You are on page 1of 155

GEZEGENLER

MİTOLOJİSİ
[ HTML ]

ARAŞTIRMA:
Reha BAŞOĞUL
©2002
GÜNEŞ
Afrika- Liza:

Liza, Afrika’nın batısında bulunan Benin insanları için tanrısal bir varlıktır. Vahşi,acımasız ve haşin
özellikleriyle Güneşle özdeşleştirilir. Liza bir erkek olarak Ay’la özdeşleştirdikleri Mawu adlı
partnerinden ayrılmayan bir tanrıdır. Mawu ve Liza ayrıca ikizler olarak da bilinir. Onların bu
birliktelikleri evrenin düzenini temsil eder. Liza Batı’da oturur, Mawu ise Doğu’da. Mawu ve Liza ,
dünyanın yaratıldığı Nana Buluku’da doğmuşlardır.

Başka bir söylenceye göre Mawu ve Liza, yaratıcılardır. Oğulları Gu’yu Dünyanın şeklini vermek için
kullanmışlardır. Gu ise kutsal olan demir bir kılıca sahiptir. İnsanlara kendilerine araç-gereç ve barınak
yapmaları için demir işçiliğini öğretmiştir. Ancak, Gu bu bilgiyi insanların silah yapımında
kullanabileceklerini tahmin etmemişti. Kozmik yılan Da ise yaşamın sesine sahiptir ve düşünceleriyle
insanlara yardım eder.

Liza, gün,çalışma,sıcaklık ve güç tanrısıdır. Mawu ise gece,bereket, annelik tanrıçasıdır. Ne zaman bir
güneş ve ay tutulması olsa, onlar aşklarını tazelemek için birleşirler.
Aztek – Huitzilopochtli:

Huitzilopochtli, Azteklerin koruyucu tanrısıdır. Aztekler, 1519’da İspanyol denizcilerin Orta Amerika’yı
zaptetmek için gelmeden önce onlar büyük bir uygarlığa sahiptiler. “Soldaki mavi Sinekkuşu “anlamına
gelen Huitzilopochtli,Güneş ve savaş tanrısıdır. Huitzilopchtli tamamen silahlarla donatılmış ve kafası
sinekkuşunun tüyüyle süslenmiş mavi bir erkek olarak tasvir edilir.

Annesi Coatlicue bir gün tapınağında göğsüne dokunduğunda bir tüy topu olarak ona gebe ona
kalmıştır. Bu gizemli hamilelik, annesinin 400 tane olan yıldız olarak anılan çocukları tarafından gözden
düşme ve kıskançlık gibi nedenlerle acıyla karşılandı. Huitzilopochtli’nin kızkardeşlerinden biri olan
Coyolxauhqui diğer yıldız kızkardeşlerini ve erkek kardeşlerini annelerini öldürmek üzere kışkırttı.

Nasıl olduysa , Huitzilopochtli silahlanmış şekilde birdenbire doğdu ve Coyolxauhqui ve diğer erkek ve
kız kardeşlerini öldürdü. Bundan sonra Coyolxauhqui’nin kafasını kesip gökyüzüne fırlattı ve böylece
Ay meydana geldi. Huitzilopochtli , Aztekler tarafından kendilerini Güney’de vadedilen topraklara
götürerek rehber olarak da görülmektedir. O , Aztekleri merhamet göstermeden savaşmaya kışkırtır,
uygarlık oluşturmak için yardım eder ve tanrılara sunulmak için kurban toplar.

Azteklerde , başarılı geçen savaşlardan sonra yağmuru ve hasat dönemini görmek için tanrılara kurban
sunmak alışageldik bir durumdur. Kurbanlar genelde komşu oldukları topluluklarla yaptıkları savaşlarda
esir aldıkları insanlardan oluşur. Elde edilen bulgulara göre Aztekler, kurbanları canlı canlı iken
göğüslerini yarıp kalplerini ve kanı akıtarak Güneş’e sunmuşlardır.
Aztek – Tonatiuh:

İspanyol kaşiflerin Mendoza Kodeksi olarak adlandırdıkları yazmalarda , Azteklerin astronomik


inançlarının çok fazla sayıda olduğu geçer. Bu yazmalarda bulunan Güneş’in hareketleri, bilhassa
Venüs’ün koordinasyonu gibi keskin gözlemler bunu kanıtlamaktadır.Günümüze bıraktıkları
sütunlar,kapılar,pencereler hep güneşin doğuşu batışı ve gün dönümlerine göre ayarlanmış ve
yapılmıştır.

Azteklere göre evren birkaç kozmik dönemden oluşmaktadır. Aztekler bundan önce dört dönemin dört
güneş tarafından yaratıldığına inanırlardı. Tonatiuh ise bunlardan beşincisi yani günümüzün Güneş
tanrısıdır. Kelime anlamı ise "İleriye doğru ışık saçan”’dır. Güneş tanrısı Tonatiuh, aynı zamanda
evrenin düzeninden de sorumludur.

Onun en büyük zayıflığı dünyanın sonunu getirecek olmasıdır. Ve insanlar O’na düzenli olarak kurban
sunarlar ki beslenip gücü tükenmesin. Tonatiuh’un, ayrıca ölen savaşçıları ve kadınları tekrar doğduktan
sonar Tollan adı verilen Cennetlerine girmek için çağırma görevi de bulunmaktadır.
Çin- On Güneş:

Chou Hanedanlığından kalma (M.Ö 1027-221) yazıtların bize söylediğine göre Çinliler,on günlük
haftalarının on güneşle var olduğuna inanırlardı. Onların anası doğunun tanrısı olan Di Jun'un karısıydı.
O bu on çocuğunu dünyanın doğu bölümünün en uzak ucunda yer alan Tang Vadisi'nde(Işık vadisi
anlamına gelir) bir sıcak su havuzunda yıkıyordu.Güneşler,kuşlar gibi fu-sang adı verilen büyük bir dut
ağacında dinlenirlerdi çünkü bu güneşlerin özleri kuştu.Dokuz güneş ağacın alt dallarına tünerken,her
gün bir başka güneş en üst dalda otururdu. Şafağın sabah ışığına yol göstermesinin zamanı geldiğinde,
en üstte oturan güneş arabasının içinde göklerdeki yolculuğa çıkardı.

Bu araba bazen atlar, bazen de ejderhalar tarafından çekilirdi.Bir haftada on gün vardı ve haftanın her
günü farklı bir güneş gökyüzüne geçerdi. Bu on güneş birbirine çok benzediğinden ve her gün yalnızca
bir tanesi gökyüzünden geçtiğinden,yeryüzünde yürüyen insanlar birden fazla güneşin olduğunu
bilmiyorlardı.

O sırada insanlar büyük bir saygı ve hoşgörülü bir havada yaşarlardı. Ancak bir gün güneşler tek tek
dolaşmak yerine,göklerden hep birlikte geçmenin eğlenceli olacağına karar verdiler.Böylece şafak vakti
geldiğinde on güneş arabaya atlayıp gökyüzüne doğru yola çıktılar.Onların yakıcı ışığı dünyayı
kavurdu.Ormanlar ateş aldı ve pek çok hayvanı da öldürerek küle döndürdü. Bu ise insanların yaşadığı
bir panik ortamı yarattı. Çalmaya,yağmalamaya başladılar aç kaldıkları için.

İnsanlar imparatorları Yao'ya onlara yardım etmesi için yalvardılar.Yao da önce on güneşin babası Di-
Jun’u oğullarının tek tek dünyaya gözükmesi için ikna etti. Fakat on güneş babalarını dinlemeyince Yao,
evreni kurtarabilecek tek kişi olan cennetten büyük okçu Yi'nin yardımını istedi.Okçu Yi batının kraliçe
anasına kendisine ölümsüzlük iksirini vermesi için yalvarmış ve karisi geri kalanını çalmadan önce
birazını içebilmişti. İmparator,Yi'nin dokuz güneşi oklarıyla vurmasını ve uygarlığı yok olmaktan
kurtarmasını emretti. Okçu Yi iyi hedef aldı.Tek Tek oklarını attı ve her biri hedeflerine ulaştı.Dokuz
güneş saplanan oklara dayanamadılar ve teker teker öldüler.Her birinin tüyleri yeryüzüne döküldü ve
teker teker ışıkları söndü.Yeryüzü giderek daha da karardı ama sonunda bir tek güneşin ışığıyla
aydınlandı. Di Jun ise dokuz oğlunun ölümünden sorumlu tuttuğu, Yi’yi ölümlü kılarak onu
cezalandırdı.
Hint-Garuda:

Garuda , eski Hint mitoloji karakterlerinden bir yaratıktır. Yılanların yokedicisi ve kuşların kralı olarak
bilinir. Yarı insan yarı kartaldır. Genelde en büyük tanrı olan Vishnu ve karısı Lakshmi’yi taşıyarak
gökyüzünü dolaşan birisi olarak resimlenir.

Bazı Hinht hikayelerine göre Garuda Güneş ışınlarını temsil eder. Onun babası yedi bilgeden biri olan
Rishi’dir.Söylentiye göre Garuda, Indra’dan yaşam suyunun çalmış bir yaratıktır. Buna karşılık Indra,
yıldırımıyla ondan geri almayı başarmıştır.

Hint- Surya:
Hinduizm, Hint dinlerinden en eskisi ve en büyüğüdür. Hinduların 3000 yıllık en eski kutsal metinlerine
Rig Veda denir. Vedalar, M.Ö. 1500 dolaylarında kuzeybatıdan gelerek Hindistan’a yerleşen Ariler’in
dinsel inançlarını açıklayan Sanskiritçe yazılmış ,ilahiler ve şiirlerdir. Bu yazılarda bir çok kutsal
tanrıdan ve tanrıçadan bahsedilir.

Bunlardan biri de Güneş tanrısı Surya’dır. O yılın aylarının koruyucusu olan oniki Adityas’dan biridir.
Surya üç gözlü,dört kollu, kızıl ve sekiz kısrak tarafından çekilen bir arabası olarak resmedilmiştir.
Aruna,Surya’nın arabasını süren kişidir. Surya iki elinde zambak tutar,üçüncüsüyle ona kim ibadet
ediyorsa onu dördüncü eliyle kutsayarak ona cesaret verir. Onun hastalıkları iyileştirmede ve iyi şans
getirmede cömert biri olduğuna inanılır.Bu da insanların niye Güneş sembolünü niye
marketlerde,mağazalarda ve umumi yerlerde yerleştirildiğini bize açıklar.

Surya’nın karısının ismi Sanjna (vicdan)’dır. Evlendiklerinde Sanjna Surya’nın ışığından ve ısısından
zarar görmüştü ve Sanjna bu nedenle bir ormana kaçmış ve bir hizmetçiyi oraya yerleştirmiştir. Ormanda
Sanjna bir kısrağa dönüşmüş böylece Surya’nın kendisini tanımasını engellemiştir. Fakat çok geçmeden
Surya onun barınağını keşfetmiş ve o da bir kısrak kılığına girerek onla çiftleşmiştir.

Sonuçta Sanjna birkaç çocuk doğurmuş ve kocasının yanına dönmek zorunda kalmıştır. Surya’nın ışığı
ve sıcaklığı hala Sanjna için kuvvetlidir ve onun tüm kuvvetini eritmektedir. Bu soruna Sanjna’nın
babası çözüm bulur. Surya’nın parlaklığını sekizde bir oranında azaltacak bir şekilde ayarlar. Böylece
Güneş tanrısının sıcaklığı tahammül edilebilir hal alır Sanjna için.
İnka- İnti:

Inti, İnkalar tarafından Güneş Tanrısı ve ataları olarak Kabul edilir. Güneşin soyundan gelmek onlar için
kutsaldır. Güney Amerika’da bulunan Machu Picchu’da yaşadılar. Onlarda tıpkı Aztekler gibi
İspanyolların Altın hırsından kaynaklanan sebeplerle liderlerinin ölümüne maruz kaldılar ve savunmasız
duruma düştüler.Mayalar kadar ayrıntılı hesap yetenekleri olmasa da iplere düğüm atma yöntemiyle
hesaplarını yapmaktaydılar. Büyük ihtimalle gölge saatleriyle yön bulmak amacıyla Güneş’ İnti olarak
kişileştirmişlerdir.

Inti ve karısı Dünya tanrıçası Pachamama, oldukça cömert ilahlardı. İnka mitolojisine gore İnti oğlu
Manco Capac ve kızı Mama Ocollo’ya insanlığın bilmesi gereken herşeyi öğretti.

Inti çocuklarına büyük bir şehir yapmak için toprağı tupayauri adındaki bir aletle incelemesini emretti.
Onlar için güneşin rengini alan altının önemi büüyktü ve şehirlerini altınla donatmaları
gerekiyordu.Tupayauri ise kutsal sayılan bir çeşit altın kamaydı. Manco kamasıyla toprağı inceledi ve
tupayaurinin toprağa saplanıp kaldığı yeri şehir kurmak için gerekli arazi olarak ilan etti. Bu şu anki
Cuzco vadisi olarak anılan yer idi.

Inti günümüzde Peru’da Inti Raimi adı verilen festivallerle halen kutlanmakta ve kutsanmaktadır ve
böylece Güneş tanrısı Intı’nin yasalarına tekrar hakim olacağı inancı yaşatılır.

İnuit – Malina:

Malina, Grönland’daki Inuit adı verilen Kanada Aborjinlerinin Güneş tanrıçasıdır. Inuit’in millet
anlamına gelir. Tekil hali ise Inuk’tur. Alaska ve Kanada’daki Athapascan kabileleri olan Inuitler, global
terminolojide “çiğ et yiyenler” anlamına gelen Eskimo olarak adlandırılır.

Malina ve erkek kardeşi Ay tanrısı bütün zamanlarını oyun oynayarak birlikte geçirirler. Fakat yetişkin
olduklarında işler değişir. Bir gece karanlıkta oyun oynarken Anningan kızkardeşine tecavüz eder.
Boğuşma sırasında fok yağıyla yanan lamba devrilir ve Malina’nın elleri siyah yağla kirlenir. Malina
Anningan’ı çaresizce iterken Anninganın yüzünü ve ellerini de kirletmiş olur.
Malina hızlıca olay yerinden uzaklaşır ve gökyüzüne kaçar ve Güneş olur. Yaptıklarından vicdan azabı
duymayan Anningan ise kız kardeşinin peşinden koşar ve Ay olur. Böylece birbirlerini izleyerek sonsuz
kovalamaca başlamış olur. Bazen Ay tanrısı Güneş tanrıçasına ulaşır ve tekrar tecavüz eder. Biz buna
güneş tutulması diyoruz.

Anningan kız kardeşine o kadar çok konsantre olmuştur k, yemek yemeği unutur. Böylece günler geçer
ve o incelir yani günlerin kısalmasına neden olur. Ayda bir kere Ay üç günlüğüne yemek yemek için
kaybolur. Ama kızkardeşi yine aklına gelir ve geri döner. Buna da Ay’ın evreleri adını veriyoruz.

Güneş ve Ay kendileri birlikteyken, insanların birbirleriyle seks yapmalarından nefret eder. Bu ise güneş
tutulmasında erkeklerin dışarı çıkıp eğlenmemesi anlamına gelir. Kadınlarda ay tutulmasında evlerinde
oturmak zorundadır. Güneş tanrıçası ve Ay tanrısı kendilerine karşı gelen insanların üzerlerine kötü
ruhları salarak, hastalık kapmalarına neden olurlar.

Japon- Amatersu:

Amaterasu ,eski Japon inancı olan Shinto’ya göre Güneş tanrıçasıdır. Shinto “Tanrıların Yolu” anlamına
gelir. Amaterasu, dünya var olmadan varolan Izanagi’nin sol gözünde doğmuştur.Ne zaman erkek
kardeşi Susanowo ona kötü davranmaya başlar, Amaterasu bir mağaraya saklanır ve mağaranın ağzını
kocaman bir taşla kapatır.

Böylece dünyaya karanlık çöker. Şeytani ruhlar saklandıkları yerlerden çıkarlar ve dünyaya keder hakim
olur. Umutsuzluğun hüküm sürdüğü dünyada tanrılara kendi aralarında toplanmalarını gerektiğine karar
verirler. Öyle bir şey bulmalıdırlar ki , Amaterasu’nun ilgisini çekip mağaradan çıkartabilsinler. Ve
tanrılar kararlarını verirler: Neşeli bir parti vermek.

Mağaranın önüne büyük bir ayne ve mücevherlerle süslü bir ağaç koyarlar.Kahkaha tanrısı Uzume,
kahkahalı müzik eşliğinde ekzotik dansını yapmaya başlar. Bunları dinleyen Amaterasu, once merakını
dizginlemeye çalışır,sonar dayanamaz ve tedbirli şekilde etrafta ne olup bittiğini anlamak için
mağaradan dışarıya bakar.

Hemen sonar , herşeyi görür ve kendisinin aynadan yansıyan göz alıcı parlaklığı ilgisini çeker ve
mağaradan dışarıya çıkar. Sonuçta ışık tekrar dünyayı sarar ve renkler oluşmaya başlar.
Kelt- Lugh:

“Parıldayan biri” anlamına gelen Lugh, Keltik mitolojisinde Güneş tanrısıdır. Yeraltı tanrısı Balor ise
onun büyükbabasıdır. Balor Fomorii’lerin lideridir. Fomorii’ler karanlıkların hakim olduğu ve şeytani
kimselerin yaşadığı yeraltı dünyasıdır. Balor, bir gün kahinlerden torunu tarafından öldüreceği haberini
alır. Bunu önlemek için ise kızı Ethlinn’i kristal kuleye hapseder.

Herşeye rağmen, sağlık tanrısının oğlu Cian’nın kuleye girmesine engel olamaz. Ethlinn adı Lugh olan
bir çocuk dünyaya getirir. Ancak bundan hemen haberi olan Balor, bebeği boğulması için denize atar.
Lugh alın yazısının yazdığı gibi mucizevi bir şekilde kurtulur ve Deniz tanrısı Manannan tarafından en
uzak en bilinmeyen yerlere doğru yükseltilir. Ona savaş sanatının inceliklerini öğretir. Lugh artık usta
bir savaşçı olmuştur.

Erkeklik çağı geldiğinde Fomoriilerle mücadele etmek için tanrıça Dana’ya inananlardan oluşna topluluk
olan Tuatha De Danaan’a katılır. Tuatha de Danaan ise çığrından çıkmış savaşta Balor’un şeytani
bakışlarına yenik düşer ve ölür. Balor’un tek gücü bu şeytani bakışlarıdır. Lugh, hemen sihirli bir taşı
Balor’un gözlerine doğru fırlatır ve kehanet gerçek olur. Lugh artık Tuatha De Danaan yeni kralıdır.

Lugh, Gallilerin tanrısı olan Lleu’ya ve Lugos’a tekabül eder. Şu an ki Lyon,Laon ve Leyden adlı
şehirler Lugh isminden türetilmişti. Bugün, insanlar Lugh’u anmak için hasat mevsimi olan Ağustos’ta
festival düzenlerler. Lugh’un ziyafeti Keltlerde Lughnasadh olarak ya da ilk meyve ziyafeti olarak
bilinen Lammas olarak anılır.
Kuzey Mitolojisi- Freyr:

Kuzey Mitolojisine göre Freyr Güneş’le yakından bağlantısı olan bir tanrıdır. O barış ve bereket
tanrısıdır. Onun ailesi deniz tanrısı Njord’le dev kadın Skadi’dir. Onlar Aesir ailesiyle savaş halinde olan
Vanir’lerin bir parçasıdır.

Bir keresinde Freyr, bütün dünyaları gören Odin’in tahtına tırmanmış ve ordan evlenemiş bir genç kız
görmüştür. Kız devdir ve adı da Gerd’dir. Gerd’in denizlere ve havaya ışık saçan beyaz kolları
bulunmaktadır. İlk görüşte Frery ona aşık olmuştur ve ona kur yapmak amacıyla uşağı Skirnir’i ona
yollamıştır.

Bir çok macera ve yolculuktan sonar Skirnir yeraltı dünyasına Odin’in sihirli kılıcı sayesinde varır. Ne
yazık ki Gerd, Freyr’e değerli bir hediye hazırlar ve teklifini nazikçe reddettiğini belirtir. Skirnir bunun
üzerine sihirli kılıcıyla zor kullanarak Gerd’i kendi korularına Freyr’e gelin gitmesi için ikna etmeye
çalışır.

Skirnir’in bu yolculuğu,Parlak Birisi olarak adlandırılır ve Freyr ile Gerd’in evlenmeleri için gereken bu
gitgeller, Güneş’in gökyüzünde ortaya çıkıp tekrar yeraltı dünyasına dönmesi olarak betimlenir.
Mamaiuran – Kuat :

Kuat , Brezilya’daki Xingu ırmağının kenarında yaşayan Amazon yerlileri olan Mamaiuranların Güneş
tanrısıdır. Mamaiuran efsanelerine göre, yerliler geceleyin vahşi hayvanların devamlı saldırmalarından
çok korkar olmuşlardı. Işık Mamaiuranlara ulaşmıyordu çünkü kuşların kanatları gökyüzünü kaplamıştı.

Kuat ve erkek kardeşi Iae , kuşlar kralı akbaba tanrısı Urubutsin’den biraz ışık çalabilmek için plan
yaparlar. İki kardeş ölü rolüne girerler ve kuşların kendilerine yaklaşmasını beklerler. Çok geçmeden
Urubutsin yere iner ve ölüleri yemek üzere yaklaşır. Tam o sırada, Kuat akbaba tanrısının bacaklarından
sıkıca kavrar.

Kaçmaya çalışan Urubutsin bir türlü kendini Kuat’ın elinden kurtaramaz ve ışığı paylaşmak için iki
kardeşle anlaşma yapmaya razı olur. Anlaşmaya göre gece ve gündüz oluşmuş olur.. Ve Kuat Güneş
olur ,kardeşi Iae de Ay.

Mısır- Ra:

Ra, Eski Mısır’ın yaratıcısı ve Güneş tanrısı idi. Bir çok form almış ve herbiri o neredeyse ona bağlı
olarak oluşmuştu. Genellikle Ra, şahinbaşlı, başının üstüne Güneş’e benzer bir ateş diski taşıyan biri
olarak resmedilmiştir. Bu diski ölümü getiren Kobra tanrıçasının çevrelemiştir.Yeraltı dünyasında ise
koç başlı bir tanrı formunu almıştır. Bu formda Ra, Yeraltı Efendisi Osiris’in gücünden daha fazlasına
sahipti.

Ra, Dünyanın yaratıcısı olarak düşünülürdü. Başlangıçta bir yumurta eski suların üstünden yükselmiştir.
Ra’nın iki çocuğu olan Shu ve Tefnut, atmosferi ve bulutları temsil ederdii. Diğer çocukları Geb ve Nut
ise Dünya ve yıldızların tanrısıydı. Sırasıyla iki oğlu daha oldu. Biri Set, diğeri de Horus’un babası
Osiris.

Söylentiye göre, Ra bir gün ağlar ve onun gözyaşları ilk insanı yaratır. O ayrıca Mısır’ın en önemli ve
kutsal nehri Nil için dört mevsimi yaratmıştır. Ra Horus’la birleşip Ra-Harakte formunu alarak Güneş ve
cennetin tanrısı olmuştur.
Navajo – Tsohanoi:

Kuzey Amerika’daki Navajo yerlilerin Güneş tanrısının ismi Tsohanoai’dir. Onun gökyüzünde bir
taraftan öbür tarafa her gün dolaşması insan yaşam formunu andırır. Geceleyin Tsohanoai’nin evindeki
batı duvarındaki çiviye asılmış bir halde güneş dinlenir.

Tsohanoi’nin iki çocuğu vardır. Biri Nayenezgani (Düşmanların Öldürücüsü) diğeri Tobadzistsini
(Suyun çocuğu). İkisi de Batı’nın uzağında babaları ve annelerinin evlerinde vakit geçirerek yaşarlar.
Büyüyünce ise babalarının, insanoğullarına ıstırap veren şeytani güçlerle yaptığı savaşta ona yardım
edeceklerdir.

Bir çok maceradan sonra babaları Güneş tanrısını nerede bulacaklarını ve kendilerini bu yolculukta
koruyacak iki sihirli tüye nasıl ulaşacaklarını söyleyecek olan Örümcek Kadın’la tanışacaklardır.
Sonuçta, onlar Tsohanoai’nin evine insanlığı yok etmek isteyen canavarlar olan Anaye’yi ortadan
kaldıracak iki okun bulunduğu Tsohanoai’nin evine varacaklardır.
Polonez- Maui:

Maui Polonezya mitolojisinde sahtekar bir karaman olarak yer alır. Efsanelerin dediğine göre Maui
vakitsiz bir zamanda doğmuş ve annesi tarafından dalgalara bırakılmış biridir. Fakat O güçlü dalgalara
rağmen sağ kalmayı başarabilmiştir.

Maui , er geç annesinin yanına dönecektir. Annesi ise tüm gününü ağaç kabuğundan yapılan kıyafetleri
dikmekle uğraşır. Maui ve annesinin önünde bir problem vardır. Çünkü günler o kadar çok kısadır ki ,
kıyafetleri dikmek için gerekli günışığı yeterli değildir. Maui, annesinin daha çok gün ışığı almasıyla
kıyafetleri yapmak için gerekli olduğunu düşünür.

Kendine kendine düşünür: Eğer Güneş daha yavaş hareket ederse daha çok saat günışığı elde
edebilecektir. Böylece işe koyulur. Karısı Hina’nın saç örgüsünü Güneş’in yolunu kesmek için
kullanacaktır. Saçların yanmaması için sabahın ilk saatlerinde ipe dönüştürdüğü örgüyle Güneş’i
yakalar.ü Büyükannesinin çene kemiğiyle Güneş’i döver ve güçsüz hale getirir. Bu halsizlikle güneş
artık koşamayacak ve daha yavaş hareket edecektir. Bu da annesi için gerekli gün ışığının artması
demektir.

Maui ufak boylu tıfıl bir yapıda olmasına rağmen cesur birisidir. Hiçbir şeyden korkmadığı karısı Hina
için Canavar yılan Balığı Te Tuna’ya meydan okumasından bellidir. Sonuçta Maui kazanır ve Hina’yla
artık güvenli bir aşk yaşayabilirler.

Bir başka hikayede ise göre sahtekar ve cesur bir tanrı olarak anılır. Ateş sanatını öğrenmek için
cennetten tavuk çalmaya çalışır. Sözüm ona tavuktan ateş hakkında bilgilere erişebilecektir. Maui ayrıca
ölüme karşı da koymak istemiştir. Ölüm tanrıçası Hine-nui-te-po’yu geçmişe yollamak ister. Efsaneye
göre Tanrıça onu öldürmek için köşeye sıkıştırır. Kanı ise gökkuşağının kırmızısını oluşturmuştur.

O, devamlı kadınları etkilemeye uğraşır. Bir hikayede Maui, gökyüzüne kızdığı için onu daha yukarı
çekmek ister. Güzel bayanların gönlünde de bu şekilde ateş yakmış olur.
Yunan/Roma – Apollon:

Yunan mitolojisinde, Jupiter’in(Zeus) ve Leto(Letona) nın oğlu olan Apollon, Güneş


,mantık,sonuç,sağlık tanrısı ve çok iyi bir müzisyen idi.

Leto Tüm Yunanistanı dolaşmoş ve Apollon’un doğumu için bir yer aramıştı. Sonuça Delos adasına
geldi. Ada ise eğer Apollon daha sonra bu adaya dönüp bir tapınak yaparsa bu doğuma izin vereceğini
söyledi. Leto bunu onayladı ve Apollon büyüdüğünde Delos çok güzel bir ada oldu.

Apollon ayrıca gelecekten haber veren bir tanrı olarak anılınırdı. Onun en ünlü kutsal mekanı Delfi
kahinlerinin yeri olan Delfi idi.

Apollon çok zeki idi.Bu Mercury ‘ile yaşadığı hikayeden bellidir. Apollon bebekken, Mercury çok
kurnaz birisi olarak çevresinde tanınırdı. Bir gün Apollon’un sığırlarını çalmak istemiş ve hayvanların
tersine yürüterek Apollon’a oyun oynamıştır. Bunun için ayaklar izlerini göstermiş ve hayvanlarının
ayakizlerinin diğer tarafa giderkenki halini Apollon’a göstermiştir.

Sonunda olay Zeus’un huzurundaki yargılamada belli olmuştur. Hermes suçunu itiraf etmiş ve sığırların
nerede olduğunu Apollon’a göstermiştir. Suçunu affettirmek için de Apollon’a lirini vermiştir. Daha
sonar ikisi çok iyi arkadaş olmuşlardır.

Romalılar Apollon’un ışık,müzik ve sağlık tanrısı olduğuna inanırlardı.


Sümer – Shamash :

Shamash, Sümer mitolojisindeki Savaş tanrısıdır. Sümerler Fırat ve Dicle arasında yer alan
Mezopotamya olarak bilinen yerde yaşamışladır.

O Dünya üzerinde herşeyi görmeden önce adalet tanrısını gösterdi. Bu ise onu tahtında oturan kanun
koyucu olarak betimlenmesine neden olmuştur. O ve karısı Aya, iki çocuğa sahiptiler. Biri adaleti sunan
Kittu diğeri ise kanun olan Misharu.

Söylendiğine göre Doğu dağlarındaki akrep adam Shamash’ın gelmesi için geçidi açar. O ise
gökyüzündeki yolculuğunu yapmak için Bunene adındaki öküz arabası tarafından çekilir. Gün bitiminde
Shamash Batı Dağlarına gelir ve yeraltı dünyası seyahatine başlar. I Bir sonraki gün ise aynı döngü
devam eder.

Mezopotamya’nın güneyinde yaşayan Babillerde ise Shamash’ın sembolü solar disk şeklindedir ve
içinde dört tane yıldızı barındırır.
JÜPİTER

Yunan/Roma – Jupiter :
Satürn ve Titanlar’larla savaşan Jüpiter, tanrılar konseyi tarafından Cennetin, Dünya’nın ve tüm
tanrıların efendisi seçilmişti. Neptünü denizlerin efendisi, Pluto’yu da yeraltı dünyasının hakimi ilan
etmişti.

Jüpiter’in karısı Juno, kocasının diğer tanrıçalardan ve kadınlardan ilgi görmesinden dolayı oldukça
kıskançtı. Jüpiter, sıklıkla bir kuş ya da hayvan kılığına girerek, kadınlarla beraber uyurdu. Genelde
Juno’nun bu işten eninde sonunda haberi olur ve o kadını cezalandırmakla durum sonuç kazanırdı.
Yazılanlara göre Juno’nun büyük güçleri yoktu.O öfkesiyle kadınlara ceza verirdi.

Örneğin, Jüpiter, sevimli Io’ya aşık olmuştu. Onu Juno’dan korumak için bir ineğe dönüştürmüştü. Juno
Jüpiter’in birisine aşık olduğunu anlamış ama ortada inek olduğu için durumu anlayamamıştı. Daha
sonra Io kaçmış ancak Juno ona sokması için bir atsineği yollamış ve Io ebediyete intikal etmişti.

Roma – Callisto:

Callisto bir su perisi idi ve nehir tanrısı Inachus’un soyundan geliyordu. En sevdiği arkadaşı ise tanrıça
Diana idi. Diana’nın avlanmadan sonraki banyosunda devamlı hazır bulunurdu.
Roma- Europa :

Europa, Tyre’nin Phoenician kralı Agenor’un çok güzel bir kızıdır.Zeus, Europa’ı bir deniz kıyısında
çiçek toplarken görmüş ve hemencecik aşık olmuştur.

