You are on page 1of 408

TMMOB

İNŞAAT MÜHENDİSLERİ ODASI


ESKİŞEHİR ŞUBESİ

YAPI

5.
İŞLETMESİ/
YAPIM
YÖNETİMİ
KONGRESİ

BİLDİRİLER KİTABI

22-23 EKİM 2009


ANEMON OTEL – ESKİŞEHİR
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Eskişehir Şubesi
Büyükdere Mah. Bayraktepe Sk. No:22 ODUNPAZARI/ESKİŞEHİR
Tel:+90(222) 229 28 00 / Fax:+90(222) 229 28 01
e-posta:imoeskisehir@imo.org.tr
Web: www.imoeskisehir.org.tr

ISBN:
41. DÖNEM İMO YÖNETİM KURULU ÜYELERİ

H.Serdar HARP ( Başkan )


Alaettin DURAN ( 2. Başkan)
Levent DARI ( Sekreter Üye )
Züber AKGÖL ( Sayman Üye )
Abdullah BAKIR ( Üye )
Metin KORKMAZ ( Üye)
İlker ÜNDEZ ( Üye)

ESKİŞEHİR ŞUBE YÖNETİM KURULU ÜYELERİ

Erman GÖLET (Başkan)


Bülent ERKUL (Sekreter Üye)
Berrin ÇİFTÇİ (Sayman Üye)
Ömer ARIÖZ (Üye)
S.Selim ŞENGEL (Üye)
Mert KAYA (Üye)
Murat ÖZARSLAN (Üye)
SUNUŞ

Yaklaşık otuz yıl önce mezun olan İnşaat Mühendisleri; Yapıları hem tasarlar, hem de
inşa ederlerdi. Ancak dünyadaki ekonomik gelişmeler, teknolojik ilerlemeler ve
insanların talepleri değişimi zorunlu kıldı. Pek çok kişinin uzun zamanda bitirilen
inşaatlara tahammülü yok artık. Yapım işleri başlamadan önce projenin ne kadar parayla
biteceğini bilmek gerekli hale geldi. Yapım sürecindeki paranın ve sürenin yönetimi
teknik bilgi ile yarışır hale gelince uzmanlaşma kaçınılmaz oldu.

Bizler, uzmanlık alanlarının gerekliliğine yürekten inanıyoruz. Ancak İnşaat


Mühendisliği kavramını da bir bütün olarak algılıyoruz. Bu bağlamda başarılı bir
tasarımcı olmak için yapım koşullarının çok yakından bilinmesi; iyi bir Yapı İşletmecisi
olabilmek için de tasarımın ana unsurlarının hiçbir zaman unutulmaması gerektiğini
düşünüyoruz.

Daha önceki dönemlerde sadece yapı, hidrolik ve ulaştırma alanında yapılan master ve
doktora çalışmaları günümüzde çok çeşitlendi. İnşaat Mühendisleri Odası da
gelişmelere paralel olarak pek çok yetkinlik alanı tanımladı. Bunlardan birisi de Yapım
Yönetimi yetkinlik alanıdır.

Şubemiz de bu noktadan hareketle Yapı İşletmesi ve Yapım Yönetimi kongresinin


5.sini düzenleme görevini üstlenmiştir. Düzenleme Kurulu olarak temel amaçlarımızdan
biri, akademisyenler kadar konunun uzmanı olan uygulamacıların da kongreye
katılımlarını sağlamak idi. Ancak bu konuda istediğimizi tam olarak elde edemedik.
Uygulamada çalışan meslektaşlarımızın ne yazık ki bilgiyi derleme, yazma ve paylaşma
alışkanlıkları yok. Bunun bir kültür sorunu olduğunu ve en kısa zamanda da aşılması
gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü şantiyenin tozunu yutarak, çilesini çekerek elde edilmiş
pek çok deneyim en az akademik çalışmalar kadar önemli ve değerlidir, ayrıca
ilgililerce de mutlaka paylaşılmalıdır.

Bilim Kurulumuz gönderilen 51 bildiriyi inceleyerek değerlendirmiş; konu, amaç ve


kapsam bakımından uygun bulunan bildiriler kongre kitabında toplanmıştır.

Kongre’yi düzenleyen İMO Eskişehir Şubesi Yönetimi’ne, bildiri sahiplerine, bildirileri


değerlendiren Bilim Kurulu üyelerine, katılımcılara, Kongre süresince değerli görüş ve
eleştirileriyle katkı sağlayan herkese teşekkür eder, Kongre’nin başarılı geçmesini ve
amacına ulaşmasını diler saygılar sunarız.

Kongre Düzenleme Kurulu adına


Fercan YAVUZ
BİLİM VE DANIŞMA KURULU

Prof.Dr. Doğan SORGUÇ


Prof.Dr. Orhan Yüksel
Prof.Dr. İlker ÖZDEMİR
Prof.Dr. David ARDITI
Prof.Dr. Talat BİRGÖNÜL
Prof.Dr. Ekrem MANİSALI
Prof.Dr. Emin ÖCAL
Prof.Dr. Recep KANIT
Prof.Dr. Haluk ÇEÇEN
Prof.Dr. Hakkı ÖNEL
Prof.Dr. Alaattin KANOĞLU
Prof.Dr. Heyecan GİRİTLİ
Prof.Dr. Nurten ERDOĞAN
Doç.Dr. Ahmet Murat ÇIRACI
Doç.Dr. İrem DİKMEN TOKER
Doç.Dr. Murat GÜNDÜZ
Doç.Dr. Aynur KAZAZ
Doç.Dr. Gökhan ARSLAN
Doç.Dr. Emel LAPTALI ORAL
Doç.Dr. Ahmet ÖZTAŞ
Yrd.Doç.Dr. Uğur MÜNGEN
Yrd.Doç.Dr. Osman AYTEKİN
Dr. Murat KURUOĞLU
Dr. Hüseyin GENCER
Dr. Ümit IŞIKDAĞ

DÜZENLEME KURULU

Fercan YAVUZ
İlker ÖZDEMİR
Osman AYTEKİN
H.Selim ŞENGEL
Hakan KUŞAN
Erman GÖLET
Bülent ERKUL
Berrin ÇİFTÇİ
SUNUŞ

Son yıllarda inşaat sektöründeki gelişim ve değişimlere paralel olarak “Yapım Yönetimi
ve Yapı İşletmesi” alanında da gelişmeler olmaktadır. Bilimsel ve teknolojik alanlardaki
ilerlemelerin ve yeni bilgilerin meslektaşlarımıza ulaştırılması ve gelişmelerinin
sağlanması da kaçınılmaz bir gereksinim ve örgütümüzün temel görevidir.

Bilgilerin güncelleştirilmesi, gelişmelere daha çabuk ve kolay ulaşma olanaklarının


sağlanması ve meslek grubumuza dahil projeci ve uygulayıcıların kendilerini
yenilemeleri de gerekmektedir. İnşaat Mühendisleri Odası Eskişehir Şubesi, 1996
yılından bugüne kadar çeşitli aralıklarla yapılan ve 4 kongreden oluşan zincirin yeni bir
halkası olarak düzenleyeceği “5. YAPI İŞLETMESİ/YAPIM YÖNETİMİ KONGRESİ”
ile bu alandaki eksikliği kapatmayı hedeflemektedir.

İlki 1996, ikincisi 2000, üçüncüsü 2005 yılında gerçekleşen kongreler, Yapı İşletmesi
Kongresi adı altında, dördüncüsü de 2007’de İnşaat Yönetimi Kongresi adıyla
gerçekleştirilmiştir. Bu kez ise İMO Yönetim Kurulunca Yapı İşletmesi ve Yapım
Yönetimi Kongresi adı altında yapılması uygun görülmüştür.

Kongrenin temel amacı, inşaat mühendisliği alanında öne çıkan yapım yönetimi
konusundaki eğitim, mesleki sorunlar, önemli uygulamalar, teknolojik gelişmeler ve
inşaat sektörünün ulusal ve uluslar arası sorunlarının ele alınmasıdır. Konuyla ilgili
akademisyen, uzman, bürokratların özgün çalışma ve birikimlerinin paylaşılması;
özellikle de uygulamacıların başarılı yönetilmiş projelerinin sergilenmesi, ayrıca
başarısızlık ve sorunlarının tartışılarak çözüm önerilerinin geliştirilmesi de
amaçlanmıştır.

Şubemizce düzenlenen kongreye bildiri sunanlara, bilim ve danışma kurulu ile


düzenleme kuruluna ve kongre sürecine katkı sağlayan herkese teşekkür ederim.

Erman GÖLET
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası
Eskişehir Şube Başkanı
İÇİNDEKİLER

Sıra No Sayfa No

Bildiri 1 İnşaat Projelerinde Süresel Planlamayı Etkileyen Faktörler


ve Etki Derecelerinin Türkiye Koşullarında Belirlenmesi 13
Murat Kuruoğlu – Merve Sevim – Hilal Şaşmaz –
Volkan Eczan – Ümit Işıkdağ

Bildiri 2 Günümüz Şantiye Koşullarının Literatür ile Kıyaslanması


ve Mevcut Durumun Değerlendirilmesi 23
Murat Kuruoğlu – Merve Sevim – Volkan Eczan

Bildiri 3 Yapı İşletmesi ve Yapım Yönetimi Kapsamında Eskişehir


TED Koleji Örneğinin İrdelenmesi 31
Zeynep Arda – Zuhal Özçetin – Mehmet Eminel

Bildiri 4 Teknik Üniversite Konseptinde Gelişmeler Karşısında


İnşaat Yönetiminde Olanaklar ve Sınır Koşulları 53
Prof. Dr.-Ing. V. Doğan Sorguç

Bildiri 5 Yönetimsel İşbirliği: 3.Binyılda Yaşayan Osmanlı Köyü –


Cumalıkızık Projesi 61
Nilüfer Taş – Murat Taş

Bildiri 6 İnşaat Sektöründe YİD (Yap-İşlet-Devret) Modeli


Sözleşmeler İle 4735 Sayılı Yasada Belirtilen Yapım İşleri
Sözleşmelerinin Karşılaştırılması 71
Muhammed Koçer – Osman Aytekin – Hakan Kuşan –
İlker Özdemir

Bildiri 7 Kamu İhale Mevzuatında Yapılan Değişikliklerin


Mühendisler Açısından Tarihsel Süreçte Değerlendirilmesi 83
Hüseyin Gencer

Bildiri 8 Sürdürülebilirlik Kavramının Yapım Proje Yönetimi


Açısından Değerlendirilmesi 95
Selin Gündeş – Sema Ergönül – Nur Atakul

Bildiri 9 Mühendislik ve Tasarım Hizmeti Sunan Firmalarda Bilgi


Teknolojilerinin Kullanımı 107
Gül Polat – Atilla Damcı

Bildiri 10 Kamu İhalelerinin Değerlendirilmesinde


Bulanık Mantık Yaklaşımı ve Uygulaması 117
Burak Öz – Ekrem Manisalı

Bildiri 11 Türkiye’de İnşaat Sektöründe İş Sağlığı ve Güvenliği 129


Ayşegül Ercan

Bildiri 12 İş Kazalarında Cezai Sorumluluk ve Yaptırımlar 139


Uğur Müngen – G. Emre Gürcanlı

Bildiri 13 4734 Sayılı Kamu İhale Kanunu’nun Yapım İşleri İhaleleri


Uygulamalarında Karşılaşılan İhale Uyuşmazlıkları ve
Çözüm Önerileri 151
Gökhan Çiçek – Serkan Kıvrak – Gökhan Arslan

Bildiri 14 İhtiyaç Programı Hazırlama Sürecinin Proje Yönetimi


Bağlamında İrdelenmesine Yönelik Bir Uygulama:
İl Özel İdare Binaları 161
Gülden Gümüşburun Ayalp – Erkin Erten

Bildiri 15 Yapı İşletmesine Emeği Geçenler 171


Özge Akboğa – Orhan Yüksel

Bildiri 16 Yapı İşletmesi Eğitiminde Yurtdışı Eğitim Programlarının


İncelenmesi 177
Selim Baradan – Özge Akboğa – Gülben Çalış –
Orhan Yüksel

Bildiri 17 Staj ve Bitirme Projelerinin İnşaat Mühendisliğinin Yapım


Yönetimi Eğitimindeki Katkısının İncelenmesi: Gaziantep
Üniversitesi Mezunu İnşaat Mühendisleri Üzerine Bir
Uygulama 191
M. Hüseyin Ertaş – Ahmet Öztaş – Mehmet Tekinkuş

Bildiri 18 İnşaat Sektöründe Benchmarking Yönetim


Tekniğinin Uygulanmasına Yönelik Bir Model Önerisi 203
M. Emin Öcal – İ. Halil Gerek

Bildiri 19 Eşzamanlı Mühendislik Kavramının Türk İnşaat


Sektöründe Uygulanabilirlik Düzeyinin İrdelenmesi 213
M. Emin Öcal – Berna Şekerci

Bildiri 20 İnşaat Yönetiminde Veri Madenciliği Uygulamaları 225


Eda Noyan

Bildiri 21 İnşaat Firmalarında Bilgi Yönetimi Stratejisi 231


Erkan Karaman – Serdar Kale

Bildiri 22 Beton Prefabrikasyon Sektöründe Pazar Yönlülüğü 241


Tülay Çivici – Erkan Karaman – Serdar Kale

Bildiri 23 Üst Yapı İnşaat Projelerinde, Öngörülemeyen Maliyetlerin


Belirlenmesine Yönelik Bir Karar Destek Modeli 253
Ömer Bisen – S. Ümit Dikmen

Bildiri 24 Yapay Sinir Ağları Yöntemi İle Kalıp İşlerinde Bir


Adam-Saat Tahmini Modeli 261
Murat Sönmez – S. Ümit Dikmen

Bildiri 25 Yapım Firmaları’nda Entelektüel Sermaye Değerinin


Finansal Verilerle Hesaplanması 271
Tuğçe Ercan – Almula Köksal

Bildiri 26 Yüklenici Firmaların Uyguladıkları Teklif Stratejilerinin


ve Firma Özniteliklerinin Bu Sürece Etkilerinin
İncelenmesi 281
Hilmi Coşkun – Nesrin Katırcı

Bildiri 27 Tünel Kalıp Maliyetleri İle Geleneksel Kalıp Maliyetlerinin


Karşılaştırılması 291
Aynur Kazaz – Betül Soyçopur

Bildiri 28 İnşaat Sektöründe Genel Gider Kavramı ve Yapı


Maliyetine Yansıtılma Düzeyi 299
M. Emin Öcal – Feyzullah Kadırhan

Bildiri 29 2007 Türk Deprem Yönetmeliği Zemin Kriterlerinin


Sanayi Yapılarının İnşaat Maliyetine Etkileri 309
Senem Özek – S. Ümit Dikmen

Bildiri 30 İnşaat Projelerinde Örgüt İçi Çatışmanın Nedenleri ve


Boyutlarının Belirlenmesi 317
Esin Ergen – Mehmet İlker Genç – Ülkü Uzunçarşılı

Bildiri 31 Korelasyonlu Aktivite Şebekesi Risk Analizi Modeli Ve


Bir İnşaat Projesi Üzerinde Örnek Uygulaması 329
Önder Ökmen – Ahmet Öztaş

Bildiri 32 İnşaat Yatırım Projeleri İçin Arazi Yer Seçiminde AHP


(Analytıc Hierarchy Process) Uygulaması 339
Ömür Tezcan – Osman Aytekin – Hakan Kuşan –
İlker Özdemir

Bildiri 33 Başbakanlık Toplu Konut İdaresi (TOKİ) Tarafından


Yaptırılan Toplu Konutların İnşaat Kalitelerinin
Değerlendirilmesine Yönelik Bir Alan Çalışması 347
Latif Onur Uğur – İlknur Bekem

Bildiri 34 Yüklenici İnşaat İşletmelerinde Markalaşma Süreci 365


Gül Polat – Ümit Dönmez
Bildiri 35 İnşaat Ruhsatı Alımında Gecikme Sebeplerinin ve
Sürelerinin Analizi 377
Aysu Demirciefe – S.Zeynep Doğan – H. Murat Günaydın

Bildiri 36 Yalın Üretim İlkelerinin İnşaat Endüstrisinde


Uygulanabilirliği 387
Selin Gündeş – Sema Ergönül

Bildiri 37 Türk İnşaat Sektöründe ERP Uygulamalarında


Karşılaşılan Riskler 399
Burç Yıldız – S. Ümit Dikmen
İnşaat Projelerinde Süresel Planlamayı Etkileyen Faktörler ve
Etki Derecelerinin Türkiye Koşullarında Belirlenmesi

Murat Kuruoğlu Merve Sevim


Ögr. Gör.Dr. İTÜ İnşaat Fakültesi, İnş. Müh., Yapı İşletmesi Anabilim Dalı,
Yapı İşletmesi Anabilim Dalı, Maslak, İstanbul
Maslak, İstanbul Tel ve Faks: 0 212 285 36 55
Tel ve Faks : 0 212 285 36 55 E-posta: mrvsvm@yahoo.com
E-posta: kuruoglu@itu.edu.tr

Hilal Şaşmaz Volkan Ezcan


İnş. Müh., Yapı İşletmesi Anabilim Dalı, İnş. Müh., Yapı İşletmesi Anabilim Dalı,
Maslak, İstanbul Maslak, İstanbul
Tel ve Faks: 0 212 285 36 55 Tel ve Faks: 0 212 285 36 55
E-posta: eczan@itu.edu.tr

Ümit Işıkdağ
E-posta: egetera@superonline.com

Öz

Proje, belirli bir başlangıç ve bitiş noktası olan, kapsamı, bütçesi ve ortaya konuluş
süresi açıkça tanımlanmış ve bir defaya mahsus gerçekleştirilen, aktiviteler bütünüdür.
Projenin gerektirdiği koşullarda ve istenen niteliklerde yapılabilmesini sağlamak için
proje yönetimi sisteminin uygulanması önemlidir.

Süre, projelerin ana hedeflerinden biridir ve diğer hedefleri doğrudan etkiler. Proje için
belirlenen süreden sapılması, ilk planda hedeflenen maliyeti, dolaylı olarak da kalite
hedeflerinin tutturulmasını güçleştirir. Başlangıçta belirlenen hedeflerden sapma
oluşmadan ya da olabilecek en az sapmayla projenin tamamlanabilmesi için planlamaya
özelliklede süresel planlamaya önem verilmesi kaçınılmaz bir ihtiyaçtır.

Projenin yapısından ve çevresinden kaynaklanan ve süresel planlamaya etki eden birçok


faktör bulunmaktadır. Bu çalışmada, “inşaat projelerinde süresel planlamayı etkileyen
faktörler ve bunların etki derecelerinin Türkiye Koşulları’nda belirlenmesi”
amaçlanmıştır. Buradaki etki derecesi faktörlerin birbirlerine göre önem sırasını ifade
etmektedir.

Çalışma yapılırken Mimar Mürvet Türesoy’un hazırladığı “Yapı Üretiminde Süre


Tahmini ve Yapım Süresini Etkileyen Faktörler” konulu yüksek lisans tezindeki anket
çalışması temel alınarak, konu süresel planlama şeklinde genişletilmiş ve faktör sayısı
günümüz koşulları ve yeni kapsam doğrultusunda arttırılmıştır (Türesoy, 1989).

Yapılan çalışmadan elde edilen veriler ışığında oluşturulmuş değerlendirme


tablolarındaki, faktörlerin önem sıraları ve bunların gruplara göre değişimi ve baz alınan

13
çalışmanın sonuçlarıyla, yapılan yeni çalışmanın sonuçları arasında ortaya çıkmış dikkat
çeken farklılıklara değinilmiş, bu konularda yorumlar getirilerek, bazı önerilere yer
verilmiştir.

Anahtar Kelimeler: İnşaat proje yönetimi, süresel planlama, verim, sapma analizi,
süresel sapmayı etkileyen faktörler

Giriş
Gelişim süreci içerisinde olan ülkeler, ekonomik kalkınmalarını gerçekleştirmek adına
pek çok girişimlerde bulunurlar. İnşaat sektörünün lokomotif sektör olması, bu
ülkelerin kalkınma projeleri olarak inşaat projelerini seçmelerine sebep olmaktadır.
İnşaat projelerinin tek ve tekrarlanamaz nitelikte olması, emek odaklı ve kıt kaynaklar
ile gerçekleştirilme mecburiyetinin olması ekonomiyi en önde etkileyen sektör olmasını
sağlamıştır. Birçok değişkene bağlı olarak bir dinamizm içerisinde yer alan inşaat
projeleri, temel olarak 3 denge taşı üzerinde durmaktadır. Süre-Kalite-Maliyet 3’lüsü
olarak bilinen bu denge taşları projenin sonuna kadar proje başlamadan belirlenen denge
içerisinde götürülmelidir ki bu da projenin başarısını ortaya koymaktadır. Bunca
değişken içerisinde projeyi hedefe ulaştırmak ancak organize bir çabanın ürünüdür.
Organize çabadan kasıt ise Proje Yönetimi olmaktadır.

İnşaat projeleri, mal sahibi tarafından talep edilen süre sınırlamaları ile birleşen yüksek
belirsizlik ve risk faktörlerinin oluşturduğu şartlar sonucunda ortaya çıkan karmaşık ve
dinamik bir çevrede başlamaktadırlar (Mulholland and Christian , 1999).

Proje yönetiminin en önemli alt fonksiyonlarından biri olan Planlamanın temeli olan
süresel planlama, projenin hedefe başarılı bir şekilde ulaşmasında esas rol
oynamaktadır. Süresel planlama projenin bir parçası olduğundan birçok dış ve iç
faktörün etkisi altında kalacaktır. İnşaat projeleri, ortaya çıkan ürünün yapısı itibariyle
çok çeşitli uzmanlık alanlarının ortak çalışmasını gerektiren ve dolayısıyla bünyesinde
bu alanlardan çok sayıda uzman barındıran, birçok fonksiyonu olan bir yönetim ve
kontrol süreci doğrultusunda sürdürülen ve koordinasyon ihtiyacının üst düzeyde
olduğu projelerdir. Ayrıca bu projeler dış çevreyle birebir bağlantılı oluşları nedeniyle,
dış etkilere çok açıktırlar, proje yönetim süreci içerisinde belirsizliğin ve bununla
beraber riskin da maksimum düzeyde olduğu bir ortamda gerçekleşmektedirler.

İnşaat projeleri, mal sahibi tarafından talep edilen süre sınırlamaları ile birleşen yüksek
belirsizlik ve risk faktörlerinin oluşturduğu şartlar sonucunda ortaya çıkan karmaşık ve
dinamik bir çevrede başlamaktadırlar. Bu sebeple yapı sektöründeki projelerde,
planlama sürecinde ön görülen birçok konunun, uygulama aşamasında beklenenden
farklı gerçekleştiği ve yeniden planlama gereksinimi ortaya çıkardığı bilinir.
Planlamanın diğer aşamalarına oranla belirsizliklerden etkilenme ve değişiklik ihtiyacı
süresel planlamada çok daha fazladır. Süresel planlamanın temel aracı olan iş programı
da bu durumun somut sonuçlarının açıkça görülmesini sağlamaktadır.

Dünya genelinde yapılmış bir inceleme sonucunda inşaat projelerinin büyük bir
çoğunlukla iş programı hedeflerini gerçekleştirme başarısına ulaşılamadığı görülmüştür.
Bu projelerin birçoğunda, projenin başlangıcında, iş programının ilerleyen safhalarda
yeniden değerlendirilmesi gereksinimi muhtemel görülmemiş, ancak, zaman zaman

14
deneyimli inşaat proje yöneticilerinin ve süresel planlama görevlilerinin bile
ummayacakları, beklenmedik olaylar yüzünden iş programı hedefleri tutturulamamıştır.

Çalışmanın Amacı

Bu çalışmada öncelikli olarak hedef, proje yönetiminin temel taşlarından biri olan
süresel planlamada bugüne dek yapılmış çalışmaların ve inşaat sektöründe yönetim ve
planlama kademelerinde görevli kişilerin değerlendirmelerinin derlenerek, proje
yönetiminde süresel planlamanın önemi ve süresel planlamayı etkileyen faktörleri etki
derecelerine göre sınıflandırmak ve ortaya çıkarmaktır.

1989 yılında Mim. Mürvet Türesoy tarafından hazırlanmış olan “ Yapı Üretiminde Süre
Tahmini ve Yapım Süresini Etkileyen Faktörler” konulu tezden yola çıkılarak, “İnşaat
projelerinde süresel planlamayı etkileyen faktörler ve etki derecelerinin Türkiye
koşullarında belirlenmesi” isimli bir tez çalışması yapılarak 1989 yılından 2005 yılına
kadar olan süredeki değişimlerin üzerine çalışılmıştır.

Yapılan bu çalışmada daha önce de belirtildiği gibi öncelikli hedef; süresel planlamayı
etkileyen faktörleri ortaya çıkarmaktır. Bu amacın yanı sıra bu faktörlerin
değerlendirilmesi aşamasında bugüne dek yapılan çalışmaların yanında süresel
planlama konusunda sektörel çalışanların fikirleri de dikkate alınarak çalışmanın
gerçekleri yansıtması amaçlanmıştır.

Çalışma esnasında süresel planlamayı etkileyen faktörler;


• Proje ile ilgili faktörler,
• Kaynak kullanımı ile ilgili faktörler
• Yönetimle ilgili faktörler ve
• Kontrol edilemeyen faktörlerdir.

Bu 4 ana başlıkta toplanarak grupsal bir değerlendirme yapılması amaçlanmıştır. Her


etki grubu ve her faktör anketin uygulandığı kişiler tarafından skorlanmış ve sonuçlar da
oranlanarak bir önem derecesi bulunmaya çalışılmıştır.

Çalışmanın tümünde önem derecelerinin bulunmasındaki amaç; bundan sonra


yapılması planlanan projelerde ve akademik çalışmalarda yol gösterici olmaktır.

Çalışmanın Yöntemi
Bu çalışma esnasında verilerin toplanması, sınıflandırılması, sunumu, özetlenmesi ve
yorumu aşamalarında çeşitli yöntemler kullanılmıştır. İlk olarak verilerin toplanmasında
anket metodu seçilmiş ve bu anketlerde yer alacak faktörler belirlenirken Türesoy’un
“Yapı Üretiminde Süre Tahmini ve Yapım Süresini Etkileyen Faktörler” konulu tezinin
içindeki anket çalışması temel alınmıştır.

Bu anketin yanında, Mulholland ve Christian’ın Journal of Construction and


Engineering adlı dergide, “İnşaat İş Programlarında Risk Belirleme” konu çalışmaları
başlamaktadırlar (Mulholland and Christian , 1999), Saram ve Ahmed’in Journal of
Management in Engineering adlı dergide 2001 yılında yayınlanan “İnşaat Yapım

15
Koordinasyon Aktiviteleri: Neler Önemlidir ve Zamanı Neler Tüketir?” konulu
çalışmaları (Saram and Ahmed, 2001), Didem Karslı’nın İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü
bünyesinde 1998 yılında hazırladığı “İnşaat Süresini Etkileyen Faktörler ve İnşaat
Süresi Tahmin Modelleri” konulu tez çalışması kapsamında, 1994 yılında Raymond
Nkado’nun yaptığı ve “Etkileyen Faktörler: Yüklenicinin Bakış Açısından” adıyla
Construction Management and Economics adlı dergide 1995’te yayınlanmış
araştırmada, 1995 yılında Peter F. Kaming ve O. Paul Olomolaiye’nin yaptığı ve
“Endonezya’da İnşaat Sürelerini ve İnşaat Maliyetlerini Etkileyen Faktörler” adıyla
Construction Management and Economics adlı dergide 1997’de yayınlanmış çalışmada
yer verdiği sonuçlardan faydalanılmıştır (Karslı, 1998).

Mürvet Türsoy’un araştırması kapsamındaki anketin yapım sürelerini etkileyen


faktörlerle ilgili sorular kısmı, otuz üç adet faktörden meydana gelmiştir. Bu anket
yirmi dört adet yüklenici inşaat kuruluşunda uygulanmıştır. Yapım süresini etkilediği
düşünülen faktörler 0’dan 6’ya kadar sayıların yer aldığı bir puanlama cetveli
yardımıyla değerlendirilmiştir. Bu cetvelde; 0: Hiç etkilemez, 1: Çok az etkiler, 2: Orta
derecede etkiler, 3: Etkiler, 4: Çok etkiler, 5: Çok fazla etkileri ifade etmektedir.

Her faktör için, anketin uygulandığı kişiler tarafından verilen cevaplar toplanmış ve her
biri için bir önem derecesi bulunmuştur. Önem derecesi, o faktöre verilen toplam
puanın, alabileceği maksimum puana bölümüyle elde edilmesi sayesinde ulaşılan
faktörün kendi içindeki yüzde önem derecesidir. Didem Karslı’nın tez çalışmasında yer
verdiği, inşaat süresini etkileyen faktörleri inceleyen çeşitli araştırmacıların
araştırmalarının sonuçları doğrultusunda, temel alınan otuz üç faktöre yenileri
eklenmiştir.

İki kısımdan oluşan anketin birinci kısım; “Proje Yöneticisi Profil Anketi” şeklinde
adlandırılmıştır. Bu kısımda inşaat projelerinde planlama ve yönetim kademelerinde
görev alan, anketin uygulandığı kişilerin profili ile ilgili bilgiler araştırılmaktadır.

Anketin İkinci kısmında araştırılan faktörlere yer verilmiştir. Bu kısımda ordinal


ölçeklendirme kullanılarak değerlendirilmeye çalışılmış, her faktör 1’den 5’e kadar
derecelendirilmiştir. Burada: 1: Çok az, 2: Az, 3: Orta, 4: Çok, 5: Çok fazla etkileri
ifade etmektedir. İkinci kısımda bulunan 56 faktör 4 ana başlık altında toplanmıştır.
Anket çalışması çeşitli inşaat firmalarında ve kamu sektöründe yönetim ve planlama
kademelerinde görevli toplam 55, inşaat mühendisi ve mimara uygulanmıştır. Elde
edilen veriler analiz edilirken her faktörün aldığı skorlar planlamacıların bakış
açısından, anketin bütün katılımcılarının bakış açısından değerlendirilerek, bu iki grup
için faktörlerin önem sıraları karşılaştırılmış, 3. soru olan “görev tanımınız” sorusuna
verilen cevaplar doğrultusunda tespit edilen, saha uygulamacıları, teknik ofis ve
yönetim görevlilerinin bakış açılarından ayrı ayrı değerlendirilmiş ve sonuçta elde
edilen önem sıraları da kendi içlerinde karşılaştırılmıştır. Değerlendirme yapılırken, her
faktörün aldığı ortalama skor, farklı bakış açılarından bulunarak, bir önem derecesi
belirlenmiştir. Ayrıca, her faktörün aldığı toplam skor, alabileceği toplam skora
oranlanarak bir yüzde önem derecesi bulunmuştur. Bu değer, katılımcıların tümünün
yanıtları doğrultusunda elde edilmiş bir değerdir.

16
Araştırma Sonuçları Ve Bulgular

Bu araştırmanın hedef kütlesi inşaat sektöründe yönetim ve planlama kademelerinde


görevli kişilerdir. Anket çalışmasının uygulandığı kişiler, çeşitli inşaat firmalarında ve
kamu sektöründe yönetim ve planlama kademelerinde görevli toplam 55 inşaat
mühendisi ve mimara uygulanmıştır.

İlk bölümde Proje yöneticisi profil anketi adı altında bir anket uygulanmış ve bu
kısımda anketin uygulandığı kişilerin görev tanımları ve kişiler ile ilgili bilgiler
araştırılmıştır. Kişiler meslek alanları, eğitim durumları, çalıştıkları proje sayısı,
projelerde hedeflenen süreyi tutturma oranının yaklaşık kaç olduğu, kaynak ve maliyet
düzenlemesinin ne düzeyde yaptığı, hangi sıklıkla güncellendiği ve çalışmakta olduğu
firma arşivlerinin kaç yıllık olduğuna dair sorular sorulmuş ve kişilerin verdikleri
cevaplar doğrultusunda çeşitli özellikler altında gruplandırılarak sonuçlar farklı bakış
açılarından değerlendirilmeye çalışılmıştır.

Elde edilen veriler analiz edilirken her faktörün aldığı skorlar planlamacıların bakış
açısından, anketin bütün katılımcılarının bakış açısından değerlendirilerek, bu iki grup
için faktörlerin önem sıraları karşılaştırılmıştır. Verilerin analizi esnasında katılımcılar
Teknik Ofis, Saha Uygulamacısı, Yönetim Grubu ve Planlamacılar olarak
gruplandırılmış ve bu 56 faktörün bu 4 farklı kademedeki görevli kişilerce farklı bakış
açıları ile değerlendirilerek önem sıraları karşılaştırılmıştır.

Bu tablolarda dikkati çeken ilk ayrıntı, her grubun ilk sıraya kendi iş tanımını daha fazla
ilgilendiren faktörlerden birini koymuş olmalarıdır. Bu 3 grup ile baz alınan Mürvet
Türesoy’un anketinin sonuçları, planlamacıların sıralaması ve katılımcıların tamamının
verdiği skorlara dayanılarak elde edilen önem derecesi sıralaması tabloda toplu olarak
gösterilmiştir. Bu tablolar yardımıyla bütün grupların değerlendirmesi karşılaştırılmıştır.
Tablolarda koyu renkle taranmış satırlar Mürvet Türesoy’un anketindeki faktörleri, açık
renkli satırlar ise, genişletilmiş konu için eklenmiş yeni faktörleri göstermektedir.
Çalışmaya katılan planlamacı grubuna dahil kişilerin yüzde kırkının mesleki
deneyimlerinin toplamı beş yıldan az, kırk birinin fazladır. Bu da bu gruba dahil
olanların teorisyen konumuna bir hayli yakın olduğunu, henüz uygulamada yeterli
deneyim sahibi olmadıklarını ve sahadan gelen verilere nazaran, teorik bilgilerini ön
planda tutarak değerlendirme yaptıklarını düşündürmektedir. Benzer şekilde saha
uygulamacılarının da yüzde elli sekizinin toplam mesleki deneyimi beş yıldan az, yirmi
altısının fazladır. Teknik ofis görevlilerinde de bu oran, yüzde elli yediye yüzde yirmi
dokuz şeklindedir. Ancak yöneticilerde bu durum tersine dönmüş ve toplam mesleki
deneyimi beş yıldan fazla olanlar bu grupta yüzde elliye ulaşırken, az olanlar yüzde
otuzda kalmıştır.

Tablo 1. Faktörlerin Bütün Gruplarca Yapılan Sıralamalarının Karşılaştırılması

Süresel Planlamaya Etkiyen Katılımcı


Teknik Of. Saha Uyg. Yönetim Mürvet T. Planlama.
Faktörler (önem d.)
Malzemenin zamanında teslimi 1 11 2 3 1 2
İşgücü verimliliği 2 2 7 15 5 3
Etkin bir iş programının kullanımı 3 4 2 2 2 1
Proje-Yapım koordinasyonu 4 13 6 17 9 9

17
Tablo 1. Faktörlerin Bütün Gruplarca Yapılan Sıralamalarının Karşılaştırılması
(Devamı)

İşgücü temini 5 4 6 16 5 6
Projede yapılan değişiklikler 6 24 7 17 11 24
Planlama yapılırken dikkate
alınması gereken stratejik 7 17 4 6 17
aktiviteler ve potansiyel gecikmeler
Yönetim personelinin sayısının
7 9 1 7 3 5
yeterliliği ve deneyimi
Alt yüklenicilerin seçimi 8 15 13 10 15 19

Proje tipi ve özellikleri 9 15 6 13 7 18


Efektif organizasyon yapısı 9 18 16 18 25
Firma bazlı finansal problemler 10 2 3 1 6 4

Projede kullanılan teknoloji 11 4 12 6 14 10


İşin sürekliliğinin sağlanması 12 1 11 3 15 7
İlave çizim, şartname ve teknik
detayların, uygulama için 12 21 11 18 26
zamanında elde edilmesi
İşin çapındaki artış 12 10 5 8 13
Alt yükleniciler arasındaki
13 19 14 19 27
koordinasyonun sağlanması
İş gücünün motivasyonu 14 7 13 19 16 18
Doğal afetler 14 3 7 17 8

Projenin inşa edilebilirliği 15 7 6 12 14


Proje- Planlama koordinasyonu 16 13 16 10 19
Etkili denetim ve kontrol 16 16 16 9 11 21

Yer teslimindeki gecikmeler 17 21 8 17 30


Ekipmanların rasyonel kullanımı 18 14 6 10 20 20
Projelendirmede tecrübeli
19 2 8 5 4 12
elemanların yer alması
Uygun şantiye koşullarının
19 12 11 11 17 23
sağlanması
Yapım hataları 20 7 3 20 13 15
Hava koşulları 20 5 9 8 14 19
Tasarım danışmanlık hizmetlerinin
21 22 15 25 26 36
yeterliliği
Mühendislik verimliliği 22 3 3 12 11
Uygun ekipman seçimi 23 3 6 4 17 16
Enformasyon teknolojisinin etkin
24 12 15 24 28
kullanımı
Uygulanan teknolojiyi kullanma
25 6 10 12 23 22
tecrübesi
Ekipman arızası 26 8 7 11 22 22
Bürokrasi fazlalığı 27 13 13 21 29

18
Tablo 1. Faktörlerin Bütün Gruplarca Yapılan Sıralamalarının Karşılaştırılması
(Devamı)

İşe adaptasyon ve öğrenme isteği 28 15 13 21 24 33


Malzeme seçimi 28 16 15 14 28 34
Ulusal bazlı finansal problemler 29 23 15 9 27 38
Yapım danışmanlık hizmetlerinin
30 26 9 25 25 43
yeterliliği
Proje tarafları arasındaki hak talebi
31 25 15 27 42
sorunları (itilaflar)
Şantiye zemini ve topografyası 31 10 16 18 24 31
Dış otoritelerle iletişimin sürekli
32 25 21 10 33 45
kılınması
Aktivitelerinin önem
33 20 20 32 40
derecelerindeki değişiklikler
Oluşabilecek aksaklıklara yönelik
acil durum, kriz yönetimi, risk
34 11 13 28 32
yönetimi planlarının önceden
oluşturulmuş olması
Kayıt ve dokümantasyon yönetimi
35 20 17 32 41
(Arşiv çalışması)
Sözleşme türünün proje tipine
36 10 16 29 35
uygunluğu
İthal malzeme kullanımı 37 28 19 24 31 50
Malzeme depolama imkanı 38 27 17 26 34 47
Proje prosedürleri 39 16 15 33 39
Kalite kontrol 40 13 13 22 30 37
Şantiyenin uzaklığı 41 23 22 37 49
Yapı endüstrisine yönelik
uygulamaya konulan vergi ve 41 24 21 38 48
teşvikler
Mevzuat değişiklikleri ve yasal
42 24 18 22 35 46
düzenlemeler
Proje süresince uygulanacak iş
43 12 18 36 44
güvenliği programının hazırlanması
Uygulamanın yapılacağı yerdeki
44 29 24 39 51
dini, kültürel, sosyal faktörler
Hırsızlık 45 28 23 40 52

Bütün gruplar incelendiğinde süresel planlamaya etkimede “etkin bir iş programının


kullanımı”, “malzemenin zamanında teslimi”, “işgücü verimliliği”, “yönetim
personelinin sayısının yeterliliği ve deneyimi” ve “firma bazlı finansal problemler”
faktörlerinin ilk sıralarda yer aldıkları ve en önemli faktörler olarak kabul edildikleri
görülmüştür.

Yine aynı şekilde bütün gruplarca, “şantiyenin uzaklığı”, “yapı endüstrisine yönelik
uygulamaya konulan vergi ve teşvikler”, “mevzuat değişiklikleri”, “proje süresince
uygulanacak iş güvenliği programının hazırlanması”, “uygulamanın yapılacağı yerdeki

19
dini, kültürel, sosyal faktörler” ve “hırsızlık” faktörleri en alt sıralarda kabul edilerek,
süresel planlama konusunda en etkisiz faktörler olarak belirlenmiştir.

1989’da Mimar Mürvet Türesoy tarafından yapılan çalışma, firmalar bazında uygulanan
bir anket olduğu için ve bireylerin çalışma alanlarına göre bir ayrım yapılmadığı için
sonuçlara bu durum yansımıştır. Bu iki faktör grubu dışında kalan diğer faktörlere,
çeşitli gruplarca çok farklı önem sıralarında yer verilmiştir. Yani bütün gruplarca ortak
olarak, en önemliler ve en önemsizler olarak kabul edilen faktörler dışındaki faktörler,
karşılaştırmada büyük bir dağılım göstermiştir.

Sonuç ve Tartışma
Bu çalışma kapsamında gerçekleştirilen anket çalışması ve toplanan verilerin analizleri
ışığında proje yönetiminin en önemli alt fonksiyonlarından biri olan planlamanın süresel
planlama alanı incelenmiştir.

Süresel planlamaya etki eden faktörler, sektör çalışanlarına uygulanan bir anket
yardımıyla irdelenmiş ve çeşitli veriler elde edilmiştir. Bu çalışmanın sonucunda ortaya
çıkan verilerle ilgili en çok dikkati çeken konulardan biri, anketin ilk kısmı olan profil
belirleme kısmında, görev tanımı sorusuna verilen yanıtların çeşitliliğidir. Burada
birbirinin aynı işleri yapan birçok sektör çalışanının, görevlerini birbirinden farklı
ifadelerle tanımladığı görülmüştür.

Sektörde birçok başka konuda olduğu gibi, görev tanımlaması konusunda da yeterli bir
çalışmanın yapılmadığı, ortak bir ifade biçimine yani görev tanımı standardizasyonuna
ulaşılamadığı anlaşılmaktadır. Bunun yanında, kişilerin unvan konusunda çok tutucu
oldukları ve herkesin kendi tanımlama biçimini kullanmayı tercih ediyor oluşu da
durumun standardizasyonunun güçleşmesine nedendir. Dolayısıyla da aynı işi yapan
birçok kişi, birçok farklı unvanla anılmaktadır. Bu durumun düzeltilebilmesi için bir
standardizasyon çalışması yapılmalı, bu çalışmanın sonucunda elde edilen
tanımlamaların kabul görmesi ve kullanılmaya başlanması için de, sektörde çalışacak
olan mühendis ve mimarların mesleki eğitimleri sırasında konuyla ilgili
bilgilendirilmeleri ve yönlendirilmeleri gereklidir. Bu standardizasyon çalışması için,
meslek odaları mensupları, çeşitli üniversitelerden benzer konularda çalışan akademik
görevliler, sektörün önde gelen firmalarının temsilcileri ve Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı’ndan temsilcilerin koordine olması ve bu oluşturulan grubun konuyu
derinlemesine incelemesi sonucunda da bir görev tanımı şablonuna ulaşılması doğru
olacaktır. Grubun üstünde görüş birliğine vardığı, mesleki kavramlara getirilecek ortak
tanımların kullanımının yaygınlaştırılması ve benimsetilmesi noktasında, lisans ve
yüksek lisans düzeyinde yapı işletmesi konusunda verilen dersler önemli bir rol
üstlenecektir.

Anket çalışmasının ikinci kısmında yapılan skorlamalar doğrultusunda elde edilen


veriler ve faktörlerin önem sıralarının, gruplara göre birbirinden bir hayli farklı
oluşunun, bu gruplara dâhil olan kişilerin mesleki deneyim süreleri ve çalıştıkları proje
sayısıyla alakalı olduğu kadar, kişilerin dâhil oldukları grupla yakından ilgili faktörleri
daha önemli ve etkili kabul etmeleriyle de büyük oranda alakalı olduğu anlaşılmaktadır.
Objektifliği engelleyen bu bakış açısını ortadan kaldırabilmek için, departmanlar ve
bireyler arasında doğru bir iletişim sağlanması gereklidir.

20
Kaynaklar

Bukağılı, A.E., 1995. İnşaat Sektöründe Proje Yönetimi ve Proje Yöneticisinin Rolü,
Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.

Çalık, E., 1994. Proje Yönetimi, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi. Sosyal
Bilimler Enstitüsü, İstanbul.

Hallows, J.E., 1998. Information Systems Project Management: How To Deliver


Function and Value In Information Technology Projects, AMACOM, New York.

Karslı, D., 1998. İnşaat Süresini Etkileyen Faktörler ve İnşaat Süresi Tahmin Modelleri,
Yüksek Lisans Tezi, İ.T.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.

Mulholland, B. and Christian, J., 1999. Risk Assessment in Construction Schedules,


Journal of Construction Engineering and Management, ASCE, Vol. 125, No. 1,
January/Fabruary, 8-15

Saram, D.D. and Ahmed, S. M., 2001. Construction Coordination Activities: What Is
Important and What Consumes Time, Journal of Management in Engineering, ASCE,
Vol. 17, No. 4, October, 202-213.

Türen, G., Şahbudak, N., Kültür V.K., Doğan, Ö.F., Karamemiş, G., Ergen E., Polat G.,
Ünlü G. ve Alabay C., 1997. Bir Planlama Doktrini, Bitirme Ödevi İ.T.Ü. İnşaat
Fakültesi, İstanbul.

Türesoy, M., 1989. Yapı Üretiminde Süre Tahmini ve Yapım Süresini Etkileyen
Faktörler, Yüksek Lisans Tezi, İ.T.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.

Yamak, O., 1998. Proje Yönetim Teknikleri. Komputron Ltd. Şti., İstanbul.

21
Günümüz Şantiye Koşullarının Literatür ile Kıyaslanması ve
Mevcut Durumun Değerlendirilmesi

Murat Kuruoğlu Merve Sevim


Ögr. Gör.Dr. İTÜ İnşaat Fakültesi İnş. Müh., Yapı İşletmesi Anabilim Dalı
Yapı İşletmesi Anabilim Dalı Maslak, İstanbul
Maslak, İstanbul Tel ve Faks: 0 212 285 36 55
Tel ve Faks : 0 212 285 36 55 E-posta: mrvsvm@yahoo.com
E-posta : kuruoglu@itu.edu.tr

Volkan Ezcan
İnş. Müh., Yapı İşletmesi Anabilim Dalı
Maslak, İstanbul
Tel ve Faks: 0 212 285 36 55
E-posta: eczan@itu.edu.tr

Öz
İnşaat projeleri hayata geçirilirken imalatın yapılacağı bölge üzerine belirli bir düzene
sahip, imalat esnasında oluşabilecek birçok sorunu atlatabilecek; içerisinde çalışan ve
aynı zamanda yaşayan insanların temel ve sosyal ihtiyaçlarına cevap verebilecek,
sağlıklı ve güvenli bir şantiye kurulumu öncelikli işlerimizin en başında yer almaktadır.
Unutulmamalıdır ki bu şekilde tasarlanmış uygun bir şantiye düzeniyle işlerin
aksamasından kaynaklı gecikmelerin büyük çoğunluğunun ve ekonomik anlamda çok
ağır olabilecek birtakım faturaların önüne geçilmiş olacaktır. bu çalışma içerisinde
temel şantiye tekniği kavramlarının dünü ve tüm bu kavramların bugüne yansıması
incelenmek istenmiştir. Temel amaç şantiyelerin kurulum ve yerleşim planlarının
değerlendirilmesinde ne durumda olduğumuzu gösteren bir çalışma sunmaktır.

Çalışma metodu olarak anket uygulaması şeklinde bir yola başvurulmuştur. Şantiye
kurulum ve yerleşimi ile ilgili hali hazırda bulunan bilgi ve büyüklüklerin
karşılaştırmalı bir değerlendirilmesi niteliğindeki bir anket formunun farklı şantiyelerde
uygulanması sonrasında ortaya çıkan veriler istatistiksel değerleme yöntemi kullanılarak
tek tip parametreler haline getirilerek şantiye kurulumu, şantiye ünitelerinin yerleşimi
ve büyüklüklerinin belirlenmesi ile ilgili geçmiş yıllardan bu yana süregelmiş bir takım
bilgi ve kuralların ortaya konarak bu birikimler ışığında hali hazırdaki bazı şantiyelerin
ilgili konularda incelenmesi; bu kuralların günümüzde ne derece uygulandığının
saptanması; bu incelemeler akabinde, yapılan işin tipi ve büyüklüğü ile üretim alanları
dışında kalan şantiye ünitelerinin boyutları arasında analitik bir sonuca varmak
amaçlanmıştır.

Anahtar sözcükler : Şantiye mobilizasyonu, tesis yönetimi

23
Giriş

Bir yapının hayalinin kurulması ile başlayıp bu yapının kullanıma hazır duruma
getirilmesine kadar devam eden inşaat sürecinde birbirini takip eden sayısız karar
aşamaları bulunur. Ortaya çıkan eserin kurulan hayalle ne kadar örtüştüğü ve ne kadara
mal olduğu, bir başka deyişle projenin başarısı, olayların doğru değerlendirilmesi ve bu
değerlendirmelere göre alınan kararların düzgün bir şekilde uygulanabilmesine bağlıdır.

Bilindiği gibi bir yapının talebi üzerine bu talebin yapılabilirliğinin değerlendirilmesi ile
başlayan yapı üretim süreci, gerekli verilerin toplanması ve değerlendirilmesi
sonucunda tasarım çalışmaları ile devam eder. Projelendirme aşamasının
tamamlanmasının ardından ihale işlemleri yapılan yapı, belirli bir sözleşmenin ışığında
yapıma hazır duruma gelmiş olur. Şantiyeler, bir inşaatın yapımını veya mevcut bir
yapının tadilat, onarım ya da yıkım işini ruhsatına, projesine, şartnamelere, yürürlükteki
mevzuata uygun biçimde gerçekleştirmek için çalışan insanların, kurulan tesislerin,
kullanılan makine araç ve gereçlerin oluşturduğu geçici işletmedir. Fiili üretim sürecinin
fiziki boyutunu oluşturan şantiyelerin kurulum ve yerleşim planlarının başarısı, şantiye
personelinin genel performansında net bir artışa imkân vererek yapılan işin kalitesine
doğrudan katkı sağlar. Bu bağlamda önemi açıkça görülen şantiye yerleşimi planlaması
bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır.

Şantiye Kavramı Ve Şantiye Kurulumu


İngilizcesi “construction site”, fransızcası “chantier” ve almancası “Baustell” olan
şantiye kelimesi dilimize fransızcadan uyarlanma ‘şantiye’ olarak yerleşmiştir. Bir
bütün olarak Şantiye yapı malzemelerinin yığılıp saklandığı yer, yapım aşamasındaki
bina, fabrika, yol ve baraj gibi tüm yapılara genel olarak verilen addır.

“Şantiye tekniği bütün hayat boyunca tecrübe ve etüd ile öğrenilebilen bir konudur.
Yenilikler ile çok yakından ilgilidir ve devamlı değişmektedir. Bunun için ya hiç şantiye
tekniği kitabı yazmamak veya her yıl kitabı ve toplanan dökümantasyonu yeniden
gözden geçirerek yenilikleri eklemek ve modası geçen şeyleri çıkarmak, yani eseri
aktüel teknik duruma adapte etmek gerekir.” (Berkman, A.F.,1957)

Şantiye, bir inşaat alanının, inşaat yapımının, düzenlenmesinin, onarımının ve/veya


yıkımının tamamlanması amacıyla; işin tüm altyapısı, şartnamesi ve ilgili mevzuatlarına
uymak koşulu ile öngörülen süre içerisinde güvenlikli bir şekilde tamamlanması
amacıyla makine, araçlar ve insanların bir uyum içerisinde çalıştığı geçici süreli
işletmelerdir.( Müngen, M. U., 2003.)

Tek başlarına koca bir üretim sahası olan şantiyeler aynı zamanda geçici süreli üretim
yerleridir. Önceden hazırlanan projeye göre tesisleri, birimlerin ve çalıştırılacak kişilerin
sayısı doğru öngörülmeli ve çalışacak bu insanların, aletlerin ve makinelerin
koordinasyonları uyum içerisinde sağlanmalıdır. Planlanmamış bir iş başlangıcının
olumsuz etkileri tüm iş süresince kendini hissettirmektedir.

24
İnşaat alanını 4 kısım halinde incelenmektedir:

1.Üretim Alanı
2.İdari Alan
3.Depo Alanı
4.Sosyal Tesisler

Üretim alanı; yapının aktif olarak inşa edildiği alan, idari alan; yapıyla ilgili çalışmakta
olan idari personelin( Mühendislerin, teknikerlerin, sekreterlerin vs.) bulunduğu binalar,
depo alanı; açık veya kapalı olmak üzere yapıda kullanılacak malzemelerin koyulduğu
alan, sosyal tesisler ise; yemekhane, yatakhane, soyunma yerleri, spor tesisleri gibi diğer
3 alanın dışında kalan, yaşamın süregeldiği alanlar olarak tanımlanmıştır.

Araştırma Yöntemi
Bu çalışma kapsamında verilerin toplanması ve kıyaslanması için anket yönetim
seçilmiştir.. Konu ile ilgili çeşitli kaynakların taranması sonucunda geçmiş yıllara ait
birikimler ortaya konarak bu bilgiler ışığında günümüzdeki şantiyelerin
değerlendirilmesi amacıyla çeşitli soru ve çizelgeler hazırlanmıştır. Şantiyelerin üretim
faaliyetleri dışındaki durumunu ortaya koymak amacıyla çeşitli şantiyelere uygulanmak
üzere bir 63 sorudan oluşan anket hazırlanmıştır Hazırlanan sorularla gezilen şantiyeler
ile ilgili veriler toplanmış; çizelge ve diyagramlar yardımıyla da bu verilerin
değerlendirilmesi sağlanmıştır. Anket; Genel Bilgiler, Çalışanlara Ait Bilgiler, Şantiye
ve İşçilere ile İlgili Bilgiler, İş Güvenliği ile İlgili Bilgiler ve Sosyal Binalar ile İlgili
Bilgiler olmak üzere toplam beş ana başlıktan oluşmaktadır. Şantiyelerin türlerine göre
farklılıklar gerektirmesinden ötürü şantiyeler

o Konut
o Metro
o Otoyol
o Alışveriş Merkezi
o Stadyum, spor salonu
o Kültür Merkezi
o Kamu Binası (Adliye SARAYI, Belediye Binası vs.)
o Hastane
o Diğer olmak üzere gruplandırılmıştır.

Yapının inşa süresince kişi / ay ifadesinin öneminin altı özellikle çizilerek belirtilmiş
olup, bu ifadeyle üretimi yapacak işçi ve idari personel sayısına ulaşılması
hedeflenmiştir.

Araştırmanın sonunda “50 sene öncesine göre modernleştik mi yoksa geriye mi gittik?”
konulu bir değerlendirme yapabileceğimiz önerisi üzerinde durulmuştur. Çalışma
toplam 19 farklı şantiyede şantiye şefi, proje müdürü ve kamp amiri ile yapılan yüz
yüze görüşmeden çıkan sonuçları sunmaktadır.

25
Anketin Değerlendirilmesi ve Bulgular

İncelenen örnek şantiyelerin sonuçlara sağlıklı biçimde yansıması ve her bir proje
tipinin farklı özelliklerinin dikkate alınması açısından sadece tek bir tipe bağlı
kalınmamış, bu sayede alınan ortalama sonuçların karma yapıda olması sağlanmıştır.
Değerlendirmelerin bu şekilde farklı bölge ve şantiyelerde yapılması çeşitliliği artırmış
ve bizi daha doğru bir değerlendirmeye sevk etmiştir. (Ozan Çelik vd,2009)

Çalışmada elde edilen çarpıcı bulgular aşağıdadır;


1. İncelenen şantiyelerin %30’unda özürlü personel çalışmaktadır.
2. İncelenen şantiyelerin %70’inde bayan çalışan bulunmaktadır.
3. Ofislerin %50’sinde sigara kullanılmaktadır.
4. Şantiyelerin %80’inde servis olanakları mevcuttur.
5. Şantiyelerin tamamında çaycı ve kapıcı bulunmakta, ancak %90’ında çaycıya ait
bir oda vardır.
6. Şantiyelerin %25’inde sahada ofis bulunmamaktadır.
7. Tüm şantiyelerde ofislere özel WC ve Lavabo bulunmakta olup otapark alanı
ayrılmıştır.
8. Şantiye ofisi olan şantiyelerin %45’inde misafir (ziyaretçi) odası bulunmaktadır.
9. Şantiyelerin %55’inde arşiv için oda ayrılmıştır.
10. Şantiyelerin %10’unda yerleşim alanlarına ait su drenaj çalışması yapılmamıştır.
11. Şantiye sahasına yerleşim planlanırken, şantiyelerin %50’sinde hakim rüzgar
göz önüne alınmamış olup, %85’inde sahaya trafo yapılmıştır.
12. Şantiyeler suyunun %55’i ana şebekeden, %10’u artezyenden, %15’i tanker ile
taşıyarak, %10’u hem ana şebeke hem artezyen ve %10’u ana şebeke ile birlikte
tanker ile su taşıyarak temin etmektedir.

26
13. Şantiyeler atık sularını ise %65’i ana şebekeye vererek, %10’u fosseptik
kullanarak, %10’u vidanjör ile çektirerek ve kalan %15’ide ana şebeke ve
fosseptik uygulamalarını birlikte yaparak uzaklaştırmaktadır.
14. Şantiyelerin %85’inde iş güvenliği eğitimi verildiği ifade edilmiştir. Diğer
yandan şantiyelerde her işçiye bir baret vermekte ancak %75’ine çelik burunlu
ayakkabı sağlanmaktadır. Buna karşın şantiyelerin %20’sinde yangın tehlikesine
karşı herhangi bir önlem bulunmamakta, şantiyelerin %80’inde revir
bulunmaktadır
15. Projede çalışanlara %80 şantiyede ilk yardım eğitimi verilmektedir. %90
şantiyede yüksekte çalışanlar için emniyet kemeri verilmektedir.
16. Şantiyelerin %90’ında iş güvenliğinde sorumlu kişi yada birim mevcut olup
%90’ında iş güvenliğine uymayanlar için değişik yaptırımlar uygulanmaktadır.
17. Şantiyelerin %80’inde işçiler için üretim sahasında WC ve lavabo bulunmakta,
İşçiler için ancak şantiyelerin %65’inde soyunma giyinme kabinleri
bulunmaktadır.
18. Şantiyelerin %65’inde işçiler için çamaşırhane yapılmıştır.
19. Şantiyelerin %45’inde 8 saat, %30’inde 9 saat ve %25’inde 9 saatten fazla mesai
yapılmaktadır.
20. Şantiyeler yemek işlemini %70’i hazır yemek firmaları ile %30 u kendi aşçı ve
mutfakları ile çözmektedirler.
21. Şantiyeler teknik personeli için konaklama imkânları değişik biçimlerde
sağlanmaktadır. Şöyle ki şantiyelerin %45’inde bekâr lojmanı, %5 i ev kira
yardımı ve kısmi lojman , %5’i kira yardımı yapmakta %45’i ise şantiye sahası
ve kiralama seçenekleri ile konaklama imkânları sağlanmaktadır.

Sonuçlar

Sonuç değerlendirmesi yapılırken, örnek şantiyelerin değişken sayıda alt işveren


çalıştırması ve yine bunların çalıştırdığı işçi sayılarının da oldukça geniş bir aralıkta
değişim göstermesi nedeniyle değerlendirme aşamasında özellikle barınma ve sosyal
birtakım ihtiyaçların giderilmesi konusunda maksimum sayılara bakılmıştır.

Şantiye tekniği açısından gereksinimleri ortaya koyan Sn. Ord. Prof. Dr. Ali Fuat
Berkman’ın hazırlamış olduğu kişi başına değerler açısından, hazırlanmasından
günümüze kadar geçen 50 yılı aşkın sürede teknolojinin kat ettiği büyük mesafe de
dikkate alındığında donanım bakımından ofislerin zenginleşmesi normal
karşılanmalıdır. Ancak kişi başına düşen çalışma alanı bakımından standartlarla aradaki
büyük farklılığın yalnızca teknik ve idari personelle sınırlı kalmış olması gün geçtikçe
üst düzey çalışanlarla daha düşük kıdemli işçilerin çalışma şartları arasındaki farkın
açıldığını gözler önüne sermektedir.

Kurulum aşamasında birçok şantiyede sosyal alanlar ortalama işçi sayılarına göre
düzenlendiği için toplam işçi sayısı çok değişken olan şantiyelerde özellikle maksimum
işçi sayısına ulaşıldığında lavabo/duş/WC/yemekhane gibi ünitelerin kişi başına düşen
sayıları yetersiz kalmakta olduğu gözlemlenmiştir. İşçi başına yatak, dolap, tuvalet,
banyo, duş, sosyal tesis alanı, dinlenme alanı, kantin alanı, soyunma giyinme kabin
sayısı gibi temel ihtiyaçlarda geçen 50 senede hiç ilerleme olmadığı gibi aksine geri
gidilmiştir. Diğer bir değişle 15 kişi için bir tuvalet gerekirken (olması gereken)

27
ortalamada bu değer yaklaşık 27 kişi başına bir tuvalet biçimindedir. Kişi başına bir
dolap dahi düşmemektedir.

Sonuç değerlendirmesi kapsamında dikkatimizi çeken en önemli husus ofis


mahallerindeki yaşam alanı ve donanım koşulları bakımından Sn. Ord. Prof. Dr. Ali
Fuat Berkman’ın hazırlamış olduğu kişi başına değerler göz önüne alındığında ortaya
büyük farklılıklar çıkmaktadır. Teknik personelin ihtiyaç duyduğu alanlarda ise
teknolojinin artmasına bağlı olarak artış olmuştur. Bu husus tabloda 4 m2 kişi başına
ihtiyaç olan alanın şantiyeler ortalamasının 16.4 m2 olarak bulunması ile kendini
göstermektedir. Diğer yandan şantiyelerde ortalama her kişiye bilgisayar düşüyor
olması teknolojinin sahalara yerleştiğinin bir göstergesi olarak algılanmaktadır.

Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Berkman’ın hazırlamış olduğu kişi başına değerler ve şantiyeler
ortalama karşılaştırması (Ozan Çelik vd,2009)

Olması
Büro Mahali Gereken Birim Şantiyeler Ortalaması Birim
Taban Alanı 4 m2/ kişi 16,410 m2/ kişi
Hava Hacmi 10 m3/ kişi 42,047 m3/ kişi
Masa 1 adet/ kişi 1,109 adet/ kişi
Bilgisayar 1 adet/ kişi 0,966 adet/ kişi
Sandalye 1 adet/ kişi 1,340 adet/ kişi

Şantiye Gece Olması


Barınakları Gereken Birim Şantiyeler Ortalaması Birim
Alan 5 m2/ kişi 5,840 m2/ kişi
Yatak 1 adet/ kişi 1,298 adet/ kişi
Dolap 1 adet/ kişi 0,647 adet/ kişi
Lavabo 15 Kişi/adet 27,491 kişi/adet
WC 15 Kişi/adet 26,655 kişi/adet
Duş Mahali 15 Kişi/adet 28,927 kişi/adet
Yemekhane Alanı 2 m2/ kişi 1,888 m2/ kişi

Değerlendirmesi yapılmış olan eksiklikler üzerine gidilerek yapılacak olan iyileştirme


çalışmaları ile daha sağlıklı bir çalışma ve yaşam ortamı yaratılmış olacaktır. Çalışma
ve barınma ortamının teknik ve idari personel için gayet yeterli olmasına rağmen
işçilerin barınma ve sosyal imkanlarının geliştirilmesi çok olumlu yönde atılmış adımlar
olacaktır. Özellikle salgın hastalığın hızla yayılmasının mümkün olduğu
şantiyelerimizde hijyen için lavabo, tuvalet, duş imkanlarının arttırılması çalışma
kalitesinin arttırılması açısından önemlidir. Özellikle İstanbul’da yer kısıtı olan
şantiyelerde her türlü imkanı yaratmak elbette zor olacak ancak buralarda da en azından
temel ihtiyaçların mümkün olan en iyi şekle getirilmesi yerinde bir karar olacaktır.

28
Kaynaklar

BERKMAN, A.F., Şantiye Teknikleri, İstanbul Teknik Üniversitesi, pp. 28-31, 157,
170, 175, İstanbul Teknik Üniversitesi Matbaası, 1957.

MÜNGEN, M. U., İTÜ Sürekli Eğitim Merkezi Sertifika Programı Şantiye Tekniği
Ders Notları, pp.1-5, 19-20, 33-34, 37-39, 41-42, 47, 49, 55, 65, 67, 2003.

İnş.Müh. Ozan Çelik , İnş.Müh. Esra Topkaya (Kocaeli Üniv.), İnş.Müh. Erdi
Akbayrak, İnş.Müh. Alican Ankay, İnş.Müh. Erman Yiğit Tuncel, İnş.Müh. Emrecan
Türkeş , İnş.Müh. İsmail Gülbetekin, Hasan Tahsin Boz , Yürütücü Dr. Murat Kuruoğlu
“Şantiyelerin Kurulumu ve Yerleşim Planlarının Değerlendirilmesi”, Mühendislik
Tasarım Projesi , İTÜ İnşaat Fakültesi Yapı İşletmesi Anabilim Dalı, 2009,

29
Yapı İşletmesi ve Yapım Yönetimi Kapsamında Eskişehir
TED Koleji Örneğinin İrdelenmesi

Araş. Gör. Zeynep Arda Araş. Gör. Zuhal Özçetin


Bozok Üniversitesi Bozok Üniversitesi
Müh.-Mimarlık Fakültesi Müh.-Mimarlık Fakültesi
Mimarlık Bölümü, Yozgat Mimarlık Bölümü, Yozgat
Tel: 0 354 242 10 01- 2199 Tel:0 354 242 10 01-2131
E-Posta: ardazeynep@gmail.com E-Posta: zuhalozcetin@gmail.com

Öğr. Gör. Mehmet Eminel


Bozok Üniversitesi
Müh.-Mimarlık Fakültesi
Mimarlık Bölümü, Yozgat
Tel: 0 354 242 10 01-2136
E-Posta: mehmeteminel@gmail.com

Öz
İnsanoğlu gereksinimlerini karşılamak amacıyla belirli konfor ve güvenlik koşullarını
sağlayarak çeşitli işlevde yapılar oluşturmuştur. Bu yapılarda gelişen ve değişen
teknolojik olanaklarla standart yapım tekniklerinin yanı sıra yeni ve modern
yöntemlerde kullanılmaktadır. Bir yapı projesinin işverenin isteklerini karşılamak
amacı ile mimari tasarım sürecinin başlangıcından bitimine kadar planlanması,
yürütülmesi, denetlenmesi ve koordine edilmesi için yapının belirtilen süre, bütçe ve
kalitede tamamlanması gerekmektedir. Projesi tamamlanan yapıların iyi yönetilmeden
inşa edilmesi, proje hatalarının ve yapı maliyetinin artmasına, organizasyon
eksikliklerine, hatalı malzemeyle üretimin gerçekleştirilmesine, teslim sürelerinde
gecikmelere ve iş kazalarına yol açmaktadır. Bu nedenle proje yönetiminde yapı ile
ilgili disiplinlerin eş güdümünün ve akılcı yapım yönetiminin gerçekleştirilmesi konusu
iş gücü, zaman ve para açısından ekonomi sağlanması ve kaliteli yapımın
gerçekleştirilmesi için önem kazanmaktadır. Bu çalışmada, Eskişehir TED Koleji örneği
şantiyede yapım yönetimi, yapım süreci ve yönetim eylem ve etmenleri başlıkları
altında irdelenecek, yapı işletmesi ve yapım yönetimi kapsamında örnek yapının olumlu
ve olumsuz yönleri karşılaştırılacaktır. Çalışmadan elde edilen sonuçlar ile yapı
işletmesi ve yapım yönetimi konusunda önerilerde bulunulacaktır.

Anahtar Sözcükler: Yapı İşletmesi, Yapım Yönetimi, Eskişehir TED Koleji, TED
Koleji, Yapı Yönetim Eylem ve Etmenleri.

31
Giriş

Zaman, maliyet ve kaliteyi denetlemek amacıyla, bir yapım programının yönetim


metotlarını uygulayarak yürütülmesine yapım yönetimi denmektedir. Bir yapım
projesinin belirtilen süre, bütçe ve kalitede tamamlanmasını sağlamak, işverenin
isteklerini karşılamak i ç i n başlangıcından bitimine kadar planlanması, yürütülmesi,
denetlenmesi ve koordine edilmesine yapım proje yönetimi denir [1].

Yapının Karar Projelendirme Denetim ve


Tasarımı Organizasyon

Yasalar Yapımın Yargı


Yönetimi
Uygulama
Yürütme Tasarımı

Teslim

Şekil 1. İnterdisiplin olarak yapı yönetimi [2]

1. Yönetim Eylem ve Etmenleri

Bir yöneticinin, bulunduğu konuma ya da yapı üretim süreci içindeki durumuna göre,
dikkate almak zorunda olduğu yönetim bileşenleri mevcuttur ve ayrıca bu bileşenler
yönetim tanımını da yapmaktadır.

Bir yöneticinin süreç içinde yapması gereken eylemlere ‘yönetim eylemleri’ , yönetim
eylemlerini yaparken önemli olan ve yönetimi etkileyecek bileşenlere ‘yönetim
etmenleri’ denmektedir [3].

YÖNETİM

YÖNETİM EYLEMLERİ YÖNETİM ETMENLERİ

1. PLANLAMA 1. ORGANİZASYON
2. TASARLAMA VE 2. KOORDİNASYON
PROBLEM ÇÖZME 3. VERİMLİLİK
3. KARAR VERME 4. STANDARDİZASYON
4. DENETİM 5. KISITLAR
5. İLETİŞİM 6. EKONOMİ
7. KALİTE

Şekil 2. Yönetim Süreci Eylemleri ve Etmenleri [3]

32
2. Yapı Üretim Süreci
Yapı üretim süreci, ihtiyaçların belirlenip, bunları karşılayacak ürünün yapılması kararı
ile başlayıp, fizibilite etüdü ile devam etmektedir. Bu evre, ihtiyaç ve talebe, kaynakların
durumuna göre analizlerin yapıldığı, değişik çözüm yollarının araştırıldığı evredir [1].

Eskişehir TED Koleji, ülkedeki 22. TED okuludur. Temelleri 12 Mart 2008 tarihinde
atılmıştır. Şantiye kurulumuna hafriyat işleriyle eş zamanlı olarak başlanmıştır.

Projenin boyutları 50 dekar arsa alanı içerisinde belirlenmiş olup, proje maliyeti
yaklaşık 22.000 dolar olarak belirlenmiştir. Projenin bir kısmının 2008-2009 öğretim
yılında faaliyete geçmesi amaçlanmıştır.

Mimari proje TED kolejinin merkezi olan Ankara’ da Yeşim-Nami HATIRLI tarafından
yapılmıştır. Yüklenici firmalar Müpasan İnşaat Tic. San. Ltd. Şti. ve Batu İnşaat A.Ş.’
dir. Teknik ve idari/yasal şartnameler hazırlandıktan sonra 50 dekar arsa alanı içinde
6400 m2 kapalı alan (2000 m2 ortaokul kısmı, 2000 m2 ilkokul kısmı ve 2400 m2
anaokulu kısmı) tasarlanmıştır.

YAPI YAŞAM SÜRECİ

Ön hazırlık Planlama/ Tasarla- Yapım


YAPI ÜRETİM SÜRECİ evresi Program- ma evresi
Fizibilite lama
çalışmaları (ihale)
KULLANIM SÜRECİ

YIKIM

Şekil 3. Proje Süreci Temel Evreleri [1,3]

2.1. Alan (Yerleşke) Tanımlaması:

Bir kent alanının hangi özel amaçlarla tahsis edilmesi gerektiği yerleşme ölçeğinde bir
fizibilite çalışması gerektirir. Bu nedenle, bu alanla ilgili mümkün olabilecek fonksiyon
tipleri, yapı birim sayısı, plan düzenleri, yapım sistemi alternatiflerinin
değerlendirilmesi, arsa maliyeti, rayiç kira değerleri, arsa kullanma emsali, park yeri
zorunluluğu vb. sorunları incelenmelidir [1].

Proje şehir merkezinden yaklaşık 10–15 km uzaklıkta bulunan Yukarı söğüt önü
mevkiinde konumlandırılmıştır (Resim 1). Eğimli olmayan bir arsa yapısı mevcuttur.

33
Resim 1. Eskişehir TED Koleji Alanının Şehir Resim 2. Eskişehir TED Koleji
Merkeziyle İlişkisi [5] Alanı (Google Earth)

2.2.Yapı Bütününün İncelenmesi:

Eskişehir TED Koleji örneğinde; yapı bütünü Vaziyet Planı, Bina Konumları, Diğer
Binalar ve Çevre İle Ulaşım, Plan Özellikleri, Binaların Şekillenme Kriterleri,
01.11.2008 ve 01.04.2009 tarihleri arasında mevcut durum incelenmiştir.

2.2.1. Vaziyet Planı:

Yerleşke bütününde var olan binalar arazi ve yola göre konumlandırılmış olup, spor
alanları ve anaokulu yola göre konumlandırılmıştır. Yerleşke bütününde yurt ve
lojmanlar hem arsanın biçimlenişine uygun olarak hem de eğitim birimleri ile olan
ilişkisi göz önünde bulundurularak eğitim birimlerinden ayrı olarak tasarlanmıştır.
Yönlenme kuzeybatı-güneydoğu ve kuzeydoğu-güneybatı doğrultusundadır. Yerleşim
planında her binanın kendine ait otoparkı bulunmaktadır. Yerleşkede araç ve yaya
girişleri kullanıcılar dikkate alınarak yoldan uzaklaştırılmıştır ve iki ayrı giriş
düşünülmüştür (Resim 3.4.5).

34
Resim 3. Eskişehir TED Koleji Vaziyet Planı
(Müpasan İnşaat Ltd. Şti.- Batu İnşaat A.Ş. Arşivi)

Resim 4-5. Projenin Genel Görünümünü Gösteren Üç Boyutlu Çizimler


(Müpasan İnşaat Ltd. Şti.- Batu İnşaat A.Ş. Arşivi)

2.2.2. Diğer Binalar ve Çevre İle Ulaşım:

Şehir merkezinden yaklaşık 10-15 km uzaklıkta Yukarı Söğüt önü mevkiinde Söğüt ve
Uludere Yolu Caddesi üzerinde konumlanan yapı bütünü ön cephesinde özel şahsa ait
bir çiftlikle komşu parselde bulunmaktadır. Şantiye alanı eğimli olmayan bir arazi
üzerinde konumlandırılmıştır (Resim 6).

35
Resim 6. Eskişehir TED Koleji Alanı, Diğer Binalar ve Çevre İlişkisi

2.2.3. Plan Özellikleri:

Eskişehir TED Koleji yerleşkesi anaokulu, eğitim bloğu, yurt, lojman ve spor
merkezinden oluşmaktadır.

Anaokulu binasında omurga şema düşünülmüştür. Yapı, merkezinde bulunan sosyal


aktivite mekanlarına takılan iki sirkülasyon aksı ve bu akslara takılan sınıflardan
oluşmaktadır. Yapıda kullanıcı gereksinimleri göz önünde bulundurularak, kış aylarında
oyun alanı için iç avlu, yaz aylarında sınıflara ait terasla ilişkilendirilmiş bahçe
içerisindeki oyun alanları tasarlanmıştır (Resim 7,8,9).

Eğitim bloklarında tarak şema düşünülmüş olup, sirkülasyon aksının bir ucuna takılan
sınıflardan ve diğer uca takılan müzik ve görsel sanatlar işlikleri, laboratuarlar ile
öğretmen odalarından oluşmakta, kütüphane ve idare sosyal tesisler ile sonlanmaktadır.
Eğitim birimleri 1.-6. sınıflar, 6.-8. sınıflar ve 9.-12. sınıflar olmak üzere ayrı bloklar
olarak düşünülmüştür. Eğitim birimleri bloklarının her birinin kendine ait girişi ve tören
alanı bulunmaktadır. Tören alanları her bir bloğa ait açık spor alanları ile
ilişkilendirilmiştir (Resim 3.10.11.12.19.20).

Spor merkezi açık ve kapalı mekânlardan oluşmaktadır. Açık mekânlar ulaşım kolaylığı
ve aynı işlevlerin bir arada bulunması açısından kapalı spor salonu ile
ilişkilendirilmiştir. Kapalı spor salonuna ait ayrı bir otopark bulunmakta ve giriş
buradan sağlanmaktadır (Resim 22.23.24.25.26.27).

Resim 7. Anaokulu Zemin Kat Planı (Müpasan İnşaat Ltd. Şti.- Batu İnşaat A.Ş. Arşivi)

36
Resim 8.-9. Eskişehir TED Koleji Anaokulu Bloğu Görünüşleri
(Müpasan İnşaat Ltd. Şti.- Batu İnşaat A.Ş. Arşivi)

Resim 10. B Blok Bodrum Kat Planı Resim 11. B Blok Zemin Kat Planı
(Müpasan İnşaat Ltd. Şti.- Batu İnşaat A.Ş. Arşivi)

Resim 12. Eskişehir TED Koleji B Blok 1. Kat Planı


(Müpasan İnşaat Ltd.Şti.- Batu İnşaat A.Ş. Arşivi)

37
Resim 13.-14. Eskişehir TED Koleji B Blok Görünüşleri
(Müpasan İnşaat Ltd.Şti.- Batu İnşaat A.Ş. Arşivi)

Resim 15.-16. Eskişehir TED Koleji B Blok İç Mekân Görünüşleri


(Müpasan İnşaat Ltd.Şti.- Batu İnşaat A.Ş. Arşivi)

Resim 17-18. Eskişehir TED Koleji B Blok İç Mekân Görünüşleri


(Müpasan İnşaat Ltd. Şti.- Batu İnşaat A.Ş. Arşivi)

38
Resim 19. Eskişehir TED Koleji C Blok Resim 20. Eskişehir TED Koleji C Blok
Bodrum Kat Planı Zemin Kat Planı
(Müpasan İnşaat Ltd. Şti.- Batu İnşaat A.Ş. Arşivi)

Resim 21. Eskişehir TED Koleji C Blok 1. Kat Planı


(Müpasan İnşaat Ltd. Şti.- Batu İnşaat A.Ş. Arşivi)

Resim 22.-23. Eskişehir TED Koleji Spor Tesisleri


(Müpasan İnşaat Ltd. Şti.- Batu İnşaat A.Ş. Arşivi)

39
Resim 24-25. Eskişehir TED Koleji Spor Tesisleri
(Müpasan İnşaat Ltd. Şti.- Batu İnşaat A.Ş. Arşivi)

Resim 26.-27. Eskişehir TED Koleji Spor Tesisleri Kesit-Perspektif


(Müpasan İnşaat Ltd. Şti.- Batu İnşaat A.Ş. Arşivi)

2.2.4. Eskişehir TED Koleji Örneğinde 01.11.2008 ve 01.04.2009 Tarihleri Arasında


Yapılan İncelemelerde Mevcut Durum:

Eskişehir TED Koleji şantiyesinde yapılan incelemelerde anaokulu binasında kaba ve


ince işler bitmiş olup, eksik kalan dekorasyon işlerine devam edilmektedir. Eğitim
bloklarında ise 1.-6. sınıflar bloğu kaba işleri tamamen bitirilmiş, ince iş ve dekorasyon
işleri devam etmektedir. 6.-8. sınıflar bloğunda ise kaba inşaat sürdürülmektedir. Diğer
blokların yapımına ise henüz başlanmamıştır.

40
3. Eskişehir TED Koleji Binası Şantiyesinin Yönetim Eylemlerine ve
Etmenlerine Göre İncelenmesi

3.1. Yönetim Eylemleri

YÖNETİM EYLEMLERİ

Planlama

Tasarlama/ Problem Çözme

Karar Verme

Denetim

İletişim

Şekil 4. Yönetim Eylemleri Şeması [4]

3.1.1. Planlama:

Fizibilite çalışmalarından projenin boyutu hesaplanmış ve yapının belli bölümlerinin


yapılıp faaliyete geçmesi düşünülmüştür.

Proje boyutunun geniş olması yapım aşamasını parçalara ayırmıştır ve anaokulu


kısmından başlanan yapım süreci belli aşamalarda bitirilmiştir. Ana okul ve ilkokul
kısmı faaliyete geçmiş durumdadır. Projenin şu an ki aşaması ortaokul kısmıdır.

Projenin konumu, finansmanı belirlenmiş, Porsuk Yapı Denetim şirketiyle anlaşılmış ve


organizasyon şeması sağlanmıştır.

PROJE KOORDİNATÖRÜ/
FİRMA SAHİBİ

ŞANTİYE ŞEFİ

KABA İŞLER ŞEFİ İNCE İŞLER ŞEFİ

Şekil 5. Eskişehir TED Koleji Örneğinde Organizasyon Şeması [4]

İş bölümü yüklenici tarafından sağlanmaktadır. Nelerin, neden, nasıl, ne zaman


yapılacağı ve kimin yapacağı organizasyon kurgusunda belirlenmiştir. Ayrıca projenin
Ankara bağlantısından dolayı (Mimari proje Ankara’ da hazırlanmıştır) değişiklikler
yapılmış ve uygulanmaktadır.

41
Amaçların Saptanması Projenin aşamalı ilerlemesi ve ortaokul kısmının bir
daha ki dönem (2009-2010) faaliyete geçmesi amaç
edinilmiştir.

Mevcut durumun Daha sonra mali durum, personelin nicelik ve


değerlendirilmesi niteliği, araç ve gereçlerin durumu, rekabet gücü,
karlılık durumu, örgüt yapısının uygunluğu gibi
durum değerlendirmeleri yapılmıştır.

Verilerin toplanması, Pazar durumu belli aralıklarla izlenmeye devam


değerlendirilmesi etmektedir. Ham madde ve malzeme kaynakları
incelenmiş halende uygun yerler araştırılarak
malzeme temini yapılmaktadır. Kullanıcı profilinin,
öğrenciler olması ve okulun bir kısmının faaliyette
olmasından dolayı değişimler yapılabilmektedir.

Gelecek tahmini yapmak İnşaat sürecinde gelecek tahmini kaçınılmazdır.


Yapılan her iş aslında bir önceki günün tahmininden
ibarettir. Tabii bunun içinde uyarılara rağmen,
oluşan olumsuz tahminlerde mevcuttur. Örneğin;
ekonomik kriz...

Planın kontrolü ve revizyonu Plan kontrolü her zaman, Revizyon önerisi Ankara’
da ve proje koordinatörü-firma sahibinin onayı
üzerine yapılmaktadır.

Şekil 6. Planlama Aşamalarının örnekte incelenmesi [4]

3.1.2. Tasarlama / Problem Çözme:

Problemlerin çözümü, çözüm getirenin bilişsel düzeyi ile ilişkilidir. Problemi, iyi
tanımlanmış problem haline getirmeye çalışmak önemlidir.

Problemlerden biri mevcut projedeki bir odanın kapısının çizilmemesi olmuştur. Bu


sorun şantiye şefi ve proje koordinatörü tarafından Ankara’ ya bildirilerek, uygun bir
şekilde proje düzeltilmiştir.

3.1.3. Karar verme:

Karar verme süreci, yapı yaşam sürecinde her düzeyde gerçekleşen yönetim eylemidir.
Karar vermenin üç yöntemi mevcuttur.

1. Sezgisel karar verme: Kararların duygunun yönlendirdiği şekilde alınmasıdır.


Şantiye şefinin işçi seçiminde hislerine de güvenmesi gibi.
2. Yargıya dayanan karar verme: Bilgi ile edinilen deneyimler ile örgüt
faaliyetlerine ilişkin rutin kararların alındığı yöntemdir.
Mobil vincin gerekli yerlerde kullanılması gibi.
3. Problem çözmeye dayanan karar verme: Problemi oluşturan etmenler belirlenip,
birbirleriyle olan ilişkileri ile nasıl sonuca varılacağı araştırılır.

42
Tüm uyarılara rağmen kasklarını giymeyen işçiler, şantiye şefi tarafından yevmiyeleri
kesilerek cezalandırılmış, böylece problemin çözümüne dayalı karar verilmiştir.

Karar verme Eskişehir TED Koleji şantiyesinde Konsensüs yöntemiyle yapılmaktadır.


Yani tüm ilgililerce düşünülüp karar verilmektedir. (3 kişilik heyet kararı)

İncelenen örnekte var olan ve oluşan problemlerin çözümünde yapılan işlerin


aksamaması için, bazı zamanlarda anında problem çözümüne ilişkin kararlar verilip
uygulanmaktadır.

3.1.4. Denetim:

Mevcut durumla; örgüt takımın hedefe varmak için etkili ve verimli çalışıp
çalışmadığını araştırma sürecidir. Denetim, geçmişe ilişkindir [3].

Denetim Porsuk Yapı Denetim şirketi tarafından yapılmaktadır. Yapı denetim şirketi
elemanları, arama üzerine şantiyeye gelmektedirler. Şantiyede denetim ve yönetim
tutanağı bulunmamaktadır. (İş yoğunluğundan dolayı bunlara vakit kalmamıştır)
Denetim şirketinde düzenli olarak tutulmaktadır.

Fakat gerek şantiye şefinin gerekse proje koordinatörü ve firma sahibinin gösterdikleri
özen dolayısıyla planlanan işlerin zamanında ve doğru bir şekilde yapılmasının da önem
arz ettiği belirtilmektedir.

3.1.5. İletişim:

Sonuca ulaşmak ve davranışları etkilemek amacıyla insanlar arasında sözlü ya da sözlü


olmayan diğer araçlarla anlayış sağlamaya iletişim denmektedir [3].

İletişim modeli olarak; yıldız ağ kullanılmaktadır. Bu modelde; komuta zincirindeki bir


yönetici ile (firma sahibi ve proje koordinatörü) etkileşimde bulunan bir uzmanı (şantiye
şefi) yansıtmaktadır. İletişim kurgusunda görev tanıtımı, işe alınan her işçi için
yapılmaktadır.

Yöneticinin (şantiye şefi) işe alınacak elemanları tanıması deneme-yanılma yöntemiyle,


deneyimle ve teknik personelden soruşturmakla sağlanmaktadır.

Teknik şartname şantiyede mevcuttur.

İletişim kurgusunda kimin ne yapacağı 1-2 gün önceden planlanıp, o gün şahıslara
yapacakları işler açıklanmaktadır. Mesela; şu an ki inşaatta çalıştırılan işçilerin bir
kaçının faaliyete geçecek anaokuluna askı asılması için 1-2 gün önceden
görevlendirilmesinin yetkililer tarafından (firma sahibi) istenmesi gibi...

Projenin Ankara’ da yapılması iletişimde bazı aksaklıklarda getirmektedir. Ayda bir


mimari proje için görüşmeler yapılabilmektedir. Mesafeden dolayı kaynaklanan
iletişimler (telefon görüşmesi v.b. ) maliyeti de etkilemektedir.

43
3.2. YÖNETİM ETMENLERİ

YÖNETİM ETMENLERİ

Organizasyon

Koordinasyon

Verimlilik

Standardizasyon

Kısıtlar

Şekil 7. Yönetim Etmenleri Şeması [4]

3.2.1. Organizasyon:

Bir örgütün amaçlar doğrultusunda, elemanlarının yetki ve sorumluluklarının


belirlenmesi, yönetsel eylemlerin kurgulanması durumu organizasyon olarak
tanımlanabilir. Uzmanlaşmış kişileri organize ederek verimlilik ve etkinliği arttırmak;
örgütlenmedir [3].

Bir inşaat firmasında atılacak en önemli adım, uygun bir organizasyonel yapı ortaya
koymaktır. Bu organizasyon yapısı kurulmadan firma bünyesindeki birbirinden farklı
işlevlerin etkin ve koordineli bir biçimde yerine getirilmesi pek mümkün
olamamaktadır. Bu nedenle her firma, stratejisiyle uyumlu ve işlevsel gereksinimlerine
uygun bir organizasyon yapısı kurmak durumundadır [2,3].

Firma çapındaki organizasyonel yapının kurgusu yapılırken diğer yandan kişisel


sorumlulukların en etkin şekilde ortaya konulması da gereklidir. Kişilere yüklenen
sorumluluklar ne yerine getiremeyecekleri kadar ağır ne de boş kalacakları kadar
hafif olmamalıdır. Verilen işle karşılığında alınan sonucun paralelliği sağlanarak üst
düzey yöneticilerle çalışanlar arasında iş dağılımı açısından denge ve eşitlik
sağlanmalıdır. Uygun ve yerinde bir organizasyon, etkin bir yönetimin ilk koşuludur.
Organizasyonda gerekli prensipler şu şekilde sıralanabilir:

a-) Firmanın stratejisi ve amaçları doğrultusunda yeteri kadar yönetim


pozisyonu oluşturularak belirlenmiş amaç ve hedef stratejilerin başarılması.
b-) Firma içi iletişim sistemi açıkça tanımlanarak denetim, emir ve bilgi
akışının uygun bir sistematiğe oturtulması.
c-) Bir üst düzeydeki yöneticinin ayrılması durumunda, firma işlevlerinin
aksamaması için bir alt düzeydeki elemanın en az üstünün yerini alabilecek kadar iş
eğitimine tabi tutulması [2].

İnşaat firmalarını diğerlerinden ayıran birtakım özellikler organizasyon yapılarını da


etkilemekte ve farklılaştırmaktadır. Bunlardan en önemlisi, inşaat firmalarının
etkinlikte bulunduğu projelerin çok fazla birbirlerine benzememesi ve özgün
o l m a l a r ı d ı r (yani s t a n d a r t l ı k yo k t u r ). Her farklı proje, gereksinim
programından başlayıp finans (nakit) akışı, teknik gereksinimler, tamamlanma zaman

44
periyotları ve kalite standartlarıyla bir bütün oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra inşaat
firmaları için üretim yerleri (alanları) olan şantiyeler de farklı özellik ve koşullara
sahiptir. Bunlar, iklim, arazi özelliği, topografya, zemin v.b. sayılabilecek pek çok
parametreyi oluşturur. Bu tür farklılıklar hem firmanın hem de şantiyelerin
organizasyonunun esnek olması koşulunu da beraberinde getirmektedir. Organizasyon,
her projenin özelliklerine uygun olarak şekillenebilmeli ve hedeflenen koşulları yerine
getirebilecek niteliğe sahip olmalıdır [2,3].

Aynı tür işlerin bir araya toplanarak gruplandırılması √


Bireylerin becerilerinin belirlenerek bireylerin gruplandırılması √
İyi bir iletişimin kurgulanması X
Yetki zincirinin oluşturulması X

Şekil 8. Organizasyon aşamalarının Eskişehir TED Koleji Örneğinde İncelenmesi [4]


Amaç Birliği İlkesi: Organizasyonun, kuruluşun amaçlarını karşılayacak nitelikte √
olmasıdır.
İş bölümü ve uzmanlaşma ilkesi: Ekip elemanlarına ya da yöneticilerine, bilgi, yetenek ve √
deneyimlerine göre işler verilmelidir.
Kontrol alanı ilkesi: Yöneticinin yetki ve sorumluluğundaki alanın tanımlanmasıdır. √
Hiyerarşik yapı ilkesi: Alt, üst ilişkisinin belirlenmesidir. √
Emir kumanda birliği ilkesi: Her bir elemanın bir üstünden emir alması durumudur. √
Sorumluluk ilkesi: Astların yaptıkları işlerde üstlerine sorumlu olmalarıdır. √
Yetki ve sorumluluk denkliği ilkesi: Bütün üstler astlarına tanıdıkları yetki ve onların √
yaptıkları faaliyetlerden de sorumludurlar.
Yetki devri ilkesi: Astların kendilerinden beklenen faaliyetleri gerçekleştirebilmeleri için √
üstler bir kısım yetkilerini paylaşmalıdır.
İstisna ilkesi: Rutin işlerde risk az olduğu için bir kısım rutin kararların astlara √
devredilmesidir.
Açıklama ilkesi: Elemandan beklenen görevlerin net biçimde aktarılmasıdır. Gerekirse X
yazılı olarak verilmelidir.
Denge ilkesi: Örgüt bölümleri, standartlaştırma ile esneklik, merkezcilik ya da merkezden X
uzaklaşma arasında denge sağlanmalıdır.
Basit ve anlaşılırlık ilkesi: Temel ilişkiler, iş akışı gibi konuların anlaşılır biçimde X
tanımlanması ilkesidir.
Değişebilirlik ve reorganizasyon ilkesi: Günün koşullarına göre değişim esnekliğinin √
sağlanmasıdır.

Şekil 9. Organizasyon İlkelerinin Eskişehir TED Koleji örneğinde incelenmesi [4]

3.2.2. Koordinasyon:

Birimler, elemanlar ve bölümler arasındaki işbirliğinin kalitesini ifade etmektedir. Bu


kalite yüksek seviyede ise, bölümler arasındaki çatışma, anlaşmazlık ve amaca yönelme
vb. sorunları azalacak; işbirliği düzeyi ve anlayışlılık artacak, koordinasyon sağlanmış
olacaktır [3].

Şantiyede koordinasyon yapılmaya çalışılmıştır, fakat istenen düzeyde olamamıştır.


Koordinasyonun önemli bir unsuru olan haberleşme, şantiye telsizleriyle
sağlanmaktadır.

45
3.2.3. Verimlilik:
Süre

Verimlilik

Kalite Maliyet

Şekil 10. Verimlilik Üçgeni [3]

Verimlilik, belirlenen şartlara uygun olarak elde edilen ürün miktarı ile bu ürünü elde
etmek için sarf edilen kaynaklar arasındaki ilişkidir. Belirlenen şartlara göre elde edilen
ürün ‘’kaliteli’’ ürün olarak adlandırılır. Kaliteli ürün elde etme de, iki önemli kaynak
vardır. Bunlar; zaman ve ekonomik kaynaklardır. Verimlilik, bu üç unsurun eşit
dağılmasıyla oluşan bir faktördür [3].

Eşit dağılım, verimlilik kavramında önemlidir. Hiçbirini diğerlerinden ön plana


çıkartamaz mıyız? Bu tercih yapı işletmesi ve sosyal sebeplerle mümkündür. Yapım
aşamasındaki ekonomiden, yapının tamamlanarak işletmeye alınmasında elde edilecek
ekonominin daha önemli olduğu durumlarda yapı kısa sürede yapılıp faaliyete
geçirilebilir[3]. Bu şantiye de olduğu gibi. Bu işletmeye göre değişebilmektedir.

Verimlilik süre olarak incelediğinde büyük bir kazanç söz konusudur. Kalite olarak
bakılırsa; bu konuda oldukça titiz davranılmaktadır. Fayanslar, pencere kenar derzleri
lazerle ölçerek yapılmış, alçıpan kotları alınmıştır. Maliyet bakımından ele alınırsa; kısa
sürede çok iş yapılmıştır.

3.2.4. Standardizasyon

Standardizasyonun faydaları ‘’kaynakların verimliliği’’ olarak özetlenebilir. Üretim


sektöründeki artış ihtisaslaşmayı zorunlu hale getirmiş, bu da verimliliğin arttırılması
için standardizasyonun önemini arttırmıştır [3].

Projede keskin hatlar mevcuttur (merdiven vb. yerlerde). Bunun kullanıcı profili olan
çocuklar için elverişsiz kullanım oluşturduğu anlaşılmıştır. Bu durum ilgililere
bildirilmiş ve ileri ki aşamalarda düzenlemeler talep edilmiştir.

Endüstriyel üretimde, geleneksel sistemlere göre inşaatın belirli dönemlerinde insan


gücünden çok makine gücüne daha fazla yer verilmesi, işçilik hataları, kalite
farklılıkları, süre ve para kaybı gibi bir takım olumsuzlukları azaltmaktadır.

İncelenen şantiyede makineleşmeye önem verilmektedir. Çatıya yerleştirilen çelik


profiller için vinç kullanılmakta ve gerekli her türlü makineden yararlanılmaktadır.

3.2.5. Kısıtlar

Kısıtlar 4 bölümde incelenebilir.


1. Maliyet, 2. Zaman, 3. Teknoloji, 4. Kanun ve Yönetmelikler.

46
Yapının 10 aylık bir süre içinde bu seviyeye gelmesi ve bu süre içinde okulun bir
kısmının faaliyete geçmesi maliyet bakımından kazanç sağladığı kadar kısa sürede
bitirmek bazı zararlarda getirmiştir. Bu firmaya göre değişebilecek bir bakış açısıdır.

Kısa sürede inşaatı bitirmek fayda sağlamış fakat sürenin az olması malzeme miktarının
belirlenmesini engellemiştir. Satın alma birimi de olmadığından dolayı stoklama
yapılamamış ve gerekli olan malzemenin parça parça (günlük) alınması maliyetin
artmasına sebep olmuştur. İnşaatın şehir merkezinden uzakta olması, merkezde bulunan
3 deponun kullanılmasında yol maliyetini de arttırmıştır.

Süre kısıtlaması şantiye işleyişinde çok sıkıntı yaratmıştır. Fakat yine de zaman
şantiyede büyük bir kazanç olarak görülmektedir. Bu kadar kısa sürede yapılan bina
olma özelliğinden dolayı takdir alınmıştır.

Teknoloji en üst seviyede kullanılmaya çalışılmıştır. Makine-teçhizat vb. Cephe


düzenlerinden kullanılan malzemeye kadar bu açıkça gözlenmektedir. Teknoloji bu
yapıya sadece yarar getirmemiştir. Projede havalandırmayla ısıtma sistemi tasarlanmış,
fakat güzel bir tasarım olmasının yanında Eskişehir’ in ikliminde pek yarar
sağlamamıştır. Bu maliyeti de arttıran bir sebep olmuştur.

Kanun ve yönetmeliklere göre izinlerin resmi kısmı idareye aittir. (Arada hatır gönül
işleri olmaktadır) Yapı denetim izinleri günlük alınmaktadır.

4. Sonuç ve Öneriler

Eskişehir TED Koleji şantiyesinde yapım yönetimi eylem ve etmenlerini araştırmayı


amaçlayan bu çalışmada, Eskişehir TED Koleji şantiyesinde yapım yönetim
faaliyetlerinin ne şekilde sürdürüldüğünü belirlemek ve değerlendirebilmek için gözlem
yöntemi kullanılmış, yüklenici firma şantiye şefi ve şantiye sorumlusu ile yapılan
görüşmelerden yararlanılmıştır.

Yapılan bu çalışmada gözlem ve görüşme yöntemlerinin bir arada kullanılması


çalışmanın önemini arttırmıştır. Gözlem ve görüşme yöntemleri ile elde edilen bilgiler
karşılaştırılarak değerlendirilmiş ve bu karşılaştırmada elde edilen sonuçların birbiri ile
tutarlılığı gözlemlenmiştir.

Eskişehir TED Koleji şantiyesinde yapılan çalışmalar doğrultusunda yapım yönetimi


eylem ve etmenleri ile ilgili olarak şu veriler elde edilmiştir:

Yerleşke içinde lojman ve yurtların eğitim birimlerinden ayrı düşünülmesi kullanıcılar


açısından olumlu bir durum olmakla birlikte, eğitim birimlerinin yola yakın konumlanışı
kullanıcılar için ses ve gürültü açısından olumsuz bir durum oluşturacaktır. Bu nedenle
kullanıcı isteklerinin belirlenmesi amacıyla tasarım aşamasında kullanıcı, tasarımcı ve
işveren arasında iletişim kurulması sağlanmalıdır.

Proje için görüşmelerin daha önceden yapılmasının ve projelerin revizyonunun


Eskişehir’den bir firmaya yaptırılmasının iletişimde kopukluğu bir ölçüde
önleyebileceği düşünülmektedir, dolayısı ile bu durumun maliyete katkısı olacaktır.

47
Şantiye alanında güvenliğin yetersiz olduğu gözlemlenmiştir. Şantiye alanında kamera
güvenlik sisteminin kurulması, bu mekânların güvenli olmasını ve şantiyede
verimliliğin arttırılmasını zorunlu hale getirecektir. Kamera sistemleri ile pek çok
bölgenin aynı anda izlenerek kaydedilmesi sayesinde, çalışanların kontrolünün
sağlanması, verimliliği arttırması, olası tehlikelerin gecikmesiz algılanması ve müdahale
edilmesi imkânına sahip olunabilecektir.

Şantiye alanı içerisinde iş güvenliği tedbirlerinin alınması, bu konuda profesyonel bir


uzman çalıştırılması ve şantiye alanında herhangi bir iş kazasının olmaması şantiyelerde
aranan özelliklerden biridir. Eskişehir TED koleji şantiyesi dahil olmak üzere tüm
şantiyelerde gerekli güvenlik önlemleri alınmalı ve çalışanlar tarafından uygulanması
için yaptırım yoluna gidilmelidir.

Şantiyede iş güvenliği ve işçi sağlığı sertifikalarına sahip teknik elemanlar ve iş


güvenliği ile ilgili olarak profesyonel bir uzman çalıştırılmalıdır. Şantiye alanına girişte
ve şantiye alanı içerisinde, o alanda meydana gelebilecek kaza ve risklere karsı uyarı
için hazırlanmış levha ve tabelalar gözle görünür bir biçimde yerleştirilmelidir.

Malzeme ve işçilik için ayrı anlaşma yapıldığında hata oranı artmakta ve yüklenici
firma hem zaman hem de maliyet açısından zarara girmektedir. Bu nedenle taşeron
firma ile yapım ve işçilik konusunda iş teslimi şeklinde anlaşma yapılması, taşeron
firmanın yapımda daha dikkatli davranmasına neden olmaktadır. Böylece süre ve
maliyet açısından yüklenici firmaya yarar sağlamaktadır.

Şantiye ortamına gelen malzemenin şantiye alanına yakın bir bölgede ve belirlenmiş
malzemelerin yapı çevresinde depolanması maliyet ve süre yönünden kazanç
sağlayacaktır.

Yapılan işlerin iş planına göre ilerlememesi anaokulu binasına ait iş planında revizyona
neden olmuştur. Bu da gerek şantiye şefinin gerekse yüklenici firma sahibinin süre ve
maliyet açısından zararına sebep olmaktadır. Özenli bir çalışma ile iş planına sadık
kalınarak süre ve maliyet açısından kazanç sağlanabilir.

