Professional Documents
Culture Documents
Ahmet Çavuşoğlu ile Cengiz KALUÇ tarafından hazırlanan ve 14-19 Mart 2005 Tarihlerinde Güneş
Gazetesinde yayınlanan bu dizi
1. Basım: Mart-2005
Zamansız-Sonsuz Boyutun kapısını açan ÜCRETSİZ e-Kitaplarımızı görmek için aşağıdaki yayın
listemizi tıklayın.
Yayın Listemiz
http://ferid_hakki.sitemynet.com
- yorumsuz bildiri -
düşünürlerin, yazarların, aydınlanmışların ilimsel üretimlerini sizlerle paylaşmaktan başka bir arzumuz
yoktur.
Bizim yapabileceğimiz tek şey değişim-dönüşümün meydana gelebileceği, hoşgörü ve sevginin girebileceği
Evreni (algılayamadıklarımız dahil) yöneten ve farklı adlarla işaret edilen Yüce Gücün bu arzumuzu yerine
getirmemiz için, önümüzü açık etmesini diliyoruz;
http://ferid_hakki.sitemynet.com
1
TapınakŞövalyeleri
Tapınak Şövalyeleri ya da Gizli Dünya Devleti
İçindekiler
[ Linkleri Tıklayın ]
İçindekiler 2
TapınakŞövalyeleri
İlluminati ve Devrim
Türkiye'nin de P2 locası var
Bizde de var
Yayın Listemiz
http://ferid_hakki.sitemynet.com
Acaba kim?
Türkiye bugüne kadar görmediği bir diziye kilitlenmişti. Evet sonuçta bir
senaryo yani hayal ürünü bir dizi idi. Ama, öyle projeksiyonlar yapılıyordu ki, izleyici hayal ile gerçek
arasında gidip gidip geliyordu. Dizinin jeneriğinde 'Olaylar ve kişilerin gerçek olay ve kişilerle alakası
olmadığı' yazılıyordu ama, izleyenler hiç de öyle düşünmüyordu. Yakın tarihte yaşanan, kahramanları
kamuoyuna mal olmuş pek çok esrarengiz olayın neredeyse bire bir kopyasını ekrana getiren dizi bittiğinde
milyonlarca kişi, hafızaları zorlanmış bir halde oturup seyrettiği olaylardaki 'Gerçek' kişi ve 'olayların' kim ve
neler olduğunu tartışmaya başlıyordu.
Olaylar aynı
Bu tartışma dizinin bittiği birkaç saatle de sınırlı değildi.. Ertesi gün işyerlerinde, kahvelerde, insanlar
toplanıyor, 'Yahu şu batan eroin gemisi ....'nin değil miydi' veya 'Yahu şu öldürülen tefeci 'bilmemne
otobanında arabasında infaz edilen Musevi asıllı tefeci değil miydi' diye 'Bilgi alış verişinde' bulunuyordu.
Ya Denktaş
Nasıl bulunmasın ki. Hayal ile gerçek o kadar içiçe geçmişti ki.. KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş bile dizide
yer alıyor ve milli davamız hakkında en yalın gerçekleri kılıç gibi keskin bir üslupla milyonlarca insanın
beynine sallıyordu.
İlluminati ve Devrim 3
TapınakŞövalyeleri
At izi – it izi
O beyinler ki, yıllardır süren dezenformasyon yüzünden at izi ile it izini birbirine karıştırmış, kimin hain
kimin kahraman olduğu konusunda kafası karmakarışık edilmişti..
Entel-dantel takımı adı takılan ve samimiyeti ve milli aidiyeti konusunda kimsenin emin olmadığı bir grup
tarafından 'Mafya dizisi' diye yaftalanan bu dizi, toplumu adeta topyekün bir hafıza tazelemeye zorluyordu.
İnsanlar bir tarihte 'ışık yakıp söndürme' gibi kitlesel eylemlerle protesto ettiği kişiler hakkında 'Vay anasına!..
Adam kelle koltukta vatan için savaşmış' diye düşünmeye başlıyordu.
Sürpriz son
Baron'un, Laz Ziya'nın, Doğu Bey'in, Polat'ın Abbas Ustaoğlu'nun gerçek hayatta kim olduğu (tam emin
olunmasa da) insanların zihnindeki yerini yavaş yavaş alırken, son bölümde milyonlarca izleyici gerçek bir
şok yaşadı.
Herkesin 'Önünde durulamaz güç odağı, her şeyin kesin hakimi' diye algıladığı Baron, bir de bakıldı ki hiç bir
şey değil. Türkiye'nin kaderi üzerinde oyunlar oynayacak bir güçle donatılmış Baron, gerçek ilahların bir sözü
ile yok edilecek bir maşa.. Bir gölge.. Ölümü bile o güce hiç yakışmayacak cinsten. Kahramanca değil,
aşağılık bir celladın elinden..
