You are on page 1of 31

Türk milliyetçilii ve Etno-sembolik Çözümleme: Istisnanın Kuralları

ÖZET. Bu makale milliyetçilik çalısmalarında kullanılan etno-sembolik


yaklaımın vatansever Türk milliyetçilii baglamında uygulanabilirliinin
sınırlarını ele almaktadır. Bu minvalde, ilk olarak Türk milliyetçiliine
karılatırmalı bir çerçeveden bakılırken mevcut teorik modellerin çounun
kullanılmasının neden bu kadar zor olduu konusuna deinilecektir. Bu
çalımada, çada milliyetçiliklerin ekillenmesinde rol oynayan ideolojik ve
etno-kültürel sürekliliklerin etno-sembolik yorumundan faydalanılarak,
vatansever Türk milliyetçilii çalısmalarında ortaya çıkan çatıma noktalarının
bir çözümlemesi de yapılmaktadır. Ek olarak, sürgün edilen Osmanlı Müslüman
gurupların Anadolu’nun yerli Müslüman nüfusu ile etkilesimi suurecinde,
baımsız Türk devletinin bayraı altında bir Türk ulusal kimliginin
ilikilendirilmesinin demografik ve sosyo-kültürel arka planı tartımaya
açılmaktadır. Makale sonuç itibariyle, Türk ulusal kimliini mümkün kılan
mitos ve sembollerinin karsılastırmalı eletirel bir deerlendirmesini
amaçlamaktadır.

Giri

Milliyetçilik üzerine son zamanlarda yürütülen tartımalar arasında bir dizi


aratırma, ulus-devlet merkeziyetçiliinin önemli oranda aındırıldıı bu çada,
ısrarla milliyetçilige tema teskil eden mitlerinin, hafıza örgülerinin ve
sembollerin neden hala derin balılıklar ve insani fedakarlıklar üretebildigine
iliskin yerinde ve bir o kadar da siyasi agırlıgı olan sorular sormaktadır (Smith
1999; Hutchinson 2000). Hatta, özellikle Anthony Smith tarafından kurulan
etno-sembolizm okulunun yandaları, milliyetçiliin tarihsel varoluunu
açıklamak için bugüne kadar kullanılan temel paradigmaların onun popüler
cazibesiyle ilgili sorulara cevap vermekten aciz olduunu savunmaktadırlar. Bu
paralelde iddia edilen, milliyetçilie ezelci (primordialist), ebediyetçi
(perennialist) ve modernist yaklaımların her biri ulusların ve ulus devletlerin
tarihlerine dair farklı noktalara vurgu yapsa da, hiçbirinin bu tarihlerdeki ‘insan
faktörüne’ gereken alakayı göstermedigi seklindedir.1 Oysa ‘etno-sembolik
alternatif’ milliyetçiliin popüler kökenlerine, etkileyici boyutlarına ve yaygın
cazibesine vurgu yaparak milliyetçilie dair bilgi ve anlayıımızdaki bu belirgin
boluu doldurma çabasındadır (Smith 1999: 9).

Ben bu makalede vatansever (patriotic) Türk milliyetçilii örneini bahsi geçen


etno-sembolik çözümlemeye tabi tutacaım ve sonucunda ortaya çıkan yorumun
özelde Türkiye’de ve genelde karsılastırmalı milliyetçilik çalısmalarına neler

1
katabileceini irdeleyecegim.2 Temelde ‘tarihsel etno-sembolizm’, öncül
mitlerin, bellegin, geleneklerin ve etnik miras sembollerinin milliyetçilii
benzersiz ekilde güçlü kılan ba lıca faktörler olduunu savunur. Dolayısıyla,
bu metot Türkiye örneine tatbik edilirken üzerinde durulacak ba lıca hususlar
öyledir: Türk halklarının kökenine ve soyuna dair mitler, Müslüman Anadolu
toplumunun kimligine dair bellek, Müslüman Türk ya am tarzına özgü
gelenekler ve Türk etnisitesiyle alakalı dier benzer semboller. Öte yandan, bu
hususların irdelenmesinin önünde iki tane a ılması zor engel mevcuttur.
Öncelikle, saydıım bu ba lıklar neredeyse altı asırlık Osmanlı saltanatının ve
çoul etnik, çok dinli imparatorluun hibrid geleneklerine asimetrik bir sekilde
dahil edilmektedirler. Her ne kadar köken olarak Türki kabilelere dayansalar da,
Osmanlılar Türk etnisitesinden kendilerine menfaat salamadılar. Tersine, uzun
imparatorluk hakimiyetleri boyunca Osmanlılar, dil ve kültürden tutun da
hukuki uygulamalara kadar bir çok alanda, Farsların, Müslüman Arapların ve
Bizanslıların uygulamalarına ve yönetim geleneklerine sahip olmayı
amaçladılar. Sonuç itibariyle, modern Türk milliyetçiliinin kültürel yapı ta ları
gibi görünen unsurlar ile bu yapının Osmanlı’dan devraldıı kozmopolit ve
karısık arka planı arasında kurulan uyumsuz e le tirme bu makalede ele alınan
en önemli iki konudan bir tanesini te kil etmektedir. Özellikle dikkat çekilen
ikinci bir husus ise, kültürel ve siyasi alandaki Osmanlı mirasının Cumhuriyetçi
kadrolarca reddedili idir. Türk milliyetçiliinin Osmanlı’ya atfettii önemi
sınırlı tutmaktaki ısrarı, özellikle de milliyetçi hareketin ve ideolojinin
kendisinin kökenlerinin anla ılması balamında önemli bir sorun olarak
durmaktadır. Son moda milliyetçiliklerinin modernist yörüngesine odaklanmak
yerine kültürel geleneklerdeki akıskanlıga vurgu yaptıı için, etno-sembolik
çözümlemeye ba vurmak bu iki engelin a ılması hususunda en azından kısmi bir
çıkı yolu sunmaktadır.

leriki sayfalarda, mevcut milliyetçilik modellerinin Türkiye örneine


uygulanmasının olumlu ve olumsuz yanlarını kısaca gözden geçirdikten sonra,
ilkin Cumhuriyetçi literatürde ‘Türk’ün ne anlama geldii üzerinde duracaım.
Daha sonra Türk Kurtulu Sava ı’nın tarihsel arka planı ve iki ayrı ba lık
altında—‘Osmanlı milliyetçilii diye bir ey var mıydı?’ ve ‘Osmanlı
Anadolu’sundan Türk anavatanına’— yeni bir Cumhuriyet’in kurulu
mekanizmaları üzerine odaklanacaım. Sonuç kısmında ise, vardıım yargıları
Türk milliyetçilii ara tırmalarında etno-sembolik yakla ımdan faydalanmanın
artılarını ve eksilerini ortaya çıkaran bir çerçeve dahilinde bir araya
toplayacaım.

2
Türkiye Örnei: Mevcut Milliyetçilik Modelleri ‘Türk’ Muammasını
Açıklayabilir mi?

Balkan milliyetçiliklerinin açtıı yoldan, Türk tarih ara tırmalarındaki baskın


eilim Türk milli uyanı ının Fransız Devrimine ve Avrupa Aydınlanması’na
borçlu olduunun vurgulanmasıdır (Lewis 1961; Berkes 1975; Kitromilides
1983 ve 1994). Bu durum büyük ölçüde Batı modernitesinin ve onunla gelen
kültürel-felsefi gelenein milliyetçi Türk reformcularının ve Batı odaklı
entelektüellerin gönlüne, Osmanlı imparatorluunun karmasık ve dini çarı ımlı
kültürel tarihinden daha yakın olmasından kaynaklıdır. Aslında, Cumhuriyet
rejiminin sosyal ve kültürel tarihine yakından bir bakı , Cumhuriyet tarihinin en
azından ilk birkaç onyılında modern, vatansever Türk milliyetçiliinin en iyi
i leyen ilkesinin Alman Romantik ulus in ası- dilsel benzerlik, etno-dinsel
hissiyat ve kollektif dayanı ma ruhuyla birbirine balı homojen bir halk-
olduunu görmemizi gerektirir (1988a: blm. 5). Türk milliyetçiliinin köklerine
dair algıdaki bu balantısızlık, Türk milliyetçilii çalı malarındaki temel
sorunların aynadaki suretini temsil eder diyebiliriz.

Türk milliyetçiliini bir sınıflandırmaya tabi tutmaya kalkacak olursak kar ımıza
çok çe itli türde problemler çıkacagını önceden kabul etmek gerekir.
Cumhuriyetçi anlamda Türk milliyetçiliinin hedef kitlesi Anadolu’nun Türkçe
konu an Müslüman halkıdır. Bu balamda milliyetçilie sivil deil de etnik
yakla ım kurtulu çu ulusal egemenlik doktriniyle birle ince zamanında
Cumhuriyetçi kadroları ve onların yanda larını motive etmi gibi durmaktadır.
Öte yandan, volkish, yani Alman Romantik modeli, ulus olmaktan devlet olmaya
doru- Türk örneine uymayan bir biçimde- kademeli bir hareket yörüngesi
dikte etmi tir.3 Özellikle de, Türkiye’deki modern ulus in ası sürecini Osmanlı
imparatorluunun son yüzyılından ba latacak olursak, ulus-in ası ve devlet-
in asıyla ilgili iki süreç, Türk Kurtulu Sava ı (1919-1922) sonrasında yeniden
çizilen corafik sınırlarca kutsanmı uzun bir ‘devrimci sıçrayı ’a doru
evrilmi tir. lginçtir ki bu, eski dünya imparatorluklarının ufalandıı çada
yaygınca görülen bir geli meydi (Brubaker 1996a ve 1996b). Bu anlamda, sorun
çeli en örneklerden çok modellerden kaynaklı gibi gözükmektedir.

Öte yandan alansal/sivil milliyetçilik modelinin Türk örneine


uyarlanabilirliinin daha ba arılı olduunu söylemek de doru olmaz.
ayet
modern Türk milliyetçiliinin ba langıcı olarak, etno-dinsel açıdan karma bir
imparatorluk tebaasına i aret eden Tanzimat Dönemi’nin Osmanlı reformlarını
alırsak, reformcu kadroların siyasi görü lerinin ‘Birey ve Yurtta Hakları
Beyannamesi’ne ve dolayısıyla sivil milliyetçilik modeline uygun bir dorultuda

3
ekillendii söylenebilir. Ancak o zaman da Cumhuriyetçiliin ve özelde
Kemalizm’in Türk milliyetçiliini Osmanlı mirasıyla u veya bu ekilde
herhangi bir baı veya borcu olmayan, kendi içinde bir ba langıç ve son olarak
görmekteki ısrarı sorunu çıkar kar ımıza. Elbette üçüncü bir seçenek
dü ünülebilir ve Türk milliyetçi uyanı ının farklı dönemlerinin ayrı ba lıklar
altında deerlendirilebilecei savunulabilir ve sonuç olarak Türk
milliyetçiliinin önemli oranda bir hibridlik sergiledigi açıkça kabul edilebilir.
Öte yandan, Türk milliyetçiliinin bu ekilde ucu açık bir okuması milliyetçi
hareket ve olusumlara dair örneklerin, geli menin türlerine ve yörüngelerine
göre sınıflandırılmasına yönelik güçlü arzulardan dolayı, çounlukla geri plana
itilmi tir.

Aynı derecede önemli bir ba ka husus ise, söz konusu bir milliyetçiliin Fransız
Devrimi sonrasında meydana gelen Alman ve Merkezi/Dou Avrupalı tepki
modelini veyahut Fransız Devrimi’nin kendisinin mirasını izleyip izlemediiyle
ilgili ayrılmanın Türkiye örneine özgü olmamasıdır: bu durum klasik bir
modernist çıkmaz te kil etmektedir (Kedourie 1961 ve 1970; Hobsbawn 1990;
Smith 1983 [1971], 1998 ve 1999). lle de bir fark aranacaksa, Türkiye örnei
bu ba langıç noktalarının herhangi birinin verili bir milliyetçi harekete
uyarlanabilir olarak addedilebileceini ancak hiç birinin hareketin aldıı biçimi
veya içinden geçtii ve kendisine son halini veren dönü üm sürecini
açıklayamadıını gösterir. Öte yandan milliyetçilie ezelci (perennialist) ve
ebediyetçi (primordialist) yakla ımlar da meselenin tam olarak anla ılmasını
mümkün kılmaz. Örnein, ilk ve son dönem Osmanlı yönetiminin yapısını
etkileyen kültürel ve demografik dei imlere dair bilgi eksikse, Osmanlı
Hanedanlıı’nın, antik (ve modern) zamanların Orta Asya Türkleri’nin ve
günümüz Türkiyesi’nde ya ayan halkların birbirleriyle ili kilendirilmesi
hatasına dü ülebilir. Belirli bir tarihsel vaka nasıl ki sadece ulus-in asının
kullanıma hazır, modernist modellerine dayalı olarak kategorize edilemezse,
politik olarak balı ve bilinçli bir yurtta lık in asının ille de (varsayılan) kültürel
ve demografik bütünlüün bir dorudan ürünü olmadıı da unutulmamalıdır.

