You are on page 1of 352

Felsefeye Giri

ISTANBUL MATBAAS 19 5 8

I S T A N B U L N I V E R S I T E S I E D E B I Y A T F A K L T E S I Y A Y M L A R No. 773

Felsefeye Giris

ISTANBUL MATBAAS 19 5 8

FELSEFEYE GR

NSZ

Bu girii, bat dillerinde yazlan girilerden ayrd eden birok noktalar vardr: bir defa bu giri, felsefeyi, ilmi, san'at drt duvar iinde hapseden, ilim, felsefe, san'at ile hayat arasnda hibir mnasebet grmiyen grlerden ayrlyor; Nietzscbe'^en beri felsefenin urat bu mnasebeti (yani hayatla ilim, felsefe ve san'at arasndaki mnasebeti) kurmaa alyor. Nietzsche, suya sabuna dokunmyan, insan, hayat mnasebetlerini gz nnde bulundurmyan bir felsefenin manaszln u alayl szlerle gstermee alyor: zamanmzda felsefe, akademik ihtiyarlarla, akademik genler arasnda olup-biten zararsz bir gevezelikten ibaret kalyor. Burada bunun tersi olan bir grten hareket ediliyor; felsefe ile insan, felsefe ile insan faaliyetleri, insan baarlar arasnda sk bir mnasebetin bulunduu gsterilmee allyor. Dier t a r a f t a n bu giri. Batdaki geleneklerden u bakmdan da ayrlyor: bat geleneine gre giriler, felsefenin mantk, ethik, bilgi teorisi, metafizik gibi ok eski olan disiplinlerini ele alr; bunun yambanda felsefenin mnas zerinde durulur; ve felsefe ile ilim arasnda mcerret mnasebetler bulmaa allr; veyahut da felsefe ile Uim arasnda hibir mnasebetin bulunmad iddia edilir. Bu giri, bunun yerine felsefenin urat veya uraabilecei fenomen ve problem-sahalarn (balangta, ele alnan felsef disiplinler adlandrlmadan) tasvir etmek suretiyle kendiliinden ondrt felsef disiplin ortaya karyor; ve bunlarn problem-sahasn tasvir ederek, felsefenin btn problem-sahalarn birletiren ba, temeli gstermee alyor. Bu ban, bu temelin de daima ontolojik-antropolojik bir ba, bir temel olduu meydana karlyor. Felsefenin eitli sahalarna ait olan bu problemler ele alnrken, felsefenin kendi tarihi ile olan mnasebeti de gz nnde bulunduru-

VI luyor; bu, hem positiv, hem de negativ bir karakter tayor. Negativ olduu zaman bir hesaplama, positiv olduu zaman da bu fikirlerden bir faydalanma eklinde ortaya kyor. Bu girii, yine Batdaki rneklerinden ajard eden dier mhim bir nokta da, onun "felsefe nedir" sualini sormam olmasdr. Bunun yerine, felsefe problemleri tahlil ve tasvir edihnee allmtr. Zaten bir eyin ne olduunu sormak verimsiz bir sualdir. nk buna, tek bir cevap vermek veyahut onun ak cevaplarn bulmak mmkn deildir. Bundan dolay bir eyin ne olduunu sormak yerine, onu gstermenin, tahlil ve tasvir etmenin daha doru olacana inanlmtr. Bu suretle okujrucuya pein ve "hazr" eyler (mesel tarifler) sunmann yerine, onun kendisinin bir fikir edinmesi tercih edilmi; ve okuyucu hkmlerinde hr braklmtr; onun kendisinin felsefeyi, i banda, yani problemlerin tahlil ve tasvirinde tanmas denenmitir. Bu arada felsefeye yerlemi olan birok pein-hkmlerle mcadele edilmitir; bilhassa memleketimizin Batnn muayyen bir devrinden ald ve bugnk felsef gelimenin seviyesi bakmndan yanl olduklar ortaya km olan "kymet-hkmleri" ve "metodoloji" problemleriyle hakikat kavram ve bunun eitli tefsirleri ele alnm; ve bunlar, bugnk felsef seviyeye gre tahlil ve tasvir edilmee allmtr. Bu kitabn dier bir hususiyeti de, Nietzsche'den beri devam edegelen felsefedeki "anti-ism" temaylnn benimsenerek, bunun her sahadaki doruluunun gsterilmi olmasdr. Zira "ism" 1er, sistem-felsefesi, bugnn, zamanmzn antropolojik-ontolojik grne, zamammzn insannn kendisi hakkndaki grne de aykr gelmektedir. Zamanmzn insan, artk tecrid edilmi olmaktan kurtulmutur. Zira devrimizin sosial-birlikleri arasndaki mnasebeti, temas kolaylatran teknik vastalar, byle bir tecride mnidirler. Sistem-felsefesi ("ism" 1er felsefesi), sosial-birhklerin, insan topluluklarnn birbirinden olduka ayr yaadklar bir devrin mahsuldr. Mesel Descartes zamannda felsefeyi, bir sistem kurmak mnasnda anlamak henz mmknd. Zira o zamann insan bir kale iine kapanm gibiydi; ve Descartes'n da ocann banda oturarak rneditation'lara. dalmas mmkn idi.Byle bir devirde bir kalenin penceresinden (yani bir sistem penceresinden) dnyaya bakmak da mmkn grlebUiyordu. Bu-

VII gnn insan iin dnyaya, onun problemlerine bir pencereden bakmak artk mmkn deildir; ve bu onun mahiyetine, varlk-yapsna uygun dmez. nk antropoloji (insan felsefesi), Scheler'den beri, insann, dnyann eitli sferlerine aldn, hayvann ise bir "muhit" iinde yaadn syleyip duruyor. Bugnn felsefesinin bu grten baz neticeler karmas, ondan faydalanmas gerekir; yoksa ortaya atlan bu gibi grler, szde kalan, havada duran grler olur. mdi bugnn insannm dnyann eitli sferlerine alm olan durumu gz nnde bulundurulmaldr. nk bu durum, insann varlk-yapsna, onun varlk-btnnde (kinatta) igal ettii husus yere daha uygun gelmektedir.Bu girite ethik, san'at felsefesi, bilgi teorisi, din felsefesi, tarih felsefesi, metafizik de yeni bir ekilde ele alnyor. Ethii, sadece "normativ" bir bilgi ("olmas lzm" m bilgisi) olarak kabul eden grn aksine hareket edilerek, onun btn insan hareket ve faaliyetlerinin bir bilgisi olduu gsteriliyor. San'at felsefesi de, san'atkra tler veren, san'at hayat ve bilgiden tecrid eden "estetik" ve "san'at kritii" olarak deil, san'at adm alan bu mhim "varlk-sahasmn" felsefesi olarak grlmtr. Ayn ekilde bilgi teorisinin de ilim adamna metotlar dikte eden bir ilim nazariyesi veya ilim kritii olarak terkedilmesinin zaman geldii, onun da umumiyetle insan bilgisinin bir teorisi olarak ele alnmas gerektii zerinde durulmutur. Din felsefesi de spekulation'lardan temizlenerek, felsefenin uraabilecei bir saha haline getirilmitir. Bir tarih-metodolojisi veyahut bir tarih-metafizii olmaktan ileri gidemiyen tarih felsefesinin yerine de, insan-baarlaryla, insan-olaylarnn bir tm olan "tarih varhk-sahasmn ontolojisinin" gemesine allmtr. Metafizik de, eski spekulation'la,rmda.n kurtarlarak yeni bir mnada tasvir edilmitir. Bylece btn felsef disiplinler, ontolojik-antropolojik bir esasa dayatlmlardr. Bu giri, ilim^ ve felsefe ile hayat arasndaki mnasebeti gz nnde bulundurarak, felsefe tarihini bir problem olarak grm; ve bu problemin yeniden ele alnmasnn zarur olduunu gstermee almtr. Fakat bu problemin ele alnmasnn gl de grmemezlikten gelinmemitir. Burada, bilhassa ilim tarihi ile felsefe tarihi birbiriyle mukayese edUmi; ve bu mukayese de, felsefe tarihinin gln gstermek bakmndan yaplmtr.

vm
Bundan baka ilimle felsefe arasndaki positiv, sk mnasebet de ele alnarak, ilimle felsefe arasnda ondokuzuncu asrdan beri devam edegelen uurumun, szde bir uurum olduu gsterilmitir; fakat ilimle felsefe arasndaki bu sk mnasebetin, felsefenin ve ilmin mstakliine bir zarar vermedii de gsterilmee allmtr; ve bu hususta felsefenin "ikaz edici" rol, yani btn ilimlerin inceledikleri varhk-sahalarmn, tek ve bir varlk-lemi iinde topland; min soysuzlamamas iin hayatla arasndaki mnasebeti kollamas, kaybetmemesi gerektii de her yerde belirtilmitir. Bunun neticesi olarak da felsefenin, ilimle hayat arasndaki mnasebet zerinde durmas gerektiine iaret edilmitir. Mesel bugn artk tarihinin vazifesinin sadece vesika tozlarn yutmaktan veya san'at eserlerinin bir katalounu yapmaktan ibaret olmad, aksine onun almalarnn hayatla, ait olduu memleketin problemleriyle, faaliyetleriyle ilgilenmesi, onlar canlandrmas lzm geldiine dikkat ekmitir. Dil Uimleriyle dier ilimlerin durumlar da ayndr.Bu sebepten dolay ilim ve felsefenin milletleraras mterek meseleleri yannda, onlarn yapld memleketin meseleleri zerine eilmesi de arttr. Bat ilmi bunu daima yapmaktadr. Zira problemlerin temellerine inilince, onlarn her memleketle, hayatla ilgisi kendiliinden ortaya kyor. Bunun iindir ki, bu giri, misallerini memleketimize ait olan problemlerden alyor; ve memleketimizdeki problemler zerinde duruyor. Onlar, negativ veyahut da positiv olarak kymetlendirmee allyor. Bu sebepten dolay bu kitapta da dil meselesi ile "tarih varlk-sahas" nda ortaya kan meselelerimiz zerinde durulmu; onlarn gelimesinin yollarna iaret edilmi; gerilemesinin, statik kalmasmn motiv'leri aratrlmtr. Bu ynden birok memleket meselelerine temas edmitir. Mesel devlet ve hukuk meselesinde ayn suretle hareket edilmitir. Bylece hayatla felsefe arasnda kaybolan mnasebet, kendi problemlerimiz bakmndan meydana konulmaa allmtr. nk ilim ve felsefe, birer insan-baans olarak insan iin, onun problemlerini ele almak, ilemek iindir. Zira insan-problemleriyle, dnya-problemleri, varlk-problemleri, iie olan, birbirleriyle kenetlenen problemlerdir. Bundan dolay aktel meselelerimize temas edilmekten ekinilmemitir. Felsefenin ve ilmin "kitab", "l", "mcerret" (hayat,ve insan mnasebetlerinden zlm) eylerle uramas gerektiine inananlar bunu yadrgayacaklardr.Yalmz bu kitabn mhim bir eksiklii, ilerde karlmas dn-

Delen ve imdilik ancak talebe tarafndan bilinen "Felsef Antropoloji" mizden nce km olmasdr. Kitap okunurken, bu eksikliin hissedilmemesine imkn yoktur; nk btn bu fikirler, anlalacaklarndan daha kolay anlalacaklard, eer bu yazmz yaymlanm olsayd. Zira imdiki yazmzn henz bu yaymlanmam olan kitapla sk bir ilgisi vardr. nk bu yazda brne dayanlmtr. Antropolojiye ait yazlan blm, belki baz dayanak-noktalan ele verebilecektir; fakat bunlarn kfi geleceklerini sanmyorum. Nihayet, felsefenin anlalmazln pein olarak kabul edenler iin bu kitap, ok basit grnecektir; bu derece kolay anlalr bir felsefe kitab olamyaca kanaati uyanabilecektir. Fakat bu kolay anlalma, benim bir baarm olmaktan ziyade, trkenin bir hususiyetidir; trke gibi bu derece koukret olan ve bu konkret'liim muhafaza eden bir dilde g yazmak eer bu yazlan ey ezbere deilse hi de kolay deildir. Bu kitabn gl, bilhassa konkret dnemiyenler, hayatla felsefe arasnda bir mnasebet gremiyen1er iin olacaktr; ve bilhassa felsefeyi "saf bir fantazi" veyahut beylik lflardan ibaret olarak kabul edenler iin olacaktr.Bu kitabn dier mhim bir eksiklii de yabanc (yani ltince ve eski grekeden gelen) kelimelerdeki ekil deiikliinde ortaya kmaktadr: mesel ontologie, ontolojik; anthropologie, anthropolojik ve bunlara benzer tbirler. Bu hususta henz yerlemi, sabit bir karakter kazanm_ umum bir kaidenin mevcut olmamasna ve iin keyflie dayanmasna ok zlyorum. Okuyucularn bu hususta beni mazur grmelerini dilerim. nk tek bir insann kendi diline kaide koymasna imkn yoktur. En sonunda bu kitabn kmasn salyan Edebiyat Fakltesi'ne teekkr ederim. Kitabn sonuna ve edilen "umum index'i" hazrlyan ve hazrlamak iin byk bir gayret sarfeden talebeme teekkr ederim. Bu kitabn yanlsz kmas iin bjmk bir titizlik gsteren istanbul Matbaas'na ve bilhassa operatr efik Atalay'a ayrca teekkr ederim.
stanbul: 19 Mays 1958

TaJdyettin Meng^olu

N D E K L E R

N S Z I. ETL F E L S E F BB TASVR LM N A Z A R Y E S 1. 2. 3. 4. ra. limlerin tasnifi l e m i W. Wi n d e 1 b a n <J ' a t a s n i f i ve DSPLNLEKN FENOMENOLOJK

V K

111 1233

II.

metot

prob'1218

g r e

i l i m l e r i n 1827 2 7 31 3133 3490 3 4 43

W. D i 1 t h e y ' a g r e i l i m l e r i n tasn i f i i l i m l e r i n o n t o 1o j i k t a s n i f i . . . .

BLG TEORS. A. Bilgi fenomeni 1. Bilgi

f e n o m e n i n i n

t a s v i r i .

34 - 3 5 3536 37 42 42 61

2. S j e teri
3.

ve

objenin

varlk
'

karak-

S j e ve o b j e o r t a y a kan

m n a s e b e t i n d e n f e l s e f t e o r i l e r . .

B.

Bilgi akt'lan 1. 2. 3. 4. d r a k a k t ' . . . Dnme akt'. . A n l a m a a k t ' z a h e t m e a k t ' . . .. .

4247 48 54 55 60 60 61 61 84

C.

Bilgi akt'larmn baars 1. A k t ' l a r n k a r a k t e r i s a l a d - b i l g i n i n

6164

XII
2. A p r i o r i b i l g i n i n t e m e l l e n d i r i l m e s i h a k k n d a k i f e l s e f g r l e r O n t o l o j i k g r a p r i o r i , a p o s t e r i o Bilgi a k t ' l a r n n g e l m e s i veya g e l m k a t - h a t a p r o b l e m H a k i k a t i n l m m a n e n t k i k a t . . . b a k m r i b i l g i o b j e y e e m e s i i ) ve n d a n . . . . u y g u n (laki-

64

65

3. 4.

66 67

67

72

5. 6. 7.

"bir"li-i ve

" m u t l a k " 7278 h a 7880 a r a s n ( h a k i 8084

t r a n s c e n d e n t

B i l g i a k t ' l a r ile o b j e daki u y g u n l u u n i a r e t i k a t k r i t e r i u m ' u )

D.

Bilgi akt'laniMn hedeli: bilgide aratrma ve lerleme problemi

8590 91 105

rv.

MANTIK 1. M a n t n a r a t r m a s a h a s n n s n r l a n d r l m a s ve d n c e ile d n m e a r a s n d a k i m n a s e b e t . M a n t k y a n l h a k k n d a g r l e r o r t a y a k o n u l a n .

91 96 96 99

2. 3. 4.

M a n t n

p r e n s i p l e r i

99 1 0 4 104 1 0 5 106 1 4 9 106 1 1 4 ve o n t o 106 1 0 9 109 113 t a v r 113 114 . . t a s v i r i . . . . . 115 1 4 0 115 1 2 3 123 127 127 1 3 3 133140

H k m n u n s u r l a r ; h k m l e r d e n k a r l a n n e t i c e l e r ; k a v r a m l a r .

V.

ONTOLOGIE A. Ontologie'nin umum bir tasviri. 1. 2. 3. O n t o l o g i e ' n i n v a z i f e s i l o g i e k a v r a m V a r l k f e n o m e n l e r i t a v r l a i l m m n a s e b e t O n t o l o j i k a r a s n d a k i

B.

Ontologie'nin aratrma sahasmn smrlandnlnusii. 1. 2. 3. 4. V a r 11k - p r e n s i p 1 e r i V a r l k - n e v i l e r i n i n Real v a r l k l a ri 1i - t a r z V a r l k ideal v a r l n

ve-

t a r z l a r

xn
o. E s k i ve yeni ontolog^e 1. 2. 3. E s k i ve y e n i o n t o l o g i e ' n i n ksaca m u k a y e s e s i Eski ontolog'ie ile m a n t k a r a s n d a k i m n a s e b e t . . . . . . . Yeni ve e s k i o n t o l o g i e a r a s n d a h u s u s bir y e r a l a n " m a h i y e t 0 n t o 1o g i e ' s i " Var olan "mevcudiyet" ve "hi" lige i r c a e d e n m e t a f i z i k o n t o 1 o g i e . . . . ar . , . . . . 140 1 4 9 140 141 141 1 4 2

143 1 4 4

4.

144 1 4 9 150 157 150 1 5 2 152 1 5 5 155 157 158 217 158 162

VI.

TABAT F E L S E F E S 1. 2. 3. T a b i a t ~f e 1s e f e s i n i n Anorganik varlkla lk a r a s n d a k i m T a b i a t k a t e g o r i e

douu. . organik v n a s e b e t . ' 1e r i . . .

VII.

T A R H VARLIK-SAHASININ F E L S E F E S A. B. TariM varhk-sahas ve prensipleri Tarih varlk-sahasm determine eden prensipler. 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10. Z a m a n - k a t e g o r i e ' s i M e k n - k a t e g o r i e ' s i Irs h u s u s i y e t i e r - k a t e g o r i e ' s i . K a u s a 1 i t e - k a t e g o r i e ' gi K a r l k l t e s i r - k a t e g o r i e ' s i . G E G K O r - t t i t i m e l e n e y m e t 1u - k a r z k a t e g o r i e ' s i - k a t e g o r i e ' s i k - k a t e g o r i e ' s i l e r i n d e t e r m i n a t i o n ' u . a t e g o r i e ' s i . .

162 217 162 1 6 5 165 1 6 8 168 171 171 1 7 5 175 1 8 0 180 1 8 7 187 1 9 2 192 202 202 210 210 217 218 241

vra.

SAN'AT F E L S E F E S 1. 2. 3. 4. , 5. E s t e t i k ve s a n ' a t B i l g i ve s a n ' a t S a n ' a t t a k i d e v i y e t l e r i S a n ' a t t a k i " i s m S a n ' a t n s a l a d a h h a s , ilim ve f e l s e f e s i . .

218 221 221 227 227 230 230 233

r l e r i n

h u s u s i -

" 1e r i n m n a s . b i l g i y e mf e l s e f e n i n bil-

XIV
g i s i n e m c e r r e t d e n m e s i n i n

sebebi
6. 7. S t S s a n ' a t t a k i g e r e k l e t i r m e i o n ' u an'atla hayat arasndaki e b e t funkmna-

233 235
235 237 237 241 242 265

IX.

DtL FELSEFES

1. D i l
2.

felsefesinin

problem

sahas.

242 243
243 247 248 250 250 252 252 255
255 265

D i 1 i n V a r 11 k - y a p 1 s 1 , d i l i l e v a r lk- lemi, dil ile insan b a a r l a r a r a s n d a k i m n a s e b e t . . 3. B i r i m k n l a r sahas o l a r a k dil. 4. D i l i l e h a y a t , dil ile s u b j e k t i v s f e r a r a s n d a k i m n a s e b e t . . . 5. D i l i n i n s a n i i n i f a d e ettig-i m n a
6. D i l h a k k n d a k i t e o r i l e r

X.

FELSEF ANTROPOLOJ. 1. 2. 3.

266 275

F e l s e f a n t r o p o l o j i n i n p r o b l e m s a h a s n n k s a c a t a s v i r i . . . . 266 267 Zaman m zdaki antropolojik teor i l e r d e n b a z l a r 267 270 O n t o 1o j i k e s a s l a r d a n h a r e k e t

eden
XL ETHK. 1. 2. 3.

felsef

antropoloji

270 275
276 290

E t h i i n p r o b 1e m s a h a s E t h i k t a r i h i n d e o r t a y a

276 277 a t l a n

mhim

grler

. 278 285
esas285 290 291 304

A n t r o p o l o j i k ve o n t o l o j i k l a r a d a y a n a n e t h i k

xn.

HUKUK VE DEVLET FELSEFEist

1. D e v l e t
2.

ve

hukuk

felsefesinin
. i 297 304 291 294

3.

p r o b l e m ve f e n o m e n s a h a s . . D e v l e t ve h u k u k f e n o m e n l e r h a k k n d a ortaya atlan spekula tiv g r l e r Antropolojik, ontolojik esaslar dan h a r e k e t eden d e v l e t v e hu kuk f e l s e f e s i

294 296

XV
xm. DtN FELSEFES 1. 2. S p e k u l a t i v bir p r o b l e m o l a r a k d i n D i n f e l s e f e s i n i n f e n o m e n ve p r o b l e m l e r i 305 310 305 306 306 310 311 315 . . 311 312 313 315 316 329 316 317 318 320 320 323 323 329 331 334

XIV.

METAFZK 1. 2. Eski m e t a f i z i k P r o b l e m m e t a f i z i i

XV.

PROBLEM OLABAK FELSEFE TARH 1. 2. T a rl h 1i m ve f e l s e f e t a r i h i n i n hus u s i y e t l e r i . 3. F e l s e f e t a r i h i n i n k a r 1a t g l k l e r 4. F e l s e f e t a r i h i n i n d o r u y o l d a yrmesine engel olan motiv'ler.

UMUM I N D E X

ETL FELSEF DSPLNLERN FENOMENOLOJK BK TASVR.

Bir ilme, bir bilgiye giri demek, o ilmin, o bilginin esas problem-sahalan zerinde durmak demektir. "Bilgi sevgisi" mnasma gelen ve balanglarnda bir btn tekil eden felsefe (philosophia), bug^n birok disiplinleri iinde toplyan, her saha (yani hem var olan eylerle, hem de onlarn bilgisi) ile ilgisi olan bir bilginin ad olmutur. mdi felsefeye giri de, bu kavramn iine ald btn felsef disiplinlerin esas-problemlerine girmek ve onlar zerinde durmak demektir. 1. imdi sorulacak ilk sual udur: o halde bUgi ne demektir? Bilgi, Uimle felsefe arasnda mterek olan bir kavramdr; zira ilmin de, felsefenin de gayesi herhangi bir bilgi nev'ini (bir "episteme"yi) elde etmektir. F a k a t im, naiv olarak ancak kendi snrl sahasna giren "objelerin", "var olan eylerin" ihtiva ettii problemleri aratrr; ve ilim problemlerini adm adm takip etmek, nesilden nesle devretmek suretiyle, bu problemleri mmkn olan hal ekillerine gtrmee alr; bilgisini kendi snrl sahasnda derinletirir, gelitirir; f a k a t ilim bu aratrmalarnda "bUgi nedir" suali ile uramad gibi, elde ettii bilginin "karakteri", "kayna", "unsurlar" zerinde de durmaz. "BUgi nedir", onun "karakteri", onun ilgilendii "kaynak" nedir? Bilgi, ne gibi unsurlardan meydana gelir ve bilginin bu unsurlar "hangileridir" sualleriyle ancak felsefe uraabilir. Felsefe bu suallerle de iktifa etmez; bilginin kazanld "ey" ile olan mnasebetini ve bu mnasebeti kuran balar (bilgi "akt"larm) ve umumiyetle bilgide "aratrma" (problem uuru) ve "ilerleme" faaliyetleri n:n neye dayandn inceler; aratrma neticesinde elde edilen bilginin, onun kazanld "eye" uygun gelip gelmedii (hakikat problemi) ve bunun "ls" (Kriterium'u) zerinde durur. te bu suallerin hepsini cevaplandrabilecek felsefedir; nk hibir ilim, bu problemlerle uraabilecek salhiyeti kendisinde gremez; zira ilmin hedefi ve istikameti tamamiyle bellidir; o bunun dna kamaz;

kmak istedii takdirde asl hedefini, hayatla, fenomenlerle olan mnasebetini kaydeder.2. Btn bu suallerin yannda felsefe, yle sualler de sorar: d grnleri bakmndan aralarnda hibir ilgi, hibir mnasebet yokmu gibi grnen ilimlerin mterek noktalar yok mudur? Eer Uimler arasnda birletirici noktalar varsa, bunlara dayanarak ilimleri tasnif etmek, yani gruplara ayrmak mmkn deil midir? Acaba ilimleri gruplandrma hangi ynlerden yaplabilir? Ve byle bir tasnif veya gruplandrma, ilim iin ne ifade eder? lmin kendisi, bu suallerden hibirisiyle uramaz; zira btn bu sualler, ilmin gtt hedefin dnda kalan suallerdir; ilim, bu suallere cevap vermee giritii takdirde kendi hakik vazifesini (yani aratrma fonksiyonunu) ihmal etmek, birbirinden ayr olan iki eyi birletirmek gibi bir hataya dm olur ki, bu da ilmin aratrma ve ilerlemesine negativ olarak tesir eder. Bu sebepten dolay btn bu suallerle felsefenin uramas lzmdr.3. Gerek ilm, gerekse felsef aratrmalarda varlan neticelerin sabit bir karakter kazanabilmesi, bakalarna bildirilebilmesi, nesden nesle devredilebilmesi, Umin ve felsefenin insanlar aras bir "messese" olabilmesi iin, btn aratrmalarn fikirlerle ifade edilmesi icap eder. mdi bilgi hangi neviden olursa olsun, o, fikirlerle ifade edilmek zorundadr. Naslki tabiat olaylar arasnda bir mnasebet ve dzen varsa, ayn ekilde fikirler arasnda da bir mnasebet, bir dzen vardr; naslki tabiat olaylar arasndaki bu mnasebetleri bu dzeni "tyin eden" kanunlar, prensipler, tpk tabiatn kendisi gibi "var olan" eylerse ve tabiat onlar hibir kimseden renmemi, ona hi kimse tarafndan dikte edilmemi ise, ayn ekilde fikirler arasndaki mnasebet ve dzeni tyin eden kanunlar, prensipler de, fikirlerin kenderi gibi "var olan" eylerdir; ve onlar bize ne birisi tarafndan retilmi, ne de onlar bize herhangi bir ekUde dikte edilmitir. mdi insan bu mnasebetleri, var olan mnasebetler olarak hazr buluyor; bu itibarla insann bu mnasebetleri herhangi bir ilimden renmee ihtiyac da yoktur. F a k a t fikirler arasndaki bu mnasebetler de, tpk tabiat olaylar arasndaki mnasebetler gibi gelii gzel deildirler. Bu mnasebetlerin de dayand prensipler vardr; biz farknda olsak da, olmasak da bu prensipler, bizim dncelerimiz arasndaki mnasebetleri herhangi bir ekUde tyin ediyorlar; hem de o ekilde ki,

3 bu prensiplere aykr den mnasebetler, derhal dikkatimizi ekiyorlar. Dnceler arasnda hkm sren bu mnasebetlerin dayand kaide, kanun ve prensipleri aratrmak ve onlan tesbit ederek husus bir bilginin aratrma sahas yapmak icap eder. Geri byle bir bilgi, hibir ekilde, dnmemizin bir mahsul olan dncelerimize (fikirlerimize) herhangi bir kanun ve prensip dikte edemiyor (tpk fizik gibi; ne tekim fizik de ancak var olan tabiat kanunlarn tesbit ediyor, insann onlardan faydalanabilmesini, tabiat ve tabiat olaylarn anlamasn salyor); f a k a t fikirler arasndaki mnasebetleri tanzim eden bu prensiplerin bilinmesinin, bize ilm ve felsef mnakaalarda, hatt gnlk hayatta yardm oluyor; ve onlarn bilinmesi, ifade ekillerimizin kesin ve keskin bir ekle brnmelerini salyor; bu sayede biz, gizli kalmas ihtimal dahilinde olan hatalar hemen aa karabiliyoruz. Fikirler (dnceler), hem ilmin, hem de felsefenin mterek bir malzemesidir; ve her bilginin birinci derecede ba vurduu ifade vastalardr; f a k a t ilim, fikirlerle onlarn mnasebetlerinin dayand prensiplerin problemleriyle uramaz. Zira byle bir durum, ilmin kendi temelleriyle uramasr-demek olur ki, reflexion'ln bir tavra dayanmadan naiv bir tavrdan hareket eden ilmin kendi temelleriyle uramas bahis konusu olamaz. mdi bu saha ile de yine felsefenin husus bir ekilde uramas gerekmektedir. 4. Gerek felsef bilgi, gerekse ilm bilgi, "var olan" bir eyin bilgisidirler; bu bakmdan felsefeyle ilim yine birlemektedirler; yalnz her ikisinin "var olan" eyler hakknda sual soru tarzlar, "var olan" eylere nfuz etme tarz ve dereceleri birbirinden ayrlr. Bir kere ilimler, "var olan" eyleri eitli para-sahalara blmek ve kendi aralarnda bir i blm yapmak suretiyle aratrmalarna balarlar; ilimleri buna srkliyen, onlarn aratrmalarnn hedef ve istikametidir. F a k a t bu suretle varlk-lemi paralanm, onun "btn" hakkndaki bilgi de ortadan kalkm oluyor. te ancak felsefe, "var olan" eylerin "btn" stnde durur; ve "var olan" eylerin mterek olan, birletirici olan karakterini tesbit etmiye alr; bylece felsefe, btn "var olan" eyleri tek bir bilginin ii olarak ele alr; ilimlerin srf aratrma metod ve hedefleri bakmndan "var olan" eyler olarak paralad "varl", yeni batan tek bir saha, tek bir problem (yani bir varlk problemi) olarak tetkik eder; ve bu bakm-

dan felsefe, ilimle kendisi arasndaki iten olan mnasebeti gstermekle kalmaz, ayn zamanda ilimlerin hakiki aratrma istikametlerinden (yani naiv tavrdan) ayrlmamalarna yardm eder.5. Geri "var olan" eyler, tek bir "varlk" problemi olarak ele alnabilir; f a k a t dier t a r a f t a n "varln" eitli varhk-sahalarna ayrld da bir vakadr. Bu sahalardan birisi, tabi varlk-sahasdr; tabi varlk-sahas iin ok kullanlan tabir, tabiat kavramdr; tabiat denilince de, biz umumiyet itibariyle anorganik ve organik sahalar kastediyoruz. Tabiat fizik, kimya, jeoloji, mineraloji vesaire gibi ilimlerle bioloji ad altnda toplanan eitli ilimler tetkik etmektedirler. Fakat tabiatn bir "varlk-btn" olarak ne olduuna, organik ve anorganik sahalar arasnda nasl bir mnasebetin bulunduuna, ad geen ilimlerden hibirisi dokunmad gibi, umumiyet itibariyle tabiatta hkm sren determination tipleriyle, bu determination tiplerinin dayand prensiplere hibir ilim ilimemektedir. mdi bu problem sahasyla da yine husus bir felsef disiplinin uramas gerekmektedir." 6. Tabi varlk-sahasmn tamamiyle zt bir kutbunu tekil eden dier bir varlk-sahas da tarih (mnevi) varlk-sahasdr. Bu varlk-sahasyla da birok ilimler uramaktadr. E n bata insanlar arasnda olup biten her trl hdiseler gelir; bu hdiselerin tetkiki tarih mine aittir; bu hdiselerin yanbanda insan baarl a n yer alr. Bu baarlardan her birisiyle yine eitli tarih ilimleri urar. F a k a t bu olay ve baarlardan meydana gelen varlk-sahasmn "btnn", "karakterini" ele alan tek bir ilim mevcut olmad gibi, bu varlk-sahasm tyin eden prensipleri (yani bu prensiplerin determination'larnn teleolojik, kausal veya baka bir karakterde olduklarn) d tetkik eden herhangi bir ilim yoktur. te geni bir varlk-sahas tekil eden insan olaylaryla (birok dillerde kltr veya mnevi varlk sahas adn alan) insan baarlarn tek bir varlk-sahas halinde ele alarak, bu varlk-sahasnda ne gibi determination-tiplerinin hkm srdn, yani umumiyetle insanlk tarihinin gidiini tyin eden prensiplerin ne olduunu, onlarn rollerini aratrabilecek bilgi, ancak felsefe veya ayn mnaya gelmek artiyle bir tarih varlk-sahas ontolojisi olabilir.7. nsanlarn birok faaliyetleri vardr; bunlar arasmda mhim bir yer alan dier husus bir faaliyet daha vardr ki, biz bunun

23

mahsullerine san'at eserieri adm veriyoruz; ve san'at eserleri denilince de iir ve edebiyat, resim ve heykel, mzik, mimar ve saire gibi eserler bahis konusudur. San'at tarihi (edebiyat tarihi, resim, heykel, mimar, mzik tarihi) insamn bu husus faaliyetinin pfoduktion'lan olan eserlerin slp, ekil, muhteva veya dier herhangi bir hususiyetinden hareket eder ve onlar devirlere ayrarak tahlil ve tetkik eder. F a k a t insanlar bu faaliyetleriyle ne istiyorlar, bu faaliyetler insan iin nasl bir mna tayorlar, insanlar bu faaliyetleriyle neyi gerekletirmek istiyorlar; insanlarn bu faaliyetlerini tyin eden l ve prensipler, yani san'at kymetleri nedir; onlarla ethik kymetler arasnda bir mnasebet var mdr? San'at nasl bir varlk-karakterine sahiptir; san'at eserleriyle varlk-lemi, san'at eserleriyle hayat ve insan arasnda nasl bir mnasebet vardr? Btn bu sualleri tetkik etmek, hibir san'at ve edebiyat tarihinin ii olamaz; bu suallerin aratrlmas, ancak yine husus bir bilginin, felsefenin bir ii olabilir.8. nsann btn dndklerini, yaptklarn, ilm ve felsef aratrmalarm, iir ve edebiyat sahasndaki baarlarn tesbit ederek nesilden nesle devretmeyi salyan dildir. Dili incehyen birok ilimler vardr; dil-ilimleri, dillerin birbiriyle olan mnasebetlerini, bu mnasebetlere dayanarak dillerin gruplandrlmasm ve her dilin hususiyetini aratrr; hatt bugn husus dil-ilimlerinin yannda bir dil psikolojisi, bir dil-sosyolojisi de vardr. Fakat dilin varlk-karakteri, dilin varlk-lemi ile olan mnasebeti, insan varl ile insann kinattaki yeri bakmndan ifade ettii mna gibi problemler hibir ilmin dokunmad ve dokunamyaca problemlerdir. te btn bu ve daha da sralanabilecek olan temel-problemlerle ancak felsefe uraabilir. 9. Btn ilimlerle felsefe, san'at ve teknikle uraan, onlar kendi emek ve zahmetiyle meydana getiren bir varlk varsa, o da insandr. nsan tetkik eden birok imler vardr: mesel tp, insann hastalklaryla, onlara kar alnmas icap eden tedbirlerle; bioloji (anatomi, fizioloji, histoloji, irslik-biyolojisi vesaire) onun organik fenomenlerinin eitli taraflariyle urar. Psikoloji, insann eitli psiik fenomenlerini (mesel iradesini, idrak fenomenlerini, hafza meselelerini, dilini, his-hayatm vesaireyi) inceler. Sosyoloji ve tarih insan bir topluluk olarak ele alr; onun birok olay ve mnasebetlerini aratrr.

6 F a k a t btn bu ilimler, insann varlk-karakteri, kendisinin ne olduu, onun kinattaki yeri, onun "mevcudiyet artlar" ve dier canl varlklarla olan mnasebeti gibi problemlerle megul olmamaktadrlar. te btn bu problem-sahalaryla felsefenin husus bir ekilde uramas gerekmektedir.10. imdiye kadar bahis konusu olan btn ilimler ve felsefenin eitli kollan, hep tabiatta veya insan leminde "olup-biten" veya olmakta olan hdiselerle insann tarih varl ile uraan ilimler veya felsef bilgilerdi. F a k a t insanlarn birbirine kar ve birbiriyle olan hareket ve faaliyetlerini tetkik eden bir felsef veya ilm bilgi ile henz karlamadk. Geri psikolojinin insann hareket ve faaliyetlerini tetkik ettii sanlr. Fakat bu, bambaka bir mnadadr; zira psikolojinin inceledii hareket ve faaliyetler sadece davranlardr; davranlar ise herhangi husus bir determination'a tabi olan hareket ve faaliyetler deildir. Halbuki imdi husus bir determination'a tabi olan hareket ve faaliyetler bahis mevzuudur. F a k a t insan leminde yalnz byle husus bir determination'a tbi olarak "olup-biten" hareket ve faaliyetler yoktur; ayn zamanda "olmas lzm gelen" yani gereklemesi icap eden hareket ve faaliyetler de vardr; zira "olmas lzm gelen" bir ey, henz olmam olan, f a k a t olmas, gereklemesi istenilen bir eydir. Nasl ki "olup-biten" hareket ve faaliyetleri tyin eden prensipler varsa, "olmas lzm gelen" hareket ve faaliyetleri tyin eden prensipler de vardr. Bu prensipler, henz olmam, f a k a t "olmas istenilen" hareket ve faaliyetleri tyin ediyorlar. te gerek "olup-biten", gerekse, "olmas lzm gelen" hareket ve faaliyetlerle, bunlar tyin eden prensipleri, bu prensiplerin varlk-karakteriyle, ayn prensiplerin birbiriyle olan mnasebetini tetkik edecek herhangi bir ilim mevcut deildir. Btn bu fenomen sahasn da yine felsefe, tetkik etmek zorundadr.11. Tek insan (ferd) kavram, sun ve mcerret bir kavramdr; ve bu da sosyolojinin bir icaddr. Zira insanlarn bir "birlik", bir "topluluk" halinde yaamalar yalnz bir vaka deil, ayn zamanda arttr da. F a k a t insanlarn birlikte yaamalar, bir sosyal varhk-sahas meydana getirmeleri, determine edilen bir varlksahasdr. nk insanlar hibir zaman babo ve sr halinde yayamazlar; insann varlk-yaps, bunun iin elverili deildir; zira insann bir t a r a f t a n bir hak ve hakszhk-duygusu vardr ve byle bir duygu tarafndan determine edilmitir; dier t a r a f t a n o her

7 an bakalar hesabna kendi lehine hareket etmek, bakalarnn hakkn gasbetmek, ona tecavz etmek hususunda da bir temayle sahiptir. Bu temayl disiplin altna almay ve insanlarn birbirlerinin hakkna tecavz etmemelerini, bakalarnn haklarna kendilerininki gibi riayet etmelerini salamak iin bir messeseye ihtiya vardr; insanlar bu ihtiyalarn karlamay batan beri bilmiler ve byle bir messeseyi meydana getirmilerdir ki, biz buna devlet adn veriyoruz"; ve devlet, bugnn felsef antropolojisi iin de insann bir "mevcudiyet art"dr; ve antropolojinin zerinde ok durduu bir fenomen sahasdr; nk devlet kurucusu olmak, ayn zamanda insan olmann da bir hususiyetidir.Devlet adn alan messese, insanlar arasndaki mnasebetleri tanzim etmek iin bz kaide ve kanunlar koyuyor; ve bunlara riayet edilmesini emniyet altna alyor; byle bir messese, artk sahip olduu sosyal seviye ile kltr seviyesine gre ferd iin muayyen "hak"lar tanyor; bu haklarn hududunu belirtiyor; bu tannan haklar erevesi iinde ferd istedii gibi hareket etmekte serbesttir; ferd onun dna kt zaman konulan kaide ve kanunlarn basks ile bunun ceza eklinde ortaya kmasyla karlayor. Ferdler arasndaki mnasebeti kuran kanunlarn, kaidelerin ne ekilde yapldn veya yaplacan, nasl tatbik edildiini ve edi- . leceini; bu tatbikatn mercilerinin nasl kurulmas lzm geldiini, devletle ferd, devletle messeseler arasndaki mnasebeti ve bu mnasebetin deien ve deimiyen taraflarn aratran hukuk ve devlet ilimleridir. F a k a t devletin var olan bir messese olarak nasl olmas lzmdr ve mesuliyeti neden ibarettir? Hak ve adaletin gereklemesini salamak iin meydana getirilen kanunlarn hak ve adalet gibi kymetler, prensiplerle, bunlarn dier ahlk kymetlerle nasl bir mnasebeti vardr? Kanunun tyin ettii hrriyetle ahlk hrriyet, insann "autonomie"si, arasnda nasl bir mnasebet mevcuttur ve saire gibi problemleri tetkik edebilecek felsef bir bilgiye ihtiya vardr.12. nsan denilen varln real-hayat buutlu bir zaman iinde cereyan eder; onun bu real-hayat, kendisini iinden klmas lzm gelen situation'larla karlatrmaktadr; bu situation'lar ok defa, onun anlay ve kavray kabiliyetini aarlar; byle bir durumda plak realite, onun kaygsz ve tasasz yaamasn sal-

8 yamaz; zira plak realitenin tesiri ykcdr; insan mitsizlie sevkeder; halbuki insann kalbi mitlerle doludur; ve bu mitler ,sayesinde insan plak realiteyi bz tasavvurlarla, kymetlerle bezer; bu tasavvur ve kymetler, onun hayatn ekilir bir duruma getirirler; zir a mitsizlik, plak realite iinde insann yaamasna imkn yoktur. F a k a t insan, mit lemiyle birlikte bir inanma-lemi iine girmektedir; ve inanma, insann varlk ve mahiyet-yapsma ait bir fenomendir; zira insan, daima ayn zamanda inanan bir varlktr. nanma fenomeni, alelde gnlk hayatta balar; derece derece ykselir; ve sonunda "transcendental" bir varla inanmaya kadar ykselebilir. E n primitiv insan "topluluk"larnda bile bir inanma mevcuttur; yalnz bu inanmann ekil ve muhtevas deiir; nk inanma-fenomeni, ok "insan" olan bir fenomendir. teden beri inanma ve mit etme lemiyle din ilimleri uramtr; f a k a t din ilimleri, muayyen "dogma"lardan hareket ederler; inanma ve mit etmeyi muayyen "kaynak"lara balarlar; ve bu suretle de inanma-fenomeni sadece bu ilimlerin bir aratrma sahas olur. F a k a t din ilimleri, umumiyetle mit etme ve inanmann insan iin ne ifade ettii, insanla "transcendental" varlk arasndaki mnasebetin, nasl bir mnasebet olduu, bu mnasebeti kurmak iin bir ve tek bir ekil mi vardr; yoksa bu mnasebet, eitli ekillerde de kurulabilir mi sualleriyle uraamaz. Halbuki her din kendi hal tarznn biricik ve en doru bir hal tarz olduunu iddia etmekle meseleyi btn ehemmiyetinden syryor. Acaba bu "transcendental" varlkla insan arasndaki mnasebet bir "ordre du coeur" olamaz m? Btn bu ve bunlara benziyen sualler bu problemler grubuna dahildir. Hibir ilmin dokunamyaca bu meseleler grubunun da felsefe tarafndan ele alnmas icabeder. 13. Gerek ilmin, gerekse felsefenin birok dallarnn zemedikleri, hatt uraamadklan birok problem veya problem-artklar vardr; bunlar, ya ilmin ve felsefenin problemleri arasna serpilmilerdir; yahut da onlarn aratrdklar problemlerin temelinde meydana karlar; bu gibi problemlerin hususiyeti, onlarn sonuna kadar halledilememeleridir. Kant, bu problemlerin hususiyetini belirtmek iin aynen unlar syler: nsan akl, bilgisinin muayyen bir nev'inde husus bir kaderle kar karyadr; bu bilgisinde insan akl, yle sualler tarafndan rahatsz edilmektedir ki, akl onlan ne cevaplandrabiliyor; ne de reddedebiliyor. Bu problemler, felsefenin ve insan bilgisinin ebed problemleridir.

9 Mesel lm nedir? insan hayatnn bir mnas var mdr, yok mudur? Ruhla beden arasnda nasl bir mnasebet vardr? nsan ot gibi biter ve ot gibi yiter mi, yoksa onun devam eden, h a t t lmnden sonra da devam eden bir mevcudiyeti var mdr? nsan, nasl ve ne zaman yer zerine kmtr? O ilh bir varlk tarafndan m yaratlmtr, yoksa dier canllar gibi uzv tabiatn gelimesinin tabi bir neticesi midir? Eer insan, uzv tabiattaki gelimenin tabi ve zarur bir neticesi ise, onun bir ilk ekli var mdr? lk insan formu ile hajrvanlar, hi olmazsa anthropoid ad verilen maymunlar arasnda bir yaknlk var mdr ? Kinatn bir menei, bir kayna var mdr? Kinat sonlu mudur, yoksa sonsuz mudur? Kinatn bir menei, bir kayna varsa, onun bir sonu da olacak mdr? Dil nedir? Dil insanla birlikte mi domutur, yoksa ona sonradan m verilmitir? Neden bir dil deil de, birok diller mevcuttur? Bz dil-guruplar arasndaki yaknlk mnasebetinin temeli nedir? nsan hr mdr, yoksa hrriyet, onun iin bo bir kuruntudan m ibarettir? Nihayet btn kaynak, mene problemleri, btn genetik problemler bu sahaya aittir. Mesel bilginin, canlnn, devletin, hak ve adaletin kayna nedir? Bu sualler daha da oaltlabilir. te btn bu ve bunlara benzeyen suallerle, yalnz felsefe uraabilir. limler bu gibi problemlerin semtine bile uramazlar. lim, ancak bu problemlere bir "ahma hipotezi"nden hareket ederek yaklaabilir, mesel cemiyetin kaynan, "genetik"ini izah etmek iin konstruktiv bir hipotezden, mesel "klan" hipotezinden hareket eder. Fakat byle bir hipotezden hareket etmek, asla problemi halletmek demek deildir.14. nsann kendisi, onun ilim, felsefe, san'at gibi baarlar, ne bugn balamlardr; ne de "statik" bir durumdadrlar. nsann hem kendisi, hem de onun baarlar olu halindedirler. F a k a t bu oluun balanglarn tesbit etmek gtr; hatt mmkn deildir; zira insan baarlarnn bu balanglar, karanlklara gmlmtr; f a k a t bu balanglar karanlklara gmlm olsalar da, yine de insan baarlar iin, mesel bunlardan bilgi iin (zira burada bizi yalnz bilgi problemi ilgilendiriyor) bir balang noktas ele almak arttr; hi olmazsa, bizim bu balangc, itibar de olsa tesbit etmee iddetle ihtiyacmz vardr; aksi takdirde insan bilgisini, herhangi bir aratrma objesi yapmak mmkn olmaz.G,erekten byle itibar bir balang noktas tesbit edilmitir de. Netekim Garp felsefesi ve ilmi iin bu balang Thales'dir; ancak

_ 1 0 _ byle bir balang noktas tesbit ettikten sonradr ki, bu nokta ile zamanmz arasndaki bilginin "oluu" bahis konusu olabilir; bu,oluta gelip geen saysz insanlarn fikirlerinin hissesi vardr. Zira insan bilgisi felsef olsun, ilm olsun ne bir tek insann, ne bir devrin, ne de bir tek insan topluluunun iidir. nk halihazrla balang noktas olarak kabul edilen zaman sresi iinde birok insanlar, m ve felsef problemlerle uraadurmular, varlk-lemi, hayat, insan ve insan-mnasebetleri, san'at, hak ve adalet, tarih varlk ve sair problemler hakknda fikirler, hakik bilginin yannda, tahminler, tasavvurlar ileri srmler; ortaya konulan ve zerinde durulan problemler iin hal-tasavvurlarna, hal-ekillerine ba vurmular; bz problemler zlm, bz problemlerin ancak halistikametlerine veya ekillerine iaret edilmi veya byle bir zanna kaplmlar.nsan bilgisi asrlarn, saysz insanlarn emek ve zahmetlerinin bir mahsul olduuna gre, bu saysz insanlarn ortaya koyduklar bu bilginin bir "kontinuite"si var mdr; yoksa burada insan dnmesi geliigzel, rastgele mi hareket ediyor? Eer insan bilgisinin bir "kontinuite"si varsa, ve bu "kontinuite" de muayyen kanunlara, prensiplere dayanyorsa, o halde bu "kontinuite"yi gstermek icabeder. te asl glk de bu "kontinuite"yi ve bunu tyin eden dzeni gstermekte ortaya kyor. Geri ilm bilginin muayyen sahalar iin byle bir "kontinuite"yi tesis etmek ok kolaydr; hatt bu eit ilimlerin aktel bilgisinde bu "kontinuite" hibir suretle herhangi bir kesintiye uramamaktadr. Fakat birok ilimler ve felsefede bu "kontinuite" tesis edilirken birok glklerle karlalmaktadr. Ama yine de ilim ve felsefe bu "kontinuite"yi tesis etmekten vaz geemez. Zira daha nceki ilm ve felsef fikirleri bilmek, hem maziden istifade etmek, hem de onlar halihazrdaki bilgiye balyarak, halihazr anlamak, bilgimizi ilerletmek, gelitirmek bakmndan byk bir ehemmiyeti haizdir; zira ancak maziden hareket eden bir gr halihazr anlyabilir; yoksa her ey tesadfi imi gibi bir intiba uyanabilir. Halbuki zincirin son halkas, daha nceki halkalarla ilgilidir; bu halkalarda "immanent" bir kanun hkm srer; bu sebepten dolay bu halkalarn mnasebeti bilinmeden hali hazrn bilgi situation'unu anlamak mmkn olmaz.F a k a t bu "kontinuite nasl meydana getirilmelidir" suali b5rk bir problem ihtiva eder. Byle bir sual, hibir ilim tarafndan ele alnamaz; nk byle bir sual, ilmin hedeflerini, snrlarn aar;

11 bundan dolay bu problem, hibir suretle ilmin bir problemi olamaz. Bu problemin nasl ele alnmas icap ettiini ancak felsefe, husus bir ekilde aratrabilir. F a k a t felsefe, imdiye kadar bu problem zerinde durmamtr; hatt deta onu grmemie benziyor; veyahut da felsefe bu "kontinuite" sorusunu ok basit, ok ak grm olacak ki, ona bir problem karakteri bile vermemitir; nk felsefe, burada bir problemin mevcudiyetinin farknda olmam ve her eyi bedihi olarak grm; ve maziyi bize tantmak hususunda da eitli, hatt birbirini "tutmyan" denemelere ba vurmutur. Acaba felsefenin bu denemelerinde imdiye kadar ok defa yapld gibi, kronolojik bir sraya gre, muayyen isimlere balanan fikirler, "fikir vak'alar" gibi mi ele alnacak; ve onlarn bu fikirleri ama ne sylemiler ve ne retmilerse olduu gibi mi nakledilecek? Yoksa bir bilgi karakterini haiz olan fikirler, byle bir karakterden mahrum olanlardan ayrd edilerek, bir selektion'a ba vurularak m ele alnacak? Eer yalnz bilgi karakterini, vasfn haiz olan fikirler ele alnrsa, bunun kriterium'u nerede aranacak? "Olaylar tarihi" byle bir kriterium ararken hibir glk ekmemektedir; zira bir olayn tarihlii onun tesiriyle llr. Halbuki felsef ve ilm bilgide byle bir kriterium'a ba vurmaa imkn yoktur; nk fikirlerin tesiri, onlarn bilinmesine, anlalmasna baldr; kendihinden hibir fikrin tesiri olamaz; f a k a t bz ilim adamlar ve filosoflar, iinde yaadklar devri, bu devrin bilgi ve anlay seviyesini ayorlar; ancak gelecek bir zamanda anlalmas, takdir edilmesi mmkn olan fikirler ortaya koyuyorlar; ve ok ileriye ait olan bu fikirlere kar bz devirler, bir anlayszlk gsteriyorlar; hatt kr olabihyorlar. Netekim Schopenhauer ve bhassa Nietzsche gibi fosoflara, uzun zaman felsefenin dnda, kenarnda bulunan filosoflar gzyle baklm, fikirleri ciddiye alnmamtr; hele Nietzsche ancak zamanmzda anlalabilmitir.Bu sebepten dolay felsef bilgi, bu "kontinuite"nin kurulmasnda btn glkleri pein olarak gz nnde bulundurmal ve ona gre problemi karsnda yeni bir tavr taknmaa almaldr. Aslnda bu kontinuite-problematii, bizzat felsefenin kendisini veya hi deilse, bu problemle uraan disiplini (felsefe tarihim) bir problem hahne getiriyor. Felsefe, kendi bilgisinin "kontinuite"sini kurmak bakmndan iine dd bu kmazdan kendisini nasl kurtarmaldr? Asl problem budur; ve bu problem de ancak yine felsefenin kendisi tarafndan zlebilir.-

II. LM NAZAKtYES. 1. limlerin tasnifi ve metod problemi.

imdiye kadar felsefenin eitli dallanmn problemleri tasvir edilmiye alld. Burada bilhassa felsefenin geni sahasn inceliyen felsef disiplinler, mantk bakmdan tarif edilecekleri yerde, onlarn nemli problem ve fenomenleri tasvir edildi. Geri bu tasvirlerde hibir felsef disiplinin adndan bahsedilmedi; f a k a t felsefenin hangi dalnn bahis konusu olduunun, problemlerin ortaya atlmasndan, suallerin soru tarzndan anlaldn sanyoruz. imdi de bu ekilde snrlandrlan felsef disiplinlerin esasproblemlerinden bahsedilecektir. lim nazariyesini, baa almak suretiyle, sra ile kendiliinden meydana kan bu on drt felsef disiplinin problemlerini, "giri" erevesi iinde kalarak tahlil ve tasvir etmiye alacaz. Bu suretle "felsefeye giri" vazifesini stne alan bu yazmzn, en sonunda bizi felsefenin problemleriyle tantraca, hedefini gerekletirecei mit edilebilir. lim nazariyesi, geen asrn son drtte biriyle, bu asrn balarna kadar mhim bir rol oynayan felsef bir disiplin olmak gayretini gstermiti. Bugn ilim nazariyesi, bu ehemmiyetini kaybetmitir. Zira ilim nazariyesi, balangta ilimlere metod dikte edebileceini, bu suretle onlarn aratrmalar zerinde msbet bir tesir yapabUeceini sanmt; f a k a t zamanla felsefenin ilimlere, ilimlerin de felsefeye herhangi bir ey dikte edemiyecei tamamiyle ak bir ekil kazand. lim nazariyesinin byle bir kuruntuya kaplmasna, o devrin bilgi nazariyesi ve umumiyetle felsefesi sebep olmutu; nk o zamanlar felsefenin en mhim bir disiplini olarak kabul edilen bilgi nazariyesinin ilgisi de, ilimleri, onlarn metodlarm tenkit etmek, onlara yol gstermek zerinde toplanmt; bundan dolay ilim nazariyesinin, bilgi nazariyesinin yerine gemesi veya onunla birlemesi tabi idi. Zaten felsefenin kendi sahas, o kadar daralmt ki, ona bir t a r a f t a n ancak kendi tarihi ile, dier t a r a f t a n Uimlerin tenkidi, metodolojisi ile uramak gibi bir i kalmt. Mantk, ethik,

13

esthetik tamamiyle mstakil birer disiplin olmulard; felsefeden ziyade psikolojiye yaklamlard; hatt mantkta bile ilimlerin metodolojisi mhim bir yer almakta idi. Bylece hem gemiteki, hem de bugnk geni mnasnda bir felsefe bahis konusu olamyordu; hatt dev admlariyle ilerliyen iUmlerin yannda felsefenin mevcudiyeti bile tehlikeli bir duruma girmiti. Asrmz, felsefeye yeniden hakik funktion'unu, onun mstakil bir bilgi olmasn salamakla, ona yeniden "btn"n bilgisi olmak gibi balangtaki mnsm kazandrmakla nebilir. Bugn felsefenin bu gelimesi sayesinde ilim nazariyesinin vazifesi ok daralm; ona yalnz ilimleri tasnif etmek gibi, ok dar ve ksr bir funktion kalmtr; onun funktion'u ok ksrlamtr; nk daha nce ona balanan byk mitlerin sadece bir aldanmadan ibaret olduu meydana kt; bu aldanma u idi: bu felsef disiplin, ilimlere metodlanm retecek ve bu metodoloji sayesinde ihmler, hem daha kolaylkla ilerliyecekler, hem de onlarn kendi sahalarndan ayrlmamas salanacakt. F a k a t zamanla "var olan" eylere herhangi bir metod dikte edilemiyecei, metodlarn ancak "i banda", aratrmalar iinde kefedilebilecei, ilimlerin metodlarna dardan herhangi bir mdahalenin yaplamyaca anlald; ve mstakil bir metodolojinin de lzumsuzluu btn plaklyla meydana kt. Zaten bu disiplin, moda ve ok aktel olduu zamanlarda bile, Um aratrmalar, buna kar ok kaytsz davranmlard; ancak felsefeciler kendi aralarnda bununla urayorlard; nk ilim iin nazariye ileri srmek, ona herhangi bir metod dikte etmek bo bir kuruntudan ileriye gidemez.Geri ilimleri tasnif etmenin bir mnas olabilirdi; f a k a t buna byk mitler balamak, byk bir ehemmiyet vermek doru olmazd. Gerekten ilimler, tasnif edilmedikleri zaman, chaotik bir manzara arzederler; sanki onlar arasnda herhangi bir ba yokmu gibi bir intiba uyanabilir. Bundan baka her ilim adam iin kendisinin urat ilmin en mhim Uim olduunu sanmak gibi bir dnceye kaplmak imkn hasl olur. Felsefe, bu problemi aklamakla btn bu kuruntularn nne geebilir; ilimlerin aratrma bakmndan olan eitliini gsterebilir. Zira ilimler, d grnleriyle birbirinden ne kadar farkl grnrlerse grnsnler; onlar temellerinde (mesel metodlar, varlk-sahalar, objeleri karsnda takndklar tavr bakmndan) birleirler. Fakat d grnleriyle birbirinden a y n duran yalmz ilim-

14 1er deildir. D grnleriyle birbirinden farkl durup da esaslarnda, temellerinde birleen birok eyler vardr: btn anorganik varlk sahasndaki eyler, "makroskopik" olarak birbirinden tamamiyle a y n grnrler; halbuki btn bu eyler temellerinde, maddenin ince-yapsnda (atomar yapda) birleirler. Ayn ey, btn organism'lerin son temelleri hakknda da cridir. D grnleriyle birbirinden ok farkl grnen organism'ler de son temelleri olan hcrelerde birleirler; imdi buradaki deiiklikler de makroskopik olan deiikliklerdir.te ilimler iin de ayn eyi sylemek mmkndr. Vesikalar, eski devirlere ait kalntlar inceliyen tarihle, dili inceliyen dil ilimleri; tabiatta olup biten hdiseleri inceliyen fizik-kimya arasnda da, d grnleri bakmndan byk farklar vardr. Geri her birisinin tetkik ettii varhk-sahalar da baka bakadrlar; f a k a t btn bu bakalklara ramen, yine de bu tetkik edilen eyler, "var olan" eylerdir; ve "var olan" eyleri de burada birbirine balyan temel -prensipler (kategorie'ler) vardr. Ayn ekilde ilimler sahalarn tetkik ederlerken, hedef olarak ele aldklar eylere nfuz etmek iin takip ettikleri yollarda, yine birbirine ok yakndrlar, hatt bu yollar ok defa onlar arasnda mterektir. Zira her ilmin aratrma hedefi olarak ele ald ey, kendi sahasndaki hdiselerin tbi olduu kaideleri, kanunlar ve bunlara yakn olan, kalabilen prensipleri tesbit etmektir. Bu, her ilimde ayn ciddilik ve titizlikle, ayn precision'la, yaplr. Bu bakmdan hibir ilim, dierinden geri kalmaz; yalnz onlarn objelerine nfuz etmelerinin dereceleri, vardklar neticeler ve bunlarn hayatla olan ilgisi deiebilir; f a k a t ilimler, objelerine nfuz etme yollar bakmndan birbirine ok yakndrlar.Dilci de, bir dilin tarih boyunca geirdii deimeleri, vokalkaymalar, harf-deimeleri ve saire gibi fenomenleri gz nnde bulundurarak, bu hususta sabit kalan muayyen kaide ve kanunlara v a n r . Fizik de ayn ekilde tabiat-fenomenlerinin esaslarn tetkik ederken, bundan daha farkl hareket etmez; nk fiziki de olup biten hdiselerin mterek-temellerini aratrr; mmknse bunlar meydana getiren " a r t " l a n tesbit eder; ve bir kere bu "art"lar tesbit edildikten sonra, ayn "art"lar altnda, ayn hdiselerin vukua gelmesinin beklenilmesi lzm geldiini ileri srer; bu beklenilen gereklemedii zaman, ilim adam, hatalarn aratrr; yalnz fiziki tabiatta olup biten hdiseleri lboratuarnda sun

15

olarak meydana getirir; bunlar istedii ekilde ve istedii kadar tekrar edebilir. Halbuki dilci bunu yapamaz; nk dilci, dil ile istedii gibi oynayamaz; onun daima beklemesi lzmdr; yani dilci, tetkik ettii dil-fenomenlerinin bir dilde nasl meydana geldiini tesbit etmek iin, kendisi dil zerinde denemeler yapamaz; ve bu fenomenlerin nasl olup bittiini sun olarak meydana getiremez; bu sebepten dolay dilci, varmak istedii neticeye de sun olarak varamaz. Ayn ey, tarihi hakknda da cridir. Tarihi de, vak'alarn olup bitmesini bekler; f a k a t o da, tabiat ilimlerinde olduu gibi, bu vak'alan, deneme maksadiyle lboratuarda sun olarak meydana getiremez. Mesel, byle bir durumun analojisi manevradr; f a k a t manevra, daima manevra olarak, harb de harb olarak kalr. Halbuki manevrann gayesi, harbi denemektir. F a k a t manevra, ona itirak eden insanlarn ektii zahmetten ibaret kalr; harbse nceden tahmin edilemiyen hdiseler ortaya karr. Fakat deneme metodunun bu ilimlere tatbik edUememesi, yani insan olaylarnn sun olarak tecrbe edilememesi, bu ilimlerin tamamiyle baka olduklarn ifade etmez; ancak yrnen yollarn ve bUginin kazanld varlk-sahalarnn birbirinden az veya ok farkl olduunu, deiik ekiller gsterdiini ifade eder. F a k a t bu fark, bu deiiklik, asl olan bir fark, bir deiiklik deildir. Bundan baka fizikte vanlan neticelerin ok defa "kemm" olarak ifade edilmesi de mhim bir f a r k deildir; bu olsa olsa, onlarn varlk-sahalarnn birbirinden farkl olduunu gsterir. nk dier t a r a f t a n fiziki de, dilci ve tarihi de ilimlerinin uratklar varlk-sahalarm tetkik ederken, ayn tarzda hareket ederler; her de kendi sahalarndaki aratrmalarda direktif verecek plnlardan (hypothese'lerden) hareket ederler. Her de aratrmalarnda adm, adm ve hibir atlama ve srama yapmadan ilerlemek zorundadrlar; her de elde ettikleri bilgiyi "l"ye, "tart"ya vurmak mecburiyetindedirler; ancak her nn bavurduklar bu "l" ve "tart"ya vasta olan ey deiir (mesel tarihi, insan olaylarn, baarlarn tesbit eden vesikalara; dilci, dilin yapsna ait fenomenlere; fiziki de tabiat olaylarna ba v u r u r ) ; f a k a t "l" ve "tart"nxn ehemmiyeti ayn kalr. Her de sahalarna "naiv" olarak ve hibir pein hkme, bir "rejlexion"a. dayanmadan girmee alrlar; her de kaynaklan olan "hayat-bilgisini" hesaba kataraktan hareket ederler;

16 her de, ilimlerinin saflm muhafaza ettikleri mddete yalnz fenomenleri konutururlar; herhangi subjektiv bir unsura, bir "hisse" kaplarak, ilim-d olan bir eye dayanarak, ilimlerini "interessant" yapmaa almazlar.Bu tasvirler, bize gsteriyorlar ki, ilimlerin mterek noktalar, bUhassa onlarn sahalarna girmede, sahalarna nfuz etmede, takip ettikleri yollarda (metodlarda), sahalarndan bilgi edinirken, objeleri karsnda taknlan tavrda meydana kyor. F a k a t ilm aratrmalarda taknlan tavr, daima ayn kald halde, takip edilen yollar, az veya ok deiiklikler gsterebilirler; bu yollarn "yapl" nfuz edilecek varhk-sahasnn karakterine "yaplna" tbidir. Bu sebepten dolay bu yollar, nceden tesbit etmek veya mantk bakmdan tarif etmek mmkn deijdir. nk bu yollar, ancak "i banda" tatbikatta meydana karlar; zira bu yollarla henz tamamiyle aratrlmyan, bilinmiyen sahalara girmek bahis konusudur. mdi ilmin aratrmalarnda takip ettii bu yollar, tpk bizim hayatta karlatmz yollara benziyorlar. Herhangi bir yere, mesel bir daa klmak istenildii zaman, eer bu da az meyilli ise, byle bir durumda bir asfalt yol bile yaplabilir ve onun zerinde yryerek hedefe varlabilir; veya icabnda bir nakil vastasiyle gidilir. F a k a t dan meyli sarplatka, yaya yryen insamn bile, adm adm yrmesi, her defasnda ayann yerini yapmas ve bu yryn emniyet altna almas icap eder. F a k a t dan tepesine klmadan nce, bu yolun nasl meyiller takip edecei nceden kestirilemez; ancak k esnasnda takip edilen bu yolun zerinde yrnp yrnemiyecei meydana kar. Eer bu yol bizi istenilen hedefe gtremez, yarda brakrsa, bu takdirde baka bir yol takip edilir. Bu sebepten dolay ilimle uraan her insan, bu yollar mantk bir kavram olarak deil, bizzat deneyerek, onlarn stnde yrmesini renmelidir. Hakik ilim adam, bu yollarda variation'lar (deiiklikler) yapmasm bilen kimsedir; dierleri ancak mevcudu renmekle yetinmek zorundadrlar.Geri metod (bz deiiklikler gstermesine ramen) ve ilm tavr, imlerin yalnz mterek olan noktasn gsteriyorlar; f a k a t ilimler arasnda hem esasl olan mterek noktay, hem de a y n olan taraf, btn ilimlerin "var olan" .bir ey ile uranmas tekil eder. Zira her ihm, varln bir sahasyla, yahut bu sahann kk bir

17 parasyla urar. limlerin ilerlemesi, bu sahalarn daralmasn, i blmnn artmasn gerektirir; bugn "exakt" tabiat ilimleri ad verUen fizik-kimya, byle bir durumdadrlar. F a k a t btn bu para-sahalar, tek bir varlk sahas olarak birleirler. Fakat varhk-lemi, homogen bir karakterde deildir; varlklemi, eitli sahalara, sferlere ayrlr; bu eitli varlk-sahalar, byk hususiyetler, heterogen'lMBY gsterirler. Bu hususiyetler, bu heterogenYMer, ayn zamanda eitli ilim-gruplarmm meydana kmasna sebep oluyorlar. te aratrcnn, "var olan" eylerin, gsterdii bu hususiyetlere ayak uydurmas, yani kulland metodu ona gre deitirmesi lzmdr. Geri her varhk-sahasiyle uraan ilmin yalnz kendisine has bir metodu vardr; f a k a t ilim iin, hibir yerde tek bir metod bahis konusu deildir. Her yerde eitli metodlara bavurulur; yalnz bunlar varln karakterine gre hususiletirilir. Bu sebepten dolay varln eitli sterlerine nfuz etmek iin, Leibniz, Descartes, Spinoza'nn denedii gibi tek, deimiyen niversel bir metod yoktur. Duruma gre, her saha iin yeni bir yolun bulunmas, ina edilmesi veya mevcut metodlardan faydalanmas lzmdr; f a k a t bu yeni yolun bulunmasnda, yaplmasnda daima mevcut vastalardan (yani mevcut metodlardan) istifade edebilir, ancak ok hususi olan sahalar vardr ki, bunlar daima yeni vastalarn (metodlarn) bulunmasn isterler; onun iindir ki, fizik-kimyada bu gibi hususi yollar bulanlara aratrclarn kendi adlar verilir. Fakat mhim olan bizi varla gtren yollarn nceden deil, aratrmalar iinde, "i banda" bulunabilmesidir: nk varlk-sahalar gidilecek yollar, bize nceden deta dikte ediyorlar; aratrcya den i, bu yollar bulmaktr; bu yollarn ipular, umumiyetle kendilerini varlk-fenomenlerinde ele veriyorlar; f a k a t bu fenomenlerin konutuu dili renmek, yani ilim adam olmak lzmdr.Btn bu tasvirler, bize ilimlerin iki mterek noktas olduunu gsteriyorlar: 1. metod bakmndan olan mterek nokta; 2. varlk bakmndan olan mterek nokta. Geri buna gre ilimlerin iki ynden tasnif edilmesi gerekmektedir; f a k a t var olan eyler, aratrcya metodunu, yani bizi ona gtrecek yolu, dikte ediyorlar; ve btn ilimler de ok heterogen, f a k a t yine de mterek metodlarla alyorlar. Bu sebepten dolay metod bakmndan ilimleri gruplandrmak (tasnif etmek), hem bizi yanllklara srklyor; F. 2

18

hem de metod bakmndan yaplan tasniflerin muayyen sun'ilikleri de birlikte getirmesi mukadder oluyor; zira metod bakmndan ilimler, hibir suretle tabi, objektiv bir ekilde gruplandrlamyorlar. Fakat metod bakmndan yaplan tasnif, felsefe tarihinde uzun mddet hkm sren bir temayl olduu iin, bu tasnif, yanl olmasna ramen, yine de ele alnacak; ve bu suretle onun bizi nasl kmazlara srkledii de gsterilecektir; hatt bunu bizzat tasnifin kendisi, yani hibir tenkide bavurmadan, gsterecektir. Metod bakmndan ok esasl olan ve ok tannan, uzun mddet ilimlerin biricik tasnif prensibi olarak kabul edilen bir gr ele alnacaktr ki, bu da Windelband'n grdr; bunun iin bu filosofun 1894'de yazd ve terminolojisine varncya kadar yerleen, ok bilinen bir yazsn olduu gibi tasvir etmee alacaz'. Fakat ilimlerin karakterine uygun den, onlarn tabi bir gruplandrlmasn salyan tasnif, ancak ontolojik bir tasnif olabilir. Ontolojik tasnifte ilimler, kendiliklerinden ve hibir sun'ilie dmeden birbirinden, ayrlyorlar. Halbuki metod bakmndan, herhangi bir sun'ilie dmeden, ilimleri birbirinden ayrmya hemen hemen imkn yoktur. Zira metodlar, ok defa heterogen vahk-sahalarnda bile mterek bir karakter gsteriyorlar; bu da yaplan tasnife herhangi bir sun'ihk sokmaa sebep oluyor; btn bunlar W. Windelband'n yazs da bize ak olarak gsterecektir.2. W. Windelband'a gre t a s n i f i . ilimlerin

19'uncu ve ksmen de bu asrn Rantlarndan olan W. Windelband iin, ilimleri birletiren ve birbirinden ayrdeden esas, ancak metodolojik olabilir. Bu filosofa gre insan bilgisini, gnoseologie ve metodoloji bakmndan evvel ikiye ayrmak icabeder: 1. rational ilimler (apriori ilimler); 2. tecrbeye dayanan ilimler (empirik ilimler). Rational ilimler grubuna matematik ve felsefe dahildir. Rational ilimlerin mterek noktalar, negativ olarak vasflandrlrsa, u sylenebilir: bu ilimlerin bgileriyle idrak sahasnda (tecrbe sahasnda) verilen eyler arasnda dorudan doruya olan bir mnasebet (bu ilimlerin bilgilerinin dier ampirik imler tarafndan tecrbe sahasna tatbik edilmesine ramen) yoktur; her iki ihm-gru1 Wilhelm Windelband: Praeludien; Aufstze und Reden zur Philosopiie und ihre Geshichte; Band 2. Tbingen 1924.

19 bu (yani gerek matematik, gerekse felsefe) iddialarm tek, tek idraklere veyahut bunlarm bir ymma istinad ettirmezler. Halbuki tecrbeye dayanan ilimler (empirik ilimler)'den, herhangi bir ekilde verilen ve idrak sahasma giren gereklikten bilgi elde etmiye alan ilimler anlalr. Bu ilimlerin "formal" (yani mantk) karakteri udur: bu ilimler bir t a r a f t a n varlan neticeleri temellendirmek iin, umum axiomatik "ilk artlara" ihtiya gsterirler ; dier t a r a f t a n sahalarndaki vakalar tespit etmek iin de idrak akt'na muhtatrlar. Bu ilimler (yani empirik ilimler) iki gruba ayrlr: 1. tarih ilimler; 2. tabiat ilimleri; her iki grup ilim de tecrbeye dayanrlar ve gereklikle urarlar.Geri gereklikle uraan bu ilimleri (yani empirik ilimleri) "mnevi imler" ve "tabiat imleri" diye iki gruba ayrmak det haline gelmitir. Fakat bu ekilde yaplan bir gruplandrmay, Windelband yerinde ve doru olan bir gruplandrma olarak grmemektedir. nk, ona gre, tabiat-mnevi varhk (geist), objektiv, yani varlk bakmndan olan bir ztlk tekil ederler. Bir zk ifade eden bu varlk-ikilii, antik felsefeden itibaren balar, Hegel ve Schelling'e kadar devam eder. F a k a t ontolojinin bertaraf edildii "tenkidi" bir bilgi teorisinin hkim olduu bir devirde ilimleri byle bir varlk-dualite'sine gre ayrmann doru olmad artk meydana kmtr. Bu sebepten dolay tabiat ve "geist" a taallk eden byle bir gr, artk ilimlerin tasnifi iin esas olamaz; bundan baka ayn varlk-sahalar arasndaki bu ztlkla, bu varlk sahalarnn bilgi tarzlar arasndaki ztlk birbirine uygun gelmemektedir. Dier t a r a f t a n bir "varlk-ztlmdan" hareket eden bu tasnifin dayand objektiv ve mantk prensipte de bir hata vardr: bu tasnifin prensibine gre psikoloji gibi empirik bir bilginin hangi ilim grubuna (yani mnevi ilimlere mi, yoksa tabiat ilimleri grubuna m) konulabilecei bir trl kestirilemiyor. Zira psikoloji, objesi bakamndan mnevi bir ilimdir; f a k a t yrd yol bakmndan da bamdan sonuna kadar bir tabiat ilmidir. Bu yzden psikolojiye bzan "i-duyunun tabiat mi", bzan da "mnevi tabiat ilmi" ad verilmek istenilmitir. mdi psikolojiyi ilim gruplarndan hibirisine yerletirememek gibi bir glk ve eksiklikle karlaan bir tasniften doru olmas beklenemez. Geri bu tasnifin dayand grte ehemmiyetsiz bir deiiklik yaplmak suretiyle durum dzeltilebir; f a k a t bunun iin de bu tasnifin ilimleri varlk-ztl bakmndan gruplandrmaktan vazgemesi (ki bunu sonralar Dilthey yapacaktr) ve metoda daya-

20 nan bir ilim-tasnifine bavurmas, psikolojiyi de tabiat ilimleri arama almas icabeder. Mademki bu tasnif, kendi grnde bir deiiklik yapmaa (yani varlk-ztlmdan metodolojiye dnmee) mecbur kalyor; o halde artk bu tasnifin "mnevi ilimler" tabirini muhafaza etmesinin bir mnas kalr m? Onun yerine "tarih ilimler" tbirini kullanmak daha doru olmaz m? nk empirik ilimlerin bir grubunu tekil eden tarih ilimler tbiri, metodolojiye dayanan bir tasnifin mahsuldr; zaten psikolojinin tabiat ilimleri grubu arasna alnabilmesi iin, bu tasnifin ontolojik karakterini terketmesi arttr; f a k a t bu takdirde de psikoloji ile tabiat ilimleri arasndaki yaknln gsterilmesi gerekmektedir. F a k a t tabiat ilimleriyle psikoloji arasndaki bu yaknlkla nerede karlayoruz? phesiz bununla onlarn takip ettikleri metodlarda karlamaktayz: gerek psikoloji, gerek tabiat imleri, sadece vakalar tesbit ediyorlar; onlar bir araya toplyarak iliyorlar; bunun da gayesi, bu vakalar iine alacak umum bir kanun bulmak gibi bir alka zerinde toplanyor. Byle bir vaziyette objelerin birbirinden farkl olmas, yle bir ayrl da birlikte getirir: her iki ilim arasndaki bu fark, vakalarn tespit edilmesinde, kullamlan husus metodlarda, bu vakalar induktiv olarak kymetlendirmenin nevi' ve tarznda, bulunan kanunlarn ifadesinde meydana kar. F a k a t bununla beraber yine de psikoloji ile kimya arasndaki fark, veya her ikisi arasndaki yaknlk ve uzaklk; mekanikle biologie arasndaki farktan, veyahut yaknlk ve uzaklktan daha az veya daha ok deildir; f a k a t burada asl mhim nokta udur: geri bu ilimlerin objeleri arasnda farklar vardr; f a k a t bu farklar, ayn ilimlerin bilgilerinin "formal" karakterleri bakmndan sahip olduklar mantk eitlie gre ok geride kalr. nk btn bu ilimlerin aratrp tespit etmiye altklan kanunlar, olup-biten hdiselerin kanunlardr; imdi ister olup-biten bu hdiseler cisimlerin hareketlerine, ister cisimlerin deimelerine ait olsunlar; ister organik hayatn gelimesine, yahut da isterse tasavvurlarn, hislerin, irade-akt'larnn oluuna taallk etsinler; f a k a t objeler arasndaki bu farklar, onlarn metodlar arasnda da bir farkn bulunmasn gerektirmezler. mdi metod bakmndan psikolojinin tabiat ilimleri grubuna dahil olmas icabetmektedir.Halbuki tarih imler adn alan empirik ilimlerin birou, tek ve bir defaya mahsus olan bir vak'ann zaman iindeki seyrini takip ve tespit etmiye akrlar. Geri bu ilimlerin sahasnda da birok objeler vardr; ve bu objelerin kavramimas iin de takip edilen yol-

21 larn bir eitlilii ile karlalmaktadr; f a k a t bu ilimler, ya tek bir vak'a veyahut birbiriyle ilgili olan birok vak'alarla urarlar; veyahut da bu ilimlerin sahasnda tek bir insann, yahut btn bir milletin varlk-yaps ve hayat; yahut bir dilin, bir dinin, bir hukukdzenin, edeb eserlerin, san'atn, ilmin verdii eserlerin hususiyeti, gelimesi bahis konusudur; bu objelerden her birisi kendi hususiyetine uygun decek bir inceleme-tarz isterler. F a k a t bu sahalardaki bilginin arhk noktas, bir defaya mahsus olan, bir gereklik karakteri tayan insan hayatnn bir hdisesini, kendisine has gereklik karakteriyle birlikte tetkik etmek zerinde toplanr. Bu tasvirler, bize tecrbeye dayanan Uimlerin mantk bakmdan nasl gruplandnlabeceini gsteriyorlar. mdi bu tasnif-prensibi, ilimlerin bilgi hedeflerinin "formal" karakterine dayanmaktadr. Fakat tecrbeye dayanan ilimlerden bir ksm umum kanunlar elde etmiye ahyor; dier bir ksm tarih vak'alar aratryor; bunu biz "formal"-mantk dih ile ifade edersek: bu ilim gruplarndan birisinin hedefi, umum-apodiktik (S, P olmaldr gibi) bir hkme varmak; dierinin hedefi ise, ferd-assertorik (S, P dir; S, P deildir gibi) bir kaziyeye varmaktr. Bylece tecrbeye dayanan imler, gerek olann bilgisinde, ya tabiat kanunlar gibi umum olan, yahut da tarih hdiselerde olduu gibi mnferit olan aryorlar; demek oluyor ki, bu ilimlerden bir ksm daima ayn kalan "formu" inceliyor; dier bir ksm da gerek bir vak'ay, bir defaya mahsus olan, muayyen olan bir muhtevay tetkik ediyor. Bu ilim gruplarndan birisi kanun-imleridir; dieri ise vaka-ihmleridir; kanun-imleri, bize bir eyin daima nas olduunu; vaka-ilimleri ise, olup-biten bir hdisenin, nasl "olup bittiini" retiyorlar. "VVindelband'n mehur olan tabirleri ile ifade edilirse: ilm dnme bir halde "nomothetik" , dier halde ise "idios;raphik"dir-, yani birincileri tabiat ilimleri, ikincileri ise tarih imlerdir. F a k a t byle bir tasnif, bilginin muhtevasiyle ilgilenmez; nk bu tasnif, formal-mantk bir tasnifdir. Ama yle bir imkn daima mevcuttur: ayn objeler hem "nomothetik", hem de "idiographik" olarak tetkik edilebilirler. Byle bir durumun mmkn olmasnn ifade ettii mna udur: daima ayn kalan "form"la, bir defaya mahsus olan eyler arasndaki ztlk, relativ olan bir ztlktr. Uzun sren bir zaman iinde bir deiiklik gstermiyen eyler, bu deimiyen formu bakmndan "nomothetik" olarak tetkik edilebilir.

22 F a k a t bununla beraber bu ayn ey, daha uzun zaman-buudlan iinde de, snrl bir zaman iinde imi gibi, yine de bir defaya mahsus olan bir ey olarak kalabilir. Mesel dil, byle bir objedir; buna benzer bir ey ile, fizyoloji, jeoloji sahasnda, muayyen bir mnada astronomide karlamaktayz: bu suretle tarih prensip tabiat ilimleri sahasna girmi oldu. Bunun daha ak bir misali ile uzv tabiat ilimlerinde karlalmaktadr; organik tabiat ilimlerinin "sistematik"i "nomothetik" bir karakterdedir; nk bu imler, insanlarn birka bin sene iindeki mahedelerine dayanarak, canllarn ayn kalan tiplerini, bunlarn form-kanunlann tetkik etmektedirler. Fakat dier tar a f t a n organik tabiat ilimleri, bir gelime tarihi olarak da yer zerinde yaam olan organism'lerde nevilerin meydana gelmesini, deimesini de tetkik ederler; fakat bu neviler, bu deimeler bir defaya mahsusturlar, yani individuel (ferd)'dirler; bu sebepten dolay bu gibi hallerde bu ilimler de idiographik-historik bir karakter kazamrlar." imdiye kadar mantk (bhassa onun metodolojik ksm), bu her iki ilim grubundan yalnz tabiat ilimleri grubu zerinde durmu; dier ilim grubunu, yani tarih ilimler grubunu, hi nazar dikkate almam; ve her iki ilim grubu arasndaki mnasebeti gstermiye almamtr. Halbuki nomothetik imlerle idiographik ilimler arasndaki mnasebet, ak olan bir mnasebettir. Tarih ilimlerle tabiat ilimleri arasndaki mnasebet, her ikisi iin mterek olan u noktada ortaya kar: hem tabiat ilimlerinin, hem de tarih ilimlerin hareket-noktasn tecrbe ve idrak vakalar tekil eder; ve her iki ilim-grubu da naiv insann yapt tecrbeye dayanmamak hususunda yine birleirler; her iki ilim-grubu da ilim bakmndan ayklanm "tenkid" tecrbeye dayanrlar^ F a k a t her nedense mantk, idiographik ilimlerden ziyade, nomothetik ilimlerle, onlarn metodolojisi ile uramtr; mesel mantk nomothetik ilimlerdeki cihazlarn ehemmiyetini, bu ilimlerdeki deneme-teorisini, ayn objeye evrilen mahedelerin roln inceden inceye aratrmtr. Fakat tabiat ilimlerinin metodunun para1 Halbuki bizim iin btn ilimler "naiv" insanm tecrbesinden hareket ederler; ve ilimler hibir suretle "refexion"lu tecrbeye dayanmazlar; Kant iin "tenkid" tbiri, kendi terminolojimizde reflexion mnasna gelir; bu gr, ontolojik bir hareket noktasiyle gnoseolojik bir hareket noktas arasndaki ztl gsteriyor.

23 leli olan historik meto^ioloji, felsefede hibir zaman ayn ehemmiyetle ele ahnmad. Halbuki tecrbenin tarih ilimlerle tabiat ilimlerinde nasl kymetlendirilmesi gerektiini tespit etmek ok ehemmiyetli bir noktadr. Fakat bununla beraber btn tecrbe-ilimleri (yani tabiat ilimleriyle tarih ilimler) arasnda prensip bakmndan bir uygunluk vardr; bu uygunluk, ifadesini, bilhassa ayn obje ile ilgisi olan "tasavvur-unsurlan"nda bulur; ve tabiat-aratrmalariyle tarih aratrmalar arasndaki fark da, vakalarn bilgi bakmndan kymetlendirilmee baland yerde ortaya kar. Zira bilgi problemi bakmndan bu ilim gruplarndan birisi (tabiat ilimleri), kanunlar, dieri (tarih ilimler) ise, hayat-formlarn aratrr. Birisinde (tabiat ilimlerinde) insan dnmesi, husus olan hallerin tespit edilmesinden hareket ederek, umum olann mnasebetlerini kavramya cehteder; dierinde (tarih ilimlerde) ise dnme, husus halleri sevgi ile tespit etmiye alr. nk tabiat aratrcs iin verilmi tek bir objenin ilm hibir kymeti yoktur; eer verilmi olan bu tek obje, bir cins kavramnn bir "nev"i ("typus"u), husus bir hali olarak kabul edilirse, ancak bu takdirde byle bir obje, tabiat-aratrcs iin bir ey ifade edebilir. Zira tabiat-aratrcsmm alkas, kendisini kanun umumiliklere gtrecek vasflar zerinde toplanmaktadr. Tarihinin vazifesini mazinin herhangi bir mahsuln btn ferd (individuel) ifadesiyle hali hazrda "ideel" olarak yeniden canlandrmak tek eder. Tarihinin gerekletirmek istedii ey, sanatkrn kendi hayal alemindeki bir ekli, herhangi bir vasta e gerekletirmesine benzer. te tarih yaratma ile estetik yaratma arasndaki yaknln temelini de byle bir benzeyi tekil eder\ Bundan anlayor ki, tabiat ilimlerine hkim olan dnmede abstraktion temajmI, tarih ilimlere hkim olan dnmede ise mahhaslk temayl ar basyor. Bunu daha iyi anlyabilmek iin, her iki ilim grubunun aratrmalarnn vardklar neticeleri birbiriyle mukayese edelim. "Historik tenkit" (yani historik bilgi), bir nesle devredilen muhtevalarn ilenmesi hususunda ne kadar incelmi, ak kavramlar tekil ederse etsin; tarih aratrmalarn son
Tarihle s a n ' a t k r c a olan y a r a t m a l a r arasnda t a s a v v u r edilen bu benzeyi doru deildir; s a n ' a t k r c a hayaller her ilim sahasmda zaruri olan bir unsurdur; imdi yalnz tarihle estetik arasnda byle bir analoji yoktur; bu analoji dier ilimler iin de vkidir.-

24 hedefi, bize kadar gelen malzeme ymmdan hareket ederek mazinin hakik mahsullerini btn canll ile ortaya koymak olacaktr; imdi "historik tenkif'in szgecinden geerek btn zenginlik ve husus karakteriyle, btn ferd canll ile maziden bir nesle devredilen insanlarn ve insan hayatnn tasvirleri, form ve muhtevalardr. Bylece mazinin karanlndan hali hazrn na karlarak yeni bir hayat kazanan eski diller, eski milletler, onlarn inanlar ve hayat-tarzlan, onlarn hrriyet ve hkimiyet urunda yaptklar mcadeleleri, onlarn iir ve edebiyatlarnda, dnme sahasndaki baarlar, tarihin aziyle bize hitap ederler. Halbuki tabiat ilimlerinin bize tantmak istedikleri dnya, bambaka olan bir dnyadr. Tabiat ilimlerinin hareket noktas, ne kadar konkret olViYsa, olsun; onlarn bilgilerinin hedefi teorilerdir; hatt tabiat ilimlerinin en son bavurduklar yer, "hareket-kanunlar" nn riyaz olarak ifade edilmesidir; imdi tabiat-ilimleri tamamiyle platonik olarak olu iinde bulunan duyu-eyasm mahiyetten ("varhk"tan) ri bir ey olarak kabul ederler; ve bundan dolay da tabiat ihmleri mahiyetten ("varhk"tan) ri olan byle bir duyueyasna dayanmazlar; ondan sarf nazar ederler; tabiat-ilimleri, ancak- zaman iinde olup biten hdiselerin deimelere tbi olmayan, kanun zaruriliklere ait olan bir bilgisini elde etmee alrlar. Geri tabiat ilimleri, renk ve kla dolu olan duyular dnyasndan hareket ederler; f a k a t yine de konstruktiv bir kavram-sistemi meydana getirirler; ve tabiat ilimleri, bu kavramlarda eyann grnlerinin arkasnda bulunan "hakik mahiyeti" (hakik "varl"), yani duyu-keyfiyetlerinden, renk, ses ve kokudan mahrum olan atomlardan meydana gelen bir dnyay kavramya alrlar. Bu da dnmenin duyu-idrakini yenmesini, dnmenin zaferini ifade eder. Bu suretle tabiat-ilimleri "gelip geici" (fni) olana kar kaytsz bir tavr taknarak, yalnz ebed olanla, "daima ayn kalanla" urarlar. Bu itibarla tabiat ilimleri, deime halinde bulunan deil, bilkis deimenin deiemiyen "form"unu tespit etmiye alrlar. Tarih imler ise, ferd ve husus olan tetkik eder; f a k a t tarih ilimlerin bilgisi, bu ferd ve husus olann, umum olann iinde erimesi, onun muhtevasna girmesi demek deildir; tarih iin ferd olann, mahhas olann umum bir gr iinde yerini bulmas kfi gelebilir. Umum olana, bir cins-kavramna yapp kalmak, her eyi ona gtrmee almak, eski Yunan dncesinin tek tarafl olan bir grdr. Bu sebepten dolay tarihe ok defa bir ilim-ka-

25 rakteri atfedilmemektedir; nk tarih, umum olam deil, ferd olan kavramaa alr. Bu fikirlere dayanan "positivism", tarihi, bir tabiat ilmi yapmak istemitir, yani tarihin de yalnz umum olanla uramas gerektiini iddia etmitir. F a k a t byle bir iddiadan hareket edebilirse, bir milletin husus olan, ferd olan hayatndan geriye hibir ey kalmaz; sadece ok mphem umumilikler kalr ki, bu da ferd olan millet hayatn bize tantmaktan ok uzak kalr.F a k a t dier t a r a f t a n idiographik ilimlerin de umum kaziyelere ihtiyac vardr. idographk ihmler, bu umum kaziyeleri, nomothetik ilimlerden alrlar; mesel tarih bir hdisenin sebebini aratrr ve izah ederken, olup biten eylerin umum tasavvurlara dayand da pein olarak kabul edilir. Eer tarih ispatlar, mantk formlarna kadar gtrlecek olursa, bu takdirde bu ispatlarn mukaddemlerinin (Praemisse) olup biten hdiselerin, bhassa ruh hdiselerin tabiat kanunlarnn forml (yani S, P olmahdr gibi) altnda toplandklar grlr. Zira insanlarn nasl dndklerini, ne hissettiklerini ve ne istediklerini bilmiyen bir kimsenin, olup-biten tek, tek hdiseleri bir araya toplayarak, onlar hakknda bir bilgi edinmesine imkn yoktur; byle bir kimsenin daha nce, insann dnmesinin, hislerinin, isteklerinin ne olduunu bilmesi lzmdr. Eer psikoloji, tarihiye imdiye kadar bu hususta yardm edememise, bu, onun gelimemesinden ileri gelir\ F a k a t bu gibi hallerde dahi tarihinin insan hakkndaki tabi bilgisi kendisine yardm eder. Fakat ilimlerin, bilginin btnnde, metodlarnn bu hususiyetlerine ramen, yine de yan yana yrmeleri lzmdr. Eyann umum kanunlarn inceliyen ilimler grubu (tabiat ilimleri), bize kinat hakknda sabit kalan bir gr salamaktadrlar. Bu grn erevesi iinde insanln gelimesini gsteren bilgi (tarih ilimler) yerini almaktadr. F a k a t insan bilgisinin bu iki unsuru (yani umum olanla ferd olan bilgi) mterek bir kaynaa gtrlemez. Geri ferd vak'alarn ill olarak izah edilmesi iin kausalite prensibine dayanlaca hakknda birok grler vardr; f a k a t bunlardan hibirisi, bu id1 Tarih hakknda o r t a y a atlan byle bir grn tamamiyle yanl olduunu bugn syliyebilecek bir durumdayz. VVindelband' byle bir gre sevkedfen motiv, bir t a r a f t a n o devirde h k i m bir temayl olan psychologism ve metodolojik gr olmutur; dier t a r a f t a n onu bu gre srkliyen ikinci kuvvetli motiv de tabiat ilimlerinin bilgisine kar gsterilen ar, dogmatik inai olmutur. Tarih ontolojisinden bahsederken bunu daha iyi anlyacamz mit ediyoruz.

26 dialarmda muvaffak olamamlardr. Yine bu iki bilgiyi aym kaynaa gtrmek isteyen bir iddia daha vardr ki, o da Leibniz'in iddiasdr. Leibniz'e gre verites de fait'in kaynan verites eternelles tekil eder. Fakat bu iddia da problemin bir izah deildir. Zira umum bir formlden hareket edilerek ferd bir vak'amn hususiyeti izah edilemez, yani tabiat kanunlarndan hareket edilerek tarih hdiseler anlalr bir hale getirilemezler. Tabiat kanunlar, ancak olup biten eylerin bir illetinin bulunacan ifade ve izah ederler; f a k a t husus, ferd eyleri izah edemezler. Bu hususta ba vurulan btn denemeler muvaffakyetsizhkle neticelenmilerdir; zira ferd, husus olan, hibir zaman umum olandan hareket edilerek izah edemez.

limlerin tasnifi probleminde ok yerlemi ve tannm bir gr temsil eden Wilhelm Windelband'n fikirleri uzun uzadya tasvir edilmiye alld. Eer bu tasvirlere tenkid bir gzle baklacak lursa, bu tasnifin ne kadar glklerle karlat, sun'iliklere dt ak bir ekilde grlecektir; ve bu tasvirlerin gayesi de bilhassa bu noktalar gstermekti.Dikkatli ve titiz bir filosof olan Windelband bu glkleri, bu sun'ilikleri saklamaa lzum grmyor; yalnz o da kendisini, devrine hkim olan metodolojik gre kaptryor. Zira 19'uncu asrn son eyrei ile, 20'nci asrn ba, henz aratrmalardan mstak olan, onlarn dnda kalan bir metodolojinin husus, ilm-felsef bir disiplin olarak ele alnabeceine, stelik buna dayanlarak ihmlerin de tasnif edilebileceine inanyordu. Bu inan, yeni ontolojinin kuruluuna kadar devam edip durdu. te daha nceleri kendisini, husus bir bilgi dah haUne getirdiini sanan metodoloji, bugn artk ehemmiyetini tamamiyle kaybetmi, ilm ve felsef sahneden, bir daha geriye dnmemek artiyle, ekilmitir. Bu sebepten dolay ilimlerin metod bakmndan yaplan tasnifinin de bertaraf edilmesi kadar tabi bir durum olamaz.F a k a t metodolojinin bizim memleketimizde de bertaraf edildii, henz sylenemez. Bugn bizde henz ilimden mstakil olan bir metodolojinin retilebileceine inanlmaktadr. Liselerimizde okutulan m^etodoloji, henz mhim bir yer almaktadr. Halbuki bugn bu mesele, mstak bir mesele olarak ne mantn, ne de dier bir ilmin veya felsefenin bir tetkik sahasdr. Windelband'm bir zamanlar kta avrupasna hkim olan bu fikirlerinin bize hangi kanaldan

27

geldiini tespit etmek g olabilir; f a k a t bu fikirlerin bizde bugn de hkim bir durumda olduklar bir vakadr. Zira bizde okutulan mantk, henz 19'uneu asrn mant, yani metodolojinin kendisine hkim olduu mantktr. Bu vaka, bize ayn zamanda aratrmalara dayanmadan, dardan aktarma yoluyla gelen fikirlerin, grlerin, nasl donmu bir karakter kazanarak devam ettiklerini de ak olarak gsteriyor. Bu suretle edinilen gr ve fikirlerin, kayna olan memleketlerde oktan tamamiyle bertaraf edildikleri halde, aktarma yoluyla girdikleri memleketlerde devam edip durmas, dikkate lyk ve zerinde dnlmesi gereken bir meseiedir\Yalnz burada bahis konusu olan aratrma-metodolojisini, retim-metodolojisine kartrmamak lzmdr; bir retim-metodolojisi (her eyi renmee mecbur bir varlk olan insan iin) daima pedagojinin bir meselesi olarak kalacaktr; bertaraf edilen, retilmesi ve renilmesi ilim ve hayat iin hibir mna ifade etmiyen kuru ve bo bir nazariyeden ibaret olan ararma-metodolojisidir; ve bu metodolojinin retim metodolojisi ile hibir ilgisi yoktur. 3. W. Dilthey'a gre t a s n i f i . ilimlerin

imdi de metodoloji bakmndan yaplan tasnifin karsna, ontolojik bir tasnif koyuyoruz. Varlk bakmndan ilimler iki ekilde tasnif edilmektedir. Bunlardan birisi ok eski ve tannm olan bir tasniftir. Bu tasnife gre, ilimler mnevi ilimler ve tabiat ilimleri diye iki gruba ayrlmaktadr. Bu tasnif real-varl ikiye blen ve ideal varl, hi hesaba katmayan bir gre dayanmaktadr. Bu gr iin varlk, iki zt, iki heterogen sahaya blnmektedir. Netekim ihmleri tasnif ederken metodolojiden hareket eden "VVindelband, varl ikiye blen bu ontolojik gre ar itirazlar yapyordu. Zira varl ikiye blme, hibir fenomen-temeline dayanmyor, keyf bir blme oluyor. Fakat bu ontolojik gr, ilimleri tasnif bakmndan metodolojik bir gr ekhnde ortaya kyor. Bu metodolojik gr yerletirmee muvaffak olan Wilhelm Dilthey (1833-1911) olmutur. Bu
1 Byle bir durum, daha nce kan "Bilgi fenomeninin felsef antropoloji bakmmdan tahlili" adl yazmzda da tahlil ve tasvir edilmiye alld: "Felsefe Arkivi" Cilt III, say 2, s. 60-61; 1955.

28 tasnife gre btn tarih imler, mesel dil, edebiyat, san'at, din, felsefe, hukuk, siyaset tarihi, mnevi ilimler grubuna giriyorlar; bu ilimler grubunun karsnda tabiat-ilimleri bulunuyor. Geri Dilthey'in bu tasnifi ontolojik bir kisveye brnm grnyor; f a k a t onun ontolojik olmadn Dilthey'in bilhassa bu im-gruplarndan her birisinin kendi sahalarna girmeleri, objelerini tetkik etmeleri zerinde durmas gsteriyor. Mnevi ilimlerle tabiat ilimlerinin metodlan zerinde duran Dilthey'a gre, mnevi ilimler, sahalarnda anlama-raetoAu, tabiat ilimleri ise izah-meio&a ile alrlar. Mnevi ilimlerin "anlama" metodu ile almas, onlarn tetkik sahalarnn hususiyetinden domaktadr. Zira mnevi ilimler, insanlarn ortaya koyduu mahsullerle urarlar; insanlarn mahsul olan bu sahadaki objeler, muayyen bir mna tayan, tekerrr etmiyen, ferd ve bir defaya mahsus plan objelerdir; mnevi ilimlerin, bu varln karakterinde bulunan bu mnay, bu ferdilii "anlama" lan icabeder. O halde bu ilimlerin hedefi, insanlarn ortaya koyduklar hukuk sistemleriyle, sanat sserleriyle, din grleriyle, siyas mcadeleleriyle ne istediklerini, onlarla nasl bir mnay gerekletirmek tasavvurunda olduklarn, btn ferdilii ile birlikte "anlamak" olacaktr. Zira ancak "anlama"-metodu bu sahadaki objeleri bize tantabilir, bizi onlara yaklatrabilir. Halbuki ?za/z-metodu bizi mna problemi ile ferdlik probleminden uzaklatrr. Zira izah-ra.etodunun gayesi, bizi umum, deimiyen bir kanuna gtrmektir. Halbuki mnevi objeler sahasnda artk umum bir kanuna varma diye bir ey, bahis konusu olamaz. nk insann mahsulleri olan san'at eserleri, siyas hdiseler, din hdiseler, hukuk problemleri gibi objeler, tekerrr etmiyen, ferd ve bir defaya mahsus olan objelerdir; bu gibi objeler, ancak anlalabilirler; f a k a t asla izah edilemezler.lalbuki tabiat inceliyen tabi ilimler, mnevi ilimlerin taniamiyle ztt olan bir ilim-grubunu tekil ederler; tabiat sahasnn bilgisine ise "izah-metodu" ile bu metodun variation'lar hkimdir. nk tabi bir hdise izah edilmiye muhtatr; ve tabi hdiselere, deneme adn alan ve tabi hdiseyi lboratuarda olduu gibi tekrar eden bir metod tatbik edilmektedir; bundan baka tabiat hdiseleri ferd de deildirler; onlar daima ayn tabi hdiselerdir; bundan dolay tabiat hdiseleri muayyen bir prensipten hareket edilerek izah edilebilirler; onlar muayyen kanunlarla, umum formllerle ifade edilebilirler.-

29 Grlyor ki bu tasnifle Windelband'n tasnifi arasnda mhim bir f a r k yoktur. Geri bu tasnif balangta ontolojik bir tasnif gibi grnyor; f a k a t bu tasnifin ontolojik olmad, onun metod problemine verdii ehemmiyetten ve ilimleri de bu bakmdan gruplara ayrmasndan anlalyor. Windelband, iki noktada bu tasnifi eksik buluyordu: 1. bu tasnif, psikolojiyi ilim gruplarmdan birine yerletirmekte glk ekiyor. 2. bu tasnif, ontolojik bir ztlktan hareket ediyor. Dilthey, kendi tasnifinde birinci eksiklii u ekilde bertaraf etmiye alyor: iki trl psikoloji vardr: 1. mnevi bir ilim olan psikoloji; 2. bir tabiat ilmi olan psikoloji. Mnevi bir ilim olan psikoloji, tpk mnevi ilimler gibi an/ama-metoduna dayanr. Bir tabiat ilmi olan psikoloji ise, tpk tabiat ilimleri gibi zza/-metoduyla alr. Birincisi ruh varln herhangi bir hdisesini anlamya alr; ikincisi ise, ruh varln herhangi bir hdisesini izah eder. Bu suretle Dilthey'in tasnifi, Windelband tarafndan ileri srlen mahzurlardan hi olmazsa birisini ortadan kaldrdn sand. Halbuki hakikatte bu tasnif, bu eksiklii ortadan kaldrm olmuyor; bilkis onu daha da bytm oluyor; nk o psikolojinin birini paralam oluyor. Netekim bu yzden psikoloji takriben 1924 tarihlerine kadar bu dualite iinde rpnm ve bu iki psikoloji birbiriyle mcadele etmilerdir; her birisi tekinin ehemmiyetini inkr etmitir. Bugn artk byle bir ayrmann (yani psikolojiyi bu ekilde paralamann) mmkn olmad tamamiyle aa kmtr. Bu grn taraftarlarndan bir ksm henz hayattadr; f a k a t bunlar artk ilim ve felsefe evrelerinde yeni t a r a f t a r bulamyorlar. Bu vaka, ayn zamanda ilimde yanl bir gr bertaraf etmenin ne kadar g olduunu, ne kadar uzun srdn gsteriyor.Windelband'm bu tasnifte bulduu ikinci eksiklii, DUthey, nazar olarak deil, ama fiilen bertaraf etmitir. nk o, varlkztlma gre yaplan bu tasnifte hemen ilim gruplarnn metodlarna geiyor; ve metod problemi zerinde srar ediyor. Asl mhim eksiklik, Windelband'n da, metodolojik olan tasnif-prensibi yznden grmedii ve temas etmedii eksikliktir. Dilthey'in tasnifine gre, riyaziye ilimleriyle mantk ve ethik, hangi ilim grubuna girmelidir? Bu ilimler mnevi ilimler grubuna m, yoksa -tabiat ilimleri grubuna m girmelidir? Bu noktaya ontolojik bir varlk-ztlndan hareket edip de metodolojik bir tasnif eklini

30 alan bu tasnif dokunmadan geiyor. Bu yzden riyaziye ilimleri ve mantk bzan mnev^ ilimler grubuna, bzan da tabiat ilimleri -grubuna sokulmak istenildi. Bu ilimler, mnevi ilimler grubuna konulduklar zaman, yle bir gre dayanlyordu: riyazi ilimler ve mantn sahas, dnmenin mahsul olan sahalardr; dnme ise, mnevi bir sahadr; imdi bu ilimler de mnevi ilimler grubuna girmelidirler. Fakat byle bir dnce, tasnifin kendi gryle tezat halindedir. nk mnevi sahann karakteri, hususiyeti, onun ferd olmas ve tatbik edilen metodun da anlama-metodu olmasdr. Halbuki riyaziye ile mantk, umum olann mer' olduu birer sahadrlar; bu sahalara tatbik edilen metodlarn banda da deduktiv-izah metod gehr.Bu sefer de bu tenakuzdan kurtulmak iin, ayn gr temsil edenler tarafndan yle bir iddia ileri srld ve denildi ki, yle ise bu ilimleri, tabiat ilimleri grubuna sokmak icabeder. Fakat bu takdirde de yle bir itirazla karlayoruz: riyaziyenin inceledii objeler, mesel bir eri hat (yani bir kurv) realitede mevcut olmyan bir teekkldr; mantn tetkik ettii saha, yani dnceler sahas da real lemde bulunan fizik-madd eyler deildirler. Bylece, bu ilimleri hibir ilim-grubuna yerletirmek mmkn olmuyor. Grlyor ki, bu tasnif, metodolojik (umumiyetle metodolojinin tasnif-prensibinde grlen hatalardan sarfnazar edilse bile) gekli ile psikolojinin birliini paralamak, ilimleri muayyen metodlara bal klmak, riyaz ilimlerle mantk ve ethik'i hibir ilim-grupuna yerletirememek gibi byk eksikhkler gsteriyor. Acaba bu tasnif, ontolojik olarak ele alnsa, bu eksikliklerinden kurtulabir mi? Buna da hayr diyeceiz; nk bu tasnifin metodolojik ekli e, ontolojik ekh arasnda (varla muayyen bir metod dikte etmemek kk istisna edihrse) hibir fark yoktur; zira bu tasnif, ontolojik ekli ile de iinde bulunduu glklerden hibirisini bertaraf edemiyor; stelik byle bir ontoloji, varhk-lemini konstruktiv olarak iki zt sahaya blmek suretiyle ok eski bir pein hkme dayanyor; bu pein hkm, en esasl ve ilenmi kaynan, varhk-lemini res cogitans {dnen varlk), res extensa (yer kaplyan varlk) diye ikiye ayran Descartes'da bulur.Yaptmz btn bu tasvir ve tahliller, bize gsteriyorlar ki, mazinin hatalariyle ykl olan bu tasnifin ontolojik ekli de, metodolo-

31 jik eklinde mevcut olan eksiklikleri orta'dan kaldrmamakla kalmyor; ayn zamanda varlk-lemini konstruktiv ve yanllarla dolu olan bir ekilde blmek, varlk-fenomenlerini hi hesaba katmamak suretiyle daha byk hatalar yapmak zorunda kalyor.4. limlerin ontolojik tasnifi.

O halde ilimleri yeni batan ve hibir pein hkme dayanmadan, sadece ontolojik olan esaslara dayanarak tasnif etmek gerekiyor. Bugn olduka (bilhassa Nicolai Hartmann'n bu sahada verdii eserler sayesinde) byk ilerlemeler kaydeden ontoloji iin, varlk-lemi, sadece real olan "varlk-nevinden" ibaret deildir; ve realvarlm da eitli sahalar vardr. nk real-varlk, ayn karakterde olan bir yapya sahip deildir. mdi ontoloji, nce varl iki nev'e ayrmak zorundadr: 1. ideal-varlk; 2. real-varlk. lerde ontolojinin meseleleri ele alnrken grlecektir ki, ideal-varhk ile, real-varlk arasnda byk farklar vardr. deal-varhk, deimiyen, olu iinde bulunmyan, her trl ferdlikten mahrum olan bir varlk nev'idir. Real-varlk ise, deien, olu iinde bulunan ferdilik bakmndan da derece farklar gsteren bir varhk-nev'idir. te saf ontolojik bir tasnif, her trl metodolojik dncelerden vazgeerek ve bu varhk-nevilerine uyarak ilimleri de iki ksma ayrmaldr: 1. ideal varl tetkik eden ilimler (ideal-ilimler); 2. real varl tetkik eden ilimler (real-ihmler). deal-ilimler gurubuna riyazi ilimler, mantk, ethik, btn kymet-sahas dahildir, real-ilimler grubuna ise btn dier ilimler girmektedir, yani Windelband'n tecrbe-ilimleri (tabi ve tarih ilimler) adn verdii, dier tasnifin mnevi ve tabiat ilimleri adn verdii ilimlerle, felsefenin hemen hemen btn dallar (ki Windelband'da felsefe rational ilimler grubuna aitti) bu real ilimler grubuna dahildir; ve real-ilimler de en doru ekilde (Nicolai Hartmann'n ontolojisine dayanlarak) yle tasnif edilebilirler; 1. fizik madd ilimler; 2. biolojik ilimler; 3. psikolojik ilimler; 4. mnevi ilimler (bu ilimlerle insan baarlaryla, insan olaylarn tetkik eden ilimler kastedilmektedir); 5. felsef ilimler (real-varln btn sahalarn, insan ve insan produktion'larn, yani tarih varlk-sahasn iine alan felsef tetkikler).

32 Grld gibi, bu tsnifte metodolojik gr tamamiyle bertaraf edilmitir. Zira ilimleri metodoloji bakmmdan tasnif etmek veya metodolojiyi gznnde bulmdurmak, bizi daima yanllklar a gtrr. Netekim dier tasnifler, bunu aktan aa gsterdiler.Metodoloji, bir tasnif prensibi olabirdi, eer her Uim, her varlk-sahas iin, tek bir metod mevcut olsa ve ilimler yalnz bu tek metodla yetinselerdi; veyahut bizi her varlk-sahasma gtren metodlar nceden bilinseydi; halbuki bu artlardan hibirisi gereklememektedir. nk ilimlerin kulland metod, hibir zaman tek bir metod olamaz; zira her varlk-sahasma ancak eitli metodlarla girilebilir; bu sebepten dolay her im, bir metodlar-okluu ile alr. mdi mnevi ilimler ad verilen ilimlerin, sadece anlama-metoduna dayanmadklar, dier metodlardan, mesel izah, induktion, deduktion, tasvir, tahlil, terkip, mahede vesaire gibi bir metodlarkompleksine bavurduklar bir vakadr. Ayn suretle tabiat ilimleri de hibir zaman sadece izah, deduktion metodlariyle aratrma yapamazlar; onlar da anlama, tahlil, terkip, mahede, induktion vesaire gibi bir metodlar-kompleksi ile alr. Bu ak olan vakay grmek iin, pein hkmleri, nazariyeleri deil, eitti ilimlerde nasl alldm, nasl aratrldn gznnde bulundurmak, ve ilimlerin mesaileri zerinde dnmek kfi bir fikir verebilir\limleri, uurlu ve titiz bir ekilde metodolojik bir grten hareket ederek tasnif eden Windelband bile, byle bir tasnifin zayf tarafn grm ve anlam olmal ki, bu husustaki grn trplemeye alyordu; mesel diyordu ki, tabiat ilimlerinde idiographik bir tetkik tarz (mesel organik saha Ue megul olan ilimlerde) mmkn olduu gibi, tarih ilimlerde de nomothetik bir tetkik tarz (mesel d ilimlerinde) takip etmek mmkndr. Gerekten bugn biolojide ve dier birok imlerde anlamametodunun kullanldn, bu ilimlerle yakn bir ilgisi olan herkes bilmektedir. Metodolojinin hkm srd devirlerde, tabiat-ilimlerini be iki gruba ayryorlard: 1. deskriptiv (tasvir) tabiatilimleri; 2. izah tabiat ilimleri; birinci gruba biolojik ilimler; ikinci gruba ise fizik-kimya gibi ilimler ithal ediliyordu. Bugn byle bir ayrma, ilimle uraan herkese gln gelecektir^
1 deal varlk-sahasm tetkik eden m a t e m a t i k ilimler de bu hususta bir istisna tekil etmezler, onlar da bir metodlar okluu ile alrlar. 2 Bir y a m a n l a r psikoloji de izah psikoloji ile anlama metoduna dayanan psikoloji diye ikiye ayrlyordu.

33 imdi metod, gidilecek yol olduuna gre, bu yolu, biz hibir zaman gidilecek yeri gznnde bulundurmadan, nceden tespit edemeyiz; varlk-lemindeki tetkiklerimiz de byledir; tetkik edilen sahanm vaziyetine gre mevcut metodlardan birisi veya birka birden tatbik edUir; veyahut yeni bir metoda bavurulur. Bilinmelidir ki, ilimler varhk-lemine deil, varlk-lemi ilimlere metodunu dikte eder; nk metod, direktifini daima objelerden, varlk-leminden (bu fikir Aristoteles'in metafiziinde ak bir ekilde ortaya koyduu bir fikirdir) alr.Metodolojiden hareket eden, bihassa Dilthey gibi metodlar mutlaklatran tasnifler, bir t a r a f t a n aratrmalara, "var olan" eylere, metod dikte ediyorlar; dier t a r a f t a n ilimlerin tasnifinde ayknhklara dyorlar; ve ilimleri tenakuza dmeden tasnif edemiyorlar; etseler bile baz ilimleri yerlegtiremiyorlar; ihmlerin arasna sun bir hudut ko5anaa mecbur kalyorlar. Geri ontoloji bakmamdan imleri mnevi ve tabiat ilimleri diye iki gruba ayrmak mmkndr; fakat, daha nce de gsterildii gibi, byle bir tasnif bir defa yalnz real-varh gznnde bulundurmak, ideal-varl hi nazar dikkate almamak gibi byk bir mahzurla karlayor; dier t a r a f t a n varlk-lemini iki sahaya blen, varlk-leminde yalnz iki varhk-sferi tanyan bir ontolojiye dayanyor. Varlk-lemini, bylece dpedz iki varlk sahasna ayramyacamz, varln eitli sferlere ayrldn, bugn Nicolai Hartmann'n ontolojik aratrmalar ak bir ekilde gsteriyorlar. ilimler, nasl bir tasnife tbi tutulurlarsa tutulsunlar; burada daima gznnde bulundurulmas gereken nokta, tasnifin metodolojik olmamas, ideal ve real-varlk neverinin birbirine kartrlmamasdr. Bu takdirde de ilimler, ancak real ve ideal-ilimler olarak iki gruba ayrlabilirler. Real-iUmleri de, Nicolai Hartmann'n fenomenlere dayanan varlk-sahalar hakkndaki grne uyarak eitli varlk-sahalarna gre, eitii gruplara ayrmak hem mmkn, hem de dorudur.-

F. 3

m.
BLG TEORS. A, Bilgi fenomeni. 1. Bilgi * fenomeninin tasviri.

Btn ilimler ve felsefe arasmda ortak olan bilgi, bir fenomendir; f a k a t bu fenomen, felsefe iin birok problemler ihtiva eder. ilim, bilgi-fenomeninin bu problemlerinden hibirisiyle uramaz. Her ilim, naiv olarak kendi sahasma giren eyleri (var olan eyleri) ele alr; onlardaki problemleri adm, adm takib eder; bu problemleri zmee alr; kendi sahasndaki bilgiyi gelitirir, derinletirir, ilerletir. F a k a t hibir ilim, "bilgi nedir" sualini sormaz; elde ettii bilginin karakteri (apriori, aposteriori olmas) ile, bu bilginin kazanld eyin (var olan eyin) zerinde de durmaz. lim, aratrmalar yapar; bu aratrmalarla salad ilerlemeyi, kendiliinden anlalan ak bir fenomen olarak grr, ilim, aratrmalarnn her admnda (her ilim kendi varlk-sahasnn hususiyetine gre) elde ettii bilgiyi kontrol eder; f a k a t ilim, aratrmann, ilerlemenin ne olduunu, kontroln niin yapldm sormaz. Geri btn imler bilgi ile urarlar; f a k a t bu bilgiyi elde edenle onun kaynam (var olan eyleri) bedih grrler; ilim iin, burada sorulacak bir sual yoktur. Halbuki bilgi hangi sahaya ait olursa olsun; onun birbirinden ayrlmyan iki unsuru vardr: bunlardan birisi bilen (insan), dieri ise bilinen, bilinebilen, aratrlan ey (var olan ey) 'dir. Her bilgi, bu iki unsura, bunlar arasmda kurulan baa dayanr. Bilen eye (insana), bilgi nazariyesi terminolojisinde "sje"'; bilinen, bilinmesi gereken eye de "obje" (var olan ey; bu var olan ey, tabi bir ey, tarih bir vesika, dU, edeb bir metin, riyaz bir teekkl, psiik, sosyal, ekonomik bir fenomen olabilir...)
1 "Sje" tbiri ltincenin sbjectum kelimesinden (bu kelimenin m a s t a r sbjicere'dir; mnas, bir eye temel tekil etmek, bir eyi stnde tamaktr) gelir; ve bir eyi tayan, temel tekil eden ey demektir.

35 ad verilir^. lim, sje ile objenin hususiyetleri, varlk-karakterleri zerinde durmad gibi, sje ile obje arasndaki balarla (akt'larla) da uramaz; bu balarn nasl kurulduunu incelemez; ite btn bu problemlerle bilgi teorisi urar.2.'Sje ve objenin varlk karakteri.

