Professional Documents
Culture Documents
Allah’ın salât ve selâmı Efendimiz Muhammed’e, onun ailesine ve ashâbı üzerine olsun.
Allah’a muhtac durumda olan Muhammed b. Ali b. Muhammed ibnü’l-Arabî et-Tâî el-
Hâtimî el-Endelûsî -Allah kendisine hüsn-i hâtime nasîb etsin, şöyle diyor :
İnsanın, dönüş yeri olan âhirete dünyâsından daha muhtaç olduğunu düşünerek, 599
senesinde Mekke’de – Allah orayı himâye etsin – bulunduğum aylarda bu kırk hadîsi
topladım.
Burada özellikle Allah’a isnâd edilen (kudsî) hadisleri alma şartı üzerinde durdum.
Bunlara, rivâyet hakkına sâhip olup da, kaydettiğim hadîslerden merfû olarak Allah’a
isnâd edilen, fakat Resûlullah (sav)’e isnâd edilmemiş olan 40 hadîs ilâve ettim.
Muhtac: İhtiyacı olan. Akşam evinde yiyeceğini bulamayacak derecede fakir olan. Bir
şey kendine lâzım olan kimse. Bir eksiğini tamamlamak isteyen. Fakir.
Hüsn-i hâtime : Neticeyi iyi bir halde bitirme. * İman ile âhirete gitmek. Kelime-i
şehadet söyleyerek ölmek.
Tâbiîn : Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ı sağ iken görmüş olan
mü'minlerle yani Ashabla görüşmüş ve onlardan ders almış olan sâlih müslümanlar.
(Bak: Ashab)
.
Hıfz : Saklama. Koruma. Siyanet. Muhafaza. * Ezber etmek. Hatırda tutmak. Kur'an'ı
ezberde tutmak.
1. HADÎS :
بيَ َ أَُّٗ لٌَٝ رَ َؼبَٚ َ ػ َْٓ هللاُ رَجَبهَنَٜٚ َّب َه١ِ ٍٍََّ ُُ فَٚ ِٗ ١ْ ٍَىبلّلُ َػ َ ِّٟ ِ َمهْ ػ َْٓ إٌَّجِٟػ َْٓ أَث: َِٟ َٔ ْفٍَٝاٌظ َُ َػ
ّ ٍَّٕ ُّ ذ ُ ِْ َؽ َّؤِِّٟ اٞب ِػجَب ِك٠
ُ َ َ ً ُ ُ
أُّٛ ٌَٕى ُْ ُِ َؾوِّب ف ََل رَظب١ْ َ َع َؼٍزُٗ ثٚ. ْ َ ٗ ُ ُّ ُ ُ َ َ َ ُ َّ
َ ُْ وٍىَٞب ِػجَب ِك٠ُْ أ ْ٘ ِلؤُِٟٚلْٙ َزُٗ فب ٍْز٠ْ ا ٌّي اَِّل َِ ْٓ َ٘ َل. ْٓ َِ ع اَِّل َّ ٌ ُوٍُّ ُى ُْ َعب ِءَٞب ِػجَب ِك٠
ُ
ْ أُِّٟٔٛ َط ِؼ
ْ َؼ ّْزُُٗ فَبَ ٍْزٛ ْ َأ. ُْ اَ ْو َُ ُىَُِْٟٔٛ رُُٗ فَب َ ٍْزَ ْىََٛ َبه اِ ََّّل َِ ْٓ َو
ُْ ِؼ ّْ ُىٛ ٍ ُوٍُّ ُى ُْ ػَٞب ِػجَب ِك٠. د
ُ ُْ أَِّ ُىَٞب ِػجَب ِك٠َٚ ًِ ١ْ ٌََّْ ثِبُٚءِٜ ْف
ُُْ أَ ْغفِوْ ٌَىُِٟٔٚؼب ً فَب َ ٍْزَ ْغفِو١ِّ ة َعٛ ُ ُّ ْ َ
َ ٔ أَٔب اغفِ ُو اٌنَٚ به َ َّ ْ ُ ْ َ
ِ ٌَٕٙا. ٟا َٔف ِؼٛ ٌٓ رَ ْجٍِغَٚ ِٟٔٚ ُُّوَٚ فزٞ ِّوٙ َ َ اٛ أَِّ ُى ُْ ٌَ ْٓ رَ ْجٍِ ُغَٞب ِػجَب ِك٠
ُِٟٔٛفَزَ ْٕفَؼ. آؿ َ َ ْ ْ َ
ِ َٚ ُْ ٌَ ُىَّٚ ْ أ َّْ أٌَٛ َٞب ِػجَب ِك٠ ٟ ٍُِ ِىِٟاؽ ٍل ِِ ْٕ ُى ُْ َِب َىا َك َماٌِهَ ف ِ َٚ ًٍ ت َه ُعِ ٌٍٙ َٝ أ ْرمٍَٝا َػُٛٔ ِعَّٕ ُى ُْ َوبَٚ ُْ اِ ْٔ ََ ُىَٚ ُْ َه ُو
ًءاَٟ ْ ّ
Ebû Zer nakleder, Allah Teâlâ'dan rivâyet ederek Peygamber (sallallahu aleyhi ve
sellem) şöyle buyurdu:
“Ey Kullarım! Ben kendi zâtıma zulmü haram ettim, onu sizin aranızda haram kıldım.
O hâlde birbirinize aslâ zulmetmeyin.
Ey kullarım! Benim hidâyete erdirdiğim müstesnâ hepiniz dalâlettesiniz!
O hâlde Ben'den hidâyete erdirilmenizi isteyiniz ki sizi hidâyete erdireyim.
Ey kullarım! Benim yedirdiklerim müstesnâ hepiniz açsınız; o hâlde benden yiyecek
isteyiniz ki size yiyecek vereyim.
Ey kullarım! Benim giydirdiklerim müstesnâ hepiniz çıplaksınız.
Benden giyecek isteyiniz ki sizi giydireyim.
Ey kullarım! Siz gece gündüz günah işlersiniz, Ben bütün günahları bağışlarım.
Benden mağfiret dileyin ki sizi bağışlayayım.
Ey kullarım! Siz Bana hiçbir zarar veremeyeceğiniz gibi, Bana bir faydanız da olamaz.
Ey kullarım! Sizin önceki ve sonrakileriniz, insanlarınız ve cinleriniz, en müttakî kalbe
sâhip kimseler olsaydınız bile, Benim mülkümde herhangi bir fazlalık olmazdı.
Ey kullarım! Sizin önceki ve sonrakileriniz, insanlarınız ve cinleriniz en kötü kalbe
sâhib kimseler olsaydınız bile Benim mülkümde herhangi bir noksanlık olmazdı.
Ey kullarım! Sizin önceki ve sonrakileriniz, insanlarınız ve cinleriniz bir yerde hep
birlikte ayağa kalkıp Ben'den istekte bulunsanız, herkesin istediği şeyi veririm de, bu
Benim nezdimde ancak iğnenin denize daldırıldığı zaman eksilttiği şey kadar bir
noksanlığa yol açar.
Ey kullarım! Bu saydıklarım sizlerin amelleriniz ve Benim onlara verdiğim karşılıklar.
Kim bir iyilik bulursa, Allah'a hamdetsin!
Kim bunun dışında bir şey bulursa, ancak kendini kötülesin!”
(Müslim, Birr, 55)
Rivâyet : Hikâye edilen hâdise veya söz. * Bir hâdisenin başkalarına anlatılması. *
Peygamberimiz'den (A.S.M.) işittiklerini veya sahabeden duyduklarını birisinin
başkasına anlatması.
Haram : Helâl olmayan, İslâmiyetçe ve dince nehyedilen şeyler ve ameller. Allah'ın izin
vermediği, men'ettiği şeyler. Helâlin zıddı olan şey.
Hidâyet : Doğruluk. İslâmlık. Hakkı hak, bâtılı da bâtıl olarak görüp doğru yola
girmek. Dalâletten ve bâtıl yoldan uzaklaşmak.
Müstesnâ : İstisna edilen. Ayrı tutulan, ayrı muameleye tabi olan. Kaide dışı bırakılmış
olan.
2. HADÎS :
بي ّ َٟ ٙ
َ َهللاُ َػ ُْٕٗ ل ِ َْو ْح َه٠ ٘ َُوِٟػ َْٓ أَث: ُُ ٍٍََّ َٚ ِٗ ١ْ ٍَىبلّلِ َػ
ّ ٍَّٕ ّ ُيٍُٛ لَب َي َه:
َ ِهللا
ّ
بي هللاُ َػ َّي َّ
َ ٌٍِ ِنَٛ َُ٘ٚ ٌءٞ فَبََٔب ِِ ُْٕٗ ثَ ِوٞ ِْو١ ِٗ َغ١ِن ف
َ َ َع ًَّ لٚ: ِ ْنأََب اَ ْغَٕب اٌَ ُّْ َو َوبْ ِِ ػ َْٓ اٌ ِّْو
َ ن فَ َّ ْٓ َػ ِّ ًَ َػ ََّلً اَ ّْ َو َ أَ ّْ َوٞ
Müstağnî : (Gani. den) Kimseden bir menfaat beklemeyen, bir şey istemeyen, istiğna
eden, kimseye ihtiyacı olmayan. Gönlü tok, tok gözlü. Çekingen, nazlı. * Gerekli ve
lüzumlu bulmayan.
3. HADÎS:
َ ِّٟ ِ أُ َِب َِخ ػ َْٓ إٌَّجِٟ ٍٍََّ ُُ لَب َيػ َْٓ أثَٚ ِٗ ٠ْ :
ّ ٍَّٕ
ًََ ىبلّلُ ػ
ًَّ َعَٚ هللاُ َػ َّي َ ْٓ ِِ ًّ َؽعٚفُ ْاٌ َؾب ِم ُم١ِ ْاٌ ُّ ْئ ُِِٓ َففٞ ِػ ْٕ ِلَٞب ِء١ٌِ َْٚ أٜ
ّ لَب َي: َُٗب َػَٛ اَٚ ِٗ ِّٕ ََل ٍح أَؽْ َََٓ َػجَب َكحَ َهث َ َ اِ َّْ أَ ْغجَٚ اٌ َِّ ِّوِٟف
َُْب ُه٠ بً ََّل ِ ٌَّٕ اِٟبً فِِٚ َوبَْ غَبَٚ َ ِخ١َِّٔذ ْاٌ َؼ ََل ُ ١َِِٕ ذ ْ ٍََ ِل ِٖ صُ َُّ لَب َي ُػ ِّغ١ِه صُ َُّ َٔمَ َو ث َ َ َوبَْ ِه ْىلُُٗ َوفَبفب ً فَٚ ٕجِ ِغ
َ ٌِ َماٍَٖٝجَ َو َػ َ َ ِٗ ثِ ْبْل١ْ ٌَُِٖٚ َا
ْ ٍََّل
ُُٗ لَ ًَّ رُ َواصَٚ ِٗ ١ا ِوَٛ َذ ث
Azîz : İzzetli. Çok izzetli. Sevgili. Çok nurlu. * Dost. * Şerif. * Nadir. * Dini dünyaya âlet
etmeyen. * Sireti temiz. * Ermiş. Mânevi kudret ve kuvvet sahibi. * Mağlup edilmesi
mümkün olmayan ve daima galib olan manasında Cenab-ı Hakk'ın bir ismidir.
Velî : Sahib, mâlik. * Evliya. * Muin. Muhafaza eden. * Küçük çocukların hâlinden
mes'ul kimse. * Sıddık.
Rızk : Yiyip içecek şey. Maddi mânevi ihtiyaca lâzım nimet. Allah'ın herkese lütuf ve
kısmet ettiği ve bekaya sebeb olan nimet.
4. HADÎS :
بي َ َ ػ َْٓ أٌََْٔ ثِ ْٓ َِبٌِ ْه ل:
َ ََبُٖ فَم٠َد صََٕب
بي ْ ثَلَّٝه َؽز ُ ْ َؾَٚ٠ َُٖٕب٠ْ َ ٍٍََّ ُُ َعبٌَِب ً ْام َهأَٚ ِٗ ١ْ ٍَىبلّلُ َػ ّ ٍَّٕ َ ِهللا ّ ُيٍَُٕٛ َّب َه١ْ َ ِٗ ث١ْ ٍَىبلّلِ َػ ّ ٍَّٕ َ ِهللاّ ُيٍَُٛب َه٠ َْ َؾ َىهَُٙػ َّ ُو َِب أ
ة ِ َ ٍٍََّ ُُ ثِؤَٚ بي ُ
َ َ لِِّٟ أَٚ َ أَ ْٔذٞ: ِٟظٍَ َّز ْ َّ ِ ثٌَِٟب َهةِّ ُف ْن٠ فَمَب َي أَ َؽ ُلُ٘ َّبٌَْٝ َهةِّ ْاٌ ِؼ َّي ِح رَ َؼبَٞ َل٠ َٓ١ْ ََب ث١َ َعضِٟ َهع ََُل ِْ ِِ ْٓ ااُ َِّزِِٟ ْٓ أَ ِف
بي َ
َ ٌء لْٟ ٍَ ِٟك ِِ ْٓ َؽ َََٕبر َ َ ْج٠ ُْ ٌ َِّب َهة٠ ظٍَ َّزَُٗ لَب َي
َ ْ َِ ن َ اَ َفبِٜ هللاِ فَمَب َي اَ ْػ ّ ُيٍَُٕٛب َه١ْ ذ َػ ْ ٙب َ َ فَٚ ٞاه ِ ْ َىَٚ ِِ ْٓ أَِّٟٕؾْ ًِّْ َػ١ٍْ ََب َهةِّ ف٠
ْْ َ ِٗ ا١َِؾْ زَب ُط إٌَّبًُ ف٠ ٌَ َْٛ٠ ٌُ ١َظ ِ ْ ٌَ ػَٛ١ٌَ ه َ ٌِ ٍٍََّ َُ ثِ ْبٌجُ َىب ِء صُ َُّ لَب َي اِ َّْ َماَٚ ِٗ ١ْ ٍَىبلّلُ َػ
ّ ٍََّٕ ِهللا ّ ُيَُٛم١َاه ِ٘ ُْ لَب َي ف ّ
ِ ْ َىَُٚؾْ َّ ًَ ِِ ْٓ ا٠ َٚ هللاُ َػ َّي
ف ْ
ِ ِِٓ َِٓ٠ َِلَاَٜب َهةِّ أ َه٠ بيَ َ َ ْ َ َ
َ اٌِ ِغَٕب ِْ ف َوف َغ َها ٍَُٗ فمٌِٝ أظوْ اَٚ هَ ُ ْ ْ ْ َ
َ ٍَ ِت اِ َهف ْغ َهأ َّ ً
ِ ٌِت ُِىٍٍخ َع ًَّ َِّلٌطبَ َّ َ َ ْ ً
ٍ َ٘ها ِِٓ مُٖٛ لَٚ ٍخٙ ُ َّ
بي َ٘ َنا ِي َ َ ٍل َ٘ َنا ل١ِٙ َّ َِّٞ َ٘ َنا َِّلٍّٟ ِ َٔجٞ ِّ ََب َهةِّ ثِبٌٍُّ ْئٌُ ِئ َِّل٠ ه لَب َي أَ ْٔذَ رَ ٍِّْ ُىُٗ لَب َي ثِ َّب َما َ ٌِه َما ُ ٍِّْ َ٠ ْٓ َِ َٚ َِّب َهة٠ اٌضَّ ََّٓ لَب َئَِِٟ ْٓ اَ ْػطَب
ْهَ فَبَ ْك ِف ٍُْٗ اي١َ ِل اَ ِف١ِ ُف ْن ثٌَٝهللاُ رَ َؼب ّ بي
َ َد َػ ُْٕٗ ل ُ ََْٛب َهةِّ لَ ْل َػف٠ ه لَب َي َ ١ن ػ َْٓ أَ ِف َ ِٛ قب َي ثِ َؼ ْف َ ٍٍََّ َُ َعَّٕخَ صُ َُّ لَٚ ِٗ ١ْ ٍَىبلّلُ َػ
ّ ٍَّٕ ّ ُيٍُٛا َي َه
َ ِهللا
ْ ْ ّ َ
َ َّ ِخ١ِْ ََ اٌمَٛ٠ َٓ١ِِِٕ َٓ اٌ ُّ ْئ١ْ ُِْٖ ٍِ َؼ ث٠ ِٕ ُى ُْ فَب ِ َّْ هللا١ْ َا َمادَ ثُٛ إْٔ ٍِؾَٚ ُا هللاٛه اِرَّم ّ ُ َ ٌِِػ ْٕ َل َما
Enes b. Mâlik nakleder: Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) oturmakta iken,
birden bire dişleri görünecek kadar güldüğünü gördük.
Ömer sordu:
“Anam babam hakkı için söyle Yâ Resûlullah, seni güldüren şey nedir?”
Hz. Peygamber cevap verdi:
“Ümmetimden iki kişi, izzet sahibi olan Rabb Teâlâ'nın huzûrunda diz çökmüşler, birisi
şöyle diyor:
“Yâ Rabbî, kardeşimden benim hakkımı alıver!”
Allah (suçlanana):
“Kardeşinin hakkını ver!” buyurdu.
“ Yâ Rabbî! İyiliklerimden (ona verecek) hiçbir şey kalmadı!” dedi,
“ Yâ Rabbî, öyleyse günahlarımdan bir kısmını yüklensin!”
dedi (şikâyet eden).
Bu sırada Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in gözleri yaşla doldu.
Sonra şöyle buyurdu:
“Bu gerçekten korkunç bir gündür.
Öyle bir gün ki, insanlar günahlarından bir kısmının (başkası tarafından) yükle-
nilmesine ihtiyaç duyacaklardır.”
Sonra şöyle devâm etti:
“Azîz ve Celîl olan Allah şikâyet sahibine şöyle diyecek:
“Başını kaldır ve Cennet bahçelerine bak!”
O başını kaldıracak ve haykıracak:
“Yâ Rabbî, gümüşten şehirler ve incilerle süslenmiş altından köşkler görüyorum. Bu
hangi peygambere, hangi şehide âittir?”
“Bana bedelini verenindir!” diyecek (Allah).
“Peki buna kim sâhib olabilir Yâ Rabbî?”
“Ona sen sâhib olabilirsin!”
“Nasıl Yâ Rabbî?”
“Kardeşini affederek!”
“Affettim gitti Yâ Rabbî!”
Bunun üzerine Yüce Allah buyuracak ki:
“Kardeşinin elinden tut ve onu cennete koy!”
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) devâmla şöyle buyurdu:
“Allah'tan korkun, aranızdaki münâsebetleri düzeltin”. Şüphesiz Allah kıyâmet
gününde mü'minlerin arasını düzeltir.”
(Hâkim ve Beyhaki)
İzzet : Bir kimse zelil iken kavi ve kudret sahibi olmak. Ziyâdelik ve üstünlük. * Değer,
kıymet. Kuvvet. Muhterem ve mu'teber olmak. * Bulunmaz derecede az olan şey.
