Professional Documents
Culture Documents
YAPI
5.
İŞLETMESİ/
YAPIM
YÖNETİMİ
KONGRESİ
BİLDİRİLER KİTABI
ISBN:
41. DÖNEM İMO YÖNETİM KURULU ÜYELERİ
Yaklaşık otuz yıl önce mezun olan İnşaat Mühendisleri; Yapıları hem tasarlar, hem de
inşa ederlerdi. Ancak dünyadaki ekonomik gelişmeler, teknolojik ilerlemeler ve
insanların talepleri değişimi zorunlu kıldı. Pek çok kişinin uzun zamanda bitirilen
inşaatlara tahammülü yok artık. Yapım işleri başlamadan önce projenin ne kadar parayla
biteceğini bilmek gerekli hale geldi. Yapım sürecindeki paranın ve sürenin yönetimi
teknik bilgi ile yarışır hale gelince uzmanlaşma kaçınılmaz oldu.
Daha önceki dönemlerde sadece yapı, hidrolik ve ulaştırma alanında yapılan master ve
doktora çalışmaları günümüzde çok çeşitlendi. İnşaat Mühendisleri Odası da
gelişmelere paralel olarak pek çok yetkinlik alanı tanımladı. Bunlardan birisi de Yapım
Yönetimi yetkinlik alanıdır.
DÜZENLEME KURULU
Fercan YAVUZ
İlker ÖZDEMİR
Osman AYTEKİN
H.Selim ŞENGEL
Hakan KUŞAN
Erman GÖLET
Bülent ERKUL
Berrin ÇİFTÇİ
SUNUŞ
Son yıllarda inşaat sektöründeki gelişim ve değişimlere paralel olarak “Yapım Yönetimi
ve Yapı İşletmesi” alanında da gelişmeler olmaktadır. Bilimsel ve teknolojik alanlardaki
ilerlemelerin ve yeni bilgilerin meslektaşlarımıza ulaştırılması ve gelişmelerinin
sağlanması da kaçınılmaz bir gereksinim ve örgütümüzün temel görevidir.
İlki 1996, ikincisi 2000, üçüncüsü 2005 yılında gerçekleşen kongreler, Yapı İşletmesi
Kongresi adı altında, dördüncüsü de 2007’de İnşaat Yönetimi Kongresi adıyla
gerçekleştirilmiştir. Bu kez ise İMO Yönetim Kurulunca Yapı İşletmesi ve Yapım
Yönetimi Kongresi adı altında yapılması uygun görülmüştür.
Kongrenin temel amacı, inşaat mühendisliği alanında öne çıkan yapım yönetimi
konusundaki eğitim, mesleki sorunlar, önemli uygulamalar, teknolojik gelişmeler ve
inşaat sektörünün ulusal ve uluslar arası sorunlarının ele alınmasıdır. Konuyla ilgili
akademisyen, uzman, bürokratların özgün çalışma ve birikimlerinin paylaşılması;
özellikle de uygulamacıların başarılı yönetilmiş projelerinin sergilenmesi, ayrıca
başarısızlık ve sorunlarının tartışılarak çözüm önerilerinin geliştirilmesi de
amaçlanmıştır.
Erman GÖLET
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası
Eskişehir Şube Başkanı
İÇİNDEKİLER
Sıra No Sayfa No
Ümit Işıkdağ
E-posta: egetera@superonline.com
Öz
Proje, belirli bir başlangıç ve bitiş noktası olan, kapsamı, bütçesi ve ortaya konuluş
süresi açıkça tanımlanmış ve bir defaya mahsus gerçekleştirilen, aktiviteler bütünüdür.
Projenin gerektirdiği koşullarda ve istenen niteliklerde yapılabilmesini sağlamak için
proje yönetimi sisteminin uygulanması önemlidir.
Süre, projelerin ana hedeflerinden biridir ve diğer hedefleri doğrudan etkiler. Proje için
belirlenen süreden sapılması, ilk planda hedeflenen maliyeti, dolaylı olarak da kalite
hedeflerinin tutturulmasını güçleştirir. Başlangıçta belirlenen hedeflerden sapma
oluşmadan ya da olabilecek en az sapmayla projenin tamamlanabilmesi için planlamaya
özelliklede süresel planlamaya önem verilmesi kaçınılmaz bir ihtiyaçtır.
13
çalışmanın sonuçlarıyla, yapılan yeni çalışmanın sonuçları arasında ortaya çıkmış dikkat
çeken farklılıklara değinilmiş, bu konularda yorumlar getirilerek, bazı önerilere yer
verilmiştir.
Anahtar Kelimeler: İnşaat proje yönetimi, süresel planlama, verim, sapma analizi,
süresel sapmayı etkileyen faktörler
Giriş
Gelişim süreci içerisinde olan ülkeler, ekonomik kalkınmalarını gerçekleştirmek adına
pek çok girişimlerde bulunurlar. İnşaat sektörünün lokomotif sektör olması, bu
ülkelerin kalkınma projeleri olarak inşaat projelerini seçmelerine sebep olmaktadır.
İnşaat projelerinin tek ve tekrarlanamaz nitelikte olması, emek odaklı ve kıt kaynaklar
ile gerçekleştirilme mecburiyetinin olması ekonomiyi en önde etkileyen sektör olmasını
sağlamıştır. Birçok değişkene bağlı olarak bir dinamizm içerisinde yer alan inşaat
projeleri, temel olarak 3 denge taşı üzerinde durmaktadır. Süre-Kalite-Maliyet 3’lüsü
olarak bilinen bu denge taşları projenin sonuna kadar proje başlamadan belirlenen denge
içerisinde götürülmelidir ki bu da projenin başarısını ortaya koymaktadır. Bunca
değişken içerisinde projeyi hedefe ulaştırmak ancak organize bir çabanın ürünüdür.
Organize çabadan kasıt ise Proje Yönetimi olmaktadır.
İnşaat projeleri, mal sahibi tarafından talep edilen süre sınırlamaları ile birleşen yüksek
belirsizlik ve risk faktörlerinin oluşturduğu şartlar sonucunda ortaya çıkan karmaşık ve
dinamik bir çevrede başlamaktadırlar (Mulholland and Christian , 1999).
Proje yönetiminin en önemli alt fonksiyonlarından biri olan Planlamanın temeli olan
süresel planlama, projenin hedefe başarılı bir şekilde ulaşmasında esas rol
oynamaktadır. Süresel planlama projenin bir parçası olduğundan birçok dış ve iç
faktörün etkisi altında kalacaktır. İnşaat projeleri, ortaya çıkan ürünün yapısı itibariyle
çok çeşitli uzmanlık alanlarının ortak çalışmasını gerektiren ve dolayısıyla bünyesinde
bu alanlardan çok sayıda uzman barındıran, birçok fonksiyonu olan bir yönetim ve
kontrol süreci doğrultusunda sürdürülen ve koordinasyon ihtiyacının üst düzeyde
olduğu projelerdir. Ayrıca bu projeler dış çevreyle birebir bağlantılı oluşları nedeniyle,
dış etkilere çok açıktırlar, proje yönetim süreci içerisinde belirsizliğin ve bununla
beraber riskin da maksimum düzeyde olduğu bir ortamda gerçekleşmektedirler.
İnşaat projeleri, mal sahibi tarafından talep edilen süre sınırlamaları ile birleşen yüksek
belirsizlik ve risk faktörlerinin oluşturduğu şartlar sonucunda ortaya çıkan karmaşık ve
dinamik bir çevrede başlamaktadırlar. Bu sebeple yapı sektöründeki projelerde,
planlama sürecinde ön görülen birçok konunun, uygulama aşamasında beklenenden
farklı gerçekleştiği ve yeniden planlama gereksinimi ortaya çıkardığı bilinir.
Planlamanın diğer aşamalarına oranla belirsizliklerden etkilenme ve değişiklik ihtiyacı
süresel planlamada çok daha fazladır. Süresel planlamanın temel aracı olan iş programı
da bu durumun somut sonuçlarının açıkça görülmesini sağlamaktadır.
Dünya genelinde yapılmış bir inceleme sonucunda inşaat projelerinin büyük bir
çoğunlukla iş programı hedeflerini gerçekleştirme başarısına ulaşılamadığı görülmüştür.
Bu projelerin birçoğunda, projenin başlangıcında, iş programının ilerleyen safhalarda
yeniden değerlendirilmesi gereksinimi muhtemel görülmemiş, ancak, zaman zaman
14
deneyimli inşaat proje yöneticilerinin ve süresel planlama görevlilerinin bile
ummayacakları, beklenmedik olaylar yüzünden iş programı hedefleri tutturulamamıştır.
Çalışmanın Amacı
Bu çalışmada öncelikli olarak hedef, proje yönetiminin temel taşlarından biri olan
süresel planlamada bugüne dek yapılmış çalışmaların ve inşaat sektöründe yönetim ve
planlama kademelerinde görevli kişilerin değerlendirmelerinin derlenerek, proje
yönetiminde süresel planlamanın önemi ve süresel planlamayı etkileyen faktörleri etki
derecelerine göre sınıflandırmak ve ortaya çıkarmaktır.
1989 yılında Mim. Mürvet Türesoy tarafından hazırlanmış olan “ Yapı Üretiminde Süre
Tahmini ve Yapım Süresini Etkileyen Faktörler” konulu tezden yola çıkılarak, “İnşaat
projelerinde süresel planlamayı etkileyen faktörler ve etki derecelerinin Türkiye
koşullarında belirlenmesi” isimli bir tez çalışması yapılarak 1989 yılından 2005 yılına
kadar olan süredeki değişimlerin üzerine çalışılmıştır.
Yapılan bu çalışmada daha önce de belirtildiği gibi öncelikli hedef; süresel planlamayı
etkileyen faktörleri ortaya çıkarmaktır. Bu amacın yanı sıra bu faktörlerin
değerlendirilmesi aşamasında bugüne dek yapılan çalışmaların yanında süresel
planlama konusunda sektörel çalışanların fikirleri de dikkate alınarak çalışmanın
gerçekleri yansıtması amaçlanmıştır.
Çalışmanın Yöntemi
Bu çalışma esnasında verilerin toplanması, sınıflandırılması, sunumu, özetlenmesi ve
yorumu aşamalarında çeşitli yöntemler kullanılmıştır. İlk olarak verilerin toplanmasında
anket metodu seçilmiş ve bu anketlerde yer alacak faktörler belirlenirken Türesoy’un
“Yapı Üretiminde Süre Tahmini ve Yapım Süresini Etkileyen Faktörler” konulu tezinin
içindeki anket çalışması temel alınmıştır.
15
Koordinasyon Aktiviteleri: Neler Önemlidir ve Zamanı Neler Tüketir?” konulu
çalışmaları (Saram and Ahmed, 2001), Didem Karslı’nın İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü
bünyesinde 1998 yılında hazırladığı “İnşaat Süresini Etkileyen Faktörler ve İnşaat
Süresi Tahmin Modelleri” konulu tez çalışması kapsamında, 1994 yılında Raymond
Nkado’nun yaptığı ve “Etkileyen Faktörler: Yüklenicinin Bakış Açısından” adıyla
Construction Management and Economics adlı dergide 1995’te yayınlanmış
araştırmada, 1995 yılında Peter F. Kaming ve O. Paul Olomolaiye’nin yaptığı ve
“Endonezya’da İnşaat Sürelerini ve İnşaat Maliyetlerini Etkileyen Faktörler” adıyla
Construction Management and Economics adlı dergide 1997’de yayınlanmış çalışmada
yer verdiği sonuçlardan faydalanılmıştır (Karslı, 1998).
Her faktör için, anketin uygulandığı kişiler tarafından verilen cevaplar toplanmış ve her
biri için bir önem derecesi bulunmuştur. Önem derecesi, o faktöre verilen toplam
puanın, alabileceği maksimum puana bölümüyle elde edilmesi sayesinde ulaşılan
faktörün kendi içindeki yüzde önem derecesidir. Didem Karslı’nın tez çalışmasında yer
verdiği, inşaat süresini etkileyen faktörleri inceleyen çeşitli araştırmacıların
araştırmalarının sonuçları doğrultusunda, temel alınan otuz üç faktöre yenileri
eklenmiştir.
İki kısımdan oluşan anketin birinci kısım; “Proje Yöneticisi Profil Anketi” şeklinde
adlandırılmıştır. Bu kısımda inşaat projelerinde planlama ve yönetim kademelerinde
görev alan, anketin uygulandığı kişilerin profili ile ilgili bilgiler araştırılmaktadır.
16
Araştırma Sonuçları Ve Bulgular
İlk bölümde Proje yöneticisi profil anketi adı altında bir anket uygulanmış ve bu
kısımda anketin uygulandığı kişilerin görev tanımları ve kişiler ile ilgili bilgiler
araştırılmıştır. Kişiler meslek alanları, eğitim durumları, çalıştıkları proje sayısı,
projelerde hedeflenen süreyi tutturma oranının yaklaşık kaç olduğu, kaynak ve maliyet
düzenlemesinin ne düzeyde yaptığı, hangi sıklıkla güncellendiği ve çalışmakta olduğu
firma arşivlerinin kaç yıllık olduğuna dair sorular sorulmuş ve kişilerin verdikleri
cevaplar doğrultusunda çeşitli özellikler altında gruplandırılarak sonuçlar farklı bakış
açılarından değerlendirilmeye çalışılmıştır.
Elde edilen veriler analiz edilirken her faktörün aldığı skorlar planlamacıların bakış
açısından, anketin bütün katılımcılarının bakış açısından değerlendirilerek, bu iki grup
için faktörlerin önem sıraları karşılaştırılmıştır. Verilerin analizi esnasında katılımcılar
Teknik Ofis, Saha Uygulamacısı, Yönetim Grubu ve Planlamacılar olarak
gruplandırılmış ve bu 56 faktörün bu 4 farklı kademedeki görevli kişilerce farklı bakış
açıları ile değerlendirilerek önem sıraları karşılaştırılmıştır.
Bu tablolarda dikkati çeken ilk ayrıntı, her grubun ilk sıraya kendi iş tanımını daha fazla
ilgilendiren faktörlerden birini koymuş olmalarıdır. Bu 3 grup ile baz alınan Mürvet
Türesoy’un anketinin sonuçları, planlamacıların sıralaması ve katılımcıların tamamının
verdiği skorlara dayanılarak elde edilen önem derecesi sıralaması tabloda toplu olarak
gösterilmiştir. Bu tablolar yardımıyla bütün grupların değerlendirmesi karşılaştırılmıştır.
Tablolarda koyu renkle taranmış satırlar Mürvet Türesoy’un anketindeki faktörleri, açık
renkli satırlar ise, genişletilmiş konu için eklenmiş yeni faktörleri göstermektedir.
Çalışmaya katılan planlamacı grubuna dahil kişilerin yüzde kırkının mesleki
deneyimlerinin toplamı beş yıldan az, kırk birinin fazladır. Bu da bu gruba dahil
olanların teorisyen konumuna bir hayli yakın olduğunu, henüz uygulamada yeterli
deneyim sahibi olmadıklarını ve sahadan gelen verilere nazaran, teorik bilgilerini ön
planda tutarak değerlendirme yaptıklarını düşündürmektedir. Benzer şekilde saha
uygulamacılarının da yüzde elli sekizinin toplam mesleki deneyimi beş yıldan az, yirmi
altısının fazladır. Teknik ofis görevlilerinde de bu oran, yüzde elli yediye yüzde yirmi
dokuz şeklindedir. Ancak yöneticilerde bu durum tersine dönmüş ve toplam mesleki
deneyimi beş yıldan fazla olanlar bu grupta yüzde elliye ulaşırken, az olanlar yüzde
otuzda kalmıştır.
17
Tablo 1. Faktörlerin Bütün Gruplarca Yapılan Sıralamalarının Karşılaştırılması
(Devamı)
İşgücü temini 5 4 6 16 5 6
Projede yapılan değişiklikler 6 24 7 17 11 24
Planlama yapılırken dikkate
alınması gereken stratejik 7 17 4 6 17
aktiviteler ve potansiyel gecikmeler
Yönetim personelinin sayısının
7 9 1 7 3 5
yeterliliği ve deneyimi
Alt yüklenicilerin seçimi 8 15 13 10 15 19
18
Tablo 1. Faktörlerin Bütün Gruplarca Yapılan Sıralamalarının Karşılaştırılması
(Devamı)
Yine aynı şekilde bütün gruplarca, “şantiyenin uzaklığı”, “yapı endüstrisine yönelik
uygulamaya konulan vergi ve teşvikler”, “mevzuat değişiklikleri”, “proje süresince
uygulanacak iş güvenliği programının hazırlanması”, “uygulamanın yapılacağı yerdeki
19
dini, kültürel, sosyal faktörler” ve “hırsızlık” faktörleri en alt sıralarda kabul edilerek,
süresel planlama konusunda en etkisiz faktörler olarak belirlenmiştir.
1989’da Mimar Mürvet Türesoy tarafından yapılan çalışma, firmalar bazında uygulanan
bir anket olduğu için ve bireylerin çalışma alanlarına göre bir ayrım yapılmadığı için
sonuçlara bu durum yansımıştır. Bu iki faktör grubu dışında kalan diğer faktörlere,
çeşitli gruplarca çok farklı önem sıralarında yer verilmiştir. Yani bütün gruplarca ortak
olarak, en önemliler ve en önemsizler olarak kabul edilen faktörler dışındaki faktörler,
karşılaştırmada büyük bir dağılım göstermiştir.
Sonuç ve Tartışma
Bu çalışma kapsamında gerçekleştirilen anket çalışması ve toplanan verilerin analizleri
ışığında proje yönetiminin en önemli alt fonksiyonlarından biri olan planlamanın süresel
planlama alanı incelenmiştir.
Süresel planlamaya etki eden faktörler, sektör çalışanlarına uygulanan bir anket
yardımıyla irdelenmiş ve çeşitli veriler elde edilmiştir. Bu çalışmanın sonucunda ortaya
çıkan verilerle ilgili en çok dikkati çeken konulardan biri, anketin ilk kısmı olan profil
belirleme kısmında, görev tanımı sorusuna verilen yanıtların çeşitliliğidir. Burada
birbirinin aynı işleri yapan birçok sektör çalışanının, görevlerini birbirinden farklı
ifadelerle tanımladığı görülmüştür.
Sektörde birçok başka konuda olduğu gibi, görev tanımlaması konusunda da yeterli bir
çalışmanın yapılmadığı, ortak bir ifade biçimine yani görev tanımı standardizasyonuna
ulaşılamadığı anlaşılmaktadır. Bunun yanında, kişilerin unvan konusunda çok tutucu
oldukları ve herkesin kendi tanımlama biçimini kullanmayı tercih ediyor oluşu da
durumun standardizasyonunun güçleşmesine nedendir. Dolayısıyla da aynı işi yapan
birçok kişi, birçok farklı unvanla anılmaktadır. Bu durumun düzeltilebilmesi için bir
standardizasyon çalışması yapılmalı, bu çalışmanın sonucunda elde edilen
tanımlamaların kabul görmesi ve kullanılmaya başlanması için de, sektörde çalışacak
olan mühendis ve mimarların mesleki eğitimleri sırasında konuyla ilgili
bilgilendirilmeleri ve yönlendirilmeleri gereklidir. Bu standardizasyon çalışması için,
meslek odaları mensupları, çeşitli üniversitelerden benzer konularda çalışan akademik
görevliler, sektörün önde gelen firmalarının temsilcileri ve Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı’ndan temsilcilerin koordine olması ve bu oluşturulan grubun konuyu
derinlemesine incelemesi sonucunda da bir görev tanımı şablonuna ulaşılması doğru
olacaktır. Grubun üstünde görüş birliğine vardığı, mesleki kavramlara getirilecek ortak
tanımların kullanımının yaygınlaştırılması ve benimsetilmesi noktasında, lisans ve
yüksek lisans düzeyinde yapı işletmesi konusunda verilen dersler önemli bir rol
üstlenecektir.
20
Kaynaklar
Bukağılı, A.E., 1995. İnşaat Sektöründe Proje Yönetimi ve Proje Yöneticisinin Rolü,
Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Çalık, E., 1994. Proje Yönetimi, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi. Sosyal
Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Karslı, D., 1998. İnşaat Süresini Etkileyen Faktörler ve İnşaat Süresi Tahmin Modelleri,
Yüksek Lisans Tezi, İ.T.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.
Saram, D.D. and Ahmed, S. M., 2001. Construction Coordination Activities: What Is
Important and What Consumes Time, Journal of Management in Engineering, ASCE,
Vol. 17, No. 4, October, 202-213.
Türen, G., Şahbudak, N., Kültür V.K., Doğan, Ö.F., Karamemiş, G., Ergen E., Polat G.,
Ünlü G. ve Alabay C., 1997. Bir Planlama Doktrini, Bitirme Ödevi İ.T.Ü. İnşaat
Fakültesi, İstanbul.
Türesoy, M., 1989. Yapı Üretiminde Süre Tahmini ve Yapım Süresini Etkileyen
Faktörler, Yüksek Lisans Tezi, İ.T.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.
Yamak, O., 1998. Proje Yönetim Teknikleri. Komputron Ltd. Şti., İstanbul.
21
Günümüz Şantiye Koşullarının Literatür ile Kıyaslanması ve
Mevcut Durumun Değerlendirilmesi
Volkan Ezcan
İnş. Müh., Yapı İşletmesi Anabilim Dalı
Maslak, İstanbul
Tel ve Faks: 0 212 285 36 55
E-posta: eczan@itu.edu.tr
Öz
İnşaat projeleri hayata geçirilirken imalatın yapılacağı bölge üzerine belirli bir düzene
sahip, imalat esnasında oluşabilecek birçok sorunu atlatabilecek; içerisinde çalışan ve
aynı zamanda yaşayan insanların temel ve sosyal ihtiyaçlarına cevap verebilecek,
sağlıklı ve güvenli bir şantiye kurulumu öncelikli işlerimizin en başında yer almaktadır.
Unutulmamalıdır ki bu şekilde tasarlanmış uygun bir şantiye düzeniyle işlerin
aksamasından kaynaklı gecikmelerin büyük çoğunluğunun ve ekonomik anlamda çok
ağır olabilecek birtakım faturaların önüne geçilmiş olacaktır. bu çalışma içerisinde
temel şantiye tekniği kavramlarının dünü ve tüm bu kavramların bugüne yansıması
incelenmek istenmiştir. Temel amaç şantiyelerin kurulum ve yerleşim planlarının
değerlendirilmesinde ne durumda olduğumuzu gösteren bir çalışma sunmaktır.
Çalışma metodu olarak anket uygulaması şeklinde bir yola başvurulmuştur. Şantiye
kurulum ve yerleşimi ile ilgili hali hazırda bulunan bilgi ve büyüklüklerin
karşılaştırmalı bir değerlendirilmesi niteliğindeki bir anket formunun farklı şantiyelerde
uygulanması sonrasında ortaya çıkan veriler istatistiksel değerleme yöntemi kullanılarak
tek tip parametreler haline getirilerek şantiye kurulumu, şantiye ünitelerinin yerleşimi
ve büyüklüklerinin belirlenmesi ile ilgili geçmiş yıllardan bu yana süregelmiş bir takım
bilgi ve kuralların ortaya konarak bu birikimler ışığında hali hazırdaki bazı şantiyelerin
ilgili konularda incelenmesi; bu kuralların günümüzde ne derece uygulandığının
saptanması; bu incelemeler akabinde, yapılan işin tipi ve büyüklüğü ile üretim alanları
dışında kalan şantiye ünitelerinin boyutları arasında analitik bir sonuca varmak
amaçlanmıştır.
23
Giriş
Bir yapının hayalinin kurulması ile başlayıp bu yapının kullanıma hazır duruma
getirilmesine kadar devam eden inşaat sürecinde birbirini takip eden sayısız karar
aşamaları bulunur. Ortaya çıkan eserin kurulan hayalle ne kadar örtüştüğü ve ne kadara
mal olduğu, bir başka deyişle projenin başarısı, olayların doğru değerlendirilmesi ve bu
değerlendirmelere göre alınan kararların düzgün bir şekilde uygulanabilmesine bağlıdır.
Bilindiği gibi bir yapının talebi üzerine bu talebin yapılabilirliğinin değerlendirilmesi ile
başlayan yapı üretim süreci, gerekli verilerin toplanması ve değerlendirilmesi
sonucunda tasarım çalışmaları ile devam eder. Projelendirme aşamasının
tamamlanmasının ardından ihale işlemleri yapılan yapı, belirli bir sözleşmenin ışığında
yapıma hazır duruma gelmiş olur. Şantiyeler, bir inşaatın yapımını veya mevcut bir
yapının tadilat, onarım ya da yıkım işini ruhsatına, projesine, şartnamelere, yürürlükteki
mevzuata uygun biçimde gerçekleştirmek için çalışan insanların, kurulan tesislerin,
kullanılan makine araç ve gereçlerin oluşturduğu geçici işletmedir. Fiili üretim sürecinin
fiziki boyutunu oluşturan şantiyelerin kurulum ve yerleşim planlarının başarısı, şantiye
personelinin genel performansında net bir artışa imkân vererek yapılan işin kalitesine
doğrudan katkı sağlar. Bu bağlamda önemi açıkça görülen şantiye yerleşimi planlaması
bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır.
“Şantiye tekniği bütün hayat boyunca tecrübe ve etüd ile öğrenilebilen bir konudur.
Yenilikler ile çok yakından ilgilidir ve devamlı değişmektedir. Bunun için ya hiç şantiye
tekniği kitabı yazmamak veya her yıl kitabı ve toplanan dökümantasyonu yeniden
gözden geçirerek yenilikleri eklemek ve modası geçen şeyleri çıkarmak, yani eseri
aktüel teknik duruma adapte etmek gerekir.” (Berkman, A.F.,1957)
Tek başlarına koca bir üretim sahası olan şantiyeler aynı zamanda geçici süreli üretim
yerleridir. Önceden hazırlanan projeye göre tesisleri, birimlerin ve çalıştırılacak kişilerin
sayısı doğru öngörülmeli ve çalışacak bu insanların, aletlerin ve makinelerin
koordinasyonları uyum içerisinde sağlanmalıdır. Planlanmamış bir iş başlangıcının
olumsuz etkileri tüm iş süresince kendini hissettirmektedir.
24
İnşaat alanını 4 kısım halinde incelenmektedir:
1.Üretim Alanı
2.İdari Alan
3.Depo Alanı
4.Sosyal Tesisler
Üretim alanı; yapının aktif olarak inşa edildiği alan, idari alan; yapıyla ilgili çalışmakta
olan idari personelin( Mühendislerin, teknikerlerin, sekreterlerin vs.) bulunduğu binalar,
depo alanı; açık veya kapalı olmak üzere yapıda kullanılacak malzemelerin koyulduğu
alan, sosyal tesisler ise; yemekhane, yatakhane, soyunma yerleri, spor tesisleri gibi diğer
3 alanın dışında kalan, yaşamın süregeldiği alanlar olarak tanımlanmıştır.
Araştırma Yöntemi
Bu çalışma kapsamında verilerin toplanması ve kıyaslanması için anket yönetim
seçilmiştir.. Konu ile ilgili çeşitli kaynakların taranması sonucunda geçmiş yıllara ait
birikimler ortaya konarak bu bilgiler ışığında günümüzdeki şantiyelerin
değerlendirilmesi amacıyla çeşitli soru ve çizelgeler hazırlanmıştır. Şantiyelerin üretim
faaliyetleri dışındaki durumunu ortaya koymak amacıyla çeşitli şantiyelere uygulanmak
üzere bir 63 sorudan oluşan anket hazırlanmıştır Hazırlanan sorularla gezilen şantiyeler
ile ilgili veriler toplanmış; çizelge ve diyagramlar yardımıyla da bu verilerin
değerlendirilmesi sağlanmıştır. Anket; Genel Bilgiler, Çalışanlara Ait Bilgiler, Şantiye
ve İşçilere ile İlgili Bilgiler, İş Güvenliği ile İlgili Bilgiler ve Sosyal Binalar ile İlgili
Bilgiler olmak üzere toplam beş ana başlıktan oluşmaktadır. Şantiyelerin türlerine göre
farklılıklar gerektirmesinden ötürü şantiyeler
o Konut
o Metro
o Otoyol
o Alışveriş Merkezi
o Stadyum, spor salonu
o Kültür Merkezi
o Kamu Binası (Adliye SARAYI, Belediye Binası vs.)
o Hastane
o Diğer olmak üzere gruplandırılmıştır.
Yapının inşa süresince kişi / ay ifadesinin öneminin altı özellikle çizilerek belirtilmiş
olup, bu ifadeyle üretimi yapacak işçi ve idari personel sayısına ulaşılması
hedeflenmiştir.
Araştırmanın sonunda “50 sene öncesine göre modernleştik mi yoksa geriye mi gittik?”
konulu bir değerlendirme yapabileceğimiz önerisi üzerinde durulmuştur. Çalışma
toplam 19 farklı şantiyede şantiye şefi, proje müdürü ve kamp amiri ile yapılan yüz
yüze görüşmeden çıkan sonuçları sunmaktadır.
25
Anketin Değerlendirilmesi ve Bulgular
İncelenen örnek şantiyelerin sonuçlara sağlıklı biçimde yansıması ve her bir proje
tipinin farklı özelliklerinin dikkate alınması açısından sadece tek bir tipe bağlı
kalınmamış, bu sayede alınan ortalama sonuçların karma yapıda olması sağlanmıştır.
Değerlendirmelerin bu şekilde farklı bölge ve şantiyelerde yapılması çeşitliliği artırmış
ve bizi daha doğru bir değerlendirmeye sevk etmiştir. (Ozan Çelik vd,2009)
26
13. Şantiyeler atık sularını ise %65’i ana şebekeye vererek, %10’u fosseptik
kullanarak, %10’u vidanjör ile çektirerek ve kalan %15’ide ana şebeke ve
fosseptik uygulamalarını birlikte yaparak uzaklaştırmaktadır.
14. Şantiyelerin %85’inde iş güvenliği eğitimi verildiği ifade edilmiştir. Diğer
yandan şantiyelerde her işçiye bir baret vermekte ancak %75’ine çelik burunlu
ayakkabı sağlanmaktadır. Buna karşın şantiyelerin %20’sinde yangın tehlikesine
karşı herhangi bir önlem bulunmamakta, şantiyelerin %80’inde revir
bulunmaktadır
15. Projede çalışanlara %80 şantiyede ilk yardım eğitimi verilmektedir. %90
şantiyede yüksekte çalışanlar için emniyet kemeri verilmektedir.
16. Şantiyelerin %90’ında iş güvenliğinde sorumlu kişi yada birim mevcut olup
%90’ında iş güvenliğine uymayanlar için değişik yaptırımlar uygulanmaktadır.
17. Şantiyelerin %80’inde işçiler için üretim sahasında WC ve lavabo bulunmakta,
İşçiler için ancak şantiyelerin %65’inde soyunma giyinme kabinleri
bulunmaktadır.
18. Şantiyelerin %65’inde işçiler için çamaşırhane yapılmıştır.
19. Şantiyelerin %45’inde 8 saat, %30’inde 9 saat ve %25’inde 9 saatten fazla mesai
yapılmaktadır.
20. Şantiyeler yemek işlemini %70’i hazır yemek firmaları ile %30 u kendi aşçı ve
mutfakları ile çözmektedirler.
21. Şantiyeler teknik personeli için konaklama imkânları değişik biçimlerde
sağlanmaktadır. Şöyle ki şantiyelerin %45’inde bekâr lojmanı, %5 i ev kira
yardımı ve kısmi lojman , %5’i kira yardımı yapmakta %45’i ise şantiye sahası
ve kiralama seçenekleri ile konaklama imkânları sağlanmaktadır.
Sonuçlar
Şantiye tekniği açısından gereksinimleri ortaya koyan Sn. Ord. Prof. Dr. Ali Fuat
Berkman’ın hazırlamış olduğu kişi başına değerler açısından, hazırlanmasından
günümüze kadar geçen 50 yılı aşkın sürede teknolojinin kat ettiği büyük mesafe de
dikkate alındığında donanım bakımından ofislerin zenginleşmesi normal
karşılanmalıdır. Ancak kişi başına düşen çalışma alanı bakımından standartlarla aradaki
büyük farklılığın yalnızca teknik ve idari personelle sınırlı kalmış olması gün geçtikçe
üst düzey çalışanlarla daha düşük kıdemli işçilerin çalışma şartları arasındaki farkın
açıldığını gözler önüne sermektedir.
Kurulum aşamasında birçok şantiyede sosyal alanlar ortalama işçi sayılarına göre
düzenlendiği için toplam işçi sayısı çok değişken olan şantiyelerde özellikle maksimum
işçi sayısına ulaşıldığında lavabo/duş/WC/yemekhane gibi ünitelerin kişi başına düşen
sayıları yetersiz kalmakta olduğu gözlemlenmiştir. İşçi başına yatak, dolap, tuvalet,
banyo, duş, sosyal tesis alanı, dinlenme alanı, kantin alanı, soyunma giyinme kabin
sayısı gibi temel ihtiyaçlarda geçen 50 senede hiç ilerleme olmadığı gibi aksine geri
gidilmiştir. Diğer bir değişle 15 kişi için bir tuvalet gerekirken (olması gereken)
27
ortalamada bu değer yaklaşık 27 kişi başına bir tuvalet biçimindedir. Kişi başına bir
dolap dahi düşmemektedir.
Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Berkman’ın hazırlamış olduğu kişi başına değerler ve şantiyeler
ortalama karşılaştırması (Ozan Çelik vd,2009)
Olması
Büro Mahali Gereken Birim Şantiyeler Ortalaması Birim
Taban Alanı 4 m2/ kişi 16,410 m2/ kişi
Hava Hacmi 10 m3/ kişi 42,047 m3/ kişi
Masa 1 adet/ kişi 1,109 adet/ kişi
Bilgisayar 1 adet/ kişi 0,966 adet/ kişi
Sandalye 1 adet/ kişi 1,340 adet/ kişi
28
Kaynaklar
BERKMAN, A.F., Şantiye Teknikleri, İstanbul Teknik Üniversitesi, pp. 28-31, 157,
170, 175, İstanbul Teknik Üniversitesi Matbaası, 1957.
MÜNGEN, M. U., İTÜ Sürekli Eğitim Merkezi Sertifika Programı Şantiye Tekniği
Ders Notları, pp.1-5, 19-20, 33-34, 37-39, 41-42, 47, 49, 55, 65, 67, 2003.
İnş.Müh. Ozan Çelik , İnş.Müh. Esra Topkaya (Kocaeli Üniv.), İnş.Müh. Erdi
Akbayrak, İnş.Müh. Alican Ankay, İnş.Müh. Erman Yiğit Tuncel, İnş.Müh. Emrecan
Türkeş , İnş.Müh. İsmail Gülbetekin, Hasan Tahsin Boz , Yürütücü Dr. Murat Kuruoğlu
“Şantiyelerin Kurulumu ve Yerleşim Planlarının Değerlendirilmesi”, Mühendislik
Tasarım Projesi , İTÜ İnşaat Fakültesi Yapı İşletmesi Anabilim Dalı, 2009,
29
Yapı İşletmesi ve Yapım Yönetimi Kapsamında Eskişehir
TED Koleji Örneğinin İrdelenmesi
Öz
İnsanoğlu gereksinimlerini karşılamak amacıyla belirli konfor ve güvenlik koşullarını
sağlayarak çeşitli işlevde yapılar oluşturmuştur. Bu yapılarda gelişen ve değişen
teknolojik olanaklarla standart yapım tekniklerinin yanı sıra yeni ve modern
yöntemlerde kullanılmaktadır. Bir yapı projesinin işverenin isteklerini karşılamak
amacı ile mimari tasarım sürecinin başlangıcından bitimine kadar planlanması,
yürütülmesi, denetlenmesi ve koordine edilmesi için yapının belirtilen süre, bütçe ve
kalitede tamamlanması gerekmektedir. Projesi tamamlanan yapıların iyi yönetilmeden
inşa edilmesi, proje hatalarının ve yapı maliyetinin artmasına, organizasyon
eksikliklerine, hatalı malzemeyle üretimin gerçekleştirilmesine, teslim sürelerinde
gecikmelere ve iş kazalarına yol açmaktadır. Bu nedenle proje yönetiminde yapı ile
ilgili disiplinlerin eş güdümünün ve akılcı yapım yönetiminin gerçekleştirilmesi konusu
iş gücü, zaman ve para açısından ekonomi sağlanması ve kaliteli yapımın
gerçekleştirilmesi için önem kazanmaktadır. Bu çalışmada, Eskişehir TED Koleji örneği
şantiyede yapım yönetimi, yapım süreci ve yönetim eylem ve etmenleri başlıkları
altında irdelenecek, yapı işletmesi ve yapım yönetimi kapsamında örnek yapının olumlu
ve olumsuz yönleri karşılaştırılacaktır. Çalışmadan elde edilen sonuçlar ile yapı
işletmesi ve yapım yönetimi konusunda önerilerde bulunulacaktır.
Anahtar Sözcükler: Yapı İşletmesi, Yapım Yönetimi, Eskişehir TED Koleji, TED
Koleji, Yapı Yönetim Eylem ve Etmenleri.
31
Giriş
Teslim
Bir yöneticinin, bulunduğu konuma ya da yapı üretim süreci içindeki durumuna göre,
dikkate almak zorunda olduğu yönetim bileşenleri mevcuttur ve ayrıca bu bileşenler
yönetim tanımını da yapmaktadır.
Bir yöneticinin süreç içinde yapması gereken eylemlere ‘yönetim eylemleri’ , yönetim
eylemlerini yaparken önemli olan ve yönetimi etkileyecek bileşenlere ‘yönetim
etmenleri’ denmektedir [3].
YÖNETİM
1. PLANLAMA 1. ORGANİZASYON
2. TASARLAMA VE 2. KOORDİNASYON
PROBLEM ÇÖZME 3. VERİMLİLİK
3. KARAR VERME 4. STANDARDİZASYON
4. DENETİM 5. KISITLAR
5. İLETİŞİM 6. EKONOMİ
7. KALİTE
32
2. Yapı Üretim Süreci
Yapı üretim süreci, ihtiyaçların belirlenip, bunları karşılayacak ürünün yapılması kararı
ile başlayıp, fizibilite etüdü ile devam etmektedir. Bu evre, ihtiyaç ve talebe, kaynakların
durumuna göre analizlerin yapıldığı, değişik çözüm yollarının araştırıldığı evredir [1].
Eskişehir TED Koleji, ülkedeki 22. TED okuludur. Temelleri 12 Mart 2008 tarihinde
atılmıştır. Şantiye kurulumuna hafriyat işleriyle eş zamanlı olarak başlanmıştır.
Projenin boyutları 50 dekar arsa alanı içerisinde belirlenmiş olup, proje maliyeti
yaklaşık 22.000 dolar olarak belirlenmiştir. Projenin bir kısmının 2008-2009 öğretim
yılında faaliyete geçmesi amaçlanmıştır.
Mimari proje TED kolejinin merkezi olan Ankara’ da Yeşim-Nami HATIRLI tarafından
yapılmıştır. Yüklenici firmalar Müpasan İnşaat Tic. San. Ltd. Şti. ve Batu İnşaat A.Ş.’
dir. Teknik ve idari/yasal şartnameler hazırlandıktan sonra 50 dekar arsa alanı içinde
6400 m2 kapalı alan (2000 m2 ortaokul kısmı, 2000 m2 ilkokul kısmı ve 2400 m2
anaokulu kısmı) tasarlanmıştır.
YIKIM
Bir kent alanının hangi özel amaçlarla tahsis edilmesi gerektiği yerleşme ölçeğinde bir
fizibilite çalışması gerektirir. Bu nedenle, bu alanla ilgili mümkün olabilecek fonksiyon
tipleri, yapı birim sayısı, plan düzenleri, yapım sistemi alternatiflerinin
değerlendirilmesi, arsa maliyeti, rayiç kira değerleri, arsa kullanma emsali, park yeri
zorunluluğu vb. sorunları incelenmelidir [1].
Proje şehir merkezinden yaklaşık 10–15 km uzaklıkta bulunan Yukarı söğüt önü
mevkiinde konumlandırılmıştır (Resim 1). Eğimli olmayan bir arsa yapısı mevcuttur.
33
Resim 1. Eskişehir TED Koleji Alanının Şehir Resim 2. Eskişehir TED Koleji
Merkeziyle İlişkisi [5] Alanı (Google Earth)
Eskişehir TED Koleji örneğinde; yapı bütünü Vaziyet Planı, Bina Konumları, Diğer
Binalar ve Çevre İle Ulaşım, Plan Özellikleri, Binaların Şekillenme Kriterleri,
01.11.2008 ve 01.04.2009 tarihleri arasında mevcut durum incelenmiştir.
Yerleşke bütününde var olan binalar arazi ve yola göre konumlandırılmış olup, spor
alanları ve anaokulu yola göre konumlandırılmıştır. Yerleşke bütününde yurt ve
lojmanlar hem arsanın biçimlenişine uygun olarak hem de eğitim birimleri ile olan
ilişkisi göz önünde bulundurularak eğitim birimlerinden ayrı olarak tasarlanmıştır.
Yönlenme kuzeybatı-güneydoğu ve kuzeydoğu-güneybatı doğrultusundadır. Yerleşim
planında her binanın kendine ait otoparkı bulunmaktadır. Yerleşkede araç ve yaya
girişleri kullanıcılar dikkate alınarak yoldan uzaklaştırılmıştır ve iki ayrı giriş
düşünülmüştür (Resim 3.4.5).
34
Resim 3. Eskişehir TED Koleji Vaziyet Planı
(Müpasan İnşaat Ltd. Şti.- Batu İnşaat A.Ş. Arşivi)
Şehir merkezinden yaklaşık 10-15 km uzaklıkta Yukarı Söğüt önü mevkiinde Söğüt ve
Uludere Yolu Caddesi üzerinde konumlanan yapı bütünü ön cephesinde özel şahsa ait
bir çiftlikle komşu parselde bulunmaktadır. Şantiye alanı eğimli olmayan bir arazi
üzerinde konumlandırılmıştır (Resim 6).
35
Resim 6. Eskişehir TED Koleji Alanı, Diğer Binalar ve Çevre İlişkisi
Eskişehir TED Koleji yerleşkesi anaokulu, eğitim bloğu, yurt, lojman ve spor
merkezinden oluşmaktadır.
Eğitim bloklarında tarak şema düşünülmüş olup, sirkülasyon aksının bir ucuna takılan
sınıflardan ve diğer uca takılan müzik ve görsel sanatlar işlikleri, laboratuarlar ile
öğretmen odalarından oluşmakta, kütüphane ve idare sosyal tesisler ile sonlanmaktadır.
Eğitim birimleri 1.-6. sınıflar, 6.-8. sınıflar ve 9.-12. sınıflar olmak üzere ayrı bloklar
olarak düşünülmüştür. Eğitim birimleri bloklarının her birinin kendine ait girişi ve tören
alanı bulunmaktadır. Tören alanları her bir bloğa ait açık spor alanları ile
ilişkilendirilmiştir (Resim 3.10.11.12.19.20).
Spor merkezi açık ve kapalı mekânlardan oluşmaktadır. Açık mekânlar ulaşım kolaylığı
ve aynı işlevlerin bir arada bulunması açısından kapalı spor salonu ile
ilişkilendirilmiştir. Kapalı spor salonuna ait ayrı bir otopark bulunmakta ve giriş
buradan sağlanmaktadır (Resim 22.23.24.25.26.27).
Resim 7. Anaokulu Zemin Kat Planı (Müpasan İnşaat Ltd. Şti.- Batu İnşaat A.Ş. Arşivi)
36
Resim 8.-9. Eskişehir TED Koleji Anaokulu Bloğu Görünüşleri
(Müpasan İnşaat Ltd. Şti.- Batu İnşaat A.Ş. Arşivi)
Resim 10. B Blok Bodrum Kat Planı Resim 11. B Blok Zemin Kat Planı
(Müpasan İnşaat Ltd. Şti.- Batu İnşaat A.Ş. Arşivi)
37
Resim 13.-14. Eskişehir TED Koleji B Blok Görünüşleri
(Müpasan İnşaat Ltd.Şti.- Batu İnşaat A.Ş. Arşivi)
38
Resim 19. Eskişehir TED Koleji C Blok Resim 20. Eskişehir TED Koleji C Blok
Bodrum Kat Planı Zemin Kat Planı
(Müpasan İnşaat Ltd. Şti.- Batu İnşaat A.Ş. Arşivi)
39
Resim 24-25. Eskişehir TED Koleji Spor Tesisleri
(Müpasan İnşaat Ltd. Şti.- Batu İnşaat A.Ş. Arşivi)
40
3. Eskişehir TED Koleji Binası Şantiyesinin Yönetim Eylemlerine ve
Etmenlerine Göre İncelenmesi
YÖNETİM EYLEMLERİ
Planlama
Karar Verme
Denetim
İletişim
3.1.1. Planlama:
PROJE KOORDİNATÖRÜ/
FİRMA SAHİBİ
ŞANTİYE ŞEFİ
41
Amaçların Saptanması Projenin aşamalı ilerlemesi ve ortaokul kısmının bir
daha ki dönem (2009-2010) faaliyete geçmesi amaç
edinilmiştir.
Planın kontrolü ve revizyonu Plan kontrolü her zaman, Revizyon önerisi Ankara’
da ve proje koordinatörü-firma sahibinin onayı
üzerine yapılmaktadır.
Problemlerin çözümü, çözüm getirenin bilişsel düzeyi ile ilişkilidir. Problemi, iyi
tanımlanmış problem haline getirmeye çalışmak önemlidir.
Karar verme süreci, yapı yaşam sürecinde her düzeyde gerçekleşen yönetim eylemidir.
Karar vermenin üç yöntemi mevcuttur.
42
Tüm uyarılara rağmen kasklarını giymeyen işçiler, şantiye şefi tarafından yevmiyeleri
kesilerek cezalandırılmış, böylece problemin çözümüne dayalı karar verilmiştir.
3.1.4. Denetim:
Mevcut durumla; örgüt takımın hedefe varmak için etkili ve verimli çalışıp
çalışmadığını araştırma sürecidir. Denetim, geçmişe ilişkindir [3].
Denetim Porsuk Yapı Denetim şirketi tarafından yapılmaktadır. Yapı denetim şirketi
elemanları, arama üzerine şantiyeye gelmektedirler. Şantiyede denetim ve yönetim
tutanağı bulunmamaktadır. (İş yoğunluğundan dolayı bunlara vakit kalmamıştır)
Denetim şirketinde düzenli olarak tutulmaktadır.
Fakat gerek şantiye şefinin gerekse proje koordinatörü ve firma sahibinin gösterdikleri
özen dolayısıyla planlanan işlerin zamanında ve doğru bir şekilde yapılmasının da önem
arz ettiği belirtilmektedir.
3.1.5. İletişim:
İletişim kurgusunda kimin ne yapacağı 1-2 gün önceden planlanıp, o gün şahıslara
yapacakları işler açıklanmaktadır. Mesela; şu an ki inşaatta çalıştırılan işçilerin bir
kaçının faaliyete geçecek anaokuluna askı asılması için 1-2 gün önceden
görevlendirilmesinin yetkililer tarafından (firma sahibi) istenmesi gibi...
43
3.2. YÖNETİM ETMENLERİ
YÖNETİM ETMENLERİ
Organizasyon
Koordinasyon
Verimlilik
Standardizasyon
Kısıtlar
3.2.1. Organizasyon:
Bir inşaat firmasında atılacak en önemli adım, uygun bir organizasyonel yapı ortaya
koymaktır. Bu organizasyon yapısı kurulmadan firma bünyesindeki birbirinden farklı
işlevlerin etkin ve koordineli bir biçimde yerine getirilmesi pek mümkün
olamamaktadır. Bu nedenle her firma, stratejisiyle uyumlu ve işlevsel gereksinimlerine
uygun bir organizasyon yapısı kurmak durumundadır [2,3].
44
periyotları ve kalite standartlarıyla bir bütün oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra inşaat
firmaları için üretim yerleri (alanları) olan şantiyeler de farklı özellik ve koşullara
sahiptir. Bunlar, iklim, arazi özelliği, topografya, zemin v.b. sayılabilecek pek çok
parametreyi oluşturur. Bu tür farklılıklar hem firmanın hem de şantiyelerin
organizasyonunun esnek olması koşulunu da beraberinde getirmektedir. Organizasyon,
her projenin özelliklerine uygun olarak şekillenebilmeli ve hedeflenen koşulları yerine
getirebilecek niteliğe sahip olmalıdır [2,3].
3.2.2. Koordinasyon:
45
3.2.3. Verimlilik:
Süre
Verimlilik
Kalite Maliyet
Verimlilik, belirlenen şartlara uygun olarak elde edilen ürün miktarı ile bu ürünü elde
etmek için sarf edilen kaynaklar arasındaki ilişkidir. Belirlenen şartlara göre elde edilen
ürün ‘’kaliteli’’ ürün olarak adlandırılır. Kaliteli ürün elde etme de, iki önemli kaynak
vardır. Bunlar; zaman ve ekonomik kaynaklardır. Verimlilik, bu üç unsurun eşit
dağılmasıyla oluşan bir faktördür [3].
Verimlilik süre olarak incelediğinde büyük bir kazanç söz konusudur. Kalite olarak
bakılırsa; bu konuda oldukça titiz davranılmaktadır. Fayanslar, pencere kenar derzleri
lazerle ölçerek yapılmış, alçıpan kotları alınmıştır. Maliyet bakımından ele alınırsa; kısa
sürede çok iş yapılmıştır.
3.2.4. Standardizasyon
Projede keskin hatlar mevcuttur (merdiven vb. yerlerde). Bunun kullanıcı profili olan
çocuklar için elverişsiz kullanım oluşturduğu anlaşılmıştır. Bu durum ilgililere
bildirilmiş ve ileri ki aşamalarda düzenlemeler talep edilmiştir.
3.2.5. Kısıtlar
46
Yapının 10 aylık bir süre içinde bu seviyeye gelmesi ve bu süre içinde okulun bir
kısmının faaliyete geçmesi maliyet bakımından kazanç sağladığı kadar kısa sürede
bitirmek bazı zararlarda getirmiştir. Bu firmaya göre değişebilecek bir bakış açısıdır.
Kısa sürede inşaatı bitirmek fayda sağlamış fakat sürenin az olması malzeme miktarının
belirlenmesini engellemiştir. Satın alma birimi de olmadığından dolayı stoklama
yapılamamış ve gerekli olan malzemenin parça parça (günlük) alınması maliyetin
artmasına sebep olmuştur. İnşaatın şehir merkezinden uzakta olması, merkezde bulunan
3 deponun kullanılmasında yol maliyetini de arttırmıştır.
Süre kısıtlaması şantiye işleyişinde çok sıkıntı yaratmıştır. Fakat yine de zaman
şantiyede büyük bir kazanç olarak görülmektedir. Bu kadar kısa sürede yapılan bina
olma özelliğinden dolayı takdir alınmıştır.
Kanun ve yönetmeliklere göre izinlerin resmi kısmı idareye aittir. (Arada hatır gönül
işleri olmaktadır) Yapı denetim izinleri günlük alınmaktadır.
4. Sonuç ve Öneriler
47
Şantiye alanında güvenliğin yetersiz olduğu gözlemlenmiştir. Şantiye alanında kamera
güvenlik sisteminin kurulması, bu mekânların güvenli olmasını ve şantiyede
verimliliğin arttırılmasını zorunlu hale getirecektir. Kamera sistemleri ile pek çok
bölgenin aynı anda izlenerek kaydedilmesi sayesinde, çalışanların kontrolünün
sağlanması, verimliliği arttırması, olası tehlikelerin gecikmesiz algılanması ve müdahale
edilmesi imkânına sahip olunabilecektir.
Malzeme ve işçilik için ayrı anlaşma yapıldığında hata oranı artmakta ve yüklenici
firma hem zaman hem de maliyet açısından zarara girmektedir. Bu nedenle taşeron
firma ile yapım ve işçilik konusunda iş teslimi şeklinde anlaşma yapılması, taşeron
firmanın yapımda daha dikkatli davranmasına neden olmaktadır. Böylece süre ve
maliyet açısından yüklenici firmaya yarar sağlamaktadır.
Şantiye ortamına gelen malzemenin şantiye alanına yakın bir bölgede ve belirlenmiş
malzemelerin yapı çevresinde depolanması maliyet ve süre yönünden kazanç
sağlayacaktır.
Yapılan işlerin iş planına göre ilerlememesi anaokulu binasına ait iş planında revizyona
neden olmuştur. Bu da gerek şantiye şefinin gerekse yüklenici firma sahibinin süre ve
maliyet açısından zararına sebep olmaktadır. Özenli bir çalışma ile iş planına sadık
kalınarak süre ve maliyet açısından kazanç sağlanabilir.
48
Resim 30. Şantiye sahası [4] Resim 31. Eskişehir TED Koleji Binası [4]
49
Resim 38.-39. İnşaattan görüntüler [4]
50
Resim 46.-47. Faaliyetteki okul için park alanı ve inşaatla ayrılması (ön cephe) [4]
Kaynaklar
3. Gültekin, A.T. (2007), Proje Yönetimi Yapım Öncesi Süreci, Palme Yayıncılık,
Ankara, Türkiye.
6. www.tedeskisehir.k12.tr
51
Teknik Üniversite Konseptinde Gelişmeler Karşısında İnşaat
Yönetiminde Olanaklar ve Sınır Koşulları
Öz
Bildirinin Giriş Bölümünde Üniversite kavramı (eğitim-bilimsel araştırma bütünlüğü),
Yüksek Teknik Okul (Yüksek Mühendis Mektebi) / Teknik Üniversite aşamaları ve bu
aşamalarda ulaşılan konsept ışığında İnşaatta –Yönetim eğitiminin çağdaş biçiminde,
İşletme ve Endüstri Mühendisliği ile kesişmesi örnek ve ilgili yayınlara yapılan atıflarla
açıklanmaktadır.
Giriş
İnsanlığın ve ulusun geleceğini belirleyen eğitim olgusunun en üst düzey kurumu olan
Üniversite, bir bilimler topluluğudur. Latince’de bilim ‘scire is per causus scire’ (bilim,
nedenleriyle bilmektir) biçiminde tanımlanmıştır (Meinhold, 1961) Bu nedenle
Üniversite, her ülkede, bilimsel metot ve bilgilere dayalı eğitim ve araştırma yapan ve
bu nedenle ülkenin beyni niteliğindeki kurumudur. Bu kurumun imalat ve hizmetler
alanında üretim açısından eğitim ve araştırma yapanları Teknik Yüksek Okul veya
Türkiye’de Mühendislik Yüksek Okulu anlamında Yüksek Mühendis Mektebi adlarını
almışlardır (Almanya’da Technische Hochschule, Fransa’da Grande Ecole, İngiltere ve
ABD’de College). Türkiye’deki isim, ders programlarıyla birlikte Almanya’dan
alınınca, bu ülkede orta öğretimde teorik eğitime yatkın olmayan öğrencilerin
yönlendirildiği Technikum’lar karşılığı Teknik Okullar da kurulmuştur. Bununla birlikte
ikinci dünya savaşından sonra Almanya’da teorik ve araştırma/geliştirme ağırlıklı
eğitim alan Teknik Yüksek Okulu mezunu mühendislerde sosyal ve yönetsel bilim
ihtiyacı ortaya çıkınca, ilk kez Berlin Teknik Yüksek Okulu, Teknik Üniversite’ye
dönüştürülmüş (1946) ve bu dönüşümü zamanla benzer Okulların çoğu izlemiştir.
53
Böylece Yüksek Teknik Okullar, tekniğin sosyal (toplumsal ve insan) sorunlarıyla
birlikte ele alınması doğrultusunda geniş anlamdaki Üniversite kavramıyla
bütünleştirilmişlerdir (Tablo 1). Bu husus, ABD Mühendisler Birliğini tanımıyla da
örtüşmektedir. Bu tanıma göre ‘Mühendislik, insanları örgütleme, yönetme, doğadaki
malzeme ve gücü kontrol etme sanatıdır’ (Sorguç, 1993). Bu tanım, Mühendis’in
teknik’ten önce, toplum ve insana dönük, yaratıcı (sanatsal) kişiliğini ön plana
çıkarmakta, Teknik Üniversite eğitim ve bilimsel araştırmalarının çerçevesini
çizmektedir.
Bilim Dalı 1900 - 1930 1940 - 1950 1950 - 1970 1980 - 2000
Pozitif Bilimler Kimya Fizik Biyoloji
Sosyal Bilimler Ekonomi Sosyoloji Psikoloji
Mühendislik Ampirik Müh. Bilimsel Müh. Toplumsal M. Hümanist M.
Ayrıca, sosyolojinin kurucusu Auguste Comte 19.yy. ortasında (ilk) sosyoloji kitabına
’20.yy. başından itibaren yöneticiler mühendis olacaktır; bir şartla, sosyoloji bilmek
şartıyla’ diye yazmış olduğu öngörü, yüz yıl sonunda gerçekleşmiştir.
Yazarın tüm ulusal (ODTÜ) / uluslar-arası deneyimleri yanında, işin gereği (Sorguç,
2005) İşletme ve Endüstri Mühendisliği ve İnşaat Proje Yönetimi dersleri ile
geliştirdiği İTÜ İnşaat Yönetimi (Yapı İşletmesi) Lisansüstü eğitim ve araştırma
programı/Anabilim Dalı (Sorguç, 1996) gereksindiği ayrı lisans eğitimi (Bölümü)
düzenlemesi (Sorguç, 2007), ‘esnek’ Teknik Üniversite konsepti /yapısı sayesinde
ortadan kalkmaktadır. Böylece İnşaat Fakülteleri, yönetim alanı için yeni bölüm açmak
zahmet ve direncinden kurtulmakta; ayrıca tüm diğer Fakülteler kendi yönetici eğitim
programlarını ABD Mühendislik tanımına da en uygun biçimde düzenleme olanağına
kavuşmaktadırlar. Bu durum, Türkiye’nin her alanda etkin yönetici ihtiyacını en uygun
biçimde yanıtlayacağı gibi, İTÜ İnşaat Yönetimi programının felsefesi ve eğitim
yöntemi de bunun zaten pilot uygulaması niteliğinde bulunmaktadır.
54
Ülke ekonomisinin en geniş alanına hizmet veren inşaat sektöründe yönetim işini
üstlenmek veya bu alanda eğitim ve bilimsel araştırmalara katkıda bulunmak isteyen
Endüstri ve İşletme Mühendislerinin dikkate alması gereken (sektöre has) sınır koşulları
aşağıda açıklanmışlardır. (Sorguç, I /1993)
Sınır Koşulları
1. İnşaat sanayinde üretim yeri gezici, ürün sabittir. Bu olgu aşağıdaki sonuçları
doğurmaktadır :
1.1. İnşaat tipi, yeri ve koşulları (iklim, toprak, ulaşım, işçi, enerji olanakları) her
projede değişik olduğundan, üretim yöntemleri de –imalat sanayi aksine-
değişiktir. Bu nedenle, inşaat projelerinde:
• üretim teknoloji ve sürecinin seçimi ve
• bu seçimde eniyileme (optimizasyon) gerektiği gibi,
• otomasyon olanağı sınırlıdır
1.2. Üretim ve maliyet tahmininde daima risk unsuru vardır.
1.3. Maliyet hesabında yardımcı işler (geçici inşaat, yerleşme, alışma) bölümü
bulunur.
1.4. Genellikle açıkta üretim yapılır; üretim faktörleri dış etmenlere maruzdurlar.
1.5. Üretim yerinin işletme merkezi yanında olmaması, yönetimin etkinliğini
düşürür, risk ve maliyeti (şantiye merkez giderleri nedeniyle) artırır.
1.6. Kredi alabilmek için ipotek verilebilecek sabit tesisler olmadığından, yüklenici
ancak kişisel kredi ve hak ediş kesintileriyle gereken teminatları sağlar. Bu
husus yüklenicide finansman güçlüklerine yol açar.
1.7. Yapı-arsa arası hukuksal bağlantı, inşaatın üzerinde kullanılan malzemelerle
birlikte arsa sahibinin (işverenin) mülkiyetine geçmesine ve yüklenicinin stoktan
yararlanamamasına; ayrıca, inşaat sürecinde ortaya çıkan maliyet ve fiyat
yükselerinde mülk değerinde doğan artışların sözleşmede aksine hüküm
olmaması halinde inşaat sahibinin aktifine geçmesine neden olur..
2. İnşaat işletmeleri ellerindeki proje dışında, uzun vadeli faaliyet programları
yapamazlar.
2.1. İnşaatta yükleniciler pazar araştırması, pazarlama ve üretim/finansman gücünü
dikkate alan uzun vadeli programlar yapamazlar.
2.2. Alıcı ile üretici (yüklenici) arasında, üretim süresince (anonim olmayan) kişisel
ilişki vardır. İnşaatın satışını etkileyebilmek amacıyla üretici, ürünün nitelik,
süre ve fiyatında değişiklik yapamaz. Bu hususlar işverenin yetkisindedir.
Ayrıca, işveren tarafından saptanan süresel koşullar, inşaatta maliyetlerin
artmasına yol açabilirler.
2.3. Yurtiçinde en güçlü işveren olan kamu kuruluşlarının politik etkiler sonucu uzun
vadeli yatırım programları yap(a)mamaları veya yapılanlara uymamaları,
ülkenin saydam inşaat programlarından yoksun kalmasına ve inşaat
işletmelerinin kapasite veya stoklarını piyasaya göre ayarlayamamalarına yol
açar.
55
3. İnşaat sürecinde daima belirsizlikler vardır.
3.1. Keşiflerde risk unsurunu önemle dikkate almak gerekir. Zira risk bazen
öngörülen kar oranını birkaç misli aşar ve yapılan tahminlere dayalı olarak
ihalelerde çok farklı teklifler ortaya çıkabilir.
3.2. İşverenin çeşitli düzeyde yetersiz tasarım ve şartnamelere dayanarak teklif
istemesi ve sözleşmede değişken fiyat sistemini kabul etmemesi, kendine ait bir
riskin yüklenicinin üzerine geçmesine neden olur.
3.3. İşverenin inşaatı çeşitli yüklenicilere bölerek yaptırması, onları bizzat seçmesi,
koordine etmesi ve her türlü karar yetkisini elinde tutması, işin yürütülmesini
zorlaştırır Zira .bu takdirde üretimin zaman zaman durarak yeniden başlaması,
üretimde alışkanlık kayıpları nedeniyle, maliyet artışları olasılığı yaratır.
(Üreticinin denetimi dışındaki bu risk, imalat sanayinde yoktur)
3.4. Tahmini maliyet hesabındaki risk ile işin alınabilmesindeki risk (imalat
sanayinde satış riski) biribirleriyle ters orantılıdır.
3.5. Her türlü ihaleye girmek durumunda olan yüklenici, her zaman boş kapasite
riski ile de karşı karşıya bulunur (konjonktür riski).
3.6. İnşaat sürecinde, formel yerine, enformel (gayrı resmi) ilişkiler egemendir.
4. İhale teklifinde öngörülen maliyet, çeşitli açılardan ve değişik koşullarda yaşanmış
deneyimlere dayanarak belirlenir. (Örneğin, her projede üretim faktörleri insan ve
makine ile ilgili insan kalitesinin (verimliliğinin) belirlenmesinde işyeri ve çalışma
koşulları,iklim vs. tahmin edilir.)
4.1. Değişik tecrübe ve tahminler sonucu teklif fiyatlarında ortaya çıkan farklar,
işveren tarafından hazırlanan tasarım ve şartnamelerdeki belirsizliklere göre
artarlar.
4.2. Genel giderlerinin beklenen (yıllık) cirolarına oransal dağılımını yapılamaz
4.3. Özellikle maliyeti karşılamayan fiyatlarla ihale edilen inşaatlarda kalite sorunu
ortaya çıkar.
4.4. İnşaat sektöründe konjonktür riski nedeniyle, uygun olmayan koşullarda (fiyat)
ile alınacak ihalenin, ileride uygun koşullarda bir ihale alarak telafisi
planlanamaz.
4.5. Genellikle ihalede, inşaatın önce satılıp sonra yapılması ve değişken fiyat
sisteminin kabul edilmemesi nedeniyle, yüklenici sadece risk faktörü ve teklif
fiyatını yükselterek kendini güven altına alabilir.
4.6. Birim fiyat usulü ihalelerde kesin hesap işlemi genellikle uzun zaman
aldığından, yüklenicinin kesin teminatı (hakediş kesintileri) uzun süre bağlı
kalır.
5. İnşaat sektöründe açık rekabet yoktur.
5.1. Bu sektörde alıcı, imalat sektöründeki gibi fiyat ve kaliteyi bir arada görerek
seçimini yapamaz. Sektörde kalite, işveren tarafından şartnamede belirtilir; fiyat
ise, teklifler açılana kadar bilinmez. Bu nedenle geleneksel inşaat sektöründe
reklam kullanılmaz ve yüklenici, talep yaratmak veya gereksinimi etkilemek
olanaklarından yoksundur.
5.2. İnşaat sektöründe açık rekabet olanağı bulunmadığından, yüklenici indirimini
ancak maliyetindeki risk, amortisman vs. unsurlarından fedakarlık ederek
yapabilir. Bu durum (Alman ihale düzeninde özenle tanımlanmış bulunan)
“uygun fiyat “ ilkesiyle çelişir ve bu ilkenin işlevini ortadan kaldırır.
56
5.3. Nitelikli yüklenicilerin zaman zaman kalitesiz iş yapanlardan daha düşük fiyat
verme zorunda kalarak iflas etmeleri nedeniyle, inşaat sektöründe menfi seçim
mekanizmasının varlığı (Almanya’da) tartışma konusu olur.
5.4. İhale yasasına, inşaat işlerinin özellikleri nedeniyle konulmuş bulunan “uygun
fiyat” ilkesine aykırı olarak ihalelerin –diğer sektörlerdeki gibi- en düşük teklife
verilmesi, bu sektörde nitelikli işletmelerin varlığını tehdit eder, inşaatlarda
kalite sorunu doğurur veya işverenleri yüklenicilerin ek ödeme istekleriyle karşı
karşıya getirir.
6. İnşaatta ‘ussallaşma’ öncelikle projenin tasarım evresinde, işveren veya tasarımcı
tarafından gerçekleştirilmelidir. Zira işveren ve tasarımcıdan sonra devreye giren
yüklenicinin üretim yer ve konusunu dikkate alarak yaptığı ussallaşma sınırlı
kalmakta; önlemlerin asıl çap ve etkinliği, kendisinden önce gelenler tarafından
belirlenmektedirler.
7. İnşaat işçisinin büyük çoğunluğu geçici olarak çalışır.
7.1. Sürekli çalışan ve şantiyeden şantiyeye gönderilen küçük bir (çekirdek) ekibin
dışındaki inşaat işçileri, her projede işi ve usulleri öğrenmek, ekiplere ve
yöneticilere alışmak zorundadırlar. Bu nedenle, imalat sanayinde fabrikanın
üretime başlama aşamasında görülen öğrenme ve alışmanın yarattığı düşük
üretim ve daha yüksek maliyet, inşaatta her projede ortaya çıkar.
7.2. Değişik yerlerden gelen ve değişik niteliklere sahip yukarıda açıklanan işçiler
nedeniyle, inşaatta üretkenlik sağlıklı biçimde tahmin edilemez.
7.3. Anılan işçilere her şantiyede barınacakları yerlerin yapılması gerekir.
7.4. Tarımdan gelen bu işçilerin hasat vs. nedenlerle izin istekleri, inşaat üretimi
gereksinimine (programına) uymaz.
7.5. İnşaat işçisinin ücreti, üretkenliği üzerinden hesaplanamaz. Ayrıca, sürekli
değişen üretim koşulları, kendisine parça başına ücret ödenmesini zorlaştırır. Bu
nedenle, çalışma ortamının düzenli, istihdamın sürekli (stabil) olduğu ülkelerde,
inşaat sanayindeki işçilere göreceli olarak, daha yüksek ücret verilir ve onlar için
daha fazla sosyal gider (emeklilik ve kaza sigortası, kış koşulları tazminatı vs.)
kabul edilir.
7.6. İnşaat işçisinin düzenli bir meslekiçi eğitim olanağının olmaması, endüstri
ülkelerinde bölgesel eğitim şantiyeleri kurulmasına veya bu işe uygun olanlardan
yararlanılmakta; eğitilenlerin ücret ve giderleri işçi maliyetini artırmaktadır.
8. Geleneksel inşaat sanayinde ve özellikle bu sanayiin en büyük alanını oluşturan
bina inşaatında emek-yoğun teknoloji kullanılır. Bu teknoloji, ilgili alanlarda piyasa
(konjonktür) koşullarına göre üretim olanağı sağladığından, endüstrileşmemiş
ülkelerin yararınadır. Zira sermaye (makine) yoğun teknoloji kullanan sanayiin
ekonomik durgunlukta, amortisman vs. giderleri önemli kayıplara yol açmaktadır.
Ayrıca, emel-yoğun teknoloji, inşaat işletmeleri ve sektörünün finansman sorununu
hafifletmekte, ihzarat sistemi ile birlikte, sermaye birikimini kolaylaştırmaktadır.
9. İnşaat uygulamasında resmi olmayan (gayri resmi) ilişkiler egemendir; zira:
a. İnşaat tasarım, program ve şartnamelerinde her ayrıntının kesin biçimde
belirlenme sindeki yetersizlik, ilgili evrak ve uygulamalarda belirsizlikler ortaya
çıkarmaktadır.
b. İnşaat işlerinin bir kısmı, geleneksel olarak işin gereğine göre yoruma ve
uygulamaya açık bulunmaktadır.
57
c. Şantiyelerin her zaman farklı yerlerde olması, uzaklığı, işlerin yeterli ayrıntı,
kalite ve sıklıkla denetlenememesi, şantiyede düzenlenen toplantı tutanaklarının
durum ve sorunları yeterli açıklıkla yansıtamaması, haberleşme güçlükleri vs.
inşaatta kararların ‘yerinde’ alınmasını zorunlu kılarak ‘prosedür’ gibi formel
işlemlerin ikinci plana atılmasına neden olur; resmi ilişkiler ve düzen zayıflar.
Böylece inşaat, sürekli gayrı resmi ilişkilerin baskısı altında çalışır.
Sonuç
1. Dünyada, uluslararası mücadelelerde kilit unsur, yönetici kalitesidir. Bu nedenle,
yönetici eğitimi ve geliştirilmesi, bir ulusun yaşamsal sorunudur. İnsan davranışının
beynin fonksiyonu olduğu gerçeğinden hareketle, Giriş Bölümünde açıklanan
‘esnek’ Teknik Üniversite konseptinin öngördüğü Mühendislerin, en üst düzeyden
başlayarak yönetimin bel kemiğini oluşturması kaçınılmazdır. Ülke ekonomisinin
inşaat gereksinimini karşılayarak en büyük ve çeşitli yatırımlarını gerçekleştiren
İnşaat Sektörü, bildirinin ikinci bölümünde açıklanan sınır koşulları karşısında
dikkate alınınca, tüm yönetici mühendislere açılmak zorundadır. Öte yandan
sektörün çok yönlü özellikleri nedeniyle, ‘esnek’ Teknik Üniversite’lerde yetişen
Yönetici İnşaat Mühendisleri de diğer yönetim alanlarına açılacaklardır. Son
durumun (pilot) uygulamasını halen İTÜ Yapı İşletmesi Lisansüstü Programı
mezunları büyük bir başarıyla gerçekleştirmektedirler. Ayrıca ‘esnek’ Teknik
Üniversite konsepti, İTÜ İnşaat Yönetimi Lisansüstü Programında görülen (38 kredi
saat) ders sıkışıklığına (Sorguç, 1996) da son verecek ayrıca bir Bölüm kurma
ihtiyacını da ortadan kaldıracak ve öğrencide yaratıcılık-fonksiyon dengesine dayalı
bir beyin-düşünce yapısının ( Sorguç, 2005 ) gelişmesini tetikleyecektir. Bu
gelişmeyle, geri kalmış ülkelere ileri ülkeler karşısında en çok gereksindikleri
Toplum Mühendislerini yetiştireceklerdir. Türkiye içinde bulunduğu örtülü
(asimetrik) savaşta, ancak kamu yönetiminin kilit noktalarında yer alacak bu
insanlarla kendisini (daha kolay) savunabilecek ve kesin başarıya ulaşacaktır. Zira,
anılan savaş, topyekun sevk ve idareyi gerektirmekte ve karşı taraf bunu çok başarılı
biçimde kullanmaktadır. Anılan kadrolar daha önce bu ülkelerde (düşünceyi
geliştiren) güçlü orta öğretime (genel kültüre-GK-) dayalı sosyal yüksek eğitimle
yetiştirilmişler (GK=felsefe+tarih+yazın+matematik bütünlüğü) ve son iki yıldan
beri örneğin ünlü Berkley Üniversitesinde (ABD) Toplum Mühendisliği eğitimine
başlanmıştır.
58
bir formalite olmakta ve genç akademisyenler ülkede (yanlış) uygulanan tam gün
rejimiyle –hastanelere sahip tıp mensupları dışında- Üniversite’lere hapsedilerek,
yaşam, toplum ve ülke sorunlarından (toplumdan) soyutlanmakta,
yalnızlaştırılmaktadırlar. .Bu durumdaki bir öğretim elemanının Üniversite
gençlerini yaşama hazırlama yönünde yararlı olabileceği düşünülebilir mi? Bu
düzen, Üniversite’yi ulusun beyni olmak işlevinden yoksun kılacak ve pasifize
edecek niteliktedir. Bir ülkenin bu koşullar altında ne çağdaş uygarlık düzeyine
erişmesi, ne de demokratik yaşama kavuşması beklenebilir.
3. Yazar, toplam 5 yıl (Almanya’da 3 yıl) yoğun biçimde çalışarak hazırladığı Türkiye
ve gelişmekte olan ülke kalkınmasında ‘Konut İnşaatı Stratejisi’ (2 cilt) doktorası
(Sorguç, 1971) ve 3 yılda ayni biçimde ortaya koyduğu (ardından Doç tezi) ‘İnşaat
Sektörü Destekli İstihdam Stratejisi’ (Sorguç, 1972), sayısal planlama ve
uygulamalarının Türk kamu yönetim kültürüne yabancı olması nedeniyle,
akademik düzeyde kalmışlardır. Nitekim yazarın Münih’te doktora konusunu
öğrenen bir Başkonsolos yardımcımız ile doktora yöneticim Prof. Burkhardt’ın
öğrenciliğinden arkadaşı, ünlü bir yöneticimiz, ülkemizde bu tür çalışmaların değer
ve yararın bulunmadığı hususunda kendisini zamanında uyarmışlardır. Bununla
birlikte yazarın, doktora öncesi (2 yıl) Türk İnşaat Sektöründe veri hazırlama
amacıyla yaptığı Sektör ve Sanayi analizleri, kedisine inşaat sektöründe doktora
sonrası etkinlik, ve çok yönlü ilişkiler kazandırmıştır.(Sorguç, 1963) .
Ayrıca yazarın doktorası boyunca, büyük Atatürk’ün ‘Uygar Türkiye’ idealinin
bilinç ve heyecanını taşıması ve tüm çalışmalarında Kalkınma Stratejisi konularına
büyük önem ve öncelik vermesi, kedisini belirtilen doğrultuda desteklemiştir.
Yazarın doktorası ardından ODTÜ’de kurduğu Yapım Stratejisi Lisansüstü
Programındaki deneyimlerine dayalı İTÜ Yapı İşletmesi Lisansüstü Programı /
Anabilim Dalı kapsamındaki çalışmaları bu çabaların sonucudur Yazarın ayni
çerçevede yönettiği tezler, verdiği dersler, katıldığı ulusal ve uluslararası çalışmalar
gençlere kariyerleri sürecinde dile getirdikleri kişisel ve mesleksel mutlulukları
kazandırmıştır.
59
ticaretimiz için dahi ayni yol izlenecektir’. Ayrıca: ‘Eğitim ve öğretimde
uygulanacak yöntem, bilgiyi insan için bir süs, bir baskı aracı, veya uygar bir
doyumdan ziyade, maddi yaşamda başarılı olmayı sağlayacak uygulamalı ve
kullanışlı bir araç haline getirmektir.’(1923)
Teşekkür
Yazar, İnşaat Mühendisliği ve Yapı İşletmesi Eğitimi üzerinde çalışma yaparken
kendisinin ilgili eğitimin ‘Temel İlkeleri’ (Sorguç 1993) konusundaki yayınlarını
inceleyerek, katkılarını esirgemeyen meslekdaşlarına en içten teşekkür ve başarı
dileklerini sunar.
Kaynaklar
Meinhold W. (1961) Grundzüge der allgemeinen Volkswirtschaft, Max Huber Verlag,
München
Sorguç D. (1996) Deneyimler Işığında (İTÜ) Yapı İşletmesi Programı 1. Yapı İşletmesi
Kongresi Bildiriler Kitabı, İnşaat Mühendisleri Odası, İzmir pp.35-51
Sorguç D. (2007) Temel Üretim ve Maliyet İşlevleri Işığında İnşaat Endüstri, İşletme
Mühendisliği ve Stratejisinin Eğitim Sorunları 4.İnşaat Yönetimi Bildiriler Kitabı,
İstanbul, s. 307-324
Sorguç D. İnşaat Üretiminin Özellikleri, Yapı İşletmesi Ders Notu I, İTÜ İnşaat
Fakültesi Sayı 1522, İnşaat Fakültesi Matbaası s. 19-25
Sorguç D. (1971) Konut İnşaatı Stratejisinde Makroplan Modeli Struktur und Model
eines Wohnungsbauprogrammes für die Entwicklungslaender –anhand des türkischen
Beispieles- T.H.München (1967) Teknik Bülten Sayı:6, İnşaat Mühendisleri Odası,
Ankara
60
Yönetimsel İşbirliği:
3.Binyılda Yaşayan Osmanlı Köyü – Cumalıkızık Projesi
Yrd. Doç. Dr. Nilüfer Taş Öğr. Gör. Dr. Murat Taş
Uludağ Üniversitesi Uludağ Üniversitesi
Mühendislik Mimarlık Fakültesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi
Mimarlık Bölümü Yapı Bilgisi Mimarlık Bölümü Yapı Bilgisi
Anabilim Dalı 16059 Görükle / Bursa Anabilim Dalı 16059 Görükle / Bursa
Tel: 0 535 6919671 Tel: 0 532 2410691
E-posta: nilufertas@uludag.edu.tr E-posta: murattas@uludag.edu.tr
Öz
2007 yılında Mimarlar Odası Bursa Şubesi, Bursa il Özel İdaresi ve Yıldırım Belediyesi
işbirliği yaparak “3.Binyılda Yaşayan Osmanlı Köyü – Cumalıkızık İşbirliği Protokolü”
nü imzalamıştır. Bu protokolün amacı; 21.07.1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 12. maddesi ve 15.07.2005 tarihli 25876 sayılı
Resmi Gazete’de yayınlanan Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Ait Katkı
Payına Dair Yönetmelik’e dayanarak Cumalıkızık’ın yaşam, mekân, tarihi ve kültürel
sürekliliğin sağlanması ve onarılması amacı ile Özel İdare, Belediye ve Şube’nin
işbirliği sağlanarak sit alanı içinde doku bütünlüğü ve karakteri bozulmamış, korunması
gerekli anıtsal ve sivil mimarinin, sokak ve meydanların rehabilite edilip; bu mirası yeni
mekânsal yorumlarla zenginleştirerek geleceğe aktarmak için çalışmalar yapmaktır.
Giriş
Türkiye geçmişten günümüze kadar gelmiş, farklı dönemlere ait pek çok doğal, kültürel
ve tarihi mirasa sahiptir. Geçmişi ile tarihi, kültürel ve doğal zenginliklere sahip Bursa,
toplumların önemli bir yönetim, kültür-sanat ve ticaret merkezi olmuştur. Bursa’nın en
özgün bölgelerinden biri olan Cumalıkızık köy yerleşimi doğal ve tarihi zenginlikleri
yanı sıra sosyo-kültürel yaşam ile günümüze kadar korunmuş çok önemli bir mimari
mirastır.
61
bugüne kadar yapılan Cumalıkızık’ı koruma ve yaşatma amaçlı projelerden ayıran en
temel özelliklerden biri yerleşimin bütününü kapsamasıdır. Bugüne kadar fiziki üst yapı
ile ilgili yapılan çalışmalar, ya tekil bina ya da sokak-cephe yenilemesi düzeyinde
olmuştur. Diğer özellik ise, projenin devamlılığını sağlamak için merkezi yönetim, yerel
yönetim, sivil toplum kuruluşu ve Cumalıkızık halkının yönetimsel işbirliği
çerçevesinde bir araya gelmesidir.
Zamanla tarihi ve doğal dokunun yıpranması, kaçak yapılaşma, şehre göç, miras yolu ile
malların bölünmesi, tarım kazancının azalması, aile yapısındaki değişim, ekonomik
problemler nedeniyle çoğu yaşlı insanların elinde kalan evlerin korunmaması ve bakım-
onarımının yapılmaması köyün korunarak yaşatılmasını ve var olan değerlerin geleceğe
aktarılmasını tehlikeye sokmuştur. Cumalıkızık Köyü’nün tarihsel dokusu 1980 yılında
Anıtlar Yüksek Kurulu’nun kararı ile koruma altına alınarak her türlü yapılaşma izne
bağlanmıştır. 1981 yılında ise yerleşme, “Kentsel ve Doğal Sit Alanı” olarak
belirlenmiştir.
Resim 1. Cumalıkızık Köyü Giriş Yolu Resim 2. Cumalıkızık tipik yerleşim örneği
62
Odası Bursa Şubesi’nin işbirliği sağlanarak sit alanı içinde doku bütünlüğü ve karakteri
bozulmamış, korunması gerekli anıtsal ve sivil mimarinin, sokak ve meydanların
rehabilite edilip; bu mirası yeni mekansal yorumlarla zenginleştirerek geleceğe
aktarmak için çalışmalar yapmaktır.
2007 yılında sivil toplum kuruluşu olan Mimarlar Odası Bursa Şubesi, merkezi yönetim
olarak Bursa İl Özel İdaresi ve yerel yönetim olarak da Yıldırım Belediyesi işbirliği
yaparak “3.Bin Yılda Yaşayan Osmanlı Köyü – Cumalıkızık İşbirliği Protokolü” nü
imzalamıştır. Bu protokol 21/07/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kanunu’nun 12. maddesi ve 15/07/2005 tarihli 25876 sayılı Resmi Gazete’de
yayınlanan Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Ait Katkı Payına Dair
Yönetmelik esaslarına dayanarak hazırlanmıştır.
Bu protokol çerçevesinde taraflar, çalışmaların fiilen yürütülmesi için bir çalışma grubu
oluşturmuştur. Mimar, inşaat mühendisi, şehir plancısı, sanat tarihçisi vb. uzman kişiler
görevlendirmiştir. Bu çalışma grubu tarafından öncelikle tüm yerleşimi kapsamayı
hedefleyen çalışmaların başarıyla tamamlanabilmesi için kapsamlı ve farklı
disiplinlerin, kurum ve kuruluşların nasıl bir araya geleceği, nelerin yapılması gerektiği,
finans boyutunun nasıl karışılacağının belirlenmesi, işin yürütülmesi için bir çalışma
yöntemi belirlendi. Yöntem, organizasyonel ve teknik olmak üzere iki alt bileşenden
oluşmaktadır.
63
iskâna ilişkin hizmetleri; belediye sınırları dışında ise imara ilişkin hizmetleri yapmakla
görevli ve yetkilidir.
Bu yönetmelik kapsamında; tarihi yapı sahibi olup da bu yapıyı onarmak, restore etmek
isteyenlere sunulan imkânlar, uzman desteğinin nasıl sağlanacağı, bakım-onarım
işlemlerinin projelendirilmesi ve uygulaması aşamalarında sağlanacak karşılıksız maddi
destek ve muafiyetlerin, kredilendirmelerin nasıl yapılacağı belirtilmektedir.
Tarihi yapı sahibi kişilere istenilen belgelerin sağlanması koşulu ile tarihi yapının bakım
ve onarımı, restorasyonu için 15.07.2005 tarihinden itibaren Kültür ve Turizm
Bakanlığı’nca karşılıksız para yardımı (hibe) yapılmaktadır. Mali yeterliliği olmayan
tescilli yapı sahiplerine karşılıksız restorasyon projeleri hazırlanmaktadır.
Tescilli yapı sahiplerine kredi yardımı yapılmaktadır. Toplu Konut İdaresi (TOKİ)
tarafından verilecek toplam kredilerin en az %10’u, tescilli yapıların, bakım, onarım ve
restorasyonu, tarihi kent dokularının sağlıklaştırılması işlerinde, belediye vb. kurumlar
üzerinde gerçekleştirilen projelere öncelik verilmek üzere kullandırılmaktadır. TOKİ
kredisi, yıllık %4 faizle 10 yıl vadeyle geri ödemelidir. Ayrıca tescilli yapı sahiplerine
katkı payı yardımı yapılmaktadır. Tescilli yapıların korunma ve değerlendirilmesi
amacıyla yapılacak plan, proje, kamulaştırma ve uygulama işlerinin maliyetinin
%49’una kadar karşılanmak üzere, belediyelerce tahsis edilen emlak vergilerinin %10’u
İl Özel İdarelerinin bünyesinde açılacak bir hesapta toplanmaktadır. Valilik ilgili
yönetmelik çerçevesinde bu fonu belediyelere kullandırmaktadır.
64
çalışmaları yasaların öngördüğü bilgiler dahilinde yürütmek ve tüm bu işlerde
mali işleri düzenlemek.
Ayrıca belediye Cumalıkızık’ın tanıtılması, yerli ve yabancı kredilendirme
fonlarına başvuru işlemlerini de yürütülmesi.
AŞAMALAR FAALİYETLER
Mevcut Alanın yönetim, işlev ve koruma ihtiyaçlarının belirlenmesi,
durum tespiti İlgili kurum ve kuruluşlarla bağlantı kurulması.
Alan analizi Sorunların tespiti (alan, yönetsel ve işlevsel)
Stratejilerin Cumalıkızık’ın geleceğe ait vizyonunu belirleyecek, işletme,
belirlenmesi yönetim, idari ve finansal modelini içeren koruma, kullanma
stratejilerinin oluşturulması
Eylem Bütçe analizlerinin yapılması ve finans kaynaklarının belirlenmesi
Planının Kısa vadede yapılacak işlere ait eylem planın oluşturulması
Hazırlanması Orta vadede yapılacak işlere ait eylem planın oluşturulması
Uzun vadede yapılacak işlere ait eylem planın oluşturulması
65
Alan yönetimi ile ilgili çalışmalar kısa, orta ve uzun vadeli olarak UNESCO, Malraux
Yasası (1962), Granada Anlaşması (1985), Faro Anlaşması (2005), A.B. Komisyon
Kararları, T.C. Kültür ve Tabiat Varlıklarının Koruma Yasası(2863 nolu yasa) ve
27.11.2005 tarihinde resmi gazetede yayınlanarak işlerlik kazanan “Alan Yönetimi ile
Anıt Eser Kurulunun Kuruluş ve Görevleri ile Yönetim Alanlarının Belirlenmesine
İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik” esaslarına göre oluşturulmuştur. Alan
Yönetim Yönetmeliği’ne göre belirlenen hedefler:
Alan sınırlarının tarihi, sosyal, kültürel, coğrafi, doğal, sanatsal bir bütünlük
içerisinde etkileşim sahaları ve tarihi, kültürel, sosyal, coğrafi ve sanatsal nedenlerle
ilişkili bulunduğu bağlantı noktalarının alanın korunması, geliştirilmesi ve
değerlendirilmesi bakımından doğru tespit edilmesi,
Koruma, erişim, sürdürülebilir ekonomik kalkınma ihtiyaçları ile yerel toplumun
ilgisi arasında uygun bir denge oluşturmanın yollarının yönetim planı ile
gösterilmesi,
Alanın değerini arttırarak uluslar arası bir seviyeye çıkarmak için genel stratejiler,
yöntemler ve araçların geliştirilmesi, mali kaynakların belirlenmesi ve yaratılması,
Kültür turizmini geliştirmek amacıyla uluslar arası işbirliği ve paylaşımı yaratacak
etkinlik ağının kurulması,
Belirli bir bölge içinde birbirleriyle ilişkilendirilerek sektör oluşturma potansiyeli
bulunan sit alanlarında bölgesel kültür sistemlerinin gelişimi için uygulama
planlarının yaratılmasının,
Yönetim alanlarının korunması ve değerlendirilmesinde kamu kurum ve kuruluşları,
sivil toplum örgütleri, alanda mülkiyet hakkı bulunanlar, gönüllü kişi ve kuruluşlar
ile yerel halkın işbirliği,
Sit alanları ve ören yerleri ile etkileşim sahalarının bakım, onarım, restorasyon,
restitüsyon, teşhir, tanzim ve çevre düzenlemesi ile birlikte alan yönetim amaçları
doğrultusunda uluslar arası koruma prensipleri ve sözleşme hükümleri çerçevesinde
korunarak yaşatılmasının yanı sıra kullanım ve gelişim ilkelerinin ve sınırlarının
belirlenmesi,
Kültür varlıklarının yönetiminde, konservasyon alanında, tasarım ve uygulamada,
uzmanlık ve ekipmanda yüksek standartların kullanılmasıdır.