Bilgi, sje ile obje arasndaki mnasebet (relation)'di. ift kutuplu olan bu mnasebetin bir ucunda sje, dier ucunda ise obje bulunur. Sje, var olan, birok hususiyetleri, funktion'lan, faaliyetleri olan insandr; obje de yine var olan, kendisine ait birtakm hususiyetleri bulunan, nevileri ve tarzlar olan varlk-leminin veya insan eserlerinin herhangi bir sahasdr. Bu itibarla sje ile obje arasnda hkm sren bu mnasebet de, dier varlk-mnasebetleri gibi bir mnasebettir. Sje de, obje de "kendi bana var olan" eylerdir; f a k a t sje ve objenin "kendi bana var olmas" tbiriyle u basit mna' kastediliyor: sje de, obje de bilgi relation'u sayesinde, onun tarafndan meydana getirilmi deildirler; onlar bilgi relation'undan nce ne iseler; yine yle kalrlar; hele obje, daima obje olarak kalr. Zira objenin bilinmesi veya bilinmiye allmas, onu hibir suretle deitirmez. F a k a t sje, obje haline getirilebilir; nitekim insanla uraan ilimler, sjeyi obje haline getiriyorlar. Sje, sje olarak kald zaman deiir; nk sje, bUgi sahibi olmakla baka bir duruma girmitir. Fakat obje haline getirilen sjede byle bir deiiklik yoktur; o da tpk dier herhangi bir obje gibi deimiyen, "kendi bana var olan" bir ey olarak kalr. Objenin "kendi bana var olma" snn dier bir mnas da, onun hibir ekilde sjeye tbi olmamas demektir; objenin sjeye tabi olmamas demek, onun bir sje tarafndan bilinip bilinmemesine kar kaytsz kalmas demektir. Fakat sje, bilmek istedii objenin
2 "Obje" de ltincenin objectum tbirinden (bu kelimenin mastar, objicere'dir; mnas karda bulunmaktr) gelir; ve karda bulunan ey demektir. Objeye dilimizde eskiden "mevzu" denirdi; gimdi de onun tercmesi olan "konu" kelimesi kullanlmaktadr. Her ikisi de felsefe bakmndan mahzurludur; nk "mevzu" ve "konu" tbirleri pein olarak idealist bir grn "objeye" verdii mnann dilimize tercmesidir. Bu suretle "obje", sjenin vazettii, koyduu, meydana getirdii bir ey olmu oluyor. Halbuki "var olan ey", hibir zaman sje (insan) t a r a f n d a n "vazedilmi" veya konulmu deildir; sje, (insan) var-olan eyleri ancak hazr olarak bulur.-

36 kargsnda asla byle bir kaytszlk gsteremez; nk onun obje ile, objeyi bilmek istemesi gibi bir ilgisi vardr; f a k a t obje bilinmesi bakmndan sjeye kar hibir mukavemet gstermez; byle bir mukavemetle ancak ilk defa sjenin obje haline getirilmesinde karlarz. Zira sje (insan) kendisini uurlu olarak saklamaa alr; ve muayyen bir dereceye kadar o bunda muvaffak da oluyor. Fakat bu muvaffakiyet geicidir; nk onun hareketleri, yaptklar en sonunda kendisini ele verirler. F a k a t sje ve "kendi bana var bu mstakillik, bu kmmdan var olan problem meydana tbidir"; imdi her F a k a t gnoseolojik bidir. objenin birbirine tbi olmamas, mstakil olmas, olmas", bilgi relation'una inhisar eder. nk tbi olmama, gnoseolojik'dir; yoksa ontoloji babtn eyler birbirine tbidirler. Burada u ikiz kyor: ontolojik bakmdan "her ey, her eye ey gibi sje de objeye, obje de sjeye tbidir. bakmdan ne sje objeye, ne de obje sjeye t-

F a k a t sje ve objenin "kendi bana var olmas" tbiri Kant'n mehur "Ding an sich" ("kendi bana var olan ey") tabiriyle kartrlmamaldr; her ikisi arasnda byk bir f a r k vardr. Kant'n "Ding an sich" tbiri, bilginin hududunu gstermektedir; zira "Ding an sich", varlk-leminin bilinmiyen sahas demektir; halbuki bizim burada kullandmz "kendi bana varlk" tbiri ile sadece objenin bir sje tarafndan bilinip bilinmemesine kar kaytsz kalmas, onlarn, mstakil olmas, birbirine tbi olmamas, objenin bir sje ister bu sje "transcendental", isterse empirik sje olsun tarafndan meydana getirilmemi olmas kasdedilmektedir.Btn bu tasvirler, bize gsteriyorlar ki, sje e obje arasndaki mnasebet, korrelativ bir mnasebet deildir; zira korrelativ bir mnasebette bu korrelation'u meydana getiren unsurlardan birisi olmadan, dierinin mevcudiyeti de dnlemez. Halbuki sje ile objenin "kendi bana var olmas", byle bir grn zdd olan bir fenomene iaret ediyor. Bu bir fenomendir; nk gnn birinde btn insanlarn mevcudiyeti sona erse, varlk-leminin mevcudiyetine halel gelmez; ancak insann produktion'lan kendisiyle birlikte ortadan kalkarlar. Zaten insann ortaya kmas, hele onun bilgi ile uramas tarihi, be on bin senelik bir zamana (hi olmazsa insan ilmi ancak bu kadarn tespit edebiliyor) inhisar eder; en uzana gitsek bile bu zaman, yirmi be bin seneyi gememektedir.-

37 3. S j e ortaya ve o b j e mnasebetinden kan felsef teoriler.

Sje ile objenin hususiyetleri, varlk-karakterleri, onlar arasndaki mnasebet belirtilirken, birtakm felsef teoriler (felsef "ism" 1er) ortaya karlar. Zira bilgi problemini ele alan her felsef teorinin bir sje-obje kavray vardr. 1. Bz felsef teoriler, sjeyi mstakil, "kendi bana bir varlk" olarak kabul ederler; f a k a t ayn teoriler iin obje, sjeden mstak, "kendi bana bir varlk-sferi" olarak mevcut deildir; bilkis onun mevcudiyeti sjeye tbi olan bir mevcudiyettir; ve obje, sjenin herhangi bir kabiUyetinin mahsuldr; yani obje, sje tarafndan meydana getirilir. mdi byle bir teori iin, obje "mutlak ben" in, tasavvurun, idrakin, dnmenin, "pr uur" un bir mahsuldr; veyahut obje "dnce" lerden, veyahut da duyu, intiba gibi herhangi bir uur muhtevasndan ibarettir. Sje ve objeyi bu ekilde gren felsef teorinin ad "idealism" dir. Idealism'in eitli ekilleri vardr: mutlak-idealism (Fichte, Hegel); empirik idealism (Berkeley); fenomenolojik idealism (Husserl); mantk ideasm (Yenikant'lardan H. Cohen, P. Natorp). Bu idealist teorilerden ok farkl olan bir teori daha vardr ki, bu da Kant'm idealism'idir. Bu teori objeyi (empirik realiteyi) ferd sjenin herhangi bir kabiliyetinin mahsul olarak deil, sje ve objeyi iine alan bir sferin mahsul olarak grr; bu sfer de bir sjedir; f a k a t bu, artk ferd bir sje deil, transcendental bir sjedir (transcendental sje, ne benim, ne senin, ne de onun sjesidir; hepimizin sjeleri iin mterek olan bir varhk-sferidir); bunun iin de Kant'm idealism'ine "transcendental idealism" ad verilir. 2. Sjenin herhangi bir uur muhtevasndan hareket eden teorilere ise sensualist-empirist teoriler ad verilir. Bu teoriler objeyi duyu veya impression (direkt olan duyu idraki, yahut ayn mnaya gelmek zere direkt duyu intiba) olarak grrler; f a k a t objeyi herhangi bir eye irca etmee almazlar; ancak obje iin "kendi bana", duyularn dnda kalan bir varhk-karakteri tanmazlar; obje ancak duyu, impression olarak mevcuttur. Sensualist-empirist teorilerin bir ekli de positivism'dir. Zira positivism "veriler" den hareket eden bir teoridir; f a k a t bu "veriler" de yine duyulardr; "psikolojik idrak" dir. Bu sebepten dolay D. Hume btn positivistlerin babas saylr; positivist teorilerin e-

38 itli ekilleri vardr; f a k a t hepsinde ortak olan nokta, onlarn antimetafizik olmalardr. Sje ile objenin varlk-karakteri ile sje-obje mnasebetinden doan idealism (yani gnoseolojik bilgi teorisi bakmndan olan idealism), felsefe tarihinde mhim bir rol oynamtr. nk idealism, bilginin imknm inkr eden dier bir felsef teoriye kar meydana kmtr; bu teori, bilhassa antik ada mhim bir rol oynam olan "septisism"dir. Bu teoriye gre, insan uuru (sje) kendi sferine kapanmtr; ve o, tpk bir kalede kuatlan ordu gibidir; nasl ki muhasara edilen kaleden bi kimse darya kamaz ve dardan ieriye giremezse, ayn eldlde sje de kendi iine kapanmtr; ve kendi dnda bulunan objelerle hibir ekilde bir mnasebet kuramaz; kursa bile, sje bunu tesbit edemez. mdi bilgi bir kuruntudan ibarettir; veyahut da herkesin kendisine gre bir bilgisi vardr; "sjeler-aras" nda ortak olan bir bilgi yoktur.Byle bir grn karsnda idealism, biricik kurtulu aresi oluyor; zira idealism, hi olmazsa, bilginin imknn salyor. Geri bu imkn, ok pahalya mal oluyor; f a k a t daima ve her yerde (yani hayatta olduu gibi ilim ve felsefede de) imkn, imknszla tercih edilmelidir. Gerekten idealism, bilgiyi yalnz mmkn grmekle kalmyor, ayn zamanda onun problemlerini de muayyen bir dereceye kadar izah ediyor; geri bunu yaparken birok konstruktion'lara bavurmak zorunda kalyor; mesei tabi, naiv tavra aykr hareket ediyor; ama yine de bilginin problemlerini reddetmeden, onlar iin bir izah tarz buluyor. dealism, bilgi-problemini basitletiriyor; sje ile obje arasndaki transcendent mnasebeti kaldryor; onun yerine immanent bir mnasebet kaim oluyor; daha dorusu mstakil bir obje, "kendi bana var olan bir obje" kalmyor; obje, sjenin, uurun kendi steri iinde yer alyor; obje, deta uur adn alan bir projektrn klar altna giriyor; ve onun hibir karanlk taraf (bilinmiyen bir taraf) kalmyor^. Bylece idealism, objeyi silmek (hazfetmek) le, onu sje sferinin iine almakla meseleyi zdn sanyor; f a k a t bu, bir kuruntudan ibarettir. nk fenomenlere srtn eviren, objeyi, real varl bertaraf etmee alan byle bir gr, tabi tavra, naiv-ontolojik tavra ay1 Bunun en gzel misalini E. Husserl veriyor; baknz "Fenomenoloji Felsefesi", Felsefe Arkivi, Cilt 1, say 1. 1945.

39 krdr; hayatla, fenomenlerle ilgisi olmayan byle bir teorinin yeri ancak "felsefe kitaplar" olabilir. F a k a t byle bir teoriye bavurmak zarur deildir; hatt byle bir gr, tabi hayata, insann dnya e, varlk-lemi ile olan mnasebetine de uymaz. Zira real-varl meydana getirmek, yahut onu sjenin herhangi bir kabiliyetinin mahsul sanmak fenomenlerle, hem de elle tutulur fenomenlerle atma halindedir. Byle bir gr, ancak bilgi hayatla ilgisi olmyan bir ey, insan da "mnasebetlerinden zlm" (mcerret), sadece gnoseolojik bir sje olarak grld, onun dnya ile, dier insanlarla olan mahhas mnasebeti gznnde bulundurulmad zaman mmkn grlr. Fakat ne insan sadece bir bilgi sjesidir, ne de bilgi insan iin herhangi bir lksten ibarettir; bilgi, insann bir "mevcudiyet art" dr; hatt bugnk antropoloji iin bilgi de insann eitli hayat-faaliyetlerinden birisidir; imdi bilgi insann dnyadaki yeriyle, onun "varl" ile ilgilidir; bu sebepten dolay bilgi nazariyecisi, insana, varlk-lemine, bilgi fenomenine dedii gibi muamele edemez.3. dealist teorinin tam tersi olan bir grten hareket eden dier bir felsef teori de realism'dir. Bu teoriye gre, obje mstakil, "kendi bana var olan" bir eydir; obje-sferi, sje-sferini de ihtiva eder, yani sjeye objeden hareket edilerek varlr. Bu teorinin ekstrem ekli materialism'dir; zira materialism, sjenin objeden nasl meydana geldiini gstermee alr. 4. imdiye kadar kendilerinden bahsedilen teorilerden ayrlan dier bir teori daha vardr ki, bu da sje ile objeyi ihtiva eden "stn bir sfer" kabul eder; sje ve obje bu sferin vasflandr; bu bakmdan bu teori idealism'e benzemektedir; f a k a t idealism'de, yalnz ferd sje objeyi meydana getiriyor; halbuki burada hem sje, hem de obje stn bir sferin vasflar oluyor. Bu teori, sje ve objeyi tek bir sfer olarak kabul ettii, sje-obje dualitesini bertaraf ettii iin ona "monist" teori ad verilmektedir. Hem bu suretle bu teori, bilgi problemini izah eden bir teori olarak dier metafizik grlerden (mesel metafizik bir gr olan pantheism'in her eklinden) ayrd edUmi oluyor; nk her pantheist teori, bilgi problemi bakmndan monist bir teori olur. Fakat Kant' bu teoriye sokmak asla doru deildir. Zira Kant'da empirik sje ve obje, "transcendental sjenin" vasflan deildir, ancak onun prensipleri tarafndan determine edilirler; zira "transcendental sje" bir prensipler sferidir; bu sebepten dolay Kant'da herhangi bir monism bahis konusu olamaz.-

40 Btn-bu felsef "ism"lerde ortak olan bir nokta vardr: hepsi de fenomen temelini brakp pein-hkmlerden hareket ediyorlar; hepsi de sjenin muayyen kabiliyetlerini mutlaklatryor, sjenin herhangi bir kabiliyetine bir stnlk atfediyor; hepsi de konkre t insan ve konkret dnyay gznnde bulunduracaklar yerde mnasebetlerinden zlm (mcerret) bir sjeden, mnasebetlerinden zlm (mcerret) bir objeden hareket ediyorlar. Bu yzden hepsi de felsefe ile ilim, felsefe ile hayat arasndaki sk mnasebeti gzden karyorlar ve spekulation'lara dalyorlar. Halbuki felsefe ile ilim, felsefe ile hayat arasnda sk bir mnasebet vardr. Zira felsefe de, ilim de varlk-leminde belli bir yeri olan insann eitli faaliyetlerinden bir ksmn tekil eder; zaten insan pein olarak konkret varlk ve insan-mnasebetleri iinde yaamaktadr; insann hayat boyunca iinde bulunduu bu durum, onun tabi hayatnn iinde getii bir durumdur. Byle bir durumdan hareket eden nw-ontolojik ilm tavrdr; nar-ontolojik tavr iin, sje "var olan" insandr; obje ise, insann iinde yaad, kendisiyle sk mnasebetler kurduu varhk-lemi (yani insan mnasebetleri, insan eserleri, dier var olan eyler) dir. Bugnn felsefesinde (hatt Nietzsche felsefesinden beri) artk "ism" 1er negativ bir mna ifade ediyorlar; nasl ki Uimler, herhangi bir "ism" den deil, tetkik ettikleri objelerin fenomenlerinden, tabi tavrdan hareket ediyorlarsa, spekulation'lara, sunliklere dmek istemiyen bir felsefenin de ayn ekilde hareket etmesi lzmdr. Bugnn felsef antropolojisinin ortaya koyduu neticeler, artk herhangi bir insan kabiliyetine bir stnlk, bir imtiyaz tanmya veya bilgiyi mnasebetlerinden zlm (mcerret) bir ey, hayatla ilgisi olmyan bir ey olarak grmee imkn brakmyorlar.Felsefenin spekulativ teorilere saplanmasna sebep olan dier bir motiv de udur: "felsefe hibir eye dayanmadan, hibir eyi ileri srmeden aratrmalarna balamaldr". Bu iddia da, ok denenmi olan bir iddiadr. Bunu yeni ada radikal bir surette gerekletirmee ahan Descartes olmutur. Zamanmzda E. Husserl, fenomenoloji felsefesini hibir eye dayanmadan, hibir eyi ileri srmeden, "sf ben" den hareket ederek kurmaa almtr. F a k a t bu yzden Husserl de byk konstruktion'lara bavurmak, sunliklere dmek zorunda kalmtr. Bu iddia da, tpk dier "ism" lerin iddialar gibi, felsefe Ue ilim, felsefe ile hayat arasndaki mnasebeti ortadan kaldryor; hal-

41 buki onlar arasnda apak ve iten bir mnasebet vardr. Artk bugn felsefe ile ilim, felsefe ile hayat arasndaki mnasebeti grmemee imkn yoktur. Blihassa yeni bir felsef disiplin olmaa balyan felsef antropoloji, ilmin de felsefenin de, hatt san'atn da bir ve tek bir varln, insan demlen varhn, bir nevi hayat-faaliyetleri, produktion'lan olduunu gsteriyor; ve felsef antropoloji iin, bu produktion'lar, bir ve ayn varlk-leminin, varlk ve insan-mnasebetlerinin eitli ynlerinden kazanlan produktion'larndan baka bir ey deildirler; nk bilgi hangi neviden olursa olsun, insann bir "mevcudiyet art" dr; onsuz insann hayat bile tehlikeye girer.Bundan baka hibir eye dayanmadan, hibir ey ileri srmeden hareket ederek fenomenlere uygun den herhangi bir bginin elde edileceini sanmak bir utopi'dir. lim ve felsefe, hi olmazsa varhk-leminin mevcudiyetine dayanmal, onun mevcudiyetini her trl phenin dnda grmeyi Uk art olarak kabul etmelidir. Fakat felsefe iin ileri srlen bu grn positiv bir taraf da olmutur: "felsefe, hibir eye dayanmadan, hibir ey ileri srmeden hareket etmeUdir" iddias e felsefenin Um aratrmalara dayanmamas, ilmin "emrine girmemesi", mstakil olmas kastedilmitir. Nasl ki Orta ada felsefe teolojinin "emrine girmi" (ancUla theologia olmu) idiyse, on dokuzuncu asrla, bu a s n n balarnda da felsefe, ilimlerin emrine girmee balamt; daha dorusu felsefe, mstakil mevcudiyetini kaybetmiti; bu durum, E. Husserl'in "felsefe, mevcut felsefelerden, "ism"lerden deil, fenomenlerden hareket etmeli; dier bir tabirle felsefe, fenomenlere, eylere dnmeli" mhim fikri ortaya atlmcya kadar devam etti. mdi on dokuzuncu asr iin byle bir teorinin ortaya atlmasn anlamak mmkndr. nk byle bir teorinin hedefi srf felsefenin mstakilhini salamakt. Bugn felsefenin mstakillii hakknda herhangi bir phe mevcut olmadna gre, bu teorinin rol de sona ermitir. Bugn bu gibi teorilere ve her trl "ism" lere biz "masa ba teorileri" adm veriyoruz; yani bu gibi teorilerin gerek fenomenlerle ilgisi yoktur. Zira bu teoriler sf konstruktion'lardan ibarettir.F a k a t bununla beraber onlan cidd telkki etmek mecburiyeti vardr; nk bu teoriler, yalnz konstruktiv olan, yalnz spekulativ olan taraflarndan ibaret deildirler. Onlarn ortaya koyduklar ve koymak istedikleri, grdkleri problemler de vardr. Bu problemler, artk "felsef ism'lere" tbi deildirler; onlar felsefenin hakiki prob-

lemleridir. Bu problemleri, onlarn fenomenlere uygun den hal-ekillerini sistem konstruktion'lanndan, mbalal iddialardaj ayrmak da ayrca felsefenin mhim bir vazifesidir. Zira insan bilgisi, hibir zaman sadece hakikat olan af bir bilgiden ibaret deildir; insan bilgisi, aslnda hakikat ile hatann bir "karmas" dr; ve hakikat olanla (yani halis bilgi ile) hatay birbirinden ayrmay salyan faktr ise, zaman unsurudur; bu da ancak ilmin ve felsefenin ard aras kesilmiyen almalar sayesinde gerekleir. B. Bilgi Akt'Ian. 1. d r a k a k t ' .

"Bilgi, sje ile obje arasndaki mnasebettir" diyoruz; ite bu mnasebeti kuran, meydana getiren balara da "bilgi-akt" l a n adm veriyoruz. mdi "akt", sje sferini, obje sferine balyan iki kutuplu bir teekkldr; yani akt'n bir ucunda sje, dier ucunda da obje bulunmaktadr. Bylece "akt" tbiri, srf sje sferine inhisar eden psiik ve fizyolojik funktion'lardan pein olarak ayrd edUmi oluyor. Zira funktion'lar kendiliklerinden gerekleiyorlar; halbuki "akt" 1ar insan tarafndan gerekletirilmektedir. Bu sebepten dolay bir "akt" m bir bilgi-akt' olmas iin, onun insan (sje) tarafndan sevk ve idare edilmesi icab eder. lim ve felsefe, bu gibi bilgiakt'larmn (emotional akt'lar da dahil) sevk ve idare edilmesinin mahsuldrler. Biz bu yazmzda nmune olarak birka bgi-akt'n ele alp tasvir etmee alacaz; ve bu tasvirlerimize idrak-akt' ile balyacaz. drak, bizi dnya ile, varlk-lemi ile temasa, mnasebete getiren mhim bir bilgi-akt'dr. drak-akt', bize evremizi tantr; ve biz evremizdeki eylere idrak-akt' sayesinde yneliriz. Bu itibarla idrak-akt', tabi hayatmzda, ilim ve felsefede mhim bir rol oynar; idrak, bize eyann mekndaki tertip, sra ve nizamn, evremizdeki eylerin ekillerini, renklerini, uzaklk, yaknlk, kklk ve bjmklklerini tantr. idrak-akt', bize hacim, ktle ve sath karakterini haiz olan san'at eserlerinin gzelliini veya irkinliini tantr. Tabi gzellikleri vesaireyi de bize veren yine idrak-akt'dr. drak-akt', bize yalnz bir eyin gzelliini, irkinliini tantmakla kalmaz, aym zamanda insanlar arasnda olup biten hareket ve faaliyetlerin bize verilmesi-

43 ni de salar. Biz bu sayede evremizdeki eylerle, hareket ve faaliyetlerin taycs olan insanlar hakknda bir bilgiye sahib oluruz, drak sayesinde evimize aldmz eyay grrz; hem de ona dokunarak nescini, yaplm yoklarz; yediimiz yemeklerin tadn reniriz; yine dinlediimiz bir mzik parasnn harmonisini, gzelliini, okuduumuz .bir iirin ahengini bize dorudan doruya veren akt, idrak-akt'dr. Tabi, gnlk hayatta bize eitli fenomen sahalarn tantan idrak-akt', imde geni sahalar tanmamza hizmet eder; hatt "ideal-varlk" sferine ait olan hendes (geometrik) bir eklin, bir cebir denkleminin (muadelesinin) ifade ettii mnay, ihtiva ettii problemleri de yine idrak-akt' sayesinde anlarz. Real varlk-lemine ait olan idrak-akt', bize maddenin mikro-struktur'unu, organism'i tekil eden mikro-organ'lan tantr. Gkteki yldzlar lemi hakknda da idrak sayesinde bilgi edinir, onlarn ekillerini, devir ve hareketlerini tesbit etmee alrz. Bu tasvirlerden anlalyor ki, biz, idrak denilince, sadece plak grme ve iitmeyi deil, ayn zamanda duyu uzuvlarmzn teleskop, mikroskop gibi optik letlerle, k kaydetme cihazlariyle, elektrik dalgalariyle alan radar-cihazlariyle, ses-direme let ve cihazlariyle tehiz edilmesini de birlikte kastediyoruz. Mikroskopla biz yalnz organism'in mikroskopik yaps hakknda deil, ayn zamanda mikro-organlarla, jeoloji ve mineralojide tabakalarn ve minerallerin mikro-struktur'u hakknda bilgi sahibi oluruz. Ayn ekde ses-dinleme ve kayt-cihazlariyle de ok uzakta olan ve hareket halinde bulunan bir denizaltnn veyahut henz gremediimiz bir uan hareketinden doan sesini dinliyebiliriz; ok uzaklarda atlan, k ve dumanm gremediimiz bir topun sesini kaydeder, yerini riyazi hesaplara dayanarak tespit edebiliriz. Sis yznden seyir glklerine urayan gemileri mkltsz olarak hareket ettirebiliriz.Yine tabu, gnlk hayatta bizi tehdit eden bir yangn, dier herhangi bir tehlikeyi gryor ve ona gre tedbirler alyoruz. Bir insann bize kar gsterdii gven ve gvensizlii, sevgi ve nefreti yine idrak-akt' sayesinde renebiliriz. Herhangi bir imknszlk yznden metre sistemiyle lemediimiz uzunluklar, derinlik ve ykseklikleri, umumiyetle mesafeleri, hatt arlklar, zaman, idrakakt' sayesinde tahmin edebiliriz. Hatt metre sistemi bile, hakiki roln idrak sahasnda oynar.

44

Bilindii gibi, idrak-akt', grme, iitme, koklama, dokunma, tatma vesaire gibi duyu-uzuvlarmzm funktion'lar sayesinde gerekleir. F a k a t idrak-akt', btn bu funktion'Iarm yan yana gelmesiyle veya birbirine eklenmesiyle deil, onlarm birlikte almalariyle gerekleir. Bu funktion'lardan her birisinin idrak-akt'ma az veya ok bir itirak-nispeti vardr; bunlar bir btn tekil ederler; ve birbirini tamamlarlar. Fakat byle bir mnasebet, yalnz burada, yani idrak-akt'm meydana getiren funktion'lar arasnda mevcut deildir; idrak-akt' ile dier bilgi ve emotional akt'lar arasnda da birbirini tamamlyan ve birbirini destekliyen bir mnasebet vardr. Bugn artk psikolojideki atomist gr, tamamiyle bertaraf edilmitir; ve onun bir daha dirilmesine de imkn kalmamtr. Bilindii gibi, atomist gr, psikoloji ile fizik arasnda yaplan bir analogie'ye dayanyordu. Fiziin gehgmesi, dev admlaryla ilerlemesi, bilhassa maddenin ince-yaps hakkndaki teori sayesinde imkn dahUine girmiti. Bu teoriye gre, madde kk paracklardan meydana geliyor; ve bu kk paracklarn bir araya gelmesi, artk bu paracklar arasndaki molekular mnasebetlere gre maddenin eitli ekilleri meydana geliyor. ite bu teori, olduu gibi psikolojiye ve dolayisiyle bilgi teorisine tatbik edildi; ve psikolojide de bir funktion'u en son unsurlara ayrdar; bu bakmdan idrak de kendisini tekU eden asl unsurlara ayrld; idraki tekil eden bu asl unsurlara duyu (ihsas) ad verildi; ^ ve asrlar boyunca duyularla idrak arasndaki fark ve mnasebet tespit edilmee alld. kisi arasnda sun farklar yapld. Byk filosoflar, bu sunlikten kurtulmak iin, kendileri bu hususta teoriler ortaya attlar. te Kant'n "idrak-teorisi" (Anschaung teorisi) byle bir endieden domutur. Fakat bugn artk byle bir sunlie dmee imkn kalmamtr; zira insann tabi hayatndan hareket eden btn psikologlar da, artk bu atomist teoriyi terketter. Bugn bu teorinin ancak bir tarihi yaplabilir; ve bu tarih, insan bilgisinin hakik yolunu bulmak iin ne kadar dolambal yollardan yrmee mecbur kaldm gstermek bakmndan ibret verici bir misal tekU eder.imdi yle bir sual sorulabilir: acaba maziden beri bilgi nazariyesi, idrak-akt'm bizim tasvir etmee altmz ekilde grm mdr? Grmemise, bunun sebebi nedir? Bilgi nazariyesinin idrakakt'm tasvir edilen ekilde grmedii bir vakadr. Bunun eitli sebepleri vardr; biz burada yalnz birisine iaret edeceiz: bilgi naza-

45 riyesi, idrak problemi ile sadece psikolojik ve fizyolojik bir fuaktion olarak uramtr. drak problemi, psikolojik ve fizyolojik bir funktion olarak grlnce, bu takdirde ancak idrak probleminin kayna ve nasl meydana geldii zerinde durulur. Halbuki idrak meselesinin bu taraf, bilgi nazariyesini ilgilendiren bir problem deildir. Bilgi nazariyesi, idrak problemine daha ziyade yle sualler sorabUir: idrak-akt', bilgi problemi iin ne baarabilir ve onun iin ne ifade edebilir? Bu sualler sorulmaynca, idrak-akt'mn mnas anlalamaz; ve bgi nazariyesi de psikolojiden ayrd edilemez. Zira psikoloji de idrakten bahsetmektedir. Bilgi nazariyesi ve psikoloji aym eyden bahsettiklerine, ayn eyle uratklarna gre, bunlardan birisinin bu problem bakmndan lzumsuz olmas icab eder gibi bir neticeye varlr. F a k a t problemin birbirinden farkl olan ynleri gznnde bulundurulursa, byle bir neticeye varmak yanl olur. Zira evvel psikoloji, idrakten akt olarak bahsetmez; sonra psikoloji, idrakin insan bilgisi iin neler baardn aratrmaz ve bilgi iin ne ifade ettiini de sormaz. Psikoloji idrakten bir olay ve bir funktion olarak bahseder; bu funktion'un nasl meydana geldiini, nasl olup bittiini, hangi kaide ve kanunlara tbi olduunu tetkik eder; yani psikoloji, daha ziyade idrakin kaynak ve cereyan tarz zerinde durur: mesel idrakin nasl meydana geldiini aratrr; ve der ki, idrak eyann duyu-uzuvlarna tesir etmesiyle, onlar faaliyete getirmesiyle ve bu faaliyetin sap sistemine nakledilmesiyle meydana gelir. Mesel gzmze eyann gnderdii n arpmasiyle, bu n grme saplar vastasiyle gzn ebeke (retina) tabakasna gemesiyle, bu tabakada ayn eyann hayalleri teekkl eder; biz de o eyay grrz; daha dorusu eyaja eitli renkleriyle, ekleriyle grrz. itme de aym ekilde ses dalgalarmn hava vastasyla kulamzn asap sistemine arpmasyla, ses alc organlar faaliyete getirmesiyle meydana gelir. Aym ey, dier duyular hakknda da cridir. Fakat imdi hakl olarak sorulabilir: psikolojinin idrak fenomeni hakknda Ueri srd btn bu fikirleri niin sayp dkyoruz? drakin kayna ve cereyan tarz hakknda sylenilen btn bu eyler, bu ekilde olsun veya olmasn; bunlar bilgi nazariyesini ne diye ilgilendirsin! nk bilgi nazariyesi, ne bir duyu-fizyolojisi, ne de bir duyu-psikolojisidir. Bu sebepten dolay bilgi nazariyesini,. funktion olarak idrak hakknda eri srlen iddialar hibir ekilde alkadar etmez; nk bu iddialar, bgi nazariyesinin problem saha-

46 snn dnda kalrlar. F a k a t psikoloji ve fizyolojinin de idrak fenomenini funktion olarak ele almalar ve bu istikamette aratrnia yapmalar da onlarn tabi bir vazifesidir. mdi tabi hayatla, onun bir devam olan dier ilimler ve felsefe iin idrak akt' hakknda fizyolojik ve psikolojik nazariyelere, izahlara ihtiya yoktur. Nitekim bilgi nazariyesi gibi dier ilimler de idrak meselesiyle funktion olarak uramazlar; mesel hibir fiziki ampermetresiyle elektrik akmnn iddetini, voltmetresiyle onun kudretini lerken, ibrenin kadran zerindeki hareketinin gzn ebeke tabakasnda (retinada) nasl meydana geldii ile uramaz; nk fizikiyi byle bir ey alkadar etmez. Fizikiyi, ancak ibrenin kadr a n zerindeki kmldanmas ve gsterdii rakam alkadar eder. Ayn ekilde Sleymaniye'nin mimar gzelliini grmek istiyen bir inam da bu psikolojik ve fizyolojik funktion'lar ilgilendirmez; hatt o bunlarn farknda bile deildir. Gzel eyleri grenlerin ounun bu gibi meseleler hakknda herhangi bir bilgileri yokt u r ; byle bir bilgi ile mcehhez olanlar bile, bir san'at eserini seyrederken byle bir bilgiyi hatrndan dahi geirmez.Mazide byle bir hareket tarznn felsefede belki bir mnas olabilirdi. nk felsef dnmenin balad devirlerde, mesel eski Yunanistanda, fizyolojik ve psikolojik aratrmalar henz mevcut deildi. Her filosof, ayn zamanda kendi bilgi nazariyesi iin, bir de psikolojik bir teori tasarlard. Bu cihet, zamanla felsefede bir gelenek halini ald; sonralar da bu gelenek devam ettirildi. Daha sonralar bile, yani psikoloji ve fizyoloji mstakil birer ilim haline gelince de bu gelenekten vazgeilmedi; imdi de psikoloji ve psikolojik teoriler felsefeye hkim olmaa baladlar; hatt yle zamanlar gelip att ki, bilgi nazariyesi ve dier baz felsef disiplinler (mesel ethik, mantk, estetik) psikolojik teoriler iinde eriyip kayboldular. nk idrak hakknda tekil edilen psikolojik ve fizyolojik teorilere, bgi nazariyesinin mal gibi tasarruf ediliyordu; tabiatiyle akt olarak idrakle, funktion olarak idrak de birbirinden ayrd edilmiyordu. Bu vaziyet, Yirminci a s n n ilk yirmi senesi iinde de devam etti; ve ilk defa bu tarihden beri bilgi nazariyesi ile psikolojik teoriler arasndaki f a r k belirtilmee alld.- Zira ancak imdi idrak aku ile funktion olarak idrak birbirinden tamamiyle ayu-d edilebildiler; , ve artk bilgi nazariyesi, idrakten funktion olarak bahsetmemee, onun nasl meydana geldii ile ilgilenmemee balad. nk bilgi nazariyesini ilgendiren, idrakin bilgi iin baarsdr.

47 drak-akt' sjeyi, insan, real varhk-lemi ile mnasebete getiren akt'larn banda gelir ve birok bilgi akt'larmn temelini tekil eder. Fakat idrak-akt' yalnz varlkla sje arasndaki mnasebeti kurmakla kalmaz; ayn zamanda ideal varlkla sje arasndaki mnasebeti de kurar. lerde hakikat probleminde greceimiz vehile, birok durumlarda en son ba vuracamz ey yine idrak-akt' oluyor. Bu bakmdan idrak akt'mn gerek insamn bu dnyada yolunu bulmas ve gerekse onun bilgisine hudutsuz hizmeti bakmndan byk bir ehemmiyeti vardr. Biz idrak akt'mn baarlarnn ehemmiyetini, onu fenomenolojik olarak tasvir ederken gstermee altk. Batan beri sylediklerimiz gznnde tutulursa, idrakin insan bilgisinde oynad rol grmek, hi de g olmyacaktr. Biz idrak-akt'mn baarlarm sralarken, bu akt hakknda Platon'dan beri ileri srlen itirazlar ve bu hususta yaplan polemikleri hi nazan dikkate almadk. nk btn felsefe tarihi boyunca yaplan itirazlar, onun ya funktion karakterine veyahut da onun "mutlaklatrlmasna" taallk eder. drak-akt', bilgi-akt'larndan birisidir; f a k a t bilgi-akt'lannn en mhimidir; ama bunu sylerken dier akt'larn, mesel dnme-akt'nn hibir ehemmiyeti yoktur gibi bir iddia ileri srmyoruz. nk bilgi, hibir zaman tek bir akt'n veya tek bir insan kabiliyetinin ii deildir; btn insan kabiliyetlerinin bir arada almasnn, i-birlii yapmasnn bir iidir.mdi burada ne bir empirism, bir sensualism, ne de bir rationalism bahis konusu olabilir; zira bu "ism"ler, idrak-akt'm veya dnmeyi "mutlaklatrmak", yani onlardan yalnz birisine dayanmak suretiyle meydana gelebilirler. Halbuki hibir bilgi akt', hibir insan kabihyeti bunlar ne kadar mhim olurlarsa olsunlar tek bana kfi gelemez; stehk bilgi akt'laryla, insan kabiliyetlerinden hangisinin daha mhim olduunu da syleyemeyiz. nk onlarn baarlarn ayr a y n tespit edecek bir durumda deihz; bunu yapabilmek iin, onlarn birbirinden sm olarak tecrit edilmesi (yani mnasebetlerinden zlmesi) icab ederdi ki, buna imkn yoktur; byle bir durum karsnda bilgi akt'laryla, insan kabiliyetlerinden hibirisine herhangi bir stnlk (imtiyaz) veremeyiz, hibirisini mutlaklatramayz. Bu, mazide bol bol denenmi ve her defasnda muvaffakyetsizlikle neticelenmitir; nk byle bir imtiyazn veya mutlaklatrmamn neticesi, bizi bir felsef "ism"e gtrmek zorundadr; her felsef "ism", konstruktion'larn spekulativ metafiziklerin, fenomenlerden aynimamn kaynan tekil eder.

48 2. Dnme akt'.

Sje ile obje arasnda mnasebet kuran bilgi akt'lannn mhimlerinden birisi de dnme-akt'dr. F a k a t dnme-akt' ile idrakakt' arasmda gerek smrlan, gerek ait olduklar sahalar, gerekse baarlan bakmndan esasl farklar vardr. Idrak-akt', ancak real olan varlk-sahalarna inhisar eder; ideal ve mental varlk-sahalan idrak-akt'nn direkt bir obje sahas deildirler; bu varlk-sahalarna ait olan eyler, realite sahasna gedikleri zaman (mesel geometrik ekiller, cebir denklemleri vesairede olduu gibi), idrak-akt'nn sahasna girerler. drak-akt' smrldr; ve bu smr duyudan duyuya gre deiir; dokunma ve tatma duyulan iin, dorudan doruya obje ile temas etmek icap eder. Koku duyusunda bu mesafe uzaklara kadar gidebilir ve obje ile dorudan doruya bir temasn bulunmasna lzum yoktur; bu temasn vastal olmas kfi gelmektedir; bindii gibi kokuyu nakleden vasta havadr. Kulak ve gz iin, bilhassa gz iin, bu mesafe ok genitir; grme duyusunun uzand mesafe, bulunduumuz yerin ufkuna kadar devam eder. Gz, optik letlerle tehiz eddii zaman, hem ok uzak olan, hem de ok kk olan eyleri grebilir. Halbuki plak gzle ne bu kadar uzak mesafeleri (mesel yz binlerce kilometrehk mesafeleri), ne de ok kk olan cisimleri grebUiriz. Ses-dinleme cihazlan da, plak kulak iin iitilmesi mmkn olmyan seslerin iitilmesini salar. F a k a t btn bu teknik tehizat ve imknlar idrak-akt'nn smrh olmasn ortadan kaldramazlar. drak-akt', yalmz real-varhk-sahasna ait olduu halde, dnme-akt', btn varlk-sahalanna, hatt irreal olan eylere, var olan eylerle ilgisi olmyan hayal sferine de ait olabUir, dedik. Zira biz hem real olan, hem de ideal ve mental olan bir eyi, hatt hem de pr bir hayalden ibaret olan bir eyi dnebiyoruz. drak-akt', smrh, zaman ve mekna bal olduu halde, dnme-akt', ne zamana, ne de mekna bal kalr; imdi dnme, yalmz btn varlk sah a l a n n a ve irreal sferlere ait olmakla kalmyor, ayn zanianda herhangi bir smr da tanmyor ve idrak-akt'mn aksine olarak snrsz kalyor. Bu itibarla dnme, varhk-modalite'lerinden yalmz imkn, gereklik, zarurilik, gerek olmyan, mmkn olmyan, muhtemel olan sahalara deU, hatt absrd olana (mesel kare olan bir daireye)

49 da ait olabilir. te dnmenin bu hususiyetleri, ona sonsuz bir hrriyet kazandrmaktadr. Bu hrriyet, dnme iin hem positiv, hem de negativ bir karakter tamaktadr. Zira bu durum, dnlen her eyin bir bilgi karakterine sahip olamyacan gsterir; dnme, ancak varlk-sferlerinin fenomenleri iinde kaldka bize bilgi salyabilir. Bu sebepten dolaydr ki, dnme-akt' daima idrakle kontrol edilmee muhtatr; dnme, idrakle kontrol edilmedii zaman, onun (yani mahsullerinin) mantk bakmdan kontrol edilmesi icap eder. Dnme-akt'mn bu iki ynden bir kontrola tbi tutulmas, dier baz millerle birlikte birok felsef "ism" lerin meydana kmasna sebep olmaktadr; bu felsef "ism" 1er, empirism, sensualism, idealism, rationalism gibi "ism" lerdir. Dnmenin hrriyeti, filosofu idealism'e, dnmenin mantk bakmdan kontrol edilmesi, onu rationalism'e, dnmenin idrakle kontrol edilmesi de filosofu empirism-sensualism'e srklomektedir. Halbuki bu "ism" lerden hibirisine srklenmek zaruri deildir. Bu "ism" lerden herhangi birisine srklenmee insan kabiliyetleri hakknda ortaya atlan yanl bir gr sebep olmaktadr. Muhtelif vesilelerle iaret ettiimiz bu gr, insan kabihyetlerini birbirinden tecrit ediyor; ve onlara mekanik bir sistem gzyle bakyor, tpk eitli ileri grmek iin elektrik akm nakleden elektrik kablolar gibi. Fizik sahada byle bir tecrit, zarur ve yerinde olan bir tecrittir; nk tekniki bu suretle her kabloya husus bir vazife veriyor. Fakat teknikinin eseri olmyan insan kabiliyetleri bu neviden olan mekanik sistemler deildirler; bu sebepten dolay insan kabiyetleri hibir zaman ve hibir yerde birbirinden tecrit edUemezler; dnme-akt' da, dier bir ok akt'larla daima birlikte alr. Felsefe tarihinde byle bir tecridi kolaylatran melekeler psikolojisi ile atomist psikoloji olmutur; bu psikolojiler, son zamanlara, yani yirminci asra kadar devam etmilerdir. Bu psikolojiler, insan kabiliyetlerine ayr ayr vazifeler veriyordu, onlar iinde bulunduklar mnasebetlerden zyordu; bundan en ok zarar gren psikoloji ve felsefe olmutur; ite felsef "ism" lerin hemen hemen hepsi ya bu atomist gre veyahut da bu kabiliyetlerin mutlaklatrlmasma dayanyorlar. Halbuki insan kabiliyetlerinin bir btn tekil ettiini gren zamanmz iin mekanik bir sisteme benziyen byle bir tecrit mnasn tamamiyle kaybetmitir.F. 4

Biz dnme akt' sahasnda da yine gnlk hayata dnelim. Biz gnlk hayatta yapacamz iler hakknda bir pln hazrlarken; bu ileri sralarken, bize sorulan bir sualin cevabn v e r i r k e n z e r i n de altmz ilm meseleleri aratrrken; matematiki meselelerini zerken, fiziki, kimyac, biolog deneme-cihazlanm kurup aratrd meseleler zerinde deneme yaparken; tarihi vesikalarn tasnif edip kymetlendirirken, edebiyat metinlerini tahlil ederken, sanat tarihisi, sanat eserlerini tavsif ve tasvir ederken, hlsa daha da saylabilecek saysz faaliyetlerde ba vurduumuz merci dnmedir. F a k a t her yerde olduu gibi, burada da dnme akt' dier akt'larla birlikte alr; bilhassa dnme sahasnda idrak-akt' ok mhim bir rol ojmar; hele dnme-akti real varhk-sahasma ait olduu zaman, idrak-akt'mn ehemmiyeti bsbtn artar. Riyaziyede bile bir meseleyi zerken kt ve tahtaya ihtiya vardr; zihn hesaplar yapan kimseler bile, muayyen bir idrak kabiliyetine dayanrlar; bu kabiliyet, baz insanlarda mevcut olan "eidetik" kabiliyettir. Esas itibariyle dnme eitH ekillerde ortaya kar: eer dnme, tipik olmyan bir situation'un iine ni bir nfuz etme eklinde meydana karsa, dnmenin bu grn ekline "zek" adm veriyoruz. Eer dnme, muayyen meseleleri tasarlar, onlar kavramlarla ifade eder ve bunlar zerinde reflexion'a (teemmle) dayanan izahlar yaparsa, dnmenin bu ekline de "akl" adn veriyoruz. Eer dnme, idrak sahasna ait olan bir hdiseyi hibir reflexion sarfetmeden dorudan doruya kavrarsa, dnmenin bu ekline de "anlama" adm veriyoruz. Eer dnme, olup biten bir eyi veya iinde bulunduumuz bir situation'u dorudan doruya, yani hibir kavrama ba vurmadan "his" ederse, dnmenin bu ekline "sezi" adm veriyoruz. Eer dnme, hibir kayt ve arta bal kalmadan ortaya karsa, dnmenin bu ekline de hayal (fantazi) adn veriyoruz. Eer dnme, real sahaya ait olan idrak-akt'n, bu akt'tan sonra yeniden canlandrrsa, buna da "tasavvur" adm veriyoruz; ve nihayet dnmenin objektivlemi produktion'una da "dnce", fikir, adm veriyoruz. Ad geen btn bu funktion'lar bir ve ayn dnmenin muhtelif ekillerdeki grnleridir. F a k a t eer dnme-akt', fizyoloji ve psikoloji bakmndan ele ahmrsa, bu takdirde dnme-akt' bir funktion karakteri kazanr. Bu bakmdan denilebilir ki, dnmenin beyinle ilgisi vardr; hatt

51 herkes onu deta lokalize edebiliyor; nitekim biz bir naeseleyi gzerken ve ok g olan bir meseleyi dnrken kafamzm arlatna, hatt kafamzm smdma ahit oluyoruz. F a k a t byle bir lokalisation, bizi yanllklara sevkedebilir. Dnmenin beyinle olan ilgisi pheden ridir; f a k a t beyni faahyete getiren, onu harekete getiren saysz uzv funktion'lar ve gudde funktionlar vardr; bunlar gz nnde bulundurulunca, lokalisation'un tamamiyle doru olmad meydana kar. Zira bizi bu lokalisation's. gtren fenomenler, zlmiyen ve zlmesine imkn olmyan birok problemler ihtiva ederler. Fakat gerek bu lokalisation problemi, gerekse beyinle dnme arasndaki mnasebet, bUgi nazariyesinin kendisiyle uraaca meseleler deildir. Nasl ki idrak probleminde bilgi nazariyesi, idrakin kayna ile, funktion olarak idrakle uramyor idiyse, dnme-akt'nda da bilgi nazariyesini ilgilendiren, dnmenin lokalisation'u, onun beyinle olan mnasebeti deildir; bkis dnmenin bilgi problemi iin baarsdr, yani dnme, bilgi problemi iin ne baarr? sualidir. Dnmenin bilgi problemi iin baars ok eskiden beri aratrlan ve bilinen bir meseledir; idrak-akt'na kar her devirde pheler belirdii, onun baars hie indirilmek istenildii halde, dnmeye kar, baz istisnalardan (empirism-sensualism'den) sarf nazar ediHrse, herhangi bir phe uyanmamtr; bkis dnmenin baars daima vlmtr; hatt baz hallerde idrak, dnmeye irca' edilmiye allmtr; mesel Leibniz iin idrak konfus (bulank), bir dnmedir. Dnmeye daima byk bir ehemmiyet verildii halde, onun bilgi iin olan baars ok dar bir sahaya inhisar ettiriliyordu; ve dnme de ksaca yle tarif ediliyordu: dnme, tahlil, terkip ve mukayese yapmaktr, dier bir tabirle dnme birletirmek, paralamak ve karlatrmaktr. Bu tabirler, mantk sahadan bilgi nazariyesi sahasma almsalar bile, onlar dnmenin geni sahasn kucaklamaktan ok uzak kalrlar. Dnme-akt', bu kadar dar bir ereve iine sktrlamaz. nk btn dnme-fenomenlerini bu kavramlarla ifade etmek mmkn deildir. Zira tahlil, terkip ve mukayesenin hibir rol oynamad dnme fenomenleri vardr; tahl, terkip ve mukayese dnmenin ancak ok husus olan t a r a f l a n n m bir ifadesidirler. Hibir mukayese, hibir tahlil ve terkip yapmadan, hdiseler, vak'alar

52 arasnda bir mnasebet kurmak; hdiseleri, hdise olarak tesbit etmek; hdiseler arasndaki mnasebeti sezmek, olup biten eyleri tasvir etmek, tasnif etmek; yaplacak eyler hakknda nceden plnlar hazrlamak, bunlarn gerekletirme eklini tasavvur etmek; baz hallerde idrak-akt'nm bize verdii problemlerin temeline nfuz etmek gibi saysz fenomenler dnme-akt'mn sahasna girerler. Geri tahlil, terkip ve mukayese, dnmenin en ok bilinen fenomenleridir; her kavram, bir metod karakterine sahip olduklar iin, metodolojinin hkim olduu on dokuzuncu asrda dnme denilince, ya bu fenomenler, yahut da dnme, psikolojik bir funktion olarak hatra gelirdi; f a k a t nas ki idrak sahasn birka kavramla tesbit ve tasvir etmek mmkn deilse, ayn ekilde dnme sahasn bu kavramla snrlandramayz. Metodolojinin esasl bir rol oynad bir devirde, terkip, tahl ve mukayesenin byk bir ehemmiyet kazanmas icap edecei tabidir. Zira tahlil, terkip ve mukayesenin induktion ve deduktion'la, ilgisi vardr; mesel bir hayvanat yeni bulduu bir kertenkele ferdini, mevcut kertenkeleler snfna ithal edip edemiyeceini tesbit etmee alyor; bunu tesbit ederken, bu hayvann uzuvlarm teker teker nazar dikkate alarak, bunlar malm kertenkelelerinkilerle mukayese eder; f a k a t o bununla da yetinmiyebilir; imdi de bu yeni hayvan ferdinin paralarm birletirerek meydana gelen terkibin, btnn, funktion'lann da, daha nce malm olan snfn bir ferdinin funktion'lariyle mukayese eder; hayvanat, bu mukayesede varaca neticeye gre, ya bu hayvan mevcut olan snfa ithal edilir; yahut da o f e r t husus bir snfn k nmunesi olarak tesbit edihr. Tahl, terkip ve mukayeseye ait misaller daha da oaltabir\Fakat hi kimse, dnmenin baarlarmn bundan ibaret olmadn (yukarda verdiimiz misallere ve imdi vereceklerimize dayanarak) grmekte de glk ekmez. Dnmenin hayatta, ilim ve felsefedeki mhim roln grmek iin, onun hayatta ilim ve felsefedeki baarlarm, yukanda verdiimiz misallerle birhkte gz nnde bulunduralm. E n basit bir hayat hdisesi, bizim dnmemizi faaliyete getirir; yaplmas gereken bir iin plmm zihnimizde tasarlarz. Basit bir konumada karmzdakinin sylediklerinin zerinde
1 Bu misal biolog Max H a r t m a n n ' n (Berlin, Springer Verlag 1937) "Wesen und Wege der biolog'ischen Erkenntnis, Seite 3" adl yazsndan alnmtr.

^53 dnerek ona cevap hazrlamaa algnz. limde dnme, daha aktiv bir rol oynar; yaptmz tecrbelerin neticelerini toplamak, onlar bir nokta etrafnda teksif etmek; bu tecrbelerin bizi hdisenin nasl bir izah tarzna gtrdn tesbit etmek, ayn istikamette baka aratrlacak meselelerin bulunup bulunmadn meydana karmak gibi birok baarlan dnme, insan bilgisine salamaktadr. Felsefede ve riyaziyede dilnmenin daha ar bast sylenir; zira dnme riyaziyeci ile felsefecinin kendi sahalarndaki problemlerin ilenmesinde, zlmesinde ba vurduklar son merci olarak grnmektedir; f a k a t bu bir "grn" den ibarettir; ve bu grn felsefe Ue riyaziyenin tecrb (experimental) malzeme e almamasndan douyor; ite felsefe ile riyaziye arasnda grlen yaknlk da byle bir grne dayansa gerek; yoksa felsefe ile riyaziye arasndaki mnasebet, felsefe e dier ilimler arasndaki mnasebet gibidir; nk btn bilgi sahalarnda dnmenin rol ayndr. Byle bir zanna kaplmann dier bir sebebi de udur: felsefede ve riyaziyede ok defa dnme-akt', dier bgi-akt'lanndan ve bhassa idrak-akt'ndan tecrit edilmektedir. Halbuki her yerde bilgiakt'lar arasnda bir i-birlii vardr; geri felsefe ve riyaziyede dnmenin ar bast sylenebilir; f a k a t bu takdirde dnme, btnl ile alnmal ve hibir suretle dier akt'larla olan tabi mnasebetinden de zlmemeli (tecrit edilmemeli) dir. limlerin tasnifinden bahsederken W. Windelband'n felsefe ile riyaziyeyi rational bir imler grubu olarak a y n bir snfa soktuunu grmtk. Byle bir tasnif, dnmenin dier bilgi-akt'larndan tecrit edildiini gsteren bir delUdir; f a k a t byle bir gr doru deildir; nk felsefeci ve riyaziyecinin de bilgi faaliyetleri, hibir zaman yalnz dnmeye dayanmazlar; onlar iin de, hele bilhassa hayattan ve fenomenlerden u:zaklamayan felsefe iin, idrak, mahede, "tecrbe" ve dier akt'lar da mhim bir rol oynar. F a k a t eer felsefeci hayattan ve fenomenlerden uzaklarsa, bu takdirde dnme soysuzlar ve "fantazi" ye inklp eder; bu suretle felsefe de gerek varhk-leminden, fenomenlerden uzaklam, hakikat yerine de hayal ("fantazi") kaim olmu olur. Fakat byle bir durum, dnmenin negativ olan bir tarafnn gereklemesinden baka bir ey ifade etmez. BUgi, hangi neviden olursa olsun, eer hakik mnasndan uzak-

lamak istemezse, bu takdirde onun varlk-lemine, bu dnyada olup biten hdiselere, hayat hdiselerine ait olmas, onlarla uramas icap eder; aksi takdirde felsefe ile ilim bir satran oyunundan ibaret kalr; hayal ile hakikat, pr "fantazi" ile halis dnme arasndaki f a r k da ortadan kalkar.Dnme-akt'nn sonunda, dnme ile dil ve konuma arasndaki mnasebete ksaca temas etmek istiyoruz. Konuma ile dnme arasndaki mnasebet ok eski zamanlarda grlmtr. lk def a Platon, dnmenin bir monolog olduunu syler; zira insan, kendi kendisine bir meseleyi dnrken, bunu ayn zamanda zihninde dili ile ifade etmee alr; imdi, dnme, insann kendi kendisiyle bir konumasdr.Modern felsefede dnme ile dil arasndaki mnasebet zerinde en ok Schopenhauer durmutur. Schopenhauer iin, dil ile dnme, onun tabiriyle dil Ue akl arasnda sk bir mnasebet vardr; f a k a t Schopenhauer, dilin insana akln verilmesiyle meydana geldiini ileri srer; ona gre akl, bize trl kabiliyet salar: ilim, reflexion, dil. Hayvanlarn akl sahibi olmamalar, onlarn bir dilden, bir konumadan da mahrum olmalarna sebep olmutur. Schopenhauer bu fikirleriyle, dil ile dnme arasndaki mnasebetin ehemmiyetine iaret etmek istiyor. Fakat bu noktaya iaret etmek isterken, bir "ncelik" (priorite) fikrine saplanyor. Asl mesele, dil ile dynme arasndaki mnasebettir; hangisinin brnn neticesi olduu, hangisinin brnden "nce" mevcut olduu meselesi ikinci derecede bir ehemmiyeti haizdir. nk insan bilgisi, byle bir "ncelii" (priorite'yi) tesbit edecek bir durumda deildir. Eer subjektiv bir iddia ortaya atmak lzm gelirse, Schopenhauer'in sylediklerinin tersini iddia etmek icap eder. nk insan ne ise, ancak dili sayesinde odur; ancak dil sayesinde o, dndklerini kendisinden sonraki nesillere devredebiliyor; dil sayesinde insan, zerinde alt eyleri bakasna bildirip, ilm ve felsef aratrmay ferde bal kalmayan bir "messese" haline getirebiliyor; baarlarn tesbit ederek kendisinden sonrakilerinin faydalanmasna terkedebiliyor\-

1 Dil felsefesinde bu meseleler yeniden ele alnacaktr.

3.

A n l a m a - a k t ' .

Obje ile sje arasndaki mnasebeti kuran dier mhim bir akt da, anlama-akt'dr. drak-akt', sje ile real varlk-sahalar veya realite sahasma geebilen dier varlk-sahalar arasnda bir mnasebet kuruyordu. Dgnme-akt' ise, sje ile btn varlk-sahalan, hatt irreal olan eyler arasnda da bir mnasebet kurabiliyor. Anlama, dnmenin idrak-sahasna ait olan hdiseleri hibir reflexion sarfetmeden dorudan doruya kavramas olduuna gre, bu akt'n da yalnz real sahaya veya bu sahaya geebilen eylere ait olmas icap eder. Fakat bununla beraber anlama, idrak-akt'mn rol sona erdii yerde bile devam edebilir. nk anlama-akt', bir fenomenin herhangi bir kymet-struktur'n o fenomenle birlikte kavramaktadr; f a k a t kymetler de tayclar ile birlikte yine idrak-sahas iinde yer alrlar; bu itibarla yine idrak-sahasndan hareket ediyoruz demektir.imdiye kadar tasvir edilen akt'lann psikolojik funktion'larla birbirine kartrldm grm ve bunlar birbirinden ayrmaa almtk. Fakat anlama-akt'nda byle bir mesele ile karlamyor ruz; zira anlama, nihayet dnmenin husus bir yndr. Dnmenin funktion olarak ele alnmas, ayn zamanda anlamay da iine alyor. Bu sebepten dolay bilgi tarihi bakmndan anlama-akt' deil, daha ziyade bu akt'n bio-psiik bir "korrelat" olan anlay-kabiliyeti (mdrike) ele alnmtr. Felsefe tarihinde bilhassa John Locke, David Hume'dan beri bu bilgi kabiUyetinin tenkidi yaplmtr. Kant, anlay-kabiliyeti ile akl arasnda kesin bir f a r k yaptktan sonra, anlay-kabiliyetini, bir bilgi, akl da bir ftieg-sahas olarak ele alr ve akln hududunu tyin etmee alr. Psikoloji ise, anlamadan funktion olarak bahsetmemi; bunun yerine dnmenin baka bir yn olan zek ile uramtr. Fakat bilgi nazariyesi, zek ile anlay-kabiliyeti arasndaki mnasebete temas etmemitir; tesadfi olan bu temas etmeme yerindedir. nk zekda bir funktion karakteri vardr. Zaten anlamamn akt olarak ele alnmas zamanmzn bir meselesidir. Geri anlamaya metodolojik bir damga vurmak istiyen bir gr (Dilthey ve mektebi) vardr; f a k a t bu gr de anlamann yalnz metodolojik taraf

56 zerinde durmu ve anlama-akt' ile ilgilenmemitir. Halbuki bizim iin, anlama-akt'mm bilgi bakmmdan olan baars bahis konusudur; biz burada da yine fenomenlerden, gnlk hayattan hareket edeceiz. Anlamann sahas da idrak-akt'mn sahas gibi ok genitir: bir sanat eserini anlamak, bir dili, bir yz-ifadesini, bir hareketi, bir insan, bir karakteri, bir aituation'u, bir kltr anlamak; bir metni, mesel felsef, edeb bir metni, bir iiri, bir insann zntsn, sevincini, acsn anlamak; bir hukuk sistemini, bir felsef gr, bir fizik kanunu, bir riyaz problemi anlamak; bize kar beslenen iyi veya kt bir zihniyeti, bir tabiat manzarasn, bir hajn^an anlamak; bir kahraman, bir devlet adamn, bir tarih devri anlamak gibi. Btn bu fenomenlerle, daha da saylabilecek birok fenomenler anlama-akt'mn sahasna girerler. O halde bir eyi anlamak ne demektir? Bir eyi, bir situation'u, bir hareketi, bir niyeti, bir sevinci, bir acy, herhangi bir sanat eserini, bir ilmi, bir felsef metni, bir milleti, bir insan, bir zihniyeti, bir tarih devri vesaireyi anlamak demek, btn bu fenomenlerin, hibir reflexion'ei dayanmadan dorudan doruya mnasn anlamak demektir. mdi biz bir milleti, onun sanatn anlyoruz dediimiz zaman, o mUletin baarlarnn, sanatmn mnasn direkt kavryoruz demektir. Biz bir insan anlyoruz demek, onun niyetlerini, hareket ve faaliyetlerini, bu hareket ve faaliyetleriyle neyi gerekletirmek istediini, gr-tarzm, hibir vastaya ba vurmadan dorudan doruya biliyoruz demektir. F a k a t hangi sahaya ait olursa olsun, anlamadaki bilmenin, kavramann direkt olan bir bilme, bir kavrama olmas arttr; yani bu bihne ve kavrama, herhangi mantk bir prensipten veya kausal (iH) mnasebetlerden hareket edilerek elde edilen bir bilme ve kavrama olmamal veya bu prensip ve mnasebetlerden karlan bir neticeye dayanmamaldr. Ayn ekilde biz bir felsef metni, bir ilm metni anlyoruz demek, filosofun, im adamnn bu metinlerle neyi gerekletirmek, neyi grmek veya gstermek istediklerini dorudan doruya kavryoruz demektir.F a k a t anlama-akt' iin yalnz direkt kavrama ve bilme kfi gelmez; anlama-akt' aym zamanda bizden bir eyi sevmeyi, sevgi ile karlamay, ona ak olmay, pein hkmlerden syrlmay; insann direkt, situation'un, anlamak istedii eyin ierisine girmesini,

57 onunla direkt temasa gelmesini de art koar; situation'un, anlalmas istenilen eyin dnda kalan sevgisiz bir tavr, souk bir tavr, pein hkmlerle dolu olan bir tavr, bizi pein olarak anlama fenomeninden mahrum brakr. mdi sevgi ile anlama arasnda karlkh bir mnasebet vardr: sevmek iin anlamak, anlamak iin sevmek arttr. Bundan baka anlama, insan baarlar sahasnda "ortak kymet" lere sahip olmay da art koar; zira kltr sahasnda "ortak kymet" lere dayanmyan eserleri, messeseleri anlamakta glk ekilir; hatt bazan bu mmkn olmaz. nk biz ancak "ortak kymet" lerin mahsul olan insan baarlarn, birbiriyle temas olan kltrleri anlyabiliriz; bize yabanc olan kltrleri, biz ancak onlarn gerekletirdikleri kymetlerin iine girdikten, btn pein hkmlerden syrldktan sonra anlyabiliriz. Fakat yine de birok eyler, fenomenler vardr ki, biz onlan ancak anlyabiliyoruz; ama izah edemiyoruz. nk izah, ya mantkriyaz veyahut da fizik-kausal (fizik-ill) bir temele dayanr. Zira izah, ancak muayyen bir prensipten hareket ederek bir eyi, bir hdiseyi vastal olarak kavramak, aa karmak demektir. Halbuki biz bir insann sevincini, acsn, sevgisini, nefretini, bir milletin sanatm anlyoruz dediimiz zaman, biz ne bu sevincin, acnn, sevginin, nefretin, ne de bu sanatn ill (kausal) mnasebetlerini, riyaz-mantk bir temelini (ki byle bir ey ok defa yoktur da) ele alarak ve onlara dayanarak anlyoruz demek deildir. nk ill mnasebetlere, mantk bakmndan karlan neticelere dayanld zaman, anlama akt' sona erer. imdi biz bir insann sevincini, acsn, sevgi ve nefretini ancak direkt olarak anlyabiliriz; zira bu fenomenlerin "motiv" ini, temelini bulmaa almak bize hibir ey kazandrmaz; ve stelik bu "motiv" ve illetler (kausalite) ok eitli de olabilir; f a k a t bu "motiv" ve illetlerden hareket edilerek bize verilen bu konkret, bu direkt sevince hibir suretle varlamaz. Zira bir eyi anlamakla, onun "motiv" lerini, illetlerini bulmak, yani izah etmek bambaka eylerdir. Ben bir sanat eserim ya anhyabUirim veyahut da buna kar tamamiyle kapal kalabilirim; sonuncu halde bir sanat tarihisi veya literatr tarihisi bana onu izah edebilir,; ben bunlar, bu izahlar yapan kimsenin szleri olarak renebihrim; hatt bana bu hususta sual sorulduu zaman, cevap da

58 verebilirim. nk verilen cevap, sanat eserinin anlamaa dayanan yapsmdan hareket edilerek verilmemitir; renilmi bir cevaptr; bu'sebepten dolay bu bir anlama deil, indirekt bir bilmedir. Bu bilgiyi bana veren sanatn varlk-yaps (varlk-struktur') deil, buna vasta olan hocann szleridir; bunun iin de indir ekt bir bilgidir. Gerekten bir sanat eserini bir felsef metni anlamadan da baz esaslara dayanarak bakasna izah etmek, retmek ve renmek mmkndr. Bunun klsik bir nmunesiyle turist olarak bir yere gittiimiz zaman, turist rehberlerinin, camilerin, kiliselerin ve dier sanat eserlerinin stil (slp) l a n hakknda el kitaplarndan renerek papaan gibi verdikleri izahlarda karlarz. Ayn ekUde Descartes'n iki suhstans problemi ile Kant'n "idr a k " ve kavram arasndaki mnasebet meselesini anlamak ve bunlar bir ders yoluyla veya bir el kitab sayesinde renmek arasnda byk bir f a r k vardr. Bir sanat eserini anlamada bir nevi "tadma", bir nevi sknete gelme vardr; felsef bir fikri anlamada, onun iine girme, onunla filosofun kasdettii mnay anlama vardr; halbuki izahtan doan bir bilgide, bize mal olmyan, yalmz bir "kelime ynndan" ibaret kalan bir bilgi durumu ile karlayoruz; bu, tpk almanca bilmeden Wagner'in bir operasn sylemee benzer. Artist aria'lar btn dikkatiyle bir Alman artisti gibi sylyor; f a k a t onu anlamyor.Bu asrn balarndan beri anlama problemi hakknda baz teoriler ortaya atlmtr; f a k a t bu teoriler bizi artmamaldr; biz her yerde olduu gibi burada da fenomenler zerinde durduk ve anlama akt'n, onun bilgi iin baarsn gstermee altk. Bu teorilerden birisi anlamay yalmz psiik objelerle, kltr objelerine; dieri ise iadece "ahs" a ("Person" a) hasrediyor; birinciyi temsil eden W. Dilthey'dr; ikinciyi de Max Scheler temsil etmektedir. Max Scheler anlama-akt' hakknda ok yerinde olan bir tasvir yapar: "anlama, vakalarla mahhas verilerin idrak kadar asl olan bir kaynan tekil eder". Bu ok mhim fikri ortaya koyan Scheler, bir t a r a f t a n anlamay yalnz "ahs" ve onun akt'larmn sahasna hasrediyor; ve baz yazlarnda da anlamann idrakle bir ilgisi olmadn sylemekle, bu Uk fikrinin aksini iddia ediyor; ve bunun iin yle bir misal veriyor: Tanr insann ztrabn anlar; f a k a t bu anlama idrak-akt'na dayanmaz; zira Tanr bu ztrab ancak "his" eder.

59 Dier t a r a f t a n Scheler, yanl bir psikolojik teoriye dayanarak bir insana ait olan akt'lar anlamak iin, onun bu akt'larmn kendisinden sonra, kendisiyle birlikte gerekletirilmesi icap ettiini iddia ediyor^. Dier bir ifade ile "baka ahslarla onlarn akt'larm anlyabilmek iin, onlarn hr-akt'larn onlarla birlikte yaamak, yahut bu akt'lar bu ahslarla birlikte gerekletirmek, kendimizi onlarn irade ve sevgileriyle, onlarn kendileriyle aynletirmek icap eder^" diyor ki, bu fikirlerin bugn artk fenomenlere dayanarak doruluunu gstermek mmkn deildir.W. Dilthey da anlamay yalnz psiik saha ile kltr ilimlerine (mnevi ilimlere) hasretmekle kalmyor; ayn zamanda anlamaya, daha nce de gsterildii gibi, sadece metodolojik bir karakter atfediyor. W. Dilthey ile balyan bu teori, bu sahaya ait literatrde mnevi ilimlerle tabiat ilimlerini birbirinden ayrmaa yarayan bir l olarak kullanld. mdi anlama, mnevi ilimlerin bir metodu; izah da tabiat ve matematik gibi ilimlerin bir metodu olarak kabul edildi. Bizim burada fenomen sahasn gstermee altmz "anlama-akt'" nn bu teori ile de bir ilgisi yoktur. Zira bu teori anlamay bir metod olarak gryor; halbuki bizim iin anlama bir metod deil, bir bilgi akt'dr. Biz i ie giren varlk-leminin tetkiklerini (yani onu inceliyen ilimleri) metodlara gre ayramyacamz ve hibir suretle byle bir ayrmaya ba vurmaa hakkmz olmadn daha nce gstermee almtk. Gerekten tabiat ilimlerinde de anlamann bir yeri vardr. Zira hakik bir fiziki de fizik sahay direkt gren, direkt anlayan bir fizikidir; izah etme bu merhaleden sonra gelir. Ayn ekilde bir tabiat parasn, tabi bir manzaray da, tpk fizik saha gibi direkt anlyoruz, yahut anhyamyoruz. Fakat anlama ile sevme arasnda karlkl bir mnasebet olduuna gre, bir eyi anlamadmz zaman da sevemeyiz. nk sevmek iin anlamak ve anlamak iin de sevmek arttr. Her sahada olduu gibi ilim ve felsefe yapan kimse de sahasn seven ve anlyan bir kimse demektir; aksi takdirde sevgi ve anlama yerine izah kaim olur. Fakat izah, yalnz' bana bize bilginin ait olduu sahay dorudan doruya deil, ancak vastal (indirekt) olarak tantr; her va1 Max Scheler: "der Formalismus in der E t h i k und die materiale Wertethik" s; 496. 2 Max Scheler; " n s a n ve K i n a t t a k i Yeri" s. 41-42.

60 stal ey gibi, byle bir bilgi de bizim olmyan, bizim dmzda kalan, bizimle kaynamyan, amel hayatmza, "ahsiyetimize" tesir etmiyen bir bilgi olarak kalr. Halbuki bilginin hedefi, ya direkt (dorudan doruya) veyahut da dolayisiyle hayata hizmet etmek olmaldr; ahsiyetin oluuna yaramahdr; f a k a t ancak anlalan bir bilgi, hayatn ierisine giren, amel olan bir bilgi olabilir; ahsiyetin oluuna hizmet edebilir.4. z a h e t m e - a k t ' 1.

zahetme, ya mantk-riyaz, yahut da fizik-ill bir temele dayanr. nk izahetme, muayyen bir prensipten hareket ederek bir eyi, bir hdiseyi kavramak, aklamak demektir; bylece izahetme, daima indirekt (vastal) olan bir bilgi temin eder; izahetme akt'na direkt (dorudan doruya) verilen yalnz prensiptir; ancak bu malm prensibe dayanlarak dier bir ey, bir hdise hakkmda bir bilgiye varlabilir. zahetme akt'mn iki yn vardr: bunlardan birisi, onun immanent, dieri ise transcendent yndr. zahetme akt', immanent yn ile mantk teekkllere (hkmlere, mefhumlara, istidlllere) taallk eder; yani dnceler sferine aittir. Bu ekliyle izahetme akt'mn ait olduu saha, immanent bir sahadr; bu takdirde izahetmek demek, muayyen mantk bir prensipten hareket ederek, ondan dier bir eyi karmak, bir neticeye varmak demektir. zahetme akt'mn bilgi nazariyesini i ilgUendiren taraf, transcendent bir akt olmasdr; her transcendent akt gibi, izahetme de bu ekliyle sje sf erini, bir obje sferine balar; bunun iin bu akt, muayyen objektiv bir prensipten hareket ederek bir hdiseyi izah ^ e r ; byle bir hdise btn varhk-sahalanna ait olabilir. Mesel tbda bir bbrek hastaln meydana getiren "sebep" aranr; ve bundan hareket edilerek bu hastalk ve symptom (hastalk iaretleri) izah edilir; ona gre tedavi ekilleri tatbik edilir. Tarihte muayyen bir iktisad veya ideolojik temele dayanarak bir harbin sebepleri izah edilir. Biolojide, gda-"prozess" inden veya regeneration prensibinden hareket ederek bir nebat veya hayvan hdisesi izah edilir. Psikoloji ve fiziolojide grme-hdisesi, sap sisteminin tenbih edilebilmesi kabiliyetinden hareket edilerek izah edilir. Jeolojide herhangi bir arz tabakasnda bulunan fosil veya fosillerden hareket edilerek.

^61 o tabakann ya tyin edilir. Kimyada cisimlerin terkipleri, ayn cisimlerin moleklleri arasnda kimyev alkaya (affinite'ye) ve molekllerin atom-kymetlerine dayanlarak bu terkibi meydana getiren basit cisimlerin miktar tyin edilir. Btn bu misaller gsteriyor ki, "izah-akt'" nda sje Ue obje arasndaki mnasebeti meydana getiren ba, anlama-akt'mda veya idrak-akt'nda olduu gibi direkt bir mnasebet deil, bUkis indirekt bir mnasebettir; burada, yani izah-akt'mda, vasta daima binen bir prensip, bir temel, bir kanundur.' Byle bir prensibe, bir temele, bir kanuna dayanlmadan direkt bir izah yaplamaz.Halbuki anlama-akt', tam bunun tersi idi. nk anlama-akt'mda, sje dorudan doruya olup biten eyin, fenomenin kendisiyle temas halindedir; halbuki burada sje ile obje birbirine bir vasta ile balanmaktadr. Fakat "izah", "anlama" ya nazaran bizi daha exakt bir bilgiye gtrebilir; izah-akt'nda bir sevginin bulunmas da art deildir; en sevgisiz bir tavr bile, burada b a a n gsterebilir. Halbuki anlamada buna imkn yoktur. Fakat bilgi, bir "akt'lar-btn" nn mahsul olduu iin, ne sadece pr (sf) bir anlama-akt', ne de pr bir izah-akt' veya dier herhangi bir akt yalnz bana bahis konusu olabilir. BUgi denilen "teekklde" birok akt'lann hissesi, itiraki vardr; ancak bunlardan birisi veya birka baz sahalarda ar basar; br veya brleri de baka bir sahada veya sahalarda ar basabUir.C. Bilgi Akflannn baars. 1. Akt'lann salad bilginin karakteri.

Akt'lar, sje ile obje arasmdaki mnasebeti kurarlar; f a k a t bu mnasebetin mahsul olan bilgi fenomenleri, karakterleri bakmndan eitli ekillerde ortaya karlar: mesel herhangi bir dayana olmyan cisimler derler; bunun hibir istisnas yoktur. Muayyen bir kalnl olan bir bakr telden geen muayyen bir elektrik akm, onu yakar. Sf su, sfr derecede donar. Canllarn bio-psiik yapsndaki muayyen kabiliyetler, onlarn neslerine geer. "50" nin yars 25; 2 + 2 = 4 eder. (a+b)^ = a^+b2+2 ab eder. Harb teknii ve insan malzemesi bakmndan stn olan bir ordunun ayn seviyede olmyan bir orduyu yenmesi icap eder; ve ok defa da bu, byle olur. Muayyen bir vasfta bulunan bir coraf bl-

62 gede yaz mevsiminin kurak ve scak, k mevsiminin yal ve souk gemesi icap eder. Belli bir istasyondan ve belli bir hzla seyreden bir trenin u ve u zamanda asl hedefi olan istasyona varmas icap eder. Bir bbrek ameliyat geiren bir hastann bu ameliyat sa ve salim geirmesi gerekir vesaire... Beyazid meydannn seviyesi alaltld; talebe x geen derste vard. 1942 de Zeynephanm kona yand; bugn hava iyi. Btn bu misaller, bilginin eitli bir karakterde olabileceine iaret ediyorlar. F a k a t bununla beraber bu eitli bilgi fenomenlerine ait olan misalleri grupta toplamak mmkndr: 1. umum-zarur, kat olan bUgi; 2. olabilen, olmas mmkn olan, f a k a t her vakit yle olmas zarur olmayan bilgi; 3. Tek tek durumlar tesbit eden bUgi nev'i. Birincisine apriori, ikincisine ihtimali, ncsne de aposteriori bilgi adn verebUiriz. Halbuki bilgi tarihi iki trl bUgiden bahseder: 1. apriori bilgi; 2. aposteriori bilgi. stelik apriori bilginin (yani umum-zarur olan bilginin) hibir suretle tecrbeye dayanmad, tecrbe ile ilgisi olmad da iddia edilir. Aposteriori bilgi ise tecrbeden elde edilen bir bilgidir, denilmektedir. Fakat bilgiyi bu ekUde anlamak tam deUdir; bir defa apriori bilgiyi tecrbeden nce veya tecrbe ile hibir ilgisi olmyan bir bilgi olarak anlamak doru deildir. Aposteriori bgi de (bilgi tarihindeki mnasiyle) sadece tecrbenin mahsul olamaz. Zira herhangi bir "tasavvur" dan hareket etmiyen bir bilgi, ancak tek tek vak'alar tesbit eden bir bilgi olabilir. Byle bir anlayta bilgi tarihinde dnp dolaan pein hkmlerin de tesiri vardr. Bugnn "felsef antropolojisi", insann gelien, hayat boyunca yapt tecrbelerden istifade eden bir varlk olduunu gsteriyor. Zira insan, doutan ancak ham, ilenmemi muayyen bio-psisik kabiliyetler birlikte getiriyor; f a k a t bunlarn gelimesi, kymet kazanmas, tecrbe ve bilhassa "aktiv bir tecrbe" nevi olan "hayat tecrbesi" sayesinde salanabilmektedir; ve byle bir tecrbeyi ise, "gnoseolojik tecrbe" ile kartrmamak lzmdr. Kant'n bilgi ile tecrbe arasndaki mnasebet bakmndan ileri srd "btn bilgi tecrbe ile balar; f a k a t tecrbeden domaz" genial fikri de yanl anlalmamaldr. Bu grle Kant, umum-zarur bir bUginin bile tecrbe e baladna iaret etmek istiyor; bu sebepten dolay Kant'n bu grne, hibir ekilde reddedilmesine imkn olmyan bir gr nazariyle bakmak icap eder. nk insan,

63 eitli bilgi kabiliyetlerinin bir arada bulunduu, ibirlii yapt bir varlktr. Byle bir varlkta mesel idrak (ister funktion, isterse akt olarak idrak olsun), dnme, anlama ve dier kabiliyetlerden tecrit edilemez. Hele tecrbe ile ilgisi olmyan bir bilgi nevi tasavvur etmek, bugnn insan felsefesini ve onun vard neticeleri hie saymak demektir; ancak insann doutan muayyen bir bilgi malzemesiyle tehiz edildiini kabul eden bir teori, tecrbe ile bilgi arasnda bir mnasebet grmez.Geri tecrbe ile bilgi arasnda bir mnasebet grmek birok felsef sistemleri korkutmutur. F a k a t problemin bugnk durumu, burada korkulacak bir eyin bulunmadn gsteriyor. Zira bizzat insan durmadan gelien, deien bir varlktr. Onun bgi cihazmn, bilgi kabiliyetlerinin deimemesine, gelimemesine imkn var mdr? Tecrbe, ancak yle bir anlayta felsefe iin bir tehlike olabilir: btn bilgi tecrbeden doar; yahut hakik bilginin tecrbe ile ilgisi yoktur gibi alternativ'lerin birisinden hareket etmek. Bizim iin bu gxfrem'lerden hibirisine saplanmaa lzum yoktur; burada yle bir antropolojik dnce hkimdir: hibir bilgi kabiliyeti tek bana tam bir bilgi salayamaz. nk byle bir gr, antropolojinin meydana koyduu ve gelitirdii insan fenomenlerine aykrdr. Nitekim hibir teoriye dayanmadan yukarda sralanan bilgi fenomenleri de, bUginin eitli ynleri olduunu gsterdiler. Bilgi teorisinin vazifesi, bu fenomenleri tesbit etmek ve buna gre bilgiyi nevilere ayrmak olmaldr. yle bilgi fenomenleri vardr ki, onlar, ancak tek tek hdiseleri tesbit ediyorlar; ve bu hdiseler de, olup-bittikten sonra tesbit ediliyorlar; f a k a t onlar baka fenomenlere temil edilemiyorlar. ite biz byle bir bilgi nev'ine, aposteriori bilgi adn vermek istiyoruz. F a k a t bunun yam banda bir bilgi nev'i daha vardr ki, burada bu tek, tek fenomenleri oaltmak ve bu ayn mahiyetteki fenomenlerin bir "ounluunu" tesbit etmek mmkn oluyor. Birok imler, ancak byle bir bilgi nev'ini elde edebiliyorlar; f a k a t bu ilimlerde dahi apriori bir bilgi unsuru eksik deildir; ancak bu ilimlerde (tarih imler, sosyal ve psikolojik ilimler gibi) bu bilgi nev'i (yani ihtimali olan bilgi) brne (yani apriori bilgiye) gre daha gahp bir karakter tayor. Halbuki tabiat ilimlerinde apriori bilgi, yani kat-zarur olan bilgi ar basmaktadr.Btn bu bilgi nevileri yamnda bir de matematik bilgi yer alyor ki, bu bilgi ait olduu varhk-nev'i bakmndan bir hususiyet gs-

64 terir. Zira bu varlk-sahasmdaki bilginin tecrbe ile ilgisi, tabiat ilimlerindeki gibi deildir; f a k a t bu bilginin de, hibir hayat ve insan tecrbesi ile ilgisi yoktur denemez; burada bile muayyen bir hayat tecrbesinin rol vardr. Buradaki bilginin dier mhim bir hususiyeti de formal bir karakterde olmas ve bu sebepten dolay da realiteye ve realitedeki formlara kar kaytsz kalmasdr. Fakat bu bilginin ehemmiyeti bile ancak realiteye tatbik edildii, zaman meydana kar; yani bu bilgi, matematik ameliyeler sahasndan real varlk-sahasna getii zaman ehemmiyet kazanmaktadr. Matematik bgi, kendi varlk-sahas (yani ideal varlk-sahas) iinde kaldka, sanki burada hibir tecrbenin, insann hibir rol yokmu gibi bir intiba brakyor. Fakat btn matematik formllerin gayesi de muayyen fenomenleri ifade etmek zerinde toplanyor. Burada meydana kan btn karkhklar, hayat tecrbesi e insanda "konstruktion" yapan, "nce" den davranan kabiliyetlerin birbirinden tecrit edilmesinden domaktadr. nsanda yalnz "konstruktion" yapan "nce" den davranan kabUiyet, gz nnde bulundurulduu zaman btn bilgi, riyazi bilgiye (yani sf apriori bir bilgiye) irca edilmek (gtrlmek) isteniliyor; yalnz gnoseolojik tecrbe gz nnde bulundurulunca da her ey, tecrbeye, yani idrake irca' edilmek (gtrlmek) isteniliyor.

2.

Apriori

bilginin

tem e len

dirilmesi

hakkndaki

felsef

grler.

Bilgideki bu eitii fenomenlerin tasvirinde halli g bir mesele ile karlamyoruz. F a k a t bu eitli bilgi fenomenleri temellendirilmek istenihrken tpk sje ile objenin varhk-karakterini tyin etmede olduu gibi birtakm "ism"lerle karlayoruz. Bu "ism"lerden birisi idealism (bazan buna rationalism ad da verilmektedir), dieri de empirism'dir. Bir de bu "ism" lerden hibirisiyle Ugisi olmyan, dier bir tbirle hibir "ism" e sokulamyan ontolojik gr vardr. IdeaUsm, apriori bilginin mevcudiyetinden phe etmemektedir; f a k a t onu izah ederken muayyen spekulation'lava bavurmaktadr. dealism iin, apriori bilgi sjenin bir junktion"'aMV, yalnz bu fmktion'un kavran tarz fUosoftan filosofa gre deiir. Nitekim

65 Platon'dan beri felsefe bu hususta birok nazariyeler ortaya atmtr. Bizzat Platon iin, apriori bilgi (Platon bu hususta "nceden bilme" mnasna gelen proeidenai tbirini kullanr) psyche'nin bir iidir; ve psyche'nin derinliinde bulunan bir bilginin uur sahasna karlmasdr; aslnda byle bir bilgi, insanda mevcuttur. F a k a t bu bilgi, deta kl iinde saklanan bir ate gibidir; nasl ki kl iindeki ate, bu klden ayrldktan sonra parldyorsa, ayn ekilde psyche'nin derinliinde de rtl olan, yani farknda olmadmz bir bilgi vardr; onu sualler sormak suretiyle aktiv bir bilgi haline getiriyoruz; dier bir tbirle onu uur sahasna karyoruz. Platon, bu fenomene anamnesis diyor; bu kelime hatrlamak demektir. F a k a t bunu yanl anlamamak icap eder; yani bu bilgi baka bir dnyada yaanm bir durumun hatrlanmas deildir; uurunda olmadmz, ruhun derinliinde bulunan bir bilginin aktiv uur sahasna karlmasdr. Kant da apriori bilgiyi sjenin bir funktion'u olarak grr; sje'nin idrak-formlar, kategorie'leri vardr; bunlar apriori bilgiyi salamaktadrlar. Zamanmzn bir filosofu olan E. Husserl iin, apriori bilgi husus bir metod, reduktion metodu sayesinde elde edilir. Bunun iin nce sf bir "ben" in (transcendental bir "ben" in) elde edilmesi icap eder. Sf bir "ben" i elde etmek iin, empirik "ben" in "imdi" ve "burada" mevcut olan btn real faktrlerini kerre iine almak (yani onlardan sarf nazar etmek) icap eder. Bu ameliyeden sonra geriye kalan sf "ben" dir; bu sf "ben,, ayn zamanda sf ve immanent bir varhk sahasdr; bundan kazanlan bilgi ise, sf apriori bir bilgidir. Halbuki empirism iin apriori bilgi diye, bir bilgi mevcut deildir. Apriori olarak kabul edilen bilgi de nihayet tecrbeye, alkanla, tedaiye (association'a), tabiatta hkm sren konformite'ye dayanmaktadr. Geri umum-zarur bir bUgi vardr; f a k a t bu bilgi, realite sahasna deil, cebir, geometri, aritmetik gibi sahalara ait olan bir bilgidir ve dar bir saha tekil eder. Bilginin geni bir sahas olan matters of fact sahasnn bilgisi ise, umum-zarur olan bir bilgi deildir; nk bu geni bilgi sahas, tecrbeye (gnoseolojik tecrbeye), alkanla vesaireye dayanyor; ve bu sebepten dolay bu bilgi, umum-zarur, kat deU, "ihtimal"dir\

1 Empirism'i tasvir eden btn bu fikirlerin David Hume'un fikirleri olduu kullanlan tbirlerden de ak olarak anlaglmaktadr.

F. 5

66 3. On t olojik gr a p r i o r i , aposteriori bakmndan bilgi.

Ontolojik gre gelince: burada da eitli kavray ekilleri vardr. F a k a t bunlardan hibirisi, bizi herhangi bir "ism" e gtrmez. Biz bunlardan Nicolai Hartmann'mkine ksaca temas edeceiz. Nicolai Hartmann iin, apriori bilgi, kategorie'ler arasndaki identite'ye dayanr; f a k a t bu identite, total bir identite deil, partial (ksmi) bir identite'dir; ve Hartmann iin iki tiirl kategorie vardr: 1. sjenin kategorie'leri^; 2. varln kategorie'leri. te apriori bilgi, sjenin kategorie'leriyle varln kategorie'leri arasndaki partial identite'^Y. Bu identite'nin dnda kalan saha ise aposteriori bilgi sahasdr. F a k a t Hartmann'n apriori bilgiyi temellendirmesinden, onun bir sje-obje ii olmasndan sarf nazar edilirse, o da henz eski gr tamamiyle deitirmi deildir; bir defa N. Hartmann da bilgi fenomenlerinin tasvirinde meydana kan "ihtimali" bilgiyi husus bir bilgi nevi olarak ele almyor; dier t a r a f t a n Hartmann'n grnde-bgide antropolojinin ortaya koyduu antropolojik unsurlar henz bir rol oynamamaktadr. Hartmann'n bu grnn en kuvvetli taraf, onun apriori bilgiyi temellendirirken herhangi bir "ism" e saplanmam olmasdr. F a k a t ontolojik gr, u ekilde de ifade edilebilir: apriori bilgi, sje tarafndan objenin esas-hatlarnn kavranmasdr. Geri bu esas-hatlar tabiriyle ok ey sylenmi deildir; f a k a t bu anlay, insan varlnn plastisite'sine uygun olan bir genilie, bir serbestlie yer vermektedir. Dier t a r a f t a n gerek burada, gerekse Hartmann'da mhim olan nokta udur: apriori bilgi, idealism'in zannettii gibi, sadece sjenin bir ii deildir; apriori bUgi de, her bilgi gibi, sje ile obje arasnda mterek olan bir bilgidir. F a k a t bu mterek noktann, kategorie'lerin identite'si veyahut sjenin, objenin esas-hatlarn kavramas eklinde anlahp anlalamyaca ayrca mnakaa edilebilir; mnakaa gtrmiyen taraf, bu bilginin de her bilgi gibi, sje ile objenin mterek bir mahsul olmasdr. ok mtevaz ve iddiasz olan bu gr, antropolojik unsurlarla da beslenirse, fenomenlere en uygun den bir gr olur.
1 N. H a r t m a n n sjenin kategorie'leri tbiri yerine, bilgi kategorie'leri tbirini de kullanr; mesel Anschaung, "idrak", bir bilgi veya sje kategorie'sidir; kausalite, umumiyetle kanunluluk varlk-kategorie'leridir.

67 Halbuki dier teorilerden birisi (empirism) apriori bilgiyi grmek istemiyor; dieri (idealisin) ise, apriori bilgiyi sadece sjenin bir funktion'u olarak gryor. kisi de fenomenlerle atma halindedir. Eer yle olsayd, teknik vastalarn durumu nasl izah edilebilir ve teknik nasl mmkn olurdu? Zira bilhassa teknik saha, her pratik saha gibi, sjenin keyf hareket edemiyeceini gsteren sahalarn banda gelir. Sje, hibir zaman kendi kanunlarn objeye dikte edemez ; aksine sje, objeye hkim olmak iin, onun dayand kanunlan, prensipleri kefetmee, deifre etmee mecburdur. Zira sje, objeyi, onun hususiyetlerini gz nnde bulundurmadan hibir teknik vasta inga edemez. Btn teknik vastalar, hayatn her pratik sahas gibi, sjenin kendi kuruntusundan, keyfliklerinden hareket edemiyeceini ak olarak gsteren fenomenlerdir. Zira muayyen bir ii grmek iin ina edilen teknik vastalar, ne kadar eitli ekillerde ina edilirse, edilsin; esas prensiplerin gz nnde bulundurulmamasna, ihmal edilmesine imkn yoktur. Kant'n "mdrike, tabiata kanunlarm dikte eder" szn en ak ekilde reddeden teknik sahadr, pratik hayattr. Burada zavall mdrike asrlarca urayor da, ancak ondan sonra tabiatn yakalanacak bir yerini, bir dmesini kefediyor ve ancak ondan sonra tabiat emrinde kullanyor.-

4. B i l g i - a k t ' l a r n n objeye uygun gelmesi veya gelmemesi (hakikat-ha.ta problemi). Bilgi, sje ile obje arasnda hkm sren bir mnasebete dayanyordu ; sje ile obje arasndaki bu mnasebeti akt'lar meydana getiriyordu. Biz bilgi-akt'lar kompleksinden ancak idrak, dnme, anlama ve izah gibi akt'lardan bahsettik. Fakat sje ile obje arasmdaki mnasebeti meydana getiren btn akt'larn bir hedefi vardr ki, o da sje-obje mnasebetinin bir neticesi olan bilgiyi meydana getirmektir. Bir sje-obje mnasebeti olan insan bilgisi de bir nevi hayat-faaliyetidir. Her insan faaliyetinin bir gayesi vardr; bir sje-obje mnasebeti olan faaliyetin gayesi de hakikat olan bilgidir. Fakat her sje-obje mnasebetinin neticesi, kaytsz-artsz hakikat deildir. Hakikat olmyan bilgiye hata ad verilir. Fakat hata, hibir zaman sje-obje mnasebetinin hedefi olamaz; ancak sje-obje mnasebetine karan yabanc bir unsur olabilir. Fakat bu unsur, hakikat olan bilgi ile yan yana bulunur; ve za-

esmanla hakikat olan bilgi, yeni aratrmalarla birlikte yrr; hata ise bertaraf edilir. F a k a t hata, bilgi nazariyesinin dorudan doruya olan bir tetkik objesi deildir; ancak hata ile hakikati birbirinden ayrd eden kriterium, bilgi nazariyesinin bir tetkik sahasdr. Hakikat problemi, yalnz nazar sahada, yani felsefe ve ilimde ehemmiyetli olmakla kalmaz; ayn zamanda insann gnlk hayatnda (pratik hayatta) da byk bir rol oynar; hkim nnde hakikatin ortaya kmasnn bizim iin byk bir ehemmiyeti vardr; mesel bir eyden dolay ikyet edilen bir insan susuz olduunu iddia ediyor; byle bir durumda hakikatin meydana kmasnn hayat bir kymeti vardr. Bundan baka insanlarn birbirleri hakknda hakikat ifade eden fikirlerinin, hakikat olmyan fikirlerden ayrd edilebilmesi; yine pratik hayat, yani insan mnasebetleri bakmndan byk bir ehemmiyet ifade eder. Geri pratik hayatta hakikatin ortaya kmasnn bizim iin byk bir ehemmiyeti vardr; f a k a t hakikat probleminin arlk noktas, felsef ve ilm bilgi zerinde toplanr. limde ve felsefede ileriye atlan her adm, hakikat olan bir bilgi ortaya koymay hedef edinir. F a k a t gerek ilim ve felsefede, gerekse pratik hayattaki hakikat u noktada birleirler: sje ile objeyi birbirine bahyan akt'lann, sje sferindeki kutuplarnn obje sferindeki kutuplarna uygun gelmesi lzmdr; imdi akt'lann objeyi kavramalar demek, onlarn kavranlmas istenilen hususiyetlere uygun gelmesi demektir. Bu uygunluk, sadece idrak-akt'nn bir ii olabilir; mesel evremizdeki eyleri grmemiz; gzmzn nnde olup-biten bir hdisenin ahidi olmamz gibi. F a k a t ilm ve felsef bilgi, hibir zaman tek bir akt'n ii, baars olamaz; mesel zerinde dndmz bir fenomeni, eitli bilgi akt'larma ba vurarak kavramaa alrz; ama bu faaliyet sanld gibi, imdi u, sonra bu akt ekUnde deildir; bir eyi kavramaa alrken, akt'lar kendiliklerinden ve bir anda bu eyi kavrama faaliyetine itirak ederler. Mesel ilimde ortaya atlan her problem zerinde dnlr; bu dnmenin, o dnme objesine uyup uym-ad kontrol edilir. Eer bu ilim, experimentel bir ilim ise, hemen deneme ve snamalara ba vurulur. Her deneme ve snama, akt'lann objeye uygun gelip gelmediine dair yaplan bir kontroldr; uygunluk, daima hakikat olan bilgiyi gsterir; objeden ayrlma da, daima hakikat olmyan bilgiye iaret eder. Yalnz ilimde vaziyet byle deildir; gnlk hayata ait basit olan hakikatlerde de durum bundan ok farkl deildir; mesel geen ders-

este X adl talebenin bu muayyen yerde bulunduunu ve geen dersi dinlediini iddia ediyorum. Byle bir iddiann hakikat olabilmesi iin, onun fenomene (yani talebenin burada bulunmas fenomenine) uygun gelmesi arttr; bu fenomen de o talebenin gerekten burada bulunduunu gsteren fenomendir; burada, yani bu fenomenin tesbit edilmesinde bir zarurilik de yoktur; ancak o derse ait olan ve idrak akt'na dayanan hafzamz yoklarz. Burada hafzamz, bizi tereddtlere sevkedebilir; f a k a t bu fenomeni kat olarak da tesbit etmi olabilir; ve bu husustaki bilgimiz de hakikat olan bir bilgi olur. incelenen ey (obje), tarih bir vesika olabilir; bu tarih vesika, herhangi bir zamanda bir vak'amn olup-bittiini gsteriyor; byle bir durum, artk g olan bir durumdur. nk bu vesikann halis olup olmadn, yani byle bir eyin gerekten cereyan edip etmediini tesbit etmek icap eder; bunun iin de vak'amn cereyan ettii yerin ve devrin bilinmesi lzmdr; yani bu vak'ay tesbit eden vesika, btn bir devrin bilgisi ile mnasebete getirilmelidir. Btn bunlar, vesikann halis olduunu gsterirlerse, bu takdirde bu vesikaya dayanacak bilgi, hakikat olan bir bilgidir; mesel Fatih'in stanbul'u 1453 de zaptetmesi gibi.Elimize geen ve muayyen bir devre ait olan imzasz bir edeb metinle karlayoruz; bu metnin ayn devirde yayan yazarlardan hangisine ait olduunu tesbit etmee alyoruz; bunun iin de bu metnin slbuna, metinde kullanlan kelimelere ve dier hususiyetlere dayanarak onu bir ahsa mal ediyoruz. Eer burada yanl bir neticeye varm isek, hakikat olan bir bilgiyi elde etmek yerine bir hata yapin oluruz; f a k a t burada ayaklarmz bastmz zemin daha salamdr; yani bu ait olma keyfiyetini bir zarurilikle tesbit edebiliriz. nk her yazarn (tabi o yazarn baz yazlarnn elde bulunmas arttr) yazlarnn ok belli olan hususiyetleri vardr; kulland kelimeler, kurduu cmleler o kadar bellidir ki, onlar bakasmmkileriyle kartrmaa imkn yoktur. Nitekim bugn elimizde bulunan eski Yunan filosof ve ediplerinin ele geen metinlerinin kime ait olduklar asrlarca sren tetkik ve tahliller neticesinde tesbit edilmitir. Ayn eyle, resim ve plstik san'at sahasnda karlayoruz. Tesadfen herhangi bir yerde bulunan bir resmin hangi devre ve kime ait olduunu tesbit etmek iin, yine stil (slp), renk vesaireye ba vurulur; nce eserin devri, sonra da kimei ait olduu tesbit edilir; buradaki mnasebet zaruridir.

70 Bu zarurilik baka sahalarda bsbtn artabilir; mesel belli bir kalnl ve uzunluu olan bir bakr telin iinden u miktarda elektrik akm geerse, onun yanmas zaruridir; btn artlar tam olduu zaman telin yanmamasma imkn yoktur. Muayyen bir blgede vukua gelen bir iklim deiiklii, o blgede yayan canllar bir alternativ karsnda brakr: ya organik yaplarnda bir mutation yaparak yeni artlara uymak veyahut da mahvolup gitmek; bunun nc bir kk yoktur; yani burada da ayn ekilde bir zarurilik ve katilik hkm srer. 144 says on iki adedinin karesidir; bunun baka trl olmasna imkn yoktur; bu hususta herhangi bir pheye yer verilemez. Btn bu verdiimiz misaller, bize hakikat probleminde hakikatin, sjenin herhangi bir teekklnn, yani akt'nm veya akt'lar kompleksinin objeye uygun gelmesi eklinde ortaya ktn gsteriyorlar.Felsef teoriler, hakikat problemini zmek hususunda birok iddialar ileri srmlerdir; bunlardan bazlar, yalnz bir bilgi akt'nm kfi gelebileceini sanmlardr; mesel rationalist'ler, sensualist ve empirist'lerde olduu gibi. RationaJist'ler, yalnz dnmenin hakikat olan bir bilgi salyabileceine inanmlardr; sensualist ve empirist'ler de yalnz duyularn hakikat iin l olabileceim ileri srmlerdir. Fakat her iki tarafn aldand nokta, mterek olan bir noktadr: bUgiyi tek bir akt'n veya kabiliyetin mahsul saymak. ster bu akt, rato'ya, yani dnme'y&, isterse duyulara ait olan bir akt olsun; bu, hibir suretle bu bilgi nazariyelerinden birinin, brne stn tutulmasn gerektirmez. lk defa Kant, her iki tarafn hatasn gsterdi: bilgi duyularla (tecrbe ile) balar; f a k a t duyulardan (tecrbeden) domaz; zira kavramlar idraksiz bo, idrak de kavramsz krdr. Kant'n dnme e duyu idraki arasndaki mnasebeti gstermek iin ileri srd dier bir fikir de udur: Duyu idraki btn baarlarnda anlay kabiliyetini (mdrikeyi) art koar. Hakikat probleminin gerei gibi tetkik edilmesi iin, onun mcerret bir kavram (konkret hayat mnasebetlerinden zlm bir kavram) olarak ele alnmamas icap eder; yani hakikat tabiriyle ne kastedildii gnlk hayatta, ilimlerin bilgisinde gsterilmelidir. Byle bir hareket tarzna ba vurulmad zaman, hakikat problemi mphem bir karakter kazanyor; nitekim literatr'da, hakikat tbiri eitli mnalarda kullanlmaktadr; bu eitli mnalardan nemli bir rol oymyan ve birok karklklara sebep olan, onun metafizik (eski mnasnda) mnsdr. Metafizik mnadaki bu hakikat tbiriyle

71 var olan bir ey, varlk kasdedilmektedir. Aristoteles'den beri bu fikir felsefeye yerlemitir. Bu fikirle daima hesaplamak icap eder; nk bu mnadaki hakikatle, sje-obje aarsmdaki mnasebetle, bu mnasebeti kuran akt'larm sjedeki kutuplanyla objedeki kutuplan arasmdaki uygunluk mnasebetinden ibaret olan "gnoseolojik hakikat" deil, var olanm kendisi, yani var olan obje kastedilmektedir. Aristoteles'den nce Platon da varlk-leminde, dnyada hakikat olan aratrr; mesel Platon "hakik insan" dan bahseder. Burada "hakik insan" tbiriyle u kastedilmektedir: "hakik insan" demek, insan idee'sine uygun gelen kimse demektir. Zira Platon "ideal prensipler", "ideal mahiyet" 1er kabul eder; ve gerek eylerle bunlar arasndaki uygunluk derecesini aratrr. Bu mnadaki hakikat kavramnn, Platon'un tbiriyle bir eyin idee'lere uygun gelip gelmemesinin bilgi nazariyesi bakmndan olan hakikatle ilgisi yoktur. Byle bir hakikat kavram, eski metafizie ait bir meseledir; nk bugnn metafizii byle bir eyle, yani bir "hakikat ideesi" ile uramaktan ok uzaktr. Bundan baka "hakik bir san'at" eserinden de bahsedildii vakidir; bununla da u kastedmektedir: "hakik bir san'at" eseri, estetik normlara, gzeUik idee'sme gerekten uygun gelen bir eser demektir. Buradaki hakikat karakteri de, bilginin, sje-obje mnasebetinin bir karakteri deil, bilkis var olana, eyin kendisine ait olan bir karakterdir. te Platon'dan beri eski metafizik bu mnalarda hakikat olan eylerden bahsetti. Ortaa felsefesi de hakikati u mnada anlyordu: omne ens est verum unum, verum honum; yani var olan her ey, bir olan, hakikat olan, iyi olan bir eydir; bu ifade, var olan eylerin mkemmellii hakknda ortaya atlan eski mnada bir metafizik grtr; ve bu grn her bilgi iin esas olan hakikat kavram ile ilgisi yoktur. O halde bizim iin sje-obje mnasebetini kuran akt'larm sjedeki kutuplanyla objedeki kutuplar arasmdaki uygunluk mnasebetinden ibaret olan "gnoseolojik hakikat" bahis konusu olacaktr; bunun da biraz sonra bahsedilecei gibi - iki ekli vardr: 1. transcendent hakikat; 2. immanent hakikat. Hakikat problemi, felsefenin, umumiyetle bilginin ok eski bir problemidir. Bunun iin bu problem hakknda her devirde hem negativ hem de positiv mnada fikirler ortaya atlmtr; mesel ajm Ortaan hakikat problemi hakknda olduka positiv olan bir tarifi vardr: veritas est adaequatio intellectus et rei; yani hakikat

72 intellectus'la ey arasndaki adaequatio (yani tam uygunluk) dur. Bu tarif, hakikatin ok eski ve esasl olan bir tarifidir. Bu tarifle bizim verdiimiz tarifin arasnda bir f a r k vardr; bu fark meydana getiren u iki mhim kavramdr: intellectus, adaequatio. Bizim tarifimizde uygunluk, intellectus'la ey (res) arasnda deil, bilgi akt'lariyle tetkik edilen ey arasndadr; bu eyin de, Ortaa tarifinde olduu gibi, yalnz "res" olmas, yani madd, real bir ey olmas art deildir; bu ey, real, irreal, ideal, psiik, mnevi vesaire gibi bir ey de olabilir. Adaequatio ise, tam, klli olan bir uygunluk mnasna gelir ki, buna da imkn yoktur. Bu iddiann yanlln gsterecek birok misaller vermek mmkndr. Biz, burada gnlk hayata ait bir misal vermekle iktifa edeceiz. Kendisiyle samim dostluk mnasebetlerimiz olan bir insan hakknda birok eyler bilebiliriz; f a k a t bu bilgimiz, hibir zaman bu insan adaequat, yani tam olarak veremez; nk o insann ferdiliinin yle ynleri vardr ki, onlarn iine girmee, onlara nfuz etmee imkn yoktur. Bu sebepten dolay ancak bir insan tanmann derecelerinden bahsedilebilir; f a k a t onu tamamiyle tanmak bahis konusu olamaz. Kk bir deiikUkle bu fikir her saha hakknda ortaya atlabilir. imdi Ortaadan bize kadar gelen bu tarif yerine, hakikatin fenomenlere daha uygun gelen u tarifini ileri srebiliriz: hakikat, sje ile objeyi birbirine balyan akt'lann sjedeki kutuplanyla, objedeki kutuplan arasndaki uygunluktur. Bu sebepten dolay Ortaan hakikat tarifinde ortaya atan hem adaequatio tezini, hem de intellectus'la. res arasndaki uygunluk tezini reddetmek mecburiyetindeyiz. Zira byle bir tarif, bir yandan (adaequatio tezi bakmndan) fazla iddial, dier yandan bilgi kavramn sadece intellectus'la res arasndaki uygunlua hasretmekle ok dar ve ok tek tarafl bir tarif olarak kalyor. Dier t a r a f t a n akt'larn obje ile bir uygunluundan ibaret olan gnoseolojik hakikat kavramnn metafizik mnadaki hakikatla da hibir ilgisi yoktur; zira hakikat olan, var olan eylerin, olaylarn kendileri deil, sjenin bu var olan eylerle, bu var olan olaylarla ilgisi olan akt'landr.5. Hakikatin "bir"lii ve " m u 11 a k " 11 .

Bu akt'larn salad hakikat ise "bir" ve "mutlak" tr. Bu sebepten dolay hakikatler tbirini kullanmak doru olmad gibi, hakikatin relativ olduunu ddia etmek de asla doru deildir. nk

73 daima ve her yerde "bir" ve "tek" olan bir hakikat vardr; ve bu herkes iin ayn karakterdedir, yani relativ deil, "bir" ve "mutlak" tr. Geri yukarda muhtelif sahalara ait verilen misaller, ayn katilikte (kesinlikte) olan bir hakikat karakteri gstermiyorlar; fakat bu, hakikatin kendisiyle deil, onun ispat edilip edilmemesiyle ilgilidir. mdi burada bahis konusu olan problem, katilik (exakt'lk) problemi, dier bir tbirle ispat edilebilme problemi deil, akt'larla obje arasndaki uygunluun tesbit edilmesidir; bu uygunluk ise eitli ekillerde meydana kyor. Yukarda verilen misalleri bu bakmdan gz nnde bulunduralm: X adndaki talebenin geen derste burada, aramzda bulunduunu, Sokrates'in 399 da (Milttan nce) zehir ierek ldn, stanbul'un Ftih tarafndan zaptedildiini tesbit etmekle, muayyen bir kalnl olan bir bakr telin iinden geen muayyen miktardaki elektrik akm ile yandn; 144 n 12 nin karesi olduunu tesbit etmek arasnda hakikat problemi bakmndan yani akt'larla obje arasndaki uygunluk bakmndan hibir f a r k yoktur. Buradaki fark, hakikat olan bilginin exakt'\^ (kathk) derecesiyle ilgilidir; eKakflls. derecesi ise, akt'larla obje arasndaki uygunluktan ibaret olan hakikatin kendisine deil, onun ispat edilmesine dayanr. Geen derste X adl talebenin burada bulunmasnn bir hakikat ifade ettiini, ancak o gnk situation'u hatrlatmak suretiyle salyabiliriz. F a k a t eer bize veya bakalarnn ahadetine inanlmazsa, bu hususta yaplacak baka bir ey yoktur. Sokrates'in lm de, stanbulun fethi de byledir. Fakat bakr telin yanmasyla, 144 n, 12 nin karesi olmas yle deildir; nk bunlarn byle olduunu her an gsterebilirim, yani ispat edebilirim. ite teden beri fosoflar artan da, hakikat olan bilginin exakt olmasyla, exakt olmamasnn, yani ispat edilebilmesiyle, ispat edilememesinin birbirine kartrlmas olmutur. Geri Sokrates'in lm, stanbulun fethi gibi vak'alarn tesbit edilmesine dayanan bilgi (hakikat) ispat edilemiyor; ve bu yzden de byle bir bilgi exakt bir karakter kazanamyor; f a k a t bundan dolay byle bir bilginin ahstan ahsa gre deimesi veya reddedilmesi icap etmez; nk bu vak'alar da, olup-biten vak'alardr, burada da akt'larla obje arasndaki uygunluk bahis konusudur. mdi Sokrates'in lm vak'asyla, stanbulun fethini tesbit eden vesikalar elimizde kaldka, onlar btn insanlar iin yalnz bugn hakikat deildirler; yarn da ayn ekilde ve ayn kuvvette herkes iin hakikat olarak kalacaklardr; eer bize bu hususta verilen bilgi doru deil idiyse, bu tak-

74 dirde bu vak'alar hakknda!:: bilgimiz daima hatadan ibaretti, yani hibir zaman hakikat deildi. Fakat bir kere hakikat olarak tesbit edilen bilgi de, ok defa iddia edildii gibi, artk ahstan ahsa gre deimez. nk hakikat olan bilgiye bir keyflik damgas vurduumuz andan, yani onu relativ'letirdiimiz, reddettiimiz andan itibaren bizim bu dnyada yolumuzu bulmamza, yaamamza imkn yoktur; bu takdirde insanlarn gnlk hayatlar, pratik hayatlar sarslr, temelsiz, mesnetsiz kalr; zira gnlk hayatta bir hdisenin, bir vak'anm ahidi olan insanlara inanyoruz; hatt mahkemelerde buna dayanarak insanlarn fiilleri hakknda hkm veriyor; onlarn sulu veya susuz olduunu tesbit ediyoruz; bu inan ortadan kalkarsa, insann gnlk hayat altst olur. mdi gnlk hayata kadar inen bu inanlar ortadan kaldrmak kolay bir i deUdir. Bu sebepten dolay olup-biten vak'alarn hakikatinden phe etmek, ancak "nazar" bir plnda mmkndr; yani bu, ancak bilgiyi "kendi bana" bir ey olarak kabul eden, bilgi ile hayat arasnda hibir mnsebet grmiyen bir gr bizim bir tabirinlizle "bir masa ba felsefesi" iin mmkndr. Halbuki hem bilgi ile hayat arasnda sk bir mnasebet vardr; hem de bilginin mevcudiyet tarz, "kendi bana" olan bir mevcudiyet tarz deildir. Bilgi insan iin, insann aktivitesine hizmet etmek iin mevcuttur; ve insann varlk-yaps da bunu icap ettirir. Eer bilginin mevcudiyeti, yalnz "nazar" bir plna ait olsa ve onun hayatla hibir ilgisi olmasayd; ancak bu takdirde olup-biten vak'alarn hakikati hakknda her eyi sylemek mmkn olurdu. Fakat bilgi bir nevi hayat-faaliyeti ve hayatn bir devamdr. Onun iin bilgi (hakikat) karsnda gelii gzel deil, muayyen bir tavrmz vardr; zira insanlar mterek real bir dnyada yayorlar; ayn ve mterek bir dnyada yayan insanlarn ortak bir hakikatle karlamalar icap eder. Eer insanlar kendi fantazi veya rya dnyalarnda yaasalard, ancak bu takdirde herkesin kendisine has bir dnyas ve kendisine has bir hakikati olurdu; byle bir durumda hakikat de herkese gre deiir, yani relativ olurdu.Buna imkn olmadna gre, hakikatin "bir"liini, onun "mutlak" ln ortadan kaldracak hibir kuvvet yok demektir. mdi mterek olarak bildiimiz, tesbit ettiimiz bir vak'a hepimiz iindir; bu, size gre baka, bana gre baka olamaz. Mesel x adl talebenin bugn derste bulunduu, benim de ders yaptm bir vakadr; bu

75 vaka hakkndaki bilgimiz, mterek, "bir" ve "mutlak" tr, relativ (izaf) deildir, yani ahstan ahsa gre deimez. Btn verdiimiz bu misaller ve izahat, hakikatin sabit kaldn, deimediini, deien zamann dnda bulunduunu, zamana tbi olmyan ideel bir sfer tekil ettiini, yani "mutlak" olduunu gsteriyorlar. mdi Sokrates'in lm senesi yalnz dn hakikat deildi; bugn de hakikattir; yarn da hakikat olarak kalacaktr; ve insanlar yeryznde kaldka ayn suretle hakikat olarak devam edecektir.Fakat hangi sahada olursa olsun, bir eyin insandan insana gre deimesi, hakikat probleminin sahasna ait deildir; byle bir saha, "vasta-kymetler", yani fayda sferi, vital kymetler, mal ve mlk gibi kymetler sferine aittir. Burada bir eyin bir insan iin ifade ettii mnann, baka bir insan iin ayn olmas art deildir; ve bu dorudur. Fakat bu saha ile bgi, yani hakikat problemini kartrmamak icap eder; mesel bir tabak yemein tok bir insan iin ifade ettii mna ile a bir insan iin ifade ettii mna arasnda byk bir fark vardr. ok yen bir insan iin scak bir odann ifade ettii mna, miyen veyahut normal yen bir insan iin ifade ettii mna ayn deildir; vesaire... Bir de kkn ondokuzuncu asrla bu asrn bandaki felsef grlerde bulan ve bizim memleketimizde de yerleen bir "kymet-hkm" leri tbiri vardr; ve kymet-hkmlerinin de sbjektiv olduu iddia edilir; gerekten kymet-hkmleri sahasnda mutlak bir sbjektivism hkm srer; ve bu fikir de tamamiyle dorudur. F a k a t bu fikrin doru olabilmesi iin, onun da u mnada anlalmas arttr: bu kymet-hkmleri, vasta-kymetler sahasna ait olmaldr; mesel mide fesadna uram olan bir insan iin perhiz yapmak "iyi bir eydir" ; f a k a t kanszlktan ikyet eden bir insan iin de kuvvetli gdalarla beslenmek "iyidir".Kymet-hkmleri ifadesiyle bugnn tabiriyle vasta-kymetler kastediliyor; bu saha gerekten ahstan ahsa gre deiir; ve kymet-hkmleri tbiri, bilgi nazariyesinde, bilginin hkmlerden ibaret olduunu kabul eden bir devrin mahsuldr; byle bir bilgi nazariyesine gre, bilgi hkmleri realite hkmleri (eniyet hkmleri) bilgi sahasna, kymet-hkmleri de ahlk sahasna ait olan hkmlerdir; byle bir gr, ahlk sahasnda yalnz vasta-kymetleri gz nnde bulunduruyor ve bilgi nazariyesinin analo^ie'sine gre de btn ahlk sahasndaki bilgiye "kymet-hkmleri" adn veriyordu. Halbuki bugnk felsef seviyede bilgiyi bir hkm olarak ta-

76 rif etmee imkn yoktur; burada en ok u sylenebilir: bilgi hkm eklinde ifade edilebir. Nasl ki bilgi nazariyesinde bugn artk hkmlerden bahsetmiyorsak, ayn suretle ethik sahasnda da kjmet hkmlerinden deil, kymetler sahasnm bilgisinden bahsediyoruz. Ethik sahasndaki bilgi de, her hakikat olan bilgi gibi sbjektiv deildir; burada da tpk ilim ve felsefe sahasnda olduu gibi bir objektiv'lik vardr; ve bu objektiv'lik brnden daha aa bir seviyede bulunan bir objektiv'lik deildir. Bundan baka bugn felsef antropolojinin ortaya koyduu neticelere gre, hibir bilgi herhangi bir kymet-^irM^M-r'undan mahrum deildir\ Yalnz bizim bu sahada (yani ethik sahasnda) sbjektiv davrandmz ok defa olup-biten bir hdisedir; bu da ancak vastakymetler sahasnda mmkndr. Zaten insanlarn hareket ve faaliyetlerinde meydana kan sbjektiv'lik daima vasta-kymetlere dayanr^; buradaki sbjektiv'lik, bilgi problemindeki hatann karldr. Yalnz insann nazar sahaya ait olan hata karsndaki tavr, herhangi pratik bir ilgiye dayanmaz; halbuki hareket ve faaliyette bulunan, bir situation hakknda karar veren insan, kendi karn dnd iin, hata probleminde olduu gibi, situation'a kar ilgisiz deildir; nk objektiv bir karar, ahsn kendisine veya kendisiyle alkas olan insanlara zarar veren bir karar olabilir. Btn hareket ve faaliyetleri, kararlar, vasta-kymetlere dayanan insanlarn, yksek kymetlere de aym gzle bakmalarna sk sk tesadf edilir; nitekim bu gibi insanlar, dostluk gibi yksek bir kymet bahis konusu olduu zaman bile, dostluu herhangi bir vasta-kymet olarak gryorlar; ve bu yzden de dostluk hakkndaki anlay da deiik bir karakter kazanyor; nk byle bir dnceye gre insan dostundan daima bir menfaat bekler; menfaat ise eitli ekiller alabilir, ite ancak dostluk gibi yksek bir kymet, vasta-kymetler derecesine inince, bu husustaki kavraylarn da ok deiik olmas tabidir. nk fayda, kar, durumdan duruma, ahstan ahsa gre deiebilir.F a k a t bir de dostluu saf ethik mnasyla, yani jdiksek bir kymet olarak gz nnde bulunduralm; bu takdirde dostluk da herkes iin, tpk bilgi problemindeki hakikat kavramnda olduu gibi ayn eyi ifade eder; yani ahstan ahsa gre deimez. Fakat dostluun
1 T. Mengo-lu: "Bilgi fenomeninin felsef antropoloji bakmndan tahlili", Felsefe Arkivi, Cilt III, say 3; s. 53-75. istanbul, 1955. - T. Mengo'lu: "Objektiv'lik ve sbjektiv'lik fenomeninin felsef antropoloji bakmndan tahlili" Felsefe Arkivi; cilt III, say 4, s. 103-120. istanbul, 1957.

