You are on page 1of 55

Yılmaz ERDOĞAN

anladım..

ġĠĠRLER

Anladım ................................................................................................... 2
Yeni Bir Sayfada Sana Bakmak .............................................................. 4
Kasaba.................................................................................................... 6
Yedi Uyuyanlar Masalı ............................................................................ 8
Tanım...................................................................................................... 9
Depo ÇavuĢu Konyalı Mustafa'nın ġiiri ................................................. 10
Ömrüm Ömrüm ..................................................................................... 11
Mavilere Uyanmak ................................................................................ 12
Mart Diye Bahar Geldi ........................................................................... 14
BĠR ġEHĠRDE KAYBOLMAK ................................................................ 15
CAN YÜCEL’e ....................................................................................... 16
Yazlık .................................................................................................... 17
Uykusunda ............................................................................................ 17
Gürdal'la KonuĢtum ............................................................................... 18
Neden Yazıyorsun?............................................................................... 18
yağdıkça ............................................................................................... 22
Sessiz ................................................................................................... 23
GĠZLĠ BĠR EL YAPIMI ĠÇĠN ÇOK SESLĠ SEVĠ ....................................... 24
EY HALKIM ........................................................................................... 25
YağıĢ Bekleniyor ................................................................................... 27
Bu Yol Nereye Gider ............................................................................. 28
Uyuruyanık ............................................................................................ 29
Bir Mevsimin Acı Gerçekleri .................................................................. 30
sen sebep ............................................................................................. 31
Aman Ormancı ...................................................................................... 33
Yeniliyorum ........................................................................................... 34
Oy Benim... ........................................................................................... 35
Üveylik .................................................................................................. 36
Onulmaz ............................................................................................... 37
Karanfil Ölüleri ...................................................................................... 39
Ötesi ..................................................................................................... 40
Ne Güzel ............................................................................................... 41
KIġI SEVMEK ....................................................................................... 43

1
KIġIN SEVMEK ..................................................................................... 43
Yolluk .................................................................................................... 45
HoĢçakal Anlatıcı .................................................................................. 46
Pencere ................................................................................................ 46
Bir Nevi Otuzüç YaĢ Ģiiri ........................................................................ 47

Anladım

anladım
sabahları açılır
esnaf çarĢıları yeminle
"bedreddinim bir ağaca asılır"

anladım
en büyük yalan yemindir
edilir sabahları
gecesini hatırlamayan esnafların

tüm merasimleri gömdüm


ömrümün reklam amaçlı takvimlerine
anladım
kimse üzgün değildi
bayraklar yarıya indiğinde

bir tek el isteyen


yordam ve özür dileyen

anladım
herkese kötü Ģeyler hatırlatan yüzüm
evet yüzümdü
her görüĢmeye taĢıdığım
kandırılmaya gönüllü bir gönülle
az sütlü neskafelere sigaralar iliĢtirdim
göz gördüm baĢka açılara ayarlı
uzun bir yüz gördüm
meğer filmin sonu diye ayarsız
fin yazardı the end zamanında
bir zamanlar
fransızlar hep fransız kalacaklar
sabah sinemasında pazarları

aklımı alıp doğduğum evin

2
müze olma isteğine saklayacaklar
ama kavaklar büyüyecek
herkesten gizli boyatmak
bir kavağın becereceği iĢtir ancak

anladım ki ağaçlar
toprağa acı verdikçe büyüyorlar

her pazartesi and içip


cumaları marĢa basan
camiler dolusu yemin edip
taburlarca yalan söyleyen
bu toprakta bu ağaç
kuruyacaktır elbet

anladım
kimseye acı vermeden
büyünmüyor
namusum ve Ģerefim ve
çocukluğumun üzerine beton dökerim ki
tüfek filan değil
çimento icat edildi de
bozuldu mertliğin mimarisi
esrarlı bir ülkeye göçtü sabrın taĢ ustaları

anladım
altı dükkan olsun istiyor evinin
ve ağlamaklı bulmuyor apartımanları
benim taĢ ustamın karısı
ve her yerde
Ģube açmak istiyor
Ġskender kebabını icat eden
büyük Ġskender’in çocukları
ki gölge filan etmez
yoğurtlu bir ziyafet çekerdi
diyojen’le karĢılaĢsaydı.

anladım
Bursalı Ġskender’in
Romalı arkadaĢından daha çoktur
uygarlığa katkısı

oysa

3
bu satırlarla üstünü örten ben
kelimelerle sargı bezi ve
melhem yapan
ozanlığı en çok kendini üzen ben
anladım
sadece öğlenleri açarım yaramı
ve hiçbir yerde Ģubesi olmaz
bu kanamalı hastanın

anladım.

mayıs 2000, cihangir

Yeni Bir Sayfada Sana Bakmak

her Ģey yapılabilir


bir beyaz kağıtla
uçak örneğin uçurtma mesela
altına konulabilir
bir ayağı ötekinden kısa olduğu için
sallanan bir masanın
veya Ģiir yazılabilir
süresi ötekilerden kısa
bir ömür üzerine.

bir beyaz kağıda


her Ģey yazılabilir
senin dıĢında
güzelliğine benzetme bulmak zor
sen iyisi mi sana benzemeye çalıĢan
her Ģeyden
bir gülden bir ilk bir sonbahardan sor
belki tabiattadır çaresi
senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin
ve benim
bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim
anlarım bitkiden filan
ama anlatamam
toprağın güneĢle konuĢmasını
sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla

4
sen bana ıĢık ver yeter
bende filiz çok
köklerim içimde gizlidir
gelen giden açan soran bere budak yok
bir Ģiir istersin
“içinde benzetmeler olan”
kusura bakma sevgilim
heybemde sana benzeyecek kadar
güzel bir Ģey yok

uzun bir yoldan gelen


tedariksiz katıksız bir yolcuyum
yaralı yarasız sevdalardan geçtim
koynumda bir beyaz kağıt boĢluğu
her Ģeyi anlattım
olan olmayan acıtan sancıtan
bilsem ki sana varmak içindi
bütün mola sancıları
bütün stabilize arkadaĢlıklar
daha hızlı koĢardım
severadım gelirdim
gözlerinin mercan maviliğine

sana bakmak
suya bakmaktır
sana bakmak
bir mucizeyi anlamaktır

sana sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır


aĢk sorgusunda Ģahanem
yalnız kelepçeler sanıktır
ne yazsam olmuyor
çünkü bilenler hatırlar
hem yapılmıĢ hem yapma çiçek satanlar
bahçıvanlar değil tüccarlardır
sen öyle göz
sen öyle toprak ve güneĢ ortaklığı
sen teninde cennet kayganlığı iken
sana Ģiir yazmak ahmaklıktır

bir tek söz kalır


diĢlerimin arasından
ben sana gülüm derim

5
gülün ömrü uzamaya baĢlar

verdiğim bütün sözler


sende kalsın isterim
ben sana gülüm derim
gül sana benzediği için ölümsüz
yazdığım bütün Ģiirler
sana baĢlayan bir kitap için önsöz

sana bakmak
bir beyaz kağıda bakmaktır
her Ģey olmaya hazır
sana bakmak
suya bakmaktır
gördüğün suretten utanmak
sana bakmak
bütün rastlantıları reddedip
bir mucizeyi anlamaktır
sana bakmak
Allah’a inanmaktır

mart 2000, bodrum

Kasaba

astarı erken sarkmıĢ


kirasız kaygısız
belki kefilsiz bile
et kokusunda bir vitrin özlemiyle büyütülmüĢ
bir kasabada
ölmeliydim aslında
on yıl geriden gelen afiĢli
seks kokulu yazlık sinemaların birinde
uyuyakalmalıydım

sizi tanımadan hatta


gazete bile okumadan
konformist kahvaltılarda
o kasabada
o kendi delikli uykusundan bile habersiz
karabasanda ölmeliydim

6
adınız geçmiyor farkındasınız değilmi
tek bir Ģarkıda bile
nasıl kasabaların tek bir caddesi vardır mühim
gerisi ara sokak yalnızlıkları
kediler bile ıslık çalmadan geçer kaldırımları
bir otobüs geçer
'soğuk ve Ģehirler arası'
bir uykuda içindekiler...

ne kasaba karĢılar otobüsü


ne muavin irkilir
kimse inmeyecektir çünkü
kimse binmeyecektir...
herĢey bizzat hayata benzer:
otobüsün kasabadan geçiĢi,
bizim dünyadan geçiĢimiz...

hiç meĢhur olmayan Ģairler kalır


bazı kasabaların otel odalarında
beyaz kağıt ister vakitsiz
resepsiyon uykuluğundan

kasaba il olmak ister


herĢey bizzat hayata benzer
otobüs geçer kasabanın gecesinden
ara sokakta ıslıksız kediler
bazısı yeni hayat'a yazılır olanların
bazısı yazılamaz
olmayan bir beyaz kağıda

ıssızlığın da bir müziği vardır elbet


konuĢulamayan notaları vardır
en dandik kasabaların bile
kurulu düzenleri vardır sabahın sekizine
herĢey bizzat hayata benzer
ıssız kasaba eskizlerinde...

kasaba il olmak ister


her Ģair intihar etmek ister bizzat
kafiyeli cinaslı bir son peĢindedir
yoksa neden gecenin üçünde
neden kediler bile mırıldanmazken en tutan Ģarkıları
neden boktan bir kasabanın orta yerinde

7
ıĢıksız bir vitrin seyri

herĢey hayata benzer bizzat


iki sevdalı arasında...
biri doğumdur hesapsız
öteki ölüm Ģairce
bazı kasabaların
otel odalarında...

kasım 1998, cihangir

Yedi Uyuyanlar Masalı

biraz kekredir derler buranın suyu


beĢe beĢ dayanakları vardır duvarlarının
çünkü toprak kayar uyku zamanı
taĢ yerinde değil düĢerken ağırdır nasıl
ki ağrı'da dipsiz kuyular
yedi uyuyanlar mağarada
telefon sesini duyarlar da
üĢenirler açmaya yedi uyuyormuĢgibiyapanlar
mağarada
pamuk prenses çözmüĢ sorununu üvey annesiyle
ayna fiĢteklemiyor güzellik meselesini

-ayna ayna! söyle bana, benden güzeli var mı dünyada?