66
• Üçüncü aşama ise kullanım sürecine yönelik yapıların ve çevrenin işletme, bakım-
onarım ilkelerinin oluşturulmasıdır.
Protokolün hazırlanması
Mimarlar Yıldırım Bursa İl Cumalıkızık tespit çalışmalarının
Aralık 2006-Nisan 2007
Sempozyum içeriğinin
Sempozyum oluşturulması
Aralık 2007
Eylül 2007-
Genel değerlendirmenin
Taraf üst düzey yönetici toplantısı yapılması
Ocak
2008
67
Tablo 2b. İş programı, görev ve sorumluluk paylaşımı.
2008
Geçmesi
68
Sonuç
69
Kaynaklar
Taş, M., Taş, N., Çahantimur, A. (2009) A Participatory Governance Model for
Sustainable Development Of Cumalıkızık: A Heritage Site In Turkey. Environment and
Urbanization, Vol 21/1, pp: 161–184.
Taş, M., Taş, N. (2002) The Problems Of Installation At A New Use Of Histoical
Enviroment At The Example Of Bursa Cumalikizik Village Which Was Been Ottoman
Settlement For 700 Years, V. International Hvac+R Technology Symposium, İstanbul,
April 29- May 1.
Alan Yönetimi ile Anıt Eser Kurulunun Kuruluş ve Görevleri ile Yönetim Alanlarının
Belirlenmesine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik(2005)
Faro Convention (2005), Council of Europe Framework Convention on the Value of
Cultural Heritage for Society, 27 October 2005, Faro, Portugal
70
İnşaat Sektöründe YİD (Yap-İşlet-Devret) Modeli
Sözleşmeler İle 4735 Sayılı Yasada Belirtilen Yapım İşleri
Sözleşmelerinin Karşılaştırılması
Öz
Bu çalışmada, Yap-İşlet-Devret Modeli sözleşmelerin, yürürlükteki ihale kanunlarında
yer alan yapım işleri sözleşmelerine göre farklılıklarını tespit etmek amacıyla modelin
avantajları, dezavantajları, yapım, işletim ve devir aşamalarındaki riskler ve yasal alt
yapısı incelenmiştir. Bu amaçla, ülkemizde Yap-İşlet-Devret Modeli uygulanarak
gerçekleştirilmiş örnek bir yatırım projesi ele alınıp yapılan sözleşme irdelenerek yapım
işleri sözleşmeleriyle farklı yönleri tespit edilmeye çalışılmış, uygulamalarda çıkan
sorunlar ve bu sorunlar için çözüm önerilerinin neler olabileceği tanımlanmaya
çalışılmıştır.
Giriş
1960’lı yıllarda devlet bütçesinin yaklaşık 1/3’ü kamu yatırım harcamalarına ayrılırken
2000’li yıllarda bu oranın % 10 seviyelerine kadar düşüş göstermesinde temel etken,
artan nüfus ve bu oranda artan kamu yatırımlarının gerekliliği, bu yatırımların
gerçekleştirilmesi için gerekli finansmanın sadece devlet bütçesiyle olamayacağı
sonucunu ortaya çıkarmıştır. Dünya ekonomi piyasalarındaki küresel krizler ve
gelişmekte olan ülkeler statüsünde yerini almaya başlayan ülkemizde de kamu
kaynaklarının azalması, kamu yatırımları için ayrılan bütçenin yeterli olmaması bu
yatırımların gerçekleştirilmesi için yeni finansman kaynaklarının temininde yeni
arayışları da beraberinde getirmiştir.
Özellikle gelişmekte olan ülkelerde alt yapı, sanayi ve hizmet yatırımlarının dünyada
yaygın olarak kullanılmaya başlanan Yap-İşlet-Devret Modeli sözleşmeler ile
gerçekleştirilmesi ülkemizde de benimsenmiş ve birçok önemli yatırımlar bu yapım
modeli ile gerçekleştirilmeye başlanmıştır.
71
Bu çalışmada, Yap-İşlet-Devret Modeli sözleşmelerin, yürürlükteki ihale kanunlarında
yer alan yapım işleri sözleşmelerine göre farklılıklarını tespit etmek amacıyla modelin
avantajları, dezavantajları, yapım, işletim ve devir aşamalarındaki riskler ve yasal alt
yapısı incelenmiştir. Bu amaçla, ülkemizde Yap-İşlet-Devret Modeli uygulanarak
gerçekleştirilmiş örnek bir yatırım projesi ele alınıp yapılan sözleşme irdelenerek yapım
işleri sözleşmeleriyle farklı yönleri tespit edilmeye çalışılmış, uygulamalarda çıkan
sorunlar ve bu sorunlar için çözüm önerilerinin neler olabileceği tanımlanmaya
çalışılmıştır.
4734 Sayılı Kamu İhale Kanunu’na göre ihalesi yapılacak ve 4735 Sayılı Kamu İhale
Sözleşmeleri Kanunu’na göre sözleşmeye bağlanacak tüm yapım işleri için
sözleşmelerin nasıl yapılacağı, sözleşmenin nasıl yürütüleceği, sözleşmelerin hukuki
yapısı ve işleyişi ile ilgili tüm ayrıntılar 4735 Sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri
Kanunu’nun ikinci ve 3. bölümlerinde 5. madde ile 25 maddeler arasında hükme
bağlanmış ve bu hükümlere göre tüm yapım işleri için iki türlü yapım sözleşmesinden
bahsedilmiştir. Bunlar, kanunun 6. maddesinin a ve c bendinde belirtilen;
• “Yapım işlerinde; uygulama projeleri ve bunlara ilişkin mahal listelerine dayalı
olarak, işin tamamı için isteklinin teklif ettiği toplam bedel üzerinden anahtar
teslimi götürü bedel sözleşme”
• “Yapım işlerinde; ön veya kesin projelere ve bunlara ilişkin mahal listeleri ile
birim fiyat tariflerine, mal veya hizmet alımı işlerinde ise işin ayrıntılı
özelliklerine dayalı olarak; idarece hazırlanmış cetvelde yer alan her bir iş
kaleminin miktarı ile bu iş kalemleri için istekli tarafından teklif edilen birim
fiyatların çarpımı sonucu bulunan toplam bedel üzerinden birim fiyat sözleşme”
türleridir.
Bu tür yapım sözleşmelerinde taraflar iki olup bir işi yaptıracak kamu idaresi, diğeri ise
işi yapacak yapım müteahhidir. İdare söleşmeye göre işi yaptıran, işin yapımını
denetleyen, gerekli finasmanı sağlayan ve sözleşme hükümlerine göre işin
tamamlatılmasını sağlayan taraftır. Yapım müteahhidi ise işi yapan, sözleşmeye
hükümlerine göre işi istenilen zamanda, istenilen kalitede tamamlamaya mukimdir. Bu
tip sözleşmelerin uygulandığı tüm yapım işlerinde işin tamamlanması için gerekli
finansman tamamen kamu idaresi tarafından sağlanmaktadır. İşin bitirilip teslim
edilmesinden sonra iş gereği yapının kullanım hakkı kamu idaresinde olup yapım
müteahhidinin kullanım hakkı yoktur (Koçer, 2008).
72
Geniş anlamda YİD modeli, bir kamusal yapı yatırım veya hizmetinin finansmanı özel
bir şirket tarafından karşılanarak gerçekleştirilmesi ve Kamu tarafından belirlenen bir
süre için işletilmesi ve yine bu süre içinde ürettiği mal veya hizmeti, tarafların karşılıklı
saptadıkları bir tarife uyarınca Kamu kuruluşlarına satması ve sürenin sonunda
işletmekte olduğu tesisleri bakımı yapılmış, eksiksiz ve işler durumda ilgili Kamu
kuruluşuna devretmesi diye tanımlanabilir (İmre, 2001).Yine yapılan sözleşmelerden
yola çıkılarak yapılan bir başka tanıma göre YİD modeli bir kamu hizmet ya da faaliyeti
ya da bayındırlık işinin sabit bir bedel üzerinden, tüm masrafları özel teşebbüs
tarafından karşılanarak, yatırım yapılıp ülkenin üretilen mal ya da hizmetleri satın alma
garantisi altında projelendirilmesi, finanse edilmesi, inşa edilmesi, korunması ve belli
bir süre işletilmesi suretiyle yatırılan sermayenin amortisman ve karının
gerçekleştirilmesinden sonra sürenin bitiminde tesisin ve yönetimi bedelsiz olarak ilgili
kamu kurum ya da kuruluşa devir ve teslimini sağlayan bir rejimdir, denilmektedir
(Uyduranoğlu, 1994).
YİD modeli sözleşmelerde, diğer yapım işleri sözleşme modellerine göre birçok tarafın
ilişkisi ile kurulan karmaşık bir sistem mevcuttur. Modeli oluşturacak taraflar
arasındaki ilişkileri düzenleyen sözleşmelerin sayısı oldukça fazla olup, taraflar ve
sözleşme sayıları projenin yapısı, büyüklüğü gibi etkenlere göre değişkenlik gösterse de
birçoğunda bulunan taraflar ve taraflar arasındaki sözleşmeler hemen hemen aynı
şekilde olmaktadır. Sadece işleyiş ve taraflar arasındaki hukuki bağlara bağlı
düzenelenen sözleşmelerde değişikliklere rastlanmaktadır. YİD Modeli sözlemelerde
mevcut olması gereken tarafları Şekil 1’de, taraflar arasındaki sözleşmeleri de Şekil
2’de gösterildiği gibi özetlemek mümkündür.
73
Şekil 2. YİD Modelinde Taraflar Arası Sözleşme Yapısı
Şemanın merkezinde yer alan imtiyaz firması, yatırımı gerçekleştirecek olan özel
teşebbüs şirketidir ve Hükümet veya ilgili devlet kuruluşu ile uygulama anlaşması
çerçevesinde yatırım işini alır. Yatırımı gerçekleştirirken çeşitli danışman firmalarıyla
bağlantılar kurabilir, bunları da danışmanlık anlaşmaları çerçevesinde gerçekleştirir.
İmtiyaz firması söz konusu yatırımı kendisi gerçekleştirebileceği gibi, kendisi dışında
müteahhit firmalara da, inşaat ve yapım kontratı çerçevesinde işi yaptırabilir. Yine aynı
şekilde yatırım tamamlandıktan sonra işletmesini kendisi yapabileceği gibi aracı
işletmeci başka firmalara da yaptırabilir. Yatırımcı şirket, gerekli finansmanı sağlamak
amacıyla, kredi veren kuruluşlarla kredi anlaşmaları yapabilir (Koçer, 2008).
• Hizmetin verilebilmesi
• Hizmetin sürekliliğinin sağlanması
• Hizmet etkinliğinin arttırılması
• Hizmet kalitesinin ve çeşitliliğinin arttırılması
• Çevrenin ve halk sağlığının korunması
• Hizmet tarifelerinin optimize edilmesi
74
İşverenin (Kamu İdaresi) Beklentlerii
Modelin gelişmekte olan ülkeler için ileri sürülen en önemli amaçlarından birisi ülkeye
yabancı sermaye girişini artırmak ve bunun ekonomi üzerindeki etkilerinden
yararlanabilmektir. Bu çerçevede YİD modelinin başka türlü gerçekleştirilemeyecek
projeleri gerçekleştirme imkânı verdiği ileri sürülmektedir.
Etkinlik
Özel kesimin hangi projenin gerçekleştirilmesinin daha fizibl olduğu konusunda daha
iyi bir değerlendirme yapabileceği, aynı şekilde projenin dizayn, inşa ve işletilmesini de
daha etkin gerçekleştireceği ileri sürülerek ekonomik etkinliğin artacağı kabul
edilmektedir.
75
Değerlendirme Ölçütü (Benchmark)
Bir önceki şıkta belirtilen özelliğin uzantısı olarak, özel kesim eliyle yürütülen bir proje,
kamunun elinde bulunan benzer projelerin etkinliğini değerlendirme bakımından bir
ölçüt olarak kullanabilecektir (Etçioğlu, 1997).
Özelleştirme
YİD modeli geleneksel olarak kamu kesimi eliyle yürütülen bir takım faaliyetlerin
özelleştirilmesi yönünde de önemli bir adım olacaktır. Ancak tesislerin sözleşme süresi
sonunda devlete devredileceği göz önüne alındığında bunun tam anlamıyla bir
özelleştirme olduğunu söylemek imkânı bulunmamaktadır.
YİD modelinde bir bakıma devlet, önünde bulunan ve seçmek zorunda olduğu projeleri
değerlendirme işini özel girişime devretmekte ve böylece özel sektör, kar
maksimizasyonu kriteri ile ekonomik bakımından en uygun projeyi gerçekleştirmektedir
(Etçioğlu, 1997).
Model oldukça kompleks ve karmaşık bir yapıdadır. Çok sayıda tarafın yine çok sayıda
ve çeşitli belgeler üzerinde müzakerelerde bulunup anlaşmaya varmaları gerekmektedir.
Bu ise, belli bir zamana, bu konuda yetişmiş bilgili insanların bu konuya teksif olmasına
ve paraya mal olmaktadır.
Yüksek Maliyet
76
Siyasi, Ekonomik İstikrara Aşırı Duyarlılık
Modelin diğer bir dezavantajı olarak, yapılacak yatırımın çok büyük tutarlara ulaşması,
geri dönüşünün uzun olması ve sözleşmede karşı tarafın kamu idaresi olması nedeniyle
özellikle yabancı sermayenin yatırım yapmak için siyasi ve ekonomik istikrar
konusunda çok büyük duyarlılık göstermesi eklenebilir (Etçioğlu, 1997).
Girdap/Tayfun Etkisi
Belli bir aşamada alınan kararlardan herhangi birisinin bir tarafın kararını olumsuz
yönde etkilemesi durumunda, bu durum diğer tarafları da aynı yönde etkilemekte ve
olumsuz etkiler giderek artıp projenin gerçekleştirilmesine bile engel olabilmektedir.
Girdap etkisi adı verilen bu durumdan kaçınmak için mümkün olduğunca her aşamada
diğer tarafların da kararlara olumlu yönde katılmalarını sağlamak gerektirmektedir ki,
bu durumda yukarıda değinilen gecikmeye neden olmaktadır (The World Bank
Industry, 1990).
Politik Riskler
Finansal Riskler
77
Operasyonel Riskler
78
Tablo 1. YİD (Yap-İşlet-Devret) Modeli Sözleşmeler ile 4535 Sayılı Kanun’da
Belirtilen Sözleşmelerin Farklılıkların Karşılaştırılması (Devamı)
Sonuç ve Değerlendirme
YİD modelinin uygulanacağı ülkenin makro ekonomik göstergeleri (dış ticaret açığı
enflasyon, faiz hadleri, yerel piyasalarının gücü, bölgeler arasındaki mevcut gelir
dağılımları, siyasi ve ekonomik stabilize özellikleri), hukuki altyapının, toplumun
gelenek ve alışkanlıklarının modele uygunluğu, politik sistemin şeffaflığı ve
güvenilirliği ile mevcut özel sektör şirketlerinin teknolojik ve finansal altyapılarının
gücü parametreleri sistemin başarısını ağırlıklı bir şekilde etkilemektedir.
Hukuki altyapımız dünyadaki teknolojik ve sosyal gelişmeleri yakalayabilecek
değişimleri gerçekleştirememiştir ve dahası YİD Modeline uygun değildir.
Geleneklerimiz ve alışkanlıklarımız açısından YİD Modelinin toplum yapımıza
79
uygunluğu şüphelidir. Politik sisteme ve özellikle politikacılara güven yoktur, ihale
sistemlerimiz ve anlayışımız şeffaflık ilkesine uygun değildir. Teknolojik birikimleri
yetersiz olmakla beraber, finansal ve yönetimsel altyapılarının gücü uluslararası
şirketler ile beraber büyük altyapı projelerinin yatırımlarını üstlenebilecek yerel özel
sektör şirketleri mevcuttur.
YİD Modelinin teorik planda ileri sürülen ekonomik ve finansal yararlarının uzun
vadede istenen düzeye ve ülkenin yararına ulaşamayacağı şüphelerini yaratmaktadır.
Zira mevcut koşullar altında Modelin uygulanabilirliği ağır ve kapsamlı devlet
garantilerine dayanmaktadır. Buna karşın, ülkede giderek küçülen iç tasarrufların gayri
safi milli hâsılaya oranı sonucunda yapılamayan önemli altyapı yatırımlarının YİD
Modeli devreye sokularak sağlanabilmesi sistemin getirdiği en belirgin yarar olarak
gözükebilmektedir.
Başta gelişmekte olan ülkeler olmak üzere bütün ülkeler için hayati önem taşıyan Yap-
İşlet-Devret Modelinin önündeki engeller kaldırılmalı ve bu modelin gelişmesi için
gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Fakat bunu yaparken de tekelleşmeye imkân
tanınmamalıdır. Yapılan düzenlemeler ile Yap-İşlet-Devret Modeli imtiyaz
sözleşmelerinin kapsamı genişletilerek, firmaların kuruluş, inşaat, işletme ve işletmenin
devri sırasında sağladıkları kazanımların, devletin lehine olacak şekilde düzenlenmesine
özellikle dikkat edilmesi sağlanmalıdır. Aksi takdirde bu modelin yarar değil, zararlar
doğurduğu/doğuracağı kesindir. Bunun önünü tıkayacak tedbirlerin alınması,
anlaşmaya taraf olan kamunun, asli görevidir ve bunu yapmalıdır.
Ancak, sistem iyi kurulmadığı için özelleştirmede olduğu gibi istenen sonuca
ulaşılamamıştır. Sistemin istenilen hedefe ulaşabilmesi için; önce hedefleri belirleyip
bu hedeflerle ilgili projelere öncelik tanınmalı, sözleşmelerde etütleri yeterince iyi
yapılmamış projelerin öncelikle bu eksiklikleri giderilmeli, projelerle ilgili olarak
bakanlıklar arası koordinasyonlar iyi sağlanmalı ve vergisel boyutları dâhil edinilen
deneyim ve görünen sorunlar dikkate alınarak sistem özel girişimcinin ilgisini çekecek
hale getirilmelidir.
Türkiye’ de temelde alt yapı yatırımlarında finansman yetersizliklerini giderme ile hızlı
bir ekonomik kalkınma ve refahı sağlama amacı taşıyan Yap-İşlet-Devret Modeli,
gerekli tedbirlerin alınması durumunda ülkenin altyapı, finansman, ödemeler dengesi,
istihdam ve ileri teknoloji sorunlarının çözümüne büyük faydalar sağlayacaktır. Ancak;
uygulanma aşamasında, özellikle enerji kaynaklarının sağlanmasında bu modelin
istismara açık olduğu görülmektedir. Bu suistimallerin ortadan kaldırılabilmesi için
gerekli altyapı ivedilikle hazırlanmalı ve uygulamaya konulmalıdır. Firmalara tanınan
imtiyazların sınırları belirlenmeli, gerekli denetim mekanizmaları çalıştırılarak, tarafsız
olarak devreye sokulmalıdır.
80
Kaynaklar
Koçer, M., 2001, “İnşaat Sektöründe YİD (Yap-İşlet-Devret) Modeli Sözleşmeler ile
Yapım İşleri Sözleşmelerinin Karşılaştırılması: DHMİ, DLH ve TCK Uygulama
Örnek Sözleşmeleri”, Yüksek Lisans Tezi (Yayınlanmamış), Eskişehir Osmangazi
Üniversitesi FBE, Eskişehir, 95s.
The World Bank Industry and Energy Department, “Private Sector Participation in
Power Through BOT Schemes”, Working Paper, 5 (1990).
81
Kamu İhale Mevzuatında Yapılan Değişikliklerin
Mühendisler Açısından Tarihsel Süreçte Değerlendirilmesi
Öz
Kamu kurum ve kuruluşlarının mal alımı, hizmet alımı ve yapım işleri 01.01.2003
tarihinde yürürlüğe giren 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’na göre yürütülmektedir. Bu
Kanun, yürürlüğe girdiği tarihten bu yana on yedi defa değişikliğe uğramıştır.
Kanunun 10. maddesine göre, kamu yapım ihalelerine katılan isteklilerin mesleki ve
teknik yeterliğinin belirlenebilmesi için, yapım işlerinde ihale konusu iş veya benzer
işlerle ilgili deneyimini gösteren iş deneyim belgelerinin istenilmesi zorunludur. İş
deneyim belgeleri; iş bitirme belgesi, iş durum belgesi, iş denetleme belgesi, iş yönetme
belgesi ile mühendis ve mimarların mezuniyet belgeleridir. İş denetleme ve iş yönetme
belgelerine sahip olmanın ilk koşulu da mühendis veya mimar olmaktır.
Anahtar sözcükler: Kamu İhale Kanunu, mesleki ve teknik yeterlik kriteri, iş denetleme
belgesi, iş yönetme belgesi, mezuniyet belgesi, anahtar teknik personel
Giriş
Kamu kurum ve kuruluşlarının mal alımı, hizmet alımı ve yapım işleri 01.01.2003
tarihinde yürürlüğe giren 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’na göre yürütülmektedir.
Kamu İhale Kanunu’na ilişkin bütün mevzuatı, uygulama yönetmeliklerini, genel
tebliğleri, standart ihale dokümanlarını ve tip sözleşmeleri hazırlamak, geliştirmek ve
83
uygulamayı yönlendirmek Kamu İhale Kurumunun görevleri arasında bulunmaktadır.
Bu çerçevede iş deneyim belgelerinin neler olduğu, nasıl düzenleneceği ve verileceği,
geçerlik koşulları, anahtar teknik personelin tanımı, kimlerin, nasıl anahtar teknik
personel olabileceği de Kamu İhale Kurumu tarafından belirlenmektedir. Kamu İhale
Kanununun yürürlüğe girdiği 01.01.2003 tarihinden günümüze kadar olan süreçte iş
deneyim belgeleri ve anahtar teknik personel ile ilgili çok köklü değişiklikler olmuştur.
İş denetleme ve iş yönetme belgesine sahip olmanın ilk koşulu mühendis veya mimar
olmaktır. 18.11.2002 tarihli Yapım İşleri Uygulama Yönetmeliğine göre; sözleşme
bedelinin en az yüzde yetmişlik bölümünde görev yapmış olmak koşulu ile sözleşmeyi
yapan makam tarafından tek sözleşmeye ilişkin olarak iş denetleme ve iş yönetme
belgesi düzenleniyor ve veriliyordu. 09.09.2003 tarihinde, yani dokuz ay sonra yapılan
değişiklikle, yüzde yetmişlik oran, sözleşme bedelinin en az yüzde ellilik bölümünde
görev yapmış olmak şeklinde değiştirilmiştir. Böylelikle mühendis ve mimarların iş
denetleme ve iş yönetme belgesine sahip olma olanağı artırılmıştır. Ancak 4734 sayılı
Kamu İhale Kanunu’nda 20.11.2008 tarih ve 5812 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle
bu oran %80’e çıkarılmıştır. Ayrıca iş denetleme ve iş yönetme belgesi
düzenlenebilmesi için sözleşmenin bir bedel içermesi, yasal iş artışı olmayan işlerde ilk
ilan tarihinden geriye doğru son on beş yıl içinde geçici kabul yapılması, yasal iş artışı
olan işlerde ise ilk sözleşme bedelinin tamamlanması koşulları getirilmiştir. Bu
koşulların sağlanması halinde ilk sözleşme bedelinin en az %80 oranında denetlenen ve
yönetilen işlere iş denetleme ve iş yönetme belgesi düzenlenebilecektir. Böylece son
yapılan bu değişiklikle iş denetleme ve iş yönetme belgesinin düzenlenmesi koşulları
zorlaştırılmış olup %80 oranını sağlamayan mevcut iş denetleme ve iş yönetme
belgeleri de ihalelerde artık iş deneyim belgesi olarak kullanılamayacaktır.
84
ilgili tutarlar üzerinden verilmektedir. Bir iş veya işin kısmında aynı sıfat ve unvanla
eşzamanlı görev yapan birden fazla elemanın olması halinde ise, iş deneyim tutarı, bu
görevlilerin sayısına bölünerek bulunmaktadır. Ancak 4.03.2009 tarihinde yayınlanan
Yapım İşleri Uygulama Yönetmeliğinde yapılan değişiklikle kontrol şefi ve şantiye şefi
ile işin tümünden sorumlu olarak görevlendirilen kontrol mühendisinin iş deneyimi,
aldıkları lisans eğitimlerine bakılmaksızın denetledikleri işin tamamı üzerinden dikkate
alınacaktır. Bu değişiklikle iş denetleme belgelerinin tutarı artırılmış olmaktadır.
Kamu kuruluşlarının ihale ettikleri işlerde, yurt içinde veya yurt dışında idare adına
danışmanlık hizmeti veren kontrol teşkilatında, kendi meslekleri ile ilgili olarak
mahallinde fiilen denetledikleri işlerde, kontrol mühendisi, kontrol şefi veya kontrol
amiri olarak görev yapanlara iş denetleme belgesi veriliyordu. 08.06.2004 tarih ve
25486 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Yapım İşleri Uygulama Yönetmeliğinde
yapılan değişiklikle sadece kontrol mühendisi veya kontrol şefi olarak görev yapanlara
sözleşmeyi yapan yetkili makam tarafından iş denetleme belgesi verilmektedir. Kamu
kuruluşlarının ihale ettikleri işlerde, yurt içinde veya yurt dışında idare adına
danışmanlık hizmeti veren kontrol teşkilatında kontrol amiri olarak görev yapanlara
yapılan değişiklikle artık herhangi bir iş deneyim belgesi verilmemektedir.
Kamuya taahhütte bulunan yüklenici bünyesinde, şantiye mühendisi, şantiye şefi, işin
sözleşmesinde teknik personel olarak öngörülmüş olması kaydıyla proje müdürü olarak
görev yapanlara iş sahibi idare (sözleşmeyi yapan yetkili makam) tarafından tek
sözleşme ile ilişkili olarak düzenleniyordu. 08.06.2004 tarih ve 25486 sayılı Resmi
Gazetede yayınlanan Yapım İşleri Uygulama Yönetmeliğinde yapılan değişiklikle
sadece şantiye mühendisi veya şantiye şefi olarak görev yapanlara iş denetleme belgesi
verilmektedir. Proje müdürüne artık iş yönetme belgesi düzenlenmektedir. Değişiklik
yapılıncaya kadar geçen süreçte proje müdürüne verilmiş olan iş denetleme belgeleri
artık geçerliğini kaybetmiştir.
Özel sektöre taahhütte bulunulan işlerde iş denetleme belgesi; fenni mesul veya bu işle
ilgili yapı denetim görevlisi veya yüklenici bünyesinde şantiye şefi ve proje müdürüne
kendi meslekleri ile ilgili olarak mahallinde fiilen denetledikleri işlerde ilgili belediye
veya valilik tarafından tek sözleşme ile ilişkili olarak düzenleniyordu. 08.06.2004 tarih
ve 25486 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Yapım İşleri Uygulama Yönetmeliğinde
yapılan değişiklikle proje müdürü çıkarılmış ve sadece fenni mesul veya bu işle ilgili
yapı denetim görevlisi veya şantiye şefine iş denetleme belgesi verilmektedir.
85
ve yönetim kurulu başkanı, limitet şirket müdürü olarak görevlerini aralıksız en az 5 yıl
yaptıklarını Türk Ticaret Kanununa göre tevsik edenlere işin sahibi idare (sözleşmeyi
yapan yetkili makam) tarafından tek sözleşme ile ilişkili olarak düzenlenir ve verilirdi.
İş yönetme belgesinin verilmesinde, bu işte ilgilinin işi yöneten olarak çalıştığına dair
yüklenicinin imzası ile ilgilinin sosyal sigorta prim ödemelerini gösteren belgelerin
verilmesi gerekir.
86
Ayrıca iş deneyim belgesi sahibi gerçek veya tüzel kişilerin, birden fazla tüzel kişiliğin
sermayesinin yarısından fazlasına sahip bulunmaları halinde, iş deneyim belgelerini bu
tüzel kişiliklerin hepsinde de kullandırabildikleri halde, yapılan değişiklikle, bu tüzel
kişilerin sadece birinde kullandıracağına, “İş Deneyim Belgesini Başka Bir Tüzel
Kişilikte Kullandırmayacağına İlişkin Taahhütname” vermeleri gerektiği şeklinde
değişiklik yapılmıştır. İş denetleme belgelerinin 1/5 oranında değerlendirilmesi yaklaşık
on sekiz ay uygulanmıştır. 25.11.2005 tarihinde gerçek kişilerce mühendis veya mimar
olarak yurt içinde denetim faaliyetleri nedeniyle alınan iş denetleme belgesi tutarlarının
tam olarak, yurt dışında denetledikleri işlerin ise 1/2 oranında değerlendirileceği
şeklinde Yapım İşleri Uygulama Yönetmeliğinde yeniden değişiklik yapılmıştır. Bu
uygulama 04.03.2009 tarihine kadar devam etmiştir. 4.03.2009 tarihinde yayınlanan
Yapım İşleri Uygulama Yönetmeliğinde iş deneyim belgelerinde çok kapsamlı
değişiklik yapılmıştır. Bundan böyle gerçek kişilerce denetim faaliyetleri nedeniyle
alınan iş denetleme belgesi tutarları; gerçek kişinin ilgisine göre ticaret ve/veya sanayi
odasına veya esnaf ve sanatkâr odasına kaydolduğu tarihten itibaren ilk beş yıl beşte bir
oranında, daha sonraki yıllarda tam olarak dikkate alınacaktır. Tüzel kişiliğin, en az bir
yıldır yarısından fazla hissesine sahip gerçek kişi ortağının iş denetleme belgesi ile
ihaleye katılmasında; belge sahibinin yarıdan fazla hisseye sahip olduğu tarihten
itibaren ilk beş yıl beşte bir oranında, daha sonraki yıllarda tam olarak dikkate
alınacaktır. İş denetleme belgesinin tüzel kişiliklerde kullandırılması halinde ise en az
bir yıldır o tüzel kişiliğin yarıdan fazla hissesine sahip olmak gerekecektir. Artık
mühendis veya mimarlar tüzel kişiliklerin en az bir yıl sermayesinin yarısından
fazlasına sahip olmadıkları takdirde iş denetleme belgelerini bu tüzel kişiliklerde iş
deneyim belgesi olarak kullandıramayacaklardır.
2490 sayılı Kanun ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’na göre yapılan yapım işi
ihalelerinde; mühendis ve mimarlar mezuniyet belgeleri ile ihalelere katılamaz iken,
4734 sayılı Kamu ihale Kanununda yapılan düzenleme ile mühendis ve mimarların
mezuniyet belgeleri ile ihalelere katılmalarına olanak sağlanmıştır.
87
Kanunu’nun 62/ h maddesinde; ”h) Yapım işlerinde denetim ve yönetim görevlerinde
bulunmayan mühendis veya mimarların, yapım ihalelerine girebilmeleri için
mezuniyetinden sonra geçen her yıl için altmış milyar Türk Lirası olarak hesaplanmak
üzere dikkate alınır ve bu Kanunun 10 uncu maddesi kapsamındaki mesleki ve teknik
yeterlilik şartı ilgilinin işe başladığı yıl için aranmaz.” Hükmü bulunduğundan
09.09.2003 tarihinde Y.İ.U.Y.’de yapılan değişiklikle, “Kendi meslekleriyle ilgili
faaliyetlerini sürdürmeleri şartıyla fiilen denetim veya yönetim görevlerinde
bulunmayan mühendis veya mimarların aldıkları akademik eğitime göre ehliyetli
oldukları görev alanı ile sınırlı yapım işlerinin ihalelerinde, mezuniyetlerinden sonra
geçen her yıl 4734 sayılı Kanunun 62 nci maddesinin (h) bendinde belirtilen tutar kadar
dikkate alınır ve Kanunun 10 uncu maddesindeki mesleki ve teknik yeterlik şartı bu
kişilerin işe başladığı yıl için aranmaz.
22.05.2005 tarih ve 25583 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Y.İ.U.Y.’ne göre; “Kendi
meslekleri ile ilgili faaliyetlerini sürdürmeleri şartıyla iş deneyim belgesi yerine
mezuniyet belgelerini sunan mühendis ve mimarların, aldıkları akademik eğitime göre
ehliyetli oldukları görev alanı ile sınırlı yapım işlerinin ihalelerinde, mezuniyetlerinden
sonra geçen her yıl 4734 sayılı Kanunun 62 nci maddesinin birinci fıkrasının (h)
bendinde belirtilen tutar kadar dikkate alınır ve bu kişilerden mezuniyet belgelerinin
değerlendirmeye alınmasını talep etmeleri halinde Kanunun 10 uncu maddesindeki iş
deneyimine ilişkin mesleki ve teknik yeterlik şartı aranmaz.” şeklinde değişiklik
yapılarak “bu kişilerin işe başladığı yıl için” ifadesi kaldırılmıştır. Ancak bu değişiklik
4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 62/ h maddesi ile çelişmiştir. Nitekim Danıştay
Onüçüncü Dairesinin 11.10.2006 gün ve E:2006/2125, K:2006/3910 sayılı kararında da;
“4734 sayılı Yasanın 62. maddesinin (h) bendi hükmünün anılan Yasanın 10/b–2
maddesini ortadan kaldırmadığı, tüm mühendis ve mimarlar için yeterlik koşulu
aranmayacağı anlamına gelmeyeceği, tek istisnanın işe başlanılan ilk yıl için olduğu
açıktır.
Olayda ise, davacı ….. Ortak Girişiminde ….’in işe başladığı ilk yıl olmadığı, daha
önce aynı idareye karşı bazı yapım işlerinde taahhüt üstlendiği anlaşıldığından, bu
istisnadan yararlanamayacağı açıktır.” ifadesine yer verilmiştir.
88
kullanabilmelerinin ön koşulu, denetim ve yönetim görevinde bulunmamaları ve daha
önce hiç iş bitirme belgesine sahip olmamalarıdır. Ayrıca Ticaret Odasına kayıt olduğu
tarihten itibaren de ancak bir yıl içinde mezuniyet belgelerini iş deneyim belgesi olarak
kullanılabilecekleri şeklinde uygulama başlamıştır. Bu karar ile mezuniyet belgeleri
artık iş deneyim belgesi olarak kullanılamaz hale gelmiştir. Bu durum 20.11.2008
tarihine kadar devam etmiştir. Bu tarihte çıkan 5812 sayılı Kanun ile 4734 sayılı
Kanunun 62/h maddesi, “İş deneyimi bulunmayan mühendis veya mimarların, aldıkları
lisans eğitimine uygun yapım işi ihalelerine başvurularında, toplam süresi onbeş yılı
geçmemek kaydıyla mezuniyetlerinden sonra geçen her yıl,
yüzyirmiikibinüçyüzseksenyedi Türk Lirası olarak hesaplanmak üzere 10 uncu madde
kapsamındaki benzer iş deneyimi olarak dikkate alınır. Bu süre iş deneyimi bulunan
mimar ve mühendisler için uygulanmaz. Bu bent kapsamında elde edilen deneyim
mühendis ve mimarın beş yıldır en az % 51 hissesine sahip olduğu veya her iki ortağın
da mühendis olup % 50-% 50 ortak olduğu tüzel kişiler tarafından da kullanılabilir.”
Şeklinde değiştirilmiştir. Bu değişiklikle mühendis ve mimarların mezuniyet belgelerini
iş deneyim belgesi olarak tekrar kullanma olanağı sağlanmıştır. Ayrıca mezuniyet
belgelerini iş deneyim belgesi olarak kullanılmasında gerçek kişi olma koşulu aranırken
bu değişiklikle her iki ortağın da mühendis olup % 50-% 50 ortak olduğu tüzel kişiler
tarafından da kullanılabilmesine olanak sağlanmıştır. Bu durumda; her iki ortağın
mezuniyet belgesinin de teklif kapsamında sunulması zorunludur. Ancak burada sadece
mühendisten söz edilmiş, mimardan söz edilmemiştir. Bu durum uygulamada
karışıklığa neden olacaktır. Zira yapılan bu düzenleme ile mimarların %50-%50 ortak
olması veya bir mühendis ile bir mimarın %50-%50 ortak olması halinde bu tüzel
kişiliklerde mezuniyet belgelerinin kullanılmasına olanak sağlanmamıştır.
4.03.2009 tarih ve 27159 mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Y.İ.U.Y.’ne göre;
“Mühendis veya mimarların, aldıkları lisans eğitimine uygun yapım işleri ihalelerinde,
iş deneyimi olarak mezuniyet belgelerini sunmaları durumunda;
a) İş deneyimi bulunmayan mühendis veya mimarların; toplam süresi onbeş yılı
geçmemek kaydıyla mezuniyetlerinden sonra geçen her yıl, Kanunun 62 nci maddesinin
birinci fıkrasının (h) bendinde belirtilen tutar kadar,
b) İş deneyimi bulunan mühendis veya mimarların; onbeş yıllık sınırlamaya tabi
tutulmaksızın, mezuniyetlerinden sonra geçen her yıl Kanunun 62 nci maddesinin
birinci fıkrasının (h) bendinde belirtilen tutar kadar,
benzer iş deneyimi olarak dikkate alınır.” Hükmü getirilmiştir. Mezuniyet
belgelerinin iş deneyimini tevsik için sunulması durumunda; mezuniyetten sonra geçen
sürenin onbeş yıldan fazlasının değerlendirmeye alınabilmesi için, başvuru veya teklif
kapsamında mezuniyet belgesi sahibine ait yapım işine ilişkin bir iş deneyim belgesinin
sunulması zorunludur. Mezuniyet belgeleri, belge sahibi dışındaki aday ve istekli
tarafından kullanılamaz. Bu belge sahiplerinin kuracakları veya ortak olacakları;
a) Her iki ortağın da mühendis olup % 50 – % 50 ortak olduğu tüzel kişiler
dışındaki tüzel kişilerin ihaleye girebilmesinde, tüzel kişiliğin en az beş yıldır en az %
51 hissesine sahip olmaları,
b) Her iki ortağın da mühendis olduğu tüzel kişilerin ihaleye girebilmesinde, tüzel
kişiliğin % 50 hissesine sahip olmaları,
ve teminat süresince (kesin kabule kadar) bu oranın muhafaza edilmesi zorunludur.
Tüzel kişi tarafından iş deneyimi olarak sunulan mezuniyet belgesinin, tüzel kişiliğin en
az % 51 hissesine sahip ortağına ait olması halinde, bu ortağa ait mezuniyet belgesi
teminat süresi sonuna kadar başka bir tüzel kişiye kullandıramayacaklardır.
89
18.11.2002 tarihli Y.İ.U.Y.’de; “Bu kişiler ihaleyi yapacak idareye mezuniyet
belgeleriyle birlikte kamuda veya özel sektörde mesleklerini icra ettiklerini tevsik eden
meslek odası kaydı veya hizmet çizelgelerini verirler.” Hükmü bulunmaktadır.
Mezuniyet belgelerinin sunulması halinde Yapım İşleri Uygulama Yönetmeliğine göre
iş deneyim tutarı; mezuniyetten sonra geçen yıl ile 4374 sayılı Kanunun 62 inci
maddesinin ( h ) bendinde belirtilen tutar çarpılarak hesaplanacaktır. Ancak mezuniyet
yılı ile meslek odasına üye kayıt tarihi veya kamuda işe giriş tarihi aynı yıl olmayabilir.
Bu durumda da Yapım İşleri Uygulama Yönetmeliğine göre iş deneyim tutarının
hesaplanmasında mezuniyetlerinden sonra geçen her yıl denildiğinden yine mezuniyet
yılı baz alınacaktır. Nitekim Kamu İhale Kurulunun KİK/2004-UK.Z-486 sayılı
kararında da mezuniyetten sonra geçen yıl; ihalenin yapıldığı yıldan mezuniyet yılı
çıkarılarak hesaplanmıştır. Ancak KİK 2006/UY.Z-2182 sayılı kararında; mezuniyetten
sonra geçen yıl; ihalenin yapıldığı yıldan meslek odasına kayıt olduğu yıl çıkarılarak
hesaplanmıştır. Bu karar uygulamada karışıklığa neden olmuştur. 04.03.2009 tarih ve
27159 mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Y.İ.U.Y.’nde; “Bu kişiler ihaleyi
yapacak idareye mezuniyet belgeleriyle birlikte kamuda veya özel sektörde mesleklerini
icra ettiklerini tevsik eden meslek odası kaydı veya hizmet çizelgelerini verirler.”
Hükmü kaldırıldığından iş deneyim tutarının hesaplanmasında artık mezuniyet yılı baz
alınacaktır.
Kamu İhale Kurulunun anahtar teknik personelin deneyim süresinin hesaplanması ile
ilgili verdiği 2004/UK-Z-1049 sayılı kararında; anahtar teknik personelin asgari beş
yıllık deneyim süresi, kıst olarak yani ay ve gün hesabı yapılarak değil, ihalenin ilan
edildiği yıldan meslek odasına kayıt olunduğu yıl çıkarılarak hesaplanmıştır.
İhalenin ilan edildiği yıl ile ihalenin yapıldığı yıl farklı olabilir. Bu durumda ihalenin
ilan edildiği yıl baz alınacak demektir. Ancak Yönetmeliğe göre, ihale tarihi ile ilgili
meslek odasına kayıt tarihi arasındaki sürenin asgari beş yıl olması gerekir. Bu asgari
beş yıllık sürede, kıst (ay ve gün) olarak ihale tarihinden meslek odası üye kayıt
tarihinin çıkarılması ile hesaplanmalıdır. On yıllık bir mühendis, kamu ve/veya özel
sektöre taahhütte bulunan bir yüklenicinin bünyesinde on yıldır şantiye şefi olarak
mesleğini icra ettiği halde, meslek odasına kayıt olmadığından veya beş yılı
doldurmadığından bu mühendis anahtar teknik personel olarak kabul edilmez iken,
30.12. 2000 tarihinde mezun olup 31.12.2000 tarihinde meslek odasına kayıt yaptıran
90
bir mühendis, 2.01.2005 tarihinde yani 4 yıl 2 günlük mühendis asgari beş yıllık
deneyimli mühendis olarak kabul edilmektedir. Bunun da anlamı son sınıfta iken
deneyim süresi başlamış demektir. Değil son sınıftaki deneyimini, mezun olmuş bir
mühendisi bile sırf meslek odasına kayıt yaptırmadı diye deneyimli saymayan bir
Yönetmeliğin, deneyim süresinin son sınıf öğrencisi iken başlatılması Yönetmeliğe
tamamen aykırı düşmektedir. Bundan dolayı deneyim süresi hesabının ay ve gün olarak
yapılması gerekir. Nitekim KİK 2006/UY.Z-1472 sayılı kararında; “...Sonuç olarak,
anahtar teknik personelin deneyim süresinin hesabına ilişkin 4734 sayılı Kanunun 5 inci
maddesine uygun sağlıklı bir tespitin, ancak; oda kayıt tarihinden ihale tarihine kadar
geçen bütün sürelerin (ay, gün, yıl) dikkate alınarak yapılacak bir hesaplama
sonucunda elde edilebileceği aşikardır. Bu durumda, şikayete konu ihalede, ihale
tarihinden, Turan K.’nin meslek odasına kayıt tarihi çıkarıldığında (16.03.2006-
07.11.2001) ilgilinin meslek odasına kayıt tarihinin üzerinden dört yıl, dört ay, dokuz
gün geçtiği ve Turan K.’nin deneyim süresinin İdari Şartnamede ve Yapım İşleri
İhaleleri Uygulama Yönetmeliğinde istenen en az beş yıllık deneyim süresi şartını
karşılamadığı, dolayısıyla başvuru sahibinin idarece değerlendirme dışı bırakılmasının
doğru olduğu ve iddianın doğru olmadığı anlaşılmıştır.” Denilerek bu yanlış
uygulamadan ancak iki yıl sonra dönülmüştür.
04.03.2009 tarihinde anahtar teknik personel ile ilgili köklü değişiklikler yapılmıştır.
Yapım İşleri Uygulama Yönetmeliğinin 3.üncü maddesinde anahtar teknik personel;
“Gerçek veya tüzel kişi tarafından, taahhüt ettiği işlerden bağımsız olarak istihdam
edilen ve şantiyede yürütülen çalışmaları merkezden yöneten kişi” olarak
tanımlanmıştır.
Yapılan değişiklikle;
1) Deneyim süresi; meslek odası üye kayıt süresini gösteren belge ile değil mezuniyete
ilişkin belgeyle tevsik edilecektir. Anahtar teknik personel şartının aynı meslek alanına
ilişkin farklı kişiler bildirilmek suretiyle karşılanması halinde; bu kişilerin tamamının
deneyim süresinin mezuniyet belgeleri ile tevsik edilmesi zorunlu kılınmıştır.
2) Anahtar teknik personelin ihaleden önce işe alınması yeterli iken artık ilk ilan veya
davet tarihinden geriye doğru en az bir yıl boyunca gerçek veya tüzel kişiliğin ticari
faaliyette bulunduğu yerde kesintisiz şekilde çalıştırılması ve bu durumun
belgelendirilmesi şartı aranacaktır. Bu şart aynı pozisyon için tek bir mühendis veya
mimar ile tevsik edilebileceği gibi farklı mühendis veya mimarlarla da tevsik
edilebilecektir. Yıl içinde toplam olarak otuz günü aşmayan kesintiler, kesinti olarak
kabul edilmeyecektir. Anahtar teknik personelin ilk ilan veya davet tarihinden geriye
doğru en az bir yıl boyunca gerçek veya tüzel kişiliğin ticari faaliyette bulunduğu yerde
kesintisiz şekilde çalıştırılması ve bu durumun belgelendirilmesi şartı, 4734 sayılı Kamu
İhale Kanunu’nun eşitlik ilkesi gereği 1 yıl sonra yani 05.03.2010 tarihinde yürürlüğe
girecektir.
(3) Anahtar teknik personelin meslek alanlarının, ihale konusu işin niteliğine uygun ve
işin mimarlık ve mühendislik alanlarının ağırlığı ile orantılı olarak belirlenmesi
gereklidir. Aynı mimarlık ve mühendislik alanı ile ilgili birden fazla anahtar teknik
personel artık istenemeyecektir.
(4) Anahtar teknik personelin sayısı, istenildiği kadar belirlenebilirken sınırlama
getirilmiştir. Yaklaşık maliyeti eşik değerin;
a) Onda biri ile eşik değerin yarısına kadar olan işlerde en fazla bir,
b) Yarısı ile eşik değer arasında olan işlerde en fazla iki,
91
c) Üzerinde olan işler ile yeterlikleri tespit edilenler arasından belli sayıda adayın
davet edilmesinin öngörüldüğü belli istekliler arasında ihale usulüyle yapılan ihalelerde
en fazla üç olarak istenebilecektir.
(5) Anahtar teknik personel olarak bildirilen mimar ve mühendisler artık, aday veya
isteklinin bünyesinde çalıştıklarına ve ihale konusu işte isteklinin anahtar teknik
personeli olarak çalışacaklarına ilişkin yazılı beyanlarını vereceklerdir.
(6) Anahtar teknik personel olarak bildirilen kişiler artık, aday veya isteklinin
bünyesinde görev yaptıkları süre boyunca, başka bir gerçek veya tüzel kişide anahtar
teknik personel olarak çalışamayacaklardır. Bu düzenleme ile diğer mühendis ve
mimarlara da iş olanağı sağlanmış olmaktadır.
(7) Gerçek kişi istekliler hariç, bu kişilerin tüzel kişilikteki görev ve/veya ortaklık
süreleri, Ticaret Sicil Memurluğu, yeminli mali müşavir veya serbest muhasebeci mali
müşavir tarafından düzenlenen belge ile tevsik edilecektir.
Sonuç ve Öneriler
1- İş denetleme belgeleri kendi meslekleri ile ilgili kısmın %50’lik bölümünde
denetleme görevi yapanlara verilirken yeni düzenleme ile bu oran %80’e çıkarılarak
mühendis ve mimarların hakları ellerinden alınmıştır. Bu oran %50 olarak tekrar
değiştirilmelidir.
2- İş denetleme ve yönetme belgelerinin verilmesinde işin geçici kabulünün yapılma
koşulu aranmamalıdır. İşin ilk sözleşme bedelinin %50’lik bölümünde görev yapan
mühendis ve mimarlara iş denetleme ve iş yönetme belgesi verilmelidir.
3- Sözleşmenin fesih edildiği işlerde, mühendislere iş denetleme ve iş yönetme belgesi
düzenlenmeyeceği hükmü değiştirilmeli, sözleşme bedelinin %50’lik bölümünde
görev yapan mühendis ve mimarlara iş denetleme ve iş yönetme belgesi
verilmelidir.
4- Sözleşmenin fesih edildiği işlerde sadece yüklenici iş bitirme belgesi
düzenlenmemelidir.
5- İş denetleme belgeleri tam olarak değerlendirilirken ilk beş yıl için beşte bir
oranında değerlendirileceği şeklindeki değişiklikle mühendislerin hakları ellerinden
alınmıştır. İş denetleme belgelerinin tam olarak değerlendirilmesi için Yönetmelikte
yeniden değişiklik yapılmalıdır.
6- İş denetleme belgeleri ile ihalelere gerçek kişi olarak katılacak mühendisler ve
mimarlar için beş yıllık süre, Ticaret Odasına kayıt olduğu tarihten değil ilgili
meslek odalarına kayıt olduğu tarihten başlatılmalıdır.
7- İş yönetme belgeleri sadece beşte bir oranında değerlendirilirken iş denetleme
belgeleri ile aynı haklara sahip olmalıdır.
8- Tüzel kişiliğin, yarısından fazla hissesine sahip gerçek kişi ortağının iş denetleme
belgesi ile ihaleye katılmasında iş denetleme belgesi hemen değerlenebiliyor iken en
az bir yıldır yarıdan fazla ortak olma şartı ile mühendis ve mimarların hakları geri
alınmıştır. En az bir yıldır ortak olma koşulu kaldırılmalıdır.
9- Mezuniyet belgelerinin her iki ortağın da mühendis ve/veya mimar olup % 50-%50
ortak olduğu tüzel kişiler tarafından da kullanılabilmesine olanak sağlanmalıdır.
10- Anahtar teknik personelin deneyim süresi mezuniyet belgesi ile tevsik edileceğinden
meslek odaları devre dışı bırakılmıştır. Deneyim süresinin meslek odası üye kayıt
süresini gösteren belge ile tevsik edilmesi şartı yeniden getirilmelidir.
92
Kaynaklar
Bakanlar Kurulu, (2002), Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu, Resmi Gazete Tarih/Sayı:
22.01.2002/24658, Ankara.
Gencer, H., (2003), “Yapım İşleri İhalelerinde Sözleşme Usulleri ve Yapılması Gereken
Değişiklikler” Mali Hukuk, Sayı: 107, Sh.: 48-56, Denetim Yayıncılık Ltd. Şti., Ankara.
Kamu İhale Kurumu, (2002), Yapım İşleri Uygulama Yönetmeliği, Resmi Gazete,
Ankara.
Kamu İhale Kurumu, (2002), Yapım İşleri Genel Şartnamesi, Resmi Gazete, Ankara.
Gencer, H., (2003), "Yapım İşleri İhalelerinde İş Deneyimi", Mali Hukuk, Sayı: 106,
Sh.: 72-81, Denetim Yayıncılık Ltd. Şti., Ankara.
Gencer, H., (2007), “Kamu ihale Kurulunun Verdiği Çelişkili Uyuşmazlık Kararları
Üzerine Bir Araştırma” TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası 4. İnşaat Yönetimi
Kongresi, Sh.:45-61, 30/31 Ekim 2007, Süleyman Demirel Kültür Merkezi, İstanbul
Gencer, H., (2009), "Kamu İhale Kanununda Yapılan İş Deneyim Belgeleri ile İlgili
Değişikliklerin Değerlendirilmesi", Güncel Mevzuat, Sayı: 36, Sh.: 16-20, Ankara.
93
Sürdürülebilirlik Kavramının Yapım Proje Yönetimi
Açısından Değerlendirilmesi
Nur Atakul
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi
Mimarlık Fakültesi, İstanbul
0212 2521600
E-posta: nuratakul@yahoo.com
Öz
Dünyada 'sürdürülebilirlik' kavramı her ne kadar uzun bir süredir ele alınsa da, inşaat
sektöründe bu alana geçiş döneminin oldukça yavaş olduğu gözlenmektedir. Bu
sektörde özellikle işveren ve kullanıcılar, artan sürdürülebilirlik talepleri ile bu akımın
öncüleri olmuşlardır. Zaman içinde diğer aktörler de bu değişime uyum sağlamak ve
bazen de fırsata dönüştürmek için çalışmalara başlamışlardır. Özellikle projede rol alan
kişi, kurum ve kullanıcıların beklenti ve düşünce yapılarını anlamak sağlıklı bir sistem
oluşturulmasına temel teşkil eder. Aktörlerin sürdürülebilirlik hedefine bakış açılarını,
algıladıkları 'değer' kavramını, ekonomik ve sosyal faydalarını, maliyetlerini ve aldıkları
riskleri net olarak görebilmek bu geçiş döneminde ortaya çıkması muhtemel bazı
sorunların iyi yönetilmesine ışık tutacak önemli bir olgudur. Bu çalışmada,
sürdürülebilirlik hedefinin önündeki en önemli engellerden biri olan 'insan' ve 'önyargı'
kavramları başlıca aktörlere odaklanarak incelenmiştir. Bu kapsamda, değişim sürecinde
karşımıza çıkabilecek engeller belirlenmiş ve bunların proje yönetimine getirdiği ekstra
yükler belirlenmiştir. Henüz embriyonik evrede olan bir sistemin daha sağlıklı
büyüyebilmesi için tespitler yapılmış ve yeşil proje yöneticilerine bazı önerilerde
bulunulmuştur.
Giriş
Son yıllarda uzmanlar, özellikle gelişmiş ülkelerin doğal kaynakları tüketme hızına ve
şekline dikkat çekmişlerdir. Teknolojinin hızla ilerlemesi endüstrilerin gelişimine yol
açmış, bu ilerleme yerkürenin yeni ve modern yaşam biçimini ne ölçüde kaldırabileceği
sorusunu gündeme getirmiştir. Özellikle son yıllarda enerji fiyatlarının hızla artmasıyla,
bu konuda alınacak önlemlerin ülkelerin ekonomilerine sağlayacağı faydalar
tartışılmaya başlanmıştır. Ekonomik gelişmenin çevreye olan etkilerinden bahsedilmesi
95
aslında 1950’li yıllara dayanır. ‘Sürdürülebilir kalkınma’ kavramı ise terminolojiye
1987 yılında Brundtland Komisyonu olarak da bilinen Dünya Çevre ve Kalkınma
Heyeti (WCED, 1987)’nin ‘Ortak Geleceğimiz’ adlı raporu ile girmiştir. Sürdürülebilir
kalkınma bu raporda şöyle tanımlanmıştır:
Pearce (2006)’a göre ise sürdürülebilirlik ‘iyi’ bir toplum oluşturma yolunda atılacak bir
adımdır. Dolayısıyla, bu kavram her grubun kendi ‘iyi toplum’ değerlerinin farklı
olmasına ve ‘iyi toplum’un farklı şekilde ifade edilmesine bağlanmıştır.
Sürdürülebilirliğin farklı şekilde tanımlanması sürdürülebilirliğin her alanda yavaş
işlemesinin ana sebeplerindendir. Sürdürülebilirliğin uygulamada yavaş ilerlemesinin
diğer bir nedeni ise işletme yönetimlerinin ‘kısa vadeci’ bir görüşe sahip olmalarıdır.
Bir başka deyişle, işletmeler kısa vadedeki ekonomik göstergelere önem verirler.
Sürdürülebilirliğin getireceği ekonomik faydalar ise sadece uzun vadede
gözlemlenebilinir. Bu durumda sürdürülebilirlik işletme yönetiminin kısa vadedeki
çıkarlarına ters düşmektedir.
Gelişmekte olan ülkeler için sürdürülebilirlik çevre ile ilgili sorunlar sebebi ile de
gittikçe önem kazanmaktadır. Bu sorunların başında, toprak kaybı, su kaynaklarının
kıtlığı, ormanların hızla azalması, hızlı şehirleşmenin yol açtığı hava kirliliği ve atık
sorunları gelmektedir. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin sürdürülebilirlik kavramını
benimsemesi açıkça farklı yollardan olacaktır. Sürdürülebilir yapım kavramı da,
gelişmiş ülkelerde olduğu gibi sadece tasarım, teknoloji ve malzeme seçimlerinden
ibaret değil, öncelikle bu kavrama bakış açılarının ve düşüncelerin değişmesi ile
ilgilidir.
Sürdürülebilir Yapım
Dünyada’da tüketilen enerjinin ortalama %20’sini inşaat endüstrisi tüketir. ABD’de ise
sera gazı emisyonlarında inşaat endüstrisinin büyük bir rolü olduğu belirlenmiştir.
Bunun yanı sıra, inşaat malzemelerinin üretimi, kullanımı ve geri dönüşümü, üretimde
ve binalarda suyun verimli kullanımı gibi konular da göze alındığında dünyadaki toplam
kaynakların %50’sinin inşaat endüstrisi tarafından tüketildiğini söylemek mümkündür.
96
İnşaat endüstrisinin toplumsal ve ekonomik etkilerinin büyüklüğü anlaşıldıkça, gelişmiş
ülkeler başta olmak üzere, tüm dünyada, kamu kurumları ve idari kuruluşların giderek
sürdürülebilirliğe verdikleri önem artmaktadır. Günümüzde, binaların çevresel
performanslarını ölçen LEED (ABD) ve BREEM (İngiltere) gibi sertifika sistemlerinin
kullanımı yaygınlaşmaktadır. Ancak, belli başlı ülkelerde uygulanmaya başlayan
sertifikalandırma sistemleri, halen dar bir kapsamda işlemektedir. Özellikle yapım
faaliyetinde rol oynayan ve yapı ömrünün tüm safhalarında bu süreçten etkilenen
gruplar arasındaki iletişimsizlik ve uyum sorunları sürdürülebilirliği destekleyen
girişimlerin başarısızlığına neden olmaktadır. Çoğu durumda, bir yapının aynı veya
birbirine yakın safhalarında doğrudan role sahip olan mimar, yüklenici, tedarikçi gibi
taraflar bile bir iş ve fikir birliğine varamamışlar, çatışan çıkarlar ve kısa dönemdeki
ekonomik faktörler hep ön plana çıkmıştır.
97
oynayacağı önemli rolün dile getirilmesi ile özellikle işverenler ve yapsatçı firmalar
tarafından bu konulara ilgi artmıştır. Kamu projeleri yapılabilirlik çalışmalarında,
geleneksel olarak fayda maliyet analizi yapılması zorunlu olmasına rağmen, yapılan
çalışmalarda çevresel ve toplumsal fayda ve maliyetlerin parasal olarak ifade
edilmesindeki güçlükler sebebiyle ihmal edildikleri ve fayda maliyet analizlerinin
sadece doğrudan parasal değerler ile ifade edilebilecek verilere odaklanarak eksik
yapıldığı gözlemlenmiştir (Propersi ve Gundes, 2006). Bazı durumlarda yatırım
kararlarının mali sonuçlar yani kâr maksimizasyonunun dışında politik sebeplerle de
alınabildiğini söylemek yanlış olmaz.
• Yoksulluk azaltılması dahil olmak üzere yaşam • Faydalanması istenilen gruplar için satın
kalitesinin yükseltilmesi alınabilirliğin temin edilmesi
• Kalkınma planlanmasında toplumsal kimlik ve • İnşaatta istihdam yaratılmasının teşviki ve
kültürel çeşitliliğin göze alınması bazı durumlarda insan gücüne dayalı bir
• Sağlıklı ve güvenli bir çalışma ortamının temin sistem kurulması
edilmesi ile insan sağlığını korumak ve bu • Fiyat ve tarifelerin belirlenmesinde tam
yöndeki atılımları teşvik etmek maliyet muhasebesi ve gerçek maliyet
• Özel olarak korunması gereken kişiler için fiyatlandırılmasının kullanılması
beceri eğitim programları uygulanması ve • Piyasalarda sürdürülebilirliğin ilerlemesini
kabiliyetlerinin geliştirilmesi sağlayacak politikaların ve uygulamaların
• Yapımın sosyal maliyetlerinin adil veya eşit benimsenmesi ile rekabetçiliğin artırılması
şekilde paylaşılmasını temin etmek • Çevreye duyarlı tedarikçilerin ve
• Yapımın sosyal faydalarının eşit şekilde yüklenicilerin seçilmesi
paylaşılmasını temin etmek • Gelecek nesillerin ihtiyaçlarına karşılık
• Nesiller arası eşitliğin sağlanması verecek kapasitenin muhafaza edilmesi
için, yenilenemeyen kaynakların
kullanımından gelen kazancın toplumsal ve
SÜTUN ÜÇ: BİYOFİZİKSEL insan yapımı sermayeye yatırılması
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
98
Günümüzde yönetmeliklerin öngördüğü çevresel analiz ‘engelleri’ girişimciler
tarafından kolaylıkla aşılsa bile, projeyi gerçekleştirmek için yararlanılacak teşvik ve
kredi kullanımında çevresel etkileri en aza indirme konusu yeniden gündeme
gelmektedir. Bu durumda, sürdürülebilir yapımın hangi kurum ve kişilerin ilgi alanına
girdiği; bu süreçten iyi veya kötü yönde kimlerin etkileneceği; bu akımın öncülerinin bu
yönde atılan adımları hangi sebeplerle ve ne ölçüde destekleyecekleri; bu faaliyetlerden
çıkar sağlayabilecek grupların neler olduğu; en önemlisi dünyada süregelen bu akımın
ülke çıkarlarına ne ölçüde hizmet edebileceği gibi soruların yanıtı önem kazanmaktadır.
Sürdürülebilirlik, bir yapının ömrü boyunca geçirdiği tüm evrelerde ele alınmalıdır. Bu
işlemler zinciri fizibilite ve tasarım aşamalarından başlayarak, inşaat safhasına, oradan
işletme safhasında yer alan bakım ve onarım işlemlerine ve yapının ömrünü doldurup
yıkılması, ve yıkım sırasında oluşan atıkları azaltmak için kaynakların geri
dönüştürülmesine kadar uzanır. Bu kapsamda ele alınması gereken başlıca aktörler ise
kamu sektörü, işveren, yüklenici, finansör, mimar/mühendis, tedarikçiler, kullanıcılar ve
proje yöneticileridir.
Kamu sektörü
İşverenler
99
yapılar, büyük ölçüde toplumun ödediği vergiler ile finanse edildiği için maddi
kaynakların verimli kullanımı ve büyük riskler almaktan çekinilmesi dikkat çeken
unsurlardır. Bu olgu, sürdürülebilirliğin gelişmesinde hem olumlu hem de olumsuz bir
rol oynayabilir. Olumlu taraf, işletme ve bakım safhasında gözlenebilir hale gelecek ve
bu tür yapılar gerek maliyet gerekse kalite açısından hak ettikleri değeri bulacaklardır.
Olumsuz yönler iki ana başlık altında incelenebilinir: risk ve maliyet. Riskten kaçınan
kamu işveren, özellikle inşaat ve bakım safhalarında ortaya çıkabilecek, ‘ilk kez’
uygulamadan kaynaklan bazı sorunları göze almak istemeyecektir. İnşaat safhasında
‘yeni’ malzeme, ekipman ve teknolojilerin kullanılması, bakım safhasında beliren bilgi
eksikliği bu sorunların başında gelir. Şüphesiz bahsedilen ‘ilk deneme’ zorlukları inşaat
safhasında gecikmelere ve maliyet artışlarına sebep olacaktır. Fakat ilk kez
karşılaşılacak zorlukları önceden belirleyip, iyi bir yönetim stratejisi geliştirilirse
sonraki uygulamalarda bu engel gittikçe küçülerek önümüze çıkacaktır. Projenin tüm
safhalarında yer alan kişiler ve kullanıcıların sürdürülebilirlik konusunda
bilinçlendirilmesi bu sürecin daha kolay atlatılmasına sebep olacaktır. Sürdürülebilir
yapılarda maliyetlerin geleneksel yapılara göre daha fazla olması genel bir kanıdır ve
işverenlerin sürdürülebilirliği desteklemelerinin önünde önemli bir engel teşkil eder.
Dünyada yeşil bina maliyetlerine ilişkin kaynaklar kısıtlıdır. Bunun başlıca sebebi bazı
tür faydaların, sayısal olarak ifade edilmesinde yaşanan güçlüklerdir. Örneğin doğal
aydınlatmadan sağlanacak enerji tasarrufunu ölçmek çok zordur. Benzer bir sorun, yeşil
binaların o binada çalışan işletmelerin performans ve verimliliklerine olumlu etkilerinin
nasıl ölçülebileceği ile ilgilidir.
Üçüncü tip sınıflandırmaya göre ise, işverenler projeyi kendi endüstriyel veya ticari
faaliyetleri için yaptıracak olanlar ya da nihai yapıyı satmak veya kiralamak amacı ile
yaptıracak olanlar olarak ikiye ayrılırlar. İşverenler aynı zamanda kullanıcı oldukları
takdirde, binalarının uzun dönemdeki ekonomik ve çevresel performanslarını dikkate
aldıkları için sürdürülebilir yapılaşmayı teşvik edecek önemli bir role sahiptirler.
Sürdürülebilirliğin sağladığı çevresel ve ekonomik faydalar sıklıkla işletme ve bakım
safhasında gözlemlenebilir hale geldiklerinden kullanıcı-ister kamu ister özel işletme
olsun-işveren öncü konumdadır. Özellikle inşaat sektöründe tecrübeli, kendi üretim ve
ticari faaliyetleri için sürekli inşaat yapan veya yaptıran zincir işletmeler için
sürdürülebilir yapılaşma – kendi ürünleri için- bir pazarlama stratejisi haline gelmiştir.
İşveren-sürdürülebilirlik zincirinde en zayıf halka ise nihai yapıyı satmak veya
kiralamak amacı ile yaptıran özel işletmelerdir. Bu tip işverenler yapının değişim değeri
ile ilgilidirler. Nihai yapının değişim değeri, ücret, kâr, fiyat gibi verilere dayanır.
Bunun sürdürülebilirlik açısından anlamı ise şöyledir: sürdürülebilirlik ile sağlanan
gelişmiş bina performansı binanın piyasa değerini artırdığı sürece veya nispette bu tip
işveren tarafından benimsenebilir. Gelişmiş bina performansı sadece kullanım
safhasında gözlemlenebilir olduğu için bugüne kadar, nihai yapıyı satmak için yaptıran
işveren bu konularla ilgilenmemiştir. Son zamanlarda, sürdürülebilirlik özellikle
kullanım maliyetlerindeki düşüş ön plana çıkartılarak pazarlanabilir hale gelmeye
100
başlamıştır. Dolayısıyla bu grup tarafından da sürdürülebilirliğin gittikçe benimsenmesi
beklenmektedir.
Yükleniciler
Yüklenicileri, sözleşme ile yüklenicilik görevini yapanlar ve yapıyı satın alacak kişi ve
kurumların önceden bilmediği, arzı gerçekleştirildikten sonra talebini arayan yap-
satçılar olarak gruplandırabiliriz.
İşveren ve aynı zamanda yüklenici olan grup, piyasaların doğal yapısından ötürü,
binaların kolay satılmasına imkan verecek her tür yeniliğe açık olmalarını öngörür.
Bugüne kadar, kalite ve estetiği artıran her ürün ve teknolojik gelişme pazarlamaya
katkıda bulunduğu sürece bu ikinci grup yüklenicilerden destek görmüştür. Fakat,
işveren bölümünde bahsedildiği gibi, sürdürülebilir yapılaşma yaygınlaşmadığı için ve
faydalarının kısa dönemde izlenmesi güç olduğu için, konu bu grubun gündemlerinde
geniş biçimde yer almamıştır. Son zamanlarda ülkemizde yaşanan gelişmeler, çıkarılan
yönetmelikler ve toplum bilinçlendirme çabaları -sadece enerji alanı ile kısıtlı kalmasına
rağmen- bu yönde bir talep açığı ortaya çıkarmaya başlamış ve sonuçta ‘enerji
verimliliği’ pazarlanabilir bir hale gelmeye başlamıştır. En kolay başlangıç iç mekan
kalitesini artırmaya yönelik sensörlü ışıklandırma ve güneş enerjisinden faydalanma
gibi atılımlardır.
Tasarımcılar
101
Tedarikçiler
Kullanıcılar
İngiltere’de yapılan işveren kullanıcıların tercihlerini ölçen iki ayrı çalışmada, en önem
verilen konuların başında yerleşim yeri’nden sonra çevresel konuların geldiği
belirlenmiştir (BRECSU 1999, Stanhope Plc.). Fakat Bordass (2000), sürdürülebilirliğin
teşvikinde en önemli role sahip olan kullanıcı işveren grubunun sayıca gittikçe
azaldığına dikkat çekmiş, ve bu olgunun sürdürülebilir yapım gelişim sürecini ters
yönde etkilediğini belirtmiştir. Kullanıcı işveren grubu, ekonomideki sarsıntılar ve
belirsizlik sebebi ile ticari ve endüstriyel faaliyetlerinde kullanacakları yapıları
piyasadan sözleşme ile veya hazır binalar ile temin etmektedirler.
Günümüzde başta Dünya Bankası olmak üzere, bazı finans kuruluşları bir yapının
çevreye duyarlı olmasını ve kullanıcının performans gereksinimlerinin yapı ömrü
boyunca en iyi şekilde karşılanmasını projelere kredi vermek için önkoşul olarak
görürler. Özellikle proje finansmanı modelinin benimsendiği projelerde, yapının işletme
süresince sağlayacağı gelirler, alınan kredinin geri ödenmesine temel teşkil edeceği için
bu durum daha da önem kazanır. Çünkü günümüzde bu tür değerler bir projenin risk
haritasını belirlemede en az ekonomik faktörler kadar etkilidir. Örneğin, yap işlet devret
modeli ile inşa edilen bir yapı için kredi veren bir banka, banka sindakasyonu veya
finansal kuruluş öncelikle projenin tüm çevresel, sosyal ve ekonomik etkilerini
değerlendirir. Konumlandığı bölgedeki doğal yapıya ve yerel toplumlara zarar verecek
bir etkiye sahip proje büyük ihtimalle toplumsal tepki ile karşılaşacak, yargıya gidilecek
102
ve inşaat veya işletme faaliyetlerine son verilecektir. Dolayısıyla verilen kredinin ve
faizlerin tamamen geri ödenmesi mümkün olmayacaktır.
Proje Yöneticileri
Bir işletmenin değerine yön veren yedi ana faktör vardır: satış büyüme oranı, faaliyet
kâr marjı, nakit vergi oranı, sabit sermaye yatırımı, işletme sermayesi yatırımı, planlama
dönemi ve sermaye maliyeti. Bu faktörlerden ilk üçü nakit akış çizelgesinde girişleri
belirlemek için kullanılır. Sabit ve çalışma sermaye yatırımları ise nakit çıktılarını
belirleyen faktörlerdir. Bahsedilen girdiler ve çıktılar arasındaki fark ise serbest nakit
akımı denilen ve finansman kuruluşlarının kullanabileceği nakti gösterir.
Proje yöneticileri yukarıda saydığımız yedi faktörden dördüne etki etme gücüne sahiptir
(Turner, 1995):
Satış büyüme oranı: proje yöneticileri ürün satışına dolaylı olarak projeleri
zamanında teslim ederek etki edebilirler. Sürdürülebilir tasarım ve yapım süreci
ülkemizde henüz başlangıç seviyesinde olduğu için, uygun teknoloji ve malzemelerin
zamanlı ve doğru şekilde tedarik ve montajları yapının teslim süresini geciktirebilir.
Örneğin, McKinsey tarafından yapılan bir çalışmada yeni bir ürünün piyasaya
sürülmesindeki gecikmenin yeni ürünün toplam karlılığına etkisinin kat kat fazla
olduğunu göstermiştir (Dumaine, 1989). Bu sebeple proje yöneticileri, kullanıcı
işletmelerin satış büyüme oranlarına etki etme potansiyeline sahiptirler.
Görüldüğü gibi, bir proje yöneticisinin sürdürülebilir yapımın teşviki üzerindeki rolü
öncelikle projenin örgütlenme yapısı ve aktörlerin bu kavramdan sağlayacakları
faydalar, maliyetler ve riskler ile doğrudan ilişkilidir.
103
proje yöneticilerinin değişik meslek gruplarından oluşan bir takımı yönetme
yeteneklerinin geliştirilmesini zorunlu kılar.
Genel Sonuçlar
Çevresel faydaların yanı sıra, sürdürülebilir yapım hem ülke ekonomisini canlandırma
hem de yüklenici, tedarikçi gibi aktörlerin rekabetçiliğini artırma potansiyeline sahip
olduğu için büyük bir fırsat olabilir. Sürdürülebilir yapım proje yönetimi ise geleneksel
proje yapım sürecine göre ek planlama ve aktörler arasında daha güçlü bir işbirliği
gerektirir.
Görüldüğü gibi sürdürülebilirliğin, yapı ömründe rol alan kişiler tarafından farklı
şekilde algılanmasının arkasındaki en önemli faktör aslında bir yapının “değişim
değeri” ve “kullanım değeri” arasındaki farktır. Dolayısıyla proje yönetimi açısından
bakıldığında sürdürülebilir yapımın değerlendirilmesinde Yaşam Boyu Maliyet Analizi
tekniklerinin kullanımının yaygınlaştırılması ve standart hale getirilmesi büyük önem
taşır. Bunun yanı sıra yukarıda açıklanan BTM, tüm aktörlerin aynı amaç üzerine
odaklanmasını ve dolayısıyla proje yönetiminde karşılaşılabilecek sorunların en az
seviyeye indirgenmesini sağlayabilir.
Kaynaklar
Bordass, B. (2000) Cost and value: fact and fiction. Building Research & Information,
E&FN Spon 28 (5/6) pp 338-352
Dumaine, B. (1989) How managers can succeed through speed, Fortune, Vol.119, No.4,
pp54-59
104
http://money.cnn.com/magazines/fortune/fortune_archive/1989/02/13/71614/index.htm
Pearce, A. R. (2008) Sustainable capital projects: leapfrogging the first cost barrier.
Civil Engineering and Environmental Systems, Taylor&Francis 25 (4) pp 291-300
Romm, J. J. ve Browning, W.D., (1995). Greening the building and the bottom line:
Increasing productivity through energy-efficient design Rocky Mountain Institute,
Colorado. http://www.rmi.org/images/PDFs/BuildingsLand/D94-27_GBBL.pdf
United Nations Environmental Program (UNEP) (2002) Industry as a partner for sustainable
development, United Nations Environmental Program and Reports, Brussels, Belgum.
105
Mühendislik ve Tasarım Hizmeti Sunan Firmalarda Bilgi
Teknolojilerinin Kullanımı
Öz
Günümüzde, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de, gerek yüklenici inşaat işletmeleri
gerekse de mühendislik ve tasarım hizmeti sunan firmalar, sektördeki yoğun rekabet
ortamında farklılık yaratabilmek amacıyla, inşaat projelerinin birçok aşamasında bilgi
teknolojilerinin kullanımının sağladığı avantajlardan faydalanmaktadır. Bu çalışmada,
Türk inşaat sektöründe mühendislik ve tasarım hizmeti sunan firmalarda, bilgi
teknolojilerinin kullanımının mevcut durumunun araştırılması hedeflenmiştir. Bu
amaçla, Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği üyesi olan 119 firmaya
elektronik posta yoluyla anket gönderilmiştir. Anket gönderilen firmalardan 62 tanesi
anketi eksiksiz olarak doldurarak geri göndermiştir. Anket, yazılım kullanımı, donanım
ve bilgi teknolojilerinin kullanımının faydaları ve karşılaşılan problemleri tespit etmeye
yönelik toplam 21 sorudan oluşmaktadır. Anket sonuçlarının değerlendirilmesi
sonucunda, mühendislik ve tasarım hizmeti veren firmaların büyük çoğunluğu
tasarım/çizim, genel idare, muhasebe, teknik/mühendislik hesaplamaları gibi alanlarda
bilgi teknolojilerini kullanmaktadırlar. Ayrıca anketi cevaplandıran mühendislik ve
tasarım hizmeti sunan firmalar, bilgi teknolojilerinin kullanımının gerekli bilgilerin
daha kolay elde edilmesi, firmanın rekabet gücünü arttırması, firma içi iletişim ve evrak
takibinin daha hızlı olması, firma tarafından verilen hizmetlerin daha hızlı
tamamlanması, iletişim masraflarının ve zamanlarının azalması, uluslar arası
bağlantıların daha kolay sağlanması, evrak işlerinin azaltılması gibi faydalarının
olduğunu belirtmişlerdir. Her ne kadar bilgi teknolojilerinin kullanımı firmalara önemli
avantajlar sağlasa da, inşaat sektöründe bilgi teknolojilerinin kullanımı diğer sektörlere
kıyasla oldukça düşük seviyede kalmaktadır. Ankete katılan mühendislik ve tasarım
hizmeti sunan firmalar, bilgi teknolojilerinin Türk inşaat sektöründe kullanılmasını
engelleyen faktörler olarak, bilgi teknolojileri hakkında bilgi eksikliği, bilgi
teknolojilerinin kullanımında tecrübeli ve yeterli bilgi birikimine sahip personel
eksikliği, bilgi teknolojilerinin faydalarının yeteri kadar farkında olunmaması,
teknolojideki hızlı değişimlere ayak uyduramama, yönetim kadrosunun bilgi
teknolojilerine yeterli önemi vermemesi, bilgi teknolojilerinin kullanım maliyetinin
yüksek olmasını ve bilgi teknolojilerinin entegrasyonunda yaşanan problemleri
göstermişlerdir.
107
Giriş
Dünyadaki ekonomik durum, birçok sektörde olduğu gibi inşaat sektörü katılımcılarını
da, tüketicinin değişen ve gelişen ihtiyaçlarını karşılama yönünde yenilikler yaratmaya
zorlamaktadır. Günümüzde, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de, gerek yüklenici
inşaat işletmeleri gerekse de mühendislik ve tasarım hizmeti sunan firmalar, sürekli
artan kaliteli ürün ihtiyacını karşılamak, teknik açıdan karmaşık olan projelerle daha iyi
mücadele edebilmek ve sektördeki yoğun rekabet ortamında farklılık yaratabilmek için,
inşaat projelerinin birçok aşamasında bilgi teknolojilerinin sağladığı avantajlardan
faydalanmaktadır (Brown ve diğ., 1996; Kanoğlu, 2002). Buna ek olarak, yapılan
çalışmalar inşaat sektöründe bilgi teknolojilerinin etkili olarak kullanımının verimliliği
artırdığını göstermiştir (Ahmad ve diğ., 2000; Rivard, 2000; Stewart et al., 2004).
Daha önceki yıllarda, bilgi ve iletişim teknolojilerinin Türk inşaat sektöründe ne ölçüde
kullanıldığını tespit etmek için çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Bu araştırmaların
bulguları arasında bilgi teknolojilerinin Türk inşaat sektöründe verimli bir şekilde
kullanılmadığı yer almaktadır (Sarshar ve Işıkdağ, 2004; Acar ve diğ., 2005; Taş ve
Irlayıcı, 2007; Polat, 2009).
Araştırma Yöntemi
Türk inşaat sektöründe mühendislik hizmeti sunan (MHS) firmalarda ve tasarım hizmeti
sunan (THS) firmalarda, bilgi teknolojilerinin kullanımının mevcut durumunun
araştırılması amacıyla, Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği (TMMMB)
üyesi olan 119 firmaya elektronik posta yoluyla 21 sorudan oluşan bir anket
gönderilmiştir. Anket gönderilen firmalardan 62 tanesi anketi eksiksiz olarak doldurarak
geri göndermiştir. Diğer bir ifadeyle, % 52 cevaplama oranı elde edilmiştir. Anketi
cevaplayan 62 firmanın 37 tanesi mühendislik (% 60), 25 tanesi ise tasarım hizmeti (%
40) sunmaktadır.
Anket, toplam 21 sorudan ve iki ana kısımdan oluşmaktadır. Birinci kısımda, teknik
personel sayısı, tamamlanmış olan projelerin ihale bedelleri toplamı, tamamlanan proje
tipleri, hizmet sunulan müşteri profili ve kalite yönetim sistemi olup olmadığı gibi
firmaların genel özelliklerini belirlemeye yönelik 5 soru bulunmaktadır. İkinci kısım
108
ise, Türk inşaat sektöründe mühendislik ve tasarım hizmeti sunan firmalarda, bilgi
teknolojilerinin kullanımının mevcut durumunun saptanmasına yönelik 16 sorudan
oluşmaktadır. Bu sorular yazılım kullanımı, donanım, bilgi teknolojilerinin kullanımının
faydaları ve karşılaşılan problemler gibi konuları içermektedir.
Araştırmanın Bulguları
Ankete katılan firmalara bünyelerinde teknik personel olarak kaç kişi çalıştırdıkları
sorulmuştur. Mühendislik hizmeti sunan 37 firmadan 19 tanesi (% 51) 100 kişiden fazla
teknik personel çalıştırdığını belirtmiştir. Tasarım hizmeti sunan 25 firmanın ise % 48’i
100 kişiden fazla kişi çalıştırdığı cevabını vermiştir (Tablo 1).
Firmaların bugüne kadar tamamlamış oldukları proje tipleri ve bunların yüzdeleri Tablo
3’te gösterilmiştir.
109
Tablo 3’te görüldüğü gibi mühendislik hizmeti sunan firmaların % 70’inin konut ve
toplu konut projelerinde, % 59’unun ticari yapılar projelerinde, % 57’sinin de
endüstriyel yapılar ve özel yapılar içeren projelerde çalıştıkları görülmektedir. Tasarım
hizmeti sunan firmaların ise % 72’sinin konut ve toplu konut projelerinde, % 68’inin
ticari yapılar projelerinde, % 52’sinin de endüstriyel yapılar ve özel yapılar içeren
projelerde çalıştıkları görülmektedir.
Ankete katılan firmaların hizmet sundukları müşteri profilleri ve yüzdeleri Tablo 4’te
gösterilmiştir. Mühendislik hizmeti sunan firmaların % 65’i, tasarım hizmeti sunan
firmaların da % 56’sı hem kamu sektörüne hem de özel sektöre hizmet vermektedir.
Anketin ikinci kısmı, Türk inşaat sektöründe mühendislik ve tasarım hizmeti sunan
firmalarda, bilgi teknolojilerinin kullanımının mevcut durumunun saptanmasına yönelik
16 sorudan oluşmaktadır.
Firmalar ilk olarak sahip oldukları bilgisayar sayısını tespit etmeye yönelik olan soruyu
cevaplamışlardır. Firmanın sahip olduğu bilgisayar sayısı, o firmanın bilgi
teknolojilerine verdiği önemin göstergelerinden biri olarak kabul edilebilir. Ankete
katılan mühendislik hizmeti sunan firmaların % 43’ü 1-10 adet arasında bilgisayara
sahip olduğunu belirtmiştir. Tasarım hizmeti sunan firmalarda ise bu oran % 44’tür
(Tablo 5).
110
Ankete katılan firmalara, sahip oldukları bilgisayarların bağımsız bilgisayarlar mı yoksa
bir ağ üzerinden birbirine bağlı bilgisayarlar mı olduğu sorulduğunda, mühendislik
hizmeti sunan firmaların % 54’ü firmalarında ağ üzerinden birbirine bağlı bilgisayarlar
kullanıldığını belirtirken, tasarım hizmeti sunan firmaların ise %56’sı bu cevabı
vermiştir (Tablo 6).
111
Tablo 8 Mühendislik Hizmeti Veren Firmaların Teknik Hesaplamalar/Mühendislik
Analizleri için Kullandıkları Programlar.
Programlar Yüzde (%)
SAP2000 35
Sta4CAD 32
IdeCAD (Statik) 19
XSteel 8
Probina 5
Etabs 5
StaadPro 0
Diğer 11
Tasarım hizmeti veren firmaların % 96’sı tasarım için AutoCAD programını, % 24’ü
Autodesk 3ds MAX programını ve % 20’si IdeCAD (mimari) ve ArchiCAD
programlarını kullandıklarını belirtmiştir (Tablo 9).
112
Firmaların bilgi teknolojileri konusunda sahip oldukları tecrübeyi tespit etmek amacıyla
ankete katılan firmalara bilgi teknolojileri konusunda uzman bir bilgi işlem personeli
çalıştırıp çalıştırmadığı sorulmuştur. Mühendislik hizmeti veren firmaların % 53’ü bilgi
teknolojileri konusunda uzman bir bilgi işlem personeli çalıştırdıkları yanıtını vermiştir.
Tasarım hizmeti veren 25 firmanın ise 14 tanesi (% 56) bilgi teknolojileri konusunda
uzman bir bilgi işlem personeli çalıştırdıklarını belirtmiştir. Ayrıca, ankete katılan
mühendislik hizmeti veren firmaların % 38’i çalışanlara yönelik bilgi teknolojileri ile
ilgili eğitim programları düzenlediklerini belirtmiştir. Tasarım hizmeti veren firmaların
ise % 36’sı çalışanlarına bu kapsamda bir eğitim verdiklerini belirtmişlerdir. Ek olarak,
firmaların bünyelerinde istihdam ettikleri personelin yüzde kaçının bilgisayar
kullanmayı bildiği Tablo 11’de gösterilmiştir.
Ankete katılan firmalara, Türk inşaat sektöründe bilgi teknolojilerinin yaygın olarak
kullanılmamasının altında yatan sebeplerin neler olduğu sorulmuştur. Mühendislik
hizmeti veren firmaların % 89’u bilgi teknolojileri hakkında bilgi eksikliğinin, % 84’ü
bilgi teknolojileri kullanımında tecrübeli ve yeterli bilgi birikimine sahip personel
eksikliğinin, % 81’ de bilgi teknolojilerinin faydalarının yeteri kadar farkında
olunmamasının ve teknolojideki hızlı değişime ayak uyduramamanın sebepler arasında
yer aldığını belirtmiştir (Tablo 12). Tasarım hizmeti veren firmaların ise % 84’ü de bilgi
teknolojilerinin faydalarının yeteri kadar farkında olunmamasının, % 80’i bilgi
teknolojileri hakkında bilgi eksikliğinin ve bilgi teknolojileri kullanımında tecrübeli ve
yeterli bilgi birikimine sahip personel eksikliğinin sebepler arasında yer aldığını
belirtmiştir (Tablo 12).
113
Tablo 12 Bilgi Teknolojilerinin Yaygın Olarak Kullanılmamasının Sebepleri.
Yüzde (%)
Sebepler MHS1 THS2
Firmalar Firmalar
Bilgi teknolojileri hakkında bilgi eksikliği 89 80
Tecrübeli ve yeterli bilgi birikimine sahip personel eksikliği 84 80
Bilgi teknolojilerinin faydalarının yeteri kadar farkında olunmaması 81 84
Teknolojideki hızlı değişime ayak uyduramama 81 72
Yönetim kadrosunun bilgi teknolojilerine yeterli önemi vermemesi 76 76
Bilgi teknolojilerinin kullanım maliyetinin yüksek olması 65 64
Bilgi teknolojilerinin kullanımında yazılım problemlerinin yaşanması 30 28
Bilgi teknolojilerinin kullanımında donanım problemlerinin yaşanması 24 28
Bilgi teknolojilerinin güvenilir olmaması 14 16
Bilgi teknolojilerinin entegrasyonunda yaşanan problemler 35 40
1
MHS: Mühendislik hizmeti sunan, 2THS: Tasarım hizmeti sunan
Sonuç ve Öneriler
Bilgi teknolojisi, en genel ifadeyle, her türlü bilginin işlenmesi, depolanması,
dağıtılması ve sunumu için elektronik aygıtların ve programların kullanılması olarak
tanımlanmaktadır. Bu çalışmada, Türk inşaat sektöründe mühendislik ve tasarım
hizmeti sunan firmalarda, bilgi teknolojilerinin kullanımının mevcut durumunun
araştırılması hedeflenmiştir. Bu amaçla, Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği
üyesi olan 119 firmaya elektronik posta yoluyla anket gönderilmiştir. Anket gönderilen
firmalardan 62 tanesi anketi eksiksiz olarak doldurarak geri göndermiştir. Anketi
cevaplayan 62 firmanın 37 tanesi mühendislik (% 60), 25 tanesi ise tasarım hizmeti (%
40) sunmaktadır.