Çalışmanın, var olan potansiyellerin ve eksikliklerin saptanmasını sağlayabileceği gibi


diğer uygulamalarda kriterlerin belirlenmesinde de önemli bir rol oynayabileceği
düşünülmektedir. Bu çalışmada kullanılan yöntem ileride yapım yönetimi
araştırmalarına rehber olurken, elde edilen sonuçlar benzer işlevli çalışmalarda ve
yapım kararlarının belirlenmesinde kullanılabilir.

Resim 28.Anaokulu Kısmından Görünüş[4] Resim 29.Ortaokul kısmından İç Görünüş[4]

48
Resim 30. Şantiye sahası [4] Resim 31. Eskişehir TED Koleji Binası [4]

Resim 32.-33. Eskişehir TED Koleji Binası (arka cephe) [4]

Resim 34.-35. İlkokul ve ortaokul kısmından görüntüler (ön cephe) [4]

Resim 36.-37. İnşaattan görüntüler [4]

49
Resim 38.-39. İnşaattan görüntüler [4]

Resim 40.-41. Şantiye sahasından görüntüler [4]

Resim 42.-43. Faaliyetteki okulun inşatla ayrılması [4]

Resim 44.-45. Şantiye sahasındaki depolar [4]

50
Resim 46.-47. Faaliyetteki okul için park alanı ve inşaatla ayrılması (ön cephe) [4]

Teşekkür: Bu çalışmaya verdikleri destekten dolayı Eskişehir TED Koleji Yüklenici


Firma Sahibi Sayın Sercan Yavuz’a ve Şantiye Şefi Sayın Emrah Dal’a teşekkür ederiz.

Kaynaklar

1. Ergönül, S. (2006), Yapım Yönetim İlkeleri Ders Notları.

2. Özdemir, I. (2003), Yapı Yönetimi ve Şantiye Tekniği Ders Notları.

3. Gültekin, A.T. (2007), Proje Yönetimi Yapım Öncesi Süreci, Palme Yayıncılık,
Ankara, Türkiye.

4. Özçetin, Z. (2009), Eskişehir TED Koleji Binası Şantiyesinin İncelenmesi, Gazi


Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Mimarlık A.B.D. Yapı Yönetimi Dersi Ödevi,
Ankara, Türkiye.

5. Arda, Z. (2009), Erciyes Üniversitesi Toki Şantiyesinde Yapım Yönetimi


Etmenlerinin İrdelenmesi, Erciyes Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Mimarlık
A.B.D. Yapı Yönetimi Dersi Ödevi, Kayseri, Türkiye.

6. www.tedeskisehir.k12.tr

7. Sorguç, V.D. İnşaat Uygulama ve Yönetim Mühendisliği Kapsamında Proje


Yönetiminin Temel İlkeleri, Türkiye.

51
Teknik Üniversite Konseptinde Gelişmeler Karşısında İnşaat
Yönetiminde Olanaklar ve Sınır Koşulları

Prof. Dr.-Ing. V. Doğan Sorguç


İ.T.Ü. İnşaat Fakültesi Yapı İşletmesi Anabilim Dalı
(0212) 285 36 53
E-posta: dogan.sorguc@gmail.com

Öz
Bildirinin Giriş Bölümünde Üniversite kavramı (eğitim-bilimsel araştırma bütünlüğü),
Yüksek Teknik Okul (Yüksek Mühendis Mektebi) / Teknik Üniversite aşamaları ve bu
aşamalarda ulaşılan konsept ışığında İnşaatta –Yönetim eğitiminin çağdaş biçiminde,
İşletme ve Endüstri Mühendisliği ile kesişmesi örnek ve ilgili yayınlara yapılan atıflarla
açıklanmaktadır.

Bildirinin Giriş’i izleyen ana bölümünde İşletme ve Endüstri Mühendisliğinin İnşaat


Yönetim Mühendisliğindeki sınır koşulları; başka bir deyişle, İnşaat üretimine özgü
Sektör ve Endüstri planlamasına dönük koşulları ayrıntılı biçimde göz önüne
serilmektedir.

Bildirinin Sonuç bölümünde, İnşaat Yönetim Mühendisliğinin içerik ve özellikleri


açısından, lisansüstü ve lisans eğitimi zorunlulukları, nedenleriyle ortaya
konulmaktadır.

Anahtar Sözcükler: Esnek Teknik Üniversite, Yönetim Eğitim Konsepti, İnşaat


Yönetim Eğitimi, Tolum Mühendisliği Eğitimi

Giriş
İnsanlığın ve ulusun geleceğini belirleyen eğitim olgusunun en üst düzey kurumu olan
Üniversite, bir bilimler topluluğudur. Latince’de bilim ‘scire is per causus scire’ (bilim,
nedenleriyle bilmektir) biçiminde tanımlanmıştır (Meinhold, 1961) Bu nedenle
Üniversite, her ülkede, bilimsel metot ve bilgilere dayalı eğitim ve araştırma yapan ve
bu nedenle ülkenin beyni niteliğindeki kurumudur. Bu kurumun imalat ve hizmetler
alanında üretim açısından eğitim ve araştırma yapanları Teknik Yüksek Okul veya
Türkiye’de Mühendislik Yüksek Okulu anlamında Yüksek Mühendis Mektebi adlarını
almışlardır (Almanya’da Technische Hochschule, Fransa’da Grande Ecole, İngiltere ve
ABD’de College). Türkiye’deki isim, ders programlarıyla birlikte Almanya’dan
alınınca, bu ülkede orta öğretimde teorik eğitime yatkın olmayan öğrencilerin
yönlendirildiği Technikum’lar karşılığı Teknik Okullar da kurulmuştur. Bununla birlikte
ikinci dünya savaşından sonra Almanya’da teorik ve araştırma/geliştirme ağırlıklı
eğitim alan Teknik Yüksek Okulu mezunu mühendislerde sosyal ve yönetsel bilim
ihtiyacı ortaya çıkınca, ilk kez Berlin Teknik Yüksek Okulu, Teknik Üniversite’ye
dönüştürülmüş (1946) ve bu dönüşümü zamanla benzer Okulların çoğu izlemiştir.

53
Böylece Yüksek Teknik Okullar, tekniğin sosyal (toplumsal ve insan) sorunlarıyla
birlikte ele alınması doğrultusunda geniş anlamdaki Üniversite kavramıyla
bütünleştirilmişlerdir (Tablo 1). Bu husus, ABD Mühendisler Birliğini tanımıyla da
örtüşmektedir. Bu tanıma göre ‘Mühendislik, insanları örgütleme, yönetme, doğadaki
malzeme ve gücü kontrol etme sanatıdır’ (Sorguç, 1993). Bu tanım, Mühendis’in
teknik’ten önce, toplum ve insana dönük, yaratıcı (sanatsal) kişiliğini ön plana
çıkarmakta, Teknik Üniversite eğitim ve bilimsel araştırmalarının çerçevesini
çizmektedir.

Tablo 1. Bilimler ve Mühendisliğin Gelişmesi

Bilim Dalı 1900 - 1930 1940 - 1950 1950 - 1970 1980 - 2000
Pozitif Bilimler Kimya Fizik Biyoloji
Sosyal Bilimler Ekonomi Sosyoloji Psikoloji
Mühendislik Ampirik Müh. Bilimsel Müh. Toplumsal M. Hümanist M.

Ayrıca, sosyolojinin kurucusu Auguste Comte 19.yy. ortasında (ilk) sosyoloji kitabına
’20.yy. başından itibaren yöneticiler mühendis olacaktır; bir şartla, sosyoloji bilmek
şartıyla’ diye yazmış olduğu öngörü, yüz yıl sonunda gerçekleşmiştir.

Bu çerçevede, (19.yy) kuruluşundan beri Almanya’nın klasik (dar) mühendislikte en


önde gelen kurumlarından biri olan Münih Teknik Yüksek Okulu (MTH), bu gün
Münih Teknik Üniversitesi (MTU) adı altında ‘Mühendislik - Temel Bilimler – Tıp -
Yaşam Bilimleri’ biçiminde dört yapraklı yonca sembolünü benimseyerek, ortaya
koyduğu öğrenci odaklı, çok yönlü esnek programları sayesinde, disiplinler arası ekip
çalışmasına ideal ortam yaratmıştır. Bu ortamda kurulan MTU International School of
Science and Engineering’de, Mühendislik /Tıp/Yaşam Bilimleri/ Temel Bilimler’
etkileşimiyle elde edilen sonuçlar, Tıp ile ilişkili olduğu oranda kamuoyunun büyük
ilgisini çekmektedir. Bunlar arasında iki kolunu kaybetmiş bir işçiye, yeni ölen bir
kişiden alınan kolların başarılı biçimde takılması; inşaat, elektrik, bilgisayar, matematik,
işletme mühendisleri ve yeni malzemeler merkezi üyelerinden kurulu bir ekiple
yürütülen ‘Enerji 2030 ’ projesi öne çıkmaktadır.(TUM, 2009)

Böylece, kendisi için ‘Girişken (yenilikçi) Üniversite’ sloganını benimsemiş bulunan


MTU, bugün Almanya’nın en iyi Teknik Üniversitesi unvanını almıştır (Deutschland,
2008)

Yazarın tüm ulusal (ODTÜ) / uluslar-arası deneyimleri yanında, işin gereği (Sorguç,
2005) İşletme ve Endüstri Mühendisliği ve İnşaat Proje Yönetimi dersleri ile
geliştirdiği İTÜ İnşaat Yönetimi (Yapı İşletmesi) Lisansüstü eğitim ve araştırma
programı/Anabilim Dalı (Sorguç, 1996) gereksindiği ayrı lisans eğitimi (Bölümü)
düzenlemesi (Sorguç, 2007), ‘esnek’ Teknik Üniversite konsepti /yapısı sayesinde
ortadan kalkmaktadır. Böylece İnşaat Fakülteleri, yönetim alanı için yeni bölüm açmak
zahmet ve direncinden kurtulmakta; ayrıca tüm diğer Fakülteler kendi yönetici eğitim
programlarını ABD Mühendislik tanımına da en uygun biçimde düzenleme olanağına
kavuşmaktadırlar. Bu durum, Türkiye’nin her alanda etkin yönetici ihtiyacını en uygun
biçimde yanıtlayacağı gibi, İTÜ İnşaat Yönetimi programının felsefesi ve eğitim
yöntemi de bunun zaten pilot uygulaması niteliğinde bulunmaktadır.

54
Ülke ekonomisinin en geniş alanına hizmet veren inşaat sektöründe yönetim işini
üstlenmek veya bu alanda eğitim ve bilimsel araştırmalara katkıda bulunmak isteyen
Endüstri ve İşletme Mühendislerinin dikkate alması gereken (sektöre has) sınır koşulları
aşağıda açıklanmışlardır. (Sorguç, I /1993)

Sınır Koşulları

1. İnşaat sanayinde üretim yeri gezici, ürün sabittir. Bu olgu aşağıdaki sonuçları
doğurmaktadır :
1.1. İnşaat tipi, yeri ve koşulları (iklim, toprak, ulaşım, işçi, enerji olanakları) her
projede değişik olduğundan, üretim yöntemleri de –imalat sanayi aksine-
değişiktir. Bu nedenle, inşaat projelerinde:
• üretim teknoloji ve sürecinin seçimi ve
• bu seçimde eniyileme (optimizasyon) gerektiği gibi,
• otomasyon olanağı sınırlıdır
1.2. Üretim ve maliyet tahmininde daima risk unsuru vardır.
1.3. Maliyet hesabında yardımcı işler (geçici inşaat, yerleşme, alışma) bölümü
bulunur.
1.4. Genellikle açıkta üretim yapılır; üretim faktörleri dış etmenlere maruzdurlar.
1.5. Üretim yerinin işletme merkezi yanında olmaması, yönetimin etkinliğini
düşürür, risk ve maliyeti (şantiye merkez giderleri nedeniyle) artırır.
1.6. Kredi alabilmek için ipotek verilebilecek sabit tesisler olmadığından, yüklenici
ancak kişisel kredi ve hak ediş kesintileriyle gereken teminatları sağlar. Bu
husus yüklenicide finansman güçlüklerine yol açar.
1.7. Yapı-arsa arası hukuksal bağlantı, inşaatın üzerinde kullanılan malzemelerle
birlikte arsa sahibinin (işverenin) mülkiyetine geçmesine ve yüklenicinin stoktan
yararlanamamasına; ayrıca, inşaat sürecinde ortaya çıkan maliyet ve fiyat
yükselerinde mülk değerinde doğan artışların sözleşmede aksine hüküm
olmaması halinde inşaat sahibinin aktifine geçmesine neden olur..
2. İnşaat işletmeleri ellerindeki proje dışında, uzun vadeli faaliyet programları
yapamazlar.
2.1. İnşaatta yükleniciler pazar araştırması, pazarlama ve üretim/finansman gücünü
dikkate alan uzun vadeli programlar yapamazlar.
2.2. Alıcı ile üretici (yüklenici) arasında, üretim süresince (anonim olmayan) kişisel
ilişki vardır. İnşaatın satışını etkileyebilmek amacıyla üretici, ürünün nitelik,
süre ve fiyatında değişiklik yapamaz. Bu hususlar işverenin yetkisindedir.
Ayrıca, işveren tarafından saptanan süresel koşullar, inşaatta maliyetlerin
artmasına yol açabilirler.
2.3. Yurtiçinde en güçlü işveren olan kamu kuruluşlarının politik etkiler sonucu uzun
vadeli yatırım programları yap(a)mamaları veya yapılanlara uymamaları,
ülkenin saydam inşaat programlarından yoksun kalmasına ve inşaat
işletmelerinin kapasite veya stoklarını piyasaya göre ayarlayamamalarına yol
açar.

55
3. İnşaat sürecinde daima belirsizlikler vardır.
3.1. Keşiflerde risk unsurunu önemle dikkate almak gerekir. Zira risk bazen
öngörülen kar oranını birkaç misli aşar ve yapılan tahminlere dayalı olarak
ihalelerde çok farklı teklifler ortaya çıkabilir.
3.2. İşverenin çeşitli düzeyde yetersiz tasarım ve şartnamelere dayanarak teklif
istemesi ve sözleşmede değişken fiyat sistemini kabul etmemesi, kendine ait bir
riskin yüklenicinin üzerine geçmesine neden olur.
3.3. İşverenin inşaatı çeşitli yüklenicilere bölerek yaptırması, onları bizzat seçmesi,
koordine etmesi ve her türlü karar yetkisini elinde tutması, işin yürütülmesini
zorlaştırır Zira .bu takdirde üretimin zaman zaman durarak yeniden başlaması,
üretimde alışkanlık kayıpları nedeniyle, maliyet artışları olasılığı yaratır.
(Üreticinin denetimi dışındaki bu risk, imalat sanayinde yoktur)
3.4. Tahmini maliyet hesabındaki risk ile işin alınabilmesindeki risk (imalat
sanayinde satış riski) biribirleriyle ters orantılıdır.
3.5. Her türlü ihaleye girmek durumunda olan yüklenici, her zaman boş kapasite
riski ile de karşı karşıya bulunur (konjonktür riski).
3.6. İnşaat sürecinde, formel yerine, enformel (gayrı resmi) ilişkiler egemendir.
4. İhale teklifinde öngörülen maliyet, çeşitli açılardan ve değişik koşullarda yaşanmış
deneyimlere dayanarak belirlenir. (Örneğin, her projede üretim faktörleri insan ve
makine ile ilgili insan kalitesinin (verimliliğinin) belirlenmesinde işyeri ve çalışma
koşulları,iklim vs. tahmin edilir.)
4.1. Değişik tecrübe ve tahminler sonucu teklif fiyatlarında ortaya çıkan farklar,
işveren tarafından hazırlanan tasarım ve şartnamelerdeki belirsizliklere göre
artarlar.
4.2. Genel giderlerinin beklenen (yıllık) cirolarına oransal dağılımını yapılamaz
4.3. Özellikle maliyeti karşılamayan fiyatlarla ihale edilen inşaatlarda kalite sorunu
ortaya çıkar.
4.4. İnşaat sektöründe konjonktür riski nedeniyle, uygun olmayan koşullarda (fiyat)
ile alınacak ihalenin, ileride uygun koşullarda bir ihale alarak telafisi
planlanamaz.
4.5. Genellikle ihalede, inşaatın önce satılıp sonra yapılması ve değişken fiyat
sisteminin kabul edilmemesi nedeniyle, yüklenici sadece risk faktörü ve teklif
fiyatını yükselterek kendini güven altına alabilir.
4.6. Birim fiyat usulü ihalelerde kesin hesap işlemi genellikle uzun zaman
aldığından, yüklenicinin kesin teminatı (hakediş kesintileri) uzun süre bağlı
kalır.
5. İnşaat sektöründe açık rekabet yoktur.
5.1. Bu sektörde alıcı, imalat sektöründeki gibi fiyat ve kaliteyi bir arada görerek
seçimini yapamaz. Sektörde kalite, işveren tarafından şartnamede belirtilir; fiyat
ise, teklifler açılana kadar bilinmez. Bu nedenle geleneksel inşaat sektöründe
reklam kullanılmaz ve yüklenici, talep yaratmak veya gereksinimi etkilemek
olanaklarından yoksundur.
5.2. İnşaat sektöründe açık rekabet olanağı bulunmadığından, yüklenici indirimini
ancak maliyetindeki risk, amortisman vs. unsurlarından fedakarlık ederek
yapabilir. Bu durum (Alman ihale düzeninde özenle tanımlanmış bulunan)
“uygun fiyat “ ilkesiyle çelişir ve bu ilkenin işlevini ortadan kaldırır.

56
5.3. Nitelikli yüklenicilerin zaman zaman kalitesiz iş yapanlardan daha düşük fiyat
verme zorunda kalarak iflas etmeleri nedeniyle, inşaat sektöründe menfi seçim
mekanizmasının varlığı (Almanya’da) tartışma konusu olur.
5.4. İhale yasasına, inşaat işlerinin özellikleri nedeniyle konulmuş bulunan “uygun
fiyat” ilkesine aykırı olarak ihalelerin –diğer sektörlerdeki gibi- en düşük teklife
verilmesi, bu sektörde nitelikli işletmelerin varlığını tehdit eder, inşaatlarda
kalite sorunu doğurur veya işverenleri yüklenicilerin ek ödeme istekleriyle karşı
karşıya getirir.
6. İnşaatta ‘ussallaşma’ öncelikle projenin tasarım evresinde, işveren veya tasarımcı
tarafından gerçekleştirilmelidir. Zira işveren ve tasarımcıdan sonra devreye giren
yüklenicinin üretim yer ve konusunu dikkate alarak yaptığı ussallaşma sınırlı
kalmakta; önlemlerin asıl çap ve etkinliği, kendisinden önce gelenler tarafından
belirlenmektedirler.
7. İnşaat işçisinin büyük çoğunluğu geçici olarak çalışır.
7.1. Sürekli çalışan ve şantiyeden şantiyeye gönderilen küçük bir (çekirdek) ekibin
dışındaki inşaat işçileri, her projede işi ve usulleri öğrenmek, ekiplere ve
yöneticilere alışmak zorundadırlar. Bu nedenle, imalat sanayinde fabrikanın
üretime başlama aşamasında görülen öğrenme ve alışmanın yarattığı düşük
üretim ve daha yüksek maliyet, inşaatta her projede ortaya çıkar.
7.2. Değişik yerlerden gelen ve değişik niteliklere sahip yukarıda açıklanan işçiler
nedeniyle, inşaatta üretkenlik sağlıklı biçimde tahmin edilemez.
7.3. Anılan işçilere her şantiyede barınacakları yerlerin yapılması gerekir.
7.4. Tarımdan gelen bu işçilerin hasat vs. nedenlerle izin istekleri, inşaat üretimi
gereksinimine (programına) uymaz.
7.5. İnşaat işçisinin ücreti, üretkenliği üzerinden hesaplanamaz. Ayrıca, sürekli
değişen üretim koşulları, kendisine parça başına ücret ödenmesini zorlaştırır. Bu
nedenle, çalışma ortamının düzenli, istihdamın sürekli (stabil) olduğu ülkelerde,
inşaat sanayindeki işçilere göreceli olarak, daha yüksek ücret verilir ve onlar için
daha fazla sosyal gider (emeklilik ve kaza sigortası, kış koşulları tazminatı vs.)
kabul edilir.
7.6. İnşaat işçisinin düzenli bir meslekiçi eğitim olanağının olmaması, endüstri
ülkelerinde bölgesel eğitim şantiyeleri kurulmasına veya bu işe uygun olanlardan
yararlanılmakta; eğitilenlerin ücret ve giderleri işçi maliyetini artırmaktadır.
8. Geleneksel inşaat sanayinde ve özellikle bu sanayiin en büyük alanını oluşturan
bina inşaatında emek-yoğun teknoloji kullanılır. Bu teknoloji, ilgili alanlarda piyasa
(konjonktür) koşullarına göre üretim olanağı sağladığından, endüstrileşmemiş
ülkelerin yararınadır. Zira sermaye (makine) yoğun teknoloji kullanan sanayiin
ekonomik durgunlukta, amortisman vs. giderleri önemli kayıplara yol açmaktadır.
Ayrıca, emel-yoğun teknoloji, inşaat işletmeleri ve sektörünün finansman sorununu
hafifletmekte, ihzarat sistemi ile birlikte, sermaye birikimini kolaylaştırmaktadır.
9. İnşaat uygulamasında resmi olmayan (gayri resmi) ilişkiler egemendir; zira:
a. İnşaat tasarım, program ve şartnamelerinde her ayrıntının kesin biçimde
belirlenme sindeki yetersizlik, ilgili evrak ve uygulamalarda belirsizlikler ortaya
çıkarmaktadır.
b. İnşaat işlerinin bir kısmı, geleneksel olarak işin gereğine göre yoruma ve
uygulamaya açık bulunmaktadır.

57
c. Şantiyelerin her zaman farklı yerlerde olması, uzaklığı, işlerin yeterli ayrıntı,
kalite ve sıklıkla denetlenememesi, şantiyede düzenlenen toplantı tutanaklarının
durum ve sorunları yeterli açıklıkla yansıtamaması, haberleşme güçlükleri vs.
inşaatta kararların ‘yerinde’ alınmasını zorunlu kılarak ‘prosedür’ gibi formel
işlemlerin ikinci plana atılmasına neden olur; resmi ilişkiler ve düzen zayıflar.
Böylece inşaat, sürekli gayrı resmi ilişkilerin baskısı altında çalışır.

Sonuç
1. Dünyada, uluslararası mücadelelerde kilit unsur, yönetici kalitesidir. Bu nedenle,
yönetici eğitimi ve geliştirilmesi, bir ulusun yaşamsal sorunudur. İnsan davranışının
beynin fonksiyonu olduğu gerçeğinden hareketle, Giriş Bölümünde açıklanan
‘esnek’ Teknik Üniversite konseptinin öngördüğü Mühendislerin, en üst düzeyden
başlayarak yönetimin bel kemiğini oluşturması kaçınılmazdır. Ülke ekonomisinin
inşaat gereksinimini karşılayarak en büyük ve çeşitli yatırımlarını gerçekleştiren
İnşaat Sektörü, bildirinin ikinci bölümünde açıklanan sınır koşulları karşısında
dikkate alınınca, tüm yönetici mühendislere açılmak zorundadır. Öte yandan
sektörün çok yönlü özellikleri nedeniyle, ‘esnek’ Teknik Üniversite’lerde yetişen
Yönetici İnşaat Mühendisleri de diğer yönetim alanlarına açılacaklardır. Son
durumun (pilot) uygulamasını halen İTÜ Yapı İşletmesi Lisansüstü Programı
mezunları büyük bir başarıyla gerçekleştirmektedirler. Ayrıca ‘esnek’ Teknik
Üniversite konsepti, İTÜ İnşaat Yönetimi Lisansüstü Programında görülen (38 kredi
saat) ders sıkışıklığına (Sorguç, 1996) da son verecek ayrıca bir Bölüm kurma
ihtiyacını da ortadan kaldıracak ve öğrencide yaratıcılık-fonksiyon dengesine dayalı
bir beyin-düşünce yapısının ( Sorguç, 2005 ) gelişmesini tetikleyecektir. Bu
gelişmeyle, geri kalmış ülkelere ileri ülkeler karşısında en çok gereksindikleri
Toplum Mühendislerini yetiştireceklerdir. Türkiye içinde bulunduğu örtülü
(asimetrik) savaşta, ancak kamu yönetiminin kilit noktalarında yer alacak bu
insanlarla kendisini (daha kolay) savunabilecek ve kesin başarıya ulaşacaktır. Zira,
anılan savaş, topyekun sevk ve idareyi gerektirmekte ve karşı taraf bunu çok başarılı
biçimde kullanmaktadır. Anılan kadrolar daha önce bu ülkelerde (düşünceyi
geliştiren) güçlü orta öğretime (genel kültüre-GK-) dayalı sosyal yüksek eğitimle
yetiştirilmişler (GK=felsefe+tarih+yazın+matematik bütünlüğü) ve son iki yıldan
beri örneğin ünlü Berkley Üniversitesinde (ABD) Toplum Mühendisliği eğitimine
başlanmıştır.

2. Gerçek ‘Üniversite’ kimliğini benimseyen ‘esnek’ teknik Üniversite’nin en önemli


etkinliği, disiplinlararası eğitim ve bilimsel araştırmalar olacaktır. Bu alanda yapısal
düzenlemeler sonucu kurulacak ekiplerle ulaşılacak sonuçlar, eski anlamdaki Teknik
Üniversiteler’inkileri, özellikle karmaşık sorunların çözümünde çok aşacaktır.Bu
bağlamda insan ve toplum bilimleri ile yakın ilişkisi bulunan ‘Yönetim
Mühendisliği’ ve İnşaat Yönetiminde doktora çalışmalarının yurtiçinde yapılması
kaçınılmaz olacaktır..
Zira özellikle İnşaat Yönetim Mühendisliğinde, endüstri ülke üniversitelerinde
bilimsel çalışma yapanların sayısal sistemler üzerinde uzmanlaşarak, ilgili
teknolojinin özümsenebilirlik ve etkinliği üzerinde düşünce üretmek olanağını –
doğal olarak- bulamayıp kendi toplumlarıyla kaynaşamadıkları ve içlerine
kapandıkları görülmektedir. Gerçekten, Üniversite-sanayi ilişkisinin kurumsal
biçimde kurulmadığı endüstrileşmemiş ülkelerde doktoralar daha ziyade, atama için

58
bir formalite olmakta ve genç akademisyenler ülkede (yanlış) uygulanan tam gün
rejimiyle –hastanelere sahip tıp mensupları dışında- Üniversite’lere hapsedilerek,
yaşam, toplum ve ülke sorunlarından (toplumdan) soyutlanmakta,
yalnızlaştırılmaktadırlar. .Bu durumdaki bir öğretim elemanının Üniversite
gençlerini yaşama hazırlama yönünde yararlı olabileceği düşünülebilir mi? Bu
düzen, Üniversite’yi ulusun beyni olmak işlevinden yoksun kılacak ve pasifize
edecek niteliktedir. Bir ülkenin bu koşullar altında ne çağdaş uygarlık düzeyine
erişmesi, ne de demokratik yaşama kavuşması beklenebilir.

3. Yazar, toplam 5 yıl (Almanya’da 3 yıl) yoğun biçimde çalışarak hazırladığı Türkiye
ve gelişmekte olan ülke kalkınmasında ‘Konut İnşaatı Stratejisi’ (2 cilt) doktorası
(Sorguç, 1971) ve 3 yılda ayni biçimde ortaya koyduğu (ardından Doç tezi) ‘İnşaat
Sektörü Destekli İstihdam Stratejisi’ (Sorguç, 1972), sayısal planlama ve
uygulamalarının Türk kamu yönetim kültürüne yabancı olması nedeniyle,
akademik düzeyde kalmışlardır. Nitekim yazarın Münih’te doktora konusunu
öğrenen bir Başkonsolos yardımcımız ile doktora yöneticim Prof. Burkhardt’ın
öğrenciliğinden arkadaşı, ünlü bir yöneticimiz, ülkemizde bu tür çalışmaların değer
ve yararın bulunmadığı hususunda kendisini zamanında uyarmışlardır. Bununla
birlikte yazarın, doktora öncesi (2 yıl) Türk İnşaat Sektöründe veri hazırlama
amacıyla yaptığı Sektör ve Sanayi analizleri, kedisine inşaat sektöründe doktora
sonrası etkinlik, ve çok yönlü ilişkiler kazandırmıştır.(Sorguç, 1963) .
Ayrıca yazarın doktorası boyunca, büyük Atatürk’ün ‘Uygar Türkiye’ idealinin
bilinç ve heyecanını taşıması ve tüm çalışmalarında Kalkınma Stratejisi konularına
büyük önem ve öncelik vermesi, kedisini belirtilen doğrultuda desteklemiştir.
Yazarın doktorası ardından ODTÜ’de kurduğu Yapım Stratejisi Lisansüstü
Programındaki deneyimlerine dayalı İTÜ Yapı İşletmesi Lisansüstü Programı /
Anabilim Dalı kapsamındaki çalışmaları bu çabaların sonucudur Yazarın ayni
çerçevede yönettiği tezler, verdiği dersler, katıldığı ulusal ve uluslararası çalışmalar
gençlere kariyerleri sürecinde dile getirdikleri kişisel ve mesleksel mutlulukları
kazandırmıştır.

4. Bu başarı yazara, Galatasaray Lisesi orta öğretiminde kazandırılan bilinç ve


heyecanın Türkiye’deki ‘esnek’ üniversite eksiğini nasıl telafi ettiğini
göstermektedir. Bu gerçek, ülkemizde bir türlü düzenlen(e)meyen orta öğretime
karşı, gençlere kişisel ve mesleksel mutluluk yolunu açan ‘esnek’ Üniversite’nin ne
derece önem taşıdığını kanıtlamaktadır.
Buna karşın, anılan konsepti benimseyen üç özel üniversitenin YÖK tarafından
‘eşitliğe aykırı’ sayılarak engellenmeye çalışılması ve ardından, YÖK’ün
Üniversite’ye giriş puanına uygun yerlere ‘yatay’ geçiş olanağı tanımış olması, bir
esneklik konusu olsa da çağın gereği ‘esnek’ Üniversite’ye nasıl geçileceği
hususuna açıklık getirmemektedir. Zira Üniversite’leri değerlendirme ölçütlerinden
yoksun olan YÖK’ün merkeziyetçi zihniyet anlayışı ile ‘esnek’ Üniversite’nin
demokratik yapı gereksiniminin birbiriyle çeliştiği tartışmasızdır. Sorunun çözümü,
demokratik (‘esnek’) YÖK’ü; dolayısıyla Ortak Aklın geliştirilmesini kaçınılmaz
kılmaktadır.

5. Bu tebliğ bağlamında, Türkiye ve ‘mazlum milletler’in en büyük aydınlanmacısı


Atatürk diyor ki ‘Bilhassa iktisadi faaliyetimizi dayandıracağımız esaslar her türlü
bilgi ile beraber, doğrudan doğruya memleketimizin topraklarını koklayarak ve bu
topraklarda bizzat çalışan insanların sözlerini işiterek tesbit olunacaktır; sanayi ve

59
ticaretimiz için dahi ayni yol izlenecektir’. Ayrıca: ‘Eğitim ve öğretimde
uygulanacak yöntem, bilgiyi insan için bir süs, bir baskı aracı, veya uygar bir
doyumdan ziyade, maddi yaşamda başarılı olmayı sağlayacak uygulamalı ve
kullanışlı bir araç haline getirmektir.’(1923)

Teşekkür
Yazar, İnşaat Mühendisliği ve Yapı İşletmesi Eğitimi üzerinde çalışma yaparken
kendisinin ilgili eğitimin ‘Temel İlkeleri’ (Sorguç 1993) konusundaki yayınlarını
inceleyerek, katkılarını esirgemeyen meslekdaşlarına en içten teşekkür ve başarı
dileklerini sunar.

Kaynaklar
Meinhold W. (1961) Grundzüge der allgemeinen Volkswirtschaft, Max Huber Verlag,
München

Sorguç D. (1993) İnşaat Mühendisliği ve Yapı İşletmesi Eğitim ve Meslek Sorunları


Yapı İşletmesi Ders Notu II , İTÜ, İnşaat Fakültesi, Sayı 1523 pp. 2

TUM – Kontakt 1 (2009) Wir sind das interdisziplinaerste Team Technische


Universitaet München pp. 22-24

Deutschland 1 (2008) Seçkin ve mükemmel en iyi üniversiteler Societaets-Verlag ,


Frankfurt am Main pp. 41

Sorguç D. (2005) İnşaat Uygulama ve Yönetim Mühendisliği Kapsamında Proje


Yönetiminin Temel Ögesi : İnsan (Niteliği) 3. Yapı İşletmesi Kongresi Bildiriler Kitabı,
İnşaat Mühendisleri Odası, İzmir s. 54-68

Sorguç D. (1996) Deneyimler Işığında (İTÜ) Yapı İşletmesi Programı 1. Yapı İşletmesi
Kongresi Bildiriler Kitabı, İnşaat Mühendisleri Odası, İzmir pp.35-51

Sorguç D. (2007) Temel Üretim ve Maliyet İşlevleri Işığında İnşaat Endüstri, İşletme
Mühendisliği ve Stratejisinin Eğitim Sorunları 4.İnşaat Yönetimi Bildiriler Kitabı,
İstanbul, s. 307-324

Sorguç D. İnşaat Üretiminin Özellikleri, Yapı İşletmesi Ders Notu I, İTÜ İnşaat
Fakültesi Sayı 1522, İnşaat Fakültesi Matbaası s. 19-25

Sorguç D. (1971) Konut İnşaatı Stratejisinde Makroplan Modeli Struktur und Model
eines Wohnungsbauprogrammes für die Entwicklungslaender –anhand des türkischen
Beispieles- T.H.München (1967) Teknik Bülten Sayı:6, İnşaat Mühendisleri Odası,
Ankara

Sorguç D. (1972) İnşaatta İstihdam Olanaklarının ve Optimum Tekno-Ekonomik


Stratejinin Araştırılması, MAG-ÖE 3 Raporu, TÜBİTAK, Ankara

Sorguç D. (1963) ANKET , O.D.T.Ü. İnşaat Mühendisliği Bölümü, Ankara

60
Yönetimsel İşbirliği:
3.Binyılda Yaşayan Osmanlı Köyü – Cumalıkızık Projesi

Yrd. Doç. Dr. Nilüfer Taş Öğr. Gör. Dr. Murat Taş
Uludağ Üniversitesi Uludağ Üniversitesi
Mühendislik Mimarlık Fakültesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi
Mimarlık Bölümü Yapı Bilgisi Mimarlık Bölümü Yapı Bilgisi
Anabilim Dalı 16059 Görükle / Bursa Anabilim Dalı 16059 Görükle / Bursa
Tel: 0 535 6919671 Tel: 0 532 2410691
E-posta: nilufertas@uludag.edu.tr E-posta: murattas@uludag.edu.tr

Öz
2007 yılında Mimarlar Odası Bursa Şubesi, Bursa il Özel İdaresi ve Yıldırım Belediyesi
işbirliği yaparak “3.Binyılda Yaşayan Osmanlı Köyü – Cumalıkızık İşbirliği Protokolü”
nü imzalamıştır. Bu protokolün amacı; 21.07.1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 12. maddesi ve 15.07.2005 tarihli 25876 sayılı
Resmi Gazete’de yayınlanan Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Ait Katkı
Payına Dair Yönetmelik’e dayanarak Cumalıkızık’ın yaşam, mekân, tarihi ve kültürel
sürekliliğin sağlanması ve onarılması amacı ile Özel İdare, Belediye ve Şube’nin
işbirliği sağlanarak sit alanı içinde doku bütünlüğü ve karakteri bozulmamış, korunması
gerekli anıtsal ve sivil mimarinin, sokak ve meydanların rehabilite edilip; bu mirası yeni
mekânsal yorumlarla zenginleştirerek geleceğe aktarmak için çalışmalar yapmaktır.

Bu bildiride; Proje kapsamında, Cumalıkızık’ın önemi, sürdürülebilirliğinin sağlanması


amacıyla projenin yaşam dönemi boyunca bir araya gelmesi gereken ortaklar, bu
ortakların sorumlulukları, nasıl bir araya geldikleri, ortaya çıkan problemler ve çözüm
yolları için yapılan çalışmalar aktarılacaktır.

Anahtar Kelimeler: Cumalıkızık, yönetim, işbirliği, koruma, yaşatma.

Giriş
Türkiye geçmişten günümüze kadar gelmiş, farklı dönemlere ait pek çok doğal, kültürel
ve tarihi mirasa sahiptir. Geçmişi ile tarihi, kültürel ve doğal zenginliklere sahip Bursa,
toplumların önemli bir yönetim, kültür-sanat ve ticaret merkezi olmuştur. Bursa’nın en
özgün bölgelerinden biri olan Cumalıkızık köy yerleşimi doğal ve tarihi zenginlikleri
yanı sıra sosyo-kültürel yaşam ile günümüze kadar korunmuş çok önemli bir mimari
mirastır.

“3.Binyılda Yaşayan Osmanlı Köyü – Cumalıkızık Projesi”, özgün yapısıyla günümüze


kadar ulaşabilmiş 700 yıllık Osmanlı Köyü olan Cumalıkızık yerleşimini korumak,
yaşatmak ve halkın ekonomik düzeyinin yapılacak çalışmalarla iyileştirilebileceğini
göstermek üzere çok ortaklı ve katılımlı olarak yürütülen bir projedir. Bu projeyi

61
bugüne kadar yapılan Cumalıkızık’ı koruma ve yaşatma amaçlı projelerden ayıran en
temel özelliklerden biri yerleşimin bütününü kapsamasıdır. Bugüne kadar fiziki üst yapı
ile ilgili yapılan çalışmalar, ya tekil bina ya da sokak-cephe yenilemesi düzeyinde
olmuştur. Diğer özellik ise, projenin devamlılığını sağlamak için merkezi yönetim, yerel
yönetim, sivil toplum kuruluşu ve Cumalıkızık halkının yönetimsel işbirliği
çerçevesinde bir araya gelmesidir.

Cumalıkızık Hakkında Genel Bilgiler

Cumalıkızık, Türkiye’nin 4. büyük kenti olan Bursa'nın 10 km. doğusunda, Uludağ’ın


kuzey eteklerinde kurulmuş, 700 yıllık bir Osmanlı Vakıf Köyü’dür. Köy, tarihi
dokusunu bugüne kadar korumuş ve Erken Osmanlı Dönemi kırsal sivil mimarinin
özgün örneklerini taşımaktadır. Yedikızık köyünden biri olan, Cumalıkızık, 1987
yılında Bursa merkezinin üç ilçeye bölünmesinin ardından Yıldırım Belediyesi’ne
mahalle olarak bağlanmıştır.

Osmanlı sivil mimarisinin en güzel örneklerini oluşturan ve içlerinde hala yaşamların


sürdürülebildiği evlerin bulunduğu Cumalıkızık, bugün tarihsel kimliği ile yaşatılmaya
çalışılmaktadır. Osmanlıların Bursa’da ilk yerleştikleri bölgelerden olan Cumalıkızık,
180’i halen kullanılan toplam 270 ev ile Osmanlı dönemi konut dokusunu günümüze
taşımaktadır.

Zamanla tarihi ve doğal dokunun yıpranması, kaçak yapılaşma, şehre göç, miras yolu ile
malların bölünmesi, tarım kazancının azalması, aile yapısındaki değişim, ekonomik
problemler nedeniyle çoğu yaşlı insanların elinde kalan evlerin korunmaması ve bakım-
onarımının yapılmaması köyün korunarak yaşatılmasını ve var olan değerlerin geleceğe
aktarılmasını tehlikeye sokmuştur. Cumalıkızık Köyü’nün tarihsel dokusu 1980 yılında
Anıtlar Yüksek Kurulu’nun kararı ile koruma altına alınarak her türlü yapılaşma izne
bağlanmıştır. 1981 yılında ise yerleşme, “Kentsel ve Doğal Sit Alanı” olarak
belirlenmiştir.

Resim 1. Cumalıkızık Köyü Giriş Yolu Resim 2. Cumalıkızık tipik yerleşim örneği

3.Binyılda Yaşayan Osmanlı Köyü – Cumalıkızık Projesi

Proje’nin Amacı ve Organizasyonel Yapının Oluşturulması

Bu projenin amacı; Cumalıkızık’ın ekolojik, fiziksel, sosyo-kültürel sürekliliğin


sağlanması ve onarılmasıdır. Bursa İl Özel İdaresi, Yıldırım Belediyesi ve Mimarlar

62
Odası Bursa Şubesi’nin işbirliği sağlanarak sit alanı içinde doku bütünlüğü ve karakteri
bozulmamış, korunması gerekli anıtsal ve sivil mimarinin, sokak ve meydanların
rehabilite edilip; bu mirası yeni mekansal yorumlarla zenginleştirerek geleceğe
aktarmak için çalışmalar yapmaktır.

2007 yılında sivil toplum kuruluşu olan Mimarlar Odası Bursa Şubesi, merkezi yönetim
olarak Bursa İl Özel İdaresi ve yerel yönetim olarak da Yıldırım Belediyesi işbirliği
yaparak “3.Bin Yılda Yaşayan Osmanlı Köyü – Cumalıkızık İşbirliği Protokolü” nü
imzalamıştır. Bu protokol 21/07/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kanunu’nun 12. maddesi ve 15/07/2005 tarihli 25876 sayılı Resmi Gazete’de
yayınlanan Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Ait Katkı Payına Dair
Yönetmelik esaslarına dayanarak hazırlanmıştır.

Bu protokol çerçevesinde taraflar, çalışmaların fiilen yürütülmesi için bir çalışma grubu
oluşturmuştur. Mimar, inşaat mühendisi, şehir plancısı, sanat tarihçisi vb. uzman kişiler
görevlendirmiştir. Bu çalışma grubu tarafından öncelikle tüm yerleşimi kapsamayı
hedefleyen çalışmaların başarıyla tamamlanabilmesi için kapsamlı ve farklı
disiplinlerin, kurum ve kuruluşların nasıl bir araya geleceği, nelerin yapılması gerektiği,
finans boyutunun nasıl karışılacağının belirlenmesi, işin yürütülmesi için bir çalışma
yöntemi belirlendi. Yöntem, organizasyonel ve teknik olmak üzere iki alt bileşenden
oluşmaktadır.

Organizasyonel alt sistem, genel olarak problemlerin çözümünü gerçekleştirebilecek


organizasyonun oluşturulma kararı ve bu organizasyonda yer alacak taraflara düşen
görevlerin belirlenmesidir. Örneğin;
• Proje içinde yer alacak tarafların sorumluluklarının belirlenmesi
• Finans kaynakları ve nasıl kontrol edileceği
• Halkın katılımının nasıl sağlanacağı
• Prosedürler ve yönetim politikaları, bunların uygulanması.

Teknik alt sistem, uygulamanın nasıl yapılacağının belirlenmesidir. Kaynakların nasıl


kullanılacağıdır. Örneğin;
• İlgili projelerin hazırlatılması
• Yapım yöntemlerinin ve malzemelerin belirlenmesi
• Yerel işgücünün kullanımı
• Yapım sürecinin kontrolü
• Altyapının iyileştirilmesi.

Projede Yer Alan Taraflar ve Sorumlulukları

Çalışma grubunun nitelikleri, Cumalıkızık projesinin başarısı açısından son derece


önemlidir. Çalışma grubunda yer alan kişiler aynı zamanda taraflar arasında iletişim ve
eşgüdümü sağlamaktadır. Proje çalışma grubunda yer alan tarafların sorumlulukları
aşağıdaki gibi tanımlanmıştır. Buna göre;

Merkezi Yönetim- İl Özel İdare’nin Sorumlulukları; İl Özel İdaresi’nin genel görev ve


sorumlulukları 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu ile düzenlenmiştir. İllerdeki merkezi
yönetim tarafından yapılması gereken faaliyetleri düzenlemektedir. İl sınırları içinde
sağlık, gençlik ve spor, tarım, sanayi ve ticaret; ilin çevre düzeni plânı, bayındırlık ve

63
iskâna ilişkin hizmetleri; belediye sınırları dışında ise imara ilişkin hizmetleri yapmakla
görevli ve yetkilidir.

Cumalıkızık Protokolündeki İl Özel İdare’nin yükümlülüğü;


 Yapılan projeler ve bunların uygulanması için gerekli mali kaynağın Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun ilgili maddesi ve Taşınmaz Kültür
Varlıklarının Korunmasına Ait Katkı Payına Dair Yönetmelik çerçevesinde
hazırlanmasıdır.

Bu yönetmelik kapsamında; tarihi yapı sahibi olup da bu yapıyı onarmak, restore etmek
isteyenlere sunulan imkânlar, uzman desteğinin nasıl sağlanacağı, bakım-onarım
işlemlerinin projelendirilmesi ve uygulaması aşamalarında sağlanacak karşılıksız maddi
destek ve muafiyetlerin, kredilendirmelerin nasıl yapılacağı belirtilmektedir.

Tarihi yapı sahibi kişilere istenilen belgelerin sağlanması koşulu ile tarihi yapının bakım
ve onarımı, restorasyonu için 15.07.2005 tarihinden itibaren Kültür ve Turizm
Bakanlığı’nca karşılıksız para yardımı (hibe) yapılmaktadır. Mali yeterliliği olmayan
tescilli yapı sahiplerine karşılıksız restorasyon projeleri hazırlanmaktadır.

Tescilli yapı sahiplerine kredi yardımı yapılmaktadır. Toplu Konut İdaresi (TOKİ)
tarafından verilecek toplam kredilerin en az %10’u, tescilli yapıların, bakım, onarım ve
restorasyonu, tarihi kent dokularının sağlıklaştırılması işlerinde, belediye vb. kurumlar
üzerinde gerçekleştirilen projelere öncelik verilmek üzere kullandırılmaktadır. TOKİ
kredisi, yıllık %4 faizle 10 yıl vadeyle geri ödemelidir. Ayrıca tescilli yapı sahiplerine
katkı payı yardımı yapılmaktadır. Tescilli yapıların korunma ve değerlendirilmesi
amacıyla yapılacak plan, proje, kamulaştırma ve uygulama işlerinin maliyetinin
%49’una kadar karşılanmak üzere, belediyelerce tahsis edilen emlak vergilerinin %10’u
İl Özel İdarelerinin bünyesinde açılacak bir hesapta toplanmaktadır. Valilik ilgili
yönetmelik çerçevesinde bu fonu belediyelere kullandırmaktadır.

Yönetmelik kapsamında getirilen muafiyetler; gerekli koşulların yerine getirilmesi ile


tescilli yapıların restorasyonu için yaptırılan proje ve alınacak malzemeleri KDV’den
muaftır. Koruma amaçlı proje hazırlama, durum tespiti, yapı onarımı ve restorasyonu
işleri her türlü vergi ve harçtan muaftır. Restorasyon ve bakım-onarım işleri belediye
vergi, harç ve katılım payından muaftır. Üzerinde tescilli yapı bulunan parseller ile 1.
derecede arkeolojik ve doğal sit alanında olup kesin yapı yasağı olan parseller her türlü
vergi ve harçtan muaftır. Tescilli yapıların tapu devir işlemleri, veraset ve intikal
yoluyla devir işlemleri de ilgili vergilerden muaf olmuşlardır. Ayrıca tescillenmiş tarihi
yapılar, Yapı Denetim Kanunu’ndan da muaf tutulmuşlardır.

Yerel Yönetim- Yıldırım Belediyesi’nin Sorumlulukları; Cumalıkızık Protokolündeki


yerel yönetim olarak Yıldırım Belediyesi’nin yükümlülüğü;
 Tespit edilen yapıların fotoğrafları, görüntüleme ve demografik bilgiler,
araştırma ve durum tespitlerinin yapılması, kotlu kroki, aplikasyon ve imar
durumu bilgilerinin sağlanması.
 Protokol kapsamında fiilen yapılması gereken rölöve, restitüsyon, restorasyon,
rekonstrüksiyon, kentsel tasarım, koruma amaçlı imar planı vb. proje anlaşma ve
ihaleleri, bunların denetlenmesi ve ruhsatlandırılması, bu proje çalışmalarının
uygulama işleri ihalelerinin yapılması ve uygulamanın denetlenmesi gibi

64
çalışmaları yasaların öngördüğü bilgiler dahilinde yürütmek ve tüm bu işlerde
mali işleri düzenlemek.
 Ayrıca belediye Cumalıkızık’ın tanıtılması, yerli ve yabancı kredilendirme
fonlarına başvuru işlemlerini de yürütülmesi.

Sivil Toplum Kuruluşu - Mimarlar Odası Bursa Şubesi’nin Sorumlulukları;


Cumalıkızık Protokolündeki Mimarlar Odası Bursa Şubesi’nin yükümlülüğü;
 Yapıların tespiti amacı ile yapılan çalışmalara yardımcı olmak, yapılacak işlerde
yol gösterici ve koordinasyon görevi yürütmek, projelendirme sürecinde
mimarların katılımını sağlamak.
 Üyelerine projelendirme çalışmaları sırasında onay ve denetim işlemlerinde
kolaylaştırıcı rol üstlenmek, proje maliyetini azaltıcı yöntemler geliştirmek.

Bu bağlamda Mimarlar Odası, proje ve uygulama için kredilendirme başvuruları


çalışmaları yapacak, üyesi bulunduğu Avrupa’nın en önemli koruma-yaşatma kuruluşu
olan Europa Nostra’ya Cumalıkızık projesini taşıyacaktır.

Toplum-Cumalıkızık Halkı; Yapılan çalışmaların her aşamasında Cumalıkızık’ta


yaşayan halkın katılımı da sağlanmıştır. Halkın büyük bir bölümü yapılan çalışmalara
imzaladıkları taahhütname ile destek vermiştir. Taahhütnamede; proje kapsamında mal
sahibi olarak belediyeye kendilerinden hiçbir ücret talep edilmeden rölöve alımı,
restitüsyon ve restorasyon projelerinin hazırlanması için muvafakat ettiklerini, konu ile
ilgili kurumlar ile yazışma yapılıp onay alınması ve gerekli mercilere karşılıksız kredi
başvurusu yapılabilmesi için vekalet verdiklerini belirtmişlerdir. Halk görüşleriyle ve
yapılan anket çalışmasına katılarak Cumalıkızık’ın fiziksel ve sosyo-kültürel
problemlerinin belirlenmesine katkıda bulunmuşlardır. Cumalıkızık halkı projenin
uygulama aşamasında yerel işçilik ve malzeme bulunması konularında da katkıda
bulunacaklardır.

Proje Alan Yönetim Planı

3.Binyılda Yaşayan Osmanlı Köyü – Cumalıkızık Projesi’nde yer alan merkezi


yönetim, yerel yönetim, sivil toplum kuruluşu ve halk arasındaki koordinasyonun ve
uygulamaların sürdürülebilir bir yönetim planı çerçevesinde devamlılığını sağlamak için
alan yönetim planı kapsamında çalışmalar yapılmaktadır (Tablo 1).

Tablo 1. Cumalıkızık Alan Yönetim Planı.

AŞAMALAR FAALİYETLER
Mevcut Alanın yönetim, işlev ve koruma ihtiyaçlarının belirlenmesi,
durum tespiti İlgili kurum ve kuruluşlarla bağlantı kurulması.
Alan analizi Sorunların tespiti (alan, yönetsel ve işlevsel)
Stratejilerin Cumalıkızık’ın geleceğe ait vizyonunu belirleyecek, işletme,
belirlenmesi yönetim, idari ve finansal modelini içeren koruma, kullanma
stratejilerinin oluşturulması
Eylem Bütçe analizlerinin yapılması ve finans kaynaklarının belirlenmesi
Planının Kısa vadede yapılacak işlere ait eylem planın oluşturulması
Hazırlanması Orta vadede yapılacak işlere ait eylem planın oluşturulması
Uzun vadede yapılacak işlere ait eylem planın oluşturulması

65
Alan yönetimi ile ilgili çalışmalar kısa, orta ve uzun vadeli olarak UNESCO, Malraux
Yasası (1962), Granada Anlaşması (1985), Faro Anlaşması (2005), A.B. Komisyon
Kararları, T.C. Kültür ve Tabiat Varlıklarının Koruma Yasası(2863 nolu yasa) ve
27.11.2005 tarihinde resmi gazetede yayınlanarak işlerlik kazanan “Alan Yönetimi ile
Anıt Eser Kurulunun Kuruluş ve Görevleri ile Yönetim Alanlarının Belirlenmesine
İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik” esaslarına göre oluşturulmuştur. Alan
Yönetim Yönetmeliği’ne göre belirlenen hedefler:

 Alan sınırlarının tarihi, sosyal, kültürel, coğrafi, doğal, sanatsal bir bütünlük
içerisinde etkileşim sahaları ve tarihi, kültürel, sosyal, coğrafi ve sanatsal nedenlerle
ilişkili bulunduğu bağlantı noktalarının alanın korunması, geliştirilmesi ve
değerlendirilmesi bakımından doğru tespit edilmesi,
 Koruma, erişim, sürdürülebilir ekonomik kalkınma ihtiyaçları ile yerel toplumun
ilgisi arasında uygun bir denge oluşturmanın yollarının yönetim planı ile
gösterilmesi,
 Alanın değerini arttırarak uluslar arası bir seviyeye çıkarmak için genel stratejiler,
yöntemler ve araçların geliştirilmesi, mali kaynakların belirlenmesi ve yaratılması,
 Kültür turizmini geliştirmek amacıyla uluslar arası işbirliği ve paylaşımı yaratacak
etkinlik ağının kurulması,
 Belirli bir bölge içinde birbirleriyle ilişkilendirilerek sektör oluşturma potansiyeli
bulunan sit alanlarında bölgesel kültür sistemlerinin gelişimi için uygulama
planlarının yaratılmasının,
 Yönetim alanlarının korunması ve değerlendirilmesinde kamu kurum ve kuruluşları,
sivil toplum örgütleri, alanda mülkiyet hakkı bulunanlar, gönüllü kişi ve kuruluşlar
ile yerel halkın işbirliği,
 Sit alanları ve ören yerleri ile etkileşim sahalarının bakım, onarım, restorasyon,
restitüsyon, teşhir, tanzim ve çevre düzenlemesi ile birlikte alan yönetim amaçları
doğrultusunda uluslar arası koruma prensipleri ve sözleşme hükümleri çerçevesinde
korunarak yaşatılmasının yanı sıra kullanım ve gelişim ilkelerinin ve sınırlarının
belirlenmesi,
 Kültür varlıklarının yönetiminde, konservasyon alanında, tasarım ve uygulamada,
uzmanlık ve ekipmanda yüksek standartların kullanılmasıdır.

Proje Uygulama Aşamaları

İşbirliği kapsamında Cumalıkızık Projesi birbirini izleyen üç aşamadan oluşmaktadır.


Bunlar;

• İlk aşama, sosyal, kültürel, ekonomik ve fiziksel ihtiyaçların belirlenmesidir. Bu


amaçla literatür araştırması, gözlemler, görüşmeler, anket ve envanter çalışmalarının
yapılmasıdır. Projenin kavram ve uygulama boyutu hakkında fikir alışverişinde
bulunmak için sempozyum ve fikir proje yarışmasının düzenlenmesidir.

• İkinci aşama, değerlendirme ve uygulama aşamasıdır. Cumalıkızık Köyü’nün


sosyokültürel ve ekonomik gelişim stratejileri göz önünde bulundurularak,
yürürlükteki Koruma İmar Planı’nın geliştirilmesi, kentsel tasarım - yenileme
projesi, fiziki alt yapı projelerinin yapılması, rölöve, restitüsyon ve restorasyon
projelerinin hazırlatılmasıdır. Hazırlanan bu projelerin Bursa Kültür ve Tabiat
Varlıkları Koruma Kurulu’nda onaylanmasıdır.

66
• Üçüncü aşama ise kullanım sürecine yönelik yapıların ve çevrenin işletme, bakım-
onarım ilkelerinin oluşturulmasıdır.

Cumalıkızık Protokolü kapsamında taraflar arasında yapılacak faaliyetler, işler, tarihleri


ve hangi aşamada gerçekleştirilecekleri Tablo 2a ve Tablo 2b’de ayrıntılı olarak
gösterilmektedir.

Projenin uygulama aşamalarından birincisi öngörülen süre içinde tamamlanmıştır. İkinci


aşamadaki çalışmalar ise devam etmektedir.

Tablo 2a. İş programı, görev ve sorumluluk paylaşımı.

YAPILACAK İŞLER FAALİYETLER

Protokolün hazırlanması
Mimarlar Yıldırım Bursa İl Cumalıkızık tespit çalışmalarının
Aralık 2006-Nisan 2007

Odası Belediyesi Özel yapılması


Bursa İdaresi Anket çalışmasının yapılması
Şubesi Envanter çalışmasının yapılması

Çalışma grubunun çalışmaya başlaması

Taraf üst yöneticiler arasında


Protokolün imzalanması imzalanması
Mayıs
2007

Şartname çalışmasının yapılması


Fikir Proje Yarışması Danışman ve değerlendirme jüri
üyelerinin belirlenmesi
Mayıs 2007-Aralık 2007

İlgili kurumlarca yazışmalar


Şartnamenin oluşturulması
Yarışmanın ilanı
1.AŞAMA

Projelerin teslimi alınması


Jüri değerlendirmesi
Yarışmanın sonuçlanması ve
kolokyum

Sempozyum içeriğinin
Sempozyum oluşturulması
Aralık 2007
Eylül 2007-

Bilimsel kurulun belirlenmesi


Sempozyumun yapılması

Halk ile toplantı ve bilgilendirme


Halkın Bilgilendirilmesi Taahhütnamelerin hazırlanması
Eylül 2007-
Ocak 2008

Genel değerlendirmenin
Taraf üst düzey yönetici toplantısı yapılması
Ocak
2008

Alan Yönetim Planı Alan yönetimi planının


hazırlanması

67
Tablo 2b. İş programı, görev ve sorumluluk paylaşımı.

AŞAMALAR YAPILACAK İŞLER FAALİYETLER

İhale Rölöve ihale çalışmaları


Ocak 2008- Mart 2008 Rölöve ihale ilanı
Konsept pafta için yarışma
birincisi ile görüşme
Rölöve ihalelerinin
değerlendirilmesi
Konsept pafta ihalesinin
değerlendirilmesi

Cumalıkızık İrtibat Bürosunun


Cumalıkızık İrtibat Bürosunun Faaliyete Faaliyete Geçmesi
Nisan
2.AŞAMA

2008

Geçmesi

Rölöve projelerinin Belediyeye


Projelerin Onaylanması teslimi
Rölöve projelerinin Kültür ve
Tabiat Varlıklarının Koruma
Haziran 2008-Ağustos2008

Kurul onayına sunulması


Konsept paftasının Kültür ve
Tabiat Varlıklarının Koruma
Kurul onayına sunulması
Basit onarımların tespit edilmesi
ve Belediye Fen İşleri
Müdürlüğünce keşfinin
çıkarılması
Restorasyon ve rekonstrüksiyon
proje çalışmalarının başlaması

Kısa Vadede Tamamlanması Hedeflenen Kısa vadede-Basit onarım


Yapım İşlerinin Başlaması işlerinin tamamlanması (yaklaşık
1 yıl içinde tamamlanacak)

Orta Vadede Tamamlanması Hedeflenen Orta vadede-Orta derecede zarar


3.AŞAMA

Yapım İşlerinin Başlaması görmüş yapıların onarım


işlerinin tamamlanması (yaklaşık
2 yıl içinde tamamlanacak)
Ağustos 2008- -

Uzun Vadede Tamamlanması Hedeflenen Uzun vadede-Tamamen yok


Yapım İşlerinin Başlaması olmuş yapıların yeniden inşa
edilmesi işlerinin tamamlanması
(yaklaşık (4 yıl içinde
tamamlanacak)

68
Sonuç

Cumalıkızık yerleşimini koruma-yaşatma hedefiyle çok boyutlu, çok ortaklı ve yeni


katılımlara açık toplumsal kalkınma projesi “3.Binyılda Yaşayan Osmanlı Köyü-
Cumalıkızık” adı ile sürdürülebilir gelişmenin sağlanması, yapılardaki tahribatın
önlenmesi, altyapı sorunlarının giderilmesi, çağdaş yaşam konforunun sağlanması,
köyün ekonomik yaşamının canlandırılması (doğal çevrenin korunarak doğal
kaynakların sürdürülebilir kullanımı, tarım ekonomisinin canlandırılması, eko-tarım ve
ev-el ürünlerinin geliştirilmesi), sosyo-kültürel yaşamın arttırılması, koruma kültür ve
bilincinin oluşturulması, sosyal-kültürel ve ekonomik örgütlenmenin sağlanması
çalışmalarını kapsamaktadır. Cumalıkızık’ta sürdürülebilir kalkınma demokratik
katılımla gerçekleştirilmektedir.

Proje kapsamında, gerekli görülen parsellerdeki binaların rölövelerinin, bazı parsellerde


de binaların cephe rölövelerinin alım işi ihaleleri yapıldı. İhale işlemlerinin kolay
yapılabilmesi için yedi bölgeye ayrılan Cumalıkızık Köyü’nde ikisi anıtsal olmak üzere
yaklaşık 150 evin rölöve projeleri tamamlanarak Bursa Kültür ve Tabiat Varlıklarının
Koruma Bölge Kurulu tarafından onaylandı. Şu an restitüsyon projeleri ve araştırma
raporları ile tescilli olmayan binaları da kapsayacak şekilde sokak ve cephe
sağlıklaştırma projeleri hazırlanarak Belediye ön olurundan sonra Bursa Kültür ve
Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu’na sunulacaktır. Ayrıca bir yandan 1/1000 ve 1/500
ölçekli Kentsel Tasarım Projesi hazırlanmaktadır. Kentsel Tasarım Projesi bittikten
sonra ya mevcut Koruma Amaçlı İmar Planı revizyonu yapılacak ya da yeni bir plan
hazırlanacaktır.

Kentsel Tasarım Projesi’nden gelen bilgiler ve restitüsyonlarla birlikte yapıların


restorasyon projeleri hazırlanacaktır. Öncelikleri saptanarak uygulaması yapılacak
binaların uygulama projeleri yapılarak, hazırlanacak olan özel ve teknik şartnameler
doğrultusunda restorasyon uygulama ihaleleri etaplar halinde gerçekleştirilecektir. Diğer
yandan Kentsel Tasarım Projesi’nde köyün mevcut ve turizme dönük ihtiyaçlarının
karşılanacağı yeni yapıların projeleri de tamamlanacaktır. Kentsel Tasarım Projesi
kapsamında parsel bazında bütüne yönelik plan, yapılaşma koşullarının detaylarını
belirten çizim ve proje ekleri oluşturulmuştur.

Cumalıkızık Köyü’nde başlatılan proje çalışması Türkiye’de öncü ve örnek rol


üstlenmektedir. Merkezi ve yerel yönetim, sivil toplum örgütleri, halk arasındaki
hiyerarşik olmayan, eşgüdümlü ortaklık geçmişin geleceğe aktarılmasındaki
politikaların ve stratejilerin oluşturulmasında önemlidir. Karar verici ve uygulayıcı
rolleri olan merkezi ve yerel yönetimlerin, sivil toplum örgütlerinin ve halkın belirli bir
yönetim sisteminde bir araya gelmesi kaynakların belirli bir süre içinde, doğru, yerinde
kullanılmasını sağlayacaktır. Projenin başarısı tarafların aralarında sağladıkları uyum ve
işbirliği sürecin başarısının sonunda ortaya çıkacaktır. Proje kapsamında ayrıca
Cumalıkızıklılar’ın yerleşimlerinin önemini kavramaları, ekonomik anlamda
güçlenmeleri ve kendi yerleşimlerini kendilerinin korumalarını sağlamak amacıyla
eğitim çalışmaları başlamıştır. Projenin gerçekleşmesi hedefinde fiziksel, sosyo-kültürel
ve ekonomik boyutta çalışmalar sürdürülmektedir.

69
Kaynaklar

3.Binyılda Yaşayan Osmanlı Köyü – Cumalıkızık Proje Protokolü (2007).

Taş, M., Taş, N., Çahantimur, A. (2009) A Participatory Governance Model for
Sustainable Development Of Cumalıkızık: A Heritage Site In Turkey. Environment and
Urbanization, Vol 21/1, pp: 161–184.

Taş, M., Taş, N. (2002) The Problems Of Installation At A New Use Of Histoical
Enviroment At The Example Of Bursa Cumalikizik Village Which Was Been Ottoman
Settlement For 700 Years, V. International Hvac+R Technology Symposium, İstanbul,
April 29- May 1.

Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Ait Katkı Payına Dair Yönetmelik.

Alan Yönetimi ile Anıt Eser Kurulunun Kuruluş ve Görevleri ile Yönetim Alanlarının
Belirlenmesine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik(2005)
Faro Convention (2005), Council of Europe Framework Convention on the Value of
Cultural Heritage for Society, 27 October 2005, Faro, Portugal

70
İnşaat Sektöründe YİD (Yap-İşlet-Devret) Modeli
Sözleşmeler İle 4735 Sayılı Yasada Belirtilen Yapım İşleri
Sözleşmelerinin Karşılaştırılması

Muhammed Koçer Osman Aytekin


Serbest İnş.Müh./ AFYON ESOGÜ MMF İnş. Müh. Böl./ESK.
Tel: 0(272) 214 06 10 Tel: 0(222) 239 37 50 / 3223
E-posta:muhammedkocer03@hotmail.com E-Posta: oaytekin@ogu.edu.tr

Hakan Kuşan İlker Özdemir


ESOGÜ MMF İnş. Müh. Böl./ESK. ESOGÜ MMF İnş. Müh. Böl./ESK.
Tel: 0(222) 239 37 50 / 3234 Tel: 0(222) 239 37 50 / 3213
E-posta: hkusan@ogu.edu.tr E-Posta: iozdemir@ogu.edu.tr

Öz
Bu çalışmada, Yap-İşlet-Devret Modeli sözleşmelerin, yürürlükteki ihale kanunlarında
yer alan yapım işleri sözleşmelerine göre farklılıklarını tespit etmek amacıyla modelin
avantajları, dezavantajları, yapım, işletim ve devir aşamalarındaki riskler ve yasal alt
yapısı incelenmiştir. Bu amaçla, ülkemizde Yap-İşlet-Devret Modeli uygulanarak
gerçekleştirilmiş örnek bir yatırım projesi ele alınıp yapılan sözleşme irdelenerek yapım
işleri sözleşmeleriyle farklı yönleri tespit edilmeye çalışılmış, uygulamalarda çıkan
sorunlar ve bu sorunlar için çözüm önerilerinin neler olabileceği tanımlanmaya
çalışılmıştır.

Anahtar sözcükler: YİD (Yap-İşlet-Devret Modeli) Sözleşmeleri, Yapım Sözleşmeleri,


Sözleşme

Giriş
1960’lı yıllarda devlet bütçesinin yaklaşık 1/3’ü kamu yatırım harcamalarına ayrılırken
2000’li yıllarda bu oranın % 10 seviyelerine kadar düşüş göstermesinde temel etken,
artan nüfus ve bu oranda artan kamu yatırımlarının gerekliliği, bu yatırımların
gerçekleştirilmesi için gerekli finansmanın sadece devlet bütçesiyle olamayacağı
sonucunu ortaya çıkarmıştır. Dünya ekonomi piyasalarındaki küresel krizler ve
gelişmekte olan ülkeler statüsünde yerini almaya başlayan ülkemizde de kamu
kaynaklarının azalması, kamu yatırımları için ayrılan bütçenin yeterli olmaması bu
yatırımların gerçekleştirilmesi için yeni finansman kaynaklarının temininde yeni
arayışları da beraberinde getirmiştir.

Özellikle gelişmekte olan ülkelerde alt yapı, sanayi ve hizmet yatırımlarının dünyada
yaygın olarak kullanılmaya başlanan Yap-İşlet-Devret Modeli sözleşmeler ile
gerçekleştirilmesi ülkemizde de benimsenmiş ve birçok önemli yatırımlar bu yapım
modeli ile gerçekleştirilmeye başlanmıştır.

71
Bu çalışmada, Yap-İşlet-Devret Modeli sözleşmelerin, yürürlükteki ihale kanunlarında
yer alan yapım işleri sözleşmelerine göre farklılıklarını tespit etmek amacıyla modelin
avantajları, dezavantajları, yapım, işletim ve devir aşamalarındaki riskler ve yasal alt
yapısı incelenmiştir. Bu amaçla, ülkemizde Yap-İşlet-Devret Modeli uygulanarak
gerçekleştirilmiş örnek bir yatırım projesi ele alınıp yapılan sözleşme irdelenerek yapım
işleri sözleşmeleriyle farklı yönleri tespit edilmeye çalışılmış, uygulamalarda çıkan
sorunlar ve bu sorunlar için çözüm önerilerinin neler olabileceği tanımlanmaya
çalışılmıştır.

4735 Sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu’na Göre Yapım


Sözleşmeleri

4734 Sayılı Kamu İhale Kanunu’na göre ihalesi yapılacak ve 4735 Sayılı Kamu İhale
Sözleşmeleri Kanunu’na göre sözleşmeye bağlanacak tüm yapım işleri için
sözleşmelerin nasıl yapılacağı, sözleşmenin nasıl yürütüleceği, sözleşmelerin hukuki
yapısı ve işleyişi ile ilgili tüm ayrıntılar 4735 Sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri
Kanunu’nun ikinci ve 3. bölümlerinde 5. madde ile 25 maddeler arasında hükme
bağlanmış ve bu hükümlere göre tüm yapım işleri için iki türlü yapım sözleşmesinden
bahsedilmiştir. Bunlar, kanunun 6. maddesinin a ve c bendinde belirtilen;
• “Yapım işlerinde; uygulama projeleri ve bunlara ilişkin mahal listelerine dayalı
olarak, işin tamamı için isteklinin teklif ettiği toplam bedel üzerinden anahtar
teslimi götürü bedel sözleşme”
• “Yapım işlerinde; ön veya kesin projelere ve bunlara ilişkin mahal listeleri ile
birim fiyat tariflerine, mal veya hizmet alımı işlerinde ise işin ayrıntılı
özelliklerine dayalı olarak; idarece hazırlanmış cetvelde yer alan her bir iş
kaleminin miktarı ile bu iş kalemleri için istekli tarafından teklif edilen birim
fiyatların çarpımı sonucu bulunan toplam bedel üzerinden birim fiyat sözleşme”
türleridir.
Bu tür yapım sözleşmelerinde taraflar iki olup bir işi yaptıracak kamu idaresi, diğeri ise
işi yapacak yapım müteahhidir. İdare söleşmeye göre işi yaptıran, işin yapımını
denetleyen, gerekli finasmanı sağlayan ve sözleşme hükümlerine göre işin
tamamlatılmasını sağlayan taraftır. Yapım müteahhidi ise işi yapan, sözleşmeye
hükümlerine göre işi istenilen zamanda, istenilen kalitede tamamlamaya mukimdir. Bu
tip sözleşmelerin uygulandığı tüm yapım işlerinde işin tamamlanması için gerekli
finansman tamamen kamu idaresi tarafından sağlanmaktadır. İşin bitirilip teslim
edilmesinden sonra iş gereği yapının kullanım hakkı kamu idaresinde olup yapım
müteahhidinin kullanım hakkı yoktur (Koçer, 2008).

YİD (Yap-İşlet-Devret) Modeli Sözleşmeler


YİD modeli, 3996 sayılı Kanun’un 3/a ve 94/5907 sayılı BKK’nın 3/b maddelerinde
“İleri teknoloji ve yüksek maddi kaynak ihtiyacı duyulan projelerin
gerçekleştirilmesinde kullanılmak üzere geliştirilen özel bir finansman modeli olup,
yatırım bedelinin (elde edilecek kar dâhil) şirkete, şirketin işletme süresi içerisinde
ürettiği mal veya hizmetin idare veya hizmetten yararlananlarca satın alınması suretiyle
ödenmesidir” olarak tanımlanmıştır (Yerlikaya, 2002).

72
Geniş anlamda YİD modeli, bir kamusal yapı yatırım veya hizmetinin finansmanı özel
bir şirket tarafından karşılanarak gerçekleştirilmesi ve Kamu tarafından belirlenen bir
süre için işletilmesi ve yine bu süre içinde ürettiği mal veya hizmeti, tarafların karşılıklı
saptadıkları bir tarife uyarınca Kamu kuruluşlarına satması ve sürenin sonunda
işletmekte olduğu tesisleri bakımı yapılmış, eksiksiz ve işler durumda ilgili Kamu
kuruluşuna devretmesi diye tanımlanabilir (İmre, 2001).Yine yapılan sözleşmelerden
yola çıkılarak yapılan bir başka tanıma göre YİD modeli bir kamu hizmet ya da faaliyeti
ya da bayındırlık işinin sabit bir bedel üzerinden, tüm masrafları özel teşebbüs
tarafından karşılanarak, yatırım yapılıp ülkenin üretilen mal ya da hizmetleri satın alma
garantisi altında projelendirilmesi, finanse edilmesi, inşa edilmesi, korunması ve belli
bir süre işletilmesi suretiyle yatırılan sermayenin amortisman ve karının
gerçekleştirilmesinden sonra sürenin bitiminde tesisin ve yönetimi bedelsiz olarak ilgili
kamu kurum ya da kuruluşa devir ve teslimini sağlayan bir rejimdir, denilmektedir
(Uyduranoğlu, 1994).

Yap-İşlet-Devret Modelinin Yapısı

YİD modeli sözleşmelerde, diğer yapım işleri sözleşme modellerine göre birçok tarafın
ilişkisi ile kurulan karmaşık bir sistem mevcuttur. Modeli oluşturacak taraflar
arasındaki ilişkileri düzenleyen sözleşmelerin sayısı oldukça fazla olup, taraflar ve
sözleşme sayıları projenin yapısı, büyüklüğü gibi etkenlere göre değişkenlik gösterse de
birçoğunda bulunan taraflar ve taraflar arasındaki sözleşmeler hemen hemen aynı
şekilde olmaktadır. Sadece işleyiş ve taraflar arasındaki hukuki bağlara bağlı
düzenelenen sözleşmelerde değişikliklere rastlanmaktadır. YİD Modeli sözlemelerde
mevcut olması gereken tarafları Şekil 1’de, taraflar arasındaki sözleşmeleri de Şekil
2’de gösterildiği gibi özetlemek mümkündür.

Şekil 1. YİD Modelinde Taraflar Arası İlişkiler (UNIDO, 1997)

73
Şekil 2. YİD Modelinde Taraflar Arası Sözleşme Yapısı

Şemanın merkezinde yer alan imtiyaz firması, yatırımı gerçekleştirecek olan özel
teşebbüs şirketidir ve Hükümet veya ilgili devlet kuruluşu ile uygulama anlaşması
çerçevesinde yatırım işini alır. Yatırımı gerçekleştirirken çeşitli danışman firmalarıyla
bağlantılar kurabilir, bunları da danışmanlık anlaşmaları çerçevesinde gerçekleştirir.

İmtiyaz firması söz konusu yatırımı kendisi gerçekleştirebileceği gibi, kendisi dışında
müteahhit firmalara da, inşaat ve yapım kontratı çerçevesinde işi yaptırabilir. Yine aynı
şekilde yatırım tamamlandıktan sonra işletmesini kendisi yapabileceği gibi aracı
işletmeci başka firmalara da yaptırabilir. Yatırımcı şirket, gerekli finansmanı sağlamak
amacıyla, kredi veren kuruluşlarla kredi anlaşmaları yapabilir (Koçer, 2008).

Yap-İşlet-Devret Modelinde Tarafların Beklentileri

Kamu’nun (Kullanıcı) Beklentileri

• Hizmetin verilebilmesi
• Hizmetin sürekliliğinin sağlanması
• Hizmet etkinliğinin arttırılması
• Hizmet kalitesinin ve çeşitliliğinin arttırılması
• Çevrenin ve halk sağlığının korunması
• Hizmet tarifelerinin optimize edilmesi

74
İşverenin (Kamu İdaresi) Beklentlerii

• Yatırım ve yatırım finansmanının bütçe dışı olanaklardan sağlanması


• Yasal görevlerin ifasında kolaylık, süreklilik ve etkinlik
• İsletme maliyetlerinin azaltılması ve kontrol altına alınması
• Yatırımlar için daha fazla öz kaynak ayırabilmek
• Finansal maliyetlerin azaltılması
• Varlıkların düzenli ve koruyucu profesyonel bakımının sağlanması
• Varlıkların ömürlerinin optimize edilmesi ve yeni yatırım ihtiyacının azaltılması
• İşletmenin ve/veya yatırımın yönetim külfetinin azalması ve esas görevler
üzerinde yoğunlaşma
• Özel sektörün esneklik ve süratinden yararlanma
• Teknoloji transferi ve yeniliklerin kolaylıkla yapılması

İşletmeci ve/veya Yatırımcı’nın Beklentileri

• Kar (özel sektörde kar üretemeyen kendisini sürdüremez ve hizmet üretemez)


• Müşteri memnuniyetinin sağlanması (Kamu kurumu ve tüketiciler)
• Rekabet imkânlarını arttırmak (teknolojik, kurumsal ve organizasyonel gelişme)
• Markalaşmak ve itibarını yükseltmek
• İş hacminin artışı ve sürekliliğinin sağlanması

Yap-İşlet-Devret Modelinin Avantajları

Yap-İşlet-Devret Modelinin avantajlarını ana başlıklar halinde şu şekilde sıralamak


mümkündür.

Yeni ve ek finansman kaynakları yaratması (Finansal Additionality)

Modelin gelişmekte olan ülkeler için ileri sürülen en önemli amaçlarından birisi ülkeye
yabancı sermaye girişini artırmak ve bunun ekonomi üzerindeki etkilerinden
yararlanabilmektir. Bu çerçevede YİD modelinin başka türlü gerçekleştirilemeyecek
projeleri gerçekleştirme imkânı verdiği ileri sürülmektedir.

İleri Teknoloji Transferi ve Eğitim

Yabancı şirketler eliyle ileri teknoloji gerektiren projelerin gerçekleştirilmesi


durumunda ülkeye ileri teknoloji girişi olacaktır. Aynı şekilde bir YİD projesinde
tesisin devrinden önce kullanım konusunda verilecek bir eğitim programı da
bulunacaktır. Bu nedenle çalışanların eğitilmesine de imkân tanınmaktadır (Etçioğlu,
1997).

Etkinlik

Özel kesimin hangi projenin gerçekleştirilmesinin daha fizibl olduğu konusunda daha
iyi bir değerlendirme yapabileceği, aynı şekilde projenin dizayn, inşa ve işletilmesini de
daha etkin gerçekleştireceği ileri sürülerek ekonomik etkinliğin artacağı kabul
edilmektedir.

75
Değerlendirme Ölçütü (Benchmark)

Bir önceki şıkta belirtilen özelliğin uzantısı olarak, özel kesim eliyle yürütülen bir proje,
kamunun elinde bulunan benzer projelerin etkinliğini değerlendirme bakımından bir
ölçüt olarak kullanabilecektir (Etçioğlu, 1997).

Altyapı Yatırımlarında Kamu Payının Azalması

Model sayesinde devlet altyapı yatırımlarının gerçekleştirilmesi konusundaki mali


baskıdan uzaklaşacak, bu durum bütçe üzerinde olumlu etkilerde bulunacaktır.

Özelleştirme

YİD modeli geleneksel olarak kamu kesimi eliyle yürütülen bir takım faaliyetlerin
özelleştirilmesi yönünde de önemli bir adım olacaktır. Ancak tesislerin sözleşme süresi
sonunda devlete devredileceği göz önüne alındığında bunun tam anlamıyla bir
özelleştirme olduğunu söylemek imkânı bulunmamaktadır.

Yatırımlar Arasında Seçimi Kolaylaştırma

YİD modelinde bir bakıma devlet, önünde bulunan ve seçmek zorunda olduğu projeleri
değerlendirme işini özel girişime devretmekte ve böylece özel sektör, kar
maksimizasyonu kriteri ile ekonomik bakımından en uygun projeyi gerçekleştirmektedir
(Etçioğlu, 1997).

Yap-İşlet-Devret Modelinin Dezavantajları

Yap-İşlet-Devret Modelinin dezavantajlarını ana başlıklar halinde şu şekilde sıralamak


mümkündür.

Karmaşık ve Uzun Bir Süreç İstemesi

Model oldukça kompleks ve karmaşık bir yapıdadır. Çok sayıda tarafın yine çok sayıda
ve çeşitli belgeler üzerinde müzakerelerde bulunup anlaşmaya varmaları gerekmektedir.
Bu ise, belli bir zamana, bu konuda yetişmiş bilgili insanların bu konuya teksif olmasına
ve paraya mal olmaktadır.

Yüksek Maliyet

YİD konusunda yapılan ikinci eleştiri bu modelle gerçekleştirilen bir projenin


maliyetinin bütçe ya da kredi imkânlarıyla gerçekleştirilen bir projeye göre daha fazla
olduğudur. Özellikle belli bir kar getirisinin verildiği ve mal ve hizmetlerin ‘’maliyet +
kar’’ esasına göre fiyatlandırıldığı durumlarda yatırım ve işletme maliyetlerinin
olabildiğince yüksek tutulması olasılığı bulunmaktadır. Kamunun kendi olanaklarıyla
temin edeceği iç ve dış kaynaklarla gerçekleştireceği yatırıma göre bu modelin daha
pahalı olması beklenebilir. Hem yatırım aşamasında (Müteahhitlik hizmetleri) hem de
işletme aşamasında (işletici olarak) elde edilecek kârın en üst noktalarda oluşmasına
çalışılacaktır. Bu kârın makul düzeye çekilebilmesi, Kamuda görüşmeleri yürütecek
ekibin becerisiyle yakından ilgilidir (Etçioğlu, 1997).

76
Siyasi, Ekonomik İstikrara Aşırı Duyarlılık

Modelin diğer bir dezavantajı olarak, yapılacak yatırımın çok büyük tutarlara ulaşması,
geri dönüşünün uzun olması ve sözleşmede karşı tarafın kamu idaresi olması nedeniyle
özellikle yabancı sermayenin yatırım yapmak için siyasi ve ekonomik istikrar
konusunda çok büyük duyarlılık göstermesi eklenebilir (Etçioğlu, 1997).

Girdap/Tayfun Etkisi

Belli bir aşamada alınan kararlardan herhangi birisinin bir tarafın kararını olumsuz
yönde etkilemesi durumunda, bu durum diğer tarafları da aynı yönde etkilemekte ve
olumsuz etkiler giderek artıp projenin gerçekleştirilmesine bile engel olabilmektedir.
Girdap etkisi adı verilen bu durumdan kaçınmak için mümkün olduğunca her aşamada
diğer tarafların da kararlara olumlu yönde katılmalarını sağlamak gerektirmektedir ki,
bu durumda yukarıda değinilen gecikmeye neden olmaktadır (The World Bank
Industry, 1990).

Yap-İşlet-Devret Modelinde Karşılaşılan Riskler

Yapılacak olan yatırım tutarının büyüklüğü, projenin finansman kaynaklarının


bulunması, yatırımın zamanında tamamlanması ve borçlanma oranının yüksek olması
gibi faktörler YİD projelerinin gerçekleştirilmesinde taraflar açısından bir takım riskler
doğurmaktadır. Bu nedenle YİD projeleri değerlendirilirken, karşılaşılabilecek olası
riskler ayrıntılı bir biçimde analiz edilmelidir. Bunlar ana başlıklarıyla söyle
sıralanabilir (Atasoy, 1993).

Politik Riskler

• Yatırıma devlet tarafından el konulma ve/veya yatırımın ilerde


devletleştirilmesi riski,
• Devlette ya da hükümette siyasi belirsizliklerin bulunması,
• Devlet politikalarında köklü değişiklikler olma riski,
• Altyapı hizmetinin özel sektör tarafından verilmesine karşı halkın aşırı ve
olumsuz tepki gösterme riski.

Finansal Riskler

• Yatırım ve işletme dönemlerindeki borçlanma maliyetlerinde anormal artışlar,


• Talepte beklenenin aksine düşme olması,
• Enflasyon riski,
• Döviz kurları riski,
• Faiz oranlarının artması,
• Yatırımların yabancı para birimi üzerinden yapılması.

Yatırım Safhası İnşaat Riskleri

• Yatırımı bitirememe riski,


• Yatırımın işletmeye alınmasının gecikmesi,
• Yatırım maliyetinin bütçesinden pahalıya mal olma riski,

77
Operasyonel Riskler

• Planlanan üretim verimliliğinin tutturulamaması,


• Rekabet ortamının değişme riski,
• Çevre koruma ile ilgili yasaların sıkılaşma riski.

Pazar ve Gelir Riskleri

• Üretilecek olan mal ya da ürünün fiyatının belirlenmesi


• İstenilen gelirin elde edilmesindeki belirsizlik

Yukarıda bahsedilen risklerin tümünün yatırımcı firma tarafından karşılanmasını


beklemek modeli çıkmaza sokacaktır. Zira risk paylaşımının ana kuralı herhangi bir
riskin, riski kontrol etme gücüne sahip olan tarafça üstlenilmesidir. Hiç kimsenin
kontrol edemeyeceği riskler için ise sigorta seçeneği uygulanmalıdır. Bu prensiplerden
yola çıkılarak yukarıda belirtilen risklerden politik risklerin tümü ile finansal risklerin
bir kısmının devlet, geri kalan potansiyel risklerin ise yatırımcı şirket tarafından
üstlenilmesi Modeli finanse edilebilir hale getirecektir. Yatırımcı tarafından üstlenilecek
risklerin bir kısmı müteahhit, işletmeci ve sigorta şirketlerine aktarılabilir. Devletin
üstlenmesi gereken risklerin bir bölümü de aynı şekilde Dünya Bankası'nın sigorta
kuruluşu olan MIGA'ya sigorta ettirilebilir (Koçer, 2008).

YİD (Yap-İşlet-Devret) Modeli Sözleşmeler ile 4535 Sayılı Kamu


İhaleleri Sözleşmeleri Kanunu’nda Belirtilen Sözleşmelerin
Karşılaştırılması
YİD Modeli sözleşmeler ile 4735 Sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu’nda belirtilen
sözleşmeler arasındaki en büyük farklılık finansman kaynakların temin ediliş
biçiminden kaynaklanmaktadır. Bu durumu daha iyi irdeleyebilmek için kamu kaynaklı
finansman temini ile özel sektör kaynaklı finansman teminin yararlarını incelemek
gerekir. YİD Modeli sözleşmeler ile 4735 Sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu’nda
belirtilen sözleşmeler arasındaki farklılıkları Tablo 1’de gösterildiği gibi çeşitli
kriterlere göre sınıflamak mümkündür (Koçer, 2008).

Tablo 1. YİD (Yap-İşlet-Devret) Modeli Sözleşmeler ile 4535 Sayılı Kanun’da


Belirtilen Sözleşmelerin Karşılaştırılması

Yapım Finansmanının Bütçe


Yapım Finansmanının Bütçe Dışı
Kaynaklarından Karşılandığı Yapım
Kaynaklardan Karşılandığı Yapım
Modelinin Özellikleri (4735 Sayılı Kamu
Modelinin Özellikleri (Yap-İşlet-Devret
İhale Kanunu’nda Belirtilen sözleşme
Modeli sözleşme türleri)
türleri)
Kamu kaynaklarına dayalıdır. Özel teşebbüs kaynaklarına dayalıdır.
Yatırım programına alınması uzun süreç Uygun proje olduğu takdirde kısa sürede
gerektirebilmektedir. yatırım programına alınabilmektedir.
Çoğunlukla belirlenen süreden önce
İşin, süresinde bitirilememe riski mevcuttur.
bitirilmektedir.
Yapımda hız faktörü esas değildir Hız önemli faktördür.

78
Tablo 1. YİD (Yap-İşlet-Devret) Modeli Sözleşmeler ile 4535 Sayılı Kanun’da
Belirtilen Sözleşmelerin Farklılıkların Karşılaştırılması (Devamı)

Yapım Finansmanının Bütçe


Yapım Finansmanının Bütçe Dışı
Kaynaklarından Karşılandığı Yapım
Kaynaklardan Karşılandığı Yapım
Modelinin Özellikleri (4735 Sayılı Kamu
Modelinin Özellikleri (Yap-İşlet-Devret
İhale Kanunu’nda Belirtilen sözleşme
Modeli sözleşme türleri)
türleri)
Teknoloji transferi sağlamayabilir. Teknoloji transferini zorunlu kılmaktadır.
Karlı ve kısa dönemde geri dönüşüm
Tüm yapım işlerinde uygulanabilir.
sağlayan projelerde uygulanabiliyor.
İhaleye çok fazla firmanın katılımı İhaleye katılım az sayıda güçlü firma
olmaktadır. tarafından olmaktadır.
Birçok farklı ulusal, uluslar arası taraf
Taraflar idare ve yüklenici firmadan oluşur.
mevcuttur.
Danışmanlık faaliyetleri asgaride Azami sayıda birçok danışmanlık faaliyetini
kalmaktadır. barındırır.
Geri dönüşümü kısa sürede olabilecek ve
Tüm yapım işi dışındaki projelerde
işletme unsurunu içeren projelerde
uygulanabilir.
uygulanabilmektedir.
İşletme dönemi kaynaklı geri dönüşümü
Geri dönüşüm kısa sürelerde olmaktadır.
uzun zaman almaktadır.
Uygulama projeleri ile ihaleye çıkılmaktadır. Avan proje ile ihaleye çıkılabilmektedir.
Sözleşme gereği işi, mali ve teknik açıdan
İşi mali ve teknik açıdan güçlü firmalar
güçlü birden fazla firmanın oluşturduğu
alabilmektedir.
ortak girişimler almaktadır.
Ortak girişim modelin önemli
Ortak girişim zorunluluğu yoktur.
özelliklerindendir.
Yerli sermayeye dayalıdır. Yabancı sermaye transferini sağlamaktadır.
Yapım işinde karlılık hedef değildir. İşletme
Yapım işinde kar etmek tek hedeftir. Bundan
dönemi karı esastır. Yapım işinde kalite
dolayı kaliteden sapma olabilmektedir.
sağlanabiliyor.
Kamuya planlanandan çok daha pahalıya İşin maliyetinin artması kamuya ek maliyet
mal olabilmektedir. getirmemektedir.
Yapımda istenen kalitenin sağlanmasında İşletme dönemini de barındırdığından kalite
zorluk çekilmektedir. üst düzeyde olmaktadır.

Sonuç ve Değerlendirme

YİD modelinin uygulanacağı ülkenin makro ekonomik göstergeleri (dış ticaret açığı
enflasyon, faiz hadleri, yerel piyasalarının gücü, bölgeler arasındaki mevcut gelir
dağılımları, siyasi ve ekonomik stabilize özellikleri), hukuki altyapının, toplumun
gelenek ve alışkanlıklarının modele uygunluğu, politik sistemin şeffaflığı ve
güvenilirliği ile mevcut özel sektör şirketlerinin teknolojik ve finansal altyapılarının
gücü parametreleri sistemin başarısını ağırlıklı bir şekilde etkilemektedir.
Hukuki altyapımız dünyadaki teknolojik ve sosyal gelişmeleri yakalayabilecek
değişimleri gerçekleştirememiştir ve dahası YİD Modeline uygun değildir.
Geleneklerimiz ve alışkanlıklarımız açısından YİD Modelinin toplum yapımıza

79
uygunluğu şüphelidir. Politik sisteme ve özellikle politikacılara güven yoktur, ihale
sistemlerimiz ve anlayışımız şeffaflık ilkesine uygun değildir. Teknolojik birikimleri
yetersiz olmakla beraber, finansal ve yönetimsel altyapılarının gücü uluslararası
şirketler ile beraber büyük altyapı projelerinin yatırımlarını üstlenebilecek yerel özel
sektör şirketleri mevcuttur.

YİD Modelinin teorik planda ileri sürülen ekonomik ve finansal yararlarının uzun
vadede istenen düzeye ve ülkenin yararına ulaşamayacağı şüphelerini yaratmaktadır.
Zira mevcut koşullar altında Modelin uygulanabilirliği ağır ve kapsamlı devlet
garantilerine dayanmaktadır. Buna karşın, ülkede giderek küçülen iç tasarrufların gayri
safi milli hâsılaya oranı sonucunda yapılamayan önemli altyapı yatırımlarının YİD
Modeli devreye sokularak sağlanabilmesi sistemin getirdiği en belirgin yarar olarak
gözükebilmektedir.

Temelde kamu kesiminin sermaye, teknoloji, döviz ve kredi yetersizliği nedeniyle


uygulama alanı bulan Yap-İşlet-Devret Modeli, özellikle gelişmekte olan ülkeler için
avantajları bünyesinde bulundurmaktadır. Belirli bir tesise ihtiyaç duyan kamu kurum
veya kuruluşu bu tesisi yerli veya yabancı şirketlere yaptırmakta ve belli bir süre
sonunda da hiçbir bedel ödemeden tesise sahip olmaktadır. Bu model sayesinde kamu
bütçe açıkları azalmakta, yatırımlar ve istihdam imkânları artmaktadır. Ayrıca yabancı
sermaye ve teknoloji girişi hızlanmaktadır.

Başta gelişmekte olan ülkeler olmak üzere bütün ülkeler için hayati önem taşıyan Yap-
İşlet-Devret Modelinin önündeki engeller kaldırılmalı ve bu modelin gelişmesi için
gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Fakat bunu yaparken de tekelleşmeye imkân
tanınmamalıdır. Yapılan düzenlemeler ile Yap-İşlet-Devret Modeli imtiyaz
sözleşmelerinin kapsamı genişletilerek, firmaların kuruluş, inşaat, işletme ve işletmenin
devri sırasında sağladıkları kazanımların, devletin lehine olacak şekilde düzenlenmesine
özellikle dikkat edilmesi sağlanmalıdır. Aksi takdirde bu modelin yarar değil, zararlar
doğurduğu/doğuracağı kesindir. Bunun önünü tıkayacak tedbirlerin alınması,
anlaşmaya taraf olan kamunun, asli görevidir ve bunu yapmalıdır.

Ancak, sistem iyi kurulmadığı için özelleştirmede olduğu gibi istenen sonuca
ulaşılamamıştır. Sistemin istenilen hedefe ulaşabilmesi için; önce hedefleri belirleyip
bu hedeflerle ilgili projelere öncelik tanınmalı, sözleşmelerde etütleri yeterince iyi
yapılmamış projelerin öncelikle bu eksiklikleri giderilmeli, projelerle ilgili olarak
bakanlıklar arası koordinasyonlar iyi sağlanmalı ve vergisel boyutları dâhil edinilen
deneyim ve görünen sorunlar dikkate alınarak sistem özel girişimcinin ilgisini çekecek
hale getirilmelidir.

Türkiye’ de temelde alt yapı yatırımlarında finansman yetersizliklerini giderme ile hızlı
bir ekonomik kalkınma ve refahı sağlama amacı taşıyan Yap-İşlet-Devret Modeli,
gerekli tedbirlerin alınması durumunda ülkenin altyapı, finansman, ödemeler dengesi,
istihdam ve ileri teknoloji sorunlarının çözümüne büyük faydalar sağlayacaktır. Ancak;
uygulanma aşamasında, özellikle enerji kaynaklarının sağlanmasında bu modelin
istismara açık olduğu görülmektedir. Bu suistimallerin ortadan kaldırılabilmesi için
gerekli altyapı ivedilikle hazırlanmalı ve uygulamaya konulmalıdır. Firmalara tanınan
imtiyazların sınırları belirlenmeli, gerekli denetim mekanizmaları çalıştırılarak, tarafsız
olarak devreye sokulmalıdır.

80
Kaynaklar

Atasoy, V., “Türkiye’ de Kamu İktisadi Teşebbüsleri ve Özelleştirme Sorunu”, Türk


Dünyası Araştırma Vakfı Basım Evi, İstanbul, Yayın No:187 (1993).

Etçioğlu, E., “Bütçe Dışı Finans Tekniği Yap-İşlet-Devret Modeli ve Türkiye


Uygulamasının Analizi”, Türk Dünyası Araştırma Vakfı Yayınları, İstanbul,
Yayın No:14-15 (1997).

İmre, E., “Türkiye’de Yap-İşlet-Devret Modeli; Yasal Çatısı, Uygulaması”, Yüksek


Denetleme Kurulu, Yayın No: 34 ( 2001).

Koçer, M., 2001, “İnşaat Sektöründe YİD (Yap-İşlet-Devret) Modeli Sözleşmeler ile
Yapım İşleri Sözleşmelerinin Karşılaştırılması: DHMİ, DLH ve TCK Uygulama
Örnek Sözleşmeleri”, Yüksek Lisans Tezi (Yayınlanmamış), Eskişehir Osmangazi
Üniversitesi FBE, Eskişehir, 95s.

The World Bank Industry and Energy Department, “Private Sector Participation in
Power Through BOT Schemes”, Working Paper, 5 (1990).

UNIDO, Trading Modules of BOT Programme, The Bot Strategy, Infrastructure


Development Through BOT Projects Seminar, Vienna, 6, (1997).

Uyduranoğlu, N., “Türk Hukukunda Yap-İşlet-Devret Modeli ve Benzeri Müesseseler”,


Uzmanlık Tezi, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı, Ankara, Yayın No.36,
(1994).

Yerlikaya, G. K., “Yap-İşlet-Devret Modeli, Hukuki Mahiyeti ve Vergilendirme”,


Seçkin Yayıncılık, Ankara, Yayın No.25, (2002).

81
Kamu İhale Mevzuatında Yapılan Değişikliklerin
Mühendisler Açısından Tarihsel Süreçte Değerlendirilmesi

Dr. Yük. Müh. Hüseyin Gencer


GENCER Mühendislik&Müşavirlik&Danışmanlık
Bağdat Cad. Gedik İş Merkezi B Blok 162/28 Maltepe-İstanbul
Tel: (0216) 399 64 98
E-Posta: gencerhuseyin@hotmail.com

Öz

Kamu kurum ve kuruluşlarının mal alımı, hizmet alımı ve yapım işleri 01.01.2003
tarihinde yürürlüğe giren 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’na göre yürütülmektedir. Bu
Kanun, yürürlüğe girdiği tarihten bu yana on yedi defa değişikliğe uğramıştır.

Kanunun 10. maddesine göre, kamu yapım ihalelerine katılan isteklilerin mesleki ve
teknik yeterliğinin belirlenebilmesi için, yapım işlerinde ihale konusu iş veya benzer
işlerle ilgili deneyimini gösteren iş deneyim belgelerinin istenilmesi zorunludur. İş
deneyim belgeleri; iş bitirme belgesi, iş durum belgesi, iş denetleme belgesi, iş yönetme
belgesi ile mühendis ve mimarların mezuniyet belgeleridir. İş denetleme ve iş yönetme
belgelerine sahip olmanın ilk koşulu da mühendis veya mimar olmaktır.

Mesleki ve teknik yeterliğin belirlenmesindeki diğer bir kriter de ihaleye katılan


isteklilerin organizasyon yapısına ve personel durumuna ilişkin belgelerdir (Anahtar
teknik personel). Yapım ihalelerinde asgari yeterlik kriteri olarak anahtar teknik
personel istenilmesi halinde anahtar teknik personel olmanın da ilk koşulu en az beş yıl
deneyimli mimar veya mühendis olmaktır.

Bu çalışmada, mühendis ve/veya mimarların kamu yatırım projelerinin ihalelerine


katılmaları için istenen ekonomik ve mali yeterlik kriteri ile mesleki ve teknik yeterlik
kriteri olarak istenen iş denetleme belgesi, iş yönetme belgesi ve mezuniyet belgelerinin
ihalelerde iş deneyim belgesi olarak değerlendirilmesi, mühendis ve/veya mimarların
anahtar teknik personel olma koşullarında yapılan değişiklikler ile Kamu İhale
Kanunu’nda ve Uygulama Yönetmeliklerinde yapılan diğer değişikliklerin mühendisler
açısından olumlu ve olumsuz yönleri tarihsel süreçte ele alınarak değerlendirilecektir.

Anahtar sözcükler: Kamu İhale Kanunu, mesleki ve teknik yeterlik kriteri, iş denetleme
belgesi, iş yönetme belgesi, mezuniyet belgesi, anahtar teknik personel

Giriş
Kamu kurum ve kuruluşlarının mal alımı, hizmet alımı ve yapım işleri 01.01.2003
tarihinde yürürlüğe giren 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’na göre yürütülmektedir.
Kamu İhale Kanunu’na ilişkin bütün mevzuatı, uygulama yönetmeliklerini, genel
tebliğleri, standart ihale dokümanlarını ve tip sözleşmeleri hazırlamak, geliştirmek ve

83
uygulamayı yönlendirmek Kamu İhale Kurumunun görevleri arasında bulunmaktadır.
Bu çerçevede iş deneyim belgelerinin neler olduğu, nasıl düzenleneceği ve verileceği,
geçerlik koşulları, anahtar teknik personelin tanımı, kimlerin, nasıl anahtar teknik
personel olabileceği de Kamu İhale Kurumu tarafından belirlenmektedir. Kamu İhale
Kanununun yürürlüğe girdiği 01.01.2003 tarihinden günümüze kadar olan süreçte iş
deneyim belgeleri ve anahtar teknik personel ile ilgili çok köklü değişiklikler olmuştur.

Yapım İşleri İhalelerinde İş Deneyim ve Mezuniyet Belgeleri


Yapım ihalelerine katılan isteklilerin mesleki ve teknik yeterliğini belirlemek için
istenilen en önemli alt kriter iş deneyim belgeleridir. İş deneyim belgeleri; yüklenici iş
bitirme, yüklenici iş durum, alt yüklenici iş bitirme, iş denetleme ve iş yönetme
belgeleri ile mezuniyet belgeleridir.