Baron'un öldürülmesi sırasında ekrana gelen çarpıcı sahneler, akıllara hemen birkaç yıl önce ortaya atılan
'Tapınak Şövalyeleri' kavramını getirdi.
Hemen herkes eski İçişleri Bakanlarından Sadettin Tantan'ın, çaresizliğini ifade etmek için kullandığı
'Tapınak Şövalyeleri' sözlerini hatırladı.
Ve Tantan
Kısa bir zaman gezisi yapalım..
Sadettin Tantan 'Tapınak Şövalyeleri' sözünü kimler için ve hangi durumda söylemişti. Bir zamanların elinde
makineli tabancası ile operasyondan operasyona koşan, korkusuz, efsane polisi Tantan..
İstanbul'un kocaman bir randevu evi olmaya yüz tuttuğu dönemlerde gözünü budaktan esirgemeyip ticaretin
en pisini yapanlarla yırtıcı bir savaşa giren Tantan..
Halkın büyük desteğine rağmen, 'Tapınak Şövalyeleri'nin büyük gücünü' hesap edemediği için kızağa çekilen
Tantan..
Ümitsizliğe kapılıp köşesine çekilmeyen, 'Siyasete girerim, pisliklerle savaşırım' diyen Tantan..
Belediye Başkanlığı dönemindeki yönetim anlayışının, siyasette de prim yapabileceğine inanan Tantan..
Hep sustu
Ve günün birinde İçişleri Bakanlığı koltuğuna oturan, siyasetin temizlenebileceğini düşünerek yolsuzlukların
üzerine topyekun gidilebileğini sanan Tantan..
Çeşit çeşit adla düzenlediği yolsuzluk operasyonlarının, sonuna kadar, kime ulaşırsa ulaşsın üzerine
gidilebileğini sanan Tantan..
Kendine ve halkına verdiği 'Bataklığı kuruturum' sözünü, bir kez daha kızağa çekilerek tutamayan Tantan etti
ilk kez 'Tapınak Şovalyeleri' sözünü..
Milyonlarca insan 'Kim bu güç odakları' merakını giderecek net bir açıklamayı çok bekledi Tantan'dan.. Ama
(Elbet bir bildiği vardı ki) daha fazla açmadı bu kavramı.. Millet sadece tahmin etmekle yetindi Tapınak
Şövalyeleri'ni.
Ta ki, Kurtlar Vadisi dizisinin son bölümünde Baron'un, o gücü sınırsız sanılan kişinin, bir tapınakta koyun
gibi boğazlanışına kadar..
Gerçek Egemen
Bizde de var 4
TapınakŞövalyeleri
Hele Baron'un ölüm gerekçesi olarak açıklanan 'Büyük Ortadoğu Projesi için yeterince çalışmadın,
Tezkere'nin Meclis'ten geçmesini sağlayamadın. Dostlumuz ABD'yi zor durumda bıraktın' sözleri gerçek bir
şok oldu izleyici için.
Bu nasıl bir güç ve organizasyondu.. Dünyanın gerçek egemenleri bu karanlık ve gizli örgütün üyeleri miydi?
Peki Baron'un ölüm kararını veren heyettekiler.. Kırmızı plakalı makam arabası ile gelenler. Dizide işaret
edildiği gibi çok çok üst makamlarda oturanlar Tapınak Şövalyesi miydi?.. Tantan'ın önünü kesen bu etkili
makamlarda oturan kişiler miydi?..
Bu soruları Tantan'a yönelttik. Çok netti verdiği cevap: Anlatmak istediklerimi ekrana yansıtmışlar..
Kimdi Bunlar?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin İçişleri Bakanlığı makamına kadar yükselen bir insanın bir anlamda 'Baş
edemedim. Önümü kestiler' dediği TAPINAK ŞÖVALYELERİ kimdir..
1118 yılında İstanbul Patrikhanesi'nde edilen bir yeminle başlar Tapınak Şövalyeleri'nin serüveni. Hani şu
ABD'nin AB'nin 'Ekümenik olsun' diye bastırdığı İstanbul Patrikhanesi bu tohumun atıldığı mekan olur.
'Kudüs'e gidecek Hıristiyan hacılara yardım' amacı ile yola çıkan, ancak asıl amaçları her zaman titizlikle
gizlenen Mason Teşkilatı'na dönüşümünü de izleyeceksiniz..
