You are on page 1of 9

GİRİŞ

İspanyolca’dan çev: Mariacarla Baseggio

Türkçe Çev: Akın Sarı

2 Mayıs 2002

Brezilya Topraksız Kır İşçileri Hareketi (MST) şüphesiz Latin Amerika’daki en önemli
toplumsal hareketlerden biridir. MST, Nikaragua’daki Sandinist zafer ve bu zaferin kıtanın
devrimci hareketleri üzerindeki çeşitli etkilerinden birkaç yıl sonra, farklı Hıristiyan
eğilimlerin –en önde geleni Bölgenin Katolik Kilisesi’nin Piskoposlarıdır- ilerici kesimleri
etkisi altında gelişti. Uzun askeri diktatörlük yıllarından sonra, Brezilya yeni demokratik
esintilerin tadını çıkarıyordu. Halkın hoşnutsuzluk belirtileri, özellikle São Paulo’nun
varoşlarındaki önemli sendika mücadeleleri, hızla artmaktaydı. Bunlar İşçi Partisi’nin ve daha
sonra Merkezi İşçi Sendikası’nın (CUT) asıl çıkış noktası oldu.

Bu durum, başka şeylerin yanı sıra, ordu tarafından uygulamaya konan ekonomik model
içindeki yeni başlayan krizle boy verdi. Bu kriz yüzünden, –hem ülkenin Merkez ve Güney
kısmındaki kırsal bölgenin kapitalist modernizasyonu, hem de Kuzey ve Merkez-Batı
bölgelerindeki kuraklıklar ve yoksulluk tarafından körüklenen- köylülerin giderek kentlerde
daha az iş bulma imkânı oldu.

Diğer yandan, çeşitli nedenlerden ötürü tarımsal kolonizasyon1 bölgelerine göç, çözüm
yolunda iyi sonuç vermedi. Topraksız köylüler için tek çıkış yolunun her nerede yaşıyorlarsa
orada toprak elde etmelerine imkân verecek farklı eylemlere başvurmak olduğu -özellikle
ülkenin bütün bölgelerinde haddinden fazla işlenmemiş toprak olduğu dikkate alındığında-
gün geçtikçe daha fazla açıklık kazandı.

İlk toprak müsaderesine bu koşullar neden oldu, ve o kadar başarılıydılar ki ilerleyen


yıllar boyunca artış gösterdiler. Gittikçe artan sayıda köylü ailesi toprağı sadece mücadele
yoluyla zapt edebileceklerini anlamaya başladı. Toprağın işgali daha sonra baskının başlıca
aracı ve binlerce köylünün toplumsallaşması ve politik bilinçliliği açısından ilk okul oldu.
MST böylece bu alanda önemli bir oranda pratik bilgi toplayabildi: Kuruluşundan 17 yıl
sonra, bu yöntemle yaklaşık olarak 350.000 köylü aileyi yerleştirebildi, ve bununla beraber
vakitlerinin gelmesini bekleyen 100.000 başka aile Brezilya’nın dört bir köşesindeki yaklaşık
500 kampa dağıtıldı.
Ancak Hareket toprağı zapt etmenin ve buralara köylü aileleri yerleştirmenin yeterli
olmadığının farkındadır; hareket aynı zamanda köylülerin toprağı işletmeleri için koşullar
oluşturmalı ve hayatta kalmaları için gerekli yardımları sağlamalıdır. Makineler, tohumlar,
krediler, teknik yetiler olmadan köylülerin teknolojik devrimin modern tekniklerini
kullanmalarına imkân verilmesi; ürünleri için hiçbir satış yeri olmadığından, toprak bir
özgürlük alanı olmak yerine, bir kâbusa dönüşecek ve köylülerin ürünü çok düşük fiyatlara
satması veya toprağı tümüyle terk etmesiyle son bulacaktır. MST bu yüzden mücadelenin
toprağın zapt edilmesiyle bitmediğinde ısrar eder –diğer hedefleri karşılamak için örgütlü bir
biçimde mücadele etmeye devam edilmelidir.