Europa’un aşkına yenik düşen Zeus, beyaz büyük bir boğa kılığına girmiş ve Europa’un deniz kıyısında
bakirelerle birlikte oyun oynarken ona gözükmüştür. Boğa nazikçe Europa’nın ayaklarının dibine diz
çökerek ona karşı ilgisini göstermiştir. Europa da, onun sırtına binmeye çalışarak büyük hayvanlara karşı
içgüdüsel korkusunu yenmeye çalıştı.

Fakat aniden, boğa denizin üstüne doğru koşarak Europa’ı kaçırdı. Daha sonra boğa, gerçek kimliğini
Europa’a açıklayarak onu Girit adasına götürdü. Sonra, Zeus üzerinden boğa kılığını atarak tekrar insan
formunu kazandı ve bir selvi ağacının altında Europa’la beraber oldu. Girit adasının ilk kraliçesi olarak
Zeus’a üç çocuk verdi. Bunlardan bir tanesi Minos’tur. Bundan sonra, Zeus, Europa’la olan beraberliğini
göstermek için yıldızlara beyaz bir boğa şeklini Verdi. Günümüzde bu takımyıldızına Taurus(Boğa)
adını veriyoruz.

Europa, Jüpiter’in 16 uydusundan birisidir. Europa’nın bir özelliği güneş sisteminde bulunan diğer
birkaç ayda olduğu gibi likit suya sahip olmasıdır.
Roma – Ganymade :
Ganymede , Truva’nın ilk kralı olan Tros’un oğludur. Ganymede ,Girit adasında oturur ve Ida Dağı’nın
eteklerinde koyunlarına bakardı.

Bir gün Jüpiter,yakışıklı genç adamın Ida Dağında koyunlarını otlatırken bir anlık bakışını yakaladı ve
aniden onun aşkıyla tutuştu. Öylelikle Jüpiter bir kartal kılığına bürünüp, Ida’nın sarp kayalık eteklerine
doğru süzüldü ve onu alarak Olympos dağına götürdü. Ona orada tanrılara içki servisi yapmasını
söyledi. Şu an kadar bu işi Jüpiter’in kız kardeşi Hebe ile karısı Juno yapıyordu.

Bu işin Ganymede’e verilmesi sarayda Hebe ile Ganymede arasında bir rekabetin başlamasına yol açtı.
Bu servis işini Ganymede kazandı ve Jüpiter’in sevgili arkadaşı olarak yanında kaldı. Terfiyle
onurlandırılan Ganymede, “tanrılara uşaklık yapan ve içki servisi yapmak “ için bir kartal tarafından
Olympos’a götürülen biri olarak hatırlanması için , Jüpiter tarafından bu olaya ilişkin Aquila(Kartal)
takımyıldızını yerleştirerek olayı gökyüzüne taşımıştır. Ganymede de Aquarius(su taşıyan) takımyıldızı
olarak da ölümsüzleşmiştir.

Roma – Io :

Io , tanrıça Hera adına ilahi törenler düzenleyen bir kadındır. Hera tanrılar kralı Zeus’un kıskanç
karısıdır. Zeus ise gerçekten Hera’ya sadakatsizlik yapmıştır. Zeus, Io’ya aşık olduğunda , kıskanç
karısından saklanmak için kara bir bulut şeklinde dönüşmüştür.

Onun ufak bir bulut olması elbette bunun Zeus’un dolaplarından biri olduğu kuşkusunu uyandıracaktır.
Io bu bulutun doğal bir bulut olup olmadığını anlamak için ona yaklaştı. Çok geçmeden Hera geldi ve
Zeus hemen Io’yu Hera’nın gazabından önlemek için beyaz bir ineğe dönüştürdü. Fakat Hera ortada bir
entrika olduğunu anladı ve Zeus’a bu ineği bir hediye olarak vermek istedi. Zeus bu hediyeyi çaresiz
kabul etti.

Hera, , zayıf ineği bağladı ve sadık hizmetkarı Argus’u onu izlemesi için görevlendirdi. Argus’un 100
tane gözü vardı ve hiçbir zaman bir gözü kapalı durmazdı. Io’nun kurtulması için Zeus, oğlu Mercury’yi
Argus’a sıkıcı hikayeler anlatıp uyutması için yolladı. Mercury sayısız hikaye anlatarak Argus’u
uyutmayı başardı. Sonra Mercury, Argus’u öldürdü ve Io’yu çözerek evine gitmesini söyledi.
Hera, olan bitenden çok geçmeden haberi oldu ve küplere bindi. Io’yu sokması için bir at sineği yolladı.
Bu sinek onun devamlı inek olarak kalmasına sebep olacaktı. Sadık hizmetkarını onurlandırmak ve
hatırlamak için Hera, Argus’un gözlerini en sevdiği kuş olan tavus kuşunun kuyruğuna koydu.Artık, 100
göz artık görmüyordu ama tavus kuşunun kuyruğunu muhteşem bir şekilde süslüyordu.

Bu sırada Io,atsineğinin sokmalarıyla hala inek şeklinde dolaşıyordu. Sonuçta Zeus, Sevgilisi Io’nun
peşinden koşmayacağına dair Hera’ya yemin etmesiyle birlikte Hera, Io’nun maruz kaldığı kötü durumu
durdurdu. Io Mısır’a yerleşti ve ilk Mısır kraliçesi oldu.

Io’nun ismi, Johannes Kepler ve Simon Marius tarafından mitolojik karakterine özgü olarak Jüpiter’in
uydusuna verildi. Sonuçta Voyager 1, 1979 Mart’ında fotoğraflarını şeklinde bir buza izinin orda
gözüktüğüne dair iddialar vardır.
Roma – Leda :

Çeşitli nedenlerden dolayı Yunan mitolojisiyle “kuğu” anlamına gelen Cygnus takım yıldızı arasında
ilişkilendirmeler doğmuştur. Bazı yazarlar, Sparta Kralı Tyndareus’un karısı Leda’ya güzel bir kuğu
şeklinde yaklaşarak kur yaptığını söylemiştir.

Başkta hikayeye göre ise Cygnus, Apollon ile Hyria’nın çok yakışıklı olan oğullarıydı.
Cygnus, kendisine seven kişilere katı yürekli davranırdı. Onun kaprisleri aşıklarını ve arkadaşlarını
bıktırmıştı. Sadece Phylius ona yakındı.

Cygnus, Phylius’a farklı farklı görevler verir o da aşkını kanıtlamak için tüm bu işleri yapardı. Bir
keresinde silah kullanmadan bir aslanı öldürmüştü.Başka bir zamanda insan eti yiyen vahşi bir kuşu
canlı yakalamıştı. Sonunda Cygnus’nun bitmek bilmeyen istekleri Phylius’un sabrını taşırmış ve
yorgunluktan harap bitap hale gelmişti. Artık bu görevleri yerine getirmemeye karar verdi ve Cygnus’u
terk etti. Bunun üzerine Cygnus umutsuz bir şekilde kendini Cycnean Gölü’nde sulara bırakarak intihar
etti. Cygnus’un ölümünden sonra annesi Hyria’a aynı göle kendisini bıraktı. Apollon, o gölde yaşaması
için karısını ve oğlunu bir kuğuya dönüştürdü. Şu an ise bir Cygnus (kuğu) yıldız takımı olarak
gökyüzünde bilinen Cygnus’un hikayesi bu şekildedir.
MARS

Hint - Mangala:

Hint mitolojisine göre Mars gezegeni Mangala olarak bilinir. Hindular,dokuz gezegenin varoluşunu
Navagraha olarak söylerler.Mars gezegeni savaş tanrısı Karttikeya ya da Skanda olarak tanımlanır.
Karttikeya ,Madras gölünün kenarında duran tanrı Siva’nın gözlerinden düşen altı kıvılcımla dünyaya
gelmiştir.Kıvılcımlardan, Krttika ve Pleiades tarafından emzirilen altı çocuk meydana gelmiştir.

Fakat bir keresinde Siva’nın karısı Parvati, çocuklarının hepsini şefkatle sıkıca kucaklamış ancak bu
kucaklama onları tek bir vücut haline getirip, altı başlı on iki kollu bir varlık olmasına neden olmuştur.
Böylece savaş tanrısı olarak yeniden doğan Karttikeya, resimlerde bir tavus kuşuna binmiş kollarında
yay ile ok bulunan biri olarak tasvir edilmiştir.

Karttikeya’nın doğumu ile ilgili bir çok açıklama bulunmaktadır. Bazı ilahilerin söylediğine göre Siva ve
Parvati’nin oğlu, tanrılara rakip şeytani canavar Taraka’yı yok ederek tanrıların birliğini tekrar geri
getirerek, savaş tanrısı olmuştur. Taraka. Karttikeya bu görevi Güneş tanrısı Surya’nın ışık saçan güneş
ışınlarından yaptığı güçlü mızrağını kullanarak başarmıştır.

Başka bir efsaneye göre ise ateş tanrısı Agni ile tanrıça Ganga’nın kutsal nehir Ganges’te ilişkisi sonucu
var olmuştur. Karttikeya özellikle Hindistan’ın güneyinde oldukça popular bir tanrıdır. Karttika olarak
anılan savaş yapmak için belirlenen yılın belirli günlerinde onun sözü geçmektedir.

Maya – Mars :

Mayalar eskiden gökyüzünü gözlemleye önem veren nadir halklardan biridir. Mayaların astronomik
bilgileri insanların yaşamlarında nasıl davranması gerektiğini tayin ederdi. Onlar Mars’ın hareketlerinin
farkındaydı.
Eski Maya kitaplarından biri olan Dresden Kodeksinde, Mars, uzun burunlu bir hayvan tarafından
gökyüzünün hareketlerini,yıldızların ve gezegenlerinin yer değiştirmesinde gözüken bir gezegendir.
Buradaki gökyüzü takımları, gökyüzü yılanının vücudunun duruş pozisyonuna benzetilmiştir..

Roma – Mars :

Romalılar’ca Yunan Mitolojisindeki Ares’le özdeştirilen savaş tanrısıdır. Roma mitolojisindeki efsaneler
Ares’in efsanelerinden alınmıştır.

Mars, savaş tanrısı olmaktan başka, tarım ürünlerinin ve hayvanlarında koruyucusuydu. İlkbaharın ve
savaş mevsiminin başlangıcı sayılan Eski Roma takviminde ilk ay olan mart, ona adanmıştı.

Bir öyküye göre Mars, Eski Yunanlılar’ın Afrodit, Romamlılar’ın Venüs dediği aşk ve güzellik
tanrıçasına aşık oldu. Bir jalk efsanesi kahramanı,ölümlüyle ölümsüz arası bir varlık olan Eros, onların
oğluydu.

Roma’da Mars’ın onuruna şenlikler yapılır,yarışmalar düzenlenirdi. Roma imparatorlarından Augustus


Caesar, Jül Sezar’ın katillerini yenilgiye uğrattıktan sonar aynı zamanda öç duygusunu simgeleyen
tapınaklar yaptırmıştır.

Mars ,bol kanlı ve savaş çığlıklarından oluşan muharebelerden hoşlanırdı. Fikir ayrılıklarından ve
düşüncesizliklerden oluşan savaşlardaki ölümler, onun gününün hoş geçirmesi için iyi bir nedendi.

Ares , şifalı bitkilerin, ağaçların çiçek açmasının flora tanrıçası Flora’nın Juno’ya ışıltısıyla dokunması
sonucu olmuştur.

Mars , Roma kahramanları ve Roma’yı bulan Romulus ve Remus’un babalarıdır.Roma’da herhangi bir
bunalım olduğunda Mars’ın kendilerine yardım edeceğine inanılır. İkiz olan Remus ve Romulus
kardeşler , Mars’ın bakire rahibe Rhea Silvia’nın Mars tarafından tecavüze uğraması sonucu
doğmuşlardır. Bakireliği kaybettiği için ayıplanan Silvia’nın tüm dini yetkileri elinden alındı ve mahkum
edildi. Yıllar sonra, ikiz oğulları onu serbest bıraktılar.
MERKÜR
Roma – Mercury :

Mercury, güzel söz söyleme, şans oyunları,ticaret, masal tanrısıydı ve aynı zamanda tanrı Jüpiter’in
habercisiydi. Jüpiter ve karısı Maia , onu titan Atlas’ın kızı ve Pleiades’lerden biri olarak yanına alıp
kendi evladı olarak benimsemişlerdir. Mercury , Yunan mitolojisinde Hermes olarak bilinir.
Roma – Mercury ve Bacchus’un Doğumu :

Mercury, tanrılara ağır şakalar yapan biriydi.Fakat bu ağır şakalara rağmen, onun şakacılığı,masumluğu
ve yardımseverliği sayesinde tanrıların sevgisini kazanmayı bilmişti. Özellikle Jüpiter’in gönlünü
kazanmış ve onun itimat ettiği habercisi ve yardımcısı olmuştu.

Mercury’nin Agenor’un hayvan sürüsünü gezdirmesi sayesinde, Jüpiter bir boğa olarak kılık değiştirerek
sürüye karışma fırsatı yakalayarak, Akdeniz kıyılarındaki Phoenician prensesi Europa’ya yaklaşmanın
yolunu buldu.

Argos’u ninniyle uyutan Mercury, Io’nun özgürlüğünü kazanmasına neden olmuştur. Ayrıca babasına
şarap tanrısı Bacchus’un doğması için yardım etmiştir.

Semele, Europa’nın erkek kardeşi olan Cadmus’un ve Mars ve Venüs’ün kızları olan Harmonia’nın
kızıdır.

Jüpiter bir ilkbahar günü Semele’yi bir yerde görmüş ve ona aşık olmuştur. Baist bir elbise giyen Jüpiter,
Semele’ye kur yapmış ve onu kazanmasını bilmiştir. Jüpiter’in kıskanç karısı Juno ise, bundan hemen
haberdar olmuş ve kocasını elinden almaya çalışan bu kadına bir komplo kurmuştur.

Juno, Semele’nin güvenilir yaşlı dadısı kılığına girerek, onun belki aşkından vazgeçmesi için ikna
etmeyi denemiştir Semele’nin gelecek sefer Jüpiter’i göreceğine dair kendisine söz verdiğini ve onu
gerçekten istediğini öğrenmiştir. Bunun üzerine Juno “eğer sen bu ilahi teklifi kabul edeceksen önce
beni öldürmelisin” demiştir.

Bu sırada Semele, Jüpiter’den olan Bachhus’a hamiledir.Jüpiter, kutsal Nehir Styx da, Semele’nin her
türlü arzu,yardım ihtiyacına ve isteğine karşılık vereceğine dair söz vermiştir.

Şimşek ve yıldırımlarla donatılmış görkemiyle ortalığı kaplayan Jüpiter, Semele’nin yatak odasına
girmiş ve hafifçe yakarcasına kadının vücuduna sarılarak Semele’nin bu parıltıyı içine çekmesiyle
kendinden geçmesine neden olmuştur. Aynı anda Jüpiter, rahimdeki doğmamış bebek Bacchus’u çekip
çıkarmış ve kendi uyluğu içerisine dikmiştir. Daha sonra Ilithyia’nın yardımıyla , Jüpiter’in uyluğundaki
rahimle Bacchus tekrar doğmuştur. Kıskanç karısını Juno’dan korumak amacıyla Jüpiter, onu sadık
hizmetkarı Mercury’e emanet etmiş o da Orchomenus’a Semele’nin kızkardeşi Io’ya vermiştir.
NEPTÜN

Roma – Neptün :
Neptune , Eski Romalılara, deniz ve deprem tanırıs Poseidon’dan geçmiş bir tanrıdır. Erkek kardeşi
Jupiter(Zeus) ve Pluto(Hades)’tir. Babaları Saturn’u(Cronos) bozguna uğrattıktan sonra Dünya’nın üç
bölümü üç kardeş yönetti. Jupiter göklerin,Neptün denizlerin, Pluto’da da yeraltı dünyasının efendisi
oldu. Neptün sert mizacıyla ün salmış bir tanrıdır. Onun öfke dolu gazabı boralarla ve depremle ortaya
çıkardı. Neptün, elinde üçlü mızrak olan, sakallı, bir denizkabuğuna oturan ve yanında denizatları
bulunan bir tanrı olarak resmedilmiştir.

Bir gün Neptün, Ege Denizindeki Naxos adasında danseden Amphitrite’i görmüş ve ona aşık olmuştu.
Hemen ona evlenme teklifi etmişti ancak Amphitrite bunu reddetti. Buna rağmen hevesi kırılmayan
Neptün hizmetkarlarından bir yunusu onu ikna etmesi için gönderdi. Yunus, ona efendisiyle evlenmesi
için yalvardı ve Amphitrite sonunda Neptün’ün teklifini kabul etti. Neptün, Amphitrite’i kendisine
getiren yunusu , Dolphinus takım yıldızı olarak cennete yerleştirerek ödüllendirdi.

Neptün ve Amphitrite’in birkaç çocuğu vardır. Bunlardan birisi olan Triton ismi, 1846’da William Lasell
tarafından Neptün’ün aylarından birisine verilmiştir.
Yunan – Galatea :

Galatea “süt beyazı” anlamına gelen, Sicilya adasında yaşayan Nereid’lerden bir su perisidir.Sicilya
adasında koyunlara ve keçilere çobanlık eden tek gözlü Cyclops’lardan Polyphemus, ona aşık olmuş
ancak Galatea onun yerine Pan’ın oğlu Acis’ten tercihini kullanmıştı.

Galatea ve Acis, Polyphemus’un Galatea’ya yaptığı serenattan dolayı onla alay ederlerdi. Bir keresinde
Polyphemus ,,çimenlikte uyuyan Acis’i yakalamış Acis’in kanı kayalardan aşağı süzülmüş ve ufak bir
dereye akmıştır. Galatea da dereye dönüp bunu görünce, derenin ismi Acis olarak değiştirmiştir..

Bu efsanenin başka bir versiyonu ise Galatea ile Polyphemus’un karşılıklı aşk yaşadıklarına dairdir.
Onların ailesi üç mitolojik kahramandan oluşur.: Galas,Celtus ve Illyrius. Bu isimler, Galatalılar,Keltler
ve Arnavutluktan türeyen isimlerdir.

Galatea ismi bir başka hikayeye daha karışmıştır. Pygmalion, karısıyla şehirde mutsuz bir şekilde
yaşayan ve bir mağarada karısıyla bir hayat sürmek isteyen birisidir. Aphrodite’de onun bu isteğine rıza
göstermiş ve ona eş olarak da Galatea’ı uygun görmüştür.

Galatea, denizler tanrısı Poseidon’un hizmetkarı ve bir su perisidir. İsmi de Neptün’ün aylarından birine
verilmiştir.
PLÜTON

Roma – Pluto:
Roma tanrılarının Titanları yok etmesinde sonra, Pluto, yeraltı krallığının hakimi oldu. Bir gün , savaş
meydanında atla gezinti yapan Pluto’nun kalbine, tanrıça Venüs’ün arkadaşı Cupid tarafından zararsız
bir ok atıldı.

Ancak Cupid’in oku, Pluto’nun gördüğü ilk kadına aşık olmasını sağlayacaktı. Bu da Persephone oldu.
Pluto , Persophone’u eşi olması için kendi yeraltı uygarlığına doğru kaçırdı.

Persephone, ölü ruhlar tarafından Styrx nehrine kadar Mercury’nin eşliğinde geldikten sonra, sandalcı
Charon tarafından alındıktan sonra Styx nehri boyunca kürek çekildi ve Pluto’nun krallığına varıldı.

Pluto, Roma mitolojisinde oldukça değişik şekillerde karşımıza çıkar. Ünü Yunan kahramanı Ulysses,
kayıp ruhların ülkesine girmeyi başarmıştır. En yakın arkadaşı Tiresias’la kendi hanedanlığı hakkında
konuşmuştur. Ayrıca ölen annesi Anticlea ve büyük savaşçı Achilles’le de burada görüşmüştür. Ulysses ,
Hades’le(Pluto) bu yolculuğu başarılı şekilde yapan tek kişidir ve sonra Dünya’ya geri dönmüştür.
SATÜRN

Hint – Sani :

Hint mitolojisine göre Sani, bir kargayla seyahat eden Satürn gezegenin uğursuz vekili olarak
tanımlanmıştır. Hindular dokuz gezegenin varoluşunu isimlendirdikleri Navagahara’ya inanırlardı. Bir
çok ayinde gönderme yapılan gezegenler, onuncu ve onbirinci yüzyılda Calcutta’nın güneyindeki
Bhubaneshwar’da bulundan Hindu tapınakların girişinde tasvir edilmiştir. Gezegenler, tapınakların
kapısına yerleştirir ve tapınağı ve oraya giren herkesi koruyacağına inanılırdı

Hindular günlük yaşamlarında ve tarihin gidişatında da gezegenlerin önemli rol oynadığını


düşünüyorlardı. Bu nedenle, özellikle tehlikeye düştükleri anda onlara tapınırlardı. Rahu ve Ketu’ da
uğursuz sayılırdı. Güney Hindistan’da Sani,Ketu ve Rahu( en azlar kuşlar ve kurbağalar kadar)
çocukların hasta olmalarından sorumlu sayılırlardı.

.Kahinler, mahsullerin ve yağmurların gezegenlerin hareketlerine göre durumunu tahmin ederlerdi.


Özellikle Hindular, Satürn diyagramını kısmetlerinin açık olup olmadığını anlamak için kullanırlardı. Bir
Satürn diyagramı, 27 ay bölmesine ayrılmış ve Güneşin yörüngesine göre hareket ettikleri alanları
gösterirdi.

Hindulara göre, gezegenler konseyinde, Güneş(Surya),Ay(Soma),Mars(Mangala veya


Angaraka),Merkür(Buddha),Jüpiter(Brhaspati),Venüs(Sukra),Satürn(Sani) ve aşağı(Ketu)) ve
yukarı(Rahu) boğumlardan oluşmakta idi. Aşağıdaki ve yukarıdaki boğumlar Ay’ın yörüngesindeki
görünmeyen boğumlar idi.
Aşağı boğum olan Ketu, Gezegenler konseyine sonradan dahil olmuştu. M.S. sekizinci yüzyılda yapılan
Parashurameshvara mabedinin üst pervazının iç tarafında görünmeyecek bir şekilde betimlenmiştir.

Hindular, Uranüs ve Neptün hakkında ise bilgileri yoktu. Sani, aynı zamanda şeytanı gözlere sahip ve
bakışlarıyla anında her şeyi yakıp yıkabilen Kruralochana olarak da bilinir.

Anlatılanlara göre, Sani çocukken bu gücü sayesinde,tanrı Ganesa’nın başını yakmıştır. Ganesa,
sükunetini ve bilgeliği temsil eder. Ganesa ,insan çehresinde dört eli olan ve fil kafalı birisidir.

Küçük bir bebekken, annesi Sani’ye şeytani gözlerinin olduğunu unutarak kardeşi Ganesa’ya bakmasını
söylemiş. Sani, Ganesa’ya bakınca kısa sürede çocuğun kafası yanmıştır.

Bunun üzerine acı çeken Ganesa’nın annesi , çocuğunun başının yerine başka bir baş yerleştirmeyi
düşünmüş ve bir fil kafası bularak çocuğunun vücuduna yerleştirmiştir. Sani’nin babası Güneş tanrısı
Surya’dır.

Yunan – Cronus – Saturn :

Yunan mitolojisinde Cronus, Uranus ve Gaia’nın oğluydu. O, erkek ve kızkardeşi olan titanların babaları
olarak tanrıların kralı olmuştu. Kardeşi Titan Rhea ile evliydi.

Altı çocuğu olmuştu ancak her doğan çocuğunu yiyordu. Çünkü kahinler, kendi çocuklarından birinin
ancak tahtını kendisinin elinden alacağını söylemişti. Sonunda son çocuk Zeus(Jüpiter) doğdu ve Kocası
Cronus’u kandırmak için Zeus’un yerine bir taş doğurduğunu söyleyerek onu aldatmayı başardı. Zeus,
büyüdükten sonra babasının tüm kardeşlerini vücudundan atmasını sağladı. Romalılar Cronus’u tanrı
Saturn olarak kendilerine adapte etmişlerdir.
Roma – Atlas:

Roma mitolojisinde, Titanların lideri Atlas, Jüpiter’in başkanlık ettiği tanrılara karşı mücadele eder.
Jüpiter, babası Titan Saturn(Cronos)’le dünyanın kontrolünü eline geçirmek için savaşır. 10 yıl süren
savaştan sonra, Jüpiter, despot babasını devirir ve Dünyanın yeni efendisi olur.

Jüpiter, savaş bittikten sonra Titanların lideri Atlas’ı cezalandırır. Bu ibret verici cezayan göre
omuzlarının üzerinde gökyüzünü taşıyacaktır. Satürn gezegeninin bir uydusuna isminin verilmesi de
Saturn ile birlikte yaptığı bu savaşla alakalıdır.

Atlas, bir peri olan Pleione’la evlidir ve Pleiades ve Hyades’I doğurmuştur. Atlas aynı zamanda ,
Hesperis’in kızı olan Hesperides’in de babasıdır.Hesperides, Yeryüzü tanrıçası Gaia’nın Juno(Hera)’ya
verdiği altın elma ağacının koruyucusudur. Bu ağaç çok gizli bir yerde bulunmaktadır.

Bununla birlikte Atlas bir kahinden, Jüpiter’in kızlarından birinin, kendi kızı olan Hesperides’in
koruduğu elma ağacından bir elma çalacağını duyar. Bu nedenle, dışarıdan gelen kimseye karşı sevecen
davranmamaktadır. Atlas’ın bu konuk sevmez davranışlarından dolayı Perseus, ona Gorgo’lu
Medusa’nın başını gösterir ve Atlas’ın taşa dönmesine neden olur.Kuzey Afrika’daki Morocco’da
bulunan Atlas dağları adını bu efsaneden alır.

Farkı bir hikayeye göre, Hercules, oniki işçisinden birisine altın elmaları alıp kendisine getirmek üzere
emir verir. Hercules, Atlas’ı kendisine elmaları vermesini, karşılığında da gökyüzünün kendisinin
taşıyabileceğini söyler. Atlas, Hercules’in cennetten daimi olarak ayrılması düşüncesini kabul eder.
Atlas, elmalarla geri döndüğünde, elmaları kral Eurystheus’a vermesini söyler. Bu sırada da omuzlarıyla
ağırlık varmış gibi numara yapmaktadır. Hercules Atlas’ı aldatır ve Atlas elmaları olmadan
cezalandırıldığı görevine kaldığı yerden devam eder.
Yunan – Pan :
Roma mitolojisinde, Titanların lideri Atlas, Jüpiter’in başkanlık ettiği tanrılara karşı mücadele eder.
Jüpiter, babası Titan Saturn(Cronos)’le dünyanın kontrolünü eline geçirmek için savaşır. 10 yıl süren
savaştan sonra, Jüpiter, despot babasını devirir ve Dünyanın yeni efendisi olur.

Jüpiter, savaş bittikten sonra Titanların lideri Atlas’ı cezalandırır. Bu ibret verici cezayan göre
omuzlarının üzerinde gökyüzünü taşıyacaktır. Satürn gezegeninin bir uydusuna isminin verilmesi de
Saturn ile birlikte yaptığı bu savaşla alakalıdır.

Atlas, bir peri olan Pleione’la evlidir ve Pleiades ve Hyades’I doğurmuştur. Atlas aynı zamanda ,
Hesperis’in kızı olan Hesperides’in de babasıdır.Hesperides, Yeryüzü tanrıçası Gaia’nın Juno(Hera)’ya
verdiği altın elma ağacının koruyucusudur. Bu ağaç çok gizli bir yerde bulunmaktadır.

Bununla birlikte Atlas bir kahinden, Jüpiter’in kızlarından birinin, kendi kızı olan Hesperides’in
koruduğu elma ağacından bir elma çalacağını duyar. Bu nedenle, dışarıdan gelen kimseye karşı sevecen
davranmamaktadır. Atlas’ın bu konuk sevmez davranışlarından dolayı Perseus, ona Gorgo’lu
Medusa’nın başını gösterir ve Atlas’ın taşa dönmesine neden olur.Kuzey Afrika’daki Morocco’da
bulunan Atlas dağları adını bu efsaneden alır.

Farkı bir hikayeye göre, Hercules, oniki işçisinden birisine altın elmaları alıp kendisine getirmek üzere
emir verir. Hercules, Atlas’ı kendisine elmaları vermesini, karşılığında da gökyüzünün kendisinin
taşıyabileceğini söyler. Atlas, Hercules’in cennetten daimi olarak ayrılması düşüncesini kabul eder.
Atlas, elmalarla geri döndüğünde, elmaları kral Eurystheus’a vermesini söyler. Bu sırada da omuzlarıyla
ağırlık varmış gibi numara yapmaktadır. Hercules Atlas’ı aldatır ve Atlas elmaları olmadan
cezalandırıldığı görevine kaldığı yerden devam eder.
URANÜS
Yunan / Roma – Uranüs:

Uranus, akşamleyin yıldızlı gökyüzünde şekillenir. Yunanlıların yaratılış mitosuna göre,


Uranus,kendiliğinden Dünya(Gaia) tarafından oluşturulmuştur. Herşeyden once var olan Chaos’tan
sonra Gaia olmuştur.
VENÜS
Aztek – Tlahuizcalpantecuhtli :

Tlahuizcalpantecuhtli , Aztek ilahları arasında Venüs gezegenini ve tüylü yılanın ruhunu temsil eder.
Tlahuizcalpantecuhtli, “tan yerinin efendisi” anlamına gelir.O günün on iki saatinin efendisidir.

Aztekler,Güneş’in (Huitzilopochtli),gökyüzündeki pozisyonları Venüs’ünkiyle (Tlahuizcalpantecuhtli)


ve Pleides’le(Tianquiztli) uyuştuğunda ayin düzenlerdi.

Günümüzde hayranlık verici güzellikteki Mexico’daki arkeolojik yerleşim bölgesinde bulunan


Tlahuizcalpantecuhtli Tapınağı , Venüs gezegenine adanmıştır.
Maya – Kukulcan :

Maya astronomları dikkat çekecek şekilde Venüs’ün hareketlerini doğru şekilde tespit edebilmişlerdi. Ne
zaman Venüs’ün Doğu’da gözükeceğini, Batı’da kaybolacağını biliyorlardı.

Bununla birlikte her 2920 günde(sekiz yıl eder) bir Venüs’ün Güneş’le bağlantılı olan hareket
periyotlarını biliyorlardı.Mayalar Venüs’ün periyodu modern astronomların 583.92 günlük tespitlerine
çok yaklaşmışlardı. Mayalara göre bu 584 gündü.

Mayalar, binalarının girişlerini ve pencerelerini özellikle Venüs’ü görecek şekilde ayarlardı. Uxmal’da
bütün binaların aynı istikamete baktığına dair örnekler bulunmaktadır.

Mayalar , Güneş’e ve Venüs’e bir çok insanı kurban etmişlerdi.Venüs, Mayalar için savaşlarda koruyucu
olan gezegendi. Venüs yörüngesine göre birkaç savaşın tarihini ve gününü belirlemişlerdi.

