You are on page 1of 5

Edebiyat

Musa TEKTAŞ

Hat: Hüseyin Kutlu - Tezhib: Sevil Tezgah

“Müminler başlarına bir zorluk geliyorsa bunu yaratanın Allah olduğunu ve


bunun mutlaka kendileri için hayırlara vesile olacağını bilirler. Allah’ın kendileri
için en güzel kaderi belirlediğini bildikleri için karşılaştıkları her olaya gönülden
razı olur ve hoşnutlukla tevekkül ederler.”

Üç Hadis Üç Beyit
Üç Hikâye

24 Somuncu Baba
K ur’an ve sünnetten beslenen mutasavvıflar iç
âlemlerindeki tecrübelerini izhar etmek için
kaleme sarılmış ve hikmetli sözler, değerli eserler
Biz bu yazımızın başlığına “Üç Hadis, Üç Be-
yit, Üç Hikâye” dedik. Çünkü Peygamberimizin
sünnetine bağlı olarak beyitler kaleme alan Hulû-
meydana koymuşlardır. Daha doğrusu kendileri- si Efendi ve Mevlâna aynı ilham pınarından doya
nin arzusundan çok, böyle bir manevî vazife ile doya içmişlerdir. Muhammedî muhabbetin tesiri-
insanlığa değerli eserler bırakmışlardır. Mevlâna ni beyitlerin ve nakledilen hikâyelerin anlam bü-
Hazretlerinin Mesnevî’si de bu ölümsüz İslâm tünlüğünde bulabiliriz.
klasiklerindendir. İslâmî edebiyatın nazım şekille-
“Namazlarını cemaatle kılanları Allahu Teâlâ
rinden olan mesnevî tarzıyla kaleme alındığı için
sever.”
bu adla anılmıştır.
Cemaate devam etmek derecemizin yüksel-
Tasavvufî hakikatlerin daha iyi anlaşılması için
mesine, günahlarımızın bağışlanmasına vesile
Kur’an’da geçen kıssalardan, peygamberlerin ha-
olur. Nitekim Rasul-i Ekrem (s.a.v); “Günahların
yatından, yaşanmış olaylardan hikâye etmiş ve an-
bağışlanmasını, derecelerin yükselmesini sağlayan
latımını güçlendirmiştir. Mevlâna’nın eserlerinden
iyiliklerden biri de camiye giderken atılan adım-
istifade edenler Kur’an’ı ve sünneti de anlamış
lardır. Kıyamet günü arş-ı âlânın gölgesinde isti-
olurlar. Çünkü Mevlâna’nın kültür zemini ve bil-
rahat edeceklerden biri de; camilere gönül veren,
gi mirası tamamen Kur’an ve sünnet merkezlidir.
cemaate devam eden Müslümanlardır.” buyura-
İmanı, aşkı, cezbesi, öğütleri ve hayat tarzı da yine
rak cemaatin önemini belirtmiştir.
sünnetle iç içe örülüdür. Asırlardır Anadolu’da, İs-
lâm coğrafyasında son yüzyılda da bütün dünyada Osman Hulûsi Efendi bir sohbette “Cemaatin
en çok okunan kitaplardan olan Mesnevî, birçok faziletini, farkını şuradan mukayese edin. Bir tek
mutasavvıfın bilgi dağarcığında yer etmiş, çeşitli başınıza yatsı namazını kılın, bir de cemaatle kılın
anlatımlarda bu eserden örnekler sunulmuştur. aradaki farkı görürsünüz.” diye buyururlar.
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretleri de Aşk her şeyin başıdır. Aşk müminin ibadetinin
Mevlâna’yı çok seven bir gönül sultandır. Onun de, sevgisinin de, iştiyakının da temelidir. Çünkü
eserlerini okuyup, kütüphanesinde yazma ve bas- Allahu Teâla her şeyi aşk üzere yaratmıştır.
ma nüshalarına ayrı bir yer vermiştir.
Âşığın, müminin ahı öyle zaman olurki ‘göğü