İş Denetleme ve İş Yönetme Belgelerinin Tarihsel Süreçte Değerlendirilmesi

İş Denetleme ve İş Yönetme Belgesi Düzenlenme Koşulları

İş denetleme ve iş yönetme belgesine sahip olmanın ilk koşulu mühendis veya mimar
olmaktır. 18.11.2002 tarihli Yapım İşleri Uygulama Yönetmeliğine göre; sözleşme
bedelinin en az yüzde yetmişlik bölümünde görev yapmış olmak koşulu ile sözleşmeyi
yapan makam tarafından tek sözleşmeye ilişkin olarak iş denetleme ve iş yönetme
belgesi düzenleniyor ve veriliyordu. 09.09.2003 tarihinde, yani dokuz ay sonra yapılan
değişiklikle, yüzde yetmişlik oran, sözleşme bedelinin en az yüzde ellilik bölümünde
görev yapmış olmak şeklinde değiştirilmiştir. Böylelikle mühendis ve mimarların iş
denetleme ve iş yönetme belgesine sahip olma olanağı artırılmıştır. Ancak 4734 sayılı
Kamu İhale Kanunu’nda 20.11.2008 tarih ve 5812 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle
bu oran %80’e çıkarılmıştır. Ayrıca iş denetleme ve iş yönetme belgesi
düzenlenebilmesi için sözleşmenin bir bedel içermesi, yasal iş artışı olmayan işlerde ilk
ilan tarihinden geriye doğru son on beş yıl içinde geçici kabul yapılması, yasal iş artışı
olan işlerde ise ilk sözleşme bedelinin tamamlanması koşulları getirilmiştir. Bu
koşulların sağlanması halinde ilk sözleşme bedelinin en az %80 oranında denetlenen ve
yönetilen işlere iş denetleme ve iş yönetme belgesi düzenlenebilecektir. Böylece son
yapılan bu değişiklikle iş denetleme ve iş yönetme belgesinin düzenlenmesi koşulları
zorlaştırılmış olup %80 oranını sağlamayan mevcut iş denetleme ve iş yönetme
belgeleri de ihalelerde artık iş deneyim belgesi olarak kullanılamayacaktır.

İş Denetleme Belgesi Kimlere Verilir?

18.11.2002 tarihli Yapım İşleri Uygulama Yönetmeliğine göre; iş denetleme belgesi,


kamu kuruluşlarında, kendi meslekleri ile ilgili olarak mahallinde fiilen denetledikleri
işlerde, kontrol mühendisi, şantiye mühendisi, kontrol şefi, şantiye şefi, kontrol amiri,
şube müdürü, proje müdürü, il müdürü ve yardımcıları, bölge müdürü ve yardımcıları,
kamuya ait inşaat ve tesisat müdürü ve yardımcıları ve bunlarla aynı teknik seviyede
görev yapanlara veriliyor iken Yapım İşleri Uygulama Yönetmeliğinde 08.06.2004
tarihinde yapılan değişiklikle iş denetleme belgeleri artık sadece kontrol mühendisi,
şantiye mühendisi, kontrol şefi ve şantiye şefine sözleşmeyi yapan yetkili makam
tarafından verilmektedir. Denetleme görevlerinde bulunanların iş deneyimi,
denetledikleri işlerin kendi meslekleri (yüksek öğrenimini gördüğü mesleki alan) ile

84
ilgili tutarlar üzerinden verilmektedir. Bir iş veya işin kısmında aynı sıfat ve unvanla
eşzamanlı görev yapan birden fazla elemanın olması halinde ise, iş deneyim tutarı, bu
görevlilerin sayısına bölünerek bulunmaktadır. Ancak 4.03.2009 tarihinde yayınlanan
Yapım İşleri Uygulama Yönetmeliğinde yapılan değişiklikle kontrol şefi ve şantiye şefi
ile işin tümünden sorumlu olarak görevlendirilen kontrol mühendisinin iş deneyimi,
aldıkları lisans eğitimlerine bakılmaksızın denetledikleri işin tamamı üzerinden dikkate
alınacaktır. Bu değişiklikle iş denetleme belgelerinin tutarı artırılmış olmaktadır.

Kamu kuruluşlarının ihale ettikleri işlerde, yurt içinde veya yurt dışında idare adına
danışmanlık hizmeti veren kontrol teşkilatında, kendi meslekleri ile ilgili olarak
mahallinde fiilen denetledikleri işlerde, kontrol mühendisi, kontrol şefi veya kontrol
amiri olarak görev yapanlara iş denetleme belgesi veriliyordu. 08.06.2004 tarih ve
25486 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Yapım İşleri Uygulama Yönetmeliğinde
yapılan değişiklikle sadece kontrol mühendisi veya kontrol şefi olarak görev yapanlara
sözleşmeyi yapan yetkili makam tarafından iş denetleme belgesi verilmektedir. Kamu
kuruluşlarının ihale ettikleri işlerde, yurt içinde veya yurt dışında idare adına
danışmanlık hizmeti veren kontrol teşkilatında kontrol amiri olarak görev yapanlara
yapılan değişiklikle artık herhangi bir iş deneyim belgesi verilmemektedir.

Kamuya taahhütte bulunan yüklenici bünyesinde, şantiye mühendisi, şantiye şefi, işin
sözleşmesinde teknik personel olarak öngörülmüş olması kaydıyla proje müdürü olarak
görev yapanlara iş sahibi idare (sözleşmeyi yapan yetkili makam) tarafından tek
sözleşme ile ilişkili olarak düzenleniyordu. 08.06.2004 tarih ve 25486 sayılı Resmi
Gazetede yayınlanan Yapım İşleri Uygulama Yönetmeliğinde yapılan değişiklikle
sadece şantiye mühendisi veya şantiye şefi olarak görev yapanlara iş denetleme belgesi
verilmektedir. Proje müdürüne artık iş yönetme belgesi düzenlenmektedir. Değişiklik
yapılıncaya kadar geçen süreçte proje müdürüne verilmiş olan iş denetleme belgeleri
artık geçerliğini kaybetmiştir.

Özel sektöre taahhütte bulunulan işlerde iş denetleme belgesi; fenni mesul veya bu işle
ilgili yapı denetim görevlisi veya yüklenici bünyesinde şantiye şefi ve proje müdürüne
kendi meslekleri ile ilgili olarak mahallinde fiilen denetledikleri işlerde ilgili belediye
veya valilik tarafından tek sözleşme ile ilişkili olarak düzenleniyordu. 08.06.2004 tarih
ve 25486 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Yapım İşleri Uygulama Yönetmeliğinde
yapılan değişiklikle proje müdürü çıkarılmış ve sadece fenni mesul veya bu işle ilgili
yapı denetim görevlisi veya şantiye şefine iş denetleme belgesi verilmektedir.

İş Yönetme Belgesi Kimlere Verilir?

18.11.2002 tarihli Yapım İşleri Uygulama Yönetmeliğine göre; İş yönetme belgeleri,


kamu kuruluşlarında kendi meslekleri ile ilgili olarak yönettikleri işlerde, kurumların
merkez yönetiminde görevli yapım ve/veya teknik işler şube müdürü, yapım ve/veya
teknik işler daire başkanı, yapım ve/veya teknik işlerden sorumlu genel müdür
yardımcısı ve genel müdür, yapım ve/veya teknik işlerden sorumlu müsteşar yardımcısı
ve müsteşar olarak görev yapanlara işin sahibi idare (sözleşmeyi yapan yetkili makam)
tarafından tek sözleşme ile ilişkili olarak düzenlenir ve verilirdi.

En az 10 yıllık mühendis veya mimarların, kamuya taahhütte bulunan özel sektör


kuruluşlarında kendi meslekleri ile ilgili olarak yönettikleri işlerde her hangi bir ortaklık
şartı aranmaksızın anonim şirketlerde genel müdür, murahhas üye, yönetim kurulu üyesi

85
ve yönetim kurulu başkanı, limitet şirket müdürü olarak görevlerini aralıksız en az 5 yıl
yaptıklarını Türk Ticaret Kanununa göre tevsik edenlere işin sahibi idare (sözleşmeyi
yapan yetkili makam) tarafından tek sözleşme ile ilişkili olarak düzenlenir ve verilirdi.
İş yönetme belgesinin verilmesinde, bu işte ilgilinin işi yöneten olarak çalıştığına dair
yüklenicinin imzası ile ilgilinin sosyal sigorta prim ödemelerini gösteren belgelerin
verilmesi gerekir.

Kendi meslekleri ile ilgili yönettikleri işlerde iş yönetme belgesi düzenlenirken


08.06.2004 tarih ve 25486 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Yapım İşleri Uygulama
Yönetmeliğinde yapılan değişiklikle “kendi meslekleri” ifadesi kaldırılmış, yönetme
görevlerinde bulunanların iş deneyimi yönettikleri tutarlar üzerinden tespit edilir
şeklinde değişiklik yapılmıştır. Bu değişiklikle iş yönetme belgesinin değeri
artırılmıştır. Bir iş veya işin kısmında aynı sıfat ve unvanla eşzamanlı görev yapan
birden fazla elemanın olması halinde, iş deneyim tutarı, bu görevlilerin sayısına
bölünerek bulunur.

Ayrıca “kurumların merkez yönetiminde görevli” ifadesi de kaldırılmış, yapım ve/veya


teknik işlerden sorumlu olan; şube müdürü, proje müdürü, kontrol amiri, inşaat ve
tesisat müdürü ve yardımcıları ve bunlarla aynı teknik seviyede görev yapanlar, il
müdürü ve yardımcıları, bölge müdürü ve yardımcıları ile yapım ve/veya teknik işler
daire başkanı, yapım ve/veya teknik işlerden sorumlu genel müdür yardımcıları ve genel
müdür, yapım ve/veya teknik işlerden sorumlu müsteşar yardımcısı ve müsteşar olarak
görev yapanlara işin sahibi idare (sözleşmeyi yapan yetkili makam) tarafından tek
sözleşme ile ilişkili olarak düzenlenir ve verilir şeklinde değişiklik yapılmıştır.

04.03.2009 tarihli YİUY’nde yapılan düzenleme ile İş deneyim belgesi düzenlemeye


yetkili kurum ve kuruluşlara taahhütte bulunan yüklenicilerde; idareye bildirilmesi
kaydıyla, ilk sözleşme bedelinin en az % 80’i oranında sözleşme konusu işte proje
müdürü olarak görev yapan en az beş yıllık mühendis veya mimarlara, özel sektöre
taahhütte bulunulan işlerde de; işin sözleşmesinde proje müdürü olarak belirtilmiş ve ilk
sözleşme bedelinin en az % 80’i oranında fiilen görev yapmış olmak kaydıyla en az on
yıllık yerine en az beş yıllık mühendis veya mimarlara, tek sözleşme ile ilişkili olarak
düzenlenebilmektedir. Sürenin on yıldan beş yıla indirilmesi mühendis ve mimarlar için
olumlu olarak değerlendirilmektedir.

İş Denetleme Belgesinin İhalelerde Değerlendirilme Oranları

18.11.2002 tarihli Yapım İşleri Uygulama Yönetmeliğine göre, gerçek kişilerce


mühendis veya mimar olarak yurt içinde denetim faaliyetleri nedeniyle alınan iş
denetleme belgesi tutarları 1/5 oranında, yurt dışında denetledikleri işler 1/10 oranında
dikkate alınıyordu. 09.09.2003 tarihinde yani dokuz ay sonra gerçek kişilerce yurt
içinde denetim faaliyetleri nedeniyle alınan iş deneyim belgesi tutarlarının tam olarak
değerlendirileceği şeklinde Yapım İşleri Uygulama Yönetmeliğinde değişiklik
yapılmıştır. Böylece kontrol mühendisliği, şantiye mühendisliği, kontrol şefliği ve
şantiye şefliği yapan mühendis ve mimarların aldığı iş denetleme belgelerinin değeri beş
kat artmıştır. Ancak bu durum dokuz ay devam etmiştir. 08.06.2004 tarih ve 25486
sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Yapım İşleri Uygulama Yönetmeliğinde yapılan
değişiklikle, gerçek kişilerce mühendis veya mimar olarak yurt içinde denetim
faaliyetleri nedeniyle alınan iş deneyim belgesi tutarları 1/5 oranında, yurt dışında
denetledikleri işler 1/10 oranında dikkate alınır şeklinde eskiye dönüş yapılmıştır.

86
Ayrıca iş deneyim belgesi sahibi gerçek veya tüzel kişilerin, birden fazla tüzel kişiliğin
sermayesinin yarısından fazlasına sahip bulunmaları halinde, iş deneyim belgelerini bu
tüzel kişiliklerin hepsinde de kullandırabildikleri halde, yapılan değişiklikle, bu tüzel
kişilerin sadece birinde kullandıracağına, “İş Deneyim Belgesini Başka Bir Tüzel
Kişilikte Kullandırmayacağına İlişkin Taahhütname” vermeleri gerektiği şeklinde
değişiklik yapılmıştır. İş denetleme belgelerinin 1/5 oranında değerlendirilmesi yaklaşık
on sekiz ay uygulanmıştır. 25.11.2005 tarihinde gerçek kişilerce mühendis veya mimar
olarak yurt içinde denetim faaliyetleri nedeniyle alınan iş denetleme belgesi tutarlarının
tam olarak, yurt dışında denetledikleri işlerin ise 1/2 oranında değerlendirileceği
şeklinde Yapım İşleri Uygulama Yönetmeliğinde yeniden değişiklik yapılmıştır. Bu
uygulama 04.03.2009 tarihine kadar devam etmiştir. 4.03.2009 tarihinde yayınlanan
Yapım İşleri Uygulama Yönetmeliğinde iş deneyim belgelerinde çok kapsamlı
değişiklik yapılmıştır. Bundan böyle gerçek kişilerce denetim faaliyetleri nedeniyle
alınan iş denetleme belgesi tutarları; gerçek kişinin ilgisine göre ticaret ve/veya sanayi
odasına veya esnaf ve sanatkâr odasına kaydolduğu tarihten itibaren ilk beş yıl beşte bir
oranında, daha sonraki yıllarda tam olarak dikkate alınacaktır. Tüzel kişiliğin, en az bir
yıldır yarısından fazla hissesine sahip gerçek kişi ortağının iş denetleme belgesi ile
ihaleye katılmasında; belge sahibinin yarıdan fazla hisseye sahip olduğu tarihten
itibaren ilk beş yıl beşte bir oranında, daha sonraki yıllarda tam olarak dikkate
alınacaktır. İş denetleme belgesinin tüzel kişiliklerde kullandırılması halinde ise en az
bir yıldır o tüzel kişiliğin yarıdan fazla hissesine sahip olmak gerekecektir. Artık
mühendis veya mimarlar tüzel kişiliklerin en az bir yıl sermayesinin yarısından
fazlasına sahip olmadıkları takdirde iş denetleme belgelerini bu tüzel kişiliklerde iş
deneyim belgesi olarak kullandıramayacaklardır.

İş Yönetme Belgesinin İhalelerde Değerlendirilme Oranları

18.11.2002 tarihli Yapım İşleri Uygulama Yönetmeliğine göre, gerçek kişilerce


mühendis veya mimar olarak yurt içinde yönetim faaliyetleri nedeniyle alınan iş
yönetme belgesi tutarları 1/10 oranında, yurt dışında yönettikleri işler 1/20 oranında
dikkate alınıyordu. 4.03.2009 tarihinde yayınlanan Yapım İşleri Uygulama
Yönetmeliğinde gerçek kişilerce yönetim faaliyetleri nedeniyle alınan iş yönetme
belgesi tutarları 1/5 oranında dikkate alınacaktır. İş yönetme belgesinin tüzel kişiliklerde
kullandırılması halinde ise en az bir yıldır o tüzel kişiliğin yarıdan fazla hissesine sahip
olmak gerekecektir. Artık mühendis veya mimarlar tüzel kişiliklerin en az bir yıl
sermayesinin yarısından fazlasına sahip olmadıkları takdirde iş yönetme belgelerini bu
tüzel kişiliklerde iş deneyim belgesi olarak kullandıramayacaklardır.

Mezuniyet Belgelerinin Tarihsel Süreçte Değerlendirilmesi

2490 sayılı Kanun ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’na göre yapılan yapım işi
ihalelerinde; mühendis ve mimarlar mezuniyet belgeleri ile ihalelere katılamaz iken,
4734 sayılı Kamu ihale Kanununda yapılan düzenleme ile mühendis ve mimarların
mezuniyet belgeleri ile ihalelere katılmalarına olanak sağlanmıştır.

18.11.2002 tarihli Y.İ.U.Y.’de; “Kendi meslekleriyle ilgili faaliyetlerini sürdürmeleri


şartıyla fiilen denetim veya yönetim görevlerinde bulunmayan mühendis veya
mimarların mezuniyetlerinden sonra geçen her yıl için 4734 sayılı Kanunun 62 nci
maddesinin (h) bendinde belirtilen tutar kadar iş deneyimi olduğu kabul edilir ve bu
tutar tam olarak dikkate alınır.” Hükmü bulunmaktadır. Ancak 4734 sayılı Kamu İhale

87
Kanunu’nun 62/ h maddesinde; ”h) Yapım işlerinde denetim ve yönetim görevlerinde
bulunmayan mühendis veya mimarların, yapım ihalelerine girebilmeleri için
mezuniyetinden sonra geçen her yıl için altmış milyar Türk Lirası olarak hesaplanmak
üzere dikkate alınır ve bu Kanunun 10 uncu maddesi kapsamındaki mesleki ve teknik
yeterlilik şartı ilgilinin işe başladığı yıl için aranmaz.” Hükmü bulunduğundan
09.09.2003 tarihinde Y.İ.U.Y.’de yapılan değişiklikle, “Kendi meslekleriyle ilgili
faaliyetlerini sürdürmeleri şartıyla fiilen denetim veya yönetim görevlerinde
bulunmayan mühendis veya mimarların aldıkları akademik eğitime göre ehliyetli
oldukları görev alanı ile sınırlı yapım işlerinin ihalelerinde, mezuniyetlerinden sonra
geçen her yıl 4734 sayılı Kanunun 62 nci maddesinin (h) bendinde belirtilen tutar kadar
dikkate alınır ve Kanunun 10 uncu maddesindeki mesleki ve teknik yeterlik şartı bu
kişilerin işe başladığı yıl için aranmaz.

Denetim veya yönetim görevlerinde bulunmayan mühendis veya mimar isteklilerin


mezuniyetlerine binaen ihaleye girmesinde bunların gerçek kişi olmaları şartı aranır.
İdareler, hangi mühendislik veya mimarlık bölümlerinin ihale konusu iş veya benzer işe
denk sayılacağına dair ihale dokümanına hüküm koyacaklardır.” hükmü getirilmiştir.
“Hangi mühendislik veya mimarlık bölümlerinin ihale konusu iş veya benzer işe denk
sayılacağının ilan ve ihale dokümanında belirtilmesi zorunludur.” Hükmü ile her yapım
ihalesinde mühendis veya mimarların mezuniyet belgeleri ile ihaleye girebilmelerini
sağlamak için ilan ve idari şartnamede belirtilmesi zorunlu hale getirilerek mühendis ve
mimarların diplomaları ile tüm yapım ihalelerine katılabilmeleri sağlanmıştır.

22.05.2005 tarih ve 25583 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Y.İ.U.Y.’ne göre; “Kendi
meslekleri ile ilgili faaliyetlerini sürdürmeleri şartıyla iş deneyim belgesi yerine
mezuniyet belgelerini sunan mühendis ve mimarların, aldıkları akademik eğitime göre
ehliyetli oldukları görev alanı ile sınırlı yapım işlerinin ihalelerinde, mezuniyetlerinden
sonra geçen her yıl 4734 sayılı Kanunun 62 nci maddesinin birinci fıkrasının (h)
bendinde belirtilen tutar kadar dikkate alınır ve bu kişilerden mezuniyet belgelerinin
değerlendirmeye alınmasını talep etmeleri halinde Kanunun 10 uncu maddesindeki iş
deneyimine ilişkin mesleki ve teknik yeterlik şartı aranmaz.” şeklinde değişiklik
yapılarak “bu kişilerin işe başladığı yıl için” ifadesi kaldırılmıştır. Ancak bu değişiklik
4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 62/ h maddesi ile çelişmiştir. Nitekim Danıştay
Onüçüncü Dairesinin 11.10.2006 gün ve E:2006/2125, K:2006/3910 sayılı kararında da;
“4734 sayılı Yasanın 62. maddesinin (h) bendi hükmünün anılan Yasanın 10/b–2
maddesini ortadan kaldırmadığı, tüm mühendis ve mimarlar için yeterlik koşulu
aranmayacağı anlamına gelmeyeceği, tek istisnanın işe başlanılan ilk yıl için olduğu
açıktır.

Olayda ise, davacı ….. Ortak Girişiminde ….’in işe başladığı ilk yıl olmadığı, daha
önce aynı idareye karşı bazı yapım işlerinde taahhüt üstlendiği anlaşıldığından, bu
istisnadan yararlanamayacağı açıktır.” ifadesine yer verilmiştir.

KİK 2008/UY.Z-908 sayılı kararında da; “..“işe başlanılan yıl” kavramından ne


anlaşılması gerektiği hususunda mevzuatta ve Danıştay kararında uygulamayı
yönlendirici bir ifade bulunmamaktadır...... bütün istekliler açısından eşit muamele
yapılmasını teminen ilk işe başlanılan yıl olarak ilgili Ticaret Odasına kayıt tarihinin
dikkate alınması gerekmektedir.” Denilmiştir. Mühendis ve mimarlar iş deneyim
belgesi olarak mezuniyet belgeleri ile ihalelere katılabilirken Danıştay’ın bu kararından
sonra mühendis ve mimarın iş deneyim belgesi yerine mezuniyet belgelerini

88
kullanabilmelerinin ön koşulu, denetim ve yönetim görevinde bulunmamaları ve daha
önce hiç iş bitirme belgesine sahip olmamalarıdır. Ayrıca Ticaret Odasına kayıt olduğu
tarihten itibaren de ancak bir yıl içinde mezuniyet belgelerini iş deneyim belgesi olarak
kullanılabilecekleri şeklinde uygulama başlamıştır. Bu karar ile mezuniyet belgeleri
artık iş deneyim belgesi olarak kullanılamaz hale gelmiştir. Bu durum 20.11.2008
tarihine kadar devam etmiştir. Bu tarihte çıkan 5812 sayılı Kanun ile 4734 sayılı
Kanunun 62/h maddesi, “İş deneyimi bulunmayan mühendis veya mimarların, aldıkları
lisans eğitimine uygun yapım işi ihalelerine başvurularında, toplam süresi onbeş yılı
geçmemek kaydıyla mezuniyetlerinden sonra geçen her yıl,
yüzyirmiikibinüçyüzseksenyedi Türk Lirası olarak hesaplanmak üzere 10 uncu madde
kapsamındaki benzer iş deneyimi olarak dikkate alınır. Bu süre iş deneyimi bulunan
mimar ve mühendisler için uygulanmaz. Bu bent kapsamında elde edilen deneyim
mühendis ve mimarın beş yıldır en az % 51 hissesine sahip olduğu veya her iki ortağın
da mühendis olup % 50-% 50 ortak olduğu tüzel kişiler tarafından da kullanılabilir.”
Şeklinde değiştirilmiştir. Bu değişiklikle mühendis ve mimarların mezuniyet belgelerini
iş deneyim belgesi olarak tekrar kullanma olanağı sağlanmıştır. Ayrıca mezuniyet
belgelerini iş deneyim belgesi olarak kullanılmasında gerçek kişi olma koşulu aranırken
bu değişiklikle her iki ortağın da mühendis olup % 50-% 50 ortak olduğu tüzel kişiler
tarafından da kullanılabilmesine olanak sağlanmıştır. Bu durumda; her iki ortağın
mezuniyet belgesinin de teklif kapsamında sunulması zorunludur. Ancak burada sadece
mühendisten söz edilmiş, mimardan söz edilmemiştir. Bu durum uygulamada
karışıklığa neden olacaktır. Zira yapılan bu düzenleme ile mimarların %50-%50 ortak
olması veya bir mühendis ile bir mimarın %50-%50 ortak olması halinde bu tüzel
kişiliklerde mezuniyet belgelerinin kullanılmasına olanak sağlanmamıştır.
4.03.2009 tarih ve 27159 mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Y.İ.U.Y.’ne göre;
“Mühendis veya mimarların, aldıkları lisans eğitimine uygun yapım işleri ihalelerinde,
iş deneyimi olarak mezuniyet belgelerini sunmaları durumunda;
a) İş deneyimi bulunmayan mühendis veya mimarların; toplam süresi onbeş yılı
geçmemek kaydıyla mezuniyetlerinden sonra geçen her yıl, Kanunun 62 nci maddesinin
birinci fıkrasının (h) bendinde belirtilen tutar kadar,
b) İş deneyimi bulunan mühendis veya mimarların; onbeş yıllık sınırlamaya tabi
tutulmaksızın, mezuniyetlerinden sonra geçen her yıl Kanunun 62 nci maddesinin
birinci fıkrasının (h) bendinde belirtilen tutar kadar,
benzer iş deneyimi olarak dikkate alınır.” Hükmü getirilmiştir. Mezuniyet
belgelerinin iş deneyimini tevsik için sunulması durumunda; mezuniyetten sonra geçen
sürenin onbeş yıldan fazlasının değerlendirmeye alınabilmesi için, başvuru veya teklif
kapsamında mezuniyet belgesi sahibine ait yapım işine ilişkin bir iş deneyim belgesinin
sunulması zorunludur. Mezuniyet belgeleri, belge sahibi dışındaki aday ve istekli
tarafından kullanılamaz. Bu belge sahiplerinin kuracakları veya ortak olacakları;
a) Her iki ortağın da mühendis olup % 50 – % 50 ortak olduğu tüzel kişiler
dışındaki tüzel kişilerin ihaleye girebilmesinde, tüzel kişiliğin en az beş yıldır en az %
51 hissesine sahip olmaları,
b) Her iki ortağın da mühendis olduğu tüzel kişilerin ihaleye girebilmesinde, tüzel
kişiliğin % 50 hissesine sahip olmaları,
ve teminat süresince (kesin kabule kadar) bu oranın muhafaza edilmesi zorunludur.
Tüzel kişi tarafından iş deneyimi olarak sunulan mezuniyet belgesinin, tüzel kişiliğin en
az % 51 hissesine sahip ortağına ait olması halinde, bu ortağa ait mezuniyet belgesi
teminat süresi sonuna kadar başka bir tüzel kişiye kullandıramayacaklardır.

89
18.11.2002 tarihli Y.İ.U.Y.’de; “Bu kişiler ihaleyi yapacak idareye mezuniyet
belgeleriyle birlikte kamuda veya özel sektörde mesleklerini icra ettiklerini tevsik eden
meslek odası kaydı veya hizmet çizelgelerini verirler.” Hükmü bulunmaktadır.
Mezuniyet belgelerinin sunulması halinde Yapım İşleri Uygulama Yönetmeliğine göre
iş deneyim tutarı; mezuniyetten sonra geçen yıl ile 4374 sayılı Kanunun 62 inci
maddesinin ( h ) bendinde belirtilen tutar çarpılarak hesaplanacaktır. Ancak mezuniyet
yılı ile meslek odasına üye kayıt tarihi veya kamuda işe giriş tarihi aynı yıl olmayabilir.
Bu durumda da Yapım İşleri Uygulama Yönetmeliğine göre iş deneyim tutarının
hesaplanmasında mezuniyetlerinden sonra geçen her yıl denildiğinden yine mezuniyet
yılı baz alınacaktır. Nitekim Kamu İhale Kurulunun KİK/2004-UK.Z-486 sayılı
kararında da mezuniyetten sonra geçen yıl; ihalenin yapıldığı yıldan mezuniyet yılı
çıkarılarak hesaplanmıştır. Ancak KİK 2006/UY.Z-2182 sayılı kararında; mezuniyetten
sonra geçen yıl; ihalenin yapıldığı yıldan meslek odasına kayıt olduğu yıl çıkarılarak
hesaplanmıştır. Bu karar uygulamada karışıklığa neden olmuştur. 04.03.2009 tarih ve
27159 mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Y.İ.U.Y.’nde; “Bu kişiler ihaleyi
yapacak idareye mezuniyet belgeleriyle birlikte kamuda veya özel sektörde mesleklerini
icra ettiklerini tevsik eden meslek odası kaydı veya hizmet çizelgelerini verirler.”
Hükmü kaldırıldığından iş deneyim tutarının hesaplanmasında artık mezuniyet yılı baz
alınacaktır.

Anahtar Teknik Personelin Tarihsel Süreçte Değerlendirilmesi

18.11.2002 tarihli Y.İ.U.Y.’de; “anahtar teknik personelin en az beş yıl deneyimli


mimar veya mühendis olması ve halen isteklinin bünyesinde çalışıyor bulunması şartı
aranır. Deneyim süresi ilgili meslek odası üye kayıt belgesiyle, isteklinin bünyesinde
halen çalışmakta olduğu hususu ise sosyal güvenlik kurumu onaylı prim ödeme
belgeleri ile tevsik edilir.” Hükmü bulunmaktadır. 08.06.2004 tarih ve 25486 sayılı
Resmi Gazetede yayınlanan Y.İ.U.Y.’nde; “ihale tarihinden önce işe alınmış olması”
şartı ile “kamuda geçen deneyim süresi hizmet çizelgesi ve/veya meslek odası üye kayıt
belgesiyle tevsik edilir.” Hükmü getirilmiştir. Anahtar teknik personel aynı zamanda
“Teknik Personel Taahhütnamesi”nde yer alamaz. Danışmanlık hizmet alımı işlerinde
istisna getirilmiş, anahtar teknik personelin aynı zamanda ihale konusu işte teknik
personel olarak çalıştırılmasına olanak sağlanmıştır.

Anahtar Teknik Personelin Deneyim Süresi Hesabı

Kamu İhale Kurulunun anahtar teknik personelin deneyim süresinin hesaplanması ile
ilgili verdiği 2004/UK-Z-1049 sayılı kararında; anahtar teknik personelin asgari beş
yıllık deneyim süresi, kıst olarak yani ay ve gün hesabı yapılarak değil, ihalenin ilan
edildiği yıldan meslek odasına kayıt olunduğu yıl çıkarılarak hesaplanmıştır.

İhalenin ilan edildiği yıl ile ihalenin yapıldığı yıl farklı olabilir. Bu durumda ihalenin
ilan edildiği yıl baz alınacak demektir. Ancak Yönetmeliğe göre, ihale tarihi ile ilgili
meslek odasına kayıt tarihi arasındaki sürenin asgari beş yıl olması gerekir. Bu asgari
beş yıllık sürede, kıst (ay ve gün) olarak ihale tarihinden meslek odası üye kayıt
tarihinin çıkarılması ile hesaplanmalıdır. On yıllık bir mühendis, kamu ve/veya özel
sektöre taahhütte bulunan bir yüklenicinin bünyesinde on yıldır şantiye şefi olarak
mesleğini icra ettiği halde, meslek odasına kayıt olmadığından veya beş yılı
doldurmadığından bu mühendis anahtar teknik personel olarak kabul edilmez iken,
30.12. 2000 tarihinde mezun olup 31.12.2000 tarihinde meslek odasına kayıt yaptıran

90
bir mühendis, 2.01.2005 tarihinde yani 4 yıl 2 günlük mühendis asgari beş yıllık
deneyimli mühendis olarak kabul edilmektedir. Bunun da anlamı son sınıfta iken
deneyim süresi başlamış demektir. Değil son sınıftaki deneyimini, mezun olmuş bir
mühendisi bile sırf meslek odasına kayıt yaptırmadı diye deneyimli saymayan bir
Yönetmeliğin, deneyim süresinin son sınıf öğrencisi iken başlatılması Yönetmeliğe
tamamen aykırı düşmektedir. Bundan dolayı deneyim süresi hesabının ay ve gün olarak
yapılması gerekir. Nitekim KİK 2006/UY.Z-1472 sayılı kararında; “...Sonuç olarak,
anahtar teknik personelin deneyim süresinin hesabına ilişkin 4734 sayılı Kanunun 5 inci
maddesine uygun sağlıklı bir tespitin, ancak; oda kayıt tarihinden ihale tarihine kadar
geçen bütün sürelerin (ay, gün, yıl) dikkate alınarak yapılacak bir hesaplama
sonucunda elde edilebileceği aşikardır. Bu durumda, şikayete konu ihalede, ihale
tarihinden, Turan K.’nin meslek odasına kayıt tarihi çıkarıldığında (16.03.2006-
07.11.2001) ilgilinin meslek odasına kayıt tarihinin üzerinden dört yıl, dört ay, dokuz
gün geçtiği ve Turan K.’nin deneyim süresinin İdari Şartnamede ve Yapım İşleri
İhaleleri Uygulama Yönetmeliğinde istenen en az beş yıllık deneyim süresi şartını
karşılamadığı, dolayısıyla başvuru sahibinin idarece değerlendirme dışı bırakılmasının
doğru olduğu ve iddianın doğru olmadığı anlaşılmıştır.” Denilerek bu yanlış
uygulamadan ancak iki yıl sonra dönülmüştür.

04.03.2009 tarihinde anahtar teknik personel ile ilgili köklü değişiklikler yapılmıştır.
Yapım İşleri Uygulama Yönetmeliğinin 3.üncü maddesinde anahtar teknik personel;
“Gerçek veya tüzel kişi tarafından, taahhüt ettiği işlerden bağımsız olarak istihdam
edilen ve şantiyede yürütülen çalışmaları merkezden yöneten kişi” olarak
tanımlanmıştır.
Yapılan değişiklikle;
1) Deneyim süresi; meslek odası üye kayıt süresini gösteren belge ile değil mezuniyete
ilişkin belgeyle tevsik edilecektir. Anahtar teknik personel şartının aynı meslek alanına
ilişkin farklı kişiler bildirilmek suretiyle karşılanması halinde; bu kişilerin tamamının
deneyim süresinin mezuniyet belgeleri ile tevsik edilmesi zorunlu kılınmıştır.
2) Anahtar teknik personelin ihaleden önce işe alınması yeterli iken artık ilk ilan veya
davet tarihinden geriye doğru en az bir yıl boyunca gerçek veya tüzel kişiliğin ticari
faaliyette bulunduğu yerde kesintisiz şekilde çalıştırılması ve bu durumun
belgelendirilmesi şartı aranacaktır. Bu şart aynı pozisyon için tek bir mühendis veya
mimar ile tevsik edilebileceği gibi farklı mühendis veya mimarlarla da tevsik
edilebilecektir. Yıl içinde toplam olarak otuz günü aşmayan kesintiler, kesinti olarak
kabul edilmeyecektir. Anahtar teknik personelin ilk ilan veya davet tarihinden geriye
doğru en az bir yıl boyunca gerçek veya tüzel kişiliğin ticari faaliyette bulunduğu yerde
kesintisiz şekilde çalıştırılması ve bu durumun belgelendirilmesi şartı, 4734 sayılı Kamu
İhale Kanunu’nun eşitlik ilkesi gereği 1 yıl sonra yani 05.03.2010 tarihinde yürürlüğe
girecektir.
(3) Anahtar teknik personelin meslek alanlarının, ihale konusu işin niteliğine uygun ve
işin mimarlık ve mühendislik alanlarının ağırlığı ile orantılı olarak belirlenmesi
gereklidir. Aynı mimarlık ve mühendislik alanı ile ilgili birden fazla anahtar teknik
personel artık istenemeyecektir.
(4) Anahtar teknik personelin sayısı, istenildiği kadar belirlenebilirken sınırlama
getirilmiştir. Yaklaşık maliyeti eşik değerin;
a) Onda biri ile eşik değerin yarısına kadar olan işlerde en fazla bir,
b) Yarısı ile eşik değer arasında olan işlerde en fazla iki,

91
c) Üzerinde olan işler ile yeterlikleri tespit edilenler arasından belli sayıda adayın
davet edilmesinin öngörüldüğü belli istekliler arasında ihale usulüyle yapılan ihalelerde
en fazla üç olarak istenebilecektir.
(5) Anahtar teknik personel olarak bildirilen mimar ve mühendisler artık, aday veya
isteklinin bünyesinde çalıştıklarına ve ihale konusu işte isteklinin anahtar teknik
personeli olarak çalışacaklarına ilişkin yazılı beyanlarını vereceklerdir.
(6) Anahtar teknik personel olarak bildirilen kişiler artık, aday veya isteklinin
bünyesinde görev yaptıkları süre boyunca, başka bir gerçek veya tüzel kişide anahtar
teknik personel olarak çalışamayacaklardır. Bu düzenleme ile diğer mühendis ve
mimarlara da iş olanağı sağlanmış olmaktadır.
(7) Gerçek kişi istekliler hariç, bu kişilerin tüzel kişilikteki görev ve/veya ortaklık
süreleri, Ticaret Sicil Memurluğu, yeminli mali müşavir veya serbest muhasebeci mali
müşavir tarafından düzenlenen belge ile tevsik edilecektir.

Sonuç ve Öneriler
1- İş denetleme belgeleri kendi meslekleri ile ilgili kısmın %50’lik bölümünde
denetleme görevi yapanlara verilirken yeni düzenleme ile bu oran %80’e çıkarılarak
mühendis ve mimarların hakları ellerinden alınmıştır. Bu oran %50 olarak tekrar
değiştirilmelidir.
2- İş denetleme ve yönetme belgelerinin verilmesinde işin geçici kabulünün yapılma
koşulu aranmamalıdır. İşin ilk sözleşme bedelinin %50’lik bölümünde görev yapan
mühendis ve mimarlara iş denetleme ve iş yönetme belgesi verilmelidir.
3- Sözleşmenin fesih edildiği işlerde, mühendislere iş denetleme ve iş yönetme belgesi
düzenlenmeyeceği hükmü değiştirilmeli, sözleşme bedelinin %50’lik bölümünde
görev yapan mühendis ve mimarlara iş denetleme ve iş yönetme belgesi
verilmelidir.
4- Sözleşmenin fesih edildiği işlerde sadece yüklenici iş bitirme belgesi
düzenlenmemelidir.
5- İş denetleme belgeleri tam olarak değerlendirilirken ilk beş yıl için beşte bir
oranında değerlendirileceği şeklindeki değişiklikle mühendislerin hakları ellerinden
alınmıştır. İş denetleme belgelerinin tam olarak değerlendirilmesi için Yönetmelikte
yeniden değişiklik yapılmalıdır.
6- İş denetleme belgeleri ile ihalelere gerçek kişi olarak katılacak mühendisler ve
mimarlar için beş yıllık süre, Ticaret Odasına kayıt olduğu tarihten değil ilgili
meslek odalarına kayıt olduğu tarihten başlatılmalıdır.
7- İş yönetme belgeleri sadece beşte bir oranında değerlendirilirken iş denetleme
belgeleri ile aynı haklara sahip olmalıdır.
8- Tüzel kişiliğin, yarısından fazla hissesine sahip gerçek kişi ortağının iş denetleme
belgesi ile ihaleye katılmasında iş denetleme belgesi hemen değerlenebiliyor iken en
az bir yıldır yarıdan fazla ortak olma şartı ile mühendis ve mimarların hakları geri
alınmıştır. En az bir yıldır ortak olma koşulu kaldırılmalıdır.
9- Mezuniyet belgelerinin her iki ortağın da mühendis ve/veya mimar olup % 50-%50
ortak olduğu tüzel kişiler tarafından da kullanılabilmesine olanak sağlanmalıdır.
10- Anahtar teknik personelin deneyim süresi mezuniyet belgesi ile tevsik edileceğinden
meslek odaları devre dışı bırakılmıştır. Deneyim süresinin meslek odası üye kayıt
süresini gösteren belge ile tevsik edilmesi şartı yeniden getirilmelidir.

92
Kaynaklar

Bakanlar Kurulu, (2002), Kamu İhale Kanunu, Resmi Gazete Tarih/Sayı:


22.01.2002/24658, Ankara.

Bakanlar Kurulu, (2002), Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu, Resmi Gazete Tarih/Sayı:
22.01.2002/24658, Ankara.

Gencer, H., (2003), “Yapım İşleri İhalelerinde Sözleşme Usulleri ve Yapılması Gereken
Değişiklikler” Mali Hukuk, Sayı: 107, Sh.: 48-56, Denetim Yayıncılık Ltd. Şti., Ankara.

Kamu İhale Kurumu, (2002), Yapım İşleri Uygulama Yönetmeliği, Resmi Gazete,
Ankara.

Kamu İhale Kurumu, (2002), Yapım İşleri Genel Şartnamesi, Resmi Gazete, Ankara.

www. kik.gov.tr. Kamu İhale Genel Tebliği

Gencer, H., (2003), "Yapım İşleri İhalelerinde İş Deneyimi", Mali Hukuk, Sayı: 106,
Sh.: 72-81, Denetim Yayıncılık Ltd. Şti., Ankara.

Gencer, H., (2007), “Kamu ihale Kurulunun Verdiği Çelişkili Uyuşmazlık Kararları
Üzerine Bir Araştırma” TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası 4. İnşaat Yönetimi
Kongresi, Sh.:45-61, 30/31 Ekim 2007, Süleyman Demirel Kültür Merkezi, İstanbul

Gencer, H., (2009), "Kamu İhale Kanununda Yapılan İş Deneyim Belgeleri ile İlgili
Değişikliklerin Değerlendirilmesi", Güncel Mevzuat, Sayı: 36, Sh.: 16-20, Ankara.

Yapım işleri Uygulama Yönetmeliği, Resmi Gazete Tarih:08.06.2004, Resmi Gazete


Sayı:25486

Yapım işleri Uygulama Yönetmeliği, Resmi Gazete Tarih:25.11.2005, Resmi Gazete


Sayı:26004

Yapım işleri Uygulama Yönetmeliği, Resmi Gazete Tarih:19.11.2008, Resmi Gazete


Sayı:27059

Kanun:5812, Resmi Gazete Tarih:05.12.2008 Resmi Gazete Sayı:27075

Yapım işleri Uygulama Yönetmeliği, Resmi Gazete Sayısı: 27159/Mükerrer


Resmi Gazete Tarihi: 04.03.2009

Yapım işleri Uygulama Yönetmeliği, Değişiklik: Resmi Gazete Sayısı: 27277


Resmi Gazete Tarihi: 03.07.2009

93
Sürdürülebilirlik Kavramının Yapım Proje Yönetimi
Açısından Değerlendirilmesi

Selin Gündeş Sema Ergönül


Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi
Mimarlık Fakültesi, İstanbul Mimarlık Fakültesi, İstanbul
0212 2521600 0212 2521600
E-posta: selin.gundes@msgsu.edu.tr E-posta: ergonul@msgsu.edu.tr

Nur Atakul
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi
Mimarlık Fakültesi, İstanbul
0212 2521600
E-posta: nuratakul@yahoo.com

Öz
Dünyada 'sürdürülebilirlik' kavramı her ne kadar uzun bir süredir ele alınsa da, inşaat
sektöründe bu alana geçiş döneminin oldukça yavaş olduğu gözlenmektedir. Bu
sektörde özellikle işveren ve kullanıcılar, artan sürdürülebilirlik talepleri ile bu akımın
öncüleri olmuşlardır. Zaman içinde diğer aktörler de bu değişime uyum sağlamak ve
bazen de fırsata dönüştürmek için çalışmalara başlamışlardır. Özellikle projede rol alan
kişi, kurum ve kullanıcıların beklenti ve düşünce yapılarını anlamak sağlıklı bir sistem
oluşturulmasına temel teşkil eder. Aktörlerin sürdürülebilirlik hedefine bakış açılarını,
algıladıkları 'değer' kavramını, ekonomik ve sosyal faydalarını, maliyetlerini ve aldıkları
riskleri net olarak görebilmek bu geçiş döneminde ortaya çıkması muhtemel bazı
sorunların iyi yönetilmesine ışık tutacak önemli bir olgudur. Bu çalışmada,
sürdürülebilirlik hedefinin önündeki en önemli engellerden biri olan 'insan' ve 'önyargı'
kavramları başlıca aktörlere odaklanarak incelenmiştir. Bu kapsamda, değişim sürecinde
karşımıza çıkabilecek engeller belirlenmiş ve bunların proje yönetimine getirdiği ekstra
yükler belirlenmiştir. Henüz embriyonik evrede olan bir sistemin daha sağlıklı
büyüyebilmesi için tespitler yapılmış ve yeşil proje yöneticilerine bazı önerilerde
bulunulmuştur.

Anahtar sözcükler: Sürdürülebilir yapım, proje yönetimi, işveren, yüklenici, tedarikçi,


tasarımcı, kullanıcı

Giriş
Son yıllarda uzmanlar, özellikle gelişmiş ülkelerin doğal kaynakları tüketme hızına ve
şekline dikkat çekmişlerdir. Teknolojinin hızla ilerlemesi endüstrilerin gelişimine yol
açmış, bu ilerleme yerkürenin yeni ve modern yaşam biçimini ne ölçüde kaldırabileceği
sorusunu gündeme getirmiştir. Özellikle son yıllarda enerji fiyatlarının hızla artmasıyla,
bu konuda alınacak önlemlerin ülkelerin ekonomilerine sağlayacağı faydalar
tartışılmaya başlanmıştır. Ekonomik gelişmenin çevreye olan etkilerinden bahsedilmesi

95
aslında 1950’li yıllara dayanır. ‘Sürdürülebilir kalkınma’ kavramı ise terminolojiye
1987 yılında Brundtland Komisyonu olarak da bilinen Dünya Çevre ve Kalkınma
Heyeti (WCED, 1987)’nin ‘Ortak Geleceğimiz’ adlı raporu ile girmiştir. Sürdürülebilir
kalkınma bu raporda şöyle tanımlanmıştır:

“Sürdürülebilir kalkınma, gelecek nesillerin gereksinimlerinin karşılanmasından


ödün vermeden, bugünün ihtiyaçlarını karşılayan kalkınmadır.”

Pearce (2006)’a göre ise sürdürülebilirlik ‘iyi’ bir toplum oluşturma yolunda atılacak bir
adımdır. Dolayısıyla, bu kavram her grubun kendi ‘iyi toplum’ değerlerinin farklı
olmasına ve ‘iyi toplum’un farklı şekilde ifade edilmesine bağlanmıştır.
Sürdürülebilirliğin farklı şekilde tanımlanması sürdürülebilirliğin her alanda yavaş
işlemesinin ana sebeplerindendir. Sürdürülebilirliğin uygulamada yavaş ilerlemesinin
diğer bir nedeni ise işletme yönetimlerinin ‘kısa vadeci’ bir görüşe sahip olmalarıdır.
Bir başka deyişle, işletmeler kısa vadedeki ekonomik göstergelere önem verirler.
Sürdürülebilirliğin getireceği ekonomik faydalar ise sadece uzun vadede
gözlemlenebilinir. Bu durumda sürdürülebilirlik işletme yönetiminin kısa vadedeki
çıkarlarına ters düşmektedir.

Gelişmekte olan ülkeler için sürdürülebilirlik çevre ile ilgili sorunlar sebebi ile de
gittikçe önem kazanmaktadır. Bu sorunların başında, toprak kaybı, su kaynaklarının
kıtlığı, ormanların hızla azalması, hızlı şehirleşmenin yol açtığı hava kirliliği ve atık
sorunları gelmektedir. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin sürdürülebilirlik kavramını
benimsemesi açıkça farklı yollardan olacaktır. Sürdürülebilir yapım kavramı da,
gelişmiş ülkelerde olduğu gibi sadece tasarım, teknoloji ve malzeme seçimlerinden
ibaret değil, öncelikle bu kavrama bakış açılarının ve düşüncelerin değişmesi ile
ilgilidir.

Sürdürülebilir Yapım

İnşaat endüstrisi sürdürülebilir kalkınmada, hem olumlu hem de olumsuz etkilerinden


dolayı önemli bir rol oynar. Öncelikle 5,6 trilyon dolar kadar bir büyüklük ile bu
endüstri dünya toplam gayrı safi milli hasılasının (GSMH) yaklaşık 10% unu oluşturur
(ENR, 2009). Bu ölçekten bakıldığında, inşaat endüstrisinin insanların refah düzeyleri
ile doğrudan ilişkili olduğu gözlemlenebilir. Bina ve altyapı oluşturulması şüphesiz bir
ulusa toplumsal ve ekonomik olarak büyük faydalar sağlar. Birleşmiş Milletler Çevre
Programı (UNEP, 2002)’na göre inşaat sektörü, ulusal seviyede istihdama %5 ila %10
arasında katkıda bulunur ve GSMH’nin %5 ila %15’ini oluşturur. Konut, ulaşım, su ve
sıhhi altyapı gibi sürdürülebilir kalkınmanın temelini oluşturan faktörler inşaat
endüstrisinin kapsamına girer. Bu faktörler bir toplumun sağlık, barınma ve güvenlik
gibi temel ihtiyaçlarına cevap verdiği için inşaat endüstrisi insan yaşamında hayati
önem taşır.

Dünyada’da tüketilen enerjinin ortalama %20’sini inşaat endüstrisi tüketir. ABD’de ise
sera gazı emisyonlarında inşaat endüstrisinin büyük bir rolü olduğu belirlenmiştir.
Bunun yanı sıra, inşaat malzemelerinin üretimi, kullanımı ve geri dönüşümü, üretimde
ve binalarda suyun verimli kullanımı gibi konular da göze alındığında dünyadaki toplam
kaynakların %50’sinin inşaat endüstrisi tarafından tüketildiğini söylemek mümkündür.

96
İnşaat endüstrisinin toplumsal ve ekonomik etkilerinin büyüklüğü anlaşıldıkça, gelişmiş
ülkeler başta olmak üzere, tüm dünyada, kamu kurumları ve idari kuruluşların giderek
sürdürülebilirliğe verdikleri önem artmaktadır. Günümüzde, binaların çevresel
performanslarını ölçen LEED (ABD) ve BREEM (İngiltere) gibi sertifika sistemlerinin
kullanımı yaygınlaşmaktadır. Ancak, belli başlı ülkelerde uygulanmaya başlayan
sertifikalandırma sistemleri, halen dar bir kapsamda işlemektedir. Özellikle yapım
faaliyetinde rol oynayan ve yapı ömrünün tüm safhalarında bu süreçten etkilenen
gruplar arasındaki iletişimsizlik ve uyum sorunları sürdürülebilirliği destekleyen
girişimlerin başarısızlığına neden olmaktadır. Çoğu durumda, bir yapının aynı veya
birbirine yakın safhalarında doğrudan role sahip olan mimar, yüklenici, tedarikçi gibi
taraflar bile bir iş ve fikir birliğine varamamışlar, çatışan çıkarlar ve kısa dönemdeki
ekonomik faktörler hep ön plana çıkmıştır.

‘Sürdürülebilir Kalkınma’ kavramındaki kargaşa kısmen yapılaşmada da yaşanmaktadır.


Bugüne kadar yapılan çalışmaların büyük bir kısmında, sürdürülebilir yapılaşma sadece
çevresel ve teknik açıdan ele alınmıştır. Hill ve Bowen (1997) sürdürülebilir kalkınma
ve sürdürülebilir yapılaşma arasında ortak bir payda bulmaya çalışmışlar ve
sürdürülebilir yapılaşmayı dört ana alanda -sosyal, ekonomik, biyofiziksel ve teknik- ele
almışlardır. Bu alanların her biri, sürdürülebilirliğin ulaşılmasında önemli etkenlerdir ve
Şekil 1’de gösterildiği gibi ‘sürdürülebilir yapımın sütunları’ olarak ifade edilmişlerdir.
Yazarlar, bir inşaat projesi yapılması planlandığında, ilgili tüm tarafların her bir
kolondaki maddeleri bir kontrol/yoklama cetveli olarak kullanmalarını önermişlerdir.
Böylece, yapımda uygulanacak prensipler ve her bir alana ne kadar ağırlık verileceği
gibi konularda fikir birliğine varılması mümkün olabilir. Ayrıca kanımızca, genellikle
sadece çevre ile ilişkilendirilen sürdürülebilir yapım kavramının getireceği fayda ve
maliyetler bu yoklama cetvelindeki maddelere bakılarak daha iyi anlaşılabilir ve daha
da önemlisi kapsamlı olarak anlatılabilir hale gelmektedir. Burada önemli olan sütunlar
arasındaki dengeyi iyi kurabilmek ve her bir sütuna verilecek ağırlığı proje bazında
değerlendirebilmektir. Sürdürülebilir yapılaşmanın sosyal kanadı eşitlik ve toplumsal
adalet temeline dayanır. Temel ihtiyaçlar olan yiyecek, giyim, barınma, sağlık, eğitim
gereksinimleri bu kanadın başlıca elemanlarıdır. Ekonomik sütun incelendiğinde,
sürdürülebilir yapılaşmanın, sürdürülebilir kalkınmanın ana ilkelerini desteklediği
gözlemlenebilir. Biyofiziksel sütun, ekosistemlerin taşıma kapasitesini zorlamadan
toplumun yaşam kalitesinin artırılmasını öngörür. Burada biyofiziksel alandan kasıt,
atmosfer, toprak, yeraltı kaynakları, denizler, flora ve fauna ile yapılaşma arasındaki
ilişkilerdir. Teknik sütun ise bir yapının performansına, kalitesine ve hizmet ömrüne
işaret eder. Bu bağlamda işlevsel, doğa güçlerine karşı dayanıklı ve uzun ömürlü yapılar
inşa etmek başlıca hedef olmalıdır.

Türkiye'de sürdürülebilir yapılaşmaya geçiş dönemi çok uluslu firmaların kurumsal


sorumluluk ve güvenilirlik hedefleri kapsamında gelişmeye başlamış ve son zamanlarda
'sürdürülebilir' toplu konut projeleri ile kamu sektöründe de gündeme gelmiştir.
Ülkemizde 2009 yılı içinde yürürlüğe girmesi beklenen 'binalarda enerji performans
yönetmeliği' gibi girişimler ile sürdürülebilirlik hedefi'ne doğru ilk adımlar atılmaktadır.
Tüm bu ilgiye ve gelişmelere rağmen Türk inşaat sektörü bu zorlu sürecin henüz
başlangıcında yer almaktadır.

Modernleşme sürecinde inşaat endüstrisindeki yatırımlar kâr kavramı üzerinde


odaklanmış, ‘sürdürülebilir yapım’ başlıca hedefler arasında yer almamıştır. Son
zamanlarda sürdürülebilir yapılaşmanın pazarlanabilir hale gelmesi ve rekabetçilikte

97
oynayacağı önemli rolün dile getirilmesi ile özellikle işverenler ve yapsatçı firmalar
tarafından bu konulara ilgi artmıştır. Kamu projeleri yapılabilirlik çalışmalarında,
geleneksel olarak fayda maliyet analizi yapılması zorunlu olmasına rağmen, yapılan
çalışmalarda çevresel ve toplumsal fayda ve maliyetlerin parasal olarak ifade
edilmesindeki güçlükler sebebiyle ihmal edildikleri ve fayda maliyet analizlerinin
sadece doğrudan parasal değerler ile ifade edilebilecek verilere odaklanarak eksik
yapıldığı gözlemlenmiştir (Propersi ve Gundes, 2006). Bazı durumlarda yatırım
kararlarının mali sonuçlar yani kâr maksimizasyonunun dışında politik sebeplerle de
alınabildiğini söylemek yanlış olmaz.

SÜTUN BİR: SOSYAL SÜTUN İKİ: EKONOMİK


SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

• Yoksulluk azaltılması dahil olmak üzere yaşam • Faydalanması istenilen gruplar için satın
kalitesinin yükseltilmesi alınabilirliğin temin edilmesi
• Kalkınma planlanmasında toplumsal kimlik ve • İnşaatta istihdam yaratılmasının teşviki ve
kültürel çeşitliliğin göze alınması bazı durumlarda insan gücüne dayalı bir
• Sağlıklı ve güvenli bir çalışma ortamının temin sistem kurulması
edilmesi ile insan sağlığını korumak ve bu • Fiyat ve tarifelerin belirlenmesinde tam
yöndeki atılımları teşvik etmek maliyet muhasebesi ve gerçek maliyet
• Özel olarak korunması gereken kişiler için fiyatlandırılmasının kullanılması
beceri eğitim programları uygulanması ve • Piyasalarda sürdürülebilirliğin ilerlemesini
kabiliyetlerinin geliştirilmesi sağlayacak politikaların ve uygulamaların
• Yapımın sosyal maliyetlerinin adil veya eşit benimsenmesi ile rekabetçiliğin artırılması
şekilde paylaşılmasını temin etmek • Çevreye duyarlı tedarikçilerin ve
• Yapımın sosyal faydalarının eşit şekilde yüklenicilerin seçilmesi
paylaşılmasını temin etmek • Gelecek nesillerin ihtiyaçlarına karşılık
• Nesiller arası eşitliğin sağlanması verecek kapasitenin muhafaza edilmesi
için, yenilenemeyen kaynakların
kullanımından gelen kazancın toplumsal ve
SÜTUN ÜÇ: BİYOFİZİKSEL insan yapımı sermayeye yatırılması
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

• Fosil yakıt ve minerallerin çıkarılması ve doğaya


yabancı maddelerin üretimi gibi işlemlerin, bu SÜTUN DÖRT: TEKNİK
tür maddelerin yeryüzüne geri depolanmasından SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
daha hızlı bir oranda yapılmaması
• İnşaatta kullanılan dört ana kaynağın yani enerji, • Dayanıklı, güvenilir ve işlevsel yapıların
su, malzeme ve toprak kullanımının azaltılması inşa edilmesi
• Kaynakların tekrar kullanımının ve/veya geri • Yapılaşmada kalitenin ön plana çıkarılması
dönüşümünün en yüksek seviyeye çıkarılması • Sürdürülebilir yapımın teşvik edilmesi için
• Yenilenebilir kaynakların yenilenemeyen hizmet planlamasının yapılması
kaynaklara tercih edilmesi • Büyük binaların iç mekan koşullarının
• Hava, toprak ve su kirliliğinin küresel ve yerel kullanıcılar tarafından kontrol edilebilecek
olarak en az seviyeye indirilmesi şekilde yapılması
• Sağlıklı ve zehirli maddelerden arınmış bir çevre • Şehir altyapısının yaya yolu ile birbirine
oluşturulması bağlanmış, karışık kullanımlı birimler
• Dünyanın yaşanabilirliğinin/canlılığının ve oluşturacak şekilde planlanması veya
ekolojik çeşitliliğinin korunması ve düzeltilerek mevcut altyapının bu kriteri göz önüne
eski haline getirilmesi alacak şekilde tekrar hayata geçirilmesi
• Hassas bir yapıya sahip olan doğal, kültürel,
tarihi ve mimari değerlere zararın en aza
indirilmesi

Şekil 1. Sürdürülebilir Yapım Prensipleri (Hill ve Bowen, 1997)

98
Günümüzde yönetmeliklerin öngördüğü çevresel analiz ‘engelleri’ girişimciler
tarafından kolaylıkla aşılsa bile, projeyi gerçekleştirmek için yararlanılacak teşvik ve
kredi kullanımında çevresel etkileri en aza indirme konusu yeniden gündeme
gelmektedir. Bu durumda, sürdürülebilir yapımın hangi kurum ve kişilerin ilgi alanına
girdiği; bu süreçten iyi veya kötü yönde kimlerin etkileneceği; bu akımın öncülerinin bu
yönde atılan adımları hangi sebeplerle ve ne ölçüde destekleyecekleri; bu faaliyetlerden
çıkar sağlayabilecek grupların neler olduğu; en önemlisi dünyada süregelen bu akımın
ülke çıkarlarına ne ölçüde hizmet edebileceği gibi soruların yanıtı önem kazanmaktadır.

Sürdürülebilir Yapılaşmada Rol alan ve Etkilenen Gruplar

Sürdürülebilirlik, bir yapının ömrü boyunca geçirdiği tüm evrelerde ele alınmalıdır. Bu
işlemler zinciri fizibilite ve tasarım aşamalarından başlayarak, inşaat safhasına, oradan
işletme safhasında yer alan bakım ve onarım işlemlerine ve yapının ömrünü doldurup
yıkılması, ve yıkım sırasında oluşan atıkları azaltmak için kaynakların geri
dönüştürülmesine kadar uzanır. Bu kapsamda ele alınması gereken başlıca aktörler ise
kamu sektörü, işveren, yüklenici, finansör, mimar/mühendis, tedarikçiler, kullanıcılar ve
proje yöneticileridir.

Kamu sektörü

Ülke yönetim organları için yapıların çevre ve topluma olumsuz etkilerinin en az


seviyeye indirilmesi birçok yönden önem taşıyabilir. Binaların enerji tüketimlerinin bir
ülke ekonomisi için önemi büyüktür. Ülkemizde tüketilen enerjinin sadece %25’i
üretilmekte, kalan %75 dış ülkelerden ithal edilmektedir (WEC, 2007). Enerji
kaynakları üretimi ve tüketimi arasındaki bu farkın ülkenin ekonomik yapısına getirdiği
yükler açıktır. Binaların işletme ve bakım enerji maliyetlerindeki ufak bir düşüş, ülke
için önemli ekonomik faydalar sağlayabilir. Sağlanacak ekonomik faydanın yanı sıra, en
önemli işveren konumunda olan kamu sektörü, Türk inşaat piyasasına örnek teşkil
etmektedir. Çevre ve topluma duyarlı imar kanunları, yönetmelikler ve uygulamalar
tüm inşaat endüstrisi için itici bir güç olacaktır. Zaten, kamu sektörünün ilk görevi o
ülkede yaşayan kişilerin refahını artırmaktır ve sürdürülebilir yapılaşma doğru şekilde
planlandığı sürece kamu amaçları ile birebir örtüşür. Çevresel koruma teknolojilerine,
malzemelerine, ekipmanlarına ve yeni üretim metotlarına yatırım yapmak bir ülke için
önemli bir fırsattır.

İşverenler

Tüm dünyada işverenler, sürdürülebilir yapımın öncüleri olmuşlardır. Aslında bir


işverenin sürdürülebilir yapılaşmayı hangi ölçüde benimseyeceğini anlamak için
öncelikle işverenin özelliklerine ve binayı ne amaç için yaptırdığına bakmak gerekir.
Masterman (2002) işverenleri, birinci derecede kamu veya özel sektör kapsamına
girenler; ikinci derecede ise inşaat sektöründe tecrübeli veya tecrübesiz olarak
sınıflandırmaktadır. Başka bir sınıflandırmaya göre ise, işverenler projeyi kendi
endüstriyel veya ticari faaliyetleri için yaptıracak olanlar ya da nihai yapıyı satmak veya
kiralamak amacı ile yaptıracak olanlardır.

Kamu sektörüne bağlı işveren, geniş iş hacmi ve kanun koyucu olarak


sürdürülebilirliğin teşvikinde önemli bir role sahip olmaktadır. Kamu sektöründeki

99
yapılar, büyük ölçüde toplumun ödediği vergiler ile finanse edildiği için maddi
kaynakların verimli kullanımı ve büyük riskler almaktan çekinilmesi dikkat çeken
unsurlardır. Bu olgu, sürdürülebilirliğin gelişmesinde hem olumlu hem de olumsuz bir
rol oynayabilir. Olumlu taraf, işletme ve bakım safhasında gözlenebilir hale gelecek ve
bu tür yapılar gerek maliyet gerekse kalite açısından hak ettikleri değeri bulacaklardır.
Olumsuz yönler iki ana başlık altında incelenebilinir: risk ve maliyet. Riskten kaçınan
kamu işveren, özellikle inşaat ve bakım safhalarında ortaya çıkabilecek, ‘ilk kez’
uygulamadan kaynaklan bazı sorunları göze almak istemeyecektir. İnşaat safhasında
‘yeni’ malzeme, ekipman ve teknolojilerin kullanılması, bakım safhasında beliren bilgi
eksikliği bu sorunların başında gelir. Şüphesiz bahsedilen ‘ilk deneme’ zorlukları inşaat
safhasında gecikmelere ve maliyet artışlarına sebep olacaktır. Fakat ilk kez
karşılaşılacak zorlukları önceden belirleyip, iyi bir yönetim stratejisi geliştirilirse
sonraki uygulamalarda bu engel gittikçe küçülerek önümüze çıkacaktır. Projenin tüm
safhalarında yer alan kişiler ve kullanıcıların sürdürülebilirlik konusunda
bilinçlendirilmesi bu sürecin daha kolay atlatılmasına sebep olacaktır. Sürdürülebilir
yapılarda maliyetlerin geleneksel yapılara göre daha fazla olması genel bir kanıdır ve
işverenlerin sürdürülebilirliği desteklemelerinin önünde önemli bir engel teşkil eder.
Dünyada yeşil bina maliyetlerine ilişkin kaynaklar kısıtlıdır. Bunun başlıca sebebi bazı
tür faydaların, sayısal olarak ifade edilmesinde yaşanan güçlüklerdir. Örneğin doğal
aydınlatmadan sağlanacak enerji tasarrufunu ölçmek çok zordur. Benzer bir sorun, yeşil
binaların o binada çalışan işletmelerin performans ve verimliliklerine olumlu etkilerinin
nasıl ölçülebileceği ile ilgilidir.

Daha önce belirtildiği gibi Masterman (2002)’ın işveren sınıflandırmalarında ikinci


derecede inşaat sektöründe tecrübeli veya tecrübesiz işverenler yer almaktadır.
Ülkemizde, sürdürülebilir yapım açısından, kurumsal sorumluluk ve güvenilirlik
kapsamında sürdürülebilir yapılaşmayı benimsemiş çokuluslu şirketler hariç, kamu veya
özel sektörde çok önemli bir tecrübe bulunmadığı için kanımızca bu sınıflandırmayı
sürdürülebilirlik kapsamında değerlendirmek gerekmez.

Üçüncü tip sınıflandırmaya göre ise, işverenler projeyi kendi endüstriyel veya ticari
faaliyetleri için yaptıracak olanlar ya da nihai yapıyı satmak veya kiralamak amacı ile
yaptıracak olanlar olarak ikiye ayrılırlar. İşverenler aynı zamanda kullanıcı oldukları
takdirde, binalarının uzun dönemdeki ekonomik ve çevresel performanslarını dikkate
aldıkları için sürdürülebilir yapılaşmayı teşvik edecek önemli bir role sahiptirler.
Sürdürülebilirliğin sağladığı çevresel ve ekonomik faydalar sıklıkla işletme ve bakım
safhasında gözlemlenebilir hale geldiklerinden kullanıcı-ister kamu ister özel işletme
olsun-işveren öncü konumdadır. Özellikle inşaat sektöründe tecrübeli, kendi üretim ve
ticari faaliyetleri için sürekli inşaat yapan veya yaptıran zincir işletmeler için
sürdürülebilir yapılaşma – kendi ürünleri için- bir pazarlama stratejisi haline gelmiştir.
İşveren-sürdürülebilirlik zincirinde en zayıf halka ise nihai yapıyı satmak veya
kiralamak amacı ile yaptıran özel işletmelerdir. Bu tip işverenler yapının değişim değeri
ile ilgilidirler. Nihai yapının değişim değeri, ücret, kâr, fiyat gibi verilere dayanır.
Bunun sürdürülebilirlik açısından anlamı ise şöyledir: sürdürülebilirlik ile sağlanan
gelişmiş bina performansı binanın piyasa değerini artırdığı sürece veya nispette bu tip
işveren tarafından benimsenebilir. Gelişmiş bina performansı sadece kullanım
safhasında gözlemlenebilir olduğu için bugüne kadar, nihai yapıyı satmak için yaptıran
işveren bu konularla ilgilenmemiştir. Son zamanlarda, sürdürülebilirlik özellikle
kullanım maliyetlerindeki düşüş ön plana çıkartılarak pazarlanabilir hale gelmeye

100
başlamıştır. Dolayısıyla bu grup tarafından da sürdürülebilirliğin gittikçe benimsenmesi
beklenmektedir.

Yükleniciler

Yüklenicileri, sözleşme ile yüklenicilik görevini yapanlar ve yapıyı satın alacak kişi ve
kurumların önceden bilmediği, arzı gerçekleştirildikten sonra talebini arayan yap-
satçılar olarak gruplandırabiliriz.

Birinci gruptaki yükleniciler, sözleşme ve teknik şartnamenin gereklerini yerine


getirdikleri için sürdürülebilirliğin teşvikinde rol alamazlar. Bu tip yükleniciler için,
sürdürülebilirlik sadece proje finansmanı modelinin uygulandığı projelerde önem
kazanacak ve yüklenicilerin de sürdürülebilir yapılaşmaya sıcak bakmalarına sebep
olacaktır. Proje finansmanı modeli ve sürdürülebilirlik ilişkisi özellikle yap-işlet-devret
modelinde yüklenicinin kullanıcı-yüklenici rolünü alması sebebi ile önem kazanır. Proje
şirketinde hissedar rolünde ve dolayısıyla projeye öz kaynak sağlamış olan bir
yüklenici, yapının uzun dönemli performansına önem verecektir. Çünkü, işletme ve
bakım sırasında ortaya çıkabilecek bazı sorunlar, öncelikle kredi veren kuruluşlara olan
borcun ve faizinin geri ödenmesini engelleyecek, ve krediden sonra geri ödemesi
yapılan temettülerin ödenmesini ise zora sokacak veya bazı durumlarda imkansız
kılacaktır.

İşveren ve aynı zamanda yüklenici olan grup, piyasaların doğal yapısından ötürü,
binaların kolay satılmasına imkan verecek her tür yeniliğe açık olmalarını öngörür.
Bugüne kadar, kalite ve estetiği artıran her ürün ve teknolojik gelişme pazarlamaya
katkıda bulunduğu sürece bu ikinci grup yüklenicilerden destek görmüştür. Fakat,
işveren bölümünde bahsedildiği gibi, sürdürülebilir yapılaşma yaygınlaşmadığı için ve
faydalarının kısa dönemde izlenmesi güç olduğu için, konu bu grubun gündemlerinde
geniş biçimde yer almamıştır. Son zamanlarda ülkemizde yaşanan gelişmeler, çıkarılan
yönetmelikler ve toplum bilinçlendirme çabaları -sadece enerji alanı ile kısıtlı kalmasına
rağmen- bu yönde bir talep açığı ortaya çıkarmaya başlamış ve sonuçta ‘enerji
verimliliği’ pazarlanabilir bir hale gelmeye başlamıştır. En kolay başlangıç iç mekan
kalitesini artırmaya yönelik sensörlü ışıklandırma ve güneş enerjisinden faydalanma
gibi atılımlardır.

Tasarımcılar

Yakın bir zamana kadar işverenler yaptırdıkları projelerde, tasarımcılara sürdürülebilir


mimarlık ilkelerini uygulamalarını yönünde bir talepte bulunmamışlardır. Mimarlar için
sürdürülebilirlik, karşılığını para olarak alamayacakları ek bir iş olarak görülmektedir
(Bordass, 2000). Tasarımcılar, genel olarak bu konuda özel bir eğitim almadıkları ve
yeterli bilgi ve tecrübeye sahip olmadıkları için sürdürülebilir mimarlık öğelerini
projelerinden uzak tutmuşlardır. Geleneksel sistemde proje yöneticisi olarak görev
yapan mimarlar, sürdürülebilir yapımın sağlayacağı katma değer, ek maliyetler ve
içerdiği riskler hakkında bilinçlendirilmelidir. Sürdürülebilir mimarlık ve yapım
teknikleri hakkında, mimarlık öğrencilerine, mimar ve mühendislere, yöneticilere
yönelik eğitim ve bilinçlendirme çalışmalarının yapılması gerekmektedir. Bu kapsamda,
üniversiteler ve kamu kuruluşları eğitim ve bilinçlendirme konularında aktif bir rol
oynamak zorundadırlar.

101
Tedarikçiler

Tedarikçiler için, sürdürülebilir yapıma bakış aslında yüklenicilerinki ile benzerlikler


gösterir. Buna göre, özellikle malzeme tedariğinde, pazarlanabilirlik ve satış önde giden
değerlerdir. Sözleşme ile görev alan yükleniciler için geçerli olan rekabet avantajına
benzer bir potansiyel tedarikçiler için de geçerlidir. Özellikle üretim faaliyetlerini
sürdürülebilir yapım üzerine yoğunlaştıran bir tedarikçi erken davrandığı takdirde bu
gelişen pazardan büyük payı kapabilir.

Kullanıcılar

İngiltere’de yapılan işveren kullanıcıların tercihlerini ölçen iki ayrı çalışmada, en önem
verilen konuların başında yerleşim yeri’nden sonra çevresel konuların geldiği
belirlenmiştir (BRECSU 1999, Stanhope Plc.). Fakat Bordass (2000), sürdürülebilirliğin
teşvikinde en önemli role sahip olan kullanıcı işveren grubunun sayıca gittikçe
azaldığına dikkat çekmiş, ve bu olgunun sürdürülebilir yapım gelişim sürecini ters
yönde etkilediğini belirtmiştir. Kullanıcı işveren grubu, ekonomideki sarsıntılar ve
belirsizlik sebebi ile ticari ve endüstriyel faaliyetlerinde kullanacakları yapıları
piyasadan sözleşme ile veya hazır binalar ile temin etmektedirler.

Kullanıcı açısından sürdürülebilirliğin başka bir boyutu da ticari yapılarda çalışanların


verimliğinin artmasıdır. Bu noktada sürdürülebilir yapılaşmanın benimsenmesinin artan
verimlilik sebebi ile dolaylı olarak da olsa ülke ekonomisine katkısı gözden
kaçırılmaması gereken bir konudur. Ticari yapılarda kullanıcıların üretim verimliliğine
etkilerini inceleyen birçok çalışma yapılmıştır. Pearce (2008), sürdürülebilir
yapılaşmanın faydaları arasında varlıkların daha iyi şekilde kullanımına dikkat
çekmiştir. Pearce (2008) artan verimlilik, bina ile ilgili sorunlardan doğan sağlık
problemlerinin azalması, yüksek moral ve dolayısıyla çalışanların devamsızlığının
azalması ile özellikle insan gücü varlığında önemli bir artış olduğuna dikkat çeker.
Romm ve Browning (1995)’in 8 adet bina üzerinde yaptıkları diğer bir çalışmada ise
etkin ışıklandırma, ısıtma ve soğutma sistemlerinin çalışanların verimliliğini artırdığı,
işe gelinmeyen günlerin azaldığı ve yapılan işin kalitesinin arttığı tespit edilmiştir.
Ticari yapılarda çevresel kalitenin artması ve dolayısıyla kullanıcı memnuniyetinin
artmasının verimliliği artırdığını savunan diğer yazarlar arasında Leaman and Bordass
(1999) ve Heerwagen (2000) da yer alır.

Finansal Piyasalar ve Kurumlar

Günümüzde başta Dünya Bankası olmak üzere, bazı finans kuruluşları bir yapının
çevreye duyarlı olmasını ve kullanıcının performans gereksinimlerinin yapı ömrü
boyunca en iyi şekilde karşılanmasını projelere kredi vermek için önkoşul olarak
görürler. Özellikle proje finansmanı modelinin benimsendiği projelerde, yapının işletme
süresince sağlayacağı gelirler, alınan kredinin geri ödenmesine temel teşkil edeceği için
bu durum daha da önem kazanır. Çünkü günümüzde bu tür değerler bir projenin risk
haritasını belirlemede en az ekonomik faktörler kadar etkilidir. Örneğin, yap işlet devret
modeli ile inşa edilen bir yapı için kredi veren bir banka, banka sindakasyonu veya
finansal kuruluş öncelikle projenin tüm çevresel, sosyal ve ekonomik etkilerini
değerlendirir. Konumlandığı bölgedeki doğal yapıya ve yerel toplumlara zarar verecek
bir etkiye sahip proje büyük ihtimalle toplumsal tepki ile karşılaşacak, yargıya gidilecek

102
ve inşaat veya işletme faaliyetlerine son verilecektir. Dolayısıyla verilen kredinin ve
faizlerin tamamen geri ödenmesi mümkün olmayacaktır.

Proje Yöneticileri

Bir işletmenin değerine yön veren yedi ana faktör vardır: satış büyüme oranı, faaliyet
kâr marjı, nakit vergi oranı, sabit sermaye yatırımı, işletme sermayesi yatırımı, planlama
dönemi ve sermaye maliyeti. Bu faktörlerden ilk üçü nakit akış çizelgesinde girişleri
belirlemek için kullanılır. Sabit ve çalışma sermaye yatırımları ise nakit çıktılarını
belirleyen faktörlerdir. Bahsedilen girdiler ve çıktılar arasındaki fark ise serbest nakit
akımı denilen ve finansman kuruluşlarının kullanabileceği nakti gösterir.
Proje yöneticileri yukarıda saydığımız yedi faktörden dördüne etki etme gücüne sahiptir
(Turner, 1995):

 Satış büyüme oranı: proje yöneticileri ürün satışına dolaylı olarak projeleri
zamanında teslim ederek etki edebilirler. Sürdürülebilir tasarım ve yapım süreci
ülkemizde henüz başlangıç seviyesinde olduğu için, uygun teknoloji ve malzemelerin
zamanlı ve doğru şekilde tedarik ve montajları yapının teslim süresini geciktirebilir.
Örneğin, McKinsey tarafından yapılan bir çalışmada yeni bir ürünün piyasaya
sürülmesindeki gecikmenin yeni ürünün toplam karlılığına etkisinin kat kat fazla
olduğunu göstermiştir (Dumaine, 1989). Bu sebeple proje yöneticileri, kullanıcı
işletmelerin satış büyüme oranlarına etki etme potansiyeline sahiptirler.

 Faaliyet kâr marjı: proje yöneticilerinin tasarımın her safhasında


sürdürülebilirlik ilkelerini, işletmenin menfaatlerini göz önüne alarak desteklemesi
kullanıcının işletme kârını olumlu yönde etkileyebilir. Sürdürülebilirliğin
destekleyeceği bakım kolaylığı, güvenilirlik ve işletme masraflarındaki düşüşlerin
işletme kârı üzerinde önemli etkileri olabilir. Fakat kullanıcı işletmenin aynı zamanda
işveren olduğu durumlarda işletme kâr marjında ortaya çıkabilecek bazı olumsuz etkiler
de göz ardı edilmemelidir. Sürdürülebilir kapsamda ele alınan bir yapıda, inşaat ve
tasarım maliyetleri yüksek olacak dolayısıyla işveren kullanıcının sermaye yatırımının
artmasına ve işletme kâr marjının da azalmasına sebep olacaktır.

 Sabit ve işletme sermayesi yatırımları: Proje yöneticilerinin bu değere etki


faktörü proje maliyeti ile ölçülebilir. Sürdürülebilir yapım ilkeleri benimsendiğinde
proje maliyetleri muhtemelen daha yüksek çıkacaktır. Fakat bu meblağların bir
işletmenin değerine olan etkileri yukarıdaki iki maddede yer alan faktörlere göre daha
azdır.

Görüldüğü gibi, bir proje yöneticisinin sürdürülebilir yapımın teşviki üzerindeki rolü
öncelikle projenin örgütlenme yapısı ve aktörlerin bu kavramdan sağlayacakları
faydalar, maliyetler ve riskler ile doğrudan ilişkilidir.

Geleneksel proje yönetimi ve sürdürülebilir yapım proje yönetimi arasındaki en önemli


fark, sürdürülebilir yapımın, yapı ömrünün fizibilite aşamasından başlayan ve yapının
ömrünün tamamlanması ile son bulan döngünün tüm aşamalarındaki performansı ile
ilgili olmasıdır. Bu nedenle etkin bir sürdürülebilir yapım proje yönetimi öncelikle
yukarıda listelenen tüm aktörlerin yapı ömrünün her bir sürecine dahil edilmesi ile
sağlanabilir. Bu ve kullanılacak Bütünleştirilmiş Tasarım Metodu (BTM) gibi araçlar

103
proje yöneticilerinin değişik meslek gruplarından oluşan bir takımı yönetme
yeteneklerinin geliştirilmesini zorunlu kılar.

Geleneksel proje yönetimi, proje yöneticisinin rolünün yapının teslimi ile


tamamlanmasını öngörür. Sürdürülebilir yapım tekniklerinin uygulanması ile proje
yöneticisinin kullanım ve yıkım safhalarında da aktif rol almasının gündeme gelmesi
beklenmektedir. Kullanıcıları sürdürülebilir yapının işletmesi ve bakımı konularında
bilinçlendirmek bu görevlerden biridir. Başka bir yenilik ise gelişmiş ülkelerde
yaygınlaşmaya başlayan kullanıcı memnuniyetinin ölçülmesidir. Son zamanlarda, bazı
ülkelerde inşaat tamamlandıktan altı ila dokuz ay sonra, kullanıcıların sürdürülebilir
tasarım ve yapımdan ne derece memnun olduklarını belirlemek için değerlendirmeler
yapılmaya başlanmıştır. Bu görevin yürütülmesi işlemi de proje yöneticilerine
verilmiştir. Sürdürülebilir yapılar arttıkça bu sistemin ülkemizde de gelişmesi
beklenmektedir. Dolayısıyla proje yöneticilerinin yapının teslimi ile son bulan görevleri,
sürdürülebilir yapım ile kullanım ve yıkım safhalarına kadar uzamış olacaktır.

Genel Sonuçlar

Çevresel faydaların yanı sıra, sürdürülebilir yapım hem ülke ekonomisini canlandırma
hem de yüklenici, tedarikçi gibi aktörlerin rekabetçiliğini artırma potansiyeline sahip
olduğu için büyük bir fırsat olabilir. Sürdürülebilir yapım proje yönetimi ise geleneksel
proje yapım sürecine göre ek planlama ve aktörler arasında daha güçlü bir işbirliği
gerektirir.

Görüldüğü gibi sürdürülebilirliğin, yapı ömründe rol alan kişiler tarafından farklı
şekilde algılanmasının arkasındaki en önemli faktör aslında bir yapının “değişim
değeri” ve “kullanım değeri” arasındaki farktır. Dolayısıyla proje yönetimi açısından
bakıldığında sürdürülebilir yapımın değerlendirilmesinde Yaşam Boyu Maliyet Analizi
tekniklerinin kullanımının yaygınlaştırılması ve standart hale getirilmesi büyük önem
taşır. Bunun yanı sıra yukarıda açıklanan BTM, tüm aktörlerin aynı amaç üzerine
odaklanmasını ve dolayısıyla proje yönetiminde karşılaşılabilecek sorunların en az
seviyeye indirgenmesini sağlayabilir.

Sürdürülebilir yapımın sorunsuz gelişebilmesi için belki de en önemli faktör, işverenler


başta olmak üzere, mimar, mühendis, yüklenici ve kullanıcıların bu konuda
bilinçlendirilmesi, fayda, maliyet ve risklerin açıkça ortaya konulmasıdır. Kamu
organları, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler ve diğer eğitim kurumlarına bu alanda
önemli bir görev düşmektedir.

Kaynaklar
Bordass, B. (2000) Cost and value: fact and fiction. Building Research & Information,
E&FN Spon 28 (5/6) pp 338-352

BRECSU (1999) Environmentally smart buildings – a quantity surveyor’s guide to the


cost-effectiveness of energy efficient offices, DETR Good Practice Guide 274.

Dumaine, B. (1989) How managers can succeed through speed, Fortune, Vol.119, No.4,
pp54-59

104
http://money.cnn.com/magazines/fortune/fortune_archive/1989/02/13/71614/index.htm

Engineering News Record (ENR), (2009) http://enr.construction.com/

Heerwagen, J. (2000) Green buildings, organisational success and occupant


productivity. Building Research & Information, E&FN Spon 28 (5/6) pp 353-367

Hill, R. C. , Bowen P. A. (1997) Sustainable construction: principles and a framework


for attainment. Construction Management and Economics, E&FN Spon 15 pp 223-239

Leaman, A., Bordass, W. (1999) Productivity in buildings: the “killer” variables.


Building Research and Information, 27 (1), pp 4-19

Masterman, J. W. E. (2002) Introduction to Building Procurement Systems, second


edition, Taylor & Francis

Pearce, D. (2006) Is the construction sector sustainable?: definitions and reflections.


Building Research & Information, 34 (3) pp 201-207

Pearce, A. R. (2008) Sustainable capital projects: leapfrogging the first cost barrier.
Civil Engineering and Environmental Systems, Taylor&Francis 25 (4) pp 291-300

Propersi, A. ve Gundes, S. (2006) “Project Finance and Hydropower Projects:


Case Study of Birecik Dam and Hydroelectric Power Plant Project in Turkey”,
Proceedings of the Joint International Symposium of CIB Working Commissions,
Rome, 18-20 October 2006.

Romm, J. J. ve Browning, W.D., (1995). Greening the building and the bottom line:
Increasing productivity through energy-efficient design Rocky Mountain Institute,
Colorado. http://www.rmi.org/images/PDFs/BuildingsLand/D94-27_GBBL.pdf

Turner, J. R. (1995) The commercial Project Manager, McGraw-Hill Book Company


Europe, Berkshire, England.

United Nations Environmental Program (UNEP) (2002) Industry as a partner for sustainable
development, United Nations Environmental Program and Reports, Brussels, Belgum.

World Commission on Environment and Development (WCED), (1987) Our common


future. Oxford University Press, Oxford.

World Energy Council (WEC) Turkish National Committee (2008) Energy


Management in the Building Sector, http://www.worldenergy.org/

105
Mühendislik ve Tasarım Hizmeti Sunan Firmalarda Bilgi
Teknolojilerinin Kullanımı

Gül Polat Atilla Damcı


İstanbul Teknik Üniversitesi İstanbul Teknik Üniversitesi
İnşaat Fakültesi, Yapı İşletmesi İnşaat Fakültesi, Yapı İşletmesi
Anabilim Dalı, Maslak, İstanbul Anabilim Dalı, Maslak, İstanbul
Tel: (0212) 285 37 37 Tel: (0212) 285 36 53
E-Posta: polatgu@itu.edu.tr E-Posta: damcia@itu.edu.tr

Öz
Günümüzde, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de, gerek yüklenici inşaat işletmeleri
gerekse de mühendislik ve tasarım hizmeti sunan firmalar, sektördeki yoğun rekabet
ortamında farklılık yaratabilmek amacıyla, inşaat projelerinin birçok aşamasında bilgi
teknolojilerinin kullanımının sağladığı avantajlardan faydalanmaktadır. Bu çalışmada,
Türk inşaat sektöründe mühendislik ve tasarım hizmeti sunan firmalarda, bilgi
teknolojilerinin kullanımının mevcut durumunun araştırılması hedeflenmiştir. Bu
amaçla, Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği üyesi olan 119 firmaya
elektronik posta yoluyla anket gönderilmiştir. Anket gönderilen firmalardan 62 tanesi
anketi eksiksiz olarak doldurarak geri göndermiştir. Anket, yazılım kullanımı, donanım
ve bilgi teknolojilerinin kullanımının faydaları ve karşılaşılan problemleri tespit etmeye
yönelik toplam 21 sorudan oluşmaktadır. Anket sonuçlarının değerlendirilmesi
sonucunda, mühendislik ve tasarım hizmeti veren firmaların büyük çoğunluğu
tasarım/çizim, genel idare, muhasebe, teknik/mühendislik hesaplamaları gibi alanlarda
bilgi teknolojilerini kullanmaktadırlar. Ayrıca anketi cevaplandıran mühendislik ve
tasarım hizmeti sunan firmalar, bilgi teknolojilerinin kullanımının gerekli bilgilerin
daha kolay elde edilmesi, firmanın rekabet gücünü arttırması, firma içi iletişim ve evrak
takibinin daha hızlı olması, firma tarafından verilen hizmetlerin daha hızlı
tamamlanması, iletişim masraflarının ve zamanlarının azalması, uluslar arası
bağlantıların daha kolay sağlanması, evrak işlerinin azaltılması gibi faydalarının
olduğunu belirtmişlerdir. Her ne kadar bilgi teknolojilerinin kullanımı firmalara önemli
avantajlar sağlasa da, inşaat sektöründe bilgi teknolojilerinin kullanımı diğer sektörlere
kıyasla oldukça düşük seviyede kalmaktadır. Ankete katılan mühendislik ve tasarım
hizmeti sunan firmalar, bilgi teknolojilerinin Türk inşaat sektöründe kullanılmasını
engelleyen faktörler olarak, bilgi teknolojileri hakkında bilgi eksikliği, bilgi
teknolojilerinin kullanımında tecrübeli ve yeterli bilgi birikimine sahip personel
eksikliği, bilgi teknolojilerinin faydalarının yeteri kadar farkında olunmaması,
teknolojideki hızlı değişimlere ayak uyduramama, yönetim kadrosunun bilgi
teknolojilerine yeterli önemi vermemesi, bilgi teknolojilerinin kullanım maliyetinin
yüksek olmasını ve bilgi teknolojilerinin entegrasyonunda yaşanan problemleri
göstermişlerdir.

Anahtar Kelimeler: Bilgi teknolojileri, inşaat sektörü, mühendislik firmaları, tasarım


firmaları, anket çalışması.

107
Giriş

Dünyadaki ekonomik durum, birçok sektörde olduğu gibi inşaat sektörü katılımcılarını
da, tüketicinin değişen ve gelişen ihtiyaçlarını karşılama yönünde yenilikler yaratmaya
zorlamaktadır. Günümüzde, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de, gerek yüklenici
inşaat işletmeleri gerekse de mühendislik ve tasarım hizmeti sunan firmalar, sürekli
artan kaliteli ürün ihtiyacını karşılamak, teknik açıdan karmaşık olan projelerle daha iyi
mücadele edebilmek ve sektördeki yoğun rekabet ortamında farklılık yaratabilmek için,
inşaat projelerinin birçok aşamasında bilgi teknolojilerinin sağladığı avantajlardan
faydalanmaktadır (Brown ve diğ., 1996; Kanoğlu, 2002). Buna ek olarak, yapılan
çalışmalar inşaat sektöründe bilgi teknolojilerinin etkili olarak kullanımının verimliliği
artırdığını göstermiştir (Ahmad ve diğ., 2000; Rivard, 2000; Stewart et al., 2004).

Bilgi teknolojisi, “bilginin işlenmesi, depolanması, dağıtılması ve sunumu için


elektronik aygıtların ve programların kullanılması” olarak tanımlanmaktadır (Bjork,
1999). Diğer bir tanımı ise, “bilgisayarlar ve dijital veri setleri üzerine dayanan
teknolojiler bütünü” olarak yapılmaktadır (Grigg ve diğ., 2005). Amacı bilginin
paylaşılması ve faydalı bir şekilde yönetimi olan bilişim teknolojileri bilgisayarlar,
yazılımlar, bilgisayar ağları, telefon ve faks makineleri gibi birçok teknolojiyi kapsar.
Sonuç olarak, bilgi teknolojileri bilginin toplanmasını, bu bilginin kullanılmasını,
depolanmasını ve gerektiğinde iletilmesini, elektronik aygıtlarla sağlayan teknolojilerin
hepsi olarak tanımlanabilir (Bjork, 1999; Grigg ve diğ., 2005; Güleş, 2000).

Daha önceki yıllarda, bilgi ve iletişim teknolojilerinin Türk inşaat sektöründe ne ölçüde
kullanıldığını tespit etmek için çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Bu araştırmaların
bulguları arasında bilgi teknolojilerinin Türk inşaat sektöründe verimli bir şekilde
kullanılmadığı yer almaktadır (Sarshar ve Işıkdağ, 2004; Acar ve diğ., 2005; Taş ve
Irlayıcı, 2007; Polat, 2009).

Bu çalışmada, Türk inşaat sektöründe mühendislik ve tasarım hizmeti sunan firmalarda,


bilgi teknolojilerinin kullanımının mevcut durumunun araştırılması hedeflenmiştir. Bu
amaçla, Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği üyesi olan 119 mühendislik ve
tasarım firmasına elektronik posta yoluyla anket gönderilmiştir.

Araştırma Yöntemi

Türk inşaat sektöründe mühendislik hizmeti sunan (MHS) firmalarda ve tasarım hizmeti
sunan (THS) firmalarda, bilgi teknolojilerinin kullanımının mevcut durumunun
araştırılması amacıyla, Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği (TMMMB)
üyesi olan 119 firmaya elektronik posta yoluyla 21 sorudan oluşan bir anket
gönderilmiştir. Anket gönderilen firmalardan 62 tanesi anketi eksiksiz olarak doldurarak
geri göndermiştir. Diğer bir ifadeyle, % 52 cevaplama oranı elde edilmiştir. Anketi
cevaplayan 62 firmanın 37 tanesi mühendislik (% 60), 25 tanesi ise tasarım hizmeti (%
40) sunmaktadır.

Anket, toplam 21 sorudan ve iki ana kısımdan oluşmaktadır. Birinci kısımda, teknik
personel sayısı, tamamlanmış olan projelerin ihale bedelleri toplamı, tamamlanan proje
tipleri, hizmet sunulan müşteri profili ve kalite yönetim sistemi olup olmadığı gibi
firmaların genel özelliklerini belirlemeye yönelik 5 soru bulunmaktadır. İkinci kısım

108
ise, Türk inşaat sektöründe mühendislik ve tasarım hizmeti sunan firmalarda, bilgi
teknolojilerinin kullanımının mevcut durumunun saptanmasına yönelik 16 sorudan
oluşmaktadır. Bu sorular yazılım kullanımı, donanım, bilgi teknolojilerinin kullanımının
faydaları ve karşılaşılan problemler gibi konuları içermektedir.

Araştırmanın Bulguları

Ankete Katılan Firmaların Genel Özellikleri

Ankete katılan firmalara bünyelerinde teknik personel olarak kaç kişi çalıştırdıkları
sorulmuştur. Mühendislik hizmeti sunan 37 firmadan 19 tanesi (% 51) 100 kişiden fazla
teknik personel çalıştırdığını belirtmiştir. Tasarım hizmeti sunan 25 firmanın ise % 48’i
100 kişiden fazla kişi çalıştırdığı cevabını vermiştir (Tablo 1).

Tablo 1 Teknik Personel Sayısı.


Yüzde (%)
Teknik Personel Sayısı
MHS1 Firmalar THS2 Firmalar
1-49 32 36
50-99 16 16
>100 51 48
1
MHS: Mühendislik hizmeti sunan, 2THS: Tasarım hizmeti sunan

Ankete katılan mühendislik hizmeti sunan firmaların % 36’sının ve tasarım hizmeti


sunan firmaların ise % 32’sinin bugüne kadar tamamlamış olduğu projelerin ihale
bedelleri toplamı 500.000.000 $’ı aşmaktadır. Tablo 2’de firmaların tamamlamış olduğu
projelerin ihale bedelleri gösterilmiştir.

Tablo 2 Firmaların Tamamlamış Olduğu Projelerin İhale Bedelleri.


Yüzde (%)
İhale Bedelleri ( $ )
MHS1 Firmalar THS2 Firmalar
> 500.000.000 36 32
499.990.000 - 200.000.000 8 8
199.990.000 - 100.000.000 8 12
99.990.000 - 50.000.000 14 12
49.990.000 - 30.000.000 3 4
29.990.000 - 20.000.000 3 8
19.990.000 - 15.000.000 3 0
14.990.000 - 10.000.000 6 4
< 9.990.000 19 20
1
MHS: Mühendislik hizmeti sunan, 2THS: Tasarım hizmeti sunan

Firmaların bugüne kadar tamamlamış oldukları proje tipleri ve bunların yüzdeleri Tablo
3’te gösterilmiştir.

Tablo 3 Firmaların Tamamlamış Olduğu Proje Tipleri.


Yüzde (%)
Proje Tipleri
MHS1 Firmalar THS2 Firmalar
Endüstriyel Yapılar (fabrika, depo, vb.) 57 52
Konut ve toplu konut projeleri 70 72
Ticari yapılar (ofis, alışveriş merkezleri, vb.) 59 68
Özel Yapılar (hastane, okul, vb.) 57 52
Altyapı Projeleri 41 36
1
MHS: Mühendislik hizmeti sunan, 2THS: Tasarım hizmeti sunan

109
Tablo 3’te görüldüğü gibi mühendislik hizmeti sunan firmaların % 70’inin konut ve
toplu konut projelerinde, % 59’unun ticari yapılar projelerinde, % 57’sinin de
endüstriyel yapılar ve özel yapılar içeren projelerde çalıştıkları görülmektedir. Tasarım
hizmeti sunan firmaların ise % 72’sinin konut ve toplu konut projelerinde, % 68’inin
ticari yapılar projelerinde, % 52’sinin de endüstriyel yapılar ve özel yapılar içeren
projelerde çalıştıkları görülmektedir.

Ankete katılan firmaların hizmet sundukları müşteri profilleri ve yüzdeleri Tablo 4’te
gösterilmiştir. Mühendislik hizmeti sunan firmaların % 65’i, tasarım hizmeti sunan
firmaların da % 56’sı hem kamu sektörüne hem de özel sektöre hizmet vermektedir.

Tablo 4 Firmaların Hizmet Verdikleri Müşteri Profilleri.


Yüzde (%)
Müşteri Profili
MHS1 Firmalar THS2 Firmalar
Kamu Sektörü 0 0
Özel Sektör 35 44
Kamu Sektörü + Özel Sektör 65 56
1
MHS: Mühendislik hizmeti sunan, 2THS: Tasarım hizmeti sunan

Mühendislik ve tasarım hizmeti veren ve Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar


Birliği (TMMMB) üyesi olan firmalara ISO 9001 “Kalite Yönetim Sistemi” belgesine
sahip olup olmadıkları sorulmuştur. Mühendislik hizmeti sunan firmaların % 43’ü ISO
9001 “Kalite Yönetim Sistemi” belgesine sahip olduklarını belirtirken, % 46’sı bu
belgeye sahip olmadıkları cevabını vermiştir. % 11’i ise bu belgeyi alabilmek için
gerekli girişimleri başlattıklarını belirtmiştir. Tasarım hizmeti sunan firmaların ise %
48’i ISO 9001 “Kalite Yönetim Sistemi” belgesine sahip olduklarını belirtirken, % 40’ı
bu belgeye sahip olmadıkları cevabını vermiştir. % 12’si ise bu belgeyi alabilmek için
gerekli girişimleri başlattıklarını belirtmiştir.

Firmaların Bilgi Teknolojileri Kullanımındaki Durumu

Anketin ikinci kısmı, Türk inşaat sektöründe mühendislik ve tasarım hizmeti sunan
firmalarda, bilgi teknolojilerinin kullanımının mevcut durumunun saptanmasına yönelik
16 sorudan oluşmaktadır.

Firmalar ilk olarak sahip oldukları bilgisayar sayısını tespit etmeye yönelik olan soruyu
cevaplamışlardır. Firmanın sahip olduğu bilgisayar sayısı, o firmanın bilgi
teknolojilerine verdiği önemin göstergelerinden biri olarak kabul edilebilir. Ankete
katılan mühendislik hizmeti sunan firmaların % 43’ü 1-10 adet arasında bilgisayara
sahip olduğunu belirtmiştir. Tasarım hizmeti sunan firmalarda ise bu oran % 44’tür
(Tablo 5).

Tablo 5 Firmaların Sahip Olduğu Bilgisayar Sayısı.


Yüzde (%)
Bilgisayar sayısı
MHS1 Firmalar THS2 Firmalar
1-10 43 44
11-50 14 12
51-100 19 16
101-200 5 4
201-500 5 4
> 500 14 20
1
MHS: Mühendislik hizmeti sunan, 2THS: Tasarım hizmeti sunan

110
Ankete katılan firmalara, sahip oldukları bilgisayarların bağımsız bilgisayarlar mı yoksa
bir ağ üzerinden birbirine bağlı bilgisayarlar mı olduğu sorulduğunda, mühendislik
hizmeti sunan firmaların % 54’ü firmalarında ağ üzerinden birbirine bağlı bilgisayarlar
kullanıldığını belirtirken, tasarım hizmeti sunan firmaların ise %56’sı bu cevabı
vermiştir (Tablo 6).

Tablo 6 Firmaların Kullandığı Bilgisayarların Ağ Tipleri.


Yüzde (%)
Ağ tipi
MHS1 Firmalar THS2 Firmalar
Ağ üzerinden birbirine bağlı bilgisayar 54 56
Bağımsız bilgisayar 24 16
Her ikisi 22 28
1
MHS: Mühendislik hizmeti sunan, 2THS: Tasarım hizmeti sunan

Ankete katılan firmalara kullandıkları bilgisayarların internet bağlantısının olup


olmadığı sorulduğunda, hem mühendislik hizmeti sunan hem de tasarım hizmeti sunan
firmaların hepsi firmalarında kullanılan bilgisayarların internet bağlantısına sahip
olduklarını belirtmiştir. Buna ek olarak, mühendislik hizmeti sunan firmaların %
73’ünün, tasarım hizmeti sunan firmaların da % 76’sının bir resmi internet sitesi
bulunmaktadır. Ayrıca, bir internet sitesine sahip olan mühendislik hizmeti sunan
firmaların % 81’i, tasarım hizmeti sunan firmaların ise % 89’u sitelerini düzenli olarak
güncellediklerini belirtmiştir. Firmalara elektronik ticaret uygulamalarından faydalanıp
faydalanmadıkları sorusu sorulduğunda, 37 mühendislik hizmeti sunan firmadan 14’ü
(% 38), tasarım hizmeti sunan 25 firmadan 7’si (% 28) bu uygulamalardan
faydalandıklarını belirtmişlerdir.

Bir başka soruda, firmalara bilgi teknolojilerini iş süreçlerinin hangi alanlarında


kullandıkları sorusu yöneltilmiştir. Mühendislik hizmeti sunan firmaların %82’si bilgi
teknolojilerini tasarım/çizim ve muhasebe alanlarında, % 76’sı ise teknik/mühendislik
hesaplamalarda kullandıkları cevabını vermiştir (Tablo 7). Tasarım hizmeti sunan
firmaların ise % 76’sı bilgi teknolojilerini tasarım/çizim için, % 72’si de muhasebe ve
teknik/mühendislik hesaplamalarda kullandıklarını belirtmiştir. Ankete katılan
firmaların mühendislik ve tasarım hizmeti veren firmalar olması, bu firmalarda bilgi
teknolojilerinin en çok tasarım/çizim ve teknik/mühendislik hesaplamaları alanlarında
kullanılmasını anlaşılır kılmaktadır.

Tablo 7 Firmaların Bilgi Teknolojilerini Kullandıkları İş Süreçleri.