Roma – Venüs – Aphrodite :

Venüs, Yunan mitolojisine göre aşk ve güzellik tanrıçasıdır. Onun harika güzelliği, saflığı,masumluğu
zarafeti temsil eder. Tatlı yüzünde daima bir gülümseme taşımaktadır.
Kuzey – Sif :

İskandinav hikayelerinde, hikayelerdeki ana karakterlere nazaran olan tanrıçalar az yer alırlardı. Sif,
Şimşek tanrısı Thor’un karısıydı. Sif ,çoğunlukla kocasına olan vefasıyla anılırdı. Thor’dan iki oğlu
vardı. İsimleri Magni ve Modi, yani sırasıyla “kuvvet” ve öfke” idi. Oğullarının bu isimlere sahip
olması babalarının karakterinden kaynaklanıyordu.

Sif’in başından, kötü niyetli tanrı Loki’nin ,sarı bukleli saçlarını kesmesiyle sonuçlanan bir olay
geçmişti. Thor bunu duyduğunda Loki’ye çok kızdı ve onu sert bir şekilde cezalandırmak istedi. Thor,
gücü ve cesaretiyle ün salmıştı. Loki’yi yakaladı ve onu sıkarak kemiklerini kırmakla tehdit etti. Loki
can havliyle bağırdı ve merhamet diledi. Thor’un karısının saçlarını, becerikli cüceler tarafından zarif bir
şekilde tekrar yapacağına dair söz verdi.

Venüs’ün volkanlarından biri bu tanrıçanın ismiyle anılır. Venüs’e ait gezegenlere


özgü(kraterler,rüzgarlar,volkanlar) özelliklerin çoğu, Uluslararası Astronomi Birliği tarafından ünlü
kadınların ve tanrıçaların isimleriyle anılır. Bunun böyle olmasının sebebi sadece gezegenin isminin
Roma’nın güzellik ve aşk tanrıçasından ismini almış olmasından kaynaklanıyor olsa gerek.
DÜNYA
Aztek – Coatlicue:

“Yılan eteği” anlamına gelen Coatlicue, Aztek mitolojisinde Dünya’nın yaşam ve ölüm tanrıçasıdır.
Coatlicue korkunç bir görüşünüşe sahiptir. Yılan başlı ve kadınların giydiği eteği giyen ve kalbi
yarılmış kurbanlarından oluşuna bir kolye takmaktadır.Sarkık göğüslere sahip olan Coatlicue, aynı
zamanda ellerinde ve ayaklarında sivri uçlu keskin tırnaklara sahiptir. Coatlicue kurbana her zaman
susayan bir tanrıçadır. Kocası Mixcoatl ise İzleme tanrısıdır.
Coatlicue, aynı zamanda tanrı Huitzilopochtli’nin annesidir. Coatlicue cennetten beyaz bir ışıltı
yumağının düşüp göğsüne değmesiyle Huitzilopochtli’ye hamile kaldı. Coatlicue’nin çocukları onun bu
mucizevi hamileliğiyle birlikte annelerinin kendilerini ihmal edeceğini düşündüler. Huitzilopochtli mavi
bir pelerin ile örtülü biçimde dünyaya geldi ve Coyolxauhqui ve diğer dörtyüz yıldız kızkardeşini
öldürdü....

Coatlicue bu vahşetten rahatsızdır. Bundan dolayı Huitzilopochtli Coyolxauhqui’nin başını kesti ve


“Ay”ın oluşumu için gökyüzüne fırlattı...kendisi aynı zamanda savaş tanrısı olarak ta tanınır,ayrıca
Aztek’lerin başkenti Tenochtitlan’ın baş tanrısıdır. Ayrıca balıkçılık tanrısı olarak da anılır.

Çin – Hou – Ji :

Hou Ji, gerçekte Hanedan soyundan gelen bir kahramandır. Onun atası Huang Di’dir. Tang ise Shang
hanedanın kurucusu ve Millet Prensi’dir. Hou Ji’nin, Shang hanedanın devamı olan Zhou hanedanın
atası olduğu söylenir.

Hou Ji’ye, tarım bilgisini Çinlilere getirdiği için, tahıl tanrısı olarak ve Dünya tanrısı olarak ibadet edilir.

İnka – Pachamama:

Eski Peru’daki Inkalar Pachamama’yı Dünya ile özdeştirmişlerdir.Pachamama ve kocası Güneş tanrısı
Inti ,cömertliğiyle tanınmaktadır.

İnkalar Dünya tanrıçalarına Lama ve diğer hayvanları kurban ederek tapınırlardı. Antik efsanelere göre,
ilk inkalara başkentlerini Cuzco’ya yerleşmeden hemen once bir Lama kurban etmişlerdi. Şehre lamanın
akciğeriyle ve Güneş tanrısı Inti’yi sembolize altın kamayla girmişlerdi.

Pachamama hala Peru’da ibadet edilen bir tanrıdır. Yerli Hristiyanlar onu Bakire Meryem’le
özdeştirmişlerdir.
Kuzey – Midgard :

Midgard insanların yaşamış olduğu bir ülkedir. Ve Dünya ile özleştirilir. Midgard , başlangıcı belli
olmayan dev Ymir’in etinden yapılmıştır. En büyük tanrı Odin’in, Vili ve Ve adında iki erkek kardeşi
vardır ve Ymir’i öldürürler ve onun vücudundan evrende ne varsa hepsini yaratmayı başardılar.
Okyanuslar onun kanından ve terinden meydana gelmiştir, dağlar ve taşlar onun kemiklerinden ve
dişlerinden oluşmuştur, gökyüzü onun iskeletinden (dört cüce gökyüzünü tutar) ve bulutlarda onun
beyninden oluşmuştur.

İlk erkek ve kadın ise Ymir’in sol kaburga kemiğinden oluşmuştur.


Kuzey Mitolojisi’nde Dünya, yedi ülkeden ve farklı yerlerle çevrelenmiş Yggdrasil adı verilen dev bir
ağaç olarak tasavvur edilmiştir. Buradaki bölgeler şöyledir:

Üst düzey

o Asgard (Tanrıların evi)


o Alfheim (elfler),
o Vanaheim (Vanir),

Orta Düzey

o Midgard (İnsan),
o Jotunheim (Devler),
o Svartalfaheim (karanlık elfler),
o Nithavellir (cüceler),

Alt Düzey

o Muspelheim (ateş,ışık,meşale, sıcak dünya


o Niflheim (ölüm)
Kökleri ve dalları ise yeraltı ülkesi Niflheim’e, devlerin ülkesi Jotunnheim ve tanrıların evi Asgard’a
kadar uzanır. Midgard ise Dünya Ağacının, korkunç Dünya yılanının Jormungand’ın yaşadığı okyanusla
çevrelendiği bir yerdir.

Tanrıların evi Asgard, Bifrost olarak adlandırılan gökkuşağı köprüsüyle Midgard’a bağlanır. Ağacın en
tepesinde ise tek başına her şeyi gören,bilen, alemlerin sahibi Odin oturmaktadır.

Maori – Papa :

Yeni Zelanda’daki Maori insanlarına göre Rangi gökyüzünün babası ve karısı Papa’da Dünya Ana’dır.
Zamanın başlangıcında Rangi erkek gökyüzü , Papa ‘da dişi Dünya olarak süregelecek, daimi bir
kucaklaşma içindeydiler. Ancak Rangi yeryüzünün yaratılışını engellemek istiyordu.

Dünya Ana ve Gökyüzü babanın evlatları bu kucaklaşamadan kaçamıyorlardı. Tuzağa düşmüş tanrılar
boş boşuna ebeveynlerinin ayırmak için vakitlerini bu nedenle çalarak çırpınıyorlardı. Bazıları bu iş için
tek çözümün onları öldürmek olduğunu düşünüyordu. Ancak ormanlar tanrısı Tane, aileyi bölme ile
sonuçlanacak bu girişim için yapılan öneriyi reddetti.O başından babasını ayağından da annesini def
etmek istedi ve sonunda başarılı oldu.

Bir kez daha Gökyüzü ve Dünya pozisyonları kaybetmişler ve ayrılmışlardı. Başka bir zaman da tanrısal
çocuklarından rüzgar tanrısı Tawhiri, ailesini ayırmak isteyen Tane’i yok etmek istedi. Tane’in
ormanlarının üzerüne gazabını kustu ve şiddetli rüzgarlarını ve hortumlarını ona yöneltti.Daha sonra
Tawhiri otoritesini kanıtlamak amacıyla kardeşlerine ve gökyüzünün üstüne haber saldı.

Aralarında teslim olmak istemeyen ise savaş tanrısı Tu idi. Pasifik Okyanusu adaları işte Tu ve
Tawhiri’nin bu mücadelesiyle ortaya çıkmıştır. Burada göze çarpan ilgi çekici keşif ise Yunan
mitolojisindeki Uranüs ile Gaia’nın ve de Mısır mitolojisindeki Nut ile Geb’in arasında geçen
mücadeleyle benzerlik göstermesidir.
Maya – Bacabs :

Yeni Zelanda’daki Maori insanlarına göre Rangi gökyüzünün babası ve karısı Papa’da Dünya Ana’dır.
Zamanın başlangıcında Rangi erkek gökyüzü , Papa ‘da dişi Dünya olarak süregelecek, daimi bir
kucaklaşma içindeydiler. Ancak Rangi yeryüzünün yaratılışını engellemek istiyordu.

Dünya Ana ve Gökyüzü babanın evlatları bu kucaklaşamadan kaçamıyorlardı. Tuzağa düşmüş tanrılar
boş boşuna ebeveynlerinin ayırmak için vakitlerini bu nedenle çalarak çırpınıyorlardı. Bazıları bu iş için
tek çözümün onları öldürmek olduğunu düşünüyordu. Ancak ormanlar tanrısı Tane, aileyi bölme ile
sonuçlanacak bu girişim için yapılan öneriyi reddetti.O başından babasını ayağından da annesini def
etmek istedi ve sonunda başarılı oldu.

Bir kez daha Gökyüzü ve Dünya pozisyonları kaybetmişler ve ayrılmışlardı. Başka bir zaman da tanrısal
çocuklarından rüzgar tanrısı Tawhiri, ailesini ayırmak isteyen Tane’i yok etmek istedi. Tane’in
ormanlarının üzerüne gazabını kustu ve şiddetli rüzgarlarını ve hortumlarını ona yöneltti.Daha sonra
Tawhiri otoritesini kanıtlamak amacıyla kardeşlerine ve gökyüzünün üstüne haber saldı.

Aralarında teslim olmak istemeyen ise savaş tanrısı Tu idi. Pasifik Okyanusu adaları işte Tu ve
Tawhiri’nin bu mücadelesiyle ortaya çıkmıştır. Burada göze çarpan ilgi çekici keşif ise Yunan
mitolojisindeki Uranüs ile Gaia’nın ve de Mısır mitolojisindeki Nut ile Geb’in arasında geçen
mücadeleyle benzerlik göstermesidir.
Mısır – Geb:

Binlerce yıl once Geb, Aşağı Mısır kenti Heliopolis’in Dünya tanrısı idi. Geb , kaz başlı ve sakallı olarak
resmedildi. O sağlığı ve mahsülü sağlayandı. Mısırlılar onun depremlere neden olan tanrı olarak
görürlerdi. Mısırlılar öldükten sonra gidilen dünya’ya gitmeleri engellek için ölüme mahkum edebilen
Geb’ten korkarlardı. Çünkü o Dünya tanrısıdıydı.

Mısır efsanelerine göre, Geb, Güçlü Güneş tanrısı Re’den izinsiz kız kardeşi Nut’la evlenmişti. Buna çok
kızan Re, hava Tanrısı olan babaları Shu’yla onları ayırmıştı. Bu ise Dünyanın gökyüzünden ayrılması
nedenini açıklar. Ayrıca Re, Nut’un yıllarca çocuk sahibi olmasını engellemiştir.

Fakat, ilahi yazıcı Thoth ona yardım etmeye karar verdi. Ay ışığını kendisine çekmek için Ay’ı, bir ışık
oyununu oynamak için ikna etti. Kazanırsa Ay’ın ışığını alabilecekti. Thoth, Ay’dan fazla ışığı olduğu
için oyunu kazandı ve böylece resmi takvime 5 yeni gün daha eklemiş oldu. Böylece Nut ile Geb’in dört
çocuğu oldu: Osiris,İsis, Seth ve Nephtys.

Geb, Yunan mitolojisindeki Cronos’la benzer özelliklere sahiptir.

Sümer – Enlil :
Enlil Sümerlerin Dünya ve Hava tanrısıdır. Sümerler bugünkü Irak ile Kuveyt arasında kalan bölge
olan Mezopotamya’da yaşarlar. Enlil özellikle Nippur şehrinde yoğun şekilde tapınılmaktadır.

Enlil ,cennetle özleştirilen Anu ve Dünya’yı temsil eden Ki ile beraber tanrıların efendisi olmuştur.
Tanrıların efendisi olmasına rağmen , Enlil, Tarım tanrıçası Ninlil’in ürünlerini yağmalamak amacıyla
tanrıların ortak kararıyla ölüler dünyasına sürgüne yollandı. Tarım tanrıçasını bu sırada gebe bırakan
Enlil çocuğunun doğumuna da şahit oldu. Ninlil ise yeraltı dünyasına onun peşinden gitmeyi
düşünüyordu.

Bu düşüncesiz karar yeni doğmuş bebekleri Ay tanrısı Sin’in sonsuza kadar ölüler dünyasında Bundan
sonar Enlil ve Ninlil, gelecekte cehenneme ki tanrıların eline geçecek üç çocuk yapmak için
çiftleştiler.Ancak sonuçta çocukları gecenin gökyüzü ışıklarını görmek için cennete doğru
yükseleceklerdi.

Yunan – Gaia:

Gaia Eski Yunanlıların büyük ilahlarından biridir. O Dünya’yı temsil eder ve evrensel ana olarak
betimlenir.

Yaratılış Kaos denilen başlangıçtaki boşluktan ilk üç ölümsüz varlık ortaya çıktı. Gaia (Toprak Ana),
yeraltı dünyasının en derin ve en karanlık bölgesini yöneten Tartarus ile eşşiz güzelliği pek çok ölümsüz
tanrının yaratılışına esin kaynağı olan Eros( Aşk). Daha sonra Gaia, eşi olmadan Urano'yu (Gökyüzü
Baba) doğurdu. Her yönden kendisini sararak ölümsüz varlıklara bir barınak sağlaması için onu
kendisine denk tuttu. Gaia aynı zamanda Qurea (Dağlar) ile Pontus'u (Deniz) doğurdu.

Gaia daha sonra Uranos'la evlendi. Uranos varolmuş her şeyi yönetti. Gaia ile Uranos'un ilk ölümsüz
çocukları Üçüz Kylop'du.

Uranos çocuklarının korkunç kuvvetinden ürktü. Onlardan korktuğu için onlardan nefret etti. Böylece
Uranos, her çocuk doğduğunda onu annesinden alıp bağlayarak Gaia'nın bağrını , toprağın ,
derinliklerine fırlattı.Gaia bunun üzerine çocuklarından yardım istedi ve aralarından bir tek Kronus ona
yardım etti. Uranos’u pusuya düşüren Kronus yeni büyük tanrı rölünü aldı.

Gaia, tüm tanrılar ve insanlar tarafından görkemi kabul gören bir tanrıçadır. O kutsal yemin törenlerine ,
evliliklere ve ilahelerin onurlandırılmasında başkanlık eder.

DÜNYA İLE İLGİLİ KAVRAMLAR:

AURORA:
Kuzey – Freya :
Kuzey mitolojisinde,auroralar, tanrıça Freya ile ilişkilendirilmiştir.Freya güzellik ve aşk
tanrıçasıydı.Haftanın beşinci gün olan Friday(Cuma) onun isminden gelir. İkiz kardeşinin ismi Güneş
tanrısı Freyr, babası Njord annesi ise dev Skadi’dir.

Freya, daima bir gerdanlık giymiş şekilde tasvir edilir.Ona cücelerle geçirdiği bir aşk gecesinde
kendisine verilmişti. Freya ayrıca ölüm ve savaş tanrıçası olarak da anılır. O yaşayan tüm erkeklerden
yarısını savaşta çarpıştırmak üzere almıştır. Diğer yarısı ise Odin’nin yardımcıları olan Valkiri’ler
tarafından seçilir. Freya’nın seçtiği savaşçıların yarısı ise Freya’nın mekanında Folkvangar denilen
ziyafete gitmişlerdir.

Freya çok güzel bir tanrıçadır. Bir tek Odin, onu gördüğünde aşık olmamıştır. Bir gün bir adam,
kendisinin karısı olabilmesi için Asgard’I çevreleyen duvarı tekrar inşa etmek ister. Kurnaz Loki ,
tanrıları, adamın duvarı 6 ayda bitirmemesi için ikna eder. Ancak atlardan yardım alan adam, duvarı çok
sıkı bir şekilde bitirmektedir.

Ümitsiz bir şekilde tanrılar,Loki’ye adamın durması için güç kullanır. Loki de adamın atlarından birisini
onun dikkatini dağıtması için kullanır. Adamın duvarını bitirmesi böylece imkansız hale gelir. Adam da
öfkesinden asıl kimliğini ortaya çıkartacak kıyafetini üstünden atar. Aslında adam bir kaya devidir.
Tanrılar lafından geri dönerler ve Freya adamın pençelerinden kurtularak özgür kalır.

Kuzey – Valkiries:

Kuzey ışıkları ya da auroralar olarak bilinen görüntüler,Kuzey mitolojisinde, Valkiri’lerin


koruyuculuğunun yansıması olarak anılır. Valkiri’nin kelime anlamı “düşeni seçen” şeklindedir. Kadın
savaşçılarıdır ve Odin’in özel ve ilahi yardımcılarıdır.

Evlenmemiş olan Valkiri’ler , her savaşta Valhalla olarak eşlik edip ölen savaşçılara Odin tarafından
yollanır. Valkiriler ölen savaşçıların sadece yarısını seçer. Diğer yarısı güzellik ve aşk tanrıçası Freya
tarafından seçilmiştir. Valhalla, Einherjar olarak adlandırılan boynuzlu savaşçılardır. Ve Valkiriler
tarafından özel bir içki ile karşılanırlar.

Valhalla, Odin’in yeri olan Asgard’dadır. Asgard, mızraktan çatısı olan kalkanlarla donatılmış bir
yerdir.Orası, Valgrind denilen ölüm geçidinin girişidir.
Denizler – Okyanuslar :
Afrika – Olokun :

Olokun,Yoruba halkının, denizler altında insan ve balık hizmetkarıyla yaşadığı deniz tanrısıdır. İsmi
“denizlerin sahibi” anlamına gelir. Olokun, bir keresinde Yoruba’nın gökyüzü tanrısı olan Olorun’un
aslında kendisinden üstün olmadığını ve bunu ispat etmesi gerektiğini belirtir.

Sonuç,, Yoruba halkının, her iki tanrının da giyeceği kıyafetlere göre karar vermesiyle ortaya
çıkacaktır.Karar verilen günde, Olorun, kendisi yerine Olokun’la boy ölçüşmek için hizmetkarlarından
Chameleon’un(Bukelamun) gönderir. Sonuç olarak Olokun’un giydiği görkemli cübbenin tamamıyla
aynısını uydurur ve rakibini esprili bir şekilde mağlup eder. Olokun kaybeder.

Sonuçta Gökyüzü tanrısının daha üst düzeyde olduğu doğrulanır.Olokun aynı zamanda bolluk tanrısıdır
ve sıklıkla Yunan tanrısı Poseidon’la ilişkilendirilir.

İnuit – Sedna :

Sedna, Kuzey Kanada ve Grönland’da denizlerin ruhu olarak anılır. O denizlerin altında oturur ve tüm
hayvanlara hükmeder. Onun kontrolündeki denizler sayesinde Inuit halkı, hayatta kalmalarının
güvencesi olarak onun bu büyük gücünü görür. Inuit halkı avcılıktaki başarı ya da başarısızlıklarını onun
önceden bilinmeyen ruh durumuna göre açıklarlar.
Sedna, gerçekte genç bir kızdır ,babasının onu bir köpekle evlendirerek cezalandırmasına kadar, bütün
evlenme tekliflerini reddediyordu. Nasıl olduysa, bir gün Sedna hamile kalır ve çocuklarını doğurur.
Sonuçta Sedna’nın babası bu duruma çok üzülür ve köpeği boğar. Sedna’nın çocuklarının babalarının
ölümünün intikamını alma girişimleri de başarısızlıkla sonuçlanır. Sedna, çocuklarına ve kendisine
bakamayacak duruma gelir ve onları terk ederek ailesinin yanında yaşamaya başlar.

Bir gün, bir kuş , erkek kılığına girerek, Sedna’yla evlenmek ister. Sedna bunu Kabul eder ve onunla
yaşamaya başlar.. Fakat çok geçmeden , yeni kocasının bir erkek değil, martıya benzer bir kuş olduğunu
öğrenir. Sedna’nın babası kızını ziyaret ettiğinde, onu kocasının sandalından ayrılması için ikna eder.
Fakat kuş, bunları yakalar ve kanatlarıyla güçlü bir rüzgar çıkararak Sedna ile babasının bulunduğu
sandalı devirir. Sedna’nın babası kızı sandaldan denize doğru kocasına atmayı dener ama Sedna sandalı
iyice kavramıştır.

Bunun üzerine baba Sedna’nın parmaklarını keser ve kız denizin derinliklerine doğru gitmek üzere
sandaldan kayar. Artık o Denizlerin büyük ruhu olmuştur ve foklar ve diğer deniz hayvanlarıyla yaşar.
Hayvanlar kızın tekrar parmaklarını yaratır. Ve o da babasının denizde boğduğu ilk kocası olan köpekle
yaşamaya devam eder. Sedna’nın babası ise ,yaşamın kurallarını ihlal eden insanlara eziyet eden kimse
olarak betimlenmiştir.

Kuzey – Aegir :

Aegir,denizlerin vahşi tanrısı idi. Parmakları pençeye benzerdi. Karısının adı Ran’dı ve dalgalarla
hareket edebilen dokuz evlenmemiş kızı vardır. Aegir bazen yüzeyde gözükür ve gemicilerin gemilerini
yok eder ya da karısıyla onun sualtı krallığına getirecek ağlarla gemicileri yakalarlardı.

Kaptanlar, eğer gemicileri bir tutsak yakalamış ise onlara para verirdi. Çünkü Ran’ın onlara iyi bir
şekilde “hoşgeldin “ demesi için gemicilerin ruhunun ona bir cenaze töreni sunması gerekiyordu.
Söylendiğine göre bu, Aegir ve Ran için ziyafet demek idi. Kurbanlar genelde yakalanan onuncu Sakson
korsan olarak belirlenir ve sunulan bu kurban sayesinde gemiciler evlerine huzurlu bir şekilde
döneceklerine inanırlardı.

Aegir, elinde mızrak tutan güçlü bir tanrı olarak tasvir edilir. Onun eski ismi de zaten “mızrak adam”
anlamına gelen garcesg idi. Aegir bu özelliğiyle elinde üçlü çatal mızrak tutan yunan tanrısı Poseidon’la
benzerlik gösterir.

Maori – Tangaroa :

Tangaroa Gökyüzü Baba Rangi ve Dünya Ana, Papa’nın çocuklarından biridir. O denizler
tanrısıdır.Onun kardeşlerinden biri de fırtına tanrısı Tawhiri’dir. Tawhiri, annesiyle babasını ayırmaya
çalışan kardeşi Tane ile savaşmış ve onu yenmiştir. Sürüngenler ve diğer hayvanlar, Tangaroa’nın
okyanusundan kaçıp karaya geçmiştir. Maori’ler bunu denizde balıkların huzurunu kaçırmasıyla
nedeniyle olduğu şeklinde açıklar.

Bir keresinde , Tangaroa’nın kızı, şeytani ahtapot Rogo-tumu-here tarafından kaçırılmış ve yutulmuş
idi.Tangaroa ve oğlu,bir kanoyla kürek çekerek ona ulaşmış ve olta yemi olarak bir hayvan kullanarak
onun ilgisini çektiler. Burada,Tangaroa, ahtapotun başı suda göründüğünde ahtapotun kollarını kestiler
ve Rogo-turnu-here’in midesinden kızını çekip kurtarmayı başardı.

Bir başka hikayede de Tangaroa, Ay’ın çok fazla solmasına sebep olmuştu. Görünüşe bakılırsa deniz
tanrısı Ayı tutup, gökyüzünün çok uzaklarına yollamış ve orada çürümesine neden olmuştu.
Roma – Neptune :

Neptune , Eski Romalılara, deniz ve deprem tanırıs Poseidon’dan geçmiş bir tanrıdır. Erkek kardeşi
Jupiter(Zeus) ve Pluto(Hades)’tir. Babaları Saturn’u(Cronos) bozguna uğrattıktan sonra Dünya’nın üç
bölümü üç kardeş yönetti. Jupiter göklerin,Neptün denizlerin, Pluto’da da yeraltı dünyasının efendisi
oldu. Neptün sert mizacıyla ün salmış bir tanrıdır. Onun öfke dolu gazabı boralarla ve depremle ortaya
çıkardı. Neptün, elinde üçlü mızrak olan, sakallı, bir denizkabuğuna oturan ve yanında denizatları
bulunan bir tanrı olarak resmedilmiştir.

Bir gün Neptün, Ege Denizindeki Naxos adasında danseden Amphitrite’i görmüş ve ona aşık olmuştu.
Hemen ona evlenme teklifi etmişti ancak Amphitrite bunu reddetti. Buna rağmen hevesi kırılmayan
Neptün hizmetkarlarından bir yunusu onu ikna etmesi için gönderdi. Yunus, ona efendisiyle evlenmesi
için yalvardı ve Amphitrite sonunda Neptün’ün teklifini kabul etti. Neptün, Amphitrite’i kendisine
getiren yunusu , Dolphinus takım yıldızı olarak cennete yerleştirerek ödüllendirdi.

Neptün ve Amphitrite’in birkaç çocuğu vardır. Bunlardan birisi olan Triton ismi, 1846’da William Lasell
tarafından Neptün’ün aylarından birisine verilmiştir.
Yunan – Amphitrite:

Amphitrite, deniz tanrısı Poseidon’un hizmetkarlarından elli Nereid’den biridir. Poseidon(Neptün),


Amphitrite’i Naxos adasında dans ederken görmüş ve ona aşık olmuştur. Amphitrite ise onun bu teklifini
nefretlik bir şekilde reddetmiş ve Atlas Dağlarına kaçarak ondan kurtulmuştur. Poseidon ise
hizmetkarlarından bir Dolphinus ise teklifini yalvar yakar sunarak ona mesaj yollamış Nereid’de onun
bu evlenme teklifini kabul etmiştir.

Poseidon’da Dolphinus’a olan bu minnettralığını, yunus imajını bir takım yıldızı olarak
konumlandırmıştır. Amphitrite ve Poseidon’un üç çocuğu olmuştur: Triton, Rhodes, ve Benthesicyme.

Neptün gezegeninin ana uydusu, William Lassell tarafından 1846’da Trion olarak isimlendirilmiştir.
Bildiğimiz Rodos adasının ismi de Poseidon ve Amphitrite’nin kızlarının isminden gelir. Neptün bir
diğer büyük uydusu 1949’da Gerard P Kuiper tarafından keşfedilmişti ve deniz tanrısı Poseidon’un
hizmetkarları olan Nereids olarak adlandırılmıştır.

Poseidon’un Amphitrite ile evlilik ısrarı yine de tanrıçalar,periler ve ölümlü kadınlar arasında sorun
teşkil etmiş ve bundan dolayı Amphitrite oldukça mutsuz olmuştur. O özellikle Scylla’nın delicesine
Poseidon’a aşık olmasından rahatsız olmuştu. Scylla’nın yıkandığı suya sihirli bir ot atarak rakibinin altı
kafalı 12 ayaklı bir canavara dönüştürülmesine sebep olmuştu.
Yunan – Galatea :

Galatea “süt beyazı” anlamına gelen, Sicilya adasında yaşayan Nereid’lerden bir su perisidir.Sicilya
adasında koyunlara ve keçilere çobanlık eden tek gözlü Cyclops’lardan Polyphemus, ona aşık olmuş
ancak Galatea onun yerine Pan’ın oğlu Acis’ten tercihini kullanmıştı.

Galatea ve Acis, Polyphemus’un Galatea’ya yaptığı serenattan dolayı onla alay ederlerdi. Bir keresinde
Polyphemus ,,çimenlikte uyuyan Acis’i yakalamış Acis’in kanı kayalardan aşağı süzülmüş ve ufak bir
dereye akmıştır. Galatea da dereye dönüp bunu görünce, derenin ismi Acis olarak değiştirmiştir..

Bu efsanenin başka bir versiyonu ise Galatea ile Polyphemus’un karşılıklı aşk yaşadıklarına dairdir.
Onların ailesi üç mitolojik kahramandan oluşur.: Galas,Celtus ve Illyrius. Bu isimler, Galatalılar,Keltler
ve Arnavutluktan türeyen isimlerdir.

Galatea ismi bir başka hikayeye daha karışmıştır. Pygmalion, karısıyla şehirde mutsuz bir şekilde
yaşayan ve bir mağarada karısıyla bir hayat sürmek isteyen birisidir. Aphrodite’de onun bu isteğine rıza
göstermiş ve ona eş olarak da Galatea’ı uygun görmüştür.

Galatea, denizler tanrısı Poseidon’un hizmetkarı ve bir su perisidir. İsmi de Neptün’ün aylarından birine
verilmiştir.
Yunan – Poseidon :

Yunan Mitolojisinde Zeus, Hades ve Poseidon baş tanrı Kronos’un oğullarıdır.(roma mitolojisinde bu
tanrılar Jüpiter,Plüton ve Neptün olarak adlandırılır.) Bu üç kardeş babalarını devirerek evreni aralarında
bölüşürler. Zeus, göklerin, Hades yer altında olduğu varsayılan ölüler ülkesinin ve Poseidon, denizler ile
ırmakların tanrısı olur. Poseidon,ornikoslarla yunus balıklarının dostu olur;deniz atlarının çektiği
arabasına binerek kasırgalar estirir,denizi allak bullak eder. Gemiciler , yolculuklarının kazasız belasız
geçirmesi için Poseidon’a yakarırlar. Poseidon, elinden bırakmadığı üç çatallı mızrağıyla çevresindeki
toprakları sarsar,şiddetli depremlere neden olur.

Karısı Amphitrite ile birlikte okyanusun dibinde altın bir sarayda yaşayan Poseidon, aynı zamanda
atların yaratıcısı ve at yarışlarının koruyucu tanrısıdır. Zaman zaman bir kentin koruyucusu olmak için
başka tanrılarla yarışmaya girer. Atina kentinin koruyuculuğu için katıldığı yarışmada Athena’ya yenik
düşmüştür. Zeus’u hiç sevmez. Zeus’un krallığını ele geçirmeye ve onu zincire vurmaya kalkınca, ceza
olarak Truva’nın surlarını yapmakla görevlendirilir. Bu işte tanrı Apollon ona yardım eder. Truva Kralı
Laomedon ücretlerini vermeyi reddedince,Poseidon selleri ve deniz canavarlarını kentin üzerine salar.
Daha sonra da Truva savaşı sırasında Truvalılar’a karşı Akhalar’ı destekler.

Eski Yunan’un kıyı kentlerinde Poseidon’a adanmış tapınaklar vardı ve onuruna atletizm yarışmaları
düzenlenirdi..