Anket, toplam 21 sorudan ve iki ana kısımdan oluşmaktadır. Birinci kısımda, firmaların
genel özelliklerini belirlemeye yönelik 5 soru bulunmaktadır. İkinci kısım ise, Türk
inşaat sektöründe mühendislik ve tasarım hizmeti sunan firmalarda, bilgi
114
teknolojilerinin kullanımının mevcut durumunun saptanmasına yönelik 16 sorudan
oluşmaktadır.
Bu çalışma ile birlikte, Türk inşaat sektöründe mühendislik ve tasarım hizmeti sunan
firmaların büyük bir çoğunluğunun bilgi teknolojilerini önemli ölçüde kullandığı ancak
sektörde çalışan mühendislerin bilgi teknolojilerinin etkin kullanımı konusunda
firmaların ihtiyaçlarını karşılayacak kadar donanıma sahip olmadıkları ve bu eksikliğin
büyük bir ölçüde üniversitelerdeki konu ile ilgili yetersiz veya eksik eğitim sisteminden
kaynaklandığı sonucuna varılmıştır.
115
Kaynaklar
Acar E., Koçak I., Sey Y., Arditi D. (2005) Use of information and communication
technologies by small and medium-sized enterprises (SMEs) in building construction.
Construction Management And Economics, Vol. 23, No. 7, pp 713-722.
Ahmad I. U., Russel J.S., Abou-Zeid A. (1995) Information technology (IT) and
integration in the construction industry. Construction Management And Economics,
Vol. 33, pp 163-171.
Brown A., Rezgui Y., Cooper G., Yip J., Brandon P. (1996) Promoting Computer
Integrated Construction Through the Use of Distribution Technology. ITcon, Vol. 1, pp
1-16.
Grigg N.S., Criswell M.E., Fontane D.G., Siller T.J. (2005) Information Technology in
Civil Engineering Curriculum. Journal of Professional Issues in Engineering Education
and Practice, Vol. 131, No. 1, pp 26-31.
Sarshar M., Işıkdağ U. (2004) A survey of ICT use in the Turkish construction industry.
Engineering, Construction and Architectural Management, Vol. 11, No. 4, pp 681-694.
Stewart R.A., Mohamed S., Marosszeky M. (2004) An empirical investigation into the
link between information technology implementation barriers and coping strategies in
the Australian construction industry. Construction Innovation: Information, Process,
Management, Vol. 4, No. 3, pp 155-171.
Taş E., Irlayıcı F.P. (2007) A survey of the use of IT in building product information
acquisition in Turkey. ITCon, Vol. 12, pp 323-335.
116
Kamu İhalelerinin Değerlendirilmesinde
Bulanık Mantık Yaklaşımı ve Uygulaması
Öz
Bu çalışmada, yapım işlerinde açık ihale usulüyle yaptırılacak işler için, ekonomik ve
mali yeterlik ile mesleki ve teknik yeterliklerini kanunen ispat etmiş isteklilerin seçim
aşamasında, sadece en düşük teklife göre değil, diğer belgelerin göreceli niteliğine ve
niceliğine göre de değerlendirmeye alınması gerektiği üzerinde durulmuştur.
Kamu İhale Kanununda, ihaleye katılmak isteyen isteklilerin hangi şartları sağlaması
gerektiği ve yeterliğin belirlenmesinde istenecek belgeler açıklanmıştır. Bu belgelerle
isteklilerin, ekonomik ve mali yeterlilikleri ile mesleki ve teknik yeterlilikleri
değerlendirilmektedir. İdare, Kanunun koymuş olduğu aralıkta, işin niteliğine göre,
yeterlilikte hangi belgelerin hangi sınırda isteyeceğine karar vermektedir. Kanununun
40. Maddesi ve Yapım İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliğinin 67. Maddesinde “ihale
ekonomik açıdan en avantajlı teklifi veren isteklinin üzerinde bırakılır. Ekonomik
açıdan en avantajlı teklif, en düşük fiyat teklifi olarak kabul edilir” denilmektedir.
Gerçekte, “en düşük fiyat, ekonomik açıdan da en uygun teklif midir?
Anahtar sözcükler: İhale kanunu, bulanık mantık, bulanık TOPSIS, çok ölçütlü karar
verme, bulanık çıkarım, bulanık netleştirme.
Giriş
117
işçilik hatalarına ve kalitesiz ürünlerin kullanılmasına sebep olmaktadır. Düşük
maliyetten dolayı iş, kalitesinde yapılmıyor ve zamanında bitirilemiyorsa bu durum
planlanan kamu hizmetinin gecikmesine sebep olur. Gecikmenin ve kalitesizliğin
kamuya ve müteahhide bir maliyeti olacaktır (Akçay, Manisalı, 2007)
Çoğu olaylar kesin sayılarla karakterize edilemediklerinden dolayı bulanık sayı fikri
doğmuştur. Örneğin, hava kararmaya ne zaman başlar, yetenekli ile dahi arasındaki sınır
nedir, bir sanat eseri hangi özellikleri taşıdığı zaman güzel, hangisinden yoksun olduğu
zaman çirkindir gibi, bunlar, kişiden kişiye ve coğrafyadan coğrafyaya değişebilen
kavramlardır; cümlelerdeki, aşağı-yukarı, yaklaşık ve civarında kelimeleri olaylara
118
bulanıklık katar. Aşağı yukarı altı ifadesi, altı sayısını bulanık hale getirmiştir çünkü
aşağı yukarı ifadesi, altı değerinin sağında ve solunda bazı değerleri içerir. (Klir, ve diğ,
1997)
Girdi
Bulanıklaştırma
Gerçek değerin (girdinin), dilsel değerin hangi terimlerine hangi üyelik dereceleri ile ait
olduğunun bulunması işlemidir.
Eldeki gerçek girdi değerleri için bulanık kural tabanındaki hangi kuralların
kullanılacağını veya etkinleştirileceğinin belirlenmesidir. Bulanık yorumlamada,
bulanık operatörler kullanılır. Bunların bazıları aşağıda gösterilmiştir.
Bulanık yorumlama, bütünleştirme ve sonuç kısmı olmak üzere iki aşamadan oluşur.
Bütünleştirme kısmı, kural tabanının eğer kısmı ile ilgilidir. Eğer kısmındaki dilsel
119
ifadeler bulanık operatörler vasıtasıyla üyelik derecelerinin birleşimi olan bir değer
hesaplanır. Sonuç kısmı, kural tabanının “ise” kısmı ile ilişkilidir.
120
Şekil 3 Sugeno bulanık çıkarımı.
Netleştirme
Netleştirme, bir bulanık çıkarımın olası dağılımını ifade edecek en uygun sayısal değeri
yani bulanık olmayan değerin tespit edilmesi için yapılan bir işlemdir. Çeşitli
netleştirme stratejileri vardır. Bunların hangisinin tercih edileceği problemin
özelliklerine göre değişir ve karar verici problemin niteliğine göre bir yöntemi tercih
eder. Yöntemin belirlenmesinin sistematik bir yaklaşımı yoktur (El-Sharkawi, M).
En yaygın olarak kullanılan bir metottur. Buna karşılık hesap işlemi karışıktır (şekil 4).
Yukarıdaki örneğimize göre, boy uzunluğu 1.72 m olan ve ağırlığı 88 kg olan bir kişi;
%55 orta sağlıklı, %45 az sağlıklıdır.
Yukarıdaki örneğimize göre, boy uzunluğu 1.72 m olan ve ağırlığı 88 kg olan bir kişi;
%100 az sağlıklıdır.
121
µ conclusion : Sonuc bulanik kumesinin uyelik derecesi
Yukarıdaki örneğimize göre, boy uzunluğu 1.72 m olan ve ağırlığı 88 kg olan bir kişi;
%60 az sağlıklı, %40 orta sağlıklıdır.
Sugeno yönteminde eğer parametreler çok ise, hesap çarpım üzerine kurulduğu için
hassasiyet azalır. Bundan dolayı çok parametreli işlerde bu yöntem seçilmemelidir (El-
Sharkawi, M).
l l
Y* = ∑ y i ∑h i
(Şekil 3)
i =1 i =1
Yukarıdaki örneğimize göre, boy uzunluğu 1.72 m olan ve ağırlığı 88 kg olan bir kişi;
%60 az sağlıklı, %40 orta sağlıklıdır.
122
Kamu İhalelerinin Değerlendirilmesi
Netleştirme
Bulanık modelin son aşamasında, öklidyen uzaklık yöntemini kullanarak (1), bulanık
“1” üyelik derecesine en yakın ve bulanık “0” üyelik derecesinden en uzakta bulunan
istekli firma belirlenir, yakınlık katsayısı hesaplanır ve ihale bulanık ideal nokta olan
1’e en yakın olan firmaya bırakılır (Hwang and Yoon, 1981, Chen and Hwang, 1992,
Kaya ve diğ.,2007).
123
i 2
d ( µ1,0 , h) = ∑ 1
µ − h i
1,0 ………(1)
i:1,2,3
µ1 : 1
µ0 : 0
d n1 : Kriterlerin 1' e olan uzaklik mesafesi
d n0 : Kriterlerin 0' a olan uzaklik mesafesi
CC n (1' e olan yakinlik katsayisi) = d n0 ( d 1n + d n0 )
Aşırı düşük teklif hesabı yapılmış ve geçerli sekiz isteklinin de vermiş olduğu teklifler
aşırı düşük sınırının altında kalmamıştır ( YM*0,40 ≤ Geçerli teklifler ≤ YM*1,20.) İş,
763.416,96 TL ile en düşük teklifi veren istekli 8 üzerinde kalmıştır (Tablo 1). Ancak,
istekli 8 taahhüdünü yerine getirememiş ve iş aynı ihale şartlarında başka bir firmaya
devir edilmiştir.
124
*istekliler iş deneyim belgesi olarak diplomalarını
vermişlerdir. Sadece istekli 5 hem diplomasını vermiş
hem de 14.07.2006 tarihli iş durum belgesi vermiştir.
Diplomasını ibraz eden isteklilerin, iş deneyim kriteri
aidiyetlik derecesi hesabı, modelimizdeki hesabın tam
tersi olarak yapılır.
5812 sayılı Kamu İhale Kanunu ile Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda değiş iklik
yapılmasına dair kanunun, 24/h Maddesinde:
“İş deneyimi bulunmayan mühendis veya mimarların, aldıkları lisans eğitimine uygun
yapım işi ihalelerine başvurularında, toplam süresi onbeş yılı geçmemek kaydıyla
mezuniyetlerinden sonra geçen her yıl, yüzyirmiikibinüçyüzseksenyedi Yeni Türk
Lirası olarak hesaplanmak üzere 10 uncu madde kapsamındaki benzer iş deneyimi
olarak dikkate alınır. Bu süre iş deneyimi bulunan mimar ve mühendisler için
uygulanmaz” denilmektedir (http://www.ihale.gov.tr/mevzuat/)
İlk olarak modelimizdeki tüm kriterlerin değerleri (x1, x2,…,x8) bulanık sistem
modelimize girerek bulanıklaştırılır. Daha sonra çarpımsal Sugeno bulanık çıkarımı
uygulayarak firmaların mesleki ve teknik durumu sonuç üyelik derecesi (h1), mali gücü
sonuç üyelik derecesi (h2) ve teklif durumu sonuç üyelik derecesi (h3) hesaplanır.
Netleştirme aşamasında öklidyen uzaklık formülü kullanılarak her bir isteklinin sonuç
üyelik derecelerinin bulanık ideal nokta olan 1’e ve 0’a olan uzaklıkları hesaplanarak
bulanık 1’e olan yakınlık katsayısı hesaplanır ve çıktı değerine ulaşılır. Tüm hesap
değerleri tablo 2, tablo 3, tablo 4 ve tablo 5 ve tablo 6’da görünmektedir.
125
Tablo 3 Firmaların mesleki ve teknik kapasitesi aidiyetlik dereceleri
126
Netleştirme
Halbuki, iş en düşük teklifi veren ve ekonomik olarak en uygun teklif sayılan İSTEKLİ
7 üzerinde kalmıştı. Ancak firma taahhüdünü yerine getirememiş ve işi aynı şartlarda
başkasına devretmek zorunda kalmıştır. Eğer aynı şartlarda işi devir alacak başka bir
firma olmasaydı, iş fesih edilecek, işi alan yüklenici hem teminatını yakacak ve hem de
cezalı duruma düşecekti. İdare de, iş zamanında bitmediği için mağdur olacaktır.
Sonuç
Kamu ihalelerin değerlendirilmesi aşamasında, iş in sadece en düşük teklifi verene göre
değil, aynı zamanda firmanın mesleki ve teknik kapasitesine (faaliyeti, iş deneyim
süresi ve kapasitesi, teknik kapasitesi), mali gücüne (sermayesi, kredibilitesi) ve teklif
durumuna (teklif, teklifin ortalamadan sapma durumu) göre belirlenmesinde bulanık
mantık yönteminin uygulanabileceği, böylece kamu kaynaklarının rasyonel ve verimli
bir şekilde kullanılarak, hem yüklenicinin hem de kamunun yararına olacağ ı
düşüncesindeyiz.
Kaynaklar
Akçay C., , Manisalı E. (2007) İnşaat İhale Yönetiminde Karşılaşılan Problemer ve
Çözüm Önerileri. Dördüncü İnşaat Yönetimi Kongresi, Bildiriler Kitabı, İTÜ Süleyman
Demirel Kültür Merkezi, İstanbul.
Chen, SJ. and Hwang, CL. (1992) “Fuzzy multiple attribute desicion making methods
and applications” Springer-Verlag, Berlin
Hwang, CL. and Yoon, K. (1981) “Multiple attribute desicion making methods and
applications” Springer-Verlag, Newyork
Kaya İ., Kılınç M.S., Çevikcan E. (2007) Makine-teçhizat seçim problemlerinde bulanık
karar verme süreci, Mühendis ve Makine, 49(576) pp 8-14
Klir, G.J., Clair, U.H., Yuan, B. (1997) Fuzzy Set Theory: Foundations and
Applications, Prentice Hall PTR, Upper Saddle River, NJ, USA
127
Manisalı E., Temur R. (2005) Mevcut Yapıların Risk Analizinde Bulanık Mantık
Uygulaması. Yöneylem Araştırması ve Endüstri Mühendisliği XXV.Ulusal Kongresi,
Bildiri Kitabı, İstanbul.
Mete M., Manisalı E. (2007) Bakim Stratejilerinin Seçiminde Bulanik Çok Amaçli
Karar Verme Modeli. Yedinci YAEM Ulusal Kongresi, Bildiri Kitabı, Ege Üniversitesi,
İzmir.
Turner, J.R. (1998) The handbook of project-based management Second edt., Robinson,
E., Ed. The McGraw-Hill Companies, Berkshire, England.
http://www.ihale.gov.tr/mevzuat/
http://www.nethaber.com/Ekonomi/45665/Artik-ihalelerde-EN-DUSUK-FIYATI-
VEREN-IHALEYI, 20.11.2007
http://www.nethaber.com/Ekonomi/50170/BEGENMEDIKLERININ-VAY-HALINE-
TOKI-begendigi-muteahhide-ihale, 25.12.2007
128
Türkiye’de İnşaat Sektöründe İş Sağlığı ve Güvenliği
Ayşegül Ercan
İnş. Y. Müh.
Ulaştırma Bakanlığı, DLH Genel Müdürlüğü,
5. Kat, 504, Emek, Ankara
0 312 203 16 42
E-posta: aysercan@yahoo.com
Öz
Türkiye’de iş kazaları ve meslek hastalıkları, birçok kişinin hastalanmasına ve
hayatlarını kaybetmesine sebep olmaktadır. Özellikle de inşaat sektöründe bu tür
olumsuzluklar fazlasıyla yaşanmaktadır. SSK kayıtlarına göre, 2006 yılında Türkiye’de
meydana gelen toplam iş kazası sayısı 79027’dir. Meslek gruplarının içinde, meydana
gelen iş kazalarında 11039 iş kazası ile metalden eşya imalatı iş kolundan sonra, 7143 iş
kazası ile inşaat sektörü ikinci sırada yer almaktadır, bu sayı toplamda % 9’luk bir
değere tekabül etmektedir. Meydana gelen iş kazaları toplamda % 3 değerinde sürekli iş
görmezlik, % 2 değerinde de ölümle sonuçlanmaktadır.
İnşaat sektöründe çalışan işçiler, sanayi sektöründeki gibi kapalı alanlarda (fabrika, vs.)
çalışma olanağı bulamamaktadırlar, projelerin çeşitliliği sürekli hareket halinde
olmalarını gerektirmektedir. Bununla beraber inşaat alanı tehlikelidir ve çalışanlar için
birçok risk içerir. Ayrıca bir projede birden fazla işçi çalıştığından tehlike ve risk de
artar. Bu durumda iş sağlığı ve güvenliğini sağlamak da zorlaşmaktadır.
Ancak son yıllarda Avrupa Birliği’ne giriş süreci ve inşaat sektöründeki firmaların
yabancı firmalarla işbirliği içinde olması nedeniyle, Türkiye’de iş sağlığı ve güvenliğ i
konusu gündeme gelerek önem kazanmıştır. Bu durum Türkiye’de iş güvenliğine
verilen önem açısından olumlu sonuçlar meydana getirmiş olup, aynı zamanda bu
konudaki standartları yükseltme zorunluluğu da oluşturmuştur.
129
Giriş
Çalış ma alanlarında işin yapılması sırasında ortamdaki fiziksel, çevresel, psikolojik v.s.
şeklindeki etkenler sebebiyle çalışanların karşılaştıkları sağlık sorunları ve mesleki
tehlikelerin ortadan kaldırılmasına yönelik yapılan mühendislik, teknik ve eğitim gibi
sistemli çalış malara iş güvenliği denir (Yılmaz, 1976).
Her yıl birçok işçi, çalış ma koşulları ya da çalış ma alanlarındaki zor, sağlıksız, tehlikeli
şartlar yüzünden ölmekte, yaralanmakta ya da hastalanmaktadır. Bunun yanında iş
sağlığı ve güvenliği konularında yeterli düzeye ulaşamayan ülkelerin ekonomileri de bu
durumdan olumsuz etkilenmektedir. Türkiye’de Avrupa Birliği müktesebatına uygun
olarak 10 Haziran 2003 tarihinde 4857 sayılı İş Kanunu yürürlüğe girmiş ve bir takım
yönetmelik ve tüzükler oluşturulmuştur.
İnşaat sektörü açısından bakacak olursak, inşaat sektörü, birçok üretim alanı ile ilişkili
olup, ülke ekonomisi ve kalkınmaya katkı sağlamada büyük öneme sahip bir iş koludur.
Sektördeki teknolojik geliş melere nazaran, iş sağlığı ve güvenliği konusunda yeterli
gelişme sağlanamamış olup, hali hazırda bu konuda eksikler bulunmaktadır. Yapı
denetim şirketlerinde çalışan yapı denetçileri ve şantiyelerde görev yapan şantiye
mühendislerinin sahip oldukları mühendislik eğitiminin yanı sıra evrensel bir kavram
olan iş sağlığı ve güvenliği konularında da yeterli bilgi ve birikime sahip oldukları tam
anlamıyla söylenemez. Örneğin; her inşaat şantiyesinin önünde, baretini tak, emniyet
kemerin olmadan çalış ma şeklindeki levhalar mevcuttur. Ancak çalışma sahasındaki
işçilerde çoğunlukla ne baret ne de emniyet kemeri takılmış olmamaktadır. Bu yüzden
meydana gelen kazaların büyük çoğunluğu yeterince güvenli olmayan iş iskelelerinde,
korkuluksuz merdivenlerde, emniyet kemeri takmadan çalışılan çatılarda veya dış cephe
duvarlarını örerken aşağı düşme şeklinde meydana gelmektedir.
Türkiye’de inşaat sektörü; istihdam edilen işçi sayısı açısından ilk sıralarda yer
almaktadır. Bununla birlikte yaralanma, sakat kalma ve ölümle sonuçlanan iş kazaları
açısından da ilk sıralarda yer almaktadır (Özer, 2008). Bunun en önemli sebepleri;
sektördeki işçilerin genel eğitim seviyesi, meslek içi eğitimlerinin olmayış ı veya
eksikliği, dikkatsizlik, kişinin kendine fazla güvenmesi, işverenin yetersiz denetimleri
ve bu konudaki duyarsızlık olarak sıralanabilmektedir.
Türkiye’de inşaat sektöründe 2007 yılı sonu itibariyle 1.300.033 kişi çalışmaktadır ve
bu rakam Sosyal Sigortalar Kurumu’na kayıtlı işçi sayısının % 16’sına karşılık
gelmektedir (SSK, 2006/2007). SSK kayıtlarına göre, 2006 yılında Türkiye’de meydana
gelen toplam iş kazası sayısı 79027’dir. Meslek gruplarının içinde, meydana gelen iş
kazalarında 11039 iş kazası ile metalden eşya imalatı iş kolundan sonra, 7143 iş kazası
ile inşaat sektörü ikinci sırada yer almaktadır, bu sayı toplamda % 9’luk bir değere
tekabül etmektedir. Meydana gelen iş kazaları toplamda % 3 değerinde sürekli iş
görmezlik, % 2 değerinde de ölümle sonuçlanmaktadır. Bu rakamların yanı sıra SSK
istatistiklerine yansımayan iş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu ölümlerin olduğu
da unutulmamalıdır.
2006 yılı SSK istatistiklerinden iş kazaları ile ilgili derlenen veriler şu şekildedir;
130
Tablo 1. İş kazalarının meydana geldiği dönemler
Aylar İş Kazası Sayısı Yüzde Olarak İş Kazası Sayısı
Ocak-Şubat-Mart-Nisan 21.316 % 27
Mayıs-Haziran-Temmuz-Ağustos 25.572 % 32
Eylül-Ekim-Kasım-Aralık 32.139 % 41
Toplam 79.027 % 100
Yukarıdaki tabloda da görüldüğü gibi en çok iş kazası mesainin ilk 3 saatinde ve son
saatinde meydana gelmektedir. Günün ilk saatlerinde uykusuzluk, güne alışamama gibi
sebeplerden dolayı insanların kaza yapma eğilimleri daha fazladır. Günün son
saatlerinde ise, tüm gün çalışmış olmanın verdiği yorgunluk ve stres işçiler üzerinde
dikkatin azalmasına ve kaza yapma olasılıklarının artmasına sebep olmaktadır.
2007 yılı SSK kayıtlarına göre iş kazalarının en çok meydana geldiği ilk on iş kolu
aşağıdaki gibidir;
Tablo 3’de de görüldüğü gibi, en fazla sayıda sürekli iş görmezlik ve ölümle sonuçlanan
iş kazası sayısı inşaat iş kolunda meydana gelmektedir. Ayrıca, inşaat sektörünün iş
kazasının meydana geldiği sektörlerin arasında ikinci sırada yer aldığı görülmektedir.
131
Yapı İşlerinde Kaza Nedenleri
İnşaat sektörü, çok çeşitli iş kolları sebebiyle birçok risk taşımakta ve bu riskleri en aza
indirgemek için her geçen gün çağın gerektirdiği şekilde teknolojik, yöntemsel ve
davranışsal sistemler geliştirmektedirler. Ancak, tüm bunlara rağmen iş kazalarının
önüne geçilememektedir.
Türkiye’nin inşaat sektöründe meydana gelen kazalar açısından dünya sıralamasında üst
sıralarda yer alması durumu, sektördeki eğitim düzeyi düşüklüğü ile yakından ilgilidir.
Genelde insanlardaki aşırı cesaret, deneyimlerine fazlasıyla güvenme, işinin ehli olduğu
duygusu gibi zihniyetler iş güvenliği konusunda yeterince bilinçli olmadığının
göstergeleridir. Bunların yanı sıra, iş yerlerinde güvenlik önlemlerinin alınmaması,
işverenin bu tür önlemleri maliyet olarak görmesi gibi nedenler de vardır. Ayrıca kaza
sonrasında, kaza nedenlerinin şanssızlık, kaçınılmazlık, dikkatsizlik ve kader gibi
kavramlara dayandırılması, kazaların gerçek nedenlerinin araştırılmasına engel
olmaktadır.
132
bedelleri, mahkeme masrafları, tazminat ödemeleri gibi birçok yan maliyette
bulunulmasına sebep olmaktadır. İnşaat sektöründe iş kazalarının çok olmasında,
ülkenin ekonomik, sosyal, eğitim ve kültür durumunun yanı sıra, inşaat iş kolunun
kendine has zorluk ve koşullarının olması önemli derecede etkilidir. Bu koşulları
aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür (Öcal, 2006);
133
çevredeki işçiler için önemli derecede işitme sorunlarına neden olmaktadır. Bu
tehlikeden korunmak için işçiler kulak koruyucu olarak kulaklık veya kulak
tıkacı kullanmalıdırlar (Uyan, 2008).
İnşaat işlerinin her türlü iklim koşulunda gerçekleştirilme koşulu olduğundan,
işçiler sıcak, soğuk, kuru, nemli ortamlara karşı uygun koruyucu kıyafetler
kullanmalıdırlar.
İnşaat alanındaki kaynak işleri sırasında işçilerin zararlı ışınlardan ve olası metal
parçalarının sıçramasından korunmak için göz koruyucu maske, gözlük, kalkan
kullanmaları gerekmektedir.
İnşaat alanında çalışan işçilerin, iş kazası istatistiklerine göre % 30 oranında
meydana gelen yüksekten düşme tehlikesine karşı emniyet kemeri takması
gerekmektedir.
Yapı alanı içindeki tehlikeli kısımlar, açıkça sınırlandırılacak ve buralara
görünür şekilde yazılmış uyarma levhaları konulacak ve geceleri kırmızı
ışıklarla aydınlatılmalıdır.
Yapının devamı süresince sivri uçları veya keskin kenarları bulunan malzeme ve
artıklar, geliş i güzel atılmayacak ve ortalıkta bulundurulmamalıdır.
İnşaat alanında kazaya sebep olacak veya çalışanları tehlikeli durumlara
düşürecek şekilde malzeme istif edilmemeli ve araçlar gelişi güzel yerlere
bırakılmamalıdır.
Tavan veya döşemelerdeki boşluk ve deliklere korkuluk yapılacak veya bu
deliklerin üstleri geçici bir süre için uygun şekilde kapatılmalıdır.
Tüm bu önlemlerin yanı sıra, inşaat işçileri de, hem kendi güvenlikleri hem de diğer
işçilerin güvenliğini korumak açısından aşırı derecede dikkatli olmak, işverenin
talimatlarına uymak, tehlikeli durumları yetkililere bildirmek zorundadırlar. Ancak
bunların sağlanabilmesi için, işe alınacak işçilerin hem fiziksel hem de zihinsel açıdan
işe uygun seviyede olmalarına dikkat edilmelidir. Ayrıca işin faaliyet süresince
çalışanlar sürekli olarak denetim altında tutulmalıdır ve güvenlik bilinci oluşturulmalıdır
(Ayna, 2008).
134
İSGÜM: İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü (İSGGM) / İş Sağlığı ve
Güvenliği Merkezi
İTK: İş Teftiş Kurulu
ÇASGEM: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Eğitim ve Araştırma Merkezi
SSK: Sosyal Güvenlik Kurumu -Sosyal Sigortalar Kurumu
135
korunması yasal zorunluluğu daha da önem kazanmıştır. OSHA bunun için çeşitli
yönetmelikler yayınlamış ve bunların ihlal edilmesi durumunda işverenlere ağır para
cezaları kesilmesine dayalı bir sistem oluşturmuştur. OSHA’nın kuruluş amaçlarında en
önemlisi, ABD’de çalışan her bireye güvenli ve sağlıklı çalış ma ortamı sağlayarak
çalışma koşullarını iyileştirmektir, bu da işyerindeki tehlikeleri en aza indirerek
gerçekleştirilmelidir. OSHA yönetmeliğine göre, işveren işyerini kazalara, ciddi
yaralanma ve ölümlere yol açabilecek tüm tehlikelerden korumakla sorumludur (OSHA,
2009). OSHA’nın başlıca görevleri şunlardır:
Yönetmelikleri oluşturmak,
İşyeri denetimlerinde bulunmak,
Yönetmelikleri ihlal eden işverenlere cezai iş lem uygulamak,
İşverenlere işyeri tehlikelerini azaltmak konusunda yardımcı ve destek olmak.
Öneriler ve Sonuç
Denetleyici kurum ve kuruluşlar iş sağlığı ve güvenliği konusunda sık sık denetimler
yapmalıdır. İşçilere bu konuda bilinç ve duyarlılık kazandırmak için eğitimler
verilmelidir. Yapı denetim firmalarında iş güvenliği konusunda yetkin kişilerin yer
alması sağlanmalıdır. Firma yetkililerini iş güvenliği konusunda bilgilendirmek ve bu
konunun sürekli gündemde kalmasını sağlamak adına seminer, sempozyum, panel gibi
organizasyonlar düzenlenmesi yaygınlaştırılmalıdır. Ayrıca yasal düzenlemelerde iş
güvenliği konusuna yeterince yer verilmelidir, denetimler sırasında bu konuda eksik
olan firmalara caydırıcı yaptırımlar uygulanması sağlanmalıdır.
136
Bu konuda yapılacak işler şu şekilde sıralanabilir (Müngen, 2008);
Kaynaklar
Yılmaz, G., (1976) İş Güvenliğine Genel Bakış, Makine Mühendisleri Odası, Mühendis
ve Makine Dergisi, s. 224.
Özer, K., (2008) İnşaat Sektöründe İş Sağlığı ve Güvenliği, İnşaat Sektöründe İş Sağlığ ı
ve Güvenliği Semineri İSGGM, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İSG Genel
Müdürlüğü, Ankara.
137
Uyan, M. K., (2008) İnşaat Sektöründe İş Güvenliği, İnşaat Sektöründe İş Sağlığı ve
Güvenliği Semineri İSGGM, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İSG Genel
Müdürlüğü, Ankara.
Öcal, M. E., (2006) İnşaat Sektöründe Görülen İş Kazaları, İnşaat Sektöründe İş Sağlığ ı
ve Güvenliği Sempozyumu, Adana.
Ayna, M. C., (2008) Türkiye’de İnşaat Sektörü ve İSG Koşulları, İnşaat Sektöründe İş
Sağlığı ve Güvenliği Semineri İSGGM, Ankara.
Müngen, U., (2008) İş Güvenliği Kurs Notları, İTÜ İnşaat Fakültesi Yapı İşleri ABD,
İstanbul.
138
İş Kazalarında Cezai Sorumluluk ve Yaptırımlar
Öz
İnşaat sektörümüz iş kazaları sayısı bakımından Türkiye’deki iş kolları arasında ilk
sırada yer almakta, sayısal çokluğun yanı sıra yaşanan olayların sonuçları da ağır
olmaktadır. İşverenlerin ve çalışma hayatında sorumluluk üstlenen diğer elemanların,
idari, hukuksal sorumluluklarını, kaza sonucu açılan tazminat davalarını konu alan çok
sayıda yayın bulunduğu halde, iş kazalarındaki cezai sorumluluk ve yaptırımlar
konusunu iş leyen pek fazla çalış maya rastlanmamaktadır. Değişen ceza yasamız ile
birlikte iş kazalarıyla ilgili hapis cezalarının önemli miktarda artması, cezai
sorumluluklar ile ilgili temel bilgilere sahip olmayı gerekli kılmaktadır. Bildiride,
inşaat işverenlerinin ve teknik elemanların iş kazalarındaki cezai sorumlulukları, bir iş
kazası sonucu Cumhuriyet savcısı tarafından başlatılan soruşturma evresinden itibaren,
düzenlenen iddianame, ceza (kamu) davasının açılması, kovuşturma (yargılama) süreci,
davanın sonuçlanması, mahkeme kararları verilen hapis cezaları ve Yargıtay aşaması
konularında gerekli temel bilgiler açıklanmış, cezai sorumluluk bakımından dikkat
edilmesi gereken önemli hususlar belirtilmiştir. Yazarlar, ceza hukuku konusunda
uzmanlığı bulunmayan akademisyenlerdir. Konuya duydukları ilgi, mesleki birikimleri,
yürürlükteki çeşitli yasalar ve literatür üzerindeki incelemeleri ile bu çalış mayı
hazırlamışlardır. Ceza hukuku açısından kişisel bir yorumda bulunmamış lardır.
Giriş
139
edilmektedir. Kurum istatistiklerinden elde edilen, son beş yıla ait iş kazası, kaza
sonucu sürekli işgöremezlik ve ölüm sayıları Tablo 1’de verilmiştir.
Bu beş yılın ortalama değerleri dikkate alınarak ve günde 8 saat, yılda yaklaşık
300 gün çalışıldığı kabulüyle, inşaat sektörümüzde
• Her iş günü yaklaşık 25, her iş saati 3, her 20 dakikada 1 iş kazası meydana
gelmektedir.
• Her iş günü yaklaşık 1.2 kişi sürekli işgöremez duruma düşmekte, ve 1
kişi kaza sonucu yaşamını yitirmektedir.
Sayısal çokluğun yanı sıra, inşaat sektörümüzdeki iş kazalarının önemli bir özelliği de
sonuçlarının ağır olmasıdır. Aynı verilere dayanılarak yapılan değerlendirmede şu
önemli bulgular dikkati çekmektedir :
• Türkiye’deki tüm iş kazalarının % 1.4’ü ölümle sonuçlanırken inşaat
sektörümüzdeki iş kazalarının % 4.2’si ölümle sonuçlanmaktadır.
• Öte yandan Türkiye’deki tüm iş kazalarının yaklaşık %9,5’i inşaat
sektöründe meydana gelirken , sürekli işgöremezlikle sonuçlanan iş
kazalarının %23 ‘ ü, ölümle sonuçlanan iş kazalarının ise %30’ u inşaat
sektöründe meydana gelmektedir.
Amaç ve Kapsam
İş kazaları ve iş güvenliği konusu farklı bilim dallarını ilgilendiren geniş kapsamlı bir
konu olup, sorunu çeşitli yönleriyle inceleyen birçok kaynak bulunmaktadır.
140
İşverenlerin ve çalış ma hayatında sorumluluk üstlenen diğer elemanların, idari,
hukuksal sorumluluklarını, kaza sonucu açılan tazminat davalarını konu alan çok sayıda
yayın bulunduğu halde iş kazalarındaki cezai sorumluluklar ve yaptırımlar konusunu
işleyen pek fazla çalışmaya rastlanmamaktadır. Değişen ceza yasamız ile birlikte iş
kazalarıyla ilgili hapis cezalarının önemli miktarda artması, cezai sorumluluklar ile ilgili
temel bilgilere sahip olmayı gerekli kılmaktadır.
Konu ağırlıklı olarak ceza hukuku konusudur. Yazarlar, ceza hukuku konusunda
herhangi bir uzmanlığı bulunmayan akademisyenlerdir. Konuya duydukları ilgi, mesleki
birikimleri, yürürlükteki çeşitli yasalar ve literatür üzerindeki incelemeleri ile bu
çalışmayı hazırlamışlardır. Ceza hukuku açısından kişisel bir yorumda
bulunmamışlardır.
Genel olarak “kaza”, kasıt söz konusu olmaksızın meydana gelen, beklenmedik ve
sonucu arzu edilmeyen bir olayı belirtmektedir. Kaza kavramının bu genel tanımı
üzerinde yaygın bir fikir birliği bulunmasına karşın “iş kazası” kavramının tanımında
farklı yaklaşımların bulunduğu, kavram üzerindeki tartışmalardan ve uzmanlar
arasındaki görüş ayrılıklarından anlaşılmaktadır. Çalış ma hayatında iş kazalarının işçi,
işveren, sigorta kurumları ve diğer bazı kuruluşları ilgilendiren hukuksal sorunlara
neden olması ve bu arada, işçinin korunması ana kuralı, iş kazası kapsamının
genişlemesine neden olmuş ve tanımını güçleştirmiştir (Müngen ,1993).
Pek çok araştırmacı kazaları tanımlamak, yalıtmak ve kazaya doğrudan neden olan veya
oluşumuna katkıda bulunan faktörleri ortadan kaldırmak için kaza nedensellik teorisi
geliştirmiştir. Domino teorisi, çok yönlü nedensellik teorisi, tesadüf teorisi, kazaya
eğilimli olma teorisi vb. gibi. Ancak evrensel olarak kabul gören bir teori
bulunmamaktadır (Gürcanlı, 2006).
Türkiye’de iş kazasının hukuksal tanımı uzun yıllardan beri sadece 506 sayılı Sosyal
Sigortalar Kanunu’nun madde 11/A da yer almaktaydı. 2006 yılında yayınlanan ancak
daha sonra birçok maddesinde değişiklik ve eklemeler yapıldıktan sonra 01 Ekim 2008
günü yürürlüğe giren 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’
da iş kazası şöyle tanımlanmıştır ( madde 13 ) :
141
İş kazası;
Görüldüğü gibi, yasa koyucu çalışanın bedence veya ruhça zarar görmesi koşulunu esas
almış ve bu zararın sonradan da ortaya çıkması olasılığını göz önünde bulundurmuştur.
İş kazasının bu tanımında, sadece çalışanlara zarar veren olaylar söz konusudur.
Yasa maddesinin (d) fıkrasında atıf yapılan (a) bendinde „hizmet akdi ile bir veya
birden fazla işveren tarafından çalıştırılanlar„ ibaresi bulunmaktadır.
İdari Sorumluluk
Devletin uyguladığı idari yaptırımlar; idari para cezaları, işin durdurulması veya
işyerinin kapatılması, işçilerin çalışmaktan alıkonulmasıdır (Baycık 2007)
Hukuki Sorumluluk
142
yazarlar işverenin işçiyi gözetme borcundan doğan sorumluluğunu kusursuz sorumluluk
esasına dayandırırlar. Yargıtay da yerleşmiş içtihadıyla risk nazariyesine dayalı
kusursuz sorumluluk esasını benimsediğini göstermiştir. Borçlar Kanunu’nda esas olan
kusura dayalı sorumluluktur (Baycık 2007).
Bir iş kazası ölüm veya yaralanma ile sonuçlanmışsa olayda kusuru bulunan kişiler
cezai açıdan sorumludurlar ve haklarında cezai yaptırımlar uygulanır. Bu kiş iler,
işverenler, işveren vekilleri veya diğer elemanlar olabilir. Sorumluluk kusur esasına
dayanmaktadır. Dolayısıyla, yasa, tüzük, yönetmelik ve diğer hukuksal düzenlemelerde
belirtilen iş güvenliği kurallarına, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranışlar
kusur nedeni olmaktadır.
Hatırlanacağı gibi yürürlükten kaldırılan 765 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun uygulandığ ı
dönemde taksirli suçlar için öngörülen yaptırımların çok yetersiz olduğu sıkça gündeme
gelmiş, cinayet gibi trafik kazası sonucu ölümlere yol açan faillerin kısa bir süre hapis
yattıktan sonra serbest kaldığı kamuoyunca eleştirilmiş, daha ağır, caydırıcı
yaptırımların gerektiği vurgulanmıştı.
Kamu davası sonucunda suçu sabit görülen sanıklar hakkında Türk Ceza Kanunu’nun
aşağıdaki maddelerine göre hüküm verilir.
143
Taksirle öldürme (madde 85)
(1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile
birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan
onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin
bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezası ile
cezalandırılır.
(2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun; duyularından veya organlarından birinin işlevinin
sürekli zayıflamasına, vücudunda kemik kırılmasına, konuşmasında sürekli zorluğa,
yüzünde sabit ize, yaşamını tehlikeye sokan bir duruma, gebe bir kadının çocuğunun
vaktinden önce doğmasına, neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı
oranında artırılır.
(3) Taksirle yaralama fiili, mağdurun; iyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya
bitkisel hayata girmesine, duyularından veya organlarından birinin işlevinin
yitirilmesine, konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına, yüzünün
sürekli değişikliğine, gebe bir kadının çocuğunun düşmesine, neden olmuşsa, birinci
fıkraya göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.
(4) Fiilin birden fazla kişinin yaralanmasına neden olması halinde, altı aydan üç yıla
kadar hapis cezasına hükmolunur.
(5) Bilinçli taksir hâli hariç olmak üzere, bu maddenin kapsamına giren suçların
soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır.
TCK ‘ da, taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezasının, uzun süreli de olsa adli
para cezasına çevrilebileceği ancak bu hükmün bilinçli taksir halinde uygulanmayacağ ı
belirtilmiştir (madde50/4).
Tipik örnekler trafik kazalarından verilebilir. Şehir içinde hız sınırını aşmaksızın,
kurallara uygun araç kullanan sürücünün, aracın ön lastiğinin patlaması sonucu
kaldırıma çıkıp bir yayaya çarpması biçiminde gerçekleşen olayda taksir söz konusudur.
Yani sürücünün araç lastiklerinin yıpranmışlığını kontrol etmemesi, yenisiyle
değiştirmemesi gibi bir dikkatsizliği, özensizliği söz konusudur. Sürücü böyle bir kaza
yapacağını öngörmemiştir. Şayet sürücü, alkol almış, şehir içinde 100-120 km/saat
hızla araç kullanmış ve benzer bir kazayı yapmış ise böyle bir olayda bilinçli taksir
144
vardır. Zira bu koşullarda araç kullanan aklıselim sahibi bir insan kaza yapacağını
öngörür.
Bir şantiye şefi, kendini tutamayan, yumuşak toprak zeminde şevsiz açılmış, örneğin
3.00 m. derinlikteki kanalizasyon kazısı kenarlarına iksa tertibatı yaptırmış ancak
yapılan iksadaki hatalı bir imalat nedeniyle (örneğin kullanılan ahşap elemanların boyut,
dayanım bakımından yetersizliği gibi) iksa, kazı kenarının göçmesine engel olamamış
işçiler göçük altında kalmışlardır. Böyle bir olayda taksir söz konusudur. Yani şantiye
şefi gerekli önlemi aldığını düşünmekte, bir göçük olabileceğini öngörmemektedir.
Şayet bu şantiye şefi aynı kanalda iksa tertibatı yaptırmadan işçileri çalıştırmış ve işçiler
göçük altında kalmış olsalardı bilinçli taksir söz konusu olurdu. Zira, kendini
tutamayan, yumuşak toprak zeminde şevsiz açılmış 3.00 m. derinlikteki kanal kenarının
göçebileceği, kanal içinde çalışan işçilerin göçük altında kalabileceği öngörülen bir
durumdur.
Bir bina inşaatının onuncu katında boşluk tarafında kiriş kalıbının söküm iş i
yapılacaktır. Şantiye şefi korkuluklu iskele yaptırmış, söküm işini yapacak ustayı bu
iskelede çalıştırmış, dengesini kaybeden usta korkuluk üzerine düşmüş, ustanın
ağırlığını taşımayan (dolayısıyla yetersiz bir imalat olan ) korkuluk yıkılmış ve usta
aşağıya düşmüştür. Bu olayda şantiye şefi önlem aldığını düşünmekte ve ustanın
aşağıya düşebileceğini öngörmemektedir dolayısıyla taksir söz konusudur. Şantiye
şefinin korkuluk imalatıyla ilgili özensizliği, dikkatsizliği kusur nedenidir. Şayet şantiye
şefi aynı iş i yapması için ustayı görevlendirmiş ancak korkuluklu iskele ya da aşağıya
düşmeyi önleyecek benzeri bir tertibat yaptırmamış, güvenlik kemeri vermemiş, bir
tabure üzerine çıkarak çalışan usta dengesini kaybederek aşağıya düşmüş olsaydı
bilinçli taksir söz konusu olurdu. Hiçbir önlem alınmadan, binanın onuncu katında,
boşluk kenarında kalıp söken ustanın bir an için dengesini kaybedip aşağıya
düşebileceği öngörülen bir durumdur.
İnşaat işverenlerinin, işveren vekili sıfatıyla görev yapan meslektaşların özellikle dikkat
etmesi gereken husus yaşanan bir iş kazasında bilinçli taksir olması halinde mahkemece
hükmolunacak hapis cezasının çok önemli olabileceğidir. Yukarıda açıklanan TCK
maddelerinden anlaşılacağı gibi bilinçli taksir halinde verilecek hapis cezası üçte
birinden yarısına kadar artırılabilmektedir. Taksirle öldürme suçunda fiil, birden fazla
insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden
fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan 15 yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılmaktadır. Yukarıda verilen kanal kazısı kenarının göçmesi örneğinde şayet
bilinçli taksir varsa ve olayda birden fazla işçi ölmüş ya da bir ölüm ve bunun yanı sıra
yaralanan işçi veya işçiler varsa mahkeme, olayın - sanığın niteliğine ve kusur
durumuna göre (bu koşullar olumsuzsa) hapis cezasını üst sınırdan uygulayabilir. Yani
sanığa 15 yıl hapis cezası verebilir. Bilinçli taksir olduğu için bu hapis cezası yarısına
kadar artırılabilir ve sonuç olarak sanık 22.5 yıl hapis cezasına mahkum olabilir. Bilinçli
taksir olduğu için, yukarıda açıklandığı gibi bu hapis cezasının para cezasına çevrilmesi
de mümkün değildir. Bu yaptırım göz ardı edilemeyecek önemde olup genç bir
mühendisin tüm yaşamını karartacak niteliktedir.
145
Kamu Davasının Açılması ve Dava Süreciyle İlgili Özet Bilgiler
Bu bölümde, yaşanan bir iş kazası sonunda başlayan adli süreç, kamu davasının
açılması, dava sürecindeki önemli aşamalar ve meslektaşlarımızın bilmesinde yarar
görülen önemli hususlar, Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemeleri Kanunu’ndaki
esaslar çerçevesinde ve özet bilgiler halinde açıklanmaya çalışılmıştır.
İşlenen bir suç nedeniyle sadece suçtan zarar gören kiş inin değil, aynı zamanda tüm
toplumun mağduriyeti söz konusudur. Bu nedenle ceza davaları toplumun yani
kamunun temsilcisi olarak Cumhuriyet Savcısı tarafından takip edilir ve “kamu davası”
olarak adlandırılır.
Soruşturma Evresi
Kamu davası Cumhuriyet savcısı tarafından açılır. Soruşturma evresi sonunda toplanan
deliller suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa savcı bir iddianame
hazırlar. İddianame görevli ve yetkili mahkemeye hitaben düzenlenir. İş kazalarında,
birden fazla ölüm veya bir ölüm ve bir yada daha fazla yaralanma meydana gelmişse
verilecek hapis cezasının üst sınırı 10 yılı aştığı için dava Ağır Ceza Mahkemesi’nde
açılır. 2 yıl ve daha az ceza gerektiren davalar Sulh Ceza Mahkemesi’ nde, diğer
davalar Asliye Ceza Mahkemesi’nde açılır. İddianamede şüphelinin (veya şüphelilerin)
ve suçtan zarar görenlerin varsa müdafilerinin kimlikleri, yüklenen suç ve ilgili kanun
maddeleri, suçu oluşturan olaylar mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır.
Şüphelinin sadece aleyhine olan hususlar değil, lehine olan hususlar da ileri sürülür.
İddianamenin sonuç kısmında, işlenen suç dolayısıyla TCK ‘ da öngörülen cezalardan
hangisine hükmedilmesinin istendiği belirtilir.
Savcı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe
oluşturacak delil elde edilememesi halinde kovuşturmaya (yargılamaya) yer olmadığına
146
karar verir (takipsizlik kararı). Ayrıca taksirle yaralama suçlarında soruşturma ve
kovuşturma, suçtan zarar görenin şikâyetçi olması koşuluna bağlıdır. Bu nedenle,
bilinçli taksir hali hariç olmak üzere suçtan zarar gören kişi davacı olmadığı takdirde
kamu davası açılmaz. Eski ceza yasasında olayda zarar gören kişinin 10 günden az
geçici işgöremez durumda kalması (yani 10 günden az rapor alması) halinde kamu
davasının açılması zarar gören kiş inin şikâyetçi olmasına bağlı idi. Diğer
yaralanmalarda şikâyete bağlı olmaksızın kamu davası açılıyordu.
Türk Ceza Kanunu’ nun 20. maddesinde “ Ceza sorumluluğu şahsidir. Kimse başkasının
fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz. Tüzel kişiler hakkında ceza yaptırımı uygulanamaz.
Ancak suç dolayısıyla kanunda öngörülen güvenlik tedbiri niteliğindeki yaptırımlar
saklıdır” hükmü yer almaktadır. İş kazalarıyla ilgili tazminat davaları tüzel kişilik
(örneğin işveren inşaat firması) ya da olayda herhangi bir kişisel kusuru bulunmasa dahi
işveren kişi aleyhine açılabilmektedir. Zira işveren çalıştırdığı elemanın veya
elemanların kusurundan kaynaklanan iş kazasındaki maddi zararlardan hukuksal açıdan
sorumludur (kusursuz sorumluluk) . Oysa cezai sorumluluk şahsidir. Olayda kusurlu
olduğu şüphesi bulunan kişiler aleyhine kamu davası açılabilir. Yani şantiyede şantiye
şefinin, saha mühendisinin ya da bir başka şantiye görevlisinin kusurundan kaynaklanan
bir iş kazası nedeniyle, olayda kusuru bulunmayan işveren aleyhine kamu davası
açılması söz konusu değildir. Ceza yasamızdaki bu madde uyarınca tüzel kişiler
hakkında da kamu davası açılamamaktadır. Örneğin bir yurttaş, belediyenin açtığın bir
çukura düşerek yaralanmış veya yaşamını yitirmişse bu olayla ilgili kamu davası
belediye aleyhine değil, belediyenin o çukurla ilgili önlemleri alma yükümlülüğünü
taşıyan elemanı veya elemanları aleyhine açılır.
Uzlaşma
Ceza yasasının getirdiği yeni uygulamalardan biri de uzlaşmadır. Özet olarak bu kavram
ile amaçlanan, şüpheli ile mağdurun veya suçtan zarar görenin uzlaştırılması ve kamu
davasının açılmamasıdır. Ceza Muhakemesi Kanunu’nda hangi suçlar için uzlaştırma
yoluna gidilebileceği, uzlaşmanın nasıl gerçekleşeceği ayrıntılı olarak açıklanmıştır.
Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar, taksirle yaralama suçları için
uzlaştırma girişiminde bulunulacağı yasada belirtilmiştir (madde 253) . Dolayısıyla
yaralanma ile sonuçlanan iş kazalarında Cumhuriyet Savcısı’nın tarafların uzlaştırılması
doğrultusunda girişimi ve yürüttüğü bir süreç söz konusu olmakta, uzlaşma sağlandığ ı
takdirde kamu davası açılmamaktadır.
Tutuklama
147
Eski ceza yasasının yürürlükte olduğu dönemde inşaat iş kazaları nedeniyle tutuklamaya
çok ender rastlanmaktaydı. Yeni yasa uyarınca, iş kazalarında bilinçli taksirin
bulunmasına bağlı olarak ağır hapis cezasının gündeme gelmesi, daha önce de
belirtildiği gibi ağır ihmali bulunan sanık için 22,5 yıl hapsin istenebilmesi, sanığın
kaçabileceği şüphesini artırmakta, tutuklama kararlarına daha sık rastlanabileceğini
göstermektedir. Meslektaşlarımızın bu hususu da göz ardı etmemeleri gerekmektedir.
Davanın Açılması
İş kazası sonucu mağdur olanlar, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler, kovuşturma
(yargılama) evresinin her aşamasında, hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını
bildirerek kamu davasına katılabilirler. Katılma, kamu davasının açılmasından sonra
mahkemeye dilekçe verilmesi veya katılma istemini içeren sözlü başvurunun duruşma
tutanağına geçirilmesi suretiyle olur. Mahkeme, Cumhuriyet savcısının, sanığın (varsa
avukatının) dinlenmesinden sonra katılma isteminin uygun olup olmadığına karar verir.
İstemi uygun bulunan kişi veya kişiler, katılan (müdahil) sıfatıyla duruşmalara söz
sahibi olarak katılır.
Bilirkişi İncelemesi
Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkiş inin görüşünün
alınmasına mahkemece re'sen, Cumhuriyet savcısının, katılanın, vekilinin, şüphelinin
veya sanığın, müdafiinin veya kanuni temsilcinin istemi üzerine karar verilebilir.
Bilirkişi atanması ve gerekçe gösterilerek sayısının birden çok olarak saptanması,
mahkemeye aittir. Olayın niteliğine göre bilirkiş iye olay mahallinde keşif
yaptırılabileceği gibi sadece dosya üzerinde inceleme yaparak raporunu düzenlemesi
istenebilir.
Bilirkişiler, il adli yargı adalet komisyonları tarafından her yıl düzenlenen bir listede yer
alan gerçek veya tüzel kişiler arasından seçilirler. Cumhuriyet savcıları ve hâkimler,
yalnız bulundukları il bakımından yapılmış listelerden değil, diğer illerde oluşturulmuş
listelerden de bilirkişi seçebilirler. Atama kararında, gerekçesi de gösterilmek suretiyle,
belirtilen listelere girmeyenler arasından da bilirkişi seçilebilir. Bilirkişilere yemini
yaptırılır ve bununla ilgili bir tutanak (yemin zaptı) düzenlenir. Bilirkişiye raporunu
sunması için işin niteliğine göre uygun bir süre verilir. Bu süre üç ayı geçemez. Özel
nedenlerle süre en çok üç ay daha uzatılabilir.
Bilirkişi incelemeleri tamamlandığında, yeni bilirkiş i incelemesi yapılması veya
itirazların bildirilmesi için istemde bulunabilmelerini sağlamak üzere Cumhuriyet
savcısına, katılana, vekiline, şüpheliye veya sanığa, müdafiine veya kanuni temsilciye
süre verilir. İtirazlar muhakemece uygun bulunursa, başka bilirkişi görevlendirilir,
gerekirse aynı bilirkiş iden ek rapor istenebilir. Mahkeme karar için bir kanaate
148
varıncaya kadar süreç bu şekilde devam eder. Kusur bakımından çelişkili kanaatler
açıklandığı için, bazı davalarda çok sayıda farklı bilirkiş i raporu alındığına rastlanmıştır.
Eski yasada kusur, sekiz paydasına göre dağıtılırdı. Yeni yasada şüpheli veya sanık
“asli kusurlu” veya “tali kusurlu” olarak değerlendirilmektedir.
Sonuç ve Öneriler
149
• Öte yandan bilinçli taksir kapsamına giren suçlarda verilen hapis cezaları idari para
cezasına çevrilmemektedir. Dolayısıyla, ayrıntıları ilgili paragrafta açıklanan
tutuklama durumu söz konusu olabilmektedir.
Kaynaklar
150
4734 Sayılı Kamu İhale Kanunu’nun Yapım İşleri İhaleleri
Uygulamalarında Karşılaşılan İhale Uyuşmazlıkları ve
Çözüm Önerileri
Gökhan Arslan
Anadolu Üniversitesi
İnşaat Mühendisliği Bölümü
İki Eylül Kampüsü, 26555 Eskişehir
Tel: 0222 321 35 50
E-Posta: gokhana@anadolu.edu.tr
Öz
Ülkemizde uygulanmakta olan 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nda çeşitli aksaklıklar
mevcuttur. 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu düzenine ilişkin Kamu İhale Kurumu
tarafından düzenlenen ikincil mevzuatla birlikte kanunun uygulanabilirlik düzeyi
yükseltilmeye çalış ılmıştır. Bu çalışmanın amacı, ülkemizde uygulanmakta olan 4734
sayılı Kamu İhale Kanunu’nun yapım işleri ihaleleri uygulamalarındaki ihale
uyuşmazlıklarının irdelenmesi suretiyle karşılaşılan problemleri tespit etmek ve bu
tespitlere yönelik olarak çözüm önerileri sunmaktır. Bu doğrultuda 4734 sayılı Kamu
İhale Kanunu’nun uygulanması esnasında yapım işleri ihalelerine yönelik Kamu İhale
Kurumu’na yapılan 326 adet şikâyet başvurusu incelenmiştir. Belediyelerde ihaleleri
yapılan 2004 yılına ait 25 adet, 2005 yılına ait 34 adet, 2006 yılına ait 60 adet, 2007
yılına ait 143 adet ve 2008 yılının ilk 5 ayına ait 64 adet yapım iş leri ile ilgili Kamu
İhale Kurumu’na yapılan itiraz başvurusu Kamu İhale Kurumu’nun web adresinden
temin edilmek suretiyle Ekim 2007 – Haziran 2008 tarihleri arasında irdelenmiştir.
İncelemeler yapılırken ihalelerle ilgili itirazların Kamu İhale Kanunu’nun ve Yapım
İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliği’nin hangi maddelerine istinaden yapıldığı ve bu
suretle uyuşmazlıkların hangi noktalarda yo ğunlaştığı tespit edilmiştir. Kamu
kurumlarında görev yapan 1’i sayıştay denetçisi ve 5’i inşaat mühendisi olmak üzere
toplam 6 kiş i ile yüz yüze görüşmeler sonucunda Kamu İhale Kanunu’nun yapım işleri
ihaleleri uygulamalarındaki uyuşmazlıkların yoğunlaştığı noktalar irdelenmiş ve
incelemeler sonucunda kanundaki eksiklerin giderilmesi yönünde gerekli önermelerde
bulunulmuştur. Ayrıca, yapılan çalışmada itiraz yapılan ihalenin türü, itiraz edenin türü,
Kamu İhale Kurulu’nun verdiği kararlardaki oy birlikteliği ve karar sonuçlarına ait
analizlere de yer verilmiştir.
Anahtar sözcükler: Kamu İhale Kanunu, Yapım İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliği,
Kamu İhale Kurumu.
151
Giriş
Kamu kuruluşlarının mal, hizmet ve yapım işleri alımları ülke ekonomisi içerisinde
önemli bir paya sahiptir. Ülkemizde Avrupa Birliği'ne tam üye olma çabaları
kapsamında hukuksal alanda çeşitli değişiklikler yapılmakta ve uyum yasaları
çıkarılmaktadır. Bu bağlamda 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’nun günümüzün değişen
ihtiyaçlarına cevap vermediği, uygulamada ortaya çıkan aksaklıkları gidermede yetersiz
kaldığı ve bütün kamu kurumlarını kapsamadığı gerekçeleriyle yeni mevzuat düzenleme
çabaları başlatılmış ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu kabul edilmiştir (İğdeler, 2003).
4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ihale sistemimizde önemli değişikliklere neden
olmuştur. Bu kanun, daha önce uygulanmakta olan kanunlardan çok farklı bir yapıya
sahiptir. Dolayısıyla kanunun işleyiş süreci içerisinde uyuşmazlıklar ortaya çıkmıştır.
Kamu İhale Kanunu ile getirilen yeni ihale düzenine ilişkin çerçeve hükümler, Kamu
İhale Kurumu tarafından hazırlanan ikincil mevzuatlarla uygulanabilir hale getirilmeye
çalış ılmıştır. Fakat değişik yorum ve anlamalara meydan verir hükümlere ilişkin kesin
görüş, karar ve içtihatların henüz oluşamamış olması, aynı konuya ilişkin farklı veya
hatalı uygulamaların yapılıyor olması, Kamu İhale Kanunu’nda yapılması gerekli olan
değişikliklerin önemli bir derecede olduğunun göstergesidir (Karapınar, 2005; Köksal,
2005; Budak, 2006; Yücel, 2003; Gencer, 2003).
Araştırma
Bu çalışmanın amacı, ülkemizde uygulanmakta olan 4734 sayılı Kamu İhale
Kanunu’nun yapım işleri ihaleleri uygulamalarındaki ihale uyuşmazlıklarının
irdelenmesi suretiyle karşılaşılan problemleri tespit etmek ve bu tespitlere yönelik
olarak çözüm önerileri sunmaktır.
Belirtilen amaç doğrultusunda belediyelerde ihaleleri yapılan 2004 yılına ait 25 adet,
2005 yılına ait 34 adet, 2006 yılına ait 60 adet, 2007 yılına ait 143 adet ve 2008 yılının
ilk 5 ayına ait 64 adet yapım iş leri ile ilgili Kamu İhale Kurumu’na yapılan itiraz
başvurusu Kamu İhale Kurumu’nun web adresinden temin edilmek suretiyle Ekim 2007
– Haziran 2008 tarihleri arasında irdelenmiştir. İncelemeler yapılırken ihalelerle ilgili
itirazların Kamu İhale Kanunu’nun ve Yapım İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliği’nin
hangi maddelerine istinaden yapıldığı ve bu suretle uyuşmazlıkların hangi noktalarda
yoğunlaştığı tespit edilmiştir. Analizlerde uyuşmazlık konusu olmayan maddelere yer
verilmemiştir. Kamu kurumlarında görev yapan 1’i sayıştay denetçisi ve 5’i inşaat
mühendisi olmak üzere toplam 6 kişi ile yüz yüze görüşmeler sonucunda Kamu İhale
Kanunu’nun yapım işleri ihaleleri uygulamalarındaki uyuşmazlıkların yoğunlaştığ ı
noktalar irdelenmiş ve incelemeler sonucunda kanundaki eksiklerin giderilmesi
yönünde gerekli önermelerde bulunulmuştur. Ayrıca yapılan çalışmada itiraz yapılan
ihalenin türü, itiraz edenin türü, Kamu İhale Kurulu’nun verdiği kararlardaki oy
birlikteliği ve karar sonuçlarına ait analizlere de yer verilmiştir.
Araştırma Sonuçları
Genel olarak bakıldığında itiraz edilen 326 adet ihalenin 257 adedi (%79) açık ihale
usulüyle yapılmıştır (Şekil 1). Dolayısıyla, Kamu İhale Kanunu’nda belirtildiği üzere
açık ihale usulünün esas ihale usulü olarak benimsendiği ortaya çıkmıştır.
152
300
257
250
200
İhale Sayısı
150
100
47
50 18
4
0
Açık Belli İst. Ar. Pazarlık Devlet İhale
Kanunu
İhale Tipi
2004 yılında Kamu İhale Kurulu’nun verdiği kararlar ve Kamu İhale Kurumu’na
yapılan itirazlar Kamu İhale Kanunu açısından incelendiğinde uyuşmazlıkların, birinci
olarak 10 adet uyuşmazlık (%25) ile Kamu İhale Kanunu’nun “Aşırı düşük teklifler”
başlıklı 38 inci maddesinde, ikinci olarak 6 adet uyuşmazlık (%16) ile Kamu İhale
Kanunu’nun “İhaleye katılımda yeterlik kuralları” başlıklı 10 uncu maddesinde
yoğunlaştığı görülmektedir. Aynı şekilde 2004 yılında Kamu İhale Kurulu’nun verdiğ i
kararlar ve Kamu İhale Kurumu’na yapılan itirazlar Yapım İşleri İhaleleri Uygulama
Yönetmeliği açısından incelendiğinde uyuşmazlıkların, birinci olarak 10 adet
uyuşmazlık (%22) ile Yapım İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliği’nin “Aşırı düşük
teklifler” başlıklı 65 inci maddesinde ve ikinci olarak 4’er adet uyuşmazlık (%9) ile
Yapım İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliği’nin “Temel ilkeler” başlıklı 4 üncü
maddesi, “Yaklaşık maliyet” başlıklı 7 inci maddesi, “İhale ve ön yeterlik dokümanının
hazırlanması” başlıklı 19 uncu maddesi ve “Makine ve diğer ekipmana ilişkin belgeler”
başlıklı 42 inci maddelerinde yoğunlaştığı görülmektedir.
153
uyuşmazlık (%9) ile Yapım İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliği’nin “İsteklinin
organizasyon yapısı ve personel durumu ile kaliteye ilişkin belgeler” başlıklı 41 inci
maddesinde yoğunlaştığı görülmektedir.
2008 yılında ise Kamu İhale Kanunu açısından incelendiğinde uyuşmazlıkların, birinci
olarak 21 adet uyuşmazlık (%21) ile Kamu İhale Kanunu’nun “İhaleye katılımda
yeterlik kuralları” başlıklı 10 uncu maddesinde, ikinci olarak 14 adet uyuşmazlık (%14)
ile Kamu İhale Kanunu’nun “Temel ilkeler” başlıklı 5 inci maddesinde yoğunlaştığ ı
görülmektedir. Aynı şekilde 2008 yılında Kamu İhale Kurulu’nun verdiği kararlar ve
Kamu İhale Kurumu’na yapılan itirazlar Yapım İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliğ i
açısından incelendiğinde uyuşmazlıkların, birinci olarak 14 adet uyuşmazlık (%13) ile
Yapım İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliği’nin “İş deneyim belgeleri” başlıklı 40 ıncı
maddesinde, ikinci olarak 12 adet uyuşmazlık (%12) ile Yapım İşleri İhaleleri
Uygulama Yönetmeliği’nin “Pazarlık usulü” başlıklı 17 inci maddesinde yoğunlaştığ ı
görülmektedir.
Tüm yıllar birlikte analiz edildiğinde Kamu İhale Kurulu’nun 182 adet ret (%53), 56
adet iptal (%17), 33 adet düzeltici işlem tesis edilmesi (%10), 26 adet konunun İçişleri
Bakanlığı’na gönderilmesi (%8) yönünde kararı mevcuttur (Şekil 2). Kamu İhale
Kurulu’nun verdiği kararlarda hem istekliler lehine hem de idareler lehine kararları eşit
oranda verdiği söylenebilir.
200 182
180
160
140
İhale Sayısı
120
100
80 56
60 33 26
40 9 17
4 6 3
20
0
Düzeltici İşlem
İvedilik Kararı
Bakanlığına
İptal Kararının
Cumhuriyet
İdareyeBildirim.
Savcılığına
İptal
Ret
Karar Vermeye
İçişleri
Gön.
Gön.
Yer Yok
İptal
İptali
İlgili
Karar Sonucu
154
Kamu İhale Kurulu, aldığı kararların 214 adetini (%66) oybirliği ile 112 adetini (%34)
ise oyçokluğuyla almıştır. Tüm yıllar göz önünde bulundurulduğunda Kamu İhale
Kurumu’na yapılan itirazların 181 adetini (%56) tüzel kişiler, 13 adetini (%4) ortak
girişimciler tarafından yapılan itirazlar oluşturmaktadır (Şekil 3). Kamu İhale Kurulu 16
adet (%5) ihale ile ilgili olarak Kamu İhale Kurumu Başkanlığı tarafından yapılan talep
üzerine inceleme yapmıştır.
Sonuçlara bakıldığında şikâyet başvurularının %60 oranında kurumsal yapı türüne sahip
istekliler tarafından yapıldığı görülmektedir. Benzer şekilde Gencer (2005) tarafından
2004 yılına ait yapım işleri ihalelerindeki uyuşmazlıkların incelendiği çalışmada şikâyet
başvurularının %66 oranında kurumsal yapı türüne sahip istekliler tarafından yapıldığ ı
tespit edilmiştir.
200 181
150
İhale Sayısı
100 73
50 36
16 13 7
0
Tüzel Kişi Gerçek Öğretim Başkanlık Ortak Diğer
Kişi Görevlisi İstemi Girişim
İtiraz Türü
Tüm yıllar göz önünde bulundurularak; Kamu İhale Kurulu’nun verdiği kararlar ve
Kamu İhale Kurumu’na yapılan itirazlar Kamu İhale Kanunu açısından incelendiğinde
uyuşmazlıkların, birinci olarak 111 adet uyuşmazlık (%24) ile Kamu İhale Kanunu’nun
“İhaleye katılımda yeterlik kuralları” başlıklı 10 uncu maddesinde ikinci olarak 61 adet
uyuşmazlık (%13) ile Kamu İhale Kanunu’nun “Aşırı düşük teklifler” başlıklı 38 inci
maddesinde ve üçüncü olarak 44 adet uyuşmazlık (%10) ile Kamu İhale Kanunu’nun
“Pazarlık usulü” başlıklı 21 inci maddesinde yoğunlaştığı görülmektedir (Şekil 4).
Aynı şekilde Şekil 5’e bakıldığında 2008 yılında Kamu İhale Kurulu’nun verdiğ i
kararlar ve Kamu İhale Kurumu’na yapılan itirazlar Yapım İşleri İhaleleri Uygulama
Yönetmeliği açısından incelendiğinde uyuşmazlıkların, birinci olarak 59 adet
uyuşmazlık (%12) ile Yapım İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliği’nin “Aşırı düşük
teklifler” başlıklı 38 inci maddesinde ikinci olarak 44 adet uyuşmazlık (%9) ile Yapım
İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliği’nin “Pazarlık usulü” başlıklı 17 inci maddesinde
ve üçüncü olarak 43 adet uyuşmazlık (%9) ile Yapım İşleri İhaleleri Uygulama
Yönetmeliği’nin “İş deneyim belgeleri” başlıklı 40 ıncı maddesinde yoğunlaştığ ı
görülmektedir.
155
120 111
100
Uyuşmazlık Sayısı
80
60
44
40 35
20 11 11
9
5 3 3 2 4 5 2
1 1 1 1 1
0
3
10
11
12
13
15
17
20
21
24
26
27
28
29
Kanun Maddesi
70
61
60
Uyuşmazlık Sayısı
50
40
30 24 24
22
16 17 18
20
10 4 3 5 3 4
2 1 2 1 2 1
0
30
32
33
34
36
37
38
39
40
41
42
44
45
55
61
62
63
İddaa
Kanun Maddesi
Şeffaflık ve Rekabet
Kamu alımlarında rekabeti etkili bir biçimde sağlamak ve sürdürebilmek için alımlar
hakkındaki ayrıntılı ve anlaşılır bilgilerin mümkün olan en geniş alanda ilan edilmesi
156
gerekmektedir. Kamu alımlarında etkinliği bozan siyasi himayecilik, yolsuzluk ve
dolandırıcılıkla mücadele etmenin en önemli yolu alım sürecinin başından sonuna kadar
mümkün olan en üst seviyede saydam tutulmasıdır. (Erol, 2006).
50
44
45
40
35
Uyuşmazlık Sayısı
30 27
25 21
20 18
15 11 10
9 10 9
10 8
6 5
4 3 3 4 3
5 1 2 1 1 2 2
0
4
10
11
16
17
18
19
22
27
28
29
30
31
34
35
36
37
38
39
Yönetm elik Maddesi
Şekil 5 İtiraz maddeleri ve sayıları (Yapım İşleri İhaleleri Uygulama Yön.’ne göre).
70
59
60
50
Uyuşmazlık Sayısı
43
40
40
30 24
17 17 18
20 15
13
11
10 4
1 3 3 2 2 1 1 3 3 1 1
0
40
41
42
45
46
48
49
50
53
54
55
58
59
60
61
62
63
65
66
69
70
İddaa
Şekil 5 (devamı) İtiraz maddeleri ve sayıları (Yapım İşleri İhaleleri Uyg. Yön.’ne göre).
157
Aşırı Düşük Teklifler
4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 38 inci maddesinde aşırı düşük tekliflerin tespit ve
sorgusunun verimli bir şekilde yapılabilmesi için hangi bilgi ve belgelerden istifade
edilebileceği ve hesaplamanın nasıl yapılacağına ilişkin resmi kriterlerin Kamu İhale
Kurumu tarafından belirlenerek gerekli değişikliklerin yapılması gerekmektedir.
Yaklaşık Maliyet
Kamu İhale Kanunu’nun ilgili maddesine ihale dosya bedeli esas alınmak suretiyle ihale
dosya son alım tarihi ile ihale tarihi arasına bir süre konulmalıdır. Konulacak bu sürenin
minimum 2 gün olarak benimsenmesi faydalı olacaktır.
İş Deneyim Belgeleri
İsteklilerin ekonomik ve mali yeterlikleri yanı sıra mesleki ve teknik yeterliliklerinin net
bir şekilde belirlenmesine yardımcı olan, haksız rekabete yol açmayan, denetim altında
tutulan “İş Deneyim Belgeleri”nin oluşturulması ve mesleki yetkinlik belgesine
dönüştürülmesi, sağlıklı bir ihale rejimi için büyük katkı sağlayacaktır (Küçük, 2006).
Benzer İşler
Bürokrasinin Yoğunluğu
158
ihaleleri hukuki gerekçelere dayandırmadan iptal edememeleri sağlanarak bu konuyla
ilgili uyuşmazlıklara çözüm yolu bulunmuş olacaktır.
Pazarlık Usulü
Konu ile ilgili uyuşmazlıkların giderilmesi için Kamu İhale Kurumu tarafından
denetlenen, ihale ilan kontrol mekanizması içerisinde ihale usul denetim mekanizmasına
da yer verilmesi yeterli olacak ve yapı iş lerinin doğru olan ihale usulüyle yapılması
sağlanacaktır.
Ödenek ve Sözleşme
Sonuçlar
159
dosya bedeli esas alınmak suretiyle ihale dosya son alım tarihi ile ihale tarihi arasına
minimum 2 gün olması şartıyla bir süre konulmalıdır. Elektronik ortamda ihalelerin
yapılabileceği veya ihale süreçlerindeki işlemlerin elektronik ortam vasıtasıyla
yapılabileceği uygulamalara geçiş süreci başlatılmalıdır.
Kaynaklar
Akçay C., Manisalı E. (2007) 4734 Sayılı Kamu İhale Kanunu ve 4735 Sayılı Kamu
İhale Sözleşmeleri Kanununun, AB Uygulamaları Çerçevesinde Uygulamada
Karşılaşılan Sorunlar Açısından İncelenmesi. Dördüncü İnşaat Yönetimi Kongresi,
Bildiriler Kitabı, İnşaat Mühendisleri Odası, İstanbul, s. 13-26.
Erol K. (2006) II. Uluslararası Kamu Alımları Sempozyumu, Kamu İhale Kurumu,
KİK, İstanbul.
Gencer H. (2003) Kamu İhale Kanunu ve Uygulamadaki Sorunlar. Mali Hukuk, 108, s.
101-107, Ankara.
Gencer, H. (2005) Kamu İhale Kanununa Göre Yapılan Yapım İşleri İhalelerindeki
Uyuşmazlıklar ve Uyuşmazlık Kararları Üzerine Bir Araştırma. Üçüncü Yapı İşletmesi
Kongresi, Bildiriler Kitabı, İnşaat Mühendisleri Odası, İzmir, s. 453-464.
Köksal E. (2005) 4734 Sayılı KİK ve 4735 Sayılı KİSK Çerçevesinde, Yapım İşlerinde,
Sözleşme Aşamasına Kadar Geçen Sürede Karşılaşılan Sorunlar, Belirsizlikler ve
Uygulama Farklılıklarının İncelenmesi. Yüksek Lisans Tezi, Osmangazi Üniversitesi,
Fen Bilimleri Enstitüsü, Eskişehir.
160
İhtiyaç Programı Hazırlama Sürecinin Proje Yönetimi
Bağlamında İrdelenmesine Yönelik Bir Uygulama:
İl Özel İdare Binaları
Öz
Yapı üretim sürecinin ilk basamağı mimari tasarlama eylemidir. Etkin bir tasarımın
yapılabilmesi için tasarım verilerinin belirlenmesi gerekir. Tasarım verilerinin
saptandığı ihtiyaç programları oluşturulurken, işleve bağlı gereksinimler araştırılır ve
gereksinimlerin özelliklerine göre mekansal gereklilikler listeler halinde belirlenir.
İhtiyaçları tamamen karşılayabilecek mimari tasarıma ancak bu çalışmanın yapılması
sonucunda başlanabilir. Ancak ülkemizde inşaat sektöründe birçok bina yapısı için
ihtiyaç programı hazırlama aşamasına yeterli önem verilmediği bilinmektedir. Bunun
sonucunda binanın yapım ve kullanım aşamasında birçok sorunla ve eksiklikle
karşılaşıldığı bir gerçektir. Eksikliklerin telafisi için yapılan her çaba proje maliyetini
arttırmakta, zaman, performans ve para kaybına neden olmaktadır. Bu çalışmada; il özel
idare binaları ile ilgili yasal mevzuat göz önüne alınarak söz konusu binalar için ihtiyaç
programı belirlenmeye çalışılmıştır. Daha sonra belirlenen bir bölgede bulunan yedi
adet il özel idare binaları incelenmiş, bu binalardan hangilerinin belirli bir ihtiyaç
programı dahilinde üretilmediği saptanmış ve fiziksel mekan eksiklikleri tespit
edilmiştir. Sonuç olarak belirli bir ihtiyaç programına göre üretilmeyen yapılarda,
yapım ve kullanım aşamasında ciddi boyutlarda parasal, işlevsel ve performans
kayıpları olduğu belirlenmiştir.
Giriş
Proje hayat döngüsü süreci, konsept geliştirme, tanımlama, tasarım, üretim ve kullanım
aşamalarından oluşmaktadır. Yapı ile ilgili konsept oluşturulduktan sonra yapılması
gereken önemli çalışmalardan birisi tasarım aşamasıdır. Bu aşamanın başlangıcında
ihtiyaç programının hazırlanması gerekmektedir. İhtiyaç programları, yapının,
kullanıcının istek ve beklentilerine optimum düzeyde cevap verebilmesi için
hazırlanmaktadır.
İhtiyaç programları, bir yandan beklenen hizmetleri, fonksiyonları, bina içinde yer alan
organizasyonları tanımlarken, öte yandan binanın nicesel ve nitesel yönlerinden fiziksel
özelliklerini anlatır ( Yeğin, 2000 ).
161
İhtiyaç programları, yapıdaki mekânların işlev ve fiziksel boyutlarını, konfor koşularını,
kullanılacak malzeme niteliğini belirlemekte ve dolayısıyla projenin yaşam döngüsü
içerisindeki toplam maliyetini doğrudan etkilemektedir. Bu programlar hazırlanırken,
kullanıcılarla kapsamlı görüşmelerin yapılması, ilgili literatürün taraması, konu ile ilgili
uzmanlardan görüş alınması ve ilgili yasal mevzuatın göz önünde bulundurulması
gerekmektedir.
Bir yüksek lisans çalışması olarak gerçekleştirilen çalışmada, önce İl Özel İdare
binaların için, son yasal düzenlemedeki işleyiş ve görev tanımları dikkate alınarak bir
ihtiyaç programı hazırlanmıştır. Daha sonra çalışma kapsamındaki Adana ve
çevresindeki illerde kullanılmakta olan 7 il özel idare binasında, yer alan mekanlar
tespit edilmiş, bina kullanıcılarıyla ilgili görüşmeler yapılmıştır. Son olarak da
tarafımızdan oluşturulan programa göre incelenen örneklerdeki eksiklikler belirlenmeye
çalış ılmıştır.
İl özel idare binalarındaki birimleri, görev ve iş leyişlerine göre gruplayarak, her bir
birim için 5302 sayılı yasaya göre ortaya çıkan fiziksel mekan gereksinimleri ve
özellikleri belirlenmiştir.
Bununla birlikte genel meclis toplantılarından önce ve sonra kullanıcıların bir araya
gelebileceği ve kulis yapabileceği fuaye alanlarına ihtiyaç duyulmaktadır.
5302 sayılı kanunun 12. maddesine göre, “İl genel meclisinin toplantıları açıktır. Meclis
başkanının veya üyelerden herhangi birinin gerekçeli önerisi üzerine, toplantıya
162
katılanların salt çoğunluğuyla kapalı oturum yapılmasına karar verilebilir.” Bu hükme
göre, meclis salonunda halkın ve basının toplantıları izleyebileceği mekanlara
gereksinim duyulmaktadır. Bu amaçla meclis salonlarında izleyici balkonları veya
meclis salonunun arka sıralarında, meclis üyelerinin oturma düzeninden farklı bir
düzende izleyici bölümlerine ihtiyaç duyulmaktadır.
“Yeni yasayla gerçekleşen yeniliklerden birisi meclisin kendi içinden seçeceği ihtisas
komisyonlarıdır. 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu’nun 16. maddesine göre, il genel
meclisi, üyeleri arasında seçilecek kişilerden oluşan ihtisas komisyonları
oluşturulabilmektedir” (Sobacı, 2005). “İhtisas komisyonları 3 ile 5 kiş iden oluşacak ve
her siyasi parti, bu komisyonlarda meclisteki üye sayısı oranında temsil edilecektir”
(Coşkun ve Uzun, 2005).
5302 sayılı yasada yapılan tanımlamalara ve araştırma yapılan il özel idare binalarındaki
kullanıcılarla yapılan görüşmelere göre ihtisas komisyonları meclis çalış ma birimleri
içinde yer almaktadır. Mekan organizasyonu açısından yapılan gözlem ve görüşmeler
doğrultusunda meclis salonun yakınlarında ihtisas komisyon odalarının olması olumlu
olacaktır.
“5302 sayılı İl Özel İdareleri Kanunu’nun 17. maddesine göre kurulan “Denetim
Komisyonu” il özel idaresinin gelir ve giderlerini denetlemek üzere il genel meclisince
oluşturulan ve il genel meclisinin etkinliğini arttıran diğer bir faktör olarak göze
çarpmaktadır” (Coşkun ve Uzun, 2005).
Denetim Komisyonları yeni yasaya göre il özel idareleri içinde belirli bir dönemde
görev yapan servislerdir. Her yılın ocak ve şubat aylarında 60 gün süreyle görev yapan
komisyonun toplanması gerekmektedir. Bu veriler sonucunda, denetim komisyon
üyelerinin evraklarını saklayabileceği dolapları bulunan, bu evrakları inceleyebileceğ i
masa düzeni bulunan denetim komisyonu odasına ihtiyaç duyulmaktadır.
163
Encümen Birimleri
“3360 sayılı İl Özel İdare Kanunun getirdiği yapıda il daimi encümeni il genel
meclisinin kendi içinden seçeceği beş kişiden oluşurken, 5302 sayılı kanundaki
düzenlemeyle il encümenini seçilmiş ve atanmışların birlikte görev yaptığı bir yapıya
dönüştürülmüştür. Ayrıca vali, üye sayısı iki katına çıkan encümenin başkanı olma
sıfatını korumaktadır” (Coşkun ve Uzun, 2005). Sayısı iki katına çıkan encümen üyeleri
için encümen üye odalarına ihtiyaç duyulmaktadır.
5302 sayılı kanunun 27. maddesinde, il encümeninin önceden belirlenmiş gün ve saatte,
haftada en az bir kere toplanması belirtilmiştir. 5302 sayılı yasanın yapmış olduğu bu
tanımlamayla, il özel idare binalarında encümen toplantı odasına ihtiyaç
duyulmaktadır.
İl encümeni yürütme organı olmanın dışında 2886 sayılı Devlet İhale Yasasına göre, “İ l
Özel İdaresinin gelir getirici menkul ve gayrimenkullerinin ihale iş lemlerini de
yürütür.” Yasadaki bu görev tanımlaması ve kullanıcılarla yapılan görüşmeler
doğrultusunda encümenin ihale iş lemlerini yapabileceği bir mekana ihtiyaç duyulmakta
ve bu mekan ihale salonu olarak yapıya yansımaktadır. İhalelere izleyici olarak halk da
katılabilmektedir.
5302 sayılı yasanın 29. maddesine göre, vali il özel idaresinin başı ve tüzel kişiliğinin
temsilcisidir. Fakat “ Vali 3360 sayılı yasa döneminde il özel idaresinin başı ve yürütme
organı, aynı zamanda il genel meclisinin başkanı konumunda bulunmaktaydı. İl genel
meclisinin kararları üzerinde geniş ve önemli vesayet yetkilerine sahipti. Yeni yasayla
valinin yeri son sıraya düşürülüp, valinin il genel meclisi başkanlığı görevine son
verilmektedir” (Çiftepınar, 2006).
5302 sayılı yasadan önceki dönemde valilerin il özel idarelerinde denetim yetkileri ve
görev alanları daha geniş olması nedeniyle il özel idare binalarında vali için ayrılmış
makam odaları dışında çalışma ve dinlenme odası, özel kalem, sekreter, WC-Duş gibi
mekanların ayrılmış olduğu gözlenmektedir. Her hafta en az bir kere yapılması gereken
encümen toplantılarına katılan vali için toplantılardan önce ve sonra kullanabileceği vali
makam odası il özel idare binasının programında düşünülebilir.
5302 sayılı kanunun 35. maddesine göre, “Genel Sekreter, il özel idare hizmetlerinin,
vali adına ve onun emirleri yönünde, mevzuat hükümlerine, il genel meclisi ve il
encümeni kararlarına, il özel idaresinin amaç ve politikalarına göre düzenler ve
yürütür.” “Valiye karşı sorumlu olan genel sekreter, validen sonra idari işler için en
yetkili bürokrat konumundadır” (Sobacı, 2005).
5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu, nüfus ölçütüne göre genel sekreter yardımcılığ ı
kadrosu da oluşturabileceğini belirtip, 3 milyon nüfusa kadar olan illerde en fazla iki,
bunun üzerinde nüfusa sahip olan illerde ise en fazla dört kişinin genel sekreter
yardımcılığına getirilebileceğini belirlemiştir.
164
5302 sayılı kanunda yapılan tanımlamalara ve seçilen örneklerde yapılan görüşme ve
gözlemlere göre genel sekreter için gereksinim duyulan mekanlar;
• Genel sekreter makam odası,
• Genel sekreter sekretarya ve bekleme alanları,
• Özel çalışma ve dinlenme odası,
• WC-Duş olarak belirlenmiştir.
Genel sekreter yardımcıları içinse;
• Makam odası ve sekretaryadır.
5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu’nun 35. maddesine göre, “İl özel idaresi teşkilatı;
genel sekreterlik, mali işler, sağlık, tarım, imar, insan kaynakları ve hukuk işleri
birimlerinden oluşur.” “Yine aynı maddede il genel meclisine ihtiyaca göre, adı geçen
birimlere ilave olarak yeni birimler oluşturma yetkisi tanınmıştır.” (Coşkun ve Uzun,
2005).
Yeni yasanın teşkilat yapısına getirmiş olduğu daire başkanlıkları ve/veya müdürlükler
ve servisler için mekanlara ihtiyaç duyulmaktadır.
Bu mekanlar;
• Daire başkanları için makam odası ve sekretaryası,
• Müdürler için makam odası,
• Servisler olarak belirlenmiştir.
5302 sayılı kanunun 38. maddesinde “İl özel idarelerinde iç ve dış denetim yapılır.
Denetim, iş ve işlemlerin hukuka uygunluk, mali ve performans denetimini kapsar.”
belirtilmiştir.
5302 sayılı kanunda belirtilen dış denetim ise 2–3 yılda bir Sayıştay tarafından
yapılacak denetimi ifade etmektedir. Dış denetimde görevlendirilen kişiler 2–3 yılda bir,
geçici süreyle il özel idare binalarında bulunmaktadır. İşleyiş in bu yönde olması il özel
idare binalarında dış denetçi için sürekli kullanımda olan mekana ihtiyaç
duyulmamaktadır. Seçilen örneklerde yapılan gözlem ve görüşmeler sonucunda, il özel
idare binalarındaki rezerv ofisler dış denetçiler tarafından kullanılabileceğ i
saptanmıştır.
165
Hukuk Müşavirliği Çalışma Birimi
İl özel idaresi içindeki hukuk işleri birimi, il özel idaresinin hukuki işlerine
bakmakla görevleri belirtilmiştir. Yeni yasayla birlikte bu birimde çalışacak olan
kullanıcılar için mekanlara ihtiyaç duyulmaktadır. Yapılan gözlem ve görüşmeler
sonucunda bu mekanlar aşağıdaki gibi belirlenmiştir;
• Kadroda belirtilen kişi sayısına göre avukat odaları,
• Hukuk müşavirliği hizmet birimleridir.