-vallahi pamuk prenses var ama onun da yatağı kötü diyorlar...

kendini cüce zannedemiyor


uyuyor çünkü yedi andavallılar

biraz kekredir derler buranın masalları


prens geliyor gerçi öpemiyor fakat
uyku kokan ağızları

ve aradan yıllaaaaar yıllaaar geçiyor...


derken uyanıyor yedi'den biri
hassiktir diyor amma uyumuĢum be...
çıkıyor kahvaltılık birĢeyler almaya
dömüyor fakat...
ve derler ki altı keriz uyumaktadır hala

8
ege'de
turistik bir mağarada...

15 kasım 1998, cihangir

Tanım

kısaydı kalem
ömrü yetmedi
uzamaya
kaybolmuĢ
tılsımlı
aceleci bir gezginin
kurulmuĢ kumsaatiydi
ağlamaya

adını soruyorlar
adını söylemiyor

hırçın bir yağmurum ben


harflerim yetmez
akrostiĢ ya da
kartvizit
yapmaya

Ģiir bir sezdirmedir diyor


lamsız an'lar için
imgeler yalan söyler
yalanı Ģiir eyler imgeler
dokunduğun yerlerde
izsiz ıssız sesler kalıyor
adsız ama
elmacık kemikleri belirgin
mısralar baĢlıyor
saçlarının kaldığı yerden
konuĢmaya

adını soruyorlar
adını söylemiyor
biraz da susmaktır diyor
Ģiirimi okumak
usta iĢi bir tabloya

9
yeniden yeniden
yeniden bakmak
van gogh'un kulağıyla duymak
tanrısal seslerini hayatın
pazar günkü bir sokaktır
cismim
vesaitin yetmez
yeryüzümü
adımlamaya

adını soruyorlar
adını söylemiyor

efsunlu kaldırımlar boyu


açık açık susabilen
sınırsız Ģehirsiz
uzadıkça vatansız
çoğaldıkça isimsiz
yurttaĢlarım yaĢar
dünyanın on bir yanında
yalnızlaĢtıkça

adını soruyorlar
susun diyor Ģiirim
yeri yurdu sahibi olmayan
haymatlos bir piç
bir gölgenin yorgunluğuyum ben
yazılması unutulmuĢ günahlar için bir fihrist
bin yıl sonrası için bir ajanda
anlatmaktan sıkılmıĢ
bir meddahım ben
otopsisiz gömülmüĢ!

Nisan 1998, new york – istanbul

Depo ÇavuĢu Konyalı Mustafa'nın ġiiri

ağbi, dedi
bir söz var,
dilimle yüreğim arasına sıkıĢmıĢ

10
belki on yıl belki onbeĢ
gider gelir
usumun uslanmayan yerlerine,
bir Ģiirinde, dedi
yazarsan, dedi
çok makbule geçer
belki makbul saymayacağım bu isteğim,
yazarsan eğer, dedi
Ģöyle kocaman harflerle:
Ġ S Y A N L A R D A Y I M, diye
kepime yazdığım gibi Ģöyle,
o kepi hep çıkarırız
ne zaman ismin anılsa hanemizde...
olur dedim be çavuĢum,
yazarız...
Ģiir dediğin kimin içindir mustafa?

haziran 1998, kütahya

Ömrüm Ömrüm

mum yanar
mum ıĢıldar
kendileri yoktur, gölgeleri oluĢur
ferinden korkulsa da rahmetin
yenilmez toprağa can katmanın kudreti
bir ömre kaç hayat sığar görülecektir...

mum aydınlar
mum sınar
ayrılık acısı kadar seversin
ve sevmenin coĢkusu kadar koyar insana
aĢk sözcüğünden ayrılmak

mum yaralanır
mum sürer
kem söz sahibini sürükler
son çağındır artık
gövdende birikir
senden eriyen parçalar

11
mum biter
mum söner dibine hayatın
iĢte yaĢadığım dediğin
bir mum ömrüdür

eren
ve
eriten kendini...

eylül 1997, demirciköy

Mavilere Uyanmak

yedi iklim geçer,


ağarıp solan güz ıĢıklarından
yalan pencerelere doğru...

uykularda olur ne olursa


yangınlar,
takvim ziyanları,
gömülü sevdalar...

iksir gibi yayılır


hücrelerimin rehavetine ıslaklığın
düĢ tüccarları ağır mesaidedir...

uykularda olur ne olursa,


talanlar
ve beton serinliği
inĢaat halindeki aĢkların...

uykularda ölür ne ölürse,


kıpırdayan su
gülümseyen yel...

yedi iklimin oralarda


kavalını kırmıĢ bir çobandır
gökyüzü,
aklında new orleans
heybesinde caz!

yedi iklimin

12
bar olduğu yerdedir uykunun
alkol imparatorluğu
kalabalık avındadır bakıĢlar...

uykularda olur ne olursa,


bitmez efkar kırları
bazı saçlarda
ve ölüm gibi suskunluklar açar
derin kuyularda...

ve Ģaka gibi
ve sarsak sarsak
ve kımıl kımıl
bir yaĢamaktır
MAVĠLERE UYANMAK
en kesif karanlıklara kafa tutan
gözlerinin mavisine kuĢanmak...

senin kanatların var,


benim köylü yüreğim...
operada tezek kokusu
bu Ģehirdeki varlığım! ..
beni taĢıyacak vesaitim yok
bu caddeüstü sevdada
ellerinden gayrı..
'gayrı dayanamam ben bu hasrete'
ya beni de yitir
ya sen de git
beni götürdüğün yere...
türküleri sev
yalan kahkahalardan uzak dur
canımın suyuyla yıka ellerini..
aklımın maharetiyle giydir
en mavi yerlerini...

senin adın
buzul mavisi!
çünkü mavilerde uyur,
benden sana geçen
sende beni kalkındıran ne varsa!
sevdiğim, açlığımın uzak ufku,
her sabah;
güneĢten ne zaman iĢaret alırsan

13
ne zaman dar gelirse soluğun
böyle uzun sarılmaklara,
fikrini kurcalarsa eğer
açık korkular,
iĢte o zaman
mavilere,
mavilere
uyandır beni...

nisan 1997, cihangir

Mart Diye Bahar Geldi

Adını savurur rüzgar,


Saçlarının niyetine.
AĢka küserim sonra,ülserim azar,
Azar azar düĢer Ģakaklarıma mart akları.

Bak ne güzel erken bahar açmıĢ ağaçlar,


Bir soğuk vursun da görsünler günlerini!

Adını savurur rüzgar,


Deneyimli bahar niyetine.
Ülserim azar,
Azar azar düĢer saçlarıma mart akları.

Ben her bahar piĢman olurum.


Erken açar baharlarım,
Soğuk vurur goncalarıma,
Toprak olurum.

Martı görünce kaçacak yaz ararım.


Ve gözlerimi kapatırım erken martı sesi duyunca.
Sanki kızım dilime vurmuĢ sanırım,
Giderken kapattığım kapının kilidi.

Ben her bahar


piĢman olurum.
güneĢe kanar baharlarım,
orospu bir gülüĢün gamzelerine,
yaprak yaprak
teslim olurum..