Mücadelenin bu yeni aşamasında başarılı olmak için, köylülerin Hareket içerisinde


örgütlenmelerini ve birlikteliklerini [articulation] devam ettirmeleri çok önemlidir.
Deneyimler tabanda en iyi örgütlenme yolunun 20 ile 30 aileden oluşan gruplarla olduğunu
gösterdi. MST bir kez toprak ele geçirildiğinde, yerleşimlerin bu tarz örgütlenmeyle devam
etmesi gerektiğini, ve bu aile gruplarının küçük kır topluluklarında ya da evlerin birbirine
yakın olacağı kır köylerinde (agrovilas) toplanmaları gerektiğini ve okul, eğlendirici
merkezler, küçük bir park, anaokulu vb. gibi kolektif hizmetler için alanların olmasını önerdi.

Ne var ki bu öneri her zaman gerçekleşmedi. Çoğu örnekte, INCRA2 toprağın bireysel bir
temelde dağıtılmasını önerdi. Aileler birbirlerinden çok uzak kaldılar ve bu onların karşılıklı
ilişkilerini engelledi. Şu anda Hareketin, bir grup aileyle birlikte kolektif bir yaşam
sürdürmesine rağmen, köylülerin kendilerine ait toprak parçasında geçinmelerini sağlayacak
başka çözümler üzerine eğilmesinin nedeni budur.

MST’nin bir başka güçlüğe daha vardır: Daha iyi bir örgütü ve katılımı mümkün kılan bu
aile gruplarının varlığıyla kırsal bölgede yaygın olan oyunun kurallarını değiştirmeyi
hedefleyen yerel bir etki –en azından bu seviyede- yaratma ihtiyacı nasıl bir araya
getirilecektir? Bu çelişkiye yönelik çözümün parçası olarak bazı insanların polos de
asentamentos (yerleşim kampı) olarak tanımladığı şeyi yaratma fikri ortaya çıktı. Çok sayıda
yerleşimin bir toprakta toplanması, başka şeylerin yanı sıra, bölgede ailelerin tarımsal
kooperatif ürünlerinin ticaretini yapacak alternatif bir halk piyasası uygulaması için imkân
sağlayacaktır.

Bir azınlık olmalarına ve birçok kısıtlamalara maruz kalmalarına rağmen, -kâr


kurallarıyla yönetilen bir sistem içerisine sokuldukları için- daha fazla gelişmiş olan
yerleşimler, kır köyleri (agrovilas) ve kır endüstrileriyle birlikte Hareketin mücadele ufkunda
yer alan âdil ve dayanışmacı toplumun gerçek vitrinlerini temsil eder.

Yerleşimlerdeki ailelerin yaşamlarını sürdürmelerini garanti edecek üretimi örgütlemek


ve planlamak ve mümkün olduğunda gelirlerini arttırmak kolay olmamıştır: Çoğunlukla, pay
edilen topraklar düşük niteliklidir veya aşınıp gitmiştir çünkü büyük toprak sahipleri bunları
doğru bir şekilde işlememiştir. Bütün bunlara ilaveten, bu alanlar genellikle çok yetersiz ve
zayıf altyapılara sahiptir.

Bu güçlüklerin üstesinden gelmek için, MST en geliştirilmiş tarımsal ve sığır üretim


kooperatifleri olan, farklı işbirliği biçimleri uygulamaya koydu. Bu yöntem altında daha önce
örgütlenmiş ve bu seçeneği teşvik etmiş olanların yararlandığı tarımsal krediler için bir eyalet
sisteminin var olmasına rağmen, güçlükler beklendiğinden daha büyük oldu. Bazı yerlerde
model kooperatifler kuruldu, ancak bunların büyük bir çoğunluğu deneyim yetersizlikleri,
hatalar ve varolan ekonomik sistem tarafından dayatılan kısıtlamalar yüzünden ciddi sorunlar
yaşadı. Kolay krediler köylülerin ihtiyaçlarını karşılamayan makineleşme tarzının yolunu
açan özel bir teknolojik modele bağlandı.