77 yksek bir ethik kymet olarak ele alnmasndan, insann vasta-kymetlerle ilgisi yoktur gibi yanl bir mna karlmamaldr, insanlarn birbirine yardm etmeleri tabi bir eydir; f a k a t vasta-kymetler sahasnda yaplan bu yardmda dostluk gibi yksek bir kymet, vasta-kymetler derecesindeki kymetler muamelesini grmemelidir. Bir dost da, dostu bulunduu kimseye yardm edebilir; hatt ahs serveti sahasnda hediyeler yapabilir; f a k a t sbjektiv'lik, ancak insan dostunu, dostu olduu iin layk olmad herhangi bir sosyal mevkie geirmede, yahut yapt yardmn karln beklemede meydana kar. Ayn ey, drstlk ve dier yksek kymetler hakknda da cridir; yani bunlar da tpk bilgi problemindeki hakikat kavram gibidirler. Burada da bu kymetlerin ahstan ahsa gre deimesi, ancak onlara vasta-kymetler muamelesi yapld zaman meydana kar,Ayn suretle yalan sylemek, szn tutmamak kt bir eydir; bunlar da saf ethik mnalaryla ele alndklar zaman, umum ve herkes iin mer' birer hakikat ifade ederler. Yalan sylemenin, sznde durmamann ktln duyabUecek ahlk bir "duygu" ya sahip olan herkes iin bu ifadeler menfi bir deer tarlar; f a k a t hibir zaman msbet bir deer tayamazlar. mdi eskiden kymet-hkmleri, imdi ise kymetler sahasnn bilgisi ad verilen ethik sahann da, bilgi problemi sahasndan farkl olmadm, hatt burada dayanlan temelin daha salam olduunu syliyebUiriz. Yalnz burada, ortaya kan sbjektiv'lik, nazar sahadaki hataya benzemez; zira nazar bilgi sahasnda hi kimse istiyerek, bilerek hakikat olan bir bilgiyi elde etmek yerine, hata yapmak istemez; f a k a t burada (yani vasta kymetler sahasnda) sbjektiv insan eken cazip eyler vardr.Ayn ey estetik sahada da cridir. Burada da kymet-hkmleri "pein hkm", tamamiyle bertaraf edilmitir; burada da san'at sahasnn bilgisi bahis konusudur; buradaki hakikat de umumdir, yani ahstan ahsa gre deimez; elverir ki, insan onu grebecek bir durumda olsun. Bir tablonun halis bir san'at eseri olup olmadn tesbit etmek, umum bir bilgi gibi, onu grebilecek herkes iin ayn hakikati ifade eder. Yalnz buradaki "grebilme" kolay deildir; bu sahada yalnz muayyen bir bilgiye dayanmak kfi deildir; ayn zamanda san'attan anlamak, bu saha iin husus bir kabiliyete sahip olmak icap eder. Bu, ethik sahasndaki ahlk "duygu" ya benzetebilir; ethik sahasnda da bu "duyguya" sahip olmyan insana drstl ve drst olmamay anlatmak, yalan sylemenin, kendi kar bakmndan her eyi tahrif etmenin kt olduunu anlatmak

78 ok gtr; anlar gibi grnse de, yine sras geldike deta elinde deilmi gibi hareket eder. Estetik sahadaki sbjektiv'lik, ethik sahasndaki vasta-kymet1er sahasna tekabl edeij "zevkler" sahasnda ortaya kar. "Zevkler" tabiriyle biz zaten estetik sahadaki vasta-kymetleri kastederiz; mesel hoa gitme veya hoa gitmeme; cazip olma veya itici olma vasaire gibi.. Hoa gitme bakmndan insanlarn "zevkleri" gz nnde bulundurulursa, saylmyacak derecede eitli zevklerle karlarz. Modann seneden seneye deimesi zerinde dnlrse, bu sahadaki deiiklik hakknda bir fikir edinilebUir.Nasl ki ahlk sahada vasta-kymetler, yksek kymetlerin emrine girebiliyorsa, yani btn vasta-kymetlere ancak yksek kymetler bakmndan bir deer biiliyorsa, estetik sahada da zevkin temelini yksek estetik bir kymet tekil edebilir; f a k a t bu baka bir meseledir.teden beri ayn ey duyu'lar iin de sylenir; duyularn da ahstan ahsa gre deien, yani relativ olan bir bilgi saladklar ok tekrar edilen bir fikirdir. Mesel benim iin scak olan bir ey, bakas iin souk olur gibi. Bir defa bilgi, yalmz qualitativ olan tesbit etmek deildir. Bundan baka bu aualiteler sahasnda da vaziyet o derece keyf deildir. Bu kejrfliin hududu g de olsa tyin edilebilir; mesel bu keyflik hi olmazsa, salam ve ayn durumda olan insanlar iin mevcut deUdir; souk bir oda, ayn gda Ue beslenen, ayn kalnlkta elbise giyen, ayn shh artlara sahip olan, ayn yata vesairede bulunan herkes iin ayndr. artlar deiirse, tabidir ki, farklar meydana kacaktr; btn bu artlar gz nnde bulundurulmadan, baz farklarn meydana kmas da zaruridir. Fakat bununla (yani duyularn relativ'lii Ue) bilgi nazariyesi, teden beri unu kastetmektedir: her zaman istenilen a r t l a n yerine getirmek mmkn olmad iin, alelde zamanlarda duyularn bilgisine inanlmamaldr. Bugn byle bir iddiaya lzum yoktur; nk bugn duyularn saladklar bUgiyi teknik vastalarla (mesel termometre vesaire ile) kontrol edebilecek bir durumdayz.6. Immanent ve transcendent hakikat.

Hakikatin iki nev'i vardr: !< tTcnscendent hakikat; 2. immanent hakikat. Biz bunlardan birincisine gnoseolojik hakikat, ikincisine de mantk hakikat adm veriyoruz. Yukarda tesbit etmee al-

79 tmz "bir" lik ve "mutlaklk", hem transcendent, hem de tmrnanent hakikate aittir. Immanent hakikat, fikirler (dnceler) arasndaki uygunluktur; yani fikirlerden tekil edilen hkmlerin ve bu hkmlerden karlan neticelerin ve umumiyetle fikirler arasndaki mnasebetin, mantn prensiplerine gre olmas, onlarla atma halinde bulunmamas demektir. mdi mantk hakikatte, fikirlerin, yahut umum bir tbirle sjenin herhangi bir akt'nn veya akt'larnm objeye uygun gelip gelmedii aratrlmamaktadr; burada aratrlan, fikirler arasnda bir tenakuzun (bir atmann) bulunmadn, onlar arasnda bir ayniliin bulunduunu tesbit etmektir. Bu sebepten dolay bir fikir sistemi mantk bakmdan hakikat olduu halde, bilgi nazariyesi bakmndan hakikat olmyabiiir. Bu ifadenin mnas udur: fikirlerimizle obje arasnda hibir uygunluk bulunmyabilir. Zaten immanent hakik^at, yalnz fikirler arasmdaki tenakuzsuzluu (atmamay) ve aynilii a r a r ; baka bir ey, onu ilgilendirmez, immanent hakikate "doruluk" adn da verebiliriz; bunun zddna da "yanllk" ad verilebilir. Transcendent. hakikat, daha nce de sylediimiz gibi, sje ile objeyi birbirine balyan akt'lann sjedeki kutuplaryla objedeki kutuplar arasndaki uygunluktur, imdi burada akt'lann bir mahsul olan fikirlerin objeye uygun gelip gelmemesi ar basar; ama transcendent bir hakikatin mevcut olabilmesi iin, immanent hakikatin gereklemi olmas arttr; zira aralarnda tenakuz (atma) bulunan fikirlerin transcendent bir hakikati bahis konusu olamaz. Bundan anlalyor ki immanent hakikat, transcendent hakikat olmadan da mevcut olabilir; f a k a t bunun aksi olamaz; yani immanent bir hakikat olmadan transcendent bir hakikat olamaz, imdi immanent hakikat, gerekten hem kendisinin, hem de hakikat olmyann bir kriterium'ndur; ve onun mantk iareti, daha nce de sylediimiz gibi, mantk tenakuzsuzluktur (atmazlktr). Fakat bununla beraber immanent hakikat ile transcendent hakikat arasnda deimiyen bir mnasebet vardr: immanent hakikat, transcendent hakikate kar kaytsz kalabildii halde, transcendent hakikat, immanent hakikate kar asla kaytsz kalamaz. nk transcendent hakikat, immanent muhtevalar (yani uurdaki muhtevalar) arasnda bir tenakuzun (bir atmann) bulunmamasn art koar. Muhtevalar arasndaki bu uygunlukta, immanent hakikat, transcendent hakikatin gereklemesinin bir artn tekil ediyor.

80 Fakat bu art kfi deildir; bu, ancak bir ilk gart olabilir. nk her tenakuzsuz olan muhtevann (fikir sisteminin) bir Qbjeye ait. olmas zarur deildir. Bu sebepten dolaydr ki, immanent hakikat, transcendent hakikatin sadece negativ olan bir artdr. nk transcendent hakikatin gerekleebilmesi iin, immanent hakikatin gereklemi olmas lzmdr; f a k a t immanent bir hakikatin mevcut olmas, transcendent bir hakikatin mevcut olmasn gerektirmez; zira transcendent hakikatten istenilen uygunluk, baka neviden olan, baka bir dimension'a ait olan bir uygunluktur. nk muhteva ile (fikir sistemi ile) obje arasnda hibir uygunluk mevcut olmad bir yerde dahi, muhteva ile (fikir sistemi ile) muhteva (fikir sistemi) arasnda pekl bir uygunluk bulunabilir; f a k a t muhteva ile muhteva arasnda hibir uygunluk bulunmad bir yerde, muhteva ile obje arasnda hibir suretle bir uygunluk bulunamaz; ve buradaki bu mnasebet de aksedilemez, yani tersine evrilemez.7. Bilgi-akt'lar ile obje a r a s n d a k i u y g u n l u u n i a r e t i (hakikat k r i t e r i u m ' u ) .

Sjenin akt'laryla obje arasndaki uygunluun, hakikat olup olmadn ortaya koymak iin ba vurulan vastaya kriterium ad verilmektedir. Kriterium tbiri, yunanca kriterion'dan gelmektedir; bunun mnas, iaret, almeti farika, bir eyi dier eyden ayrdeden esas hatlar demektir. Bizde bu tbire vaktiyle kstas, misdak ad verilmekteydi. Kstas tbiri bugn bile bir hukuk tbiri olarak kullanlmaktadr. Hata ile hakikati birbirinden ayrdetmee yariyan Kriterium, problem olarak felsefenin en eski problemlerinden birisidir. Bu mesele hakknda, bilgi probleminin spekulativ bir problem olarak kabul edildii zamanlardan kalma, bir yn fikirle karlamaktayz. Mesel antik ada Ainesidemos'la Sextus Empirikus gibi septik filosof'larda kriterium'm imknszl hakknda esasl itirazlar ileri srlmtr. Bu filosoflarn ortaya koyduklar fikirler unlardr: bilgi kriterium'u iin iki imkn vardr: aranlan hakikat kriterium'unun ya uurun iinde veyahut da dnda bulunmas icap eder. Fakat uur, kendi iine kapanmtr; bu itibarla uur, ancak kendi muhtevasna ait tasavvurlar birbirleriyle mukayese edebihr; f a k a t uur, bu tasavvurlar, baka bir ey ile, mesel kendi dnda bulunan bir ey ile mukayese edemez. Mademki uur, kendi tasavvurlarn, kendi

^81 dnda bulunan bir eyle mukayese edemiyor; o halde uur kuruntu ile bilgiyi birbirinden nasl ayrdedebilir ? yle ise knterium'un, uurun dnda bulunmas icap eder. Fakat buna da imkn yoktur; nk uur, biraz nce sylendii gibi, kendi dnda bulunan bir eyi, muhtevas ile mukayese edemiyor. Zira byle bir halde uurun kendi dna kmas lzm gelirdi. Halbuki uurun durumu, kuatlm bir kalenin iinde bulunan askerlerin durumuna benzemektedir; ne kaleden darya kmak, ne de dardan kaleye girmek imkn vardr; o halde kriterium, ne uurda, ne de uurun dnda bulunabihr; ve netice olarak da hakikat kriterium'u mmkn deildir.Biz hakikat probleminden bahsederken, onun eitli bilgi nevilerinde aym karakteri, ayn "bir" lii, "mutlak" h muhafaza ettiini gstermee altk; mesel gnlk hayatta karlaunz tek bir hdiseyi tesbit eden hakikatle (bilgi ile), tarihte ve dier Uimlerde karlatmz hakikatten (bilgiden) bahsetmitik. Burada grmtk ki, hakikat, hangi neviden olursa olsun, "mutlak" olan, deimiyen bir karakter gsteriyor. Yalnz hakikatin exakt olmasyla cxakt olmamas, yani isbat edilebilmesiyle, isbat edilememesi arasnda bir f a r k meydana kyordu. Fakat asl arlk noktas, hakikat olarak ileri srlen her bilginin ait olduu objeye uygun gelmesi zerinde bulunuyordu. Bu bakmdan tarih bir hakikat olan Sokrates'in lm tarihi ile belli bir kalnl olan bir bakr telden geen, belli bir elektrik akmnn onu yakmas; 144 adedinin 12 nin karesi olmas arasnda; hakikatin "bir" lii, deimezhi ("mutlak" l) bakmndan hibir f a r k yoktur, demitik; ve hakikatin exakt olmas bakmndan ortaya kan farkn, bilginin isbat edilmesine veya edilmemesine ait olduunu da gstermee almtk. Fakat bilginin (hakikatin) exakt olup olmamas ciheti birok filosoflar tek tarafl hareket etmee sevketmitir. Bu sebepten dolay baz filosoflar duyularn bize salad hakikati inkr etmiler; ve hakikatin sadece ratio'nun (dnmenin) bir ii olduunu ileri srmlerdir; dier bir grup filosof da bu grn tersini benimsemilerdir; bu takdirde asl hakikat, duyularn bir ii oluyor; ve tekisi, bu hakikatin bir kopyas olarak kabul ediliyor. Daha nce de iaret edildii gibi, byle bir gr, ancak bilgi, insan hayat ile ilgisi olmyan, srf "nazar", spekulativ, bir "masa ba" faaliyeti olarak kabul eddii zamanlarda ileri srlebilirdi. Fakat bilginin, onu meydana getiren insann bir "mevcudiyet art" olduu grld andan itibaren, bu gibi spekulativ teorilere yer verilemyecei kendiliinden ortaya kar; zira bUgi, kendisine kar F. 6

82 kaytsz kalacamz, bize yabanc olan, hayatla ilgisi olmyan bir teekkl deildir ki, onu yle de, yle de tasvir edebilelim. nk bilgi, saysz insan faaliyetlerinden birisi ve hatt en nemlisdir. Zira insann mevcudiyeti, yaamas, barnmas, korunmas, salam kalmas, btn asl faaliyetlerinin baars, bilginin insan sevk ve idare etmesi temeline dayanr. Nasl ki insan btn bu faaliyetleri ve gnlk hayatta yaptklar hakknda spekulativ, "nazar" pheler ortaya atamyorsa, kendi bilgisi hakknda da bu derece kolay veya g pheler ileri sremez. Bilgi, bu tasvir eden ekilde grlmee balannca, byle bir bilginin (hakikatin) kriterinin problemi de yeni bir ehre ile karmza kar. Bugn artk ne rationalist bir bilgi teorisi ve onun kriteriun'lson, ne de empirist-sensualist bir bilgi teorisi ve onun kriter m m ' u bahis konusu olabilir. Hatt bu bakmdan Kant'n ift-unsurlu bilgi gr de bir tashih grmek zorundadr. Zira bilgi, heterogen birok bilgi akt'larmn bir arada, birlikte almasmn bir neticesidir. mdi bir hakikat kriterium'MnvLn tesbit edilebilmesi iin, bilgiyi meydana getiren akt'larn muhtelif olmas, onlar arasnda bir heterogen'liin bulunmas lzmdr. imdiki felsefede buna yakn olan bir fikri N. Hartmann'da gryoruz. F a k a t N. Hartmann da, bu bakmdan Kant'n emasn takip etmitir. N. Hartmann iin de, kriterium, ancak heterogen iki bilgi unsuru arasndaki mukayeseye dayanr. Bu bilgi unsurlarndan birisi, apriori, dieri ise aposteriori bgi unsurudur. Zira byle bir grte bilgiyi tek eden bu iki unsur birbirleri iin dzeltici (korrektiv) bir karakter tarlar ; hata, bu bilgi unsurlarnn aym objeden getirdii bilgiler arasnda bir uygunluun bulunmamasdr. Ayn objeye ait olan her iki bilgi unsuru arasnda bir uygunluun bulunmas ise, bilginin hakikat olduuna iarettir. Kaynan Kant'ta bulan, f a k a t kriterium problemi bakmndan Nicolai Hartmann'n kendi fikri olan bu gr, kriterium probleminin bu izah ekli emsaline rastlanmyan bir stnlktedir; f a k a t henz kfi. deildir.Zira Nicolai Hartmann da, bilgi ile hayat arasndaki mnasebeti henz kfi derecede aklyamamtr; nk Hartmann da problemi henz ksmen "nazar" grmektedir. nsanla, hayatla bilgi arasndaki mnasebeti aa karmak, ancak felsef antropolojinin bir ii olabilir. Zira felsef antropoloji, bilgiyi hayatn bir nevi faaliyeti, in-

83 sann bir "mevcudiyet art" olarak ele almakta, apriori bilgi ile aposteriori bilgiyi birbirinden ayrmamakta ve bilgiyi geni bir akt'1ar sistemi olarak grmektedir. Zira bugn biz, apriori ile aposteriori bilgi unsurlarnn her bilgi akt'nda az veya ok bulunduunu tesbit edecek bir durumdayz. , Gerekten kriterium probleminde asl nemli olan nokta, bilginin eitli ve heterogen akt'larn bir mahsul olmasdr. Eer bir obje ile birok akt'lar ilgili olur ve btn bu akt'larn, bu objede tesbit ettikleri "eyler" arasnda bir atma olmazsa, byle bir halde bizim iin kfi gelen bir kriterium salanmtr. Dier bir ifade ile kriterium, bir kontrol vastasdr; ve bu kontrol, objeden kazanlan bilgiye aittir; kontrol edilecek ey, sjeyle obje arasndaki mnasebeti kuran akt'larn mahsul olan bilgidir; bu mahsul, sje ve objeye ait olduu halde, bu mahsuln kendisi sjenin sferine aittir. Bu kontrol yapan sjedir, insandr; f a k a t sje (insan), bilgi olarak kabul edilen "eyi", onun kayna olan obje ile mnasebete getirmek zorundadr. Bu hususta septik'lerin ileri srd engel asla bahis konusu olamaz. nk sje hibir zaman iine kapanmamtr; ve uur da bir kutu deildir; insan her aj objelerle mnasebet halindedir. nsann hayat, bilgisi, dnya ile ard aras kesilmiyen hesaplamalardan domaktadr. Bu itibarla sje, kendi sferine ait olan bilgiyi, kendisinin dnda bulunan obje ile mukayese edebilir. F a k a t bu mukayesenin bir kriterium temin etmesi iin, sjeyi bu bilgiye gtren akt'larn heterogen olmas icap eder; mesel bu akt'lardan birisi dnme, anlama akt' ise, dieri idrak veya baka bir akt olmaldr. Bu akt'lar birlikte alrlar; f a k a t aralarndaki heterogen'lik ortadan kalkmaz. Eer bu akt'larn uura obje hakknda getirdikleri "bilgiler" arasnda bir uygunluk varsa, bu takdirde bilgi ile obje arasnda da bir uygunluk var demektir. Bu sebepten dolaydr ki, deneme (experiment) yapan ilimlerde bu denemeler, kontrol edilir; mesel yollar (yani takip edilen metodlar) aksedilir; tekrar ayn neticeye varlrsa, icap eden kontrol yaplmtr. Bunun iindir ki, riyaziyede mizan denilen bir kontrol sistemine ba vurulur. Btn ilimlerde, eitli metotlarla ba vurulan bu kontrol sistemi, daima kriterium meselesiyle ilgilidir.Yalnz ad geen Uimlerde deil, dier ilimlerde de byle bir kontrol sistemi vardr; mesel tarih bir hdisenin tesbitine alrken.

84 o hdise ile ilgili baka yerlerde dier kaynaklar aranr; btn bu kaynaklar, ayn hdisenin olup-bittiini gsterirlerse, bunun hakikat' olduu meydana kar (yoksa gzmzn nnde geen bu kinci Dnya Harbinin tarihi nasl yazlabilirdi). Dier bir misal: hangi' devre ait olduunu bilemediimiz ve yaratcsmm adn tamyan bir san'at eseri "buluntusu" ile karlayoruz; bu eseri ait olduu devre yerletirmek iin, ele geirdiimiz baz malm taraflar var;, bu malm olan taraflardan hareket ederek san'at eserini "determine" etmee alyoruz; f a k a t bunu yaparken ba vurulan vastalarn heterogen olmas icap eder; bununla beraber varlan netice yine de hata olarak kalabilir (mesel skenderin lhdinde olduu gibi). Kritenum, felsefede, her problem gibi, umum bir grten hareket edilerek izah edilmek zorundadr; tpk bilgi problemi gibi. Nitekim biz bilgi problemini incelerken de yalnz bir ilmi veyahut sadece ilimleri gz nnde bulundurmakla kalmyoruz; btn insan bilgisini gz nnde bulunduruyoruz; ve neticede diyoruz ki, bilgi, sje ile obje arasndaki mnasebettir; nk burada dayandmz temel-fenomen udur: nerede ve hangi ilme ait olursa olsun, bilgi iin, bir sjenin ve bu sjenin tetkik edecei bir objenin bulunmas arttr.Kriterium problemi de byledir. Felsefe, bu hususta da ancak umum bir kontrol sisteminden bahsedebilir; ve byle bir kontrol sisteminin esaslarm gsterebilir. Bu kontrol sistemine, yalnz bir veya birka ilim gz nnde bulundurularak varlmamtr; bilkis btn ilimler ve btn bilgi gz nnde bulundurulmaktadr. Fakat felsefe, bu kontrol sisteminin "nazar" spekulativ, keyf bir ekilde tesbit edilemediini ve edilemiyeceini de bUmelidir; bundan baka felsefe, her ilmin kendisine has bir kontrol sistemi olduunun farkndadr. Fakat felsefe, ancak btn ilimlerin ve umumiyetle insan bilgisinin nasl bir kontrol sistemine ihtiya gsterdiini tesbit eder; ve felsefe, hibir ilmin, hibir bilginin byle bir kontrol sisteminden mahrum olmasna imkn olmadn da ak olarak gsterebilir. Bundan dolay kriterium, herhangi spekulativ veya imtiyazl muayyen bir zmrenin kendisiyle uraaca bir problem deildir; bu meselenia btn ilim ve hayat problemleriyle ilgisi vardr; bu hususta ortaya atlan herhangi spekulativ bir phe, hayat hakknda spekulativ pheler ileri srmek kadar tehUkelidir. Bilgi probleminde phenin, "tenkidi" olmak artyla byk bir ehemmiyeti vardr; fakat bu da yerinde olan bir phe olmaldr.-

85 D. Bilgi akt'larnn hedefi: bilgide aratrma ve ilerleme problemi. Bilgi nazariyesinin problem sahas, yalnz imdiye kadar tetkik edilenlerden ibaret deildir. nsan bilgisi gz nnde bulundurulursa, onun aratrmalar iinde bulunduu, bu aratrmalar sonunda onun geliip ilerledii kolaylkla tesbit edilebilir. Bu fenomenleri (aratrma ve ilerlemeyi) bize ilim ve felsefe tarihi, kendi mahedelerimiz, hayat tecrbemiz de ak olarak gsteriyor. Bu sebepten dolay bilgi nazariyesinin, ilim ve felsefede karlatmz aratrma ve ilerleme problemlerini izah etmesi, temellendirmesi lzmdr. Bilgi nazariyesi dilinde aratrma problemine "problem-uuru", ilerlemeye de progress (progressus) ad verilmektedir. Her iki problem arasndaki mnasebet, o kadar skdr ki, onlar birbirinden ayrarak, teker teker incelemek ok gtr; nk ilerleme, "problemSuuru" nun gereklemi olan eklidir; bu itibarla "problem-uuru" nu izah etmek, brn de birlikte izah etmek demektir. "Problem-uuru", "bilinmiyenin bilgisi", dier bir tbirle aratrlmas icap eden saha demektir; zira aratrma, ancak bilmediimizi bildiimiz bir sahada yaplabilir. nk insan bir eyi, bildii iin; hi bilmedii bir eyi de, bilmedii, mevcudiyetinden haberdar olmad iin aratrmaz; geriye ancak bilmediimizi bildiimiz saha kalyor. "Problem-uuru" nun, yani "bilinmiyenin bilgisi" nin en klsik ifadesiyle Sokrates'de karlayoruz; Sokrates'in bu husustaki ifadesi udur: "ben bilmediim eyleri biliyorum", yani "bUdiklerimin hududunu biliyorum"; baz el kitaplarnda Sokrates'in felsefe bakmndan ok mhim olan bu ifadesi "ben bir ey bilmediimi biliyorum" veyahut da "ben hibir ey bilmediimi biliyorum" eklinde yanl olan tefsirlere uramtr.Sokrates'in bu ifadesi, bilgi problemine ait olan bir fenomenin ifadesidir. Bu fenomen, bir bgi nazariyesi problemi olarak ilim ve felsefenin aratrmalarnda ortaya kar, yani bilgi nazariyesinin aratrmann ne olduu hakknda sual sorduu bir yerde meydana kar. Fakat aratrmalarn yaplabilmesi iin, aratrcnn kendi sahasnda derinlemesi, yani sahasndaki mevcut eyleri hi deilse en esasl eyleri bilmesi lzmdr ki, "bilinmiyenin bilgisi" diye bir fenomenle karlaabilsin; aksi takdirde bir "problem-uuru" ile, yani aktiv bir aratrma ile karlamak mmkn olmaz. nk ara-

86 trma, ancak mevcut bilginin seviyesinin stne kmak suretiyle yaplabilir. Fakat byle bir aratrma seviyesine gelmek iin, ilim veya felsefe ile uraanlarn birok emek ve zahmete katlanmalar lzmdr. Gerek ilim adam, gerekse felsefeci balangta mevcut bilgiyi, her bilgi dalnn hususiyetine gre muayyen metotlaryla birlikte renmek zorundadr; ancak mevcut bilgi hakknda tam bir orientktion'a. sahip olduktan sonradr ki, ilim adam veya felsefeci, bilinmiyen sahalar veya noktalar hakknda bir bilgiye, bir "uura" sahip olabilir. Fakat bu renme, gelii gzel bir renme de|il, selektion yapan bir renmedir. imdi fizikte aratrma yapacak bir kimseyi gz nnde bulunduralm: fiziki, aratrma safhasna girmek iin, renen gen bir insan olarak, kendi zamanna kadar fizikte yaplan eyleri renmek mecburiyetindedir. F a k a t bugnk fizik o kadar genilemi, o kadar ok ilerlemitir ki, bir insann fiziin btn sahalarna hkim olmasna ve burada mstakil aratrmalar yapmasna imkn kalmamtr; onun iindir ki, yeni yetien fiziki balangta mevcut bilginin ve problemlerinin iine girmelidir. Ancak bu safhadan sonradr ki, fiziki kendisine muayyen bir saha seer; ve bu sahay da en ince teferratiyle tetkik eder; zaten bir sahay en ince teferratiyle tetkik etmek demek, o sahadaki "bilinmiyenin bilgisine" sahip olmak demektir. Yeni yetien insan, burada fizikiyi, aratrma safhasna gtrecek yer niversitedir; ve niversite tahsilinin gayesi, hem retme, hem de aratrma yapmak ve yaptrmaktr. Bu gaye hibir zaman yalnz retme Ue, mevcudu renme ile gerekletirilemez;yoksa bilgi, donmu bir karakter kazanr; ve mevcut bilgi, deimeden ve deitirilmeden nesilden nesle devredilir. Bylece bilgi de, "koyunun gevi getirmesi" gibi, ancak nesilden nesle devredilen bir tekrarlamadan ibaret kalrd. Halbuki durum, tam bunun tersidir: mevcut bilgiye daima yeni eyler katmak. Onun iindir ki, niversiteye, bilginin yapld, yourulduu, imal edildii "yer" dir demek ok yerinde olur. Fizik iin sylenen eyler, felsefe ve dier ilimler hakknda da aynyla cridir. Felsefede de balangta tam bir orientation lzmdr; bu sebepten dolay felsefe ile uraanlara, byk filosoflarn fikirlerinin iine girmek iin, onlarn mhim eserlerinin okunmas tavsiye

87 edilir. Nitekim niversitelerde yaplan derslerin gayesi de, yeni yetien felsefecijd byle bir seviyeye ulatrmaktr; yoksa 2500 senelik felsefeyi nesilden nesle ayn sadakatle devretmek deildir. Yeni yetien insan, muayyen bir bilgi malzemesi saladktan sonra felsefenin baz sahalar zerinde durur; onun burada neler yaplm ise grmesi, inceden inceye tetkik etmesi icap eder; ancak byle bir tetkik, ona burada "bilinmiyenin bilgisini" salyabilecektir; zira hibir saha, tamamiyle bilinen, artk aratrma yaplamyacak kadar bilinen bir saha olamaz. Yeni bir gr, problemleri yeni bir ynden aydnlatabilir. te felsefede byk filosoflarn metinlerine ehemmiyet verilmesinin sebebi de byle bir zaruretten domaktadr; yoksa "metinleri metin olduklar iin" okumak deildir; nk baka trl felsef problemlerin iine girmee imkn yoktur. lim ve felsefe sahasnda da dier pratik sahalarda, mesel el ilerinin her sahasnda olduu gibi, bir usta-rak mnasebeti vardr. Yalnz ilim ve felsefe sahasnda bu mnasebet, el ilerinde olduu kadar gze arpmamaktadr. Fakat zerinde dnlrse, ilim ve felsefedeki vaziyetin hi de brnden farkl olmad grlr. Yalnz ilim ve felsefedeki renme ve bu renmeyi ama o kadar basit deildir. Geri iyi bir marangoz veya terzi de produktiv olan bir marangoz ve terzidir; yani daima ayn konstruktion formlar iinde donup kalan marangoz ve terzi deildir.Demek oluyor ki felsefecinin de fiziki gibi kendi sahasndaki belli bal problemleri balangta renmesi lzmdr; ancak bu raklk devresinden sonradr ki, her fert, kendi kabiliyetine gre bir sahadaki problemleri iyiden iyiye eletirir, arar, t a r a r ; orada yaplacak, zlecek noktalar ele alr ve ilerletir, yani nce bu saha hakkmda bir "problem-uuru" kazanmaa alr. Mesel bir insan ethik sahasnda bir ey yapmak istiyorsa, onun her eyden nce yalnz belli bal ethik teorileri iyice bilmesi gerekmez; ayn zamanda hakik felsef bir orientation'a, sahip olmas icap eder. Ancak byle bir orient at i on'dan sonradr ki, bu kimse ethik sahasnda derinleen bir bilgi kazanmaa alabilir. Byle bir bilgi, yalnz receptiv olmyan, yalnz renme ile kalmayp da bunun zerinde "imali fikreden" insanlar iin bir "problem-uuru" salyabilir; ve bu andan itibaren "bilinmiyenin bilgisi" nin ait olduu saha, bilinen bir saha haline gelir.Bir "problem-uuru" nun salanabilmesi iin, problemin ait olduu sahada, yani varlk-sahasmda bilinenle bUinmiyen sahalar ara-

88 smda bir kesintinin (inktan) bulunmamas lzmdr; ayn zamanda varlk-sahasnn bir korrelat''va\ tekil eden bilgi-sahasmda da bir keK)intinin bulunmamas gerekir; yani bir sahada bilinen yerlerle, bilinmiyen yerler arasnda bir ban bulunmas icap eder. Byle bir ban bulunduunu ilk defa ak bir ekilde ifade eden Descartes'n u cmlesidir: motus intellectualis nulUhi interruptus; dnme faaliyeti, bilgi faaliyeti, yle bir faaliyet tarzdr ki, hibir yerde inktaa uramaz; yani ilim adam bir sahada bilinen ve hakikat olan bilgiyi rendikten, orada derinletikten sonra, varIk-leminde bilinen saha ile bilinmiyen saha arasndaki balar, onu ister istemez, dnmee sevkeder; ve ona bilinmiyen saha hakknda bir "uur", yani bir "problem-uuru" salar. Buna yakn t)ir fikirle daha nce Platon'da da karlayoruz; Platon da deg'ler arasnda bir symploche vardr, der; yani idee'^eT birbirleriyle kenetlenmilerdir; onlar i ie girmilerdir. Zamanmzda "problem-uuru" ile aratrma problemini bilgi nazariyesinin verimli bir problemi haline getiren Nicolai Hartmann olmutur; o bu problemlere eserlerinde nemli bir yer ayrmtr; Nicolai Hartmann'dan nce bu problemler bilgi nazariyesinin husus bir problem sahas bile deildi.Varhk-leminde byle balar olduuna gre, bilgi iin onlarn bilinmesi kalmaktadr. Bu bilinmeyi salyan akt'lardr. Fakat bir "problem-uuru" nun doabilmesi ve bunun neticesi olarak bilginin ilerlemesi iin, bilgi akt'larnm heterogen olmas lzmdr. Mesel Idrak-akt' ile dnme, anlama ve izah gibi; ve bu heterogen akt'larn da birlikte almas icap eder. Mesel idrak-akt', mahede (yani sevk ve idare edilen idrak-akt') bize bir saha hakknda malzeme vermektedir; mesel biz tabiatta ve hayatta birok fenomenlerle karlayoruz; ve bu fenomenleri anlamak, izah etmek istiyoruz. Demek oluyor ki, bir t a r a f t a idrak ve mahede gibi akt'larm bize verdii malzeme; dier t a r a f t a bu malzemeyi ilemek, anlamak, izah etmek gibi akt'lar bulunmaktadr. F a k a t bu akt'lar arasnda hibir zaman bir uzlama salanamamakta; her iki taraf arasnda bir gerginlik meydana gelmektedir; grdmz, karlatmz tabiat ve hayat fenomenleri bizden izah bekliyorlar; dier akt'lar bu fenomenlerin verdii malzemeyi ama gibi bir temayl gsteriyorlar. Mesel asrlardan beri bir hayat fenomeni olarak limonun souktan gelme baz hastalklar tedavi ettii bilinmektedir; bu fenomen, bilgiden bir izah istiyordu; ve gerekten bu meselenin izah, ilk defa yirminci asrda vitaminin kefedilmesiyle ve vitaminin sun bir surette,

89 yani kimyev olarak elde edilmesiyle mmkn olmutur; bu da ancak eitli vitaminlerin funktion'lan ayr ayr tesbit edildikten sonra gerekleebilmitir.Fakat bunun tersi de mmkndr; biz herhangi bir tasavvurdan, mesel bir hipotezden veya teoriden hareket ediyoruz; bu hipotez veya teoriyi gerekletiren vaka, fenomen malzemesini bulmaa alyoruz; eer mmknse bunu sun bir ekilde lboratuarda meydana getiririz; vaka ve fenomen malzemesini temin ettiimiz andan itibaren bilgi gereklemitir. phesiz bu mesele, izah etmee altmzdan ok daha komplekstir. Biz burada izah kolaylatrmak iin tipik misaller seiyoruz. Aratrma yapan insan isterse fenomenlerle dnme ve teoriyi yan yana yrtr; f a k a t burada mhim olan ey, byle bir insann hipotez veya teorisini adm adm yrtmesi ve fenomenlerle beslemesidir. Bu meseleyi daha fazla ematize etmek, her ema tekili gibi tehlikelidir.Dier mhim bir nokta da eitli bilgi akt'lanmn temin ettii heierogen malzeme ile, bunun ilenmesini, izah edilmesini sahyan akt'1ar arasnda bir gerginliin bulunmasdr. Bu gerginlik, aratrcy durmadan harekete getiriyor; ondan vaka ve fenomen malzemesinin ilenmesini, anlalmasn, izah edilmesini istiyor. Halbuki tabiat ve hayat fenomenlerine sorulan bir sual de, vaka ve fenomen malzemesinin bulunmasn talep eder.Ite vaka malzemesi, fenomenler iin bir ilenme, bir izah tarz talep etmek ve bu izah tarz iin vaka malzemesi, fenomenler tedarik etmee almak ve bunlar gerekletirmek, muayyen bir ilerleme kaydetmek demektir. Bundan anlahyor ki, bilginin ilerlemesi ve "problem-uuru" bir ve ayn fenomenin eitli cephelerinden baka bir ey deildir. Zira eitli akt'larn talepleri gerekletirildii takdirde bilgi de ilerlemi oluyor. Her ilerlemeyi, yeni bir erleme takip eder; nk vaka malzemesini ve fenomenleri bize veren akt'larla, onlar iliyen, izah eden akt'lar hibir zaman sknet haline gelemezler ve sknet halinde bulunamazlar; hibir zaman onlar arasnda tam bir uygunluk elde edilemez; nk her ilerleme, yeni bir ilerlemeyi, veya yaplan bir hatann dzeltilmesini salamaktadr. Bu sebepten dolay bilgide duraklama, sknet diye bir ey yoktur. Eer muayyen bir bilgi sahasnda duraklama balarsa, bu takdirde o bilgi sahasna ait olan teori veya hipotezlerin bir revision'a. tbi tutulmas icap eder; byle revision'lar her zaman yaplmaktadr; bu, ayn aratrc tarafndan ve ayn devirde yaplmasa bile, onu takip eden nesiller tarafndan yaplmaktadr.-

90 "Problem-uuru" ile ilerleme problemini bilgi nazariyesinin husus bir tetkik sahas haline getiren Nicolai Hartmann, bu problemi de tpk hakikat kriterium'u gibi apriori ve aposteriori bilgi arasndaki mnasebetten hareket ederek izah eder; bu iki bilgi unsuru arasnda da bir gerginlik vardr; bu gerginlii gidermee almak, yani vaka malzemesi tedarik etmek ilerlemeyi salar.Kant iin aratrma ve ilerleme yle izah edilebilir: bilgi ift kaynakh bir "teekkl" dr; ilerleme bunlarn bir synthesie'ni yapmaktr; biz eitlilikle idrak ve tecrbe sahasnda karlamaktajaz; bu eitli eyleri birletirmek de, dnmenin, anlay-kabiliyetinin (mdrikenin) bir funktion'udur; onun iindir ki, Kant, hem idrake, hem de kavramlara nemli bir yer vermektedir. "Kavramlar, idraksiz bo, idrak kavramsz krdr"; bilgi ve ilerleme her ikisinin birlemesinin bir neticesidir.Yirminci asrn bilgi probleminde aratrma ve ilerleme fenomenlerini Yenikantlar da ele aldlar. Fakat onlarn bu fenomenleri izah tarz, bambaka bir ekildedir: Yenikantlar iin bilginin ilerlemesi, fikirlerin, tasavvurlarn tarih boyunca ilerlemesi demektir; bu filosoflarda varlk-lemi diye bir ey kabul edilmediine gre, fikirler ve tasavvurlar tarih boyunca ilerledike, dnya, varlk-lemi de birlikte gelimektedir. Bilginin her ilerlemesi yeni bir varlk-sahasnn meydana kmasn ifade eder. Fakat byle bir izah tarz mnsz bir izah tarz olmaktan ileri gidemez.-

91 IV. MANTIK. 1. M a n t n a r a t r m a s a h a s n n snrlandrlmas ve d n c e ile dnme a r a s n d a k i m n a s e b e t . Sje ile obje arasndaki mnasebeti kuran akt'lann mahsul (bilginin her nevi) fikir (dnce) 1erle ifade edilir. Bylece bilginin nesilden nesle devredilmesi, ilmin ve felsefenin insanlar aras ortak bir messese haline gelmesi, hatt gnlk hayattaki btn konumalarn olup-bitmesi salanm olur. Nasl ki tabiat hdiseleri arasnda bir mnasebet ve dzen varsa, fikir (dnce) 1er arasnda da bir mnasebet ve dzen vardr; nasl ki tabiat hdiseleri arasndaki bu mnasebeti ve dzeni "tyin eden" kanunlar, prensipler varsa, ayn ekilde fikirler arasndaki mnasebet ve dzeni de "tyin eden" kanunlar, prensipler vardr. Nasl ki tabiat hdiseleri arasndaki mnasebet ve dzen bilinmeden nce ve bilindikten sonra da mevcutsa ve hibir Uim tarafndan bu kanunlar, bu prensipler tabiat hdiselerine dikte edilmiyorlarsa, ayn ekilde dnceler arasndaki mnasebet ve dzen de bilinmeden nce ve bilindikten sonra da mevcutturlar; ve bu kanunlar ve prensipler, hibir ilim tarafndan isanlara dikte edilmemektedirler. mdi ne tabiat, kendi hdiseleri arasndaki mnasebeti, dzeni "tyin eden" kanun ve prensipleri herhangi bir kimseden veyahut hangi bir ilimden renmek zorundadr; ne de fikirler arasndaki mnasebeti ve dzeni "tyin eden" kanun ve prensipleri herhangi bir kimseden veya herhangi bir ilimden renmek mecburiyeti vardr. Gerek tabiat leminde, gerekse fikirler lemindeki prensipler, kanunlar bilinmeden de funktion'larn yapmaktadrlar. nsan bilgisinin vazifesi, gerek tabiat leminde, gerekse fikirler lemindeki bu kanunlar, bu prensipleri bulmaktr. Tabiatta olup-biten hdiseleri "tyin eden" kanun ve prensipleri bulmak, tabiat ilimlerinin bir iidir. Dnce (fikir) 1er arasndaki mnasebeti, dzeni "tyin eden" kanun ve prensipleri bulmak da baka bir ilmin vazifesidir ki, biz buna mantk (logik) adn veriyoruz. Nasl ki tabiat hdiseleri arasndaki mnasebeti, dzeni muayyen kanunlar ve prensipler "tyin ediyor" larsa, ayn ekilde dncelerimiz arasndaki mnasebeti, dzeni de yine muayyen kanunlar ve prensipler "tyin ediyor" 1ar;-hem o ekildeki, bu prensiplere, bu kanun-

92 lara aykr den fikir-mnasebetleri derhal dikkatimizi ekiyor, tpk tabiat leminde olduu gibi; nitekim burada da tabiat kanunlarna aykr gibi grnen hdiseler de hemen gze arpyorlar. Nasl ki tabiat leminde olup-biten hdiseler arasndaki mnasebet ve dzeni "tyin eden" kanun ve prensipler, muayyen bir grup ilmin aratrma sahas yaplyorsa, ayn ekilde dnceler (fikirler) arasndaki mnasebet ve dzeni "tyin eden" kanun ve prensipleri aratrmak ve onlar tesbit ederek husus bir bilginin (eer grameri de gz nnde bulundursaydk bilgilerin dememiz lzm gelirdi) tetkik sahas yapmak gerekir. Geri bu bilgi, hibir ekilde bilgi akt'larmzn (burada dnmenin rol ar bast iin "akt'lar" tbiri yerine "dnme" tbiri de kullanlabilir) mahsul olan dncelerimize (fikirlerimize) herhangi bir kanun ve prensip dikte edemiyor; tpk tabiat Uimleri gibi. Nitekim tabiat ilimleri de tabiat kanunlarm tesbit ediyor ve bunlardan insann faydalanmasn salyorlar; ayn fayday fikirler arasndaki mnasebeti aratran ilim de tmin etmektedir; nk dnceler arasndaki mnasebeti "tyin eden" prensipleri bmek, bize ilm ve felsef sahalarda yaplan mnakaalarda yardm eder, ifadelerimizin kesin ve keskin bir ekil kazanmalarn salar; bu sayede biz, gizli kalmalar ihtimal dahilinde olan hatalar hemen aa karabiliriz.Gerekten dnceler (fikirler) sahasnn byk bir ehemmiyeti vardr; zira dnceler, hem ilmin ve felsefenin, hem de gnlk hayatn ortak bir malzemesidir; ve her bilginin birinci derecede ba vurduu ifade "vastalar" dr. Fakat bununla beraber hibir ilim, fikirler arasndaki mnasebeti, dzeni "tyin eden" kanun ve prensiplerle uramamaktadr; ancak fikirleri bir ifade "vastas" olarak kullanmaktadr. Hem felsefe ve ilmin, hem de gnlk hayatn ortak bir mal olan fikirler arasndaki mnasebetin, yine felsefe tarafndan, ak tbiriyle onun bir dal olan "felsef mantk"' tarafndan aratrlmas icap etmektedir. O halde mantk, fikir (dnce) leri, onlar arasndaki mnasebet ve dzeni "tyin eden" kanun ve prensipleri inceliyen bir bilgidir. Dnceler, dnmenin (dier bilgi akt'larnn da) mahsuldrler; f a k a t dnmenin mahsul olan dncelerle, dnme arasnda byk farklar vardr: dnce ve dnme-sahalar, evvel varlkkarakterleri bakmndan birbirinden ok farkldrlar; dnme, real
^ Riyaz mantk ve logistik'den ayrmak iin "felsef mantk" tabiri kullanlmtr.

93 bir varlk-sahasna aittir; ve onun bir t a r a f t a n psiik bir olay, bir funktion-karakteri, dier t a r a f t a n bir akt-karakteri vardr. Halbuki ideal bir varlk-sahasna ait olan dncelerin ne bir olay ve funktion, ne de bir akt-karakteri vardr. Bu fark, ayn zamanda dncelerin sje-sferinden zlerek, ondan ayrlmasn, dier bir tbirle onlarn objektiv bir karakter tamalarn salar. Bu sebepten dolay denilebilir ki, dnceler, sjelerin birinden dierine tanabilir; onlar yeni batan baka bir dnmenin objesi olabilirler; mesel dnceler mnakaa edilebilirler, reddedilebilirler, rtlebilirler, benimsenip kabul edilebilirler. Sjenin dnmesinin ister yaz ile tesbit edilmek, isterse azdan bildirilmek suretiyle olsun bir defa ortaya koyduu dnceler, artk o sjenin dnmesinden mstakil olan, yani ona tbi olmyan bir mevcudiyet-tarz, bir varlk-tarz kazanrlar. Bu dnceler bakalarna tesir edebilirler; bakalar iin bir istifade kayna, bir kin, bir nefret, bir sevgi sahas olabilirler. Btn bu tesirlere, bu dnceleri ortaya koyan sje de artk mni olamaz; bu sje de, Kendisinin mahsul olan bu dnceleri artk ortadan kaldramaz; nk onlar bir defa bu sjeden kopmular; mstakil olan, yani sjeye tbi olmyan bir hayat, bir varlk-tarz kazanmlardr.mdi bir sjenin dnmesinden ayrlan dnceler, yalnz bu sjeden mstakil bir varlk, bir hayat-tarz srmekle kalmazlar, ayn zamanda bir defa ortaya atlan bu dnceler deimezler de; ancak bu dnce (fikir) lere yneltilen dier sjelerin, dnmelerinin meydana getirdii, sebep olduu yeni dnceler deiik ekiller alabilirler. Fakat bu sjelerin dnmelerinin objesi olan dncelerin kendUeri bir defa yazl veya szl ifade edilmek artyla asla deimezler; nk onlar artk mantk bir sfere "kaldrlmlar" dr; ideal bir varlk-sferi olan mantk sfer ise, zaman kaydna tbi deildir. Mesel Aristoteles'in u dncelerini gz nnde bulundurahm: "insan bir zoon politikon'dur". Bu cmlede ifadesini bulan fikirler, Aristoteles'e tbi olmadan "kaldrldklar" mantk sferdeki varlk ve hayat-tarzlarn deitirmeden devam ettireceklerdir. Biz bugn bu cmlenin ifade ettii mnay yeni batan bir dnme objesi yapabilir; onun zerinde dnebilir, onu kabul veya reddedebiliriz ; yahut da bu ifadeyi, insan karakterize etmek bakmndan eksik bkabiliriz. F a k a t bu cmlenin kendisi, varlk-tarz, bizim onun karsnda taknacamz ve hatt taknabileceimiz btn real bil-

94 gi akt'larmza, dnme tavrlarmza kar kaytszdr; yani bu cmlenin karsndaki.btn tavrlarmz, onu ne ortadan kaldrabilirler, ne d& deitirebilirler; deitirilirse, yeni bir fikir sistemi ortaya km olacaktr ki, kaynan Aristoteles'de bulan bu yeni fikir sistemi de, tpk k fikir sistemi gibi, yine kendine has olan bir mevcudiyet, bir varlk-tarz kazanacaktr; f a k a t kendisi (yani ilk fikir) veya onun deiik bir ekli olan yeni fikir sistemi asla ortadan kaldnlamyacaktr.Kant'n ok tannm olan tahlUi ve terkibi hkmler hakkndaki trifini ele alalm: predikat sjeye yeni bir ey katmad hallerde tahlil, sjeye yeni bir ey katt hallerde ise terkibi hkmler bahis konusudur. Yahut da dier bir filosofun bir fikrini, mesel Descartes'n cogito ergo sum ifadesini gz nnde bulunduralm; bu fikirlerin hepsi, ideal bir varlk-sferi olan aym mantki sfere "kaldrlmlar" dr; bu fikirlerin bu mantki ideal sferdeki devam etme ve varlk-tarz, ne Kant'n, ne de Descartes'n real olarak yaadklar hayata"tbidir. Onlar ifade eden insan sjeleri gelip geici (fni) dir1er; f a k a t bu dncelerin kendileri asla gelip-geici deildirler. mdi ister Kant ve Descartes'n bu dnceleri hakkndaki dnmemiz, onlar reddetme veya kabul etme eklinde olsun; veyahut isterse mmkn olan dier bir ekilde ortaya ksn; bu tavrlarmz, o dnceleri deitiremezler; o cmlelerdeki dncelerin ifade ettikleri hakikat veya hata ne ise olduu gibi kalr. imdi biz,, bu fikirler hakknda doru veya yanl dnebiliriz; f a k a t bu dncelerimiz, bu fikirlerin varlk-karakterlerini, mevcudiyet-tarzlarm deitiremezler. Halbuki Aristoteles'in, Descartes'n, Kant'n dnmeleri, kendileri ile birlikte ortadan kalkmtr. nk dnmenin taycs tek tek sjelerdir; gelip-geici olan sjeler ile birlikte, dnme de kaybolmak zorundadr. Hi phe yok ki, Kant'n da, Aristoteles'in de, Descartes'n da real dnmesi, daha birok eyler dnm olabilir; f a k a t bize, ancak onlarn sjelerinden ayrlarak objektiv ifadesini bulan dnceler kalabilmilerdir. Her birimiz de birok eyler dnebiliriz; f a k a t dnmemizin mahsul olan bu dnceleri, bakalarna bildirmez ve yaz ile tesbit etmezsek, bizimle birlikte onlar da kaybolacaklardr.Bu aklamalardan anlalyor ki, dnce ile dnme arasnda sje ile olan mnasebetleri bakmndan bir f a r k vardr: dnceler, sjeden zlerek ideal, mantk sfere "kaldrlabildikleri", bu sferde mevcudiyetlerini devam ettirdikleri halde, dnme, sjesiz

95 bir an bile mevcut olamaz; zira sjesiz bir dnme-fenomeni tasavvur etmek, drt keli bir daire tasavvur etmek kadar abes (absrd) dir. mdi dnmenin sjeye tbi olmak, bal kalmak gibi bir varlk-tarz, bir mevcudiyet-tarz olduu halde, dnce, sjeye ve onun dnmesinin kendUeri hakkmdaki akt'larma asla tbi deildir. nk dncelerin hayat, yani devam etme tarzlar, varlk-tarzlar bakmndan, sjenin ve onun dnmesinin devam etme ve varhktarzlarmdan mstakil olan bir varlk-tarzdr. Zira dnceler, dnmenin varhk-karakterinden baka olan bir varlk-karakterine, yani ideal, deimiyen bir varlk-karakterine sahiptirler; halbuki dnme-sferi real bir varlk-sferidir; ve real varhk-sferinin btn hususiyetlerine sahiptir. nk dnmenin taycs, real olarak mevcut olan, yayan sjelerdir; tek tek insanlardr; bundan dolay da her dnme, bir sjenin, bir insann dnmesidir; ve sjeye bahdr; onsuz bir dnme tasavvur bile edilemez. Halbuki sje, insan, dnmedii zamanlarda da, onun mevcudiyeti sona ermez; devam eder. imdi sjenin varl ile dnme arasnda karlkl bir mnasebet deU, tek tarafl bir mnasebet vardr; zira sje, dnmedii anlarda da mevcuttur. Halbuki sje olmadan dnmenin mevcut olmasna imkn yoktur. Dnme, bir sjenin dnmesi olduu, ona tbi bulunduu iin, ait bulunduu sjeden, varlna halel gelmeden, yani yok edilmeden ayrlamaz. Bu sebepten dolay bir sjenin dnmesi kendisinden alnarak, ondan zlerek (tecrit edUerek) dier bir sjeye mal edilemez. Her mnferit dnmenin eer o real bir dnme olarak kalacaksa zarur olarak tek bir sjeye ait olmas icap eder. nk sje, dnmenin biricik taycs, biricik kaynadr. mdi dnmenin tek bir sje, tek bir insan, tarafndan tanmas; tek bir sjeye bal kalmas, tbi olmas; dnmenin mevcudiyet ve varlk-tarzmn bir hususiyetidir. Halbuki dnceler, hibir sjeye bah kalmadan, hibir sjeye tbi olmadan (hatt bu dnceleri meydana getiren sjeye de) mevcudiyetleriai devam ettirebiliyorlar. Bundan baka dnceler, bir dil ile (yazl veya szl olarak) ifade edilebildikleri halde, dnme byle bir karakterden mahrumdur; ite dnmenin ait bulunduu. sjeye tbi olmas, ona yapp kalmas, ondan ayrlamamas da bundan ileri gelmektedir. Fakat dncelerin yazl veya szl olarak tesbit edilebilmesi, bir t a r a f t a n dncelerin yaylmasna; dier t a r a f t a n onlarn objektiv olarak (yani olduu gibi) saklanmalarna hizmet eder. Yaz ile

96 tesbit edilebilme, dncelerin ebedilik karakteri ile birlikte, onlarn deimeden, deitirilmeden muhafaza edilmesine yardm eder. Fakat dnceler, yazlmadan, azdan aza nakledilmek suretiyle de nesilden nesle (eksik ve deitirilmi olarak da olsa) devredilebilirler; mesel ata-szlerinde olduu gibi; zira ata-szleri yazlmadan nesilden nesle devredilen fikirlerdir. Gnlk hayatta dnceler, szl olarak fertten ferde nakledildikleri zaman, onlarn ne kadar byk deiikliklere uradklar bilinen bir hdisedir. Zira yazl olmyan fikirlerin, er-ge deimeleri, yani baka ifade ekillerine brnmeleri daima mmkndr. Hafza hibir suretle fikirleri olduu gibi tesbit edemez.mdi fikirlere en geni yaylma ve tesir kabiliyetini kazandran ey, yine onlarn yaz ile tesbit edilmeleridir. Zira bu suretle onlar iin muayyen bir "ebedlik" temin edilmektedir; bu "ebedlik", fikirlerin nesilden nesle devredilmesini, onlarn saklanp mantk sfere "kaldrlmasn" salyan bir "ebedlik" tir.imdi u nokta mphem kalyor: dnceler, bir sjenin dnme akt' ile dier akt'lanmn objelerle olan mnasebetlerinin bir mahsuldrler. Sjenin dnme akt' ile dier akt'lar, real, gelip-geici olduklar, taycs olan sjeye tbi, bal bulunduklar halde, bu real akt'larn mahsul olan dnce (fikir) 1er, nasl oluyor da zaman kaydna tbi olmyan ideal bir varlk-sferine ait olabUiyorlar? Bu suale tam bir cevap bulmak gtr; bu problemde zlmesi mmkn olmyan ifrational, yani bilinmiyen bir "problem-art" vardr. Dncelerin varlk-sferiyle kaynana ait olan bu problemi basitletirerek tamamiyle izah etmee veya zmee almak doru olmad gibi, bu problemin irrational, yani bilinmiyen tarafn grmemek veya grmek istememek de ayn ekilde doru deildir. nsan bilgisinde, varlk-leminde temelleri irrational olan birok problemler vardr; bunlar sonuna kadar zmek istemek konstruktion'lara. srklenmek, aykrlklara dmek, kmazlara girmek demektir. te dncelerin varlk-karakteriyle kayna arasndaki mnasebet de byle bir mnasebettir. 2. Mantk hakknda ortaya yanl grler. konulan

Dnceler, sje ile obje arasnda mnasebet kuran akt'larn ve bilhassa dnme akt'nn mahsul olduklar iin, dnceleri

97 inceliyen mantk da kh obje tarafna, kh sje tarafna kaymtr. Mantn arhk noktasnn obje tarafna kaymas, onda ontolojik bir temayln belirmesine, onun bir nevi ontoloji olmasna; bu arlk noktasmn sje tarafna kaymas da, onun bir nevi psikoloji olmasna sebep olmutur. Felsefi mantn obje, yani "var olan" istikametinde kaymas Ortagada gereklemi, mant ontolojinin yardmc bir disiplini haline getirmiti; hatt denilebilir ki, mantkla ontoloji arasnda bir D a h a karmas meydana gelmiti. Mantkla ontolojinin sahalarnn birbirine karmas, ontolojiye rationalist ve deduktiv bir karakter kazandrm; bilhassa her iki sahann prensipleri arasnda bir ayniliin kabul edilmesi ileride, ontoloji blmnde gsterilecei gibi ontolojinin gelimesini durdurmutu. F a k a t bundan mantk deil, ontoloji zarar grmt; nk ontoloji mstakil bir disiplin olmaktan km ve asrlarca olduu yerde saymt. Bu devirde mantk ok byk bir ehemmiyet kazanyor; hatt bir aralk mantk umum bir disiplin, ontoloji ise mantn bir tatbikat sahas haline gelmiti. Fakat mantn bundan syrlmas g deildi; ve nitekim g olmad da. Zira mantn muayyen bir varhk-sahasmn bilgisi olduu dorudur; nitekim felsef mantn bir inceleme sahas olan fikirler sahas, husus bir varhk-sahasdr. Bu sebepten dolay felsef mantktaki bu saha kaymalarnn cn tehlikelisi, sje istikametinde olan kayma olmutur. nk byle bir kayma, mant gerek tetkik sahasndan, yani dnceler sahasndan ayrd. Mantm sje istikametindeki bu kaymas, bilhassa ondokuzuncu asrn son drtte birinde ve asrmzn balarnda gerekleti; ve bu kayma, mant psikolojinin eline drd. Zaten bu devirde psychologism adn alan bir felsefe cereyan hkm sryordu. Psychologism, btn bilginin kaynan psiik sferde grmek istedi; ve artk yalnz bilgi probleminin genetik'i ile urald; bilgi nazariyesi ise, psikolojinin bir dal haline geldi. Ayn psychologism, mant da kendi sahas iine ald; ve hatt mantk, psikolojinin husus bir bahsi haline geldi. nk psychologism yle bir grten hareket ediyordu: mantm tetkik sahas dnmedir; nihayet dncelerin kayna da dnmedir; o halde mantk iin en doru yol dncelerin kayna olan dnmeyi tetkik etmektir; bylece mantk, dnceleri, kayna olan dnmede ele alm olacaktr; dnme ise, dier birok sje sferi prcblemleri arasnda psikolojinin en meru olan bir tetkik sahasdr. imdi psikoloji, bilgi nazariyesinin olduu kadar, mantn da bir F. 7

98

temel-ilmi mahiyetindedir; bu suretle mantkla psikolojinin tetkik sahalar birletiler demektir. Fakat dier t a r a f t a n mantn ok eski olan bir kurulu tarihi vardr; onun bsbtn psikolojinin iinde erimi olmas da kabul edilmiyordu; ve yle bir hal aresine ba vuruluyordu: psikoloji bir temel-ilimdir; f a k a t bu, mstakil bir mantn kuruluuna mni olmamaldr; geri psikoloji de dnmeden bahsediyor; f a k a t mantk da pekl dnmeden bahsedebilirdi. Yalnz her ikisi hedefleri bakmndan birbirinden ayrlacaklard: psikoloji, geliigzel bir dnmeyi kendisine aratrma sahas setii halde, mantk doru olan, hakikat olan bir dnmeyi aratracakt. Fakat buna da yle bir itiraz yapld: dnmenin irisi dorusu yoktur; dnme, nihayet yine dnmedir. O halde psikoloji ile mantn sahalarnn birbirinden ayrlmasn salyacak baka yollarn bulunmas icap eder. Mantn bir dnme psikolojisi olmadm gstermek, onu psikolojiden ayr bir ilim olarak temellendirmek iin u yollar bulundu: bu yollardan birisi, ilimleri nazar ve amel diye iki ksma blen yoldur; bu gre nazaran, mantk dnmenin amel bir bilgisi, psikoloji ise dnmenin nazar bir bilgisidir; f a k a t byle bir iddiann doru olmas urada kalsn, inandrc bile deildir. Zira mantk, hibir devirde amel bir bilgi olmam, bilkis kuruluundan beri nazar bir bilgi olarak kabul edilmitir; hatt o, nazar bilginin bir nmunesi saylmtr. nk amel bir bilginin yle bir hususiyeti vardr: hayata mdahale etmek, hayat kendi prensiplerine uydurmaa almak. Halbuki hayat ve hayat faaliyetleri real olan fenomen sahalardr; real fenomenlere mantn prensiplerinin mdahale etmesi bahis konusu olamaz; nk hayatmz, hayat faaliyetlerimiz hibir zaman mantk prensiplere uyarak cereyan etmezler.Byle bir yolda yrmek de, mant girdii kmazdan kurtaramaymca, baka bir yolda yrmek zorunda kalnd. Bu yeni yol da yine ilimlerin ikiye blnmesine dayanyor: bu defa da ilimler, normativ ilimler ve vaka (olay) ilimleri olmak zere iki grupa ayrld. Vaka ilimleri, olup-biten hdiseleri olduu gibi tetkik ederler; norrnativ ilimler de olup-biten bir vakann; bir hdisenin nasl olmas, nasl cereyan etmesi lzm geldiini aratrrlar; buna gre mantk, bir norm'lar bilgisi; psikoloji ise bir vakalar bilgisidir. imdi mantk ve psikolojinin objesi dnme olduuna gre; mantk, bize dnme fenomeninin nasl cereyan etmesi lzm geldiini retecek; psikoloji ise, ayn dnme fenomeninin gerekten nasl cereyan ettiini tetkik edecektir.

99 Bu gr iki mhim hata yapyor: bir defa mantkla psikolojinin obje sahalarm fenomenlere uygun olarak birbirinden ayrajnyor; bunun yerine ancak sun bir tarifle bu ilimlerin obje sahalarn birbirinden ayrdn sanyor. Fakat asl mhim hata, real bir fenomenin norm'lara gre cereyan ettiini iddia etmekte ortaya kyor. Halbuki dnme, hangi ynden ele alnrsa alnsn; o da dier psiik saha gibi, real bir fenomen sahas olarak kalr; ve real bir sahann fenomenleri ise, asla norm'lara gre cereyan etmezler. nk real bir sahann kendisine has kanunlar, prensipleri vardr; ve her real sahann fenomenleri, kendilerine has bu kanun ve prensiplere gre cereyan ederler; onlarn bu ak tarzn deitirmek insann elinde deildir. Nitekim real bir saha olan tabiat fenomenleri de bizim arzu ve isteklerimize gre cereyan etmiyorlar. Real bir saha olan dnmenin bundan farkl olduunu iddia etmek, srtm fenomenlere evirmek demektir. Btn bu aklamalar bize gsteriyor ki, mantk, ancak dnme ve dier akt'lann bir mahsul olan dnceler gibi mstakil, ideal bir varhk-sahas olan husus bir varlk-sahasnn mi olabilir. mdi mantk bu varlk-sahasm, bir fenomen sahas olarak, olduu gibi tetkik etmeli; ona herhangi bir prensip veya kanun dikte etmee kalkmadan, bu sahay tyin eden kanun ve prensipleri tesbit etmee almaldr." Mantn byle bir varlk-sahasmm ilmi olarak ortaya kmasn salyan, bu asrn banda felsefeye yeni bir gr getiren E. Husserl'in fenomenolojisi olmutur. Zira ilk defa Husserl'in fenomenolojisi, mant bir nevi psikoloji haline getiren psychologism'i felsefenin btn sahalanmn (lesel estetik, ethik, bilgi nazariyesi gibi sahalarn) dna atmaa, onu bir daha dirilmemek artyla, bertaraf etmee muvaffak oldu. Husserl, psikolojinin bir real varlk-ilmi, mantn da bir ideal varlk ilmi olduunu ak olarak gsterdi; ve bu tarihten beri artk mantk, kendi z sahas olan dncelerin meru bir ilmi olmaa balad.3. Mantn prensipleri.

Mantk, daha nce de sylediimiz gibi, dnceler arasndaki mnasebet} ve dzeni "tyin eden" kanun ve prensipleri tetkik eder. Z r a hibir varlk-sahas kanun ve prensiplerden mahrum deUdir; hibir varlk-sahas "determination" suz deildir. mdi ilmin vazifesi

100 varlk sahalarnn kanun, kaide ve prensiplerini bulmak, onlarn funktion'lann tetkik etmektedir; mantk da ayn eyi yapmaldr. Mantk ok eskiden kurulmu bir ilimdir; onun sahas, kanun ve prensipleri yine ok eskiden tesbit edilmitir. Mantn tesbit ettii kanun ve prensipler unlardr: tenakuz prensibi, ayniyet (identite) prensibi, "nc bir kkn imknszl" prensibi (nc bir k olamaz prensibi). Dnceler arasndaki mnasebeti, dzeni "tyin eden" mantn bu prensipleri hakknda literatr'b birbirinden farkl kavray ve anlaylar vardr; f a k a t bu kavray ve anlaylar daha ziyade bu prensiplerin izah ekli ile ilgilidir. Biz, mantn dier prensiplerini identite prensibi ile mnasebete getiren, deta dierlerini bu prensibe gtren bir gr benimsemek istiyoruz. Bu grle bilhassa von Lringhoff Preytag'm mantk adl kitabnda karlayoruz\ 0 halde ayniyet veya identite ne demektir? identite bir temelprensiptir; btn temel-prensipler gibi identite de tarif edilemez; fakat bu prensip, dier malm olan baka kavramlarla mukayese edilerek izah edilebilir; mesel identite'yi eitlik ve benzerlikle karatralm: identite, ne eitlik, ne de benzerliktir. Zira eitlik, ancak iki ey arasnda bulunabilir; bir ey, dier bir eye eit olabilir. Halbuki ayniyet, bir eyin (mesel bir kavramn, bir fikrin) kendi kendisinin aym olmasdr; benzerlik de yine iki ey arasnda mmkndr: mesel iki gerek obje veyahut dnlen iki ey birbirine ok benziyebihr; f a k a t identite, bunlardan her birisinin kendi kendisinin ayn olmasn icap ettirir; ve byle bir aynUk zamana tbi deildir; yani aynilik zaman kaydna tbi ohnadan devam etmelidir. Mantk aynilik (identite), aynilik forml adn alan bir formlle ifade ediHr; bu da udur: "A, A dr"; f a k a t burada birbirinin aym olan, objeler deildir; dnceler, dncelerden meydana gelen hkmlerdir. Geri hem bu prensibin, hem de dier mantk prensiplerin ontolojik olan bir taraflar vardr; f a k a t bu takdirde mantk prensiplerle var olan bir ey kasdedilir ve bu ayn mantk prensipler, umum ontolojik bir karakter kazamrlar. Halbuki mantkta byle bir ey (yani btn varl tyin eden bir ey) deil, ancak husus bir varhk-sferi tekil eden fikirler, fikir sistemleri bahis konusu olabilir. mdi identite de, fikirlere ait olan bir identite'dir; ve fikirler
1 Bruno Baron von Lringhoff Freytag: "Logik, ihr System und ihr Verhaeltnis zur Logistik" Kohlhamtner Verlag, 1955.

101 arasndaki bu identite'nin, objeler arasndaki identite'den kat' olarak ayrlmas lzmdr.Mantk kitaplarnda identite prensibi bazan yle de gsterilir: "A=A" dr (A, A nn ayndr). Bu forml A, A ya eittir eklinde okunmamak artyla dorudur. F a k a t ayniyet prensibini bu-ekilde yazmak hatalara sebep olmaktadr. Bu sebepten dolay onun u ekilde gsterilmesi tercih edilmelidir: ^ ^ ^ ; bu yazl, "A, A dr" yazlnn bir sembolle ifade edilmesinden baka bir ey deildir. identite prensibi, kendi bana ele alnd zaman, hibir ey ifade etmez; ve verimsiz bir prensip imi gibi bir intiba brakr; onun verimli olduunu gstermek iin, dier prensiplerle mnasebete getirilmesi icap eder. Dier prensipler identite'nin zttdrlar; yani onlar nonidentik'tirler; bunlardan birisi tenakuz prensibidir; f a k a t "tenakuz" daha ziyade hkmler arasndaki mnasebete tahsis edilmitir; halbuki fikirler arasnda da bir "tenakuz" olabilir; ite von Lringhoff Prejrtag fikirler arasndaki tenakuza diversitas (birbirinin ayn olmama, birbirinden a y n olma) adm veriyor; diversitas, en az iki fikrin mevcut olmasm art koar. Bu fikirlerden birisine A dersek, tekisi ondan farkl olan bir fikir demektir; yani A nn aym olmyan dier btn fikirler demektir. Bu prensip (yani diversitas), u"ekilde ifade edilir: "A, non-A deildir"; bu ifade, A nn non-A olmadn, ondan farkl, ondan ayr olduunu gsteriyor; burada A ve non-A inkr edilmiyorlar, bilkis A nn A ile ve non-A nn da non-A ile identik olduu gsteriliyor. Zira bu ifade, A nn A olduunu, non-A olmadm; non-A nn da, non-A olduunu ve A olmadn gsteriyor. mdi bu ifadenin ilk ksm, A nn identitesini; ikinci ksm da non-A nn identite'sini gsteriyor. Btn ifade ele ahnrsa; A, prensibin positiv tarafm, non-A da ayn prensibin negativ tarafn ve her birisinin de kendisinin aym olduunu gsteriyor. Esas itibariyle tenakuz prensibi, bir tenakuzsuzluk prensibidir; ve unu ifade etmek istiyor: positiv olan, kendisinin negativ'i olamaz. imdi positiv olan A sferine yalnz bir A; negativ olan non-A sferine de btn non-A 1ar girebilir. Bu sebepten dolay mantkta negativ kavramlarn sonsuz olduu sylenir. Zira negativ kavramlar, positiv olan A dan baka olan btn kavramlar ihtiva ederler. Bu sebepten dolay btn fikirler ya A-sferine veyahut da noA-sferine girerler; bunun nc bir kk yoktur, tertium non datur. Bu prensip de "nc bir kkn imknszl" prensibidir ; ve bu da u ekde ifade edilebilir: "her X, A dr veyahut her X, non-A dr"; bunun nc bir kk ydkt\xr "tertium non datur".

102

imdiye kadar verilen ifade ekilleri, dier prensiplerin, identite prensibine gtrlebileceini gsteriyorlar. Tenakuz prensibini de sembolle yle ifade edebiliriz: yani "A, non-A deildir". nc kkn imknszl prensibi de sembolle yle ifade edilebilir: A < r ^ A , yani bir X ya A dr, yahut da non-A (A) dr. "Kfi sebep prensibi" ni von Lringhoff Freytag'la birlikte mantk bir prensip olarak kabul etmiyoruz. Bu prensip yle bir iddia ile ortaya ykyor: her eyin kfi gelen bir sebebi olmaldr, yani her eyin izah edilebilen bir temeli olmaldr. Byle bir iddia ile karmza Qikan bu prensip, mantk bir kanun, bir prensip olamaz; hatt onun hakikatinden bile phe edilebilir; zira btn temellendirilme mnasebetleri, en sonunda bizi temellendirilmiyen mnasebetlere gtrmektedir. Byle bir prensip, ancak aratrmalar iin bir hedef olabilir; f a k a t onun tam olarak gereklemesi, gerekletirilmesi mmkn deildir. Schopenhauer, bu prensibin drt ekilde ortaya ktn gstermitir. F a k a t burada onlardan bahsetmee lzum yoktur; nk onlar bizim alkamzn dnda kalyorlar.Mantn bu prensipleri hkmlere tatbik edildii zaman u ifadelerle karlarz: mesel ayniyet prensibi; her hkm, kendisinin ayn olmaldr; yani biz btn fikirlerimizde aynilii muhafaza etmeliyiz. Bir esas-fikir, bir esas-hkm olarak ortaya attmz bir ifade, sonuna kadar ayn kalmaldr. Bu prensiplerden tenakuz prensibi, hkmlere tatbik edildii zaman yle bir ifade ekli kazanr: birbirini nakzeden iki zt hkm birden yanl olamaz; bunlardan birisinin doru olmas lzmdr. Fakat "birbirini nakzeden zt hkmler", gelii gzel zt predikat'lar (mahmulleri) olan hkmler deildirler; byle hkmler, hem sjeleri (mevzular), hem de predikat'lar (mahmulleri) ayn olan hkmlerdir; bu hkmler yalnz keyfiyetleri bakmndan birbirinden farkldrlar; yani bu hkmlerden birisi positiv ise, dieri negativ'dir. Mesel tahtay sje, siyah olmay da predikat olarak alan ve birbirini nakzeden iki zt hkmden birisinin yanl olmas zarurdir; yani "tahta siyahtr; tahta siyah deildir" hkmlerinden birisi yanl ise, dieri mutlaka dorudur; birisi doru ise, dieri mutlaka yanltr; ve bu hkmlerin, ikisinin birden yanl olmasna imkn yoktur; yani ya positiv olan yanltr; yahut da negativ olan yanltr. "nc kkn imknszl" prensibi de, tpk tenakuz prensibi gibi birbirini nakzeden iki hkm arasndaki mnasebete aittir. Fakat tenakuz prensibi, bu gibi hkmlerin ikisinin birden yanl olmasna imkn olmadn ifade ettii halde, nc kkn imknszl

103

prensibi ise, "birbirini nakzeden zt iki hkmn", ikisinin birden doru olmasna imkn yoktur, der; yani bu hkmlerden birisi doru ise, dieri mutlaka yanltr. Bu suretle bu prensip, doruluu iki hkmden birisine hasrediyor; nc bir imknn olmadn, yani nc doru bir hkmn imknsz olduunu gsteriyor. Mesel "S, P dir"; "S, P deildir" hkmlerinden birisi, mesel "S, P dir" doru ise, "S, P deildir" hkm zarur olarak yanhtr; yahut "S, P deildir" hkm doru ise, "S, P dir" hkm zarur olarak yanltr. Bu aklamalardan anlalyor ki, tenakuz prensibi, "birbirini nakzeden zt iki hkm" den birisinin zarur olarak yanl olduunu iddia ediyor. Halbuki "nc kkn imknszl" prensibi, "birbirini nakzeden zt iki hkmden" birisinin zarur olarak doru olduunu iddia ediyor. Geri tenakuz prensibi "birbirini nakzeden iki zt hkmden" birisi yanl olduu zaman brnn yanh olamyacan sylyor; f a k a t bu husustaki karar nc kkn imknszlna brakyor. Tenakuz prensibinin aksine olarak "nc kkn imknszl" prensibi de yle bir iddia ile ortaya kmaktadr: "birbirini nakzeden zt iki hkm" den ancak birisi zarur olarak doru olabilir. Fakat bu hkmlerden birisi doru olduu zaman, tekinin de zarur olarak doru olamyacan sylyor; ama bu husustaki k a r a n tenakuz prensibine brakyor. mdi tenakuz prensibi, yanlln, "nc kkn imknszl" prensibi de doruluun prensibidir. Bundan anlalyor ki, btn mantk prensipler birbirini tamamlyan prensiplerdir. Mantn bu prensiplerinin hedefi, immanent bir hakikati gerekletirmektir. Umumiyet itibariyle "immanent hakikat" e doruluk ad verilir; zira doruluk tbiriyle, ayniyet, tenakuz, "nc kkn imknszl" prensiplerine uygunluk kastedilir; ve doruluk da, transcendent hakikatin ilk artn tekil eder; daha nce de gsterildii gibi, transcendent hakikat, sje ile obje arasnda mnasebet kuran akt'lann sjedeki kutuplaryla objedeki kutuplarnn birbirine uygun gelmesidir. Transcendent bir hakikat iin, doruluk arttr; f a k a t kfi gelen bir art deildir.

Gelenein mant ile bizim anlatmaa altmz mantk arasnda bir fark var gibi grnyor. Biz mant, fikirler (dnceler) arasndaki mnasebet ve dzeni "tyin eden" prensipleri aratran bir ilim olarak tarif ettik. Halbuki gelenein mant, kendisini kavramlarn, hkmlerin, hkmlerden karlan neticelerin bir ilmi olarak

122 grr. Gerekten mantn tarihi gz nnde bulundurulacak olursa, mantk daima kavramlardan, hkmlerden, hkmlerden , karlan neticelerden bahsetmitir. Yalnz bazan arlk noktasn hkmler, bazan hkmlerden karlan neticeler, bazan da kavramlar tekil etmitir. F a k a t dikkat edilirse, hkmlerin fikirler (dnceler) den meydana geldii grlr ve hkmlerden karlan neticeler ise yine fikirlerdir. Kavram da fikirlerin (dncelerin) unsurudur. Bu sebepten dolay mantn traditionel trifi ile bizim tarifimiz arasnda bir tenakuz yoktur; ancak da ait bir fark vardr. Fakat bu farkn temelleri aklannca, grler arasndaki ztlk da kendiliinden ortadan kalkar. 4. Hkmn unsurlar; karlan neticeler; h k m l e r d e n kavramlar.

Fikirlerden meydana gelen hkm esas unsurdan teekkl eder: 1. sje (mevzu); 2. predikat (mahmul); 3. kopula (rabt edat). Bir ey yapan veya bir ey olan bir ahs veya eyi gsteren kavrama sje; bir kl veya oluu gsteren kavrama predikat; predikat'ta kl veya oluu sjeye atfeden kavrama da kopula ad verilir. Mesel "tahta siyahtr" hkmnde, "tahta" sje; "siyah" predikat; "dr" da kopula oluyor. Byle bir hkm, hkmlerin en basit bir eklidir; bu nevi hkmlerde bir "iddia" vardr. Traditionel mantk yalnz bir "iddia" ihtiva eden hkmler zerinde duruyordu. Bugn artk byle bir ey bahis konusu deildir. Dil ile ifade edilebilen her kaziye bir hkmdr; bu itibarla sorular, tenkitler, dilekler, emirler, ricalar vesaire gibi ifadeler de hkmlerdir. Kopula'nm da "dr" olmas art dedir; bir kl veya oluu sjeye atfeden dier bir fiil de onun yerini tutar. Garp dillerinde bilhassa Franszca, ingilizce ve Almancada kopula olan "est, is, ist" gibi tbirler iki manaldr; onlar bir t a r a f t a n sadece kopula vazifesini grrler; dier t a r a f t a n da bir mevcudiyet, bir "var olma" ifade ederler; yani bir mevcudiyet, bir varlk hkm ifade ederler. Trkede byle bir mahzuru dilin yaps ortadan kaldryor. Hkmlerden kanlan neticelere gelince: netice iki veya daha ok hkmlerden ikarhr. Traditionel mantn bunun zerinde durmu olmas da aktr. Zira asl gaye tek bir hkm deil, hkmlerden kanlan neticedir. Aristoteles'den beri bu neticelerin ne gibi prensiplere, esaslara dayand tesbit edilmitir. Fakat hkmlerden karlan neticelerin daima mantk prensiplere dayanmas arttr.

105 Klsik mantk, hkmlerden karlacak neticeleri iin, onlar "a", "e", "i", "o" harfleriyle gsterir. a: e: i : o: "btn S 1er P dirler". "btn S 1er P deildirler", "baz S 1er P dirler". "baz S 1er P deildirler". basitletirmek

a-hkmlerine positiv umum hkmler; e-hkmlerine negativ umum hkmler; i-hkmlerine positiv cz' hkmler; o-hkmlerine negativ cz' hkmler ad verilir.Kavramlara gelince: kavram, kavranlm ey demektir; ve kavramlar fikirlerin unsurudur. F a k a t kavramlar kelimelerden farkldrlar. Kelimelerin kendileri kavram dedir; ve kelimeler, harflerden meydana gelirler; halbuki kavramlar, harflerden teekkl etmezler; muhtelif kelimeler, bir ve ayn kavram ifade edebilirler; bir ve ayn kelime muhtelif kavramlarn mnasna gelebilir; ve kavramlar muayyen kelimelerin mnasn meydana getirirler. Fakat kavramlarn kelimelerin mnalarn meydana getirmeleri, kavramlar iin zahir ve tesadfidir. Kavramlar, mahiyetleri bakmndan kelimelerin mnalar deildirler; hatt insan dnmesinde kavramlar, zarur olarak kelime-ere bal deildirler. ok defa insann dnd ve sahip olduu bir kavram (yani kavranlm bir eyi) vardr; f a k a t bu hususta henz bir kelimesi yoktur.Mantk muayyen kavramlar (yani kavranlm olan eyleri) ad.andrmak iin, muayyen kelimeler kullanmak zorundadr; f a k a t bu kelimeler yle kelimeler olmaldr ki, onlarn normal mnalar ile ait olduklar kavramlar arasnda bir uygunluk bulunsun. Mantn vazifesi, ne kelimeleri, ne de kelimeler arasndaki mnasebeti aratrmaktr; mantk iin kelimeler istinat noktalardr; mantk, muayyen kavramlara varmak iin kelimelerden hareket eder. Fakat mantk, kemelerin hususiyetinden bahsetmez. Mant yalnz kavranlm olan, yani kavramlar ilgilendirir.

V.

ONTOLOGIE.

A. Ontologie'nin umum bir tasviri. 1. Ontologie'nin vazifesi ontologie kavram. ve

Gerek felsef bilgi, gerekse ilm bilgi, "var olan" bir eyin bilgisidir. Bu "var olan" ey, madd bir ey, anorganik bir ey (mesel tabi bir hdise, ta, toprak, su., gibi eyler); "mnevi" bir ey (mesel edeb, ilm bir metin, tarih bir vak'a, ahlk bir hdise, iyi, veyahut kt olan ahlk bir hareket, gzel veya irkin estetik bir obje... gibi); organik bir ey (mesel nebat, insan, hayvan ve bunlara ait hdiseler... gibi); ruh bir ey (mesel dnme, grme, anlama, bilme, tasavvur etme, hatrlama., gibi); ideal bir ey (riyazi mnasebetler, adetler, geometrik ekiller, kymetler, fikirler., gibi) olabilir. Btn insan bilgisinin "var olan" bir eyin bilgisi olmas, felsef bilgi ile ilm bilgiyi birbirine balamakta, hatt onlar birletirmektedir. lmin ve felsefenin ortak kaynan tekil eden, onlar birbiriyle birletiren bu "var olan" n da yine husus bir bilginin tetkik sahas olmas tabidir. te byle bir bilgiye ontologie ad verilmektedir. Bu sebepten dolay modern ontologie'nin kurucusu olan Nicolai Hartmann, ontologie'yi "temel-ilim" olarak grmtr; zira ontologie, btn insan bilgisinin kendisi ile urat kaynakla, yani "var olan" la urar. Bir "temel-ilim" olan ontologie, "var olan" bir btn olarak ele ald halde, ilim ve felsefe, "var olan" eitli sahalara blmek ve aralarnda bir i blm yapmak suretiyle tetkik eder. F a k a t felsef bilgi ile ilm bilginin "var olan" hakknda sual soru tarzlar, "var olan" a girme-tarz ve dereceleri (nfuz etme tarz ve dereceleri), onlar birbirinden ayrr. Sual soru tarzlar bakmndan ilim ve felsefe birbirinden ayrlrlar: ilim, naiv olarak objesini tetkik eder; obje sahasndan elde ettii bilginin karakteri, bu bilginin kendisinin ne olduu hakknda bir sual sormaz; bilgiyi bedihi olarak grr. Geri her min kendi bilgisi hakknda, kendisine has kriterium'lan vardr; f a k a t bununla beraber ilim, umumiyetle bilginin esaslarn aratrmaz. Halbuki felsefe.

107

bilgi teorisi ad altnda, bilginin ne olduunu, onun her ilimde, her bilgi sahasnda deimiyen asl unsurlarnn ne olduunu, bilginin ilerlemesinin neye dayandn aratrr. lim, aratrmalar yapar; fakat muhtelif sahalardaki aratrmalarn birletirici unsuru zerinde durmaz ve aratrmann ne olduunu da izah etmez; nk bu, ilim iin bir problem bile deildir; her ilim aratrmalarn kendisine has metotlaryla gerekletirmee alr; hatt bu bakmdan imlerin birbirinden ne kadar uzaklatklar da ilmi ilgendirmez. Halbuki bgi teorisi iin bunlarn hepsi, zlmesi, izah edilmesi icap eden problemlerdir. Bilgi teorisi, aratrma ve bunun neticesinde meydana kan ilerlemeyi de tek bir mesele halinde ele alr ve aratrmann birletirici unsuru zerinde durur. Ayn ekilde her ilim, kendi kritermm'unu kendi metotlaryla salamaa alr; hibir ilmi dier bir ilmin kriterium'n ilgilendirmez. Halbuki bilgi teorisi, btn ilimlerin, btn bilginin kriterium'nrm ele alr; ve bu kriterium probleminin de her bilgide birletirici olan taraf zerinde durur.lmin bu sual soru tarzna, onun "var olan" a girme-tarz ve derecesi tekabl eder. lmin "var olan" ele al tarz, bilgisi iin hedef olarak tand bir gre dayanr. lim, "var olan" deil, "var olan" m kk bir sahasn sorup soruturmadan, onun temeline nfuz etmeyi dnmeden, ele alr; ve kendi sahasnn dier sahalarla olan derin mnasebetine dokunmadan iine, aratrmasna balar. Bu sebepten dolay ilim, "var olan" a ait olan problemlerle ilgenmez, onun temelleriyle, derinlikleriyle uramaz. Bu, yine felsefenin bir problemidir. Felsefe ontologie ad altnda "var olan" n temel-yapsn, determination prensiplerini, "var olan" n unsurlarn (nevilerini), "var olan" n tarzlarn aratrr. lim, "var olan" o kadar eitli sahalara bler ki, d grniyle bu sahalar arasnda herhangi bir mnasebet grmek imknszdr; mesel zamanmzda fizik, biologi, o kadar ok para-sahalara aynlmlardr ki, onlar arasndaki mnasebeti gzden karmak ok kolaydr. Ancak ontologie'dir ki, bu para-sahalar "var olan" ad altnda tek bir bilginin sahas haline getiriyor ve "var olan" sahalarn arasndaki derin mnasebeti (bu suretle ilimler arasndaki sk mnasebeti) gsterebiliyor. Biraz baka olmakla beraber byle bir blnme ile felsefede de karanz. Felsefe de muhtelif sahalara ayrlmtr; f a k a t bununla beraber felsefedeki bu blnme imde karlatmz blnmeden ok farkhdr, limdeki bu blnme, paralanma derecesine vard halde, felsefedeki muayyen sahalara inhisar eder; mesel ethik, mantk, bilgi

108 nazariyesi, antropoloji, san'at felsefesi, hukuk felsefesi, tabiat, tarih varhk felsefesi, dil felsefesi vesaire gibi. Byle bir blnmeye ilimde yle bir blnme tekabl eder: fizik, bioloji, matematik... gibi. F a k a t bilindii gibi bugn fizik ve bioloji birok dallar iinde toplyan birer "isim" haline gelmitir. Halbuki felsefede ad geen disiplinler geni sahalarn ilimleridir; ve hepsi tek bir grten, birlik ifade eden bir grten hareket ederler. Fizik de umum bir "madde" ilmi olmak itibariyle byledir; bioloji de byledir. Fakat aktiv aratrm-alara baklrsa, onlar birok sahalara, tli sahalara ayrlmlardr. Felsef disiplinlerde buna imkn yoktur. Felsef disiplinler, ancak umum fizik ve umum biolojiye tekabl ederler.Ontologie ise, "var olan var olan olarak" tetkik eder. Ontologie'nin bu tarifi Aristoteles'e kadar gider. lk defa Aristoteles ontologie'yi bu ekilde trif etti; ve bu trif, ot hc ot eklinde yapld. Fakat ontologie tbirini ilk defa onsekizinci asrda Christian Wolff kulland. Aristoteles ontologie'ye, prote philosophia adn veriyordu; bu tbir sonralar Descartes'da, prima philosophia eklinde ortaya kt. Fakat gerek Aristoteles, gerekse Descartes, ontologie'yi bir metafizik olarak gryorlard. Bu gr, bugn de birok filosoflar tarafndan ayn ekilde kabul ediliyor. Fakat biz metafizikle ontologie'yi birbirinden tamamiyle ayryoruz. Metafizikten bahsederken greceiz ki, byle bir ajarma fenomenlere de uygundur. Zira metafizik, yalnz varlk-problemlerinde meydana kan metafizik problemlerle deil, bilgi probleminde ve dier ilim sahalarnda ortaya kan, zlmesine (halledilmesine) imkn olmyan problemartk'laryla urar. Biz bu problem-artklarna irrational problemler adn veriyoruz; irrational tbiriyle de sonuna kadar zlmiyen (halledilmiyen) problemleri kastediyoruz. Aristoteles'in ontologie'yi, on he on ilmi olarak trif etmesi yerinde olan bir triftir. Zira eski Yunan felsefesinde "var olan", bir olu, yani bir gignomenon olarak, yahut da srf bir grn, yani bir phainomenon olarak ele alnyordu. Halbuki Aristoteles, ontologie "var olan var olan olarak" tetkik eden bir imdir demekle, kendi grn br grlerden ayryor. O, bu hususta hakl idi; nk gerek olu, gerekse grn, "var olan" a aittirler ve onda meydana karlar; f a k a t "var olan" n ayn deildirler. Bu sebepten dolay da bu grler, ancak "var olan" n hususiyetleri zerinde duruyorlard. Aristoteles ise, ontologie "var olan" baka bir ey olarak deil, "var olan" olarak, yani olduu gibi tetkik eden bir ilimdir ifadesini kullanmakla, her trl yanl anlalmalarn nne gemi oluyor.

109 Geri Aristoteles'den beri ontologie, bir varlk ilmi o l a r a k tarif edildi. Fakat Aristoteles varlktan deil, "var olan" dan bahsediyordu. nk "var olan" birok eyler vardr; ama "varlk" birdir ve en son eydir. Bu sebepten dolay "varlklar" tbirini kullanmak, ontologie bakmndan doru deildir'. Nitekim hakikat ve realite tbirleri de yledir. Hakikat olan birok bilgiler vardr; f a k a t btn bu bilgilerdeki hakikat-karakteri "bir" ve ayndr. Birok real eyler vardr; f a k a t btn bu real eylerdeki realite karakteri "bir" ve ayndr. Bu sebepten dolay realiteler, hakikatler, tbirlerini kullanmak, felsefe bakmndan doru deildir. Bundan baka "varlk" tbiri ok umumdir; 'var olan" varla nazaran daha hususdir; bunun iindir ki, Aristoteles de, ontologie'yi "var olan" m bir mi olarak gryor. Fakat hem "varlk", hem de "var olan" en son eydir. Bu sebepten dolay ne "varlk", ne de "var olan" trif edilebilir; zira trif, ancak bir eyin dier bir. eyle mukayese edilmesi sayesinde yaplabilir; "var olan", "varhk" kavram^ lan son bir eyin kavramlar olduu iin trif edilemezler. "Varln" ve "var olan" n son eyler olmas ve bu yzden de trif edilememeleri, felsef grleri artmakta; ve bu nokta, felsef grlerin konstruktiv bir yola saplanmalarna sebep olmaktadr. Bu sebepten dolay filosoflar, varhn arkasnda, gerisinde daima bir ey aramlardr; ve buna da srf "var olan" trif etmek maksadiyle ba vurmulardr. Mesel Aristoteles iin, bu son-temel, suhstans (cevher) ve formdur; dynamis ve energeia'dr; Platon' da bu son ey, yani varln gerisindeki bu son ey, idee'dir; real varlk, temel mahiyetinde olan bu son eyin grndr; asl varlk da, bu i d e e ' ^ r . Kant'ta bu temel-varhk, Ding an sich'dir. Berkeley iin bu son ey mind'dr; Hegel'de bu son ey mutlak Geist'tir. Schopenhauer iin bu son ey frade'dir; E. Husserl iin bu son ey "sf ben" ("pr" uur) dur.2. Varlk fenomenleri.

Bugnn ontologie'si, artk bu metafizik ykten syrlmtr. Bugnn ontologie'si, "varl", "var olan" m kendisini, en son ey olarak grmektedir; zira varhk-fenomenleri, bize varln, "var olan" n
1 F a k a t bu yalnz ontologie bakmndan byledir; mesel antropoloji, canl varlklar tbirini kullanmakta hakldr; nk ontologie ve antropolojinin gznnde bulundurduklar baka baka olan eylerdir.

110 gerisinde bulunan, grn sahasna kmyan herhangi bir metafizik temelden haber vermiyorlar. Bugnn ontologie'si iin, grn ve "kendi bama varlk", bir "birlik" ifade ederler. Bugnn ontologie'si "var olan" , varl tarif etmekten vaz gemitir; zira tarifi, ancak aratrmalarn bitirmi, sonuna gelmi bir bilgi yapabilir; byle bir bilgi ise mevcut deildir; imdi hibir bilgi mantk mnada tarif edilemez. Bugnn ontologie'si her bilgi gibi, fenomenlerden hareket eder; bu fenomenler, varlk-fenomenleridir. Fakat ontologie iin, bu fenomenlerin gerisinde substansiel bir ey yoktur; ve ontologie, fenomen tbirinden u basit mnay anlar: fenomen, bir eyin , aa kmas, kapal kalmamas, gizli kalmamas, kendisini gstermesi demektir. Varlk, "var olan", kendisini fenomenlerinde bize gsterir. Fakat bu fenomenlerin halis (hakik) olup olmadklarn ayrca incelemek icap eder. Bu sebepten dolay bugnn ontologie'sinin ilgisi de halis fenomenleri, sahte (pseudo) fenomenlerden ayrmak meselesi zerinde toplanmaktadr. Nasl ki bilgi sandmz her ey bilgi (hakikat olan bilgi) deilse, fenomen olarak karmza kan, kendisini bize gsteren bir eyin de halis bir fenomen olmas icap etmez. Mesel kanl, krmz grnen bir yzdeki bu "krmzlk fenomeni", hem sahte, hem de halis bir fenomen olabilir; eer bu "krmzlk" yeni bahyan ateli bir hastaln ifadesi ise, bu sahte bir fenomendir; eer bu "krmzlk" bir shhatin ifadesi ise, bu takdirde bu fenomen halis bir fenomendir; ilim (tp) bunlar birbirinden ayrd edebilecek bir durumdadr. Bulduumuz herhangi tarih bir vesikada ortaya kan bir fenomenin de halis bir fenomen olabilmesi iin, bu vesikadaki metnin halis (yani gerekten olup-biten bir olayn metni) bir metin olmas lzmdr. Buna tipik bir misal olarak Ftih hakknda onyedinci, onsekizinci asrlarda Avrupal yazarlar tarafndan yazlan romanlar gsterilebilir. Bu romanlarda Ftih'in ak mektuplaryla karlayoruz; hatt burada uydurulmu isimler yannda doru isimler de grlr. Bir tarihi iin yaplacak ilk i, bu metinlerde ifadesini bulan tarih fenomenin halis olup olmadm tesbit etmektir.Gnlk hayatta insanlar ehl hayvanlardan kpee sadakat, kediye nankrlk atfederler; zira kedi ve kpekte yle davranlarla karlarz ki, bu davranlar, d grnleriyle ilk defa insan leminde ortaya kan sadakat ve nankrlk gibi fenomenlere benziyorlar. Halbuki bioloji ve hayvan psikolojinin son aratrmalarna gre.

111 hayvanlara insanlarn ahlk davranlarna benziyen davranlar atfetmenin bir anthropomorphism olduu meydana kmtr. Bizim dilimizin bu hususta derin manal bir sz vardr: "grne aldanmamal"; yani grnn halis olup olmadn aratrmal. Dier t a r a f t a n suya daldrlan bir baston da krk grnr. Bastonun krk grnmesi optik bir aldanmadr; fizik, bunun neden ileri geldiini bize ak olarak gsteriyor. Sayl grnlere, intihalara dayanarak bir insana atfedilen herhangi bir kabiliyetin, halis olup olmad, o insamn baarlarnda meydana kmaldr. Biz bir insana drst, dier birisine, menfaatine dkn diyoruz; bu fenomenlerin halis olup olmadklar, yine o insanlarn hareketlerinde, ilerinde meydana kmaldr. ; Btn bu misaller bize gsteriyorlar ki, fenomenlerin halis veya sahte fenomenler olduklar ayrca tetkik edilmee muhtatr. Fakat bundan dolay bu fenomenlerin taycs olan varln gerisinde bir substans (bir cevher) veya herhangi bir idee kabul etmee lzum yoktur (cevherin de, idee'nm. de yerleri vardr; yani bu suretle onlar inkr edilmi deillerdir); nk byle bir gr, bizi yanl yollara sevkeder; bu takdirde ontolojik sahay terketmi, metafizik spekulation'lajcm iine dm oluruz; byle spekulativ, rk bir zeminde yolunu bulmak, ondan kurtularak tekrar salam bir zemine ayan basmak hemen hemen mmkn deildir. nk her konstruktion, bizi yeni bir konstruktion'a, srkler. Bizi bu konstruktion'lara, srkliyen gr, kaynan varl ikiye blmekte bulur. teden beri felsefeye yerlemi olan bu dualite iddias, bizi daima aykrlklara srkler. Bu dualite tezine gre, varln iki taraf vardr: 1. varln "kendi bana" olan taraf; 2. bu "kendi bana" varln grn. Byle bir grn en iyi misalini Kant vermitir. Kant'a gre, "kendi bana" olan varlk, bilinmiyen bir varlk-sahasdr; bilinen saha, ancak bu varln zaman-mekn iindeki grndr. Fakat Kant' bu gre sevkeden ontolojik dnceler deildir; daha ziyade gnoseolojik ve ethik dncelerdir\ Buna yakn bir grn en eski bir misalini Platon bize vermitir; onda da idee'^er "daima var olan" bir varlk sahasdr; bu idee'lerin bir grn olan eyler ise, deien, olu iinde bulunan bir sahadr; yani bu saha, hakik bir varlk olmaktan ok uzaktr. Schopenhauer'n gr de.
1 Takiyettin Mengo-lu: "Kant ve Scheler'de insan problemi" adl yazda gsterilmitir. stajbul niversitesi yaymlarmdan; stanbul: 1949.

112 Kant ve Platon'unkine benziyen bir grtr ; onun iin de "asl varlk" h-ade'dir; dier eylerin hepsi bu "asl varln" grnleridir. Kant daha tenkid bir filosof olduu iin, Platon ve Schopenhauer'dan baka olan neticelere varr; nk Kant iin grn, Platon ve Schopenhauer'da olduu gibi, bir hiten ibaret deildir.Halbuki zamanmzn ontologie'si iin, "var olan", "varlk" bir btndr; ve "var olan", "varlk" daima ve her yerde "kendi bana" olan bir "varlk" tr. Burada "kendi bana var olma" tbiriyle karanlk, mphem herhangi bir ey kastedilmemektedir. Bunun mnas udur: "var olan" ve "varlk", sjenin, insann veyahut insan-st bir varln herhangi bir akt' veya hareketi sayesinde meydana gelmez; "var olan", sjeye, insana veyahut insan st bir varla tbi olmadan mevcuttur. "Var olan", ne ise odur; insann onu bilmesine veya bilmemesine, insann onun hakknda dndklerine kar kaytszdr. Fakat dier t a r a f t a n "var olan" btn eyler arasnda iten bir mnasebet, bir ballk vardr; dier bir tbirle "her ey, her eye tbidir'.'; tecrid edUmi (mnasebetlerinden kopmu) hibir ey mevcut deildir. mdi "kendi bana" var olma, herhangi bir abstraktion, bir-tecrid edilme (mnasebetlerinden zlme) deildir. Ontologie'nin bu gr, ayn zamanda onun btn "ism" lere kar kaytsz olduuna ve aratrmalarn herhangi bir "ism" e dayanmadan yapabileceine iaret ediyor. Zira btn "ism" 1er pein hkmlerdir. Hibir pein hkme saplanmak istemiyen bugnn ontologie'si iin, insan tarafndan meydana getirilen eyler, yani insan baarlar da "var olan" eylerdir. nk insan tarafndan meydana getirilen varlk-sferleri de, bir kere meydana geldikten sonra, insana, onu meydana getirene, tbi olmyan bir mevcudiyete sahiptirler. Btn fikirler sahas, btn san'at sahas, btn teknik saha, byle birer varlk-sahalardr. Mantktan bahsederken byle bir varlk-sferiyle karlamtk; daha sonra da dier varlk-sahalanyla karlaacaz. mdi "kendi bamalk" kaytsz-artsz btn vaik-sferlerine ait olan bir hususiyettir.Ontologie, "var olan" incelemek iin, onun fenomenlerinden haraket eder, dedik. imdi yle bir sual sorulabiUr r fenomen bir eyin bize kendisini gstermesi, aa kmas, rtl kalmamas eklinde tasvir edildi. O halde aa kamyan, kendisini gstermiyen, rtl kalan bir eyi yok mu sayacaz? Bu, asla byle deildir; burada bize kendisini gstermiyen, aa kamyan, rtl kalan bir ey "yokt u r " gibi bir dnce ileri srlmyor. Aratrma vastalar ilerledike varhn kendisini ele vermesi, kendisini gstermesi de Uerliyecek-

113 tir. nk "var olan" ey, bilinen eyin aym deildir; "var olan" bilinirliin ve hatt bilinebilirliin snrn ok aar. lm ve felsef aratrmalar, direkt fenomenlerle bir eyin bilgisine eriemedikleri zaman, bu sefer indirekt vastalara ba vururlar. F a k a t asl bUgi direkt vastalara dayanan bgidir; nk bu takdirde bginin kontrol edilmesi daima mmkndr.Verilen izahattan anlalyor ki, ontologie iin "var olan" paralamaa ihtiya yoktur; "var olan" paralamak zorunda kalan gnoseologie'dir. Geri ontologie, ancak varl tahlil ve tasvir ederek, onun bilgisine eriiyor; f a k a t bunun iin de ontologie'nin varl grn ve "kendi bana" varlk diye ikiye blmesine ihtiyac yoktur; nk byle bir ey onu konstruktion'lara srkler. 3. Ontolojik t a v r l a ilm tavr arasndaki mnasebet.

Her bilginin kendi aratrma sahas karsnda taknd bir tavr vardr; varlk-fenomenlerinden hareket eden ontologie'nin de bir bilgi olmas dolaysiyle kendi aratrma sahas karsnda taknd bir tavr olmaldr. Ontolojik tavr, naiv, tabi, dorudan doruya "var olan" a ynelen bir tavrdr. Byle bir tavrn karsnda reflexion'ln bir tavr bulunur. Obje karsnda taknlan tavr bakmndan btn ilimler ontolojiktirler; bunun mnas udur: btn ilimlerin aratrma sahalar "var olan" eylerdir; bu "var olan" eye, ilimler de tpk ontologie gibi naiv, dorudan doruya girmee alrlar. ilimlerin urat bu "var olan" ey, edeb bir metin, tarih bir vesika, herhangi bir ey, insann dnmesi, bilmesi, hareket ve faaliyetleri; canl varlklar vesaire olabilir.Bylece dorudan doruya "var olan" a, varla ynelen bir tavra teden beri intcntio recta ad verilmektedir\ Byle bir tavrn kar-smda, onun ztt olan bir tavr vardr ki, buna da intentio obliqua ad verUir\ Birinci tavrda sje, dorudan doruya "var olan" a, varla yneldii halde, ikinci tavrda sje, reflexion'a. brnr On1 intentio recta ile intentio obligua tbirleri Ortaa- felsefesinin tbirleridir; ilk defa yeni ontologie'nin kurucusu olan Nicolai H a r t m a n n tarafndan ontologie'ye maledilmilerdir. 2 Her ilmin, hi olmazsa primer tavr, ontolojik olmaldr; f a k a t bir ilmin primer t a v n , reflexion'lu olursa, o ilmin hayattan, halis fenomenlerden uzaklamas mukadderdir. lim, ikinci derecede icap ettii zaman, reflexion'lu bir tavra ba vurabilir; f a k a t bu takdirde bile yine ontolojik t a v r a dnmek arttr.

F. 8

114 tolojik esaslara dayanmyan btn bilgi teorileri byle bir tavrdan hareket ederler. Mantk daima byle bir tavrn iinde kalr. Bunun mnas udur: mantk dncelerle urar; dnceler, dnme ile dier akt'larn mahsuldrler; bu bakmdan onlar da var olan eylerdir; f a k a t mantk, tetkiklerinde hem bu dnceleri tetkik eder; hem de ikinci bir dnme akt' ile bu dnceler arasndaki mnasebeti inceler; yani sje tekrar kendi stne katlanr; zaten intentio obliqua da, sjenin kendi kendisine dnmesi, katlanmas demektir. Her ilim hakik yolunu, yani intentio recta'y kaybettii zaman, byle bir reflexion'un iine der. Mesel psikoloji, hatt birok mnevi ilimler, estetik, bilgi nazariyesi uzun mddet byle bir durumda idiler', mdi ontolojik esaslar terkeden her ilmin kaderi budur.Yeni ontologie'nin en mhim funktion'u u noktada ortaya kyor: ontologie, hem ilimlerin "naiv", tabi tavrdan reflexion'lu bir tavra dmelerine mni oluyor; hem de felsefe ile ilim, ilimle ilim arasndaki iten olan mnasebetin devam etmesini, kaybolmamasn salyor. Ontologie bunu u ekilde temin ediyor: bir t a r a f t a n ilimlerin paralad varhk-sahalarnn btnln gsteriyor ve ilimlerin arasndaki sk mnasebeti ortaya karyor; dier t a r a f t a n ontologie kendisi ile ilim arasnda mterek olan noktay belirtiyor: gerek ilimler, gerekse ontologie ayn "naiv" tavrla "var olan'' tyin eden determination prensipleriyle urayor. ite bu nokta, ilimle ontologie arasnda sk bir mnasebetin bulunduunu gsteriyor. Zira ilim, her yerde "var olan" tyin eden prensipleri, kanunlar aratryor; ontologie ve dier felsef disiplinler de ayn eyler zerinde duruyorlar. Mesel ethik gibi felsef bir disiplin bile insann hareket ve faaliyetlerini tetkik ederken, bu hareket ve faaliyetleri tyin eden "prensipleri" inceliyor. Geri ethik bu determination prensiplerine kymet veyahut da Kant'ta olduu gibi "ahlk kanun" adn veriyor; f a k a t muhteva bakmndan ayn ey kastediliyor. Bu prensipler problemini btn ihmlerde ve felsefede gstermek mmkndr.1 Eski psikoloji (introspektion veya Einfhlung metoduyla alan psikoloji) daima intentio obligua ile almtr; onun iin de h a y a t t a n uzaklamtr. Psikoloji daha yakn zamanlara kadar byle bir tavrla aratrmalarna devam etmekteydi. lk defa "davran psikolojisi" ile "Getalt psikolojisi" reflexion'lu tavr terketmi, ontolojik t a v r a dnmtr. Psychologism'in hkim olduu devirde estetik, bilgi teorisi, ethik, hukuk, edebiyat ve siyas tarihin durumu Jda ayn idi. lk defa fenomenoloji felsefesi ile, bunu takip eden modern ontoloji bu ilimleri reflexion'lu tavrdan kurtarabildi.

115 B. Ontolo^ie'n aratrma sahasnn snrlandrlmas. 1. Varlk-prensipleri.

"Var olan" eyler bir btn tekil ederler; ve ontologie de, bu btn aratrmay hedef olarak ele alr. Fakat ontologie varl btnl Ue nasl tetkik edebilir? Aristoteles de bunu iddia etmemi miydi ? Gerekten ontologie, "var olan var olan olarak" tetkik eder tarifi ok umum, ok formal bir triftir; ve muhteva bakmndan elimize aratrma iin, herhangi bir ip ucu vermiyor. Bu formal trif karsnda bizim ontologie hakknda ileri srdmz tasviri trif, bize aratrma iin baz ip ular verebiliyor. Bu trif u idi: ontologie "var olan" m temel-yapsn, onun determination prensiplerini, "var olan" n "nevi" ve "tarz" lann aratrr. Bu tasviri trif, ayn zamanda ont'olojie'nin aratrma sahasmm snrlarn da iziyor. Zira bu tasviri trif, "var olan" m bir temel-yaps, "var olan" da esas olan, onu determine eden bir tarafn bulunduunu ifade ediyor; dier taraftan ayn trif, "var olan" n nevileri (ideal, real varlk) ve tarzlar (imkn, gereklik, zarurilik, tesadf ilik, imknszlk, gerek olmama) olduunu bildiriyor. Bu suretle ontologie'nin nelerle uraaca da belirtilmi oluyor. Ontologie "var olan" tyin eden bu prensiplere "kategorie" adn verir. "Kategorie" tbiri teden beri felsefede ok kullanlan bir tbirdir. Bu sebepten dolay "kategorie" tbiri yanl anlalmaa ok msaittir. nk bu tbirin srtnda historik bir yk vardr; onun bu ykten kurtulmas lzmdr. Mesel idealist filosoflar, "kategorie" tbirini tamamiyle baka bir mnada kullanmlardr; bir defa idealist filosoflar "kategorie" lere sjenin formlar, kavramlar nazariyle bakm" ardr. Halbuki ontologie'deki "kategorie" tbiriyle sjenin veya varln formlar kastedilmiyor; bilkis onlarla varl, "var olan" tyin eden ve "var olan" m kendisinde mevcut olan varlk-prensipleri kastediliyor. Bu prensipler, varl determine eden umum prensiplerdir. limde bu prensiplere "kanun" 1ar tekabl eder; f a k a t bu prensipleri ilmin "kanun" larmdan ayrd eden nokta, onlarn umumlikleridir, yani kanunlar da iine almalardr.dsalism iin, yalnz "kategorie" 1er sjenin formlar, kavramlar deildirler; ayn zamanda ilmin "var olan" tetkik ederek elde ettii kanunlar da, sjenin kabiliyetlerine ait olan kanunlardr. nk idealism iin, sjeden mstakil, "kendi bana var olan" bir ey yok-

116 t u r ; imdi "var olan" eyler de, sjeye, sjenin muayyen kabiliyetlerine irca edilmilerdir (gtrlmlerdir). Fakat byle bir tefsir aktel ilm aratrmalara hi tesir etmemi; ancak positivist evrelerde bir rol oynayabilmitir; zira positivism, ideaUsm'in bir varia^ion'udur. nk positivist'ler iin de, sje her eye hkim bir durumdadr. Bu gr ilk defa Kant ilme sokmutur. Yukarda Kant'n bu hususta mehur olan fikrini site etmitik: mdrike (anlay kabiyeti) tabiata kanunlarm dikte eder. Bunun mnas udur: tabiatta kanun ve dzen yoktur; kanunlar ve dzen, insan sjesinin kabiliyetlerinin bir mahsuldr; k defa insan sjesi kendi kanunlaryla, tabiati dzenliyor, determine ediyor. F a k a t bugn byle bir dnceyi, ok ilerlemi olan ilim ve onun bir mahsul olan teknik tamamiyle bertaraf etmitir.F a k a t ontologie btn "ism" lere kar kaytszdr; onun iin de ontologie'nin kendilerinden bahsedecei prensipler de varln kendisinde mevcut olan prensiplerdir. Bu bakmdan sje de dier "var olan" eyler gibi, "var olan" bir eydir. Varh determine eden (tyin eden) bu prensipleri, Kant'ta olduu gibi say bakmndan tesbit etmek de mmkn deildir. Bilindii gibi Kant, "kategorie" leri sjenin formlar, kavramlar olarak gsterdi ve bunlarn saysm da on iki olarak kabul etti yle ki: I. Quantite (kemiyet) bakmndan: 1. umum; 2. husus 3. mnferit; II. Qualite (keyfiyet) bakmndan: 1. tasdik eden; 2. in kr eden; 3. sonsuz olan; III. Relation bakmndan: 1. kategorik 2. hipotetik; 3. disjunktiv; IV. Modalite bakmndan: 1. problematik 2. asertorik; 3. apodiktik. Kant, bu "kategorie" lere mdrikenin (an lay kabiliyetinin) saf kavramlar adm verir. Kant, "kategorie" leri ni mantn "hkm levhas" ndan karmtr. Gerek bundan, gerekse "kategorie" tbirine verilen mnadan anlalyor ki, Kant'n bu "kategorie" lerinin modem ontologie'nin varlk-prensibi olarak grd "kategorie" tbiriyle hibir ilgisi yoktur. Kant'tan ok daha nce "kategorie" 1er probleminden bahseden Aristoteles ise, onlarn saysn on olarak kabul eder.F a k a t varlk-prensipleri olan "kategorie" lerin saysnn pein olarak tesbit edilemiyecei de aktr. nk ilm ve felsef aratrmalar ilerledike "kategorie" 1er veya onlarn husus ekilleri olan "kanunlar" ortaya konmaktadr; ilim ve felsefe bu gibi misallerle doludur. mdi "kategorie" hibir zaman say bakmndan tesbit edilemez.

117 Byle bir iddia, ilim ve felsefede, artk aratrmalarn son merhaleye gtrldn, artk bundan sonra hibir aratrmann yaplamyacam ifade eder. Halbuki buna imkn yoktur. nk aratrmalar, hibir sahada ve hibir zaman son merhaleye gtrlemezler, yani insan bilgisi, hibir zaman "var olan" sonuna kadar aratrm olamaz; "var olan" da sonsuz aratrma imknlar vardr. Geri baz devirlerde, baz ilim sahalarnda artk aratrlacak bir eyin bulunmad iddia edildi'; f a k a t byle bir durum, dayanlan teori ve hipotezlerin yanllndan baka bir ey ifade etmez; bu hususta ilim ve felsefe tarihinde dikkate layk misaller vermek mmkndr^ Ontologie'nin "var olan" m esas-yapsn meydana getiren prensiplerle uramas, onu yalnz muhteval bir bilgi haline getirmekle kalmyor; ayn zamanda kendisiyle ilimler arasndaki mnasebeti de kurmu oluyor. Zira tek tek ilimler de, kendi fenomenlerini dzenliyen mnasebetleri, kanunlar gstermee alyorlar. Mesel fizik hararet fenomenini ele alrken, bu odann, gnein, herhangi dier bir hararet kaynann scakln de, umumiyetle termik olann esasm, prensibini aratrr. Nitekim fizik, maddeyi incelerken de, maddede esas olan, yani madde leminde olup-biten eyleri tyin eden prensip ve kanunlar bulmaa ahyor; bu prensip ve kanunlara dayanarak maddenin hususiyetlerini gsteriyor. Ayn ekilde kimya da evremizde mevcut olan mrekkep ve basit cisimleri tasvir etmekle kalmaz; onlarda esas tekil edeni, onlarn yapsn aratrr; ve cisimlerin yaps bakmndan muayyen prensipler ortaya koyar. Ayn suretle bioloji de, bir organism'de herhangi bir ekilde meydana gelen yara ve berelerin tasviri ile yetinmez; umumiyetle organik sahada meydana gelen yara ve berelerin dayand prensibi aratrr. Bilgi nazariyesi de, ayn ekilde eitli Uimlerdeki bilgileri teker, teker ele alarak deil, umumiyetle bilgi denilen fenomenin dayand esas, yani sje-obje mnasebetini ve bu mnasebeti kuran balar inceler. Psikolojide de, durum bundan farkl deildir; psikoloji de, ha1 Mesel fizikte geen asrn sonunda byle bir iddia o r t a y a atld; Max Planck'la hocas arasndaki konuma bilhassa bu bakmdan dikkate layktr. Max Planck: "Wege ,zur physikalischen Erkenntnis" s. 128; (1934). 2 Felsefe iin bu asrn banda byle bir durum meydana gelmiti; f a k a t bu durumun gerek bir d u r u m olmadn E. Husserl t a r a f n d a n k u r u l a n "fenomenoloji felsefesi" gsterdi. Zira ilim ve felsefede her yeni "gr", yeni arat r m a ufuklar a a r ; yaplanlar yeniden bir aydnlk kazanr.

118 fza ve reproduktion fenomenlerini tetkik ederken, eitli hafza ve reproduktion fenomenlerini deil, bu fenomenlerin dayand temeli aratrr. Hangi ilim, gz nnde bulundurulursa bulundurulsun, du-^ rum ayn kalr. Ontologie, "var olan" n bir ilmi olduu iin, ontologie de "var olan" da esas olan aratrr; bundan dolay ontologie btn ilimlerle mnasebet halindedir. nk ontologie, ilimlerin, btn insan bilgisinin tetkik ettii varln temelleriyle urayor. Bu sebepten dolaydr ki, ontologie'nin ekirdeini bir "kategorie'ler bilgisi" tekil eder; ve ontologie iin "kategorie" tbiri, "var olan" da temel, esas-tekil eden, onu determine eden prensip demektir; dier bir tbirle "kategorie", varhk-prensibi, varlk-struktur'u demektir; ve "kategorie", varlk-kategorie'si olarak "var olan" da, yani "var olan" m fenomenlerinde meydana kar. Her fenomen sahasnn kendisine has "kategorie" leri vardr; bu "kategorie" 1er hibir suretle bu fenomen-sahasmn dnda bulunan dier bir fenomen-sahasma olduu gibi tanamazlar. Baz "kategorie" 1er, baka varlk-fenomenleri sahasnda meydana ksalar bile, onlarn buradaki durumu baka bir ekil kazanm, deimi bir durumdur. Fakat bu varlk-kategorie'lerinin birbirinden tecrit edildiini ifade etmez; nk "var olan" bir btndr; onun prensipleri de ayn ekilde bir btn tekil ederler. Buradaki mnasebet, tpk heterogen akt'lar arasndaki mnasebet gibidir.Nasl ki akt'lar sahasnda bir akt'a verilen ehemmiyet, hatt dierlerinin ona gtrlmesi, bilgi nazariyesi bakmndan olan baz "ism" 1er meydana getiriyor idiyse, burada da ayn ekilde bir fenomen sahasna has olan "kategorie" lerin baka karakterde olan bir fenomen sahasna tanarak tatbik edilmesi, spekulativ, metafizik "ism" 1er meydana getirir. Mesel fizik sahasndaki bir kategorie (mesel enerji prensibi) baka sahalara tanarak tatbik edilirse, energetism, fizikahsm gibi spekulativ, metafizik grler meydana kar. Fizik-kimyamn prensipleri organik sahaya tatbik edilirse, mekanism gibi metafizik bir "ism" meydana kar, insan lemine has gaye vazetme, onu gerekletirme gibi bir prensibin organik sahaya tatbik edilmesinden de vitalism gibi metafizik bir "ism" doar. Psiik varln prensiplerinin baka sahalara tatbik edilmesiyle psychologism gibi; btn varlk-sahalann maddeye veya onun herhangi bir ekline gtrlmesiyle, materialism gibi; yahut da btn varlk sferlerinin "idee" cinsinden bir eye gtrlmesiyle de idealism gibi spekulativ, metafizik "ism" 1er meydana kar.-

119 Fakat ontologie'nin btn bu "ism" lerle ilgisi yoktur. nk ontologie, varlk-prensiplerini bir fenomen sahasndan dierine tamaz. Bu sebepten dolay ontologie, daha nce de iaret edildii gibi, metafiziin her nev'ine kar kaytsz kalyor. Fakat byle bir kaytszlk, ontologie'ye, ar bir mesuliyet yklemektedir; bu da onun varlkfenomenlerinde meydana kan "kategorie" leri hibir pein hkme kaplmadan olduu gibi tetkik etmesine dayanr. Bunun iindir ki, ontologie, "kategorie" kavramn btn traditionel pein hkmlerden syrmak mecburiyetinde kalyor. Nitekim Nicolai Hartmann'la balyan modern ontologie iin, artk "kategorie" sjenin herhangi bir kabiyetinin bir kavram veya sjenin bir formu deUdir; varln kendisine ait olan bir determination prensibidir. Burada, yani "felsefeye giri" erevesi iinde, "var olan" determine eden ve imdiye kadar ortaya konulan "kategorie" lerin hepsine temas edilmesine imkn yoktur; bu, ancak bir "kategorie'ler bilgisinin" ii olabilirdi. Burada ancak muhtelif fenomen sahalarna ait "kategorie" lerden baz nmuneler verilebilecektir: zaman, mekn; substans, kausalite, tabiattaki kanunluluk, karlkl tesir; para ve btn; real mnasebet; olu (process); durum; individuel olan; umum olan; tbi olma (dependens). Formun muhafazas; nevilerin deimesi; organik gayelilik; regeneration; nev'in devam; soysuzlama (degeneration); selektion; mutation; canlnn kayna (descendens)... gibi\ Aktiv'lik; passiv'hk; plastisite; statik ohna; "nceden grme"; "nceden tyin etme"... gibi*. Yukarda saylan "kategorie" lerden zaman, mekn, substans, karlkl tesir, kausalite gibi kategorie'lere kozmolojik "kategorie" 1er ad verilir. Formun muhafazas, nev'in deimesi, organik gayelilik, mutation, selektion, canlnn kayna gibi "kategorie" 1er de organik "kategorie" lerdir. Aktiv'lik, passiv'lik, plastisite, "nceden grme", "nceden tyin etme" gibi "kategorie" 1er de antropolojik kategorie'lerdir (yani insan varln tyin eden "kategorie" lerdir). Statik olma, passiv'lik hayvan ve nebat leminin btnlne has olan "kategorie" lerdir. Baz "kategorie" lerle ise, her sahann fenomenlerinde karamak mmkndr; mesel olu, durum, real mnasebet gibi.
1 Nicolai Hartmann,, bu "kategorie" leri "Tabiat felsefesi", "Philosophie der Natur" adl yazsnda tahlil ve tasvir etmitir; biz bu kategorie'ler meselesinde bu k i t a p t a n faydalandk. 2 Bu kategorie'ler ilerde neri dnlen "felsef antropoloji" mizin ortaya koyduu kategorie'lerdir.