ُيٍُٛ َْو ْح ػ َْٓ َه٠ ٘ َُوِٟ ٍٍََّ ُُ لَب َي ػ َْٓ أَثَٚ ِٗ ١ْ ٍَىبلّلُ َػ ّ ٍَّٕ َ ِهللا ّ :
بي َ َّ ْ
َ اٌ َغٕ ِخ لًٌِٝ ا٠ َ َ َّ َ َّ
َ إٌب َه أهْ ٍَ ًَ ِع ْج َوا ِءَٚ ك هللاُ اٌ َغٕخ ْ ّ َ ٌٍَ َّّب َف: َِبٌَِٝ اَٚ َبٙ١ْ ٌََِب فَ َغب َءَ٘ب فََٕظَ َو اٙ١َِب فٍِْٙ٘ َد ِْلا
َ ُ َِب أَ ْػ َل ْكٌَِٝ اَٚ َبٙ١ْ ٌَِاِ ْٔظُوْ ا
ّ ُظأَ َػ َّل
ُهللا ِ َب فَؾَِٙب فَبَ َِ َو ثٍََٙب أَ َؽ ٌل اِ ََّّل َك َفَِٙ َْ َّ ُغ ث٠ ه ََّلَ ِ ِػ َّيرَٚ ِٗ فَمَب َي١ْ ٌََِب فَ َو َع َغ اٙ١َِب فٍِْٙ٘ ََب َِّلٙ١ْ ٌََِب فَب ْٔظُوْ اٙ١ْ ٌَِبه ِٖ لَب َي اِهْ ِع ْغ ا ِ ذ ثِ ْبٌ َّ َى ْ َث
َ َ
ِٗ ١ْ ٌِبي ف َو َع َغ ا َ ْ َ ُ ْ ْ َ َ
َ َب لٙ١َِب فٍِٙ٘ َِب أػ َلكد َِّلٌِٝاَٚ ٌِٝاَٚ َبٙ١ْ ٌِبه فبٔظوْ اَ َ ُ ْ َ َّ َ
ِ ٌٕ اٌِٝبي اِمَ٘تْ ا ْ َ َ ٌ َ َ ُ ْ َ ْ َ
َ َب أ َؽل فمٍَٙلف٠ ذ أْ َّل١ِْ ه ٌمل َف ُ ْ َ َ َّ
َ ِ ِػيرَٚ فَمب َي َ
َ َْ َّ ُغ٠ ِػ َّيرِهَ ََّلَٚ بي َ َ ِٗ فَم١ْ ٌََِب ثَؼْٖب ً فَ َو َع َغ اٙٚ ُ َوْ َوتُ ثَ ْؼ٠ َٟ ِ٘ َب فَب ِ َماٙ١َِب فٍِْٙ٘ َد َِّل َ
ُ َب َِب أ ْػ َل ْكِٙذ ث ْ ََّب فَ ُؾفَِٙب فَؤ َِ َو ثٍََٙ ْل ُف١َأَ َؽ ٌل ف
َ
َبٙ١ْ ٌَِبي فَ َو َع َغ اَ ََب لَِٙب فٍِْٙ٘ َد َِّل ُ َِب أَ ْػ َل ْكٌَِٝاَٚ َبٙ١ْ ٌََِب فَب ْٔظُوْ اٙ١ْ ٌَِد لَب َي اِهْ ِع ْغ ا ِ اَٛ ََّْٙ ٌ ِٗ فَمَب َي ثِب١ْ ٌَِد فَ َو َع َغ اِ اَٛ ََّْٙ ٌذ ثِب ْ َّ لَ ْل ُؽفَٟ ِ٘ فَب ِ َما
ك َ
َ ٌَ َ ِػ َّيرِهََٚبٍَٙ ََب أ َؽ ٌل اِ ََّّل َكفْٕٙ ِِ َٛ َ ْٕ ُغ٠ ذ اَ ْْ ََّل١ُ َْ ِ ْك ف
6. HADÎS:
...ٓ َ ُِ َؾ َّّ ُل ايْ ًَُِ ِْْٕ طَفَبَِٟٕ ُُ ٌَمَ ْل َؽ َّلص١بلّلِ ْاٌ َؼ ِظ ّ ِ لَب َي ثَٚ ُْٕٗ هللاُ َػ
ّ َٟ ٙ ِ ْك َه٠ِّٖل ِّ ٌ ثَ ْى ِو اِٟبلّلِػ َْٓ أَث
ّ ِلَب َي ثَٚ ُُ ٍٍََّ َٚ ِٗ ١ْ ٍَىبلّلُ َػ
ّ ٌَّ
بي َ َّ َ َ َ ْ َ َ ْ ْ َ َ ْ ّ َ َّ َ َ َ
َ لَٚ ُُ ٍٍَ َُ ِٗ اٌَََّل١ْ ٍ ًُ َػ٠ َع ْج َوا ِءِٟٕ ُُ ٌمل َؽ َّلص١ ُُ ٌمل اٌ َؼ ِظ١لب َي ثِبلّلِ اٌ َؼ ِظَٚ ُُ ٍٍَ َُ ِٗ اٌَََّل١ْ ٍ ًُ َػ٠ َىب ِء١ِِ ِٗ ِ ثِٟٕ ُُ ٌمل َؽ َّلص١بلّلِ اٌ َؼ ِظ ْ َ َ ْ ّ ِث
بي َ َ لَٚ َُ ِٗ اٌَ َََّل١ْ ٍَ ًُ َػ١ِ اِ ٍْ َوافََِٟٕؽ َّلص
ٌَٝهللاُ رَ َؼب ّ بي
َ َل: ِِٟ َو َوَٚ ٞ ِكُٛ عَٚ ٌِٟ َع ََلَٚ ِٟ ًُ ثِ ِؼ َّير١َِب اِ ٍْ َواف٠ ًة َِ َّوح ِ ٍَٖخً ثِفَبرِ َؾ ِخ ْاٌ ِىزَب ّ ُِْ ََِِ ْٓ لَ َواَ ث
ِ َُّ ُِز١ِ هللاِ اٌوَّؽْ َّب ِْ اٌ َّو ِؽ
َٚ د ِ َءاَّٟ ِّ ٌَد َػ ُْٕٗ ا ُ ْىٚب َ رَ َغَٚ د ْ
ِ ذ ِِ ُْٕٗ اٌ َؾ َََٕب ْ
ُ ٍِ لَجَٚ ٌَُٗ د َ َ
ُ ْ لَ ْل َغفَؤِّٟ أَّٟ ٍَا َػَُٚلّْٙ ا ِؽ َلحً أَٚ َٚ به ِ ٌَّٕ اِٟق ٌِ ََبَُٔٗ ف ُ ُوُٖ ِِ ْٓ ََّل أُؽْ ِو١أُ ِع
َُ َْب ِء أَع١ٌِ َْٚ ْاْلَٚ َب ِء١ِ لَ ْج ًَ ْاْلَ ْٔجَِٟٔ ٍْمَب٠ َٚ َع ْاَّلَ ْوجَ ِو
ِ ْاٌفَيَٚ َب َِ ِخ١ِة ْاٌم
ِ َػ َناَٚ ِ ة إٌَّبه ِ َٕي َػ َنا١ِػ
Mikâîl : Rezzakıyyet arşının hamelesi olan büyük Melek. Dört Büyük Melekten birisi.
(Bak: Melâike)
İsrâfîl : Dört büyük melekten biri olup Kıyamet günü cesedlere nefh-i ruh etmeğe ve
Sur'u üfürmeğe vazifelidir. (Bak: Melâike)
Azrâil : Ölüm meleği. Dört büyük melekten biridir, ölenlerin ruhlarını almak görevi
vardır. Diğer bir ismi de "melek-ül mevt: Ölüm meleği"dir.
Azâb : Dünyada işlenen suç ve kabahate karşılık olarak âhirette çekilecek ceza. * Eziyet.
Büyük sıkıntı. Şiddetli elem.
7. HADÎS :
بي َ َ ٍٍََّ ُُ لَٚ ِٗ ١ْ ٍَىبلّلُ َػ
ّ ٍَّٕ َ ِهللا ّ ُيٍُٛ َو ْح ػ َْٓ َه٠ْ ُ٘ َوِٟػ َْٓ أَث
َ ّ
ٌٝبي هللاُ رَ َؼب َ َل: َِّٟٕ َِْز٠ ْْ ٌَُٗ أَٟ ْٕجَ ِغ٠ َِبَٚ ََ أَثُٓ آ َكَِّٟٕ َ َّز. ٌُُٗ َْٛجُُٗ فَم٠ أَ َِّب رَ ْى ِنَٚ ًٌَلاَٚ ٌِٟ َّْ ِْ ٌُُٗ اَٛ ٌَُٗ أَ َِّب َّ ْز ُُّٗ فَمَٟ ْٕجَ ِغ٠ َِبَٚ ُُِٟٕ َى ِّنث٠َٚ
ْ َ
َِٟٔ َو َّب ثَلَأِٟٔ ُل١ُ ِؼ٠ ٌْ َ ١ٌَ. َو ْح َع٠ْ ُ٘ َوِٟ ٍٍََّ ُُ لَب َيػ َْٓ أَثَٚ ِٗ ١ْ ٍَىبلّلُ َػ ّ ٍَّٕ
َ ِهللا ّ ُيٍُْْٛ َه
َ َّ َ
َ ٍٍَ ُُ لَٚ ِٗ ١ْ ٍٍٕىبلّلُ َػ
بي ّ َّ ّ ْ
َ ِ ُي هللاٍُٛ َوح ػ َْٓ َه٠ْ ُ٘ َوِٟػ َْٓ أث َ
ًَّ َعَٚ هللاُ َػ َّي ّ بي َ َل: ٌَُٗ ْٓ َ ُى٠ ُْ ٌََٚ َِّٟٕ َ َّزَٚ ََ ُى ْٓ ٌَُٗ َماٌِه٠ ُْ ٌََٚ ََ أَثُٓ آ َكَِٟٕ َو َّنثَٚ َِٟٔ َو َّب ثَلَأِٟٔ َل١ُ ِؼ٠ ْٓ ٌَ ٌُُٗ َْٛ فَمََّٟ ٠ِجُُٗ ا٠َماٌِهَ فَؤ َ َِّب رَ ْى ِن
َٚ ًٌَلاَٚ ُهللا ّ ْ ٌُُٗ أَرَّقَ َنَٛ فَمَٟ َّ٠ِ أَ َِّب َّ ْز ُُّٗ اَٚ ِٗ ِ ِِ ْٓ اِػَب َكرَّٟ ٍََْ َػَٛ ْ٘ َ ك ثِؤ
ِ ٍْ ُي ْاٌ َقَّٚ ٌَْ أ
َ ١ٌَُْ ٌََٚ ٖ َّ ُل ٌَ ُْ أٌَِ ْل
َّ ٌاً أََٔب ْاْلَ َؽ ُل اُٛ ُوفٌِٟ ْٓ َ ُى٠ ُْ ٌََٚ ٌَ ْلُٚا
أ َؽ ٌلَ
Tavsif : Vasıflarını söylemek. Bir şeyin iç yüzünü, ne ve nasıl bir şey olduğunu
anlatmak. Vasıflandırmak. * Bilgi, ilim.
Âdem : İnsan. İlk insan ve ilk peygamber (A.S.)Allah ilk insan olarak Âdem'i, sonra eşi
Havva'yı yaratmıştır. Bugünkü insanlar onlardan türeyip çoğalmıştır. Bazı dine tâbi
olmıyanlar, insanın maymun soyundan bir hayvandan türediğini iddia ederler. Bu iddia
kasıtlıdır, çünki ilmî isbatı yapılamamıştır. Lâboratuarlarda küçük canlılar üzerinde
yapılan çalışmalar göstermiştir ki, canlının genetik yapısında meydana gelen değişiklik
sonucu türeyen yeni canlı, ana-babasından daha mükemmel değil; dejenere olmuş,
soysuzlaşmış, bozuk bir şekil almıştır. İnsan ise en mükemmel mahluktur. Kaldı ki bu
güne kadar bir canlının değişip başka bir canlı haline geldiğini kimse görmemiştir.
Bugünkü maymunlar da hâlâ insan olmamışlardır. Bugünün psikoloji ve felsefi
antropolojisi insanın mahiyetçe, özce hayvandan farklı olduğunu kabul etmiştir. $ Yani:
Cenâb-ı Hak, Âdem'i (A.S.) bütün kemalâtın mebadisini tazammun eden âli bir fıtratla
tasvir etmiştir ve bütün maâlinin tohumlarına mezraa olarak yüksek bir istidat ile
halketmiştir ve mevcudatı ihata eden ulvi bir vicdan ve ihatalı on duygu ile teçhiz
etmiştir; ve bu üç meziyet sayesinde, bütün hakaik-ı eşyayı öğretmeye hazırlamıştır,
sonra bütün esmayı kendisine öğretmiştir. Âdem'i halketti, tesviye etti, cesedine nefh-i
ruh etti, terbiye etti, sonra esmâyı tâlim etti ve hilâfete namzed kıldı. Sonra vakta ki
Âdem'i melâikeye tercih etmekle rüchan mes'elesinde ve hilâfet istihkakında ilm-i esmâ
ile mümtaz kıldı. İ.İ.)
8. HADÎS :
بي َ َ ٍٍََّ ُُ لَٚ ِٗ ١ْ ٍَىبلّلُ َػ َ ِّٟ١ِ َو ْح ػ َْٓ إٌَّج٠ْ ُ٘ َوِٟػ َْٓ أَث
ّ ٍَّٕ
ًَّ َعَٚ هللاُ َػ َّي ّ ُيَُٛم٠: َِٟٕ َوفَوْ رَِٟٕز١ََِ ٔ اِ َماَٚ َِٓ َّىَوْ رَِٟٕأَثُٓ آ َك ََ اِ َما َموَوْ ر
9. HADÎS :
بي َ َ ٍٍََّ ُُ لَٚ ِٗ ١ْ ٍَىبلّلُ َػ َ ِّٟ١ِ َو ْح ػ َْٓ إٌَّج٠ْ ُ٘ َوِٟػ َْٓ أَث
ّ ٍَّٕ
َّ ّ
ًَّ َعَٚ ُي هللاُ َػيَٛم٠: ه ُ َ ١ْ ٍَأَ ْٔفِ ْك أُ ْٔفِ ْك َػ. ك
َ َزُ ُْ َِب أَ ْٔف٠ْ َلَب َي أَ َهأَٚ َب ُهٌَّٕٙ اَٚ ًُ ١ْ ٌََّب َٔفَمَخٌ ٍَؾَّب ُء اٙٚ
ُ ١ ََّل رُ ِغَٜهللاِ َِ ْْل
ّ َ ُل٠ بي َ ٍَُِ ْٕ ُن َف
َ َلَٚ ك
ْ ْ َ
َُِ٘ ْقف٠ ُْيَ ا١ِّ ٌَ ِل ِٖ ا١ِ ثَٚ اٌ َّب ِءٍَٝ َوبَْ َػوْ ُُّٗ َػَٚ ِٖ َ ِل٠ َِٟ ِغْ٘ َِب ف٠ ُْ ٌَ َُِّٗٔ ْاْلهْ ُٓ فَ اَٚ َوْ فَغُاٌ ََّ َّب َء٠ َٚ
10. HADÎS :
11. HADÎS:
12. HADÎS :
13. HADÎS :
14. HADÎS :
Şirk : En büyük günah olan Allah'a (C.C.) ortak kabul etmek. Allah'tan (C.C.) ümidini
keserek başkasından meded beklemek. (Şirkin mânası mutlak küfürdür.) (Politeizm).
l5. HADÎS :
Ridâ ve İzâr: Mü'minlerin Mekke'de hac esnasındaki nizâmî elbisesidir. Ridâ omuzlar
üzerine örtülür, İzâr ise bele kuşanılır.
Ridâ : Örtü, belden yukarı örtülen şey, çar ve şal. Akıl. İlim. Seha. Zinet. Parlaklık
veren şey. * Hırka.
İzâr : Peştemal. Futa. Göğüsten aşağı örtülen elbiseler.
16. HADÎS :
Şefâat : Şefaat etmek. Af için vesile olmak. * Fık: Âhiret günü bir kısım günahkâr
mü'minlerin affedilmeleri ve itaatli mü'minlerin de yüksek mertebelere ermeleri için
Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm ve sâir büyük zâtların Allah Teâlâ'dan (C.C.) niyaz
ve istirhamda bulunmalarıdır.
17. HADÎS :
ْ ٍٍََّ ُُ ػ َْٓ ِعتَٚ ِٗ ١ْ ٍَىبلّلُ َػ
ّ ٍَّٕ
َ ِّٟ١ِهللاُ َػ ُْٕٗ ػ َْٓ إٌَّجّ َٟ ٕ ّ ًَػ َْٓ َعبثِو اثْٓ َػ ْج ِل٠َها ِء
ِ هللا َه
ّ بي
ًَّ َعَٚ هللاُ َػ َّي َ َ ل: ؼ َ َّب َِبِٙ ُِٖ ثُِٛ ك فَؤَ ْو ِو
ِ ٕ ِ ٍُ ُؽَُْٓ ْاٌ ُقَٚ ُْٖ ٍِ َؾُٗ َّاَّل اٌ ََّ َقب ُء٠ ْٓ ٌَ َِٟ زَُٗ ٌَِٕ ْف١ْ ٚ ٌ ُٖاِ َّْ َ٘ب َما ِكُّٛ ُْثز
َ َٓ اِهْ ر٠
I8. HADÎS :
ْ ٌَـئِهَ إَْٔ َؾبةُ ْاٌ َغَّٕ ِخَُّٚلَ ِمٌَّخٌ أَٚ ُ ُْ لَزَ ٌوَُٙ٘ٛعُٚ ك
ُ َ٘ َْو٠ ََّلَٚ ٌَب َكح٠ ِىَٚ ََْٕٝ ا ْاٌ ُؾََُٕٛ َْٓ أَؽ٠َْ ٌٍَِّّ ِنَٚب فَ بٌِ ُلٙ١ُِ٘ ُْ ف
“Güzel davrananlara daha güzel karşılık, bir de fazlası vardır. Onların yüzlerine
ne bir toz (kara leke) bulaşır ne de bir horluk (gelir). İşte onlar cennet ehlidirler. Ve
onlar orada ebedî kalacaklardır.” (Yunus, 10/26)
19. HADÎS :
بيَ َ لٞ ْل ْاٌ ُق ْل ِه٠ِِ ٍَ َغِٟػ َْٓ أَث:ٍَّٕٝ َ ِّٟ١ِبي إٌَّج َ َُُ ٍٍََّلَٚ ِٗ ١ْ ٍَّهللاُ َػ
َب َِ ِخ١ِْ ََ ْاٌمَٛ٠ ُهللاّ ُيَُٛم٠: َِّٟ ٠َؤْ ُِوُنَ أَ ْْ رُ ْق ِو َط ِِ ْٓ ُم ِّه٠ َهللا ّ َّْ ِد اٍ ْٖٛ َ ِ ثَُٕٞب ِك١َه فَ ٠ْ ٍَ ْؼ َلَٚ ه َهثََّٕب َ ١ْ َّ ٌَجٌََُٛٛم٠ َُ َب آ َك٠َب٠ به لَب َي
ِ ٌَّٕ اٌَِٝن ثَؼْضب ً ا َ
ق
َ به َّ ُ ْ ً
َ َٓ ِء ٍم ر١َٓ فَ ِؾ١ رِ َْ ِؼَٚ رِ َْ َؼخَٚ َب َهةِّ لَب َي رِ َْ َؼ ُِ ِِ َء ٍح٠ بي َ َف أ َهاُٖ ل ُ ْ َ ُ
ٍ ٌتُ ا َي ِِ ْٓ و ًِّ أ١ِْ َ٠َٚ َبٌٙ َ
ِ ٌٕ َِب ثَؼْش اَٚ ِّ ُغ اٌ َؾب ِِ ًُ َؽ ُْ َهةَٚ
إٌَّبٍَٝك َمٌِهَ َػ ّ اة
َّ َْ َ ٌل ف٠هللاِ َّ ِل َ َ
ن ػ
َ ٓ َّ و َ
َّل
ِ َ َ ٚ ٜ ه ب ى َ َ
ُ ث ب ِ
ِ َ َ َٚ ٜ ه ب َ
ى ٍ
ُ ًب
َ َّ ٌٕا ٜ و َ رٚ
َ َ َِ ْ ُ
ل ١ ٌ ٛ ْ
ٌا ُُ ُٙ ٘ ُٛع ٚ ْ
َ َ َّ١ رَ َغًَّٝ َؽز.