14
mart 1997, Göztepe

BĠR ġEHĠRDE KAYBOLMAK

elimi bırakma ey Ģehir


ey tutkal kokulu odalar
duvarlar
ki içinde resimler saklayan
laf taĢımayan
ıslak bir orospunun cüreti gibi duran sokaklar
yağmurla yavĢayan günler
ey Ģehir
boğazıma hançer kıvamında sözler ekleyen
bütün suçlarımı kanıtlayıp
günahlarımı yüzüme vuran ey Ģehir,
bildiğin akmaları kullanmıyor bu nehir
bu baldıran
bu zehir!
gözüme sekiz bin yıllık sürmeler çekerim
kör olmak pahasına görmektir hayat bilirim
ey akmayan Ģehir
ıĢıldamayan nehir!
geceleri bile rehin alıyor
siyah giysili yıldızlar
sen susmayı kararmak zanneden fikir,
yas dudaklı çocuklar gibiyim
hani Ģımarmaya takat bulamayan
acının sakızıyla balonlar yapıp
düĢler uçuran çocuklar hani,
iĢte onların elleridir kullandığım
tıpkı “çöpçülerin elleri” gibi sıcacık,

15
bırakma genç buklelerimi ey Ģehir!
ölür gibi doğan,
hiç ağaç hiç panzehir tanımayan
kendi baĢına hiç soluk almamıĢ
poposuna o Ģaplak vurulmamıĢ
ilk kez boğuluyor olmanın acemi çaresizliği bütün
tabelalarda
çıkmaz sokaklarında ağlatma beni ey Ģehir
inmiyor gecekondu yolları hiç bir yere
öyle bir beldeki bildiğim
bütün sokaklar yokuĢ
bütün yokuĢlarda çıkmaz sokak ölüleri.

elimde binlerce
yalan yanlıĢ adres tarifi
bilmiyorum
tam olarak nerdedir bu Ģehir,
bırakma ellerimi
ey baldıran
ey zehir!

eylül 1999, demirciköy

CAN YÜCEL’e
dün gece kendi ellerimizle
yalnız yattık
senin elin can baba,
datça’da toprağın altında
yeĢil bir dalın kökünü okĢuyordu
kandilli ilkokulunda
pis bir tatil günüydü...

16
ağustos 1999

Yazlık

açılır içimin yaz gülmeleri


iyi yazılmıĢ kötü okunan Ģiirler gibi
vazgeçilebilir bir öğle sonrası
tadından yenmiyorsa
tadı nasıl biliniyor
mademki yenmiyor bu
güneĢ suyuna siesta çorbası?

açılır içimin sayfiye yerleri


yaĢasın sosyalizmir’in iĢsiz güçsüz öğlesonları!
havuz klorunda yıpranan gençliğim eyvah!
rica etsem sırtıma sürer misiniz
kaçırdığım fırsatları?
açılır yüzümün yazlık bahçesi
evet belki artık çok geç ama
herkes bilsin ki zamanında gençlerbirliği’nden
istediler
ama ben gitmedim!

ağustos 1997, izmir

Uykusunda

Aydın Tolan'a

melekler gibi öldü


melekler ölür mü hiç?
bilmem...
ama ölürse
mutlaka böyle ölür...

eylül 1997

17
Gürdal'la KonuĢtum

tam soruyordum
“madem ölecektin
niçin bu kadar güzeldin?”
peçetedeki balığı gördüm
ağlıyordu
niçin ağlar peçetedeki balık diye sordum
bir mendil niye kanarsa ondan
dedi Gürdal.

eylül 2000, beĢiktaĢ

Neden Yazıyorsun?

sevmek bir Ģey değil de


sevinmek kötü be,
kumruların
kumsalların
bulutların aĢkına
mecburduk da yazdık
kirli sakallı sabahların namına
öylesine değil
savrulsun diye değil
yalandan değil
yazmak lazımdı
yazmasak olmazdı çünkü

hani bazı
içinde bir dal burkulur
yeĢil için
sarı için
her morun tonunda büyüyen
sağrılar için
belki kuĢlardan habersiz
kanatlar için
yol yokuĢ
son ilk bahar
uzun eskilerden gelme
bir içim nefes için
yazmak lazımdı
yazmasak olmazdı çünki

18
erguvan görüldü bir zaman
sonra çıkmaz oldu sokakların alayı
mavi çakmak
fitil falan
kalabalık oldu yokuĢlar
o yokuĢların baladı oldu
düğün oldu hatta
serim düğün ve çözüm için
boĢanmalar oldu
her sevdanın final tezi adliyeye verildi
gerisi ilam oldu
kıyılar kumrular
göçler oldu...

buhurdanlar semaverler
ve nargile geyikleri
yavaĢ
yavaĢ
çok yavaĢ
hız'da yitirilenlerin aĢkına
yavaĢ'ın içindeki ölü Ģövalyeler için
her iĢin bir raconu vardı
yaĢamın ortaçağında
atılan adımlar vardı yavaĢ ve eski
bir düellodan alınmıĢ
iĢte bu yüzden yazmak lazımdı
yazmasak olmazdı çünkü...

sonra unutmak vardı


hatırlamak içindi bütün muallak resimler
hiç olmamıĢ gibi yapmak
öküz öldüren bir hasrete
can dayanmıyordu ya
zaten bütün bunlar
yeni ve dayanıklı canlar içindi
dursun koyuyordular en son çocuklarının adını
üstü kalsın ikizler mesela
birisinin içinde civciv havalansa
diğeri kanat çırpıyordu istemsiz
oluyordu bunlar
ve yazmak lazımdı
yazmasak olmazdı çünkü...

19
eski harfleri dağıtıyorduk komĢularımıza
yepisyeniydiler
hepi topu bir kere kullanılmıĢlardı
sapa bir cümlenin içinde
hat sanatıydı gömdüğümüz uykuya
edebiyat avuntusuydu iĢimiz
uzak suretlerinden biriyle yapılan nef'inin
yazmak lazımdı
yazmasak olmazdı,
aslında olurdu tabii
bir sürü yazmadığımız
bir süre yazmadığımız
ama o zamanda
bakkalda hesapüstü kalmıĢlık oldu
sipariĢi unutmuĢluk bakkal çırağında
hem de ekmeğin en yumurtaya banılacağı sırada
ve kapatıyoruz manasında söndürülen ıĢıklar oldu
hadi gidin artık makamından
kırklık bir ampul kaldı geriye...
baktık olmuyor yazmadan
baktık mesele oluyor
dimağı eĢeleyen cümleler
olmuĢlar
olacaklar

yani bir fikrin hizasına konulacak ne varsa iĢte,


yazdık
ki yazmasak olmazdı
bütün bunlar
bütün bunlar içindi
gizli hüzün artıkları
kalmıĢtı ayrılık salonundaki
güvercinlerde manasız bir tango ciddiyeti
dans mı ediyorlar fırça mı yiyorlar
belli değil
öyle suçlu bir iĢti tango
arjantinde solcu gençler iĢkencedeyken
maradonaydı 82'de
kibrit kutusunun kapağı
vasati kırk çöptü ve
kırkının da tek tek
kendine göre sorunları vardı...

20
çözüm bekleyen ağır meseleleri de vardı
yaprakların
kuruyorlardı saatlerini kasım patlarına
hemen ve Ģimdi
müdahale gerekiyordu
akarsulara

ve ivedi
bir gülümser kelimeydi
yadırgayan
türkçedeki yerini
ama yinede yazmak lazımdı
yazmasak olmazdı...

sonra hiç aklına gelirmiydi


örümceklerin sinirli bir iklime
ağ'yacakları kendilerini
ya da kuĢak çatıĢması balıkların
pul pul gerinir diye düĢünürken biz
meğer esnemeye bile takati kalmamıĢ
yorgun bir akdeniz...
ucundan çeksen
new york'a kadar götürebilirsin
elektrikli vakumlu halı bile yıkayan sömürgeni
iĢte böyle bir durumdu
ve tedirginliğimiz
siren miren istemiyordu
telaĢımızın gürültüsü yerindeydi
ve küt diye akĢam oluyordu

biz ki öğle vaktiyiz daha


rakıdan filan habersiz
ve söylemeye gerek yok
uzun
çok uzun içmeler oldu
mürakabe susamıĢ peçetelere notlar düĢtük
kalktık
zeytinyağı lekesinden arta kalan
Ģiircik kuĢunu besledik
gel gör ki üç gün yaĢayabildi us pas içinde
ama olsun yine de yazdık
yazmasak olmazdı...

21
nehirde (hiç tanımadığımız)
bir tekne için (hiç binmediğimiz)
bir Ģarkı (hiç duyulmamıĢ)
bestelemeyi istersin de
hani nefesin yetmez nefsini güftelemeye
iĢte bu yüzden yazdık
yoksa hoĢumuza mı gidiyor zannediyorsun
smokin bulutlu bir gökyüzünden söz etmek
bir kelebeğin kararsızlığını anlatmak
tırtıl kılığında...
ya da bir ateĢ böceğinin direniĢini
yalancı aydınlıklara...
baĢka türlü olmuyor,
baĢka türlerde nasıl oluyor bilmem
ama yazmak lazımdı iĢte
yazmasak olmazdı çünki!

yağdıkça ...

yerle yeksan, ıslak saçlı, kem gözlü,


kavim göçlerinden bu yana ağlayan
ve durmadan Cep kanyağı yakıcılığında
ezgiler Çalan, çaldıran, yakalatan
adı bende gizli bir kadındı Ġstanbul
Ģehre bir yağmur yağdı
ben ağladım

sevilirken ayrılmak mı kaldı Bizanstan


yalan dolan yoktu gözlerde sadece ses
verilen sözler birdi edilen yeminler sıfır
eĢyalar alındı fotoğraflar söküldü yerlerinden
bir aĢkın izlerini yok edecek yeni bir aĢk
sipariĢ edildi yeniden
bir Ģehre yağmur yağdı
ben ağladım .

kim daha çok yalan söndürdü çay bardaklarında


hangisi talandı demli öpücüklerin
ve buğularda yitirilen kimin adıydı
bir aĢktan diğerine kaç saate gidiliyordu

22
soyulur muydu kabuğu hayatın
yoksa bütün vitamini kabuğunda mıydı?
yağmur Ģehre bir yağdı
ben ağladım.

