silâhla veya birden fazla kişi tarafından birlikte,
8
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 4.6.1990 gün ve 101/156 sayılı kararı.
56
İşlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilen ceza yarı oranında artırılır.
Suçun işlenmesi sırasında mağdurun direncinin kırılmasını sağlayacak ölçünün ötesinde cebir
kullanılması durumunda kişi ayrıca kasten yaralama suçundan dolayı cezalandırılır.
Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması halinde, on yıldan az olmamak
üzere hapis cezasına hükmolunur (Ağır Ceza)(Re’sen).
Suç sonucu mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü halinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezasına hükmolunur (Ağır Ceza)(Re’sen).
Gerek kasten gerek ihmalen veya dikkatsizlik veya tedbirsizlik sonucu bir kimseye zarar veren kişi
zararı tazmin etmek zorunadadır. Ahlaka aykırı bir fiil ile başka bir kişinin zarara uğramasına
bilerek neden olan kişi de tazmine zorunludur.
Hakim özel durumları dikkate alarak bedensel zarara uğrayan kişiye, ölmüşse ailesine manevi
zararlarının karşılığı olarak adalete uygun bir tazminat ödenmesine karar verir.
Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık
manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir. Hakim, manevi tazminatın
miktarını tayin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik
durumlarını da dikkate alır. Hakim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir tazmin sureti ikame
veya ilave edebileceği gibi tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın basın
yolu ile ilanına da hükmedebilir.
III.1.3. PROSEDÜR
Ceza davasının açılmasından sonra bu suçlar kamu davası niteliğinde olduğundan mağdur
vazgeçse bile yargılama devam eder ve deliller kamu adına savcılık tarafından toplanır. Irza
geçme ve tasaddi suçlarında mağdurun vücudunda cebir, şiddet ve cinsel ilişkiye dair bulguların
tıbbi rapor ile tespit edilmesi gereklidir. Davanın açılması mağdurun hayatında herhangi bir
kısıtlamaya yol açmaz. Bu nedenle mağdurun mülteci, sığınmacı ya da Türk vatandaşı olması
arasında fark yoktur. Fail açısından da yabancı ya da Türk vatandaşı olması arasında fark yoktur.
Ancak tutuklama kararı verilmişse ya da yargılamadan sonra hapis cezası almışsa cezasını
çekmeden Türkiye’den ayrılamaz. Ayrıca ceza davasının açılması; sanığa karşı tazminat davası
delilini oluşturma yönünden de önemlidir.
Faile karşı dava açılmaması durumunda cezası sadece cinsel saldırı düzeyinde kalmışsa sekiz,
vücuda organ ya da cisim sokulması düzeyinde gerçekleşmişse onbeş, ağırlaştırılmış müebbet
hapis cezasını gerektiren suçlarda otuz, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmibeş
yılda dava zamanaşımına uğrar, yani bu süreden sonra faile karşı ceza davası açılamaz (TCK
Madde 66). Hukuk davalarında zamanaşımı süresi olaydan itibaren bir yıl olup, ceza davası
açılması bu süreyi ceza zamanaşmını süresi kadar uzatır. Zamanaşımı süreleri geçtikten sonra
faile karşı tazminat davası açma olanağı da ortadan kalkmaktadır.
57
III.1.3.1.1. ACİL YARDIMLAR VE İLK ÖNLEMLER
i) Tıbbi Yardım
Mağdurun fiziksel ve ruhsal sağaltımı düzenlememiş olup, mağdur kendi olanakları ile tedavi
görmek zorundadır.
Türk hukuk sisteminde yetişkin mağdurlar için sosyal hizmet desteği öngörülmemiştir. Ancak
fiziksel ve cinsel tehlikeye maruz kalan ya da kalması konusunda ciddi tehlike bulunan kadınlar
SHÇEK İl Müdürlükleri’ne başvurarak kadın sığınma evlerinde kalabilirler. Ancak bu kurumun da
cinsel şiddet mağduru kadınlara yönelik özel birimi ve hizmeti yoktur. Kadın sığınma evlerinde
barınma, beslenme gereksinimleri karşılanmakta, olanaklar ölçüsünde psikolojik destek
verilmektedir. Yetişkin mağdurlar sosyal hizmet desteğini Referans Bölümünde belirtilen kamu
kurum ve kuruluşlarından alabilirler.
Türk hukukunda cinsel şiddet mağdurlarının korunmasına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır.
Koruma kararı sadece aile içi şiddet vakalarında şiddetin tekrarlanmasını önlemek için
öngörülmüş olup Tema 2’de detaylı olarak açıklanmıştır.
Mağdur kendi olanakları ile avukat tayin edemeyecek durumda ise yeni Ceza Muhakemesi
Kanunu uyarınca kendisine ücretsiz avukat sağlanır. Bu süreçte ne yapması gerektiği konusunda
bulunduğu yer barolarına bağlı danışmalık merkezlerinden ücretsiz hukuki danışmanlık
hizmetlerinden yaralanabilir.
Tecavüz mağduru bulguların yok olmaması için en kısa sürede adli makamlara ya da
adli makamlarla bağlantı kurabilecek olan hastanelere başvurmalıdır. Tecavüz
bulguları 72 saat içinde kaybolduğundan başvuru bu süreyi aşmamalıdır.
III.1.3.1.3. Başvuru
Cinsel saldırı suçu, tecavüz boyutuna ulaşmamışsa takibi şikayete bağlı bir suç olup mağdurun
şikayeti üzerine ceza davası açılır. Tecavüz suçunun eşe karşı işlenmesi durumunda da takibi
şikayete bağlı bir suçtur. Tecavüz niteliğinde olan cinsel davranışlar ve ağırlaşmış halleri kamu
davası olup mağdurun şikayeti gerekli değildir. Suçtan haberdar herhangi birinin ihbarı üzerine
soruşturma resmen başlatılır. Ancak adli makamların suçtan haberdar olması ve delillerin
zamanında tespit edilebilmesi için mağdurun adli makamlara başvurusu önemlidir. Kamu davası
niteliğinde olan bu suçlarda mağdurun veya suçtan haberdar olan kişinin olayın olduğu yer ya da
kendisine en yakın karakola sözlü olarak ya da bulunduğu yer savcılığına yazılı olarak
başvurması gerekmektedir.
58
Mağdurun İfadesi: Irza geçme davalarında mağdurun ifadesi en önemli delildir.
Karakola başvurulduğunda emniyet görevlileri tarafından, savcılığa başvurulduğunda
ise savcı tarafından mağdurun ifadesi alınmaktadır.
Adli Rapor: Cinsel bütünlüğe karşı işlenen suçlarda en önemli delil mağdurun
vücudundaki bulgulardır. Yara izleri, ekimozlar, sanığa ilişkin kıl, meni, deri parçası
gibi mağdurun vücudundaki bulguların olaydan hemen sonra tespit edilmesi
gerekmektedir. Zaman geçtikçe bulgular azalacağından sanığın cezalandırılma
olanağı da azalacaktır. Mağdur ifadesi alındıktan sonra savcının emirleri
doğrultusunda vücudundaki bulguların tespiti için Adli Tıp Kurumun’a
sevkedilmektedir. Adli Tıp Kurumu’nun bulunmadığı yerlerde bu muayene hükümet
tabibi tarafından yapılmaktadır. Adli muayene sonucunda rapor hazırlanmaktadır.
Tanık: Cinsel bütünlüğe karşı işlenen suçlarda her suçta olduğu gibi tanık da önemli
bir delildir. Olayın görgü tanıkları varsa, bunlar karakolda ya da savcılıkta dinlenerek
ifadeleri alınmaktadır. Ancak bu suçlar çoğu zaman tanığın bulunmadığı ortamlarda
işlendiğinden tanıkla suçu kanıtlama olasılığı azalmaktadır.
Mağdur eğer karakola başvurmuşsa ifadesi alınmakta ve durumdan savcı derhal haberdar
edilmektedir. Savcının emirleri doğrultusunda adli rapor, tanıkların ilk ifadeleri gibi deliller
toplandıktan sonra mağdurun ifadesine göre sanık ve varsa tanıklar tespit edilip ifadelerine
başvurulmaktadır. Sanık bulununca mağdur tarafından teşhisi yapılmaktadır.
Toplanan tüm deliller (ifadeler, adli tıp raporları,...) savcılıkça tespit edilmekte, daha sonra savcılık
tarafından sanık hakkında iddianame düzenlenerek dava açılmaktadır. Dosya savcılığa
geldiğinde savcı gerekli görülürse dava açılmadan sanığı Sulh Ceza Yargıçlığı’na sevkederek
tutuklanmasını talep edebilmektedir.
Cinsel saldırı suçlarında ceza davası kamu davası niteliğinde olduğundan davanın tüm masrafları
devlet tarafından karşılanmaktadır. Ceza davalarında başvuru harcı alınmamaktadır. Delil tespiti
amacıyla yapılan, sanığın ve mağdurun adli tıp muayeneleri, bilirkişilere ödenecek ücretler,
tercüman ücretleri de mahkeme tarafından karşılanmaktadır. Mağdur kendisini avukatla temsil
etmek istiyorsa ve yeterli maddi olanaktan yoksunsa, mahkemeden ya da barodan adli yardım
talep edebilir. Ceza yargılaması süresince sanık ya da mağdur tarafların hiçbirisinden yargılama
masrafları talep edilmez. Ancak ceza yargılaması sonunda failin suçlu olduğuna karar verilirse
yargılama harç ve masrafları failden tahsil edilir.
Ceza davası kamu davası niteliğinde olduğundan mağdurun davanın takipçisi olması zorunlu
değildir. Ancak mağdur ceza davasının ardından sanığa karşı maddi, manevi tazminat davası
açmak istiyorsa ve kararı temyiz etme hakkına sahip olmak istiyorsa ceza davasına müdahil
olmak için katılma dilekçesi vermeli ve özel hukuka ilişkin haklarını saklı tutmalıdır. Suçun etkisi
ile mağdurun psikolojisi bozulmuşsa Mahkeme sürecinde sadece bir defa dinlenir.
Mağdurun ceza davasını takip etmesi zorunlu olmasa da ifade vermesi zorunludur, bu nedenle en
azından ilk duruşmaya katılması gereklidir. Duruşmaya katılması imkansız ise savcılık karakol
59
aşamalarındaki ifadeleri yeterli sayılabilir. Mağdur yargıç tarafından sorgulanır. Sanık veya vekili
ve savcı, mağdura ve tanıklara soru sorabilir. Mağdur da aynı biçimde sanığa ve tanıklara soru
sorabilir.
Son olarak davacının veya vekilinin olayın tamamına ilişkin iddiaları alınır. Savcı
görüşünü açıklar. Savcının iddialarına karşı sanık ve vekili son savunmalarını
yaparlar.
III.1.3.1.9. Karar
Mahkeme tüm delilleri mağdurun ve savcının iddiaları ile sanığın savunmasını dikkate alarak
sanığın beraatine ya da suçluluğuna, suçlu ise cezasına karar verir.
III.1.3.1.10. Temyiz
Karar sonucunda mağdur ya da avukatı son duruşmada bulunmuşlarsa son duruşma tarihinden
itibaren, eğer bulunmamışlarsa kararın kendilerine tebliği tarihinden itibaren, yedi gün içerisinde
kararı temyiz etme hakları vardır. Temyiz dilekçesi yargılamanın yapıldığı mahkemeye verilir.
Hiçbir harç ve masrafa tabi değildir.
Ceza davaları; sanık bulunmuşsa altı ay ile bir yıl arasında bir sürede bitmektedir. Temyiz
aşaması ise sanık tutuklu ise ortalama altı ay içinde değilse bir veya iki yıl içinde sona ermektedir.
Tüm bu aşamalarda sanık bulunmazsa zamanaşımı süresi sonunda (Suç biçimine göre 8-15
yılda, sürenin kesilmesi* durumunda ise 12-21,5 yılda) dava düşmektedir.
*
Sürenin Kesilmesi: MADDE 67
(1) Soruşturma ve kovuşturma yapılmasının, izin veya karar alınması veya diğer bir mercide çözülmesi
gereken bir meselenin sonucuna bağlı bulunduğu hallerde; izin veya kararın alınmasına veya meselenin
çözümüne veya kanun gereğince hakkında kaçak olduğu hususunda karar verilmiş olan suç faili hakkında
bu karar kaldırılıncaya kadar dava zamanaşımı durur.