Aç Avrupa
Avrupa'nın açlıktan nefesinin koktuğu bir dönemde Doğu'nun ve Ortadoğu'daki Müslümanların refah ve
zenginliği, Avrupalıları özellikle de Kilise'nin iştahını kabartmıştır. Kabaran iştah, Hıristiyanlığın dini
motifleriyle de yaldızlanınca, acımasız çapulculuğa yüksek katılım da sağlanmıştır. Haçlı Seferleri'nin kararı,
1095 Kasım'ında Papa II. Urban'ın başkanlığında 300 din adamının katılımıyla gerçekleşen Clermont
Konseyi'nde alındı. Bu konseyde o zamana kadar Hıristiyan dünyasına hakim olan barışçı doktrin terk edildi
ve Haçlı Seferleri'nin temeli atıldı.
Cennet vaadi
Papa II. Urban, konseyin kararını büyük bir kalabalığa hitaben yaptığı konuşmada duyurdu. II. Urban bu
meşhur konuşmasında, Hıristiyanlardan kendi aralarındaki çekişme ve savaşları bırakmalarını istedi; zengin,
fakir, 'asil', 'köylü' herkesi tek bir bayrak altında birleşmeye ve 'kutsal toprakları Müslümanların elinden
kurtarmak için' savaşmaya çağırdı.
Daha da önemlisi sefere katılacakların tüm günahlarının bağışlanacağı vaadinde bulundu. Konuşmanın
sonunda büyük bir coşkuya kapılan dinleyiciler, elbiselerine dikmeleri için kendilerine dağıtılan kumaştan
yapılmış haçları aldılar ve 'kutsal savaş' çağrısını herkese duyurmak için çekirge sürüsü gibi her yere
dağıldılar. Kısa sürede hem profesyonel savaşçıların hem de on binlerce çapulcunun katıldığı dev bir 'Haçlı
Ordusu' oluştu.
İşte kendilerine 'Haçlılar' denen bu güruh, üç büyük grup halinde 1096'nın yaz aylarında yola çıktılar; farklı
rotaları izleyerek İstanbul'a geldiler. Bizans İmparatoru I. Alexius'un büyük destek verdiği bu topluluk, yol
boyunca önlerine çıkan her yeri yakıp-yıkıp, yağmalayıp, binlerce Müslüman’ı da kılıçtan geçirdikten sonra
1099 yılında Kudüs'e vardılar. 5 hafta süren uzun bir kuşatmanın ardından Kudüs düştü. Ve bugün bize
'Ermeni soykırımını tanı' diye baskı yapan Avrupalının dedeleri inanılmaz bir soykırım başlattılar.
Soykırım yaptılar
Karşılaştıkları herkesi birer ölüm makinesi gibi akla hayale gelmez işkencelerle katlettiler. Buldukları her
Bizde de var 5
TapınakŞövalyeleri
şeyi yağmaladılar. Müslümanların ve Yahudilerin kutsal mabetlerini tahrip ettiler. Şehrin sinagogunda
saklanan Yahudileri, sinagogu ateşe vermek suretiyle yaktılar. Eşine az rastlanır bu barbarlık şehirde
öldürecek kimse kalmayıncaya kadar devam etti. Bir Haçlı komutanı olan Raymund of Aguiles, bu vahşeti
'övünerek' şöyle anlatıyordu: 'Görülmeye değer harika sahneler gerçekleşti. Adamlarımızın bazıları -ki bunlar
en merhametlileriydi- düşmanların kafalarını kesiyorlardı. Diğerleri onları oklarla vurup düşürdüler, bazıları
ise onları canlı canlı ateşe atarak daha uzun sürede öldürüp işkence yaptılar. Şehrin sokakları, kesilmiş kafalar,
eller ve ayaklarla doluydu. Öyle ki, yolda bunlara takılıp düşmeden yürümek zor hale gelmişti. Ama bütün
bunlar, Süleyman Tapınağı'nda yapılanların yanında hafif kalıyordu. Süleyman Tapınağı'nda akan kanların
yüksekliği, adamlarımızın dizlerinin boyunu aşıyordu'
Tapınakçılar sahnede
Tapınak Şövalyeleri, Kudüs'ün alınmasından yaklaşık 20 yıl sonra tarih sahnesine çıktı. 1118'de, aralarında
Geoffroi de Saint-Omar ve Hugues de Payens'in bulunduğu, dokuz haçlı şövalyesi kendilerini dine adadılar ve
öteden beri Vatikan'ın otoritesine gizli ya da açık daima düşmanlık gösteren Constantinople'e, yani İstanbul'a
özel bir ziyaret gerçekleştirdiler. İstanbul Patriğinin önünde ant içtiler. Tampliye adıyla tanınan Tapınak
Şövalyeleri bu yeminle vücut bulmuş oldu. Tarikatin ilan edilen görevi, kutsal yerleri ziyarete gelen
Hıristiyanları korumaktı.