Bu balamda, bu çalı mamın odaı olarak modern çada farklı bir ‘milliyetçi
Türk kültürü’ sonucunu douran sürecin dönüm noktalarını aldım. Bu yolla
milliyetçilie olan ezelci /ebediyetçi (primordialist/perennialist) ve yasakçı
modernist yakla ımların tuzaklarından kaçınabileceimi umuyorum. Etno-
sembolizmin önemli bir yönü farklı milliyetçi projelerin ortak noktalarını tespit
edebilmesidir. Ulus-in a süreçlerinde görülen farklılıklara ramen,
milliyetçiliklerin tümü ulusun farklı bir küme algısını ve imajını peki tirme
amacına hizmet ederler (Smith 1981, 1986 ve 1999). Alansal/sivil
(territorial/civic) model, ulusu sınırları çizilmi ve sözle meye dayalı, kanunlar
ve yasal kurumlara göre hareket eden bir politik cemaat olarak görür. Buna
kar ın, etnik ulus-in a modeline göre, ulusal tarih kroniklerine yansıyan ortak
köken, soy ve kültürel özellikler, ulusun sınırlarının belirlenmesi ve
kurumsalla tırılması için gerekli temelleri salar (Singer 1996). Soysal baların,
mitlerin, etnik dayanı ma sembollerinin ve benzersiz olma iddiasının muhafaza
edilmesi ihtiyacı, bu tür milliyetçilikleri siyasi me ruiyetin elde edilebilmesi
açısından gerekli bir ‘organik formül’ haline getirir. Öte yandan, belli ba lı bazı
gelenek ve göreneklerin kanun mertebesine yükseltilmesinden, devletin bir
resmi dininin yaratılmasından veya bölgesel aızlardan ulusal diller
geli tirilmesinden her ne kadar genellikle etnik milliyetçilik sorumlu tutulsa da,
öncü mahiyetindeki sivil/alansal milliyetçilik örnekleri- Fransız milliyetçilii
gibi- farklı biçimlerde de olsa temede yine bu türden ulus-in ası sürecinden
geçmislerdir. Benzer sekilde, güçlü demotik (halkçı) ve plebyen (avam)
özellikler sergileyen ve ‘kitleleri tarihe davet etmek üzerinden popülizm yapan’
bir tek etnik milliyetçilik deildir (Nairn 1975 ve 1997). Alansal/sivil milliyetçi
hareketler ve rejimler de aynı derecede yaygın destee ve geni çaplı me ruiyete
gereksinim duyarlar.

Türk milliyetçilii etno-sembolizm tarafından çizilen bu geni çerçeveye çok


zorlanmadan oturmaktadır. Hareket, 150 yıllık geçmisinde yaygın kabul
görmek ve yeni ulus-devlet için me ru bir konum salamak amacıyla farklı
tekniklerin bile iminden faydalanmı tır. Kurumsal cephede, yeni ulus-devletin
önde gelen kadroları öncelikli olarak alansal/sivil milliyetçilik türünü
desteklemi lerdir. Ulusal egemenlik doktrini tarafından desteklenen devlet-
merkezli Fransız Devrimi ideolojisinin izinden giden Cumhuriyetçi kadrolar
E itlik (Türk vatanda lıı altında- bütün etnik gruplar ve slami mezheplerle
dier Yahudi ve Hıristiyan azınlıkların), Karde lik (Cumhuriyet’in kutsanmı
sınırları dahilinde, halk egemenlii öncülüne dayalı olarak tüm etnik grupların
ve dinlerin) ve Özgürlük (modernizasyon, laiklik, radikal kültürel reformlar ve
devlet merkezli ekonomik geli me yoluyla Batılı istilacılardan ve Yunan
ordusundan kurtulma) vaadinde bulunmu lardır.4 Türk milliyetçiliinin Kemalist
kolu da (adını askeri lider ve ideolog, daha sonra Türkler’in Ata’sı anlamına
gelen Atatürk soyadını alan Mustafa Kemal’den alan, ancak Atatürkçülük olarak
ancak hareketin aktif katılımcıları tarafından isimlendirilen) Türk ulusunun ve
onun ulus ruhunun ‘yeniden dirili i’ olarak tanımlanmı tır. Öte yandan,
Osmanlı’nın sosyal ve siyasi tarihi üzerine özellikle son dönemde yapılan
çalı malar, Türk milliyetçiliinin popüler sunumlarının Cumhuriyet rejiminin
kurulu undan önce de etno-kültürel bir özün tanımlanmasını savunduunu
ortaya koymaktadır (Kushner 1997; Landau 1992; Deringil 1993). Cumhuriyet
döneminde meydana gelen ve daha önce benzeri görülmemi geli me, kurucu
Türk milli tarih anlatımlarının Türk-ulus devleti himayesinde etkili biçimde
kurumsalla tırılması, yaygınla tırılması ve kutsanarak sabitlestirilmesi olmu tur.
Buna ek olarak, en azından Cumhuriyet’in ilk yıllarında, önde gelen Türk

4
milliyetçisi kadrolar Türk olarak adlandırılan halkın tarih boyunca kaydettii
kültürel ve medeniyetsel baarılarından bahsederken, ırksal ve etnik faktörlere
belirgin derecede vurgu yapmılardır.

Bu bakımdan, Türk milliyetçiliinin temel öretisi, Osmanlı döneminde gelien


ve itibar gören dier bütün kimliklere ramen gururlu ve kendinden emin bir
‘Türk insanı’ inasının kabulü olmutur.5 Bu medeniyetsel ihtiam ve ulusal
üstünlük örnei ideal sahıs, etnik, ırksal, dinsel ve topografik çarıımları aynı
anda hem kabul hem de reddettii için biraz garip bir yaratıdır. Kategorik bir
belirteç olarak, bu yaratı herhangi bir kimseyi ve aynı zamanda herkesi Orta
Asya’nın antik Türki kabileleri, antik Anadolu’nun Hititler’i ve Sümerler’i, eski
Yugoslavya’dan olanlar da dahil olmak üzere, Balkanlar ve Kafkaslar’dan gelen
göçmen cemaatlerin bileimini de kapsayan bir soy silsilesine ait addeder.6 Buna
karın, Küçük Asya’nın Türkçe konuan Rum Ortodoks cemaatleri, bir zamanlar
Dou Anadolu’da yaayan Ermeni cemaatlerin torunları ya da Müslüman Kürt
nüfusun çeitli kesimleri bu üstün ünvanı (entitlement) talep edemezler.
Kökenleri itibarı ile ayrı bir kategoriye ayrılırlar. Türklüün etno-dinsel esası bu
tür durumlarda, ne olmadıı açısından yani negatif tanım üzerinden tahdit
edilmitir. Baka bir deyile, Cumhuriyet öncesi Osmanlı/Türk toplumunun
belirli bazı kesimleri Türklüün karılık geldii anlamın antitezi olarak
tanımlanmılardır. Türk ulusuna ait böyle çift-taraflı keskin bıçak benzetmesine
uygun bir nitelik var olduu sürece, Türk milliyetçilii münakaalı bir siyasi
tarihe sahip bir doktrinel yapı olarak kalmaya devam edecek ve karsılastırmalı
arastırmalar açısından bakıldıgında sınıflandırılmaya tabi tutulamayacaktır.
Ancak, modernist milliyetçilik teorileri tarafından üretilen ‘Eski Dünya’nın
zararlı unsurlardan arındırılmı örneklerini saymazsak, dünya tarihinde çeitli
ulus-formasyonları baglamında kaydedilen dinamizm, Türk milliyetçiliinin
sunduu türdeki ‘düzensizlikleri’ anlamaya direk olarak hizmet edebilir.
Milliyetçiliin etno-sembolik çözümlemesi ite bu bol renkli ve desenli örgüyü
anlamaya yönelik olarak formüle edilmitir. Bundan dolayı, Türkiye örnei
milliyetçilik çalısmalarındaki mevcut modellere önemli bir alternatif tekil eder.
Türk Ulusal Devrimi’nin (1919-1945) temel sorunsalı en iyi kendi tarihini ele
alı biçimi olarak tanımlanabilir.7 Diger bir deyisle, Türk milliyetçiliinin
ileyen ilkelerinin anlaılması, milliyetçilik hareketlerinin tarihleri, gelenekleri
ve kültürel kökenleriyle dorudan ilgilenmemizi zorunlu kıldıgı için metodolojik
önem arzeder. Öte yandan, ileriki sayfalarda da görülecei üzere, bu durum
milliyetçilik üzerine çalısanlar açısından aynı zamanda yeni sorunları da
beraberinde getirir.

5
6
7
Osmanlı Imparatorlugu’nda Milliyetçilik ve Türk Ulusal Devriminin
Çeliskili Kökenleri

Ulus-devlete dayalı bir Türk milliyetçiliini peki tiren ey son dönem Osmanlı
mı yoksa Kemalist/Cumhuriyetçi ideolojik çerçeve miydi gibisinden bir soru
yersiz olduu kadar çou açıdan yanlı anlamaya açıktır da. Osmanlı’nın son
dönemindeki reformist—özellikle de Birle tirici—politikaları yalnızca geri
kalan Osmanlı topraklarında ya ayan bütün dini azınlıkları göz ardı ederek
Müslüman Osmanlılar’ı bir araya getirme i ini ba latmakla kalmadı. Aynı
zamanda vatansever Türk milliyetçiliinin esas fikirlerinin ve ilkelerinin
çounun ideolojik, kurumsal ve siyasi temelleri de bu baglamda atıldı.
Osmanlı’nın son dönemindeki siyasi yeniden dirili hareketleri net bir odaa
sahip bona fide (gerçek anlamda) milliyetçilikler olarak nitelendirilemezler.
Ancak her eye kar ın, kullandıkları dil kadar ideologlarını, liderlerini ve
yanda larını harekete geçiren kaygılar da üphesiz imparatorluk-temelli
vatanseverliin zamanla güçlü bir Cumhuriyetçi söyleme dönü me biçimiyle
yakından alakalıdır. Bu bakımdan günümüz Türk milliyetçilii açısından üstün
Osmanlı/Türk fikrinin, kurumsal, kültürel, dini, siyasi ve iktisadi altyapı
salayan uzun bir dizi adaptasyon sürecinden sonra etkili olmaya ba ladıını
söylemek çok da yanlı olmaz.

Daha önce deilse bile 1908’den sonra, eski kültürel geleneklerin mevcut
Avrupalı etkilerle birle imine dayalı olarak, etnik bakımdan üstün bir Türk ulusu
tanımı yapılmaya ba lanmı tır (Kushner 1977). Anavatan—kan—din üçlüsüne
dayalı bir Türk ulusu formülasyonu ilk olarak Genç Osmanlılar, daha sonra ise
Osmanlı’nın son döneminin Jön Türkleri tarafından denenmi tir (Mardin 1962).
Bu hususlar göz önüne alındıında Kemalist laik milliyetçi ve Cumhuriyetçi
gelenein, en iyi yorumuyla, önceden beri uygulanan politikaların ve fikirlerin
ba arılı bir tekrarını sahneye koyduu söylenebilir. Ancak Cumhuriyet
döneminin vatansever Türk milliyetçilii, Osmanlı’nın imparatorluk ve milli
Türk tarihi arasında ba kuran süreklilik fikrine iddetle kar ı çıkar. En azından
1980’lere kadar, genel geçer ve çok yaygın bir çıkan görü , Türk
milliyetçiliinde Türk olan ne varsa Osmanlı’ya ramen ayakta kalabildii ve
yeniden canlandırılabildiiydi. Sonuç olarak, Türk milliyetçiliinin kökenleri ve
Küçük Asya’nın Türk halkının geçmi ine dair Türk ulus-devletince kaygı verici
derecede kurumsalla tırılmı bir bellek yitimine sahit oluruz. Bu
resmile tirilmi ve yaygınla tırılmı unutkanlık, kar ılıında Türk
milliyetçiliinin çalı ılma ve sınıflandırılma biçimini de haliyle etkilemi tir
(Timur 1986 ve 1997). Çok sayıda ve çe itli, kimi Osmanlıcılık tadında, kimi
Osmanlı/Türk toplumundaki slam yankısına yönelen savlar biarada
varolagelmi tir. Ancak bir bütün olarak bakıldıında Türk ve Osmanlı tarihleri
arasındaki açık ayrısma fikrinin, modern Türk toplumunun önemli kesimleri
arasında hüküm sürdügü dikkati çeker ve diger söylemler en azından 1990ların
ortalarına kadar marjinal ya da muhalif siyasi söylem olarak vücud bulmuslardır
denilebilir. Buna ek olarak 1960’lardan bu yana, radikal Türk saının Türk
milliyetçiliine sarılması ve sonucunda onun kurucu mitlerinin devlet
kontrolünün dıında popülerlemesi vasıtasıyla bu ayrısma teması daha da
vurgulu bir hal almıstır (Canefe 1998b).