Böylece piyasanın değişimlerinden dolayı ihtiyaçları ciddi bir şekilde tehlikeye atarak,
üretimi çeşitlendirmek yerine, sadece bir ürünle çalışmayı tercih ettiler. Mevcut yasa ve
piyasa kanunları çözümü çok zor engeller oldu.

Beklendiği gibi, bu hareketin kavgacı tutumu –dünyadaki en gerici toplumsal sınıflardan


biri olan- büyük Brezilyalı toprak sahiplerinin acımasız bir direnişine yol açtı. İşçi ve işçi
liderlerinin yaşamları üzerinde eziyet ve suikastlardan, barışçıl bir şekilde toprağı işlemeye
adanmış bütün aileleri öldürerek ve onları hapse atarak ve işkence ederek, köylüleri topraktan
defetmek için silahlı haydutlar ve eyalet polisinin özel birliklerini kullanmaya kadar; daha
büyük çiftliklerde (fazendas) insan kaçırma ve esirliğe; sendika bürolarında zora ve
kurşunlamaya; cinayet mahallinde bile bulunmamış insanlara karşı asılsız cinayet
suçlamalarına; toprak mücadelesine adanmış işçilerin, işçi liderlerinin ve Hıristiyan
piskoposluğu temsilcilerinin fiziksel imhasına kadar Hareketi durdurmak için imkân
dahilindeki bütün araçları kullandılar.

Hareketi görmezlikten gelme, tecrit etme, bastırma, kafalama, ekonomik bakımdan


boğma, kitle iletişim medyası içerisindeki imajını tahrip etme ve sistematik bir yanlış bilgi
kampanyası yoluyla hareketin toplumsal tabanını yanıltma çabalarının hepsine rağmen, MST
büyümeye ve kendisini güçlendirmeye devam etti. MST şu anda sistem tarafından dışarıda
bırakılmış çeşitli kesimlerin –topraksızlar, evsizler ve işsizler- eylemlerini desteklediği için
neo-liberalizme karşı mücadelede başlıca ulusal referans noktasıdır.

Hareket radikal duruşundan ötürü maruz kaldığı sağın saldırılarına tahammül etmeyerek,
toplumun genişleyen kesimleri tarafından artan bir saygınlık kazandı. Şu anda bu kesimler
MST içerisindeki, solcu politik partilerde bulunmayan, politik tutarlılığı ve ideolojik bakış
açılarına dair ilgiyi açıkça görüyor. Ama yine de, mücadelelerini daha fazla gözler önüne
sermek ve toprak, krediler ve diğer talepler için baskı sarfetmek için kentlerdeki kamu
binaları işgalinin -hareketin itibarının zedelemek için kitle iletişim medyası tarafından
yayınlanan kargaşa görüntülerinden etkilenen- orta sınıf kesimleri tarafından yeterince
anlaşılmadığını bilmeliyiz.

Hareket, nereden gelirlerse gelsin, bütün iyi fikirlere açıktır ve diğer kurumlarla
ilişkisinde kendi otonomisini titiz bir şekilde korur. İlerici dini akımlardan yoğun bir şekilde
etkilendiği ve kır işçilerinin mücadelesine açık biçimde bağlı olduğu için, dışardan herhangi
bir liderliğe razı olmaz. Üyelerinin politik bağlılığı üzerinde durur, bununla birlikte soldan
partilerle irtibatlandırılmayı istemez -üyelerinin büyük bir çoğunluğu İşçi Partisi’ne oy verse
ve bunların çoğunluğu partinin içerisinde aktif militanlar olsa bile.