Es - Seyyid Osman Hulusi Efendi’nin Konya Ziyareti

Aralık / 2007 25
tutar’; yıldızlar, ay ve güneşi tutuşturur. Fuzûli, güzel huydur. Sabır, Peygamberlerin hasletlerin-
dendir. Bunun için atalarımız, “Sabır, acı ise de
‘Beni candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı
meyvesi tatlıdır”, “Sabır selamettir”, “Sabırla ko-
Felekler yandı âhımdan murâdım şem’i yanmaz mı’
ruk helva olur” demişlerdir. Belalara sabretmek,
demez mi. Âşıkların âhının bunca etkili olmasının kurtuluşa sebeptir.
altında yatan nedeni yine Fuzûli şöyle dile getirir:
Müminler başlarına bir zorluk geliyorsa bunu
‘Aşk imiş her ne var âlemde yaratanın Allah olduğunu ve bunun mutlaka ken-
İlm bir kıyl ü kal imiş ancak.’ dileri için hayırlara vesile olacağını bilirler. Allah’ın
kendileri için en güzel kaderi belirlediğini bildik-
Hulûsi Efendi Hazretleri de Dîvan’ında şöyle leri için karşılaştıkları her olaya gönülden razı olur
diyor; ve hoşnutlukla tevekkül ederler. Bir ayette Allah
Şem-i ruhsarına pervane gibi döndürerek müminler için “Ki onlar, sabredenler ve Rablerine
Yakacaksın beni ol âteş-i suzanına âh tevekkül edenlerdir.” (Ankebut Suresi, 59) şek-
linde bildirmiştir. Sevgili Peygamberimiz de şöyle
“Aşk ateşi ile parlayan yüzünü görmek için per- buyurmuştur: “Allahu Teâlâ, sabredeni sever.”
vane misali döndürüyorsun. Beni kıpkırmızı aşk
ateşinde yakasın diye âh ediyorum” Hulûsi Efendi Hazretleri de Dîvan’ında şöyle
buyurmaktadır:
Yukarıda zikrettiğimiz cemaatle namaz ve aşk
ehlinin âhını birlikte anlatan bir hikayeyi Mesne- Dost yolunda âşıkın sıdkına oldu delîl
vî’den okuyalım. Derdine sabr eyleye etmeye çûn u çirâ

Mevlâna Hazretleri Anlatıyor: “Âşık olup sevgilinin yolunda sıdk ile can verecek
derecede sevginin doruğuna erenler, iman edenler,
Birisi mescide giderken baktı ki halk mescitten derde sabrederler bu ne için böyle oldu diye hiçbir
dışarı çıkıyor. “Cemaat dağıldı mı ki herkes acele şey sormazlar. Ondan gelene razı olurlar”
acele mescitten çıkıyor?” diye sordu.
Mesvenî’deki “Lokman’ın Sabrı” başlıklı hikâ-
Birisi “Peygamber cemaatle namazını kıldı, bi- ye de bize aynı şeyleri anlatıyor:
tirdi. İçeriye ne diye giriyorsun? Hazreti Peygam-
ber çoktan namazı bitirmiş, selâm vermiştir.” diye Lokman; tertemiz, nurlu yüzlü Dâvud (a.s)’ın
cevap verdi. yanına gitmiş, onun demirden halkalar yaptığını
görmüştü. O yüce padişah, yaptığı çelikten halkaları
Namaza yetişemeyen içi yanarak öyle bir âh birbirine takıyordu. Lokman, zırh yapma sanatını az
etti ki, sanki o âh’dan bir duman çıktı. Gönülden görmüştü. Bu işe şaştı kaldı; vesveseleri de arttıkça
çıkan o âh’dan iç yanık kokusu, kan kokusu geli- arttı. “Acaba bu neye yarar? Kat kat halkalarla
yordu. Namaz kılanlardan birisi onun yanına gitti ne yapıyor? Kendisinden sorayım mı?” diye ha-
de “Bu âh’ı sen bana ver, benim kıldığım namaz tırından geçirdi. Sonra kendi kendine; “Sabretmek
senin olsun.” dedi. daha iyidir.” dedi. “Çünkü sabır, insanı maksadına
Namaza yetişemeyen; “Âh’ı sana verdim, se- çabucak ulaştıran bir kılavuzdur. Bir şeyi sormayın-
nin Peygamberimizin arkasında kıldığın namazı ca, o şey sana daha çabuk açılır. Sabır kuşu, bütün
da aldım, kabul ettim.” dedi. Öbürü de o âh’ı kuşlardan daha hayırlı uçar. Eğer sorarsan, istediğin
yüzlerce niyaz ile aldı kabullendi. daha geç hâsıl olur. Kolay bir şey, senin sabırsızlığın yü-
zünden zorlaşır.” Lokman bir zaman sustu, seyretti.
Namazı verip âh’ı alan kişiye gece rüyasında Hz. Dâvud da işini bitirdi. Sonunda, yaptığı zırhı sa-
dediler ki: “Sen âb-ı hayatı ve şifayı satın aldın.” bırlı Lokman’ın karşısında giyindi. “Yiğidim! Bu zırh,
insanı savaşta yaralanmaktan koruyan bir elbisedir.”
“Allahu Teâlâ, sabredeni sever.”
dedi. Lokman; “Sabır, iyi bir şey; her yerde insana
Sabretmek, kurtuluşa, başarıya sebep olan sığınak olur. Her gamı, kederi giderir.” dedi.