Kudüs'te Kabala öğretisi sayesinde her türlü büyücülüğün temel bilgilerine ulaştılar. Belki de bu sayede 10
yıl önce otoritesine karşı çıktıkları Papa'nın desteğini kazandılar
TAPINAK Şövalyeleri'nin ilan edilen açık görevi 'Hırıstiyan hacılara yardım' etmek olarak açıklandı ama,
örgütün bir de ilan edilmemiş gizli bir emeli vardı: Kabala.. Kabala, Tevrat'ın ve diğer Yahudi dini
kaynaklarının gizli manalarını araştıran bir öğretidir. Binlerce yıldır kullanılan hemen her türlü büyünün
temel bilgilerine Kabala ile erişildiğine inanılır.
Göstermelik
O dönemde Kudüs'te Tapınakçılar'dan başka askeri tarikatlar da vardı. Ancak onlar kuruluş amaçlarına uygun
işlerle uğraşıyordu. Mesela St. John Şövalyeleri ya da diğer adlarıyla Hospitaler Şövalyeleri hayır işleri
yapıyor, kutsal topraklardaki hastaların ve fakirlerin yardımına koşuyordu. Peki Tapınakçılar neler
yapıyorlardı. Masonluğun en tanınmış isimlerinden biri olan 33. dereceden büyük üstad Albert Pike anlatıyor:
Dokuz şövalyenin gerçek amacı, Yahudiliğin ve Eski Mısır'ın gizli geleneklerinin özünü içeren
kalıntılar ve yazıları bulabilmek için bölgede araştırma yapmaktı. Bu özel görevi yerine getirdiklerine hiç
kuşku yoktur. Tapınakçıların Hıristiyan bir dünyada doğmalarına rağmen, Hıristiyanlıktan tamamen farklı
bir inanca ve felsefeye bağlanmalarına neden olan, onları sapkın ayinlere, kara büyü ritüellerine yönelten bir
kaynak olmalıdır. Bu kaynak Kabala'dır. Yahudi olmayan pek çok insan Kabala'nın gizeminden etkilenmiş,
bu öğretiyi kullanarak büyü ile uğraşmıştır. Tapınakçılar da bunlardandır.
Tapınakçılar kısa sürede yeni katılımlarla hızla büyümeye başladı. Tarikatın gizemli havası ve mistik öğretisi
pek çok Avrupalı asilin ilgisini çekmişti. Bu gelişim, tarikatın 1128 yılındaki Troyes Konseyi'nde Papalık
Bizde de var 6
TapınakŞövalyeleri
tarafından resmen tanınmasıyla daha da hız kazandı.
Papa'nın bu açık desteği Avrupa'nın bir ucundan diğer ucuna kasırga gibi esti. Tapınakçı askerlerin sayısı arttı.
Aynı zamanda Avrupa'nın kralları ve baronlarından bağışlar, hediyeler Tapınakçıların kapısına düzenli olarak
ulaşıyordu. Şaşırtıcı bir süratle, dokuz şövalyeden oluşan küçük grup, Tapınakçılar Şirketi'ne dönüştü.
Çokuluslu Şirket
Papa'nın desteği sayesinde Tapınakçılar benzeri görülmemiş ayrıcalıklara sahip oldular. Örgüt kısa bir
zamanda dokuz şövalyeden iyi eğitimli on binlerce çalışana ve muazzam bir sermayeye sahip dev bir
şirkete dönüştü: 'Yeni üyeler, para ve arazi teklifleri her yerden akmaya başladı.
Hem denizde, hem karada önemli ticaret yolları ve merkezleri oluşturmakla kalmamış, bir çok savaşa
katılarak ganimetler almışlardı.
Çok büyük bir servet biriktirmeyi başarmışlardı. Batı'nın yalnızca en büyük askeri gücü olmakla kalmıyorlar,
aynı zamanda en etkin bankerleri olarak da göze çarpıyorlardı.
Hittin Savaşı
Tarih 4 Temmuz 1187... Mısır Sultanı Salaheddin, bütün gücüyle, Latin Haçlı krallıklarına yöneldi.
Susuzluktan bitkin düşmüş Haçlı ordusunu, Filistin'de Hittin mevkiinde bir hamlede yok etti ve 2 Ekim
1187'de de Kudüs'teki 88 yıllık Hıristiyan egemenliğine son verdi.