120 Zaman, mekn "kategorie" leri real varla has olan "kategorie" lerdir; bu itibarla olup-biten btn real hdiseler, bu "kategorie" lerin sahas iinde cereyan ederler; yani bu "kategorie" 1er, bu real hdiseleri tyin ederler. Fakat mekn basit bir "kategorie" deildir; o, birok "kategorie" leri iinde toplyan kompleks bir "kategorie"dir. Mesel dimensionalite, extension (yer kaplama), mekn "kategorie" sine ait olan husus "kategorie" lerdir; aslnda dimension'lara (buutlara) sahip olan mekn deildir; meknn iinde bir yer kaplyan eylerdir. Descartes, mekn "kategorie" lerinin yalnz extension tarafn ele almtr; F a k a t yer kaplyan (extensiv olan) mekn deil, meknn iinde yer alan eylerdir. Dier t a r a f t a n mekn, her trl hatlara, formlara kar kaytszdr; hatlar ve formlar mekna deil, mekndaki dimension'lara aittirler; bunlar ise dz ve iri de olabilirler. Ayn ekilde sonluluk ve sonsuzluk da mekna deil, mekndaki dimension'lara aittir. Zaman da ayn durumdadr. Zaman bir aktr; onun hibir dimension (buudu) ve extension'u (yer kaplamas) yoktur; fakat hdiseler zaman iinde yer alrlar; ve birbirini takip ederler; esas itibariyle llen zaman deil, zamanla meknn mnasebetidir. Kausalite de yine mhim bir kozmolojik "kategorie" dir. Fakat ilmi de ilgilendiren bu "kategorie" birok tefsirlere tbi tutulmutur. Kausalite ilimde, umumiyet itibariyle bir hdiseyi nceden hesap etmek, onun nereye varacan tesbit etmek gibi bir mnaya gelir; fak a t byle bir mnaya gelen kausal kanundur. Ontologie'nin gz nnde bulundurduu kausalite (illiyet), sonradan cereyan eden bir hdisenin, bir nceki hdise tarafndan tyin edilmesi demektir. Kausalite "kategorie" sinin erevesine giren bir hdisenin hesap edilememesinin birok sebepleri olabilir; mesel illetler kompleksini kavramaktan ciz olabiliriz; ve bundan dolay da nceden hesap edemeyiz. Tabiattaki kanunluluk: tabiattaki kanunluluk, tabiatta olup-biten hdiselerin aym kalmas, deimemesi olarak tarif edilebilir. Fakat tabiattaki kanunluluk da birok defa kausalite ile bir tutulmu; bu yzden onun kategorial hususiyeti ortaya konmamtr; dier taraftan tabiat hdiselerini tyin eden bu kanunlar, kendi ifade ekilleriyle de bir tutulmutur; halbuki ontik bakmdan bir kanunun ifade edilmesi veya edilmemesi msavidir. Hakik bir tabiat kanununun substans'la mnasebeti vardr; nk tabiat kanunu, tabiat hdiselerinde ayn kalan, deimiyen bir karakter ifade eder; bu sebepten

121 dolay kanunliluu hdiselerin ayn kalmas, deimemesi olarak trif edebiliyoruz; baka bir ifade ile: kanunluluk, tabi hdiselerdeki real umumlik demektir. Fakat tabiattaki btn hdiseler real umum deildirler; onlarn individuel olan bir taraf da vardr. Ama individuel hdiselerin mevcut olmas, real umum olann mevcut olmamasn ifade etmez. Eey tabiat hdiselerinde real umum olan bir taraf olmasayd, bu takdirde mahede ve denemelere dayanan exakt induktion'un bizi umum kanunlara gtrmesine imkn olmazd. Zira exakt induktion, tabiat hdiselerinde real umum olann mevcut olmasna dayanr; bunsuz exact bir induktion mmkn olmazd. Kausalite de, tabiattaki kanunluluk da, ayn real hdiseler sahasna aittir. Byle bir vaziyette bunlar birbirinden nasl ayrd edilebihr? Geri her iki "kategorie" arasnda sk bir mnasebet vardr; fakat bundan dolay onlarn birbirinin ayn olmas icap etmez. Tabiat hdiselerinden birisi, bundan sonra gelen bir hdisenin illeti olabilir; yani onu determine eder; halbuki tabiattaki kanunluluk, cereyan eden hdiselerin bir ayniliini ifade eder. Aslnda kausalite, kanunluluk olmadan da mevcut olabilirdi; f a k a t bu, takdirde illetlerde bir aynilik bulmak mmkn olmazd; zira illetlerdeki aynlik, kanunluluun bir ifadesidir. Bugnk fizik istatistik kanunlardan da bahsetmektedir. Ontologie bakmndan bunun mnas udur: istatistik kanunlar da tabiat kanunlardr; burada deien yalnz kanun tipidir; yani istatistik kanunlar baka bir karakterde olan kanunlardr. Tabiat kanunlar olupbiten hdiselerin hepsini determine ettikleri halde, istatistik kanunlar, ancak bu hdiselerin ounluunun ortalama kymetim determine ederler. Fakat bu kanunlar da dier kanunlar gibi hdiselere ait olan kanunlardr; yani onif^'tirler. Karlkl tesir: ayn meknda, ayn zamanda olup-biten her ey arasnda karlkl bir tesir vardr. Bu ifadenin mnas udur: ayn zaman ve meknda cereyan eden hdiseler birbirine tesir ederler, yani onlar tek bir olu meydana getirirler. Karlkl tesirle, kausalite ve tabiattaki kanunluluk arasnda bir mnasebet vardr. Karlkl tesir, kausalite, kanunluluk i ie girerler, yani onlar real dnyada bir arada bulunurlar. F a k a t onlarn i ie olmalar, aralarndaki farr k ortadan kaldrmaz. Bu "kategorie" lerin durumu, ayn real varlksferindeki "kategorie" lerin birbirleriyle iten olan mnasebetini gstermektedir. Karlkl tesirle kanunluluk arasndaki mnasebet nasl bir mnasebettir? Onlarn birbirleriyle uzlaabilecekleri bedih deildir; on-

122 1ar birbirleriyle uzlamyan "kategorie" 1er de olabilirlerdi. Fakat onlar gerekten birbirleriyle harmoni halindedirler; bu u noktada ortaya kyor: kanunluluk, real hdiselerin ayniliini ifade eder; dier bir tbirle ayn illetler kompleksinin tekrar etmesiyle hdiselerin aynilii arasnda bir mnasebet vardr. Bu mnasebet, kausahte "kategorie" si iin dorudur (yani ayn illetler, ayn eserleri meydana getirirler). Esas itibariyle iki heterogen determination formu (mesel, karlkl tesir ve tabiattaki kanunluluk) arasnda bir harmoninin mevcut olabilmesi, ayn illetler kompleksinin tekrar etmesinin karlkl tesirin bir neticesi olmasna baldr; yani gelii gzel bir eyin, gelii gzel dier bir eyle bir arada bulunmas deil, ancak muayyen bir eyin dier muayyen bir eyle birlikte bulunmas arttr. Bu, bize bu determination formunun nasl i ie girdiini gsteriyor. Real-mnasebet "kategorie" si: btn real eyler arasnda bir mnasebet vardr; bu itibarla bu "kategorie" bir bedihlik ifade eder. Gerekten real varlk-leminde ekil, yap, btnlk, birlik, birbirine tbi olma ifade eden her ey, real-mnasebet "kategorie" si sahasna aittir. Bu "kategorie", yalnz tabiat varlm deil, dier real varlksferlerini de ilgilendirir; mesel btnlkle mekndaki paralar arasnda, zamanda birbirini takip eden hdiseler arasnda bir mnasebet vardr. Tabiat ilimlerinde real-mnasebet byk bir rol oynar. Zira kanun eklini haiz olan tabiattaki btn eyler arasnda bir mnasebet vardr: yol, devamllk, hz, sr'at, istikamet, kitle, hararet, kuvvetlerin iddeti vesairede olduu gibi. Olu (process) "kategorie" si: btn real olan teekkller olu iinde bulunurlar. Olu, real olan eylerin bir varlk eklidir; olu, antik adaki dnrlerin kabul ettikleri gibi real varln ztt deildir; bilkis oluun kendisi bir nevi varlktr; yani btn real dnyann esasn tekil eden bir varlk nev'idir; f a k a t real varln dg-nda olan bir varlk nev'i deildir. Fakat olu, zamanllk da deildir; ancak zamanda yer alan hdiselerdir; zaman, ilk defa oluta konkret bir karakter kazanr.Durum "kategorie" si: durum, olu esnasnda meydana gelen bir eyin baka bir ekle girmesidir. Durum deiir; f a k a t olu, devam edip gider; esas itibariyle olu, durumlarn daim olarak deimesinden baka bir ey deildir. Halbuki ilk bakta yle bir intibaa kaplmak mmkndr: olu, gelip-geicidir; f a k a t durum, sabit kalan bir eydir. Halbuki bunun tam tersi dorudur: durum, gelip-geicidir; devamllk olua ait bir hususiyettir.

123 ok eskiden sanlyordu ki, durumlar ancak substans'a ait olabilirler; ancak bir substans'da durumlar meydana gelebilirler; ve durumlara substans'n tarzlar (modus'lar) ad veriliyordu; ve bu rnods'ler substans'n aksidens'leri olarak kabul ediliyorlard. Fakat eski substans telkkisi ile birlikte bu gr de ortadan kalkmtr.Tabiat felsefesind.en bahsedilirken, "kategorie" 1er problemine, bilhassa organik varlk-sahasn tyin eden "kategorie" lerin bazlarna temas edilecektir. Burada organik varlk-sahasnn "kategorie" lerinden ancak bazlarnn adlarn saydk; hibirisini tasvir etmedik. nsan-varln tyin eden "kategorie"leri ve tabiat "kategorie" lerinden bazlarnn nasl bir deiiklikle insan "baar" l a n sahasna getiklerini tarih felsefesinden ve antropolojiden bahsederken greceiz. 2. V a r l k - n e v i l e r i n i n tasviri.

Varln nevileri ikidir: 1. real varlk; 2. ideal varlk. Her iki varlk-nev'i birbirinden ok farkldr. Real varlk, zaman-mekn iinde bulunan bir varlk-nev'idir. Bu varln zaman-mekn iinde bulunmas, onun olu iinde bulunmasn, deimesini ifade eder. Olu, hem meydana gelme, deime, hem de baka ekillere girme demektir. Btn real varlk-leminde bu fenomenleri tesbit etmek ok kolaydr; bunun iin de insann evresine, etrafna bakmas kfidir. Bilhassa organik sahadaki deimeleri gstermek hi de zor bir ey deildir. Organism, gzmzn nnde daima deimektedir; mesel insan fert O-arak douyor, byyor, geliiyor ve gelime neticesinde deiik ifade ekilleri kazanyor; ve nihayet yerini yeni fertlere, yeni nesillere brakyor. Jeolojik devirler de gz nnde bulundurulursa, kmrleme fenomeni, yine uzv varln ekil deitirmesinden baka bir ey deildir. Bitkiler sahasnda deimenin ve oluun btn merhalelerini ksa bir zaman iinde tesbit etmek ok kolaydr. Anorganik saha da, hi durmadan deimektedir. Fakat bu sahadaki deimeler, yava yava olmakta ve bu sebepten dolay ksa bir mr olan ferdin gzne arpmamaktadr; jeolojik devirler, bu varlk-sahasmm da ne kadar ok deitiini bize gsteriyorlar.Real varlk-sferinde bir ferdlik (teklik) vardr. Deiik dereceler gstermek artyla, bu ferdlik (teklik) anorganik sahadan balar; organik sahaya ve insana kadar gelir. nsanda ferdlik, en yksek derecesine eriir; nk insanda ferdlik (teklik) en bariz vasflarn bulur; ferdlik (teklik) demek, tam mnasyla benzeri, nmune-

124

si, mmessili bulunmamak demektir. Gerekten insan leminde hibir insan, dierinin yerine tam manasyla geemez; hibir insan, dier bir insana benziyemez, onun yerini tutamaz. nsanlar arasnda grnte bir benzerlik olsa da, yine de insanlar hareketleri, karakterleri, baarlar, tavr taknmalar bakmndan birbirinden ok farkldrlar. Bunun iindir ki, ferdliin sonuna kadar bilinmiyeceine ok erkenden iaret edilmitir: individuum est ineffabile. teden beri, hi olmazsa Descartes'dan beri, ruh varhk-sahasna (res cogitans) yalnz zaman iinde bulunan bir varlk-sferi nazaryla baklmtr. Halbuki organik ve anorganik varlk-sahalarna (res extensa'ya), hem zaman, hem de meknda bir "yer kaplama" atfedilmitir. lim ve felsefenin bugnk durumu iin byle bir farkn yaplmasna lzum yoktur. Zira bugn bizim ruh varlk-sahas hakkndaki gr ve bilgimiz, dnnkne nazaran ok deimitir. nk bugn ilim ve felsefe iin, bir organism'e balanmyan bir ruh tasavvuru terkedilmitir; ve ruh varlk-sahasm dier sahalardan "nazar" olarak ayrmak da artk kolaylamtr. Bu sebepten dolay Descartes'm zamanndan arta kalan bu grn artk terk edilmesi icap eder. mdi, ruh varlk-sahas da, meknda "yer kaplyan" bir organism'de meydana kmaktadr; bu sebepten dolay ruh varlk-lemi, dolaysyla da olsa, mekn iinde bulunmaktadr. Bunun iin de biz btn real varlk-lemini, zaman-mekn iinde bulunan bir varlk olarak vasflandrdk.deal varlk, real varln tam zttdr. deal varlk, zaman-meknda bir "yer kaplamaz". Bundan dolay ne deiir; ne de olu iinde bulunur. Bunun neticesi olarak da ideal varlk, meydana gelmez, deimez, baka bir ekle girmez; ve onun bir ferdlii de yoktur. Bu sebepten dolay ideal varln mevcudiyeti, teden beri itirazlarla karlam, mnakaalara en ok sahne olmu bir varlk nev'i olmutur. Birok felsef teoriler, bu varl sjenin herhangi bir kabiliyetinin bir mahsul sayarlar; ve sjenin bu varl meydana getirdiini sylerler; hatt varlk adn bile bu saha iin kullanmaktan ekinirler. Geri idealist teoriler, real varl da sjeye, onun herhangi bir kabiliyetine gtrmee (irca etmee) alrlar. Fakat real varln sje tarafndan meydana getirildiini iddia etmek, onu sjenin kabiliyetlerine irca etmek (gtrmek) "naiv" insan inandrmaktan ok uzaktr. "Naiv" insan, yani tabi gre dayanan insan, hibir zaman real olarak "var olan" eylerin, sjenin veya onun kabiliyetlerinin bir mahsul olduuna inanmaz; olsa olsa, real varhn "insan-st" bir

125 sje tarafndan ve bir defaya mahsus olarak yaratldm kabul edebilir; hatt bunu kabul etme bile tabi ihsan gr iin bir reflexion mahsuldr. Gnlk hayatta byle bir rejlexion bile kimseyi megul etmez. Real varlm ar basmas, inkr edilememesi, temelini bu tabi grte bulur. Halbuki ideal varlk, byle "naiv" bir gre dayanmaz. "Naiv" grn erevesi iinde onun hibir yeri yoktur. deal varlk, ilk defa felsefe ve ilimde meydana kar. Geri "naiv" insan, gnlk hayatnda hesap ameliyeleri yapar; bakasna kar drst hareket etmiyeni, szn tutmayan beenmez; yle bir insana kar emniyet gstermez; iyi ve kt hareketlerden bahseder. Fakat bu fenomenler onun iin bir mesele tekil etmezler; bunlar onun iin apak eylerdir; tpk damarlarnda dolaan kan gibi. Bu sebepten dolay bu varlk-nevilerini sjeye veya onun kabUiyetlerine irca etmekte bir fark vardr. Felsef teori, real varh baka bir eye irca ederken (gtrrken) tabi insann gryle atma maa, onun mukavemetiyle karlamamaa dikkat eder; onun iin felsef teori, hi olmazsa real varl grn ve grn olmyan diye iki ksma ayrr; veyahut da baka bir ekilde bu fikrini ifade etmee ahr. f a k a t felsef ve ilm teoriler, ideal varlk iin byle bir eye lzum grmyorlar. nk ideal varlk "naiv" gr ilgilendirmiyor ve gnlk hayatta o, baka adlarla ortaya kyor; hatt "naiv" gr, baz hallerde bu varhk-sahasn da, real varlk-sahasnn ajm olar ak, kabul edebiliyor (mesel adetlerde olduu gibi). mdi temelini "naiv" grte bulmyan ideal varla, teorUer istedikleri gibi tasarruf edebUiyorlar. nk ideal varln baka bir eye irca edilmesi (gtrlmesi) her sath gr kandrabilecek bir durumdadr.Buna ideal varl gstermenin gl de ilve edilirse, teorilerin hrriyetlerinin ne kadar artaca tasavvur edilebUir. Gerekten ideal varh gstermek, real varl gstermek kadar kolay deildir. Nitekim teden beri idee'ler, daima real varlk-sferlerinin dnda gsterilmilerdir, tdee'ler lemi, bu real lemi aan, bu lemin temelini tekil eden mstakil bir lem olarak kabul edihnitir. dee'ler hakkndaki bu felsef teori de, ideal varlk-nev'inin metafizik ykn arlatrm ve ondan sarf nazar edilmesini mmkn klmtr. nk bu konstruktiv metafizik teori, problemi akhyamam, bilkis onu mphem .klmtr. Fakat ontologie, ideal varlkla, real varlk-lemini aan, onunla hibir ilgisi olmyan herhangi mstakil bir varlk-

126 lemi, yani bu real varlk-leminin dnda bulunan bir idee'ler lemi kastetmemektedir. Ontologie, ideal varl, ajo real varjk-leminin iinde grmekte ve bu bakmdan ontologie ok mahhas fenomenlerden hareket etmektedir. mdi ontologie, ideal varlk tabiriyle matematik sahay, kymetler ve fikirler sahasn kastediyor; yani matematik sahada, kymetler ve fikirler sferinde meydana kan fenomenleri gznnde bulunduruyor. Zira ontologie, bu varlk-sahasn da, tpk real varlk gibi fenomenlerde aramaktadr. deal varlk-lemi de, tpk real varlk-lemi gibi eitli sterlerden meydana gelmektedir. Nasl ki real varlklemi, ruh (psiik), mnevi (tarih), organik ve anorganik sferlerden meydana geliyorsa, ideal varlk da matematik saha, kymetler ve dnceler (fikirler) sahas gibi eitli sferlerden meydana gelmektedir. Bu varlk sferleri de, tpk real varlk-sferleri gibi "kendi bana var olan" varlk-sferleridir. Bu varlk-sferleri "kendi bana var olma" bakmndan hibir suretle real varlk-sferlerinden geri kalmazlar. Geri ideal ve real varlk-nevileri i iedirler; birbirleriyle mnasebet halindedirler. Fakat bununla beraber birbirinden ok farkldrlar. Mesel matematik varlk-sahas, real varlk-leminde bulunan veya bulunmas mmkn olan mnasebetler ihtiva eder (mesel 3" = 729; ok kenarh bir eklin alarnn toplam = 2 (n2)R dir; burada R dik ay ve ise kenarlarn saysn gsteriyor; 7r=3,14159 gibi). Matematik, bu mnasebetleri tesbit ederken hibir suretle real varlk-lemini gz nnde bulundurmaz; ona tbi olmaz; yani real lemde ister bu mnasebetler bulunsunlar, isterse bulunmasnlar; fakat bununla beraber ok defa matematik mnasebetler real varlkleminde gerekleebiliyorlar.Kymetler sahas da, ayn suretle ideal varln husus bir sferini tekil ederler. Fakat kymetlerle matematik mnasebetler arasnda bir fark vardr. Matematik teekkller, real varln btn sahalarnda ve bilhassa anorganik sahada gerekleebildikleri halde; kymetler, yalnz insan hareket ve faaliyetlerinde ve bunlarn bir mahsul olan btn insan baarlarnda meydana karlar. Zira insan baarlar arasnda kymetlere kar kaytsz kalan hibir baar mevcut deildir; f a k a t kymetlerin dier herhangi bir varhk-sferivle de bir ilgileri yoktur. Geri kymetler de matematik teekkler gibi "kendi bana bir varla" sahiptirler; ve sjeye tbi olmadan da mevcutturlar; fakat

127 kymetler, real varlk leminde herhangi bir determination salyamazlar; kendi sferleri bakmndan ideal bir varlk-sferi tekil eden kymetler, ancak insan hareket ve faaliyetlerini tyin ettikleri zaman real varlk-sferine geerler; f a k a t kendileri yine de real deildirler. Nasl ki matematik forml'ler real varlkta bir realisation (gerekleme) bulabiliyorlarsa, kymetler de insan hareket ve faaliyetlerini determine ederken, bu hareket ve faaliyetlerde ve bunlarn mahsllerinde (baarlarnda) bir realisation ekli bulurlar. Fikirler sahasnn idealitesine gelince: fikirler sahas husus bir durum gsterir. Zira buradaki idealite, husus bir ekilde bir aratrmaya ihtiya gstermeden gsterilmesi mmkn olan bir idealitedir. Fikirler, ya yaz ile tesbit edilirler veyahut da ata-szleri gibi szl olarak nesilden nesle geerler. Her iki halde de onlarn varlk-karakteri, herhangi bir itirazla karlamaz. Zaten fikirlerin dealitesi ile onlarn deimemesi, zaman kaydna tbi olmamas kastediliyor. Fakat fikirler sahasnda matematik ve kymetler sahasnda olduu gibi bir gerekletirme bahis mevzuu deildir. Fikirler leminde ancak onlarn yeni batan canlanmas, aktiv bir sferin, yani real bir dnmenin tetkik objesi olmas veya olmamas bahis konusudur. Fikirlerin real bir dnmeyi determine etmeleri ise onlarn bilinmesine baldr. Btn bunlardan anlalyor ki, her sfer de birbirinden farkldrlar, tpk real varlk-sferleri gibi. Nitekim real varlk-sferlerinde de organik, anorganik ve dier sferler arasnda byk farklar vardr.3. Real varlkla ideal v e r i l i - t a r z . varln

Real varlkla, ideal varln verili-tarzlan arasnda da bir f a r k vardr. Real varlk, bize dorudan doruya sjenin real akt'lar sayesinde verilmektedir. Real varl, bize veren akt'lar iki gruba ayrlr: 1. bgi akt'lar (idrak, dnme, anlama., gibi); 2. emotional akt'lar. Biz bilgi akt'larna ait olan misalleri, bilgi probleminden bahsederken vermitik. Orada bu akt'larla ideal varlk arasnda bulunan ilgiye de iaret etmitik. Emotional akt'lar, direkt olarak yalnz real varhk-sferlerine aittir; fakat hepsine deil. Emotional akt'larda, realite btn katl ve plakl ile bize verilmektedir. Mesel bir sevgi akt', bir nefret ve bir tiksinme akt', sevilen eyi, nefret edilen eyi, tiksinilen eyi btn

128 arlyla, btn katlyla bize vermektedir. Bu akt'lar, gelmekte olan, gelecek olan (istikbale ait olan), gemi bulunan (mazi olan) real fenomenlere de ait olabilirler. Gelmekte olan real fenomen, sevilen bir eye aitse, bir nceden sevinme eklinde meydana kar; eer naho bir situation'a. aitse, nceden duyulan bir nefret ve tiksinti eklinde ortaya kar; hatt onun muayyen bir basks olur. Gemi olan naho bir situation, kendisini bize btn naho tesiriyle hatrlanr. deal varln verili-tarz, real varln verili-tarzndan bakadr. Real varlk-leminde verilen bir ey, mesel bu verilmeyi salyan bir idrak-akt' ise (ister bu idrak-akt' optik veya dier aletlerle tehiz edilsin veyahut edilmesin), dorudan doruya idrak edilen bir eydir; ve bu idrak edilen eyin kendisi bahis konusudur. Halbuki idrak-akt', ideal varhk-sahasyla dorudan doruya temas halinde deildir. Geri ideal varlk, idrak sahasna geiyor; f a k a t burada idrak sahasna geen (intikal eden), matematikte olduu gibi, bu varlm iaretleridir, yani iaretler vastasyla tasviridir; f a k a t bu ideal varln dorudan doruya kendisi deildir; ama bu iaretler bu varlk-sferinin yerine kaim oluyorlar. Nitekim matematik varlk-sferi, idrak sahasna adetler, iaretler, hatlar, sathlar, buutlar (bacmlar) ve bunlarn birbiriyle mnasebeti vastasyla geiyor. Bizim bunlara tatbik ettiimiz ameliyeler idrak-sahasmdadrlar; f a k a t byle bir geme, bu varlk-sferi iin zaruri deildir. nk ideal varln (burada matematik sferin) bu verilii, real varhkta karln (korrelat'm) bulmyabilir. Nitekim btn matematik formlar real varlk-sahasmda ifadesini bulamyorlar. Mesel N-buutlu bir teekkl matematik bakmdan tasvir ve hesap etmek, onun formllerini bulmak mmkndr. Halbuki real varlk-leminde ancak buutlu teekkllerle karlaabiliriz. Euklid hendesesinin dierlerine nazaran olan stnl, kuvveti de bu noktadadr. Bu sebepten dolay, denilebilir ki, matematik varlk, bir imknlar varldr; f a k a t bu imknlarm ancak bir ksm realitede ifadesini bulabiliyor. Geri matematik varln realitede ifadesini bulmas, bu varln kendisi iin rzidir, yani onun mahiyetine ait deUdir; f a k a t bu, real varlk iin byle deildir. Zira real varlk, matematik formllere brnebdii nisbette exakt bir bilgi salyabihr; bunun dnda kalan bilgi exfl^f'hktan mahrumdur. Bu sebepten dolay bugnn tabiat ilimleri ve bilhassa fizik-kimya gibi ilimler, kendi bilgilerini matematik ifadelerle tesbit etmeyi bir esas gaye olarak grmektedirler. nk bu ilimler kendi bilgilerini matematik ifadelerle tesbit edebUdikleri,

yani kemm olduklar nisbette asl gayelerini gerekletirmi, yani exakt bir bilgi karakterini kazanm olurlar. Bundan anlalyor ki, real varlkla ideal varlk (burada matematik varlk) iie olan varlk-sahalandr. nk ideal varlk, ifadesini real varlkta bulduu nisbette kendisini bize gstermektedir. Fakat ideal varln real varlkta ifadesini bulmas, biraz nce iaret edildii gibi, bu varln kendisi iin zaruri deildir. Zira birok matematik teekkller, realitede ifadesini bulmazlar da. Nasl ki btn real varlk-sferleri, birbirinin ayn deilseler ve aralarnda farklar varsa, ideal varlk-sferleri de birbirinin ayn deildirler ve aralarnda farklar vardr. H a t t bu, onlarn verili-tarzlarmda da kendisini gstermektedir. Mesel kymetler sahasn ele alalm. Kymetlerin verilmesini, bilhassa emotional akt'lar (idrak ve anlama da dahil) salamaktadr. Halbuki matematik sahada bu akt'larn, yani emotional akt'lai"in hikir rol yoktur. Kymetler, bilindii gibi, hareket ve faaliyetlerimizi tyin eden prensiplerdir. deal bir sfer tekil eden kymetler, ancak hareket ve faaliyetlerimizi tyin etmeleri sayesinde bize verilmektedirler; ve ancak bu suretle onlar real varlk-Eahasma geiyorlar. Tpk matematik saha gibi, btn kymetlerin de realite sahasma gemeleri zarur deildir. Drstlk, sz verme, iyi ve kt gibi kjmetler ideal prensiplerdir. Drstlk, insanlarn drst hareketlerinde meydana kar; sz verme, verilen szn yerine getirilmesinde kendisini gsterir. Ayn ekilde iyi ve kt de yine hareket ve faaliyetlerimizde kendilerini bize tantrlar. Btn ethik aktualite, yani ethik hareket ve faaliyetler, kymetlerin bize verilmesini salar. Matematik saha ile kymetler sferi arasndaki asl mhim fark, onlarm sahalarm determine etmelerinde meydana kar: matematik prensipler tarafndan determine edilen real varlk-sahasnda hibir istisnan n yeri yoktur; halbuki ilk defa insan leminde ortaya kan, in:anm hareket ve faaliyetlerini tyin eden kymetler sferindeki determination'da. istisnalar, alelde bir durum gsterirler. nk hs: in:an bir individuum'dnv, ve her individuum'da (fert) bio-psiik nveler deiiktir; bu sebepten dolay onlarn determination'lan da deimek zorundadr, imdi btn insanlarn drst olmamalar, szlerini yerine getirmemeleri byle bir ferdlikten domaktadr. Fakat bununla beraber gerek matematik sahanm, gerekse kymetler (negativ veya positiv olsunlar) sferinin kendilerini bize tantt, bize verdii yer, real varlk-sferleriyle insanlarn hareket ve faaliyetleridir; F. 9

130 yalnz fark, her iki sahadaki determination'vLn umum olmas veya olmamasnda ortaya kyor.Nasl ki matematik sahann prensiplerinin real varlk-sferlerinde meydana kmas, onlar deitiremiyorsa, ayn ekilde kymetlerin hareket ve faaliyetlerimizde meydana kmas da onlar deitirmez. Zira kymetlerin kendileri, yani onlarn varhk-karakteri, her ideal varlk-sferi gibi, hibir suretle deimez; ancak kymet-duygusu ile kymet-bilgisi deiebilir. Bu deime positiv olduu gibi negativ de olabilir; f a k a t her deime, bir gelime ifade eder; ve kymet-duygusu, kymet-bilgisi gelitike, kymetlerin verilmesi de birlikte geliir. Bu gelime negativ olduu zaman positiv kymetlerin verilmesi daha "bulank" bir ekil alr; negativ kymetler ise n plnda yer alrlar; positiv olduu zaman bunun tersi olur. F a k a t matematik struktur'ler, teekkller, bakalarna retilebildii halde, kymetler, kymet-struktur'leri bakalarna retilemez; kymetler hakknda verilen bilgi, ancak insann kymet-duygusunu keskinletebilir; yani yar uurlu olan kymetlerin, tam uurlu olmalarn salyabilir; f a k a t kjmnetleri bize veren duyguyu temin edemez. Geri matematikte de renebilmenin bir snr vardr; bu da ifadesini, matematik kabiliyette bulur; bu bakmdan her iki saha birbirine ok yaklar; f a k a t yine de kymetler sahasndaki renme, matematik sahadaki renmenin ok gerisinde kalr. nk kymet-duygusu ve kymetler, hayat faaliyetlerine aittirler; ve gnlk hayatta olup-biten birok eylerin tesiri altndadrlar. Halbuki gnlk hayatla direkt bir ilgisi olmyan matematik duygu, bu gibi tesirlerin dnda kalr. Geri kymet-duygusu da, matematik duygu gibi ocukluktanberi geliir; f a k a t her iki sahann gelime artlar deiir. Matematik kabiliyetin, duygunun, gelimesinde evrenin tesiri hemen hemen yok gibidir; f a k a t kymet duygusunun gelimesinde evrenin tesiri ok byktr; hele bio-psiik nve kuvvetli olmad zaman, gelimekte olan fert, evresindeki nmunelerin, olup-biten hdiselerin tesirinde kalr; ve bambaka bir kjonet duygusuna sahip olabilir. Matematik kabiliyet geliirken evresinde nmuneler grmee muhta deildir\ Halbuki kymet-duygusu nmunelere ok muhtatr. Bundan baka bir insan yksek bir matematik kabiliyete sahip
1 Geri ilim adam olacak matematikinin de evresinde nmuneler grmee ihtiyac vardr; f a k a t bu yine kymetler sahasna aittir; yani ilmin ve ilim adamnn bir deer tamas, ona sosyal birlikte yksek bir mevki verilmesi gibi,

131 olduu halde, ayn ykseklikte olan bir kymet duygusuna sahip olmyabilir. Matematik saha, tatbikatm realitede ve bilhassa realitenin exakt ilimlerinde buluyordu. Kymetler de tatbikat sahasn yine realitede, yani insann hareket ve faaliyetlerinde, bu hareket ve faaliyetlere yn vermede bulurlar. Matematikte bu tatbikat, ilm aratrmalar ve ilerlemeler sayesinde gerekleiyor. Halbuki kymetler sahasndaki tatbikat salyan hayat ve bir btn olarak eitim' fakat herhangi husus bir ilim deildir. Ancak bir btn olarak eitim ve hayat, kjonet-duygusunun gelimesini, genilemesini sahyabilir; yoksa bu i, pedagoji veya ahlk gibi herhangi bir ilmin ii olamaz. nk gelien insandaki kymet-duygusuna ekil verecek olan bu hususta sylenilen gzel szler ve tler deil, eiten insann hareket ve faaliyetleriyle, tavrlaryla nmune vermesi ve nmune olmasdr, mdi pedagojik baar (yani eitimin baars) husus bir ilmin okutulmasyla salanamaz; bu ancak nmunelerle salanabilir. Bu sebepten dolay nesillerin terbiyesini stne alan hocalarn bu hususta hem negativ, hem de positiv olan byk rolleri vardr. Fakat bu hususta mektep de yalnz bana kfi gelmez; mektebin verdii misallerin de gnlk hayat ve sosyal evrede olup-biten eyler tarafndan nakzedilmemesi arttr.Fikir sahasnn bize verUmesine gelince: fikir sahasnn bize verilmesini salyan akt'lar, hem emotional hem de bilgi akt'landr. Fakat fikirler sahasnn bize verilebilmesi iin, onlarn fikir olarak bilinmesi arttr; ancak bilinen fikirler, dnmemizin aktivitesini tahrik ederler; dnmemiz bu fikirlerden mteessir olur; onlar zerinde dnr; onlar yeni batan real bir dnmenin objesi yapar; gelitirir, geniletir; onlara yeni dnceler ilve eder; veyahut onlarla hesaplar, onlar reddeder, rtr. Fakat onlar deitiremez; bu hususta daha nce mantk bahsinde misaller de vermitik. Bu bize gsteriyor ki, fikirler de kendi bana kaldklar zaman, herhangi bir aktivite gsteremiyorlar; onlarn aktiv olabilmeleri iin, husus bir aratrma objesi haline getirilmeleri icap eder.Btn bu ideal sferler arasnda mterek olan bir taraf varsa, bu da onlarn bize verilmeleri iin real varl bir "medium" olarak kullanmalardr. deal sferlerln hepsi de, realiteye tatbik edilmeleri, insanm real hareket ve faaliyetlerini tyin etmeleri, dnme akt'laryla, dier bilgi akt'lanm tahrik etmeleri bakmndan meydana kyor. Fakat bu ideal sferler, iinde meydana ktklar bu "medium"a

132 tbi deildirler; aksine bu "medium" onlara tbidir; bu "mediurn" u o varlk-sahalar determine ediyorlar. Bu determination, ya matematik teekklerde olduu gibi, deimez bir ekilde ve umum olarak kalr; yahut da hayat aktivitesi sahasmda, yani insanm hareket ve faaliyetlerinde olduu gibi, ahstan ahsa deiik bir karakter gsterir; hatt byle bir deiiklik devirlere de ait olabilir; ve her devirde deiik ekiller gstermek artyla meydana kar. nk her devirde yayan insanlarn hareketlerini tyin eden santral kymetler hakkndaki duygu deiiyor. Zira bir devre rengini veren, bir devri canlandran kymet-skalas hakkndaki bilgi veya duygu deiebilir ve deimektedir. Mesel kymetlerin bazlar inaktiv (aktiv olmyan) bir karakter kazanrlar. Yahut da bu determination, fikirler sahasnda olduu gibi deiik istikametler gsterir. Zira fikirlerin bir devirde yayan insanlarn dnme faaliyetini harekete getirmeleri de deiiktir. nk her devir, ilm ve felsef seviyesi bakmndan daha nce ortaya atlan fikirlere kar ak olmyabUir. Zira istikbaldeki nesillere hitap eden fikirler vardr. Onun iindir ki, ilim ve felsefe tarihinde fikirlerin aktiv bir sfere girmeleri, yani bir devirde yayan insanlarn dnmelerini tahrik etmeleri veya onun dnda kalmalar deimektedir. Mesel bir Nietzsche'nin, bir Schopenhauer'n insan hakknda ortaya koyduklar fikirler kendi zamanlarnda inaktiv kalmlardr. lk def a zamanmzda bu filosoflarn fikirleri felsef antropologie'de mhim bir rol oynamaa balamtr. nk her devir, her fikir iin olgun deildir. Nitekim her insan da kymetlerin sesini duyacak bir olgunlukta olmyabilir; sunulan eyin kymetini takdir etmiyebilir, grmiyebilir. Byle bir takdir etmemenin, grmemenin, takdir edilmemenin birok sebepleri vardr. Zira kymet-duygusu, yalnz ferdin kendisinin mahsul deildir; evrenin bu hususta bir hissesi vardr; kymet-duygusu zerinde bir tesiri vardr. Bir ocuk balangtan beri kendi evresinde kayrmalarn hkim olduunu grp iitirse, onun kymetduygusunun yksek kymetlere ak olabilmesi, evrenin seviyesinin stne kabUmesi, ok kuvvetli bio-psiik bir nveye ihtiya gsterir; aksi takdirde evrede hkim olan kymet-duygusuna kendisini teslim eder. Bilhassa fikir sahasnda evrenin byk bir rol ve tesiri vardr. Fikrin hibir kymet ifade etmedii bir yerde, ortaya atlan fikirler ne kadar derin olurlarsa olsunlar, yine de takdir edilmiyebilirler, grlmiyebilirler. nk henz yle ilm ve fikr bir atmosfer

- 1 3 3 -

yoktur; ilm, fikr atmosferi yaratacak insanlar eksiktir; veyahut azmlktadrlar. nk birinci derecede ilm ve fikr atmosferi yaratacak insanlar mes'uldrler; ikinci derecede bu mes'uliyet, bu atmosferin iine girmek istiyenlere, bu atmosferin taliplerine terettp eder.4. Varlk-tarzlar^.

Fenomenlerden hareket eden ve formal olmyan bir ontologie'nin yalnz varhm nevilerini, "var olanda" temel tekil edeni, yani varh'n determination prensipleri olan "kategorie" leri gstermesi kfi deildir; ontologie'nin tasvir tarifinde meydana kan varlk-modalite'lerini, yani varhk-tarzlarm da bize gstermesi icap eder. Ontologie varlk-tarzlarmdan imkn, gereklik, zarurlik, tesadflik, imknszlk ve gerek olmamay anlar. Varlk-modaliteleri: 1. Zarurlik baka trl olamamak. 2. Gereklik byle olmak ve baka trl olmamak. 3. mkn byle olabilmek veya byle olamamak. 4. Tesadfhk zarur olmamak; baka trl de olabilmek. 5. Gerek olmama byle olmamak, 6. mknszlk ^ byle olamamak. Varhm bu modalite (tarz) larndan, emada grld gibi, positiv, dier de negativ'dir. Fakat tarih boyunca varlk-modalitelerinin durumu, varhk-kategorie'leriyle, varlk-nevilerinin durumundan baka olan bir ehre gsterir. Zira varlk-kategorie'leri tarihin hibir devrinde bugnk zenginlii ile ele alnmadklar gibi, varlk prensipleri olarak da kabul edilmediler; onlara sjenin bir kavram veya formu nazariyle bakld;-ve hatt onlar say bakmndan be tesbit edildiler. Varhk-nevilerine gelince, onlar da mevcudiyet (existentia) ve mahiyet (essentia ile) bir tutuldular; ve ancak zamanmzda ontologie, onlar tarih pein hkmlerden kurtararak husus bir aratrma sahas haline getirdi. Halbuki modalite problemi, balangtan beri mantn ve gnoseologie'nin bir problemi olarak ele alnd, ilk defa Aristoteles, mo1 Varlk modalitelerini a r a t r m a k , onlar ontologie'nin lmez ve positiv bir tetkik sahas y a p m a k N. H a r t m a n n ' n tarih-st bir baarsdr. Biz b u r a d a onun fikirlerinden ve bilhassa "Mglichkeit und Wirklichkeit" adl kitabndan faydalandk. Bu kitabn ilk tab 1938 de kmtr.

134 daliteyi ontolojik bir problem olarak gsterdi. Onun bu hususta kulland tbirler dynamis ve energeia'r. F a k a t Aristoteles, bu kavramlar daha ziyade metafizik mnada kullanyordu; yani o, bu tbirleri organik sahadaki tohuma ve bu tohumdan meydana gelen bitkiye tatbik ediyordu; ve bundan hareket ederek btn tabiatta bir gaye (teles) gryordu. Ortaa, Aristoteles'in dynamis kavramna pontentia ve energeia kavramna da aktus adn verdi. Gerekten modalitenin bilgi ve mantkta bir rol vardr. Modalite mantkta bilhassa hkmlere tatbik ediliyordu; daha nce Kant'tan bahsederken onun hkmleri modalite bakmndan e (assertorik, apodiktik, problematik) ayrdm grmtk. Ayn ekilde bilgi probleminde de modalite ile karlamaktayz; nitekim bilgi sahasnda zarur, gerek, mmkn, tesadfi vesaire olan bilgiden bahsedmektedir. Fakat gerek mantkta, gerekse bilgi probleminde karlatmz modalite, "var olana", varla ait bir modalite deil, bUkis "var olan" dan kazamlan bilgiye ve bu bilgideki mnasebetlere aittir. Halbuki ontolojik modalite "var olan" a aittir; yani "var olan" n tarzlardr. Pozitiv olan varlk-modalite'leri arasnda sk bir mnasebet vardr; mesel zarurlik kendisinden sonra gelen gereklii ve imkn ihtiva eder; gereklik ise imkn ihtiva eder. Zarurlik modalitesi, determination'u tam olan bir modalitedir. Zira bir eyin zarur olabilmesi iin, gerek olmas lzmdr; f a k a t bir eyin gerek olabilmesi iin de, daha nce mmkn olmas arttr. Bu itibarla zarurlik, gereklikten, gereklik de imkndan fazla olan birer varhk-tarzlardr. Fakat negativ modahteler arasndaki mnasebet baka trldr, imknszlk, varln asgarsini ihtiva eder; tesadf lik ise zarurliin bulunmamas demektir. F a k a t gerek olmamada varlk-tarznm tesadflikten; imknszlkta varlk-tarznm gerek olmamadan daha az olduu sylenebilir mi ? phesiz sylenemez. Geri positiv modahteler birbirini ihtiva ediyorlar; f a k a t negativ varlk-tarzlar iin ayn ey sylenemez. Zira gerek olmamay tesadflik, imknszl da gerek olmama ihtiva etmez.Negativ modaliteler arasndaki mnasebeti anlamak iin, bu modalite'lerle positiv modalite'lerin gnlk ddeki mnalarna ksaca temas etmek icap eder. Gnlk hayatta'tesadf liin eitli mnalar vardr. Geri bu mnalarn modalite problemi ile hibir ilgisi yoktur; f a k a t bununla beraber gnlk hayatn modalite'lere verdii mnalar, ontolojik modalite problemine karyor; ve bu, ontolojik modalite probleminin anlalmasn gletiriyor.

135 Tesadf liin gnlk dildeki mnalar unlardr: vapurda veya tramvayda bir insana arpyorum; bu arpma tesadfen olmutur; bunda benim hibir suum yoktu; onun iin de zr dilerim; veyahut hi beklemediim halde sokakta "X" le karlayorum; bu karlama da tamamiyle tesadfidir. Dier t a r a f t a n yaz veya turann kmas niyetiyle bir paray havaya atyorum. Burada yaz veya turadan birinin kmasn istiyorum. Fakat yaz veya turadan birisinin kmasnda benim hibir tesirim yoktur. Bu mnada tesadflik bilinmiyen ve nceden hesap edilemiyen demektir. Bunu olduu gibi kabul etmem lzm. nk yaz veya turann kmas kanlmaz bir durumdur; bu mnadaki tesadflik hakik mnada contingentia'Air, yani bu, sf bir modalite'dir. Dier t a r a f t a n bir genin alarnn toplamnn 180 derece olduunu sylersem, bu bir zarurlik ifade eder. F a k a t ayn genin alarndan birisinin 64 derece olmas tesadfidir. mdi eer ben genin alarndan birisinin 64 derece olmasnn bir tesadf olduunu sylersem, burada yukarki mnalardan baka mnada olan bir tesadflik kastediyorum; burada bir varlk-tesadflii bahis konusudur. Zira aym genin bu as 64 dereceden fazla da olabilirdi. nk bu muayyen ann 64 derece olmas, genin varl bakrmndan tesadfidir; yani onun mahiyetine ait deildir; gen iin bu aksidenfe/'dir. Bu tbirle muayyen bir vak'ann varlk-tarz kastediliyor; herhangi bir bilgi tarz, burada bahis konusu deildir. Btn bu verilen misallerde yalnz yaz ve t u r a misalindeki tesadflik ontik bir modalite'dir. nk burada ontik bakmdan tyin edilmiyen bir hdise, yahut real olarak temellendirilmiyen, zarur olmyan bir hdise kastediliyor. Byle bir durumda ben hdiseyi btn determination'larmdan tecrit edilmi, zlm olarak dnyorum; yani hdisenin ayn artlar iinde daha baka bir ekilde olabileceini de tasavvur ediyorum. nk hdise, tecrit edilmi olarak kabul eddii iin bu artlara tbi deildir. mdi ben tek bir hdiseyi artlarndan tecrit ediyorum; ve bu artlara tbi olmyan bir hdise olarak kabul ediyorum; f a k a t burada hdisenin zarur olmad kastedilmiyor; onun gerekten zarur olmad kastedUiyor. Bunun mnas udur: bu hdiseyi hibir ey tyin etmemitir; o hdise kendiliinden yledir, yani olduu gibidir; ite byle bir durumda "real kon tingens" (contingentia) bahis konusudur. imdi tesadfliin ztt olan zarurliin eitli mnalarn tasvir edelim: gnlk dilde zaruri olann mnalarndan birisi udur: bir ey

136 iin lzm olan; veyahut bir gayeye erimek iin muhta olduumuz bir ey mnasma gelir; mesel bir ev yapmak iin, arsaya, yap malzemesine ihtiya vardr. Bir de kader mnasna gelen bir zarurlik vardr. stn bir kuvvet, bir insann bandan gemesi zarur olan bir hdiseyi nceden tyin ediyor; insan bunu deitiremiyor; ona mni de olamyor; buna gre bir eyin olup-bitmesi veya olmamas icap ediyor. Zaruriin bu mnas teleolojik'tir; onun ontologie ile ilgisi yoktur. Zarurliin nc bir mnas da udur: bu mnadaki zarurlikle deitirilmesine, olmamasna imkn olmyan bir hdise kastedilmektedir; burada teleolojik mnadaki zarurlikte olduu gibi nceden tyin edilmi bir ey yoktur; onun iindir ki byle bir durumda yle ifadeler kullamlr: bunun byle olmas zarur idi. nk bu artlar altnda baka trl olmasna imkn yoktu. Fakat bu imknszlk, "kendi bana" olan bir imknszlk deildir; "bizim iin", "bize gre" olan bir imknszlktr. Eer olacak olan eye kar koyacak vastalara sahip olsaydk, bu takdirde olacak olan eyin nne geebilirdik.' Zira byle bir durumda biz, kausal mnasebetlerin karsndayz demektir; halbuki kausal mnasebetler, mukabil tedbirlerle baka bir istikamete sevkedilebilirler. Zarurliin bu mnalarndan baka, felsefe bakmndan olan mnalar da vardr: 1. mantk zarurlik; 2. mahiyet zarurlii (bu zarurlik, mantk zarurlie yakn olan bir zarurliktir); 3. gnoseolojik zarurlik (mesel bir eyin neden byle olduunu bilmek; ve burada neden baka trl deil de, byle bir bilmenin zarur olduu); 4. ontolojik zarurlik. Ontolojik zarurlik, dier btn zarurUklerin dnda bulunan ve onlardan tamamiyle farkl olan bir zarurliktir; buna "real zarurlik" ad verilir; bu da baka trl olmasna imkn olmamak demektir; ite asl varlk-modalitesi de bu mnadaki zarurliktir. Zarurlik, daha nce de iaret edildii gibi, bir t a r a f t a n tesadfliin, dier t a r a f t a n da imkn ve imknszln zttdr. Zira imknszln kendisi, bir nevi zarurliktir; f a k a t bu zarurlik, negativ olan bir zarurliktir. Halbuki zarurlikle imkn arasndaki ztlk bambaka bir durumdadr; zira imknla zarurlik arasndaki ztlk, keyfiyet bakmndan olan bir ztlk deildir; modal olan bir ztlktr. Mmkn olan demek, baka trl de olabilen demektir. Halbuki zarur olan demek, olduundan baka trl olamyan demektir. mknn da birok mnalar vardr. Fakat bunlardan sarf nazar edilecek ve imknn gnlk dildeki u iki mnas zerinde durula-

137 aktr: 1. sadece mmkn olan: sadece mmkn olan bir ey, henz gerek olan veyahut zaruri olan bir ey deildir. Sadece mmkn olan bir ey hakkmda Aristoteles'in u ifadesi cridir: imkn, "var olamn" ve "var olmyamn" ayn zamanda mmkn olmasdr. Fakat bu disjunktiv hkmn hududu gereklie kadardr; yani gerek olarak her iki halden ancak birisi olabilir. kisi birden olamaz. mdi bu disjunktiv hkmn mer'ilii, yalnz imkn sahasna mnhasr kalyor; gereklik, bunu bertaraf ediyor. 2. mutlak imkn: mutlak imkn sadece mmkn olan demek deildir; bu sebepten dolay mutlak imkn, hem gereklikle, hem de zarurlikle uzlaabilir. mknn bu mnalar yannda u felsef mnalan da vardr: 1. mantk imkn (tcnakzsuzluk, yam dnme imkn demektir); 2. mahiyet imkn (mesel bir gende ancak bir a 90 derece olabilir) ; 3. gnoseolojik imkn (yani bilginin imkn); 4. real imkn; ite asl ontolojik modalite de budur. Real imknda btn artlar gereklemi bir durumdadr; onun gerekliine mni olacak hibir eksiklik kalmamtr. Gereklik: gerekliin de tesadflik gibi gnlk dilde birok mnalar vardr. Gereklik, zarurlikle imkn arasndaki mnasebet gibi, herhan;ji bir tbilik (tabiiyet) mnasebetine dayanmaz. Bu sebepten dolay gereklik trif edilemiyen bir modus'tar. F a k a t bu modus, ok esasl (fundamental) olan bir modus'tvoc. Hi kimse gereklikte anlalmyan bir ey grmez; bu sebepten dolay bu modus, grnte en ok anlalan bir modus olarak kabul edilir. 1. Biz bir insann taknd maskelerin ztt olarak onun "gerek" olan bir tarafmdaj bahsederiz; ve burada gereklik tbiriyle, o insanda halis oan taraf kastedilir. Bu tbirin modalite problemi ile ilgisi yoktur. 2. dier t a r a f t a n gereklikle realite bir tutulur. GerekMkle realitenin bir tutulmas, real modalite'lerle (yani real imkn, real zarurlik, real gerek olmama vesaire e), mahiyet-modalite'si, ideal, mantk ve gnoseolojik modalite'lerin birbirine karmasna sebep olur. mdi realitenin gereklikle bir tutulmas, varlk-sferleriyle varlk-modus'larm birbirine kartryor. 3. gereklik olay (vaka) ile de bir tutulmaktadr. Olayn (vakann) hakik mnas real gereklik demektir. Gnlk dil ise, olay (vaka) tbiriyle realitenin verilmesini kastediyor; bu ise ontik de, gnoseolojik bir modalite'dir. 4. gerekliin mevcudiyetle de bir tutulmas, yine din sebep olduu bir hatadr. Geri mevcudiyette mhim olan unsur, gereklik unsurudur; fakat bir eyin mevcudiyeti mmkn, zarur, tesadfi de olabilir. Bu

138 sebepten dolay bu tbirleri de birbirine kartrmamak lzmdr. 5. felsefede gei'ekliin "tesir etme" ile bir tutulduuna da rastlanr. Bu da doru deildir; bu takdirde "tesir etmiyen" bir eye gereklik atfetmemek icap eder. 6. Eski bir gelenee gre, varln muhtevasn meydana getiren, varl konkret olarak tyin eden eye gereklik ad verilirdi. Bu gelenee gre, varlk-modalite'leri, varlk-sferlerine gre deiir; byle bir gr iin organism, anorganik sahadan, ruh varlk, organik sahadan daha gerek bir karakter tar (zamanmzda Max Scheler byle bir gr benimsedi). Bu gereklik kavram, skolastik felsefenin realite kavramna yaklar; zira skolastik felsefeye gre Tanr en real bir varlktr, yani Tanr bir ensrealissimum'Aar] zaten o devirde "real" ve "gerek" tbirleri birbirinden ayrd edilmiyordu; bu yzden onlar birbirine kartrmak ok kolay oluyordu. Ayn Ortaa, gereklik kavramnn yannda dier bir gereklik kavram daha kulland ki bu da aktualitas (aktus) dr. Aktualitas, potentia'mn zttdr; ve kaynan Aristoteles'in energeia veya entelechia'smda. bulur. Gerekliin bu kavram, idemsi olan bir eyin (essentia'mn, eidos'un) realize edilmesi demektir. Yeniada da gereklik "idrak edilebilirlik" le bir tutuldu; hatt duyu-verileriyle gerek olann bir tutulduu zamanlar da oldu. Bu suretle gereklik sadece bir bilgi-modus'u (bilgi-tarz) oldu; ve bylece de veri-tarz, bir varlk-tarznn yerine geti. Geri duyu-verileri, bize real gereklikten haber verdikleri iin, onun verileridir; f a k a t duyuverileri, btn gerekliin verileri deildirler; bilkis muayyen bir gereklik-tarzmn verileridir. Bundan baka duyu-verileri, bize sadece gerek olan verirler; f a k a t bu veriler, gerekliin kendisi deildir. Gerekliin mnalar, bu saylanlardan ibaret deildir. Onun felsefede daha birok mnalar vardr: 1. mantk gereklik ("bu, byledir" gibi); 2. gnoseolojik gereklik. Gnoseolojik gereklikle "var olan" bir ey deil, "var olanda" mahede edilen, idrak edilen, tesbit edilen kastedilmektedir. 3. mahiyet gereklii; bu gereklik tbiriyle de riyaz mevcudiyette, yani riyaz varlk sferinde karlarz. 4. Real-gereklik: ite asl ontolojik modalite budur; dar mnadaki gereklik, "real-gereklik" tir. Bu sebepten dolay real-gereklik, ok defa realite olarak kabul ediliyor. Real-gereklik, bir eyin verili-tarzyla, verilen bir eyin mer'lik tarzndan apayr bir eydir;

139 nk real-gereklik, "var olan" bir eydir; ve bilinip bilinmemesine kar tamamiyle kaytszdr. Real-gereklik, rhantk gereklikle, mahiyet-gerekliine, zarurlik ve tesadflie kar da kaytszdr. Real gereklik, real olann yapsna (struktur'ne) ait bir unsur da deildir. Real-gereklik, "byle-olmak ve baka-trl-olmamak" demektir; fakat onun "byle-olmas, baka-trl-olmamas" hibir temele dayanmaz; bu bilhassa dnyann, varln btn gz nnde bulundurulursa, daha iyi anlalr; zira dnyann mevcudiyeti, ne bir temele, ne de bir arta dayanr.Modalite problemi hakknda imdiye kadar verilen izahattan yle bir netice karlabilir: saf ontolojik modalite'ler, real-zarurlik, real-gereklik, real-imkn ile bunlarn negativ'leri olan real-tesadflik, real-gerek-olmama, real-imknszlktr. Real-zarurlik, "var olan" m baka-trl-olamamasm ifade eder; bu itibarla bu varlktarznn determination'u tamdr. Fakat bir eyin real-zarur ola,bilmesi iin, daha nce real-gerek olmas arttr. Real-gereklik, byleolmak ve baka-trl-olmamak demektir; mesel organik olan bir ey, gerek olarak ne ise odur; yani o anorganik bir ey olamaz. Fakat gerek bir eyin, real-gerek bir ey olabilmesi iin, daha nce realmmkn olmas icap eder. Fakat bununla beraber real-gereklik kendisinden baka bir temele dayanmaz; j'-ani btn gerek varln kendisinden baka bir temeli yoktur; yani onun temeli, Ortaa felsefesinde veya her idealism'de olduu gibi, insan-st bir varlk veya insan veyahut herhangi bir substans, transcendental sje deildir; real-gereklik, kendi kendisinin temeli'ir. Halbuki Ortaa felsefesi, daha nce de iaret eddii gibi, real-gereklik iin temel olarak bir ens realissimum kabul ediyordu. Bugnn ontologie'si, fenomenlerde ifadesini bulmyan byle konstruktiv bir temeli felsefe bakmndan ok tehlikeli buluyor. Real-imkn da ontolojik bir varlk-tarz olarak baka bir eye dayanmaz. Bir eyin real-mmkn olmas demek, o eyin "byle-olabilmesi ve byle-olamamas" demektir. F a k a t o henz ne byle-olmutur, ne de byle-olamamtr; bu klardan birisinin gereklemesi, tekini bertaraf eder; yani bir ey, byle-olabilirse, baka-ekilde-olamaz. Mmkn olan btn real hdiseler buraya dahildir.Negativ olan modalite'lerden real-tesadflie gelince: realtesadflik, real-zarurliin zttdr. Real-zarurlikte btn determination'\a.v tamamlanm olduu halde, burada bir deter-

140 mination eksiklii vardr; veyahut hdiseler baz sebepler yznden bunlar bilinen veya bilinmiyen sebepler olabilirler determmflion'larmdan tecrit edilmitir; yani onu tyin eden artlar herhangi bir ekilde dier artlar tarafndan bertaraf edilmilerdir. Haddi zatnda varlk bakmndan tesadf lik yoktur; real-tesadf, ya bir determination eksikliidir veyahut olup-biten hdise, btn mnasebetlerden zlerek gz nnde bulundurulmutur.Real-gerek-olmamaya gelince: "byle-olmamak" demektir. Fakat bir eyin "byle-olmamas, baka-trl-olmas" m imknsz klmaz. Demek oluyor ki burada da bir alternativ var. Real-imknszla gelince: "byle-olamamak" demektir. F a k a t "byle-olamamak" demek bagka-trl-olamamak demek deildir. Ayn alternativ burada da var demektir.

C. Eski ve yeni ontoogie. 1. E s k i ve y e n i ontologie'nin ksaca mukayesesi.

Yeni ontologie'nin hususiyetini kavramak iin, eski ontologie'ye ksaca bir gz atmak hi de faydasz olmyacaktr. Yeni ontologie "var elam var olan" olarak tetkik eden ve bu "var olan" daki determination prensiplerini, "var olan" n nevileriyle tarzlarn aratran bir iUm olarak gsterildi. F a k a t yeni ontologie, btn bu sahalar tetkik ederken, herhangi bir spekulation'a veya varl isbat etmee alan bir teoriye, bir a^zorn'lar sistemine bavurmuyor; ve "var olan"a herhangi bir kymet-struktur' de atfetmiyor; bilkis "var olan" n fenomenlerinden hareket ediyor; deskriptiv (tasvir) ve analitik (tahlil) bir bilgi olarak kalyor. Eski ontologie, yeni ontologie'nin tamamiyle aksine olarak deduktiv, spekulativ, rationalist, axiom'cn bir bilgi idi. Eski ontologie iin bir fenomen sahas yoktu; o, "var olan" bize verildii gibi tetkik edecei yerde, bir varlk-teorisi oluyordu; ve bu teorinin yardmyla "var olan" eylerin isbatna alyordu. Tanr'nm ontolojik isbatlar, ruh ve kinatn isbat edilmesi, bu ontologie'nin gayeleri arasnda mhim bir yer alyordu. Descartes'ta bile d-dnya ile Tanr'nm isbat, henz byk bir yer alyordu. Bir nevi ontologie olan ve "sahalar metafizii" adn alan rational kozmoloji, rational teologie,

141 rational psikoloji, gdalarn bu eski ontologie'den alyorlard. Eski ontolog'e, ayn zamanda varlk-sferlerine muayyen kymetler atfediyor; ve bu suretle varln bir teleologie'si oluyordu; yani varlk-leminde muayyen gayelerin gerekletiini kabul ediyordu. lk defa Kant, bu ontologie'yi bir daha dirilmemek artyla bertaraf etti.2. Eski o n t o l o g i e ile mantk arasndaki mnasebet.

Fakat eski ontologie'yi asl deduktiv, rationalist, axiom'c\ yapan taraf, onun mantkla olan mnasebeti idi. Bu sebepten dolay eSki ontologie iin, varlk-probleminin asl mhim olan taraf, "form" problemi idi; bylece varlk-problemi hemen hemen bir "form" problemi olmutu. imdi bu ontologie, yle bir sual soruyordu: "form" hakkmda kat' bir bilgi nasl elde edilir? Eski ontologie, bu suale yle bir cevap veriyordu: "form" hakknda bize kat' bir bilgi salyan ilim mantktr. Bu ontologie'ye gre mantn kanunlar, varlk-kanunlandr; mantk kavramlar, varln mahiyetleri (essentia's), yani aranlan "form" lardr. Kavramlarsa, istisnasz tarif edilebilirler. Tarifler ise, en yksek cinsle balarlar ve en son differentia specificum'la nihayet bulurlar. O halde kavramlar-ehrammn mantk emas olduu gibi real varla tatbik edilmelidir. Bu suretle eski ontologie mahiyetten (essentia'dan) hareket ederek mevcudiyeti (existentia'y) karmaa alyordu. Bylece eski ontologie, mantk prensipleri, ayn zamanda ontologie'nin de prensipleri olarak kabul ediyordu; ve muayyen prensiplerden (mesel Christian Wollf'da olduu gibi tenakuz, ayniyet, kfi sebep prensibinden) hareket ederek deduktion'lar yapyordu. Eski ontologie'nin dier mhim bir gayesi de, bedih ve apriori olan bir bilgi elde etmekti. Bedih (apak) ve apriori olan bilgi ise, bu ontologie iin ancak mantk sahada bahis konusu olabihrdi. nk bu ontologie'ye gre mantk saha, bir mahiyetler (essentia'lar) sahasdr; mahiyetler ise, ancak apriori bilinebilirler; bu, eski ontologie'de pr bir apriorism'in ve deduktion'un hkim olmasm sahyordu. Geri mantk ve ontologie henz birbirinden farkl disiplinler olarak kabul ediliyorlard; f a k a t yle bir mnada: mantk, umum bir disiplin, ontologie ise, mantn bir tatbikat sahas olarak kabul edUiyordu. Halbuki varlk-lemini bu mnada apriori olarak bilmek mmkn deildir.

142 Eer dikkat edilirse, eski ontologie'nin bu teorisi, birbirinden farkl olan iki identite tezine dayanyordu: 1. mantk formlarla, real varlk-sferleri arasnda bir identite kabul ediliyor. Bu identite tezine gre, mahiyetler, yani mantk formlar, real olan varl istisnasz olarak determine ederler; yani mahiyetler sahas, dier bir tbirle mantk formlar sahas, ayn zamanda real olan varlk-sahasnm da prensipleridir. mdi bu ontologie'de asl realitenin bir yeri olmyaca, bu tezin bir neticesinden baka bir ey deildir; bylece real varlksahasndaki vak'alarm, dier eylerin dayanaca husus ve alojik prensiplerin bulunaca da gzden karlyor; ve realiteyi mahiyetlerin bir unsuru olarak kabul etmek gibi byk bir hata ileniyor. Zira bu teoriye gre, "var olan" eyler, real olarak "var olan" eyler deil, ideal olarak "var olan" eylerdir, formlardr; real olarak "var olan" eyler, ideal olarak "var olan" n formlar, kopyalardr. Bu itibarla bu identite tezine gre, mantk formlar, btn realiteyi, real hdiseleri, oluu, individualite'yi herhangi bir ekde ihtiva ediyorlar. Bu sebepten dolay da onlar husus bir saha eklinde kabul ederek tetkik etmee imkn kalmyordu. Hibir fenomenle uzlamasna imkn olmyan bu cihet de, bu ontologie'yi birok tenakuzlara srklyordu. nk reahtenin ve umumiyetle real varln mantk formlar tarafndan ihtiva edilemiyecei bugn bedih (apak) bir ekil kazanmtr. 2. Eski ontologie'nin ikinci identite tezi udur: ideal varhk-formlaryla dnme arasnda bir aynlik vardr. Ancak bu ikinci tez ("iddia") birinciye metafizik (yani konstruktiv) bir ehemmiyet kazandryor. Bu ikinci tez, real olan olduu gibi dnmee teslim ediyor. Zira ancak ideal-struktur'ler, saf dnme ile identik (ayn) olduu takdirdedir ki, dnme, kendisi iin varh, deduktiv bir surette kavryabilen umum bir apriorism salyabilir. Bu suretle saf dnmenin mantk kanunlar (ayniyet, tenakuz ve kfi sebep gibi kanunlar) yannda baka kanunlarn bulunabilecei de kabul edUmiyor. Halbuki dnmenin real olan ve real kanunlara tbi olan mhim bir taraf daha vardr; dnmenin bu tarafm, bu teori grmek bile istemiyor. Fakat eer dikkat edilirse, bu ontologie, sferi identik olarak kabul ediyor: bunlar da real varhk-sferi, ideal varlk-sf eri ve saf dnmesferidir.-

143 3. Yeni ve e s k i o n t o l o g i e a r a s n d a husus bir yer alan " m a h i y e t o n t o l o g i e ' s i " .

Yirminci asrn balarnda fenomenologie felsefesi de, bir mahiyet ontologie'si kurmaa alt. Bu ontologie'nin kurucusu E. Husserl'dr. Husserl, bize kulland metotla "var olan" dan mahiyetin nasl elde edilebileceini ak olarak gsterdi. Husserl'in takip ettii bu metot, reduktion metodudur; bu metotla elde edilen mahiyet sahasna da ikinci bir metot unsuru olan deskriptiv bir metot tatbik edilir. Reduktion metoduna gre, "var olan" m realitesinden sarf nazar edilir; dier bir tbirle "var olan" n realitesi kerre iine alnr; kerrenin dnda kalan saf bir mahiyet sahasdr; Husserl'in bu hususta kulland dier umum bir tbir daha vardr ki, bu da Epoche' dir; "var olan" a Epoche'yi tatbik etmek demek, "var olan" hakknda herhangi bir hkm vermekten ekinmek demektir. Reduktion metodunun real olarak "var olana" tatbik edilmesi sayesinde elde edilen saha bir mahiyet sahasdr. F a k a t buradaki mahiyet tbiriyle eski ontologie'de kullanlan mahiyet-kavram arasnda byk bir f a r k vardr. Eski ontologie iin, mahiyet bir "form", bir kavramdan ibarettir; halbuki Husserle'deki mahiyetin "form" problemiyle ilgisi yoktur; bilkis buradaki mahiyet-sahas, material olan bir mahiyet-sahasdr, yani muhtevas olan bir mahiyet sahasdr. Bu mahiyet-sahas hazr bir saha deil, husus bir metodun tatbik edilmesi neticesinde varlan bir mahiyet-sahasdr; bu mahiyet-sahas, herhangi bir konstruktion'nn neticesi de deUdir. Bundan baka Husserl iin, mahiyetle mevcudiyet arasndaki mnasebet, bambaka olan bir mnasebettir; ve mahiyetten hareket edilerek mevcudiyete hibir suretle varlamaz; nk her eyin bir mahiyeti vardr, hatt hayal, masal-leminin ve her trl fiktion'un da bir mahiyeti vardr; ve bir misalden hareket edilerek bu mahiyet sferine varhr.Bu itibarla Husserl'in ontologie'si ile eski ontologie ve bizim tasvir etmee altmz ontologie arasnda byk farklar vardr. Eski ontologie, mahiyetin bir mant olmak istiyordu; ve o deduktiv, rationalist, konstruktiv bir bilgi idi. Halbuki Husserl'in ontologie'sinin mantkla hibir ilgisi yoktur; ve bu ontologie, ne deduktiv, rationalist, ne de konstruktiv'^r. Zira Husserl'in ontologie'si her trl deduktiv ve izah metotlar reddeder; bu ontologie iin yalnz

144 deskriptiv (tasvir) bir metot vardr; ve deskriptiv metot, elde edilen mahiyet sahasma tatbik edilen biricik metottur. Eski ontologie iin real-varlk, mahiyetle bir tutuluyordu; halbuki Husserl iin mahiyetle realite arasnda byk bir f a r k vardr; ve realite bu ontologie'yi hibir suretle ilgilendirmez. Geri mahiyet sferi realiteden elde edilir; f a k a t bununla beraber bu ontologie mevcudiyet ve realiteye mutlak bir Epoche tatbik eder; mahiyet sferi, yalnz realiteye inhisar etmez; irreal sahalardan kazanlan mahiyetler de ayn derecede ehemmiyetlidir. Birok mahiyet region'l&n olduu gibi; birok da regional ontologie'ler vardr; ve mahiyet sferi ise, bir nevi ideal varlktr. Halbuki bizim tasvir ettiimiz ontologie bambaka bir karakterdedir. Geri bu ontologie'ye real ontologie adn vermek dnlebilirdi; f a k a t bu onu tam mnasyla vasflandrmaz. nk bu ontologie, yukarda gsterildii gibi, yalnz real varlk-sferleriyle uramaz; ideal varhk-sferleri de ayn ekilde bu ontologie'yi ilgilendirir. Bu ontologie, tetkik sahasn, Husserl'de olduu gibi, herhangi bir metoda dayanarak elde etmee lzum grmez; bu ontologie "var olan" hazr bulmaktadr. Bu ontologie "var olann" fenomenlerinden hareket eder; ve fenomenle varlk arasndaki mnasebet de, daha nce tasvir edilen ekildedir. Husserl'in ontologie'si, ruduktion metodu sayesinde kazanlan mahiyet sferine tek bir metot, deskriptiv bir metot, tatbik ettii halde, tasvir edilen ontologie kendisini tek bir metoda balamaz; ve bu ontologie varla hibir metodun dikte edilemiyeceinin farkndadr. nk metotlar varln kendisi, aratrcya dikte eder; f a k a t aratrc, hibir suretle varla herhangi bir metot dikte edemez. Bu sebepten dolay aratrcnn varlk-sferlerinin hususiyetlerine tbi olmas, onlar yakalyacak yollar aramas icap eder. mdi bu ontologie, faydalanmas mmkn olan btn metotlardan ve metot unsurlarndan istifade eder.4. V a r o l a n " m e v c u d i y e t " ve "hilie" irca eden metafizik ontologie.

Gerek Aristoteles, gerekse Descartes ve Christian Wolff, ontologie'yi daha nce de temas edildii gibi metafizikle bir tutuyorlard. Ayn ekilde halihazr felsefesinde Martin Heidegger de ontologie ile metafizii bir tutanlar arasndadr. stelik Heidegger iin

145

ontologie, insandan, mevcudiyet'ten (Dasein'dan) hareket etmelidir. Dasein, bu filosof iin insandr; ancak insandan hareket edilerek dier varlk-sahalarma girilebilir. Bu sebepten dolay byle bir gre, ontolojik deil, antropolojik bir gr (fakat ideaUst, sbjektiv bir antropoloji) nazaryla baklabilir. Fakat Heidegger iin, "var olan", varlk bir btn tekil eder. Bu btnn bir taraf "hilik", dier taraf "var olan" dr; onlar birbirinden ayrlamazlar; ancak ilim, onlar arasnda bir f a r k grr. nk Uim, "hilii" tanmak be istemez; ve ilim kendi tavr bakmndan bu hususta hakldr da. Fakat ilm tavr, felsef tavra hibir ey dikte edemez; onun iin ontologie "var olan" , varl bir btn olarak ele almakta bir mahzur grmez; bilkis o bunda bir fayda grr. Varlk, btnl ile ele alnd takdirde, onun "hilikle" birlikte ortaya kt grlr. Biz varln btnl ile can skntsnda, "korku" vesaire gibi fenomenlerde karlarz. F a k a t buradaki can skntsnn mnas udur: bu sknt belli bir eyden doan bir sknt deil; bu sknt insann, Dasein'm muayyen durumlarda iinde bulunduu bir skntdr. "Korku" da gelii gzel mnada anlalan bir "korku" deildir. Heidegger iin bu husus mnadaki "korku", belli bir eyden, bir objeden duyulan, yani muayyen bir objesi olan bir "korku" deU, belirsiz (gayr muayyen), objesiz bir "korku" dur. Bizim dilimizde bunu yle bir ifade karlar: "iimde bir korku var"; fakat bu iimdeki "korku" muayyen bir objeden gelen bir "korku" deildir; Heidegger'in tabiriyle bu "korku", existentiell bir "korku" dur. Byle bir "korku" yu duyan insandr; bu sebepten dolay dier ontologie'lerin temelini tekil eden fundamental ontologie Dasein'm existential hir tahliHnden hareket etmelidir. ,Dasein (yani insan), "var olan" dier eylerden birok bakmlardan imtiyazldr; bu imtiyazlardan ilki ontik olan bir imtiyazdr: bu, var olan eyin kendi varl bakmndan, Existenz tarafndan tyin edilmesidir. kinci imtiyaz ontolojiktir: zira Dasein kendi Existenz determination'u bakmndan ontolojiktir... Dasein'm nc imtiyaz, onun dier btn ontologie'lerin imknnn ontik-ontolojik art olmasdrS>. Bizim Dasein adn verdiimiz ey, var olann varlnn mnsdr...^. Dasein yalnz dier var olan eyler arasnda ortaya kan bir var olan deildir. Dasein, daha ziyade u ekilde ontik bir karakter
1 Martin Heidegger: "Sein und Zeit" s. 13. 2 Martin Heidegger: "Sein und Zeit" s. 17.

F. 10

146 kazanyor: bu var olann kendi varlnda, bu varln kendisi bahis konusudur. F a k a t Dasein'n bu varlk karakterini, Dasein'm dier bir varlkla mnasebet kurmas tekil eder. Bunun mnas udur: Dasein, herhangi bir ekilde kendi varlnda, kendisini de anlamaktadr. Dasein'n hususiyeti, onun kendi varlnda kendisine verilmi olmasdr. Varl anlama, bizzat Dasein'n bir varlk-determination'udur. Dasein'n ontik karakteri, onun ontolojik olmasdr Burada ontolojik-olmak, henz bir ontologie kurmak mnasna gelmez. Bu sebepten dolay eer biz ontologie adn, var olann mnas hakknda nazar bir sual sorma olarak kabul edersek, bu takdirde Dasein'm ontolojik olmas tbiriyle, ontologie-ncesi bir mna kasdetmeliyiz. F a k a t bunun mnas, ontik bakmdan var olan demek deildir; bilkis bu, varl anlamamn tarz bakmndan var olan demektir^. Dasein'n kendisiyle u veya bu ekilde mnasebette bulunabUdii ve daima da herhangi bir ekilde mnasebette bulunduu varla biz Existenz adn veriyoruz''... Dasein kendisinin kendisi olup olmadn kendi Existenz'inden, imknlarndan hareket ederek anlar. Dasein, bu imknlar ya kendisi semitir; yahut Dasein bu imknlarn ierisine dmtr; veyahut da bu imknlarn ierisinde yetimitir. Existenz'i kavramak veya kavryamamak tarzn her zaman Dasein tyin eder. Existenz sorusu daima Existieren (mevcut olma) sayesinde saf bir ekil ahr. Bu hususta bize rehberlik eden, bizi sevk ve idare eden Dasein'n kendi kendisini anlamasna existenziell anlama adn veriyoruz. Existenz sorusu, Dasein'n ontik olan bir iidir. Dasein'n bu hususta Existenz'in ontolojik yaps hakknda nazar bir gre sahip olmasna ihtiya yoktur. Existenz'in yaps hakkndaki soru Existenz'i kuran eyin tetkikim hedef olarak ele ahr. Existenz'in bu yaplar arasndaki mnasebete Existenzialitt adm veriyoruz. Existenzialitt'in tahlilinin karakteri, existenziell bir anlamann karakteri deil, bilkis existenzial bir anlamann karakterini haizdir. Dasein'n existenzial bir tahlilinin vazifesi, imkn ve zarurlii bakmndan Dasein'n ontik durumu tarafndan dikte edilmitir^. Mademki Dasein' Existenz tyin ediyor; o halde bu var olann (yani Dasein'n) ontolojik tahlili, Existenzialitt'den nce gelmelidir. Fakat Existenzialitt tbiri ile, mevcut olan (yaayan) var olann varlk1 2 1 Martin Martin Martin Martin Heidegger: Heidegger: Heidegger: Heidegger: "Sein und Zeit" s. 12-13. "Sein und Zeit" s. 12. "Sein und Zeit" s. 12. "Sein und Zeit" s. 12-13.

147 karakterini kastediyoruz. Fakat byle bir varlk-karakterinin idee'si, varln idee'sini ihtiva eder; ve bunun iin de "Dasein" a tatbik edilecek bir tahlilin imkn umumiyetle varln mnas hakknda ortaya atlan bir sorunun ilenmesini talep eder^. Btn ilimler Dasein'n varlk-tarzlardr; Dasein bu varlktarzlarmda var olanla mnasebete geer; f a k a t Dasein'n bu mnasebetinin kendisiyle olan bir mnasebet olmas zarur deildir. F a k a t "bir dnyada-var olmak", Dasein'n mahiyetinden ayrlmaz bir unsur olarak kalr. Bu sebepten dolay Dasein'a ait olan varlk-anlayg, "dnya" gibi bir eyi anlamak, ve var olann varln anlamak gibi bir ey ile ilgilidir... Tetkik objesi olarak Dasein gibi bir varlk-karakterini ele almyan ontologie'ler, Dasein'n ontik yapsnda temelini bulurlar; byle bir durum ise, ontologie-ncesi olan bir varlk anlaynn hududunu aamaz^. te bundan dolaydr ki; dier ontologie'lerin temelini tekil eden "fundamental ontologie Dasein'n existenzial bir tahlilinden hareket etmelidir" talebi ile karlayoruz. Martin Heldegger'in "Sein und Zeit" adl eserinden aldmz bu metinlerle, onun ontologie hakkndaki grnn snrn belirtmee altk. Metinlerin aynen alnmasndaki gaye udur: Heidegger, kelimecidir; her kelimeyi o yeni bir mnada kullanr (nitekim o "existens" tbirini eitli ekillerde yazyor ve her defasnda ona yeni bir mna veriyor). Fakat onun bu kelimelerle gerekten "mahhas" bir sy dndn kestirmek ok gtr. Onun btn fikirlerinin arlk noktas, kendisine has felsef bir terminolojiyi ina etmek zerinde toplanr. Bu bakmdan o. Ortaa filosoflarna benzer; her eyi exakt olarak snrlandrr; trif eder. Fakat bunu yaparken o kadar ahs bir dU konuur ki, bu dili baka bir dile evirmek bile mmkn olmuyor; evrilse de bir mna karmak g oluyor; bu suretle onun fikirleri de asl karakterini kaybediyorlar. Bu yzden onun ontologie'si bir kmaza girmitir. Fakat yine de onun bu anlalmas g olan fikirlerinin cazip bir taraf vardr; ve bu cazibe bilhassa anlalmamaa dayanyor. Heldegger'in fikirleri, bilhassa felsefeye yeni balyanlar kendi cazibe sahasna eker. Onu okumak ok zevkli bir eydir; zira o, belirli bir neticeye varmadan triften trif e, fikirden fikre, terminolojiden terminolojiye geer; ve bu, okuyann ilgisini eker ve onu birlikte srkler; herkes de, her okuyan da, kendisine gre bir ey anladn sanr. Heidegger bir m1 Martin Heidegger: "Se:n und Zeit" s. 13. 2 Martin Heidegger: "Sein und Zeit" s. 13.

148 nada "felsef bir edip" dir; f a k a t bununla positiv bir mna kastediyoruz. , Heidegger'in "metafizik nedir?" adl bir yazs trkeye evrilmitir^. Bu yaz okunursa, tarafsz dnlrse, bize hak verilecektir. Bu yazsnda Heidegger bizim varln btnyle nasl temasa geldiimizi, yani varln veriini anlatr; ve bu verilii salyan akt'larn da can sknts ve korku gibi mhim insan akt'lar olduunu syler. Bu fikir zerinde ok cidd ve iyi bir niyetle dnelim. Bu akt'larda, gerekten biz varlkla deil daha ziyade subjektiv bir hilikle karlarz. nsamn kymet dnyas sarsld zaman, o kendisini byle bir durumun iinde bulur; yani insan bir existens-sarsnts geirdii vakit, kendisini hiliin t a ortasnda bulur; insann evresindeki her ey kaybolup gider; bu sarsnt, kuvvetli olduu zaman, insann dayand eylerden hibirisi kalmaz; f a k a t bu insan bir durumdur. Bu durumun varlk lemiyle ilgisi yoktur; nk insann byle bir durumu esnasnda real dnyada hibir deiiklik olmuyor. Real dnyada her ey eskisi gibi kalyor, eski yolunu takip etmekte devam ediyor; evremizde yine sevinen insanlar, zlen insanlar, doan, hasta olan, len insanlar aym ekilde mevcutturlar. Fakat biz evremizle olan mnasebetimizi kaybetmi olduumuz iin, bunlarn hibirisini grmyoruz. nk biz derin bir sarsntmn iinde bulunuyoruz. Zira insanm kymet-dnyasnda bir gedik almtr; bu gedik kapamncaya kadar bu sarsnt devam eder. Fakat eer insamn yaamas icap ediyorsa, bu sarslan kymet-dnyasnn yerine bir yenisinin gemesi zarurdir; aksi takdirde yaamak imknlar ortadan kalkar.Korku da, can sknts da ayndr; bunlar insann kymet-dnyasma aittirler. Kymet-dnyas, insanm mevcudiyetini, hareket ve faaliyetlerini tyin ettii iin, bunlar da insann mevcudiyetine aittirler. Can skntsnn eitli sebepleri olabilir: mesel Schopenhauer'n syledii gibi, insann arzu ettii, istedii bir ey olmuyor; yahut hibir ey istiyemiyor; byle bir durumda sknt balyor; yahut da insan, yle bir situation iinde bulunuyor ki, bu situation'u beklemekle geiriyor; bu bekleme, bazan yle bir bekleme eklini alabilir ki, insan ne bir ey dnebilir, ne bir ey okuyabilir, ne de herhangi bir pln tasarlyabilir. F a k a t byle bir durumun meydana gelebilmesi iin, yine bir mevcudiyet-sarsmts arttr. Alelde can sknts.
1 1938 de felsefe dergisinde kan bu yaz, Mazhar evket tpirolu tarafndan trkeye evrilmitir.

149
i

birok insanlann, yani yapacaklar, dnecekleri olanlarn semtine bile uramaz. Dnen, bir yapaca olan insan ard aras kesilmiyen fikirler ve almalar iindedir. Byle bir insanda ancak mevcudiyetsarsms, bir can sknts meydana getirebilir. Alelde can sknts ise Heidegger iin hibir ey ifade etmez; nk o belli bir eyin mahsuldr.

VI. TABAT F E L S E F E S / 1. Tabiat f e l s e f e s i n i n douu.

Ontologie, "var olan" bir btn olarak tetkik eder; fakat dier t a r a f t a n "var olan" eylerin eitli varlk-sahalanna ayrld da bir fenomendir, ite bu varlk-sahalarmdan birisi, tabi varlk-sahasdr. Tabi varhk-sahas tbiri, dilimize "tabiat" diye yerlemitir. Tabiat tbiriyle de umumiyet itibariyle organik ve anorganik varlk-sahalar kastediliyor. Tabiat, fizik-kimya, jeoloji, mineraloji., gibi ilimlerle bioloji ad altnda toplanan eitli ilim dallar incelemektedir. F a k a t tabiatn bir varlk-sahas olarak nasl bir yapya sahip olduunu, organik ve anorganik varlk-sahalar arasnda nasl bir mnasebet bulunduunu, tabiatta hkm sren determination-tipleri ve prensiplerinin ne olduunu hibir ilim aratrmamaktadr. Btn bu ve bunlara benzer problemler yine husus bir felsefe disiplininin tetkik sahasdr. te biz bu felsefe disiplinine "tabiat felsefesi" veya "tabiat ontologie'si" adn veriyoruz. Yeni ontologie gibi, tabiat felsefesi de bugnk manasyla zamanmzda meydana kan bir felsef disiplindir. Daha nceleri bu problem sahas da ya konstruktiv-metafizik bir problem olarak ele almyordu; veyahut da ondokuzuncu asrla bu asrn balarnda olduu gibi, tabiat ilimlerinin bir metodolojisi, dier bir tbirle tabiat imlerinin bir felsefesi olarak tetkik ediliyordu; bylece tabiat denilen varlk-sahasnn felsefesi yerine, bu varhk-sahasyla uraan ilimlerin felsefesi geiyordu. Halbuki bir ilmin veya bir Uim grubunun felsefesi deil, ancak bu min veya Uimlerin tetkik ettii varlk-sahasnn bir felsefesi, "tabiat felsefesi" adn almaa hak kazanr; aksi takdirde bu felsefe bir metodoloji olmaktan ileri gidemez.Geri tabiat felsefesine, daha dorusu, tabiat hakknda ortaya atlan felsef grlere, her filosofun felsefesinde rastlanr. Fakat tabiat felsefesi ad altnda yazlan ilk felsef eser, filosof Schelling tarafndan yazlmtr. F a k a t bu eser yalnz ad bakmndan bir tabiat felsefesidir; muhtevas bakmndan konstruktiv bir tabiat metafiziidir. Schelling'in tabiat felsefesindeki temel-gr udur: tabiatla

151 Geist arasnda bir mahiyet-birlii vardr; zira tabiatta ve bizde ayn Geist hkm srer; yani bizdeki Geist'la. tabiattaki Geist arasnda bir mahiyet-birlii vardr. Schelling'in dier bir ifadesi de udur: tabiat, olu halinde bulunan bir "ben" dir; f a k a t bu fikirde de ayn suretle tabiatn Geist'n bir mahsul olmas gibi bir gr gizlidir.Ondokuzuncu asrda tabiat ilimlerinin byk ilerlemeler kaydetmesine mukabil, "niversite felsefesi" yerinde sayd; ve bunun neticesi olarak da felsefe ile ilim arasndaki mnasebet ortadan kalkt; bu da felsefe ile im arasnda bir uurumun almasna sebep oldu. Felsefe ile ilim arasndaki mnasebet yanl yerlerde, yani onun bulunmad bir yerde arand; bu sebepten dolay bu devrin felsefesinin btn cehtleri, ya felsefeyi tabiat imlerinden ayr, onlarn ztt olarak kurmak, veyahut onu tabiat ilimlerinin neticelerini tesbit eden bir bilgi olarak grmek; yahut da felsefeyi tabiat ilimlerine hizmet eden, onlarn metotlarn aratran bir bilgi haline getirmek zerinde toplanyordu. Fakat byle bir ceht, tabiat ilimleriyle uraanlan hibir suretle ilgilendirmiyordu. Daha bu asrn balarnda bile, tabiat felsefesi hakknda yazlan yazlar, tabiat ilimlerinin "felsefesi" olarak adlandrldlar. Tabiat Uimlerinin felsefesi de, yine tabiat ilimlerinin neticeleri ve metotlarn tesbit etmee alan bir bilgi olmaktan ileri gidemiyordu. nk tabiat ilimlerinin felsefesi, hibir ekilde bir varlk-sahas olan tabiatn felsefesi olamaz; tabiat ilimlerinin metotlarn aratrmak da lzumsuz ve mnsz bir ey idi; nk ilm aratrmalarn dnda bulunan herhangi bir metodoloji, asla bahis konusu olamaz.Fakat bu hatalarn kayna grndnden daha derindir; zira mstakU bir tabiat felsefesinin kurulabilmesi, mstakil bir felsefenin kurulmasna, yani felsefenin yeniden mstakil bir saha olarak temel atmasna baldr. Ortada mstakil bir felsefe olmaynca, tabiat bir varhk-problemi olarak grmee imkn yoktu. Byle bir durumda felsefe, ancak tabiat ilimlerinin bir metodolojisi olabilirdi. Felsefenin yeniden kurulmas ve mstakil bir aratrma sahas olmas, Husserl'in fenomenolo jisiyle balar; ve Husserl'in bu husustaki ana fikri udur: "felsefe, mevcut felsefelerden deil, fenomenlerden hareket etmeli; dier bir tbirle felsefe yine eylere dnmeli". Husserl'in ortaya koyduu bu fikir, yirminci asr felsefesinin karakter ve istikametini tyin etti; ve felsefe yeniden autonom bir saha oldu. Geri Husserl, bu basit grnen mhim grne lyk olduu ehemmiyeti veremedi; ve ok gemeden transcendental bir "ben felsefesine" sapland. F a k a t bu gr, daha gen olan felsefeciler iin, ka-

152 Tartlmasna imkn olmyan bir k oldu; bilhassa Nicolai Hartmann, bu fikri hareket noktas yaparak modern ontologie'yi kurdu. Bu suretle felsefe, artk u veya bu ilmin bir klesi olmaktan kt; mstakil bir bilgi oldu; yeni ontologie kuruldu; ve bu sayede felsefe ile ilim arasndaki uurum da kapand. Zira ancak mstakil olan eyler arasnda mnasebetler kurulabilir; tpk sosyal-birliklerde, yani devletlerde olduu gibi.Ite tabiat felsefesi, ancak byle bir zemin zerinde kurulabilirdi; ancak byle bir zemin, tabiat felsefesini, Schelling'in konstruk^fon'larndan ve tabiat ilimlerinin metodolojisi olmaktan kurtarabilirdi. Gerekten bu suretle tabiat felsefesi de, her felsef disiplin gibi mstakil bir felsef disiplin oldu. Artk tabiat felsefesi, ne organik varl, anorganik varln bir devam olarak grd; ne anorganik varl, organik varla irca etmee (gtrmee) teebbs etti; ne de tabiatn, bir Geist'm mahsul olduu iddia edildi; yani ne de tabiat Geist'a. irca edildi. Bu fenomen sahalarm olduu gibi tetkik etmek, tabiat felsefesinin hedefi pldu.2. A n o r g a n i k v a r l k l a organik varlk a r a s n d a k i m n a s e b e t . Geri organik varlkla anorganik varlk arasnda birok farklar vardr; f a k a t bu farklar, onlar arasnda bir mnasebetin bulunmamasn icap ettirmez. Anorganik varlk, organik varlk-sahasmm temelini tekil eder. Organik varln mevcudiyeti, gelimesi, anorganik varla tbidir; f a k a t anorganik varlk, organik varlk-sahas olmadan da mevcut olabUir; ama bunun aksi olamaz. Bu bakmdan anorganik varlk tamamiyle mstakil bir varlk sahas olduu halde, organik varlk, anorganik varlk-sahasna tbi olan bir autonomi e'ye sahiptir. Anorganik varlkla, organik varlk arasndaki mnasebeti meydana getiren, bir t a r a f t a n onlarn mterek olan determination prensipleridir; dier t a r a f t a n ollar arasnda, tek tarafl tbi olma gibi bir mnasebetin ve buna dayanan bir autonomie'nin bulunmasdr; bu durum, her sahann hem kendisine has, hem de mterek determination prensiplerinin bulunmasn salyor. Mesel kausalite prensibini gz nnde bulunduralm; bu prensip organik saha ile anorganik saha arasnda mterek olan bir prensiptir; f a k a t organik sahada bu prensip bir deiiklik geirir.

153 Bu deiiklik zerinde bilhassa Schopenhauer durmutur. Onun vard netice udur: kausalite, organik sahada iki ekilde meydana kar: 1. kausalite bitkiler sahasnda tenbih, dier canllar sahasnda ise motiv karakterim kazanr. Tenbih olarak meydana kan kausalite direkt bir temas neticesinde gerekleir; yani illet olan bir eyin, herhangi bir eser meydana getirebilmesi iin nebatla temasa gelmesi lzmdr. Halbuki hayvan ve insan sahasnda meydana kan motiv iin byle bir hususiyete ihtiya yoktur; nk motiv indirekt de tesirini gsterebilir. Organik sahada bu ekle giren kausalite, anorganik sahada asl karakterini muhafaza eder; Schopenhauer, anorganik varlk-sahasndaki kausalite'ye de mekanik kausalite adm verir ve "ayn illetler, ayn eserleri meydana getirir" eklinde trif eder. Bu bize kausalite'nin deiik karakterde de olsa her iki varlk sahasmda bir determination prensibi olarak kaldn gsteriyor. Ayn ey dier prensipler hakknda da cridir. F a k a t anorganik varlk-sahasmn birok prensipleri organik varlk-sahasmda rol oynadklar halde, organik varlk-sahasmn prensipleri hibir ekilde anorganik sahada bir rol oynayamazlar; bunu en iyi ekUde Nicolai Hartmann'n ontologie'si gstermitir. Nicolai Hartmann, bu fenomeni varlk-tabakalar hakknda ortaya att teoride gsteriyor. Bu teoriye gre anorganik tabaka fundamental bir tabakadr; ve btn dier tabakalarn temelini tekil eder; f a k a t bu tabakalardan hibirisinin prensibi, anorganik tabaka iin "tyin edici" bir karaktere sahip deildir; halbuki aksi deimi bir ekilde de olsa mmkndr.Organik varlk-sahasmn prensiplerinin, anorganik varlk-sahasma tesir etmemesi, burada bir rol oynamamas, ok mhim ve fenomenlere uygun olan bir grn ifadesidir. Zira bu gr, bir taraftan her trl vitalist metafiziklerin nne geiyor; dier taraftan anorganik varlk-sahasmn prensiplerini deitirmeden, olduu gibi, organik sahaya tatbik eden grleri bertaraf ediyor. nk btn mekanist, materialist, naturalist teoriler, anorganik varlk sahasnn prensiplerinin mutlaklatrlmasndan (yani olduu gibi organik sahaya tatbik edilmesinden) doarlar. Halbuki fenomenler, bize her sahann kendisine has prensipleri olduunu gsteriyorlar. kmazlara, konstruktion'lara srklenmemek iin, bu prensipleri bir sahadan dier sahaya tamamaa, tatbik etmemee dikkat etmek icap eder; ve anorganik sahamn, organik sahada tesirini gste-

154 ren prensiplerinin de deitiklerini, olduu gibi kalmadklarn; organik sahann prensiplerinin de anorganik varlk-sahasna tatbik edilemiyeceini daima gz nnde bulundurmak lzmdr. Bylece tabiat felsefesi, her tabiat ilmi iin, konstruktiv bir metafizie dmemek bakmndan ikaz edici bir rol oynar. Zira tabiat felsefesi, tabi varln her iki sahasnn, yani organik ve anorganik sahalarn birbirinden farkl olduunu gz nnde bulundurarak, her iki varlk-sahasmn husus prensipleriyle, mterek prensiplerini ayrca bir tetkik objesi yapar. Gerekten her iki saha arasnda mterek olan determination mnasebetleri vardr ve yukarda verilen misale unlar da katlabilir: zaman-mekn; tabiatta hkm sren olu, ballklar, karlkl tesir, tabiattaki kanunluluk, real mnasebetler, muvazene sistemleri., gibi. te tabiat felsefesi, muvazene sistemlerini, ballklar, kausalite vesaireyi tetkik ederken her iki varlk-sahasmn hususiyetini gz nnde bulundurur. Zira organik sahada bozulan muvazene sistemi ile anorganik sahada bozulan muvazene sistemlerinin birbirinden farkl olan ve birbirine benziyen taraflarn aa karr. nk bir uzviyette bozulan muvazene sistemi ile anorganik bir eyde bozulan muvazene sistemi arasnda gerekten hem farklar ve hem benzerhk1er vardr. Mesel bir uzviyette muvazene bozulduu zaman, uzviyet onu "tamir" eder; bunda ok defa da muvaffak olur. F a k a t muvazene sistemindeki bozukluk ok esasl olursa, uzviyet bu tamiri baaramaz ; ve organism de bu muayyen organism olarak sona erer. Halbuki anorganik sahada bozulan muvazene, o anorganik sistemin dalmasna, yeni artlar altnda yeni bir sistemin meydana gelmesine sebep olur. F a k a t burada hibir ekUde kendi kendini tamir etme veya organism gibi gp gitme diye bir ey yoktur. Dier t a r a f t a n organik sahada muvazene sisteminin devam etmesi veya bozulmas, yalnz tek bir uzviyete inhisar etmiyebilir; umumiyet itibariyle muayyen bir yerdeki canl varlklarla (bitki ve hayvanlarla) anorganik tabiat arasndaki muvazene sisteminin bozulmasna da sebep olabilir. Muayyen bir yerde bulunan bir bitki-rtsnde muvazene sisteminin bozulmas, hem oradaki canllar arasndaki muvazene ve mnasebet sisteminin bozulmasna, hem de anorganik sahada baz deiikliklerin meydana gelmesine sebep olur. te btn bu fenomenlerin temelini tabiat felsefesi tetkik ediyor. Organism muvazene sisteminin bozulmasna kar mukavemet gsterir. Halbuki anorganik sahada bu mnada bir mukavemet gs-

155 terme yoktur; nk anorganik sahada bozulan muvazene tekrar tamir edilemiyor; bu sahada bozulan muvazene sistemi, yeni kuvvet sistemlerinin tesiriyle yeni bir muvazene sisteminin meydana gelmesine sebep olur; f a k a t b kuvvetler daima dardan gelen kuvvetlerdir. Bu gibi muvazene sistemleri organik varlklar arasnda da mevcuttur. Bir blgede yagyan ha3rvan ve bitkiler arasnda bir muvazene sistemi hkm srer; bu bozulduu zaman, yine baz deiikliklerin meydana kmasn beklemek gerekir. Organik sahay tetkik eden ilimler, ancak bu fenomenlerin tbi olduu artlar aratrr; mahedelere dayanarak baz kanunlar veya bu ayarda olan bilgiler ortaya koyabilir; muvazene prensibini bedih olarak grr; f a k a t muvazene prensibinin esas burada aratrlmaz; bu muvazene sistemi, ancak tabiat felsefesi tarafndan aratrlabilir. F a k a t hibir zaman tabiat felsefesi ile tabiat ilimlerini birbirinden tecrit etmek bahis mevzuu deildir; nk onlar arasnda iten bir mnasebet vardr; yani empirik aratrmalarla felsef aratrmalar yan yana ve birbirine dayanarak yrrler.3. T a b i a t k a t e g o r i e ' l e r i .

Tabiat felsefesinin dier mhim bir vazifesi de tabiat determine eden prensipleri incelemektir. Tabiat adn alan organik ve anorganik sahalar tyin eden mterek prensiplerin bulunduunu gsterdik. Fakat bir de yalnz organik ve yalnz anorganik sahaya mahsus determination-tipleri vardr. Bunlara umum ontologie'den bahsedilirken de temas edildi. Organik sahaya ait olan determination prensiplerinden bazlar unlardr: selektion, mutation, nev'in devam, potentiel lmszlk, individuum ve nevi arasndaki mnasebet, regeneration ve soysuzlama (degeneration), produktion, reproduktion, rslik, organik form; gayelilik gibi prensipler yalnz organik varlk-sahasna, substans, mekanik kausalite, dimension, hibir eye tbi olmyan mstakillik, kuvvet-sistemleri, ayn Kaman ve meknda karlkl tesir vesaire gibi prensipler de yalnz anorganik varlk-sahasna aittirler. Gerekten anorganik sahada ne bir selektion ve mutation, ne de nev'in devam, regeneration... gibi prensipler bahis konusu olabilir. Ayn suretle anorganik varlk-sahasnda kendi kendisini tanzim etmek, yeni formlar meydana getirmek diye bir fenomen grubu

156 da yoktur. Mesel insan tarafndan yaplan bir bina, muayyen fizik ve mekanik kanunlara, prensiplere dayanr. Bu binay ayakta tutan prensiplerde bir sarsnt meydana geldii zaman, o binamn yklmas zarurdir. Halbuki organik sahada bu ekilde bir zarurlik yoktur; nk organik varlk, kendi kendisini "tamir" edebilir; yeni bir muvazene sistemi meydana getirebilir; organik varlk, btn bunlar baaramad takdirde, o f e r t veya o nevi olarak gmee mahkm kalr. Organism'in en mhim kategorie'lerinden birisi de gayelilik prensibidir. Bir organik sistemde, yle bir muvazene sistemi hkm srer ki, sanki burada gaye gden bir prensip varm. Halbuki bu gayehlik, onun, yani organik varln, yapsna aittir; yoksa bu prensip, organism'e herhangi bir d motiv veya kuvvet tarafndan dikte edilmi bir prensip deildir. Organism'de karatmz bu prensip, uzun mddet btn tabiata tatbik edildi. lk defa Darwin bunu organik sahadan, daha nce de Galilei, Newton bu teleolojik prensibi anorganik sahadan darya att. F a k a t organik varlkta bir gayehliin mevcudiyeti de inkr edilemez. Bu, organik varln yapsna ait bir hususiyettir; f a k a t bu prensip Kant'n bir tbiriyle konstitutiv deil, regulativ bir prensiptir. Nitekim anorganik varln yapsna da bir gayesizlik aittir; nk burada herhangi bir gayelUik bahis konusu deUdir. Zira gayelilik, ancak organik varlkta bulunan dier birok prensipler yannda roln oynyabilir (mesel bozulan muvazenenin tamir edilmesi yani regeneration vesaire yannda); anorganik sahada kausalite ve dier kozmolojik prensipler hkimdir; ve kausalite prensibi de, tabiatta olup-bitmekte olan birok hdiselerin birbirine tesir etmesinin bir neticesidir. Geri organik sahada da "sebepsiz" hibir ey vukua gelmez; f a k a t buradaki "sebep" baka karakterde olan bir "sebep" tir; yani buradaki kausalite organism'in hususiyetleri tarafndan baka ekUler alabiliyor; ve bu ekiller, organik ferde, anorganik cisimden farkl olan bir karakter kazandrr. Mesel alttaki tabaka bir kntye urad iaman, stteki tabakann kajnnas veya kmesi zarurdir ; f a k a t organik bir varlkta vukua gelen ve negativ olan bir hdise, onun gp gitmesine sebep olmyabilir; o buna ramen mevcudiyetini pekl devam ettirebilir; hatt o, nev'in devam bakmndan kendisine tabiatn verdii funktion'u bile gerekletirebilir; yani o oalma hdisesine bile itirak edebilir.

157 te canllkla birlikte meydana kan bu hdiseleri, canlln hususiyetini; ve canlln bu hususiyetleriyle, anorganik varhn kendisine has olan karakterlerini tesbit ve izah etmek, tabiat felsefer sinin mhim olan vazifelerindendir. Bu suretle tabiat felsefesi, dier felsef disiplinler gibi, ilimle el ele vererek yrr; ilmin vard neticeleri ve ortaya koyduu salam bilgiyi grmemezlikten gelemez; fakat ilimden de kendisine herhangi bir ey dikte ettirmez; byle bir durum, mstakil olan her bilgiye has bir durumdur. Btn bu izahattan anlalyor ki, tabiat felsefesi, umum ontologie'nin bir ksmn tekU ediyor; f a k a t yine de onun ayn deildir; ama ona dayanr. Burada bilhassa organik ve anorganik varlk-sahalarnm determination prensipleri bahis konusudur. Halbuki umum ontologie'yi btn real ve ideal varlk-nevileri ilgilendirmektedir; ve btn varlk-sferleri ve varlk-tarzlar onun tetkik sahasna girmektedir.

V n . TAKH VARLIK-SAHASININ FELSEFES. A, Tarih varlk-sahas ve prensipleri. Tabi varlk-sahasnn tamamiyle zt bir kutbunu tekil eden dier bir varlk-sahas da "tarih varlk-sahas" dr. Bu varlk-sahas da, birok ilimlerin kendisiyle urad bir sahadr. Bu varlk-sahasna "tarih varlk-sahas" adnn verilmesinin sebebi, bir t a r a f t a n bu sahann insan gruplar, sosial-birlikler arasnda olup-biten hdiselerin sahas olmas; dier t a r a f t a n btn insan faaliyetlerinin neticesinde meydana kan produktion'\3xm bu sahaya dahil olmas; ve btn bunlarn olu ve gelime halinde bulunmasdr. Geri biz tedenberi bu sahaya "mnevi varlk-sahas" adn veriyorduk; f a k a t byle bir adlandrma, bir mna problemini de birlikte getiriyor; bundan baka "mnevi" tbiri trkede eitli ekUlerde anlalmakta ve eitli ekillerde kullanlmaktadr; stelik bu tbir trkeye yabanc dillejin tesiriyle girmi ve bu mnada kullanlmtr; bilhassa almancann "Geist" tbiri buna sebep olmutur. Bu eitli sebeplerden dolay biz "tarih varlk" tbirini "mnevi varlk" tbirine tercih ediyoruz. Zira gerek insan gruplar arasnda olup-biten hdiseler, gerekse insan produktion'lan zaten tarih ilimleri tarafndan ya dorudan doruya veyahut da dolayisiyle tetkik edilmektedir. Bunun iin biz bir siyaset, bir iktisat, bir harb, bir edebiyat, bir san'at, bir teknik, bir ilim, bir felsefe, bir hukuk, bir din vesaire tarihinden bahsediyoruz. Gerekten bu tarih ilimleri ve daha bakalar mevcuttur da. Dier t a r a f t a n "Geist" tbirinin bir tercmesi olan "mnevi varlk" sahasna, "tarih varlk-sahas" ad verilmekle, pein olarak bu sahay imdiye kadar olduu gibi dar mnada ve sadece muayyen fenomenler bakmndan tetkik eden bir tarih felsefesinin kifayetsizliine de iaret edilmi oluyor. Eski ve dar mnadaki tarih felsefesinin en bata gz nnde bulundurduu saha, siyas, iktisad fenomenler ve bu fenomenlerin gelimesini salyan faktr'ler sahasyla metodoloji meselesidir. Halbuki "tarih varlk-sahas" nn felsefesi tbiriyle, btn insan hdiseleriyle birlikte, onun baarlar ve bu baarar ve

hdiseleri "tyin eden" prensipler (kategorie'ler) gz nnde bulunduruluyor. nk btn insan produktion'larmn, baarlarnn sahas, bir "tarih varlk-sahas" tekil eder; ite bu "tarih varlk-sahasn" tetkik eden felsef disiplin de, bir tarih felsefesi deil, bu varlk-sahasnm "felsefesi" veya ayn mnada anlalmak artyla "ontologie'si" dir. Zira nas ki tabiat ilimleri felsefesi, bir varlk felsefesi (tabiat felsefesi) olamyor y e bir metodoloji veya metafizik olarak kalyorsa, ayn ekUde tarih felsefesi de bir tarih metodolojisi veya tarih metafizii olarak kalmak zorundadr; nitekim imdiye kadar verilen nmuneler de (birka istisnadan sarf nazar edilirse) bu alternativ'den birisine dahildir. Gerekten btn insan produktion'larmn, baarlarmn bir tarihi vardr; nk insann kendisi tarih bir varlktr. F a k a t her ilim gibi, eitli tarih ilimleri de, ancak bu varlk-sahasn paralamak suretiyle ve varlk-sahasnm determination prensiplerine (kategorie'lerine) dokunmadan tetkik edebiliyorlar; tpk tabi varlk-sahas gibi. Zira orada da tabiat ad verilen varlk-sahas eitli ilimler tarafndan tetkik edilmektedir. F a k a t bu imlerden hibirisi, tabi varln dayand temelleri, prensipleri ele almamaktadr. eitli tarih ilimlerinin durumu da, tabiat ilimlerinin durumundan daha farkl grnmemektedir.Nasl ki tabi varlk-sahasn tetkik eden tabiat felsefesi, bu varlk-sahasn determine eden (tyin eden) prensipleri (kategorie'leri) ele alyor, onlar zerinde duruyorsa, tarih varlk-sahasn tetkik eden felsef disiplin de aym ekde bu varln kategorie'lerini aratracaktr. Fakat tabi varlk-sahasnm kategorie'leri (prensipleri), dolaysyla da olsa, olduka aratrlm kategorie'lerdir. Zira tabiat bir btn olarak grmek daima ele alnm; yalmz bu, izah tarz bakmndan deiiklikler gstermitir. nk tabiat imleriyle insan hayat arasnda sk bir mnasebet vardr; ite bu mnasebet, bu sahadaki almalar ve aratrmalar harekete getirmitir. Fakat tarih varlk-sahas, hibir zaman bir btn olarak deU, ancak u veya bu tarafndan ele alnmtr. nk tarih varlk-sahasnm bir btn olarak ele alnabilmesi iin, bir defa bu varln da ontolojik olarak grlmesi, yani mstakil bir varhk-sahas olarak grlmesi icap ediyordu. Bu da ancak zamanmzda imkn dahiline girmitir. Tarih varlk-sahasn, ontologie'nin bir tetkik sahas olarak gren ilk filosof Nicolai Hartmann olmutur. F a k a t bizzat Nicolai Hartmann bile, bu sahay bir btn olarak ele almamtr; o,

160 ancak bu sahann bir btn olarak ele alnabilmesi iin Uk ontolojik temeli ortaya koymutur. Zira ancak insan gruplar, sosial-birlikler arasndaki mnasebetler, olup-biten hdiseler, her eit insan produktion'lan, insan baarlar bir btn olarak grld zaman, tarih varlk-sahasm bir btn olarak ele almak mmkn olacaktr; bu takdirde felsefenin (tarih varlk-sahasnn felsefesinin) bu geni sahay determine eden prensipleri, aratrmalarn bugnk seviyesine gre tesbit edip ortaya koymas icap ediyor. mdi tarih varlk-sahasnn felsefesi, bu sahay determine eden prensipleri tahlil ve tasvir etmek vazifesini stne almaldr. Tarih varlk-sahas, tabi varlk-sahas gibi "mstakil bir varlk-sahas" dr; ve tabi varlk sahasnn bir mahsul deildir; zira tabiatn kendisinde byle bir varhk-sahas mevcut bile deildir. Bu varlk-sahas, insanla, insan faaliyetleriyle birlikte meydana kyor. F a k a t imdi yle bir sual sorulabiUr: insann, insan faaliyetlerinin mahsul olan eylere "var olan" bir ey nazaryla baklabilir mi? "Var olan" ey, "kendi bana var olan" bir ey deil midir? Bu sualin cevab, "kendi bana var olan" ey tbirinden ne anlamak icap ettiine dayanr. "Kendi bana var olan" ey tbirinin Kant'm Ding an sich tbiriyle hibir ilgisi yoktur; Kant'm "kendi bana ey" tbiri gnoseolojik bir tbirdir; yani bilginin snrlarna, bilinmiyen eylere iaret etmektedir. Halbuki bugnn ontologie'si iin, "kendi bana var olan" ey tbiri, Kant'm Ding an sich tbirine verdii mnaya gelmez; bugnn ontologie'si, bu tbirle bir eyin bilinip biUnmemesine kar kaytsz olduunu kasteder. Mesel Hitit eserlerinin ehemmiyetinin zamanmzda ortaya kmas, Hitit dilinin zamanmzda zlmesi, bu eserlerin, bu dilin daha nce mevcut olmamasn ifade etmez; bilkis onlar daha nce de mevcuttular; f a k a t bilgimize almamlard, yani biz onlar bilmiyorduk. "Kendi bana var olan" ey tbiri bu mnada anlalnca btn insan produktion'larnm, insan baarlarnn, sosial-birlikler arasndaki mnasebetlerin, olup-biten hdiselerin de "kendi bana var olan" bir ey tekil edeceklerinden phe edilemez.Fakat tarih varhk-sahas, tabi varlk-sahasnn kategorie'lerinin, prensiplerinin de rol oynad bir sahadr; yalnz tabu varlksahasnn kategorie'lerinin, prensiplerinin burada rolleri ve mnalan tamamiyle deimitir. mdi tarih varlk-sahasnda da bir karlkl tesir-mnasebeti, bir kausalite, bir olu, bir devam, bio-psiik po-

161 tens vesaire mevcuttur; burada da zaman, mekn-kategorie'lerinin, umumiyetle tabi varlm yapsmn, yani geofizik faktr'lerin tesirleri vardr; f a k a t bu tesirler, artk tamamiyle deiik olan tesirlerdir. Btn bu tabi prensiplerin deimi determination'l&n yannda bu sahaya has, yani tabi varlk-sahasnda kendilerine rastlanmyan prensipler de vardr: bunlar bilhassa kymetler, hrriyet, gr-tarz, eitim, tradition (gelenek) vesaire gibi determination prensipleridir. ite tarih varlk-sahasnm tetkik edilmesinin gl de bu ift prens'plerin birbiriyle olan mnasebetinden ileri gelmektedir; bunlar P'aton'un bir tabiriyle bir symploche, bir rg tekil ederler. Bu rg gz nnde bulundurulmadan bu husustaki felsef teebbsler verimsiz ve tek tarafl olmaa mahkmdurlar. Nitekim tarih-metafizikleri daima tek bir prensipten hareket etmilerdir; yani tarih varln determination problemini tek bir prensipte grmlerdir. Mesel Hegel'de olduu gibi, tarih varlk, idee veya akln bir gelimesi olarak grlmtr; yahut Marx'da olduu gibi, bu varhk-sahasnn determination'u sadece ekonomik fenomenlere atfedilmigtir. Bu sebepten dolay bu tek tarafl determination'lara dayanan felsef grler, tarih fenomenleri izah edememiler ve fenomenlere uygun b!r tarih kavray meydana koyamamlar, bilkis tarih fenomenleri zorlamaa, onlara spekulativ, konstruktiv pensipler tatbik etmee mecbur kalmlardr. Zira tarih varlk, tarih olu, ne sadece bir mna, ne sadece bir kausal determination'nn mahsuldr, ne de bunlarn birliidir; bilkis bir rg tekil eden bir prensipler okluunun determination'udur. te asl mesele tarih varl determine eden bu prensip okluunu meydana karmaktr. Bu, ortaya ktktan sonra, burada kausalite'nin baka bir mna kazand ve kausalite dnda birok tab- varhk-prensiplerinin muayyen bir deiiklik geirdikten sonra, bu sahay nasl determine ettikleri grlecektir. Dnmeliyiz ki, insan, bir defa, bir, tek ve ayn dnyada yayor; bu sebepten dolay onun yaratt! tarih dnya da tabi varlk-dnyas ile i iedir; onun dnda olan bir dnya deildir. Geri tarih varlk-dnyas, varlkkarakteri ve determination tarz bakmndan brnden ok ayrlmaktadr; f a k a t bu ayrlklar, tabi varlk-sahasnda da vardr. Yins asl mesele bu ayrla ramen birlii gstermek ve grmektir. Fakat bu birlik gsterilirken de, bir varlk-sahasnm, diF. 11

_ 162 er bir varlk-sahasndan" doduunu (neet ettiini) veya birisinin dierinin mahsul olduunu iddia etmekten de kammak icap eder. Ne tarih varlk, birok materialist teorilerin sandklar gibi, tabi varln bir devam veya onun bir mahsuldr; ne de tabi varlk, birok idealist teorilerin zannettikleri gibi, tarih varln veya bu varl meydana getiren insan kabiliyetlerinin bir mahsul veya devamdr. Her iki varlk-sahas da mstakil, autonom, kendi bana var olan sahalardr ; f a k a t hibir zaman birbirinden tecrid edUemez1er (yani birbiriyle olan mnasebetlerinden zlemezler). Bu esas fikir gz nnde bulundurulmak artyla, tarih varln determination problemi ele aimmahdr. Tasvir etmee altmz mnadaki tarih varlk-sahasnm felsefesi, tarih varln kategorie'lerini, prensiplerini, yani tarih varl determine eden (tyin eden) prensipleri, kategorie'leri ve bu varln yapsn tetkik edecektir. Biz burada tarih varlk-sahasmn prensiplerinden (kategorie'lerinden) ancak bazlarn ele alacaz; bunlar da unlardr: 1. zaman; 2. mekn; 3. irs hususiyetler; kausalite; 5. karlkl tesir mnasebeti; 6. gr-tarz (Nietsche buna mythos diyecektir); 7. eitim, 8. kymetler (I. yksek kymetler; 11. vital, fayda ve alka sferine ait kymetler); 9. gelenek; 10. olu; 11. sosial-birliin (bir milletin) kendisi hakkndaki gr (ki bu kategorie burada tetkik edilmiyecektir) ve saire gibi.B. TariM varlk-sahasm determine eden prensipler. 1. Zaman k a t e g o r i e ' s i .