(2) Bir suçla ilgili olarak;
a) Şüpheli veya sanıklardan birinin savcı huzurunda ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi,
60
III.1.3.2. HUKUK DAVASI
Ceza davası ile tazminat davası (hukuk davası) arasındaki ilişki Borçlar Kanunu’nun 53.
maddesinde düzenlenmiştir.
Hakim, kusur olup olmadığına veya haksız fiilin failinin ayırt etme gücüne sahip olup olmadığına
karar vermek için ceza hukukunun sorumluluğa ilişkin hükmüyle bağlı olmadığı gibi, ceza
mahkemesinde verilen beraat karariyle de bağlı değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı,
kusurun varlığı ve zararın miktarını tayin konusunda dahi hukuk hakimini bağlı kılamaz.
Uygulamada ise hukuk hakimleri tazminata karar vermek için ceza davasının sonucunu
beklemektedirler ve kural olarak beraat kararları ile bağlıdırlar. Sadece delil yetersizliği nedeniyle
verilen beraat kararı ile bağlı olmayıp varolan delilleri tazminat için yeterli sayabilir.
Mağdur avukat tayin edecek ekonomik güçte değilse; ifadesini alan makama ya da bulunduğu
yer barosuna başvurarak (1.Tema’da açıklanan prosedürü izleyerek) kendisine avukat tayin
ettirebilir ve başvurularını avukatı aracılığıyla yapabilir.
III.1.3.2.2.Başvuru
Maddi ve manevi tazminat davası için bir dilekçe ile davanın niteliğine göre davalının
ikametgahının bulunduğu yer Asliye veya Sulh Hukuk Mahkemesi’ne başvurulur. Başvuruyu
mağdurun kendisi ya da avukatının yapması gerekmektedir. Mağdur; sanığın bulunduğu yerden
farklı bir yerde yaşıyorsa yetkili yer mahkemesine gönderilmek üzere bulunduğu yer adliyesinde
de dava açabilir.
Ceza davasından sonra açılan maddi ve manevi tazminat davasının özel hukuka ilişkin
olduğundan mağdur davacı masraflarını kendisi karşılamak zorundadır. Bu masraflar dava
açılırken talep edilen tazminat miktarının her yıl belirlenen bir oranı (2005 için %0,54’ün ¼’dir)’nın
peşin olarak yatırılması gerekmektedir. Ayrıca yargılama süresi içerisinde doğacak bilirkişi
ücretleri, tanıklar için davetiye giderlerini dava açan kişi tarafından ödenmesi gerekmektedir.
Yargılama için yapılan harcamalar dava kazanılırsa sanıktan tahsil edilebilir.
Davayı açan kişinin Türkiye’de ikametgahı yoksa mahkeme masrafları ve karşı tarafın muhtemel
zararları için teminat yatırmak zorundadır. Mülteciler Türkiye’de ikametgah sahibi olduklarından
teminatttan muaf tutulmaları gerekmektedir. Sığınmacılar ise geçici ikamet sahibi olduklarından
b) Şüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının verilmesi,
c) Suçla ilgili olarak iddianame düzenlenmesi,
d) Sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkümiyet kararı verilmesi, Halinde, dava zamanaşımı
kesilir.
(3) Dava zamanaşımı kesildiğinde, zamanaşımı süresi yeniden işlemeye başlar. Dava zamanaşımını kesen
birden fazla nedenin bulunması halinde, zamanaşımı süresi son kesme nedeninin gerçekleştiği tarihten
itibaren yeniden işlemeye başlar.
(4) Kesilme halinde, zamanaşımı süresi ilgili suça ilişkin olarak Kanun’da belirlenen sürenin en fazla yarısı
kadar uzar.
61
teminattan muaf tutulmaları mümkündür. Ancak uygulamada bu kişilerden teminat talep
edilebilmektedir.
Açılan hukuk davasında mağdur, yargılama harç ve masraflarını ödeyemeyecek durumda ise adli
yardım talebinde bulunarak hem harçlardan, hem de teminattan geçici olarak muaf tutulma
hakkına sahip olabilir. Muaf tutulma hakkı mahkemenin incelemeleri doğrultusunda mağdurun
masrafları ödeyebilecek durumda olduğu saptanırsa sona erer.
III.1.3.2.4. Talepler
Mağdur açacağı maddi ve manevi tazminat davasında; maddi tazminat olarak tedavi giderlerini,
ırza geçme nedeniyle çalışmadığı süreye ilişkin gelir kaybını ve suç nedeniyle uğradığı başka
maddi kayıpları talep edebilir. Ayrıca mağdur; suç nedeniyle uğradığı manevi zararın karşılığı
olarak manevi tazminat telep edebilir.
III.1.3.2.5. Deliller
Tazminat davasında en önemli delil ceza davası dosyasıdır. Ceza dosyasında alınan tıbbi rapor,
devam eden bir hastalık ya da sakatlığa yol açmışsa buna ilişkin tıbbi rapor, tedavi giderleri için
yapılan masraflara ilişkin belgeler, tanık ve bilirkişiden alınacak rapor davanın delilleridir.
Dava açıldıktan sonra mahkeme dava dilekçesini davalıya tebliğ eder. Taraflara ilk
duruşma gününü bildirir.
Mağdurun ya da avukatının her duruşmaya katılması gerekmektedir.
Taraflar görgü tanıklarını dinletebilir.
Davacının bildirdiği deliller toplanarak maddi tazminatın miktarı konusunda bilirkişi
raporu alınır. Bilirkişi ücretinin davacı tarafından ödenmesi gerekmektedir.
Rapor dosyaya sunulduktan sonra maddi tazminata raporda saptanan miktara göre,
manevi tazminata ise toplanan deliller ve hakimin kanaatine göre karar verilir.
III.1.3.2.7. Temyiz
Davacı mahkeme kararını hukuka aykırı buluyorsa kararın kendisine tebliğ edilmesinden itibaren
15 gün içinde temyiz etmesi gereklidir. Temyiz masraflarını da kendisinin karşılaması
gerekmektedir. Aynı şartlar davalı için de geçerlidir.
Ceza davasından sonra açılan tazminat davaları bir ila iki yıl arasında sona ermektedir. Tazminat
davası ceza davasıyla aynı anda ya da davası devam ederken açılmışsa Hukuk Mahkemesi ceza
davasının sonucunu beklemektedir bu durumda dava iki-dört yıl sürebilmektedir. Hukuk davası
ceza davası açılmadan da başlatılabilir ancak cinsel saldırı suçu kamu davası niteliğinde
olduğundan mahkeme bu suçu ihbar etmek durumundadır.
III.1.4. YAPTIRIMLAR
Ceza davası sonucunda failin cinsel saldırı fiilini işlediğine karar verilirse iki yıldan yedi yıla kadar
hapis cezası, cinsel davranış vücuda organ ya da cisim sokulması suretiyle gerçekleşmişse yedi
yıldan oniki yıla kadar hapis cezası verilir. Fail, fiili beden veya ruh bakımından kendisini
savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, mağdur üzerinedeki nüfuzunu kötüye kullanarak
işlemişse, 3. dereceye kadar kan veya kayın hısmı ise, suç silahla ya da birden fazla kişi
tarafından işlenmişse cezası yarısı kadar artırılır. Cinsel saldırı suçu sonucunda mağdurun beden
62
ve ruh sağlığı bozulmuşsa on yıldan az olmamak üzere hapis cezası verilir, fiilin sonucunda
mağdur ölmüş ya da bitkisel hayata girmişse ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir (TCK
Madde 102).
Tazminat davası sonucunda; mağdurun kanıtlanan zararı oranında maddi tazminata, olayın
mağdur üzerindeki etkisine göre manevi tazminata karar verilir. Maddi tazminat miktarı bilirkişi
raporu ile tespit edilen miktardır. Manevi tazminatın miktarı ise talep edilen miktarı geçmemek
üzere hakim tarafından takdir edilir.
63
III.2. IRZA TASADDİ
III.2.1. TANIM
Yeni Türk Ceza Kanunu’nda ırza tasaddi suçu ayrı bir suç olarak düzenlenmemiş olup cinsel
saldırı suçlarının basit biçimi olarak 102. maddede düzenlenmiş olup bu suça ilişkin açıklamalar
III.1’de yapılmıştır.
III.3.1. TANIM
Reşit olmayan kişi ile rızayla cinsel ilişki, TCK’nın 104. maddesinde düzenlenmiş olup; cebir,
tehdit hile olmaksızın 15 yaşını bitirmiş çocukla cinsel ilişkide bulunmak suç sayılmıştır. Mağdur
kadın ya da erkek olabilir. Medeni Kanun’un 11. maddesine göre reşit olma yaşı 18’dir. Ancak
evlenme ile 17 (TMK Madde 124) veya mahkeme kararı ile 16 yaşında reşit olmak mümkündür
(TMK Madde 12).
Reşit olmayan kişiyle cinsel ilişki suçunun cezalandırılması TCK’nın 102. maddesinde
düzenlenmiş, tazminat hükümleri ise cinsel bütünlüğe karşı tüm suçlarda aynı hükümler olup
Borçlar Kanunu’nun 41,47 ve 49. maddelerinde düzenlenmiştir.
Cebir, tehdit ve hile olmaksızın, onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunan kişi,
şikayet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır (Sulh Ceza)(Şikayete Tabi).
Fail mağdurdan beş yaştan daha büyük ise, şikayet koşulu aranmaksızın, cezası iki kat artırılır
(Sulh Ceza)(Re’sen).
Reşit olmayan kişiyle cinsel ilişki nedeniyle açılacak tazminat davası III.1.2.2’de belirtilen
hükümlere tabidir.
III.3.3 PROSEDÜR
Reşit olmayan kişiyle cinsel ilişki suçu nedeniyle açılacak ceza davasının takibi şikayete bağlı
olup, mağdurun ya da yasal temsilcisinin rızası gerekmektedir. Ancak fail mağdurdan 5 yaştan
daha büyük ise kamu davası niteliğinde olup sadece ihbar ceza davasının açılması için yeterli
olup, prosedür ceza davası açmamanın sonuçları ve zamanaşımı süresi dışında III.1.3.1 ile
tamamen aynıdır.
64
Faile karşı dava açılmaması durumunda cezası sekiz yılda zamanaşımına uğrar.
Yargılma süresi III.1.3.1.11. ile aynı. Tüm bu aşamalarda sanık bulunmazsa zamanaşımı süresi
sonunda (sekiz yılda, sürenin kesilmesi durumunda ise on iki yılda) dava düşmektedir.
Reşit olmayan kişiye cinsel ilişki nedeniyle açılacak hukuk davasının prosedürü III.1.3.2. ile
aynıdır.
III.3.4. YAPTIRIMLAR
III.3.4.1.CEZA YAPTIRIMI
Ceza davası sonucunda failin reşit olmayan kişi ile rızasıyla cinsel ilişkide bulunduğuna karar
verilirse altı aydan iki yıla kadar hapis cezasına hükmedilir. Fail mağdurdan 5 yaştan daha büyük
ise iki katı ceza verilir.
Türk Ceza Kanunu’nun 225. maddesinde düzenlenen suç “alenen cinsel ilişkide bulunan ya da
teşhircilik yapmak olarak tanımlanmıştır”9. Çıplak dolaşmak, alenen cinsel ilişkide bulunmak veya
buna ilişkin hareketleri yapmak gibi fiilerin alenen yapılması bu suçu oluşturur.
Utanmazaca hareketler suçu TCK’nın 225. maddesinde, tazminat hükümleri ise Borçlar
Kanunu’nun 41, 47 ve 49. maddelerinde düzenlenmiştir.
Madde 225
Alenen cinsel ilişkide bulunan veya teşhircilik yapan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
Utanmazca hareketler nedeniyle açılacak tazminat davası III.1.2.2 de belirtilen hükümlere tabiidir.
III.4.3 PROSEDÜR
65
Utanmazaca hareketler suçu nedeniyle açılacak ceza davası kamu davası niteliğinde olup,
prosedür; ceza davası açmamanın sonuçları, mağdurun davaya katılması ve zamanaşımı süresi
dışında III.1.3.1 ile tamamen aynıdır.