Bu noktada ben, genelde Türk milliyetçiliinin tarihi olarak nitelendirilen


kalkerlemi olaylar seçkisine kısa bir karı anlatım sunacaım. Bunu yaparken
amacım, ayrısma tezinin ne kadar zayıf bir zemine oturdugunun tartısmaya
açılabilmesidir. On dokuzuncu yüzyıl boyunca Osmanlı’nın yönetici sınıfları
aktif biçimde Avrupalı devletlerin giderek artan üstünlüklerine karı koymakla
meguldüler (Ortaylı 1987 [1983] ve 1994; Deringil 1998). Bu çabalar balıca
iki yönlüydü: Osmanlı’nın askeri ve idari gücünü korumak, ve Avrupalı
devletlerin (Rusya da dahil) yeni iktidar oyunlarının ve yayılmacı pratiklerinin
kurbanı haline gelmemek (Davison 1963; Zürcher 1984). Reform politikaları
aırlıklı olarak 1839 ile 1871 yılları arasında, Sultan Abdülmecid (1839-1961)
ve Sultan Abdülaziz’in (1861-1876) iktidarları döneminde uygulamaya
konmutur. Gülhane Hattı erifi olarak bilinen reform fermanı ise 3 Kasım
1839’da okundu. Bu fermanla Osmanlı hükümeti, imparatorluun bütün
tebaasının can, mal ve haysiyetinin teminat ve güvenlik altına alındıını ve
gayri-müslimlerin Müslümanlarla eit haklardan yararlanacaını taahhüt etmitir
(Findley 1980; Çandar 1995). Fermanla duyurulan reform paketi temel olarak
emperyal devletin merkeziletirilmesini ve nüfuzunun arttırılmasını
amaçlamıtır. Reformun vaatleri daha sonra, 1856’da Islahat Fermanı ya da
Hattı Hümayun balıı altında yeniden beyan edilmitir. Özetle, geleneksel
Yeniçeri Ocaını kaldıran padiah Sultan II. Mahmut (1784-1839) döneminden
itibaren Osmanlı devletinin merkezileme süreci yeni bir ivme kazanmıstır.
Tanzimat reformları, geleneksel vergi tarımının sona erdirilmesi, dorudan
vergilendirmenin konulması, tara idarelerinin, dolayısıyla da Osmanlı’nın
vilayet elitlerinin (ayan) gücünün kısılması ve dini elitin (ulema) baımsız
olarak ilettii dini vakıfların ve kurumların devlet kontrolüne alınmasıyla
baımsız statüsünün zayıflatılması yoluyla bu planlanmı süreci daha da ileri
götürme amacına hizmet etmitir. Bu düzenlemeler aracılııyla iktidar
imparatorluk bürokrasisinin, yani Babıali’nin elinde toplanmıtı. Buna ek olarak
Babıali, uzun zamandan beri geleneksel sivil imparatorluk kararnameleriyle bir
arada uygulanan Ortaça’ın eriat kanununun yerini alması ve bu yolla devletin
yasal ileyiini laikletirme amacına yönelik olarak yeni kanunlar yapmıtır
(Devereux 1963).

Buraya kadar, Osmanlı modernlemesinin balangıcına dair kısaltılmı bir


hikaye sundum. Bahsi geçen olaylar dizisinin imparatorluun göbeinde
(Küçük Asya ve Trakya) milliyetçiliin ortaya çıkııyla ne kadar ilgili olduu
ise tartı ma konusudur. Ancak kesin olan bir ey var ki, o da Osmanlı devletinin
yüklendii yükle ba a çıkabilmesi için, gerek bürokrasinin gerekse ordunun
yeniden donatılması ve büyütülmesi gerektiidir. Bu dei ikliklerin bir sonucu
olarak yeni bir siyasi kültür ve sınıf olu maya ba lamı tı (Mardin 1962; Deringil
1998). Bu yeni kültür çounlukla imparatorluun yeni ordusuna ve
bürokrasisine adam yeti tirmek amacıyla kurulan Batı-tarzı okullardan ve eitim
faaliyetlerinden ilham almıs ve yine bu kanallarla yaygınlasmıstır (Keyder
1987). Yükselen askeri/bürokratik elit, Tanzimat’tan sonraki dönemde her
zamankinden daha çok otoriter ve monolitik bir hal alan Osmanlı’nın emperyal
devlet aygıtı bünyesinde meydana gelen dei imlerle ura mak zorunda
kalmı tır (Frey 1965; Ahmad 1980; Keyder 1987). Büyümekte olan bu yeni
sınıfın elit askeri okullardan, Avrupa’daki Osmanlı elçiliklerinden veyahut
sarayın Tercüme Odası’ndan yeti en önde gelen üyelerinin geleneksel bilgi
kaynaklarına ula ım olanaklarından mahrum edildikleri, özel olarak Avrupa’ya
dönük politikalara, kültürel tartısmalara, söylem ve ideolojilere maruz
bırakıldıkları gerçei de aynı derecede hayatidir (Mardin 1962; Kasaba 1997;
Kushner 1977 ve 1997). Onları cezbeden en etkili dü ünce dalgaları liberalizm,
anayasacılık (constitutionalism) ve milliyetçilik olmu tur (Lewis 1961; Poulton
1997).

üphesiz hem Tanzimat reformlarına hem de yeni askeri bürokratik elitin dünya
görü üne ve siyasi durusuna kar ı bir direni de vardı ( nalcık 1964 ve 1993;
Karpat 1979). Geleneksel dini elitler, reform programını iktidarlarını ve
varlıklarını a ındırdıı gerekçesiyle ve yeni bürokratik-askeri elitin ‘Hıristiyan
Batı’yı’ bilinçli olarak taklit etmesine bir tepki olarak gördükleri için, bu yeni
geli meleri siddetle kınamı lardır. Gayri-Müslim azınlıklar arasında dahi, bütün
Osmanlı tebaasının e itlii adı altında askerlik hizmetinden muafiyet gibi
ayrıcalıkları ellerinden alındıı için, bu yeni geli melerden pek ho nut olmayan
kesimler bulundugu asikar. On dokuzuncu yüzyıla gelindiinde, uluslararası
sermaye ve menfaat aı dahilindeki i lemlerinde millet sisteminin nimetlerinden
faydalanan hatırı sayılır bir gayri-Müslim burjuvazi oldugunu biliyoruz (Kasaba
1988a ve 1988b). Bu kesimin ancak kısıtlı bir bölümü Osmanlı vatandaslıgı ile
ilgileniyordu. Son olarak, Osmanlı bürokrasisinin kendi içinde, slam’dan,
Osmanlı imparatorluk sisteminin geleneksel deerlerlerinden ve inancından
kopu la baglantılandırılarak, Tanzimat’ın tepeden tırnaa reformizmini
acımasızca yerden yere vuran ‘Genç Osmanlılar’ın tepki hareketinden
bahsetmek yerinde olacaktır (Mardin 1962). Ancak hemen not düsülmesi
gerekir ki, bu grup içerisinde konumlanan brahim
inasi (1826-71), Ziya Pa a
(1825-80), Namık Kemal (1840-88) ve Ali Suavi (1838-78) gibi idealist
dü ünürler bir yandan taklitçi Batıcılıga karsı çıkarken, diher taraftan daha açık,
daha liberal hükümet biçimleri ve bir Osmanlı Anayasası’nın ve
Parlamentosu’nun kurulması yönünde çaba sarfettiler. Yine de burada asıl
önemli olan konu, Genç Osmanlıların ve onların mirasını dervalanların siyasi
görü lerinde, Osmanlı ülkesinde ya ayan ve tüm dier cemaat unsurlarından
üstün bir ‘Türk kültürü’ne bel baglayan tavrıdır. Bu özgün bir geli meydi ve
nitekim Osmanlı/Türk tarihinde daha önce görülmemi sonuçlar dourdu.

Hüküm sürdüü geni corafyada kurulu olan, laik ve dini geleneklerin


karı ımından meydana gelen hibrid yapısından dolayı Osmanlı imparatorluu
hanedan soyu hariç, dier alanlarda Türk unsurunu tahttan indirmek veya
marjinalle tirmek öncülü üzerine in a edilmi ti (Berktay 1990). Örnein, Sultan
Haremi kurumu taht adaylarının yalnızca baba soyunu benimsemeleri ve Türk
aileleri ile saray arasında evlilik üzerinden ittifaklar kurulmasını önlemek
amacıyla kurulmu tur. Öte yandan Fatih Sultan Mehmet’in stanbul’u 1453’te
fethine kadar Fars ve Arap etkilerine kar ı Türk dilinin ve geleneklerinin
erdemlerini savunan bir Türklük gelenei de varlıını sürdürmü tür (Kushner
1977). Bu minvalde, Küçük Asya sınırlarındaki Selçuklu topraklarının idaresini
isteyen Osmanlı öncesi prensliklerde, Türklüün anlamı, Türk dili ve
görenekleri üzerine önemli sayıda ürün ortaya çıkmıstı (Oba 1995: 14-26).
Ondokuzuncu yüzyılın sonlarına gelindiginde, bu edebiyat ve düsünce türünün
ruhu Genç Osmanlılar tarafından yeniden yakalanmı tır. Osmanlı topraklarına
göç eden Müslüman Rus göçmenlerin (émigrés) beraberinde getirdii pan-
Türkist öretilerin de eklenmesiyle beraber, Türkizm gün geçtikçe daha somut
bir doktrinel dayanak kazanmaya ba lamı tır. Bu anlamda, modernist
okumaların iddialarının tersine, vatansever Türk milliyetçiliginin temelleri, bir
dönem tamamen arka plana itilmis olmakla birlikte aslında yerli olan ve
sonradan liberal Avrupalı, Romantik, pan-Slavik, Balkan milliyetçilii ve ulusal
kimlik dü üncelerinin bir birle imi tarafından biçimlenen kaynaklara dayalı
olarak atılmı tır. Bu anlamda, ex nihilo bir yaratı olmadıı gibi, youn bir
tarihten de yoksun deildi.

‘Osmanlı modernle mesi’ne muhalefetin üç ayaı arasında modern anlamda bir


ulusal yeniden dirili çi hareket olu turmaya en yakın olanı Genç Osmanlılardı.
Demokratik erdemleri benimserken çıkıs noktaları ‘hakiki slam devleti’— yani
e siz biçimde faziletli olan, dinin anayasal kurumlasması idi. Genç Osmanlılar
slami geleneklerden gerçek bir gurur duyuyorlardı: samimi Müslümanlardı ve
slam medeniyetini Batılı olana kar ı savunma arzusundaydılar (Mardin 1962).
Aynı zamanda popülist güdülere de sahiptiler ve hitap ettikleri ahalinin
çounlukla Müslüman bir tebaa olduu gerçeini göz önüne alırsak, dini ve
kültürel geleneklere balılıkları Tanzimat döneminin daha laik modernistlerine
kıyasla kendilerine daha salam bir konum salamı tır. Son olarak, her ne kadar
emperyal özellikler ta ımıs olsa da, tüm kalpleriyle vatanseverlie sarılmıslardı.
‘Anavatanın kutsallıı’ inancına sahiptiler. Onlar için imparatorluun merkezi—
asıl olarak Küçük Asya ve Balkan nüfusu-- kendine daha iyi bir gelecek
yaratacak kabiliyete sahip, otantik, üstün toplum özelliklerinin hepsine sahipti.
Bu balamda, Genç Osmanlılar ve daha sonra Osmanlı’nın son dönem ideolojik
ve siyasi manzarasına ekil veren Jön Türkler, Türk milliyetçilii çalı maları
için büyük önem arz etmektedirler (Heyd 1950). Genç Osmanlılar örneinde,
her ne kadar on dokuzuncu yüzyıl liberalizmini yedinci yüzyılın altın çaının
slam devleti idealiyle uzla tırma çabaları Tanzimat’ın beceriksiz devlet
adamları tarafından sekteye uratılmı sa da, Türk anavatanına ve Türklüün
erdemleri üzerine fikirleri kendilerinden sonra gelen, Osmanlı
imparatorluundaki statükoya muhalif gruplar tarafından benimsenmi tir. Böyle
olunca, vatanseverlikleri ‘Osmanlı/Türk milliyetçilii’ diye tanımlanabilecek bir
gelenee öncülük etmi tir. mparatorluk bünyesinde böyle bir gelenein adını
koymanın yararı udur ki Türk milliyetçilii o zaman Orta Asyalı bir kabile
kimliinden modern uluslua devasa bir zıplayı veyahut Türk Kurtulu Sava ı
‘pırıltısı’ olarak nitelendirilmedii bir tarihsel balam içerisinde ele
alınabilecektir.