Adana, Mersin, Gaziantep, Hatay ve Şanlıurfa İl Özel İdarelerinin binaları belirli bir
ihtiyaç programı dahilinde oluşturulmuş yapılardır. Kahramanmaraş ve Osmaniye özel
idare binaları ise belirli bir programa göre yapılmamıştır. İhtiyaç programı belirlenip,
tasarlanan yapılar ile aksi durumda olan yapıların eksiklikleri şu şekilde belirlenmiştir;
- İncelenen örneklerden ikisi yapı bütünün tamamının özel idare olarak kullanıldığ ı
binalardır ( Adana ve Mersin özel idare binaları ),
- Diğer beş örnekte ise yapı bütünün sadece bir kısmı özel idare olarak
kullanılmaktadır. Gaziantep, Hatay, Şanlıurfa binaları il özel idare olarak yapılmış
olmasına rağmen, bazı katları il özel idaresine gelir getirmesi amacıyla kiraya
verilmiştir. Bu katlarda özel teşebbüse ait işletmeler bulunmaktadır. Kahramanmaraş
ve Osmaniye özel idare binaları ise yapılmış olan bir iş merkezinin belirli katlarında
hizmet vermektedir.
Seçilen örneklerde yapılan gözlem ve görüşmeler sonucunda, kamu yapısı olan il özel
idare binalarının kendi amacına uygun, sadece il özel idare fonksiyonlarını karşılayacak
şekilde yapılar olması olumlu bulunmuştur. 2005 yılında değişen yasa ile il özel
idarelerinin sorumluluklarıyla birlikte kadrolarının artmasıyla mekansal ihtiyaçlar da
artmıştır. Tamamı özel idare olarak kullanılmayan ve belirli bir ihtiyaç programına göre
tasarlanmayan binalarda yeni mekanlara ihtiyaç duyulmuş; bu ihtiyacın giderilmesi için
tadilatlar yapılmış ve bazı tadilatlar halen devam etmektedir. Bu tadilatlar hem hizmet
aksamalarına neden olmakta hem de proje maliyetini arttırmaktadır.
Belirli bir ihtiyaç programına göre tasarlanan ve yapı bütünün tamamını özel idare
olarak kullanan Adana ve Mersin özel idare binalarında meclis salonuyla ilgili tüm
mekan gereksinimleri ve donatılar mevcuttur. İhtiyaç programına göre tasarlanmayan
binalarda ise birçok eksiklik göze çarpmaktadır.
166
Meclis çalışma birimleriyle ilgili değerlendirmede; meclis başkanı odası ve parti grup
odaları, incelenen tüm örneklerde bulunmaktadır. Daha önceki yasa döneminde de
meclis başkanı odası ve parti grup odaları, il özel idare binalarında var olan
mekanlardır. Bu nedenle bu mekanlar incelenen örneklerin tamamında mevcuttur.
Ancak ihtisas komisyonu, denetim komisyonu yeni yasa döneminde il özel idarelerine
katılan birimler olduğu için birçok örnekte eksikliği saptanmıştır.
- İncelenen örneklerin birinde ihtisas komisyon odası,
- Beş örnekte denetim komisyon odası,
- İki örnekte meclis başkan vekili odası bulunmaktadır.
167
Tablo 1. İncelenen Örneklerdeki Mevcut Mekanların Kontrol Listesiyle
Belirlenmesi
İzleyici
Bölümü
Meclis Başkanı
Odası
Meclis Başkan
Vekili Odası
İhtisas Komisyon
Toplantı Odası
Denetim Komisyonu
Toplantı Odası
Meclis Üye
MEKANLAR
Çalışma Odaları
Parti Grup
Odaları
Encümen Üye
Odaları
Encümen Hizmet
Birimi
Encümen Toplantı
Salonu
Encümen İhale
Salonu
Vali Makam
Odası
Genel Sekreter
Makam Odası
Genel Sekreter Çalışma
ve Dinlenme Odası
Sekretarya
İç Denetçi
Odası
Dış Denetçi
Odası
Hukuk Müşavirliği
Hizmet Birimi
Avukat
Odası
168
Sonuçlar Ve Öneriler
Yapı projeleri, yapı ürününü elde etmek için bir üretim sürecine sahiptirler. Bu süreç
hemen hemen tüm yapım projelerinde ortak olan bazı temel özelliklere sahiptir ve fikrin
ortaya konulmasından tamamlanmasına kadar bir dizi aşamayı kapsar (Çubukçu, 2006).
Bu aşamanın ilk basamağında olan bina ihtiyaç programlarının gerekli ayrıntıda
hazırlanmasının diğer aşamaları da önemli ölçüde etkileyeceği düşünülmektedir.
Mekanların, kullanıcı gereksinimleri doğrultusunda tasarlanabilmesi için, ihtiyaç
programlarının hazırlanması gerekir. Gereklilikler saptanmadan tasarımına ve yapımına
başlanan yapıların süreç içinde birçok sorunla karşılaşacağı şüphesizdir.
İhtiyaç programları hazırlanırken göz önüne alınması gereken diğer bir boyut ise;
yapıların özellikleri sabit kalırken, kullanıcı gereksinimlerinin yapının ömrü boyunca
değiştiğidir ( Niskala vd., 1992 ). İhtiyaç programları hazırlanırken, bu değişimler için
gerekli tasarım önlemleri alınmalıdır. Gerekli önlemlerin alınmamış olduğu durumlarda,
yapılarda onarım, düzeltme ve sonuçta yıkımlara dahi neden olabilmektedir.
Çalış ma kapsamındaki Adana İl Özel İdare binası 2005 yılında yasa değişmeden önce
yapılmış olmasına rağmen, tüm gereklilikleri karşılayacak bir ihtiyaç programına göre
üretildiği için yapı kullanım sürecinde hiçbir tadilata veya eklemeye ihtiyaç
duyulmamıştır.
Mersin İl Özel İdare binasında, yeni yasanın tanımlamalarına göre hazırlanan ihtiyaç
programı dahilinde üretildiği için, hiçbir eksiklik bulunmamaktadır.
Diğer taraftan 2003 yılında yürürlüğe giren mevcut Kamu İhale Yasasında, kamu
inşaatlarının öncelikle anahtar teslimim götürü bedel usulüyle ihale edilmesi
öngörülmektedir. Bu ihale yönteminde işin sözleşme, teknik şartname, proje ve mahal
listesi ile ayrıntılı bir şekilde tanımlanarak, diğer bir ifade ile detaylı bir ihtiyaç
programı esas alınarak projelendirilerek ihale edilmesi gerekmektedir. Aksi halde inşaat
sürecinde iş miktar ve çeşitlerindeki artışlar proje yönetimini güçleştirmekte, işin
tamamlanmadan yeniden ihalesi gündeme gelebilmekte ve taraflar arasında
anlaşmazlıklar çıkabilmektedir. Dolayısıyla ihtiyaç programı hazırlama aşamasına
gerekli önemin verilerek projenin bu çerçevede geliştirilmesi için, konunun birinci
derecede muhatapları olan mimarlar ile kamu kurumlarında ihale iş lerini yürütenlerin
169
kurum içi veya meslek odalarınca düzenlenen kurslarla bilinçlendirilmelerinin bu
konudaki aksaklıkların azaltılmasına önemli katkılar sağlayacağı umulmaktadır.
Teşekkür; Bu çalış maya verdikleri destekten dolayı, sayın hocam Prof. Dr. Erkin Erten
ve Prof. Dr. M. Emin Öcal’a ve Yrd. Doç. Dr. Mustafa Yeğin’e teşekkürlerimi sunarım.
Kaynaklar
Bayram, C, Uzun, T. (2005) İl Özel İdarelerinde Yeniden Yapılanma, Yerel Yönetimler
Üzerine Güncel Yazılar I: Reform, Hüseyin Özgür ve Muhammed Kösecik (Ed), Nobel
Yayın ve Dağıtım, Ankara, s:161.
Çiftepınar R., (2006) Yeni İl Özel İdaresi Yasasına Eleştirel Bir Bakış.Yasama Dergisi,
Sayı:2, s:123-145.
Çubukçu, S. (2006) Kamuda Yapı Üretimine Yönelik Bir Risk Yönetim Modeli Yüksek
Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Ankara.
Resmi Gazete, (2005) Sayı: 25745, 5302 Sayılı İl Özel İdaresi Kanunu.
Sobacı Z. M., (2005) Yeniden Yapılanma Sürecinde İl Özel İdarelerinin Dünü, Bugünü
ve Geleceği Üzerine Bir Değerlendirme, ÇYYD. Cilt:14, Sayı:4, s: 39.
Yeğin, M. (2000) Yerel Yönetim Binalarının Tasarım Verileri, Doktora Tezi, Yıldız
Teknik Üniversitesi, İstanbul.
170
Yapı İşletmesine Emeği Geçenler
Gülben Çalış
EÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü
232-388 60 26
E-posta: gulben.calis@ege.edu.tr
Öz
Çalış ma inşaat mühendisliğinde uygulamaya yönelik konulardan olan yapı iş letmesi
anabilim dalının kurulmasında emeği geçen, aramızdan ayrılmış, değerli hocalarımızı
bu alanda çalışma yapacak olan kuşaklara aktarmak amacıyla yapılmıştır. Bu amaçla
İstanbul Teknik Üniversitesi’nde görev yapmış Ord. Prof. Ali Fuat BERKMAN, Prof.
Dr. Sedat Ersoy, Prof. Besim Yüksel ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde görev
yapmış olan İnşaat Yüksek Mühendisi Ekrem YEŞİLADA çalış ma kapsamına
alınmıştır. Adı geçen hocalarımızın kısa özgeçmişleri, yayınladıkları kitaplar, elde
edilebilen yayınları ve yönettikleri tezler görev yaptıkları üniversitelerden temin
edilerek biyografi biçiminde sunulmaya çalışılmıştır.
Giriş
Hukukta, mühendislik hizmetleri, “eser sözleşmesi” adı altında özel bir alanın
kapsamında yer almış olup, inşaat mühendisliği ise, eserin kabulünde gözle
görülemeyen işler kapsamında olduğundan “gizli ayıp” adı altında, diğer mühendislik
hizmetlerinden ayrılmaktadır. Bu özelliği, yapılan hukuki düzenlemelerde, mikro
ekonomik incelemelerde onun ayrı bir yerde olmasına neden olmaktadır. Yapı İşletmesi
de benzer biçimde, inşaat mühendisliğinin yedi anabilim dalından ayrı yapıda bir
anabilim dalıdır. Diğer anabilim dalları fiziğin temel kuralları üzerine inşa edilmiş
olmasına karşın, yapı işletmesi, mühendislik bilgisinin yanı sıra özel hukuk ve mikro
ekonomi bilgilerini de gerektirmekte, özelliği nedeniyle, bu komşu alanlarda
çalışanların anabilim dalı konularına girmelerini de engellemekte, ya da bu konulardan
çekinmelerine neden olmaktadır. Bu yönüyle yapı işletmesi özel olarak incelenmelidir.
171
kapsamında olagelmiştir. İşte bugüne kadar üniversitelerde anlatıla gelen derslerden
bazıları; Yapı İşletmesi, Yapı Makineleri, Yapı Elemanları, Yapı İşletmesi, İskele Kalıp,
Şantiye Tekniği, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği,… Gelecekte yöneylem araştırması,
genetik algoritma, yapay sinir ağları, bilgi yönetimi, güvenilirlik, … yeni başlıklar
altında uygulamaya yönelik bu anabilim dalının kapsamında yerlerini alacaktır
kuşkusuz.
Bu çalış ma, Türkiye’de, Anabilim Dalı’nın kurulmasının kısa bir tarihçesidir bir
anlamda. Sonraki çalışmalarda daha fazla bilgi toplanabileceği umuduyla, burada,
anabilim dalının kuruluşundan bu yana emeği geçen ve halen hayatta olmayanların
tanıtılması amaçlanmaktadır.
1773 yılında Mühendishane-i Berri-i Hümayun adı altında kurulan İstanbul Teknik
Üniversitesi’nde, 1944 yılında İnşaat Fakültesi kurulur. İTÜ İnşaat Fakültesi’nin
tarihçesinde, Yapı İşletmesi Anabilim Dalı için şu notlar görülür1;
“1944 yılında İTÜ İnşaat Fakültesi’nin kurulmasından 1947 yılına kadar geçen süre
zarfında, İnşaat Mühendisliği’nin şantiye ortamında uygulamaya yönelik en önemli
konularından olan yapı makineleri ile ilgili dersler Zemin Mekaniği Kürsüsü elemanları
tarafından, yapı elemanları ile ilgili dersler ise Mimarlık Fakültesi öğretim elemanları
tarafından verilmiştir. 1947 yılında İTÜ İnşaat Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü
bünyesinde Yapı Elemanları-Makineleri ve İşletmesi Kürsüsü kurulmuştur. Kürsü
Başkanlığı görevi 1973 yılına kadar Ord.Prof. Ali Fuat Berkman tarafından
yürütülmüştür. Aynı yıl göreve Prof.Dr. Sedat Ersoy atanmıştır.”
Kürsüde verilen dersler kürsünün kuruluş amacını belirler niteliktedir. İş emniyeti, yapı
işletmesi idaresi, şantiye tekniği, yapı elemanları, iskele-kalıp, kagir yapı, mimarlık
bilgisi ve yapı makineleri. Kürsüde verilen bazı derslerin alt yapısı gibi düşünülebilecek
makine bilgisi ve elektrik bilgisi dersleri, Makine ve Elektrik fakültelerinden, mimarlık
bilgisi dersleri ise kürsü elemanı olan bir mimar öğretim üyesi tarafından verilir.
1956 yılında “Orta Doğu İleri Teknoloji Enstitüsü” adıyla öğretim hayatına başlayan bir
diğer önemli kuruluşumuz, 1957 yılı başında “Orta Doğu Teknik Üniversitesi” adı ile
yoluna devam eder (Erdoğan, 2006). Anıları şeklinde düzenlenen ve bir ölçüde ODTÜ
İnşaat mühendisliği Bölümü’nün tarihçesi olan bu çalışmada Sayın Erdoğan, Yapı
İşletmesi Anabilim Dalı’nın geliş mesinden şu cümlelerle söz eder;
“İnşaat Mühendisliği Bölümü’nde laboratuarı olmayan bir başka bilim dalı daha vardı:
Bu Bilim Dalı, 1970’lerde ‘Yapım Teknolojisi ve Stratejisi’ olarak anılmakta olan fakat
bugün ‘Yapım Yönetimi’ denilen Bilim Dalıydı. O dalın hocaları ve asistanları, bugün
olduğu gibi, Bölüm Başkanlığı’nın bulunduğu binalardaki ofislere yerleşmişti”.
Yukarıda sözü geçen anılarda, anabilim dalının ilk derslerin, 1960-61 ders yılında son
sınıf öğrencilerine İnş.Y.Müh. Hüsamettin Güz tarafından verilen “Engineering Laws
and Contracts” ve İnş.Y.Müh. Fuat Zadil’in anlattığı “Construction Planning and Cost
ll” adlı dersler olduğu görülür. Zadil beyin dersinde yapı makineleri ve maliyet
konularını anlattığı anlaşılmaktadır.
1
İTÜ İnşaat Fakültesi, Yapı İşletmesi Anabilim Dalı ile ilgili bilgiler bölüm öğretim üyesi Sayın Yrd.
Doç. Dr. Uğur Müngen’in desteği ile İTÜ Rektörlük Arşivi’nden sağlanmıştır.
172
Yapı İşletmesine Emeği Geçen Hocalarımız
1900 yılında İstanbul’da doğan Ali Fuat BERKMAN 01.03.1922 tarihinde Yüksek
Mühendis Mektebi’nden mezun olur. 29.04.1922 tarihinde Ankara-Sivas Demiryolu
Mühendisliği’ne atanır. 06.03.1923 tarihinde Ankara-Sivas Demiryolu Kısım
Mühendisliği’ne getirilir. BERKMAN 01.03.1927 tarihinde Ankara Demiryolu Fen
İşleri Mühendisi olarak görev yapmaya başlar. 09.03.1929 tarihinde Demiryolları İnşaat
Reisliği’ne atanan Sayın BERKMAN, Bayındırlık Bakanlığı Demiryolları Fen Heyeti
Müdürü ve Yüksek Mühendisi görevinden 25.06.1945 tarihinde İTÜ İnşaat Fakültesi
Yapı İşletmesi ve Maliyet Hesapları Profesörü görevine atanır. 1947 yılında İTÜ İnşaat
Fakültesi’nde kurulan Yapı Elemanları Makineleri ve İşletmesi Kürsüsü’nde Kürsü
Başkanı olur. 27.02.1956 tarihinde Ordinaryüs Profesör unvanını alır. 07.07.1973
tarihinde yaş haddinden emekli oluncaya kadar Kürsü Başkanlığı görevini sürdürür.
Berkman, uygulamadan ve Alman ekolünden gelen bir mühendis olarak Yapı İşletmesi
Anabilim Dalı’na Türkiye’de biçimini verir.
Berkman’ın ahşap, masif ve çelik demiryol köprüleri, çelik inşaat hesap esasları, yeni
metotlar ve Alman Betonarme Şartnamesi konularında, 1950 yılında baskısı bulunan,
çevirileri halen İTÜ Merkez Kütüphanesi raflarında bulunmaktadır. Yapı İşletmesi
Anabilim Dalı’ndaki eserleri anabilim dalının bugünkü durumuna biçim veren ve bir
kısmı da başvuru eseri niteliğini koruyan türdedir. Eski baskıları kütüphane raflarında
bulunan bu kitapların baskı tarihleri ve sayfa sayıları şöyledir; İş Emniyeti (1961-1972
baskı, 74 sayfa), Yapı İşletmesi İdaresi (1950-1963 baskı, 313 sayfa), Şantiye Tekniğ i
(1957-1962-1970-1973 baskı, 352 sayfa), Yapı Elemanları (1966-1970-73 baskı, 463
sayfa), Kagir Yapı (1963 baskı).
EKREM YEŞİLADA
14.12.1917 tarihinde Kıbrıs Lefkoşa’da doğan Ekrem YEŞİLADA ilk, orta ve lise
tahsilini tamamlayarak 1936 yılında İstanbul’a gelir. O zamanki Yüksek Mühendis
Mektebi‘nin giriş sınavını kazanır ve altı yıl olan bu öğrenimini 1942 Haziran
döneminde tamamlayarak Yüksek Mühendis diplomasını alır.
173
1980–1984 arasında, ODTÜ’de tam zamanlı öğretim görevlisi, 1984–1987 arasında
Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde öğretim görevlisi ve İnşaat Mühendisliği Bölüm
Başkanı ve daha sonra da ODTÜ’de yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak akademik
çalışmalarını sürdürür.
ODTÜ, Kara Harp Okulu ve diğer özel mühendislik okullarında öğretim görevleri
yapar. Teknik kongrelerde sunulmuş 16 bildirisi, çeşitli dergilerde yayımlanmış 33
makalesi, Bayındırlık Bakanlığı, Eskişehir DMMA ve Kara Kuvvetleri’nce bastırılmış 5
adet kitabı mevcuttur. Ayrıca ODTÜ’deki görevi süresince 8 adet lisansüstü tezde
yöneticilik yapar (Haber Bülteni, 1998). Bu çalışmaların tamamı Yapı İşletmesi
Anabilim Dalı kapsamında olup bir kısmı da ilginç literatür taramaları biçimindedir.
Uygulamadan gelen, Anabilim dalına aynı zamanda akademisyen olarak emeği geçen
Yeşilada, 07.01.2005 tarihinde aramızdan ayrılır.
14.07.1920 tarihinde Akşehir’de doğan Ersoy; 1932 yılında Akşehir Gazi İlkokulu’nu,
1935 yılında Akşehir Ortaokulu’nu ve 1938 yılında Konya Lisesi’ni bitirir. Mezuniyet
dereceleri hep pekiyi olur. 1938 yılında olgunluk sınavını da pekiyi derece ile başarır ve
aynı yıl İstanbul Yüksek Mühendis Mektebi’nin giriş sınavlarını kazanır, parasız yatılı
olarak kaydolur, 3 ay kadar derslere devam ettikten sonra Avrupa müsabaka sınavını
kazanarak Milli Eğitim Bakanlığı adına 1938 de Almanya’ya gönderilir, 1939 da
Dresden Technische Hochschule’sine girer 1944 yılında Makine Yüksek Mühendisliğ i
öğrenimini pekiyi derece ile tamamlar.
174
Prof. BESİM YÜKSEL
1921 yılında Silifke’de doğan Besim Yüksel, Gülnar’da ilkokulu, Erzincan’da ortaokulu
ve 1941 de Sivas Erkek Lisesi’ni bitirir, 1941’de İTÜ’ye parasız yatılı olarak girer ve
1947 yılında Betonarme opsiyonundan Yüksek Mühendis olarak mezun olur.
31.05.1948 tarihinde Yapı Elemanları Makineleri ve İşletmesi Kürsüsü’ne stajyer
asistan, 12.07.1948 tarihinde asistan adayı ve 31.05.1949 da asli asistanlığa atanır ve
20.02.1952 tarihinde yeterlik sınavını başarır.
Son Söz
İnşaat mühendisliğinin uygulamadaki yüzünü oluşturan, mühendislik, hukuk ve işletme
mesleklerinin arakesitinde yer alan, Dünya’da da 1950’lerden sonra tanımlanmaya
başlayan, Yapı İşletmesi Anabilim Dalı’nın Türkiye’de kuruluşuna öncülük etmiş ve bu
nedenle ayrıcalığı olan kişilerdir yukarıda söz edilen bilim insanları. Anabilim Dalı’nın
kuruluşunda bu farklı alanları, yurtdışı uygulamalarına göre, daha doğru biçimde
birleştirmeyi başarmış lardır bu öncüler.
Kaynaklar
Erdoğan, T.Y., (2006). ODTÜ’nün Yarım Asırlık Tarihinde İnşaat Mühendisliği
Bölümünün Kırkdokuz Yılı (1957-2006), Teknik Yayınevi, Ankara.
İnşaat Mühendisliği Bölümü Haber Bülteni, 1998, ODTÜ, sayı 88, Şubat, Ankara.
175
Yapı İşletmesi Eğitiminde Yurtdışı Eğitim Programlarının
İncelenmesi
Öz
Türkiye’de yapı işletmesi alanında eğitim veren sınırlı sayıdaki inşaat mühendisliğ i
bölümlerinin eğitim stratejileri ve ders programlarının günümüzün ihtiyaçlarını
karşılayacak şekilde düzenli olarak güncellemeleri gerekir. Yapılacak güncellemelerin
dünyada aynı dalda eğitim veren ve üst sıralarda yer alan eğitim programlarının örnek
alınarak yapılmasında fayda vardır. Bu bildiride, dünyadaki üniversiteleri çeşitli
kriterlere göre sıralayan QS ve ARWU sistemleri incelenip Kuzey Amerika, Avrupa,
Asya ve Avustralya’da üst sıralarda yer alan mühendislik eğitim programları seçilmiştir.
Seçilen eğitim programlarının web sayfaları araştırılıp eğitim programlarının sonunda
verilen dereceler, yüksek lisans ve doktora yapabilme olanakları, gerekli kredi sayısı,
öğretim kadrosunun yapısı ve açılan dersler incelenir. Sonuçlar tablolar halinde
sunulmaktadır. Bu çalış manın Yapı İşletmesi eğitim programı kurmak isteyen veya var
olan eğitim programını geliştirmeyi ve güncellemeyi düşünen inşaat mühendisliğ i
bölümlerine faydalı olacağı ve örnek olabileceği düşünülmektedir.
Giriş
Son yıllarda inşaat mühendisliği eğitiminin vazgeçilmez anabilim dallarından biri haline
gelen “Yapı İşletmesi”, yelpazesi en geniş dallardan biridir. Şantiye tekniği, proje
planlama, metraj ve iş güvenliği gibi pratiğe yönelik konular bu anabilim dalının altında
toplanmaktadır. Bir inşaat mühendisi ayrıca yönetici olma yolunda kendini geliştirmek
istiyorsa iş letme yönetimi, muhasebe ve finans gibi temel işletme derslerini de
almalıdır. Bu özelliklere sahip bir kiş inin ilgili kanunları, yönetmelikleri bilmesi ve
hukuk sisteminin işleyiş i konusunda da gerekli bilgiye sahip olması gerekmektedir.
Yapı işletmesi anabilim dalının kapsam olarak inşaat mühendisliğinin diğer anabilim
dallarına göre hayli geniş olduğu görülmektedir. Konuların çeşitliliği, üniversiteler arası
farklı uygulamalara neden olmakta ve öğrenciler yukarıda sayılan konuların bir kısmını
177
öğrenmeden mezun olmaktadır. Bunun yanında, bu kadar farklı ve çok konunun
öğrenciye verilmesi gerçekçi bir yaklaşım değildir. Bu yüzden, eğitim programını
hazırlayan kişilere ve danış manlara büyük yük düşmektedir.
Yapı işletmesi odaklı bir eğitim programı hazırlanırken dikkat edilmesi gereken önemli
bir konu da inşaat sektöründeki teknolojik gelişmelerin, piyasa taleplerinin ve mevzuat
değişikliklerinin sürekli izlenmesinin gerekliliğidir. Yapı işletmesi alanının, inşaat
mühendisliğindeki diğer alanlara göre, sektördeki yeniliklerden en fazla ve en çabuk
etkilenen dal olduğu söylenebilir. Bu özelliğinden dolayı, bu anabilim dalında faaliyet
gösteren akademisyenlerin sektördeki yenilikleri yakından takip etmesi gereklidir.
Türkiye’de yapı iş letmesi anabilim dalında eğitim veren sınırlı sayıdaki inşaat
mühendisliği bölümlerinin de eğitim stratejilerini ve ders programlarını günümüz
ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde düzenli olarak güncellemeleri gerekir. Yapılacak bu
güncellemelerin, dünyada aynı dalda eğitim veren ve üst sıralarda yer alan eğitim
programlarının örnek alınarak yapılmasında fayda vardır.
Bu çalış mada, dünyada söz sahibi üniversitelerin yapı işletmesine yönelik eğitim
programlarının incelenmesi ve inceleme sonuçlarının özetlenerek eğitimcilerle
paylaşılması amaçlanmaktadır. Araştırma kapsamına alınan eğitim programlarına,
“Academic Ranking of World Universitites (ARWU)” (http://www.arwu.org/) ve “QS
(Quacquarelli Symonds) World University Rankings”
(http://www.topuniversities.com/worlduniversityrankings/) adlı sıralama sistemlerinden
faydalanılarak karar verilir. Her iki sistem, konuya bilimsel olarak yaklaşmakta ve
sıralama için çeşitli kriterler kullanmaktadır. ARWU, eğitim kurumunun ve öğretim
üyelerinin kazandığı ödüller, öğretim kadrosunun çıkardığı yayınlar, kurumun
büyüklüğü ve akademik performansı arasındaki oran gibi kriterleri dikkate alarak
sıralama yapmaktadır (Liu ve Cheng, 2005). QS sıralama sisteminde ise yukarıdakilere
ek olarak öğrenci anket ve geri bildirimleri, mezunlarının iş bulma olasılığı ve
uluslararası eğitime bakış açısı gibi kriterler de dikkate alınmaktadır. Çalışmada,
“mühendislik ve teknoloji” kategorisine göre yapılan sıralamada üst basamaklarda yer
alan üniversiteler ve bu üniversiteler içinde yapı işletmesi eğitimi veren kurumlar
belirlenir. Kuzey Amerika’dan on, Avrupa’dan dört, Asya’dan üç ve Avustralya’dan bir
adet olmak üzere toplam onsekiz üniversite seçilip eğitim programlarındaki
uygulamalar (tezli/tezsiz yüksek lisans, kredi sayısı, doktora eğitimi, gibi), öğretim
kadrosu ve açılan dersler detaylı olarak incelenir. Sonuçlar, tablolar halinde sunulmakta
ve böylece eğitim programlarındaki uygulamalar ve dersleri bir arada görme ve
karşılaştırma fırsatı sağlanmaktadır.
178
bitirme tezinin gerekli olup olmadığı ve öğretim üyelerinin kadro durumları da Tablo
1.’de incelenmektedir.
Eğitim programlarında açılan derslerin dağılımı ise Tablo 2’de incelenmiştir. Birçok
dersin ismi her üniversitede farklı adla kullanıldığı için bu derslerin Türkçe karşılıkları
tabloya konulmuş ve bazı dersler gruplanmıştır. Bu tabloya incelenen eğitim
programlarında açılan tüm dersler işlenmemiş, sadece sıklıkla karşılaşılanlar
eklenmiştir.
Sıralamasındaki Yeri
Yüksek Lisans Öğretim
Doktora
ARWU
Evet
University, 2 3 Engineering & Hayır Evet 45 5+25
California Management
University of Illinois
Construction
ABD
Evet
at Urbana- 3 20 Evet Evet 36-40 5
Management
Champaign
University of Engineering &
ABD
Evet
California at 4 2 Project Hayır Evet 40 7
Berkeley Management
University of Construction
ABD
Evet
Evet
Evet
University of 10
Evet
Project &
Kanada
179
Tablo 1 Yurtdışındaki üniversitelerin yapı işletmesi eğitim programlarının ana hatları.
(devamı)
Chalmers
51- Construction 4
İsveç
Evet
University of 55 Evet Hayır 11+3
75 Management dönem
Technology
Construction
İsviçre
Swiss Federal 51- 120
Evet
13 Engineering & Evet Hayır 3
Institute of Zurich 75 ECTS
Management
Construction
Hollanda
University of 51-
Evet
117 Management & Evet Hayır 30 23
Twente 75
Engineering
51-
Evet
Technological 26 Infrastructure Hayır Evet 30 -
75
University Systems
Tsinghua Construction
Evet
Çin
Evet
Institute of 39 29 Evet Evet 40 5+2
Management
Technology
Avustralya
Evet
41 Evet Evet 48 2+6
Sydney 75 Management
Kuzey Amerika
Stanford Üniversitesi dünya sıralamasında ikinci sırada yer almakta ve İnşaat ve Çevre
Mühendisliği Bölümü adı altında klasik inşaat mühendisliği eğitiminden hayli farklı bir
eğitim sistemi yürütmektedir. Eğitim üç ana gruba ayırmaktadır: Sürdürülebilir İnşa
Edilmiş Çevre, Atmosfer ve Enerji, Su Çevresi. Stanford, küresel ısınmaya karşı duyarlı
bir tutum sergilemekte ve çevrenin korunmasına yönelik eğitimi benimsemektedir.
180
“Yapım Mühendisliği ve Yönetimi” adı altında elli yılı aşkın süredir çalışmalar
yapılmakta ve halen sürdürülebilir inşa edilmiş çevre alanının altında yer almaktadır.
Yapı iş letmesi dalında dünyada iyi bir yer elde etmiş bu bölümde, lisans seviyesinde
birçok ders açılmakta ve 45kredilik tezsiz yüksek lisans seçeneği de bulunmaktadır.
Bunun dış ında, tasarım, yapım ve ileri proje teslimat sistemleriyle ilgili çalışmak
isteyenler için “Tasarım-Yapım Entegrasyonu” ve çevresel etkin tasarım, yeşil yapım
gibi konularla ilgilenenler için “Sürdürülebilir Tasarım ve Yapım” yüksek lisans
programları da bulunmaktadır. “Yapım Mühendisliği ve Yönetimi” grubu ek dersler
alınması şartıyla inşaat mühendisliği dışındaki adayları da programlarına kabul
etmektedir.
181
University of Texas, Austin
(http://www.caee.utexas.edu/dept/area/construction/Construction.html)
Cornell University
(http://www.cee.cornell.edu/graduate-programs/meng-in-engineering-management.cfm)
182
Mühendisliği” anabilim dalında az sayıda öğretim üyesi olsa da, bu dalda verilen
derslerin çokluğu programı yeterli düzeye getirmektedir.
Avrupa
183
ulaştırma, geoteknik ve çevre mühendisliği anabilim dallarında yüksek lisans yapan
öğrenciler, her dönem ikişer ders ek alarak diplomalarına “İşletme Yönetimi” ek
modülünü ekleyebilir. Ülkemizde lisans seviyesinde yapılan yan dal uygulamasına
benzeyen bu programdaki amaç, mühendislik öğrencisinin iş letme yüksek lisansı
yapmasına gerek kalmadan işletme eğitimi almasıdır.
Mühendislik eğitim programları sıralamalarında ilk 100 üniversite arasında iki İsveç
üniversitesi bulunmaktadır. Bu iki üniversiteden biri olan Chalmers Teknoloji
Üniversitesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü’nün yapı işletmesi anabilim dalı, araştırma
yapan ve eğitim veren geniş bir kadroya sahiptir. “Yapım Yönetimi” olarak adlandırılan
bu grup, “Mimarlık ve Hizmet Yönetimi” ile “Tasarım ve Yapım Proje Yönetimi”
yüksek lisans eğitim programlarını yürütmektedir. Program, üç dönem ders ve bir
dönem tez çalışmasından oluşmaktadır. İlk dönem, ortak temel dersler alınmakta,
sonrasında yapım veya mimarlık ağırlıklı dersler seçilmektedir. Bu programa inşaat
mühendisi ve mimarların yanı sıra şehir bölge planlamacılar, topograflar ve endüstri
mühendisleri de başvurabilir. Yüksek lisans ve doktora eğitim dili İngilizcedir ve bunu
desteklemek için öğrenci değişim programları mevcuttur. Lisans eğitimi ise İsveç
dilinde gerçekleşmektedir.
184
tezle beraber 30 kredi gerekmektedir. Bu programda alınan seçmeli derslerle
uzmanlaşmak mümkündür. Uzmanlık alanları “Canlı Bina Kavramı”, “Şehir Arazi
Gelişimi”, “Pazar Dinamiği”, “Planlama ve Geliştirme, “Tasarım Süreçleri ve
Mühendislik” olmak üzere altı adettir.
Asya
185
Avustralya
Sonuçlar
Yapılan araştırma ve incelemelerin sonucunda, dünyadaki üniversitelerin eğitim
programları arasında önemli farklılıklar olduğu görülmektedir. Bu bölümde, bu
farklılıklar vurgulanmakta ve ortak noktalar belirlenmektedir.
Bu çalış mada, yapı işletmesi alanında tezsiz yüksek lisans eğitim programları da
araştırılmıştır. Ülkemizde tercih edilmeyen bu eğitimin, bazı Avrupa ülkeleri dışında,
yaygın olduğu görülmektedir. Özellikle Stanford, Berkeley, Cornell ve University of
Michigan gibi dünyaca ünlü üniversitelerde tezli yüksek lisansın terk edilmesi dikkat
çekicidir. Bunun yanında birçok üniversitede tezli yüksek lisans eğitimi devam
etmektedir. Yapılan araştırmada, birçok eğitim programının birden fazla yüksek lisans
seçeneği sunduğu görülmektedir. Piyasada çalışanlara yönelik tezsiz yüksek lisans
programları sonunda “Master of Engineering”, araştırmacı ve akademisyenlere yönelik
tezli yüksek lisans programları sonunda ise “Master of Science in
Construction/Engineering Management” dereceleri verilmektedir. Yüksek lisans
eğitimini tamamlamak için gereken kredi sayısına bakıldığında, en az otuz kredi
tamamlanılması gerektiği görülmektedir. Bazı üniversitelerde bu rakamın kırklara
çıktığı görülmektedir. Yapı işletmesi uzmanlık alanında doktora eğitimi, bu alanda
çalışan yeterli öğretim üyesi bulunan tüm bölümlerde açılmaktadır. Bu çalışma
kapsamında incelenen üniversitelerin çoğunluğu bu niteliğe sahiptir.
186
Üniversitelerin eğitim kadrosu incelendiğinde ortaya değişken bir tablo çıkmaktadır.
Stanford, Maryland, Texas, Cornell, Chalmers, Twente ve Tsinghua gibi üniversitelerde
on ve üzeri kiş inin kadrolu olduğu görülmektedir. Illinois, Michigan, Toronto ve Zurich
üniversitelerinde ise öğretim üyesi sayısının az olduğu görülmektedir. Ayrıca, dışarıdan
öğretim görevlisi desteği alınıp alınmadığı hakkında bir bilgiye de rastlanılmamaktadır.
Birçok yapı işletmesi ağırlıklı mühendislik eğitim programının üniversitelerin diğer
bölümlerinden gelen akademisyenler ve piyasa tecrübesi olan mühendislerle ortak
çalıştığı düşünüldüğünde, akademik kadrosu yetersiz gözüken üniversitelerin açıklarını
bu şekilde kapattığı düşünülmektedir.
Imperial Col.
ETH Zurich
Chalmers
Maryland
Technion
Michigan
Nonyang
Berkeley
Stanford
Toronto
Sydney
Twente
Cornell
Illinois
Texas
Yapım
Mühendisliği / √ √ √ √ √ √ √ √ √ √ √ √ √ √ √
Proje Yönetimi
Finans √ √ √ √ √ √ √ √ √ √
Ekonomi √ √ √ √ √ √ √ √ √ √ √
Maliyet Analizi
√ √ √ √ √ √ √ √ √ √ √
& Metraj
Hukuk /
√ √ √ √ √ √ √ √ √ √ √ √
Mevzuat
Sürdürülebilirlik
/ Enerji Etkin √ √ √ √ √ √ √
Tasarım
Şantiye
√ √ √ √ √ √ √
Yöntemi
Risk Yönetimi /
√ √ √ √ √ √ √
Analizi
Proje planlama
/ programlama √ √ √ √ √ √ √ √ √ √
/ kontrol
187
Tablo 2 Yurtdışındaki üniversitelerde verilen yapı işletmesi derslerinin dağılımı
(devamı)
Kalite yönetimi √ √ √ √ √
İş Güvenliği √ √
İstatistiksel
√ √ √ √
Yöntemler
Gayrimenkul √ √ √ √ √
Verimlilik √ √ √
İşletme
√ √ √ √ √ √ √ √ √ √ √
Yönetimi
Bilişim
Sistemleri / √ √ √ √ √ √ √ √ √ √
Bilgisayar Uyg.
Liderlik, Takım
çalışması, etik, √ √ √ √ √ √
vb.
Seminer √ √ √ √ √ √ √ √ √
Uluslararası
√ √ √ √
Projeler
Sonuç olarak, her kıtada belli bir yaklaşım ve ekol izlenmektedir. Yapı iş letmesinin en
yaygın olduğu ülkeler A.B.D. ve Kanada’nın esnek bir yaklaşım içinde olduğu
görülmektedir. Tezsiz yüksek lisansın yaygın olduğu programlara inşaat mühendisliğ i
dışında öğrenci kabul edildiği, çift ve yan dala izin verildiği gözlemlenmektedir. Tüm
sıralama sistemlerinde bir numarada yer alan Massachusetts Institute of Technology
(MIT), İnşaat ve Çevre Mühendisliği Bölümü’nün (http://cee.mit.edu/) yapı işletmesi
uzmanlık alanında lisans veya yüksek lisans seviyesinde ders açmaması ve dolayısıyla
konuya önem vermiyor gibi görünmesi ilgi çekicidir. Avrupa kıtasında, özellikle
İngiltere’de, yapı iş letmeciliğinin Kuzey Amerika’daki kadar popüler olmadığ ı
görülmektedir. İncelenen çok az programda ayrı bir yapı iş letmesi bölümüne
rastlanmaktadır. Yapı işletmesi programlarının özellikle İsviçre, İsveç, Hollanda ve
Danimarka ülkelerinin uluslararası yüksek lisans eğitimine odaklanmış üniversitelerinde
yaygın olduğu görülmektedir. Asya kıtasında ise mühendislik eğitiminde ön sıralarda
yer alan Japon üniversitelerinde yapı işletmesi eğitiminin olmadığı görülmektedir. Çin,
Tayvan ve Singapur’da ise farklı bir tabloyla karşılaşılmaktadır. Özellikle Çin’de
yabancı firmalar tarafından yapılan büyük yatırımların etkisiyle yapı işletmesi alanı
gündeme gelmektedir. Araştırmadan çıkan bir başka sonuç, Kuzey Amerika dışındaki
üniversitelerde uluslararası proje yönetimi adlı bir dersin bulunmasıdır. Bunun nedeni
Amerika’daki yaşamın küresel bakıştan uzak olmasıdır.
Bu çalışmada ortaya çıkan sonuçlar ve elde edilen bulguların Türkiye’de yapı işletmesi
alanında eğitim veren ve araştırma yapan tüm akademisyenlere ve inşaat mühendisliğ i
bölümlerine faydalı olabileceği düşünülmektedir. Eğitim programında ve ders
içeriklerinde güncelleme yapmak isteyenler, bu bildirinin kaynaklar kısmında verilen
üniversitelerin web sayfası adreslerini kullanarak daha detaylı bilgilere ulaşabilir. Aynı
zamanda, bu çalışmada izlenen yöntem, bölümlerinde yapı işletmesi ağırlıklı eğitim
programı kurmak isteyen akademisyenler için iyi bir başlangıç noktası olabilir. Önemli
bir diğer nokta ise eğitim programı yapılarının ülkeden ülkeye değiştiğidir. Bu
değişimlerde, ülkenin sosyoekonomik yapısı, politik durumu ve piyasadan gelen
taleplerin rol oynadığı unutulmamalıdır. Bu yüzden, programları yorumlamadan örnek
almak doğru olmayabilir. Çalışmanın yurtdışında yapı işletmesinde lisansüstü eğitim
yapmak isteyen adaylar için de yararlı olacağı düşünülmektedir.
188
Bu bildiride, mühendislik eğitiminde sıralama sistemlerinde üst sıralarda yer alan
üniversiteler incelenmektedir. Yapı işletmesi eğitim programlarını sıralayan güvenilir
bir sistem bulunamadığı için sıralamalarda üst sıralarda olmayıp yapı iş letmesi bölümü
kuvvetli olan üniversitelerin incelenmemiş olma olasılığı bulunmaktadır. Gelecekte bu
konuda araştırma yapacak olanlar bu olasılığı dikkate almalıdır. Türkiye’deki yapı
işletmesi eğitim programlarının bu bildirideki sonuçlarla karşılaştırılması gelecekteki
çalış ma konusu olarak düşünülmektedir.
Kaynaklar
Academic Ranking of World Universities (ARWU) web sayfası, http://www.arwu.org/,
Temmuz 2009.
Instititution for Construction and Engineering Management ETH Zurich web sayfası,
http://www.ibb.ethz.ch/index.php?lang=en, Temmuz 2009.
189
Nanyang Technological University, Centre for Infrastructure Systems, Master of
Science (International Construction Management) web sayfası, http://www3.ntu.edu.sg/
CEE/cis/msc.htm, Temmuz 2009.
190
Staj ve Bitirme Projelerinin İnşaat Mühendisliğinin Yapım
Yönetimi Eğitimindeki Katkısının İncelenmesi: Gaziantep
Üniversitesi Mezunu İnşaat Mühendisleri Üzerine Bir
Uygulama
Öz
Globalleşen dünyada diğer sektörler gibi inşaat sektörü de uluslararası bir nitelik
kazanmıştır. Rekabetin artmasıyla birlikte yeni mezun olmuş bir mühendiste aranması
gereken özellik olarak teknik özelliklerin yanında, liderlik, kişisel ve yönetsel beceriler
de aranması gerektiği ön plana çıkmıştır.
Üniversite eğitiminden sonra hayata atılan ve değişik ortamlarda çalış maya başlayan
genç mühendisler, yapım yönetimi bilgilerine sahip olarak inşaat yönetiminin her
aşamasında, iş hayatına atıldıkları devrenin başlangıcında bile çalış malarında başarılı
olabilmektedirler.
Yapım yönetimi dalından alınan eğitim; saha, ofis ya da proje mühendisi olarak çalışan
mühendisler tarafından kullanılmaktadır. Bu bilgiler, mesleki becerilerin uygulandığ ı
ihale, iş geliştirme, teklif hazırlama ve planlama alanlarında gerekmektedir. Stajlar ve
bitirme projeleri ise inşaat mühendisliği eğitiminde mesleki becerilerin kazanıldığ ı
safhalardandır. Bu çalışmanın amacı, inşaat mühendisliği eğitiminde stajların ve bitirme
projelerinin meslek hayatındaki yapım yönetimi aşamalarında katkısının incelenmesidir.
Bu amaç doğrultusunda İnşaat Mühendisliği lisans eğitimini tamamladıktan sonra,
çeşitli ortamlarda ve çeşitli biçimlerde mesleğin uygulamasını yapan inşaat
mühendisleri arasında bir araştırma yapılmıştır. Otuzun üzerinde Gaziantep Üniversitesi
mezunu inşaat mühendisi ile yüz yüze görüşmeler yolu ile bir anket çalışması
uygulanmıştır. Elde edilen veriler SPSS paket programı kullanılarak analiz edilmiştir.
Araştırmadan elde edilen sonuçlara göre stajların ve bitirme projelerinin meslek
hayatının yapım yönetimi aşamalarında ne kadar etkili olduğu belirlenmiştir.
Anahtar sözcükler: Staj, Bitirme Projesi, İnşaat Mühendisliği Eğitimi, Yapım Yönetimi
Giriş
191
İnşaat mühendisliği eğitiminde temel hedef toplumun bugünkü ve gelecekteki
ihtiyaçlarına yanıt verebilecek nitelikte elemanlar yetiştirmektir. Söz konusu eğitimin
amacı öğrencilere sadece bilgi aktarmak değil, sorunları anlama, öğrendiğini uygulama,
sonuçları değerlendirme ve karar verebilme gücünü kazandırmaktır (Sorguç, 1993).
Uygulamalı eğitiminin önemli bir parçası olan staj çalışmalarının yeterli düzeyde
yapılmadığı, gereğince denetlenmediği veya denetlenemediği ya da göstermelik
yapıldığı durumlarda değişik eksiklikler meydana gelir. Bu eksiklikler, daha sonra
öğrenci iş hayatına atıldığında, adaptasyon zorluğu, kendine güvensizlik gibi çeşitli
sorunlar halinde kendini gösterir (Yenigün, Gürel. , 2004).
Stajlar ve bitirme projeleri birçok bilim dalında müfredatın bir parçası olarak düşünülür.
Almanya, İsviçre ve Amerika gibi ülkelerde stajlar üniversitelerin eğitim programları
içersinde, öğrencilerin öğretmenlik veya yapı mühendisliği gibi meslekleri yapabilmesi
için gereklidir. Genellikle stajlar, pratikteki karmaşık, çok katmanlı problemlerle uğraş ı
gerektiren işlerle birleşerek üniversite müfredatının bir parçası haline geldiği düşünülür.
Örneğin öğretim üyelerinin sadece konuya hâkim olmaları değil aynı zamanda sınıfın
sosyal realitesine de hâkim olmaları gerekmektedir. Bundan dolayı uygulamalı
öğrenimde haberleşme becerilerinin ve dış dünyayla ilgilenebilme kabiliyetinin
geliştirilmesinin gerekli olduğu düşünülür (Scholz ve diğ. , 2003).
192
Araştırma
Araştırmaya katılan mühendislerin çalışma alanları Tablo 1’de verilmiştir. Buna göre
mühendislerin % 12,9 u yapım yönetimi alanında faaliyet gösteren bir firmada
çalışmaktadır.
Geçerli Toplam
Frekans %
% %
Yapı mühendisliği (mühendislik mekaniği, yapı mekaniği,
19 61,3 61,3 61,3
betonarme, çelik, deprem)
Stajların Analizi
İnşaat firmaları işe aldıkları yeni mühendislerde akademik birikimlerinin yanı sıra bazı
kişisel ve yönetsel becerilere de sahip olmalarını beklemektedir (Birgönül ve diğ. 2007).
Bu becerileri elde etmek için stajlardan kazanılacak çok şey vardır. Stajlar öğrenciye
üniversitede kazanılmayacak deneyimler kazandırır. Hatta mühendisler iş başvurusu
yapmak için hazırladıkları CV’lerinde bu stajlarından bahsetmek isterler. Şekil 1’de
belirtildiği gibi mühendislerin %58,06’sı CV’ lerinde yapmış oldukları stajlardan
bahsetmişlerdir.
193
6,45 %
41,94 %
32,26 %
19,35 %
Tablo 2. Bence staj yapan öğrenciler verilen görevi en iyi şekilde tamamlamaya
çalışarak sorumluluk duygularını geliştirirler.
Yapım yönetimi eğitiminin insana yaptığı katkılardan biri de kiş isel becerileri
arttırmasıdır. Yöneticilerin kişilerde aradığı önemli becerilerden olan yazılı ve sözlü
iletişim kurabilme, özellikle kurumsallaşmış şirketlerde hayati önem taşıyabilmektedir.
Şekil 2 ve 3’e bakıldığında stajların yazılı ve sözlü iletişim becerilerini nasıl
kazandırdığı görülebilmektedir. Katılımcıların %65’i sözlü % 61,2’si ise yazılı iletişim
yeteneği kazandıklarını düşünmektedirler.
194
19,35 %
25,81 %
9,68 %
45,16 %
Şekil 2. Yapmış olduğum stajlar sözlü iletişim kurabilme yeteneğimin geliş mesi
hususunda faydalı ve yol gösterici olmuştur.
9,68 %
29,03 %
9,68 %
51,61 %
Tablo 3’de ise hiyerarşik bir çalışma ortamında stajların deneyim kazandırması ile
alakalı sorulan soruda stajların olumlu etkisi gözlemlenmektedir. Tablo 3’e göre
katılımcılar %67,7 oranında stajların bu hususta katkısının olduğu görüşünde
birleşmiştir.
195
Tablo 4’te stajların, zamanı etkili kullanabilme becerisine katkısı gözlemlenmektedir.
Katılımcıların %67,7’si stajların zamanı etkili kullanabilmede faydasının olduğu
görüşünde birleşmektedirler.
Tablo 4. Stajlar iş hayatımda zamanımı etkin bir şekilde nasıl planlamam ve kullanmam
gerektiği konusunda katkısı olmuştur.
Bitirme projesi bir öğrencinin kapsamlı tek çalış masıdır. Öğrencilerin bitirme
projelerinden kazanacakları çok şey vardır. İş başvurusunda işverenin bitirme projelerini
işe alacağı mühendise sorması beklenir. Tablo 5’te de görüldüğü gibi işverenlerin
sadece %19,4’ü bitirme projelerini önemsemiş, % 16,1 kararsız, % 64,5’i ise
önemsememiştir.
Tablo 5. İşverenim beni işe alırken yapmış olduğum bitirme projesine önem vermiştir.
196
19,35 %
Evet Hayır
80,65 %
Bir mühendis genellikle bir organizasyonda takımın bir üyesi olarak çalışır. ASEE’de
(American Society of Engineering Education) yapılan bir araştırmaya göre, uygulama
yapan bütün mühendisler için iletişim en temel beceri olarak ele alınır (El-Raghy. ,
1999). İletişim sözlü ya da yazılı olabilir. Herhangi bir beceride olduğu gibi iletişim de
temel bilgi ve deneyim ister. Özellikle doğru dil ve mantık çok önemlidir. Şekil 5 ve 6
bitirme projelerinin iletişim yeteneğine katkısını göstermektedir. Katılımcıların %58’i,
bitirme projelerinin sözlü ve yazılı iletişim kurabilmeye katkısının olduğunu
düşünmektedir.
6,45 %
16,13 %
22,58 %
12,90 %
41,94 %
197
9,68 % 19,35 %
16,13 %
9,68 %
45,16 %
Tablo 6. Bence bitirme projesini yapan öğrenciler verilen görevi zamanında en iyi
şekilde tamamlamaya çalışarak sorumluluk duygularını geliştirirler.
198
İlişkilerin Analizi
Tablo 8’e göre Ki-kare olasılık değeri 0,021 olduğu için ve 0,021 ‹ 0,05 olduğu için H○
hipotezi reddedilir. Tabloya bakıldığında ‘Bence stajlar ileride meslek yaşamında
karşılaşabileceğim sorunları mantık ve bilgi çerçevesinde en uygun şekilde çözebilmem
için yeni beceriler kazandırır’ sorusu ile yapım yönetimi açısından çok önemli olan
sözlü ve yazılı iletişim kurabilme, takım halinde çalışabilme, hiyerarşik bir kurum
çalışma ortamında çalışabilme becerileri ile anlamlı ilişki oluşturduğu görülmektedir.
Demek ki stajların yapım yönetimi bilgilerine katkısı yadsınamaz. Tablo 8’de bu
becerilerin Ki-kare değerleri verilmiştir. Bu soruyla sözlü iletişim becerisinin Ki-kare
değeri 0,021, yazılı iletişim becerisinin Ki-kare değeri 0,008, takım halinde çalışabilme
becerisinin Ki-kare değeri 0,014 ve hiyerarşik bir kurum çalış ma ortamında çalışabilme
becerisinin Ki-kare değeri 0,024’tür. Bu değerler 0,05’ten küçük olduğu için anlamlı
ilişki var denilmiştir.
Ki – kare testi
Sözlü İletişim Kurabilme Becerisi
Değer Serbestlik derecesi Ki – Kare Olasılık Değeri
Pearson Ki - kare 19,489(a) 9 0,021
Yazılı İletişim Kurabilme Becerisi
Pearson Ki - kare 22,353(a) 9 0,008
Takım Halinde Çalışabilme Becerisi
Pearson Ki - kare 20,691(a) 9 0,014
Hiyerarşik Bir Kurum Çalışma Ortamında Çalışabilme Becerisi
Pearson Ki - kare 23,469(a) 9 0,024
199
Sonuç
Bazı Öneriler:
4. Yapım yönetimi eğitiminde önemli olan teorik bilgilerin akılda kalıcı olması için
staj süresinin kısıtlanmaması gerekir. Yazın otuz iş günü gibi kısa bir zaman
zarfına sığdırılan ve okul müfredatından kopuk bir şekilde bitirilen staj, yapım
yönetimi eğitimi açısından yetersizdir. Bunun için okul devam ettiği dönemlerde
şirketlerle öğrencilerin alakalarının kesilmemesine önem verilmelidir.
200
Kaynaklar
201
İnşaat Sektöründe Benchmarking Yönetim
Tekniğinin Uygulanmasına Yönelik Bir Model Önerisi
Öz
Bir kuruluşun başarılı olabilmesi için, sektör, büyüklük, yapı ya da gelişmiş lik
düzeyinden bağımsız olarak, uygun bir yönetim sistemini kurması gerekmektedir. İnşaat
sektöründe de yönetim yetersizliklerinin yaygın olduğu ve bundan dolayı kayıpların
oluştuğu bilinmektedir. Belirtilen nedenlerle bu çalışmada, inşaat sektöründe yönetim
konusundaki yetersizliklerin giderilmesine katkı sağlayacağı düşünülen bir model
geliştirilmesi hedeflenmiştir.
Bu değerlendirmeler sonunda her bir kriter ayrı ayrı baz alınarak incelendiğinde, farklı
firmaların ilk sıralarda olması en iyi kavramının kriterlere bağlı olarak değişken
olduğunu ve sadece bir kritere bakıp yorum yapılmaması gerektiği sonucuna
ulaşılmıştır. Ayrıca firmaların bir kriterde en iyi olsa dahi yine de diğer firmalardan
öğrenebileceği bazı şeyler olabileceği saptanmıştır. Dolayısıyla herhangi iki firma
tarafından bir Benchmarking uygulaması yapılması durumunda, sürecin sonunda her iki
firmanın da faydalanacağı açıktır. Sonuç olarak İnşaat sektöründe yer alan kuruluşları
temsil eden birlikler, önerilen model yardımıyla veri tabanları oluşturarak sektör
ortalamalarını belirleyip, üyelerinin sektör içindeki yerlerini görmelerine yardımcı
olabileceği düşünülmektedir.
Giriş
Artan küresel rekabet, işletmeleri sürekli olarak performanslarını iyileştirmeye dönük
çalışmalara yöneltmiştir. İşletmelerin tüm faaliyetlerde sürekli olarak rakipleri, pazarı
ve çevresel şartları inceleyip kendi performansları ile kıyaslayarak rekabet koşullarını
203
belirlemeleri gerekmektedir. Oluşan koşullara hızla uyum göstermek, maliyetleri
düşürmek, kaliteyi özümsemek, kritik rekabet faktörlerinin birkaçıdır.
Benchmarking kavramı için çeşitli tanımlar söz konusudur; bunlardan birine göre
benchmarking, konusunda en iyi olmak amacıyla, kendi süreçleriyle aynı ya da benzer
nitelikte olan, firma içinde ya da dışındaki süreçleri, önceden belirlenmiş bir prosedüre
göre inceleyen, o süreçlerdeki uygulamalardan ders almaya çalışan ve bunu kesintisiz
olarak yapan bir uygulamadır (Özkan, 2005). Benchmarking’in nihai amacı performansı
artırmak olan kesintisiz bir öğrenme sürecidir. (McCabe,2003)
Amaç ve Metodoloji
Bu araştırmada, benchmarking yönteminin Türk inşaat sektöründe daha yaygın ve etkin
kullanılmasına yardımcı olacak bir model geliştirilmesi amaçlanmıştır. Çalışmada,
önceki çalışmalardan farklı olarak, Türkiye’de diğer modellere göre daha fazla bilinen
204
Avrupa Kalite Yönetim Vakfı (EFQM) sorumluluğunda uygulanan EFQM
Mükemmellik Modeli’nin kriterlerinden de yararlanılmıştır. Böylece oluşturulan Model
kullanılmak suretiyle, önce işletmelerin mevcut durumları ortaya konularak zayıf ve
güçlü yönlerinin saptanması, örnek alınacak en iyi firmanın tespit edilmesi, sonra da
örnek alınacak kuruluşla benchmarking yaparak eksikliklerin giderilmesi için izlenecek
yolun belirlenmesi hedeflenmiştir.
205
İnşaat Sektörü için Önerilen Benchmarking Modeli
Bugüne kadar birçok yönetim tekniği üretim sektöründen sonra inşaat sektöründe
kullanılmıştır. Bunların bazıları başarılı şekilde uygulanırken bir kısmı uygulamada
istenen başarıyı sağlayamamıştır. Benchmarking kavramı ise başarılı uygulananlar
arasındandır. Bu bağlamda benchmarking inşaat sektöründe performansı ölçmek ve
geliştirmek için oldukça cazip bir araçtır. (Sherif, 1996)
206
207
1000
900
800
700
600
PUANLAR
500
400 ""
300
200
100
0
Y18 Y3 Y11 Y14 Y12 Y15 Y17 Y22 Y10 Y19 Y20 Y5 Y21 Y9 Y13 Y16 Y23 Y4 Y2 Y6 Y8 Y1 Y7
FİRMALAR
Önerilen Model, her bir firmanın, Liderlik, Politika ve Strateji, İnsan Kaynakları,
İşbirlikleri ve Kaynaklar, Süreçler, Müşteri ile İlgili Sonuçları, İnsan Kaynakları ile
İlgili Sonuçlar, Toplumla İlgili Sonuçlar, Anahtar Performans Sonuçları kriterlerine
göre puanların değerlendirilmesine olanak sağlamaktadır. Böylece firmaların sektör
içerisindeki yerlerinin belirlenmesi mümkün olabilmektedir. Örnek uygulamada her
kriterin ayrı ayrı puanları hesaplanarak karşılaştırılma yapılmış ve firmaların diğer
firmalara göre yerleri belirlenmiştir. Örneğin değerlendirme kriterlerinden Liderlik ile
Politika ve Strateji kriterlerine göre yapılan sıralamalar Şekil 3 ve Şekil 4’te görüldüğü
gibidir.
208
100
90
80
70
60
PUANLAR
50
40
30
20
10
0
Y18 Y15 Y12 Y14 Y2 Y21 Y16 Y23 Y17 Y5 Y6 Y10 Y19 Y20 Y22 Y1 Y3 Y4 Y7 Y8 Y13 Y9 Y11
FİRMALAR
120
100
80
PUANLAR
60
40 ""
20
0
Y18 Y11 Y12 Y9 Y23 Y14 Y17 Y19 Y15 Y20 Y16 Y21 Y4 Y3 Y5 Y2 Y10 Y13 Y22 Y1 Y6 Y7 Y8
FİRMALAR
Grafiklerden de görüleceği üzere, toplam puan bazında Y7, Y1 ve Y8 nolu firmalar ilk
üç sırada yer alırken liderlik kriteri baz alınarak yapılan sıralamada Y11, Y9 ve Y13
nolu firmalar ilk üç sırada yer almaktadır. Bunun yanı sıra, Politika ve strateji kriteri
incelendiğinde ise Y6, Y7, Y8 nolu firmaların ilk üç sırada oldukları görülmektedir. Bu
bağlamda her bir kritere göre farklı firmaların ilk sırada olması en iyi kavramının
209
kriterlere bağlı olarak değişken olduğunu ve sadece bir kriterle yorum yapılmaması
gerektiği sonucuna ulaşılabilir. İlave olarak firmaların bir kriterde en iyi olsa dahi yine
de diğer firmalardan öğrenebileceği bazı şeyler olabilir. Dolayısıyla herhangi iki firma
tarafından bir Benchmarking uygulaması yapılması durumunda, sürecin sonunda her iki
firmanın da faydalanacağı açıktır.
Sonuç ve Öneriler
Bu çalışmada, Türk inşaat sektöründeki firmaların rakiplerine göre yerlerini belirleme
ve kendilerini geliştirmelerine katkı sağlayacak benchmarking kriterlerini içeren bir
model önerilmiş ve yalıtım sektöründe uygulanan bir anket yardımıyla toplanan
verilerle modelin iş levselliği test edilmiştir. Doktora tezi kapsamında yürütülen bu
çalışmada sektörde tedarikçi olarak faaliyet gösteren prefabrik eleman, çimento ve kireç
üreticileri ile ilgili veriler de halen değerlendirilmektedir. Uygulama sonuçları ve elde
edilen bu sonuçların yorumlanmasından oluşan öneriler kısmı aşağıda özetlenmiştir.
Yapılan hipotez testi sonuçlarına göre şirketlerin daha önce benchmarking çalışması
yapması ile karlılık durumları, eğitim bütçeleri, müşteri şikayet oranları arasında
anlamlı bir ilişki vardır. Ancak, şirketlerin daha önce benchmarking çalışması yapması
ile eleman sayıları, faaliyet süreleri ve liderlerin kurum kültürü oluşturması arasında bir
ilişkiye rastlanmamıştır.
210
destekleyen uygun politikalar, planlar, ve süreçler yoluyla hedeflediği noktaya daha
kolay ulaşabilmektedir.
Politika ve strateji kriteri ile çalışanlar kriteri arasında anlamlı bir ilişki vardır. Buna
göre politika ve strateji oluşturan işletmeler, aynı zamanda çalışanlarının bilgi
birikimlerini ve potansiyellerini geliştirmelerine olanak sağlamaktadır.
İnşaat sektöründe yer alan yükleniciler ile tedarikçi kuruluşları temsil eden birlikler,
önerilen model yardımıyla veri tabanları oluşturarak sektör ortalamalarını belirleyip,
üyelerinin sektör içindeki yerlerini görmelerine yardımcı olabilir ve kritik başarı
faktörlerini saptayarak benchmarking çalış malarına zemin ve olanak sağlayabilirler.
Kaynaklar
Argüden, Y., Sağdıç, E., Kaplan, R., Norton, D., (2000), Balanced Scorecard, Arge
Danış manlık Yayınları, , İstanbul
Beatham S., Anumba C., Thorpe T., Hedges I., 2004, KPIs: A Critical Apprasial of
Their Use in Construction, Benchmarking: An International Journal, 11(1):93-117
Dokuzer, B., 2006, Modern Bir Yönetim Tekniği Olarak Benchmarking’in İşletmeler
Tarafından Bilinirliği Ve Uygulanabilirliğinin Saptanmasına Yönelik Bir Araştırma
Örneği, Yüksek Lisans Tezi, Niğde, 327 s.
Emanet, H., (2007) EFQM Mükemmellik Modeli İle Kamu Sektöründe Özdeğerleme
Çalış maları Üzerine Bir Saha Çalış ması, C.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 8,
Sayı 1, Adana
Güner A. F., Giritli H., (2004), İnşaat Sektöründe Toplam Kalite Yönetimi ve
Türkiye’deki uygulamalar, İTÜ Dergisi Mimarlık, Planlama, Tasarım Cilt:3, Sayı:1
Hinton M., Francis G., Holloway J., 2000, Best Practice Benchmarking In The UK,
Benchmarking: An International Journal, Vol.7 No 1, s 52-61
Özkan, M., (2005), “Stratejik Yönetim Tarihine Kısa Bir Bakış” www.danismend.com
211
Turhan, M., (2002), Eğitim Örgütlerinde Kıyaslama (Benchmarking), Yüksek Lisans
Tezi, Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, , Elazığ
Yıldız, G., Ardıç, K., 2006, ‘’Benchmarking’te Bilgiye Ulaşmada Ahlak Sorunu’’,
Siyasette ve Yönetimde Etik Sempozyumu, Adapazarı, 24-26 Aralık 1997, s. 256.
212
Eşzamanlı Mühendislik Kavramının Türk İnşaat Sektöründe
Uygulanabilirlik Düzeyinin İrdelenmesi
Öz
Bu çalışmada, “Eşzamanlı Mühendislik” (EM) adlı yeni bir yönetim anlayış ının Türk
İnşaat Sektörü’ndeki uygulanabilirlik düzeyinin irdelenmesi amaçlanmıştır. Bu amaç
doğrultusunda hazırlanan anket, sektörde yer alan yüklenici firmalara uygulanarak
sonuçlar analiz edilmiştir. Analiz sonuçlarına göre, bu yeni kavramın sektörde %33
oranında bilinmediği ortaya çıkmıştır. EM uygulamalarına zemin hazırlayan altyapı
unsurlarından üst yönetim desteği, personel eğitimi, ekip çalışması ve birimler arası
bilgi alışverişinin yetersizliği de EM kullanımını engellemektedir. EM uygulamasının
en önemli safhası olan tasarım kararlarına katılım oranları, taşeron, işletmeci ve
malzeme sağlayıcı yönünde hayli azdır; bunun yanında müşteri ve mal sahibinin
katılımı da yetersizdir. Dünyada kabul görmüş ve kullanılmakta olan çağdaş yönetim
anlayışlarından olan EM’nin sektördeki aktörler tarafından tanınması eğitim yoluyla
sağlanabilir.
Giriş
213
Bu çalışmanın birincil amacı, yurt dışında yaygın kullanım alanı bulan “Eşzamanlı
Mühendislik” adlı çağdaş yönetim tekniğinin, Türk inşaat sektöründeki uygulama
düzeyini saptamaktır. İkincil amaç da, bu yeni anlayışın, Türk inşaat sektöründe de
bilinmesini sağlamak, uygulanabilirliğini arttırmak ve bu konuya dikkati çekmektir.
Böylece, sektörde yer alan aktörlerin bu konuda bilinçlenmelerine ve küreselleşen
dünyada Türk inşaat sektörünün yurt içinde ve yurt dışında rekabet edebilirlik gücü
kazanmasına katkı sağlanabileceği umulmaktadır.
Materyal ve Metot
Çalış mada öncelikle, EM kavramının tanımı, özellikleri, geliş imi, kullanılma sebepleri
ve sonuçları ile inşaat sektöründeki uygulamaları konularında ayrıntılı literatür taraması
yapılmıştır.
Geri dönüş yapılan 55 adet ankete verilen cevaplar, elektronik ortamda oluşturulan bir
veri tabanına aktarılmış ve bunların istatistiksel değerlendirilmesi, SPSS adlı bilgisayar
programı yardımıyla yapılmıştır. Elde edilen veriler analiz edilmiş ve ülkemizin özgün
koşulları da dikkate alınarak bulguların değerlendirmesi yapılmıştır.
Araştırma Bulguları
EM, özellikle ürün tamamlandıktan sonra, destek gruplarından gelen son tasarım
girdilerinin sebep olduğu tasarım tekrarlarının sayısını azaltmayı hedeflemektedir. Proje
sürecinde yer alan tüm grupları ilk tasarım evresinde bir araya toplayarak, kesin
tasarımının oluşturulmasından önce yapılabilecek tüm revizelerin yapılmasıyla, pahalı
mühendislik değiş iklikleri ihtiyacının yaşam çevriminin son evrelerinde ortaya çıkma
olasılığı azalmaktadır.
214
Şekil 1’de, Brookes ve Backhouse (1998)’un hazırladığı; EM’nin amaçları, hedefleri,
stratejileri ile uygulanması için gerekli araç ve teknikleri, birbirleriyle ilişkileriyle
açıklayan bir çerçeve gösterilmiştir.(Kamara ve diğ.,2000,2001; Anumba ve diğ.,2002)
215
özelliktedirler ve özel şartnamelere göre isteğe uygun yapılırlar. Ayrıca, inşaat yapıları
başka endüstriler tarafından temin edilen çok çeşitli malzemeler ve parçalar
kullandıkları için üretim süreci karmaşık yapıdadır. Çok çeşitli mal ve hizmet üretimi ile
olan bağlantısı, yoğun iş gücü kullanımı ve refah düzeyine olan katkısı ile inşaat
sektörü, her ülkenin ekonomik yapısı içerisinde ayrı bir yere ve öneme sahiptir.
İnşaat süreci, bir yapıyı oluşturmak için gerekli tüm faaliyetler ile süreç içerisinde yer
alan değişik partilerin arasındaki ilişkiyi içerir. Bir inşaat sürecinde genellikle farklı
amaçların ve hedeflerin kaynaklandığı ve geçici olarak değişen katılımcılar birliği söz
konusudur. Bu katılımcıların çoğu bir yandan bağımsız olarak çalışırlarken, bir yandan
da kaçınılmaz olarak diğerlerini etkileyen kararlar alırlar.
216
3. Farklı katılımcıların parçalı yapısı, projeye dâhil olan fonksiyon disiplinleri
arasında zayıf bütünleşme, koordinasyon ve işbirliği; bunun sonucunda hataların
ve yanlış anlamaların ortaya çıkması;
4. Projelerin gerçek yaşam çevrimi analizinden yoksun olmaları;
5. Tasarım mantığının ve niyetinin iletilememesi sonucunda, eksik ve yetersiz
tasarım şartnameleri, uygun olmayan tasarım değişiklikleri, gereksiz
yükümlülük talepleri ve uyuşmazlıkların ortaya çıkması;
6. Tasarım maliyetinde ve zamanında artıştır.
Ürünün tasarımına, geliştirilmesine ve tedarikine ilişkin bütüncül bir yaklaşım olan EM,
fonksiyonel disiplinlerin tasarım sırasında bir araya getirildikleri bir bütünleşik proje
ekibinden oluşmaktadır (Anumba ve diğ.,2002; Evbuomwan ve diğ., 1998) (Şekil 3).
217
2. Proje katılımcıları arasında iletişim ve işbirliği gelişir.
3. İnşaat sürecindeki yönetim ve koordinasyon daha iyi hale gelir.
4. Projenin son aşamalarında yapılacak değişikliklerin, uygunsuzlukların
azalması ile proje verimliliği artar.
5. Proje zamanı ve maliyeti azalır.
6. Projenin erken evrelerine (tasarım süreci) daha fazla zaman ayrılması ile
proje tanımı daha iyi yapılır.
7. Proje temin sürecindeki evreler arasında ve ekip üyeleri arasında daha
sağlam ve doğru bilgi transferi gerçekleşir.
8. Daha kaliteli inşaat üretimi sağlanır.
9. İsraf azalır.
10. Çatışma ve hukuki problemler azalır.
11. Tasarımcılarla diğer ekip üyeleri arasındaki ilişkinin gelişmesi ve toplam
inşaat süresindeki azalmalar sayesinde, inşaat firmaları projenin daha fazla
yönünü kontrol etme gücüne sahip olurlar.
12. İnşaat endüstrisinin diğer endüstrisi dallarıyla rekabet edebilirliği artar.
Eğer proje ekibi, müşteri odaklı hale gelir ve ortak amaçlar geliştirirse yukarıdaki
faydalar sağlanacaktır. Ekibin ana görevi, müşterinin gereksinimlerini karşılayan
yaratıcı, yenilikçi ve işlevsel ürün oluşturmak için tasarımın erken aşamaları sırasında
işbirliği yapmaktır. İmalat endüstrisindeki çalış malar, bir projeyle ilgili masrafların
yaklaşık %70’inin tasarım aşamasında gerçekleştiğini göstermiştir.
218
ülkemizin özgün koşulları da dikkate alınarak, sonuçlar bölümünde bir değerlendirme
yapılmıştır.
Frekans (Frequency) Değerlerinin Analizi
SPSS bilgisayar programı yardımıyla her soruya karşılık verilen cevapların frekans
(frequency) değerleri saptanmıştır. Bu değerlere göre, oluşturulan tabloların bazıları
aşağıda (Tablo 1 - Tablo 4) arasında gösterilmektedir.
219
Tablo 3. Ankete katılan yüklenici firmaların tasarım kararlarında ekip elemanlarının yer
alma düzeyi (*)
Katılmıyorum
Toplam
Katılıyorum
Katılıyorum
Altyapı Unsurları
Kararsızım
Tamamen
Kısmen
Kısmen
Sayı (ad.)
Oran (%)
Hiç
220
Çapraz Kontrol (Cross-Check) Değerlerinin İrdelenmesi
EM bilgi ve ilgi düzeyinin sorulduğu soruya verilen cevaplarla, diğer bazı soruların
cevapları arasında, birbirleriyle olan ilişkilerini gösteren çapraz kontrol tabloları
oluşturulmuş ve bu tablolar üzerinden değerlendirmeler yapılmıştır. Bu amaçla
oluşturulan tabloların bazıları (Tablo 5 – Tablo7) arasında gösterilmektedir.
221
Sonuç ve Öneriler
Sonuçlar
Anketin analiziyle ulaşılan en önemli sonuç, ankete katılan yüklenici firmaların %33
ünün EM konusunda hiçbir bilgisi olmadığıdır.(Tablo 2).
Türk inşaat sektöründe yer alan yüklenici firmaların genelinin tasarım kararlarına
katılan grupları çoğunlukla inşaat, makine ve elektrik mühendislerinden oluşmaktadır.
Müşteri (kullanıcı), mal sahibi, ortak ve çevre temsilcisinin katılımı az sayılabilir.
Taşeron, işletmeci ve malzeme sağlayıcının tasarım kararlarına katılımı azdır (Tablo 3).
Diğer yandan, EM’nin hayata geçirilmesinde önemli yapı taşlarından olan üst yönetimin
desteğinin, şirket içi personel eğitimlerinin ve ekip çalış masını teşvik eden
uygulamaların yetersizliği ile en iyi rakiplerle kıyaslama (benchmarking) gibi kaliteyi
iyileştirici yöntemlerin az kullanılması da uygulanabilirlik için engel teşkil etmektedir.
Ek olarak, şirket içi etkin bilgi alışverişi ve iletişimin uygulanma oranı %36 seviyesinde
olup; EM uygulamalarındaki önemli bir teknik bariyer göstergesidir. Bunun yanında,
şirket bünyesindeki e-posta kullanımı ve kalite yönetimi ve iş süreçlerini anlatır
sistemlerin varlığı ile müşteri odaklı çalış ma stratejisi oranları, EM uygulamaları için
yeterli sayılabilir (Tablo 4).
EM ilgi ve bilgi düzeyinin faaliyet bölgesine göre dağılımını gösteren Tablo 6’da, “yurt
dışı taahhüt işi üstlenme oranı artınca EM bilgi ve ilgi düzeyi artmaktadır” diyebiliriz.
Anket sonucu elde edilen bir diğer sonuç ise, bilgisayar destekli ürün ve süreç
modelleme araçlarının (CAD/CAM/CAE) kullanım oranlarıyla ilgilidir. Bu araçların
hiçbirini kullanmayan yüklenicilerin yaklaşık %70’inin EM konusunda bilgisi olmadığ ı
ortaya çıkmıştır. Ayrıca, EM’yi bilen ve uygulayan firmalarla, bilip henüz uygulamayan
firmaların hepsinde CAD %100 kullanılmaktadır (Tablo7).
Öneriler
Sektörde yer alan yüklenici firmaların dünyada kabul görmüş ve kullanılmakta olan
çağdaş yönetim anlayış ları tanımalarına imkân sağlamak amacıyla, eğitici seminer ve
tanıtım fonksiyonlarının geliştirilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, meslek odaları bu
konulara ilgi duyup, belli dönemlerle şirketlere dönük eğitim programları
düzenleyebilirler.
222
Ankete katılan yüklenici firmalardan bir kısmı (%26), EM kavramını bildiklerini ve
kullandıklarını belirtmişlerdir. Bu firmaların uygulamada karşılaştıkları engelleri
saptamak, varsa yetersiz görülen noktalarda tespitler yapmak ve öneriler sunmak
amacıyla, söz konusu firmalarda yapılacak inceleme, araştırma, gözlem ve anketler
sonucunda elde edilecek verilerle, yeni uygulamacılar için bir veritabanı oluşturulabilir
ve bu tecrübelerden yararlanılabilir. Ayrıca, çalış mamızda hazırlanan anketin içeriği bu
alan çalışmasından elde edilen bilgilerle zenginleştirilerek anket tekrarlanabilir.
Kaynaklar
Anumba, C.J., Baldwin, A.N., Bouchlaghem, D., Prasad, B., Cutting-Decelle, A.F.,
Dufau, J., Mommessin, M. (2000) Integrating Concurrent Engineering Concepts in a
Steelwork Construction Project. CE:Research and Applications, 8(3), pp.199-212.
Kamara, J.M., Anumba, C.J., Evbuomwan, N.F.O. (2000) Establishing and Processing
Client Requirements-A Key Aspect Concurrent Engineering in Construction.
Engineering, Construction and Architectural Management, 7(1), pp.15-28.
Kamara, J.M., Anumba, C.J., Evbuomwan, N.F.O. (2001) Assessing the Suitability of
Concurrent Briefing Practices in Construction within a Concurrent Engineering
Framework. International Journal of Project Management, 19(6), pp.337-351.
Khalfan, M.M.A., Anumba, C.J., Siemieniuch, C.E., Sinclair, M.A. (2001) Readiness
Assessment of the Construction Supply Chain for Concurrent Engineering. European
Journal of Purchasing & Supply Management, 7(2), pp.41-153.
223
Khalfan, M.M.A., Anumba, C.J., Carillo, P.M. (2001c) An Investigation of the
Readiness of Pakistani Companies for the Implementation of Concurrent Engineering in
Construction.
Love, P., Gunesekaran, A., Li, H. (1998) Concurrent Engineering: A Strategy for
Procuring Construction Projects. International Journal of Project Management, 16(6),
pp.375-383.
224
İnşaat Yönetiminde Veri Madenciliği Uygulamaları
Öz
Bütün inşaat projeleri, iş leri daha da karışık ve zor hale getiren iş programları, bütçeler,
teknik şartnameler, çevre kanunları ve iş güvenliği gibi kısıtlara sahiptir. İnşaat sanayisi,
bütün bu kısıtları bilgisayar destekli bilgi teknolojileri sistemlerine uyarlamaya
başlamıştır. Bu nedenle, inşaat sanayinde veriye dayanan sistemler ezici bir çoğunluğa
sahiptir. Ayrıca inşaat sektörü, her ne kadar kendini tekrar etmeyen imalatlara sahip olsa
da çoğu üretim safhasında ana fikir aynıdır. Dolayısıyla geçmiş projelere ait uygulama
bilgileri yeni projelerde karar verme sırasında çok büyük önem taşımaktadır.
Giriş
Çoğu inşaat projesi büyük ölçeklidir ve karışık bir yapıya sahiptir. Bu projeler
yönetilirken işçilik, malzeme, makine, ekipman ve finans konuları ele alınmaktadır.
Aynı zamanda inşaat işletmeleri iş programı, kalite, saha güvenliği ve proje maliyetini
de kontrol etmek zorundadır. Bir işletmenin birkaç projeyi eş zamanlı üzerine alması ve
bu kadar çok detayı kontrol etmesi çok iyi derecede yönetim ve karar verme kabiliyeti
gerektirmektedir. İnşaat işletmelerinin, bütün bu karışıklıkların haricinde
küreselleşmenin iyice kendini gösterdiği şu günlerde, ayrıca uluslararası platformda çok
sert rekabetle başa çıkması gerekmektedir. Bütün bu bilgilerin ış ığında, inşaat
işletmeleri projelerin yönetiminde en son bilgi teknolojilerine başvurmalıdır. Bu
yönetim sisteminin yardımıyla müdürler işletmenin durumunu ve gelişim eğilimini
kestirebilmektedir.
İşletmenin karar verme kabiliyetini iyileştirmek için yönetimin her adımında bilgi
teknolojilerine başvurulmalıdır. İnşaat yönetimi işlemi sırasında, işletmeler geçmişe ait
değerli verileri biriktirebilmektedir. Buradaki ana sorun, bu verilerin dahili kurallar
oluşturmak suretiyle müdürlere karar verirken yardımcı olabilmek için nasıl
düzenleneceği ve inceleneceğidir. Veri ambarları ve veri madenciliği teknolojilerinin
geliştirilmesi bu problemlere makul çözümler önermektedir.
225
Bu makalede, inşaat işletmelerinin gereksinimlerine göre veri ambarı ve veri
madenciliği teknolojilerinin kullanıldığı bir araştırma anlatılmaktadır. Bu sistemin
birincil amacı, inşaat işletmesine projelerin yönetimi sırasında karar vererek yardımcı
olmaktır. Ayrıca veri madenciliği tekniklerini kullanarak bir yapının yaşam döngüsünün
nasıl iyileştirildiğine de yer verilmektedir.
214
2.1. Veri Ambarı Modellerinin Tasarımı
Veri ambarı modelinin konu yapısı, yıldız ve kar tanesi şemalarını içermektedir. Yıldız
şeması, düzeltilmemiş bir takım özel tabloları içeren, analitik işlemleri desteklemek için
kullanılan özel bir veri tabanı tasarım türüdür. Yıldız şeması iki tür tabloyu
içermektedir: olay tabloları ve boyut tabloları. Olay tabloları, inşaat yönetimi varlıkları
hakkındaki nicel ya da gerçek verileri içermektedir. Boyut tabloları ise daha küçüktür ve
bir varlığın boyutlarını yansıtan tanımlayıcı bilgileri içermektedir.
215
3. İnşaat Yönetimi İçin Veri Madenciliği Sistemleri
Şekil 3. Veri ambarına dayanan bir veri madenciliği sistemine ait tipik bir yapı
Sistemde, veri madenciliği makinesi iki esas bileşeni içermektedir. Birisi, Analiz Servisi
tarafından önerilmiş olan veri madenciliği aritmetiğinden gelmektedir. Diğeri ise
üçüncü şahıs aritmetiğinden gelmektedir. Bu sistemde üç aritmetik kullanılmıştır: karar
ağacının sınıflandırılması, küme analizi ve ilişki kuralı analizi.
216
3.3. Veri Madenciliğinde Grafik Kullanıcısının Kesişim Noktası
Teşekkür Bu çalış maya verdikleri destekten dolayı Sayın Hocam Prof.Dr. Ekrem
MANİSALI’ya şükranlarımı sunarım.
4. Sonuçlar
Bu makale, bir inşaat işletmesinin proje yönetimi için veri ambarı ve veri madenciliğ i
sistemlerinin geliştirilmesini içermektedir. Aynı zamanda, inşaat işletmelerinin
gereksinimleriyle yüzleşerek kaynak, iş programı, kalite, güvenlik vb. için muhtelif özel
analiz araçlarının geliştirilmesi anlatılmaktadır. Sonuçlar, bu sistemi muhtelif inşaat
projelerinde kullanmanın inşaat işletmelerinin yönetim projeleri esnasında karar
vermeye yardımcı olduğunu desteklemektedir. Ayrıca veri madenciliği tekniklerinin
kullanılması, tesis ve inşaat müdürlerine hizmet, bakım konularını teşhis etmede
yardımcı olmakta ve yapıların yaşam döngüsüne değer katmak için stratejik
planlamanın iyileştirilmesini yönetmektedir.
Kaynaklar
[ 2 ] J.S. Gero, R.M. Reffat, W. Peng, P. Liew, J. Rosenblatt, “Using Data Mining
Techniques for Improving Building Life Cycle”, University of Sydney, Australia, 2003.
217
İnşaat Firmalarında Bilgi Yönetimi Stratejisi
Öz
Giriş
İnşaat firmaları, üretim tabanlı ekonomiden (ü-ekonomisi) bilgi tabanlı ekonomiye (b-
ekonomisi) doğru bir geçiş içerisindedirler (örn; Seetharaman ve diğerleri 2002).
Üretim tabanlı ekonomilerde temel bileşenler hizmet ve malların üretimindeki finansal
sermayenin (örn; para, makine, iş gücü) kontrolünde gerçekleşmektedir. Üretim faktörü
olarak bilginin kullanılması, üretim tabanlı ekonomilerde göreceli olarak azdır. Bilgi
ekonomisinin temel bileşenleri ise mal ve servislerin üretiminde kullanılan bilginin
ölçümü ve yönetimi üzerine kurulmuştur. İnşaat firmalarının b-ekonomiye doğru
geçişi, inşaat yönetimi literatürlerine (örn; Kululanga 2001, Kamara ve diğerleri 2005)
bilgi yönetimi kavramının girmesini sağlamıştır.
231
Küresel ekonomide bir firmanın en büyük rekabet avantajı olan bilgi, aynı zaman da o
firmayı diğer firmalardan farklı kılan bir unsurdur (Davenport ve Prusak, 1998). Bilgi
Yönetiminin artan önemini kavrayamayan firmalar ise rekabet etme gücünü
kaybedebilmekte ve sektörden çekilmek zorunda kalabilmektedir (OECD 2001). Bilgi
yönetimi kavramına gösterilen bu ilginin artması, günümüz iş dünyasında yer alan
inşaat firmalarının dikkatini çekmiştir (Kululanga 2001).
Bilgi ve bilgi yönetimine gösterilen ilginin artmasından dolayı, bilgi yönetimi konusu
birçok araştırmacı tarafından (örn; Nonaka 1994, Wiig 1995, Alavi 1997, Kıvrak 2005,
Çıdık, 2008) incelenmiştir. Literatürde (örn; Choi ve Lee, 2002) bilgi yönetimi ile
ilişkili çalışmaların büyük bir bölümünde, bilgi yönetimi iki başlık altında incelenmiştir:
(1) bilgi yönetimi stratejileri ve (2) bilgi yönetim altyapısı. Bu çalışmada, bilgi
yönetimi stratejisi kavramı inşaat sektöründe ana yüklenici konumunda bulunan
firmalar için araştırılmaktadır. İnşaat firmalarında uygulanan bilgi yönetimi stratejisine
ilişkin küme analizi yapılmış, her bir kümedeki bilgi yönetim stratejisi, firmaların bilgi
yönetim altyapısı bağlamında incelenmiştir.
Bilgi Yönetimi
Bilgi, bugünün ve yarının firmaları için önemli bir konu haline gelmiştir. 1800’lü
yılların sonlarında tarıma dayalı arazi kullanımı, 20. yüzyılda endüstrileşme
makineleşme ve sermayenin oluşturduğu kentsel işgücüne dönüşmüştür. 21. yüzyılda
ise üretim alanı, işgücü ve sermaye bileşenlerinden oluşan yeni bir yapılanma
gerçekleşmiştir. Bu yapılanmanın içerisinde bilginin yönetilmesi, günümüz
ekonomisinde firmaların başarısı için hayati önem taşımaktadır.
İlk olarak Dr. Karl Wiig (1986) tarafından işletme/yönetim literatürüne kazandırılan
bilgi yönetimi, firma performansını arttırmak için bilgiyi eyleme dönüştürmeye yönelik
bilinçli bir strateji olarak tanımlanmıştır (Plunkett 2001). Gold ve diğerleri (2001) bilgi
yönetimini; rekabet yeteneğini arttırmak için bilgiyi üretme, yayma, uygulama ve
korumaya yönelik stratejiler ve süreçler bütünü olarak tanımlar. Plunkett (2001) bilgi
yönetimini; firmaların hedeflerini gerçekleştirmek için bilginin nasıl üretileceği,
uygulanacağı ve yönetilebileceğini tanımlayan sistematik bir süreç olarak adlandır.
Kim (2000) bilgi yönetimini; eğitim, öğrenim ve deneyimlerin firma faaliyetlerini
etkilemesi sonrasında oluşan bireye ve firmaya ilişkin, açık ve örtülü her türlü bilgi
kaynağının belirlenmesi, tanımlanması, yönetilmesi ve paylaşılması işlemlerini firmanın
yapısına göre uyarlayan ve uygulayan bir bilim dalı olarak tanımlar.