DOĞA :

Roma – Faunus :

Faunus Romanların Pastorel tanrısıdır. Romalılar onu Yunan tanrısı Pan ile özdeştirmişlerdir. Vahşi
doğa tanrısı olarak bazen Silvanus’la özleştirilse de aslında fark vardır. Yunan tanrısı ile olan benzerliği
keçi boynuzlarına ve ayaklarına sahiptir.

Faunus ,kahin özelliği olan bir tanrısal varlıktır. Kutsal korulardan duyduğu doğaüstü seslerden ya da
rüyalarından gelecekle ilgili kehanetlerde bulunur. Yunan mitolojisindeki Pan’da olduğu gibi satyr adı
verilen ’ları Vücudunun belden aşağısı insan, aşağısı at ya da teke biçiminde olan satyr adlı yaratıklarla
birlikte kırlarda ,ormanlarda dolaşıp orman perilerini kovalama işlemini Faunus da yapar.
Faunus, Pan’ın özelliklerine sahiptir. Oldukça iyi bir müzisyendir. Bir gün lir çalarak ve şarkı söyleyerek
Apollon’a kafa tutar ve bir yarışma yapılır. Yarışmanın hakemliğini ise Tmolus yapar. Faunus, kamıştan
yapılmış kavalıyla çalarken , Apollon, fildişinden ve taşlardan yapılmış lirini çalar. Tmolus Apollon’u
kazanan olarak belirler.

Kral Midas ise Faunus’un daha iyi çaldığını Tmolus’a söyler. Tmolus ise buna çok kızar ve kralın
kulaklarını eşşek kulağına çevirir. Midas eşek kulaklarını bir başlığın altında gizlediğinden bu sırrı
berberi dışında kimse bilmez. Sonunda sırrı saklamaya daha fazla dayanamayan berber, toprağa bir delik
kazar ve içine eğilerek sırrı fısıldar. O anda deliğin çevresinde büyüyen sazlar rüzgar estikçe “Midas’ın
kulakları eşşek kulakları” diye dile getirerek, Midas’ın sırrının tüm Dünyaya duyurur.

Yunan – Pan :

Yunan mitolojisinde küçükbaş hayvanların,çobanların ve kırların tanrısı olan Pan ismi Yunanca’daki
“yemek” fiili olan paein ile Latincedeki otlak anlamına gelen pascare’den türemiştir. Hermes ve
Callisto’nun oğulları olarak yunanlılar Arcadia dedikleri şehirde doğmuştur.

Pan, keçi ayaklı,kuyrukl ve boynuzlu olmakla beraber, yüzü ve vücudu insan bedenindeki gibidir.
Vücudunun belden aşağısı insan, aşağısıs at ya da teke biçiminde olan satyr adlı yaratıklarla birlikte
kırlarda ,ormanlarda dolaşıp orman perilerini kovalar. Bir gün Pan Su perisi Syrinks’in peşine düşer.
Tanrıça Artemis,Pan’ın elinden kurtarmak için kızı bir sazlığa dönüştürür. Yel estikçe dalgalanan sazlar
tatlı sesler çıkarır.

Pan bu sazlıktan bir kamış keserek kendine bir kaval yapar,kırlarda dolaşırken üfleyip çalar. Yunan
mitolojisine göre panflüt adı verilen üflemeli çalgı böyle ortaya çıkmıştır.

Atinanılar, Maraton savaşında Persler’i korkutup kaçırarak kendilerine yardım ettiklerine inandıkları
Pan’a taparlardı. Sonraları, Pan’ın doğaya egemen, güçlü bir tanrı olduğuna inanılırdı. Bir söylenceye
göre Hz. İsa doğduktan sonra Eski Yunan’da tüm tepeler “Pan öldü!” çığlıklarıyla yankılandı.

Pan sahip olduğu güçle insanların yüreğine büyük bir korku saldığından “panik sözcüğü” onun adından
gelir. Pan aynı zamanda becerikli bir müzisyendir. Syrinx adı verilen kamıştan kavalını çalarak, Güneş
tanrısı Apollon’un müzik yeteneğine kafa tutar. Ancak Apollon’un liri karşısında kaybeder. Kavalını
aynı zamanda perileri çağırmak için de kullanılır. Romalılar Pan’ı Faunus ya da Silvanus olarak bilirler.

Zeus’un Kronos’la olan savaşında bağırışını kullanarak titanları korkutup kaçırmışdır. Bu ise ona adının
Satürn’ün aylarından birine verilmesine neden olmuştur.
GÖKKUŞAĞI:
Kuzey - Bifrost:

Bifrost, Midgard olarak anılan dünya ile tanrıların evi olarak bilinen Asgard arasında köprü olan bir
gökkuşağıdır. Bu köprüden sadece tanrılar geçebilir. Ölümlüler ve devlerin Asgard’a ulaşması tanrı
Heimdall tarafından önlenmiştir.

Kuzey mitolojisinde Dünya, büyük bir ihtimalle türü dişbudak olan dev bir ağaç olarak tasvir edilir.
Kökleri üç ayrı ve farklı dünyaya uzanır.İlki devlerin diyarı Jotunnheim, ikincisi cennet olan Godheim
diğeri ise tanrıların yaşadığı Asgard’dır.En alt seviyede bulunan ölüler diyarı Niflheim ise yeraltındadır
ve ejderha Nidhoggr’un ağacın ölü köklerini kemirdiği yerdir.

Midgard olarak anılan yeryüzü ise ağacın üst kısmında yer alır.Bifrost, Milky Way’ile bazı alimlerin
buluştuğu yer olmuştur.

İnançlara göre , Ragnarok adı verilen büyük bir savaş esnasında tüm tanrılar ve yaşayan her ne varsa
ölür. Loki liderliğindeki canavarlar herşeyi kontrol etmek için tanrılarla savaşmışlardır.Bifrost
canavarların ağırlığına dayanamayarak paramparça olmuştur.Herşey sellerle yol olmuştur. Sonra Nasıl
olduysa Dünya suların üzerinden yükselmiş ve yaşam bir kez daha başlamıştır.

MEVSİMLER:

Navajo – Estsanatlehi :

Navajo Kızılderililerine göre , Kadının değişimi anlamına gelen Estsanatlehi ilk insan ve ilk kadını ,
kendi derisinden yarattı. O Güneş tanrısı Tsohanoai’in karısı ve ikiz olan Navajo kahramanları
Nayenezgani ve Tobadzistsini’nin annesiydi.
Onun evi Tsohanoai’in kendisiyle tanıştığı yer olan Batı’daki bir uzak ada idi. Onun kışları yaşlandığı,
ilkbaharda ise gençleştiği söylenir. Bu ilginç olay mevsimlerin değişimiyle alakalıdır.

Bununla birlikte Estsanatlehi, er geç yeraltı tanrıçası olacaktır.

Yunan – Persophone:

Persephone , Yunan mitolojisinde Yeraltı tanrısı Hades’in karısıdır. Hades Sicilya adasındaki yeşillik
bir ovada çiçek toplayan Persophone’u görmüş ve ona aşık olmuştu. Daha sonra onu kendi yeraltı
dünyasında kaçırdı.

Zeus’un kız kardeşi Demeter, Persephone’un annesidir. Persophone kaçırılınca ,annesi onu Dünyanın
her yerinde aramış ama bulamamıştı. Sonuçta kızının başına gelenleri öğrenince, onun karanlık yeraltı
krallığından serbest bırakılıp kurtulması için Zeus’tan yardım istedi.

Zeus, bu isteği onayladı. Persephone ise yeraltı dünyasında kaldığı sürece hiçbirşey yememişti.
Yalnızca Hades’in ona sunduğu nar tanelerini yemek zorundaydı.Çok üzülüyor ve ağlıyordu. Bu
durumda Zeus kararını verdi. Yılın yarısı Dünya’daki gün ışığının olduğu annesinin yanında ,yarısı da
Yeraltı Dünyasının kraliçesi olarak kocası Hades’in(Pluto) yanında geçirecekti

Annesiyle kaldığı yılın yarısı olan ilkbahar ve yaz aylarında kuşların ötüşü,ağaçların
meyvelenmesi,.çiçeklerin açması Dünya’ya hakim olur, diğer yarısı olan sonbahar ve kış aylarında ise
soğukların geldiği, kuşların kaybolduğu, çiçeklerin öldüğü bir ortam oluşurdu. Bu hikaye, mevsimlerin
yaratılışıyla da ilintilidir. Romalılar Persephone’u Latin Proserpina olarak tanımlamışladır.
RÜZGAR – YAĞMUR – FIRTINA – ŞİMŞEK :
Afrika-Shango:

Shango bir erkekti. O Yoruba insanlarının dördüncü kralıydı. O, halkına zorbalık eden krallığına bağlı
iki liderle mücadele eden birisiydi. Sonuçta , Shango bir ağaçta kendisini ipe çekmiş bir şekilde bulunan
kadar, ormanlara kaçmakta çareyi bulmuştu.. Onun ölümünden sonra, belki de Shango’nun vefakar
dosyaları tarafından düşmanlarının evinde yangınlar çıkartıldı. Bu yangınlar Shango’nun kendisi
kendisini asmadığına dair kanıt gözüyle halka yansıdı.

O cennete yükselmek yerine, ateşini yollayabileceği bir yeri tercih etmişti.Bununla birlikte Shango,
elinde baltalı,şimşekleri olan fırtına olarak betimlendi ve Onun koç sesine benzeyen şimşek gürültüsü
Yoruba insanları tarafından Shango’nun yakarışları olarak inanıldı..

Bu yüzden Yoruba halkı koçların Shango tarafından kutsanmış hayvanlar olduğunu söylerler.
Aztek - Tlaloc :

Tlaloc, Aztek mitolojisinde yağmur ve verimlilik tanrısı olarak önemli yer tutar. Tlaloc, bulutlardan
oluşmuş bir kıyafet giymiş,kafasında balıkçıl tüyünden oluşmuş taç bulunan ve yıldırımlardan yapılmış
bir çıngırak taşıyan bir tanrı olarak resmedilir. O, suda boğulanlar için yaratılan, Tlalocan adlı cennetin
de hükümdarıdır.

Çocuklar,Aztek takviminde yılın ilk ayı olan ve şu anki takvimde Şubat 12 ile Mart’ın 4’ü arasına
tekabül eden özel günlerde ,yağmur tanrısı Tlaloc’a sunmak için kurban edilirlerdi.Çocuklar, Tlaloc
tarafından kutsanmış olduğuna inanılan Mexico City vadisi içerisinde yer alan en yüksek dağların
tepesinde rahiplerin liderliğinde kurban olarak sunulurlardı. Çocuklarının Annelerinin gözyaşları,
yağmurun geleceği önceden haber verirdi.

Tlolac, Aztekliler üzerine gazabını esirgememiş bir tanrıydı. O genelde yıldızlarını kullanarak insanların
hasta olmasına neden olurdu. Söylendiğine göre dört tane birbirinden farklı sahipti. Birini boşalttığında
bitkiler için yaşam gelirdi. İkincis boşaldığında afetler gelirdi, Üçüncüsü ayazlara sebep olur,
dördüncüsü ise bütün herşeyi yok etme özelliğine sahipti.

Japon - Susanowo :

Susanowo, Japon inancı olan ve tanrıların yolu anlamına gelen Shinto’ya göre deniz ve rüzgar tanrısıydı.
Susanowo, En eski tanrı olan Izanagi’nin burnundan doğmuştu. Öfkeli ve aceleyle düşünmeden hareket
eden bir tanrıydı. Zaten Susanowo’nun anlamı “aceleci “ demektir. O, büyük hasar veren, kasıp
kavurucu rüzgarları yaratmıştı.

Kızkardeşi Güneş tanrıçası Amaterası onun bu şiddet içeren kararlarına içerlenerek kendini cennetin
içerisindeki bir mağaraya sakladı. Işık aleminin sahibi Ametarasu’nun eksikliğinde Dünya karanlığa
gömülmüştü ve şeytani ruhlar saklandıkları yerden çıkmışlardı. Sonuçta tanrıların bu işe çözüm bulmak
için gördüğü bir ayna kullanılarak , Ameterasu’yu gizlendiği mağaradan çıkarmayı başardılar ve Işık
tekrar rengini Dünyaya yaymaya devam etti.

Başka bir olay da , tanrılar Susanowo’yu, sakalını,tırnağı ve diğer sahip olduklarına göz koyan
Izumo’nun yetki alanları içerisinde olan bir yere sürgüne göndermişti. Bunun gibi bir çok tehlikeli
macera Susanowo’nun başından geçmişti. Bir keresinde canavar bir yılanı öldürüp kutsal kılıç
Kusanagi’yi bulmuştu. Bugün kılıç değerli ayna ve mücevherlerle birlikte Japon imparatorluk aile nişanı
olarak kullanılmaktadır.. Susanowo, yaşadığı bir çok maceradan sonra, annesi Izanami’yle yaşamak için
yeraltında onun yanına gitti.

Kuzey - Njord :

Njord , Kuzey mitolojisinde denizlerin ve rüzgarların tanrısıydı. O, Freyr ve Freya’nın babası ve


Vanir’in lideriydi.Njord , Aesir tanrıların evi olan Asgard’ı ziyaret etmiş ve dev kadın Skadi ile
evlenmiştir. Skadi’nin babası tanrılar tarafından öldürülmüştü.

Onun bu acılarına merhem olması için ,tanrılar ona tanrılar arasından birisini koca olarak seçmesi için
izin verdi. Fakat onun bu seçiminde sadece onların ayaklarına bakarak karar vermek zorundaydı.. O ise
güzel bakışlı olan Balder’in seçileceği düşünürken Njord’ün ayaklarını seçti.

Evlilikten sonar, Njord ile Skadi ,nerede oturacakları konusunda oldukça zor bir karar aşamasındaydı.
Ya Njord’ün yaşadığı denizde oturacaklardı ya da Skadi’nin yaşadığı devlerin yaşadığı buz gibi
Jotunnheim’in dağlarında. Onlarda 9 ay denizde, 9 ay dağlarda yaşamaya karar verdiler. Ancak ikisi de
mutsuz olduklarını gördü ve sonunda ayrı yaşamaya karar verdiler.

Kuzey - Thor :

Kuzey Mitolojsinde, Thor gök gürültüsü tanrısıdır..O, olağanüstü çekici olan Mjolnir’le şimşekler
yaratırdı. Cüceler tarafından yapılan Mjolnir(Yok edici anlamına gelir.)ne zaman Thor’un ihtiyacı olsa
sihirli bir şekilde elinde beliriverirdi. Thor, uzun boylu,kaslı,kızıl saçlı ve sakallı olarak tasvir
edilmiştir.Kuvvetini iki katına çıkaracak sihirli bir kemere sahipti.Onun en büyük düşmanı Midgard
Dünyasını çevreleyen okyansun içindeki Dünya Yılanı idi.

Eski efsanelerin bize söylediğine göre, devlerden biri olan Thrym bir gün Thor’un çekici çaldı ve
toprağın çok derinlerine sakladı. Thor’a da ancak Freya ile evlendirilmesi koşuluyla çekici geri
vereceğini söyledi. Tanrılar, uzun fikir alışverişlerinden sonra Thor’u Freya olarak kadın kılığına
sokup,kurnaz tanrı Luki’yi de onun hizmetçisi yapıp, Thyrm’e gelin olarak sunmaya karar verdiler.

Düğün günü devler Freya olarak gelin kılığına giren Thor’un birkaç öküz ve som balığı yemesiyle
sonuçlanan iştahına çok şaşırdılar. Luki ise durumu, gelinin düğün öncesi dokuz boyunca heyecandan
yemek yiyemediğini ve bunun normal olduğunu söyleyerek açıkladı. Gelinin kutsanmasını Thor’un
çekiciye yapılmasını öneren kurnaz tanrı Luki, seromoni anında Thor’un çekicini ele geçirmesi için
zemin hazırladı. Thor çekicini aldı ve Thrym’i öldürdü.

Bir başka hikaye ise Thor’un Dünya Yılan’ını araştırmasıyla ilgilidir. Yine kılık değiştirerek Dev
Hymrin ‘in balıkçı teknesine bu sefer bir balıkçı olarak katılır. Amacı Dünya yılanı’nı yok etmektir.
Thor olta yemi olarak bir öküzü kullanır. Thor, yeme gelen yılanı kuyruğundan yakalar ve kuyruğunu
çekiciyle koparır. Dünya Yılanı ise korkup okyanusların derinliklerine kaçar.

Thor , sıklıkla devlerle mücadele eden bir tanrıdır. Özellikle Hrungir olarak adlandırılan tanrıların güçlü
koruyucu unvanından gurur duymaktadır. Thor’un arkadaşı ,Thjalfi, devlerin ayakta kalması için
kendilerini korudukları kalkanlarını bir hile ile yok etmek ister. Thor yukarıdan aşağıya ani inişle
süzülecek ve devlerin taştan kafasını çekiciyle paramparça edecektir.

Thor, Kuzey mitolojisindeki en önemli tanrılardan biridir. O insanların ve tanrıların koruyucusu olarak
bilinir. Onsuz, Midgard, şeytani devlere iat olacaktır ya da sahtekara Loki’ye.

Maori - Tawhiri :

Tawhiri , Maori Mitolojisinde rüzgar tanrısıydı. Babası Gökyüzü olan Rangi ve annesi ise Dünya olan
Papa idi. Tawhiri gücünü rüzgarlardan hortumlar ve kasırgalar yaratarak kullanırdı. Otoritesini
kanıtlamak için deniz tanrısı Tangaroa’ya ve orman tanrısı Tane’e gazabını yollamıştı.

Bir keresinde Rangi ve Papa’nın kucaklaşmasını ayırmak için Papa’nın içindeki çocuklarını ona tuzak
kurdu. Her bir deneme de onları ayırmaya çalıştılar ve sonunda Tane başarılı oldu. Ayağından ve
başından onları iterek onları ayırdı. Tawhiri buna çok öfkelendi hortumlara,fırtınalara ve kasırgalara
emir vererek gazabını kardeşlerinin üzerine saldı.
Maya - Xib_Chac :

Xib Chac Maya panteizminde yağmur tanrısı olarak geçer. Oldukça yardımsever ve farklı renklerle
resmedilir. Bir çok kurban ona bu cömertliğini tekrar göstermesi için sunulur. Dini seremonilerde
Xib’Chac’I onurlandırmak için Chac adı verilen dört kişi rahibe yardım ederdi.

Nacom unvanlı bir kurbanlarının göğsünü oyduktan sonra kollarını ve bacaklarını keser ve Bu dört
yardımcı kişi kurbanların bacaklarını ve kollarını tutmaya yarardı. Kurban insanlar, kölelerden,
esirlerden, mahkumlardan ve maalesef çocuklardan seçilirdi.

Chiliam adındaki bir başka dini görevli de bu seremonilerde ön plana çıkardı. Bu kişi şaman vizyonuna
sahip, trans haline geçerek tanrılardan haber getirip, rahiplerin yorumlarını yine tanrılara iletmekle
görevli bir kişiydi.

Navajo - Tonelili :

Tonenili , Su püskürten anlamına gelir. Navajo Kızılderilileri tarafından yağmur tanrısı olarak anılır.

O insanoğullarının üzerinde bir su kabı taşıyıp onunla oynayan bir tanrı olarak betimlenmiştir. Ancak
onun bu oyunu kimseye zarar vermez O Tonelili’dir ve ilk Navajo insanını su canavarı Ticholtsodi’den
korumuştur.
Yunan-Zephyr :

Zephyr , diğer hafif rüzgarları dikkate aldığınızda Yunanlıların batı rüzgarları tanrısıydı.Soğuk kuzey
rüzgarları ise Boreas olarak anılır. Ilık batı rüzgarları ilkbaharı müjdeler. Bugün ise bu tanrının adı ışıltılı
ılık meltem esintilerine ad olmuştur.

Zephyr, Şafak tanrıçası Eos ile Astraeus’un oğluydu. Kimileri Zephyr’in karısının gökkuşağı tanrıçası
İris olduğunu söyler.

Zephyr,Gaddar Podarge’ı taşıyan ölümsüz iki at olan Xanthus ve Balius’un babasıydı.Gaddarlar


korkutucu ve açgözlü olan ve balı ve vücudu kadınınki gibi olan.,bir kuş pençesine,kanadına ve ayağına
sahip yaratıklardır.

Zephyr, bir gün Podarge şahane bir kısrak haline dönüşüp okyanusun civarında otlarken onun
cazibesine kapılmıştı. Tanrılar Zephyr’a , ünlü kahraman Achille’nin babası olan Peleus’un olduğu
düğününde iki at verdi. Achille’nin bir çok savaşına ona sadık bir şekilde yoldaşlık yapıp yardım eden
Xantus ve Balius bu şekilde oldu.

Zephyr,yakışıklı Spartan prensi Hyacinth’in ölümüne de neden olan kişi olarak bilinir. Zephyr,
Hyacinth’e aşık olur ama o sırada genç adamın Güneş Tanrısı Apollon’la da ilişkisi vardır.

Bunu kıskanan Zephyr, Hyacinth’den intikam almak için fırsat arar. Bir zaman, Apollon Hyacinth’e
nasıl disk atılacağını öğretir.Apollon’un hızla fırlattığı disk, batı rüzgarlarının tanrısı tarafından yön
değiştirilerek Hyacinth’in başına isabet eder. Hyacinth ölür ve başından akan kanlar kendi adıyla anılan
çiçeklerin meydana gelmesine sebep olur. Hyacinth çiçeği, genç Sparta prensinin okunan mektuplarında
sayfanın başında yer almıştır.
VOLKANLAR:
Hawaii-Pele :
Pele , Hawai insanlarına göre, Kilauea volkan kraterinde oturan bir ateş tanrıçasıydı.O acımasız ve gazap
dolu biriydi. Volkanları patlatıp, Hawai’nin üzerine püskürttü.Söylendiğine göre bir gün Havai’nin
batısından iki genç kabile reisine, Pele aşık oldu. Bu iki adam, holua koruyucularıydı ve çimenlik
bayırlarda kızak kullanıyorlardı.

Pele, bedenini güzel bir prenses şekline sokarak onların bu kızakla kayma işlemine katılmak istedi.
Ancak, iki genç adam onu tanıdı ve ona şiddet uygulamayı denedi. Pele ise buna karşın küplere bindi ve
gazabını Havai adasının her tarafına saldı. Bütün ada lavlar içerisindeydi. İki genç kabile reisi ise
lavlardan kaçmak için denize atladı. Ancak lavlar denizin içine kadar girdi ve onları iki taşlaşmış beden
haline getirdi.

Başka bir efsaneye göre, Domuz tanrısı Kamapua' bir gün ateş tanrısı Pele’ye kur yapmayı denedi.
Kamapua’nın yüzü ve vücudu domuz şeklinde, elleri ve ayakları ise insan gibiydi. Pele onun bu halinden
dolayı onu hor gördü. Ancak Kamapua, Pele’nin aşkını elde etmeye kararlı idi. Sonuçta ikisi de
kendisini bir savaşın içinde buldu.

Pele’nin yandaşları Kamapua’yı alevle tehdit etti. Kamapua'’nın savaşçıları ise Krater’e sis ve yağmurla
saldırdı.Sonuçta Pele teslim, Kamapua ise başarılı oldu.

YARADILIŞ :

Çin - Pan-Ku :

İlkel Çin mitolojisine göre , başlangıçta yalnızca kaos vardı. Evren ise yumurta şeklinde idi. Yumurta bir
zaman sonra kırıldı ve dev Pan-Ku iki temel element olarak gözüktü: ying ve Yang. Yang hafif ve
gökyüzü formundaydı, Ying ise ağır ve kirli olarak Dünya’nın oluşmasına sebep oldu.

İkisi arasında olan Pan-Ku, her gün 3 metre kadar büyüdü ve Dünya ile Gökyüzü arasındaki uzaklık
kadar büyüme artışı devam etti. 18.000 yıl sonar Pan-Ku öldü. Kafasından Güneş ve Ay meydana
geldi,kanından denizler ve nehirler,nefesinden rüzgarlar ve sesinden de şimşekler. Sonuçta Pan’ku nun
üzerinde yaşayan bitler de insanları oluşturdu.

Pawnee-Tirawa :

Pawnee Yerlilerine göre, Dünya, gökyüzünü taşımak için görevlendirilen yıldızları yaratan Tanrı Tirawa
tarafından yaratılmıştır. Bazı parlak yıldızlar, Dünyanın verimliliğini sağlamak için
yağmurlara,yıldızlara ve bulutlara hükmediyorlardı.
Fakat, parlak olmayan yıldızlar, parlak yıldızların bu önemli pozisyonu kıskanıyordu. Parlak olmayan
yıldızlar bir gün, parlak yıldızlara emanet edilen içi rüzgar ile dolu çuvalı buldu. İçini boşalttılar ve
Dünyaya ölümcül rüzgarlar gönderdiler. Ölüm, Dünya ile böylece tanışmış oldu.

Pawnee yerlileri ilk kadının yıldızların evlenmesinden sonra olduğuna , ilk erkeğin ise Güneş ve Ay’ın
birleşmesinden olduğuna inanırlar ve bu iki insanı kendi ataları olarak benimsemişlerdir.

Bugünde Pawnee, takımyıldızlarını birçok mitolojik hikayelerle ilişkilendirerek yıldız haritalarını


çıkarırlar ve böylece ataları her daim hatırlamış olurlar.

AY
Afrika-Mawu :

Mawu Benin Cumhuriyeti’nin Abomey Fon insanlarına göre süper yaratıcı tanrıdır. Afrika’da geceyi
getirerek havayı serinleten “Ay”ı temsil eder...batıdan doğan yaşlı ana ve getirdiği serinlikle rahatlığın
ifadesi Fon insanları için hayatın anlamıdır...

Mawu’nun “güneş”i temsil eden Liza adında bir ortağı vardır. Bu iki ortak evrensel düzenin temellerini
ortaya koyan ayrılmaz ikili olrak kabul edilmektedir. Beraber evreni yaratmışlardır. Tanrısal bir alet olan
Gu’yu dünyaya şeklini vermek için kullandılar...kozmik serpiştirici Da’dan da yararlandılar.Mawu ve
Liza ikizdirler...

Güneş ya da Ay tutulması sırasında Fon insanları Mawu ve Liza’nın aşk yaptıklarını düşünürler. Onlar
yedi ikizin ebeveynidir. Bu ikizle farklı domainlerdeki tanrılardır. Mawu bereket, neşe ve dinlenmenin
tanrısıdır, Liza ise gün, ısı ve gücün...
Aztek - Coyolxauhqui:

Coyolxauhqui Aztek mitolojisinde “Ay”ı temsil eder. Adı “Altın Çan”dır ve kardeşi olan Güneş
Tanrısı Huitzilopochtli tarafından dışlanmıştır çünkü anneleri Coatlicue’yu öldürmekten dolayı
diğer yüzlerce kızkardeşleriyle birlikte suçlanmaktadır.

Coatlicue cennetten beyaz bir ışıltı yumağının düşüp göğsüne değmesiyle Huitzilopochtli’ye
hamile kaldı. Coatlicue’nin çocukları onun bu mucizevi hamileliğiyle birlikte annelerinin
kendilerini ihmal edeceğini düşündüler. Huitzilopochtli mavi bir pelerin ile örtülü biçimde
dünyaya geldi ve Coyolxauhqui ve diğer dörtyüz yıldız kızkardeşini öldürdü...

Coatlicue bu vahşetten rahatsızdır. Bundan dolayı Huitzilopochtli Coyolxauhqui’nin başını kesti


ve “Ay”ın oluşumu için gökyüzüne fırlattı...kendisi aynı zamanda savaş tanrısı olarak ta
tanınır,ayrıca Aztek’lerin başkenti Tenochtitlan’ın baş tanrısıdır.

Çin-Heng-O:
Eski çağlarda Çinliler bir yılda on iki ay olduğu gibi on iki de “ay” olduğuna inanırlardı. Benzer şekilde
on güneş olduğuna da inanırlardı zira bir haftada Çinliler için on günden oluşmaktaydı. On iki ayın anası
on güneşin anasıyla aynıydı...

Her ayın başlangıcında on iki ayın anası, Heng-O çocuklarını en uç batı noktasında yıkardı. Sonra her bir
ay dünyanın diğer köşesine, doğuya doğru uzun yolculuğuna başlardı sırayla...ki burası güneşlerin
yolculuklarına başladığı yerdi...

Ayların sudan oluştuğu düşünülürdü. Günümüze dek gelen eski efsaneye göre Heng-o, Yi ile evlendi. Yi
Heng-o’nun kardeşini öldürdü ve diğer bir ay tanrısı oldu. Başlangıçta Heng-o Yi ile evlenmeyi istemişti
ancak sonraları ayın kocasından çalınması ile ölümsüzlüğün batı cennet topraklarından doğan
tanrısallığa geçmesiyle ayın içine gömüldüler...

Hint - Soma:

Hinduzm’e göre evrenin her köşesi tanrısallığın altını çizen bir büyüleyiciliğe sahiptir. Zaman tanrının,
şeytanın ve kahramanların mitolojik hareketlerinin kendini devamlı tekrar eden olaylarını gizler. Hindu
mitolojisinde, Soma Ay Tanrısıdır.

Soma aynı zamanda sadece tanrıların içebileceği ölümsüzlük iksirinin adıdır. Tanrı somayı içtiğinde,
ayın karardığı söylenir zira bu sırada tanrı ölümsüzlük gücünü harcamaktadır.
Japon-Tsuki-Yom :

Tsuki-Yomi eski Japon din anlayışı olan Shinto( Tanrıların Yolu anlamına gelir). Tsuki-Yomi’nın kız
kardeşi güneş tanrısı Amaterasu’dur.

Tsuki-Yomi ilk başlarda kız kardeşiyle beraber cennette yaşıyordu. Bir keresinde Amaterasu erkek
kardeşini yiyecek tanrısı Uke Mochi’ye temsilci olarak yolladı. Kutlama için Uke Mochi ağız ve
burnundan yapılmış çok güzel bir ziyafet verdi. Tsuki-Yomi budan öyle iğrendi ki onu öldürdü. Bu
vahşete kız kardeş çok kızdı ve onu bir daha görmek istemedi ve gökyüzünde farklı yerlere dağıldılar.
Bu da gün ve gecenin birbirini takip edişini anlatmaktadır.

Mamaiuran - Iae :

Iae, Brezilya’daki Xingu nehri boyunca yaşayan Amazon yerli kabilesi olan Mamaiuran’lar için ay
tanrısını temsil eder. Mamaiuran efsanesine göre tarihin başlangıcında zaman hep gecedir ve kabile halkı
vahşi hayvanların ataklarından korkar şekilde yaşamaktadır. Işık kabilenin yaşadığı bölgeye
ulaşamamaktadır çünkü kuşların kanatları gökyüzünü kaplamaktadır.

Iae ve erkek kardeşi Kuat, ışık tanrısı ve aynı zamanda kanatların kralı Urubutsin’dan biraz ışık çalmaya
karar verirler. İki kardeş saklanırlar ve kuşların yaklaşmasını beklerler. Urubutsin birşeyler yemek üzere
bunların saklandığı yere konar. Kuat hemen ayağından tutar, Urubutsin kaçmaya çalışır ancak başaramaz
ve aynı zamanda diğerleri de terkeder kendisini. Bunun üzerine iki kardeşle gün ışığını paylaşmak için
anlaşır.ışığın uzun süre yetebilmesi içinde gün ve gece oluşumu gerçekleşir. Sonuç olarak Kuat güneşle,
Iae de ayla birlikte anılır..