Faile karşı dava açılmaması durumunda cezası sekiz yılda zamanaşımına uğrar.
Bu davada suç kamu haklarına karşı işlenmiş olduğundan suçun doğrudan mağduru yoktur.
Yargılama süresi III.1.3.1.11. ile aynı. Tüm bu aşamalarda sanık bulunamazsa zamanaşımı süresi
(sekiz yıl, sürenin kesilmesi durumunda on iki yıl) sonunda dava düşmektedir.
Suçun doğrudan mağduru olmadığından tazminat davası açılması söz konusu değildir.
III.4.4. YAPTIRIMLAR
Ceza davası sonucunda failin utanmazca hareketlerde buluduğuna karar verilirse 15 günden iki
aya kadar hapis cezasına hükmedilir.
III.5.1. TANIMI
Türk Ceza Kanunu’nun 105. maddesinde düzenlenen cinsel taciz suçu Eski Ceza Kanunu’ndaki
söz atma ve sarkıntılık suçu yerine oluşturulmuş olup bir kişinin cinsel amaçlı olarak taciz
edilmesi olarak tanımlanmıştır, bu fiilin hiyerarşi ve nüfuz ilişkisinden kaynaklanan nüfuzun
kullanılması suretiyle işlenemsi durumunda cezanın ağırlaştırlacağı kabul edilmiştir. Öğretide
“Belirli bir kişiye kaşı şehvet duygusuyla sarkıntılık aşamasına varmayan ani ve sözle yapılan
saldırılar söz atma suçunu oluşturur”10 sarkıntılık suçu ise söz atma ile ırza tasaddi suçu arasında
kalan fiilerdir. Söz atmanın birden fazla olması, takip etme, dudaktan öpme, dokunarak cinsel
ilişki teklifi, vücudunu okşama gibi fiiler olarak tanımlanmıştır; cinsel taciz suçunun bu fiiller
dışında da cinsel taciz oluşturabileceğini anlamak gereklidir
10
Genel Adaba ve Aile Düzenine Karşı Cürümler, Ankara 1194, s. 231
66
Cinsel taciz suçu TCK’nın 105. maddesinde, tazminat hükümleri ise cinsel bütünlüğe karşı tüm
suçlarda aynı hükümler olup Borçlar Kanunu’nun 41,47 ve 49. maddelerinde düzenlenmiştir.
Bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi hakkında, mağdurun şikâyeti üzerine, üç aydan iki
yıla kadar hapis cezasına veya adlî para cezasına hükmolunur (Sulh Ceza)(Şikayete Tabi).
Bu fiiller, hiyerarşi veya hizmet ilişkisinden kaynaklanan nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle ya da
aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan yararlanılarak işlendiği takdirde, yukarıdaki fıkraya
göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. Bu fiil nedeniyle mağdur işi terk etmek mecburiyetinde
kalmış ise, verilecek ceza bir yıldan az olamaz(Sulh Ceza)(Şikayete Tabi).
Söz atma ve sarkıntılık nedeniyle açılacak tazminat davası III.1.2.2’de belirtilen hükümlere tabidir.
III.5.3 PROSEDÜR
Cinsel taciz takibi şikayete bağlı bir suç olduğundan ceza davası prosedürü başvuru usulü, ceza
davası açmamanın sonuçları ve zamanaşımı süresi dışında III.1.3.1 ile tamamen aynıdır.
Faile karşı dava açılmaması durumunda cezası beş yılda zamanaşımına uğrar.
III.5.3.1.1. Başvuru
Cinsel taciz suçlarının takibi şikayete bağlı olduğundan ceza kovuşturmasının başlaması
III.1.3.1.3 ile aynı usule tabidir.
Söz atma ve sarkıntılık nedeniyle açılacak hukuk davasının prosedürü III.1.3.2. ile aynıdır.
III.5.4. YAPTIRIMLAR
Ceza davası sonucunda failin cinsel taciz fiilini gerçekleştirdiği yönünde karar alınırsa üç aydan iki
yıla kadar hapis cezasına ya da adli para cezasına hükmolunur. Fail, nüfusunu kullanarak bu
suçu işlemişse cezası yarı oranında artırılır, mağdur işten ayrılmak zorunda kalmışsa ceza bir
yıldan az olamaz.
67
III.6. KİŞİYİ HÜRRİYETİNDEN YOKSUN KILMA
III.6.1. TANIM
Eski Türk Ceza Kanunu’nda cinsel amaçla işlenen ve suç sayılan kadın kaçırma ve alıkoyma
suçu Yeni Türk Ceza Kanunu’nda hürriyete karşı suçlar içerisinde 109. maddede düzenlenmiş
olup; bir kişinin hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun
bırakmak biçiminde tanımlanmış olup; cinsel amaçlı işlenmesi ağırlaştırıcı neden olarak kabul
edilmiştir.
Hürriyetinden yoksun kılma suçu TCK’nın 109 ve 110. maddelerinde, tazminat hükümleri ise
cinsel bütünlüğe karşı tüm suçlarda aynı hükümler olup Borçlar Kanunu’nun 41,47 ve 49.
maddelerinde düzenlenmiştir.
Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun
bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar
hapis cezasına hükmolunur.
Bu suçun;
a) Silâhla,
b) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Üstsoy, altsoy veya eşe karşı,
f) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan
kişiye karşı
İşlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat artırılır.
Bu suçun mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması hâlinde, ayrıca bin
güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
Suçun cinsel amaçla işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezalar yarı oranında
artırılır.
Bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle
ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler
uygulanır.
Yukarıdaki maddede tanımlanan suçu işleyen kişi, bu suç nedeniyle soruşturmaya başlanmadan
önce mağdurun şahsına zararı dokunmaksızın, onu kendiliğinden güvenli bir yerde serbest
bırakacak olursa cezanın üçte ikisine kadarı indirilir.
III.6.3 PROSEDÜR
68
III.6.3.1. CEZA DAVASI
Zorla kadın kaçırma suçu nedeniyle açılacak ceza davası kamu davası niteliğinde olup, prosedür;
ceza davası açmamanın sonuçları dışında III.1.3.1 ile tamamen aynıdır.
Faile karşı dava açılmaması durumunda TCK’nın 109. maddesindeki suçlarda 8 ila 15 yıl
içerisinde zamanaşımına uğrar.
Zorla kadın kaçırma nedeniyle açılacak hukuk davasının prosedürü III.1.3.2. ile aynıdır.
III.7.4. YAPTIRIMLAR
III.7.4.1.CEZA YAPTIRIMI
Ceza davası sonucunda failin cinsel amaçlı kaçırma ya da alıkoyma suçu işlendiği kanıtlanırsa
cebir tehdit kullanılmamışsa bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası yarı oranında artırılarak, cebir
tehdit, hile kullanılmışsa iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezası artırılarak uygulanır.
III.7.1. TANIM
Türk Ceza Kanunu’nun 227. maddesinde düzenlenmiş olup fuhuşun tanımı Fuhuşla Mücadele
Tüzüğü’nde yapılmıştır. Buna göre fuhuş, “çıkar karşılığı ve iradi olarak vücudunu başkalarının
cinsel zevkine teslim etmek ve birçok erkekle cinsel ilişkide bulunmaktır”. Fuhuşa teşvik suçunun
oluşması için failin mağduru kandırması, fuhuşa özendirmesi, fırsat ve imkanlar yaratması
gerekmektedir.
Bu suçta mağdurlar yaşlarına göre iki gruba ayrılmıştır. Buna göre 18 yaşını doldurmamış küçüğü
kandırarak fuhuşa teşvik etmek veya bunu kolaylaştırılmak, aracılık etmek, bu amaçla
barındırmak suç sayılmıştır.
Bu suç 18 yaşından büyük bir kişiye karşı işlenmesi halinde, kazancından yararlanılması da
fuhuşa teşvik sayılmıştır.
Bu suçun; eş, üstsoy, kayın üstsoy evlat edinen, bakıcı, vasi, koruma ve gözetim yükümlülüğü
olan, kamu görevi ya da hizmet ilişkisi nedeniyle nüfusunu kötüye kullanarak işlenmesi
durumunda cezanın yarı oranında artırılacağı kabul edilmiştir.
Fuhuş suçu TCK’nın 227. maddesinde düzenlenmiş, tazminat hükümleri ise cinsel bütünlüğe
karşı tüm suçlarda aynı hükümler olup Borçlar Kanunu’nun 41,47 ve 49. maddeleridir.
69
III.8.2.1. SANIĞIN CEZALANDIRILMASINI DÜZENLEYEN HÜKÜMLER
Çocuğu fuhşa teşvik eden, bunun yolunu kolaylaştıran, bu maksatla tedarik eden veya barındıran
ya da çocuğun fuhşuna aracılık eden kişi, dört yıldan on yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar
adlî para cezası ile cezalandırılır. Bu suçun işlenişine yönelik hazırlık hareketleri de tamamlanmış
suç gibi cezalandırılır.
Bir kimseyi fuhşa teşvik eden, bunun yolunu kolaylaştıran ya da fuhuş için aracılık eden veya yer
temin eden kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis ve üçbin güne kadar adlî para cezası ile
cezalandırılır. Fuhşa sürüklenen kişinin kazancından yararlanılarak kısmen veya tamamen
geçimin sağlanması, fuhşa teşvik sayılır.
Fuhuş amacıyla ülkeye insan sokan veya insanların ülke dışına çıkmasını sağlayan kişi hakkında
yukarıdaki fıkralara göre cezaya hükmolunur.
Cebir veya tehdit kullanarak, hile ile ya da çaresizliğinden yararlanarak bir kimseyi fuhuşa sevk
eden veya fuhuş yapmasını sağlayan kişi hakkında yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza
yarısından iki katına kadar artırılır.
Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan suçların eş, üstsoy, kayın üstsoy, kardeş, evlât edinen, vasi,
eğitici, öğretici, bakıcı, koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan diğer kişiler tarafından ya da
kamu görevi veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle işlenmesi hâlinde,
verilecek ceza yarı oranında artırılır.
Bu suçların, suç işlemek amacıyla teşkil edilmiş örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde,
yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
Bu suçlardan dolayı, tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.
Fuhşa sürüklenen kişi, tedavi veya terapiye tabi tutulur.
III.7.3 PROSEDÜR
Fuhuş suçunda açılacak ceza davası kamu davası niteliğinde olup, prosedür; ceza davası
açmamanın sonuçları ve zamanaşımı süresi dışında III.1.3.1 ile tamamen aynıdır.
Faile karşı dava açılmaması durumunda cezası sekiz ila onbeş yılda zamanaşımına uğrar.
Yargılama süresi III.1.3.1.11. ile aynı. Tüm bu aşamalarda sanık bulunmazsa zamanaşımı süresi
olan suçun basit halinde sekiz ağırlaştırılmış halinde on beş yılda, sürenin kesilmesi durumunda
basit halinde oniki, ağırlaştırılmış hallerinde yirmi bir buçuk yılın sonunda dava düşmektedir.
Fuhuşa teşvik nedeniyle açılacak hukuk davasının prosedürü III.1.3.2. ile aynıdır.
70
III.7.4. YAPTIRIMLAR
III.7.4.1.CEZA YAPTIRIMI
Fuhuş suçunda mağdur çocuk ise dört yıldan on yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para
cezası, mağdur yetişkin ise iki yıldan döry yıla kadar hapis ve 3000 güne kadar adli para cezası
öngörülmüştür. Fuhuşa teşvik eden, kolaylaştıran eş, üstsoy, kayın üstsoy, kardeş, evlât edinen,
vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan diğer kişiler tarafından ya
da kamu görevi veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle işlenmesi
hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
Cinsel saldırının tecavüz boyutuna ulaşan; cinsel davranışın vücuda organ ya da cisim sokulması
biçiminde eşe karşı işlenmesi suç olarak TCK 102/2’de düzenlenmiştir. Cinsel saldırı suçu kamu
davası olmasına karşın eş tarafından işlenmesi durumunda ceza davasının açılması mağdurun
şikayetine bağlı tutulmuştur.
Fuhuşa teşvik, suçun koca tarafından işlenmesi ağırlaştırıcı neden olarak kabul edilmiştir.