Bu otonomiye katkıda bulunan iki mühim öğe vardır: Hareketin mali politikası ve
kadrolarını eğitme tarzı. Mali politika uyarınca, büyük ölçüde başka kurumlardaki iştiraklere
ve dış yardıma dayanan birçok solcu hareket ve partinin aksine, MST kendi ihtiyaçlarını kendi
finanse eder. Daha önceden toprak işlemek için toprak ve kredi alan köylüler kaynaklarının
belli bir oranı ve üretimlerinden belli bir kotayla hareketi destekler. Diğer yandan, birçok
yerleşimin üretimlerinde uygulamaya koyduğu farklı işbirliği biçimleri bazı kadroları sadece
Hareketin militan görevlerinde çalışmaları için diğer sorumluluklardan azat eder. İkinci yöne
göre, MST bir hareketin ancak kendi kadrolarını oluşturabilirse otonom olabileceğini düşünür
–farklı seviyelerde özel okulların yaratılmasındaki ısrarı bu nedenledir.

Hareket içerisinde disiplin, militarist ve otoriter bir politikadan ziyade doğru önderlik
yöntemlerinden ötürü fevkalâde serttir. Yetersiz çoğunluklardan kaçınılır; kriter dayatmak
yerine, iknâ etme tercih edilir. Ve eğer hareket bir bütün olarak kararlar için yeterince
olgunlaşmamışsa bütün kararların kabulünü ertelerler.

Birçok hareket ve partideki zayıf ilişkinin birkaç lidere indirgenen sınırlılıktan


kaynaklandığının farkında olan MST, tabana güçlü bir şekilde bağlı kolektif bir önderlik
geliştirmeye çalışır. Devasa ülkeyi baştan başa uçakla seyahat etmek yerine, bütün üyeleri eşit
fırsatlara sahip olsun diye yabancı ülkelere seyahatleri sınırlayan ve seyahatleri dönüşümlü
yapan, bu yolla kariyer sahibi diplomatların yaratılmasına meydan vermeyerek her ne zaman
imkân olsa otobüs kullanan bir lider tipidir bu. Liderlerin, her ne seviyeden olursa olsun, her
iki yılda bir eleştirel bir değerlendirmeden geçmesi hareketin bir başka önemli yönüdür ve
eğer bütün grup katkılarının halen Hareket için değerli olduğunu düşünülürse yetkileri uzatılır.

Hareket Brezilya’nın çok büyük çelişkiler barındıran bir ülke olduğunun bilincinde
olduğundan, bununla beraber radikal bir tarım reformuna karşı olanlara yönelik çeşitli
bölgelerdeki köylü mücadelelerini içeren bir ulusal ağın kilit bir unsur olduğunu kavradığı
için, her bir özel bölgenin farklılıklarına saygı duyarken aynı zamanda kendi üyeleri
arasındaki farklılıklara da saygı duyarak, farklı mücadeleleri tek bir kol içerisinde
birleştirmeye çabalar, böylece bu farklılıkları hesaba katmayan örgütsel dayatmalara ve eylem
reçetelerine meydan vermez.

Bir diğer dikkate değer yön, güçlü bir maşist geni olan bir köylü hareketi olmasına
rağmen, eylemlerinde kadınların yüksek katılımını sağlamıştır. Bu katılımın iyi bir örneği en
yüksek kademedeki 23 üyenin, kota sistemine dayanmayan, meziyetlerinden ötürü seçilmiş,
dokuz kadının varlığıdır.

Kadınlar çeşitli alanlarda, ailelerini gözden çıkarmadan, adım adım en önemli rollerin
sahibi oldu. Kamplarda ve yerleşimlerde, derslerde ve toplantılarda, çocuklarıyla ilgilenilirken
anneler katılabilsin diye koşullar yaratıldı. En önemli rolleri elinde tutan çocuklu evli kadınlar
için henüz hiçbir çözüm bulunmadı. Aslında, Ulusal Önderliğe bağlı dokuz kadının sadece
ikisi, çocuksuz, evlidir; bir diğer grup şirketlerinden ayrılmış kadınlardan oluşur; ve diğeri ise
evlenmemiş annelerdir.