Bizde de var 7
TapınakŞövalyeleri
Eyyubi, Müslümanlara çok eziyet etmiş olmalarına rağmen, intikam peşine düşmedi. Hıristiyanların büyük
bölümünü affetti. Ancak Tapınak Şövalyeleri'nin çoğunu idam ettirdi.
1291 tarihinde Haçlıların son kalesi olan Akka da düşünce Tapınakçılar gözlerini Avrupa'ya çevirdi.
Ama kısa bir geçiş süresine ihtiyaçları vardı. Bunu da 'Aslan Yürekli' lakabıyla tanınan, dönemin İngiltere
kralı Richard sağladı.
Yeni üs Kıbrıs
Richard, yeni fethettiği Kıbrıs adasını Tapınakçılara sattı. Tapınak şövalyelerinin bir kısmı Kıbrıs adasına
yerleşti. Geri kalan bölümü Fransa'ya geçti. Sınırsız bir serbestliğe sahiptiler.
Kuzeyde Danimarka'dan güneyde İtalya'ya kadar her bölgede toprakları binlerce şatoları, çok büyük ve
savaşçı bir orduları vardı. Bu büyük askeri ve siyasi güç, kuşkusuz Avrupa'daki kralları rahatsız ediyor,
korkutuyordu. Dahası ekonomik olarak o kadar güçlüydüler ki; Avrupa'daki hanedanlıklar arasında
Tapınakçılara borçlu olmayan yoktu.
Kurtulmak için
Sonunda 1307 yılında, Fransa Kralı Philip, Papa V. Clement ile birlikte 'Başa bela' teşkilatı tamamıyla
ortadan kaldırmak için harekete geçti.
Papa, son Büyük Üstat Jacques de Molay'nin ruhani gücünü gölgelemesinden şikayetçidir. Fransa Kralı ise
Tarikat'a o kadar çok borçlanmıştır ki, alacaklısını ortadan kaldırıp, mal varlığına el koymak daha akılcı gelir.
13 Ocak 1307 sabahı askerler aynı anda, Fransa'daki her şatoyu bastı ve, binlerce şövalye tutuklandı. Papa da
bir fetva ile bu 'operasyonu' kutsadı. Şövalyeler, Engizisyon mahkemelerinde, çarmıha tükürmekten
sübyancılığa kadar bir dizi inanılmaz suçtan yargılandı. Büyük Üstat ve 54 yardımcısı Yahudi Adası denilen
yerde ateşe atılarak yakıldı.
Üstadın Laneti
Haç üzerinde yakılan son Büyük Üstat, alevler ihtiyar bedenini sararken, 'Papa Clemens ve Kral Philippe!..
Lanet! Lanet! Soyunuzun 13. kuşağına kadar sizi lanetliyorum' diye bağırdı. Gerçekten de bir ay sonra Papa,
yedi ay sonra Fransa Kralı ölür. Ve lanet nesiller boyu sürdü..
Satanist çıktılar
Tarikatın özellikle üst kademesi Hıristiyanlığı terk etmiş, Satanizmi ve Kabala mistisizmini temel alan
bir anlayışa yönelmiştir. Tapınakçılara göre Hz . İsa başka bir dünyada hüküm süren ve bu dünyada
fazla gücü olmayan bir tanrıdır, bu yüzden onun yerini, maddi dünyanın efendisi olan Şeytan almalıdır.
Şövalyelerin Baphomet adlı keçi başlı şeytanın sembolik figürüne tapınmaktadırlar ki bu sembol bugün de
Satanist'lerin sembolüdür. Baphomet'in insan vücudunun üst kısmı bir kadına, altı ise bir erkeğe aittir.
Fransa dışında, İtalya, Almanya, İngiltere gibi ülkelerde de Tapınakçılar sorgulandı.
Sonuçta, 1312'de toplanan Viyana Konsülü'nün kararıyla Tapınakçılık tüm Avrupa'da yasaklandı, yakalanan
üyeleri cezalandırıldı. Tarikat kağıt üzerinde dağıtılmış gibi görünse de gerçek bu değildi.
Bir ağ gibi bütün Avrupa'yı ve Akdeniz kıyılarını ören Tapınakçıların mal varlığını ele geçirmek, ne
Fransa Kralı ne de Papa için mümkün olamazdı.