Ben giderken ençok seni götürdüm


aklımın nakliyesiydi asıl yoran taĢıyıcıları
yardan düĢmüĢtüm yaralarım yardan armağandı
ben sevmeyi beceremedim belki de sevilmeyi
benim sevmeye engel evcil acılarım vardı

ben yağmur ağladım


bir Ģehre yağdı

ben Ģehre ağladım


bir yağmur yağdı

ben bir ağladım


Ģehre yağmur yağdı

ben...

yağmur...

ağladım...

Sessiz

kavun kokulu odaların rayihasıdır


karıĢan sulara
senin fikrinle yoğrulmuĢ bir eser yoktur
yüzümün sana tıraĢlanmıĢ bölümünde
çoğu çiçekli
kimi Ģarkılar geçer aklımdan
sesime sesin dökülür
bir ıssız bir mutlu koro baĢlar
ardından
Ģarkıya
çünkü benim sessizliğimde
senin de susuĢun var.

mayıs 2000, new york

23
GĠZLĠ BĠR EL YAPIMI ĠÇĠN ÇOK SESLĠ SEVĠ

sen
sen olalı böyle gün böyle el
böyle alkıĢ görmedin
seni böyle sevmenin saatindeyim
sabaha karĢıyım
gece yanlısıyım
dünyanın en kalabalık yalnızıyım
mısralarımı çare bilenler bilsinler
ayan beyan gece gece
bir insan kadar acılıyım

sen sen olalı


güzel güzler yaĢamadın
bensiz kasımlar geçti üstünden
hiçbir sevdayı ıslatmayan yağmurlarla
gözlerinden tam olarak nereye gidilir bilmem
kaybolmak isterim bizzat
hiç pusula rehber istemem
kabaca tarif edilmiĢ bir ölümdür
aradığım
ölüm arkam sağım solum
yazık bir Ģaire konulmuĢ
ambargoyum

sen güzel olmadan önce


bu kadar güzel değildi güzel
bir yüze bir perçem ne zaman uğrar
tende rüzgar nasıl kayar

24
sırtındaki ürperti tabiatın en büyük
mucizesidir
bir deprem bir tufan
nasıl çaresiz kalır?

sen böyle güzel


güzel böyle sen
gelecek sen
bekliyorum
gelme sen
de olur
sen de yeter
o zaman mutlaka olur.

sen deniz olalı


böyle görünmeye baĢladı mavi
göz göre göre büyürmüĢ
umut didiĢe didiĢe
aĢk yeniĢe yeniĢe
mavi yeĢile yeĢile

o gözlerle sade bakılmaz


anlar da insan
bir sevdayı
bir görmeyle.

Ģubat 2000, cihangir

EY HALKIM

25
sevidir öz türkçe
tüm belaların mümessili
her dilde aynı sızıyı hatırlatır
yalnızlık
bakma kemik sesidir sesimin içine sızan
kırılmaktadır sabah akĢam
eklemlerim fire vermektedir ek yerlerinden
ruhumdaki
dikiĢ izleri belli olmaktadır
evet değirmende bir baĢak kederidir un
ama suyla hamur olacak bir Ģey değildi bu kördüğüm...
sen bir sokak oluyorsun bazı
bazı bir koku
birinin saçına sinen
sen bir Ģaka oluyorsun bazı
durup dururken aklıma gelen
sen bir çift göz oluyorsun bazı
bir tek sözü bile aklında tutamayan
herkes kötü davranıyor bana
sözüm kesiliyor
ve kanıyor en zayıf harfinden
saçım çekiliyor
yüzümden
herkes bana kötü davranıyor
yalnızlığım ki,yirmidört saat birlikteyiz
kendisiyle
bazı o bile uğramıyor
asıl gelmayince gelen
bir ölüm haberi gibi
ağaçlarım sökülüyor sonra
baĢka yere ekilecekmiĢ süsü veriyor
kuru dallarımın piĢmanlığına
ellerime yapraklar dökülüyor
hak edilmiĢ bir sonbahardan
herkes bana kötü davranıyor
uğradıklarında anlıyorum
görmezden geliyorlar
yol uzun vakit kalmıyor bana
ayaküstü kalbimi kırıp gidiyorlar
ağzımda kendi gözyaĢım birikiyor
için için bir tuz tadı
için bu kayıplar içinizden geldiği gibi
üzülmeniz için

26
herkes sevsin istedim beni
suç iĢledim masa örtülerime
süs mahiyetinde
kimseyi sevemedim uluorta
suç iĢledim kayıtlara geçti
geçti gitti bir ömrün
henüz bilmiyorum ne kadarı
cezadır ey halkım
çekilir tenimden
tez elden hazırlanır doktora
kendini ele veren tezler
konumuz yoktur ey halkım
konuĢmacınız yalnızlık illetinde
yazılarına bir süre zarar verecektir
kendisi yıllık gizinde
kar bile yağmaz
kıĢ kendini tanımlamaz
akdenizin zedeli mevsimlerinde
seyrine buğu dayanmazdı oysa
çocukluğum
lapa lapa bir seyirliktir
komikliğimiz yoktur ey halkım
komiğiniz kar izindedir
kadındır
saçlarında birbirine karıĢır teller
sevgilinin tellerine bakıĢlar konar
herkes sevdiğine canım
böyle mi yazar?
aĢkımız yoktur ey halkım
sevdalınız Ģıllık izindedir
yazımız yoktur ey salkım
üzümlerimiz üzünç içinde
Ģarap meylindedir
Ģiirimiz çoktur ey halkım
Ģairiniz acı çekmektedir.

aralık 1999, cihangir

YağıĢ Bekleniyor

hiçbir kelimesini kullanmıyorum

27
eski hikayelerimin.
yeni sözlerde yıpranmıĢ Ģeyler vardır.
toz, buğu ya da kir.
nasıl sevinirse bir kedi,
bir karanfil.
her mevsim kendini
kendi yağıĢına yedirir.
buluttur bir bakıma
yağmurun anavatanı.

iĢte benim
dönüp dolaĢıp
Anadolu’ya yağıĢım bundandır.

eylül ’99, cihangir

Bu Yol Nereye Gider

bir kuğunun boynuna dokunurken…

yol bir yere gitmez


içerde
düz saçlara uğrar
ayak üstü bir akĢamüstü
her plansız ürperiĢin sonu
hüsran
ve hüsran
çok sanat müziği bir kelimedir

yol bir yere gitmez


o bir durma biçimidir
yol yoluyla gidebilir yare
yoldan çıkabilir apansız
ve ömür bitebilir yoldan once
ama yol bir yere gitmez
o bir durma biçimidir
yaĢamak
hızlı bir ölme biçimidir
düĢünce ıĢıktan yavaĢsa
erken gidilmelidir
gerdan sözcüğüne
bir kuyumcuda da rastlayabilirsin

28
bir kasapta da
kalbin sızlamaz
bir kuzu yüreğini vitrinde görünce
o bir beslenme biçimidir
ama korkarsın
kurdun sevdiği havadan
ayakkabı yaparsın yılandan

yol bir yere gitmez


o bir durma biçimidir
her garantiyi istersin hayattan
oysa ölümle yaĢam arası
uzun malum ince bir yol
bir yere gitmez
o bir ölme biçimidir

iyi yolculuklar denmez bir gidene


yapılamaz çünkü
çok yolculuk bir seferde
yolcu denmez her gidene
herkes o yolun taraftarı olmayabilir
hiç bir sürgün
gittiği yolu sevmez mesela

yol bir yere gitmez


o bir susma biçimidir
soğuk bir taĢıtın uğultusunda

ağustos 2000, GevaĢ

Uyuruyanık

sana uykular taĢıyacağım deliksiz


süslü kahvaltılar gibi
kahvaltısız sabahlar
seni uyandırmanın en güzel yolunu bulup
kıyamayacağım uyandırmaya
kimse görmüĢ değil henüz
bir meleğin nasıl uyuduğunu ama
hala benzetiriz

29
bir meleği
bir güzelin uykusuna
ama sen melekler gibi uyuma
melekler gibi uyan
tam da çağla zamanında baharın
gözünün sürmesini yüreğime akıtman
bir uykunun en güzel yanı
seninle uyanmaktır
senden uzak bir uykuyla
kandıramıyorum hiçbir geceyi.

mayıs 2000, new york

Bir Mevsimin Acı Gerçekleri

""Bir tek dileğim var mutlu ol yeter” sözünün


bir kamyon yükü
anlam taĢıdığı günlerdi

Kaldırımlar toz ve kağıt topakları


Ankara’nın
Ankara’nın sonbahar yaprakları
ayvalar sarı
hüzünler olgun
yaz yorgunu gövdeler serili betonlarda

Ben yanımda çok acıklı


epey yol üstü sözler getirmiĢtim.
“Sanki terk edilmiĢ bir viraneyim
her yanım dağılmıĢ yıkılmıĢım ben”

Okul önlük mevsimi


ve kaplanması kitapların
cumhuriyet gazetesiyle
bir ön beslenme çantası kompleksi
malum Ģu otlu peynir meselesi