Genç Osmanlı hareketinin gürlemesinden sonra Osmanlı imparatorluu


içerisinde yeni düzeni hizaya getirmek amaçlı çe itli giri imler oldu. Liberal
bürokrat Mithat Pa a’nın (1822-84) liderliinde bir Osmanlı Anayasası
hazırlandı (Devereux 1963). Bu ilk Anayasa tam bir Batılı modele
dayanıyordu—Belçika’nın 1831 Anayasası’nın dorudan uyarlamasıydı (Tanilli
1976; Shaw 1977; Çandar 1995). Sonradan, Mart 1977’de ilk Osmanlı
Parlamentosu kuruldu, ancak Sultan 1876 Anayasası’nın kendisine tanıdıı
yetkiye dayanarak
ubat 1878’de kapatınca, Parlamento’nun ömrü çok kısa
oldu. Ondan sonra, Sultan Abdulhamit, stibdat diye bilinen otuz yıllık dönem
boyunca imparatorluu bir otokrat olarak yönetti. Bu durum ilk bakı ta
Tanzimat ruhundan topyekün bir kopu gibi görünebilir. Ancak gerçekte,
gelecekteki Türk ulus-devletinin kurumsal temellerinin salam bir ekilde
atıldıı ve bahsi geçen elit tabakanın eitilmeye ve politize edilmeye devam
edildii dönem Abdülhamit dönemidir. Hamidyen rejim farklı sınıflardan Türk
ve/veya Müslüman çocukların ayrıcalıklı, modernize edilmi eitim, idare ve
askerlik görevlerine ula abilme ansını mümkün kılmı tır. Bu anlamda,
Osmanlı/Türk etno-tarihinin perspektifinden bakıldıında, daha geni grupların
tek bir ulusal proje dahilinde bürokratik i birliine gitmelerinin ilk kanalları
Hamidyen yönetim altında açılmı tır.8

Öte yandan Hamidyen politikalara, Jön Türkler diye bilinen Avrupa temelli
liberal ‘sürgün muhalefeti’ tarafından sık sık meydan okunmu tur. Bu grubun,
çounluu gönüllü-sürgün üyeleri, Mülkiye, Harbiye, ve Tıbbiyeyi Askeriye gibi
Batı tarzı okulların ve akademilerin ilk örencilerindendiler. leri herkesten
farklı yapmak üzerine eitim ve hırs almı lardı. Ancak sistem için tehlike arz
etmeye ba layınca hızla mevkilerinden kovulmaya ba ladılar. Ne var ki, Jön
Türk hareketinin geli imi in toto (bütünüyle) kendine özgü bir seyir izlemi tir

8
(Haniolu 1985; Ak in 1987). Hamidyen yıllar boyunca, yalnızca ba kentteki
çe itli kolejlerde deil, aynı zamanda imparatorluun dört bir yanında ihtilali
destekleyen birkaç vilayette de hücreler kuruldu ve liberal fikirler giderek
yükselen bir milliyetçi çerçeve içerisinde paket haline getirildi (Zürcher 1984:
14-15). Bu çevrelerde ttihatçı olmak (emperyal) anavatanını kurtarmak ve
anayasal reformizmi desteklemek anlamına geliyordu.9 Bu anlamda, hareketin
Ahmet Rıza (1859-1930) ya da Mizancı Murat (1853-1912) gibi Avrupa temelli
liderleri her ne kadar Jön Türkler’in Osmanlı sarayıyla ve Sultanla
ili kilerinde—ve gerçekte muhalefet hareketinin adlandırılmasında- merkezi
rollerde olsalar da, gerek 1908 Jön Türk htilali’ne gerekse müteakip Kurtulu
Sava ı’na yol açan olaylardaki nüfuzları sınırlıydı.

Jön Türkleri Osmanlı’nın son dönem Türkle tirme ve vatanseverlik sürecinin


arkasındaki sürükleyici güç haline getiren ey imparatorluk bünyesinde,
çounlukla gizli siyasi örgütlenmeler biçiminde ortaya çıkmı tır. Gerçekte,
1908’deki Jön Türk htilali’nin ba sorumlusu bu ‘dahili muhalefet’ olarak
addedilebilir. mparatorluk temelli muhalefetin içerdeki merkezi—ttihatçı
Osmanlı Hürriyet Cemiyeti- 1906’da Selanik’te kuruldu. Bu cemiyet daha
sonradan, 1907’de Ahmet Rıza’nın Paris’teki ttihat ve Terakki Cemiyeti (TC)
ile saflarını birle tirdi (Zürcher 1984: 41). Birle en ttihatçı hareket ba larda
Osmanlı devletinin radikal reformlar vasıtasıyla güçlendirilmesi ve kurtarılması
rolüyle amacını somutla tırdı (Ahmad 1969). Ne var ki, yine dahili ancak bu
sefer agırlıklı olarak Anadolu’lu odakların baskısı sonucu, programı giderek
Müslüman Türk nüfusun haklarını ve refahını koruyan ve sonra da açık açık
homojenlik yanısı etnik bir Türk milliyetçiliini savunan bir karaktere
bürünmü tür. Nitekim bu geli meler o güne kadarki siyasi tarihlerine damgasını
vuran pan-açılımlı hareketlere ramen ortaya çıkmıstır; Jön Türkler’in sözcüleri
esasen yeniden dirili i ve Osmanlı’nın ihya edilmesini öngören Osmanlıcı
projeleri desteklemi lerdi. Milliyetçiliin imparatorlukta 1918 öncesindeki
geli iminin seyrinin, sayıları günden güne artan ttihatçıların siyasi
görü lerindeki Türkçü vurguyu açıklayabilecek önemli bir diger yanı da, ihtilalci
kadrolar arasında nerdeyse hiç Ermeni’nin, Rum’un, Yahudi’nin, Bulgar’ın vs.
olmayı ıdır (Davison 1977; Findley 1982). Ittihatçı kadrolar her ne kadar Rus
émigréleri (göçmen), birkaç Arap’ı, Arnavut’u ve Balkanlar kökenli ama Türk
oldugu iddiasında bulunmayan küçük bir gurubu kapsayacak kadar esnek olsa
da, ihtilalciler Müslüman bir arka plana sahip Türkçe konu anlardan
müte ekkildi.10 Ba ka bir dei le, hareket çokkültürlü, çoulcu (pluralist) bir
yeniden dirili projesinin geli tirilmesi için gerekli sosyo-kültürel dayanaktan
yoksundu. Öte yandan, Jön Türk hareketinin kurulu ilkeleri arasında bir ‘Türk
ulus-devletinin’ kurulması yoktu. Genç Türkler’in balılık duyduu bir merkezi
devlet Osmanlı imparatorlugunun sahsında zaten mevcuttu. Bu baglamda,
9
10
‘Osmanlı vatanda ları’ yaratılmasını amaçlayan önceki reformlar bütünü,
Osmanlı devletinin iktidarını yeniden in a etme projesinin bir parçasıydı
denebilir (Haddad ve Ochsenwald 1977). Budan dolayıdır ki, Birinci Dünya
Sava ı yıllarına kadar ttihatçı reformcular siyasi projeleri açısından
‘Türkçü’den ziyade ‘Osmanlıcı’ olarak kalmıslardır. Ancak Balkan
Sava ları’ndan sonraki dönemde ve büyük can ve toprak kaybından sonra
Türkçülük Osmanlıcı gündeme kar ı bir alternatif olarak belirginlesmeye
ba lamıstır.

Buraya kadar Osmanlı’nın son dönem siyasetinde Türkçülüün ve Türk


milliyetçiliinin benimsenmesini iki siyasi hareket üzerinden anlatmaya
çalı tım: Genç Osmanlılar ve Jön Türkler. Buradaki hayati mesele, bu
imparatorluk-temelli yeniden dirili hareketlerinin ve yeni Türk Cumhuriyeti’nin
politikalarının Türk milliyetçiliine ili kin bir sürekliliinin halkaları olarak
görülüp görülemeyeceidir. Daha önce de bahsettiim gibi, resmi Türk tarihi
kadar Cumhuriyet tarihinin ortodoks akademik aktarımları da, önceki dönemin
belirli yönleri her ne kadar ikincisiyle ili kilendirilebilse de, aslen TP-temelli
Türkçülüün ve vatansever Türk milliyetçiliinin iki ayrı ba lık altında ele
alınması gerektiine vurgu yapar. Bu balamda Genç Osmanlılar’dan iyice
seyrek bahsedilegelmistir. Sonuç olarak, Türk Kurtulu Sava ı kabataslak
Osmanlı milliyetçilik gelenei olarak adlandırdıım akımla Cumhuriyetçi, ulus-
devlet odaklı Türk milliyetçilii arasında konumlanmıs bir kesi me noktası
olarak görülür. Bununla birlikte, Osmanlı’nın son dönemindeki yeniden dirili
hareketlerinin hem örgütsel hem de siyasi tarihi, kanımca Türk Ulusal
Devrimi’ne dair farklı bir tablo sunmaktadır (1919-45). Bu hususta önem
kazanan bir ba ka nokta da TP’nin ve onun etkisindeki hareket ve
örgütlenmelerden bir kısmının Türk Kurtulu Sava ı’nın basarısında önemli
derecede etkide bulunmus olmasıdır.

Yeni Cumhuriyet’in kurulmasından önce, ttihatçı örgütlenmelerin faaliyet


gösterdii en az üç alan sayılabilir: baımsızlık hareketinin askeri örgütlenmesi,
yer altı direni faaliyetleri için ili ki aının temini ve Türk milliyetçiligi davası
uruna vilayet bazında ve kitlesel olarak siyasi mobilizasyona önayak olma.11
Askeri alanda Milli Müdafaa Cemiyeti eldeki tüm kaynakları pan-Türkist Enver
Pa a’nın komutasındaki Osmanlı/Türk ordusunun emrine seferber etme
çabasında bulunmu tur. Öbür taraftan ttihatçı casus örgütlenmesi Tekilatı
Mahsusa’nın TC fedailerinin ve daha sonra ttihatçı yer altı hareketi
Karakol’un istihbarat faaliyetleri, askeri kaynakların yerlerinin belirlenmesi ile
personel ve mühimmatın ula ımı için gizli geçitlerin bulunması hususunda son
derece etkili olmu tur. Açık siyasi faaliyetler anlamında ise ttihatçı inisiyatif bir
Müdafa-i Hukuk Cemiyetleri zinciri kurarak Trakya’yı, Küçük Asya’yı ve

11
Kafkaslar’ı Türk milliyetçiligi davası etrafında bir araya getirmeyi ba armı tır.
Bu örgütlenmeler hedeflerini, Rum, Ermeni, ngiliz, Fransız ya da talyan
kuvvetlerin i gali tehlikesi altında gördükleri yerlerdeki Müslüman Türk
nüfusun haklarını savunmak olarak koymu lardır. Bunun dı ında, Kurtulu
Sava ı’nın ba ında milli davayı yerinde destekleyen çok sayıda önemli ttihatçı
kültürel örgütlenme de mevcuttu. Bunlar arasında en etkilileri 1868’de kurulan
Hilali Ahmer, 1916’da kurulan Milli Talim ve Terbiye Cemiyeti ve 1911’de
kurulan Türk Ocaı’ydı. Birçok önde gelen ttihatçı bu örgütlenmelerin aktif
üyesiydi ve onların ideologları olarak hareket ediyordu; bu sahısların en
bilinenleri arasında tabii ki ‘Türk ulusal ideolojisinin babası’ Mehmet Ziya
Gökalp (1876-1924) vardı. Söz konusu örgütlenmeler tek ba larına Türk
milliyetçilerini veya alansal milliyetçi direni gruplarını bir çatı altında
birle tiremediler. Ancak vatansever Türk milliyetçiliinin ideolojik
geli mesindeki katkıları son derece önemlidir. Son olarak, kitlesel siyasetin
yöresel ili ki aı alanında, ttihatçı rejim Türk milliyetçilii ilkeleri etrafında
esnaf örgütlenmelerini te vik ederek, ba kentte olduu kadar Osmanlı
Anadolu’sunun çe itli kent ve kasabalarında da zanaatkarlar, imalatçılar ve
tüccarlar arasında geride güçlü bir miras bırakmı tır. Esnaf örgütlenmelerinin ilk
ba lardaki amacı Müslüman Türk cemaatlerin Hıristiyan azınlıklara olan
ekonomik baımlılıını azaltmakdı. Ancak zamanla alansal direni
örgütlenmelerine eklemlendikçe, i galci Batılı ve Yunan ordu kuvvetlerine kar ı
silahlı direni e finansal destek ve geni bir ili ki agı saladılar. Bunun dı ında
bir de, çou eski TC fedailerinin ve Te kilatı Mahsusa ajanlarının komutası
altında faaliyet gösteren, yabancı ordulara ve askeri depolara e zamanlı
saldırılar düzenleyen çeteler ve çetecilerden bahsetmek gerekir. Bu yarı-
e kiyalar daha sonraları Küçük Asya’nın Hıristiyan azınlıklarının direni lerini
bastırmakta ve yer yer bir iç savasa dönüsen Kurtulus Savası’nın mutlak olarak
sonlandırılabilmesinde önemli rol aldılar.