Maori-Rona :

Rona deniz tanrısı Tangaroa’nın kızıdır. Bir gece su buharıyla dolu kapla beraber evine çocuklarının
yanına dönerken ay birden bulutların arkasına saklanıp hiçbirşey görme imkanı vermeyecek duruma
soktu onu. Karanlıkta yürümeye devam ederken ayağı takıldı ve buna kızarak “Ay” hakkında kötü
ifadeler kullandı. “Ay” bunları duydu ve Maori insanlarının üzerine ciddi kötülükler serpti. Günümüzde
birçok insan ay ışığında kapla su taşıyan bir kadın gördüklerinde bunu kötülüğe ve yağmur yağacağına
yormaktalar...

Diğer bir Maori efsanesine göre Rona erkektir. Etrafta dolaşıp karısını aramaktadır ve bu arayışlar “Ay”
ışığında sona erer ve bu anda birbirlerini yok ederler. Bu ayın hallerinin açıklanış şeklini de
göstermektedir...
Maya-IX_Chel :

Ix Chel, the "Lady Rainbow," Maya mitolojisinde ay tanrısıdır. Mayalılar A.D.250’lerde bugunkü
Guatemala ve Meksika-Yucatan’nın olduğu yerde yaşamaktaydılar. Mayalılar kendilerine ait bir yazı
sistemine sahiptiler ki yeni yeni deşifre edilebilmiştir.

Mayalılar ayın fazlarına göre insanlara ait olan olayları değerlendirmektedir. Ay tutulması sırasında
savaştan kaçınmaktadırlar örneğin.

Ix Chel erkeksi görünümlü bir dişidir. Gökyüzü serpiştiricisi olan bir asistanı vardır ki karnında
cennetteki tüm suyu tutmaktadır. İstediği anda iklimi değiştirebilir ve yağmur ve fırtına estirebilir. Bu
ikiz ay tanrısı Itzamna’dır.

Roma - Diana :
Diana eski İtalyan ormanlık bölgelerinin tanrısıdır. Yunan kolonilerinin etkileriyle MÖ 6.yy’da Diana
Yunanlıların aynı şeyi temsil eden tanrıları Artemis ile aynı anılmaktadır. Artemis’in aynı zamanda
“Ay”ın kişiliği ve ikiz kardeşi Apollo’nun “Güneş” ile birlikte anılmasına rastlanmaktadır. Annesi ve
babası Jupiter ve Latona’dır.

Diana bakire vücudunun çok narin olduğunu ve erkeklerin gözlerinden ırak olması gerektiğini
düşünmektedir. Bir gün avcı Actaeon Diana banyodayken meraklı bakışlarla etrafında
dolanıyordu...Diana çok sinirlendi ve ona doğru kızgınlığını belli etti...bunun üzerine Acteon konuşamaz
oldu ve bundan sonra kimse Diana’nın çıplak vücudu hakkında birşey duyamadı...Acteon kendi avcı
köpekleri tarafından öldürüldü çünkü konuşamadığından dolayı köpeklerine kendisinin onların patronu
olduğunu söyleyemedi...
Sümer - Sin :

Sin, Sümer ay tanrısıydı. Sümerliler üç bin yıl önce Mezapotamya’da yaşamaktaydılar. Bugün bu
topraklar üzerinde Irak ve Kuveyt devletleri bulunmakta.

Sin soylu bir aileden gelmekteydi bunlar arasında gök tanrısı An da bulunmaktaydı. Ebeveyni hava
tanrısı Enlil ve bereket tanrısı Ninlil idi. Genç boğa, mükemmel ceylan ve çok güzel mavi kuşlarla tasvir
edilmekteydi ...

Ay tanrısı ayın farklı hallerini anlatan değişik adlarla adlandırılmaktaydı. Sin hilal halini, Nanna
dolunayı ve Asimbabbar da ilk dördün ü temsil ederdi. Sümer kralları ay ışığı altında yıkanmayı
kirlerden arınmak ve ayın saflığına ulaşmak amacıyla yaparlardı...

Yunan – Artemis :

Yunan mitolojisinde Artemis ikiz kardeşi Apollo ile beraber Delos adasında doğmuştur. Ebeveyni Zeus
ve Leto’dur. Ormanlık alanların tanrısı ve “Ay”ın kişiliğidir. Aynı zamanda “av” tanrısı olarak ta
adlandırılır... sonsuz bir gençlik ve avlanma becerisine sahip olduğuna inanılır... bakireliğin sembolüdür
ve güzel bakireler,Amazonlar ile birlikte anılır. Kendisinin ve birlikte anıldıkları bakirelik kaynaklarının
şiddete maruz bırakanları cezalandırır.

Artemis ve erkek kardeşi Apollo sert tepkiler gösterirler. Yunan efsanesine göre anneleri Leto’yu ki
Artemis ve Apollo’yu onlardan daha fazla tutmuştur, aşağılayan Niobe’nin çocuklarının çoğunu
öldürmüşlerdir.

Ay Neden Geceleri Çıkar?

Bir zamanlar, yeryüzü daha yeniyken Ay gündüzleri çıkardı. Bir gün Ay Güneşe bir baktı ve onun
kendisinden ne kadar daha büyük ve parlak olduğunu gördü ve Rüzgarı uyandırdı...

” Güneşin ışığını neresinde sakladığını bulabilirmisin?”


”evet!” dedi Rüzgar.

”teşekkür ederim. Yarın güneş battığında buluşalım” diye fısıldadı Ay

Rüzgar Güneşin bu sırrını bulmak üzere ayrıldı. Rüzgar bunu nasıl yapacaktı? Ay uykuya dalana dek
bunu düşündü....uyandıktan sonra da Rüzgar gelene dek onun hakkında endişelendi...

“İşte geldin, Rüzgar. Hakkında endişelenmeye başlamıştım.“ dedi Ay içten.

”Güneş ışığını uyumadan önce bir göğüs torbasına koyuyor” dedi Rüzgar.

”sağol Rüzgar” dedi ve duraksadı Ay ”benim için biraz ışık alabilirmisin?”diye sordu.

”evet, yapabilirim” dedi Rüzgar.

”yarın yine burda bu saatte buluşalım” diye fısıldadı Ay.

Rüzgar tekrar Güneşin evine doğru yöneldiğinde Ay yine endişelenmeye başladı.

”ya eğer yakalanırsa?”dedi Ay “yeterli olabilecek mi?”diye düşündü.

Günbatımında Rüzgar bir parça güneş ışığıyla geldi. Ay bu ışığı kendi üstüne koydu.

“birden daha parlaklaştın” diye yorum yaptı Rüzgar.

Bu prosedür birkaç ay daha devam etti. Bir gün Güneş Aya baktı ve kendisinin ışığından çalmış
olduğunun farkına vardı. Güneş Aya sordu:

“ışığımın nerede olduğunu biliyormusun?”

“hayır!”dedi derhal Ay.

Güneş bir gece uyanık kaldı ve Rüzgarı ışığını alırken gördü. Onu takip etti ve ışığı Aya verdiğini gördü.
Ay ışığı üstüne koyduğunda karşısına çıktı.

”Ay neden benim ışığımı alıyorsun!”dedi Güneş.

“çünkü sen benden daha parlaksın” dedi Ay.

Güneş Ayı ışığından soydu ve onu gündüz uyumaya ve gece çıkmaya zorunlu bıraktı. Ay hala Güneşin
ışığını çalmaya çalışıyor, geceleri ve gündüz onu geri veriyor, gün ışımadan önce...
GÖKYÜZÜ
Afrika - Olorun :

Olorun, Nijerya civarlarında yaşamış Yoruba halkı tarafından Gökyüzü tanrısı olarak kabul görmüştür.
Kelime anlamı “sahip” demektir. Ayrıca Olodumare(her şeye gücü yeten) olarak da bilinir. Yoruba
insanlarına göre Olorun dünyayı ve insanlığı yaratmıştır.

Bir zaman Dünya sularla kaplıydı. Olurun bir salyangoz kabuğu,bir tavuk bir güvercin ve biraz da
toprağa sahipti.Olorun toprağı Dünyanın bir noktasına fırlattı ve üzerine tavuğu ve güvercini koydu. İki
hayvan Dünya’ya yayıldı ve katı toprağı yarattı.
Hint - İndra :

Rig Veda’ya göre antik Hint ilahları arasında Indra tanrıların kralı olarak tanımlanmıştır. O, tüm
gökyüzüne hakim idi ve kullandığı yıldırımlarla yağmurlar yağdırırdı. Indra, bir fil üzerinde dört uzun
kolu olan bir adam olarak tasvir edilmiştir.

Indra , savaş tanrısıydı. Her savaştan önce karnından çıkan soma diye bir içeceği. Soma ilahi bir suydu.
içerdi. Söylendiğine göre bu içecek, kahramanlık gerektiren görevler için yetki verirdi. Onun bu gücü,
Dünyanın bütün sularını yutup kuraklık getiren yılan Vritra’yı yenmesine neden olmuştu.

Indra, yıldırımıyla yılanın karnını yarmış ve karnındaki suyun tekrar yaşam alanlarına dağılmasını
sağlamıştı. Yılanın öldürülmesi okyanusla karasal bölgelerin ayrılmasına ve güneşin yükselmesine
neden olmuştur. Indra, Yunan mitolojisindeki Zeus’la büyük paralellik gösterir.

Kuzey-Odin :
Odin güçlü bir tanrıydı. Babaların babası olarak da bilinir. Odin, orta yaşlı ,kıvırcık uzun saçlı ve sakallı
olarak tasvir edilmiştir. Silahı olan Gungnir adı verilen mızrak cüceler tarafından yapılmıştır.Ona
genelde Hugin(Düşünce) ve Munin(hafıza) adındaki iki kuzgun eşlik ederdi.

Susuzluğunu gidermek için Odin, gözlerinden birini su içebilsin diye Dünya ağacı Yggdrasil’e kurban
vermiştir. Gizli rune’ları(eski Germen harfleriyle yazılan iskandinav sihirli sözleri) keşfetmek için Odin
9 gün kendisini Dünya Ağacına asmıştır.

Onun özel yardımcıların ismi kadın savaşçılar Valkyrie’lerdir. Valkyrie’ler ,savaşta Valhalla için ölüp
cennete giden savaşçı erkek bedenleri alan kişilerdi.

Sekizinci ve dokuzuncu yüzyıllar civarında Gökyüzü tanrısı rolünü Tyr’den almıştır. Kardeşleri Vili ve
Ve ile Ymir’in vücudundan dünyayı yaratmıştır.

Kuzey-Tyr :

Tyr, Kuzey mitolojisinde Gökyüzü tanrısıdır. Ellerinden birisini tanrıların iyiliği için kurban etmiştir.
Tanrıların diyarı Asgard’da Fenrir adında şeytani bir kurt yaşardı.Oldukça güçlü ve büyük olan kurda
karşı sadece Tyr yaklaşmaya cesaret edebilmişti. Tanrılar, cücelerin işlediği kopması imkansız bir
zincirle kurdu bağlamayı düşünmüştüler.

Kurt zincire karşı dayanıklı çıkmıştı ve tanrılardan biri, birinin eliyle kurdun ağzına zincirle gem
vurabilmesi gerektiğini önermişti. Hayvan, kopmayan zinciri bulmak için hayal kırıklığına uğramıştı.
Tyr’de tanrıların emniyeti için elini kurda kaptırmayı göze aldı. Odin, sekizinci ve dokuzuncu
yüzyıllarda Tyr’den Gökyüzü tanrısı unvanını aldı.

Maori-Rangi :

Yeni Zelanda’daki Maori insanlarına göre Rangi, Gökyüzü Babadır ve eşi Papa Dünya Anadır.
Başlangıçta Rangi ve Papa beraberdiler. Rangi bu beraberliğin Dünyanın yaratılışını engellediğini
düşünüyordu. Denizler tanrısı Tangaroa gibi diğer ilahi çocukları, onların bu birlikteliklerinden
kaçamıyorlardı.

Tuzakçı tanrılar birkaç kez onları ayırmaya çalıştı , ta ki orman tanrısı Tane dönene kadar. O babasını
kafasıyla, annesini de ayaklarıyla itince onlar ayrıldılar. Ve onlar artık Güneş ve Ay oldular. Tane, daha
sonra yaratılan ilk kadın Hine ile evlendi.

Çocukları da ilk Polonez insanları oldu. Tane’in erkek kardeşlerinden biri olan Rüzgar tanrısı Tawhiri,
ailesinin ayrılmasını istemiyordu ve gazabını fırtına olarak Tane’in ormanlarına yollamıştı.
Mısır-Horus :

Horus , Mısır mitolojisinde sert ve kibirli biri tanrı olarak bilinir. Hava tanrısı Osiris’in ve tanrıça İsis’in
oğludur.Osiris kardeşi Seth tarafından öldürülmüş ve tahtından indirilmiştir. Gücünü korumak için Seth,
Osiris’in hiç çocuğa sahip olmaması için engellemeye çalışmış, ancak İsis hamileliğini Seth’ten
saklayarak çocuklarını korumasını bilmiştir.

Horus büyüyene kadar ,babasının intikamını almak istemiş ve bu isteğini sır gibi saklamaktadır.
Büyüyünce Horus Seth’le mücadele etmeye başlamıştır. Şiddetli bir dövüşten sonra Horus gözlerinden
birini kaybetmiş ve tanrılar araya girerek bu mücadeleye son vermişlerdir. Daha sonra yaptıkları
toplantıda Horus’u tahtın yeni sahibi olarak ilan etmiştir. Seth, Horus’a gözünü vermiştir. Fakat Osiris’in
onurlu hatırına Horus, babasının şahin gözünü kendi gözüne takmıştır ve ilahi yılan Uraeus’u yaralı
gözünün üzerine kaplamıştır. Bu olaydan sonra yılan,Mısır firavunlarının saydığı bir amblem haline
gelmiştir.

Sonuçta, Osiris’in gücü oğlu Horus’a geçmiş ve köşesine çekilip yeraltı tanrısı olarak kutsanmıştır.
Horus’un yerine yeni Mısır Kralı da Güneş tanrısı Ra olmuştur.

Mısır-Nut :
Nut , Mısır gökyüzü tanrıçasıdır. Sırtıyla gökyüzünü tutan dev bir kadın olarak tasvir edilir. Vücudu
mavidir ve yıldızlarla kaplıdır. Nut’un çocuklarından biri de Güneş’tir.

Mısır efsanelerine göre Nut, Yeryüzü tanrısı Geb’le evlidir. Ancak bu evlilik Ra’nın izni olmadan
gerçekleşmiştir. Ra , kendisinden izinsiz yapılan bu evliliğe çok kızmış, Geb ve Nut’u babaları olan hava
tanrısından ayırmıştır. Bununla birlikte Nut’un yılın hiçbir ayında çocuğu olmamasını gibi ağzır bir
cezaya çarptırmıştır.

Çok şükür ki , ilahi katip Thoth ona yardım etmek istemiş ve Ay’ı ödülü Ay ışığı olan bir oyuna davet
etmiştir. Thoth bu oyunu kazanmış ve Ay takvime beş gün daha eklemiştir. Böylece Nut, çocuk sahibi
olabilmiştir.

Navajo - Ahsonnutli :

Ahsonnutli, Navajo Kızılderililerini gökyüzü babasıdır. O cenneti,gökyüzünü ve Dünyayı yaratmıştır.


Dünyanın dört bir yanı ve önemli yerleri bir devin kontrolündedir. Her bir yön bir renkle
sembolleştirilmiştir. Doğu beyazla,Güney maviyle,Batı sarıyla siyah kuzeyle sembolleştirilmiştir.

Bu renkler şamanlar ya da seremonilerde ilahiler söyleyen kişiler tarafından kumlara çok güzel bir
şekilde resmedilmiştir. Navajo Kızılderilileri her bir yönün farklı rüzgarlarla bulutları etkilediğini
düşünür.

Bulutlar ise dört köşenin her birinde beyaz kuğuların kanatlarının hareketi olarak tanımlanmıştır.
Roma - Jupiter :

Roma mitolojisinde Jüpiter(Yunan mitolojisinde Zeus) cennetin,Dünyanın ve tüm Olympos tanrılarının


kralıydı.Ayrıca adalet tanrısıydı. Onun tanrıların kralı olma unvanı, Saturn(Cronos)’ü ve Titanları
devirdikten sonra ortaya çıkmıştır. Saturn’ü devirdikten sonra tanrılar kurulu tarafından Jüpiter,
Cennetin,Dünya’nın ve tüm tanrıların efendisi olarak seçilmiştir. O, Neptune’e denizlerin egemenliğini
Pluto’ya da yeraltı dünyasının hakimiyetini vermiştir. Karısının ismi Juno’dur(Hera). Oldukça çapkın bir
tanrı olan Jüpiter’in maceralarından olsa gerek, Juno diğer kadınları ve tanrıçaları çok kıskanan bir
kişilik sergiler.
Sümer - An :

An, Sümer gökyüzü tanrısı olarak cenneti sembolize ediyordu. An’ın kelime anlamı “gökyüzü
demektir.”

An, bir boğa bağırışına benzer şimşeklere sahipti. Karısı Ki, Dünya’yı temsil ederdi. Onların birlikteliği
ağaçları ve diğer bitkileri yaratmıştı.

An tanrılar meclisinin başkanıydı. Bu meclis adaletin uygulandığı, kötülük yapan tanrıların ve


ölümlülerin cezalandırıldığı yerdi. Sümerliler, An’ın dinsel törenlerde Sümer kralını seçeceğine inanırdı.
Tanrılar, Enlil’in tapınağının avlusunda buluşurlardı.

Yunan-Zeus :
Yunan Mitolojisinde tanrı ve tanrıçaların koruyucusu ve yöneticisi olarak tapılan bir tanrıydı Zeus.
Romalılar’ın da Jüpiter adlı benzer bir tanrıları vardı ve Zeus’la ilgili olarak anlatılan öykülerin pek çoğu
Jüpiter’e mal edilmiştir.

Zeus, sakallı,yakışıklı,tanrılara ve insanlara adalet dağıtan bir tanrıya yakışır biçimde gülü bir erkek
olarak betimlendi. Sağ elinde tuttuğu yıldırımla insanları cezalandırırdı. Güçlü kanatları olan kartal onun
habercisi, dağlar ve ormanlar Zeus’un kutsadığı yerlerdi.

Efsaneye göre Zeus aslında evrenin ilk kralı olan zaman tanrısı Kronos’u tahtından indirerek yüce tanrı
olur. Kronos günün birinde kendi çocuklarından birinin tahtan indireceğini bildiğinden, bunu önlemek
için çocuklarını doğar doğmaz yutmaktadır. Oysa Zeus annesi tarafından kurtarılır ve bir mağarada
büyültülür. Sonunda öylesine güçlenir ki, Kronos’u yuttuğu çocukları öksürerek çıkarmak zorunda
bırakır. Çocuklar birleşerek babaları Kronos’u yendikten sonra dünyayı kendileri yönetmeye başlarlar.
Zeus gökleri, Poseidon denizi, Hades de yeraltındaki ölüler dünyasını yönetir. Tanrılar önce insanlara
dostça davranırlar. Oysa insanlar kötüleşmeye ve onlara isyan etmeye başlayınca Zeus onları bir tufanla
yok etmeye karar verir. Ne varki Deualion ve Pyrrha adında bir kadın ile erkek, Parnassos Dağı’nın
tepesine sığınarak kurtulur. Zeus da onlardan yeni bir insan ırkı yaratır.

Zeus, önce Metis adındaki bir tanrıçayla, sonra da Hera adında başka bir tanrıçayla evlenir. Biri savaş
tanrısı Ares’tir.Çocukları arasında Güneş tanrısı Apollon,doğa tanrıçası Artemis, babasının kafasından
bir şimşek gibi fırlayarak doğan akıl tanrıçası Athena vardır. Tanrı olmayan oğullarının en ünlüsü
Herakles’tir.

YILDIZLAR

Aztek - Tianguiztli :
Pleiades, Aztekler tarafından “pazaryeri” anlamına gelen Tianquiztli olarak bilinir.Pleiades ,Aztekler’de
beşinci önemli nokta olarak gözükür.Aztekler, gökyüzünü, yıldızları, gezegen hareketlerini çok ince
ölçümlerle gözlemlerdiler. Zaman, Azteklerde güneşin ve yıldızların hareketlerine göre belirlenirdi.

Takvimleri 52 yıllık dönemlerden oluşmaktaydı. Her bir dönemin dönemden sonra, Güneş’in tekrar
doğumu ve kozmos’un hareketi için dini törenler düzenlerdiler. Aztekler, şeytani ruhların Dünya’dan
uzaklaştırılması için tanrılara insan kurban ederlerdi. Tören sırasında rahipler Pleiades’in gece
yarısındaki pozisyonlarını endişeyle takip ederlerdi.

Pleiades’in(Tianquiztli) yörüngesi, kozmosun hareketinin ve dünyanın sonunun gelip gelmediğini onlara


anlatırdı..Başka bir elli iki yıllık yaşam korunurdu. Özel zamanlarda, Aztek rahipleri, tanrıya adadıkları
kurbanın yarılan göğsü üzerinde ufak bir ateş yakarlar, aynı ateş sonra Güneş tanrısı Huitzilopochtli’nin
tapınağına ve Aztek halkının evlerine taşınırdı.

Çin-Samanyolu :

Çinliler, dokumacı bir Prensesle onun inek sürüsüne sahip çobanla olan aşkını bu takım yıldızı için
çocuklarına anlatırlar. Chih Nu(Vega) , Güneş tanrısının kızıdır.Çok becerikli bir dokumacı ustası olan
kız, mükemmel desenler çıkartarak örtüleri, halıları işler.Güneşli bir yaz günü sarayın penceresinden
dışarı doğru baktığında, babasının emrinde olan bir çobanın Samanyolu’ndaki nehrin kıyısındaki bir
merada inekleri otlattığını görür. Göz göze geldikleri an birbirlerine aşık olmuşlardır. Güneş tanrısı,
kızını ileride üzüleceğini mi yoksa mutlu bir hayat mı geçireceğini bilmek için ikisini de takibe alır ,
özellikle de çoban Ch’ien Niu’yu(Altair) Çoban, çok dürüst bir işçidir ve Güneş tanrısının sürüsünü
uzaklara götürüp tekrar getirerek kralın kaygı duymayacağı bir biçimde bakar.

Chih Nu , yıldızların ışığıyla parıldayan bir elbise dokumaktadır o sıralar. Çobanla birlikte çok
mutludurlar ve birbirlerine içten bağlanmışlardır. Dolayısıyla ikisi de yaptıkları işi unutur olmuşlardır.
Dokuma tezgahı tozlanmış, üzeri örümcekler ağlarıyla kaplanmış iken, sığırlarda cennet gibi
çayırlardan uzak başıboş dolaşmaktadırlar.

Güneş tanrısı,devamlı ikisini uyarmaktadır ve her seferinde de işlerin yapılmadığını görmektedir. Bu


Güneş tanrısını sinirlendirir ve birkaç defa daha uyardıktan sonra, kızının kocasını Samanyolu’nun
diğer tarafına hayvanlara bakması için sürgüne yollar. Çoban Ch'ien Niu, Samanyolu’nun bu tarafına
geçmek için tek yol olan T’ien-tsin adındaki nehir geçidi geçtiği zaman, Güneş tanrısı duvarlarla geçidi
kapatır ve bir bekçiyi de oradan ne kızının öbür tarafa ne de çobanın bu tarafa geçirmemesi için uyarır.
Chih Nu babasına yalvarır ama bunun bir yararı olmaz. Sonunda kız, saksağanlara kendilerine
merhamet etmesi için yalvarır. Saksağanlar da yılda bir kez yedinci ayın yedinci gününde aşıklara
yardım etmeyi kabul ederler. Bu günde, Çin’deki tüm saksağanlar Samanyolu’na uçarlar ve kanatlarını
yan yana getirerek o nehir yolu üzerinde aşıkların birbirini görmesi için köprü oluştururlar.Aşıklarda o
günü bir sonraki güne kadar beraber geçirirler. Bu günde yumuşak yağmurlarla başlar, akşam
olduğunda ise bir sağanağa dönüşür. Çift gününü birlikte geçirdikten sonra saksağanlar tekrar
bulundukları yere dönerler.

Ertesi gün olduğunda insanlar saksağanları toprağın üzerinde görürler ve çok mutlu olurlar. Derler ki:
“Bak, aşıklar birbirine kavuşmuşlar. Üzerlerinde yürürken, tüylerini aşındırmışlar.”

Eğer tüyler aşınmamışsa kötü havanın onları Samanyolu’nda köprü kurmalarına izin vermediğini
anlarlar.

Çocuklara ise yedinci ayın yedinci gününde yeryüzünce saksağan görürlerse onları taş fırlatarak, aşıklar
için yapmaları gereken görevi hatırlatmaları gerektiği öğütlenir.

Hint - Krttiaka :

Mahabharata’ya göre Büyük Ayı, yedi bilge olan bilinen Rishi’leri temsil eder.Yedi bilge, Güneş’in
yükselmesinden ve parıldamasından oluşur. Yedi bilge Krttika denen yedi kızkardeşle mutlu bir evlilik
sürerler. Onlar gökyüzünün astronomik anlamda kuzey bölgesinde yaşarlar.

Fakat bir gün, ateş tanrısı Agni, yedi rishi’nin sunduğu kurbanın alevleri içerisinden ortaya çıkar ve
hemen orada yedi Krttika’ya aşık olur. Umutsuz aşkını unutmayı denemek için ormanda gezintiye
çıkar. Orada Zata Tauri yıldızı olan Svaha ile tanışır. Shava, Agni’ye orada aşık olur.

Agni’nin aşkını fethetmek için Svaha yedi Krttika’dan altısının kılığına girer. Ve 6 kere kendisinin yedi
Rishi’nin karılarının çekiciliğine kaptıran Agni’yle aşk yapar. Svaha, yalnızca Krttika’ların altısının
taklidini yapmıştır, çünkü yedincisi olan Arundhati kocasına aşırı derecede bağlıdır. Svaha ,Skanda
adında bir çocuk doğurur. Ve bu çocuğun doğmasıyla birlikte, altı Rishi’nin karılarının onun annesi olup
olmadığına dair dedikodular yayılır.Altı Rishi , karısını boşar. Yalnızca Arundhati, bir yıldız olan kocası
Alcor’la beraber kalır. Diğer altı Krttika ise gider ve Pleiades olurlar.

Hint – Svaha :

Hint mitolojisine göre, Svaha, Taurus takım yıldızının boynuz kısmında bulunan , Zeta Tauri yıldızı
olarak tasvir edilir. Svaha, ateş tanrısı Agni’ye karşı büyük bir şak beslemektedir.

Yedi bilge olarak bilinen Rishi’ler Krttika denen yedi kızkardeşle mutlu bir evlilik sürerler. Onlar
gökyüzünün astronomik anlamda kuzey bölgesinde yaşarlar.

Fakat bir gün, ateş tanrısı Agni, yedi rishi’nin sunduğu kurbanın alevleri içerisinden ortaya çıkar ve
hemen orada yedi Krttika’ya aşık olur. Umutsuz aşkını unutmayı denemek için ormanda gezintiye
çıkar. Orada Zata Tauri yıldızı olan Svaha ile tanışır. Shava, Agni’ye orada aşık olur.

Agni’nin aşkını fethetmek için Svaha yedi Krttika’dan altısının kılığına girer. Ve 6 kere kendisinin yedi
Rishi’nin karılarının çekiciliğine kaptıran Agni’yle aşk yapar. Svaha, yalnızca Krttika’ların altısının
taklidini yapmıştır, çünkü yedincisi olan Arundhati kocasına aşırı derecede bağlıdır. Svaha ,Skanda
adında bir çocuk doğurur. Ve bu çocuğun doğmasıyla birlikte, altı Rishi’nin karılarının onun annesi olup
olmadığına dair dedikodular yayılır.Altı Rishi , karısını boşar. Yalnızca Arundhati, bir yıldız olan kocası
Alcor’la beraber kalır. Diğer altı Krttika ise gider ve Pleiades olurlar.
Maya - Samanyolu :

Mayalar, Samanyolu’nu ruhların yeraltı dünyasında yaptığı mistik yolculuk boyunca kullandıkları yol
olarak düşünürler. Samanyolu , Güneş’in, Ay’ın, gezegenlerin ve arkasından yıldızlara karşı, Scorpio
takımyıldızının çizdiği yörünge boyunca hareketleri için bir geçit niteliği taşır.

Bu yörünge, iki kafalı bir gökyüzü yılanı tarafından astronomik uyarılarla dolu işaret olarak tasvir edilir.
Mayalar, yıldızlardan cennete giden yolda , yaratılış hikayelerini takip ederek hareket ederler.

Mayalar, yaratılış anı ve mısır sapının büyümesinin, geceleyin gökyüzünde dikey bir uzun çizgi
boyunca seyreden görüntüsüyle Samanyolu’nun bir anlamı olduğuna inanırlar.

Navajo-Coyote :

Navajo mitolojisinde göre, Samanyolu, haylaz tanrı Coyote’in bir yaramazlığı sonucu olmuştur. Dünya
yaratıldığında Kutsal Halk, Zenci Tanrı’nın toplamış, Zenci Tanrı’da onlardan mevsimlerin düzeniyle
uyumlu olacak şekilde gökyüzüne yerleştirilmesini istemiştir.,Fakat Coyote, bu ağır yaratılış sürecinden
sıkılmış ve kızgınlıkla Ma’iio adı verilen bir kızıl yıldızı seçmiştir.Onu kendisini sembolize etmesi için
güneye yerleştirmiştir.Ma’iio’ da ,Coyote’nın yapacağı işi yapar ve ona her koyduğu yıldızın ismini
Coyote’e bildirmekle görevlendirilir. Bu yüzden ismi “gezinen biri” anlamına gelir.

Bu yıldız , sadece yıl boyunca kısa bir süre göründüğü için tam bir şekilde bilgi veremez. Bunun üzerine
,Coyote henüz yerleştirilmemiş içi yıldızlarla dolu olan çantayı alır ve başının üstünden yukarı doğru
fırlatır. Böylece Samanyolu oluşmuştur. Bu yüzden Samanyolu’nun yıldızlarının, henüz
yerleştirilmedikleri için ad da verilmediğinden isimleri yoktur

Coyote, üç kağıtçı birisidir ve genelde ne isterse onu yapar. Bir hikayeye göre, Coyote, bir kahraman
kılığına girerek cilveli bir role bürünür. Kılığına girdiği kahramanın evine giderek, onun karısıyla yatar.
Coyote, çok kötü kokan birisidir. Kadın, annesini ziyaret ettiğinde ,annes, kadının üzerinde Coyote’un
kokusunu duyar ve o an Coyote’un kendileri kandırdığını anlarlar.

Başka bir hikayeye göre, Coyote, çok güzel bir genç kıza aşık olur ve onla evlenmek için Gray Big Ye’i
adındaki bir devi öldürür. Sonradan kadın Coyote’u öldürmek için girişimde bulunur fakat her seferinde
Coyote hayati organları saklamasını bildiği için tekrar döner. Sonunda kadın onla evlenir.

Başka bir hikayede de ,karısının erkek kardeşlerini avlanırken bir çakal öldürürler.Coyote’un karısı bir
ayıya dönüşerek kardeşlerinden birisi hariç hepsini öldürür. Son kalan erkek kardeş ise kızkardeşini
öldürür. Bu hikaye, neden ayıların dişi çakallara karşıt duygular beslediğini açıklar.