232
Bilgi Yönetim Stratejisi
Bilgi yönetim stratejisi (BYS); teknolojinin, kültürel değiş imin, yeni bir ödüllendirme
sistemi kavramının firmada uygulanmasına odaklanmaktadır. Bu kavramlar firma
içerisine iyi uyarlandıkları ve bütünleştirildikleri takdirde, teknik ve kurumsal
girişimler, bilgi yönetim sürecini destekleyecek sağlam birer adımdır. Etkili bir bilgi
yönetim stratejisi, bir kurumda teknolojik sistemlerin, sosyal ve kültürel unsurların,
değişim ve gelişimin, insan kaynakları yönetiminin ve tüm çalışanların sürece gönüllü
katılımlarını sağlar (Tiwana.2003). Literatürde (Bierly ve Chakrabarti 1996, Zack
1999) kullanılan iki bilgi yönetim stratejisi vardır: (1) odağına göre BYS, (2) kaynağına
göre BYS. Bu çalışmada, inşaat sektöründe uygulanan bilgi stratejileri, kaynağına göre
BYS bağlamında incelenmiştir. Bu stratejide firmalar, bilgiyi ya kendi iç
kaynaklarından üretme ya da dış kaynaklardan temin etme yoluna giderler. Bundan
dolayı bu sınıflandırma içsel yönlü ve dışsal yönlü bilgi yönetimi stratejisi olarak iki
boyutta ele alınır. Kaynağına göre bilgi yönetim stratejisinin başarıyla uygulandığ ı
firmalar, içsel yönlü ve dışsal yönlü bilgiyi birlikte yönetebilenlerdir.
İçsel yönlü BYS, firma sınırları içerisindeki bilgi paylaşımına ve üretimine odaklanan
bir stratejidir. İçsel kaynaklardan bilgi elde edilmesi süreci, firmada mevcut ama şu ana
kadar kullanılmamış hammaddelerin kullanılması olarak tanımlanmaktadır. Firmada,
zaten örtülü bir bilgi mevcuttur ama henüz kolektif bilgi tabanına ulaşılmamıştır.
Çalışanların deneyimlerini firmaya aktaramaması, bunun en önemli nedenidir.
Firmalarda, çalışanların bilginin, kurumsal bilgiden daha fazla olması, iç kaynaktan
yeteri kadar bilgi edinilemediğinin en önemli göstergesidir. Dolayısıyla, kurumların en
önemli bilgi kaynağının belli kısmı sürekli atıl durumdadır (Klimecki ve Lassleben,
999). İçsel yönlü bilgi yönetim stratejisi, firma sınırları içerisindeki bilgi paylaşımına ve
üretimine odaklandığında, firma içinde üretilen bilginin, yeni bilginin yaratılması veya
mevcut bilginin kapsamının geliştirilmesi için önemli bir kaynak olacaktır. Firma içi
bilginin doğruluğu, yeni bilgilerin üretimi açısından önemlidir. Çünkü bu bilgiler yeni
bilgilerin oluşturulmasında en önemli kaynak olarak kullanılır. Firma içerirsinde
üretilen bilgi ne kadar doğru ve çok miktarda olursa, o firma sektördeki diğer firmalara
göre avantajlı bir konumda olacaktır.
Dışsal yönlü BYS, firma çevresindeki tüm bilgiyi transfer etmek ve diğer kazanımlar
veya gözlem yoluyla dışarıdaki bilgiyi firmaya getirmeye çalışan bir stratejidir.
Firmada, gerekli değişimi sağlayabilmek için firma iç bilgilerinin yeterli olmaması
durumunda dış kaynaktan bilgi alımı tercih edilmektedir. Dış kaynaklardan bilgi
edinimi, büyük belirsizlik ve risk içeren, oldukça pahalı bir yöntemdir. Ayrıca, dış
kaynaktan elde edilen bilginin firma içinde kullanılmasında ve uygulanmasında sorun
yaşanabilmektedir. Diğer ifadeyle, bilginin yararlı olup olmadığı, alındığı zaman belli
değildir. Bilginin firma temeline yayılması ve firmada kullanılması, ancak firma
233
üyelerinin alınan bilgiye uyum sağlaması ve onun geliştirilmesi için çaba sarf etmesiyle
mümkün olur (Klimecki, Lassleben, 1999). Dışarıdaki bilgiyi getirmeye çalışan bir
strateji olduğundan, yeni bilginin büyük bir kısmı rakip firma bilgisinin geliştirilmesi ya
da analizi ile elde edilir. Firmalara dışarıdan bilgi getirilmesinde en çok kullanılan
yöntemlerden biri diğer firmalarla anlaşma veya işbirliği yapmaktır. Bu tip ortaklıklar,
firmalarda çalışan personelin ortak projelerde birbirleri ile diyalog kurma imkanı
sağlayacaktır. Ayrıca firmalar tarafından karşılıklı verilecek eğitim seminerleri, bilginin
yayılımı bağlamında önemlidir. Firmalar; sektördeki geliş melerin ve yeniliklerin
gerisinde kalmamalı, rakiplerinin yaptıkları hakkında sürekli bir bilgiye sahip olmalı,
onları kontrol altında tutmalıdırlar.
234
büyük önem taşımaktadır (Beijerse 1999, Narasimha 2001). Etkin bilgi yönetimini
kolaylaştıracak bir organizasyonel yapı kurulurken; öğrenen, bilginin üretilmesini ve
paylaşımını destekleyen bir firmaya ihtiyaç duyulur (Davenport ve Prusak 1998,
Nonaka ve Takeuchi 1995). Hiyerarşik bir yönetim yapısında; çalışanların kendi
aralarındaki, çalışanlarla danış manlar arasındaki haberleşme ve bilgi paylaşımı sınırlı
olmaktadır. Bilgi üreten firmaların yapısı, biçimsel bir yapı olmaktan çok insan
merkezli bir örgütlenmedir. Firma içi örgütlenmenin insan merkezli olması, bilgi
üretimin önündeki engellerin aşılmasını kolaylaştıracaktır (Pfeffer 1992). Bilgi
birikiminin etkin yönetimi ve uygulaması etkin örgütsel yapıların varlığına bağlıdır ve
bu yapılar bilgilerin firma içinde yayılmasına yaramaktadır (Storck ve Hill, 2000).
Bu çalış mada, Türk İnşaat Sektöründe yer alan firmaların uyguladıkları bilgi yönetim
stratejileri incelenmiştir. Firmaların bilgi yönetim stratejilerinin, bilgi yönetim altyapısı
üzerindeki etkisi ölçülmüştür. Bilgi yönetimini uygulayan firmaları gösteren herhangi
bir veritabanı olmadığından araştırma örnekleminin belirlenmesinde yargısal örnekleme
yoluna gidilmiştir. Bu metotta örnekler, araştırmaya katkıları dikkate alınarak
araştırmacılar tarafından belirlenmektedir (Kinnear 1991).
Bu çalışmada, kullanılan ölçüm soruları literatürden (Lee ve Choi 2003, Gold 2001,
Choi ve Lee 2002) alınmış, inşaat sektöründe uygulanması için yeniden düzenlenmiştir.
İnşaat firmalarında uygulanması için bir anket formu hazırlanmıştır. Anket sorularının
değerlendirilmesi, hiç katılmıyorum ile tamamen katılıyorum arasında değişen yedili
Likert ölçeği ile yapılmıştır. Anket formunda, bilgi yönetim stratejisini ölçmeye
yönelik 11, bilgi yönetim altyapısını ölçmeye yönelik 34 soru yer almaktadır.
Anketlerden elde edilen veriler istatistiksel değerlendirme için SPSS 16 analiz
programına aktarılmıştır. SPSS 16 programı ile ankette bulunan soruların güvenilirlik
analizleri yapılmıştır. Güvenilirlik analizi, ölçüm konuları içerisinde yer alan soruların
kendi içerisindeki tutarlılığını belirlemek amacıyla Cronbach's Alpha (α) değerine
bakılarak yapılmaktadır. Güvenilirlik analizi sonucunda 0 ile 1 aralığında (0 ≤ α ≤ 1)
değişen bir Cronbach's Alpha (α) değeri hesaplanmıştır. Son olarak inşaat firmalarını,
uyguladıkları bilgi yönetim stratejilerine göre sınıflandıracak küme analizleri
yapılmıştır. İnşaat firmalarının, uyguladıkları bilgi yönetim stratejilerine göre, firmadaki
bilgi yönetim altyapısının değerlendirilmesi ANOVA (varyans analizi) ile yapılmıştır.
235
Araştırma Bulguları ve Tartışma
Bu çalışmada - 54’ü Müteahhitler Birliği’ne üye - 105 büyük ölçekli inşaat firması
anket formunu doldururken, geri kalanlar zamansızlıktan veya daha başka sebeplerden
dolayı anket formunu doldurmamışlardır. 105 büyük ölçekli Türk inşaat firmasından
elde edilen sonuçlar istatistiksel olarak değerlendirilmiştir. Çalış ma sonunda nihai
cevap oranı %35 olmuştur. Bu cevap oranı analiz birimi firma olduğundan ve soru
formu örgütsel boyutta kapsamlı sorular içerdiğinden kabul edilebilir bir orandır.
Cronbach's
Ölçüm Konuları Soru sayısı Ortalama Std Sapma
Alpha (α)
Dışsal yönlü BYS 5 3.66 1.31 0.83
İçsel yönlü BYS 6 5.65 0.88 0.91
Teknolojik BY Altyapısı 11 5.71 0.73 0.83
Kültürel BY Altyapısı 12 5.79 0.80 0.80
Yapısal BY Altyapısı 11 4.94 0.95 0.84
236
Yüksek
1. Grup 2. Grup
Sömürücü Yenilikçi
Dışsal Yönlü
ort = 3.661
3. Grup 4. Grup
Yalnızlığı Seven Araştırıcı
Düşük
ort = 5.645
Düşük İçsel Yönlü Yüksek
Tablo 1’den elde edilen değerler Şekil 2’de gösterilmiştir. Her bir grup uyguladıkları
bilgi yönetim stratejisini ifade edecek biçimde adlandırılmıştır: (1) Sömürücü;
firmaların dışsal yönlü öğrenmelerinin, içsel yönlü öğrenmelerine göre daha kuvvetli
olduğu grup, (2) Araştırıcı; firmaların içsel yönlü öğrenmelerinin, dışsal yönlü
öğrenmelerine göre daha kuvvetli olduğu grup, (3) Yalnızlığı seven; firmaların dışsal ve
içsel yönlü öğrenmelerinin düşük olduğu grup, (4) Yenilikçi, firmaların dışsal ve içsel
yönlü öğrenmelerinin yüksek olduğu grup (örn; Bierly ve Chakrabarti, 1996).
Yapılan analiz sonucu (Tablo 3, Şekil 2) 4. grupta yer alan firmalar, dışsal yönlü bilgi
yerine içsel yönlü bilgiye daha çok önem vermekte ve bu grupta 76 inşaat firması yer
almaktadır. 2. grupta yer alan firmalarda içsel ve dışsal yönlü bilgiye verilen önem çok
fazla ve bu grupta 24 inşaat firması yer almaktadır. 3. grupta yer alan firmalarda içsel
ve dışsal yönlü bilgiye verilen önem çok azdır. Yapılan analiz sonucunda 5 inşaat
firması bu grupta yer almıştır. Yapılan analizde dışsal yönlülüğü kuvvetli içsel
yönlülüğü zayıf firma sayısı sıfırdır.
Kaynağına göre bilgi yönetim stratejisinin, firmaların bilgi yönetim altyapısı üzerinde
nasıl bir etkisi olduğu hesaplanmıştır. Bu etkinin belirlenmesi için değişkenlere ilişkin
varyasyon (ANOVA) analizi yapılmıştır. Elde edilen sonuçlar ve bu sonuçlara ilişkin F
ve p (istatistiksel anlamlılık) değerleri Tablo 4’te gösterilmiştir.
237
Tablo 4’te, analize ilişkin F ve p anlamlılık değerleri incelendiğinde, elde edilen
sonuçların istatistiksel açıdan tesadüfü bulunmuş değerler olmadığı, her bir değerin
istatistiksel açıdan anlamlı olduğu (p≤0.05) görülmüştür. Kaynağına göre bilgi yönetim
stratejilerinin oluşturduğu dört grupta, firmaların bilgi yönetim altyapısına ilişkin
değerlerinin nasıl değiştiği gösterilmiştir. Yenilikçi olarak adlandırılan -2. grupta yer
alan- firmaların, kültürel BY altyapısı, teknolojik BY altyapısı, yapısal BY altyapısı
göstergeleri diğer üç gruptaki firmaya göre en yüksek düzeydedir. Yalnızlığı Seven
olarak adlandırılan -3. grupta yer alan- firmaların, kültürel BY altyapısı, teknolojik BY
altyapısı, yapısal BY altyapısı göstergeleri dört grup içerisinde, en kötü durumdadır.
Araştırıcı olarak adlandırılan - 4. grupta yer alan- firmaların, kültürel BY altyapısı,
teknolojik BY altyapısı, yapısal BY altyapısı göstergeleri dört grup içerisinde, ikinci
sıradadır. Sömürücü olarak adlandırılan 1. grupta ise firma bulunmamaktadır.
Sonuçlar
Bu çalışmada, bilgi yönetimi stratejisi kavramı inşaat sektöründe ana yüklenici
konumunda bulunan firmalar için araştırılmıştır. İnşaat firmalarında uygulanan bilgi
yönetimi stratejisine ilişkin küme analizi yapılmış, her bir kümedeki bilgi yönetim
stratejisi, firmaların bilgi yönetim altyapısı bağlamında incelenmiştir. Araştırma
bulguları, bilgi yönetimi stratejisinin her firmada belirli bir ölçüde uygulandığını
göstermekte ve ‘bilgi yönetimi stratejisi’ ile ‘bilgi yönetim altyapısı” arasında birbirini
etkileyen anlamlı bir ilişkinin olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Elde edilen sonuçlarda
firmalar, içsel yönlü BYS’ni dışsal yönlü BYS’ne göre daha fazla tercih etmektedir.
İnşaat firmaları bağlamında; dışsal ve içsel yönlü BYS’lerinin her ikisini uygulayabilen
firmaların bilgi yönetim altyapısına ilişkin göstergeler en üst seviyede çıkmıştır. İçsel
yönlü stratejinin, dışsal yönlüğe göre daha baskın olduğu firmalarda bilgi yönetim
altyapısına ilişkin göstergeler önem derecesine göre ikinci sırda yer almıştır. Dışsal ve
içsel yönlü BYS’lerinin her ikisini de uygulayamayan firmaların bilgi yönetim
altyapısına ilişkin göstergeler en düşük seviyededir. Dışsal yönlü stratejinin, içsel
yönlüğe göre daha baskın olması durumu, analize katılan firmalarda görülmemiştir.
Kaynaklar
Alavi, M., (1997) KPMG peat marwick U.S.: One giant brain, Harvard Business
School, 75-95.
Back, E., Moreu K.A. (2001), Information management strategy for project
management, Project Management Journal, 32, 1.
Beijerse, R. (1999), Questions in knowledge management: defining and conceptualizing
a phenomenon, Journal of Knowledge Management, 3, 2, 94-110.
Berkhin P. (2002), Survey of clustering data mining techniques, San Jose, California,
USA, Accrue Software Inc.
Bhatt, G.D. (2001), Knowledge management in organizations: examining the interaction
between technologies, techniques, and people, Journal of Knowledge Management, 5, 1,
68-75.
Bierly, P, Chakrabarti, A., “Generic knowledge strategies in the US pharmaceutical
industry”, Strategic Management Journal, (1996), 123-135.
238
Bilgin T., (2003), Veri madenciliğinde kümeleme analizi yöntemi uygulaması, Yüksek
Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Bilgisayar ve Kontrol
Eğitimi.
Choi, B., Lee, H. (2002), Knowledge management strategy and its link to knowledge
creation process, Expert Systems with Applications, 23, 173-87.
Chuang S.H. (2004), A resource-based perspective on knowledge management
capability and competitive advantage: an empirical investigation, Expert System with
Applications, 27, 459-465.
Çıdık M.S. (2008), Türk İnşaat Sektöründeki Bilgi Yönetimi Uygulamalarında Yaşanan
Problemler ve Çözüm Önerileri, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi.
Davenport, T.H. ve Prusak L., (1998) Working knowledge, Harvard Business School,
Boston.
Dessler, G. (1998), Management, Prentice-Hall, USA.
Gold, A. H., Malhotra A. ve Segars A.H. (2001), Knowledge management: an
organizational capabilities perspective, Journal of Management Information Systems,
18,1, 185-214.
Gupta, A.K. ve Govindarajan, V. (2000), Knowledge management's social dimension:
lessons from nucor steel. Sloan Management Review, 42, 1, 71-81.
Hope T. (1997), Competing in the third wave, Boston, Harvard Business School, sf.45.
Kamara, J M, Anumba, C J ve Carrillo, P M., (2005) Knowledge management in
construction, Blackwell Science Publishers, 103-120, Oxford.
Karypis G., Han E. H. ve Kumar V. (1999), CHAMELEON: A hierarchical clustering
algorithm using dynamic modeling, IEEE Computer, 32, 8, 68-75.
Kim, S. (2000), The roles of knowledge professionals for knowledge management,
INSPEL-International Journal of Special Libraries, 34, 1, 1-8.
Kinnear, T.C. ve Taylor, J.R. (1991), Marketing research: an applied approach, fourth
edition, McGraw-Hill, Singapore.
Klimecki, R., Lassleben, R. (1999), What causes organizations to learn? , In: M.
Easterby-Smith, L. Araujo and J. Burgoyne (Eds.), Organizational learning (proceedings
of the 3rd international conference on organizational learning), Vol. 2, Lancaster,
England, p. 551-577.
Koulopoulos, T. ve Frappaolo, C. (1999), Smart things to know about knowledge
management, Capstone Publishing Limited, UK.
Kıvrak S., Arslan G. (2005) ''İnşaat Sektöründe Yüklenici Firmalar için Web-Tabanlı
Bilgi Yönetimi Sistemi'', 3. Yapı İşletmesi Kongresi, 214-225, 29-30 Eylül 2005, İzmir.
Kıvrak S. (2005) ''İnşaat Sektöründe Yüklenici Firmalar için Web-Tabanlı Bilgi
Yönetimi Sistemi: Yükleniciler için Bilgi Platformu (YiBiP)'', Yüksek Lisans Tezi,
Anadolu Üniversitesi.
239
Kululanga G.K. ve McCaffer R., (2001) Measuring knowledge management for
construction organizations, Engineering, Construction and Architectural Management,
8, 5, 346-354.
Lang, J. C. (2001), Managerial concerns in knowledge management, Journal of
Knowledge Management, 5, 1, 43-59.
Lee, H., ve Choi, B. (2003), Knowledge management enablers, processes, and
organizational performance: An integrative view and empirical examination, Journal of
Management Information Systems, 20, 1, 179-228.
Miller, K. (1995), Organizational communication: approaches and processes,
Wadsworth Publishing Company, California.
Narasimha, S. (2001), Salience of knowledge in a strategic theory of the firm, Journal of
Intellectual Capital, 2, 3, 215-224.
Nonaka, I., (1994) A dynamic theory of organizational knowledge creation.
Organization Science, 5, 1, 14-37.
Nonaka, I. ve Takeuchi, H. (1995), The knowledge creating company, Oxford
University Press, New York.
Nunally J.C. (1978), Psychometric Theory (2nd edition), McGraw-Hill, New York.
OECD, (2001) Knowledge Management: Learning-by-Comparing Experiences from
Private Firms and Public Organizations.
Pfeffer, J. (1992), Managing with power: politics and influence in organizations,
Harvard Business School Press, Boston.
Plunkett, P.T. (2001), Managing knowledge@work: an overview of knowledge
management, Knowledge Management Working Group of the Federal Chief
Information Officers Council.
Seetharaman A, Sooria H.H. ve Saravanan A.S., (2002) Intellectual capital accounting
and reporting in the knowledge economy, Journal of Intellectual Capital, 3, 2, 128-148.
Storck, J. ve Hill, P. (2000), Knowledge diffusion through strategic communities, Sloan
Management Review, 41, 2, 63–74.
Thierauf, R. (1999), Knowledge management systems for business, Quorum Books,
Westport.
Tiwana, A. (2000), The knowledge management toolkit, Prentice Hall, USA.
Tiwana, A. (2003), Bilginin yönetimi, Çev. Elif Özsayar, Dışbank, İstanbul.
Wiig, K. (1986), Expert systems: impacts & potentials, Lead Article in KBS 86 -
Knowledge Based Systems, Proceedings of the International conference held in London,
1-10.
Wiig, K (1995), Knowledge management methods, Schema Press.
Wiig, K.M., Hoog R. ve Spek R. (1997), Supporting knowledge management: A
selection of methods and techniques, Expert Systems With Applications,13, 1, 15- 27.
Zack, M. (1999), Developing a knowledge strategy, California Management Review,
41, 3, 125-145.
240
Beton Prefabrikasyon Sektöründe Pazar Yönlülüğü
Serdar Kale
Balıkesir Üniversitesi
Müh.-Mim. Fak. Mimarlık. Böl.
Çağış Kampüsü, Balıkesir.
E-posta: skale@balikesir.edu.tr
Öz
Giriş
Pazar yönlülük kavramı yaklaşık olarak 50 yıl önce ortaya çıkmış olmasına rağmen
aradan geçen zaman içerisinde güncelliğini kaybetmemiş ve farklı bir çok disiplinden
araştırmacı tarafından sıklıkla kullanılan bir kavram olarak günümüze kadar gelmiştir.
Bu kavramın ortaya çıkışında yönetimsel bir alt disiplin olan pazarlama disiplini önemli
bir rol oynar. Yıllar içerinde pazar yönelimi kavramı evrimleşerek önemli değişimler
geçirmiş, bu geliş im sürecinde 1990’lı yıllar önemli bir dönüm noktası olmuştur. 1990
yılından önce de ‘pazarlama yönlülük’ (Payne 1988), ‘pazar yönelimlilik’ (Shapiro
1988) ve ‘müşteri yönlülük’ (Houston 1986) gibi kavramlar adı altında çeşitli çalışmalar
yapılmıştır. Fakat bu çalış malarda pazar yönlülük kavramıyla ilgili bir kuramsal model
geliştirmekten çok, farklı tanımlamalar yapılmış ve pazar yönlü firmaların sadece
241
özelliklerine değinilmiştir. 1990’a gelindiğinde ise literatürde pazar yönlülük
kavramının tanımına ilişkin büyük ölçüde belirsizlik hakim oluşmuştur. Bu süreçte
‘pazar yönlülük’ kavramı, ‘pazarlama yönlülüğü’ ve ‘müşteri yönlülüğü’ kavramları ile
eş tutulmuş ve bir kavram kargaşası ortaya çıkmıştır. Sonraki yıllarda ise ‘pazar
yönlülük’ kavramının, ‘pazarlama yönlülüğü’ ve ‘müşteri yönlülüğü’ kavramlarından
farklı bir kavram olduğu literatürde yaygınlık kazanmıştır. Pazar yönlülük kavramı; bir
firmanın tüm eylemlerine ve süreçlerine karşılık gelirken, pazarlama yönlülüğü
kavramın ise firmanın pazarlama birimin eylemlerine ve süreçlerine karşılık geldiğ i
konusunda literatürde ortak bir görüş oluşmuştur.
242
söz konusu iki kavramın eş kavramlar gibi incelendiği ortaya çıkmaktadır. Bu
makalede sunulan araştırmanın birinici hedefi; pazar yönlülük kavramına ilişkin inşaat
yönetimi alanındaki gözlenen kavram karışıklığını giderirken ikinci amacı ise pazar
yönlülük ile firma performansı arasındaki ilişkiyi ampirik olarak Beton Prebafrikasyon
Sektöründe faaliyet gösteren firmalar bağlamında incelemektir. Araştırmanın belirtilen
bu amaçlara ulaşması için öncelikle pazar yönlülüğü kavramı tanımlanmış ve kuramsal
bir model önerilmiş, Beton Prebafrikasyon Sektörünün genel özellikleri tanımlanmış, ve
önerilen kuramsal model ampirik olarak incelenmiştir.
Pazar yönlülük kavramı ile ilgili araştırmalar incelendiğinde, özellikle iki grup
araştırmacı (Kohli ve Jaworski 1990; Kohli vd., 1993; Narver ve Slater 1990; 1994)
tarafından yapılan çalışmalarda pazar yönlülük kavramı için yeni modeller ve ölçüm
yöntemleri geliştirilmiş olduğu ve bu araştırmaların diğer bilimsel araştırmalara öncülük
ettiği görülmektedir. Kohli ve Jaworski (1990) ve Kohli vd. (1993) ’nin öne sürdüğü
pazar yönlülük kavramı 1990 öncesi literatürde kullanıldığı gibi pazarlama iş levi gibi
dar bir bakış açıdan yaklaşmamakta ve pazar yönlülük kavramına davranışsal bir bakış
açısı getirmektedir. Bu araştırmacılara göre pazar yönlülük kavramı davranışsal bakış
açısından; müşterinin şimdiki ve gelecekteki ihtiyaç ve tercihlerindeki değişime ilişkin
bilgilerin toplanması, elde edilen bu bilgilerin organizasyondaki bütün departmanlar
arasında dağılımının sağlanması ve pazara verilecek tepkinin bu bilgiler doğrultusunda
belirlenmesi ve uygulanmasıdır. Bu tanımlama firmalarda pazar bilgisinin elde edilmesi
için etkin bir bilgi sisteminin varlığını kaçınılmaz kılmakta ve pazara verilecek cevabın
her aşamasında bütün departmanların katılımını gerekli görmektedir. Narver ve Slater
(1990) ise pazar yönlülük kavramının kurumsal kültür boyutu ile incelenmesi ve
değerlendirilmesi gereken bir kavram olduğunu ileri sürerek pazar yönlülük kavramına
bu açıdan yaklaşmış lardır. Kurumsal kültür açısından pazar yönlülük; üstün müşteri
değeri yaratarak rekabet avantajın elde edilebilmesi için rakip yönlülüğün ve müşteri
yönlülüğün benimsenmesi ve fonksiyonlar arası koordinasyonun sağlanmasıdır (Narver
ve Slater 1990). Diğer bir deyişle, pazar yönlülük firmanın paydaşlarıyla ilgili (müşteri,
tedarikçi ve içsel iş levleri) örğütsel davranış ilkeleri üzerine kurulmuş bir kurum
kültürüdür. Bu davranışlar, bir firmanın müşteri ihtiyaçlarına cevap verecek üstün
ürünler oluşturmasının ön koşulu olduğunu öne sürmektedir. Bu iki grup araştırmacının
pazar yönlülük kavramına getirdiği bu yeni yaklaşımları izleyen çok sayıda araştırmacı
da pazar yönlülük kavramına farklı bakış açıları kazandırmışlardır. Rukert (1992) pazar
yönlülük kavramına stratejik bir açıdan bakarken, Deshpandé vd. (1993) müşteri
yönlülüğü açısı ile yaklamış ve müşterilerle sadece bugünü dikkate alarak değil
gelecekteki olası tercihlerini anlayacak şekilde, rakipleri ve diğer alıcı-satıcıları da
dikkate alarak ilgi gösterilmesinin gerekliliğini vurgulamış lardır. Day (1994)’e göre
pazar yönlülük, işletmedeki bütün hak sahiplerinin de çıkarlarını dikkate alarak üstün
müşteri değeri yaratmak anlamına gelirken; Deshpandé ve Farley (1998) pazar
yönlülükle müşteri yönlülüğün aynı anlama geldiğini ve pazar yönlülüğün kültürel bir
odaklanmanın yansıması olduğunu ileri sürmüşlerdir. Baker (1999) pazar yönlülüğü
kavramına eylemler açısından yaklaşmış ve pazar yönlülük kavramını firmanın stratejik
eylemlerini uygulamak ve koordine etmek için paydaşlarına ilişkin bilgiyi incelediği ve
kullandığı süreçler olarak tanımlamıştır. Lado vd. (1998) ise pazar yönlülük kavramına
değer zinciri açısından yaklaşmıştır.
243
Yukarıda özetlenen çalışmaların temel amaçları; (1) pazar yönlülük kavramını
tanımlamak (2) pazar yönlülük kavramına ilişkin kuramsal model geliştirmek, (3)
geliştirilen kuramsal modeli ampirik olarak doğrulamak ve (4) önerilen kuramsal model
ile kurumsal performansı arasındaki ilişkiyi incelemek olmuştur. Pazar yönlülük
kavramına ilişkin geliştirilen bu modeller incelendiğinde en yaygın olarak kullanılan
kuramsal modelin Narver ve Slater (1990) tarafından gerçekleştirilen model olduğu
ortaya çıkmaktadır. Narver ve Slater’in (1990) modelinin yagın olmasındaki temel
neden; modelin geçerliliğinin çok sayıda araştırmada doğrulanmış olmasıdır. Narver ve
Slater’in (1990) kuramsal modeli, pazar yönlülük kavramını üç ana faktör ile
açıklamaktadır. Kuramsal modeli oluşturan faktörler; (1) müşteri memnuniyeti, (2)
rakip yönlülük, ve (3) içsel koordinasyon. Müşteri memnuniyeti, firmanın ticari
hedeflerinin oluşturulmasında müşteri memnuniyetini temel alan bir yaklaşımdır. Bu
yaklaşımın temelinde müşterinin ihtiyaçlarının tam olarak anlaşılması ve firma
içerisinde müşterinin beklentilerinin sistematik biçimde incelenmesi ve
değerlendirilmesi yatmaktadır. Müşteri memnuniyeti sadece bugün için değil, zamanla
pazar değişikliklerine bağlı olarak gelişebilecek durumlarda bile tam bir müşteri değer
zincirinin işletmeler tarafından yaratılmasını ihtiyaç göstermektedir (Narver ve
Slater1990). Rakip Yönlülük; farklı pazarlarda, farklı pazarlama eylemleri ile rakipleri
saf dışı bırakmayı ve aynı zamanda rakiplere karşı her zaman önlem almayı gerekli
kılan bir anlayıştır. Rakip yönlülük de rekabet, farklı ödüller için bir savaş olarak
düşünülmeli ve müşteri yönlülükle beraber rakip yönlü olmanın gereği de
unutulmamalıdır (Narver ve Slater1990). İçsel Koordinasyon; firmanın bütününde,
personel ve diğer kaynakların uyumlu olarak çalışmasıdır. Firma içinde herkesin,
müşteri değeri yaratmalarına ve rakip firmaların stratejik eylemlerine ilişkin bilgi ve
deneyimlerinin serbestçe paylaşmasıdır. (Narver ve Slater1990).
Pazar yönlülük ve kurumsal performans arasındaki ilişki bir çok çalış maya konu
olmuştur (Bakınız Kirca vd. 2005). Bu çalışmalardan çıkan ortak sonuç ise pazar
yönelimini oluşturan üç bileşenin her biri ile kurumsal performansı arasında anlamlı ve
pozitif bir ilişkinin var olduğudur. Yakın dönemde kurumların performansını inceleyen
çalışmalarda en yaygın olarak izlenen çağdaş yaklaşımlardan biri de yapılandırmacı
yaklaşımdır. Bu yaklaşıma göre, firmaların çeşitli süreçlerin/bileşenlerin farklı
şekillerde bir araya gelmesiyle oluşan varlıklar olması nedeniyle, süreçler/bileşenler
arasındaki dolaylı ve doğrudan etkileşimler göz önüne alınarak süreçlerin/bileşlerin
incelenmesi gerekir. Fakat Narver ve Slater’in (1990) kuramsal modeli pazar yönlülük
kavramını oluşturan üç ana faktörün, müşteri memnuniyeti, rakip yönlülüğü ve içsel
koordinasyonun, her birinin kurumsal performansı doğrudan etkilediği kabulü üzerine
geliştirilen bir modelin olması dolayısla, modeli oluşturan bileşenler arasındaki dolaylı
ilişkin tamamı ihmal edilmiştir. Şekil 1 de sunulan kuramsal model önerisi, pazar
yönlülük kavramını oluşturan üç bileşen ile kurumsal performans arasındaki ilişkiyi
yeniden tanımlakta ve bileşenler arasındaki doğrudan ve dolaylı ilişkileri de
değerlendirmektedir. Önerilen bu kuramsal modele göre müşteri memnuyeti ve rakip
yönlülük, firmanın içsel koordinasyonunu doğrudan etkilerken, içsel koordinasyon ise
firmanın motivasyonel performansını ve pazar performansını doğrudan etkilemektedir.
Motivasyonel performans firmanın çalışanlarının motivasyon düzeyinin arttırılmasında
ve iyileştirilmesinde firmanın gösterdiği performansın bir ölçütüdür. Firma
çalışanlarının iş memnuniyeti, ekonomik düzeylerinin iyileştirilmesi, bilgi ve
yeteneklerinin arttılmasına yönelik faliyetlerin desteklenmesi gibi ölçütler ile
değerlendirilebilir. Firmanın pazar performansı ise firmanın rakip firmalara
müşteritaleplerini karşılama yeneteğinin geliştirlmesi ve iyileştirilmesi ayrıca pazar payı
244
gibi ölçütler ile değerlendirilebilir. Kurumsal performansın iki farklı bileşenden
oluşmasının temel gerekçesi ise yakın dönem de performans kavramında incelenen
çalışmalarda çoklu paydaş yaklaşımın kullanılması ve bu yaklaşımın günümüz piyasa
koşullarında kurumların performanslarının tek ölçütle kavramlaştırılmalarının yetersiz
olacağıdır.
MÜŞTERİ MOTİVASYONEL
MEMNUNİYETİ PERFORMANS
İÇSEL
KOORDİNASYON
RAKİP PAZAR
YÖNLÜLÜK PERFORMANSI
245
Araştırma Yöntemi
Araştırmada yer alan pazar yönlülüğüne ilişkin kavramlar, üst konumdaki yöneticileri
kapsamaktadır. Bu nedenle firma yöneticileri, genel müdür ve yardımcıları, proje
müdürleri ve teknik ofis müdürleri araştırmanın hedef yanıtlayıcıları olarak
belirlenmiştir. Ana kitle ve hedef yanıtlayıcılar belirlendikten sonra, yukarıda belirtilen
kriterlere uyan Türkiye’deki beton prefabrikasyon üretimi yapan firmaları belirlemek
için Türkiye Betonarne Prefabrikasyon Birliği ile bağlantı kurulumuş ve birliğin veri
tabanında yer alan firmalarla gerek ziyaret edilerek gerekse telefon yolu ile temasa
geçilip, anket formu araştırmaya katılmayı kabul eden firma yetkililerine e-posta yolu
ile dağıtılmıştır. Bu süreçte Türkiye Betonarne Prefabrikasyon Birliği, birliğe üye
firmalara ankete katılımlarını teşvik etmiştir. Anket çalışmasına toplam 45 firma
katılmıştır. Beton prefabriksayon sektöründe kayıtlı toplam 76 adet firmanın faaliyet
gösterdiği göz önüne alındığında örnekleminin populasyonu temsil etme oranı (45/76)
%59’ dır. Bu temsil oranı araştırma sonuçlarının genellenebilir olduğu göstermektedir.
Şekil 2 de anket çalışmasına katılan firmaların tam zamanlı çalışan personel sayına
göre dağılımı sunulmuştur. Anket çalış masına katılan firmaların %69’u 40 veya daha
fazla tam zamanlı personel istidham etmektedir. Şekil 3 de ise anket çalışmasına katılan
firmaların yaşlarına göre dağılımı sunulmuştur. katılımcı firmaların %74’ü 11 veya
daha fazla yıldır bu sektörde faaliyet göstermektedir.
2 00 ≤
4 0~7 9 1 4%
31 %
≤ 20
1 2%
21 ~30
19%
246
21~30
12%
31~40
12%
5%
5~10
11~20 26%
45%
Analiz Yöntemi
Anketlerden elde edilen verilerin istatistiksel değerlendirmesi için ikinci nesil çok
değikenli istatitiksel analiz yöntemlerinden biri olan Kısmi En Küçük Kareler (Partial
Least Squares) yöntemi kullanılmıştır. Bu yöntem birinci nesil çok değişkenli istatiksel
yöntemlerinden farklı olarak ölçüm ve yapısal modeli aynı anda hesaplamaktadır.
Kısmi En Küçük Kareler yönteminin bu çalışma kapsamında seçilmesinin temel nedeni;
bu yöntemin örneklem gereksinimlerinin eş varyans tabanlı ikinci nesil çoklu istatiksel
yöntemlere göre küçük olmasıdır. Bu yöntem örneklem büyüklüğünün (N), en
karmaşık bağımlı değişkeni açıklamada kullanılan değişken sayısının 10 katı kadar
olması koşulunu zorunlu kılmaktadır. Bu çalışma kapsamında en karmaşık bağımlı
değikeni açıklamada kullanılan degişken sayısının 2 olması ve çalışmanın örneklem
büyüklüğünün 45 olması nedeniyle gerekli örneklem büyüklüğü koşulu sağlanmaktadır
(N=45>20). Kısmi En Küçük Kareler yönteminde ölçüm iki aşamada
gerçekleşmektedir öncelikli olarak modelinin sonuçlarının incelenmesi belirlenen
istatistiksel kriterleri sağlaması koşulunda ise yapısal modelin sonuçlarının
değerlendirilmesi yapılmaktadır.
Ölçüm Modeli
247
Tablo 1. Ölçüm Modeli Sonuçları: Kompozit Güvenirlilik, Cronbach Alfa ve
Korelayon Analizi Sonuçlar
Hesaplanan Ortalama Standart MM RY İK MP PP
Kompozit Ortalama Cronbach Sapma
Değiken Güvenirlik Varyans Alfa
MM 0.82 0.54 0.72 4.27 0.66 1
RY 0.83 0.55 0.74 4.08 0.78 0.29 1
İK 0.83 0.55 0.73 4.05 0.74 0.48 0.50 1
MP 0.82 0.59 0.71 4.04 0.75 0.51 0.42 0.56
PP 0.81 0.65 0.67 4.14 0.76 0.40 0.47 0.63 0.54 1
Yapısal Model
248
Yapısal modelin sonuçlarının incelenmesi neticesinde müşteri memnuyeti (MM) ve
rakip yönelimi (RM) değişkenlerinin içsel koordinasyon (İK) değişkenindeki varyansın
%37.8’ini (R2=0.378, p≤0.01) açıkladığı, ve müşteri memnuyeti (βMM→İK=0.365,
p≤0.01) ve rakip yönelimi (βRY→İK=0.395 p≤0.01) değişkenleri ile içsel koordinasyon
(İK) değişkeni arasında pozitif ve anlamlı bir ilişkinin olduğu ortaya çıkmaktadır(Tablo
2). Bu sonuçlara ek olarak içsel koordinasyon değişkeninin (İK) motivasyonel
performans değişkinindeki varyansın %32’sini (R2=0.320, p≤0.01) ve pazar perfomansı
değişkenindeki varyansın ise %40’ını (R2=0.398, p≤0.01) açıklamaktadır. Bulgular İçsel
koordinasyon (İK) değişkeni ile motivasyonel performans değişkeni ve rakip yönelimi
değişkeni arasındaki patika katsayılarının (βİK→MP=0.565 ve βİK→PP=0.631, p≤0.01)
pozitif ve anlamlı olduğunu ortaya koymaktadır. Müşteri memnuyeti ile pazar payı
arasındaki dolaylı ilişki 0.231 iken rakip yönlülük ile pazar payı arasındaki dolaylı ilişki
0.250; Müşteri yönlülük ile motivasyonel performans arasındaki dolaylı ilişki 0.207
iken rakip yönlülük ile motivasyonel performans arasındaki ilişki 0.224 dir.
MÜŞTERİ MOTİVASYONEL
MEMNUNİYETİ PERFORMANS
0.365* 0.566*
(2.106) (5.152)
R2= 0.320*
İÇSEL
KOORDİNASYON
R2= 0.376*
RAKİP 0.396* 0.631* PAZAR
YÖNLÜLÜK (2.936) (8.908) PERFORMANSI
R2= 0.398*
SONUÇLAR
Yapısal modelin analiz sonuçları Şekil 1’de sunulan pazar yönelimi kuram model
önerisini doğrulamaktadır. Bu sonuçlar ışığında firmanın müşteri menuniyeti ve rakip
yönlülük faktörleri, firmanın içsel koordinasyonunu olumlu yönde etkilemekte zira
firmanın içsel koordinasyonu da firmanın performansını olumlu biçimde etkilemektedir.
İçsel koordinasyon, firmanın müşterlerine ve rakiplerine ilişkin bilgilerin ve
deneyimlerin firma içerisinde serbest paylaşılmasını destekleyen kurumsal bir süreçtir.
249
Bu kurumsal süreç ile firma performansı arasında pozitif ve anlamlı bir ilişki olmasının
nedeni; bu kurumsal sürecin değerli, nadir, ve taklit edilmesi zor olan kurumsal bir
kaynak olması ile açıklanabilir. Müşteri menuniyeti, firmaların müşterilerinin ne
istediğini anlamaları ve beklentilerini tam olarak karşılamalarını gerektirmektedir.
Rakip yönlülük ise rakiplerin davranışlarını doğru olarak analiz etmeyi ve uygun
stratejik yanıtlar vermeyi gerektirmektedir. Firmanın bu iki farklı gereksinimi
karşılaması ancak etkin bir içsel koordinasyon ile sağlanabilir.
KAYNAKLAR
Anadol, K. (2008). Görüş, Türk Yapı Sektörü Raporu, YEMAR.
Arditi, D., and Davis, L. (1988). ‘‘Marketing of construction services’’. Journal of
Management in Engineering, Vol. 4, No. 4, pp 297−315.
Baker, W., Sinkula, J. (1999). Learning Organization, Market Orientation, and
Innovation: Integrating and Extending Models of Organizational Performance, Journal
of Market-Focused Management, No. 4, 295-308.
Bennett, R. (2005). ‘‘Marketing policies of companies in a cyclical sector: an empirical
study of the construction industry in the United Kingdom’’. Journal of Business &
Industrial Marketing, Vol. 20, No. 3, pp 118–126.
Cicmil S, Nicholson A. The role of marketing function in operations of a construction
enterprise: misconceptions and paradigms. Management Decision 1998;36(2):96–101.
Day, G. S. (1994), “The Capabilities of Market-Driven Organizations,” Journal of
Marketing, 58(4), pp. 37–52.
Deshpandé, R. and J. U. Farley, 1998, “Measuring Market Orientation: Generalization
and Synthesis”, Journal of Market-Focused Management, 2, pp. 213-232.
Deshpande, R., J. U. Farley and F. E.Webster, Jr. (1993), “Corporate Culture, Customer
Orientation, and Innovativeness in Japanese Firms: A Quadrad Analysis,” Journal of
Marketing, 57(1), pp. 23–37.
Dikmen, I., Birgonul, M.T., and Ozcenk, I. (2005). ‘‘Marketing orientation in
construction firms: evidence from Turkish contractors’’. Building and Environment,
Vol. 40, pp 257-265.
Ganah, A., Pye, A., and Walker, C. (2008). ‘‘Marketing in construction: opportunities
and challenges for SMEs’’, The construction and building research conference of the
Royal Institution of Chartered Surveyors – COBRA 2008, Dublin.
250
Houston, F. S. (1986, April) “The Marketing Concept: What It Is, What It Is Not.”
Journal of Marketing, 50: 81-87.
Jaafar, M., Aziz, A.R.A., and Wai, A.L.S. (2008). ‘‘Marketing practices of professional
engineering consulting firms: implement or not to implement?’’, Journal of Civil
Engineering and Management, Vol. 14, No. 3, pp 199-206.
Jaworsky, B. J. and A. Kohli, 1993, “Market Orientation: Antecedents and
Consequences”, Journal of Marketing, 57, pp. 53-70
Kirca A., Jayachandran S, ve BeardenW. (2005). “Market orientation: A meta-analytic
review and assesment of its antecedents and impact on performance” Journal of
Marketing, 69(2), 24-41.
Kohli, A. and B. J. Jaworsky, 1990, “Market Orientation: The Construct, Research
Propositions, and Managerial Implications”, Journal of Marketing, 54, pp. 1-8
Lado, N., Maydeu-Olivares, A., Rivera, J. (1998). Measuring market orientation in
several populations. A structural equations model, European Journal of Marketing,
Volume 32, 23-39.
Lai K. H. (2003). “Market oriented in quality-oriented organizations and its impact on
their performance.” Int. J. Production Economics, 84(1), 17-34.
Morgan, N. A, Vorhies, D: W. ve Mason C. H. (2009). “Market orientation, marketing
capabilities, and firm performance.” Strategic Management Journal, 30(3), 909-920.
Morgan, R.E. (1990). ‘‘Marketing professional services: an empirical investigation into
consulting engineering services’’, Proceedings of the Annual Conference of the
Marketing Education Group, Oxford Polytechnic, pp 973–995.
Narver, J. C. and S. Slater, 1990, “The Effect of a Market Orientation on Business
Profitability”, Journal of Marketing ,62, pp. 20-35.
Payne, A. F. (1988), “Developing a Marketing-Oriented Organization,” Business
Horizons, 31(3), pp. 46–53.
Shapiro, B. P. (1988) “What the Hell is ‘Market Oriented’?” Harvard Business Review,
66 (November-December): 119-25.
Slater, Stanley F. and Narver, John C. (1994), “Does the Competitive Environment
Moderate the Market Orientation-Business Performance Relationship”. Journal of
Marketing, 58 (January).
Türk Yapı Sektörü Raporu 2008. (2008). YEMAR Yapı Endüstri Merkezi, İstanbul.
Winter, C., and Preece, C.N. (2000). ‘‘Relationship marketing between specialist
subcontractors and main contractors – comparing UK and German practice’’.
International Journal for Construction Marketing, Vol. 2, No. 1, pp 31-57.
Yisa, S.B., Ndekugri, I., and Ambrose, B. (1996). ‘‘A review of changes in the UK
construction industry - their implications for the marketing of construction services’’.
European Journal of Marketing, Vol. 30, No. 3, pp 47-64.
251
Üst Yapı İnşaat Projelerinde, Öngörülemeyen Maliyetlerin
Belirlenmesine Yönelik Bir Karar Destek Modeli
Öz
İnşaat sektöründe artan rekabet dolayısıyla, projelerde kar paylarının düşmesine yol
açmakta ve buna bağlı olarak ta hem yatırımcı yönünden hem de yükleniciler yönünden
maliyet tahmin çalışmalarının önemi artmaktadır. İster maddi olarak sehven yapılan
hatalar olsun, ister kontrol dışı bilgi eksikliğinden kaynaklanan hatalar olsun, ister
sübjektif bilgilerin değerlendirilmesindeki hatalar olsun, maliyetin sağlıklı olarak
tahmin edilebilmesi, birim maliyetlerin (doğrudan ve dolaylı) doğru analiz
edilebilmesine bağlıdır. Fakat inşaat projelerinin teklif ve bütçe çalış malarında, başta
projelerin giderek daha yoğun mühendislik bilgisi gerektirmesi, yapı malzemelerinin
çeşitlenmesi, aynı anda farklı coğrafyalarda iş yapılması gibi nedenlerle doğru maliyet
tahmininde bulunulması zorlaşmakta, dolayısıyla da karlılık hesapları yüksek hata payı
içerebilmektedir. Bu hata payının en aza indirilebilmesi amacıyla genel uygulama,
hesaplanabilen maliyetlerin üzerine belirli bir hata payı veya diğer bir tanımla risk
yüzdesi ilave edilmesidir. Hiç şüphesiz ki, büyük ölçüde tecrübeye dayalı olarak
öngörülen bu yüzde, hesaplanamayan muhtemel maliyetleri, gerçekçi olarak
kapsamayabilmektedir. Bu çalış ma ile maliyetlerde hata oranını en aza indirgemek
amacı ile teklif ve bütçe hazırlıklarındaki matematiksel olarak hesaplanamayan maliyet
kalemlerinin, yapay zekâ metotlarının kullanılması suretiyle bilginin matematiksel
veriye dönüştürülmesini sağlayacak bir karar destek sisteminin ortaya konulmasıdır.
Anahtar Kelimeler: Yapay Sinir Ağları, Bulanık Mantık, Maliyet, Genel Gider, Risk
Giriş
İnşaat sektöründe artan rekabet dolayısıyla, projelerde kar paylarının düşmesine yol
açmakta ve buna bağlı olarak ta hem yatırımcı yönünden hem de yükleniciler yönünden
maliyet tahmin çalışmalarının önemi artmaktadır. Diğer taraftan, inşaat projelerinin
teklif/bütçe çalışmalarında doğru maliyet tahmininde bulunulmasının çeşitli zorluklar ve
bilinmesi veya tahmin edilmesi güç bazı değerlerden dolayı karlılık analizleri ve buna
bağlı olarak teklif değerleri ciddi sayılabilecek oranlarda hata payı içerebilmektedir.
İster maddi olarak sehven yapılan hatalar olsun, ister kontrol dışı bilgi eksikliğinden
kaynaklanan hatalar olsun, ister sübjektif bilgilerin değerlendirilmesindeki hatalar
olsun, maliyetin sağlıklı olarak tahmin edilebilmesi, birim maliyetlerin (doğrudan ve
253
dolaylı) doğru analiz edilebilmesine bağlıdır. Fakat inşaat projelerinin teklif ve bütçe
çalışmalarında, başta projelerin giderek daha yoğun mühendislik bilgisi gerektirmesi,
yapı malzemelerinin çeşitlenmesi, aynı anda farklı coğrafyalarda iş yapılması gibi
nedenlerle doğru maliyet tahmininde bulunulması zorlaşmakta, dolayısıyla da hesaplar
yüksek hata payı içerebilmektedir. Bu hata payı dolaylı maliyetlerden kaynaklandığ ı
gibi doğrudan maliyetlerden de kaynaklanabilmektedir. Özellikle teklif aşamasında,
bunların matematiksel veriye dönüştürülmesinde yaşanan zorlukların yanı sıra, projenin
yüklenilmesi durumunda planlama ve bütçe çalışmalarında da benzer zorluklar
yaşanmaktadır. Konu diğer yapım işlerine nazaran çok daha fazla sayıda iş kalemi
içermekte olan üstyapı projelerinde daha da karmaşık bir hal almaktadır.
Yapay zekâ metotları, ağırlıklı olarak geçtiğimiz yüzyılın ikinci yarısında, insan beyni
üzerinde yapılmış olan araştırmalara paralel olarak insan beyninin çalışma prensipleri
üzerine geliştirilmiş yöntemlerdir. Bu çerçevede, uzman sistemler (US), bulanık mantık
(BM), genetik algoritma (GA) ve yapay sinir ağları (YSA) gibi yapay zekâ alt dalları
gelişmiştir. (Elmas, 2007). Bu yöntemler 1980’lerin ikinci yarısından başlayarak yapı ve
proje yönetiminde de kullanılabilirliği araştırmacılar tarafından geniş şekilde
araştırılmıştır (Adeli ve Karim, 2001, Dikmen ve diğ. 2009). Bununla beraber inşaat
proje yönetiminin alt dalları olan, risk yönetimi, maliyet yönetimi, zaman yönetimi,
tedarik zinciri yönetimi, sözleşme yönetimi alanlarında yapay zekâ metotlarına ilişkin
muhtelif birçok uygulama yapılmıştır.
Yapay sinir ağları yöntemi (YSA) temel olarak insan beyninin görsel verileri nasıl
işlediği ve nesneleri nasıl ayırdığı, yani öğrendiği prensibi üzerine kurulmuştur.
Yöntem, insan beyninin “nöron” adı verilen birimlerin ağış eklinde çalıştığı ile ilgili
olan biyolojik bulgulardan esinlenmiştir. Tipik bir yapay sinir ağları modelinde girdi,
gizli ve çıktı katmanları vardır. Çıktı katmanı, girdi katmanından, aradaki gizli
katmanlardan da geçerek, girdi ve sinyalleri sinyali alır. Gizli katman sayısı, uygulama
alanına bağlı olarak değişiklik gösterir. Yapay sinir ağları, verimlilik tahmini, ses
tanıma veya görüntü tanıma gibi verilen bir uygulamaya uygun olarak tasarlanırlar.
Konu hakkında daha detaylı bilgi bu alanda yayınlanmış olan çok sayıda kitap ve
çalışmadan elde edilebilir. (Zurada, (1992); Veelenturf, (1995); Elmas, (2007)).
254
Bulanık Mantık
Bulanık küme teorisinden türetilmiş olan bulanık mantık yöntemi de diğer bir yapay
zekâ metodudur. Bulanık kümeler konusu ilk kez 1965 yılında Lotfi Zadeh tarafından
ortaya konmuştur (Zadeh, 1965). Teori, gerçek hayatta karşılaştığımız beklenmedik
durumlar ve belirsizlik içeren problemlere bir çözüm oluşturmayı hedeflemektedir.
Bulanık mantık metodu, çözümde hassasiyet eksikliği kaynağının yeterince açık ve
kesin olmayan kıstas veya matematik modellerin eksikliğinden olan problemlerin
çözümüne imkân tanımaktadır. Metodun diğer bir önemli özelliği de diğer tahmin
metotları kadar çok sayıda veriye ihtiyaç göstermemesidir. Bu bağlamda bulanık mantık
metodu az veya eksik veri kümesinin mevcut olduğu durumlar için uygun bir
yöntemdir.
Bulanık mantık ve yapay sinir ağları her birinin kendisine özgü yetenekleri nedeniyle
bazı durumlarda birbirlerini tamamlar nitelikte oldukların yakın zamanda her ikisinin
beraberce kullanıldığı hibrid teknikler oluşmuştur. Diğer taraftan yapay sinir ağlarının
daha ziyade öğrenme ve tanıma konusunda başarılı metot olmasına karşın bulanık
mantık yöntemi bilhassa karar verme konusunda daha başarılı sonuçlar vermektedir. Bu
noktalar dikkate alınarak önerilen sistemde her iki metot hem ayrı ayrı hem de birleşik
hibrid sistem olarak kullanılacaktır.
Öngörülemeyen Maliyetler
Yapım işlerinde maliyetler doğrudan (direkt) ve dolaylı (endirekt) olmak üzere iki gruba
ayrılır. Doğrudan maliyetler veya sektördeki diğer tanımı ile imalat maliyetleri
(productive maliyetlerini), malzeme, direkt işçilik, makine ekipman ve taşeron’dan
oluşan temel kaynaklar ile beraber, nakliye ve gümrük maliyetlerinden meydana
gelmektedir. Projedeki imalatlar ile ilgili maliyet hesaplamalarının doğruluğu ve
hassasiyeti, başta aşağıdakiler olmak üzere birçok faktöre bağlıdır,
. • Projenin geometrik özellikleri (alan, kat adedi vs)
. • Projenin yeri
. • Kalite standardı
. • Tasarım ve ihale dokümanlarının nitelik ve niceliği
. • Ekonomik durum,
255
sigorta masrafları ve işveren/ müşavir’in şantiye işleyiş i esnasındaki talepleri, bölge
müdürlüğü ve genel merkez yüklemeleri, sponsorluklar, bu kapsamda
değerlendirilmektedir. Finansal Giderleri; tüm teminat mektup masrafları, nakit açığ ı
durumunda kullanılması muhtemel kredi faiz maliyetleri bu kapsamda ele
alınabilmektedir. Demobilizasyon; Şantiye tesislerinin kaldırılması, temizlik ve açılış
giderleri bu kapsamda değerlendirilebilmektedir.
Proje maliyet hesaplamalarında yukarıda belirtilen, maliyetlerin yanı sıra proje cirosu
oranında hesaplanan maliyet kalemleri; mukavele onay masrafları, teminat mektubu
masrafları (ihale teminatı, avans teminatı, performans teminatı) vergiler, sigorta
giderleri ve bazen merkez giderleridir.
Öneri Model
Yukarıda yapılan tarifler ve bahsedilen risk ve belirsizliklerin bir yapının olası
maliyetini tahmin etmenin ne denli güç olduğunu ortaya koymaktadır. Bu güçlükler
proje özelliklerinden, proje risklerinin tam olarak hesap edilememesinden,
öngörülemeyen maliyetlerin hesaplanmasındaki zorluklar, imalat ve endirekt
maliyetlerdeki belirsizliklerin yanı sıra proje kaynak (zaman, insan gücü,
dokümantasyon, veri, vs.) kısıtları dolayısıyla maliyet tahminlerinde de bir takım
güçlükler yaşanmaktadır.
Öneri modelde, ihale hazırlık süresinin yetersizliği, teklif/ bütçe çalış malarının yapan
mühendis kadrosunun teknik bilgi eksikliği, projenin uygulama zorlukları (teknik –
finansal), çizimlerin yetersizliği, eksikliği, ihale dokümanlarının yetersiz, eksik, çelişkili
olması, piyasa fiyatlarındaki değişkenlikler, firmaların teklif/bütçe hazırlık alt
yapılarındaki eksiklikler gibi maliyet tahmininin doğru analiz edilmesine engel tüm
faktörlerin tariflenen model ile hesaplanabilirliği veya hesaplanamayan sübjektif
kriterlerin matematiksel veriye dönüştürülmesini sağlayacak bir karar destek sistematiğ i
oluşturulmaktadır. Yukarıda tariflenen kısıtlar ile beraber model aşağıdaki 6 başlık
altında toplanan kriterler çerçevesinde tariflenecektir.
Proje risklerini analiz edip, risklerin kabul, ret veya transfer edilme durumlarına karar
verip, bunların proje maliyetine etkisi hesaplanabilir. Ancak buradaki belirsizliklerin
fazla olması nedeniyle kesin bir tahminde bulunmak güç olmaktadır. Öngörülemeyen
maliyetlerin hesaplanmasına ilişkin çok fazla kriter olmamak ile beraber genellikle
deneyimler neticesinde bir katsayı ile hesaplanmaktadır. İmalat maliyetlerinin
doğruluğu, piyasa fiyatlarına olan hâkimiyet, projelerin detay seviyesi, eksiksiz ve
doğru hesaplanmış bir keşif çalışması, kullanılacak malzemelerin kalitesi gibi kriterlere
256
bağlı olmakla beraber, büyük oranda gerçeğe yakın bir maliyet tahmini yapılabilir.
Dolaylı maliyetlerde ise yüzdesel ve tutarsal hesaplanabilecek şekilde iki gruba
ayrılmaktadır. Tutarsal endirekt maliyet kalemleri net olarak hesaplanabilmekle beraber,
yüzdesel hesaplamalar proje bütçesi ile doğrusal olarak değişmektedir. Maliyet tahmin
hesaplamalarındaki proje özellikleri, proje riskleri ve dolaylı maliyetlere bağlı kriterler
aşağıda tariflendiği gibidir.
Proje Özellikleri
(Min liu ve Yean Yng Ling, 2005) proje bedelinin tahmin edilmesinde projenin niteliği,
hazırlanan dokümantasyonun içeriği, şirketin karakteristik özellikleri, teklif verme
koşulları, ekonomik durum ve işveren özelliklerini detaylandırırken aşağıdaki kriterleri
kullanmıştır.
Proje nitelikleri; projenin karmaşıklığı, nakit akımı, güvenlik sorunları, ağır ekipman
ihtiyacı, proje süresi, proje büyüklüğü, projenin tipi ve karlılığı, proje dokümantasyonu;
işveren’in özel talepleri, tasarım kalitesi, sözleşme koşulları, teminat gereklilikleri,
kontrat tipi (götürü, birim fiyat, maliyet+kar), şirket karakteristikleri; tasarım aşamasına
müdahil olabilme, alt yükleniciler, saha yönetim ekibinin yetkinliği, devam eden
projeleri, şirket merkezinin durumu, teklif verme durumu; diğer katılımcıların rekabet
yeteneği, ihale girenlerin sayısı, ön yeterlilik şartları, ihale dokümanlarının bedeli, ihale
tarihi, ekonomik durum; genel ekonomi durum, işçilik fiyatlarındaki değişim riski,
malzeme fiyatlarındaki değiş im, işveren karakteristikleri; işveren’in ödeme kabiliyeti,
işveren’in büyüklüğü ana başlıkları altında ele almıştır.
Proje Riskleri
R. Sönmez ve diğ., (2007) proje risklerini genel, kontratsal, tasarım, yüklenici, finansal,
uygulama yeri ve ortaklık yapısı başlıkları altında ele almıştır.
Genel; proje büyüklüğü, planlama, kalite ve çevresel gereklikler, proje tipi, Kontratsal;
kontrat tipi(birim fiyat, götürü), proje uygulama yetkinliği, tazminatın kontrat değerine
oranı, Tasarım; çizimlerin kalitesi, tasarım karmaşıklığı, Kontrat; tamamlanan uluslar
arası projelerin tutarı, teklif hazırlama süresi, Finansal; işverenin finansal durumu, nakit
durumu, Proje Uygulama Alanı; coğrafi özellikler, güvenlik, hava durumu, sahanın
konumu, Ortaklık Yapısı; ortaklık tipi, sözleşmedeki iş kapsam kriterleri ele alınmıştır.
Aynı çalışmada ülkesel risk faktörleri; finansal, politik, idari, hukuki, kaynak ihtiyaçları,
piyasa şartları başlıkları altında, alt başlıklara ayrılmıştır.
257
Dolaylı Maliyetler
Endirekt maliyetler yukarıda ifade edildiği gibi yüzdesel olarak hesaplanacak maliyet
kalemleri olduğu gibi, analiz sonucu direkt maliyet tahmini yapılabilecek maliyet
kalemler bulunmaktadır. Proje cirosuna bağlı olarak yüzdesel olarak hesaplanacak
kalemler; mukavele masrafları, teminat mektupları ve vergiler, sigorta giderleridir.
Dikmen ve diğ.’nin, (2007) yaptığı çalışmada teklif kararını vermeye yönelik olarak
genel, risk ve fırsat ve rekabet kriterleri olmak üzere 3 ana başlık altında detay kriterler
oluşturulmuştur.
Sonuç
Yukarıda belirtilen kriterler çerçevesinde proje maliyet tahminlerinin doğru
yapılabilmesine yönelik olarak, proje maliyetine etki edebilecek tüm parametreler
model içersinde düşünülüp, etki ağırlığı nispetinde bütçe fiyatına etkisi düşünülerek
model oluşturulmuştur.
Oluşturulan model ile amaçlanan, ister teklif hazırlık aşaması olsun (pre master plan),
ister işin alınması akabinde yapılacak bütçe çalışmaları olsun (master plan), proje
maliyetlerinin doğru hesaplanıp, projedeki hesaplanamayan, sübjektif ve kişiden kişiye,
birikimler doğrultusunda farklı yorumlanabilecek kriterlerin tümüyle ele alınıp doğru
bütçe tahminlerinde bulunulmasını sağlamaktır.
Kaynaklar
Chua D. K., Li D., (2000), Key Factors in Bid Reasoning Model, Journal of
Construction Engineering and Management ASCE
Dikmen, I., M. Talat Birgönül, A. Kemal Gür (2007), A case-based decision support
tool for bid mark-up estimation of international construction proejcts, Automation in
Construction 30-44
Dozzi S. P., AbouRizk S. M., Schroeder S. L., (1996), Utility-Theory Model for Bid
Markup Decisions, Journal of Construction Engineering and Management ASCE
258
Elmas, Ç. (2007) Yapay Zeka Uygulamaları. 1. Baskı, Seçkin Kitabevi, İstanbul,
Türkiye.
Sönmez R., Ergin A. ve Birgönül T., (2007), Quantitive Methodology for Determination
of Cost Contingecy in International Projects. Journal of Management in Engineering
ASCE
259
Yapay Sinir Ağları Yöntemi İle Kalıp İşlerinde
Bir Adam-Saat Tahmini Modeli
Öz
1980’li yılların başından itibaren mühendislikte artarak uygulama alanı bulan yapay
sinir ağları yöntemi, temelinde insan beyninin çalışma ilkelerini taklit ederek çalışan bir
problem çözümleme yöntemidir. Yöntemin en önemli özelliği gerçek veriler ile kurulan
modelin eğitilmesi ve eğitilmiş olan modelin yeni veriler için sonuç üretebilmesidir. Bu
bağlamda kurulan model sürekli olarak yeni veriler ile sürekli kendini
yenileyebilmesidir. Diğer bir deyiş le model sürekli öğrenerek kendini
geliştirebilmektedir. Bu çalışmada, bina türü projelerde kaba yapı maliyetleri içerisinde
önemli yer tutan kalıp işlerine ait adam-saat ve verimlilik değerlerinin sağlıklı tahmini
amacıyla yapay sinir ağları yöntemi ile bir karar destek sistemi oluşturulması
hedeflenmiştir. Bu amaçla çalışmanın ilk aşamasında bir yapay sinir ağ ı
oluşturulmuştur. Bu aşamanın en önemli kısmı girdi ve çıktı değişkenlerinin tespitidir.
İkinci aşamada oluşturulan bu ağ elde mevcut bulunan üstyapı projelerine ait kalıp
puantajları eğitilmiştir. Üçüncü ve son aşamada ise model farklı projelerden elde edilen
veriler ile test edilmiştir.
Anahtar sözcükler: Yapay Sinir Ağları, Kalıp, İşçilik, Maliyet, Adam-Saat, Verimlilik
Giriş
Bir inşaat projesinin tasarım, planlama, programlama, uygulama ve kontrol gibi tüm
aşamalarında verimlilik yani adam-saat değerlerine ihtiyaç vardır. Teklif aşamasında
yapılacak yanlış verimlilik tahminleri bir ihalenin kaybına yol açabileceği gibi, işin
gerçek bedelinden düşük bir bedelle de üstlenmesine yol açabilir. Diğer yandan, yapım
öncesinde, planlama döneminde, inşaat yüklenicilerinin sağlıklı adam-saat değerleri
tahmini gereği yadsınamaz. Planlamada ulaşılmak istenen önemli bir sonuç da işin bitim
süresidir. Bu sürenin oluşumu için de adam-saat verisine ihtiyaç duyulur. Hiç şüphesiz
ki, bu tahminde yapılacak olası hatalar, projenin sadece fiziki ilerlemesini etkilemeyip
bütçesini de olumsuz etkileyecektir.
Bu bağlamda, kalıp işçiliği verimliliği bir inşaatın betonarme maliyeti ile ilgili maliyet
tahmini, planlama ve programlama çalış malarında önemli yer tutar. Diğer taraftan,
Türkiye’de konut ve işyeri binaları projelerinde çok büyük sıklıkla kullanılan betonarme
261
çerçeve yapılarda kalıp işçiliğinin ağırlığı %10 - %15 arasında olarak bu tür yapıların
toplam maliyetinde önemli bir yer tutmaktadır.
Bu çalışmada, bina türü projelerde kaba yapı maliyetleri içerisinde önemli yer tutan
kalıp işlerine ait adam-saat ve verimlilik değerlerinin sağlıklı tahmini amacıyla yapay
sinir ağları yöntemi ile bir karar destek sistemi oluşturulması hedeflenmiştir. Aşağıdaki
bölümlerde kısaca inşaat projelerinde verimlilik ve verimlilik tahmininde yapay sinir
ağları uygulamaları anlatılacaktır. Ardından da önerilen yöntem ile birlikte çalışmada
elde edilen ilk bilgiler sunulacaktır. Çalış manın bu safhasında sadece sistem kalıp ile
olan imalatlar ele alınmıştır.
Yapay sinir ağları kavramı, insan beyninin ve zekasının nasıl çalıştığına dair
çalışmaların yapılmaya başlandığı 1800’lere kadar dayanmaktadır. Ne var ki, Minsky ve
Papert’in (1969) yayınlamış olduğu bir çalış maya bağlı olarak yavaş ilerleyen
çalışmalar 1980’lerin başında yapı yönetimi dalıda dahil olmak üzere tekrar ivme
kazanmıştır (Moselhi ve diğ., 1991).
Yapay sinir ağları yöntemi (YSA) temel olarak insan beyninin görsel verileri nasıl
işlediği ve nesneleri nasıl ayırdığı, yani öğrendiği prensibi üzerine kurulmuştur.
Yöntem, insan beyninin “nöron” adı verilen birimlerin ağı şeklinde çalıştığı ile ilgili
olan biyolojik bulgulardan esinlenmiştir. Her nöron kendi parçası olan “sinaps”lar
vasıtasıyla diğer nöronlar ile sinyal alışverişinde bulunur. Öğrenme işlemi nöronlar
arasında bulunan sinaptik bağlantıların ayarlanmasını içerir.
X1
X2
X3
Çıktı katmanı
Gizli katman
Xn
Girdi katmanı
Tipik bir yapay sinir ağları modelinde girdi, gizli ve çıktı katmanları vardır. Çıktı
katmanı, girdi katmanından, aradaki gizli katmanlardan da geçerek, girdi ve sinyalleri
sinyali alır. Gizli katman sayısı, uygulama alanına bağlı olarak değişiklik gösterir. Şekil
1’de tek gizli katmanlı basit bir yapay sinir ağları modelini gösterilmektedir.
En çok kullanılan yapay sinir ağları modellerinden biri çok katmanlı perseptron
modelidir. Bu tür modelde, x1’den xn’e olan girdiler, Şekil 1’de gösterildiği gibi, girdi
262
katmanına beslenmelerinin ardından bir “bağlantı ağırlığı” ile çarpılarak gizli katmana
aktarılırlar. Gizli katman içerisinde toplanır ve bir “aktivasyon fonksiyonu” vasıtasıyla
işlenerek gizli katmandaki nörondan çıkış hesaplanır. Bu işlem verinin, en son çıktı
katmanına varmasına kadar tüm gizli katmanlar için tekrarlanır. Çıktı katmanında veri
son bir kez daha aynı şekilde işlendikten sonra yapay sinir ağının çıktısı oluşur.
Yapay sinir ağları, verimlilik tahmini, ses tanıma veya görüntü tanıma gibi verilen bir
uygulamaya uygun olarak tasarlanırlar. Başlangıçta, yapay sinir ağları yukarıda
bahsedilen ağırlıkları geliş igüzel miktarlar olarak alırlar. Bunu takiben, “eğitim işlemi”
adı verilen işlem ile model spesifik bir problemi çözmek için eğitilir. Eğitim iş lemi
esnasında, başlangıçta gelişigüzel olan sinaptik bağlantı ağırlıkları ayarlanır. Bu
eğitimin amacı incelenmekte olan problem için en uygun ağırlıkların bulunmasıdır.
Konu hakkında daha detaylı bilgi bu alanda yayınlanmış olan çok sayıda kitap ve
çalışmadan elde edilebilir. (Zurada, (1992); Veelenturf, (1995); Elmas, (2007)).
İnşaat projeleri yönetiminde, 1980’lerin ikinci yarısından itibaren, yapay sinir ağları
yöntemi çok çeşitli problemlerin çözümünde uygulanmıştır (Moselhi ve diğ. (1991);
Boussabaine, (1996); Adeli ve Karim (2001)). Maliyet ve fiyat tahmini, verimlilik, risk
değerlendirmesi, kar tahmini, zaman ve kaynak takibi, talep ve dava sonucu tahmini
gibi konularda pek çok değerli çalış ma yapılmış ve yayınlanmıştır (Adeli ve Karim
(2001); Dikmen ve diğ. (2009)).
Sonmez ve Rowings (1998) yapay sinir ağları yöntemini inşaat işçiliği verimliliğini
tahminde kullanmışlardır. Çalışmada araştırmacılar yapay sinir ağları ve regresyon
analizi kullanarak kalıp işçiliği, beton dökümü ve perdah işçilikleri konusunda
verimlilik modelleri geliştirmiş lerdir.
Karshenas ve diğ. (1992), Chao ve diğ. (1994) ve daha sonra Ok ve diğ. (2006) yapay
sinir ağları yöntemini toprak işlerinde iş makinelerinin üretim tahmininde
kullanmışlardır. Tüm çalışmalar da yapay sinir ağları yönteminin bu tür işlemler için
uygun bir yöntem olduğu sonucuna varılmıştır.
263
Yöntem
Bir yöntemin pratikte uygulama alanı bulması için en önemli konular, yöntemin ihtiyaç
duyduğu verilerin basit ve kolaylıkla elde edilebilir olmasıdır. Aksi takdirde geliştirilen
yöntem akademik bir çalışmanın ötesine gidemeyebilir. Diğer yandan yapay sinir ağları
yöntemi gerçekleşmiş aktivitelerden elde edilmiş bilgilerle olası çözümlere ulaşan bir
yöntem olduğu için, kurulan YSA modelinin yukarıda bahsedilen eğitimi için sağlıklı ve
mümkün olduğunca çok veriye ihtiyaç vardır. Bu noktalardan hareketle, geliştirilmekte
olan ve burada sunulacak modelde, verilerin basit ve de şantiye ortamında ek bir külfet
getirmeden toplanabilecek olması hedeflenmiştir. Diğer bir amaçta bur tür yapıları inşa
eden şirketlerin yöntemi kullanmada diğer şirketlerden elde edilecek verilere ihtiyaç
göstermeden yöntemi kullanabilmeleri amaçlanmıştır.
Yukarıda belirtilen kriterler ışığında modelin ana girdileri yapının toplam kat adedi ile
verilen bir kattaki toplam sarkan kiriş uzunluğu, toplam kolon uzunluğu, toplam perde
duvar alanı ve bu yapı elemanlarınca taşınmakta olan toplam döşeme alanı ile bu
döşemenin kaçıncı katta olduğu olarak tespit edilmiştir. Modelin ana çıktısı ise girdilere
baz yapı elemanlarının betonarme kalıp aktiviteleri için harcanacak toplam adam-gün
(yevmiye) miktarıdır. Bu çalışmada, adam-gün süresi, Türkiye’de sıkça kullanıldığ ı
şekliyle, 1 saatlik yemek ve dinlenme molası da dahil olmak üzere toplam 10 saat
alınmıştır. Bu veriler şantiye ortamında kolaylıkla ölçülebilecek ve sağlıklı şekilde
toplanacak verilerdir. Ayrıca Türkiye bina stoğunun büyük çoğunluğunu teşkil eden 5-
15 katlı 10 kadar yapı inşa eden bir yüklenici model için oldukça güzel bir veri setine
sahip olacaktır. Bu nedenle önerilen yöntem hemen her büyüklükteki yüklenici firma
tarafından kullanılabilir.
264
Sistem kalıp teknolojisinde, kolon kalıpları bir kez oluşturulduktan sonra tüm yapı bu
monte edilmiş kalıplarla inşa edilmektedir. Çoğu kez 2 parçadan oluşan kolon kalıpları
vinç yardımıyla yerine yerleştirilmektedir. Buradan hareketle kolon kalıp işleri
verimliliğinin kolon kesiti boyutlardan bağımsız olduğu kabulü yapılabilir. Benzer bir
yaklaşımla, perde duvarlara ait kalıp işçiliğinde ise perdenin yüzey alanı işçiliğ i
doğrudan etkilediğinden m2 boyutunda çalışılmıştır.
Konut türü yapılarda çok fazla sarkan kiriş kullanılmamakla birlikte, kullanıldığ ı
takdirde kalıp işçiliğine olan etkisi tıpkı kolonlarda olduğu gibi ebatlarından çok
uzunluğudur. Kirişin ebatları küçülüp büyüdüğünde yapılan işgücü çok fazla
değişmemektedir. Fakat sarkan kirişlerin boyu arttıkça işgücü ve işçilik ciddi miktarda
artış göstermektedir. Döşeme alanı olarak, daha önceden döşeme içerisinde sarkan
kirişlerinde bir veri olarak sisteme girilmesi nedeniyle sadece döşemenin izdüşüm alanı
kullanılmıştır.
Toplam kat adedi ve bulunulan kat, yapıda meydana gelen işçi gücü ve işlik sürekliliği,
aynı işin tekrarlanması ve süregelen iş alışkanlığı/ezberleme nedeniyle sonucu
etkileyeceğinden bir parametre olarak sisteme dahil edilmiştir.
Yapılan çalışmada 12 farklı bina projesinden toplam 144 adet veri toplanarak YSA veri
seti oluşturulmuştur. Bunlardan 137 adet veri eğitim setinde, kalan 7 veri seti ise test
setinde kullanılmıştır.
Çalış maya konu olan inşaat projelerinde, yapıya ait her kat bir veri olarak ele alınmıştır.
Katlara ait, kolon uzunluğu, sarkan kiriş uzunluğu, perde duvar alanı, döşeme alanı ve
yapı toplam kat sayısı tasarım üzerinden tespit edilmiştir. Her kata ait adam-gün
değerleri ise doğrudan ilgili projenin şantiye yöneticilerinden elde edilmiştir. Veri
setlerinin oluşturulduğu tüm yapılar farklı taban alanları ve kat adedine sahiptir.
Analizler ve Sonuçları
Yukarıda da bahsedildiği üzere oluşturulan YSA veri setinde, 137 adet veri seti ile
modelin eğitiminde, kalan 7 adet veri takımı modelin test edilmesinde kullanılmıştır.
Analizler için geri yayılım algoritması ve sigmoid aktivasyon fonksiyonu kullanılmıştır.
Test sonuçları Şekil 1’de grafik olarak sunulmuştur. Şekilden de görüleceği üzere
gerçekleşen değerler ile önerilen yöntem kullanılarak hesaplanan değerler birbirine
oldukça yakındır. En büyük fark 2’nolu test setinde %14 olarak oluşmuştur.
265
10000
Gerçek değer
YSA yöntemi
7500
Adam-saat
5000
2500
0
0 1 2 3 4 5 6 7 8
Test seti no.
Şekil 2. Fiilen gerçekleşmiş veriler ile modelden elde edilen verilerin karşılaştırılması
Örnek Uygulamalar
4000
Adam-Saat
3000
2000
1000
0
-4 -3 -2 -1 0 1 2
Katlar
Şekil 3. Lojistik Depo inşaatı, YSA yöntemi ve Bayındırlık Bakanlığı analizleri ile elde
edilen sonuçlarının karşılaştırılması
266
Şekil 3’ten görülebileceği üzere, iki analiz yönteminin arasında ciddi farklar mevcuttur.
Bayındırlık Bakanlığı analizleri yöntemi ile elde edilen sonuçlar %100’e varan
mertebede YSA yöntemi ile elde edilen sonuçlardan yüksektir. Yine aynı şekilden
görüleceği YSA yöntemiyle yapılan analizde bodrum katların imalatı için gerekli adam-
saatler derine gittikçe artmaktadır. Bu da yöntemin ne derece gerçeğe yakın sonuçlar
verdiğini göstermektedir.
İkinci proje ise, 2.92 m kat yüksekliğine sahip 6 katlı takriben 2500 m2 alanlı bir süt
ürünleri tesisidir. Yine diğer projede olduğu gibi farklı aks aralıklarına sahip betonarme
karkas bir binadır. Bodrum dış duvarları betonarme perdedir. Betonarme işlerinin ana
metrajları, 4977.0 m2 kalıp ve 768.0 m3 beton olarak hesaplanmıştır. Yapı ile ilgili
veriler ile Bayındırlık Bakanlığı birim fiyat analizlerinde önerilen değerlerle yapılan
analizler Tablo 2 ve Şekil 4’te karşılaştırılmıştır.
7500
YSA yöntemi
Bay. Bak. analizleri
5000
Adam-saat
2500
0
-3 -2 -1 0 1 2 3 4
Katlar
Şekil 4. Süt Ürünleri Tesisi, Lojistik Depo inşaatı, YSA yöntemi ve Bayındırlık
Bakanlığı analizleri ile elde edilen sonuçlarının karşılaştırılması
267
karşın, beton için m3’te 3.31 kat ve kalıp için 1.70 kat fazla olduğunu sonucuna
varmışlardır.
Sonuçlar
Yapılan çalış mada betonarme karkas yapılar için bir kalıp işçiliği verimliliğinin tahmini
için yapay sinir ağları bazlı bir yöntem önerilmiştir. Yöntemin basit ve elde edilebilir
veriler ile çalışması, yöntemin küçük ve orta ölçekli yükleniciler tarafından da
kullanılmasına imkan tanımaktadır. Diğer yandan çözüm özellikleri nedeniyle ortalama
verimlilik değerlerinde çoğu zaman dikkate alınmayan proje büyüklüğü, çalışılan
mekanın büyüklüğü, yapının kat adedi gibi verimlilik üzerinde ciddi etkileri olabilecek
değerler dikkate alınmaktadır.
Kaynaklar
AbouRizk S. , Knowles P. & Hermann U.R. (2001) Estimating labor production rates
for industrial construction activities. ASCE Journal of Construction Engineering and
Management. 127(6) pp 502-511.
Chao L.C. & Skibniewski, M.J. (1994) Estimating construction productivity: neural-
network-based approach. ASCE Journal of Computing in Civil Engineering. 8 (2) pp
234-251
Kuruoğlu M. , Bayoğlu F.İ. (2001) Yapı üretiminde adam saat değerlerinin belirlenmesi
üzerine bir araştırma ve sonuçları. 16. İnşaat Mühendisliği Teknik Kongresi, Ankara,
No:65.
268
Meslek Standartları Komisyonu MSK (1997) “İnşaat kalıpçısı meslek standardı
(ahşap)”. http://www.iskur.gov.tr/mydocu/standart/106.html.
Ok S.C. & Sinha S.K. (2006) Construction equipment productivity estimation using
artificial neural network model. Construction Management and Economics, 24 pp 1029-
1044.
Portas J. & AbouRizk S. (1997) Neural network model for estimating construction
productivity. ASCE Journal of Construction Engineering and Management. 123(4) pp
399-410.
Sonmez R. & Rowings J.E. (1998) Construction labor productivity modeling with
neural networks. Journal of Construction Engineering and Management, 124(6) pp 498–
504.
269
Yapım Firmaları’nda Entelektüel Sermaye Değerinin
Finansal Verilerle Hesaplanması
Öz
Entelektüel sermaye bilgi ekonomisi içinde işletmelerin yeni zenginliğidir. Ülkemizin
ekonomisinde önemli bir yere sahip inşaat sektöründe entelektüel sermaye kavramı
oldukça yenidir. Sektörün önemli aktörlerinde biri olan inşaat firmaları ise bu kavrama
yabancıdırlar. İnşaat sektöründe, stratejik anlamda entelektüel sermaye yönetimi
faaliyetlerini uygulayabilmek için öncelikle sistematik entelektüel sermaye ölçümleri
yapılmalıdır. Entelektüel sermaye ölçüm yöntemleri nitel yaklaşımlar ve finansal
verilerle ölçümler olmak üzere iki odağa ayrılmıştır. Nitel yaklaşımlar entelektüel
sermayeyi belirli değişkenler üzerinden raporlama ana mantığına dayanmaktadır.
Finansal ölçüm yaklaşımları ise, menkul kıymetler piyasasının işletmeye verdiği değer
ile iş letmenin bilançosunda yer alan iş letme değeri üzerinden entelektüel sermayeyi
hesaplamaktadır. Bu çalış ma kapsamında İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nda işlem
gören iki inşaat firmasının entelektüel sermaye düzeyleri finansal verilere dayalı bir
ölçüm yöntemi olan “Hesaplanmış Maddi Olmayan Varlıklar Yöntemi (HMOV)”ile
hesaplanmış ve karşılaştırılmıştır. Bu araştırma öncelikle entelektüel sermaye
konusunda sınırlı araştırmaya sahip inşaat sektörüne katkı sağlamaktadır. Ayrıca, son
yıllarda bilgi yönetiminde giderek artan bir öneme sahip olan entelektüel sermayenin
inşaat sektöründe de önemini vurgulamaktadır. Bu araştırma sonucunda elde edilen
veriler, inşaat firmalarında gelecekte uygulanabilecek entelektüel sermaye yönetim
modellerine katkı sağlayacaktır.
Giriş
21. yüzyılda, bir işletmenin başarısı sahip olduğu fiziksel varlıklardan çok entelektüel
sermayesi ve sistem kapasitesine bağlıdır. Entelektüel sermaye organizasyonun
görünmeyen zenginliği, iş yapabilme bilgisidir ve ekonomik zenginlik için egemen
kaynak olma yolunda ilerlemektedir. Bilişimin günden güne gelişmekte olduğu
günümüzde artık en güçlü şirketler, en büyük maddi ve finansal varlıklara sahip
şirketler değil, entelektüel sermayelerini güçlendirebilen, bilgiyi kullanabilen ve bu
değeri en etkin şekilde yönetebilen şirketlerdir.
271
Bir inşaat firmasının kaynakları göreceli değerleri bağlamında maddi ve maddi olmayan
varlıklardan oluşmaktadır. Maddi varlıklar (tangible assets), firmanın kesin ve güncel
varlıklarıdır. Maddi varlıklar, ekipman, arsa, stoklar, banka mevduatları ve fabrikalar
gibi daha somut varlıklardır. Buna karşın maddi olmayan varlıklar (intangible assets),
gözlemlenmesi, tanımlanması ve değer biçilmesi daha zor, gelecek için fayda sağlayan
fiziksel veya finansal olmayan varlıklardır (Lev, 2001). Bu tip varlıklar, firma
performansı üzerinde de önemli bir etkiye sahiptirler. Maddi olmayan varlıklar,
entelektüel mülkiyetten patentlere, ticari sırlardan sözleşme lisanslarına, iletişim ağları,
çalışanların bilgi birikimi, veri tabanları, firmanın sahip olduğu olumlu ün ve örgüt
kültürü gibi birçok bileşene sahiptir (Kale ve Çivici, 2002).
Türkiye İnşaat endüstrisi, ülke ekonomisinde önemi göz ardı edilemeyecek bir konumda
olup, pek çok sektörü içinde barındırmaktadır; ancak diğer endüstrilere nazaran kendini
yavaş yenilemektedir. Yapı yapmak karmaşık bir süreçtir, bu karmaşık süreç bilginin ve
yeni teknolojilerin kullanılmasıyla basite indirgenebilir ve ‘entelektüel sermaye
yönetimi’yle daha hızlı ve etkin yönetim modelleri oluşturulabilir.
Firmaların entelektüel sermaye ölçüm yöntemleri iki açıdan ele alınabilir: nitel
yaklaşımlar ve finansal verilerle ölçümler. Nitel yaklaşımlar, entelektüel sermayeyi
belirlenecek değişkenler üzerinden raporlama ana mantığına dayanmaktadır. Finansal
ölçüm yaklaşımlarının (Hesaplanmış Maddi Olmayan Varlıklar, Piyasa değeri/ defter
değeri oranı, Tobin’in Q değeri, vb..) ana fikri ise hisse senedi piyasasının işletmeye
verdiği değerin ne olduğunu tespit etmek, bunu işletmenin bilançosunda yer alan
işletme değeri ile kıyaslayarak aradaki farkı belirlemektir. Finansal verilere dayalı
ölçüm yöntemlerinin ortak özellikleri, entelektüel sermayenin genel bir
karşılaştırılmasının yapılabilmesi için işletmelerin denetlenmiş finansal tablolarından
türetilmeleri ve işletme tarafından benimsenen entelektüel sermaye tanımından bağımsız
olmalarıdır. Brennan (2001) ‘in belirttiği gibi, bu ölçüm sistemleri makro planda olup
sadece piyasanın işletmeye öngördüğü değerin fonksiyonu olarak hesap edilir. Bu
nedenle tüm dünyada işletmeler finansal verilerle elde edilen değerlerin yanı sıra,
entelektüel sermayelerinin özellikleri ve performansları hakkında uzun vadede daha
stratejik bilgiler içeren entelektüel sermaye raporlama yöntemlerine başvurmaktadırlar
(Brennan, 2001).
272
M. Shaikh‘in (2004) ‘‘Ölçemediğin bir şeyi yönetemezsin’’ ifadesi bize inşaat
firmalarında entelektüel sermayeyi bir avantaja dönüştürecek entelektüel sermaye
modellerini uygulamadan önce önemli olanın, bu değeri en doğru şekilde ölçmemiz
olduğunu anlatmaktadır. Buradaki temel problem inşaat şirketleri için geliştirilmiş belli
bir yöntemin olmamasıdır (Kululanga ve Mccaffer, 2001). Bu eksiklik inşaat
şirketlerinde entelektüel sermaye yönetimi anlayışının var olmasının karşısında engel
oluşturmaktadır. Bu nedenle bu çalışmanın amacı Türkiye’deki inşaat firmalarında
entelektüel sermayeyi var olan finansal verilere dayalı entelektüel sermaye ölçüm
yöntemleri bağlamında incelemektir.
Bu çalışma kapsamında İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nda işlem gören iki inşaat
firmasının entelektüel sermaye düzeyleri “Hesaplanmış Maddi Olmayan Varlıklar
Yöntemi (HMOV)”ile hesaplanmış ve karşılaştırılmıştır.