Bu toplumsal hareketin başarısında çok büyük bir moral güç ve inanç vardır; bu moral
güç ve inanca yaklaşan herkes gelecekte onun mutluluk ve sırrına erişir. Kanımca bu,
sosyalizmi uygulamaya koyan ülkelerin katlandığı gerçek zorluklardan daha çok onun ütopik
yönleri üzerinde durarak, sosyalizmin bugünkü kapitalist neo-liberal düzene karşı alternatif
olduğu yönündeki kanılarına bağlıdır. Ancak bunun nedeni aynı zamanda kapitalist sistemin
adaletsizliklerine karşı ödün vermeyen savaşma kararlılıkları ve insanın dayanışma ile dolu
olduğu inançlarıdır. İnsanların tinsel yönleri hareketin bütün kolektif eylemlerinde işlenir.
Mistik olarak adlandırdıkları şey budur. Şarkı, tiyatro, şiir, dans, teşbihler –bunların hepsinin
mevcut MST sembolleriyle (bayrakları, ilahileri) beraber önemli rolleri vardır. Hepsi direniş
ve mücadele ruhlarını gösteren, birleştiren ve güçlendiren kolektif bir duygunun ifadeleridir.
Yine de önlerinde uzun bir yol var, çünkü –bireyci davranışlar ve çok düşük bir kültürel
düzey ile yetişmiş kır işçilerinden meydana gelen- toplum tabanının kültürel dönüşümü bir
gece zarfında olamaz, ama bu yolda artan bir takatle işe koyulan dünyanın farklı
kesimlerindeki halk hareketleri açısından bu 17 yıllık mücadele zarfında elde edilenlerin bir
ilham ve öğrenme kaynağı olduğunu düşünüyorum.

MST içerisinde örgütlenen köylülerin hedeflerini ancak kısmen gerçekleştirdiği doğrudur;


yine de en önemli zaferlerinden biri başkaları için çalışmaya zorlanmak yerine çocukları için
eğitimi garanti ederek ve –belki de bütün yönlerden en önemlisi- saygınlık kazanarak kendi
faydaları için çalışma imkânları oldu: bugün kendilerini toplumun paryaları olarak değil,
dünyanın geri kalanıyla eşit yurttaşlar olarak değerlendiriyorlar.

Bu kitabın amacı söz konusu deneyimin temel görüşlerini açıklamaktır, benim


düşünceme göre, daha adil ve dayanışmacı bir toplum için kendilerini örgütlemek isteyen ve
savaşanlar için bu öğeleri vurgulamak daha faydalı olabilir. Kitabı beş kısma ayırdım: Tarih,
İşgaller ve Kamplar, Yerleşimler, Eğitim ve İç Örgütlenme. Baştaki ayrıntılı indeks kitabın
içindekilerin farklı yönlerini yansıtıyor.

Başlangıçta, röportajları kullanmamaya karar vermiştim, çünkü örgütün büyük kısmının


çok öğretici olan birçok belge yayınladığının farkındaydım. Önceden yazılanları toplamanın
ve düzenlemenin ve mevcut bilgiyi birkaç röportajla tamamlamanın daha hızlı olacağını
düşündüm. Çalışmaya gerçekten böyle başladım, ancak –genellikle yazdığım her şeyde
yaptığım gibi- hemen hemen bütün bir kitap olduğuna inandığım ön bir versiyonunu yayar
yaymaz eleştirel okurlarım beni endişeye düşüren iki görüş yolladı: birincisi anlattığım her
şeyin benim anlattığım kadar harika olmadığıyla ilişkiliydi; ikincisi Brezilya’nın bir
bölgesinde ortaya çıkanı ülkenin geri kalanına genellediğimi düşünüyorlardı, işin gerçeği her
bir bölgenin çok farklı bir gerçekliğe sahip olduğuydu.

