You are on page 1of 2

İzmir İktisat Kongresi’nin mimarı M.

Kemal’e ait olan şu sözler, neredeyse bir tümcede


anlatmaya çalıştığım süreci özetlemektedir:

"Memleketimizde birçok milyonerin, hatta milyarderin yetişmesine


çalışacağız"

M. Kemal, bu özlü sözü, İzmir İktisat Kongresine giderken yolda Balıkesir'de, paşa
camii mimberinden halka seslenirken sarfetmiştir. İlgili konuşmada, bir dolu dinsel
demagojinin yanında, halka uzun uzun neden "sınıfsız kaynaşmış bir kitle
olduklarını" ve aynı nedenle tek partinin CHF (şimdiki CHP)nin yeterli olduğunu,
başka partilere gerek olmadığını da anlatmıştır. Bu konuşmasında fazla uzun olmayan
bir girişten sonra, kendisine yöneltilen sorular olmuş ve onlara yanıt vermiştir.

Lozan Konferansı ile ilgili sorulan soruya verdiği yanıttan sonra, Osmanlı borçlarının
tanınacağını ve rejimin niteliğinin her zaman üzerinde tartışılabilir bir mesele
olduğunu söylemiş(ki bu iki konu İzmir İktisat Kongresinde, emperyalistlerin istediği
gibi Lozan yeniden toplanmadan önce kesinleştirilmiştir) ve kurulacak kemalist rejimin
özünü yansıttığını düşündüğüm ilgili sözleri de, CHF ile ilgili bir soruya verdiği yanıtta
aşağıdaki gibi geçmiştir:

"...Bu milletin siyasal partilerden çok canı yanmıştır. Şunu arz edeyim ki, diğer
memleketlerde partiler mutlaka iktisadi amaçlar üzerine kurulmuş ve kurulmaktadır.
Çünkü o memleketlerde çeşitli sınıflar vardır. Bir sınıfın çıkarlarını korumak için oluşan
siyasî bir partiye karşı diğer bir sınıfın çıkarlarını koruma amacıyla bir parti oluşur. Bu
çok doğaldır. Güya bizim memleketimizde de ayrı ayrı sınıflar varmış gibi oluşan siyasî
partiler yüzünden şahit olduğumuz sonuçlar bilinmektedir. Halbuki Halk Fırkası
dediğimiz zaman bunun içinde bir kısım değil, bütün millet girmektedir. Bir
defa halkımızı gözden geçirelim. Biliyorsunuz ki, memleketimiz çiftçi memleketidir. O
halde milletimizin büyük çoğunluğu çiftçi ve çobandır. Bu böyle olunca buna karşı
büyük arazi ve çiftlik sahipleri hatıra gelir. Bizde büyük araziye kaç kişi sahiptir?
Bu arazinin miktarı nedir? Araştırılırsa görülür ki, memleketimizin genişliğine bakarak
hiç kimsenin büyük arazisi yoktur. Bundan dolayı bu arazi sahipleri de
korunacak insanlardır. Sonra sanat sahipleriyle kasabalarda ticaret yapan küçük
tüccarlar gelir. Doğal olarak bunların çıkarlarını bugününü ve geleceklerini
sağlamak ve korumak zorundayız. Çiftçilerin karşısında olduğunu var saydığımız
büyük arazi sahipleri gibi bu ticaret sahiplerinin karşısında da büyük sermaye sahibi
insanlar yoktur. Kaç milyonerimiz var? Hiç. Bundan dolayı biraz parası olanlara
da düşman olacak değiliz. Tersine memleketimizde birçok milyonerlerin hatta
milyarderlerin yetişmesine çalışacağız.Sonra işçi gelir. Bugün memleketimizde
fabrika, imalâthane ve benzeri kurumlar çok sınırlıdır. Var olan işçimizin miktarı yirmi
bini geçmez. Halbuki memleketi yükseltmek için çok fabrikalara gerek vardır. Bunun
için de işçi lâzımdır. Bundan dolayı tarlada çalışan çiftçilerden farkı olmayan işçiyi de
korumak gerekir. Bundan sonra aydınlar ve âlimler denilen kişiler gelir. Bu aydınlar ve
âlimler kendi kendilerine toplanıp halka düşman olabilir mi? Bunlara düşen görev halkın
içine girerek onları uyarmak ve yükseltmek ve onlara gelişme ve medenileşmede önder
olmaktır. İşte ben milletimizi böyle görüyorum. Bundan dolayı çeşitli meslek
sahiplerinin çıkarları birbiriyle iç içe olduğundan, onları sınıflara ayırmak
imkânı yoktur ve geneli halktan oluşmaktadır..." (Atatürk'ün söylev ve demeçleri
I-III, Bugünkü dille yayına hazırlayanlar:Prof.Dr. Ali SEVİM, Prof.Dr. M.Akif TURAL,
Prof.Dr. İzzet ÖZTOPRAK, sayfa: 93-103) (abç)