د و ِ ِّٟ١ِفَمَب َي إٌَّج
ْ ْ
َُُّ اؽ ٌل ص ُ ْ ً
ِ َٚ ُْ ِِٕىَٚ َٓ١ رِ َْ ِؼَٚ رِ َْ َؼخَٚ َط رِ َْ َؼ ُِ ِِ َء ٍحُٛ َِؤعَٚ طُٛ َّ َ
َ َؤع٠ ْٓ ِِ َُ ٍٍَ َٚ ِٗ ١ْ ٍٍٕىبلّلُ َػ ّ َّ َ ِْٟ كَا ِء فٌََّٛبً َوبٌْ ْؼ َو ِح ا َّ ِ ٌَّٕ اِٟأَ ْٔزُ ُْ ف
َْ ِه ْاْلَّٛت اٌض ِ ْٕ ُه ْث َغ أَ ْ٘ ًِ ْاٌ َغ َّٓ َعُٛٔٛ أَ ْْ رَ ُىُٛاِِّْ ََّلَهْ عَٚ ِكَْٛ ٍَْ ِه ْاْلَّٛت اٌض ِ ْٕ َعِٟب ِء فٚ َ ١ْ َْ َوبٌ َّْ ْؼ َو ِح ْاٌجَٚ٘ أ ِ َ١ش أَ ْ٘ ًِ ْث َ ٍُُبي ص
َ َِح فَ َىجَّوْ َٔب صُ َُّ ل
َ َ َّ ْ
بي َّط َو أ٘ ًِ اٌ َغٕ ِخ فىجَّوْ َٔبْ َ ْ َ ُ َ َ
َ اٌ َغٕ ِخ فىجَّوْ َٔب ص َُّ ل َّ ْ
Ye'cûc ve Me'cûc: Kısa boylu olacakları söylenen ve Kur'an-ı Kerim'de bahsi geçen ve
ortalığı fitne ve anarşiye boğacak olan bir kavmin ismi.
“Onu gördüğünüz gün, her emzikli kadın emzirdiği çocuğu unutur, her gebe
kadın çocuğunu düşürür. İnsanları da sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş
değillerdir; fakat Allah'ın azabı çok dehşetlidir!” (Hacc 21/2)
20. HADÎS
بي َ َ ٍٍََّ ُُ لَٚ ِٗ ١ْ ٍَىبلّلُ َػ
ّ ٍَّٕ ّ ُيٍُُٛ َّب ػ َْٓ َهْٕٙ هللاُ َػ
َ ِهللا ّ َٟ ٕ ِ ػ َْٓ اِ ْث ِٓ َػجَّبًْ َه
ًَّ َعَٚ هللاُ َػ َّي ّ ْٝ َؽَٚ أٍَٝ ُِٛ ٌَِٝا: َِ َٕٓ رَ ْؼ َّ ًَ َػ ََّلً أَؽْ فَعَ ٌِ َؾ ََجَبرِه ْ ٌََٚ ٞب ِءٚ َ َب ثِمٙ َ ِّ َِِٓ اٌوَّٟ ٌَِ ٍء أَ َؽتَّ اَٟ َ ََِّْٔ ا
َ ه ٌَ ْٓ رَزَمَو
ْ َِّْة ث
َ َ َ ْ َ َ
ٞ ََّل رَ ُغ ْل ثِ ِلَٚ َه١ْ ٍ َػَٜب فَب ٍْ َق١ٔ أ ْ٘ ًِ اٌ ُّلٌِٝ َّو ْع اٚ َ َ ََّل رَزٍَٝ ُِٛ َب٠ ن ُ َ َّ َ َ ْ ُ ْ
َ ٍَِب فَبغ١ٔه ٌِ ُل
ِ ُِ أِٟإٌظ ِو فِٟاة َهؽْ َّز
َ هٛ َ َٛ ه أ ْث َ ١ْ ٍك َػ َ ِٔ. ٍَٝ ُِٛ َب٠
َُِٕٛ ْْ أَؽَٚا أَُٛٓ اعْ زَِٕج١َِٓ ْاٌ ُّ ْقجِز١ِِِٕ لًُْ ٌِ ٍْ ُّ ْئَٚ اَُٚٓ أَ ْث ِْو١َِٓ اٌزَّب ِءث١ِِِٕ لًُْ ٌِ ٍْ ُّ ْئ
(İbn Arabî, (son iki cümlenin ilâve edilmiş olmasından) şüphe ettiğini söyler).
21. HADÎS
Sâlih : (Salâh. dan) İşe yarar, elverişli, uygun, iyi. Haklı olan, itikatlı, dindar, dinî
emirlere uyan. * Faziletli, ehl-i takva olan.
22. HADÎS
ّ َٟ ٕ
َ َهللاُ َػ ُْٕٗ ل
بي ِ َبٌِتْ َهٛ ِٟ ثِ ْٓ أَثٍِٟػ َْٓ َػ:ُُ ٍٍََّ َٚ ِٗ ١ْ ٍَىبلّلُ َػ ّ ٍَّٕ
َ ِهللا ّ ُيٍُٛبي َه َ َل
ّ بي
ٌَٝهللاُ رَ َؼب َ َل: ْ َطَٛ فَمَ ْل اِ ٍْزَِٟٔ ْؼجُ ْل٠ ُْ ٌَ ْٓ َِ َٚ َِٟٔ ْؼجُ ْل٠ ُْ ٌَ ِْٟٕو ْف
ِ َؼ٠ ُْ ٌَ ْٓ َِ َٚ ِْٟٕو ْف
ِ َؼ٠ ُْ ٌَ ٞ ِْو١ َِ ْٓ َه َعب َغٞ ِْو١ َِ ْٓ َفبفَ َغَٚ ٟة ٍَ َق ِط
َ
ْ ْ
َِٟؽٍذ ثِ ِٗ ِٔم َّزَّ
Ali b. Ebî Tâlib (radiyallahu anhu) Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'den
nakleder:
Yüce Allah şöyle buyurur:
“Benden başkasına ümit bağlayan Beni tanımıyor demektir.
Beni tanımayan Bana kulluk etmez.
Bana kulluk etmeyen Benim gazâbıma mâruz kalır.
Benden başkasından korkan Benim azâbımla karşılaşır.”
23. HADÎS
بي َ َ ٍٍََّ ُُ لَٚ ِٗ ١ْ ٍَىبلّلُ َػ ّ ٍَّٕ َ ِهللا ّ ُيٍُٛ َو ْح ػ َْٓ َه٠ْ ُ٘ َوِٟػ َْٓ أَث
ْ
َّل اٌ َغَّٕ ِخٛآف ِو أ ًْ٘ اٌِ َغَّٕ ِخ َك ُف َ ِ َُٛ َ٘ٚ به ِ ٌَّٕ اٍَُُٝٗ َػٙ ُعُٛ ِ َه ُع ًٌ ِمجً ثََٝ ْجم٠ َٚ . َْْٓ َهةِّ أَٞ ُي أَُٛم١َبه فَبَُِّٔٗ لَ ْلف ِ ٌَّٕ ػ َِٓ اِٟٙ ْعَٚ ف ْ ِه
َ ّ ُ ُ ْ ْ َ ّ
َٚ َ ُي هللاُ رجَبهَنَٛم٠ َُّ ُٖ صَُٛلػ٠ ْ هللاَ َِبَّب َء هللاُ أَُٛلػ١ موبإَ٘ب فِٟٕ أؽْ ئلَٚ َبٙ ُؾ٠ ِهَِٟٕه أْ لْج ّ ْ َ ُ َ َ َ َ َ َ ْ َ ْ
َ ِ اِْ ف َؼٍذ ماٌِهَ ث١ََ ًَْ٘ َػٌَٝرَ َؼب
َ ُ َ ْ َْذ
َ ُي ََّل أَُٛم١َ َوُٖ ف١ْ َُٗ َػ ِٓرََْؤ َ َي َغٙ ْعَٚ ُهللا ّ َُْٖ ِوف١َهللاُ ف ّ ك َِبَّب َء َ ١ِاصَٛ َِ َٚ ٍكُٛٙ َع ًَّ ِِ ْٓ ُػَٚ َهثَُّٗ َػ َّيُٟ ْؼ ِط٠ َٚ ُٖ َو١ْ ه َغ َ ٌَُبه فَب ِ َمي ٍْؤ ِ ٌَّٕا
اِ َيِِْٟٕ ْ َهةِّ لَ ِّلَٞ ُي أَُٛم٠ َُّ َُ َْ ُىذَ ص٠ ْْ َهللاُ أ ّ َهآَ٘ب ٍَىَذَ َِبَّب َءَٚ ْاٌ َغَّٕ ِخٌٍَْٝ لَ ْلأَ ْلجَ ًَ َػ َ ١ َ ٌَ أ ُ ٗ َ ٌ َّ
ً ع ٚ
َ َ َ ُ َّ
ي ػ ّ
هللا ي
ُ ٛ ُ م َ َّ
َ ِ َ ِ َ ٜ
١ ف خ ٕغ ْ
ٌا ة ب ث
َ
ََب ا ْثَٓ آ َك ََ َِب أ ْغلَهَن٠ ه َ ٍَ٠ْ َٚ ه َ ُز١ْ َ أ ْػظٞ َو اٌ ِن١ْ َغٌِٟٕمَهَ ََّل رََْؤ١ِاصَٛ َِ َٚ َكَنُْٛٙذَ ُػ١َأ ْػظ. َّٝ َع ًَّ َؽزَٚ هللاَ َػ َّيَُٛ ْلػ١َْ َهةِّ فَٞ ُي أَُٛم١َف
َ َّ ُ َ َ ّ
ك ُ َء٠ َهثَُّٗ َِبَّبُٟ ْؼ ِط١َه ف َ ِ ِػ َّيرَٚ ُي ََّلَُٛم١َ َوُٖ ف١ْ ه أَ ْْ رََْؤ َ َي َغ َ ٌِه ٰم َ ُز١ْ َْذَ اِ ْْ أَ ْػط١ََ ًَْ َػَٙ ُي ٌَُٗ فٚ ٌَُِٝمَ ِّل ُُِٗ ا١َك ف َ ١ِاصَٛ َِ َٚ ٍكُٛٙهللاُ ِِ ْٓ ُػ ّ
ْ َ ْ ْ
َمَذ ٌُٗ اٌ َظَٙبة اٌ َغٕ ِخ أٔف َّ ْ َ
َ َ ثٍٝبة اٌ َغٕ ِخ فَبِما لَب ََ َػ َ َّ ْ َ َهثُٚ ْ َ ُ َّ ُ
ِ اٌ َُّوَٚ ُِ ْٟ َب َِِٓ اٌ َقٙ١ِ َِب فٜٔخ فَ َوأ. ُيَٛم٠ َُّ َ َْىذَ ص٠ ْْ َ َْىذ َِبَّب َء هللاُ أ١َف ُ ُ َ ّ ُ ُ
ك َ ٠اصِئَٛ َِ َٚ َكَنُْٛٙذَ ُػ١ٌَْ لَ ْل أَ ْػط َ ١َ ٌ َ أ ُ َٗ ٌ ٝ َ ٌ ب ؼ َ َ هللاُ رَجَب َه
َ ر ٚ نَ ّ ُيَُٛم١َ ْاٌ َغَّٕخَ فٍِْٟٕ ْ َهةِّ أَكء ِفٞن أَ ْْ ََّل رََْؤ َ أََي َ َب٠ ه َ ٍَ٠ْ َٚ َذ١ َو َِب أُ ْػ ِط١ْ َغ
َا ْثَٓ آ َك ََ َِب أَ ْغلَهَن. ن َ هللاُ رَجَب َه ّ َْ ؾَهَٚ٠ َّٝ َع ًَّ َؽزَٚ هللاَ َػ َّي ّ َُٛ ْلػ٠ َ َيا ُي٠ ه فَ ََل َ ِ َف ٍْمَُْٝ أَ ّْمْٛ َهةِّ ََّل أَ ُوَٞ ُي أَُٛم١َ ِِ ُْٕٗ فَب ِ َما فٌَٝ رَ َؼبَٚ
ُ
ْهللاُ ِِ ُْٕٗ لَب َي أ ْك ُف ًِ ايّ ه َ ِؾٙ َ َٚ هللاُ َػ َّي ّ َّْ ِ اَّٝ َؽزََّّٕٝ ََز٠ َٚ َََُّْٗؤَيْ َهث١َ َيَِ ُٖ رَ ََّّٕ ْٗ فٌَٝهللاُ رَ َؼب ّ َب لَب َيٍَُٙ َن ِّو ُوُٖ ِِٓء َو َنا َعَّٕخَ فَب ِ َما َك َف١ٌَ ًَّ َع
َ ٰ
ٌِِْ َٚ َ َع ًَّ مٌِهَ ٌهَٚ بي هللاُ َػي َّ ّ َ َ ْ ْ
َ لُّٟ ِٔ اِما أٔمط َؼذ ثِ ِٗ اْل َِبٝ ونا َؽزٌَُُٚٗٗ َِ َؼ َ َ ْ َ َّ َ َ ُ
Ebû Hureyre nakleder:
Kıyâmet gününde Allah'ın kullar arasındaki hükmü ile ilgili bir hadîste Resûlullah
(sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
“... Ve yüzü ateşe dönük bir adam kalır.
O cennete girecekler arasında en sonuncusudur.
Şöyle der:
“Ey Rabbim!
Yüzümü ateşten uzaklaştır.
Zîrâ onun kokusu bana acı veriyor ve alevi beni yakıyor!”
Allah'ın dilediği kadar böyle yalvarır.
Daha sonra Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Bunu yaparsam, başka bir şey ister misin?”
O kul: “Hayır! Başka bir şey istemem!” der.
Azîz ve Celîl olan Rabb’ine Allah'ın istediği kadar vaad ve yemînlerde bulunur.
Nihâyet Allah onun yüzünü ateşten çevirir.
Cennete yaklaşıp da onu görünce, Allah'ın dilediği kadar sustuktan sonra şöyle der:
“Ey Rabbim!
Beni cennetin kapısına yaklaştır!”
Bunun üzerine Allah ona:
“Evvelce, sana verdiğimden başka bir şey istemeyeceğine söz vermiş değil miydin?
Yazıklar olsun ey Âdem oğlu!
Ne kadar gadredicisin!” buyurur.
O kul: “Ey Rabbim!” der, Azîz ve Celîl olan Allah'a duâ eder.
Nihâyet Allah ona sorar:
“Bunu sana versem başka şey ister misin?”
Kul:
“İzzetine yemîn ederim ki hayır!” der.
Rabbine, Allah'ın dilediği kadar söz ve yemînlerde bulunur.
Sonunda Rabbi, onu cennetin kapısına yaklaştırır.
Cennetin kapısında durduğu, cennet ona açıldığı, içindeki hayırları ve sevinci gördüğü
vakit, Allah'ın dilediği kadar susar.
Sonra şöyle der: “Ey Rabbim!
“Beni cennete koy!”
Allah Tebâreke ve Teâlâ ona:
“Verdiğimden başka bir şey istemeyeceğine söz vermiş değil miydin?
Yazıklar olsun ey Âdem oğlu! sen ne sözünde durmaz kimse imişsin!” der.
Kul: “Ey Rabbim!
Mahlûkatının en bedbahtı ben olmayayım!” der ve Allah'a devâmlı duâ eder.
Nihâyet Allah Tebâreke ve Teâlâ onun bu hâline güler.
Allah ona gülünce:
“Cennete gir!” der.
Kul cennete girince Allah şöyle buyurur:
“Temennide bulun!”
O da Rabbinden istekte ve temennide bulunur.
Nihâyet Azîz ve Celîl olan Allah ona:
“Şunu da iste, bunu da iste!” diye hatırlatmada bulunur.
Nihâyet istekleri son bulunca, Azîz ve Celîl olan Allah şöyle buyurur:
“Bunların hepsi ve daha bir o kadarı senindir!”