Çocuklara karşı işlenen cinsel suçlar için özel düzenleme bulunan suçlar:
Cinsel bütünlüğe karşı işlenen diğer suçlarda mağdurun çocuk olması nedeniyle farklı düzenleme
yoktur.
Türk Ceza Kanunu’nda cinsel suçlarda çocuk; Çouk Hakları Sözleşmesi’ne uygun olarak 18 yaşın
altındaki herkes olarak kabul edilmiştir ancak çocukların cinsel istismarı suçunda çocuğun 15
yaşından küçük ya da büyük olmasına göre fail için farklı cezalar öngörmüştür. 15 yaşından
küçüklere karşı işlenen cinsel istismar suçlarında küçüğün rızasını kabul etmemiş, küçüğün
rızasıyla olsa bile fiilin cebir ve şiddet altında işlenmiş kadar ağır ceza öngörülmüştür.
Küçüklüğe ilişkin ikinci yaş sınırı; fiile mukavemet edemeyecek kadar küçük olmaktır. Adli Tıp
Meclisi birçok kararda, yedi yaşından küçük olmanın fiile karşı koyamayacak kadar küçük
olduğunu kabul etmiştir. Failin ayrıca cebir, şiddet, tehdit ve hile kullanması çocuğun fiile karşı
koyamayacak kadar küçük olması cezayı artırıcı neden olmaktadır.
71
V.3.1. SANIĞIN CEZALANDIRILMASINI DÜZENLEYEN HÜKÜMLER
Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Cinsel istismar deyiminden; (Asliye Ceza)
a) Onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukukî anlam ve
sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel
davranış,
b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene
dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar,
anlaşılır.
Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi
durumunda, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur (Ağır Ceza)(Re’sen).
Cinsel istismarın üstsoy, ikinci veya üçüncü derecede kan hısmı, üvey baba, evlat edinen, vasi,
eğitici, öğretici, bakıcı, sağlık hizmeti veren veya koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan diğer
kişiler tarafından ya da hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle
gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır(Ağır
Ceza)(Re’sen).
Cinsel istismarın, birinci fıkranın (a) bendindeki çocuklara karşı cebir veya tehdit kullanmak
suretiyle gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
Cinsel istismar için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama suçunun ağır neticelerine neden
olması hâlinde, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır(Ağır Ceza)(Re’sen).
Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması hâlinde, on beş yıldan az
olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur(Ağır Ceza)(Re’sen).
Suçun mağdurun bitkisel hayata girmesine veya ölümüne neden olması durumunda,
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur (Ağır Ceza)(Re’sen).
Çocuklara karşı işlenen cinsel suçlarda tazminat davası; yetişkinlere uygulanan hükümlere tabi
olup bu hükümler III.1.2.2 açıklanan hükümlerdir.
V.4. PROSEDÜR
72
III.1.3.1.i ile aynıdır.
Sosyal hizmet uzmanı, bakım ünitesinde kaldığı sürece çocuğa rehberlik ve danışmanlık yapar.
Gerekiyorsa, çocuğun tedavisinin yapılmasını sağlar ve tedavi kurumu ile işbirliğinde içindedir.
Eğer gerekli ise çocuk ailesine teslim edildikten sonra da ailesine ve çocuğa rehberlik desteğinde
bulunulur (Madde 13).
Ayrıca Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince; mağdur çocuğun yargı sürecinde psikolojisinin
bozulmaması için bir kez dinlenmesi, dinlenmesi sırasında psikolog, psikaytirst, sosyal hizmet
uzmanı ya da eğitimcinin bulunması öngörülmüş olup bu düzenlemeler çocuğun yargısırasında
korunmasını amaçlamaktadır (CMK Madde 236).
73
da yakınlarının yardımı aranmadığı gibi adli yardımın gerektirdiği koşulları da taşımaması
gerekmemektedir. Kanun değişikliği ile mağdur çocuk için zorunlu avukatlık sistemi getirilmiş
bulunmaktadır (CMK Madde 239).
V.4.1.3. BAŞVURU
Çocuklara yönelik cinsel suçlar; kamu davası niteliğinde olduğundan ceza yargılamasının
başlanması için mağdurun şikayeti gerekli değildir (İlgili Yönetmelik Madde 9). Mağdurun yakınları
ya da suçtan haberdar olan birisinin ihbarı yeterlidir (Madde 8, 13, 14). Ancak adli makamların
suçtan haberdar olması ve delillerin zamanında tespit edilebilmesi için mağdurun adli makamlara
başvurusu önemlidir. Irza geçme ve tasaddi suçlarının takibi şikayete bağlı olmadığından suçtan
haberdar olan herkes ihbarda bulunabilir (TCK Madde 102).
Öncelikle çocuğa bakmakla yükümlü olan veli ya da vasisi yani yasal temsilcisi çocuk adına
şikayette bulunabilir. Şikayet için yasal temsilciliğe ilişkin kurallar aranmaz. Çocuğun cinsel
istismara maruz kaldığını bilen ya da öğrenen herkes adli makamlara şikayet ederek sanık
hakkında takibat açılmasını sağlayabilir. Mağdur, velisi, vasi ya da ihbarda bulunması gereken kişi
bulunduğu yer karakol ya da Cumhuriyet Savcılığı’na başvurarak ceza soruşturmasını başlatır.
Türk Ceza Kanunu’nun 279. maddesine göre kamu adına soruşturma ve kovuşturma gerektiren
bir suçun işlendiğini göreviyle bağlantılı olarak öğrenip de yetkili makamlara bildirimde bulunmayı
ihmal eden veya bu hususta gecikme gösteren kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır. Suçun, adlî kolluk görevini yapan kişi tarafından işlenmesi hâlinde,
yukarıdaki fıkraya göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
Ayrıca Çocuk Polisi Yönetmeliği’nin 16. maddesi uyarınca takibi şikayete bağlı olan cinsel taciz
suçlarının küçüklere karşı işlenmesi durumunda velinin, vasinin ya da çocuğun şikayeti
beklenilmeksizin suçtan haberdar olan çocuk polisi hazırlık soruşturmasını başlatmak zorundadır.
Genel olarak yetişkinlere ilişkin usuller uygulanır. Ancak çocuğa ilişkin özel düzenleme ve usuller
de bulunmaktadır.
Sosyal İnceleme Raporu: Çocuğun kimlik bilgileri, bireysel özellikleri ve kişilik yapısı,
ailevi özellikleri, ailesi ile olan ilişkileri, arkadaş çevresi, okul durumu, içinde yetiştiği ve
bulunduğu koşullar, sorunları, polise intikal eden eyleminin nitelikleri ile değerlendirme,
sonuç ve öneriler gibi bölümleri içeren ve sosyal çalışmacı tarafından mülakat, gözlem ve
ziyaretler yoluyla gerçekleştirilen inceleme sonucu hazırlanan rapordur (İlgili Yönetmelik
Madde 4). Her ne sebepten olursa olsun Çocuk Şube Müdürlüğüne getirilen her çocuk
için sosyal inceleme raporunun ilk aşamada hazırlanması gerekmektedir.
Adli Rapor: Karakol’a başvurulmuşsa karakol, savcılığı olaydan haberdar ederek çocuğu
Çocuk Şube Müdürlüğü’ne ya da Büro Amirliği’ne götürmesi gerekmektedir. Savcının
74
emri ya da ailesinin onayı ile çocuğun vücudundaki olaya ilişkin bulgular Adli Tıp
tarafından tespit edilir. Çocuklarda iyileşme daha hızlı olduğundan bulguların çabuk tespit
edilmesi önemlidir.
Tanık: Mağdurun ve tanıkların ifadesi alınır. Çocuğun ifadesinin sosyal hizmet uzmanının
desteğinde alınması gerekilidir.
Mağdurun ceza davasının her aşamasında davaya katılma hakkı vardır (CMK Madde 237).
Mağdur adına katılma dilekçesini yasal temsilcisinin (veli, vasi ya da kayyım) vermesi
gerekmektedir. Katılmanın şekli ve sonuçları III.1.3.1.7 ile aynı.
V.4.1.9 KARAR
III.1.3.1.9 ile aynı biçimde karar verilir. Ayrıca çocukların cinsel istimarının ve fuhuşa teşvik
suçlarınının mağdurun velisi ya da vasisi tarafından işlenmesi durumunda Aile Mahkemesi’nden
velayet hakkının kaldırılması istenebilir. İnfaz ise kararın kesinleşmesinden sonra olur. Velayetin
kaldırılması durumunda ceza yargılmasını yapan mahkeme Savcılık aracılığıyla Çocuk
Mahkemesi’ne başvurarak çocuğun koruma altına alınmasını da talep edebilir.
V.4.1.10 TEMYİZ
Çocuklara karşı işlenen cinsel suçlarda hukuk davasının prosedürü başvuru dışında bütünüyle
III.1.3.2. ile aynı.
V.4.2.1. BAŞVURU
Hukuk davasını çocuk adına velisi, vasisi açabilir. Çocuğun velisi ya da vasisi yoksa,
ulaşılamıyorsa, sanık veli ya da vasi ise Sulh Hukuk Yargıçlığı’ndan bu davada çocuğu temsil
etmek üzere kayyım atanması istenir. Kayyım; çocuk adına hukuk davasını açar. Kayyımın
çocuğu temsil görevi bu davayla sınırlıdır.
75
V.5. YAPTIRIMLAR
Çocuğu fuhuşa teşvik eden, bunun yolunu kolaylaştıran, bu maksatla tedarik eden veya
barındıran ya da çocuğun fuhşuna aracılık eden kişi, dört yıldan on yıla kadar hapis ve beşbin
güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Bu suçun işlenişine yönelik hazırlık hareketleri de
tamamlanmış suç gibi cezalandırılır (TCK Madde 227).
iii) Reşit olmayanla cinsel ilişki
Cebir, tehdit ve hile olmaksızın, onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunan kişi,
şikâyet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Fail mağdurdan beş yaştan
daha büyük ise, şikâyet koşulu aranmaksızın, cezası iki kat artırılır (TCK Madde 104).
Ceza davasının hazırlık soruşturması ve mahkeme aşamasında mağdur kendisini Türkçe olarak
ifade edemeyecek ise ücretsiz tercüman sağlanır. Mağdur tercüman talebini ifadesinin alındığı
makama bildirmelidir (karakol, savcılık ya da mahkeme). Tercüman ücreti başlangıçta mahkeme
tarafından ödenir. Sanık suçlu bulunursa ücret yargılama giderleriyle birlikte sanıktan tahsil edilir.
Sanık beraat ederse ödenen ücret kamu üzerinde bırakılır.
Hukuk davası genel olarak yazılı usule tabi olup, dilekçelerin Türkçe olarak verilmesi
gerekmektedir. Dilekçenin çeviri ücretini kendisinin ödemesi gerekir. Davacının duruşmada
konuşması ve/ veya tanıklara soru sorması gerekirse tercüman ücretini kendisinin ödemesi talep
edilir. Mağdur adli yardımdan yararlanıyorsa tercüman ücreti mahkme tarafından ödenir.
Mağdurun; dava aşamasında kullandığı kimliğinin, hukuki statüsünü gösteren tüm belgelerinin ve
sunduğu delillerin Türkçe olması gerekmektedir. Bu belgelerin çevirileri yeminli tercüman
tarafından yapılmalıdır. Çeviri ücretlerini mağdurun kendisinin karşılaması gerekir.
Mülteci ve sığınmacılar da her ildeki Sosyal Hizmet Müdürlükleri’nden (Tema 1’de açıklanan
danışmanlık merkezlerinden ve Referans Bölümünde açıklanan kriz merkezlerinden)
vatandaşlarla eşit koşullarda yararlanabilirler.
76
VI.4. MAĞDURUN HUKUKİ STATÜSÜ
Türk Ceza Hukuku sisteminde; suçun Türkiye’de işlenmiş olması esası kabul edilmiş olup;
Türkiye’de işlenen suçlara falin ya da mağdurun Türk vatandaşı ya da yabancı olmasına
bakılmaksızın Türk hukuku uygulanır. Bu ilke nedeniyle cinsel şiddet mağduru mülteci, sığınmacı
ya da yerinden edilmiş kadınlara da aynı hükümler uygulanır. Hukuk davasında da olayın
Türkiye’de olması ya da davalının (davanın yöneltileceği kişinin) ikametgahının Türkiye’de olması
yeterlidir.
