You are on page 1of 17

 

     HAZIRLAYANIN

ADI:YUSUF SELMAN
    SOYADI:BİNGÖL
    SINIFI: 10 TM-B
    NO:510
    OKULU:YUSUFELİ Ç.P.L
   
ÖĞRETMENİN

    ADI:NİZAMETTİN
    SOYADI:TORUN
   
 ÖDEVİN  KONUSU

OSMANLI DENİZCİLİĞİ
OSMANLI DENİZCİLİĞİ

KURULUŞ VE GELİŞİMİ
Söğüt’te sessiz sedasız çimlenen Osmanlı Beyliği
ufkunu denizlere çevirmişti. 
Karamürsel’in 1323 yılındaki fethi ile Marmara
Denizi’ne ulaşan Osmanlı Beyliği, 1324 yılında Batı
komşusu Karesi Beyliği’nden yardım maksadıyla
Mürsel Bey komutasında gönderilen 24 gemiden oluşan
kuvvet sayesinde denizlerle tanışmış ve güçlü bir Deniz
Kuvveti'ne gidecek uzun yoldaki ilk kararlı adımlarını
atmıştır.
 
Osmanlı Beyliği, Doğu Marmara’da kesin bir
hakimiyet sağlayınca, deniz gücünün kurumsallaşması
için gerekli çalışmaları başlatmıştır. Karamürsel’de 1327
yılında ilk Osmanlı Tersanesi kurulmuş, burada ilk
Osmanlı savaş gemisi inşa edilmiştir.
 
Donanma hiyerarşik bir sistemle teşkilatlandırılarak,
Donanma Komutanı’na "Derya Beyi" ünvanı
verilmiştir. Kara Mürsel Bey, Osmanlı Devleti’ndeki ilk
"Derya Beyi" olarak Türk Deniz Tarihi’nin öncüleri
arasında yerini almıştır.
 
Karamürsel’in fethinden sonra 1334 yılında Gemlik,
1337 yılında ise İzmit alınmış; böylelikle 1353 yılında
Osmanlılar'ın Rumeli’ye geçişinde büyük kolaylık
sağlanmıştır. Karamürsel’den sonra Türk
Denizciliği’nin merkezi önce İzmit, daha sonra
Gelibolu ve sonunda da İstanbul olmuştur.
İstanbul'un Fethi Süreci ve Sonrası Türk Denizciliği:
 
Sultan II. Murat'ın gösterdiği ihtimam neticesinde
Osmanlı Donanması, Trabzon-Rum
İmparatorluğu'nu denizden tehdit edecek kadar
kuvvetlenip, deniz harekâtına alışmıştı. Yıldırım
Beyazıt döneminde Karesi Beyliği gemilerinden
de istifade edilerek, Rumeli’ye geçildikten sonra
yapımına 1390 yılında başlanan Gelibolu Deniz
Üssü'nün 1401 yılında tamamlanması ile birlikte
"Kaptan-ı Derya" terimi de Osmanlı Deniz
Kuvvetleri'nde ve devlet hiyerarşisinde yerini
almıştır. Kaptan-ı Deryalık (Deniz Kuvvetleri
Komutanlığı) makamı ilk kez bu dönemde
kurulmuş ve Saruca Paşa Türk Tarihi'nin ilk
Kaptan-ı Derya'sı olmuştur. Bu dönemde Gelibolu,
Çanakkale Boğazı ve Marmara’yı korumada önemli
roller üstlenmiş; aynı zamanda Osmanlı
Ordusu'nun Rumeli Seferleri’nde ileri üs görevi
yapmıştır. Bir çok ünlü Türk Amirali gibi, iki büyük
deniz haritacısı Piri Reis ve Ali Macar Reis de
Gelibolu’da yetişmiştir. Gelibolu Tersanesi'nde
Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethine kadar
150 parça gemi inşa edilmiştir. Ünlü Türk Bilgini
İbn-i Kemal tarih kitaplarında Gelibolu’yu şöyle
tasvir etmektedir: "Gelibolu’da doğan çocuklar
Osmanlı İmparatorluğu genişledikçe, Anadolu’daki Türk Beylikleri’nin etkileri kaybolmuş
ve bu beylikler Fatih Sultan Mehmet (1451-1481) döneminde tamamen İmparatorluk
sınırlarına dahil olmuştur. Beyliklerdeki denizci karakter, bir anlamda Akdeniz’e kök söktürecek
güçlü Osmanlı Donanması'nın doğal alt yapısını oluşturmuştur. Osmanlı İmparatorluğu, bu
beyliklerin denizcilik birikimi, üs ve liman kolaylıkları ve tersanelerinden önemli ölçüde istifade
etmiştir. Fatih Sultan Mehmet Osmanlı Donanması'nı ateşli silahlarla teçhiz ederek ona
stratejik bir boyut kazandırmıştır.
 