Yüzde (%)
Uygulama Alanları
MHS1 Firmalar THS2 Firmalar
Tasarım/Çizim 82 76
Muhasebe 82 72
Teknik/Mühendislik Hesaplamalar 76 72
Genel idare 52 48
Şartname Yazımı 52 44
Her Türlü Evrak Takibi ve Yönetimi 45 48
Diğer 6 2
1 2
MHS: Mühendislik hizmeti sunan, THS: Tasarım hizmeti sunan

Ankete katılan mühendislik hizmeti veren firmaların % 35’i teknik hesaplamalar ve


mühendislik analizleri ile ilgili olarak SAP2000 programını, % 32’si Sta4CAD
programını ve % 19’u IdeCAD (statik) programını kullandıklarını belirtmiştir (Tablo 8).

111
Tablo 8 Mühendislik Hizmeti Veren Firmaların Teknik Hesaplamalar/Mühendislik
Analizleri için Kullandıkları Programlar.
Programlar Yüzde (%)
SAP2000 35
Sta4CAD 32
IdeCAD (Statik) 19
XSteel 8
Probina 5
Etabs 5
StaadPro 0
Diğer 11

Tasarım hizmeti veren firmaların % 96’sı tasarım için AutoCAD programını, % 24’ü
Autodesk 3ds MAX programını ve % 20’si IdeCAD (mimari) ve ArchiCAD
programlarını kullandıklarını belirtmiştir (Tablo 9).

Tablo 9 Tasarım Hizmeti Veren Firmaların Tasarım için Kullandıkları Programlar.


Programlar Yüzde (%)
AutoCAD 96
Autodesk 3ds MAX 24
AutoCAD LT 20
IdeCAD (Mimari) 20
ArchiCAD 20
NetCAD 16
AutoCAD Civil 3D 12
Revit Architecture 4
AllPlan 4
Diğer 4

Bazı durumlarda, hazır paket programlar firmaların faaliyet alanları doğrultusunda


ortaya çıkan özel ihtiyaçlarına cevap vermez ve firmalar kendi ihtiyaçları doğrultusunda
yazılmış bilgisayar programlarına gereksinim duyarlar. Ankete katılan mühendislik ve
tasarım firmalarına, özel olarak firmaları için yazılmış olan bilgisayar programları
kullanıp kullanmadıkları sorulmuştur. 37 tane mühendislik hizmeti veren firmadan 17
tanesi (% 46) bu soruya evet cevabını vermiştir. Tasarım hizmeti veren firmaların ise %
44’ü özel olarak kendi firmaları için geliştirilen bilgisayar programları kullandıklarını
belirtmiştir.

Firmaların kendi ihtiyaçları doğrultusunda özel olarak hazırlattıkları bilgisayar


programlarını iş süreçlerinin hangi alanlarında kullandıklarına dair soruya verdikleri
cevaplar ise Tablo 10’da görülmektedir.

Tablo 10 Firmaların Bilgi Teknolojilerini Kullandıkları İş Süreçleri.


Yüzde (%)
Uygulama Alanları
MHS1 Firmalar THS2 Firmalar
Teknik/Mühendislik Hesaplamalar 47 73
Her Türlü Evrak Takibi ve Yönetimi 47 36
Muhasebe 47 27
Genel idare 41 18
Tasarım/Çizim 24 9
Şartname Yazımı 18 9
Diğer 18 18
1
MHS: Mühendislik hizmeti sunan, 2THS: Tasarım hizmeti sunan

112
Firmaların bilgi teknolojileri konusunda sahip oldukları tecrübeyi tespit etmek amacıyla
ankete katılan firmalara bilgi teknolojileri konusunda uzman bir bilgi işlem personeli
çalıştırıp çalıştırmadığı sorulmuştur. Mühendislik hizmeti veren firmaların % 53’ü bilgi
teknolojileri konusunda uzman bir bilgi işlem personeli çalıştırdıkları yanıtını vermiştir.
Tasarım hizmeti veren 25 firmanın ise 14 tanesi (% 56) bilgi teknolojileri konusunda
uzman bir bilgi işlem personeli çalıştırdıklarını belirtmiştir. Ayrıca, ankete katılan
mühendislik hizmeti veren firmaların % 38’i çalışanlara yönelik bilgi teknolojileri ile
ilgili eğitim programları düzenlediklerini belirtmiştir. Tasarım hizmeti veren firmaların
ise % 36’sı çalışanlarına bu kapsamda bir eğitim verdiklerini belirtmişlerdir. Ek olarak,
firmaların bünyelerinde istihdam ettikleri personelin yüzde kaçının bilgisayar
kullanmayı bildiği Tablo 11’de gösterilmiştir.

Tablo 11 Firmaların Bilgisayar Kullanmayı Bilen Personel Sayısı.


Çalışan Personel Sayısı Yüzde (%)
Yüzdesi MHS1 Firmalar THS2 Firmalar
% 1-10 3 4
% 11-20 0 0
% 21-30 3 4
% 31-40 5 4
% 41-50 0 0
% 51-60 11 4
% 61-70 3 0
% 71-80 16 12
% 81-90 19 20
% 91-100 41 52
1
MHS: Mühendislik hizmeti sunan, 2THS: Tasarım hizmeti sunan

İnşaat sektöründe bilgi teknolojilerinin kullanımının yaygınlaşmasında şüphesiz ki


üniversitelerin inşaat mühendisliği ve mimarlık bölümlerinin önemli bir rolü
bulunmaktadır. Söz konusu bölümlerde öğrenim gören öğrencilerin gerek bilgi
teknolojilerinin sağlayacağı avantajlardan haberdar olmaları gerekse de meslek
hayatlarında ihtiyaç duyacakları bilgisayar programlarını kullanmayı öğrenmeleri, bu
teknolojilerin kullanımını arttıracaktır. Ankete katılan firmalara kullandıkları
programlarla ilgili olarak üniversitelerde öğrencilere yeterli eğitim verilip verilmediği
sorulmuştur. Anket sonuçları göstermiştir ki ankete katılan mühendislik hizmeti veren
firmaların % 89’u kullandıkları yazılım programları ile ilgili olarak üniversitelerde
yeterli eğitim verilmediğini düşünmektedir. Tasarım hizmeti veren firmaların ise %
84’ü aynı görüşü paylaşmaktadır.

Ankete katılan firmalara, Türk inşaat sektöründe bilgi teknolojilerinin yaygın olarak
kullanılmamasının altında yatan sebeplerin neler olduğu sorulmuştur. Mühendislik
hizmeti veren firmaların % 89’u bilgi teknolojileri hakkında bilgi eksikliğinin, % 84’ü
bilgi teknolojileri kullanımında tecrübeli ve yeterli bilgi birikimine sahip personel
eksikliğinin, % 81’ de bilgi teknolojilerinin faydalarının yeteri kadar farkında
olunmamasının ve teknolojideki hızlı değişime ayak uyduramamanın sebepler arasında
yer aldığını belirtmiştir (Tablo 12). Tasarım hizmeti veren firmaların ise % 84’ü de bilgi
teknolojilerinin faydalarının yeteri kadar farkında olunmamasının, % 80’i bilgi
teknolojileri hakkında bilgi eksikliğinin ve bilgi teknolojileri kullanımında tecrübeli ve
yeterli bilgi birikimine sahip personel eksikliğinin sebepler arasında yer aldığını
belirtmiştir (Tablo 12).

113
Tablo 12 Bilgi Teknolojilerinin Yaygın Olarak Kullanılmamasının Sebepleri.
Yüzde (%)
Sebepler MHS1 THS2
Firmalar Firmalar
Bilgi teknolojileri hakkında bilgi eksikliği 89 80
Tecrübeli ve yeterli bilgi birikimine sahip personel eksikliği 84 80
Bilgi teknolojilerinin faydalarının yeteri kadar farkında olunmaması 81 84
Teknolojideki hızlı değişime ayak uyduramama 81 72
Yönetim kadrosunun bilgi teknolojilerine yeterli önemi vermemesi 76 76
Bilgi teknolojilerinin kullanım maliyetinin yüksek olması 65 64
Bilgi teknolojilerinin kullanımında yazılım problemlerinin yaşanması 30 28
Bilgi teknolojilerinin kullanımında donanım problemlerinin yaşanması 24 28
Bilgi teknolojilerinin güvenilir olmaması 14 16
Bilgi teknolojilerinin entegrasyonunda yaşanan problemler 35 40
1
MHS: Mühendislik hizmeti sunan, 2THS: Tasarım hizmeti sunan

Bilgi teknolojilerinin kullanılmasının firmalara sağladığı avantajların neler olduğu


sorulduğunda ise, ankete katılan mühendislik hizmeti veren firmaların % 97’si gerekli
bilgilerin daha kolay elde edilmesi, % 95’i firmanın rekabet gücünün artması, firma içi
iletişim ve evrak takibinin daha hızlı olması ve firma tarafından verilen hizmetlerin daha
hızlı tamamlanması cevabını vermiştir (Tablo 13). Ankete katılan tasarım hizmeti veren
firmaların ise hepsi gerekli bilgilerin daha kolay elde edilmesi, firmanın rekabet
gücünün artması ve firma içi iletişim ve evrak takibinin daha hızlı olması, % 96’sı firma
tarafından verilen hizmetlerin daha hızlı tamamlanması cevabını vermiştir (Tablo 13).

Tablo 13 Bilgi Teknolojilerinin Kullanılmasının Sağlayacağı Avantajlar.


Yüzde (%)
Avantajlar
MHS Firmalar THS2 Firmalar
1

Gerekli bilgilerin daha kolay elde edilmesi 97 100


Firmanın rekabet gücünü arttırması 95 100
Firma içi iletişim ve evrak takibinin daha hızlı olması 95 100
Firma tarafından verilen hizmetlerin daha hızlı tamamlanması 95 96
İletişim masraflarının ve zamanlarının azalması 89 88
Uluslar arası bağlantıların daha kolay sağlanması 84 92
Evrak işlerini azaltması 81 84
1
MHS: Mühendislik hizmeti sunan, 2THS: Tasarım hizmeti sunan

Sonuç ve Öneriler
Bilgi teknolojisi, en genel ifadeyle, her türlü bilginin işlenmesi, depolanması,
dağıtılması ve sunumu için elektronik aygıtların ve programların kullanılması olarak
tanımlanmaktadır. Bu çalışmada, Türk inşaat sektöründe mühendislik ve tasarım
hizmeti sunan firmalarda, bilgi teknolojilerinin kullanımının mevcut durumunun
araştırılması hedeflenmiştir. Bu amaçla, Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği
üyesi olan 119 firmaya elektronik posta yoluyla anket gönderilmiştir. Anket gönderilen
firmalardan 62 tanesi anketi eksiksiz olarak doldurarak geri göndermiştir. Anketi
cevaplayan 62 firmanın 37 tanesi mühendislik (% 60), 25 tanesi ise tasarım hizmeti (%
40) sunmaktadır.

Anket, toplam 21 sorudan ve iki ana kısımdan oluşmaktadır. Birinci kısımda, firmaların
genel özelliklerini belirlemeye yönelik 5 soru bulunmaktadır. İkinci kısım ise, Türk
inşaat sektöründe mühendislik ve tasarım hizmeti sunan firmalarda, bilgi

114
teknolojilerinin kullanımının mevcut durumunun saptanmasına yönelik 16 sorudan
oluşmaktadır.

Anket sonuçları değerlendirildiğinde, mühendislik ve tasarım hizmeti sunan firmaların


büyük çoğunluğunun tasarım/çizim, genel idare, muhasebe, teknik/mühendislik
hesaplamaları gibi alanlarda bilgi teknolojilerini kullandıkları sonucuna varılmaktadır.
Ayrıca anketi cevaplandıran mühendislik ve tasarım hizmeti veren firmalar bilgi
teknolojilerinin kullanımının, gerekli bilgilerin daha kolay elde edilmesi, firmanın
rekabet gücünü arttırması, firma içi iletişim ve evrak takibinin daha hızlı olması, firma
tarafından verilen hizmetlerin daha hızlı tamamlanması, iletişim masraflarının ve
zamanlarının azalması, uluslar arası bağlantıların daha kolay sağlanması, ve evrak
işlerinin azaltılması gibi faydalarının olduğunu belirtmişlerdir.

Tüm bu faydaların yanında mühendislik ve tasarım hizmeti sunan firmalar bilgi


teknolojilerinin Türk inşaat sektöründe kullanılmasını engelleyen faktörler olarak, bilgi
teknolojileri hakkında bilgi eksikliği, bilgi teknolojilerinin kullanımında tecrübeli ve
yeterli bilgi birikimine sahip personel eksikliği, bilgi teknolojilerinin faydalarının yeteri
kadar farkında olunmaması, teknolojideki hızlı değişimlere ayak uyduramama, yönetim
kadrosunun bilgi teknolojilerine yeterli önemi vermemesi, bilgi teknolojilerinin
kullanım maliyetinin yüksek olmasını ve bilgi teknolojilerinin entegrasyonunda yaşanan
problemleri göstermişlerdir.

Bu çalışma ile birlikte, Türk inşaat sektöründe mühendislik ve tasarım hizmeti sunan
firmaların büyük bir çoğunluğunun bilgi teknolojilerini önemli ölçüde kullandığı ancak
sektörde çalışan mühendislerin bilgi teknolojilerinin etkin kullanımı konusunda
firmaların ihtiyaçlarını karşılayacak kadar donanıma sahip olmadıkları ve bu eksikliğin
büyük bir ölçüde üniversitelerdeki konu ile ilgili yetersiz veya eksik eğitim sisteminden
kaynaklandığı sonucuna varılmıştır.

Şüphesiz ki, bilgi teknolojilerinin kullanımının yaygınlaşması inşaat sektöründe


verimliliği arttıracaktır. İnşaat sektöründe bilgi teknolojilerinin kullanımının
yaygınlaşmasında üniversitelerin inşaat mühendisliği ve mimarlık bölümlerinin önemli
bir rolü bulunmaktadır. Söz konusu bölümlerde öğrenim gören lisans ve yüksek lisans
öğrencilerinin gerek bilgi teknolojilerinin sağlayacağı avantajlardan haberdar olmaları
gerekse de meslek hayatlarında ihtiyaç duyacakları bilgisayar programlarını kullanmayı
öğrenmeleri, bu teknolojilerin kullanımını arttıracaktır. Bu nedenle, üniversitelerin ilgili
bölümlerinin müfredatlarına bilgi teknolojileri konusunda zorunlu ve/veya seçmeli
dersler eklemek, veya mevcut derslerin içeriklerinde bilgi teknolojilerinin kullanımı
hakkında bilgilerin verilmesi, sektörde bilgi teknolojilerinin yaygın bir biçimde
kullanılmasının en önemli engelleri olarak görülen konu hakkındaki bilgi eksikliği ve
tecrübeli ve yeterli bilgi birikimine sahip personel eksikliği sorunlarını önemli ölçüde
giderecektir.

Üniversitelerin lisans ve yüksek lisans programlarının yanı sıra, İnşaat Mühendisleri


Odası ve Mimarlar Odası tarafından bilgi teknolojilerinin kullanımı konusunda kursların
düzenlenmesi ve üniversitelerin Sürekli Eğitim Merkezleri tarafından konu ile ilgili
sertifika programları düzenlenmesi de hem sektöre kalifiye personel yetiştirilmesine
hem de sektörde halen çalışmakta olan profesyonellerin bilgi teknolojileri konusunda
bilgi sahibi olmalarına katkıda bulunacaktır.

115
Kaynaklar

Acar E., Koçak I., Sey Y., Arditi D. (2005) Use of information and communication
technologies by small and medium-sized enterprises (SMEs) in building construction.
Construction Management And Economics, Vol. 23, No. 7, pp 713-722.

Ahmad I. U., Russel J.S., Abou-Zeid A. (1995) Information technology (IT) and
integration in the construction industry. Construction Management And Economics,
Vol. 33, pp 163-171.

Bjork B.C. (1999). Information Technology in construction: domain definition and


research issues. International Journal of Computer Integrated Design and Construction,
Vol. 1, No. 1, pp. 3-16.

Brown A., Rezgui Y., Cooper G., Yip J., Brandon P. (1996) Promoting Computer
Integrated Construction Through the Use of Distribution Technology. ITcon, Vol. 1, pp
1-16.

Grigg N.S., Criswell M.E., Fontane D.G., Siller T.J. (2005) Information Technology in
Civil Engineering Curriculum. Journal of Professional Issues in Engineering Education
and Practice, Vol. 131, No. 1, pp 26-31.

Güleş H.K. (2000) Rekabet Üstünlüğü ve Bilişim Teknolojileri. Verimlilik Dergisi,


MPM Yayını 2000/1.

Kanoğlu A. (2002) Küreselleşme, İnşaat Sektörü ve enformasyon Teknolojisi üçgeninde


saptamalar. Dinamikler 2002, web adresi: http://atlas.cc.itu.edu.tr/~kanoglu/
KANOGLU-CP-IPYD-DINAMIKLER2002.pdf.

Polat G. (2009) Managing Information Technology in Construction: Case of the Turkish


Construction Industry. 5th International Conference on Construction in the 21st Century
Bildiriler Kitabı, 20-22 Mayıs, İstanbul, pp. 1167-1175.

Rivard H. (2000) A survey on the impact of information technology on the Canadian


architecture, engineering and construction industry. ITcon, Vol. 5, pp. 37-56.

Sarshar M., Işıkdağ U. (2004) A survey of ICT use in the Turkish construction industry.
Engineering, Construction and Architectural Management, Vol. 11, No. 4, pp 681-694.

Stewart R.A., Mohamed S., Marosszeky M. (2004) An empirical investigation into the
link between information technology implementation barriers and coping strategies in
the Australian construction industry. Construction Innovation: Information, Process,
Management, Vol. 4, No. 3, pp 155-171.

Taş E., Irlayıcı F.P. (2007) A survey of the use of IT in building product information
acquisition in Turkey. ITCon, Vol. 12, pp 323-335.

116
Kamu İhalelerinin Değerlendirilmesinde
Bulanık Mantık Yaklaşımı ve Uygulaması

Burak Öz Ekrem Manisalı


İnşaat yüksek mühendisi Prof. Dr.
İstanbul Üniversitesi İstanbul Üniversitesi
İnşaat Mühendisliği Bölümü İnşaat Mühendisliği Bölümü
İnşaat Yönetimi Mühendisliği Bilim Dalı İnşaat Yönetimi Mühendisliği Bilim Dalı
İstanbul Tel. 0.212-449-4737 İstanbul Tel. 0.216-312-2066
E-posta: ozburak55@yahoo.com E-posta: ekremmanisali@yahoo.com

Öz
Bu çalışmada, yapım işlerinde açık ihale usulüyle yaptırılacak işler için, ekonomik ve
mali yeterlik ile mesleki ve teknik yeterliklerini kanunen ispat etmiş isteklilerin seçim
aşamasında, sadece en düşük teklife göre değil, diğer belgelerin göreceli niteliğine ve
niceliğine göre de değerlendirmeye alınması gerektiği üzerinde durulmuştur.

Kamu İhale Kanununda, ihaleye katılmak isteyen isteklilerin hangi şartları sağlaması
gerektiği ve yeterliğin belirlenmesinde istenecek belgeler açıklanmıştır. Bu belgelerle
isteklilerin, ekonomik ve mali yeterlilikleri ile mesleki ve teknik yeterlilikleri
değerlendirilmektedir. İdare, Kanunun koymuş olduğu aralıkta, işin niteliğine göre,
yeterlilikte hangi belgelerin hangi sınırda isteyeceğine karar vermektedir. Kanununun
40. Maddesi ve Yapım İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliğinin 67. Maddesinde “ihale
ekonomik açıdan en avantajlı teklifi veren isteklinin üzerinde bırakılır. Ekonomik
açıdan en avantajlı teklif, en düşük fiyat teklifi olarak kabul edilir” denilmektedir.
Gerçekte, “en düşük fiyat, ekonomik açıdan da en uygun teklif midir?

Amacımız doğrultusunda, seçimin yapılması aşamasında değerlendirmeye alınacak


ölçütler belirlenmiş, bulanık mantık yaklaşımıyla örnek bir model oluşturulmuş ve
ihalesi gerçekleştirilmiş bir projede bu modelin uygulaması yapılarak sonuçlar
karşılaştırılmıştır.

Anahtar sözcükler: İhale kanunu, bulanık mantık, bulanık TOPSIS, çok ölçütlü karar
verme, bulanık çıkarım, bulanık netleştirme.

Giriş

Proje yönetiminin, kalite-maliyet-zaman gibi üç önemli bileşeni bulunmaktadır. Bu


bileşenlerden herhangi birinde meydana gelen değişiklik, diğerini ya da diğerlerini
etkilemektedir. Proje yönetimi açısından, bu parametreleri dengede tutabilmek oldukça
önemlidir (Turner, 1998). Bir projede kalite-maliyet-zaman parametrelerinin dengede
tutulamamasının temelinde, aşırı düşük teklifler gelmektedir. Kamu İhale Yasası gereği
en düşük teklifi veren firmalara ihaleyi vermek durumunda kalındığından dolayı, kamu
kaynakları rasyonel ve verimli bir şekilde harcanamamakta, özellikle yapım projelerinde

117
işçilik hatalarına ve kalitesiz ürünlerin kullanılmasına sebep olmaktadır. Düşük
maliyetten dolayı iş, kalitesinde yapılmıyor ve zamanında bitirilemiyorsa bu durum
planlanan kamu hizmetinin gecikmesine sebep olur. Gecikmenin ve kalitesizliğin
kamuya ve müteahhide bir maliyeti olacaktır (Akçay, Manisalı, 2007)

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin düzenlemiş olduğu Kamu İhale Kanununun


birinci uygulama yılı sonunda yapım sektörünün sektörel bazda değerlendirilmesi ve
sonuç toplantısında ve konuyla ilgili çeşitli değerlendirmelerde, Yasa gereği, en yüksek
kırımı veren firmaya ihalenin verilmek zorunda kalındığından, yüklenicilerden
kaynaklanan sebeplerden dolayı, ilgili kurumun vatandaşlar karşısında zor duruma
düştüğü, kuruma ve devlete olan güvenin zedelendiği belirtilmiştir (
http://www.nethaber.com, 25.12.2007). Hâlbuki ihalenin mantığının ekonomik olarak
avantajlı teklife ihaleyi vermek olduğu, ama kamu kurumlarının, en düşük teklife niye
ihaleyi vermedin diye soruşturmalık oluruz korkusu ile en düşük teklife ihaleyi
verdiklerini, bunun da kalitesizliği getirdiği değerlendirilmesinde bulunulmuştur. En
düşük fiyatı verene iş verilir mantığının doğru olmadığı, aranması gerekenin düşük
tekliften öteye uygunluk olması gerektiği, bunu ararken de işin malzemesinden tutun, o
firmanın geçmişte yaptığı işlere varıncaya kadar bunların değerlendirmeye alınmasının
şart olduğu ve iş bitirecek kabiliyette olan kurumların devletten iş alabilecekleri ifade
edilmiştir ( http://www.nethaber.com, 20.11.2007 ). Diğer bir değerlendirmeye göre, 39
trilyon TL yaklaşık maliyeti olan önemli bir yol projesi, yaklaşık % 68 tenzilatla
sonuçlanmıştır. Bunun, stopajı ve diğer faktörler değerlendirildiğinde, o ihaleyi kazanan
firmanın yemek alacak parasının bile olmayacağı söylenmiştir
(http://www.ihale.gov.tr/egitim/S4.doc).

Yukarıda tespit edilen aksaklıkların çözümüne yönelik, Başbakanlık Özürlüler İdaresi,


aşırı düşük teklif verenlerin genelde kötü niyetli olduğu ve ihale dışı bırakılması
gerektiği, Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından, aşırı düşük teklif diye bir ölçüt
konulması yerine, isteklinin işi yapabilme kabiliyetine yani niteliğine bakılması
gerektiği ifade edilmiştir. Toplantıya katılan diğer sektörler, konuyla ilgili benzer
görüşlerini belirtmişlerdir ( http://www.ihale.gov.tr/egitim/S4.doc ).

Bu çalışmada değerlendirmenin sadece teklif kriterine göre değil, firmaların ekonomik,


geciktirmeden ve kaliteli iş yapabilme kabiliyetlerinin tespit edilmesine dayanan
bulanık mantık yöntemi kullanılarak bir model geliştirilmiş ve bir gerçek olay örneği ile
modelin uygulaması yapılmıştır.

Bulanık Mantık Yaklaşımı


Bulanık mantık, belirsiz ortamda optimum kararlar almak için 1965 tarihinde Zadeh
tarafından geliştirilmiş bir teoremdir. Bulanık mantık, olabilirlik teorisine
dayanmaktadır. Olabilirlik, olayın fizibilite düzeyine, olayla ilgili verdiğimiz kararın ve
olay hakkındaki inancımızın derecesi ile ilgilidir (Zadeh, 1965, Klir, ve diğ, 1997).

Çoğu olaylar kesin sayılarla karakterize edilemediklerinden dolayı bulanık sayı fikri
doğmuştur. Örneğin, hava kararmaya ne zaman başlar, yetenekli ile dahi arasındaki sınır
nedir, bir sanat eseri hangi özellikleri taşıdığı zaman güzel, hangisinden yoksun olduğu
zaman çirkindir gibi, bunlar, kişiden kişiye ve coğrafyadan coğrafyaya değişebilen
kavramlardır; cümlelerdeki, aşağı-yukarı, yaklaşık ve civarında kelimeleri olaylara

118
bulanıklık katar. Aşağı yukarı altı ifadesi, altı sayısını bulanık hale getirmiştir çünkü
aşağı yukarı ifadesi, altı değerinin sağında ve solunda bazı değerleri içerir. (Klir, ve diğ,
1997)

Bulanık küme teorisinin mühendislik uygulamaları ilk olarak inşaat mühendisliğinde


olmuştur. Örneğin mevcut yapıların (köprülerin, binaların ve otoyol asfaltlarının)
değerlendirilmesinde başarılı olmuştur. Diğer bir önemli uygulaması, karar verme
problemlerinin çözümüdür. (Klir, ve diğ, 1997)

Bulanık Sistem Modelleme

Girdi

Bulanık sistem modellemenin gerçek değeridir.

Bulanıklaştırma

Gerçek değerin (girdinin), dilsel değerin hangi terimlerine hangi üyelik dereceleri ile ait
olduğunun bulunması işlemidir.

Bulanık Kural Tabanı

Bulanık kural tabanı, uzmanlara danışılarak ve bulanık kümelemede olduğu gibi


denetimsiz öğrenme yöntemi ile oluşturulabilir. Kurallar, eğer-ise kalıbıyla gösterilir ve
bulanık ifadeler ile tablo haline getirilir. Buradaki bulanık ifadeler, yukarıda
bahsedildiği gibi, aşağı yukarı, yaklaşık, civarında, ağır, hafif, uzun, kısa, büyük, küçük,
hızlı, yavaş, sıcak soğuk gibi dilsel ifadelerdir (Manisalı, Temur, 2009)

Bulanık Yorumlama Mekanizması

Eldeki gerçek girdi değerleri için bulanık kural tabanındaki hangi kuralların
kullanılacağını veya etkinleştirileceğinin belirlenmesidir. Bulanık yorumlamada,
bulanık operatörler kullanılır. Bunların bazıları aşağıda gösterilmiştir.

µ A+ B ( x) = max[ µ A ( x), µ B ( x)]


µ A*B ( x) = min[ µ A ( x ), µ B ( x )]
µ A = 1 − µ A ( x) (Mete, Manisalı, 2007)

Bulanık yorumlama, bütünleştirme ve sonuç kısmı olmak üzere iki aşamadan oluşur.
Bütünleştirme kısmı, kural tabanının eğer kısmı ile ilgilidir. Eğer kısmındaki dilsel

119
ifadeler bulanık operatörler vasıtasıyla üyelik derecelerinin birleşimi olan bir değer
hesaplanır. Sonuç kısmı, kural tabanının “ise” kısmı ile ilişkilidir.

En çok kullanılan bulanık çıkarım yöntemleri;

1) Mamdani bulanık çıkarımı (şekil 1).


2) Larsen çarpımsal bulanık çıkarımı (şekil 2).
3) Sugeno bulanık çıkarımı (şekil 3).

Şekil 1 Mamdani bulanık çıkarımı.

Şekil 2 Larsen çarpımsal bulanık çıkarımı.

120
Şekil 3 Sugeno bulanık çıkarımı.

Netleştirme

Netleştirme, bir bulanık çıkarımın olası dağılımını ifade edecek en uygun sayısal değeri
yani bulanık olmayan değerin tespit edilmesi için yapılan bir işlemdir. Çeşitli
netleştirme stratejileri vardır. Bunların hangisinin tercih edileceği problemin
özelliklerine göre değişir ve karar verici problemin niteliğine göre bir yöntemi tercih
eder. Yöntemin belirlenmesinin sistematik bir yaklaşımı yoktur (El-Sharkawi, M).

1) Alanın ağırlık merkezi yöntemi

En yaygın olarak kullanılan bir metottur. Buna karşılık hesap işlemi karışıktır (şekil 4).

Yukarıdaki örneğimize göre, boy uzunluğu 1.72 m olan ve ağırlığı 88 kg olan bir kişi;
%55 orta sağlıklı, %45 az sağlıklıdır.

2) Maksimumun ortalaması (MOM-mean of maximum)

Yukarıdaki örneğimize göre, boy uzunluğu 1.72 m olan ve ağırlığı 88 kg olan bir kişi;
%100 az sağlıklıdır.

Üyelik fonksiyonunun maksimum olduğu tüm değerlerin ortalamasıdır (Şekil 5).

121
µ conclusion : Sonuc bulanik kumesinin uyelik derecesi

Şekil 4 Alanın ağırlık merkezi. Şekil 5 Maksimumun ortalaması.

3) Ağırlıklı ortalama metodu

Ağırlıklı ortalama metodu, ağırlık merkezi yöntemine göre daha az hesap


gerektirmesine rağmen ağırlık merkezi yöntemine çok yakın sonuç verir (şekil 6)

Yukarıdaki örneğimize göre, boy uzunluğu 1.72 m olan ve ağırlığı 88 kg olan bir kişi;
%60 az sağlıklı, %40 orta sağlıklıdır.

Şekil 6 Ağırlıklı ortalama.

3.a) Sugeno yorumlama mekanizması için ağırlıklı ortalama metodu

Sugeno yönteminde eğer parametreler çok ise, hesap çarpım üzerine kurulduğu için
hassasiyet azalır. Bundan dolayı çok parametreli işlerde bu yöntem seçilmemelidir (El-
Sharkawi, M).

l l
Y* = ∑ y i ∑h i
(Şekil 3)
i =1 i =1

Yukarıdaki örneğimize göre, boy uzunluğu 1.72 m olan ve ağırlığı 88 kg olan bir kişi;
%60 az sağlıklı, %40 orta sağlıklıdır.

122
Kamu İhalelerinin Değerlendirilmesi

Kriterlerin Belirlenmesi ve Modelin Oluşturulması

Bulanık sistem modelinin oluşturulmasında Sugeno bulanık çıkarımı kullanılacak ve


netleştirme aşamasında öklidyen uzaklık yöntemi kullanılarak bulanık TOPSIS
(Techique for Order Performance by Similarity to Ideal Solution) yöntemi
kullanılacaktır.

1) Firmanın mesleki ve teknik durumu

2) Firmanın mali gücü 3) Firmanın teklif durumu

Netleştirme

Bulanık modelin son aşamasında, öklidyen uzaklık yöntemini kullanarak (1), bulanık
“1” üyelik derecesine en yakın ve bulanık “0” üyelik derecesinden en uzakta bulunan
istekli firma belirlenir, yakınlık katsayısı hesaplanır ve ihale bulanık ideal nokta olan
1’e en yakın olan firmaya bırakılır (Hwang and Yoon, 1981, Chen and Hwang, 1992,
Kaya ve diğ.,2007).

123
i 2
d ( µ1,0 , h) = ∑ 1
 µ − h i 
 1,0  ………(1)

i:1,2,3
µ1 : 1
µ0 : 0
d n1 : Kriterlerin 1' e olan uzaklik mesafesi
d n0 : Kriterlerin 0' a olan uzaklik mesafesi
CC n (1' e olan yakinlik katsayisi) = d n0 ( d 1n + d n0 )

Gerçek Durum Örneği


11.06.2007 tarihinde bir yapım iş i ihale edilmiş ve ihaleye dokuz istekli katılmıştır.
Tablo 1’de görülen İstekli 7 mali durum belgesini teklif zarfının içine koymadığı için
ihale dışı kalmıştır. Diğer isteklilerin belgelerinin hepsi kanun gereği uygun
görülmüştür.

Aşırı düşük teklif hesabı yapılmış ve geçerli sekiz isteklinin de vermiş olduğu teklifler
aşırı düşük sınırının altında kalmamıştır ( YM*0,40 ≤ Geçerli teklifler ≤ YM*1,20.) İş,
763.416,96 TL ile en düşük teklifi veren istekli 8 üzerinde kalmıştır (Tablo 1). Ancak,
istekli 8 taahhüdünü yerine getirememiş ve iş aynı ihale şartlarında başka bir firmaya
devir edilmiştir.

Aşağıdaki tablo 1 ‘de modelde kullanılacak ve yeterlilik aşamasında isteklilerden


istenilen belgeler görülmektedir.

Tablo 1 Firmalara ait kriterler

124
*istekliler iş deneyim belgesi olarak diplomalarını
vermişlerdir. Sadece istekli 5 hem diplomasını vermiş
hem de 14.07.2006 tarihli iş durum belgesi vermiştir.
Diplomasını ibraz eden isteklilerin, iş deneyim kriteri
aidiyetlik derecesi hesabı, modelimizdeki hesabın tam
tersi olarak yapılır.

5812 sayılı Kamu İhale Kanunu ile Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda değiş iklik
yapılmasına dair kanunun, 24/h Maddesinde:
“İş deneyimi bulunmayan mühendis veya mimarların, aldıkları lisans eğitimine uygun
yapım işi ihalelerine başvurularında, toplam süresi onbeş yılı geçmemek kaydıyla
mezuniyetlerinden sonra geçen her yıl, yüzyirmiikibinüçyüzseksenyedi Yeni Türk
Lirası olarak hesaplanmak üzere 10 uncu madde kapsamındaki benzer iş deneyimi
olarak dikkate alınır. Bu süre iş deneyimi bulunan mimar ve mühendisler için
uygulanmaz” denilmektedir (http://www.ihale.gov.tr/mevzuat/)

Bulanık Mantık Modeline Göre Hesap

İlk olarak modelimizdeki tüm kriterlerin değerleri (x1, x2,…,x8) bulanık sistem
modelimize girerek bulanıklaştırılır. Daha sonra çarpımsal Sugeno bulanık çıkarımı
uygulayarak firmaların mesleki ve teknik durumu sonuç üyelik derecesi (h1), mali gücü
sonuç üyelik derecesi (h2) ve teklif durumu sonuç üyelik derecesi (h3) hesaplanır.
Netleştirme aşamasında öklidyen uzaklık formülü kullanılarak her bir isteklinin sonuç
üyelik derecelerinin bulanık ideal nokta olan 1’e ve 0’a olan uzaklıkları hesaplanarak
bulanık 1’e olan yakınlık katsayısı hesaplanır ve çıktı değerine ulaşılır. Tüm hesap
değerleri tablo 2, tablo 3, tablo 4 ve tablo 5 ve tablo 6’da görünmektedir.

Tablo 2 Firmaların bulanık sisteme girdi değerleri

125
Tablo 3 Firmaların mesleki ve teknik kapasitesi aidiyetlik dereceleri

Tablo 4 Firmaların mali gücü aidiyetlik dereceleri

Tablo 5 İsteklilerin teklifinin aidiyetlik dereceleri

126
Netleştirme

Tablo 6 İsteklilerin bulanık ideal noktaya


uzaklıkları Modelimize göre değerlendirme
sadece en düşük teklife göre değil
firmaların diğer özelliklerinin hepsini
göz önüne alarak yapılmıştır. Bu
modele göre, isteklilerden mesleki ve
teknik kapasitesi en yüksek, mali gücü
kuvvetli ve vermiş olduğu fiyatla en
mantıklı teklifi sunan İSTEKLİ 3
olduğu tespit edilmiştir.

Halbuki, iş en düşük teklifi veren ve ekonomik olarak en uygun teklif sayılan İSTEKLİ
7 üzerinde kalmıştı. Ancak firma taahhüdünü yerine getirememiş ve işi aynı şartlarda
başkasına devretmek zorunda kalmıştır. Eğer aynı şartlarda işi devir alacak başka bir
firma olmasaydı, iş fesih edilecek, işi alan yüklenici hem teminatını yakacak ve hem de
cezalı duruma düşecekti. İdare de, iş zamanında bitmediği için mağdur olacaktır.

Sonuç
Kamu ihalelerin değerlendirilmesi aşamasında, iş in sadece en düşük teklifi verene göre
değil, aynı zamanda firmanın mesleki ve teknik kapasitesine (faaliyeti, iş deneyim
süresi ve kapasitesi, teknik kapasitesi), mali gücüne (sermayesi, kredibilitesi) ve teklif
durumuna (teklif, teklifin ortalamadan sapma durumu) göre belirlenmesinde bulanık
mantık yönteminin uygulanabileceği, böylece kamu kaynaklarının rasyonel ve verimli
bir şekilde kullanılarak, hem yüklenicinin hem de kamunun yararına olacağ ı
düşüncesindeyiz.

Kaynaklar
Akçay C., , Manisalı E. (2007) İnşaat İhale Yönetiminde Karşılaşılan Problemer ve
Çözüm Önerileri. Dördüncü İnşaat Yönetimi Kongresi, Bildiriler Kitabı, İTÜ Süleyman
Demirel Kültür Merkezi, İstanbul.

Chen, SJ. and Hwang, CL. (1992) “Fuzzy multiple attribute desicion making methods
and applications” Springer-Verlag, Berlin

Hwang, CL. and Yoon, K. (1981) “Multiple attribute desicion making methods and
applications” Springer-Verlag, Newyork

Kaya İ., Kılınç M.S., Çevikcan E. (2007) Makine-teçhizat seçim problemlerinde bulanık
karar verme süreci, Mühendis ve Makine, 49(576) pp 8-14

Klir, G.J., Clair, U.H., Yuan, B. (1997) Fuzzy Set Theory: Foundations and
Applications, Prentice Hall PTR, Upper Saddle River, NJ, USA

127
Manisalı E., Temur R. (2005) Mevcut Yapıların Risk Analizinde Bulanık Mantık
Uygulaması. Yöneylem Araştırması ve Endüstri Mühendisliği XXV.Ulusal Kongresi,
Bildiri Kitabı, İstanbul.

Mete M., Manisalı E. (2007) Bakim Stratejilerinin Seçiminde Bulanik Çok Amaçli
Karar Verme Modeli. Yedinci YAEM Ulusal Kongresi, Bildiri Kitabı, Ege Üniversitesi,
İzmir.

Turner, J.R. (1998) The handbook of project-based management Second edt., Robinson,
E., Ed. The McGraw-Hill Companies, Berkshire, England.

Zadeh, L. (1965) “ Fuzzy sets”, Information control, 8 pp 338-353

El-Sharkawi, M., Department of Electrical Engineering University of Washington


(http://cialab.ee.washington.edu/index_files/tutorial/fuzzy.pdf).

http://www.ihale.gov.tr/mevzuat/

http://www.ihale.gov.tr/egitim/S4.doc, 03.05.2004, yapım sonuç toplantısı

http://www.nethaber.com/Ekonomi/45665/Artik-ihalelerde-EN-DUSUK-FIYATI-
VEREN-IHALEYI, 20.11.2007

http://www.nethaber.com/Ekonomi/50170/BEGENMEDIKLERININ-VAY-HALINE-
TOKI-begendigi-muteahhide-ihale, 25.12.2007

128
Türkiye’de İnşaat Sektöründe İş Sağlığı ve Güvenliği

Ayşegül Ercan
İnş. Y. Müh.
Ulaştırma Bakanlığı, DLH Genel Müdürlüğü,
5. Kat, 504, Emek, Ankara
0 312 203 16 42
E-posta: aysercan@yahoo.com

Öz
Türkiye’de iş kazaları ve meslek hastalıkları, birçok kişinin hastalanmasına ve
hayatlarını kaybetmesine sebep olmaktadır. Özellikle de inşaat sektöründe bu tür
olumsuzluklar fazlasıyla yaşanmaktadır. SSK kayıtlarına göre, 2006 yılında Türkiye’de
meydana gelen toplam iş kazası sayısı 79027’dir. Meslek gruplarının içinde, meydana
gelen iş kazalarında 11039 iş kazası ile metalden eşya imalatı iş kolundan sonra, 7143 iş
kazası ile inşaat sektörü ikinci sırada yer almaktadır, bu sayı toplamda % 9’luk bir
değere tekabül etmektedir. Meydana gelen iş kazaları toplamda % 3 değerinde sürekli iş
görmezlik, % 2 değerinde de ölümle sonuçlanmaktadır.

İnşaat sektöründe çalışan işçiler, sanayi sektöründeki gibi kapalı alanlarda (fabrika, vs.)
çalışma olanağı bulamamaktadırlar, projelerin çeşitliliği sürekli hareket halinde
olmalarını gerektirmektedir. Bununla beraber inşaat alanı tehlikelidir ve çalışanlar için
birçok risk içerir. Ayrıca bir projede birden fazla işçi çalıştığından tehlike ve risk de
artar. Bu durumda iş sağlığı ve güvenliğini sağlamak da zorlaşmaktadır.

Ancak son yıllarda Avrupa Birliği’ne giriş süreci ve inşaat sektöründeki firmaların
yabancı firmalarla işbirliği içinde olması nedeniyle, Türkiye’de iş sağlığı ve güvenliğ i
konusu gündeme gelerek önem kazanmıştır. Bu durum Türkiye’de iş güvenliğine
verilen önem açısından olumlu sonuçlar meydana getirmiş olup, aynı zamanda bu
konudaki standartları yükseltme zorunluluğu da oluşturmuştur.

Sadece yasa veya yönetmelik çıkarılarak iş güvenliğinin sağlanamayacağ ı


bilinmektedir. Tam anlamıyla iş güvenliğinin sağlanabilmesi için, öncelikle gerek
işçilerde, gerek işverende, gerekse denetleyicilerde iş güvenliği bilincinin oluşturulması
gerekmektedir. Bu bilincin oluşturulması için de en başta gelen unsur eğitimdir. İnşaat
sektöründe çalışan işçilerin genellikle eğitim durumları düşük seviyelerde olduğundan,
bu eğitim açığı meslek içi eğitim ve bu konuda eğitimli işveren ve denetçilerin
kontrolleriyle sağlanabilecektir.

Bu çalış mada, Türkiye’de inşaat sektöründe iş sağlığı ve güvenliğinin genel durumu,


çalışanların maruz kaldığı tehlikeler, bu sektördeki kaza nedenleri ve alınabilecek
önlemler derlenmiştir. Ayrıca, iş sağlığı ve güvenliği konusunda geliş miş ülkelerden
olan ABD ile Türkiye karşılaştırılmış olup, Türkiye’nin bu konudaki eksiklikleri
belirlenmiştir.

Anahtar sözcükler: İnşaat sektörü, iş sağlığı, iş güvenliği, iş kazaları.

129
Giriş

Çalış ma alanlarında işin yapılması sırasında ortamdaki fiziksel, çevresel, psikolojik v.s.
şeklindeki etkenler sebebiyle çalışanların karşılaştıkları sağlık sorunları ve mesleki
tehlikelerin ortadan kaldırılmasına yönelik yapılan mühendislik, teknik ve eğitim gibi
sistemli çalış malara iş güvenliği denir (Yılmaz, 1976).

Her yıl birçok işçi, çalış ma koşulları ya da çalış ma alanlarındaki zor, sağlıksız, tehlikeli
şartlar yüzünden ölmekte, yaralanmakta ya da hastalanmaktadır. Bunun yanında iş
sağlığı ve güvenliği konularında yeterli düzeye ulaşamayan ülkelerin ekonomileri de bu
durumdan olumsuz etkilenmektedir. Türkiye’de Avrupa Birliği müktesebatına uygun
olarak 10 Haziran 2003 tarihinde 4857 sayılı İş Kanunu yürürlüğe girmiş ve bir takım
yönetmelik ve tüzükler oluşturulmuştur.

İnşaat sektörü açısından bakacak olursak, inşaat sektörü, birçok üretim alanı ile ilişkili
olup, ülke ekonomisi ve kalkınmaya katkı sağlamada büyük öneme sahip bir iş koludur.
Sektördeki teknolojik geliş melere nazaran, iş sağlığı ve güvenliği konusunda yeterli
gelişme sağlanamamış olup, hali hazırda bu konuda eksikler bulunmaktadır. Yapı
denetim şirketlerinde çalışan yapı denetçileri ve şantiyelerde görev yapan şantiye
mühendislerinin sahip oldukları mühendislik eğitiminin yanı sıra evrensel bir kavram
olan iş sağlığı ve güvenliği konularında da yeterli bilgi ve birikime sahip oldukları tam
anlamıyla söylenemez. Örneğin; her inşaat şantiyesinin önünde, baretini tak, emniyet
kemerin olmadan çalış ma şeklindeki levhalar mevcuttur. Ancak çalışma sahasındaki
işçilerde çoğunlukla ne baret ne de emniyet kemeri takılmış olmamaktadır. Bu yüzden
meydana gelen kazaların büyük çoğunluğu yeterince güvenli olmayan iş iskelelerinde,
korkuluksuz merdivenlerde, emniyet kemeri takmadan çalışılan çatılarda veya dış cephe
duvarlarını örerken aşağı düşme şeklinde meydana gelmektedir.

Türkiye’de inşaat sektörü; istihdam edilen işçi sayısı açısından ilk sıralarda yer
almaktadır. Bununla birlikte yaralanma, sakat kalma ve ölümle sonuçlanan iş kazaları
açısından da ilk sıralarda yer almaktadır (Özer, 2008). Bunun en önemli sebepleri;
sektördeki işçilerin genel eğitim seviyesi, meslek içi eğitimlerinin olmayış ı veya
eksikliği, dikkatsizlik, kişinin kendine fazla güvenmesi, işverenin yetersiz denetimleri
ve bu konudaki duyarsızlık olarak sıralanabilmektedir.

Türkiye’de inşaat sektöründe 2007 yılı sonu itibariyle 1.300.033 kişi çalışmaktadır ve
bu rakam Sosyal Sigortalar Kurumu’na kayıtlı işçi sayısının % 16’sına karşılık
gelmektedir (SSK, 2006/2007). SSK kayıtlarına göre, 2006 yılında Türkiye’de meydana
gelen toplam iş kazası sayısı 79027’dir. Meslek gruplarının içinde, meydana gelen iş
kazalarında 11039 iş kazası ile metalden eşya imalatı iş kolundan sonra, 7143 iş kazası
ile inşaat sektörü ikinci sırada yer almaktadır, bu sayı toplamda % 9’luk bir değere
tekabül etmektedir. Meydana gelen iş kazaları toplamda % 3 değerinde sürekli iş
görmezlik, % 2 değerinde de ölümle sonuçlanmaktadır. Bu rakamların yanı sıra SSK
istatistiklerine yansımayan iş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu ölümlerin olduğu
da unutulmamalıdır.

2006 yılı SSK istatistiklerinden iş kazaları ile ilgili derlenen veriler şu şekildedir;

130
Tablo 1. İş kazalarının meydana geldiği dönemler
Aylar İş Kazası Sayısı Yüzde Olarak İş Kazası Sayısı
Ocak-Şubat-Mart-Nisan 21.316 % 27
Mayıs-Haziran-Temmuz-Ağustos 25.572 % 32
Eylül-Ekim-Kasım-Aralık 32.139 % 41
Toplam 79.027 % 100

Yukarıdaki tabloda da görüldüğü gibi en çok iş kazasının görüldüğü dönemler sonbahar


ve kış mevsiminin başlarıdır. Bunun sebebi; yaz dönemi inşaat sektörünün en verimli ve
iş faaliyetlerinin fazla olduğu bir zaman dilimi olmasıdır. Bu yüzden yoğun bir çalış ma
sürecinden çıkıp, hiç ara vermeden işe devam etmenin işçiler üzerinde yarattığ ı
yorgunluk olabileceği düşünülmektedir.

Tablo 2. İş kazalarının meydana geldiği iş saatlerine göre dağılımı


Saatler İş Kazası Sayısı Yüzde Olarak İş Kazası Sayısı
1. saat 12.790 % 16
2. saat 11.698 % 15
3. saat 11.763 % 15
4. saat 9.573 % 12
5. saat 6.171 %8
6. saat 6.921 %9
7. saat 8.999 % 11
8. saat 11.106 % 14
9. saat +…. 0 0
Toplam 79.027 % 100

Yukarıdaki tabloda da görüldüğü gibi en çok iş kazası mesainin ilk 3 saatinde ve son
saatinde meydana gelmektedir. Günün ilk saatlerinde uykusuzluk, güne alışamama gibi
sebeplerden dolayı insanların kaza yapma eğilimleri daha fazladır. Günün son
saatlerinde ise, tüm gün çalışmış olmanın verdiği yorgunluk ve stres işçiler üzerinde
dikkatin azalmasına ve kaza yapma olasılıklarının artmasına sebep olmaktadır.

2007 yılı SSK kayıtlarına göre iş kazalarının en çok meydana geldiği ilk on iş kolu
aşağıdaki gibidir;

Tablo 3. İş kazalarının iş kollarına göre dağılımı


Sıra İş Kolları İş Kazası Sayısı Sürekli İş Görmezlik Ölüm
1 Metalden Eşya İmalatı 11.039 196 31
2 İnşaat 7.143 428 397
3 Kömür Madenciliği 6.722 386 35
4 Nakil Araçları İmali 5.807 78 23
5 Metal Mütea. Esas Endüs. 5.506 54 19
6 Makine İm. Ve Tamiratı 5.331 92 25
7 Taş, Toprak, Kil, Kum vs. İma. 5.311 80 35
8 Dokuma Sanayi 5.155 127 26
9 Nakliyat 4.478 130 165
10 Toptan ve Perakende Tic. 2.610 84 70

Tablo 3’de de görüldüğü gibi, en fazla sayıda sürekli iş görmezlik ve ölümle sonuçlanan
iş kazası sayısı inşaat iş kolunda meydana gelmektedir. Ayrıca, inşaat sektörünün iş
kazasının meydana geldiği sektörlerin arasında ikinci sırada yer aldığı görülmektedir.

131
Yapı İşlerinde Kaza Nedenleri

İnşaat sektörü, çok çeşitli iş kolları sebebiyle birçok risk taşımakta ve bu riskleri en aza
indirgemek için her geçen gün çağın gerektirdiği şekilde teknolojik, yöntemsel ve
davranışsal sistemler geliştirmektedirler. Ancak, tüm bunlara rağmen iş kazalarının
önüne geçilememektedir.

İnşaat sektöründe meydana gelen iş kazası sonucu ölümlerin % 30’u düşmelerden, %


26’sı taşıma sırasında yüksekten düşen nesnelerden, % 19’u makinelerin arasına
sıkış maktan ve çarpmalardan, % 18’i ise elektrik çarpması, % 7’si ise cisim batması
veya kesik gibi olaylar sonucu meydana gelmektedir (Uyan, 2008). Dolayısıyla
şantiyelerde iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili kanun ve yönetmeliklerde belirtilen iş
kazaları ile ilgili yol gösterici ve önleyici talimatların yerine getirilmesi konusunda
duyarlı olunması kazaların önlenmesi veya en aza indirgenmesi açısından büyük önem
taşımaktadır.

Türkiye’nin inşaat sektöründe meydana gelen kazalar açısından dünya sıralamasında üst
sıralarda yer alması durumu, sektördeki eğitim düzeyi düşüklüğü ile yakından ilgilidir.
Genelde insanlardaki aşırı cesaret, deneyimlerine fazlasıyla güvenme, işinin ehli olduğu
duygusu gibi zihniyetler iş güvenliği konusunda yeterince bilinçli olmadığının
göstergeleridir. Bunların yanı sıra, iş yerlerinde güvenlik önlemlerinin alınmaması,
işverenin bu tür önlemleri maliyet olarak görmesi gibi nedenler de vardır. Ayrıca kaza
sonrasında, kaza nedenlerinin şanssızlık, kaçınılmazlık, dikkatsizlik ve kader gibi
kavramlara dayandırılması, kazaların gerçek nedenlerinin araştırılmasına engel
olmaktadır.

Sektördeki iş kazalarının artmasında rol oynayan temel etkenleri şu şekilde sıralamak


mümkündür;
 Şantiyelerde gerekli denetim ve kontrollerin yeterince yapılmaması,
 Teknolojide geri kalınması,
 Hem genel eğitim hem de mesleki eğitimin olmayışı ya da yetersiz oluşu,
 Tehlikelere karşı alınan önlemlerin yetersizliği, işçilerin yapılan uyarılara uyup
uymadığının ve verilen koruyucu malzemelerin kullanılıp kullanılmadığının
takip edilmeyiş i, uygulamadaki ihmaller ve önemsememe durumları,
 Ucuz işçi ve personel çalıştırmak adına deneyimsiz eleman istihdamının
yapılması, yeni alınan işçilerin intibak eğitiminden geçirilmeyiş i, dolayısıyla bu
işçilerin yapacakları iş in önem ve bilincine sahip olmadan çalıştırılması,
 İnşaat işleri çok çeşitli sahalarda ve kalabalık işçi grupları ile yapılıp, bu işlerde
zamanla yarışılmaktadır. İşçiler de genelde günlük ya da kısa süreli sigortasız
çalışanlardan oluşması,
 İşverenin ya da iş yeri güvenlik şeflerinin ya da şantiye şeflerinin kazaların
neden, nasıl meydana geldiği, aynı kazanın bir daha tekrarlanmaması için
alınacak önlem ve tedbirlerin ciddiyetini önemsememesi gibi durumlar iş
kazalarının önlenememesinde başlıca faktörlerdir.

İnşaat Sektörünün Kendine Özgü Koşulları


İş kazaları ve meslek hastalıklarının işyerine ve ulusal ekonomiye kattığ ı
olumsuzlukların yanında iş gücü kaybı, üretim kaybı ve hastane masrafları, ilaç

132
bedelleri, mahkeme masrafları, tazminat ödemeleri gibi birçok yan maliyette
bulunulmasına sebep olmaktadır. İnşaat sektöründe iş kazalarının çok olmasında,
ülkenin ekonomik, sosyal, eğitim ve kültür durumunun yanı sıra, inşaat iş kolunun
kendine has zorluk ve koşullarının olması önemli derecede etkilidir. Bu koşulları
aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür (Öcal, 2006);

 Sektörde çok sayıda küçük işletme ve alt işveren çalışmaktadır.


 Teknik personel iş sağlığı ve güvenliği konusunda yeterli bilgi birikimine sahip
değildir.
 İşçilerin genel eğitim seviyeleri düşüktür.
 Yapı işleri ile ilgili düzenlemelerde iş sağlığı ve güvenliği konularına yer verilse
de uygulamada aksaklıklar bulunmaktadır.
 İnşaat sektörü sürekli üretim ve değişim gösteren bir döngü içerisindedir.
 Çalış ma alanı genellikle geniş ve dağınıktır.
 İşçiler geçicidir, çalışanlar sık değişir, bu yüzden işçi sirkülasyonu fazladır.
 Günlük çalışma süreleri uzun ya da çalış ma saatleri düzensizdir.
 Çevreden kaynaklanan her türlü olumsuzluğa açıktır.

İnşaat İşçileri İçin Sağlık ve Güvenlik Önlemleri


İş güvenliğini sağlamak hem insani bir görev, hem de yasal bir zorunluluktur. İş
güvenliğini sağlamak adına iş kazalarının oluşumunu önlemek için alınan tedbirler,
oluşan maddi kayıpları ödemekten daha masrafsız ve kolaydır. Günümüzde önemli
boyutlara ulaşan, telafisi olmayan sonuçlar doğurabilen iş kazalarının en aza
indirgenmesi, güvenli çalışma koşullarını sağlayarak, işverenin ve çalışanların karşılıklı
duyarlı ve bilinçli davranmaları ile mümkündür. Neticede işletmelerin iş kazalarından
ötürü meydana gelen maddi kayıplarını azaltmak, üretimin kesintiye uğramasını
önlemek iş gücü verimini artırır, buna bağlı olarak ülke kalkınmasına da fayda sağlamış
olur.

İş güvenliğinin temel ilkesi, işçilerin en dikkatsiz ve güvensiz davranış ına karşın iş


kazasının oluşmasını önleyecek önlemlerin alınmasıdır. Çünkü, çalışan insanın doğal
yapısı gereği ve çok değişik faktörlerin etkisi ile çalışma sürecinde riskli davranış larda
bulunması her an olasıdır. Bu tür riskli davranışlara karşı, iş kazalarının oluşmasını
önleyecek güvenlik önlemleri geliştirilmelidir. Bu da iş yeri ortamından, çalışma
sürecinden, çalış ma araçlarından, yönetim ve denetim aksaklıklarından kaynaklanan
tehlikelerin saptanmasını gerektirmektedir (Yılmaz, 1976). Bu bağlamda alınması
gereken iş güvenliği tedbirlerini aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür;

 SSK’nın iş kazası istatistiklerine göre % 26 oranında meydana gelen düşen


cisimlerin işçilerin başına çarpması ölümlere ve ağır yaralanmalara sebep
olabilmektedir. Bu tür kazalara karşı inşaat alanı içinde sürekli olarak baş
koruyucu baret, başlık veya kask kullanılmalıdır.
 İnşaat işçileri çoğunlukla zamk, yapıştırıcı, tutkal, asfalt, katran, solvan gibi
kimyasallar, silika ve asbest içeren tozlar ve kumların içinde çalışmaktadırlar
(Uyan, 2008). Bu tehlikelere karşı işçiler solunum koruyucu olarak maske veya
respiratör (solunum cihazları) kullanmalıdırlar.
 İnşaat alanındaki vinç, greyder, kepçe, yıkım ve beton dökme makineleri
yarattıkları gürültü yüzünden gerek bu makineleri kullanan işçiler, gerekse

133
çevredeki işçiler için önemli derecede işitme sorunlarına neden olmaktadır. Bu
tehlikeden korunmak için işçiler kulak koruyucu olarak kulaklık veya kulak
tıkacı kullanmalıdırlar (Uyan, 2008).
 İnşaat işlerinin her türlü iklim koşulunda gerçekleştirilme koşulu olduğundan,
işçiler sıcak, soğuk, kuru, nemli ortamlara karşı uygun koruyucu kıyafetler
kullanmalıdırlar.
 İnşaat alanındaki kaynak işleri sırasında işçilerin zararlı ışınlardan ve olası metal
parçalarının sıçramasından korunmak için göz koruyucu maske, gözlük, kalkan
kullanmaları gerekmektedir.
 İnşaat alanında çalışan işçilerin, iş kazası istatistiklerine göre % 30 oranında
meydana gelen yüksekten düşme tehlikesine karşı emniyet kemeri takması
gerekmektedir.
 Yapı alanı içindeki tehlikeli kısımlar, açıkça sınırlandırılacak ve buralara
görünür şekilde yazılmış uyarma levhaları konulacak ve geceleri kırmızı
ışıklarla aydınlatılmalıdır.
 Yapının devamı süresince sivri uçları veya keskin kenarları bulunan malzeme ve
artıklar, geliş i güzel atılmayacak ve ortalıkta bulundurulmamalıdır.
 İnşaat alanında kazaya sebep olacak veya çalışanları tehlikeli durumlara
düşürecek şekilde malzeme istif edilmemeli ve araçlar gelişi güzel yerlere
bırakılmamalıdır.
 Tavan veya döşemelerdeki boşluk ve deliklere korkuluk yapılacak veya bu
deliklerin üstleri geçici bir süre için uygun şekilde kapatılmalıdır.

Güvenlik önlemlerinin etkili olabilmesi için şu da unutulmamalıdır ki; alınan güvenlik


önlemleri ve geliştirilen koruyucular tehlikeyi tamamen ortadan kaldırmalı, çalışmayı
zorlaştırmamalı, çalışanı fiziksel açıdan rahatsız etmemeli, kendisi tehlike
oluşturmamalı, bakım ve kullanımı kolay olmalıdır. Uygulamaya konulan önlemler
sürekli olarak denetlenmeli, herhangi bir aksaklık oluşması durumunda aksaklıklar
giderilmeli ve yeniden düzenlenmelidir (Yılmaz, 1976).

Tüm bu önlemlerin yanı sıra, inşaat işçileri de, hem kendi güvenlikleri hem de diğer
işçilerin güvenliğini korumak açısından aşırı derecede dikkatli olmak, işverenin
talimatlarına uymak, tehlikeli durumları yetkililere bildirmek zorundadırlar. Ancak
bunların sağlanabilmesi için, işe alınacak işçilerin hem fiziksel hem de zihinsel açıdan
işe uygun seviyede olmalarına dikkat edilmelidir. Ayrıca işin faaliyet süresince
çalışanlar sürekli olarak denetim altında tutulmalıdır ve güvenlik bilinci oluşturulmalıdır
(Ayna, 2008).

Türkiye’de İş Sağlığı ve Güvenliği Organizasyonu


Türkiye’de işçi sağlığı ve güvenliğinin sağlanması görevi, 1945 yılında kurulan Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bünyesinde İşçi Sağlığı Genel Müdürlüğü tarafından
yürütülmektedir. Genel Müdürlük 1983 yılında Daire Başkanlığına dönüştürülmüştür.
Böylece İşçi Sağlığı Daire Başkanlığı, 2000 yılında İş Sağlığı ve Güvenliği Genel
Müdürlüğü olarak yeniden teşkilatlandırılmıştır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığ ı
(ÇSGB) bünyesinde İSG faaliyetlerinde bulunan dört birim bulunmaktadır (İSGGM,
2009). Bunlar;

134
 İSGÜM: İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü (İSGGM) / İş Sağlığı ve
Güvenliği Merkezi
 İTK: İş Teftiş Kurulu
 ÇASGEM: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Eğitim ve Araştırma Merkezi
 SSK: Sosyal Güvenlik Kurumu -Sosyal Sigortalar Kurumu

Şekil 1. Türkiye’de İş Sağlığı ve Güvenliği Organizasyon Şeması

Çalışma ve Sosyal Güvenlik


Bakanlığı
Yasal Açıdan Sorumlu Kuruluşlar Teknik Açıdan Sorumlu Kuruluşlar Eğitim Açısından Sorumlu Kuruluşlar

İSGGM, SSK İTK ÇASGEM

İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğünün görevleri şunlardır (3146 Sayılı Kuruluş


Kanunu) (İSGGM, 2009):

 İş sağlığı ve güvenliği konularında, mevzuatın uygulanmasını sağlamak ve


mevzuat çalışması yapmak,
 Ulusal politikaları belirlemek ve bu politikalar çerçevesinde programlar
hazırlamak,
 Ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlarla işbirliği ve koordinasyonu
sağlamak,
 Etkin denetim sağlamak amacıyla gerekli önerilerde bulunmak ve sonuçlarını
izlemek,
 Standart çalışmaları yapmak, normlar hazırlamak ve geliştirmek, ölçüm
değerlendirme, teknik kontrol, eğitim, danışmanlık, uzmanlık ve bunları yapan
kişi ve kuruluşları inceleyerek değerlendirmek ve yetki vermek,
 Kişisel koruyucuların ve makine koruyucularının imalatını yapacak kişi ve
kuruluşlara yetki vermek, ithal edilecek kişisel koruyucuların ve makine
koruyucularının standartlara uygunluğunu ve bu hususlarda usul ve esasları
belirlemek,
 İş sağlığı ve güvenliği ile iş kazaları ve meslek hastalıklarının önlenmesi
konularında inceleme ve araştırma çalışmalarını planlayıp programlamak ve
uygulanmasını sağlamak,
 Faaliyet konuları ile ilgili yayım ve dokümantasyon çalışmaları yapmak ve
istatistikleri düzenlemek,
 Mesleki eğitim görenler, rehabilite edilenler, özel risk grupları ve kamu
hizmetlerinde çalışanlar da dahil olmak üzere tüm çalışanların iş kazaları ve
meslek hastalıklarına karşı korunmaları amacıyla gerekli çalış maları yaparak
tedbirlerin alınmasını sağlamak,
 İş Sağlığı ve Güvenliği Merkezi ve Bölge Laboratuarlarının çalış malarını
düzenlemek, yönetmek ve denetlemektir.

ABD’de İş Sağlığı ve Güvenliğinden Sorumlu Kuruluşlar ve Görevleri


ABD’de 1970 yılında kurulan OSHA (Occupational Safety and Health Administration=
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kurulu) işçi sağlığı ve güvenliğinin sağlanmasından
sorumlu bir kurumdur. OSHA’nın kurulmasıyla işçilerin işyerinde güvenliklerinin

135
korunması yasal zorunluluğu daha da önem kazanmıştır. OSHA bunun için çeşitli
yönetmelikler yayınlamış ve bunların ihlal edilmesi durumunda işverenlere ağır para
cezaları kesilmesine dayalı bir sistem oluşturmuştur. OSHA’nın kuruluş amaçlarında en
önemlisi, ABD’de çalışan her bireye güvenli ve sağlıklı çalış ma ortamı sağlayarak
çalışma koşullarını iyileştirmektir, bu da işyerindeki tehlikeleri en aza indirerek
gerçekleştirilmelidir. OSHA yönetmeliğine göre, işveren işyerini kazalara, ciddi
yaralanma ve ölümlere yol açabilecek tüm tehlikelerden korumakla sorumludur (OSHA,
2009). OSHA’nın başlıca görevleri şunlardır:

 Yönetmelikleri oluşturmak,
 İşyeri denetimlerinde bulunmak,
 Yönetmelikleri ihlal eden işverenlere cezai iş lem uygulamak,
 İşverenlere işyeri tehlikelerini azaltmak konusunda yardımcı ve destek olmak.

ABD’de OSHA işverenlerin en çok çekindiği kurumların başında gelmektedir. Bunun


en önemli nedeni, OSHA’nın titizlikle yürüttüğü denetimler, iş kazası durumunda
işverene kestiği ağır cezalar, görev ve yetkilerinden taviz vermemesidir.

Türkiye ve ABD’nin İş Sağlığı ve Güvenliği Konusunda


Karşılaştırılması
Tablo 4. Türkiye ABD’nin İş Sağlığı ve Güvenliği konusunda karşılaştırılması
TÜRKİYE ABD
İş Sağlığı ve Güvenliği konusu İSGGM, İTK, İş Sağlığı ve Güvenliği konusu OSHA tarafından
ÇASGEM, SSK gibi birkaç kurumun yasal, yasal, teknik ve eğitim yönünden tek merkezden
teknik ve eğitim yönünden ortak olarak yürüttüğü ele alınmaktadır. Bu da kurumlar arasında
bir konudur. oluşabilecek iletişim eksikliğine engel
olabilmektedir.
Yönetmeliğe aykırı hareket eden işverenlere Yönetmeliğe aykırı hareket eden işverenlere ağır
yeterince caydırıcı cezalar uygulanmamaktadır. para cezaları uygulanmaktadır. Bu da işverenler
Bu da inşaat sektörünün iş kazalarında ikinci üzerinde iş güvenliği konusunun ön plana çıkması
sırada yer almasından anlaşılmaktadır. hususunda olumlu bir etki yaratmaktadır.
İş yeri denetimleri azami sıklıkta İş yeri denetimleri sıklıkla gerçekleştirilmektedir.
yapılmamaktadır.
İSGGM ve İTK’nın caydırıcı cezaları İşverenlerin en çok çekindiği kurumların başında
olmadığından işverenler üzerinde yeterince OSHA gelmektedir.
yaptırımı yoktur.

Öneriler ve Sonuç
Denetleyici kurum ve kuruluşlar iş sağlığı ve güvenliği konusunda sık sık denetimler
yapmalıdır. İşçilere bu konuda bilinç ve duyarlılık kazandırmak için eğitimler
verilmelidir. Yapı denetim firmalarında iş güvenliği konusunda yetkin kişilerin yer
alması sağlanmalıdır. Firma yetkililerini iş güvenliği konusunda bilgilendirmek ve bu
konunun sürekli gündemde kalmasını sağlamak adına seminer, sempozyum, panel gibi
organizasyonlar düzenlenmesi yaygınlaştırılmalıdır. Ayrıca yasal düzenlemelerde iş
güvenliği konusuna yeterince yer verilmelidir, denetimler sırasında bu konuda eksik
olan firmalara caydırıcı yaptırımlar uygulanması sağlanmalıdır.

136
Bu konuda yapılacak işler şu şekilde sıralanabilir (Müngen, 2008);

 İşçilere periyodik sağlık kontrolleri yaptırılmalı, 18 yaşını doldurmayan kişiler


ve sigortasız işçi çalıştırılmamalı, yapı iş defteri, iş teftişi defteri v.b. belgeler
mevzuata uygun biçimde bulundurulmalı, düzenlenmeli ve yasal açıdan eksik ya
da yetersiz bir husus bırakılmamalıdır. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kurulu’nun
bulunması gereken nitelikteki işyerlerinde bu kurul oluşturulmalı ve ilgili
tüzükteki esaslar çerçevesinde aktif görev yapması sağlanmalıdır. Türkiye’de
işverenlerin ek masraf olarak gördükleri bu detaylar çoğunlukla atlanmaktadır.
Burada devreye Çalış ma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ya da ilgili alt kurumlar
girmelidir. Düzenli, taviz verilmeksizin yapılacak denetimler ve gerektiğinde
uygulanan ağır cezalarla bu gibi durumların önüne geçilebilir.
 İşin boyutu küçük dahi olsa, işveren çalışma sahasında mutlaka, işçilerin teknik
gözetimi ve sorumluluklarını üstelenecek şantiye şefi ya da teknik eleman
bulundurmalıdır.
 Büyük şantiyelerde, tüm mesaisini doğrudan iş sağlığı ve güvenliği konularına
ayıracak iş güvenliği mühendisleri çalıştırılmalıdır.
 Yapılan iş lerin özelliğine göre çalışanlara verilmesi gereken kişisel koruyucu
araçlar (baret, güvenlik kemeri, lastik eldiven, lastik ayakkabı, maske v.b.)
çalışanlara tek tek verilmeli, bunları kullanıp kullanmadığı denetlenmelidir.
 İş güvenliği eğitimine önem verilmeli, işçilere yapacakları iş lerle ilgili güvenlik
önlemleri öğretilmelidir.
 Firma düzeyinde ve büyük şantiyelerde periyodik olarak iş güvenliği eğitim
seminerleri düzenlenmelidir.
 Uzmanlık gerektiren ve güvenlik açısından önem taşıyan işler (patlayıcı madde
kullanımı, elektrik işleri v.b.) kesinlikle o konuda yeterlik belgesine sahip kiş i
veya ekiplere yaptırılmalıdır.
 İş makinelerinin, taşıtların, diğer makine ve araçların, güvenlik açısından önem
taşıyan malzemelerin ve tehlikeli yapı kısımlarının periyodik kontrolleri
zamanında yapılmalıdır.

İnşaat sektöründe yönetim kadrosundan işçilere kadar tüm çalışanlar, iş sağlığı ve


güvenliğinin sağlanmasında görev ve sorumluluk sahibidir. Bir kiş inin bile yapacağı bir
hata güvenlik açısından telafisi olmayan olumsuzluklar oluşturabileceğinden her
çalışanın konumuna göre gerekli yetkinlik ve bilgiye sahip olması gerekmektedir. Bu
nedenle sektördeki tüm çalışanlar önem taşımaktadır. Unutulmamalıdır ki; iş sağlığı ve
güvenliğini sağlamaya yönelik alınan önlemler insan hayatına verilen değerin bir
ölçüsüdür.

Kaynaklar
Yılmaz, G., (1976) İş Güvenliğine Genel Bakış, Makine Mühendisleri Odası, Mühendis
ve Makine Dergisi, s. 224.

Özer, K., (2008) İnşaat Sektöründe İş Sağlığı ve Güvenliği, İnşaat Sektöründe İş Sağlığ ı
ve Güvenliği Semineri İSGGM, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İSG Genel
Müdürlüğü, Ankara.

SSK İstatistikleri (2006-2007) http://www.ssk.gov.tr.

137
Uyan, M. K., (2008) İnşaat Sektöründe İş Güvenliği, İnşaat Sektöründe İş Sağlığı ve
Güvenliği Semineri İSGGM, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İSG Genel
Müdürlüğü, Ankara.

Öcal, M. E., (2006) İnşaat Sektöründe Görülen İş Kazaları, İnşaat Sektöründe İş Sağlığ ı
ve Güvenliği Sempozyumu, Adana.

Ayna, M. C., (2008) Türkiye’de İnşaat Sektörü ve İSG Koşulları, İnşaat Sektöründe İş
Sağlığı ve Güvenliği Semineri İSGGM, Ankara.

İSGGM (2009) www.isggm.gov.tr.

OSHA (2009) www.osha.gov.

Müngen, U., (2008) İş Güvenliği Kurs Notları, İTÜ İnşaat Fakültesi Yapı İşleri ABD,
İstanbul.

138
İş Kazalarında Cezai Sorumluluk ve Yaptırımlar

Uğur Müngen G. Emre Gürcanlı


İ.T.Ü. İnşaat Fakültesi İ.T.Ü. İnşaat Fakültesi
Yapı İşletmesi Anabilim Dalı Yapı İşletmesi Anabilim Dalı
Ayazağa Kampusü 34469 Ayazağa Kampusü 34469
Maslak - İstanbul Maslak - İstanbul
Tel: (0212) 285 37 36 Tel: (0212) 285 36 52
E-posta: mungen@itu.edu.tr E-posta: egurcanli@ins.itu.edu.tr

Öz
İnşaat sektörümüz iş kazaları sayısı bakımından Türkiye’deki iş kolları arasında ilk
sırada yer almakta, sayısal çokluğun yanı sıra yaşanan olayların sonuçları da ağır
olmaktadır. İşverenlerin ve çalışma hayatında sorumluluk üstlenen diğer elemanların,
idari, hukuksal sorumluluklarını, kaza sonucu açılan tazminat davalarını konu alan çok
sayıda yayın bulunduğu halde, iş kazalarındaki cezai sorumluluk ve yaptırımlar
konusunu iş leyen pek fazla çalış maya rastlanmamaktadır. Değişen ceza yasamız ile
birlikte iş kazalarıyla ilgili hapis cezalarının önemli miktarda artması, cezai
sorumluluklar ile ilgili temel bilgilere sahip olmayı gerekli kılmaktadır. Bildiride,
inşaat işverenlerinin ve teknik elemanların iş kazalarındaki cezai sorumlulukları, bir iş
kazası sonucu Cumhuriyet savcısı tarafından başlatılan soruşturma evresinden itibaren,
düzenlenen iddianame, ceza (kamu) davasının açılması, kovuşturma (yargılama) süreci,
davanın sonuçlanması, mahkeme kararları verilen hapis cezaları ve Yargıtay aşaması
konularında gerekli temel bilgiler açıklanmış, cezai sorumluluk bakımından dikkat
edilmesi gereken önemli hususlar belirtilmiştir. Yazarlar, ceza hukuku konusunda
uzmanlığı bulunmayan akademisyenlerdir. Konuya duydukları ilgi, mesleki birikimleri,
yürürlükteki çeşitli yasalar ve literatür üzerindeki incelemeleri ile bu çalış mayı
hazırlamışlardır. Ceza hukuku açısından kişisel bir yorumda bulunmamış lardır.

Anahtar sözcükler: İş kazası, İş güvenliği, Cezai sorumluluk, Taksir, Bilinçli taksir

Giriş

İş Kazalarının İnşaat Sektörümüz Açısından Önemi

İnşaat sektörümüz, iş kazası sayısı bakımından Türkiye’deki iş kolları arasında ilk


sırada yer almakta, iş güvenliği konusu inşaat sektörümüz için öncelikle üzerinde
durulması gereken bir sorun olmaya devam etmektedir. Ülkemizde meydana gelen iş
kazalarıyla ilgili sayısal veriler, Sosyal Sigortalar Kurumu ( yeni adıyla Sosyal
Güvenlik Kurumu ) tarafından her yıl yayınlanan istatistik yıllıklarından elde
edilmektedir. Doğal olarak bu sayısal veriler, Kurum’a bağlı işyerlerinden elde edilen
bilgiler olup, sigortalı olmayan kişilerin uğradıkları iş kazası sayılarını içermemektedir.
Bu nedenle, Türkiye’deki gerçek iş kazası sayısının çok daha fazla olduğu tahmin

139
edilmektedir. Kurum istatistiklerinden elde edilen, son beş yıla ait iş kazası, kaza
sonucu sürekli işgöremezlik ve ölüm sayıları Tablo 1’de verilmiştir.

Tablo 1 Türkiye Genelinde ve İnşaat Sektöründe İş Kazası Sayıları

Yıl Toplam Kaza Sayısı Sürekli İşgöremezlik Ölüm


Türkiye İnşaat Türkiye İnşaat Türkiye İnşaat
Geneli Sektörü Geneli Sektörü Geneli Sektörü
2003 76.668 8.106 1.421 354 810 274
2004 83.830 8.116 1.608 346 841 263
2005 73.923 6.480 1.374 322 1.072 290
2006 79.027 7.143 1.953 425 1.592 397
2007 80.602 7.615 1.550 359 1.043 359
Ortalama 78.810 7.492 1.581 361 1072 317

Bu beş yılın ortalama değerleri dikkate alınarak ve günde 8 saat, yılda yaklaşık
300 gün çalışıldığı kabulüyle, inşaat sektörümüzde
• Her iş günü yaklaşık 25, her iş saati 3, her 20 dakikada 1 iş kazası meydana
gelmektedir.
• Her iş günü yaklaşık 1.2 kişi sürekli işgöremez duruma düşmekte, ve 1
kişi kaza sonucu yaşamını yitirmektedir.
Sayısal çokluğun yanı sıra, inşaat sektörümüzdeki iş kazalarının önemli bir özelliği de
sonuçlarının ağır olmasıdır. Aynı verilere dayanılarak yapılan değerlendirmede şu
önemli bulgular dikkati çekmektedir :
• Türkiye’deki tüm iş kazalarının % 1.4’ü ölümle sonuçlanırken inşaat
sektörümüzdeki iş kazalarının % 4.2’si ölümle sonuçlanmaktadır.
• Öte yandan Türkiye’deki tüm iş kazalarının yaklaşık %9,5’i inşaat
sektöründe meydana gelirken , sürekli işgöremezlikle sonuçlanan iş
kazalarının %23 ‘ ü, ölümle sonuçlanan iş kazalarının ise %30’ u inşaat
sektöründe meydana gelmektedir.

Yukarıdaki veriler, ülkemizde ve özellikle inşaat sektörümüzde iş kazalarının yol açtığ ı


sosyal yaranın önemini göstermektedir. Emeğiyle üretime katkıda bulunan bunca
kişinin, çoğu kez basit ihmallerden kaynaklanan iş kazaları sonunda sakat kalması veya
hayatını kaybetmesi küçümsenmeyecek bir olay olup, iş güvenliğinin sağlanması aynı
zamanda çalış ma ortamında can güvenliğinin ve yaşama hakkının korunması anlamını
taşımaktadır. Bu husustaki çabalar, insan hayatına verilen değerin bir ölçüsüdür.

Hatalı davranış ı veya ihmali nedeniyle iş kazasında kusurlu bulunan elemanların


çektikleri ruhsal sıkıntılar da olayın bir başka üzücü yönüdür. Bir çalışma arkadaşının
sakat kalmasına veya ölümüne neden olmanın verdiği vicdani huzursuzluk, kişiyi uzun
yıllar etkileyen ve ruhsal rahatsızlıklara yol açabilen kötü bir olaydır. Ayrıca açılan
davalar nedeniyle mahkemelerde geçen huzursuz anlar, karşılaşılan yaptırımlar da
benzer etkiler yapmaktadır. Uygulamada bu yüzden çalış ma şevkini kaybetmiş
mühendislere, mimarlara ve diğer elemanlara rastlanmaktadır (Müngen 2008).

Amaç ve Kapsam

İş kazaları ve iş güvenliği konusu farklı bilim dallarını ilgilendiren geniş kapsamlı bir
konu olup, sorunu çeşitli yönleriyle inceleyen birçok kaynak bulunmaktadır.

140
İşverenlerin ve çalış ma hayatında sorumluluk üstlenen diğer elemanların, idari,
hukuksal sorumluluklarını, kaza sonucu açılan tazminat davalarını konu alan çok sayıda
yayın bulunduğu halde iş kazalarındaki cezai sorumluluklar ve yaptırımlar konusunu
işleyen pek fazla çalışmaya rastlanmamaktadır. Değişen ceza yasamız ile birlikte iş
kazalarıyla ilgili hapis cezalarının önemli miktarda artması, cezai sorumluluklar ile ilgili
temel bilgilere sahip olmayı gerekli kılmaktadır.

Bildiride, inşaat işverenlerine ve teknik elemanlara, iş kazalarındaki cezai


sorumlulukları, bir iş kazası sonucu Cumhuriyet savcısı tarafından başlatılan
soruşturma evresinden itibaren, düzenlenen iddianame, ceza (kamu) davasının açılması,
kovuşturma (yargılama) süreci, davanın sonuçlanması, mahkeme kararları verilen hapis
cezaları, ve Yargıtay aşaması konularında gerekli temel bilgileri aktarmak
amaçlanmıştır.

Konu ağırlıklı olarak ceza hukuku konusudur. Yazarlar, ceza hukuku konusunda
herhangi bir uzmanlığı bulunmayan akademisyenlerdir. Konuya duydukları ilgi, mesleki
birikimleri, yürürlükteki çeşitli yasalar ve literatür üzerindeki incelemeleri ile bu
çalışmayı hazırlamışlardır. Ceza hukuku açısından kişisel bir yorumda
bulunmamışlardır.

İş Kazasının Hukuk Sistemimizdeki Tanımı

Genel Olarak Kaza Kavramı ve İş Kazası

Genel olarak “kaza”, kasıt söz konusu olmaksızın meydana gelen, beklenmedik ve
sonucu arzu edilmeyen bir olayı belirtmektedir. Kaza kavramının bu genel tanımı
üzerinde yaygın bir fikir birliği bulunmasına karşın “iş kazası” kavramının tanımında
farklı yaklaşımların bulunduğu, kavram üzerindeki tartışmalardan ve uzmanlar
arasındaki görüş ayrılıklarından anlaşılmaktadır. Çalış ma hayatında iş kazalarının işçi,
işveren, sigorta kurumları ve diğer bazı kuruluşları ilgilendiren hukuksal sorunlara
neden olması ve bu arada, işçinin korunması ana kuralı, iş kazası kapsamının
genişlemesine neden olmuş ve tanımını güçleştirmiştir (Müngen ,1993).

Pek çok araştırmacı kazaları tanımlamak, yalıtmak ve kazaya doğrudan neden olan veya
oluşumuna katkıda bulunan faktörleri ortadan kaldırmak için kaza nedensellik teorisi
geliştirmiştir. Domino teorisi, çok yönlü nedensellik teorisi, tesadüf teorisi, kazaya
eğilimli olma teorisi vb. gibi. Ancak evrensel olarak kabul gören bir teori
bulunmamaktadır (Gürcanlı, 2006).

Bu hususlarda ayrıntıya girilmeden iş kazasının hukuk sistemimizdeki tanımı üzerinde


durulmuştur.

İş Kazasının Hukuk Sistemimizdeki Tanımı

Türkiye’de iş kazasının hukuksal tanımı uzun yıllardan beri sadece 506 sayılı Sosyal
Sigortalar Kanunu’nun madde 11/A da yer almaktaydı. 2006 yılında yayınlanan ancak
daha sonra birçok maddesinde değişiklik ve eklemeler yapıldıktan sonra 01 Ekim 2008
günü yürürlüğe giren 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’
da iş kazası şöyle tanımlanmıştır ( madde 13 ) :

141
İş kazası;

a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,


b) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına
bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle,
c) Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dış ında başka bir
yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
d) Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki emziren
kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,
e) Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş geliş i sırasında,
meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen özre uğratan
olaydır.

Görüldüğü gibi, yasa koyucu çalışanın bedence veya ruhça zarar görmesi koşulunu esas
almış ve bu zararın sonradan da ortaya çıkması olasılığını göz önünde bulundurmuştur.
İş kazasının bu tanımında, sadece çalışanlara zarar veren olaylar söz konusudur.

Yasa maddesinin (d) fıkrasında atıf yapılan (a) bendinde „hizmet akdi ile bir veya
birden fazla işveren tarafından çalıştırılanlar„ ibaresi bulunmaktadır.

İşverenlerin İş Kazalarıyla İlgili Sorumlulukları


Öncelikle şu hususu vurgulamakta yarar görülmüştür ; 4857 sayılı İş Kanunu’ nun 2.
maddesinde “ İşveren adına hareket eden ve işin, işyerinin ve işletmenin yönetiminde
görev alan kimselere işveren vekili denir. İşveren vekilinin bu sıfatla işçilere karşı işlem
ve yükümlülüklerinden doğrudan işveren sorumludur. Bu kanunda işveren için
öngörülen her çeşit sorumluluk ve zorunluluklar işveren vekilleri hakkında da
uygulanır…“ denmektedir. Dolayısıyla mevzuatta işveren için belirtilen sorumluluklar
işveren vekili olarak görev yapan tüm teknik elemanları da kapsamaktadır.

İşverenlerin sorumlulukları üç ana başlık altında incelenmektedir. İdari sorumluluk,


hukuki sorumluluk ve cezai sorumluluk. Cezai sorumluluk bildiri konusu olarak
incelenmiştir. Geniş kapsamlı olan idari ve hukuki sorumluluklar hakkında ayrıntıya
girilmemiş, bilgilendirmek amacıyla özet açıklamalar aşağıda verilmiştir.

İdari Sorumluluk

4857 sayılı İş Kanunu’nda ve bu kanuna dayanılarak çıkarılan tüzük ve yönetmeliklerde


yer alan iş güvenliğine ilişkin hükümler emredici niteliktedirler. Bunlara uyulmaması
kamu düzenini bozduğundan devlet bu hükümlere aykırılıkları idari yaptırımlara
bağlamıştır (Caniklioğlu 2004).

Devletin uyguladığı idari yaptırımlar; idari para cezaları, işin durdurulması veya
işyerinin kapatılması, işçilerin çalışmaktan alıkonulmasıdır (Baycık 2007)

Hukuki Sorumluluk

Türk iş hukuku öğretisinde işverenin iş kazası ve meslek hastalığı nedeniyle oluşan


zararları tazmin sorumluluğunun hukuki niteliği konusunda görüş ayrılığı vardır. Kimi

142
yazarlar işverenin işçiyi gözetme borcundan doğan sorumluluğunu kusursuz sorumluluk
esasına dayandırırlar. Yargıtay da yerleşmiş içtihadıyla risk nazariyesine dayalı
kusursuz sorumluluk esasını benimsediğini göstermiştir. Borçlar Kanunu’nda esas olan
kusura dayalı sorumluluktur (Baycık 2007).

Cezai Sorumluluk ve Yaptırımlar

Bir iş kazası ölüm veya yaralanma ile sonuçlanmışsa olayda kusuru bulunan kişiler
cezai açıdan sorumludurlar ve haklarında cezai yaptırımlar uygulanır. Bu kiş iler,
işverenler, işveren vekilleri veya diğer elemanlar olabilir. Sorumluluk kusur esasına
dayanmaktadır. Dolayısıyla, yasa, tüzük, yönetmelik ve diğer hukuksal düzenlemelerde
belirtilen iş güvenliği kurallarına, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranışlar
kusur nedeni olmaktadır.

Türk Ceza Hukuku’nda iş kazalarıyla ilgili suçlar “taksirli suçlar” olarak


adlandırılmıştır. Taksir sözcüğü kusurda bulunma, kusurlu olma durumu anlamındadır.
Bu tür suçlarda kasıt söz konusu değildir. Dikkatsizlik, özensizlik sonucu bir şahsa zarar
vermek biçiminde oluşan suçlardır. İş kazaları, trafik kazaları, bir mesleği icra ederken
yapılan hata sonucu şahsa zarar vermek (örneğin bir hekimin tedavi veya ameliyat
sırasındaki hatasıyla hastasına zarar vermesi) gibi.

Hatırlanacağı gibi yürürlükten kaldırılan 765 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun uygulandığ ı
dönemde taksirli suçlar için öngörülen yaptırımların çok yetersiz olduğu sıkça gündeme
gelmiş, cinayet gibi trafik kazası sonucu ölümlere yol açan faillerin kısa bir süre hapis
yattıktan sonra serbest kaldığı kamuoyunca eleştirilmiş, daha ağır, caydırıcı
yaptırımların gerektiği vurgulanmıştı.

2004 yılında çıkarılan ve önemli maddelerinin büyük çoğunluğu 1 Nisan 2005’te


yürürlüğe giren yeni Türk Ceza Kanunu’nda ayrıca “bilinçli taksir” kavramı
tanımlanmıştır. Türk Ceza Kanunu’nun konuyla ilgili maddesi şöyledir:

Taksir (madde 22)

(1) Taksirle işlenen fiiller, kanunun açıkça belirttiği hallerde cezalandırılır.


(2) Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranış ın suçun
kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.
(3) Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde
bilinçli taksir vardır; bu halde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar
artırılır.
(4) Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir.
(5) Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı
sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir.
(6) Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kiş isel ve ailevi
durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede
mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir halinde verilecek ceza
yarıdan altıda bire kadar indirilebilir.

Kamu davası sonucunda suçu sabit görülen sanıklar hakkında Türk Ceza Kanunu’nun
aşağıdaki maddelerine göre hüküm verilir.

143
Taksirle öldürme (madde 85)

(1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile
birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan
onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Taksirle yaralama (madde 89)

(1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin
bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezası ile
cezalandırılır.
(2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun; duyularından veya organlarından birinin işlevinin
sürekli zayıflamasına, vücudunda kemik kırılmasına, konuşmasında sürekli zorluğa,
yüzünde sabit ize, yaşamını tehlikeye sokan bir duruma, gebe bir kadının çocuğunun
vaktinden önce doğmasına, neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı
oranında artırılır.
(3) Taksirle yaralama fiili, mağdurun; iyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya
bitkisel hayata girmesine, duyularından veya organlarından birinin işlevinin
yitirilmesine, konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına, yüzünün
sürekli değişikliğine, gebe bir kadının çocuğunun düşmesine, neden olmuşsa, birinci
fıkraya göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.
(4) Fiilin birden fazla kişinin yaralanmasına neden olması halinde, altı aydan üç yıla
kadar hapis cezasına hükmolunur.
(5) Bilinçli taksir hâli hariç olmak üzere, bu maddenin kapsamına giren suçların
soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır.

TCK ‘ da, taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezasının, uzun süreli de olsa adli
para cezasına çevrilebileceği ancak bu hükmün bilinçli taksir halinde uygulanmayacağ ı
belirtilmiştir (madde50/4).

Bilinçli Taksir Kavramı ve Önemi

Yeni ceza yasasındaki tanımlara göre, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık


dolayısıyla, bir davranışın suçun neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi halinde
taksir, kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi
halinde bilinçli taksir vardır. Yani her iki kavram arasındaki temel fark neticenin
öngörülmemesi veya öngörülmesidir.

Taksir ve Bilinçli Taksire Örnekler

Tipik örnekler trafik kazalarından verilebilir. Şehir içinde hız sınırını aşmaksızın,
kurallara uygun araç kullanan sürücünün, aracın ön lastiğinin patlaması sonucu
kaldırıma çıkıp bir yayaya çarpması biçiminde gerçekleşen olayda taksir söz konusudur.
Yani sürücünün araç lastiklerinin yıpranmışlığını kontrol etmemesi, yenisiyle
değiştirmemesi gibi bir dikkatsizliği, özensizliği söz konusudur. Sürücü böyle bir kaza
yapacağını öngörmemiştir. Şayet sürücü, alkol almış, şehir içinde 100-120 km/saat
hızla araç kullanmış ve benzer bir kazayı yapmış ise böyle bir olayda bilinçli taksir

144
vardır. Zira bu koşullarda araç kullanan aklıselim sahibi bir insan kaza yapacağını
öngörür.

İnşaat sektöründeki uygulamalardan şu örnekler verilebilir:

Bir şantiye şefi, kendini tutamayan, yumuşak toprak zeminde şevsiz açılmış, örneğin
3.00 m. derinlikteki kanalizasyon kazısı kenarlarına iksa tertibatı yaptırmış ancak
yapılan iksadaki hatalı bir imalat nedeniyle (örneğin kullanılan ahşap elemanların boyut,
dayanım bakımından yetersizliği gibi) iksa, kazı kenarının göçmesine engel olamamış
işçiler göçük altında kalmışlardır. Böyle bir olayda taksir söz konusudur. Yani şantiye
şefi gerekli önlemi aldığını düşünmekte, bir göçük olabileceğini öngörmemektedir.
Şayet bu şantiye şefi aynı kanalda iksa tertibatı yaptırmadan işçileri çalıştırmış ve işçiler
göçük altında kalmış olsalardı bilinçli taksir söz konusu olurdu. Zira, kendini
tutamayan, yumuşak toprak zeminde şevsiz açılmış 3.00 m. derinlikteki kanal kenarının
göçebileceği, kanal içinde çalışan işçilerin göçük altında kalabileceği öngörülen bir
durumdur.

Bir bina inşaatının onuncu katında boşluk tarafında kiriş kalıbının söküm iş i
yapılacaktır. Şantiye şefi korkuluklu iskele yaptırmış, söküm işini yapacak ustayı bu
iskelede çalıştırmış, dengesini kaybeden usta korkuluk üzerine düşmüş, ustanın
ağırlığını taşımayan (dolayısıyla yetersiz bir imalat olan ) korkuluk yıkılmış ve usta
aşağıya düşmüştür. Bu olayda şantiye şefi önlem aldığını düşünmekte ve ustanın
aşağıya düşebileceğini öngörmemektedir dolayısıyla taksir söz konusudur. Şantiye
şefinin korkuluk imalatıyla ilgili özensizliği, dikkatsizliği kusur nedenidir. Şayet şantiye
şefi aynı iş i yapması için ustayı görevlendirmiş ancak korkuluklu iskele ya da aşağıya
düşmeyi önleyecek benzeri bir tertibat yaptırmamış, güvenlik kemeri vermemiş, bir
tabure üzerine çıkarak çalışan usta dengesini kaybederek aşağıya düşmüş olsaydı
bilinçli taksir söz konusu olurdu. Hiçbir önlem alınmadan, binanın onuncu katında,
boşluk kenarında kalıp söken ustanın bir an için dengesini kaybedip aşağıya
düşebileceği öngörülen bir durumdur.

Bilinçli Taksirin Cezai Yaptırım Bakımından Önemi

İnşaat işverenlerinin, işveren vekili sıfatıyla görev yapan meslektaşların özellikle dikkat
etmesi gereken husus yaşanan bir iş kazasında bilinçli taksir olması halinde mahkemece
hükmolunacak hapis cezasının çok önemli olabileceğidir. Yukarıda açıklanan TCK
maddelerinden anlaşılacağı gibi bilinçli taksir halinde verilecek hapis cezası üçte
birinden yarısına kadar artırılabilmektedir. Taksirle öldürme suçunda fiil, birden fazla
insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden
fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan 15 yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılmaktadır. Yukarıda verilen kanal kazısı kenarının göçmesi örneğinde şayet
bilinçli taksir varsa ve olayda birden fazla işçi ölmüş ya da bir ölüm ve bunun yanı sıra
yaralanan işçi veya işçiler varsa mahkeme, olayın - sanığın niteliğine ve kusur
durumuna göre (bu koşullar olumsuzsa) hapis cezasını üst sınırdan uygulayabilir. Yani
sanığa 15 yıl hapis cezası verebilir. Bilinçli taksir olduğu için bu hapis cezası yarısına
kadar artırılabilir ve sonuç olarak sanık 22.5 yıl hapis cezasına mahkum olabilir. Bilinçli
taksir olduğu için, yukarıda açıklandığı gibi bu hapis cezasının para cezasına çevrilmesi
de mümkün değildir. Bu yaptırım göz ardı edilemeyecek önemde olup genç bir
mühendisin tüm yaşamını karartacak niteliktedir.

145
Kamu Davasının Açılması ve Dava Süreciyle İlgili Özet Bilgiler

Bu bölümde, yaşanan bir iş kazası sonunda başlayan adli süreç, kamu davasının
açılması, dava sürecindeki önemli aşamalar ve meslektaşlarımızın bilmesinde yarar
görülen önemli hususlar, Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemeleri Kanunu’ndaki
esaslar çerçevesinde ve özet bilgiler halinde açıklanmaya çalışılmıştır.

İşlenen bir suç nedeniyle sadece suçtan zarar gören kiş inin değil, aynı zamanda tüm
toplumun mağduriyeti söz konusudur. Bu nedenle ceza davaları toplumun yani
kamunun temsilcisi olarak Cumhuriyet Savcısı tarafından takip edilir ve “kamu davası”
olarak adlandırılır.

Ceza Muhakemesi Kanunu’nda soruşturma kavramı “ Kanun’a göre yetkili mercilerce


suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evre”, şüpheli
kavramı “soruşturma evresinde suç şüphesi altında bulunan kiş i” , kovuşturma kavramı
“iddianamenin kabulüyle başlayıp hükmün kesinleşmesine kadar geçen evre “ sanık
kavramı “ kovuşturmanın başlamasından itibaren hükmün kesinleşmesine kadar suç
şüphesi altında bulunan kişi” olarak tanımlanmıştır (madde 2).

Soruşturma Evresi

Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu uyarınca işverenlerin iş kazasını, o


yer yetkili kolluk kuvvetlerine derhal bildirme yükümlülüğü bulunmaktadır (madde13).
Bu yapılmasa da, Cumhuriyet Savcısı, ihbar veya başka bir suretle olayı öğrenir
öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere soruşturmayı
başlatır. Gerçeğin araştırılması için emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle
şüphelinin (veya şüphelilerin) lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza
altına almak ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür. Olay mahallinde yapılan
inceleme ve tespitler tutanağa bağlanır. Savcı soruşturma evresinde gerek görüyorsa
bilirkiş i incelemesi de yaptırabilir.

İddianamenin Hazırlanması ve Mahkemeye Sunulması

Kamu davası Cumhuriyet savcısı tarafından açılır. Soruşturma evresi sonunda toplanan
deliller suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa savcı bir iddianame
hazırlar. İddianame görevli ve yetkili mahkemeye hitaben düzenlenir. İş kazalarında,
birden fazla ölüm veya bir ölüm ve bir yada daha fazla yaralanma meydana gelmişse
verilecek hapis cezasının üst sınırı 10 yılı aştığı için dava Ağır Ceza Mahkemesi’nde
açılır. 2 yıl ve daha az ceza gerektiren davalar Sulh Ceza Mahkemesi’ nde, diğer
davalar Asliye Ceza Mahkemesi’nde açılır. İddianamede şüphelinin (veya şüphelilerin)
ve suçtan zarar görenlerin varsa müdafilerinin kimlikleri, yüklenen suç ve ilgili kanun
maddeleri, suçu oluşturan olaylar mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır.
Şüphelinin sadece aleyhine olan hususlar değil, lehine olan hususlar da ileri sürülür.
İddianamenin sonuç kısmında, işlenen suç dolayısıyla TCK ‘ da öngörülen cezalardan
hangisine hükmedilmesinin istendiği belirtilir.

Kovuşturmaya Yer Olmadığı Kararı (Takipsizlik Kararı)

Savcı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe
oluşturacak delil elde edilememesi halinde kovuşturmaya (yargılamaya) yer olmadığına

146
karar verir (takipsizlik kararı). Ayrıca taksirle yaralama suçlarında soruşturma ve
kovuşturma, suçtan zarar görenin şikâyetçi olması koşuluna bağlıdır. Bu nedenle,
bilinçli taksir hali hariç olmak üzere suçtan zarar gören kişi davacı olmadığı takdirde
kamu davası açılmaz. Eski ceza yasasında olayda zarar gören kişinin 10 günden az
geçici işgöremez durumda kalması (yani 10 günden az rapor alması) halinde kamu
davasının açılması zarar gören kiş inin şikâyetçi olmasına bağlı idi. Diğer
yaralanmalarda şikâyete bağlı olmaksızın kamu davası açılıyordu.

Ceza Sorumluluğunun Şahsiliği

Türk Ceza Kanunu’ nun 20. maddesinde “ Ceza sorumluluğu şahsidir. Kimse başkasının
fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz. Tüzel kişiler hakkında ceza yaptırımı uygulanamaz.
Ancak suç dolayısıyla kanunda öngörülen güvenlik tedbiri niteliğindeki yaptırımlar
saklıdır” hükmü yer almaktadır. İş kazalarıyla ilgili tazminat davaları tüzel kişilik
(örneğin işveren inşaat firması) ya da olayda herhangi bir kişisel kusuru bulunmasa dahi
işveren kişi aleyhine açılabilmektedir. Zira işveren çalıştırdığı elemanın veya
elemanların kusurundan kaynaklanan iş kazasındaki maddi zararlardan hukuksal açıdan
sorumludur (kusursuz sorumluluk) . Oysa cezai sorumluluk şahsidir. Olayda kusurlu
olduğu şüphesi bulunan kişiler aleyhine kamu davası açılabilir. Yani şantiyede şantiye
şefinin, saha mühendisinin ya da bir başka şantiye görevlisinin kusurundan kaynaklanan
bir iş kazası nedeniyle, olayda kusuru bulunmayan işveren aleyhine kamu davası
açılması söz konusu değildir. Ceza yasamızdaki bu madde uyarınca tüzel kişiler
hakkında da kamu davası açılamamaktadır. Örneğin bir yurttaş, belediyenin açtığın bir
çukura düşerek yaralanmış veya yaşamını yitirmişse bu olayla ilgili kamu davası
belediye aleyhine değil, belediyenin o çukurla ilgili önlemleri alma yükümlülüğünü
taşıyan elemanı veya elemanları aleyhine açılır.