Özetle, Osmanlı’nın son döneminde milliyetçilik eilimi tasıyan ve Türk


Kurtulu Sava ı süreci ve sonrasında bir vatansever Türk milliyetçilii dili ve
hareketinin olu umuna ön ayak olan cemaatsel ve siyasi gelenekler, milliyetçilik
çalısmaları için kilit önem tasımaktadırlar. Dahası bu geleneklerler, kabaca
milliyetçilikle ilgili dı ardan ödünç alınmı fikirlerden ziyade makul bir yerli
malzeme ve duyarlılık silsilesi üzerine in a edilmi ti. Bu balamda Genç
Osmanlılar, Jön Türkler, ttihatçılar, pan-Türkistler ve Türk milliyetçilii
yanda ları ile Cumhuriyetçilik ve ardından gelen Kemalizm arasındaki
balantılar gözardı edilemez. Mustafa Kemal ve yanda larının ba ardıı en
önemli i , Türk milliyetçiliinin icadı deil, yeni bir sablona oturtulmasıdır.
Keza milli davaya destek amacıyla inisiyatif kullanmak isteyen tek ttihatçı
subay/siyasi lider Mustafa Kemal deildi. Ancak sonuç olarak, onun görü leri
dierlerine baskın çıkmıs, en çok yandası toplayabilmis, siyasi ittifaklara olanak
saglamıs ve ttihatçı gündem Cumhuriyetçi program kalıbında yeniden
üretilmistir. Bu nedenle, makalemin son bölümünde, dier muhtemel
alternatiflere galip gelen yaygın Kemalist, Cumhuriyetçi Türk milliyetçiliinin
kendine has dinamikleri üzerinde younla acaım.

Osmanlı Anadolu’sundan Türk Anavatanı’na: Demografiye karı


Topografya

Türk milliyetçilii örneini etno-sembolik çözümlemeye tabi tutmanın iki tür


yararı var. Etno-sembolizmin mitler ve sembollerden olu an bir kültürel
sermayenin mevcudiyetini varsayması, Türk milliyetçiliinin Kurtulu Sava ı
öncesi tarihine inmek hususunda bellekleri cesaretlendirir. Öte yandan bu
çözümleme seklinin topraa, geleneklere ve etno-dinsel kimliklere (bunların
kurgusallıgı konusunu yadsımayarak) balılık gerçeini kabul etmesi, yeni Türk
ulus-devletinin üzerine in a edildii ‘taban nüfusun’ dikkatlice sorgulanmasını
gerekli kılar. Süphesi, bu ikinci alan birincisinden çok daha sorunludur. Modern
Türkiye’nin Cumhuriyet öncesi mirası, ve bunun özelde Osmanlı
imparatorluuyla ilgili olan bölümü, Türk toplumunda içinden çıkılması zor
muamma olarak kalakalmı tır. Öncelikle, yirminci yüzyılın sonunda statükonun
demografik ve alansal belirleyenleri arasında dikkate deer bir yanlı e le tirme
vardı.  in garibi bu yanlı e le tirme Cumhuriyetçi ulusal söylemin siyasi
dayanaını olu turmu tur. Cumhuriyet’in kurulduu dönemde, Osmanlı
Anadolu’sunda ya ayan Ermeni nüfusun büyük bir bölümü zaten yok edilmi ti
ve Rum Ortodoks cemaati önemli oranda yerinden edilmi ti. Gel gör ki, hala
Küçük Asya’nın dört bir yanına daılmı halde ya ayan 1 milyona yakın gayri-
müslim bulunmaktaydı. Cumhuriyetçi Türk milliyetçileri geride kalan bu
cemaatlerin büyük bir çounluunu, Lozan Antla ması’nın (1923) artları
dorultusunda, Türkiye ile Yunanistan arasında zoraki nüfus mübadelesi yoluyla
nesiller boyu ya adıkları topraklardan çıkarmı tır. stanbul’daki yerlerinde in
situ, Anadolu’nun tecrit edilmi çok sayıda kasaba veya köylerinde ve Türk-
yon adalarında geride kalanlar ise 1923’ten bu yana sistematik olarak
ayrımcılıa ve yarı-zoraki dı göçe maruz kaldılar. 1990’lara gelindiinde,
Museviler hariç Türkiye’nin neredeyse bütün gayri-müslim cemaatlerinin, az
sayıda ya lı ki i ve aileyi saymazsak, Türk ulus-devleti sınırları dahilinde
herhangi bir varlıkları kalmadı. Bu anlamda denilebilir ki Türk ulus-devletindeki
dini azınlıkların kaderi ta ba ından itibaren belliydi. Cumhuriyet rejimi
bünyesinde gayri-müslim Osmanlı milletleri dı arıya göç etmek, ya da kaldıkları
takdirde topyekün asimilasyona uramak ya da suskunlasıp içlerine kapanmak
gibi bir son bekliyordu. Alternatifler bastan itibaren gündemden kaldırılmıstı.

Cumhuriyet’in Türk tanımının oldukça belirsiz içerii göz önüne alındıında


Osmanlı Anadolu’sundaki etno-dinsel azınlıkların Cumhuriyet döneminde
gördüü olumsuz bu muameleye özel önem atfetmek gerekir. Cumhuriyet
rejiminin bu zora dayalı homojenle tirilmesinin arka planına inmeden,
vatansever Türk milliyetçiliinin i leyen ilkelerini tam anlamıyla gün yüzüne
çıkarmak mümkün deildir. Kapanıs dönemi Osmanlı ve Cumhuriyet
dönemlerinde ‘milli ruh’ uygulamaya konurken antik Türk tarihinin sermayeye
çevrilmesi, ‘yerli nüfusun’ önemli bir kesiminin Türki olmayan bir etnik köken
iddiasında bulunabildii bir anavatanda tabii ki mümkün deildi. Ek olarak,
Osmanlı’nın imparatorluk demografisinin heterojenlii Türki öenin
dierlerinden ayrılması amacıyla etnik ve dinsel kimliklerin yeniden
harmanlanmasını gerektiriyordu. Bu anlamda, ulusal kimlik in ası sürecinin bir
parçası olarak ulusal yapıda kurnazca yapılan dei iklikler hesaba katılmadıı
sürece, Osmanlı tarihi etno-sembolik yakla ımın Türk milliyetçiliine
uyarlanabilirlii konusunda a ılması zor bir engel olarak karsımıza çıkar.

Kimi ara tırmalar Türk milliyetçiliinin ba arısını, on dokuzuncu yüzyılda


Balkanlar’dan ve Kafkaslar’dan Osmanlı Anadolu’suna olan—büyük bir
yüzdesi Türki dilleri konu an-- müslüman göçünün mümkün kıldıını
savunmustur (Karpat 1973; McCarthy 1995). Bu yakla ım vatansever Türk
milliyetçiliinin yükseli ine ‘dı arıya-göç’ten ziyade ‘içeriye-göç’ün çok daha
önemli katkıda bulunduunu iddiasına dayanır. Bununla beraber, Anadolu
Türkçe’si ya da Türki dillerden herhangi birini konu mayanlar dahi Müslüman
Türk olarak tanımlanmak istemi lerdir. Keza tek ba ına, baskın bir etno-dinsel
grubun varlıgı, dorudan ulus in asını teminat altına almaz. Üzerinden ulusal
(Türk) kimlii kanıtlanan ve onun açıkça ifadesini mümkün kılan, kültürel
temelle birle mi bir siyasi yapı olmadan, çe itli kökenlerden gelip Küçük
Asya’da bir araya toplanan bu müslüman cemaatlerin yeni, laik bir devletin
ulusal yapısına kaynak saglamaları revizyonist tarihin dahi derdinden muzdarip
olabildigi, çeliskili ve anakronik bir düsünce tarzıdır. Diger bir degisle, Osmanlı
imparatorluunun son döneminin kendine özgü nüfus dinamikleri her ne kadar
etno-dinsel olarak tanımlanmı bir üstün kimlik hissiyatının yaygın biçimde
benimsenmesini kolayla tırmı sa da, demografik yeniden düzenleme tek ba ına,
vatansever Türk milliyetçiliinin biçimini veya içeriini açıklayamamaktadır.
Bu noktada, Türk ve Kürt ulusal telkinleri arasındaki ili kilerin de ara tırılması
gerekir. 1919’dan 1925’e kadar ki dönemde, Kemalist milliyetçi kadrolar en
azından Osmanlı Anadolu’sunun Kürt nüfusunu ayrı fakat müttefik bir grup
olarak tanıma rızasını göstermi lerdir (Mango 1999). Ancak çok geçmeden
Cumhuriyetçi Türkçülük tutumu böyle eylere müsamaha gösterilemeyeceini
ve Türk devletinin ‘bölünmez bir bütün’ olarak tanımlanacaını dikte etmistir.
 te bu noktada, daha derinlemesine irdelenmesi gereken bir ba ka konu da, bir
araya toplanan Osmanlı Müslüman yıınları ile Anadolu’nun yerli
Müslümanlarını, geçmi ten beri orada ya ayan dier bütün grupları hiçe sayarak
yeniden dirilen, baımsız Türk ulusu adı altında birbirine balayan bu ideolojik
bölünmez bütünlük söyleminin retoriinin tam neye tekabül ettigi konusudur.
Osmanlı’daki cemaatlerin bir arada varolu sisteminin çökü ü ile bunun süratle
eli aır Türk milliyetçiliiyle yer dei tirmesini anlamaktaki zorluk, öncelikle
Osmanlı’nın milliyetçilik çaı öncesi toplumsal tarihinden kaynaklanır. Bu
alandaki bir çok çalı ma, gayri-müslim cemaatlerin son dönem Osmanlı
toplumunun ayrılmaz birer parçaları olduunu ve bu cemaatlerin üyelerinin
rejimi etkileyen dei imlerde direk rol aldıını ortaya koymaktadır (Krikorian
1977; Braude ve Lewis 1982; Shaw 1985; Toros 1985; Findley 1989; Isaawi ve
Goncidas 1999). Yani, Osmanlı Hıristiyanları veya Musevileri siyasi sistemin ve
toplumdaki hakim kültürel yapının yabancıları deildiler; her ne kadar esit bir
vatandaslık söyleminden bahsedilemese de, bu cemaatlerin çatısı altında
kategorize edilmis bireylerin siyasal, iktisadi ve bürokratik yaptırım gücünden
yoksun oldukları da söylenemezdi. Dahası, ciddi bir kesimin toprakla baları
vardı ve Müslümanların agırlıklı oldugu emperyal yapıyla entegral ili kiler
üzerinden ya amlarını sürdürüyorlardı. Miraslarının belkemii, farklı dinsel
cemaatlerin Müslümanlıgı tescil edilmis yöneticilerin süzerenlii altında bir
arada ya ıyor olması degil, yasadıkları topraklardaki tarihsel kökenleri ve
buraların insanları olmaları idi.12 Aynı zamanda, yüzyılların Osmanlı idaresinin
özü, Balkanlar’dan ve fethedilen yerlerden seçilip getirilen gayri-Müslimlerin
islam dinini kabul etmeleri kosuluyla ayrıcalıklı bir eitime tabi tutularak
imparatorlugun idari yapısı dahilinde bir araya toplamasına dayalıydı (devirme
diye bilinir). Bu anlamda, emperyal rejimde ‘gayri-Müslim öe’, en az
‘Müslüman/Türk’ kadar ve siyasi açıdan ondan daha da önemliydi.