Osmanlı Donanması, İstanbul’un fethi’nden sonra atağa kalkmış ve Türk Denizciliği,
tarihinin en parlak dönemine girmiştir. Zaferler Yüzyılı olarak adlandırılan bu döneme (1453-
1571) Türk denizciliği, hem askeri denizcilik hem ticaret filoları hem de deniz bilimleri açısından
damgasını vurmuştur.
Bu konuda Katip Çelebi’nin yapmış olduğu
değerlendirme, deniz stratejisi açısından
tarihi belge niteliği taşımakta ve dönemin
devlet adamlarının ileri görüşünü ve jeopolitik
dehasını ortaya koymaktadır: "Gizli değildir
ki bu Osmanlı Devleti’nin en büyük
dayanağı olup şanına iş güç edinip,
önem verilmek ön sırada bulunan deniz
işleridir. Zira bahtı gelişen devletin
revnak ve ünvanı iki denize ve iki karaya
(Akdeniz ve Karadeniz, Anadolu ve
Rumeli'ye) hükmetmektedir. Bundan
başka, Osmanlı Ülkesi’nin çoğu adalar
ve kıyılar olduğundan, hele saltanatın
yöresi, yani İstanbul’un velinimetinin iki
deniz olduğundan şüphe yoktur."
Fatih Sultan Mehmet'in 1453 baharında
gemileri karadan yürüterek İstanbul’u
fethetmesi aslında Osmanlı Devleti’nin stratejik
açıdan Deniz Kuvvetleri'ne verdiği önemin de
bir göstergesidir. Fatih Sultan Mehmet
İstanbul’un fethi’nden sonra Karadeniz ve
Ege’den sonra Akdeniz’e yöneldi.  İmroz,
Limni, Taşoz, Semendirek, Midilli ve Eğriboz
Adaları da fethedilerek Sakız ve Sisam Adası
vergiye bağlandı. Ardından Akdeniz’de korsanlık
yapan Türk leventleri reislerinden Kemal
Reis'in Osmanlı Devleti hizmetine girmesi,
donanmaya yeni bir canlılık kattı. Akdeniz’deki
deniz seferleri, İspanya sahillerine kadar uzandı.
Sultan II. Bayezid döneminde, gemicilik daha
da gelişti.
 
Fatih Sultan Mehmet’in 1455 yılında
Kasımpaşa’da kurmuş olduğu İstanbul
Tersanesi (Tersane-i Amire) uzun yıllar
dünyanın en büyük tersanelerinden birisi olarak
tüm yabancı ülkelerin hayranlığını kazanmıştır.
Midilli Adası'nın Fethi:
 