Uzlaşma

Ceza yasasının getirdiği yeni uygulamalardan biri de uzlaşmadır. Özet olarak bu kavram
ile amaçlanan, şüpheli ile mağdurun veya suçtan zarar görenin uzlaştırılması ve kamu
davasının açılmamasıdır. Ceza Muhakemesi Kanunu’nda hangi suçlar için uzlaştırma
yoluna gidilebileceği, uzlaşmanın nasıl gerçekleşeceği ayrıntılı olarak açıklanmıştır.
Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar, taksirle yaralama suçları için
uzlaştırma girişiminde bulunulacağı yasada belirtilmiştir (madde 253) . Dolayısıyla
yaralanma ile sonuçlanan iş kazalarında Cumhuriyet Savcısı’nın tarafların uzlaştırılması
doğrultusunda girişimi ve yürüttüğü bir süreç söz konusu olmakta, uzlaşma sağlandığ ı
takdirde kamu davası açılmamaktadır.

Tutuklama

Ceza Muhakemesi Kanunu’nda, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve


bir tutuklama nedeninin bulunması halinde şüpheli veya sanık hakkında tutuklama
kararı verilebileceği belirtilmiştir (madde100). Yasada, şüpheli veya sanığın kaçması,
saklanması, delilleri yok etme gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları
üzerinde baskı yapma hususlarında kuvvetli şüphe bulunması tutuklama nedenleri
arasında sayılmıştır. Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet
savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re’sen mahkemece karar
verilir.

147
Eski ceza yasasının yürürlükte olduğu dönemde inşaat iş kazaları nedeniyle tutuklamaya
çok ender rastlanmaktaydı. Yeni yasa uyarınca, iş kazalarında bilinçli taksirin
bulunmasına bağlı olarak ağır hapis cezasının gündeme gelmesi, daha önce de
belirtildiği gibi ağır ihmali bulunan sanık için 22,5 yıl hapsin istenebilmesi, sanığın
kaçabileceği şüphesini artırmakta, tutuklama kararlarına daha sık rastlanabileceğini
göstermektedir. Meslektaşlarımızın bu hususu da göz ardı etmemeleri gerekmektedir.

Davanın Açılması

Cumhuriyet savcısı tarafından mahkemeye sunulan iddianame ve ekindeki soruşturma


belgeleri mahkemece incelenir. Yasal açıdan bir hata veya eksiklik varsa hazırlayan
savcıya iade edilir, yoksa kabul edilir ve dava açılmış olur, kovuşturma evresi başlar.
Dava dosyasına bir numara verilir. Örneğin 2009/55 Esas sayılı bir dosya numarası, o
mahkemede 2009 yılında açılan 55. dava olduğunu göstermektedir. Mahkeme bir
duruşma günü ve saati tespit eder ve duruşmada hazır bulunması gereken kişileri çağırır.
İddianame çağrı kâğıdıyla birlikte sanığa (veya sanıklara) tebliğ olunur.

Kamu Davasına Katılma, Katılan (Müdahil) Kavramı

İş kazası sonucu mağdur olanlar, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler, kovuşturma
(yargılama) evresinin her aşamasında, hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını
bildirerek kamu davasına katılabilirler. Katılma, kamu davasının açılmasından sonra
mahkemeye dilekçe verilmesi veya katılma istemini içeren sözlü başvurunun duruşma
tutanağına geçirilmesi suretiyle olur. Mahkeme, Cumhuriyet savcısının, sanığın (varsa
avukatının) dinlenmesinden sonra katılma isteminin uygun olup olmadığına karar verir.
İstemi uygun bulunan kişi veya kişiler, katılan (müdahil) sıfatıyla duruşmalara söz
sahibi olarak katılır.

Bilirkişi İncelemesi

Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkiş inin görüşünün
alınmasına mahkemece re'sen, Cumhuriyet savcısının, katılanın, vekilinin, şüphelinin
veya sanığın, müdafiinin veya kanuni temsilcinin istemi üzerine karar verilebilir.
Bilirkişi atanması ve gerekçe gösterilerek sayısının birden çok olarak saptanması,
mahkemeye aittir. Olayın niteliğine göre bilirkiş iye olay mahallinde keşif
yaptırılabileceği gibi sadece dosya üzerinde inceleme yaparak raporunu düzenlemesi
istenebilir.
Bilirkişiler, il adli yargı adalet komisyonları tarafından her yıl düzenlenen bir listede yer
alan gerçek veya tüzel kişiler arasından seçilirler. Cumhuriyet savcıları ve hâkimler,
yalnız bulundukları il bakımından yapılmış listelerden değil, diğer illerde oluşturulmuş
listelerden de bilirkişi seçebilirler. Atama kararında, gerekçesi de gösterilmek suretiyle,
belirtilen listelere girmeyenler arasından da bilirkişi seçilebilir. Bilirkişilere yemini
yaptırılır ve bununla ilgili bir tutanak (yemin zaptı) düzenlenir. Bilirkişiye raporunu
sunması için işin niteliğine göre uygun bir süre verilir. Bu süre üç ayı geçemez. Özel
nedenlerle süre en çok üç ay daha uzatılabilir.
Bilirkişi incelemeleri tamamlandığında, yeni bilirkiş i incelemesi yapılması veya
itirazların bildirilmesi için istemde bulunabilmelerini sağlamak üzere Cumhuriyet
savcısına, katılana, vekiline, şüpheliye veya sanığa, müdafiine veya kanuni temsilciye
süre verilir. İtirazlar muhakemece uygun bulunursa, başka bilirkişi görevlendirilir,
gerekirse aynı bilirkiş iden ek rapor istenebilir. Mahkeme karar için bir kanaate

148
varıncaya kadar süreç bu şekilde devam eder. Kusur bakımından çelişkili kanaatler
açıklandığı için, bazı davalarda çok sayıda farklı bilirkiş i raporu alındığına rastlanmıştır.
Eski yasada kusur, sekiz paydasına göre dağıtılırdı. Yeni yasada şüpheli veya sanık
“asli kusurlu” veya “tali kusurlu” olarak değerlendirilmektedir.

Mahkeme Kararı ve Yargıtay (Temyiz) Evresi

Kovuşturma ( yargılama ) evresinde mahkeme, olaydaki kusur durumu hakkında kesin


bir kanaate varınca dava karara bağlanır. Olayda kusuruz olduğu kanaatine varılan sanık
veya sanıklar hakkında beraat kararı verilir. Kusurlu bulunanlar hakkında ise kusur
durumuna ve olayın niteliğine göre TCK madde 85 veya 89 ‘ da öngörülen hapis
cezasına hükmolunur. Yasada, hapis cezasının alt ve üst sınırları belirtilmiş olup
verilecek cezanın miktarı, yaşanan olayın, kusurun, yargılanan sanığın niteliğine vb.
faktörlere bağlı olarak mahkemece takdir edilir.
Temyiz istemi, hükmün açıklanmasından itibaren yedi gün içinde hükmü veren
mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya bir beyanda bulunulması suretiyle yapılır; beyan
tutanağa geçirilir ve tutanak hâkime onaylattırılır. Süresi içinde yapılan temyiz
başvurusu, hükmün kesinleşmesini engeller. Yargıtay, mahkeme kararını hukuka uygun
bulursa onaylar ve hüküm kesinleşmiş olur. Mahkeme kararında hukuka aykırılık varsa
Yargıtay bu kararı bozar. Bozma sebepleri ilamda ayrı ayrı gösterilir. Dosya
mahkemeye geri gönderilir ve yargılamanın, bozma gerekçeleri doğrultusunda yeniden
yapılması istenir.

Sonuç ve Öneriler

İnşaat işverenlerinin, inşaat uygulamalarında sorumluluk üstlenen teknik elemanların


öncelikle dikkat etmeleri gereken husus iş kazalarının insancıl yönüdür. Bu konudaki
çabalar her şeyden önce yaşamını sürdürmek mücadelesi veren çalışanın can güvenliğini
sağlama amacına yönelik olmalıdır. Birinci derecede önem taşıyan bu insancıl faktörün
yanı sıra iş kazaları sonucu karşılaşılan yaptırımlar göz ardı edilemeyecek kadar
önemlidir. Bildiri konusu dışında kalan tazminat davalarındaki parasal tutarlar, bir
kişinin ölümüyle sonuçlanan iş kazalarında 1-1,5 milyon TL. mertebesine
ulaşabilmektedir. Yukarıda özet bilgilerle açıklanmaya çalış ılan cezai yaptırımların ,
yeni ceza yasasında önemli ölçüde ağırlaşmış olduğu görülmektedir. Bu konuda
özellikle aşağıdaki hususlara dikkat çekmekte yarar görülmüştür.

• İnşaat sektörümüzdeki iş kazası sayısının çokluğu ve özellikle yaşanan olayların


sonuçlarının ağır olması dikkate alınarak, her şeyden önce yükümlülüklerin
bilincinde olmak, iş güvenliği mevzuatında yer alan tüm güvenlik önlemlerinin
eksiksiz uygulanmasına özen göstermek gerekmektedir.

• Özellikle bilinçli taksir kapsamına girebilecek hatalı uygulamalardan ve ihmallerden


kaçınmak büyük önem taşımaktadır. Yukarıda açıklandığı gibi çok açık ve önemli
bir ihmal sonucu meydana gelen iş kazasında birden fazla ölüm veya bir ölümün
yanı sıra bir veya birkaç yaralanma olmuşsa, bilinçli taksir kapsamına giren asli
kusurlu sanık 22,5 yıl hapis cezasına mahkûm olabilmektedir.

149
• Öte yandan bilinçli taksir kapsamına giren suçlarda verilen hapis cezaları idari para
cezasına çevrilmemektedir. Dolayısıyla, ayrıntıları ilgili paragrafta açıklanan
tutuklama durumu söz konusu olabilmektedir.

• Soruşturma evresindeki tespitler, açılacak davanın süreci ve sonucu bakımından


önem taşımaktadır. İlgili paragrafta belirtildiği gibi soruşturmayı yürüten savcının,
şüpheli lehine olan delilleri de toplama ve şüphelinin haklarını koruma yükümlülüğü
vardır. Yaşanan bazı olaylarda ve özellikle mahalli karakol elemanlarının olay
yerindeki inceleme ve tespitlerinde sonradan telafisi güç eksiklik ve hatalara
rastlanmıştır. Şantiye sorumlularının özellikle bu süreçte dikkatli olmaları, lehteki
delillerin tutanaklara geçirilmesini sağlamaları gerekmektedir. Olay yeri inceleme
ekipleri tarafından video kaydı, fotoğraf çekme gibi sağlıklı tespitler yapılmıyorsa
bunları yapmakta büyük yarar vardır.

• Dava sürecindeki bilirkiş i raporları mahkeme kararına dayanak oluşturmaktadır.


Bilirkişi incelemelerinde de zaman zaman hatalı kanaatlere rastlanmaktadır. Bu
nedenle bilirkişilerin konunun uzmanları arasından seçilmesine özen göstermek, bu
doğrultuda yasal hak kullanılarak mahkemeden talepte bulunmak gerekmektedir.

Kaynaklar

Baycık, G. (2007) İnşaat İşyerlerinde İşverenin İş Sağlığı ve Güvenliği Yükümlülükleri


ve Sorumluluğu. İş Sağlığı ve Güvenliği Sempozyumu Bildiriler Kitabı, İnşaat
Mühendisleri Odası, Ankara, s. 41-62.

Caniklioğlu, N. (2004) İşverenin İş Sağlığı ve Güvenliği Önlemleri Alma Yükümlülüğü.


Meslek Hastalıkları ve İş Kazaları Sempozyumu, Türk Harp – İş Sendikası Eğitim
Yayınları, İstanbul, s. 47-52

Gürcanlı, G. E. (2007) İnşaat Şantiyelerinde Bulanık Kümeler Yardımıyla İş Güvenliği


Risk Analizi Yöntemi, Doktora Tezi, İTÜ.

Müngen, U. (1993) Türkiye’de İnşaat İş Kazalarının Analizi ve İş Güvenliği Sorunu,


Doktora Tezi, İTÜ.

Müngen, U. (2008) İş Güvenliği Ders notu, İTÜ İnşaat Fakültesi.

150
4734 Sayılı Kamu İhale Kanunu’nun Yapım İşleri İhaleleri
Uygulamalarında Karşılaşılan İhale Uyuşmazlıkları ve
Çözüm Önerileri

Gökhan Çiçek Serkan Kıvrak


Tepebaşı Belediyesi, 26130 Eskişehir Anadolu Üniversitesi
Tel: 0222 211 40 00 İnşaat Mühendisliği Bölümü
E-Posta: gcicek@anadolu.edu.tr İki Eylül Kampüsü, 26555 Eskişehir
Tel: 0222 321 35 50
E-Posta: serkankivrak@anadolu.edu.tr

Gökhan Arslan
Anadolu Üniversitesi
İnşaat Mühendisliği Bölümü
İki Eylül Kampüsü, 26555 Eskişehir
Tel: 0222 321 35 50
E-Posta: gokhana@anadolu.edu.tr

Öz
Ülkemizde uygulanmakta olan 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nda çeşitli aksaklıklar
mevcuttur. 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu düzenine ilişkin Kamu İhale Kurumu
tarafından düzenlenen ikincil mevzuatla birlikte kanunun uygulanabilirlik düzeyi
yükseltilmeye çalış ılmıştır. Bu çalışmanın amacı, ülkemizde uygulanmakta olan 4734
sayılı Kamu İhale Kanunu’nun yapım işleri ihaleleri uygulamalarındaki ihale
uyuşmazlıklarının irdelenmesi suretiyle karşılaşılan problemleri tespit etmek ve bu
tespitlere yönelik olarak çözüm önerileri sunmaktır. Bu doğrultuda 4734 sayılı Kamu
İhale Kanunu’nun uygulanması esnasında yapım işleri ihalelerine yönelik Kamu İhale
Kurumu’na yapılan 326 adet şikâyet başvurusu incelenmiştir. Belediyelerde ihaleleri
yapılan 2004 yılına ait 25 adet, 2005 yılına ait 34 adet, 2006 yılına ait 60 adet, 2007
yılına ait 143 adet ve 2008 yılının ilk 5 ayına ait 64 adet yapım iş leri ile ilgili Kamu
İhale Kurumu’na yapılan itiraz başvurusu Kamu İhale Kurumu’nun web adresinden
temin edilmek suretiyle Ekim 2007 – Haziran 2008 tarihleri arasında irdelenmiştir.
İncelemeler yapılırken ihalelerle ilgili itirazların Kamu İhale Kanunu’nun ve Yapım
İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliği’nin hangi maddelerine istinaden yapıldığı ve bu
suretle uyuşmazlıkların hangi noktalarda yo ğunlaştığı tespit edilmiştir. Kamu
kurumlarında görev yapan 1’i sayıştay denetçisi ve 5’i inşaat mühendisi olmak üzere
toplam 6 kiş i ile yüz yüze görüşmeler sonucunda Kamu İhale Kanunu’nun yapım işleri
ihaleleri uygulamalarındaki uyuşmazlıkların yoğunlaştığı noktalar irdelenmiş ve
incelemeler sonucunda kanundaki eksiklerin giderilmesi yönünde gerekli önermelerde
bulunulmuştur. Ayrıca, yapılan çalışmada itiraz yapılan ihalenin türü, itiraz edenin türü,
Kamu İhale Kurulu’nun verdiği kararlardaki oy birlikteliği ve karar sonuçlarına ait
analizlere de yer verilmiştir.

Anahtar sözcükler: Kamu İhale Kanunu, Yapım İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliği,
Kamu İhale Kurumu.

151
Giriş

Kamu kuruluşlarının mal, hizmet ve yapım işleri alımları ülke ekonomisi içerisinde
önemli bir paya sahiptir. Ülkemizde Avrupa Birliği'ne tam üye olma çabaları
kapsamında hukuksal alanda çeşitli değişiklikler yapılmakta ve uyum yasaları
çıkarılmaktadır. Bu bağlamda 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’nun günümüzün değişen
ihtiyaçlarına cevap vermediği, uygulamada ortaya çıkan aksaklıkları gidermede yetersiz
kaldığı ve bütün kamu kurumlarını kapsamadığı gerekçeleriyle yeni mevzuat düzenleme
çabaları başlatılmış ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu kabul edilmiştir (İğdeler, 2003).

4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ihale sistemimizde önemli değişikliklere neden
olmuştur. Bu kanun, daha önce uygulanmakta olan kanunlardan çok farklı bir yapıya
sahiptir. Dolayısıyla kanunun işleyiş süreci içerisinde uyuşmazlıklar ortaya çıkmıştır.
Kamu İhale Kanunu ile getirilen yeni ihale düzenine ilişkin çerçeve hükümler, Kamu
İhale Kurumu tarafından hazırlanan ikincil mevzuatlarla uygulanabilir hale getirilmeye
çalış ılmıştır. Fakat değişik yorum ve anlamalara meydan verir hükümlere ilişkin kesin
görüş, karar ve içtihatların henüz oluşamamış olması, aynı konuya ilişkin farklı veya
hatalı uygulamaların yapılıyor olması, Kamu İhale Kanunu’nda yapılması gerekli olan
değişikliklerin önemli bir derecede olduğunun göstergesidir (Karapınar, 2005; Köksal,
2005; Budak, 2006; Yücel, 2003; Gencer, 2003).

Araştırma
Bu çalışmanın amacı, ülkemizde uygulanmakta olan 4734 sayılı Kamu İhale
Kanunu’nun yapım işleri ihaleleri uygulamalarındaki ihale uyuşmazlıklarının
irdelenmesi suretiyle karşılaşılan problemleri tespit etmek ve bu tespitlere yönelik
olarak çözüm önerileri sunmaktır.

Belirtilen amaç doğrultusunda belediyelerde ihaleleri yapılan 2004 yılına ait 25 adet,
2005 yılına ait 34 adet, 2006 yılına ait 60 adet, 2007 yılına ait 143 adet ve 2008 yılının
ilk 5 ayına ait 64 adet yapım iş leri ile ilgili Kamu İhale Kurumu’na yapılan itiraz
başvurusu Kamu İhale Kurumu’nun web adresinden temin edilmek suretiyle Ekim 2007
– Haziran 2008 tarihleri arasında irdelenmiştir. İncelemeler yapılırken ihalelerle ilgili
itirazların Kamu İhale Kanunu’nun ve Yapım İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliği’nin
hangi maddelerine istinaden yapıldığı ve bu suretle uyuşmazlıkların hangi noktalarda
yoğunlaştığı tespit edilmiştir. Analizlerde uyuşmazlık konusu olmayan maddelere yer
verilmemiştir. Kamu kurumlarında görev yapan 1’i sayıştay denetçisi ve 5’i inşaat
mühendisi olmak üzere toplam 6 kişi ile yüz yüze görüşmeler sonucunda Kamu İhale
Kanunu’nun yapım işleri ihaleleri uygulamalarındaki uyuşmazlıkların yoğunlaştığ ı
noktalar irdelenmiş ve incelemeler sonucunda kanundaki eksiklerin giderilmesi
yönünde gerekli önermelerde bulunulmuştur. Ayrıca yapılan çalışmada itiraz yapılan
ihalenin türü, itiraz edenin türü, Kamu İhale Kurulu’nun verdiği kararlardaki oy
birlikteliği ve karar sonuçlarına ait analizlere de yer verilmiştir.

Araştırma Sonuçları

Genel olarak bakıldığında itiraz edilen 326 adet ihalenin 257 adedi (%79) açık ihale
usulüyle yapılmıştır (Şekil 1). Dolayısıyla, Kamu İhale Kanunu’nda belirtildiği üzere
açık ihale usulünün esas ihale usulü olarak benimsendiği ortaya çıkmıştır.

152
300
257
250

200

İhale Sayısı
150

100
47
50 18
4
0
Açık Belli İst. Ar. Pazarlık Devlet İhale
Kanunu
İhale Tipi

Şekil 1 Kamu İhale Kurumuna yapılan itirazların ihale türleri.

2004 yılında Kamu İhale Kurulu’nun verdiği kararlar ve Kamu İhale Kurumu’na
yapılan itirazlar Kamu İhale Kanunu açısından incelendiğinde uyuşmazlıkların, birinci
olarak 10 adet uyuşmazlık (%25) ile Kamu İhale Kanunu’nun “Aşırı düşük teklifler”
başlıklı 38 inci maddesinde, ikinci olarak 6 adet uyuşmazlık (%16) ile Kamu İhale
Kanunu’nun “İhaleye katılımda yeterlik kuralları” başlıklı 10 uncu maddesinde
yoğunlaştığı görülmektedir. Aynı şekilde 2004 yılında Kamu İhale Kurulu’nun verdiğ i
kararlar ve Kamu İhale Kurumu’na yapılan itirazlar Yapım İşleri İhaleleri Uygulama
Yönetmeliği açısından incelendiğinde uyuşmazlıkların, birinci olarak 10 adet
uyuşmazlık (%22) ile Yapım İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliği’nin “Aşırı düşük
teklifler” başlıklı 65 inci maddesinde ve ikinci olarak 4’er adet uyuşmazlık (%9) ile
Yapım İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliği’nin “Temel ilkeler” başlıklı 4 üncü
maddesi, “Yaklaşık maliyet” başlıklı 7 inci maddesi, “İhale ve ön yeterlik dokümanının
hazırlanması” başlıklı 19 uncu maddesi ve “Makine ve diğer ekipmana ilişkin belgeler”
başlıklı 42 inci maddelerinde yoğunlaştığı görülmektedir.

2005 yılında itirazlar Kamu İhale Kanunu açısından incelendiğinde uyuşmazlıkların,


birinci olarak 14 adet uyuşmazlık (%25) ile Kamu İhale Kanunu’nun “İhaleye katılımda
yeterlik kuralları” başlıklı 10 uncu maddesinde, ikinci olarak 9 adet uyuşmazlık (%16)
ile Kamu İhale Kanunu’nun “Aşırı düşük teklifler” başlıklı 38 inci maddesinde
yoğunlaştığı görülmektedir. Aynı şekilde itirazlar Yapım İşleri İhaleleri Uygulama
Yönetmeliği açısından incelendiğinde uyuşmazlıkların, birinci olarak 9 adet uyuşmazlık
(%17) ile Yapım İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliği’nin “Aşırı düşük teklifler”
başlıklı 65 inci maddesinde ikinci olarak 6 adet uyuşmazlık (%11) ile Yapım İşleri
İhaleleri Uygulama Yönetmeliği’nin “İş deneyim belgeleri” başlıklı 40 ıncı maddesinde
yoğunlaştığı görülmektedir.

2006 yılında yapılan itirazlar Kamu İhale Kanunu açısından incelendiğinde


uyuşmazlıkların, birinci olarak 27 adet uyuşmazlık (%28) ile Kamu İhale Kanunu’nun
“İhaleye katılımda yeterlik kuralları” başlıklı 10 uncu maddesinde, ikinci olarak 12 adet
uyuşmazlık (%12) ile Kamu İhale Kanunu’nun “Aşırı düşük teklifler başlıklı” 38 inci
maddesinde yoğunlaştığı görülmektedir. Aynı şekilde 2006 yılında yapılan itirazlar
Yapım İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliği açısından incelendiğinde uyuşmazlıkların,
birinci olarak 12 adet uyuşmazlık (%13) ile Yapım İşleri İhaleleri Uygulama
Yönetmeliği’nin “Aş ırı düşük teklifler” başlıklı 65 inci maddesinde, ikinci olarak 8 adet

153
uyuşmazlık (%9) ile Yapım İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliği’nin “İsteklinin
organizasyon yapısı ve personel durumu ile kaliteye ilişkin belgeler” başlıklı 41 inci
maddesinde yoğunlaştığı görülmektedir.

2007 yılında yapılan itirazlar Kamu İhale Kanunu açısından incelendiğinde


uyuşmazlıkların, birinci olarak 43 adet uyuşmazlık (%26) ile Kamu İhale Kanunu’nun
“İhaleye katılımda yeterlik kuralları” başlıklı 10 uncu maddesinde ikinci olarak 28 adet
uyuşmazlık (%17) ile Kamu İhale Kanunu’nun “Pazarlık usulü” başlıklı 21 inci
maddesinde yoğunlaştığı görülmektedir. Aynı şekilde, 2007 yılında yapılan itirazlar
Yapım İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliği açısından incelendiğinde uyuşmazlıkların,
birinci olarak 28 adet uyuşmazlık (%15) ile Yapım İşleri İhaleleri Uygulama
Yönetmeliği’nin “Pazarlık usulü” başlıklı 17 inci maddesinde, ikinci olarak 21 adet
uyuşmazlık (%11) ile Yapım İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliği’nin “Aşırı düşük
teklifler” başlıklı 65 inci maddesinde yoğunlaştığı görülmektedir.

2008 yılında ise Kamu İhale Kanunu açısından incelendiğinde uyuşmazlıkların, birinci
olarak 21 adet uyuşmazlık (%21) ile Kamu İhale Kanunu’nun “İhaleye katılımda
yeterlik kuralları” başlıklı 10 uncu maddesinde, ikinci olarak 14 adet uyuşmazlık (%14)
ile Kamu İhale Kanunu’nun “Temel ilkeler” başlıklı 5 inci maddesinde yoğunlaştığ ı
görülmektedir. Aynı şekilde 2008 yılında Kamu İhale Kurulu’nun verdiği kararlar ve
Kamu İhale Kurumu’na yapılan itirazlar Yapım İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliğ i
açısından incelendiğinde uyuşmazlıkların, birinci olarak 14 adet uyuşmazlık (%13) ile
Yapım İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliği’nin “İş deneyim belgeleri” başlıklı 40 ıncı
maddesinde, ikinci olarak 12 adet uyuşmazlık (%12) ile Yapım İşleri İhaleleri
Uygulama Yönetmeliği’nin “Pazarlık usulü” başlıklı 17 inci maddesinde yoğunlaştığ ı
görülmektedir.

Tüm yıllar birlikte analiz edildiğinde Kamu İhale Kurulu’nun 182 adet ret (%53), 56
adet iptal (%17), 33 adet düzeltici işlem tesis edilmesi (%10), 26 adet konunun İçişleri
Bakanlığı’na gönderilmesi (%8) yönünde kararı mevcuttur (Şekil 2). Kamu İhale
Kurulu’nun verdiği kararlarda hem istekliler lehine hem de idareler lehine kararları eşit
oranda verdiği söylenebilir.

200 182
180
160
140
İhale Sayısı

120
100
80 56
60 33 26
40 9 17
4 6 3
20
0
Düzeltici İşlem

İvedilik Kararı
Bakanlığına

İptal Kararının
Cumhuriyet

İdareyeBildirim.
Savcılığına
İptal
Ret

Karar Vermeye
İçişleri

Gön.

Gön.

Yer Yok

İptal
İptali

İlgili

Karar Sonucu

Şekil 2 Kamu İhale Kurulu karar sonuçları.

154
Kamu İhale Kurulu, aldığı kararların 214 adetini (%66) oybirliği ile 112 adetini (%34)
ise oyçokluğuyla almıştır. Tüm yıllar göz önünde bulundurulduğunda Kamu İhale
Kurumu’na yapılan itirazların 181 adetini (%56) tüzel kişiler, 13 adetini (%4) ortak
girişimciler tarafından yapılan itirazlar oluşturmaktadır (Şekil 3). Kamu İhale Kurulu 16
adet (%5) ihale ile ilgili olarak Kamu İhale Kurumu Başkanlığı tarafından yapılan talep
üzerine inceleme yapmıştır.

Sonuçlara bakıldığında şikâyet başvurularının %60 oranında kurumsal yapı türüne sahip
istekliler tarafından yapıldığı görülmektedir. Benzer şekilde Gencer (2005) tarafından
2004 yılına ait yapım işleri ihalelerindeki uyuşmazlıkların incelendiği çalışmada şikâyet
başvurularının %66 oranında kurumsal yapı türüne sahip istekliler tarafından yapıldığ ı
tespit edilmiştir.

200 181

150
İhale Sayısı

100 73

50 36
16 13 7
0
Tüzel Kişi Gerçek Öğretim Başkanlık Ortak Diğer
Kişi Görevlisi İstemi Girişim
İtiraz Türü

Şekil 3 Kamu İhale Kurumu’na yapılan itirazların türleri.

Tüm yıllar göz önünde bulundurularak; Kamu İhale Kurulu’nun verdiği kararlar ve
Kamu İhale Kurumu’na yapılan itirazlar Kamu İhale Kanunu açısından incelendiğinde
uyuşmazlıkların, birinci olarak 111 adet uyuşmazlık (%24) ile Kamu İhale Kanunu’nun
“İhaleye katılımda yeterlik kuralları” başlıklı 10 uncu maddesinde ikinci olarak 61 adet
uyuşmazlık (%13) ile Kamu İhale Kanunu’nun “Aşırı düşük teklifler” başlıklı 38 inci
maddesinde ve üçüncü olarak 44 adet uyuşmazlık (%10) ile Kamu İhale Kanunu’nun
“Pazarlık usulü” başlıklı 21 inci maddesinde yoğunlaştığı görülmektedir (Şekil 4).

Aynı şekilde Şekil 5’e bakıldığında 2008 yılında Kamu İhale Kurulu’nun verdiğ i
kararlar ve Kamu İhale Kurumu’na yapılan itirazlar Yapım İşleri İhaleleri Uygulama
Yönetmeliği açısından incelendiğinde uyuşmazlıkların, birinci olarak 59 adet
uyuşmazlık (%12) ile Yapım İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliği’nin “Aşırı düşük
teklifler” başlıklı 38 inci maddesinde ikinci olarak 44 adet uyuşmazlık (%9) ile Yapım
İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliği’nin “Pazarlık usulü” başlıklı 17 inci maddesinde
ve üçüncü olarak 43 adet uyuşmazlık (%9) ile Yapım İşleri İhaleleri Uygulama
Yönetmeliği’nin “İş deneyim belgeleri” başlıklı 40 ıncı maddesinde yoğunlaştığ ı
görülmektedir.

155
120 111

100
Uyuşmazlık Sayısı
80

60
44
40 35

20 11 11
9
5 3 3 2 4 5 2
1 1 1 1 1
0
3

10

11

12

13

15

17

20

21

24

26

27

28

29
Kanun Maddesi

Şekil 4 İtiraz maddeleri ve sayıları (Kamu İhale Kanunu’na göre).

70
61
60
Uyuşmazlık Sayısı

50

40

30 24 24
22
16 17 18
20

10 4 3 5 3 4
2 1 2 1 2 1
0
30

32

33

34

36

37

38

39

40

41

42

44

45

55

61

62

63

İddaa

Kanun Maddesi

Şekil 4 (devamı) İtiraz maddeleri ve sayıları (Kamu İhale Kanunu’na göre).

Yapılan analizler, araştırmalar ve kişisel görüşmeler neticesinde Kamu İhale


Kanunu’nun yapım işleri ihaleleri uygulamalarında uyuşmazlıkların sayısının yıllara
göre bir şekilde arttığı gözlenmektedir. Kamu İhale Kanunu’nun istekliler ve idareler
tarafından tam olarak anlaşılamaması ve hak arama sürecinin yeni algılanıyor olması
uyuşmazlıkların artış sebebi olarak gösterilebilir. Yapılan analizler, araştırmalar ve yüz
yüze görüşmeler (1 sayıştay denetçisi ve kamu kurumlarında görevli 5 inşaat
mühendisi) sonucunda Kamu İhale Kanunu’nun yapım iş leri ihaleleri
uygulamalarındaki uyuşmazlıkların yoğunlaştığı noktalar belirlenmiş ve aşağıda
maddeler halinde verilmiştir.

Şeffaflık ve Rekabet

Kamu alımlarında rekabeti etkili bir biçimde sağlamak ve sürdürebilmek için alımlar
hakkındaki ayrıntılı ve anlaşılır bilgilerin mümkün olan en geniş alanda ilan edilmesi

156
gerekmektedir. Kamu alımlarında etkinliği bozan siyasi himayecilik, yolsuzluk ve
dolandırıcılıkla mücadele etmenin en önemli yolu alım sürecinin başından sonuna kadar
mümkün olan en üst seviyede saydam tutulmasıdır. (Erol, 2006).

50
44
45
40

35
Uyuşmazlık Sayısı

30 27
25 21
20 18

15 11 10
9 10 9
10 8
6 5
4 3 3 4 3
5 1 2 1 1 2 2
0
4

10

11

16

17

18

19

22

27

28

29

30

31

34

35

36

37

38

39
Yönetm elik Maddesi

Şekil 5 İtiraz maddeleri ve sayıları (Yapım İşleri İhaleleri Uygulama Yön.’ne göre).

70
59
60

50
Uyuşmazlık Sayısı

43
40
40

30 24
17 17 18
20 15
13
11
10 4
1 3 3 2 2 1 1 3 3 1 1
0
40

41

42

45

46

48

49

50

53

54

55

58

59

60

61

62

63

65

66

69

70

İddaa

Yönetm elik Maddesi

Şekil 5 (devamı) İtiraz maddeleri ve sayıları (Yapım İşleri İhaleleri Uyg. Yön.’ne göre).

Yeterlik Belgeleri ve Eksik Evrakların Tamamlattırılması

İsteklilerin yeterliliklerini belirlemeye yönelik olarak "Ekonomik ve Mali Yeterlilik" ile


" Mesleki ve Teknik Yeterlilik" kurallarının tek bir belge içerisinde toplanması,
ihalelere katılımı son derece kolaylaştıracağı gibi haksız rekabet ortamını da ortadan
kaldıracaktır (Ustaömer, 2006). Kamu İhale Kurumu tarafından hangi evrakların eksik
evrak olarak değerlendirilmesi gerektiği yönelik kesin ibarelerin bulunduğu bir
düzenleme yapılmalıdır.

157
Aşırı Düşük Teklifler

4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 38 inci maddesinde aşırı düşük tekliflerin tespit ve
sorgusunun verimli bir şekilde yapılabilmesi için hangi bilgi ve belgelerden istifade
edilebileceği ve hesaplamanın nasıl yapılacağına ilişkin resmi kriterlerin Kamu İhale
Kurumu tarafından belirlenerek gerekli değişikliklerin yapılması gerekmektedir.

Yaklaşık Maliyet

Sağlıklı bir yaklaşık maliyetin belirlenebilmesi için idarelerce yaklaşık maliyet


komisyonu başlığı altında komisyonların ve bu komisyonları denetleyen
mekanizmaların oluşturulması gerekmektedir. Tespit edilen yaklaşık maliyetin,
ihalelerde ihalelere verilen tekliflerin etkilenmemesini sağlayacak şekilde, gizliliğ i
esasından vazgeçilmeli ve Kamu İhale Kanunu’nun ilgili maddelerinde, bu yönde
değişiklilikler yapılmalıdır (İğdeler, 2003).

İhale Dosyası Son Alım Tarihi

Kamu İhale Kanunu’nun ilgili maddesine ihale dosya bedeli esas alınmak suretiyle ihale
dosya son alım tarihi ile ihale tarihi arasına bir süre konulmalıdır. Konulacak bu sürenin
minimum 2 gün olarak benimsenmesi faydalı olacaktır.

İş Deneyim Belgeleri

İsteklilerin ekonomik ve mali yeterlikleri yanı sıra mesleki ve teknik yeterliliklerinin net
bir şekilde belirlenmesine yardımcı olan, haksız rekabete yol açmayan, denetim altında
tutulan “İş Deneyim Belgeleri”nin oluşturulması ve mesleki yetkinlik belgesine
dönüştürülmesi, sağlıklı bir ihale rejimi için büyük katkı sağlayacaktır (Küçük, 2006).

Benzer İşler

Uyuşmazlıkların giderilmesine yönelik olarak Yapım İşlerinde İş Deneyiminde


Değerlendirilecek Benzer İşlere Dair Tebliğ’in ekinde yer alan Benzer İş Grupları
Listesi’nin tekrar revize edilmesi ve kapsamının genişletilmesi yeterli olacaktır.

Bürokrasinin Yoğunluğu

İhalelerin etkin ve verimli biçimde gerçekleştirilebilmesi için tüm sürelerin yeniden


gözden geçirilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir (İğdeler, 2003). İhalelerle ilgili
şikâyet olması durumunda ihale süreci uzamaktadır. İhale sürecinin uzamamasını
sağlamak amacıyla idarelere veya Kamu İhale Kurumuna yapılacak olan itirazlarda
yatırılacak olan ücretlerin caydırıcı nitelikte olması gerekmektedir. Aynı şekilde ihale
işlemlerin hızlandırılmasına yönelik elektronik ortamda süreçlerin ilerletilebildiği yeni
yöntemler benimsenmelidir.

Bütün Tekliflerin Reddedilmesi ve İhalenin İptali

İhalelerin iptaline yönelik uygulamada hukuki gerekçelerinin de içerisinde bulunduğu


ihale iptali özel standart formu uygulamasına gidilerek idarelerin ve ihale yetkililerinin

158
ihaleleri hukuki gerekçelere dayandırmadan iptal edememeleri sağlanarak bu konuyla
ilgili uyuşmazlıklara çözüm yolu bulunmuş olacaktır.

Tekliflerin Hazırlanması ve Sunulması

İsteklilerin teklif dosyalarını hazırlarken konuyla ilgili olan tutumlarını ciddileştirmeleri


durumunda uyuşmazlıklar ortadan kalkacaktır. Aynı şekilde Kamu İhale Kanunu’nun
37 nci maddesinde tekliflerin değerlendirilmesine yönelik hükümler belirtilmiştir. İlgili
maddede öngörülen şartlar net olmasına karşın biraz esneklik içermesi birtakım
sıkıntılar yaratmaktadır.

İhale İlanı, İhale Dokümanı ve İdari Şartnameler

İdarelerce hazırlanacak ihale ilanları ve ihale dokümanlarının kontrol mekanizması


oluşturularak denetlenmesi veya ilgili kurumlarda çalışan personellerin idareler ve
Kamu İhale Kurumu tarafından eğitilmelerine yönelik programların düzenlenmesiyle
uzman personellerin yetiştirilmesi sağlanmalıdır.

Pazarlık Usulü

Konu ile ilgili uyuşmazlıkların giderilmesi için Kamu İhale Kurumu tarafından
denetlenen, ihale ilan kontrol mekanizması içerisinde ihale usul denetim mekanizmasına
da yer verilmesi yeterli olacak ve yapı iş lerinin doğru olan ihale usulüyle yapılması
sağlanacaktır.

Ödenek ve Sözleşme

Sözleşme türünün seçimi, uygulamada yaşanan en önemli problemlerden birisidir.


Özellikle ihale öncesi uygulama projelerinin yapılmasının imkânsız olduğu,
güçlendirme ve onarım işlerinde Kamu İhale Kanunu ve ikincil mevzuatında düzenleme
yapılarak Teklif Birim Fiyat sözleşme usulüne göre ihale yapılabilmesinin önü
açılmalıdır (Akçay ve Manisalı, 2007).

Sonuçlar

Yapılan bu çalış ma sonucunda yapım işleri ihaleleri uygulamalarında tespit edilebilen


uyuşmazlıklar ve eksiklikler tespit edilmiş ve bunlara çözüm olabilecek önerilerde
bulunulmuştur. Kamu İhale Kanunu kamu ihalelerinde açıklık ve rekabet açısından
yetersizdir. Ek düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Aşırı düşük tekliflerin tespit ve
sorgusunun verimli bir şekilde yapılabilmesi için hangi bilgi ve belgelerden istifade
edilebileceği ve hesaplamanın nasıl yapılacağına ilişkin resmi kriterlerin Kamu İhale
Kurumu tarafından belirlenerek gerekli değişikliklerin yapılması gerekmektedir.
Yaklaşık maliyetin, ihalelerde ihalelere verilen tekliflerin etkilenmemesini sağlayacak
şekilde gizliliği esasından vazgeçilmelidir. İhaleye katılımlarda isteklilerden istenen
"Ekonomik ve Mali Yeterlilik" ile " Mesleki ve Teknik Yeterlilik" ile ilgili belgelerin
azaltılması, rekabet ve eşitlik ilkelerinin daha kuvvetli bir zemine oturtturulması
amacıyla “İhaleye Katılım Yeterlik Belgesi” uygulaması hayata geçirilmelidir. Eksik
evrakların değerlendirilmesine yönelik olarak; içerisinde hangi evrakların eksik evrak
olup olmadığına dair açık ve net ibarelerin bulunduğu bir düzenleme yapılmalıdır. İhale

159
dosya bedeli esas alınmak suretiyle ihale dosya son alım tarihi ile ihale tarihi arasına
minimum 2 gün olması şartıyla bir süre konulmalıdır. Elektronik ortamda ihalelerin
yapılabileceği veya ihale süreçlerindeki işlemlerin elektronik ortam vasıtasıyla
yapılabileceği uygulamalara geçiş süreci başlatılmalıdır.

Kaynaklar

Akçay C., Manisalı E. (2007) 4734 Sayılı Kamu İhale Kanunu ve 4735 Sayılı Kamu
İhale Sözleşmeleri Kanununun, AB Uygulamaları Çerçevesinde Uygulamada
Karşılaşılan Sorunlar Açısından İncelenmesi. Dördüncü İnşaat Yönetimi Kongresi,
Bildiriler Kitabı, İnşaat Mühendisleri Odası, İstanbul, s. 13-26.

Budak O. (2006) 4734 Sayılı Kamu İhale Kanunu’nun Uygulamasında Karşılaşılan


Sorunlar İçin Çözüm Önerileri. Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen
Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.

Erol K. (2006) II. Uluslararası Kamu Alımları Sempozyumu, Kamu İhale Kurumu,
KİK, İstanbul.

Gencer H. (2003) Kamu İhale Kanunu ve Uygulamadaki Sorunlar. Mali Hukuk, 108, s.
101-107, Ankara.

Gencer, H. (2005) Kamu İhale Kanununa Göre Yapılan Yapım İşleri İhalelerindeki
Uyuşmazlıklar ve Uyuşmazlık Kararları Üzerine Bir Araştırma. Üçüncü Yapı İşletmesi
Kongresi, Bildiriler Kitabı, İnşaat Mühendisleri Odası, İzmir, s. 453-464.

İğdeler S. (2003) Kamu İhale Kanununun Getirdiği Sorunlar.


http://www.icisleri.gov.tr/_Icisleri/WPX/kik_sorunlari.htm

Karapınar O. (2005) 2886 ve 4734 Sayılı İhale Kanunlarının İncelenmesi ve Yapım


İşlerinde 4734 Sayılı Kamu İhale Kanunu’nun Uygulamasında Karşılaşılan Sorunlar
İçin Çözüm Önerileri. Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri
Enstitüsü, İstanbul.

Köksal E. (2005) 4734 Sayılı KİK ve 4735 Sayılı KİSK Çerçevesinde, Yapım İşlerinde,
Sözleşme Aşamasına Kadar Geçen Sürede Karşılaşılan Sorunlar, Belirsizlikler ve
Uygulama Farklılıklarının İncelenmesi. Yüksek Lisans Tezi, Osmangazi Üniversitesi,
Fen Bilimleri Enstitüsü, Eskişehir.

Küçük M. (2006) İş Deneyim Belgeleri Sorunlar ve Çözüm Önerileri.


http://www.intes.org.tr/06/dergi/?sayi=98&makale=91

Ustaömer H. (2006) Nasıl Bir İş Deneyim Sertifikası.


http://www.intes.org.tr/06/dergi/?sayi=101&makale=174

Yücel R. A. (2003) Kamu İhale Yasası ve Uygulamadaki Sorunlar. İnşaat Mühendisleri


Odası İstanbul Şubesi, İstanbul.

160
İhtiyaç Programı Hazırlama Sürecinin Proje Yönetimi
Bağlamında İrdelenmesine Yönelik Bir Uygulama:
İl Özel İdare Binaları

Gülden Gümüşburun Ayalp Erkin Erten


Ç.Ü. Müh. Mim. Fak. Ç.Ü. Müh. Mim. Fak.
Mimarlık Bölümü, Adana Mimarlık Bölümü, Adana
03223386394 03223386394
E-posta: gayalp@cu.edu.tr E-posta: eerten@cu.edu.tr

Öz
Yapı üretim sürecinin ilk basamağı mimari tasarlama eylemidir. Etkin bir tasarımın
yapılabilmesi için tasarım verilerinin belirlenmesi gerekir. Tasarım verilerinin
saptandığı ihtiyaç programları oluşturulurken, işleve bağlı gereksinimler araştırılır ve
gereksinimlerin özelliklerine göre mekansal gereklilikler listeler halinde belirlenir.
İhtiyaçları tamamen karşılayabilecek mimari tasarıma ancak bu çalışmanın yapılması
sonucunda başlanabilir. Ancak ülkemizde inşaat sektöründe birçok bina yapısı için
ihtiyaç programı hazırlama aşamasına yeterli önem verilmediği bilinmektedir. Bunun
sonucunda binanın yapım ve kullanım aşamasında birçok sorunla ve eksiklikle
karşılaşıldığı bir gerçektir. Eksikliklerin telafisi için yapılan her çaba proje maliyetini
arttırmakta, zaman, performans ve para kaybına neden olmaktadır. Bu çalışmada; il özel
idare binaları ile ilgili yasal mevzuat göz önüne alınarak söz konusu binalar için ihtiyaç
programı belirlenmeye çalışılmıştır. Daha sonra belirlenen bir bölgede bulunan yedi
adet il özel idare binaları incelenmiş, bu binalardan hangilerinin belirli bir ihtiyaç
programı dahilinde üretilmediği saptanmış ve fiziksel mekan eksiklikleri tespit
edilmiştir. Sonuç olarak belirli bir ihtiyaç programına göre üretilmeyen yapılarda,
yapım ve kullanım aşamasında ciddi boyutlarda parasal, işlevsel ve performans
kayıpları olduğu belirlenmiştir.

Anahtar Sözcükler: İhtiyaç programı, Proje yönetimi, İl özel idare binaları.

Giriş

Proje hayat döngüsü süreci, konsept geliştirme, tanımlama, tasarım, üretim ve kullanım
aşamalarından oluşmaktadır. Yapı ile ilgili konsept oluşturulduktan sonra yapılması
gereken önemli çalışmalardan birisi tasarım aşamasıdır. Bu aşamanın başlangıcında
ihtiyaç programının hazırlanması gerekmektedir. İhtiyaç programları, yapının,
kullanıcının istek ve beklentilerine optimum düzeyde cevap verebilmesi için
hazırlanmaktadır.

İhtiyaç programları, bir yandan beklenen hizmetleri, fonksiyonları, bina içinde yer alan
organizasyonları tanımlarken, öte yandan binanın nicesel ve nitesel yönlerinden fiziksel
özelliklerini anlatır ( Yeğin, 2000 ).

161
İhtiyaç programları, yapıdaki mekânların işlev ve fiziksel boyutlarını, konfor koşularını,
kullanılacak malzeme niteliğini belirlemekte ve dolayısıyla projenin yaşam döngüsü
içerisindeki toplam maliyetini doğrudan etkilemektedir. Bu programlar hazırlanırken,
kullanıcılarla kapsamlı görüşmelerin yapılması, ilgili literatürün taraması, konu ile ilgili
uzmanlardan görüş alınması ve ilgili yasal mevzuatın göz önünde bulundurulması
gerekmektedir.

Ancak ülkemizdeki yapı üretim sürecinde ihtiyaç programı hazırlama aşamasına


gereken önemin verilmediği; bunun sonucunda da, üretilen yapılar iş lev, fiziksel boyut
ve konfor koşulları bakımından amaca uygun olmadığı bilinmektedir. Sonradan bu
olumsuzlukları gidermek için yapıda çeşitli boyutlarda tadilat ve ilavelerin yapılması
gündeme gelmektedir. Ancak tasarım aşamasında düşünülmeyen ve sonradan telafi
edilmeye çalışılan bu iyileştirme çabaları çoğunlukla amacına ulaşamamakta ve proje
maliyetini büyük boyutta artırmaktadır.

Bir yüksek lisans çalışması olarak gerçekleştirilen çalışmada, önce İl Özel İdare
binaların için, son yasal düzenlemedeki işleyiş ve görev tanımları dikkate alınarak bir
ihtiyaç programı hazırlanmıştır. Daha sonra çalışma kapsamındaki Adana ve
çevresindeki illerde kullanılmakta olan 7 il özel idare binasında, yer alan mekanlar
tespit edilmiş, bina kullanıcılarıyla ilgili görüşmeler yapılmıştır. Son olarak da
tarafımızdan oluşturulan programa göre incelenen örneklerdeki eksiklikler belirlenmeye
çalış ılmıştır.

İl Özel İdare Binalarının İhtiyaç Programının Belirlenmesi

İl özel idare binalarındaki birimleri, görev ve iş leyişlerine göre gruplayarak, her bir
birim için 5302 sayılı yasaya göre ortaya çıkan fiziksel mekan gereksinimleri ve
özellikleri belirlenmiştir.

Meclis Salonu ve Birimleri

“İl genel meclisi il özel idaresi yönetiminin karar organıdır.”


5302 sayılı yasayla birlikte il özel idaresinin organları arasında, il genel meclisinin
konumu değiş miş ve öncelikli duruma getirilmiştir. “5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu
il genel meclisi toplantılarının sayılarını arttıracak bir düzenlemeye gitmiştir. Yeni
düzenlemeye göre, il genel meclisi kendi belirdiği bir aylık tatil hariç her ayın ilk haftası
toplanacaktır.” 3360 sayılı yasaya kıyasla yeni yasa döneminde il genel meclisinin
etkinliğinin artması meclis salonunun kullanımının artmasını beraberinde getirmiştir.

İl genel meclisi toplantıları meclis üyelerinin, meclis başkanının, encümen üyelerinin


gerektiğinde genel sekreterin katılımıyla gerçekleşmektedir. Yani meclis salonunun
kullanıcıları, ağırlıklı olarak il özel idare binasının içinde bulunan iç kullanıcılar
değildir. Bunun için meclis salonunun ayrı bir girişinin olması gerekmektedir.

Bununla birlikte genel meclis toplantılarından önce ve sonra kullanıcıların bir araya
gelebileceği ve kulis yapabileceği fuaye alanlarına ihtiyaç duyulmaktadır.

5302 sayılı kanunun 12. maddesine göre, “İl genel meclisinin toplantıları açıktır. Meclis
başkanının veya üyelerden herhangi birinin gerekçeli önerisi üzerine, toplantıya

162
katılanların salt çoğunluğuyla kapalı oturum yapılmasına karar verilebilir.” Bu hükme
göre, meclis salonunda halkın ve basının toplantıları izleyebileceği mekanlara
gereksinim duyulmaktadır. Bu amaçla meclis salonlarında izleyici balkonları veya
meclis salonunun arka sıralarında, meclis üyelerinin oturma düzeninden farklı bir
düzende izleyici bölümlerine ihtiyaç duyulmaktadır.

İl özel idare binalarındaki meclis salonu, fonksiyon ve görev açısından TBMM’deki


meclise ve meclis salonuna benzemektedir. Bu açıdan meclis salonu ele alındığında;
sahne, sahne arkası, çeviri odası, projeksiyon odası salon içinde olması gereken
birimlerdir.

Meclis Çalışma Birimleri

“Yeni yasayla gerçekleşen yeniliklerden birisi meclisin kendi içinden seçeceği ihtisas
komisyonlarıdır. 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu’nun 16. maddesine göre, il genel
meclisi, üyeleri arasında seçilecek kişilerden oluşan ihtisas komisyonları
oluşturulabilmektedir” (Sobacı, 2005). “İhtisas komisyonları 3 ile 5 kiş iden oluşacak ve
her siyasi parti, bu komisyonlarda meclisteki üye sayısı oranında temsil edilecektir”
(Coşkun ve Uzun, 2005).

5302 sayılı yasada yapılan tanımlamalara ve araştırma yapılan il özel idare binalarındaki
kullanıcılarla yapılan görüşmelere göre ihtisas komisyonları meclis çalış ma birimleri
içinde yer almaktadır. Mekan organizasyonu açısından yapılan gözlem ve görüşmeler
doğrultusunda meclis salonun yakınlarında ihtisas komisyon odalarının olması olumlu
olacaktır.

“5302 sayılı İl Özel İdareleri Kanunu’nun 17. maddesine göre kurulan “Denetim
Komisyonu” il özel idaresinin gelir ve giderlerini denetlemek üzere il genel meclisince
oluşturulan ve il genel meclisinin etkinliğini arttıran diğer bir faktör olarak göze
çarpmaktadır” (Coşkun ve Uzun, 2005).

Denetim Komisyonları yeni yasaya göre il özel idareleri içinde belirli bir dönemde
görev yapan servislerdir. Her yılın ocak ve şubat aylarında 60 gün süreyle görev yapan
komisyonun toplanması gerekmektedir. Bu veriler sonucunda, denetim komisyon
üyelerinin evraklarını saklayabileceği dolapları bulunan, bu evrakları inceleyebileceğ i
masa düzeni bulunan denetim komisyonu odasına ihtiyaç duyulmaktadır.

Meclis başkanı odası ve sekretaryası, meclis başkanının toplantılara katılamadığ ı


durumlarda meclise başkanlık eden meclis başkan vekili odası, parti grup odaları meclis
çalışma birimleri mekanları arasındadır.

Meclis çalışma birimleri için gereksinim duyulan mekanlar;


• Meclis başkanı odası, sekretaryası,
• Meclis başkan vekilleri odası,
• Meclis üyeleri çalışma odası,
• İhtisas komisyonu odaları,
• Denetim komisyonu odası,
• Parti grup odaları olarak, belirlenmiştir.

163
Encümen Birimleri

“3360 sayılı İl Özel İdare Kanunun getirdiği yapıda il daimi encümeni il genel
meclisinin kendi içinden seçeceği beş kişiden oluşurken, 5302 sayılı kanundaki
düzenlemeyle il encümenini seçilmiş ve atanmışların birlikte görev yaptığı bir yapıya
dönüştürülmüştür. Ayrıca vali, üye sayısı iki katına çıkan encümenin başkanı olma
sıfatını korumaktadır” (Coşkun ve Uzun, 2005). Sayısı iki katına çıkan encümen üyeleri
için encümen üye odalarına ihtiyaç duyulmaktadır.

5302 sayılı kanunun 27. maddesinde, il encümeninin önceden belirlenmiş gün ve saatte,
haftada en az bir kere toplanması belirtilmiştir. 5302 sayılı yasanın yapmış olduğu bu
tanımlamayla, il özel idare binalarında encümen toplantı odasına ihtiyaç
duyulmaktadır.

İl encümeni yürütme organı olmanın dışında 2886 sayılı Devlet İhale Yasasına göre, “İ l
Özel İdaresinin gelir getirici menkul ve gayrimenkullerinin ihale iş lemlerini de
yürütür.” Yasadaki bu görev tanımlaması ve kullanıcılarla yapılan görüşmeler
doğrultusunda encümenin ihale iş lemlerini yapabileceği bir mekana ihtiyaç duyulmakta
ve bu mekan ihale salonu olarak yapıya yansımaktadır. İhalelere izleyici olarak halk da
katılabilmektedir.

Valilik Çalışma Birimi

5302 sayılı yasanın 29. maddesine göre, vali il özel idaresinin başı ve tüzel kişiliğinin
temsilcisidir. Fakat “ Vali 3360 sayılı yasa döneminde il özel idaresinin başı ve yürütme
organı, aynı zamanda il genel meclisinin başkanı konumunda bulunmaktaydı. İl genel
meclisinin kararları üzerinde geniş ve önemli vesayet yetkilerine sahipti. Yeni yasayla
valinin yeri son sıraya düşürülüp, valinin il genel meclisi başkanlığı görevine son
verilmektedir” (Çiftepınar, 2006).

5302 sayılı yasadan önceki dönemde valilerin il özel idarelerinde denetim yetkileri ve
görev alanları daha geniş olması nedeniyle il özel idare binalarında vali için ayrılmış
makam odaları dışında çalışma ve dinlenme odası, özel kalem, sekreter, WC-Duş gibi
mekanların ayrılmış olduğu gözlenmektedir. Her hafta en az bir kere yapılması gereken
encümen toplantılarına katılan vali için toplantılardan önce ve sonra kullanabileceği vali
makam odası il özel idare binasının programında düşünülebilir.

Genel Sekreter Çalışma Birimleri

5302 sayılı kanunun 35. maddesine göre, “Genel Sekreter, il özel idare hizmetlerinin,
vali adına ve onun emirleri yönünde, mevzuat hükümlerine, il genel meclisi ve il
encümeni kararlarına, il özel idaresinin amaç ve politikalarına göre düzenler ve
yürütür.” “Valiye karşı sorumlu olan genel sekreter, validen sonra idari işler için en
yetkili bürokrat konumundadır” (Sobacı, 2005).

5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu, nüfus ölçütüne göre genel sekreter yardımcılığ ı
kadrosu da oluşturabileceğini belirtip, 3 milyon nüfusa kadar olan illerde en fazla iki,
bunun üzerinde nüfusa sahip olan illerde ise en fazla dört kişinin genel sekreter
yardımcılığına getirilebileceğini belirlemiştir.

164
5302 sayılı kanunda yapılan tanımlamalara ve seçilen örneklerde yapılan görüşme ve
gözlemlere göre genel sekreter için gereksinim duyulan mekanlar;
• Genel sekreter makam odası,
• Genel sekreter sekretarya ve bekleme alanları,
• Özel çalışma ve dinlenme odası,
• WC-Duş olarak belirlenmiştir.
Genel sekreter yardımcıları içinse;
• Makam odası ve sekretaryadır.

Daire Başkanı- Müdür- Servis Çalışma Birimleri

5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu’nun 35. maddesine göre, “İl özel idaresi teşkilatı;
genel sekreterlik, mali işler, sağlık, tarım, imar, insan kaynakları ve hukuk işleri
birimlerinden oluşur.” “Yine aynı maddede il genel meclisine ihtiyaca göre, adı geçen
birimlere ilave olarak yeni birimler oluşturma yetkisi tanınmıştır.” (Coşkun ve Uzun,
2005).

“İl özel idaresinin örgütlenme yönünden hiyerarşik kademeleri, Büyükşehir


belediyelerinin bulunduğu illerde genel sekreterlik-daire başkanlığı-müdürlük-servisler;
diğer illerde genel sekreterlik-müdürlük-servisler şeklindedir” (Coşkun ve Uzun).

Yeni yasanın teşkilat yapısına getirmiş olduğu daire başkanlıkları ve/veya müdürlükler
ve servisler için mekanlara ihtiyaç duyulmaktadır.
Bu mekanlar;
• Daire başkanları için makam odası ve sekretaryası,
• Müdürler için makam odası,
• Servisler olarak belirlenmiştir.

Denetçi Üye Odaları

5302 sayılı kanunun 38. maddesinde “İl özel idarelerinde iç ve dış denetim yapılır.
Denetim, iş ve işlemlerin hukuka uygunluk, mali ve performans denetimini kapsar.”
belirtilmiştir.

Yukarda yapılan tanımlama ve görevlendirmeler kapsamında seçilen örneklerde gözlem


ve görüşmeler yapılmıştır. Bunun sonucunda, il özel idare binalarında iç denetimi yapan
memurlar için mekana ihtiyaç duyulduğu belirlenmiştir. Bu mekanlar iç denetçi odası
olarak programa yansıyabilir.

5302 sayılı kanunda belirtilen dış denetim ise 2–3 yılda bir Sayıştay tarafından
yapılacak denetimi ifade etmektedir. Dış denetimde görevlendirilen kişiler 2–3 yılda bir,
geçici süreyle il özel idare binalarında bulunmaktadır. İşleyiş in bu yönde olması il özel
idare binalarında dış denetçi için sürekli kullanımda olan mekana ihtiyaç
duyulmamaktadır. Seçilen örneklerde yapılan gözlem ve görüşmeler sonucunda, il özel
idare binalarındaki rezerv ofisler dış denetçiler tarafından kullanılabileceğ i
saptanmıştır.

165
Hukuk Müşavirliği Çalışma Birimi

İl özel idaresi içindeki hukuk işleri birimi, il özel idaresinin hukuki işlerine
bakmakla görevleri belirtilmiştir. Yeni yasayla birlikte bu birimde çalışacak olan
kullanıcılar için mekanlara ihtiyaç duyulmaktadır. Yapılan gözlem ve görüşmeler
sonucunda bu mekanlar aşağıdaki gibi belirlenmiştir;
• Kadroda belirtilen kişi sayısına göre avukat odaları,
• Hukuk müşavirliği hizmet birimleridir.

Çalışma Alanındaki İl Özel İdare Binalarının Değerlendirilmesi


Çalış ma alanı içinde olan Adana, Gaziantep, Hatay, Şanlıurfa, Kahramanmaraş,
Osmaniye ve Mersin özel idare binalarında gözlem ve kullanıcılarla görüşmeler
yapılmıştır. Araştırmalardan elde edilen bulgular değerlendirilmiştir.

Adana, Mersin, Gaziantep, Hatay ve Şanlıurfa İl Özel İdarelerinin binaları belirli bir
ihtiyaç programı dahilinde oluşturulmuş yapılardır. Kahramanmaraş ve Osmaniye özel
idare binaları ise belirli bir programa göre yapılmamıştır. İhtiyaç programı belirlenip,
tasarlanan yapılar ile aksi durumda olan yapıların eksiklikleri şu şekilde belirlenmiştir;
- İncelenen örneklerden ikisi yapı bütünün tamamının özel idare olarak kullanıldığ ı
binalardır ( Adana ve Mersin özel idare binaları ),
- Diğer beş örnekte ise yapı bütünün sadece bir kısmı özel idare olarak
kullanılmaktadır. Gaziantep, Hatay, Şanlıurfa binaları il özel idare olarak yapılmış
olmasına rağmen, bazı katları il özel idaresine gelir getirmesi amacıyla kiraya
verilmiştir. Bu katlarda özel teşebbüse ait işletmeler bulunmaktadır. Kahramanmaraş
ve Osmaniye özel idare binaları ise yapılmış olan bir iş merkezinin belirli katlarında
hizmet vermektedir.

Seçilen örneklerde yapılan gözlem ve görüşmeler sonucunda, kamu yapısı olan il özel
idare binalarının kendi amacına uygun, sadece il özel idare fonksiyonlarını karşılayacak
şekilde yapılar olması olumlu bulunmuştur. 2005 yılında değişen yasa ile il özel
idarelerinin sorumluluklarıyla birlikte kadrolarının artmasıyla mekansal ihtiyaçlar da
artmıştır. Tamamı özel idare olarak kullanılmayan ve belirli bir ihtiyaç programına göre
tasarlanmayan binalarda yeni mekanlara ihtiyaç duyulmuş; bu ihtiyacın giderilmesi için
tadilatlar yapılmış ve bazı tadilatlar halen devam etmektedir. Bu tadilatlar hem hizmet
aksamalarına neden olmakta hem de proje maliyetini arttırmaktadır.

Mekan organizasyonu yönünden yapılan değerlendirmede, incelenen örneklerin


birimleri tek tek ele alınıp saptamalar yapılmıştır.
İncelenen örneklerin meclis salonları ele alındığında;
- 7 örneğin dördünde fuaye alanı,
- Üç örnekte izleyici bölümü,
- İki örnekte meclis salonu için ana girişten ayrı giriş,
- Beş örnekte salon içinde uygun donatı mevcuttur.

Belirli bir ihtiyaç programına göre tasarlanan ve yapı bütünün tamamını özel idare
olarak kullanan Adana ve Mersin özel idare binalarında meclis salonuyla ilgili tüm
mekan gereksinimleri ve donatılar mevcuttur. İhtiyaç programına göre tasarlanmayan
binalarda ise birçok eksiklik göze çarpmaktadır.

166
Meclis çalışma birimleriyle ilgili değerlendirmede; meclis başkanı odası ve parti grup
odaları, incelenen tüm örneklerde bulunmaktadır. Daha önceki yasa döneminde de
meclis başkanı odası ve parti grup odaları, il özel idare binalarında var olan
mekanlardır. Bu nedenle bu mekanlar incelenen örneklerin tamamında mevcuttur.
Ancak ihtisas komisyonu, denetim komisyonu yeni yasa döneminde il özel idarelerine
katılan birimler olduğu için birçok örnekte eksikliği saptanmıştır.
- İncelenen örneklerin birinde ihtisas komisyon odası,
- Beş örnekte denetim komisyon odası,
- İki örnekte meclis başkan vekili odası bulunmaktadır.

Encümen birimleri ele alındığında; incelenen örneklerin tamamında encümen toplantı


salonun ve birçoğunda da encümen hizmet birimimin mevcut olduğu görülmektedir.
5302 sayılı yasadan önceki dönemde il özel idareleri içinde yer alan bu birimlerde
eksiklik görülmemektedir. Ancak encümen ihale salonunun ve encümen üye odalarının
eksikliği kullanıcılar tarafından vurgulanmıştır.
- İncelenen üç örnekte encümen üye odası,
- Altı örnekte encümen hizmet birimi,
- Bir örnekte de encümen ihale salonu mevcuttur.

Mekan organizasyonu kapsamında ele alınan konulardan birisi de mekan kullanımıdır.


İncelenen il özel idare binalarında daire başkanlarının kendilerine ait odalarının olduğu
belirlenmiştir. Ancak müdürlerin bir kısmının kendine ait odalarının olmadığı tespit
edilmiştir.
- Gaziantep ve Şanlıurfa özel idare binalarında, bazı memurlar mekan yetersizliğ i
nedeniyle personeliyle aynı odayı kullanmaktadır.
- Osmaniye özel idare binasında ise yine mekan yetersizliğinden dolayı iki müdür
aynı odayı kullanmaktadır.

Personeliyle ya da başka bir müdürle aynı odayı kullanan müdürler, bu durumdan


rahatsızlık duymakta ve performanslarını olumsuz yönde etkilediğini belirtmektedir.
Daire başkanı, müdür gibi yönetici sıfatı taşıyan elemanların kendilerine ait odaların
olması gerekmektedir.

167
Tablo 1. İncelenen Örneklerdeki Mevcut Mekanların Kontrol Listesiyle
Belirlenmesi

İNCELENEN ADANA GAZİANTEP HATAY ŞANLIURFA K.MARAŞ OSMANİYE MERSİN


ÖRNEKLER
Ana girişten
ayrı meclis girişi
Meclis
Salonu
Fuaye

İzleyici
Bölümü
Meclis Başkanı
Odası
Meclis Başkan
Vekili Odası
İhtisas Komisyon
Toplantı Odası
Denetim Komisyonu
Toplantı Odası
Meclis Üye
MEKANLAR

Çalışma Odaları
Parti Grup
Odaları
Encümen Üye
Odaları
Encümen Hizmet
Birimi
Encümen Toplantı
Salonu
Encümen İhale
Salonu
Vali Makam
Odası
Genel Sekreter
Makam Odası
Genel Sekreter Çalışma
ve Dinlenme Odası
Sekretarya

İç Denetçi
Odası
Dış Denetçi
Odası
Hukuk Müşavirliği
Hizmet Birimi
Avukat
Odası

168
Sonuçlar Ve Öneriler

Yapı projeleri, yapı ürününü elde etmek için bir üretim sürecine sahiptirler. Bu süreç
hemen hemen tüm yapım projelerinde ortak olan bazı temel özelliklere sahiptir ve fikrin
ortaya konulmasından tamamlanmasına kadar bir dizi aşamayı kapsar (Çubukçu, 2006).
Bu aşamanın ilk basamağında olan bina ihtiyaç programlarının gerekli ayrıntıda
hazırlanmasının diğer aşamaları da önemli ölçüde etkileyeceği düşünülmektedir.
Mekanların, kullanıcı gereksinimleri doğrultusunda tasarlanabilmesi için, ihtiyaç
programlarının hazırlanması gerekir. Gereklilikler saptanmadan tasarımına ve yapımına
başlanan yapıların süreç içinde birçok sorunla karşılaşacağı şüphesizdir.

İhtiyaç programları hazırlanırken göz önüne alınması gereken diğer bir boyut ise;
yapıların özellikleri sabit kalırken, kullanıcı gereksinimlerinin yapının ömrü boyunca
değiştiğidir ( Niskala vd., 1992 ). İhtiyaç programları hazırlanırken, bu değişimler için
gerekli tasarım önlemleri alınmalıdır. Gerekli önlemlerin alınmamış olduğu durumlarda,
yapılarda onarım, düzeltme ve sonuçta yıkımlara dahi neden olabilmektedir.

Bu çalış ma kapsamında yapılan araştırmalar sonucunda, bazı il özel idare binalarının


ihtiyaç programına göre üretilmediği ve bunun sonucunda söz konusu binalarda çok
sayıda tadilat yapıldığı; bu durumun ciddi boyutlarda parasal harcamalara ve önemli
düzeyde hizmet aksamalarına neden olduğu yönünde bulgulara ulaşılmıştır.

Çalış ma kapsamındaki Adana İl Özel İdare binası 2005 yılında yasa değişmeden önce
yapılmış olmasına rağmen, tüm gereklilikleri karşılayacak bir ihtiyaç programına göre
üretildiği için yapı kullanım sürecinde hiçbir tadilata veya eklemeye ihtiyaç
duyulmamıştır.

Mersin İl Özel İdare binasında, yeni yasanın tanımlamalarına göre hazırlanan ihtiyaç
programı dahilinde üretildiği için, hiçbir eksiklik bulunmamaktadır.

İhtiyaç programı olmadan üretilen Kahramanmaraş ve Osmaniye il özel idare binaları, iş


merkezi olarak tasarlanmış bir yapının belirli katlarında hizmet vermektedir. Bunun
sonucunda mekan yetersizliği, eksikliği gibi ihtiyaçlara cevap verememe sorunlarıyla
karşılaşılmaktadır. Bu binalarda ortaya çıkan eksikliklerin bir kısmı, kullanım sürecinde
tadilatlar yapılarak telafi edilmeye çalış ılmıştır. Yapılan tadilatlara rağmen halen
ihtiyaçlar optimum düzeyde karşılanamamaktadır. Tasarım aşamasında düşünülmesi
gereken kriterler göz önüne alınmadığından eksikliklerin büyük bir kısmı tadilat
yapılmasına dahi müsaade etmemektedir. Örneğin; meclis salonuna ayrı bir giriş
yapılması, meclis salonuna fuaye yapılması mümkün olmamaktadır.

Diğer taraftan 2003 yılında yürürlüğe giren mevcut Kamu İhale Yasasında, kamu
inşaatlarının öncelikle anahtar teslimim götürü bedel usulüyle ihale edilmesi
öngörülmektedir. Bu ihale yönteminde işin sözleşme, teknik şartname, proje ve mahal
listesi ile ayrıntılı bir şekilde tanımlanarak, diğer bir ifade ile detaylı bir ihtiyaç
programı esas alınarak projelendirilerek ihale edilmesi gerekmektedir. Aksi halde inşaat
sürecinde iş miktar ve çeşitlerindeki artışlar proje yönetimini güçleştirmekte, işin
tamamlanmadan yeniden ihalesi gündeme gelebilmekte ve taraflar arasında
anlaşmazlıklar çıkabilmektedir. Dolayısıyla ihtiyaç programı hazırlama aşamasına
gerekli önemin verilerek projenin bu çerçevede geliştirilmesi için, konunun birinci
derecede muhatapları olan mimarlar ile kamu kurumlarında ihale iş lerini yürütenlerin

169
kurum içi veya meslek odalarınca düzenlenen kurslarla bilinçlendirilmelerinin bu
konudaki aksaklıkların azaltılmasına önemli katkılar sağlayacağı umulmaktadır.

Teşekkür; Bu çalış maya verdikleri destekten dolayı, sayın hocam Prof. Dr. Erkin Erten
ve Prof. Dr. M. Emin Öcal’a ve Yrd. Doç. Dr. Mustafa Yeğin’e teşekkürlerimi sunarım.

Kaynaklar
Bayram, C, Uzun, T. (2005) İl Özel İdarelerinde Yeniden Yapılanma, Yerel Yönetimler
Üzerine Güncel Yazılar I: Reform, Hüseyin Özgür ve Muhammed Kösecik (Ed), Nobel
Yayın ve Dağıtım, Ankara, s:161.

Çiftepınar R., (2006) Yeni İl Özel İdaresi Yasasına Eleştirel Bir Bakış.Yasama Dergisi,
Sayı:2, s:123-145.

Çubukçu, S. (2006) Kamuda Yapı Üretimine Yönelik Bir Risk Yönetim Modeli Yüksek
Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Ankara.

Niskala, E, Pahlika, K, Tuppurainen, Y. (1992) Comparison Between User


Requirements And Building Properties For Renovation, Innovations In Management
Maintenance, Moderisation Of Buildings, CIB W 70 Symposium: 2-2, Rotterdam,
Holland.

Resmi Gazete, (2005) Sayı: 25745, 5302 Sayılı İl Özel İdaresi Kanunu.

Sobacı Z. M., (2005) Yeniden Yapılanma Sürecinde İl Özel İdarelerinin Dünü, Bugünü
ve Geleceği Üzerine Bir Değerlendirme, ÇYYD. Cilt:14, Sayı:4, s: 39.

Yeğin, M. (2000) Yerel Yönetim Binalarının Tasarım Verileri, Doktora Tezi, Yıldız
Teknik Üniversitesi, İstanbul.

170
Yapı İşletmesine Emeği Geçenler

Özge Akboğa Orhan Yüksel


EÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü EÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü
232-388 60 26 232-388 60 26
E-posta: ozgeakboga@hotmail.com E-Posta: orhan.yuksel@ege.edu.tr

Gülben Çalış
EÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü
232-388 60 26
E-posta: gulben.calis@ege.edu.tr

Öz
Çalış ma inşaat mühendisliğinde uygulamaya yönelik konulardan olan yapı iş letmesi
anabilim dalının kurulmasında emeği geçen, aramızdan ayrılmış, değerli hocalarımızı
bu alanda çalışma yapacak olan kuşaklara aktarmak amacıyla yapılmıştır. Bu amaçla
İstanbul Teknik Üniversitesi’nde görev yapmış Ord. Prof. Ali Fuat BERKMAN, Prof.
Dr. Sedat Ersoy, Prof. Besim Yüksel ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde görev
yapmış olan İnşaat Yüksek Mühendisi Ekrem YEŞİLADA çalış ma kapsamına
alınmıştır. Adı geçen hocalarımızın kısa özgeçmişleri, yayınladıkları kitaplar, elde
edilebilen yayınları ve yönettikleri tezler görev yaptıkları üniversitelerden temin
edilerek biyografi biçiminde sunulmaya çalışılmıştır.

Anahtar sözcükler: Yapı işletmesi, Yapı İşletmesi Anabilim Dalı.

Giriş
Hukukta, mühendislik hizmetleri, “eser sözleşmesi” adı altında özel bir alanın
kapsamında yer almış olup, inşaat mühendisliği ise, eserin kabulünde gözle
görülemeyen işler kapsamında olduğundan “gizli ayıp” adı altında, diğer mühendislik
hizmetlerinden ayrılmaktadır. Bu özelliği, yapılan hukuki düzenlemelerde, mikro
ekonomik incelemelerde onun ayrı bir yerde olmasına neden olmaktadır. Yapı İşletmesi
de benzer biçimde, inşaat mühendisliğinin yedi anabilim dalından ayrı yapıda bir
anabilim dalıdır. Diğer anabilim dalları fiziğin temel kuralları üzerine inşa edilmiş
olmasına karşın, yapı işletmesi, mühendislik bilgisinin yanı sıra özel hukuk ve mikro
ekonomi bilgilerini de gerektirmekte, özelliği nedeniyle, bu komşu alanlarda
çalışanların anabilim dalı konularına girmelerini de engellemekte, ya da bu konulardan
çekinmelerine neden olmaktadır. Bu yönüyle yapı işletmesi özel olarak incelenmelidir.

Yapı İşletmesi Anabilim Dalı, İnşaat Mühendisliği’nin uygulamaya dönük yüzüdür.


Şantiyedeki mühendislik, ekonomi ve hukuksal sorunlar dış ında, diğer anabilim
dallarında incelenmeyen ancak, mühendis adaylarına temel tanımların verildiği, onlara
hem inşaat mühendisliğini sevdiren ve hem de ilerde pek çok sorunun çözümünde
yardımcı olacak küçük bilgilerin verildiği “Yapı Elemanları” anabilim dalının

171
kapsamında olagelmiştir. İşte bugüne kadar üniversitelerde anlatıla gelen derslerden
bazıları; Yapı İşletmesi, Yapı Makineleri, Yapı Elemanları, Yapı İşletmesi, İskele Kalıp,
Şantiye Tekniği, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği,… Gelecekte yöneylem araştırması,
genetik algoritma, yapay sinir ağları, bilgi yönetimi, güvenilirlik, … yeni başlıklar
altında uygulamaya yönelik bu anabilim dalının kapsamında yerlerini alacaktır
kuşkusuz.

Bu çalış ma, Türkiye’de, Anabilim Dalı’nın kurulmasının kısa bir tarihçesidir bir
anlamda. Sonraki çalışmalarda daha fazla bilgi toplanabileceği umuduyla, burada,
anabilim dalının kuruluşundan bu yana emeği geçen ve halen hayatta olmayanların
tanıtılması amaçlanmaktadır.

1773 yılında Mühendishane-i Berri-i Hümayun adı altında kurulan İstanbul Teknik
Üniversitesi’nde, 1944 yılında İnşaat Fakültesi kurulur. İTÜ İnşaat Fakültesi’nin
tarihçesinde, Yapı İşletmesi Anabilim Dalı için şu notlar görülür1;

“1944 yılında İTÜ İnşaat Fakültesi’nin kurulmasından 1947 yılına kadar geçen süre
zarfında, İnşaat Mühendisliği’nin şantiye ortamında uygulamaya yönelik en önemli
konularından olan yapı makineleri ile ilgili dersler Zemin Mekaniği Kürsüsü elemanları
tarafından, yapı elemanları ile ilgili dersler ise Mimarlık Fakültesi öğretim elemanları
tarafından verilmiştir. 1947 yılında İTÜ İnşaat Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü
bünyesinde Yapı Elemanları-Makineleri ve İşletmesi Kürsüsü kurulmuştur. Kürsü
Başkanlığı görevi 1973 yılına kadar Ord.Prof. Ali Fuat Berkman tarafından
yürütülmüştür. Aynı yıl göreve Prof.Dr. Sedat Ersoy atanmıştır.”

Kürsüde verilen dersler kürsünün kuruluş amacını belirler niteliktedir. İş emniyeti, yapı
işletmesi idaresi, şantiye tekniği, yapı elemanları, iskele-kalıp, kagir yapı, mimarlık
bilgisi ve yapı makineleri. Kürsüde verilen bazı derslerin alt yapısı gibi düşünülebilecek
makine bilgisi ve elektrik bilgisi dersleri, Makine ve Elektrik fakültelerinden, mimarlık
bilgisi dersleri ise kürsü elemanı olan bir mimar öğretim üyesi tarafından verilir.

1956 yılında “Orta Doğu İleri Teknoloji Enstitüsü” adıyla öğretim hayatına başlayan bir
diğer önemli kuruluşumuz, 1957 yılı başında “Orta Doğu Teknik Üniversitesi” adı ile
yoluna devam eder (Erdoğan, 2006). Anıları şeklinde düzenlenen ve bir ölçüde ODTÜ
İnşaat mühendisliği Bölümü’nün tarihçesi olan bu çalışmada Sayın Erdoğan, Yapı
İşletmesi Anabilim Dalı’nın geliş mesinden şu cümlelerle söz eder;

“İnşaat Mühendisliği Bölümü’nde laboratuarı olmayan bir başka bilim dalı daha vardı:
Bu Bilim Dalı, 1970’lerde ‘Yapım Teknolojisi ve Stratejisi’ olarak anılmakta olan fakat
bugün ‘Yapım Yönetimi’ denilen Bilim Dalıydı. O dalın hocaları ve asistanları, bugün
olduğu gibi, Bölüm Başkanlığı’nın bulunduğu binalardaki ofislere yerleşmişti”.

Yukarıda sözü geçen anılarda, anabilim dalının ilk derslerin, 1960-61 ders yılında son
sınıf öğrencilerine İnş.Y.Müh. Hüsamettin Güz tarafından verilen “Engineering Laws
and Contracts” ve İnş.Y.Müh. Fuat Zadil’in anlattığı “Construction Planning and Cost
ll” adlı dersler olduğu görülür. Zadil beyin dersinde yapı makineleri ve maliyet
konularını anlattığı anlaşılmaktadır.

1
İTÜ İnşaat Fakültesi, Yapı İşletmesi Anabilim Dalı ile ilgili bilgiler bölüm öğretim üyesi Sayın Yrd.
Doç. Dr. Uğur Müngen’in desteği ile İTÜ Rektörlük Arşivi’nden sağlanmıştır.

172
Yapı İşletmesine Emeği Geçen Hocalarımız

Ord. Prof. ALİ FUAT BERKMAN

1900 yılında İstanbul’da doğan Ali Fuat BERKMAN 01.03.1922 tarihinde Yüksek
Mühendis Mektebi’nden mezun olur. 29.04.1922 tarihinde Ankara-Sivas Demiryolu
Mühendisliği’ne atanır. 06.03.1923 tarihinde Ankara-Sivas Demiryolu Kısım
Mühendisliği’ne getirilir. BERKMAN 01.03.1927 tarihinde Ankara Demiryolu Fen
İşleri Mühendisi olarak görev yapmaya başlar. 09.03.1929 tarihinde Demiryolları İnşaat
Reisliği’ne atanan Sayın BERKMAN, Bayındırlık Bakanlığı Demiryolları Fen Heyeti
Müdürü ve Yüksek Mühendisi görevinden 25.06.1945 tarihinde İTÜ İnşaat Fakültesi
Yapı İşletmesi ve Maliyet Hesapları Profesörü görevine atanır. 1947 yılında İTÜ İnşaat
Fakültesi’nde kurulan Yapı Elemanları Makineleri ve İşletmesi Kürsüsü’nde Kürsü
Başkanı olur. 27.02.1956 tarihinde Ordinaryüs Profesör unvanını alır. 07.07.1973
tarihinde yaş haddinden emekli oluncaya kadar Kürsü Başkanlığı görevini sürdürür.
Berkman, uygulamadan ve Alman ekolünden gelen bir mühendis olarak Yapı İşletmesi
Anabilim Dalı’na Türkiye’de biçimini verir.

Berkman’ın ahşap, masif ve çelik demiryol köprüleri, çelik inşaat hesap esasları, yeni
metotlar ve Alman Betonarme Şartnamesi konularında, 1950 yılında baskısı bulunan,
çevirileri halen İTÜ Merkez Kütüphanesi raflarında bulunmaktadır. Yapı İşletmesi
Anabilim Dalı’ndaki eserleri anabilim dalının bugünkü durumuna biçim veren ve bir
kısmı da başvuru eseri niteliğini koruyan türdedir. Eski baskıları kütüphane raflarında
bulunan bu kitapların baskı tarihleri ve sayfa sayıları şöyledir; İş Emniyeti (1961-1972
baskı, 74 sayfa), Yapı İşletmesi İdaresi (1950-1963 baskı, 313 sayfa), Şantiye Tekniğ i
(1957-1962-1970-1973 baskı, 352 sayfa), Yapı Elemanları (1966-1970-73 baskı, 463
sayfa), Kagir Yapı (1963 baskı).

EKREM YEŞİLADA

14.12.1917 tarihinde Kıbrıs Lefkoşa’da doğan Ekrem YEŞİLADA ilk, orta ve lise
tahsilini tamamlayarak 1936 yılında İstanbul’a gelir. O zamanki Yüksek Mühendis
Mektebi‘nin giriş sınavını kazanır ve altı yıl olan bu öğrenimini 1942 Haziran
döneminde tamamlayarak Yüksek Mühendis diplomasını alır.

1942–1952 arasında, Ankara Nafia Müdürlüğü’nde, Milli Savunma Bakanlığı İnşaat


Dairesi’nde, Bayındırlık Bakanlığı Milli Şoseler Fen Heyeti’nde çalışır ve
Karayolları’nın kuruluş dönemi olan 1949–1950 yılları arasında Amerika’ya gönderilir,
yol yapım teknolojisi ve makineleri üzerine kurs görerek sertifika alır. 1952 yılında
Hollanda Delf Üniversitesi’nde fotogrametri kursu görür.

1952–1960 arasında, Et Balık Kurumu Erzurum ve Ankara kombinalarında İnşaat ve


Montaj Kontrol Amirliği, işletmeci olarak da kombina müdürlüğü görevinde bulunur.

1960–1980 arasında, Bayındırlık Bakanlığı’nda Reis Muavini, Daire Başkanı ve Teknik


Müşavir olarak görev yapar. 1967 yılında Bakanlıkça geçici görev olarak KTÜ’de bir
süre çalış ır ve görevine döndüğü yıl olan 1967’de ODTÜ’de yarı zamanlı öğretim üyesi
olarak ders vermeye başlar. 1980 yılında kendi isteğiyle Araştırma ve Eğitim Dairesi
Başkanlığı’ndan emekli olur.

173
1980–1984 arasında, ODTÜ’de tam zamanlı öğretim görevlisi, 1984–1987 arasında
Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde öğretim görevlisi ve İnşaat Mühendisliği Bölüm
Başkanı ve daha sonra da ODTÜ’de yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak akademik
çalışmalarını sürdürür.

ODTÜ, Kara Harp Okulu ve diğer özel mühendislik okullarında öğretim görevleri
yapar. Teknik kongrelerde sunulmuş 16 bildirisi, çeşitli dergilerde yayımlanmış 33
makalesi, Bayındırlık Bakanlığı, Eskişehir DMMA ve Kara Kuvvetleri’nce bastırılmış 5
adet kitabı mevcuttur. Ayrıca ODTÜ’deki görevi süresince 8 adet lisansüstü tezde
yöneticilik yapar (Haber Bülteni, 1998). Bu çalışmaların tamamı Yapı İşletmesi
Anabilim Dalı kapsamında olup bir kısmı da ilginç literatür taramaları biçimindedir.

Uygulamadan gelen, Anabilim dalına aynı zamanda akademisyen olarak emeği geçen
Yeşilada, 07.01.2005 tarihinde aramızdan ayrılır.

Prof. Dr. SEDAT ERSOY

14.07.1920 tarihinde Akşehir’de doğan Ersoy; 1932 yılında Akşehir Gazi İlkokulu’nu,
1935 yılında Akşehir Ortaokulu’nu ve 1938 yılında Konya Lisesi’ni bitirir. Mezuniyet
dereceleri hep pekiyi olur. 1938 yılında olgunluk sınavını da pekiyi derece ile başarır ve
aynı yıl İstanbul Yüksek Mühendis Mektebi’nin giriş sınavlarını kazanır, parasız yatılı
olarak kaydolur, 3 ay kadar derslere devam ettikten sonra Avrupa müsabaka sınavını
kazanarak Milli Eğitim Bakanlığı adına 1938 de Almanya’ya gönderilir, 1939 da
Dresden Technische Hochschule’sine girer 1944 yılında Makine Yüksek Mühendisliğ i
öğrenimini pekiyi derece ile tamamlar.

Ersoy, 31.07.1944 tarihinde İTÜ Makine Fakültesi Teknoloji Kürsüsü asistanlığına ve


31.12.1945 tarihinde İnşaat Fakültesi Zemin Mekaniği ve Temel İnşaatı Kürsüsü
asistanlığına atanır. 31.12.1945 ile 02.03.1946 tarihleri arasında askerlik görevini yapar.
1947 yılında İnşaat Fakültesi Yapı Elemanları, Makineleri ve İşletmesi Kürsüsü
asistanlığına başlar. 1947 yılında (Bandlı İleticiler) isimli yeterlik çalışmasını yapar.
1950 yılında da (Şantiyelerde rasyonalizasyon) çalışması ile Doçent olur ve 30.12.1950
tarihinde çalıştığı kürsüye Eylemli Doçent olarak atanır, 1962 yılında Profesör olur.
1959 – 1961 tarihleri arasında dahili vibratörler üzerinde yapmış olduğu çalışma
Aachen Technische Hochschule’si tarafından doktora travayı olarak kabul edilir ve
kendisine 1962 tarihinde Doktor Mühendis unvanı verilir. Ali Fuat Berkman’ın 1973
yılında emekliye ayrılması üzerine Kürsü Başkanlığı’na atanır ve yaş haddinden emekli
olduğu 01.07.1987 tarihine kadar bu görevi sürdürür. 2007 yılında aramızdan ayrılan
Ersoy’un “İnşaat Mühendisleri için Makine Bilgisi (H. Weihe ve J. Hanner, 1968, 490
sayfa)”, adlı çevirileri ve “Yapı Makineleri Cilt I Taş Kırma, Eleme ve Yıkama
Makineleri (164 sayfa)”, “Yapı Makineleri Cilt II Zemin Kazma ve Sıkıştırma
Makineleri (232 sayfa)” ve “Yapı Makineleri Cilt III Beton ve Bitümlü Karışım
Tesisleri (149 sayfa)” adlı kitapları ve kendisinin “albüm” diye adlandırdığı “Makine
Bilgisi ve Yapı Makineleri (211 sayfa)” kitapları çalışmalarından bir kısmını oluşturur.
Yapı Makineleri üzerine yazdığı üç ciltlik kitap serisi, inşaat mühendisliği için halen
kaynak niteliğinde önemli çalışmalardır.

174
Prof. BESİM YÜKSEL

1921 yılında Silifke’de doğan Besim Yüksel, Gülnar’da ilkokulu, Erzincan’da ortaokulu
ve 1941 de Sivas Erkek Lisesi’ni bitirir, 1941’de İTÜ’ye parasız yatılı olarak girer ve
1947 yılında Betonarme opsiyonundan Yüksek Mühendis olarak mezun olur.
31.05.1948 tarihinde Yapı Elemanları Makineleri ve İşletmesi Kürsüsü’ne stajyer
asistan, 12.07.1948 tarihinde asistan adayı ve 31.05.1949 da asli asistanlığa atanır ve
20.02.1952 tarihinde yeterlik sınavını başarır.

Askerlik görevini 05.05.1953–30.10.1954 tarihleri arasında yapar, Yapı Elemanları


Makineleri ve İşletmesi Kürsüsü’ne dönerek asistanlığa yeniden atanır. 31.12.1956
tarihinde Üniversite Doçenti unvanını alır ve 31.12.1956 tarihinde aynı Kürsüde
Eylemli Doçentliğe atanır. Yayınlanmış “İnşaat İskele ve Kalıpları (351 sayfa)” bir
kitabı kütüphanede yer almaktadır. 28.02.1968 tarihinde Üniversite Profesörlüğüne
yükseltilen Besim Yüksel 25.03.1976 tarihinde vefat eder.

Son Söz
İnşaat mühendisliğinin uygulamadaki yüzünü oluşturan, mühendislik, hukuk ve işletme
mesleklerinin arakesitinde yer alan, Dünya’da da 1950’lerden sonra tanımlanmaya
başlayan, Yapı İşletmesi Anabilim Dalı’nın Türkiye’de kuruluşuna öncülük etmiş ve bu
nedenle ayrıcalığı olan kişilerdir yukarıda söz edilen bilim insanları. Anabilim Dalı’nın
kuruluşunda bu farklı alanları, yurtdışı uygulamalarına göre, daha doğru biçimde
birleştirmeyi başarmış lardır bu öncüler.

Disiplinlerarası gelişmeleri birlikte izleyerek ötelere götürmek, arkadan gelen yapı


işletmecilerinin görevi olacaktır.

Kaynaklar
Erdoğan, T.Y., (2006). ODTÜ’nün Yarım Asırlık Tarihinde İnşaat Mühendisliği
Bölümünün Kırkdokuz Yılı (1957-2006), Teknik Yayınevi, Ankara.

İnşaat Mühendisliği Bölümü Haber Bülteni, 1998, ODTÜ, sayı 88, Şubat, Ankara.

175
Yapı İşletmesi Eğitiminde Yurtdışı Eğitim Programlarının
İncelenmesi

Selim Baradan Özge Akboğa


Ege Üniversitesi, Bornova / İzmir Ege Üniversitesi, Bornova / İzmir
Tel: (232) 3886026 Tel: (232) 3886026
E-posta: selim.baradan@ege.edu.tr E-posta: ozgeakboga.ege@gmail.com

Gülben Çalış Orhan Yüksel


Ege Üniversitesi, Bornova / İzmir Ege Üniversitesi, Bornova / İzmir
Tel: (232) 3886026 Tel: (232) 3886026
E-posta: gulben.calis@ege.edu.tr E-posta: orhan.yuksel@ege.edu.tr

Öz

Türkiye’de yapı işletmesi alanında eğitim veren sınırlı sayıdaki inşaat mühendisliğ i
bölümlerinin eğitim stratejileri ve ders programlarının günümüzün ihtiyaçlarını
karşılayacak şekilde düzenli olarak güncellemeleri gerekir. Yapılacak güncellemelerin
dünyada aynı dalda eğitim veren ve üst sıralarda yer alan eğitim programlarının örnek
alınarak yapılmasında fayda vardır. Bu bildiride, dünyadaki üniversiteleri çeşitli
kriterlere göre sıralayan QS ve ARWU sistemleri incelenip Kuzey Amerika, Avrupa,
Asya ve Avustralya’da üst sıralarda yer alan mühendislik eğitim programları seçilmiştir.
Seçilen eğitim programlarının web sayfaları araştırılıp eğitim programlarının sonunda
verilen dereceler, yüksek lisans ve doktora yapabilme olanakları, gerekli kredi sayısı,
öğretim kadrosunun yapısı ve açılan dersler incelenir. Sonuçlar tablolar halinde
sunulmaktadır. Bu çalış manın Yapı İşletmesi eğitim programı kurmak isteyen veya var
olan eğitim programını geliştirmeyi ve güncellemeyi düşünen inşaat mühendisliğ i
bölümlerine faydalı olacağı ve örnek olabileceği düşünülmektedir.

Anahtar sözcükler: Mühendislik eğitimi, yapı işletmesi, yapım yönetimi, yurtdış ı


üniversiteler, sıralama sistemleri.

Giriş
Son yıllarda inşaat mühendisliği eğitiminin vazgeçilmez anabilim dallarından biri haline
gelen “Yapı İşletmesi”, yelpazesi en geniş dallardan biridir. Şantiye tekniği, proje
planlama, metraj ve iş güvenliği gibi pratiğe yönelik konular bu anabilim dalının altında
toplanmaktadır. Bir inşaat mühendisi ayrıca yönetici olma yolunda kendini geliştirmek
istiyorsa iş letme yönetimi, muhasebe ve finans gibi temel işletme derslerini de
almalıdır. Bu özelliklere sahip bir kiş inin ilgili kanunları, yönetmelikleri bilmesi ve
hukuk sisteminin işleyiş i konusunda da gerekli bilgiye sahip olması gerekmektedir.
Yapı işletmesi anabilim dalının kapsam olarak inşaat mühendisliğinin diğer anabilim
dallarına göre hayli geniş olduğu görülmektedir. Konuların çeşitliliği, üniversiteler arası
farklı uygulamalara neden olmakta ve öğrenciler yukarıda sayılan konuların bir kısmını

177
öğrenmeden mezun olmaktadır. Bunun yanında, bu kadar farklı ve çok konunun
öğrenciye verilmesi gerçekçi bir yaklaşım değildir. Bu yüzden, eğitim programını
hazırlayan kişilere ve danış manlara büyük yük düşmektedir.

Yapı işletmesi odaklı bir eğitim programı hazırlanırken dikkat edilmesi gereken önemli
bir konu da inşaat sektöründeki teknolojik gelişmelerin, piyasa taleplerinin ve mevzuat
değişikliklerinin sürekli izlenmesinin gerekliliğidir. Yapı işletmesi alanının, inşaat
mühendisliğindeki diğer alanlara göre, sektördeki yeniliklerden en fazla ve en çabuk
etkilenen dal olduğu söylenebilir. Bu özelliğinden dolayı, bu anabilim dalında faaliyet
gösteren akademisyenlerin sektördeki yenilikleri yakından takip etmesi gereklidir.
Türkiye’de yapı iş letmesi anabilim dalında eğitim veren sınırlı sayıdaki inşaat
mühendisliği bölümlerinin de eğitim stratejilerini ve ders programlarını günümüz
ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde düzenli olarak güncellemeleri gerekir. Yapılacak bu
güncellemelerin, dünyada aynı dalda eğitim veren ve üst sıralarda yer alan eğitim
programlarının örnek alınarak yapılmasında fayda vardır.

Bu çalış mada, dünyada söz sahibi üniversitelerin yapı işletmesine yönelik eğitim
programlarının incelenmesi ve inceleme sonuçlarının özetlenerek eğitimcilerle
paylaşılması amaçlanmaktadır. Araştırma kapsamına alınan eğitim programlarına,
“Academic Ranking of World Universitites (ARWU)” (http://www.arwu.org/) ve “QS
(Quacquarelli Symonds) World University Rankings”
(http://www.topuniversities.com/worlduniversityrankings/) adlı sıralama sistemlerinden
faydalanılarak karar verilir. Her iki sistem, konuya bilimsel olarak yaklaşmakta ve
sıralama için çeşitli kriterler kullanmaktadır. ARWU, eğitim kurumunun ve öğretim
üyelerinin kazandığı ödüller, öğretim kadrosunun çıkardığı yayınlar, kurumun
büyüklüğü ve akademik performansı arasındaki oran gibi kriterleri dikkate alarak
sıralama yapmaktadır (Liu ve Cheng, 2005). QS sıralama sisteminde ise yukarıdakilere
ek olarak öğrenci anket ve geri bildirimleri, mezunlarının iş bulma olasılığı ve
uluslararası eğitime bakış açısı gibi kriterler de dikkate alınmaktadır. Çalışmada,
“mühendislik ve teknoloji” kategorisine göre yapılan sıralamada üst basamaklarda yer
alan üniversiteler ve bu üniversiteler içinde yapı işletmesi eğitimi veren kurumlar
belirlenir. Kuzey Amerika’dan on, Avrupa’dan dört, Asya’dan üç ve Avustralya’dan bir
adet olmak üzere toplam onsekiz üniversite seçilip eğitim programlarındaki
uygulamalar (tezli/tezsiz yüksek lisans, kredi sayısı, doktora eğitimi, gibi), öğretim
kadrosu ve açılan dersler detaylı olarak incelenir. Sonuçlar, tablolar halinde sunulmakta
ve böylece eğitim programlarındaki uygulamalar ve dersleri bir arada görme ve
karşılaştırma fırsatı sağlanmaktadır.

İncelenen Eğitim Programlarının Ana Hatları


İncelenen onsekiz üniversitenin eğitim programlarının ana hatları ve açılan derslerin
dağılımı Tablo 1’de özetlenmektedir. Tabloda, incelenen üniversitenin adı, bulunduğu
ülke ve sıralama sistemlerindeki yeri gibi bilgiler bulunduğu gibi, aynı zamanda
incelenen eğitim programında yapı iş letmesi anabilim dalının nasıl adlandırıldığına da
yer verilmektedir. Türkçe literatürde yapı işletmesi haricinde yapı yönetimi, yapım
yönetimi, inşaat yönetimi gibi terimler sıkça kullanılmaktadır. Terim karmaşasını
azaltmak için yapı işletmesi teriminin yabancı literatürde kullanımı tabloda
gösterilmektedir. Aynı zamanda, yüksek lisans eğitimi için gerekli kredi sayısı ile

178
bitirme tezinin gerekli olup olmadığı ve öğretim üyelerinin kadro durumları da Tablo
1.’de incelenmektedir.

Eğitim programlarında açılan derslerin dağılımı ise Tablo 2’de incelenmiştir. Birçok
dersin ismi her üniversitede farklı adla kullanıldığı için bu derslerin Türkçe karşılıkları
tabloya konulmuş ve bazı dersler gruplanmıştır. Bu tabloya incelenen eğitim
programlarında açılan tüm dersler işlenmemiş, sadece sıklıkla karşılaşılanlar
eklenmiştir.

Tablo 1 Yurtdışındaki üniversitelerin yapı işletmesi eğitim programlarının ana hatları.


Sıralamasındaki Yeri

Sıralamasındaki Yeri
Yüksek Lisans Öğretim

Doktora
ARWU

Yapı İşletmesi Kadrosu


QS

Üniversite adı Ülke Eğitimi


anabilim dalının adı (Kadrolu +
Kadrosuz)

Tezli Tezsiz Kredi


Stanford Construction
ABD

Evet
University, 2 3 Engineering & Hayır Evet 45 5+25
California Management
University of Illinois
Construction
ABD

Evet
at Urbana- 3 20 Evet Evet 36-40 5
Management
Champaign
University of Engineering &
ABD

Evet
California at 4 2 Project Hayır Evet 40 7
Berkeley Management
University of Construction
ABD

Michigan, Ann 5 38 Engineering & Hayır Evet 30-34 Evet 4


Arbor Management
Construction
University of Texas
ABD

Evet

6 32 Engineering & Evet Evet 30 7+7


at Austin
Project Mgmnt
University of Project
ABD

Evet

13 81 Evet Evet 30 9+12


Maryland Management

Cornell University, Engineering


Hayır
ABD

16 24 Hayır Evet 30 7+3


New York Management
Georgia Institute of
Construction
ABD

Evet

Technology, 8 8 Evet Evet 30 2+5


Engineering
Atlanta
Construction
Kanada

University of 10
Evet

21 10 Engineering & Evet Evet 2


Toronto ders
Management

Project &
Kanada

University of British 51-


Evet

22 Construction Evet Evet 30 3+5


Colombia 75
Management
İngiltere

Imperial College, Business Ek


Hayır

25 7 Hayır Evet modül


-
London Management

179
Tablo 1 Yurtdışındaki üniversitelerin yapı işletmesi eğitim programlarının ana hatları.
(devamı)
Chalmers
51- Construction 4

İsveç

Evet
University of 55 Evet Hayır 11+3
75 Management dönem
Technology
Construction

İsviçre
Swiss Federal 51- 120

Evet
13 Engineering & Evet Hayır 3
Institute of Zurich 75 ECTS
Management

Construction
Hollanda
University of 51-

Evet
117 Management & Evet Hayır 30 23
Twente 75
Engineering

Nanyang Centre for


Singapur

51-

Evet
Technological 26 Infrastructure Hayır Evet 30 -
75
University Systems

Tsinghua Construction

Evet
Çin

50 12 Hayır Evet - 12+5


University Management
Technion, Israel
Construction
İsrail

Evet
Institute of 39 29 Evet Evet 40 5+2
Management
Technology
Avustralya

University of 51- Project

Evet
41 Evet Evet 48 2+6
Sydney 75 Management

Bu bölümde incelenen üniversiteler kıtalara göre gruplanmış ve her üniversite için


eğitim programının ana hatları belirtilmiş ve eğitim sistemi hakkında genel bilgiler
sunulmuştur.