Bununla beraber ondokuzuncu yüzyıla gelindiinde dengeler dei ti. Eski


Osmanlı topraı olan Balkan yarımadasında ulus-devletlerin kurulması ile, geri
kalan topraklarda Ermeni ve Yunan (Rum degil) milliyetçiliklerinin giderek
yayılması gibi bir dizi faktörün bir araya gelmesiyle, Anadolu Hıristiyanları
geli mekte olan Türk milliyetçiliinin gözünde namlı dü man haline geldiler.
mparatorluun sonunu neredeyse getiren Birinci Dünya Sava ı’nın sonuçları
toprakların (Küçük Asya ve Dou Trakya) ve kaynakların ya payla ılmasını ya
da bölünmesini dayattı. Vatansever Türk milliyetçileri bu iki seçenei de
reddetti. Onun yerine, Yunan ordusu 1919’da Küçük Asya’nın batısını i gale
ba lar ba lamaz, kendi davalarına kar ı duran herkese karsı sava ilan ettiler.
Daha önce de belirtildii üzere, kullanıma hazır, geli mi bir ulusal direni ve
askeri savunma aı zaten mevcuttu. Bu savunma gücü, tehdit veya ku atma
altındaki yerel Müslüman cemaatlerden gelen destekle birle ince, direni , bir
grup eski-ttihatçı askeri subayın liderlii altında bir Ulusal Kurtulu Sava ı’na
dönü tü. Daha derli toplu ve demografik açıdan üstün Anadolu Müslümanlarıyla
kar ıla tıracak olursak, örgütlü askeri güçten yoksun, bölünmü ve daınık dini
azınlıklar—Helen Krallıı’nın saldırı halindeki ordusu hariç—çatı manın
kaçınılmaz kaybedenleri oldular. Bu topyekün sava kurgusu Cumhuriyet’in

12
etno-dinsel çoulculua tahammülünü—sava esirlerinin iadesi ya da geride
kalan Hıristiyan cemaatlerin dahil edilmesi—siyasi olarak imkansız hale getirdi.
Gerçekte, farklı milliyetçi kesimleri bir tek Cumhuriyetçi cephe altında
birlemeye götüren ey, ‘Türk anavatanını’ dahili ve harici dümanların ve
yabancıların elinden kurtarmak ülküsüydü. Kurtulu Savaı sonrasındaki ulusal
liderlik yalnızca Anadolu’nun Müslüman Türk nüfusunu temsil eder
konumdaydı. Her ne kadar sonradan çok sınırlı sayıda dini azınlıın ‘kalmasına’
müsaade edildiyse de, bunlar kaideyi bozmayan istisnalardı.

Balkanlar ve Güney Dogu Avrupa balamında, vatansever Türk milliyetçiliinin


azınlıklara olan bu denli mutlakiyetçi yaklaımı istisnai bir durum deildi. Bu
yeni, ırk-temelli ulus tanımına ‘ait olmayan’lara karı topyekün sava açma
stratejisi daha önce Yunan ve dier Balkan milliyetçi kadroları tarafından da
denenmiti (Diamandouros ve di. 1976; Jelavich ve Jelavich 1977; Chirot
1989; Clogg 1973 ve 1981; Stoianovich 1994, 1995; Millas 1997). Benzer
ekilde, zoraki nüfus mübadelelerine ilk bavuranlar da Türk milliyetçileri
deildi; Gerek 1912-13 Balkan Savaları sırasında gerekse Balkan devletlerinin
müteakip tarihinde bu tür malından mülkünden edilme ve kitlesel-göç
hareketlerine rastlamak pekala mümkündür (Pentzopoulos 1962; McCarthy
1997). Ancak daha da önemlisi, bu ‘temizlik güdüsü’ yalnızca güneydou
Avrupa topraklarına mal edilem olusudur. Avrupa’nın erken-modern geçmii de
yeni siyasi birimler yaratılırken ya da sınırlar yeniden çizilirken bu tür kitlesel
zoraki göç ve tehcir örnekleriyle doludur (Brubaker 1996a). Türk örneinin arz
ettii özel durum, vatansever Türk milliyetçiliginin yeni ulusun ve onun
devletinin Osmanlı mirasını, Küçük Asya’nın önceki demografik ve kültürel
yapısına dair hafıza da dahil olmak üzere, hayatın hemen hemen her alanında
susturmasından kaynaklanmaktadır. Türk Kurtulu Savaı’nın tarihinin ‘Türk
Ulusu’ için yeni bir balangıç olarak addedilmesi de bu balamda
gerçeklesmistir. Yakın tarihin bu denli israrlı reddi, hem ideolojik sadakat hem
de büyük kapsamlı askeri/bürokratik kudret gerektirir. Ancak nüfusun geneli
homojenletirmeye karı çıksaydı bunların hiçbiri kafi gelmeyebilirdi. Bu
nedenle, Osmanlı Anadolu’sunun Müslümanları ile Hıristiyanları arasındaki
ilikilerin tamamen gerginlemesini ve vatansever Türk milliyetçiliinin bu
sonuçları elde edebilmesini kolaylatıran, kültürel anlamda kabul edilebilir ve
pratikte uygulanabilir kılan eyin ne olduuna dair sorular hala yanıt
beklemektedir. Bu mesele, daha önce de degindim gibi, sınıf savasına (agry-
Müslim ve dünya tivaretinden bagımlı olarak nasiplenen burjuvazi ile
Müslüman toprak agaları ve palazlanmaya baslayan yerel/endüstriyel orta
sınıflar) indirgenemeyecek kadar girift ve uzun bir tarihçeye sahiptir.

Küçük Asya’nın Hıristiyan azınlıklarının kovulmasıyla ilgili en yaygın öne


sürülen neden, Osmanlı hakimiyeti altındaki tehditkar ekonomik üstünlükleridir.
Bilhassa Osmanlı’nın son döneminde Avrupalı güçlere ve onların içerdeki yerli
otoritelerine olan ekonomik baımlılık balamında, yerli, Müslüman bir
burjuvazi yaratılmak isteniyorsa dini azınlıkların sürülmesi veya mübadelesi için
kafi sayıda kuvvetli iktisadi ve siyasi neden tabii ki mevcuttu (Toprak 1982;
Keyder 1987; Akçam 1992). Ticarette ve iktisatta gayri-müslimlere tanınan
ayrıcalıklar sayesinde güçlenen arabulucu konumlarından dolayı, finans ve ticari
sermayenin büyük bir bölümü Osmanlı burjuvazisinin Rum, Ermeni ya da
Yahudi üyelerinin elinde toplanmı tı.13 Hal böyle olunca, Hıristiyanlar’ın sürekli
ikametlerine kar ı geli en ttihatçı ve sonradan Cumhuriyetçi muhalefet ‘ulusal
iktisadın’ güçlendirilmesi açısından gerekli bir tavır olarak haklı çıkarılabilir.14
Ancak Küçük Asya’nın Hıristiyan cemaatlerinin en masse (kitlesel olarak)
sürülmelerinin açıklanabilmesi bu bakı açısının derinle tirilmesini gerektirir.
Ne de olsa, Dou Akdeniz’in mal ve para piyasalarında etkili olan sadece küçük
bir gruptu. Tüm Hristiyanlar burjuvazinin mensupları olmadıgı gibi, her biri
birer milliyetçilik savasçısı da tabii ki degildi. Bu cemaatlerin istisnasız olarak
siyasi baımsızlık isteyen ve Türk milliyetçileriyle sava maya hazır ‘kesif
azınlıklar’ olarak tanıtılıp dü man kılınması, milliyetçi emellerin de dısına tasan
bir hummalı durumdur.

Benim iddiama göre, ‘azınlık sorunu’nun, Türk ulus-devletinin kurulu


a amasında milliyetçiliin nihai çözümlere ba vurmasını açıklayabilecek,
çounlukla gözardı edilen iki yönü daha vardır. lki ve en önemlisi, özellikle de
on dokuzuncu yüzyılda Balkanlar’dan ve Kafkasya’dan gelip Küçük Asya’ya
yerle en Müslüman mülteciler arasında dinler-arası sava a ve sürgüne dair
bellek meselesidir. Yerlerinden edilen bu Müslüman cemaatler için Anadolu’ya
yerle mek hayatta kalabilmek için ba vurulabilecek son çareyi temsil eder
(McCarthy 1995). Bu nedenle, Anadolu yarımadasını ve Dou Trakya’yı
‘anavatanları’ olarak görüp onları dierlerinin istilasına kar ı savunmak bu
Osmanlı Müslümanları için özellikle önemli, daha dogrusu hayati hale gelmisti.
kinci olarak, Türk milliyetçiliinin geç-Osmanlı a amasında—daha sonra
Kemalist siyasette saplantı derecesine varacak biçimde— me ru bir siyasi varlık
iddiasında bulunabilmek amacıyla bir Volk tanımlaması içerisine girme ve etno-
dinsel bakımdan üstün bir Türk ırkının var olduunu ispat konusunda girdigi
büyük çıkmaza deginmek gerekir. Vatansever Türk milliyetçileri için, açıkça
tanımlanabilir bir ulus vasfını elde etmek, ‘medeni olma’ statüsünü
kazanabilmek, Avrupa emperyalizminin veya manda yönetiminin pençelerinden
kurtulmak anlamına geliyordu. Bu balamda, federatif veya çoul din ve dilli
yapıda bir devlet in asının ba arı ansı diger seçenege göre çok daha düsüktü.
Benzer endi eler ve tezlerin daha önce Balkanlar’ın Müslüman nüfustan
temizlenmesine yol açtıı bir dönemde, Osmanlı/Türk milliyetçilik gelenei
ulus-in ası için ‘alansal mantık’ sinyallerine kulak vermek durumunda kalıyordu
(Arnakis 1977 [1963)]; Salamone 1981; Karpat 1982; Bora 1995; Brown 1996;
13
14
Todrova 1994 ve 1997). Kaldı ki hareketin öncülügünü Osmanlı’nın sınırlarının
son ve en sadık temsilcileri olan Makedon kökenli askerler ve bürokratlar
yapmaktaydı. Bu durumda, Türk ulusunun Cumhuriyetçi kadrolar tarafından bir
araya toparlanan etnik tarihçesinin, bu ate li dönemde multi-etnik ve çok-dinli
Osmanlı mirasını seceneksizlik iddiasına dayanarak çürüttüüne dikkat etmemiz
gerekir.

Osmanlı Ermenileri’nin ve Rumları’nın halen maruz kaldıı uygulamalar,


dolayısıyla aslen Küçük Asya ve Trakya halklarının ırka dayalı bir vatansever
milliyetçilie inançla balanma kar ılıında ödedikleri en aır bedeli te kil
etmektedir. Aynı toprakların halklarının birbirini kırması ile sonuçlanan bu
seceneksizlik söylemi, henüz koyu gölgesini Türk toplumunun üzerinden
çekebilmis degildir. Sonuç olarak, Türk Kurtulu Sava ı’nın neden olduu insan
kaybı, sava alanlarında dökülen kandan çok daha fazladır. Kayıplar, yerinden
edilen insanlar ve yok edilen cemaatler olarak somutla tırıldıında,
milliyetçiliin manevi cazibesi ve yaygın kökleri insan toplumsallıının felaket
ve üzüntü getiren yönleri olarak, tarihi dönemlere hapsedilemeyecek baska türlü
bir boyut kazanır. Vatansever Türk milliyetçiliinin öretileri, aslında
çounluu olu turan, büyük oranda Türkçe konu an Osmanlı Müslümanları
arasında Küçük Asya’nın Hıristiyan cemaatlerinin kaderlerine dair varılmı bir
fikir birliini temsil etmis olabilir. Ancak bu popüler cazibenin demografik
arınmayı kabul edilebilir kıldıı, ve daha önemlisi uzun vaded Türkiye
toplumunun yararına olduu ise a ikar olmaktan çok uzak.

Sonuç

Milliyetçiliin son yirmi yılda akademik, tarihsel ve siyasi tartı malarda yeniden
dirili i bence hem iyi hem kötü yanları olan bir nimettir. Konu üzerinde sayıları
giderek artan çalı malarda, bir dizi vahim derecede deterministik
varsayım/önerme mevcut. Bunlar milliyetçilikle ilgili mitler kadar milliyetçiliin
kendi mitlerini de kapsamaktadır (Brubaker 1999). Ben bu çalı mamda bu
mitlerin bazılarını vatansever Türk milliyetçiliinin tarihine atıfla ele aldım ve
etno-sembolik yakla ımı bir ablon olarak kullandım. Ortaya çıkan çözümleme
u sonuçları içermektedir.