Bizde de var 8
TapınakŞövalyeleri
Şövalyeleri Örgütü'nden başka bir şey değil. SBS her yıl en çok 15 üye kabul eden son derece gizli bir
örgüt. ABD'deki en kritik kurumlara nüfuz etmiş durumda. Bunlar arasında Beyaz Saray, Yüce Divan,
istihbarat örgütleri, ordu mahkemeler de vardır. Temel amaçları, beyaz, Anglosakson ve Protestanların dünya
hakimiyetini kurmak. Büyük Ortadoğu Projesi'ni de kapsayan Yeni Dünya Düzeni'nin yaratıcısı bu
örgüt. Kurtlar Vadisi'nde Baron'un ölüm sahnesindeki konuşmalar hatırlandığında, senaryoda anlatılan
örgütün SBS olma ihtimali çok yüksektir.
Evlenmez ve yıkanmazlar
Tapınakçıların en dikkat çekici özelliği, gizliliğe son derece önem vermeleriydi. Kuruluş ile kapanış arasında
geçen iki yüzyıl boyunca, bu ilkelerinden asla taviz vermediler. Tapınak Şövalyeleri'nin inanılmaz sıkılıkta
disiplin kuralları , çok katı bir emir komuta zinciri vardı.
- 'Üstadlar'a ve 'Büyük Üstad'a itaat en önemli şartlardandı.
- Her şey tarikatın malıydı. Bir Tapınakçı'nın kişisel mal varlığı yoktu.
- Evlenmek ve akrabalarla ilişki kurmak yasaktı.
- İkili gruplar halinde dolaşırlardı. Bu iki şövalye her şeyi ortak kullanır, aynı kaptan yemek yerdi.
- Her şövalyenin üç at ve bir hizmetçi bulundurma hakkı vardı.
- Yıkanmayı küçük düşürücü ve utanç verici bulurlardı. Pis giyinirlerdi.
Tapınakçılık'tan Masonluğa
PAPA ve Fransa Kralı'nın yasakladığı Tapınak Şövalyeleri, çok kısa sürede Mason localarına yuvalandı.
FRANSIZ İhtilali'nin arkasındaki İllimünati örgütü gibi bazı gizli derneklerle Avrupa'nın kaderini
belirlediler
Bizde de var 9
TapınakŞövalyeleri
FRANSA Kralı ile Papa'nın koca kıtayı sinsice ele geçirmekte olan Tapınak Şövalyeleri'ne karşı başlattıkları
imha harekatı, elbette ki başarısız oldu. Tarikatçılar, bütün Avrupa'da, özellikle de İngiltere gibi Kuzey
ülkelerinde yeraltında faaliyetlerine devam etti. Fransa'da 30-40 bin kadar Tapınakçı da masonlarla iç içe
girdi.
Kaçak Tapınakçıların önemli bir bölümü İskoçya'ya sığındılar. İskoç Kralı Robert Bruce'un himayesi altında
yeniden örgütlendiler. Bir süre sonra da, Britanya Adası'ndaki en önemli 'sivil toplum örgütü' olan duvarcı
loncalarına sızdılar.
Tapınakçılar'ın duvarcı ustaları tarihten gelen sıkı bir işbirliği ve ortak sırları vardı. Tapınakçılar Avrupa'da
çok sayıda katedral inşa ettirmişti. Katedraller Avrupa'da o güne kadar bilinmeyen bir mimari tarzda inşa
edilmişti. Gotik mimari adı verilen bu tarz Kabala kaynaklı şifrelere dayanıyordu. Duvarcılar bu sırrı
Tapınak Şövalyeleri'nden başka kimseyle paylaşmamışlar, yarattıkları eserlerde belli sembollerle ancak
Kabala'yı bilenlerin anlayacağı tarzda şifrelemişlerdi. Yani duvarcı ustaları ile Tapınakçılar 'Sırdaş' idi.
Yani Tapınakçılar, ortadan kalkmamış, bilakis, atıl ve güçsüz mason localarına girmiş, 'yavrulayan'
başka gizli örgütlerle Masonluğu kendi amaçlarına hizmet eden korkunç bir silah haline getirmişlerdir.
Bu silah yüzyıllar boyu kullanıldığı gibi halen de etkili ve faaldir.
İlluminati ve Devrim
18. yüzyıldan bu yana Batı dünyasında gelişen bazı fikri akımların ve siyasi hareketlerin perde arkasında da,
masonluğun global stratejisi yatmaktadır. Bunlardan en önemlisi de 'İlluminati'cilerin etkili olduğu Fransız
Devrimi'dir.
Almanya'da Adam Weishaupt adlı bir hukuk profesörü tarafından kurulup süratle Avrupa'ya yayılan bu
dernek, masonik ideallere uygun bir siyasi düzeni devrim yoluyla kurmak amacını taşıyordu. Örgütün
amaçları şöyle sıralanıyordu:
1- Bütün monarşilerin feshedilmesi,
2- Şahsi mülkiyet ve verasetin kaldırılması
3- Aile hayatı ve evlilik kurumunun feshedilmesi
4- Bütün dinlerin feshedilmesi.