Kuzey Amerika

Amerika’nın en bilinen dergilerinden U.S. News’un 2009 yılı “Dünyanın en iyi


üniversiteleri: mühendislik ve biliş im teknolojisi alanında” listesindeki ilk elli
üniversitenin yirmiden fazlası Kuzey Amerika kıtasında yer almaktadır. Bu üniversiteler
içerisinde beş Kanada üniversitesi dışında hepsinin Amerika Birleşik Devletlerinde
bulunduğu dikkat çekmektedir. (http://www.usnews.com/ articles/education/worlds-
best-colleges/2009/06/18/worlds-best-colleges-engineering-and-it-universities.html)
Benzer durum, ARWU sıralama sisteminde daha belirgin olarak ortaya çıkmaktadır. Bu
çalış mada, listede verilen sırayla ABD üniversiteleri incelenerek yapı işletmesi eğitimi
veren üniversiteler belirlenir ve içlerinden sekiz tanesi seçilerek eğitim programları
mercek altına alınır. Ayrıca, iki tane Kanada üniversitesi de çalış maya dahil
edilmektedir.

Stanford University (http://cem.stanford.edu/index.html)

Stanford Üniversitesi dünya sıralamasında ikinci sırada yer almakta ve İnşaat ve Çevre
Mühendisliği Bölümü adı altında klasik inşaat mühendisliği eğitiminden hayli farklı bir
eğitim sistemi yürütmektedir. Eğitim üç ana gruba ayırmaktadır: Sürdürülebilir İnşa
Edilmiş Çevre, Atmosfer ve Enerji, Su Çevresi. Stanford, küresel ısınmaya karşı duyarlı
bir tutum sergilemekte ve çevrenin korunmasına yönelik eğitimi benimsemektedir.

180
“Yapım Mühendisliği ve Yönetimi” adı altında elli yılı aşkın süredir çalışmalar
yapılmakta ve halen sürdürülebilir inşa edilmiş çevre alanının altında yer almaktadır.
Yapı iş letmesi dalında dünyada iyi bir yer elde etmiş bu bölümde, lisans seviyesinde
birçok ders açılmakta ve 45kredilik tezsiz yüksek lisans seçeneği de bulunmaktadır.
Bunun dış ında, tasarım, yapım ve ileri proje teslimat sistemleriyle ilgili çalışmak
isteyenler için “Tasarım-Yapım Entegrasyonu” ve çevresel etkin tasarım, yeşil yapım
gibi konularla ilgilenenler için “Sürdürülebilir Tasarım ve Yapım” yüksek lisans
programları da bulunmaktadır. “Yapım Mühendisliği ve Yönetimi” grubu ek dersler
alınması şartıyla inşaat mühendisliği dışındaki adayları da programlarına kabul
etmektedir.

University of Illinois (http://cee.illinois.edu/ConsMgt)

“Yapım Yönetimi” grubu, Illinois Üniversitesi İnşaat ve Çevre Mühendisliğ i


Bölümü’nün sekiz anabilim dalından bir tanesini oluşturmaktadır. Hayli etkin olarak
çalıştığı gözlemlenen bu anabilim dalında altı farklı derece verilmektedir. Bilinen
yüksek lisans ve doktora derecelerinin yanı sıra, lisans seviyesinde “Yapım
Mühendisliği ve Yönetimi” uzmanlık dalında mühendis derecesi, mimarlık ve işletme
branşlarında birleşik derece ve beş yıllık “Küresel Lider” programı ile lisans artı yüksek
lisans derecesi verilmektedir.

University of California, Berkeley (http://www.ce.berkeley.edu/epm/)

University of California veya daha bilinen adıyla Berkeley Üniversitesi hem


mühendislik hem de diğer eğitim dallarında dünyanın sayılı üniversitelerinin arasında
yer almaktadır. Üniversitenin İnşaat ve Çevre Mühendisliği Bölümü 2008 yılında
yüksek lisans eğitiminde birinci, lisans eğitiminde ise ikinci sırada yer almaktadır
(http://www.usnews. com/sections/education). Bölümün altı anabilim dalından biri olan
“Mühendislik ve Proje Yönetimi” programında yüksek lisans ve doktora dereceleri
verilmektedir. Yüksek lisans eğitimi tezli veya tezsiz olmak üzere ikiye ayrılır. Tezli
yüksek lisans derecesi için 20 kredi ders ve tezin tamamlanması gerekmektedir. Tezsiz
yüksek lisans derecesi için iki alternatif bulunmaktadır. Bunlardan ilki 24 kredi ders ve
sınav ile yaklaşık bir yılda tamamlanabilen “Master of Science”, diğeri ise yaklaşık iki
yılda 40 kredi ders alarak elde edilebilen “Master of Engineering” dereceleridir.

University of Michigan (http://www.cem.umich.edu/home/index.html)

Michigan Üniversitesi, İnşaat ve Çevre Mühendisliği Bölümü’nün dört anabilim


dalından bir tanesi olan “Yapım Mühendisliği ve Yönetimi”nde mühendis adaylarına
farklı eğitim seçenekleri sunulmaktadır. Öğrencilere eğitimlerinin son yılında seçtikleri
anabilim dalında (örn. yapım yönetimi) uzmanlaşma fırsatı verilir. Bu bölümde ayrıca
iki farklı yüksek lisans derecesi verilmektedir. Bunlardan ilki, piyasada çalışmayı
düşünenler için pratiğe yönelik derslerin ağırlıkta olduğu “Master of Engineering”
derecesidir. Diğeri ise yüksek lisansın ardından doktora yapmayı düşünenler için
araştırmaya yönelik derslerin ağırlıkta olduğu “Master of Science in Engineering”
derecesidir. Tez çalışması doktora seviyesinde istenilmekte, yüksek lisans dereceleri
için gerekmemektedir. “Yapım Mühendisliği ve Yönetimi” programında, ayrıca, çift dal
seçeneği bulunmakta olup istenirse “Mimarlık ve Şehir Bölge Planlama” veya “İşletme”
fakültelerinden ders alınarak çift derece elde edilebilmektedir.

181
University of Texas, Austin
(http://www.caee.utexas.edu/dept/area/construction/Construction.html)

“Yapım Mühendisliği ve Proje Yönetimi” anabilim dalı, Texas Üniversitesi İnşaat,


Mimarlık, Çevre Mühendisliği Bölümü’nün altında otuz yılı aşkın süredir faaliyetlerini
devam ettirmektedir. Dünyadaki diğer yapı işletmesi alanında çalışan birçok eğitim
programına göre akademik kadrosu güçlü olan bu programda, yüksek lisans ve doktora
dereceleri verilmektedir. 30 kredi ders alınması gereken yüksek lisans programında
alınan kredilerin en az altısı, en çok onikisinin inşaat mühendisliği dışından alınan
dersler olması şarttır. Tez yapmak ise öğrencinin tercihine bırakılmaktadır. Öğrenci, tez
yapmak isterse 24 kredilik ders alarak programı tamamlayabilmektedir.

University of Maryland (http://pm.umd.edu/page.php?id=1)

Maryland Üniversitesi, bu çalışmadaki kapsamındaki diğer Amerikan programlarına


kıyasla daha düşük sıralarda yer almaktadır. Ancak, İnşaat ve Çevre Mühendisliğ i
Bölümü’nün altı anabilim dalından bir tanesi olan “Proje Yönetimi”nin hayli kuvvetli
bir kadro ve ders programına sahip olduğu yapılan araştırmalarda ortaya çıkmaktadır.
Bu programda, beş farklı derece sunulmaktadır. Lisans seviyesinde belli bir not
ortalamasının üstüne çıkan öğrenciler “Proje Yönetimi” dalında yan dal yapma hakkına
sahip olmaktadır. Bu fırsattan faydalanmak isteyen öğrencilerin konuyla ilgili beş adet
seçmeli dersi almaları yeterli olmakta ve bu haktan mimarlık öğrencileri de
yararlanabilmektedir. Yüksek lisans seviyesinde üç farklı seçenek bulunmaktadır.
Bunlardan iki tanesi University of Michigan’daki uygulama ile aynıdır. “Master of
Science” araştırmaya yönelik tezli yüksek lisans olup “Master of Engineering” pratiğe
yöneliktir ve tez yapılmadan 30 kredi dersle mezun olunabilmektedir. Ayrıca, 12
kredilik dersten oluşan sertifika programı mevcuttur. Doktora programı ise minimum 30
kredi ders ve doktora tezinden oluşmaktadır.

Cornell University
(http://www.cee.cornell.edu/graduate-programs/meng-in-engineering-management.cfm)

Cornell Üniversitesi’nin İnşaat ve Çevre Mühendisliği Bölümü, incelenen diğer yapı


işletmesi eğitim programlarından farklı bir program sunmaktadır. “Mühendislik
Yönetimi” adlı program, temel olasılık ve istatistik bilgilerini almış tüm mühendislere
açıktır ve mezunlara “Master of Engineering” derecesi verilmektedir. Programda,
öğrencilerden temel ve seçmeli proje yönetimi ilgili dersleri ve bunların yanında da üç
adet kendi branşlarıyla ilgili dersleri almaları istenmektedir. Bu programın amacı, her ne
kadar işletme yüksek lisansına (MBA) alternatif olmaksa da, isteyenlere Cornell
Üniversitesi’nin İşletme Fakültesi ile ortak beş dönemlik bir çift dal MBA programı
sunulmaktadır.

Georgia Institute of Technology


(http://www.ce.gatech.edu/about-cee/programs-of-study/construction/)

Dünyanın mühendislik eğitiminde önde gelen üniversitelerinden biri olan Georgia


Teknoloji Enstitüsü’nün İnşaat ve Çevre Mühendisliği Bölümü’nde altı anabilim dalı
bulunmaktadır. Yapı işletmesi konularıyla ilgilenen dal “Yapım Mühendisliği” olarak
adlandırılmaktadır. Bölümde, inşaat ve çevre mühendislikleri için yüksek lisans ve
doktora dereceleri ayrı ayrı verilmektedir. Georgia Teknoloji Enstitüsü’nün “Yapım

182
Mühendisliği” anabilim dalında az sayıda öğretim üyesi olsa da, bu dalda verilen
derslerin çokluğu programı yeterli düzeye getirmektedir.

University of Toronto (http://www.civ.utoronto.ca/sect/coneng/)

Mühendislik eğitimi sıralamalarında Kanada’nın bir numaralı üniversitesi olarak dikkat


çeken Toronto Üniversitesi’nin İnşaat Mühendisliği Bölümü’nde, lisans eğitimine ek
olarak iki farklı yüksek lisans ve doktora eğitimi verilmektedir. Bu bölümde yüksek
lisans yapmak isteyenlere sunulan yüksek lisans seçenekleri “Master of Engineering” ve
“Master of Applied Science”dır. İlk seçenek, daha çok piyasada çalışacak mühendisler
için olup mezun olmak için on ders veya sekiz ders artı tasarım projesi almak gerekir.
İkinci seçenek, araştırmacı ve akademisyenlere yönelik tasarlanmış bir program olup
mezun olmak için bitirme tezi şart koşulur. “Yapım Mühendisliği ve Yönetimi”,
bölümün onüç araştırma grubundan bir tanesidir ve bu daldan ders alıp uzmanlaşan
mezunlar için ayrı bir derece verilmemektedir. Kadrosunda iki profesör olan bu grupta
sekiz adet yüksek lisans ve dört adet lisans dersi verilmektedir.

University of British Columbia


(http://www.civil.ubc.ca/current_students/graduates/programs/pcm.php)

Bu çalışma kapsamında seçilen ikinci Kanada üniversitesi British Columbia


Üniversitesi’dir. İnşaat Mühendisliği Bölümü’nde biri çevre mühendisliği olmak üzere
toplam sekiz anabilim dalı bulunmaktadır. Yapı işletmesi konusuyla ilgili dal “Proje ve
Yapım Yönetimi” olarak adlandırılmaktadır. Bu dalda uzmanlık yapmak isteyen
öğrencilere farklı yüksek lisans seçenekleri sunulmaktadır. Bunlardan ilki bitirme tezi
yapmadan derece elde etmek isteyenler için düzenlenmiş olup 30 kredi ders alma şartı
bulunmaktadır. Eğitimin sonunda “Master of Engineering (MEng)” derecesi
verilmektedir. Bunun yanında, iki farklı ülkede tamamlanan MEng programı da
mevcuttur. Bu programda, öğrenciler, 6 kredilik iki adet dersi Pekin, Çin’de alıp geri
kalan 24 krediyi Kanada’da tamamlamaktadır. Bu programın amacı, büyük projelerin
gerçekleştiği Çin ile ilişkileri kuvvetlendirmek ve Çinli öğrencilerin programa
katılımıyla uluslararası bir eğitim ortamı oluşturmaktır. Araştırmacılar ve
akademisyenler için ise “Master of Applied Science (MASc)” programı mevcuttur. Bu
programda 18 kredi ders ve tezin tamamlanması gerekmektedir. Doktora programı ise
lisans derecesinin üzerine 36 kredilik ders ve doktora tezi olarak tasarlanmıştır.

Avrupa

A.B.D.’deki üniversitelerin çoğunluğunda yapı işletmesi alanıyla ilgili bölüm olmasına


karşı Avrupa’da durum farklıdır. Bu nedenle Avrupa ile ilgili incelemede İngiltere,
İsveç, İsviçre ve Hollanda’dan birer üniversite seçilmesi yeterli görülmüştür.

Imperial College, London


(http://www3.imperial.ac.uk/civilengineering/study/masters/business%20management)

İngiltere’nin ve dünyanın en önemli üniversitelerinden biri olan Imperial College’da


yapı iş letmesi alanında kadrolaşmanın ileri seviyede olmadığı, ancak, bölümün işletme
eğitimi konusunda hassas davrandığı görülmektedir. Proje yönetimi ve işletme dersleri
ders programında lisans seviyesinde yer almaktadır. Yüksek lisans seviyesinde ise yapı
işletmesi uzmanlık dalı olarak sunulmamaktadır. Farklı bir uygulama olarak, yapı,

183
ulaştırma, geoteknik ve çevre mühendisliği anabilim dallarında yüksek lisans yapan
öğrenciler, her dönem ikişer ders ek alarak diplomalarına “İşletme Yönetimi” ek
modülünü ekleyebilir. Ülkemizde lisans seviyesinde yapılan yan dal uygulamasına
benzeyen bu programdaki amaç, mühendislik öğrencisinin iş letme yüksek lisansı
yapmasına gerek kalmadan işletme eğitimi almasıdır.

Chalmers University of Technology (http://www.chalmers.se/en/sections/education/


masterprogrammes/programme-descriptions/design-construction)

Mühendislik eğitim programları sıralamalarında ilk 100 üniversite arasında iki İsveç
üniversitesi bulunmaktadır. Bu iki üniversiteden biri olan Chalmers Teknoloji
Üniversitesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü’nün yapı işletmesi anabilim dalı, araştırma
yapan ve eğitim veren geniş bir kadroya sahiptir. “Yapım Yönetimi” olarak adlandırılan
bu grup, “Mimarlık ve Hizmet Yönetimi” ile “Tasarım ve Yapım Proje Yönetimi”
yüksek lisans eğitim programlarını yürütmektedir. Program, üç dönem ders ve bir
dönem tez çalışmasından oluşmaktadır. İlk dönem, ortak temel dersler alınmakta,
sonrasında yapım veya mimarlık ağırlıklı dersler seçilmektedir. Bu programa inşaat
mühendisi ve mimarların yanı sıra şehir bölge planlamacılar, topograflar ve endüstri
mühendisleri de başvurabilir. Yüksek lisans ve doktora eğitim dili İngilizcedir ve bunu
desteklemek için öğrenci değişim programları mevcuttur. Lisans eğitimi ise İsveç
dilinde gerçekleşmektedir.

Swiss Federal Institute of Zurich (ETH Zurich) (http://www.ibb.ethz.ch/index.php)

ETH Zurich Üniversitesi dünyanın ve İsviçre’nin önde gelen üniversitelerinden biridir.


İnşaat Mühendisliği Bölümü bünyesinde aynı zamanda çevre ve jeodezi mühendisliğini
de bulundurur. “Yapım Mühendisliği ve Yönetimi” bölümdeki dokuz adet anabilim
dalından biridir. Bu anabilim dalında lisans, yüksek lisans, ve doktora seviyesinde
dersler verildiği gibi araştırmaya da önem verilmektedir. İnşaat mühendisliğ i
bölümünde yüksek lisans yapanlar ülkemizdeki gibi yüksek inşaat mühendisi unvanı
almaktadır. Öğrenciler, bu sistemde altı uzmanlık dalından (Yapım Mühendisliği ve
Yönetimi, Geoteknik, Yapı, Ulaştırma, Hidrolik ve Su Kaynakları Yönetimi, Malzeme
ve Mekanik) ikisini seçmektedir. Seçilen iki dalın temel dersleri ve seçmeli derslerinin
alınmasından sonra son dönemde bitirme tezi tamamlanarak mezun olunur.

University of Twente (http://www.cme.ctw.utwente.nl/)

Bu çalışma kapsamında yapılan araştırmalarda Hollanda’nın mühendislik eğitiminde ön


sıralarda olan kurumlarından Twente Üniversitesi’nin yapı işletmesi konusuna verdiğ i
önem göze çarpmaktadır. “Yapım Yönetimi ve Mühendisliği Grubu” Mühendislik
Teknolojisi Fakültesi’nin İnşaat Mühendisliği Bölümü’nde kuvvetli bir kadro ve ders
programıyla faaliyet göstermektedir. Bu nedenle, ilgili program, dünya sıralamasında
yukarı sıralarda bulunmamasına rağmen mercek altına alınmıştır. Twente
Üniversitesi’nde lisans ve doktora eğitimlerinin yanında iki ayrı yüksek lisans programı
da mevcuttur. Bunlardan ilki “İnşaat Mühendisliği ve Yönetimi” adlı programdır. 30
kredilik ders ve bitirme tezi ile mezun olunan bu programda, üç dalda uzmanlaşma
seçeneği verilmektedir:”Yapım Süreç Yönetimi” “Ulaştırma Mühendisliği ve
Yönetimi”, “Su Mühendisliği ve Yönetimi”. Diğer program ise “Yapım Yönetimi ve
Mühendisliği”dir. Bu program, Hollanda’nın diğer iki büyük üniversitesi Delft ve
Eindhoven Teknik Üniversiteleri ile işbirliği içinde yürütülmektedir. Mezuniyet için

184
tezle beraber 30 kredi gerekmektedir. Bu programda alınan seçmeli derslerle
uzmanlaşmak mümkündür. Uzmanlık alanları “Canlı Bina Kavramı”, “Şehir Arazi
Gelişimi”, “Pazar Dinamiği”, “Planlama ve Geliştirme, “Tasarım Süreçleri ve
Mühendislik” olmak üzere altı adettir.

Asya

Asya kıtasında incelenen üç üniversiteden ikisi Uzakdoğu ülkeleri olan Singapur ve


Çin’den diğeri ise İsrail’den seçilmiştir.

Nanyang Techological University (http://www3.ntu.edu.sg/CEE/cis/msc.htm)

Singapur’un önde gelen eğitim kurumlarından olan Nanyang Teknik Üniversitesi’nin


İnşaat Mühendisliği Bölümü’nde yapı işletmesi konusunda önemli atılımlar olduğu
görülmektedir. Bu bölümde, “Uluslararası Yapım Yönetimi” adı altında bir yüksek
lisans programı sunulmaktadır. Bu programa başvurabilmek için en az iki sene iş
tecrübesi aranır. 30 kredi ders alınarak tamamlanan ve özellikle uluslararası platformda
çalışacak mühendisler yetiştirmeyi amaçlayan bu programı yürüten anabilim dalı,
“Altyapı Sistemleri Merkezi” olarak adlandırılmaktadır. Ayrıca, bir senelik iş tecrübesi
ve 15 kredi ders alınması yeterli olunan bir başka programda, mezunlara, “Yapım
Yönetimi Mezunu” derecesi verilmektedir.

Tsinghua University (http://cm.civil.tsinghua.edu.cn/english/)

Çin Cumhuriyeti’nin mühendislik eğitiminde bir numaralı üniversitesi Tsinghua


Üniversitesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü yapı işletmesi konusuna bir hayli önem
vermektedir. “Yapım Yönetimi” ve “Hidrolik Mühendisliği” İnşaat Mühendisliğ i
Bölümü’nden ayrı iki bölüm haline gelmiştir. “Yapım Yönetimi” bölümünün amacı,
hızla büyüyen Çin ekonomisinin ihtiyaçlarına cevap verebilecek ve uluslararası inşaat
pazarında söz sahibi olabilecek mezunlar yetiştirmektir. Bu bölümde öğrenciler, lisans
seviyesinde “İşletme Bilimi ve Mühendisliği” konusunda uzmanlaşma şansı elde eder.
Aynı uzmanlık alanında yüksek lisans ve doktora eğitimi de verilmektedir. Ayrıca,
“Proje Yönetimi” alanında “Master of Engineering” derecesi de verilmektedir.

Technion Israel Institute of Technology (http://cee.technion.ac.il/eng/


Templates/showpage.asp?DBID=1&LNGID=1&TMID=84&FID=207)

“Yapım Yönetimi”, İnşaat ve Çevre Mühendisliği Fakültesi’nin dokuz anabilim


dalından biridir. İlgili anabilim dalında doktora ve iki farklı yüksek lisans eğitimi
verilmektedir. Yüksek lisans eğitiminin her ikisinde de 40 kredi tamamlanılması
gerekmektedir. Tez yapılmasına gerek olunmayan yüksek lisans eğitiminin sonunda
“Master of Engineering”, tezli de ise “Master of Science in Civil Engineering
(Construction Management) derecesi alınmaktadır. Bölümde uzmanlaşmanın lisans
eğitiminde başladığı görülmektedir. İsteyen öğrenciler belli bir uzmanlık dalı seçip o
daldan seçmeli dersler alarak diplomalarına uzmanlık alanını da yazdırabilir. Bu
uzmanlık dallarından bir tanesi de “Yönetim ve Yapım”dır.

185
Avustralya

Mühendislik eğitim programlarının sıralamasında Avustralya üniversitelerine de


rastlanılması nedeniyle Sydney Üniversitesi çalışma kapsamına alınmıştır.

University of Sydney (http://www.pmgp.usyd.edu.au/)

Sydney Üniversitesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü’nün yapı işletmesi dalı, sunulan


eğitimdeki farklı strateji nedeniyle bu çalış ma kapsamına alınmıştır. “Proje Yönetimi”
yüksek lisans programında dersler dört ayrı gruba ayrılmaktadır: temel dersler,
uzmanlık dersleri, araştırma projesi ve mesleki uygulama dersleri. Uzmanlık dersleri de
kendi içinde proje ekonomisi ve programlama yönetimi, uluslararası proje yönetimi,
proje risk yönetimi, stratejik proje yönetimi uygulaması olmak üzere dörde
ayrılmaktadır. Öğrenciler, araştırma ya da mesleki uygulamaya yönelik bir eğitimi de
tercih edebilmektedir. İlkinde 36 kredi ders ve 12 kredilik araştırma projesi, ikincisinde
ise 48 kredi dersinin tamamlanması gerekmektedir. Programın bütün mezunlarına
“Master of Project Management” diploması verilir.

Sonuçlar
Yapılan araştırma ve incelemelerin sonucunda, dünyadaki üniversitelerin eğitim
programları arasında önemli farklılıklar olduğu görülmektedir. Bu bölümde, bu
farklılıklar vurgulanmakta ve ortak noktalar belirlenmektedir.

İncelenen ülkelerde anabilim dalının adlandırılmasında terim bütünlüğünün olmadığ ı


görülmektedir. Türkçe literatüre “Yapı İşletmesi” ve “Yapım Yönetimi” olarak giren
terimin İngilizce karşılığı “Construction Management” olmakla beraber, terimin her
eğitim programında standart olarak kullanılmadığı görülmektedir. Ayrıca, “Construction
Engineering” yani “Yapım Mühendisliği” terimiyle sıkça karşılaşılmakta ve zaman
zaman “Project Management” yani “Proje Yönetimi” teriminin de kullanıldığ ı
görülmektedir.

Bu çalış mada, yapı işletmesi alanında tezsiz yüksek lisans eğitim programları da
araştırılmıştır. Ülkemizde tercih edilmeyen bu eğitimin, bazı Avrupa ülkeleri dışında,
yaygın olduğu görülmektedir. Özellikle Stanford, Berkeley, Cornell ve University of
Michigan gibi dünyaca ünlü üniversitelerde tezli yüksek lisansın terk edilmesi dikkat
çekicidir. Bunun yanında birçok üniversitede tezli yüksek lisans eğitimi devam
etmektedir. Yapılan araştırmada, birçok eğitim programının birden fazla yüksek lisans
seçeneği sunduğu görülmektedir. Piyasada çalışanlara yönelik tezsiz yüksek lisans
programları sonunda “Master of Engineering”, araştırmacı ve akademisyenlere yönelik
tezli yüksek lisans programları sonunda ise “Master of Science in
Construction/Engineering Management” dereceleri verilmektedir. Yüksek lisans
eğitimini tamamlamak için gereken kredi sayısına bakıldığında, en az otuz kredi
tamamlanılması gerektiği görülmektedir. Bazı üniversitelerde bu rakamın kırklara
çıktığı görülmektedir. Yapı işletmesi uzmanlık alanında doktora eğitimi, bu alanda
çalışan yeterli öğretim üyesi bulunan tüm bölümlerde açılmaktadır. Bu çalışma
kapsamında incelenen üniversitelerin çoğunluğu bu niteliğe sahiptir.

186
Üniversitelerin eğitim kadrosu incelendiğinde ortaya değişken bir tablo çıkmaktadır.
Stanford, Maryland, Texas, Cornell, Chalmers, Twente ve Tsinghua gibi üniversitelerde
on ve üzeri kiş inin kadrolu olduğu görülmektedir. Illinois, Michigan, Toronto ve Zurich
üniversitelerinde ise öğretim üyesi sayısının az olduğu görülmektedir. Ayrıca, dışarıdan
öğretim görevlisi desteği alınıp alınmadığı hakkında bir bilgiye de rastlanılmamaktadır.
Birçok yapı işletmesi ağırlıklı mühendislik eğitim programının üniversitelerin diğer
bölümlerinden gelen akademisyenler ve piyasa tecrübesi olan mühendislerle ortak
çalıştığı düşünüldüğünde, akademik kadrosu yetersiz gözüken üniversitelerin açıklarını
bu şekilde kapattığı düşünülmektedir.

Yapı işletmesi eğitim programı müfredatının araştırılması da bu çalışmanın


amaçlarındandır. Tablo 2’de çalışmanın derslerle ilgili olan kısmı özetlenmektedir. Bu
tabloya bakıldığında bazı genellemeler yapmak mümkündür. Örneğin, çoğu
üniversitede “Proje Yönetimi” veya “Yapı Mühendisliği” adıyla bir temel ders
okutulduğu görülmektedir. Dersin içeriğinde genel olarak inşaat projeleri ve sektörü
hakkında genel bilgiler, proje teslimat sistemleri, ihaleler, inşaat sözleşmeleri, iş
güvenliği, maliyet hesapları ve iş programları gibi konular bulunmaktadır. Tablo 2’de
göze çarpan bir başka nokta, finans, ekonomi, maliyet analizi ve metraj, inşaat hukuku
ve mevzuatı, proje planlama, işletme yönetimi, biliş im sistemleri ve bilgisayar
uygulamaları gibi derslere eğitim programlarında sıkça rastlanılmasıdır. İlgi çekici bir
başka bulgu, küresel ısınma etkisiyle giderek çevreye duyarlı yaklaşımın ön plana
çıkması ve bu konuyla ilgili derslerin yapı işletmesi uzmanlık alanı kapsamına
alınmasıdır. “Sürdürülebilirlik” ve “Enerji Etkin Tasarım” gibi derslerin eğitim
programlarına girdiği görülmektedir. Bu konuyla ilgili olarak, incelenen eğitim
programlarında inşaat ve çevre mühendisliklerinin tek bir bölümde toplanmış olmasının
etkili olduğu söylenebilir. Özellikle konunun tasarım kısmında mimarlık bölümlerinden
destek alındığı da gözlemlenmektedir.

Tablo 2 Yurtdışındaki üniversitelerde verilen yapı işletmesi derslerinin dağılımı


Brit. Colombia
Georgia Tech

Imperial Col.

ETH Zurich
Chalmers
Maryland

Technion
Michigan

Nonyang
Berkeley
Stanford

Toronto

Sydney
Twente
Cornell
Illinois

Texas

Yapım
Mühendisliği / √ √ √ √ √ √ √ √ √ √ √ √ √ √ √
Proje Yönetimi
Finans √ √ √ √ √ √ √ √ √ √
Ekonomi √ √ √ √ √ √ √ √ √ √ √
Maliyet Analizi
√ √ √ √ √ √ √ √ √ √ √
& Metraj
Hukuk /
√ √ √ √ √ √ √ √ √ √ √ √
Mevzuat
Sürdürülebilirlik
/ Enerji Etkin √ √ √ √ √ √ √
Tasarım
Şantiye
√ √ √ √ √ √ √
Yöntemi
Risk Yönetimi /
√ √ √ √ √ √ √
Analizi
Proje planlama
/ programlama √ √ √ √ √ √ √ √ √ √
/ kontrol

187
Tablo 2 Yurtdışındaki üniversitelerde verilen yapı işletmesi derslerinin dağılımı
(devamı)
Kalite yönetimi √ √ √ √ √
İş Güvenliği √ √
İstatistiksel
√ √ √ √
Yöntemler
Gayrimenkul √ √ √ √ √
Verimlilik √ √ √
İşletme
√ √ √ √ √ √ √ √ √ √ √
Yönetimi
Bilişim
Sistemleri / √ √ √ √ √ √ √ √ √ √
Bilgisayar Uyg.
Liderlik, Takım
çalışması, etik, √ √ √ √ √ √
vb.
Seminer √ √ √ √ √ √ √ √ √
Uluslararası
√ √ √ √
Projeler

Sonuç olarak, her kıtada belli bir yaklaşım ve ekol izlenmektedir. Yapı iş letmesinin en
yaygın olduğu ülkeler A.B.D. ve Kanada’nın esnek bir yaklaşım içinde olduğu
görülmektedir. Tezsiz yüksek lisansın yaygın olduğu programlara inşaat mühendisliğ i
dışında öğrenci kabul edildiği, çift ve yan dala izin verildiği gözlemlenmektedir. Tüm
sıralama sistemlerinde bir numarada yer alan Massachusetts Institute of Technology
(MIT), İnşaat ve Çevre Mühendisliği Bölümü’nün (http://cee.mit.edu/) yapı işletmesi
uzmanlık alanında lisans veya yüksek lisans seviyesinde ders açmaması ve dolayısıyla
konuya önem vermiyor gibi görünmesi ilgi çekicidir. Avrupa kıtasında, özellikle
İngiltere’de, yapı iş letmeciliğinin Kuzey Amerika’daki kadar popüler olmadığ ı
görülmektedir. İncelenen çok az programda ayrı bir yapı iş letmesi bölümüne
rastlanmaktadır. Yapı işletmesi programlarının özellikle İsviçre, İsveç, Hollanda ve
Danimarka ülkelerinin uluslararası yüksek lisans eğitimine odaklanmış üniversitelerinde
yaygın olduğu görülmektedir. Asya kıtasında ise mühendislik eğitiminde ön sıralarda
yer alan Japon üniversitelerinde yapı işletmesi eğitiminin olmadığı görülmektedir. Çin,
Tayvan ve Singapur’da ise farklı bir tabloyla karşılaşılmaktadır. Özellikle Çin’de
yabancı firmalar tarafından yapılan büyük yatırımların etkisiyle yapı işletmesi alanı
gündeme gelmektedir. Araştırmadan çıkan bir başka sonuç, Kuzey Amerika dışındaki
üniversitelerde uluslararası proje yönetimi adlı bir dersin bulunmasıdır. Bunun nedeni
Amerika’daki yaşamın küresel bakıştan uzak olmasıdır.

Bu çalışmada ortaya çıkan sonuçlar ve elde edilen bulguların Türkiye’de yapı işletmesi
alanında eğitim veren ve araştırma yapan tüm akademisyenlere ve inşaat mühendisliğ i
bölümlerine faydalı olabileceği düşünülmektedir. Eğitim programında ve ders
içeriklerinde güncelleme yapmak isteyenler, bu bildirinin kaynaklar kısmında verilen
üniversitelerin web sayfası adreslerini kullanarak daha detaylı bilgilere ulaşabilir. Aynı
zamanda, bu çalışmada izlenen yöntem, bölümlerinde yapı işletmesi ağırlıklı eğitim
programı kurmak isteyen akademisyenler için iyi bir başlangıç noktası olabilir. Önemli
bir diğer nokta ise eğitim programı yapılarının ülkeden ülkeye değiştiğidir. Bu
değişimlerde, ülkenin sosyoekonomik yapısı, politik durumu ve piyasadan gelen
taleplerin rol oynadığı unutulmamalıdır. Bu yüzden, programları yorumlamadan örnek
almak doğru olmayabilir. Çalışmanın yurtdışında yapı işletmesinde lisansüstü eğitim
yapmak isteyen adaylar için de yararlı olacağı düşünülmektedir.

188
Bu bildiride, mühendislik eğitiminde sıralama sistemlerinde üst sıralarda yer alan
üniversiteler incelenmektedir. Yapı işletmesi eğitim programlarını sıralayan güvenilir
bir sistem bulunamadığı için sıralamalarda üst sıralarda olmayıp yapı iş letmesi bölümü
kuvvetli olan üniversitelerin incelenmemiş olma olasılığı bulunmaktadır. Gelecekte bu
konuda araştırma yapacak olanlar bu olasılığı dikkate almalıdır. Türkiye’deki yapı
işletmesi eğitim programlarının bu bildirideki sonuçlarla karşılaştırılması gelecekteki
çalış ma konusu olarak düşünülmektedir.

Kaynaklar
Academic Ranking of World Universities (ARWU) web sayfası, http://www.arwu.org/,
Temmuz 2009.

Chalmers: Design and Construction Management web sayfası, http://www.


chalmers.se/en/sections/education/masterprogrammes/programme-descripti ons/design-
construction, Temmuz 2009.

Construction Engineering and Management, Civil and Environmental Engineering


Department, College of Engineering, University of Michigan web sayfası,
http://www.cem.umich.edu/home/index.html, Temmuz 2009.

Construction Engineering and Project Management, Department of Civil, Architectural,


and Environmental Engineering, The University of Texas, Austin web sayfası,
http://www.caee.utexas.edu/dept/area/construction/Construction.html, Temmuz 2009.

Cornell University School of Civil and Environmental Engineering, MEng in


Engineering Management web sayfası, http://www.cee.cornell.edu/graduate-
programs/meng-in-engineering-management.cfm), Temmuz 2009.

Department of Civil and Environmental Engineering, Massachusetts Institute of


Technology web sayfası, http://cee.mit.edu/ Temmuz 2009.

Engineering and Project Management, Civil and Environmental Engineering, University


of California, Berkeley web sayfası, http://www.ce.berkeley.edu/epm/, Temmuz 2009.

Georgia Tech School of Civil and Environmental Engineering, Construction


Engineering web sayfası, http://www.ce.gatech.edu/about-cee/programs-of-study/
construction/, Temmuz 2009.

Imperial College London, Department of Civil and Environmental Engineering,


Extension Modules in Business Management web sayfası, http://www3.imperial.ac.uk/
civilengineering/study/masters/business%20management, Temmuz 2009.

Instititution for Construction and Engineering Management ETH Zurich web sayfası,
http://www.ibb.ethz.ch/index.php?lang=en, Temmuz 2009.

Liu, N.C., Cheng, Y., (2005) Academic Ranking of World Universities –


Methodologies and Problems. Higher Education in Europe, Vol. 30, No 2.

189
Nanyang Technological University, Centre for Infrastructure Systems, Master of
Science (International Construction Management) web sayfası, http://www3.ntu.edu.sg/
CEE/cis/msc.htm, Temmuz 2009.

Project Management at the University of Maryland web sayfası, http://pm.umd.


edu/page.php?id=1, Temmuz 2009.

QS World University Rankings web sayfası, (http://www.topuniversities.com/


worlduniversityrankings/, Temmuz 2009.

Stanford Construction Engineering and Management web sayfası, http://cem.stanford.


edu/index.html, Temmuz 2009.

Technion Faculty of Civil and Environmental Engineering, Construction Management


web sayfası, http://cee.technion.ac.il/eng/Templates/showpage.asp?DBID=1&LNGID
=1&TMID=84&FID=207, Temmuz 2009.

Tsinghua University Department of Construction Management web sayfası,


http://cm.civil.tsinghua.edu.cn/english/, Temmuz 2009.

University of British Columbia, UBC Engineering, Civil Engineering, Project and


Construction Management web sayfası, http://www.civil.ubc.ca/current_students/
graduates/programs/pcm.php, Temmuz 2009.

University of Illinois at Urbana-Champaign, Civil and Environmental Engineering,


Construction Management web sayfası, http://cee.illinois.edu/ConsMgt, Temmuz 2009.

University of Sydney, Project Management Graduate Programme web sayfası,


http://www.pmgp.usyd.edu.au/, Temmuz 2009.

University of Toronto, Department of Civil Engineering, Construction Engineering &


Management web sayfası, http://www.civ.utoronto.ca/sect/coneng/, Temmuz 2009.

University of Twente, Department Construction Management and Engineering,


http://www.cme.ctw.utwente.nl/, Temmuz 2009.

US News dergisi web sayfası, http://www.usnews.com/sections/education, Haziran


2009.

190
Staj ve Bitirme Projelerinin İnşaat Mühendisliğinin Yapım
Yönetimi Eğitimindeki Katkısının İncelenmesi: Gaziantep
Üniversitesi Mezunu İnşaat Mühendisleri Üzerine Bir
Uygulama

M. Hüseyin Ertaş Doç. Dr. Ahmet Öztaş


İnşaat Yüksek Mühendisi Öğretim Üyesi
İnşaat Mühendisliği Bölümü İnşaat Mühendisliği Bölümü
Gaziantep Üniversitesi Epoka Üniversitesi, Tiran, Arnavutluk
Gaziantep, Türkiye E-Posta: aoztas@epoka.edu.al
E-Posta: husertas@hotmail.com

Y. Doç. Dr. Mehmet Tekinkuş


Öğretim Üyesi, İşletme Bölümü
Gaziantep Üniversitesi, Gaziantep, Türkiye
E-Posta: tekinkus@gantep.edu.tr

Öz

Globalleşen dünyada diğer sektörler gibi inşaat sektörü de uluslararası bir nitelik
kazanmıştır. Rekabetin artmasıyla birlikte yeni mezun olmuş bir mühendiste aranması
gereken özellik olarak teknik özelliklerin yanında, liderlik, kişisel ve yönetsel beceriler
de aranması gerektiği ön plana çıkmıştır.

Üniversite eğitiminden sonra hayata atılan ve değişik ortamlarda çalış maya başlayan
genç mühendisler, yapım yönetimi bilgilerine sahip olarak inşaat yönetiminin her
aşamasında, iş hayatına atıldıkları devrenin başlangıcında bile çalış malarında başarılı
olabilmektedirler.

Yapım yönetimi dalından alınan eğitim; saha, ofis ya da proje mühendisi olarak çalışan
mühendisler tarafından kullanılmaktadır. Bu bilgiler, mesleki becerilerin uygulandığ ı
ihale, iş geliştirme, teklif hazırlama ve planlama alanlarında gerekmektedir. Stajlar ve
bitirme projeleri ise inşaat mühendisliği eğitiminde mesleki becerilerin kazanıldığ ı
safhalardandır. Bu çalışmanın amacı, inşaat mühendisliği eğitiminde stajların ve bitirme
projelerinin meslek hayatındaki yapım yönetimi aşamalarında katkısının incelenmesidir.
Bu amaç doğrultusunda İnşaat Mühendisliği lisans eğitimini tamamladıktan sonra,
çeşitli ortamlarda ve çeşitli biçimlerde mesleğin uygulamasını yapan inşaat
mühendisleri arasında bir araştırma yapılmıştır. Otuzun üzerinde Gaziantep Üniversitesi
mezunu inşaat mühendisi ile yüz yüze görüşmeler yolu ile bir anket çalışması
uygulanmıştır. Elde edilen veriler SPSS paket programı kullanılarak analiz edilmiştir.
Araştırmadan elde edilen sonuçlara göre stajların ve bitirme projelerinin meslek
hayatının yapım yönetimi aşamalarında ne kadar etkili olduğu belirlenmiştir.

Anahtar sözcükler: Staj, Bitirme Projesi, İnşaat Mühendisliği Eğitimi, Yapım Yönetimi
Giriş

191
İnşaat mühendisliği eğitiminde temel hedef toplumun bugünkü ve gelecekteki
ihtiyaçlarına yanıt verebilecek nitelikte elemanlar yetiştirmektir. Söz konusu eğitimin
amacı öğrencilere sadece bilgi aktarmak değil, sorunları anlama, öğrendiğini uygulama,
sonuçları değerlendirme ve karar verebilme gücünü kazandırmaktır (Sorguç, 1993).

Bilimin ve teknolojinin baş döndürücü bir hızla ilerlediği ve bilginin katlanarak


çoğaldığı çağımızda çok kısa olan bir eğitim sürecinde bir öğrencinin bütün mesleki
becerileri kazanması imkânsızdır ve de gereksizdir. Burada esas olan mesleğini tam
olarak icra edebilmesi için gerekli olan bilgi ve beceriyi yaşamı boyunca edinebilme
yeteneğini kazandırmaktır (Çiçek ve diğ. , 2004).

Uygulamalı eğitiminin önemli bir parçası olan staj çalışmalarının yeterli düzeyde
yapılmadığı, gereğince denetlenmediği veya denetlenemediği ya da göstermelik
yapıldığı durumlarda değişik eksiklikler meydana gelir. Bu eksiklikler, daha sonra
öğrenci iş hayatına atıldığında, adaptasyon zorluğu, kendine güvensizlik gibi çeşitli
sorunlar halinde kendini gösterir (Yenigün, Gürel. , 2004).

Bitirme ödevleri mezun olmadan önce birikmiş mühendislik bilgilerini ve deneyimlerini


ölçmek için öğrencilere sunulan en büyük alıştırma olarak düşünülebilir. Bunun yanında
projenin kendisi öğrencilere yeni yetenek ve bilgi kazandırmalı ve sonradan
öğrendiklerini güçlendirmelidir. Dünyadaki değişik mühendislik eğitim programlarına
bakıldığı zaman; proje yönetimindeki farklı görevlendirmeler, zamanı kullanma, son
ürün ve hesaplamalarda farklılıklar görülebilir (El-Raghy. , 1999).

Stajlar ve bitirme projeleri birçok bilim dalında müfredatın bir parçası olarak düşünülür.
Almanya, İsviçre ve Amerika gibi ülkelerde stajlar üniversitelerin eğitim programları
içersinde, öğrencilerin öğretmenlik veya yapı mühendisliği gibi meslekleri yapabilmesi
için gereklidir. Genellikle stajlar, pratikteki karmaşık, çok katmanlı problemlerle uğraş ı
gerektiren işlerle birleşerek üniversite müfredatının bir parçası haline geldiği düşünülür.
Örneğin öğretim üyelerinin sadece konuya hâkim olmaları değil aynı zamanda sınıfın
sosyal realitesine de hâkim olmaları gerekmektedir. Bundan dolayı uygulamalı
öğrenimde haberleşme becerilerinin ve dış dünyayla ilgilenebilme kabiliyetinin
geliştirilmesinin gerekli olduğu düşünülür (Scholz ve diğ. , 2003).

Bu çalışmanın temel amacı; stajların ve bitirme projelerinin iş hayatında yapım


yönetimi alanında yararlılığının incelenmesidir. Bu çalışma, inşaat mühendisliğ i
alanında, staj ve bitirme ödevlerini akademik eğitim ve öğretime ek veya tamamlayıcı
olarak inceler. Geliştirilmiş deneyim çalışmaları olan staj ve bitirme ödevlerinden
meslek şartlarındaki uygulanabilir problemler üzerinde hangi becerilerin, bilgilerin ve
eğilimlerin nasıl geliştirilmesi gerektiği anlaması istenir. Bu çalış ma Gaziantep
Üniversitesi mezunu genç mühendislerin bakış açısıyla staj ve bitirme projelerinde
kazanılan pratikliklerin mesleki yaşamdaki pratikliğe nasıl dönüştüğünü ve işe girerken
ve meslek hayatının öncesinde ve sonrasında mesleki pratiklik olarak nasıl değer
kazandığını inceler.

192
Araştırma

Bu çalışmada, araştırma yöntemi olarak Gaziantep Üniversitesi İnşaat Mühendisliğ i


bölümünden mezun olmuş yapı, jeoteknik, su kaynakları, kıyı, ulaşım ve yapım
yönetimi alanlarında çalışmakta olan otuz bir inşaat mühendisi ile yüz yüze görüşülerek
bir anket uygulanmıştır. Anketten elde edilen veriler SPSS 15.0 paket program
kullanılarak analiz edilmiştir. Üç bölümden oluşan anketin birinci bölümdeki ilk 9 soru
firma bilgilerini ve kişisel bilgileri toplamaya yöneliktir. İkinci bölümdeki 23 soru
stajları, üçüncü bölümdeki 21 soru ise bitirme ödevlerini analiz etmeye yöneliktir.

Birinci Bölüm Anket Sonuçları

Araştırmaya katılan mühendislerin çalışma alanları Tablo 1’de verilmiştir. Buna göre
mühendislerin % 12,9 u yapım yönetimi alanında faaliyet gösteren bir firmada
çalışmaktadır.

Tablo 1. Sizce çalıştığınız firmanın çalışma alanı aşağıdakilerden hangisine


girmektedir?

Geçerli Toplam
Frekans %
% %
Yapı mühendisliği (mühendislik mekaniği, yapı mekaniği,
19 61,3 61,3 61,3
betonarme, çelik, deprem)

Ulaştırma mühendisliği (mühendislik mekaniği, ulaştırma müh.


2 6,5 6,5 67,7
trafik müh. ile karayolu, raylı sistem hava limanı yapıları)

Yapım yönetimi ( yapım stratejisi, şantiye yönetimi, iş hukuku, iş


4 12,9 12,9 80,6
güvenliği)
Diğer 6 19,4 19,4 100,0
Total 31 100,0 100,0

Stajların Analizi
İnşaat firmaları işe aldıkları yeni mühendislerde akademik birikimlerinin yanı sıra bazı
kişisel ve yönetsel becerilere de sahip olmalarını beklemektedir (Birgönül ve diğ. 2007).
Bu becerileri elde etmek için stajlardan kazanılacak çok şey vardır. Stajlar öğrenciye
üniversitede kazanılmayacak deneyimler kazandırır. Hatta mühendisler iş başvurusu
yapmak için hazırladıkları CV’lerinde bu stajlarından bahsetmek isterler. Şekil 1’de
belirtildiği gibi mühendislerin %58,06’sı CV’ lerinde yapmış oldukları stajlardan
bahsetmişlerdir.

193
6,45 %

41,94 %

32,26 %

19,35 %

Şekil1. İş başvurusu için hazırladığınız CV'nizde yapmış olduğunuz stajların kaç


tanesinden bahsettiniz?

Yapım yönetimi eğitiminden elde edilmesi beklenen yönetsel becerilerden olan


sorumluluk duygusu, sorumluluk alabilme ve dağıtabilme diye de tarif edilebilir. Bazı
özellikler insanlarda doğuştan var olsalar dahi birçoğu öğretilebilir niteliktedir ve
eğitimle bu becerilerin geliştirilebileceği düşünülmektedir (Birgönül ve diğ. 2007).
Bunlardan biri de işte bu sorumluluk duygusudur. Araştırma anketine göre Tablo 2’de
görüldüğü gibi mühendislerin % 71’i stajların kendilerine sorumluluk duygusu
kazandırdığını söylemiştir.

Tablo 2. Bence staj yapan öğrenciler verilen görevi en iyi şekilde tamamlamaya
çalışarak sorumluluk duygularını geliştirirler.

Frekans % Geçerli % Toplam %

Tamamen katılıyorum 8 25,8 25,8 25,8


Katılıyorum 14 45,2 45,2 71,0
Kararsızım 5 16,1 16,1 87,1
Katılmıyorum 2 6,5 6,5 93,5
Hiç katılmıyorum 2 6,5 6,5 100,0
Total 31 100,0 100,0

Yapım yönetimi eğitiminin insana yaptığı katkılardan biri de kiş isel becerileri
arttırmasıdır. Yöneticilerin kişilerde aradığı önemli becerilerden olan yazılı ve sözlü
iletişim kurabilme, özellikle kurumsallaşmış şirketlerde hayati önem taşıyabilmektedir.
Şekil 2 ve 3’e bakıldığında stajların yazılı ve sözlü iletişim becerilerini nasıl
kazandırdığı görülebilmektedir. Katılımcıların %65’i sözlü % 61,2’si ise yazılı iletişim
yeteneği kazandıklarını düşünmektedirler.

194
19,35 %
25,81 %

9,68 %

45,16 %

Şekil 2. Yapmış olduğum stajlar sözlü iletişim kurabilme yeteneğimin geliş mesi
hususunda faydalı ve yol gösterici olmuştur.

9,68 %
29,03 %

9,68 %
51,61 %

Şekil 3. Yapmış olduğum stajlar yazılı iletişim kurabilme yeteneğimin gelişmesi


hususunda faydalı ve yol gösterici olmuştur.

Tablo 3’de ise hiyerarşik bir çalışma ortamında stajların deneyim kazandırması ile
alakalı sorulan soruda stajların olumlu etkisi gözlemlenmektedir. Tablo 3’e göre
katılımcılar %67,7 oranında stajların bu hususta katkısının olduğu görüşünde
birleşmiştir.

Tablo 3. Stajlarım, hiyerarşik bir kurumda deneyim kazanmamı sağlamıştır.

Frekans % Geçerli % Toplam %

Tamamen katılıyorum 2 6,5 6,5 6,5


Katılıyorum 19 61,3 61,3 67,7
Kararsızım 5 16,1 16,1 83,9
Katılmıyorum 3 9,7 9,7 93,5
Hiç katılmıyorum 2 6,5 6,5 100,0
Total 31 100,0 100,0

195
Tablo 4’te stajların, zamanı etkili kullanabilme becerisine katkısı gözlemlenmektedir.
Katılımcıların %67,7’si stajların zamanı etkili kullanabilmede faydasının olduğu
görüşünde birleşmektedirler.

Tablo 4. Stajlar iş hayatımda zamanımı etkin bir şekilde nasıl planlamam ve kullanmam
gerektiği konusunda katkısı olmuştur.

Frekans % Geçerli % Toplam %

Tamamen katılıyorum 2 6,5 6,5 6,5


Katılıyorum 19 61,3 61,3 67,7
Kararsızım 2 6,5 6,5 74,2
Katılmıyorum 6 19,4 19,4 93,5
Hiç katılmıyorum 2 6,5 6,5 100,0
Total 31 100,0 100,0

Bitirme Projelerinin Analizi

Bitirme projesi bir öğrencinin kapsamlı tek çalış masıdır. Öğrencilerin bitirme
projelerinden kazanacakları çok şey vardır. İş başvurusunda işverenin bitirme projelerini
işe alacağı mühendise sorması beklenir. Tablo 5’te de görüldüğü gibi işverenlerin
sadece %19,4’ü bitirme projelerini önemsemiş, % 16,1 kararsız, % 64,5’i ise
önemsememiştir.

Tablo 5. İşverenim beni işe alırken yapmış olduğum bitirme projesine önem vermiştir.

Frekans % Geçerli % Toplam %

Tamamen katılıyorum 4 12,9 12,9 12,9


Katılıyorum 2 6,5 6,5 19,4
Kararsızım 5 16,1 16,1 35,5
Katılmıyorum 14 45,2 45,2 80,6
Hiç katılmıyorum 6 19,4 19,4 100,0
Total 31 100,0 100,0

Şekil 4’te mühendislerin genellikle iş başvurusu için hazırladıkları CV’lerinde yapmış


oldukları bitirme projelerinden bahsetmedikleri anlaşılmaktadır. Bunun birçok nedeni
olabilir. Mesela öğrencilerin bitirme projesi yaparken firmalarla stajlardaki kadar
iletişime geçmemesi ya da mühendisin işe giriş şekli olabilir.

196
19,35 %

Evet Hayır
80,65 %

Şekil 4. İş başvurusu için hazırladığınız CV’nizde yapmış olduğunuz bitirme


projenizden bahsettiniz mi?

Bir mühendis genellikle bir organizasyonda takımın bir üyesi olarak çalışır. ASEE’de
(American Society of Engineering Education) yapılan bir araştırmaya göre, uygulama
yapan bütün mühendisler için iletişim en temel beceri olarak ele alınır (El-Raghy. ,
1999). İletişim sözlü ya da yazılı olabilir. Herhangi bir beceride olduğu gibi iletişim de
temel bilgi ve deneyim ister. Özellikle doğru dil ve mantık çok önemlidir. Şekil 5 ve 6
bitirme projelerinin iletişim yeteneğine katkısını göstermektedir. Katılımcıların %58’i,
bitirme projelerinin sözlü ve yazılı iletişim kurabilmeye katkısının olduğunu
düşünmektedir.

6,45 %
16,13 %
22,58 %

12,90 %
41,94 %

Şekil 5. Yapmış olduğum bitirme projesi sözlü iletişim kurabilme yeteneğimin


gelişmesi hususunda faydalı ve yol gösterici olmuştur.

197
9,68 % 19,35 %

16,13 %

9,68 %

45,16 %

Şekil 6. Yapmış olduğum bitirme projesi yazılı iletişim kurabilme yeteneğimin


gelişmesi hususunda faydalı ve yol gösterici olmuştur.
Sorumluluk duygusu da bitirme projeleri sürecinde kazanılan becerilerden biridir. Tablo 6’dan de
anlaşılacağı üzere bu hususta %77,4 oranında bir birliktelik vardır.

Tablo 6. Bence bitirme projesini yapan öğrenciler verilen görevi zamanında en iyi
şekilde tamamlamaya çalışarak sorumluluk duygularını geliştirirler.

Frekans % Geçerli % Toplam %

Tamamen katılıyorum 6 19,4 19,4 19,4


Katılıyorum 18 58,1 58,1 77,4
Kararsızım 4 12,9 12,9 90,3
Katılmıyorum 3 9,7 9,7 100,0
Total 31 100,0 100,0

Tablo 7’de bitirme projelerinin yönetimsel ve organizasyonel kabiliyetleri arttırdığ ı


fakat stajlarda olduğu kadar etkili olmadığı gözlemlenmektedir. Tablo 7’de takım üyesi
olarak verilen işi esaslarına uygun bir şekilde yerine getirme hususunda bitirme projeleri
%61,3 faydalı görülmüştür. Tabloya göre hiyerarşik bir kurum çalışma ortamında
bitirme projesinin deneyim kazandırması %32,3 olarak tespit edilmiştir. Tablo bitirme
projelerinin %51,6 oranında zamanı kullanma hususunda faydalı olduğunu
göstermektedir.

Tablo 7. Bitirme projelerinin yönetimsel ve organizasyonel kabiliyetlere etkisi.


Takım üyesi olarak verilen
Bitirme projesi iş hayatımda
işi esaslarına uygun bir Bitirme projesi hiyerarşik bir
zamanımı etkin bir şekilde
şekilde yerine getirme kurum çalışma ortamında
nasıl planlamam ve
hususunda bitirme deneyim kazanmamı
kullanmam gerektiği
projesinin bana katkısı sağlamıştır.
konusunda katkısı olmuştur.
olmuştur.
Frekans Geçerli Toplam Frekans Geçerli Toplam Frekans Geçerli Toplam
% % % % % %
Tamamen
3 9,7 9,7 1 3,2 3,2 3 9,7 9,7
katılıyorum
Katılıyorum 16 51,6 61,3 9 29 32,3 13 41,9 51,6
Kararsızım 2 6,5 67,7 7 22,6 54,8 4 12,9 64,5
Katılmıyorum 7 22,6 90,3 10 32,3 87,1 8 25,8 90,3
Hiç katılmıyorum 3 9,7 100 4 12,9 100 3 9,7 100
Total 31 100 31 100 31 100

198
İlişkilerin Analizi

Bu çalışmada en önemli noktalardan biri de sorulan sorular arasındaki anlamlı bir


ilişkinin olup olmadığı konusudur. Bu çalış ma 53 soruluk anket 31 denek üzerinde
uygulanması neticesinde elde edilmiş olup her bir maddenin diğer madde ile anlamlı
ilişkisi olup olmadığı Ki-kare testi uygulanarak ortaya konmuştur. Ki-kare, sayımla
belirtilen verilerde, gözlenen frekanslarla beklenen frekanslar arasındaki farkın
analizine dayanan bir testler grubudur. Buradaki beklenen frekanslar H○ hipotezi doğru
kabul edilerek hesaplanan frekanslardır. Pearson Ki-kare formülü X² =∑ (G-B)²/B dir.
Burada X², Ki-kare değeri olup; G, her bir kategorideki gözlenen frekansları ve B’de bu
kategorilerin beklenen toplam frekanslarıdır. Ki–kare testine göre iki değişken arasında
anlamlı ilişki olabilmesi için hesaplanan Ki–kare değerinin olasılık değeri, anlam düzeyi
olan α = 0, 05’in üstünde ise hipotez doğrudur. Anlam düzeyi α = 0, 05’in altında ise
H○ hipotezi reddedilir ve bu değişkenler arasında anlamlı bir ilişki olduğu anlaşılır.
SPSS 15.0 paket programı kullanılarak var olan anlamlı ilişkiler ki–kare testinin
yardımı ile kolaylıkla hesaplanmıştır. Çalışmada Ki – kare testine göre 230 adet anlamlı
ilişki tespit edilmiştir. Örnek verilecek olursa:

H○ hipotezi : ‘Bence stajlar ileride meslek yaşamında karşılaşabileceğim sorunları


mantık ve bilgi çerçevesinde en uygun şekilde çözebilmem için yeni beceriler
kazandırır’ sorusu ile ‘Yapmış olduğum stajlar sözlü iletişim kurabilme yeteneğimin
gelişmesi hususunda faydalı ve yol gösterici olmuştur’ soruları arasında anlamlı bir
ilişki yoktur.

Tablo 8’e göre Ki-kare olasılık değeri 0,021 olduğu için ve 0,021 ‹ 0,05 olduğu için H○
hipotezi reddedilir. Tabloya bakıldığında ‘Bence stajlar ileride meslek yaşamında
karşılaşabileceğim sorunları mantık ve bilgi çerçevesinde en uygun şekilde çözebilmem
için yeni beceriler kazandırır’ sorusu ile yapım yönetimi açısından çok önemli olan
sözlü ve yazılı iletişim kurabilme, takım halinde çalışabilme, hiyerarşik bir kurum
çalışma ortamında çalışabilme becerileri ile anlamlı ilişki oluşturduğu görülmektedir.
Demek ki stajların yapım yönetimi bilgilerine katkısı yadsınamaz. Tablo 8’de bu
becerilerin Ki-kare değerleri verilmiştir. Bu soruyla sözlü iletişim becerisinin Ki-kare
değeri 0,021, yazılı iletişim becerisinin Ki-kare değeri 0,008, takım halinde çalışabilme
becerisinin Ki-kare değeri 0,014 ve hiyerarşik bir kurum çalış ma ortamında çalışabilme
becerisinin Ki-kare değeri 0,024’tür. Bu değerler 0,05’ten küçük olduğu için anlamlı
ilişki var denilmiştir.

Tablo 8. Bence stajlar ileride meslek yaşamında karşılaşabileceğim sorunları mantık ve


bilgi çerçevesinde en uygun şekilde çözebilmem için yeni beceriler kazandırır.

Ki – kare testi
Sözlü İletişim Kurabilme Becerisi
Değer Serbestlik derecesi Ki – Kare Olasılık Değeri
Pearson Ki - kare 19,489(a) 9 0,021
Yazılı İletişim Kurabilme Becerisi
Pearson Ki - kare 22,353(a) 9 0,008
Takım Halinde Çalışabilme Becerisi
Pearson Ki - kare 20,691(a) 9 0,014
Hiyerarşik Bir Kurum Çalışma Ortamında Çalışabilme Becerisi
Pearson Ki - kare 23,469(a) 9 0,024

199
Sonuç

Önceki bölümlerde de anlatıldığı üzere staj ve bitirme projeleri inşaat mühendisliğ i


eğitiminde ve özellikle yapım yönetimi eğitiminde vazgeçilmez temel safhalardandır.
Burada yapılması gereken bunların gerekliliğini tartışmak değil, daha yararlı hale nasıl
getirileceğidir. Öğrenciler için staj ve bitirme projelerinin önemi; kariyer planlaması, iş
tecrübesi, yeni beceriler kazanma, pratiklik kazanma, vizyon kazanma, profesyonel
bağlantılar, sözlü ve yazılı iletişim kurabilme şeklinde sıralanabilir.

Staj ve bitirme projelerinin iş hayatına katkıları oldukça fazladır. İş hayatında gerekli


olan bilgiler okul yıllarında pek verilmez. Bu bilgiler ancak piyasa içerisindeki
meslektaşlardan öğrenilir. Öğrencilerin sektöre gireceği ve sektör çalışanları ile
tanışacağı alanlar stajlardır.

Bazı Öneriler:

1. Yapım yönetimi bilgilerinin teorikten daha çok uygulamaya bakan yönleri


olduğu için staj ve bitirme projelerinin verimli hale getirilmesi gerekmektedir.
Bunun için bilinç şarttır. Bilinç oluşturmak için yapılacak şeylerden biri
öğrencilere teşvikler verilmesidir. Örneğin staj yaptığı alanla ilgili olan derste ek
bir puan verilebilir. Ya da işveren, öğrenciye yaptığı staj neticesinde ücret
verebilir. Burada eğitimcilere ve işverenlere ciddi sorumluluklar düşmektedir.

2. Üniversiteler staj yapılan firmalardan yapım yönetimi bilgilerinin uygulanışını


da görebileceği belirli standartlara sahip olmalarını istemeli ve her firmayı kabul
etmemelidir. Hatta staj alanında üniversite ile anlaşmalı firmalar oluşturmalıdır.

3. Bir inşaat mühendisi meslek hayatına atılmadan evvel yönetimsel becerileri


kazanma kabiliyetini staj ve bitirme projeleri ile elde etmektedir. Bu bağlamda
lisans eğitiminde branşlaşmaya gidilmelidir. Eğitim boyunca yapılan stajların ve
bitirme projelerinin üniversite ikinci sınıfta seçilmiş bir alanda devam etmesi
daha faydalı olabilir. Öğrencinin daha birinci sınıftayken hafta sonları inşaat
mühendisliğinin alt mühendislik disiplinleri olan değişik çalışma alanlarından
hangisine eğilimi olduğu tespit edilmeye çalışılmalıdır. Örneğin öğrenci birinci
sınıftayken bir hafta sonu yapı mühendisliği alanında, bir hafta sonu hidroloji
mühendisliği alanında, bir hafta sonu jeoteknik mühendisliği alanında ve diğer
alt branşlarda faaliyet gösteren firmaların faaliyetleri gösterilmelidir. Sonra
anketlerle hangi alana eğilimli olduğu tespit edilmelidir. Öğrenci yapacağı stajı
bu alanda yapmalıdır. Yapılan stajlardan biri bilgisayar kullanımı ile ilgili
olmalıdır.

4. Yapım yönetimi eğitiminde önemli olan teorik bilgilerin akılda kalıcı olması için
staj süresinin kısıtlanmaması gerekir. Yazın otuz iş günü gibi kısa bir zaman
zarfına sığdırılan ve okul müfredatından kopuk bir şekilde bitirilen staj, yapım
yönetimi eğitimi açısından yetersizdir. Bunun için okul devam ettiği dönemlerde
şirketlerle öğrencilerin alakalarının kesilmemesine önem verilmelidir.

5. Bitirme projelerinin yapım yönetimi eğitimine gerçek anlamda katkısı


sağlanmalıdır. Bu bağlamda proje konusu öğrencinin insiyatifine bırakılmamalı
ve öğretim üyesi de öğrenciye yapım yönetimi bilgilerini kazandıracak konular
seçmelidir.

200
Kaynaklar

Birgönül M.T. , Dikmen İ, Özorhon B. ,Işık Z. , (2007). İnşaat Sektörünün Yapım


Yönetimi Eğitiminden Beklentileri, 4. İnşaat yönetimi kongresi, Sayfa: 169 – 181,
İstanbul

Çiçek T. , Seyrankaya A. , Cöcen İ, Yenice H. , Malayoğlu U. , Onur A.H. ,Kahraman


B. , Şafak S. , (2004). Mühendislik Aktif Eğitiminde Mesleksel Becerilerin
Kazanılması, I. Ulusal Mühendislik Kongresi, Foça, İzmir

Duyen Q. Nguyen, (1998). The Essential Skills and Attributes of an Engineer: A


Comparative Study of Academics, Global J. of Engng. Educ. , Vol. 2, page 65 – 76,
Australia

El-Raghy S. (1999), Quality Engineering Education: Student Skills and Experiences,


Global J. of Engng. Educ. Vol. 3, No.1, page 25 – 30, Australia

Scholz W. , Regula S. , Ralf H. , (2003). Role of Internship in Higher Education in


Environmental Sciences, Swiss Federal Institute of Technology, Zurich

Sorguç D. , (1993). İnşaat Mühendisliği Eğitiminin Temel İlkeleri, Türkiye


Mühendislik Haberleri Dergisi, Sayı: 368, sayfa: 17-26, İstanbul

Uğur L.O. , (2007). İnşaat Mühendisliği Eğitimindeki Sorunlar, Mesleki Uygulama


Düzenlemeleri ve Meslek Kipi Seçiminin Değerlendirilmesi Konularında Bir Alan
Çalış ması, 4. İnşaat Yönetim Kongresi, Sayfa: 361 – 376 İstanbul

Yenigün K. , Gürel M.A. , (2004). Türkiye’deki İnşaat Mühendisliği Eğitiminin


Değerlendirilmesi Ve Bazı Öneriler, , I. Ulusal Mühendislik Kongresi, Foça, İzmir

201
İnşaat Sektöründe Benchmarking Yönetim
Tekniğinin Uygulanmasına Yönelik Bir Model Önerisi

M. Emin Öcal İ. Halil Gerek


Çukurova Üniversitesi, İnşaat Çukurova Üniversitesi, İnşaat
Mühendisliği Bölümü, Adana Mühendisliği Bölümü, Adana
E-Posta: emocal@cukurova.edu.tr E-Posta: ihgerek@cukurova.edu.tr

Öz

Bir kuruluşun başarılı olabilmesi için, sektör, büyüklük, yapı ya da gelişmiş lik
düzeyinden bağımsız olarak, uygun bir yönetim sistemini kurması gerekmektedir. İnşaat
sektöründe de yönetim yetersizliklerinin yaygın olduğu ve bundan dolayı kayıpların
oluştuğu bilinmektedir. Belirtilen nedenlerle bu çalışmada, inşaat sektöründe yönetim
konusundaki yetersizliklerin giderilmesine katkı sağlayacağı düşünülen bir model
geliştirilmesi hedeflenmiştir.

Önerilen modelde, Avrupa Kalite Yönetim Vakfı (EFQM) sorumluluğunda uygulanan


Mükemmellik Modeli’nin içeriğinden de yararlanılarak hazırlanan sorulara verilen
cevaplar, puanlandırılmakta ve elde edilen bu puanlar oluşturulan veri tabanındaki diğer
firmalarla kıyaslanarak değerlendirilmektedir. Modelin uygulanabilirliğini test etmek ve
aynı zamanda firmalarda farkındalık yaratmak amacıyla, inşaat sektöründe tedarikçi
olarak yer alan, Isı Su Ses ve Yangın Yalıtımcıları Derneğine (İzoder’e) kayıtlı üretici
firmalara yönelik olarak anket uygulanarak bir benchmarking çalış ması yapılmıştır.
Dönüşü sağlanan 23 firmaya ait anket sonuçları farklı kriterlere göre değerlendirilmiştir.

Bu değerlendirmeler sonunda her bir kriter ayrı ayrı baz alınarak incelendiğinde, farklı
firmaların ilk sıralarda olması en iyi kavramının kriterlere bağlı olarak değişken
olduğunu ve sadece bir kritere bakıp yorum yapılmaması gerektiği sonucuna
ulaşılmıştır. Ayrıca firmaların bir kriterde en iyi olsa dahi yine de diğer firmalardan
öğrenebileceği bazı şeyler olabileceği saptanmıştır. Dolayısıyla herhangi iki firma
tarafından bir Benchmarking uygulaması yapılması durumunda, sürecin sonunda her iki
firmanın da faydalanacağı açıktır. Sonuç olarak İnşaat sektöründe yer alan kuruluşları
temsil eden birlikler, önerilen model yardımıyla veri tabanları oluşturarak sektör
ortalamalarını belirleyip, üyelerinin sektör içindeki yerlerini görmelerine yardımcı
olabileceği düşünülmektedir.

Anahtar sözcükler: Benchmarking, Mükemmellik Modeli, Türk İnşaat Sektörü

Giriş
Artan küresel rekabet, işletmeleri sürekli olarak performanslarını iyileştirmeye dönük
çalışmalara yöneltmiştir. İşletmelerin tüm faaliyetlerde sürekli olarak rakipleri, pazarı
ve çevresel şartları inceleyip kendi performansları ile kıyaslayarak rekabet koşullarını

203
belirlemeleri gerekmektedir. Oluşan koşullara hızla uyum göstermek, maliyetleri
düşürmek, kaliteyi özümsemek, kritik rekabet faktörlerinin birkaçıdır.

Benchmarking kavramı için çeşitli tanımlar söz konusudur; bunlardan birine göre
benchmarking, konusunda en iyi olmak amacıyla, kendi süreçleriyle aynı ya da benzer
nitelikte olan, firma içinde ya da dışındaki süreçleri, önceden belirlenmiş bir prosedüre
göre inceleyen, o süreçlerdeki uygulamalardan ders almaya çalışan ve bunu kesintisiz
olarak yapan bir uygulamadır (Özkan, 2005). Benchmarking’in nihai amacı performansı
artırmak olan kesintisiz bir öğrenme sürecidir. (McCabe,2003)

Benchmarking kavramının Türkçede tam karşılığı bulunmamaktadır. Kimi yazarlar bu


kavramı Türkçeye “kıyaslama” ya da “karşılaştırma” olarak tercüme etmektedirler. Bu
iki kelime, benchmarking kavramının ifade ettiği anlamı tam olarak vermemektedir.
Benchmarking, sadece kıyaslama yapmak değil, başka organizasyonlarla kıyaslama
yaparak en iyi uygulamaları bulmak ve organizasyonun kendi yapısına ve süreçlerine
bunları uyarlamaktır. Benchmarking, aynı zamanda organizasyonun kendi iç
bünyesindeki birimler ya da departmanlar arasında da uygulanabilir. Bu çerçevede
benchmarking kavramı kısaca “en iyi uygulamaların adaptasyonu” olarak tanımlanabilir
(Aktan, 2006).

Benchmark terimi topografyadan gelmektedir. Benchmark, haritacıların bir referans


noktası olarak kullandıkları, bir nesne üzerindeki o nesnenin yüksekliğini gösteren
işarete referans yapmaktır. İş dünyasına bunun uygulanışı ise, bir şirketin en iyi
uygulamalara sahip olmasıyla tanınan diğer kuruluş ya da kuruluşların ürünlerini,
hizmetlerini, iş süreçlerini kendilerininki ile karşılaştırarak değerlendireceği sürekli ve
sistematik bir süreç olarak ifade edilebilir (Yıldız ve Kadir, 2006; Bedük,2003).

Benchmarking sürecindeki ortaklık kavramı; geleneksel rekabete dayalı analiz


yöntemine göre bilgi toplamaktan farklı bir yaklaşımdır. Çünkü, geleneksel yöntemde
rakipler düşman gibi görülmektedir. Benchmarking’de ise, ortaklık ve karşılıklı bilgi
alışverişi esastır (Dokuzer,2006). Geleneksel performans ölçümlerinde şirketlerin
sadece finansal verileri kullandığını, ancak bunların yanında finansal olmayan
sonuçlarında kullanılması gerektiğini savunmuşlardır. Yazarlar benchmarking’in bir
organizasyondaki performans açıklarını, fırsatlarını ve organizasyonun süreçleri için
gelişme ve sürekli iyileştirme sağlayacağını vurgulamışlardır (Beatham ve diğ. 2004).

Benchmarking tekniği gelişmiş ülkelerde yaygın olarak kullanılmakta ve önemli


katkılar sağlamaktadır. Örnek olarak İngiltere’de birçok organizasyonda benchmarking
yıllardır performans geliştirmesi için organizasyonel kültürün bir parçası olarak
kullanılmaktadır (Hinton ve diğ., 2000). Bunun yanı sıra İngiltere’de yapılan
araştırmalarda benchmarking kullanımı ile ilgili olan firmaların oranı %85’lere kadar
çıkmaktadır (Anderson, Mc Adam, 2004).

Amaç ve Metodoloji
Bu araştırmada, benchmarking yönteminin Türk inşaat sektöründe daha yaygın ve etkin
kullanılmasına yardımcı olacak bir model geliştirilmesi amaçlanmıştır. Çalışmada,
önceki çalışmalardan farklı olarak, Türkiye’de diğer modellere göre daha fazla bilinen
204
Avrupa Kalite Yönetim Vakfı (EFQM) sorumluluğunda uygulanan EFQM
Mükemmellik Modeli’nin kriterlerinden de yararlanılmıştır. Böylece oluşturulan Model
kullanılmak suretiyle, önce işletmelerin mevcut durumları ortaya konularak zayıf ve
güçlü yönlerinin saptanması, örnek alınacak en iyi firmanın tespit edilmesi, sonra da
örnek alınacak kuruluşla benchmarking yaparak eksikliklerin giderilmesi için izlenecek
yolun belirlenmesi hedeflenmiştir.

Modelde öncelikle kendi durumlarını görme olan özdeğerlendirmenin yapılması ve her


firmanın farklı kriterlerde puanlarının belirlenmesi öngörülmüştür. Böylelikle elde
edilen puanların bir veri tabanında toplanmasıyla benchmarking çalış malarında örnek
alınacak en iyinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Her kriter için en iyi belirlendikten
sonraki aşamada ise benchmarking tekniğini kullanma konusunda istekli olan firmaların
izleyebilecekleri süreçler tanımlanmıştır.

Araştırmanın metodu; hedef kitlenin ve büyüklüğünün belirlenmesini, anket formlarının


hazırlanması ve uygulanmasını, cevaplanan anket formlarındaki verilerin
düzenlenmesini ve hipotez testleri yapılmasını ve bu testlerin sonuçlarının
yorumlanmasını kapsamaktadır.

Benchmarking ve Mükemmellik Modelleri İlişkisi

Kalite ödülleri; kalite stratejisi ve benchmarking’in kullanımı, örnek uygulamaların


gerçekleştirilmesi, özdeğerlendirmenin yapılması ve kurumsal performansta iyileşmenin
sağlanması için modeller ve araçlar önermektedir. Firmaların genel performanslarının
değerlendirildiği birçok değerlendirme metodolojisi içinde kalite ödülleri, günümüzün
en popüler ve itibar gören yöntemi olarak görülmektedir. Kalite ödüllerinin temelinde
yer alan kalite modellerinin spesifik amacı, iş mükemmelliğini sağlamaktır.
Uygulamada en çok yer alan bu modellerden ilki 1951’de Japonya’da kalite hareketini
başlatan Deming adına atfedilen ve Asya kıtasında kullanılan Deming Modeli’dir.
İkincisi, 1987’de oluşturulan ve Kuzey Amerika kıtasında kullanılan, dönemin Ticaret
Bakanı adına atfedilen Malcolm Baldridge Ulusal Kalite Modeli’dir (MBNQA).
Üçüncüsü ise, Avrupa Kalite Yönetim Vakfı (EFQM) tarafından oluşturulan ve Avrupa
kıtasında yoğun olarak kullanılan EFQM Mükemmellik Modeli’dir (Pakdil, 2003).

Mükemmellik Modellerinin en yaygın kullanım amacı, organizasyonlar için bir


“özdeğerlendirme” aracı olmasıdır. Kısa bir eğitim ve vaka çalış ması sonucunda
herhangi bir organizasyondaki yönetim kadrosu rahatlıkla kendi kuruluşlarını model
kriterleri bazında değerlendirebilmektedir. Böylelikle, kuruluşun kuvvetli ve zayıf
yönlerinin belirlenmesi; iyileştirmeye açık alanların önceliklendirilmesi ve bu
iyileştirmeler için aksiyon planlarının yapılması sağlanabilmektedir (Argüden ve diğ.
2000).

Bütün mükemmellik modellerinde müşteriler, toplum ve paydaşlarla ilgili sonuçlar


değerlendirilir. Çağımızın müşterileri sadece ürünün kalitesine değil, firmanın çevreye
ve topluma karşı sorumluluklarını da dikkate almaktadır. Topluma ve çevreye saygılı
olan firmaların müşterilerinin sadakati de artmaktadır. Deming Ödülü, Malcolm
Baldridge Ulusal Kalite Ödülü (MBNQA) ve EFQM Avrupa Kalite Ödüllerinin
tamamında modern yönetim uygulamalarının ortak yönleri mevcuttur (Emanet, 2007).

205
İnşaat Sektörü için Önerilen Benchmarking Modeli

İnşaat sektörü diğer sektörlere göre farklılık göstermektedir. Bu sektördeki projeler


tekrarı olmayan; girdileri bilgi, finansman, malzeme, işgücü ve makine, çıktıları
genellikle birbirinden farklı olan süreçlerden oluşmaktadır. Çünkü binanın yeri, işlevi,
müşteri beklentileri, proje ekibi, bütçe ve zaman değişkenleri vb. özellikler her proje
için farklıdır dolayısıyla bunların öncelikleri, nitelik ve nicelikleri de birbirinden farklı
olacaktır.

İnşaat sektöründe ürünün özellikleri diğer sektörlere göre farklılık göstermektedir.


Proje işlevi, yeri, büyüklüğü, verilecek hizmetin kapsamı, yapım tekniği, mimari
özellikleri, proje ekibinin nitelikleri vb. özelliklere göre biçimlenmektedir. Her projede
bu özellikler farklılaşmakta bu da her bir projeyi özgün kılmaktadır. Bu durum da inşaat
sektöründe belirsizliği arttırmakta ve toplam kalite yönetiminin uygulanmasını
zorlaştırmaktadır (Güner, Giritli, 2004).

Bugüne kadar birçok yönetim tekniği üretim sektöründen sonra inşaat sektöründe
kullanılmıştır. Bunların bazıları başarılı şekilde uygulanırken bir kısmı uygulamada
istenen başarıyı sağlayamamıştır. Benchmarking kavramı ise başarılı uygulananlar
arasındandır. Bu bağlamda benchmarking inşaat sektöründe performansı ölçmek ve
geliştirmek için oldukça cazip bir araçtır. (Sherif, 1996)

İnşaat sektörü yatırım ve istihdam büyüklüğü bakımından Ülkemiz ekonomisi içerisinde


oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Ancak buna karşın sektörde faaliyet gösteren
organizasyonların pek çoğu bireysel müteşebbis boyutunda olup geleneksel yöntemlerle
üretim yaptıkları görülmektedir. Bu nedenle sektörde çağdaş yönetim tekniklerini
kullanmak yerine deneme yanılmaya dayalı ve içgüdüsel davranış ların yönlendirdiğ i
yönetim tarzının yoğun olduğu görülmektedir. Dolayısıyla gerek kaynakların verimli ve
etkin kullanımı, gerekse beklenen üretim kalitesine ulaşılması konusunda sektörde ciddi
yetersizlikler görülmektedir. Belirtilen nedenlerle, iyiyi örnek alma olarak da
tanımlanabilen Benchmarking tekniğinin inşaat sektöründe kullanılması durumunda çok
yönlü iyileştirmeler sağlanabileceği ve bunun da hem kaynak tasarrufu hem de kalite
standartlarına yaklaşmaya önemli katkı sağlayacağı noktasından hareketle sektörde
kullanılabilecek bir model önerilmiştir (Şekil 1). Model, tüm işlevsel birimlerce
paylaşılacak ortak bir dil ve düşünce şeklinin temelini oluşturmak üzere, yürütülmekte
olan iyileştirmelerin durum değerlendirmesini, tekrarların ortadan kaldırılıp
eksikliklerin belirlenmesini hedeflemektedir. Böylece firmalara mükemmelliğe giden
yolun neresinde olduklarını gösteren, eksikliklerini saptamalarını sağlayan ve uygun
çözümleri teşvik eden bir değerlendirme aracı olarak kullanılabilecektir.

Önerilen modelde, oluşturulan sorulara verilen cevaplar, puanlandırılmakta ve elde


edilen bu puanlar oluşturulan veri tabanındaki diğer firmalarla kıyaslanarak
değerlendirilmektedir. Model inşaat sektöründe faaliyet gösteren tedarikçi firmalara
yönelik olarak hazırlanmıştır. Ancak Modeldeki soruların sayısı, içeriği ve
değerlendirmeye esas ağırlıkları değiştirilerek sektördeki her faaliyet alanı için
kullanılması mümkün görünmektedir.

206
207

Şekil 1. İnşaat Sektörü İçin Önerilen Benchmarking Modeli


Modelin uygulanabilirliğini test etmek ve aynı zamanda firmalarda farkındalık yaratmak
amacıyla, inşaat sektöründe tedarikçi olarak yer alan, Isı Su Ses ve Yangın Yalıtımcıları
Derneğine (İzoder’e) kayıtlı üretici firmalara yönelik olarak anket uygulanarak bir
benchmarking çalışması yapılmıştır. Dönüşü sağlanan 23 firmaya ait anket sonuçları
değerlendirilmiştir. Değerlendirmede, firmaların her kriterden aldıkları puanlar önceden
belirlenmiş ağırlık katsayılarıyla çarpılıp toplanarak 1000 puan üzerinden her firmanın
aldığı toplam puana ulaşılmıştır. Bu sonuçlara göre toplam puan bazında firmaların
Şekil 2’de görülen grafikteki gibi sıralandığı saptanmıştır.

1000

900

800

700

600
PUANLAR

500

400 ""

300

200

100

0
Y18 Y3 Y11 Y14 Y12 Y15 Y17 Y22 Y10 Y19 Y20 Y5 Y21 Y9 Y13 Y16 Y23 Y4 Y2 Y6 Y8 Y1 Y7

FİRMALAR

Şekil 2. Firmalarının Toplam Puanlarına göre Sıralanması.

Önerilen Model, her bir firmanın, Liderlik, Politika ve Strateji, İnsan Kaynakları,
İşbirlikleri ve Kaynaklar, Süreçler, Müşteri ile İlgili Sonuçları, İnsan Kaynakları ile
İlgili Sonuçlar, Toplumla İlgili Sonuçlar, Anahtar Performans Sonuçları kriterlerine
göre puanların değerlendirilmesine olanak sağlamaktadır. Böylece firmaların sektör
içerisindeki yerlerinin belirlenmesi mümkün olabilmektedir. Örnek uygulamada her
kriterin ayrı ayrı puanları hesaplanarak karşılaştırılma yapılmış ve firmaların diğer
firmalara göre yerleri belirlenmiştir. Örneğin değerlendirme kriterlerinden Liderlik ile
Politika ve Strateji kriterlerine göre yapılan sıralamalar Şekil 3 ve Şekil 4’te görüldüğü
gibidir.

208
100

90

80

70

60
PUANLAR

50

40

30

20

10

0
Y18 Y15 Y12 Y14 Y2 Y21 Y16 Y23 Y17 Y5 Y6 Y10 Y19 Y20 Y22 Y1 Y3 Y4 Y7 Y8 Y13 Y9 Y11

FİRMALAR

Şekil 3. Firmalarının Liderlik Kriteri Puanlarına göre Sıralanması

120

100

80
PUANLAR

60

40 ""

20

0
Y18 Y11 Y12 Y9 Y23 Y14 Y17 Y19 Y15 Y20 Y16 Y21 Y4 Y3 Y5 Y2 Y10 Y13 Y22 Y1 Y6 Y7 Y8

FİRMALAR

Şekil 4. Firmalarının Politik ve Strateji Liderlik Kriteri Puanlarına göre Sıralanması

Grafiklerden de görüleceği üzere, toplam puan bazında Y7, Y1 ve Y8 nolu firmalar ilk
üç sırada yer alırken liderlik kriteri baz alınarak yapılan sıralamada Y11, Y9 ve Y13
nolu firmalar ilk üç sırada yer almaktadır. Bunun yanı sıra, Politika ve strateji kriteri
incelendiğinde ise Y6, Y7, Y8 nolu firmaların ilk üç sırada oldukları görülmektedir. Bu
bağlamda her bir kritere göre farklı firmaların ilk sırada olması en iyi kavramının
209
kriterlere bağlı olarak değişken olduğunu ve sadece bir kriterle yorum yapılmaması
gerektiği sonucuna ulaşılabilir. İlave olarak firmaların bir kriterde en iyi olsa dahi yine
de diğer firmalardan öğrenebileceği bazı şeyler olabilir. Dolayısıyla herhangi iki firma
tarafından bir Benchmarking uygulaması yapılması durumunda, sürecin sonunda her iki
firmanın da faydalanacağı açıktır.

Modelde, değerlendirme kriterlerinin her biri değerlendirildikten sonra benchmarking


çalışmalarına başlanması öngörülmektedir. Bu bağlamda en iyi olan firma ile aradaki
farkın nedenleri saptanmaya çalış ılır, en iyi firmayı başarıya götüren uygulamalar
araştırılır, hareket planları oluşturularak uygulanabilir hedefler konulur ve üst yönetime
sunularak, örnek uygulamalar işletmeye uyarlamak için yöntem ve stratejiler geliştirilir.
Uygulamalardan sonra sonuçların gözlenmesi ve benchmarking’in son bulmayan bir
süreç olması nedeniyle periyodik olarak tekrarlanması gerekmektedir. Benchmarking
çalışmalarının sonunda elde edilen çıktıların, tüm organizasyon sistemini iyileştirmeye
yönelik olacak kapsamda yapılması gerekir.

Sonuç ve Öneriler
Bu çalışmada, Türk inşaat sektöründeki firmaların rakiplerine göre yerlerini belirleme
ve kendilerini geliştirmelerine katkı sağlayacak benchmarking kriterlerini içeren bir
model önerilmiş ve yalıtım sektöründe uygulanan bir anket yardımıyla toplanan
verilerle modelin iş levselliği test edilmiştir. Doktora tezi kapsamında yürütülen bu
çalışmada sektörde tedarikçi olarak faaliyet gösteren prefabrik eleman, çimento ve kireç
üreticileri ile ilgili veriler de halen değerlendirilmektedir. Uygulama sonuçları ve elde
edilen bu sonuçların yorumlanmasından oluşan öneriler kısmı aşağıda özetlenmiştir.

Benchmarking üzerine sınırlı araştırma dolayısıyla Benchmarking’in inşaat sektörüne


sunabileceği potansiyel avantajlar hakkında çok az bilgi vardır. Üretim sektöründe geniş
ve yaygın olarak kullanılan Benchmarking uygulamalarına inşaat sektöründe aynı
oranda rastlamak mümkün değildir. Dolayısıyla benchmarking’in daha iyiye gitme
yönünde çok etkin bir araç olduğu bilinci sektörde yaygınlaştırılmalıdır.

Modelde de oluşturulması önerilen, ortak bulma ve bilgi havuzu kurma faaliyetlerine


katılım durumuna, evet diyenlerin oranı az olmasına rağmen kısmen katılabiliriz
diyenlerin oranı %70’in üzerinde olduğu gözlenmiştir. Bu sonuca göre, firmaların
benchmarking faaliyetlerine katılmaya sıcak baktığı ancak bazı çekincelerinin olduğu
anlaşılmaktadır.

Yapılan hipotez testi sonuçlarına göre şirketlerin daha önce benchmarking çalışması
yapması ile karlılık durumları, eğitim bütçeleri, müşteri şikayet oranları arasında
anlamlı bir ilişki vardır. Ancak, şirketlerin daha önce benchmarking çalışması yapması
ile eleman sayıları, faaliyet süreleri ve liderlerin kurum kültürü oluşturması arasında bir
ilişkiye rastlanmamıştır.

Şirketlerin liderlik kriterinin, işbirlikleri ve kaynaklar kriteri, çalışanlar kriteri, yabancı


dil bilen personel oranı arasında anlamlı bir ilişkinin olduğu gözlenmiştir. Dolayısıyla
kurumun yönetim sisteminin oluşturulması ve yaşama geçirilmesi konusunda kiş isel
olarak önemli role sahip olan liderlik kriterinde iyi olan firmalar, strateji ve bunu

210
destekleyen uygun politikalar, planlar, ve süreçler yoluyla hedeflediği noktaya daha
kolay ulaşabilmektedir.

Politika ve strateji kriteri ile çalışanlar kriteri arasında anlamlı bir ilişki vardır. Buna
göre politika ve strateji oluşturan işletmeler, aynı zamanda çalışanlarının bilgi
birikimlerini ve potansiyellerini geliştirmelerine olanak sağlamaktadır.

İnşaat sektöründe yer alan yükleniciler ile tedarikçi kuruluşları temsil eden birlikler,
önerilen model yardımıyla veri tabanları oluşturarak sektör ortalamalarını belirleyip,
üyelerinin sektör içindeki yerlerini görmelerine yardımcı olabilir ve kritik başarı
faktörlerini saptayarak benchmarking çalış malarına zemin ve olanak sağlayabilirler.

Kaynaklar

Aktan, C., 2006 Stratejik Yönetim ve Benchmarking, http://www.canaktan.org/

Argüden, Y., Sağdıç, E., Kaplan, R., Norton, D., (2000), Balanced Scorecard, Arge
Danış manlık Yayınları, , İstanbul

Beatham S., Anumba C., Thorpe T., Hedges I., 2004, KPIs: A Critical Apprasial of
Their Use in Construction, Benchmarking: An International Journal, 11(1):93-117

Bedük, A. 2003, Benchmarking, Nobel Yayın Dağıtım A.S., Ankara,

Dokuzer, B., 2006, Modern Bir Yönetim Tekniği Olarak Benchmarking’in İşletmeler
Tarafından Bilinirliği Ve Uygulanabilirliğinin Saptanmasına Yönelik Bir Araştırma
Örneği, Yüksek Lisans Tezi, Niğde, 327 s.

Emanet, H., (2007) EFQM Mükemmellik Modeli İle Kamu Sektöründe Özdeğerleme
Çalış maları Üzerine Bir Saha Çalış ması, C.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 8,
Sayı 1, Adana

Güner A. F., Giritli H., (2004), İnşaat Sektöründe Toplam Kalite Yönetimi ve
Türkiye’deki uygulamalar, İTÜ Dergisi Mimarlık, Planlama, Tasarım Cilt:3, Sayı:1

Hinton M., Francis G., Holloway J., 2000, Best Practice Benchmarking In The UK,
Benchmarking: An International Journal, Vol.7 No 1, s 52-61

McCabe, S., 2003, “Benchmarking in Construction”, Blackwell Publishing,

Özkan, M., (2005), “Stratejik Yönetim Tarihine Kısa Bir Bakış” www.danismend.com

Pakdil F., (2003), “Deming, Malcolm Baldrige ve EFQM Kalite Modellerinin


Karşılaştırmalı Analizi, MPM Dergisi, 2003/3, 37-66,

Sherif, M., 1996, Benchmarking And Improving Construction Productivity,


Benchmarking for Quality Management & Technology, Vol 3 No 3, S 50-58

211
Turhan, M., (2002), Eğitim Örgütlerinde Kıyaslama (Benchmarking), Yüksek Lisans
Tezi, Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, , Elazığ

Yıldız, G., Ardıç, K., 2006, ‘’Benchmarking’te Bilgiye Ulaşmada Ahlak Sorunu’’,
Siyasette ve Yönetimde Etik Sempozyumu, Adapazarı, 24-26 Aralık 1997, s. 256.

212
Eşzamanlı Mühendislik Kavramının Türk İnşaat Sektöründe
Uygulanabilirlik Düzeyinin İrdelenmesi

M. Emin Öcal Berna Şekerci


Çukurova Üniversitesi Çukurova Üniversitesi
İnşaat Mühendisliği Bölümü, Adana İnşaat Mühendisliği Bölümü, Adana
E-Posta: emocal@cukurova.edu.tr E-Posta: bernasekerci@hotmail.com

Öz
Bu çalışmada, “Eşzamanlı Mühendislik” (EM) adlı yeni bir yönetim anlayış ının Türk
İnşaat Sektörü’ndeki uygulanabilirlik düzeyinin irdelenmesi amaçlanmıştır. Bu amaç
doğrultusunda hazırlanan anket, sektörde yer alan yüklenici firmalara uygulanarak
sonuçlar analiz edilmiştir. Analiz sonuçlarına göre, bu yeni kavramın sektörde %33
oranında bilinmediği ortaya çıkmıştır. EM uygulamalarına zemin hazırlayan altyapı
unsurlarından üst yönetim desteği, personel eğitimi, ekip çalışması ve birimler arası
bilgi alışverişinin yetersizliği de EM kullanımını engellemektedir. EM uygulamasının
en önemli safhası olan tasarım kararlarına katılım oranları, taşeron, işletmeci ve
malzeme sağlayıcı yönünde hayli azdır; bunun yanında müşteri ve mal sahibinin
katılımı da yetersizdir. Dünyada kabul görmüş ve kullanılmakta olan çağdaş yönetim
anlayışlarından olan EM’nin sektördeki aktörler tarafından tanınması eğitim yoluyla
sağlanabilir.

Anahtar sözcükler: Eşzamanlı Mühendislik, Türk İnşaat Sektörü, Multidisipliner Ekip

Giriş

21.yüzyılın eşiğindeki dünya, hızlı bir değiş im sürecindedir. Teknolojik ilerlemeler,


iletişimin hızlı gelişimi, üretilen mal ve hizmetlerdeki çeşitlilik, yeni açılan pazarlar,
insan hakları ve demokrasi alanındaki geliş meler, müşterinin bilinçlenmesi ve
beklentilerinin değiş mesi, değişen demografik yapı, küreselleşme gibi faktörlerin
sonucunda oluşan rekabet ortamı, organizasyonların hem iç hem de dış çevresini sürekli
değişime ve gelişime zorlamaktadır. Hızla artan bu rekabet ortamında, proje maliyetleri
ve pazara sunum sürecini azaltarak daha kaliteli üretim yapmak herhangi bir ürün
geliştirme süreci için anahtar başarı faktörü olmaktadır.

Bu bağlamda, kalite amaçlı tasarım tekniklerinden biri olan Eşzamanlı Mühendislik


(EM), rekabet gücü üzerinde büyük etkiye sahiptir. EM, geleneksel ürün geliştirme
sürecinde (Seri Mühendislik) ardışık olarak yapılan çeşitli faaliyetlerin eşzamanlı olarak
gerçekleştirilmesiyle, ürün geliştirmenin bütün evrelerini etkili şekilde bütünleştirmeye
yönelik bir giriş imdir. EM uygulamalarıyla, ürün yaşam çemberinde yer alan tüm
aktörler tasarım sürecine katılmakta ve böylece daha sonraki aşamalarda ortaya
çıkabilecek değişiklik, düzeltme ve yeniden yapım işleri önlenerek, süre ve maliyetten
tasarruf sağlanmaktadır.

213
Bu çalışmanın birincil amacı, yurt dışında yaygın kullanım alanı bulan “Eşzamanlı
Mühendislik” adlı çağdaş yönetim tekniğinin, Türk inşaat sektöründeki uygulama
düzeyini saptamaktır. İkincil amaç da, bu yeni anlayışın, Türk inşaat sektöründe de
bilinmesini sağlamak, uygulanabilirliğini arttırmak ve bu konuya dikkati çekmektir.
Böylece, sektörde yer alan aktörlerin bu konuda bilinçlenmelerine ve küreselleşen
dünyada Türk inşaat sektörünün yurt içinde ve yurt dışında rekabet edebilirlik gücü
kazanmasına katkı sağlanabileceği umulmaktadır.

Materyal ve Metot
Çalış mada öncelikle, EM kavramının tanımı, özellikleri, geliş imi, kullanılma sebepleri
ve sonuçları ile inşaat sektöründeki uygulamaları konularında ayrıntılı literatür taraması
yapılmıştır.

Ardından, Türk İnşaat Sektörü’nde EM yaklaşımının uygulanabilirlik düzeyini


belirlemek amacıyla, literatür taramasıyla edinilen bilgiler ışığında hazırlanmış 29 adet
sorudan oluşan anket, Türk Müteahhitler Birliği (TMB)’ne üye 140 adet firmaya ön
yazıyla birlikte internet yoluyla ulaştırılmıştır. Daha sonra firmalardaki ilgili kişilerle
yapılan yüz yüze veya telefon görüşmeleriyle konu hakkında ayrıntılı bilgi verilmiştir.

Geri dönüş yapılan 55 adet ankete verilen cevaplar, elektronik ortamda oluşturulan bir
veri tabanına aktarılmış ve bunların istatistiksel değerlendirilmesi, SPSS adlı bilgisayar
programı yardımıyla yapılmıştır. Elde edilen veriler analiz edilmiş ve ülkemizin özgün
koşulları da dikkate alınarak bulguların değerlendirmesi yapılmıştır.

Araştırma Bulguları

Eşzamanlı Mühendisliğe Genel Bakış

Gelişimi süresince farklı isimlerle (Simültane Mühendislik, Yaşam Çevrimi


Mühendisliği, Multidisipliner Takım Yaklaşımı, Bütünleşik Ürün ve Süreç Geliştirme)
literatürde yer alan “Eşzamanlı Mühendislik” (EM), geleneksel ürün geliştirme
yaklaşımının sorunlarına ve yetersizliklerine çözüm getirmek amacıyla, 1980’li yıllarda
öncelikle imalat sektöründe ortaya çıkmış, 1990’dan sonra ise çeşitli araştırmalarla
literatürde yerini almıştır. Yazılım ve imalat sektörlerinde yaygın kullanım alanı bulan
EM anlayış ının inşaat sektöründe uygulanmasına gün geçtikçe artan bir ilgi vardır.
Çünkü EM esasları ile projeler daha az bölünmüş olmakta, inşaat projelerinin kalitesi
artmakta, süresi kısalmakta ve toplam proje maliyeti azalmaktadır.

EM, özellikle ürün tamamlandıktan sonra, destek gruplarından gelen son tasarım
girdilerinin sebep olduğu tasarım tekrarlarının sayısını azaltmayı hedeflemektedir. Proje
sürecinde yer alan tüm grupları ilk tasarım evresinde bir araya toplayarak, kesin
tasarımının oluşturulmasından önce yapılabilecek tüm revizelerin yapılmasıyla, pahalı
mühendislik değiş iklikleri ihtiyacının yaşam çevriminin son evrelerinde ortaya çıkma
olasılığı azalmaktadır.

214
Şekil 1’de, Brookes ve Backhouse (1998)’un hazırladığı; EM’nin amaçları, hedefleri,
stratejileri ile uygulanması için gerekli araç ve teknikleri, birbirleriyle ilişkileriyle
açıklayan bir çerçeve gösterilmiştir.(Kamara ve diğ.,2000,2001; Anumba ve diğ.,2002)

Şekil 1. Eşzamanlı mühendislik çerçevesi (Brookes ve Backhouse,1998).

EM, insanların, ticari yöntemlerin ve teknolojinin bütünleştirilmesini gerektirdiğinden


önemli organizasyon değişikliklerini içerir ve geleneksel hiyerarşik organizasyondan
ziyade çapraz-fonksiyonlu ekip çalışmasına dayanır. EM yaklaşımını yönetim
sistemlerine adapte eden şirketler, organizasyonlar yapılarını, personel politikalarını,
sistem altyapılarını, ürün ve süreç geliştirme yaklaşımlarını, müşteri ve tedarikçi
etkileşimlerini tekrar gözden geçirmek zorundadırlar. EM uygulamasına geçilmeden
önce, bazı teknik ve kurumsal bariyerlerin kalkması gerekmektedir. Bu bariyerler:

1. Çalışanlar arasındaki bilgi paylaşımı ve iletişim sisteminin eksikliği,


2. Üst yönetim desteğinden yoksun olunması,
3. İşbirliği ve ekip çalışmasının eksikliği; ekip çalışması konusunda eğitimin
olmaması,
4. Gelecekteki ortama ilişkin net bir vizyon belirlememek,
5. Geleneksel fonksiyonel (birimlerin amaçlarına yönelik) ödül sistemlerinin
kullanılması,
6. Geleneksel raporlama kalıplarının kullanılması,
7. Süreç iyileştirmeden ziyade bilgisayarlaştırma üzerinde odaklanılması,
8. Çalışanlar arasındaki işi sahiplenme yoksunluğu,
9. Müşteri ve tedarikçi katılımının eksikliği ve müşteri odaklı olmamaktır.