Dayanağı olmayan bu fikirlerin üstesinden gelmek için, kitaplarda tanımlanan çözümlerin


ardındaki süreçleri daha fazla araştırmaya karar verdim. Daha sonra her bir sürecin nasıl
meydana geldiğini, hangi güçlüklerle karşılaşıldığını, bunların üstesinden nasıl geldiklerini,
hangi fikirlerin geride bırakıldığını bana anlatacak birçok röportaj gerçekleştirmeye karar
verdim.

Röportaj yapılan insanların bazıları bana kendi deneyimlerini anlattı, böylece okuyucu
açısından bilgi kolay ve ilginç kılındı. Başkaları bu yolu izlerken karşılaştıkları güçlükler ve
dersler hakkında konuştu. Bu fikirler sayesinde tarımsal sorunlar ve bu insanların günün
şartlarında katılımcı bir dünya yaratma çabalarında karşılaştıkları güçlükler hakkında epey şey
öğrendim. Ancak her şeyden önemlisi, Küba’da yöneticisi olduğum Latin Amerika Halkları
Bellek Araştırma Merkezi’nde (MEPLA) kullandığımız yöntemin öneminden giderek emin
oldum. Eğer toplumsal hareketler ve sol hakkında bir şey öğrenmek istersek, sadece yazılı
belgelere başvuramayız. Bu belgeler düşüncelerin hiç tarihi yokmuş gibi onları taşa
çevirmeye ve onların bir projeden başka bir şey olmadığı gerçeğiyle harmanlamaya
eğilimlidir. Olayların daha iyi idrak edilmesinin tek yolu olarak, izlenen yolları yeniden inşa
etmeye çalışmamız gerektiğine inanıyorum. Projelerini bilmeli, bunların hangi kısmının
gerçekleştirildiğini, ve diğer kısmının neden gerçekleştirilmediğini bilmeliyiz; bu projeleri
uygularken ortaya çıkan çarpıklıkları ve yol boyunca öne sürülen yeni fikirleri
tanımlamalıyız. İnsanların eğitimine –başka bir deyişle, başka insanların bu deneyimden ders
çıkarabilmesi ve böylece aynı hatalardan ve çarpıklıklardan kaçınabilmesinin- katkıda
bulunabilmemizin tek yolunun bundan sonra olduğuna inanıyorum. İçinde geliştikleri farklı
gerçeklere göre kendi karakterlerini kazanan bahsettiğimiz süreçler fikri üzerinde daha fazla
durmak için, ilk kamp kurdukları günden bugüne kadar, iki yerleşimin “yaşam çizgisi” olarak
tanımlayabileceğimiz bu iki tanıklığı birleştirmeye karar verdim. Amacımızı başarıp
başarmadığımız okuyucuya bağlı olacaktır.

Kitabın daha çok Güney Brezilya’nın deneyimlerine vurgu yaptığının farkında olduğumu
açıklamak isterim. Bu söz konusu bölgeyi tercih ettiğim anlamına gelmez, bu daha çok
objektif bir gerçekten ötürüdür: burası MST’nin muazzam gelişim kaydettiği yerdir ve her
nasılsa bu deneyimler ülkenin diğer bölgeleri için bir başvuru noktası oldu. Arjantinli-
Paraguaylı genç bir araştırmacı olan Natalia Alvarez, bu kitap için sıkı bir işbirlikçi yaptı; ve
Brezilyalı araştırmacı Maria Almeida röportajları kaydetti ve benim Brezilya’da temel
dayanağım oldu. Ayrıca görüşleri ve önerileri için, kamplardan ulusal düzeye MST üyelerine
ve destekleri için MEPLA çalışma takımının hepsine, özellikle bu kitabın son baskısından
sorumlu olan Carlos Garcia Pleyan ve Berta Menendez’e teşekkür etmek isterim.

Marta Harnecker

Havana, 4 Ocak 2002

NOTLAR:
1
Hükümetin köylü varlığını desteklediği zirai hudutlardaki yerler.
2
Ulusal Kolonileşme ve Tarım Reformu Enstitüsü

You might also like