(Müslim. Îman, 299)
24. HADÎS
بيَ َ ٍٍََّ ُُ لَٚ ِٗ ١ْ ٍَىبلّلُ َػّ ٍَّٕ َ ِهللا ّ ُيٍُٛ َوح ػ َْٓ َه٠ْ ُ٘ َوِٟػ َْٓ أَث
ُّبي ٌَُٗ َهة َ َهللاَ ثِبِ ْمِٔ ِٗ فَم
ّ ٌ فَمَب َي ْاٌ َؾ ّْل ِ ُّلّلِ فَ َؾ ِّ َل َ َ َػ َػطٚ ُّ ِٗ اٌو١َِٔفَ َـ فَٚ ََ هللاُ آ َك ّ ك َ ٍَ َّّب َفٌَُٚ أٌََِٝب آ َك ََ اِ ْمَ٘تْ ا٠ ُهللا ّ ه َ َّ ن ْاٌ َّ ََل ِء َوخَ ُٖ َه ِؽ َْ
َ َّلإ
ُ ّ ُ ُ َ ُ ُ َ
ِ َهؽْ َّخ هللاِ ص َُّ َه َع َغ اَٚ َُ ى ُْ اٌَ َََّل١ْ ٍ َػَٚ اٌٛى ُْ لَب١ْ ًٍ فَمًْ اٌَ َََّل َُ َػ ُ ُ
ٍ ٍُٛ ُْ ُعِِٕٙ َل ْ ٍ َ َِ ٌِٝه اَ ُ
َ ١ََِّٕخ ث١ ر َِؾَٚ ه ُ
َ َّز١ َهثِّ ِٗ فَمَب َي اِ َّْ َ٘ب ِم ِٖ رَ ِؾٌَٝ
ُٖ َلَا٠َٚ ٌَُٗ ُهللا ّ ُ ُْ فَمَب َيَٕٙ١ْ ََب آ َك ثٙ١َِب فَبِ َما فَٙبه َوخٌ صُ َُّ ثَ ََط َ َٓ ُِج١ ٌ ِّ َ٠ َِّٟٓ َهث١ِّ َ٠ د ُ ُْ ْءدَ لَب َي اِ ْفزَو ِ َ ب ّ ُ َّٙ ٠َ أ َْو ز بْ اِ ْف َ َّزُُٗ فَمَب َي َِ ْمج٠ ُم ِّهَٚ َُ
ِ ُٙٛ
ْ ْ ُ ُ َ َ َ
ْٟ ََّزهَ فبِما وًُّ أِ ََب ٍْ َِىزتٌ ُػ ُّ ُوُٖ ث٠ ِّْ َهةِّ َِب َ٘بإَُّل ِء لب َي َ٘بإَُّل ِء مهَٞبأ٠ ِء ِ٘ ُْ لب َيَٛ ْْٙ ِِٓ أٚأُ٘ ُْ ْلَٛ ْٙ ُْ َه ُع ًٌ أِٙ ١ِ ِٗ فَب ِ َما ف١ْ َٕ١ْ َْ َػ
ُ َ َ ُ َ َ َ َ ْ ُ َ
ِ ٞذ ٌَُٗ ِِ ْٓ ُػ ُّ ِو
ً ُ ٍْ لَ ْل َع َؼِِّْٟٔ َهةِّ فَبَْٞذ ٌَُٗ لَب َي أ ُ ُك لَ ْل َوزَجُٚٚ ه كَا َ ُٕه لَب َي صُ َُّ َهةِّ َِ ْٓ َ٘ب َما لَب َي َ٘ب َما ا ْث َ ٌِ َمَٚ ََٓ ٍََٕخً لَب َي أَ ْٔذ١َّر
كَ َد ف ِ َّْٛ ٌه ْا ُ ٍََِ َُٖ ُؼ ُّل ٌَِٕ ْف َِ ِٗ فَؤَرَب٠ َُ ُ َّب فَ َىبَْ آ َكْٕٙ ِِ َِٜهللاُ صُ َُّ أُ ْ٘ج
ّ أُ ٍْ ِىَٓ ْاٌ َغَّٕخَ َِب َّب َءٍََٝ أَ ٌْفُ ٍََٕخ ٍح ٌَِ ا َي ثٍَِٟا َي آ َك َُ لَ ْل َػغ ٍَّْذَ لَ ْل ُوزِج
ًَٓ ٍََٕخ١َّ َك ٍِزُٚٚ ه َك ْ
َ ِه َع َؼٍذَ َِّل ْثج َ َّٕ ِىٌَٚٚ . ِكفَ َظُُّْٛٙ ٌ اَٚ ة ِ ْ ََ ِء ٍم أُ ِِ َو ثِ ْبٌ ِىزَبَٛ٠ ْٓ ِّ ََّزُُٗ لَب َي ف٠ ِّذ ُمه ْ َ١َِ ََٕ فَٟ ١َِ َٔ َٚ َُُّٗز٠َد ُم ِّه ْ َؽ َل فَ َغ َؾل
.
Ebû Hureyre Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in şöyle dediğini nakleder:
“Allah Âdem'i yaratıp, ona rûhu üflediği zaman Âdem aksırdı ve:
“El hamdülillah” diyerek, O'nun izniyle hamdetti.
Bunun üzerine Rabbi ona:
“Allah seni esirgesin ey Âdem; o meleklere, onlardan oturmakta olan bir topluluğa git
ve “Esselâmü aleyküm” (Allah'ın selâmı üzerinize olsun) de!” buyurdu.
Onlar da: “Selâm ve Allah'ın rahmeti senin üzerine olsun!” dediler.
Sonra Âdem Rabbine döndü.
Allah: “Senin selâmın ve oğulların arasındaki selâm işte budur!” buyurdu.
Allah, avuçları kapalı hâlde Âdem'e:
“Bu ikisinden hangisini istersen seç!” dedi.
Âdem: “Rabbimin sağ elini seçtim; Rabbimin her iki eli de sağ ve mübârektir” dedi.
Sonra Allah elini açtı; bir de ne görsün, orada Âdem ve onun soyundan gelenler vardı!
Âdem: “Ey Rabbim bunlar nedir?” dedi.
Allah: “Bunlar senin soyundan gelenlerdir” buyurdu.
Bir de baktı ki, her insanın iki gözü arasında ömrü yazılıdır.
İçlerinde pırıl pırıl biri veya pırıl pırıl parlayanlardan biri vardı.
Âdem: “Yâ Rabbi bu kimdir?” dedi.
Allah: “Bu senin oğlun Dâvûd'dur; Ben kendisine 40 senelik ömür yazdım” buyurdu.
Âdem: “Yâ Rabbî, onun ömrünü arttır!” dedi.
Allah: “Ona takdir ettiğim ömür budur” buyurdu.
Âdem: “Ey Rabbim, ben kendi ömrümden ona altmış sene bağışladım” dedi.
Allah: “Sen bilirsin” buyurdu.
Sonra Âdem, Allah'ın dilediği kadar cennette sâkin kılındı; bilâhare cennetten indirildi.
Âdem kendi günlerini saymakta idi.
Bir gün ölüm meleği çıka geldi.
Âdem ona: “Erken geldin, bana bin senelik ömür yazılmıştır” dedi.
Melek: “Evet ama, sen altmış seneyi oğlun Dâvûd'a vermiştin” dedi.
Âdem inkâr etti; bu yüzden soyundan gelenler de inkâr ediyor.
Âdem unuttu; bu yüzden soyundan gelenler de unutuyor.
Ve o günden îtibâren yazı ve şâhidlik emredilmiştir.
(Tirmizî, Tefsîru sûre: 114)
25. HADÎS
26. HADÎS
Münâfık : İki yüzlü, araya nifak sokan. Fitnekâr. * Ahdini bozan, yalan söyleyen,
hıyanet eden. * Görünüşte müslüman olup hakikatte kâfir ve düşman olan.
Tecellî : Görünme. Bilinme. * Kader. * Allah'ın (C.C.) lütfuna uğrama. * İlâhi kudretin
meydana çıkması, görünmesi. Hak nurunun te'siriyle kulun kalbinde hakikatın
bilinmesi.
Cehennem köprüsü : Sırat Köprüsü
27. HADÎS
ّ بي لَب َي
َٚ هللاُ َػ َّي َ َ ٍٍََّ ُُ لَٚ ِٗ ١ْ ٍَىبلّلُ َػ
ّ ٍَّٕ ّ ُيٍُٛ َو ْح ػ َْٓ َه٠ْ ٘ َُوَِٟع ًَّ ػ َْٓ أَث
َ ِهللا
ِْْ اَٚ َِٟ َٔ ْفِٟ َٔ ْف َِ ِٗ َموَوْ رُُٗ فِٟ فِٟٔ اِ ْْ َم َو َوِٟثَُٚ ْن ُوو٠ َٓ١ أََٔب َِ َؼُٗ ِؽَٚ ِٟ ثٞ ِْو أََٔب ِػ ْٕ َل ظَِّٓ َػ ْج ِل١َل َف
ٍ َ َِ َِٟل َموَوْ رُُٗ ف
ٍ َ َِ ِٟ فَِٟٔم َو َو
َٚ ً ِٗ ِم َهاػب١ْ ٌَِْذ ا
ُ ِّجْواً رَمَ َّوثِِٞ َّٓ ِِ َّة َ َ
َ اِ ْْ رَمَوَٚ ُْ ُْٕٙ ِِ ًٌَخَٚ ْزُُٗ َ٘و١ْ َ أرِْٟ ّْ َ٠ ِٟٔاِ ْْ أرَب
(Buhârî Tevhîd, 15, 35; Müslim Tevbe, 1; İbn Mâce, Edeb, 58; Tirmizî, Deavât, 131)
Zikr : (Zikir) Anmak, hatırlamak. Anılmak. * Allah'ı (C.C.) çok çok anıp azametini
düşünmek ve esmâ-i hüsnâsını okuyup tefekkür etmek. * Kur'ân-ı Kerim'in bir ismi.
Arşın : f. Bir uzunluk ölçüsü. (68 cm. uzunluk.) Bir kol boyu. Büyük bir adım genişliği. *
Zirâ'.
28. HADÎS
Sahîh : Fık: Rükünleri ve şartları tamam olan herhangi bir ibâdet ve muâmele. * Hâlis,
kusursuz, şüphesiz. * Edb: Gerek söz bakımından ve gerek mânâca noksanları
bulunmayan ifade.
29. HADÎS
ْل ثٕقَ بٌِ ُل ا٠ َ ٍٍََّ ُُػ َْٓ ىَٚ ِٗ ١ْ ٍَىبلّلُ َػ ّ ٍَّٕ َ ِّٟ١ِهللاُ َػ ُْٕٗ ػ َْٓ إٌَّج ّ َٟ ٕ ِ َهٌَِْٟٕٙ ُغ
ّ
ًَّ َعَٚ بي هللاُ َػ َّي َ َ ل: ة ِ ٌٓ ِِ ه ُِ ْئ َ ٌِ َهؽْ َّزِ ِٗ فَ َناَٚ ِْ ًِ هللاَٚ َوبفِ ٌو فَؤ َ َِّب َِ ْٓ لَب َي ُِ ِطوْ َٔب ثِفَٚ ِٟ ُِ ْئ ِِ ٌٓ ثْْٕٞ جَ َؼ ِِ ْٓ ِػجَب ِكَٛ َوبفِ ٌو ثِ ْبٌ َىأٞ ت
ّ ِ َو
ت َ
و َ
ى ْ
ٌب ث
ِ ْٛ ِ ِ ُ ِ ِ َ ٌِٓ ِ ْ
ئ ِ ٟ ث ٌ
و ف ب َ
و ه ٌ ا َ
ن َ ف ا َ
ن َ
و ٚ
َ ا َ
ن َ
و ء َ
ِ ْٛ ِٕث َب ٔ ْو ط ِ
ِ ُ َي بَ ل ْ
ٓ ِ ًب
ِ
َ ّ ََ أ ٚ
Zeyd b. Hâlid el-Cühenî (radiyallahu anhu) nakleder:
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem), Hudeybiye'de geceleyin yağmış olan yağmurdan
sonra bizlere sabah namazı kıldırdı.
Namazdan sonra yüzünü cemaate döndürdü ve:
“Bilir misiniz Rabbiniz ne buyurdu?” diye sordu.
“Allah ve Resûlu daha iyi bilendir” diye cevap verdiler.
Bunun üzerine Hz. Peygamber Allah'ın şöyle buyurduğunu ifâde etti:
“Kullarımdan kimi Bana îman etmiş olarak, kimi de kâfir olarak sabaha çıktı.
Kim ki: “Allah'ın fazl ve rahmetiyle üzerimize yağmur yağdı!” dediyse o Bana îman
etmiş, yıldızları inkâr etmiştir.
Her kim de: “Şu veya bu yıldızın batıp doğması ile üzerimize yağmur yağdı!” dediyse,
işte o Beni inkâr etmiş, yıldızlara îman etmiştir.”
(Buhârî, Ezân, 1560; Tecrîd terc. II, 919; Müslim, İmân, 125)
30. HADÎS
َ َ ٍٍََّ ُُ لَٚ ِٗ ١ْ ٍَىبلّلُ َػ
بي ّ ٍَّٕ ّ ُيٍُٛهللاُ َػ ُْٕٗ ػ َْٓ َه
َ ِهللا ّ َٟ ٕ ِ َهٞ ْاْلَ َّ َؼ ِوٍَٝ ُِٛ ِٟػ َْٓ أَث
ٞ ْ َ ّ ُ ّ ِ ْ َِٟٕ ْؼ٠ اِ َما لَب َيَٚ ِٗ ١ِ ٌِ ََب ِْ َٔجٍَٝبي َػ
َ ُ َُّ َهثََّٕب ٌهَ اٌ َؾ ّْ ُلٌٍٙا اٍٛاْل َِب َُ ٍَ ِّ َغ هللاُ ٌِ َّ ْٓ َؽ ِّ َلُٖ فَمض ّ َّْ ِ هللاِ ٌَ ُى ُْ فَب
َ َ لٍَٝ رَ َؼَٚ َهللاُ رَجَبهَن ّ ٍْ َّ ِغ
ّ ٍَ ِّ َغ
ُٖهللاُ ٌِ َّ ْٓ َؽ ِّ َل
31. HADÎS
بي َ َ ٍٍََّ ُُ لَٚ ِٗ ١ْ ٍَىبلّلُ َػّ ٍَّٕ ّ ُيٍُٛ َو ْح ػ َْٓ َه٠ْ ُ٘ َوِٟػ َْٓ أَث
َ ِهللا
ًَّ َعَٚ هللاُ َػ َّي ّ بي َ َل: َِب ٍَؤَ َي فَبِ َما لَب َي ايْ َػ ْج ُل أَ ٌْ َؾ ّْ ُل ِ ّلّلِ َهٞ ٌِ َؼ ْج ِلَٚ ِْٓ ١َ ِْٖٔ فَٞٓ َػ ْج ِل١ْ َ ثَٚ ِٟٕ١ْ َذ اٌٖ َََّلحَ ث ّ َٓ لَب َي١ِّ ٌَةِّ ْاٌ َؼب
ُ ّْ ََ َهللاُ ل
ُ١ِ َّؽ
ِ بْ اٌو ِ َّ ْبي اٌوَّؽ َ َ َّ َ
َ اِما لَٚ ٞ َػ ْج ِلِٟٔ َع ًَّ َؽ ِّ َلَٚ َػئِٟ ِٓ لب َي َِ َّغ َل٠ِّْ َِ ِِ اٌلَٛ٠ ه َ ْ َ
ِ ٌِاِما لب َي َِبَٚ ٞ َػ ْج ِلَّٟ ٍ َػَٕٝ َع ًَّ أصَٚ هللاُ َػ َّي
َ َ ّ بي َ َل
ِٟٕ١ْ َبي َ٘ب َما ث َ َُٓ ل١َّب َوَٕ َْزَ ِؼ٠ِ اَٚ َّبنَ َٔ ْؼجُ ُل٠ِ فَب ِ َما لَب َي اٞ َػ ْج ِلَّٟ ٌََِّٗ ا َ
َ َٛ لَب َي َِ َّوحً فَٚ ٞ َػ ْج ِلَٚ َٞٓ َػ ْج ِل١ْ َ ثَٚ اِ َما لَب َيَٚ َِب ٍَؤ َيٌِٞ َؼ ْج ِل
ِّ َ ْ
َٓ١ٌَّبٌَّٚل اَٚ ُْ ِٙ ١ٍت َػ َ ِ ٚ ْ ْ َ ْ َ َذ ْ َ
ُ ِْو اٌ َّغ١ ُْ غِٙ ١ٍَٓ أٔ َؼ ّْ َػ٠ اٌ ِنٕٛ َوا َّ َ ِ َُ ١َِ ْاٌ ُّ َْزَمٖٛ َوا ِّ ٌ َِب ٍَؤ َ َياِ ْ٘ ِلَٔب اٞ ٌِ َؼ ْج ِلَٚ ٞلَب َي َ٘ب َما ٌِ َؼ ْج ِل
33. HADÎS
Muaz ibn Cebel, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in şöyle dediğini nakle-
der:
Minber : Camide hatibin hutbe okumasına mahsus kürsü. (Rif'at mânasına olan
nebr'den ism-i âlettir.)
34. HADÎS
35. HADÎS
Fitne : İnsanın akıl ve kalbini doğrudan doğruya, hak ve hakikatten saptıracak şey. *
Muhârebe. * Azdırma. * Karışıklık. Ara bozmak. Dedikodu. * Küfr. Fikir ihtilâfı. *
Şikak. Kavga. * Delilik. * Mihnet ve beliye. * Mal ve evlâd. * Potada altın ve gümüşü
eritmek. * İmtihan ve tecrübe etmek.
36. HADÎS
.
(Tirmizî, Kıyâme, 6)
İhsân : İyilik, lütuf, bağışlamak. * Sahilik etmek, cömertlik yapmak. * Allah'ı görür gibi
ibadet etmek. * Güzel bilmek. Güzel eylemek.
37. HADÎS
ِْٓ هللاُ َػ ُْٕٗ لَب َيَ‘ػ َْٓ َػتْ ُِ اٌوَّؽْ َّبُْ ث ّ َٟ ٕ ِ ْ فُ َهٚ
َٚ ُٖ َها َءَٚ ِْٟ ِْ َبهعبً َِِٓ ْاٌ ََّ ِْغ ِل فَؤَرَّجَ ْؼزُُٗ أ ِ ٍٍََّ ُُ َفَٚ ِٗ ١ْ ٍٍََّٕىبلّل َػ َ ِهللا ّ ُيٍُْٛذ َه ُ ٠َ صُ َُّ َك َف ًَ ٔ َْقَلً فَب ٍْزَ ْمجَ ًَ ْاٌمِ ْجٍَخَ َك َف ًَ فَ َوأَِٟ ْْ ُؼ ُو ث٠ ََّل
َذ أ ُ ْٕ ََٕ ظَّٝ َها َءُٖ َؽزَٚ أََٔبَٚ َكُٛبي اٌ َُّغ َ ٛ ِٗ ف ََ َغ َل فؤِٙ ْعَٚ ِٟ أٔظ ُو فٍِٟ ؤد َهأْْٛد فَطَؤ
َ َ َ َ ُ ْ َ ْ ُ ْ َ ُ طء ِ َّٝ َؽزِْٟ ِْ َذ أ ُ ٍْ َفَّبُٖ فَؤ َ ْلجَٛ َ َع ًَّ رَٚ هللاَ َػ َّي
ّ َّْ
ْْ َذ أ١ ُ َْف ّ يُٛ
ِ ِهللا َ ٍَب َه٠ َكَُٛ ٍْذَ اٌ َُّغَٛذ ٌَ َّّب أ ْ
ُ ٍْ َُب َػ ْج َل اٌوَّؽْ َّب ِْ فَم٠ َهللاُ فَ َوفَ َغ َهأ ٍَُٗ فَمَب َي َِبٌَه ّ ََْٛ ُى٠ ه َ ََ إٌَّ ْفَّٝفَٛ َ َع ًَّ رَٚ َػ َّي
ُ
َِِّبي أث َ َ َ َ ُ َ ْ َّ ُ ْ َ َ
َ ِٗ اٌَََّل َُ فم١ْ ٍ ًَ َػ٠ذ ِع ْج َوا ِء١ِ َك َفٍذ إٌق ًَ ٌمَِٟٕز٠ْ ٌ َّّب َهأِٟٔظءْد أٔظ ُو فمب َي اِّ َ َ ُ ْ َ ُ َ ُ َّ َ َّ
َ ١ْ ٍ ُي َِ ْٓ ٍٍَ َُ َػَُٛم٠ ٍَٝهللاَ رَ َؼ ّ َّْ َهُنَ أ
ِ ه ٍٍَ ّْذف
ًََ ػٍٕٝ َّ َ ْٓ َِ َٚ ِٗ ١ْ ٍَ ِٗ َػ١ْ ٍَْذ َػ َّ
ُ ١ٍٕ َ ٠ْ
َ ه
39. HADÎS
َ َ ٍٍََّ ُُ لَٚ ِٗ ١ْ ٍَىبلّلُ َػ
بي َ ِّٟ١ِ َو ْح ػ َْٓ إٌَّج٠ْ ُ٘ َوِٟػ َْٓ أَث
ّ ٍَّٕ
ّ
ُيَُٛم٠ ٍَٝاِ َّْ هللاَ رَ َؼ: ًهَ ٍُ ْغَل٠ْ َ َل٠ د ْ َ َِ ًْاِ ََّّل رَ ْف َؼَٚ ن
ُ ْل َ أَ ٍُ ُّل َف ْم َوَٚ ًٟ ِٕن َغ َ ُ أَ ِْ َْلَِٟب أ ْثَٓ آ َك ََ رَفَ َّو ْؽ ٌِ ِؼجَب َكر٠ٌََ ُْ أَٚ ن
َ ٕ ْل َه َ ٍُ ُّل فَ ْم َو
Ebû Hureyre Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'in şöyle dediğini ifâde eder:
“Allah şöyle buyurur:
“Ey Âdem oğlu! kendini tamamen Benim kulluğuma ver ki, Ben senin kalbini
zenginlikle doldurayım ve seni yoksulluktan koruyayım.