Navajo - Flintboys :

The Flint Boys(Çakmaktaşı Çocukları), Navajo yerlilerinin Pleiades için kullandıkları bir isimdir.
Navajo mitolojisine göre, Dünya ile gökyüzü birbirinden ayrıldıktan sonra. Zenci Tanrı’nın ayak
bileklerinden yıldız kümesi oluşmuştur. Halk, bu yıldızların anlamının ne olduğunu sormuştur.

Zenci Tanrı, ayağını birkaç kez yere vurmuş, her seferinde Flint Boys, bir üste sıçramışlardır. İlkinde
dizine,ikincisinde kalçasına, üçüncüsünde omzuna ve sonuncusunda da kendilerinin ebediyen
kalabilecekleri en uygun yer olan alında kendilerini bulmuşlardır.

Bu olay, herkese Zenci Tanrı’nın gökyüzünün hareketlerinden sorumlu olduğunu açıklar. Biz de
günümüzde Flint Boys’u(Pleiades) sonbahar ve kışın gökyüzünde görebiliriz.

Bu hikayenin orijinali Ayıdan Kaçan Genç Kız, hikayesidir. Bir ayı, oyun oynayan genç kızlara saldırır
ve biri hariç tüm çocukları öldürür. Kardeşlerden birisi kaçmayı başarmıştır ve avlananlarla birlikte
Pleiades olarak anılmıştır.
Pawnee-Tirawa :

Pawnee yerlileri göre , dünyanın yaratıcısı tanrı Tirawa, gökyüzünü tutmak için yıldızları tayin etmiştir.
Bazı parlak yıldızlar, yeryüzünün verimliği için rüzgarları, yağmurları ve bulutların sorumluluğunu
almıştı.

Bunun üzerine Parlak olmayan yıldızlar ise, parlak yıldızların görevlerini kıskanmışlardı. Daha sonra
için parlak olmayan yıldızlar ,parlak yıldızlara emanet edilen, içi fırtınalarla dolu çuvalı buldular ve
yeryüzüne ölümcül fırtınalar gönderdiler. Böylece Dünya’ya ölüm hakim olmuştu.

Pawnee yerlilerine göre, ilk kadın yıldızların evliliğinden olmuştu , ilk erkek ise Güneş ve Ay’dan. Bu
çift, Pawnee yerlilerinin ilk atası oluyordu. Bugün, Pawnee, hala, birçok takım yıldızla ilişkilendirilmiş
mitolojik hikayelerine göre yıldız haritaları kullanmaktadır.

Yunan-Hyades :

Eski Yunanlılara göre , Hyades, Pleione ve Atlas’ın kızlarıydı., Hyades , Hesperides ve Pleiades’in
kızkardeşleridir.Onlar erkek kardeşleri Hyas’a çok bağlıydılar. Bir gün Hyas, bir aslan tarafından
öldürüldü. Hyades, bunun keder verici durumun üstesinden gelemedi ve kızkardeşler intihar etti. Zeus da
onları Taurus takım yıldızının içerisinde bir küme yıldızına dönüştürdü.

Hyades’lerden biri olan Aldebaran, Boğa’nın en parlak yıldızını oluşturur. Diğerleri ise boğanın burnu
ve boynuzu olarak V şeklinde bir pozisyon arzeder. Hyades’ler yağmurlu mevsimlerde gözükürlerdi. Bu
durum, onların sonbahar rüzgalarının ve ilkbahara yağmurlarının habercisi olarak görünmesine neden
olmuştur. İsimlerinin anlamı Yunanca’da “yağmurun yağması” anlamına gelir. Yağmurlar, erkek
kardeşleri Hyas’ın acısı nedeniyle dökülen gözyaşlarını temsil eder.

Bu mitin başka bir versiyonuna göre, Zeus’un oğlu tanrı Dionysus’a dadılık etmeleri nedeniyle Hyades’i
bir yıldız kümesine dönüştürerek onları ödüllendirmiştir. Dionysus, Zeus’la Semele’nin gizli aşkları
sonucu doğan çocuklarıdır. Zeus, kıskanç karısı Hera’dan onu saklamak için oğlunu Libya’daki adını
bir peri kızından alan Nysa Dağı’ndaki bir mağarada büyütmesi için Hyades’e emanet etmiştir. Dionysus
orada şarabı keşfeder. Yaptıklarına ödül olarak da Zeus, Hyades’i görüntüsünü cennette yıldız kümesi
olarak yerleştirir.
Yunan - Pleiades :

Yunan mitolojisine göre , Pleiades, yedi kız kardeşten oluşmaktadır. İsimleri, Maia, Electra,
Alcyone,Taygete,Asterope, Celaeno ve Merope’tur. Anneleri, Titan Atlas, ve Oceanid Pleione’dur. Bir
gün Pleiades ve anneleri yolculuk ederlerken, dev avcısı Orion’la karşılaşırlar.

Orion genç kadınlara aşık olur ve onları takip eder. Yıllarca süren takipten sonra, Zeus,kaçmalarına
yardım etmek için onları bir kumruya dönüştürür ve onlar da gökyüzüne uçarak Taurus takımyıldızının
yıldızları olarak kümelenirler.

Bir teleskop olmadan sadece altı yıldız görünebilir. Eski Yunanlılara göre bunun açıklaması birkaç farklı
hikayede geçer. Bir hikayeye göre Merope hariç ,Pleiadeslerin hepsi tanrılarla arkadaşlık etmek
istemektedir. Çünkü Merope, bir ölümlü olan kocası Sisyphus’tan dolayı utanmaktadır.

Bir başka mite göre, Pleiad Electra, yalnızken Troy şehri yok olur ve kız kardeşlerini bulamayınca
umutsuzluğa kapılarak bir kuyruklu yıldıza dönüşür. Bu efsaneler bize, M.Ö 2000 yıllarında bile ,
Pleiades yıldız grubunun bilimsel olarak gözlemlendiğini ispatlıyor.
TAKIMYILDIZLARI
Alman-Pisces:

Bir Alman hikayesinde zenginlik verme gücüne sahip balıkla hırsla ve ahlak arasında gidip gelen
insanların ilişkisine rastlanır. Hikayede, Antenteh ve karısı çok fakir bir halde, denizdeki bir kulübede
yaşamaktadır. Derme çatma kulübesinde yalnızca bir küvet bulunmaktadır. Küveti kaz ve kuğuların
tüyleriyle doldururlar ve içine girerek huzurla dinlenebilmektedirler.
Bir gün Antenteh, ağına takılan bir balığı yakalar ve sonra tekrar onu denize geri atmaya karar verir. Bu
sırada Antenteh’in şaşkın bakışları arasında balık onla konuşur. Kendisinin büyülenmiş bir prens
olduğunu ve Antenteh’e kendisinden herhangi bir isteği olup olmadığını sorar. Fakat Antenteh basit
istekleri olan, ince ruhlu ve onurlu bir şekilde yaşamak isteyen birisidir ve hiçbirşey istemez.

Daha sonra karısı bu hikayeyi duyduğunda kocasına çok kızar. Nasıl olur da bu fırsatı tepmiştir
Antenteh? Antenteh’in başının etini yiyerek onun tekrar kıyıya dönüp balığı bulmasını söyler.Antenteh,
karısını mahçup etmemek için balıktan mobilyalı bir ev isteğini iletir. Balıkta her şeyi bırakıp
kulübesiden ayrılmasını çünkü onların artık mükemmel bir eve sahip olduğunu söyler. Döndüğünde
büyük bir eve sahip olduğunu gören Antenteh için sorunlar daha yeni başlamıştır. Karısı hırslı birisidir
ve şimdi de sarayı olan bir kraliçe olmayı istemektedir. Buna da evet diyen balık, durumdan pek hoşnut
değildir. Durumundan memnun olmayan biri daha vardır o da Antenteh’in karısıdır. Şimdi de bir tanrıça
olmayı istemektedir.Bu da her şeyin sonu olur. Balık küplere binmiştir ve güçlü kuyruğuyla yaptığı her
şeye fiske atar ve Antenteh ve karısı tekrar eski yaşadıkları tüylerle kaplı küvetleriyle kulübelerine sahip
olarak dönerler.. Bütün bunlar da onlara her türlü zenginlikte olsalar bile asla bir tanrı olmaya cüret
etmemeleri gerektiğini söylerler.

Hint - Rishi :

Mahabharata’ya göre Büyük Ayı, yedi bilge olan bilinen Rishi’leri temsil eder.Yedi bilge, Güneş’in
yükselmesinden ve parıldamasından oluşur. Yedi bilge Krttika denen yedi kızkardeşle mutlu bir evlilik
sürerler. Onlar gökyüzünün astronomik anlamda kuzey bölgesinde yaşarlar.

Fakat bir gün, ateş tanrısı Agni, yedi rishi’nin sunduğu kurbanın alevleri içerisinden ortaya çıkar ve
hemen orada yedi Krttika’ya aşık olur. Umutsuz aşkını unutmayı denemek için ormanda gezintiye
çıkar. Orada Zata Tauri yıldızı olan Svaha ile tanışır. Shava, Agni’ye orada aşık olur.

Agni’nin aşkını fethetmek için Svaha yedi Krttika’dan altısının kılığına girer. Ve 6 kere kendisinin yedi
Rishi’nin karılarının çekiciliğine kaptıran Agni’yle aşk yapar. Svaha, yalnızca Krttika’ların altısının
taklidini yapmıştır, çünkü yedincisi olan Arundhati kocasına aşırı derecede bağlıdır. Svaha ,Skanda
adında bir çocuk doğurur. Ve bu çocuğun doğmasıyla birlikte, altı Rishi’nin karılarının onun annesi olup
olmadığına dair dedikodular yayılır.Altı Rishi , karısını boşar. Yalnızca Arundhati, bir yıldız olan kocası
Alcor’la beraber kalır. Diğer altı Krttika ise gider ve Pleiades olurlar.
Lakota – El Takımyıldızı :

Lakota insanlarına göre El Takımyıldızı , büyük Lakota şefinin elleri olarak Orion’un altındaki yarısında
yerini alır. Orion kuşağında , Şef’in bilekleri,başparmağını ve kılıcını, Rigel işaret parmağını ve Beta
Eridani’de serçe parmağını oluşturur.

Bu hikayenin takımyıldızıyla ilişkisi, tanrıların Lakota şefini bencilliği yüzünden cezalandırmak için
Yıldırım halkı tarafından kollarının kopartılması ile ilgilidir. Babasına yardım etmek isteyen ,şefin kızı
her kim babasının kollarını tekrar geri getirirse onunla evleneceğini etrafa haber salar.Bir adam ,
Dünya’dan yıldızlara kadar yapacağı uzun yolculuğa çıkmayı kabul eder.

Fallen Star adındaki, ,ölümlü bir anne ve ilahi bir babadan olma genç savaşçı, şefin kayıp kollarıyla geri
döner ve şefin güzel kızıyla evlenir. Şefin kollarının geri dönmesi ise tanrılarla insanlara yardım eden
genç jenerasyonun ahengini sembolize eder. Ve bu da gökyüzüne bunu hatırlatmak için taşınmıştır.

Mısır-Coma Berenices :

“Berenice’nin Saçı” anlamına gelen bu takımyıldızı, M.Ö. 240 yılında bir aslanın çok güzel
kuyruğu manasında kullanılmıştır. Aslanın özelliği kuyruğuyla ortalığı yağmalamaktadır.
Astronom rahipler de Leo’nun bu kuyruğunu baltayla keserek soruna çözüm bulmuşlar ve
gökyüzündeki yeni buldukları Coma Berenices takımyıldızını bu şekilde adlandırmışlardır.
Eski Mısır’daki bir hikayeye göre M.Ö. 3. yy’ da yaşamış olan Mısır kraliçesi Berenice’nin
kocası savaşa gider ve bu karısını çok üzer. Eğer savaştan sağ salim dönerse tanrılara
hayranlık verici saçlarını kurban edeceğine dair adak adar.

Kocası savaştan döner ve sözüne sadık kalarak saçlarını kesip tanrılara kurban sunulan
tapınağa koyar.

Berenice'’nin kocası ise karısının saçlarını çok beğenmektedir ve onları tekrar görmek ister
ve tapınağı ziyaret eder. Tapınak koruyucularıyla karşılanıp durumu anlatırken birden saçlar
yok olur. Çünkü, Tanrılar Berenice’’nin saçlarını çok beğenmişler ve bütün kralların
görebilmesi için saçları gökyüzüne yükseltmişlerdir.

Navajo-Ursa-Major :

Navajo mitolojisine göre, Ursa Major yani Büyük ayı kökenini “Ayıdan kaçan genç kız” hikayesinden
alır. Hikayeye göre bir genç kız, kocası olmak için bir ayıyı kabul eder. Onun küçük kız kardeşleri
babasına bu durumu anlatır. Yaşlı olanı ayının pençesine ait eti kullanır ve bir ayıya dönüşür. Daha
sonra ortalığı kasıp kavuran biri halini alır ve birkaç insanı da öldürür.

Küçük kız kardeş ve yedi erkek kardeş, kardeşlerinin tekrar dönüşmesi için teşebbüs ederler. Ayı tekrar
kız şeklini alır ve erkek kardeşlerden birisi hariç hepsini öldürür. En genç olan erkek kardeş, bir şekilde
diğerlerini tekrar yaşama döndürür.

Yedi erkek kardeş, gökyüzüne uçarlar ve Ursa Major olurlar


Polonya-Scutum :

Scutum, kalkan şeklinde Samanyolu’nun kuzeyinde Sagittarius’un olduğu yerde Polonyalı astronom
Johannes Hevelius tarafından keşfedilmiş küçük takımyıldızlarından biridir.

Takımyıldızına bu ismi vermesinin sebebi ise Polonya kralı olan 1683’de Jan Sobieski döneminde
yaşanan Türklerin yaptığı Viyana kuşatmasında, ülkesini savunan ve Türkleri püskürten parlak ve
başarılı bir komutan olarak bilinen Scutum Sobieskii’nin Polonyalılar için önemidir.

Roma - Libra :
Romalılar Libra’yı Zodyak takımyıldızında çok önemli bir yer vermişlerdir. Terazi anlamında olan libra,
Julius Caesar tarafından tutulan “Adalet terazisi”ni temsil ederdi. Sonraları terazi adalet tanrıçası
Virgo’ya mal edildi. Romalılar, dörtbin yıl önce zodyak’ın başlangıç zamanında, Güneş,sonbahar
ekinoksunda(Eylül 21) Libra denen bu yıldız takımından geçmesinden itibaren, adalet istemişlerdir.

Libra’nın yıldızları Pluto’nun altın at arabasından gelir. Hikaye, Yunan mitolojisinden alınan Pluto’nun
Persephone’u kendisiyle evlenmesi için kaçırma hikayesidir.Hades, Zeus’la Poseidon’un kardeşidir ve
yer altı dünyasını yönetmektedir.İsimi tanrı ve tanrıçalar tarafından tehlikeyle ve tedbirsizlikle anılır.

Altın at arabasını dört tane çok hızlı giden siyah at çekmektedir. Yeraltı dünyasında arabasıyla güzel bir
periyi ayartmak için düzenli olarak onu ziyaret eder ve onun kendisinin en son ilişkisi olmasını
istemektedir. Ta ki Zeus’la Demeter’in kızı Persephone’u görene kadar. Onu Tartarus’dan geri alarak,
kendi derin dünyasına ebediyen hapseder.

Hades’in yeraltı dünyasında, bir çok mineral zenginliğine sahiptir,ancak onun en önem verdiği şey,
Cyclop’ların hediyesi olan kendisini görünmez yapmaya yarayan bir miğferdir.

Zeus’un kızkardeşi tarım tanrıçası Demeter , Hades gibi çok önemli bir ilahi varlıktır Hades,
Persephone’un güzelliğine aşık olmuş ve onun kendisinin olmasını istediği için zorla kendi krallığına
götürmüş ve onu da Yeraltı dünyasının kraliçesi yapmıştır.

Demeter, kayıp kızı için yas tutmaktadır ve diğer tanrılardan bu konuda yardım ister. Theseus ve
Peiritheus bu çağrıya kulak verirler ve Hades’in ülkesine inerek Persephone’u ararlar. Ancak başarılı
olamazlar.Çünkü Hades tarafından esir alınırlar. Bunun üzerine Heracles, onları kurtarmak için
yollanır.O sadece Theseus’u geri getirebilir Peiritheus ise ebediyen Hades’in ininde kalmak için
mahkum edilmiştir.

Demeter,kardeşinin alıkonulmasından çok endişelidir ve bu nedenle tanrılık görevlerini ihmal ettiği için
tohumlar filizlenememektedir. Yeryüzünde büyük bir kuraklık baş gösterir. Zeus ise bu kuraklığın böyle
gitmesi halinde gelecekte kendi kararlarının bir anlamı olamayacağını düşünür ve çok sıkılır.
Sonunda , Demeter’in duygularını anladığından bir süreliğine onun yerine vekalet eder ancak onun kadar
iyi görevini yapmadığı için sorun çözülmemiş sayılır. En sonunda kardeşi Hades’i Persephone’u
bırakması için ikna yoluna gider ve yeraltı tanrısının onu bırakması halinde tekrar yeryüzünün yeşil bir
görünüm alacağını çünkü Demeter’in görevini yapamadığını söyler. Ve Persophone’un yılından yarısı
kocası Hades’le diğer yarısını da annesiyle yeryüzünde geçirmesi konusunda anlaşmaya varırlar.
Böylece Persephone’un annesiyle geçirdiği dönem ilkbaharın başlangıcını,kocasıyla geirdiği dönem ise
dondurucu soğukların geldiği dönemi temsil eder.

Roma ve Yunanlılarda Libra bu hikayedeki gibi anılırken, Mısırlılar’da Libra’yı bir terazi olarak
düşünmüşler ve öldükten sonra kalplerinin konulup tartılacağı Adalet Terazisi olarak görmüşlerdir.
Çinlilerde ise “ilahi denge” anlamındaki Tien Ching olarak isimlendirilmiştir.

Sümer - Tiamat :
Draco takımyıldızının kökeni büyük bir ihtimalle Kildani ejderhası Tiamat’tan gelir. Tiaman denizler ve
gökyüzü yaratılmadan önce var, Chaos ejderhası tarafından var edilmiş bir deniz yılanıydı. Tiamat,
karanlıkların canavarı olarak çoğunlukla her mitolojide dünya yaratılmadan önce Güneş tarafından üstesi
gelinmiş yaratıklardan biridir. Sümerliler ve Babilliler, Tigris ve Euphrates (Dicle ve Fırat) nehri
arasındaki vadide otururlardı ve olması muhtemel hiçbirşey yokken olan kaosla birlikte başlayan zaman
içerisinde bize mitolojik ve astronomik miraslar bırakan topluluklardır. Geçen zamanda başlangıçta
bulunan denizden, ilk tanrılar ortaya çıkmış ve okyanusların gücüne sahip,vahşi, yaratıcı,doğuran,
kuvvetli ama şeytani ejderha Tiamatla anlaşmaya düşmüşlerdir.

Tiamat, kocası tarafından saklaması için verilen kim onun sahibi olursa evrenin de sahibi olacak Kader
Tabletlerini elinde tutuyordu. Sonra yeni var olan tanrıların ayaklanmasıyla , denizden o ana kadar hiç
görülmemiş ,korkunç yaratıkları kendisinin şeytani beynine hizmet edip, tanrılarla mücadele etmek için
bulundukları yerlerden çıkıp kendisine yardım etmesi için emir verdi.Bunların arasında çok güçlü
zehirlere sahip akrepler,balıklar ve canavar köpekler de vardı.Bu dehşetli yaratıkları gören tanrılar
korkarlar ve korunmak için cennete sığınırlar. Ve aralarında hiç biri Tiamat’la tekrar yüzleşmeye cesaret
edemezdi. Biri hariç: Marduk Marduk, tanrıların her birini özel sihirli güçlerle donattı.onların arasında
kendilerini savaşta savunmak için takdim edilen Babil’liydi.
Yunan-Andromeda:

Yunan mitolojisine göre Andromeda , Cassiopeia ve Etopya Kralı Cepheus’un kızlarıdır.,


Andromeda’nın annesi kendilerini deniz perileri Nereid’lerden daha güzel olduğunu iddia eder. Deniz
perileri de durumu Poseidon’a şikayet eder.

Poseidon Etopya krallığını bir deniz canavarı yollayarak yok etmekle tehdit eder. Kral Ammon
rahiplerinden yalnızca bir kaç mücevher takması kaydıyla çıplak olarak kızını Poseidon’a kurban etmesi
şartıyla ülkesinin kurtulacağını söyler.Andromeda, tüm şartlara uygun halde ,kurban olmayı beklerken ,
o sırada yolculuk yapan Yunan kahramanı Perseus kuzeye doğru yolculuk yapmaktadır. Tam o sırada
Andromeda’yı görür ve ona oracıkta aşık olur.

Perseus Andromeda’yı kurtarır ve onunla evlenir.Andromeda , bu olay olmadan önce Agenor’a söz
vermiştir. Ancak Perseus kızlarını kurtarınca ailesi onun dileğine razı gelir ve Andormeda Perseus’la
evlenir.

Perseus güçlü silahlara sahip cesur bir savaşçıdır. Baktığını taşa çevirecek Medusa’nın başına sahiptir.
Perseus, canavarı yener ve genç kızı kurtarır. Andromeda’nın ısrarları sonucu bir tören tertibi yapılması
kararlaştırılır. Kızın ailesi, Perseus’a verdikleri sözü unutur ve Agenor’u düğünden haberdar ederler.. O
da düğünü yarıda keser ve ortalığı bir savaş alanına çevirir.

Bu savaş alanında, Cepheus ve Cassiopeia ,Agenor’un yanında yer alır. Perseus da , düşmanları
Gorgo’lu Medusa’nın başını kullanarak taşlaştırır. Sonunda Andormeda ülkesinden daha sonra Tiryn ve
Miken kralı olacak Perseus’la birlikte ayrılır. Tanrıça Athena , Kızın ailesine verdiği sözün
ödüllendirilmesi için Andromeda’nın görüntüsünü yıldızlara aktarır.
Yunan - Apus :

Apus, Cennet kuşu anlamına gelir. Apus isminden başka, Apus Indica veya Hint kuşu olarak da anılır.
Kimi söylentiler onun Yunan mitolojisinde ayakları olmadan uçması nedeniyle kırlangıç anlamına gelen
apous’tan türediğini söylemektedir.
Yunan - Aquarius :

Su taşıyıcısı anlamına gelen Aquarius 1846!da keşfedildi. Aquarius, suların tanrısı olarak kimi
zaman iyi kimi zaman kötü bir şekilde yaşan ülkedeki iklime göre anılır. Yunanlılar ve Mısırlıla
kurak iklimi ortadan kaldırdığı için Aquarius’u iyi, Babillilerde Güneş Aquarius’un içine girdiğinde
onu “yağmura sövüş” ayına girdikleri için kötü bilir.

M.Ö 1500 yıllarında Eski Yunanda Aquarius, Deucalion ve karısının Pyrrha’nın başına gelen olayda
baş mimar rolünü üstlenir. Söylenceye göre, Aquarius, yeryüzünde büyük bir sele neden olmuştur.
Deucalion’un babası da oğluna ve karısına büyük bir sandal yapmasını ve içine gerekli malzemeleri
stoklamasını tavsiye etmiştir. Bunu yapan çift, her tarafı sularla kaplı yeryüzünde dokuz gün dokuz
gece yolculuk yaparlar ve yağmurlar azaldığında Parnassus dağının tepesinde gemileri karaya oturur.

Güvenli ve yeryüzünde yalnız ikisinin sağ kaldığı bu olay sonrasında bütün bölgeleri altında bırakan
sular çekilir. Peki ya şimdi ne yapmalıdırlar? Daha sonra bir kahinin sözleri aklına gelir: “...
omuzlarınızın üzerinden anneniniz kemiklerini fırlatın.”
Deucalion bunu Yeryüzü Ana’nın kemikleri olarak algılamış ve kemikleri de taşlar olarak
düşünmüştür. Uzun süre yürüyerek taşları toplarlar ve omuzlarının üzerinden arkalarına fırlatırlar.
Arkalarını döndüklerinde orada insanlar vardır. Deucalion’un attığı taşlar erkekleri, Pyrrha’nın
attıkları ise kadınları yaratmıştır.

Aquarius , yaşamı alan ve veren olarak bilinir. Yeryüzünde bir çok mit bu tip yaratılış hikayeleriyle
doludur. Mısır mitolojisine göre de Aquarius’un, Nil nehrine su dökerek taşırdığına ve kenarında
bulunan tarım alanlarına hayat verdiğine inanılırdı.

Yunan - Aquila :

Ganymede , Truva’nın ilk kralı olan Tros’un oğludur. Ganymede ,Girit adasında oturur ve Ida Dağı’nın
eteklerinde koyunlarına bakardı.

Bir gün Jüpiter,yakışıklı genç adamın Ida Dağında koyunlarını otlatırken bir anlık bakışını yakaladı ve
aniden onun aşkıyla tutuştu. Öylelikle Jüpiter bir kartal kılığına bürünüp, Ida’nın sarp kayalık eteklerine
doğru süzüldü ve onu alarak Olympos dağına götürdü. Ona orada tanrılara içki servisi yapmasını
söyledi. Şu an kadar bu işi Jüpiter’in kız kardeşi Hebe ile karısı Juno yapıyordu.

Bu işin Ganymede’e verilmesi sarayda Hebe ile Ganymede arasında bir rekabetin başlamasına yol açtı.
Bu servis işini Ganymede kazandı ve Jüpiter’in sevgili arkadaşı olarak yanında kaldı. Terfiyle
onurlandırılan Ganymede, “tanrılara uşaklık yapan ve içki servisi yapmak “ için bir kartal tarafından
Olympos’a götürülen biri olarak hatırlanması için , Jüpiter tarafından bu olaya ilişkin Aquila(Kartal)
takımyıldızını yerleştirerek olayı gökyüzüne taşımıştır. Ganymede de Aquarius(su taşıyan) takımyıldızı
olarak da ölümsüzleşmiştir.

Yunan-Auriga :

Auriga, Yunan mitolojisinde At arabası sürücüsü anlamına gelir. Babil zamanından beri gelen eski
takımyıldızlarından biridir. Babil, Arap ve Çinlilere göre de at arabasını süren birisi olarak anılır. Yunan
mitolojisine göre, Hera’nın topal bir oğlu olmuştur ve ondan tiksinerek enete kovup Dünya’ya yollar.
Auriga Dünyada, topal ama çok becerikli bir nalbant olarak ün salar ve Hephaestus ismini alır. Tanrıların
silahları için çok güzel süsler de hazırlayarak onların gönlünü kazanır. Ayrıca Orion’un görme
yeteneğini kaybettiğinde ona yardım etmiştir. Kendisi rahat yürüyemediği için at arabasını icat etmiştir.
Yunan-Bootes :

Ayı gözcüsü ve Çoban anlamında kullanılmıştır. Yunanlılar onu Ursa Major ve Ursa Minör yani Büyük
ve Küçük ayının gökyüzündeki gözcüsü olarak görür.Aynı zamanda çoban olarak da binilir ve elinde
avcı köpekler olan Canes Venatici’yi tutmak için tasma kullanarak resmedilmiştir. Yunan mitolojisinde
onun bulunduğu bir çok hikaye vardır. Bir tanesi göre Bootes, Callisto’nun avcı oğlu Arcas(Büyük Ayı)
olarak bilinir. Bir başkasına göre Bootes tarım tanrıçası Demeter’in oğludur. Bootes sabanı icat etmiş ve
gökyüzündeki cennete bunu yerleştirmiştir. Hint ve Çinlilere göre ise bir inciyıldız olarak biline
Arcturus olarak bilinir. Çinlilere göre büyük ejderha’nın sonsuca kadar takipçisi ve onu yakalamak için
uğraşan bir takımyıldızıdır.
Yunan-Büyük Ayı :

Callisto , nehir tanrısıdır. Callisto’nun en yakın dostu ay tanrıçası Diana’dır.Bir gün Jüpiter, güzel
Callisto’yu görür ve ona aşık olur. Diana ise Callisto’yu erkeklerden ve tanrılardan uzak durması için
uyarmıştır. Jüpiter’de bunu bilerek Diana’nın kılığına girer.

Böylece, güzel Callisto, Jüpiter’in kız arkadaşı olmuştur. Bu şekilde Arcas adlı oğulları doğar. Jüpiter’in
kıskanç karısı Juno, olayı öğrenince çıldırır ve Callisto’yu bir ayıya dönüştürür.

Bir gün, Arcas genç bir delikanlı olduğunda avlanmaya çıkar. Callisto oğlunu görür bir ayı olduğunu
unutarak oğlunu kucaklamak için ona doğru koşar. Korkan Arcas, yayını kaldırır ve kendi öz annesini
vurur.

Ok hedefine ulaşmadan once , Jüpiter Callisto ve Arcas’I gökyüzüne Büyük ayı Ursa Major ve Bootes
takımyıldızı olacak şekilde fırlatır. Arcas daima annesinin önünde beklemektedir.

Yunan-Cancer :
Eski Yunan efsanelerine göre, tanrıça Hera tarafından gökyüzüne dev bir yengeç olarak yerleştirmiş ve
Cancer takım yıldızı adını almıştı. Hera, Zeus’un kıskanç eşidir.Zeus, Tiryn Kraliçesi Alcmene ile
beraber olmuş ve Heracles dünyaya gelmiştir.

Hera , ünlü Yunan kahramanı Heracles’i öldürmek için yemin etmiştir. Hera, Heracles’I öldürmek için
bir çok yol denemiş, fakat Heracles’in olağanüstü gücüyle kendisini koruması sayesinde başarısızlığa
uğramıştır. Romalılar onu Hercules olarak isimlendirmişlerdir.

Heracles , büyük bir suç işlediğinden dolayı affedilmesi için oniki çok zor görevi aşması gerekmektedir.
Bunlardan birisi, ,büyük su yılanı Hydra’yı yok etmektir. Bu yılan Hera tarafından kutsanmıştır.
Heracles ile Hydra arasında geçen mücadelede, tanrıça Hera, yılana yardım etmek için dev bir yengeç
yollamıştır.

Zorlu geçen mücadelede yılan, Heracles’i topuğundan yaralamış, fakat, Heracles gücü sayesinde
ayaklarının arasında sıkıştırdığı deniz kabuğuyla yengeci öldürmesini bilmiştir. Bundan sonra Heracles
eve dönmüş ve Mycenae şehrinde bir kahraman gibi karşılanmıştır. Hera da yengecin görüntüsünü
geceleyin gökyüzüne yansıtmıştır.

Yunan-Capricornus :
Zodyak takımyıldızında , Typhoyeus’un insanoğluna aniden gözükmesi sonucunda Capriconus (Deniz
keçisi) olarak resmedilmiştir. Bacchus bir gün Nil nehrinin kıyısında ziyafet halinde iken, birden
nehirde bir şey sıçrar. Vücudunun aşağısı bir balık şeklinde olan, yukarısı da keçi gibi olan bir yaratıktır
bu. Bu görüntüyle birlikte Bacchus Typhoeus’u görmüş olur. Kendisini gördüğünü anlayan Typhoeus,
saldırmak için teşebbüste bulunur. Jüpiter de , kamışıyla tiz bir notada üfleyerek, çıkan sesle Typhoeus’u
Bacchus’tan uzaklaştırır. Sonunda Jüpiter, bu kurtulmanın hatırına Bachhus’u yeni bir şekle sokarak
cennetteki gökyüzünüzde yer almasını sağlar.