Maddi olmayan varlıkların yapım firmalarındaki değerlerine ulaşmak, ileride şirket için
rekabet avantajına dönüşecek entelektüel sermaye yönetiminin uygulanabilir bir
yönetim stratejisi haline gelmesini sağlayacaktır. Entelektüel sermaye yönetimini inşaat
şirketlerindeki yönetim anlayış ına en iyi şekilde entegre etmek bilgi ekonomisinin
kaçınılmaz bir gerçeğidir.
Entelektüel sermayenin tüm dünyada kabul görmüş tek bir tanımı yoktur, birçok
araştırmacı farklı açıdan entelektüel sermayeyi tanımlamaya çalışmıştır. Brooking
(1996), entelektüel sermayeyi, “organizasyonun işlemesine olanak sağlayan bileşik
maddi olmayan varlıklar” olarak tanımlamıştır.
Klein ve Prusak (1997) ise, entelektüel sermayeyi “Daha yüksek değerlere sahip
varlıkları yaratmada onları şekilendirecek, ele geçirecek ve harekete geçirecek
entelektüel materyal” olarak tanımlamıştır. Bu tanımda, Klein ve Prusak maddi
olamayan varlıklarla entelektüel sermaye arasındaki farkı ortaya çıkarmaya çalışmıştır.
Entelektüel sermaye maddi olmayan varlıkları, bir başka deyişle entelektüel mülkiyeti,
içine almaktadır burada fark yaratan nokta değer yaratmasıdır, bir başka deyiş le
işletmenin içinde değer yaratan maddi olmayan varlıklar entelektüel sermayedir.
Entelektüel sermaye maddi olmayan varlıkları de içinde barındıran daha geniş bir
yapıya sahiptir.
Tek düzen hesap planında maddi olmayan duran varlıkların izlendiği hesap grubu,
‘herhangi bir fiziksel varlığı bulunmayan ve işletmenin belli bir şekilde yararlandığ ı
veya yararlanmayı hedeflediği aktifleştiren giderler ile belli koşullar altında hukuken
himaye gören ve şerefiyelerin izlendiği hesap grubu’ olarak tanımlanmaktadır
(Kotar,1995). Bu hesap grubunda şu kalemler yer alır: Haklar, Şerefiye, Kuruluş ve
Örgütlenme Giderleri, Araştırma ve Geliştirme Giderleri, Özel Maliyetler, Birikmiş
Amortismanlar ve Verilen Avanslar.
273
Kotar’ın (1995)’de geleneksel muhasebe sistemi içinde tanımladığı maddi olmayan
duran varlıklar kavramının içeriği, entelektüel sermaye kavramsal yapısının maddi
olmayan duran varlıklara getirdiği yeni içerikten birçok yönüyle farklılıklar
göstermektedir. Geleneksel muhasebe sistemi, entelektüel sermayeyi göz ardı
etmektedir. İnsan sermayesi, müşteri sermayesi, yapısal sermaye, büyüme ve yenilenme
gibi unsurlar geleneksel muhasebe sistemi içinde yer almamaktadır.
Bir diğer avantaj, yüksek piyasa değerine sahip bir inşaat firmasının, bu yüksek değerin
kaynağını yatırımcılara bu şekilde göstermiş olacağıdır. Halka açık ya da açılmayı
düşünen bir inşaat firmasının entelektüel sermayesini ve bunun gelecekte yaratacağı
gelir potansiyelini göstermesi, firmanın hisse senetlerinin fiyat performansını arttırıcı
etki yapacaktır.
Son olarak, halka açık olmayan bir işletme herhangi bir amaçla değerlenirken ölçülmüş
ve raporlanmış entelektüel sermayesi, satıcı iş letme için pazarlık unsuru olacak ve satış
fiyatını arttırıcı etki yapacaktır ve işletmenin yeni ekonomi kurallarına uyum sağlamada,
rakiplerine karşı ne durumda olduğunun analiz edilebilmesini, zayıf yönlerinin
bulunarak geliştirici çabalara girişilebilmesini sağlayacaktır (Ertuğrul, 2006; [1]).
Metodoloji
Hesaplanmış maddi olmayan varlıklar metodunu Kellog İş İdaresi Okulu’na bağlı “NCI
Research” adlı kuruluş geliştirmiştir. “NCI Research” kuruluşunun başı Thomas
Parkinson, bir şirketin piyasa değerinin yalnız maddi varlıkları değil, şirketin maddi
olmayan varlıklarına atfedilebilecek bir bileşeni de yansıttığı var sayımından hareket
etmiştir. Maddi olamayan varlıkların değeri, bir şirketin benzer maddi varlıklara sahip
ortalama bir rakipten daha iyi performans gösterme gücüne eşittir (Stewart, 1997).
Hesaplanmış Maddi Olmayan Varlıklar yöntemi, maddi varlıkların getirisinin fazla
kısmını hesaplar ve bu büyüklüğü, maddi olmayan varlıklara ilişkin getirinin payını
belirlemede kullanır (Luthy, 1998). Bu işlemler sonucunda elde edilen değer, şirketin
bilançoda görünmeyen varlıklarının hesaplanmış maddi olmayan değeridir. Ancak elde
edilen rakam bu varlıkların piyasa değeri değildir. Piyasa değeri daha yüksek olacaktır,
*Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O.’nın Planlama ve İktisadi Araştırmalar Grup Yönetmenliğince 2000
yılında yayınlanan Sektör Araştırmaları Serisi/ No:21/ İnşaat Sektörü raporuna göre yurt dışı müteahhitlik
hizmetleri sektörü yetkililerinden alınan bilgilere göre, yurt dışında pek çok projeyi gerçekleştiren Türk
müteahhitlik sektörünün başta finansal sorunları olmak üzere, rekabet güçlerini azaltan bir takım sorunları
bulunmaktadır. Kredi temininde güçlükler yaşanmaktadır, bunun sonucu rekabet güçlüğünü beraberinde
getirmektedir. Yurt dışı pazarlarda faaliyet gösterecek firmalarda belli kriterler aranmaması sektörün uzun
vadede imajını etkilemekte, kaliteden verilen ödün bir süre sonra iş yapılan pazarın kaybedilmesine kadar
varan olumsuzlukları beraberinde getirmektedir.
274
çünkü söz konusu varlıkları sıfırdan kurmak da kendine başına bir değer yaratmaktadır.
Bu değeri bilmemiz, düşük bir piyasa değeri/defter değerinin sönmeye yüz tutmuş bir
işletmeyi mi, yoksa hisse senedine yansımamış gizli zenginliğe sahip bir işletmeyi mi
gösterdiğine karar vermede yardımcı olmaktadır (Stewart, 1997).
Dördüncü adımda, söz konusu üç yıl için, sektörün ortalama getiri oranı bulunur (%).
Sektörün ortalama getirisi hesaplanırken, Gayrimenkul Yatırım Ortaklıkları (GYO) için
2002-2003 yılları arasında SPK tebliğli Tarihi Maliyetli (Seri XI No:1) bilanço ve
Ayrıntılı Gelir Tablosu kullanılmıştır (bkz. Tablo 4). 2004 yılı verileri için Uluslararası
Finansal Raporlama Standartları (UFRS)’e göre düzenlenmiş konsolide bilanço ve gelir
tabloları kullanılmıştır. GYO’lar için 2002-2004 yılı verilerinin ortalamaları
hesaplanmıştır. Sektörün ortalama getiri oranı hesaplanırken sektörde faaliyet gösteren
ve mali tablo verilerine ulaşılabilen belli sayıda firma gereklidir. İnşaat firmalarının
borsada işlem görmemesi durumu inşaat firmalarının yıllık finansal raporlarına
ulaşılmasını zorlaştırmaktadır. Bu nedenle faaliyet alanları ve yasal yükümlülükleri
itibariyle benzer bir tablo çizen Gayrimenkul Yatırım Ortaklıkları’nın verileri
kullanılarak sektörün tahmini maddi karlılık oranı hesaplanmıştır [4].
Dördüncü adımın ikinci aşamasında, üçüncü adımda elde edilen varlıklardan elde edilen
kazanç oranları sektörün ortalama getiri oranıyla karşılaştırılır (bkz. Tablo 5). Buna göre
B Firması’nın ‘Hesaplanmış maddi olmayan varlıklar yöntemi’yle yaklaşık entelektüel
sermaye hesabına devam etmemek gerekmektedir. Bunun nedeni “Ek Getiri”nin B
firması için eksi değerde çıkmasıdır.
Beşinci adımda firmalar için ek getiri hesaplanır; bunun için sektörün ortalama getiri
oranı şirketin maddi varlıklarıyla çarpılır (bkz. Tablo 6). Çıkan sonuç ortalama bir
şirketin maddi varlıkların tutarından ne kadar kazanmış olacağını verir. Elde edilen
rakam şirketin birinci adımda bulunan vergi öncesi kazançlarından çıkarılır. Bu şekilde,
ek getiri bulunur. Bu rakam şirketin sektördeki ortalama bir firmaya göre varlıklarından
ne kadar daha fazla kazandığını gösterir. B Firması’nın ek getirisi eksi değerde çıktığ ı
için bu adımdan sonra hesaplamaya devam edilmeyecektir.
275
Tablo 1 Üç Yıl İçin Vergi Öncesi Ortalama Kar Hesabı.
Tablo 2 Üç Yıl İçin Yıl Sonu Ortalama Maddi Varlıklar (Net Aktif Değeri,YTL).
Firma Adı 3 yıl için Ort. Vergi 3 yıl için Ortalama Maddi (1) / (2)
Öncesi Kazanç(1) Varlıklar (2)
Varlıklardan A Firması 171.954.977 2.132.779.610 %8
Sağlanan Getiri
Oranı (%) B Firması 115.281.741 2.132.583.753 %5,4
Firma Adı 2002-2004 yılları için Ort. Vergi 2002-2004 yılları için
Öncesi Kar (YTL) Ortalama Maddi Varlıklar
(YTL)
B Firması İnşaat Ticaret A.Ş. 115.281.741 2.132.583.753
B Firması A.Ş. 2.444.923 121.288.323
Alarko A.Ş 9.235.042 122.717.633
EGS A.Ş. 16.669.254 135.796.332
İhlas A.Ş. 9.093.179 26.060.558
İş A.Ş. 56.842.577 678.020.654
Yapı Kredi Koray A.Ş. 343.883 76.429.787
Vakıf A.Ş 717.964 22.615.975
Garanti A.Ş 2.818.092 67.036.845
A Firması İnşaat ve Sanayi A.Ş. 171.954.977 2.132.779.610
Toplam 385.401.632 YTL 5.515.329.470 YTL
Sektörün Maddi Varlık Karlılık Oranı: 385.401.632 / 5.515.329.470 = %6.9 ≈% 7
276
Tablo 5 Varlıklardan elde edilen kazanç oranlarını sektörün ortalama getiri oranıyla
karşılaştırılması.
Ek getiri hesabından sonra gelen altıncı adımda is ek getiri vergiden arındırılır. Bunun
için ilk olarak üç yılın vergi oranları ortalaması bulunur ve bu oran ek getiriyle çarpılır.
Vergi sonrası geliri elde etmek için çıkan sonuç ek getiriden çıkarılır. Bu rakam maddi
olmayan varlıklara atfedilecek primdir. Vergi mevzuatı ve kanunlarında oldukça sık
değişikliklerin yapıldığı ülkemizde 2005 yılından sonra kurumlar vergisi ve işletme
vergilerinde indirimler yapılmıştır. Ancak incelenen dönemde kurumlar vergisi ve fon
payları %33 oranında gerçekleşmiştir [2].
Yedinci yani son adımda ek getirinin şirketteki net değeri hesaplanır. Bunu yapmak için
ek getiriyi, şirketin sermaye maliyeti gibi uygun bir orana bölmek
gerekir(Stewart,1997). İşletmelerde özsermaye (sermaye) maliyeti hesaplaması oldukça
teknik bir konu olup öz sermaye-alternatif maliyet yöntemi, pay senedi çıkarılması
yoluyla sağlanmış kaynakların maliyeti, amortisman maliyeti, ...vb. gibi hesaplama
yöntemlerini kullanmak mümkündür.
Hiçbir işletme bilerek zarar edeceği bir iş veya sermaye kaybı yaşamak istemez
özellikle inşaat sektörünü gibi ciddi maddi duran varlık ve sermaye gerektiren
işletmelerde elde edilen fonların veya özsermayenin ‘risksiz getiri oranları’ dikkatli
takip edilmelidir.
277
Türkiye de risksiz getiri oranını bulmakta ve sermaye(yeni yatırım maliyeti)
hesaplamasında baz olarak Hazinenin ihraç ettiği yıllık Hazine Bonosu veya Devlet
Tahvili Faiz oranı kıstas olarak alınmaktadır. Analizimizde 2002-2004 yılları arasında
aşağıda belirtilen hazine bonosu ve devlet tahvili faiz oranları alınmıştır [5].
2002 yılı için TRT050203T18 tanımlı bir yıl vadeli devlet tahvili nominal faiz
oranı:%69,54
2003 yılı için TRT031203T34 tanımlı bir yıl vadeli devlet tahvili nominal faiz
oranı:%51,11
2004 yılı için TRT060705T10 tanımlı bir yıl vadeli devlet tahvili nominal faiz
oranı:%29,71
Makro ekonomik ve sektörel gelişmelerinde faiz oranları içinde olduğu varsayımı ile
ilgili 3 yıl için ortalama alternatif maliyet %50.12 olarak bulunur. İşletme sermaye ve
yeni yatırım karlılığında baz değer olarak alınan bu oran firmanın sadece entelektüel
sermayesinin hesaplanmasında önemli bir etkiye sahip olmakla kalmayıp; aynı zamanda
piyasa değeri, ortakların elde edeceği karlar(kar payı), verim ve karlık üzerinde de
doğrudan etkili olmaktadır. Buna gore ek getirinin şimdiki değeri bulunur.
Sonuç
Yönetim Bilimi, literatürde gerek niteliksel gerekse finansal verilere dayalı birçok
entelektüel sermaye ölçüm yöntemi geliştirmiştir. Ne var ki, bu ölçüm yöntemlerinin
yapım firmalarına adapte edilmesi bazı zorlukları içermektedir. Yinede bu yöntemlerin
yapım firmalarına uyarlanması ve uygulanması inşaat sektörünün gelişmesi ve
yenilikleri bünyesine katması açısından önem kazanmaktadır.
Araştırma sürecinde, inşaat firmalarının borsada işlem görme azlığı dikkat çekmiştir.
İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nda işlem gören inşaat firması sayısı iki olarak
belirlenmiştir; Gayrimenkul Yatırım Ortaklıkları ise daha fazladır. Bu durum da Türk
278
inşaat firmalarının kurumsallaşma sürecindeki problemlere işaret etmektedir. Yalnızca
entelektüel sermayenin hesaplanmasında değil diğer konularda da sektör ortalamalarına
ihtiyaç duyulmaktadır. İnşaat sektörünün yapısı ve firmaların ölçeği düşünüldüğünde
sektör ortalamalarının sektörün kendi örgütleri tarafından ya da kamu eliyle üretilmesi
gerektiğine inanılmaktadır.
Notlar
(1) A Firması ‘nın 2002- 2003 yılına ait Tarihi Maliyetli (Seri XI No:1) bağımsız
denetimden geçmiş Ayrıntılı Gelir Tablosu’ndan elde edilmiş değerlerdir. A Firması
‘nın 2004- 2005 yılına ait Konsolide Gelir Tablosu kaynak olarak kullanılmıştır[3].
(2) B Firması’nın 2002-2004 yıllarına ait Sermaye Piyasası Kurulu tebliğlerine göre
düzenlenmiş, enflasyon düzeltmesi uygulanmış Özet Gelir Tablosu’ndan
faydalanılmıştır[3].
(3) B Firması’nın 2004 yılına ilişkin gelir tablosu enflasyon oranında düzenlendiği için
2004 yılı Üretici Fiyat Endeksi (ÜFE) verilerine göre % 15.3 olan enflasyon oranına
göre değerler düzeltilmiştir[3].
Kaynaklar
Brennan, N. (2001) Reporting Intellectual Capital in Annual Reports: Evidence from
Ireland. Accounting Auditing & Accountability Journal 14(4) pp 423-424.
279
Kululanga G.K., Mccaffer R. (2001) Measuring knowledge management for
construction organizations. Engineering, Construction and Architectural Management, 8
(5/6) pp 346-354.
Stewart T.A. (1997) Intellectual Capital: The New Wealth of Organizations, Nicholas
Brealey Publishing , Londra, İngiltere.
Kale S., Çivici T. (2002) Intangible Resources and Construction Firm. Fifth
International Congress on Advances in Civil Engineering, İstanbul Technical
University, İstanbul, s.1309-1318.
Luthy D.H. (1998). Intellectual capital and its measurement. Proceedings of the Asian
Pacific Interdisciplinary Research in Accounting Conference (APIRA), Utah State
University, Logan, Utah USA.
İnternet Kaynakları
[5] İhale Yöntemi ile Satılan Hazine Bonosu ve Devlet Tahvili Faiz Oranı Tablosu,
www.tcmb.gov.tr/evdes/dibs/istih/2004xls, Mayıs, 2007
280
Yüklenici Firmaların Uyguladıkları Teklif Stratejilerinin ve
Firma Özniteliklerinin Bu Sürece Etkilerinin İncelenmesi
Öz
Kamu ve özel sektör yatırım planlarının gerçekleştirilmesinde iş sahibinin hedefi olan
en yüksek kalitenin en uygun fiyatla elde edilmesi genelde ihale dediğimiz süreç
sonunda oluşmaktadır. Böyle bir ortamda isteklilerin amacı öncelikli olarak bu ihaleyi
kazanmak olmalıdır. Günümüzde artan rekabet ortamında inşaat şirketlerinin bu amaca
ulaşabilmeleri daha da önem kazanmaktadır. Bu da ancak inşaat şirketlerinin iş alma
sürecinde dikkat etmeleri gereken noktaları saptamak ve bunların pratikte
uygulanabilirliğini belirlemekle mümkün olacaktır. Bu husus araştırmanın birincil
amacıdır. Araştırmanın bir diğer amacı ise halen yükleniciler tarafından genel olarak
sübjektif olarak yapılan ihale başvuru sürecinin daha objektif kriterlerle
değerlendirilmesi yönünde yüklenicilerin yararlanabileceği bir çalış ma ortaya
koymaktır. Araştırmada inşaat sektöründe farklı tipteki projelerde (yol, su ve konut gibi)
iş yapmakta olan firmaların ihale stratejileri bir anket çalış ması kapsamında ele
alınmıştır. Çalış ma için seçilen yüklenici firmalara anket kapsamında 22 adet ölçütün
ihalelere giriş kararlarını ne ölçüde etkilediği sorulmuştur. İstatistiksel analiz sonucunda
ihaleye giriş kararını en çok oranda işin türünün ve en az oranda ise teminat miktarının
etkilediği bulunmuştur. Ancak bu ölçütlerin etkisinin firmanın bazı öznitelikleri ile
bağıntılı olarak değiştiği de belirlenmiştir. Örneğin, firma şantiye sayısı arttıkça yani
firma iş kapasitesi büyüdükçe, ihaleye girişte işin türüne verilen önem azalmaktadır. Bir
başka örnek olarak, firma personel sayısı artışı yani firma büyüklüğünün artışı ele
alındığında, verilecek teminatın miktarının ihaleye giriş kararını yüksek oranda
etkilediği görülmüştür.
Giriş
Kamu ve özel sektör yatırım planlarının gerçekleştirilmesinde ihalelere çıkarak en
uygun şekilde bu yatırımlarını gerçekleştirme yoluna giderler. Yüklenici firmalar da
varlıklarını sürdürebilmek için bu faaliyetlere katılırlar. Bu noktada iş sahibi olan kiş i
veya kuruluş yapmayı hedeflediği yatırımın en yüksek kalitede daha uygun şartlarla
kavuşmayı hedeflerken, bu yatırımı yapmayı üstlenen firma bu işten en yüksek kazançla
çıkmayı amaçlar.
281
İş sahibinin hedefi olan en yüksek kalitenin en uygun fiyatla elde edilmesi genelde ihale
dediğimiz süreç sonunda oluşmaktadır. İhale denildiğinde iş sahibinin işi yapmaya
istekli olanlar arasında bir nevi yarışma denilebilecek şekilde istekliler arasında
karşılaştırma yapabilmesi anlaşılır. Böyle bir ortamda isteklilerin amacı da öncelikli
olarak bu ihaleyi kazanmaktır.
ÇALIŞMANIN AMACI
İnşaat şirketleri de diğer ticari işletmeler gibi hayatta kalabilmek için iş almak ve bu
işlerden kar elde etmek isterler. Günümüzde artan rekabet ortamında inşaat şirketlerinin
bu amaca ulaşabilmeleri daha da önem kazanmıştır. Bu çalışmanın amacı inşaat
şirketlerinin iş alma sürecinde dikkat etmeleri gereken noktaları belirlemek ve bunların
pratikte uygulanabilirliğini belirlemektir. Bu araştırmanın bir diğer amacı ise halen
yükleniciler tarafından genel olarak sübjektif olarak yapılan ihale başvuru sürecinin
daha objektif kriterlerle değerlendirilmesi yönünde yüklenicilerin yararlanabileceği bir
çalışma ortaya koymaktır.
KAPSAM
LİTERATÜR TARAMASI
Herhangi bir firmanın bir ihale için teklif hazırlaması hayati bir karar sürecidir. Çünkü
bu yüklenici firmalar varlıklarını devam ettirmek için ihalelere katılmak zorundadır.
Yüklenici firmalar iş alamazlarsa veya bir işi uygun olmayan bir bedelle yüklenirse
geleceği tehlikeye girer. Ayrıca şirketlerin varlığını sürdürmelerinin yanında ihale süreci
önemli bir performans göstergesidir. Bu sayede firma sektör içindeki gücünü ve nerede
olduğunu da ortaya koymaktadır.
İnşat endüstrisindeki rekabet sistemi ile ilgili ilk çalışma 1956’da Friedman tarafından
yapılmıştır (1). Friedman teklifte öngörülen kar ile ihalenin kazanılması arasındaki
ilişkiyi ortaya koymuştur. Farklı araştırmacılar tarafından, bir yüklenicinin ihaleyi
kazanabilmesi için teklifinin diğer bütün rakip tekliflerden düşük olması prensibinden
hareket ederek, rakiplerinin geçmiş ihalelere ait verilerinden yararlanarak yüklenicinin
rakiplerini yenme olasılığının tek tek bulunması incelenmiştir (2-4).
282
yapmaktır. İş yapabilmek için, işi alabilmek, dolayısıyla uygun bir teklif hazırlamak
gerekmektedir (6). İhale sürecinde yüklenici inşaat firmaları açısından aslında iki temel
karar verme problemi vardır. Bu karar problemleri:
1.Uygun işi saptayabilmek (7),
2. İş için uygun teklif fiyatı oluşturabilmektir (8).
İhalelere katılmak istenildiğinde veya teklif daveti alındığında, yüklenici firmanın üst
düzey yönetiminin ilk adımı projeyi, firmanın fiyat hazırlamaya başlayıp başlamamasını
belirlemek açısından incelemektir. Bu incelemede; firmanın teknik, mali ve yönetim
kapasitesi, o andaki iş gücü, gelecekteki olası iş yükü, piyasa koşulları, projenin yeri ve
yapısı, mal sahibi ve o anda teklif verilen projelerin sayısı açısından fiyatta başarılı
olma olasılığı irdelenir (11). Ayrıca işin ve projenin büyüklüğüne göre uygun fiyatın
belirlenebilmesi için hazırlanan teklif dosyaları toplam imalat bedelinin %1’i gibi ciddi
bir miktar tutmaktadır (12). Bu da ihaleye giriş kararının ne kadar ciddi bir faaliyet
olduğunun göstergesidir.
İhalenin sonucu hakkında genel kabul gören yaklaşım, teklif edilen indirim oranı ile
ihaleyi alma arasında doğrudan bir ilişki olduğu prensibine dayanmaktadır. Buradaki
‘strateji problemi’ yüklenicinin kazanma şansını maksimum kılan ve aynı zamanda en
çok karı sağlayan teklifi bulmak şeklindedir (13). Uygun ihale stratejisini geliştirmek
için vurgulanması gereken bazı önemli noktalar vardır; bunlar:
• Çok düşük teklif veren olmak genellikle arzu edilmez. Bu kişiler genellikle
iflasa ilk gidenler olurlar. Genel olarak yükleniciler yeterince düşük teklif sunarlarsa iş i
kolayca alacaklarına kendilerini inandırır. Ama çok düşük teklif verildiğinde de
muhtemelen elde edilecek kar çok az belki de hiç olmayacaktır.
• Düşük teklif veren isteklileri iflas etme konusunda genellikle yüksek teklif
verenler izler. Yüksek kar etmeyi denemek hiçbir iş alamamak sonucunu doğurabilir
(14).
• Kar etmenin tek yolu her işe belli bir karla teklif vermektir. Teklifi aynı anda
hem kar edecek kadar yüksek, hem de işi alacak kadar da düşük tutmaktır.
• Sadece iş yapmış olmak için iş yapmak pek doğru değildir. İş yapmanın gayesi
kar etmektir ve hiçbir iş hacmi ortalama bir karın yerini tutamaz (15).
283
çoğu kez haksız rekabet sayılabilecek teklifler vermeleri, konuya teknik yaklaşan birçok
firmanın iş i alamamasına veya iş alabilmek için de diğer tekliflere benzer tutum
takınmak zorunda kalmalarına sebep olmaktadır (17). Bu firmalar için herhangi bir
strateji olmadığını veya bilinçsizce sadece tek bir stratejinin -işi her ne pahasına olursa
olsun almak- uygulandığını söylemek mümkün olmaktadır.
Teklif verilen belli bir proje için değerlendirdiğimizde ise teklif vermedeki stratejiler
şunlardır (19):
1. Projedeki karı maksimize etmek,
2. Firma sermayesinin geri dönüşümünü hızlandırmak,
3. Zararı en aza indirmek,
4. Firmanın üretim yapmasını ve işgücü istihdam etmesini sağlamak,
5. Prestij projeleri üstlenerek işveren ve yöneticiler üzerinde kişisel statü yaratmak,
6. Gelecekte birçok iş için potansiyel iş kaynağı olabilecek mal sahibi ve girişimleri
kazanmak,
7. Yeni bir coğrafi bölgeye giriş yapmak.
Yüklenici inşaat firmaları için risk faktörleri de çeşitlidir. Bunlar firmaların elinde
olmayan riskler olabildiği gibi firmalardan kaynaklanan riskler de (projenin kötü
yönetilmesi, yüklenicinin teknik yetersizliği, deneyimsizlik, firmanın aşırı iş yüklenmesi
gibi) olabilir.
Yüklenici firma üst yönetimi, projeyi değerlendirirken bu tür risk faktörlerini de göz
önüne almak zorundadır.
ANKET ÇALIŞMASI
İnşaat sektöründe farklı tipteki projelerde (yol, su ve konut gibi) iş yapmakta olan
firmaların ihale stratejileri bir anket çalış ması kapsamında ele alındı. Çalışma için
seçilen firmaların uyguladıkları ihale stratejilerinin önceden belirlenmiş olan 22 adet
284
ölçütten hangileri tarafından etkilendiği istatistiksel olarak değerlendirildi. Firmaların
anket sorularını 1’den 10’ a dek bir ölçekte puanlandırması istendi. Yanıt olarak 1 puan
verilmesi sorulan ölçütün teklif verme sürecinde etkili olmadığı ve 10 puan verilmesi
ise ölçütün teklif üzerinde çok etkili olduğu anlamına gelmektedir.
ANKET DEĞERLENDİRMESİ
İlk değerlendirme, yapılan puanlamanın ölçüt bazında ortalamalarının ve standart
sapmalarının hesaplanması ile yapıldı. Sorulara verilen puanlara göre yükleniciler için
ölçütlerin önem sıralaması Tablo 1’de verilmektedir. Tablo 1 ‘e göre stratejik olarak
ihalelere giriş kararı verilmesinde en önemli etken olarak “işin türü” gösterilirken, en az
öneme sahip ölçüt “teminat miktarı” belirtilmektedir.
285
Teklif dosyası hazırlanmasının ihale bedelinin içinde çokta küçümsenmeyecek bir değer
olduğu öngörülürken firmaların çoğunun bu kaybı göz ardı ettiği görülmüştür (Tablo 1,
sıra no:6, ortalama=5,00 puan). Benzer şekilde ihalelerde firmanın teknik kadrosunun
ihaleye giriş için önemli olduğu görülürken (Tablo 1, sıra no:19, ortalama=7,38 puan)
yeni personel istihdamı daha az önemsenmiştir (Tablo 1, sıra no:2, ortalama=3,38
puan).
Firmaların bazı öznitelikleri ile ihale stratejileri arasındaki ilişkiler de istatistiksel olarak
incelendi. Bu firma öznitelikleri olarak firmada çalışan veya personel sayısı ve firmanın
halihazırdaki şantiye sayısı ele alındı. Firmanın çalışan personel sayısı firma
büyüklüğünü gösterirken, şantiye sayısı firmanın iş kapasitesini göstermektedir. Bu
değişkenler arasındaki ilişkinin belirlenmesinde korelasyon katsayısı (r) hesaplandı ve
her bir öznitelik için ayrı ayrı olarak sıralanıp tablolaştırıldı.
Tablo 2’de firma çalışan personel sayısı ile ölçütler arasındaki korelasyon katsayıları tek
tek ele alınıp sıralama yapıldı.
Sıra No Ölçüt r
1 iş yapılacak idare -0,07
2 işin türü 0,09
3 işverenin mali gücü ve hakediş ödeme koşulları 0,13
4 iş ile ilgili tecrübe 0,17
5 keşif bedeli 0,19
6 yapılacak işin süresi 0,20
7 projenin detay derecesi 0,23
8 işin alınmamasının maliyeti 0,25
9 şantiyenin firma merkezine uzaklığı 0,26
10 teklif bilgilerinin detayları 0,30
11 firmanın makine parkı 0,30
12 firmanın teknik kadrosu 0,31
13 ülkenin siyasi durumu 0,31
14 prestij derecesi 0,32
15 iklim ve topoğrafik özellikler 0,32
16 ülkenin ekonomik durumu 0,32
17 yeni bir işveren 0,35
18 firmanın mali durumu 0,39
19 ihalenin şekli 0,45
20 yeni personel istihdamı 0,56
21 rakip firmalar 0,59
22 teminat miktarı 0,82
Tablo 2’ye göre ihale stratejileri belirlenirken “işin teminat miktarı” büyük firmalardaki
karar mekanizmalarında daha önemli olmaktadır. Bir başka deyişle, firma büyüdükçe
(personel sayısı arttıkça) iş için istenilen teminat miktarına verilen önemde artmaktadır.
286
Bu durum Tablo 1’deki sıralama ile çelişkili gibi görünse de, yapılan bu çalışmada daha
çok orta ve küçük ölçekli firmalarla anket düzenlendiği ve bunun da sonucu bu yönde
etkilediği düşünülebilir. Bu tür personel sayısı açısından büyük sayılacak firmalar
ihalelere girişte “iş yapılacak idare”nin kim olduğu dahil çoğu özellik fazla önem
taşımamaktadır.
Sıra No Ölçüt r
1 işin türü -0,48
2 projenin detay derecesi -0,44
3 iklim ve topoğrafik özellikler -0,32
4 işverenin mali gücü ve hakediş ödeme koşulları -0,32
5 ülkenin siyasi durumu -0,28
6 ülkenin ekonomik durumu -0,23
7 iş ile ilgili tecrübe -0,22
8 ihalenin şekli -0,19
9 yeni personel istihdamı -0,07
10 rakip firmalar -0,01
11 firmanın makine parkı 0,00
12 iş yapılacak idare 0,05
13 yeni bir işveren 0,05
14 şantiyenin firma merkezine uzaklığı 0,06
15 firmanın mali durumu 0,06
16 yapılacak işin süresi 0,09
17 firmanın teknik kadrosu 0,11
18 prestij derecesi 0,14
19 keşif bedeli 0,15
20 teklif bilgilerinin detayları 0,19
21 işin alınmamasının maliyeti 0,21
22 teminat miktarı 0,21
Tablo 3’de firma iş alma kapasitesi ile ölçütler arasındaki korelasyon değerlerine göre
bir sıralama yapıldı. Bu sıralamaya göre istenilen teminat miktarı yine en önemli
faktörlerden biri olarak görünmektedir. Bu noktada yukarıdaki değerlendirmeler
ışığında ihale stratejisi belirlenirken en önemli ölçütün teminat miktarı olduğu
söylenilebilir. Tablo 1 ve Tablo 3 karşılaştırıldıklarında her ikisinde de “işin türü” ve
“teminat miktarı” ölçütlerinin uç noktalarda yer aldıkları görülmektedir. Tablo 3’e göre
firma şantiye sayısı artıkça firmalar daha seçici olmakta ve iş in türü strateji belirlemekte
önem kazanmaktadır.
287
konuyla ilgili profesyonel bir yaklaşım yoktur. Şirketlerin bünyelerinde teklif
hazırlamak için yeteri kadar eleman çalıştırmamaları teklif fiyatını etkileyecek verilerin
temininde yetersiz kalınması sonucuna götürmektedir.
SONUÇLAR
Her firmanın geleceğe yönelik belirli stratejileri olmalıdır ve bunlar değişen koşullara
göre tekrar analiz edilerek sürekli yenilenmelidir. Seçilen yüklenici firmalara anket
kapsamında 22 adet ölçütün ihalelere giriş kararlarını ne ölçüde etkilediği sorulmuştur.
Analiz sonucunda işin türünün ihaleye giriş kararını en çok oranda etkilediği ve teminat
miktarının ise en az oranda etkilediği bulunmuştur. Ancak bu ölçütlerin etkisinin
firmanın bazı öznitelikleri ile bağıntılı olarak değiştiği de belirlenmiştir. Örneğin, firma
şantiye sayısı arttıkça yani firma iş kapasitesi büyüdükçe, ihaleye girişte işin türüne
verilen önem azalmaktadır. Bir başka örnek olarak, firma personel sayısı artışı yani
firma büyüklüğünün artışı ele alındığında, verilecek teminatın miktarının ihaleye giriş
kararını yüksek oranda etkilediği görülmüştür. Yapılan araştırma sonuçlarına göre, tüm
yüklenici firmalar için mali konular hayati öneme sahiptir. İnşaat şirketleri, ihale öncesi
sürece gerektiği önemi verip bir teklif hazırlama birimi kurarak sürecin daha
profesyonel olması için çaba gösterdiklerinde daha sağlıklı bir ihale sistemi
gerçekleşecek ve firmalar sektörde hedeflerine ulaşarak varlıklarını uzun süre
koruyabileceklerdir.
KAYNAKLAR
(1) Friedman, L., 1956. A Competitive Bidding Strategy. Operations Research, 4, 104-
12.
(2) Park, W.R., Chapin, W.B., 1992, Construction Bidding, Strategic Pricing for Profit,
John Wiley and Sons, Inc., USA.
(3) Dikbaş, H.A., 1995. Türk İnşaat Firmalarının Teklif Verme Sürecinde Karar
Vermelerini Etkileyen Faktörlerin Analizi. Doktora Tezi. İstanbul Teknik Üniversitesi,
1-12s, İstanbul.
(4) Hatush, Z., Skitmore, M., 1997. Criteria for Contractor Selection, Construction
Management and Economics, 15, 19-38.
(5) Polat, G., 1999. Yüklenici İnşaat Firmalarının Teklif Hazırlama ve Maliyet
Yönetim Sistemlerinin Değerlendirilmesi. Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Teknik
Üniversitesi, 22s, İstanbul.
(6) Irmak, H., 1999. Bir Türk İnşaat Firmasının Teklif Hazırlama Yöntemi. Yüksek
Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi, 27-34s, İstanbul.
(7) Işıker, B., 1999. Kamu İnşaat İhalelerinde Teklifin Oluşumunu Etkileyen Faktörler.
Yüksek Lisans Tezi. Gazi Üniversitesi, 19s, Ankara.
288
(8) Runeson, G., ve Skitmore, M., 1999. Tendering Theory Revisited, Construction
Management and Economics 17, 285-296.
(9) Wanous, M., Boussabaine, A.H., ve Lewis, J., 2000. To Bid or Not To Bid: A
Parametric Solution, Construction Management and Economics, 18, 457-466.
(10) Drewa, D., Skitmore, M., ve Loc, H.P., 2001. The Effect of Client and Type and
Size of Construction Work on a Contractor's Bidding Strategy, Building and
Environment, 36, 393-406.
(11) Mochtar, K., ve Arditi, D., 2001. Pricing Strategy In the US Construction Industry,
Construction Management and Economics, 19, 405-415.
(12) Gencer, H., 2002. Türkiye Kamu Yatırım İhalelerinde İndirim Oranlarını
Etkileyen Faktörler ve Sistemin İyileştirilmesine Yönelik Yaklaşımlar. Doktora Tezi.
Yıldız Teknik Üniversitesi, 7s, İstanbul.
(13) Uran, A., 2003. İnşaat Teklif Stratejileri ve Karar Modellerinin İncelenmesi.
Yüksek Lisans Tezi. İstanbul Üniversitesi, 18-185s, İstanbul.
(14) Fu, W.K., Drew, D.S., ve Lo, H.P., 2004. Start-Up and Steady-State Learning In
Recurrent Bidding. Building Research & Information, 32(6), 484-496.
(15) Irkıçatal, M.A., 2004. Kamu İnşaat İhalelerinde Teklifin Oluşumunu Etkileyen
Faktörlerin İncelenmesi. Yüksek Lisans Tezi. Gazi Üniversitesi, 16s, Ankara.
(16) Korkmaz, A., 2004. Teklif Verme Sürecinde Olan Yükleniciler İçin İnşaat
Sözleşmelerinde Risk Kaynakları. Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi,
38s, İstanbul.
(17) Sürdürülebilir İhale Yöntemi, 2005. Türkiye Müteahhitler Birliği, 27-41s, Ankara
(18) Liu, S.L., Wang, S.Y., ve Lai, K.K., 2005. A General Multivariate Analysis
Approach for Determining Bid Mark-Up Strategy, Construction Management and
Economics, 23, 347-353.
(19) Yiu, C.Y., ve Tam, C.S., 2006. Rational Under-Pricing In Bidding Strategy: A
Real Options Model, Construction Management and Economics, 24, 475-484.
289
Tünel Kalıp Maliyetleri İle Geleneksel Kalıp Maliyetlerinin
Karşılaştırılması
Öz
Gelişen teknolojiyle birlikte insan ihtiyaçları değişmekte ve yeni yapı türleri ortaya
çıkmaktadır. Hızlı nüfus artışı ile birlikte, konut açığını ortadan kaldırmak için yapı
ölçekleri büyümekte ve inşaatın bitirilmesi için gereken zaman, para ve insan gücü de
artmaktadır. Bu nedenle tesis, malzeme, makine ve teçhizat gibi kaynakların en iyi
şekilde kullanılması gerekmektedir. Bu kriterler, betonarmenin inşaat alanında yaygın
olarak kullanılması ile birlikte düşünüldüğünde, klasik yapım metotlarının yetersiz
kaldığı görülmektedir. Zaman, maliyet ve kalitenin önem kazanmasıyla, yeni kalıp
sistemlerinin düşünülmesi ve bunların inşaat sektöründe kullanılması zorunlu hale
gelmiştir. Bu çalışmada; kalıp sistemleri arasındaki maliyet farklılıklarının
saptanabilmesi amacıyla, Toplu Konut İdaresi tarafından tünel kalıpla inşa edilmiş olan
K tipi binanın projesi, geleneksel kalıp sistemine dönüştürülerek, tünel kalıp sistemi ve
geleneksel (konvansiyonel) kalıp sistemi arasında maliyet karşılaştırılması yapılmıştır.
Geleneksel kalıp sisteminin ve tünel kalıp sisteminin, yatırımın toplam maliyetinde
yarattıkları farkı belirleyebilmek için, sadece her iki sistemde değişiklik gösterecek
olan, kaba inşaatın malzeme ve işçilik bedelleri gibi kalemler ele alınmış olup, her iki
sistem için aynı maliyete sahip olan temel imalatı, hafriyat, izolasyon, doğramalar vb.
masraflar analize dahil edilmemiştir. Hesaplar, tekrar sayısı göz önüne alınarak bir bina
üzerinde yapılmıştır. Maliyet hesaplarında, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının 2009
birim fiyatları ve serbest piyasa fiyatları kullanılmıştır. Binaların maliyetleri, kaba
inşaata göre hesaplanmış olup ince inşaat maliyetleri göz önünde bulundurulmamıştır.
Çalış manın sonucunda; tünel kalıp sistemi ile yapılan imalatların ilk yatırım
maliyetlerinin yüksek olmasına karşın toplu konut gibi tekrarlı yapılarda kalıp
malzemesinin birçok kere kullanılabilmesiyle toplam yatırım maliyetinin geleneksel
kalıp sistemle yapılan imalata göre daha ekonomik bir çözüm olduğu ortaya çıkmıştır.
Anahtar sözcükler: Geleneksel Kalıp, Kalıp Maliyeti, Maliyet Analizi, Tünel Kalıp.
291
Giriş
Gelişen teknoloji ile insanların beklentilerinin hızla değiş mesi, yeni yapı türlerinin
ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bununla birlikte nüfusun hızlı artışı ile konut
gereksinimi de artmakta olup, yapı ölçekleri her geçen gün daha da büyümektedir. Bu
sebeple inşaat sektöründe yeni yapım tekniklerinin geliştirilmesi kaçınılmaz bir hal
almıştır. Betonarme yapıların inşaat sektöründe yoğun olarak kullanıldığı da göz önüne
alındığında, yeni tasarlanan imalatların gerçekleştirilebilmesi için yeni kalıp
sistemlerinin de tasarlanması gerekmektedir. Ancak yeni tasarıların, mevcut sistemlerle
karşılaştırılması yapıldığında, inşaat sektörüne ve yapılan imalatlara birçok açıdan
kazanç sağlaması gerekmektedir ki; bunların içindeki en önemli kazanç, yapının toplam
maliyetinin optimize edilmesidir.
Beton ve betonarme yapılarda taze betona istenen şekli verebilmek için betonun kendini
taşıyabileceği süreye kadar onu taşımaya yarayan ve yapım imalatının bünyesine
girmeyen yardımcı sistemlere “yapı kalıbı” denir (Kasapoğlu, 2008). Uygulamada tüm
şartları sağlayan bir kalıp sistemi bulunmamaktadır. Belirli bir amaca hizmet edebilen
kalıplar diğer bir amaç için yetersiz kalabilmektedirler. Bununla birlikte, toplam yapım
giderlerinin yaklaşık %10'luk bir dilimini kalıp maliyeti oluşturduğu göz önüne
alındığında, yapımda kalıp ve kalıp sistemi seçiminin önemli olduğu gerçeği ortaya
çıkmaktadır.
Kalıplar; betona istenilen şekli vermek, beton prizini alıncaya kadar ağırlığını taşımak
ve yanal basıncı önlemek üzere geçici olarak yapılırlar. Kalıplar, beton prizini
tamamladıktan sonra sökülürler. Yapı kalıbından, taze betona şekil vermesinden başka
beklentiler de bulunmaktadır. Bunlar;
Tüm şartlan sağlayan bir kalıp sistemi mevcut değildir. Uygulamada belirli bir amaç
için kullanılan kalıp yüzeyleri, diğer bir amaç için uygun olmayabilir. İnşaat sektöründe
kullanılan kalıplar; endüstriyel ahşap kalıplar, geleneksel ahşap kalıplar, çelik kalıplar
(tünel kalıp bu kategoridedir) ve özel kalıplar olarak sınıflandırılabilirler.
Geleneksel Kalıplar
292
tasarlanan projelerde zorluk çıkarmaktadır. Ayrıca ahşap doğadan direkt olarak elde
edilmektedir ve ağaçların yok edilmesi ile ekolojik dengenin bozulmasında etkin rol
oynamaktadır.
Tünel Kalıplar
Tünel Kalıp Teknolojisi, betonarme yapılarda taşıyıcı duvar ve döşemenin bir defada
dökülmesine olanak veren tünel şeklindeki çelik kalıplar sistemidir. Bu sistemde duvar
ve döşeme beraberce yerinde dökülmektedir (Balkabak, 1998). Tünel kalıp imalatı;
zaman, kalite ve fabrikasyon tutarlılığını esneklik ve tasarrufla birleştiren bir sistemdir.
Tünel kalıp sistemleri, çok hızlı inşaat temposu sağlaması, kalıbın kurulmasında
uygulama kolaylığı ile öne çıkmaktadır. Kule vinç yardımıyla monte ve demonte edilir.
Bu sistemde perde ve döşemeler birlikte kalıplanır (monolitik bir yapı elde edilir).
Monolitik yapı sistemi deprem bölgeleri için en elverişli sistemdir. Beton duvar ve
döşemeler yangına karşı tam dayanıklıdır (Sümer, 2003). Sistemin nitelikleri gereği, ön
yapımlı (cephe elemanları, merdivenler, sahanlıklar, v.b.) bazı yapı elemanları, yerinde
dökülen ana yapıyla birleştirilip kullanılmaktadır (Balkabak, 1998). Tünel kalıp
fabrikasyon olarak imal edilir ve kesin boyutları vardır. Bu nedenle mimari tasarımı
sınırlayıcı etkisi vardır. Bununla birlikte, imalatın tamamına yakınının perde duvardan
oluşuyor olması ile yüksek rijitlikte, yani deprem güvenliği yüksek yapılar elde
edilebilmektedir. Tünel kalıp sistemlerinin uygulanmasında, betonarmenin fiziksel
özelliklerinin sağlamış olduğu avantajlardan büyük ölçüde yararlanılmakta ve sistem
işlerliği sağlandığı takdirde ekonomik çözümler elde edilebilmektedir. Gelişmekte olan
ülkelerde konut inşaatlarına ait maliyetlerin düşürülmesi için döşeme açıklıklarının 5
metreyi geçmeyecek şekilde module edilmesi gerekir. Bu itibarla tünel kalıp sistemiyle
betonarme döşeme inşaatının sözü edilen açıklıklarla ekonomik olarak inşa
edilebilmektedir. Bu sistemde temeldeki bağlantı kirişlerine duyulan ihtiyaç azalmakta
ve tek bir kiriş gibi görev yapmaktadır. Böylece yapının direncinde artış sağlanmaktadır
(Apay, 1983).
Tünel kalıp sistemde elektrik tesisatı, sıhhi tesisat ve kalorifer tesisatı için kullanılacak
olan boru vb. malzemeler, tünel kalıp içinde ya donatıya bağlanabilen özel boruların ya
da tünel kalıba yerleştirilen tesisat duvarlarının içinden geçirilmektedir. Bu sayede
duvarda tesisat için yapılacak beton kırımı ve ekstra işçilik önlenmiş olmaktadır. Tünel
kalıp sistemde, kullanılan kalıp malzemesin çelik olması nedeniyle ısıl yardım kolayca
yapılabilmektedir ve böylece betonun priz alma süresi hızlandırılarak imalatın kısa
293
sürede bitmesine olanak sağlanmaktadır.
Tüm bunların yanı sıra, tünel kalıp sisteminin ilk yatırım maliyeti yüksektir ve bu
nedenle toplu konutların dışında kullanımı ekonomik olmadığından uygun bir yöntem
olduğu söylenemez.
Tünel kalıp sistemi ile yapılan imalat, geleneksel kalıp sistem ile yapılan imalata göre
daha kısa sürede tamamlanmaktadır. Bu amaçla iki kalıp sistemi arasında süre
karşılaştırılması yapan Mesa İmalat Sanayi ve Ticaret A.Ş. 100 m2’lik bir konutu baz
alarak, Tablo 1’deki sonuçları elde etmiştir.
Genel olarak yapı kalıpları sınıflandırıldığı zaman uygulanan proje için en ekonomik ve
uygun kalıp sisteminin tercih edilmesi gerekmektedir. Bu nedenle kalıp maliyeti çok
önem kazanmaktadır. Kalıp maliyetini; kalıbın yapıldığı malzemeler ile kalıp imali için
gerekli olan yapım ve söküm işçilikleri oluşturmaktadır. Kalıp maliyetini etkileyen en
önemli faktörlerden biri, kalıp malzemesinin tekrar kullanılabilme sayısıdır. Kullanma
sayısı artınca kalıbın ön maliyeti yüksek olsa bile yatırımın maliyetinde düşüş
gözlenmektedir. Yine malzemede olduğu gibi tekrar sayısı işçilik maliyetinin düşmesine
neden olmaktadır.
294
Bulgular
Bu çalış mada; Toplu Konut İdaresi tarafından tünel kalıpla inşa edilmiş olan K tipi
binanın projesi, geleneksel kalıp sistemine dönüştürülerek, iki sistem arasında maliyet
karşılaştırılması yapılmıştır. Maliyet hesabı, kapıcı daireli plana göre yapılmıştır. Bina,
“bodrum + 4” katlıdır. Bodrum katta 1 adet kapıcı dairesi, sığınak ve depolar, diğer
katların her birinde ise 4 adet daire bulunmaktadır. Temelde radye temel sistemi
kullanılmıştır. Bir dairenin net kullanım alanı 100 m2’dir. Geleneksel kalıp sisteminin
ve tünel kalıp sisteminin, yatırımın toplam maliyetinde yarattıkları farkı belirleyebilmek
için, sadece her iki sistemde değişiklik gösterecek olan kaba inşaatın malzeme ve işçilik
bedelleri gibi kalemler ele alınmış olup, her iki sistem için de aynı maliyete sahip olan
temel imalatı, hafriyat, izolasyon, doğramalar, vb. masraflar analize dahil edilmemiştir.
Hesaplar, tekrar sayısı göz önüne alınarak bir bina üzerinde yapılmıştır. Maliyet
hesaplamalarında, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının 2009 birim fiyatları ve serbest
piyasa fiyatları kullanılarak işlem yapılmıştır. Tüm modellerin analizinde:
Geleneksel sistem ve tünel kalıp sistem ile çözülen yapı modellerinin, beton metrajları,
demir metrajları ve kalıp metrajları, betonarme statik hesapların yapılmış olduğu
STA4CAD V12.1 paket programından alınmıştır. Birim fiyatların güncel değerleri
kullanılarak, yapının beton, demir ve kalıp maliyetleri hesaplanmıştır.
Tünel kalıp sistemler ile yapılan tümü perdeli yapılar ile geleneksel ahşap kalıp
sistemiyle yapılan perde-çerçeveli yapıların duvar metrajlarının fark getireceğ i
düşünülerek; duvar işçiliği ve malzeme fiyat analizleri yapılmıştır. Tünel kalıp sistemi
ile geleneksel kalıp sisteminde kullanılacak tuğla malzemeler, aynı nitelikte olmasına
rağmen kullanım miktarları farklıdır. Tünel kalıp sistemde imalatın büyük bir
çoğunluğunun betonarme perde duvarlardan oluşması nedeniyle duvar işçilikleri
olabildiğince azdır. Islak hacimler için ara bölmeler ve tünel kalıp elemanlarının
demontajı için boş bırakılan cephe, tuğla duvar olarak imal edilmektedir. Geleneksel
kalıp sistemde iç bölmeler ile birlikte dış cepheler de duvar imalatının bünyesine
girmektedir. Bu nedenledir ki, geleneksel kalıp sistemde imal edilecek olan duvar
miktarı tünel kalıba oranla daha fazla olacaktır ve bu da geleneksel sistemle imal
edilmiş yapının duvar maliyetinin daha fazla olacağı anlamını taşımaktadır. Sonuçta,
geleneksel kalıp sisteminde daha fazla duvar imalatı olması gerekçesiyle, duvar
maliyetinin daha fazla olduğu görülmüştür.
Geleneksel kalıp için kullanılan donatı, Ø8-12 mm ve Ø14-32 mm’lik nervürlü çelik
donatılardır. Tünel kalıp sistemlerde ise ağırlıklı olarak hasır çelikler kullanılmaktadır.
Örnek olarak alınan projedeki çelik donatıların akma sınırı 4200 kg/cm2 iken, hasır
çeliğin akma sınırı 5000 kg/cm2'dir. Tünel kalıp sistemde çelik hasırların kullanılması
ile üretim hızı artmakta, daha az miktarda donatı ile aynı mukavemet sağlanmaktadır.
Çelik hasırların şantiyede kolay taşınabilecek ağırlıkta olması nedeniyle montajı kolay
ve çabuk olmaktadır. Normal inşaat demirine oranla çubukların düzeltilip kesilerek
295
hazırlanması ve bağlanması yerine, düzgün aralıklarla teşkil edilmiş çelik hasırların
montajı kısa zamanda gerçekleşmekte ve dolayısıyla işçilikten tasarruf sağlanmaktadır.
Bu durumda hasır çelik kullanımı bir avantajdır. Ayrıca şantiyede donatının taşınması
kolaylaşmakta, donatının bükülmesi gibi işçilikler ortadan kalkmaktadır. Daha az sayıda
işçi ile daha kaliteli inşaat yapılabilmektedir. Proje verilerine göre, geleneksel sistem
içinde daha fazla donatı kullanıldığı ve bu durumda toplam donatı maliyetinin daha
fazla olduğu görülmüştür.
Geleneksel kalıp sistem için kullanılacak olan malzeme ve işçilik maliyetleri ile tünel
kalıp sistemi için kullanılacak olan malzeme ve gerekli ekip-ekipman maliyetleri
hesaplanmıştır. Geleneksel sistemde, taşıyıcı sistemi oluşturmak için ahşap kalıplar
kullanılmaktadır. Ahşap kalıpların en fazla 3 defa kullanılabileceği düşünüldüğünde,
bodrum ve zemin katlarda kullanılan kalıplar üst katlara da yeterli geleceğinden, toplam
kalıp miktarı 1253,4 m2 olur. Bu veriler ışığında geleneksel sistemin kalıp maliyeti
hesaplanmıştır.
Tünel kalıbın ilk yatırım maliyeti çok yüksektir. Bu çalışmada bir binaya ait maliyet
hesabı yapılması nedeniyle tünel kalıbın tekrar sayısı (600–1000 kez) göz önünde
bulundurulup 600 kez kullanıldığı varsayılarak bir bina için bir oran bulunmuştur ve
yapı kalıp maliyeti bu orana göre hesaplanmıştır.
Tünel kalıp sistem için kurulumun gerçekleşmesi vinç ile yapılmaktadır. Kule vinç
kiralama, gerekli işçilik, vincin nakliye ve kurulum bedelleri hesaplanmış ve tünel
kalıbın toplam kalıp maliyetine dâhil edilmiştir.
Yapıda her iki sistem için de kullanılan beton sınıfı C20 olup projelerden edinilen
veriler ışığında, geleneksel kalıp sistemde kullanılan beton miktarı 647,2 m3 iken tünel
kalıp sisteminde kullanılan beton miktarı 705,36 m3 olarak belirlenmiştir. Tünel kalıp
sistemde yapının taşıyıcı sistemi tamamen perde duvarlardan oluştuğu için yapının
imalinde daha fazla beton kullanılmakta, dolayısıyla beton maliyeti de geleneksel kalıp
sistemine kıyasla daha yüksek çıkmaktadır.
Son olarak karşılaştırılması gereken maliyet ise sıva maliyetidir. Sıva, duvarların iç ve
dış yüzeylerini, kaba yapının bütün derzlerini ve pürüzlerini örtecek şekilde
kaplamaktadır. Sıva sayesinde duvar ve tavanlardaki düzgün olmayan yerler
düzeltilmektedir. Sıvanın, yapının nem miktarı ve ısı korunumu konusunda ayarlayıcı
bir etkisi de vardır. Binanın dış çeperleri aynı metrekareye sahip olsa bile beton üzerine
yapılacak sıva ile tuğla üzerine yapılacak sıvalar farklık arz etmektedir. Bu nedenle sıva
maliyetleri karşılaştırılmış olup analizler sonucunda, daha kalın sıva gerektiren
geleneksel kalıp sisteminin sıva maliyetinin de daha fazla olduğu göze çarpmıştır.
Ayrıca tünel kalıp sisteminde ise çelik kalıplar kullanılmakta ve bu sayede betonda
pürüzsüz bir yüzey elde edilmekte ve inşaatın kalitesi de yükselmektedir.
K tipi bina, geleneksel kalıp sistemi (çerçeveli sistem) ve tünel kalıp sistemi (perdeli
rijit sistem) için ayrı ayrı projelendirilmiş ve statik betonarme hesapları STA4CAD
V12.1 paket programı ile yapılmıştır. Programdan alınan yaklaşık metraj bilgilerine
göre maliyetler hesaplandığında Tablo 2’deki sonuçlar elde edilmiştir.
296
Tablo 2. Toplam Maliyet.
GELENEKSEL TÜNEL KALIP
KALIP SİSTEMİ(TL) SİSTEMİ(TL)
BETON 68.059,55 74.175,66
DEMİR 38.556,00 23.064,40
DUVAR 32.243,40 20.883,37
SIVA 56.413,97 18.598,64
KALIP 20.154,67 20.690,67
TOPLAM 215.427,59 157.412,73
Sonuçlar
Bu çalışmada; tünel kalıpla inşa edilmiş bir binanın projesi geleneksel sisteme
çevrilerek, iki sistem arasında maliyet karşılaştırması yapılmıştır. Teknolojik
gelişmelerin inşaat alanına yansımasıyla inşaat sektöründe makineleşme artmış olup,
insan gücüyle zorlukla ve uzun zamanda yapılan işler daha az toleransla, daha iyi
nitelikte ve daha kısa sürede gerçekleşmeye başlamıştır. Tünel kalıp sistem de bunun
örneklerinden birisidir.
Çalış manın sonucunda, tünel kalıp sistemin pahalı bir ön yatırım gerektirdiği halde,
kalıp malzemesinin 600 – 1000 kez kullanılabilmesi ile konut sayısının arttığı durumda
en fazla 3 kez kullanılabilen geleneksel kalıp sistemine göre projenin ilerleyen
safhalarında ciddi oranda maliyet düşüşüne sebep olmaktadır. Kalıbın defalarca
kullanılabilmesinin yanı sıra sıva, duvar, vb. kalemlerdeki işçilik ve malzeme
bedellerinin geleneksel sisteme nazaran daha az olması, yapı toplam maliyetindeki
düşüşlerin sebeplerindendir. Ekonomikliğin sağlanmasının diğer bir nedeni de, yapım
süresinin kısa olmasından dolayı işgücü ve anaparanın uzun süre bağlı kalmasının
önlenmesidir. Ayrıca kullanılan kalıp malzemesinin çelik olması ile betonda pürüzsüz
bir yüzey elde edilmekte ve bunun sonucunda inşaat kalitesi yükselmektedir. Tüm
bunların yanında, tünel kalıp sisteme göre tasarlanan binalar yüksek rijitlikte olup, yapı
deprem kuvvetlerine karşı daha güvenli hale gelmektedir.
Kaynaklar
BALKABAK,İ., 1998, "Seri Kalıp Teknolojisinde Tünel Kalıp Sistemler ve Genel
Özellikleri" Süleyman Demirel Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi, Isparta.
297
İnşaat Sektöründe Genel Gider Kavramı ve Yapı
Maliyetine Yansıtılma Düzeyi
Öz
İnşaat ön keşfi hazırlama aşamasında yapı maliyetini önemli ölçüde etkileyen genel
gider kalemlerinin yeterince dikkate alınmaması nedeniyle ön keşif tutarlarının
çoğunlukla gerçeği yansıtmadığı yönünde ülkemizde yaygın bir kanat vardır. Bu
çalışmada, Türk inşaat sektöründe maliyet analizi yapılırken genel giderlerin ne
düzeyde ve hangi doğrulukla dikkate alındığının araştırılması hedeflenmiştir. Bu
kapsamda önce genel gider kavramı, maliyet yönetiminde genel giderlerin önemi ve
konunun Türk muhasebe sisteminde ele alınış şekli incelenmiştir. Sonra da halen inşaat
sektöründe faaliyet göstermekte alan yüklenicilere anket uygulanarak konuya yönelik
veriler toplanmıştır. Uygulanan ankette, inşaat sektöründe karşılaşılması muhtemel 77
adet gider kalemi sıralanarak, bunların inşaat ön keşfinde dikkate alınıp alınmadığı,
dikkate alınıyor ise hangi gider grubuna dâhil edildiği sorulmuştur. Dönüşü sağlanan 85
adet anketin analizi sonucunda, inşaat işletmelerinin ancak %49,27’si genel giderleri,
%41,50’si direk giderleri doğru gruplandırabildiği; %19,66’sının bazı genel gider
kalemlerini, %25,07’sinin ise pek çok doğrudan (direkt) gider kalemini ön keşifte hiç
dikkate almadığı anlaşılmıştır. Bu kadar çok gider kalemi göz ardı edilerek belirlenecek
bir ön keşfin gerçeği yansıtması beklenemez. Bu durumun, inşaat sektöründe çok yönlü
ve önemli kayıplara kaynaklık ettiği kuşkusuzdur.
Anahtar Kelimeler: Genel Gider, Maliyet Yönetimi, Maliyet Tahmini, İnşaat Sektörü
1. Giriş
Rekabetin küresel boyuta ulaştığı günümüzde, işletmelerin, varlıklarını devam
ettirebilmeleri için yeni üretim ortamıyla uyumlu maliyet yönetim sistemlerini
benimsemeleri gerekmektedir. Çünkü ürün kalitesi ile ilgili beklentilerin yükselmesi
yanında maliyet girdilerinin düzeyi ve niteliği de değişmiştir. Özellikle bilgisayar
teknolojisi ve otomasyonda ortaya çıkan ilerlemeler, enerji, mühendislik ve uzman
işçilik maliyetlerinin üretimdeki ağırlığını artırmıştır. Bunun sonucu olarak üretim
maliyetleri içinde genel üretim giderlerinin payı artarken, otomasyonun etkisiyle direkt
işçilik maliyetlerinin payı azalmıştır. Hatta birçok sanayi dalında gittikçe daha çok
işletmenin direkt işçilik kalemini iptal ederek bu maliyeti dolaylı işçilik olarak genel
üretim maliyetlerine dâhil ettiği görülmektedir.
299
Bunun sonucu olarak, geleneksel maliyet muhasebesinin maliyet analizinde hatalara
sebep olduğu ve bu yüzünden mamul maliyetlerinin doğru olarak hesaplanamadığ ı
yönünde kuşkular artmış ve tartışmalar başlamıştır. Bu tartışmalar işletmelerde,
girdilerin gruplanması ve bunların maliyete yansıtılması konusunda yeni yaklaşımları da
beraberinde getirmiştir.
Ancak maalesef, ülkemizde genel olarak yapı üretimine hazırlık aşamasında gerçekçi ve
ayrıntılı maliyet tahminine yönelik sistematik yaklaşımlar oldukça sınırlıdır. Dolayısıyla
inşaat ön keşifleri çoğunlukla genel kabullere dayalı olarak belirlenmekte ve bu nedenle
de gerçekleşme düzeyleri oldukça düşük olmaktadır. Gelenekselleşmiş olan bu davranış
şekli, inşaat sürecindeki parasal hareketlerin muhasebeleştirilmesinde de devam
etmektedir. Detaylı maliyet analizi ve yönetimi ile ilgili söz konusu yetersizlikler, inşaat
sektöründe parasal kaynak ihtiyacı ve işin süresine yönelik tahminlerde ciddi sapmalara
neden olmaktadır. Bu da inşaatların vaktinde tamamlanmamasına ve buna bağlı çeşitli
kayıplara neden olmaktadır.
300
yöneticiler tarafından tahsis edilebilirler. Dolayısıyla genel giderler yöneticilerin karar
ve inisiyatiflerinden etkilenmektedir. Buna göre, işletme departmanlarında oluşan
performans düşüşlerinden kaynaklanan genel giderler büyük ölçüde kontrol edilebilir
gider haline gelebilmektedir. Ancak kontrol edilemeyen genel giderler de mevcuttur ve
bu bağlamda genel giderleri kontrol edilebilen ve kontrol edilemeyenler olarak
gruplamak da mümkündür.
Kontrol edilen veya edilemeyen genel giderler aynı kontrol mekanizmasına tabi
değildir. Her ne kadar hepsinde aynı yönetimsel kontrol prensipleri uygulansa da bunlar
arasında ayrım yapılması ve farklı organizasyon seviyelerinde ele alınmaları maliyet
yönetiminde daha sağlıklı sonuç vermektedir.
Şüphesiz genel giderin yönetimi konusunda gösterilen titizliğin, aynı zamanda finansal
ve üretim giderleri alanında da gösterilmesi ve kendilerine özgü denetim
mekanizmalarının geliştirilmesi gerekir. Bu konularda olumsuz tutumlar ve/veya
yetersizlikler işletmeyi dönemsel olarak krizlere sürükleyebilir. İşletme bünyesinde
oluşan krizler çoğunlukla genel giderlerin artmasıyla sonuçlanır. Bu yüzden, genel
giderlerin kontrolü, satış giderlerinden veya üretimin kontrolünden farklı bir
problemdir. Farklı motivasyonlar ve davranışlar gerekmektedir. Dolayısıyla işletmenin
kâr yeteneklerinin arttırılması için genel gider performanslarının gözetilip denetlemesi
konusunda işletmeye özgü farklı tarz ve standartların oluşturulması gerekmektedir.
301
sorunları mevcuttur. Bu nedenle işletmelerde maliyet analizi ve yönetiminde genel
giderlerin yeri ve öneminin göz ardı edilmemesi gerekmektedir.
Buna göre; YYİO işleri için Gelir Vergisi Kanunu (GVK) 42. ve 44. madde kapsamında
vergilendirme düzenlemeleri getirilmiştir. YS inşaatlar ise bu kapsamın dışındaki diğer
ticari işletmeler için geçerli olan vergilendirme yöntemlerine tabi tutulmaktadır. Bu
farklılıklar, YYİO ve YS inşaat işlerinin özgün yönleriyle değerlendirilmesini
gerektirmektedir (Gelir Vergisi Kanunu, 1996).
302
3.2. Gelir Vergisi Kanunu’nda Genel Giderlerin Dağıtımı
“GVK Madde 43; Müşterek Genel Gider ve Amortismanların Dağıtılması: Birden fazla
takvim yılına yaygın taahhüt işlerinde veya bu işlerin diğer işlerle birlikte yapılması
halinde, müşterek genel giderler ve amortismanlar aşağıdaki esaslara göre dağıtılır;
1. Yıl içinde birden fazla taahhüt işinin birlikte yapılması halinde, her yıla ait müşterek
genel gider, tahsil olunan hakediş bedellerinin birbirine olan nispeti dâhilinde,
2. Yıl içinde tek veya birden fazla taahhüt işinin bu madde şümulüne girmeyen işlerle
birlikte yapılması halinde, her yıla ait müşterek genel giderler tahsil olunan hakediş
bedelleri ile diğer işlere ait satış veya hâsılat tutarlarının birbirine olan nispeti
dâhilinde,
3. Birden fazla olan taahhüt işlerinde veya bu işlerle sair işlerde müştereken
kullanılan tesisat, makine ve ulaştırma vasıtalarının amortismanları, bunların her işte
kullanıldıkları gün sayısına göre dağıtılır.”
Uygulanan anket sayısını artırmak için, Şırnak Ticaret ve Sanayi Odası ile işbirliğ i
yapılmış ve anketler, inşaat işi yapan işletmelere iletilmek üzere 81 il ve 33 büyük
ilçenin ticaret ve sanayi veya ticaret odasına gönderilmiştir. Gönderilen 233 anketten 85
adedinin dönüşü sağlanmıştır. %36,48 düzeyindeki anket dönüş oranı, anket yöntemi
303
açısından yeterli kabul edilip, elde edilen veriler işlenerek analiz edilmiştir Kadırhan,
2009).
4.1. Bulgular
İnşaat işletmelerine, ankette yer alan gider kalemlerini yapı maliyetine yansıtırlarken
hangi gider grubunda değerlendirdikleri sorulmuştur. Anket sonuçları her bir gider
kalemleri bağlamında analiz edildiğinde, verilen yanıtların dağılımının Şekil 4.1 ve
Şekil 4.2’de görüldüğü gibi olmuştur.
Genel ve direk gider kalemleriyle ilgili yanıtların dağılımlarının ortalaması alınarak da,
işletmelerin genel ve direkt giderleri ne düzeyde doğru algılandıklarına yönelik oranlar
tespit edilmiştir. Bu oranlara göre, İnşaat işletmelerinin % 49,27’sinin genel gider
kalemlerini doğru ayırt ettiği, %31,08’sinin direkt gider olarak adlandırdığı,
%19,66’sının ise bu genel gider kalemlerini maliyet hesabında hiç dikkate almadığ ı
anlaşılmıştır (Şekil 4.1). Direkt giderlerle ile ilgili yanıtlara göre de, inşaat
işletmelerinin % 41,50’snini direkt gider kalemlerini doğru tanımladığı, %43,43’ünün
genel gider olarak gruplandırdığı ve %25,07’sinin ise bu genel direkt kalemlerini
maliyet hesabında hiç dikkate almadığı anlaşılmıştır (Şekil 4.2).
Genel Gider
49,27%
Doğrudan (Direkt)
Dikkate Gider
Almıyordum 31,08%
19,66%
Şekil 4.1. Ankete katılan inşaat işletmelerinin genel gider maliyet kalemlerine verilen
cevapların dağılımı
Doğrudan (Direkt)
Gider
41,50%
Dikkate
Almıyordum Genel Gider
33,43%
25,07%
Şekil 4.2. Ankete katılan inşaat işletmelerinin direkt gider maliyet kalemlerine verilen
cevapların dağılımı
304
5. Sonuç Ve Öneriler
Genel giderleri etkin bir şekilde yönetebilmek için onların doğru sınıflandırılması
yeterli olmamakta. Çünkü genel giderlerin sadece “gider” olarak değerlendirilmeyip,
aynı zamanda getirilerinin, yani yarattıkları değerin de ölçülmesi gerekmektedir. Özetle,
genel giderlerin bir kurumun rekabet gücünü etkileyen önemli araçlardan birisi olduğu
göz önünde bulundurularak, bunların, sadece girdi odaklı olarak değil, aynı zamanda
sonuç odaklı olarak yönetilmesi gerekmektedir.
Bilindiği gibi ülkemizde inşaat sektöründe yapı ön keşifleri çoğunlukla bazı yaklaşık
kabuller ve geleneksel yöntemlere dayalı olarak belirlenmektedir. Bu nedenle inşaat
maliyeti içinde oldukça önemli bir ağırlığa sahip olan genel giderler ile birlikte pek çok
direkt gider kalemi de gözden kaçmakta ve dolayısıyla ön keşfe dâhil edilmemektedir.
305
Ek 1. Ankete katılan inşaat işletmelerinin genel gider maliyet kalemlerine verilen
cevapların dağılımı.
DOĞRU YANLIŞ
Giderdir (%)
Giderdir (%)
Almıyordum
Doğrudan
GENEL GİDER
(Direkt)
Dikkate
Genel
(%)
MALİYET KALEMLERİ
306
Ek 2. Ankete katılan inşaat işletmelerinin direkt gider maliyet kalemlerine verilen
cevapların dağılımı.
DOĞRU YANLIŞ
Genel Giderdir
Giderdir (%)
Almıyordum
Doğrudan
DİREKT GİDER
(Direkt)
Dikkate
(%)
(%)
MALİYET KALEMLERİ
307
Kaynaklar
İntes (2005) Türkiye İnşaat Ve Tesisat Müteahhitleri İşveren Sendikası, Mart 2005
Raporu, Ankara
Maç, M. (2002) GVK’nın 43. Maddesi Açısından Müşterek Genel Giderleri Kapsamı ve
Finansman Giderlerinin Durumu, http://Turmob.Org.Tr/Turmob/Basin/M29.302. Doc,
Nisan
308
2007 Türk Deprem Yönetmeliği Zemin Kriterlerinin Sanayi
Yapılarının İnşaat Maliyetine Etkileri
Öz
Yakın geçmişte, ülkemizdekiler de dahil olmak üzere, yaşanan büyük çaplı depremler
tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de teknik şartnamelerde yeni kuralları ve / veya
kısıtlamaları zorunlu hale getirmiştir. Bu bağlamda, Türkiye’de 2007 yılında, mevcut
yönetmelik revize edilerek, Deprem Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkındaki
Yönetmelik (DBYYHY-2007) yürürlüğe girmiştir. Türkiye’de sanayi yapıları
inşaatında taşıyıcı sistem olarak çelik, betonarme ve prefabrik betonarme gibi veya
bunların çeşitli kombinasyonlarından oluşan farklı karma yapım teknikleri
kullanılmaktadır. Yeni yönetmelik ile birlikte tüm yapı tiplerini ilgilendiren yeni
kurallar veya kapsamlı kural değişiklikleri yürürlüğe konmuştur. Bu konuda, bilhassa
1999 Kocaeli Depremi’nde sanayi yapılarında görülen geniş çaplı hasar ve göçme oranı
etkin olmuştur. Ülkemizde ki sanayi tesislerinin büyük bir çoğunluğu yüksek deprem
riskine sahip bölgelerdedir. Bu çalışmada, tek katlı sanayi yapılarının, farklı kolon
açıklıkları ve farklı zemin şartları dikkate alınarak çelik, betonarme, prefabrik
betonarme ve karma taşıyıcı sistemler için maliyetler hesaplanmıştır. Maliyet
hesaplamalarına temel teşkil eden metrajlar ticari paket programlar yardımıyla her
alternatif için ayrı oluşturulan tasarımlardan elde edilmiştir. Sonuç olarak değişen
şartnameler ışığında farklı sistemler maliyet açısından karşılaştırmalı olarak
değerlendirilmiştir.
Giriş
Yakın geçmişte, ülkemizdekiler de dahil olmak üzere, yaşanan büyük çaplı depremler
tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de teknik şartnamelerde yeni kuralları ve / veya
kısıtlamaları zorunlu hale getirmiştir. Bu konuda, bilhassa 1999 Kocaeli Depremi’nde
sanayi yapılarında görülen geniş çaplı hasar ve göçme oranı etkin olmuştur. Bu
bağlamda, Türkiye’de 2007 yılında, mevcut yönetmelik revize edilerek, 2007 Deprem
Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkındaki Yönetmelik (DBYBHY-2007) yürürlüğe
girmiştir. Yeni yönetmelik ile birlikte tüm yapı tiplerini ilgilendiren yeni kurallar veya
kapsamlı kural değiş iklikleri yürürlüğe konmuştur.
309
Diğer yandan, ülkemizde gelişen sanayi üretimine paralel olarak yeni ve modern sanayi
yapılarına olan talep, yükselen bir ivme ile artmaktadır. Ne var ki, bir deprem ülkesi
olan Türkiye’de sanayi tesislerinin büyük bir çoğunluğu yüksek deprem riskine sahip
bölgelerdedir. Türkiye’de sanayi yurt çapına yayılmış olmakla beraber,
o İstanbul, İzmit, Adapazarı, Bursa, Yalova, Tekirdağ
o İzmir, Manisa, Aydın, Denizli
o Adana, İskenderun, Gaziantep
o Ankara, Kırıkkale, Kayseri
bölgelerini sanayinin yoğun olduğu 4 bölge olarak kabul edebiliriz. DBYBHY-2007’ye
göre bu bölgeleri incelendiğinde son bölgenin kısmen, diğerlerinin ise tamamen 1. ve 2.
deprem bölgelerinde olduğu görülecektir.
Betonarme taşıyıcı sistemler yerinde dökmek olarak inşa edilebildikleri gibi prefabrik
olarak hazırlanmış betonarme elemanlar ile de inşa edilmektedirler. Yeni DBYBHY-
2007’de eski yönetmeliğe göre hem yerinde dökme hem de prefabrik betonarme
elemanların tasarım ve imalatı ile ilgili kurallarda maliyeti etkileyebilecek bazı
değişiklikler yürürlüğe girmiştir.
Yöntem
Her ne kadar son yıllarda sanayi yapıları inşaatları ağırlıklı olarak organize sanayi
bölgelerinde inşa edilmekte ise de büyüklüğü, niteliği veya diğer nedenlerle organize
sanayi bölgeleri (OSB) dış ında da inşa edilen çok sayıda sanayi tesisi vardır.
OSB’lerdeki zeminler büyük çoğunlukla TDY 2007 ye göre Z3 ve daha yukarı sınıfta
iseler de OSB dışında zeminlerde Z4 sınıfı zemine sahip sanayi tesisleri de vardır.
Zemin sınıfı olarak Z1 zemin sınıfının nispeten az rastlanan bir zemin sınıfı olması ve
Z4 zemin sınıfında ise genellikle farklı temel sistemi veya zemin güçlendirme
gereksiniminin doğması bağlamında, bu çalışmanın kapsamı Z2 ve Z3 zemin sınıfları
310
ile kısıtlı tutulmuştur. Ayrıca, özel makina/ekipman temelleri de bu çalışmanın kapsamı
dışındadır. Çünkü bu tür temeller seçilen taşıyıcı sistemden bağımsız olarak yapıdaki
üretim prosesine uygun inşa edilmek zorundadır.
Analiz modeli olarak orta ölçekli iş letmelerde kullanılmakta olan takribi alana sahip bir
fabrika yapısı öngörülmüştür. Makas aralıkları prefabrik betonarme uygulamada ve
çelik sistemde aynı alınmış, tüm sistemlerde makaslar arası mesafe eşit olarak
seçilmiştir. Farklı açıklıkların maliyet üzerindeki etkisinin irdelenmesi amacıyla
açıklıklar bir yönde 20.00, 24.00 ve 28.00 m olarak, diğer yönde ise 8.00 ve 10.00 m
olarak öngörülmüştür. Bu ölçülere bağlı olarak, analiz modeli 32.0*40.0 m, 32.0*48.0
m, 32.0*56.0 m açıklıklı hangar tipi bir fabrika yapısı şeklinde düşünülmüştür. Tüm
yapılar için makas altı yüksekliği 8.00 m olarak tasarlanmıştır. Aktif olarak kullanılacak
hacimlerin de hem prefabrik betonarme çözümde hem de çelik çözümde aynı olması
amacıyla, çatı eğimleri tüm sistemler için %20 kabul edilmiştir. Bunlar ülkemizde
sanayi işletmeleri tarafından sıklıkla tercih edilen açıklık ve ölçülerdir.
Çatı taşıyıcı sistemi olarak, yerinde dökme betonarme ve prefabrik betonarme yapılar
için uzay aşık çelik çatı, dolu gövde aşık çelik çatı ve prefabrik betonarme çatı olarak
öngörülmüştür. Çelik yapılar için ise çatı taşıyıcı sistemi uzay aşık çelik çatı ve dolu
gövde aşık çelik çatı olarak öngörülmüştür. Bu sistemler yine ülkemizde sıklıkla
uygulanan sistemlerdir. Çatı kaplaması olarak poliüretan dolgulu trapez alüminyum
düşünülmüş ve ağırlığı 20 kg/m2 olarak hesaba katılmıştır.
Çatı kar yükü, Kocaeli bölgesi baz alınarak 115.5 kg/m2 alınmıştır. Rüzgar yükleri TS
498’e göre hesaplanmış ve yapıya etkitilmiştir. Deprem yükleri hesabı DBYBHY-
2007’ye göre ve yapının 1. derece deprem bölgesinde olduğu varsayılarak yapılmıştır.
Tasarım spektrası, şartnamenin öngördüğü şekilde Z2 ve Z3 zeminler için ayrı ayrı
oluşturulmuştur. Tüm yapılar için ayrıca 6.50 m’de kren kiriş i konsolu olacağ ı
varsayılmış ve 15 ton taşıma kapasitesi olan bir kreynin yükü hesaplara ilave edilmiştir.
Betonarme taşıyıcı sistemler yukarıda açıklanan yüklere ve çatı sistemlerine göre ayrı
ayrı tasarlanmış ve boyutlandırılmıştır. Yerinde dökme betonarme kolonlar için, sıklıkla
kullanılması nedeniyle kare kesit tercih edilmiştir. Kolonların üst uçlarının mafsal
olarak çalıştığı kabulüne bağlı olarak yük azaltma katsayısı, R, DBYBHY-2007’ye
uygun olarak 3.0 alınmıştır. Yerinde dökme kolonlarda aks aralıkları 8.00 m olan
sistemler için mütemadi temel olarak tasarlanmış, aks aralıkları 10.00 m olan sistemler
için ise tekil temel olarak tasarlanmıştır. Temel hesabı yaparken zemin emniyet
gerilmesi kontrolü, devrilme kontrolü, kayma kontrolü ve betonarme hesaplar
yapılmıştır. Esas olarak temel hesabı için etkin olan moment tesirleridir. Üst yapı
ağırlıklarının fazla olmaması nedeni ile temellerin devrilme emniyetlerinin
sağlanabilmesi için enine doğrultuları büyük seçilmiştir. Betonarme yapıların
tasarımında BS25 betonu ve BÇIII donatı çeliği öngörülmüş ve malzeme değerleri
beton için fck= 25 MPa ve donatı çeliği için fyd= 365 MPa olarak alınmıştır.
Prefabrik betonarme taşıyıcı sistemler için Kocaeli bölgesinde faaliyet gösteren üretici
firmalar ile görüşülmüş ve onların verilen tasarım kriterlerine bağlı olarak teklif ettikleri
311
boyut ve fiyatlar kullanılmıştır. Prefabrik sistem yapılarda, şartnamenin “Deprem
yüklerinin tamamının kolonlar temelden ankastre, üstte mafsallı tek katlı çelik
çerçevelerle taşındığı binalar” kaydına bağlı olara yük azaltma katsayısı, R 3.0 olarak
hesaba dahil edilmiştir. Temel sistemi olarak soket temel tasarlanmıştır. Üst yapı
ağırlıklarının fazla olmaması nedeni ile temellerin devrilme emniyetlerinin
sağlanabilmesi için enine doğrultuları büyük seçilmiştir.
Çelik taşıyıcı sisteme sahip yapılarda kolonların temellere ankastre olarak bağlı olduğu
ve çatı makası kolon birleşiminin mafsal olarak çalıştığı varsayılmıştır. Yük azaltma
katsayısı, R şartnameye uygun olarak, “Deprem yüklerinin tamamının kolonlar
temelden ankastre, üstte mafsallı tek katlı çerçevelerle taşındığı binalar” için önerilen
4.0 olarak alınmıştır. Çelik yapıların tasarımında sıcak şekillendirilmiş profiller
kullanılmıştır.
Her bir açıklık ve yükseklik için hesaplanan yapı elemanlarının metrajları yapılmış ve
maliyetleri hesaplanmıştır. Maliyet hesaplarında Bayındırlık Bakanlığı birim fiyatları ve
çeşitli firmalardan alınan fiyatlar ayrı ayrı göz önünde bulundurulmuştur. Prefabrik
betonarme için Bayındırlık Bakanlığı birim fiyat tariflerinde pozlandırma
yapılmadığından prefabrik betonarme sistemler için maliyet hesabı birim fıyatlara göre
yapılamamıştır. Çelik hangarların maliyet hesabı için hem Bayındırlık Bakanlığı birim
fiyatları hem de Kocaeli bölgesinde faaliyet gösteren çeşitli üretici firmaların vermiş
olduğu fiyatlar kullanılmıştır. Hesaplarda göz önünde bulundurulan birim fiyatlar 2009
yılı 2. çeyrek fiyatlarıdır. Fiyatlara KDV dahil edilmemiştir. Ayrıca tüm cephe ve çatı
kaplama malzemeleri ile bunlara ait bağlantı parçaları maliyetlere dahil edilmemiştir.
312
Tablo 1. Tasarlanmış Sistemlere Ait Temel Özellikler
Makas Arası
Makas Boyu Alan
Sistem No. Mesafe Zemin Sınıfı
(m) (m2)
(m)
1 20 8 Z2 1280
2 20 8 Z3 1280
3 24 8 Z2 1586
4 24 8 Z3 1586
5 28 8 Z2 1792
6 28 8 Z3 1792
7 20 10 Z2 1280
8 20 10 Z3 1280
9 24 10 Z2 1586
10 24 10 Z3 1586
11 28 10 Z2 1792
12 28 10 Z3 1792
313
140 BÇ1 140 BÇ1
BÇ2 BÇ2
Maliyet, TL/m2
Maliyet, TL/m2 130 130
BP BP
120 PÇ1 120 PÇ1
110 PÇ2 110 PÇ2
PP PP
100 ÇÇ1 100 ÇÇ1
90 ÇÇ2 90 ÇÇ2
80 80
16 20 24 28 32 16 20 24 28 32
Makas Açıklığı, m Makas Açıklığı, m
a. Makaslar arası mesafe = 8.0 m b. Makaslar arası mesafe = 10.0 m
BÇ1 BÇ1
150 150
BÇ2 BÇ2
Maliyet, TL/m2
Maliyet, TL/m2
140 BP 140 BP
130 PÇ1 130 PÇ1
120 PÇ2 120 PÇ2
PP PP
110 110
ÇÇ1 ÇÇ1
100 ÇÇ2 100 ÇÇ2
90 90
16 20 24 28 32 16 20 24 28 32
Makas Açıklığı, m Makas Açıklığı, m
a. Makaslar arası mesafe = 8.0 m b. Makaslar arası mesafe = 10.0 m
Tablo 2’den görüleceği gibi metrekare maliyetler, seçilen taşıyıcı ve çatı sistemleri ile
açıklıklara bağlı olarak, Z2 tipi zeminler için 90 – 138 TL/m2 ve Z3 tipi zeminler için
94 – 142 TL/m2’dir. Diğer bir deyiş le seçilen sisteme bağlı olarak yapı maliyeti %50’yi
aşan mertebede artabilmektedir. Zemin tipinin maliyetler üzerindeki etkisini görmek
amacıyla tüm maliyetler her çözüm için Z2 tip zemin değerleri maliyetlerine göre
normalize edilmiş ve Tablo 3’te gösterilmiştir. Tablodan görüleceği üzere Z3 tipi
zeminler üzerinde inşa edilecek yapıların maliyetleri yine seçilen taşıyıcı sistem, çatı
sistemine ve açıklıklara bağlı olarak Z2 tip zeminler üzerindekine göre %1 ila % 12
arasında daha yüksek maliyete sahiptir.
Diğer önemli bir bulgu ise her iki zemin tipi ve farklı açıklıklarda yerinde dökme
betonarme taşıyıcı sisteme sahip yapıların maliyet açısından daha avantajlı olmasıdır.
Çelik taşıyıcı sisteme yapılar ise yine Tablo 2’den görüleceği üzere en yüksek maliyete
sahip yapılardır. Bu çalışmada, çelik elemanlar üzerinde yapılması gerekli olası bir
yangın koruma katmanı dikkate alınmamıştır. Ayrıca böyle bir uygulamanın da gerekli
olması durumunda çelik yapıların maliyetlerinin diğer sistemlere göre ciddi miktarda
daha yüksek olacağı açıktır. Diğer taraftan Tablo 3’te görüleceği üzere çelik ve
prefabrik betonarme taşıyıcı sistemlerin maliyetleri, yerinde dökme betonarme
sistemlere nazaran farklı açıklık mesafelerine daha az hassastır.
314
Tablo 3. Zemin Tipinin Maliyetlere Etkisi
Sonuçlar
Bu çalışmada, 2007 Türk Deprem Yönetmeliği zemin kriterlerinin sanayi yapısı
maliyetlerine etkisi incelenmiştir. Tek katlı sanayi yapısının farklı yapım teknikleri ile
Z2 ve Z3 zemin sınıfları için analizleri yapılmış inşaat maliyetleri hesaplanmıştır.
Yapılan analizlerde zemin sınıfının yapı maliyetine etkisinin en fazla olduğu sistem
yerinde dökme betonarme taşıyıcı sistemin olduğu görülmektedir. Bu sistemde zemin
sınıfının yapı maliyeti üzerindeki etkisi % 11 düzeylerini bulmaktadır. Zemin sınıfının
yapı maliyetine etkisinin en az olduğu sistem ise çelik taşıyıcı sistemdir. Yapı
maliyetlerinde ise yerinde dökme betonarme taşıyıcı sistem maliyetinin, prefabrik
betonarme taşıyıcı sistem maliyetinden %18, çelik taşıyıcı sistem maliyetinden %24
daha düşük seviyelerde olabildiği görülmektedir. Tek katlı sanayi yapısı taşıyıcı sistem
seçimlerinde her ne kadar zemin sınıflarındaki farklılığın yapı maliyetine etkisinin en
fazla olduğu sistem betonarme yerinde dökme taşıyıcı sistem olsa da genel taşıyıcı
sistem maliyetinde mevcut cari malzeme ve işçilik maliyetleri ile en avantajlı sistem
olarak gözükmektedir.