Maley’in İntikamı
Hatırlanacağı gibi, Tapınak Şövalyeleri, Fransa Kralı ve Papa'nın hışmına uğramış Büyük Üstad Maley ve 64
Tarikat önderi haç üzerinde yakılarak öldürülmüştü. Fransız Devrimi, bir anlamda bu idamların öcünü
almaktı. Fransız Devrimi'ni ateşleyen ayaklanmanın planı, 1782 yılında Wilhelmsbad'da toplanan
Büyük Masonik Konvansiyon'da yapılmıştı. Konvansiyon'a katılanlar arasında devrimin önemli
liderlerinden Comte de Mirabeau da vardı. Mirabeau, Fransa'ya döner dönmez Konvansiyon kararlarını
Fransız localarında tebliğ etti. Devrimin önemli kişilerinden biri de asıl adı Joseph Balsamo olan Sicilya
doğumlu Cagliostro isimli ajandı. İlluminati locasına üyeydi. Görevi, tüm Avrupa'yı dolaşarak radikal ve
devrimci düşünceleri yaymaktı.
Bastille Simgeydi
Sonunda Fransa'ya giderek Jakobenler'e katıldı. 1785'te patlak veren ünlü Kraliçe Gerdanlığı skandalı
Cagliostro'nun komplosuydu. Skandal, Kraliçe ile Kardinal arasında bir aşk macerası yaşandığı izlenimi
yarattı ve halk arasında hem Kraliyet'in hem Kilise'nin itibarını büyük ölçüde zayıflattı.
Devrimin simgelerinden Bastille zindanının da özel bir anlamı vardı: Tapınakçılar'ın Büyük Üstadı Jacques
de Molay 1314 yılında idam edilmeden önce, uzun süre Bastille'de tutuklu kalmıştı!... Devrimle birlikte
madem De Molay'ın intikamı alınıyordu, o halde öncelikle Bastille basılmalıydı. Ve öyle de oldu.
1789 yılında İlluminatilerin manipulasyonları sonucunda yapay bir buğday darlığı yaratıldı. Çok büyük
bir açlık başladı. Halk kısa zamanda ayaklandı. Olayların başını çeken kişi, Fransa Büyük Doğu (Grand
Orient) Locasının Büyük Üstadı Orleans Dükü idi.
Daha sonra tüm ülkede eşzamanlı bir panik duygusu yaratıldı. Köyden köye, kentten kente giden atlılar,
herkese 'haydutların' yaklaşmakta olduğunu ve kendilerini korumak istiyorlarsa silaha sarılmaları gerektiğini
bildirdiler.
Bizde de var 10
TapınakŞövalyeleri
Tam Provokasyon
Ayrıca, yurttaşlara tüm bu olayların sorumlularının malikanelerde ve şatolarda gizlendikleri söylendi. Halk
ayaklanmıştı. Yağma ve yıkım sürerken, anarşi gittikçe yaygınlaşıyordu.
Bunu Jakobenler'in başlattığı büyük bir terör dönemi izledi. Başta din adamları ve monarşi yanlıları olmak
üzere onbinlerce insan giyotine gönderildi ve Fransa tam bir kan gölüne dönüştü.
Paris sokakları teröre teslim olmuştu...1793 Kasım'ında tüm Fransa'da rahipler öldürülmeye başlandı. Tüm
mezarlıklara, İlluminatilerin ünlü sloganı olan 'Ölüm Sonsuz bir Uykudur' sözlerini içeren yazılar asılmaya
başlandı. Paris'teki kiliselerde 'Akıl Bayramları' adı altında eğlentiler düzenleniyor, fahişeler tanrıça gibi tahta
çıkarılıyorlardı.
Nüfus Planlaması
1793 yılının sonlarına doğru, yeni devrim yönetimi, sayıları yüz binlere ulaşan işsizlerle yüz yüze kaldı.
Devrimin önderleri, sonradan bütün diktatörlerin taklit edeceği yeni bir 'terör' projesini uygulamaya geçirdiler:
'nüfus azaltılması.'...
Amaç, Fransa'nın 25 milyona ulaşan nüfusunu 16 milyona indirmekti. Devrim mahkemeleri kimlerin ölmesi
gerektiğine karar veriyor ve sonu gelmez bir kurban sürüsü giyotinin yolunu tutuyordu.
Yalnızca Nantes'de, bir gece içinde 500 kimsesiz çocuk kent mezbahasında öldürülüyor, 144 yoksul kadın
nehre fırlatılıyordu.