Osmanlı Devleti 1456 yılında Limni, Enez, İmroz,
Semadirek ve Taşoz Adaları'nın fethinin
tamamlanmasından sonra Midilli Adası’nın korsan
yatağı haline gelmesi ve Midilli Prensi'nin Türk
sahillerini vuran Aragon korsanlarıyla işbirliği yapması
sebebiyle bu adaya sefer düzenlenmesine karar verdi.
Bu sıralarda Edirne'de bulunan Fatih Sultan
Mehmed Edirne'ye davet ettiği deniz komutanları ile
görüşerek büyük bir donanmanın hazırlanmasını
emretti. Bütün hazırlıklar tamamlandıktan sonra 1462
senesinde Mahmut Paşa komutasındaki Osmanlı
Donanması irili ufaklı 200 parça gemi ile denizden
ada üzerine yürüdü ve Midilli önlerinde asker
çıkararak şehri kuşattı. Bursa yolu ile hareket eden
Fatih Sultan Mehmed adanın karşısındaki Edremit
Körfezi’ne inerek Ayvalık’ın güneyindeki Altınova’ya
geldi ve savaşın kızıştığı sıralarda bir savaş gemisiyle
adaya çıktı. Durumu inceleyip tekrar Altınova’ya
döndükten bir süre sonra da 3 Temmuz 1462’de
Midilli Adası fethedildi. Mahmud Paşa, ada
idaresinin tanzimi ile görevlendirilerek üç kısma ayrılan
ada halkının bir kısmı yerleştirilmek üzere İstanbul’a
gönderildi.
Eğriboz Adası'nın Fethi:

Venedikliler’in Ege’deki Osmanlılar’a ait


bazı adalar ile Foça’yı vurmaları üzerine
Venedik'in Ege'deki en büyük adası
durumundaki Eğriboz’u ele geçirme kararı
verildi. Böylece Venedik’e büyük bir darbe
vurulmuş olunacaktı. Fatih Sultan Mehmed,
Mahmud Paşa’yı Derya Kaptanlığı’na tayin
ederek 300 parça gemi ile denizden
göndererek kendisi de 70.000 kişilik bir ordu
ile karadan harekete geçti. Evripos kanalının
en dar yeri olan Kulkis'ten gemilerden bir
köprü yaptırarak ordusunu bu yolla adaya
çıkardı. Yapılan savaşın ardından Eğriboz
Adası fethedildi. (1470)
Eğriboz Adası’nın, Osmanlılar tarafından fethi,
Doğu Roma (Bizans, İstanbul) gibi Batı
Roma’nın da elden gideceği telaşına kapılan
Avrupa’da büyük bir üzüntü ve korkuya sebep
oldu.
Sapienza Deniz Zaferi (Birinci İnebahtı Deniz
Savaşı):
 
Sapienza Deniz Savaşı Zonchio Deniz Savaşı veya
Birinci İnebahtı Deniz Savaşı olarak da
bilinmektedir. Bu deniz savaşı 1499 yılında dört
ayrı günde (12 , 20, 22, 25 Sultan II. Bayezid
saltanat yıllarında Kaptan-ı Derya Küçük Davut
Paşa komutasındaki Osmanlı donanması ile
Kaptan-General Antonio Grimani komutasındaki
Venedik arasında yapılan bir deniz savaşıdır.
Osmanlı donanmasının büyük bir taktik ve
stratejik zaferi ile sona eren bir deniz savaşıdır.

Osmanlı donanması 67'si kadırga (ki bunların çoğu


hem yelkenli hem de kürekli göke tipte idi) ve 20
adet Haliçte yeni geliştirilen üç direkli yelkenli
kalyon olmak üzere irili ufaklı 260 parça gemiden
oluşmuştu. Kemal Reis ve Burak Reis kendi
gögeleri ile bu donanmaya katılmışlardı. Bu
donanma 63 bin bindirilmiş deniz piyadesi (azap?)
de ihtiva etmekte idi. Venedik donanması ise 170
parça gemiden oluşuyordu.
Sapienza adası Mora yarımadasının güney batı açıklarında bulunmaktadır. Venedik Cumhuriyeti 1354'de
Ceneviz donanması ile bu ada açıklarında yapılan diğer bir deniz savaşında yenik düşmüş ve o deniz savaşına
katılan bütün filotasını kaybetmişti.