Tabi varlk-sahas iin zaman, tek buutlu bir aktan ibarettir; ve meknla birlikte muayyen tabi hdiselerin llmesini salar. Tarih varhk-sahas, insann meydana getirdii bir varlk-sahas olduuna gre, burada zaman buutlu bir karakterdedir. Bunlar da imdi (hali hazr), gemi (mazi), gelecek (istikbal). Bu buutlu zaman, btn insan hdiselerini tyin eder; zira insanlar arasnda olup-biten btn hdiselerle, insan produktion'lsLn, baarlar bu buutlar iinde yer alrlar. nk insan faaliyetleri, zamann bu buutlar iinde cereyan ederler. nsan, f e r t olarak da faaliyetlerini zamann bu buutlarnda gerekletirir. nsan, varlk-yaps, gaye ve hedefleri bakmndan yann, br gn gz nnde bulundurarak hareket ve faaliyette bulunur; fakat

163 yarn, br gn, buutlu zamann birbirine sk skya bal hdiQ seler zincirinden kopmu deildir; yarn, br gn, bir t a r a f t a n gemi hdiselerin tesiri altmdadr; dier t a r a f t a n zamann hal (imdi) buudunda cereyan eden hdiselerin basks altndadr; btn bu zaman buutlar arasnda byle sk bir mnasebet vardr. Geri bu gn, imdi, gelip-geici bir zaman-noktas gibi geliyor; f a k a t bu zaman-noktas, hdiseleri bir tarafyla dne, dier tarafyla da yarna balamaktadr; stelik bir geit-noktas olan hali hazr (imdi), hem kendisinin, hem de dnn ve yarnn determination'lar altndadr; bylece insann hareket ve faaliyetleri, onun produktion ve baarlar dn, imdi, yarn tarafndan determine edilmektedirler. F a k a t zamann bu buutlar ve determination'lan, dier birok determination'larla mnasebet halindedir; mesel bunlardan birisi insann "kymet-duygusu", dier birisi insann mhim bir kabiliyeti olan "nceden grme" ve "nceden tyin etme" dir\ nsann hareketlerini ve bilhassa onun yaptklarm determine eden fenomenler, ihsann bu kabiliyetlerine dayanrlar. Fakat "nceden grme" ve "nceden tyin etme" bir gayeye, yaplan eylere atfedilen bir mnaya (kymetlere) dayanr. Bylece tarih zaman, bir determination'lar kompleksi olarak tarih varlk-sferini tyin eder ve ona ekil kazandrr.Bundan baka insan zaman, fizik, tabi zaman gibi, homogen ve bir dziye ayn karakterde akp giden bir zaman deildir. nk insan zaman, herhangi bir "tarih^" tar; ve insan zamanda olupbiten hdiseler, hibir zaman homogen ve ayn karakterde olan hdiseler de deildirler. nsan zamann bu "tarihlenmesi" fenomeni gnlk hayatta balar; nitekim biz gnlk hayatta ayn gn, imdi, sonra, biraz sonra, -leden nce, leden sonra gibi birtakm blmlere ayryoruz; ve umumiyetle zaman yarn, br gn, bu hafta, gelecek h a f t a ; bu ay, gelecek ay, geen ay; bu sene, gelecek sene, geen sene ve saire eklinde vasflandryoruz. Zira insan zaman.
1 ikinci Dnya Harbi iin "nceden grme" ve "nceden tyin etme" kategorileri bakmmdan Churchill negativ bir misal, stikll Harbi iin Atatrk positiv bir misal olarak zikredilebilirler. Bismarck da bu kategoriler bakmnpositiv bir misal tekil eder; mesel Bismarck'm, Avusturyay mal|> ettii zaman bile, Avusturya ile yarn nasl bir bar ve ittifak yapacam dnmesi dikkate lyk bir fenomendir. 2 Burada tarih tbiri baka bir mnada kullanlyor; ltince buna datum demek lzm.

164 fizik zamann tersine olarak her defasnda baka bir muhteva, baka bir karakter tar. Gnlk hayatta balayan zamann bu "tarihlenmesi", zamana byle bir "tarih koyma" hdisesi, muhtelif devirlerde eitli ekillerde ortaya kmtr. Bugn biz, bu "tarihleme" yi, zamana "tarih koyma" hdisesini "Milttan nce", "Milttan sonra" eklinde ele alyoruz. Fakat bu, tarih varlk-sahasnn olaylarn, bu varla ait olan produktion ve baarlar, tarih zamann buutlarna yerletirmek bakmndan tamamiyle itibaridir. Nitekim daha nceki devirlerde hdiselerin, insan baarlarnn bambaka olan bir "tarihlenme" siyle kar karya bulunuyorduk. Bugn be "Milttan nce" ve "Milttan sonra" gibi itibar zaman noktalar, btn dnya milletleri tarafndan kabul edilmi deUdir. F a k a t bu "tarihleme" hdisesi ne kadar itibar olursa olsun, yine de insan zamann herhangi bir ekilde "tarihlenmesi" zaruridir. nk insanlar arasnda olup-biten hdiseler, insan produktion ve baarlan, bu "tarihlenen" bir "tarih tayan" zamann buutlarnda yer alyorlar; ve tarih zamanda hibir gn dierinin ayn deildir; yani onda homogen'li^ yoktur; her gnn, her geen zamann, byk bir zaman sresi olan devrin husus bir muhtevas, husus bir karakteri vardr. nk olup-biten hdiseler, meydana gelen insan produktion'las, insan baarlar, insanlarn kendileri, hibir zaman birbirinin ayn deildir.Fakat tarih zaman, dier bir tbirle buutlu olan insan zaman, baz teorilerin sandklar gibi asla sbjektiv deildir; ontik bir karakterdedir, yani "kendi bana var olan" bir eydir. nk tarih zaman kosmik zamann, yani tabi zamann insan leminde buutlu bir karakter ve muhteva kazanmasndan baka bir ey deildir. Sbjektiv bir zamanda yle vasflarla karlarz: sbjektiv zaman, uzayan, ksalan, sevilen, sevilmiyen, korkun ve saire gibi birtakm husus vasflan olan ve ahstan ahsa gre deien bir zamandr; ve tamamiyle sjenin psiik durumlanna tbidir. Mesel can sknts esnasnda zaman uzar; hoa giden bir i esnasnda zaman ksalr; insan sihhatli olduu zaman sever; hastalkl, zntl zaman sevmez, korkun bulur; zaman bir trl ilerlemez, saplanp kalr. Halbuki tarih zaman iin bu gibi karakterler yoktur; burada sene ne uzun, ne ksadr; burada sene denilen zaman parasnda yer alan olaylar vardr, baanlar vardr; bu baarlarn, bu olaylarn arkada braktklar izler vardr; bunlarn tesirlerinin unutulmalan ve-

165 ya yeni batan sahneye kmalar gibi fenomenler vardr. Zaten tarih zaman ayn tabi, kosmik ve ontik olan, bir dziye akp giden, ne hzllk, ne yavalk tanyan zamann baka bir ekli, yani buutlu olan bir eklidir ve ayn ontik karakteri muhafaza eder.2. Mekn-kategorie'si.

Mekn, tabi varlm, hatt btn real varln bir determination formu olarak llmenin, llebilmenin, her trl buutlarn, hatlarn temelini tekil eder; ve idrak mekn olarak da buutlu bir teekkldr. Btn tabi hdiseler, tabi eyler mekn denilen varln dimension'lar (buutlar) iinde yer alr ve onun iinde llebilirler. Dier baz tabi hdiseler de vardr ki, oniar da zaman ve mekn denilen eitliliin birbiriyle mnasebete getirilmesi sayesin- ^ de llebilir bir hale gelirler. Tarih varlk-sahas iin mekn bambaka olan bir karakter tar. Bir defa tarih varlk-sahas iin, mekn kosmik bir mekn deildir; zira tarih varlk-sahas insanla birlikte meydana kmaktadr. insan iin mekn, kendisinin igal ettii, bulunduu yer, yani onun vatandr; bu da arz zerinde herhangi bir "yer" dir; bu yerin geofizik ve tarih bir yaps vardr. Meknn geofizik yapsnn ister istemez insann hayat, onun produktion'lav zerinde tesiri vardr. klim, topran struktur', onun bereketU olup olmamas, o yerde yaayan insan gruplarna ister istemez tesir eder; muayyen bir blgede yaayan bir sosial-birliin bereketli bir topraa sahip olmasnn, iklimin elverili olmasnn, o sosial-birliin produktion'lsLVi, baarlar zerinde az veya ok tesiri vardr. nsan, stnde yaad topran geofizik artlarn hesaba katmak zorundadr; nitekim ilk insan kltrleri de iklimi ve dier geofizik artlar msait olan Anadolu'nun baz ksmlaryla Mezopotamya ve Msr'da meydana gelmitir. Zamanla insan nesilleri ilerledike, meydana getirdikleri teknik vastalar gelitike, insan, tabiatin birok artlarna hkim olmaa balam; ve bu suretle de onun kltr ve eserleri, meknn bu geofizik artlarna tbi olmaktan olduka kurtulabilmi ve dnyann her tarafna yaylabilmitir; ve insan da her trl iklim artlar altnda yaamaa muvaffak olmutur. . Mekndaki teekkller, insan birliklerini birbirine baladklar gibi, onlar birbirinden ayrrlar da. nsan birliklerinin birbiriyle mnasebete gelmesi, onlarn kltrlerinin arasnda ortak noktalarn

166 meydana kmasn salar; aksi halde bu mnasebetler azalr. Tekniin, vastalarn ok balangta olduu devirlerde bu durum, daha byk bir rol oynamaktayd. Bugn vastalarn oalmas, tekniin ilerlemesi, bu durumu olduka deitirmitir. Fakat btn sosialblrliklerin, ayn olan bir kltrn iinde yorulmasna yine de imkn yoktur. Zira meknda ifadesini bulan geofizik, tarih varlk-sahasn determine eden prensipler ve dier artlar, insanlarm birbirinden ayn, hi olmazsa olduka ayr gelimelere, baarlara sahip olmasn salamaktadr. F a k a t teknik ve teknik vastalar sayesinde ortaya kan mnasebetler, ancak muayyen bir dereceye kadar tesirlerini gsterebilirler. Zira bu teknik vastalar meydanda yokken veya bunlar ok balangta iken, arzn muhtelif kt'alarna yaylan insan gruplan, olduka husus baarlar, husus produktion'lar meydana getirmilerdir; bunlar da insann kendisine tesir etmiler ve ona bir defa muayyen bir form kazandrmlardr. Bu formu tamamiyle bertaraf etmee imkn yoktur. Hali hazr mnasebetler, ancak bu formu tadil edebilirler; ona ancak yeni unsurlar kazandrabilirler; daha eski zamanlarda olduu gibi, muayyen bir kltr evresinin kendi iine kapanp kalmasna mni olurlar i. bylece her kltr, dardan gelen tesirlere az veya ok maruz kalr. F a k a t btn bunlara ramen insann bulunduu yerin geofizik yapsnn tesiri, hibir suretle bertaraf edilemez. F a k a t ileride grlecei vehile insana tesir eden faktr'ler yalnz geofizik faktr'ler deildirler; o, kendisinin meydana getirdii birok baarlarn da tesiri altndadr; asl alacak ey de budur; yani insann kendisi tarafndan meydana getirilen eylerin yine de kendisine tesir etmesi! Sosial-birliin bulunduu yerin (mekn parasnn) tarih yapma gelince: sosial-birliin igal ettii bir "yer" olan, kendisine "vatan" ad verilen bu mekn parasyla, sosial-birlik arasnda sk, mnevi bir ba vardr; zira bir "yere" yerleen bir sosial-birlik, bu "yere" tarih olaylarla, bu "yer" de meydana getirdii eserlerle baldr; hatt bu eserlerin, bu mekn parasna sonradan yerleen sosial-birliklerin kendi baarlan olmas bile art deildir; bu produktion'1ar, muhtelif devirlere ve sosial-birliklere de ait olabUirler. Fakat mademki bu eserler ayn mekn paras zerinde meydana gelmilerdir; o halde sonradan buraya yerleen bir sosial-birliin eserleriyle, eski sosial-birliklerin eserleri arasnda kuvvetli bir ban bulunmas zaruridir. nk bu yeni eserler, ok defa ayn ustalarn, aym

167 san'atkrlarm veyahut bu eserlerden ilham alan san'atkr ve ustalann meydana getirdii eserlerdir. Zira bu mekn parasma yeni yerleen sosial-birlik, eskileriyle kaynam, yekpare bir mevcudiyet haline gelmitir; artk onlar birbirinden ayrmaa imkn yoktur. Zaten btn insan baanlarnm birbirine tesir ettii her trl phenin stndedir; bu sebepten dolay baarlar arasndaki bu alveri, yani bu tesir mnasebeti, ayn mekn parasmda gerekleirse, buradaki balarn daha kuvvetli bir karakter tamas zaruridir. tmdi ayn mekn parasyla (toprak parasyla) bu sosial-birlik, her bakmdan hair ve neir olmutur; bu toprak, sosial-birliin kanyla, canyla yorulmutur; bu toprak paras o sosial-birlik iin mytik bir karakter kazanmtr. F a k a t sosial-birlik, yalnz baarlaryla bu mekn parasma bah dedir; ayn zamanda lleriyle de ona balanmtr. Zira hayvana nazaran llerini husus bir muameleye tbi tutan yaayan insanla, bu ller arasnda da ok husus olan bir ba vardr. Bu sebepten dolay byle bir mekn paras, bir sosial-grubun btn madd ve mnevi balaryla baland tarih bir varlk-sferidir. Fakat sosial-birlikle bu mekn paras arasndaki mnasebetler, mcerret olarak dnlmemeli; bu mnasebetler ok mahhas dnlmelidir. Zira sadece sosial-birlikten ve bu birliin muayyen bir mekn parasyla olan mnasebetinden bahsetmek, ok umum olan bir konuma tarzdr; gz nnde daha ziyade sosial-birlii meydadana getiren nveler bulundurulmaldr. Zira sosial-birlii tekil eden nvelerden (yani aUelerden) ve bunlar meydana getiren fertlerden her birisi, herhangi bir ekilde derin bir duygu ile hatt irrational olan bir duygu ile kendi yerine, bu yerin iklimine, bu yerin mahsullerine, bu yerin tabiatna, manzaralarna, bu yere gmdklerine ve kendisinin de gnn birinde gmlecei bu yere bir sevgi ile baldr. Gnlk hayat dUinde "memleket veya vatan hasreti" dediimiz bu irrational duygu ve sevgi bu eitli balarn mahsul olan bir duygudur. Eer muayyen bir grup insan, zerinde yaad mekn parasna, bu derin balarla bal olmasayd, bu takdirde arz zerinde hudutlarn sosial-birlikler arasna girmesinin bir mnas kalmazd; ve btn bu balar, hibir zaman sadece ekonomik hdiselerle, madd servet kajrnaklaryla izah edUemezler.Nitekim smrgeciler bile, anayurtla smrge arasnda bir f a r k yaparlar; smrge, anayurdun eksikliklerini tamamlyacak olan bir yerdir (smrgeciliin meru olup olmamasn bir t a r a f a brakalm), nsan kendisine bu derece derin balarla balayan bu mekn par-

168 asmn mevsimleri, bu mevsimlerin alla gelen sevimlilii ve hat- # t korkunluu, tabi manzaralar ve sairedir; ve ite bu ba, insann muayyen bir toprak parasnn btn fenomenleriyle hair ve neir olmasndan doan bir badr. Btn bu sevgi mnasebetleridir ki, soysuzlamyan sosial-birliklere, bu toprak, bu mekn parasn btn mevcudiyetleriyle mdafaa ettiriyor; insann kendisi iin en kymetli bir nimet olan hayatn bile feda ettiriyor. Vatan ad verilen bu mekn parasna, herhangi bir ekilde bal olmyan bir insana, bu sylenUen eyler sadece bir hayal mahsul olan fikirler olarak grnrler. Byle insanlar, hibir yere kk salmyan bitkilere benzerler; ve nerede kendilerim besliyen bir gda kayna varsa, oraya saplanp kalrlar. Bitkiye benzetilen byle insanlarn her yerde bulunduklar bir gereklik (bir vaka) dr. Fakat sosial-birliin ounluu byle deildir; ancak ounluun byle olmadn bir yerde bir yurt, bir memleket sevgisi vardr. Bu sevgi sysuzlaabilir; f a k a t bu takdirde tarihte karlatmz hdiselerle kararz; yani bu muayyen sosial-birliin, bu sosyal birlik olarak ortadan kalkmas kanlmaz bir netice olur. Fakat insanlk tarihi bakmndan byle bir sevgi, yani muayyen bir mekn parasna kar olan sevgi, hibir zaman eksik olmyacaktr. Bunun insan kaderi zerinde phesiz menfi bir tesiri vardr; kavgalar, mcadeleler ok defa bu gibi balardan doarlar. Fakat insan denilen varlk, bir kere byle disharmonik bir varlktr; onda bunu bertaraf etmek imknszdr ve onu olduu gibi grmek icap eder. 3. Irs hususiyeti er-ka t egorie'si.

insan her eyden nce bio-psiik bir varlktr; onun bu bio-psiik varlnda tpk tabiatta olduu gibi muayyen potens'ler, muayyen imknlar vardr; temelini onun tabi varlnda bulan bu potens'ler, onu determine etmekten hal kalmazlar. Mesel baz insan topluluklar vardr ki, her trl mahrumiyetlere katlanabiliyor; ve baz situation (durum) 1ar karsnda inanlmaz bir "direnme" gsterebiliyor; insan topluluklarnda bulunan, bu ve buna benziyen hususiyetlerin ekil kazanmasnda tarihin de hissesi olabilir; fakat her eyden nce bunun, irs hususiyetlerin bio-psiik nvelerine dayanmas icap eder. Zira insann bio-psiik yapsnda temelini bulmyan hususiyetlerin, kabiliyetlerin mevcut olmasna imkn yoktur. Nitekim fertler arasnda da kabiliyetler hususunda ok byk farklar gze arpar; korkak, rkek, gz pek, zeki, gabi ve saire gi-

169i bi hususiyetleri insanlarda tesbit etmek hususunda bir glk ekilmez. Mesel en ufak bir glkle karlanca, daha nce btn enerjisiyle takip ettii hedefim terkediverenler olduu gibi, karsna kan her gl yenmee alan ve bu glklerle btn mevcudiyet ve kabiliyetleriyle arpan ve bundan deta zevk alan insanlar da vardr. Gnlk dilde biz bu sonunculara iradeli insanlar, dierlerine de iradesiz insaflar adn veriyoruz, bio-psiik pontens'leri zayf olan insann baarlar, ancak herhangi bir glkle karlamamaa baldr; zira herhangi bir glk olmaymc bunlar da muayyen baarlar gsterebirler; f a k a t glklerle karlamadan da ortaya konulan baarlar ok snrldrlar. Asl byk baarlara, glkleri yenmek suretiyle hedeflerini gerekletiren insanlarda karlarz. Fertlerde grdmz bu fenomenlerle, sosial bir birlik olan milletlerde de karlarz. Bir sosial-birlii tekil eden fertlerin "ounluu" istikameti tyin eder; bir sosial-birlii meydana getiren btn insanlarn, ayn bio-psiik potens'l&rle, kabiliyetlerle donatlm olmas dnlemez bile; ancak ounluk, nasl bir bio-psiik potens'le mcehhez ise, o istikamette baarlara varlr. Mesel dayanma, "direnme" mahrumiyetlere katlanabilme, cesaret vesaire gibi insann plastisitesine has olan kabiliyetler gibi. En ufak bir glkle karlatktan sonra yrd yoldan dnveren topluluklar, daha az baar gstermee mahkmdurlar; ve byle bir topluluun ounluunda dayanma, direnme, mahrumiyetlere katlanabilme, cesaret vesaire gibi kabUiyetlerin zayf olduuna hkmedilmelidir. mdi tarihte byk baarlar gsteren, imparatorluklar kuran milletlerin muayyen ve kuvvetli bio-psiik kabiliyetlerle donatlm olmas icap eder. Aksi takdirde bu gibi hdiselerin btn insan cinsine has olmas, yani umum olmas gerekirdi. Halbuki gerek vaziyetin byle olmadn tarih bize gsteriyor. Ayn suretle kltr sahasndaki baarlar da, yine insanlarda muayyen bir istikamette olan bio-psiik potens'\erm, kabiliyetlerin bulunmasn art koar. Bu sebepten dolaydr ki, btn insanlarda bu baarlar, ayn seviyede deildir. Bu bakmdan da insanlar, yani sosial-birlikler arasnda byk farklar vardr. F a k a t hibir zaman bu irs hususiyetler, ne biricik olan bir determination olabilirler; ne de onlar ham halleriyle kendilerinden beklenilen tesirleri gsterebilirler. Bir t a r a f t a n bu irs hususiyetlerin ilenmesi, eitilmesi, gelitirilmesi lzmdr; zira insan topluluklarnda bulunan bu bio-psiik

170 i potens'ler, kabiliyetler ilenmez, gelitirilmezse, onlardan beklenilen baarlar meydana gelemez; hi olmazsa bu baarlar, varlmas lzmgelen seviyeyi bulamazlar. Nitekim bu fenomenle boylarn ksa veya uzun olmasnda da karlayoruz; her insann bir byme ve gelime seviyesi vardr; ocukluunda herhangi bir sebep yznden byme ve gelimeye tesir eden maddelerden mahrum kalanlar, gerek boylarndan 10-15 santimetre kaybetmefe mahkmdurlar. Dier t a r a f t a n kltr sahasndaki baarlar bakmndan insanlardaki bu irs hususiyetlerin dier birok determination'larla. birlikte almalar, onlarla el ele vermeleri icap eder. Fakat bununla beraber bio-psiik potens'lerin, kabiliyetlerin tarih varhk-sahasnda saladklar baarlar, hibir suretle inkr kabul etmez. nk btn mnevi insan kabiliyetleri, temelini her eyden nce bir canl varlk olan insann bio-psiik potens'levinde, nvelerinde bulurlar, nsana den mhim i, bunlar gelitirmek, onlarn aktivite'lerini arttrmaktr; bu da, ileride grlecei gibi, uygun bir eitim sistemi sayesinde gerekletirilebilir. Hayvan ve bitki leminde de (bilhassa ehli bitkilerle ehli hayvanlarda) bu irs hususiyetlerin ve bunlar gelitirmenin hayvan ve bitkinin baarlarnda, produktion'iarmda. mhim bir rol oynad herkes tarafndan iyi bilinen bir fenomendir; ve nitekim bu fenomen bugnk zooteknik'in de mhim bir aratrma sahasn tekil etmektedir. Gerekten bir Anadolu beygiri ile bir Arap at arasnda biopsiik potens'ler ve bunlara tekabl eden baarlar bakmndan mhim farklar vardr; ayn ekUde Amasya elmasyla. Sapanca elmas arasnda da birok biolojik potens farklar vardr; yani onlarn dayanmasna, grnne, tadna vesairesine ait farklar gibi. F a k a t muayyen potens'lerle, kabUiyetlerle donatlan Arap at be, iyi bir terbiye grmezse, kendisinden istenilen baarlar salanamaz. Bir Anadolu beygiri yksek dalara trmanmay, yk tamay baarabilir; f a k a t hibir zaman bir yar at olamaz. Fakat onun da kendi sahasnda gsterdii yle baarlan vardr ki, o baarlar da Arap at gerekletiremz. Bundan karlacak netice udur: dier canllarda olduu gibi, her insan grubunun da bio-psiik potens'l&ci, kabiliyetleri ve bunlarn saladklar deterniination'lar vardr; muayyen kabiliyetlerle donatlan bir insan grubunun, bu kabiliyetlerin plastisitesi'sine tekabl eden baarlarn stne kaca dnlemez; f a k a t onun altnda kalabilir.

__171

Verilen misaller, ancak hayvanlarda da insan gruplarnda olduu gibi, kabiliyetlerin ve bunlara tekabl eden baarlarn birbirinden farkl olduunu gsteriyorlar. Yoksa bu misaller, insanlarda ve hayvanlarda saf bir rkn yksek baarlar, kark bir rkn dun baarlan olduunu gstermek iin verilmemilerdir; bilkis misaller Arap at ve beygirin de kendilerine has baarlar olduunu gsterdiler. Hatt insan leminde saf bir rktan bahsetmek bir hayalden ibarettir. Halbuki hayvanlarda saf bir rktan bahsedilebilir. Zira hayvanlara ve bitkilere tatbik edilen zooteknik prensipler, insanlara asla tatbik edilemezler; buna insanlarn sahip olduu birok hususiyetler, bilhassa kymet-duygusu ve emotional hayat mnidir. Bu yzden insan kendisini hibir zaman zooteknik prensiplere gre yetitiremez. Geri insan saf kan Arap at, saf kan Ankara keisi, halis cins Amasya elmas yetitirebiliyor; f a k a t saf kan ocuk yetitiremez; bu takdirde bu zooteknik prensipleri (ki bu takdirde anthropoteknik demek lzm gelirdi) tatbik edecek tanrlarn bulunmas gerekirdi; yani bu zooteknik prensiplerin yksek tanrsal bir kuvvetin tesiriyle kendiliinden gereklemesi lzmd. Byle bir ey ancak mitolojik'bir gr olabilir; veyahut da Platon'un kendi devlet na^ zariyesinde ortaya koyduu bir utopi olabilir. Fakat hibir zaman gerek bir ey olamaz; hatt saf kan bir insandan bahsetmek bile abes bir eydir. Zira insann zooteknik prensiplere gre retilmesine mni olan ve burada kendilerine temas edUmesi zarur olmyan sebepler vardr. Bundan baka saf bir rkn yksek baarlar olaca da sylenemez; nk byle bir rk bir defa mevcut deildir; her insan grubu, birok insan gruplar veya onlarn artklarnn birbiriyle birlemesinden, kaynamasndan meydana gelmitir. Bu itibarla saf bir rkn yksek baarlar gsterebileceini sylemek bir hayal mahsuldr.Fakat bizim problemimiz bakmndan mhim olan nokta, rs hususiyetlerin, insann baarlarn, tavr ve hareketlerini determine etmesi ve bu suretle de tarih varlk-sahasnn husus bir prensibi veya kategorie'si olmasdr; ama bu kategorie, muhteva bakmndan birok unsurlar ihtiva eden bir kategorie veya prensiptir. 4. K a u s a l i t ekategorie'si.

Tabi varlk sahasnda kausalite, bir nceki hdisenin bir sonraki hdiseyi tyin etmesi, determine etmesidir. Tarih varlk-sahasn-

__172

da bu mnada bir kausalite yoktur; bu mnaya yakm gelen bir kausalite, ancak irs hususiyetler sahasnda bahis konusu olabilirdi; f a k a t orada bile determination'un tabiattaki gibi kesin olmyacam sylemee lzum bile yoktur. Zira birok insan hdiseleri, birok faktr'ler, bu bio-psiik potens'leTn tamamiyle gelimelerine mni olabilirler.nsan lemindeki kausalite, dier bir tbirle tarih varlk-sahasmdaki kausalite, insanm baarlar ile olaylar arasnda olup-biten bir determination mnasebetidir. Geri tarih varlk-sahasmda, her nceki olay, her sonraki olay; her nceki baar, her sonraki baary determine edebilir; f a k a t bu determination mnasebeti, hibir suretle tabi varlk-sahasmdaki determination mnasebetinin ayn deildir. Zira her olay, tavr taknan, bir kymetler duygusu olan, "nceden gren", "nceden tyin eden", hr olan, hareket ve faaUyetlerinin arkasnda bulunan (yani irade sahibi olan) bir varln, yani insann meydana getirdii bir olaydr; bu olay, onu meydana getiren insan veya onu meydana getiren bir sosial-birlik ise, onun namna hareket eden devlet adam tarafndan durdurulabilir; durdurulmad zaman da, yine bu olayn ak ve cereyan etme ekli tabiattaki bir olay gibi kr krne devam edip giden bir ak deildir; zira tarih olay diri ger, yani sevk ve idare edilen bir olaydr. nsanlarn bir nx;eki baarlarmm, produktion'lavmn, bir sonraki baarlarna, produktion'larma. tesir etmesi de tabiattaki gibi olup-bitmez. nk bir nceki baarnn, bir sonraki baarya tesir etmesi iin, imdi yaayan insann kendisinden nceki baarlarn uurunda olmas, onlar bilmesi icap eder; bu baarlarn farknda olunmad, bu baarlar bilinmedii mddete, onlarn l^ndilerinden sonraki insan baanlarna tesir etmesine imkn yoktur. yle insan baarlan vardr ki, meydana geldikleri devirde tamamiyle tesirsiz kalabilirler; ancak gnn birinde bu baarlar bilindii zaman, yeni baarlara tesir ederler, yani onlar determine ederler ve yeni baarlarn meydana gelmesine sebep olurlar. Byle bir durum, insan baarlarnn varhk-yapsmn bir neticesidir. nk mevcut baarlarn aktiv bir sfere gemeleri veya passiv kalmalar, onlar kendi mahsul sayan insann veya insan gruplarnn tavrlarna baldr.Halbuki tabi varlk ne ise, odur; onun gerisinde onu idare eden bir insan veya insan-st bir varhk yoktur; imdi tabi olaylar deitirebilecek bir kuvvet de yoktur; tabi olaylar, tabiatta hkm

173 i sren varlk-prensipleri, kanunlar yznden kendiliklerinden birbirine tesir ederler; veya birbirinin tesirlerine mni olabilirler; f a k a t bu takdirde bile tabi hdiseler, yine kendUiklerinden yeni bir istikamette tesirlerini devam ettirirler; burada muvakkat gecikmeler olabir; ama onlar hibir suretle durdurulamazlar^ Halbuki insanm baarlar kendisinin mahsuldr; yani onun edinmeleri ve' didinmelerinin, grlerinin, dnya ile btn varlk-lemiyle hesaplamasmn, bilgisinin vesairesinin mahsuldr; insan onlar bizzat kendisi meydana getirmek zorundadr. Asl hayret edilecek ey de budur; yani insann kendi mahsul olan eylerin, yine onun kendisine tesir etmesi, ve insanm bunlara ekil kazandrmasdr; hatt insan bu hususta muayyen plnlar yapmak, muayyen istikametlerde cehitler sarfetmek zorundadr. Fakat bir kere ortaya kan baarlar, er-ge onu ve baarlarn determine etmekten hal kalmazlar. Bu hususta ilgi ekici birok misaller verilebilir: mesel Marx'n, Descartes'n, Kant'n fikirlerini gz nnde bulunduralm; bu filosoflar, fikirlerini muayyen bir tarih devirde ortaya koydular. Bir kere ortaya konulan bu fikirler, bu baarlar, kendUerinden sonra gelen nesillerin baarlarna, fikirlerine, tavrlarna tesir ediyorlar, yani onlar determine ediyorlar; hatt bu tesirlerin nne, bu filosoflann kendileri de (mesel hayatta olsalard) geemezler. Zira bir kere meydana getirilen baarlar, tarih varlk-sahasna gemilerdir; ve byle bir varlk-sahas olarak daima tesirlerini gsterirler ve gstereceklerdir. Edeb ve dier san'at sahalarnda da vaziyet baka trl deUdir. Bir Sophokles'in, bir Aischylos'un, bir Homer'in, bir Goethe'nin, bir Yunus'un baarlar da kendilerinden sonrakileri (yani kendilerinden sonraki baarlar) determine ederler. Fakat, daha nce de iaret edildii gibi, byle bir determination'un meydana gelebilmesi, onlarn b a a n l a n m n bUinmesine, okunmasna, onlarn zerinde "dnlmesine" baldr. nsan baarlarnn daha nceki baarlar tarafndan "tyin edilmesi", yeni baarlarn meydana kmasn salar; ve insan kltr de ancak bu sayede ilerlemeler kaydeder. Halbuki tabu varlk-sahasndaki determination'lBTda. byle bir ey dnlemez bile; yani tabi hdiselerde bir ilerleme ve gelime, hi olmazsa tarih varlk-sahasndaki determination mnasnda, yoktur.
1 Ancak insann iktidar dahilinde olan tabi hdiseler insan mdahalesiyle baka bir istikamete sevkedilebilirler; veyahut baz hallerde durdurulabilirler; mesel bir organism'e arz olan hastalklarda olduu gibi.

174

Bu, bize tarih varlk-sahasndaki kausalite'nin tabi varlk-sahasmdaki kausalite'den ok farkl olduunu da gsteriyor. Zira insan, "nceden gren", grdklerinin istikametini "nceden tyin eden" bir varlktr. Halbuki tabiata bu vasflar atfetmek anthropomorph ve konstfuktiv bir metafizie kendisini kaptrmak demektir. Geri gerek tabi varl, gerekse tarih varl tyin eden birok faktr'ler vardr; f a k a t tabi varhk-sahasm tyin eden bu faktr'ler, ne kadar eitli olurlarsa olsunlar, onlarn hepsi tabiat gibi her trl bilgi ve uurdan mahrum olan bir varlk-sahasmm faktr'Ieridir. Halbuki tarih varhk-sahasm tyin eden faktr'ler arasnda hem bir kymetler, bir bilgi determination'u, hem de geofizik ve dier tabi faktr'lerin bir determination'u vardr; f a k a t geofizik ve dier tabi prensiplerin insana tesir edebilmesi iin, onun baarlarna, hayatna bir kymet atfetmesi, yaamak istemesi arttr; nk insann hayatna, baarlarna ek veren, onun yaptklarn tyin eden kymetlerdir; ancak insann hayatnn mahhas, yaanm kymetlerle bezenmi olmas, onun bagarlanna, hayatna ek kazandrabilir, onlar gelitirebilir. F a k a t bu u demek dedir: insan, onun baanlarn tyin eden sadece mna-struktur'leri, yani kymetlerdir; mna-struktur'lerinin yannda tabi prensiplerin de (mesel zaman, mekn, kausalite gibi) bir determination'u vardr; f a k a t bu tabu determination, tabiatta olduu gibi kr bir determination deildir. nsan her zaman ve her yerde kendi bilgisine, "nceden grme" ve "nceden tyin etme" gibi vasflara dayanarak initiativ'ini kullanacak bir durumdadr; phesiz insann bu initiativ'imu hudutlar vardr; f a k a t bu takdirde tabu faktr'ler ve prensipler, onun kuvvetinin, imknlarnn stne km, onun imknlarn am demektir. Byle bir durumda insan iin yapacak bir ey yoktur; mesel insann yalanmas, gelip-geici olmas, yani gnn birinde lmesi gibi. Dier birok hallerde de insan tabi faktr'lerin, prensiplerin istikametini deitiremez; onlar bertaraf edemez; ancak onlar iin engeller hazrhyabilir; ve baz hallerde buna muvaffak da olabilir; mesel insan tabi bir hdise olan souu, hastal bertaraf edemez; f a k a t onlara kar tedbirler alabilir. Nitekim insan kendi baars olan tp sayesinde hastalk hdisesinin ba bo cereyan etmesine kar geliyor; o bu hususta tedbirler alyor; ve bunda muayyen bir dereceye kadar muvaffak olabiliyor; insan yine kendi baars olan teknik sayesinde soua kar korunmay sahyabihyor; bylece

175 i insan, her iki halde de deta tabi hdiselerin cereyan, ekline mdahale etmi oluyor. Yukardan beri verilen izahattan anlalyor ki, tarih varlk-sahasndaki kausalite de, tabi varhk-sahasndaki kausalite gibi, bir nceki hdisenin, bir sonraki hdiseyi determine etmesidir; f a k a t byk bir farkla. Bir defa insan leminde, yani tarih varlk-sahasmda, olup-biten hdiselerin kendisinden sonraki hdiselere tesir edebilmesi iin, bu hdiselerin (bu baarlarn) bilinmesi, bunlar hakkmda bir uurun bulunmas, bunlarn kavramimas, aktiv'lemesi arttr. Halbuki tabiatta byle bir ey bahis konusu deildir; yani tabiatta byle bir ey yoktur; tabiatta bilgiden, uurdan, kendisi tarafndan kavranlm olmaktan mahrum olan kr bir determination hkm srer; ve tabiattaki bir hdise, ancak dier bir hdise veya hdiseler kompleksi tarafndan uzun veya ksa devam eden bir zamangresi iin kendiliinden engellenebilir; yani engellere arpabilir. Fakat engellenmedii, engellere arpmad zaman da ayn istikamette, veya alaca yeni tesirler dolayisiyle deiik bir istikamette cereyan eder; bylece tabi determination, hibir hedef ve gaye gtmeden kendi yolunda devam eder.Nasl ki tarih varlk-sahasnda birok faktr'lerin, determination-prensiplerinin birlikte tesir etmesi varsa, aym suretle tabi varhk-sahasndaki hdiseler arasnda da bir birlikte tesir etme vardr; f a k a t burada bu birlikte tesir etme kendiliinden olup-bitmektedir; tarih varhk-sahasnda olduu gibi, herhangi bir selektion'a., yani semeye, herhangi bir bUgiye ihtiya grlmemektedir. nk tarih varlk-sahasnda hedefler, gayeler vardr; bunlarn gereklemesi diye bir ey vardr; bu sebepten dolay gaye ve hedefe gre vastalar seilir; birok ehemmiyetsiz eyler bertaraf edilir; ve asl gayenin gereklemesine ahr. Tabiat btn bu hususiyetlerden mahrumdur. 5. Karlkl tesir-kategorie'si.

Karlkh tesir-prensibi (kategorie'si) de tabu varhk-sahasna ait olan bir determination-prensibidir. Orada ayn yer ve ayn zamanda olup-biten hdiseler arasnda karlkl bir tesir-mnasebetinin bulunduu ve hibir tabi hdisenin dier tabi hdiselerden tecrid edilemiyeceini (tabu hdiselerin mnasebetinden zlemiyeceini) ifade eder. Tarih varlk-sahasnda bu prensip de, kausalite

176 i gibi yeni ve deiik bir mna kazanr. Zira tarih varlk-sahasnda, tabi hdiseler arasndaki karkl tesir mnasebeti bahis konusu olamaz; ve tarih varlk-sahasnda tabi hdiseler deil, insanlar, insan gruplar arasnda cereyan eden olaylar, insanlarn ve insan gruplarnn baarlar, produktion'isjc bahis konusudur. mdi karlkl tesir de bu karakterde bulunan olaylar ve baarlar arasnda cereyan eder. nsan gruplar arasnda cereyan eden olaylarn karlkh tesirleri bakmndan karakteristik bir misal olarak 1958 da gzmzn nnde olup-biten Macaristan ve Msr'daki hdiselere iaret edebiliriz. Fakat insan olaylar arasndaki karlkl tesir-mnasebeti, yalnz bu misale inhisar etmez; dnyada insanlar ve insan gruplar arasnda olup-biten ve hatt olmu-bitmi olan btn insan hdiselerinin bylece birbirine karhkh tesirleri vardr. Fakat buradaki karlkl tesir-mnasebeti, akan bir su ile, o suyun yatanm tabi yapl arasndaki karlkl tesir-mnasebeti; veyahut hareket halinde bulunan bir cisimle bu cismin zerinde hareket ettii yol arasndaki tesir-mnasebeti gibi deUdir; zira tabi varlk-sahasndaki bu gibi mnasebetler, birok hallerde tamamiyle ve hatt nceden hesap edilebilirler. Kausalite prensibini tasvir ederken sylediimiz gibi, olaylar insan tarafndan diriger, yani sevk ve idare edilmektedirler; ve olaylarn bir gayesi, bir hedefi vardr; insan, gaye ve hedefine gre, her an olaylarn akn yeni bir mdahale Ue deitirebilir; bu yeni durum, artk bu mdahalenin kar olayda yapaca tesire baldr. Fakat tarih olaylara yaplan mdahaleler, daima insan ve insan gruplar tarafndan yaplan mdahalelerdir; zira tabiatn mdahalesi diye bir ey, bu sahada bahis konusu olamaz; f a k a t aksi vkidir; yani insan, tabu olaylara kendi kuvveti nisbetinde mdahale edebilir; zaten insann hayatta kalmas, onun iin byle bir mdahalenin mmkn olmasna dayanr. nk eer insan da, hayvan gibi tabi hdiselere mdahale etmeseydi; onlara hayvan gibi boyun eyseydi veya onlarn akna tbi olsayd, onun mevcudiyetinin devam etmesinden phe edilebilirdi.Btn bu dnceler, her iki sahadaki olaylar arasnda, hem ontolojik, yani varlk bakmndan, hem de gnoseolojik, yani bilgi bakmndan mhim farklarn bulunduunu gsteriyor; tabi varhk-sahasyla, tarih varlk-sahas arasndaki ontolojik fark tasvir edildi; yani "var olan" olaylarn birbirine tesir etme mnasebeti; f a k a t onlar arasndaki gnoseolojik f a r k a henz dokunulmad.

177 i Tabi varlk-sahasmda her olayn olmasa bile, biroklarnn tesirleri exkt olarak nceden hesap edilebilir; onlarn varacaklar neticeler nceden kestirilebilir. Halbuki tarih varlk-sahasndaki olaylar veya onlarn tesirleri hibir suretle tam manasyla ne nceden hesap edilebilirler; ne de onlarn varacaklar netice nceden tesbit edilebilir; ancak onlarn tesirleri, meydana getirecekleri neticeler nceden tahmin edilebilir. Tarih olaylar bakmndan mhim bir rol oymyan devlet adamlarnn (devlet adam, tesadfen bir devletin banda bulunan adam mnasna gelmez) baarlan, bu olaylarn tesirlerini "nceden grme" ve "nceden tahmin etme" kabiliyetine dayanr. Devlet adam att her adm dnerek atmal, bu admn nasl tesirler meydana getirebileceini nceden tasarlamal; hatt hdisenin varaca neticeyi ve alaca ekli nceden grmelidir. Tarih olaylar sahasnda hibir zaman "kr dne" msaade edilemez. Atlan her adm hesapl olmal; atlan admn harekete getirecei mukabil olay hakknda devlet adam titiz bir hesaba dayanan bir gre sahip olmaldr; bylece titizce yaplan bir hesap, onu gayelerine daha abuk ve daha emin bir surette gtrebilir. Aksi takdirde olaylarn nceden kestirilemiyen ak, onu hi beklenmedik situation' larn iine sokabilir ve byle bir durum, bir sosial-birlii temelinden sarsabilir. Geri tarih olaylarda daima aldanmalara, yerinde ve tam olmyan tahminlere yer verilebilir; ve hatt bunlara yer verilmelidir de; fakat bu tahminlerin temelinde yanl ve sadece hayal mahsul olan dncelerin bulunmamas da arttr; aksi takdirde insann idare etmek tasavvurunda ve mevkiinde bulunduu olaylar, onu, gayesine uygun olmyan hedeflere gtrebilirler.Gnlk hayattaki olaylar bakmmdan da durum bundan farkl deildir. Gnlk hayat ilerinde muvaffak olan tccar, mtaahhit, industriel iktisad olaylar, onlarn karlkl tesir mnasebetlerini nceden gren insandr; nitekim bu sahalarda herkes ayn derecede muvaffak olamyor. Bunun sebebini yanl tahminler, yanl hesaplar tekil eder. ok nadir hallerde hem devlet adamna, hem de husus ahsa, beklenmedik hdiselerin vukua gelmesi yardm edebilir. Fakat insan hayat hibir zaman tesadflere terkedilemez. nk tesadflerin ykc olan tesirleri daha hkim bir karakter tarlar.nsann, insan gruplarnn baarlar arasndaki karlkl tesirmnasebef ne gelince: burada fikir hdiseleri, san'at eserleri, yani insan gruplarnn ve fertlerin baarlar, produktion'lar arasndaki F. 12

178 i karlkl tesir bahis konusudur. Olaylarn durumu yledir: olaylar meydana karlar; ve aym olaylar olarak devam ederler; ve nihayet ya tesirlerini kaybederler; veyahut da yeni olaylarn meydana kmasna sebep olurlar; ve bylece olaylar zinciri devam edip gider. Halbuki insann baarlan, produktion sahas byle deildir; burada ortaya atlan fikirler, san'at eserleri, dil veya dier vastalarla pein olarak tesbit edilmilerdir. Fakat insan baarlar, produktion'lan , olaylar gibi hemen tesir etmezler; onlarn tesir edip etmemeleri, bu baarlarn kendilerine deil, bu b a a n l a n n meydana geldii devirdeki insanlarn bunlar karsndaki tavrna tbidir. Zira her eyden nce, bu baarlarn farknda olacak, onlar grebilecek insanlarn bulunmas lzmdr. nk aym devirdeki baarlar arasndaki karlkl tesir, ancak aym devirde yayan insanlarn birbirinin baarlarm bilmelerine baldr. Baka devirlerin baarlarmn tesiri de ancak onlara bir aktiv'hk kazandracak bilgiye tbidir. Eer muayyen bir devirde ortaya konulan bu baarlar biUnmezse, onlarn tesirsiz kalmalar mukadderdir; f a k a t bu takdirde bu baarlar, onlar meydana getiren devirde deU, baka bir devirde yaayan insanlara tesir ederler. Byle bir durumda bu baarlar yeni batan ele almr; ve bu devirde yaayan insanlar kavrar; bu baarlar, ya onlar tarafndan gehtirilir; ve bunlar da, yeni baanlan n kayna olurlar; veyahut da aym b a a n l a n n gehmesine mni olunur. Fakat bu b a a n l a n n baka bir devirde tekrar ve yeni batan insanlara tesir etmiyecei sylenemez. Tabi burada bahis konusu olan baarlarn, halis baanlar olmas arttr; zaten halis olmyan baarlar ksa mrldrler; ve bir daha dirilmezler; ve onlar unutulmaa (nisyana) terkedilmi olan baanlar olarak kalrlar.Sosial-birliklerin baarlan arasndaki karkl tesir fenomeni de yine ok ak olan bir fenomendir. Aym kltr evresine dahil lan sosial-birliklerin (milletlerin) baarlan arasnda karlkl bir tesir daima mevcuttur; hatt milletler arasnda olup-biten harbier bile, onlarn baarlar arasmdaki karlkl tesirlere mni olamyor. Muayyen bir bakmdan harbier bUe, karkh tesirleri kolaylatrrlar; nk bu suretle milletlerarasnda istenilen ve istenilmiyen temaslar meydana geUr; ve bu, onlann birbirinden renmelerine ve birbirlerinin b a a n l a n m herhangi bir istikamette tadU etmelerine yaramak gibi yeni situation'lar meydana getirir. Her harb, hele bhassa modem harbier, sosial-birhkler arasndaki karlkl tesiri hzlandmyor; ve netice olarak her harbden sonra yeni bir kltr situation'vL meydana, geliyor.

179 i Geri fikirlerin al-veriinde milletlerarasndaki karlkl tesirler daima mevcuttur; f a k a t bunlar, olaylarda ve harblerde olduu gibi, herkesin hemen farkna varaca tesirler olamyor; byle tesirlerin, ilk defa aratrlmas, tesbit edilmesi icap ediyor. Milletlerin karlkh tesirleri, insan kltrnn, baanlarmn yeni bir karakter kazanmasn da salamaktadr. Bir yerde yaplan bir keif, aym kltr evresine dahil olan baka yerlerde yenUerinin ona katlmasn salar. Nitekim ingiltere'de Fleming'in Penicillin'i buhnas, yeni bir grup ilcn kefedilmesine sebep oldu; aym eyi dier sahalarda, mesel atom fiziinde de tesbit etmek mmkndr. Otto Hahn'n uranium zerindeki almalar, atom-ekirdeinin paralanmasna ve bundan da bir enerji kaynamn ve teknik vastalarn domasna sebep oldu. Bu misaller, her saha iin verilebilir. Umumiyetle kltr al-verileri daima birbirine karlkl tesir ederler; ve yeni baarlarn meydana gelmesine sebep olurlar. Fakat bunun iin bu baarlarn dilinden anlyacak insanlarn bulunmas arttr; aksi takdirde insan, onlarn ancak seyircisi, hayran olabilir; f a k a t yeni eylerin yaratcs olamaz. BUhassa zamammzdaki haberleme imknlarnn genilemi, kt'alar ve memleketler arasndaki mesafelerin ksalm olmas, milletlerin birbirleriyle temas etmesini ok kolaylatryor; ve baarlar arasndaki al-veri-fenomenini arttryor; f a k a t bu durumdan faydalanma, yine ayn kltr evresine dah olup olmamaa baldr. Gerekten sosial-birliklerin baarlar arasnda karlkh bir tesirin doabUmesi iin, onlarn ayn kltr evresine ait olmalar arttr; aksi takdirde insan baarlar sahasndaki karlkl tesir, ah-veri gerekleemez. A y n bir kltr evresine, a y n tarih geleneklere sahip olan ve aym zamanda "geleneki", statik, "donmu" bir durum iinde bulunan sosial-birlikler, bu karlkh tesirlere katlamazlar; onlar ancak "hazr netice" lere konabihrler. "Hazr netice" 1er ise, zamandan zamana, devirden devre deiirler; zira ilim ve felsefenin ortaya koyduu neticeler, durup-dinmeden devameden uzun vdeli aratrmalarn vard neticelerdir. Bu sebepten dolay bugn iin tbbn veya tekniin veyahut dier herhangi bir ilmin "hazr netice" leri, yarnn "hazr netice" lerinin aym olamaz ; zira ilim, felsefe, teknik, san'at durmadan yeni eserler meydana getiriyor; bunlardan yeni neticeler meydana kyor. Bu sebepten dolay "hazr netice" lere konan sosial-birlikler her defasnda muayyen bir

180 i merhalede duraklamak mecburiyetindedir. nk ilerleme ancak ilm ve felsef aratrmalar sayesinde gerekleebilir. Gerekten statik, "donmu" bir durumda bulunan milletler, husus bir karakter gsterirler. Nitekim garp kltr evresinin iinde bulunmyan ve bu kltr evresinin iine bir trl giremiyen birok ark memleketleri, ilim, felsefe, san'at ve teknik sahasmda yaratc olmaktan ziyade "ahc" bir durumda bulunuyorlar. Bu durum, yani sadece "hazr netice" leri "ahna", ancak onlarn d-grnne ait olan hayat-tarzlann deitirebiliyor; f a k a t bu neticelerin onlann hayat-tarzlarmn i tarafna, ekirdeine tesir etmesi mmkn olmuyor. Zira bu hususta, ilerde grlecei vehile, muayyen bir hayat-grne, insan telkkisine ihtiya vardr; bunun iine girilmedike bu "alc" durum olduu gibi devam edip gider. Aym kltr evresine dahil olan milletlerin kltr ah-verilerinde, onlarn birbirine karlkl tesirlerinde deta fizik bir prensip hkm srmektedir: kuvvetli olan kltr, daha zayf olan kltrlere tesir ediyor; onlara formunu kazandryor, damgasm vuruyor. F a k a t tarih varlk-sahasma ait olan hdiselerle, tabu varlksahasna ait olan hdiselerin tesirleri arasndaki en mhim fark; burada, yani tarih varlk-sahasmda, hibir eyin kendiliinden olmamas, kendiinden tesir etmemesi tekil eder. Halbuki tabiatta vukua gelen her hdise, dier hdiselere kendiliinden, yani insan mdahalesine ihtiya gstermeden tesir edebiliyor. Tarih varlk-sahasmdaki tesir, insamn yardmna, mdahalesine, insamn ortaya konulan yeni baarlar alabilecek bir durumda olup olmamasna bahdr. Zira tarih varhk-sahasnda insann aktiv mdahalesine ihtiya vardr; ancak bu sayede tarih varlk-sahasndaki baarlar, birbirine tesir edebirler, yeni formlar kazanabilirler, ilerlemeler, gelimeler kaydedebilirler. Passiv bir durumda bulunanlar, sadece "hazr netice" lere konan sosial-birlikler, tarih varlk-sahasndaki akn iinde birlikte srklenirler. Bu durum, tabiatta, asl tabi oluu tyin eden prensiple mukayese edebilir; zira tabiatta da determinant prensip, tli prensiplere ekil kazandrr; tli hdiseler ise, onunla birlikte srklenirler.6. Gr-tarz kategori e'si.

Tarih varlk-sahasn tekil eden insan baarlan ve olaylannn bir sosial-birlie tesir edebmesi, o sosial-birliin, hayat, insan, tabiat hakkndaki gr Ue sk skya ilgilidir. Nitekim ayn kltr

__181

evresi ile kastedilen ey, hayat, insan, tabiat hakkndaki grlerin birbirine yakn veya birbirinin benzeri olmasdr. Ancak bu eitli varlk-sferleri hakkndaki grlerin uygunluu, sosial-birUklerin birbirine tesir etmesini, onlarn birbirinden faydalanmasn, btn dier ztlklara, menfaat sferlerinin atmalarna ramen salyabilir. Gr-tarz, yani sosial-birliin fertlerinin, hayat, insan ve tabiat karsndaki tavrlar, onlar kavraylar, tarih varlk-sahasndaki baarlara, produktion'lara, olaylara tasavvur edilmiyecek derecede tesir eder. Gr-tarzlan birbirine aykr olan milletler ancak yan yana yaayabilirler; onlar arasndaki miinasebetler, ancak muhta olduklar eyleri tedarik etmek bakmndan sadece madd sahaya, yani teknik, iktisad sahadaki eylere inhisar edebilir; byle bir durumda, herhangi bir kltr (yani insan baarlan ve produktion'lan) al-veriine tesadf edilemez. Zira tarih varhk-sahas, insan baanlannm, insan olaylarnn bir varlk-sahasdr; ve onlarn temelinde daima bir gr-tarz gizlidir. Bu gr-tarz, hazmedilmedike, benimsenmedike yaratmalara katlmaa imkn yoktur. Bizim, Ziya Gkalp' yorulmadan tenkit etmemiz, kaynam byle bir dncede bulmaktadr. Zira Ziya Gkalp, insan baarlaryla gr-tarz arasndaki mnasebeti bir bakla kesiyordu; ve zannediyordu ki, ilim, felsefe, san'at gibi insan baarlar, muayyen bir gr-tarz olmadan da meydana gelebilir; veyahut teknik olan, madd olan, onlar meydana getiren gr-tarz olmadan da bir memleketten dier bir memlekete tanabilir; ite buna imkn yoktur. nk teknik, ilim ve felsefe muayyen bir gr-tarzna dayanr; bu sahada yaplanlardan faydalanmak bile, ayn gr-tarzn benimsemee baldr. Bu, ok gtr; f a k a t onu gerekletirmek (realize etmek) mmkndr; elverir ki, insan, byle bir yolun zerinde bulunsun. nsan, evresinde olup-biten eylere kar kaytsz kaldka, "neme lzm" dedike, onun byle bir yolun yolcusu olmasna imkn yoktur. Bu, ancak, ilerde grlecei gibi, radikal bir surette tatbik edecek bir eitim-sistemi sayesinde elde edilebilir; f a k a t kendiliinden de hibir suretle gerekleemez.Kendi durumumuz bakmndan bu mesele zerinde dnrsek; biz Tanzimat'tan beri garp kltrnn, gr-tarzmn iine girmei denemekteyiz. Fakat hep yarm tedbirler yznden buna bir trl girememiiz. Ancak dil, tarih, hukuk ve dier bakmlardan total bir inklp olan son inklp, bizi bu kltrn Jine btn mevcudiyeti-

__182

mizle girmee zorlad; ve bu hususta gekil bakmndan tamamiyle, muhteva bakinmdan da ksmen muvaffak olmu bir durumdayz. Fakat muhteva bakmndan henz ok eksiklerimiz var; biz, henz bu meseleyi felsefenin ve ilmin bir objesi olarak ele almadk; sadece yaplanlara seyirci kaldk; ve bununla yetindik. Halbuki son yllar, bunun kfi olmadn gsterdiler. nk yaplan eyler, fikirlerle beslenmemitir; sadece empirik olarak ele alnmtr. Bize den i, bu meseleyi fikirlerle beslemek ve aksyan taraflarn dzeltmektir. Bu bakmdan Ziya Gkalp dahi, asrmzn balarnda yaamasna ramen bir Tanzimat mtefekkiridir. nk o, Tanzimat'la balayp da kendi zamanna kadar gelen garpllama hareketlerini fikir bakmndan temellendirmee almtr. Bu itibarla Ziya Gkalp'in topyekn bir inklp olan son inklbmzla hibir ilgisi yoktur. Biz imdi Atatrk'n zamannda Ziya Gkalp'in neden unutulmak, yani almak istenUdiini, onun tarafndan neden nazar dikkate alnmadm daha iyi anhyoruz. Sath grler, Atatrk'n her eyi kendisine mal etmek iin, byle bir eye giridiini sylerler ki, bu tamamiyle yanh bir grtr.Dnmeliyiz ki, garp kltr, muayyen bir gr-tarzmn mahsuldr; bu gr tarznn iine girilmedike, bu kltr evresinin ine girmee imkn yoktur. nk arkn ve garbn insan, hayat, tabiat ve kinat, ilim ve felsefe, san'at hakknda birbirinden apayr olan telkkileri vardr; arklnn insan, hayat vesaire telkkisi ile batlnn insan ve hayat telkkisi arasnda byk farklar vardr. Bir defa arkta insann kendisi ve hayat hakknda ak bir gr bile yoktur; arkta insan, henz bir kymet kazanmamtr. Bunun iindir ki, o hl srtnda yk tayabiliyor. Btn garp vastalar (yani teknik vastalar) arka girdii halde, arkn inam kendisi hakknda henz dnmee lzum grmyor; bu sebepten dolay da bir garpl iin tasavvur edilmesi bUe g olan situation'larla. karlayonz. Halbuki B a Avrupada insan urada kalsn; hayvan hakknda insann belirli bir gr vardr. Nitekim ondokuzuncu asrn banda ilk defa ingiltere'de olmak zere insan, hayvana kar rahm ve mfik davranyor; ve halk, hibir kanun meyyideye dayanmadan hayvanlarn eziyet ve ikence ekmesine mni oluyor. arkta ise, henz insanlar byle bir muameleye tbi tutulmuyor. Bu gibi eyler kanunlarla salanamaz; byle bir ey, ancak insanlarn gnll olarak bu gibi durumlara mdahale etmesi sayesinde gerekleebilir.

183 i nsanlarn bir kymet ifade etmemesi yzndendir ki, arkta daima despot'lar ortaya kyor; hatt bu despotlarn devlet adamlan olmas bile art deildir. Byle bir despotism'den bir aile reisi, bir i sahasnn banda bulunan bir kimse de faydalanmaktadr, insanlarn birbirine reva grdkleri muameleler yzndendir ki, hak ve adalet prensipleri gerei gibi tatbik edilemiyor; hak ve adalet, daima kuvveti elinde tutann tarafnda: bulunuyor; imdi kuvveti elinde bulunduran kimse, herhal ve krda hakh, dieri de haksz kyor. Fakat burada kuvvet tbiri, ok geni anlalmaldr; mesel bu, herhangi bir yerde ii olan bir kimsenin elinde bulundurduu bir tavsiye kart da olabilir; herkes ayn i iin gelse bUe, bu ne almr.nkl arkl insan, ne kendisim autonom bir varhk olarak grmekte, ne de ona yle muamele edilmektedir. arkl kendisini autonomie ve individualite'den mahrum addettii iin, o kendisini bir vasta olarak gryor; ve bu yzden baka bir vastaya ba vuruyor ve her muameleye de boyun eiyor; ve o hibir ey karsnda isyankr bir tavr taknamyor. nk arkl, pein olarak insanlar arasnda bir hierarchie (bir mertebe sras) gryor; bu hierarchie'ye arkl o kadar almtr ki, artk bu ona tabi geliyor; ve icap ettii zaman herkes bu tabi durumdan faydalanyor; bu yzdendir ki, arkl ancak tavsiyelerle, yani subjektiv motiv'lerle iini gryor; ve bunun da hibir snn yoktur (yani yaplmyaeak bir i de yoktur). Hayret edilecek nokta, kkl olan bu insan ve i telkkisi tahsile vesaireye bakmyor; mesel bir hastahane doktoru bile kendisine bir tavsiye kart getiren bir kimseyi ho gryor ve ona baka bir muamele yapyor.arkh insan kendisi hakknda autonom bir uura sahip olmad ve kendisini bir vasta olarak grd iindir ki, her ey, onun iin bir angaryadr; onda iini sevme, kendisini iine btn mevcudiyetiyle verme diye bir ey yoktur^; o, mmkn olduu kadar iinden kaar veya kamaa bakar. Bu yzdendir ki, arkta, mesel belediye amelesinin banda bir ii ba bulunur. Hi almyan bu insan, akama kadar, baz hallerde camm karrcasna alan insandan daha stn bir yevmiye alr; ve hatt isterse iiyi iinden eder.
1 Bu fikirlerin hepsinin yanl anlalmas ok kolaydr. Biz bu mukayeselerle a r k t a btn insanlarn byle olduunu iddia etmiyoruz; biz burada ounluk zerinde duruyoruz; nk ounluk, gr-tarznn (zihniyetin) istikametini tyin eder. urada burada t a m garph insan mnasnda alan ve yle bir gre sahip olan insanlar eksik deildir. F a k a t onlar er-ge passiv olmaa mahkmdurlar; nk umum hava onlarn istediini salyamyor.

184 i Bu messese arka mahsustur; zira garpl kendisine verilen ii, kontrol ediliyorcasma yapar; bu sebepten dolay da iilerin bana bir ii despot'u, bir avu koymaa lzum grlmez. Garpl gr iin, insanlar birbirine eittir. O, bu eitlii hem ahsna, hem de bakasna tatbik eder; halbuki arkh insann gr tarz, pein olarak insanlar arasnda bir hiemrchie kabul ettii iin, buna gre insanlara muamele eder ve insanlardan byle muamele grr. mdi "bataki", hibir suretle kendisini bakas ile eit grmez; kendisini daima mer' kanun ve kaidenin dnda ve stnde grr. nsan kendi autonomie ve individualite'si hakknda bir gre sahip olursa, btn bunlar kendiliinden ortadan kalkar; ve insan da ne kendisini, ne de bakasn bir vasta olarak kullanr. Fakat bu takdirde baka problemJer ortaya kar; bu yeni problemler arklnn kargsnda bulunduu problemlerden apayr olan problemlerdir.F a k a t unu da ilve edelim ki, garpl bu autonomie ve individualite'yi hazr bulmamtr; o da asrlarca mcadele ederek, onu gerekletirmitir. Kant'm insamn autonomie'si hakknda syledii szleri hatrlyalm: akl sahibi bir varlk olan insan, ne kendisi, ne bakas, hatt ne de h bir varlk, yani T a n n iin bir vasta olabUir. Bylece garpl autonomie'smi ilm ve felsef gr sayesinde yava yava elde etmitir. mdi autonomie ve individualite fikri, bir eya (mesel teknik bir vasta) gibi bir memleketten dier bir memlekete tanmaz; bunu her sosial-birHk, kendisi kazanmaa, elde etmee almaldr. Zira insan, hibir suretle "hazr olana" konmak suretle gayesini gerekletiremez; her ey, onun kendisinin mahsul olmaldr. Bunun iin ancak zemin hazrlanabilir; ve gereklemesine ahlabUir. Bizim topyekn olan inklbmz, bu zemini hazrlamtr. Bize den i, bunu ilim ve felsefe bakmndan gerekletirmee almaktr.arkh insan mziinde, iirlerinde, arklarnda "felekten", undan bundan ikyet eder; nk o daima bir basla altndadr. Fakat o bu basky kaldrp ataca yerde, onu tabi grmee, onunla uzlamaa alr; zaten onunla uzlamaa alktr da. Bu sebepten dolay onun tabi bir neesi de yoktur; onun neesi, ancak kendisini unutturacak herhangi alkoll veya keyif verici maddeleri bnyesine almasna baldr; bu suretle alkol bile mna ve istikametini deitiriyor; ve alelde bir kalori meselesi iken, bir "nee" vastas oluyor. En gzel bir tabiat paras bile arkl insan sevindirmez; nk onun her eysi, vasta derecesine inmitir. Her gn iinde Tan-

185 i rsma ibadet ettii binann estetik deerinin farknda bile deildir. Zira bir sosial-birliin, bir sosial-gmbun gr-tarz, ilerde grlecei gibi, kymet, eitim problemi vesaire ile ok yakndan ilgilidir. Grg-tarz zerinde dinin, din grn de byk bir tesiri vardr. Fakat arklnn din gr bile saf kalmamtr; zamanla o kadar hurafelerle doldurulmutur ki, din gr, onu bu baskdan kurtarmaktan ziyade bu baskya tahamml etmeyi ona retiyor; bu yzden arkl birok hallerde tanrsn bile bir despot olarak grmekte, onun korkusundan bahsetmektedir; onun efkatinden, sevgisinden hi de sz amamaktadr. nk din gr de, insann dier "mevcudiyet-artlan"yla at ba yrr; dier "mevcudiyet-artlar" o kadar iptida bir durumdadr ki, onun din grten faydalanmasna mni oluyor;' bu yzden de onun kendisi ve din gr hurafeler iinde boulup kalyor.,Hayatn ar basklarna maruz kalan ve bundan kurtulmay bir trl dnmiyen arkl, daima ancak zarur olan yapar; onun yapt btn ilerde, gnn, imdinin hissesi byktr, baskndr; o bir ey iin alr; mesel imtihan iin, mesel diploma almak iin ahr; felsefenin, ilmin kendisiyle, aratrmalaryla deil, daha ziyade mevcudu okumak ve okutmakla yetinir. Bu sebepten dolay arkh iin ilim ve felsefe drt duvar arasnda kalan bir megaledir; o ilim yapmad, mevcutla yetindii iin, onun megul olduu Uim ve felsefe de kendi memleketi ile, onun problemleriyle uramaz. Mesel Atatrk apnda bir devlet adam, Ankara'da "Dil, Tarih, Corafya" adn verdii bir faklte kurdu; gayesi, bu memleketin dilini, tarihini, corafyasn aratrmakt; f a k a t bu faklte, adnn tesadfi olduunu sand; yine Anadolu'nun ne tarihini, ne dilini, ne corafyasn ele ald; o da umum mnada bir faklte oldu.Bu kurulu, garpl bir gre dayanyordu. Nitekim garpl da, meselelerini ilim ve felsefenin altnda grmee alr; ve ilim messeselerini de bunun iin kurar; o, her situation'a ilimle, felsefe ile hkim olmaa alr; mesel ingiltere'de Birinci Dnya Harbinde fizikilerle, mzikiler, psikologlar i birlii yaparak sahillere yaklaan dman denizaltanm uzaktan haber almak iin tedbir aldryorlar; kinci Dnya Harbinde psikolojiyi asker sahaya tatbik ediyorlar^ Bu suretle Garpta her situation, her problem ilimle halledilir. Mesel iktisad bir sknt (yani buhran) da, yine ilim adamlar1 Sir Freaeric B a r t l e t t t a r a f n d a n fakltemizde verilen konferanslara baknz. Edebiyat Fakltesi Konferans Serisi: 1957 istanbul.

186 i mn idare adamlaryla sk bir i birlii yapmalar sayesinde nlenmee allr; zira burada da ilmin tavsiye ettii tedbirleri almak lzmdr. Ayn suretle eitim ve salk problemlerinde de ilim adamlarnn tavsiyelerine uyulur. Mhim bir misal: stanbul niversitesi'nin yeniden kuruluundan sonra, bir Alman olan hfzsshha hocasnn ilk i olarak, Anadolu kylerini ve kyllerini yerinde grmek, oradaki problemleri ilemek istemesi, arkl grle garpl gr arasndaki byk fark gsteriyor; bu hocann gayesi, memleketin hfzsshhas ilm bakmdan ele alnrken, misallerini bu memleketten almak, istatistikleri de yine bu misallere gre tertip etmektir. te bu limin misallerini bu memlekete gre vermek istemesi, bir garpl ilim adamnn hdiseleri kymetlendirmesiyle, onlar karsndaki tavnn gsteriyor\ arkl hazra konduu iin, istatistiklerini bile Garptan alr. arkl kendi yemeklerini, gda maddelerini, yemeklerin terkibine giren maddelerin kalori miktar, zarar ve faydalarn aratrmaz. Bylece o, mutfana mdahale etmeyi aklndan geirmez; f a k a t Alman ve ngiliz mutfaklarndan da misal vermeyi ihmal etmez; bu yzden arklmn mutfa asrlardan beri ayn tarzda devam eder.llmin hayata mdahale etmemesi, hayat hdiselerini kymetlendirmemesi, onun dnda kalmas, ilme danlmamas hastal ok umumdir; bu sebepledir ki, arkta idare adamlar ilme ehemmiyet vermezler. Onlar her eyi ilim adamlarnn tavsiyelerinden daha iyi yapacaklarna kanidirler. Bu zihniyetin deimesi, yeni bir grn, garpl bir grn kk salmasna baldr.arkh yalnz hali hazrn meseleleri bakmndan ilm tedbirlere lzum grmemekle kalmaz; o gelecein ileri karsnda da byledir; mesel arkl nceden hibir tedbir almadan niversiteler kurabilir. Halbuki garpl byk hazrlklar, senelerce sren hazrlklardan sonra byle bir eye teebbs edebilir. Bu misaller, her sahada daha da oallabilir. Asl mhim mesele, garpl gibi dnmek, onun gibi ilme, bilgiye yer vermek, onun gibi ilim ve felsefe yapmaktr. Byle bir gr, benimsenmeden her sahada atlan admlar tesadfi bir karakter tarlar; arkta muvaffakiyetler, hatt muvaffakyetsizlik1er bile tesadfidirler. Geri nceden alnan bir tedbirin neticesi olmyan muvaffakiyet, urada burada ortaya kabir; f a k a t bu, srekli olamyor; ancak muvaffakyetsizlikler srekli olabiliyorlar; ve
1 Bu misali o zaman Samsun blgesinin stma mcadele reisliini yapan muhterem doktor Enver Irdem'den dinledim.

__187

bu yzden de daima yeni batan, eskilerle hibir ilgisi olmyan yeni tedbirler alnr. Zira burada as mesele, muayyen bir ktleyi buna inandrmaktr. Garpl bunun tersine hareket eder; garpl iin asl mesele, muayyen bir ktleyi kandrmak deil, meselelerin ontik yapsnn bizden istediini bulmak, esasl ve devaml olan tedbirler almak ve bunlar daima yeni batan gzden geirmektir. Bu sebepten dolay bir insan grubunun, dier bir insan grubunun baarlarndan faydalanabilmesi iin, onunla ayn olan bir gr-tarzna sahip olmas icap eder; aksi takdirde insan gruplarnn (milletlerin) baarlar arasnda ne bir al-veri, ne de onlarn baarlar arasnda karlkl bir tesir mnasebeti olabilir; ancak o muayyen gr-tarzna sahip olan insanlarn baanlarnn bir alcs olunabihr. Fakat bu takdirde baka bir gr-tarznm mahsul olan baarlar (kltr objeleri) onun hayat yapsnda yabanc bir unsur gibi durur; ve hibir suretle hazmedilemez; byle bir durum, insan ancak bir taklitilie, bir zentiye gtrebilir.7. Eitim-kategorie'si.

Tarih varlk-sahas bakmndan mhim bir determination prensibi olan gr-tarz, ne hazr bir ekildedir, ne kendUiinden ekU kazanr, ne de onun ekil kazanmasm salyan f a k t r l e r basittir; onun teekkl etmesi (ekil kazanmas) ksa bir zamann ii olmad gibi, tek bir faktr'n ii de deildir. Onda asrlarn, eitli prensip ve faktrlerin hissesi vardr; bu prensiplerin en mhimlerini eitim, kymetler, gelenek gibi determination prensipleri ve din gr, ilm ve felsef bilgi gibi mhim f a k t r l e r tekil eder. Balangta, gr-tarznm teekklnde, din grn byk bir rol vardr. Zira din gr ktleye hitap eder; ve ktlenin hayat, insan, kinat hakkndaki grne ekil kazandrr; bu sebepten dolay din grn ve din eitimin rol, hi de kmsenemez. Din grn yan banda insan baarlarnn yaratcs olan fertlerde, felsef ve ilm gr de ok mhim bir role sahiptir; zira felsef ve ilm gr, din grn statik, "donmu" bir karakter kazanmamasna yardm eder. Fakat bunlar kendiliinden olmadna gre, bir sosial-birliin insan, hayat, tabiat hakkndaki gr, ancak herhangi bir eitim sayesinde ekil kazanr ve geliebilir; zira muayyen bir eitim sistemi sayesinde yeni yetien nesiller yorulur, onlara muayyen bir gr istikameti verilebUir.

188 i Fakat insan, hibir sahada hazr baanlara konmadna, onun btn baarlan, kendi emek ve ahmalannn bir neticesi olduuna gre, muayyen bir gr tarzn insann kendisinin edinmesi icap eder. Bunu da, ancak gaye ve hedefi tesbit edilen muayyen bir eitim-sistemi sahyabilir. Zira insanda hazr olarak ancak bio-psiik nveler vardr; insan nesillerine den i, bu bio-psiik nveleri gelitirmektir. Bu da yeni neslin mesuliyetini yklenen daha nceki nesillerin tatbik edecei bir eitim-sistemi sayesinde gerekleebilir. Ancak eitim sayesinde bir sosial-grubun, insan, hayat ve tabiat hakkndaki gr deitirilebilir; bir insann dier insanlara ve umumiyetle canl varhklara kar olan muamelesi deitirilebir; ve gaye olarak istenilen gr ekli elde edilebilir. Eitim sayesinde insann hak ve adalet duygulan gelitirilebilir; ve insann baarlar daima gelien bir istikamete sevkedUebilir; ve kendisi de bu baanlan n sadece alcs olmakla kalmaz, ayn zamanda bu baarlarn yaratcs da olur." Pakat bir sosial-grubun gr-tarzn deitirmek, ona yeni bir istikamet vermek, grnd gibi basit deildir. nk bunun elde edUmesi, radikal bir eitim-sisteminin tatbik edilmesine bahdr; ve byle bir eitim sisteminin gayesi, her eyden nce muayyen bir gr-tarznn benimsenmesi, hazmedilmesi zerinde toplanmaldr, mdi byle bir eitim sistemi, empirik, gelip-geici tedbirler almaa deil, hakik, halis bir eitim-fdee'sine dayanmaldr. Byle bir eitimidee'si, yeni yetien nesillerde sosial-birlii ilerletecek, gelitirebilecek halis yksek kymetlerle birlikte vasta-kymetlerin bir ahenk iinde uyanmasm hedef edinmelidir. Fakat byle bir eitim-sistemi uzun vadelidir; sabr ve devam ister; burada acele hkmlerin, empirik tedbirlerin bir yeri yoktur; bu sahada alnacak tedbirler, verilecek hkmler, ilm ve felsef bir temele dayanmal; halden ziyade istikbali gz nnde bulundurmal; kemiyet dncesinden ziyade, keyfiyet dncesi, byle bir eitim sistemine hkim olmaldr. Byle bir eitim-sistemi her trl "siyas" reflexion'lann, mdahalelerin dnda ve stnde kalmaldr. Zira eitim meselesi, siyas mevkii igal eden bir ferdin bu f e r t ne kadar kabiliyetli olursa olsun ii deil; bilkis en bata ilim ve felsefenin, sonra sosialbirlii tekil eden sosial nvelerin (yani aelerin), mekteplerin, hatt btn fertlerin bir iidir. Her aile, mesuliyetini zerine ald ocuun, doarken iyilik ve ktlk bakmndan farksz olduunu, ocuun iyiliinin ve ktlnn kendisinin mahsul olduunu bilmeli-

__189
$

dir. Hatt her fert, kendi hareketlerinde ve tavrlarnda btn bir sosial-birlii temsil ediyormuasna davranmal ve dierlerine rnek olmay gaye edinmelidir; zira eitim problemine, sosial nveleri, fertleri ilgilendirmiyen mcerret bir saha nazanyla baklamaz. Bu sahada her f e r t baka bir eyden, kendisiyle ilgisi olmyan abstrakt bir eyden bahsedercesine fikir yrtmee kalkamaz; bilkis her fert, bu bakmdan ait olduu sosial grubun her eysinden, yani grtarzmdan, ilerlemesi ve gerilemesinden kendisinin de herkes gibi ayn derecede mesul olduunu bilmelidir. imdi eitim-sistemi, eer yeni bir gr-tarz benimsenmek isteniyorsa, topyekn bir inklp ister; yani sosial bir mesele olan eitim problemi, her ferdi kavryan ve her ferdi ayn derecede ilgilendiren bir problem olarak grlmelidir. Bu bakmdan herkes, undan bundan ikyet etmemeli, bUkis bu ikyetin kendisine de ait olduunu bilmelidir. Zira bir memleketteki bozuk dzenden herkes ayn derecede mesuldr.Gr-tarzna ekil kazandran eitim meselelerini bir dzene koymak o kadar gtr ki, bunun iin o kadar ok n-artlara ihtiya vardr ki, bunlar gereklemeden bu meselelerin zerine eilmee bUe imkn yoktur. Bunun iin bir defa her yerde ehliyet, liyakat, bilgi, karakter hkim bir rol oynamal ve her trl kayrmalar bertaraf edilmelidir; bunun iin bir memlekette bir defa messese fikrinin yerlemesi lzmdr; zira messese, ahsa bal olmyan objektiv olan bir kurulu demektir. Messese kurulduu andan itibaren her ey kendiliinden ilim ve felsefenin eline verilir; her sahadaki karar bilgi, "ihtisas" verir; messesenin idaresi de o sahada bilgisi, tecrbesi olan insanlarn eline verilir. Fakat milletler byle bir duruma, semav bir ltuf sayesinde deil, ard aras kesilmiyen almalar, gayretler sayesinde gelebilirler. Halbuki birok ark memleketlerinde messeseler bir trl kurulamyorlar; messeseler kurulamad iin, bir teekkln banda bulunan insana btn salhiyetler veriliyor; o istedii gibi, dnd gibi banda bulunduu teekkl idare ediyor; bu suretle idare eden ahs, her eye istedii ekilde mdahale edebiliyor. ahsa bal olan byle bir idare sisteminde, teekkln bana geen, her eyden nce, hatt yanl da olsa, deiiklik yapmaa kalkar; bu yzden daha nceki tecrbelerden faydalanmaa lzum bile grlmez. Byle bir idare sisteminde ahsm rol o kadar byktr ki, bazan ehliyetli, drst bir ahsn kurduu nizam, o ahstan sonra

190 i tannmaz bir hal alr. Halbuki bir teekkl, messese haline gelirse, ahsa bahlk ortadan kalkar. nk ahs, kim olursa olsun, bir def a o da herkes gibi bir "fni" dir; asl mhim olan messesedir; onu iletecek eleman yetitirmektir.Byle bir durumdan bir sosial-birlii kurtaracak tek are, yeni bir gr getirecek bir eitim-sisteminin cezri bir surette tatbik edilmesidir. Nitekim garpl gr-tarznm teekkln gerekletiren, radikal bir surette tatbik edilen ve asrlarca sren bir eitim-sistemi olmutur. Balangta btn milletlerde (yani arkta ve Garpta) din gr-tarz, biricik gr-tarz idi; bir sosial grubun, insan, hayat ve tabiat hakkndaki gr-tarzm, balangta din gr salamakta idi. Zamanla ilmin, felsefenin, san'atn gelimesiyle, dinin temin ettii statik, "donmu" gr-tarz da akc bir duruma giriyor; bu sayede sosial-birliin ilerlemesi, gelimesi salanyor. Byle bir gelimeyi birlikte yapamyan sosial-birlikler, statik, "donmu" bir gr-tarzm, yani din gr tarzm muhafaza ediyorlar; ve bu gr-tarz tarafmdan tyin ediliyorlar. BUhassa eer bu din gr, bu dnyaya ait olan ilerle, br dnyaya ait olan ileri birbirinden ayrdetmiyen bir din gr ise, bu takdirde bu statik gr, bu "donmuluk", onun taycs olan mUletleri tamamiyle bir kmaza sokar; ve byle bir gr-tarz da, btn gelime imknlarm kaybeder. Bu "donmuluu" silkip atamyan sosial-birlikler bunun farknda bUe deildirler; ancak byle bir durum, ilk def a ilim ve felsefenin bir tetkik objesi olursa, bu "donmuluk" btn aklyla ortaya karlabilir. Fakat sosial-birlikler, eer onlar smrge deilseler, birbirleriyle mnasebet halindedirler. Bu mnasebetler, msbet olduklar gibi menfi bir karakter de tayabilirler. Menfi karakterdeki mnasebetler, milletleri birbiriyle kar karya getirirler; onlar birbiriyle savatrrlar. Bilhassa cephelerde den insanlar ve onlar idare edenler, madd olan malzeme farkn, malzeme stnln btn mahhaslyla kendi z cannda tadyorlar, camyla, kanyla dyorlar. ite bu gibi motiv'lev Osmanl imparatorluunu bu meseleler zerinde dnmee evketmi; herhangi bir gre dayanmadan sadece pratik sahaya ait olan ihtiyalar karlamak maksadyla Garptan faydalanma dnlm; ve yeni messeselerin kurulmasna allm; mesel Yenieriler yerine muayyen bir asker eitimden geirilen kt'alar kaim olmu; bu kt'alar idare edecek eleman-

__191

lan yetitirecek asker mektepler kurulmutur. Nitekim tbbiye, mlkiye gibi mektepler de yine amel gayelerden, ihtiyalardan hareket edilerek kurulmulardr. Nihayet bunlara talebe yetitirecek orta tahsil messeseleri de yava yava kurulmutur. Bu suretle imparatorluk, ald bu yarm ve amel tedbirlerle vegetativ olarak asrnuza kadar srklenmitir. nk Osmanl imparatorluu, kurtduu ve gr-tarz icab, topyekn bir inklp yapabilecek bir durumda dedi.Bylece din eitimin yannda ilm bir eitimin mevcut olmas lzm geldii bedihi olarak kabul ediliyor; f a k a t arhk noktas, yine de din eitim zerinde bulunuyordu. Bylece medrese ve mektep, hkim ve kad yan yana kalyorlar; hayatn her sahasnda bir dualite (ikilik) hkm sryor. lk defa bu y a n m tedbirlerle bizim batl bir gr-tarznn iine giremiyeceimizi kavryan byk devlet adammz Atatrk olmutur. O btn dualite'leri bertaraf etmitir; bu da ancak topyekn bir inklp olan bizim inklbmz sayesinde gerekleebilirdi. nklbmz ekil bakmndan arkl olan her eyi, btn dualite'leri ortadan kaldrd. Fakat ekil, hibir zaman herhangi bir muhtevadan ri olamaz; bu sebepten dolay ekil ile birlikte baz muhtevalar da girmi ve benimsenmitir. F a k a t bu ekUn tamamiyle muhtevaya evrilmesi, muhteval olmas iin mnevi bir kalknmaya ihtiya vardr. Bu, bizim ve bizden sonraki nesillerin bir baars olacaktr. Balangta buna imkn yoktu; nk aydnlar aznlkta idi. Bugn artk ekil bakmndan tamamiyle muvaffak olduumuz bu baarlarn, muhteva bakmndan ilenmesinin zaman gelmitir. te bunu bize sahyacak, tatbik edilecek "istikrarl" bir eitim-sistemi olacaktr. Bu sebepten dolay eitim-sistemimizin btn sarsntlardan zade, objektiv bir sistem, yani bir messese haline gelmesi zarur bir duruma girmigtir.Gerekten ancak radikal bir eitim-sistemi bizim gr-tarzmz, yani hayat, insan ve tabiat karsndaki tavrmz deitirebilecektir. Ancak yeni bir gr-tarz, kendimize mal ettiimiz bir gr-tarz sayesinde biz de dier Garp milletleri gibi insan baarlarnn yalnz alcs olmaktan kurtulur, ayn zamanda onlann yaratcs da oluruz. Bu bize gsteriyor ki, eitim-sistemi tarih varlk-sahasn (yani insan baarlarn) determine eden mhim bir prensiptir. Zira bu prensibin determination'u hem positiv, hem de negativ'dir; eitimsistemi bozuk bir dzen iinde bulunan bir topluluk, sadece vegeta-

__192

tiv bir hayat srer; ancak eitim-sistemlerinde muayyen bir gaye, bir hedef gden, ve bu sayede muayyen bir grg-tarz kazanan bir topluluk, kendi tarih oluuna positiv bir istikamet kazandrabilir. Dnmeliyiz ki, btn insan baarlarnn temelini, ilim, felsefe ve san'at tekil etmektedir. lim, felsefe ve san'at sahalarnn iine girmek ve bu sahalarda produktiv olarak almak, ancak bizi buna hazrhyacak bir eitim-sistemi sayesinde mmkndr. Bu sebepten dolay eitim problemi, btn sosial problemlerin banda gelir; nk her ey, onun sayesinde ekil kazanmakta, onun sayesinde verimh olmaktadr; onsuz kalan bir topluluk, ancak statik, "donmu" bir durumun iinde vegetativ yayabir; f a k a t asla produktiv olamaz.8. Gelenek-kategorie'si.

Tarih varhk-sahasmn mhim bir determination prensibi olan gr-tarznn ekil kazanmasnda bir t a r a f t a n eitimin, dier taraftan gelenek ve kymetler gibi kategorie'lerle, din, ilim, ve felsefe gibi bilgi nevilerinin byk hisseleri vardr. Eitim kategorie'sinin bu hususta oynad rol gstermee altk.Nasl ki gayesi ve hedefi belli olan bir eitim sistemi, gr-tarzna yeni istikametler veriyor; ona bir akclk, bir gelime salyorsa, gelenein de bu hususta byk bir tesiri vardr; gelenein gr-tarzma olan tesiri, negativ olduu gibi, positiv de olabilir. Positiv tesiriyle gelenek grg-tarznm statik, "donmu" bir karakter kazanmamasna, negativ ekli ile de gr-tarznn statik, "donmu" bir karakter kazanmasna hizmet eder. Biz geleneklerin negativ ekline "gelenekilik" adn veriyoruz. "Gelenekilik" hayvan lemindeki insiyaka benzetilebUir; zira "gelenekilik" de de bir form ve muhteva sadakati vardr. Nesiller boyunca hibir deiiklik geirmeden ayn ekilde devam eder; tpk hayvan lemindeki yuva yapma, yavrulama, k dolayisiyle yer deitirmede olduu gibi. Yalnz insan leminde gelenein bir balangc, geUmesi ve sonralar da "donmu" bir karakter kazanmas vardr; ve insanda gelenek, zamann seyri iinde biraz deiiklik kaydedebilir. F a k a t bu deiiklik ok az olduu iin, gelenein statik karakterine halel getirmez; zira deiiklik daha ziyade forma aittir; muhteva bakmndan gelenek ayn kalr. Halbuki hayvandaki instinkt (insiyak), balangtan beri ona hazr olarak verilmitir; ne geliir, ne de geriler. Fakat insan, daima gelenein bu statik duru-

193 i mundan syrlabilecek imknlara sahiptir; el verir ki, o bu statifi formdan kurtulmak istesin. Hayvan iin byle bir ey bahis konusu olamaz; nk hayvan bir imknlar varl deil, .statik bir varlktr. Fakat gelenek tbiriyle ne kastedilmektedir? Gelenek tbiriyle insan nesillerinin birbirine devrettikleri ve devir aldklar baarlar, hayat-ekilleri, devredilen ve devir alnan btn muhteva ve formlar kastedilmektedir; bu itibarla gelenek bir topluluun nesilleri arasndaki ban kopmamasma da yardun etmektedir. Her insan topluluunun bir gelenei vardr; her nesil, kendisinden nceki neslerin baarlar, hayat-ekilleri, gr-tarzlar iinde doar, byr, gehir; herkes formunu o gelenek iinde kazanr; muayyen bir tavr taknmay da o gelenek formlarna gre edinir. Hatt her ailenin, her teekkln gelenekleri vardr. Fakat gelenek, yalnz husus hayata, husus topluluklara inhisar etmez; btn sahalarda ortaya kar; yani btn insan baarlarnn, insan teekkllerinin bir gelenei vardr. nk her nesil, kendisinden nceki nesillerden ald forb ve muhtevalarla beslenerek form ve muhteva kazanr. Her memlekette, her toplulukta bir alma gelenei vardr; bu almamn hedef ve gayelerine ait gelenekler vardr; bunun iindir ki, insan, baka topluluklarn gelenekleriyle temasa gelmedike her eyin, her yerde kendisininkilerin ayn olduunu zannedebUir; f a k a t bu, bir zandan ibarettir. Yeni yetien nesiller, bu formlar, bu gelenekleri benimsemee alrlar ve benimserler de. Mesel her yerde niversite hocasnn, talebesinin, daire mirinin, memurlarn iinde yetitii ve devir ald formlar ve muhtevalar vardr;, yeni nesiller bu formlar ve muhtevalar iinde yetiirler. Gelenek baz memleketlerde ve baz hallerde o derece statik hiv ekil kazanr ki, o gelenein iinde bulunan bir topluluk, hayvanlarn insiyaknda olduu gibi, onun kaskat formu iinde erir. Nasl ki insiyakta bir ilerleme ve gerileme yoksa, statik bir gelenek formu iinde bulunan bir insan grubu da hibir ilerleme kaydetmez; hatt gerileme de yoktur. Yalnz u ekilde bir gerileme olabilir: durmadan ilerleyen, akc bir gelenee sahip olan muayyen insan gruplar karsmda bu "geleneki" topluluklar zorla da olsa, baz syler almak mecburiyetinde kalrlar. Fakat bu alnan eyler, mevcut, hkim gelenek iinde gelimesi mmkn olan birok eyleri soysuzlatrr ki, bu bir nevi gerilemedir. Bu suretle gelenein ne eski formu muhafaza edilebilir; ne de yeni bir form kazanmak iin, onun iinden syrlp klabilir. F. 13

__194

Byle bir durumda sosial-birlii tekil eden muayyen fertler ve muayyen tabakalar d grnleriyle hayat-ekillerini deitirmi grnrler. Fakat muhtevay hibir suretle deitirmezler; yine ayn insan telkkisi, yine ayn aile ve ocuk telkkisi, ayn gr-tarz olduu gibi devam eder; ancak devrin zorlad d eyler, yani baz teknik eyler girebilir: mesel elektrik ve elektrik cihazlar; nakil vastalar gibi. Fakat bu teknik unsurlarn alnmas, bu statik gelenek iinde bulunan insanlar ancak d grnleri bakmndan deitirebilir; ama ayn hayat tarz, ayn hayat telkkisi devam eder; zira bu teknik vastalar ithal edilmektedirler; baka gelenekleri, baka hayat tarz ve telkkisi olan insan gruplarnn emeklerinin mahsuldrler. Bu sebepten dolay bu ithal mal olarak gelen teknik vastalardan ancak muayyen bir zmre faydalanabiliyor; f a k a t geni halk kitlesi bu gibi vastalardan habersiz yaar. Geri bugnn sosyolojisi, yeni vastalarn ithal edilmesiyle baz deiikliklerin meydana geldiini tesbit etmee alyor; fakat sosyolojinin bu gibi faktrlerin tesiriyle meydana gelen ve yine de forma, da ait olan bu deiiklikleri tesbit etmekle ne elde etmek istediini anlamak gtr. Tabdir ki, bir tren yolunun zerinde bulunan bir blge ile bu yoldan uzak olan blgelerde, d grne ait baz deiiklikler tesbit edilebilir. Fakat sadece da ait olan bu deiikliklerin o blgede yayan halkn hayat-ekli, gr ve hayat-tarz zerinde hibir tesiri olmuyor. Sosyoloji, burada tabi muayyen bir teoriye dayanyor; bu teori, oktan beri ilm aratrmalarn dna atlm bulunan muhit teorisidir; bu teori, her eyi d artlarn deimesiyle izah eder; imdi muhitin baz unsurlarnn deimesiyle, o muhitin iinde bulunan insanlar da deiirler deniliyor; f a k a t bu deiikliin hududu ve muhtevas zerinde durulmuyor. Kald ki d deiikliin hududu ne olursa olsun "ii" deitirmiyor; zira asl deiikliin ie, esasa ait olmas gerekir; yani halkn hayat-tarznda, hayat-telkkisinde, hayatlarnn ekil ve nizamnda, barnma ve korunma vastalarnda olmas icap eder. Fakat byle bir deiikliin de d motiv'lerle salanmasna imkn yoktur; bu da ancak, daha nce temas edildii gibi, muayyen bir eitim-sistemi sayesinde salanabilir. Nasl ki statik bir gr-tarz arka mahsus bir determination prensibi ise, "gelenekilik" veya statik gelenek de arka mahsus bir determination eklidir. Nasl ki garpl, statik olan din gr Ortaadan Yeniaa geerken bertaraf etmi ise, ayn suretle "gele-

195 i nekilii" de Ortaadan Yeniaa geerken tasfiyeye tbi tutmu ve bu suretle onunla birlikte gr-tarz da deimitir. arkta "gelenekilik" gnlk hayatta balar. Eer dikkat edilirse, arkimm iki hayat-tarz vardr; bunlardan birisi husus olan ev hayat, dieri de darya aksedenidir; ve bunlar arasnda bariz bir f a r k vardr; hatt onlarn birbirleriyle hibir ilgisi yoktur. arklnn ev hayat, darya aksetmez; ve bunun bilhassa darya aksetmemesine dikkat edir. Bu, eski Roma imparatorluunda byle idi; bu, eski Msrda da byle idi. Onun iindir ki. Msrl rahipler, eski Anadolu Greklerini ocuklara benzetiyorlard; bununla Msr rahipleri, onlarn ocuklar gibi her yerde olduu gibi grndklerini kastediyorlard\ Halbuki arklmn hibir zaman ocuk gibi i ve d hayat ayn olamaz; o darda ve ieride kendisini baka ekillerde gsterir; o kendisini naiv olarak ve olduu gibi gstermez; bUkis kendisini saklamaa alr. Bu yzdendir ki, arklda umum bir tasarruf fikri de yoktur; arkl intim sferinde ancak ve g halle yiyecek, iecek bulabildii halde, darda, yani d grniyle orta halli veyahut bunun stnde bulunan bir insan tesirini brakmaa gayret sarf eder; ve o bunda olduka da muvaffak olur. Garpl bunun tam tersine hareket eder; o i ve d-hayatm birbirine uydurur; ve hakik durumunu saklamaa lzum grmez, bilkis durtmaunu daima artan bir gayretle dzeltmee alr. arklnn ahs ve gnlk hayatnda bahyan bu dualite, her sahada gze arpar. Mesel bir messese tefti grecei zaman, bambaka bir ekilde kendisini gstermee alr; her t a r a f t a temizlik yaplr; her eye dikkat edilir; her ey, teftiin devam boyunca mkemmel bir ekilde gsterilir. Tefti yapan kimse de, btn bunlarn tefti dolaysyla yapldn bilir; nk o da byle bir gelenein iinde yetimitir; onun iin de bu gibi eyler, bilinmiyen eyler deildir. Fakat buna ramen o da bu yaplanlara inanm gibi grnr; imdi her iki taraf da btn bunlarn bir grn ve gsteriten ibaret olduunu bildii halde, bunun zerinde konumazlar; bu hususta mutlak bir "susma" hkm srer. Halbuki garpl gelenek iinde bunun tersine hareket edilir; garpl tefti iin hazrlanmaz; o her vakit ayn ekilde hareket eder; zira onun iin bir i, bakas iin, herhangi bir gsteri iin deil, ken1 Friedrich Nietzsche: "Die geburt der Tragdie" Nietzscle's W e r k e herausgegeben von A. Bumler; s. 140.

__196

disi iin yaplr. arkl, grn sahasna kan btn ilerinde kendisi iin deil, bakas iin, dan iin yaar; bu sebepten dolay Q bu ikilii husus hayatna da tatbik eder. Nitekim arklnn bir misafir odas vardr; o daima hazr ve temiz bir vaziyettedir; ve bu oda yalmz dardan gelecek ziyaretilere aktr; baka zamanlarda hep kapal bulunur. Bu ikilii hayatn her sahasnda gstermek ve tesbit etmek mmkndr. Bylece arkl btn messeselerinde gnlk ve husus hayatnda bu ikilii byk bir titizlikle muhafaza etmee gayret sarfeder.Bylece gelenein negativ ekli, yani gelenekilik her sahada statik bir durumun, bir grnn devam etmesine yaramaktadr. Fakat onun "donmu" karakterine dokunmak da gtr; nk onun ar mdafaa vastalar vardr. Zira statik gelenek bir taraftan daima dinin ve dier birtakm "rk inanlar" n, dier taraftan da baz hallerde bir pseudo-nationalism'in himayesine snmtr. Zaten onun "inklp" sz sklmesi g olan kklerinin kuvveti de buradan gelir. Statik gelenek bu kuvvetlerle, bilhassa din gelenekle bir ittifak akdettikten sonra, onun karsna kan her kuvvet, ya hemen erir veyahut da er-ge ona boyun emee, uymaa mecbur kalr. Bir sosial-birlii byle bir "donmuluk" tan kurtaracak biricik kuvvet ilim ve felsefedir. Nitekim garpl gelenek de ancak ilim ve felsefe sayesinde dinin basksndan syrlm, statik olmaktan kurtulmutur. Gelenein positiv ekli, akc, seyyal olan eklidir. Nasl ki gelenein statik, yani negativ olmas, sosial-birliin hayat-eklini donduruyorsa, positiv gelenek de nesilden nesle devredilen insan baarlarnn, form ve muhtevalarn gelimesine yardm ediyor. nk akc olan gelenek, daima tasfiye ve tesviye gren bir gelenek eklidir. Gelenein bu nev'i, daha ziyade hayat situation'l'a.rma., eylere (objelere) ynelmitir; situation, iinde bulunduumuz gerekUk deitike, bu da deiir. Halbuki negativ gelenek formalist'tir; objelerle, var olan eylerle, insann iinde bulunduu situation'la hemen hemen ilgisi yoktur. Byle bir gelenein iinde bulunan insanlar, bu gelenein statik karakterinin mesuliyetini insanlara deil; o insanlarm meydana koyduu formlara, nizamlara yklerler; insan, byle bir gelenek iinde srf bir vastadan, formlarn, nizamlarn bekisi olan bir vastadan ibarettir; ve insan, nihayet muayyen bir formalism'in tatbikisidir. Byle bir insan ktlesi, btn kararlarn, btn durumla-

__197

rn bu formlara gre tyin eder. Byle bir formalism'in sakatlklar, ancak ilim ve felsefe sahasnda ortaya kyor, kendilerini ele veriyorlar. Zira ilim ve felsefede, formalism deil; eyann, var olan eylerin kendileri, objeler esastr. Halbuki arkl, kendisini objelere, var olan eylere, hayat situation'\Bxm.du uyduraca yerde, objeleri, var olan eyleri, hayat situation'lsinm bu formlara uydurmaa alr; ve o, bunda muvaffak da olur. nk o byle bir gelenein iinde yetimitir; arkl iin objektiv olmak, ii ve d bir btn tekil eden bir ocuk gibi hareket etmek diye bir ey yoktur; bilkis o, muayyen bir formalism'le, ii, muhtevay, bertaraf eder; ve sadece forma gre hareket eder. Byle bir durumla her sahada karlamaktayz; mesel arkl talebesini, hocasn, eylerin, eyann karakterinin gerektirdii ekilde deil, muayyen bir formalism'e saplanarak yetitirir; hocamn muayyen bir zaman sonra bu husustaki kanunun, yani formalism'in, u veya bu maddesine gre u unvandan bu unvana ykselmesi icap eder; onun bu hususta bir baars olsun veya olmasn; bunun hibir ehemmiyeti yoktur. Talebe de u veya bu kadar zamanda devamn bitirir; ve bu husustaki formalism'i yerine getirerek devam ettii messeseyi bitirir; o da bu hususta kendisinden muayyen bir olgunluun istenileceini dnmez bile. Zira talebenin de muayyen bir zaman sresi iinde bu messeseyi bitirmesi gerekir; bitiremedii takdirde baarsz bir talebe olarak kabul edilir. nk gelenek, ondan muhtevaya bakmadan formun realize edilmesini istemektedir. Bylece arkn gelenei her eyi formalize etmitir; ve yalnz form zerinde durmay renmi ve retmitir.Fakat eer arklmfn zaman hakkndaki uuru gz nnde bulundurulursa, yukardaki durumun tersini beklemek lzm gelirdi. nk arkhnn zaman uuru bambaka bir karakter tar; ve arklnn geleneklerinde zamann hibir rol yoktur; onun daima gemesini, ldrlmesini istedii bir zaman vardr. Halbuki garplnn zaman hakknda kat' bir uuru vardr; ve bu da ak ifadesini, birok dillerde kullanlan u ingilizce szde bulur: "time is money", vakit nakittir. mdi garplnn bouna geirecei, ldrecei bir zaman olmad gibi, zamanna geliigzel tasarruf edilmesine de msaade etmez; o, zamann titiz bir surette bler ve onun muhteval ve mnal gemesine alr. Ha.lbuki arklnn gelenei, zamann muhteval gemesine imkn brakmamaktadr. Zira arkl hayatnn mhim bir ksmm bek-

198 i lemelerle geirir; en basit bir i, onun iin ok uzun sren bir zamann israfna mal olur. nk bu basit ii grecek ve grdrecek olanlarn karlkl olarak zaman hakknda kesin bir uurlan yokt u r ; imdi zaman, her iki taraf iin henz bir kymet ifade etmemektedir. Bu sebepten dolay ayn iin yarna, br gne ve daha sonraya braklmasnda bir mahzur grlmemektedir. arkl zamann herhangi bir etd'le veyahut kendisini insan olarak gelitirecek eserleri okumakla da geirmez; o daha ziyade zarur olan, istenileni yapar; ve geriye kalan zamanm ok defa bo ve faydasz konumalarla, bo kuruntularla geirir. Zira arkl iin zaman, israf edilecek kadar boldur; onu geirmek esas gayedir (tebihin arklnn gnlk hayatna ait olmas, zerinde durulmas icap eden bir fenomendir) .arklnn zaman karsndaki bu kaytsz tavryla, onun muayyen eyler, mesel mektebini vaktinde bitirmek veya tam zamannda terfi etmek istemesi gibi durumlar karsnda zaman bakmndan ok titiz davranmas arasnda bir tenakuz var gibi grnr. Fakat bu tenakuz, ok zahir bir tenakuzdur. nk zaman karsnda taknlan bu tavr, zamann kymetli olmasndan ziyade, iktisad faktr'lerin ve bilhassa sosial-sfere ait kymetlerin ve geleneklerin bir neticesidir. Zira zamannda mektebini bitiremiyen veya mesleinde terfi etmiyen bir kimseye, ya tenbel veyahut da kabiliyetsiz bir kimse nazaryla baklr; ve bunun zamann ktl veya onun bir kjonet ifade etmesiyle bir ilgisi yoktur; bu daha ziyade arklnn insan, hayat ve tabiat hakkndaki gr-tarzyla, onun formalist, geleneki olan tavryla ilgilidir. nk arklnn geleneinde kabiyet veya kabiliyetsizlik baar ile llmez; ve baarlara baklmaz; hkim olan muayyen bir formalism'e gre, mademki bir kimse mektebini zamannda bitiremiyor; zamannda terfi edemiyor; o halde o kimse kabiliyetsizdir denilir. Bu sebepten dolay bir insamn kymetli olmasyla kymetsiz olmas hakknda sadece "dedi-kodular" hkm srer. mdi arkta ne vme, ne de yerme hakik bir mesnede dayanr; her ikisi de sbjektiv'dir, takribidir. Halbuki vmenin de, yermenin de muayyen bir ls olmaldr; ve bu da mutlaka baarlara ve baarszlklara dayanmaldr. Fakat arkta her sahada bir lszlk hkm srer; arkl, yermede lsz olduu gibi, vmede de lszdr; o her ey hakkmda superlativ'lerle konuur.Garplnn geleneinde hem bir akclk, hem de bir objektiv'lik olduu iin, bu gelenek iinde her sahada ahsiyet, baar n s a f t a

__199

yer alr; sosial evre, ipsanlar hakknda muayyen bir formalism'e, etikete gre hkmler vermez; her sahada baan, liyakat, kabiliyet esas tekil eder. Bu gelenek iinde vmenin de, yermenin de, bilgili ve bilgisiz olmann da bir ls vardr; ve bu lnn temeli ontikdir; yani bu l, forma, etikete gre dedir. Garpl iin, zaten form muhtevay kurtarmak ve gelitirmek iin mevcuttur; yoksa form, kendi kendisi iin, yani form form iin mevcut deildir. Ayn deiiklik garplnn zaman karsndaki tavrnda grlr: garphnm geleneinde zamann byk bir ehemmiyeti vardr. Garphnn zaman karsndaki tavr, onun zaman uuru, arklnmki e mukayese edilemiyecek derecede baka bir karakter gsterir. Garpl zaman bakmndan ok hasis davranr; hatt onun btn teknik cehitleri bile zamandan tasarruf etmek zerinde toplanmaktadr; bu itibarla o, zaman zerinde deta titrer; ve vaktini hibir suretle bo geirmez; zaman, daima bir muhteva ile doldurulur; mesel bu, tabi gzellikleri, tabiat, san'at eserlerini tatmak ekUnde tecelli edebilir. Halbuki arklnn geleneinde tabiatn hibir rol yoktur; tabiat, bitki lemi onda amansz bir dmann grmektedir; o kendi san'at eserlerine kar da ok kaytszdr; onlarla ilgisi ok sathdir; kendi san'at eserlerinin, kendi gzleri nnde yklmasyla bile ilgilenmez; btn bunlar maziden devralnan geleneklerin bir neticesidir; ve ancak eitim-sayesinde tashih edilebilir.Gelenekle bir topluluun hayat-ekli, yani gr-tarz arasnda o kadar sk bir mnasebet vardr ki, en gnlk, en banal olarak grdmz ve hi dikkat etmediimiz formlar, muayyen hayati?Y?iflifon'larmn mahsuldrler. Bilmem dikkat edilmi midir; bizim memleketimizde bir aileden birisi seyahate kt zaman, komular, o evi ziyaret ederler ve baz temennilerde bulunurlar. Bunun kkn bizde u durum tekil etse gerek: imparatorluk Trkiye'sinde yle yerler vard ki, oraya giden bir Trkn bir daha dnmesinin ihtimalleri ok azd; mesel vaktiyle Yemen vilyetimize giden askerlerimizin durumu byle idi. Bu, bize ayn zamanda her form ve gelenein muayyen bir hayat-tarzmm mahsul olduunu gsteriyor.Dikkat edilirse, insan topluluklarnn bu gibi gnlk hayat-sferleri arasnda byk farklar vardr; ve bu farklar, phesiz eitli topluluklarn geirdikleri hdiseleri ve iinde bulunduklar situation'lar aksettiriyorlar. Fakat eer gelenekler, yalnz bu gibi gnlk eylere inhisar etselerdi, o vakit bunun zerinde durmaa lzum kal-

200 i mazd; nk bu gibi eyler, zararsz eylerdir; ve bu gibi gelenek formlarnn devam etmsinde, tarih varlk-sahasm determine etme bakmndan ne byk bir mahzur, ne de bir fayda vardr; bu olsa olsa, bu gibi topluluklarda henz zamana gerektii gibi bir kymet atfedilmemesinin bir ifadesi olabilir.F a k a t bir insan topluluunun hayat bir "btn" dr; ve en basit gnlk hdiselerden balar; en ehemmiyetli hdiselere kadar devam eder; byle bir fenomenle bilhassa arkimin hayat-seyrinin, hayat-akgmn "btn" ne bir tesadf liin hkim olmasnda karlarz. Nitekim arklnn btn ileri, mesel serveti, bir ie, bir memuriyete girmesi, birok hallerde tesadfi olmakla kalmaz; ayn zamanda o bu iinde, bu memuriyetinde kalp kalmyacamdan ve ne kadar kalacandan da emin deildir. Zira tesadflik emniyetsizlik uurunu da birlikte getiriyor. F a k a t bu durum, sadece devlet ilerine inhisar etmez; ayn ekilde husus i sahipleri de servetlerinin, ilerinin istikbalinden emin olarak yaamazlar; herkesin bu hususta bir korkusu vardr. Bu emniyetsizlik uuru, o kadar salgn bir hale gelmitir ki, hi kimsenin kimseye emniyet etmedii bir dereceye kadar varr; bu gelenek arkta lzumsuz kontrollarn yaplmasna, bunu gerekletirmek iin ok sayda memur ve iinin kullanlmasna sebep olmaktadr; ve bu yzden hi kimse mesuliyet yklenemiyor; ve mesuliyet ok paralanyor; neticede mesuliyet ortadan kaybolup gidiyor; en sonunda yaplan iten kimin mesul olduunu meydana karmak ok gleiyor; hatt ok defa mmkn olmuyor; nk herkes muayyen formalism'i yerine getirmitir; f a k a t buna.ramen i eksik kalmtr; ama buna sebep olan bulmak mmkn deildir; zira mesuliyet lzumundan fazla blnd iin "anonim" bir karakter kazanmtr. Dier t a r a f t a n bu durum, byle bir emniyetsizlik uuru, ifadesini arkn hak, adalet tanmyan insanlarnm despot ruhunda bulur. Gelenek halini alan gr-tarzmm hususiyetinin bir neticesi olarak arkl, hakszla maruz kalmay da hakszlk yapmak gibi ho grr. Zira arkta herkes tecrit edilmi, birhk-uurundan mahrum, atomlam bir durumdadr; ve kendisine dokunulmad mddete, herhangi bir tepkide de bulunmaz ve her eyi ho grr. Bu, gerekten muayyen bir hayat, bir gr-tarznn birlikte getirdii bir gelenektir; nitekim bunu bilhassa u atalar-sznde ak olarak gryoruz: "bana dokunmyan ylan binler yaasn!"

201 i Fakat arkl ve garpl geleneklerden hibirisi, semav kuvvetlerin bir mahsul deildir. Cezr bir eitim-sistemi sayesinde arkl gr-tarz ve geleneklerin hepsi bertaraf edilebilir. Btn garpl milletler de, bu "donmu" geleneklerini tasfiye ve tesviye etmek suretiyle gelimilerdir; zira bu "donmu" karakterdeki gelenekler tasfiye edilmeden herhangi bir gelimeye imkn yoktur. Yalnz herhangi bir yanl anlalmaya yer verilmemek iin, bizim burada geleneklerle, bilhassa statik geleneklerle ne kasdettiimiz gz nnde bulundurulmaldr; imdi gelenekleri tasfiye etmek demek, mill hususiyetleri, mill karakteri tasfiye etmek demek deildir; bilkis bununla gelimelerimize mni olan pein hkmlerle dolu olan mazinin hurafelere brnm, fosillemi kalntlarn bertaraf etmek kastedilmektedir.Gelenek, hangi ekilde olursa olsun, insan baarlarnn seyrim, akn, yani tarih varlk-sahasn tyin eden, ona ekil kazandran mhim bir determination prensibidir. Bu determination, insan p7oduktion'larmn ya ilerlemesini (gelenek positiv olduu zaman) veyahut ayn statik durumun devam etmesini (gelenek negativ olduu zaman) salar. Fakat stMik bir gelenein iinde meydana gelen insan produk/on'lar, tavr ve hareketlere ait formlar bir hususiyet gsterirler; ve bunlar ancak byle statik bir gelenek iinde mevcudiyetlerini devam ettirebilirler. Zira bu produktion'lar, muayyen bir zaman-uuru, muayyen bir eitim-sistemi ve gr-tarzmn mahsuldrler. nk gelenek btn insan messeselerine, teekkllerine damgasn basan bir determination prensibidir. Fert, kendisinin mahsul olmyan, nesillerin ii olan bu gelenek formlarna yalnz bana (inklplar mstesna) mdahale edemez; ancak yeni ve mukabil bir hareketin balamas ve bunun da geni bir ktleyi kavramas sayesinde baz eyler elde edilebilir.Halbuki akc bir gelenek bambaka olan insan produktion'l&n nm, tavr ve hareketlere ait formlarn meydana kmasna sebep olur; byle bir gelenek ekli daima tasfiye ve tesviyeye ba vuran bir gelenek eklidir; bunu da ilim ve felsefe salamaktadr; zira akclk ancak ilim ve felsefe sayesinde gerekleebilir. Byle bir gelenek iinde bambaka bir zaman-uuru, bir eitim-sistemi ve grtarz hkm srer. Fakat insan produktion'lar, insann tavr ve hareketleri, hangi gelenek ekli iinde bulunursa bulunsunlar, bunlar herhangi bir

202

kymet-struktur'nden ri deildirler; statik bir gelenein devam etmesinin bile, hi olmazsa muayyen statik formal kymetlerin determination'l&nnsi dayanmas icap eder. Bu kymet-determination'n, d miller yznden determination-canlln kaybettii andan itibaren, bu statik gelenein taycs olan topluluk da ya geriler; veyahut da bu statik gelenekten syrlarak yeni bir situation'Vin ierisine girer; bu yeni situation, artk bu topluluun hususiyetlerine, kabiliyetlerine gre istikamet alr. Zira hayatn canli, akc bir ekilde devam etmesi, ancak muhteval, yaanm muayyen kymetlerin determination'larna. baldr. Her iki gelenek eklinde de kymet-determination'u canlln kaybettii zaman, her ikisinin durumu deiir; statik gelenek sona erer; statik olmyan gelenek ise yeni bir aktivite ekli kazanr. Byle bir durum, nesillerin deimesinde daima karlatmz bir fenomendir. mdi kymetler, gelenek, grg-tarz ve eitim-sisteminin ynlerini tyin eden bir deterrnination ekli olarak ortaya kyorlar. Bu sebepten dolaja ok mhim ve husus deterrnination prensipleri olan kymetlerin ayrca ele alnmas icap etmektedir. nk btn insan produktion'la, tavr ve hareketleri herhangi bir kymetkonstellation'vL tarafndan tyin edUmektedir. 9. Kymetlerin determination'u.