Eğer böyle yapmazsan senin kalbini meşguliyetlerle doldururum ve yoksulluğuna mâni’
olmam.”
40. HADÎS
Allah Teâlâ'ya muhtac olan, Rabb’inden kendisi, ana babası, kardeşleri, arkadaşları ve
bütün müslümanların bağışlanmasını dileyen Muhammed b. Ali b. Muhammed b. el-
Arabî der ki:
“Başta ifâde ettiğim ölçülerdeki kırk hadîs burada sona eriyor.
Allah onlarla amel etmeyi bize kolaylaştırsın ve bu konuda yardımcı olsun!
Hatırlattığım üzere bunlar Allah'a isnâd ettiğim (kudsî) hadîslerdir.
Bu hadîslerin çoğunu, isimlerini zikrederek, bizzât şeyhinden rivâyet eden
arkadaşlarımızdan aldım.
Bununla maksadım, vahyin naklinde kendilerinden bir hatıra bırakmak ve onlara hadîs
alimleri arasında yer vermektir.
Şimdi de isnâd zinciri olmaksızın, kırk kudsî hadîs daha zikrediyorum:
İKİNCİ BÖLÜM
Yâ Rabbî!
Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’ in bereketiyle kolaylaştır!
ّ لَب َي: ََّلَٚ ًُ ْ َعَٚفَ ََّل أ١ْ َوَٚ َِّٟب َهث٠ ُُ ١ِ٘ ُل لَب َي فَمَب َي ِ اِث َْوا٠ َع ًُ اٌ َّْ ِلَٛ ٌَِب َ٘ب َما ْا
َُ ِٗ اٌَ َََّل١ْ ٍَ َُ َػ١ِ٘ ٍِ ِٗ اِث َْوا١ٍِ َفَٚ ِٗ ِّ١ِ َع ًَّ ٌَِٕجَٚ هللاُ َػ َّي
ّ
َْ ِٗ اٌَ َََّل١ْ ٍَ هللاَ َػٍٕٝ َّ َ ِٟ آ َك َُ أثَٚ ًَ َعَٚ ٍَُْٝ َػٛ أَ َِوْ دَ أَ ُوَٚ ه
َ َ ِؽُٚ ِٗ ِِ ْٓ ه١َِٔفَ ْقز٘ فَٚ ن َ َ ِل١ِش ثَٙه َفٍَ ْمز َ ْٕ ِِ ة ِ ْ ْاٌمُوَِٟوبَْ َِ َقٍُُّٗ ف
ّ ْٝ َؽَٚن فَؤ
َب ِ اِث َْوا٠ ِٗ ١ْ ٌَِهللاُ ا َ اه ِ َٛ ا ِؽ َل ٍح أَ ْف َوعْ زَُٗ ِِ ْٓ ِعَٚ َ ِخ١ٖ
ِ ِك ٌَُٗ فَجِ َّ ْؼُٛ ُُ أَ َِّب َػٍِ ّْذَ أَ ْْ َِغ ْْاٌ َّ ََل ِء َوخَ ثِبٌ َُّغ١ِ٘ ٌ َلح٠ت َّ ِل
ِ ١َِخَ ْاٌ َؾج١ِٕ
ّ بي
ٌَٝهللاُ رَ َؼب ِ اَٛ ََّْٙ ٌة ْاٌ ُّ َؼٍَّمَخُ ثِبٛ
َ اِ ٍْ َو ِءَِٟٕ ُك َؽ ِّنهْ ثُٚٚ َب كَا٠ ِّٟٕثَخٌ َػَُٛب َِؾْ غٌُُٙٛد ُػم
َ َل: ً٠ َ ٍُُارئ فَب ِ َّْ ْاٌمَٛ ََّْٙ ٌأَ ْو ًَ ا
ّ بي
ٌَٝهللاُ رَ َؼب َ َ ل: ٞ َ َلَ ْل لَٚ َُ ِٗ اٌَ َََّل١ْ ٍَ َػٍَٝ ُّٛ ٌِْٓ َِ ٌُ١ٍِ ٌَُٗ أََٔب َعٌَٝهللاُ رَ َؼب
َ بي ّ ه فَمَب َي َ ٠ ٌل أَ ْٔذَ فَؤَُٔب ِك١ أَثَ ِؼِّٟا َهث
َ ١تٌ فَبَُٔب ِع٠ه أَ َْ لَ ِو
ٍ ُوًِّ َؽٍَٝ َػٞ لَب َي رُ ْىضِ ُو ِم ْو ِوَِّٟب َهث٠ ه
بي َ ْ َ َ
َ ١ْ ٌَُِّ اٌ َؼ َّ ًِ أ َؽتُّ اٞ فَؤَٔب َِ َؼُٗ لَب َي فَؤَِٟٔم َو َو
ّ بي
ٌَٝهللاُ رَ َؼب َ َل: ِٟ َِ َؾجَّزَٝة َِ ْٓ ا َّكػ ْ َ٠ ٌٍّْ وًَُّ ُِ ِؾت
َ َو َنٍَُِّٟٔٛلَ ْل َِضٚ ِٟ أَؽْ جَبثٍَٝجِ ِٗ أََٔب َما ُِطٍَِّ ٍغ َػ١ِحَ ثِ َؾجَٛ ٍْ طٍُتُ ْاٌ َق َ ١ٌََ أَِّٟٕٔب ََ َػٚ
ٌِ َعَّٕبرُِٟ ُْ فَُٕٙ١ غَلاً أَلَوُّ أَ ْػٞهُٛ ُ
ِ ٚ ثِ ُؾُِّٟٔٛ ٍَّ َوٚ ْاٌ َُّْبَ٘ َل ِحٍَٝ َػِٟ فَُٛجٛ َفبٚ ُْ ِٙ ُِٕ١َٓ أ ْػ١ْ َث
ّ بي
ََُٗ َّ ْٓ لَز ًََ َٔ ْف١ِ فٌَٝهللاُ رَ َؼب َ َل: َ ِٗ ْاٌ َغَّٕخ١ْ ٍَذ َػ
ُ ِْ ثَِٕ ْف َِ ِٗ َؽ َّوٞ َػ ْج ِلِٟٔثَبك ََه
Allah Teâlâ, intihar eden kimse hakkında şöyle buyurur:
“Kulum kendi kendine (ölüme teşebbüs ederek) Benim önüme geçti.
Ben de ona cenneti haram kıldım!”
(Bunu Nebî (sallallahu aleyhi ve sellem)'e çıkan bir isnâd ile rivâyet ettim. Müslim'in
Sahîh'inde mevcûddur.)
(Buhârî, Enbiyâ, 50; Tecrîd terc. IX, 192)
46.-50. Kudsî Hadisler
ّ بي
ٌَٝهللاُ رَ َؼب َ َ ل: ػ ِ ْٓ ِِ َلَٖ ََّودٚ َ ِِ ْٓ أَ ٍَِِهُٛ ِي َِب رَوْ عُٛٛ ِٟ لٞ َ ه ٌَ َي ِ٘ ْلَ ٍِ ِِ ْٓ أَ َعَٟ ِ َو َِبثَم١َِ َ٠ َْذ٠َْ َهاٌَٛ ََ َب ْثَٓ آ َك٠ هَ ٍَِ١ ِؽٚ ه َ ِٕ ْه
َٚ َُ ه ْاٌمَ َل
َ ِذ ث ْ ٌَّْ لَ ْل َىٌَٛ ََ إٌَّ َلَٝأَِّ َّب ر ٍَْمٚ ََب َكح٠ْذَ اٌ ِّي١ا ْثزَ َغَٚ تُ فَ ََل٠ ْاٌمَ ِوَٚ ه َ َّ ٍٍَْ َتُ أ١ِه ْاٌ َؾجَ ْٕ ٖ َوفَ َػ ْ
ٔ ا ٚ
َ َ ُ َ َ ُ َ
ْ ؾ ْ
ٌا ٚ ًُ ْ
٘ َ ْ
اْل هَ َّ ٍٍَْ َأ
َّ ْ ْ َ
إٌلَا َِ ِخَٚ ْ ََ اٌ َؾ َْ َو ِحَٛ٠ َب َِخإ١ِْ َِ اٌمَٛ١ٌِ ًَّْ ه َىا ِء ٌك فب ْػ َ ٍَِّ َػِٟ ََّل فَٚ ه ػَب ِء ٌك َ َ
َ ٍِْ٘ أٌِٝأٔذَ ا ْ َ
Azîz ve Celîl olan Allah cennet ehline, oraya girdikleri vakit şöyle buyuracak:
“Kullarım! Size selâm olsun, merhaba! Allah size hayat versin, size selâm olsun!”
(Nakkâş'ın Mevâkıfü'l-Kıyâme hadîsindeki bu ifâdelerini Nebî (sallallahu aleyhi ve
sellem)'a isnâd ederek rivâyet ettim)
* Bu haberin devâmı, 13, 15, 20, 26, 29, 38 numaralı haberlerde verilmiştir. Muhammed
Valsan'ın yazdığı Giriş'e bakınız.
ّ بي
ًَّ َعَٚ هللاُ َػ َّي َ َل: أََٔبَٚ ٌَُٗ ن ِ َُِٕب ْثَٓ آ َك ََ َِب ر٠ ِِِّٟٕ ُّأَ ْٔذَ رَفِوَٚ َ ُلنَ ٌَه٠أُ ِه
َ ُل٠ ُِو٠ ًِّ َب ْثَٓ آ َك ََ ُو٠ ُِٟٕٖف
Azîz ve Celîl olan Allah buyuruyor:
“Ey Âdem oğlu!
Herkes seni kendisi için ister.
Ben ise seni senin için isterim.
Oysa sen Benden kaçıyorsun!
Ey Âdem oğlu! bana karşı hiç de âdil değilsin!”
(Kâ’bü’l-Ahbâr'dan rivâyet ettim. Rabbaî (rahımehullah)'ın Cüz'ünde mevcûd olup, onu
Tevrat'tan naklettiğini söyler.)
Azîz ve Celîl olan Allah, dünyâ ehlinden en çok nîmet ve refah sahibi bir kimseyi
ateşe daldırıp çıkaracak ve şöyle buyuracak:
“Ey Âdemoğlu!
Sen herhangi bir iyilik, herhangi bir nîmet gördün mü?”
O kimse: “Hayır, vallâhi Yâ Rabbî!” diyecek.
Hak Teâlâ, dünyâda iken en çok sıkıntı ve meşekkate dûçâr birini cennete daldırıp
çıkaracak ve:
“Ey Âdem oğlu herhangi bir sıkıntı gördün mü, herhangi bir zorlukla karşılaştın mı?”
buyuracak.
Kul cevap verecek: “Hayır Yâ Rabbî! Ne bir sıkıntı gördüm, ne de aslâ herhangi bir
zorlukla karşılaştım!”
(Senedli olarak rivâyet ettiğim bu hadîs Müslim'in Sahîh'inde mevcûttur.)
ّ بي
ًَّ َعَٚ هللاُ َػ َّي َ ١ْ ٌَِلُُٗ اٍَُٛف أ١
َ َ ل: ه ْ ُٔ ْٓ ِِ َُّ ُة ص
ٌ َه ِغِٟٕ١ِ١ُ ْؼ١َ َف ٍْمُهَ أَفِِٟٕ١ُ ْؼ٠ ُْ ٌََٚ طفَ ٍخ َ َُب ْثَٓ آ َك ََ َفٍَ ْمز٠ ٍٓ ١ ِؽِٟف
ِ ه ِِ ْٓ رُ َوا
ّ بي
ًَّ َعَٚ هللاُ َػ َّي َ َل: تُ أَ ْ٘ ًَ ْاٌ َغَّٕ ِخِٛ ُقَ ب٠: ه ٌ ْٛ َ ََّل فٞذ ٌَ ُى ُْ اٍِّْبً ِِ ْٓ أَ ٍْ َّب ِء
ُ ١ْ ٍَف َػ ُ ُِّٓ َّمَ ْم١ْ َُّٙ ٌهللاُ ْاٌ ُّ ْئ ُِِٓ ْا
ّ أََٔبَٚ َُِِْٕٛ َْ أَ ْٔزُ ُْ ْاٌ ُّ ْئ
ِٟٔوا١ َ َ َ
َ ِعَٚ َٞب ِء١ٌِ َْْٚ أ ْٔزُ ُْ أُٛٔ ََّل أ ْٔزُ ّْزَؾْ َيَٚ َٞاه َ
ِ كِٟفَٚ ِٟ أ ْ٘ ًُ َِ َؾجَّزَٚ ِٟٕز َّ َؽبَٚ َٞذ ِء١ِأٓءفَٚ ِٟأؽْ جَبثََٚ َ
Azîz ve Celîl olan Allah, cennet ehline hitab ederek şöyle buyuracak:
“Sizler mü'minlersiniz.
Ben güvenlik veren (el Mü'min), görüp gözeten (el-Müheymin) Allah'ım! Sizin için
isimlerimden bir isim ayırdım.*
Sizin için korku ve hüzün yoktur.
Siz Benim velîlerim (dostlarım), komşularım, sevdiklerim, asfiyam, seçkinlerim,
muhabbet ehlimsiniz ve evimde oturuyorsunuz!”
(Mevâkıf’ta yer alan Nakkâş'ın hadîsinden rivâyet ettim.)
* El-Mü'min ismi kasdediliyor.
56.-60. Kudsî Hadisler
ّ بي
ًَّ َعَٚ هللاُ َػ َّي ِ ٍُُّ اٌضِٟاِ َما َٔ َي َي ف: َُٗ١ فَؤ ُ ْػ ِطٌَََُِْٟٕؤ٠ ٞت ٌَُٗ َِ ْٓ َما اٌَّ ِن١
َ َل: ًِ ١ْ ٌَّ َِِٕبِٟش ْاٌجَبل َ فَؤ َ ٍْزَ ِغَُِٟٔٛ ْلػ٠ ٞه َِ ْٓ َما اٌَّ ِن
ُ أََٔب ْاٌ ٍَِّى
َ َّ
ٌَُٗ فَؤ ْغفِ َؤَِٟ َْزَ ْغفِ ُو٠ َِٞ ْٓ َما اٌ ِن
Gecenin son üçte birinde nüzûl ettiği vakit* Allah şöyle buyurur: “Ben mülk
sahibiyim!
kim Bana seslenirse ona cevap veririm.
Kim Benden isterse ona veririm.
Kim Benden mağfiret dilerse onu bağışlarım!”
ّ بي
ًَّ َعَٚ هللاُ َػ َّي َ اِ َما رَ َؾ َّلَٚ َبٌَِٙب ثِ َؼ ْْ َو ِح أَ ِْضَبُٙرُج
َ َل: َب فَؤََٔب أَ ْن اِ َماٍَِّٙ َ ْؼ ًَّْ فَبِ َما َػ٠ ُْ ٌَ َب ٌَُٗ َؽ َََٕخً َِبَُٙ ْؼ َّ ًَ َؽ َََٕخً فَؤََٔب أَ ْوزُج٠ ْْ َ ثِؤٞس َػ ْج ِل
ْ َ َ
َب فَبِ َما َعٍَّٙ َ ْؼ١ّْ ٌَ َ ْؼ َّ ًَ ٍَتِّ َءحً فَؤَٔب أ ْغفِ ُوَ٘ب ٌَُٗ َِب٠ ْْ س ثِؤَ ْ ْ َ َ
َ َبرَ َؾ َّلٍَِٙب ٌَُٗ ثِ ِّضَُٙب فَؤَٔب أوزُجٍَِِٙ
Azîz ve Celîl olan Allah buyuruyor:
“Kulum bir iyilik yapmayı düşündüğü vakit, yapmasa bile onun için bir iyilik yazarım;
onu yaptığı vakit ise on katını yazarım.
Bir kötülük yapmağı düşündüğü vakit, onu yerine getirmediği sürece affederim; yaptığı
vakit ise bir kötülük olarak yazarım.”
(Müslim b. Haccac'm Sahîh'inden rivâyet ettim.)
(Müslim, Îman, 205)
18. HABER (58. HADÎS)
ّ بي
ًَّ َعَٚ هللاُ َػ َّي َ ٍِ ْذ ِِ ْٓ أَع
َ َل: َِ ََب ا ْثَٓ آ َك ََ فَ ٍَ ْمزُه٠ه ُ ٌِ َّب َفٍَ ْمٍِٟ ْذ ِِ ْٓ أَع َ ٍِ َْب َء ِِ ْٓ أَع١ّْ َذ ْاْل
ُ زِ ْه َِب َفٍَ ْمْٙ َه فَ ََل ر ُ َفٍَ ْمَٚ ٍِٟ ْْْ أَع
Azîz ve Celîl olan Allah buyurur:
“Ey Âdem oğlu!
Seni Kendim için, eşyâyı da senin için yarattım.
Kendim için yarattığım şeyi, senin için yarattığım şey uğruna helâk etme!”
(Er-Rabbaî'nin Cüz’ünden rivâyet ettim.)