İşte kemalist demagojinin örneklerinin bolca sergilendiği bir konuşma. Bakalım


gerçekler böyle mi? Elbette hayır. İşte o dönemi rakamlarla analiz eden bir
araştırmacının verilerinden tarihsel gerçek:
"Birinci Dünya Savaşı başlangıcına doğru büyük toprak sahibi ağalar (köy nüfusunun
%1'i) tüm işlenen toprakların %39,3 ünü, küçük toprak ağaları ve zengin köylüler (%4)
toprakların %26,2 sini ellerinde tutuyorlar, köylü ailelerin (köy nüfusunun %95'i)
payına ise işlenen toprakların %34,5'i kalıyordu.

Kemalist devrimden sonra Türkiye'de toprak mülkiyetinin tablosu az değişmiştir.


Türkiye'de 1920 yılları sonu ve 30 yılları başındaki toprak mülkiyeti ve toprak
kullanımına ilişkin güvenilir veriler yoktur. Üstelik bazı bilgilere göre büyük toprak
toprak sahiplerinin ülkede tüm işlenen toprakların %40-50'sini ellerinde tuttukları
sonucuna ulaşmak olanaklıdır." (Y.N. Rozaliyev, Türkiye'de Kapitalizmin Gelişme
Özellikleri,Onur yayınları,Aralık 1978, sayfa:23)

Bir de tabi çok fazla bilinmeyen başka bir gerçeği, konuyla bağlantısı nedeniyle
anımsatmak gerekiyor: M. Kemal, döneminin büyük toprak sahipleri arasındadır.
Ayrıca, o döneme göre, büyük kapitalistlerdendir. Yaşam tarzını ise söylemeye
gerek yoktur. Bu konuda, adına açılan müzelerde, halkın büyük bir yoksullukla milli
mücadelede yer aldığı döneme ait olan giysilerinden tutun da, özel kullandığı eşyalara
kadar bir fikir edinmek mümkündür. Toprak sahipliği ve kapitalistliği için, Fikret
Başkaya, Sadi Borak'ın "Bilinmeyen Yönleriyle Atatürk" isimli 1966 tarihli
kitabından, "Paradigmanın İflası"na aynı konuyu şöyle aktarmıştır:

"Buna göre; (Mustafa Kemal'in serveti) üçyüzbin dönümden fazla arazi (bağ, bahçe,
fidanlık, çayır, yoncalık, orman vb. dahil), bir bira fabrikası, bir malt fabrikası, soda ve
gazoz fabrikası, yoğurt imalathaneleri, şarap imalathanesi, değirmenler, bir çeltik
fabrikasının %40 hissesi, mandıralar, 13,100 baş koyun, 443 baş sığır (çeşitli ırklarda),
69 at, 2,450 tavuk, 16 traktör, 13 biçer ve harman makinesi ve ziraat aletleri, bir adet
deniz motoru; 5 kamyon ve kamyonet (çiftliklerde kullanılan), iki binek otomobil, 19
adet yük arabası vb..." (F. Başkaya, Paradigmanın İflası, Özgür Üniversite, Maki Basın
Yayın,11. Baskı, Eylül 2006, sayfa:230)

Lozan’ı anlamak isteyen önce İzmir İktisat Kongresi’ni anlamak zorundadır. M. Kemal’in
İzmir İktisat Kongresi’ne giderken sarfettiği özlü sözler ise, neredeyse tüm TC. Tarihini
anlatan ve şekillendiren sözlerdir.Gerçekten de –M. Kemal’in beklentilerini bile aşarak-
1923'te girilen yolun sonunda, bu topraklardan dünyanın sayılı zenginleri arasına giren
dolar milyarderleri yetişmiştir. Onlar İzmir İktisat Kongresi’ne minnettardırlar. Ama
aynı sürecin kahrını omuzlayan emekçilerin kimseye minnet borcu olmadığı gibi,
soracakları birikmiş yığınla hesapları vardır.

You might also like