Mülteci ve sığınmacılar da adli yardımdan Türk vatandaşları ile eşit koşullarda yararlanma
hakkına sahiptir. Bulundukları il barosuna (Tema1’de açıklanan prosedüre uygun olarak) adli
yardım için başvurabilirler.
Hukuk davası başvurusunda bulunmak için dava açan kişinin kimliğini kanıtlaması için kimliğini
gösteren bir belge sunması yeterlidir. Davasını vekil aracılığıyla açacaksa avukata vekaletname
verebilmek amacıyla kimlik belgesini notere ibraz etmesi gerekilidir.
Ceza davasında ise kimlik belgesinin bulunması zorunlu değildir. Ancak özellikle mağdurun küçük
olup olmadığına göre suçun niteliğinin ve cezasının değiştiği durumlarda nüfus kayıt bilgilerine
gereksinme duyulmaktadır. Sığınmacı ve mülteciler ise doğum tarihlerini gösteren herhangi bir
belge ibraz edebilirler (sürücü belgesi, pasaport, meslek kimlik kartı gibi).
Çocuklara karşı işlenen suçlarda yeni kurulmuş olan Çocuk Polisinin Yönetmeliği’nde ve Uzman
Görevliler için İyi Uygulamalar El Kitabı’nda mağdur çocuklara ilişkin öneriler bulunmaktadır.
Çocuk Polisi 54 ilde örgütlenmiştir ve 25 ilde geçici bakım merkezlerine sahiptir; hedef olarak
çocuklarla ilgili tüm işlemlerin uzman polislerce yapılması, bu polislerin çocuklarla görüşme ve
soruşturma açısından bu rehberi kullanmaları için eğitim verilmiştir.
Mülakatların sosyal hizmet uzmanı veya bir psikolog tarafından yapılması gereklidir.
Mağdur çocukla tüm görüşmeler sosyal hizmet uzmanı tarafından yapılmalıdır.
Görüşme teknikleri açısından da önerilere mümkün olduğunca uyulmasına çalışılmalıdır.
Tanık ya da mağdur çocukla görüşme yapılırken çocuğun yaşı dikkate alınmalıdır.
Suçun ve suçlunun ortaya çıkarılmasında mağdur en önemli kaynak olduğundan çocukla
işbirliği yapılarak, yardımcı malzemeler kullanılarak bilgi alınmalıdır.
Çocukla yapılan görüşme sırasında tarafsız, uygun ve dost mekanlar yaratılmalıdır.
Mülakatların video, teyp gibi yollarla kaydı önemlidir. Ancak hukuki açıdan kullanılabilmesi için
bu kayıtların yazıya dönüştürülmesi gerekmektedir.
Çocuk Polisi Yönetmeliği’nde çocukla tüm görüşmelerin sosyal hizmet uzmanı tarafından
yapılması, görüşmeler için özel odalar bulunması öngörülmüştür.
Şu anda mülakatlar polis tarafından yapılmaktadır. Ancak Çocuk Polisi uygulaması yerleştiğinde
mülakatlar bütünüyle sosyal hizmet uzmanları tarafından yapılacaktır. Mülakatta çocuğun
güvendiği birisinin yanında bulunması önemlidir. Ancak bu kişinin ana-baba olması
77
önerilmemektedir. Çocuk için çevirmen gerekli ise, çevirmenin de bu konuda özel eğitilmiş olması
gereklidir ancak uygulamada bunu sağlamak çok zordur. Mülakatta olaya ilişkin ayrıntıların
çıkarılması önemlidir. Özellikle olayın günü, saati, olayın oluş biçimi konusunda çocuğun gelişim
düzeyini dikkate alan sorularla öğrenilmelidir.
78
TEMA 4
79
1. BÖLÜM
ULUSLARARASI STANDARTLAR
Üreme hakkı nedir? Üreme hakları Birleşmiş Milletler himayesinde uluslararası iki önemli forum
bağlamında resmen tanınmış ve büyük ölçüde tanımlanmıştır. Bunlar: Kahire’de düzenlenen 1994
BM Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı (ICPD) ve Pekin’de düzenlenen 1995 BM
Dördüncü Dünya Kadın Konferansları’dır. Bu konferanslardaki müzakereler sonucunda kadınların
üreme haklarının içeriği aşağıda belirtildiği gibi tanımlanmıştır:
“Üreme hakları, ulusal yasalarda, uluslararası insan hakları belgelerinde ve BM’nin ilgili
diğer genel mutabakat belgelerinde resmen tanınmış olup, belli başlı insan haklarını
içermektedir. Bu haklar, tüm çiftlerin ve bireylerin çocuk sayısına, doğum aralıklarına ve
zamanlamasına özgür ve sorumlu olarak karar verebilme, bu kararı verebilmek için
gerekli bilgi ve araçlara sahip olma temel hakkının ve cinsel sağlık ve üreme sağlığı
açısından en yüksek standarda ulaşma hakkının tanınmasına dayanmaktadır “11.
Üreme hakları, Pekin Eylem Platformunun önemli bir unusuru olurken, “tüm kadınların
sağlıklarını, özellikle doğurganlıklarını, her yönüyle kontrol etme hakkı, kadınların güçlendirilmesi
için bir temel oluşturduğunu” doğrulamıştır. Bu Eylem Platformu’nda ayrıca “kadınların insan
haklarının, zorlama, ayrımcılık ve şiddetten arınmış olarak, cinsel sağlık ve üreme sağlığı da dahil
olmak üzere, cinsellikleriyle ilgili konuları özgür ve sorumlu olarak kontrol etme ve bu konuda
karar verme hakkını içerdiği” de belirtilmektedir.
Buna ek olarak, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Komitesi, 1999
yılında CEDAW’ın on ikinci maddesini yorumlayarak, devletlerin, kadınların hayatları boyunca,
özellikle aile planlaması, hamilelik ve çocuk doğurma ve doğum sonrası dönemde sağlık
hizmetlerine erişimlerinde, kadınlara yönelik ayrımcılığı ortadan kaldırmalarını talep eder. Komite,
üreme sağlığı da dahil olmak üzere, sağlık hizmetlerine erişimin sözleşme kapsamında temel bir
hak olduğunu teyit etmektedir. Komite ayrıca, taraf devletlerin, diğer hususların yanı sıra,
kadınların yaşam süreleri boyunca sağlıklarını destekleyecek kapsamlı ulusal strateji
uygulamaları gerekliliğini de belirtmektedir komite ayrıca, kadınları etkileyen hastalıkların
önlenmesi ve tedavi edilmesi, kadınlara yönelik şiddetle müdahale edilmesi ve tüm kadınların
(cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmetleri de dahil olmak üzere) kaliteli ve uygun ücretli sağlık
hizmetlerine evrensel ölçüye kavuşturulmasını teyit etmelidir. Bunu sağlayabilmek için, taraf
devletlerin, bu amaç için yeterince kaynak tahsis etmeleri gerekmektedir. Bunun anlamı, bu
kaynakların erkeklerin sağlığı için temin edilenlerle karşılaştırılabilir nitelikte olması ve kadınların
farklı sağlık ihtiyaçlarının dikkate alınması gerekliliğidir12.
CEDAW Komitesi tarafından sunulan ve üreme haklarını yakından ilgilendiren genel tavsiyeler,
kadınlara yönelik şiddet, kadın sünneti, HIV/AIDS ve evlilikte ve aile ilişkilerinde eşitlik gibi konular
üzerinde odaklanmaktadır13.
11
1994 yılında Kahire’de düzenlenen Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı, Eylem Programında tanımlandığı gibi.
12
“ Focus: Üreme Hakları ve İnsan Hakları”, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, İnsan Hakları : Birleşmiş
Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Ofisi İncelemesi, Kadın Haklarıyla ilgili Özel Sayı – Bahar 2000, at. 16.
13
CEDAW’ın aşağıda yer alan Genel Tavsiyelerinde sırasıyla şu hususlar belirtilmektedir:
Kadına Yönelik Şiddetle ilgili 12 ve 19 Sayılı Tavsiye – Komite toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti bir tür cinsel ayrımcılık
olarak kabul etmekte, bu nedenle CEDAW tarafından yasa dışı ilan edilmektedir.
Kadın Sünnetiyle ilgili 14 Sayılı Tavsiye – Komite, kadın sünnetini ortadan kaldırmak için uygun ve etkin önlemlerin
alınması gerektiğini düşünmektedir;
HIV/ AIDS ile ilgili 15 Sayılı Tavsiye – Devletlerin AIDS ve kadınlar üzerindeki etkileri hakkında bilgi vermelerini ve ulusal
düzeyde bu etkilere yanıt verecek belli eylemler önermektedir;
Evlilikte ve Aile İlişkilerinde Eşitlikle ilgili 21 Sayılı Tavsiye – Kadının aile içindeki temel haklarının önemi hakkında
Komite’nin görüşleri.
80
Üreme haklarının, kadınların insan haklarının ayrılmaz bir parçası olarak resmen tanınması son
derece önemli bir adım olmuştur. Bunu takiben, hükümetlerin uluslararası insan hakları
anlaşmalarını onaylarken ve küresel konferansların sonuç belgelerini kabul ederken üstlenmiş
oldukları taahhütleri yerine getirmelerini sağlamak için uzun süreli çalışmalar yapılmalıdır. Bu
çalışmalar kadınların üreme haklarını kullanmalarını sağlayacak hukuki ve politika önlemlerinin
kabul edilmesini içermektedir. Belli başlı uluslararası insan hakları anlaşmalarını izleyen, CEDAW
Komitesi, İnsan Hakları Komitesi; Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi ve Çocuk Hakları
Komitesi gibi BM Komiteleri ve Kadınların Statüsü Komisyonu gibi diğer BM grupları da, bu
nedenle insan haklarının uygulanmasını takip etmektedirler14.
Çeşitli arası insan hakları belgelerinde yer alan ve üreme haklarının dayanağını veya içeriğini
oluşturduğu kabul edilen, insan haklarıyla ilgili bazı özel hükümler aşağıdakileri içermektedir:15
14
Uluslararası Kadın Platformu Merkezi, Kadın Hakları: Birleşmiş Milletler’in Kadın Haklarıyla ilgili En Önemli
Anlaşmalarına İlişkin Kılavuz, New York, 1998, at. 67-68.
15
Ayrıca, bkz. Mülteci Krizlerinde Üreme Sağlığı: Kuruluşlar Arası Saha El Kitabı, Cenevre, 1999, at 127, ve BMMYK,
İnsan Hakları: Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği İncelemesi “ Kadın Hakları ve İnsan Hakları”, Bahar
2000, at 16.
81
BAŞLICA ULUSLARARASI HÜKÜMLER
UDHR Madde 3
Cinsel sağlık ve üreme sağlığı dahil olmak üzere, sağlıklı olma hakkı:
ICESCR Madde 12
3. Mevcut Sözleşme’ye taraf devletler herkesin fiziksel ve ruhsal sağlık açısından erişilebilir en
yüksek standartta sağlıklı olma hakkına sahip olduğunu kabul ederler.
1. Bu hakkın tam olarak hayata geçirilmesini sağlamak için mevcut Sözleşme’ye taraf
devletlerce alınması gereken önlemler, aşağıdakileri içermelidir:
(a) Ölü doğum oranının ve bebek ölüm oranının azaltılmasının ve çocuğun sağlıklı
gelişmesinin sağlanması;
(b) Çevresel ve endüstriyel hijyenin her yönüyle geliştirilmesi;
(c) Salgın hastalıkların, bölgesel ve devamlı hastalıkların, meslek hastalıklarının ve diğer
hastalıkların önlenmesi, tedavisi ve kontrolü;
(d) Hastalık halinde her türlü tıbbi hizmeti ve tıbbi ihtimamı temin edecek koşulların
yaratılması.