ّ بي
ًَّ َعَٚ هللاُ َػ َّي ِ ة ِِ ِه ْى
َ َل: ق َغ ٍل َ َُبٌِجَُٛب ا ْثَٓ آ َك ََ َو َّب ََّل أ٠
ِ ِٟٕه ثِ َؼ َّ ًِ َغ ٍل ََّل رُطَبٌِ ْج
Azîz ve Celîl olan Allah, cennet ehline hitab ederek şöyle buyuracak:
“Size selâm olsun ey Müslüman kullarımdan oluşan topluluk!
Sizler müslimlersiniz ve ben Selâm'ım!
Evim sulh (selâm) evidir.
Sözümü işittiğiniz gibi size yüzümü de göstereceğim!”
(En-Nakkâş'ın kendisinden rivâyet ettim.)
ّ بي
ًَّ َعَٚ هللاُ َػ َّي َ َل: ََ ٍَٝ ِه ْىلِهَ َػِٟ ٌَ ُْ أَ ُف ْٕهَ فِٟزٚ٠
َ فَ ِوِٟ فَِٟٕق اِ ْْ ُف ْٕز َ ٌََٚ ٌخٚ٠
ٌ ِه ْىَّٟ ٍَه َػ َ ْٕ ِِ َْا َوب
َ ١ْ ٍَ َػٌِٟ ََ َب ا ْثَٓ آ َك٠ه
َ ه فَ ِو
Azîz ve Celîl olan Allah buyurur:
“Ey Âdem oğlu!
Benim senin üzerinde bir takım farzlarım vardır; ve senin rızkın da Bana âittir.
Şâyet farzlarımda Bana hâinlik edersen, senin bu hâline rağmen rızkını vermekte Ben
sana hâinlik etmem!”
(Kâ’bü’l-Ahbâr'dan mevkûf olarak er-Rabbaî'nin Cüz'ünden rivâyet ettim.)
ّ بي
ًَّ َعَٚ هللاُ َػ َّي َ َل: ُٖآف َو
ِ هَ ِبه أَ ْوف
ِ ٌََّٕٙ ِي اَّٚ َ أِٟد ف
ٍ ٕ ًِّ أَهْ ثَ َغ َه َو َؼب
َ ََ ا ْثَٓ آ َك
ّ بي
ًَّ َعَٚ هللاُ َػ َّي ْ ػَٚ َ َػل ٌَْزُهَٚ َزُه٠ْ َّٛ ٍَ اِ َماَّٝه ِِ ْٓ ِِ ْض ًِ َ٘ب ِم ِٖ َؽز
َ ٍَُٕٙل
َ َل: َذ١ِْ َِ ه َ ُلَ ْل َفٍَ ْمزَٚ ِٟٔزُؼْغئىء١َِّٔه ا ْثَٓ آ َك ََ أ َ ٠ْ َ َل٠ َٓ١ْ َث
َ اِمَّٝؼْذَ َؽزَّٕٚ ٙٚ َْ ربً صُ َُّ َع َّؼْذٕٛ ْ ٌ
َ َِٟٕؼ٠ ل٠ ِءَٚ ه ْ
َ ِِٕ ٗ ِ ْهَ ْ ٌ َ
َِّلٌْلَٚ ٕ َللخ
َ ُْا َ َّ
َٚ أٝٔأَٚ ٖلقَ ُ َّ َ َ َذ ْ ُ َّ
َ لٍ ْلرِٟا ثٍَغ اٌز َوال َذ ْ َ
ّ بي
ًَّ َعَٚ هللاُ َػ َّي َ َل: َيَٚ ٍَّٕٝ َ اِ َماٚ ِٟٖٔ ًِّ فَمَ ْل َعفَب َ ُ٠ ُْ ٌََٚ َ َّؤََٙٛ اِ َما رَٚ َِّٟٔؤْ فَمَ ْل َعفَبََٙٛ َز٠ ُْ ٌََٚ َٞس َػ ْج ِل
َ اِ َما أَؽْ لِٟٔ فَمَ ْل َعفَبَُِٟٔٛ ْلػ٠ َْ
ْذ ثِ َوةٍّ َطًِ اُ ٌَََٚ ُُْٗ رٌََٛ ُْ أُ ِع ْجُٗ فَمَ ْل َعفَٚ ِٟٕاِ َما َك َػَٚ ف
ٍ
Azîz ve Celîl olan Allah şöyle buyurur:
“Kulum büyük abdest bozup da abdest almadığı vakit, Bana cefâ etmiş olur.
Abdest alıp da namaz kılmadığı vakit Bana cefâ etmiş olur.
Namaz kılıp da Bana duâ etmediği vakit, Bana cefâ etmiş olur.
Bana duâ edip de, Ben ona icâbet etmediğim vakit, kendisine cefâ etmiş olurum; oysa
Ben cefâ edici bir Rabb değilim!”
(Bu haberi, İbnü'l-Cerrâh diye bilinen Abdullah b. Haneş el-Kinânî'den merfû olarak
rivâyet ettim.)
ّ بي
ُهللا َ َ َع ًَّ لَٚ َػ َّي: ً َءحً ََّل رَ ْٕفَ ُل أَثَلاٍُّْٛ َِ ِٟٔق َِب كَا َِذء َف َيا ِء
ِ ْ دَ اٌ ِّو ْىََٛب ا ْثَٓ آ َك ََ ََّل رَ َقبفَ َّٓ ف٠
Azîz ve Celîl olan Allah buyurur:
“Ey Âdem oğlu!
Mâdemki Benim ebediyyen tükenmez olan hazinelerim dolu olarak kalacaktır, rızkının
elden gideceğine dâir korkun olmasın!”
(Er-Rabbaî'nin Cüz'ünden rivâyet ettim.)
“er-Rabbaî” nisbesi taşıyan çeşitli şahıslardan sâdece Ebû Bekr Muhammed b. Süleyman
b. Yusûf b. Ya'kûb er-Rabbaî (374/985)'nin “Cüz'ü” vardır ve kendisi “sika”dır.
Bkz. Zehebî, Siyerü A'lâmin Nübelâ, XVI, 339.
İbn Arabî’nin, Cüz'ünden 8 hadîs aldığı Rabbaî bu şahıs olmalıdır.
(M. Demirci).
66.-70. Kudsî Hadisler
ًَّ َعَٚ هللاُ َػ َّيّ بيَ َل: ٌَُُٙ ُيَُٛم٠ ٍَ َو ََلِٟتُ أَ ْ٘ ًَ ْاٌ َغَّٕ ِخ فِٛ ُ َقب٠: َٚ َْٓ ذ ػ َ ْاٌ ُؾغِٟٙ ْع
ُ ١ٍَّا فَب ِ َما رَ َغٍُٛا ْك ُفَٚ ُُِٟٔٚت فَبؽْ َّل
ُ َو َْ ْفَٚ ُْ ْذ ٌَ ُى
َٓ١ِِِٕ ثِ ََ ََل ٍَ آَِّٟٕٓ َػ٠ِِ ة
ِ ُٛ َْو َِؾْ غ١ َغَٞاه ِ كٌَِٝا
Azîz ve Celîl olan Allah, cennet ehline hitab ettiği bir sözünde şöyle buyurur:
“Size tecellî ettiğim ve yüzümden perdeleri açtığım vakit Bana hamd ediniz!
Aramızda perde olmaksızın selâmet ve emniyet içinde Benim huzûruma giriniz!”
(Nakkâş'ın hadîsinden rivâyet ettim.)
ّ بي
ًَّ َعَٚ هللاُ َػ َّي َ َل: ٍَٝ َى َػُٛ رَغَّٝ َؽزَٞب ا ْثَٓ آ َك ََ ََّل رَؤْ َُِٓ َِ ْى ِو٠ ٍَٝهللاُ رَ َؼ
ّ بيَ َلَٚ ٛا ّ َؤْ َُِٓ َِ ْى َو٠ فَ ََل
ِ اٌِّٖ َو: َُْْٚ َُ ْاٌ َقب ٍِوَٛهللاِ اِ ََّّل ْاٌم
Azîz ve Celîl olan Allah buyurur:
“Ey Âdem oğlu!
Sırat'ı geçinceye kadar Benim hîlemden (mekr) emîn olamazsın!” Allah Teâlâ şöyle
buyurur:
“Allah'ın hîlesinden ancak hüsran içindeki topluluk emîn olur.” (A'raf 7/99)
(Er-Rabbaî'den rivâyet ettim.)
ٌُُٗ ِْلَ ْ٘ ًِ ْاٌ َغَّٕ ِخَُٛم٠ ٍَ َى ََل١ِ فٍَٝهللاُ رَ َؼ َ ِت فَؤ ُ ْرؾئفُ ُى ُْ ث
ّ لَب َي: اُٚ ِهكِٟزضؾف ٍ ٠ ِِ ْٓ لَ ِؤِٟ ْٚ رَ َوَٚ َّٟ ٌَِا اُٚ رَ ْٕظُوَّٝ َؽزٌِٟ ْٛا َؽٍَُِٛ ْ اعَٚ َّٟ ٍََػ
ٟ أَ٘تُ ٌَى ُْ ِِ ْٓ ٍُِ ِىَٚ ٌِٟ أ َغ ِّْى ُْ ثِ َغ َّبَٚ ٞ ِهِٛ ُِٕأ ُؽفى ُْ ثَٚ ٞا ِء ِىَٛ ُي ُو ُْ ثِ َغ١أُ ِعَٚ
ْ ُ َ ُ ُ ُ ُّ َ
Cennet ehline söylediği bir sözde Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Bana geliniz, etrafımda oturunuz!
Nihâyet Bana bakınız ve Beni yakından görünüz!
Böylece Ben de size armağanlarımı vereyim!
İkramlarımla sizi mükafatlandırayım!
Sizi nûrumla kuşatayım!
Cemâlimle örteyim ve size mülkümden bağışta bulunayım!”
(Mevâkıfta Nakkâş'ın hadîsinden rivâyet ettim.)
ّ بي
ٍَٝهللاُ رَ َؼ َ َل: ٖوّ اً َع ِ ُِ ذ ْ َِج٠ ُْ ٌََٚ ِٟ َف ٍْمٍََٝ َْزَ ِطًْ َػ٠ ُْ ٌََٚ َِٟب ٌِ َؼظَ َّزِٙ َغ ثٙ َ اَٛ ََب َهُٖ أَِّ َّب أَرَمَجَّ ًُ اٌٖ َََّلحَ ِِ َّّ ْٓ رَٙٔ لَطَ َغٚ َِٟز١ٖ ِ َِ ْؼٌَٝ
َ َ
َُ َه ِؽٚ اْله ٍَِخَٚ ً١ َ ْ ْ ْ ُ
ِ ِا ْثَٓ اٌ ََّجٚ َٓ١ َه ِؽ َُ اٌ ِّ َْ ِىٚ ٞ ِمو ِوِٟ ا ٍْزَؾْ فِئظُٗ فَٚ ٌِٟ أوٍ ُئُٖ ثِ ِؼير َّ َ ْ َ َّ
ِ ّْ ٌْه اٛ ُ َ ُ َ
ِ ٕ ُهُٖ وٛٔ َبة ماٌِه
َ ٖ ْ
َ ُّ ٌا
ف ِ ً ِ َْٚ ك ْو ِ ف ْ
ٌا ً َ
ِ َ ضّ َ
و ٟ ِ مٍْ َف ٟ ِ ف ُ ٗ ٍض َ ضَِ ٚ
َ ً ب ٍّْ ػ
ِ خ
ِ َ ٌ بَ ٙغَ ْ
ٌا ِٟ ف ٚ
َ ً ا هٛ ُ ٔ خ
ِ ّ
َ ْ
ٍ ُّ
اٌط ِٟ ف ُ ٗ َ ٌ ً
ُ ؼ
َ ْعَ أ ٟ ِ زوَ ء
ِ َل َ خ
ِ ِ
َ َّ ٕغَ ْ
ٌا ٞ
Allah Teâlâ buyurur:
“Ben ancak şu vasıftaki kimsenin duâsını kabul ederim:
Duâsıyla Benim azametim karşısında tevâzû gösteren,
Yaratıklarım üzerinde üstünlük taslamayan,
Bana itâatsizlikte ısrar ederek gecelemeyen,
Gününü Benim zikrime tahsis eden,
Yoksula, yolcuya ve dul kadına acıyan,
Musîbete uğrayan merhamet eden kimse.
Böyle kimsenin ışığı güneş ışığı gibidir.
Ben, o kimseyi izzetimle korurum ve onu meleklerime emânet ederim. Kendisi için
karanlıkta bir nûr, cehâlette bir ilim yaratırım.
Mahlûkatım içerisinde bu kimsenin misâli cennetteki Firdevs'e benzer.”
(Bezzâr’ın Müsned’inden rivâyet ettim.)
ًَ َّ َ ْؼ٠ ْْ َ ُل أ٠ ُِو٠ َ َما َو َؼ ْج ُلنَِّٟب َهث٠ ُذ ْاٌ َّ ََل ِء َوخ ّ بي
ْ ٌَلَ ْل لَبَٚ ًَّ َعَٚ هللاُ َػ َّي َ أَثَٛ َُ٘ٚ ً َءحِّٟ ٍَ
َ ََب لٍََّٙ ُٖ فَب ِ ْْ َػُْٖٛ ُو ثِ ِٗ فَمَب َي ٍُ ْج َؾبَُٔٗ اهْ لُج
َٞب ِِ ْٓ َعوَّا ِءٙش َؽ َََٕخً أَُِّٗ أَِّ َّب رَ َو َوٌَٙ َ٘بَُٛب فَب ْوزُجٙاِ ْْ رَ َو َوَٚ َبٍَِٙ٘ب ٌَُٗ ثِ ِّ ْضُٛفَب ْوزُج
Melekler:
“Ya Rabbi, senin bu kulun kötülük işlernek istiyor!” deyince
Azîz ve Clîl olan Allah, onu en iyi gören olduğu halde, şöyle buyurur:
“Onu kontrol edin, şâyet o kötülüğü işlerse bir kötülük olarak yazınız;
Eğer ondan vaz geçerse onun için bir iyilik yazınız, zira onu ancak benim hatırım için
terk etmiştir!
(Bu hadisi Bagavî'nin Şerhu's-Sünne'sinden rivâyet ettim. Müslim de tahrîc etmiştir.)
(Müslim, İmân, 205)
ِ َّ ٗ ْاْلَ ْػ
بي ِ ْ َػوَِٟب َِ ِخ ف١ِْ ََ ْاٌمَٛ٠ َع ًَّ ٌِ ٍْ َّ ََل ِء َو ِخَٚ هللاُ َػ َّي ّ لَب َي: ِٟا فُٚذ ا ْٔظُو ْ ََذ رَب َِّخً ُوزِج ْ َٔب فَبِ ِْ َوبٖٙ َ َْ َٔمََٚب أَّّٙ َ أَرٕٞ ََل ِح َػ ْج ِلَ
ًُ ِّ لَب َي أَ ْوَٚ ع
ٍ َُّٛ طَ ر ْ
ٓ ِ ٞ
ِ ِ ِ ل ْ
ج ؼ
َ ٌ ًَْ ٘ ُا
و ُ ظْٔ ا ُ َٗ ٔب ؾ
َ ْ
ج ٍ
ُ ي
َ بَ ل ً ب ْ
١ َ
ّ ب َ ْٕٙ ِ
ِ ٔ
َ َ مَ زْٔ ِ ا َْب َ
و ْ
ْ ا
َِٚ ً خ ِ
َّ َب ر ُ َٗ
ٟ ٌ
ْ َ ٍ ػ
َ ي
َ بَ ل ٚ ٗ ػ
َ ِ ِ َُّٛ طَ ر ْ
ٓ ِ
ِ ُ َٗ زَٚ ٠وِ َ ف ٞ ْ
ِ ِ اِٖٚ
ل ج ؼَ ٌ
ُُْ َماوٍَٝاٌَ َََّل َُ صُ َُّ رُ ْئ َف ُن ْاْلَ ْػ َّب ُي َػ
Kıyâmet gününde amellerin arzı sırasında Azîz ve Celîl olan Allah, meleklerine
şöyle buyuracak:
“Kulumun namazına bakınız, tam olarak mı yerine getirmiştir, yoksa eksiği var mıdır?”
Eğer tamamsa, tam olarak yazılır.
Şâyet herhangi bir noksanı varsa Allah:
“Bakınız, kulumun nâfilesi var mı?” buyuracak;
(Şâyet varsa), Allah:
“Kulumun farzını nâfilesinden ikmâl ediniz!” buyuracak.
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) devâmla şöyle buyurur:
“Sonra, böylece ameller kabul edilir.”
(Kitabü's-Salât müellifi (radiyallahu anhu)'inden rivâyet ettim; meclislerde bize
yazdırmıştı.)
.
(Tirmizî, Salât, 305; İbn Mâce, İkâmet, 202; Ebû Dâvûd, 149)
ّ َي: ذ
ِٗ اٌَ َََّل َُ لَب١ْ ٍَ َػٍَٝ ُّٛ ٌِ ٍَٝهللاُ رَ َؼ ِ َب َػٛ ُن ْ فَ ََل رَ ْزوٟٓ َِب ٌَ ُْ رَ ْؼٍَ ُْ أَ ْْ لَ ْل ىَ ا َي ُِ ٍْ ِى٠ِّ
ِ َُّٓ ِػ َّب ُك اٌلَٙد ف ٍ ٌ َوٍِ َّب
َ ّْ ه َف َ ُّ ٍِّ اُ َػِّٟٔٞ
ِا
ْ ْ َ َ َ َ َ
َٚ َزَ َُّ ٌِ ِوىلِهْٙ َ لَ ْل َٔفِلَد فَ ََل رِٟٔ َِب ٌ ُْ رَ ْؼٍ ُْ أ َّْ َف َيا ِءَٚ ُْ ٍ َِب ٌ ُْ رَ ْؼَٚ َُٗ ََّل رَ َل ْع ُِ َؾب َهثَزَٚ َُٗبط َءر ْ َ
َ َّٚ َِب ٌَ ُْ رَ ْؼٍ ُْ أ َّْ َػ ُل
َ
ِ َن لَ ْل َِبدَ فَ ََل رَؤ َِ ْٓ ف
ْ
ٞ فَ ََل رَؤ َِ ْٓ َِ ْى ِوِٟ َِب ٌَ ُْ رَ ْل ُفًْ َعَّٕزَٚ َٓ١ِج١ِٔت ْاٌ ُّ ْنِ ه فَ ََل رَ ِؼ َ ٌَ د ُ ْ لَ ْل َغفَؤَِّٟأ
ّ لَب َي: ًَ ٠ ِٗ َع ْج َوا ِء١ْ ٌَِ اْٝ َؽَّٚب ً ٍَِِىب ً فَؤ١ُِ ْءدَ َٔج
َُ ِٗ اٌَ َََّل١ْ ٍََُّٗ ُِ َؾ َّّلاً َػ١ِِّواً َٔج١ َ َع ًَّ ُِقَٚ هللاُ َػ َّي ِ ْْ ِ اَٚ ًّب ً َػجْلا١ُِ ْءدَ َٔج
ِ ْْ ِ ِٗ ا١ْ ٍََػ
َُ ِٗ اٌَ َََّل١ْ ٍَ َػِٟ ْغ فَمَب َي َٔجٙا َ
َ َٛ َاٌَ َََّل َُ أ ْْ ر: ًّب َػ ْجلًا١َِٔج
ّ بي
ًَّ َعَٚ هللاُ َػ َّي َ ثِ ْبٌ ُّ َؾًِّٟٔب فَمَ ْل ثَب َه َى١ٌَِٚ ٌِٟ ََِْ ْٓ أََ٘ب
َ َل: بهثَ ِخ
Azîz ve Celîl olan Allah buyurur:
“Kim Benim bir velîmi hakîr görürse Bana savaş açmış olur!”