İnşaat Sektöründe Eşzamanlı Mühendislik Uygulamaları

İnşaat Sektörü bir inşaat işinin projelendirmesinden sonuçlandırılmasına kadar birçok


aşamayı ilgilendiren meslek ve sektörlerin bütününden oluşmaktadır. İnşaat
endüstrisinin ürünleri, genellikle büyük, yüksek maliyetli, uzun ömürlü, taşınamaz

215
özelliktedirler ve özel şartnamelere göre isteğe uygun yapılırlar. Ayrıca, inşaat yapıları
başka endüstriler tarafından temin edilen çok çeşitli malzemeler ve parçalar
kullandıkları için üretim süreci karmaşık yapıdadır. Çok çeşitli mal ve hizmet üretimi ile
olan bağlantısı, yoğun iş gücü kullanımı ve refah düzeyine olan katkısı ile inşaat
sektörü, her ülkenin ekonomik yapısı içerisinde ayrı bir yere ve öneme sahiptir.

İnşaat süreci, bir yapıyı oluşturmak için gerekli tüm faaliyetler ile süreç içerisinde yer
alan değişik partilerin arasındaki ilişkiyi içerir. Bir inşaat sürecinde genellikle farklı
amaçların ve hedeflerin kaynaklandığı ve geçici olarak değişen katılımcılar birliği söz
konusudur. Bu katılımcıların çoğu bir yandan bağımsız olarak çalışırlarken, bir yandan
da kaçınılmaz olarak diğerlerini etkileyen kararlar alırlar.

Bir yapının üretilmesine yönelik geleneksel yaklaşım, projenin geliştirilmesinde bir


ardışık yaklaşım niteliğindedir. Müşteri bilgilendirmesine dayalı olarak mimar, bir
mimari tasarım sunar; bu tasarım yapı mühendisine verilir; yapı mühendisi yapı
tasarımını tamamladıktan sonra, projeyi maliyet hesabı çıkarması için kesin hesapçıya
verir. Bu arada elektrik ve mekanik projelerinin yapılması için ilgili mühendislik proje
grupları devreye girer. Bu çalış malar tamamlandığında, proje yükleniciye iletilir;
yüklenici yapının inşasıyla ilgili sorumluluğu üstlenir. Projenin kabul ve teslim
aşamalarıyla süreç tamamlanmış olur.

Bu durum, bir işlevsel disiplin kendisine ait görevlerini tamamladığında, disiplinler


arasında projenin mecazi anlamda üzerinden aşırtılacağı “duvarların” yaratılmasına
neden olur. Bu duvar, her disiplinin birbiriyle etkili şekilde iletişim kurmasını
engellemektedir. (Şekil 2)

Şekil 2. Geleneksel tasarım ve inşaat sürecindeki “Duvarın Üstünden Sendromu”


(Evbuomwan ve Anumba, 1998; Anumba, Baugh, Khalfan, 2002).

Projenin geliştirilmesine yönelik bu “Duvarın Üstünden” yaklaşımı inşaat sektöründe


birçok soruna yol açmaktadır (Anumba ve diğ.,1997,2002; Evbuomwan ve diğ.,1998).
Bu sorunlar:
1. Müşteri ihtiyaçlarının tespitinin, analizinin ve öncelik sırasının doğru
yapılamaması;
2. Tasarım ve inşaat bilgilerinin parçalı yapısı sonucu; bir aşamada oluşturulan
bilginin, sonraki aşamada otomatik olarak tekrar ulaşılabilir ve kullanılabilir
olmaması;

216
3. Farklı katılımcıların parçalı yapısı, projeye dâhil olan fonksiyon disiplinleri
arasında zayıf bütünleşme, koordinasyon ve işbirliği; bunun sonucunda hataların
ve yanlış anlamaların ortaya çıkması;
4. Projelerin gerçek yaşam çevrimi analizinden yoksun olmaları;
5. Tasarım mantığının ve niyetinin iletilememesi sonucunda, eksik ve yetersiz
tasarım şartnameleri, uygun olmayan tasarım değişiklikleri, gereksiz
yükümlülük talepleri ve uyuşmazlıkların ortaya çıkması;
6. Tasarım maliyetinde ve zamanında artıştır.

Geleneksel yöntemde, kullanıcıların, çevre temsilcilerinin, yüklenicilerin, taşeronların


ve işletmecilerin tasarım sürecine katılmaması sonucunda, inşa edilebilirlik, işlevsellik
ve işletilebilirlik gibi konular tasarımcıların bilgi ve deneyimine bırakılmaktadır. Bu
sorunların giderilmesi için, inşaat projelerinin yaşam çemberinde yer alan aktörlerin
projenin erken aşamalarında bir araya getirilerek tasarım kararlarına dahil edilmesi
sonradan oluşacak problemleri azaltacaktır. Farklı disiplinlerden alınan bilgilerin,
tasarım sürecinin erken aşamalarında sağlanması daha kaliteli tasarımlara, daha fazla
tasarım esnekliğe, yaratıcılığa ve yapılabilirliğe olanak verir.

Ürünün tasarımına, geliştirilmesine ve tedarikine ilişkin bütüncül bir yaklaşım olan EM,
fonksiyonel disiplinlerin tasarım sırasında bir araya getirildikleri bir bütünleşik proje
ekibinden oluşmaktadır (Anumba ve diğ.,2002; Evbuomwan ve diğ., 1998) (Şekil 3).

Şekil 3. Bütünleşik proje ekibi


(Evbuomwan ve Anumba, 1998; Anumba, Baugh ve Khalfan., 2002).

Khalfan ve arkadaşlarının (2001) bildirdiğine göre, Evbuomwan ve Anumba (1998)


inşaat endüstrisi bağlamında, EM’yi aşağıdaki şekilde tanımlamışlardır (Khalfan ve
diğ., 2001a, 2001b, 2001c) :
“…EM, tasarım, fabrikasyon, inşaat ve kurulum faaliyetlerinin bütünleştirilmesi ve
uygulamalarda eşzamanlılığın ve işbirliğinin en üst düzeye çıkarılması yoluyla tedarik
sürelerini azaltmaya, kaliteyi artırmaya ve maliyeti düşürmeye yönelik olarak projenin
tasarımını ve inşaat aşamasını optimum kılmaya çalışır…”

İnşaat sektöründe EM uygulamalarının faydalarını aşağıdaki gibi özetlemek


mümkündür (Love ve diğ., 1998; Anumba, 2007) :
1. Müşteri ve son kullanıcı gereksinimlerinin daha iyi anlaşılması ve
uygulanması ile müşteri memnuniyeti artar.

217
2. Proje katılımcıları arasında iletişim ve işbirliği gelişir.
3. İnşaat sürecindeki yönetim ve koordinasyon daha iyi hale gelir.
4. Projenin son aşamalarında yapılacak değişikliklerin, uygunsuzlukların
azalması ile proje verimliliği artar.
5. Proje zamanı ve maliyeti azalır.
6. Projenin erken evrelerine (tasarım süreci) daha fazla zaman ayrılması ile
proje tanımı daha iyi yapılır.
7. Proje temin sürecindeki evreler arasında ve ekip üyeleri arasında daha
sağlam ve doğru bilgi transferi gerçekleşir.
8. Daha kaliteli inşaat üretimi sağlanır.
9. İsraf azalır.
10. Çatışma ve hukuki problemler azalır.
11. Tasarımcılarla diğer ekip üyeleri arasındaki ilişkinin gelişmesi ve toplam
inşaat süresindeki azalmalar sayesinde, inşaat firmaları projenin daha fazla
yönünü kontrol etme gücüne sahip olurlar.
12. İnşaat endüstrisinin diğer endüstrisi dallarıyla rekabet edebilirliği artar.

Eğer proje ekibi, müşteri odaklı hale gelir ve ortak amaçlar geliştirirse yukarıdaki
faydalar sağlanacaktır. Ekibin ana görevi, müşterinin gereksinimlerini karşılayan
yaratıcı, yenilikçi ve işlevsel ürün oluşturmak için tasarımın erken aşamaları sırasında
işbirliği yapmaktır. İmalat endüstrisindeki çalış malar, bir projeyle ilgili masrafların
yaklaşık %70’inin tasarım aşamasında gerçekleştiğini göstermiştir.

EM kavramının inşaat endüstrisinde uygulanmasını kolaylaştırmak, uygulama için


gerekli ortamı sağlamak için, inşaat endüstrisinde yer alan firmaların EM’nin
benimsenmesine ne ölçüde hazır olduklarının da değerlendirilmesi gerekir. Bu işlem,
EM’nin benimsenmesinden önce herhangi bir inşaat organizasyonu için hazırlık
değerlendirilmesinin yapılmasıyla gerçekleştirilebilir. Bu amaçla, temel olarak imalat ve
yazılım mühendisliği gibi endüstrilerde kullanılmak amacıyla 1993 yılında CERC
tarafından geliştirilmiş olan “RACE”(Readiness Assessment for Concurrent
Engineering - EM için Hazırlık Değerlendirmesi) modeli baz alınarak, öncelikle
“CERAMConstruct”, bunun üzerinde revizeler yapılarak da “BEACON” adlı modeller
geliştirilmiştir.

CERAMConstruct Modeli kullanılarak, firmaların EM uygulama düzeyi ve eksiklikleri


saptanmıştır (Khalfan ve diğ., 2001). Ayrıca, İngiltere’de ve Pakistan’da yapılan alan
çalışmaları ile BEACON Modeli kullanılarak, inşaat endüstrisindeki yüklenici,
malzeme sağlayıcı ve imalatçı firmaların da EM uygulama düzeyleri irdelenmiştir
(Khalfan ve diğ., 2001a, 2001b, 2001c).

Türk İnşaat Sektöründe Eşzamanlı Mühendislik Uygulamaları

Bu çalış mada, imalat sektöründe doğup diğer sektörlere sıçrayan “Eşzamanlı


Mühendislik” adlı yeni bir yönetim anlayışının, Türk inşaat sektöründeki uygulama
düzeyini saptamak amacıyla bir anket çalışması gerçekleştirilmiştir. Anket sonunda elde
edilen veriler, SPSS istatistiksel paket programı kullanılarak değerlendirilmiştir.
Analizlerde, tanımlayıcı frekans tablolar ile iki değişken arasındaki ilişkiyi gösterir
biçimde düzenlenen çapraz tablolar kullanılmış; yorumlar bu frekans ve çapraz
tablolardan elde edilen yüzdelere dayalı olarak yapılmıştır. Elde edilen bulgularla,

218
ülkemizin özgün koşulları da dikkate alınarak, sonuçlar bölümünde bir değerlendirme
yapılmıştır.
Frekans (Frequency) Değerlerinin Analizi

SPSS bilgisayar programı yardımıyla her soruya karşılık verilen cevapların frekans
(frequency) değerleri saptanmıştır. Bu değerlere göre, oluşturulan tabloların bazıları
aşağıda (Tablo 1 - Tablo 4) arasında gösterilmektedir.

Tablo 1. Ankete katılan yüklenici firmaların faaliyet alanlarının dağılımı (*)

Tablo 2. Ankete katılan yüklenici firmaların EM bilgi/ilgi düzeyinin dağılımı

219
Tablo 3. Ankete katılan yüklenici firmaların tasarım kararlarında ekip elemanlarının yer
alma düzeyi (*)

Tablo 4. Ankete katılan yüklenici firmaların EM uygulamasına zemin hazırlayan alt


yapılarının düzeyi
Yüklenici Firmaların Belirtilen EM Altyapısı
Unsurlarına Katılım Düzeyi
EM Uygulamalarına Zemin Hazırlayan
Katılmıyorum

Katılmıyorum
Toplam
Katılıyorum

Katılıyorum

Altyapı Unsurları
Kararsızım
Tamamen

Kısmen

Kısmen

Sayı (ad.)
Oran (%)
Hiç

Yeni Bir Sistemin Uygulanmasında Üst 27 22 3 3 0 55


Yönetimin Desteği 49% 40% 5% 5% 0% 100%
Benchmarking uygulamaları
22 26 3 2 2 55
40% 47% 5% 4% 4% 100%
45 9 0 0 1 55
TKY uygulamaları
82% 16% 0% 0% 2% 100%
Matris tipi proje ekibi oluşumu
39 15 0 0 1 55
71% 27% 0% 0% 2% 100%
Ekip çalışmasına dayalı personel 20 23 7 2 3 55
politikası 36% 42% 13% 4% 5% 100%
Personel eğitimi
26 23 1 3 2 55
47% 42% 2% 5% 4% 100%
Birimlerin amacına yönelik ödüllendirme 11 9 8 22 5 55
(1)
20% 16% 15% 40% 9% 100%
Birimler arası bilgi paylaşımının sınırlı 16 16 3 20 0 55
olması (1) 29% 29% 5% 36% 0% 100%
49 5 0 1 0 55
E-posta kullanımı
89% 9% 0% 2% 0% 100%
İş süreçlerinin oluşturulması ve 34 15 2 3 1 55
kullanımı 62% 27% 4% 5% 2% 100%
42 10 0 2 1 55
Müşteri odaklı çalışma
76% 18% 0% 4% 2% 100%
(1) : Bu sorular olumsuz sorulmuştur.

220
Çapraz Kontrol (Cross-Check) Değerlerinin İrdelenmesi

EM bilgi ve ilgi düzeyinin sorulduğu soruya verilen cevaplarla, diğer bazı soruların
cevapları arasında, birbirleriyle olan ilişkilerini gösteren çapraz kontrol tabloları
oluşturulmuş ve bu tablolar üzerinden değerlendirmeler yapılmıştır. Bu amaçla
oluşturulan tabloların bazıları (Tablo 5 – Tablo7) arasında gösterilmektedir.

Tablo 5. Ankete katılan yüklenici firmaların EM bilgi/ilgi düzeylerinin faaliyet


sürelerine göre dağılımı
Faaliyet Süresi (Yıl)
EM Bilgi / İlgi Düzeyi Toplam
0-20 21-30 31-40 41-50 >50 Sayı (ad.)
Oran (%)
Biliyoruz ve uyguluyoruz
4 0 4 4 2 14
7,41% 0,00% 7,41% 7,41% 3,70% 25,93%
Biliyoruz; henüz 2 4 1 1 1 9
uygulanmıyor 3,70% 7,41% 1,85% 1,85% 1,85% 16,67%
İlgi duyuyoruz; bilgi 1 5 4 2 1 13
edinmeye çalışıyoruz 1,85% 9,26% 7,41% 3,70% 1,85% 24,07%
Hiç bilgimiz yok
4 2 6 2 4 18
7,41% 3,70% 11,11% 3,70% 7,41% 33,33%
Toplam Sayı (ad.) 11 11 15 9 8 54
Oran (%) 20,37% 20,37% 27,78% 16,67% 14,81% 100,00%

Tablo 6. Ankete katılan yüklenici firmaların EM bilgi/ilgi düzeylerinin faaliyet


bölgelerine göre dağılımı (*)
Faaliyet Bölgesi
TOPLAM
EM Bilgi / İlgi Düzeyi
Yurt İçi Yurt Dışı Sayı (ad.)
Oran (%)
12 13 14
Biliyoruz ve uyguluyoruz
22,22% 24,07% 25,93%
Biliyoruz; henüz 8 8 9
uygulanmıyor 14,81% 14,81% 16,67%
İlgi duyuyoruz; bilgi 13 11 13
edinmeye çalışıyoruz 24,07% 20,37% 24,07%
18 11 18
Hiç bilgimiz yok
33,33% 20,37% 33,33%
Toplam Sayı (ad.) 51 43 54
Oran (%) 94,44% 79,63% 100,00%

Tablo 7. Ankete katılan yüklenici firmaların EM bilgi/ilgi düzeylerinin kullandıkları


bilgisayar destekli modelleme araçlarına göre dağılımı (*)
Kullanılan Bilgisayar Destekli Ürün/Süreç Modelleme Araçları
EM Bilgi / İlgi Düzeyi TOPLAM
CAD CAM CAE HİÇBİRİ Sayı (ad.)
Oran (%)
11 4 5 1 11
Biliyoruz ve uyguluyoruz
22,92% 8,33% 10,42% 2,08% 22,92%
Biliyoruz; henüz 7 2 3 0 7
uygulanmıyor 14,58% 4,17% 6,25% 0,00% 14,58%
İlgi duyuyoruz; bilgi 12 4 5 1 13
edinmeye çalışıyoruz 25,00% 8,33% 10,42% 2,08% 27,08%
14 7 11 4 17
Hiç bilgimiz yok
29,17% 14,58% 22,92% 8,33% 35,42%
Toplam Sayı (ad.) 44 17 24 6 48
Oran (%) 91,67% 35,42% 50,00% 12,50% 100,00%
(*)
Birden çok seçeneğin işaretlenebildiği soruların dağılımı Tablo 1, 3, 6 ve 7’de görülmektedir.

221
Sonuç ve Öneriler

Sonuçlar

Anketin analiziyle ulaşılan en önemli sonuç, ankete katılan yüklenici firmaların %33
ünün EM konusunda hiçbir bilgisi olmadığıdır.(Tablo 2).

Türk inşaat sektöründe yer alan yüklenici firmaların genelinin tasarım kararlarına
katılan grupları çoğunlukla inşaat, makine ve elektrik mühendislerinden oluşmaktadır.
Müşteri (kullanıcı), mal sahibi, ortak ve çevre temsilcisinin katılımı az sayılabilir.
Taşeron, işletmeci ve malzeme sağlayıcının tasarım kararlarına katılımı azdır (Tablo 3).

Diğer yandan, EM’nin hayata geçirilmesinde önemli yapı taşlarından olan üst yönetimin
desteğinin, şirket içi personel eğitimlerinin ve ekip çalış masını teşvik eden
uygulamaların yetersizliği ile en iyi rakiplerle kıyaslama (benchmarking) gibi kaliteyi
iyileştirici yöntemlerin az kullanılması da uygulanabilirlik için engel teşkil etmektedir.
Ek olarak, şirket içi etkin bilgi alışverişi ve iletişimin uygulanma oranı %36 seviyesinde
olup; EM uygulamalarındaki önemli bir teknik bariyer göstergesidir. Bunun yanında,
şirket bünyesindeki e-posta kullanımı ve kalite yönetimi ve iş süreçlerini anlatır
sistemlerin varlığı ile müşteri odaklı çalış ma stratejisi oranları, EM uygulamaları için
yeterli sayılabilir (Tablo 4).

EM’yi bilen ve uygulayan yüklenicilerin %57’sinin faaliyet süresi 30 ila 50 yıl


arasındadır. Bunun yanında, EM konusunda uygulamaya geçmiş sınıfın yaklaşık üçte
biri yakın zamanda kurulmuş genç sayılabilecek işletmelerden oluşmakta iken; sadece
%14 inin faaliyet süresi 50 yıldan fazladır. Diğer bir sonuç ise, EM konusunu bilen
ancak henüz uygulamayan ile ilgi duyan kesimin çoğunluğunun 21–30 yıl aralığında
faaliyet süresine sahip olduğudur (Tablo 5).

EM ilgi ve bilgi düzeyinin faaliyet bölgesine göre dağılımını gösteren Tablo 6’da, “yurt
dışı taahhüt işi üstlenme oranı artınca EM bilgi ve ilgi düzeyi artmaktadır” diyebiliriz.

Anket sonucu elde edilen bir diğer sonuç ise, bilgisayar destekli ürün ve süreç
modelleme araçlarının (CAD/CAM/CAE) kullanım oranlarıyla ilgilidir. Bu araçların
hiçbirini kullanmayan yüklenicilerin yaklaşık %70’inin EM konusunda bilgisi olmadığ ı
ortaya çıkmıştır. Ayrıca, EM’yi bilen ve uygulayan firmalarla, bilip henüz uygulamayan
firmaların hepsinde CAD %100 kullanılmaktadır (Tablo7).

Öneriler

Sektörde yer alan yüklenici firmaların dünyada kabul görmüş ve kullanılmakta olan
çağdaş yönetim anlayış ları tanımalarına imkân sağlamak amacıyla, eğitici seminer ve
tanıtım fonksiyonlarının geliştirilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, meslek odaları bu
konulara ilgi duyup, belli dönemlerle şirketlere dönük eğitim programları
düzenleyebilirler.

Örgün eğitim kurumlarında, özellikle inşaat mühendisliği ders programlarında


“Eşzamanlı Mühendislik” kavramına yer verilerek, sektörde yer alacak yeni mezunların
da bu konuda bilgi sahibi olmaları sağlanabilir.

222
Ankete katılan yüklenici firmalardan bir kısmı (%26), EM kavramını bildiklerini ve
kullandıklarını belirtmişlerdir. Bu firmaların uygulamada karşılaştıkları engelleri
saptamak, varsa yetersiz görülen noktalarda tespitler yapmak ve öneriler sunmak
amacıyla, söz konusu firmalarda yapılacak inceleme, araştırma, gözlem ve anketler
sonucunda elde edilecek verilerle, yeni uygulamacılar için bir veritabanı oluşturulabilir
ve bu tecrübelerden yararlanılabilir. Ayrıca, çalış mamızda hazırlanan anketin içeriği bu
alan çalışmasından elde edilen bilgilerle zenginleştirilerek anket tekrarlanabilir.

Kaynaklar

Anumba, C.J., Baron, G., Evbuomwan, N.F.O. (1997) Communication Issues in


Concurrent Life-Cycle Design &Construction.BT Technology Journal, 15(1), pp.209-
216.

Anumba, C.J., Baldwin, A.N., Bouchlaghem, D., Prasad, B., Cutting-Decelle, A.F.,
Dufau, J., Mommessin, M. (2000) Integrating Concurrent Engineering Concepts in a
Steelwork Construction Project. CE:Research and Applications, 8(3), pp.199-212.

Anumba, C.J., Baugh, C., Khalfan, M.M.A. (2002) Organizational Structures to


Support Concurrent Engineering in Construction. Industrial Management and Data
Systems, 102(5-6), pp.260-270.

Anumba, C.J. (2007) Concurrent Engineering in Construction Projects. (C.J.Anumba,


J.M.Kamara, A.F.Cutting-Decelle editor).Taylor & Francis.

Evbuomwan, N.F.O., Anumba, C.J. (1998) An Integrated Framework for Concurrent


Life-Cycle Design and Construction. Advances in Engineering Software, 29(7-9),
pp.587-597.

Kamara, J.M., Anumba, C.J., Evbuomwan, N.F.O. (2000) Establishing and Processing
Client Requirements-A Key Aspect Concurrent Engineering in Construction.
Engineering, Construction and Architectural Management, 7(1), pp.15-28.

Kamara, J.M., Anumba, C.J., Evbuomwan, N.F.O. (2001) Assessing the Suitability of
Concurrent Briefing Practices in Construction within a Concurrent Engineering
Framework. International Journal of Project Management, 19(6), pp.337-351.

Khalfan, M.M.A., Anumba, C.J., Siemieniuch, C.E., Sinclair, M.A. (2001) Readiness
Assessment of the Construction Supply Chain for Concurrent Engineering. European
Journal of Purchasing & Supply Management, 7(2), pp.41-153.

Khalfan, M.M.A., Anumba, C.J., Carillo, P.M. (2001a) An Investigation of the


Readiness of Material Suppliers & Manufacturers for the Implementation of Concurrent
Engineering in Construction. COBRA2001 Conference Paper.

Khalfan, M.M.A., Anumba, C.J., Carillo, P.M. (2001b) An Investigation of the


Readiness of Contractors for the Implementation of Concurrent Engineering in
Construction.

223
Khalfan, M.M.A., Anumba, C.J., Carillo, P.M. (2001c) An Investigation of the
Readiness of Pakistani Companies for the Implementation of Concurrent Engineering in
Construction.

Love, P., Gunesekaran, A., Li, H. (1998) Concurrent Engineering: A Strategy for
Procuring Construction Projects. International Journal of Project Management, 16(6),
pp.375-383.

Mutluay, H.S.(2005) Eşzamanlı Mühendislik İlkelerinin İnşaat Proje Sisteminde


Uygulanmasına Yönelik Bir Model Doktora Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi,
İstanbul.

Şekerci, B. (2008) Eşzamanlı Mühendislik Kavramının Türk İnşaat Sektöründe


Uygulanabilirlik Düzeyinin İrdelenmesi Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi,
Adana.

224
İnşaat Yönetiminde Veri Madenciliği Uygulamaları

Eda Noyan Ekrem Manisalı


İnşaat Mühendisliği Bölümü İstanbul Üniversitesi
İstanbul Üniversitesi, İstanbul, Türkiye İnşaat Mühendisliği Bölümü
E-Posta: eda.noyan@hotmail.com İnşaat Yönetimi Mühendisliği Bilim Dalı
E-posta: ekremmanisali@yahoo.com

Öz

Bütün inşaat projeleri, iş leri daha da karışık ve zor hale getiren iş programları, bütçeler,
teknik şartnameler, çevre kanunları ve iş güvenliği gibi kısıtlara sahiptir. İnşaat sanayisi,
bütün bu kısıtları bilgisayar destekli bilgi teknolojileri sistemlerine uyarlamaya
başlamıştır. Bu nedenle, inşaat sanayinde veriye dayanan sistemler ezici bir çoğunluğa
sahiptir. Ayrıca inşaat sektörü, her ne kadar kendini tekrar etmeyen imalatlara sahip olsa
da çoğu üretim safhasında ana fikir aynıdır. Dolayısıyla geçmiş projelere ait uygulama
bilgileri yeni projelerde karar verme sırasında çok büyük önem taşımaktadır.

Bu makalede, inşaat işletmelerinin gereksinimlerine göre veri ambar sistemleri


geliştirmenin ve veri madenciliği teknikleri uygulamalarının ne kadar faydalı sonuçlar
doğuracağı ve gelecek projelerde karar verme sürecini kolaylaştıracağı anlatılmaktadır.
Ayrıca veri madenciliği tekniklerini kullanarak bir yapının yaşam döngüsünün nasıl
iyileştirildiğine de yer verilmektedir.

Anahtar sözcükler: Veri Madenciliği, veri ambarcılığı, inşaat yönetimi.

Giriş
Çoğu inşaat projesi büyük ölçeklidir ve karışık bir yapıya sahiptir. Bu projeler
yönetilirken işçilik, malzeme, makine, ekipman ve finans konuları ele alınmaktadır.
Aynı zamanda inşaat işletmeleri iş programı, kalite, saha güvenliği ve proje maliyetini
de kontrol etmek zorundadır. Bir işletmenin birkaç projeyi eş zamanlı üzerine alması ve
bu kadar çok detayı kontrol etmesi çok iyi derecede yönetim ve karar verme kabiliyeti
gerektirmektedir. İnşaat işletmelerinin, bütün bu karışıklıkların haricinde
küreselleşmenin iyice kendini gösterdiği şu günlerde, ayrıca uluslararası platformda çok
sert rekabetle başa çıkması gerekmektedir. Bütün bu bilgilerin ış ığında, inşaat
işletmeleri projelerin yönetiminde en son bilgi teknolojilerine başvurmalıdır. Bu
yönetim sisteminin yardımıyla müdürler işletmenin durumunu ve gelişim eğilimini
kestirebilmektedir.

İşletmenin karar verme kabiliyetini iyileştirmek için yönetimin her adımında bilgi
teknolojilerine başvurulmalıdır. İnşaat yönetimi işlemi sırasında, işletmeler geçmişe ait
değerli verileri biriktirebilmektedir. Buradaki ana sorun, bu verilerin dahili kurallar
oluşturmak suretiyle müdürlere karar verirken yardımcı olabilmek için nasıl
düzenleneceği ve inceleneceğidir. Veri ambarları ve veri madenciliği teknolojilerinin
geliştirilmesi bu problemlere makul çözümler önermektedir.

225
Bu makalede, inşaat işletmelerinin gereksinimlerine göre veri ambarı ve veri
madenciliği teknolojilerinin kullanıldığı bir araştırma anlatılmaktadır. Bu sistemin
birincil amacı, inşaat işletmesine projelerin yönetimi sırasında karar vererek yardımcı
olmaktır. Ayrıca veri madenciliği tekniklerini kullanarak bir yapının yaşam döngüsünün
nasıl iyileştirildiğine de yer verilmektedir.

1. Veri Ambarı ve Veri Madenciliği


Bir veri ambarı, yönetimin kararını destekleyen konuya dayalı, bütünleşmiş (tümleşik),
zamana göre değişken, kalıcı olan verilerin toplanmasıdır. Veri ambarında toplanan
bilgiler işletmenin geçmişe ait olan bilgileridir. Bu bilgilerin çoğalması uzun bir süre
almaktadır ve veri ambarının geliştirilmesi devamlı olarak iyileştirme işlemine
dayanmaktadır. Veri ambarı bir çeşit teknolojidir, fakat diğer taraftan problemlerin
çözümü olan bir fikirdir.

Veri madenciliği, büyük veri tabanlarından ya da diğer verilerden yararlı ve örtülü


bilginin çıkarılması tekniğidir. Veri madenciliğindeki başlıca iki görev, tanımlama ve
tahmin etmedir. Tanımlama, verinin türünden gelen karakteri anlatabilmektedir. Tahmin
etme ise daha değerli bilgileri ya da bazı güncel verilere dayanan sonuçları
kestirebilmektedir.

2. İnşaat İşletmelerinin Veri Ambarı Sistemleri


Veri ambarı sistemlerinin geliştirilmesi, sistemin çok amaçlı ve karışık olduğu hesaba
katıldığında kademeli ve dairesel bir işlemdir. Genellikle inşaat işletmesi veri ambarı
sisteminin gereksinimlerini veri ambarı projesinin başında net olarak
tanımlayamamaktadır. Çünkü işletmeler, veri ambarı sistemlerinin tam olarak nasıl bir
sistem olduğunu bilmemektedir. Geliştiriciler, tüketicilerin sistemi anlayabilmesi için
veri ambarı modeli kurmaktadır ve veri ambarını inşa etmek ve yönetmek için araçlar
sağlamaktadır. Bir kere veri ambarı kavramı açıkça anlaşılmışsa, işletme geliştiricilere
devamlı olarak güncel gereksinimlerini sunabilmektedir. Bu yeni gereksinimlere göre
veri ambarı sistemi düzeltilmiştir. Çeşitli çevrimlerden sonra, veri ambarı tüketicinin
tüm gereksinimlerini karşılayabilecektir.

Şekil 1. Veri ambarı sisteminin kurulma prosedürü

214
2.1. Veri Ambarı Modellerinin Tasarımı

İnşaat işletmelerindeki araştırmalara göre, insan kaynakları, malzeme, makine, iş


programı, kalite, güvenlik, maliyet vb. bilgileri içeren birçok konu inşaat işletmelerine
ait veri ambarında tanımlanmıştır.

Veri ambarı modelinin konu yapısı, yıldız ve kar tanesi şemalarını içermektedir. Yıldız
şeması, düzeltilmemiş bir takım özel tabloları içeren, analitik işlemleri desteklemek için
kullanılan özel bir veri tabanı tasarım türüdür. Yıldız şeması iki tür tabloyu
içermektedir: olay tabloları ve boyut tabloları. Olay tabloları, inşaat yönetimi varlıkları
hakkındaki nicel ya da gerçek verileri içermektedir. Boyut tabloları ise daha küçüktür ve
bir varlığın boyutlarını yansıtan tanımlayıcı bilgileri içermektedir.

Şekil 2. Malzeme envanterine ait yıldız şeması

2.2. Veri Ambarı Sisteminin Geliştirilmesi

Hem sunucudaki hem de müşterideki bileşenlerin tasarlanması ve geliştirilmesi veri


ambarı modellerine dayanan veri ambarı sisteminin geliştirilmesi için gerekmektedir.
Bu bileşenler başlıca:
• Sunucu üzerindeki araçlar ve bileşenler için veri çıkarma ve temizleme.
• Sunucu üzerindeki yapı veri küpü ve yönetimi için olan bileşenler
• Müşteriler üzerindeki veri kesişmeleri için araçlar.

215
3. İnşaat Yönetimi İçin Veri Madenciliği Sistemleri

İnşaat işletmelerine ait veri ambarlarının kurulma amacı veri madenciliğini


desteklemektedir. İşletmenin proje yönetimini karşılayan bir takım veri madenciliğ i
modelleri, inşaat işletmesinin veri ambarındaki geçmiş verilerle kurulmuştur.
Müşterilerin araçları, veri madenciliği modellerini gözlerinde canlandırabilmekte ve
işletmenin proje yönetimi sırasında karar vermesine yardımcı olabilmek için faydalı
verileri tahmin edebilmektedir.

Şekil 3. Veri ambarına dayanan bir veri madenciliği sistemine ait tipik bir yapı

3.1. Veri Madenciliği Makinesi ( Aleti )

Sistemde, veri madenciliği makinesi iki esas bileşeni içermektedir. Birisi, Analiz Servisi
tarafından önerilmiş olan veri madenciliği aritmetiğinden gelmektedir. Diğeri ise
üçüncü şahıs aritmetiğinden gelmektedir. Bu sistemde üç aritmetik kullanılmıştır: karar
ağacının sınıflandırılması, küme analizi ve ilişki kuralı analizi.

3.2. Veri Madenciliği Modelleri

Sistemdeki sunucuda, bir inşaat işletmesindeki proje yönetiminin gereksinimlerini


karşılayan, bir takım tipik veri madenciliği modelleri vardır. Kullanıcılar, bu modellerle
kesişmeleri, tahminleri ve kararları uygun olarak iş leyebilirler. Aksi takdirde,
kullanıcılar bir veri kaynağı sağlayarak ve veri madenciliği aritmetiği tayin ederek kendi
veri madenciliği modellerini kurabilirler.

216
3.3. Veri Madenciliğinde Grafik Kullanıcısının Kesişim Noktası

Veri madenciliği sistemine ait grafik kullanıcısının kesişimi, kullanıcılara sonuçları


anlaşılır bir şekilde göstermektedir. Aynı zamanda, kullanıcılar veri madenciliğ i
modellerini uygun olarak yönetebilirler. Örneğin, kullanıcılar malzeme kullanımının
karar ağacı modeli ile her bir anahtar düğümündeki özdeğerlerin dağıtımını bulabilirler.
Böylece gelecekteki malzeme kullanımını tahmin edebilirler. Ayrıca, kullanıcılar bir
tahmin sorgusu ileri sürerek ve bazı etkileyen faktörlere karar vererek tahmin kesişimini
kullanabilirler.

3.4. Veri Madenciliği Sisteminin Uygulanması

Sistem malzeme, makine, insan kaynakları, iş programı, kalite ve güvenliği içeren


muhtelif özel fonksiyon modüllerini içermektedir. Bunlar genellikle inşaat yönetimi
sırasında, bilimsel karar vermek ve projelerin fizibilite değerlerini ölçmek için
kullanılmaktadır.

Teşekkür Bu çalış maya verdikleri destekten dolayı Sayın Hocam Prof.Dr. Ekrem
MANİSALI’ya şükranlarımı sunarım.

4. Sonuçlar
Bu makale, bir inşaat işletmesinin proje yönetimi için veri ambarı ve veri madenciliğ i
sistemlerinin geliştirilmesini içermektedir. Aynı zamanda, inşaat işletmelerinin
gereksinimleriyle yüzleşerek kaynak, iş programı, kalite, güvenlik vb. için muhtelif özel
analiz araçlarının geliştirilmesi anlatılmaktadır. Sonuçlar, bu sistemi muhtelif inşaat
projelerinde kullanmanın inşaat işletmelerinin yönetim projeleri esnasında karar
vermeye yardımcı olduğunu desteklemektedir. Ayrıca veri madenciliği tekniklerinin
kullanılması, tesis ve inşaat müdürlerine hizmet, bakım konularını teşhis etmede
yardımcı olmakta ve yapıların yaşam döngüsüne değer katmak için stratejik
planlamanın iyileştirilmesini yönetmektedir.

Kaynaklar

[ 1 ] J. Zhang, T. MA, Q. Shen, “Application of Data Warehouse and Data Mining in


Construction Management”, The Ministry of Science and Technology of China, Hong
Kong, China, 2002.

[ 2 ] J.S. Gero, R.M. Reffat, W. Peng, P. Liew, J. Rosenblatt, “Using Data Mining
Techniques for Improving Building Life Cycle”, University of Sydney, Australia, 2003.

217
İnşaat Firmalarında Bilgi Yönetimi Stratejisi

Erkan Karaman Serdar Kale


Balıkesir Üniversitesi Balıkesir Üniversitesi
Müh.-Mim. Fak. İnşaat Müh. Böl. Müh.-Mim. Fak. Mimarlık. Böl.
Çağış kampüsü, Balıkesir Çağış kampüsü, Balıkesir
E-posta: ekaraman@balikesir.edu.tr E-posta: skale@balikesir.edu.tr

Öz

Bilgi yönetimi stratejisi (BYS), bilgi yönetiminin açıklanmasında kullanılan önemli


kavramlardan biridir. Bilgi yönetimi stratejisi, mevcut bilgi yönetimi uygulamalarında
gerçekleşen değişiklikleri ve bu değişikliklere ulaşmanın yollarını tanımlamaktadır.
Bilgi yönetimi stratejisi ile ilişkili literatür çalış maları incelendiğinde; kaynağına göre
BYS, firmaların bilgi yönetimi stratejisinin belirlenmesinde önemli etkenlerden biri
olduğu görülmektedir. Kaynağına göre BYS; içsel ve dışsal yönlü olarak
gruplandırılmaktadır. Literatürdeki bilgi yönetimi tanımları incelenmiş ve bu çalış mada
inşaat sektörü için bilgi yönetimi; ürün, servis ve süreç üzerinde profesyonel alan
bilgisinin ortaya çıkartılması, dağıtılıp yayılması, uygulanması ayrıca firma içinde
korunması süreçlerini kapsayan entegre bir yaklaşım olarak tanımlanmıştır. Bir firmada
bilgi yönetiminin etkili ve etkin biçimde uygulanabilmesi, öncelikle bu süreçleri
sağlayacak bilgi yönetim altyapısı (sağlayıcıları) ile mümkündür. Literatür incelemesi
sonucunda bilgi yönetimi altyapısı: (1) firma teknolojisi,(2) firma kültürü, (3) firmanın
organizasyonel yapısı olarak ifade edilmiştir. Bu çalışmada, kaynağına göre bilgi
yönetimi stratejisi kavramı inşaat sektöründe ana yüklenici konumunda bulunan
firmalar için araştırılmaktadır. İnşaat firmalarında uygulanan kaynağına göre bilgi
yönetimi stratejisine ilişkin küme analizi yapılmış, her bir kümedeki bilgi yönetim
stratejisi, firmaların bilgi yönetim altyapısı bağlamında incelenmiştir. Araştırma
bulguları, kaynağına göre bilgi yönetimi stratejisinin her firmada belirli bir ölçüde
uygulandığını göstermekte ve ‘bilgi yönetimi stratejisi’ ile ‘bilgi yönetimi altyapısı’
arasında birbirini etkileyen anlamlı bir ilişkinin olduğunu ortaya çıkarmaktadır.

Anahtar sözcükler: İnşaat firmalarında bilgi yönetimi, bilgi yönetim stratejileri,


kaynağına göre bilgi yönetimi stratejisi, küme analizi.

Giriş
İnşaat firmaları, üretim tabanlı ekonomiden (ü-ekonomisi) bilgi tabanlı ekonomiye (b-
ekonomisi) doğru bir geçiş içerisindedirler (örn; Seetharaman ve diğerleri 2002).
Üretim tabanlı ekonomilerde temel bileşenler hizmet ve malların üretimindeki finansal
sermayenin (örn; para, makine, iş gücü) kontrolünde gerçekleşmektedir. Üretim faktörü
olarak bilginin kullanılması, üretim tabanlı ekonomilerde göreceli olarak azdır. Bilgi
ekonomisinin temel bileşenleri ise mal ve servislerin üretiminde kullanılan bilginin
ölçümü ve yönetimi üzerine kurulmuştur. İnşaat firmalarının b-ekonomiye doğru
geçişi, inşaat yönetimi literatürlerine (örn; Kululanga 2001, Kamara ve diğerleri 2005)
bilgi yönetimi kavramının girmesini sağlamıştır.

231
Küresel ekonomide bir firmanın en büyük rekabet avantajı olan bilgi, aynı zaman da o
firmayı diğer firmalardan farklı kılan bir unsurdur (Davenport ve Prusak, 1998). Bilgi
Yönetiminin artan önemini kavrayamayan firmalar ise rekabet etme gücünü
kaybedebilmekte ve sektörden çekilmek zorunda kalabilmektedir (OECD 2001). Bilgi
yönetimi kavramına gösterilen bu ilginin artması, günümüz iş dünyasında yer alan
inşaat firmalarının dikkatini çekmiştir (Kululanga 2001).

Bilgi ve bilgi yönetimine gösterilen ilginin artmasından dolayı, bilgi yönetimi konusu
birçok araştırmacı tarafından (örn; Nonaka 1994, Wiig 1995, Alavi 1997, Kıvrak 2005,
Çıdık, 2008) incelenmiştir. Literatürde (örn; Choi ve Lee, 2002) bilgi yönetimi ile
ilişkili çalışmaların büyük bir bölümünde, bilgi yönetimi iki başlık altında incelenmiştir:
(1) bilgi yönetimi stratejileri ve (2) bilgi yönetim altyapısı. Bu çalışmada, bilgi
yönetimi stratejisi kavramı inşaat sektöründe ana yüklenici konumunda bulunan
firmalar için araştırılmaktadır. İnşaat firmalarında uygulanan bilgi yönetimi stratejisine
ilişkin küme analizi yapılmış, her bir kümedeki bilgi yönetim stratejisi, firmaların bilgi
yönetim altyapısı bağlamında incelenmiştir.

Bilgi Yönetimi
Bilgi, bugünün ve yarının firmaları için önemli bir konu haline gelmiştir. 1800’lü
yılların sonlarında tarıma dayalı arazi kullanımı, 20. yüzyılda endüstrileşme
makineleşme ve sermayenin oluşturduğu kentsel işgücüne dönüşmüştür. 21. yüzyılda
ise üretim alanı, işgücü ve sermaye bileşenlerinden oluşan yeni bir yapılanma
gerçekleşmiştir. Bu yapılanmanın içerisinde bilginin yönetilmesi, günümüz
ekonomisinde firmaların başarısı için hayati önem taşımaktadır.

İlk olarak Dr. Karl Wiig (1986) tarafından işletme/yönetim literatürüne kazandırılan
bilgi yönetimi, firma performansını arttırmak için bilgiyi eyleme dönüştürmeye yönelik
bilinçli bir strateji olarak tanımlanmıştır (Plunkett 2001). Gold ve diğerleri (2001) bilgi
yönetimini; rekabet yeteneğini arttırmak için bilgiyi üretme, yayma, uygulama ve
korumaya yönelik stratejiler ve süreçler bütünü olarak tanımlar. Plunkett (2001) bilgi
yönetimini; firmaların hedeflerini gerçekleştirmek için bilginin nasıl üretileceği,
uygulanacağı ve yönetilebileceğini tanımlayan sistematik bir süreç olarak adlandır.
Kim (2000) bilgi yönetimini; eğitim, öğrenim ve deneyimlerin firma faaliyetlerini
etkilemesi sonrasında oluşan bireye ve firmaya ilişkin, açık ve örtülü her türlü bilgi
kaynağının belirlenmesi, tanımlanması, yönetilmesi ve paylaşılması işlemlerini firmanın
yapısına göre uyarlayan ve uygulayan bir bilim dalı olarak tanımlar.

İşletme/yönetim literatüründeki bilgi yönetimi tanımları incelenmiş, bu çalışmada inşaat


sektörü için bilgi yönetimi; ürün, servis ve süreç üzerinde profesyonel alan bilgisinin
ortaya çıkartılması, düzenlenmesi, uygulanması ve firma içinde korunması süreçlerini
kapsayan entegre bir yaklaşım olarak tanımlanmıştır. Bilgi yönetiminin ilk adımında,
firmaların izleyeceği stratejinin tanımı yapılmıştır.

232
Bilgi Yönetim Stratejisi

Bilgi yönetim stratejisi, bilginin nasıl üretildiğini, sınıflandırıldığını, dağıtıldığını ve


kullanıldığını açıklayan, bilginin nasıl yönetileceğini ortaya koyan bir plan veya
yönetimsel yaklaşımdır. Bilgi yönetim stratejisi, mevcut bilgi yönetimi
uygulamalarında gerçekleşen değişiklikleri ve bu değişikliklere ulaşmanın yollarını
tanımlamaktadır (Back ve Moreu 2001). Bilgi yönetim stratejisi, bir firmada
gerçekleştirilen her faaliyet noktasında firmanın en uygun bilgiye sahip olması için
bilginin yaratılmasına, saklanmasına, organize edilmesine, yenilenmesine,
paylaşılmasına ve kullanılmasına odaklanmaktadır (Wiig 1997).

Bilgi yönetim stratejisi (BYS); teknolojinin, kültürel değiş imin, yeni bir ödüllendirme
sistemi kavramının firmada uygulanmasına odaklanmaktadır. Bu kavramlar firma
içerisine iyi uyarlandıkları ve bütünleştirildikleri takdirde, teknik ve kurumsal
girişimler, bilgi yönetim sürecini destekleyecek sağlam birer adımdır. Etkili bir bilgi
yönetim stratejisi, bir kurumda teknolojik sistemlerin, sosyal ve kültürel unsurların,
değişim ve gelişimin, insan kaynakları yönetiminin ve tüm çalışanların sürece gönüllü
katılımlarını sağlar (Tiwana.2003). Literatürde (Bierly ve Chakrabarti 1996, Zack
1999) kullanılan iki bilgi yönetim stratejisi vardır: (1) odağına göre BYS, (2) kaynağına
göre BYS. Bu çalışmada, inşaat sektöründe uygulanan bilgi stratejileri, kaynağına göre
BYS bağlamında incelenmiştir. Bu stratejide firmalar, bilgiyi ya kendi iç
kaynaklarından üretme ya da dış kaynaklardan temin etme yoluna giderler. Bundan
dolayı bu sınıflandırma içsel yönlü ve dışsal yönlü bilgi yönetimi stratejisi olarak iki
boyutta ele alınır. Kaynağına göre bilgi yönetim stratejisinin başarıyla uygulandığ ı
firmalar, içsel yönlü ve dışsal yönlü bilgiyi birlikte yönetebilenlerdir.

İçsel yönlü BYS, firma sınırları içerisindeki bilgi paylaşımına ve üretimine odaklanan
bir stratejidir. İçsel kaynaklardan bilgi elde edilmesi süreci, firmada mevcut ama şu ana
kadar kullanılmamış hammaddelerin kullanılması olarak tanımlanmaktadır. Firmada,
zaten örtülü bir bilgi mevcuttur ama henüz kolektif bilgi tabanına ulaşılmamıştır.
Çalışanların deneyimlerini firmaya aktaramaması, bunun en önemli nedenidir.
Firmalarda, çalışanların bilginin, kurumsal bilgiden daha fazla olması, iç kaynaktan
yeteri kadar bilgi edinilemediğinin en önemli göstergesidir. Dolayısıyla, kurumların en
önemli bilgi kaynağının belli kısmı sürekli atıl durumdadır (Klimecki ve Lassleben,
999). İçsel yönlü bilgi yönetim stratejisi, firma sınırları içerisindeki bilgi paylaşımına ve
üretimine odaklandığında, firma içinde üretilen bilginin, yeni bilginin yaratılması veya
mevcut bilginin kapsamının geliştirilmesi için önemli bir kaynak olacaktır. Firma içi
bilginin doğruluğu, yeni bilgilerin üretimi açısından önemlidir. Çünkü bu bilgiler yeni
bilgilerin oluşturulmasında en önemli kaynak olarak kullanılır. Firma içerirsinde
üretilen bilgi ne kadar doğru ve çok miktarda olursa, o firma sektördeki diğer firmalara
göre avantajlı bir konumda olacaktır.

Dışsal yönlü BYS, firma çevresindeki tüm bilgiyi transfer etmek ve diğer kazanımlar
veya gözlem yoluyla dışarıdaki bilgiyi firmaya getirmeye çalışan bir stratejidir.
Firmada, gerekli değişimi sağlayabilmek için firma iç bilgilerinin yeterli olmaması
durumunda dış kaynaktan bilgi alımı tercih edilmektedir. Dış kaynaklardan bilgi
edinimi, büyük belirsizlik ve risk içeren, oldukça pahalı bir yöntemdir. Ayrıca, dış
kaynaktan elde edilen bilginin firma içinde kullanılmasında ve uygulanmasında sorun
yaşanabilmektedir. Diğer ifadeyle, bilginin yararlı olup olmadığı, alındığı zaman belli
değildir. Bilginin firma temeline yayılması ve firmada kullanılması, ancak firma

233
üyelerinin alınan bilgiye uyum sağlaması ve onun geliştirilmesi için çaba sarf etmesiyle
mümkün olur (Klimecki, Lassleben, 1999). Dışarıdaki bilgiyi getirmeye çalışan bir
strateji olduğundan, yeni bilginin büyük bir kısmı rakip firma bilgisinin geliştirilmesi ya
da analizi ile elde edilir. Firmalara dışarıdan bilgi getirilmesinde en çok kullanılan
yöntemlerden biri diğer firmalarla anlaşma veya işbirliği yapmaktır. Bu tip ortaklıklar,
firmalarda çalışan personelin ortak projelerde birbirleri ile diyalog kurma imkanı
sağlayacaktır. Ayrıca firmalar tarafından karşılıklı verilecek eğitim seminerleri, bilginin
yayılımı bağlamında önemlidir. Firmalar; sektördeki geliş melerin ve yeniliklerin
gerisinde kalmamalı, rakiplerinin yaptıkları hakkında sürekli bir bilgiye sahip olmalı,
onları kontrol altında tutmalıdırlar.

Firmaların uyguladıkları bilgi yönetim stratejilerini etkileyen önemli faktörlerden biri


bilgi yönetim altyapısıdır (örn; Gold 2001).

Bilgi Yönetim Altyapısı

Bir firmada bilgi yönetiminin etkili ve etkin biçimde uygulanabilmesi öncelikle bu


süreçleri sağlayacak bilgi yönetimi altyapısı ile mümkündür (Tiwana, 2000). Literatür
incelemesi (Gold 2001, Chuang 2004) sonucunda bilgi yönetim altyapısı (1) firma
teknolojisi,(2) firma kültürü, (3) firmanın organizasyonel yapısı olarak ifade edilmiştir.

Bilgi yönetim altyapısını oluşturan unsurlardan ilki “firma teknolojisi”dir. 1980’li


yıllardan itibaren bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan köklü değiş imler is dünyası
için birçok fırsatı beraberinde getirmiştir. Firmaların bünyelerinde, yaptıkları işlerde
bilgi ve iletişim teknolojileri kullanımının başlamasıyla firmanın ve firmayı oluşturan
birimlerin etkinliğinin arttığı görülmüştür (Hope 1997). Şüphesiz bilgi yönetimi,
yalnızca teknolojiye bağımlı değildir ancak teknolojik altyapı, bilgi yönetiminin
kesinlikle vazgeçilmez bir parçasını oluşturmaktadır (Davenport ve Prusak 1998,
Thierauf 1999).

Bilgi yönetim altyapısını oluşturan unsurlardan ikincisi “kurum kültürü”dür. Firmada


bilginin önemli bir bölümü; sosyal süreçlerde, kurum geleneklerinde, uygulamalarında
ve değerlerinde saklıdır. Bu bakımdan firmada bilgiyi harekete geçirebilmek ve
firmanın sahip olduğu bilgi birikiminden maksimum düzeyde istifade edebilmek için
çalışanların gönüllü katılımının sağlanması, uygun bir zeminin hazırlanması ve tüm
bunları destekleyen bir kurum kültürünün oluşturulması gereklidir (Koulopoulos ve
Frappaolo 1999) Miller (1995) firmalardaki iletişim üzerine yaptığı çalışmada firma
kültürünü tahminler, değerler ve faydaların bir kümesi olarak tanımlamıştır. Dessler’e
(1998) göre kurum kültürü bir firmada tüm çalışanlar tarafından paylaşılan inançlar,
normlar, gelenekler ve değer yargılar olarak ifade edilmiştir. Gupta (2000) firma
kültürünü; bir firmanın çalışanlarının resmi ve resmi olmayan beklentilerini
yönlendiren, firmaya uygun personel tiplerini belirleyen, personelin firma içinde ve
dışında diğer insanlarla etkileşimini etkileyen bir kavram olarak tanımlar. Bilgi kavramı
sosyal bir nitelik taşıdığından dolayı kurum kültürü, bilgi yönetiminin başarılı biçimde
uygulanabilmesi bağlamında son derece önemlidir (Lang 2001).

Bilgi yönetim altyapısını oluşturan unsurlardan üçüncüsü ise “firmanın organizasyonel


yapısı”dır. Bilgi yönetimi uygulamalarının başarısında, firmaların teknolojik, kültürel
altyapı, kadar firmanın organizasyonel yapısı da önemli rol oynar. Bu açıdan bilgi
yönetimine uygun bir yapının firmalarda kurulması bilgi yönetiminin başarısı için

234
büyük önem taşımaktadır (Beijerse 1999, Narasimha 2001). Etkin bilgi yönetimini
kolaylaştıracak bir organizasyonel yapı kurulurken; öğrenen, bilginin üretilmesini ve
paylaşımını destekleyen bir firmaya ihtiyaç duyulur (Davenport ve Prusak 1998,
Nonaka ve Takeuchi 1995). Hiyerarşik bir yönetim yapısında; çalışanların kendi
aralarındaki, çalışanlarla danış manlar arasındaki haberleşme ve bilgi paylaşımı sınırlı
olmaktadır. Bilgi üreten firmaların yapısı, biçimsel bir yapı olmaktan çok insan
merkezli bir örgütlenmedir. Firma içi örgütlenmenin insan merkezli olması, bilgi
üretimin önündeki engellerin aşılmasını kolaylaştıracaktır (Pfeffer 1992). Bilgi
birikiminin etkin yönetimi ve uygulaması etkin örgütsel yapıların varlığına bağlıdır ve
bu yapılar bilgilerin firma içinde yayılmasına yaramaktadır (Storck ve Hill, 2000).

Örneklem, Hedef Yanıtlayıcılar ve Yöntem

Bu çalış mada, Türk İnşaat Sektöründe yer alan firmaların uyguladıkları bilgi yönetim
stratejileri incelenmiştir. Firmaların bilgi yönetim stratejilerinin, bilgi yönetim altyapısı
üzerindeki etkisi ölçülmüştür. Bilgi yönetimini uygulayan firmaları gösteren herhangi
bir veritabanı olmadığından araştırma örnekleminin belirlenmesinde yargısal örnekleme
yoluna gidilmiştir. Bu metotta örnekler, araştırmaya katkıları dikkate alınarak
araştırmacılar tarafından belirlenmektedir (Kinnear 1991).

Bu araştırmanın örneklem alanı, firmalarının finansal ve beşeri ölçeği dikkate alınarak


oluşturulmuştur. Ayrıca, inşaat firmalarının yirmi ve daha fazla personele sahip
olmaları, bünyelerinde insan kaynakları birimi bulundurmaları da örneklem alanının
belirlenmesine etken olmuştur. Araştırmada yer alan bilgi yönetim altyapısı kavramı,
üst konumdaki yöneticileri kapsamaktadır. Bu nedenle firma yöneticileri, genel müdür
ve yardımcıları, proje müdürleri ve teknik ofis müdürleri araştıranın hedef
yanıtlayıcıları olarak tespit edilmiştir. Ana kütle ve hedef yanıtlayıcılar belirlendikten
sonra, yukarıda belirtilen kriterlere uyan Türkiye’deki 300 inşaat firması gerek ziyaret
edilerek gerekse telefon yolu ile temasa geçilip e-posta yolu ile toplam 300 anket formu
araştırmaya katılmayı kabul eden firma yetkililerine dağıtılmıştır.

Bu çalışmada, kullanılan ölçüm soruları literatürden (Lee ve Choi 2003, Gold 2001,
Choi ve Lee 2002) alınmış, inşaat sektöründe uygulanması için yeniden düzenlenmiştir.
İnşaat firmalarında uygulanması için bir anket formu hazırlanmıştır. Anket sorularının
değerlendirilmesi, hiç katılmıyorum ile tamamen katılıyorum arasında değişen yedili
Likert ölçeği ile yapılmıştır. Anket formunda, bilgi yönetim stratejisini ölçmeye
yönelik 11, bilgi yönetim altyapısını ölçmeye yönelik 34 soru yer almaktadır.
Anketlerden elde edilen veriler istatistiksel değerlendirme için SPSS 16 analiz
programına aktarılmıştır. SPSS 16 programı ile ankette bulunan soruların güvenilirlik
analizleri yapılmıştır. Güvenilirlik analizi, ölçüm konuları içerisinde yer alan soruların
kendi içerisindeki tutarlılığını belirlemek amacıyla Cronbach's Alpha (α) değerine
bakılarak yapılmaktadır. Güvenilirlik analizi sonucunda 0 ile 1 aralığında (0 ≤ α ≤ 1)
değişen bir Cronbach's Alpha (α) değeri hesaplanmıştır. Son olarak inşaat firmalarını,
uyguladıkları bilgi yönetim stratejilerine göre sınıflandıracak küme analizleri
yapılmıştır. İnşaat firmalarının, uyguladıkları bilgi yönetim stratejilerine göre, firmadaki
bilgi yönetim altyapısının değerlendirilmesi ANOVA (varyans analizi) ile yapılmıştır.

235
Araştırma Bulguları ve Tartışma

Bu çalışmada - 54’ü Müteahhitler Birliği’ne üye - 105 büyük ölçekli inşaat firması
anket formunu doldururken, geri kalanlar zamansızlıktan veya daha başka sebeplerden
dolayı anket formunu doldurmamışlardır. 105 büyük ölçekli Türk inşaat firmasından
elde edilen sonuçlar istatistiksel olarak değerlendirilmiştir. Çalış ma sonunda nihai
cevap oranı %35 olmuştur. Bu cevap oranı analiz birimi firma olduğundan ve soru
formu örgütsel boyutta kapsamlı sorular içerdiğinden kabul edilebilir bir orandır.

Bilgi yönetim stratejilerinin bilgi yönetim altyapısı üzerindeki etkilerini belirleyebilmek


için firmalardan elde edilen veriler analiz edilmiştir. İstatistiksel değerlendirme için
hazırlanan soruların dağılımı ve elde edilen yanıtların ortalaması, standart sapması ve
Cronbach's Alpha değerleri Tablo 3’te gösterilmiştir. Güvenilirlik analizi sonucu Cronbach
Alpha değerleri incelendiğinde, içsel yönü BYS ve kültürel bilgi yönetim altyapısına
ilişkin iki soru Cronbach Alpha değerini çok düşürdüğü için bu sorular
değerlendirilmeye alınmamıştır. Tablo 1’de, her bir ölçüm konusuna ait Cronbach
Alpha değerleri verilmiştir. Cronbach Alpha değerinin 0.70’den büyük olması (α ≥
0.70), ilgili ölçüm konusuna ait soruların güvenilir olarak kabul edilebileceğini gösterir
(örn; Nunally 1978).

Tablo 3. Ölçüm parametrelerine ilişkin dağılım, ortalama, standart sapma ve Cronbach's


Alpha değerleri

Cronbach's
Ölçüm Konuları Soru sayısı Ortalama Std Sapma
Alpha (α)
Dışsal yönlü BYS 5 3.66 1.31 0.83
İçsel yönlü BYS 6 5.65 0.88 0.91
Teknolojik BY Altyapısı 11 5.71 0.73 0.83
Kültürel BY Altyapısı 12 5.79 0.80 0.80
Yapısal BY Altyapısı 11 4.94 0.95 0.84

Firmaları uyguladıkları bilgi yönetim stratejisine göre gruplandırabilmek için küme


analizi yapılmıştır. Küme analizi, en basit tanımıyla benzer özellik gösteren veri
elemanlarının kendi aralarında gruplara ayrılmasıdır. Literatürde küme analizini
açıklayan birçok tanım bulunmaktadır (örn; Berkhin 2002, Karypis 1999). Bu tanımlara
göre her küme temsil ettiği nesneleri en iyi ifade edecek şekilde düzenlenir. Küme
işleminin uygulandığı veri setindeki her bir veriye nesne adı verilir. Bu nesneler iki
boyutlu düzlem üzerinde noktalarla gösterilir. Küme analizi, veri indirgeme veya
nesnelerin doğal sınıflarını bulma gibi çeşitli amaçlarla kullanılmaktadır (Berkhin 2002,
Karypis 1999, Bilgin 2003). Bu çalışmada bilgi yönetim stratejileri dört kümede
değerlendirilmiştir (örn; Bierly ve Chakrabarti, 1996). Bu çalışmada küme analizi
sonucu elde edilen değerler Tablo 1 ’de verilmiştir.

Tablo 1. Bilgi yönetim stratejisine göre sınıflandırma için küme analizi

1. Grup 2. Grup 3. Grup 4. Grup


Dışsal Yönlü - 5.53 2.00 3.18
İçsel Yönlü - 5.68 2.95 5.81
Grup Sayıları - 24.000 5.000 76.000

236
Yüksek
1. Grup 2. Grup
Sömürücü Yenilikçi
Dışsal Yönlü

ort = 3.661

3. Grup 4. Grup
Yalnızlığı Seven Araştırıcı
Düşük

ort = 5.645
Düşük İçsel Yönlü Yüksek

Şekil 2. İnşaat firmalarının bilgi yönetim stratejisine göre sınıflandırılması

Tablo 1’den elde edilen değerler Şekil 2’de gösterilmiştir. Her bir grup uyguladıkları
bilgi yönetim stratejisini ifade edecek biçimde adlandırılmıştır: (1) Sömürücü;
firmaların dışsal yönlü öğrenmelerinin, içsel yönlü öğrenmelerine göre daha kuvvetli
olduğu grup, (2) Araştırıcı; firmaların içsel yönlü öğrenmelerinin, dışsal yönlü
öğrenmelerine göre daha kuvvetli olduğu grup, (3) Yalnızlığı seven; firmaların dışsal ve
içsel yönlü öğrenmelerinin düşük olduğu grup, (4) Yenilikçi, firmaların dışsal ve içsel
yönlü öğrenmelerinin yüksek olduğu grup (örn; Bierly ve Chakrabarti, 1996).

Yapılan analiz sonucu (Tablo 3, Şekil 2) 4. grupta yer alan firmalar, dışsal yönlü bilgi
yerine içsel yönlü bilgiye daha çok önem vermekte ve bu grupta 76 inşaat firması yer
almaktadır. 2. grupta yer alan firmalarda içsel ve dışsal yönlü bilgiye verilen önem çok
fazla ve bu grupta 24 inşaat firması yer almaktadır. 3. grupta yer alan firmalarda içsel
ve dışsal yönlü bilgiye verilen önem çok azdır. Yapılan analiz sonucunda 5 inşaat
firması bu grupta yer almıştır. Yapılan analizde dışsal yönlülüğü kuvvetli içsel
yönlülüğü zayıf firma sayısı sıfırdır.

Kaynağına göre bilgi yönetim stratejisinin, firmaların bilgi yönetim altyapısı üzerinde
nasıl bir etkisi olduğu hesaplanmıştır. Bu etkinin belirlenmesi için değişkenlere ilişkin
varyasyon (ANOVA) analizi yapılmıştır. Elde edilen sonuçlar ve bu sonuçlara ilişkin F
ve p (istatistiksel anlamlılık) değerleri Tablo 4’te gösterilmiştir.

Tablo 4. Küme analizine ilişkin ortalama değerler


Kümeler İstatistiksel Uygunluğu
1 2 3 4 F değeri p anlamlılık değeri
Kültürel - 5.917 4.380 5.849 6.468 0.001***
Teknolojik - 5.708 4.891 5.767 2.726 0.048***
Yapısal - 5.254 2.727 4.981 13.561 0.001***
* p≤0.05 , ** p≤0.01 , ***p≤0.001

237
Tablo 4’te, analize ilişkin F ve p anlamlılık değerleri incelendiğinde, elde edilen
sonuçların istatistiksel açıdan tesadüfü bulunmuş değerler olmadığı, her bir değerin
istatistiksel açıdan anlamlı olduğu (p≤0.05) görülmüştür. Kaynağına göre bilgi yönetim
stratejilerinin oluşturduğu dört grupta, firmaların bilgi yönetim altyapısına ilişkin
değerlerinin nasıl değiştiği gösterilmiştir. Yenilikçi olarak adlandırılan -2. grupta yer
alan- firmaların, kültürel BY altyapısı, teknolojik BY altyapısı, yapısal BY altyapısı
göstergeleri diğer üç gruptaki firmaya göre en yüksek düzeydedir. Yalnızlığı Seven
olarak adlandırılan -3. grupta yer alan- firmaların, kültürel BY altyapısı, teknolojik BY
altyapısı, yapısal BY altyapısı göstergeleri dört grup içerisinde, en kötü durumdadır.
Araştırıcı olarak adlandırılan - 4. grupta yer alan- firmaların, kültürel BY altyapısı,
teknolojik BY altyapısı, yapısal BY altyapısı göstergeleri dört grup içerisinde, ikinci
sıradadır. Sömürücü olarak adlandırılan 1. grupta ise firma bulunmamaktadır.

Sonuçlar
Bu çalışmada, bilgi yönetimi stratejisi kavramı inşaat sektöründe ana yüklenici
konumunda bulunan firmalar için araştırılmıştır. İnşaat firmalarında uygulanan bilgi
yönetimi stratejisine ilişkin küme analizi yapılmış, her bir kümedeki bilgi yönetim
stratejisi, firmaların bilgi yönetim altyapısı bağlamında incelenmiştir. Araştırma
bulguları, bilgi yönetimi stratejisinin her firmada belirli bir ölçüde uygulandığını
göstermekte ve ‘bilgi yönetimi stratejisi’ ile ‘bilgi yönetim altyapısı” arasında birbirini
etkileyen anlamlı bir ilişkinin olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Elde edilen sonuçlarda
firmalar, içsel yönlü BYS’ni dışsal yönlü BYS’ne göre daha fazla tercih etmektedir.

İnşaat firmaları bağlamında; dışsal ve içsel yönlü BYS’lerinin her ikisini uygulayabilen
firmaların bilgi yönetim altyapısına ilişkin göstergeler en üst seviyede çıkmıştır. İçsel
yönlü stratejinin, dışsal yönlüğe göre daha baskın olduğu firmalarda bilgi yönetim
altyapısına ilişkin göstergeler önem derecesine göre ikinci sırda yer almıştır. Dışsal ve
içsel yönlü BYS’lerinin her ikisini de uygulayamayan firmaların bilgi yönetim
altyapısına ilişkin göstergeler en düşük seviyededir. Dışsal yönlü stratejinin, içsel
yönlüğe göre daha baskın olması durumu, analize katılan firmalarda görülmemiştir.

Kaynaklar
Alavi, M., (1997) KPMG peat marwick U.S.: One giant brain, Harvard Business
School, 75-95.
Back, E., Moreu K.A. (2001), Information management strategy for project
management, Project Management Journal, 32, 1.
Beijerse, R. (1999), Questions in knowledge management: defining and conceptualizing
a phenomenon, Journal of Knowledge Management, 3, 2, 94-110.
Berkhin P. (2002), Survey of clustering data mining techniques, San Jose, California,
USA, Accrue Software Inc.
Bhatt, G.D. (2001), Knowledge management in organizations: examining the interaction
between technologies, techniques, and people, Journal of Knowledge Management, 5, 1,
68-75.
Bierly, P, Chakrabarti, A., “Generic knowledge strategies in the US pharmaceutical
industry”, Strategic Management Journal, (1996), 123-135.

238
Bilgin T., (2003), Veri madenciliğinde kümeleme analizi yöntemi uygulaması, Yüksek
Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Bilgisayar ve Kontrol
Eğitimi.
Choi, B., Lee, H. (2002), Knowledge management strategy and its link to knowledge
creation process, Expert Systems with Applications, 23, 173-87.
Chuang S.H. (2004), A resource-based perspective on knowledge management
capability and competitive advantage: an empirical investigation, Expert System with
Applications, 27, 459-465.
Çıdık M.S. (2008), Türk İnşaat Sektöründeki Bilgi Yönetimi Uygulamalarında Yaşanan
Problemler ve Çözüm Önerileri, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi.
Davenport, T.H. ve Prusak L., (1998) Working knowledge, Harvard Business School,
Boston.
Dessler, G. (1998), Management, Prentice-Hall, USA.
Gold, A. H., Malhotra A. ve Segars A.H. (2001), Knowledge management: an
organizational capabilities perspective, Journal of Management Information Systems,
18,1, 185-214.
Gupta, A.K. ve Govindarajan, V. (2000), Knowledge management's social dimension:
lessons from nucor steel. Sloan Management Review, 42, 1, 71-81.
Hope T. (1997), Competing in the third wave, Boston, Harvard Business School, sf.45.
Kamara, J M, Anumba, C J ve Carrillo, P M., (2005) Knowledge management in
construction, Blackwell Science Publishers, 103-120, Oxford.
Karypis G., Han E. H. ve Kumar V. (1999), CHAMELEON: A hierarchical clustering
algorithm using dynamic modeling, IEEE Computer, 32, 8, 68-75.
Kim, S. (2000), The roles of knowledge professionals for knowledge management,
INSPEL-International Journal of Special Libraries, 34, 1, 1-8.
Kinnear, T.C. ve Taylor, J.R. (1991), Marketing research: an applied approach, fourth
edition, McGraw-Hill, Singapore.
Klimecki, R., Lassleben, R. (1999), What causes organizations to learn? , In: M.
Easterby-Smith, L. Araujo and J. Burgoyne (Eds.), Organizational learning (proceedings
of the 3rd international conference on organizational learning), Vol. 2, Lancaster,
England, p. 551-577.
Koulopoulos, T. ve Frappaolo, C. (1999), Smart things to know about knowledge
management, Capstone Publishing Limited, UK.
Kıvrak S., Arslan G. (2005) ''İnşaat Sektöründe Yüklenici Firmalar için Web-Tabanlı
Bilgi Yönetimi Sistemi'', 3. Yapı İşletmesi Kongresi, 214-225, 29-30 Eylül 2005, İzmir.
Kıvrak S. (2005) ''İnşaat Sektöründe Yüklenici Firmalar için Web-Tabanlı Bilgi
Yönetimi Sistemi: Yükleniciler için Bilgi Platformu (YiBiP)'', Yüksek Lisans Tezi,
Anadolu Üniversitesi.

239
Kululanga G.K. ve McCaffer R., (2001) Measuring knowledge management for
construction organizations, Engineering, Construction and Architectural Management,
8, 5, 346-354.
Lang, J. C. (2001), Managerial concerns in knowledge management, Journal of
Knowledge Management, 5, 1, 43-59.
Lee, H., ve Choi, B. (2003), Knowledge management enablers, processes, and
organizational performance: An integrative view and empirical examination, Journal of
Management Information Systems, 20, 1, 179-228.
Miller, K. (1995), Organizational communication: approaches and processes,
Wadsworth Publishing Company, California.
Narasimha, S. (2001), Salience of knowledge in a strategic theory of the firm, Journal of
Intellectual Capital, 2, 3, 215-224.
Nonaka, I., (1994) A dynamic theory of organizational knowledge creation.
Organization Science, 5, 1, 14-37.
Nonaka, I. ve Takeuchi, H. (1995), The knowledge creating company, Oxford
University Press, New York.
Nunally J.C. (1978), Psychometric Theory (2nd edition), McGraw-Hill, New York.
OECD, (2001) Knowledge Management: Learning-by-Comparing Experiences from
Private Firms and Public Organizations.
Pfeffer, J. (1992), Managing with power: politics and influence in organizations,
Harvard Business School Press, Boston.
Plunkett, P.T. (2001), Managing knowledge@work: an overview of knowledge
management, Knowledge Management Working Group of the Federal Chief
Information Officers Council.
Seetharaman A, Sooria H.H. ve Saravanan A.S., (2002) Intellectual capital accounting
and reporting in the knowledge economy, Journal of Intellectual Capital, 3, 2, 128-148.
Storck, J. ve Hill, P. (2000), Knowledge diffusion through strategic communities, Sloan
Management Review, 41, 2, 63–74.
Thierauf, R. (1999), Knowledge management systems for business, Quorum Books,
Westport.
Tiwana, A. (2000), The knowledge management toolkit, Prentice Hall, USA.
Tiwana, A. (2003), Bilginin yönetimi, Çev. Elif Özsayar, Dışbank, İstanbul.
Wiig, K. (1986), Expert systems: impacts & potentials, Lead Article in KBS 86 -
Knowledge Based Systems, Proceedings of the International conference held in London,
1-10.
Wiig, K (1995), Knowledge management methods, Schema Press.
Wiig, K.M., Hoog R. ve Spek R. (1997), Supporting knowledge management: A
selection of methods and techniques, Expert Systems With Applications,13, 1, 15- 27.
Zack, M. (1999), Developing a knowledge strategy, California Management Review,
41, 3, 125-145.

240
Beton Prefabrikasyon Sektöründe Pazar Yönlülüğü

Tülay Çivici Erkan Karaman


Balıkesir Üniversitesi Balıkesir Üniversitesi
Müh.-Mim. Fak. Mimarlık. Böl. Müh.-Mim. Fak. İnşaat Müh. Böl.
Çağış Kampüsü, Balıkesir. Çağış Kampüsü, Balıkesir.
E-posta: tulay@balikesir.edu.tr E-posta: ekaraman@balikesir.edu.tr

Serdar Kale
Balıkesir Üniversitesi
Müh.-Mim. Fak. Mimarlık. Böl.
Çağış Kampüsü, Balıkesir.
E-posta: skale@balikesir.edu.tr

Öz

Yoğun bir rekabet ortamının yaşandığı beton prefabrikasyon sektöründe, firmaların


rekabet üstünlüğü sağlayabilmelerinin önemli koşullarından biri de pazar yönlülüğüdür.
Pazar yönlülük kavramı üstün müşteri değeri yaratarak rekabet avantajı elde
edilebilmesi için rakip ve müşteri yönlülüğünün benimsenmesi ve fonksiyonlar arası
koordinasyonun sağlanmasıdır. Bu çalışmada beton prefabrikasyon sektöründe faaliyet
gösteren firmaların pazar yönlülüklerini incelemek için kuramsal bir model geliştirilmiş
ve geliştirilen kuramsal modeli ampirik olarak test etmek amacıyla bir anket çalışması
yapılmıştır. Araştırma bulguları beton prefabrikasyon sektöründe faaliyet gösteren
firmaların, pazar yönlülükleri ile kurumsal performansları arasında doğrudan ve dolaylı
ilişkilerin varlığını ve bu ilişkilerin pozitif ve anlamlı olduğunu doğrularken, pazar
yönlülüğü kavramının beton prefabrikasyon sektöründe faaliyet gösteren firmaların
kurumsal performanslarının iyileştirilmesine yönelik önemli fırsatlar sunduğunu da
ortaya koymaktadır.

Anahtar sözcükler: Beton prefabrikasyon sektörü, Pazar yönlülük, Kısmi en küçük


kareler yöntemi

Giriş
Pazar yönlülük kavramı yaklaşık olarak 50 yıl önce ortaya çıkmış olmasına rağmen
aradan geçen zaman içerisinde güncelliğini kaybetmemiş ve farklı bir çok disiplinden
araştırmacı tarafından sıklıkla kullanılan bir kavram olarak günümüze kadar gelmiştir.
Bu kavramın ortaya çıkışında yönetimsel bir alt disiplin olan pazarlama disiplini önemli
bir rol oynar. Yıllar içerinde pazar yönelimi kavramı evrimleşerek önemli değişimler
geçirmiş, bu geliş im sürecinde 1990’lı yıllar önemli bir dönüm noktası olmuştur. 1990
yılından önce de ‘pazarlama yönlülük’ (Payne 1988), ‘pazar yönelimlilik’ (Shapiro
1988) ve ‘müşteri yönlülük’ (Houston 1986) gibi kavramlar adı altında çeşitli çalışmalar
yapılmıştır. Fakat bu çalış malarda pazar yönlülük kavramıyla ilgili bir kuramsal model
geliştirmekten çok, farklı tanımlamalar yapılmış ve pazar yönlü firmaların sadece

241
özelliklerine değinilmiştir. 1990’a gelindiğinde ise literatürde pazar yönlülük
kavramının tanımına ilişkin büyük ölçüde belirsizlik hakim oluşmuştur. Bu süreçte
‘pazar yönlülük’ kavramı, ‘pazarlama yönlülüğü’ ve ‘müşteri yönlülüğü’ kavramları ile
eş tutulmuş ve bir kavram kargaşası ortaya çıkmıştır. Sonraki yıllarda ise ‘pazar
yönlülük’ kavramının, ‘pazarlama yönlülüğü’ ve ‘müşteri yönlülüğü’ kavramlarından
farklı bir kavram olduğu literatürde yaygınlık kazanmıştır. Pazar yönlülük kavramı; bir
firmanın tüm eylemlerine ve süreçlerine karşılık gelirken, pazarlama yönlülüğü
kavramın ise firmanın pazarlama birimin eylemlerine ve süreçlerine karşılık geldiğ i
konusunda literatürde ortak bir görüş oluşmuştur.

Pazar yönlülük kavramının literatürde doğru olarak tanımlanmasında ve incelenmesinde


önemli rol oynayan çalış malardan birisi Narver ve Salter (1990) tarafından geliştirilen
pazar yönlülük modeldir. Pazar yönlülük kavramının geliş im sürecinde önerilen bir
diğer önemli kuramsal model de Kohli ve Jaworski’in (1990) modelidir. Bu iki
kuramsal model ilk olarak farklı üretim sektörleri, sonraları ise farklı hizmet sektörleri
bağlamında ampirik olarak test edilmiş ve firmanın pazar yönlülüğü ile kurumsal
performansı arasında pozitif ve anlamlı bir ilişkinin olduğu belirlenmiştir. Pazar
yönlülüğü ile firma performansı arasında ilişkiyi inceleyen çalışmaların meta-analizi
olan Kirca vd.’nin (2005) çalışması, pazar yönlülük kavramının literatürde yaygın
kabulünü ve kurumsal performans ile arasındaki pozitif ilişkinin geçerliliğini bir kez
daha doğrulamıştır.

İnşaat yönetimi alanında da pazarlama ve pazar yönlülük kavramları farklı


araştırmacılar tarafından incelenmiştir. Yapılan araştırmalar inşaat sektöründe faaliyet
gösteren firmaların pazarlama prensiplerine adapte olmakta yavaş kaldıklarını ve
pazarlama işlevlerinin firmanın yapısı içinde bütünleşmediğini ortaya koymaktadır (örn.
Yisa vd. 1996; Cicmil ve Nicholson, 1998 Winter ve Preece, 2000; Bennett, 2005;).
Arditi ve Davis (1988) zaman içerisinde inşaat sektöründe faaliyet gösteren birçok
firmanın, bu sektörde pazarlamanın önemini kavrayamadığını bildirmektedir. Benzer
bir gözlemi Winter ve Preece (2000) de ileri sürmekte ve inşaat sektöründe pazarlama
konusunun son yıllarda önem kazanmaya başladağını belirtmektedirler. Ganah vd.
(2008), inşaat sektöründe pazar stratejilerini araştırmış ve bu stratejilerin orta ve küçük
ölçekli giriş imcilerin zorluklarla karşı karşıya kaldıkları sonucuna varmıştır.
Araştırmacılar inşaat sektöründe orta ve küçük ölçekteki girişimcilerin; yapım ve
pazarlama stratejilerinden yoksun oldukları sonucuna varmışlardır. Jaafar vd. (2008)
yapı mühendisliği ve danışmanlığı yapan firmalarının pazarlama süreçlerini ve
tekniklerini incelemiş lerdir. Bu çalışmanın sonuçlarına göre yapı mühendisliği ve
danışmanlığı alanında faaliyet gösteren çok sayıda firmanın pazarlama biriminin
olmadığı ve pazarlama fonksiyonlarında gerekli olabilecek personelinin de istihdam
edilmediği ortaya konmaktadır. Bu firmalarda pazarlama süreçlerinin ve eylemlerin
büyük bir çoğunun veya tamamının ya firmanın ortakları ya da yöneticiler tarafından
üstlenildiği gözlemlenmiştir. Morgan (1990), inşaat firmaların çok azının kendi
pazarlama birim veya bölümünün bulunduğunu rapor etmiştir. Yisa vd.. (1996), yapım
girişimcilerinin içinde pazarlama fonksiyonunun etkinliğinin arttırılması için bir çerçeve
önermektedir. Dikmen vd. (2005), pazarlama karşısında Türk inşaat firmalarının tutum
ve pazarlama algılarını incelediği çalış masında, pazarlama yeteneğinin, sözleşmecilerin
çoğu tarafından stratejik başarı olarak görüleceği sonucuna varmıştır.

Yukarıda incelenen makaleler ış ığında inşaat yönetimi liteartüründe pazar yönlülük ve


pazarlama yönelimi kavramları arasındaki farkın tam olarak anşılmadığı ve bu nedenle

242
söz konusu iki kavramın eş kavramlar gibi incelendiği ortaya çıkmaktadır. Bu
makalede sunulan araştırmanın birinici hedefi; pazar yönlülük kavramına ilişkin inşaat
yönetimi alanındaki gözlenen kavram karışıklığını giderirken ikinci amacı ise pazar
yönlülük ile firma performansı arasındaki ilişkiyi ampirik olarak Beton Prebafrikasyon
Sektöründe faaliyet gösteren firmalar bağlamında incelemektir. Araştırmanın belirtilen
bu amaçlara ulaşması için öncelikle pazar yönlülüğü kavramı tanımlanmış ve kuramsal
bir model önerilmiş, Beton Prebafrikasyon Sektörünün genel özellikleri tanımlanmış, ve
önerilen kuramsal model ampirik olarak incelenmiştir.

Pazar Yönlülük Kavramı

Pazar yönlülük kavramı ile ilgili araştırmalar incelendiğinde, özellikle iki grup
araştırmacı (Kohli ve Jaworski 1990; Kohli vd., 1993; Narver ve Slater 1990; 1994)
tarafından yapılan çalışmalarda pazar yönlülük kavramı için yeni modeller ve ölçüm
yöntemleri geliştirilmiş olduğu ve bu araştırmaların diğer bilimsel araştırmalara öncülük
ettiği görülmektedir. Kohli ve Jaworski (1990) ve Kohli vd. (1993) ’nin öne sürdüğü
pazar yönlülük kavramı 1990 öncesi literatürde kullanıldığı gibi pazarlama iş levi gibi
dar bir bakış açıdan yaklaşmamakta ve pazar yönlülük kavramına davranışsal bir bakış
açısı getirmektedir. Bu araştırmacılara göre pazar yönlülük kavramı davranışsal bakış
açısından; müşterinin şimdiki ve gelecekteki ihtiyaç ve tercihlerindeki değişime ilişkin
bilgilerin toplanması, elde edilen bu bilgilerin organizasyondaki bütün departmanlar
arasında dağılımının sağlanması ve pazara verilecek tepkinin bu bilgiler doğrultusunda
belirlenmesi ve uygulanmasıdır. Bu tanımlama firmalarda pazar bilgisinin elde edilmesi
için etkin bir bilgi sisteminin varlığını kaçınılmaz kılmakta ve pazara verilecek cevabın
her aşamasında bütün departmanların katılımını gerekli görmektedir. Narver ve Slater
(1990) ise pazar yönlülük kavramının kurumsal kültür boyutu ile incelenmesi ve
değerlendirilmesi gereken bir kavram olduğunu ileri sürerek pazar yönlülük kavramına
bu açıdan yaklaşmış lardır. Kurumsal kültür açısından pazar yönlülük; üstün müşteri
değeri yaratarak rekabet avantajın elde edilebilmesi için rakip yönlülüğün ve müşteri
yönlülüğün benimsenmesi ve fonksiyonlar arası koordinasyonun sağlanmasıdır (Narver
ve Slater 1990). Diğer bir deyişle, pazar yönlülük firmanın paydaşlarıyla ilgili (müşteri,
tedarikçi ve içsel iş levleri) örğütsel davranış ilkeleri üzerine kurulmuş bir kurum
kültürüdür. Bu davranışlar, bir firmanın müşteri ihtiyaçlarına cevap verecek üstün
ürünler oluşturmasının ön koşulu olduğunu öne sürmektedir. Bu iki grup araştırmacının
pazar yönlülük kavramına getirdiği bu yeni yaklaşımları izleyen çok sayıda araştırmacı
da pazar yönlülük kavramına farklı bakış açıları kazandırmışlardır. Rukert (1992) pazar
yönlülük kavramına stratejik bir açıdan bakarken, Deshpandé vd. (1993) müşteri
yönlülüğü açısı ile yaklamış ve müşterilerle sadece bugünü dikkate alarak değil
gelecekteki olası tercihlerini anlayacak şekilde, rakipleri ve diğer alıcı-satıcıları da
dikkate alarak ilgi gösterilmesinin gerekliliğini vurgulamış lardır. Day (1994)’e göre
pazar yönlülük, işletmedeki bütün hak sahiplerinin de çıkarlarını dikkate alarak üstün
müşteri değeri yaratmak anlamına gelirken; Deshpandé ve Farley (1998) pazar
yönlülükle müşteri yönlülüğün aynı anlama geldiğini ve pazar yönlülüğün kültürel bir
odaklanmanın yansıması olduğunu ileri sürmüşlerdir. Baker (1999) pazar yönlülüğü
kavramına eylemler açısından yaklaşmış ve pazar yönlülük kavramını firmanın stratejik
eylemlerini uygulamak ve koordine etmek için paydaşlarına ilişkin bilgiyi incelediği ve
kullandığı süreçler olarak tanımlamıştır. Lado vd. (1998) ise pazar yönlülük kavramına
değer zinciri açısından yaklaşmıştır.

243
Yukarıda özetlenen çalışmaların temel amaçları; (1) pazar yönlülük kavramını
tanımlamak (2) pazar yönlülük kavramına ilişkin kuramsal model geliştirmek, (3)
geliştirilen kuramsal modeli ampirik olarak doğrulamak ve (4) önerilen kuramsal model
ile kurumsal performansı arasındaki ilişkiyi incelemek olmuştur. Pazar yönlülük
kavramına ilişkin geliştirilen bu modeller incelendiğinde en yaygın olarak kullanılan
kuramsal modelin Narver ve Slater (1990) tarafından gerçekleştirilen model olduğu
ortaya çıkmaktadır. Narver ve Slater’in (1990) modelinin yagın olmasındaki temel
neden; modelin geçerliliğinin çok sayıda araştırmada doğrulanmış olmasıdır. Narver ve
Slater’in (1990) kuramsal modeli, pazar yönlülük kavramını üç ana faktör ile
açıklamaktadır. Kuramsal modeli oluşturan faktörler; (1) müşteri memnuniyeti, (2)
rakip yönlülük, ve (3) içsel koordinasyon. Müşteri memnuniyeti, firmanın ticari
hedeflerinin oluşturulmasında müşteri memnuniyetini temel alan bir yaklaşımdır. Bu
yaklaşımın temelinde müşterinin ihtiyaçlarının tam olarak anlaşılması ve firma
içerisinde müşterinin beklentilerinin sistematik biçimde incelenmesi ve
değerlendirilmesi yatmaktadır. Müşteri memnuniyeti sadece bugün için değil, zamanla
pazar değişikliklerine bağlı olarak gelişebilecek durumlarda bile tam bir müşteri değer
zincirinin işletmeler tarafından yaratılmasını ihtiyaç göstermektedir (Narver ve
Slater1990). Rakip Yönlülük; farklı pazarlarda, farklı pazarlama eylemleri ile rakipleri
saf dışı bırakmayı ve aynı zamanda rakiplere karşı her zaman önlem almayı gerekli
kılan bir anlayıştır. Rakip yönlülük de rekabet, farklı ödüller için bir savaş olarak
düşünülmeli ve müşteri yönlülükle beraber rakip yönlü olmanın gereği de
unutulmamalıdır (Narver ve Slater1990). İçsel Koordinasyon; firmanın bütününde,
personel ve diğer kaynakların uyumlu olarak çalışmasıdır. Firma içinde herkesin,
müşteri değeri yaratmalarına ve rakip firmaların stratejik eylemlerine ilişkin bilgi ve
deneyimlerinin serbestçe paylaşmasıdır. (Narver ve Slater1990).

Pazar yönlülük ve kurumsal performans arasındaki ilişki bir çok çalış maya konu
olmuştur (Bakınız Kirca vd. 2005). Bu çalışmalardan çıkan ortak sonuç ise pazar
yönelimini oluşturan üç bileşenin her biri ile kurumsal performansı arasında anlamlı ve
pozitif bir ilişkinin var olduğudur. Yakın dönemde kurumların performansını inceleyen
çalışmalarda en yaygın olarak izlenen çağdaş yaklaşımlardan biri de yapılandırmacı
yaklaşımdır. Bu yaklaşıma göre, firmaların çeşitli süreçlerin/bileşenlerin farklı
şekillerde bir araya gelmesiyle oluşan varlıklar olması nedeniyle, süreçler/bileşenler
arasındaki dolaylı ve doğrudan etkileşimler göz önüne alınarak süreçlerin/bileşlerin
incelenmesi gerekir. Fakat Narver ve Slater’in (1990) kuramsal modeli pazar yönlülük
kavramını oluşturan üç ana faktörün, müşteri memnuniyeti, rakip yönlülüğü ve içsel
koordinasyonun, her birinin kurumsal performansı doğrudan etkilediği kabulü üzerine
geliştirilen bir modelin olması dolayısla, modeli oluşturan bileşenler arasındaki dolaylı
ilişkin tamamı ihmal edilmiştir. Şekil 1 de sunulan kuramsal model önerisi, pazar
yönlülük kavramını oluşturan üç bileşen ile kurumsal performans arasındaki ilişkiyi
yeniden tanımlakta ve bileşenler arasındaki doğrudan ve dolaylı ilişkileri de
değerlendirmektedir. Önerilen bu kuramsal modele göre müşteri memnuyeti ve rakip
yönlülük, firmanın içsel koordinasyonunu doğrudan etkilerken, içsel koordinasyon ise
firmanın motivasyonel performansını ve pazar performansını doğrudan etkilemektedir.
Motivasyonel performans firmanın çalışanlarının motivasyon düzeyinin arttırılmasında
ve iyileştirilmesinde firmanın gösterdiği performansın bir ölçütüdür. Firma
çalışanlarının iş memnuniyeti, ekonomik düzeylerinin iyileştirilmesi, bilgi ve
yeteneklerinin arttılmasına yönelik faliyetlerin desteklenmesi gibi ölçütler ile
değerlendirilebilir. Firmanın pazar performansı ise firmanın rakip firmalara
müşteritaleplerini karşılama yeneteğinin geliştirlmesi ve iyileştirilmesi ayrıca pazar payı

244
gibi ölçütler ile değerlendirilebilir. Kurumsal performansın iki farklı bileşenden
oluşmasının temel gerekçesi ise yakın dönem de performans kavramında incelenen
çalışmalarda çoklu paydaş yaklaşımın kullanılması ve bu yaklaşımın günümüz piyasa
koşullarında kurumların performanslarının tek ölçütle kavramlaştırılmalarının yetersiz
olacağıdır.

MÜŞTERİ MOTİVASYONEL
MEMNUNİYETİ PERFORMANS

İÇSEL
KOORDİNASYON

RAKİP PAZAR
YÖNLÜLÜK PERFORMANSI

Şekil 1. Pazar yönlülük için kuramsal bir model önerisi

Prefabrike Beton Sektörüne Genel Bir Bakış


Prefabrikasyon sözcüğü, genel anlamda, bir ürünü oluşturan parçaların fabrikada
kontrol altında ve seri olarak üretildiği ve bir bant sistemi üzerinde bu parçaların bir
araya getirildiği endüstriyel sistemler için kullanılmaktadır. Bu anlamda, beton
prefabrikasyonu, artan dünya nüfusu ve gelişen uygarlıkla birlikte, insanlığın artan ve
çeşitlenen gereksinimlerinin karşılanması için üretim sistemlerinin rasyonelleştirilmesi,
teknolojilerinin yenilenmesi, kısacası daha çok ve daha nitelikli yapı üretim yapılması
gereğinden doğmuştur. Endüstriyel bir üretim olan beton prefabrikasyonun ana amacı;
daha çok, daha kaliteli, daha ekonomik üretim olduğundan; üretim, fabrikalara
alınmakta ve sürecin tüm aşamaları konrol altında tutulmaktadır. Bugünkü anlamıyla
prefabrikasyonun ilk temelleri 19. yüzyılın başlarında atılmıştır. 20. yüzyılın ilk
yarısında endüstriyel gelişmeler ve Avrupa’daki yoğun yapı talebi ile beton
prefabrikasyon uygulamaları yaygınlık kazanmıştır. Ülkemizde ise ancak 1960'lı
yılların sonlarında beton prefabrikasyon uygulamalarına başlanabilmiştir. Bu alandaki
ilk uygulamalar, tek katlı endüstriyel yapılar ile sınırlı iken sonraki yıllarda uygulama
alanları alt yapı ve çevre düzenleme elemanlarını da içine alacak şekilde genişlemiştir.
Beton prefabrikasyonun bu uygulamalardaki pazar payı günümüzde %85-%90’lara
ulaşmıştır (Anadol 2008). dır. Son yıllardaki endüstrileşme hızına paralel olarak artan
endüstriyel yapı ihtiyacının hemen hemen tümü, artık beton prefabrikasyon tekniği ile
karşılanmaktadır. 2007 yılı itibarıyla Türkiye Beton Prefabrikasyon sektöründe faaliyet
gösteren kayıtlı firma sayısı 76’dır (YEMAR, 2008). Bu firmalarda toplam 3909
personel istihdam edilirken firma başına düşen ortalama personel sayısı 122’ dir
(YEMAR, 2008).

245
Araştırma Yöntemi

Örneklem ve Hedef Yanıtlayıcılar

Beton prefabrik sektöründe pazar yönlülüğü incelemeyi amaçlayan bu çalışmaya


katkıda bulunabileceğini düşündüğümüz beton prefabrik firmları dikkate alınarak
araştırmanın örneklemi belirlenmiştir. Bu araştırmanın örneklem alanı, firmalarının
finansal ve beşeri ölçeği dikkate alınarak oluşturulmuştur.

Araştırmada yer alan pazar yönlülüğüne ilişkin kavramlar, üst konumdaki yöneticileri
kapsamaktadır. Bu nedenle firma yöneticileri, genel müdür ve yardımcıları, proje
müdürleri ve teknik ofis müdürleri araştırmanın hedef yanıtlayıcıları olarak
belirlenmiştir. Ana kitle ve hedef yanıtlayıcılar belirlendikten sonra, yukarıda belirtilen
kriterlere uyan Türkiye’deki beton prefabrikasyon üretimi yapan firmaları belirlemek
için Türkiye Betonarne Prefabrikasyon Birliği ile bağlantı kurulumuş ve birliğin veri
tabanında yer alan firmalarla gerek ziyaret edilerek gerekse telefon yolu ile temasa
geçilip, anket formu araştırmaya katılmayı kabul eden firma yetkililerine e-posta yolu
ile dağıtılmıştır. Bu süreçte Türkiye Betonarne Prefabrikasyon Birliği, birliğe üye
firmalara ankete katılımlarını teşvik etmiştir. Anket çalışmasına toplam 45 firma
katılmıştır. Beton prefabriksayon sektöründe kayıtlı toplam 76 adet firmanın faaliyet
gösterdiği göz önüne alındığında örnekleminin populasyonu temsil etme oranı (45/76)
%59’ dır. Bu temsil oranı araştırma sonuçlarının genellenebilir olduğu göstermektedir.
Şekil 2 de anket çalışmasına katılan firmaların tam zamanlı çalışan personel sayına
göre dağılımı sunulmuştur. Anket çalış masına katılan firmaların %69’u 40 veya daha
fazla tam zamanlı personel istidham etmektedir. Şekil 3 de ise anket çalışmasına katılan
firmaların yaşlarına göre dağılımı sunulmuştur. katılımcı firmaların %74’ü 11 veya
daha fazla yıldır bu sektörde faaliyet göstermektedir.

Bu çalışmada, Narver ve Slater (1990) ve Lai (2003) tarafından kullanılan ölçüm


soruları, prefabrikasyon sektörüne uygulanabilmesi için yeniden düzenlenmiştir.
Prefabrik firmalarında uygulanmak üzere“Beton Prefabrikasyon Sektöründe Pazar
Yönlülük” başlıklı anket formu hazırlanmıştır. Anket formununda firmaların kuruluş
yılları ve çalıştırdıkları tam zamanlı personel sayıları açık uçlu soru şeklinde
yöneltilmiştir. Firmaların Pazar yönlülüğü ve performansları ise ‘hiç katılmıyorum’ ile
‘tamamen katılıyorum’ arasında değişen yedili Likert ölçeği ile değerlendirilmiştir.
80~199
2 4%

2 00 ≤
4 0~7 9 1 4%
31 %

≤ 20
1 2%

21 ~30
19%

Şekil 2. Firmaların Tam Zamanlı Personel Sayısı Dağılımı

246
21~30
12%
31~40
12%

5%

5~10
11~20 26%
45%

Şekil 3. Firmaların Yaşlarına göre Dağılımı

Analiz Yöntemi

Anketlerden elde edilen verilerin istatistiksel değerlendirmesi için ikinci nesil çok
değikenli istatitiksel analiz yöntemlerinden biri olan Kısmi En Küçük Kareler (Partial
Least Squares) yöntemi kullanılmıştır. Bu yöntem birinci nesil çok değişkenli istatiksel
yöntemlerinden farklı olarak ölçüm ve yapısal modeli aynı anda hesaplamaktadır.
Kısmi En Küçük Kareler yönteminin bu çalışma kapsamında seçilmesinin temel nedeni;
bu yöntemin örneklem gereksinimlerinin eş varyans tabanlı ikinci nesil çoklu istatiksel
yöntemlere göre küçük olmasıdır. Bu yöntem örneklem büyüklüğünün (N), en
karmaşık bağımlı değişkeni açıklamada kullanılan değişken sayısının 10 katı kadar
olması koşulunu zorunlu kılmaktadır. Bu çalışma kapsamında en karmaşık bağımlı
değikeni açıklamada kullanılan degişken sayısının 2 olması ve çalışmanın örneklem
büyüklüğünün 45 olması nedeniyle gerekli örneklem büyüklüğü koşulu sağlanmaktadır
(N=45>20). Kısmi En Küçük Kareler yönteminde ölçüm iki aşamada
gerçekleşmektedir öncelikli olarak modelinin sonuçlarının incelenmesi belirlenen
istatistiksel kriterleri sağlaması koşulunda ise yapısal modelin sonuçlarının
değerlendirilmesi yapılmaktadır.

Ölçüm Modeli

Ölçüm modelinin değerlendirilmesinde, güvenirlilik, içsel tutarlılık, ve geçerlilik


kriterleri göz önünde tutulmuştur. Değişkenlerin ölçülmesinde sorulan ölçüm
sorularının güvenirliliği, Cronbach alfa ve kompozit güvenirlilik değerleri ile
incelenmiştir (Tablo 1). Modelin tüm değikenlerinin Cronbach alfa değerinin 0.70 olan
eşik değerinin üzerinde olması ve kompozit güvenirlilik değerlerinin de 0.60 olan eşik
değerinin üzerinde olması nedenleriyle ölçüm sorularının güvenirlik kriterini sağladığ ı
sonucuna varılmıştır (Tablo 1). İçsel tutarlık kriteri ise her degişken için hesaplanan
ortalama varyansın korelasyon matrisinin diyagonelinde yer alan değerlerle
karşılaştırılması ile incelenmiştir. Her değişken için hesaplanan ortalama varyans,
korelasyon matrisinin diyagonelinde yer alan değerlerden daha büyük olması sonucu,
ölçüm sorularının iç tutarlık kriterini de sağladığı sonucuna varılmıştır (Tablo 1).

247
Tablo 1. Ölçüm Modeli Sonuçları: Kompozit Güvenirlilik, Cronbach Alfa ve
Korelayon Analizi Sonuçlar
Hesaplanan Ortalama Standart MM RY İK MP PP
Kompozit Ortalama Cronbach Sapma
Değiken Güvenirlik Varyans Alfa
MM 0.82 0.54 0.72 4.27 0.66 1
RY 0.83 0.55 0.74 4.08 0.78 0.29 1
İK 0.83 0.55 0.73 4.05 0.74 0.48 0.50 1
MP 0.82 0.59 0.71 4.04 0.75 0.51 0.42 0.56
PP 0.81 0.65 0.67 4.14 0.76 0.40 0.47 0.63 0.54 1

Ölçüm sorularının geçerliliği ise yakınsak ve ıraksak geçerlilik kriterlerine göre


incelenmiştir. Yakınsak geçerlilik, bir degişkeni ölçmekte kullanılan ölçüm sorularının
sadece o değişken başlığı altında yüksek faktör yüklerine sahip olması koşulunu
gerektirmektedir. Iraksak geçerlilik ise bir degişkeni ölçmekte kullanılan ölçüm
sorularının diğer değişkenler başlığı altında düşük faktör yüklerine sahip olması
koşulunu gerektirmektedir. Doğrulamacı Faktör analizi sonuçları, anket çalışması ile
toplanan veride 5 farklı değişkenin varlığını ortaya koymuştur (Tablo 2). Bu
doğrulamaya ek olarak ölçüm modelinin yakınsak ve ıraksak geçerlilikleri de sağladığ ı
sonucuna varılmıştır.

Yapısal Model

Yapısal modelinin değerlendirilmesinde bağımlı değişkenlerin determinasyon


katsayıları (R2), güveninirilik düzeyi (p), ve değişkenler arasındaki ilişkiler içinse patika
katsayıları kullanılmaktadır. Kısmi En Küçük Kareler yönteminde patika katsayılarına
ilişkin standart hata ve t- değerlerinin hesaplanması, bir örneklem benzetim yöntemi
olan Bootstrap uygulaması kullanılarak yapılmıştır. Bu amaçla, Bootstrap uygulması
için 250 benzetim yapılmış ve ardından patika katsayılarına ilişkin standart hata ve t
değerleri hesaplanmıştır (Şekil 3).