Tarih varln determintion probleminde, kymetler de ok mhim bir rol oynar. Zira eer bir gelenek devam ediyorsa veya akc bir ekil kazanyorsa, eer bir gr-tarz hkim bir duruma geliyorsa, bir eitim-sistemi yeni yetien nesillere bir ekil kazandryorsa; bu, btn bu kategorie'l&rin muayyen kymetler ihtiva etmesine dayanr; hatt eer muayyen bir mekn paras olan vatan seviliyorsa; onu savunmak iin muayyen fedakrlklara katlanlyorsa; eer buutlu zaman iinde cereyan eden vak'alar arasnda bir mnasebet kuruluyor; onlardan bazlarna bir imtiyaz veriliyor ve gelimelerine allyorsa; eer insan baarlar birbirine karlkl tesir ediyorlarsa; bu, bunlarda muayyen kymet-struktur'levimn bulunmasna baldr. Zira insan hayat, insann hareket ve faaliyetleri, insann baarlar, produktion'lsuc herhangi bir ekilde kymetlerle bezenmi ve kymetler tarafndan tyin edilmilerdir. Bu itibarla tarih varlk-sahasnda ar basan deterrnination, kymetle-

203 i rin salad determination'duv. nk insann herhangi bir ilgisinin veya alkasnn, herhangi bir ideal'inin bulunmadn kabul etmek, onun hayat faaliyetleri, olup-biten eyler karsnda hibir tavr taknmadn, onlar karsnda kaytsz kaldm kabul etmek demek olur ki, buna imkn yoktur. Byle bir durum, hayatn durduunu, hareketsiz ve faaliyetsiz kaldn ifade eder. Halbuki insan, zlmesi, gerekletirilmesi gereken saysz hareket ve faaliyetler iinde bulunur; insann onlara herhangi bir yn vererek, bazlarn ne almas, bazlarn sonraya brakmas gibi birtakm arelere ba vurmas icap eder; bu da ancak insann bunlar karsnda kaytsz kalmad, onlar karsnda herhangi bir tavr taknd bir situation iinde imkn dahiline girer; halbuki her tavr taknma, kymetlere dayanan bir tavr taknmadr. nsann iinde bulunduu saysz, ard aras kesilmiyen situation'lajc vardr; insann bu situation'lsarm iinden kmas, onun bunlara herhangi bir kymet-struktur' atfetmesine baldr.Burada kymet tbiri ok geni mnasyla anlalmaldr: her trl gaye ve hedefler, her trl alka ve menfaatlar; ihtiraslar, her trl idealler, her trl kuvvet ve iktidar faktr'leri, her trl mevki ve eref hrs; iyi ve ktye ait kymetler, inanlar, drstlk, sevgi, sayg vesaire... F a k a t btn bu kymet-struktur'leri iki grupta toplanabilir: 1. yksek kymetler; 2. vasta-kymetler. Vastakymetlerle fayda, alka ve menfaat sferi, her trl madd kymetler, ihtiraslar, kuvvet ve iktidar faktr'leri, mevki ve eref hrs vesaire gibi kymet-struktur'leri kastedilmektedir. Yksek kymetlerden de idealler, inanlar, drstlk, dostluk, sznde durma, sevgi ve sayg, iyi ve ktye (kt negativ'i yksek olan bir kymettir) ait kymetler vesaire gibi kymet-struktur'leri anlalmaldr. nsan, yalnz hayatna bir kymet, bir mna atfetmekle kalmaz; ayn zamanda btn faaliyetlerine ve bu faaliyetlerin mahsullerine (mesel baarlarna) herhangi bir ekilde bir kymet atfeder. nsan hayat, insan faaliyetleri ve bunlarn mahsulleri yksek kymetler tarafndan tyin edildii gibi, ikinci grup, yani vasta-kymetler tarafndan da tyin edilmektedir. BUhassa ikinci grup kymetler, geni insan ktlesinin hayatnda en n plnda yer alrlar. Zira insanlarn ounluunun hayat faaliyetleri, fayda ve alka sferine ait vasta-kymetler tarafndan tyin edilir; ister bu determination'lar siyas sahaya ait olsunlar, yani bir sosial-birliin hayatn ilgilendirsinler, isterse muayyen gruplarn hayatna veya ferdin hayatna

204 i ait olsunlar; btn bu sahalarda vasta-kymetlerin mhim bir rol oynadklarndan phe edilemez. Zira sosial-birlikleri idare eden insanlarn hepsinin muayyen yksek kymetleri gerekletirmeyi gaye edinen devlet adamlar olacaklann kabul etmek gtr. Burada ister iktidarda kalmak, iktidarn salad fayda, saylma ve dier birok vasta-kymetler tarafndan tyin edilmek eklinde olsun; ister daha kk ve ahs menfaatler tarafndan tyin edilmek suretiyle olsun; bu gibi determination'l&r, ferdin hayat iin byk bir ehemmiyet ifade ederler. Sosial-birlikleri idare eden fertler, gerek bu ahs, sbjektiv vastakymetler tarafndan tyin edilerek, gerekse objektiv yksek kymetler tarafndan determine edilerek iyi ve kt mnada baz eyler yapmaktadrlar; ve bu yaplanlar, bir devrin, hi olmazsa bir neslin kymet-ufkunu tekil eder. Ayn ey, iktisad faaliyetler sahasnda da cridir. Zira endstri ve ticaretle uraanlarn da hepsinin birden yalnz muayyen idealleri, yksek kymetleri gerekletirmek istediklerini kabul etmek gtr; hatt bu gibileri ok nadirdir; ounluk iin, madd kymetlerin determination'lar, yani refah mhim bir rol oynar.Her devirde sosial-birlikleri tyin eden kymetler vardr; ve bunlar eitlidirler. Mesel bugn sosial-birliklerin hayatnda madd refah sahasna ait vasta-kymetlerin ne kadar byk bir ehemmiyet kazandklarn grmemek mmkn deildir; hatt birok harb1er bile, iktisad rekabet ve dier iktidar ve kuvvet rekabetleri tarafndan tyin edilmektedir. Fakat bu determination'lann temelinde baka karakterde olan yksek kymetler, mesel idealler de bulunabilir. Bugn zamanmzda birok memleketlerde madd refahn herkes arasnda blnmesini isteyen ideolojiler vardr; bu ideolojilerin asl temelini, madd refah ve bu madd refahn herkes arasnda eit bir surette blnmesi gibi topik iddialar tekil etmektedir; bu nevi iddialarn gerekleip gereklemiyecei bir t a r a f a braklsa bile; bunlar, ktleleri harekete getirmekte ve bu ktleler, tarih-varlm muayyen sahalarn ve hatt bazan btn sahalarm determine etmektedir. lim ve teknik bile byle bir gayeden hareket edilerek yaplmaktadr. Fakat ilim adamlarnda madd determination'nn byle bir rol oynadn, yani onlara madd refahn direktif verdiini sylemek gtr. Byle bir iddia, ilim hakknda ortaya atlan materialist bir grten geliyor; hatt san'at bile, byle bir grten hareket edile-

205 i rek izah edilmek isteniliyor; ama san'at ve ilim sahasndaki hakik eserlerin byle bir determination'un neticesinde meydana geldiini iddia etmek mmkn grlmemektedir. Zira hakik ilim ve san'at eserleri, ancak muayyen ideal'lerin deterrnination'u sayesinde meydana gelir, ilim ve san'at sahasma ait eserlerin hakik motiv'i, materialist grlerin iddia ettikleri gibi, hibir zaman madd bir determination olamaz; burada dalma yksek kymetlerin mhim bir rol vardr. Geri bu rol bir devrin hali hazr iin tesbit etmek gtr; f a k a t muayyen bir zaman getikten sonra yksek kymetlerin roln gstermek kolaylar. Saf materialist bir gr, ancak ok iptida ve geri kalm insan topluluklarnn fertlerinde ve bu fertlerin hayatlarnda mhim bir rol oynayabilir: mesel her ne pahasna olursa olsun servet sahibi olmak, iktidarda kalmak vesaire gibi. Fakat bu gibi durumlar ve devirler gelip geicidirler. nk herhangi yksek mnevi bir kymete dayanmyan madd kymetler, er-ge yklmaa mahkmdurlar. Zira insan hayat uzun bir zaman sresince sadece madd kymetler tarafndan tyin edilemez; insann er-ge hayatna, faaliyetlerine bir mna atfetmesi icap eder. nk madd kymetler sahas, insanlan n birbiriyle att, arpt, diditii bir sahadr. Bu atmalar, er-ge bu madd kymetlerin temelini sarsarlar; stelik muayyen ellerde toplanan madd kymetlerin sosial bir adalete dayanan bir gr tarafndan tanzim edilmesini gerekletirecek cehitler belirmee balar.Fakat insan hayatnda ve umumiyetle tarih varlk-sahasnda olup-biten eyler, herhangi bir reflexion'a, dayanmazlar; onlarn oluunda nceden grlmiyen, hesaba katlmyan faktr'lerin de bir rol vardr; hi beklenmedik hdiselerin vukua gelmesi, mevcut determination'laxa ve bu suretle Bsan-produktion'la.rma, olaylarna tesir ediyorlar. Zira tarih olu, tecrid edilmi, tek bir sosial-birliin deil, btn dnya milletlerinin maldr; imdi tarih varlk-sahasnm oluunda her milletin deilse bile, biroklarnn az veya ok bir rol, bir hissesi vardr. Her milletin kymet-ufku birbirinden az veya ok farkl olduu iin determination'lar da birbirinden farkl olurlar; bylece mcadele devam edip durur.Geri her sosial-birliin, her devirde kendisine has bir determination'u. vardr; f a k a t ayn zamanda her sosial-birliin, muayyen bir deyrinde santral bir determination'a, sahip olan bir kymet grubu da mevcuttur. Santral bir determination'a. sahip olan bu ky-

206 i met grubu, kendisini bertaraf edecek yeni bir santral determination meydana kmaya kadar, btn kuvvetiyle ve tek bama tarih varlk-sahasma hkim olur. Fakat byle bir durumla, ancak madd refah salyan kymetler sahasnda karlaabiliriz. nk yksek kymetlerin tarih varhk-sahasnda tek bama hkimiyeti eline almas, tarihte ok nadir olan devirlerdir. Yalmz san'at sahasnda, ilm ve felsef baarlarda madd refah salyan kymetlerin determination'una benziyen bir durumla karlamak mmkndr: bir devri canlandran ilm ve felsef gr, mevcut grleri bertaraf ederek tek bana hkim olabiliyor; ve byle bir devir, bazan ok uzun srebUiyor; ancak bu gr, btn meyvalarn verip de verimsiz olmaa balaynca, onun yerine dier bir gr geiyor; veyahut da byle bir gr meydana kmyor; ilim, felsefe ve san'atta da aratrma ve yaratma kriz'ieri balyor.Fakat insan insan yapan hakik baarlar, ancak her iki kymet grubunun tarih determination'a, itirak ettikleri bir devirde meydana karlar. Geri ideallerin, yani yksek kymetlerin bir devirde tek bama hkim olduklar da tarih bir vakadr. Byle bir devirde tarih determination yksek kymetler tarafndan salanr; mesel Ortaada olduu gibi. Yalnz br dnyann kymetlerine, ilh kymetlere inanan bir devirde yine tek tarafl baarlar meydana kyorlar; nitekim Ortaada bu kymet grubunun hkim olmas sadece yksek bir san'at kymeti tayan din mbetlerin meydana gelmesine sebep olmutur; ama dier sahalar, bu san'atla at ba gidemiyorlar; geri kalyorlar. Gerekten bu mabetler, ancak insann br dnya iin alt bir devirde yaplabilirler. Fakat aa* mertebeler zerindeki kymetleri hie sayan bu gibi devirlerin de er-ge, baka grler tarafndan tasfiye edilmesi mukadderdir. lkadaki kymet-konstellation'u muhtelif mekn-paralarnda deiik karakterler gsterir. Zira lkada mUletlerin birbiriyle temaslar ok seyrekti; ancak harbier ve istillar byle bir temas salyabiliyorlard. Bu sebepten dolay olduka dar bir mekn-paras zerinde eitli kltrler meydana kmlardr. Mesel Msr kltr gibi statik bir kltrle, onun tesirine az veya ok maruz kalan Mezopotamya kltr gibi yine statik bir kltr meydana gelmitir; her ikisi de tek tarafl ilh, ebed kjrmetler tarafndan tyin edilmitir. Halbuki Hitit kltr ve eserleri daha akc bir karakter arzediyorlar. Bu kltr iin de, iki trl kymet determination'u kabul etmek mmkn grnyor. Mahall olan ve gark kltr gibi statik

207

olmyan Hitit kltrnde insanlarn kendi topraklarna, mahsullerino ne kadar bal olduklarn ve bunu eserlerinde nasl dile getirdiklerini gryoruz. Ayn ift kymet determination'u, Ege blgesindeki eski Yunan eserlerinde de grlmektedir. Burada da statik bir gr yerine, akc bir grg-tarz meydana kyor; burada insanlarn tanrlarla ayn dnya iinde yaadklarn, onlarn hem yksek, hem de vasta kymetler tarafndan determine edildiklerini, onlarn baarlarnda tesbit etmek g deildir. Halbuki bu mekn-parasna sonradan hkim olan Romallarda ise, sadece madd kymetlerin, ihtiam ve grne ait olan vasta kymetlerin daha hkim bir rol oynad grlr.Verilen misaller bize gsteriyorlar ki, tarih varlk-sahas, ancak birbirine zt bu iki grup iiiymet-komtellation'u ve bunlarn birbiriyle mcadele etmesi sayesinde ekil kazanyor. Fakat bu ekil kazanma, daima positiv bir mnada gereklemez, yani bir ilerleme eklinde olmaz; bazan negativ, yani bir gerileme olabilir. Zira tarih varln ekil kazanmas, teleolojik olarak nceden tyin edilmi, hudutlar izilmi, positiv bir hedefin gereklemesi demek deildir. Byle bir durum, tarih olaylar, insan baarlarn determine eden faktr'lerin ilh, harmonik tek bir kuvvet tarafndan idare edilmesini art koar; halbuki byle bir ey bahis konusu deildir. Zira tarih oluu meydana getiren faktr'ler (determination-unsurlar), ne nceden tarih varlk-sahasmn istikametini tyin eden ilh bir kuvvet tarafndan dikte edUmilerdir; ne de bunlar sadece bir eit faktr'den ibarettir; bilkis bu determination'u salyan heterogen gaye ve hedefleri olan heterogen sosial-birliklerin eitli faktrleridir. nk eitli 'kymet-Konstellation'lBxmm taycs olan milletlerin mahsul olan determination'lBnn, tek bir f a k t r tarafndan salanmasna da imkn yoktur. Tarih gelimeler (ister negativ, ister positiv olsun), ancak eitli, heterogen, antagonist kuvvetler tarafndan gerekleebilir. Tarih varlk-sahasndaki gelimeleri veya kriz'len (gerileme, tkanp kalma), zt kymet gruplarndan yalnz birisine dayanarak izah etmek ve bu determination'u baka mahiyette olan kuvvetlere irca etmek yanl dncelerin, fenomenlere uygun gelmiyen grlerin meydana kmasna sebep olur. Bundan dolay tarih varlk-sahasm ne Hegel gibi (tek bir fak-

208i tr, mesel idee veya akl), ne de Marx gibi (yine tek bir madd faktr) tek bir faktrle izah etmek mmkndr; ve bu, bizi ister istemez, yanl neticelere gtrr; zira tarih varlk-sahasm tyin eden eitli "kategorie" 1er ve kymet-gruplardr.Tarih fenomenlerin bu durumunu grmek ve tesbit etmek iin, geni tarih devirleri gz nnde bulundurmak icap eder. Tarih varlk-sahasmn determination'unda bize rehber olacak, tarih varhksahas hakkmda ortaya atlan Hegel ve Marx'n metafizik grleri veya herhangi metodolojik bir gr (mesel Dilthey'in gr) deil, bilkis insan fenomenlerinin, yani tarih varlk-sahasna ait fenomenlerin tahlil ve tasvir edilmesidir. Tarih varhk-sahasmdaki fenomenler de, her insan fenomeni gibi, daima insann btnlne hitap eder; yani onun btn determination-unsurlarna dayanr. Geri insan hayatmda, baz fertlerin sadece bir eit determinationunsuru (mesel kymet gruplarndan birisi) tarafndan tyin edildii intibam uyandracak durumlar vardr; f a k a t bu, mutlak deildir; yani bu, dier kymet grubunun mevcut olmadn ifade etmez; bilkis yok zannedilen kymet-grubunun determination'unun mhim bir rol oynamadn gsterir; ayn ey, sosial-birlikler hakknda da cridir.Her ilim, her san'at adam, her filosof ve devlet adam da nihayet birer insandrlar. Her insanda santral bir determination vardr; f a k a t bu santral determination, ikinci derecede olan dier determination'larm bulunmadn ifade etmez; bu, ancak santral determination'un dierlerinden daha baskn olduunu gsterir. Her san'at eserini, her ilm ve felsef eseri meydana getiren insanda da, devlet ilerini idare eden devlet adamanda da tli deterrnination'lar vardr. Fakat phe gtrmiyen bir ey varsa, o da hakik bir eserin meydana gelmesini salyan determination'nn, yksek kymetlere dayanan bir santral determination olmasdr; ayn ey devlet ileri iin de sylenebilir. Zira ancak santral determination'un kaynan yksek bir kymet veya kymetler grubu tekil ettii zaman, hakik ilim, san'at ve felsefe eserleri meydana gelebilir. Byle bir durumda bile, fertlerin iinde yaad sosial-birlikteki cri kymetlerin, geleneklerin, gr-tarznn, eitim-sisteminin de bir rol vardr; mesel bir sosial-birlikte san'at, ilim ve felsefe eserlerine bir deer verilmesi veya verilmemesi gibi. Onlara deer verilmedii zaman, bu gibi insanlar

209 i aznlkta kalr; netice itibariyle bunlar, sosial-birliin hayatnda iskamet verici olamazlar. Byle bir sosial-birlikte, vaziyete gre, kh u, kh bu kymet determination'n hkim bir rol oynar. Fakat bunlardan hibirisi istikamet verici olamaz; byle bir topluluun hayat da kaotik bir manzara arzeder. Hi phe yok ki, insanlar arasnda hret ve eref dkn, hrs sahibi olan fertler de vardr; bunlarda yaratmaya mil olan, vasta-kymetler olabilir; geri byle insanlardan byk baarlar beklemek gtr; f a k a t bunlar bile, yksek deerdeki baarlarn meydana kmasna sebep olabilirler. Fakat kymet gruplarmn ve bilhassa bunlardan birisinin, hkim bir duruma gemesini salyacak olan, eitim sistemidir. Geri kymetler, kaynan insann bio-psiik varlk-yapsnda bulurlar; f a k a t onlar gelitirilmezse, bunlar gelitirecek bir gr-tarz, statik olmyan bir gelenek salanmazsa, kymetlerin hakik rolleri meydana kamaz; daha dorusu bu kymet gruplarndan hibirisi, hkim rol ele alamaz. Geri fertler arasnda bu kymet gruplarndan hem birisini, hem de dierini temsil edenler, onlara gre hayatlarn tanzim edenler bulunabilir; f a k a t insan baarlarnn, produktion'larmm verimli olmasn sahyan, ounluun kymet-determination'unun istikametidir; ite bunu da ancak eitim gerekletirebilir. Zira yeni yetien her nesil, henz her trl gr-tarz ve ekilden mahrumdur; onlar muayyen bir kymet-konstellation'u. istikametinde yetitirmek ve gelitirmek, onlara muayyen bir gr-tarz kazandrmak icap eder. Fakat bunu salyacak olan eitim-sistemi, hibir zaman bu kymet gruplarndan yalmz birisine dayanmamaldr; her iki kymet grubunun birliine dayanmaldr; nk hakik bir gelime, ancak her iki kymet grubu istikametinde olabilir; tek bir kymet grubu, mesel madd kymetler, vasta-kymetler, extrem bir materialism'in temel atmasna sebep olur; sadece yksek kymetlere, ideallere ynelen bir neslin ayaklan bu dnyann topraklarna basmaz; havada kalr; stelik gerek hayat byle bir eitim sistemini tekzip eder. Bu sebepten dolay eitim, hem real faktrlerin, hem de ideal faktrlerin yeni yetien nesiller tarafndan hazmedilmesini hedef edinmelidir. Bu, bize tarih varlk-sahasndaki determination probleminde eitimin ne kadar mhim bir yer aldn gsteriyor. Onun iindir ki, Kant eitim problemine byk bir ehemmiyet vermi ve u fikirleri ileri srmtr: eitim sayesinde insan kabiliyetleri muayyen bir istikamete evrilir ve insanda nve halinde bulunan kabiliyetler, gelitirilebilir; her ey deilse bile, birok eyler, eitim sayesinde F. 14

210 i elde edilebilir. nk insan doutan ancak muayyen kabiliyetlerin nvesine sahiptir; bu kabiliyetler, iyilik ve ktlk bakmndan farkszdr; insan neslinde iyiyi gelitirecek, kty dizginliyecek muay-' yen bir idee'ye dayanan bir eitim-sistemi, bir eitim-tarzdr. Eitim-tarzmn insanda meydana getirdii durum, kuvvetli bir topram ve ziraat tarznn bir nebatta meydana getirdii durumla mukayese edilebilir: mesel ay kula, kendi fidanndan yetitirilirse, ayn renkte olan iekler elde edilir; halbuki bu nebat, kendi tohumundan yetitirilirse, birbirinden ok farkl renkte iekler meydana gelir. Geri tabiat ona asl "gelime nvesini" tohumla birlikte vermitir; f a k a t bu nvenin gelimesinde nebatn alaca renkler, ona tatbik edilecek ziraatn tarzma gre deiir. te ayn ey insan leminde de olup-bitnektedirS>; yani insan da, kendisine tatbik edilecek eitim-sistemine gre ekil kazamr.imdiye kadar tasvir ve tahlil edilen determination-prensipleri, tarih varhk-sahasnm oluunu meydana getiriyorlar. Tarih varlksahamn oluu, btn bu determination-prensiplerinin birlikte alt bir yerdir; f a k a t olu da aynca bir prensiptir. imdi tarih varlk-sahasndaki oluun ne olduunu gstermee alalm. 10. Olu-kategorie'si.

Olu-kategorie'si, zaman-mekn, kausalite, karlkl tesir mnasebeti gibi hem tabi varlk-sahasma, hem de tarih varlk-sahasma ait umm bir kategorie'dir. Tabi varlk-sahas iin, olu, hdiselerin olup-bitmesidir; fakrat bu olup-bitme, dirije edilmiyen, yani sevk ve idare edilmiyen bir olup-bitmedir. mdi oluta, hem bir olma, hem de bir bitme vardr; dier bir tbirle bir meydana gelme ve bir baka ekil kazanma vardr. Tabi varlk-sahasmda olup-biten bir hdise, hibir gaye gtmeden, u veya bu ekilde bir tabu oluun meydana kmasna sebep olur; bu olu, baka trl ve daha yksek bir determination engel tekil etmedike devam edip gider; ve ekilden ekle girer. Zira tabi varhk-sahasmdaki olu, krdr; bundan dolay nceden tyin edilmi bir istikametten de mahrumdur; fakat her iki sahadaki olu, birok determination prensiplerinin birletikleri bir determination-rg's (kompleksi) dr.
1 Kants,Werke Band 8, s. 460; Cassires Ausgabe.

211

Fakat tarih varlk-sahasmdaki olu, bambaka bir karakterdedir; bir defa bu olu, sevk ve idare edilen, dirije edilen, bir gaye gden bir olutur; geri tarih varlk-sahasmda da olu, bir olma, bir bitmedir;, dier bir tbirle bir meydana gelme ve baka bir ekil kazanmadr. Fakat bu, her trl istikametten mahrum olan kr bir olma ve bitme deildir; yn ve gayesi olan bir olma ve bitmedir. Halbuki tabi varlk-sahasmdaki olu, kendiliinden olup-biten, ard aras kesilmiyen ve bir dziye devam edip giden bir olutur; zira tabiat hdiselerini idare eden herhangi insan-st, yani transcendental bir varlk bahis konusu deildir. F a k a t tarih varhk-sahasmdaki olu, hibir suretle kendiliinden meydana gelmez; burada insanlarn tarih hdiselere bir mdahalesi, bir yn vermek istemesi diye bir ey vardr; onlarda insan bir gaye grr; ve bu gayeyi gerekletirmee alr; onlarda insan bir mna, bir kymet grr; bu mna ve kymeti o, gerekletirmee alr; ve tarih olu, ancak bu sayede ekil kazamr.Geri tarih varlk-sahasmdaki oluun determination'nna. birok prensipler itirak ediyor; f a k a t bu hdiselerdeki oluun determination-rg'sne itirak eden prensiplerin (yani kymetlerin) gereklemesi veya gereklememesi insana baldr. Bu sahadaki olu iin, insan kendisini ortaya atmadan, bu hususta muayyen fedakrlklara katlanmadan bu olu devam edemez; hi olmazsa istenilen ekilde devam edemez. Muayyen tarih hdiseler, insan baarlan vard'r ki, insandan gelecek determination olmaynca ya sona erer; veyahut da onun yerine baka trl olan bir olu kaim olur; yani tarih hdiselerin baka istikamette olan bir ekil kazanmas kaim olur; bu da ya bir ilerleme veyahut da bir gerileme eklinde meydana kar.Tarih varlk-sahasmdaki olu probleminde de, tpk kausalite ve karlkl tesir prensiplerinde olduu gibi, hem olaylarn, hem de baarlarn bir oluu vardr; burada da olaylarn oluu ile, insan baar] armn oluu arasnda bir f a r k yapmak icap eder. Fakat tarih varlk-sahasmdaki olaylarn oluu, tabi varlk-sahasmdaki hdiselerin oluuna benzemez. Kausalite ve karhkh tesir prensiplerinde gstermee altmz gibi, tarih varlk-sahasmdaki olaylar da yine bir kymet-duygusu olan, bir tavr taknan, hrriyet ve irade sahibi olan, hdiseleri nceden gren ve tyin eden bir varlk olan insan tarafndan sevk ve idare edilmektedir. Olaylarn oluu ve bu oluun yn, daima insann mdahalesine maruzdur; ve insan tarafndan idare edilirler.

212 i Fakat insan, olaylar ancak muayyen bir dereceye kadar sevk ve idare edebilir; zira insann hrriyet ve iradesi, hdiseleri nceden grmesi ve nceden tyin etmesi ok smrldr. Bu sebepten dolay insan, olaylarn oluuna tam mnasyla hkim olamyor; onlara istedii olu istikametini veremiyor; buna bir t a r a f t a n olaylarn taycs olan topluluun her ferdinin ayn istikameti istememesi, dier t a r a f t a n insann onlar hakkndaki grnn, bilgisinin eksik ve hatal olmas mni oluyor. nsamn olup-biten olaylarda gremedii, tahmin edemedii birok irrational unsurlar vardr; bu irrational unsurlar, yani bu bilinmiyen unsurlar, insamn tam mnasyla tarih olaylara hkim olmasna engel oluyorlar. Bu durum, ferdin kendi bandan geen hdiselerle, bir sosial-birliin bandan geen hdiselerde ayndr. Zira fert de, hareket ve faaliyetlerinin nasl neticeler douracan ve nasl bir neticeye varacan, her zaman nceden ve tam mnasyla hesap edemez; nk hareket ve faaliyetler, ahslar arasnda cereyan ederler; her ahsn hareket ve faaliyetleri birbirine kardr; kar ahsn nasl hareket edeceini kat' bir surette tyin etmee imkn yoktur. Bu hususta insan, ancak tahminlerde bulunabilir; tahminlerse, isabetli olabUecekleri gibi tamamiyle isabetsiz de olabilirler; ayn ey, milletler arasndaki olaylar hakkmda da cridir. , Geri fertlerin ve mUletlerin bandan geen hdiseler, ontik bakmdan tamamiyle tyin edilmilerdir; f a k a t gnoseolojik determination hibir zaman tam deildir; halbuki burada mhim olan gnoseolojik determination'dur; yani hdiseleri grme, onlarn cereyan tarzlar hakknda doru tahminlerde bulunma, ona gre mukabil olaylarla bu olaylar karlamadr. Bu husustaki bilgi, grkabiliyeti, fertten ferde gre deiir; hem kendi hareket ve faaliyetlerini, hem de karsndaki insann mukabil hareket ve faaliyetlerini iyice hesap eden, yani hdiseleri nceden grme, tahmin etme bakmndan yksek bir kabiliyeti olan insanlar olduu gibi, bu bakmdan zayf kabiliyetli olan ve yine de hesap etmesini .bUen insanlarn yannda gelii gzel hareket edenler de vardr. Bir insann pratik hayat sahasnda, mesel ticar, sna vesaire gibi sahalarda gsterecei baarlar, o insann bu nceden grmesine, isabetli tahminlerde bulunmasna, yani onun gnoseolojik determination kabUiyetine dayanr; f a k a t yine de insan, hayat hdiselerine t a m mnasyla, yani mekanik bir sisteme hkim olduu kadar hkim olamyor. Ferdin kendi hayatna ait hdiselere tam mnasyla hkim olamamas, burada bjrnk glklerle karlamas fenomeni, daha b-

213 i yk bir apta devlet hayatnda ortaya kar. Devlet hayatna ait hdiselerin eitlilii ve okluu, devleti idare edenlerden yksek bir gr kabiliyeti ister. Devlet adamlar, bir sosial-birlii idare edenler, ite ve dta onun nam ve hesabna hareket eden insanlar olduuna gre, onlardan ortadan stn kabiliyetler beklemek zarurdir; ve hakik devlet adamlarnda, banda bulunduklar sosial-birliin bandan geen veya geecek olan hdiselerin seyrini nceden grme kabiliyeti ile onlarn istikametini nceden tyin etme kabiliyetinin stn olmasmn art olduu bedihdir. Zira fert, iledii hatann cezasn yalnz kendisi eker; halbuki devlet adamlarnn iledikleri hatalarn cezasn btn bir sosial-birlik, hatt bu sosial-birliin gelecekteki nesilleri eker. Bu itibarla devlet adamlarnn hdiselere hkim olmas, hdiselerin peine taklp srklenmemesinin, bir milletin hayatnn her sahasnda byk bir ehemmiyeti vardr. Daha nce de iaret edildii gibi, tabi varhk-sahasndaki hdiselerin olup-bitmesi, ne bir mdahale grmekte, ne de dirie edilmektedir; onlarn oluu ve bu oluun istikameti, yeni determination'lann, bu olua itirak edip etmemesine baldr; f a k a t asl olua itirak edecek olan yeni determination'lsir, bunlarn meydana getirecekleri yeni ekillerde kendiliinden olup-bitmektedir; herhangi bi akl veya akl sahibi bir varlk tarafndan idare edilmemektedir. Halbuki insanlar arasnda cereyan eden hdiseler, yine kendileri ta^ rafndan idare edilmektedir. Geri insan, daima gaye olarak erime! istedii bir olu eklinin gereklemesine alr; f a k a t bu her zaman insann istedii ekilde olmaz; buna bir t a r a f t a n insann olaylar hakkndaki eksik gr ve bilgisi mni oluyor; dier t a r a f t a n bu hdiselerle ilgisi olan kar taraftaki fertlerin veya gruplarn da, bu hdiselerin baka bir ekil kazanmasn istemeleri, bu gayenin istenilen ekilde gereklemesine mni oluyor. mdi insan olaylarnn alacaklar son ekil, karlkl olan gr-gc, madd kuvvetlerkonstellatio7i'nYLUn mcadelesi ve bu mcadelede galip gr veya madd kuvvet istikametindedir. mdi insanlar arasnda cereyan eden olaylarn alaca son oluekli, karlkl arpan fikirlerin ve kuvvetlerin bir neticesidir. Bu didime ve arpmalar neticesinde, ya gaye olarak erimek istenilen bir olu-ekli, yahut da bununla hibir ilgisi olmyan baka bir olu-ekli gerekleir. kinci Dnya Harbinin vard netice, bu hususta ok retici, ibret verici bir misal olarak verilebilir. mdi insanlar arasnda cereyan eden btn harblerin, milletler arasnda olup-biten her trl mzakerelerin, temaslarn byle bir ynden ele

214 i alnmas icap eder. Zira hdiselerin oluu, tek bir insann, tek bir sosial-birliin ii deildir; bilkis eitli, hatt birbirine zt ilgi ve menfaat sferleri tarafndan tyin edilen fertlerin, sosial-gruplarm gr ve k\xvYet-konstellation'\annm bir iidir.te birok bilinmiyen taraflar ihtiva eden insan mnasebetleri, bizim tarih olaylara tam mnasyla hkim olmamza, onlar tam manasyla sevk ve idare, dirie etmemize mni oluyorlar. Bundan dolay da olaylarn varacaklar neticeyi nceden kestirmek, ya g oluyor veyahut da hi mmkn olmuyor; bu yzden de insanlar, tasarladklar hedeflere ok nadir olarak eriiyorlar; ve insanlk iin olu, daima positiv bir karakter tamyor. Halbuki tabi varhk-sahasnda, hdiselerin olu-istikametini birok hallerde nceden kestirmek mmkn oluyor; yani tabi varlk-sahasndaki oluu meydana getiren faktrler, nceden tyin edilebiliyor; onlarn varacaklar netice nceden kestirilebiliyor. Halbuki insan olaylarnda hakik irrational unsurlarla, pseudo irrational unsurlar, byle bir nceden kestirmeye mni oluyorlar. Hakik irrational unsurlarla bizim tarafmzdan gerekten bilinmiyen, f a k a t yine de olaylarn temelini tekil eden unsurlar; pseudo irrational unsurlarla da, insann ve insan gruplarnn olaylarnn temelini tekU edip de hakik niyeti saklyan unsurlar kastediyoruz. Zira insan gerek fert, gerekse bir sosial-birlik olarak olaylarn temelini tekil eden birok esaslar, niyetleri saklamasn, maskelemesini biliyor; bu durum, kar taraftaki ferdin veya sosial-grubun yanl admlar atmasna sebep oluyor. Halbuki tabi varlk-sahasnda, olaylarn kendisini saklamas diye bir ey yoktur; burada olaylar, kendilerini bize olduklar gibi gsteriyorlar; bize den i, onlar grmek, onlarn dayand motiv'leri, temelleri kefetmektir\ Halbuki insanlar, gerek fert, gerekse millet olarak kenderini ve olaylarnn temelindeki niyetleri bilerek saklyorlar. Nitekim milletler arasnda bir haberlemenin, bilhassa gizli bir haberleme tekiltnn bulunmasnn sebebini, onlarn birbirlerinden gizli kalan hallerini, durumlarn renmek ve bu sayede de yanl admlarn atlmasna mni olmak tekil eder; f a k a t bu da, her iki mnada irrational olan unsurlar hibir suretle bertaraf edemez; bu ferdin kendi hayat hakknda da cridir.1 Geri tabi varlk-sahasnda da irrational unsurlar vardr; fakat bunlar insan varl, yani tarih varlk-sahasnda olduu kadar kesif deildirler; hele pseudo irrational unsurlar, burada bahis konusu olamaz.

215 i Nasl ki insan baarlan arasnda kausal ve karlkl bir tesir mnasebeti varsa, ayn suretle olu-kategorie'sinin sahasnda da inn baarlannn bir oluu vardr. Nitekim teki prensipler sahasnda insan baarlar birbirine tesir ediyorlar; ve bu tesir baarlara yeni bir ekil kazandryor; byle bir durumla, hi olmazsa, ayn kltr evresindeki sosial-birliklerde karayorduk; ve ancak bu sayede insan baarlan, produktion'l&n arasnda bir al-veri imkn dahiline giriyordu. Fakat baarlar arasndaki bu al-veri, baarlar arasndaki bu tesir mnasebeti, daha nce gsterilmee alld gibi, kendiliinden olmuyordu. Bu, muayyen bir sosial-birliin gr-tarzmn, geleneklerinin, eitiminin meydana getirdii determination'lQX sayesinde salanyordu. Zira her insan baars, muayyen bir gr-tarzmn, muayyen bir eitimin, bir gelenein muayyen bir alma-dzeninin mahsuldr; bu sebepten dolay ancak mterek bir kltr evresi iindeki baarlar arasnda bir tesir mnasebeti gerekleebiliyordu; nitekim ilm ve felsef basanlarn oluunda da karlkl tesirlerin bulunmas arttr. Eer bugn bir dnya ilminin, bir dnya san'at ve felsefesinin oluundan bahsedebiliyorsak; bu, muhtelif malletlerin baanlannn birbirine tesir etmesine dayanyor. H a t t ayn sosial-birliin hali hazr ve mazisindeki baarlar arasnda bir tesir mnasebetinin ve bu sayede bir oluun meydana gelmesi be, byle bir oluu bir gaye ve hedef olarak gz nnde bulunduran bir neslin sarf edecei uurlu gayretlere bahdr.te insan baanlannn birbirine tesir etmesini salyan, bu baanlarla uraan fertlerle bu fertleri iinde tophyan messeselerdir. Burada ferdin baans ve onun bu baarsnn oluu esastr; zira insan baanlannn oluu, ancak fertlerin baanlannn oluu sayesinde imkn dahiline girer. Bir ferdin ortaya koyduu yeni bir fikir, yapt yeni bir keif, bundan faydalanabilecek bir durumda bulunan btn dier sosial-birliklerin de mal olur; ve bir yerde ortaya kan yeni fikirler, yapan yeni keifler, muayyen bir devrin ilmine, felsefesine, san'atna ait olan olu-ufkunu tyin eder. Fakat btn bunlar, daha nceki kategorie'lerde sylediimiz artlarn gereklemesine baldr. F a k a t insan olaylaryla insan b a a n l a n birbirinden tecrit edilmi bir durumda dedir; olaylar, baanlara tesir ederler; baanlar, olaylara ekil kazandrrlar. nk insan baanlannn taycs olan bir nesU vardr; byle bir neslin iinde bulunduu olaylara ekil kazandrmas ve bu ekU kazandrmann kuvveti, onun bu muayyen za-

216 i mandaki insan baarlarna itirak edip etmemesine ve ne nisbette itirak ettiine baldr. Dnmeliyiz ki, biz insan baarlaryla, insann teknik, ilim ve felsefe sahasndaki baarlaryla, san'at ve dier her trl insan mahsullerini kastediyoruz, ite insan olaylarna ekil kazandran, bir sosial-birliin sahip olduu teknik, Uim vesaire gibi baarlardr; zira bir harb, mesel insandan teknik ve ilm baarlar ister; iktisad duruma ait olan olaylar, bizden bu duruma hkim olabilecek ilm ve felsef gr ister. Bu itibarla olu, olaylarla baarlarn, birden olan bir i-birliidir; olu, varlmas istenilen gaye, bunu tyin eden baarlarn istikametinde olur; aksi halde olaylar, bir milleti silip sprebilir. Bu, bize gsteriyor ki, bir milletin muayyen bir olu istikametinde yol almas, onun iin bir lm-dirim meselesidir; ve bu onun keyfine tbi dedir. Dier t a r a f t a n olaylar da baarlarn gelimesine sebep olurlar. Bu sebepten dolay her harb, kt olmasna ramen, birok keiflerin yaplmasna hizmet eder.Her devirde her sosial-birliin, bir olu-imkn ve bir de olugereklii vardr. Olu-imkn, sosial-birliin aktiv ve potensiel olan topyekn determination'lannda ifadesini bulur; olu-gereklii ise, bu determination'lardac sadece aktiv olanlarn bir ifadesidir. Aktiv determination'lann gerisindeki potensiel determination'larn ok kuvvetli ve eitli olmas, bir sosial-birliin positiv mnadaki oluuna hizmet eder; potensiel determination'lajc sona erdii zaman ise, sosial-birlik, sadece gnlk sfer iinde yaar; yani o gnn gn etmee bakar; artk uzun vdeli ilere girimez; ve byle bir durumda "n" n determination'u daha ar basar. F a k a t bu olu-ekillerinden hangisi ele alnrsa alnsn, her defasnda insann, dier bir tbirle bir sosial-birlikte istikamet verici olan insanlarn, kendilerini ortaya atmalar ve fedakrlklara katlanmalar arttr. Bir sosial-birlik, plnsz, gelii gzel hareket ederse, bu takdirde kh u, kh bu baar, oluun n safnda yer alm gibi grnr; f a k a t hakikatte hibir baar, yalnz bana herhangi bir olu veya gelime (ister positiv, isterse negativ olsun) kaydedemez. Zira nsan baarlar ve olaylar bir btn tekil eder; ve bu btn de ancak insann onlarda bir gaye, bir mna grmesi sayesinde ekil kazanabUir; insan kendisini bu mna ve gayeyi gerekletirmek iin ortaya atmadan, bu hususta fedakrlklara katlanmadan olaylar ve baarlar kompleksi, ne ekil kazanabilir, ne de devam edebilir. nk muayyen bir tarih olu, onu tayan insanlardan ge-

217 i lecek olan herhangi bir determination olmaynca, onun yerine baka bir olu, yani tarih hdiselerin ve baanlarn baka bir istikamet kazanmas kaim olur; bu da sosial-birlik iin, ya positiv veyahut negativ olur. Buna biz tarihimizi hem de u son otuz be senelik tarihimizi misal olarak verebiliriz. 1923 den beri millet olarak muayyen bir olu-istikametine ynelmi bulunuyoruz; yani hareket ve faaliyetlerimiz, bu hareket ve faaliyetlerimizi determine eden kymetler ve dier determination'lar, bizi yeni bir olu-istikametine gtrdler. Bu suretle statik geleneklerin tasfiyesine allm, dini istismar eden hurafelere, rk inanlara son verilmek istenilmi; hatt bu istikamette olduka esasl ve positiv admlar da atlmtr.Fakat atlan bu admlar, bizden daima yeni determination'lar beklemektedir. Burada passiv kalmak, olu-istikametini kendi oluruna brakmak, yeni bir olu istikametine srklenmemize sebep olabilir; mesel yine terkettiimiz veya terketmee altmz statik geleneklerin bir nev'inin iine debiliriz. nk mazi olan her tarih hdise gibi, bertaraf edilen eski theokratik devrin dirilmesine imkn yoktur; onu diriltmee almak, ancak imdi iinde bulunduumuz olug-istikametinin engellere arpmasna ve duraklamasna meydan verebilir; yeniden zorlanan bu olu-istikameti, bizim eskisinden daha kt olan bir duruma dmemize sebep olur. te btn bunlar, bize ve bizim bu husustaki tavrlarmza, grlerimize baldr. nk insan leminde kendiliinden hibir ey olmaz; kendi oluruna braklan her insan hdisesi gibi, olu-istikameti de ancak d-kuvvetlerin tesiriyle ekil kazanabilir. F a k a t bir sosial-birliin, d-kuvvetler sayesinde ekil kazanmas, o sosial-birlik iin hibir zaman positiv olamaz.Olu-kategorie'sinde tarih varlk problemi iin mhim olan noktaya bir daha iaret ediyoruz: tarih olu, insan baarlarna ve olaylarna ait olan btn kategorie'lerin determination'a. katlmas sayesinde ekil kazanr. Biz burada bu deterrnination''^arm en mhimlerini tasvir etmee ahtk. Tarih olu, btn bu veya daha da tesbit edilmesi mmkn olan determination'lann bir mahsuldr; fakat hibir zaman bunlardan birisinin veya birkann mahsul deildir. Problemin bu gerek durumunu grmek iin, daha nce de baka bir mnasebetle sylediimiz gibi, ortaya atlan metafizik teorilere deil, insan fenomenlerine bakmak, onlardan hareket etmek ve yalnz onlar syletmek gerekmektedir; nk burada da asl otorite metafizik teorilerde deU, fenomenlerdedir.-

VIII. SAN'AT FELSEFES.

1.

Estetik

ve

san'at

felsefesi.

Tarih varlk-sahas, btn insan faaliyetlerinin mahsul olan eserleri, insann btn baarlarn, insann ve insan topluluklarnn bandan gelip geen vak'alar iine almaktadr. Eer tarih varlksahas da, tabi varlk-sahas gibi bir varlk ve fenomenler-sahas olsayd, bu takdirde bu varbk-sahasm tekil eden insan baarlarndan, produktion'la-rmdan ve bunlarla birlikte meydana kan fenomenlerden a y n ayr bahsetmee lzum kalmazd. Fakat tarih varlksahasnm bir hususiyeti vardr; bu hususiyet de ifadesini, tarih varhk-sahasm tekil eden insan baarlanmn, produktion'larnm fenomenleri arasnda mevcut olan, meydana kan farklarda bulur. Zira tarih varhk-sahasnda her baarnn, her sahann kendisine has bir individualite'si, bir mnas, bir hedefi vardr. Halbuki tabi varlksahasnda ne bu neviden olan bir individualite, ne de bir mna ve hedef vardr; bunun iin bu individualite'den sarf nazar da edilebilir; ve bu, hibir suretle objektiv bir hatann meydana kmasna da vesUe olamaz. Bu sebepten dolay btn tabi varlk-sahas, tek bir disiplin, tabiat felsefesi gibi bir disiplin, tarafndan tetkik edilebiliyor. Fakat tarih varhk-sahasnda ortaya kan individualite, mna ve hedef problemi yznden byle bir tetkike imkn yoktur; bunun iin de bu sahadaki btn insan faaliyetlerini ve bu faaliyetlerin mahsul olan insan baarlarm, fenomenlerim, fenomen gruplarm a y n a y n incelemek gerekir.te bir nevi insan faaliyeti ve baans olan san'at da byle bir sahadr, yani tarih bir varhk-sahasdr. San'at eseri de, bilgi gibi husus bir faaliyetin mahsuldr; ve san'at eseri denilince de r ve edebiyat (poesie), resim ve heykel, mzik, mimar vesaire gibi insan baarlan bahis konusudur. San'at tarihi (edebiyat tarih, resim-heykel, mimar ve mzik tarihi) insann bu muayyen faaliyetinin produktion'lar olan eserleri, muayyen bir devirde hkim olan bir gre nazaran, bu eserlerin slp ve dier hususiyetlerinden hareket ederek, onlan nevUere, devirlere ayrarak tetkik eder. Byle bir inceleme kh slp hususiyetleri, kh form hususiyetleri, kh

219

muhteva ve form hususiyetleri zerinde veya san'at eserinin ontik yaps zerinde durur; ve bazan da san'at eserleri bir fikir tarihi problemi olarak ele alnr; hatt bazan san'at eseri psiik tahlillere tbi tutularak incelenir; yahut da san'at tarihinde tamamiyle positivist bir grten hareket edilerek san'at eserlerinin, mesel mimar eserlerin buutlar llr; plnlar ele alnr ve sadece onlarn kronolojik bir katalogu yaplr.Fakat san'at tarihcUeri ne ekilde hareket ederlerse etsinler; bir defa onlar da her ilimcinin yapt gibi san'at denilen varlk-sahasn paralyorlar; ve bu yzden eitli san'at dallar arasndaki mnasebeti gzden karyorlar. Bundan baka insanlar, san'at adn alan bu faaliyetleriyle ne istiyorlar? Bu faaliyetler insan iin nasl bir mna ifade ediyorlar? nsanlar bu faaliyetleriyle neyi reaize etmek istiyorlar? nsanlarn bu faaliyetlerini tyin eden l ve prensipler, yani san'at kymetleri var mdr? Eer bu gibi l ve kymetler varsa, bunlarla ethik kymetler arasnda bir mnasebet var mdr? San'at eserleriyle varlk lemi, san'at eserleriyle insan ve hayat arasnda bir mnasebet var m? San'at bo bir "fantazi" den mi ibarettir, yoksa bir .nevi bilgi midir? Btn bu ve bunlara benziyen problemleri incelemek, hibir san'at veya edebiyat tarihinin ii olamaz. Byle bir tetkik tarz, her yerde olduu gibi burada da ancak felsefenin bir ii olabilir.Fakat byle bir san'at felsefesinin iini imdiye kadar stne alan tek bir felsef gr mevcut deildir. imdiye kadar felsef teoriler erevesi iinde bu vazifeyi estetik ad altnda felsef bir disiplin stne alyordu; f a k a t estetik ya bir san'at teorisi veyahut da bir san'at tenkidi eklinde ortaya kyordu; hatt estetik adm alan felsef disiplin, olduka yenidir; bu kavram, ilk defa onsekizinci asr filosoflarndan Baumgarten (1714-1762), felsefeye kazandrmtr. Estetik tbiri zamanla deiik mnalar kazanm ve muhtelif ekillerde ele alnmtr. Fakat estetik, hangi ekilde ele alnrsa, alnsn; o ethiin ve bilhassa bilgi teorisinin bir paraleli olarak felsefeye girmitir. Bu sebepten dolay sistem kuran btn filosoflarda dier klsik felsef disiplinler (mantk, bgi teorisi, ethik, metafizik) yannda estetik de yer ahyordu. Zamanmzda bu gr sarslma benziyor; nk felsefede sistemcilik de sarslmtr; artk insan ve varlk problemlerine bir kalenin penceresinden bakar gibi bakmaa imkn kalmamtr. Bu gnn felsefesi, fenomenlere hibir sistem dncesi dikte etmeden, onlan olduu gibi tahlil etmek zorunda kalmtr. Modern felsefede "antisistem" temayl Nietzsche

220 i ile balam ve Nicolai Hartmann tarafndan gerekletirilmitir; byle bir temayl, zamanmza da ok uygun gelmektedir.Geri estetik hakknda son mhim eseri Nicolai Hartmann yazmtr; f a k a t bu estetiin eski estetikle ilgisi kalmamtr. Nitekim bu estetik bir san'at teorisi veya san'at tenkidi olmaktan ok uzaktr; o daha ziyade san'at prensiplerini tahlU eden felsef bir teoridir. Gerekten bizim yukarda saydmz problemleri tetkik edecek olan disiplin, herhangi bir estetik olamaz; bu, olsa olsa bir san'at felsefesi veya ayn mnaya gelmek artyla bir san'at ontologie'si olabilir. Zira estetik, Hartmann'nki bir tarafa, daima bir san'at tenkitisi, san'atkra prensipler, metotlar dikte etmek istiyen bir bilgi, bir nevi metodoloji olmak emelindedir. Halbuki san'at felsefesinin veya san'at ontolojisinin hedefi, asla san'ata veya san'atkra prensipler, metotlar dikte etmek veya bir san'at tenkitisi olmak deildir; bilkis san'at adm alan varhk-sahasn anlamaktr; bu varlk-sahasnn, insann varlk-yapsnda, varlk-btnnde ifade ettii yeri gstermektir. Geri san'at tenkit etmek, onun ka5man aramak, san'atkra tler vermek, ona prensipler dikte etmek gibi, yanl ve verimsiz bir yolda yalnz estetik yrmemitir; bilgi nazariyesi de byle bir yolda yrm, byle hedefler gtmt; o da ilimlere metot dikte etmek, ilim adamlarna tler vermek kuruntusuna kaplmt; o da bilginin kaynan aram, ilim teorisi ad altnda ilimleri tenkit etmee almt; ancak zamanmzda bilgi nazariyesi bu kuruntulardan kendim kurtarabilmitir. Ethik ve mantn durumlar da bundan farkl deUdi. Nitekim mantk da insan dnmesine kanunlar, prensipler dikte edeceine inanyordu; ethik de insan hayatna normlar, prensipler dikte edeceine inanmt.Dier felsef disiplinlerde olduu gibi, san'at felsefesinde de byle bir grn ortaya kmasn salyan, zamanmzda hzla gelimekte olan pntologie ile felsef antropoloji olmutur. Ontolojik gr sayesinde san'at da dier varlk-sahalar gibi bir varlk-sahas olarak belirmee balamtr; bu suretle bu var olan eyin kendisi, yani san'atn kendisi zerinde durulmutur. Halbuki gnoseolojik bir teori byle bir grn tam tersidir; gnoseolojik bir teori iin, var olan ey deil, reflexion n plnda yer alr; byle bir teoride san'atn kendisi zerinde durulaca yerde, onun genetii (kayna) zerinde durulur; byle bir teorinin zemini zerinde ise, ancak san'at tenkidi ve san'at metodolojisi yapan, san'atkra t veren bir estetik geliebilir.

221

Felsef antropoloji ise, insan adn alan ve uzun zaman nazar dikkate aimmyan yeni bir varlk-sahasnn zerinde durmamz salamtr; insan varl derken de, antropoloji, insann varlk-yapumda yerini bulan konkret insan haarlarm kasdetmektedir. San'at, bu baarlardan birisi olduuna gre, bu baarnn insamn konkret varlnda bir ey ifade etmesi, onun asl olan bir tarafn gstermesi gerekir. Zira inam bize ancak kendi baarlar tantabilir; insan anlamak demek, onu btn baarlaryla ele almak ve bu baarlan insann varlk-yapsmn btnlnn bir mahsul olarak grmek demektir. Ancak byle bir zemin zerinde san'at adm alan bir varlk-sahasnn felsefesi, yani san'at felsefesi, san'at ontolojisi meydana kabilir. Estetik ise, ancak insan sadece bir sje olarak ve bu sjeyi de birbirinden ok ayr olan birtakm kabiliyetlere blmee alan gnoseolojik bir felsef antropolojinin veya herhangi metafizik, psikolojik bir kavramdan hareket eden metafizik-psikolojik bir antropoloji teorisinin zemini zerinde kurulabilir. inde bulunduumuz bu yeni felsef situation'da. (yani ontolojik-antropolojik felsefe situation'unda) yeni bir san'at felsefesinin meydana kmas da zarurdir.2. B i1g i
V

s a

n '

t .

San'at da tpk bilgi gibi muayyen bir grn mahsuldr; bilgi ise, sje ile obje arasndaki mnasebettir. Bilgi problemi iin, obje ok geni bir saha tekil eder; ve var olan btn sahalarn bir bUgisi vardr; bUgi teorisi, btn bu var olan eylerle sje arasndaki mnasebeti ve bunu kuran akt'lar tahlil ve tasvir eder. BUgi teorisi, bu tahlil ve tasvirlerin sonunda objenin, var olann, kavranlmasnn veya kavramlmamasmn ne olduunu ve bunun bir iaretinin (kriterium'unun) bulunup bulunmadn, bUgide bir ilerleme ve aratrmann nasl meydana geldiini inceler.Geri san'atta da sje ile obje arasnda hkm sren bir mnasebet bahis konusudur; f a k a t buradaki mnasebet bambaka bir mnasebettir; bu mnasebeti kuran akt'lar ve bu akt'larn birbirine balad sje ile obje deiik mnalar kazanrlar. Bir defa bu mnasebeti kuran akt'larn tahlil ve tasvir edilmesi, bize san'at demlen husus mahiyetteki bUgiyi veremez; zira burada san'atkrn da tam manasyla bilmedii, hakknda hesap veremedii unsurlarn bir rol vardr ki, as san'at eserini bgiye ait bir eserden ayrd eden, onu

222 i san'at eseri yapan da, bu tam mnasyla bilinmiyen unsurlardr. Dier t a r a f t a n san'at sahasnda mnasebet kuran akt'larn,- objeyi ilm bilgi mnasmda kavramas veya kavramamam; ve bunun iin bir iaretin aranmas da bahis mevzuu deildir; bilgi probleminde mhim bir rol oynyan ilerleme ve aratrma gibi akt'larn da san'at adn alan bilgide bir yeri yoktur; san'atta yksek derecede bir individualite'ra bulunmas ile, bir kontinuite'nm bulunmamas da buna dayamr.Bundan baka sje Ue obje arasndaki mnasebet, ilm, felsef bilgi ile hayat bilgisinde dU ile ifade edilir; burada ancak baz hallerde iaretler ve ekiller bir yer alr ki, bunlar da bir nevi dildir. Halbuki san'atta sje ile obje arasndaki mnasebet, ok eitli bir malzeme ile ifade edilir; hatt dil de burada bir nevi malzeme roln oynar; san'atn kulland bu malzeme, bihndii gibi ton, renk, hacm ve kitle, hareketlerdir. Bu sebepten dolay san'at tetkik eden ilimler de eitli ekillerde meydana kyorlar. San'at tarihi, umum bir isim olduu halde, her nedense yalnz resim ve heykelden bahsediyor; bunun yannda mzik, mimar tarih, tiyatro tarihi vesaire gibi san'at .tarihleri yer alyorlar; nihayet bunlara, bir de edebiyat tarihini katmak gerekir. Geri ilimler de eitlidirler; f a k a t imlerde bu eithhk, san'at sahasma nazaran daha homogen bir karakter gsterir; nihayet hepsinin gaye ve ifade vastas aymdr. Halbuki san'atta bu gaye ve ifade vastas deiik ekiller kazanyor; yalnz san'atn mterek bir hususiyeti vardr ki, o da san'atn daha ziyde gze, kulaa hitap etmesidir. F a k a t burada gz ve kulak fizyolojik-psikolojik birer duyu orgam olarak anlamamahdr; burada onlar anlamay, grmeyi, dnmeyi harekete getiren ve btn insan kabUiyetleriyle birlikte alan organlar oluyorlar. Fakat san'at adn alan bilgi Ue ilim, felsefe ve hayat bgisi arasnda, bilgi teorisi bakmndan ne kadar byk farklar bulunursa bulunsun; yine de san'at, bir nevi bUgidir. Geri biz san'at adn alan bilgiye, bUgi teorisinin metotlarm tatbik edemiyoruz; f a k a t bu, san'at sahasnn ayr bir saha olmasndan ileri gelmektedir; yoksa bu, san'atn bir bgi olmamasndan domamaktadr. Estetik adn alan felsef disiplin, burada grlen tenakuzdan kanmak iin san'attaki prensipler zerinde, yani gzellik vesaire zerinde durmutur. Zira estetik, kendisiyle bilgi teorisi arasmda tasavvur ettii yle bir analogie'ye

241

dayan-yordu: eer bgi teorisi hakikatten bahsediyorsa, estetik de onun yerine "gzel olan" dan; eer bilgi teorisi hatadan bahsediyorsa, estetik de "irkin olan" dan bahsediyordu. Bilgi teorisi ile estetik arasndaki bu analogie, bu muvazilik muhafaza edildii mddete, san'at meselesinin bu ekilde ele almmasmda bir zarurlik vard. Fakat eer bu analogie ve muvazilik terkedilir ve san'at sahasmdaki sje ile objeye; ve bunlar arasndaki mnasebete baka bir gzle bakhrsa, bu takdirde san'at meselesini yeni bir ynden, yani ontolojik-antropolojik bir ynden ele almak icap eder; bu suretle meydana kan tenakuz da estetik ile bilgi teorisi arasnda kurulan analogie ve muvazUiin bertaraf edilmesiyle kendUiinden ortadan kalkar.San'at sahasmda sje-obje kavramlaryla, bunlar arasndaki mnasebetle, bu mnasebeti kuran akt'lar kavram deiik bir mna kazanrlar. yle ise bu deiik mna nedir? Sje, burada artk bgi teorisindeki sje deil, bkis muayyen insan baarlar, muayyen bir gr-tarz, muayyen bir gelenek iinde bulunan, belli bir devirde yayan konkret insandr. Geri felsef antropoloji bakmndan bilgi sjesi de, herhangi bir yiiymet-konstellation'ViXis.n, herhangi bir gelenekten mahrum deildir; f a k a t bilgi sjesi olan insan, daima aktel bir durumda bulunan bir hT^-kontinuite'&i iinde muayyen bir yer alan ve bilgi kontinuite'si ile hesaplaan, bu bilgi kontimite'sine dayanarak ona yeni bir ey eklemek, onu ilerletmek istiyen bir insandr; ve bilgi teorisinin de, byle bir insan faaliyetini, yani bginin ilerleme ve aratrma fenomenini aklamas, temellendirmesi arttr. Halbuki san'at sahasnda bilgi sjesi olan konkret insan iin, byle bir hlgi-kontinuite'si yoktur; bu sebepten dolay burada mevcut olana bir ey eklemek, mevcut olan ilerletmek diye bir ey de yoktur; bu bakmdan san'at felsefesi iin zerinde durulacak bir problem de mevcut deildir.Geri her devirde trajeder yazlyor; tonlar kompoze ediliyor; resmler yaplyor; mimar eserler meydana getiriliyor; Sophokles de, Aischylos da, Shakespeare de, Goethe de trajediler yazmlardr; Bach, Mozart, Beethoven da tonlar kompoze etmilerdir; Rafaello da, Rembrandt da, van Gogh, Picasso da resimler yapmlardr; mimar Sinan da Bonatz da mimar eserler meydana getirmilerdir. Fakat ne her drt airin yazdklar trajeder, birbirinin devam olan ve birbirini tamamlyan eserlerdir; ne de her drt ressamn eserleri

224 i byle bir durumdadrlar; ne de her iki mimarn eserleri birbirinin devam ve tamanilaycsdrlar. Bilkis bunlarn eserlerinden her birisi, kendisine has bir ferdlik ifade eder; bu sebepten dolay bu eserlerden birisi dierinden mkemmeldir de denemez.Geri san'atkr da, filosof ve ilim adam gibi bir insandr; onu evreliyen dnya da ayn dnyadr; f a k a t bu ayn dnyann her devirde gsterdii bir hususiyet vardr; ite san'atkr bu hususiyeti kavrar ve mahhas olarak bize bildirir. Fakat asl byk san'atkr, yalnz bu hususiyeti kavramakla yetinmez; ayn zamanda insan olan, her zaman olup-biteni veya olmas mmkn olan da birlikte kavrar; eseri tarih-st (lmez) yapan da bu hususiyettir; yani san'atkrn iledii varlk-sahasmn mahiyetine ait olan eyleri kavramasdr. Her byk eserin daima taze kalmasn salyan da budur. Ayn suretle san'at sahasndaki obje de, bilgi sahasndaki objeden farkldr; f a k a t bu fark, objelerin geni veya dar bir saha tekil etmesinden ziyade, onlarn insanla olan mnasebetinde ortaya kar; yani onlarn herhangi bir mna tamasna dayanr. Gerekten san'atta obje olan ey, ya direkt veyahut da indirekt insanla mnasebeti olan bir eydir. Zira san'at objesi, en basta insanla, insan mnasebetleriyle, insann durumlaryla, karakterleriyle, onun varlkleminde igal ettii yerle, insann her devir ve her situation'da. iinde bulunduu problemlerle ilgilidir; hatt san'at objesi, bir tabiat paras, bir tabiat ahengi olduu zaman bile, yine o insanla sk bir mnasebet kurmaktadr. San'at sahasnda insanla (yani sje ile) obje arasndaki mnasebet de deiik bir karakter kazanr. Nietzsche'nin ok doru olarak syledii gibi, im ve felsefe bir eyi bilgi haline getirdikten, bir problemi zdkten sonra, artk onun zerinde durmaz; halbuki san'atta byle bir durum mevcut deildir; san'at iin bu mnasebet, ahstan ahsa deiik bir karakter gsterir; f a k a t hibir z a m ^ sje e obje arasndaki mnasebet, dier bUgi sahalarnda olduu gibi terkedilmez; obje, burada her defa ve her devirde yeni batan, yeni bir mnasebetin temeli olur; yani o objeye her zaman dnlebilir. Mesel ilhn, herhangi bir insan hdisesi veya dier bir hdise hakknda temele nfuz eden bir bilgi elde ederse, artk bu bUgi herkese mal olur; herkes de ona dayanr. Halbuki san'at sahasnda byle bir durum yoktur; san'at, objesini daima yeni batan ele alr; ve yine de yeni bir ey ortaya koyabilir.-

225 i Geri san'atta da bilgide olduu gibi, sje ile obje arasndaki mnasebeti kuran akt'lardr. Fakat san'atta sje ile obje arasndaki mnasebeti kuran bu akt'lann deiik olmas gayet tabidir. Nasl ki dn yalmz bana san'at sahas iin kfi gelemiyor idiyse, sje ile obje arasmdaki mnasebeti kuran bUgi akt'lan da kfi deUdirler; ve hatt bilgi akt'larnn bir ksm san'at sahasnda funktion'larm tamamiyle kaybederler; bir ksm da san'at sahasnda baka bir ek kazanrlar. Bilgi probleminde sje e obje arasnda mnasebet kuran akt'lar, idrak, mahede, deneme ve snamadan ibaret olan tecrbe akt', izah, anlama, dnme, mukayese, tahhl, terkip, induktion, deduktion, sezi vesaire gibi akt'lardr. San'atta sje Ue obje arasnda mnasebet kuran akt'lara gelince, izah, mukayese, tahl, terkip, induktion, deduktion gibi akt'lardan sarf nazar edilirse, dier akt'lar yannda grme, husus bir sezi, yaratma... gibi akt'lar yer alr. Bu akt'lar sayesinde san'atkr da, ilim adam da objesini kavr a r ; f a k a t bu kavramalar arasnda da byk farklar vardr; halbuki bilgi ve san'at sahasnda mterek olan akt'lar vard; onun iin de bu kavramalar arasnda byk farklarn bulunmamas beklenebilirdi. Fakat byle bir durum yoktur. San'at sahasnda kavranlanm banda individualite gelir; halbuki ilmin kavrad, hibir zaman bir individualite dedir; bilkis individualite'rn ztt^, umum ve tipik olandr. Bu sebepten dolay Uim ve felsefede kavramlarn tekili, onlarn kullanmas ve yerinde kullamlmas arttr. Kavramlar ise daima umum olan bir eyi gsterirler; onun iin de birok fUosoflar, bu arada bilhassa Schopenhauer, ilim ve felsefe bgisine abstrakt bgi adm veriyor. F a k a t bu fikir doru deildir; nk umum olamn abstrakt olmas a r t dedir; bu ok konkret olabilir; elverir ki, kullamlan kavramla bir ey kavranm olsun. Zira abstrakt tbirinin en kt manasyla ii bo olan kavramlar kastedilir; mesel "kavramlar ilmin meyvasdr" gibi mnsz bir cmle tamamiyle abstrakt bir cmledir. F a k a t idraksiz kavramlar bo, kavramsz idrak ise krdr cmlesi tamamiyle konkret'tir. Halbuki bu ifade, ok umum bir ifadedir; f a k a t buna ramen abstrakt deildir.San'at, ilim ve felsefe mnasnda umum kavramlar ortaya koymaz; san'at tek olan, ei olmyan bir eyi, yani ferd olan bir eyi iler; onu btn individualite'siyle kavramaa ahr; f a k a t san'at, byle bir eyi kavramak iin herhangi umum bir kaide ele vermez; imdi her san'atmn, objesini kendi husufe malzemesi, kendisine has F. 15

226

akt'laryla kavramas icap eder. Fakat bu kavranlan ey, yanllk ve dorulua kar kaytszdr; bununla beraber san'at sahasnda objenin derinlii ile kavranlp kavramlmamas ehemmiyetlidir. nk ancak kendi objesini derinlii ile, yani onun varlk-temelini kavryan eser, bir san'at eseridir; bunu salayamyan, bir san'at eseri deildir. Fakat burada halis olan, halis olmyandan ayrd etmenin gl vardr; nk san'at eseri taklit de edilebir. Halbuki ilim ve felsefede byle bir durum yoktur; onun iin ilim ve felsefe sahasnda taklitten deil, intihal vesaireden bahsedilebilir. te san'at sahasnda individualite'mn hkm srmesi, bu individuel olan kavramann esas olmas yznden, burada bir kontinuite olamyor. Bu itibarla edeb sahada hibir zaman "Faust" un bir devam, resim san'atnda Rafaello'nun, mzik sahasnda Bach'n, mimar sahasnda Sinan'n bir devam dnlemez. Halbuki Kant'n ortaya koyduu felsef fikirlerin bir devamndan, bu fikirlerin bilgi tarihinde takip ettii bir seyirden bahsedilebilir. Zira Kant'n ortaya koyduu fikirlere yeni fikirler, onlar ilerleten fikirler eklenebilir; o fikirler tenkit edilebilir; onlarla hesaplalabilir, onlar rtlerek reddedilebilirler. Ayn eyle daha ak bir ekde fizik, bioloji ve dier ilimlerde karlayoruz. nk ilim ve felsefe sahasnda bir aratrma, bir kontinuite vardr; ve bundan dolay da ortaya konulana bir dayanma ve bunu ilerletme diye bir ey vardr. San'at sahasnda byle bir durum yoktur; ancak her devrin kendisine has bir san'at vardr; ve eski devirlere ait san'at eserlerinin, yenilerine bir tesiri vardr. Nitekim san'at tarihisi, bir ilim adam sfatyla bir devrin san'atn tahlil ederken, onda mazinin unsurlarm arayp bulmaa alr; f a k a t eseri meydana getiren san'atnm kendisi iin, bu unsurlar eskiye ait olan unsurlaa" deildir; bilkis bunlar, yeni bir gr ve kavrayla yaratlan unsurlardr. Tarihi, slplar, renkleri birbiriyle mukayese edebilir; kullanlan zmagfj'lar, renk ve tonlar ele alabir; san'at eserlerinde mterek olan noktalar bulabilir; f a k a t bunlar san'at eserini anlamak ve anlatmak vazifesini stne alan ve bir ilim olan tarihin yapmaa mecbur olduu eylerdir. nk san'at, ayn objeyi bile daima yeni bir k altnda, yeni bir gzle daima yeni batan ele alr; f a k a t her defasnda yeni ve individuel bir eser meydana getirir; bunun teklii, eer bu bir san'at eseri ise, phe gtrmez. Onun iindir ki, san'at sahasnda meydana getiren bir eser bakas tarafndan dzeltilemez; mesel hibir kimse kp da "ben Hamlet'i dzeltmek istiyorum" diyemez. nk bir eyin bakas tarafndan dzeltilmesi ve-

227 i ya tamamlanmas, ancak yanllm ve doruluun hkm srd bir yerde bahis konusu olabilir.F a k a t san'at sahasmda "kontinuite yoktur" tbiri yle anlalmamaldr: san'at kendisinden nce yaplanlardan hi faydalanmaz. Bilkis her san'at kendisinden nce yaratlm olan eserlerden faydalanr; onlar tarafndan determine edilebilir. F a k a t bu, hibir zaman baarlana kald yerden balamak, mevcuda yeni bir ey eklemek gibi bir mnaya gehnez; ve bylece meydana gelen bir eser, hibir zaman bir san'at eseri olamaz. Gerekten san'atta da eski olandan bir faydalanma vardr; fakat bu faydalanmaya ramen, yine de yeni, individuel bir karakter tayan bir eser ortaya koymak, yaratmak icap eder. Eer Ayasofya olmasayd, belki de Mimar Sinan Sleymaniyeyi yapamyacakt; f a k a t bu demek deUdir ki, Sleymaniye Ayasofyanm bir kopyasdr; bilkis Sleymaniye tamamiyle baka bir karakter tayan, individuel olan bir eserdir; geri Ayasofyay yzbinlerce gz grmtr; f a k a t ancak Sinan ondan faydalanarak Sleymaniyeyi yaratmtr. SchUler de, Goethe de, Hlderlin de Eskian klsiklerini okumular, san'at gdalarm onlardan almlardr; ve onlar bu eski baarlardan faydalanmlardr; f a k a t onlarm yarattklar eserler, hi de eskilerin kopyalar deUdir; mstakil ve individuel eserlerdir. H a t t mehur bir edebiyat tarihisi (Robert Crtius), Homer'siz Avrupa edebiyatnn dnlemiyeceini iddia etmi ve bunu gstermee almtr. mdi her devirde, tpk m ve felsq^ sahada alan insanlar gibi, san'atknn da, kendisini yetitirmesi, almas, malzemesini kullanmasn renmesi lzmdr. F a k a t bu, san'at iin kfi deildir; ve byle bir durumda henz bir san'at eseri meydana gehnez; asl san'at eseri, san'atknn eserine individuel bir damga vurmaa muvaffak olduu bir yerde, yani s a n ' a t k n n malzemesi iin yep-yeni bir hal ekli bulduu yerde ballar; bu, her san'at eserinde istisnasz byledir.-

3.

San'attaki

devirlerin

hususiyetleri.

Her devrin kendisine has bir san'at vardr; bunun byle olmas, san'atn obje sahasyla ilgidir. nk san'at objesi, insanla ya dorudan doruya veyahut da indirekt mnasebettedir; insansa her devirde yerini kendisinden sonraki nesillere terkediyor; yeni nesil-

228 i lerin gelmesiyle, yeni problemler ortaya kyor; bundan dolay her devirde ortaya kan problemler de deiik oluyor. San'atkr muayyen bir devirde yaadna gre, onun kendi devrinin problemlerine kaytsz kalaca dnlemez. Fakat hem her devrin kendisine has bir santral kymeti veya kymetleri vardr; hem de her devrin insan b a a n l a n m n muayyen bir seviyesi ve bu seviyenin o devirde yaayan insanlara ykledii, sunduu problemler vardr. Ressam da, mziki de, mimar da, air ve edip de birer insan olduklarna gre, onlar da ya bu devirlerini tyin eden santral kymetlerle, bu devrin mnevi havasm meydana getiren insan baarlar istikametinde eserler meydana getirirler; veyahut da onlar aarlar, bertaraf ederler ve yeni bir devrin mjdecisi olurlar; bunun san'atkrlann iinde yaadklar devir t a r a f m d a n binmesi veya bilinmemesi, takdir edilmesi veya edilmemesi ehemmiyetli dedir.mdi her san'at sahasnda devirden devre hem obje sahas, hem de bu objeyi kavrama ve tasvir etme ekil ve tarz deiiyor. Mesel dnn edebiyatyla bugnn edebiyat arasnda problem bakmndan tabidir ki, byk farklar olacaktr; zira dnn insan e bugnn inam ve insan baarlar arasnda da byk farklar vardr; bunlarn negativ ve positiv cephelerini mukayese etmee lzum yoktur; f a k a t kesin farklarn bulunduu bir gereklikti-. Bugn biz, yksek bir industri, ilerlemi bir teknik devirde yayoruz; insan hayat bakmndan, insamn tavr ve hareketleri bakmndan bu devrin de problemleri vardr. Bir air ve edibin bu problemler karsnda kaytsz davranmas dnlemez. Devirlerin kendisine has olan bu problemlerinin yan banda, insanla insan, insanla dnya arasndaki mnasebete ait olan deimez problemler de vardr; hakik bir san'at eseri, aym zamanda insan ve dnyamn mevcudiyet ve mahiyetine ait olan bu problemleri de birlikte aksettirir. Mimar, mzik ve resmin durumu da aymdir. Zira mimarde muayyen bir devrin tekniinin deiik, hem de ok deiik olan artlarn iinde bulunuyor. Mimar de her devrin tekniinin ve bu devrin tekniini meydana getiren insanlarn gayelerini, hedeflerini gerekletirmekten baka bir ey yapamaz. Bundan dolay her devrin kendisine has bir yap san'atnn bulunmas icap eder. Mzik de byledir. Mesel her trl huzur ve skndan ri olan devrimizin insanlarnn kendilerine has bir mzik san'atnn bulunmas da ayn ekilde zarurdir. Nitekim hi kimse, bugn RafaeUo'nun resim san'atm devam ettireceim diyemez; zira o ressam, muayyen bir gr-tarz ve ge-

229 i lenei, m u a j ^ e n bir ilmi, felsefesi, teknik vesaire gibi muayyen insan baarlan olan kendi devrinin iinde ortaya kan problemleri, resme ait olan problemleri ele alm ve ilemitir. Bugnn ressam baka bir seviyede olan insan baarlan iinde bulunuyor; omm iin, dnyann baka sferlerl almtr. Zira her san'atkr gibi, ressam da, her eyden nce muayyen insan baarlarmn, yani bir devrin kltrnn insandr; o, devrinin teknik, renk ve btn insan baanlarmm imknlanndan faydalanr; nitekim Rafaello da kendi zamannn teknik vesaire imknlarmdan faydalanmtr. Fotoraf tekniinin, bilhassa renkli fotoraf tekniinin bulunmad bir devirde, ressamn kendi objelerini olduu gibi tasvir etmesi, ressamn bir portreyi olduu gibi yapmas tabi grlebilir. Bugnn teknik gelimesi, ressamn gnlerce urap tesbit etmee alt portreyi, fotoraf makinesi Ue bir anda baarmaktadr. F a k a t byle bir teknik gelime, ok defa iddia edildii gibi, aslna sadk kalan portrenin ve tabiat m.anzaralanmn tasvir edilmesinin lm demek deildir; ancak bu durum, bu nevi resim yapmann istikametini deitiriyor; hatt bir insan, bir tabiat manzarasm olduu gibi tasvir etmek, alelade bir i olmyabUir; zira ressam, o insann, o tabiat manzarasnn baz taraflanm, tavrlanm, alelde gzn grmesine, fotoraf makinesiyle tesbit edilmesine imkn olmyan hususiyetlerini, karakterlerini tesbit edebilir; elverir ki, bu faaliyet, ressamm hakik, asl bir tavrndan ve gr-tarzndan dosun, herhangi bir taklit olmasm.Bu, ilim sahasnda da baka trl deildir; dnn makroskopik hdiseleri tetkik eden fizii de, fizik hdiseleri alelde gzn yardmyla mahede ederken, bugn birok teknik imknlardan faydalanarak baz hallerde duyu organlanna dayanmadan yaplan mahedeler tesbit edilebiliyor; ve hele maddenin ince-yaps btn direkt mahedelere bah kalmadan tetkik edilebiliyor. F a k a t bu, fizik sahasnda duyn organlannn hibir ie yaramadn ve bundan dolay dnk fiziin bir mna ifade etmediini gstermez; bilkis teknik vastalar sayesinde fizik iin yeni mahede kaplannn aldn gsterir. mdi fotoraf makinesi ve bugnk fotoraf teknii yokken, resim san'atmn portrelerde portresi yaplan ahsa, tpk fotoraf gibi sadk kalmas muajryen bir san'at merhalesini ifade eder. Bugn bu zahmetli ie lzum kalmamtr. F a k a t bundan dolay objesine sadk kalan bir portrenin artk bir san'at kymeti tayamyacan sylemek doru deUdir; byle bir resim, kendi devri iinde mta-

230 i la edilecek olursa, bugn de, yarn da bir san'at kymetini tayacaktr. Bu, ilm ve felsef eserlerdeki objesine sadk deskription'larle (tasvirlerle) mukayese edilebilir. Deskriptiv bir bilgi de, bilginin bir merhalesidir;'ilim ve felsefede aratrma ve kontinuite olduu iin, bu bilgi merhalesi alm bir merhale saylmaz. Fakat bunun mnas u deildir: bilgi yalmz deskriptiv olan bilgidir; dier bilgi tarzlar, bilgi deildir. Naslki byle bir iddiann bilgi probleminde bir mnas yoksa, ayn ekilde resim san'atnda yalnz objesine sadk kalan resim resimdir, iddias da bir mna ifade etmez; ancak resimde byle bir merhale tamamiyle terkedilebilir. Ayn suretle yalnz modem resmin eitli produktion'lan hakik san'attr; bunun dnda kalanlarn san'atla ilgisi yoktur gibi bir iddia da doru deildir. Esas itibariyle hakik san'at, bu gibi dncelerle uramaz; nitekim herhangi bir ilimle uraan hakik bir ilim adam da metodolojilerin veya bilgi teorilerinin direktifi ile hareket etmez. San'at da yledir; san'at da grd, kavrad, sezdii eyi san'at vastalaryla tesbit etmee alr; onun herhangi bir teoriye gre hareket etmesi, asla bahis konusu deildir; hi olmazsa syliyecek, apacak bir eyi olan bir san'atkr byledir; ancak san'at tekniini renen ve aslnda san'atkr ohnyan bir kimse, teorilere gre alr.4. San'attaki "ism"lerin mnas.

San'at ve san'at meseleleri, san'at tenkitileri (estetikiler) ve san'at tarihileri tarafndan inceleniyor. Gnoseolojik bir grten hareket eden san'at tenkitileri ve tarihileri, felsefe tarihim ve bilhassa bilgi teorisini taklit ediyorlar. Naslki dnn felsefe tarihi ve bilgi teorisi, herhangi bir felsef problemi, mesel bilgi problemini, konstruktiv bir felsefe sisteminin ifadesi olan herhangi bir "ism" e gre tetkik ediyor idiyse, san'at tenkitUeri ve san'at tarihilerinin ou da san'at, felsefeden aldklar "ism" lere gre inceliyorlar. Felsefe, kendi sahasmda tarih boyunca ortaya atlan problemlerin tetkik edilmesini kolaylatrmak iin, onlarn filosoftan filosof a ileni tarzn gz nnde bulundurmu; ve bu filosoflan da muayyen "ism" lere balyarak, bu problemlerin ileniini bu "ism" lere gre ele ahnay biricik kurtulu aresi olarak grmt. Bylece felsefe, problemlerin ileni tarz iin "ism" leri birer "tasnifkategorie'si" olarak kullanmtr. mdi felsef problemleri ilemek

2 3 1i

iin hazr bir sistemden, yani bir "ism" den hareket etmenin zaruriiine inanld mddete, problemleri byle bir ynden grmekten baka kar bir yol da yoktu; ve bu, asrlar boyunca en tabi bir yol olarak kabul edildi. Geri problemlerle uraan, onlarn ileni tarzn fenomenler bakmndan ele alan byk aptaki fUosoflan bu "ism"lere balamak gibi glkler ortaya kyordu; f a k a t baz sun'liklere ba vurulmak suretiyle bunlar da muayyen "ism" lere baland (mesel Platon ve Kant'ta olduu gibi). te ayn eyle san'at tenkitileriyle, san'at tarihilerinde kara yoruz. San'at tenkitileri ile tarihileri asrlar boyunca yaratlan eitli san'at eserlerinin tetkiklerini basitletirmek iin felsefeyi taklid etmilerdir; ayn ekilde san'at tenkitileri ve tarihileri bu "ism" leri birer "tasnif-kategorie'si" olarak ele alm ve eitli san'at produktion'larm bu "ism" lere gre tetkik etmee balamlardr. Fakat burada baz deiiklikler de yaplmam deildir; mesel felsefedeki positivism, san'at sabsnda impressionism'le, idealism de surrealism'le karlanmak istenilmi; naturalism felsefedeki mnasndan baka olan bir mnada kullanmtr; bunun dnda kubism gibi baz "tasnif-kategorie" leri de ortaya atlmtr. Halbuki bugn felsefenin kendisi bile bu "ism" leri terketmigtir. nk hakik bilgi, herhangi bir "ism" in emasna gre elde edilen bgi de, bilkis varlk-fenomenlerinin tahlil ve tasvirinden kazanlan bilgidir. Nasl ki bugn artk herhangi bir felsef problemi, varhk-fenomenlerine uy.gun gelmiyen "ism" lerin dnda bulunan bir problem olarak tetkik etmek mmkn ise, ayn ekilde san'at eserlerini de, birer "tasnif-kategorie" leri olan her trl ism'lerin dmda kalan bir problem olarak incelemek mmkndr. Zira gerek bilgi problemi, gerekse san'at eserleri "ism" lere karg kaytszdrlar ancak bilgi ve san'at sahasna ait olan tek tarafl metafizik teorile ve bu ekildeki bilgi teorilerini taklid eden san'at tenkitileri ve tarihileri bu "sm" lerden hareket ediyorlar. Nasl ki bir felsefe problemini, herhangi bir "ism" in emberi iine sktrmak suretiyle tetkik etmek gse, ayn ekilde hakik bir san'at eserini de herhangi bir "ism" e gre tetkik etmek gtr. nk her hakik san'at eseri de, tpk her hakik bilgi gibi, herhangi bir "ism" e gre meydana gelmiyor. Bundan dolay san'at eserlerini, muayyen birer "tasnif-kategorie" sinden ibaret olan "ism" lerin emberi iine sktrmak doru deildir. nk bir problem iin "ism" gibi sabit kalan bir kavram bulununca ve bu problem, byle bir kavramn iine sktrlnca, artk

232 i bu problem, zerinde dnlecek veya aratrlacak b" problem olmaktan kyor. te san'at eserlerini "ism" lere gre tasnif eden san'at tenkiteri ve san'at tarihileri de san'atn asl problemlerini terkediyorlar; bunun yerine muhtelif devirlerdeki san'at baarlarm birer "tasnif-kategorie'si" olan "ism" lere yerletirmee alyorlar. Halbuki aslnda "ism", ister felsefeye, ister san'at sahasna ait olsun, herhangi bir problem ihtiva etmez; zira her "ism", bir "tasnifkategorie'si" olarak problemin hal eklmi gsterir; bu sebepten dolay hibir problem ihtiva etmiyen bir "ism" de herhangi bir aratrma sahas olamaz; zira her "ism" hazr bir erevedir; ve problem, bu hazr ereveye uydurulmaa allyor; ve bu problem de, burada pseudo bir hal eklini buluyor.Gerekten bu gibi tasnif-kategorie'lerine ba vuranlar, iliyecek problemleri olan filosoflar ve san'atkrlar deU, bilkis san'at eserlerini ve felsef problemler veya kavramlar bakalarna anlatmak zorunda kalanlardr. Bu itibarla *bu "tasnif-kategorie" lerinin belki didaktik bir kymeti vardu-; f a k a t bu suretle problemler basitletirildikleri, zlm "grndkleri" iin, bu "tasnif-kategorie" lerinin zararlar daha fazladr. nk bu, ancak insan bilgisi ve san'at iin statik bir durum kabul edihrse, bahis konusu olabilirdi; halbuki insan bUgisi ve san'at, statik olmaktan ok uzaktrlar; bilkis insan bilgisi daima gemekte, ilerlemekte; ve san'at ise, daima yeni formlar meydana koymaa almaktadr. Felsefede, mesel bilgi probleminde bir "ism" yle doabilir: tecrbe fenomeninin (gnoseolojik tecrbenin) hayatta, bilgi probleminde mhim bir rol oynad muhakkaktr; f a k a t eer birisi, bilgi yalnz empirik olan, yani tecrbeye dayanan bgidir; bunun dnda bir bUgimiz yoktur gibi bir iddia ortaya atarsa, byle bir iddia ile birlikte "empirism" domu olur. San'at sahas da tpk bunun gibidir. F a k a t bu "ism" lere gre hareket etmek, hem zarur deil, hem de byle bir hareket tarz, bizi ister istemez yanllklara srkler. Halbuki gerek bilgi, gerekse san'at problemi, ontolojik-antropolojik esaslara dayanlarak tetkik edilirse; btn "ism" 1er, kendiliklerinden ortadan kalkarlar; ve problemler de btn arlklaryla meydana karlar. Gerekten en bata, bUginin, san'atn ait olduu eyin bir tarafn kavrayp, kavramamas, ileyip ilememesi gelir. Bir san'at eseri de, tpk bilgi sahasndaki bir "gr" gibi objesinin ancak bir tarafn kavnyabilir. Fakat nedense san'at sahasnda bu "ksm kavrama" fenomeni, gz nnde bulundurulmuyor; onun iin de birok

283

aykrlklar meydana kyor; ve bu yzden her san'at eserine herhangi bir "ism" damgas vuruluyor; halbuki buna ihtiya yoktur. , Eer san'at objesinin muayyen bir tarafm grm ve onu iyi ifade etmi ise, onun bir san'at eseri olmas icap eder; aksi takdirde o bir san'at eseri olamaz. Bir renk lekesi de bir san'at eseri olabilir; elverir ki, bununla objenin bir taraf kavranlm olsun. Bu sebepten dolay resim san'atmda, edebiyatta naturalist, realist bir eser, san'at eseridir; impressionist, idealist veya kendisine herhangi bir "ism" ad verilen bir san'at eseri, san'at eseri deildir iddias felsefe bakmndan tamamiyle yersizdir. nk san'at eseri, herhangi bir "ism" e gre meydana gelmiyor; san'atkr muayyen bir "ism" e dayanarak bir eser ortaya koymuyor. Zira nasl ki hakik ihm adam, hakik felsefeci, kendi fenomen sahasn herhangi bir "ism" e gre aratrmyorsa, ayn ekilde hakik san'at da, herhangi bir "ism" e gre aharak, eser meydana getiren insan deildir; bilkis gren ve grdn kendi vastalaryla en iyi ekilde tesbit ve ifade eden insandr.5. S a n ' a t n s a la di b i l g i y e mahhas, ilim ve f e l s e f e b i l g i s i n e mcerret denmesinin sebebi.

San'at, hangi vasta ile ifade edilirse, edilsin; individuel 'olan bir eyi tasvir eder; ve san'atn kulland kavramlar ve dier malzeme (mesel dil, ton, renk, hacm ve kitle) umum olmaktan ziyade, tasvir edilen ferdi, ferd durumu, manzaray, tonlarn salad ahengi, geometrik konstruktion'iar ilgilendirmektedir. Halbuki ilim ve felsefe, daha ziyade tipik, umum olan ele alr; bundan dolay onlarn setii kavramlar da umumdirler; onun iindir ki, ilim ve felsefede mterek almalar salanabiliyor; halbuki san'at sahasnda buna imkn yoktur. Mesel ethik, adalet, sevgi gibi kymetlerden bahseder; sevgi ve adalet iin misaller verebihr. Geri bu misaller individuel olan gstermek iin veriliyor; f a k a t buna ramen bu misaller bile, ferd olandan ziyade, byle bir misahn evresi iine giren btn hareket ve situation'lan gsterirler. Halbuki san'at eseri, adaleti, sevgiyi kavram olarak ele almaz; geri san'at da adalet ve sevgi kavramlarm kullanr; f a k a t bunlar trife, tasvire kalkmaz; adaleti, sevgiyi gsterecek konkreJ. insan-,YMa^zon'lann tasvir eder. Bu situ-

234

ation'lsLVa. adalet ve sevgi trif ve tasvir edilmedikleri halde, yine de onlar btn aklyla gzmzn nne serilir. Fakat-bununla beraber san'at, bize bu kavramlarn herhangi bir tarifini sahyamamaktadr. Bu sebepten dolay san'at, Uim ve felsefenin ztt deil, onlann tamamlaycsdr; ilim ve felsefenin baaramad, baarmaa imkn bulamad eyleri baarr ; ve bunu da o ekilde yapar ki, bu sayede biz, hem adaletin ne olduunu, hem de sevginin ne ifade ettiini grebiliriz; bunu bize, insann iinde bulunduu situation apak gsterir. San'atkrn apr yksek olduu nisbette, bu gsterme, bu konkret'lik de artar. Fakat bu ilim ve felsefede her eyin mcerret olduunu ifade etmez; ancak Uim ve felsefede konkret'lim derece-farkn gsterir; ve bu konkret'lik de, ancak ilim ve felsefenin ortaya koyduu fikirlerin iine girebilen iin vardr; giremiyenler iin yoktur; tam tersine onlar iin bu felsef ve ilm fikirler hi bir ey ifade etmezler. Halbuki edeb eserleri, resim, mzik ve mimaryi anlayanlar kendilerini individuel bir konkret'Mva. karsnda bulurlar. Her san'at eseri de, bir probleni, bir situation'n, bir insan karakterini vesaireyi kavramak ister; f a k a t bizden de onu anlamamz talep eder. Bu suretle bir san'at eserini anlamak gibi husus bir problem ortaya kar; geri ilm bir eseri, felsef bir fikri de anlamak icap eder. F a k a t ilim ve felsefe sahasndaki anlama ile san'at sahasndaki anlama arasnda byk bir f a r k vardr. lim ve felsefe sahasndaki anlama, muayyen artlara dayamr; onlar gerekletikten sonra, ilm ve felsef fikirler de anlalr; ve bu da ancak muayyen bir zmrenin ii olabilir. Halbuki herkese hitap eden san'atta vaziyet ok deimektedir.- phesiz san'at sahasnda da, Uim ve felsefede olduu gibi, muayyen bir eitimin, bir grgnn rol vardr; hibir san'at terbiyesi ve grgs olmyan ve byle bir eitimi benimsemee almyan bir insan iin bir san'at eserini anlamaa imkn yoktur.Fakat bir san'at eserinin anlalmas, acaba o eserin hoa gitmesi mi demektir? phesiz hayr! Bir san'at eserini, hoa gitme veya gitmeme ile anlamaa almak byk bir hatadr. Zira hoa gitme, alt basamak zerinde bulunan bir kymet-duygusuna dayanr. Halbuki alt basamaktaki bir kymet-duygusuna dayanarak bir san'at eserim anlamak mmkn deildir. Bir san'at eseri, ancak onda ifade edilmek istenileni kavramak suretiyle anlalabilir; bu da yksek bir basamak zerinde bulunan bir kjrmet-duygusuna ihtiya gsterir. Nitekim Schopenhauer da bu meseleyi yle izah ediyor:

235

bir san'at eserini anlamak iin asgar bir genie'ye sahip olmak icap eder; zira ancak bu sayede insan, "ferd sje" ye ait bilgi sferinin dna karak san'at eserini anlayabilir. San'atn seyircisi, san'atkrn eseriyle neyi ifade etmek istediini grebilmeli; sezebilmelidir. Her anlama akt'nda olduu gibi, burada da anlama, ancak mterek bir sferin iinde bulunan insanlara vergidir. Sfer farklar, anlamay, anlamay imknsz klar. Batan beri yksek kjnrLetlere, mnevi kymetlere kapal olan ve her eyi vasta kymetler bakmndan anlamaa ahan bir insan iin, yksek bir san'at eserinin anlalmas mmkn deUdir.6. S a n ' a t t aki g e r e k l e t i r m e f u n k t i o n ' u .

Her san'atkr eseriyle muayyen bir ey gerekletirmek ister; san'atmn gerekletirmek istedii bu ey, herhangi bir kymetstruktur' ihtiva eder; birok hallerde bu kyfnet-yaps, ne sadece ethik, ne de sadece estetik kymetlerdir. Byle bir kymet-rgsnde ethik ve estetik kymetler i-ie girmi, birbirleriyle kenetlenmi bir durumdadrlar. Zira san'at eserinin yaratcs olan insan, hem estetik, hem de ethik olmak zere, herhangi bir laymet-duygusuna, bir kymet-determination'una. sahiptir. F a k a t bu determination ve bunun neticesinde meydana gelen san'at eseri, ne sadece vastakymetlerin, ne de sadece yksek bir basamak zerinde bulunan kymetlerin mahsuldr; bilkis bu, her iki kymet-grubunun birbiriyle mnasebete gemesinin, i-ie girmesinin mahsuldr. nk yalnz ethik sahada vasta-kymetler ve yksek kymetler yoktur; ayn zamanda san'at sahasnda da yksek ve vasta-kymetler vardr. Mesel cazip olan, ho olan kymetler vasta-kymetlerdir; ulv olan, gzel olan (ki gzel olan tek bir kymet deil, bir kymetler rgsdr) yksek kymetlerdir. mdi san'at sahasnda da ne sadece ho olan, cazip olan kymetleri, ne de sadece ulv ve gzel olan kymetleri gerekletiren bir eser bir san'at eseri olabilir. Ho ve cazip olanla, ulv ve gzel olan youran, onlan birbiriyle arptran ve attran (mesel edeb eserlerde) bir eser ancak bir san'at olabilir. Zira sadece ho ve cazip olan akseden san'at eseri, yalmz vasta-kymetleri gerekletiren ve vasta-kymetlere hitap eden bir eserdir; sadece ulv ve gzel olan da tek bana bir san'at eseri meydana getiremez; nk insan dnyas disharmonik bir dnyadr;

236

ve disharmonik bir dnya ancak birbirine zt kymetlerin dile gelmesiyle salanabilir.Nasl ki insann hareket ve faaliyetleri santral bir veya birka kymet tarafndan determine ediliyorsa, san'at eserini meydana getiren de santral bir veya birka kymettir. Bu santral kymet veya kymetler bir ferdi determine ettikleri gibi, bir devri de determine ederler. Mesel muayyen bir devirde, muayyen bir insan topluluunda madd kymetler, iktisad kymetler, madd refah, alabildiine servet sahibi lmak santral bir determination (byle bir durumda san'a t k r bununla yani tek bama hkim olan bu vasta-kymetlerle mcadele eder) olabilir; veyahut bu santral kymetler, negativ kymetler olabirler; mesel bir sosial-birliin iinde bulunduu sefalet ve bunu meydana getiren miller gibi; yahut da bir devirde hrriyet, hr dnmek ve bu dncelerini gerekletirmek, hr hareketlere sahip olmak, bir santral determination olabUir. San'at bilhassa hr hareketlerin engellere arpt bir devirde byle bir topluluun bu problemini ele ahr; onu san'at vastalaryla o derece konkre t bir ekilde iler ve tesbit eder ki, bu, btn insanlar bir epidemie'ye yakalanm gibi kavrar. Muayyen bir devirde din kymetler, inan-kymetleri, siyas hayata, devlet hayatna ait kymetler, santral bir determination olabilir (mesel f e r t ve topluluk bu hususta bjrk fedakrlklara katlanabilir) ; byle bir devirde bhassa din mimarye ait bideler, dine ait resim, din mzie ait eserler meydana gelebilir. Din kymetlerin santral bir determination olmad devirlerde bu gibi bideleri, din mzii, resimleri meydana getirmek mmkn olmuyor. Zira san'a t k n n bu kymetleri bizzat yaamas, onlar kendi kannda, cannda duymas lzmdr. Renaissance'da sa'nn ve azizlerinin hayatna ait resimlerin meydana gelmesi, byle bir santral determination'mL neticesi olarak grlmelidir; ayn ekilde Bach'n Matthaeus-passion' l a n da byle bir determination'b. dayanrlar; mistik bir edebiyat da ancak yine bir santral-determination'dan doabUir.Her devirde san'at, kendi devrini canlandran ^an^raZ-kymetri ifade etmee alr; veyahut da bu kymetlerle hesaplamaa alr ; mesel an bir materialism'le, yahut an bir sosial adaletsizlikle mcadele etmek gibi; san'atkr, bunlar iyi duyduu zaman, o bu sahada ilmin ve felsefenin baaramad ve hatt baamyaca tesirli eserler meydana getirir. Zira ilim ve felsefe, ancak hdiseleri tesbit ve tasvir edebilir; onlan tenkit edebUir; bu ise kavramlarla yaplr. Halbuki san'at byle bir mcadeleyi en ehemmiyetsiz buldu-

237

umuz bir hayat situation'undan hareket ederek yapar. Mesel sosial adaletsizliin sebep olduu korkun bir sefaleti btn canll, btn mahhasl ile yine ok konkret olan bir situation da gsterebilir; bu hususta kullanlan san'at vastalar mhim deildir. As mhim olan san'atkrm grdklerini duyurabilmesidir. Mesel san'atkr, realiteyi btn katl ile, yani realist bir grle tasvir edebildii gibi, yalmz ona ait olan intibalarm tasvir ederek de ajm eyi baarabilir; her iki halde de bir san'at eseri meydana gelebilir; elverir ki, san'at ele ald objeyi iyi kavram olsm; ve bu kavradm da duyurabUsin. Yalmz san'at adn alan "bilgi" nin kulland vastalara gre, onun gerekletirdii ey de deiir. Mesel san'atkr, hacm ve kitle ile, tonla aht zaman, herhangi bir ethik kymet gerekletirmez; bu her iki sahada da yalmz ve sadece estetik kymetler gerekleirler. Geri mimarde de gerekleen yine kymetlerdir; f a k a t bu kymetler gerekletirilirken, burada hacm ve kitlenin ilenmesinde real sferden baka olan ideal bir sferin de rol vardr. Zira mimar eser, ideal sferin, yani geometrik konstruktion'lann bir ifadesidir; f a k a t bununla biriikte san'at kymetleri de gerekleebUirler. Mimarde ideal sfer real bir sfere geiyor; ve ideal sferden real sfere geen hatlar, sathlar vesairedir. Mimarde san'at olarak grdmz, bu hatlarn ve sathlarn, umumiyetle geometrik olann ifade ekilleri ve komposition'ndMJc. Bu ifade ekilleri muayyen estetik kymetleri (yani vasta-kjmetleri, hem de yksek olanlar) gerekletirdii zaman, bu mimar eser bir san'at eseridir; aksi takdirde herhangi bir ey iin bir vasta olur; ve hibir san'at karakteri tamaz. Nasl ki mimar sahasnda sadece estetik kymetlerin gereklemesi bahis konusu ise, mzik sahasmda da aym ey vkidir; hatt mzik san'at, Schopenhauer ve Nietzsche gibi filosoflar iin gzellie kar bile kaytszdr. Halbuki bir nevi renk san'at olan resimde hem estetik, hem de ethik kjrmetler birleebihrler. Mesel resim eytan olan, kt olam, bir sefaleti, bir ztrab tasvir edebilir.7. S a n ' a t l a hayat arasndaki mnasebet.

San'atla hayat, san'atla insan arasnda sk bir mnasebet bulunduu sz gtrmiyen bir hakikattir, imdi hayatn, insann, san'atm aynasnda grnmesi, yani san'atn onlan aksettirmesi tabidir. Onun iindir ki, san'at, hayatn, insann, devrin aynasdr deniliyor.

238

Acaba bugnk resimlerde insann muhtelif ekillerde tasvir edilmesi, onun yerinin sarsldm ifade etmiyor mu? Onun bir ahs, bir individualite olarak sUinip gittiini, bir adet, bir say ifade ettiine iaret etmiyor mu? Bu sebepten dolay halis bir san'at eseri, hibir zaman mcerret (mnasebetlerinden zlm) bir eser olamaz; mcerret (abstrakt) bir san'attan bahsetmek bir nonsens'^v; yalnz san'atn kulland hatlar, renkler, tonlar, bizim henz gremediimiz bir durumu gsteriyorlar. nsana veya herhangi bir manzaraya, bir eye sadece insanda braklan bir "intiba" nazariyle, sjenin kendisiyle istedii ekilde oynayabilecei bir konstruktion malzemesi nazaryla baklabiyor; onun gerisindeki, temelindeki ey gzden karlyor. Bunun sebebini, insanm zamammzdaki durumunda grmek lzmdr.Zamammz bir sr'at-asrdr; her ey sr'atle yaplyor; ynla, seri haUnde eya, makine vesaire imal edihyor; mesel bir otomobilin fabrikation-zamam, tek bir dakikaya indirilmitir; burada, byle durumlarda, insan ok defa sihk bir vasta roln oynuyor; san'atkr da onu yle gryor. Bu sr'at-asnnda sanki insan, hi durmadan dnen bir arka taklm, sknetsiz, durmadan ve hibir konsentration'a, bir kontemplation'a. vakit bulmadan, hibir ey zerinde durmadan ve duramadan yayor. Bugnk Garbm baz memleketleriyle Amerikann hayat, bir tempo-tutturmak hayat olmutur. Byle bir durumda insann kendine gelmesine, "kendinde-olmasma" imkn kalmyor. Onun iin de o kendisini yoracak, kendisini dndrecek eylerden ziyade, kendisini unutturacak, avutacak, oyahyacak eylerde soluunu ahyor. te bunun aheser misalini bugnn sinemas vermektedir. Sinema da, inam elendirmek, ona kendisini unutturmak iin btn teknik vastalardan istifade ederek hzla erliyor. Hatt uzun alma ve didinmelerin mahsul olan ilim be, nerede ise sinema ile (filimle) retilmek isteniliyor; hatt kinci Dnya Harbinden sonra bir zamanlar baz memleketlerde radyo niversiteleri kurulmaa teebbs edildi. insann bugnk yeri, durumu, tamamiyle sarslmtr; insan, kararsz bir hayat srmektedir; sanki o bir ey bekliyormu gibi grnyor; f a k a t nsan, neyi beklediini, hatt neyi istediini de bilmiyor. O mehul bir ey bekliyor. Bu, bilhassa "Godo'yu beklerken" piyesinde ak olarak gsterilmitir. Godo kimdir? Ne zaman gelecek, gelirse ne olacak? Bunu sormuyoruz; mehul olan bir eyi bek.liyoruz; f a k a t bunun ne zaman geleceini bilmiyoruz.Dier t a r a f t a n eer dikkat edirse, zamammzdaki insamn b-

239 i

tn cehitleri zamandan tasarruf etmek gibi bir gaye etrafmda toplanyor; btn teknik vastalar bu uurda seferber ediliyor; f a k a t buna ramen, zamanmuzdaki insann dier devirlerde yayan insanlardan daha az zaman var; bylece insan takld arkla birlikte bir daire etrafnda devrediyor ve hibir sknete, bir kontemplation'a kavumadan clz mevcudiyetini, sebebini sormaa vakit bulamad byle bir huzursuzluk iinde geirmee mahkm kalyor. San'atkr ve bilhassa byk san'atkr; asrmzn btn ztraplarm, skntlarn ok derinden hissediyor; bu sebepten dolay resimde insan portresi veya herhangi dier bir ey, mesel bir manzara "intiba" lara irca edihyor; veya ressamn sjesinin, kafasnn bir mahsul oluyor; ontik bir korrelat olmadan resmi yaplan ey, ahs sik kalyor; individualite silinip gidiyor. nsann kendisini, ahsn btn kontur'leriyle gstermesi, ancak zerinde durduu, emek ve zahmet sarfederek baard eylerde ortaya kar. Mesel eski devirlerdeki resim san'atnda veya el ii san'atlannda henz her ustamn bir hususiyeti, ahs maharet ve hviyeti meydana kyordu; byle bir devirde insan, btn kontur'leriyle belirli bir vaziyettedir; hudutlar belHdir; onda henz bir kontemplation, bir konsentration vardr. O, bir eyin zerinde durabiliyor. F a k a t hibir eyin zerinde durulmad zamanda, btn kontemplation'la.rm ve konsentration'\3Xva., kendini bir eye hasretmenin ortadan kalkt bir zamanda gz, insan nasl grecektir? Tabi, gz, insan kontur'sz, mmkn olduu kadar individualite'siz grecektir. Fakat bu, unu ifade etmez: bizim devrimiz, kt bir devirdir; bunun iin de byle bir san'at var; hayr; hibir devir,"tam manasyla ne iyi, ne de ktdr; bu meselenin iyi veya kt olma ile ilgisi yoktur.imdi insamn iinde bulunduu bugnk durumun san'atmn gznden kamasna imkn yoktur; aksi takdirde san'atla hayat arasnda bir mnasebet yoktur demek icap ederdi. Halbuki san'atla devri, san'atla hayat arasnda sk bir mnasebet vardr. mdi san'at, grdn, grmek istediini tesbit eder; o dnyay slah etmek iin, kendisini insanlarn, hayatn dnda veya stnde bir peygamber olarak gremez. O, bizi, hayatmz kendi vastalaryla aksettirmekten baka bir ey yapamaz. San'at, daima ve aym zamanda iinde meydana geldii devrin de bir aynasdr: nk san'at, hayatn santral determination'mmn bir ifadesidir; bu itibarla san'at, insann ne yaptn, ne yapmak istediini aksettirir; tabi her san'at dal, kendi vastasyla bunu baarmaa alr. Her devrin san'atnda

240

daima aheserler olacaktr; yalnz bu eserler baz devirlerde daha ok sayda, baz devirlerde daha az sayda olabilir.mdi insan, kendi san'atyla kendisini, durumunu, devrini, dnya ile olan mnasebetini, kendisini nasl grmek istediini, nasl grdn, kendisini ne olarak kabul ettiini, hayatnn istikametinin nasl b'ir yol takip ettiini adm, adm gstermee alr. nsan kltrnn mhim bir unsurunu tekil eden ve insann "dnya-gr" nn bir mahsul olan san'atla dier bilgi arasnda derin bir mnasebet vardr. Mstak bir Uim ve felsefenin bulunmad bir yerde, san'at da ayn seviyededir ; zira san'at, ilim ve felsefenin yetiemedii bir sahann mjdecisidir; ilim ve felsefe, mstakil bir durumda olmaynca, yaplanlarn bir aktarmas olunca, san'at da bu funktion'unu gerekletiremez; f a k a t yine de san'attan mahrum olan bir insan ktlesi tasavvur etmek gtr; ancak bu insan ktlesinin san'at geri bir durumda olabilir; f a k a t yine de o topluluun hayatm aksettirir; nk san'atla hayat arasnda sk bir mnasebet vardr; bundan dolay bu geri durumdaki san'at da, ayn seviyedeki hayat aksettirir. Mesel bir insan topluluunun hayat kaotik olduu zaman, onun san'atnda da bu, ayn ekilde akseder. Zira san'at, daima insann, onun hayatnn, "dnya-gr" nn bir aynasdr; ve yle kalr. Eer bir topluluun kendisine has bir "dnya-gr", bir Uim ve felsefesi yoksa, san'at da ayn ekUdedir; eer bir topluluk, baka milletleri, onlann hayatn taklit ediyorsa, san'at da yledir. nk san'at, hem "olan" m, hem de "ohnakta" olann bir habercisi, bir mjdecisidir.-

Bizim kendi topluluumuzun hayatyla san'at arasndaki mnasebet, bu hususta ok mahhas ve ok iyi bir misal tekil edebilir. Nitekim kendi hayatmzn istikametini ve nas bir yol takip ettiini, san'at sahasndaki fenomenler ok gzel gsteriyor. Bilindii gibi, memleketimizin yazarlar arasnda garpllama Tanzimat'tan beri her zaman mnakaa edilen bir problem olarak devam edegelmigtir. Hele hali hazrmzda bu mesele hakknda eit ynlerden fikirler ortaya atlyor; bu husustaki muvaffakiyetimizden phe edenlerin yannda, ondan phe etmiyen dnceler de yer alyorlar; her ne vesile ile olursa olsun, bu problem, ortaya atld zaman, onun muvaffak olup olmad hakknda ok eitli cevaplar veriliyor; fikirler yrtlyor. Halbuki bu husustaki muvaffakiyetimizin derecesini san'at hayatmz ve bilhassa mziimiz ak olarak cevaplandryor.

241

Bilindii gibi, bizim bugnk mziimizdeki kaotik drum, hayatmzn ne kadar ikizli, ne kadar dual bir hayat olduunu gsteriyor. Bir t a r a f t a bahe ve meyhane mzii, dier t a r a f t a Adnan Saygun ve Cemal Reit Reyleri gznnde bulundurahm. Birbirine tamanyle zt iki dnya-grnn, iki grg-tarzmn, mahsul olan bu iki mzik-tarz, bizim hayatmzn istikametini gstermiyor mu? Zira bir milletin mzii, onun varlk-temelini, hayat-istikametini dile getirir. Bu itibarla mziimizde kendimizin ne dereceye kadar garpllagp, garpllamadmz, btn fikir yrtmelerden daha ak olarak grebiyoruz. Dier san'at kollan da hayatmzn bu kaotik durumunu gstermiyorlar m? Mesel mimarde her trl zevkten mahrum olan binalarn yannda, ancak ok aznda muayyen bir mimar zevkin gerekletiini gryoruz. Hibir garp ehrinde, stanbulm binalar gibi kaotik bir manzara gsteren binalar grmek mmkn deildir. Istanbuldaki hayat da byle deil midir? stanbulun muhtelif semtlerinde olup-bitenleri, yani hayat gz nnde bulunduralm. Bu hayat da kaotik deil midir? Bu kaotik hayatn mimarde de aksetmesinden daha tabi bir ey tasavvur edilebilir mi? Resim san'atnda dardan tanm, henz kk salmam bir durumla karlamyor muyuz? Edebiyatmz da byle kaotik bir manzara arzetmiyor mu? lim, felsefe, teknik, tp sahasnda da bir tanma ve aktarma ile, drt duvar arasmda bir hapsedilme ile karlamyor muyuz? Bu, bize btn insan baararmn birbirine ne kadar bal olduunu ak olarak gstermiyor mu?mdi garphlap garpllamadnuz k i bundan biz mstakil bir kltre sahip olmay kastediyoruz istikbaldeki baarlarmz gstereceklerdir. Fakat bu hususta, Nietzsche'nin bir tbiriyle, herhangi pratik bir pessimism'e kaplmamza da lzum yoktur. Btn eksikliklerimize, btn kaotik hayatmza ramen her sahada yeniye bir ynelme vardr. As mesele, hayatmzdaki bu dualitenin erimesi, mziin, mimarnin, edebiyatn, ilim ve felsefenin mahall bir renk almasdr; bUhassa Uim ve felsefenin drt duvar arasnda hapsedilmemesi, problemlerimizi ele almasdr; bunlar da, herhangi bir sarsnt geirmezsek, er-ge gerekleecektir; herkese, her ferde den i, kendi sahasnda buna cehdetmek ve sahasnn hakik adam olmaktr.-

F. 16

m . DL FELSEFES.

1.

Dil

felsefesinin

problem

sahas.

nsan dmnesiyle, insann dier akt'larnn bir mahsul olan dncelerini, ilm ve felsef ararmalan, insamn iir ve edebiyat sahasmdaki baanlarm tesbit ederek nesUden nesle devredilmesini salyan dildir. F a k a t dil de bir varhk-sahasdr; ve bu varhk-sahasm inceleyen birok ilimler vardr, Dil-imleri, diller arasndaki mnasebeti ve buna gre dillerin gruplandu-lmasm, her dilin yapsm, hususiyetini, gelimesini, bu yap ve hususiyetin, gehmenin dayand kanun ve kaideleri aratrr. Zamanmzda bu husus dil-ilimlerinin yam banda bir dil-psikolojisi, bir dil-sosyolojisi de yer almaktadr.F a k a t dilin varhk-karalcterine, dil Ue varhk-lemi, dil ile insann subjektiv sferi arasndaki mnasebete; dihn insamn varlk-yapsnda ve dnyadaki yeri bakmndan ifade ettii mnaya, dilin baanlanyla, funktion'lanna, dil e insan baarlar arasmdaki mnasebetler vesaire gibi problemlere hibir ilim dokunmamaktadr; ite btn bu ve bunlara benzer problemlerle ancak dil-felsefesi uraabilir. Nitekim zamammzda dil-felsefesi, felsefenin zerinde byk bir ilgi toplyan mstakil bir disiplini haline gelmitir. D meselesindeki durum da, tipk bilgi meselesindeki duruma benzemektedir. Bilgi, eitii hnlerin urati, eitii ilimlerin elde ettii bir insan baarsdr; f a k a t eitii Uimlerin ortaya koyduu bu insan baars, her ilimde sje e obje arasmda kurulan mnasebetin bir mahsuldr. Bu sebepten dolay bilgi nazariyesi de, tek bir iknin veya ilimler grubunun bir teorisi deil, btn insan bilgisinin bir teorisidir. Dil-felsefesinin durumu da byledir; dil-felsefesi de, tek bir dilin veya bir diUer grubunun felsefesi deU, husus bir varlk-sahas tekil eden dilin bir felsefesidir. Zira dil, hangisi olursa olsun; onun varlk-yaps, funktion'lan, insan ve onun baarlar iin ifade ettii mn^, d e varhk-lemi arasmdaki mnasebet vesaire gibi d iin temel tek eden taraflar, hibir ekde deimez; deien eyler,

243

dilin husus yapsna, yani gramer vesaire gibi yapsna ait olan eylerdir; f a k a t bu gibi hususiyetlerle felsefe deil, dil-ilunleri urarlar. Nasl ki bilgi teorisinin gayesi, sje ile obje arasnda mnasebet kuran akt'lar tahlil ve tasvir etmek, bunlarn neticesi ve baars zerinde durmak ise, aym ekilde dil-felsefesinin vazifesi de, eitli dillerin tekil ettii varlk-sahasmn yaps ile, bu varlk-sahasmn funktion'lar, baarlar, insan ve insan baarlaryla, dier varlk-lemi iin ifade ettii mnay tetkik etmektir. mdi byle bir felsef disiplin, bir dil-ontologie'si olacaktr; burada dil-ontologie'si ve dil-felsefesi, ayn mnada kullanlmaktadr.2. Dilin v a r l k - y a p s , dil ile varlklemi, dil ile i n s a n baarlar arasndaki mnasebet.

/
Btn tarih varlk-lemi, insann bir baars olduu halde, dil adn alan varlk-sahas bir insan baars deil, insanla birhkte meydana gelen, insanla birlikte mevcut olan bir varlk-sahasdr; f a k a t bununla beraber dil de, tarih bir varlktr^ Zira tarih olan her varhk-sahas gibi, dilin de bir oluu vardr ; f a k a t bu olu, insan baarlarmn dnda bulunan veya onlara paralel olan bir olu deil, insan baarlaryla birlikte ortaya kan bir olutur. F a k a t dil, yine de insan baarlarnn bir taycsdr. Bu sebepten dolay dil, tarih varhn en mhim bir varlk-sahasn tekil eder; hatt tarih varlk, temelini dilde bulur. nk insan baanlarnn, insan produktion'larmn bir "btn" olan tarih varlk-lemi, dilde ekil kazanr; dilde ifadesini bulur; onun sayesinde geliir.Zira dil olmadan tarih varlk, insan tarihi diye bir saha mevcut olmyacakt; bu takdirde insan da hayvan gibi tarih varhk-sahasndan, "tarihlik" ten mahrum kalacak ve sadece tabi bir varlk olacakt. nk dil olmadan insan fertleri de, hayvan fertleri gibi birbirinden habersiz kalacaklar ve yan yana yayacaklard; insanlar arasnda birletirici, kommunikativ, bir ba bulunmyacak, yani insanlarn birbirini anlamalar veya anlamamalar mmkn olmyacakt. Bylece insan, Leibniz'in "monad" gibi tek bana kalan her eyi kendi i leminde meydana getiren bir "monad" olacakt. Zira ancak dil sayesinde hali hazrn zaman buuduyla, mazinin zaman buudu iinde yaayan insan nesilleri arasmdaki birletirici ba kop-

244

maz; insan nesillerinin yapt tecrbeler, edindikleri bilgi, tesbit edilebilir; ve nesilden nesle devredilerek, insanlarn faydalanmasna arzedilebilir. Hayvan ferdinin tecrbesiyle bilgisinin (eer hayvan iin byle bir ey kabili etmek caizse) sadece kendisine mnhasr kalmasnn sebebini, onun dilden mahrum olmas tek eder. nk dil ile birlikte dier birok kabiliyetler de meydana kyorlar. Bu sebepten dolay hayvan, her trl tarih baandan mahrumdur; ve hayvanm mazisi e hibir ba yoktur; her hayvan ne ise ve ne olmu ise kendisinin mahsuldr. Halbuki insan, kendi kendisinin de, kendi tarihinin mahsuldr; zira hibir insan ferdi kendisiyle, kendi baarsyla balamaz; kendisinden nce yaayan insan nesillerinin baarlarna dayanu-. Balangta her fert, mevcudu, dili sayesinde renmek mecburiyetindedir; ancak bu merhaleden sonra fert, mevcut baarlara yenilerim katabUir; onlan erletebilir; bu da, ancak bir birlikte alma ve sk bir dayanma ile d sayesinde salanabilir. Bunun iindir ki, insan, btn hususiyetlerini dUe ve onun baarlarna borludur, diyoruz, mdi ilim, felsefe, san'at, teknik, bir kelime Ue btn insan baarlan (insan kltr) dihn mahsuldr. DUin bulunmad bir yerde, hibir insan baars bahis konusu olamaz; bmu biz hajrvan leminde mahhas olarak grmekteyiz. Geri teden beri hayvanlarn kardklan seslere, onlara has iaretlere, d nazaryla baklmak istenildi; f a k a t byle bir analogie'ran sakat bir analogie olduu, bugn ok ak olarak meydana kmtr. Zira dil bir iaretler, bir sesler-sistemi deildir; d, insanla insan, insanla dier var olan eyler arasnda birletirici bir mnasebet kuran bir varhk-sahas, bir mna-sistemidir; byle bir dununla ancak insan leminde karlayoruz. nk insan, ancak dil sayesinde insan-olmak vasfm kazanyor; ve meydana getirdii baararla dnyada igal ettii yere lyk bir varhk oluyor.Pakat dil e insan baarlan arasmdaki mnasebet, karlkl ve ok iten olan bir mnasebettir. nk dihn oluu, onun muhtevasn tekU eden tarih varlk-sahasyla birlikte olmakta olan bir olutur. Geri insamn btn baanlan, dUin mevcut olmasnn bir neticesidir; nk dil olmadan, ne bir insan baansndan, ne insan-baanlanmn bir kontinuite'sinden, ne de onlann nesUden nesle devredilmesinden, gehmesinden bahsedilebilirdi; f a k a t insan-baanlan olmadan da, d kendi bana geliemezdi; bilkis ok primitiv (iptidai) bir teekkl olarak kalrd; tpk gnlk d gibi. Dil Ue tarih varhk-sahas, yani insan-baanlan arasmdaki mnasebet o kadar iten olan ] <J

245

bir mnasebettir ki, onlan birbirinden ayrmaa, ve bu mnasebetin dmda ele alp anlamaa imkn yoktur. F a k a t bu baganlarm meydana gelebilmesi iin, dilin daha nce mevcut olmas arttr; imdi "ncelik" dile ait bir hususiyettir. Zira dil ve insan-olmak, ayn eyi ifade eder; ancak dil sayesinde insan btn varlk-lemi ile, kendi kendisiyle, dier insanlarla kommunikativ bir mnasebet kurabiliyor; ve kendisini tecrit edUmekten, yalnz bana kalmaktan kurtanyor.Gerekten dil Ue btn varhk-sahalan arasnda sk bir mnasebet vardr; dil, var olan eyleri adlandrmak suretiyle, onlarn ne olduklarnn bilinmesine yaryor; ve hi deilse bizi buna zorluyor. Hangi d olursa olsun; bu dil, ne kadar primitiv (iptidai) olursa olsun, evremizdeki eyleri adlandrr; evremizi aan ve duyu uzuvlarmzn ulaamad sahalardaki eyleri de, yine dil adlandrmaktadr. Fakat byle bir adlandrma, artk terminoloji sahasna girer. Zira terminoloji, insan dnmesinin analogie'lere dayanarak mevcut dilden rettii husus bir dildir; f a k a t bu da keyf deildir. nk dU, hangi ekilde kullanlrsa, kullanlsn, var olan eyleri aksettirmek, varlk-lemi ile insan, insanla insan arasnda kommunikativ bir mnasebet kurmak zorundadr. Bu fenomenler, btn dillere hastr. Btn diller, bylece varlk-lemi ile insan, insanla insan arasnda kommunikativ (birletirici) bir mnasebet kurarlar; bu mnasebeti kaybeden kelimeler veya kelime gruplar, ortadan kaybolmak, gmek, dilin tarihinde yerini abnak zorundadrlar; onun iindir ki dilde uydurulmu kelimeler tutunamyorlar. Burada uydurulmu demek, hibir gr ve dnmeye dayanmadan, varl aksettirmeden, sadece bir ses olarak dile sokulan kelimeler demektir (bu kelimeler, tarihe mal olan kelimeler de olsa vaziyet deimez). Esas itibariyle byle bir mnasebet, yani dil ile var olan eyler arasndaki mnasebet, dUin mahiyetine (temel-yapsna), varlk-yapsna aittir; zira dil, byle bir mnasebeti pein olarak kurmak suretiyle meydana geliyor. Dilin varlk-yaps ile, btn dier var olan eylerin yaps arasnda deta bir "korrelation" (karlkl mnasebet) vardr. nk dilin unsurlar, varhn unsurlarn tesbit ediyor. Mesel sfatlar, varlk-lemindeki qualite'lere (vasflara) tekabl ediyorlar. simler, varlk-leminde tayc olana iaret ediyorlar. simlerle birlikte gelen vasflar, bu tayc olann hususiyetini gsteriyorlar. Adetler, varlk-lemindeki "kemmilii" ifade ediyorlar. Preposition'lar (mnasebet kuran kelimeler ve edatlar), olup-biten

246

bir hdisenin zamanm, yerini, istikametini, sebebini gsteriyorlar. Fiiller, hareketleri, yaplan, olup-biten eyleri gsteriyorlar. Nidalar, insann bir ey karsnda gsterdii aknl, hayranl ifade ediyorlar; zarflar, fiillerin tarzlarn; "ba kuran kelimeler" (harf-i atflar), temellendirme mnasebetlerini, bir eyin, yani olup-biten bir eyin "nedenlerini", niinlerini gsterirler.Dilin varlk-yaps ile, onun aksettirdii varln yaps arasndaki "korrelation" o kadar ileri gidebilir ki, dilde grdmz, karlatmz her eye, varlk-leminde bir ey tekabl ediyor. Bu tekabl aksad zaman, dilin yapsnda ifadesini bulan fikir de anlalmaz bir hale gelir; hatt yan yana sralanm "kelime dizileri" gramer bakmndan doru olsalar bile, bu tekabl, kaybolduu vakit, bu "kelime dizileri" ile ne kastedildii, nasl bir mna ifade edilmek istenildii tesbit edilemez; herhangi bir anlama veya anlalma da gerekleemez. nk dil ile varlk-lemi arasndaki tekabl, kelimelerle bir eyi grmek, bir eyi dnmek sayesinde salanabilir. imdi kelimelerle birlikte bir eyi gremiyenler ve kelimelerle bir ey dnemiyenler, dil ile varlk-lemi arasnda bir mnasebet kuramazlar. Bu sebepten dolaja ancak varlk-leminde bir ey gren veya grebilen bir insann elinde dil ile varlk-lemi arasnda objektiv bir mnasebet kurulabilir. Bu objektiv'lii kaybeden, yani varlk-leminde bir ey gremiyen bir kimse, dili de gelii gzel kullanr; byle bir insan iin, ancak herhangi bir ses karan kelimeler vardr. Bir dile yaktrlm ve uydurulmu kelimeler sokanlar da bunlardr. nk byle bir insan, dile gelii gzel tasarruf edebilir. te byle gelii gzel tasarruflarda, yani kelimelerle hibir ey grmeden, hibir ey dnmeden yaplan tasarruflarda, artk varlkla dil arasndaki "korrelation" aranlmamaktadr; byle bir tasarrufta, ancak gramer bakmndan doru olan cmleler tekil edUebilir; f a k a t varlk-lemi ile kurulmas is\.Qm\er kommunikativ mnasebet kurulamaz; ve tekil edilen cmlelerin de ii bo kalr. Bu sebepten dolaja bir eyi grmeden, dnmeden yaz yazanlarn veya sz syliyenlerin "kelime dizileri", bunlar bizde ne kadar ho bir intiba brakrlarsa braksnlar, hibir ey ifade etmez; byle bir kimseyi okuyan veya dinliyen, nceden ne biliyorsa, onunla kalr; byle bir t a s a r r u f t a dUde meydana getirilen bu kaotik durumun, insann naiv olarak bUdii eylere zarar dokunur; hatt naiv gr altst edilebilir. Btn konstruktiv fikirler, her trl mantk oyunlar, uydu-

247

rulmu, yaktrlm kelimelerle ifade edilmek istenilen btn fikir- 1er byle bir durumdadrlar.DUe, varlk-lemine ait fenomenleri grmeden, dnmeden tasarruf etme, dilin u mhim hususiyetine dayanr: bir dilin kelimeleri kullamlrken, bu kelimeleri kullanan, hibir mukavemetle karlamaz; bir dile hkim olduumuz zaman bu, kendiliinden olup-biter ; bu sebepten dolaja dil, bir varlk-sferi olarak ok "masum" olan bir varlk-sferidir. Bu yzden dil, hem iyiye, hem de ktye kullanlabilir; nk dilin bu hususta hissedilebilir bir mukavemeti yoktur; ancak birinci halde bir bilgi, kavranlm bir ey, bahis konusu olabihr; ikinci halde ise bilgi namna, kavranlm bir ey namna, herhangi bir eye tesadf edilmez; ancak "kelime dizileri" ile kar karya kalrz. Bu sebepten dolay bir eyi kendi z dili ile gren ve dnen bir insan, o eyi kendi di ile mutlaka ifade edebilir. Bir eyi, dnlen ve grlen bir eyi, kendi dUi ile ifade edemiyen bir kimse, ezbere gren ve ezbere dnen, yani varlk-leminde bir "korrelat"a (karla) dayanmadan sz syliyen, yaz yazan kimsedir. Zira insan bir eyi grr ve dnrken, dil ile birlikte grr, birlikte dnr; ancak sonradan daha uygun, daha keskin ifade ekilleri aramak diye bir ey bahis konusu olabilir. Dil ile varlk-lemi, dil ile insan akt'lan arasndaki bu sk mnasebet, gz nnde bulundurulmad iin, bugn bizim dilimiz, korkun bir durumla kar karya bulunuyor. Biz dilimizin ayklanmasn yanl anlyarak, kelime-fabrikation'una kendimizi kaptryoruz. Zannediliyor ki, kendisiyle hibir ey dnlmiyen, grlmiyen bir kelimenin yerine, baka bir kelime konulursa, bir kazan salanm olur. Bilinmiyor ki, bizde eksik olan mstakil dnme ve gr^'tr; ite bizim yoksulluunu ektiimiz hep budur. Bu yoksulluk, ne yazk ki, madd yoksulluk kadar gze arpmyor; f a k a t btn kelimecilik, bu mnevi yoksulluun bir neticesidir. Bir insan, varlk-leminde pein olarak kendi dili ile, kendi gzyle bir eyi grmeli; yani bu gz ne Arap ve Acem gz olmal, ne de Frenk gz olmaldr; bunu baaran bir insan hibir sknt Ue karlamaz. Zira dili gelitirecek kelimecilik deil, dilin tajacs olan insanlarn dnme ve grleridir; bir dil ile ne kadar dnlr ve ne kadar grlrse, o dil de o nisbette geliir; nk gr ve dnme ile dilin gelimesi arasnda sk bir muvazilik vardr.-

248-

3.