Sağlık hizmetleri temininde, erkeklerle eşitlik esasına göre aile planlamasına erişimde ve
üremede, annelik ve doğum sonrası bakım ile ilgili uygun hizmetlerde ayrımcılığa maruz
kalmama hakkı:
1. Taraf devletler, aile planlamasıyla ilgili olanlar da dahil olmak üzere, kadın ve erkek eşitliği
esasına göre sağlık hizmetlerine erişimi sağlamak amacıyla, sağlık alanında kadınlara yönelik
ayrımcılığı ortadan kaldırmak için tüm uygun önlemleri almalıdırlar.
2. Bu maddenin 1’inci paragrafında yer alan hükümlerle beraber, taraf devletler, kadınlara
hamilelik, loğusalık, doğum ve doğum sonrası dönemde, hamilelik ve emzirme sırasında
yeterli beslenmenin sağlanması için uygun hizmetleri, gerektiğinde ücretsiz hizmet
sunulmasını temin etmelidirler.
Evlenme ve aile kurma, yalnızca tam rıza ile evlenme, evlilikte ve aile içinde ayrımcılığa
maruz kalmama, çocukların sayısını ve doğum aralığını serbestçe kararlaştırma hakkı:
CEDAW Madde 16
1. Taraf devletler evlilik ve aile ilişkileriyle ilgili tüm konularda kadınlara karşı ayrımcılığı ortadan
kaldırmak için her türlü uygun önlemleri almalı, erkek ve kadının eşitliği esasına göre özellikle
aşağıdaki hususları sağlamalılardır:
82
(e) Çocuklarının sayısı ve doğum aralığı konusunda özgür ve sorumlu karar alabilme ve
bu hakları kullanmayı sağlayacak bilgiye, eğitime ve araçlara erişim konusunda eşit
haklar [...].
2. Bir çocuğun nişanlanmasının ve evlenmesinin hiçbir hukuki etkisi olmamalı ve evlilik için asgari
bir yaş belirlemek ve evliliklerin resmi kayıtlara tescilini zorunlu kılmak için mevzuat dahil olmak
üzere, gerekli tüm önlemler alınmalıdır.
[…] 2. Evlenme yaşına gelmiş kadın ve erkeğin evlenme ve aile kurma hakkı resmen tanınmalıdır.
[…]
83
3. BÖLÜM
ULUSAL HUKUK
Herkesin ulaşılabilir en yüksek düzeyde fiziksel ve zihinsel sağlığı tasarruf hakkı vardır. Üreme
hakkı; bu kapsamda herkesin sahip olacakları çocuk sayısına ve zamanlamasına özgürce ve
sorumlulukla karar vermek ve bunu yapabilecek bilgi, eğitim ve araçlara sahip olma hakkıdır. Her
yıl dünyada yaklaşık yarım milyon kadın hamilelik, kürtaj ve doğum nedenleriyle ölmektedir.
Doğurganlık yaşındaki bütün kadın ölümlerinin 1/3’i hamilelikle ilgilidir. Gelişmiş ve gelişmekte
olan ülkeler arasında anne ölümleri oranlarında çok büyük bir uçurum vardır, anne ölümlerinin
hemen hemen %99’u gelişmekte olan ülkelerde yaşanmaktadır. Ayrıca, hamilelik ve doğumlarını
ölmeden geçirebilen çok sayıda kadın, yeterli tıbbi olanaklara ulaşamama nedeniyle sakat
kalmakta veya hastalanmaktadır. Bu durum nedeniyle devletlerin kadın-erkek eşitliğini temel
alarak, aile planlaması ve cinsel sağlığı içeren üreme sağlığı hizmetleri de dahil olmak üzere,
sağlık hizmetlerine evrensel ulaşılabilirliği sağlamak için gerekli bütün önlemleri almalıdır.
Pekin+5 Eylem Planında (Pekin’de düzenlenen 1995 BM Dördüncü Dünya Kadın Konferansı) da
üreme sağlığı öncelikli konu olarak ele alındı.
Hızlı nüfus artışının Türkiye’nin çok önemli problemlerinden birisi olması nedeniyle üreme hakkı
kapsamında değerlendirilen aile planlaması ve kürtaj birçok ülkeye göre devlet politikası olarak
kolaylıkla kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 41. maddesi “Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların
korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır,
teşkilatı kurar” biçimindedir. Bu maddede belirtildiği gibi aile planlaması bir hak olmaktan çok
Devlet’in yükümlülüğü olarak düzenlenmiştir.
84
4.1. ÜREME SAĞLIĞI VE AİLE PLANLAMASI
Üreme Sağlığı
Üreme sağlığı ve aile planlaması yasal olarak aynı kapsamda düşünülmüş ve 2847 sayılı,
24.05.1983 tarihinde kabul edilen Nüfus Planlaması Hakkında Kanun’da (NPK) ve Ana-Çocuk
Sağlığı ve Aile Planlaması Merkezeleri Yönetmeliği’nde düzenlenmiştir. Hukuken ve
uygulamada üreme sağlığı ve nüfus planlaması konusunda temel hizmetler Ana-Çocuk
Sağlığı ve Aile Planlaması Merkezeleri’nde ücretsiz verilmektedir. Birinci basamak sağlık
hizmetleri sunulunan bu merkezlerde; aile planlaması dahil üreme sağlığı konusunda
danışmanlık hizmetleri, gebe takibi, doğum sonrası anne ve bebek takibi ücretsiz olarak
yapılmaktadır. Kadın sağlığı konusunda bu merkezlerin olanakları ölçüsünde muayene ve
tedavileri yapılmaktadır. Bu muayenelerden herhangi sosyal güvenlik kurumuna bağlı
olanlardan ücret alınmamakta, hiçbir sosyal güvenlik kurumuna bağlı olmayanlardan ise cüzzi
bir muayene ücreti alınmaktadır. Ancak ödeme gücü yoksa muayeneler ücretsiz olarak da
yapılmaktadır. Bu hizmetlerden mülteci ve sığınmacılar da yararlanabilir.
Aile Planlaması
1983 yılına kadar gebeliğin önlenmesi konusunda düzenlemeler içeren Nüfus Planlaması
Hakkında Kanun, sadece bebek ve annenin sağlığının tehlikeye düşmesi durumunda
gebeliğin sona erdirilmesine izin veriyordu. 1983 yılında yapılan değişiklikle sağlık ve üreme
hakkına daha uygun duruma gelmiştir. Bu Kanun’un 2. maddesinde, nüfus planlaması,
”fertleri istedikleri sayıda ve istedikleri zaman çocuk sahibi olmaları” olarak tanımlanmıştır.
Nüfus planlamasının gebeliği önleyici tedbirlerle sağlanacağı, devletin nüfus planlamasının
öğretilmesi ve uygulanmasını sağlamak konusunda gerekli tedbirleri alma konusunda görevli
olduğu kabul edilmiştir. Gebeliğin sona erdirilmesi sterilizasyon veya kastrasyon
ameliyatlarının da sadece bu kanunda öngörülen durumlarda yapılabileceği kabul edilmiştir
(NPK Madde 2). Hekim, hemşire ve ebeler gebeliği önleyici hükümleri uygulama konusunda
yetkilidirler (NPK Madde 3).
Kanun’un 4. maddesi; kadın ya da erkeğin cinsel ihtiyaçlarını tatmine engel olmadan gebeliği
engellemek için yapılan sterilizasyon ameliyatının kişinin rızası, reşit olması ve tıbbi sakınca
bulunmaması koşuluna bağlamıştır. Bir ameliyatın seyri sırasında bir hastalığın tedavisi için
kastrsayonun zorunlu olduğu durumlarda kişinin rızası aranmaz. Doğum kontrolü konusunda
yasal olarak bir sınır bulunmayıp herkes çocuk sayısına, doğumlar arasındaki süreye karar
verme hakkına sahiptir. Doğum kontrolü yöntemini seçme ve uygulama konusunda eşitlik söz
konusu olup eşin rızası gerekli değildir.
Aile planlaması ile ilgili görev, kanunla Sağlık Bakanlığı’na verilmiş olup bakanlık bu konuda
eğitim vermek, gebeliği önleyici ilaç ve araçların sağlamak, imal etmek, ettirmek, ithal etmek,
bu ürünleri muhtaç olanlara parasız ya da maliyetinden ucuz fiyatla satmakla
görevlendirilmiştir (NPK Madde 3). Ana-Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Merkezleri
gebelikten korunma yolları konusunda kadın ve erkek; talepte bulunan herkese danışmanlık
vermektedir. Bu merkezlerde doğum kontrolü için kullanılan ilaç ve malzemeler de ücretsiz
olarak sağlanmaktadır. Sadece RİA (rahim içi araç) cüzzi bir ücretle takılmaktadır. Sterilazyon
ve kastrasyon ameliyatları ise hastanelerde düşük ücretle yapılmaktadır.
Türkiye’de üreme hakkını ihlal edebilecek geleneksel uygulamalardan kadın sünneti, zorla
kürtaj kurumları bulunmamaktadır. Özellikle kırsal alanda erkek çocuk tercihi üreme hakkını
istediği sayıda çocuk sahibi olma açısından olumsuz etkilemektedir. Bu durum nedeniyle
kadınlar erkek çocuk sahibi oluncaya kadar doğum yapmakta yani bakabileceği sayıdan daha
fazla çocuğa sahip olmaktadır. Özellikle Güney ve Doğu Anadolu’daki bu tercih çocuk
sayısının kadın başına 4.4’e yükselmesine yol açmaktadır.
85
Türk mevzuatında menşe ülkenin geleneksel uygulmalarını meşru kılan bir düzenleme
bulunmamaktadır. Ayrıca sağlık mevzuatında vatandaş yabancı ayırımı yapılmadığından
hedef grupla vatandaşlar arasında da hukuken bir farklılık bulunmamaktadır.
Tıbbi bir zorunluluk olmaksızın gebeliğin sona erdirilmesi 1983 yılına kadar hem anne hem de
müdahaleyi yapan hekim ya da sağlık personeli için suç teşkil etmekteydi. Yasadışı kürtajlar
nedeniyle birçok kadının hayatını kaybetmesi ve kürtaj sonrası ortaya çıkan tıbbi problemler
konusunda sağlık kuruluşuna başvurmaktan kaçınılmasının (yasal olmaması nedeniyle) yarattığı
problemler üzerine önce gebeliği önleyici ilaç ve araçların ithaline izin verilmiş, sonra da 1983
yılında yapılan değişiklikle gebeliğin 10. haftasının sonuna kadar gebeliğin rızayla sona
erdirilmesi kabul edilmiştir.
Yasanın 5. maddesi “Gebeliğin 10. haftası doluncaya kadar annenin sağlığı açısından tıbbi
sakınca olmadığı takdirde istek üzerine rahim tahliye edilir. Gebelik süresi 10 haftadan fazla ise
rahim ancak gebelik, annenin hayatını tehdit ettiği veya edeceği veya doğacak çocuk ile onu takip
edecek nesiller için ağır maluliyete neden olacağı hallerde doğum ve kadın hastalıkları uzmanı ve
ilgili daldan bir uzmanın objektif bulgulara dayanan gerekçeli raporları ile tahliye edilir. Derhal
müdahale edilmediği takdirde hayatı ve hayati organlarından birisini tehdit eden acil hallerde
durumu tespit eden yetkili hekim tarafından gerekli müdahale yapılarak rahim tahliye edilir. Ancak
hekim bu müdahaleyi yapmadan önce veya mümkün olmadığında müdahaleden itibaren en geç
24 saat içinde müdahale yapılan kadının kimliğini ve yapılan müdahale ve gerekçelerini illerde İl
Sağlık Müdürlükleri’ne, ilçelerde hükümet tabibliklerine bildirmeye zorunludur”.
Yasanın 6. maddesinde gebeliğin sona erdirilmesi için izin gerekmektedir. Buna göre “gebeliğin
sona erdirilmesi gebe kadının iznine, küçüklerde küçüğün rızası ve velinin iznine, vesayet altında
bulunup da reşit ve mümeyyiz olmayan kişilerde reşit olmayan kişinin ve vasinin rızası ile Sulh
Hakimi’nin iznine bağlıdır. Ancak akıl hastalığı nedeniyle şuur serbestisine sahip olmayan kadının
gebeliğinin sona erdirilmesinde kendi rızası aranmaz. Rızası aranan kişiler evli iseler,
sterilizasyon ve rahim tahliyesinde eşin rızası da aranır”.