Saçlarını süt mısırı örgü yapmıĢ


bir al yüz koca göz görüyorum.
Sanki o tehlikeli yolun baĢındayım
AĢk’a geliyorum!
ama yanıma hep

30
köy zılgıtlı sözler almıĢım
arabesk kalıyorum
her kent soylu aĢkın karĢısında
“Bir kulunu çok sevdim” diyorum
“O beni hiç sevmiyor” diyorum
“Kalbimi ona verdim
artık geri vermiyor” diyorum.

temmuz 2000, kemer

sen sebep

korkutma beni
bu yaĢlı baĢsız kelli felsiz halimle
gereğinden ziyade güzelsin zaten aklımı çelme
takma fikrime aksak ritimler
o havaya ayarlı değil bu yelken bu gemiler
kimin rastlantısı benim baĢıma geldi bilinmez
ummandır ıslak aksak girilmez
kapma kutusunu cahil ömrümün
açılır da içinden boĢ bir hayal çıkar seçilmez

daha bu yağıĢ bir Ģey değil


sen bir de acıklı halimi gör
ürkünden derin soyulur farkına varmazsın
suda balık nasıl aymayı bilmez
su da balık da
hangi denizin neresindedir ayırmaz
böyle bir sevmek vardır
ve birçok er mektubunda görülmüĢtür

yok kadınlara aĢık olanların iĢidir Ģiir


kirlidir yakası gömleklerinin
boyuna boyna fular papyon istemez
Ģairin boğazı darboğazdır
boğazın en inceldiği yerden solur

gülme üstüme kaçacak yerim yok


gelme yareme yarın veya baĢka seyir
tarih tevellüt iklim cetvel yok

saçlarında bulunabilir

31
bazı kayıp kentlerin
yakıĢıklı cesetleri
bir ağıta asılı kalır
infaz gibi
acılı çağların

yeri geldi diye ağlıyorum


yoksa hiç aklımda yoktu
gidenler gelirler
her gece yalnızlığıma
halleĢir vedalaĢırız
bir merhaba saflığında
kalanlarda kalmıĢya aklı gidenlerin
hep eski haberler arıyorlar
günlük taze gazetelerde
ve yalanlar kalanlara kalıyor
nasılsa gidenler gerçeğin olduğu yerde

sebebim sensin
bu mürekkep balığı
bu bukalemun
bu kalem
yokluğun
her Ģeyi sorduğum hayat
beni rahat bırak!

her evin kilerinde toz içinde kitabı


ölülerle konuĢma sanatının
grev var ansiklopedilerin bazı sayfalarında
süresiz olarak açıklamıyorlar
bazı ideolojileri
sözlüklerin bazı sapa harflerinde
iĢi yavaĢlatma eylemi
beĢ saati buluyor anlamak
bir sözün etnik kökenini
bütün bunların sebebi sensin
asla hatırlanmayacak bir rüyanın
ortasında
elinde derin bir uyku kokusu.

Ģubat 2000, cihangir

32
Aman Ormancı

nasıl hecelersen hecele


hep aynı biçimde yazılıyor
ayrılık

çok yol bilenler geçti


ayağını yordamına göre uzatan
kurdun kuĢun bileceği hal değilmiĢ ya öylesi iĢte
eski sözlere yeni kafiye bulmak gerekmez
suyu sefası kendine yeten
stabilize bir eğlenmektir hayat
her sevdalıya aĢık atmak gerekmez

sen, o hep önden giden


çatallanan bahçesindeyken seviĢmenin
ki çıplak ve bensizliği ele almıĢken
ne anlattığını bilmek istemeyen
Ģiirler getiririm arkandan
bir devrik cümlem kalır acınası
iki çekingen benzetmem belki
ve derisi soyulmuĢ bir nakaratım kalır
yoluna ağladığım o türküden
artık ehemmiyeti kalmaz
köprünün
ve hoĢ gül içimlik suların
ya da
-içkiden olsa gerek-
masayı yıkan ormancının
nasıl kıydın diye sormanın da manası yoktur
suç delilleri ortadadır
ve zaten
kim olsa katılır akıĢına gerisinin

aman ormancı
canım ormancı
köyümüze bıraktın
yoktan bir acı

acı köyde ya o yüzden türkü,


yoksa roman olacak
kentimizde geçse öyküsü

33
bir de gülüĢün kalır
diĢlerinin etrafından
ve biliĢin kalır
her Ģeyi ama her Ģeyi
eski haliyle

temmuz 1999, assos

Yeniliyorum

yaralı yanlarımı kuĢanıyorum


çırılçıplak ve erkek
uykuların kadar uyanık ve yenik
Ģiirler kadar

içtikçe
cam kırıklarına basıyorum hayatımın
yeniliyorum
galip gelen yerlerimi seninle
öncekiler gibi sıradan
gidenler gibi kızgın
kırgın tarihinden
savaĢların baĢlangıç ve bitiĢlerini
imzalı imzasız antlaĢmaları
kan renginde verilen sözleri hatırlıyorum
uğursuz haziranlarını
meydanlarda çürüyen ölülerin
yetiĢ diyorum yeniliyorum
galip gelen yerlerimi
ölü seviĢmelerden devĢiriyorum
içine boĢaldığım sabahları
sancı diyorum sancı
köpeklere kızıyorum nedensiz

yeniliyorum
galip gelen yerlerimi
önsözlerini ezberliyorum okumadığım kitaların
kahramanlar adam gibi ölsün istiyorum
sozsözü intiharla yazılan romanlarda
herkes için mutsuz sonlarım var
yar yeniliyorum
iyileĢtirmiyor beni
yarım kalmıĢ uykular

34
durup dururken yabancı dillere çevriliyor
en sevdiğim Ģarkılar

yineliyorum yar
yeniliyorum
galip sandığım yerlerimden
yeniliyorum yar
yenildikçe
yenileniyor aramızdaki duvar..

12 haziran 1999, cihangir

Oy Benim...

Ceyhan depremi ve Kerim Tekin için

yakayıp geçti tramvay


atmosfer yakıverdi sızılayıp
yıldızların en haylazını

hey gidi baĢıbozuk


ayarsız gemi
azıya aldım tayfalarımı
salınmaktayım
filikasız filan
önce fareleri kurtarıyorum
bu titanik akĢamından

geçerdi her saat baĢı


cürmünden büyük amatör bir gökkuĢağı
tedirgin renkler taĢırdı
tedavisi yarım kalmıĢ ikindilere

oy benim
gamzeli kuĢbakıĢlı evrenim
ummanda ıslak
kaderde alt yazılı dünyalım
önce çocukları
ve
muayyen kadınları kurtarıyorum
bu galaksi mesaisinden

35
kırık faylarda yolalan
bir depremdir
trenimin güzergahı
açılır saçbağı gibi kundaklara düĢerim

göçük altında enfes bir nefestir


bazen benden bile sakladığım
vay benim güzağacım
köklerinden kurtulmuĢ
erozyon bir hayatın özüdür
humuslu bir kayıbı anlamak
ya da mümkün müdür
bu rastlantısal karmaĢada
ölümün sıradanlığına ĢaĢmadan yaĢamak?
belki de o balkonları
ondört yaĢında çocuklar atlasın diye yapıyoruz

ey benim
zavallı yüsekliğim
bütün serüven küçücük bir an'dı
allah hep kerimdi
ve tekin değildi doğumlar
genç bir gidiĢ için
erken çıkılmalıydı yola
vuslata varılmalıydı hava kararmadan
kimsenin gelmediği buluĢmalara
aceleyle
polaroid hızıyla gidiyorduk
oysa koĢmanın da bir hukuku vardı durulmanın da...

oy benim
yaz ölümlerim
gencecik bir hazirana gömülen...

haziran 1998, kütahya

Üveylik

nerden baksan
üzünçgiller
akĢamdan kalma uyuĢuk bir keyif
sofrada
geceleri temize çekiyorum

36
steril satırlarla

seni düĢünüyorum
kimseye belli etmeden
nerden baksan
hasret kurusu
nerden baksan
üveylik

altın özü arıyorum


iĢe yaramaz kelimeler arasında
Ģeçip Ģiir yapacağım
posasından düz yazı
nerden baksan
yürek simyası

akıĢ içinde sevili bir tekrar oluyor


kaĢ altından bakıĢın
gül ki uzun kenarı da olsun üçgenimin

nerden baksan
pisagor bağlantısı
nerden baksan
üveylik…

temmuz 1998, kekova

Onulmaz

iyileĢmez hiçbir yara bilirsin


tortusu kalır
hangi ses unutturabilir
ilk bıçağın yankısını
sende rehin kalmıĢtır
gecenin saplantısı

hiçbir yara
hiçbir zaman iyileĢmez bilirsin
saklısı kalır
yel esince sızılanır
su susunca ikindilerde
herĢey vakitsizce geliĢir
birine seviĢirsin

37
ötekini düĢünürken

sabahları zordur korsan seviĢmelerin


eski yaraların ağrır
oysa ne bir iz görünür teninde
ne Ģiiri ses verir orta kulağında
yalnız bir yürüme isteği vardır
eski yaraların eski yerinde

kahvaltısı zordur olmasaydı bir seviĢmenin


ve hep ten tuzu basmaktır
eski yaraların eski yerlerine
hiçbir yara
tam olarak iyileĢmez bilirsin
hangi bakıĢ unutturabilir
ilk bıçağın ıĢıltısını
karanlıktaki

Ģairden bir bok olmaz sabaha karĢı


sebepsiz hüzünler yazar ehliyetinde
ve ne söylese yalandır
alkol kontrolünde
sevmek bizahiti yaralanmaktır
ve yaralar hiçbir zaman iyileĢmez teninde
yanlıĢ vurulmuĢ bir aĢıdan sızar da
diriltir solgun baharları
Ģiire sebep istemez
Ģairden bir bok olmaz ve
hiçbir yara
hiçbir zaman tam olarak iyileĢmez

bardaklarda dudak izleri birikir


sahnede eğri büğrü sesler
ve sade bir yürümek isteği tek baĢına
eski bir yaranın artık gözle görülmeyen izinde...