Kaynaklar
315
İnşaat Projelerinde Örgüt İçi Çatışmanın Nedenleri ve
Boyutlarının Belirlenmesi
Ülkü Uzunçarşılı
Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Almanca İşletme Bölümü, Anadolu Hisarı, İstanbul
Tel: 0 216 308 56 79 12,
E-Posta: ulkuuzuncarsili@gmail.com, ulku.u@marmara.edu.tr
Öz
Çatışma, iki veya daha fazla kişi veya grup arasındaki çeşitli kaynaklardan doğan
anlaşmazlık olarak tanımlanmaktadır. İnşaat sürecinde kiş iler gruplar ve örgütler arası
çatışma sık olarak gözlemlenmektedir. İnşaat üretim sürecinin tekrarlanamaz olması,
proje ekibinin projeyi gerçekleştirmek için geçici olarak bir araya gelmiş olması gibi
sektöre özgü özellikler çatışmaların yoğun olarak yaşandığı bir ortam hazırlamaktadır.
Çatışma olumsuz bir durum olarak görülse de, çatışma yönetimi ile yöneticiler
çatışmayı örgütsel verimliliği ve yaratıcılığı arttırıcı bir araç olarak kullanabilirler.
Ancak başarılı bir çatışma yönetimi gerçekleştirilebilmesi için öncelikle çatışma
nedenlerinin saptanması gerekmektedir. Bu bildiride yer alan çalış manın amacı inşaat
projelerinde görev alan mimar ve mühendislerin yaşadıkları çatışmaların boyutlarını
incelemek ve nedenlerini belirlemektir. İnşaat projelerinde yaşanan çatışmalar
incelenirken özellikle en çok çatışma yaşayan gruplardan ofis ve saha grubunda yer alan
mimar ve mühendislerin durumları incelenmiştir. Çalış mada literatür çalışmasından elde
edilen sonuçlara ve kişisel görüşmelere dayanarak çatışma nedenleri ile ilgili öngörüler
oluşturulmuş ve bu öngörülere dayalı bir anket hazırlanmıştır. Çalış madan elde edilen
veriler değerlendirilerek sonuçlar yorumlanmış ve öngörülerin doğruluğu
sorgulanmıştır. Elde edilen sonuçların değerlendirilmesiyle inşaat projelerinde örgüt içi
çatışmanın boyutları ve nedenleri belirlenmiştir. Belirlenen çatışma boyutları ve
nedenleri, proje yöneticileri tarafından inşaat projelerinde yaşanan problemlere etkin
çözümler getirmek için kullanılabilecektir.
317
Giriş
Çatışma, iki veya daha fazla kişi veya grup arasındaki çeşitli kaynaklardan doğan
anlaşmazlık olarak tanımlanmaktadır. İnşaat sürecinde, kişiler, gruplar ve örgütler arası
çatışma sık olarak gözlemlenmektedir. Bunun bir sebebi, inşaat projelerinde çalışanların
farklı organizasyonlarda görev yapması ve farklı çalışma yöntemleri benimsemiş
olmasıdır. Bu çok parçalı yapıda, kişilerin veya çalıştıkları bölümlerin öncelikli
hedeflerinin aynı olmaması sonucunda kişiler ve örgütler arasında çatışmalar
doğmaktadır. İnşaat üretim sürecinin tekrarlanamaz olması, proje ekibinin projeyi
gerçekleştirmek için geçici olarak bir araya gelmiş olması gibi sektöre özgü özellikler
de çatışmaların yoğun olarak yaşandığı bir ortam hazırlamaktadır. İnşaat projelerinde
gözlemlenen yoğun çatışma ortamı, maliyet, süre ve verimlilik kaybına neden olmakta,
projelerin aksamasına ve gecikmesine sebep olabilmektedir (Göçmen, 2005).
Çatışma, her ne kadar olumsuz bir durum gibi gözükse de, organizasyonların etkinliğ i
için belirli bir düzeyde çatışma olması zorunludur (Schermerhorn, ve diğ. 2004). Hiç
çatışmanın olmadığı organizasyonlarda yenilik, değişim, yaratıcılık ve performans
düzeyleri olumsuz anlamda etkilenmektedir. Buna karşın çatışmanın fazla olduğu
organizasyonlarda ise, kararların gecikmesi veya verilmemesi gibi sorunlarla
karşılaşılmaktadır (Schermerhorn, ve diğ. 2004).
Çalışmanın kapsamı
Çatışma türleri şu şekilde gruplandırabilir: (1) örgüt işleyişinin etkisine göre, (2) örgüt
içerisindeki yerleri açısından, (3) çatışmaya taraf olanlar açısından, (4) ortaya çıkış
şekilleri açısından ve rol çatışması (Ertürk, 2000). Bu çalışmada çatışma örgüt
içerisindeki yerleri açısından incelenmiş ve örgüt içi çatışma türlerine odaklanılmıştır.
Örgütlerde çatışmaya yol açan belli başlı faktörler üçe ayrılmıştır (Ertürk, 2000): (1)
İletişimden kaynaklanan çatışma nedenleri, (2) Örgütsel yapıdan kaynaklanan çatışma
nedenleri, (3) Kiş isel farklılıklardan kaynaklanan çatışma nedenleri. Bu çalışmada bu
nedenlerin tümü incelenmiştir.
318
Yapılan ön çalışmada, inşaat proje çalışanları incelenmiş ve literatürde de belirtildiğ i
gibi ofis ve saha çalışanları arasında sürekli bir çatışma ortamı olduğu gözlemlenmiştir
(Ergün, 1997). Bunun sebepleri incelendiğinde bu iki bölüm arasındaki işlevsel
bağımlılığın çok yüksek olmasının önemli bir faktör olduğu belirlenmiştir. Saha ve ofis
çalışanlarının iş lerini yapabilmeleri için birbirinden sürekli bilgi almaları
gerekmektedir. Sahada çalışanlar proje ve planlama verileri olmadan imalat
yapamamakta, ofiste çalışanlar da sahadan imalat bilgisi gelmeden planlama, hakediş
gibi kontrol ve denetleme ile ilgili görevlerini yapamamaktadır. Bu bilgi akış ını
sağlamak için saha ve ofis grupları arasında yoğun bir iletişim ve bilgi paylaşımı olması
gerekmekte, bu sırada yaşanan sorunlar çatışmalar yaşanmasına neden olmaktadır. Bu
sebeple çalışmada bu iki grup arasında yaşanan çatışmalara odaklanılmıştır.
Çalışmanın yöntemi
Çalış mada öncelikle literatür araştırması ve kişisel görüşmelere dayanarak inşaat
projelerinde örgüt içinde yaşanan çatışmaların nedenleri üzerine öngörüler
geliştirilmiştir. Daha sonra çatışma boyutlarını incelemek ve öngörüleri test etmek
amacıyla elli sorudan oluşan bir anket oluşturulmuştur. Bu anket çalışması, Türkiye
Müteahhitler Birliği’ne üye, inşaat sektörünün önde gelen yüklenici firmalarının büyük
ölçekli projelerinde çalışan mühendis ve mimarlar üzerinde uygulanmıştır. Projeler
seçilirken proje maliyetlerinin en az iki yüz milyon TL olması ve inşaat mühendisi,
makine mühendisi, mimar gibi farklı uzmanlıklardan kişilere ulaşılabilmesi kriterleri
dikkate alınmıştır.
Belirlenen kriterlere uygun yirmi altı firma seçilmiştir. Her projenin kendine özgü bir
proje ekibi ve imalat süreci olması sebebiyle aynı firmaya ait projelerden de farklı
sonuçlar elde edilebileceği öngörülmüş ve bu sebeple bir firmaya ait birden fazla
projenin çalış maya dahil edilmiştir. Oluşturulan anket soruları bu firmaların belirlenen
kriterlere uygun kırk projesinde çalışan 219 kişiye e-posta ile gönderilmiştir. Aynı
projede çalışan birden fazla kişiyle görüşülmesinin amacı kişilerin hedeflerindeki
ayrımın ve görüş farklılıklarının ortaya konmasıdır. Gönderilen e-postalara yirmi üç
firmada çalışan 165 kişiden geri dönüş olmuştur. İlk bağlantı e-posta ile kurulduktan
sonra, anketlerin 142 tanesi yüz yüze, 23 tanesi de e-posta yoluyla gerçekleştirilmiştir.
Anket çalışmasında elde edilen veriler, çatışma yaşayan bölümler, çatışmanın boyutları
ve çatışmanın nedenleri olarak üç ana başlık altında incelenmiştir. Aynı zamanda
gruplar arasındaki farkı belirlemek için bu üç başlık; saha grubu ile ofis grubu açısından
ayrı ayrı da değerlendirilmiştir. Yapılan değerlendirmeler ışığında çatışma nedenleri ile
ilgili olarak geliştirilen öngörüler test edilmiştir.
Çalış mada öncelikle demografik faktörler belirlenmiştir (Şekil 1). Görüşleri alınan
kişilerin %87’si (143 kişi) erkektir ve %48’i 20–30 yaş, %22’si 30–40 yaş, %23’ü 40–
50 yaş, %16’sı 50–60 yaş grubundadır. Görüşülen kişilerin %61’i (100 kişi) inşaat
mühendisi, %5’i (8 kişi) mimar, %7’si (11 kişi) makine mühendisi, %4’ü (6 kişi)
elektrik mühendisi ve %24’ü ise diğer mesleklerdendir (jeoloji, harita mühendisi, vb.).
319
60 53 80
50 47 70
60
40 49
30 24 40 27
20 16
20 13
10 8 5 6 4
2 1 0 3 2
0
0 0
M im a r İn ş a a t M a k in e E le k trik D iğ e r L isan s Yü k s e k D o k to r a D iğ e r
M üh. M ü h. M üh. L isan s
O fis Saha O fi s Sah a
Bu kişilerin %72’si lisans düzeyinde, %24’ü yüksek lisans düzeyinde, 1 kiş i de doktora
düzeyinde eğitim almıştır (Şekil 1). Bu sonuçlara göre ofiste çalışan mühendislerin
sahada çalışan mühendislerden daha eğitimli oldukları görülmektedir.
40 38
34
30 28
20 18
14 16
10 6
4 4 3
0
P la n la m a v e P ro je v e S ah a ve Saha ve D iğ e r
S aha Saha K o n tro l M a k in e ,
E le k trik
O f is Saha
Çatışmanın Nedenleri
320
belirlenmiştir. Bir soruya iki grubun verdiği cevaplar arasında fark görüldüğünde ise
soruya verilen cevaplar ile demografik özellikler arasındaki ilişki ANOVA testi ile
belirlenmiştir.
50 90
43 41 79
75
40
33 63
30 60
30
45 41 39
20 30
30
10
10 6 15 16 9
7 1 21 1
1 1 6 44 1 5 10
0 0 1 01
T am am en K ıs m en Katı l m ı yo ru m Fi kr im y ok T a m a me n K a tı lm ıy o ru m T o p lam
k atıl ı yo ru m ka tıl ı yo rum k a tılıy o ru m
Of is S a ha Bin a P ro . S u Pr o . Y o l Pr o . M e tro Pr o.
321
Örgütsel Yapıdan Kaynaklanan Çatışma Nedenleri
Çatışma nedenlerinden bir diğeri olan örgütsel yapıdan kaynaklanan çatışma nedenlerini
araştırmak için “Görev, yetki ve sorumlulukların belirsizliğinin yarattığı sorunlar ofis ve
saha arasında çatışmaya neden olmaktadır” öngörüsü oluşturulmuştur. İncelenen
projelerde görüşülen 165 kişinin %62’si (54 saha, 49 ofis çalışanı) bu öngörüye
tamamen katıldığını, %24’ü (20 saha, 19 ofis çalışanı) kısmen katıldığını, %13’ü (10
saha, 12 ofis çalışanı) katılmadığını belirtmiştir (Şekil 5). Sonuçlardan görüldüğü gibi,
görüşülen kişilerin yarısından fazlası (%62’si) görev, yetki ve sorumlulukların
belirsizliğinin çatışmaya neden olduğu öngörüsüne tamamen katılmaktadır. Saha ve ofis
çalışanlarının bu konuda aynı fikre sahip olup olmadıklarının belirlenmesi için bu
soruya iki tarafın seçtiği tüm seçenekler t testine tabi tutulmuştur. Elde edilen sonuçlar
tüm seçenekler açısından ofis ve saha çalışanlarının hemfikir olduğunu göstermektedir.
Kişilerin verdikleri cevapların aralarında anlamlı olduğu bulunmuştur.
60 54
49
50
40
30
19 20
20 12 10
10
0 1
0
Tam am en K ıs m e n K a tılm ıyo ru m F ik rim yo k
k a tılıyo ru m k a tılıyo ru m
O fis S aha
Son olarak çatışmalara neden olabilecek kiş isel farklılıklardan kaynaklanan işbirliği ile
ilgili sorunlar araştırılırken çalışanlara “Ofis ve saha arasında işbirliği ve koordinasyon
sağlama konusundaki sorunlar çatışmaya neden olmaktadır.” öngörüsü hakkında
fikirleri sorulmuştur. Bu fikre görüşülen 165 kişinin %36’sı (34 saha, 26 ofis çalışanı)
tamamen katıldığını, %46’sı (35 saha, 41 ofis çalışanı) kısmen katıldığını, %17’si (16
saha, 12 ofis çalışanı) katılmadığını belirtmiş tir. Bu konuda katılma oranlarına
bakıldığında işbirliği sorunlarının çatışmaya neden olduğu görülmektedir. Sahada
çalışan mühendislerin tamamen katılma oranı %40 (34 kişi), ofiste çalışanların %33’dür
(Şekil 6). Saha ve ofis çalışanlarının verdikleri cevaplara bakarak hemfikir olup
olmadıklarını değerlendirmek için bütün cevaplar pearson ki-kare testine tabi
tutulmuştur. Elde edilen sonuçlar tarafların işbirliğinden dolayı çatışma yaşanması
konusunda ofis ve saha personelinin farklı fikirlere sahip olduğu belirlenmiştir. Bu
farklılığın nedeninin sektördeki iş tecrübelerinden kaynaklandığı düşünülerek verilen
tüm cevaplarla kişilerin sektördeki iş tecrübeleri arasında anova testi yapılmıştır. Elde
edilen sonuçlar, 0–5 yıl iş tecrübesine sahip olan ofis ve saha çalışanlarının işbirliğinden
doğan sorunların çatışmaya neden olduğu konusunda istatistiksel olarak birbirleri ile
aynı fikirde olduklarını ve 6-15 yıl iş tecrübesine sahip olan ofis ve saha çalışanları için
de aynı sonucun geçerli olduğunu göstermiştir. 16-25 yıl arası tecrübeye sahip olan ofis
ve saha çalışanlarının ise farklı fikirlere sahip oldukları belirlenmiştir. 25-36 yıllık
322
tecrübesi olan kişilerin sayısı az olduğu için bu kişilerin verdiği cevaplara ANOVA testi
uygulanmamıştır.
45 41 70 65 70
40 60
34 35
35
30
50
26
25 40
20 16 30
12
15 20 14 15
10
10 1 0
5 1 0 0
0
Ta m am en K ıs m e n K a tılm ıy o r u m F ik r im y o k Ç ok gerekli K ısm en H iç gerekli
k a tılıy o ru m k a tılıy o ru m gerekli
O fis S ah a değ il
O fis Saha
İşbirliğinden doğan sorunları önlemek için mühendislerin her iki tarafı (saha ve ofis)
anlaması ve empati kurması gerekmektedir. Bunun için tarafların her iki bölümde de
çalışması veya birbirini daha iyi anlaması için beraber etkin bir takım çalışması
gerçekleştirilmesinin gerekli olduğu düşünülmüştür. Bu yüzden katılımcılara “Sizce
inşaat sektöründeki mühendislerin kariyer hedeflerine ulaşabilmeleri için hem sahada
hem ofiste çalışmaları ne kadar gereklidir?” sorusu yöneltilmiştir. Görüşülen 165
katılımcıdan %82’si (135 kişi) çok gerekli olduğunu, %17 ‘si (29 kişi) kısmen gerekli
olduğunu ve 1 kişi de hiç gerekli olmadığını belirtmiştir. Şekil 6’dan de anlaşılacağ ı
gibi yapılan değerlendirmede sahada ve ofiste çalışan mühendislerin bu konuda ortak
bir düşünceye sahiptirler. Etkin takım çalışması gerçekleştirmek ve dolaysıyla çatışmayı
azaltmak için ofiste çalışan mühendisleri sahaya entegre edilmesi gerekmektedir.
Yapılan kiş isel görüşmelerde buna yönelik öneriler olmuştur. Literatürde de buna
benzer örnekler bulunmaktadır. Örneğin satın almayla ilgilenen kişinin haftada bir gün
sahaya giderek bilgileri toplaması ve malzemeleri yerinde görmesi önerisi gibi
(Gündoğdu, 2008).
323
60 58
50
50
40
30
17
20 12
9 11
10 3 4
1 0
0
K e s in lik le N o rm a l İ ç te n i ç e o l u r , S ık s ık S ü re k li v e
o lm a z d ü ze yd e d ış a v u ru lm a z ş id d e t li
O f is S ah a
30 30 30
24
22
20
16 16
15
10
5 5
2
0
İ ş o r ta m ın d a n S a l d ır g a n K e n d i s in d e n A c ın d ır m a g ib i b ir B ü y ü m e m e s i iç i n
ç e k il ir d a v r a n ış s e r g il e r o lm a d ığ ı n ı ta v ır s e r g ile r ç e k ili r .
savunur
O fis Saha
Çalış madan çıkan ilginç sonuçlardan bir tanesi çatışma durumunda ofiste çalışan kişiler
ile sahada çalışan kişilerin davranışlarının arasında farklılık olmasıdır (Şekil 8). En
büyük fark ise iş ortamından çekilme ve çatışmanın büyümemesi için geri çekilme
davranışlarında görülmektedir. Ofis çalışanları ile karşılaştırıldığında, sahada çalışan
mühendisler çatışmanın büyümemesi için çatışmadan çekilmek yerine çalıştıkları işten
ayrılmayı daha fazla tercih etmektedir. Buna karşılık, ofiste çalışan mühendisler ise
işten ayrılmak yerine çatışmanın daha fazla büyümemesi için geri adım atmayı tercih
etmektedirler. Yapılan yüz yüze görüşmeler, iki taraf arasındaki bu farkın nedeninin
saha çalışanlarının kendilerini firmaya çok ait hissetmemesi ve iki grubun kariyer
hedefleri arasında fark olmasından kaynaklanabileceğini göstermiştir. Görüşülen kişiler
ofiste çalışan mühendislerin, genellikle çalıştıkları firmada yükselmek istemelerinden
324
dolayı kariyer hedeflerine ulaşmak için bazı olaylarda alttan alabileceğini belirtmiştir
(Yıldırım, 2008). Sahada çalışanlar ise iş değiştirmeye daha sıcak baktıkları için çatışma
karşısında daha sert tutumlar içerisinde olabilmektedirler.
Çatışma Yönetimi
50 4 74 9
40
30
20
20 13 12
9
10 4 3 5 3
0
G ö rm e z d e n G ü ç v e T a ra fla rı Ö rtb a s e d e rB a ş k a s ın ın
g e lir, k a y ıts ız ye tk is in i d in le r ve ya rd ım ın ı
k a lır k u lla n ır ç ö zm e ye is te r
ç a lış ır
O fis S aha
Bu sorudan elde edilen ilginç bir sonuç ise incelenen projelerde ofiste çalışanların ve
sahada çalışanların cevapları arasında belirgin fark görülmesidir. Yöneticilerin ofisteki
çatışmaları sahadaki çatışmalara göre daha çok görmezden geldiği belirlenmiştir. Ofiste
yaşanan çatışmalar için verilen cevapların %16’sında yöneticilerin görmezden geldikleri
belirtilirken saha için bu oran %4’tür. Bunun nedenlerinden bir tanesinin sahadaki
çatışmaların imalatı doğrudan etkileyerek geciktirme ihtimalinin bulunması olduğu
düşünülmektedir. İmalatı geciktirecek bir çatışmaya çözümün bir an önce getirilmesi
tercih edilebilir. Sahada, bunun yanı sıra %14 oranında örtbas etme yöntemine de
başvurulmaktadır. Görmezden gelme yönteminde yöneticiler olay hiç yaşanmamış gibi
davranmaktadır; ancak örtbas etme yönteminde kimseye zarar gelmeyecek şekilde
çatışmayı sonlandırmak amaçlanır. Yapılan kişisel görüşmelerde, sahada örtbas etme
yönteminin görmezden gelme yöntemine göre daha çok tercih edilmesinin sebebinin
sahada tarafların işten ayrılmasını engellemek olduğu belirlenmiştir (Gündoğdu, 2008).
Diğer bir çözüm olan yöneticilerin başka kişinin yardımına başvurması yöntemi
incelenen inşaat projelerinde pek uygulanmamaktadır. Bu çözümü sadece %4’lük bir
kesim seçmiştir.
Sonuç
Alan araştırması sonucunda inşaat projelerinde bölümler arası ve kişiler arası
çatışmaların yaşandığı tespit edilmiştir. Bölümler arası çatışma en çok proje bölümü ve
saha uygulamaları bölümü arasında yaşanmaktadır. Bunu planlama bölümü ve saha
325
uygulamaları bölümü arasında yaşanan çatışma takip etmektedir. Bütün bölümler
incelendiğinde, bölümlerin en çok saha uygulaması bölümü ile çatışma yaşamakta
olduğu görülmektedir. Saha uygulaması zaten imalatın yapıldığı ana bölüm olduğu için
bu beklenen bir sonuçtur.
Çalış mada tespit edilen diğer bir çatışma nedeni ise mühendisler arasındaki iletişim
eksikliğidir. İletişim kaynaklı çatışmalarda en önemli sorun bölümlerin/kiş ilerin
birbirleriyle olan yetersiz bilgi alışverişidir. Bu sorunun çözümü için etkili bir iletişim
ağının kurulması, bunun sürekli bir kontrol düzeni ile işler kılınması ve geliştirilmesi,
tüm personelin bu sistem hakkında temel bilgi ve becerilere sahip olmaları ile
sağlanabilir.
Bu çalış madan elde edilen sonuçlar yardımıyla inş aat yöneticileri çatışma nedenlerini ve
boyutlarını dikkate alarak daha etkin bir çatışma yönetimi gerçekleştirebilecektir. Ofis
ve saha çalışanlarının çatışma sırasındaki gösterdikleri davranış farkları incelenerek, her
iki gruba da farklı çatışma yönetimi uygulanabilecektir.
Teşekkür
Bu çalışmaya verdikleri destekten dolayı Öğ. Gör. Dr. Oğuz Ersun ile Umut Gökçe’ye
ve alan çalış masına katkıları olan Osman İshakoğlu ve Haluk Martağan’a yardımları
için teşekkür ederiz.
326
Kaynaklar
Özdamar, K. (2004) Paket Programlar ile İstatiksel Veri Analizi, Kaan Kitabevi,
Eskişehir.
Schermerhorn, J.R., Hunt, J.G., Osborn, R.N. (2004) Core Concepts Of Organizational
Behaviour, John Wiley and Sons Inc, USA.
Upron, G. and Cook, I., 2002. Dictionary of statistics, Oxford University Pres.
327
Korelasyonlu Aktivite Şebekesi Risk Analizi Modeli Ve
Bir İnşaat Projesi Üzerinde Örnek Uygulaması
Öz
Şebeke tipi aktivite çizelgeleri, inşaat projelerinde, proje süresinin tahmini, proje
ilerleyişinin kontrolü ve kaynakların verimli bir şekilde dağıtılmasında
kullanılagelmiştir. Günümüz koşullarında belirsizliklerden bir hayli etkilenen inşaat
aktivite şebekelerinin Kritik Yol Yöntemi (Critical Path Method – CPM), Program
Değerlendirme ve İnceleme Tekniği (Program Evaluation and Review Technique –
PERT) gibi deterministik ve olasılıksal metotlarla incelenmesi yeterli olmamaktadır. Bu
çerçevede, mevcut çalış ma, aktivite sürelerinin ve belirsizlik oluşturan risk faktörlerinin
korelasyonlu olduğu durumda inşaat aktivite şebekelerinin belirsizlik etkisi altında
incelenmesine olanak sağlayan Korelasyonlu Aktivite Şebekesi Risk Analizi Modeli
(Correlated Schedule Risk Analysis Model – CSRAM) isimli yeni bir yöntem
önermektedir. Çalışmada, CSRAM’in gerçek bir inşaat projesi üzerindeki uygulaması
verilmekte olup, elde edilen sonuçlar aynı proje üzerinde uygulanan CPM, PERT ve
simülasyona (Monte Carlo Simülasyonu - MCS) dayalı CPM yöntemlerinden elde
edilen sonuçlarla karşılaştırılmaktadır. Bu uygulamalar CSRAM’in işlerliğini ve
belirsizlik etkisine paralel olarak daha gerçekçi sonuçlar ürettiğini göstermiştir. Ayrıca,
CSRAM ile birlikte uygulanan diğer üç yöntemden elde edilen sonuçların
karşılaştırılmasıyla inşaat aktivite şebekelerinin değerlendirilmesinde aktiviteler ve
belirsizlik oluşturan risk faktörleri arasındaki korelasyonun dikkate alınmasının önemi
gösterilmiştir.
Giriş
Çubuk Diyagramı Yöntemi, Denge Çizgisi Yöntemi (LOB) ve Kritik Yol Yöntemi
(CPM) 1950’lerden itibaren inşaat proje aktivitelerinin çizelgelemesinde kullanılan
başlıca metotlar olmuşlardır (Oberlender, 2000). CPM, aktivite şebekelerinin
çizelgelemesinde kullanılmakta olup, aktiviteler arasındaki ilişkileri dikkate alarak proje
süresinin bulunmasında ve her bir aktivitenin kritikliği doğrultusunda aktivitelerin proje
süresi üzerindeki etkilerini ortaya çıkarmada son derece etkili bir yöntemdir. Ancak,
CPM her bir aktivitenin öngörülen süresini tek, kesin bilinen ve değişmez olarak kabul
etmekte olduğundan deterministik bir yöntem olarak değerlendirilebilir. Oysa inşaat
329
aktiviteleri hava koşulları, zemin şartları gibi değişik türde risk faktörlerinin ve bu
faktörlerin yol açtığı belirsizliklerin etkisi altındadır. Bu nedenle aktivite süreleri
gerçekte değişkenlik gösterebilmekte ve CPM, aktivite kritikliklerinin yanlış
değerlendirilmesine ve proje süresinin yanlış bulunmasına yol açabilmektedir (Flanagan
ve Norman, 1993). Buna bağlı olarak inşaat aktivite şebekelerini belirsizlik etkisi
altında değerlendirebilmek amacı ile Program Değerlendirme ve İnceleme Tekniğ i
(PERT) (Dept. of the Navy, 1958), Olasılıklı Şebeke Değerlendirme Tekniği (PNET)
(Ang ve diğ., 1975) ve Monte Carlo Simulasyonu (MCS) (Diaz ve Hadipriono, 1993)
gibi CPM tabanlı deterministik olmayan yöntemler geliştirilmiştir. Bu yöntemler proje
risk yönetim sistemi sürecinde risk analizi yöntemi olarak ta kullanılabilmektedir.
Risk yönetimi, bir yatırım veya projede karşılaşılması beklenen risklerin sistematik bir
kontrol prosedürü olarak tanımlanabilir (Dikmen ve diğ., 2004). Bu prosedür risk
tanımlaması, risk sınıflandırması, risk analizi ve riske karşı önlem geliştirilmesi gibi
işlemler içermektedir (Flanagan ve Norman, 1993).
PERT, MCS ve PNET gibi risk analizi yöntemleri belirsizliği analiz edebilmekle
birlikte, tek tek her bir aktivitenin ve bir bütün olarak aktivite şebekesinin risk
faktörlerine karşı duyarlılığını gösterememekte ve aktiviteler arasındaki korelasyon
etkisini göz ardı etmektedir (Wang ve Demsetz, 2000). Oysa, aktivite şebekelerinde
aynı risk faktöründen etkilenen aktiviteler arasında korelasyon oluşmakta ve bu
korelasyon etkisi proje süresi gibi CPM bulguları üzerindeki belirsizliği arttırmaktadır.
Bu çerçevede, aktivite şebekelerinde korelasyon etkisini dikkate alarak, risk faktörü
duyarlılık analizi yapabilen risk analizi modelleri geliştirilmiştir (Wang ve Demsetz,
2000): Belirsizlik Karar Modeli (MUD) (Carr, 1979), Proje Süre Tahmini (PRODUF)
(Ahuja ve Nandakumar, 1985), PLATFORM (Levitt ve Kunz, 1985), Şartlı Beklenen
Değer Modeli (CEV) (Ranashinge ve Russell, 1992), Tam Simülasyon (Touran ve
Wiser, 1992), Faktörlü Simülasyon (Woolery ve Crandall, 1983), Korelasyonlu
Belirsizlik Altında Şebekeler (NETCOR) (Wang ve Demsetz, 2000) ve Kararsal Risk
Analizi Prosesi (JRAP) (Öztaş ve Ökmen, 2005). Bu modeller risk faktörleri, aktiviteler
arasındaki korelasyon etkisi, belirsizlik etkisi ve belirsizliğin olumlu ve olumsuz
yöndeki etkisi gibi hususlardan bir veya birkaçını dikkate alan çözümlemeler üretmekle
birlikte hiçbiri risk-faktörleri arasındaki korelasyon etkisini dikkate almamaktadır. Bu
nedenle, inşaat aktiviteleri ve risk faktörleri arasındaki çift yönlü korelasyonu göz ardı
etmeden aktivite şebekelerinin belirsizlik altında değerlendirilmesini sağlayan
Korelasyonlu Aktivite Şebekesi Risk Analizi Modeli (Correlated Schedule Risk
Analysis Model – CSRAM) isimli yeni bir model geliştirilmiştir (Ökmen ve Öztaş,
2008).
330
korelasyon etkisi altında incelenmesini ve değerlendirilmesini sağlayan, inşaat yapım
yönetimi karar verme süreçlerinde ve risk yönetiminde kullanılabilen bir risk analizi
modeli olarak geliştirilmiştir. Ökmen ve Öztaş (2008)’ın çalışmasında MS Excel ve
@Risk programları kullanılarak teoriden pratiğe geçirilen CSRAM’in akış çizelgesi
Şekil 1’deki gibidir. Modelin girdi-çıktı zinciri ise Şekil 2’de gösterilmektedir.
CSRAM, CPM üzerine kurulu olduğundan CPM uygulaması için öngörülen aktiviteler,
aktivite öncellik ilişkileri, ara zamanlar gibi verileri girdi olarak kabul eder. Ancak,
aktivite süreleri PERT’te olduğu gibi “minimum”, “maksimum” ve “en muhtemel”
değerler olarak girilir. CSRAM’in ihtiyaç duyduğu diğer bir veri grubu ise belirsizlik
oluşturan risk faktörleri ile ilgilidir. Şebekede bulunan aktivitelerin sürelerini
etkileyeceği düşünülen (geçmiş işlerdeki tecrübeler, mühendislik öngörüsü ve risk
tanımlama süreçleri doğrultusunda) risk faktörleri ve risk faktörlerinin “beklenen-
beklenenden iyi olma-beklenenden kötü olma” durumlarını yansıtan “risk faktörü
durum olasılık sınır değerleri” modele girilir. Bunun dışında her bir risk faktörünün her
bir aktivite üzerindeki etkisi “çok etkili-etkili-etkisiz” ifadelerinden biri ile niteliksel
331
olarak belirtilir. Model, işleyiş i sırasında bu niteliksel verileri nicel verilere
çevirmektedir. Örneğin, iki ayrı aktivite için belirli bir risk faktörü etkisi “çok etkili/çok
etkili” olarak girilmişse bu iki aktivite bu risk-faktörü açısından tam korelasyonlu; “çok
etkili/etkili” olarak girilmişse bu iki aktivite bu risk-faktörü açısından kısmi
korelasyonlu, “etkili/etkisiz” olarak girilmişse bu iki aktivite bu risk-faktörü açısından
korelasyonsuz durumları oluşturulmuş olur. Diğer bir ifade ile CSRAM’de aktiviteler
arasındaki korelasyon etkisi risk faktörü bazlı olarak niteliksel ve dolaylı bir şekilde
modellenir; kullanıcıdan geçmiş işlerdeki sayısal verilere bağımlı olan korelasyon
katsayısı gibi nicel veriler istenmez. Risk-faktörleri arasındaki korelasyon etkisi ise
korelasyonlu risk faktörleri için aynı “risk faktörü durum olasılık sınır değerleri”
girilerek sağlanır. MCS iterasyon sayısı ve diğer bir takım simülasyon özellikleri de
girildikten sonra çalıştırılan CSRAM, CPM hesaplamalarını girilen iterasyon sayısı
kadar tekrarlar. Her bir CPM uygulaması sırasında (her bir iterasyonda) CSRAM,
“rasgele sayı üreticisi” ile iki ayrı kez risk faktörü sayısı kadar 0 ile 1 arasında rasgele
sayı üretir (Şekil 1). İlk üretimdeki rasgele sayılar vasıtası ile söz konusu CPM
uygulamasında (söz konusu iterasyonda) her bir risk faktörünün “beklenen-beklenenden
iyi olma-beklenenden kötü olma” rasgele durumlarından hangisi ile etkinleştirileceğ i
CSRAM tarafından belirlenir. İkinci kez üretilen rasgele sayılarla ise CSRAM, her bir
risk faktörünün söz konusu CPM uygulaması (söz konusu iterasyonda) sırasında ne
şiddette meydana geleceğini modeller. Risk faktörlerinin meydana geliş şiddetini temsil
eden bu sayılar ile her bir aktiviteyi etkileyen risk faktörlerinin “çok etkili-etkili-etkisiz”
nitel değerlerinin CSRAM tarafından dönüştürülen nicel değer karşılıkları ile
etkileştirilmesi sonucunda (ilk rasgele sayı üretim aşamasında belirlenen risk faktörü
durumları da dikkate alınarak) CSRAM, “aktivite süre katsayıları”nı hesaplar. CSRAM,
bu süre katsayılarını “minimum”, “maksimum” ve “en muhtemel” değerler ile temsil
edilen aktivite süreleri ile etkileştirerek söz konusu CPM uygulaması (söz konusu
iterasyonda) sırasında kullanılacak aktivite sürelerini hesaplamış olur. Her bir aktivite
için bulunan bu süre değerleri kullanılarak CPM tamamlanır ve MCS iterasyon sayısı
kadar CPM uygulaması aynı şekilde tekrarlanır (Şekil 1). Simülasyon tamamlandığında
proje süresi, aktivite toplam bolluk zamanları (aktivite kritiklikleri) ve aktivite yolu
bolluk zamanları (yol kritikliği) gibi şebekeye ait özelliklerin değişim durumları
olasılıklı bir şekilde çıktı olarak üretilmiş olur. Ayrıca, risk faktörlerinin “beklenen-
beklenenden iyi olma-beklenenden kötü olma” durumlarını yansıtan “risk faktörü
olasılık sınır değerleri”nde gerekli ayarlamalar yapılıp simülasyon tekrarlanarak
şebekenin risk faktörlerine karşı duyarlılığı ölçülür. Örneğin, hangi risk faktörlerinin
proje süresi ve aktivite kritiklikleri üzerindeki belirsizliğin oluşmasında daha etkili
olduğu bulunmuş olur (Şekil 2). Daha önce de belirtildiği gibi bu olasılık değerleri
inşaat yapım yönetimi karar verme süreçlerinde ve risk yönetiminin risk önleme/azaltma
safhasında kullanılabilmektedir.
Örnek Uygulama
Bu bölümde, CSRAM’in gerçek bir inşaat projesi üzerindeki uygulaması verilmekte
olup, elde edilen sonuçlar aynı proje üzerinde uygulanan CPM, PERT ve simülasyona
(MCS) dayalı CPM yöntemlerinden elde edilen sonuçlarla karşılaştırılmaktadır.
Uygulamalara geçmeden önce faydalanılan proje hakkında genel bilgiler verilmiştir.
332
Proje Bilgisi
Örnek uygulamada faydalanılan “Gönen Havzası Pompaj Sulaması Proje Yapım İşi”,
Devlet Su İşleri Balıkesir 25. Bölge Müdürlüğü (İdare) idaresinde, Bar-Su Proje ve
İnşaat Ltd. Şti.’nin (Yüklenici) yükleniminde gerçekleştirilen ve Balıkesir-Gönen
bölgesinde yer alan 3981 ha’lık tarım arazisine basınçlı borulu sistem ile sulama suyu
ulaştırmayı hedefleyen bir sulama-drenaj projesi yapım iş idir. İşin sözleşmesi
22.12.2005 tarihinde imzalanmış ve işin yapımı 02.01.2006 tarihinde iş teslimiyle
birlikte başlamıştır. Yüklenici, sözleşme gereğince proje çizimlerini, teknik raporları,
metraj/keşif cetvellerini, iş sonu aydınger paftalarını ve proje CD’lerini sözleşme,
şartname ve fenni kurallara uygun olarak hazırlamakla ve işi 02.01.2006 ile 28.10.2006
tarihleri arasındaki 300 takvim günü içerisinde tamamlayarak İdare’ye teslim etmekle
yükümlüdür (Proje ve İnşaat Dairesi Başkanlığı, 2007). Örnek uygulamada inşaat
aşamasında olan bir iş yerine projelendirme aşamasında bulunan bir iş in seçilmesindeki
gaye CSRAM’in ve beraberinde CPM, PERT gibi yöntemlerin inşaat projelerinin
sadece inşaat aşamasında değil, tasarım aşamasında da kullanılabileceğini göstermektir.
Yüklenici, sözleşmede belirtilen 300 günlük proje teslim süre dilimini dikkate alarak 19
aktiviteden oluşan çubuk diyagramını hazırlamış ve bu iş programı İdare tarafından
uygun bulunarak onaylanmıştır. Ancak, işler planlandığı şekilde gitmemiş ve onaylı iş
programına göre 28.10.2006 tarihine kadar teslim edilmesi gereken iş Haziran 2007
tarihi itibari ile Yüklenici’nin sözleşme hükümlerine dayandırdığı ve İdare’nin
Yüklenici’yi haklı bularak onay verdiği üç ayrı süre uzatım talebi ile birlikte 214 takvim
günü uzamıştır. Bu olumsuz durumun, İdare tarafından risk analizi yapılmadan
belirlenen 300 günlük iş teslim süresinin ve iş programındaki eksiklikleri belirlemede
yetersiz kalan çubuk diyagramı iş programının bir sonucu olduğu kolaylıkla
belirtilebilir.
333
programının ne şekilde revize edileceği noktasında yanlış yaklaşımlar meydana
gelecekti. Bu durumun çözümü için bir sonraki bölümde PERT ve CSRAM
uygulamaları yer almaktadır.
PERT, CPM ile bulunan kritik aktivite yolunu dikkate alarak, belirsizlik etkisini sadece
kritik yol üzerindeki aktiviteler üzerinden olasılıklı bir yaklaşımla belirlemektedir. Oysa
kritik yol, gerçekte aktivite süreleri üzerindeki belirsizlik etkisinin değiştirici
özelliğinden ötürü öngörülenden sapma (değişkenlik) gösterebilir. Ayrıca PERT ile
korelasyon etkisi hesaba katılamamakta ve risk faktörü duyarlılık analizi
gerçekleştirilememektedir. Bu nedenle gelecek bölümde uygulaması yer alan MCS’ye
dayalı CPM, korelasyon etkisi ve risk faktörü duyarlılık analizi dışında PERT’in
belirsizlik analizi açısından taşıdığı eksiklikleri giderme noktasında alternatif olarak
geliştirilmiş bir yöntemdir.
334
açısından daha kötümser sonuçlar ürettiğini göstermektedir. Bir başka deyiş le
belirsizliğin proje süresi üzerindeki değiştirici etkisi PERT tarafından makul ölçekte
ortaya çıkarılamamaktadır.
Risk faktörü 3 (Genel Müdürlük tarafından yapılan proje değişiklikleri) ve risk faktörü
4 (çizim ve raporların tasdikinde yaşanan İdare’den kaynaklı gecikmeler) korelasyonlu
risk faktörleri olarak CSRAM’e girilmiş ve modele 1000 iterasyon yaptırılmıştır. 1000
MCS iterasyonu sonucunda CSRAM, işin %0 ihtimalle bitirilme süresini 281 gün ve
%100 ihtimalle bitirilme süresini ise 735 gün olarak hesaplamıştır. Bu sonuçlar PERT
uygulamasında elde edilen sonuçlarla karşılaştırıldığında CSRAM’in proje tamamlama
süresi açısından daha kötümser sonuçlar ürettiğini göstermektedir. Sonuçlar MCS’ye
dayalı CPM sonuçlarıyla karşılaştırıldığında ise CSRAM’in proje tamamlama süresi
maksimum muhtemel değeri açısından daha kötümser, proje tamamlama süresi
minimum muhtemel değeri açısından ise iyimser bir sonuca vardığını göstermektedir.
Ancak bu iki değer arasındaki fark CSRAM sonuçlarına göre daha büyüktür. Bir başka
deyişle belirsizliğin proje süresi üzerindeki değiştirici etkisi CSRAM tarafından PERT
ve MCS’ye dayalı CPM’e göre daha geniş bir ölçekte hesaplanmaktadır. Bunun dış ında
CSRAM uygulaması sonucunda, işin onaylı çubuk diyagramı iş programında belirtildiğ i
gibi 300 günde bitirilme ihtimali %2.42, CPM uygulamasıyla bulunan 316 günde
bitirilme ihtimali ise %9.50 olarak bulunmuştur. Bu sonuçlar, CSRAM’in PERT’e göre
daha kötümser, MCS’ye dayalı CPM’e göre ise daha iyimser bulgulara vardığını
göstermektedir. Daha önce de belirtildiği gibi, çubuk diyagramı ve CPM sonuçları bu
iki yöntemin belirsizlik etkisini hesaba katmaması; PERT sonuçları bu yöntemin risk
faktörlerine dayalı bir analiz yaklaşımı içermemesi, korelasyon etkisini dikkate
almaması ve sadece CPM tarafından bulunan kritik yol üzerindeki aktiviteler üzerinden
sonuca varması; MCS’ye dayalı CPM sonuçları ise bu yöntemin risk faktörlerine dayalı
bir analiz yaklaşımı içermemesi, korelasyon etkisini dikkate almaması nedenlerinden
ötürü risk faktörlerine dayalı bir analiz yaklaşımı içeren, korelasyon etkisini dolaylı
şekilde hesaba katan, sadece kritik yol bazlı iş lem yapmayıp simülasyon boyunca
değişen kritik yolları dikkate alan ve risk faktörü duyarlılık analizi yapabilen
CSRAM’le bulunan sonuçlar daha gerçekçi ve güvenilir sonuçlar olarak
değerlendirilebilir.
CSRAM’le gerçekleştirilen proje süresi - risk faktörü duyarlılık analizine göre risk
faktörü 3 (Genel Müdürlük tarafından yapılan proje değişiklikleri) ve risk faktörü 4’ün
(çizim ve raporların tasdikinde yaşanan İdare’den kaynaklı gecikmeler) proje süresi
belirsizliği üzerinde en etkin faktörler olduğu bulunmuştur. Risk faktörü 5
(Yüklenici’ye ait personelin tecrübe, birikim, beceri, üretkenlik ve performansı) ve risk
335
faktörü 9 (proje tarafları arasında meydana gelen anlaşmazlıklar) ise bu iki faktörden
sonraki en etkili faktörler olarak belirlenmiştir (Tablo 2). İşe ait resmi yazışmalar
incelendiğinde risk faktörü 4’ün (çizim ve raporların tasdikinde yaşanan İdare’den
kaynaklı gecikmeler) haziran 2007 itibari ile gerçekleştirilen 3 ayrı süre uzatımının
gerekçesi olduğu anlaşılmıştır (Proje ve İnşaat Dairesi Başkanlığı, 2007). Başka bir
deyişle, CSRAM proje süresi belirsizliği üzerindeki en etkili risk faktörünü belirlemede
başarılı olmuştur. Daha önce de belirtildiği gibi bu tür duyarlılık anilizi sonuçları
yönetimsel açıdan ve risk faktörlerine karşı önceden gerekli tedbirlerin alınması
yönünden son derece önemli ve faydalı olmaktadır. Çubuk diyagramı, CPM, PERT ve
MCS’ye dayalı CPM yöntemleri ile bu tür bilgilere ulaşmak olanaklı olmamaktadır.
Proje süresi - risk faktörü duyarlılık analizi dış ında CSRAM ile gerçekleştirilen diğer
duyarlılık analizleri ise akitivite – risk faktörü ve aktivite yolu – risk faktörü duyarlılık
analizleridir. Yer kısıtlığı nedeni ile sonuçları bu bildiride verilemeyen bu duyarlılık
analizleri vasıtası ile hangi risk faktörlerinin aktivite kritikliği ve aktivite yolu kritikliğ i
üzerinde oluşan belirsizliğin oluşmasında daha etkili olduğu bulunmuştur. Tablo 1’de
aktivitelerin toplam bolluk zamanlarının nasıl değişiklik gösterdiği ve hangi kritiklik
336
tiplerine sahip olduğu MCS’ye dayalı CPM ve CSRAM uygulama sonuçları
doğrultusunda ayrı ayrı verilmiştir. Sonuçlar arasındaki farklar ve benzerlikler dikkat
çekicidir.
Sonuç
Kaynaklar
Ahuja H. N., Nandakumar, V. (1985) Simulation model to forecast project completion
time. Journal Of Construction Engineering And Management, ASCE 111(4) pp 325–
342.
Ang A.H.S., Chaher, A. A., Abdelnour, J. (1975) Analysis of activity networks under
uncertainty. Journal Of The Engineering Mechanics Division, 101(4), pp 373–387.
337
Dept. of the Navy. (1958) PERT, program evaluation research task. Phase I Summary
Rep., Special Projects Office, Bureau of Ordnance, Washington, D.C.
Dikmen İ., Birgönül M. T., Arıkan A. E. (2004) A critical review of risk management
support tools. Proceedings of Association of Researchers in Construction Management,
Heriot Watt Univ., U.K., Cilt 2, s.1145–1154.
Ökmen Ö., Öztaş A. (2008) Construction project network evaluation with Correlated
Schedule Risk Analysis Model. Journal Of Construction Engineering And Management,
ASCE 134(1) pp 49–63.
Proje ve İnşaat Dairesi Başkanlığı. (2007) Gönen Havzası Pompaj Sulaması Proje
Yapım İşi Sözleşmesi, Ön Raporu, Resmi Yazışmalar, Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü, Ankara, Türkiye.
Touran A., Wiser E. P. (1992) Monte Carlo technique with correlated random variables.
Journal Of Construction Engineering And Management, ASCE 118(2) pp 258–272.
Wang W.C., Demsetz, L.A. (2000) Model for evaluating networks under correlated
uncertainty—NETCOR. Journal Of Construction Engineering And Management, ASCE
126(6) pp 458–466.
338
İnşaat Yatırım Projeleri İçin Arazi Yer Seçiminde AHP
(Analytıc Hierarchy Process) Uygulaması
Öz
Bu çalışmada, İnşaat Yatırım Projeleri için gerekli olan arazi yer seçiminde AHP
yönteminin uygulanabilirliği araştırılmıştır. Bu amaçla “Hazır Beton Tesisi” kurulacak
bir bölgede ihtiyaç duyulan arazinin belirlenmesinde dikkate alınması gerekli olan
kriterler belirlenip, bu kriterlerin ağırlık ve önem derecelerine göre karar hiyerarşisi
oluşturulmuştur. Bu hiyerarşik yapıyı oluşturan tüm kriterlerin ikili karşılaştırmaları
yapılarak karar vericinin tercih değerleri saptanmıştır.
Anahtar sözcükler: AHP (Analytic Hierarchy Process), Çok Kriterli Karar Verme, Yer
Seçimi
Giriş
Bir karar verme probleminde, ulaşılmak istenen hedefi birçok parametrenin belirlediğ i
ve seçim için değerlendirilecek alternatiflerin her birinin kendine has avantajlarının
bulunduğu durumlarda karar verme işi çok zor bir durum alacaktır. Böyle durumlarda
kararı verecek olan kişi ya tüm bu kararsızlık sıkıntısından kurtulmak için, sağlıklı olup
olmadığını önemsemeden, bir karara varacak; ya da uzun ve rasyonel olmayan analizler
sonunda kuşku içerisinde bir karara varacaktır. Çok Kriterli Karar Verme Yöntemleri'ni
kullanmaktaki amaç alternatif ve kriter sayılarının fazla olduğu durumlarda karar verme
mekanizmasını kontrol altında tutabilmek ve karar sonucunu mümkün olduğu kadar
kolay ve çabuk elde etmektir.
İnşaat yatırım projelerinin karar verme süreçlerinde kullanabilecek Çok Kriterli Karar
Verme Yöntemleri’nden biri olan AHP (Analytic Hierarchy Process) yöntemi, soyut ve
somut kriterleri kullanarak kararı etkiyecek faktörleri hiyerarşik bir düzende
tanımlamaya imkan vermektedir.
Bu çalışmada, İnşaat Yatırım Projeleri için gerekli olan arazi yer seçiminde AHP
yönteminin uygulanabilirliği araştırılmıştır. Bu amaçla Hazır Beton Tesisi kurulacak bir
339
bölgede ihtiyaç duyulan arazinin belirlenmesinde dikkate alınması gerekli olan kriterler
belirlenip, bu kriterlerin ağırlık ve önem derecelerine göre karar hiyerarşisi
oluşturulmuştur. Bu hiyerarşik yapıyı oluşturan tüm kriterlerin ikili karşılaştırmaları
yapılarak karar vericinin tercih değerleri saptanmıştır.
Çok kriterli karar verme yöntemlerinden AHP metodu; bağıl önemler için yapılan
kişisel atamaları, ağırlıklar kümesine dönüştürmekte kullanılan bir tekniktir. AHP'nin
uygulaması dört temel prensiple şekillenmektedir: ayrıştırma (decomposition),
karşılaştırmalı yargılar (pairwise comparison), hiyerarşik kompozisyon veya
önceliklerin sentezi (synthesis of priorities) ve karma kompozisyona göre nihai kararın
alınması (Saaty, 1980, 1994a). Bu temel prensipler aynı zamanda AHP’nin adımlarını
oluşturmaktadır.
AHP’nin en önemli yanı, karar vericinin “çok kriterli karar verme problemini” görsel
olarak, kriter hiyerarşisi formunda görebilmesine imkan sağlamasıdır. Bu şekilde
oluşturulmuş bir hiyerarşi en az üç seviyeden oluşur: en üstte problemin en üst amacı,
ortada alternatifleri tanımlayan kriterler, ve en altta da seçim yapılacak olan alternatifler
bulunur. Bir kriter iyi olmak gibi çok soyut ya da geniş kapsamlı olduğunda daha alt
kriterler türetilerek çok seviyeli hiyerarşiye yerleştirilir (Zahedi, 1986; Topçu, 2004).
340
C1 C2 C3 Ci için A1 A2 A3
(a) Her satırdaki n eleman çarpılır, n. kökü alınır ve elde edilen değerler için
yeni bir kolon oluşturulur,
(b) yeni kolon normalleştirilir (her değerin değerlerin toplamına bölünmesi).
Bu şekilde her kriterin bir üzerinden önem ağırlığı ve her alternatifin de her kriterden
aldığı puan bir üzerinden elde edilmiş olur. Alternatiflerin nihai değerlerini elde etmek
içinse alternatifin her bir kriterden aldığı puanla o kriterin çarpımları toplanır. En
yüksek toplama sahip alternatif en uygun tercihi belirtmektedir.
341
En İyi Bölge Seçimi
AMAÇ
Malzemeye
ALT KRİTERLER Ulaşım
Uzaklık
KRİTER wAMAÇ
Müşteri 0.278
Rakip 0.091
Konum 0.113
Bedel 0.518
342
Bu durumda “En iyi bölge seçimi” amacını en fazla etkileyen kriter % 51.8 ile
bölgedeki arazilerin birim ( m2 ) maliyetidir. Bu kriteri % 27.8 ile bölgenin müşteri
potansiyeli ve % 11.3 ile bölgenin ulaşım durumu izlemektedir. Firma için bölgedeki
rakiplerin sayısı ana amaç için seçenekleri değerlendirirken en az önem verdiği kriterdir
(% 9.1). Daha sonra birinci düzeydeki konum kriterinin alt kriterleri olan ulaşım, ana
malzemeye uzaklık kriterleri için aynı tür karşılaştırmalar yapılmış ve sonuçları Tablo
4’de verilmiştir. Diğer bir deyişle seçeneklerin kriterleri gerçekleme açısından ikili
karşılaştırılmaları söz konusudur. Tablo 5, 6’da Müşteri ve Rakip ana kriterleri için,
Tablo 7, 8’de Ulaşım ve Malzemeye Uzaklık alt kriterleri için üç alternatifin
karşılaştırılmaları ve Expert Choice tarafından hesaplanan göreli önem vektörleri
verilmiştir.
Tablo 4. Alt Kriterler için İkili Karşılaştırmalar Matrisi ve Göreli Önem Vektörü
Müşteri A B C wMÜŞTERİ
A 1 1/4 3 0.218
B 4 1 6 0.691
C 1/3 1/6 1 0.091
Rakip A B C wRAKİP
A 1 3 2 0.540
B 1/3 1 ½ 0.163
C 1/2 2 1 0.297
Ulaşım A B C WULAŞIM
A 1 1/3 3 0.268
B 3 1 4 0.614
C 1/3 1/4 1 0.117
Malz. A B C WMALZ.
Uzaklık UZAKLIK
A 1 1/2 1/3 0.163
B 2 1 1/2 0.297
C 3 2 1 0.540
343
Bedel kriteri açısından seçenekler değerlendirilirken gerçek rakamlar (nicel değerler)
kullanılacağından ikili karşılaştırmalar matrisi oluşturmak gereksizdir. Dikkat edilecek
özellik arazi ortalama bedeli yüksek olan bölgenin düşük göreli öneme sahip olması için
ortalama arazi bedellerini tersine çevirmek gerektiğidir. Elde edilen değerler,
toplamlarına bölünerek normalize edildiğinde Bedel kriterine ilişkin göreli önem
vektörü hesaplanmış olur (Tablo 9).
Üçüncü aşamada yapılması gereken seçenekler için toplam bileşik göreli önemleri
hesaplamaktır. Seçeneklerin bileşik göreli öneminin bulunması için, her seçeneğin
kriterlere göre göreli önemini söz konusu kriterlerin amaç açısından göreli önemi ile
çarpıp elde edilen çarpım değerlerini birbirleriyle toplamak gerekir. Her bir alternatife
ait bulunan göreli önem değerleri kriterlerin amaç açısından göreli önemleri ile çarpılıp
(Tablo 3) çarpımların toplamı alınırsa her bir bölge için bileşik göreli önem
344
Şekil 4. Expert Choice Programından Bileşik Göreceli Önem Görüntüsü
Sonuç ve Değerlendirme
Çalış mada, çok kriterli karar verme yöntemlerinden AHP yöntemi tanıtılmış ve
uygulamacılara katkı sağlaması amacıyla Hazır beton tesisi yatırımda bölge seçimi
örnek olarak ele alınmıştır. Çok kriterli karar verme yöntemlerinde en önemli adımı
oluşturan “hiyerarşik yapının kurulması” üzerinde durulmuştur. Bu konu için
bahsedilen yöntemi kullanırken oluşturulmuş bulunan model karar vericiye göre adapte
edilebilir, burada göz önüne alınmayan bir takım parametreler modele eklenebilir ya da
bu uygulamada kriterlere atanmış olan öncelik değerleri ve karşılaştırmaları yeniden
düzenlenebilir. Burada çok kriterli karar verme yöntemlerinin esneklik yanı da
meydana çıkacaktır zira farklı görüşlere sahip olan karar vericiler modeli yeniden
kurmak yerine atamalardan uygun görmediklerini değiştirerek sonuçları elde
edebileceklerdir.
345
Kaynaklar
Forman, E., Selly, M.A. (2000) Decision by Objectives, Expert Choice Inc. Pittsburgh.
Kuruüzüm, A., Atsan, N. (2001) The Analytic Hierarchy Process approach and its
applications in business, Akdeniz Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Dergisi, 14 (1), s. 83-105.
Saaty, L.T. (1980) The Analytic Hierarchy Process, McGraw-Hill Comp., U.S.A.
Saaty, L.T. (1994a) Fundamentals of Decision Making and Priority Theory with the
Analytic Hierarchy Process, RWS Publications, Pittsburgh.
Saaty, L.T. (1994b) Highlights and critical points in the theory and application of the
Analytical Hierarchy Process, European Journal of Operational Research, 74 (3) pp
426-447.
Topçu, Y.I. (2004) A decision model proposal for construction contractor selection in
turkey, Building and Environment, 39 (4), pp 469-481.
Zahedi, F. (1986) The Analytical Hierarchy Process - a survey of the method and its
applications, Interfaces, 16 (4), pp 96-108.
346
Başbakanlık Toplu Konut İdaresi (TOKİ) Tarafından
Yaptırılan Toplu Konutların İnşaat Kalitelerinin
Değerlendirilmesine Yönelik Bir Alan Çalışması
Öz
347
aşamasında ek kalite maliyetleri ortaya çıkmakta, bu maliyetlerin nihai maliyet
hesaplamalarında göz önüne alınması gerekmektedir.
Giriş
Konut, en genel anlamıyla insanların en önemli gereksinimlerinden biri olan barınma
ihtiyacını karşılayan bir araçtır. 2000 DİE Bina Sayımı kitabında konut; “etrafı kapalı,
tavanı örtülmüş bir veya bir grup insanın diğer fertlerden ayrı olarak yaşamasına imkan
sağlayan, doğrudan doğruya sokağa, koridora veya genel bir yere açılan, müstakil kapısı
olan bina veya binanın bir bölümü” olarak tanımlanmaktadır [1].
En temel barınma aracı olan konut, ekonomide en önemli yatırım araçlarından biri
sayılmaktadır. Konut yatırımları ülke ekonomisinin önemli göstergelerinden biridir.
Araştırmalar kalkınma sürecinde konut yatırımlarının, ekonomik geliş menin uzunca bir
döneminde diğer yatırımlardan daha hızlı geliştiğini göstermektedir. Konut yatırımları
GSYİH’nın %2-8’ini ve sabit sermaye yatırımlarının %15-30’unu bulmaktadır.
Kentleşme hızı yüksek olan Türkiye’de konut gereksinimi oldukça yüksektir
(Şenkaya,2001).
Konut gereksinimi, ”Kiş ilerin ödeme güçleri ile bireysel tercihlerinden bağımsız olarak
en düşük düzeyde barınabilmelerini sağlamaya yetecek konut sayı ve nitelikleri ile, belli
bir anda mevcut konut sayı ve nitelikleri arasındaki fark” olarak tanımlanmaktadır.
Konut talebi ise, konut gereksiniminden farklı olarak, konutlara karşı tüketici
tercihlerini içeren ve alım gücü ile desteklenen isteği belirtmektedir (Şenkaya,2001).
Literatür Taraması
Yapı, çeşitli alt bileşenlerden oluşan bir sistemdir. Yapı bileşenlerinin hemen çoğunun
üzerinde görüş birliğine varılmış teknolojik performans düzeyleri vardır. Ancak bu
bileşenlerin gerçek performansları kullanım aşamasında ortaya çıkmaktadır. Bileşenin
üretimi ve montajı sırasındaki işçilik kalitesindeki değişkenlik sonucu etkilemektedir.
Bu nedenle performansın gerçek belirleyicisi kullanıcılar olmaktadır (Gültekin, 2002).
Yapıda kalite kavramına değinmeden önce, yapı kalitesinin değerlendirildiği temel
alanların tanımlanması gereklidir. Yapı kalitesinin değerlendirildiği temel alanlar
şunlardır (Gültekin, 2002);
• Kullanıcı gereksinimleri
• Kalite ölçümü ve ölçütleri
• Kalite elde etme eylemleri gereksinimi
• Elde edilen kalitenin sürdürülebilirliği
• Elde edilen yapı kalitesinin çevresel kaliteye etkisi.
348
R. Bozkurt, A. Odaman’a göre kalite (Bozkurt and Odaman, 1998):
İnşaat sektöründe yapının kalitesi nihai kullanıcının bu yapı ile ilgili beklenti ve
ihtiyaçlarının ne derece karşılandığına bağlıdır. Ne var ki, ihale ile alınarak
gerçekleştirilen bir yapının kullanıcısı başlangıçta bilinmemektedir (Kanıt, 2005).
Boydaş, konut inşaatlarında kalite için yapılan ortalama harcamaların toplam proje
maliyetinin % 0.73’ü olduğunu bulgulamıştır. Bu orandaki maliyet artışın proje toplam
maliyetine göre hiç de astronomik olmayacağını, bunun yanında olası kalitesizliklerin
sebep olacağı maliyetlerin yanında çok düşük bir maliyet ile uygun kalite şartlarının
sağlanacağını ifade etmiştir. Çalış ması sonucunda vardığı sonuçlardan biri de pek çok
kalite uygulamasının ve tedbirinin zaten bunu yapmakla görevli kişilerce
yapılıyor/yapılmış olması gerektiğidir. Olası eksikliklerin gözden geçirilip uygun
prosedürlerin oluşturulup uygulamaya konması ve gerekli kontrol ve raporlama
sistemlerinin oluşturulup uygulanması ile; çok düşük bir maliyetle kalite yönetim ve
kalite kontrol süreçlerini uygulamak mümkün olabilecektir. Boydaş, bu konuda
yapılacak daha detaylı çalışmalarla, özellikle kalitesizliğin maliyetine ilişkin verilerin
elde edilmesi ile kalite maliyeti ile kalitesizliğin maliyetinin detaylı olarak
karşılaştırılabilmesinin mümkün olabileceğini ifade etmiştir (Boydaş, 2007).
TOKİ web sitesinde TOKİ idaresinin yürüttüğü ve yürüteceği hizmetleri daha faydalı
ve anlamlı kılmak amacı ile “TOKİ Konut Teslim Alan Müşteri Memnuniyet Anketi”
başlıklı 12 sorudan oluşan bir kalite anketi bulunmaktadır. Fakat sonuçları henüz
belirtilmemiş olan bu anket formu Tablo 1.’de verilmiştir (TOKİ resmi sitesi, 2009b).
349
Tablo 1 TOKİ Konut Teslim Alan Müşteri Memnuniyet Anketi.
Materyal ve Metod
Bu çalışmada toplam 8 ilde bulunan toplam 109 adet konut sahibi üzerinde anket
çalışması yapılarak, Başbakanlık Toplu Konut İdaresi tarafından yaptırılan konutlardaki
kalite konusu irdelenmiştir. Bu kimseler sahip oldukları TOKİ konutlarında halen
ikamet etmekte olan kimselerdir. Bu amaçla 8 ana başlık altında, toplam 39 adet soru
hazırlanmış ve ankete katılanlardan, bu çoktan seçmeli sorulara yanıt vermeleri
istenmiştir. Yanıtların dürüst ve rahat bir şekilde alınabilmesi için isim verilmesi
istenmemiştir. Verilen yanıtlar tasnif ve düzenleme işlemlerine tabi tutulmuş, her soru
seçeneği için verilen cevaplar doğrultusunda yüzdeler hesaplanmış, veriler grafik ve
tablolarla ifade edilmiştir.
350
Bulgular ve Değerlendirme
İl Kişi sayısı
İstanbul 15
Ankara 10
İzmir 10
Kırşehir 44
Kayseri 10
Mersin 5
Adıyaman 5
Diyarbakır 10
Toplam 109
Sosyoekonomik profil
50 46,6
40
30
Yüzde
20 17,5
11,7 13,6
10,7
10
0
0-2 yıl 2-5 yıl 5-8 yıl 8-12 yıl 12 yıldan fazla
Yıl
Şekil 1 incelendiğinde konut sahiplerinin %11,7’si 0-2 yıldır, %17,5’i 2-5 yıldır,
%13,6’sı 5-8 yıldır, %10,7’si 8-12 yıldır ve %46,6’sı 12 yıldan fazla süredir büyük
şehirde yaşadığı görülmektedir.
351
Anket uygulananların “sahip oldukları çocuk sayısındaki dağılım” %20,6 1 çocuk,
%31,4 2 çocuk, %18,6 3 çocuk, %9,8 4 çocuk ve %2 4’ten fazla çocuk olarak
şekillenmiştir.
“Aile fertlerinden kaç tanesinin çalışıyor olduğu”na dair soruların yanıtları Şekil 2.’de
görüldüğü gibidir. Bulgular, ailelerin %6,7‘sinde hiç çalışan olmadığını, %57,7’sinde 1
kişinin, %26,9’unda 2 kişinin, % 4,8’inde 3 kişinin ve %3,8’inde 3’ten fazla kişinin
çalıştığını ortaya koymaktadır.
Çalışan sayısı
70
57,7
60
50
40
26,9
30
20
6,7 4,8
10 3,8
0
0 1 2 3 3’ten fazla
“Ailelerin aylık gelirleri” ile ilgili dağılım Şekil 3.’de görüldüğü gibi, 0-750 YTL %8,3,
750-1500 YTL %44,4, 1500-3000 YTL %33,3, 3000-5000 YTL %10,2, 5000-8000
YTL %1,9, 8000 YTL’den fazla %1,9 olarak gerçekleşmiştir.
Aylık gelir
“Çalışılan iş yerinin TOKİ konut alanına hangi mesafede uzaklıkta bulunduğu”na dair
dağılımlar; %37’si 0-5 km, %18’i 5-10 km, %21’i 10-20 km, %9’u 20-30 km ve %15’i
30 km’den fazla olarak şekillenmiştir.
“Ailelerin hali hazırda oturduğu evlerin alanlarının ne kadar olduğu”na dair saptamalar
Şekil 4.’de verilmiştir. Buna göre konut sahipleri %0,9 60 m2‘den az, %5,6 60-80 m2,
352
%32,7 80-100 m2, %32,7 100-120 m2 ve %28 120 m2’den fazla dairelerde
oturmaktadırlar.
40
32,7 32,7
30 28,0
20
10 5,6
0,9
0
60 m2‘den az 60-80 m2 80-100 m2 100-120 m2 120 m2’den
fazla
Taksit/aidat ödemeleri
60
51,5
50
40
29,7
30
18,8
20
10
0
Evet Hayır Kısmen
“Taksit miktarı” konusundaki soruya verilen yanıtlar %51,5 uygun, %18,8 uygun değil
ve % 29,7 kısmen şeklindedir.
353
Taksit ödeme zamanlarının ödeme gücüne ve şartlarına
uygunluğu
45 42,6
40 35,6
35
30
25 21,8
20
15
10
5
0
Evet Hayır Kısmen
“Ödeme gücüne göre farklı taksit miktarı, ödeme süresi ve ödeme yapma ile ilgili sorun
yaşanıp yaşanmadığı” sorulduğunda alınan yanıtlar %51,9 hayır yaşanmadı, %29,8
farklı ödeme planları uygulandı, %12,5 taksit miktarına gecikme zammı uygulandı ve
%5,8’i uyarı yapıldı şeklindedir.
35,5
Evet
Hayır
64,5
354
“Alternatif projeler arasından seçim yapma imkânınız oldu mu?” şeklindeki sorulara
verilen yanıtların dağılımı; %22,2 evet seçim yaptım, %39,8 hayır yapmadım, %30,6
öyle bir seçenek yoktu ve %7,4 benim için fark etmez olarak gerçekleşmiştir.
Şartname ve müteahhit belirleme
Bu konuda hiçbir
30,8
fikrim yok
Müteahhitleri hiç
41,3
görmedim
Müteahhitler ile
24,0
tanışmadık
Müteahhitler ile
3,8
tanıştık
0 5 10 15 20 25 30 35 40 45
“Sizce aylık taksit ödemesinin miktarı daha fazla olsa inşaat yapım süresi kısalır mı?”
sorusunun yanıtlarının dağılımı %40,4 hayır, %35,1 kısmen ve %24,5 evet olarak
şekillenmiştir.
“Taksitlerin zamanında ödenmemesi inşaat yapım süresini etkiler mi?” sorusunun
yanıtları %37 hayır ve % 63 evet olarak alınmıştır.
“Üretim takvimi hakkında herhangi bir bilginiz var mıydı?” sorusu için verilen yanıtlar;
%31,9 vardı, %48,9 yoktu ve %19,2 kısmen vardı şeklinde dağılmıştır.
Teknik bilgi edinebilme
355
“Beton kalitesi ve imalat kalitesi hakkında bilgilendirildiniz mi?” sorusu için alınan
yanıtlar; %6,3 evet, %66,3 hayır ve %27,4 bu konu hakkında bilgim yok şeklindedir.
“İnşaatın belirli aşamalarında diğer üyeler ile birlikte topluca inşaatları gezip görme
fırsatınız oldu mu?” sorusu için alınan yanıtlar; %42,7 oldu, %47,9 olmadı ve %9,4
haber verilmedi şeklindedir.
Daire seçimi
Konut sahiplerinin dairelerini tercih etmelerindeki sebepler Şekil 9.’da gösterilmiştir.
Daire tercih sebepleri
Manzara 9,7
0 5 10 15 20 25 30
Şekil 9’da görüldüğü gibi TOKİ dairelerinin sahiplerinin daire seçiminde dikkat
ettikleri unsurların sırasıyla %28 daire alanı, %25,3 ödeme tutarı, %17,2 kat tercihi,
%13,4 cephe yönü, %9,7 manzara ve %6,5 blok tercihi olduğu belirlenmiştir.
Kullanım süreci
356
Konut hakkındaki fikirler
0 10 20 30 40 50
Karşılaşılan sorunlar
Kapı-pencere
Boya, badana
En fazla karşılaşılan sorunların başında %18 ile kapı ve pencereler gelmektedir. Kapı ve
pencereleri %13’er oranlarları ile banyoda bulunan lavabo, etejer vb., yer döşemesi,
kaplaması vb. ve boya, badana imalatları izlemektedir. Elektrik tesisatı %11, su tesisatı
%10, fayans işleri %9 banyo dolabı, tezgâhı %8 ve radyatörler, kalorifer petekleri %5
ile karşılaşılan sorunlar arasında yer almaktadır.
357
badana %23 ile ikinci sırada yer almaktadır. Bunu %21 ile banyo, tuvalette bulunan
lavabo, etejer vb. tadilatları izlemektedir. Ancak boya, badana için yapılan harcama
miktarı kapı-pencereden daha fazladır.
358
Çevre düzenlemesi
18%
Evet
Hayır
82%
Daire sahiplerine “TOKİ bölgesinde asfalt yol olup olmadığı” sorulduğunda alınan
yanıtların %54’ü evet iken, %46’sı hayırdır.
Asfalt yol durumu
Evet
46% Hayır
54%
Ulaşım sorunu
39%
Evet
61% Hayır
Konut sahiplerinin %76’sı TOKİ yakınında alışveriş merkezi, semt pazarı, market vb.
yerlerin mesafesinin uygun olmadığını söylemiş lerdir.
359
Alışveriş merkezi, semt pazarı,
market vb. yerlerin mesafesinin
uygunluğu
24%
Evet
Hayır
76%
Şekil 16 Alışveriş merkezi, semt pazarı, market vb. yerlerin mesafesine ilişkin yanıtlar.
26%
Evet
Hayır
74%
Sonuçlar
360
• Aile fertlerinden %60’a yakın bir oranda tek çalışan bulunması, iki çalışan
bulunan ailelerin %30’dan az olması halen babaerkil düzenin devam ettiği,
hanımların büyük oranda çalış madığı ve gelir kaynağı sayısının düşük olduğu
sonuçlarına varmaktadır.
• Konut sahipleri gelirlerine göre ayrıldığında %78’lik bir dilim 750-3000 YTL
aylık gelir grubuna dâhil bulunmaktadır. Bu değerler anket uygulanan kişilerin
orta düzeyde gelire sahip olduklarını göstermektedir.
• Sahip olunan konutun tercihinde önemli bir kriter, konutların çalışan fertlerin
işyerlerine yakınlığıdır. Anket uygulanan daire sahiplerinin %55’i evlerine 0-10
km mesafedeki işyerlerinde çalış maktadırlar.
• Konut sahiplerinin daire alanı konusundaki tercihleri genellikle büyük alanlı
dairelerden yana olmuştur. %50 civarındaki bir dilime giren kişiler 100 m2 ve
daha büyük alanlı konutlarda oturduklarını ifade etmişlerdir. Buradan her ne
kadar aile fert sayısı çok olmasa da geniş alanlı konutların tercih edilmesi “Türk
halkının geleneksel geniş alanlı konut tercihi” saptamasına paralellik arz
etmektedir.
• Konut sahiplerinin TOKİ dairelerinin taksit miktarlarının ödeme gücüne ve
şartlarına uygunluğu konusunda %80 mertebesinde uygunluk fikrinde oldukları
belirlenmiştir. Buradan genel olarak ödeme gücüne uygun meblağlarda
taksitlendirme yapıldığı sonucu çıkarılabilir.
• Taksit ödeme zamanlarının ödeme gücüne ve şartlarına uygunluğu konusunda
da %80’e yakın uygun bulunduğu ifadesi alınmıştır.
• Konut sahiplerinin %62’si ödeme güçlerin göre farklı taksit miktarı, ödeme
süresi ve ödeme yapma ile ilgili sorun yaşanmadığını, %30’a yakını buna yakın
bir duruma geldiklerinde ödeme planlarını değiştirdiklerini ifade etmiştir. Kalan
dilimdekiler bu durumlardan biri ile karşılaştıklarını ve taksit miktarına gecikme
zammı uygulandığını ya da kendilerine uyarı yapıldığını ifade etmişlerdir.
Buradan önemli bir çoğunluğun taksit miktarı ve adedi konusunda büyük
sıkıntılar yaşamadığı sonucu çıkarılabilir.
• Anket uygulanan daire sahiplerinin %60’a yakını 3-4 katlı bloklarda
yaşamaktadırlar. Bu verilere göre yüksek (4’ten fazla katlı) bloklar daire
sahipleri tarafından büyük oranda tercih edilmemektedir. Bu bulguda projelerin
gerçekleştirildikleri bölgelerdeki imar uygulamalarının da etkisi bulunduğu
düşünülmektedir.
• Konut sahiplerinin %70’e yakını bir katta 4 daire bulunan kat planlı bloklarda
oturmaktadırlar.
• Anket uygulanan daire sahiplerinin %65’e yakını, oturdukları dairenin mimari
planının beklenti ve gereksinimlerini karşıladığını ifade etmektedirler.
• Konut sahiplerinin ancak %22’si alternatif projeler arasından seçim yapma
imkânları olduğunu ifade etmektedir. Kalan önemli bir bölüm böyle bir seçim
yapma imkânları olmadığını belirtmiş lerdir. Bu durum, TOKİ toplu konut
arzının halen talebi tam olarak karşılamadığını, ödeme şartları uygun bulunan
projelerin diğer seçeneklere itibar edilemeden talep gördüğünü işaret
etmektedir.
• Anket uygulanan daire sahiplerinin ancak %25’i, TOKİ’nin inşaat standartları
ve teknik şartnameleri hakkında bilgilendirildiğini ifade etmektedir.
• Konut sahiplerinin %4’ü inşaatı yapacak aday müteahhitler ile tanıştığını,
%24’ü bu müteahhitler ile tanış madığını, %41‘i müteahhitleri hiç görmediğini
361
ifade etmektedirler. Bu durum taahhütçü firmalarla son kullanıcı mal sahipleri
arasında önemli bir iletişim eksikliği bulunduğu anlamına gelmektedir.
• Daire sahiplerinin ancak %25’i aylık yapılan taksit ödemesinin miktarının daha
fazla olmasının inşaat yapım süresini kısaltabileceğini düşünmekte kalan %75’e
yakın dilim taksit miktarının artırılmasının teslim süresine olumlu katkısı
bulunmayacağını düşünmektedir.
• Anket uygulanan daire sahiplerinin %63’ü taksitlerin zamanında
ödenmemesinin inşaat yapım süresini etkileyeceğini düşündüklerini ifade
etmişlerdir.
• Daire sahiplerinin yarıya yakını üretim takvimi hakkında herhangi bir bilgileri
olmadığını ifade etmişlerdir.
• Anket uygulanan daire sahiplerinin %70’i inşaatların denetlenmesi ile ilgili
sorumlu mercilerin kimler olduğunu bilmediklerini ifade etmişlerdir.
• Anket uygulanan daire sahiplerinin ancak %6’sı zemin etüd raporları hakkında
bilgi sahibi olduğunu belirtmiştir.
• Daire sahiplerinin ancak %6’sı beton kalitesi ve imalat kalitesi hakkında
bilgilendirildiğini ifade etmektedir.
• Ankete katılan daire sahiplerinin %43’ü inşaatın belirli aşamalarında diğer
üyeler ile birlikte topluca inşaatları gezip görme fırsatı olduğunu ifade etmiştir.
• TOKİ dairelerinin sahiplerinin, daire seçiminde dikkat ettikleri unsurların
sırasıyla %28 daire alanı, %25 ödeme tutarı, %17 kat tercihi, %13 cephe yönü,
%10 manzara ve %7 blok tercihi olduğu belirlenmiştir.
• Daire sahiplerinin %18’lik bir kısmı yaptıkları daire seçiminden memnun
olmadıklarını ifade ederken kalan önemli bir dilimdekiler daire seçimlerinden
memnun olduklarını ya da bir şikâyetleri olmadıklarını ifade etmişlerdir.
• Daire sahipleri, konutlarının maliyeti ile kalitesini karşılaştırdıklarında; %45
“çok iyi değil, ancak ödediğimiz parayı düşünecek olursak çok daha iyisi
olabilirdi”, %36 “çok iyi değil, ancak bu paraya daha iyisi olamazdı” ve %19
“oldukça iyi” şeklinde yorum yapmaktadırlar.
• Ankete katılan daire sahiplerinin ancak %4’ü kendilerine dairelerini kullanma
süresince periyodik aralıklarla yapı elemanları, donanımları, armatürleri,
malzemeler ve işçilik kalitesini belirlemeye yönelik bir anket uygulandığını,
kalan önemli bir kısım ise uygulanmadığını ifade etmektedirler.
• Daire sahiplerinin en fazla karşılaştıkları sorunların başında %18 ile kapı ve
pencereler gelmektedir. Kapı ve pencereleri %13’er oranlarları ile banyoda
bulunan lavabo, etejer vb., yer döşemesi, kaplaması vb. ve boya, badana
imalatları izlemektedir. Elektrik tesisatı %11, su tesisatı %10, fayans işleri %9
banyo dolabı, tezgâhı %8 ve radyatörler, kalorifer petekleri %5 ile karşılaşılan
sorunlar arasında yer almaktadır.
• En fazla tadilat-onarım yaptırılan iş kalemi, daire sahiplerinin %26’sı ile kapı ve
pencerelerdir. Boya ve badana işleri %23 ile ikinci sırada yer almaktadır. Bunu
%21 ile banyo, tuvalette bulunan lavabo, etejer vb. tadilatları izlemektedir.
• En fazla ek harcama yapılan iş kaleminin 781,92 YTL ile boya, badana olduğu
görülmektedir. Yer döşemesi, kaplaması vb. 663,24 YTL ile boya, badana
masraflarını izlemektedir. Bu iş kalemlerinin ardından banyo, tuvalette bulunan
lavabo, etejer vb., mutfak dolabı, tezgahı ve kapı-pencere tadilatları
gelmektedir. En az ek masraf yapılan iş kalemi ise radyatörler, kalorifer
petekleridir.
362
• Ankete katılan daire sahiplerinin %82’si, daireleri teslim edildiğinde çevre
düzenlemesinin yapılmamış olduğunu belirtmektedir.
• Daire sahiplerinin %46’sı TOKİ bölgesinde asfalt yol olmadığını
belirtmektedirler.
• Daire sahiplerinin %61’i TOKİ bölgesinden şehir/ilçe merkezine ulaşım sorunu
bulunduğunu ifade etmektedirler.
• Ankete katılan daire sahiplerinin %76’sı TOKİ yakınında sosyal ihtiyaçların
giderilebileceği mekânların olmadığını belirtmiştir.
• Konut sahiplerinin %76’sı TOKİ yakınında alışveriş merkezi, semt pazarı,
market vb. yerlerin mesafesinin uygun olmadığını söylemiş lerdir.
• Ankete katılanların %74’ü TOKİ yerleşim bölgesinde mevcut otoparklar
bulunduğunu ifade etmişlerdir.
Çalış madan elde edilen verilere göre, konut sahibi olacak kimselerin orta halli olmaları
ve çoğunlukla tek kaynaktan gelir sağlıyor olmalarına rağmen yaptıkları yıllar süren
yatırımlar (TOKİ’den konut edinmek) konusunda gerekli ilgi ve araştırma çabaları
içinde olmadıkları, TOKİ’nin de bu bağlamda bilgilendirme yapmak için önemli bir
girişim içinde bulunmadığı izlenimi edinilmektedir.
Konut sahiplerinin TOKİ’yi tercih etmelerinin başta gelen sebeplerinin daire alanları ve
taksit ödemelerinin uygunluğu olduğu belirlenmiştir. Daire sahiplerinin yarısından
fazlası, mevcut daireler arasından seçim yapma imkânlarının olmadığını ifade etmekte,
oturdukları dairelerin beklentilerini ve gereksinimlerini karşıladığını düşünmektedirler.
Basit bir hesapla anket uygulaması yapılan kimselerin sahip oldukları dairelerin alanları
toplamı 11 370 m2, bu kişilerin oturmaya başlama sırasında yaptıkları toplam harcama
78 758 YTL olmak üzere; metrekare başına yapılan tadilat harcaması (78 758 YTL / 11
370 m2 =) 6,93 YTL/m2 düzeyini bulmaktadır. Bu yaklaşık değer 100 m2’lik bir
konut için 693 YTL/daire tadilat (yani kalite) masrafı daha yapılması gerekeceğ i
sonucuna varmaktadır. Bu değer kaba bir yaklaşımla, literatür taraması kısmında
363
verilen Boydaş’ın bulguladığı konut inşaatlarında kalite için yapılan ortalama
harcamaların toplam proje maliyetinin % 0.73’ü olduğu değerine karşılık gelmektedir.
Bu karşılaştırmaya göre; inşaatı gerçekleştiren firmaların yada kontrol edenlerin yerine
getirmesi/getirtmesi gereken kalitenin, maliyeti konut sahiplerince teslimden sonra
karşılanmaktadır.
Kaynaklar
Tosun, E.K. (YIL) Türkiye’de Konut İhtiyacı ve Konut Finansmanı, PARADOKS
Ekonomi Sosyoloji ve Politika Dergisi (e-dergi), http://www.paradoks.org, Sayı:2, ISSN
1305-797.
Şenkaya, E. (2001) Türk Konut Sektörünün Bugünkü Durumu ve Yeni Konut Tipi
Trendleri, YapıWorld.
Gültekin, A.T. (1999) Yapı Kalitesi Elde Etmede Kullanım Sorunları Girdisi, Gazi
Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi, Cilt 12, No 1, pp 199-205.
Bozkurt, R., Odaman, S. (1998) ISO 9000 Kalite Güvence Sistemleri, MPM Yayınları,
No:549, Ankara.
364
Yüklenici İnşaat İşletmelerinde Markalaşma Süreci
Öz
İnşaat sektörü, genel olarak, rekabetin yoğun, kâr marjlarının düşük, risklerin ve
belirsizliklerin yüksek olduğu bir sektördür. İnşaat sektöründe faaliyet gösteren
işletmeler, satışlarını ve dolayısıyla kâr marjlarını yükseltebilmek amacıyla, gerek
işletmelerini gerekse de sundukları ürün ve/veya hizmetleri markalaştırarak farklılık
yaratmak ve bu yolla rakiplerine karşı rekabet avantajı yaratmaya çalışmaktadırlar.
İnşaat sektöründeki markalaşma faaliyetleri, geçtiğimiz yıllara oranla daha yoğun bir
biçimde yürütülüyor olsa da, diğer sektörlerle kıyaslandığında halâ yetersiz kaldığı
gözlenmektedir. Bu yetersizliğin başlıca nedeni ise, inşaat sektörünün kendine has
özellikleridir. Bu çalışmada, Türk inşaat sektöründe faaliyet gösteren 71 yüklenici
inşaat işletmesinde 16 sorudan oluşan kapsamlı bir anket çalışması gerçekleştirilmiş ve
incelenen işletmelerin markalaşma stratejilerinin, markalaşma sürecinde
gerçekleştirdikleri faaliyetlerin neler olduğu ile ilgili bilgiler edinilmeye çalışılmış ve
inşaat sektöründe markalaşmaya gerekli önemin verilmemesinin başlıca nedenleri
hakkındaki görüşleri alınarak, bazı değerlendirmeler yapılmıştır.
Giriş
Marka, en basit ifadeyle, bir işletmenin veya işletmenin sunduğu ürünün ya da hizmetin
benzerlerinden farklılığını ortaya çıkaran araçtır. Yoğun rekabet oramında iş yapmaya
çalışan bir işletmenin, rakiplerine karşı farklılık yaratarak rekabet avantajı
oluşturabilmesi ve bu yolla devamlılığını sağlayabilmesi için marka oluşturması ve onu
yönetmesi gerekmektedir. Marka yönetimi, markanın sağlayacağı faydaların, değerlerin
ve vaatlerinin korunması olarak tanımlanabilir. Tüketicinin iş letmenin veya işletmenin
sunduğu ürünün veya hizmetin markasını diğer markalardan kolayca ayırt edebilmesi,
satın alma kararında önemli bir rol oynamaktadır. Bu durum ancak, tüketicinin
markadan haberdar olması ile sağlanabilir. Marka haberdarlığının oluşturulmasında
şüphesiz ki çeşitli kanallar aracılığı ile yapılan gerçek ve sanal reklâmlar oldukça büyük
bir pay sahibidir.
İnşaat sektöründe son yıllarda yaşanan büyük ilerlemeler sonucunda ortaya çıkan yoğun
rekabet ortamı, firmaların farklılık yaratma ve rekabet gücünü koruma amacıyla ihtiyaç
365
duydukları uygulamalarda da bazı değişikliklerin oluşmasına neden olmuştur.
Markalaşma da bu uygulamalardan sadece bir tanesidir. Bu çalışmanın temel amacı,
Türk inşaat sektöründe faaliyet gösteren yüklenici inşaat işletmelerinin markalaşma
stratejileri, markalaşma sürecinde gerçekleştirdikleri aktiviteler ve inşaat sektöründe
markalaşmaya gerekli önemin verilmemesinin nedenleri hakkında bilgi edinmek ve
edinilen bu bilgilerin değerlendirilmesidir. Bu amaçla, 71 yüklenici inşaat işletmesinde
16 sorudan oluşan kapsamlı bir anket çalış ması gerçekleştirilmiştir.
Marka Kavramı
Marka, satılan ürünün ya da hizmetin farklılığını ortaya çıkaran bir simge, isim, şekil,
ayırmaç (logo), vb. gibi bir araçtır (Aaker, 1990). Öyle ki, bu araç ürünü ya da hizmeti
kesin olarak benzer ürün veya hizmetlerden ayırmalıdır. Türk Patent Enstitüsü marka
kavramını şu şekilde tanımlamıştır: “Bir teşebbüsün mal veya hizmetlerini bir başka
teşebbüsün mal veya hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlaması koşuluyla, kişi adları dahil,
özellikle sözcükler, şekiller, harfler, sayılar, malların biçimi veya ambalajları gibi
çizimle görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla
yayınlanabilen ve çoğaltılabilen her türlü işaretleri içerir”. Günümüzde marka kavramı,
yukarıdaki tanımlamalardan daha da geniş bir çerçeveye sahiptir. Şöyle ki, marka
sadece bir işletmeyi diğerlerinden ayıran bir özellik olmayıp, aynı zamanda işletmenin
benliğini, kişiliğini ve vaatlerini de ifade eden kurumsal bir kimlik haline gelmiştir.
“Markaları ne başarılı yapar?” sorusunun cevabı ise oldukça geniş olacaktır ama işin
temelinde bir tek kural vardır, o da açıklıktır. Tüketiciye iletilmek istenen mesajı, sade
bir dille anlaşılır olarak vermek gerekir. Marka yöneticileri haftalar hatta aylar süren
toplantılar sonucu markalaşma kararlarını alırken tüketiciler bir malı satın alırken anlık
karar verirler (Haig, 2004).