1498'de Venedik Cumhuriyeti Fransa kralı VIII. Şarl ile bir anlaşma yapmıştı. Sultan II. Bayezid, diğer İtalyan
devletlerinin (özellikle Floransa ve Milano'nun) ajanları tarafından bu anlaşmanın sonunda Osmanlı Devleti
karşı geleceğine inandırılmıştı. 1498'de İstanbul'a gönderilen özel Venedik elçisi Venedik görüşlerine göre
durumu anlatmakla beraber inandırıcı olamamıştı. Osmanlı Devleti bütün Venedik ticaretini yasaklamış ve
Osmanlı topraklarında bulunan bütün Venedik mallarına el koymuştu. Venedik Cumhuriyeti İtalya içinde
karada büyük başarılar kazanmış ve İtalya'nin batı sahillerinde olan Brandizi, Trani ve Otranto kalelerini ele
geçirmişti. Aynı zamanda Venedik donanması Osmanlı donanması ile savaş hazırlığına geçmişti. Nisan 1499
da Antonio Grimani donanma komutanlığına seçilmişti. Grimani hizmetlerini parasız olarak yapacağını
bildirmiş ve hatta devlete 16000 düka altın borç bile vermişti. Diğer Venedik halkı da aynı bonkörlükle bu
Venedik donanmasının taktik amacı Mora açıklarında, karadan
gelen Osmanlı kuvvetlerine yardım sağlamak isteyen ve bu
nedenle rotası İnebahti'ya yönelik olan Osmanlı donanmasının
yolunu kesmekti. Stratejik amaç ise yeni olarak Sultan II. Bayezid
zamanında geliştirilmiş olan Osmanlı donamasının gemilerinin
tümünü veya büyük bir kısmını tahrip ederek Ege Denizi ve doğu
Akdeniz'de Osmanlıların egemenlik sağlamasını önlemekti. Ancak
Venedik donanma komutanı Grimani bu amaçları elde etmek için
nerede Türk donanması ile savaşa girmeleri hakkında çok belirli
kesin bir emir almamışdı. Grimani ve üç alt filo komutanı “Türkleri
görünce hemen savaşa girmek gerekli midir?” şeklinde bir soruyu
Venedik yöneticilerine göndermişlerdi. Ancak iki donanma
Sapienza adası yakınlarında karşı karşıya gelmeden daha önce bu
sorularına kesin yanıt almamışlar ve emirleri altındaki filoyu
Adriyatik sahillerinden doğuya yöneltmişlerdi. Demek ki eğer savaş
çıkarsa kendi emirlerini kendileri hazırlıyacaklardı. Venedikli
tarihçiler bu kesin emir eksikliğini Venedik Cumhuriyeti liderlerinin
harbe karşı çekingen davranmaları ve savaşa yarım gönülle
girdikleri şeklinde yorumlamaktadırlar (Norris say. 384).

Sapienza Deniz Savaşı 4 ayrı günde (12, 20, 22 ve 25 Ağustos'ta)


iki donanma gemilerinin karşılıklı yakın savaşa girmeleri şeklinde
gelişti. Venedik kaynaklarına göre (Malipiero, Gravius) her ayrı
günde yapılan karşılıklı şavaşta Venedik gemileri Osmanlı
gemilerine saldırmışlar ve gemiler arası yekyek yakın savaşa
geçmişlerdi.  Osmanlı donanmasının teknik üstünlüklerinden ve
donanma personellinin kabiliyetliğinden Venedik kaynakları hiç
bahis etmemektedirler. Göke tipli kadırgalar dışında Haliç
tersanelerinde Sultan II. Bayezid zamanında geliştirilen üç direkli
yelkenli olan yeni kalyon tipteki gemiler de bu savaşta kendilerini
göstermişlerdir.
 