çünkü hiçbir yara hiçbir zaman tam olarak iyileĢmez


çünkü en hızlı hatırlanandır
en eski unutulan
ondan gelen ıtırlar olur yellerde
her esinti bir acılı kokuyu taĢır hassas burunlara
savrulur gidersin
çok eski çok acıtan bir ağustosa

38
nasıl kıyısında kalmıĢtık
yapıĢ yapıĢ bir yazın
daha baĢkaydı hani yüzünde
herkese aynı oranda bulaĢan tuz
yolların açmazıydı enginlikle kabaran
ve bütün yanlıĢları dalga dalga saklayan
Ģarkılıktan usanmıĢ deniz
ve denizi herĢeye benzeten Ģiirler
ve kıstırılmıĢ istridyelerde kullanılmıĢ inci taneleri...

çünkü bilirsin
hiçbir yara hiçbir zaman
tam olarak iyileĢmez!

nisan 1999, antalya

Karanfil Ölüleri

günler güz yanığı


sonsuza giden raylarda gümüĢ
kum susan çöller gibi
yalana buyruk akıyor
bıkıyor zaman...
senin maviliğinden eser yok
haki yeĢil bir yaz
ve tel örgülerde
karanfil ölüleri...

bazı salak kuĢlar


konduğu pencerelere tutsak
yalan yanlıĢ konmalara zemin
haki yeĢil bir yaz
hasret mavisinde karanfil ölüleri
önünden tren geçen hemzenin hayat
duran zaman
esneyen saatler
amaçsız bir bit yarıĢı
yürüdükçe uzayan
koĢtukça beton yollar

39
ve yollarda
karanfil ölüleri...

limanlarında denizsiz yaĢanan


ezan vakti küheylan
kuĢluk vakti beyinsiz bir Ģehir
diken biriktiren bir koleksiyoncu
ve gül kokumsuz çim bahçelerde
karanfil ölüleri...

bezgin çamurlarda
nefsi müdafadır bir tozun direniĢi
kimsenin bikinisini çıkarmadığı
haki yeĢil bir yaz

ve yarasına iĢeyen kırık haziran makamında


erotik
karanfil ölüleri...

sormadan konuĢan ahmak


yalan değil gölge değil iz hiç değil
sanal bir serinliğe sığınan
çağıl çağıl bir nehir bile değil
çağlayan diliyle ırmamak
ve ırmaklarda
karanfil ölüleri...

yaprağına kırmızı
kıvrımına Ģarkılar
dallarına suskun bir hayat öpücüğü
ve haki yeĢil bir yaz içre yazılan
sıkkın Ģiirlerde
karanfil ölüleri...

15 haziran, 1998

Ötesi

saçakların buz kırgını


soğuk fırtınalar
boranlar yara doğru
sanrılar durulur duyulmaz

40
vakitlerden kehribar
Ģehr-i sefahatti kol kanat gerilmiĢ
kuĢaklar tetikte
babil'in asma bahçelerinde infazlar
dünyanın yedinci cücesiydi sekiz harika insandan biri
mavi bir yuvarlaktı hepsi kainat kadar büyük
ve küçücük bir damla hayat kadar
bu iĢten en çok sıkılanlardır peygamberler
nefsi terbiye zemininde
uhrevi bir ıslıktı en kabadayı mucizesi
kolaydı çünkü bir olmazı anlatmak inanmak isteyene
denizler yarıldı yarıdan
sönük bir akĢam yemeğinin ortasında
bir düzine uhrevana kaldı kabarık hesap
ve sonuncunun mucizesi mucizesizliği oldu

kardeĢlerim!
kardeĢlerim acele etmeyiniz
hele bir ölelim de gerisi kolay!

Ģubat 1999, diyarbakır

Ne Güzel

Ġkimizde seni seviyoruz ne güzel


OlmuĢ yerlerine bakıyoruz
Bütün aynalarda
ikimizde seni beğeniyoruz ne güzel
mevsimler geçiyor üstümüzden
susuz bir yolculuk
tıka basa dolu mataralar arasında
ikimizde seni seviyoruz ne güzel
söylenmiĢ sözleri tekrarlamaktan
ve incinmekten yine
eski yaralarımızdan korkuyoruz
ikimizde saklanıyoruz ne güzel
gözlerimizdeki ölü çocukları besliyoruz
bütün gördüklerimizle
ikimizde körüz kendimize ne güzel

sakındığımız yerlerimizden korkular açıyor

41
iyi niyetli çiçekler kılığında
birbirimize hiç armağan vermiyoruz ne güzel
iz bırakmak istemiyoruz tenlerimizde
evlerimizde
çünkü kolay tespit ediliyor acılar
hemen ele veriyor bizi
uğruna ihanetler verdiğimiz Ģarkılar
silemiyoruz ne güzel
yüreğimizdeki parmak izlerini
ikimizde seni seviyoruz ne güzel
eski sevgililerimizi
okumaktan ve yazmaktan geçtik
ama dilimize çeviremedik aĢk yazısını
okumaktan ve yazmaktan geçtik
cebimizde yaralı sözcükler
ne biriktirdiysek ona vurulduk
entelektüel ay ıĢıklı aĢkamlarda

hiç yanmadığı için bitmeyen mumlarımız


iĢe yaramaz Ģamdanlarda
okumaktan ve yazmaktan geçtik
ortam iyi koksun diye yaktığımız
aromalı mumların hijyenik ıĢığında

kendimize o kadar güveniyorduk ki


birbirimize ihtiyacımız yoktu
oysa aĢk güvensizlerin iĢiydi
unuttuk

sakındığımız yerlerimizden ayrılıklar açıyor


zehir zemberek gece kılığında
ama korkmuyoruz
çünkü biz zeki
okumuĢ
yazmıĢ
zeki
yazanı görmüĢ
yazmayı seçmiĢ
okumaktan usanmıĢ
zeki
kendini beğenmiĢ
zeki
hiçbir Ģeyi beğenmemiĢ

42
deneyimli
bilgili
zeki

çok Ģey öğrenmiĢ


öğrendiğinden fazlasını öğretmiĢ
zeki
korkusuz

ve çocuktuk...

o kadar çok ağlamıĢtık ki


hiç ağlamayacakmıĢ gibi yaĢadık

ikimiz
birlikte
hiç ağlamadık ne güzel

Ģimdi tanıdık –ki bizim için tanıdık olmayan bir Ģey kalmadı hayatta-
bir yol çatalında
elele duruyoruz
ikimizde ağlamaklı değiliz ne güzel

ikimiz de
hala
seni seviyoruz ne güzel

17 temmuz 1999, sazlı köyü

KIġI SEVMEK
KIġIN SEVMEK

Ağlıyordum. Bir kıĢ günüydü. Üzgündüm. YenilmiĢtim. Herkesle selamı


sabahı kesmiĢ bir sabahtı. Kahvaltısız Yola çıktım ağzımda bakır alaĢımlı
bir tat. Efkar gibi yağıyordu kar.
Bazıları kıĢın öldü
sevdiğini insanların
dedem
taha amca

43
karda izledik ayak izlerini
düĢmanlarımızın
bir inĢaatın içine götürdü bizi
Uğursuz ayakların
karda bıraktığı lekeler
taha amca karlar içindeydi
taha amca kanlar içindeydi

en güzel kar insanın çocukluğuna yağandır. Pencereye yüzümü dayar


dua ederdim, kar yağsın, durmasın, tutsun, rütbe düĢüp yağmur olmasın
diye.

Hep kıĢ günlerinde düĢtüm


umutsuz aĢklarımın batağına
buğulu camlara adlarını yazdım
konuĢamadığım kızların
ve
babaannemin
nice kırgından taĢıdığı
eski mücevher kutusunun
sırrı dökülmüĢ aynasında
o kadar çirkindim ki

bir grayder durmadan soluklanmadan çalıĢıyordu toprak damlı evimizin


bahçesinde. Kalabalıktı. Küçüktüm acıdan, yaĢça. Babaannem
bayılmıĢtı. Herkes ağlıyordu. Dedem ölmüĢtü. Kar ağlıyordu, yağar gibi.
Küçüktüm. Susuyordum. Lapa lapa... ağlar gibi...
Karda yürümek gibisi yoktur geceleri. IĢığın yalazında seyretmek kar
tanelerinin dansını. Bir de ayazda sevmek olmadık bir kadını. Soğuktan
korumaktır asıl marifet sevdiğinin tenini. AĢksız geçen kıĢların intikamıdır
geleneksel bahar sevdalanmaları.
Ben hep kıĢı sevdim.
Ben hep kıĢın sevdim beni
sevmeyenleri.

