Professional Documents
Culture Documents
Daha İkinci Dünya Savaşı başlamadan önce Alman propaganda örgütü Türkiye'de açıktan açığa çalışıyordu.
Cumhuriyet gazetesinin sahibi Yunus Nadi bu propagandanın en ateşli gönüllülerindendi. Hatta adı “Yunus
Nazi” olarak anılmaya başlanmıştı.
Hitler'in nasıl iktidara geldiği siyaset bilimcilere kalsın, biz tarihçilerin alanına girelim.
Bir zamanlar hem devlet ricalinde hem de aydınlar, sanatçılar ve gazeteciler arasında
Hitler hayranlığı alıp yürümüştü. Tek partili yılların Türkiyesi, daha gettolar
kurulmadan, gaz odalarının bacası tütmeye başlamadan önce, Alman propagandasıyla
tanıştırılmıştı.
SAMİMİ HASBIHALLER
1939 senesinin 20 Nisan sabahı Berlin sokaklarında telaşlı bir koşuşturmaca vardı.
Potsdamer, Platz gibi yıllar sonra müttefik bombalarıyla yerle bir olacak meydanlar,
baştan başa gamalı bayraklarla donatılmıştı. Hitler'in ikamet ettiği sarayın
pencerelerinde mızıkalar çalınırken, Zafer Takı'nın altından yürüyen 50 bin asker, resmi
geçidini tamamlamak üzereydi. Hitler'in 50. doğumgünü tüm Almanya'da coşkuyla
kutlanıyordu.
Hitler, uluslararası sistemin o yıl kendisine sunduğu doğumgünü hediyeleri olan
Varşova ve Prag'ı teslim almaya hazırlanırken, yeni hediye paketleri olmaktan korkan
Doğu Avrupa ülkelerinin temsilcileri de “Führer”in yaşgününü tebrik etmek üzere
Berlin'e gelmeye başlamışlardı.
50. yaşgününde Hitler'in Türkiye'den de çok özel konukları vardı. CHP ve aynı zamanda
hükümet yönetimi “Führer”in doğum gününe bir heyetle katılmayı kararlaştırmış,
heyette, Cumhuriyet gazatesinin sahibi ve başredaktörü Yunus Nadi, dönemin Nafıa
Vekili General Ali Fuat Cebesoy, Yazar ve Ankara Mebus'u Falih Rıfkı Atay, Dışişleri
Vekili Necmettin Sadak, General Pertev Demirhan ve Orgeneral Asım Gündüz yer
almışlardı.
18 Nisan'da Sirkeci Garı'ndan Doğu Ekspresi'yle yola çıkan heyet, 20 Nisan sabahı
Berlin'e varmıştı.
“Öğleden sonra saat 17.00'da Hariciye Nezareti'nde mükelef bir çay ziyafeti verilmiştir.
23 devletin murahhasları Berlin'deki elçiler ve yüksek Alman ricali ziyafette hazır
bulunmuşlardır.
Türkiye Nafıa vekili General Ali Fuad'ın riyasetindeki murahhas heyet de Hitler'e takdim
edilmiştir. Almanya Devlet reisi (Hitler) Türk heyet-i azasının teker teker ellerini sıkmış
ve kendilerine iltifatta bulunmuştur. Türk murahhasları diğer Alman ricali tarafından da
büyük hüsnü kabul görmüştür. Mareşal Göring bu münasebetle kısa bir hitabede
bulunarak Hitler'in Alman tarihinde tesadüf edilen en büyük adam olduğunu
söylemiştir.” Cumhuriyet 21 Nisan 1939
Heyette yer alan Falih Rıfkı Atay, Almanya'dan döndükten sonra Hitler'in doğumgünü
kutlamalarını ve beş çayını şöyle anlatmıştı: “Hitler'in ellinci yıldönümü şenliklerine
Türkiye de davetliydi. General Ali Fuat Cebesoy'un reisliği altındaki heyetle birlikte
Berlin'e gidenler arasında ben de vardım. Şehir sırma, silah ve kibir kadar koyu bir
gurur içindeydi. Harbin yüzümüze soluduğunu hissediyorduk. Başbakanlık sarayının
somaki sütunları arasında mavi gözlü Hitler ellerimizi sıktı. Sonra hep beraber şeref
salonuna geçtik. Heyet reislerini birer birer karşısına götürdüler. Kimine tatlı kimine acı
baktı. Balkan memleketlerinden birinin dış bakanına çıkıştığını bile gördük. Osmanlı
padişahlarının Yedikule günlerini hatıra getiren korkulu bir hava idi. Ali Fuad Cebesoy
hepsinden talihli çıktı. Hitler onunla konuştuğu sırada güler yüzünü ve sıcak bakışını
takındı…
“O doğumgünü partisi Türkiye'nin Nazilerle ne denli flört ettiğinin somut bir ispatı”
diyen Kamuran, romanını ve o yılların Türkiye'sindeki Hitler hayranlarını anlattı.