Marka Türleri
Firmaların büyük bir kısmı ürünlerini veya hizmetlerini tek bir isim altında tutmaktan
kaçınırlar. Bunun gibi bir tekdüzenin firmanın bütün ürünlerini yansıtmakta eksik
kalabileceği düşüncesiyle; işletmenin ana prensiplerini yansıtan ana marka şemsiyesi
altında çeşitli alt markalar oluşturularak bu markalar tek başına veya hep beraber
piyasaya sunulur (Laforet ve Saunders, 1994). Markalama türleri konusunda çeşitli
görüşler mevcut olmakla beraber, genel kabul gören görüşler şu şekildedir:
366
Tekil Markalama
Bazı şirketler yeni pazarlara açılırken, sağlam bir pazar konumu oluşturmak amacıyla
daha önceden bilinirliği kanıtlanmış olan firma markalarını koruyarak yeni pazara giriş
yaparlar (Besen, 2002).
Gizli Markalama
Karma Markalama
Karma markalamada yöntem, ana üreticinin markası ile üretilen ürünün markasının aynı
anda piyasaya sunulmasıdır. Bu sayede, bilinen ana markanın, ürününü daha kolay
kabul ettirmesi sağlanabilir. Bazen ürünün markası firmanın markasından daha bilinir
bir hal alabilmektedir. Bu durumda ana marka yavaş yavaş ortadan kaldırılarak yan
markanın konumu daha da belirginleştirilmelidir (Besen, 2002).
Marka Haberdarlığı
Tüketicinin satın alma kararında büyük öneme sahip olan marka haberdarlığı, en temel
olarak tüketicinin işletmenin veya işletmenin sunduğu ürün veya hizmetin markasını
diğer markalardan ayırt edebilmesidir. Ayırt edilebilirliğin sağlanması ise, satılan ürün
veya hizmetin tüketicinin zihninde bir takım fikirler ve duygular uyandırması sayesinde
başarılabilir. Bu durum, işletmeye rekabette büyük bir avantaj sağlayacaktır (Serin,
2005). Tüketicinin gerek işletmenin gerekse de ürünün markasından haberdar olmasında
gerçek veya sanal reklamlârın da büyük bir rolü vardır.
Markanın bilinirliğini, en başta markanın adı belirler. Markanın adı, markayı dünyanın
her yerinde temsil eden simgedir ve aynı zamanda firmanın kişiliğini de ortaya koyar
(Ellwood, 2002). İnsanların zihinlerinde yakın belirginlikte bulunmalarına rağmen, bazı
markalar insanların söyledikleri ilk markalar olurlar. İnsanların düşünmeden ilk olarak
söyledikleri markalar rekabette bir adım öne geçmiş olurlar ve tüketicinin satın alırken
tereddütte kaldıkları durumda belirleyici rol oynarlar.
Hoyer (1984), tüketicilerin satın alırken ürünleri aklında mantıksal olarak bazı sınıflara
ayırdığını ileri sürmüştür. Tüketiciler ilk olarak markaları bilinen ve bilinmeyen olarak
ayırtmaktadırlar. Daha sonra bilinen markaları önemsenmeyen, ilgisiz, reddedilen ve
kabul edilebilir olarak sınıflamaktadır. Son aşamada ise kabul edilebilir markaları satın
alınan ve alınmayan olmak üzere ayırmaktadırlar (Hoyer, 1984). İnsanlar bu ayrım
sonucunda tercih ettikleri markayı alma konusunda son kararlarını verip alışverişlerini
gerçekleştirmektedirler. Şüphesiz firmalar da, insanların zihinlerinde yürüttükleri bu
işlemi kaynak alıp çalışmalarını önce bilinen sonra da kabul edilebilir ve satın alınan
marka olmak yolunda yapmaktadırlar. Yine de son tercih her zaman tüketiciye aittir ve
bir nokta da bu tercihi kişisel ve davranışsal özellikler neticelendirir.
367
İnternet Politikası
1969’da internetin ABD’de kullanılmaya başlamasıyla beraber, insanlar için pek çok
yeni imkânlar doğdu. Bu imkânlar zaman içerisinde gelişerek internet üzerinden ev,
araba alım satımına kadar geldi. Çağımız tüketici toplumu da bu gelişime çok çabuk
ayak uydurdu. Bugün yalnızca ABD’de yaklaşık 206 milyon internet kullanıcısı
bulunmaktadır. Ülkemizde ise bu sayı 16 milyona kadar ulaşmıştır (Central Intelligence
Agency, 2008). Şirketlerin bir internet stratejilerinin olmasının en önemli nedeni de,
insanların interneti sıklıkla kullanmalarıdır (Nicolino, 2000). Eğer markanın erişilebilir
olması isteniyorsa internetin içinde olunması hayati bir meseledir. İnsanlar bugün ne
aramak isterlerse internette arama yapıyor, tercihlerine burada karar veriyor ve buradan
alışveriş yapıyorlar. Marka izleniminin artması için çok ziyaret edilen sitelere reklâmlar
vermek, bugün dünya çapında firmaların en çok tercih ettiği markalaşma stratejilerinden
birisidir.
368
inşaat yapan firma sayısının yüksek olması, göç eden nüfusa karşılık bunları idame
ettirecek endüstri ve sanayinin bulunmayış ı, gereksiz ve büyük ölçekli yatırımlar inşaat
sektörünü zor durumda bırakmıştır (Binark, 2001). Özellikle depremlerden sonra inşaat
sektörünün lokomotifi durumunda bulunan konut sektörüne ve konut inşaatı yapan
firmalara halkın bakış açısı önemli ölçüde ve olumsuz yönde değişmiştir.
Türk inşaat firmalarının marka ve markalaşmaya bakış açılarına gelince; pek çok dış
örnekte olduğu gibi yetersizdir ve firmanın diğer organları ile bir bütünlük
oluşturamamaktadır. Türk inşaat firmalarının yegâne önem verdikleri konu sadece son
üründen yani fiziki olarak yapının kendisinden oluşmakta yapıyı oluşturan emek,
teknoloji vb. aktivitelere gereken önem verilmemektedir. Türk inşaat firmalarındaki
ürün odaklı sistemin yanı sıra, inşaat sektörünüm organizasyon yapısı da bu anlayış ının
bütünüyle kavranmasını güçleştirmektedir. Mühendis yoğunluklu bu organizasyon, yeni
anlayış lara yol vermekte yavaş davranmakta ve ürünün iyi yapıldığı takdirde müşteri
bulabileceği görüşüne sahip bulunmaktadır (Dikmen ve diğ., 2004).
Araştırma Yöntemi
Bu çalış manın temel amacı, Türk inşaat sektöründe faaliyet gösteren yüklenici inşaat
işletmelerinin markalaşma stratejileri, markalaşma sürecinde gerçekleştirdikleri
aktiviteler ve inşaat sektöründe markalaşmaya gerekli önemin verilmemesinin nedenleri
hakkında bilgi edinmek ve edinilen bu bilgilerin değerlendirilmesidir. Bu amaçla, 71
yüklenici inşaat işletmesinde kapsamlı bir anket çalışması gerçekleştirilmiş ve incelenen
işletmelerin markalaşma ve marka yönetimi sürecinde gerçekleştirdiği faaliyetler
ayrıntılı bir biçimde incelenmiştir.
369
markalaşma faaliyetlerine gereken önemi vermemelerinin nedenleri hakkında sorular
sorulmuştur.
Anket Sonuçları ve Değerlendirme
Hazırlanan anketler, Türkiye Müteahhitler Birliği’ne üye olan yüklenici inşaat firmaları
arasından tesadüfi olarak seçilen 100 tanesine elektronik posta, faks veya yüzyüze
mülâkat yöntemi kullanılarak ulaştırılmıştır. Bunun yanısıra, özellikle konut projeleri
konusunda uzmanlaşmış olan 10 adet büyük çaplı inşaat firmasında da anket çalışması
gerçekleştirilmiştir. Gönderilen 110 adet anketten 71 tanesi tam olarak cevaplanmış
olarak geri dönmüştür. Ankete katılan firmaların genel özellikleri, Tablo 1’de
özetlenmiştir.
370
ölçekli firmalar da, 100 – 500 personel istihdam eden büyük ölçekli firmalar da
bulunmaktadır. Ankete katılan firmalar arasında, toplam cirosu 50 Milyon $’dan küçük
olanlar da 1 Milyar $’dan büyük olanlar da mevcuttur. Firmaların büyük bir çoğunluğu
birden fazla proje türünde uzmanlaşmış olup, %75’i herkese açık ihale, %68’i belirli
istekliler arasında ihale, %33’ü ise pazarlık usulü ile iş almış lardır. Ankete katılan
firmaların %90’u üstlendikleri projelerde ana yüklenici olarak, %49’u ise ortak olarak
görev almışlardır. Firmaların %35’i hem özel hem de kamu sektöründen işverenler ile
çalış mış, %79’u ise ISO 9001 kalite belgesine sahiptir Ankete katılan firmların %92’si
uluslararası projelerde görev almıştır.
Tablo 2’de görüldüğü üzere, ankete katılan firmaların %56’sı pazar payını büyütmek,
%54’ü sektördeki rekabetin yoğun olması, %41’i ise cirolarını arttırmak amacıyla
markalaşma faaliyetlerini gerçekleştirdiklerini belirtmiş lerdir. Anket sonucuna göre,
yüklenici inşaat işletmeleri çoğunlukla rekabet avantajı sağlayarak toplam iş hacimlerini
arttırma amacıyla markalaşma faaliyetlerini gerçekleştirmektedirler. Firma imajı
yaratmak veya var olan imajı güçlendirmek ise ikincil derecede önemli amaçlar olarak
dikkat çekmektedir. Ankete katılan firmaların %48’i tekil markalama stratejisini
kullanarak firma isimlerini ön planda tutmayı, %26’sı gizli markalama ile her proje için
ayrı bir marka oluşturup firma ismini kullanmamayı, %26’sı ise karma markalama
stratejisi kullanarak firma isimleri ve proje markasını içeren karma bir isim kullanmayı
tercih ettiklerini belirtmişlerdir. Bu sonuca göre, yüklenici inşaat işletmeleri, firma
isimlerinin müşterileri üzerinde üstlenmiş oldukları projelerin isimlerine kıyasla daha
büyük bir etki ve güven duygusu yarattığına inanmaktadırlar.
371
Tablo 3’de görüldüğü üzere, firmaların %61’i firmalarının ve/veya ürünlerinin
(hizmetlerinin) tanıtımını yapmadan önce hedef kitlelerini belirlediklerini ifade ederken,
%39’u reklâm yaparken herhangi bir hedef kitleye hitap etmediklerini belirtmişlerdir.
Ankete katılan firmaların %79’u reklâm verirken, gazete, dergi, vb. yazılı basın
organlarını, %73’ü internet sayfalarını, %45’i televizyon, sinema, vb. görsel basın
organlarını, %30’u ise sokak ve caddelerde bulunan reklâm panolarını tercih etmektedir.
Yazılı basında çıkan reklâmların maliyeti, toplam reklâm bütçesinin %44’ünü, internet
sayfalarında çıkan reklâmların maliyeti, toplam reklâm bütçesinin %24’ünü, görsel
basında çıkan reklâmların maliyeti ise, toplam reklâm bütçesinin %14’ünü
oluşturmaktadır.
Tablo 5’de görüldüğü gibi, firmanın hedefleri, firmanın sektördeki bilinirlik düzeyi ve
firmanın faaliyet gösterdiği alandaki mevcut iş hacmi, ankete katılan yüklenici inşaat
2
Önem derecesi: 0: Hiç önemli değil, 1: Biraz önemli, 2: Önemli, 3: Çok önemli
372
işletmelerinin reklâm bütçelerini oldukça etkilemektedir. Hedef kitlenin sosyo-
ekonomik durumu ve yasalar ve yasal düzenlemelerin sınırlayıcı etkileri ise, firmaların
reklâm bütçelerini pek fazla etkilememektedir.
Tablo 6’da görüldüğü üzere, firmaların %47’sinin internet siteleri 5-10 yıldır, %26’sının
3-5 yıldır, %15’inin 10 yıldan uzun bir zamandır aktif olarak kullanımdadır. Ankete
katılan firmaların %13’lük azınlığının ise internet siteleri 0-3 yıl gibi yeni sayılabilecek
bir zamandır kullanımdadır.
Tablo 7’de görüldüğü üzere, ankete katılan firmaların %24’ü internet sitelerini en az
haftada bir kez güncellerken, %41’i ayda bir kez, %13’ü 3 ayda bir kez, %22’si ise 3
aydan bile daha uzun bir süreçte internet sitelerini güncellemektedir. İnşaat projeleri
genellikle uzun süreli oldukları için yüklenici inşaat işletmelerinin internet sitelerini her
gün güncellemeleri beklenmese de, firmalar en azından ayda bir kez güncelleme
yaparak, mevcut veya gelecekteki müşterilerine en doğru ve güncel bilgiyi ulaştırarak,
gerek firmalarının isimlerini akıllara yerleştirmek gerekse de projelerinden haberdar
etme yolunu tercih etmelidirler.
Son olarak, ankete katılan yüklenici inşaat işletmelerine, inşaat firmalarının markalaşma
faaliyetlerine yeteri kadar önem vermemelerinin nedenleri sorulmuştur. Tablo 8’de bu
soruya verilen cevaplar gösterilmiştir.
373
Tablo 8’de görüldüğü üzere, ankete katılan firmaların %42’si inşaat ürününün kendine
has özellikleri nedeniyle reklâm vermeye uygun olmaması, %41’i ise üretilen ürünün
alıcısının projenin başında belli olması nedeniyle inşaat firmalarının reklâm
faaliyetlerine yeteri kadar önem vermedikleri fikrinde olduklarını belirtmişlerdir.
Sanılanın aksine, inşaat firmalarının reklâma ayıracak bütçelerinin kısıtlı olması %22 ile
en önemsiz neden olarak gözükmektedir.
Firmaların Yüzdesi
Markalaşmaya Önem Verilmeme Nedenleri
(%)
İnşaat ürününün özellikleri gereği reklâm vermeye uygun
42
olmaması
Üretilen ürünün zaten önceden bir alıcısının olması 41
Reklâma ayrılan bütçenin geri dönüşünün hesabının çok zor oluşu 25
Sürekli bir müşteri kitlesinin bulunmayışı 25
İnşaat firmalarının reklâma ayıracak bütçelerinin kısıtlı olması 22
Sonuçlar
İnşaat sektöründe son yıllarda yaşanan büyük ilerlemeler yoğun rekabet ortamının
oluşmasına neden olmuştur. Bu durum, inşaat firmalarının gerek işletmelerini gerekse
de sundukları ürün ve/veya hizmetlerini farklılaştırma ve bu yolla rekabet güçlerini
arttırma ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Bu amaçla firmalar farklı uygulamaları
benimsemeye başlamışlardır. Markalaşma da, bu uygulamalardan sadece bir tanesidir.
Bu çalışmada, 71 yüklenici inşaat işletmesinde 16 sorudan oluşan kapsamlı bir anket
çalış ması gerçekleştirilmiş ve incelenen yüklenici inşaat işletmelerinin markalaşma
stratejileri ve markalaşma sürecinde gerçekleştirdikleri faaliyetler ayrıntılı bir biçimde
incelenmiştir.
Türk inşaat firmalarının markalaşmaya bakış açıları da pek çok yabancı ülkede olduğu
gibi yetersizdir ve firmanın diğer organları ile bir bütünlük oluşturamamaktadır. Türk
firmalarında eksik olan temeller; bilinçli yönetimlerin noksanlığı, markalaşmaya
yüzeysel bakış ve ürüne odaklı anlayıştır. Sektörde geliş menin sağlanması ve markanın
etkin bir hâle gelebilmesi ancak bu eksiklerin giderilmesi halinde mümkün olacaktır.
374
ise, inşaat ürününün kendine has özellikleri ve üretilen ürünün alıcısının projenin
başında belli olması gelmektedir.
Çalış manın yapıldığı yer olan Türkiye’de inşaat sektörünün kendisine has özellikleri ve
koşulları mevcuttur. Türkiye’deki inşaat firmalarının genellikle sabit olmayan ve pek
çok alanda değişen iş sahaları neticesinde anket yapılan firmalar yalnızca ana veya alt
müteahhitlik yapan veya mal sahipliği yapan firmalar olarak; benzer şekilde firmaların
katıldıkları ihale türleri, inşa ettikleri yapı türleri ve müşteri profili değişkenleri
homojen bir şekilde tespit edilemediği ve her firmanın sayılan niteliklerin pek çoğuna
az veya çok iştirak ettikleri için çalış ma inşaat firmalarının geneli için
gerçekleştirilmiştir.
Son yıllarda inşaat firmaları markalaşmaya daha çok önem vermeye başladıysalar da,
yine de bu geliş meler halâ arzu edilen seviyede değildir ve diğer sektörlerle
kıyaslandığında yetersiz kalmaktadır. Gelecekte, küreselleşme ile birlikte uluslararası
pazarlarda iş hacminin artması ve bunun sonucunda gelişen rekabet ortamında, inşaat
firmalarının da markalaşmaya daha fazla önem vermeleri kaçınılmaz olacaktır.
Gelecekte bu konuda yapılacak araştırmalarda, firmaların iş sahaları, işteki pozisyonları
(Yüklenici, mal sahibi, ortaklık vb.), müşteri profilleri ve finansal büyüklükleri gibi
özelliklerine göre ayrılıp analiz edilerek benzer bir çalış ma yapılması, bu konunun daha
ayrıntılı ve özel bir biçimde incelenmesine olanak sağlayacaktır.
Kaynaklar
Aaker D. (1990) Brand extensions: the good, the bad and the ugly. Sloan Management
Rewiev, 31 (4), pp 47-56.
Andi G. (1998) Construction engineering and management and future ideas. Special
Report, Illinois Institute of Technology, Chicago, U.S.A.
Binark, M. (2001) Konut Karlı Olmaktan Çıktı. İnşaat Dünyası Dergisi, 222, pp 62-64.
Ellwood I. (2002) Essential Brand Book: Over 100 Techniques to Increase Brand
Value, 2nd Edition, Kogan Page, Limited, Milford.
375
Laforet S., Saunders J. (1994) Managing brand portfolios: how the leaders do it. Journal
of Advertising Research, 64 (5), pp 34-35.
Serin G. (2005) Marka haberdarlığı, algı ve kullanım davranışının satın alma kararı
üzerindeki etkisi: TV ve ev sineması ürünleri kategorisinde markalar arası karşılaştırma.
Yüksek Lisans Tezi, İ.T.Ü. Fen bilimleri Enstitüsü, İstanbul.
376
İnşaat Ruhsatı Alımında Gecikme Sebeplerinin ve Sürelerinin
Analizi
H. Murat Günaydın
İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü
Mimarlık Fakültesi
Mimarlık Bölümü E Blok, Bölüm Başkanlığı
Tel: +90 232 750 7014
muratgunaydin@iyte.edu.tr
Öz
Anahtar sözcükler: İnşaat Ruhsatı, Ruhsat alım süreci, İade sebepleri, Gecikme süreleri
1.Giriş
İnşaat ruhsatı belgesi alım süreci karmaşık, zaman alan ve belediye çalışanları, yapı
denetim firması yetkilileri ve proje müellifi mimar ve mühendisler gibi birçok ilgili
tarafı bağlayan bir süreçtir. Bu durum çoğu zaman istenmeyen gecikmelere, artan proje
maliyetlerine ve sonradan ortaya çıkan engeller ile iş lerin ağırlaşmasına sebep
olmaktadır.
377
Mal sahibi, inşaat ihtiyacının doğması üzerine, mevcut arsanın imar durumunu, tapu
kayıt örneğini ve aplikasyon krokisini, daha sonra da harita müdürlüğünden yapı yeri
uygulama krokisi ile kot krokisini alır. Piyasada serbest çalışan bir mimar, inşaat
mühendisi, makine mühendisi ve elektrik mühendisi ile proje müellifleri olmaları için
anlaşma yapar. Mimari projeye bağlı olarak elektrik, tesisat ve betonarme projeleri
hazırlanır. Her mimar ve mühendis, hazırladığı projeyi ilgili odasından onaylatır.
Projeleri onaylatırken, bağlı oldukları odalardan proje müellifliği belgelerini de alarak
tüm evrak ve projeleri mal sahibine teslim ederler. Mal sahibi daha sonra bir yapı
denetim firması ile anlaşma yapar ve tüm projeleri onlara teslim eder. Bu işlemler
devam ederken, mal sahibi müteahhit bir firma ile müteahhitlik sözleşmesi ve piyasada
serbest çalışan bir mimar veya mühendis ile şantiye şefliği sözleşmesi yapar. Bu
işlemler tamamlandıktan sonra yasal işlemlerin başlaması için ilgili belediyeye
müracaat edilir.
Evraklar bir dosya halinde yapı ruhsat şubesi kayıt bölümüne teslim edilir. İnşaat ruhsatı
başvurusunu mal sahibi ya da vekili olan bir kişi yapar. Kayıt masasının ardından dosya
sırası ile mimari tetkik, betonarme tetkik, metraj, sıhhi tesisat masalarında tetkik edilir.
Her masa ilgili projenin ve evrakların kontrolünü yapar. Tüm masaların ilgilileri
tarafından onaylanan dosya, yapı ruhsat şube şefine gider, şef tarafından da onaylanır
ise son olarak İmar ve Şehircilik Müdürünün onayına sunulur. Müdür tarafından
onaylanan projeler inşaat ruhsatı kesim masasına gider ve inşaat ruhsatı hazırlanır.
Ruhsat kesildikten sonra yapı ruhsat şube şefi tarafından imzalanarak onaylanır ve İmar
ve Şehircilik Müdürüne gönderilir. Müdür tarafından imzalanarak onaylandıktan sonra
dosya yapı ruhsat kayıt masasına gönderilir. Mal sahibi inşaat ruhsatını yapı ruhsat kayıt
masasından teslim alır. Tüm bu süreç Figür 1 de şematik biçimde özetlenmiştir.
İnşaat ruhsatının alınmasının ardından inşaat yapım süreci başlar. Sırası ile temel vizesi,
aplikasyon ve subasman vizesi ile kaba inşaat ve ısı yalıtım vizesi yapılır. Daha sonra
sıvalar ve ince işler tamamlanarak inşaat bitirilir. İnşaat bittikten sonra mal sahibi yapı
kullanma izin belgesi müracaatında bulunur. İlgili belediyeden yapı kullanma izin
belgesi alındıktan sonra mal sahibi bu evrakla İzsu ve Tedaş’ a başvurur, elektrik ve
suyu bağlatır. Bina kullanıma hazır hale gelir.
Bu çalış mada, 1 Ocak 2008 – 10 Haziran 2008 tarihleri arasında inşaat ruhsatı için
başvuran fakat iade edilen 29 proje süreçteki aksamaların ve iade sebeplerinin analiz
edilebilmesi için iade sebepleri ve bekleme süreleri bakımından detaylı bir biçimde
incelenmiştir.
378
İNŞAAT BİTİŞİ
GÖREVLİ : HAKEDİŞ
ŞUBESİ
KABA İNŞAAT VE ISI
YALITIM VİZESİ YAPI DENETİM
FİRMASINA ÖDENEN
HAKEDİŞ MİKTARI: %80
GÖREVLİ :HARİTA
MÜDÜRLÜĞÜ VE YAPI
APLİKASYON VE RUHSAT ŞUBESİ
SUBASMAN VIZESI YAPI DENETİM
FİRMASINA ÖDENEN
HAKEDİŞ MİKTARI: %60
ruhsat
onayı İMAR VE ŞEHİRCİLİK
RUHSAT KESİLDİ MÜDÜRÜ
proje
onaylandı
379
2. İnşaat Ruhsatı Başvurularının İade Sebepleri
1 Ocak 2008 – 10 Haziran 2008 tarihleri arasında yapı ruhsat şubesine müracaat etmiş
ancak eksikleri nedeniyle iade edilmiş toplam 29 yeni inşaat dosyası bulunmaktadır. Bu
dosyaların tetkikinde toplam 42 iade yazısı elde edilmiştir. Bu iade yazıları, iade
sebepleri, iade edildikleri masalar ve bekleme süreleri açısından incelenmiştir.
Dosyalardan %93’ünün yapı ruhsat kayıt (öntetkik) ve mimari tetkik masalarından iade
edildiği görülmektedir. 42 iade yazısının 24 adedi yapı ruhsat kayıt (öntetkik) masası,
15 adedi mimari tetkik masası, 1 adedi betonarme masası, 1 adedi tesisat masası, 1
adedi ruhsat masasından iade edilmiştir. 42 iade yazısı 50 farklı başlık altında toplam
249 iade sebebi içermektedir. Elde edilen toplam 50 farklı başlık, 6 ana başlık altında
toplanmış ve aşağıda kısaca açıklanmıştır (Tablo 1):
2.1.Evrak Eksiklikleri;
1. Son Ay Vizeli Parsel Tapusu: Tapu dairesi mal sahibinin değişmediğine ve tapunun
geçerli olduğuna dair tapunun arkasına onay vizesi yapar.
2. Arsa Kıymet Bedeli: Bedeller encümen tarafından belirlenmekte ve belge vergi
dairesinden alınmaktadır. İnşaat ruhsatına yazılması gereken bir bedel olduğundan
bu evrak istenmektedir.
3. İmar Durumu Belgesi: Bir parselde inşa edilecek yapı veya yapıların İmar Kanunu,
imar planı ve imar yönetmeliği ile öngörülen proje yapım koşullarını, yazı ve kroki
ile belirten, ilgili belediyelerce tanzim ve onaylanan yapı ruhsatına esas belgedir.
4. Yapı Yeri Uygulama Krokisi: Vaziyet planının, harita mühendisince
koordinatlandırılarak gösterildiği, ayrıca, parsel ve yapı köşe noktaları ile imar
hatlarının kot ve koordinatlarının parsele uygulamasında ve su basman vizesine esas
röleve krokisinin düzenlenmesinde yaralanılacak poligonları, bu poligonların kot ve
koordinatlarını da içeren 1/50 ve/veya 1/100 ölçekli kroki.
5. Yol Genişliği Belgesi: İmar planında belirtilen mevcut yol durumunun imar durumu
belgesine işlenmesidir.
6. Kot Krokisi: İmar durumu veya vaziyet planına göre ada ve parsellerin köşe
noktaları ile yapılacak binaların köşe noktaları ve varsa kademe noktalarının Ülke
Nivelman Sistemine dayalı olarak gösterildiği krokidir.
7. Numarataj Krokisi Aslı: Adres ve Numaralamaya İlişkin Yönetmeliğe göre Belediye
sınırları içerisinde bulunan meydan, bulvar, cadde ve sokaklara cephesi olan
yapılara verilen belgedir.
8. Yan parselin Kat Maliklerinden Yanaşma İzini Alınması: Bitişik nizama tabi
yerlerde, iki taraftaki ilgililerin muvafakatı halinde ve ilgili belediyece mahzur
görülmediği takdirde, çıkmaların yan komşu hududuna yaklaştırılmalarına izin
verilebileceği gibi, komşu parselde imar planına göre aynen muhafazası gereken ve
arka cephe hattı çıkma yapılacak binanınkinden ileride olan bir bina bulunması
halinde çıkmanın bu hattı aşmamak üzere bu tarafta komşu hududuna kadar devam
ettirilmesi mümkündür.
9. Müteahhit Ticaret Oda Kaydı Aslı: Kişinin müteahhitlik yapabileceğine dair ticaret
odasından alınmış kayıt ve onay belgesidir.
10. TUS Belgeleri: Mühendis-Mimar Odaları Birliği-Harita ve Kadastro Mühendisleri
Odası tarafından her bir ruhsat için verilen tescil belgeleridir.
11. Yapı Denetim Hizmet Bedelinin Yatırıldığına Dair Makbuz Aslı: Hizmet bedelinin
%20 si peşin geri kalanı hizmet sözleşmesindeki koşullara ve binanın seviyesine
göre yatırılmaktadır.
380
Tablo 1. İnşaat Ruhsatı Sürecinde Dosyaların İade Sebepleri
Proje Müellifleri Tc. Kimlik Nosu 15
Mal Sahibi Tc. Kimlik Nosu 15
Müteahhit Tc. Kimlik Nosu 15
Yol Genişliği Belgesi 15
Arsa Kıymet Bedeli 14
Yapı Denetim Hizmet Bedelinin Yatırıldığına Dair Makbuz Aslı 12
Yapı Denetim Sicil Gazetesi Fotokopisi 11
Proje Müelliflerinin Sicil Durum Belgeleri 11
Müteahhit Ticaret Oda Kaydı Aslı 10
Müteahhit İmza Sirküleri Aslı Ve Fotokopisi 9
Müteahhit Sözleşmesi 8
Kanal Belgesi 8
Şantiye Şefi Sözleşmesi 7
Mimari Proje Cd Kaydı 6
Yapı Denetim Firması Denetçilerinin Tc. Kimlik Nosu 6
Yapı Denetim İmza Sirküleri 6
EVRAK
Son Ay Vizeli Parsel Tapusu 5 207
EKSİKLİKLERİ
Şantiye Şefi Oda Kayıt Belgesi 5
Müteahhitin Sertifikalı Usta Çalıştıracağına Dair Taahhütnamesi 4
İnşaat Müh. Zemin Etüt Sorumluluk Belgesi 3
Müteahhit Vergi Levhası Fotokopisi 3
Yapı Denetim Firması Denetçilerinin İkametgah Belgesi 3
TUS Belgeleri 3
Şantiye Şefi Sicil Durum Belgesi 2
İmar Durumu Belgesi 2
Numarataj Krokisi Aslı 2
Yapı Yanaşma İzin Belgesi 1
Yibf Belgesi 1
Yapı Denetim Kuruluşu Onaylı Proje Kontrol Form Belgesi 1
Kot Krokisi 1
Vekaletname Aslı 1
İmar Durumu Belgesi 1
Yapı Yeri Uygulama Krokisi 1
YÖNETMELİK İ.B.Ş.B. İmar Yön. Göre Proje Tadilatı 5
HÜKÜMLERİNE Otopark Yön. Göre Proje Tadilatı 4 13
GÖRE PROJE Sığınak Yön.Göre Proje Tadilatı 3
TADİLATLARI Yangın Yön. Göre Proje Tadilatı 1
Telekom Belgesi Onayı 7
İMZA VE ONAY Zemin Etüt Raporuna Jeofizik Mühendisi İmzası 2 11
EKSİKLİKLERİ Elektrik Projelerinde Telekom Onayı 1
Tesisat Projelerinde İz-Su Onayı 1
RESMİ Bekleme Süresi İçinde İlgilenilmemesi 6
SÜRELERİN 9
DOLMUŞ Bekleme Süresi İçinde Tadilata İlişkin Çizimlerin Tamamlanmaması 3
OLMASI
İstinat Duvarı Ruhsatı Müracaatının Eksik Olması 2
Tapu Kaydındaki Tecavüzlerin Kaldırılması Gerekliliği 1
DİĞER Yapım İşleri Uygulama Yönetmeliğinin 56.0.2.Maddesine Göre 5
Noter Tasdikli Sözleşmede Belirtilen Bedelin Esas Alınması 1
Gerekliliği
İnşaat Ruhsatı Verilememesi 1
Statik Proje Hesapları 2
PROJE
Statik Proje 1 4
EKSİKLİKLERİ
Zemin Etüt Raporu 1
Toplam 249
381
12. Yapı Denetim İmza Sirküleri: Yapı denetim firması yetkililerinin isimlerinin ve
imzalarının belirtildiği noter onaylı belgedir.
13. Yapı Denetim Sicil Gazetesi Fotokopisi: Yapı denetim firmasının kuruluş adresinin
İzmir olduğunu teyit etmek için alınır. Belirli bir km sınırlaması vardır.
14. Yapı Denetim Firması Yapı Denetçisi İnşaat Müh. Ve Yardımcı kontrol elemanının
İkametgah Belgeleri: İkamet adresinin İzmir olduğunu teyit etmek için alınır. Belirli
bir km sınırlaması vardır.
15. Müteahhit İmza Sirküleri Aslı Ve Fotokopisi: Müteahhit firma yetkililerinin
isimlerinin ve imzalarının belirtildiği noter onaylı belgedir.
16. Müteahhit Firmanın Sertifikalı Usta Çalıştıracağına Dair Taahhütnamesi: Çalışan
ustalar belirli bir eğitim almak zorundadırlar ve eğitimlerini tamamladıklarında buna
dair sertifika alırlar.
17. Müteahhit Vergi Levhası Fotokopisi: İnşaat ruhsatında müteahhit firmaya ait
bilgileri doldurmak için istenir, vergi numarası gibi.
18. Mal sahibi - Müteahhit Sözleşmesi: İşin nasıl yapılacağını, koşullarını ve süresini
belirten sözleşmedir.
19. Müteahhit - Şantiye Şefi Sözleşmesi: İşin süresini, yapım süresi içerisindeki
sorumlulukları ve ücreti kapsayan sözleşmedir
20. Şantiye Şefi Oda Kayıt Belgesi: Şantiye şefinin ilgili odasına kayıtlı olduğunu
gösteren evraktır.
21. Şantiye Şefi Sicil Durum Belgesi: İlgili meslek odasınca düzenlenen, meslek
adamının o andaki durumunu gösterir, her proje için işin adı yazılı belgedir.
22. Mimari Proje Cd Kaydı: Mimari projenin dijital bir kopyası ruhsat müracaatı
sırasında teslim edilmek zorundadır.
23. Mal Sahibi TC. Kimlik Numarası: İnşaat sahibi kişiye, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri
Genel Müdürlüğü tarafından verilmiş olan numaradır.
24. Müteahhit TC. Kimlik Numarası: Yüklenici kişiye, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri
Genel Müdürlüğü tarafından TC. vatandaşlarına verilmiş olan numaradır.
25. Proje Müellifleri TC. Kimlik Numarası: Proje tasarımcılarına ait, Nüfus ve
Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü tarafından verilmiş olan numaradır.
26. Yapı Denetim Firması Denetçilerinin TC. Kimlik Numarası: Yapı denetim firması
yetkililerine ait, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü tarafından verilmiş
olan numaradır.
27. Proje Müelliflerinin Sicil Durum Belgeleri. İlgili meslek odasınca düzenlenen,
meslek adamının o andaki durumunu gösterir, her proje için işin adı yazılı belgedir.
28. YİBF Belgesi: Yapıya ilişkin bilgi formudur.
29. İnşaat Müh. Zemin Etüt Sorumluluk Belgesi: İnşaat mühendisinin yerinde yaptığ ı
tetkik ve zemin etüt sonuçları dahilinde inşaat mühendisleri odasının hazırladığı ve
sorumlu mühendisin onayladığı belgedir.
30. Kanal Belgesi: Yapının temiz su, pis su ve yağmur suyu parsel içi tesisatının kent
şebekesine bağlanması işleminin İzmir Su ve Kanalizasyon İşletmesi tarafından
onaylandığını gösteren ve inşaat ruhsatı eki niteliğinde olan iki kademeli belgedir.
31. Vekaletname aslı: Bir kişinin başka bir kişiye bazı yetkiler verdiğini gösterir noter
onaylı evraktır.
32. Yapı Denetim Firması onaylı proje kontrol formu belgesi: Yapı denetim firmasının
binada neleri incelediğini gösteren formdur.
33. İmar Durum belgesi: Bir parselde inşa edilecek yapı veya yapıların İmar Kanunu,
imar planı ve imar yönetmeliği ile öngörülen proje yapım koşullarını, yazı ve kroki
ile belirten, ilgili belediyelerce tanzim ve onaylanan yapı ruhsatına esas belgedir.
382
2.2. Yönetmelik Hükümlerine Göre Proje Tadilatları;
Mimari tetkik aşamasında projelerin yangın, otopark, sığınak ve imar yönetmeliklerine
göre revizyonunun en sık karşılaşılan hatalardan biri olduğu tespit edilmiştir.
İşleyiş içerisinde iki farklı bekleme süresi tespit edilmiştir. Birincisi belediyelerin resmi
bekleme süreleri. İkincisi ise mal sahibinin kendisinden kaynaklanan bekleme süresi.
Belediyede yapı ruhsat kayıt müracaatında resmi bekleme süresi 10 gün, kayıttan
sonraki aşamalarda dosyanın resmi bekleme süresi 30 gündür. Bu süreler içerisinde
tespit edilen eksiklikler tamamlanmaz ise dosya iade edilir ve mal sahibinin yeniden
müracaat etmesi gerekir. Tablo 2 de en uzun sürede inşaat ruhsatı alan ve en kısa sürede
inşaat ruhsatı alan dosyaların iade sebepleri listelenmiştir.
383
Çalış ma kapsamında incelenmiş olan dosyalardan en kısa sürede inşaat ruhsatı alan
dosyanın süresi 49 gündür. Bu dosya ilk müracaatında yapı ruhsat kayıt masasından 13
ayrı sebepten 12 gün sonra iade edilmiştir (Tablo 2). Dosya iade edildikten sonra mal
sahibi aynı gün ikinci müracaatını yapmış ve 37 gün sonrada inşaat ruhsatını almıştır.
En uzun sürede inşaat ruhsatı alan dosyanın süresi 197 gündür. Dosya ilk müracaatından
15 gün sonra yapı ruhsat kayıt (öntetkik) masasından 4 sebepten dolayı iade edilmiştir
(Tablo 2). Dosya iade edildikten 12 gün sonra mal sahibi ikinci müracaatını yapmış ve
170 gün sonra da inşaat ruhsatını almıştır.
Kanal belgesi X
Müteahhit imza sirküleri aslı ve fotokopisi X
Proje müelliflerinin sicil durum belgeleri X
Yol genişliği belgesi X
YDK hizmet bedelinin yatırıldığına dair X X
3- Evrak
makbuz
eksiklikleri YDK imza sirküleri X
YDK sicil gazetesi fotokopisi X X
YDK denetçilerinin ikametgah belgesi X
YDK denetçilerinin TC. kimlik numaraları X
Müteahhit ticaret oda kaydı aslı X
4. Röportajlar
İzmir Konak Belediyesindeki İmar ve Şehircilik Müdürlüğüne bağlı yapı ruhsat
şubesinde görevli 4 belediye çalışanı, İzmir’deki inşaat firmalarıyla en çok iş yapan 5
yapı denetim firması yetkilisi ve proje müellifi olarak belediyeye gelen 5 mimar ile
384
ruhsat alım süreçlerindeki gecikme sebeplerinin sorgulandığı ve sürecin
hızlandırılmasına ait önerilerinin beklendiği röportajlar yapılmıştır.
Yapı Denetim Firması yetkililerinin ortak görüşü ise belediyelerde çalışan personel
sayısının yetersiz olduğudur. Bunun yanı sıra sistemin değiştirilmesinin ve belediyelerin
sadece bir kontrol mekanizması gibi işleyerek yapı denetim firmalarını denetlemesinin
uygun olabileceğini, inşaat ruhsatının yapı denetim firmaları tarafından verebileceğini
düşünmektedirler.
5. Sonuç
Dosyaların tetkiki sonucunda, en fazla bekleme ve iade sebebi olarak evrak eksikliğ i
tespit edilmiştir. Bununla birlikte, en uzun sürede inşaat ruhsatı alan dosyanın tek iade
sebebi evrak eksikliği olarak tespit edilmiştir. En kısa sürede inşaat ruhsatı alan
dosyanın iade sebebi ise, proje ve evrak eksiklikleridir. Sonuç olarak, en fazla bekleme
ve iade sebebi olarak evrak eksikliği tespit edilmiş olsa da, dosya düzenli olarak takip
edildiğinde, evraklar kısa süre içerisinde tamamlanabilmektedir.
Röportaj sonuçlarında elde edilen ortak görüşler ise, projelerin yönetmelik hükümlerine
uygun olarak hazırlanması ve başvuru evraklarının tamamlanarak müracaat edilmesi
gerektiği konusu ile çalışan personel sayısının yetersizliği ve yapı ruhsatı alınması
sürecinin çok uzun olduğu ve çok fazla prosedür içerdiği yönündedir.
385
Son olarak yaptıkları araştırma kapsamında yazarların önerisi, Bayındırlık ve İskan
Bakanlığına iletilen hata, talep ya da değişiklik dilekçelerinin incelenerek analiz
edilmesi, mevcut sistemin eksiklikleri belirlenerek daha gelişmiş bir yazılım
hazırlanmasıdır. Prosedürlerin azaltılması için çalışan personel sayısının yanı sıra
kullanılan teknolojinin de iyileştirilmesi gerekmektedir. Kurumlarla diğer kurumlar ve
kişiler arasındaki iletişim teknoloji yardımı ile daha hızlı ve verimli sağlanabilir.
5. Referanslar
Adaman, F., Çarkoğlu, A., and Şenatalar, B. (2005). Toplumun Kamu Yönetimine,
Kamu Hizmetlerine ve Reforma Bakışı, TESEV Yayınları, Türkiye.
TÜSİAD, (2002); Kamu Reformu Araştırması, TÜSİAD Yayını, Yayın No: TÜSİAD-
T/2002-12/335, Aralık 2002, Türkiye.
386
Yalın Üretim İlkelerinin İnşaat Endüstrisinde
Uygulanabilirliği
Nur Atakul
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi
Mimarlık Fakültesi, İstanbul
0212 2521600
E-Posta: nuratakul@yahoo.com
Öz
İnşaat endüstrisi diğer endüstrilerden birçok sebepten dolayı değiş ik bir yapıya sahiptir.
Üretimin her seferinde yeni bir proje üzerinde ve yeni bir sahada yapılması, diğer
endüstrilerde sadece üretim faaliyetinin başında yer alan yerel malzeme ve taşeron
temini, organizasyon yapısının ve rollerin belirlenmesi, piyasa ve kanunların
araştırılması gibi işlerin her seferinde yeniden gündeme getirilmesini zorunlu kılar.
Bütün bu farklılıklar inşaat endüstrisine özgü bazı teknik, ekonomik, finansal ve
yönetimsel sorunlara neden olmaktadır.
Bu çalış ma; imalattan alınan üretim felsefelerinin ve özellikle Yalın Üretim (YÜ)
görüşünün, inşaat endüstrisinin yapısal farkları göz önüne alındığında ne ölçüde
uygulanabileceğini dört temel özelliğe (tek defaya özgü üretim, arsaya bağlı üretim,
geçici örgütlenmeler ve yüksek maliyetler) odaklanarak tartışmakta ve bahsedilen
özelliklerin etkilerini en az seviyeye indirmeyi hedefleyen bazı yenilikçi girişimleri
ortaya koymaktadır.
Anahtar sözcükler: inşaat endüstrisi, imalat endüstrileri, yalın üretim, yalın yapım
387
bir payını kapması ile başlamıştır. “Japon tehdidi” olarak adlandırılan bu değişimin
sebeplerini araştırmak ve Japon üretiminde rekabetçiliği bu derece artıran sihirli
formulü keşfetmek için otomobil endüstrisinden uzmanlar Japonya’ya giderler.
Araştırmanın sonuçları çarpıcıdır: başarı üstün teknolojiden değil, özgün bir üretim
sistemi ve yönetim tekniklerinin benimsenmesinden kaynaklanmaktadır. Kullanılan
teknoloji ve beceriler batı dünyasındakilerin aynısıdır. Hatta, teknoloji, 1950’lerde batı
dünyasından alınmıştır (Dohse vd.,1985). Fakat, üretim süresi daha kısa, malzeme ve
personel maliyetleri daha düşük ve kalite daha yüksektir (Womack vd.,1990).
İmalat endüstrisinde dünyaya daha önce egemen olan ve ‘Fordizm’ olarak adlandırılan
akımın Japon tehdidine yenik düşmesi ile yeni bir üretim çağının başladığı iddia
edilmiştir (Womack vd.1990, Dohse vd.1985). Japon üretim sistemleri arasında en göze
çarpanı Taiichi Ohno’nun geliştirdiği “Toyota Üretim Sistemi” (TÜS) olmuş ve bu
sebeple yeni çağ çoğu literatürde “Toyotizm” olarak adlandırılmıştır. ‘Fordizm’ ve
‘Toyotizm’ arasındaki başlıca farklar şöyle özetlenebilir:
• Toyotizm, öncelikle Fordizme göre daha esnek bir yapıya sahiptir. Fordizmde
bulunan katı ve hiyerarşik örgütlenme yapısı Toyotizmde bulunmaz. Japon üretim
sisteminde örgütlenme yapıları daha basıktır.
• Tam Zamanında Üretim (TZÜ) esaslı malzeme tedariki, tedarik edilecek
malzeme ve ekipmanın uzun dönemli planlaması yapılarak depolanmasını hedefleyen
(just in case) Fordizm ilkelerine tamamen ters düşer. TZÜ görüşünde, üretimin
müşterinin talep oranına göre ayarlanması ve dolayısıyla stokların azaltılması esastır.
• Fordizm, işçi uzmanlaşmasını desteklerken, yalın üretim, organizasyonda yer
alan tüm bireylerin birden fazla görev üstlenmesini temel bir koşul olarak görür
(Womack vd.,1990). İşçiler, değişik görevlerde yer alabilmeli ve problemlere müdahale
etme yetkisine sahip olmalıdır. Çünkü Toyotizmde hataların düzeltilmesi değil, sıfır
hata hedefini sağlamak ve sürekli iyileştirme yapmak esastır (Knill, 1999). Kalite
kontrolü, malzeme siparişi, sorunlara zamanında müdahale etme ve çözümler bulma
gibi görevler, işçilerin bu sorumlulukları alabilecek yüksek vasıflara sahip olmalarını
gerektirmektedir (Womack vd.,1990). Dolayısıyla yönetimin bu tür bir yapılanmaya
istekli olması ve işçiler ve yönetim arasında güçlü bir işbirliği kurulması bu akımın
temelini oluşturur.
• YÜ’de israf ve değer kavramları büyük önem taşır. Değer kavramının
merkezinde müşteri yer almaktadır. Müşterinin algıladığı değere katkıda bulunmayan
ama kaynak harcayan her işlem israf olarak nitelendirilmelidir. YÜ’ye göre israf
azaltılmalı veya mümkünse yok edilmelidir. Ohno (1988), kitle üretim sistemlerinde
yedi tür israftan bahsetmiştir. Bunlar; hatalar (üründe), ihtiyaçtan fazla üretim, stoklar,
gereksiz işlem, gereksiz hareket (insan), gereksiz taşıma (ürünler) ve beklemelerdir.
• YÜ ile sağlanan yüksek verimin bir sebebi de, tedarikçilerle olan ilişkilerdir.
Japonya’da, parça ve bileşenler ana firmaya uzun dönemli bir işbirliği ile bağlı olan
tedarikçiler tarafından temin edilir. Bu sistemde, geleneksel üretim sistemlerinden farklı
olarak, tedarikçilere ürünün kalitesi ve tasarımı konusunda büyük yetkiler verilmektedir.
388
sisteminin raporlarda belirtilen sistemlerden farklılıklar gösterdiği de iddia edilmiştir
(Wilkinson ve Oliver 1990, Sullivan 1992). Hines vd. (2004) ise, YÜ prensiplerinin
sanılanın aksine Japonya’da imalatçılar arasında belirtildiği kadar yaygın olmadığını ve
yapılan çalışmaların sadece TÜS’ne odaklanarak genelleme yaptıklarını iddia ederler.
Bir başka sorun, YÜ’nün seri üretime yönelik bir uygulama olması ve herbir endüstri
için uygun olabileceğini söylemenin yanlış olacağıdır (Jürgens 1995, Katayama ve
Bennett, 1996). Bu görüşe göre, YÜ prensiplerini uygulamanın bazı önkoşulları vardır.
Bu önkoşulları yerine getiremeyen imalatçıların YÜ tekniklerini uygulamaya
çalış maları uygun bir yaklaşım değildir (Jorgensen ve Emmitt, 2008). Bu konu, inşaat
endüstrisi kapsamında aşağıdaki bölümlerde daha detaylı incelenecektir.
TZÜ’ye yönelik yaygın bir eleştiri ise sık ve küçük ölçüde yapılan nakliyat
işlemlerinden doğacak trafik sıkışıklığı ve kirlilik gibi sorunlara odaklanır. TZÜ görüşü,
stokları bir israf olarak nitelendirildiği için, stokların mümkün olan en düşük seviyede
tutulmalarını ve ürünlerin küçük parçalar halinde sık sayıda sevkiyatını hedefler. TZÜ
ortalamanın üzerinde talep artışına cevap verebilecek bir sistem olmadığı için de
eleştirilere maruz kalmıştır (Karmarkar, 1989; Aggarwal,1985).
Literatürde en çok eleştiri alan konu ise YÜ prensiplerinin işçilere yönelik tutumu ve
önerilen takım çalışması ilkeleri ile ilgilidir. YÜ sisteminde uygulanan çalışma
prensiplerinin işçileri zor ve ağır şartlar altında çalışmak durumunda bırakması bu
yöndeki eleştrilerin ana hedefi olmuştur. Parlak (1999), YÜ adı altında, işin
yoğunlaştırılması, çalışma sırasında zaman kayıplarının azaltılması ve işçi sayısının
mümkün olan en düşük seviyede tutulması gibi konulara dikkat çekmiştir. Dohse vd.
(1985), Sullivan (1992) ve Berggren (1992), YÜ’deki stresli çalışma şartlarına dikkat
çeken ve bu koşullarda güçlü sendikalara sahip batı dünyasına uyarlama yapmanın
zorluklarından bahseden diğer yazarlardır.
YÜ’de ana sanayinin yan sanayi üzerindeki baskı gücü bazen eleştiri konusu olmuştur.
Tedarikçilerin ana üreticiye olan bağımlılıkları, tedarikçiler üzerinde baskıya yol
açmakta ve dolayısıyla, tedarikçilerin bu yapılanmada iş yapmak istememelerine sebep
olmaktadır.
Womack vd. (1990) tarafından yapılan “Dünyayı Değiştiren Makine” adlı çalışmada,
TÜS’ün tüm endüstrilere aktarılabileceği ifade edilmiştir. Yine, Womack ve Jones
(2007), yalın düşünce sisteminin imalat sektörüyle sınırlı kalmak zorunda olmadığını
belirtmiş lerdir. Winch (2003) ise YÜ’nün konut yapımı dışında inşaat endüstrisi için
geçerli olmayacağını iddia etmiştir. Peki birçok açıdan farklı bir yapıya sahip olan
inşaat endüstrisi için hangi görüş daha doğrudur? Womack (1990) ve Womack ve Jones
(2007)’un fikirleri doğrultusunda YÜ prensiplerini, belirsizlik ortamı ve karmaşık
organizasyon yapıları ile karakterize edilen inşaat endüstrisinde benimsemek gerçekten
mümkün olabilir mi?
389
ilgili sorunların çözümüne yönelik, yeni üretim felsefesi olarak adlandırdığı, YÜ
felsefesinin kullanılmasını önermiştir. Yazara göre, geleneksel yönetim anlayışı sadece
dönüşüme odaklanmıştır ve dönüşümler arasındaki akışlar ihmal edilmektedir.
Dolayısıyla, üretimde, israf, değer, döngü zamanı ve değişkenlik gibi kavramlara
gereken önem verilmemektedir. 2000 yılında tamamladığı doktora çalışmasında
Koskela, inşaat üretiminde dönüşüm (transformation) modelinin hakim olduğu
görüşünü tekrarlar. Buna göre üretim işlemi girdilerin çıktılara dönüştüğü birbirinden
ayrı birçok alt işlemden oluşur. İmalatta da aynı görüşün hakim olduğunu savunan
Koskela, projenin gerçekleştirilmesinde sıra hakimiyeti, hiyerarşik organisyon yapısı ve
kalite konularının ihmalinin bu yönetim görüşünün başlıca eksiklikleri olduğunu
belirtir. Planlamada, yapılacak işin zamanlama olarak birbirini izleyen ve uzmanlaşma
gerektiren daha küçük işlere bölünmesi, yani sıra hakimiyeti, inşa edilebilirliğin ve
yenilikçiliğin zayıf, ve değişimin çok olmasına sebep olur. Hiyerarşik organizasyon
yapısı ise bütün yerine sadece bir işe odaklanmayı ve o işin maliyetini azaltma hedefini
beraberinde getirir. Koskela (1992), işlemlerin bütünü açısından bakıldığında, bu
görüşün her zaman en verimli sonucun elde edilmesine olanak vermediğini belirtir.
Hataların engellenememesi Koskela (1992) tarafından yapılan kalite ile ilgili
eleştirilerin temelini oluşturur. Hatanın tespitinden düzeltilmesine kadar geçen zamanın
uzunluğu ve nihai kullanıcının isteklerinin yeterince göze alınmaması yapım sürecinin
başlıca sorunlarındandır. Koskela (2000), bu sebeplerden ötürü, inşaat yönetiminde
kullanılan teori ve tekniklerin projeleri zamanında, maliyeti aşmadan ve istenen kalitede
gerçekleştirmede başarısız olduğunu iddia eder. Yazar, bahsedilen eksikliklerden yola
çıkarak, inşaat endüstrisinde üretim faaliyetlerine dönüşüm, akış ve değer kavramları
açısından bakmak gereğini savunur. Akış faaliyetleri katma değer sağlamadığı için
azaltılmalı veya yok edilmelidir. Koskela (2000) ancak akış faaliyetlerini göze alan bir
bakış ile inşaat endüstrinin gelişebileceğini dile getirir.
390
YÜ’de yer alan israf kavramı ise ayrı bir tartışma konusu olmuştur. İnşaat sektöründe
israf, hatalar, tekrar yapım, tasarım yanlış lıkları, değişiklikler, güvenlik maliyetleri ve
malzemelerin gereğinden fazla tüketiminden meydana gelir. Yukarıda bahsedildiği gibi,
inşaat yatırımlarında işveren ve kullanıcıların imalat endüstrilerinden farklı olarak çok
sayıda olması israf kavramına da daha geniş bir açıdan bakmayı gerektirir. Bu
sebeplerden ötürü, YÜ tekniklerine başvurulmadan evvel, değer ve israf kavramları,
yapının tüm hayatını kapsayan bir yaklaşım ile ele alınmalıdır. Ayrıca, YÜ felsefesi
israftan kaçınmanın herkesin çıkarına olduğunu varsayar. Green ve May (2005), bir
inşaat projesinde yer alan mesleksel çeşitlilik göz önüne alındığında çıkar çatışmalarının
kaçınılmaz olduğunu vurgularlar. Yazarlar, inşaat endüstrisindeki organizasyonlarda,
bireysel ve grup çıkarlarını göz önüne alan bir yaklaşımın daha doğru olacağ ı
görüşündedirler. Green ve May (2005)’e göre organizasyonlardaki bu tür çatışmaları
sadece ‘güç’ denetleyebilir ve bu olgu da YÜ taraftarları tarafından ihmal edilmektedir.
• Tek defaya özgü üretim: İnşaat üretimi, bazı konut projeleri hariç, seri
üretim kapsamına girmez. Bu sebeple, işverenin öncelikleri ve ihtiyaçları her bir yeni
üretim döngüsünde farklı olmaktadır. Bu tür farklılıklar belirsizliğin yüksek olmasına ve
dolayısıyla YÜ’nün önemli bir prensibi olan akış denetimi’nin problemli olmasına yol
açar. Çünkü her yapı birbirinden farklı olacak ve girdiler her üretim döngüsünde
değişecek ve dolayısıyla akışlar da sorunlu olacaktır. İmalatta ise tekrar eden ürünlerin
hakim olması sebebiyle, tedarik zinciri inşaata göre daha esnek ve yönetimi daha kolay
olmaktadır. Bu sebeple, inşaat endüstrisinde akış yönetimi, imalat endüstrilerine göre
daha güçtür. Tek defaya özgü üretim ile ilgili diğer bir sorun, daha önceki yapılan
işlerden elde edilen tecrübelerin ve karşılaşılan sorunlara bulunan çözümlerin bir
sonraki işe aktarılmasının diğer endüstrilerdeki uygulamalara göre sınırlı kalmasıdır.
Her üretim döngüsünde yeni problemlerle karşılaşmak ve bu sorunlara her seferinde
çözümler aramak YÜ prensiplerinden olan sürekli iyileştirmeyi zorlaştırdığını söylemek
mümkündür
Koskela (2000), tek defalığa özgülük sorununun proje için üretilen ve daha önce
kullanılmamış, sadece o projeye özgü bazı tasarım ve uygulama çözümlerinin mümkün
olduğunca elenmesi ile çözümlenebileceğini savunur. Tabi ki bu eleme, eğer bu
özellikler işveren, arsa veya tasarımcı için elzem değil ise gerçekleştirilebilir. Koskela
(2000) ancak bu sayede inşaat endüstrisinde bir dereceye kadar standartlaşma
sağlanabileceğini ve akışların kontrol altına alınabileceğini savunmuştur.
391
• Arsaya bağımlı üretim: Yapı üretiminin her yeni bir proje için değiş ik bir
arsada gerçekleştirilmesi, yani imalat endüstrilerinde olduğu gibi sabit bir üretim yerinin
(ör. fabrika) olmaması inşaat endüstrisinin belirsizliğe neden olan en önemli
özelliklerinden biridir. İnşaat endüstrisinde ürün taşınamaz olduğu için geleneksel
olarak üretim faaliyetleri zorunlu olarak şantiyede gerçekleşmektedir. Şantiyede üretim,
imalat endüstrilerinde gözlemlenebilen sorunlara ek olarak, birtakım örgütsel, teknik,
ekonomik ve finansal sorunlar doğurmaktadır (Propersi, 2001). İmalat endüstrilerindeki
üretim faaliyetlerini doğrudan etkilemeyen iklim koşullarına açıklık, korunaksızlık,
farklı jeolojik koşullar ve çevresel faktörlere maruz kalma gibi arsaya bağlı üretim
özellikleri, üretimde değişkenlik ve belirsizlik gibi YÜ ilkelerini uygulamayı
zorlaştırabilecek etkiler doğurur.
Aslında, bu dört ana özelliğin hepsi yüksek derecede birbirleri ile ilişkilidirler. Arsaya
bağlı üretim, neredeyse her üretimde, yerel malzeme ve kaynak bulma zorunluluğuna,
dolayısıyla da geçici örgütlenmeler oluşmasına yol açar. Nakliyat ve maliyet gibi
sebeplerden ötürü, her yapı üretiminde, yerel tedarikçilerin seçimi, gruplarının
oluşturulması ve inşaat makinelerinin şantiyeye getirilmesinin düşünülmesi gereklidir.
Bütün bu sorunlar, bir bölgeye odaklanmamış, stratejik olarak coğrafi çeşitlendirmeye
yönelmiş ve geniş bir alanda (bölgesel veya ülkelerarası) iş yapan inşaat firmalarında
daha belirgin şekilde ortaya çıkar. Örneğin uluslararası iş yapan bir firma, değişen yerel
yönetim gereksinimlerini, bölgesel tedarikçileri, ticaret kanunlarını, iklim koşullarını
öncelikle iyi belirlemek, öğrenmek ve sonra da bu koşullara ayak uyduracak üretim ve
organizasyon yapılanmasını her seferinde yeniden kurmak zorundadır. Bu zorlu
yapılanma süreci YÜ’nün temellerinden olan karşılıklı güvenin oluşturulması ilkesine
ters düşmektedir.
İnşaatta taşınmazlığın getirdiği diğer ilginç bir özellik ise, makine ve insangücünün
ürün üzerinde sürekli hareket halinde olmasıdır. İmalat endüstrilerinde ise işgücü sabit
olup, ürün montaj bantı boyunca hareket eder. Şekil 1’ de bu durum şematik olarak
gösterilmektedir.
Ürünler
(a) (b)
Şekil 1. İmalat (a) ve proje temelli (b) endüstrilerde ürün ve kaynak akışı
(Lowe ve Leiringer, 2006).
392
İnşaatta, gemi veya uçak yapımında olduğu gibi, işgücünün sabit olmaması
karmaşıklığa sebep olmakta ve dolayısıyla, YÜ prensiplerinden akış denetlenmesini zor
kılmaktadır. Koskela, 1992 yılında yaptığı çalışmada otomobil üretimi ve yapı üretimini
karşılaştırmış, inşaat üretiminde, otomobil üretiminde yer alan iki ana akışa
(bileşenlerin montaj hattına akışı ve otomobilin montaj hattında ilerlemesi) ek olarak
üçüncü bir akış tipi olduğuna dikkat çekmiştir. İnşaatta ise üç tür akış vardır. Birincisi,
malzemelerin sahaya akışı, ikincisi bina iskeletinin değişik montaj aşamalarına olan
akışı, ve otomobil imalatında bulunmayan ‘lokasyon akışı’. Lokasyon akış ı yapının
taşınamaz olmasından kaynaklanır. İmalatta ürün değişik iş grupları arasında gittikçe
ilerlerken, inşaatta bunun aksine işgücü sabit olmayıp, yapı üzerinde sürekli hareket
halindedirler. Bu tür bir yapılanmada, faaliyet ve akışların zamanlamasının ve
uyumunun sağlanamaması bir sonraki işin gecikmesine sebep olmaktadır. Yalın
Yapımın inşaat endüstrisinde en çok yaygınlaşmış tekniği olan Last Planner (LP)
sistemi (Ballard, 2000; Ballard ve Howell, 1998; Ballard ve Howell, 2003) bu
aksaklıkların giderilmesini amaçlayan, proje akışının geliştirilmesi için kurulmuş bir
sistemdir. LP sistemi inşaat endüstrisine oldukça yayılmış olmasına rağmen, önceden
tahmin edilemeyen aksaklıklara müdahale etme yeteneğinin olmaması gibi nedenler ile
olumsuz eleştirilere de maruz kalmıştır (Bortolazza vd., 2005; Brodetskaia ve
Sacks,2007). Koskela (1992) arsaya bağlı üretimden kaynaklanan sorunlara çözüm
olarak şantiyede gerçekleşen faaliyetlerin sayısını azaltacak prefabrikasyon ve
modularizasyon gibi çözümler önermiştir.
Çok disiplinli ve geçici yapılanma ile ilgili başka bir sorun gruplar arasında uyum
zorlukları ve çıkar çatışmalarıdır. YÜ’nün başlıca ilkelerinden olan ve üretimde yer alan
her bireyin ana hedefe odaklanması ve karşılıklı güven ortamının sağlanması gibi
hedefler geçici örgütlenme yapılarının doğasına ters düşmektedir. Literatürde bu tür
zorlukların aşılması için gruplar arasında kurulacak uzun dönemli işbirliği modelleri
önerilmiştir. Proje finansmanı kapsamında yer alan uygulama modelleri de, projede yer
alan değişik grupların aynı amaca hizmet etmesini destekleyen ve bu sayede bir
dereceye kadar çıkar çatışmalarını önlemeye yönelik girişimlerdir.
393
basarken, onun gerisinde kalmaya başlar ise endüstriyel yapı talebi azalır.
Makroekonomik koşulların talebe olan etkisini gösteren diğer bir örnek ise, uzun vadeli
konut kredilerinin sağlanmasının konut talebine getirdiği artıştır. Görüldüğü gibi, inşaat
endüstrisinde, YÜ’nün talep stabilitesi prensibine uyum sağlamak oldukça güçtür.
Bunun yanı sıra, sektöre giriş ve çıkış engellerinin diğerlerine göre daha düşük olması
sebebi ile çok sayıda KOBİ’ye sahip inşaat endüstrisinde, rakip firma sayısını ve
dolayısıyla da talebi kontrol altında tutmak çok zor olmaktadır.
Literatürde, bahsedilen tüm bu özelliklerin yarattığı üretim sorunlarına çözüm arayan iki
ayrı grup fikir oluşmuştur. Birinci grup, imalat endüstrilerinde kullanılan tekniklerin
inşaatta benimsenebilmeleri için inşaat sektörünün özelliklerinin etkilerini en az
seviyeye indirmeyi hedefler. İkinci grup ise, inşaat endüstrisinin doğasını bozmadan
onun dinamik yapısına uyacak teknikler geliştirmeyi önerir (Ballard ve Howell,1998;
Vrijhoef ve Koskela,2005). Peki gerçekten, imalat endüstrisindeki gelişmelerden
faydalanmak için inşaat endüstrisine has bu özellikleri -kısmen de olsa- bertaraf etmek
mümkün müdür? Vrijhoef ve Koskela (2005), inşaat endüstrisinin kendine has
özelliklerinin elimine edilmesini hedefleyen başlıca girişimleri şöyle sıralamışlardır.
394
edilmiş, deniz yolu ile arsaya nakledilmiş ve vinçle yerine konulmuştur (Maas
ve Van Eekelen, 2004). Yapının arsaya bağlı üretim sorunlarına hitaben yeni bir
çığır açtığı söylenebilir.
• Uzun vadeli işbirliğine dayalı çözümler: Uzun zamandan beri uygulanmakta
olan ve yüklenicilerin altyüklenici ve tedarikçilerle stratejik işbirliği yapmasını
öngören bu yöntem, geçici örgütlenme yapılarından doğacak sorunlara kısmen
çözüm olmaktadır.
Sonuçlar
İnşaat üretiminin kendine has özelliklerinin, imalat ile kıyaslandığında ek bazı sorunlara
ve yönetim güçlüklerine yol açtığı görülmektedir. Bu sorunların, geleneksel yapım
sistemlerinde, imalat endüstrilerinden alınan bazı fikirlerin uygulanmasını çok zor bir
hale getirdiği gözlemlenmiştir. İnşaat firmaları, diğer endüstrilerden alınan fikirleri
benimsemeden önce tüm bu koşulları göz önüne almak zorundadırlar. Bir önceki
bölümde belirtilen ve bu özelliklerin olumsuz etkilerini en az seviyeye indirmeyi
hedefleyen bazı giriş imler ise, yeni sorunlara sebep olmaları sebebiyle
yaygınlaşmamış lardır. Endüstrinin performansının artırılması için yukarıda yedi ana
başlık altında toplanan bu örnekler hakkında daha detaylı çalış malar yapılması, artı
eksilerinin objektif bir şekilde değerlendirilmesi ve tespitlerin yayımlanması
gerekmektedir. Ancak bu şekilde, imalattaki fikirlerin tam anlamıyla inşaat üretimine
uygulanabilmesi mümkün olabilir.
Kaynaklar
Aggarwal, S. (1985). MRP,JIT,OPT,FMS? Making sense of production operation
systems. Harvard Business Review, 63(5), pp.8-12
Ballard, G.(2000) The Last Planner system of production control. PhD. Thesis, Univ.
Birmingham, Birmingham, UK.
Ballard, G., Howell, G.A.(2003) Lean Project Management. Building Research and
Information, 31(2), pp.119-133.
Berggren, C.(1993) Lean Production - The End of History?. Work, Employment &
Society, 7(2), pp 163-188.
Bortolazza, R.C., Costa, D.B., Formoso, C.T. (2005) A Quantitative Analysis of the
Implementation of the Last Planner System in Brazil”. Proceedings IGLC-13, Sydney.
Dekker, K.(1998) Open building systems: a case study. Building Research &
Information, 26 (5), 311–318.
395
Dohse, K., Jurgens, U., Malsch, T.(1985) From Fordism to Toyotism? The social
organisation of the labour process in the Japanese automobile industry. Politics and
Society, 14(2), pp. 115-146
Green, S.D.(1999a) The dark side of lean construction: Exploitation and ideology.
Proceedings IGCL-7, University of California, Berkeley, CA, USA, pp 21-32.
Green, S.D.(2000) The future of lean construction,a brave new world. Proceedings
IGCL-8, Brighton.
Green, S.D. (2002) The human resource management implications of lean construction:
critical perspectives and conceptual chasms. Journal of Construction Research, 3(1),
pp.147-166.
Hines, P., Holweg, M., Rich, N. (2004) Learning to evolve; a review of contemporary
lean thinking. Int. Journal of Operations & Production Mgmt., 24(10), pp.994-1011.
Jorgensen, B., Emmitt, S.(2008) Lost in transition: the transfer of lean manufacturing to
construction. Engineering, Construction and Architectural Mgmt.,15(4), pp 383-398.
Jürgens, U. (1995) Lean production in Japan: myth and reality. Littek, W., Charles, T.
The New Division of Labour. Walter de Gruyter, Berlin, pp.349-66.
Knill, B. (1999) How lean manufacturing matches today’s business. Material Handling
Engineering, 54(11), 87.
Maas, G., Van Eekelen, B.(2004). The bollard: the lessons learned from an
unusualexample of off-site construction. Automation in Construction, 13, 37–51.
396
Ohno, T.(1988) Toyota production system: beyond large scale production. Productivity
Press, Portland.
Parlak, Z. (1999) Yeniden Yapılanma ve Post- Fordist Paradigmalar. Bilgi dergisi, 1(2).
Sullivan, J.(1992) Japanese management philosophies: from the vacuous to the brilliant.
California Management Review, 34 (2), pp.66-87.
Winch, G. M.(2003) Models of manufacturing and the construction process: the genesis
of re-engineering construction. Building Research & Information, 31(2), 107-118.
Womack, J.P., Jones,D.T., Roos, D.(1990) The Machine that Changed the World.
Rawson Associates, NY.
Womack, J.P., Jones, D.T.(2007-ilk basım 1996) Yalın Düşünce. Acar Basım, İstanbul.
397
Türk İnşaat Sektöründe ERP Uygulamalarında Karşılaşılan
Riskler
Öz
Ülkemizde, her geçen gün daha gelişen inşaat sektörünün, önde gelen firmaları,
üstlendikleri projeleri daha etkin sistemlerle yönetme gereklerini karşılayabilmek
amacıyla ERP (Enterprise resource planning - Kurumsal kaynak planlama) sistemlerine
olan ilgi ve ihtiyacları her geçen gün artmaktadır. Aynı zamanda, rekabet
platformlarının global ölçeklere ulaşması sebebiyle daha etkin bir yönetim sistemine
sahip olmanın değeri son yıllarda iyice anlaşılmaya başlanmıştır. Bununla beraber
özellikle geçtiğimiz son birkaç sene içerisinde inşaat yatırımlarının yüksek seviyede
seyretmesi sonucunda çok sayıda inşaat firması, ERP sistemlerine yatırım yapmıştır.
Sonuçta ortaya çıkan tabloya bakıldığında yapılan bu yatırımların azımsanmayacak
bölümünün başarısızlıkla sonuçlanabildiği görülmektedir. Nedenlerin, büyük bölümü
inşaat firmalarının karakteristik özelliklerinden kaynaklanırken, bazen yanlış tercihlerin
yapılması veya kullanım hataları gibi sebepler de uyarlama ve kullanıma geçiş
projelerinin başarısını etkileyebilmektedir. ERP sistemlerinin sayısının artan bir ivmeyle
yükseldiği bu günlerde firmaların seçimlerini ve aksiyonlarını doğru bir şekilde
yapabilmeleri için bir kaynak oluşturulması amaçlanan bu çalış mada karşılaşılan
muhtemel riskler ve sebepleri incelenmiştir.
Giriş
ERP (Enterprise Resource Planning) sözcüklerinin baş harflerinin bir araya gelmesiyle
oluşturulmuş bir kısaltmadır. Temel itibariyle amaca yönelik bir çeşit yönetim bilgi
sistemidir (MIS). Genel olarak bir kurumun üretmesi gereken mal veya hizmetin
sağlanabilmesi için kurum bazında ihtiyaç duyulan, yönetilmesi ve planlanması gereken
bütün kaynakların takip altına alındığı yönetim sistemidir. ERP sistemleri kaynak
tanımının kapsamına sektöre ve ürüne bağlı olarak, malzemeyi, iş gücünü, ekipmanları,
zamanı, parayı ve hatta tecrübeyi alabilmektedirler. İnşaat sektöründe büyük çoğunlukla
kaynak olarak kabul edilen başlıca parametreler, malzeme, işgücü, ekipman ve
zamandır.
399
ERP sistemleri, temini kolay olmayan bu kaynakların mümkün olan en yüksek verimle
kullanılmasının sağlanmasını hedefler. Bunu sağlamak için öncelikle planlama
safhasını, ardından gerçekleşme değerlerinin kayıt altına alınmasını ve en son olarak da
planlanan ve gerçekleşen değerleri birbirleriyle kıyaslayarak kararlara ve iyileştirme
yöntemlerinin yaratılmasına ulaşmayı metod olarak kabul eder. ERP sistemlerinin en
öncelikli hedefi yönetici kademelerinin üretimin devamı için kritik kararlar
alınabilmesini sağlayacak yorum ve raporlar üretilmesidir. Bu bütün ERP sistemlerinin
en temel özelliğidir.
Proje bazlı imalat yapan sektörlerden (inşaat sektörü, gemi imalatı, yazılım sektörü vs.)
önce düzenli imalat yapan sektörler (otomobil, yiyecek-içecek, telekomunikasyon,
tekstil vs.) ERP sistemlerini daha önce tercih etmiş ve önemsemiştir. Bu sebeple bu tür
sektörlerde başarı göstermiş olan dünya şirketleri adlarını yıllar ilerledikçe daha fazla
duyurmuştur. Özellikle, ORACLE (Oracle, 2009) ve SAP (SAP, 2009) gibi firmalar seri
imalat sektörlerinin ihtiyaçların olabildiğince iyi yanıt vermiş ve geniş kullanım alanları
bulmuşlardır.
Bununla beraber proje bazlı imalat yapan sektörlerin ERP sistemlerini kabullenmeleri
göreceli olarak daha uzun sürmüş ve dünya çapında isimlerini duyurmuş olan ERP
geliştiren firmalar bu konunun çeşitli sebeplerle gerisinde kalmışlardır. Yerel yazılım
geliştiricileri sektöre özel geliştirmiş oldukları yazılımlarla konunun çözümlerini
sunmuşlardır.
1950’li yılların ortalarına kadar kiremiti dahi ithal etmek zorunda olan Türk İnşaat
Sektörü 1970’li yıllardan beri uluslararası pazarlarda hedef geliştirmektedir. Bütün
kolları ve yan sanayileriyle beraber hızlı bir gelişim sürecine giren Türk İnşaat Sektörü,
rekabet koşullarının ağırlaşması sebebiyle kaynak yönetimine giderek artan bir
hassasiyet göstermektedir.
1990’lı yılların başı itibariyle hem inşaat yönetimi hem de yazılım konusunda bilgi ve
fikir sahibi olan az sayıda kişi ve kurumun geliş tirdikleri örnekler ve büyük çaplı az
sayıda ki inşaat firmasının kendi bünyeleri için özel olarak geliştirdikleri yazılımlar
ERP Sistemlerinin inşaat sektöründe kullanımına öncülük etmişlerdir. Bilhassa 2000’li
yıllarda gelişen işlemci, sabit disk, internet ve veri aktarım teknolojileri sayesinde daha
da kolaylaşan uygulamalar bugün çoğu inşaat firmasının ERP sistemlerine yatırım
yapmasını, veya en azından konuyla ilgili araştırma yapmasını sağlamıştır.
400
Tüm bilgisayar yazılımlarında olduğu gibi, inşaat sektörü dünyada her geçen gün yeni
aşamalar kaydeden ERP sistemlerinin bir çoğunu bünyesinde denemiştir. Bu denemeler
en başta seçeneklerin azlığından dolayı biraz daha kontrolsüzken zaman ilerledikçe
olumlu gelişmelerin ortaya çıkması sağlanmıştır.
Bunların yanısıra, özellikle sadece parasal kaynakları takip etmek üzere geliştirilmiş
kurumsal kaynak planlama sistemleri başta olmak üzere kısıtlı yapıda bir çok ERP
sistemi olarak sınıflandırılabilecek sistem mevcuttur. Yakın zamana kadar hemen
hemen her firmada muhasebe yazılımı adıyla görmeye alıştığımız bu sistemlerin
genellikle depo-stok takibi gibi sonradan yapılan ekler ile ERP sistemine dönüştürülme
çabaları olmuştur. Bu bağlamda inşaat sektöründe kaynak planlaması yapılması için
malzemelerin, iş gücünün, paranın, zamanın, makina ve ekipmanların ayrı ayrı takibinin
gerekliliği nedeniyle sık sık denenmesine rağmen sadece muhasebe tabanlı bu
sistemlerin inşaat sektöründe kullanımı yetersiz kalmaktadır.
Türk inşaat sektöründe ERP uygulamaları sırasında çok çeşitli sorunlar oluşabilmekte
ve sonucunda da seçilmiş olan sistemin sağlıklı çalışabilmesinin önünde ciddi risk
oluşturabilmektedir. Bu sorunların oluşmasında etken olan faktörlerin başlıcaları
aşağıdaki başlıklar sayılabilir,
• Sistem seçimi ile ilgili konular
o Sunulan yazılım seçenekleri arasından hatalı seçim yapılması
Firmanın genel çalışma sistemine uyarlı olmayan yazılım
Firmanın genişlemesine paralel büyüyemeyen ve büyümesi çok
güç olan yazılım
o Seçilen ERP sisteminin Türk inşaat sektörünün uygulamalarına uygun
olmaması ve uyarlanmasında ısrar edilmesi
• Yönetim ile ilgili konular
o ERP sisteminin yönetim kademeleri tarafından yeterli destek görmemesi
o Yönetici değişiklikleri
o ERP sorumlusunu yönlendiren birden fazla yönetici
o Birden fazla ERP sorumlusu atanması
o Veri girişi ve çıkış ı ile ilgili gereksiz yetki talepleri veya kademelenme
• Sistemin iş letilmesi ile ilgili faktörler
o Yazılımın veya üzerinde çalışmakta olduğu bilgisayar sisteminin
güncelliğinin sağlanmaması veya sağlanamaması
o Yazılım sisteminin sistematiğinin korunamaması, mükerrer yazılımların
oluşması ve sistemin dejenere olması
401
• Kullanıcılarla ilgili faktörler,
o Kullanıma tam olarak geçilememesi veya sistemin %100 uygun hale
getirilmesi beklentisi
o Kullanıcı direnci
o Daha önceki başarısız ERP deneyimlerinin sisteme olan inancı azaltması
• Diğer faktörler
o Sektördeki kayıt dışı çalış ma alışkanlığı nedeniyle tam entegre sistemin
kurulamaması
o Genel ekonomik şartlarda bozulma
Yukarıda sayılan tüm bu faktörler Türk inşaat sektöründeki bir firmanın başarılı bir
ERP sistemi kurup çalıştırmasın önüne çıkabilecek olası risk faktörleridir. Elbette bu
faktörlerin tümünü bertaraf etmek mümkün olabilir. Bu çalışmanın amacı bu olası
faktörlerin sektördeki etkinliğini araştırmaktır. Bu amaçla bir anket hazırlanmış ve
sektörde faaliyet gösteren 20 firma ile birebir görüşerek sonuçlar derlenmiştir.
Aşağıdaki paragraflarda bu çalışmanın sonuçları sunulacaktır.
Anket soruları
Ankette firmalara, firma bilgilerinin yanısıra, ERP sistemleri ile ilgili yapmış oldukları
çalış malar sırasında edinilen tecrübe, birikim ve sonuçların tespiti amacıyla bazı sorular
sorulmuştur. Firma ile ilgili sorularda firmanın yaşı, ortaklık durumu, çalışan sayısı,
cirosunun yanısıra yurtiçi ve yurtdışı projeleri ve proje stokları hakkında bilgi
sorulmuştur. Kullanmakta oldukları ERP sistemi ile ilgili olarak ta sisteme neden gerek
duydukları, ilk denemeleri olup olmadığı, kullanmakta oldukları sistemin kapsamı ve de
başarı değerlendirmeleri sorulmuştur.
Sonuçlar
Firma Bilgileri
Daha önce yukarıda da söz edilen anketler, 20 firma ile yüzyüze görüşme metodu ile
yapılmıştır. Anketlerde firma adına soruları firmanın ERP sorumlusu cevaplamıştır.
Yine anketin bir parçası olarak ERP sorumlusunun eğitim seviyesi sorulmuş ve
neticesinde 12 yöneticinin lisans derecesi ve 8 yöneticinin de yüksek lisans derecesine
sahip olduğu bilgisi alınmıştır.
Anket çalışmasında firma ortaklık yapıları, sektördeki faaliyet süreleri, çalışan sayıları
ve ciroları değişiklik gösteren firmalara yer verilmiştir. Şekil 1’de firmaların yaş
bilgileri özetlenmiştir.
402
10
Firma Sayısı
6
0
0 -10 11 - 20 21 - 30 31 - 40 41 - 50 50+
Yaş Grubu
Firmaların yarısı tamamen taahhüt sektöründe diğer yarısı ise hem taahhüt hem de
gayrimenkul geliştirme alanında faaliyet göstermektedir. Firmaların 7 adedi temel
olarak tek ortaklı ve geriye kalan 13 adedi çok ortaklıdır. Ortaklık sayısı ortalaması tüm
firmalar dikkate alındığında 6.6’dır. Firmaların halen yürütmekte oldukları projeler,
firma başına ortalama yurtdışında 160 milyon Avro ve yurtiçinde 130 milyon Avro
olmak üzere toplam ortalama 290 milyon Avrodur. Yani diğer bir deyişle görüşülen
firmaların gelirleri %55 yurtdışı ve %45 yurtiçi şeklindedir.
Yapılan anket sonucunda ankete katılan 20 firmanın 5 ayrı ERP sistemi kullandığ ı
bilgisine erişilmiştir. Firmalar mevcut sistemlerini ortalama 2.6 yıldır kullanmaktadır.
Ne var ki firmalardan biri ERP sistemini 14 yıldır, diğeri ise 8 yıldır kullandığını beyan
etmiştir. Bu şirketler ortalama dışına alınırsa ortalama kullanım veya firma deneyimi
süresi 2.0 yıla düşmektedir. Bu süre ERP gibi kapsamlı bir sistemin tam anlamıyla
getirilerini görmek için kısa süreli bir deneyim olarak kabul edilebilir. Alınan
cevaplarda çarpıcı bir nokta ise, 20 firmanın 6’sında mevcut ERP sisteminin firmanın
ilk denemesi olmadığıdır.
Firmalar yine vermiş oldukları cevaplarda ERP sisteminin kurulması amacıyla 16 000 –
350 000 Avro harcadıklarını beyan etmişlerdir. Tüm firmaların ortalaması ise 94 000
Avro’dur. Elbette yapılan bu harcamalar yazılım, donanım, müşavirlik, eğitim ve
uyarlama çalışmaları gibi tüm masrafları içermektedir. Bingi ve diğ. (1999) bulgularına
göre toplam masraf yazılım için yapılan masrafın 2 – 3 katıdır. Elbette bu oranlar
ülkelere ve firma büyüklüklerine göre farklılık göstermektedir (Sudzina, 2008)
403
Firmalara, neden bir ERP sistemine ihtiyaç duyduğu sorulmuş ve cevap olarak
aşağıdaki şıklardan bir veya birkaçı işaretleyebilecekleri söylenmiştir,
a. Şantiye sayısının çokluğu
b. Kurumsallaşma
c. Denetim – Şeffaflık
d. Uluslararası çalış ma
e. ISO vs. kalite standartları gereği
f. Sağlıklı proje arşivlerinin oluşturulması
g. Departmanlar arası iletişimin iyileştirilmesi
h. Diğer
Bu bazda gelen cevaplar Şekil 2’de grafik olarak gösterilmiştir. Şekilden de görüleceğ i
üzere firmaların ERP sistemi kurmaktaki öncelikleri kurumsallaşma, sağlıklı proje
arşivlerinin oluşturulması ve departmanlar arası iletişimin iyileştirilmesi noktasında
odaklaşmaktadır.
20
18
16
14
12
Adet
10
8
6
4
2
0
a b c d e f g h
Gerekçe
404
10
Adet
4
0
1 2 3 4 5
Değerlendirme Notu
4
Başarı Notu
0
0.0 5.0 10.0 15.0
Kullanım Süresi (Yıl)
4
Başarı Notu
0
0 100000 200000 300000 400000
Toplam Masraf (Avro)
Çalış mada ayrıca firmalara ERP uygulamalarında en fazla endişe duydukları olası
başarısızlık nedenleri riskler sorulmuş ve cevaplamaları için aşağıdaki seçenekler
verilmiştir. Firmalar bu soruya cevap verirken yine birden fazla seçeneği işaretlemekte
serbest bırakılmışlardır. Seçenekler sırasıyla,
a. İnşaat sektörüne uygun olmayan bir sistemin seçilmiş olması
b. ERP Sisteminin yönetici kademeleri tarafından desteklenmemesi
c. Sadece belli bir kişi veya departmanın ısrarı üzerine ERP sistemine geçiş
kararının alınması ve bunun sonucunda yeterli desteğin sağlanamaması
d. Geçiş süreci sırasında kritik yönetici ve karar mercilerinin değişmesi
e. Kullanıcıların sistemi kullanmaya direnci
f. ERP Geçiş süreci ile ilgili sorumlu kiş ilerin sayısının fazla olması nedeniyle
kararlarda stabilliğin sağlanamaması
g. Firmanızın ERP geçiş aşamasından sonraki yönetim ve raporlama yapısının
temelini oluşturacak olan kod yapısının hatalı seçilmesi
h. Seçilen kod sistemi üzerinde ekleme, çıkarma ve değişiklik yapma yetkisinin
fazla sayıda ve yanlış kişilere tanınması sonucu kod yapısının bozulması
i. Sistemin faaliyete geçmesi için %100 uygun hale getirilmesi beklentisi
j. Ekonomik daralma sonucunda sistemden vazgeçilmesi
405
k. Kullanıma tam olarak geçilememesi “Yarım Kullanım” (bazı şantiyelerde
ve/veya bazı süreçlerin takip edildiği kullanım)
l. Daha önceki başarısız ERP deneyimlerinin sisteme olan inancı azaltması.
m. Diğer
Yine elde edilen sonuçlara göre seçilen ERP sisteminin sektöre uygun olmayan bir
sistem olması endişesi ise çok düşük bir seviyededir. Halbuki daha önce Işıkdağ (2002)
ve Sharsar ve Işıkdağ (2004) tarafından yapılan bir çalışmaya göre ERP yazılımlarının
sektöre uygun olmadığı sektörde büyük bir şikayet ve endişe konusu idi. Aradan geçen
oldukça kısa bir zamanda bu endişe ve şikayetin, bu denli düşük seviyelere inmesi,
sektörde ERP sistemlerine olan talebin artmasına parallel olarak pazarda sektöre uygun
yazılımların da hızlı bir şekilde geliş mekte olduğu şeklinde yorumlanabilir.
12
10
8
Adet
6
4
2
0
a b c d e f g h i j k l m
Endişe Nedeni
Sonuçlar
Bu çalışmada Türk İnşaat sektöründe ERP uygulamaları üzerine yapılan bir
araştırmanın sonuçları sunulmuştur. Bu amaçla bir anket çalışması yapılmış ve 20
firmadan elde edilen veriler derlenmiştir. Elde edilen veriler ERP çalışmalarının Türk
inşaat firmaları için henüz oldukça yeni bir uygulama olduğunu göstermektedir.
Çalış manın sonucunda çıkan önemli bulgulardan biri de Türk şirketlerinin ERP sistemi
kurmak istemelerinin ana gerekçesinin kurumsallaşma olmasıdır. Ama bu nokta diğer
taraftan sistemin çalışmasının önündeki en önemli engellerden biri olarak görülen
çabaların yönetimden yeterince destek alamıyor olma ihtimali ile de kısmen de olsa
çeliş ir niteliktedir. Diğer yandan sistemin çalışmasında en önemli risk ve endişe kaynağ ı
olarak kullanıcı direnci gösterilmiştir. Bunda da maalesef muhtemel kullanıcıların ki bu
sağlıklı çalışan bir ERP sisteminde tüm şirket çalışanlarını kapsar, eğitim düzeyindeki
düşüklük nedeniyle yeniliklere kapalı olmasından kaynaklanmaktadır.
406
Kaynaklar
Avinal İnşaat Yönetimi (2009), www.avinal.com/avinal/
Bingi, P., Sharma, M. K., Godla, J. K. (1999). Critical Issues Affecting an ERP
Implementation. Information Systems Management, 16(3), pp 7 – 14
Işıkdağ, Ü., (2002). A Survey of IT Use in the Turkish Construction Industry. The
Second International Postgraduate Conference in the Built and Human Environment,
University of Salford, UK.
Sarshar, M., Işıkdağ, Ü. (2004). A Survey of ICT Use in the Turkish Construction
Industry. Engineering Construction and Architectural Management, 11(4), pp 238 – 247
407