(Derecâtü't-Tâibîn ve başkalarından rivâyet ettim.)
: ؾخ١
َ ِٖ ٌَّٕ اٞأَ َؽتُّ ِػجَب َك ٍح ِػ ْٕ ِل
Azîz ve Celîl olan Allah buyurur:
“Benim nazarımda ibâdetin en iyisi nasîhattır. (ihlâstır).”
(Herevî'nin Derecâtü't-Tâibîn ve Makâkâtü'l-Kâsıdîn’inden rivâyet ettim)
(Bkz. Buhârî, İman, 42; Müslim, Îman, 95; Tirmizî, Bin 17)
(M. Demirci)
تُ أَ ْ٘ ًَ ْاٌ َغَّٕ ِخٛب ّ لَب َي: َُِٟٕٔٚ ُو ْٕزُ ُْ رَ ْؼجُلٞ أََٔب َهثُّ ُى ُْ اٌَّ ِنِٟ ِػ َّيرَٛ َ فَُِٟٕٔٛ رَقَ بفَٚ َُِّٟٕٔٛ رُ ِؾجَٚ َُِٟٕٔٛرَ ْلػَٚ ِٟٔ ٌَْٚ ُْ رَ َوَٚ
ِ َُق٠ ًَّ َعَٚ هللاُ َػ َّي
ُ ُ
ُ ُ
ُّ أ ِؽتُّ َِب ر ِؾتَٚ ُْ أ ِؽجُّىِِّٟٔاَٚ ٗا ٍ َػ ْٕ ُى ُْ َهِِّٟٔ اٞ ٍََٕبْإَٚ َٞب ِءَٙ ثَٚ َٞب ِء٠ ِوج ِْوَٚ ِّٞٛ ٍُ ُػَٚ ٌِٟ َعَلَٚ َٚ ُْ أَ ْٔفُ َُ ُىِٟٙ َ َِب رَ ْْزٌَٞ ُى ُْ ِػ ْٕ ِلَٚ َْ
َ ََّل رَؾْ ز َِْ ُُدَٚ ُِٟٔ ْءرُ ُْ أََّب ُء فَبٍْؤٌَُخ
ِ ُوًُّ َِبَٚ ُْ ُُ ْءرِ َِبَٚ َْٛ َِبرَ َّل ُػٌَٞ ُى ُْ ِػ ْٕ ِلَٚ ُْ ُُٕ ُى١ا ٌَ ُّن أَ ْػُٛ١ ْ ََّل رَ َْزَؾَٚ اٚ
Cennet ehline hitab ederek Azîz ve Celîl olan Allah şöyle buyuracak:
“Ben, sizin görmediğiniz hâlde ibâdet ettiğiniz Rabbinizim!
Benden yardım istemiş, Beni sevmiş ve Benden korkmuştunuz.
İzzetim, Celâlim, ulvîyyetim, büyüklüğüm, güzelliğim ve yüceliğim üzerine yemîn olsun
ki,
Ben sizden râzıyım, sizi seviyorum, sizin sevdiğiniz şeyi seviyorum.
Sizin için benim nezdimde canınızın istediği ve gözünüzün hoşlanacağı şeyler vardır.
Arzu ettiğiniz ve dilediğiniz şeyi Benim nezdimde bulabilirsiniz.
Sizin dilediğiniz her şeyi Ben dilerim.
Benden isteyiniz, utanıp sıkılmayınız!”
(Nakkâş'ın Mevâkıf hadîsinden rivâyet ettim.)
ّ بي
ًَّ َعَٚ هللاُ َػ َّي َ َلَم: َب َهٌَّٕٙاَٚ ًَْ ١ٌَّ ْاْلَ ِْ ُو أُلٍَِّتُ اَٞ ِل١ِأََٔب اٌ َّل٘ ُو ثَٚ ََُتُّ اٌ َّل ْ٘ َو٠ ََ اثُْٓ آ َكِٟٕ٠ ُْئ ِم٠
Azîz ve Celîl olan Allah buyurur:
“Dehre (zamana) söven insan Beni incitmiş olur!
Ben “Dehr'im. İşler elimdedir, geceyi ve gündüzü Ben idare ederim!”
(Hadîsin ilk cümlesi için bkz. Ahmed b. Hanbel, II, 224, 305)
“İnsanlar arasında haccı ilân et ki, gerek yaya olarak, gerekse nice uzak yoldan
gelen yorgun argın develer üzerinde, kendilerine ait bir takım yararları yakînen
görmeleri, Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine belli
günlerde Allah'ın ismini anmaları (kurban kesmeleri için) sana (Kâbe'ye) gelsinler.
Artık ondan hem kendiniz yeyin, hem de yoksula, fakire yedirin.” (Hac 22/27-28)
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ّ ُْ َْ ِث
ُُ ١هللاِ اٌوَّؽْ ّٰ ِٓ اٌوّ ِؽ
ٍٍُٚ ٕٗؾجٚ ٌٗػٍىآٚ لٔب ِّؾّل١َهللا ػٍى ّ ًٕٚ
ُُ ٍٍََّ َٚ ِٗ ١ْ ٍَبي َػ ّ ًِ ١١ِ ٍَجُِٟ ْىٍَ ُُ ف٠ ٍُ ٍْ َ ِل ِٖ َِب ِِ ْٓ َو١ِ َٔ ْفٌُ ُِ َؾ َّّ ٍل ثٞاٌَّ ِنَٚ ُُٗٔ ٌَْٛ َُ ٍَِٓ ُو١ َءرِ ِٗ ِؽْٟ ََٙب َِ ِخ َو١ِْ ََ ْاٌمَٛ٠ َِْ َعبٌَِّٝا
َ َصُ َُّ ل: ٍَٝهللاِ رَ َؼ
د ِف ََل ْ
ُ َٓ َِب لَ َؼ ْل١ِّ ٍَِْ ُّ ٌ اٍَٝك َػ َّ ُْ َ٠ ْْ َْ ََّل أٌَٛ ِٖ َ ِل١ِ َٔ ْفٌُ ُِ َؾ َّّ ٍل ثٞاٌَّ ِنَٚ ه
ٌ َْ ِِ ُٗ ُؾ٠ ِهَٚ ٍََ ْ ُْ كٌَٛ ْٓ ٌَ ِىَٚ هللاِ أَثَلًا
ّ ً١١
ِ ِ ٍَجِٟ فَّٚ ٍخ رَ ْغ ُي٠فَ ٍَ ِو
َ َٔ ْفٌُ ُِ َؾ َّّ ٍل َّلٞاٌَّ ِنَٚ ِّٟٕا َػَُٛزَ َقٍَّف٠ ْْ َ ُْ أِٙ ١ْ ٍَك َػ ُّ َْ ُ٠ َٚ ًَْ ٍَ َؼخَٚ ِغ ُل٠ ََّلَٚ ُْ ٍَُِّٙ ْهللاِ أَ ِع ُل ٍَ َؼخً فَبَؽ
ّ ًِ ١١ِ ٍَجِٟ فٚ أَ ْغ ُئَِّٟد أ ُ ِك ْكَٛ ٌَ ِٖ َ ِل١ِث
ْ ُ َ ُ ْ ُ َ ُ
ًُ َ فَبلزٚ فَبلزَ ًُ ص َُّ أ ْغ ُيٚفَؤلزَ ًُ ص َُّ أ ْغ ُي ْ ُ
بيَ َ ٍٍََّ ُُ لَٚ ِٗ ١ْ ٍَىبلّلُ َػ ّ ٍَّٕ َ ِهللا ّ ُيٍُٛ َه: َهللا ّ ََْٛ ْن ُو٠ ْ ًِبَٛا لُٚ َعلَٚ وه فَبِ َما ِ َْ أَ ْ٘ ًَ اٌ ِّن ْوَُِّٛ ََ ٍْز٠ ُق ِ اٌطو ُّ َِْٟ فُٛفَُٛط٠ ًاِ َّْ ِ ّلّلِ ٌِ َّ ََل ِء َوخ
ُْ ِٙ ِئؽز َ
َ ِٕ ُْ ُْ ثِؤعََُٙٔٛ ُؾف١َبعزِ ُى ُْ ف َ َؽٌَِٝا اُّّٛ ٍَ٘ ْ اَٚ ُي رََٕبكَُٛم١َُ ُْ َِب فْٕٙ ِِ أ ْػٍَّشَٛ َُ٘ٚ ًَّ َعَٚ ُ ُْ َػ َّيُُّٙ ُْ َهثٌَََُْٙؤ١َبي ف
ُ َ َ ََب ل١ْٔ اٌ ََّ َّب ِء اٌ ُّلٌَِٝا
لَبِٟٔ َْٚ ُي ًَْ٘ َهأَُٛم١َن لَب َي ف َ ُٚ ل غِّ ّ ُ ٠ ٚ
َ َ ََ َ َ َ ه َ ٔ ُٚ ل ّ ْؾ ٠ ٚ ه َ ٔ ُٚ
و ِّ ج َ
ى ُ ٠ٚ ه
َ َ َ ٔ ُٛ
ؾ ِّ ج َ ُ ٠
َ َْٛ َ َ ُ ٌ ٛ ُ م ١َ ف ي ب َ ل ٞ ك ب جػ َ
َّل ُ
ِ َ ِ َٓ َ َ ُيَُٛم١َبي ف
ٌ ٚٛ ُ م١َ ف ي َ َْ نَ لَٚهللاِ َِب َهأ
ّ َٚ
ْ َ
َأوضَ َو ٌَهَٚ لًا١ أ َّ َّل ٌَهَ رَ ّْ ِغَٚ ًه ِػجَب َكح َ َ ٌَ ا أ َّ َّلُٛٔن َوبَ َ ُ َ
َ ْْٚ َهأٌَٛ ُيَٛم٠ لَب َئِٟ ْْٚ َهأٌَٛ َف١ْ َوَٚ لَب َئٌَََِْٟٕٛؤ٠ ُي فَ َّبَٚٛم٠ ًؾب لَب َي١ِرَ َْج ُ َ ُ
َُٛم٠ بي َ َ ل َ خ َّ ٕ غ
َ ْ
ٌا ه
َ َ ُٔٛ ٌَ ْؤ ََ ٠قَ َب ٘ ْٚ َ أ ه
َ ْ ُ ُ ٙ َّ َٔ أ ْٛ َ ٌ َف ْ
١ َ
ى َ ف ي
ُ ٛ َُم٠ بيَ َْ َ٘ب لََٚب َهةِّ َِب َهأ٠ ِهللا ّ َٚ َْ ََّلٌَُُٛٚٛم٠ ْ َ٘ب لَب َيًََْٚ٘ َهأَٚ ُيٚ ٌَْٛ ٌََُُْٛٛم٠ ا َي
ٞ َ بي ً ْ َ
َ ََب َهغجَخ لٙ١ِأ ْػظ َُ فَٚ ٍجًبٛ َبٌٙ ٕب أ َّ َّل َ َ َ َ َ ً َْب ِؽوٙ١ْ ٍا أ َّ َّل َػْٛٔ َ٘ب َوبُٚ ُْ َهأَْٙٔأٌَُٛٚٛم٠ ْ َ٘ب لَب َيًََْٚ٘ َهأَٚ ُيَُٚٛم٠ به لَب َي
َ َ ُ َ َّ َ ِ ٌََّْٕ ِِ ْٓ اٌُُٛٛل
ف ِ َبْٕٙ ِِ ا أَ َّ َّلُْٛٔ َ٘ب َوبَْٚ َهأٌَٛ ٌََُُْٛٚٛم٠ ْ َ٘ب لَب َيَْٚ َهأٌَٛ َف١ْ فَ َىٌَُُٛٛم٠ بي َ َْ َ٘ب لَٚهللاِ َِب َهأ ّ َٚ َّل ُ
َ ُلِٙ ّْ ُي فَؤَُٛم٠ َب َِقَ بفَخً لَب َيٌَٙ أَ َّ َّلَٚ ُو ُْ َها ًها
بع ٍخ
َ ُ ُْ أِ َّب َعب َء ٌِ َؾِِٕٙ ٌَّْ ْ َ ُ
َ ١ٌ ٌْ ُْ ف ََلِٙ ١ِه َِِٓ اٌ َّ ََل ِء َو ِخ ف ْ ٌ ٍَِ ُيَٛم٠ ُ ُْ لب َيٌٙ م ْل َغفوْ د١ُٔ ُْأَُٙ ١ٍِ ُْ َعِٙ ِ ثََٝ ْْم٠ لَب َي َ٘ ُُ ْاٌ ُغٍَ ََب ُء ََّل
َ ُ َ َ ُ َ َ ِّ َ
“Aralarındaki falan kimse onlardan değildir, sâdece bir ihtiyâcı için gelmişti!” deyince,
Hak Teâlâ:
“ Onlar öyle bir meclis topluluğudur ki, aralarında bulunan
kimse mahrum olmazı buyurdu!”
(Hadîsin son bölümü için bkz. Ahmed b. Hanbel, II, 170, 186, 225)
ّ ٍَّٕ
َٚ ِٗ ١ْ ٍَىبلّلُ َػ َ ِهللاّ ُيٍُٛ ٍٍََّ ُُ لَب َي َه: ِٟ فَُٕٞب ِك٠ َُّ ُ ًُ ص٠ اُ ِؽتُّ فُ ََلًٔب فَؤ َ َؽجَُّٗ ِعج ِْوِِٞ َّْ ِ ًَ فَمَب َي ا٠هللاَ اِ َما أَ َؽتَّ َػ ْجلًا َكػَب ِعج ِْوّ َّْ ِا
ً ُغ يُٙٛ ُ
َ ٠ َُّ بي ص َ ً َ َ َ َ ً ُ ّ ُ َ
َ ُِؾجُُّٗ أ ْ٘ ًُ اٌ َّ ًّب ِء ل١ُ ِؾتُّ ف ََلٔب فؤ َؽجَُّٗ ف٠ َ ُي اِ َّْ هللاَٛم١ ًُاٌ ََّ َّب ِء ف٠ُٗ ِعج ِْوُٚ ُ ْج ِغ١ْ ُٗ فٚؤ ْث ِغٚ ا ْث ِغُ٘ ف ََلٔب فِٟٔ ُي اُُٖٛ ْاٌمَج
َ َ َ ً ُ ُ ِّ
ت َ ٌ ُغ ٌَُٗ ْاٙٛ ُ ُ ْج ِغ١َُٖ لَب َي فُٛٚ ْج ِغُ٘ فُ ََلًٔب فَؤ َ ْث ِغ٠ َهللا
َ َُُٕٗ صُ َُّ رٚ ّ َّْ ِ أَ ْ٘ ًُ اٌ ًَّ ًّب ِء اِٟ فَُٕٞب ِك٠ َُّ ٗ
ِ ُ ْاْلَهْ صِٟب ُء فٚ
َ ْغ
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
“Allah bir kulu sevdiği zaman Cebrâil'i çağınr ve:
“Ben falanı seviyorum, onu sen de sev!” buyurur.
Cebrâil de onu sever, sonra da semâda şöyle seslenir:
“Allah falan kimseyi seviyor, onu siz de seviniz!”
Böylece gök ahâlîsi de onu severler.
Sonra yerdekilerin gönlüne o kimseyi sevme ve kabullenme duygusu konulur.
Allah bir kula buğzedip onu sevmeyince de Cebrâil'i çağırır ve:
“Ben falanı sevmiyorum, onu sen de sevme!” buyurur.
Cebrâil de onu sevmez ve sonra gök halkı içinde şöyle seslenir:
“Allah falan kimseyi sevmiyor, onu siz de sevmeyiniz!”
Göktekiler de o kimseyi sevmezler.
Sonra yerdekilerin gönlüne o kimse hakkında bir buğz ve nefret konulur.”
ّ بي
ًَّ َعَٚ هللاُ َػ َّي َ َل: َ َم ْٔجًب فَ َؼٍِ َُ أَٞت َػ ْج ِل
َ ٔ أَ ْمٍَٝ رَ َؼَٚ َ فَمَب َي رَجَبهَنِٟ َم ْٔجٌِٟ ُْ َُّ ا ْغفِوٌٍّٙبي ا َ ٔ أَ ْمَٚ ت
َ ََت َػ ْج ٌل َم ْٔجًب فَم َ ْٔ َ ْغفِ ُو اٌ َّن٠ َّْ ٌَُٗ َهثًّب
َت صُ َُّ ػَب َك فَؤ ْ َّ ُ ُ
ِ َٔؤفن ثِبٌن٠ةْ ً َ َ َ ْ َ
ّ َت مٔجًب ف َؼٍِ َُ أ َّْ ٌُٗ َه ْ َ َ
َ ٔ أمٞ َػ ْج ِلٍٝ رَ َؼَٚ ن َ َ ْ َ ْ َ
َ فمب َي رَجَب َهِٟ مٔجٌِٟ ْْ َهةِّ أغفِوَٞت فمب َي أ َ َ َ َ َٔؤْ ُف ُنم٠ َٚ ت
ْ َ ْٔ َ ْغفِ ُو اٌ َّن٠ ا
رَ َغَٚ ن َ َبي رَج
َ به َ َ فَمِٟ َم ْٔجٌِٟ ْْ َهةِّ أَ ْغفِوََٞت فَمَب َي أ ِ ْٔ َؤْ ُف ُن ثِبٌ َّن٠ َٚ ت
َ ٔت صُ َُّ ػَب َك فَؤ َ ْم َ ْٔ َ ْغفِ ُو اٌ َّن٠ َم ْٔجًب فَ َؼٍِ َُ أَ َّْ ٌَُٗ َهثًّبَٞت َػ ْج ِل
َ ٔ أَ ْمٌَٝ
َد ٌَهُ ُْءْ دَ فَمَ ْل َغفَو
ِ ت أ ْػ ًَّْ َِب ِ ْٔ ثِبٌ َّن
Azîz ve Celîl olan Allah şöyle buyurur:
“Bir kul bir günah işledi, arkasından:
“Allah'ım! Benim günahımı bağışla!” dedi.
Yüce Allah:
“Kulum bir günah işledi, fakat günahı bağışlayacak veya günah sebebiyle
cezâlandıracak bir Rabbi olduğunu bildi!” buyurdu.
Sonra kul, tekrar dönüp günah işledi. Arkasından:
“Ey Rabbim! Benim günahımı bağışla!” diye yalvardı.