Bir

imknlar

sahas

olarak

dil.

F a k a t masumane bir varlk-sferi olan dil, taycs olan insan iin bir imknlar sahasdr. Bu imknlar gerekletirmek veya gerekletirememek, dilin taycs olan insana kalmtr. Bir dilin imkn-sferinden, aktel, gerek olan bir sfere geebilmesi, tajacmm veya tayclarn grnn, dnmesinin, varlk-lemi ile hesaplamasmn bir iidir; bu hududu, dilin taycs veya tayclarnn gr ve dnmesi tyin eder. F a k a t bir dilin, imkn sahasndan gereklik sahasna gemesi birok artlara baldr; bunun iin, bir defa bir topluluu.n her bakmdan (yani dnmesi, gr, ilim, felsefe ve san'at, d ve i siyaseti bakmndan) mstakil, autonom bir karakter kazanmas icap eder; ancak byle bir duruma gelen bir topluluk, kendi dilinin imknlarn gerekletirebilir; ve ancak byle bir topluluun dili zenginleebilir. Zira zengin dil, ancak autonom (mstakil) bir dnmenin, autonom bir grmenin mahsul olabilir; ancak kendi gzyle, kendi dnmesiyle varlk-lemine bakan bir insan topluluu, dndn, grdn kendi dili ile ifade edebilir. Bylece dnme ile dil, gr ile dil arasndaki sk mnasebet daima gz nnde bulundurulmaldr. mdi yaratc gr, yaratc dnme, dilde de yaratc olur; eer bir insan mstakil bir dnme 'ile ve kendi dili ile dnyor ve bu tavryla varlk-lemine bakyorsa, onun dndklerini kendi dili ile aksettirmemesine imkn yoktur. F a k a t bir insan mstak olmyan bir dnme ile, mesel baka milletlerin fikirleriyle, grleriyle dnyor ve "ereti" bir gzle varlk-lemine, insan mnasebetlerine bakyorsa, byle bir insann bir dil-yoksulluu, bir d-sefaleti iinde rpnmas da tabi grlmelidir.Dil e dnme arasndaki bu iten olan mnasebet, ok eski zamanlarda dikkati ekmiti. Dil ile dnme arasndaki bu sk mnasebet zerine ilk defa dikkati eken filosof. Platon olmutur. Platon'a gre, dnme insann iinden kendi kendisiyle yapt bir Tionumadr. mdi insan, bir eyi dnd zaman, onu ayn zamanda dil ile hibir konumaya ba vurmadan, kendi "iinden" ifade etmee alr. Dnme ile dil arasnda mahiyet bakmndan mevcut olan bu mnasebet, ihmal edildii vakit, dil ile varlk-lemi arasnda kurulmas gereken "kommunikaton" meydana gelemez; bu takdirde kelimeler bo birer klie haline gelirler.

249

Btn bu izahattan anlalyor ki, dil, ancak varlk-lemini objektiv olarak aksettirdii zamanlarda Hakik funktion'unu gerekletirebiliyor. Bir imknlar sahas olan dilin gelimesi de, ancak bu imknlarn objektiv olarak aktel sfere gemesi sayesinde gerekleebilir. Bu sebepten dolay bir dili, ancak o dilin iir ve edebiyat, ilim ve felsefesi, teknii geniletebilir, zenginletirebilir. Mesel bir almancay, bir ingilizceyi zenginletiren, bu dillerle dnen ve gren insanlarn her sahadaki produktion'landr. Bir insan topluluunda dnme ve grme, ilim ve felsefe, san'at ve teknik fakir olduu nisbette, dU de fakirleir; nk bu takdirde dilin varhk-lemi ile, hayatla temas azalr; ve varlk-lemine baka insan-gruplannn dnme ve gr vastasyla varlmak istenilir. Byle bir durumda bulunan bir sos'al-birliin kendi dilini fakir grmesi de ok tabidir. nk bir dil ile dnlmedii, bir dil ile bir ey grlmee allmad zaman, onun gelime imknlar da azalr. mdi bir dil, ancak dnme ve grme sayesinde varhk-lemi ile objektiv bir mnasebet kurduu nisbette geliebilir.Pakat bu fikirler, daha nce tarih varhk-sahasnda ortaya konulan fikirlerle tezat halinde deildirler. Zira tarih varlk-sferlerinin birbirine tesir etmesi, yani milletlerin b a a n l a n m n birbirine tesir etmesi, milletlerin birbirlerinin baarlaryla hesaplamas, birbirlerinin baarlarndan faydalanmas, tarih varln ve insan olmann bir hususiyetidir; ve bu daima olup-biten bir hdisedir. Bizim bu fikirlerle ifade etmek istediimiz, yalnz yabanc dncelerle dnmek, yabanc gzlerle grmek meselesidir; yoksa insan baarlarnn birbirine tesir etmesi, birbirinden faydalanmas, gayet tabi bir olaydr. Fakat insan baarlan arasndaki karlkl tesir ve mnasebet, ancak hazmedilmi fikirler iin bahis konusu olabilir. Bu durum, organism'in bnyesine ald gda ile mukayese edilebilir. Nitekim bir organism'in bnyesine ald gda maddelerinin hepsi, organism'in bnyesinde yapc bir rol oynamazlar; ancak asimile edilen (sindirilen) gda maddeleri, organism iin yapc bir rol oynarlar, yani onun hayatta kalmasn, gelimesini salyabilirler. Asimile edilmiyen (sindirilmiyen) gda maddeleri ise, organism'e hibir ey kazandrmazlar; ancak onun iin lzumsuz, faydasz bir yk olurlar. Bilgi, dnme ve gr sferi de byledir, imdi dardan gelen tesirlerin, fikirlerin hazmedilmi, asimile edilmi olmas icap eder; aksi takdirde onlar, yabanc cisimler gibi dururlar; ezbere dnenlerin, ezbere grenlerin durumu da byledir. Dnmeliyiz ki, fikirler-

250

de, bilgide, herhangi bir kymet-determination'u, bir gr-tarz eksik deildir; bu ki3met-determination'u iin bir uura, bir duyguya sahip olmadan veya byle bir guur ve duygu kazanlmadan hibir fikir, yabanc kymetlerle birlikte alnamaz; her sosial-birlik, ancak kendi gr-tarz iinde eritebildii fikirleri kendisine mal edebilir; bunun da nelere bal olduunu gr-tarzn tahlil ve tasvir ederken gstermee almtk.Byle bir durum, yalnz ilim, felsefe ve san'at iin mevcut deildir; teknik saha da byledir. Yalnz teknik eyler, vastalar (nk bunlar hazr bir ekildedirler), kolaylkla alman eylerdir; fakat burada da teknik yaratmalara itirak etmiyen bir memlekette, bu teknik vastalar, alnd seviyeyi olduu gibi muhafaza ederler; yani bu seviye sabit kalr. Halbuki o teknik vastalarn alnd memleketlerde, bu sahada, arada geen zaman iinde baka ilerlemeler kaydedilmitir. F a k a t aktiv aratrmalara itirak edilmedike, ayn seviyenin sonuna kadar yle kalmas, yani alnd seviyeyi muhafaza etmesi zarurdir. Fakat teknik vastalar baka bir memleketten aktarma olarak gelince, onlarn adlan da olduu gibi aktarlacaktr. Nitekim bizde askerlik sahasyla sivil sahadaki teknik vastalar ve onlarn paralar, ilk defa alndklar memleketin dilleriyle veya eitli dillerin bir karmasyla adlandrlmaktadr (mesel ekzos, karbratr, buji, far, direksiyon, debriyaj, flminat vesaire vesaire)^. Fakat yabanc kelimelerin dilimize aktarlmas yalnz teknik sahaya inhisar etmez, ilim ve felsefede de durum baka trl deildir; nk burada da baka milletlerin dilleriyle, fikirleriyle dnlyor. Gerek teknik gerekse im ve felsefe, bize her sahada dilin dnme ve grme-tarzndan ayrlmadn ak olarak gsteriyor.4. Dil ile h a y a t , dil ile subjektiv sfer arasndaki mnasebet.

Dil ile yalnz geni mnadaki varhk-lemi arasnda bir mnasebet yoktur; ayn zamanda dil ile hayat, dil ile gr-tarz, dil ile sub1 Teknik saJadaki vastalarn ve bunlarn paralarnn adlar yabanc dillerle ifade edildig-i halde, ilim ve felsefede bu derece ileri gidilmiyor; ancak eski alkanlklarn devam ettiren y a z a r l a r bu hususta hl srar ediyorlar. Bunun ifcne geecek herhangi bir k a n u n ve nizam deil, mstakil dnme ve grmedir. Bu baarldktan sonra ashnda ltince ve eski greke olmyan hibir terimin alnmasna ihtiya olmad grlecektir; bu terimlerin says m a h d u t olup milletler arasnda mterek olan terimlerdir.

251

jektiv sfer, emotional akt'lar arasnda da sk bir mnasebet vardr. Bu sebepten dolay her dilin kendisine has bir "atalar sz", bir "masallar", bir "nkteler", bir "akalar" sferi var. Yine her dilin kzma, svme, nezaket gibi subjektiv sterleri, antipati, sempati gibi emotional bir sferi vardr. Her dilde bu sferler, ya ok ilenmi geni veyahut da az ilenmi dar olabilir. Her sahada olduu gibi burada da darlk ve genilik bu sferlere sarfedilen mesaiye bahdr. Svme ve ayn zamanda nezaket bakmndan baz ark dilleriyle garp dillerini birbiriyle mukayese etmek, alka uyandracak neticeler ortaya koyabilir.Dil ile insann faaliyetleri, tavrlar, niyetleri arasndaki mnasebet u fenomende de ak olarak grlr: ii gc, yani btn tavrlar subjektiv sferi, kar zerinde toplanan bir kimsenin fikir olarak ortaya koyduu ifadelerde yle ince zek ve mantk oyunlar vardr ki, bunlar ifade eden kelimeler arasnda yle ince farklarla karlalr ki, objektiv tavrlar olan bir insan tarafndan bu kelimelerin mnas bile glkle anlalabilir; ve objektiv insanlar, bu gibi kelimeleri ve kelimeler aracndaki ince farklar grecek ve anlayacak bir durumda deildirler. Dier t a r a f t a n srf his (antipati ve sempati) sferine hasreden bir dnme ve grme vardr ki, bu, dilin bu sahasnda akla, hayale gelmiyecek bir kelime zenginlii yaratmaktadr. Baz ark dillerinde bu sfer, o kadar genitir ki, onu, daha objektiv tavrlar olan garpllarn dillerinde karlamaa imkn yoktur. Nitekim garpllarn da kendilerini tamamiyle hasrettikleri teknik, ilim ve felsefenin dilini de arkl karlamakta ok byk bir glk eker. Btn bunlar, bize dilin yalnz eitli varlk-sahalarm deil, ayn zamanda husus bir saha tekil eden insann tavrlarn, hareket ve faaliyetlerini, his sferini de ne kadar b3mk bir maharetle ifade edebileceini gsteriyor.Bu sebepten dolay bir din taycs olan topluluun tavrlarn, hareketlerini, faaliyetlerini, davramlarm megul eden sfer veya sferler, kendisini o dilde aksettirir. mdi objektiv sterlerle uraan topluluklarda, objektiv sfer, yani bilgi sahas alabildiine geniliyebUdii halde, subjektiv bir sfer iinde dnen, gren insan topluluklarnda da bu saha alabildiine ilerlemekte, zenginlemektedir. Bu itibarla bir topluluun dili, o topluluun yaptklarnn, hareket ve faaliyetlerinin, yarattklarnn, tembelliklerinin, kaytszlklarnn da bir ifadesidir; bundan dolay denilebiUr ki, bir milletin dili, o milletin aynasdr; her milleti bu aynada grmek mmkndr. Onun iindir ki

252

air Hlderlin, "Tann, dili insana, kendisinin ne olduunu gstermesi iin vermitir" der.Btn bu fenomenler, bize gsteriyor ki, baz diller hakkmda ileri srlen fakirlik veya zenginlik o dilin kendisinin deil, bilkis tayclarmm dnme, grme-sferlerinin, kymet-determination'lannm, hayat ve dnya karsmdaki tavrlannm fakirlik ve zenginliklerinin bir ifadesidir. Eer bir dil ile bir ey dnlmyorsa, bir dil ile bir ey grlmyorsa, o dilin gelimesi, zenginlemesi nasl tasavvur edilebilir? Zira her dil, bir imknlar sahas olarak ne fakirdir, ne de zengin. Fakirlik ve zenginlik gibi vasflar, ancak o dilin tajaclarnm dnme ve grlerine ait olabilir. 5. Dilin insan iin ifade ettii mna.

Dil felsefesi, sadece dilin varhk-yaps ve bu varlk-yapsnn dier varlk-sahalaryla olan mnasebetini, dilin hayatla ve subjektiv sferle olan mnasebetini aratrmaz; ayn zamanda dilin insan iin ifade ettii mnajn da mhim bir problem olarak ele alr. O halde dil insan ve onun kinattaki yeri iin nasl bir mna ifade eder? nsan, ancak dil sayesinde varlk-leminin iine dalyor; onun derinliklerinde yryor; varlk-lemini a karyor; bu a karlan varlk-leminin determination noktalarn elde ediyor; bu suretle o; kendisinden mahrum olunmas dnlemiyen bilginin eitli sferlerini elde ediyor; ve bu bilgiye dayanarak bu dnyadaki hayatn tanzim ediyor. nsan, dile dayanan bu bilgi sayesinde hem positiv, hem de negativ vastalar meydana getiriyor; bunlar, hem onun hayatn bir anda ortadan kaldrabiliyorlar; hem de onun hayatm zenginletiriyorlar; onun hayatna hizmet ediyorlar, yani hayat iin faydal oluyorlar. D olmadan insan bu gibi baarlardan mahrum kalmak zorundadr. Nitekim bir dile sahip olmyan hayvan, insann btn bu baarlarndan mahrum kalyor; bu yzden hayvan, kendi ferd, subjektiv sf eri iine kapanp kalyor; ve dier hayvanlarla mterek bir sfer meydana getiremiyor; ancak tabiatn kendisine verdii imknlardan insiyaki veya y a n insiyaki olarak faydalamyor.Halbuki insan, dili sayesinde mterek bir sfer, bir bilgi sferi meydana getiriyor; ve yine insan kendi dili sayesinde bilgiyi "insanlar aras" bir messese haline getiriyor; ve onun tarihte kaydettii ilerleme ve gelime de, ancak bilgi denilen bu mterek messese sayesinde gerekleebiliyor; ve dil sayesinde insan kinatn en uzak

253

olan clsimleriyle mnasebet kurabiliyor; kinatn sonsuz buutlanna dalyor; onun gzelliini veya korkunluunu tadyor; bu suretle en uzak eyler bile, dil sayesinde insann en yakn olabiyorlar.Fakat dil, yalnz insann kendisiyle, dier varlk-sferleri arasnda bir mnasebet kurmak, onlarla hesaplamak, onlardan faydalanmak, onlardan zarar grmek, onlarla kendisi arasnda birletirici balar kurmakla kalmyor; aym zamanda insanla insan arasnda kommunikativ bir mnasebet de salyor. Zira insan, ancak dil sayesinde dier insanlarla anlaabiyor veya anlaamadm tesbit ediyor; birbirini anlama veya anlamama da dilin husus bir baarsdr. Zira dil olmadan insan, subjektiv sferine kapanp kalacak ve hibir suretle "darya alma" imknma sahip olmyacakt. Dilin bu mhim funktion'u, ifadesini insamn dier bir insana "iini dkmesi"nde ve bu suretle ykn hafifletmesinde bulur. Bugnk bio-psiik yapda olan bir varln (yani insamn) baka trl hayatta kalmasna imkn ohnyacakt; bu ise, dilin varhk-yapsna ait olan "bildirme" funktion'unda meydana kyor. nsann subjektiv sferini, bildiklerini bakalarna "bUdirme" si ve bunlar bakalarna "bdirmek" iin szl olarak ifade etmesi veya kt zerinde tesbit etmesi, din en mhim baarlarndan birisidir; bu "bUdirme" funktion'u sayesinde insan kendi sferini ayor; kendi sferiyle dier insanlarn subjektiv sferine itirak etmesini salyor. Bu, birok hallerde ona yardm ediyor; ve bilhassa insamn znt sferinin hafiflemesine yaryor; ve baz hallerde de insan iin hem faydal, hem de zararl durumlar meydana getiriyor; mesel bir tehlikeden saknma, gehnekte olan bir situation'un karsnda tedbir alma veya insanlarn birbiriyle atma haline gelmesi gibi durumlar dil mmkn khyor.DUin en mhim funktion'larndan birisi de tesbit-etme funktion'udur. Zira ancak dU, dnlen ve grleni tesbit edebiyor; ve bu tesbit edilenlerin nesden nesle devredilmesine hizmet ediyor; bu suretle bir neshn baaranndan bir sonrakinin veya ok sonralar gelen nesillerin (yani btn insanhn) istifadesi salanyor. nsan bilgisi ve "tecrbesi", din szl veya yazl olarak tesbit etme funktion'u olmadan nesden nesle geemiyecek ve insan da tarih bir varlk olamyacakt; ve her nesU, ancak kendi zamanna mnhasr kalan bir varlk-tarzma sahip olacakt. Bundan baka insan dnmesiyle dier akt'larmm mahsul olan bilgi ve san'at da hi ilerlemiyecekti; her neslin bUgisi ve san'at kendisiyle birlikte gmlecekti. Zira an-

254

cak dilin bu tesbit etme funktion'u sayesinde insan bulduu bir eyi, nasl bulduunu ve bmun neye yarayacan tasvir ve izaj edebiliyor. Dilin tesbit etme funktion'u olmasayd, insamn varlk-yapsmda ok nemli eksikliklerle karlaacaktk; f a k a t dilin kendisi olmasayd bu eksiklikler bsbtn oalacakt. Zira bu takdirde ne ilim, ne felsefe, ne de san'atn mevcudiyeti t a s a w u r edilebilirdi. Fakat dil, bu sferlerin bir vastas de, onlarn temelidir. nk dnme ve grme, adlandrma ve bunun deiik ekilleri, ancak dil sayesinde meydana kyor. Dilsiz dnme ve .grme gibi funktion'larla, grleni ve dnleni saklama imknlar da ortadan kalkacakt. Byle bir durumu, bize yine hayvanlar, apak gsteriyorlar; hatt dil olmadan insann bio-psiik yapsnn bile deiik olmas icap ederdi.Ancak dil sayesinde yapan, baarlan saklanabilmektedir. Dil, yal'mz yaplann saklanmasn nesUden nesle devredmesini salamakla kalmyor; aym zamanda onun gelimesini de salyor. Hatt inanlar sferi, yani din sferi de ancak d sayesinde mterek bir saha oluyor ve genilemek imkmm kazamyor. Zira din sahada da dilin, konumann insanlar zerinde ok byk bir tesiri vardr. Mistik bir sferden kuvvetini alarak "kalb" den gelen kehmeler, yine onlarn mnalarn duyabilecek "kalb" lere hitap ederler; onlarda mmkn olan tesiri meydana getirirler; veyahut hibir tesir meydana getirmezler. kna edilme, inanma ve inandrlmama gibi btn fenomenler dilin mahsuldrler. Dil sayesinde meydana kan konuma da insan hayatnda byk bir rol oynar. Zira konuma, daima iki veya daha ziyade insamn bulunmasna bahdr; iki insan bulunmad zaman, dnen insan, hi olmazsa kendi kendisiyle konuur; hatt baz hallerde byle bir konuma sesli bir ekil alabiUr. DUin ve konumann mevcudiyeti sayesindedir ki, susma, konumak istememe, insan iin bir mna ifade ediyor. Eer dil ve konuma olmasayd,^M^ma, konumak istememe, hibir mna ifade etmezdi. Zira susabilme, tpk konuma gibi, insamn mahiyetine (varlk-yapsna) ait bir fenomendir. Bilhassa Max Scheler, susmay bir mahiyet fenomeni olarak grr. nk konuamyan, di olmyan hajrvann susmasndan bahsedemez; ve zaten onun susmas da, hibir ey ifade etmez; nk hayvan daima susmaktadr. mdi konuma ile onun ztt olan susma, ancak dilin bulunduu bir yerde bir mna ifade edebUir. Bu sebepten dolaydr ki, susma, ancak insan, yani konuan bir varlk iin bir mna ve ehemmiyet kazamyor.-

255

Dilin birbirine zt iki funktion'u daha vardr: dil, bir t a r a f t a n insann kendisini saklamasn, gizlemesini, hareket ve faaliyetlerini, niyetlerini baka bir ekle sokmaa almasn; dier t a r a f t a n insann kendisini, i hayatn, yaptklarn, ettiklerini, niyetlerini olduu gibi bildirmesini salar. nsann bu hususta ne dereceye kadar muvaffak olaca veya olamyaca, bUgi psikolojisini ve bilgi teorisini ilgilendirir. Bu iki funktion'dan birine yalanclk, dierine de doruluk diyebileceimiz iin de, dier bir bakmdan ethii ilgilendirir. Dil felsefesi iin bu fenomenleri tesbit etmek kfi gelir. Fakat dilin bu iki funktion'u hayatta mhim roller oynar; bu sayede demagog, yalanc diledii gibi konuur, diledii gibi vak'alan, hdiseleri, kendi niyetlerini maskelemee veya deitirmee alr; drst insan da olupbitenleri, niyetlerini olduu gibi tasvir eder. Bundan anlalyor ki, dilin ifadeleri hibir zaman onun taycs olan insann kymet-skalasna, kymet-determination'unsi kar ilgisiz kalamaz. Dilin objektiv olduu, kaytsz-artsz objektiv kald yer, bilgi sahasdr; burada insann kendisini, hareketlerini, niyetlerini saklamas, dier bir tbirle subjektivlik er-ge ifls etmek zorundadr. Nihayet insan olmak, dil ile kaim olduuna gre, insann varhksferlerinin ifade ettii btn mna-struktur'leri, ifadesini dilde bulurlar.6. Dil hakkndaki teoriler.

F a k a t felsef teoriler, dile, onun varlk-yapsma m u a j ^ e n bir "ism" in penceresinden bakyorlar. DU felsefesinde veya dil hakknda ileri srlen harclem grlerde ok defa byle bir "ism" in tatbikat ile kar karya bulunuyoruz. Bu teorilerin en mhimlerinden birisi, konventionalist-positivist teoridir. Bu teori, dile husus bir varlk-karakteri tanmaz; bu teoriye gre dil, bir iaretler sistemidir; bundan dolay da tpk matematikte kullanlan iaretler gibi itibardir; yani ylece kabul edilmitir. Dildeki kelimeler de iaretler gibidir; onlar da bir uzlama ve alkanlk sayesinde meydana gelirler. Muayyen bir eyi ifade etmek iin ortaya atlan kelimeye, cebirdeki iaretler gibi, insan ahtnlrsa; o kelime de, tpk cebirdeki iaretler gibi dile yerleir; dile malolur; yeter ki dilde kullamlan bu kelimeye yeni nesil veyahut bu kelimeyi kullanan kimse altrlabilsin. Byle bir kelime, kullanla kullanla kendisine verilen mnay kazanr.-

256

Bu teori, dili bir iaretler sistemi olarak grd iin, dile cebirdeki iaretlerin funktion'undan fazla bir ey atfetmez; nas ki cebirdeki iaretler matematik bir dnceyi ifade iin birer vasta iseler, dil de aym ekilde fikirleri ifade etmek iin bir vastta'dan baka bir ey deildir. nk bu teori, dnme ile dU, grme ile dil arasmda mevcut olan sk mnasebeti grmyor. Halbuki dnme ve grme, hatt btn bUgi ve emotional akt'larla dil arasnda iten bir mnasebet vardr; bu sebepten dolay dilin taycs, yani insan, ancak dilin kelimeleriyle birlikte dnebilir, dndklerini dnlen fikirler olarak ifade edebilir. Eer dil, dnme ve grmeden ayr, bizim dmzda bulunan bir varlk-sahas olsayd, yani dnme ve grme ile birlikte deil de, bunlara ve insana tbi olmadan mevcut olan bir varlk-sahas olsayd, o vakit dndklerimizi, grdklerimizi, tpk cebirdeki gibi sun' olarak zerinde uyutuumuz klielerle ifade edebilirdik. Halbuki dnme, grme ile dil ve dier akt'la'-Ia dil, dil ile insan olma arasnda o derece sk bir mnasebet vardr ki, onlar birbirinden ayr sfer1er olarak grmek mmkn deildir. Eer dU de, insanla birlikte deU de, cebir iaretleri veya herhangi dier semboller gibi, ondan sonra veya onun tesiriyle meydana gelseydi, bu takdirde di konvenonalist teori gibi grmek mmkn olurdu. F a k a t dU, insandan sonra veya onun yan banda olup-biten bir varlk-sferi deil, onunla birlikte mevcut olan bir varlk-sferidir. Daha nce de grdk ki, d varlk-lemini adlandrmak suretiyle meydana geliyor. mdi dil ile varlk-lemi arasnda da sk bir "korrelation" vardr; hele dnmenin d olmadan mevcut olmasna imkn yoktur. Zira dnme, ancak varlk-leminde "korrelat" ve herhangi bir mnas olan mevcut kelimelerle faaliyette bulunur. D ile dnme vesair akt'lar, dil ile dier varhk-sferleri arasnda o derece kenetlenmi, sk bir mnasebet vardr ki, sun' bir ekilde ortaya at-, lan kelimeler, derhal gze arpyorlar; cmlenin, fikrin yapsnda bir boluk meydana getiriyorlar. nk varlk-leminde "korrelat" bulunmyan bir kelimenin herhangi bir fikri ifade etmesine imkn yoktur. Bir kelimenin varlk-leminde bir "korrelat" mm bulunmas da, o kelimenin dnme ve grme ile birhkte meydana gelmesi demektir.Eer dil, cebir iaretleri ve dier semboller gibi, insanlar tarafndan meydana getirilen sun' bir saha, bir vasta, bir insan baans olsayd, bu takdirde insan onunla, her vasta olan eyde olduu gibi.

257

istedii ekilde oynayabilirdi. F a k a t dil, herhangi bir teknik vasta gibi, sun'-bir ekilde yaratlmamtr. Dil, ir^an gibi tabi bir varlk-sahasdr; ve insanla birlikte tabi bir varbk olarak meydana gelmitir; ve bu meydana gelme de merhale merhale olmamtr; tpk insamn bio-psiik bir varlk olmas gibi birden ve tabi bir surette meydana gehnitir. Nasl ki bir insann bio-psiik varlnda, onun normal mevcudiyetine zarar vermeden bir ey deitiremiyorsak, ancak onun imknlar zerinde duruyor ve onlan gerekletirmee alyorsak, aym ekilde dilin de ancak imknlar zerinde durulabilir ve bu imknlarn gereklemesine allabilir. Nasl ki bio-psiik bir varlk olan insann , gen'lerini deitiremiyorsak, ayn ekilde diUn de kehmelerini deitiremeyiz; ancak onlarn gelimesine alabiliriz; ve ancak mevcut kelimelerden dnebildiimiz ve grebildiimiz nisbette retmeler yapabiliriz; bu da ferdin ve dilin taycs olan topluluun dnme-faaliyeti ile akt'lan sayesinde gerekletirilebilir. Mesel "dolmu" kelimesi gzmzn nnde meydana gelmitir. Demek oluyor ki, mevcut bir durum zerinde dnlnce onun kelimesi de birlikte douyor; f a k a t byle bir vaziyette dahi kelimenin imkn olarak dilde mevcut olmas lzmdr. Nitekim "dohnu" kelimesi imkn olarak zaten dilde mevcuttu. nsana bu imknn gerekletirilmesi dyordu. Eer bu dolmu-sistemi Avrupa'dan gelseydi, kelimesi de o dillerin birisinden alnacakt. Henz bu mnada kullanlmyan "dolmu" kelimesi, halk tarafndan bu muayyen durumu ifade etmek iin kullanlm ve dile yerlemitir. te her sahada kelimelerin domas ve dile yerlemesi ancak bu ekilde olabUir. mdi pratik hayatta ve dier varhk-leminde mevcut olan bir durum, dnlen ve grlen bir ey ifade edmek istenilirse, dildeki imknlar seferber edilir; dnen ve gren buna daima muvaffak olacaktr. lim. ve felsefede de, yeni kelimelerin meydana kmas ve dile yerlemesi baka ekilde deildir. Geri dU bir "tabu" deildir; ona dokunulmaz diye bir kaide yoktur. F a k a t dilin imknlarnn zorlanmas, ancak mstakil dnen ve grebilenin ii olabilir; hibir ey dnmeden, grmeden, Uim ve felsefe ile uramadan bu sahaya ait kelimeler yaratlamaz; ancak uydurulabilir.Tpk bio-psiik birer varlk olan insan ve hayvan gibi dil de (dile vitalist bir teori tatbik etmemek artyla) geliir; f a k a t bu gelime, insan ve hayvann, dilin, imknlar istikametinde olup-biten bir gelimedir. Nasl ki tabiat tarafndan muayyen kabUiyetlerle donaP. 17

258

tlm olan insan bu kabiliyetlerini eitim sayesinde gelitiriyorsa, dil de taycsnn ilim, felsefe ve edebiyat sahasndaki baarlaryla birlikte geliir; f a k a t bu gelime, daima dilin imknlar iinde kalan, bu imknlar agmyan bir gelimedir. mdi ancak yeni bir ey dnen, gren, dndn, grdn dili ile ifade etmee alan bir kimse veya topluluk, bu dnme ve grmesiyle birlikte yeni kelimeler ortaya koyabilir. Nitekim insann kabiliyetleri de ancak eitimle geliebiliyor; nasl ki eitimsiz insann kabiliyetlerinin tam mnasyla gelimesi mmkn deilse, bir ey dnmeden, bir ey grmeden de dilde yeni kelimeler meydana getirilemez. Dil, tarih bir varlk-sahas olduuna gre, her tarih varlk-sahasnda olduu gibi burada da "yemden dirilme" diye bir ey yoktur; burada ancak muayyen formlar, objektiv bir dnme sayesinde yeniden canlandrlabilir. Fakat canlandrlmas mmkn olan bu formlarn da tamamiyle tarih olmamas, yani uzak bir maziye ait olmamas gerekir; ve bir kknn de halk dilinde, yaayan dilde, bulunmas arttr. Eer mevcut dilden kelime retilmek istenilirse, bu kelimelerin gerekten kullanlan kelimeler olmas arttr; mesel kavramaktan "kavram" diye ve "kavramlan ey" mnasna gelen bir kelime retmek mmkndr; elverir ki, dilin gramer kaidelerine riayet edilmi olsun. Trke dnen ve dndn ifade etmek istiyen bir insan, elbette dilini zorlyacaktr. Bu zorlanma, dnen insan iin tabi bir ekilde olup-biter; ve ancak mevcut kelime kklerinden hareket edilerek yeni kelimeler meydana getirilebilir. lk defa dili ile dnmiyen, dili cam, kan gibi duymyan, bir elbise olarak gren bir kimsede bu zorlanma soysuzlayor; ve bir keyflik eklini alyor. mdi mevcut kelimelerden hareket edilerek yeni kelimelerin retilebilecei gayet tabidir; hatt bazan uzak bir maziye ait olan kelimeler de ok nadir hallerde de olsa, yeniden hayat kazanabilirler. F a k a t bu takdirde dahi o kelimenin ait bulunduu kelime grubmdan bir ismin veya herhangi dier bir kelimenin mevcut olmas icap eder. Mesel "gerek" ten gerekletirmek, gereklik vesaire gibi; veyahut dilde bulunan ve baka mnalarda kullanlan kelimelerden, yeni bir mnada kullanlabilecek kelimeler tekil edilebilir: mesel "tartmak" tan tartmak (mnakaa etmek), savmaktan savunmak (kendisini mdafaa etmek gibi) gibi.Bir dden dier bir dile kelimelerin girmesi de, yine dnmenin, grmenin ve bilmenin bir neticesidir. Eer bir millet kendi dili ile dmnez, kendi dili ile Uim ve felsefe yapmazsa, bu takdirde o milletin diline, kendisiyle dnd^ ilim ve felsefe yapt dilin kelimeleri

259

girecektir (mesel bugnk jeolojideki chariage, graben gibi). Zira dil btn insan baarlarnn ifadesini bulduu bir varhk-sahasdr; burada kymet-dnyas, bhassa inan-dnyas da mhim bir rol oynar. Bizim dilimizle almanca bu hususta dikkate lyk bir rnek verirler. Cermen'ler, Hristiyanl kabul etmekle, Hristiyanh tayan dili de beraber aldlar. Uzun asrlar boyunca ilm, felsef ve bilhassa din tetkiklerin yalnz ltince yaplabileceine inanld. limler arasnda yerleen bu d, yani ltince, halka hibir suretle inemedi. Halk kendi dilini konutu. Luther'den sonra (yani Luther, din kitabn almancaya ve dier dillere tercme ettikten sonra) almanca ilim ve felsefe sahasnda yava yava ltincenin yerini almaa balad.Trkler de slm dinini kabul etmekle, o dinin kitabnn yazld arapay da renmek zorunda kaldlar. Her din, muayyen bir kltr de birlikte getirir. Germen'ler iin bu kltrn, yani felsefe ve ilmin taycs ltince idi. Trkler iin, ilim ve felsefenin taycs arapa idi; bu kltrn iine girmek, ancak dil sayesinde gerekleebilirdi; byle bir durum da, bir milletin aydnlarn o dili renmee zorlar. F a k a t Almanya'da olduu gibi, bizde de halk kendi z dilini terketmedi; yine onunla dnd ve konutu. Halk yalnz ibadet dualarn, mnasn anlamadan, hatt anlamaa lzum grmeden rendi. Aydnlar ve yanaydnlar, bu dUi mukaddes bir dil olarak grdler. Nasl ki Almanya'da primer olarak bir din dili olan ltincenin yannda bir kltr dili olan eski greke yer ald ise, bizde de arapamn yannda yine bir kltr dili olan farsca yer ald. mdi asrlar boyunca, arapa ve farsca dnen ve yazan cetlerimiz, ister istemez bu dillerden dilimize saysz kelimeler aktardlar; ve ancak baz kelimeler ve "balant edatlar" trke olarak kald. Bu, o zaman mevcut olan durumun tabi bir neticesi idi; nk cetlerimiz yalnz arapa ve farsca dndler ve yazdlar. F a k a t Almanya'da olduu gibi, bizde de bu dUler, sadece aydmlarm ve yaraydnlann bir dili olmaktan ileri gidemedi. imdi halk dnme derken, aydn ve yanaydn, tefekkr, teemml, mlhaza gibi kelimeler kulland; f a k a t halkn trke kelimeleriyle, aydnlarn bu kelimeleri yan yana yaadlar. Yine halk, sezmek, sindirmek, gs, karn boluu, kprck kemii, ihk derken, aydn ve yanaydn kendisiyle dnd dilden kelimeler alyor^;
J ilerde grlecei gibi, garpllama ad verilen devirde ise arapa ve f a r s ca yerine g a r p dilleri kaim oluyor; bu defa da onlardan kelimeler alnyor.

260

mesel sezmee, hads; sindirmee, hazm; gs boluuna, cevfi sadr; karn boluuna, cevfi ban; kprck kemiine, azmi terkove diyor. Bylece yabanc kelimeleri dilimize sokan "hazra konma" gibi bir durum olmutur. Bu yzdendir ki iinde bulunduumuz asrn balarnda bile Bergson felsefesini tamtmaa alan aydnlar, bu felsefedeki tbirleri tercihan arapadan almlar, "hamlei hayat", "hads" gibi kelimeleri dilimize sokmulardr. Yalnz byle bir drumun basks altnda halkn di ihmal edildi. Halkn ihtiya gstermedii birok kelimeler' terkedilip kayboldular; ve halkn gnlk dUindeki kelimeler gelimediler, olduu gibi kaldlar. Trkeniiz byle bir geUmeye asrlarca saplanm kalm, "Osmanlca" adm alan zl dil de devam edip gitmitir. te halk diline inmek demek, dilimize zorla girmi kelimelerden dilimizi temizlemek demektir. Fakat byle bir ayklanma, asla herhangi bir konventionalist-positivist teoriye bilerek veya bilmiyerek ba vurmakla gerekleemez; bu, ancak trke dnmek ve trke grmek suretiyle gerekleebUir; f a k a t byle bir dnmenin ve grmenin de mstakil olmas, ezbere olmamas arttr. Bizim mUlet olarak gz nnde bulundurmamz gereken bir nokta daha vardr; bugnk m ve felsef aratrmalar gstermilerdir ki, bizzat arap felsefesi ve ilmi, antik adan faydalanarak gelimitir. Bugn artk eski grekenin, grek kltrnn ve bilhassa Aristoteles felsefesinin arap felsefesine ne kadar tesir ettii de bilinmektedir. Fakat Araplar kendi dUleriyle (onlara yardm eden Trkler ve dier islm mUletleri de yine arapa) dnmler; ve grek felsefesini tetkik ederken btn tbirleri dillerine ya evirmilerdir; veyahut da onlan yaktrmlardr; mesel felsefe tbiri, bylece yaktrlm, yani uydurulmu bir tbirdir; aym ekilde yunancadaki arete'yi fazilet olarak dillerine evirmilerdir; halbuki fazilet, arete'ran tam bir karl deildir. Sophrosyne'yi dillerine teemml olarak geirmilerdir ki, bu da teemml demek deildir. Bizim yanldmz nokta da budur; mesel fazilet gibi zaten yanl tercme edilmi bir kelimeyi trkeye "erdem" diye geirmek istiyoruz, ki bu doru deildir. Bunun yerine bizim yapacamz, kelimelerin asllarmn mnasna bakmak ve mmkn ise aslndan trkeye evirmek ; deilse aynen almak olmaldr. Nitekim zaman, bizi bu istikamete srklemitir. Dn Ziya Gkalp mefkure derken, biz bugn ideal diyoruz. Arapadan uydurularak dilimize yerleen mefkure kelimesi, bugn kendiUinden, hibir cehit sarfedilmeden kaybolmutur. Ziya Gkalp "hars" derken, biz bugn kltr diyoruz. Ziya Gkalp, Durkheim'in sosyolo-

261

jisini memleketimize sokarken, franszcadaki consience (uur ve vicdan mnasma gelen) kelimesini dilimize vicdan, kollektiv kelimesini de mer diye evirmi ve bylece "maer vicdan" gibi yaktrlm bir terkip meydana gelmitir. Btn bu yaktrma ve uydurmalar, bizim kendi dilimizle dnemememizin neticelerinden baka bir ey deildir. Bugn biz, felsefede terimleri artk zorlamaa kalkmyoruz; milletler aras terimleri (yani ltince ve greke asldan gelen) olduu gibi alyoruz; f a k a t bunu yaparken trkeyi de gz nnde bulunduruyoruz; ve herhangi bir yabanc gramer kaidesini birlikte almyoruz. Hele yaayan dillerden tercmeler mstesna artk hibir kelime alnmamaktadr.Dilimize teorinin ad amlmadan tatbik edilen konventionalist teori, dier bir teori ile ibirlii yaptktan sonra byk bir ehemmiyet kazanyor. Bu teori de yine ad sylenmemektedir mekanist teoridir. Mekanist teori dUi statik kalan, kelime denilen kalplardan meydana gelen bir vasta olarak gryor. Nasl ki her vasta onun yerine geebilecek, onun iini grebilecek yeni bir vasta ile deitirilebiliyorsa, dile de ayn ey tatbik edilmek isteniliyor. Mesel nasl ki krlan veyahut artk beenilmiyen bir iskemleyi, bir koltuu, bir masay, bir otomobili vesaireyi, yenisi Ue deitirebiliyorsak, ayn gr, dile, dildeki kelimelere de tatbik ediliyor. F a k a t byle bir gr dile tatbik edUemez; dU, byle bir muameleye tbi tutulamaz; nk dile herhangi bir let, bir vasta nazaryla baklamaz. Zira d, bir dnme ve grme vastas deildir; dnme ile d, grme ile dil; dil ile dier akt'lar arasnda bir mevcudiyet-birlii vardr; onlarn mevcudiyeti birbirini tayan, birbirine dayanan bir mevcudiyet-tarzdr. nk dnme ve grme ancak dil ile konkret bir sfer iinde faaliyete geebilir. Dnme, daima ayn zamanda grleni, dnleni dil ile ifade etmektir. Daha nce de birok defalar zerinde srarla durulduu gibi, dnme, grme dil ile birlikte "olan" bir fenomendir; zira dilin oluu, dnme ve grmeden (yani im, felsefe, san'at gibi insan baarlarndan) nce veya sonra gelen bir olu deUdir. te dil sahasnda yaplan btn sun'liklerin muvaffak olamamasnn temelini, bu fenomen tekil eder. Memleketimizdeki dil inklb bu hususta olduka mahhas ve retici misaller vermitir. mdi dilde yeniden canlanan kelimeler, ya mevcut kelimelerden retilen veyahut da halk dilinde yayan ve herkesin annesinden babasndan ocukken rendii kelimelerdir. Bunlarn yan banda dile giren kelirAeler, ancak hayatla,

262

konuma dili ile ilgisi olmyan matematik ve fizik gibi sahalara mnhasr kald; hatt bu sahalarda dahi mahhas ve yayan canh dilden kelime almak, onlan terim olarak yerletirmek daha uygun olur ve bu kelimeler de, daha iyi anlalr bir ekil alrd. Halbuki bugn biz birok matematik ve fizik terimlerini mnasn bilmediimiz yabanc bir dil gibi veyahut ahs adlan gibi reniyoruz. mit edilebilir ki, yakn bir gelecekte trke dnerek, trke grerek matematik yapan bir Trk (ki bu mstakil aratrmalar yapan, milletler aras ilme yeni bir ey katan bir insan demektir) bu terminolojiyi be bir revision'a. tbi tutacaktr. Dier sahalarda, mesel felsefe, tarih ve edebiyatta sun' dil tutunamyor; nk felsefe ve edebiyat dili dorudan doruya hayatla temas halindedir. Bu yzdendir ki, imdi ve bilhassa on sene nce bir mektep dili, bir de ocuun mektep dnda ve aile iinde konutuu bir dil vard. Dil, hayata, onun fenomenlerine ait olduu iin, yan yana duran bu dillerin, bu durumlarnn uzun zaman sreceini sanmyoruz. Er-ge dilin varhk-yapsna ait fenomenler duruma hkim olacaklardr. Fakat bu mcadele de, her mcadele gibi bouna deildir; ve bouna olmamtr; bu suretle dilimize dnen ve dndn yayan insanlar tarafndan birok yeni kelimeler kazandrlyor; dilimiz bu sayede zenginlemektedir; ve zenginleecektir.Dil hakknda ortaya atlan bir de organisist teori vardr. Bu teoriye gre dil bir organism'dir; tpk organism gibi geliebilir, kendi kendisini retir. Nasl ki organism'e bulaan hastalklara mdahale edebiliyorsa, dile de ayn ekilde mdahale edilebilir. Bu analo^ie ok kandrcdr; f a k a t doru deildir. Zira bu teori de, yanl bir analogie'den hareket ediyor; bu teori, bilhassa dile madd, statik bir ey, madd bir vasta nazaryla bakan mekanist teoriye kar uyanan bir tepkinin neticesidir. F a k a t dil, hibir zaman bir organism olamaz; organism tabi bir eydir, yani tabi varhk-sahasma ait bir eydir. Dil ise tarih bir varhk-sahasdr. Geri tarih varhk-sahas, insanlarn faaliyetlerinin bir sahasdr; bu itibarla tarih varlk-sahas, insan faaliyetlerinin bir btndr; dier bir tbirle tarih varlk-sahas insanlarn ortaya koyduu baarlardan meydana gelmektedir. F a k a t tarih bir varlk olan dil, bu hususta bir istisna tekil eder; zira dil, insann bir baars deil, onunla birlikte ortaya kan bir varhk-sahasdr. H a t t btn dier insan baarlarn, yani tarih varlk-sahasm saklyan, tesbit eden ve nesilden nesle devreden de dildir; dil olmadan bunlann

263

gelimesi, nesilden nesle devredilmesi mmkn olmazd. Hatt dil, insan faaliyetlerinin bir aynasdr; insan faaliyetlerinin ve bu faaliyetlerin bir neticesi olan insan baarlarnn derin veya sath olmas, sahte veya halis olmas bile dilde ifadesini bulur; imdi bu faaliyetler sath olduu ve hibir yaratcla yer verilmedii zaman, dil de aym ekildedir. F a k a t byle bir dil, aydnn dilidir; halkn dili bundan hi mteessir olmaz. Nitekim halkn hayat da aydnlarn ve yaraydnlann veya taklitilerin geirdikleri hayat ekillerinden mteessir olmuyor; tabiliini, canlln olduu gibi muhafaza ediyor. Organisist teorinin dier mhim bir hatas da, ortaya koyduu iddialarn dil fenomenlerine uygun gelmemesidir. Organism, bilindii gibi, u devrelerden geer: dou, genlik, ihtiyarlk, lm. Organism'in asl olan bu fenomenleri dile nasl tatbik edilebilir? Eer organism'in bu devrelerinin dile tatbik edilmesi mmkn olsayd, bu takdirde her organism'de olduu gibi, dilde de bu devrelere rastlamak icap ederdi. Halbuki bu devreleri bir dilde tesbit etmek mmkn deildir. Dil eserleriyle yaar; ve bu eserler mevcut olduka lmez; l dediimiz diller bile bir fikir hazinesidir; yalnz bunlar konuulmyan dillerdir; bu gibi diller artk ayn seviyede kalmak zorundadrlar; yani statik bir karakter kazanyorlar; f a k a t gp gitmiyorlar. imdi genlik, ihtiyarlk, dou gibi fenomenler de dil iin hibir mna ifade etmezler. Zira bir dilin genlii veya ihtiyarl ne demektir ?Dil ile dnme atba gittiine gre, dnme faaliyeti, halis, kesif olduu nisbette, dilde de halis bir gelime temel atmaa balar. Zira dnlen ve grlen, ifadesini ancak dilde bulabilir; bu sebepten dolay dile bir organism nazaryla bakmak byk bir hatadr. nk din gelimesi, dnmenin, grmenin (insan baarlarnn) gelimesi demektir. Dnme, varhk-leminde yeni eyler grdke, onun dilde ifadesini bulmas zarurdir. Halbuki organism tabi bir ekilde gelimektedir. imdi bir dil ile bir ey dnlmedii, grlmedii, ilim ve felsefe yaplmad zaman, o dilde kaotik bir durum hkm srer; bu takdirde dil, herkesin elinde bir ojmncak olur; herkes, zeksn, kabiliyetini gstermek iin kelime yaratma yarna kalkar. Halbuki buna imkn yoktur; nk hibir insan, bu insan ne kadar kabiliyetli olursa olsun, tek bana kendi dilinin yaratcs olamaz. nk bir dilin zenginlemesi, gelimesi, yeni bir muhteva kazanmas tek bir insann-mahsul deil, bir topluluun tarihinin mahsuldr. Bu sahada herkese den i kendi dili ile dnmek, kendi dili ile grmek ve

264

kendi tarih varlnn dayand diline kar byk bir sayg gstermektir.Bir milletin aydnlar iendi dili ile dnmedikleri zaman, bu takdirde o milletin z dili, aydnlarnn kendisiyle dnd dUin oyunca olr. Mesel dnen kimse, almanca, franszca veya ingilizce biyorsa, bu takdirde o bu dillerden birisiyle dnyor; ve bu yabanc dilde dndklerini trke ile ifade etmee alyor; yani bir nevi "fikir" tercmesi yapyor; bu dillerle dndklerini ifade etmee muvaffak olamad zaman, kelime yaktrmaa, uydurmaa alyor. te dilimize sokulmak istenilen "alg" tbiri, almancann bu tbire tekabl eden kelimesinin "analogie" si olarak yaktnlmtr; zira almancada idrak kelimesinin "almak" fiiliyle ilgisi vardr. mdi dilimizin kendisini bulmas, bizim dnme ve grlerimizin mstakil olmasna baldr. Biz mstakil grdke, kendi dilimizle mstakil dndke, dilimizin yapsnn gelimesi, dnme ve grlerimize ayak uydurmas zaruridir. Yalnz elverir ki, biz kendi dilimizle dnebilelim; kendi dilimizle bir fenomeni grebilelim. Bu art gerekletirildikten sonra, dilin tabi yoluna girdiini ve bu tabi yolunda daima gelitiini grrz. Byle bir zrurlik, dil ile dnme, dil e grme arasnda mevcut olan mahiyet-birliinden domaktadr.Dnn aydm arapa ve farsca dnm, dilimize bol miktarda bu dillerden birok klieler sokmutur. Bugnn aydn franszca, ingilizce, almanca dnmekte, bundan dolay da dilimize bu dillerden (bilhassa franszcadan) yine bol miktarda kelime getirmektedir; veyahut da dil-rkl yaparak trke iin kelime uydurmakta ve yaktrmaktadr. Btn bu yanl yollarda yrmei nliyebilecek, btn bu kankhklan bertaraf edebilecek biricik ey, dnme ve grme autonomie'si olacaktr. Her aydna den i, bu autonomie'yi kazanmaktr, yani kendi dUi ile dnmek, kendi dili ile grmek, dndklerini, grdklerini kendi dili ile ifade etmektir. Byle bir gr, ancak dil, ontik bir saha olarak grld ve hibir "ism" e saplamlmad takdirde gerekleebilecektir. Dilimiz iin, byk bir tehlike tekil eden dil-rkl da ayn ekUde bertaraf edUmelidir; nk bu da muayyen "ism" lerin bir tatbikatndan baka bir ey deildir. Dilin, dnme ve gr-tarz tarafndan sindirilen (hazmedilen) ve halk tarafndan kullanlarak bir aydnlarkliesi olmaktan kan mahsul, tecrbe, akl ve bunlara benzer kelimeleri artk trkedirler; bunlarn yerine kelime uydurmaa, yak-

265

trmaa kalkmak, dilimizin gelimesi bakmndan da zararldr\ Zira bu gibi yollara sapmak, dilin ontik yapsna ve tarih varlk-karakterine de aykrdr. Bu, olsa olsa kendini bilmezliin, kendim beenmiliin, bir tek insann, dilini sun' olarak (mekanik bir vasta gibi) yaratacana inanmann kuruntusuna kapmamn bir neticesi olabilir; bu da her dnen kafann reddetmesi lzm gelen bir eydir.Yazmzn bu bahsini P. Nietzsche'nin dile ait olan u szleriyle bitirmek istiyoruz: Bilinmelidir ki, dU, eski nesillerden yeni nesillere devredilen bir emanettir, bir mirastr; dUe kar herkes sayg gstermelidir; bu sayg, ok kymetli, mukaddes ve dokunulmaz eylere kar gsterilen saygdan daha aa olmamaldr^

1 Mesel tecrbenin husus mnasn gznnde bulundurmadan, ona deney demek, yanl bir yolda yrmek demektir. Trkgede denemek, deneme, snamak, snama gibi glizel kelimeler vardr; f a k a t bunlar tecrbe kelimesinin mnasnda kullanlmazlar; a m a experiment mnasnda kullanlabilirler. - 2 Nietzsohe's Werke, herausgegeben von A. Baeumler; A. Krner Verlag; Band I, s. 86; "unzeitgemaesse Betrachtungen I.".

X. F E L S E F ANTKOPOLOJ.

1.

Felsef antropolojinin problem sahasnn ksaca tasviri.

lim, san'at ve felsefe ile uraan, onlar, asrlar boyunca devam edip giden alma ve didinmeleri sayesinde meydana getiren varlk, insandr.. Fakat asl dikkate lyk bir nokta varsa, o da insann btn varlk-sahalarndan elde ettii bu bilgi ile yetinmiyerek, kendi kendisini de husus bir bilginin objesi yapmasdr. Tpk dier varlk-sahalar gibi, insan da birok ilimlerin kendisiyle urat bir varik-sahasdr. Fakat insanla uraan ilimlerin insan adn alan varlk-sahasn tetkik etmeleriyle, tabi ve tarih varl inceliyen eitli ilimler arasnda bir f a r k yoktur. Nasl ki tabiat ilimleri tabi varln btnn, onu determine eden prensipleri; tarih ilimler de, tarih varln btnn, onu determine eden prensipleri aratramyorlarsa; ayn ekilde insan inceliyen ilimler de, insan adn alan varln btnn, dier bir tbirle insann konkret varln, bu varlkta ifadesini bulan baarlarn mnasn, varlk-karakterini, bunu tyin eden prensipleri aratramyor; bundan baka insann kendisinin ne olduunu, onun dier varlk-sahalaryla olan mnasebetlerini; insanla birlikte varlklemine katlan mna-buutlaryla, yeni varlk-sferlerinin ne olduunu; ve bunlarla insan arasndaki mnasebet vesaire gibi problemlerle insann kinattaki yeri problemini tetkik etmee, anlamaa yine hibir ilim girimemektedir. Tabi varlk ve tarih varlk-sahasnda olduu gibi, burada da bu problemleri incelemek felsefenin bir iidir. Biz bu problemleri tetkik eden felsefe dalma "insan felsefesi", "felsef antropoloji" veyahut ayn ninaya gelmek artyla "insan ontologie'si" adm veriyoruz. Bu bize gsteriyor ki, insann varlk-yapsnda grlen hususiyet, ift kutuplu bir hususiyettir. Bir t a r a f t a n insan btn bilginin, san'atn, tekniin yaratcs, ilerleticisi, taycs; ayn zamanda bun-

267

1ar, mevcudiyetinin dayand "artlar" oluyor. Dier t a r a f t a n o kendi kendisinin ve meydana getirdii baanlarn ne olduunu tesbit etmee, bilmee alyor; ve kendisinin faaliyeti hakknda kendisinden hesap soruyor; hatt btn yaptklarnn mnasn aratryor. Nihayet insan, kendisiyle dier varlk-sahalar arasndaki mnasebeti bilmee yelteniyor; ve kendisinin "varhk-btn" adn verdiimiz kinattaki yerini soruyor ve bunun cevaplarn bulmaa alyor. te insann varlk-yapsnda ifadesini bulan ve bizi artan da, onun btn bu problemler zerinde durmasdr; ve insan dier canllardan ayrd eden en mhim karakteristik de budur. Zira insan hibir' snr tanmyor; her ey hakknda sualler sorarak btn snrlan ayor; bilgisinin kendisini brakt yerde metafizik grleriyle, san'at dnyasyla, hayal ve masal lemi ile onu tamamlyor; insan hibir snr tanmad iindir ki, o kendisini hazan byk bir kuvvet, bazan da bir "hi" den ibaret gryor.-

2.

Zamanmzdaki teorilerden

antropolojik bazlar.

Fakat insana d grnyle bakan antropolog, sosyolog, psikolog ve dier ihm adamlar, onu analogie yolu ile anlamak istiyorlar. Eer insan anlamak bahis konusu ise, insan hayvana yaklatrlyor; yahut hayvan tetkik edilmek isteniyorsa, bu takdirde hayvan, insana yaklatrlyor. Antropolojinin gayesi insan anlamak olduuna gre, burada insan, hayvanla mukayese ediliyor; ve insanda rastlanan kabiliyetler, hayvandaki kabiliyetlerin mkemmellemi bir ekli olarak grlyor. Gerekten insan hakknda ortaya atlan byle bir gr, muayyen bir dereceye kadar yerinde ve fenomenlere uygun gibi grnyor; nk byle bir durumda insanda sadece somatik olan fenomenler gz nnde bulunduruluyor. Bu bakmdan bu gr, havada duran bir gr deildir. Nitekim pharmakologie, yeni illan nce hayvanda deniyor; hatt bir hastaln sebebi aratnlrken, hayvanlar zerinde denemeler yaphyor; ve bu hastal nliyecek illar bulunuyor; nce hajrvana, sonra da insana tatbik ediliyor; ve grlyor ki, birok hallerde gerekten vanlan netice tamdr. Dier t a r a f t a n hajrvanlann insiyaklanyla "istek" leri, gelimeleri, doumlan ele alnyor; burada da baz analogie'ler bulmak mmkn oluyor. DeniHyor ki, hem hayvanda, hem de insanda insi-

268

yak vardr. Fakat insanda instinkt'ler (insiyaklar) zayflamtr; zaten insan hayvanla mukayese edilirse, onun her bakmdan bir "eksiklikler-varli" olduu grlr, insan, bu "eksiklikleri" ni sahip" olduu yksek kabiliyetler sayesinde telfi ediyor. nsiyakn hayvanda oynad rol, bugn "davran-biolojisi"nde inceden inceye aratrlmtr. Bu aratrmalarn ortaya koyduu neticelere gre, insiyak hem hayvann davranlarn dizginliyor, hem de bu dizginlerin boanmasn salyor; bu, artk hayvanm ald duyu intibalarna tbidir. Mesel iri bir kpek, bir yavru kpei srmyor; veyahut hasmn ok kuvvetli gren bir kpek srtst yere yatp boynunu bu kuvvetli kpee uzatrsa, kuvvetlinin onu srmad grlyor\"stek" leri, yani cins insiyaklar vesaire bakmndan hayvanlarn davramglar tabiatn ahengine, mevsimlere gre dzenlenmitir; ve hayvan yavrusunun gelimesi de uzun vdeli deildir. Ksa bir zaman som a (neviden nev'e deiik olmak artyla) yavru hayvanm btn baarlar tamamlanyor. te antropologlar veya insanla uraan dier aratrclar, hayvanda tesadf edilen bu hdiselerle insan fenomenleri arasnda yine bir analogie gryorlar. Salam bir hayvann (bugnk davram biolojisi hayvanlarn da asab hastalklara yakalandn tesbit ediyor) davrann insiyak dizginliyor. nsanda ise bu davranlar ethikletirilmi ve rationalize edilmitir; imdi hayvan leminde insiyakn grd ii, insanda bu ethikletirilme ve rationalize edilme gryor; mesel bize teslim olan bir insana artk dokunmuyoruz; tpk kpek misalinde olduu gibi. Ayn ekilde hayvanda tabiatn ve mevsimlerin ahengi iinde olup-biten cins insiyak, insan rationalize ederek evlenme ekhne sokmutur; bylece aile kurulmu ve uzun vdeli bir bakma ihtiyac olan ocuun hayatta kalmas ve insan neslinin devam etmesi salanmtr^ Zira insanda her bakmdan (yani gelimesi vesairesi bakmndan) bir retardatipn (bir gecikmilik) vardr; halbuki hayvan, ya doar domaz, yahut da ksa bir zaman sresi iinde birok baarlar gsteriyor. Fakat insan yalnz gelimesi ve baarlar bakmndan gecikmi bir varlk olarak kalmyor; o doumu bakmndan da emhryonal'fhv, yani erken domutur; insan doum tarihini deta armtr. nsan yavrusunun yirmi ay sonunda domas lzmken,
1 Bu fikirler antropolojiye ait mhim eserler veren A. Gehlen'in fikirleridir. - Bu fikirler de yine A. Gehlen'indir; toakmz "der Mensoh"; 1940; ve stanbul Edebiyat Fakltesi'nde verdii konferanslar 1954.

269

dokuz ay sonra douyor ve yirminci aya kadar bu embryonal durumu muhafaza ediyor. nsamn bir aileye ihtiyac olmas bundan ileri geliyor; nk o bu sayede hem cins hayatn rationalize ediyor, dzenliyor, hem de ocuun hayatta kalmasn salyor\nsana d grnyle bakld zaman, yalnz byle grler ortaya kmaz; daha primitiv grler de meydana kabilir. Zira Gehlen'in insan teorisi, insanla hayvan arasnda henz bir mahiyet fark ortaya koymak isteyen bir teoridir. imdi bu fark kabul etmiyen bir teori ile karlaacaz. Psikolojik esaslara dayanan bu teoriye gre, insanla hayvan arasnda bir mahiyet fark yoktur. nsan, nihayet ok zeki olan bir hayvandr. Zaten zeknn hayvanda mevcut olduu bugnk ilim iin bir gerekliktir. W. Khler'in maymunlarda zekmn mevcut olduunu gstermesiyle balyan denemeler, o derece incelmilerdir ki, bugn bu, hayvan psikologlar iin ak bir karakter kazanmtr. Ancak bu yaklatrmann daha ileriye gtrlmesi ve btn aratrmalarn bu ynden yaplmas icap eder. nsanda karlatmz ethik, kymet-determination'u gibi fenomenler, sosial-muhitin, topluluun meydana koyduu eylerdir; aslnda, yani tabi halde byle eyler mevcut deildir.Tbbn, bioljik ilimlerin, psikolojinin zemini zerinde doup b3myen bu grlere taban tabana zt olan felsef grler de vardr. Bu grler, insanda hayvani olan bir taraf kabul etmek hususunda ayn kanaati tarlar. Byle bir gr iin, artk hajrvan olanla insan olann hududunu tyin etmek kalyor. Bu grlerin birletii nokta, umumiyetle beden ve psiik olan tarafn insanda hayvan olan sahaya ait olduudur. nsanda insan olan taraf ise, onun geisfiir-, akl'v. Byle bir gr iin insan dual bir varlktr. nsan bir tarafiyle, bio-psiik olan tarafiyle, hayvandr, yani hayvan lemine tamamiyle balanmtr; dier tarafyla, yani bio-psiik olmyan tarafyla ise geist'tiY, akl'dr, yani insandr. nsanda grdmz autonomie, hrriyet, organik olana bal olmama, organik ihtiyalarn stne kma gibi btn hususiyetler onun bu tarafmn mahsuldr.te asrmzda insan felsefesinin husus bir felsefe sahas olarak canlanmasna sebep olan Max Scheler'in gr, byle bir grtr. Bu gr, ok yaygn bir grtr; felsefe tarihinde de bunun kkleri vardr; mesel Kant'ta olduu gibi. Bu grn yaygn olmasnn sebebi, onun temelinin dinlerde bulunmasdr. Zira birok dinler, bilhassa Hristiyanlk ve slmlk da inam dual bir varlk olarak g' Bu fikirlesri Gehlen, toiolog' Ajdolf P o r t m a n n ' d a n alyor.

270

rrler; insan beden ve ihtiraslaryla gelip-geici, kt olan; "ruhu" ile iyi ve ebedi olan bir varlktr.nsam bir tarafyla bir akl veya geist varl; veyahut da bir idee'ler varl; dier tarafyla tabi veya psiko-vital bir varlk olarak gren btn grlerin temelini bu din gr tekil eder. Bu sebepten dolay bu gr ok yerlemitir; ve onu ilim ve felsefe sahasndan skp atmak da ok gtr. Zira temelini dinde bulan bu gr, insan insan yapan hususiyetlerin byk bir ksmn yklendii metafizik konstruktion'lara r a m e n tasvir edebilecek bir durumdadr; bu gr, insann bu tarafyla hayvan arasnda bir mahiyet-fark, bir uurum gryor; dier tarafyla da insan hayvana balyor. Fakat eer mesele sadece hayvanla insan arasnda bir mahiyet-fark meydana koymaktan ibaret olsayd, bu takdirde byle bir felsef gr, meselesini zm olacakt; hi phe yok ki, mesele bundan ibaret deildir.3. Ontolojik esaslardan hareket felsef antropoloji. eden

Fakat imdiye kadar bahis konusu olan antropolojik teoriler, insan paralyan gnoseolojik bir ynden hareket ediyorlar\ Geist ve akl bilginin taycs, mihrak noktas (ki buna bugnn bilgi teorisi bakmndan imkn yoktur) olarak grld iin, onlardan hareket etme de tabi grlyordu^. Halbuki insan felsefesinin hedefi, inam paralamadan, onun konkret btnlne dokunmadan, bu konkret btnlkte ifadesini bulan fenomenleri, onun varhk-yapsn tahlil ve tasvir etmek ve onu anlamaa almak olmaldr. Byle bir hedefe, ancak ontolojik bir gr sayesinde varlabilir. Zira ontolojik bir gr, herhangi mcerret (yani mnasebetlerinden kopmu) bir geist veya akl kavram zerinde deil, insann varhk-yaps zerinde durur. Fakat insann varlk-yapsm tahlil etmek, onun iine girmek, tamamiyle yeni ve baka olan bir grn meydana kmasna baldr. Byle bir gr iin, artk insan, herhan1 Gnoseolojik ve p r a g m a t i s t bir ynden h a r e k e t eden Gehlen, bu hususta bir istisna tekil eder; yani o insan paralamaz; f a k a t insan d a h a ziyade blolojik ynden grmee alr. 2 Geri Max Scheler'in hareket noktas, ontolojik gibi grnr; f a k a t bununla beraber o da geist'i husus bir idraJn, bilginin, husus karakterdeki a k t ' larn taycs olarak kabul eder; geist a k t ' l a r d a n meydana gelir der.

271

gi metafizik, mcerret bir geist veya akl kavramndan veya yine mcerret bir beden ve ruh gibi kavramlardan ibaret olamaz; bilkis byle bir gr, insan bio-psiik, ontik, konkret bir btn olarak grmek zorundadr. nk gnoseolojik dncelerden hareket ederek, insann muayyen taraflarn bunlar ister beden, ruh, isterse geist veya akl olsun gz nnde bulundurmak, bizi hatalara srkler. Byle bir gr, bizi ister istemez, insanla hayvan lemi arasnda bir analogie yapmaa sevkeder; stelik insamn muayyen ynleri zerinde durur ve onlar mutlaklatrarak bizi konstruktiv bir metafizie saplanmak zorunda brakr. Bundan baka btn analogie'ier, metot bakmndan, gnoseologie bakmndardrlar. Eer insan felsefesi, insan hakknda fenomenlere uygun den bir bilgiye varmak istiyorsa, btn gnoseolojik, btn paralayc aspekt'leri terketmek, insan ontik bir btn olarak grmek zorundadr. Zira ontik bir gr, insamn varlk-yapsmn btnnde temelini bulan baarlar, akt'lar zerinde durur; byle bir duru, bizi kendiliinden hareket noktamza gtrmektedir: insan bir t a r a f t a n btn bilginin, san'atm, tekniin yaratcsdr; dier t a r a f t a n o bununla yetinmiyerek kendisinin ne olduunu aratryor. te insan felsefesi, byle iki kutuplu olan bir varln ne olduunu bize gstermelidir. Bizi buna gtrecek biricik fenomen-temeli insann konkret varlk-yapsnm btnnde ifadesini bulan baarlar, insanla birlikte meydana kan varlk-unsurlardr. nsann varhk-yapsnda ifadesini bulan baarlar zerinde durmak, insan hibir suretle paralamaa lzum gstermez; nk btn insan baarlar temelini, onun bio-psiik varlk-yapsnm btnnde bulurlar. Hibir baar yalnz bios'Vin veya sadece psyche'ran bir ii deildir. Temelini insamn varlk-yapsnda bulan bu baarlar, insann mevcut olmasn salyan ve bunu devam ettiren temellerdir; bundan dolay biz bu baarlara insann "mevcudiyet artlar" adn veriyoruz; yani onlar olmadan insann mevcut olmasna, yaamasna imkn yoktur; ve bu "mevcudiyet artlar" n besliyen, gerekletiren faaliyetlere de akt adn veriyoruz. Bunlarn yannda insan mevcudiyetiyle birlikte meydana kan lm fenomeni ve dil gibi varlkunsurlar yer alr. Yukardaki tasvirler insann varlk-yapsnda trl fenomenin mevcudiyetine iaret ediyorlar: 1. baarar; 2. bu baarlar besliyen akt'lar ve umumiyetle aktiv olma; 3. insanla birlikte ortaya kan lm fenomeni, lm uuru ve dil gibi problemler, ite insan felsefesinin asl vazifesi, bu problem sahasn incelemektir. Fakat insan felsefesi veya ontologie'si iin, temelini insann varlk-yapsnda

272

bulan bu fenomenleri tahlil ve tesbit ederken gnoseolojik grn hareket noktasn tegkil eden dual varlk nazariyesi bahis konusu olmyacak ve hatt byle bir gre ba vurmaa ihtiya grlmiyecektir. nk btn bu fenomen gruplar ifadesini, insann varlk-yapsnn btnnde bulurlar. Var olan eyleri paralyan aspekt'ler, ancak tek tek ilimlerin veya bunlara dayanan gnoseolojik grlerin bir ii olabilir. Fakat bununla ilimlerin insan fenomenlerini paralamalar ile, her ilmin kendi husus sahas ile uramasmn lzumsuzluu da iddia edilmemektedir. Felsefe Ue im arasnda her yerde birbirini tamamlama, birbirine tesii; etme, birbirinden faydalanma gibi iten bir mnasebet vardr. Burada yalnz ilim ve felsefenin birbirinden ayr tutulmasnn ve birbirine kartnlmamasmn gz nnde bulundurulmas istenilmektedir. Bu da aktiv aratrmalarn her sahasnda olupbiten bir hdisedir. Nitekim dil felsefesi de, dilin varlk-yapsm tahlil ve tasvir ederken, kendisini gramerden ve dier dil Uimlerinden ayrd etmektedir. Burada da bundan fazla veya eksik deil, ayn ey istenilmektedir. mdi antropolojinin de insann konkret, ontik btnnde temelini bulan baarlan, akt'lar, varhk-unsurlaryla uramas gerekir; bunlar tahlU etmek demek, onun varlk-btnn, varlk yapm tahlil etmek demektir. nsan baarlarndan bazlar onun mevcut olmasna, hayatta kalmasna hizmet ederler. "Mevcudiyet a r t l a n " adn alan bu baarlar, bilgi, san'at, teknik, kymet-dnyas, inan-sferi ve bunlar gerekletiren akt'lar; akt'lan sevk ve idare etmeyi salyan nceden grme, nceden tyin etme, bir sosial dzen kurma, alma vesaire gibi fenomenlerdir. te nerede insan denilen varlkla karlarsak, orada da bu bal a n ve fenomenlerle karlamaktayz. mdi bunlar hibir yerde eksik deildirler; ancak gelimi olmalar veyahut primitiv kalmalar bakmndan deiik bir ehre gsterebilirler; ve "mevcudiyet artlar" tbiri bunu ifade etmektedir. Zira insan ne kadar primitiv (iptida) olursa olsun, onun bir bilgisi, bir teknii, bir san'at vardr; onun tavr ve hareketlerini tyin eden kymetler ve inanlar vardr. Nerede insanla karlarsak, orada onun aktivite'siyle, yaptklann nceden grme, nceden tyin etmesiyle, yani tarih bir varlk olmasyla karlayoruz. Yine daima insann bir topluluk ekirdei olan aileyi ve bunlardan meydana gelen devleti kurmasyla ve bu sosial-birlii tanzim eden kaide ve prensiplerle, btn bunlar gerekletiren ve ard aras kesilmiyen almas ile karlayoruz.

273

Btn bu fenomenler arasnda sk ve iten bir mnasebet vardr. Yalnz baanlarm baz insan topluluklarnda ve baz fertlerde ya ok primitiv veyahut da gelimi olmalar deiir; mesel insann fizik ve teknik bilgisi baz hallerde ve devirlerde ok iptida ve empirik olarak kalabilir. Mesel herhangi bir teknik vasta bir ta, bir arl yerinden oynatmak iin bir ksk veya binlerce kiloyu bir hamlede kaldrmak iin kullanlan bir vin ve dier bir vasta eklinde ortaya kabilir. Fakat hibir zaman eksik olmaz. Birbirinin tecrbelerinden, bilgisinden faydalanmak, onlar nesilden nesle devretmek de yine insan olmann bir hususiyetidir. nsanlarda basit barnma vastalarna, oyunlara, danslara, ark sylemee inhisar eden bir san'ata olduu gibi, iir ve edebiyat, senfonik mzik, byk antlar gibi yksek bir san'ata da tesadf ediyoruz. Ayn ekilde basit bir din grle (herhangi bir eye tapmak gibi bir eyle), yahut da transcendental inanlarla karlarz.nceden grme, nceden tyin etme de gnlk ilere, mesel y a n n yaplacak bir balk avna inhisar edebilecei gibi, uzun vdeli plnlar eklinde de meydana kabilir. nsan, bilgisini, hrriyetini, imknlarn son hududuna kadar gtrmee cehdedebUdii gibi; o bunlar iptida bir seviye zerinde de brakabilir. Yine her yerde insanlarn birbirlerinin hareket ve faaliyetlerine iyi veya kt damgasn vurmalaryla, ho grlen, takdir edilen hareket ve faaliyetleri yannda, yaplmamas icap eden, yaplmas ho grlmiyen, takdir edilmiyen hareket ve faaliyetleriyle karlayoruz; bunlarn da ok gelimi ekline veya iptida kaldklarna rastlyoruz. F a k a t hibir insan topluluunda bunlarn hibirisi eksik deildir. Fakat insanlarn btn baarlar, muayyen akt'lann gerekletirilmesine baldr. Mesel bilgi denilen baar, eitli akt'lann gerekletirilmesine dayanr; ve' hatt bu akt'lann da uurlu ve metotlu bir ekilde gereklemesi gerekir; byle bir seviyede bulunmyan topluluklarda, fertlerde bilginin asgarisiyle, yani sadece hayat bilgisiyle, rk inanlarla dolu olmas mmkn olan empirik bir bilgi ile karlarz. Zira insan bilgisinin ilerlemesi, bu akt'lann byk bir emek ve dikkatle, daima gelien bir hzla gerekletirilmesine baldr. te her insan baarsnn temelinde bylece bir akt'lar-rgs vardr." Grlyor ki, temelini insann varlk-yapsnda bulan btn baarlar ve bu baarlan meydana getiren akt'lar, hibir suretle insann blnmesine, paralanmasna lzum gstermiyorlar; aksine hepsi, temehni onun ontik btnlnde buluyorlar. Byle bir gr iin, F. 18

274

artk insanla hayvan arasnda bir analogie yapmaa da lzum kalmyor; bundan dolay ontolojik bir gr iin, insan baarlarn meydana getiren kabUiyetler, hayvan kabiliyetlerinin bir residuum'u (art) olarak grlmedii gibi, hayvan kabiyetlerinin bir gelime, sivrilme, incelme ekli olarak da grlmemektedir, imdi ne hayvann herhangi bir davranmasn insanlatrmaa, ne de insanlarn, herhangi bir baarsn ve davranmasn hayvanlatrmaa ve onun gelimesinin husus bir ekH olarak kabul etmee ihtiya vardr. Zira byle analogie'ler, tpk dual gr gibi gnoseolojik'dirler; ve hibir suretle insann ontolojik bir tahli e badaamazlar; ve bundan dolay da bu gibi grler, insan felsefesini ilgilendirmezler. nk insan felsefesi, insann varlk-yapsnm btnnde temelini bulan fenomenleri tahhl ve tasvir etmekten baka bir ey istememektedir. insann baararyla bu baarlan gerekletiren akt'lann yannda varhk-unsurlan adm alan dil ile lm fenomeni ve lm uuru yer alr; bunlar insann kendisinin mahsul deildirler; onun varhk-yaps ile dnyadaki yerinin hususiyetini gsterirler; ve kendisiyle birlikte ortaya karlar. DUin insan iin ifade ettii ehemmiyet, daha nce incelendi. DU gibi, lm uuru da ayn ekilde temelini insamn varlk-yapsnda bulur; insan lm uuruna sahip olan biricik varlktr. Fakat bu uurun nasl doduunu gstermek hi de kolay deUdir; hatt bu hususta, bUhassa lmn mahiyeti hakknda Platon'dan beri birok dnceler, teoriler ileri srlmtr; bununla beraber lmn ne olduu, onun uurunun nasl doduu izah edilememektedir. Nitekim dihn de nasl meydana geldiim bilmiyoruz; ancak onun insann varhk yapsnda oynad mhim rol tahhl ve tasvir edebiliyoruz. lm fenomeninin ise, ancak mnasn tefsir edebihriz. Fakat burada bu problemin fenomen olarak ortaya atlmas yetiir.Insan felsefesi, btn bu problemlerin yan banda, insamn kendisinin ne olduunu, onun varhk-btnndeki yerini ve mnsm sorup soruturur. Varlk-leminde byle ift kutuplu baka bir varha tesadf edilmemektedir. D grn e hayvan gibi kuvvetU olmyan, savunma vastalaryla donatlmyan, gelimesi ve hayatm devam ettirmesi hayvamnki gibi kolay olmyan, onun gibi tabiat tarafndan kayrlmyan bu varhk, yalnz baka eylerin varlk-problemleriyle uramaz, ayn zamanda kendisinin de ne olduunu, bu dnyada nasl bir mna ifade ettiini bir problem olarak ele alr. Fakat insan umumiyetle kendisini bu varlk-leminin mnas olarak grr. Kendi varl bakmndan kr olan, bir mna ifade et-

275

miyen, baka hibir determination'a tbi olmyan kanunlara bal olan bu varlk-leminde, ilk defa kendisiyle bir mna probleminin ortaya ktn sanmaktadr. Zira ilk defa insan tabiatla, varlk-jemi ile bir eyler yapmaa yelteniyor; onun malzemesini, kendisini eviriyor, eviriyor (yani denemeler yapyor); baz eyler meydana getiriyor; bu malzemeden yourup meydana getirdii eylere kendi mna-struktur'n, kendi damgasn vuruyor; kendisi, f e r t olarak ve hatt muayyen bir topluluk olarak gp gittii zaman bile, eserlerini, yaptklarn geride brakyor; onlar incehyen dier insanlar, insan-gruplar, o eserlerden faydalanyor. Dier t a r a f t a n insan, gp giden insan topluluklarnn ise, kendi baarlaryla neyi gerekletirmek istediklerini aratryor; bunu muayyen bir dereceye kadar tesbit de edebiliyor; bu batp giden ve kltr adn verdiimiz insan baarlarn inceleyip kendi yaptklanna balyor; ve insan, bu gemi milletlerin baarlarndan faydalanyor; onlardan ders ahyor; onlarn yaptklarn yeni batan ele alyor, mnalandrp kymetlendiriyor. Fakat insan fenomenlerini konstruktion'lara bomadan olduu gibi tahlil ve tasvir etmek istiyen felsef bir antropoloji, kendi sahasn insan metafiziininkinden ayrd etmesini bilmelidir.-

XI. ETHK.

1.

Ethiin

problem

sahas.

Geri felsef antropoloji, insann "mevcudiyet artlar" adm alan baarlar, bu baarlan besliyen akt'larla, varlk-unsurlanm ele alyor; bu problemlerle insann varlk-yaps arasndaki mnasebeti, onun varlk-btnndeki (kinattaki) yeri zerinde duruyor. Fakat insann hareket ve faaliyetlerini husus bir problem-sahas olarak ele almyor; ancak insann aktiv bir varlk olduunu ve bu aktivite ile insan fenomenleri arasndaki mnasebeti gstermee alyor. Halbuki insamn her baars, her davran, her tavr taknmas, onun aktiv bir varhk, yani hareket ve faaliyette bulunan bir varhk olmasma dayanyor. Fakat insann btn hareket ve faahyetleri herhangi bir ekilde determine edilmilerdir; insan leminde determine edilmiyen hibir hareket ve faaliyet yoktur. imdiye kadar bahis konusu olan felsefenin disipUnlerinden hibirisi, insann hareket ve faaliyetleriyle husus ve mstakil bir problem sahas olarak uramyor. te insamn hareket ve faahyetlerini husus bir problem sahas olarak aratracak, bu sahann varlk-karakteri ile, bu sahay determine eden prensiplerin (kymetlerin) varlk-karakterini, insamn hareket ve faayetlerinin bah veya mstakil olduklarn tetkik edecek disipline ethik ad verilmektedir. Fakat insamn hareket ve faahyetlerinde herhangi bir determination eksik olmad iin, ethik btn insan faaliyetlerinin bir bilgisi oluyor; ve bu yzden de onu ok geni bir varlk-sahas ilgUendiriyor. Nitekim imdiye kadar ele aldmz btn felsef problemlerde ^ bunlar hangi sahaya ait olurlarsa olsunlar bir kymet determination'u ile karlamtk; zira kjmetlere kar kaytsz kalan hibir insan faaliyeti yoktur.Halbuki imdiye kadar ethik, insamn hareket ve faahyetlerinin dar bir sahasn tekil eden "olmas lzm" m bir ilmi olarak grl-

277

yordu. Ethik sahasna ait mevcut aratrmalar, yalmz bu dar saha zerinde duruyorlard; bunun tarih sebepleri vardr. Zira Aristoteles'den beri felsefenin uraaca sahalar, u suallerle ifade ediliyordu: 1. neyi bilebiliriz? 2. neyi yapmamz lzm? 3. neyi mid edebiliriz? Kant, bunlara "insan nedir?" sualini drdnc bir problem olarak ekledi. Felsefenin balanglarna ait olan bu suallerden . hatt Kant'n suali de dahil olmak zere metafizik suallerdir. Bu suallerden birincisi, bilginin imknn aratran bir bilgi metafizii; ikincisi, insann ne yapmas lzm geldiine ait olan bir ahlk metafizii; ncs insann neler mid edebileceine ait olan bir din metafizii; drdncs, insann ne olduunu soran bir insan metafiziidir. Bu gelenek iinde ethiin dar bir sahaya mnhasr kalmas ve ona normativ bir bilgi gzyle baklmas tabiydi.Fakat felsefenin bugnk seviyesi bakmndan artk "neyi bilebUiriz?" gibi bir imkn suali yerine, bilginin fenomen karakteri ile, bu fenomenin tahlil ve tasviri gemitir. Bilgi fenomeni ile birlikte bu fenomeni tayan sje-obje ve bunlar arasnda mnasebet kuran akt'lar, bu akt'larn salad bilginin karakteri, bu bilginin elde edildii eye (var olan eye) uygun olup olmad, bunun bir "iareti" nin bulunup bulunmad; nihayet insan bilgisindeki aratrma ve ilerleme fenomenleri inceleniyor. F a k a t bilgi teorisinin, bilgiyi fenomen olarak bu ekilde tahlil ve tasvir etmesiyle, "neyi bilebiliriz?" suali ne bertaraf edilmi, ne de ona dokunulmutur. Bu imkn problemi de, husus bir problem olarak ele alnabilir. Nitekim metafizik, bu gibi problem sahalarnn bir bilgisi olmak tasavvurundadr. Ortaya atlan dier sualler de ayn durumdadrlar. Bugn bir din metafizii yannda, erde ele alnaca gibi, inanma fenomenini tahlil eden bir din felsefesi vardr. Ayn ekilde bir insan metafizii yamnda, yukarda gsterildii gibi, insan fenomenlerini aratran ve insann husus yerini belirtmee alan bir felsef antropoloji vardr. Aym suretle insanlarn hareket ve faaliyetlerini ve bunlar tyin eden prensipleri (kymetleri) inceliyen ethik yannda, "ne yapmalyz", "neyi yapmamz lzm" gibi bir sualle uraan bir ahlk metafizii vardr. Geri bu metafizik problemlerle, fenomenlerin tahlili problemleri iie olan problemlerdir; ve onlar kat' snrlarla birbirinden ayrmak gtr; f a k a t bu problemleri birbirine kartrmamaa almak, bir hedef olarak gz nnde bulundurulmaldr. Zira metafizik problemler de, dier problemler gibi halis problemlerdir; ve bu problemler felsefenin ebed problemleridir; bu problemler, ilerde grlecei gibi, zlemiyen f a k a t bizi rahat da brakmyan problemlerdir,

278 2. Ethik

tarihinde ortaya m h i m g r l e r .

atlan

Felsefenin ok eski bir disiplini olan ethik, en ok ilgi uyandran, hayatla yakn mnasebeti olan bir bilgidir. Fakat ethiin sual soru tarz, onu hayatn dar bir sahasna hasrettirmitir; bu saha da, "olmas lzm olan" m sahasdr. Ethiin bu ekUde ortaya kmasna dinler sebep olmutur. Zira btn dinler, gayeleri bakmndan ethik birer sistemdir; ve insann nasl olmas lzm geldiini retmee alrlar. nk btn dinler, insanlarn birbirleriyle olan mnasebetlerinin, insanla "insan-st" olan bir varlk arasndaki mnasebetlerin nasl "olmas lzm geldiini" buyruklar eklinde ortaya koyarlar. Dinler, bu gayelerine erimek iin, insann "neyi yapmas" ve "neyi yapmamas", "neyi mit etmesi" lzm geldiini ona retmee alrlar. F a k a t dinlerin buyruklar daima birey va'dederler; daima bir gaye gderler. yle ki: eer insan iyiyi gerekletirirse, dinin ebed olarak kabul ettii bir meknda, mesel cennette yerini alr. Eer insan kt hareketleri gerekletirirse, cezalanr; ve bu takdirde onun yeri cehennemdir. Bylece bir gaye gden ethik'lere eudaimonist ethik ad verilir^. Ksaca tasvir edilen din ethik bir tarafa, felsef ethik iin mhim merhaleden bahsedilebilir": 1. eski Grek ethii ve bu ethiin Kant'a kadar ayn istikamette ilenii; 2. Kant tarafndan ethiin yepyeni bir tarzda kurulmas; 3. bizim devrimizin bir mahsul olan (Majc Scheler, Nicolai Hartmann tarafndan kurulan) muhtevalmaterial-'kym.&iler ethii. 1. Gerekten felsef bir ethik'le ilk defa eski Greklerde karlayoruz. F a k a t eski Grek ethiinin esas vasf, onun da dinlerin ethii gibi gayeci, eudaimonist olmasdr. Bir gayeye ynelen bu ethik'de, as gaye saadettir, mes'ut olmaktr; bu ethik'de insan deta bir saadet avcs oluyor. Bu sebepten dolajr saadete erimek iin ne gibi vastalara, yollara ba vurmak lzmdr suali, eski Grek ethiinin temelini tekil eder. Nitekim Aristoteles'in kendisi bile, insann gayesinin saadet olduu, btn insanlarn saadeti aradklar bir gerekliktir, der; f a k a t saadetin ne olduu meselesi zerinde bir birieme yoktur diye ikyet eder.' Geri eudaimonia saadet mnasna gelir; fakat saadete bir gaye olarak cehdedildigl iin fottn gaye takip eden ethik'Ieri bu ekilde adlandrmak mmkndr. .

279

2. ite ilk defa Kant, byle gayeci, saadeti bir ethiin insann ahlk hayatn tetkik edemiyeceini ak bir ekilde gsterdi. Bilindii gibi, saadet anlay ok deiiktir; birisi iin u, baka birisi iin bu, dieri iin baka bir ey saadettir. Bylece saadet anlajn deiik bir karakter gsterdiine gre, hareketlerimizin ahlk olmas veya olmamas da deiecektir; bundan dolay birisinin ahlk bulduu bir hareketi, dier birisi ahlk bulmyacaktr. Ethii byle bir durumdan kurtarmak istiyen Kant, ahlkn temelini saadet gibi, ahstan ahsa, durumdan duruma gre deien bir kavrama balamann doru olmadn gsterdi. Kant iin ahlkm temelini, herkes iin ayn kalan, herkes iin deimiyen bir ey tekil etmelidir. Kant'a gre, herkes iin ayn kalan, deimiyen bu temel, "iyi niyet" ve "ahlk kanun" dur. "yi niyet " kaytsz-artsz olan bir prensiptir. Zira "iyi niyet" ten stn olan bir ey, ne bu dnyada, ne de baka bir yerde vardr. Asl mesele, insanda "ijd niyet" in bulunmasdr; hatt "iyi niyet" in hedefinin gereklemesi veya gereklememesi bile mhim deildir, imdi ahlk kanun, "iyi niyet" e dayanmaldr; "iyi niyet" de ve buna dayanan ahlk kanunda insan, hibir gaye gzetmeden hareket ediyor; bu suretle ahlk hareket, kendi dnda bulunan herhangi bir eye deil, kendi kendisine dayanm oluyor; ve baka hibir gaye gzetmiyor; hatt "iyi niyet" in gereklemesi bile ehemmiyetli bir rol oynamyor. Kant iin ahlk kanun, herhangi bir imperativ (buyruk) eklinde ifade edilen bir kanundur; f a k a t bu imperativ, hypothetik (artl) deil, kategorik'ir; yani byle bir imperativ, hibir kajat ve arta bal deildir; ve ifadesi de udur: yle hareket et ki, senin hareketlerinin kanunu, ayn zamanda dier insanlarn hareketleri iin de bir kanun ve prensip olsun. Bu forml, btn hareketlerimiz iin bir kriterium (l) olmaldr. Geri insanlarn temaylleri, ihtiraslar ok defa byle bir prensibe, byle bir kanuna gre hareket etmee mni oluyorlar; bu sebepten dolasa insanlarn kendi temayllerine, ihtiraslarna hkim olmas, ahlk kanunun sesini dinlemesi lzmdr; bu kolay deil, f a k a t mmkndr. Ahlk hareket etmek istiyen her insamn buna cehdetmesi, bunu mmkn klmas gerekir. Bu izahat bize gsteriyor ki, Kant'n ethiinde ahlk hareketler herhangi bir gaye gtmyorlar; ahlk hareketler, gayesini kendisinde, kendisinin kaytsz ve artszlnda buluyorlar. Bu yzden Kant'n ethiine formalist^bir ethik gzyle baklmtr. F a k a t "iyi niyet" fikri, Kant'n dncelerinin byle bir emaya sokulmasna

280

mnidir, "iyi niyet" daima hakik bir muhtevaya sahiptir; bunun iindir ki, her ahlk harekette "iyi niyet" art kouluyor; ve "iyi niyet" her ahlk hareketin temelini tekil ediyor. Dier t a r a f t a n eer Kant, ahlk kanunu muayyen bir forml ile ifade ediyorsa, bu onun formalist olmasm gerektirmez\ Zira Kant'm burada gz nnde bulundurduu nokta, ahlkliin ve ahlk sahasmdaki bilginin apriori'liidir. Apriori'lik ise, umumlik-zarurlik demektir, ite ahlk kanunun umum olarak ifade edilmesi de bundan ileri gelmektedir; ve Kant iin formal olmak bir "ii boluk" (muhtevaszlk) deil, bir umumlik ifade eder. Onun iindir ki, Kant'a gre formal olmak, apriori olmak ayn eyi ifade eder. Fakat bununla beraber her ahlk harekette "iyi niyetin" bulunmas arttr. "yi niyet" olduktan sonra ahlk hareket, d grn ile baka bir intiba da braksa, hatt baka ekilde de meydana ksa, bu onun mahiyetini deitirmez. Yahut "iyi niyete" ramen hareketlerimiz gereklemiyebUir; f a k a t "iyi niyet" gerekleme ve gereklememee kar indifferent (kaytsz) dr.Kant'n ethiinin dier ehemmiyetli taraf da, hrriyet problemini tetkik etmi olmas ve onu muayyen bir hal ekline gtrm olmasdr. Hrriyet problemi bakmndan da Kant, ahlk felsefesine tarihte misline rastlanmyan bir yenilik getirmitir. Kant'tan nce, hrriyet problemine ya determinist veyahut da indeterminist bir gzle baklyordu. Hudutsuz bir determinism, bizi bir fatalism'e gtr r ; indeterminism de hrriyet iin bir hudut tanmaz; her iki gr de insan fenomenleriyle badaamazlar. Kant, hrriyet problemini original bir ekilde muayyen bir hal ekline gtryor. Geri Kant iin de hrriyet bir determinism"dlv, f a k a t bu determinism, tabiattan, dardan gelen bir determi1 Kant'n ahlk kanun in ileri srd fikirlerim, fizikteki cisimlerin "dmesi kanunu" ile mukayese edersek, daha ak hir ekil kazanr. Fizik, cisimlerin dmesini tyin eden bu kanunu ortaya koyarken umum, kaytsz-artsz bir forml kullanyor; fakat bunun mnas udur: btn cisimler, ancak ayn artlar iinde ayn hzla derler; mesel hava dahilinde kt dmez; aksine ilk defa havalanr; fakat havas boaltlm bir yerde kt da ar dier herhangi bir cisim g-ibl der. Kant'n ahlk kanun hakknda ortaya koyduu forml de t^pk fizikteki bu kanun gibi anlalmaldr. Nasl ki fizie ve fiziin kanunlarna bir formalism damgas vurmuyorsak, ayn ekilde Kant'n ahlk kanununa da bir formalism damgasn vuramayz. nk Kant bu kanunla unu demek istiyor: insan noumenon leminde kaldka onun baka trl hareket etmesine imkn yoktur; imdi "dme kanununa".^formalist diyemiyeceimiz gibi Kant'n ahlk kanununa da formalist diyemeyiz.-

281 i

natton'un eseri deildir; bilkis buradaki determination'u salyan kendi kendisinin kausalite'si olan "sf irademiz", "amel aklmz"dr. "rade", "amel akl", .ayn eyi ifade ederler; ve "amel akln" koyduu kanuna gre hareket etmek, hr olmak demektir. Kant, bu grn temellendirmek iin, varlk-lemini iki sahaya ayryor. Bunlardan birisi, tabiat kanunlarnn hkm srd zaman-mekn iinde olup-biten hdiselerin varlk-sahas, yani tabi varhk-sahasdr; dieri ise, tabiat kanunlarnn tesirinin sona erdii nournenon sahasdr. Bu ikinci lemde yalnz amel akln kanunlar hkm srerler; ve burada artk kausalite ve dier tabiat kanunlarnn tesirleri sona erer. te asl mesele, insann bu noumenal varlk-lemine girebilmesidir; zira bu lemde, ihtiraslar, temayller gibi tabi varhk-sahasna ait olan faktrler de artk hkm srmezler; burada yalnz amel akln, yalnz vicdann kanunlar hkm srerler, ite bu kanunlara gre hareket etmek, hr olmak demektir. Fakat Kant'n varlk-lemini ikiye blmesi, daima yanl anlalmtr; hakikatte bu iki lem, bir ve ayn varlk-leminin iki ayr cephesidir; ve varlk-lemi hakknda ortaya konulan bu "ikilik" grne de, srf hrriyeti temellendirmek iin ba vurulmaktadr. Yoksa bu lemler birbirinden apyn olan lemler deildirler; mesel dinler:n kabul ettii bu, ve te-dnya gibi. insan da beden ve ruhtan meydana gelen bir btndr; onun da nournenon ve phainomenon (grn, tabi varlk) taraflar vardr. Nitekim ilimler de insan tetkik ederken, sanki insan, a y n ayr paralardan meydana geliyormu gibi hareket ederler. Kant'n nournenon ve phainomenon (grn, tabi varlk) dedii lemler de tpk bunun (yani ilimlerin yapt) gibidir. Nasl ki ilim, bedende sanki sadece biolojik kanunlar, ruhta da sadece psikolojik kanunlar hkm sryormu gibi (halbuki hibir zaman srf biolojik ve srf psikolojik kanunlar bahis mevzuu deildirler) hareket ediyorsa, ayn ekilde nournenon leminde amel akln, vicdann kanunlar, phainomenon leminde de tabiat kanunlarnn determination'vinvLn hkm srd, bir faraziyeden ibarettir. Birinci lemde insan hrdr; ikinci lemde ise insan hr deil, baldr. Zira birinci lemde insann hareketlerini tyin eden kanunlar, kendisine, nournenon lemine, dier bir tbirle "saf irade" sine ait olan kanunlardr; dier lemde ise insann hareketlerini tyin eden kanunlar, onun ihtiraslarna, temayllerine, kendi dnda bulunan tabi varhk-sahasna ait olan kanunlardr. Birinci haldeki irade

282

autonom, ikinci haldeki irade ise heteronom'dnr] bir iradedir.

yani bal olan

imdiye kadar verilen izahattan anlalyor ki, Kant'n kurduu ethik, saadet arayan, muayyen bir gayeye gre hareket eden bir ethik deildir. Kant iin insan saadet peinde komakla, onu elde edemez; insan ancak saadete, mes'ut olmaa lyk olmaa alabilir; bunun iin de insann hibir d gayeye, hibir d motiv'e tbi olmadan ahlk kanununa, kendi vicdanna, amel akla gre, "iyi niyet" e dayanarak hareket etmesi kfidir. Vicdan, ahlk kanun, amel akl, hepsi ayn eyi ifade ederler.3. Temelini Nietzsche ve Kant'da bulan muhteval (material) kymetler ethii de, ethiin nc bir merhalesini tekil eder. Felsefe tarihinde, ethik sahasna ait yazlarda Kant'n ethiine formalist, Max Scheler tarafndan kurulan ve N. Hartmann tarafndan gelitirilen modern ethie de "muhteval (material) kymetler ethii" demek det haline gelmitir. Byle bir fikir, Kant'n ethiinde tek bir prensibin, umum bir ahlk kanununun mevcut olduunu, halbuki dier ethik'de bir kymetler okluundan hareket edildiini ileri srmektedir. Fakat ethie ait problemlerin derinliine, temeline inilince, byle bir vasflandrmann doru olmad grlr. Daha nce de sylediimiz gibi Kant'n ahlk grne formalist demek yanl bir anlalmadan domaktadr. Her iki ethik arasnda yle esasl mterek noktalar vardr ki, onlar felsef gelimenin iki ayr merhalesi olarak grmek icap eder. Byle bir hataya bizi bilhassa Max Scheler srklemitir. Scheler kendi ethiine yle bir balk koymutur: "material ki5nTietethii ve ethik'deki formalism". Bu baln ikinci ksm Kant'n tenkit edileceine iaret etmektedir. Bu kitabn nerinden beri Kant'n ethiine formalism damgasn basmak det haline gelmitir. Scheler tarafndan kurulan "muhteval (material) kymet-ethii" Kant'n kurduu ethie ok mhim yenilikler getirmitir; f a k a t esas ayn kalmtr\ Nitekim kitaplarna balk koymakta daha mtevaz olan N. Hartmann, asrmzn ok mhim bir eseri olan kendi eserine sadece
1 Nitekim "subjektivlik ve objektivlik fenomenlerinin antropoloji toakmmdan tahlili" adl yazda "kategorik imperativ" in yksek kymetlerle, hipotetik imperativ'in dier kymetlerle nasl bag-daabildiklerini gstermee altk. "Felsefe Arkivi" say 4, cilt 3, s. 101-120.

283

"Ethik" adm koymutur. Fakat biz burada yalmz Scheler'i gz nnde bulunduruyoruz^ Kant'm btn cehdi ethii apriori bir bilgi olarak kurmakt; Scheler iin de, ethik ancak apriori bir bilgi olarak kurulabilir. Yalnz Scheler, bu apriori'likler arasnda ince farklar yapmaa alr: Kant'n apriori'liine jormal, kendi apriori'liine de emotional apriori adn verir. Fakat dier t a r a f t a n Kant'la Scheler'i birbirine balyan noktalar, onlar birbirinden ayran noktalardan daha oktur; mesel herhangi bir gaye gden ethii Kant gibi, Scheler de reddeder; hatt bu hususta Scheler daha ileri giderek, yksek kjonetlerin bir cehit mevzuu olamyacaklanm syler; bundan dolay da saadete cehdedilemez, der. Kant'a gre de, insan ahlk hareketlerinde herhangi bir gaye gdemez; bu sebepten dolay insan, saadete cehdedemez; ancak ona lyk olmaa algabilir.Scheler'in ethik'deki asl byk hizmeti, onun kjnnet kavramm ethie yeni batan getirmi ve yerletirmi olmasnda meydana kar. Halbuki Scheler'den nce zannediliyordu ki, kymet kavram ethie herhangi bir empirism'i de birlikte getirir; Scheler, bunun bir pein hkm olduunu gsteriyor; ve kjTnet kavramn ok yeni olan bir grle ele alyor; ve bilhassa kymetler iin bir taycmn bulunmasn art kouyor; ve bu bakmdan o kymetleri gruba ayryor: 1. ahs kymetleri; 2. vital kymetler; 3. "ey" lerin tad kymetler. Birinci gruptaki kymetler, 15^ ve kt, sevgi ve nefret, sayg vesaire gibi kymetlerdir; bu kymetlerin taycs ahstr, yani ahs onlar temellendiriyor. kinci gruptaki kymetler ise, salam ve hasta, bitkin ve din, grbz ve clz, asil ve baya gibi kymetlerdir; bu kjmetler de temelini canl varlk-leminde, yani insan, hayvan ve nebatta bulurlar. nc grupta da faydal, ho gibi kymetlerle kltr kymetleri, iktisad, estetik gibi kymetler vardr. Bu kymetlerin temelini de muayyen bir "ey" tekU eder; ite bu eye, biz "kymet tayan ey" adn veriyoruz. Scheler bu grup kymeti, iki grupta topluyor: 1. mutlak kymetler; 2. relativ kymetler. Ahlk kymetler (ahs kjmfietleri) ve mukaddes varln kymetleri, mutlak olan kymetlerdir; dier iki grubun kymetleri de relativ olan ki5metlerdir. Bundan baka Scheler, kymetler arasnda bir basamak fark
2 Zira Hartmann'm ethi-i ile Scheler'in ethii arasnda hi de kmsenmiyecek farklar vardr. Nitekim Hartmann onu ok tenkit eder; ve der ki Scheler ethik'de yolu hazrlad; fakat bu yolda yrmesini Ibilmedi; bir yolu hazrlamak ve o yolda yrmek baka baka eylerdir.

284

grr. Kymetler, zerinde bulunduklar basamaa gre, ya yksek kymetler veya aa kymetler adn alrlar. ahs ki5maetleri, yksek kymetlerdir; aa basamak zerinde bulunan kjrmetler isfe, dier iki grubun kymetleridir. Bir kymetin ykseklik derecesini gsteren vasflar unlardr: bir kymet, devaml olduu, blnmedii, dier kymetler tarafndan temellendirilmedii, gereklemesi insana derin bir sevin salad, intention mevzuu (cehit mevzuu) olmad nisbette yksektir. Scheler iin btn kymetler material gualite'lerdir'; kymet qualite'leri ise, renk, ton gualite'leri gibi ideal objelerdir^; imdi kymetler mehul x 1er deil, ak olarak duyulabilen fenomenlerdirS>. Fakat btn kymetlere gereklik karakteri kazandran, onlar temellendiren "ey" dir. Kymet, ancak bir "ey" de objektiv ve ayn zamanda gerektir. Bu sebepten dolay her yeni "ey" gerek dnyada bir kymet-gelimesini ifade eder. Fakat Scheler'in ethie getirdii yenilikler (ki bunlar phesiz modern ethiin domasn ve gelimesini salamlardr) yannda, onun ok konstruktiv taraflar da vardr. Bunlar bilhassa onun ahs kavramnda meydana karlar. Scheler, ahs probleminde konstruktion'larm son hududa kadar gtrr; ve ahsn ruh ve bedenden mahrum olduunu, hastahk ve salamla kar kaytsz olduunu 5yler; ve hele o, hrriyet problemine hi yanamaz. nk o, yle bir zemin zerinde bulunuyor ki, burada hrriyet problemini ele almaa imkn yoktur. Scheler, Kant'n ethii dinden ayrmak iin sarfettii gayretleri hie sayarak, ethii yine dine balyor. Bilindii gibi, Kant insann Tanr iin bile bir vasta olamyacam syler. Halbuki Scheler, insan Tann'nm kymetlerini (mukaddes kymetleri) gerekletiren bir vasta derecesine indirir.Bu sebepten dolay onun Kant' tenkit etmesinde birok yanllklar vardr. Zira onun tenkit etmek istedii noktalar, daha nce Kant'n da tenkit ettii noktalardr. Scheler, yle bir intiba brakyor ki, sanki o Kant'n ethiini gerei gibi okumam. nk Kant'n ethii, Scheler'in tenkit ettii fikirlerin zddn sylemiyor. Kant "iyi niyet" i esas olarak ele alyor; ve her eyi "iyi niyet" e balyor; bu ise Kant' formalist olmaktan kurtaryor. stelik Kant'n insann autonomie'sine verdii ehemmiyet, hrriyet problemini muayyen bir hal ekline gtrmesi, ahs anlay, ok positiv olan baarlardr.
1 Scheler: "Der Formalismus dn der Ethik und materialeVVertethik" s. 12. 2 Scheler: "Der Formalismus in der EtMk und materialeVVertethik" s. 16. 3 Scheler: "Der Formalismus in der Ethik und materialeWertethik" s. 11,

285

Nitekim biz her iki filosofun insan anlayn daha nce kan bir yazmzda gstermee alrken, Kant'n her bakmdan daha tenkidi olduunu gstermitik^ Ethik sahasnda da vaziyet baka trl deildir. Biz bugn bu meseleleri daha mesafeli bir ekilde ele alacak bir durumda bulunuyoruz. 3. A n t r o p o l o j i k ve o n t o l o j i k d a y a n a n e t h i k . esaslara

Zamanmzda felsef antropoloji gibi, insan ontik ve mahhas bir varlk-sahas olarak ele alan bir antropolojinin domas, insanla uraan dier felsef disiplinlerin yeni batan ele alnmalarn gerektirmektedir. nk insan fenomenlerini inceUyen btn felsef disiplinlerin insan hakknda ortaya atlan grlerle sk bir ilgisi vardr, mdi inam paralyan, u ve bu t a r a f a blen bir felsef gr zerinde kurulan bir ethik'le, inam baarlaryla, "mevcudiyet artlar" ile varhk-unsurlaryla birlikte konkret, ontik bir btn olarak tetkik eden bugnn antropolojisinin zemini zerinde kurulacak bir ethik arasnda bir farkn bulunmas gerekir. Ayn suretle felsef antropoloji de, zamammzn bir baars olan ontologie'nin aratrmalarndan faydalanyor; ve insann btn baarlarn, bu baarlar meydana getiren faaliyetleri, "var olan" bir saha olarak gryor. Byle bir zemin zerinde ele alnacak ethiin de, Scheler'in ethii ile dier ethik'lerden farkl olmas tabi grlmelidir. nk inam paralyan bir gre dayanan ethiin de insann hareket ve faaliyetlerini blmesi artt. Halbuki btn insan faaliyetlerinin temelini ontik bir btn olan insann varlk-yapsmda gren felsef bir antropolojiye dayanacak olan ethik, bu faaUyetleri blmee lzum grmiyecektir; ve btn insan faaliyetleri ise bunlar ne ekilde meydana karlarsa ve ne kadar basit olurlarsa olsm1ar ^ herhangi bir ekilde determine edilmilerdir. imdiye kadar ele alnan btn fenomenlerin mesel bilgi, san'at, tarih varlk-sahas vesaire gibi insamn faaliyetlerine dayandn ve bu faaliyetlerin de herhangi bir ekUde kymetlerle ilgisi olduunu grdk; bylece her yerde bir kymet problemiyle karlatk; ve kymetlere kar kaytsz olan hibir insan faaliyetine rastlamadk. te antropolojik ve ontolojik esaslardan hareket eden bir ethik, btn bu faaliyetlerle, bu faaliyetlerin determination problemi ile uramak, onlar aklamak zorundadr.
1 "Kant ve Scheler'de insan Problemi" istanbul, 1949.

286

Ontologie bakmndan btn insan hareket ve faaliyetleri, "var olan" bir saha tekil ederler; imdi insann hareket ve faaliyetleri, her real varlk-sahas gibi bir varlk-sahasdr. Bu varlk-sahasm determine eden prensiplere kymet adm veriyoruz^; kymetler varhknev'i bakmndan baka bir sfere, ideal varlk-sferine aittirler; buna gre real olan insan hayat, insann hareket ve faaliyetleri, real olmyan bir varhk-sferi tarafndan tyin edilmektedir. Ethik bu her iki varlk-sahasmn mnasebetini, karakterini tyin ederken ontologie'nin ortaya koyduu neticelerden faydalanmaktadr.Nasl ki dnn antropolojisi, hakik insan varhm bir geist veya akl varl olarak gryor idiyse, dnn ethii de insan faaliyetleri arasnda bir seme yaparak yalnz "olmas lzm" a ait olan faaliyetler zerinde duruyor ve kendisini yalmz "olmas lzm" m bir bilgisi olarak gryordu. Bunun tarih sebeplerine daha nce temas edildi. Nasl ki bugnn antropolojisi, inam btn fenomenleriyle (yani onu paralamadan) ele alyorsa, ayn ekde bugnn ethii de btn insan faaliyetlerini ele almak zorundadr; yani ethik faahyetlerimizden yalnz "olmas lzm" a ait olanlar deU, btn hareket ve faaliyetlerimizi ele almaldr; ve "olmas lzm" a ait olan hareket ve faaUyetlerin de ne gibi artlar altnda meydana geldiim gstermelidir. insann hareket ve faaliyetlerini karakterleri bakmndan iki gruba ayrmak mmkndr: 1. naiv hareket ve faahyetler; 2. reflexion'h hareket ve faaliyetler^ Naiv hareket ve faaliyetlerimiz, direkt bir kymet-determination'nna, direkt bir kymet-duygusuna dayanrlar. Reflexion'lu olan hareket ve faaliyetler ise, indirekt bir kymet-determination'una., indirekt bir kymet-duygusuna gre olup-biterler. Fakat insan hayat ak halindedir; insan hayat, hibir zaman herhangi bir re/Z^xion'un neticesini bekhyemez; yani "nasl
1 Eski ethik'lerde hareket ve faaliyetlerimizi determine eden prensiplerin kausalite ve dier tabiat kanunlar gibi tabiat prensipleri olduu kabul ediliyordu. Antropoloji bunun byk bir hata olduunu gsteriyor. Bu sebepten dolay Kant, bu hatadan kurtulmak iin insan ve varhk-lemini ikiye blmt.2 Bu, bize ethik'de de tpk estetik gibi bilgi teorisinin taklit edildiini gsteriyor. Zira bilgi teorisinin reflexion'lu tavn, ethik sahasnda "olmas lzm" eklinde meydana kyor. Halbuki her sahada direkt olan tavr, yani naiv tavr, reflexion'lu olan tavrdan nce gelmelidir; fakat ethik'de de, ontolojik esaslardan hareket etmiyen bilgi teorisinde olduu gibi yalmz reflexion'lu tavrla iktifa edilmitir. Bu, ayn zamanda btn felsefi disiplinlerin birbirine ne kadar bal olduunu da gsteriyor.

287

hareket etmeliyim" gibi. nsan spontan (naiv) olarak hareket ve faaliyette bulunur; zira insan hayat ard aras kesilmiyen bir aktivite zinciri tekil eder. Fakat dier t a r a f t a n reflexion'lu hareket ve faaliyetlerin mevcut olmas da bir fenomendir; ve refleKon'la. hareket ve faaliyetler, kymetlerin birbiriyle "atgmasmda", olup-biten hareket ve faaliyetlerimizin, tahminlerimizin, tasavvurlarmzn, niyetlerimizin, istediklerimizin dnda cereyan ettii zaman ve halis olmyan bir kymetdetermination'unda. meydana kar. Byle bir-'durumda insan, olupbiten kendi hareket ve faaliyetleri zerinde dnr; ve kendi kendisine hesap verirken der ki, ben byle "hareket etmemeli idim"; zira byle hareket etmekle asl niyetlerime, tasavvurlarma, istediklerims uygun hareket etmedim. Fakat insan direkt olan bir kymet-duygusuna gre hareket ettii mddete, niyetlerinin, istediklerinin, tasavvurlarnn gerekletiini grd, buna inand mddete byle reflexion'ln bir duruma dmez. Vasta-kymetler sahasndaki btn hareket ve faaliyetlerimiz de refleKon'ludurlar; burada daima "olmas lzm" iin allr; f a k a t bu "olmas lzm" d faktrlerle arpmak mecburiyetinde olduu iin her vakit de istenUen ekilde olmaz.Dier t a r a f t a n biz hareket ve faaUyetlerimizi yneldikleri saha bakmndan da gruplandrabiliriz. Buna gre trl hareket ve faaliyet bahis konusudur: 1. insanla insan arasndaki mnasebetlere ynelen hareketler; 2. insann herhangi bir eye ynelttii hareket ve faaliyetler; 3. alkanlklarn, sosial evrenin otomatlaan kaideleri, gelenekler tarafndan tyin edilen hareket ve faaliyetler. nsanla insan arasndaki hareket ve faaliyetlerden spontan (naiv) olanlar olduu gibi, reflexion'lu olanlar da vardr. Eski ethik, yalmz bu grup hareket ve faaliyetleri gz nnde bulunduruyordu; hatt bunlarn da yalnz "olmas lzm" olan grubunu, yani reflexion'lvL olanlar tetkik ediyordu. Halbuki insann dier eylere ynelttii hareket ve faaliyetler de yine ethik saha ile ilgilidir. Zira btn hareket ve faaliyetlerimiz, herhangi bir \ymet-determmation'nn3XL mahrum deildir; ve insan hareket ve faaliyetleri hangi sahaya ait olurlarsa olsunlar; onlarla, yani hareket ve faaliyetlerle, onlarn taycs olan insan arasnda sk bir mnasebet vardr. Nitekim ilm, felsef faaliyet, her trl teknik faaliyet, san'at faaliyeti, her trl meslek faaliyeti, hatt gnlk hayat faaliyetleri bu nevidendir.-

288

Alkanlklarn, sosial evrenin otomatlaan kaideleri ve gelenekler tarafndan tyin edilen hareket ve faaliyetlerimiz, muhitten muhite deiirler; nk alkanlklar, sosial kaideler, gelenekler muhitten muhite gre deimektedirler. Yalnz bu fenomenleri, biricik ethik saha olarak grmek byk bir hatadr; bu saha, ethik kymetlere ve hareketlere kar kaytszdr. F a k a t gnlk hayatta insamn (yani geni halk ktlesinin) ahlktan, moralden anlad da en ok bu saha oluyor; ve bu saha gz nnde bulundurularak ethiin sahas da relativ'letiriliyor. Hareket ve faaliyetleri tyin eden kymetlere gelince, bunlar balca iki gruba ayrlmaktadr: 1. vasta-kymetler, dier bir tbirle fayda sferine ait kymetler (fayda ve menfaatlerin her trls, kayrmalar, karlar, ho olan... vesaire gibi); 2. yksek kymetler (iyi ve kt, sevgi ve nefret, drstlk, dostluk, sznde durmak vesaire... gibi)\ Vasta-kymetler, subjektiv durumlar, subjektiv tavrlar tyin ederler. Vasta-kymetlerin tyin ettii bu subjektiv sfer, relational bir sferdir; bundan dolay bu sferde herhangi bir mstakhkten bahsedilemez. Hareket ve faaliyetleri bu sferin iinde geen bir insan tamamiyle bahdr. Fakat bu sfer, determination'u ok kuvvetli olan bir sferdir. Bu sfer, ayn zamanda relativ'liin hkm srd bir sferdir de. Zira benim iin faydal olan bir ey, bakas iin zararh olabilir. Bu sfer, aym zamanda insanlar arasndaki atmalarn bir sferidir; nk bu sfer, fayda ve menfaat sferidir; fayda ve menf a a t l a n n birbiriyle atmas ise, onlarn mahiyetine ait bir hususiyettir. Bu sferde insanlar arasndaki uzlama, ancak birbirini karkl t a r t a n menfaat bakmndan olan anlamalara dayamr; f a k a t burada anlamalar bUe, her vakit insan balyamaz. Zira eer bu sfer, hareket ve faaliyetlere tek bana hkim olursa, her ahs en byk fayday elde etmek ister; ve atmalar da o nisbette oalr; ancak yksek kymet-sferinin mdahale etmesi sayesinde burada bir uzlama salanabilir, nk bu suretle bir objektiv'lik salanm olur. Bu sahamn dier bir hususiyeti varsa, o da bu sa1 Fakat bu kymet gruplarn Soheler gribi anlamamak icap eder. Zira nasl ki Scheler, insan geist, vital, psiik gibi sahalara ayryor idiyse, kymetleri de ayn ekilde ahs kymetleri (Tanr da bir gals olarak kabul edildii iin, onun ahsnda temelini bulan kymetlere de mukaddes kymetler ad veriliyordu), vital kymetler, meydana getirilen veya tabi bir "ey" de temelini bulan kymetler gibi; bunlar da birtakm gruplara ayrlyor.-'

-289hada reflexion'vLn art olmasdr. Bu sahada herkes imdiki ve gelecekteki menfaatini dnr; bunun iin muayyen yollara ba vurulur ; her vastaya ba vurmak ve ba vurulan bu yollar, yksek sferdeki kymetlerin mdahalesi olmad mddete, meru ve mubah grlr; byle bir durumda btn ahlk saha bertaraf edilmi olur. F a k a t fayda sferinin, saf olarak insann hareket ve faaliyetlerine hkim olmas nadirdir; zira byle bir durumu, insann bir "mevcudiyet art" n tekil eden devletin hak ve adalete dayanan kanunlar dizginler; devlet kanunlar, ancak fayda sferinin tek bana hkim olduu zamanlar asl funktion'larn ifa ederler. Zira bu gibi hareket ve faaliyetlerin taycs olan insanlar ceza meyyidesinden ekinmek ve buna gre devlet kanunlaryla atmamaa dikkat etmek, hi olmazsa bunu aktan aa, alabildiine yapmamak zormdadr.nsamn hareket ve faaliyetlerini tyin eden ikinci grup, yani yksek kymetlere gelince: bu kymetler, hakik mnadaki ethik sahasna ait olan prensiplerdir. Vasta-kymetler kendi balarna ele alnnca, yani yksek kymetlerden tecrid edilince, hibir zaman ethik bir karakter tamazlar; f a k a t kymetler hibir zaman birbirinden tecrid edilemezler. Zira mademki btn hayat faaliyetlerimizi kymetler tyin ve tanzim ediyorlar; ve hayat ise eitli faaliyet-sahalarndan meydana geliyor; o halde bizim faaliyetlerimizi tyin eden kymetlerin de her gruptan olmas icap eder. Bundan dolay kymetg r u p l a n arasnda herhangi bir tecrit bahis konusu deildir; ancak bu kymet-gruplanndan birisinin ar basmasndan veyahut birisinin tekisinin emrine girmesinden bahsedilebilir. Asl tehlike, yksek kymetlerin vasta-kymetlerin emrine girmesindedir; normal bir ahlk hareket ve faaliyette bunun tersi olmaldr; yani vasta kymetler, yksek kymetlerin emrinde olmaldr.F a k a t insanlar, bio-psiik bakmdan birbirinden farkl bir varlk-karakterine sahiptirler. Nasl ki bir renk krl, gabi veya zeki olma gibi fenomenler varsa, yksek kymetlerin sesini duyamamak gibi bir kymet-duygusu sarl da vardr. Byle bir durumda, kymetler yer deitirirler; mesel vasta-kymetler veya bunlardan birisi, yksek kymetler veya bunlardan birisinin yerine geer; buna teden beri kymet-duygusunun aldanmas ad verildi. F a k a t byle bir durumda, yksek kymetlerin ya ksmen veya tamamiyle bertaraf edildii veya hi deilse gz nnde bulundurulmad grlr. Fertlerde karlatmz bu durum, bazan btn bir devrin santral bir kymeti olabilir. Gerek fertlerde, gerekse devirlerde karatmz byle bir durumun insanlar iin ykc tesirleri olaca F. 19

290

phe gtrmez. Fakat byle bir devirde bile, yksek kymetlerin, hkim olduu fertler de( ki biz bu gibi insanlara idealist insanlar adm veririz) hibir zaman eksik deildirler. Bunlar byle bir devri fikirleriyle, hareketleriyle ikaz ederler; ve byle bir istikametin ykc olduunu gstermee alrlar; bunu en iyi ekilde devrin san'atkrlar yapar. ite insan hayat, insan baarlarmn gelimesi byle bir antagonisrn iinde olup-biter; ve bazan bir taraf, bazan da br taraf ar basar. Fakat hakik, halis bir gelime, ancak yksek kymetlerin, idealler'in ar bastklar devirlerdedir. Fakat gerek yksek kymetler, gerekse vasta-kymetler iin ortak olan bir nokta varsa, o da kjmetlerin gerekletirilmesi fenomenidir; zira hem vasta-kymetler, hem de yksek kymetler gereklemek, gerekletirilmek zorundadrlar; en basit bir menfaatin bile, herhangi bir faaliyetin sarfedilmesiyle gerekletirilmesi gerekir.Bthiin dier mhim bir problemi de insanlarn hareket ve faahyetlerinin durumudur: acaba insan hareket ve faaliyetlerinde hr mdr, yoksa onun hareket ve faaliyetleri bir tabiat kanununun tesiri altnda bulunan bir olay gibi mi cereyan eder? Bu problem, zlmesi ok g olan bir problemdir. nam paralyan bir gre dayanan ethik'lerden bu mesele ile cidd bir ekUde uraan K a n t i n ethii'dir. Fakat Kant, insan varl sahasnda da tabiat kanunlarnn hkm sreceine inanyordu; hatt belki Kant, bu yzden gnoseolojik bakmdan insan varln para sahalara blmee mecbur kalyordu. Fakat insan "tbiiyet esasna dayanan mstakil bir saha" ve ontik bakmdan mahhas bir btn olarak gren felsef antropoloji iin buna lzum kalmamaktadr; nk tabiat sahasndaki prensipler, kanunlar, hibir suretle insann hareket ve faaliyetlerini determine etmemektedirler.Geri felsef antropoloji ve buna dayanan ethik iin de hrriyet bir determination'dur; fakat bu determination, "akhn" veya tabiat kanunlarnn bir determination'n deil, kymetlerin bir determination'vLdViV, ve insan ancak yksek kymetlerin deteTmination'vL athnda bulunursa hrdr; vasta-kymetlerin determination'unda., insan hareket ve faaliyetlerini, varlmas istenilen gaye, hedef balar. Bu sebepten dolay hayatlar yalnz vasta-kymetler iinde geen insanlarda hrriyet asgar bir dereceye iner. Fakat felsef antropoloji (ve buna dayanan ethik) bakmndan hrriyet verilmi bir ey deil, bir imkndr; her defasnda insann bu imkn gerekletirmesi gerekir; bu da ancak her insann vastakymetleri, yksek kymetlere tbi klmas sayesinde mmkndr.-

x n . HUKUK VE DEVLET FELSEFES. 1. D e v l e t ve h u k u k f e l s e f e s i n i n p r o b l e m ve f e n o m e n sahas.