Capricornus, bu nedenle antikçağlarda kuyruğu balık gibi, vücudu keçi gibi olan bir figürle
resmedilmiştir. Capricornus, Aquarius ve Sagitttarius’un aşağısında kuzey horizonunda görülebilir.

Yunanlılar, yüksek yerlere keçileriyle birlikte çıkarlardı.Capricornus’un gökyüzünde keçi şeklinde


bulunması bu nedenledir. Balık kuyruğu ise kış yağmurlarının habercisidir. Yunan mitolojisinde
Capricornus, “Tanrıların Geçidi” olarak anlam kazanmıştır. İnsanların ruhunun öldükten sonra buradan
geçeceklerine inanırlardı. Arap, Suriye, Pers ve Türklerde de capricornus keçi olarak tanımlanmıştır.

Yunan - Cassiopeia:

Cassiopeia takımyıldızı gökyüzünden en bilinen takımyıldızlarından biridir. Tanınması çok kolaydır


çünkü W şeklindedir.

Cassiopeia, Arabus ve Hermes’ın kızlarıdır ve bir arap ülkesinin ismini almıştır. Ayrıca Etopya kralı
Cepheus’un karısıdır.

Cassiopeia , kendisinin ve kızı Andromeda’nın güzelliğinin deniz perileri Nereid’ler daha güzel
olduğunu iddia eder.Buna içerlenen periler, denizler tanrısı Poseidon’a durumu şikayet ederler.Bunun
üzerine Cassiopeia’nın ülkesine saldırması için Poseidon bir deniz canavarı gönderir. Fakat kral Ammon
rahiplerinden krallığının nasıl yıkılacağını öğrenir.
Kahinler, krallığının kurtarılması için Poseidon’a kızını kurban etmesi gerektiğini söylerler.
Andorema’da çıplak bir şekilde bir kayaya zincirlenerek, kurban edilmeyi bekler. O sırada Argos
Kral’ının yeğeni Perseus kuzeye doğru bir deniz yolculuğuna çıkmıştır ve Andromeda’yı görür ve orada
hemen aşık olur.

Andromeda’nın annesi, kızlarının kaderine razı olurken, Perseus durumu öğrenir ve Andormeda’yı
kurtaracağına ve onunla evleneceğine dair söz verir. Deniz canavarına karşı mücadele eder ve onu
öldürdükten sonra Andromeda ile evlenir. Poseidon’da insanların Cassiopeia’ya karşı intikamını
hatırlaması için gökyüzüne görüntüsünü yerleştirir.

Yunan-Centaur :
Centaur’lar Yunan mitolojisinde yarı insan yarı at olan yaratıklardır. Onlar
kaba,güvenilmez,hilekar,vahşi yaratıklardır ve çok içerler. Fakat , Chiron adındaki centaur
diğerlerinden farklıdır. Chiron , Güneş tanrısı Apollon ile, Ay ve vahşi hayvanların tanrıçası Diana
tarafından eğitilmiştir. Chiron bir centilmen olarak yetiştirilmiştir. Bir çok konuda becerisi ve bilgisi
olmakla birlikte , birçok kralın çocuklarına bu becerilerini de öğretmiştir. Öğrencileri arasında güçlü
Heracles(Hercules), savaşçı Achilles ve sağlık konusunda hikmet sahibi olan Aesculapius da vardır.

Efsaneye göre Heracles bir günlük bir yolculuğa çıkar ve çok susar. Bunun için bir centaur olan
arkadaşı Pholus’a susuzluğunu giderip gideremeyeceğini sorar. Pholus da tüm centaurların evlerinde
ortaklaşa yaptıkları mükemmel şarabı alır ve şişesine doldurur. Aromalarla dolu olan bu harika şarabın
alındığını öğrenen diğer centaurlar dörtnala koşarak evlerine dönerler ve kendilerine sorulmadan şarap
fıçısını açmaya cüret edildiği için çok kızarlar.

Centaurlar, Heracles’e ve Pholus’a saldırırlar.Pholus, Heracles’i savaşta yalnız bırakarak


kaçar. Heracles bir çok centauru öldürür ve diğerlerini de bir daha bu topraklara geri dönmemesi
konusunda uyarır. Chiron’da yakınında gelişen bu olaya tanık olur. O bu olayın bir parçası değildir.
Heracles, Chiron’a çok saygı duymasına rağmen onu da bu olaydan sorumlu tutar.O arkadaşını
tanıyamamıştır ve kazara onu zehirli okuyla vurur. Oğlu Heracles’in bu olaylarda başına gelenleri ve
kederini gören Zeus, arkadaşının iyi bir centaur olması anısına Sagittarius takım yıldızı olarak
gökyüzüne yerleştirir.

Pholus,cesedi inceler ve nasıl olur da Heracles’in oku bu kadar ölümcül olur diye hayrete düşer.
Meraktan Chiron’un Cesedinin üzerindeki oklardan birini parmaklarıyla çeker ve kendine ayağına
saplar ve derhal ölür.
.
Heracles büyük bir trajedi içerisinde arkadaşını, adını vereceği Pholoe dağının eteklerine gömer. Pholoe
dağı Yunanistan’ın iç bölgelerindeki Olympia yolundaki yüksek platolu bir yarımadadadır. Bu dağ
Pholois olarak Centaur efsanesinden alınarak isimlendirilmiştir.

Zeus, Pholus’u tutar ve ölümündeki trajedinin hatırına cennetteki gökyüzüne Centaurus takım yıldızı
olarak suretini koyar.

Yunan-Cephesus :
Gökyüzünün kuzey yarım küresinde yer alan Etopya kralı Cepheus’un karısı Cassiopeia’dır. In the
Northern Hemisphere sky is the constellation Cepheus, king of Ethiopia, and that of his wife
Cassiopeia.Cassiopeia, kızı Andromeda’nın deniz perileri olan Nereid’lerden daha güzel olduğunu iddia
etmektedir.

Bunun üzerine Nereid’ler bu durumu denizler tanrısı Poseidon’a şikayet ederler. O da Cepheus’un
ülkesine taşkınlık çıkarıp yok etmesi için bir deniz canavarı yollar. Cepheus durumu Ammon
rahiplerinden öğrenir ve rahiplerin dediğine göre krallığını korumak için sadece kızı Andromeda’yı
kurban vermesi gerekmektedir.

Andromeda üzerindeki değerli taşlar hariç çırılçıplak bir şekilde bir kayaya kendisini yiyip yutması için
deniz canavarına sunulur. Deniz canavarı yaklaştığın da ünlü Yunan kahamanı Perseus kuzeye doğru
deniz yolculuğu yapmaktadır. Çok güzel bir kadın dikkatini çeker ve ona oracıkta açık olur.
Andromeda’yla evlenmek için ise canavarı öldürmesi gerekmekte olduğunu anlar.
Perseus , tanrı Hermes’ten ve tanrıça Athena’dan aldığı güçlü silahlara sahiptir. Uçmak için sihirli bir
sandala ve Gorgo’lu Medusa’nın kafasına sahiptir. Medusa’nın kafası ,baktığı yeri taşa dönüştürecek
güce sahiptir. Perseus, zafer kazandıktan sonra Gorgo’lunun kafasını yosundan yapılmış bir yatağın
üzerine koyar ve Medusa’nın kafası anında bir mercana dönüşür. Efsanenin dediğine göre ilk mercan
böylece yaratılmış olur. Daha sonra Andromeda ve Perseus evlenirler. Çocuklarından biri olan Perses
ise, Cepheus öldüğünde Etopya kralı olur.

Yunan-Cetus :

Cetus, balina anlamına gelir ve Yunan mitolojisinde Cassiopeia’nın Nereid’ler kıskanması sonucu ortaya
çıkan olaylarda ismi geçer.

Cassiopeia, Arabus ve Hermes’ın kızlarıdır ve bir arap ülkesinin ismini almıştır. Ayrıca Etopya kralı
Cepheus’un karısıdır.

Cassiopeia , kendisinin ve kızı Andromeda’nın güzelliğinin deniz perileri Nereid’ler daha güzel
olduğunu iddia eder.Buna içerlenen periler, denizler tanrısı Poseidon’a durumu şikayet ederler.Bunun
üzerine Cassiopeia’nın ülkesine saldırması için Poseidon, Cetus adında bir deniz canavarı gönderir.

Cetus, balina formunda dev bir deniz canavarıdır ve Poseidon’un kendisine verdiği göreve başlar ve
yoluna çıkan sahilleri yok etmeye başlar. Korkan halk bir araya gelir ve krallarına kendilerini koruması
için yalvarırlar. Kral da, tanrılarla bağlantı kurabilen Ammon rahiplerine danışır ve onlar da Cetus’un
saldırılarını durdurmak için tek bir yol olduğunu söylerler: “Kızın Andromeda’yı kurban etmelisin”
Andromeda, denizdek bir kayaya Cetus’un onu yemesi için yalnız üzerinde mücevherler kalmak
kaydıyla çırılçıplak zincirlenir. Cetus, kendisini bekleyen ödülü fark edince, ortalığı yakıp yıkmayı
bırakıp Andromeda’nın zincirlendiği yere doğru yüzer. Fakat uzakta biri daha ona doğru gelmektedir. Bu
Zeus ve Danae’nin oğlu Perseus’tur. Korkutucu Medusa’yı öldürmeyi başarmış ve evine doğru
dönmektedir. Andromeda’nın kıyıdıza bir kıyıda zincirlendiği görerek Ethopya kıyılarına doğru hızla
hareket etmeye başlamıştır. O sırada yakınında Cetus’un da genç kıza doğru yaklaştığını fark eder. Önce
Andromeda’nın yanına yaklaşan Perseus olur ve burada ne olup bittiğini sorar. Andromeda tüm hikayeyi
anlatır. Ancak bu sırada Perseus bu güzel kıza aşık olmuştur bile.

Perseus, hızla Cepheus’a döner ve “Kızını bu deniz canavarından kurtarırım fakat ödülüm
olarak kızınızla evlenip krallığıma götürmek isterim”. Cephesu bu isteği çaresiz kabul eder. Perseus,
kılıcını kınından çıkarır ve havaya doğru sıçrayarak saldırıya geçer. Kılıcıyla canavarın en hassas noktası
bularak vücuduna saplar. Yaralanan canavar hızla kendi inine doğru uzaklaşmak ister. Perseus, bir defa
daha ağır darbe vererek canavara saldırır . Deniz ve Perseus’un kanatlı ayakkabıları kanla
dolmuştur Korku henüz geçmemiştir.Deniz kıyısındaki kayada, Cetus’un tekrar saldırmasını bekler ve o
saldırıya geçince tekrar sıçrar ve yaratığın şeytansı kalbinin derinliklerine kılıcını saplar.
Yunan-Corona Borealis :

Kuzey tacı anlamına gelen Corona Borealis, bir çok mitolojik hikayede yer almaktadır. Shawnee
yerlilerin efsanesine göre on iki evlenmemiş bakire Northern Crown (kuzey tacı) yıldızlarının içine
oturup Dünyaya inerler ve meralarda dans ederler. Eski Araplar bu takımyıldızını tabak ya da kırık tabak
olarak adlandırırlar çünkü takımyıldızı tamamlanmamış bir daireyi andırmaktadır. Eski Çinliler bu
takımyıldızına ip manasına gelen “Kwan Soo” adını vermişlerdin. Aborjinler ise Bumerang olarak
tanımlarlar.

Yunan mitolojisine göre M.Ö. 450 yıllarında Atinalıların kralının oğlu Theseus adındaki genç bir adamın
hikayesi bu takımyıldızının rehber olması sayesinde kurtulmasına dayanır. Girit adasının hükümdarı
Kral Minos, Minotaur adındaki korkunç bir canavar beslemektedir. Hayvanın yarısı insan yarısı boğa
görünümlü bir yapısı vardır ve insan etiyle beslenmektedir. Canavar, bir labirentte yaşıyor ve bu kadar
kompleks bir alanda kimse yardım almadan çıkış yolunu bulamıyordu.
Her sene, Minos’un isteği üzerine Atinalıların Kralı ülkesinin yedi genç ve yakışıklı, yedi de çok güzel
bakireyi ona gönderiyor ve bu ondört kişi zorla labirente konarak Minotaur’un labirentin içinde onları
tek tek bulmasınave parçalayıp yemesine neden oluyordu.

Theseus erkeklik çağına geldiğinde babasıyla bu durumu konuşur ve kendisini bu ondört kişinin arasında
olmasını sağlayıp, Kral Minos’a göndermesini istemişti. Böylece Minotaur’la savaşıp onu öldürebilecek
ve her sene ülkesinin verdiği kurbanları bir daha vermeyecekti. Babası da oğlunun bu isteğini bunu
kabul eder.

Kral Minos’un kızı Ariadne, Theseus’un geldiğini görür ve ona aşık olur. Ona aşık olduğunu söyleyerek
ona ufak bir kılıç ve bir yün iplik verir.

Derken, Theseus labirentten içeri girer çok dikkatli bir şekilde yumak olan ipliği çözerek ilerler. Bir
zaman sonra Minotaur’un kükremesini ve köşeden ona doğru hızla yaklaştığını görür. Theseus, ipi
bırakır ve Ariadne’nin verdiği kılıçla saldırmaya başlar. Minotaur’u iyice yorduktan sonra boş bir anında
kılıcıyla hayvanın kafasını keser ve labirente girerken çözdüğü ipleri takip etmeye başlayarak labirentten
çıkan ve diğer onüç arkadaşının güvende olduğunu görür.

Theseus ve diğerleri Ariadne ile birlikte adadan kaçarlar ve denizde yolculuk yaparak Atina’ya dönerler.
Taze su almak ve yollarına devam etmek için durduklarında Theseus uykuya dalar ve rüyasında bir
tanrıça onla konuşur. Ariadne’nin yazgısında yazılanın bir tanrıyla evlilik yapacağını ve hiç bir
ölümlünün bu işe burnunu sokmaması gerektiğini söyler. O da gemiyi ters rotaya sokarak Ariadne’yi
tekrar adaya bırakır.

Ariadne , uyandığında şok olur ve ağlamaya başlar. Tanrı Bacchus,(şarap tanrısı Dionysus olarak da
geçer) onun yanına gelir ve güzelliğine hayran kalarak kendisiyle evlenmesi için genç kıza yalvarır.
Ariadne, onun bir tanrı olduğuna inanmaz ve onla evlenmeyi reddeder.Bacchus’ta kendisinin bir tanrı
olduğu kanıtlamak için ona hayatında hiç bir zaman göremeyeceği muhteşem bir altın taç yaratır.
Ariadne de Bacchus’la bunun üzerine evlenir ve birlikte mutlu bir hayat sürerler. Bacchus’un sevgili
karısı öldüğünde , Bacchus onun altın tacını, Theseus’a, ve kendisine yaptığı iyilikler için onurlandırmak
üzere gökyüzüne yerleştirir.

Yunan-Crater :

Kupa olarak tanımlanan Crater’e ilişkin hikaye, bir gün Güneş tanrısı Apollon’un susamasıyla başlar.
Ve beslediği kuzgununu, Dünya’dan kendisine bir kupa taze su getirmesi için yollamasıyla başlar.
Apollon’un kutsadığı bu kuzgun pek güvenilir bir kuş değildir.İlkbaharın geldiği ana denk gelen
kuzgun, bir incir ağacı görür ve olgunlaşmaya müsait meyveleri ilgisini çeker.

"Meyveler olgulaşıncaya kadar bir kaç gün burada beklesem ne sorun olabilir ki?” diye kendi
kendine sorar. Ve bekler. Meyveler olgunlaştıktan sonra bu sefer meyvelerin tamamını yemek için
birkaç ay daha bekler. Apollon ise, taze suyla doldurulmuş kupayı çok uzun zamandır beklemektedir
ve bunun için çok kızmıştır. Bunun üzerine bir su yılanına pençeleriyle kuzgunu yakalaması için
emir verir. Ağzında tuttuğu kupayla, su yılanının pençeleri arasında kuzgun cennete geri getirilir.
Kuzgun da kendisine bir su yılanının saldırdığını ve bu yüzden geciktiğini söyleyerek durumu
açıklamak ister.

Apollon bu yalana inanmamıştır ve yılanı,kupayı ve kuzgunu Cennetinden dışarıya doğru


fırlatır. Bugün ise biz bunları gökyüzünde Crater’i kupa şeklinde ,Corvus’u da kuzgun ve o alana
tünemiş gibi gözüken su yılanının sırtı olarak görüyoruz. Bu mit, Corvus’un bir takım yıldızı olarak
iki farklı şekilde isimlendirilmesine sebep olmuştur. Avis Ficarius yani “İncir kuşu “ ve Emansor
yani “Çok uzun kalan” olarak adlandırılmıştır.
Yunan-Cygnus :

Çeşitli nedenlerden dolayı Yunan mitolojisiyle “kuğu” anlamına gelen Cygnus takım yıldızı arasında
ilişkilendirmeler doğmuştur. Bazı yazarlar, Sparta Kralı Tyndareus’un karısı Leda’ya güzel bir kuğu
şeklinde yaklaşarak kur yaptığını söylemiştir.

Başkta hikayeye göre ise Cygnus, Apollon ile Hyria’nın çok yakışıklı olan oğullarıydı.
Cygnus, kendisine seven kişilere katı yürekli davranırdı. Onun kaprisleri aşıklarını ve arkadaşlarını
bıktırmıştı. Sadece Phylius ona yakındı.

Cygnus, Phylius’a farklı farklı görevler verir o da aşkını kanıtlamak için tüm bu işleri yapardı. Bir
keresinde silah kullanmadan bir aslanı öldürmüştü.Başka bir zamanda insan eti yiyen vahşi bir kuşu
canlı yakalamıştı. Sonunda Cygnus’nun bitmek bilmeyen istekleri Phylius’un sabrını taşırmış ve
yorgunluktan harap bitap hale gelmişti. Artık bu görevleri yerine getirmemeye karar verdi ve
Cygnus’u terk etti. Bunun üzerine Cygnus umutsuz bir şekilde kendini Cycnean Gölü’nde sulara
bırakarak intihar etti. Cygnus’un ölümünden sonra annesi Hyria’a aynı göle kendisini bıraktı.
Apollon, o gölde yaşaması için karısını ve oğlunu bir kuğuya dönüştürdü. Şu an ise bir Cygnus
(kuğu) yıldız takımı olarak gökyüzünde bilinen Cygnus’un hikayesi bu şekildedir.
Yunan-Delphinus :
Yunanlılar, Delphinus’u Hindistan’tan miras almışlardır., çünkü yunusların tanımlanması orada
yapılmıştır.

Bir Yunan söylencesine göre, bir zamanlar büyük bir müzisyen olarak anılan Arion diye birisi vardı.
Arion, Korint Kralı Periander’in emrinde olan bir saray müzisyeniydi. Arion’un ünü çok çabuk yayıldı
ve Sicilya’ya kadar ulaştı.

Arion’un Sicilya’yı ziyaret etmesi çok sürmedi ve oraya gittiğinde bir çok altın,hediye ve parayla
ödüllendirildi. Bu sırada gemi mürettabatı Arion’un kısa sürede edindiği bu servete göz diktiler ve
memleketi Korint’e geri dönerken deniz yolculuğu sırasında onun tüm servetini çalmayı planladılar.
Rüyasında Apollon, Arion’a kendisi hakkında yapılan bu korkunç planların hepsini anlattı.Mürettabat’ın
Arion’u öldürmek için hareket ettiğinde, Arion çaresiz son bir dilek dileyip dileyemeyeceğini
mürettabata sorar. Arion son bir veda şarkısı söylemek istiyordur. Mürettebat da bunun tehlikesiz bir şey
olduğunda hemfikir olunca son dileğinin gerçekleştirmesini kabul ederler. O da bunun üzerine en iyi
saray elbiselerini giyer ve gemini baş tarafına geçip şarkısını söylemeye başlar. O kadar güzel söyler ki
şarkısını, birçok çeşit deniz canlısı geminin etrafına onu dinlemek için toplanır. Bunların arasında
yunuslar da vardır.

Arion, yunusların şarkısından hoşnut olduğunu görüp onların arasında birden atlar. Hayvanlardan biri o
suya çarptığında onu Korint’e doğru sürükler. Denizin içinden yunusların yüzgecine tutunarak yüzerler.
Gemidekiler ise onun denize düştüğünü ve suda boğulduğunu zannederler.

Fakat, yunuslar Arion’u güvenli bir şekilde Korint’e taşırlar. Arion ,krala mürettabatın yaptıklarını
anlatır. O sırada da mürettabatın teknesi de iskeleye yanaşmaktadır.Kral Periander’de onu
beklemektedir. Mürettabat Arion’un Sicilya’da kalmaya karar verdiğini ve elde ettiği servetiyle orada
yaşayacağını krala anlatırlar. O sırada Arion ortaya çıkar ve gemidekiler çok korkarlar ve her şeyi itiraf
ederler. Kral Periander’de onları çarmığa gerer. Apollon’da Arion’u kurtarırken yunusların yardım
etmesinden çok memnun olur ve buna karşılık olarak onların görüntüsünü yıldızlarla şekillendirir.

Yunan- Draco :

Draco, mitolojinin başında sonuna kadar geçen ünlü bir ejderha idi. Bu kocaman hayvan, Yunan
mitolojisinin sembollerinden biridir. Bununla ilgili popular hikayelerinden biri de Heracles’in on iki
görevinden biri olmasıdır. Gaia, Hera’ya Zeus’la evlendiğinde altın bir elmaları olan ağaç verir. Hera bu
ağacı bahçesine koyar ve koruması için Hesperides’le Ladon adındaki ejderhayı görevlendirir. Bu
noktada hikayenin bir çok versiyonu ortaya çıkmıştır.

Bir tanesi , Heracles’in zehirli oklarıyla ejderhayla savaştığı ve meyveleri topladığına ilişkindir. Başka
bir tanesi Heracles, kendisi ve Athena gökyüzünü taşırken elmaları toplayıp toplamayacağını Titan
Atlas’a sorar. Atlas Heracles’e oyun oynamak ve gökyüzünü ebediyen onun taşıması için bu teklifi
memnuniyetle kabul eder. Atlas, elmalarla geri döndüğünde Heracles, gökyüzünü tekrar Atlas’ın
omuzlarına kaydırır. Atlas böylece yalnızca gökyüzünü tekrar tutmakla kalmaz, elmalarını da kaybeder.
Bir başka hikaye göre ise , Zeus’la Titanların yaptığı savaş sırasında Athena bir ejdarha tarafından
saldırıya uğramıştır. Athena onu gökyüzüne fırlatmış ve kutup etrafında asılı almıştır. Bugün ejderha
olarak gökyüzünde kalmasının sebebi budur.

Draco takımyıldızı Kuzey Kutbu’nun etrafında dönmesi sonucu bulunmuştur. Bu takım yıldızının türü
bu nedenle circumpolar(kutup etrafında dönen) olarak söylenmiştir. Başı Hercules’ın az kuzeyinde
kuyruğu da Büyük Ayı ile Küçük Ayı arasında son bulur.
Yunan - Eridanus :

Nehir anlamına gelen Eridarus’un mitolojide Tigris, Euphrates veya Nil olarak kesin bir tanısı
konulamamıştır. Homer’in kayıtlarından bunun bir okyanusa ait ırmak olduğunu, jeolojik değil bir
mitolojik nehir olduğunu anlamaktayız. Sümerlilerde zira bu nehir Ariadan olarak anılan güçlü bir nehir
olarak bilinmektedir. Ancak Eridarus’un Nil mi, yoksa Po,Ganges ya da Euphrates’le mi
ilişkilendirildiğine dair kesin bir kanıt yoktur.

Efsaneye göre Güneş tanrısı Apollon’un oğlu Phaethon, babasına gökyüzünde gezinmek için at
arabasını kullanması için izin vermesini istemektedir. Güneş, her gün doğması ve batması için Apollon
tarafından bu at arabası tarafından çekilmektedir. Phaethon’un ısrarlarına annesi ve kız kardeşi de
destek vermektedir ve bu onu daha da cesaretlendirir. Fakat Apollon her seferine bu isteği
reddetmektedir. Çünkü biliyordur ki oğlu Güneş’i çekmek gibi önemli bir sorumluluğu alacak kadar
hazır değildir.

Daha sonraları, oğlunun bu bitmek tükenmek bitmeyen ısrarları sonucu Apollon bu isteği kabul etmek
zorunda kalır. Phaethon , iki at tarafından çekilen arabasına atlar ve atların yularlarını sıkıca tutarak
gökyüzündeki yolculuğuna başlar. Bellidir ki Phaethon atları idare etme konusunda yeteneksizdir ve
atlar kontrolünden çıkar. Bir gökyüzünün üst tarafında doğru dörtnala koşarlar ve böylece Dünya’daki
insanların donmasına neden olurlar, bir de gökyüzünden aşağı doğru koşarlar ve yeryüzünün yanmasına
neden olurlar.

Sonunda Zeus, bu saçmalığa dayanamaz ve şimşeğini kullanarak genç adamı öldürür. Genç adamın
yanan bedeni de Dünyadaki Eridanus ırmağına düşer.Kız kardeşlerini de ona bu saçma işi yapması için
cesaretlendirdiklerinden dolayı nehrin kıyısına kavak ağacına dönüştürür.
Yunan-Gemini :

İkizler anlamına gelen Gemini’da, Uranüs ve Plüton keşfedilmiştir. Uranüs, η Geminorum’un, Pluto θ
Geminorum’un yanında bulunmuştur..

Yunan mitolojisinde Castor ve Pollux kahraman ikizlerdir. İkisi, Zeus’un bir kuğu olarak kılık
değiştirmesi sonucu ayarttığı Leda’nın yumurtladığı bir yumurtadan doğmuşlardır. Söylentiye göre
Pollux, Zeus’un, Castor da Tyndareus’un oğludur. İki kardeş atletlerin ve gemicilerin koruyucusu olarak
iyi bir beraberlikleri vardır. Rüzgara ve dalgalara hükmedebilmektedirler. Castor’un, en az kardeşi
Pollux’un boks yapması ve dövüşmesi kadar iyi at binebilme becerisi vardır.

İkizler, centaur Chiron’un(şu anki Sagittarius takım yıldızı olarak bilinir). üzerinde göğe yükselerek ,
Argonaut’larla altı yünlü postunu aramak için Jason’a katılmıştır.
Bu sırada kendilerine iki eş bulmaya karar verirler ve Sparta kralının iki güzel kızını seçerler.Fakat, iki
kadın, Castor ve Pollux’un kuzenleri Idas ve Lynceus’la zaten evlidirler. Fakat görünümleri açısından
Castor ve Pollux’la aralarında çok az fark vardır. Kolayca kızları uzaklara götürebiliyor, onları
kendilerine alıştırıyorlardır. Fakat bu kuzenlerin bilgisi dışında yapılmaktadır. Bir kaç yıl sonra kuzenler,
ikizlerle ortak olarak bir inek sürüsünü ele geçirmek amacıyla yapılacak baskın dolayısıyla samimi
olurlar Ancak, baskın yapılıp sürü ele geçirildikten sonra iki hırsız çift için nasıl sürüyü paylaşacakları
konusunda sorun ortaya çıkmıştır.

Idas’ın bir çözümü vardır. İnekleri ortadan eşit bir şekilde dörde bölecek ve böylece herkese eşit pay
düşecektir. Kuzenlerden birisi kendi çeyreklerini yedikten sonra ikizlerin çeyreğini de yiyerek anlaşmayı
bozmuştur.İkizlerin kendi paylarını korumak için boş bulundukları bir anda kuzenler onların haklarını da
aç kurtlar gibi yiyip bitirmişlerdir.

Oyuna gelen İkizler, kuzenlerden öç almak isterler. Bir kaç gün içinde kuzenlerin kendilerine düşen
paylarını ele geçirmek için hareket ederler. İki taraf arasında bir savaş meydana gelir ve Idas, Castor’u
bir mızrakla öldürür.Kardeşinin ölmesinden dolayı çılgına dönen Pollux, kuzenlerin peşine düşer ve
Lynceus’u tek bir vuruşla öldürür.Idas da Pollux’a bir mezar taşı savurup öldürmek için harekete geçer.
Zeus, Pollux’un yardımına koşar ve yıldırımıyla hemen orada Idas’ı öldürür. Pollux, Zeus’un ölümsüz
oğlu olduğu için babasına kendisini de öldürmesi için yalvarır. Çünkü kardeşi olmadan yaşamanın bir
anlamı yoktur onun için. Güçlü Zeus bu durumu düşünür ve onların her ikisini de gökyüzüne Gemini
takımyıldızı olarak yerleştirerek, soruna çare bulur.
Yunan - Heracles :

Yunan mitolojisine göre ünlü Yunan kahramanı Heracles’in figürü, gökyüzündeki bir grup yıldızda
şekillenir. Heracles çok güçlü bir adamdı ve olağanüstü bir kuvvet kendisine bağışlanmıştı. Romalılar
onu Hercules olarak bilirlerdi.

Heracles, gökyüzü tanrısı Zeus’la Tiryn kraliçesi Alcmene’nin oğullarıydı. Hera, bu çapkınlığı öğrenince
Zeus’un Alcmene ile ilişkisinden olma Heracles’i öldürmeye karar verdi.k Hera, Heracles’in beşiğine
iki yılan yerleştirdi ve fakat çocuk yılanları çıplak elleriyle öldürdü.. Bu ve bunun gibi bir çok macera
Heracles’in başından geçmiştir.

Hera, Heracles’in gitgide yayılan şöhretinden çok hoşnutsuzdu ve onun üzerine bir çok kötülük yolladı.
Kontrolsüz bir şekilde Heracles, kendi karısını ve çocuklarını öldürdü. Oldukça derin bir acı yaşadı ve
düşüncesi ve mantığı yerine geldiğinde Delfi kahinlerini ziyaret etti.

Kahinler, Tiryn ve Miken kralı Eurystheus’un söylediklerine itaat etmesini söylediler., Eurystheus,
Heracles’e oniki güç ve tehlikeli görev verir. O da cesareti ve kuvvetiyle bu oniki görevi başarıyla yerine
getirir.
Yunan-Hydra :

Çok uzun zaman önce , Yunan halkı ,Hydra olarak bilinen dev bir yılan imajının Zeus’un uzun şeridinde
olmuş olduğunu bilirlerdi. Lerna halkı , yılan başlarından oluşan ölümsüz dev bir yılan tarafından
saldırıya maruz kalmıştı.. Hydra’nın başları eğer kesilirse yeniden yerinde çıkıyordu. Ona yaklaşan her
kimse, zehirli nefesinden dolayı ölüyordu. Hydra, bir bataklık kenarındaki ağacın altında yaşıyordu.
Hydra’yı çok etmek, Heracles’in(Hercules) çok zor görevlerinden biriydi. Bu , Hera’nın Heracles’e
yaptığı büyü sonucu karısını ve kızını kendi elleriyle öldürdüğü için, karşılığında gerçekleşmesi gereken
Miken Kralı Eurytheus’un ona verdiği oniki görevden biriydi.