Öncelikli olarak, Osmanlı’nın entellektüel ve siyasi mirası ile vatansever Türk


milliyetçilii arasındaki baın sekli ve sınırları belirlenmelidir. kinci olarak, bu
çözümlemenin odaının, ‘kendilerine me ru bir hareket alanı yaratmayı talep
eden ve bu dorultuda sahipsiz/metruk bir imparatorluk yerine bir ulus-devlet
yaratma amacındaki yükselen sınıflar’ iddiasındaki standartla mı
açıklamalardan uzakla ması gerekir. Önemli açıklamalar getirmekle birlikte,
kanımca sınıfsal analiz ne Türk milliyetçiliini ne de onunla balantılı ulus-
in asını tek basına çözümlemeye muktedildir. Üçüncü olarak, Türk Ulusal
Devrimi’nin modernist özü, Osmanlı/Türk toplumunun sosyo-kültürel dünyasına
nüfuz eden eski mitler, kabullenmeler ve geleneklerle ilikisi balamında
yeniden ele alınmalıdır. Dördüncü husus, Osmanlı Anadolu’sunda yaayan
Hırsitiyan cemaatlerin gördüü muamelenin de kanıtladıı üzere, (Türk)
milliyetçiliinin politikasını, demografisini ve kültürünü itibari deerler
üzerinden ilikilendirmemeye dikkat etmek gerekir. Son olarak, bu çalımada
ele alınan bütün konular emperyal Osmanlı ile Türk ulusal tarihini eklemlenmis
bir sekilde kapsamaktadır. Baka bir deyile, etno-sembolik modelin Türk
milliyetçiligi çalımalarında uygulanabilirlii siyasi olarak iki ayrı ve belirli bazı
konularda büyük ölçüde muhalif histografik, kültürel ve politik geleneklerden
etkilenir. Rekabet halindeki mirasların bir arada yaaması Türk milliyetçiliinin
hem en zor hem de en belirgin yönünü oluturmaktadır. Bu anlamda, poliglot
imparatorluk kimliinden etno-dinsel olarak tanımlanmı bir ulusal kimlie
geçi, milliyetçilik teorileri için örnek niteliinde bir post-emperyal deneme
tekil etmektedir.

Türk milliyetçiliinin kökenleri ve altyapısı, modern Türk toplumu için hassas


konularolmaya devam etmektedir. Türk milliyetçilii alansal/sivil mi yoksa
etnik türden bir milliyetçilik midir, Türk Kurtulu Savaı anti-sömürgeci
mücadelenin bir selefi miydi yoksa agırlıklı olarak Balkan Aydınlanması’nı
geriden takip eden bir geç kalma durumu muydu; Türk Ulusal Devrimi’nin
balıca ilkeleri büyük modernleme projesinin asli tamamlayıcı unsurları ve
ulusal kimlik ona balanmanın en elverili yolu muydu yoksa ulusal yeniden
dirili toplumun topyekün modernlemesinin üzerinde denendii bir sahne
miydi, bu sorular bu çalımanın cevap veremese bile en azından sormayı is
edindigi konulara dairdir. Bu anlamda Türk milliyetçilii çalımaları
milliyetçilikle ugrasanlar için, akademik aratırma konusu ile canlı ve ne yazık
ki sıklıkla kanlı sosyo-politik tartımalar arasında önemli bir es zamanlılık
örnei sunmaktadır.

Notlar

1- Primordialistler (ezeldenbericiler) paradigma içerisindeki altbölümlere


balı olarak genetik, akrabalık baları, akrabalara iltimas (nepotism)
güdüsü, soysal kökenler ve kültürel atıflar üzerine odaklanırlar (Smith
1999: 4-5). Perennialistler (ebediyetçiler) ise fikirlerini ulusların sürekli
ya da yinelenen somut haline dayandırırken, modernistler yaklaımlarında
milliyetçiliin sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel, politik ve ideolojik
payandalarına daha çok önem atfederler (ibid.: 6-8).
2- Deerli yorumlarından ve eletirilerinden dolayı John Hutchinson’a ve
Nations and Nationalism’in anonim eletirmenlerine teekkür ederim. Bu
makalenin önceki versiyonunu 2000 yılında Londra Universitesi’nin
Slavonik ve Dou Avrupa Çalımaları Seminerler Okulu’nda sundum.
Buradaki tartısmaya katkılarından ötürü Wendy Bracewell’e de ayrıca
sükran borçluyum.
3- Volkish modeli üzerinde görü ler için bkz. Breuilly 1992. Alman
Romantizminin daha geni çaplı etkileri için bkz. Eade 1983.
4- Kemalist ideolojinin içerii ile ‘Kemalist Devrimler’ üzerine daha geni
bilgi ve yorumlar için bkz. Karpat 1973, Kushner 1977, Kazancıgil ve
Özbudun 1981, Landau 1984 ve Köker 1990.
5- Osmanlı yönetimi altında milliyetçilik öncesinde Türklüe yüklenen
anlam Anadolu’nun okuma yazma bilmeyen köylü sınıfının nitelikleriyle
ilgiliydi. Öte yandan, Balkanlar’da ya da Arap topraklarında Türk
kavramı Osmanlı’nın yönetici tabakası için kullanılıyordu.
6- ‘Türk’ kategorisinin soyut içerii konusunda bkz. Insel 1995: 44-5.
7- Türk Ulusal Devrimi’nin ba langıcı ve sonu olarak bu tarihleri almak
benim tercihimdi. 1919 Anadolu’da örgütlü bir Kurtulu Sava ı’nın
ba langıcına i aret etmekte ve 1945 ise tek parti rejiminin kapandıı ve
ortodoks Kemalizm’in sona yakla tıı tarihtir.
8- Sarayın devlet düzeyinde karar alma konusunda bütün gücü eline alması,
hem bürokrasiyi hem de dini ve mahalli elitleri geçici bir süreliine de
olsa gölgede bırakması, bu döneme denk gelmektedir (Abou-el-Haj
1991). Mutlak bir güç merkezinin devlet mekanizmasını eline alma
eilimi, radikal geçi dönemleri açısından Türk siyaset tarihinde pek sık
rastlanan bir olgudur (Heper 1985; Özbudun 1981 ve 1993). Tanzimat bu
anlamda da büyük vatansever Türk milliyetçilii projesinin ba langıcı
olarak alınabilir.
9- Askeri okulların bu tür yaygın ideolojik aktivitelerin merkezi konumunda
olduu stanbul’da, aktivist örenciler arasında Mustafa Kemal’in
(Atatürk) kendisi de bulunuyordu (1881-1938).
10- Hareketin sonraki a amalarında etnik Türk unsuru e i görülmemi biçimde
önem kazanmaya ba ladı. Ancak 1908 Devrimi’nin gerçekle tii dönem
için aynı seyi söylemek pek mümkün deil.
11-Türk Kurtulu Sava ı’nın aktif sava dönemlerinde de ttihatçı faktör
önemini hep korumu tur. Birinci Dünya Sava ı’nın sonlarına doru Türk
ordusu be cepheye bölünmü tü. Bunlar arasında Çanakkale, Kafkasya,
Mezopotamya ve Batı cepheleri kurtulu sava ına dorudan katıldı (Zürcher
1984: 95). Bunun dı ında, Osmanlı ordu te kilatı görece geli mi bir ileti im,
demiryolu ve ifreleme kodu aına sahipti. Kurtulu Sava ı’nda aktif katılan
Osmanlı kolorduları bu ileti im aı sayesinde birbirinden haberdardı ve
ortak bir askeri ve stratejik bilgi havuzuna sahiptiler. Bu subayların
çounluu kariyerlerinin önceki dönemlerinde ttihatçı siyasetle ha ir
ne irdiler.
11- Osmanlı’nın millet sisteminin anayasal dayanaı, slam’ın gayri
müslimlere zımmi olarak himaye salayan ‘Ehli Kitap Halkların’
tanınması esasıydı. ‘Dini ho görü’ baskın bir dini cemaatin üyelerinin
dier inançlardan olanlarla bir arada ya ama isteine i aret eder (Braude
ve Lewis 1982). Osmanlı devleti örneinde ‘Ehli Kitap Halklara’, kati
ekilde slam’ın önceliini ve Müslümanların üstünlüünü kabul etmeleri
artıyla dini ho görü gösteriliyordu. Gayri-müslim cemaatlerin bu
sekilde tanınması, onları dierlerinden ayırmak amacıyla düzenlenen bir
dizi hüküm ve düzenleme yoluyla uygulanmı tır. Buna karsın, birçok
tarihçinin de belirttii gibi, bu düzenlemelerin ve kısıtlamaların
uygulaması, verili bir gayri-müslim cemaatin bireysel durumu kadar
Osmanlı’nın mahalli yöneticilerinin ki iliine ve politikalarına balı
olarak da büyük oranda çe itlilik gösteriyordu. Bu açıdan bakıldıında,
millet sisteminin temel birle tirici yönü gayri-müslimlerin, Osmanlı’nın
tanıdıı üç ana inançtan herhangi birine olan balılıklarından dolayı
birbirlerinden ve Müslümanlardan ayrılan ve farklı muamele gören
Osmanlı tebaaları olarak kategorize edilmeleriydi.
12- Keyder’in deyimiyle, ‘Özü itibariyle bir toplumsal sınıf çatı ması olan
ve rekabet ya da iki rakip senaryonun kar ılıklı olarak birbirine saygı
duyması yoluyla çözülebilecek bir bürokrasi-burjuvazi çatı ması Osmanlı
gündemine bir etno-dinsel Müslüman-Hıristiyan çatı ması olarakvuku
bulmustur’ (1987: 162). Daha detaylı bilgi için, bkz. Kasaba 1988a ve
1988b).
13- Gayri-müslim burjuvaziye kar ı uygulanan Cumhuriyetçi ekonomik
ayrımcılık ve finansal cezalandırma politikalarının ele tirel bir
çözümlemesi için, bkz. Akar 1989; Akar ve Demir 1994.