Tıbbi bir gereklilik olmadan 10. haftadan sonra kürtaj yapılması halen suç oluşturmaktadır.
Gebeliğin sona erdirilmesini ilişkin müdahalenin Sağlık Bakanlığı Tüzüğü’nde belirtilen sağlık
kuruluşlarında yapılması mümkündür.
Ana-Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Merkezleri’nde yasal olarak kürtaj yapılması mümkündür
ancak gerekli araçları bulunmadığından bu merkezlerde kürtaj yapılamamaktadır. Devlet
hastaneleri veya özel sağlık kuruluşlarında gebelik sona erdirilebilir. Devlet hastanelerinde düşük
bir ücret karşılığında gebelik sona erdirilmektedir. Gebeliği sona erdirme açısından da
vatandaşlara uygulanan kurallarla mülteci ve sığınmacılara uygulanan kurallar arasında fark
yoktur. Yani mülteci ve sığınmacılar da kendi ülkelerinde farklı düzenleme bulunsa da Türkiye’de
Türk mevzuatına göre gebeliklerine son verdirebilirler.
Üreme sağlığı konusunda reşit olmayanlarla reşitler arasında bir farklılık bulunmamaktadır.
Doğum kontrol yöntemlerini kullanma, jinekolojik muayene, bu konuda bilgilenme, reşit olmayan
ergen gebelerin muayeneleri, doğum sonrası bakım gibi hizmetlerden reşitlerle aynı koşullarda ve
Ana-Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Merkezleri ücretsiz olarak yararlanma hakkına sahiptir.
Yönetmelikte merkezelerin hizmet sunacağı kişiler olarak 15 yaşından büyük kadınlar sayıldığı
86
için 15 yaşından küçüklerin ebeveynleri ile birlikte başvurmaları gerekmektedir. Reşit olmayanları
ilgilendiren (elektif kürtaj gibi) diğer hususlar yukarıda belirtilen başlıklar altında incelenmiştir.
87
REFERANS BÖLÜMÜ
88
EK 1:
Seçilmiş Uluslararası ve Bölgesel İnsan Hakları Belgeleri
89
EK 2
Sosyal ve Hukuki Danışmanlık Hizmeti Veren Kamu ve Sivil Toplum Kuruluşlarının Listesi
I. KADIN MERKEZLERİ:
Aşağıda adı geçen tüm kuruluşlar başta şiddet mağdurları dahil olmak üzere tüm kadınlara
hukuki ve psikolojik danışmanlık hizmetleri sağlamaktadırlar. Hukuki danışmanlık hizmetleri, aile
hukuku, koruma alma amacıyla mahkemeye başvuru işlemleri ve cezai işlemlerde
sağlanmaktadır. Söz konusu hizmetler aynı zamanda sığınmacılar ve mültecilere de ücretsiz
verilmektedir. Ancak adı geçen kuruluşlarda çalışan avuklatların çoğu mülteci hukuku konusunda
özel eğitim almamışlardır. İlgili sivil toplum kuruluşları tercümanlık hizmetleri vermemektedirler.
Dolayısıyla kadın sığınmacıların ve mültecilerin kendilerine dil konusunda yardımcı olacak kişiyi
de beraberlerinde bu kurumlara götürmeleri önerilmektedir.
Aşağıdaki liste, her bir kuruluşun yetkilinin isimini içermektedir. Söz konusu isimleri listede
belirtmenin tek amacı okuyucuya yardımcı olmasıdır. Ankcak, adı geçen yetkili kişinin kuruluşun
tek yetkilisi olmayabileceği ve bireylerin sorumluklukları zaman içinde değişebileceği
unutulmamalıdır.
1998 yılında kurulan Kadın Danışma Merkezi özellikle aile içi şiddete maruz kalan kadınlara
danışmanlık hizmeti sağlamaktadır. Merkez hafta içi çalışma saatlerinde gönüllü ve Merkez’de
çalışan avukatlarla hukuki danışmanlık hizmetleri vermektedir. Merkez’de aynı zamanda şiddete
maruz kalan kadınlara destek veren bir psikolog bulunmaktadır. Merkez, maddi sorunu olan
kadınlara da hukuki yardım olanakları sağlar ve hukuki işlemlerin takibatı için de onları hukuki
yardım ofislerine yönlendirir. Aynı yardım sığınmacı ve mülteci kadınlara da sağlanmaktadır.
Ancak, Merkez başvuru sahiplerine ücretsiz çeviri ve tercümanlık hizmetleri vermemektedir.
Merkez şiddette maruz kalmış ve maddi yetersizliği olan kadınlara hukuki danışmanlık ve hukuki
yardım sağlamaktadır. Söz konusu yardım aynı zamanda ailevi konuları da kapsamaktadır. Adı
geçen yardım, hafta içi 09.00-17.00 arasında gönüllü avukarlar tarafından verilmektedir. Maddi
olanakları yetersiz kadınlara hukuki işlemler konusunda da yardım sağlanmaktadır.
Adres : İstiklal Cad. Orhan Adli Apaydın Sok. Baro Han Kat:2 Beyoğlu/
İstanbul
Tel (Merkez) : 212- 292 77 39
Kadıköy bürosu tel : 216- 414 68 53
Kartal bürosu tel : 216- 352 53 94
Başkan : Av.Aydeniz Alisbah Tuskan
90
3) İnsan Kaynaklarını Geliştirme Vakfı
Vakıf, psikososyal yardıma ihtiyacı olan ve şiddete maruz kalmış bireylere psiko-sosyal hizmet
sağlamaktadır. Vakfın sadece İstanbul’da ofisi bulunmakta, ancak adı geçen danışmanlık
hizmetleri randevu usulüyle İstanbul ICMC ofisinde perşembe ve cuma günlerinde verilmektedir.
Vakıf aynı zamanda aynı hizmeti Ankara’da Çankaya Polikliniği’nde (Turan Güneş Bulv. No: 1,
Çankaya-Ankara, Tel: 312-4406768) vermektedir. Danışmanlık hizmetinden yararlanmak isteyen
bireylerin daha önce randevu almaları gerekmektedir.
Vakıf işkenceye maruz kalmış bireylere tıbbi ve psikiyatrik tedavi sağlamaktadır. Vakfın Ankara,
İstanbul, Diyarbakır, İzmir ve Adana’da olmak üzere 5 ofisi bulunmaktadır. Rehabilitasyon
merkezlerinde tıbbi ve psikiyatrik tedavi seansları hafta içi 10.00 ve 17.00 arasında verilmektedir.
Vakıf mülteci ve sığınmacılara hukuki konularda ve sığınma işlemleri ile ilgili danışmanlık
hizmetleri sağlamaktadır. Ayrıca çarşamba ve perşembe günlerinde mülteciler ve sığınmacılar
dahil olmak üzere başvuranlara psiko-sosyal danışmanlık hizmeti verilmektedir. Vakıf hafta içi
10.00 ile 18.00 arasında müracaata açıktır.
Adres : Turnacıbaşı Sok. Fikret Tuner İşhanı No: 39, Kat 3 Beyoğlu/ İstanbul
Tel : 212-293 47 70
Yetkili kişi : Av. Şehnaz Turan Dündar
Dernek, aile içi şiddet ve cinsel tacize uğramış kadınlara hukuki ve sosyal danışmanlık hizmetleri
sağlamaktadır. Salı ve cuma günlerinde başvuranlara psiko-sosyal danışmanlık sağlayan 2
psikolog bulunmaktadır. Aynı zamanda ihtiyacı olan kadınlara malzeme yardımı sağlayan dernek,
kadınlara istihdam olanakları ve mesleki kurs olanakları da sunmaktadır. Dernek, pazartesi-
cumartesi günler arasında 9.00-18.00 arasında açıktır.
Adres : Kayışdağıyolu Cad. Oker Apt. No: 26/8, İçerenköy, Kadıköy/ İstanbul
Tel : 216-573 74 33
Yetkili kişi : Dilşah Deniz
Yetmişi aşkın şubesi bulunan Türk Kadınlar Birliği (Adana, Amasya, Antakya, Antalya, Aydın,
Balıkesir, Bolu, Bursa, Çanakkale, Denizli, Edirne, Erzincan, Erzurum, Eskişehir, Gümüşhane,
Iğdır, İstanbul, İzmir, Kocaeli, Karaman, Kayseri, Konya, Manisa, Kahramanmaraş, Mardin,
Mersin, Nevşehir, Ordu, Adapazarı, Samsun, Tekirdağ, Trabzon) şiddet veya tacize uğramış ya da
herhangi sorunu olan kadınlara hukuki ve sosyal danışmanlık hizmeti sağlayarak gerekli
mercilere yönlendirmektedir. Birliğin 5 Toplum Merkezi bulunmaktadır (Ankara, Mersin, İstanbul).
91
Bu Toplum Merkezleri’nde sürekli bulunan psikolog vasıtasıyla psiko-sosyal hizmeti verilmektedir.
Hafta içi mesai saatlerinde hizmet veren bu merkezlerde aynı zamanda meslek edindirme
kursları, okuma yazma kursları ve el becerileri kurları verilmektedir.
28 ilde 58 şubesi bulunan (Adana, Adıyaman, Ağrı, Ankara, Antalya, Aydın, Batman, Bitlis,
Çanakkale, Diyarbakır, Düzce, Edirne, Gaziantep, Hakkari, Mersin, İstanbul, İzmir, Kırıkkale,
Kocaeli, Manisa, Mardin, Muş, Samsun, Siirt, Şanlıurfa, Van, Yozgat, Kırklareli) Toplum Merkezleri
aile ile ilgili konularda psiko-sosyal ve hukuki danışmanlık hizmetleri sağlamaktadır. Toplum
Merkezi, anne-çocuk eğitimi gibi belirli konularda istek ve ihtiyaç üzerine eğitim kursları
düzenlemektedir. Aynı zamanda bu merkezlerde yetişkinler için okuma yazma kursları
verilmektedir. Bu kurslar, temel Türkçe bilgisi olan sığınmacı ve mültecilere de açıktır. Bu
merkezlerde aynı zamanda nikah işlemleri konusunda rehberlik hizmetleri de sağlanmaktadır.
Toplum Merkezleri hafta içi mesai saatlerinde başvuruya açıktır.
Adres : Altındağ Toplum Merkezi, Altındağ Cad. No: 89, Altındağ 06090 Ankara
Tel : 312-3165011
Website : www.shcek.gov.tr
Yetkili kişi : Demet Özgün
Aile Danışma Merkezleri çalışma saatler içinde sosyal danışmanlık hizmetleri sağlamaktadır. Bu
merkezlerin bazı şubelerinde psiko-sosyal hizmeti sağlanmakta, ancak tüm merkezlerde aile
terapi kursları verilmektedir.
Istanbul
Bahcelievler Aile Danisma Merkezi
Eski Londra Asfalti
Cocuk Sitesi Duragi
Siyavuspasa/ Bahcelievler
92
SHCEK Apt. No. 3
Meram
Sağlık hizmetleri gereksinimi olan kadın, anne ve çocukların sağlık düzeyini yükseltmek ve üreme
sağlığı hizmetlerini diğer sağlık kuruluşlarıyla işbirliği içinde gerçekleştirmek üzere kurulmuştur. İl
merkezlerinde her 100.000 nüfusa bir adet ve yerleşim nüfusu en az 30.000 olan ilçe
merkezlerinde de bir adet Ana-Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Merkezi vardır. Merkezlerde
verilen hizmetler temel sağlık hizmetlerinden olup, hizmetlerin verilmesi ücretsizdir. Ancak, özellik
arzeden hizmetlerden Bakanlığın belirleyeceği kurallar doğrultusunda gerektiğinde ücret alınabilir.
Her ilde birden fazla merkezin bulunması nedeniyle, telefon ve adreslerini bu listede sıralamak
olanaklı değildir. En yakın mahallede bulunan Ana-Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Merkezi’nin
telefon numarası 118’den temin edilebilir.
93
Köy, ilçe, il ve büyükşehirlerde beş ile 10 bin nüfusa bir sağlık ocağı bulunmaktadır. Sağlık
ocaklarında genel anlamda, yataklı tedavi hizmetleri dışında kalan hemen her türlü sağlık hizmeti
verilir ve bu hizmetleri destekleyen diğer işler de yapılır.