Venedikliler bu savaş sonunda tam bir büyük bozguna uğramışlar
ve savaş alanından kaçmaya zorlanmışlardır. Venedik donanması
böylece ikinci bir defa daha Sapienza adası civarında bir deniz
savaşını kaybetmiş; çok sayıda gemileri batırılmış veya Osmanlı
Venedik donanmasının Osmanlı donanması
karşısında uğradığı bu büyük yenilgi Venedikliler
tarafından büyük bir utançlık nedeni ve kibir
kırılması meselesi olarak görüldü. Venedik
Senatosu hemen Zenta adasına sığınmış olan
donanma komutanını görevinden azledip
Venedik'e geri çağırdı.
 
Bu Sapienza Deniz Savaşı galibiyeti hem yeniden
denizde hem de karada Osmanlı kuvvetlerinin
taktik ve stratejik başarılarına neden olmuştur. Bu
deniz savaşında büyük gayret gösteren Kemal
Reis, Osmanlı Sultanı Beyazıd II tarafından savaş
sonucunda esir alınan 10 Venedik kadırgasının
verilmesi suretiyle ödüllendirilmiştir. Osmanlı
akıncı birlikleri karadan ta kuzey İtalya'da Friuli
yörelerini bastılar ve hatta ta Vicenza şehrinin
yakınlarına gelebildiler. Bütün Kuzey İtalya halkı,
özellikle doğu Lombardiya, Türk akınlarından
korkmaya başladı. Savaş galibi Osmanlı
donanması ise önce Kefalonya açıklarına çekildi.
Sonradan karadan ulaşan Osmanlı kara güçleri ile
birlikte İnebahtı kalesi denizden ve karadan
kuşatıldı ve İnebahtı kalesi Osmanlı kuvvetlerinin
eline geçti. Bu nedenle bazı tarihçiler bu deniz
savaşına Birinci İnebahtı Deniz Savaşı adını
vermektedirler.
Venedikliler elçi gönderip ateşkes istemelerine rağmen Sultan
II. Bayezid'ın istediği şartı, yani Venediklilerin bütün Mora
sahillerini terk etmesini, Venedik otoriteleri kabul etmedi.
Bunun üzerine ertesi yıl, 1500de Sultan II. Bayezid
komutasındaki Osmanlı kara kuvvetleri Venedik'in Mora
yarımadasındaki en önemli üssü olan Modon kalesini kuşattılar.
Bütün direnme gücünü yitiren Venedik garnizonu şehri ve
kaleyi yakıp yıkarak teslim oldular. Aynı seferde Venedik'in
Mora'da diğer üsleri olan Koron ve Navarin kaleleri de
fethedildi. Ayni yil Kemal Reis komutası altındaki Osmanlı
donanması ile Venedik deniz güçleri arasında Modon Deniz
Savaşı veya İkinci İnebahtı Savaşı adı verilen diğer bir deniz
savaşı da olmuş ve Osmanlı deniz gücü yine Venedik deniz
gücünü yenilgiye uğratmıştır. Böylelikle Osmanlılarca daha
önce barış için istenen ve Venedik tarafından reddilen barış
şartı olan, Venedik'in yıllarca elinde bulundurduğu Mora
sahillerinden ayrılması, Osmanlı deniz ve kara askeri güçleri
üstünlüğü ile gerçekleştirildi. Venedik İspanyol yardımı ile İyon
Denizi üzerinde olan Kefelonya ve İtika adalarına asker çıkarıp
bu adaları egemenliği altına aldı ise de Mora yarımadasındaki
üslerin kaybını bu arazi kazançları hiçbir zaman telafi
edememiştir.
 
Gerçekten Sapienza Deniz Savaşı Osmanlı donanmasının 16.
yüzyıldaki kesin üstünlüğüne ve Akdeniz'in bir Osmanlı gölü
haline girişinin büyük göstergelerinden birisidir.