44
98 – 99 , Ġstanbul – Ġzmir

Yolluk

bavuluma dağınıklığımı koydum


iç çamaĢırı kazak filan
kağıt kalem almıyorum
otellerde var
antetli kimsesizliğimle kalıyorum geceleri
kirpiklerimin yardımıyla kapıyorum perdeleri
hem tek baĢına
hem kimse görmesin derdindeyim çıplak tenimi

ay çıkıyor boğazımdan
kanamalı bir sözcük gibi
ay çıkıyor ıĢığımdan
ihanete uğramıĢ hainler gibi
öfkeli bir meddah çekilmez oluyor
sahnede güzel bir Ģarkıdan çıkıp
kirletiyor evcimen kadınları

bavuluma yıllanmıĢ acılar koyuyorum


oralarda lazım oluyor
pis bir seviĢmenin ardından
atıĢtırıyorum biraz
on yıl öncesinden sakladığım
bilek burkuntusunu
bağlarım eziliyor
yeni evlere eski aĢklar taĢıyorum
gözyaĢlarını biriktiriyorum eski sevgililerin
nefret asıyorum yatak odamın duvarına
kanvas üzerine yağlı boya elliye yetmemiĢ
bir kadının ellerinde diyorum
ellerinde gömülüyüm
her hafta düzenli olarak törpüleniyor mezartaĢlarım

bir kadının diyorum


bir bavulun diyorum
içine sakladım sancılarımı
bir bavul cinayetidir umduğum diyorum
bütün üçüncü sayfalarda var.

45
Aralık 1999

HoĢçakal Anlatıcı

kolları kesiliyor
takatten
alt kattan sesler
ve penceresinde kız çocuğu bir fesleğen kokusu
inadından olacak
evcil daralmaların
kuĢ yüreğinin içinde bir kafes besler
nefes almadan
sadece vererek koĢar
boylu boyunca yaĢamanın içine
zira
soyulunca anlaĢılıyor asıl
portakalın mucizesi
hoĢçakal tabiat
sağol hatırlattığın için
hoĢçakal bilim
elimde
binlerce cevapsız kalmıĢ ahize
yüze kapatılmıĢ yüzlerce telefon
hoĢçakal anlatıcı
yerini bulamadım anavatanımın
sesinin haritasında
anlattığını anlayamadım beni affet
doğduğum yer biraz sapa
bilirsin
iki kere hoĢçakal der
bütün romantikler
hoĢçakal anlatıcı
hoĢçakal!

haziran – eylül 2000, kemer

Pencere

pencerem
boĢ bahçesine bakar gri bir lisenin
içimde servislere dağılır çocuklar
ve yürüyerek bitirir okulu
küçük esnafın çilli çocukları

46
pencerem on yıl öncesine bakar
müfredat dıĢı sevmeler içindir lise yılları
veya kötü Ģarkılar
ne zaman ıslak bir aĢk düĢünsem
içime saçların düĢer
bir iç’e bir saç nasıl düĢer bilmem
bilsem zaten Ģiir yazmam

açık konuĢma benimle


penceredeyim
ağzında gevele sözcükleri
söz sanatlarından devĢir gülmelerini
yalnızım, cenderedeyim…

pencerem ağzıma bakar


ne zaman karlı bir akĢam düĢünsem
içime kırağın düĢer
bir iç’e bir kırağı nasıl düĢer bilmem
bilsem zaten Ģiir yazmam

suda yürüyebiliyordum bir aralık


her faninin kendi mucizesi vardır
kendini ĢaĢırtır en azından,
herkes biraz elçisidir tanrının
ne zaman ölümcül bir aĢk düĢünsem
içime allahın düĢer
bir iç’e bir allah nasıl düĢer bilmem
bilsem zaten Ģiir yazmam…

Ģubat 99,Malatya

Bir Nevi Otuzüç YaĢ Ģiiri

Artık kısa pantolonlu çocukları


Gençlik parkına götürmüyorlar
Ve anneler trafik lambalarında köylü değiller o kadar
Locadaki farelerden bile kemirgen
GiĢeci kadın nur sinemasında
En sevdiğim karate filmi
Tek kollu kahramanımızdı vang yu

47
Ve ondan çok kollu doğmuĢtu bruce lee
Ki genç yaĢta kaybettik kendisini

Ulan falkonetti seni bir elime geçireceğim var ya


Elektrikler kesilir zengin ve yoksul’un tam ortasında
Ve’nin tam üstünde yani
Hassiktir dense de derinden yurttaĢın
Elektrik idaresindeki yurttaĢa ne o yurttaĢ
Zırpa pırta elektrik kesiliyor
Diyebilesi yoktur ki

BĠRTEK KOKUDUR GEÇMEYEN ZAMANLA


HER DUYULDUĞUNDA
BĠRAZ DAHA KESKĠNLEġEN

O zaman amerikan arabaları bizim evin önünde


DolmuĢ eylerken caddeyi
Ümit besen de film yapar niye yapmasın ki furyadır bu
Ama seyretmek suça giriyor canım annem
Zaten bu yumurtalı sandöviçlerle
Kesin kovarlar bizi ki
Korkarım her Ģiire konuk olacak
Mahur bir otlupeynir kokusu süreyya sinemasında
Mübarekler pikniğe gelmiĢler
Hayır benim kokoĢ teyzem
Mübarekler hakkari’ den gelmiĢler

Okul bitimlerinde çamsakızı ağlamalar yok artık


Filiz beni unutma ki hakkari
Unutulmaya müsait bir yerdir
Mektup yaz yoksa çok kurak geçecek bu yaz
Hep saklayacağım hatıra defterime yazdığın
Yazının yanındaki kan damlayan kalbi
Seni seviyorum filiz
Yemin et! bak vallahi!

Yok artık bu kendini ĢaĢırmıĢ


Kendi edasını kendisi bozan cümleler

Niyazi’nin kısalığı uzunların problemi


Aynı zekanın sırasında oturuyoruz
Bozkırımın çilli çocuğuyla avukat oldu sonra
Kimin neresine değer bu nostaljik kırıntılar

48
Herkesin sandık odası kendine gizemli
Ama kolejli çocuklar nasıl seviĢiyor
Ve kızlar yine kolejli onlarda ve taĢ gibi
Bu kız varya insanın sevgilisi olsa
Uyku tutmaz adamı
Ama rüyasında baĢka bir lavuğa vermesin hesabı
YükseliĢ’in tuvaletinde kız resmen düĢük yapmıĢ
Tabii fevzi de yok
Hepimizin bayıla bayıla yuttuğu
Kolejli çocuk yalanlarını söylesin
Ona kalsa artık seviĢmese de olur
Bütün okulu getirip götürmüĢlüğü var
Düzliseliliğimize cintonik içiyoruz
Paralı palavralarıyla fevzi’nin
Kolejliden darbe yeme iĢi ilerideymiĢ
O zaman bilmiyoruz tabii

Haluk o zaman araba sahibi


Ki biz bisiklet kavgası yapmaktayız daha
Ağbim mustafa’yla
E tabi mobilya dükkanı beĢ katlı olunca
Olsu yakıĢır kardeĢime ki bazı tandır ısmarlıyor
Siteler dükkana gidince
Nerden baksan kolası ayranı filan
Epey para tutuyor konyalı’dan et yiyorsun kolay değil

Ah pınar! diye girmeli o sokağa


Ey kalçası kendinden güzel kendinden bağımsız insan
O kotu giyiyorsun ya senin değil
Bizim üstümüze
YapıĢıyor
Ki levis o zamanherkeste yok
Biz yerli malı dandik kotu
ÇamaĢır suyuyla amerikanlaĢtırıyoruz o devir ve
Bir konvers almıĢım elden düĢme ağlaya sızlaya
Babaannem hiçbir marka bilmiyor
Bu pırtıkları mı aldın diyebiliyor konversim hakkında
Ve bir de filiz vermiĢ pınar’ın annesi bak sen
Ve kader ve songül ve nazire
Ve Ģu anda adını sayamadığımız
Diyarbakır mantalitesinin kız çocukları
Yakantop en erotik eğlencedir bize

49
Ah be melike geçme burdan çekirdek çitleye çitleye
Biliyorsun fena oluyor yakan topun
AteĢli kısmı sen gelince
Annesi kuaför ya deli ediyor melike mahalleninistediği zaman fön
çekemeyen kızlarını

SENĠN GĠBĠ GÜZELĠNĠ BĠR DAHA


GÖREMEYECEĞĠMĠ BĠLSEM
NE ARTĠSTĠ BE
KAPINA MENTEġE OLURUM

Biliyorum aradan yirmi yıl geçti


Bilmiyorum hangi manasız adamlarla seviĢtin
Biliyorum çok geç oldu kalkacağız bu dünyadan
Ama seni seviyorum melike
Bu Ģiire biryerde rastlarsan mutlaka beni ara