Yüce Allah yine:
“Kulum bir günah işledi, fakat günahı bağışlayacak bir Rabbi olduğunu bildi!”
buyurdu.
Sonra kul, tekrar dönüp günah işledi. Arkasından:
“Ey Rabbim! Benim günahımı bağışla!” diye yalvardı.
Yüce Allah bu sefer yine:
“Kulum bir günah işledi, fakat günahı bağışlayacak ve günah sebebiyle cezâlandıracak
bir Rabbi olduğunu bildi!
Sen istediğini yap!
Ben seni muhakkak bağışladım!” buyurdu.”
ّ لَب ُي: َّْ ِ ٌَ َّؾْ ُو ْث ًلاَ‘اَّٟ ٌََِفِوُّ ا٠ ٍاَ ََّلَٛ ِٗ فَ ّْ ََخُ أَ ْػ١ْ ٍَ َػٟٚ
ًَّ َعَٚ هللاُ َػ َّي ِ ّْ َ٠ َْ ِخ١ ْاٌ َّ ِؼِٟ ِٗ ف١ْ ٍَْذ َػ ُ ْ ٌَإَْٔ َؾؾٚ
ُ ٍَّؼَٚ َٚ َُّٗ َْ ذ ٌَُٗ ِع
ّ لَب ُي: َّْ ِ ٌ ْثَلًا أَْٓ َ‘اُٚ ٌَ َّؾْ وَّٟ ٌََِفِوُّ ا٠ ٍاَ ََّلَٛ ِٗ َف ّْ ََخُ أَ ْػ١ْ ٍَ َػٟٚ
ًَّ َعَٚ هللاُ َػ َّي ِ ّْ َ٠ َْ ِخ١ ْاٌ َّ ِؼِٟ ِٗ ف١ْ ٍَْذ َػ
ُ ٍَّؼَٚ َٚ َُّٗ َْ ذ ٌَُٗ ِع
ُ َْؽؾ
َٚ َ ُكنُٛفَ أَػ١ْ َب َهةِّ َو٠ بي َ َ لِٟٔذ فٍََ ُْ رَ ُؼ ْلُ َْٙب ْثَٓ آ َك ََ َِ ِو٠ َب َِ ِخ١ِْ ََ ْاٌمَٛ٠ ًَّ َعَٚ هللاُ َػ َّي ّ ُيَُٛم٠ َٓ١ِّ ٌِلَب َي أَ َِب َػٍِ ّْذَ أَ َّْ أ ْٔذَ َهةُّ ربْػَب
َْب ا ْثَٓ آ َك ََ اِ ٍْزَط َغ٠ ُٖ ِػ ْٕ َلَِٟٕ ِع ْلرَٛ ٌَ َُْٗ ُػ ْلرٌَٛ ه ََّ َٔٗ فٍََ ُْ رَ ُؼ ْلُٖ أَ َِب َػٍِ ّْذَ أ ُ
َ ف ََلًٔب َِ ِوٞفَ َػ ْج ِل١ْ َوَٚ َِّب َهة٠ لَب َيِّْٟٕ ط ِؼ ْ ُه فٍََ ُْ ر
َ َِْز
ََ ََٓ لَب َي أ١ِّ ٌِأَ ْٔذَ َهةُّ ربْػَبَٚ ه َ ُّ ِؼٛ ُ ْ َْ أٌَٛ ه
ْ َعلْدَ َما ِي أَٛ ٌَ َُٗ َؼ ّْزٛ َ ََّٔط ِؼ ُّْٗ أَ َِب َػٍِ ّْذَ أ ْ ُ فُ ََل ٌْ فٍََ ُْ رٞه َػ ْج ِل ْ نا َػٍِ ّْذَ أََُّٔٗ اِ ٍْز
َ َّ َط َؼ َ
ِبي ا ْ
َ ََٓ ل١ِّ ٌِأٔذَ َهةُّ ربػَبَٚ ه ْ َ ُ ُ
َ ١ِفَ أ ٍْم١ْ َب َهةِّ َو٠ لَب َيِِٟٕه فٍَ ُْ ر َْم َ ُ ْ
َ ز١ْ ََب ْثَٓ آ َك ََ اِ ٍْزَ َْم٠ ْٞ ًْ ِػٕ ِلٌٛ ه َ َّ َ َ ُ
َ ِٔ ف ََل ٌْ فٍَ ُْ رَ َْمِ ِٗ أ َِب اٞرَ َْمَبنَ َػ ْج ِل
ٞ َعلْدَ َماٌِهَ ِػ ْٕ ِلَٚ َُٗز١ْ ٍََم
Ondan sonra Allah bir üçüncüsünü karşısına alacak ve ona da yukarıdaki sözlerin
benzerini söyleyecek.
Sonunda bu kimse:
“Yâ Rabbî, ben Sana, kitabına, peygamberine îman etmiş, namaz kılmış, oruç tutmuş ve
sadaka vermiştim!” diyecek
Ve gücünün yettiği kadar Allah'ı hayırla senâ edecek.
Bunun üzerine Allah:
“Öyleyse sen şurada dur!” buyuracak.
Bundan sonra o kula:
(Müslim, Ebû Hureyre'den nakleder. Ebû Hureyre (radiyallahu anhu) şöyle dedi:
“Sahâbe: “Yâ Resûlullah Rabbimizi görecek miyiz? diye sorunca o, rü'yet hadîsini zikretti
ve bu hadîsi serdetti.)
(Müslim, Zühd, 16)
* Bkz. (Yâsîn, 36/65)
ٞ َ ُُ ٍٍََّ َٚ ِٗ ١ْ ٍَىبلّلُ َػ ّ ٍَّٕ َ ِهللا ّ ُيٍُٛثٗ فزُ اٌىزب لَب َي َهٚ خ١ٌٙش اَّل٠ِؤءءح ِٓ اَّلؽبكٚ اؽلَٛ ٌش ْا٠ ُ ْاٌ َؾ ِلَٛ ُ٘ َٚ ًِ ْ٘ َ ِْلَِٟٕ ْؼ١هللا رَ َؼبٌَى ّ ُيُٛل
ْ ْ ْ ْ ْ ّ َ
اٌ َغَّٕ ِخِٟاٌ َغَّٕ ِخ ف: ْ ايُّٟ ٍَِّ ٌ اُّٟ ِّٕ ا ُك اٌ َغَٛ أَٔب هللاُ اٌغِِّٟٔاٍِٟ َٔفءَٚ َ٘بُّٛ لَ ْل أثَؾْ زُ ُىِٟ َعَّٕزَٚ َ٘بُّٛ لَ ْل أ ٍْ َى ْٕزُ ُىَٚ َٞاه َ َ ِ ٰ٘ ِن ِٖ كَٚ ق ُ اٌَّٖب ِكُّٟ ِفَٚ
َٚ َب َػ ْٕ ُىُءٙٚ ُ ِ ُى ُْ ََّل أَ ْلج١ْ ٍَ َكحٌ َػَُٚخٌ َِ ّْلَُٛٛاٌطَّ ًِّ َِ ْجَٚ ًٜاد إٌَّل ُ َمَٞ ِل٠ ِٖ ٰ٘ ِنَٚ َ٘بُّٛ زَ ُى٠ْ ُى ُْلَ ْل ْلَ َه١ْ ٌَِ أََب أَْءظُ ُو اٖٞ ِو َ َ ُءهف
ث ِ ًََّلا
َ ُ َ َ
َأٌَُِٔ فَ ََل َؽب َعخَٚ ٌٌ١ٍِْلَٔب ٌى ُْ َعَٚ َِٟ ز ُْ فَمَ ْل آَٔ َْزى ُْ ثَِٕف١ْ ََٙاّزَٚ ُْ ُ ْءر ْ ُ ُ ُ ْ ُ ُ
ِ َِبٍََِٟٔٛ َ ََّل َِ َْ َىَٕخَ َػٕى ُْ فَٚ ً ُ ْ َ ٰ
َ ََّلث ُْئَٚ ََّل فَبلَخَ ثَ ْؼ َل ٘ناَٚ
ََّلَٚ ََّل َؽ َو َطَٚ َٜ ََّل ٍَ ْقَٚ ََ ََّل َ٘ َوَٚ َ ْؼفٙ َ َّل َ ٚ َ َْٛ ُ ض و
ِ َ ب ّ ْ
ٌا َْٛ ّ ُ ُِ ١ م ّ ْ
ٌا َْٛ ُ ٕ ِ ْ َ ِ َ ُ ِ ْ ُّ َ َ ْ ًَ أَثَلًا ٍَو٠ِٛ ْرَؾ
ِ٢ا ْ ُ ُ ز ْ
ٔ َ أ ٚ ل ث َ اْل ْ ُ َ ؼ َ ٔ ُ ُ
ى ّ ؼ
ُ ٠ ًا
ل ِ
َ
َ فبهْ فِِٟ به ِ اعْ زََٕ ْجز ُْ َِ َؾَٚ ُِّٟٔٛ ْؼزَٛٓ أ٠أٔز ُْ اٌََّب َكح اْلّ َوافُ اٌ ِنَٚ َُّْٛ َْ ْاٌ َُّٕ َّؼُِٛ ا ِْاٌء ُّ ْى َوَٛ َؽَّٟ ٌَِا اُٛ َو َوا َِخً ػَٚ ُْ َب ٌَ ُىٙٚ
ُ ُ َ َ َّ ْ َ ْ ُ ُ ْ َ ِ َع ُى ُْ أَ ْل
هَ إٌَّظَ ُو اِ َي١ْ ٌَِبعزَُٕب ا ُ
َ ٌَ ِى ْٓ َؽَٚ زََٕب١ِِْٕ ََّل ْلَٚ ٌَُٓ َهثََّٕب َِب َوبَْ ٰ٘ َنا أَ ٍَََِٕبَُٛم١َِٔ ْؼ َّخً لَب َي فَٚ ُيَُٛم١َه َػَّٕب ف َ َِ َٔ ْفٝٚ َ ٠ ِهَٚ ُ أَثَلًا٠ِ هَ ْاٌ َى ِوِٙ ْعَٚ ٞ َّ
َُْ ْاْلَػُّٟ ٍُِ ُْ ْاٌ َؼٌَٙ ا ْث ِْ ُوَٚ ثَبهْ ٌى ٌَ ُى ُْ أَثَلًا ٍَوْ َِلًاِٟٙ ْعَٚ َناٰٙ َ فٍَٝرَ َؼَٚ ُُ رَجَب َه َوَل١ِ ْاٌ َى ِوُّٟ ه اٌَ َِّق ْ ْ َ
ِ ٍَّ ٌ َِبٌِهَ اٌٝ ُْ َػٕىَِٟ ا فبِْ َٔفٚ ُ ْ ْ َّ َ
ُْ ِٕ ُى١ِ ثَ ََبرٌَِٝاَٚ اُٛا ْٔ َىؾَٚ اُٛاع ُى ُْ فَ َؼبِٔم ِ ٚ
َ ْ
ى َ أ ٝ َ ٌ ِ ا اٛ ِ
ُ ٛ ُ ل ٚ
َ اُٛ ؼ َّ ز ّ
َ َ ز َ ف ٌ خ َ ١ ١ ٙ
ِ ا ه
َ ُ ْ و ُ اه
ِ ٛ
َ ع
َ ٝ َ ٌ ِ ا ٚ َ اُٚٛ اثِّ ُى ُْ فَبهْ َوجََٚ كٌَِٝاَٚ اُٛ٘فَزََٕ َّي
ْ ْ ْ
َ ُ َ ُ ْ َ ُ ْ
ٌَُرِى ُْ فبْلثَْٛ َ ِوٌِٝاَٚ اٍِِّٛى ُْ فبلج٠َبو ُْ ِِٓ َه٠ َ٘لَاٌِٝاَٚ اَُِٛٔ اٌ َغَٕب ِْ فبٍزَؤِٟى ُْ ف٠اهُ َ ْ َ ُ ِ ٍَ َوَٚ ا لب ِءٌخٍُٛ١ِا صُ َُّ لُٛ َِ َغ ْبٌ َِ ُى ُْ فَزَ َؾ َّلصٌَِٝاَٚ اٚ
ً َ َ
ْ
ْٛ ِْو اٌ َىَٙٔ ٌَِٝا اُٛؽًُٚ ص َُّ ه١ ُ ِ ٍِ َه ِح اٌ َغَٚ ُِ َغبَٚ ًٍ ١ِآ ِِ ٍٓ ُِمَٚ ًٍ ١ٍَِ ِظب ظِٟ ََّل غَبءٌَخ فَٚ َبٙ١ِْ ََ فَٛٔاٌزَّ َِْٕ ُِ ََّلَٚ ْاٌ َّب ِء ْاٌ ُّ ْي٘ َِوَٚ هٛ
ْ ِّ ٌ ِ ُ ْاٌ َىبفَٚ صَ ِو
ُْ ٌَ ُىِٟثُٛٛ اُّٛ رََٕ َّؼَٚ اٍَُِٛ َا ْغزَٚ ً١ ِ ِاٌ َّي ْٔ َغجَٚ ًِ ١ِاٌَ ٍَّْ ََجَٚ ِْ ْاٌ ِؾ ََبٞ ِّ ْاٌ َؼ ْجمَ ِوَٚ ْ ٍوٚف ْاٌ ُق ِ به ِ َ اٌ َّوفٍَٝا َػٚه ُء ِ َّا فَبرُٛؽُٚة صُ َُّ ه ٍ ُؽَُْٓ ِآَٚ
َ َػ ٍخ اِ َّْ أُٛو ِح ََّل َِ ْمط١ ْ
َ َِ ِخ اٌ َىضٙاٌفَب ِوَٚ ة ْ ُ ْ ْ
ٍ ٛاٌ َّب ِء اٌ َّ َْىَٚ ِكُٚاٌظًِّ اٌ َّ ّْلَٚ ػَخإُُٛ اٌ َّوْ ف ْ ِّ ُ ْ ِ اٌفوَٚ ف ُ ْ ْ
ِ ََ َْٛ١ٌبة اٌ َغَّٕ ِخ ا ْ َ َْْٕ َؾُٛٙ ُّ ُغ ًٍ فَب ِوٞ
ََْْٛ ٍَ ََل ٌَ لَٛ َّل ُػ٠ ُ ُْ َِبٌََٙٚ ٌَخَٙب فَب ِوٙ١ُِ ُْ فٌَٙ َْن ُِزَّ ِى ُئ ِ ِ َ ء ا ه َ اْلْ ٝ َ ٍ ػ َ ي َل َ ظ
ٍ ِ ِ ْ َ َ ْ َ ِِ ٟ ف ُ ُ ٙ ع
ُ ا ٚ ىْ َ أ ٚ ُُ ٘ َ خ ٠ ٢ا ْ ٖ ن ٰ
٘ ََلَ ر ُ ُ
َّ ُ١ٍ ًَّل ِِ ْٓ َهةٍّ َه ِؽ
ص
َ
ِ َِ ََُٓ ْ أؽَٚ ْ ََ ِء ٍم ُِ َْزَمَوً اَٛ٠ َلْٕ َؾبةُ اٌ َغٕ ِخ٠
ك َّ ْ َ أً
Bu, ilâhî hadîslerin yüz birincisi olup kitap onunla son bulmaktadır.
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
“Yüce Allah cennet ehline cennette şöyle buyuracak:
“Şüphesiz Ben çok cömert, zengin, muktedir, emîn ve sadık olan Allahım! Burası sizi
oturttuğum evim ve size helal kıldığım cennetimdir.
Size gösterdiğim kendimdir.
İşte benim hayat ve bereket dolu Elim ki, açıktır ve size uzanmış durumdadır, sizden
onu geri çekmem.
Ben size nazar ediyorum, gözümü sizden çevirmem.
Dilediğiniz ve arzu ettiğinizi Benden isteyiniz!
Zîrâ Ben kendimi size yakın hissettirdim!
Sizin yakınınız (enîs) ve arkadaşınızım (celîs).
Bundan sonra ihtiyaç duyma ve yoksulluk yoktur.
Artık ebediyyen korku, sefâlet, öfke, sıkıntı, değişiklik de söz konusu değildir.
Ebediyyet nîmeti sizi kaplamıştır.
Sizler emniyettesiniz, burada sürekli kalıcı ve durucusunuz!
Nîmet ve ikrama mazharsınız.
Sizler bana itâat etmiş ve yasaklarımdan sakınmış olan seçkin ve ulu kişilersiniz.
İhtiyaçlarınızı Bana bildiriniz ki onları cömertçe ve bol bol yerine getireyim!”
Bunun üzerine cennet ehli şöyle diyecek:
“İstek ve arzumuz bu değildir.
Senden dileğimiz, sonsuza kadar Senin mübârek Yüzüne bakmamız ve Senin bizlerden
râzı olmandır!”
Yücelerin yücesi, mülkün sahibi, cömert ve kerem dolu olan Allah Tebâreke ve Teâlâ
şöyle buyuracak:
“İşte, size ebediyyen açık olan yüzüm (cemâlim)!
Sevininiz, çünkü sizden hoşnudum!
Keyifleniniz, eşlerinize gidiniz, onlarla kucaklaşınız ve sevişiniz!
Câriyelerinize gidiniz ve onlarla şakalaşınız!
Odalarınıza giriniz!
Bahçelerinizde gezininiz!
Hayvanlarınıza bininiz!
Döşeklerinize uzanınız!
Cennetteki halayık ve câriyelerinizle yakınlık içinde olunuz!
Rabbinizin hediyelerini kabul ediniz!
Elbiselerinizi giyiniz!
Meclislerinize geliniz, sohbet ediniz!
Sonra -orada uyku ve meşakkat söz konusu değilse de- koyu bir gölgelik ve sükunet
verici bir asudelikte, Celîl’e komşu olmanın huzûru içinde öğle istirahatine çekiliniz!
Daha sonra Kevser ve Kâfûr Irmağına, Temiz Suya, Tesnîm Suyuna, Selsebîl Suyuna,
Zencebîl Suyuna gidiniz; orada yıkanınız ve onlardan zevk alınız!
Sizin için ne hoş bir hayat ve ne iyi bir dönüş yeridir! (Ra'd l3/29)
Sonra gidiniz, yeşil yastıklara ve harikulâde işlemeli yaygılara (Rahmân, 55/76)
yaslanınız, uzayıp giden gölgeler altındaki yüksek döşeklere uzanınız ki onların
kenarlarında çağlayarak akan sular, bitip tükenmeyen ve serbestçe alımp yenen bol
meyveler vardır. (Vâkıa, 56/29-33)
Daha sonra Resûlullah şu âyeti okudu:
“Doğrusu bugün cennetlikler eğlence ile meşguldürler.
Onlar ve eşleri, gölgeliklerde tahtlar üzerine yaslanmışlardır.
Orada onlar için meyveler vardır ve her istedikleri onlarınndır.” (Yâsîn,36/55-58) En
sonunda şu âyeti okudu:
“O gün cennetliklerin kalacağı yer çok iyi, dinlenecekleri yer çok güzeldir.” (Furkan,
25/24)