26 Somuncu Baba
“Gönül ile Allahu Teâlâ arasında perde yoktur.” lerini yere sürerler.”

Hacı Bektaş Velî Hazretleri şöyle buyurur: “Şe- Zaten Hulûsi Efendi de Dîvan’ında:
riat, bir ağaçtır. Tarikat bu ağacın budakları, ma-
Anı bir kimse taş urup yıkarsa
rifet yaprakları, Hakikat ise meyveleridir.” Yine
Denir yık Kâ’beyi yıkma gönüldür buyurmuyor
Hacı Bektaş-ı Velî, gönül anlayışına tasavvufî-fel-
mu?
sefî manada özel bir önem vererek şunları söyler:
“Beytü’l-ma’mur var, Kâbe var: lâkin gönül bu iki- Müminin gönlü Peygamberimizin Miraç mu-
sinden de büyüktür. Zira Beytü’l-ma’mur gökte- cizesindeki sırra ancak sevgiyle ibadetle bağlılık-
dir, melekler tavaf ederler. Fakat gönül, padişah-ı la ulaşır. Öyle bir an olur ki perdeler açılır, Hakk
âlem (Âlemlerin Rabbi) olan Allahu Teâlâ’nın na- huzurunda bulunur. Onun harimine girer. Hulûsi
zargâhıdır. Gönül ile Yaratıcı arasında perde yok- Efendi Hazretleri şöyle buyurur:
tur. Kâbe nasıl dokunulmaz, harim ve mübarek Harîm-i “kabe kavseyn” ü “ev ednâ”
ise gönül de Hakk’ın tecellî ettiği yer olduğu için Ne kim varsa Hulûsî’yâ gönüldür
mübarektir, ona dokunmayın onu kırmayın.”
“Sonra (Muhammed’e) yaklaştı, derken daha da
Nitekim Abdullah İbn Abbas (r.a) rivayet eder yaklaştı. O kadar ki (birleştirilmiş) iki yay arası ka-
ki, Muhammed Mustafa (s.a.v)’den işittim ki, “Ya- dar, hatta daha da yakın oldu.”(Necm, 8-9) ayetin-
ratıcı ile diğer bütün mahlûkat arasında perde de belirtildiği üzere Miraç gecesinde Allah (c.c) ile
vardır. Fakat gönül ile Allahu Teâlâ arasında perde Peygamberimiz (s.a.v)’in manevî yakınlığının sırrı
yoktur.” inanan gönüldedir.”

Buna göre, müminin gönlü Kâbe’ye benzer. Müminin gönlü engin ve zengindir. Sadece
Kâbe’ye varmak isteyen insan ayağıyla yürüyüp kendi çevresini ve milletini değil tüm insanlığı dü-
varır. Fakat gönül isteyen insanın ise yüzüyle yü- şünür. Müminin gönlü, bütün insanları ve bütün
rüyüp varması gerekir. Bunun için de âşıklar yüz- yaratılmışları sevebilecek kadar geniş yaratılmıştır.

“Fesabrun cemîl” “Artık sabretmek en güzelidir.” (Yûsuf Sûresi 83)

Aralık / 2007 27
rin eserleridir. Bağlar, bahçeler,
çiçekler, güller, bütün yeşillikler
canın ta içindedir. Dışarıda gör-
düğün güzellikler, onların akarsu-
larda görünen akisleri, hayalleri
gibidir. Su içinde görülen o ağaç-
lar, suya akseden hayalî bir bağdır.
Onlar suyun güzelliği ile berrak-
lığı ile oynar dururlar. Asıl bağlar,
bahçeler, çiçekler, meyveler gö-
nüldedir. Ama onların hoş akisle-
ri, hayalleri, topraktan meydana
gelen, şu balçığa vurmuştur.