BaĢak dediğin dünyanın en genç orospusu


Sokaktan geçen saçının arkası uzun çocuğu kesiyor
Benim elimi tutarken ki orta ikide henüz
Ben lise birdeyim ki saçlarımı ortadan ayırmaya
Cesaretim yok daha
Seni seviyorum diyor yalandan
Vallahi bak diye and veriyor sahtekar
Ve sahtekarlık benim küçük aĢüfteme o kadar yakıĢıyor
Ve ben kadınların sahtekarlıklarına inanmaya
Öyle erken bir yaĢta baĢlıyorum ki
Biliyorum gülücüğünde tüm erkeklere yer var
BaĢak’ın

Ama gel gör ki ben o zaman


Böyle entelektüel bakmıyorum hadiseye
Tabii diyorum oğlu sende
Bu burun olduğu müddetçe
Ve skoda bacak durumun düzelmedikçe ki
HerĢeyin ameliyatı var bunun yok
Hiçbir kızı tümüyle çıplak göremeyeceksin
Peki saçlarımı ortadan ayırsam?
Gitmez olum manyaklaĢma senin kafan üçgen
O vakit doğumgünü partisi yapmaktır tek çare ki
Bu sene benim üçüncü doğuĢum olacak bu
Ota boka parti veriyoruz dans ederken ilhan
Bir bacağını sabit tutacaksın akabinde tak

50
Bacağın kızın iki bacağı arasına sızıyor iyi mi
Önce müzük eye of the tiger yeni çıkmıĢ
Ve bittabii sade kola içiliyor o zaman kızlarla
Ortamda içki varsa zaten büyük hadise
Daha kabız zamanlarımız o zaman, o da Ģundan
Hani pederden gizli tuvalette sigara içmeler sırasında
E malum tuvaleti frost oluyor
Sigara zayi olmasın sebebi o soğukta
Uzayan tuvalet seansları kabız etti netice
Peki hep mi tuvalet ihtiyacı
Ġclal yengenin yemekli gecelerinde
Az ye hayvan gören de
Seni evde aç bırakıyoruz zanneder
Ama bu börek değil be kardeĢim baĢka bir Ģey
Ecevit diyor naif amcam bu iĢi götürür kadrosu var
Demirel’in yok mu
Koskoca demokrat parti tecrübesi var
Ecevit erbakan’la iĢe girerse sonu olur bence
Ben onu demiyorum kardeĢim diyor necdet amcam ki
O ağbeysine kardeĢim dediğine göre kesin hır çıkacak

Allahım ne çok aktif siyaset bu


Pasif insanların hayatında
Kaç hükümet düĢürdü kaç devrim yaptılar
Tavuk etli rakı sofralarında küçüklüğümün
Bu kadar sever misin memleketi?
Al! ġımardı iĢte!
Hadi gel dee hala mı demirel geyiğine girme
O zaman demirel baĢbakan olarak var ve
Spor yaptığına dair hiçbir emare yok

Yok artık o rakı sofralarındaki


Umutlu umutsuzluk
Hep parayı buldun bulamadın muhabbeti Ģimdiki

Sülün abla senin kıymetini o astsubay bimez


Perdenin aralığında görmedi ki seni
Evlendiniz sen de lök diye soyundun
Kostüm zorlama ıĢık berbat
HiçbirĢey sahiden olmuyor
Ama bizim filmimiz öylemiydi seninle
Yatardık sotaya pencerenin önüne
Ürpertir soğuk gece Ģehvet neyse iĢte

51
Senin odanın ıĢığı yanar
Nasıl çapkın yüzlük bir ampul
Ġlk gülme efekti belirir gecede
Hemen susturulur kıkırdayan bizzat gece tarafından
Bir an kaybolur odanın kırsalında
Oyalanırsın on saniye kadar
Derken bir dönersin ki bizim perde aralığına
Allahım sutyen katına!
Ve sülün bir beyaz sutyendirergenlik çağımın adı
Hani senin assubayın görmediği bile
Hani o gerdek karanlığında alelacele çıkarıp
Yastığın altına tıkıĢtırdığın
Ben sende kadın meselesini sevdim biliyor musun
ġimdi bırak bu ayakları diyeceksin
Ama samimi söylüyorum
Senden öğrendim tenimde kadın ne iĢ yaparmıĢ
Eyvah dedim ben Ģimdi hep bundan isterim
Eteği de mi çıkardın
Yokcanım bu kadarına dayanmaz
Uzayan sokağın abazanları
ĠĢte düĢleri de gerçeği de öldürecek kadar soluk
Ve bir son yazısı kadar sevimsiz gecelik
Örttü meselenin üstünü.
Yani demem o ki sülün ablam
Biz bilirdik kıymetini
Assubaya verdiler o baĢka

Bir fiyakayla geldiler seni istemeye


O zaman sıteyĢın reno yeni çıkmıĢ
Bagaj kısmında çocuk taĢımak marifet o zaman
ĠĢte besili papyonlu bir yeğeni oraya çıkarmıĢlar
Sen de bizim arabanın kafa sallayan köpeği ol misali

Gittin netice
SıteyĢın bir kederle
Bir daha ne senin kıymetin bilinir
Ne de biz yatabiliriz herhangibir kimseyle
Senin beyaz sutyenin olmadan...

Yok artık kaldırımlarda çekirdek çitleyip


Ayıp Ģeyler konuĢan mahalle çocukları
Teknoloji diyorlar bilgisayar internet Ģu bu
Eğer geçmemiĢsen

52
Ġnteraktif bir kahve muhabbetinin eleğinden
Senden bibok olmaz açık söyleyeyim
Yalanı yüzde görmek gözde tanımak dolanı
Diye bir Ģey vardı ki çetleĢmelerde bulunmaz
Yok artı subayevlerinin
Salkım tadında dizilmiĢ bahçelerinden
Gül çalan varoĢ romantikleri
Kurutup karĢılıksız aĢklarına vandallayan
Çağla çalmaya gider mi insan babasıyla
Tam dallas’ın oynadığı saatte ki o saatte
Apartmanı götürsen kimsenin ruhu duymuyor
Eee kolay mı olum lusi’ye rey amcası kaymıĢ
Gerçi o sıra amcası olduğunu bilmiyor muĢ
Ama olsun netice değiĢmez
Islak çağlalar cepleri nemlendiriyor ya
Nasıl bahar oluyor anlatamam
Veya kırmızıyla daha dün tanıĢmıĢ bir kiraz tanesinin
Ki cennetin afiĢi bir gün yapılacaksa
Mutlaka bu kiraz tanesi de bulunmalıdır
Ağza getirdiği bayram sabahı ekĢiliği
Ben seni denedim demiĢtin ya yeter mi sana
Hala utanırım hatırladıkça
Hani kendi kirazlarım dururken
Senden istemiĢtim de hani....neyse utandım yine.

Yok artık golf sahası ki


Kalın duvar dikenli tel ardından izliyoruz
Elin amerikalısının bizim mahalledeki golf maçını
Tam yirmi yıl golf sahasının kıyısında oturdu ama
Golfün nasıl oynandığını hala bilmez mahalleli
Bazan aralardan kaçak sızmalar yapardık
Hani gelincik toplama hesabına

VE ANCAK BENĠM ÜLKEMDE


KOVALAR ÇOCUKLARI BEKÇĠLER
ÇĠÇEK TOPLUYORLAR DĠYE...

hele bir de golf topu bulduk mu tamamdır


lan oğlum bu topla ne oynuyor bu kerizler

sonra kaldırdılar dikenli telleri


açıldı halkımın parkı halkıma
ama bir daha

53
asla
gelincik bitmedi orada
bu da kıssamızın acıklı hissesi
bizde faiz yok
hata payı veriyoruz...

ve sevmeyi ne çok severdik


kızları, memleketi
ve faĢistlerden ne çok nefret ederdik
faĢist dediğin de kurtlu murtlu
elmanın öbür yarısı iĢte
daha sümüğümüz pantolonumuzda kurumamıĢ
elimizde leo huberman sosyalizmin alfabesi
çeviriyoruz geleni geçeni
hoop nereden geliyorsun bilader
sağcı mısın solcu mu
ben hiçbirĢeye karıĢmıyorum ağbi
yıkın bu ipneyi ot bu!

romantik Ģiddet diye bir Ģey verdı yok artık


Ģiddet öküzleme bir Ģiddet iĢte

HERKES KATĠL OLDU SONUNDA


OYSA BĠR ARA
BAZILARI KAHRAMANDI.

Kim sallar bu kağıt yokluğunda


Çok bölümü tuvalet kağıdına yazılmıĢ Ģeyleri
Çünkü akasyalar da yok artık
Nasıl açardı bir orospunun
Orasını burasını açması gibi
Bahardan önce gelip baharı çekiĢtirir gibi

Akasyalar
Yazlık sinemasında ömrümün
AfiĢi olmalıdır çocukluk bölümünün
Zaten iyi insan bir sevdiği artisti unutmaz
Bir de akasyaları
Eğer ki çocukluğuna açmıĢsa
Yenir de o biliyorsun
Ondan sonra ne zaman bir kız elini tutsa
Hatırlarsın tadını

54
Neyse geç oldu ağbiciğim
ġimdilik bırakalım
Ġstersen bırakma kağıt bitti zaten
Ama ömür bu hep yazmaya sebep
Nasılsa devam edeceğiz
Yazmaya.
YaĢamaya.

55

You might also like