Kaynakça

Abou-EI-Haj, Rifa'at 'Ali. 1991. Formation of the Modern State: the Ottoman
Empire from Sixteenth to Eighteenth Centuries. Albany, NY: State
University of New York Press.
Ahmad, Feroz. 1969. The Young Turk: The Committee of Union and Progress in
Turkish Politics. 1908-1914. Oxford: Clarendon Press.
Ahmad, Feroz. 1980. 'Vanguard of a nascent bourgeoisie: the social and eco-
nomic policies of the Young Turks. 1908-1918', Osman Okyar ve Halil
nalcik içinde (der.), Türkiye'nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi. Ankara: Me-
taksen, 329-50.
Akar, Ridvan. 1989. Varlık Vergisi: Tek-Parti Rejiminde Azınlık Karıtı Politika
Örnei stanbul: Belge Yayınları.
Akar, Ridvan and Hülya Demir. 1994. stanbul’un Son Sürgünleri. stanbul:
letiim Yayınları.
Akçam, Taner. 1992. Tıirk Ulusal Kimlii ve Ermeni Sorunu. stanbul: letiim
Yayınları.
Akin, Sina. 1987. Jön Türkler ve ttihat ve Terakki. stanbul: Gerçek Yayınları.
Arnakis, George. 1974 [1963]. 'The role of religion in the development of Bal-
kan nationalism' Barbara Jelavich ve Charles Jelavich içinde (der.), The Bal-
kans in Transition: Essays on the Development of Balkan Life and Politics
since the Eighteenth Century. Berkeley, CA and London: University of Cali-
fornia Press, 115--44.
Berkes, Niyazi. 1975. Türk Dü ününde Batı Sorunu. Ankara: Bilgi Yayınevi.
Berktay, Halil. 1990. 'The other feudalism'. Basılmamı doktora tezi, University
of Birmingham.
Bora, Tanıl. 1995. 'Turkish national identity. Turkish nationalism and the Balkan
problem'
Günay Göksu Özdogan and Kemali Saybaılı içinde (der.). Balkans: a Mir-
ror of the New International Order. stanbul: Eren Yayıncılık, 101-
20.
Braude, Benjamin ve Bernard Lewis (der.). 1982. Christian Jews in the Ottoman
Empire: the Functioning of a Plural Society 2 cilt, New York: Holmes &
Meier Publishers.
Breuilly, John (der.). 1992. The State of Germany: the National Idea in the Mak-
ing, Unmaking and Remaking of a Modern Nation-state. London and New
York: Longman.
Brown, Carl (der.). 1996. Imperial Legacy: the Ottoman Imprint on the Balkans
and the Middle East. New York: Columbia University Press.
Brubaker, Roger. 1996a. 'Nationalising states in the old "New Europe" and the
new', Ethnic and Racial Studies 19(2): 411-37.
Brubaker, Roger. 1996b. Nationalism Reframed. Cambridge: Cambridge Uni-
versity Press.
Brubaker, Roger. 1999. 'Myths and misconceptions in the study of nationalism'
in John Hall
(der.), The State of the Nation. Ernest Gellner and the Theory of Nationalism.
Cambridge:
Cambridge University Press, 272-306.
Canefe, Nergis. 1998a. 'Sovereign utopias: civilisational boundaries of early
Greek and Turkish nationalisms, 1821-1923'. Basılmamı Doktora Tezi.
Graduate Programme in Social and Political Thought, York University, Can-
ada.
Canefe, Nergis. 1998b. 'Tribalism and nationalism in Turkey: reinventing poli-
tics' Kenneth Christie (ed.), Ethnic Conflict, Tribal Politics: a Global Per-
spective. Surrey: Curzon Press, 153-73.
Çandar, Tevfik. 1995. Türkiye'ninı Demokrasi Tarihi (1839-1950). stanbul:
mge.
Chirot, Daniel. 1989. The Origins of Backwardness in Southeastern Europe.
Economic and Politics From the Middle Ages until the Early Twentieth Cen-
tury. Berkeley, CA: University of California Press.
Clogg, Richard (der.). 1973. The Struggle for Greek Indepence. London: Mac-
millan.
Clogg, Richard (cu.). 1981. Balkan Society in the age of Greek Independence.
London: Macmillan. Davison, Roderie. 1963. Reform in the Ottoman Empire,
1856-1876. . Princeton, NJ: Princelon University Press.
Davison, Roderie. 1977. 'Nationalism as an Ottoman problem and the Ottoman
response'
William W. Haddad ve William Ochsenwald (der.), Nationalism in a Non-
national State: the Dissolution of the Ottoman Empire. Columbus, OH: Ohio
State University Press, 25-56.
Deringil, Selim. 1993. 'The Ottoman origins of Kemalist nationalism: Namık
Kemal to Mustafa Kemal', European History Quarterly 23: 165-91.
Deringil, Selim. 1998. The Well-protected Domains. London: I. B. Tauris.
Devereux, Robert. 1963. The First Ottoman Constitutional Period: a Study of
the Midhat Constitution and Parliament. Baltimore, MD: Johns Hopkins
University Press.
Diamanuouros, Nikiforos P. ve dierleri. 1976. Hellenism and the First
Greek War of Liberation. 1821-1830: Continuity and Change . Selanik: Bal-
kan Ara tırmaları Enstitüsü.
Eade, J. C. (der.). 1983. Romantic Nationalism in Europe. Canberra: Australian
National University.
Findley, Carter. 1980. Bureaucratic Reform in the Ottoman Empire: the Sublime
Porte. 1789-1922. Princeton, NJ: Princeton University Press.
Findley, Carter.1982. 'The acid test of Ottomanism: the acceptance of non-
Muslims in the late Ottoman bureaucracy' Benjamin Braude ve Bernard
Lewis içinde (der.). Christians and Jews in the Ottoman Empire: the Func-
tioning of a Plural Society. 2 cilt, New York: Holmes & Meier Publishers, 2.
cilt, 339-68.
Findley, Carter 1989. Ottoman Civil Officialdom: a Social History Ch'iI
O{lieia/dom: a Social History. Princeton, NJ: Princeton University Press.
Frey, Frederick W. 1965. The Turkish Political Elite. Cambridge, MA: Harvard
University Press.
Haddad, William W. and William Ochsenwald (der.). 1977. Nationalism in a
Non-National State: the Dissolution of the Ottoman Empire. Columbus, OH:
Ohio State University Press.
Haniolu, M.
ükrü. 1985. Osmanlı ttihad ttihad ve Terakki Cemiyeti ve Jön
Türklük (1889-1902). stanbul: iletisim Yayınları.
Heper. Metin. 1985. The State Tradition in Turkey. Beverley: Eothen.
Heyd, Uriel. 1950. Fundations of Turkish nationalism. London: Harvill Press.
Hobsbawm, Eric. 1990. Nations and Nationalism Since 1780: Programme, Myth
and Reality.
Cambridge: Cambridge University Press.
Hutchinson. John. 2000. 'Ethnicity and modern nalioııs'. Ethnic and Racial Stud-
ies 23(4): 651-69.
nalcik, Halil. 1964. 'Tanzimat'ın Uygulaması ve Sosyal Tepkiler', Belletenı 28:
623-49.
nalcık, Halil. 1993. Tlıe Middle East and the Balkans Under the Ottoman Em-
pire: Essays on economy and Society. Bloomington. IN: Indiana University
Press, Turkish Studies Series.
nsel, Ahmet. 1995. Turkiy'e Toplumunun Bunalımı. Istanbul: Birikim Yayınları.
Issawi, Charles and Dimitris Goncidas (der.). 1999. Ottoman Greeks in the Age
of Nationalism: Politics, Economy and Society. Princeton, NJ: Princeton
University Press.
Jelavich. Barbara, and Charles Jelavich. 1977. Tlıe Establishment of Balkan na-
tion States. 1804-1920. Seattle, W A: Washington University Press.
Karpat, Kemal H. 1973. An Inquiry into the Social Foundations of Nationalism
in the Ottoman State: From Social Estates to Classes, From Millets to Na-
tions. Princeton. N.J: Princeton University Center of International Studies.
Karpat, Kemal H. 1979, ‚The transformation of the Ottoman state 1789-1908’.
International Journal of Middle East Studies 33: 243-81.
Karpat, Kemal H. 1982. ‘Millet and nationality: the roots of the incongruity of
nation and state in the post-Ottoman era’ Benjamin Braude ve Bernard Lewis
içinde (der.). Christians and Jews in the Ottoman Empire: the Functioning of
a Plural Society. 2 cilt. New York: Holmes & Meier Publishers. 1. cilt.
Kasaba, Reat. 1988a. Ottoman Empire and the World Economy: the Nineteenth
Century. Albany, NY: State University of New York Press..
Kasaba, Reat. 1988b. 'Was there a Comprador Bourgeoisie in the mid-
nineteenth century Western Anatolia’, Review 11: 215-28.
Kasaba, Re at. 1997. 'Kemalist certainties and modern ambiguities’ Sibel
Bozdoan and Re at Kasaba içinde (der.) Rethinking Modernity and National
Identity in Turkey. Seattle, WA ve London: University of Washington Press.
15-36.
Kazancıgil, Ali and Ergun Özbudun (der.). 1981. Atatürk, Founder of a Modern
State. London: C. Hurst Co.
Kedourie , Elie. 1961 (1993’te yeniden gözden geçirildi). Nationalism. Tripte.
Essex: Anchor Brandon Ltd.
Kedourie, Elie. 1970. Nationalism in Asia and Africa. London: Weidenfeld and
Nicolson.
Keyder, Çalar. 1987. State and Class in Turkey: a Study in Capitalist Devel-
opment.. London ve New York: Verso.
Kı lalı, A. Taner. 1993. Atatürk’e Saldırmanın Dayanılmaz Hafiflii Ankara:
Imge.
Kitromilides, Pachalis M. 1983. 'The Enlightenment East and West: a compara-
tive perspective on the ideological origins of the Balkan political traditions’.
Canadian Review of Studies in Nationalism. 10 (1): 51-70.
Kitromilides, Pachalis M. 1994. Enlightenment, Nationalism, Orthodoxy : Stud-
ies in the Culture and Political Thought of South-eastern Europe. Aldershot:
Varioum.
Köker, Levent. 1990. Modernleme, Kemalizm ve Demokrasi. Istanbul: leti im
Yayınları
Krikorian. Mesrob K. 1977. Armenians in the Service of the Ottoman Empire,
1860-1908. Routledge and Kegan Paul: London
Kushner, David. 1977. The Rise of Turkish Natinalism. London: Frank Cass.
Kushner, David. 1997. 'Self-perception and identity in contemporary Turkey’
Journal of Contemporary History 32: 219-33.
Landau, Jacob M. (der.). 1984. Atatürk and Modernisation of Turkey. Boulder,
CO: Westview Press.
Landau, Jacob M. 1992. 'Main trends of Turkish nationalism in the nineteenth
and early twentieth centuries’, History of European Ideas.
Lewis, Bernard. 1961. The Emergence of Turkish State, New York: Oxford Uni-
versity Press.
Mango, Andrew. 1999. ‘Alatürk and the Kurds’, Middle Eastern Studies 35 (4):
1-25.
Mardin, erif. 1962. The Genesis of Young Ottoman Thought. Princeton, N.J:
Princeton University Press.

McCarthy, Justin. 1995. Death and Exile: the Ethnic Cleansing of Ottoman
Muslims, 1821-1922. Princeton, NJ: Darwin Press.
McCarthy, Justin. 1997. The Ottoman Turks: an Introductory History to 1923.
New York Longman.
Millas, Herkül. 1997. Yunan Ulusunun Dou u. stanbul: letiim Yayınları.
Nairn, Tom. 1975. 'The modern Janus’, New Left Review. 94: 3-29.
Nairn. Tom. 1997. Faces of Nationalism: Janus Revisited. London: Verso.
Oba, Ali Engin. 1995. Türk Milliyetçiliinin Dou u. stanbul: mge Yayınevi
Ortayli. lber. 1987 [1983]. maratorluun En Uzun Yüzyılı. stanbul: Hil
Yayınları. .
Ortaylı, lber. 1994. Studies on Ottoman Transformation. stanbul sis Yayınları.
Özbudun, Ergun. 1981. ‘The nature of the Kemalist political regime’ Ali Ka-
zancıgil ve Ergun Özbudun içinde (der.). Ataturk, Founder of a Modern State.
London: C. Hurst ve Co., 79-102.
Özbudun, Ergun. 1993. 'State elites and democratic political culture in Turkey'
Lary Diamond içinde (der.). Political Culture and Developing Countries.
Boulder, CO: Lynee Reiner.
247- 68.
Pentzopoulos, D. 1962. The Balkan Exchange of Minorities and Its Impact upon
Greece. Paris: Mounton and Co.
Poulton, Hugh. 1997. Top Hat, Grey Wolf and Crescent: Turkish Nationalism
and the Turkish Republic. London: Hurst and Co.
Salamone, S. D. 1981. Hellenism and the Nationalist Crisis in Greco-Turkish
Historiography. New York: Council on International Studies.
Shaw, Ezel Kural. 1977. History of the Ottoman Empire and Modern Turkey, II.
Cilt: Reform, Revolution and Republic: the Rise of Modern Turkey, 1808-
1975. Cambridge & New York: Cambridge University Press
Shaw, Ezel Kural. 1985. 'Osmanlı Tarihinde Azınlıklar Sorunu’, Tanzimattan
Günümüze Türkiye Ansiklopedisi, stanbul: letiim
Singer, Brian. 1996. ‘Cultural versus contractual: rethinking their opposition’,
History and Theory 35 (3): 309-37.
Smith, Anthony. 1981. The Ethnic Revival. Cambridge: Cambridge University
Press.
Smith, Anthony. 1983 [1971]. Theories of Nationalism. London and New York:
Harper & Row.
Smith, Anthony. 1986. The Ethnic Origins of Nations. Oxford: Basic Blackwell.
Smith, Anthony. 1998. Nationalism and Modernism. New York and Routledge.
Smith, Anthony. 1999. Myths and Memories of the Nation. Oxford: Oxford Uni-
versity Press.
Stoianovich, Traian, 1994. Balkan Worlds: the First and the Last Europe: Ar-
monk, Nyand London: M. E. Sharpe.
Stoianovich, Traian. 1995. Between East and West. The Balkan and Mediterra-
nean Worlds. III. Cilt: Material Culture and Mentalities: Power and Ideol-
ogy: New Rochelle, NY: Aristide D. Caratzas.
Tanilli, Server. 1976. Anayasalar ve Siyasi Belgeler. stanbul: Sulhi Garan Mat-
baası
Timur, Taner. 1986. Osmanlı Kimlii. stanbul: Hil Yayınları
Timur, Taner. 1997. Türk Devrimi ve Sonrası. Ankara: mge
Todorova, Maria. 1994. ‘The Ottoman Legacy in the Balkans’, Etudes
balqaniques 4: 66-81.
Todorova, Maria. 1997. Imagining the Balkans. New York: Oxford University
Press.
Toprak, Zafer. 1982. Türkiye’de ‘Milli ktisat’, 1908-1918. Ankara: Yurt
Yayınları
Toros, Taha. 1985.’Osmanlı mparatorluunda Gayrimüslim Azınlıklar’, Murat
Belge ve dierleri içerisinde, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Ansiklopedisi.
stanbul: leti im Yayınları
Zürcher, Erik Jan. 1984. The Unionist Factor: the Role of the Committee of Un-
ion Progreß in the Turkish National Movement, 1905-1926. Leiden: E. J.
Brill.

You might also like