14 Aralık 1502 de Osmanlı-Venedik Savaşına son veren


ateşkes anlaşması imzalanmıştır. Mayıs 1503de tasdik edilen
anlaşma ile Venedik eskisi gibi Osmanlı hükümetine yılda
10000 düka vergi ödeyen bir devlet sıfatına tekrar
bürünmüştür. Osmanlı donanması ise doğu Akdeniz ve Ege
Denizinde egemenliğini artırmaya devam etmiştir.
 
Sultan II.Bayezid döneminde (1481-1512), Burak ve Kemal
Reis'ler denizleri kullanmada gösterdikleri maharet ve deniz
savaşlarındaki kahramanlıkları ile büyük saygınlık
kazanmışlardır. 1495 yılında inşa edilen ve "Göke" adı verilen
iki büyük gemi bu dönemin eseridir. Türk Deniz Tarihi’nin en
Piri Reis'in Dünya Denizcilik Tarihi’ne
diğer bir hediyesi de 1521 ve 1525
yıllarında iki kez yayınladığı ünlü,
"Kitab-ı Bahriye" adlı kılavuz kitabıdır.
Bu emsalsiz çalışmada, usta bir gözlem
ile Ege ve Akdeniz her açıdan
incelenmektedir.
 
Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı
fethetmesi ile Kızıldeniz ve Hint
Okyanusu da Türk Denizciliği'nin ilgi
alanına girmiştir. Yavuz Sultan
Selim’in Mısır’a yönelik kara
harekatında Osmanlı Donanması çok
büyük lojistik destek sağlamıştır. Yavuz
Sultan Selim’in başarıları ve Osmanlı
İmparatorluğu’nun Kuzey Afrika’da
bir güç merkezi haline gelmesi,
Akdeniz’de bağımsız olarak faaliyet
gösteren Türk ve Müslüman denizcileri
Osmanlı Devleti ile kaynaştırmıştır.
 
Yavuz Sultan Selim denizlerde büyük bir güç olmadan Osmanlı Devleti’nin Kuzey
Afrika’da tutunamayacağını bildiğinden Veziri Piri Mehmet Paşa'ya şu emri vermiştir:
"Hıristiyan ülkeler denizi gemilerle örtüyor ve benim sularımda Papa’nın, Fransa
ve İspanya Kralları’nın sancakları dalgalanıyorsa bunun sebebi senin tembelliğin
ve benim de hoşgörümdür. Artık çok güçlü bir Donanma'ya sahip olma zamanı
gelmiştir.. Büyük bir Donanma istiyorum.."
 
Bu söz, artık kabına sığmayan ve bütün dünyayı ilgi alanına almış bir Devlet'in denizcilik
alanındaki fikri alt yapısının gelişmesinde ve çok güçlü bir deniz gücü oluşturulmasında kilit
rol oynamıştır. Öncelikle büyük bir ihtimamla İstanbul’daki tersanelerin kapasiteleri
artırılmış ve denizcilik eğitimi daha akademik boyutlarda ele alınarak denizciliğin
yaygınlaştırılıp kurumsallaştırılması çalışmaları yapılmıştır.
Cezayir'de dünyanın en büyük hristiyan devleti İspanya'ya kök söktüren ve
yaptığı savaşlarda onbinlerce İspanyol askerini öldüren ve 70.000
Endülüslü'yü İspanyol zulmünden kurtarıp  gemilerle Kuzey Afrika'ya taşıyan
Barbaros Hayrettin Paşa ve beraberindeki leventlerin Osmanlı Devleti'ne
katılma arzusu da kabul edilerek Türk Denizciliği'ni zirveye taşıyacak
gelişmelerin önü açıldı. Sultan Selim’in Barbaros Hayrettin Paşa'ya hediye
olarak gönderdiği som sırma ayetler yazılı yeşil sancak ve flandra ise sürekli
olarak Donanma'nın sancak gemisinde Osmanlı İmparatorluğu’nun gücünün
ve denizcilik bilincinin bir sembolü olarak okyanuslarda şerefle dalgalandı.

You might also like