Eğer bu dünyada gördüğün,


bağlar, bahçeler, gönül âleminde-
İnşirah Sûresi
ki neşe selvisinin aksi olmasaydı,
Cenab-ı Hakk bu hayal âlemine
İnşirah Sûresi; Peygamber İnsanlığı kuşatacak ve kâina-
‘aldanma yurdu’ demezdi. Bu al-
Efendimiz (s.a.v)’in gönlünün tı içine alacak bir gönle sahip
danış, gönlü tam manasıyla ilâhî
genişletilmesi, açılması, topye- olamamanın neticesidir.
tecelliye mazhar olan kâmil insa-
kün insanlığı kuşatacak bir hale
Mevlâna: “Gönül gül bahçesi- nın kalp ve ruhundan akseden
gelmesi konusunu anlatan bir
ne benzer.” hayalî, hakikat sanmaktan ileri
suredir.
gelir.
Sûfînin biri, manevî neşe bu-
Hemen hemen bütün tari- Bütün bu aldanan kişiler gör-
lup, içinin açılması, gönlünün
katlar zikirlerine, sayılı olan vird- dükleri hayalin güzelliğine dala-
ferahlaması için, güllerle dolu bir
lerine başlamadan önce, -yine rak, “burası cennettir” zannına
bahçeye gitmiş, bir köşeye çekil-
Kur’an-ı Kerim bir zikir olarak miş, yüzünü dizine koymuş, sûfî- kapılmışlar da bu aksi seyre gel-
kabul edildiğinden,- bu İnşirah cesine murakabeye dalmıştı. mişlerdir.
suresini de okurlar. Gönlümüzü
O sûfî murakabe esnasında Onlar bağların, bahçelerin
geniş tutmak, Rabbimizin ayet-
gönlüne kapanmış, derinlere dal- aslından (yani velilerden) kaçı-
lerine karşı gönlümüzü, açık
mıştı. Anlayışsız bir kişinin, onun yorlar da bir hayale bağlanıp
bırakmak ve Rabbimizin ayet-
uyur gibi hâlinden canı sıkıldı da; kalıyorlar.
leriyle gönlümüzü genişletmek
için bu sureyi okuruz biz. “Ne uyuyorsun?” dedi. “Gözü- Bir gün bu gaflet uykusu sona
nü aç da güllere, üzüm çubukları- erip de uyanınca (yani ölüm ge-
Kâinatın Efendisi olan Pey-
nın hâline, çiçek açmış ağaçlara, lip çatınca), gözleri açılıp haki-
gamber Efendimizin sahip ol- kati görürler. Görürler ama son
duğu o gönülden bize de ve- yeşermiş çimenlere bak. Allah’ın
nefeste o görüş ne işe yarar, ne
emrini duy. Cenâb-ı Hakk Kur’-
rilmesi için bu sureyi okuyoruz. faydası var?
an’da ‘Allah’ın rahmet eserlerine
Bu günlerde insanların, rahatsız
bakınız.’ diye buyurmuştur. Sen Bu yanlış görüşe kapılanlar,
olduğu birbirlerine kem gözler-
de başını dizinden kaldır da, şu kıyamete kadar mezarlıkta “Ey-
le, asık suratla bakmaları, birbir-
rahmet eserlerine yüzünü çevir.” vahlar olsun” diye feryâd edip
lerini hafife almaları veya haka-
dururlar.
ret etmeleri, birbirlerine karşı Sûfî; “Ey kendi hevâsına kapıl-
tahammülsüz olmaları; gönül mış kişi.” dedi. Allah’ın en güzel Ne mutlu o kişiye ki, ölüm-
genişliğine sahip olmamaların- eseri gönüldür, gönüldedir. Dışa- den önce öldü de, onun ruhu bu
dan kaynaklanmaktadır. rıda bulunanlar ise ancak eserle- bağın hakikatinden koku aldı.

28 Somuncu Baba

You might also like