Sağlık ocaklarında verilen hizmetler ana başlıkları ile şunlardır:
- Sağlık hizmetleri (örneğin ilk yardım, ana sağlığı hizmetleri, çocuk sağlığı hizmetleri, üreme
sağlığı ve aile planlaması hizmetleri, bulaşıcı hastalıklarla mücadele, kronik hastalıklarla
mücadele, ağız ve diş sağlığı hizmetleri gibi)
Merkezlerde verilen hizmetler temel sağlık hizmetlerinden olup, hizmetlerin verilmesi ücretsizdir.
Ancak, özellik arzeden hizmetlerden Bakanlığın belirleyeceği kurallar doğrultusunda gerektiğinde
ücret alınabilir.
Her ilde birden fazla merkezin bulunması nedeniyle, telefon ve adreslerini bu listede sıralamak
olanaklı değildir. En yakın mahallede bulunan Sağlık Ocakları’nın telefon numarası 118’den temin
edilebilir.
ASAM – Ankara
Cinnah Caddesi No. 27/7
Cankaya - Ankara
Telephone & fax: 427 5583
Email: sgdd@sgdd.org.tr, www.sgdd.org.tr
ASAM – Nevsehir
Yeni Mahalle Lale Caddesi Yaylakli Ishani No.16 Kat: 3 No. 11 Merkez - Nevsehir
Tel&Fax: (0384) 212 1852
ASAM – Aksaray
Taspinar Mahallesi
Baser Apt. Kat:4 No.8
Merkez - Aksaray
Tel: (0382) 213 8584
ASAM – Kayseri
Geher Nesibe Mahallesi
Tekin Sokak Hukuk Plaza
Kat:3 No.17
Kocasinan - Kayseri
Tel&Fax: (0352) 222 6215
ASAM – Kirsehir
Terme Caddesi
Unsal Apt. Kat:3 No. 6
Merkez - Kirsehir
ASAM – Nigde
Saruhan Mahallesi
Uzun Sokak Kardesler Apt. No.2 Nigde
94
14) Helsinki Yurttaşlar Derneği:
Helsinki Yurttaşlar Derneği Türkiye’deki çalışmaları temelinde 2004 yılında Mültecilere Hukuki
Destek Projesini kurmuştur. Proje, bir grup avukat ve insan hakları savunucusu tarafından her yıl
Türkiye’ye mülteci statüsü alabilmek için gelen bir çok insanı desteklemek ve hukuki olarak temsil
etmek amacıyla kurulmuştur.
Tomtom Mahallesi
Kumbaraci Yokusu No. 50/3
Beyoglu - Istanbul
Tel: (0212)292 4830
Fax: (0212)292 4833
Email:refugeeaid@hyd.org.tr
İHH İnsani Yardım Vakfı nerede olursa olsun sıkıntıya düşmüş, felakete uğramış, savaş, tabi afet
vb. sebeplerle mağdur olmuş, yaralanmış, sakat kalmış, aç ya da açıkta kalmış, zulme uğramış
tüm insanlara gerekli insani yardımı ulaştırmak ve bu insanların temel hak ve hürriyetlerinin ihlal
edilmemesi için gerekli tüm girişimleri yapmak üzere kurulmuştur. 1992’de gönüllülerin faaliyetleri
ile başlayan Vakıf çalışmaları 1995 yılında kurumsallaşmıştır.
Türkiye’nin ilk eşcinsel örgütlerinden KAOS GL, 1993 yılının Eylül ayında kurulmuştur. Kuruluş
amacı ve gerekçesi; Türkiyeli eşcinselleri bir araya getirerek ortak bir hareket alanı yaratılmasını
sağlamak, eşcinsellerin maruz bırakıldıkları şiddet ve ayrımcılığa karşı mücadele etmek ve bu
konuda duyarlılık yaratarak kamuoyu oluşturmaktır.
Kaso GL, çalışmalarını aile, eğitim, çalışma yaşamı, psikoloji-psikiyatri, hukuk, insan hakları, medya
ve cinsel sağlık alanlarında yürütmektedir.
95
Tel: (0212) 414 6060
Adres : İstiklal Caddesi, Orhan Adli Apaydın Sokak, Baro Han Beyoğlu/
İstanbul
Tel : 212 251 63 25 /151
İhmal ve istismar mağduru çocuklara ve ailelerine ücretsiz olarak sosyal hizmet, psikolojik
danışmanlık hizmetleri verilmektedir.
Mağdur çocuklara ilişkin adli işlemler ve gereken durumlarda sosyal hizmet ve tedavi desteği
hizmetlerini yürütmektedir. Hizmetleri ücretsizdir. Yukarıda listesi verilmiş olan 25 ilde geçici
bakım üniteleri 54 ilde de şubeleri kurulmuştur. Her ilde Emniyet Müdürlüğü ve Emniyet Amirlikleri
aracılığıyla bu şublere ulaşılabilir.
Çocuk suçlarının önlenmesi ve suça maruz kalan ve suç işleyen çocukların korunması amacıyla
faaliyet gösteren merkez, her türlü şiddet istismara maruz kalan çocuklara da psiko-sosyal destek
sağlamaktadır. Aynı zamanda mülteci çocuklar, boş yer olduğunda da anneleri bu merkezin
sığınma evinden yararlanabilmektedirler. Halen Ankara, İstanbul, İzmir, Aydın ve Erzurum’da
Çocuk Merkezleri hizmet vermekte; ancak sayılarının 11’e çıkarılması planlanmaktadır.
96
III. SIĞINMA EVLERİ
SHÇEK’in 8 sığınma evi bulunmaktadır. Tüm sığınma evleri, Sosyal Hizmetler İl Müdürlükleri
aracılığı ile hizmet vermektedirler. Bu nedenle sığınma evi hizmetinden yararlanmak isteyen
bireylerin bulundukları yerin Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü’ne müracaat etmeleri gerekmektedir.
Adres : Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü, Atatürk Bulvarı, Armağan İşhanı No: 76,
Kızılay/ Ankara
Tel : 312 418 66 62
Vakıf, şiddete maruz kalan kadınlara psikolojik, hukuki ve sosyal yardım sağlamaktadır. Vakıf
bünyesinde aynı zamanda bir sığınma evi bulunmaktadır. Ancak, idari ve mali yetersizlikler
nedeniyle sığınma evi halen kapalı durumundadır.
Vakıf aile içi şiddete maruz kalan kadınlara danışmanlık hizmetleri ve sığınma evi olanakları
sağlamaktadır. Ankcak, sığınma evi halen maddi yetersizlikler nedeniyle kapalıdır. Sığınma evini
yeniden işlev hale getirme çalışmaları devam etmektedir.
Adres : Katip Mustafa Çelebi Mah. Anadolu Sok. No: 23/7-8 Beyoğlu/
İstanbul
Tel : 212-292 52 31-32
Yetkili Kişi : Gülsun Kanat, Filiz Karahasanoğlu
97
EK 3:
BMMYK, Mülteci Krizlerinde Kadın, Erkek ve Çocukların Dikkate Alındığı, İnsana Yönelik
Planlama Çerçevesi, BMMYK, Cenevre, Aralık 1992.
BMMYK Yürütme Komitesi Sonuç Kararı No.54 (XXXIX) Mülteci Kadınlar, 1988 (Yürütme
Komitesi – 39’uncu Oturum).
BMMYK Yürütme Komitesi Kararı No.73 (XLVI) Mültecilerin Korunması ve Cinsel Şiddet, 1993
(Yürütme Komitesi –44’üncü Oturum).
BMMYK Yürütme Komitesi Sonuç Kararı No.39 (XXXVI) Mülteci Kadınlar ve arası Koruma, 1985
(Yürütme Komitesi – 36’ıncı Oturum).
BMMYK Yürütme Komitesi Sonuç Kararı No.60 (XL) Mülteci Kadınlar, 1989 (Yürütme Komitesi –
40’ıncı Oturum).
BMMYK Yürütme Komitesi Sonuç Kararı No.64 (XLI) Mülteci Kadınlar ve arası Koruma, 1990
(Yürütme Komitesi – 41’inci Oturum).
BMMYK, arası Koruma Kılavuzu: 1951 Sözleşmesi’nin 1A (2)’nci maddesi ve/veya Mültecilerin
Statüsü ile ilgili 1967 Protokolu bağlamında "belli bir sosyal gruba mensup olmak",
(HCR/GIP/02/02), Cenevre, 7 Mayıs 2002.
BMMYK, Travma ve Şiddet Mağdurlarının Değerlendirilmesi ve Bakımı ile ilgili Kılavuz, Cenevre,
1995.
BMMYK, Nasıl Yapmalı Kılavuzu: Cinsel Şiddete Topluma Dayalı Tepki: Kriz Müdahale Ekipleri
-Ngara, Tanzanya, BMMYK, Cenevre, 1997.
BMMYK, Nasıl Yapmalı Kılavuzu: Bilinçlenmeden Eyleme: Doğu Etiyopya’da Somali Mülteci
Kamplarında Kadın Sünnetinin Ortadan Kaldırılması, BMMYK, Cenevre, Aralık 1997.
BMMYK, İnsan Hakları ve Mültecilerin Korunması Bölüm II: Özel Konular, Eğitim Modülü RLD 5,
BMMYK Dizisiyle Eğitim, Cenevre, Haziran 1996.
BMMYK, İnsan Hakları ve Mültecilerin Korunması Bölüm I: Eğitim Modülü RLD 5, BMMYK
Dizisiyle Eğitim, Cenevre, Ekim 1995.
BMMYK, Mülteci Bağlamında Çevirmenlik, Eğitim Modülü RLD 3, BMMYK Dizisiyle Eğitim, 1993.
98
BMMYK, Başvuru Sahipleriyle Mülteci Statüsüyle ilgili Mülakat, Eğitim Modülü RLD 4, BMMYK
Dizisiyle Eğitim, Cenevre, 1995.
BMMYK, Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Sığınma Usulleri İçin Asgari Standartlar: kontrol listesi
(BDT/Doğu Avrupa Ve Türkiye) BMMYK Bölge Ofisi, Ankara, 1999.
BMMYK, İşyerinde İnsana Yönelik Planlama: BMMYK Programlamasının İyileştirilmesi için POP
Kullanımı, Cenevre, Aralık 1994.
BMMYK, Mülteci Krizlerinde Cinsel Şiddeti ve Toplumsal Cinsiyete Dayalı Şiddeti Önleme ve
Müdahale, Kuruluşlar Arasında Alınan Derslere ilişkin Konferans Tutanakları, 27-29 Mart 2001,
Cenevre.
BMMYK, Kadın Mülteciler, Uluslararası Koruma ile İilgili Küresel İstişareler, 4’üncü Toplantı,
EC/GC/02/8, 25 Nisan 2002.
BMMYK, Mülteci Krizlerinde Üreme Sağlığı: Kuruluşlar Arası Saha El Kitabı, BMMYK, (ve UNFPA
& WHO) Cenevre, 1999.
BMMYK, Haklarımıza Saygı Gösterin: Eşitlik için Ortaklık (Mülteci Kadınlarla Diyalog Konulu
Rapor),Cenevre, 20-22 Temmuz 2001.
BMMYK ve Çocukları Kurtarın (Save the Children), BMMYK ve Çocukları Kurtarın için Eylem,
Çocuk Hakları için Eylem (ÇHE) Kaynak Paketi, Ağustos 2001. (BMMYK Kaynak paketleri çocuk
haklarıyla ilgili çeşitli konuları kapsamaktadır. Paketler okuma malzemelerini, atölye
malzemelerini ve referansları içermektedir. ‘İstismar ve Taciz’ paketi CTCDŞ programlaması için
en uygun paket olabilir).
BMMYK, Cinsel Şiddeti ve Toplumsal Cinsiyete Dayalı Şiddeti Önleme ve Müdahale Etme:
Durum Planlaması Atölye Çalışması, (saha testi taslağı) UNF/Turner Grant, Aralık 2000.
BMMYK, Mültecilere Yönelik Cinsel Şiddet: Önleme ve Müdahale Kılavuzu, Cenevre, 1995.
WHO, WHO Kadın sağlığı ve aile içi şiddet hakkında çoklu-ülke araştırması, Çekirdek protokol,
WHO/EIP/GPE/99.3 Cenevre, (1999).
99