Felsef antropoloji, insanm "mevcudiyet a r t l a n " m tetkik ederken, devleti bir "mevcudiyet art" olarak gryor; ve devlet kurmay da insan olmamn bir hususiyeti olarak gsteriyor. nsann hareket ve faaliyetlerini bir problem-sahas olarak ele alan ethik de, insamn hareket ve faaliyetlerini tyin eden prensipleri aratryor. F a k a t insanla uraan her iki felsef disiphn de, "sosial-birhkler" in problemleri zerinde durmuyorlar. Nasl ki eitli kabUiyette olan insanlar varsa, eitli "sosialbirlikler" de vardr. Her "sosial-birliin" kendisine has bir gr-tarz, bir gelenei, bir eitim-sistemi, bir tarih oluu, ilim, felsefe, teknik, san'at vesaire gibi baarlar vardr. Her konkret "sosial-birliin" fertleri arasnda da ard aras kesilmiyen mnasebetler vardr; bu mnasebetlerde fertler birbirine kar hareket ettikleri gibi, onlarn hareket ve faaliyetleri birbirini tamamlyabilir de. Nasl ki ethik sahasnda insanlarn hareket ve faaliyetlerini, mnasebetlerini tyin eden prensipler (kjonetler) varsa, bir "sosialbirhk" iinde yayan insanlarn faaliyetlerini, birbirleriyle olan mnasebetlerini tyin ve tanzim eden prensipler ve bu prensiplere dayanlarak konulan kaide ve kanunlar vardr ki, bunlarn hepsine birlikte hukuk-sistemi adn veriyoruz; bu hukuk-sistemini dzenliyen ve tatbik eden gerek (real) kuvvet de devlettir. Hukuk-sisteminin tatbik ekli ile, bu tatbik ekUne ait olan nazariyeleri hukuk ilimleri ele almaktadr. Fakat hukuk ilimleri, hibir suretle hukukun dayand varlk-temelini, bu varlk-temeline dayanarak kaide ve kanun koymak yetkisini kendisinde bulan "sosial-birliin" varlk-temelini, var olan faaliyet ve hareketlerini ele almamaktadr; tpk ethik gibi burada da bu problemlerin varlk-karakterini ele alacak bir felsef disipline ihtiya vardr.

292

Fakat devlet ve hukuk felsefesinin problemleriyle ethik sahasnn problemleri i ie olan problemlerdir. Nitekim hukukun problemleri iinde yerini alan hak ve adalet, hrriyet, sz verme, verilen sz yerine getirme gibi fenomenler, dorudan doruya ethik sahaya da aittirler. Zira her iki halde de insanlarn birbirleriyle, insanlarn dier eylerle olan mnasebetleri bahis konusudur. Her iki sahada da insann hareket ve faaliyetlerim tyin eden husus bir varhk-sferi tekil eden kymetlerdir. Bu kymetler, her iki sahada da ayn determination kuvvetini haizdirler. Yalnz ahlk sahada bu kymetlerin kontrol mercii (meyyidesi) sadece iimizde iittiimiz bir ses, hareket ve faaliyetlerimizi bizimle birlikte bilen bir mercidir ki, biz buna vicdan adn veriyoruz. Fakat vicdan iimizde bulunan ve bize sadece ihtarda bulunabilecek olan bir sestir; bu ses, eer kr bir kymetduygumuz, bir "kalbimiz" yoksa, bizi zntlere srkler; hatt bu zntler, ok ykc olabUirler. F a k a t bu merci, zorlayc, zor kullanan bir merci deildir. Geri vicdan, bizi bir ii yapmaktan alkoyabiUr; f a k a t bu takdirde insann kymetlere ve bUhassa yksek kymetlere ok ak olmas arttr; f a k a t bu, her zaman olaan bir fenomen deildir." Dier t a r a f t a n felsef antropoloji, bize insamn varhk-yaps bakmndan hem iyi ve hem de kt olan nve'lerle birlikte dnyaya gelen disharmonik bir varlk olduunu gsteriyor; onda hem bir hakduygusu, bir d olma-duygusu vardr; hem de bir hakszlk ve dil olmama temayl vardr; o hem zalim olan, su iliyen, hem de masum olan bir varlktr; onda hem bakalarnn hakkn tammak, ona riayet etmek duygusu, hem de onlan hie saymak temayl vardr. Bu ift kutuplu determination'dan hangisinin hkim bir determination olacan nceden kestirmek mmkn deildir; ancak ilenen fiil bunu gsterir; vicdan ise, bu hususta her zaman nleyici bir "kuvvet" olamyor. Bu sebepten (Jolay vicdann yerine geecek bir "kuvvet" in, ba vurulacak bir "yerin", bulunmas icap ediyor; ite bu "yer" devlettir. imdi devlet, ferdin hareket ve faaliyetlerini dzenlemek iin kfi gelmiyen vicdann yerine geiyor. Mesel ethik sahada sz verip de, sznde durmyan insana negativ bir damga baslr; ve byle bir insana yalanc, hekr denir; ve byle bir'insana artk kimse gvenmez. Fakat hukuk iin, bu kfi deildir; verilen szn herhalde yerine getirilmesi lzmdr; zira aksi takdirde "sosial-birliin" nizam bozulur. Bundan dolay hukuk, sz vermenin eklini tyin etmi ve bunun ne gibi formalitelere dayanmas gerektiini de gstermi-

293

tir; ancak buna uygun gelen bir sz vermenin, hukuk bir kymeti vardr; ancak byle bir durum, devlet adn alan real (gerek) "kuvvet" iin bir ballk ifade eder.nsann canl bir varlk olarak yaayabilmesi iin, onun baz eylere sahip olmas, baz eylere tasarruf etmesi lzmdr. Bu sahip olma, bu tasarruf etme, ethik bakmndan ancak meru bir almann mahsul olabilir; f a k a t alma gibi emek ve zahmet istiyen bir faaliyete katlanmyan bir insan, bakasna ait olan bu meru eylelere el uzatabilir. Byle bir durum, artk ethik sahay amtr; zira burada vicdan, kfi gelen bir "kuvvet" olmaktan kmtr. Bundan dolay bir eye sahip olmann, bir eye tasarruf etmenin hukuk bakmndan trif edilmesi gerekir; bunun dnda kalan hareket ve f a a liyetler meru saylmaz; ve devlet "kuvveti" de hemen mdahale eder.Ethik bakmndan insan iin hrriyet bir imkndr; bu imknn gerekletirilmesi ferdin kendisine den bir itir; ve f e r t bunu gerekletirirken de hi .kimseyle atma haline gelmez. nk ahlk hrriyet, bir eyin yaplp yaplmamas hakkndaki yetkidir; ve onun gerekletirilmesi insann ahsna aittir; burada insan sadece kendisinden sorumludur; f a k a t bu hrriyet, hukuk hrriyet ekline girdii zaman, vaziyet tamamiyle bakalar. Hukuk hrriyetin snrlan vardr. Bu snr, bakalarna zarar vermiyecek bir sahaya kadar uzanr; bakasna zarar verecek durum, bunu iliyen ferdi devletin "kuvveti" ile karlatrr. Bundan anlalyor ki, eer insan, disharmonik bir varlk olnasayd ve yalnz yksek kymetler tarafndan determine edilseydi, bu takdirde devlet denilen messeseye ihtiya kalmyacakt; ve ethik yalnz bana insana yetecekti. Fakat insann disharmonik bir varlk olmas, onun iin devlet ve hukuku bir "mevcudiyet art" haline getirmitir; yle ki, devlet ve hukuk olmadan, insamn yaamasna imkn kalmazd; ve insan mehur szde olduu gibi, gerekten "birbirinin kurdu" olurdu. F a k a t nasl ki insan, yaamasn sahyacak, kendisini tayacak dier "mevcudiyet a r t l a n " n meydana getirmi ise, ayn ekilde o, devleti de meydana getirmitir. Nasl ki bilgi gibi bir "mevcudiyet art" olmadan, insann yaamasna imkn yoksa, ayn ekilde devlet, insann tavr ve hareketlerini tyin eden ethik kymetler olmadan da insann yaamasna imkn yoktur. ite ethik sahada bir "kuvvet" olan vicdann yerine geen "devlet-kuvveti", insanlar arasndaki mnasebetleri dzenlemek iin ba-

294

z kaide ve kanunlar koyuyor ve bunlara riayet edilmesini husus organlar vastasyla emniyet altna alyor. Devlet messesesi,, artk "sosial-birliin" kltr seviyesine, yani baarlarnn seviyesine ve insan hakkndaki gr-tarzna gre fert iin muayyen haklar tamyor; ve bu haklarn hududunu da belirtiyor; bu tannan haklar erevesi iinde f e r t istedii ekilde hareket etmekte serbesttir; f e r t bu hududun dna kt zaman, konulan kanunun tehdidi ve bunun ceza eklinde ortaya kmasyla kar karya gelir. te devleti meydana getiren messeseler ve fertler arasndaki mnasebeti kuran kanunlarn ne ekilde yaplacan ve nasl tatbik edileceini, bu tatbikatn mercilerinin (ba vurulacak yerin) nasl kurulacan, devletle f e r t arasndaki mnasebeti, bu mnasebetin deien ve deimiyen taraflarm, devlet denilen messesenin ieride ve darda nasl temsil edileceini aratran hukuk ilimleridir. Fakat devlet, var olan bir messese olarak nasl bir varhk-karakterine sahiptir? Onun mes'uliyet ve funktion'lan nelerden ibarettir? nsann hareket ve faaliyetlerini tyin eden kymetlerin, yani adaletin, hakkn gereklemesini salamak iin devletin ortaya koyduu kanunlarla adalet ve hak gibi jiksek ahlk kjnnetler arasnda nasl bir mnasebet vardr? Kanunlarn tyin ettii hrriyetle ahlk hrriyet arasnda nasl bir mnasebet mevcuttur? Hukuk-sistemlerinin dayand varhk-temeli nedir vesaire gibi problemleri aratracak felsef disipline teden beri devlet ve hukuk felsefesi ad verilmektedir.2. D e v l e t ve h u k u k f e n o m e n l e r i h a k k n d a o r t a y a a t l a n spekulativ grler.

Devlet ve hukuk felsefesi, felsefenin ok eski olan bir problem sahasdr. Hemen hemen her felsef sistemde bu problem sahasna temas edilmitir; hatt bu sahada birok teoriler ortaya atlm, birok topik grler birbiriyle mcadele etmitir. Fakat ok bilinen btn bu teorileri burada sayp dkmee ne lzum vardr; ne de bu, bize bir ey kazandrr. Bu konstruktiv devlet teorileri, ya devleti tanrlatryorlar; veyahut da devleti bir vasta derecesine indiriyorlar. Bundan baka bu konstruktiv devlet teorilerinin ou, daha ziyade devletin, hak ve

295

adaletin kayna, yani onlarn nasl meydana geldikleriyle urayorlar. Halbuki btn kaynak problemleri, karanlk kalmak, bilinmemek zorundadrlar. Nitekim biz varlk-btnnn (kinatn) kayna ile insann, bilginin, dilin vesairenin kaynan, yani ne vakit baladklarn bilmiyoruz; ancak bu hususta tahminlerde bulunabihyoruz; bu tahminler de, tahmin hududunu aamyorlar, imdi her kaynak problemi gibi, devletin kayna da metafizik bir problemdir; nitekim kinatn, insann, bilginin, dilin kaynaklar da yledir. Buna ramen bizim bir tabiat felsefemiz, bir bilgi, bir dil, bir insan felsefemiz vardr; aym ekilde bir devlet ve hukuk felsefesi de olacaktr. Fakat btn felsef disiplinlerde olduu gibi, devlet ve hukuk felsefesi de, bilgi teorisinin biricik felsef disiplin olarak kabul edildii devirlerde, devlet ve hukuk problemine de bilgi nazariyesinin penceresinden baklmakta ve reflexion'h tavr, biricik bilgi tavr olarak kabul edilmekteydi. Geen asrn son drtte biriyle, bu asrn ilk drtte birine kadar hkm sren ve yalnz reflexion'h bir tavrdan hareket eden bilgi teorisi ise, ya genetik bir bilgi teorisi; yahut da objesini "tesis" eden (kuran, meydana getiren) bir bilgi teorisi idi. Birinci halde bilgi problemi ile dier felsef problem sahalar, psikolojik-sosyolojik olarak izah ediliyordu; ikinci halde bilgi problemi ile dier felsef problem sahalar, var olan bir eye bal kalmadan sjenin bir spontanite'si olarak meydana kyordu. Birinci halde devlet ve hukuk gibi kavramlarn, psikolojik-sosyolojik olarak nasl meydana geldikleri zerinde duruluyordu; daha ziyade positiv, yani geerlikte olan hukuk sistemleri ve bunlarn nasl meydana geldikleri zerinde dnlyordu; positivist evrelerde olduu gibi; hele Auguste Comte'tan beri bu izah ekli moda haline gelmiti. ^ Objesini "tesis" eden bilgi teorisi ise Yenikant'larn bir teorisidir; ve bu felsef zemin zerinde birok hukuk ve devlet teorileri meydana gelmitir'. Yenikant'lar iin her ey, bilgi nazariyesinin etrafnda dnp dolayordu. Devlet ve hukuk problemine de yine bilgi teorisinin penceresinden bakld. Kant' yanl tefsirlere tbi tutan Yenikant'larda, devlet vo hukuk felsefesi de, dier fel?,ef disiplinler gibi, bilgi naziariyesinin bir paraleli olarak ele ahmyordu; ve onlarn btn cehdi "olmas lzm" la var olan birbirinden ayrmak zerinde toplanyordu. Dnme, var olan meydana getir1 R. Stammler, Hans Kelsen, G. Radbruch, J. Binder v.s. gibi.

296

dii gibi, "olmas lzm" da-dnmenin ve bilhassa onun saf irade eklinde ortaya kmasnn mahsuldr. mdi bilgi teorisi, saf dnmenin faaliyeti sayesinde meydana gelen objenin; hukuk ve ahlk felsefesi de saf iradenin meydana getirdii "olmas lzm" n bilgisi idi. mdi bu sahalardan birisi iin bir bilgi kritii, dieri iin bir hukuk ve ahlk kritii bahis konusu idi. Geri Kant'tan hareket ederek bu meseleleri ele almak istiyen Yenikant gr, positivist gre kar uyanan bir tepki idi; f a k a t bu tepki de meseleleri yanl bir yola srkledi; f a k a t buna ramen dierinden stn olan bir grt.Halbuki bugnn ontolojik ve antropolojik zemini zerinde devlet ve hukuk problemi, bambaka bir karakterde meydana kacaktr. Nitekim estetik sahasnda ayn eylerle karlamtk: san'at bir varlk-sahas olarak aratrlaca yerde kritik'in bir objesi olarak grlyordu; ve estetik de bgi nazariyesine paralel olan bir disiplin olarak kurulmaa ahlyordu. Ayn ekilde insan mnasebetleriyle, bu mnasebetleri tyin eden hukuk ve ethik kymetlerle, hukuk kymetlerinin "mercii" olan devlet de, "var olan bir messese" olarak grlecei yerde, herhangi bir "szleme" nin mahsul veya saf iradenin bir produktion'u vesaire gibi varlk znden mahrum bir kavram olarak kabul ediliyordu; yani onlara herhangi bir varhk-karakteri atfedilmiyordu; aksine sjenin herhangi bir kabiliyetinin konstruktion'lar olarak grlyordu; ve sje de diledii gibi, onlara bakmakta kendisinde bir hak gryordu. Halbuki ethik ve hukuk sahasndaki hareket ve faaliyetlerle, hukuk sahasnn gerekletiricisi olan devlet, var olan sahalar olarak grlrse, ancak bu takdirde bu var olan sahalarn kendileriyle, onlar tyin eden prensiplerin fenomenlere uygun bir ekilde aratrlmas bahis konusu olabilir. Halbuki bilgi kritii gzyle mesele tamamiyle baka bir ekilde ortaya kyor; nk bilgi kritii, ne bu sahalar iin bir varlk-karakteri, ne de onlar iin bir mstakiUik tanyor. Byle bir durumda ethik, hukuk ve devlet meselesi sadece gnoseolojik bir problem olarak grlyor; ve felsefe de, hukuk sisteminin, devletin yalnz nasl "olmas lzm geldii" zerinde duruyordu; hatt topik devlet teorileri, devletin bana geecek fertlerin nasl olmas (mesel bunlarn fosof olmas) gerektiini bile pein olarak tyin etmee kalkyorlard. Nasl ki bilgi kritii, ilim adamnn nasl bir insan olmas lzm gelecei ve ilme de aratrmalarnda nasl hareket etmesi gerektii hakknda hibir ey dikte edemiyorsa, devlet denilen varhk-sahasma da hibir ey dikte edilemez.-

297 3.

Antropolojik, ont olojik esaslardan h a r e k e t eden d e v l e t ve h u k u k f e l s e f e s i .

Biz bugnn felsef antropolojisi ile ontolojisinin altnda devlet ve hukuk problemini yeniden ele almak mecburiyetindeyiz. Halbuki dnn teorileri iin bu mmkn deildi. nk dnn teorileri, ya devleti tanrlatrarak, ona insamn dnda bulunan "kendi bana bir varlk" nasariyle bakyorlard; yahut onu bir vasta derecesine indiriyorlard; veyahut da ona hibir varlk-karakteri atfetmiyorlard. Halbuki bizim devlet hakknda soracamz sualler yle olmaldr: insann bir "mevcudiyet art" olarak devlet nedir? Onun funktion'u nedir? Devletin insann, bilhassa "sosial-birliin" varlkyapsnda oynad rol nedir; onun karsndaki mes'uliyeti nedir?.Hukuk sahasndaki hareket ve faaliyetler de tpk ethik sahasmdaki hareket ve faaliyetler gibi, husus bir varlk-sahas tekil ederler (yani bunlar kavramlardan ibaret deildir); ve hukuk-sisteminin gerekletiricisi olan devlet de yine var olan bir sferdir. mdi devlet ve hukuk adn alan varhk-sahasnda birok konkret problemler vardr; geri devlet ve hukuk problemleri mcerret olarak (mnasebetlerinden zlerek) de tetkik edilebiliyor; f a k a t dnlmeli ki devlet, ii bo bir kavram deil, "sosial-birklerin" var olan bir "mevcudiyet art" dr; ve her "sosial-birlik" ise, gr-tarz, ilim-felsefe, teknik gibi baarlan, tarih oluu, alka ve menfaatleri, igal ettii yerin geofizik durumu; bu durumun kendisine ykledii vazife ve mes'uliyetler bakmndan birbirinden ok farkhdrlar. Zira devlet denilen varlk-sahas, insann "mevcudiyet artlar" nn btndr. nk dier "mevcudiyet artlar" da ancak devlet adn alan bir messese iinde temel atp geliebilirler. Bu sebepten dolay devletle dier "mevcudiyet a r t l a n " arasnda karlkl, derin bir mnasebet vardr. mdi "sosial-birliin" kltr seviyesi, yani onun baarlan, alt basamak zerinde bulunursa, devlet denilen messesenin varhk-yaps da byle bir basamak zerinde bulunmak, onun gayesi ve hedefi de deimek zorundadr. Zira devlet, ne "kendi bana var olan bir substans" dr; ne de u veya bunun iin bir vastadr. Her devletin kendisine has konkret funktion'lsuc, hedef ve gayeleri vardr. Bu gaye ve hedeflere, devletin varlk-yaps gz nnde bulundurulmadan gelii gzel istikametler verilemez; onlara gelii gzel istikametler verildii takdirde de, devlet u veya bu gaye iin bir vasta olur; me-

298

sel muayyen bir ahs veya ahslar, devleti, "sosial-birliin" varlk yapsnn gerektirdii gibi deil de, onu kendi ahs menfaatlerinin veya muayyen gruplarn menfaatlerinin bir vastas olarak grrse, yani devlet idaresinde subjektiv'lik (ister bu bir ahs veya bir grup veyahut da gruplar bakmndan olsun) hkm srerse, byle bir durumda devletin asl gaye ve hedefleri yerine, onun varlk-yapsma uygun gelmiyen gaye ve hedefler geer; ancak hakik devlet adamlar ki bunlar daima objektiv insanlardr , kendi gayelerine gre deil, devletin varhk-yapsnm gerektirdii gaye ve hedeflere gre hareket ederler ve ancak bu neviden olan gaye ve hedefleri takip ederler; devletin konkret problemleri, onun varlk-yapsndan doan problemleri zerinde dnrler; ve onlar zmee alrlar; hi deilse bu sahada ilk adm atabilirler.Bizim kendi tarihimiz bakmndan devlet adam olarak Atatrk, rnei az bulunan bir misal tekil eder. Atatrk hakik bir devlet adam sfatyla, yeniden kurulacak olan devletin objektiv problem ve fenomenlerini gz nnde bulundurarak hareket etmitir. Zira devlet adm alan "siyas varlk", bir "sosial-birliin" yaamak iradesini ifade eder. Eer bir millet, millet olarak gp gitmek istemiyor ve yaamak istiyorsa, onun kendi "mevcudiyet art" olan devletin kurulu ve gelime temeli zerinde derin dnmesi lzmdr; ve byle bir gr, her ferdi istisnasz olarak btnl ile kavramaldr. Fert, birok ark memleketlerinde olduu gibi, kendisini devlet denilen "siyas varln" dnda veya stnde grmemelidir.Igte Atatrk yklm olan devletin neden ykldm mahhas olarak grmtr^ Atatrk yklan devletin saplanp kald statik durumu ki bu durum onu ortadan kaldrd doru olarak grm ve bu durumu meydana getiren faktrleri birer birer temelinden skmee balamtr. Bilindii gibi, her devletin varlk-yaps, her eyden nce, onu tekil eden "nve" lere, yani ailelere dayanr; her aile en aa iki azadan meydana gelir; bu azalarn birbirleriyle olan mnasebetlerinde dier problemler yannda mhim bir hukuk meselesi de yer alr. Bundan dolay Atatrk, devlet meselesine aile fertleri arasndaki mnasebetten girmitir.Zira eski devlet ve onun hukuk-sistemi aileyi meydana getiren fertlerden kadna ki ailenin temel tadr bir ahs deil, bir e1 Zamammzdaki misaller (mesel Almanya) gsteriyorlar ki, en - ar malbiyetler bile, salam bir temele dayanan bir "sosial^birlii" bertaraf edemiyorlar.

299

ya bir mal ve mlk nazaryla bakyordu. Bu, ok prlmitiv olan bir hukuk grdr; ve muayyen bir tarih devrin, muayyen bir milletin problemlerini gz nnde bulunduran bir "sosial-birliin" gr tarzndan domutu; o "sosial-birlik" ki, muayyen bir din grn kurucusu olmutu; ve bu hukuk-sistemi de o "sosial-birliin", o devirdeki problemlerini zmek iin ortaya atlmtr. Fakat din ile devlet ilerini birbirinden ayrmyan byle bir hukuk ve devlet anlaynn baka bir tarih oluu, baka bir hayat gr, baka bir karakteri olan dier bir "sosial-birlie" olduu gibi tanmas ve asrlarca tat-, t>ik edilmesi alacak bir eydir! te bir devlet adam olan Atatrk bu fenomenleri gz nnde bulundurmutur. Atatrk'n hukuk-sisteminde yapt deiiklik, baz aydnlara gre byk bir hata olarak kabul ediliyor. Fakat bu hkm, ezbere verilmi bir hkmdr. Zira mstakU bir millet olarak yaamak iin muayyen bir devrin, statik Ortaan, statik olan hukuk sisteminden kurtulmak artt. Eer hak ve adalet. Ortaa hukuk-grnn sand gibi, temelini ilh varlkta bulsayd; veyahut Aydmhk-ann tabi hukuk grne dayansayd, bu takdirde aydnlarn byle dnmesi, muayyen bir dereceye kadar makul grlebilirdi. Fakat Kant'tan beri ethik, bize ahlk prensiplerin, ayn ekilde hak ve adaletin ilh bir kaynaa dayanmadm, hatt insann Tanr iin bile bir vasta olamyacam, ahlk, hukuk ve "inan" sahalarnn ayrlm gstermitir. Tabi hukuk problemi de zamanmzn felsef antropolojisinin altnda yeni bir ekilde grlmektedir. Zira antropoloji, tabiat tarafndan hibir canlnn muayyen haklarla donatlmadn gsteriyor; eer byle olmasayd, hayvanlar leminde de bir hukuk ve ethik bahis konusu olurdu; halbuki biz hayvanlarda byle bir fenomenle karlamyoruz. mdi ethik ve hukuk varlk-sahas ile, bu varlk-sahasm tyin eden kymetler, sadece insan lemine has olan varlk-sferleridir; ayn suretle "insan hr olarak dnyaya gelir" sz de yerinde deildir; bu da tabi hukuk nazariyesinin bir neticesidir; zira insan hr olarak dnyaya gelmez; insan doarken hibir "hazr" eyle donatlm deildir; o ancak hr olmann imknlarn, hak, adalet ve ethik kymetleri duyabilecek kabiliyetlerle dier kabiliyetleri birlikte getirmektedir. nsanda ancak bunlarn nveleri vardr; onlar gelitirmek ve gelitirmemek insann kendisine den bir itir. Nitekim milletler asrlar boyunca arparak, didinerek siyas hrriyetlerini elde etmee almlar; bunu kendilerine gaye edinmiyen insan topluluklar ise bulunduklar yerde saymlardr.

300

imdi hak ve adalet gibi kymetlerle, insamn hareket ve faaliyetlerinde bal olmamas, mstakil olmas mnasna gelen ve bir imkndan ibaret olan ethik hrriyetle, siyas hrriyet, insanla birlikte meydana gelmiyor; aksine bunlar husus bir varlk-sferi tekU ediyorlar; bu sfer ideal bir varlk-sferidir; bu sferin gereklemesi, ancak insan gibi bir varln sahip olduu kabiliyetler sayesinde mmkn olmaktadr. Nitekim insan, bilgisini de birlikte getirmiyor; insanda bilgiye sahip olmak, onu edinmek iin, ancak muayyen kabiliyetlerin nveleri vardr. nsan ancak bunlar iliye, iliye bilgisini bugnk seviyeye getirmitir. Kymetler adn alan varhk-sahasmda da iurumun byle olmamas iin hibir sebep yoktur. lim ve felsefe sahasna girmek iin de bir emek ve zahmetin sarfedilmesi lzm geleceinden hi kimse phe etmemektedir. lk defa devlet meselelerin.'.e duruma esrarl bir karakter verilmek isteniyor. Fakat hukuk-sistemi, sosial-birliin kltr seviyesiyle ilgUi olduuna gre, muayyen bir hukuk-sistemine girmek iin, tpk muayyen bir Um ve felsef grn iine girmekte olduu gibi, umum bir eitime ihtiya vardr; zira hukuk tek bana olan bir ey deildir; hukukun, bir memleketteki gr-tarz, ahlk tavr ve hareketleri tyin eden kymetler, ilm ve felsef grle sk bir ilgisi vardr. Antropolojinin "mevcudiyet artlar" adn verdii bu varlk-sahalan primitiv olursa, bu takdirde "sosial-birlik" bir kabile eyhinin ahs emirleriyle u veya bu ekilde idare edilebilir. mdi muayyen bir hukuk-sistemi iinde yaamak iin objektiv bir eitim-sisteminin tatbik edilmesi, insann kendisi hakknda mstakil bir grnn bulunmas arttr. mdi bugn bizim yapacamz ey. Garptan, aldmz hukuksisteminin bnyemize uymadm iddia ederek, eski hukuk-sistemine dnmemiz lzm geldii eklinde olmamaldr; bilkis bir eitim seferberlii sayesinde kendi gr ve hayat-tarzmz gelitirerek, deitirerek, ona uymaa ve bugnk kltrn seviyesine ykselmee almalyz. Zira eer yeni hukuk-sistemi, sosial-varlmzn yapsna uymuyorsa, bu takdirde sosial-varhk yapmz gelitirmek ilk plnda gelecek i olmaldr. Burada F. Nietzsche'den renmemiz gereken mhim bir fikir vardr: hi bir eyin kaynan sormamalyz,' kaynak problemi zerinde tartmamalyz; muayyen bir kltr seviyesi iin mevcut olan sindirmek (hazrnetmek) suretiyle kendi bnyemize almaa almalyz; ve burada yaratc olmaa bakmalyz. Nitekim F. Nietzsche, Yunan felsefesinin kaynan arayanlara u cevab verir: Yunanllar felsefelerini yerden biten bitkiler gibi elleri

301

altnda "hazr" bulmadlar; onlar ilmin ve felsefenin asl unsurlarn komularndan aldlar; fakat neyi alacaklarn bildiler; ve bundan kendi hayat tarzlar bakmndan faydalanmasn bildiler\ Bizim durumumuz iin de ayn ey sylenebilir. Biz artk bu kaynak problemini brakmalyz; bunun yerine muayyen bir kltr seviyesi zerinde ortaya kan insan haklar, adalet ve hrriyet gibi fenomenleri hayatmza tatbik etmee bakmalyz. Bu, ancak hak ve adalet, hrriyet gibi fenomenlerin husus bir varlk-sahas tekil ettikleri grld zaman mmkn olur. Zira bu takdirde bu varlk-sahas hakkndaki bilgimizi derinletirmek, ona mstak gzlerle, kendi gzmzle bakmak gibi bir durumun iine girmek imkn hasl olur. nk insanlk, hangi devirde olursa olsun, hep bu varhk-sahasmn bilgileriyle uram, hep bu sahaya ait kymetleri gerekletirmee almtr; asl mhim olan, bunlar gerekletirecek zemini hazrlamaktr. te bunu hazrlyacak da devlet adn alan messesedir; devlet denilen messeseyi idare eden devlet adamlardr; ancak devlet adamlar, objektiv devlet organlarm, devlet messeselerini meydana getirebilirler; bunu hazrlamak iin radikal bir eitim-sistemi tatbik edebilirler. Zira bir devletin fertleri muayyen bir hak ve adalet-duygusu, hareket ve faaliyetlerinin mstakUlii (hrriyeti) iinde yetigtirilmezse, bu takdirde birok ark memleketlerinde olduu gibi hukuk sistemleri kas-kat bir formalism'den ibaret kalr; ve herkes de bu formalism'den kurtulmak iin areler arar; ve "sosial-birliin" ilerlemesi, gehmesi engellenir.Bu sebepten dolay asl mhim olan ey, bir memlekete insan haklarn tamyan, insan haklarna kar sayg gsteren, insana, her eyin stnde deer veren muayyen bir gr-tarzm yerletirmektir; aksi takdirde fertler, devlet mekanizmasnda daima gedikler amaa, devlet mekanizmas ise bu alan gedikleri yeni kard kanun ve kaidelerle kapatmaa alr; fertler ise, yine bunlardan kanmak aresine ba vururlar; yine mukabil tedbirler alnr; bylece devlet cihaz bir kanun ve kaide "kaos" u iinde boulup kalr. Byle bir durumda hibir hukuk sistemi domaz; ancak bir formalism doabilir veyahut mevcut formalism devam eder. Byle bir "sosial-birlik", hukuk-sistemini nereden alrsa alsn, yine aym duruma dmek zorundadr.Hukuk da, tpk ethik gibi gnlk hayata derin kk salmtr. Nasl ki her hareketimiz, ethik bakmndan ele alnabiliyorsa, ayn
1 Nietzsche's Werke Band 1, s. 264 (ayn toask).

302

ekilde hukuk bakmndan da ele alnabilir. Fakat hukuk yalnz ahslar arasndaki mnasebetlerle uramaz; ahslarn eya ile, mal ve mlk vesaire gibi tasarruflaryla da urar; bu tasarruflarn hukuk ve ahlk kymetlerin determination'larna uyup uymadklarn aratrr; neyin meru, neyin meru olmad, neye msaade edilebileceini, neye msaade edilemiyeceini aratrr. Hatt hukuk yalmz dnyada mevcut insanlara deil, embryo'lara da bir hak tanr. Her faaliyet sahasnn, her messesenin bir hukuku vardr. nk hukuksistemi ve devlet, her zaman insann kanunun dna kabeceini, yani ethik kymetlerin nazar dikkate aimmyacam gz nnde bulundurur. Zira btn hareket ve faaliyetleri, ethik kymetler t a r a f n dan determine edilen insanlar, hibir zaman kanunla atma haline gelmezler. Ethik sahasnda iki trl kymet-determination'vL bahis konusu oluyordu. Acaba hukuk felsefesi iin bu problem nasl bir problemdir? Gerekten hukuk varhk (gereklik) sahasnda da, bu iki kymet sferinin determination'u vardr. Burada da hak ve adalet gibi yksek kymetler tarafndan gelen determination, direkt olan bir hak ve adalet-duygusunda meydana kar; ve byle bir durumda insanlar arasnda herhangi bir atma yoktur (ayn ekilde bu saha olmas lzmn sahas da deUdir). Fakat hukuk sahada ar basan vasta-kymetler, yani fayda ve menfaat sferine ait kymetler sferidir (buras olmas lzmn sahasdr); nk insanlar arasndaki atmalar, asl bu sahada olup-biter; bu sahadaki atmalar, bir "sosial-birliin" kltr seviyesinin de bir iaretidir; kltr seviyesi aa olan sosial-topluluklarda bu sfer alabildiine geliir; hatt byle bir yerde yksek kymet-sferi de onlara irca edUmee allr. te ancak byle bir durum, formalism'in gelimesi bakmndan elverili bir zemin hazrlar. nk byle bir memlekette f e r t daima adaletin, hakkn dalmasna engeller hazrlar; ve byle bir durumda hakkn, adaletin savunulmas yerine formalism'den faydalanma cihetine gidilir. Halbuki her hukuk mdafaann gayesi, hakk, adaleti aa karmak olmaldr; kltr seviyesi yksek olan memleketlerde bu temayl hkimdir; ve mdafaa daha ziyade hakkn, adaletin meydana kmas zerinde toplanr. Bu saha, madd menfaatlerin rol oynad bir saha olduu iin, hak ve adalet-eitimi eksik olan memleketlerde, hak ve adaletin savunulmas madd menfaat salamak iin bir vasta olur. te devletin vazifesi, bu gibi sitiation'l&rda, yeni kanunlar koymak suretiyle deil, ocukluktan itibaren fertte vazife ve

303

mes'uliyet, hak, adalet-duygusunu gelitirme gibi gayeler zerinde toplanmaldr. Geri devlet ferdin vicdannn yerine geiyor; fakat bu, tam olan bir geme deildir; nk devletin vicdann yerine tam olarak geebilmesi, gemesi iin, devleti idare eden devlet adamlarnn direkt bir hak ve adalet-duygusuna, amaz bir gre sahip olmas gerekir. Halbuki buna imkn yoktur; bundan baka her trl hareket ve faaliyetler hak ve adalet sahasna girdikleri iin, bu talebi tam manasyla gerekletirmek mmkn deildir; ancak bjik devlet adamlar, bu ideale az veya ok yaklaabilirler. Yksek kymetlerin bilerek gz nnde bulundurulmad bir yer de, devletler arasndaki mnasebettir. Bu mnasebetlerde devletlerin menfaatleri, hkim bir rol oynuyor; bu, tpk ethik sahada, sadece vasta-kymetlere gre hareket eden fertlerin durumuna benziyor. Eer devletler arasndaki mnasebetlerde, hak ve adalet gibi yksek-kymetlere gre hareket edilseydi, bu takdirde bu mnasebetlerde hibir atma Ue karlamyacaktk. Fakat fertlerin mnasebetlerinde mmkn olmyan bir durumun devletler arasnda mmkn olacan kabul etmek kendimizi aldatmaktan baka bir ey deildir. Devletlerin kendi aralarndaki mnasebetlerde hak ve adalete uygun hareket ettikleri, tarihin hibir devrinde grlmemitir. nsanlar byle kaldka, bu durumun bylece devam etmemesi iin hibir sebep yoktur.Bu sebepten dolay btn "ebed bar" idee'leri de bir utopi olarak kalyor. Bunun gnn birinde gerekleeceini sylemek de ok gtr. "Ebed bar" idee'si, ancak devletler arasnda yalnz yksek-kymetlere gre hareket edildii zaman gerekleebilir. Halbuki imdiye kadar hak ve adalet "parolas" altnda daima her devletin kendi menfaati saklanmaktadr.Bugnk devletlerin ounda vakalar yerine "kelimeler" geiyor; muayyen bir kelimeye mistik mnalar atfediliyor; ve sanlyor ki, bu kelime kullanlnca mesele de halledilmi oluyor. Bugn bizim zamanmzda demokrasi kelimesinin ne kadar eitli mnalarda kullanldn gz nnde bulunduralm; en koyu diktatrler bile, bu kelimeyi kullanmakta n s a f t a yer alyorlar. Bylece devlet ve hukuk problemi, bugnn felsef antropolojisi ve ontologie'sinin altnda ele abnd takdirde, onlarn insann "mevcudiyet artlar" olarak var olan eyler olduu grlr;, ayn ekilde hukuk ve ethik sahasndaki hareket ve faaliyetlerimizi determine eden prensipler de, (yani hak, adalet vesaire gibi prensipler)

304

var olan bir sfer tekil eder. Bu problemler zerinde antropolojikontolojik bir grle durulursa, bu takdirde devlet, hukuk ve ethik problemleri, topik nazariyelerin elinden aimm, bizi, hayatmz, pek yakndan ilgilendiren bir problem sahas olmu olur. Fakat bu problem sahasnn anlalmas, gelimesi iin, insan baarlarnn yardmndan daima istifade edilmelidir; ve devlet de, yayabilmek iin "sosial-birlii" konkret bir varlk olarak (yani btn baanlanyla) gz nnde bulundurmal; devlet organlarna, messeselerine muayyen, konkret funktion ve mes'uliyetler vermelidir; ve bu hususta kontroldan ziyade ahs mes'uliyet n s a f t a yer almaldr. Btn bunlar da ancak cezri eitim sayesinde gerekletirilebilir.-

x m . DtN FELSEFES.

1.

Spekulativ bir problem olarak din.

Din problemi, felsefenin ok eski olan bir spekulation sahasdr; ve din problemi, felsefenin, balangtan beri devam edegelen sualinden birisini tekil ediyor: "ne mit edebiliriz?" Bu sual, daha nce iaret edildii vehile, dierleri gibi metafizik bir sualdir. Her nedense insan dnmesi balanglarnda fenomenlere dayanaca yerde, metafizik problemlerden hareket etmi ve en ok metafizik problemlerle uramtr; ve felsef dnmeyi dierleri yamnda en ok megul eden problem de "ne mit edebiliriz?" suali olmutur. F a k a t din felsefesi, bu sual zerinde durmakla yetinmemi, asrlarca btn felsefeye hkim olmu; felsefe bir ancia theologica haline gelmi, yani felsefe dinin emrine girmitir. lk defa Kant, dinle felsefeyi birbirinden ayrmaa, felsefeye mstakilliini kazandrmaa muvaffak olmutur. Fakat buna ramen bugn bUe felsefenin, ya dinin bir tamamlaycs veyahut da dinin aleyhinde olan bir dnme sistemi olduu sylenir. Halbuki felsefe iin, din de her problem gibi, ancak bir problem olabilir. Bu sebepten dolay felsefe, ne din iin, ne de dine kardr. Fakat din sahas, teden beri felsef teorilerin birbiriyle en ok att, birbiriyle en ok mcadele ettii bir saha olmutur; ve teolojik nazariyeler, bu sahada hibir smr tanmadan dedikleri gibi hareket etmilerdir. lmin az gehmi olduu devirlerde teolojik nazariyeler, varhk-leminin ve insan problemlerinin biricik izah ekilleri olmutu. Bu nazariyeler muayyen bir teleologism'den hareket ediyorlar; olup-biten her eyi, stn bir kuvvet olan Tanr'mn gayelerinin bir gereklemesi olarak gryorlard; ve bu stn kuvvet, ayn zamanda kinatn, her eyin kayna (mesel hrriyetin, ahlkn, devletin, hukukun), her eyin yaratcs oluyordu; her ey onun gayelerini gerekletiren bir iaret saylyordu.Bylece traditionel teolojik nazariyeler, din fenomenin! mutlaklatryorlar, yani her eyi ona gtryorlar, her eyi onunla izah ediF. 20

306

yorlard. Aristoteles'ten beri btn teleolojik metafizikler'in yaptklar bu idi. Pakat bu teoriler, halis bir fenomen olan inanma sferini knstruktion'laxB, bouyorlar, onu tannmaz bir hale getiriyorlard. Halbuki bugnn ontologie'si ile antropolojisinin altnda bu meseleyi bambaka bir ekilde ortaya koymak mmkndr. Zira ontologie ve felsef antropoloji bakmndan inanma var olan bir sferdir; ve temelini insann varlk yapsnda bulur; imdi ontolojik ve antropolojik temellere dayanan bir din felsefesi de, sadece bu fenomenin tahlil ve tasviriyle uraacaktr. Ancak bu sayede din fenomenini spekulation'lara bomadan, dier varlk-sahalanna kartrmadan, mstakU, husus bir varlk-sferi olarak tahlil ve tasvir etmek ve onun insan hayatnda oynad mhim rol gstermek mmkn olacaktr; gerekten din, mstakil bir fenomen sahas olarak felsefenin mhim bir problemidir de.2. Din felsefesinin fenomen problemleri. ve

Felsef antropoloji, insamn buutlu bir zaman iinde yaadn gsteriyor; ve insann real hayat da bu buutlu zaman iinde geiyor. P a k a t insann bu real hayat, kendisini, eitli situation'larla karlatryor; bu hayat situation'larnda insann karlat olaylar, ya onun normal hayatnda bandan geen hdiselerdir; veyahut da bu hdiseler, onun kavray ve anlay kabUiyetini ayorlar. Byle bir durumda plak realite, insann yaamasna kfi gelmiyor. Zira ykc ve krc olan plak realite, insan mitsizhe srklyor. Halbuki insann kalbi mitlerle doludur; insan, bu mitler sayesinde realiteyi, real hayat baz tasavvurlar, mna ve kymetlerle bezemee alyor; ve hayat ekilir bir hale getiriyor; nk mitsiz insann yaamasna imkn yoktur. Pakat mit etme, ancak bir inanma ile birlikte meydana kabiUr; inanma ise, antropoloji bakmndan insann varhk-yapsna ait bir fenomendir; yani onsuz insamn yaamas mmkn deildir; insann hayatm, mevcudiyetini tayan bu fenomene, onun "mevcudiyet art" ad veriliyor; nk inanmyan bir insan ne mevcuttur, ne de tasavvur edilebilir.inanma fenomeni gnlk hayatta balar. Gnlk hayat mnasebetlerinden inanma kaldrld andan itibaren gnlk hayat altst olur; hatt ortada insanlar arasndaki mnasebet diye bir ey kalmaz. ite bylece gnlk hayatta balyan inanma, derece derece

307

ykselir; en sonunda "transcendental bir varka" inanma peklinde ortaya kar. nanma fenomeni, tpk bilgi ve devlet kurma fenomenleri gibi insann varlk-yapsna, insan olmaya has bir fenomen olduu iin, insan, hangi kltr seviyesi zerinde bulunursa bulunsun, her yerde onun mevcudiyetine tesadf edilir. Nitekim inanma fenomeni, en iptida insan topluluklarnda bile mevcuttur. Yalnz inanmamn ekli ve muhtevas deiir.' Geri inanma, gnlk hayatta insann herhangi bir tavrn, niyetini, hareketini determine eden bir kymet eklinde ortaya kyor; f a k a t inanmann daha mhim ekli, "din" ad verilen mitler leminde meydana kar. Gerekten din, bir mitler ve inanma lemidir; din bilgisi (yani teolojik ilimler) bu lemle urar; inanmann kaynan, hususiyetlerini gsterir; f a k a t din ilimleri "dogma"'ardan hareket ederler; inanma ve mit etmeyi muayyen kaynaklara balarlar; ve neticede inanma meselesini artksz halletmi olurlar. Fakat din ilimleri u suallerle uramazlar: mit etme ile inanma, fenomen olarak nedir; onlarn bir varlk korrelat' var mdr; ve bu fenomenler insann varhk-yaps iin ne ifade ederler? nsanla transcendental varhk arasndaki inanma mnasebeti nas bir mnasebettir ? Bu mnasebetin tek bir ekli mi, yoksa eitli" ekilleri mi vardr? Eer bu mnasebetin tek bir ekli varsa, nasl oluyor da eitli dinler mevcut olabUiyor; ve her din de kendisinin kurduu mnasebetin en doru mnasebet olduunu iddia' edebiliyor? Eer bu mnasebetin eitli ekilleri varsa, bu takdirde her din iin ayr, ayr birer transcendental varhk m kabul edilecek; yoksa bu mnasebet, fenomen olarak mevcut olan btn dinlerde bir ve ayn mnasebettir de, yalnz ekil bakmndan m birbirinden ayrlyor? Acaba bu mnasebetin kurulmas mutlaka bir vastaya m ihtiya gsterir; yoksa vastasz da olabilir mi? Din-sferi, bir varlk sferi midir, yoksa srf bir kavramdan m ibarettir?., vesaire. te btn bu ve bunlara benzer suallerle ancak din felsefesi uraabir. Fakat din felsefesi inanma fenomeni zerinde dururken, artk onun iin belli bir dinin dogma'lan bahis konusu deildir. mdi din felsefesi iin, gnlk hayat sferinde bahyan, f a k a t bu sferi aan inanma, insanla transcendental varlk arasndaki mnasebettir. Bu mnasebet insan adn alan varln dayand son temeldir; ve insan bu transcendental varln mna-yapsna ister isteniez ba vurmak mecburiyetindedir. Normal hayatnda transcendental varla inanmyan bir insan bile aresiz kald, btn real fenomenler onu terkettii, ona kar alt zaman, yine ona dayanacak; ve birok

308

halerde ondan baz dileklerde bulunacak. nsann bu transcendentai varla inanmas hibir zaman eksik deildir; ancak i hayatn hi dinlemiyen, ok sath olan, kalbi kararm olan bir insan, byle bir varh muayyen bir zaman iin d grnyle tammaz gibi grnr; zira onda bunun yerine dier herhangi bir ey gemitir. Fakat lm uuru tarafndan hibir zaman terkedilmiyen, gelip-geici olan insan, en sonunda bu transcendentai varla inanmak zorunda kalacaktr; nk her insann en son destei odur. Bu transcendentai varhk da, artk "sosial-birliin" ve ferdin kltr seviyesine gre eitli ekUlerde tasavvur edilebir. mdi insann ve insan olmann bir "mevcudiyet art" olan inanma, herhangi bir kltr seviyesine bal kalmadan, insamn bulunduu her yerde mevcuttur. Bu itibarla iptida insann din gr de, bir inanma sferidir; zira onun ttem'i veya tapt dier bir ey, artk madd bir ey olmaktan kyor; o da eitli tasavvurlarla sslenmi, bezenmi bir transcendentai varhk roln oynuyor, iptida de karlat situation'lan, kendi kuvvet ve kabiliyetlerini aar grd fenomenleri, onun sferine brakr; o sferin kendisim ya selmete kavuturacana, veyahut da mahvedeceine inanr.Geri insan varlk-yaps bakmndan umumiyetle transcendentai bir varla inamyor; f a k a t bu transcendentai varla inanmann ekli deiiyor; bu, artk insamn kendi kuvvet ve kabiliyetlerine baldr, inanmann en yaygn ekli, mevcut dinlerden birisine inanma, birisine balanma eklinde meydana kyor. Geri bu dinler, birbirinden ok farkl, birbirinden ok a y n grnyorlar; f a k a t hepsinin birle tikleri bir nokta vardr ki, o da inanmamn insanla, inam ve dnyay aan bir varlk arasnda mevcut bir mnasebet olarak kabul edilmesidir. Gerekten her dinde transcendentai varhk ile mnasebet kurma ekli deiiyor; her din bunun iin muayyen bir yol gsteriyor; ve bu yolda baz faaliyetlerde bulunmay, bazlarnda da bulunmamay emrediyor. Birok dinler insan iin vaitlerde bulunur; bu ve brdnya diye birbirinden apayr iki dnya kabul eder. Fakat bu dnya ile br-dnya arasnda da yine bir mnasebet kabul edilir; zira br-dnyada herhangi bir mkfata erimek, insann bu dnyadaki hayat ile fiilleriyle ilgili grlr. Fiilleri iyi olan insanlar, br-dnyada mkfata kavuur; aksi halde br-dnyada ceza grr. Fakat bunun da ekilleri dinden dine deiir. Baz dinler iin transcendentai varhk daima insann iledii sular affedebUir; yalnz bunun iin insann muayyen eyleri yapmas lzmdr.

309

Din, insana ve dnyaya ait her eyi, insann bandan geen btn hdiseleri, herhangi bir ekilde tefsir etmee, mnalandrmaa, izah etmee ahr. te dini, ilim ve felsefeden ayrd eden nokta da, onun her eyi kendisine gre tefsir etmesi, izah etmesi, her eye bir mna vermesidir. Halbuki ilim ve felsefe var olan eylere bir mna atfetmekten, her eyi tefsir ve izah etmekten saknr; f a k a t ilim ve felsefenin duraklad yerde bile, din hi tereddt etmeden jmryebilir'. Bylece de din, insan iin'hayatn kat taraflarn yontar, mneviletirir; en ar felketler be dinde mnevi tefsirini bulur; nk din iin her ey mna ile doludur; felketlerin, ekilen ztraplarn bile bir mnas vardr. Din, aym zamanda insana kinat ve kendisi, hayatta takip edecei yol hakknda bir "bilgi^" verir. Ynn, aydn olmyanlarm, bilgisi ok defa sadece dinin salad bu bilgiden ibaret kahr. Bylece birok hallerde din, din nasihatler, din konumalar, insan iin biricik bilgi oluyor; ve insan, her eyi dinden renmi oluyor. Fakat din bilgi, dier bilgilere benzemez. Zira dogma'lara, dayanan bu bilgi yalnz mnevi olan bir sahann bilgisidir; b sebepten dolay bu bilgi, reticisine byk mes'uliyetler 3mkler; retici, burada bu bilginin transcendental varlkla insan arasndaki mnasebetten kazanlan bir bilgi olduunu daima gz nnde bulundurmaldr; ve onu hibir zaman bir vasta derecesine, mesel sadece madd bir geim, bir kar veya demagoji vastas derecesine indirmemeli ve dini istismar etmemelidir. Din felsefesi, btn istismarlarn dinin varhk-yapsna aykr olduunu, dinin yalnz transcendental mnasebet zerinde durmas gerektiini gz nnde bulundurmaldr. nk ancak byle bir vaziyet, onu ulvletirir, mneviletirir. Halbuki dine madd menfaatler Kart andan itibaren din, ulviliini, mneviliini kaybeder; bu takdirde din, herhangi bir zmrenin istismar vastas olur ki, bu, dinin kutslii, ulvlii ve mnevilii ile badaamaz; ve stelik byle bir du' tlin ve felsefe iin her eyi tefsir ve izah etmek, onlar kmazlara, konstruktion'lara srkler; var olan eylere mna atfetmek ise, ilim ve felsefeyi teleolojik metafiziklere g-trr. Halbuki ilim ve felsefenin ;tau metafiziklerden ekmedii kalmamtr; zira bu metafizikler asrlarca onlarn g-elimesine mni olmu; ve onlarn yanl yollarda yrmesine sebep olmutur. 2 Dinin verdig-i bilgi, ilm ve felsef bilgi mnasnda bir bilgi defildir; hatt bu hilgi ilm ve felsef bilgi tarafndan reddedilmek zorundadr. Zira ilim ve felsefeyi dogma'lara dayanan bilgi ve dogma'lara dayanan inanma hibir suretle ilgilendirmez.

310

rumda dinin aydn olmyan insana faydasndan ziyade z a r a n dokunur; nk onu doru yolundan alarak rk inanlara, yalnz,menf a a t salyan inanlara srkler. Nitekim bizim inklbmzn dinin dnya ilerinden ayrlmasn benimsiyen grnn gayesi, dinin mnevliini, ulvliini, kudsliini korumak, onu madd bir geim veya herhangi bir istismar vastas olmaktan kurtarmaktr.Acaba transcendental varlkla insan arasnda mnasebet kuran dinlerin eitli olmas ne ifade eder? Esas itibariyle bu, bir grnten baka bir ey ifade etmez. nk aslnda bu mnasebet, bir ve tek olan bir mnasebettir. Geri bu mnasebeti kuran vastalar her dinde deiik bir karakter gsteriyorlar; f a k a t bu grn, bizi aldatmamaldr; asl bu mnasebetin temelinde bulunan gaye zerinde "durulmaldr; bu gaye ise, btn dinlerde bir ve ayndr. Zira btn dinlerde kurtuluun ve ebed olana kavumaya ait inancn yolu ajmdr: nk btn dinler, insana iyiyi yapmasn, ktden saknmasn emrederler. O halde bu gayeye vasta olan, ister u dinin veya bu dinin ibadet ekli veya ibadet yeri olsun; bu, asl olan mnasebetin mahiyetini deitirmez. nk btn dinler, tek bir mnasebette, transcendental varlkla insan arasndaki mnasebette, birleiyorlar; bu mnasebetin gayesi birdir; ve onun yeri ise, insann kalhi olmaldr.Felsefe bakmndan insanla transcendental varlk arasndaki bu mnasebet, hibir suretle mevcut dinlerin vastal mnasebetine mal edilemez; hatt bu transcendental mnasebet, birok mstakil insanlarda olduu gibi tamamiyle vastasz da olabilir; yani bu mnasebet, herhangi bir vastaya ba vurmadan da kurulabilir. Byle bir mnasebette insan, ne herhangi bir mkfat, ne de herhangi bir ceza bekler. Fakat insan ar artlarla kar karya brakan byle bir mnasebete, byle bir gre tahamml etmek hi de kolay deildir; bu sebepten dolay byle vastasz bir mnasebete, yalnz insann kalbine, vicdanna ynelen, hibir karlk beklemiyen ve istemiyen byle bir mnasebete tahamml etmek, ancak byk aptaki mistik insanlara, kalbi aydn ve ok mstakil olan insanlara vergidir; f a k a t ounluk hazr bir dinin iinde yetiir; onun buyruklarna gre hareket eder.-

XIV. METAFZK.

1.

Eski

m e t a f i z i k .

Felsefenin balanglarndan beri metafizik, husus bir saha olarak devam edegelmitir. Fakat metafizik kavramna tarih boyunca eitli mnalar verilmitir; yle ki metafizik ^:biri kadar ok manal olan, hem iyiye, hem de ktye kullanlan dier bir tbirle karlamak hemen hemen mmkn deUdir. Mesel zamanmzn positivist evreleri, kendi dar grleri bakmndan mnsz grdkleri btn problemlere metafizik damgasn basarlar; ve bir probleme metafizik adnn verilmesi, onun ayn zamanda felsefenin dna atlmasn da gerektirir. imdi Amerika'da moda haline gelen asnmzdaki positivist felsefenin bir stad saylan M. Sehlick metafizik hakknda aynen unu syler: metafizik, bo bir gevezelikten, bir bo boazlktan ibarettir. Halbuki Ortaa felsefesinden Kant'a kadar gelen felsefe geleneinde ^ birka istisna bir t a r a f a metafizik tbiri ok msbet bir nfinada kullanlr. Nitekim Ortaa felsefesinde metafizik, dier felsef disiplinlerin yannda en mhim yeri almakta idi; o, her ilim gibi snrlar izilmi bir "ilim" di; ve bu sfatla da onun niversite retiminde mhim bir yeri vard; ve snrlan belli sahalarla urayordu; hatt Kant bile hoca sfatyla bu metafizii okutmaa mecbur kalmt. > Fakat Ortaa iin ontologie ve metafizik ayn mnaya geliyordu; ve metafizik de varln isbatiyle urayordu; Ortaa varlkla u sahay kastediyordu: varln kayna olan Tanr, ruh, kinat. Metafiziin vazifesi de, her eyin yaratcs olan Tanr'y, ruhun ebediliini, kinatn mevcudiyetini isbat etmekti; ve bu hususta o mantktan faydalanyordu\ Metafizik, bugn bile geleneklerine smsk bal olan baz garp memleketlerinde husus bir felsef disiplin olarak okutulmaktadr.
1 Bu kitabn eski ve yeni ontologie bahsine baknz.

312

Btn bunlara ramen bugn durum ok deimitir. Bugn artk smrlan izilmi, sahalar belli olan bir metafizikten bahsetmee imkn kalmamtr. lk defa Kant, snrlan izilmi ve "sahalar metafizii" adm alan bu konstruktiv, rationalist, spekulativ metafizikle mcadele etti. Kant iin bu "sahalar metafizii" blme ayrlyordu: 1. rational kosmologie; 2. rational theologie; 3. rational psikoloji. Bunlardan birincisi kinatn varln, ikincisi ruhun ebediliini, ncs Tann'nm mevcudiyetini isbatla urayordu. te ilk defa Kant, kendi "Kritik" i ile bu metafizikleri felsefe sahasnn dna atmaa muvaffak oldu\ F a k a t Kant'n positiv olan bu mcadelesi uzun mddet yanh anlald; Kant'n yanl anlalmasna da Yenikant'lar. sebep oldular. Yenikant'larn felsef temayl antimetafizikti. Zira Yenikant'lar iin felsefe, sadece bilgi teorisinden ibaretti; onlarn henz mevcudiyetini bir ho grrlkle karladklar mantk, ethik, estetik vesaire gibi felsef disiplinler, bilgi teorisinin husus birer ynleri olarak kabul ediliyordu. Onlar var olan bir ey kabul etmedikleri iin, o felsef evrede var olandan bahsetmek deta yasak edilmiti. Byle bir gr iinde metafizikten veya metafizik problemlerden bahsetmee imkn yoktu. F a k a t her sahada olduu gibi felsefede de devirlerin pein hkmleri vardr; imdi o devir de, muayyen bir pein hkme dayanarak Kant'a antimetafizik bir temayl atfediyordu. Halbuki Kant, snrlan, sahalan, belli bir metafiziin imknszl ile mcadele etmiti; ve bundan dolay da o, bir problem metafiziinin kurucusu oldu. Zira Kant, "saf akln kritii" ile bu "metafizii" felsefe sahasnn dna attktan sonra der ki: bu sahalar metafizii, yerini "saf akln tenkidi" ne brakmaldr; ve saf akln tenkidi ise, mstakbel bir metafiziin prolegomena's olacaktr. Bu sahalar metafiziinin yan banda yer alan dier konstruktiv metafizikler de, spekulativ sistem felsefelerinin metafizikleridir. Mesel K. Marx'n tarih materialist metafizii, Hegel'in Geist-metafizii; Schopenhauer'in irade-metafizii, Descartes'm ift substans-metafizii; vitalist, mekanist vesaire gibi metafizikler. Btn bu metafizikler arasnda ortak olan nokta, hepsinin de konstruktiv, spekulativ olmalandr.

1 "Kant ve Scheler'de tnsan Problemi" adl yazmza baknz. stanbul 1949.

313 2. Problem

metafizii.

Gerek imdiye kadar ele alman felsef disiplinler, gerekse ilmin aratrma sahasmda meydana kan yle problemler ve problem-artklar yardr ki, bunlarn herhangi bir ekilde aratrlmas, cevaplandrlmas, insan teden beri uratrmaktadr. lk defa Kant, bu problemler sahasn, onlarn ehemmiyetini gsterdi; ve bu hususta aynen u fikirleri ileri srd: (dnsan akl, bilgisinin muayyen bir nevinde husus bir kaderle kar karyadr; insan akl hu bilgisinde yle sualler tarafndan rahatsz edilmektedir ki, akl onlar ne cevaplandtrabiliyor, ne de onlar reddedebiliyor)-!. Gerekten bu problemler felsefe ve insan bilgisinin ebed problemleridir; hatt uzun asrlar boyunca insan bilgisi yalnz bunlarla uramtr; fakat ayn zamanda onlar bir bilmece zer gibi de zdn sanmt; bu, srf bir sanma'dan ibaret kald; nk insan bilgisi ilerledike, bu ebed problemlerin zlemezlii daha ak bir ekilde ortaya kt. insann balangtan beri sorduu suallerden (bu ebed problemlerden) bazlarn sralyalm: lm nedir? nsan hayatnn bir mnas var mdr, yok mudur? nsan ot gibi biter, ot gibi yiter mi, yoksa onun devam eden, hatt lmnden sonra da devam eden bir mevcudiyeti var m? nsan ve dier canllar nasl ve ne zaman yer zerinde meydana kmlardr? Onlar ilh bir varlk tarafndan m yaratlmtr, yoksa btn canl varhklar tabi bir evolution'nn neticesi midirler? Eer insan da, uzv varln gelimesinin zarur ve tabi bir neticesi ise, onun bir ilk-formu var mdr? Eer varsa, bu takdirde bu ilk insan formu ile hajrvanlar ve hi deilse anthropoid adm alan maymunlar arasnda bir yaknhk var mdr, yok mudur ?Kinatn bir yaratcs var m? Kinat sonlu mudur, yoksa sonsuz mudur? Eer kinat yaratlm ise, yani onun bir balangc varsa, onun bir sonu da olacak mdr? Dil nedir? Dil insanla birlikte mi, yoksa ona sonradan m verilmitir? Neden bir tek dil deil de, birok diller vardr? nsan hr mdr, yoksa hrriyet onun iin bir kuruntudn m ibarettir? vesaire vesaire gibi sualler. Dier t a r a f t a n hangi sahaya ait olursa olsun btn genetik ve kaynak problemleri de daima metafizik olan problemlerdir. te btn bu ve bunlara benzer problemlerle metafizik uraacaktr. F a k a t bu metafizik, artk eski metafizik gibi, ne bir sistem metafizii, ne -de sahas snrlanm rationalist, yani isbat bir metafizik olabilir; bu suallerle ancak problem metafizii uraabilir.-

314

Geri problem metafiziinin kurucusu Kant olmutur; f a k a t asl "problem metafizii" fikrini felsefeye N. Hartmann kazandrmtr. Kant, metafizik problemlerin umum bir karakteristiini yaparken hangi problemlere metafizik problemler denileceini belirtmiyor. Halbuki N. Hartmann, hangi problemlere metafizik problemler denilebileceini ak bir ekilde gsteriyor. N. Hartmann iin metafizik bir problemin yle bir vasf vardr: metafizik bir problem, irrational bir artk ihtiva eden problemdir, irrational tbiriyle de N. Hartmann, bilinemiyen, sonuna kadar zlemiyen, zlmesine imkn olmyan bir problem kastediyor; ve byle bir problemin tek bir ileni ve z tarz de, birok ileni ve z tarzlar vardr; ve metafizik problemler sonuna kadar zlemedikleri iin, daima yeni batan ele alnan problemler oluyorlar. Bu problemlerin ilenileri arasnda da farklar vardr; bu ileni, ya geni bir fenomen temeline dayanr; veyahut da ok az fenomenleri gz nnde bulundurur. Fakat tamamiyle irrational bir problem de yoktur; irrational olan, daima bir ksmyla rational olan bir problemde ortaya kar. Zira tamamiyle irrational bir problem, ne ilmin, ne de felsefenin bir aratrma sahas olabilir. te Tanr problemi byle bir problemdir; insan ancak ona inanabilir; f a k a t o, hibir ekilde ne ilmin, ne de felsefenin bir aratrma sahas olabilir.Bu suretle metafizik kapal, snrlan belli bir felsef disiplin olmaktan kt; onun yerine bir metafizikler kompleksi geti; ve eski metafizik de "bir" liini kaybetti; zira bu suretle btn problemler iin ak olan eitli metafiziklere yol ald; bu metafizik problemler her sahaya serpilmilerdir; yani yalnz felsefe sahasna mnhasr kalmazlar; ilimlerde de metafizik problemler vardr. Mesel bugn bir bilgi-metafizii, bir varhk-metafizii, bir insan baarlarnn metafizii, bir tarih, bir tabiat, bir san'at, bir dil, bir ahlk, bir hukuk ve devlet, bir din vesaire gibi metafizikler vardr. Geri ilim adamlar sahalarnda hibir metafiziin bahis konusu olamyacan iddia ederler; f a k a t bu, sadece bir iddiadan ibarettir. Bugn birok ilimlerin de "metafizik" problemlerle baa kamadklarm tesbit etmek ve gstermek ok kolaydr. Fakat ilim adamlar, kendileri tarafndan kurulan ve yalnz sahalanna ait olan "immanenf" metafiziklerine ba vuruyorlar; bu gibi immanent metafiziklerle ak bir ekilde bilhassa fizik, bioloji, tarih gibi ilimlerde karlayoruz. Problemlerin ister bunlar varlk-struktur'lerine, ister bilgi fenomenlerine ait olsunlar sonuna kadar zlemiyeceini ilim ve

315

felsefe tarihi bize ak olarak gsterdii halde, yine de antimetafizik tavrlarla karlayoruz. Antimetafizik bir tavr daima yle bir situation'da ortaya kar: baz dar grl ilim adamlar sahalarnda "ina" ettikleri imrnanent metafiziklerin farknda deildirler; ve onlar bu immanent metafizik teorileriyle btn problemleri bilmece zer gibi zerler; daha dorusu zdklerini sanrlar; veyahut da ayn ekilde hareket eden sistem kurucular, byle bir kuruntunun uyanmasna sebep oluyorlar; zira onlar da, konstruktiv metafiziklerinin farkna varmadan btn problemleri zeceklerine inanrlar. Halbuki metafizik problemlere bilmecelere tatbik edilen zme usul tatbik edilemez; zira bilmeceler insan tarafndan kuruluyor ve yine de onun tarafndan hallediliyorlar; f a k a t bilginin, insann ve onun varlk-yapsnn, kinattaki yerinin, umumiyetle varlk-struktur'lerinin problemleri insan tarafndan kurulan bilmeceler deildirler; bunlar, bilginin, insann, kinatn, varlk-leminin yapsnda mevcut olan problemlerdir. Bu problemleri grmemezlikten gelebiliriz; onlan inkr ve reddedebiliriz; f a k a t onlar ortadan kaldramayz; nk bunlar bizim yaptmz problemler deildir.Zaten metafizik problemleri grmemiz iin herhangi bir bujrruk veya zorlanma da yoktur; ve herkesin bunlar grmesi de zarur deildir. Bu problemler ancak ilm ve felsef aratrmalar iinde bulunanlarn karlaacaklar problemlerdir. Bu problemler, onlara dardan, ku bak bakan, yahut da "toptan bir bilgi" ile varlk-lemine, insann varlk-yapsna, onun fenomenlerine bakan bir insann grebilecei problemler deildirler. Aslnda "problem" in kendisi bile, ancak muayyen bir saha ile derinden uraan insanlarn karsna kabilir. Seyircinin veyahut bilgileri el kitaplarna mnhasr kalan insanlarn "problem" grmesine imkn yoktur. Nitekim fizie ait el kitaplar okuyarak fizik renen bir insan da, bu sahadaki aratrmalarn iinde bulunmyan bir insan sfatyla, bu ilmin problemlerini gremez.Hayat da byle deil midir? Hayatta glklerle karlamyan bir insan, gnlk hayatn herkes iin byle dpedz, takntsz olduunu kabul edebilir; nasl ki bu, hayatta hibir gln bulunmadn gstermezse, ilim ve felsefede de bir sahann problemleriyle uramyanlar, onlarla arpmyanlarn da, bu problemleri grmelerine imkn yoktur.

XV. PROBLEM OLARAK F E L S E F E TARHt.

1.

T a r i h .

nsan adn alan varlk-sahas ile onun baarlan dn veya bugn balamamlardr; hem insann kendisinin, hem de baanlannm bir balangc, bir oluu, yani bir tarihi vardr; zira onun hem kendisi, hem de baarlan, statik deil, olu halindedir. Fakat insan baarlann aratrmak iin, itibar de olsa, onlar muayyen bir "tarih" den balatmak, onlara herhangi bir "tarih" koymak icap eder. Geri insan bilgisinin balanglan, tpk kendisinin balangc gibi karanlklara gmlyor; tesbit edilmesi gleiyor; f a k a t yine de byle bir balangc kabul etmee iddetle ihtiya vardr. Nitekim byle bir balang tesbit edilmitir de.Aslmda tarih insanla balar; zira tarih, bir t a r a f t a n insan faaliyetleriyle, bu faaliyetlerin neticesinde meydana gelen baanlann, dier t a r a f t a n insan olaylarnn bir bilgisidir. nsan faaliyetleri ok ynldr; bundan dolay onlann mahsul olan baarlarn da eitli olmas gerekir. F a k a t her insan faaliyeti ile onun neticesi olan her insan baans, positiv veya negativ bir gelime, bir olu iindedir. nsan faaliyetlerinin neticesinde meydana gelen her baarnn bir balangc yardr; bu b a a n l a n n izleri, ayn zamanda insann yeryzndeki izlerinin de bir balangcdr. Mademki tarih, insan b a a n l a n n m positiv veya negativ gelimelerinin bir bilgisidir; o halde her insan baansnn bir tarihi olmaldr. mdi umum bir bilgi tarihi yannda bir kimya tarihi, bir fizik, bir bioloji v.s. nin bir tarihi; bir teknik, bir tp tarihi, insann gda maddelerinin, bunlarn hazrlanmasnn bir tarihi ile, faydaland hajr^^anlarn bir tarihi vardr; bunlann yan banda bir edebiyat tarihi, bir san'at tarihi, umumiyetle bir kltr tarihi vardr. nk btn bu bilgi sahalar muayyen insan faaliyetlerinin birer mahsuldrler; ve her faaliyetin de bir tarihi vardr. te felsefe tarihi de insa-

317

nn felsefe sahasndaki faaliyetlerinin, baarlarnn bir tarihi olmak zorundadr. ' F a k a t her insan faaliyeti daima akp giden zamamn herhangi bir kesiminde balamtr; hibir insan faaliyeti bugn balamamtr; ve hibir insan baans yalnz bir insanm, bir devrin veya bir tek topluluun mahsul deildir, mdi hali hazrla, insan baarlar iin balang noktas olarak kabul edilen zaman arasnda birok insanlarn, birok insan topluluklarnn faaliyetleri birbirine eklenmi ve bugnk durum meydana gelmitir. Dier insan baarlan gibi, ilim, san'at, teknik, felsefe de muayyen bir faaliyetin neticesidir. mdi bugnk zaman noktasyla, balang olarak kabul edilen zaman noktas arasnda birok insanlar, ilm ve felsef problemlerle uramlar, san'at eserleri, teknik eserleri meydana getirmilerdir; bu sahalara ait problemlerle uramlar, fikirler, tahminler ileri srmler; daha sonra ortaya konulan problemler iin muayyen hal ekUleri, hal tasavvurlar, hal teklifleri ileri srmlerdir. mdi asrlarn ve saysz insanlarn emek ve zahmetlerinin mahsul olan bilgimn ve umumiyetle insan baarlarmn kontinuite'sim tesbit etmek icap eder. Zira daha nceki ilm ve felsef fikirleri veya dier baarlara ait olan fikirleri, tasavvurlar, teebbsleri, bmenin byk bir ehemmiyeti vardr; nk hem maziden faydalanmak, hem de onlan imdiki baarlara balyarak, hali hazr anlamak, insan baarlarnn gelime seyrim takip etmek, aym zamanda kendi zamanmzdaki baarlan ilerletmek, gelitirmek, ancak bu sayede nmkn olur. nk insan bilgisi, insamn teknik ve dier b a a n l a n onun "mevcudiyet artlar" drlar; bunlar, insamn dier varlk-lemi karsnda taknd tavnn, onunla ard aras kesilmiyen bir hesaplamann neticesidir; nesUden nesle devredilen bu b a a n l a n n birbirinden nasl faydalandn, insanlann edindikleri tecrbelerin, bilginin, nesilden nesle nasl devreddiklerini de, yine bu baarlarn tarihi bize retecektir. Zira zincirin son halkas daha nceki halkalarla ilgilidir; bu halkalarn mnasebeti bilinmeyince, hali hazr situation'unu anlamak kolay olmaz; ve insan baarlar sanki tesadflerin bir mahsul imi gibi grnrler. Halbuki insan baarlan sahasnda byle bir tesadf lik bahis konusu dedir; btn insan baarlar, onun deneme ve smamalanndan ibaret olan faaliyetleriyle, btn aktivite'sinin ve bunu sevk ve idare eden nceden grme, nceden tyin etme gibi kabiliyetlerinin bir mahsuldr.,

318 2. lim

ve f e l s e f e tarihinin hususiyetleri.

Geri birok insan baarlar ve btn bu baanlarn bir tarihi vardr; f a k a t bu insan baarlarnn en mhimleri, onun ilim, felsefe, san'at ve teknik sahasndaki baarlardr. Bu sebepten dolay en mhim tarih de, im, felsefe, san'at, teknik tarihidir; nk btn insan faaliyetleri h a n g i sahaya ait olurlarsa olsunlar bilgiye dayanan faayetlerdir; f a k a t Uim iin bhassa tabiat.inleri i i n t a r i h bir problem deildir; hatt muayyen bir dereceye kadar san'at sahas iin de tarih yine bir problem olmuyor. Tarihin problem olarak karmza kt yer, felsefe sahasdr. Zira bu sahada tarihin funktion'unun ne olduu henz kesin bir karakter kazanmamtr. Halbuki mesel kimya iin tarihin yeri ve smrlar bellidir; nitekim kimya iin tarih, onun bilgisinin gelime seyrinden baka bir ey deUdir; ve buradaki hatalar bilgiden ayrmak da ok kolaydr; zira kimyamn tarihi, onun aktel bilgisi ile birlikte yrr; ve hatalar tasfiye edihr. F a k a t felsefede byle bir ey kolay deildir. nk kimyada, Kant'n syledii gibi, kesintisiz bir kontinuite vardr; ve bu kontinuite hibir yerde kesmez. Halbuki felsefede bunun her defa yeniden meydana getirilmesi icap eder. Bu durum, olaylar tarihinde de aktr. Burada da her olay, tarih bir karakter tamaz; bu olaylardan ancak tesir edebilen, tarih bir karakter tar; ve olaylarn birbirine tesiri kendiliinden olup-biter; bunlar herhangi bir ekilde tesbit (mesel vesika olarak) edmilerdir; ve olaylar durmadan yeni tarih situation'lar meydana getirirler. Felsefedeki fikirler, olaylardan da farkldrlar; geri felsefe iin de bir fikrin tesir etmesi, onun ehemmiyetini ifade eder; onun tarihhini meydana karr; f a k a t bu tesir, burada kendiliinden olup-biten bir ey deildir. Bu fikirlerin, dier insanlar tarafndan binmesi arttr; bilinmiyen bir fikir, deta mevcut olmyan bir ey gibidir; nas ki mevcut olmyan bir eyin tesir etmesi beklenemezse, aym ekUde bilinmiyen bir fikrin tesir etmesi de bahis konusu olamaz. F a k a t burada bir fikrin bUinmesi, onun positiv bir surette tesir etmesi de kfi deildir; bu bilinen fikrin, bir bilgi karakterine sahip olmas arttr; ite felsefe tarihindeki btn glk buradan kyor. Kimyada bilgi karakterine sahip olan bir fikirle, bilgi karakterine sahip olmyan bir fikir birbirinden kolaylkla ayrhr; zira onu yoklamak ve hakikat olup olmadm meydana karmak kolaydr. stelik kim-

319

ya tarihini yazan insan hakik bir kimyacdr; yani aratrmalar iinde bulunan bir insandr; halbuki felsefe tarihi iin bunu sylemek mmkn deildir. Felsefe tarihi, ok defa filosof olmyanlar, sadece felsefe ile megul olanlar tarafndan yazlmaktadr; bundan baka felsefe, btn sahalarn problemlerini iine alan bir bilgidir; ve onun kimyada olduu gibi, lboratuar tecrbesiyle yoklanacak bir taraf da yoktur. Dier taraftan kimya adn alan bilgi, muayyen eylerin elde edilmesi iin pratik sahaya tatbik edilir; ve bundan dolay onun insan hayatyla sk bir gisi vardr. Halbuki muayyen eylerin elde edilmesi iin kullanlmyan felsef bilgi ile hayat arasnda, kimyadaki gibi tatbik bir mnasebet yoktur; hatt birok insan topluluklar ilim vo felsefe olmadan da empirik bir bilgi ile hayatlarn devam ettirebiliyorlar. Felsefe, ancak jmksek bir ilm kltrn bulunduu yerde meydana kar; bylece bir yerde felsefenin mevcut olup olmamas, derin veya sath olmas, orada ilmin ve ilm aratrmalarn bulunmasna, bunlarn derin veya sath olmasna bahdr.Dier birok tabiat ilimleri, jdne pratik hayatla, gnlk hayatla o kadar ilgilidirler ki, onlarn hayatn kendilerinden istedii eye cevap vermeleri lzmdr. Bir phytopatholog (nebat hastalklar mtehasss), bitkilere bulaan hastalklarn nne gemelidir; bir mineralog, yer altndaki servetleri insamn faydalanmasna arzetmeldir; bir kimyac indstri 'iin lzm olan maddeleri elde etmelidir; bir fiziki hayatn eitli sahalar iin faydal olmay bilmelidir. mdi tabiat ilimleri ve bunlara dayanan teknikler, hayat iin direkt olan bir fayda veya zarar salyabiliyorlar. Fakat bununla yle bir iddia ortaya atlmyor: bu ilimlerin vazifesi bununla balyor ve bununla bitiyor; btn ilimlerin nazar, felsef temelleri vardr; bu temeller zerinde dnlrken veya ilm aratrmalar yaplrken pratik hayatn fayda sferi, asla gz nnde bulundurulmaz; f a k a t bu ilimler, ortaya koyduklar neticelerle pratik hayata mdahale ve yardm etmek zorundadrlar. nsan hastalklarnn nne gemeyi, hastalara yardm etmeyi gaye edinmiyen bir tbbn mevcudiyeti hibir mna ifade etmez. F a k a t dier t a r a f t a n tp, bundan ibarettir de denemez. Zira onun da nazar temellere ihtiyac vardr; bu temeller ona iki ey kazandrr: bu temeller bir taraftan tp iin yeni aratrmalar, yeni usullerin bulunmasn mmkn klar; dier t a r a f t a n bu nazari temeller, tbbn pratik hayata tatbik edilmesinin ynn tyin ederler. nk insan, umumiyetle organism hakknda mekanik bir grn hkm srd bir devirdeki tedavi

320
#

usulleriyle, insan plastisite'si olan bio-psiik, konkret bir btn olarak gren bir tbbn tedavi usulleri ve hastasna yardm arasnda bir fark olacaktr.Bylece nazar temeller ve pratik saha elele vermek zorundadr. Yalnz, nazar temellerin aratrlmasnda bekliyen, yardm istiyen bir durum yoktur. Bundan dolay da ondan sarf nazar edilebUecei samlyor. Gerekten dardan baklnca, sanki ilim iin nazar temeller lzm deilmi; onlara dayanmak gerekmiyormu gibi bir kuruntuya kaplmak mmkndr. Fakat her ilmin, mesel tbbn, kurucular, erleticileri, yani statlar byle temellere dayanmadan hibir eyin yaplamyacan biyorlar. Bu hususta, yani nazar temellerle pratik saha bakmndan her ihmde saysz misaller vermek mmkndr; btn tabiat ilimleri, bu bakmdan ok retici bir nmune tekil ederler; f a k a t bu yalnz onlara inhisar etmez, dier ihmler de ayn durumdadrlar. 3. Felsefe tarihinin karlat glkler.

Vazifesi, yalmz nazar temellerin btn (yani hem varhn, hem de her nevi bginin) zerinde durmak olan felsefede vaziyet ok deiir; burada pratik hayatn istedii bir ey yoktur; geri pratik hayat, bu nazar temellerden de faydalanabiliyor; f a k a t burada, tp veya kimyada olduu gibi acele bir durum bahis konusu deildir. nk burada mevcut olan bir situation'a hemen yardm etme diye bir ey yoktur; bu bakmdan felsefenin.hibir yerde acele etmesine lzum kalmyor; ama yine de onun srtnda ar bir yk vardr. nk o hem kendisi, hem de ilim hakknda hesap vermek, her situation'la hesaplamak, btn fenomen gruplarn, izah etmek, anlamak, aa karmak zorundadr. F a k a t felsefede bu aa karmann, bu izah etme ve anlamann eitli yollan vardr; ite filosofun asl mhim vazifesi bu eitli yollardan, yrnmesi verimli olan, yeni aratrmalara vesile olabilen geni yolu semek ve yalnz bilgi karakterine sahip olan eyler zerinde durmaktr; ama bu hi de kolay deildir. Fakat pratik hayat,, felsefeye bUgisinin hakikat olup olmadm gstermek bakmndan hemen hemen hi yardm etmediine gre, felsefenin bunu husus bir ekUde ve husus bir yolda yryerek gerekletirmesi gerekmektedir. Bundan dolay burada hata ile hakikati birbirinden ayrmann gl ortaya kyor; nk pratik hayat.

_ 321 felsefeyi buna zorlamyor. Mesel u meghr Yenikant'larm uur teorisini gz nnde bulunduralm: onlara gre uur, uur fenomenleri doutandr; yani uur insanm birlikte getirdii asl bir cehizdir: pratik hayata tesir etmiyen, pratik hayatla ilgisi olmyan, pratik hayatn kendisine kar kaytsz kalabildii nk ona ne zarar, ne de faydas dokunabiliyor bu iddia, felsefede olduu gibi devam edebildi; ancak zamanmzdaki gibi fenomenler zerinde duran, teorilerde pragmatik bir gaye gren bir dn tarz, bunun yanl olduunu ortaya koyabUdi. imdi bu teorinin karsna, bunun aksini iddia eden baka bir teori ksa, onun yannda yer alacak; ve bunlar yan yana kalabileceklerdir. Bu teorinin iddias da udur: insan uuru bir tabula rasa'dr; ve o, doutan hibir ey birlikte getirmez; onun "edinmeleri" tecrbenin, hayatn mahsuldr; felsefede bu gibi teoriler yan yana durabiliyorlar; nk her ikisinin de pratik hayatta herhangi bir yeri yoktur. ^ Yenikant'larm uur hakknda ortaya attklar iddia, yle bir gre dayanyor: ruhla beden arasnda asl bir mnasebet yoktur (zira bedenin serpilip gelitiini grmemek mmkn deildir); ilm bilgi e felsef bilgiyi birbirinden kat' snrlarla ayran ve byle bir nazar temelden hareket eden filosoflar, uuru sabit tutmak zorundadrlar. Halbuki insann bio-psiik btn zerinde duran zamanmzn felsef antropolojisi bunun yanlln gsteriyor. nk felsef antropoloji, insan bUgisinin nevileri arasna kesin bir snr koymuyor; ve ilmin aratrmalarndan da faydalanyor. Nitekim bugnk biolojik ilimler, canlnn bio-psiik bir varlk olarak birlikte ancak bio-psiik nve'ler getirdiini gsteriyorlar; bu nve'ler geliir; bunu yeni doan ocuun zaman iindeki gelimesinde, deimesinde gryor ve tesbit edebiliyoruz. Bu fenomen, bize uurun ne konstant (sabit) olduunu, ne de henz k grmiyen bir fotoraf kdna benzetilebileceini gsteriyor.Fakat bu teorileri benimsiyenlerden birisi bizim karmza ksa ve iddiasnda srar etse ona ne diyebiliriz, ne gsterebiliriz? Geri biz onun dikkatini fenomenler zerine ekeriz; fenomenleri sayp dkebiliriz; f a k a t bu, kimyada bir maddenin yeni bulunan, kemmiyet ve keyfiyet bakmndan daha verimli olan bir istihsal metodunda olduu gibi balayc deildir; yani onu isbat edemeyiz. PenicilUn'i bulan H. Fleming balangta bu maddeyi pratik hayata tatbik edilemiyecek derecede glkle ve az miktarda elde edebiliyordu. Onun bu kefinden takriben 12 sene sonra, kimya bu maddeyi ynla elde etF. 21

322 i

mee muvaffak oldu; ve bu yeni metot, eski istihsal metodunun yerine geti; ve hi kimsenin aklna baka trl dnmek veya eskisi zerinde srar etmek gelmedi ve gelemez de. imdi de Husserl'in uur teorisini ele alalm: Husserl iin uur, saf ve transcendental bir uurdur; ve fenomenolojik bir reduktion'la psikolojik uurdan elde edUir. Fakat bu transcendental uur, yle bir varhk-sahasdr ki, onun mevcudiyeti, baka bir eyin mevcut olmasna ihtiya gstermez. Geri Husserl'in bu iddias byk bir konstruktion'dur; hatt byle bir konstruktion iin herhangi bir fenomen temeli gstermek de mmkn deildir; f a k a t Husserl'in bu konstruktion'lanyla birlikte yeni bir felsef gr ortaya kyor ki, bu da umum bir bilgi olan "mahiyet" sahasnn bilgisidir; ve bu salam olan t a r a f t a n faydalanmak iin, Husserl'in ba vurduu konstruktion'lar, onunla birlikte yapmak zorunda kalmadan, mesel "bilgi, sje ile obje arasndaki mnasebettir" eklinde bir fikir ortaya atlabilir; bu ve buna benzer ifadeler ne Husserl'in uur teorisine, ne de onun reduktion teorisine dayanr. Husserl'in mahiyet bilgisine ait olan bu gr, felsefe iin bir keif saylr. F a k a t bu keif konstruktion'larla yan yana bulunmaktadr; ve bu k e i f f e l s e f e ile ilim arasndaki mnasebeti ortaya koymakla kalmyor; ayn zamanda ilimlerin (Husserl'in anti-scientifik temaylne ramen) takip ettikleri yolun da byle bir yol olduunu gsteriyor. nk Uim de daima umum olan bir bilgi ortaya koymaktadr. Mesel "dme kanunu" yalnz elimizde bulunan bu muayyen cisme mahsus deUdir; btn cisimlere aittir; bilginin yukardaki trifi de (yalnz bir ilme deil btn ilimlere aittir) yledir. Konstruktion'la bUgi karakterine sahip olan fikirlerin yan yana bulunmas Husserl'e has bir ey deildir. Bu durum, dier filosoflarda da ayndr. Mesel Platon'u dnelim: edeb konuan, birok mythos'lsjca. ba vuran Platon'un "idee" lerinin felsefe tarihinde ne kadar ok karikatrize edildii malmdur. Aristoteles'in form ve madde problemi de yledir; Heraklit'in olu ve "logos" u, Parmenides'in dnmesi ve duyularn kritii, Anaximander'in peras ve apeiron'u; Kant'n bilginin tecrbe ile balamas ve tecrbeden domamas fikriyle transcendental sje problemi; btn kaziyeleri determifle eden en yksek prensip problemi; hrriyet, "objektiv geerlik", dnme Ue idrak arasndaki mnasebet problemleri, Locke'un reflexion ve sensation problemi, Berkeley'in mind ve varlk problemi; Descartes'm ift substans problemi; D. Hume'un impression, experience

323

hakkndaki fikirleri de byledir. F a k a t felsefe tarihi her nedense bilgi karakterine sahip olabilenle, bundan mahrum olan fikirleri yan yana brakmakta ve ikisine aym gzle bakmakta bir mahzur grmyor. 4. F e l s e f e t a r i h i n i n doru yolda yrmesine engel olan mot'iv'ler. Acaba felsefe tarihinin byle yanl bir yola girmesinin sebebi nedir? Bu sebep u olsa gerek: felsefede esas olan sistem kurmaktr; ve her sistemin muayyen bir erevesi vardr; filosofun fikirleri, ya bu erevenin iine sabilir veyahut da onu aar; sd zaman filosof, konsequent'tr (yani fikirleri arasnda bir tutarllk vardr), smad zaman filosof sylediklerini rten, inkonsequent olan (fikirleri birbirini tutmyan) bir fosof demektir. Fakat byle bir felsefe tarihi grnn tam olabilmesi iin, bu sistemlerin de muayyen bir tasnife tbi tutulmas gerekir. Tasnif, bu sistemleri muayyen "ism" lere ayrmak suretiyle tamamlanr: mesel idealism, realism, empirism, sensualism, positivism, materialism vesaire gibi; bunlara metafizik "ism" 1er de ilve edilmelidir. ite tarihi, filosoflar bu tasnif prensiplerine gre gruplandryor; ve filosoflardan birisinin eksik brakt bir fikri, br tamamlyor; mesel bylece idealism en yksek tepe noktasn Hegel'de; empirism ise, en yksek tepesini D. Hume'da buluyor; ve filosoflar arasnda roller taksim ediliyor; onlardan birisinin fikri iyice sivriltildikten sonra, onu takip eden bu sivrilikleri gideriyor. F a k a t bu defa o da muayyen bir sivrilik brakyor; onu takip eden onu dzeltiyor. Bylece felsefe tarihi, birbirinin yerine geen konstruktiv sistemlerin bir tarihi oluyor. Fakat bu mnadaki felsefe tarihi, bir "hatalar tarihi", dier bir tbirle birbirini nakzeden fikirlerin bir tarihi oluyor. Zira her sistem, kendisinin doru olan biricik sistem olduunu iddia ediyor; ve kar sistemleri rtmee alyor. Sonradan tarihi, bu filosoflann fikirlerini tetkik ettii zaman, bunlarla ne yaplabileceini aryor; zira tarihi henz felsefe tarihinin vazifesini kesin olarak tesbit etmi deildir: felsefe tarihinden biz ne bekliyebiliriz ve ne beklemeliyiz ? Acaba felsefe tarihi, bir filosofun syledii ve yazd btn fikirlerin yan yana bir sralanmasndan m ibaret olacaktr? Yahut W. Windelband'n denedii gibi mi hareket etmeliyiz? BUindii gibi "VVindelband bir devirdeki fikir malzemesini saha-

324

lara veyahut disiplinlere ayrmakla iktifa ediyor; bu suretle problem gruplar ele almyor. Fakat byle bir hareket tarznn, filosofun sisteminin btnl ile ele alnmasndan fark yoktur. Dier taraftan Windeiband gibi hareket edildii takdirde, problem gruplar arasndaki balar ksmen kayboluyor veyahut hi deilse bu, mnasebeti grmek mmkn olmuyor. Bundan baka tarih, yine sistemlerin, doktrinlerin, "ism" lerin iinde dnp dolayor; sistemlerdeki gr ve bilgi karakterine sahip olan fikirler, bir filosofun sistemini btnl ile tasvir etmekten daha fazla bir ey ortaya karamyor; bundan dolay bu deneme de bir problem tarihi olmaktan uzak kalyor\ W. Dilthey ile mektebi de bu bakmdan bir deiiklik yapamad. Burada felsefe tarihi bir devirdeki fikir cereyanlarmn tarih mnasebetlerini gstermekten ileri gidemedi; ve dnmenin alka merkezini inanma, zevk, sosial mnasebetler gibi felsef olmyan faktrler tekil etti. Byle bir tarih grnde dncelerin rnotiv'levi meydana kyor; bir devrin felsefesinin neden muayyen bir istikamete srklendii, muayyen bir "geerlii" olan fikirlerin kullanld, muayyen pein hkmlerin devam ettii, baka fikirlerin nazar dikkate alnmad anlalr bir hale getiriliyor; fakat fikirlerin bUgi bakmndan olan baars ikinci derecede kalan bir rol oynuyor^ Byle bir tarih grn bir yeri olduu muhakkaktr; fakat bu, felsefenin gerekletirdii bilginin bir tarihi olamaz. Hakik mnadaki felsefe tarihi, felsefenin asrlardan beri ortaya koyduu bilginin bir tarihi olmaldr; tpk kimyann veya fiziin tarihi gibi. Fakat kimya ve fizikteki durum gayet aktr; nk kimya ve fizikte bUginin takip ettii yol kesintisiz devam eden bir yoldur. Halbuki felsefede bilginin takip ettii yol, byle deildir; felsefeci, her defasnda kendisi bu yolu yrnebilir bir hale getirmelidir; yani felsefeci her defasnda byle bir yolu kendisi ina etmelidir. Bunun iin, tpk kimyac gibi, felsefeci de kendi devrindeki problemlerin seviyesinden hareket ederek gemi asrlara inmeli ve oradan da tekrar kendi devrine kmaldr. te burada felsefeci bir selektion yapmak zorundadr; yani felsefeci bir bilgi karakterine sahip olan fikirleri byle bir karakterden mahrum olan fikirlerden ayrd etmeli; yani hata ve hakikati birbirinden ayrmaldr.
1 Nicolai Hartmann: "Der philos. Gedanke und seine Geschichte". Akademie-Fortrag; s. 9; 1936. ^ N. Hartmann: "Der philos Gedanke und seine Geschichte" AkademieFortrag; s. 9; 1936.

325

Bunun iin de felsefe tarihi, btn tasnif kategorie'lerinden vaz gemeli; herhangi bir sisteme balanmamaldr. Zamanmz, artk sistem felsefesini, konstruktion'lar yadrgamaa balam; ve felsefe, daha ziyade btn problem ve fenomenlere ak bir bilgi olarak grlmee balanmtr; tpk kimyada ve fizikte olduu gibi. Fakat bununla felsefe, fizik ve kimyann ne metodunu taklit etmelidir; ne de onlar tarafndan kendisine herhangi bir ey dikte ettirmelidir; ancak bu ilimlerin tarihi, felsefe iin bir rnek, bir model olmahdr. imdi felsefe tarihi, tpk kimya tarihi gibi balangtan beri btn problem sahalarna ait yalnz bilgi karakterine sahip olan fikirleri ele almaldr. Fakat bu bilgi, felsefenin btn sahalarna ait olmaldr. Felsefenin balanglar iin byle bir yolu takip etmek kolay olduu halde, asrlar getike bu mesai de gleir. Bu glk felsefenin kimya ve fizie nazaran husus olan durumundan domaktadr; fizik ve kimyada bilgi kabiliyetine sahip olmyan her ey terkedilir; ve ksmen doru olan metotlar yerine tamamiyle doru olan metotlar geer. Felsefenin, daha nce de sylediimiz gibi, pratik bir taraf olmad, felsefe hayatn herhangi bir sahasna tatbik edilemedii iin, onda hakikat olan bilgi ile hatann birbirinden ayrlmas gleiyor. Hele burada herhangi bir "ism" den hareket edildii zaman, bu glk bsbtn artar. Zira sistemlerde "msbet" olan bir gr, hemen umumletirilmektedir; Gr ve bilgi kabiliyetim haiz olan fikir umumleince, bilgi ekirdei lzumsuz kabuklarla sarlyor; neticede bu ekirdek de kaybolmak tehlikesini gsteriyor. Mesel Heraklit'in olu fikri, halis olan bir bilgidir; f a k a t var olan hibir ey kabul etmemek ve her eyi olu olarak grmek bir hatadr; Platon'un "idee" 1er hakkndaki gr, sabit kalan, devam eden bir eyi gstermek istiyor; f a k a t bununla oluun bu sahada bulunmadm iddia etmek doru olmaktan ok uzaktr.Byle bir durumda tarihi filosofun ba vuraca merciler vardr: hibir filosofu, hibir felsef fikri herhangi bir tasnif kategorie'sine sktrmamak. Mesel Yunan felsefesinin balanglarna, tabiat filosoflan tbirinde olduu gibi, herhangi bir damga basmamak icap eder. Nasl ki kimyt,, kendi tarihini eski devirlerin pratik hayatta kullandklar keramik ve dier eylerdeki renklerle balatyorsa, felsefe de felsef fikri, ilk defa Thales ile balatmaldr. nk insanlk tarihinde ilk defa Anadolu'nun Ege kylarnda yaayan bu filosofta, btn eitlilii "bir" olarak grmek gibi bir teebbsle karlayoruz. Thales'in bu "bir"lie, bu ^yc olan "bir"e su adn verme-

326

sinin ehemmiyeti ikinci derecededir. Bundan dolay ona bir tabiat felsefesi gr atfetmek de doru deUdir; felsefe tarihisi, bunu bir prensip, bir kategorie olarak ele alabilir; ve neticede grecektir ki, her fUosofun varh kavraymda byle prinsipiel olan bir temel vardr; f a k a t bu temel, zamanla birden fazla olan, eitli olan bir durunla girebilir. Felsefe tarihisi zaman sresini takip ederse, grr ki, gittike bu nevi prinsipiel eylere ait olan bUgi geliiyor; baz devirlerde byle bir bUgi, fenomenlerle gsterilebileceinden daha fazla olan bir ey iddia etmek ister; f a k a t bu da felsefe tarihisini artmamaldr. Kimya da, alimist'lerin devrinde kmazlara girmitir; f a k a t yine de mmkn olmyan bir ey aramrken, tesadfen baka eyler kefedilmitir; bugn onlarn ryas gereklemitir.Dnen insan da, ok sonralar grlebilecek fikirler ortaya koyabiliyor; nitekim baz devirler iin hibir mna ifade etmiyen fikirler, zamanla birden birisi tarafndan grlyor; ve derhal ehemmiyet kazanyorlar. Mesel bugnn antropolojisi (insan felsefesi) kurulup gelimee baladktan sonra, geen asrlarn Kant'm fikir hazinesinde gremedikleri fikirleri kymetlendirmek mmkn oluyor; Kant'm eserlerinde mevcut olan insan meselelerine ait olan bu fikirler, ancak zamanmzda kymet kazanyorlar. Fakat temellere, prinsipiel eylere ait olan felsefe, hibir devirde hr olarak aratrma yapamyor; onun karsna derhal d motiveler dikiliyor; bu d motiv'ler, ya devlete ait oluyorlar veyahut da devletin himaye ettii bir dine ait olabiliyorlar\ Dnme byle bir hrriyetten mahrum olunca, tefsirler balyor; mesel bir katoUsism, Aristoteles'in felsefesinde bir din felsefesi gryor; ve Aristoteles'in bu din felsefesi e dier felsef fikirleri arasnda bir mnasebet grdrmee gayret ediyor; tefsirlere ba vuruluyor; neticede byle bir mnasebet de herhangi bir ekilde meydana karlyor. Fakat asl gln olanla, bunun farknda olmyarak Aristoteles'te byle bir problem olduunu iddia edenlerde karlayoruz. Bugn bile Nicolai Hartmann'n felsef fikirlerine katolik evrelerde iyi bir gzle baklmamaktadr; nk Hartmann btn teleolojik fikirleri felsefesinin dna atmtr; bylece Tanr fikri de felsefenin dna atlmtr. Felsef fikirler, felsefe d fikirlerin, grlerin, motiv'lerin tesiri altnda kaldka, onlarn spekulativ olmalar, can kncya kadar tefsire tbi tutulmalar zarur oluyor. Geri bir filosofun ortaya att
1 Nietzsche's Werke (ayn bask), jp. 271.

327

fikirleri anlamak ve onlarn neden bagka ekilde deil de, bu ekilde ortaya konulduunu kavramak zarurdir. Fakat burada ancak bilgi kabiliyetine sahip olan taraf zerinde durulmaldr. Mesel Descartes'ta konstruktiv olanla bilgi kabiliyetine sahip olan taraflar birbirinden ayrt edilmeli ve sadece bilgi taraf ele alnmaldr. mdi bugn Descartes'n "idee" leri tasnif problemi ile Tann'y, d dnyay isbata almas gibi problemler, artk her trl gr ve bilgiden mahrum olan bir konstruktion olarak terkedilmelidir. Ayn ekilde D. Hume'un empirism'inde de bilgi kabiliyetine sahip olan tarafla konstruktiv olan taraf birbirinden ayrt edilmelidir. Hume'un impression ve experience hakkndaki fikirleri dikkate lyk olan derin grler ihtiva ediyorlar; burada dnmenin meydana getirdii konstruktion'larla direkt idrakin ve tecrbenin roln ak olarak gryoruz; tarihi artk felsefeye ve ilme mal olan bu fikirleri, brlerinden ayrd etmeli. Hume, bu fikirlerine dayanarak zarurlik fikrini reddetmee alyor; burada da onun hatasn gryoruz; fakat yine de positiv bir tarafla karlayoruz ki, o da zarur olan bilginin bir snrnn bulunmas icap ettiidir. Bylece felsefe tarihi her yerde bilgi ile hatay birbirinden ayrd ederek almalarna balamaldr. Nasl ki hakik kimyaclarn says az ise, hakik filosoflarn says da azdr; f a k a t kimyada, hakik kimyac ile pseudo kimyac birbirinden kolayhkla ayrld halde, felsefede bu, hi de kolay deildir; hele felsefe ile uraan ilm bir duygudan mahrum olunca, onun konstruktion'lanmn snrm bulmak mmkn deildir. Bugn gzmzn nnde "Die Monade"' adnda bir eser kyor; bu eser, felsefenin Thales'ten bugne kadar gelen btn grlerini yok farz eder gibi bir tavr taknyor; ve bginin subjektiv'liini mdafaa ediyor; ve bu prensipten hareket ederek dier filosofl a n ve bilhassa ontolojik felsefeyi tenkit ediyor (halbuki kimyada buna imkn yoktur). Felsefe, kaderi icab her devirde ve her zaman onun ehli olmyan insanlar tarafndan ktye kullanyor; f a k a t pratik hayatla ilgisi olmyan byle bir grii, zararsz olarak devam ediyor; ve bir mddet sonra da mazinin karanlklarna gmlyor. Fakat felsefe tarihi, felsefe sahasnda mevcut olan btn eserlerle uramak zorunda deildir. Felsefe tarihi fikir malzemesini, yalnz felsefenin statlarnda aramaldr; raklarda bunu aramaa lzum yoktur; nk onun burada bulaca bir ey de yoktur.
1 VVolfg-ang Kramer; "Die Monade" Kohlhammer Verlag Stuttgart, 1954.

328

Felsefe tarihi, bir bilginin, temellere nfuz eden bir bilginin ta" rihi olmak istedii mddete, onun positiv grlerin, positiv bilginin bir tarihi olmas zarurdir. Bunun iin onun, felsef bUgiyi, felsef positiv gr, sistemin esaretinden kurtarmas, bilginin halis ekirdeini bulmas lzmdr. Bu hususta felsefe tarihisi iin l, var olan eyler ve onlarn fenomenleridir; bu fenomenlerin okluunu izah eden grtr; btn dier yabanc motiv'ler, felsef grn dna atlmaldr; her fenomen sahas ayn, f a k a t yine de dier fenomen gruplaryla mnasebet haline getirilerek tetkik edilmelidir; ve hibir sahann prensibi dier bir sahaya tatbik edilmemelidir.Hibir sisteme esir olmyan, dier bir tbirle fikirlerini herhangi bir sistemin emberine sktrmyan filosoflar vardr; bunlarn banda F. Nietzsche gelir; Nietzsche tam mnasyla fosoftur. O her yerde ve her zaman grdn ortaya koyar; bu ortaya konulan fikirlerin daha nceki fikirlerle olan mnasebetini, yani onlar nakzedip etmediklerini dnmez bile. Kant' da, btnl ile bir sistemin esiri saymak ok gtr. Btn bu hazrlklardan sonra felsefenin, tarihini yazmas icap etmektedir. Nitekim ayn Nietzsche felsefe tarihinden ac ac ikyet eder; ona gre de felsefe tarihi, bir filosofun esas fikirlerini, gr ve bilgi kabiliyetini haiz olan fikirleri ele alaca yerde, filosofun btn sylediklerini ele alyor; bu suretle filosofun ahsiyeti ortadan kayboluyor. Halbuki Nietzsche'ye gre her felsefe tarihi hi olmazsa bu ahsiyeti de meydana karmaldr. Felsefe tarihinin pragmatik mnada dier birok ekilleri de dnlebilirse de, bunlardan en faydals monografilerdir; f a k a t bunlarn tam olmas iin, tasvir olmalar gerekir; fikirleri tefsirlere tbi tutmak, monografilerin bu faydasn bertaraf edebilir; f a k a t burada gelii gzel bir tasvir deil, yine bilgi karakterine sahip olan fikirler alnmaldr. imdiye kadar yazlan felsefe tarihleri, daha ziyade tasnif kategorie'lerine dayanan ve filosof'larn rettiklerini tasvir ve tenkit eden tarihlerdir; bunlar, ilgi uyandrc olabilirler; f a k a t renen kimseyi mitsizlie sevkedebirler. nk felsef grler, filosoftan filosofa gre deiiyorlar; ve fikirler, birbirlerini nakzediyorlar; bugn mevcut olan felsefe tarihlerini okuyanlarn byle bir mitsizlie kaplmamalarna imkn yoktur. Bundan baka byle bir felsefe tarihi, bize felsefenin gelimesini gstermekten ziyade birbirini tutmiyan fikirlerin bir ambar oluyor. Bu sebepten dolay de sistemlerinde tutarl hareket edenler, bu nevi

329

felsefe tarihileri tarafndan en ok beenilenleridir; bunun iindir ki Nietzsche'ye uzun mddet filosof nazaryla baklmamgr. Halbuki Nietzsche, felsefenin uzun asrlar boyunca kendisiyle geinebilecei bir fikir hazinesidir.Sistemlerin ifls etmee balad devrimizde Nietzsche'nin de byk bir ehemmiyet kazanmas tabi grlmelidir. Nitekim zamar nmzda Nietzsche ile uraan cidd cehitler vardr. Bunu biz, sistemciliin sun'likleriyle uurlu bir ekde mcadele eden N. Hartmann'a borluyuz; ayn ekilde yeni bir felsefe tarihi grne olan ihtiyacmza da yine ilk defa o iaret etmitir. te hakik bir felsefe tarihi yukardan beri tahlil ve tasvir etmee altmz btn felsef disiplinlerin problemlerinin bir tarihi olmaldr; fakat byle bir tarih, daima bu problemlerdeki bilginin, msbet grn, problemlerin hal tarzlarnn veya byle tasavvurlarn tarihi olacaktr. Fakat bu disiplinlerde ortaya atlan problemleri, her devirde aramaa almamal ve bu yzden bir sun'lie dmemee gayret edilmelidir; bu problem sahalan, bu problemlerin ak bir ekilde ortaya kt bir yerde ele alnmaldr; zorla ve byk tefsirlere ba vurarak, konstruktion'lar yaparak bu problem sahalarn her filosofta aramak doru olmyacaktr.-

UMUM INDEX

abstraktion 23, 112 absrd 48 Ainesidemos 80 Aischylos 173, 223 ak 50, 54, 55, 286, 290 akt 19, 20, 35, 42-61, 68, 118, 225, 271, analogie 44, 75, 222, 244, 262, 267, 271, 274 anamnesis 65 Anaximander 322 anlama 28-29, 32, 55-59, 225, 234. anlay-kablliyeti 55, 70 Anschaung- 44, 66 anthropomorphism 111 antropoloji 39, 40, 41, 62, 63, 66, 76, 82, 108, 109, 119, 145, 220, 221, 223, 226-275, 276, 285, 290, 292, 299, 321 apeiron 322 apodiktik 21, 116 aposteriori 34, 62-67, 82, 90 apriori 18, 34, 62-67, 82, 90, 141, 280, 283 aratrma 1, 34, 85-90 Aristoteles 33, 71, 93, 94, 104, 108, 115, 116, 133, 134, 137, 138, 144, 260, 277, 278, 306, 322, 326 autonomie 7, 152, 183, 184, 264, 284 axiomatik 19.

Cohen H. 37 Compte' Auguste 295 Curtius Robert 227. D Darwin 156 deduktion 32, 52, 141, 225 Descartes 17, 30, 40, 58, 88, 94, 108, 120, 124, 140, 144, 173, 312, 322, 327 Dasein 145, 146, 147 determinism 280 differentia specifica 141 (Specificum, specifica olacaktr.) dil 5, 9, 22, 54, 108, 222, 242-266, 272, 313, 314 Dilthey 19, 27-29, 33, 55, 58, 59, 208, 324 din 8, 305-310 disipUn 1, 12, 26, 97, 108, 114, 158, 220, 276, 314, 324, 329 disjunktiv 116 diversitas 101 dogma 8, 307 Durkheim E. 260 dnce 50, 91-96, 100 dnme 48, 70, 92-96.

E
B a d 223, 226, 236 Baumgarten 219 Beethoven 223 ben 65 Bergson 260 Berkeley 37, 109, 322 bilgi 1, 34-90, 221, 232, 242, 252, 277, 293, 295, 296, 300, 309, 314, 315, 316, 318, 319, 322, 324, 325, 327, 328 Bonatz 223. empirik 18, 36, 37, 39, 155, 182, 273, 319 empirism 47, 49, 51, 64, 65, 232, 283, 323, 327 energetism 118 entelechia 138 episteme 1 estetik 13, 77, 78, 114, 218, 219-223, 237, 283 ethik 5, 13, 107, 114, 129, 233, 269, 276-290, 293 eudaimonist 278

_ 332
Euklid 128 experience 322, 327. P fatalism 280 fenomenoloji 40, 99, 114, 151 Fichte 37 fizikalism 118 Fleming- 179, 321 formal 19, 20, 115, 282, 283 funktion 13, 35, 42, 44, 45, 46, 55, 56, 64, 65, 100. G Galilei 156 Geist 19, 109, 151, 152, 158, 269, 270, 286, 312 Gehlen Arnold 268, 269, 270 genetik 9, 97 gereklik 48, 133-139 gnoseoloji 18, 271 Goethe 173, 223, 227 Gkalp Ziya 181, 182, 260. ideal, ideal varlk 27, 31, 43, 47, 72, 93, 99, 123-133, 386, 300 idealism 37, 38, 39, 49, 64, 66, 116, 118, 139, 231, 323 dee 55, 71, 88, 109, 111, 118, 125, 161, 188, 270, 322, 325, 327 ideel 23 idente 66, 100-101, 142 idiographik 21, 22, 32 idrak 42, 44-47, 48, 49 imkn 48, 133-139 immanent 10, 38, 60, 65, 71, 78-80, 103, 314, 315 impression 37, 322, 327 indeterminism 280 induktion 32, 52, 121, 225 intention 284 irrational 96, 108, 314 irreal 48, 72, 144 introspektion 14 izah 28, 29, 32, 57, 60-61, 222

K H
Hahn Otto 179 hakikat 1, 42, 67-80, 103, 109, 320, 324 Hartmann Nicolal 31, 33, 66, 82, 88, 90, 106, 113, 119, 133, 152, 153, 159, 220, 278, 282, 314, 324, 326, 329 Hartmann Max 52 hata 42, 67-68, 80, 320, 324, 325, 327 Hegel 19, 37, 109, 161, 207, 208, 312, 323 Heidegger M. 144-149 Heraklit 322, 325 hipotez 9, 15 hypothetik 116, 279 Homer 173, 227 Hlderlin 227, 252 hukuk ve devlet 291-304 Hume 37, 55, 65, 322, 323, 327 Husserl 37, 38, 40, 41, 65, 99, 109, 143, 151, 322 hrriyet 7, 160, 269, 280, 281, 284, 290, 293, 294, 299, 300, 301, 313, 322 Kant 8, 36, 37, 39, 44, 55, 57, 58, 62, 65, 67, 70, 82, 90, 94, 109, 111, 112, 114, 116, 134, 141, 156, 160, 173, 184, 209, 210, 226, 231, 269, 277-286, 290, 295, 296, 299, 305, 311-314, 318, 322, 326, 328 kanunluluk 66, 119, 120, 121 karlkl tesir 119, 121, 175-180 kategorie 14, 65, 66, 115-123, 155, 159, 160, 162-217, 325, 326. kategorik 116, 279 kausalite 37, 66, 120, 152, 153, 155, 160, 161, 171-175, 281 kymet 55, 57, 114, 126, 129, 130, 148, 160, 174, 303-210, 219, 228, 276, 283, 284, 285-290, 292, 294, 299, 300, 301, 302 kontinuite 10, 222, 223, 230, 244, 317, 318 konventionalist 255, 260, 261 kopula 104 Khler W. 269

333
kriterium 1, 11, 68, 79, 80-84, 107, 221, 279 olu 10, 119, 122, 158, 160, 210-217, 243, 261, 291, 316, 322, 325 ontologie 4, 19, 25, 26, 31, 97, 106148, 150, 152, 311. organlsist 262, 263.

Leltoniz 17, 26, 51, 243 Locke 55, 322 logik 91 logos 322 Lringhoff, Freytag (von) 100, 151, 102 Luther 259 M mahiyet 24, 133, 141, 143, 269, 270, 322 mantk 12, 21, 91-105, 107, 114 materialism 39, 118, 209, 236, 323 Manc 161, 173, 208, 312 mekn 48, 120, 165-168 mekanism 118 metafizik 33, 39, 70, 71, 108, 140, 144, 150, 271, 277, 297, 305, 306, 311-315 metot 12-33, 52, 65, 83, 114, 325 mevcudiyet 143, 145 mevcudiyet-art 6, 7, 39, 40, 81, 83, 185, 271, 272, 276, 285, 289, 291, 293, 297, 298, 300, 303, 306, 317 mind 322 modalite 48, 133-140 modus 137 monlsm 39 Mozart 223

pantheism 39 Parmenides 322 peras 322 Phainomenon 281 Picasso 223 Planck Mas 117 Platon 47, 54, 65, 71, 88, 109, 111, 112, 161, 171, 231, 248, 274, 322, 325 positivism 25, 37, 116, 231, 323 pragmatist 281 predikat 102, 104 problematik 11, 116 problem-guuru 1, 85-90 prolegomena 312 progress 85-90 psikoloji 5, 19, 20, 29, 44, 45, 49, 55, 97, 98, 114, 141, 242, 269, 312 psychologlsm 25, 97, 99, 114, 118

R
Rafaelo 223, 226, 228, 229 ratio 70, 81 rational 18, 312, 314 ratlonalism 47, 49, 64 real, real varlk 27, 30, 31, 39, 47, 55, 72, 92, 98, 118, 123-133 realism 39, 323 realite 30, 37, 64, 109, 127, 137, 142, 143, 306 reduktion 65, 143, 144, 322 (Sayfa 144 teki ruduktion, reduktion eklinde dzeltilecektir.) reflexion 3, 15, 50, 54, 55, 56, 113114, 125, 220, 286-289, 295, 322 Rembrandt 223 S

N
naiv 1, 3, 15, 22, 38, 40, 106, 113-114, 125, 286-287 Natorp P. 37 Newton 156 Nietzsche 11, 40, 132, 162, 195, 219, 224, 237, 241, 265, 282, 300, 326, 328, 329. nomothetik 21, 22, 32 norm 98, 99 noumenon 280, 281

O
otoje 1, 34-67, 83, 100, 196, 221, 224

San'at 5, 41, 77, 108, 112, 205, 208, 218-241, 296, 314, 316

334Scheler Max 58, 138, 254, 269, 270, 278, 282, 283, 284, 285, 288 Schelling 19^ 150, 152 Schiller 227 Schlick M. 311 Schopenhauer 11, 54, 102, 109, 112, 132, 148, 153, 225, 234, 237, 312 sensualism 47, 49, 51, 323 septisism 38 Sextus Empirikus 80 Shakespeare 223 Sinan (Mimar) 223, 226, 227 Sophokles 173, 223 Sokrates 73, 75, 85 Spinoza 17 substans 58, 109, 111, 119, 123, 139, 155, 279, 312, 322 sje 34-67, 83, 93, 02, 116, 221, 223, 322 Symploche 88, 161 synthesis 90 (synthesie, synthesis olacaktr.) teoloji 41, 140, 312 tesadflik 133-140, 317 Thales 9, 325 transcendent 38, 60, 71, 78-80, 103, transcendental 8, 36, 37, 39, 65, 139, 151, 211, 307, 308, 309, 310, 322.

Van Gogh, V. 223 vasta-kymet 75, 76, 77, 203, 235, 287, 288-290, 302, 303, 323, 324 vitalism 118 W VVagner 58 Windelband W. 18, 19, 21, 26, 27, 29, 31, 32, 53, 323 Wolf Christian 108, 141, 144

tabiat 4, 19, 108, 150-157, 314, 326 tabula rasa 321 tarih 316-317 tarih varlk-sahas 4, 158-217 teleolojik 4, 156, 207, 326

Yenikant'lar 37, 90, 295, 312, 321 Yunus 173 ' yksek kymet 284, 288, 289, 290, 292, 293, 302, 303. Z zaman 42, 48, 120, 162-164 zanSrlik 48, 69, 70, 133-139, 327

You might also like