5 yüzyıl önce Kral ve Kilise tarafından Paris'te idam edilmiş olan Jacques de Molay'ın intikamı Kilise de Kral
da artık yok edilerek alınıyordu.
3 Bakan, 43 milletvekili
Gelli'nin araştırılması emrini verdiler. 17 Mart günü polisler bu ilginç sanayicinin ofisinde gizli bir liste
buldular. Listede tam 962 isim vardı. Ve bu liste sıradan bir liste değildi; Propaganda 2, ya da kısaca P2
adındaki bir mason locasının üyelerinin listesiydi. Gelli ise bu locanın Büyük Üstadıydı. Listeyi bulanları
şaşkına çeviren şey ise, locanın üyelerinin İtalya'nın en önemli kişileri olmasıydı. P2 üyeleri arasında; 3
bakan, 43 milletvekili, 43 general, 8 amiral, gizli servis şefleri, yüzlerce üst düzey bürokrat ve diplomat,
İtalya'nın dört büyük şehrinin polis şefleri, sanayici ve finansörler, ünlü Corriere Della Sera gazetesinin editör
ve yayıncısı da dahil olmak üzere 24 gazeteci ve ayrıca bazı ünlü televizyon yıldızları yer alıyordu. Michele
Sindona da locanın üyesiydi.
Bizde de var 11
TapınakŞövalyeleri
efsanevi İtalyan mafyasının en güçlü koluydu. P2, suikast, bombalama gibi pek çok terör eyleminin de
arkasındaydı. Bu işleri mali destekle kendine bağladığı bazı terör örgütlerine sipariş ediyordu
Silah satışlarından ham petrol fiyatlarına kadar, hemen her konuda faaliyet gösteren uluslararası bir
örgüt olduğu ortaya çıkan P2 locasının başı ve İtalya banka skandallarının karanlık ismi Licio Gelli, 12 yıl
hapis cezasına çarptırıldı.
Bizde de var
Peki İtalya'ya pek çok yönden benzeyen Türkiye'de acaba durum nedir? Masonluk ile mafya arasındaki ilişki,
Türkiye için de geçerli midir?..
İlgiyle izlediğiniz Kurtlar Vadisi bu sorunun cevabını vermekte.. Mafya-Siyaset-Devlet ilişkileri üzerine
yazılmış pek çok belgesel nitelikli kitap da..
Ama biz resmi bir ağızdan bu soruya cevap vererek dizimizi bitirelim:
TBMM Susurluk Komisyonu üyelerinden milletvekili Hayrettin Dilekcan vardıkları sonucu şöyle
açıklıyordu:
'... İtalya'da P2 locası vardı. Türkiye'de İtalya'daki P2 locası gibi bir olayın olduğunu artık rahatlıkla
söyleyebiliriz... Mevcut durumu mafya olarak tabir etmek olayı küçümsemek olur. P2 locasını basit bir
mafya olarak değerlendiremezsiniz. Türkiye'de loca hakimiyeti söz konusu. Türkiye'de birileri bir yere
gelmek istiyorsa bu localarda karar veriliyor. Bu locaları Türkiye aşamadığı müddetçe çözmemiz uzun
zaman alacak demektir... P2 locasına baktığımız zaman Başbakanı ve bakanları belirleyen bir konuma
ulaşmış... Türkiye'de parti genel başkanlarının belirlenmesi konusunda dahi etkili olmuşlar, artık
gerisini siz tahmin edin.'
-BİTTİ-
Bizde de var 12
TapınakŞövalyeleri
Yayın Listemiz
http://ferid_hakki.sitemynet.com ve
----------------------------------------
http://ferid_hakki.sitemynet.com
v Günün Yorumu
v Allah’ı Bilmek
v MARDUK ya da KAOS
v GİZ'li Gülşen 1
v Depresyon
Bizde de var 13
TapınakŞövalyeleri
v Psikospritüel Kriz
v Aynadaki Evren
v Uzaylılar
v Evrenin Sırları
v Zamansızlık (timelessness)
v Gönül Uyandırma
v Kıyametin Deşifresi
v Yorumsuz Katalog
Bizde de var 14
TapınakŞövalyeleri
v Etkili Sözler II
v Rüya Yorumu
v Kader Gerçeği
v Evrensel Sırlar
v [Astroloji-Program] Canopus
v Mesajlar I
v Uzaylıların İçyüzü
v Reenkarnasyon Aldatmacası
v [Astroloji-Program] Planetium
v Etkili Sözler I
v Yıldızların Altında
v [Astroloji-Program] PopHR
http://ferid_hakki.sitemynet.com
Bizde de var 15
TapınakŞövalyeleri
Bizde de var 16