Bu ekip hükümet tarafından görevlendirilmişti. Hadi, Yunus Nadi de gazeteci olarak gitti
diyelim. Ama durum tam olarak böyle değil onlar Hitler'e hayrandılar. Türkiye'nin ikinci
savaşta ilginç bir politikası vardı. Bir yandan Fransa ve İngiltere'ye göz kırparken diğer
yandan Almanlarla saldırmazlık anlaşmaları yapıyordu.
Türkiye'de pek konuşulmayan iki konuyu romanıma aldım. Bunlar başta da bahsettiğim
Hitler'in 50. doğumgünü partisi ve tam da o yıllara denk gelen Trakya olayları ve 20
Kura olayı. Bu olayda Türkiye'deki azınlıklar aynen Almanların yaptığı gibi baskı altına
alınmıştı. 20 ile 44 yaş arasındaki Yahudi, Ermeni ve Rumlar askerliklerini yapmış
olsalar da silah altına alınıp toplama kampı benzeri yerlerde çalıştırılmışlardı. Bu
askerlere silah verilmediği gibi ordu üniforması da verilmemişti. Yunanistan'dan alındığı
söylenen çöpçü üniforması benzeri kahvrengi bir giysi giydirilmişti. Bunlar daha Varlık
Vergisi öncesi uygulamalar. Vitali Hakko o dönemde zorla orduya alınıp bu
uygulamaları yaşayan azınlıklardan biriydi örneğin.
Bugünden bakınca Türkiye faşizmden ucuz kurtulmuş diye düşünüyorum. Çünkü tek
parti döneminde Hitler hayranlığı Türkiye'de sanatçıları bile etkisi altına almıştı. Tarih
ve Toplum dergisinde Ressam Aliye Berger'in mektupları yayınlandı. Bu mektuplara
bakarsanız Nazilerden nasıl hayranlıkla bahsettiğini görürsünüz. Kocasıyla birlikte
Almanya'da katıldığı balolarda Nazi subaylarıyla nasıl dans ettiğini anlatır.
Birinci Dünya Savaşı'ndaki ilişkilerin bu yakınlıkta büyük payı var. Ayrıca o dönemki
uluslaşma Almanya'yı örnek almış. Irkçı temelli Türkçü akımlar Hitler'i model alarak
örgütlenmiş. Yalnızca Hitler'in doğumgününe gitmeleri değil. Benim romanda konu
ettiğim Trakya olayları var. Bütün azınlıkların özellikle de Musevilerin Trakya'yı terk
etmesine neden olacak çok ciddi olaylar yaşanıyor o dönemde. Atmosfer tamamen
Alman faşizmini andırıyordu. Almanya'yla yakın ticari ilişkiler vardı. Zaten tek başına
doğum günü kutlamasına gidilmesi bile büyük bir yakınlık belirtisi değil mi?
Türkiye bu tarihle mutlaka yüzleşmelidir. Eğer bir toplum kendi gerçeğiyle yüzleşmezse
duvara çarpar.
23.04.2007
ERTAN ALTAN