Heracles çok cesur ve kuvvetliydi. Hydra’yı yeğeni Iolaus’un yardımıyla öldürür. Heracles, her
seferinde Hydra’nın başlarından birini kesmiş,Iolaus da hayvanın boynunu yakarak tekrar başların
çıkmasını önlemişti.

Bu savaştan sırasında dev bir yengeç, Hydra’a yardım etmek için ortaya çıkmış, Heracles, ayaklarıyla
kabuğunu sıkıştırarak onu öldürmesini bilmiştir. Heracles, Hydra’nın başını ağır bir kayanın altına
gömmüştür. Kral Eurytheus’a zaferini haber veren Heracles’e kral bunun gerçekten bir zafer olmadığını
çünkü Iolaus’un kendisine yardım ettiğini söylemiştir.

Yunan - Lion :

İki bin yıl kadar önce Yunanlılar, tanrı Zeus’un dev bir yılan figürünü gökyüzüne yerleştirdiğine
inanırlardı.Bu aslan Nemea şehrinde yaşardı. Bu bölgede yaşayan halk Nemea’lı bu aslan tarafından
saldırılara maruz kalıyordu. Bir kaç kez onu yok etmeye çalıştılar.
Ünlü Yunan kahramanı Heracles(Hercules), kral Euryshtheus tarafından bu aslanı öldürmesi için
görevlendirildi. Heracles çok güçlü bir adamdı.

Heracles, yıllarca önce işlediği bir suç nedeniyle çok sayıda zor ve tehlikeli görevi yerine getirme
karşılığında kendini affettirebilecekti. Nemea’lı aslanı öldürmekse, görevlerinden ilkiydi.Heracles
hayvanın yaşadığı mağaraya vardığında, aslana karşı silahlarının etkisiz olduğunu gördü. Aslanın postu
oldukça kalındı ve Heracles’in okları ve kılıçları hiçbirşekilde aslana işlemiyordu. Aslana karşı yapacağı
son mücadele parmaklarıyla oldu ve bütün bu olumsuzluklara karşın çıplak elleriyle aslanı öldürmeyi
başardı.

Heracles ,muzaffer bir şekilde aslanın leşini Kral Eurystheus’a göstermek için Miken’e doğru hareket
etti. Ancak Kral, aslan görüntüsünden oldukça korkmuş olduğu için Heracles’in tekrar şehre dönmesini
yasakladı. Heracles, aslanın derisini yüzerek, kafasından kendisine şapka yaptı ve bir sonraki savaşında
kullanmak için yol aldı.
Yunan - Lyra :

Tanrıların habercisi Hermes bir gün bir sahilde kaplumbağa kabuğu bulur ve ufak bir harp şeklini
vererek yeni bir enstrüman icat etmiş olur. Sağ eliyle enstrümanına dokunduğunda , ölümlülerin ve
tanrıların kulağına çok hoş gelen bir müzik oluşmasına neden olur.Hermes, ticari bir anlaşma sonucu bu
icadını Apollon’a verir. Apollon da oğlu Orpheus’a liri hediye eder. Oysaki yetenekli Orpheus liri
çaldığında ne ölümlü ve hayvanlar ne de tanrılar arkalarını dönmektedir Yalnızca Yeraltı Kralı Hades,
duyduğunda demirden olan gözyaşlarını dökmektedir.

Zaman içerisinde Orpheus, Eurydice. adında genç ve güzel bir eş alır kendine. Fakat evlendikten sonra
eşi, bir yılan tarafından ısırılarak ölür ve ölüler diyarı olan yeraltı dünyasına gider. Orpheus, tek başına
Hades’in ülkesine girer ve o gittiğinde lirini çalmaya başlar. Hades ve tüm ruhlar Orpheus’un
müziğinden büyülenmiştir ve tek bir şartla onun eşi Eurydice’nin hayatını geri getireceğine dair söz
verirler. Orpheus, eğer eşinin kendisini izlemesini istiyorsa Hades’in ülkesinden arkasına bakmadan
çıkması gerektiği şartını koyarlar. Orpheus, Hades’in ülkesinden ayrılmak için yolculuğa çıkar ve
yolculuk sırasında eğer peşinde geliyorsa neden eşinin ayak seslerini duymadığını merak eder ve
arkasını dönerek anlaşmayı bozar. Döndüğünde eşi görür ama hızla Hades’in dumanları arasında
görünmeyecek hale gelmektedir. Şimdi o, eşini ebediyen kaybetmiştir çünkü öldükten sonra kimse
ikinci kez doğmamaktadır.

Tam anlamıyla kederli ve yalnız olan , hayatının geri kalan günleri ülkeleri dolaşarak, sevgili eşini
hatırlamak için liriyle tatlı ama hüzünlü müzikler çalarak geçirir. Bu hoş müzik civardaki tüm bekar
kızların ona gelmesine sebep. Kendilerinden biriyle evlenmeleri ve ölen eşini unutması için ona
yalvarırlar. Fakat o bunu yapmaz.

Gururları kırılan genç bekar kızlar, Orpheus’u öldürmek için yemin ederler.Çok geçmeden onu ve lirini
parçalayarak nehre atalar ve böylece yeminlerini tutmuş olurlar. Zeus tüm olaylardan haberdar olur ve
Orpheus’un müziğinden etkilendiği için genç adamı ödüllendirmek adına gökyüzünde onun müziğini
ölümsüzleştirerek Lyra takımyıldızını yaratır. Zarif kuğu olan Cygnus’un yanına yerleşen Lyra, küçük
ama parlak bir halde durmaktadır. Parlak yıldız Vega da onu Harp yıldızı olarak taçlandırır.

Yunanlıların Lirle olan benzetmesi, Sümer ve Babil kayıtlarında Akbaba olarak geçer. Eski
Britanyalılar da liri kendileriyle “Kral Arthur’un Harpı” olarak ilişki kurdurmuşlardır.
Yunan-Ophiuchus :

Yılan tutan ya da yılan anlamına gelen Serpens, gökyüzünde, bir kaç günlüğüne ya da haftalığına aniden
parıldayan daha sonra da tekrar sönük haline dönen nova yıldızlarından biridir. İlk nova Yunan
astronomu Hipparchos tarafından M.Ö. 134 yılında kayıtlara geçirilmiştir. İkincisi M.S. 123 de,
üçüncüsü 1230 yılında dördüncüsü olan ise Kepler’in yıldızı olarak anılan 1604’de ve beşincisi de 1848
de kayıtlara geçilmiştir. Ophiuchus kelimesi “yılan” ve “tutan” anlamlarına gelen iki Yunan
kelimesinden türemiştir.

Bu takımyıldızı, tıp,bitki ve değişik şifalı bitkilerin uzmanı olan Aesculapius’la birlikte anılır.
Aesculapius, Apollon ve Coronis’in oğullarıdır ve centaur Chiron tarafından eğitilmiştir. Söylendiğine
göre,ünlü Yunan fizikçisi ve modern tıbbın babası sayılan Hipokrat, onun 15. kuşaktan torunudur.

Aesculapius, tıbbın ilk doktoru olarak anılmış ve onun bu konudaki uzmanlığı kendisinin çok ilginç bir
şekilde sonunu getirmiştir. Onun bu konudaki uzmanları bir gün bir arkadaşını ziyaret ederken, odada bir
yılan görüp onu öldürmesiyle başlamıştır. Sonra da ikisi de şaşkın bir şekilde, başka bir yılan ağzından
bir şifalı bitki taşıyarak odanın içinde sürünerek yaklaşmasını izlemiştir. Yılan. Ölen yılana şifalı bitkiyi
sürtmüş ve ölen yılan tekrar canlanmıştır. Bu şifalı bitkiyi görmesi sayesinde, Aesculapius yeniden
canlandıran yılandan belirli şifalı bitkilerin gücünü ve öldüm ve yaşam üstü bilgileri öğrenmiştir. Bunun
üzerine ülkeleri kapsamlı bir şekilde gezerek, şifalı bitkileri bulup inceleyerek bilgilerine iyice derinlik
kazandırmıştır. Artık bu bilgileri sayesinde , yaşamın koruyucusu olarak etrafındakilerce çok uzaklara
kadar namının salınmasına neden olmuştur. Bu uzmanlık alanı Hades’in diyarına kadar ulaşmış ve
aslında kendisinin bu güce sahip olduğunu bilen ölüler diyarının hükümdarı Hades, kendisinin bu önemli
pozisyonu kaybedeceğini düşünerek durumu Zeus’a şikayet etmiştir. Çünkü ölüler diyarı ölü olmadan
Hades için bir anlam ifade etmemektedir. Aesculapius, bir keresinde Hippolytus’u yaşama geri
döndürmüştür. Hippolytus, bir boğadan korkan atları sayesinde parçalanmış birisidir. Ayrıca, sevgilisini
yanlışlıkla vuran ünlü avcı Orion’u da yaşama geri döndürmüştür.

Bunlar olunca Hades’in sabrı tükenmiş ve Zeus’tan bu kadar büyük çaplı bir hayata geri dönüşün
zararlarını anlatmıştır. Sadece tanrılar ölümsüzdür, ancak Aesculapius’a ölüleri geri getirmesi izin
verildiği taktirde tüm insanlık ölümsüzlüğü elde edecektir.

Zeus, kardeşiyle aynı fikirdedir ve yıldırımını yollayarak Aesculapius’u hemen bulunduğu yerde öldürür.
Zeus, ona yardım edememiştir fakat Aesculapius’un yeteneklerine hayran olmuştur. Bunun üzerine, onu
Ophiuchus olarak bilinen yıldızların arasında katmıştır. Çünkü o tüm bilgisini ve becerisini yılandan
öğrenmiştir.

Aesculapius, etrafında bir yılan olarak elinde bir değnekle resmedilir. Bu, doktorlarda ve hastanelerde bir
sembol olarak kullanılmasına neden olmuştur. Kullandığımız sağlık bilimi anlamına gelen hygiene ve
tüm hastalıkların ilacı anlamına gelen panacea kelimeleri Aesculapius’un kızları olan Hygeia ve
Panacea’dan gelmektedir.

Romalılar Ophiuchus’u Yılan büyücüsü, Araplar ise Yılan toplayıcısı olarak isimlendirmişlerdir.
Yunan- Orion :

Eski Yunanlılar, Yunan mitolojisine göre Orion figürünün gökyüzünde görüldüğüne inanırlardı. Orion
figürünün nasıl gökyüzüne yerleştiği hakkında bir çok hikaye anlatılır.Orion yakışıklı ve becerikli bir
avcıydı. Bir keresinde Sakız Ada’sına gittiği Oenopion Kralı’nın kızı Merope’a aşık olmuştu. Oenopion
eğer kendilerinin başına bela olan hayvanların istilasını durdurabilirse, kızını ona vereceğini söyler.

Orion bu tehlikeli ve zor görevden başarılı çıkar. Ancak Kral,kızını vermeyi reddeder. Orion buna çok
kızar ve Merope’u önce sarhoş sonra tecavüz eder. Fakat , Oenopion’da kızının intikamını almak ister.
Orion uykuya dalıp gözlerini kapayıncaya kadar bekler. Ve görme yetisinin yok olmasını sağlar. Orion,
bir kahinden eğer tekrar görmek istiyorsa, güneşin doğduğu en uzak nokta olan Delos’a gitmesi
gerektiğini söyler. Orion, genç bir rehberle yola çıkar ve Delos’a varır.

Burada ,tanrıça Eos’la karşılaşır ve tanrıça ona aşık olur ve onun aşkını elde etmek için kardeşi güneş
tanrısı Helius’un onun görme yetisini tekrar sağlamasını söyler. Orion intikamını almak için tekrar
Oenopion’un peşine düşer. Girit adasına vardığında tanrıça Artemis’le karşılaşır. Artemis de Orion gibi
iyi bir avcıdır ve beraber avlanmaya başlar. Bu sırada , Orion Oenopion’dan alacağı intikamını unutur.
Artemis’in kardeşi Apollon, Orion’la Eos arasındaki ilişkiyi bilmektedir. Ayrıca Orion’un dünyadaki
tüm vahli hayvanları öldürmek için ettiği yeminden de hiç hoşnut değildir. Böylece , Apollon yeryüzü
tanrısı Gaia’nın Orion’u öldürmesi için büyük bir akrep yollaması için ikna eder. Orion, dev akreple
mücadele etmek için gücü ve kılıcı yetmez ve bir göle dalar ve Eos’un kendisine yardım ettiği Delos’a
doğru yüzmeye başlar.

Bayağı bir yüzen Orion açıklarda yüzmeye devam edip gözden kaybolurken , Apollon Artemis’i çağırır
ve Orion’un kafasını göstererek denizin bu kadar uzağında bir objeyi vurabilmesi için Artemis’in
yeteneğinin yetersiz olacağını düşündüğünü söyleyerek onu hırslandırır. Artemis, iyi avcılığına laf
söyletmemek için nişan alır ve başarılır. Biraz sonra ise aşkını öldürdüğünün farkında varır. Büyük bir
üzüntü içerisinde Orion’un figürünü gökyüzüne taşır.

Yunan - Pavo :

Tavuskuşu anlamına gelen Pavo, Johann Bayer’in 1603’teki Uranometria’sı’ndaki Apus,Grus,Phoenix


ve Tucana kuşları ile birlikte yer almıştır.

Hera, Cennetlerin Kraliçesi olarak Zeus’un çok kıskanç eşidir. Zeus ise, elliden fazla kadınla ilişki
yaşamış çapkın birisidir.Bu Hera’nın hiç hoşuna gitmemekte ve her seferinde Zeus’un çapkınlıklarını
yakalamaktadır.Bunlardan birisinde Zeus, ilişkiye girdiği kadını ,Hera’dan korumak için onu bir ineğe
dönüştürmüştür. Hera aptal değildir ve ineğin üzerinde hak iddia ederek, onu Argus’un gözüönünde
tutarak bağlamıştır.Argus’un 100 tane gözü vardır ve gözlerinden bir tanesi mutlak açık olmaktadır.Bu
da küçük ineğin kaçmasına engel olmaktadır.
Zeus , Hermes’I sevgilisi olan ineğe dönüşmüş Io’nun yanına yardım etmesi için göndermiştir. Hermes
de Argus’un yanına gelerek flüt eşliğinde ona birçok sıkıcı hikaye anlatarak Argus’un uyumasına neden
olmuştur. Argus uyuyunca Hermes onu öldürür ve Io’yu kurtarır.

Hera, olan bitenden çok geçmeden haberi oldu ve küplere bindi. Io’yu sokması için bir at sineği yolladı.
Bu sinek onun devamlı inek olarak kalmasına sebep olacaktı. Sadık hizmetkarını onurlandırmak ve
hatırlamak için Hera, Argus’un gözlerini en sevdiği kuş olan tavus kuşunun kuyruğuna koydu.Artık, 100
göz artık görmüyordu ama tavus kuşunun kuyruğunu muhteşem bir şekilde süslüyordu.

Bu sırada Io,atsineğinin sokmalarıyla hala inek şeklinde dolaşıyordu. Sonuçta Zeus, Sevgilisi Io’nun
peşinden koşmayacağına dair Hera’ya yemin etmesiyle birlikte Hera, Io’nun maruz kaldığı kötü durumu
durdurdu. Io Mısır’a yerleşti ve ilk Mısır kraliçesi oldu.
Yunan - Pegasus :

Pegasus , denizler tanrısı Poseidon’la Gorgo’lardan Medusa’nın yarattığı kanatlı bir attır.Gorgo’lu
Medusa önceleri çok güzel bir Libyalı prenses idi.Lübnan. Ancak Athena’nın kutsadığı tapınakta deniz
tanrısı Poseidon’u ayartmaya kalkınca, Athena, onu saçları yılanlardan oluşan bir canavara dönüştürdü.

Yunan kahramanı cesur Perseus, Meudsa’nın kafasını kesince, akan kandan kanatlı at Pegasus oluştu.
Beşşerophontes adında genç bir savaşçı, çeşmeden su içerken bulduğu Pegasus’u tanrıça Athena’nın
kendisine verdiği bir yularla evcilleştirdikten sonar, onun üzerine binip serüven aramaya çıkar. Ağzından
ateş fışkıran, üç kafasından biri aslan, biri keçi, biri yılan olan canavar Khimaira’yı öldürür. Amazonlar
olarak bilinen kadın savaşçıları yener. Yaptıklarından gurura kapılan Bellerophontes gökyüzüne uçmak
isteyince , Pegasus onu üzerinden atar.

Anlatıldığına göre , tanrılar kralı Zeus, Bellerphontes’in böbürlenmesine öfkelenmiş, Pegasus’u


gıdıklaması için bir böcek göndermiş, böcekten huylanan Pegasus, ondan kurtulayım derken binicisini
sırtından atmıştır. Bu olaydan sonra gökyüzüne uçmayı sürdüren Olympos dağına varır. Zeus onu yanına
alır. Ve Cyclope’lara yıldırım yağdırması için Zeus’un yolculuk etmesine yardım eder. Bu kıymetli
davranışı Zeus tarafından Pegasus’un ebediyet kazanması için çok geçmeden bir takım yıldızına
dönüştürülmesine sebep olur.
Bir başka efsaneye göre ise esin perileri Musalar’ın Helikon Dağı’ndaki kutsal koruluğunda bulunan
Hippokrene pınarı Pegasus’un ayağını yere vurması üzerine fışkırmaya başlamıştır. Bu öykünün Eski
Korint kentinden çıktığı sanılmaktadır; çünkü Korint paralarının bir çoğunun üstünde kanatlı at motifi
bulunmaktadır.
Yunan - Perseus :

Yunan mitolojisinde adı geçen bir kahramandır. Mora yarımadası’nda hüküm süren Argos Kralı
Akrisios, bir oğlu olması için Defli kahinlerine başvurur. Ne var ki kızı Danae’nin bir erkek
doğuracağını ve torunun kendisini öldüreceğini öğrenir.

Bunun üzerine Akrisios, kimseyle evlenmemesi için kızını tunçtan bir kuleye kapatır. Buna karşın
tanrılar kralı Zeus,altın yağmuru biçiminde kuleye yağarak Danae’nin odasına girer. Bir süre sonra
Danae bir erkek çocuk dünyaya getirir ve adını Perseus koyar. Akrisios bu durumu öğrenince kızıyla
torunun bir sandığa kapatarak denize atar.

Sandık Seriphos adasında karaya vurur. Danae ile oğlunu, adanın kralı Polydektes kurtarır. Yıllar geçer
ve Perseus büyür. Danae’yle evlenmek isteyen Polydektes, Perseus’tan kurtulmak için onu canavar
Medusa’nın kafasını uçurmakla görevlendirir. Perseus’un bu görevden sağ çıkmayacağı kanısındadır.

Oysa Athena ve Hermes, Perseus’a yardım eder. Ona kanatlı sandallar,kılış,kalkan ve giyeni görünmez
kılan Hades başlığını verirler. Böylece Perseus görünmeden hedefine yaklaşmayı başarır. Medusa’ya her
kim doğrudan bakarsa taşa dönüşeceğinden, parlak kalkanını ayna gibi kullanarak kılıcını savurduğu gibi
canavarın kafasını uçurur. Medusa’nın kafası Perseus’un elinde artık korkunç bir silahtır. Onun
yardımıyla bir deniz canavarını taşa çevirerek Andromeda adlı genç kızı kurtarır. Danae’ye göz koymuş
olan Polydektes ile adamlarını da taşa çevirir. Sonra Argos’a döner. Bir yarışma sırasında attığı diskle
kaza sonucu Akrisios’u öldürür.

Böylece kehanet gerçekleşmiş olur.


Yunan - Pisces :

Balıklar anlamına gelen Pisces, Güneş, günışığının bulunduğu saatlerle geceninkinin eşik olduğu
ilkbahar ekinoksuna girdiğinde gözükür. ilk bahar ekinoksunda iken gözükür.Pisces, ayrıca Zodyak’ın
oniki takımyıldızından biridir.

Yunan mitolojisine göre , Typhon adında devasa bir tanrı vardır. Zeus ve ona bağlı tanrılar grubu
tarafından devrilen bir tanrı olan Typhon, korkutucu ve şeytani bir tanrıdır. Zeus’un ölümsüz yandaşları
tarafından Mısır’a sürgüne yollanmıştır. Zeus er geç onla savaşacak ve Typhon’u zaptetmeyi
başaracaktır.

Bir gün Aphrodite ve oğlu Eros nehir kıyısında yürürken, şeytani tanrı Typhon’un varlığını hissederler
ve nehire atlayarak balık formuna girip kaçarlar. Biz de böylece bugün Pisces takım yıldızının Northern
Fish ve Western Fish denilen balıkları görmüş oluruz.

Pisces, Babillilerde Nunu,Perslilerde Mahik olarak geçmiştir. Hepsinin anlamı Balık’tır.Suriyelilerde


balık kutsal bir hayvandır ve onu yemeyi redderler. Çinliler ise Pisces’i çeşitli zamanlarda Karanlığın
Savaşçısı, Kuzeyin imparatordu ve domuz olarak isimlendirmişler. Fakat daha sonraki misyonerler
tarafından popülerizmden etkilenerek ona İki Balık demişlerdir.
Yunan - Sagittarius :

Sagitta, Latincede ok anlamındadır.Centaurlara ilişkin anlatılan hikayelere gökyüzündeki yeri


belirlenmiştir.

Centaur’lar Yunan mitolojisinde yarı insan yarı at olan yaratıklardır. Onlar


kaba,güvenilmez,hilekar,vahşi yaratıklardır ve çok içerler. Fakat , Chiron adındaki centaur diğerlerinden
farklıdır. Chiron , Güneş tanrısı Apollon ile, Ay ve vahşi hayvanların tanrıçası Diana tarafından
eğitilmiştir. Chiron bir centilmen olarak yetiştirilmiştir. Bir çok konuda becerisi ve bilgisi olmakla
birlikte , birçok kralın çocuklarına bu becerilerini de öğretmiştir. Öğrencileri arasında güçlü
Heracles(Hercules), savaşçı Achilles ve sağlık konusunda hikmet sahibi olan Aesculapius da vardır.

Efsaneye göre Heracles bir günlük bir yolculuğa çıkar ve çok susar. Bunun için bir centaur olan arkadaşı
Pholus’a susuzluğunu giderip gideremeyeceğini sorar. Pholus da tüm centaurların evlerinde ortaklaşa
yaptıkları mükemmel şarabı alır ve şişesine doldurur. Aromalarla dolu olan bu harika şarabın alındığını
öğrenen diğer centaurlar dörtnala koşarak evlerine dönerler ve kendilerine sorulmadan şarap fıçısını
açmaya cüret edildiği için çok kızarlar.

Centaurlar, Heracles’e ve Pholus’a saldırırlar.Pholus, Heracles’i savaşta yalnız bırakarak kaçar. Heracles
bir çok centauru öldürür ve diğerlerini de bir daha bu topraklara geri dönmemesi konusunda uyarır.
Chiron’da yakınında gelişen bu olaya tanık olur. O bu olayın bir parçası değildir. Heracles, Chiron’a çok
saygı duymasına rağmen onu da bu olaydan sorumlu tutar.O arkadaşını tanıyamamıştır ve kazara onu
zehirli okuyla vurur. Oğlu Heracles’in bu olaylarda başına gelenleri ve kederini gören Zeus, arkadaşının
iyi bir centaur olması anısına bir okçu olarak Sagittarius takım yıldızı olarak gökyüzüne yerleştirir.

Başka bir mite göre ise Sagittarius, okunu çekip Scorpio yıldızının hiç kimseye zarar vermeyi
denememesi için kalbine nişan alarak beklemektedir..

Yunan - Scorpius :

Eski Yunanlılar, Scorpius takım yıldızını bir akrep şeklinde düşünmüşlerdi. Bunun sebebi, dev avcısı
Orion’un kocaman bir akrep tarafından öldürülmesiydi. Bir versiyona göre Orion, Girit adasına yaptığı
bir yolculukta Artemis’le karşılaşmıştır.
Artemis de Orion kadar avcılıkta iyidir. Beraber avlanmaya başlarlar ve ikisi de bu işten çok zevk alırlar.
Bir zaman sonra Orion, Artemis’in güzelliğin kapılır ve ona tecavüz etmek ister.Tanrıça kurtulmak için
onun üzerine bir akrep koyar. Orion akrebi öldüremez. Kaçmaya çalışırken , akrep zehir taşıyan
kuyruğuyla sokar ve onun ölmesine neden olur.

Bu yardımında dolayı Artemis akrep görüntüsünü gökyüzüne aktarır. Gökyüzüne bakıldığında Scorpius
takım yıldızının Orion tarafından takip edildiği görülür.

Benzer bir hikayede de, Orion tüm hayvanları öldürmüştür. Bunun üzerine yeryüzü tanrıçası Gaia çok
sinirlenir ve hayvanların hepsini tekrar yaratır.Ve dev bir akrep yollayarak Orion’u öldürtür.

Yunan - Serpens :
Yılan tutan ya da yılan anlamına gelen Serpens, gökyüzünde, bir kaç günlüğüne ya da haftalığına aniden
parıldayan daha sonra da tekrar sönük haline dönen nova yıldızlarından biridir. İlk nova Yunan
astronomu Hipparchos tarafından M.Ö. 134 yılında kayıtlara geçirilmiştir. İkincisi M.S. 123 de,
üçüncüsü 1230 yılında dördüncüsü olan ise Kepler’in yıldızı olarak anılan 1604’de ve beşincisi de 1848
de kayıtlara geçilmiştir. Ophiuchus kelimesi “yılan” ve “tutan” anlamlarına gelen iki Yunan
kelimesinden türemiştir.

Bu takımyıldızı, tıp,bitki ve değişik şifalı bitkilerin uzmanı olan Aesculapius’la birlikte anılır.
Aesculapius, Apollon ve Coronis’in oğullarıdır ve centaur Chiron tarafından eğitilmiştir. Söylendiğine
göre,ünlü Yunan fizikçisi ve modern tıbbın babası sayılan Hipokrat, onun 15. kuşaktan torunudur.

Aesculapius, tıbbın ilk doktoru olarak anılmış ve onun bu konudaki uzmanlığı kendisinin çok ilginç bir
şekilde sonunu getirmiştir. Onun bu konudaki uzmanları bir gün bir arkadaşını ziyaret ederken, odada bir
yılan görüp onu öldürmesiyle başlamıştır. Sonra da ikisi de şaşkın bir şekilde, başka bir yılan ağzından
bir şifalı bitki taşıyarak odanın içinde sürünerek yaklaşmasını izlemiştir. Yılan. Ölen yılana şifalı bitkiyi
sürtmüş ve ölen yılan tekrar canlanmıştır. Bu şifalı bitkiyi görmesi sayesinde, Aesculapius yeniden
canlandıran yılandan belirli şifalı bitkilerin gücünü ve öldüm ve yaşam üstü bilgileri öğrenmiştir. Bunun
üzerine ülkeleri kapsamlı bir şekilde gezerek, şifalı bitkileri bulup inceleyerek bilgilerine iyice derinlik
kazandırmıştır. Artık bu bilgileri sayesinde , yaşamın koruyucusu olarak etrafındakilerce çok uzaklara
kadar namının salınmasına neden olmuştur. Bu uzmanlık alanı Hades’in diyarına kadar ulaşmış ve
aslında kendisinin bu güce sahip olduğunu bilen ölüler diyarının hükümdarı Hades, kendisinin bu önemli
pozisyonu kaybedeceğini düşünerek durumu Zeus’a şikayet etmiştir. Çünkü ölüler diyarı ölü olmadan
Hades için bir anlam ifade etmemektedir. Aesculapius, bir keresinde Hippolytus’u yaşama geri
döndürmüştür. Hippolytus, bir boğadan korkan atları sayesinde parçalanmış birisidir. Ayrıca, sevgilisini
yanlışlıkla vuran ünlü avcı Orion’u da yaşama geri döndürmüştür.

Bunlar olunca Hades’in sabrı tükenmiş ve Zeus’tan bu kadar büyük çaplı bir hayata geri dönüşün
zararlarını anlatmıştır. Sadece tanrılar ölümsüzdür, ancak Aesculapius’a ölüleri geri getirmesi izin
verildiği taktirde tüm insanlık ölümsüzlüğü elde edecektir.

Zeus, kardeşiyle aynı fikirdedir ve yıldırımını yollayarak Aesculapius’u hemen bulunduğu yerde öldürür.
Zeus, ona yardım edememiştir fakat Aesculapius’un yeteneklerine hayran olmuştur. Bunun üzerine, onu
Ophiuchus olarak bilinen yıldızların arasında katmıştır. Çünkü o tüm bilgisini ve becerisini yılandan
öğrenmiştir.

Aesculapius, etrafında bir yılan olarak elinde bir değnekle resmedilir. Bu, doktorlarda ve hastanelerde bir
sembol olarak kullanılmasına neden olmuştur. Kullandığımız sağlık bilimi anlamına gelen hygiene ve
tüm hastalıkların ilacı anlamına gelen panacea kelimeleri Aesculapius’un kızları olan Hygeia ve
Panacea’dan gelmektedir.

Romalılar Ophiuchus’u Yılan büyücüsü, Araplar ise Yılan toplayıcısı olarak isimlendirmişlerdir.

Yunan - Taurus :

Europa, Tyre’nin Phoenician kralı Agenor’un çok güzel bir kızıdır.Zeus, Europa’ı bir deniz kıyısında
çiçek toplarken görmüş ve hemencecik aşık olmuştur.

Europa’un aşkına yenik düşen Zeus, beyaz büyük bir boğa kılığına girmiş ve Europa’un deniz kıyısında
bakirelerle birlikte oyun oynarken ona gözükmüştür. Boğa nazikçe Europa’nın ayaklarının dibine diz
çökerek ona karşı ilgisini göstermiştir. Europa da, onun sırtına binmeye çalışarak büyük hayvanlara karşı
içgüdüsel korkusunu yenmeye çalıştı.

Fakat aniden, boğa denizin üstüne doğru koşarak Europa’ı kaçırdı. Daha sonra boğa, gerçek kimliğini
Europa’a açıklayarak onu Girit adasına götürdü. Sonra, Zeus üzerinden boğa kılığını atarak tekrar insan
formunu kazandı ve bir selvi ağacının altında Europa’la beraber oldu. Girit adasının ilk kraliçesi olarak
Zeus’a üç çocuk verdi. Bunlardan bir tanesi Minos’tur. Bundan sonra, Zeus, Europa’la olan beraberliğini
göstermek için yıldızlara beyaz bir boğa şeklini Verdi. Günümüzde bu takımyıldızına Taurus(Boğa)
adını veriyoruz.
Europa, Jüpiter’in 16 uydusundan birisidir. Europa’nın bir özelliği güneş sisteminde bulunan diğer
birkaç ayda olduğu gibi likit suya sahip olmasıdır.
Yunan-Virgo :

Bakire anlamına gelen Virgo, Yunan mitolojisinde evliliğe hazır olmayan Demeter’in kardeşi
Persephone’un yeraltı dünyasının hükümdarı Hades tarafından siyah at arabasıyla kaçırılıp
tutsak edilmesi hikayesine dayanır. En sonunda araya giren Zeus’la yapılan anlaşma
sonucunda Persephone, yılın yarısı annesiyle geçirir, diğer yarısı kocası Hades’le..

Virgo genellikle iki buğday tanesi taşırken resmedilmiştir. Mısırlılar Virgo’yu İsis olarak
bilirler, Hintliler ise Kauni, Persliler de yine başak anlamına Khosha olarak
tanımlamışlardır.

You might also like