Tablo 2. Ölçüm Modeli: Yakınsak ve Iraksak Güvenirlik Analizi


Anket Sorusu Müşteri İçsel Motivasyonel Pazar
(Ai) Memnuniyeti Rakip Yönlülük Koordinayon Performans Performansı
MM3 0.7745 0.3893 0.3984 0.3855 0.4144
MM4 0.5617 -0.0278 0.224 0.2872 0.0959
MM5 0.8774 0.2372 0.4452 0.4507 0.4106
MM6 0.7773 0.1862 0.3484 0.4092 0.2259
RY1 0.0962 0.6186 0.2467 0.2761 0.1422
RY2 0.1888 0.8831 0.5676 0.4351 0.5540
RY3 0.4187 0.6218 0.1943 0.2350 0.2489
RY4 0.2933 0.8884 0.4516 0.3786 0.3737
İK1 0.3268 0.4046 0.6665 0.4351 0.371
İK3 0.3807 0.4428 0.8479 0.4853 0.5257
İK4 0.4744 0.3639 0.7936 0.4761 0.4905
İK5 0.2698 0.4091 0.7241 0.3152 0.5277
MP1 0.3972 0.3343 0.3552 0.7968 0.3765
MP2 0.4752 0.2588 0.3315 0.5902 0.2769
MP3 0.1926 0.1888 0.3756 0.7813 0.3281
MP4 0.4636 0.4998 0.5712 0.8221 0.4706
PP1 0.3839 0.3615 0.5708 0.4141 0.8496
PP2 0.3186 0.4438 0.5692 0.4218 0.9265
PP3 0.2756 0.3666 0.3252 0.3622 0.5712

248
Yapısal modelin sonuçlarının incelenmesi neticesinde müşteri memnuyeti (MM) ve
rakip yönelimi (RM) değişkenlerinin içsel koordinasyon (İK) değişkenindeki varyansın
%37.8’ini (R2=0.378, p≤0.01) açıkladığı, ve müşteri memnuyeti (βMM→İK=0.365,
p≤0.01) ve rakip yönelimi (βRY→İK=0.395 p≤0.01) değişkenleri ile içsel koordinasyon
(İK) değişkeni arasında pozitif ve anlamlı bir ilişkinin olduğu ortaya çıkmaktadır(Tablo
2). Bu sonuçlara ek olarak içsel koordinasyon değişkeninin (İK) motivasyonel
performans değişkinindeki varyansın %32’sini (R2=0.320, p≤0.01) ve pazar perfomansı
değişkenindeki varyansın ise %40’ını (R2=0.398, p≤0.01) açıklamaktadır. Bulgular İçsel
koordinasyon (İK) değişkeni ile motivasyonel performans değişkeni ve rakip yönelimi
değişkeni arasındaki patika katsayılarının (βİK→MP=0.565 ve βİK→PP=0.631, p≤0.01)
pozitif ve anlamlı olduğunu ortaya koymaktadır. Müşteri memnuyeti ile pazar payı
arasındaki dolaylı ilişki 0.231 iken rakip yönlülük ile pazar payı arasındaki dolaylı ilişki
0.250; Müşteri yönlülük ile motivasyonel performans arasındaki dolaylı ilişki 0.207
iken rakip yönlülük ile motivasyonel performans arasındaki ilişki 0.224 dir.

Tablo 3. Yapısal Model Sonuçları


Tüm Örneklem Alt Örneklemlerin Standart Determinasyon
t - Değeri
Tahmini Ortalaması Hata Katsayısı (R2)
MM→İK 0.365 0.3917 0.1733 2.1058
RY→İK 0.396 0.4157 0.1349 2.9357
0.376
İK→MP 0.566 0.5834 0.1099 5.1515
0.320
İK→PP 0.631 0.6484 0.0708 8.9084
0.398

MÜŞTERİ MOTİVASYONEL
MEMNUNİYETİ PERFORMANS
0.365* 0.566*
(2.106) (5.152)
R2= 0.320*

İÇSEL
KOORDİNASYON

R2= 0.376*
RAKİP 0.396* 0.631* PAZAR
YÖNLÜLÜK (2.936) (8.908) PERFORMANSI

R2= 0.398*

Şekil 2. Pazar Yönelimi için Yapısal Model Sonuçları

SONUÇLAR

Yapısal modelin analiz sonuçları Şekil 1’de sunulan pazar yönelimi kuram model
önerisini doğrulamaktadır. Bu sonuçlar ışığında firmanın müşteri menuniyeti ve rakip
yönlülük faktörleri, firmanın içsel koordinasyonunu olumlu yönde etkilemekte zira
firmanın içsel koordinasyonu da firmanın performansını olumlu biçimde etkilemektedir.
İçsel koordinasyon, firmanın müşterlerine ve rakiplerine ilişkin bilgilerin ve
deneyimlerin firma içerisinde serbest paylaşılmasını destekleyen kurumsal bir süreçtir.

249
Bu kurumsal süreç ile firma performansı arasında pozitif ve anlamlı bir ilişki olmasının
nedeni; bu kurumsal sürecin değerli, nadir, ve taklit edilmesi zor olan kurumsal bir
kaynak olması ile açıklanabilir. Müşteri menuniyeti, firmaların müşterilerinin ne
istediğini anlamaları ve beklentilerini tam olarak karşılamalarını gerektirmektedir.
Rakip yönlülük ise rakiplerin davranışlarını doğru olarak analiz etmeyi ve uygun
stratejik yanıtlar vermeyi gerektirmektedir. Firmanın bu iki farklı gereksinimi
karşılaması ancak etkin bir içsel koordinasyon ile sağlanabilir.

Beton Prefabrikasyon Sektöründe pazar yönlülük kavramını inceleyen bu çalışmanın


sonuçları ışığında; bu sektörde faaliyet gösteren firmalara, içsel koordinasyon düzeyini
arttırmak için bireylerin, bölümlerin, bilgi ve deneyimlerini serbestçe paylaşabilecekleri
bir kurumsal kültür oluşturmaları, müşteri memnuniyeti düzeyini artırmak için de
müşterinin talep ve beklentilerinin sistematik biçimde değerlendirilmesi ve incelenmesi
gerekliliği, ve çalışanlara müşteri odaklı bir bakış açısı kazandırılmaları ve rakip
firmaların stratejilerini yakından izlemeleri önerilmektedir.

KAYNAKLAR
Anadol, K. (2008). Görüş, Türk Yapı Sektörü Raporu, YEMAR.
Arditi, D., and Davis, L. (1988). ‘‘Marketing of construction services’’. Journal of
Management in Engineering, Vol. 4, No. 4, pp 297−315.
Baker, W., Sinkula, J. (1999). Learning Organization, Market Orientation, and
Innovation: Integrating and Extending Models of Organizational Performance, Journal
of Market-Focused Management, No. 4, 295-308.
Bennett, R. (2005). ‘‘Marketing policies of companies in a cyclical sector: an empirical
study of the construction industry in the United Kingdom’’. Journal of Business &
Industrial Marketing, Vol. 20, No. 3, pp 118–126.
Cicmil S, Nicholson A. The role of marketing function in operations of a construction
enterprise: misconceptions and paradigms. Management Decision 1998;36(2):96–101.
Day, G. S. (1994), “The Capabilities of Market-Driven Organizations,” Journal of
Marketing, 58(4), pp. 37–52.
Deshpandé, R. and J. U. Farley, 1998, “Measuring Market Orientation: Generalization
and Synthesis”, Journal of Market-Focused Management, 2, pp. 213-232.
Deshpande, R., J. U. Farley and F. E.Webster, Jr. (1993), “Corporate Culture, Customer
Orientation, and Innovativeness in Japanese Firms: A Quadrad Analysis,” Journal of
Marketing, 57(1), pp. 23–37.
Dikmen, I., Birgonul, M.T., and Ozcenk, I. (2005). ‘‘Marketing orientation in
construction firms: evidence from Turkish contractors’’. Building and Environment,
Vol. 40, pp 257-265.
Ganah, A., Pye, A., and Walker, C. (2008). ‘‘Marketing in construction: opportunities
and challenges for SMEs’’, The construction and building research conference of the
Royal Institution of Chartered Surveyors – COBRA 2008, Dublin.

250
Houston, F. S. (1986, April) “The Marketing Concept: What It Is, What It Is Not.”
Journal of Marketing, 50: 81-87.
Jaafar, M., Aziz, A.R.A., and Wai, A.L.S. (2008). ‘‘Marketing practices of professional
engineering consulting firms: implement or not to implement?’’, Journal of Civil
Engineering and Management, Vol. 14, No. 3, pp 199-206.
Jaworsky, B. J. and A. Kohli, 1993, “Market Orientation: Antecedents and
Consequences”, Journal of Marketing, 57, pp. 53-70
Kirca A., Jayachandran S, ve BeardenW. (2005). “Market orientation: A meta-analytic
review and assesment of its antecedents and impact on performance” Journal of
Marketing, 69(2), 24-41.
Kohli, A. and B. J. Jaworsky, 1990, “Market Orientation: The Construct, Research
Propositions, and Managerial Implications”, Journal of Marketing, 54, pp. 1-8
Lado, N., Maydeu-Olivares, A., Rivera, J. (1998). Measuring market orientation in
several populations. A structural equations model, European Journal of Marketing,
Volume 32, 23-39.
Lai K. H. (2003). “Market oriented in quality-oriented organizations and its impact on
their performance.” Int. J. Production Economics, 84(1), 17-34.
Morgan, N. A, Vorhies, D: W. ve Mason C. H. (2009). “Market orientation, marketing
capabilities, and firm performance.” Strategic Management Journal, 30(3), 909-920.
Morgan, R.E. (1990). ‘‘Marketing professional services: an empirical investigation into
consulting engineering services’’, Proceedings of the Annual Conference of the
Marketing Education Group, Oxford Polytechnic, pp 973–995.
Narver, J. C. and S. Slater, 1990, “The Effect of a Market Orientation on Business
Profitability”, Journal of Marketing ,62, pp. 20-35.
Payne, A. F. (1988), “Developing a Marketing-Oriented Organization,” Business
Horizons, 31(3), pp. 46–53.
Shapiro, B. P. (1988) “What the Hell is ‘Market Oriented’?” Harvard Business Review,
66 (November-December): 119-25.
Slater, Stanley F. and Narver, John C. (1994), “Does the Competitive Environment
Moderate the Market Orientation-Business Performance Relationship”. Journal of
Marketing, 58 (January).
Türk Yapı Sektörü Raporu 2008. (2008). YEMAR Yapı Endüstri Merkezi, İstanbul.
Winter, C., and Preece, C.N. (2000). ‘‘Relationship marketing between specialist
subcontractors and main contractors – comparing UK and German practice’’.
International Journal for Construction Marketing, Vol. 2, No. 1, pp 31-57.
Yisa, S.B., Ndekugri, I., and Ambrose, B. (1996). ‘‘A review of changes in the UK
construction industry - their implications for the marketing of construction services’’.
European Journal of Marketing, Vol. 30, No. 3, pp 47-64.

251
Üst Yapı İnşaat Projelerinde, Öngörülemeyen Maliyetlerin
Belirlenmesine Yönelik Bir Karar Destek Modeli

Ömer Bisen S. Ümit Dikmen


Bisen Müşavirlik İstanbul Kültür Üniversitesi İnşaat
Divanyolu cad., Oğul han No:70/3 Mühendisliği Bölümü Bakırköy, 34156,
Eminönü, 34110, İstanbul İstanbul
Tel: (212) 511 4804 Tel: (212) 498 4718
E-Posta: obisen@bisenconsulting.com E-Posta: udikmen@iku.edu.tr

Öz
İnşaat sektöründe artan rekabet dolayısıyla, projelerde kar paylarının düşmesine yol
açmakta ve buna bağlı olarak ta hem yatırımcı yönünden hem de yükleniciler yönünden
maliyet tahmin çalışmalarının önemi artmaktadır. İster maddi olarak sehven yapılan
hatalar olsun, ister kontrol dışı bilgi eksikliğinden kaynaklanan hatalar olsun, ister
sübjektif bilgilerin değerlendirilmesindeki hatalar olsun, maliyetin sağlıklı olarak
tahmin edilebilmesi, birim maliyetlerin (doğrudan ve dolaylı) doğru analiz
edilebilmesine bağlıdır. Fakat inşaat projelerinin teklif ve bütçe çalış malarında, başta
projelerin giderek daha yoğun mühendislik bilgisi gerektirmesi, yapı malzemelerinin
çeşitlenmesi, aynı anda farklı coğrafyalarda iş yapılması gibi nedenlerle doğru maliyet
tahmininde bulunulması zorlaşmakta, dolayısıyla da karlılık hesapları yüksek hata payı
içerebilmektedir. Bu hata payının en aza indirilebilmesi amacıyla genel uygulama,
hesaplanabilen maliyetlerin üzerine belirli bir hata payı veya diğer bir tanımla risk
yüzdesi ilave edilmesidir. Hiç şüphesiz ki, büyük ölçüde tecrübeye dayalı olarak
öngörülen bu yüzde, hesaplanamayan muhtemel maliyetleri, gerçekçi olarak
kapsamayabilmektedir. Bu çalış ma ile maliyetlerde hata oranını en aza indirgemek
amacı ile teklif ve bütçe hazırlıklarındaki matematiksel olarak hesaplanamayan maliyet
kalemlerinin, yapay zekâ metotlarının kullanılması suretiyle bilginin matematiksel
veriye dönüştürülmesini sağlayacak bir karar destek sisteminin ortaya konulmasıdır.

Anahtar Kelimeler: Yapay Sinir Ağları, Bulanık Mantık, Maliyet, Genel Gider, Risk

Giriş
İnşaat sektöründe artan rekabet dolayısıyla, projelerde kar paylarının düşmesine yol
açmakta ve buna bağlı olarak ta hem yatırımcı yönünden hem de yükleniciler yönünden
maliyet tahmin çalışmalarının önemi artmaktadır. Diğer taraftan, inşaat projelerinin
teklif/bütçe çalışmalarında doğru maliyet tahmininde bulunulmasının çeşitli zorluklar ve
bilinmesi veya tahmin edilmesi güç bazı değerlerden dolayı karlılık analizleri ve buna
bağlı olarak teklif değerleri ciddi sayılabilecek oranlarda hata payı içerebilmektedir.

İster maddi olarak sehven yapılan hatalar olsun, ister kontrol dışı bilgi eksikliğinden
kaynaklanan hatalar olsun, ister sübjektif bilgilerin değerlendirilmesindeki hatalar
olsun, maliyetin sağlıklı olarak tahmin edilebilmesi, birim maliyetlerin (doğrudan ve

253
dolaylı) doğru analiz edilebilmesine bağlıdır. Fakat inşaat projelerinin teklif ve bütçe
çalışmalarında, başta projelerin giderek daha yoğun mühendislik bilgisi gerektirmesi,
yapı malzemelerinin çeşitlenmesi, aynı anda farklı coğrafyalarda iş yapılması gibi
nedenlerle doğru maliyet tahmininde bulunulması zorlaşmakta, dolayısıyla da hesaplar
yüksek hata payı içerebilmektedir. Bu hata payı dolaylı maliyetlerden kaynaklandığ ı
gibi doğrudan maliyetlerden de kaynaklanabilmektedir. Özellikle teklif aşamasında,
bunların matematiksel veriye dönüştürülmesinde yaşanan zorlukların yanı sıra, projenin
yüklenilmesi durumunda planlama ve bütçe çalışmalarında da benzer zorluklar
yaşanmaktadır. Konu diğer yapım işlerine nazaran çok daha fazla sayıda iş kalemi
içermekte olan üstyapı projelerinde daha da karmaşık bir hal almaktadır.

Bu hata payının en aza indirilebilmesi amacıyla genel uygulama, hesaplanabilen


maliyetlerin üzerine belirli bir hata payı veya diğer bir tanımla risk yüzdesi ilave
edilmesidir. Bu yüzde tespit edilirken genel olarak karar verici konumundaki kişiler
benzer iş ve tecrübelerden elde edilmiş değerler bazında bir değerlendirme yapmaktadır.
Hiç şüphesiz ki, büyük ölçüde tecrübeye dayalı olarak öngörülen bu yüzde,
hesaplanamayan muhtemel maliyetleri, gerçekçi olarak kapsamayabilmektedir.

Bu çalış manın amacı, üstyapı projelerinde matematiksel olarak hesaplanamayan hata


payının yapay zekâ metotları kullanarak en aza indirilmesini sağlayacak bir karar destek
modeli oluşturulmasıdır. Aşağıdaki paragraflarda bu devam etmekte olan çalışmanın ilk
evresi olan öneri sistem sunulacaktır.

Yapay Zekâ Metotları

Yapay zekâ metotları, ağırlıklı olarak geçtiğimiz yüzyılın ikinci yarısında, insan beyni
üzerinde yapılmış olan araştırmalara paralel olarak insan beyninin çalışma prensipleri
üzerine geliştirilmiş yöntemlerdir. Bu çerçevede, uzman sistemler (US), bulanık mantık
(BM), genetik algoritma (GA) ve yapay sinir ağları (YSA) gibi yapay zekâ alt dalları
gelişmiştir. (Elmas, 2007). Bu yöntemler 1980’lerin ikinci yarısından başlayarak yapı ve
proje yönetiminde de kullanılabilirliği araştırmacılar tarafından geniş şekilde
araştırılmıştır (Adeli ve Karim, 2001, Dikmen ve diğ. 2009). Bununla beraber inşaat
proje yönetiminin alt dalları olan, risk yönetimi, maliyet yönetimi, zaman yönetimi,
tedarik zinciri yönetimi, sözleşme yönetimi alanlarında yapay zekâ metotlarına ilişkin
muhtelif birçok uygulama yapılmıştır.

Yapay Sinir Ağları

Yapay sinir ağları yöntemi (YSA) temel olarak insan beyninin görsel verileri nasıl
işlediği ve nesneleri nasıl ayırdığı, yani öğrendiği prensibi üzerine kurulmuştur.
Yöntem, insan beyninin “nöron” adı verilen birimlerin ağış eklinde çalıştığı ile ilgili
olan biyolojik bulgulardan esinlenmiştir. Tipik bir yapay sinir ağları modelinde girdi,
gizli ve çıktı katmanları vardır. Çıktı katmanı, girdi katmanından, aradaki gizli
katmanlardan da geçerek, girdi ve sinyalleri sinyali alır. Gizli katman sayısı, uygulama
alanına bağlı olarak değişiklik gösterir. Yapay sinir ağları, verimlilik tahmini, ses
tanıma veya görüntü tanıma gibi verilen bir uygulamaya uygun olarak tasarlanırlar.
Konu hakkında daha detaylı bilgi bu alanda yayınlanmış olan çok sayıda kitap ve
çalışmadan elde edilebilir. (Zurada, (1992); Veelenturf, (1995); Elmas, (2007)).

254
Bulanık Mantık

Bulanık küme teorisinden türetilmiş olan bulanık mantık yöntemi de diğer bir yapay
zekâ metodudur. Bulanık kümeler konusu ilk kez 1965 yılında Lotfi Zadeh tarafından
ortaya konmuştur (Zadeh, 1965). Teori, gerçek hayatta karşılaştığımız beklenmedik
durumlar ve belirsizlik içeren problemlere bir çözüm oluşturmayı hedeflemektedir.
Bulanık mantık metodu, çözümde hassasiyet eksikliği kaynağının yeterince açık ve
kesin olmayan kıstas veya matematik modellerin eksikliğinden olan problemlerin
çözümüne imkân tanımaktadır. Metodun diğer bir önemli özelliği de diğer tahmin
metotları kadar çok sayıda veriye ihtiyaç göstermemesidir. Bu bağlamda bulanık mantık
metodu az veya eksik veri kümesinin mevcut olduğu durumlar için uygun bir
yöntemdir.

Bulanık mantık ve yapay sinir ağları her birinin kendisine özgü yetenekleri nedeniyle
bazı durumlarda birbirlerini tamamlar nitelikte oldukların yakın zamanda her ikisinin
beraberce kullanıldığı hibrid teknikler oluşmuştur. Diğer taraftan yapay sinir ağlarının
daha ziyade öğrenme ve tanıma konusunda başarılı metot olmasına karşın bulanık
mantık yöntemi bilhassa karar verme konusunda daha başarılı sonuçlar vermektedir. Bu
noktalar dikkate alınarak önerilen sistemde her iki metot hem ayrı ayrı hem de birleşik
hibrid sistem olarak kullanılacaktır.

Öngörülemeyen Maliyetler

Yapım işlerinde maliyetler doğrudan (direkt) ve dolaylı (endirekt) olmak üzere iki gruba
ayrılır. Doğrudan maliyetler veya sektördeki diğer tanımı ile imalat maliyetleri
(productive maliyetlerini), malzeme, direkt işçilik, makine ekipman ve taşeron’dan
oluşan temel kaynaklar ile beraber, nakliye ve gümrük maliyetlerinden meydana
gelmektedir. Projedeki imalatlar ile ilgili maliyet hesaplamalarının doğruluğu ve
hassasiyeti, başta aşağıdakiler olmak üzere birçok faktöre bağlıdır,
. • Projenin geometrik özellikleri (alan, kat adedi vs)
. • Projenin yeri
. • Kalite standardı
. • Tasarım ve ihale dokümanlarının nitelik ve niceliği
. • Ekonomik durum,

Dolaylı maliyetler ise, mobilizasyon giderleri, makine ekipman giderleri, şantiye


işletme giderleri, finansal giderler ve demobilizasyon giderlerinden meydana
gelmektedir.

Mobilizasyon Giderleri; saha ofisleri, kamp ve şantiye binaları, şantiye kuruluş


masrafları, kamp ve şantiye binalarının tefrişi, şantiye kuruşunda işveren ve mühendisin
talepleri ve tören giderlerinden meydana gelmektedir. Makine Ekipman Giderleri; belirli
bir imalat (poz’a) yönelik olarak kullanılmayıp birçok imalatın yapımında yardımcı
olacak amortisman hesabı yapılabilecek makine ekipmanlar bu kapsamda
hesaplanmaktadır. Proje kapsamında kullanılacak vinçler, kazı dolgu makineleri,
şantiye araçları, kurulması düşünülen atölye ekipmanları, laboratuar ekipmanları,
avadanlıklar, makine bakım ve onarım giderleri bu kapsamda ele alınmaktadır. İşletme
Giderleri; endirekt personele ilişkin maaş, ulaşım, seyahat, sağlık, vergi giderleri,
şantiye iş letimindeki kırtasiye, mutfak, temel kaynak (ısınma, elektrik, su vs.) giderleri,

255
sigorta masrafları ve işveren/ müşavir’in şantiye işleyiş i esnasındaki talepleri, bölge
müdürlüğü ve genel merkez yüklemeleri, sponsorluklar, bu kapsamda
değerlendirilmektedir. Finansal Giderleri; tüm teminat mektup masrafları, nakit açığ ı
durumunda kullanılması muhtemel kredi faiz maliyetleri bu kapsamda ele
alınabilmektedir. Demobilizasyon; Şantiye tesislerinin kaldırılması, temizlik ve açılış
giderleri bu kapsamda değerlendirilebilmektedir.

Yukarıda belirtilen dolaylı maliyetlerden mobilizasyon, makine ekipman, işletme,


finansal, diğer genel gider ve demobilizasyon maliyetleri büyük oranda
hesaplanabilmektedir. Detaylı maliyet analizleri neticesinde işin sonundaki olası
sapmalar kabul edilebilir düzeydedir.

Proje maliyet hesaplamalarında yukarıda belirtilen, maliyetlerin yanı sıra proje cirosu
oranında hesaplanan maliyet kalemleri; mukavele onay masrafları, teminat mektubu
masrafları (ihale teminatı, avans teminatı, performans teminatı) vergiler, sigorta
giderleri ve bazen merkez giderleridir.

Dolaylı maliyetlerin hesaplanmasında hesap hassasiyetini etkileyen faktörler doğrudan


maliyetler için olarak faktörlere benzerlik gösterir. Ayrıca yukarıda doğrudan maliyetler
için ortaya konan belirsizlik şartlarına ilaveten siyasi durum bilhassa bazı ülkeler için
önemli bir faktör olarak ortaya çıkacaktır.

Öneri Model
Yukarıda yapılan tarifler ve bahsedilen risk ve belirsizliklerin bir yapının olası
maliyetini tahmin etmenin ne denli güç olduğunu ortaya koymaktadır. Bu güçlükler
proje özelliklerinden, proje risklerinin tam olarak hesap edilememesinden,
öngörülemeyen maliyetlerin hesaplanmasındaki zorluklar, imalat ve endirekt
maliyetlerdeki belirsizliklerin yanı sıra proje kaynak (zaman, insan gücü,
dokümantasyon, veri, vs.) kısıtları dolayısıyla maliyet tahminlerinde de bir takım
güçlükler yaşanmaktadır.

Öneri modelde, ihale hazırlık süresinin yetersizliği, teklif/ bütçe çalış malarının yapan
mühendis kadrosunun teknik bilgi eksikliği, projenin uygulama zorlukları (teknik –
finansal), çizimlerin yetersizliği, eksikliği, ihale dokümanlarının yetersiz, eksik, çelişkili
olması, piyasa fiyatlarındaki değişkenlikler, firmaların teklif/bütçe hazırlık alt
yapılarındaki eksiklikler gibi maliyet tahmininin doğru analiz edilmesine engel tüm
faktörlerin tariflenen model ile hesaplanabilirliği veya hesaplanamayan sübjektif
kriterlerin matematiksel veriye dönüştürülmesini sağlayacak bir karar destek sistematiğ i
oluşturulmaktadır. Yukarıda tariflenen kısıtlar ile beraber model aşağıdaki 6 başlık
altında toplanan kriterler çerçevesinde tariflenecektir.

Proje risklerini analiz edip, risklerin kabul, ret veya transfer edilme durumlarına karar
verip, bunların proje maliyetine etkisi hesaplanabilir. Ancak buradaki belirsizliklerin
fazla olması nedeniyle kesin bir tahminde bulunmak güç olmaktadır. Öngörülemeyen
maliyetlerin hesaplanmasına ilişkin çok fazla kriter olmamak ile beraber genellikle
deneyimler neticesinde bir katsayı ile hesaplanmaktadır. İmalat maliyetlerinin
doğruluğu, piyasa fiyatlarına olan hâkimiyet, projelerin detay seviyesi, eksiksiz ve
doğru hesaplanmış bir keşif çalışması, kullanılacak malzemelerin kalitesi gibi kriterlere

256
bağlı olmakla beraber, büyük oranda gerçeğe yakın bir maliyet tahmini yapılabilir.
Dolaylı maliyetlerde ise yüzdesel ve tutarsal hesaplanabilecek şekilde iki gruba
ayrılmaktadır. Tutarsal endirekt maliyet kalemleri net olarak hesaplanabilmekle beraber,
yüzdesel hesaplamalar proje bütçesi ile doğrusal olarak değişmektedir. Maliyet tahmin
hesaplamalarındaki proje özellikleri, proje riskleri ve dolaylı maliyetlere bağlı kriterler
aşağıda tariflendiği gibidir.

Proje Özellikleri

Proje özellikleri, projenin genel karakteristik yapısı, proje dokümantasyonu,


yüklenicinin nitelikleri, ihalenin durumu, ekonomik durum ve işveren kriterleri
açısından proje özellikleri tariflenmiştir. Burada oluşturulan kriterler (S.P.Dozzi ve M.
ABouRizk, 1996) tarafından oluşturulan kriterlerle mukayese edildiğinde proje ve ihale
karakteristik özelliklerinin daha sistematik olarak ele alındığını göstermektedir. (D.K.
Chua ve D.Li, 2000) proje özelliklerini çevresel, dâhili faktörler ve işle ilgili kriter
başlıklarıaltında ele almıştır.

(Min liu ve Yean Yng Ling, 2005) proje bedelinin tahmin edilmesinde projenin niteliği,
hazırlanan dokümantasyonun içeriği, şirketin karakteristik özellikleri, teklif verme
koşulları, ekonomik durum ve işveren özelliklerini detaylandırırken aşağıdaki kriterleri
kullanmıştır.

Proje nitelikleri; projenin karmaşıklığı, nakit akımı, güvenlik sorunları, ağır ekipman
ihtiyacı, proje süresi, proje büyüklüğü, projenin tipi ve karlılığı, proje dokümantasyonu;
işveren’in özel talepleri, tasarım kalitesi, sözleşme koşulları, teminat gereklilikleri,
kontrat tipi (götürü, birim fiyat, maliyet+kar), şirket karakteristikleri; tasarım aşamasına
müdahil olabilme, alt yükleniciler, saha yönetim ekibinin yetkinliği, devam eden
projeleri, şirket merkezinin durumu, teklif verme durumu; diğer katılımcıların rekabet
yeteneği, ihale girenlerin sayısı, ön yeterlilik şartları, ihale dokümanlarının bedeli, ihale
tarihi, ekonomik durum; genel ekonomi durum, işçilik fiyatlarındaki değişim riski,
malzeme fiyatlarındaki değiş im, işveren karakteristikleri; işveren’in ödeme kabiliyeti,
işveren’in büyüklüğü ana başlıkları altında ele almıştır.

Proje Riskleri

R. Sönmez ve diğ., (2007) proje risklerini genel, kontratsal, tasarım, yüklenici, finansal,
uygulama yeri ve ortaklık yapısı başlıkları altında ele almıştır.

Genel; proje büyüklüğü, planlama, kalite ve çevresel gereklikler, proje tipi, Kontratsal;
kontrat tipi(birim fiyat, götürü), proje uygulama yetkinliği, tazminatın kontrat değerine
oranı, Tasarım; çizimlerin kalitesi, tasarım karmaşıklığı, Kontrat; tamamlanan uluslar
arası projelerin tutarı, teklif hazırlama süresi, Finansal; işverenin finansal durumu, nakit
durumu, Proje Uygulama Alanı; coğrafi özellikler, güvenlik, hava durumu, sahanın
konumu, Ortaklık Yapısı; ortaklık tipi, sözleşmedeki iş kapsam kriterleri ele alınmıştır.

Aynı çalışmada ülkesel risk faktörleri; finansal, politik, idari, hukuki, kaynak ihtiyaçları,
piyasa şartları başlıkları altında, alt başlıklara ayrılmıştır.

257
Dolaylı Maliyetler

Endirekt maliyetler yukarıda ifade edildiği gibi yüzdesel olarak hesaplanacak maliyet
kalemleri olduğu gibi, analiz sonucu direkt maliyet tahmini yapılabilecek maliyet
kalemler bulunmaktadır. Proje cirosuna bağlı olarak yüzdesel olarak hesaplanacak
kalemler; mukavele masrafları, teminat mektupları ve vergiler, sigorta giderleridir.

Analiz edilmesi sonucu hesaplanabilecek maliyet kalemleri mobilizasyon giderleri,


makine ekipman giderleri, şantiye işletme giderleri ve finansal giderlerdir.

Dikmen ve diğ.’nin, (2007) yaptığı çalışmada teklif kararını vermeye yönelik olarak
genel, risk ve fırsat ve rekabet kriterleri olmak üzere 3 ana başlık altında detay kriterler
oluşturulmuştur.

Sonuç
Yukarıda belirtilen kriterler çerçevesinde proje maliyet tahminlerinin doğru
yapılabilmesine yönelik olarak, proje maliyetine etki edebilecek tüm parametreler
model içersinde düşünülüp, etki ağırlığı nispetinde bütçe fiyatına etkisi düşünülerek
model oluşturulmuştur.

Oluşturulan model ile amaçlanan, ister teklif hazırlık aşaması olsun (pre master plan),
ister işin alınması akabinde yapılacak bütçe çalışmaları olsun (master plan), proje
maliyetlerinin doğru hesaplanıp, projedeki hesaplanamayan, sübjektif ve kişiden kişiye,
birikimler doğrultusunda farklı yorumlanabilecek kriterlerin tümüyle ele alınıp doğru
bütçe tahminlerinde bulunulmasını sağlamaktır.

Kaynaklar

Adeli, H. & Karim, A. 2001. Construction scheduling, cost optimization, and


management – a new model based on neurocomputing and object technologies. London
and New York: Spon Press

Chua D. K., Li D., (2000), Key Factors in Bid Reasoning Model, Journal of
Construction Engineering and Management ASCE

Dikmen, I., M. Talat Birgönül, A. Kemal Gür (2007), A case-based decision support
tool for bid mark-up estimation of international construction proejcts, Automation in
Construction 30-44

Dikmen, S.U., Ateş, O., Akbıyıklı, R ve Sonmez, M. “A review of utilization of soft


computing methods in construction management” , MC4T - Managing Construction for
Tomorrow konferansı, Ekim 2009, İstanbul

Dozzi S. P., AbouRizk S. M., Schroeder S. L., (1996), Utility-Theory Model for Bid
Markup Decisions, Journal of Construction Engineering and Management ASCE

258
Elmas, Ç. (2007) Yapay Zeka Uygulamaları. 1. Baskı, Seçkin Kitabevi, İstanbul,
Türkiye.

Liu M., Ling Y. (2005), Modeling a Contractor’s Markup Estimation, Journal of


Construction Engineering and Management ASCE

Sönmez R., Ergin A. ve Birgönül T., (2007), Quantitive Methodology for Determination
of Cost Contingecy in International Projects. Journal of Management in Engineering
ASCE

Veelenturf, L.P.J. 1995. Analysis and Applications of Artificial Neural Networks.


Prentice Hall

Zadeh, L.A. 1965. Fuzzy sets. Information and Control. 8: 338–353

Zurada, J.M. 1992. Introduction to Artificial Neural Systems. West Publishing


Company

259
Yapay Sinir Ağları Yöntemi İle Kalıp İşlerinde
Bir Adam-Saat Tahmini Modeli

Murat Sönmez S. Ümit Dikmen


HADEKA İnşaat İstanbul Kültür Üniversitesi
Kartal, 34881,İstanbul İnşaat Mühendisliği Bölümü
Tel: (216) 377 95 95 Bakırköy, 34156, İstanbul
E-Posta: murat.sonmez@hadeka.com.tr Tel: (212) 498 4718
E-Posta: u.dikmen@iku.edu.tr

Öz
1980’li yılların başından itibaren mühendislikte artarak uygulama alanı bulan yapay
sinir ağları yöntemi, temelinde insan beyninin çalışma ilkelerini taklit ederek çalışan bir
problem çözümleme yöntemidir. Yöntemin en önemli özelliği gerçek veriler ile kurulan
modelin eğitilmesi ve eğitilmiş olan modelin yeni veriler için sonuç üretebilmesidir. Bu
bağlamda kurulan model sürekli olarak yeni veriler ile sürekli kendini
yenileyebilmesidir. Diğer bir deyiş le model sürekli öğrenerek kendini
geliştirebilmektedir. Bu çalışmada, bina türü projelerde kaba yapı maliyetleri içerisinde
önemli yer tutan kalıp işlerine ait adam-saat ve verimlilik değerlerinin sağlıklı tahmini
amacıyla yapay sinir ağları yöntemi ile bir karar destek sistemi oluşturulması
hedeflenmiştir. Bu amaçla çalışmanın ilk aşamasında bir yapay sinir ağ ı
oluşturulmuştur. Bu aşamanın en önemli kısmı girdi ve çıktı değişkenlerinin tespitidir.
İkinci aşamada oluşturulan bu ağ elde mevcut bulunan üstyapı projelerine ait kalıp
puantajları eğitilmiştir. Üçüncü ve son aşamada ise model farklı projelerden elde edilen
veriler ile test edilmiştir.

Anahtar sözcükler: Yapay Sinir Ağları, Kalıp, İşçilik, Maliyet, Adam-Saat, Verimlilik

Giriş
Bir inşaat projesinin tasarım, planlama, programlama, uygulama ve kontrol gibi tüm
aşamalarında verimlilik yani adam-saat değerlerine ihtiyaç vardır. Teklif aşamasında
yapılacak yanlış verimlilik tahminleri bir ihalenin kaybına yol açabileceği gibi, işin
gerçek bedelinden düşük bir bedelle de üstlenmesine yol açabilir. Diğer yandan, yapım
öncesinde, planlama döneminde, inşaat yüklenicilerinin sağlıklı adam-saat değerleri
tahmini gereği yadsınamaz. Planlamada ulaşılmak istenen önemli bir sonuç da işin bitim
süresidir. Bu sürenin oluşumu için de adam-saat verisine ihtiyaç duyulur. Hiç şüphesiz
ki, bu tahminde yapılacak olası hatalar, projenin sadece fiziki ilerlemesini etkilemeyip
bütçesini de olumsuz etkileyecektir.

Bu bağlamda, kalıp işçiliği verimliliği bir inşaatın betonarme maliyeti ile ilgili maliyet
tahmini, planlama ve programlama çalış malarında önemli yer tutar. Diğer taraftan,
Türkiye’de konut ve işyeri binaları projelerinde çok büyük sıklıkla kullanılan betonarme

261
çerçeve yapılarda kalıp işçiliğinin ağırlığı %10 - %15 arasında olarak bu tür yapıların
toplam maliyetinde önemli bir yer tutmaktadır.

Bu çalışmada, bina türü projelerde kaba yapı maliyetleri içerisinde önemli yer tutan
kalıp işlerine ait adam-saat ve verimlilik değerlerinin sağlıklı tahmini amacıyla yapay
sinir ağları yöntemi ile bir karar destek sistemi oluşturulması hedeflenmiştir. Aşağıdaki
bölümlerde kısaca inşaat projelerinde verimlilik ve verimlilik tahmininde yapay sinir
ağları uygulamaları anlatılacaktır. Ardından da önerilen yöntem ile birlikte çalışmada
elde edilen ilk bilgiler sunulacaktır. Çalış manın bu safhasında sadece sistem kalıp ile
olan imalatlar ele alınmıştır.

Yapay Sinir Ağları

Yapay sinir ağları kavramı, insan beyninin ve zekasının nasıl çalıştığına dair
çalışmaların yapılmaya başlandığı 1800’lere kadar dayanmaktadır. Ne var ki, Minsky ve
Papert’in (1969) yayınlamış olduğu bir çalış maya bağlı olarak yavaş ilerleyen
çalışmalar 1980’lerin başında yapı yönetimi dalıda dahil olmak üzere tekrar ivme
kazanmıştır (Moselhi ve diğ., 1991).

Yapay sinir ağları yöntemi (YSA) temel olarak insan beyninin görsel verileri nasıl
işlediği ve nesneleri nasıl ayırdığı, yani öğrendiği prensibi üzerine kurulmuştur.
Yöntem, insan beyninin “nöron” adı verilen birimlerin ağı şeklinde çalıştığı ile ilgili
olan biyolojik bulgulardan esinlenmiştir. Her nöron kendi parçası olan “sinaps”lar
vasıtasıyla diğer nöronlar ile sinyal alışverişinde bulunur. Öğrenme işlemi nöronlar
arasında bulunan sinaptik bağlantıların ayarlanmasını içerir.

X1

X2

X3

Çıktı katmanı

Gizli katman

Xn

Girdi katmanı

Şekil 1. Tipik bir yapay sinir ağları modeli

Tipik bir yapay sinir ağları modelinde girdi, gizli ve çıktı katmanları vardır. Çıktı
katmanı, girdi katmanından, aradaki gizli katmanlardan da geçerek, girdi ve sinyalleri
sinyali alır. Gizli katman sayısı, uygulama alanına bağlı olarak değişiklik gösterir. Şekil
1’de tek gizli katmanlı basit bir yapay sinir ağları modelini gösterilmektedir.

En çok kullanılan yapay sinir ağları modellerinden biri çok katmanlı perseptron
modelidir. Bu tür modelde, x1’den xn’e olan girdiler, Şekil 1’de gösterildiği gibi, girdi

262
katmanına beslenmelerinin ardından bir “bağlantı ağırlığı” ile çarpılarak gizli katmana
aktarılırlar. Gizli katman içerisinde toplanır ve bir “aktivasyon fonksiyonu” vasıtasıyla
işlenerek gizli katmandaki nörondan çıkış hesaplanır. Bu işlem verinin, en son çıktı
katmanına varmasına kadar tüm gizli katmanlar için tekrarlanır. Çıktı katmanında veri
son bir kez daha aynı şekilde işlendikten sonra yapay sinir ağının çıktısı oluşur.

Yapay sinir ağları, verimlilik tahmini, ses tanıma veya görüntü tanıma gibi verilen bir
uygulamaya uygun olarak tasarlanırlar. Başlangıçta, yapay sinir ağları yukarıda
bahsedilen ağırlıkları geliş igüzel miktarlar olarak alırlar. Bunu takiben, “eğitim işlemi”
adı verilen işlem ile model spesifik bir problemi çözmek için eğitilir. Eğitim iş lemi
esnasında, başlangıçta gelişigüzel olan sinaptik bağlantı ağırlıkları ayarlanır. Bu
eğitimin amacı incelenmekte olan problem için en uygun ağırlıkların bulunmasıdır.
Konu hakkında daha detaylı bilgi bu alanda yayınlanmış olan çok sayıda kitap ve
çalışmadan elde edilebilir. (Zurada, (1992); Veelenturf, (1995); Elmas, (2007)).

İnşaat Projeleri Verimlilik Tahmininde YSA Uygulamaları

İnşaat projeleri yönetiminde, 1980’lerin ikinci yarısından itibaren, yapay sinir ağları
yöntemi çok çeşitli problemlerin çözümünde uygulanmıştır (Moselhi ve diğ. (1991);
Boussabaine, (1996); Adeli ve Karim (2001)). Maliyet ve fiyat tahmini, verimlilik, risk
değerlendirmesi, kar tahmini, zaman ve kaynak takibi, talep ve dava sonucu tahmini
gibi konularda pek çok değerli çalış ma yapılmış ve yayınlanmıştır (Adeli ve Karim
(2001); Dikmen ve diğ. (2009)).

Proje yönetiminde hiç şüphesiz ki verimliliğin takibi ve de tahmini en önemli


konulardan biridir. Portas ve AbouRizk (1997) yapay sinir ağları yöntemini beton kalıp
işlerinin verimlilik tahmininde kullanmıştır. Bu çalışmada Portas ve AbouRizk 22 girdi
kullanarak kalıp işçiliği verimliliğini tespit etmek amacıyla bir model geliştirmiştir.

Sonmez ve Rowings (1998) yapay sinir ağları yöntemini inşaat işçiliği verimliliğini
tahminde kullanmışlardır. Çalışmada araştırmacılar yapay sinir ağları ve regresyon
analizi kullanarak kalıp işçiliği, beton dökümü ve perdah işçilikleri konusunda
verimlilik modelleri geliştirmiş lerdir.

AbouRizk ve diğ. (2001) endüstriyel inşaat aktivitelerinde işçilik üretim değerlerinin


tahmini amacıyla 2 kademeli bir yapay sinir ağları yöntemi uygulamışlardır. Çalışmanın
sonucunda araştırmacılar yöntemlerini %84 olasılıkla, verimlilik değerlerini %15
yakınlıkla elde ettiklerini belirtmişlerdir. Araştırmacılar, ayrıca “Yapay sinir ağlarının
endüstri ortamında pratik olarak kullanılmasında en önemli konuların (1) girdi
faktörlerinin tanımı ve (2) eğitim için yeterli ilgili veri toplanmasıdır” yorumunda
bulunmuşlardır.

Karshenas ve diğ. (1992), Chao ve diğ. (1994) ve daha sonra Ok ve diğ. (2006) yapay
sinir ağları yöntemini toprak işlerinde iş makinelerinin üretim tahmininde
kullanmışlardır. Tüm çalışmalar da yapay sinir ağları yönteminin bu tür işlemler için
uygun bir yöntem olduğu sonucuna varılmıştır.

263
Yöntem

Yukarıda da bahsedildiği üzere bu çalış manın amacı, Türkiye’de konut ve iş yeri


inşaatlarında taşıyıcı sistem olarak sıklıkla kullanılmakta olan betonarme (perdeli veya
perdesiz) yapıların kalıp işçiliğindeki verimliliği tahmin edebilmek amacıyla bir karar
destek sistemi oluşturulmasıdır.

Bir yöntemin pratikte uygulama alanı bulması için en önemli konular, yöntemin ihtiyaç
duyduğu verilerin basit ve kolaylıkla elde edilebilir olmasıdır. Aksi takdirde geliştirilen
yöntem akademik bir çalışmanın ötesine gidemeyebilir. Diğer yandan yapay sinir ağları
yöntemi gerçekleşmiş aktivitelerden elde edilmiş bilgilerle olası çözümlere ulaşan bir
yöntem olduğu için, kurulan YSA modelinin yukarıda bahsedilen eğitimi için sağlıklı ve
mümkün olduğunca çok veriye ihtiyaç vardır. Bu noktalardan hareketle, geliştirilmekte
olan ve burada sunulacak modelde, verilerin basit ve de şantiye ortamında ek bir külfet
getirmeden toplanabilecek olması hedeflenmiştir. Diğer bir amaçta bur tür yapıları inşa
eden şirketlerin yöntemi kullanmada diğer şirketlerden elde edilecek verilere ihtiyaç
göstermeden yöntemi kullanabilmeleri amaçlanmıştır.

Model ve Verilerin Tanımlanması

Yukarıda belirtilen kriterler ışığında modelin ana girdileri yapının toplam kat adedi ile
verilen bir kattaki toplam sarkan kiriş uzunluğu, toplam kolon uzunluğu, toplam perde
duvar alanı ve bu yapı elemanlarınca taşınmakta olan toplam döşeme alanı ile bu
döşemenin kaçıncı katta olduğu olarak tespit edilmiştir. Modelin ana çıktısı ise girdilere
baz yapı elemanlarının betonarme kalıp aktiviteleri için harcanacak toplam adam-gün
(yevmiye) miktarıdır. Bu çalışmada, adam-gün süresi, Türkiye’de sıkça kullanıldığ ı
şekliyle, 1 saatlik yemek ve dinlenme molası da dahil olmak üzere toplam 10 saat
alınmıştır. Bu veriler şantiye ortamında kolaylıkla ölçülebilecek ve sağlıklı şekilde
toplanacak verilerdir. Ayrıca Türkiye bina stoğunun büyük çoğunluğunu teşkil eden 5-
15 katlı 10 kadar yapı inşa eden bir yüklenici model için oldukça güzel bir veri setine
sahip olacaktır. Bu nedenle önerilen yöntem hemen her büyüklükteki yüklenici firma
tarafından kullanılabilir.

Gerek girdi birimlerinin seçiminde, gerekse çıktı birimlerinde uygulamaya yönelik


olması ile ilgili olarak yazarların uzun yıllara dayanan konu ile ilgili olan tecrübeleri
ışığında karar verilmiştir. Bilindiği üzere Türkiye’de son yıllarda artık hemen hemen her
yerde betonarme işlerinde sistem kalıp kullanılmaktadır. Ayrıca inşaatlardaki çalışmalar
oldukça mekanize olmuş ve hemen her bina şantiyesinde kalıp montaj ve söküm
işlerinde işin karakterine bağlı olarak mobil veya kule vinç kullanılmaktadır. Bu çalışma
yöntemi kalıp alanı bazında bakıldığında eleman bazında farklı verimlilikler arz
etmektedir. Ne var ki, diğer yandan Türkiye’de halen birçok fiyat analizcisi tarafından
kullanılmakta olan Bayındırlık Bakanlığı analizleri ise sistem kalıplar için herhangi bir
eleman tipi ayrımı, çalış ılan alanın ölçüleri, çalışma alanının bulunduğu kat gibi
verimlilik üzerinde ciddi etkisi olabilecek faktörler bazında bir ayrım yapmayıp tek bir
saat/m2 değeri vermektedir. Ortalama bazda bu değerin doğru olacağı kabul edilse de
tek bir villa inşaatı ile çok katlı bir iş merkezinin inşasının kalıp işlerinde ciddi
verimlilik farkları olacağı açıktır. Önerilen yöntem tüm bu gibi etkileri otomatik olarak
dikkate almaktadır.

264
Sistem kalıp teknolojisinde, kolon kalıpları bir kez oluşturulduktan sonra tüm yapı bu
monte edilmiş kalıplarla inşa edilmektedir. Çoğu kez 2 parçadan oluşan kolon kalıpları
vinç yardımıyla yerine yerleştirilmektedir. Buradan hareketle kolon kalıp işleri
verimliliğinin kolon kesiti boyutlardan bağımsız olduğu kabulü yapılabilir. Benzer bir
yaklaşımla, perde duvarlara ait kalıp işçiliğinde ise perdenin yüzey alanı işçiliğ i
doğrudan etkilediğinden m2 boyutunda çalışılmıştır.

Konut türü yapılarda çok fazla sarkan kiriş kullanılmamakla birlikte, kullanıldığ ı
takdirde kalıp işçiliğine olan etkisi tıpkı kolonlarda olduğu gibi ebatlarından çok
uzunluğudur. Kirişin ebatları küçülüp büyüdüğünde yapılan işgücü çok fazla
değişmemektedir. Fakat sarkan kirişlerin boyu arttıkça işgücü ve işçilik ciddi miktarda
artış göstermektedir. Döşeme alanı olarak, daha önceden döşeme içerisinde sarkan
kirişlerinde bir veri olarak sisteme girilmesi nedeniyle sadece döşemenin izdüşüm alanı
kullanılmıştır.

Toplam kat adedi ve bulunulan kat, yapıda meydana gelen işçi gücü ve işlik sürekliliği,
aynı işin tekrarlanması ve süregelen iş alışkanlığı/ezberleme nedeniyle sonucu
etkileyeceğinden bir parametre olarak sisteme dahil edilmiştir.

Modelin Eğitim ve Test Veri Setleri

Yapılan çalışmada 12 farklı bina projesinden toplam 144 adet veri toplanarak YSA veri
seti oluşturulmuştur. Bunlardan 137 adet veri eğitim setinde, kalan 7 veri seti ise test
setinde kullanılmıştır.

Çalış maya konu olan inşaat projelerinde, yapıya ait her kat bir veri olarak ele alınmıştır.
Katlara ait, kolon uzunluğu, sarkan kiriş uzunluğu, perde duvar alanı, döşeme alanı ve
yapı toplam kat sayısı tasarım üzerinden tespit edilmiştir. Her kata ait adam-gün
değerleri ise doğrudan ilgili projenin şantiye yöneticilerinden elde edilmiştir. Veri
setlerinin oluşturulduğu tüm yapılar farklı taban alanları ve kat adedine sahiptir.

Analizler ve Sonuçları

Yukarıda da bahsedildiği üzere oluşturulan YSA veri setinde, 137 adet veri seti ile
modelin eğitiminde, kalan 7 adet veri takımı modelin test edilmesinde kullanılmıştır.
Analizler için geri yayılım algoritması ve sigmoid aktivasyon fonksiyonu kullanılmıştır.

Test sonuçları Şekil 1’de grafik olarak sunulmuştur. Şekilden de görüleceği üzere
gerçekleşen değerler ile önerilen yöntem kullanılarak hesaplanan değerler birbirine
oldukça yakındır. En büyük fark 2’nolu test setinde %14 olarak oluşmuştur.

265
10000
Gerçek değer
YSA yöntemi
7500

Adam-saat
5000

2500

0
0 1 2 3 4 5 6 7 8
Test seti no.

Şekil 2. Fiilen gerçekleşmiş veriler ile modelden elde edilen verilerin karşılaştırılması

Örnek Uygulamalar

Önerilen yöntemin ürettiği sonuçlar, ayrıca 2 örnek proje vasıtasıyla Bayındırlık


Bakanlığının Birim Fiyat Analizlerinde uygulanan verimlilik değerleri ile
karşılaştırılmıştır. Birinci proje, kat yüksekliği 3.50 m olan 4 katlı takriben 2000 m2
alana sahip bir lojistik depo tesisidir. Yapıda işleve bağlı olarak farklı aks açıklıkları
kullanılmıştır. Kare kesitli kolon ve kirişli döşeme kullanılmıştır. Bodrum katın dış
kenarlarında perde duvar vardır. Yapının inşası toplam 4508.0 m2 kalıp ve 673.0 m3
beton gerektirmektedir. Yapı ile ilgili veriler ile Bayındırlık Bakanlığı birim fiyat
analizlerinde önerilen değerlerle yapılan analizler Tablo 1 ve Şekil 3’te
karşılaştırılmıştır.

Tablo 1. Lojistik depo


Bay. Bak.
Toplam YSA yöntemi
Kolon Kiriş Perde Döşeme Analizleri ile
kat ile toplam
(m) (m) (m2) (m2) Toplam
adedi adam-saat
Adam-saat
3.Bodrum kat 4 26.4 142.1 366.6 366.6 3624 4314
2.Bodrum kat 4 49.0 271 159.0 575.0 2987 5262
1.Bodrum kat 4 49.0 278 65.7 574.0 2004 5261
Zemin kat 4 49.0 91.1 37.0 451.1 944 2725
Toplam 4 173.4 782.2 600.3 1967.7 9161 17462

6000 YSA yöntemi

5000 Bay. Bak. Analizleri

4000
Adam-Saat

3000

2000

1000

0
-4 -3 -2 -1 0 1 2
Katlar

Şekil 3. Lojistik Depo inşaatı, YSA yöntemi ve Bayındırlık Bakanlığı analizleri ile elde
edilen sonuçlarının karşılaştırılması

266
Şekil 3’ten görülebileceği üzere, iki analiz yönteminin arasında ciddi farklar mevcuttur.
Bayındırlık Bakanlığı analizleri yöntemi ile elde edilen sonuçlar %100’e varan
mertebede YSA yöntemi ile elde edilen sonuçlardan yüksektir. Yine aynı şekilden
görüleceği YSA yöntemiyle yapılan analizde bodrum katların imalatı için gerekli adam-
saatler derine gittikçe artmaktadır. Bu da yöntemin ne derece gerçeğe yakın sonuçlar
verdiğini göstermektedir.

İkinci proje ise, 2.92 m kat yüksekliğine sahip 6 katlı takriben 2500 m2 alanlı bir süt
ürünleri tesisidir. Yine diğer projede olduğu gibi farklı aks aralıklarına sahip betonarme
karkas bir binadır. Bodrum dış duvarları betonarme perdedir. Betonarme işlerinin ana
metrajları, 4977.0 m2 kalıp ve 768.0 m3 beton olarak hesaplanmıştır. Yapı ile ilgili
veriler ile Bayındırlık Bakanlığı birim fiyat analizlerinde önerilen değerlerle yapılan
analizler Tablo 2 ve Şekil 4’te karşılaştırılmıştır.

Tablo 2. Süt ürünleri tesisi


Bay. Bak.
Toplam YSA yöntemi
Kolon Kiriş Perde Döşeme Analizleri ile
kat ile toplam
(m) (m) (m2) (m2) Toplam
adedi adam-saat
Adam-saat
2.Bodrum kat 6 41.8 109.6 366.2 531.6 3526 7025
1.Bodrum kat 6 33.0 61.6 178.2 302.8 1877 3272
Zemin kat 6 29.7 7.6 18.0 416.8 876 2261
1.Normal kat 6 29.7 7.6 18.0 416.8 876 2231
2.Normal kat 6 29.7 7.6 18.0 416.8 876 2226
Çatı katı 6 29.7 7.6 54.0 420.6 1196 2329
Toplam 6 193.5 201.5 652.5 2505.4 8845 19344

7500
YSA yöntemi
Bay. Bak. analizleri

5000
Adam-saat

2500

0
-3 -2 -1 0 1 2 3 4

Katlar
Şekil 4. Süt Ürünleri Tesisi, Lojistik Depo inşaatı, YSA yöntemi ve Bayındırlık
Bakanlığı analizleri ile elde edilen sonuçlarının karşılaştırılması

Bayındırlık Bakanlığı analizlerinde kullanılan değerler ile uygulamada gerçekleşen


değerler arasında benzer farklılıklar Kuruoğlu ve diğ. (2001) yapmış olduğu bir
çalışmada da ortaya konmuştur. Kuruoğlu ve diğ. yapmış oldukları çalışmada farklı
inşaat firmalarından görüşerek elde etmiş oldukları verimlilik değerlerinin ortalaması ile
Bayındırlık Bakanlığı analizlerinde önerilen değerleri karşılaştırmış lardır. Sonuç olarak
Bayındırlık Bakanlığı analizleri adam-saat değerlerinin uygulamada elde edilen verilere

267
karşın, beton için m3’te 3.31 kat ve kalıp için 1.70 kat fazla olduğunu sonucuna
varmışlardır.

Sonuçlar
Yapılan çalış mada betonarme karkas yapılar için bir kalıp işçiliği verimliliğinin tahmini
için yapay sinir ağları bazlı bir yöntem önerilmiştir. Yöntemin basit ve elde edilebilir
veriler ile çalışması, yöntemin küçük ve orta ölçekli yükleniciler tarafından da
kullanılmasına imkan tanımaktadır. Diğer yandan çözüm özellikleri nedeniyle ortalama
verimlilik değerlerinde çoğu zaman dikkate alınmayan proje büyüklüğü, çalışılan
mekanın büyüklüğü, yapının kat adedi gibi verimlilik üzerinde ciddi etkileri olabilecek
değerler dikkate alınmaktadır.

Kaynaklar
AbouRizk S. , Knowles P. & Hermann U.R. (2001) Estimating labor production rates
for industrial construction activities. ASCE Journal of Construction Engineering and
Management. 127(6) pp 502-511.

Adeli H. & Karim A. (2001) Construction scheduling, cost optimization, and


management – a new model based on neurocomputing and object technologies. London
and New York: Spon Press

Boussabaine A.H. (1996) The use of artificial neural Networks in construction


management: a review. Construction Management and Economics 14 pp 427-436

Chao L.C. & Skibniewski, M.J. (1994) Estimating construction productivity: neural-
network-based approach. ASCE Journal of Computing in Civil Engineering. 8 (2) pp
234-251

Dikmen S.U. , Ateş O. , Akbıyıklı R ve Sonmez M. (2009) A review of utilization of


soft computing methods in construction management Managing Construction for
Tomorrow , MC4T, İstanbul

Elmas Ç. (2007) Yapay Zeka Uygulamaları, Seçkin Yayıncılık, Ankara, Türkiye.

Karshenas S. , Feng X. (1992) Application of neural networks in earthmoving


equipment production estimating. Proceedings of the 8th Conference Computing in Civil
Engineering, ASCE, New York, pp 841–7.

Kuruoğlu M. , Bayoğlu F.İ. (2001) Yapı üretiminde adam saat değerlerinin belirlenmesi
üzerine bir araştırma ve sonuçları. 16. İnşaat Mühendisliği Teknik Kongresi, Ankara,
No:65.

Kuruoğlu M. , Bayoğlu F.(2002)Yapı üretiminde adam-saat değerlerinin belirlenmesi


ve Bayındırlık Bakanlığı’nın değerlerine göre karşılaştırmalı değerlendirmesi, İnşaat
Mühendisleri Odası İstanbul Bülten,İstanbul, s. 62
Minsky M.I. & Papert S. (1969) Perceptrons, MIT Press, Cambridge, MA

268
Meslek Standartları Komisyonu MSK (1997) “İnşaat kalıpçısı meslek standardı
(ahşap)”. http://www.iskur.gov.tr/mydocu/standart/106.html.

Moselhi O. , Hegazy T. & Fazio P. (1991) Neural networks as tools in construction.


ASCE Journal Construction Engineering and Management. 117 (4) pp 606-625.

mpm.org.tr/verimlilik (2007) “Verimlilik nedir?” Mpm yayınları

Ok S.C. & Sinha S.K. (2006) Construction equipment productivity estimation using
artificial neural network model. Construction Management and Economics, 24 pp 1029-
1044.

Portas J. & AbouRizk S. (1997) Neural network model for estimating construction
productivity. ASCE Journal of Construction Engineering and Management. 123(4) pp
399-410.

Sonmez R. & Rowings J.E. (1998) Construction labor productivity modeling with
neural networks. Journal of Construction Engineering and Management, 124(6) pp 498–
504.

Veelenturf L.P.J. (1995) Analysis and Applications of Artificial Neural Networks.


Prentice Hall ACM, New York, USA

Zurada, J.M. (1992) Introduction to Artificial Neural Systems. West Publishing


Company ,New York, USA

269
Yapım Firmaları’nda Entelektüel Sermaye Değerinin
Finansal Verilerle Hesaplanması

Tuğçe Ercan Almula Köksal


Yıldız Teknik Üniversitesi Yıldız Teknik Üniversitesi
Mimarlık Fakültesi Mimarlık Fakültesi
Yapı Üretimi Bilim Dalı Yıldız Kampüs Yapı Üretimi Bilim Dalı Yıldız Kampüs
34349 Beşiktaş/İstanbul 34349 Beşiktaş/İstanbul
Tel: (0212) 383 26 21 Tel: (0212) 383 26 21
E-Posta: tugcesim@yahoo.com E-Posta: koksalm@iit.edu

Öz
Entelektüel sermaye bilgi ekonomisi içinde işletmelerin yeni zenginliğidir. Ülkemizin
ekonomisinde önemli bir yere sahip inşaat sektöründe entelektüel sermaye kavramı
oldukça yenidir. Sektörün önemli aktörlerinde biri olan inşaat firmaları ise bu kavrama
yabancıdırlar. İnşaat sektöründe, stratejik anlamda entelektüel sermaye yönetimi
faaliyetlerini uygulayabilmek için öncelikle sistematik entelektüel sermaye ölçümleri
yapılmalıdır. Entelektüel sermaye ölçüm yöntemleri nitel yaklaşımlar ve finansal
verilerle ölçümler olmak üzere iki odağa ayrılmıştır. Nitel yaklaşımlar entelektüel
sermayeyi belirli değişkenler üzerinden raporlama ana mantığına dayanmaktadır.
Finansal ölçüm yaklaşımları ise, menkul kıymetler piyasasının işletmeye verdiği değer
ile iş letmenin bilançosunda yer alan iş letme değeri üzerinden entelektüel sermayeyi
hesaplamaktadır. Bu çalış ma kapsamında İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nda işlem
gören iki inşaat firmasının entelektüel sermaye düzeyleri finansal verilere dayalı bir
ölçüm yöntemi olan “Hesaplanmış Maddi Olmayan Varlıklar Yöntemi (HMOV)”ile
hesaplanmış ve karşılaştırılmıştır. Bu araştırma öncelikle entelektüel sermaye
konusunda sınırlı araştırmaya sahip inşaat sektörüne katkı sağlamaktadır. Ayrıca, son
yıllarda bilgi yönetiminde giderek artan bir öneme sahip olan entelektüel sermayenin
inşaat sektöründe de önemini vurgulamaktadır. Bu araştırma sonucunda elde edilen
veriler, inşaat firmalarında gelecekte uygulanabilecek entelektüel sermaye yönetim
modellerine katkı sağlayacaktır.

Anahtar sözcükler: Entelektüel sermaye, Hesaplanmış Maddi Olmayan Varlıklar,


Yapım firmaları, İnşaat sektörü, Bilgi ekonomisi

Giriş
21. yüzyılda, bir işletmenin başarısı sahip olduğu fiziksel varlıklardan çok entelektüel
sermayesi ve sistem kapasitesine bağlıdır. Entelektüel sermaye organizasyonun
görünmeyen zenginliği, iş yapabilme bilgisidir ve ekonomik zenginlik için egemen
kaynak olma yolunda ilerlemektedir. Bilişimin günden güne gelişmekte olduğu
günümüzde artık en güçlü şirketler, en büyük maddi ve finansal varlıklara sahip
şirketler değil, entelektüel sermayelerini güçlendirebilen, bilgiyi kullanabilen ve bu
değeri en etkin şekilde yönetebilen şirketlerdir.

271
Bir inşaat firmasının kaynakları göreceli değerleri bağlamında maddi ve maddi olmayan
varlıklardan oluşmaktadır. Maddi varlıklar (tangible assets), firmanın kesin ve güncel
varlıklarıdır. Maddi varlıklar, ekipman, arsa, stoklar, banka mevduatları ve fabrikalar
gibi daha somut varlıklardır. Buna karşın maddi olmayan varlıklar (intangible assets),
gözlemlenmesi, tanımlanması ve değer biçilmesi daha zor, gelecek için fayda sağlayan
fiziksel veya finansal olmayan varlıklardır (Lev, 2001). Bu tip varlıklar, firma
performansı üzerinde de önemli bir etkiye sahiptirler. Maddi olmayan varlıklar,
entelektüel mülkiyetten patentlere, ticari sırlardan sözleşme lisanslarına, iletişim ağları,
çalışanların bilgi birikimi, veri tabanları, firmanın sahip olduğu olumlu ün ve örgüt
kültürü gibi birçok bileşene sahiptir (Kale ve Çivici, 2002).

Bilgi ekonomisinde firmaların finansal raporlarının en önemli bileşenlerinden biri


“maddi olmayan varlıklar”dır. Ancak “maddi olmayan varlıklar”, geleneksel muhasebe
sistemi içindeki tanımından daha içerikli bir hale gelmiştir. Geleneksel muhasebe
sisteminde “maddi olmayan varlıklar”ı araştırma geliştirme faaliyetleri, bilinirlilik gibi
kavramlar tanımlarken; bilgi ekonomisiyle birlikte insan, organizasyon bilgisi ve
paydaşlarla ilişkiler gibi yeni içerikler oluşmuştur (Gallego ve Rodriguez, 2005). Şirket
için değer yaratacak bu varlıklar kolay tanımlanabilir ve ölçülebilir formlarda
değildirler. Maddi olmayan varlıklara eklemlenen bu yeni bileşenler entelektüel
sermayeyi tanımlamaktadır ve finansal tablolara tam anlamıyla yansımamaktadır.

Türkiye İnşaat endüstrisi, ülke ekonomisinde önemi göz ardı edilemeyecek bir konumda
olup, pek çok sektörü içinde barındırmaktadır; ancak diğer endüstrilere nazaran kendini
yavaş yenilemektedir. Yapı yapmak karmaşık bir süreçtir, bu karmaşık süreç bilginin ve
yeni teknolojilerin kullanılmasıyla basite indirgenebilir ve ‘entelektüel sermaye
yönetimi’yle daha hızlı ve etkin yönetim modelleri oluşturulabilir.

İnşaat sektörünün parçalı yapısı ve Türkiye’de faaliyet gösteren inşaat firmalarının


çoğunluğunun küçük ölçekli olma durumu, sektör için entelektüel sermayenin önemini
artırırken, diğer yandan hesaplanma zorluğunu ortaya koyar. Küçük ölçekli firmalar
için entelektüel sermaye değer yaratmada önem kazanırken, firmaların halka arzının
olmaması, bir başka deyişle borsada işlem görmemesi durumu, ölçüm yapmayı ve
değerlendirme yapmayı zorlaştırmaktadır(Ercan, 2007).

Firmaların entelektüel sermaye ölçüm yöntemleri iki açıdan ele alınabilir: nitel
yaklaşımlar ve finansal verilerle ölçümler. Nitel yaklaşımlar, entelektüel sermayeyi
belirlenecek değişkenler üzerinden raporlama ana mantığına dayanmaktadır. Finansal
ölçüm yaklaşımlarının (Hesaplanmış Maddi Olmayan Varlıklar, Piyasa değeri/ defter
değeri oranı, Tobin’in Q değeri, vb..) ana fikri ise hisse senedi piyasasının işletmeye
verdiği değerin ne olduğunu tespit etmek, bunu işletmenin bilançosunda yer alan
işletme değeri ile kıyaslayarak aradaki farkı belirlemektir. Finansal verilere dayalı
ölçüm yöntemlerinin ortak özellikleri, entelektüel sermayenin genel bir
karşılaştırılmasının yapılabilmesi için işletmelerin denetlenmiş finansal tablolarından
türetilmeleri ve işletme tarafından benimsenen entelektüel sermaye tanımından bağımsız
olmalarıdır. Brennan (2001) ‘in belirttiği gibi, bu ölçüm sistemleri makro planda olup
sadece piyasanın işletmeye öngördüğü değerin fonksiyonu olarak hesap edilir. Bu
nedenle tüm dünyada işletmeler finansal verilerle elde edilen değerlerin yanı sıra,
entelektüel sermayelerinin özellikleri ve performansları hakkında uzun vadede daha
stratejik bilgiler içeren entelektüel sermaye raporlama yöntemlerine başvurmaktadırlar
(Brennan, 2001).

272
M. Shaikh‘in (2004) ‘‘Ölçemediğin bir şeyi yönetemezsin’’ ifadesi bize inşaat
firmalarında entelektüel sermayeyi bir avantaja dönüştürecek entelektüel sermaye
modellerini uygulamadan önce önemli olanın, bu değeri en doğru şekilde ölçmemiz
olduğunu anlatmaktadır. Buradaki temel problem inşaat şirketleri için geliştirilmiş belli
bir yöntemin olmamasıdır (Kululanga ve Mccaffer, 2001). Bu eksiklik inşaat
şirketlerinde entelektüel sermaye yönetimi anlayışının var olmasının karşısında engel
oluşturmaktadır. Bu nedenle bu çalışmanın amacı Türkiye’deki inşaat firmalarında
entelektüel sermayeyi var olan finansal verilere dayalı entelektüel sermaye ölçüm
yöntemleri bağlamında incelemektir.

Bu çalışma kapsamında İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nda işlem gören iki inşaat
firmasının entelektüel sermaye düzeyleri “Hesaplanmış Maddi Olmayan Varlıklar
Yöntemi (HMOV)”ile hesaplanmış ve karşılaştırılmıştır.

Maddi olmayan varlıkların yapım firmalarındaki değerlerine ulaşmak, ileride şirket için
rekabet avantajına dönüşecek entelektüel sermaye yönetiminin uygulanabilir bir
yönetim stratejisi haline gelmesini sağlayacaktır. Entelektüel sermaye yönetimini inşaat
şirketlerindeki yönetim anlayış ına en iyi şekilde entegre etmek bilgi ekonomisinin
kaçınılmaz bir gerçeğidir.

Yapım Firmalarında Entelektüel Sermaye Kavramsal Altyapısı


İlk olarak 1969 yılında John Kenneth Galbraith tarafından kullanılan ‘entelektüel
sermaye’ kavramı, özellikle son on yıllık dönemde kavramsal ve endüstriyle ilişkili
akademik yayınlar, konferans ve seminerlerin düzenlenmesiyle popülerlik kazanmıştır
(Büyüközkan, 2002).

Entelektüel sermayenin tüm dünyada kabul görmüş tek bir tanımı yoktur, birçok
araştırmacı farklı açıdan entelektüel sermayeyi tanımlamaya çalışmıştır. Brooking
(1996), entelektüel sermayeyi, “organizasyonun işlemesine olanak sağlayan bileşik
maddi olmayan varlıklar” olarak tanımlamıştır.

Klein ve Prusak (1997) ise, entelektüel sermayeyi “Daha yüksek değerlere sahip
varlıkları yaratmada onları şekilendirecek, ele geçirecek ve harekete geçirecek
entelektüel materyal” olarak tanımlamıştır. Bu tanımda, Klein ve Prusak maddi
olamayan varlıklarla entelektüel sermaye arasındaki farkı ortaya çıkarmaya çalışmıştır.
Entelektüel sermaye maddi olmayan varlıkları, bir başka deyişle entelektüel mülkiyeti,
içine almaktadır burada fark yaratan nokta değer yaratmasıdır, bir başka deyiş le
işletmenin içinde değer yaratan maddi olmayan varlıklar entelektüel sermayedir.
Entelektüel sermaye maddi olmayan varlıkları de içinde barındıran daha geniş bir
yapıya sahiptir.

Tek düzen hesap planında maddi olmayan duran varlıkların izlendiği hesap grubu,
‘herhangi bir fiziksel varlığı bulunmayan ve işletmenin belli bir şekilde yararlandığ ı
veya yararlanmayı hedeflediği aktifleştiren giderler ile belli koşullar altında hukuken
himaye gören ve şerefiyelerin izlendiği hesap grubu’ olarak tanımlanmaktadır
(Kotar,1995). Bu hesap grubunda şu kalemler yer alır: Haklar, Şerefiye, Kuruluş ve
Örgütlenme Giderleri, Araştırma ve Geliştirme Giderleri, Özel Maliyetler, Birikmiş
Amortismanlar ve Verilen Avanslar.

273
Kotar’ın (1995)’de geleneksel muhasebe sistemi içinde tanımladığı maddi olmayan
duran varlıklar kavramının içeriği, entelektüel sermaye kavramsal yapısının maddi
olmayan duran varlıklara getirdiği yeni içerikten birçok yönüyle farklılıklar
göstermektedir. Geleneksel muhasebe sistemi, entelektüel sermayeyi göz ardı
etmektedir. İnsan sermayesi, müşteri sermayesi, yapısal sermaye, büyüme ve yenilenme
gibi unsurlar geleneksel muhasebe sistemi içinde yer almamaktadır.

Entelektüel sermayenin gün ış ığına çıkarılması, ölçülmesi ve raporlanması inşaat


firmalarına pek çok açıdan rekabet avantajı sağlayabilir. Entelektüel sermaye
ölçümünün inşaat firmalarına sağlayacağı avantajlardan ilki, işletmenin görünmeyen
entelektüel varlıklarının görünür hale getirilmesi, işletmenin kredi ve fon bulma∗
olanaklarını önemli ölçüde arttıracak olmasıdır. İnşaat firmaları, kredi kurumlarına
sahip oldukları entelektüel varlıkları (söz gelimi diğer işletmelere göre yüksek olan bir
“iş görenlerinin becerilerini geliştirme hızı”nı) bir teminat olarak gösterebilirler.

Bir diğer avantaj, yüksek piyasa değerine sahip bir inşaat firmasının, bu yüksek değerin
kaynağını yatırımcılara bu şekilde göstermiş olacağıdır. Halka açık ya da açılmayı
düşünen bir inşaat firmasının entelektüel sermayesini ve bunun gelecekte yaratacağı
gelir potansiyelini göstermesi, firmanın hisse senetlerinin fiyat performansını arttırıcı
etki yapacaktır.

Son olarak, halka açık olmayan bir işletme herhangi bir amaçla değerlenirken ölçülmüş
ve raporlanmış entelektüel sermayesi, satıcı iş letme için pazarlık unsuru olacak ve satış
fiyatını arttırıcı etki yapacaktır ve işletmenin yeni ekonomi kurallarına uyum sağlamada,
rakiplerine karşı ne durumda olduğunun analiz edilebilmesini, zayıf yönlerinin
bulunarak geliştirici çabalara girişilebilmesini sağlayacaktır (Ertuğrul, 2006; [1]).

Metodoloji

Hesaplanmış Maddi Olmayan Varlıklar Yöntemi

Hesaplanmış maddi olmayan varlıklar metodunu Kellog İş İdaresi Okulu’na bağlı “NCI
Research” adlı kuruluş geliştirmiştir. “NCI Research” kuruluşunun başı Thomas
Parkinson, bir şirketin piyasa değerinin yalnız maddi varlıkları değil, şirketin maddi
olmayan varlıklarına atfedilebilecek bir bileşeni de yansıttığı var sayımından hareket
etmiştir. Maddi olamayan varlıkların değeri, bir şirketin benzer maddi varlıklara sahip
ortalama bir rakipten daha iyi performans gösterme gücüne eşittir (Stewart, 1997).
Hesaplanmış Maddi Olmayan Varlıklar yöntemi, maddi varlıkların getirisinin fazla
kısmını hesaplar ve bu büyüklüğü, maddi olmayan varlıklara ilişkin getirinin payını
belirlemede kullanır (Luthy, 1998). Bu işlemler sonucunda elde edilen değer, şirketin
bilançoda görünmeyen varlıklarının hesaplanmış maddi olmayan değeridir. Ancak elde
edilen rakam bu varlıkların piyasa değeri değildir. Piyasa değeri daha yüksek olacaktır,
*Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O.’nın Planlama ve İktisadi Araştırmalar Grup Yönetmenliğince 2000
yılında yayınlanan Sektör Araştırmaları Serisi/ No:21/ İnşaat Sektörü raporuna göre yurt dışı müteahhitlik
hizmetleri sektörü yetkililerinden alınan bilgilere göre, yurt dışında pek çok projeyi gerçekleştiren Türk
müteahhitlik sektörünün başta finansal sorunları olmak üzere, rekabet güçlerini azaltan bir takım sorunları
bulunmaktadır. Kredi temininde güçlükler yaşanmaktadır, bunun sonucu rekabet güçlüğünü beraberinde
getirmektedir. Yurt dışı pazarlarda faaliyet gösterecek firmalarda belli kriterler aranmaması sektörün uzun
vadede imajını etkilemekte, kaliteden verilen ödün bir süre sonra iş yapılan pazarın kaybedilmesine kadar
varan olumsuzlukları beraberinde getirmektedir.

274
çünkü söz konusu varlıkları sıfırdan kurmak da kendine başına bir değer yaratmaktadır.

Bu değeri bilmemiz, düşük bir piyasa değeri/defter değerinin sönmeye yüz tutmuş bir
işletmeyi mi, yoksa hisse senedine yansımamış gizli zenginliğe sahip bir işletmeyi mi
gösterdiğine karar vermede yardımcı olmaktadır (Stewart, 1997).

Hesaplanmış maddi olmayan varlıklar ölçümü finansal veriler kullanılarak uygulanan


bir yöntemdir ve entelektüel sermayenin işletme bütününde yaklaşık para değerini
belirlemeyi sağlar. Yöntem uygulanırken örneklem kümesindeki firmaların üç yıllık
bilançosu ve konsolide gelir tablosu kullanılacaktır. Bu araştırma kapsamında, güncel
olarak İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nda işlem gören iki büyük ölçekli (çalışan
sayısı > 500) inşaat firması incelenmiştir. Firmaların ikisi de çok merkezli bir yapıya
sahiptir, faaliyet alanları çok çeşitlidir (alt yapı ve yol, konut, konut dışı bina, ağır
inşaat, proje yönetimi) ve uluslararası projelerde yer almaktadırlar.

Hesaplanmış Maddi Olmayan Varlıklar yönteminde firmanın entelektüel sermayesi yedi


temel adımda elde edilir (Stewart, 1997). Birinci adımda, firmalar için gelir tablosundan
söz konusu üç yıl için vergi öncesi ortalama kazançlar hesaplanır (bkz. Tablo 1). İkinci
adımda, firmaların bilançolarına bakılır ve üç yıl için yıl sonu ortalama maddi varlıkları
hesap edilir (bkz. Tablo 2). Üçüncü adımda ise, varlıklardan sağlanan getiri oranını
bulmak için kazançlar varlıklara bölünür (bkz. Tablo 3). Bunun için kar ortalaması,
maddi varlıkların ortalama değerine bölünür ve maddi varlıkların getirisi bulunur.

Dördüncü adımda, söz konusu üç yıl için, sektörün ortalama getiri oranı bulunur (%).
Sektörün ortalama getirisi hesaplanırken, Gayrimenkul Yatırım Ortaklıkları (GYO) için
2002-2003 yılları arasında SPK tebliğli Tarihi Maliyetli (Seri XI No:1) bilanço ve
Ayrıntılı Gelir Tablosu kullanılmıştır (bkz. Tablo 4). 2004 yılı verileri için Uluslararası
Finansal Raporlama Standartları (UFRS)’e göre düzenlenmiş konsolide bilanço ve gelir
tabloları kullanılmıştır. GYO’lar için 2002-2004 yılı verilerinin ortalamaları
hesaplanmıştır. Sektörün ortalama getiri oranı hesaplanırken sektörde faaliyet gösteren
ve mali tablo verilerine ulaşılabilen belli sayıda firma gereklidir. İnşaat firmalarının
borsada işlem görmemesi durumu inşaat firmalarının yıllık finansal raporlarına
ulaşılmasını zorlaştırmaktadır. Bu nedenle faaliyet alanları ve yasal yükümlülükleri
itibariyle benzer bir tablo çizen Gayrimenkul Yatırım Ortaklıkları’nın verileri
kullanılarak sektörün tahmini maddi karlılık oranı hesaplanmıştır [4].

Dördüncü adımın ikinci aşamasında, üçüncü adımda elde edilen varlıklardan elde edilen
kazanç oranları sektörün ortalama getiri oranıyla karşılaştırılır (bkz. Tablo 5). Buna göre
B Firması’nın ‘Hesaplanmış maddi olmayan varlıklar yöntemi’yle yaklaşık entelektüel
sermaye hesabına devam etmemek gerekmektedir. Bunun nedeni “Ek Getiri”nin B
firması için eksi değerde çıkmasıdır.

Beşinci adımda firmalar için ek getiri hesaplanır; bunun için sektörün ortalama getiri
oranı şirketin maddi varlıklarıyla çarpılır (bkz. Tablo 6). Çıkan sonuç ortalama bir
şirketin maddi varlıkların tutarından ne kadar kazanmış olacağını verir. Elde edilen
rakam şirketin birinci adımda bulunan vergi öncesi kazançlarından çıkarılır. Bu şekilde,
ek getiri bulunur. Bu rakam şirketin sektördeki ortalama bir firmaya göre varlıklarından
ne kadar daha fazla kazandığını gösterir. B Firması’nın ek getirisi eksi değerde çıktığ ı
için bu adımdan sonra hesaplamaya devam edilmeyecektir.

275
Tablo 1 Üç Yıl İçin Vergi Öncesi Ortalama Kar Hesabı.

Yıllar 2002 2003 2004 Ortalama


Vergi A Firması 56.192.209 94.027.678 365.645.044 171.954.977
Öncesi
Kar B Firması 136.960.000 177.472.000 31.413.223 115.281.741

Tablo 2 Üç Yıl İçin Yıl Sonu Ortalama Maddi Varlıklar (Net Aktif Değeri,YTL).

Yıllar 2002 2003 2004 Ortalama


Maddi A Firması 403.998.671 494.440.916 5.499.899.243 2.132.779.610
Varlıklar
irketi(*)
B Firması 963.843.000 2.386.274.000 3.047.634.259 2.132.583.753

Tablo 3 Üç Yıl İçin Varlıklardan Sağlanan Getiri Oranı Hesabı*.

Firma Adı 3 yıl için Ort. Vergi 3 yıl için Ortalama Maddi (1) / (2)
Öncesi Kazanç(1) Varlıklar (2)
Varlıklardan A Firması 171.954.977 2.132.779.610 %8
Sağlanan Getiri
Oranı (%) B Firması 115.281.741 2.132.583.753 %5,4

(*) Küsüratlar dikkate alınmamıştır.

Tablo 4 Üç Yıl İçin Sektörün Ortalama Getiri Oranı.

Firma Adı 2002-2004 yılları için Ort. Vergi 2002-2004 yılları için
Öncesi Kar (YTL) Ortalama Maddi Varlıklar
(YTL)
B Firması İnşaat Ticaret A.Ş. 115.281.741 2.132.583.753
B Firması A.Ş. 2.444.923 121.288.323
Alarko A.Ş 9.235.042 122.717.633
EGS A.Ş. 16.669.254 135.796.332
İhlas A.Ş. 9.093.179 26.060.558
İş A.Ş. 56.842.577 678.020.654
Yapı Kredi Koray A.Ş. 343.883 76.429.787
Vakıf A.Ş 717.964 22.615.975
Garanti A.Ş 2.818.092 67.036.845
A Firması İnşaat ve Sanayi A.Ş. 171.954.977 2.132.779.610
Toplam 385.401.632 YTL 5.515.329.470 YTL
Sektörün Maddi Varlık Karlılık Oranı: 385.401.632 / 5.515.329.470 = %6.9 ≈% 7

276
Tablo 5 Varlıklardan elde edilen kazanç oranlarını sektörün ortalama getiri oranıyla
karşılaştırılması.

Şirket Adı Varlıklardan Sektörün Ortalama Sonuç


Sağlanan Getiri Oranı (%) Getiri Oranı
A Firması %8 %8 > %7
B Firması %5,4 %6.9 ≈% 7 %5.4 < %7

Tablo 6 Ek Getiri Hesabı.

2002-2004 yılları Sektörün Ortalama Ortalama Ek Getiri= İşletmenin Ort.


Ortalama Maddi Getiri oranıyla İşletme Maddi Vergi Öncesi Kazancı –
Varlık çarpılması Varlık Kazancı Ort. İşletme Maddi Kazancı
Değeri
A 2.132.779.610 2.132.779.610 x %7= 149.294.572 171.954.977 -149.294.572=
Firması 22.660.405 YTL
B 2.132.583.753 2.132.583.753 x %7= 149.280.862 115.281.741-149.280.862=
Firması - 33.999.121 YTL < 0

Ek getiri hesabından sonra gelen altıncı adımda is ek getiri vergiden arındırılır. Bunun
için ilk olarak üç yılın vergi oranları ortalaması bulunur ve bu oran ek getiriyle çarpılır.
Vergi sonrası geliri elde etmek için çıkan sonuç ek getiriden çıkarılır. Bu rakam maddi
olmayan varlıklara atfedilecek primdir. Vergi mevzuatı ve kanunlarında oldukça sık
değişikliklerin yapıldığı ülkemizde 2005 yılından sonra kurumlar vergisi ve işletme
vergilerinde indirimler yapılmıştır. Ancak incelenen dönemde kurumlar vergisi ve fon
payları %33 oranında gerçekleşmiştir [2].

İkinci olarak ek getirinin vergiden arındırılması iş lemi gerçekleştirilir.

Vergiden Arındırılmış Ek getiri (A Firması) = 22.660.405 x %33 = 7.477.933


22.660.405- 7.477.933 = 15.182.472 (YTL)

Yedinci yani son adımda ek getirinin şirketteki net değeri hesaplanır. Bunu yapmak için
ek getiriyi, şirketin sermaye maliyeti gibi uygun bir orana bölmek
gerekir(Stewart,1997). İşletmelerde özsermaye (sermaye) maliyeti hesaplaması oldukça
teknik bir konu olup öz sermaye-alternatif maliyet yöntemi, pay senedi çıkarılması
yoluyla sağlanmış kaynakların maliyeti, amortisman maliyeti, ...vb. gibi hesaplama
yöntemlerini kullanmak mümkündür.

Bu çalış mada hesaplanması ve uygulanışı açısından öz sermaye-alternatif maliyet


yöntemi uygulanmıştır. İşletmelerin kendi yarattıkları veya kuruluş aşamasında
koydukları, maddi veya maddi olmayan varlıklardan oluşan özsermaye bütününde hedef
‘kabul edilebilir karlılığı’ yakalamaktır. Kabul edilebilir karlılık aynı zamanda yeni
yatırımlar için sermayenin marjinal maliyeti veya iç verim oranı olarak da
hesaplanabilir.

Hiçbir işletme bilerek zarar edeceği bir iş veya sermaye kaybı yaşamak istemez
özellikle inşaat sektörünü gibi ciddi maddi duran varlık ve sermaye gerektiren
işletmelerde elde edilen fonların veya özsermayenin ‘risksiz getiri oranları’ dikkatli
takip edilmelidir.

277
Türkiye de risksiz getiri oranını bulmakta ve sermaye(yeni yatırım maliyeti)
hesaplamasında baz olarak Hazinenin ihraç ettiği yıllık Hazine Bonosu veya Devlet
Tahvili Faiz oranı kıstas olarak alınmaktadır. Analizimizde 2002-2004 yılları arasında
aşağıda belirtilen hazine bonosu ve devlet tahvili faiz oranları alınmıştır [5].

2002 yılı için TRT050203T18 tanımlı bir yıl vadeli devlet tahvili nominal faiz
oranı:%69,54
2003 yılı için TRT031203T34 tanımlı bir yıl vadeli devlet tahvili nominal faiz
oranı:%51,11
2004 yılı için TRT060705T10 tanımlı bir yıl vadeli devlet tahvili nominal faiz
oranı:%29,71

Makro ekonomik ve sektörel gelişmelerinde faiz oranları içinde olduğu varsayımı ile
ilgili 3 yıl için ortalama alternatif maliyet %50.12 olarak bulunur. İşletme sermaye ve
yeni yatırım karlılığında baz değer olarak alınan bu oran firmanın sadece entelektüel
sermayesinin hesaplanmasında önemli bir etkiye sahip olmakla kalmayıp; aynı zamanda
piyasa değeri, ortakların elde edeceği karlar(kar payı), verim ve karlık üzerinde de
doğrudan etkili olmaktadır. Buna gore ek getirinin şimdiki değeri bulunur.

Ek Getirinin Net Değeri (A Firması) = 15.182.472/ ~ 0,50 = 30.364.944 YTL

Ek kazanç tutarının ortalama ağırlıklı sermaye maliyetine bölünmesiyle, tutar olarak


firmaların entelektüel sermaye değerine ulaşılmıştır. Buna göre:

Entelektüel Sermaye Değeri (ESD) A Firması = 30.364.944 YTL


ESD(A Firması) > ESD (B Firması) olarak belirlenmiştir.

Hesaplanmış maddi olmayan varlıklar yöntemiyle alınan sonuca göre A Firması’nın bu


yöntemle ulaşılan entelektüel sermaye değeri, B Firması’ndan yüksektir. Finansal
verilere göre alınan bu sonuç, niteliksel analizde farklı olabilir. Bunun nedeni
entelektüel sermayenin bilançolara henüz tam anlamıyla yansımamasıdır. Ancak
sonuçlar, firmalar arasında karşılaştırma yapmaya olanak vermesi açısından anlamlıdır.

Sonuç
Yönetim Bilimi, literatürde gerek niteliksel gerekse finansal verilere dayalı birçok
entelektüel sermaye ölçüm yöntemi geliştirmiştir. Ne var ki, bu ölçüm yöntemlerinin
yapım firmalarına adapte edilmesi bazı zorlukları içermektedir. Yinede bu yöntemlerin
yapım firmalarına uyarlanması ve uygulanması inşaat sektörünün gelişmesi ve
yenilikleri bünyesine katması açısından önem kazanmaktadır.

Bu çalışma, literatürde geliştirilmiş entelektüel sermaye ölçüm yöntemlerinin inşaat


firmaları üzerinde uygulanabilirliğini araştırılmış ve süreç içindeki problemleri açığa
çıkarmıştır.

Araştırma sürecinde, inşaat firmalarının borsada işlem görme azlığı dikkat çekmiştir.
İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nda işlem gören inşaat firması sayısı iki olarak
belirlenmiştir; Gayrimenkul Yatırım Ortaklıkları ise daha fazladır. Bu durum da Türk

278
inşaat firmalarının kurumsallaşma sürecindeki problemlere işaret etmektedir. Yalnızca
entelektüel sermayenin hesaplanmasında değil diğer konularda da sektör ortalamalarına
ihtiyaç duyulmaktadır. İnşaat sektörünün yapısı ve firmaların ölçeği düşünüldüğünde
sektör ortalamalarının sektörün kendi örgütleri tarafından ya da kamu eliyle üretilmesi
gerektiğine inanılmaktadır.

Türk Tekdüzen Muhasebe Sistemi içerisinde, entelektüel değerlerin finansal tablolara ek


olarak “Entelektüel Sermaye Tablosu” olarak yer alması sağlanmalıdır (Çıkrıkçı,
Daştan, 2002). Böylesi bir ek, Türk inşaat firmalarının uluslar arası piyasalarda da
rekabet avantajı elde etmesini sağlayacak ve daha gerçekçi entelektüel sermaye
değerlerine ulaşmamızı sağlayacaktır.

Entelektüel sermayenin inşaat sektöründe uygulanan bir strateji haline gelmesi ve


finansal raporlara ek olarak sunulması, sektörün bilgi ihtiyacını en iyi şekilde
karşılayacaktır. Şirket, yetenekli ve uzmanlaşmış çalışanları; örgüt kültürü ve
alışkanlıkları, yeni yönetim anlayışları, kullandığı teknolojiler, derin sektör bilgileri ve
know-how; müşteri kazanımları ve kurduğu iyi ilişkilerle yenilenmeye başlayacak ve
mikro ölçekte firma düzeyinde de rekabet avantajı elde edecektir.

Notlar

(1) A Firması ‘nın 2002- 2003 yılına ait Tarihi Maliyetli (Seri XI No:1) bağımsız
denetimden geçmiş Ayrıntılı Gelir Tablosu’ndan elde edilmiş değerlerdir. A Firması
‘nın 2004- 2005 yılına ait Konsolide Gelir Tablosu kaynak olarak kullanılmıştır[3].

(2) B Firması’nın 2002-2004 yıllarına ait Sermaye Piyasası Kurulu tebliğlerine göre
düzenlenmiş, enflasyon düzeltmesi uygulanmış Özet Gelir Tablosu’ndan
faydalanılmıştır[3].

(3) B Firması’nın 2004 yılına ilişkin gelir tablosu enflasyon oranında düzenlendiği için
2004 yılı Üretici Fiyat Endeksi (ÜFE) verilerine göre % 15.3 olan enflasyon oranına
göre değerler düzeltilmiştir[3].

Kaynaklar
Brennan, N. (2001) Reporting Intellectual Capital in Annual Reports: Evidence from
Ireland. Accounting Auditing & Accountability Journal 14(4) pp 423-424.

Büyüközkan, G. (2002) Entelektüel Sermaye Yönetimi. Kalder Forum, Nisan-Mayıs-


Haziran, s:35-44.

Çıkrıkçı, M., Daştan, A. (2002) Entelektüel Sermayenin Temel Finansal Tablolar


Aracılığıyla Sunulması. Bankacılar Dergisi, Sayı.43. pp.18-32.

Ercan, T., (2007). Türkiye’deki İnşaat Firmaları’na Entelektüel Sermaye Ölçüm


Yöntemlerinin Uygulanmsı Üzerine Bir Araştırma, Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik
Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, dan: Yrd.Doç.Dr. Almula Köksal

279
Kululanga G.K., Mccaffer R. (2001) Measuring knowledge management for
construction organizations. Engineering, Construction and Architectural Management, 8
(5/6) pp 346-354.

Shaikh, J.M. (2004) Measuring and Reporting of Intellectual Capital Performance


Analysis. The Journal of American Academy of Business, 4 (1/2).

Kotar E. (1995) Genel Muhasebe, Ekin Kitabevi Yayınları, Bursa, s:35.

Stewart T.A. (1997) Intellectual Capital: The New Wealth of Organizations, Nicholas
Brealey Publishing , Londra, İngiltere.

Kale S., Çivici T. (2002) Intangible Resources and Construction Firm. Fifth
International Congress on Advances in Civil Engineering, İstanbul Technical
University, İstanbul, s.1309-1318.

Gallego I., Rodriguez L. (2005) Situation of Intangible Assets in Spanish Firms: an


Empirical Analysis. Journal of Intellectual Capital, 6 (1) pp. 105-126.

Brooking, A. (1996) Intellectual Capital,Thomas Business Press, London.

Lev B. (2001) Intangibles Management, Measurement, and Reporting, Brookings


Institution Press, Washington, D.C.

Luthy D.H. (1998). Intellectual capital and its measurement. Proceedings of the Asian
Pacific Interdisciplinary Research in Accounting Conference (APIRA), Utah State
University, Logan, Utah USA.

İnternet Kaynakları

[1] Ertuğurul,M. (2006) Entelektüel Sermayenin Ölçülmesi ve Raporlanması.


http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=183, Mayıs

[2] VUK ve Kurumlar Vergisi Kanunu,www.gelirler.gov.tr, Nisan, 2007.

[3] www.tuik.gov.tr, Nisan, 2007

[4] www.imkb.gov.tr, Mayıs, 2007

[5] İhale Yöntemi ile Satılan Hazine Bonosu ve Devlet Tahvili Faiz Oranı Tablosu,
www.tcmb.gov.tr/evdes/dibs/istih/2004xls, Mayıs, 2007

280
Yüklenici Firmaların Uyguladıkları Teklif Stratejilerinin ve
Firma Özniteliklerinin Bu Sürece Etkilerinin İncelenmesi

Hilmi Coşkun Nesrin Katırcı


Yrd. Doç. Dr. Yük. İnş. Müh.
Mustafa Kemal Üniversitesi Mersin Yenişehir Belediyesi,
Mühendislik Fakültesi İmar ve Şehircilik Müdürlüğü
İnşaat Mühendisliği Bölümü İçel, Mersin
İskenderun, Hatay

Öz
Kamu ve özel sektör yatırım planlarının gerçekleştirilmesinde iş sahibinin hedefi olan
en yüksek kalitenin en uygun fiyatla elde edilmesi genelde ihale dediğimiz süreç
sonunda oluşmaktadır. Böyle bir ortamda isteklilerin amacı öncelikli olarak bu ihaleyi
kazanmak olmalıdır. Günümüzde artan rekabet ortamında inşaat şirketlerinin bu amaca
ulaşabilmeleri daha da önem kazanmaktadır. Bu da ancak inşaat şirketlerinin iş alma
sürecinde dikkat etmeleri gereken noktaları saptamak ve bunların pratikte
uygulanabilirliğini belirlemekle mümkün olacaktır. Bu husus araştırmanın birincil
amacıdır. Araştırmanın bir diğer amacı ise halen yükleniciler tarafından genel olarak
sübjektif olarak yapılan ihale başvuru sürecinin daha objektif kriterlerle
değerlendirilmesi yönünde yüklenicilerin yararlanabileceği bir çalış ma ortaya
koymaktır. Araştırmada inşaat sektöründe farklı tipteki projelerde (yol, su ve konut gibi)
iş yapmakta olan firmaların ihale stratejileri bir anket çalış ması kapsamında ele
alınmıştır. Çalış ma için seçilen yüklenici firmalara anket kapsamında 22 adet ölçütün
ihalelere giriş kararlarını ne ölçüde etkilediği sorulmuştur. İstatistiksel analiz sonucunda
ihaleye giriş kararını en çok oranda işin türünün ve en az oranda ise teminat miktarının
etkilediği bulunmuştur. Ancak bu ölçütlerin etkisinin firmanın bazı öznitelikleri ile
bağıntılı olarak değiştiği de belirlenmiştir. Örneğin, firma şantiye sayısı arttıkça yani
firma iş kapasitesi büyüdükçe, ihaleye girişte işin türüne verilen önem azalmaktadır. Bir
başka örnek olarak, firma personel sayısı artışı yani firma büyüklüğünün artışı ele
alındığında, verilecek teminatın miktarının ihaleye giriş kararını yüksek oranda
etkilediği görülmüştür.

Anahtar Kelimeler: İhale, İş kapasitesi, Uygun teklif, Teminat miktarı, İş türü.

Giriş
Kamu ve özel sektör yatırım planlarının gerçekleştirilmesinde ihalelere çıkarak en
uygun şekilde bu yatırımlarını gerçekleştirme yoluna giderler. Yüklenici firmalar da
varlıklarını sürdürebilmek için bu faaliyetlere katılırlar. Bu noktada iş sahibi olan kiş i
veya kuruluş yapmayı hedeflediği yatırımın en yüksek kalitede daha uygun şartlarla
kavuşmayı hedeflerken, bu yatırımı yapmayı üstlenen firma bu işten en yüksek kazançla
çıkmayı amaçlar.

281
İş sahibinin hedefi olan en yüksek kalitenin en uygun fiyatla elde edilmesi genelde ihale
dediğimiz süreç sonunda oluşmaktadır. İhale denildiğinde iş sahibinin işi yapmaya
istekli olanlar arasında bir nevi yarışma denilebilecek şekilde istekliler arasında
karşılaştırma yapabilmesi anlaşılır. Böyle bir ortamda isteklilerin amacı da öncelikli
olarak bu ihaleyi kazanmaktır.

ÇALIŞMANIN AMACI
İnşaat şirketleri de diğer ticari işletmeler gibi hayatta kalabilmek için iş almak ve bu
işlerden kar elde etmek isterler. Günümüzde artan rekabet ortamında inşaat şirketlerinin
bu amaca ulaşabilmeleri daha da önem kazanmıştır. Bu çalışmanın amacı inşaat
şirketlerinin iş alma sürecinde dikkat etmeleri gereken noktaları belirlemek ve bunların
pratikte uygulanabilirliğini belirlemektir. Bu araştırmanın bir diğer amacı ise halen
yükleniciler tarafından genel olarak sübjektif olarak yapılan ihale başvuru sürecinin
daha objektif kriterlerle değerlendirilmesi yönünde yüklenicilerin yararlanabileceği bir
çalışma ortaya koymaktır.

KAPSAM

Bu çalışmanın kapsamı aşağıda belirtildiği şekilde belirlenmiştir:


1. Görüşme yapılacak firmaların belirlenmesi: Bu çalışmada Türkiye’de faaliyet
gösteren ve genelde kamu ihalelerine katılan orta ve küçük ölçekteki firmalar
seçilmiştir. Bu firmaların seçilmesindeki başlıca kriter gerekli verilere daha rahat
ulaşılmasıdır.
2. Hazırlanacak veri tabanı için anket çalışması yapılması; bu anket çalışmasında
dikkat edilecek konuların belirlenmesi, anket çalışmasının yerine getirilmesi,
3. Anket sonuçlarının değerlendirilmesi ve yüklenicilere yardımcı olunabilecek
konularda sonuçlara ulaşılabilmesi.

LİTERATÜR TARAMASI
Herhangi bir firmanın bir ihale için teklif hazırlaması hayati bir karar sürecidir. Çünkü
bu yüklenici firmalar varlıklarını devam ettirmek için ihalelere katılmak zorundadır.
Yüklenici firmalar iş alamazlarsa veya bir işi uygun olmayan bir bedelle yüklenirse
geleceği tehlikeye girer. Ayrıca şirketlerin varlığını sürdürmelerinin yanında ihale süreci
önemli bir performans göstergesidir. Bu sayede firma sektör içindeki gücünü ve nerede
olduğunu da ortaya koymaktadır.

İnşat endüstrisindeki rekabet sistemi ile ilgili ilk çalışma 1956’da Friedman tarafından
yapılmıştır (1). Friedman teklifte öngörülen kar ile ihalenin kazanılması arasındaki
ilişkiyi ortaya koymuştur. Farklı araştırmacılar tarafından, bir yüklenicinin ihaleyi
kazanabilmesi için teklifinin diğer bütün rakip tekliflerden düşük olması prensibinden
hareket ederek, rakiplerinin geçmiş ihalelere ait verilerinden yararlanarak yüklenicinin
rakiplerini yenme olasılığının tek tek bulunması incelenmiştir (2-4).

Farklı yüklenicilerin işi alma arzuları, o andaki mali durumları ve yüklenmiş


bulundukları iş miktarına göre değişmektedir (5). Tüm ticari firmaların temel amacı iş

282
yapmaktır. İş yapabilmek için, işi alabilmek, dolayısıyla uygun bir teklif hazırlamak
gerekmektedir (6). İhale sürecinde yüklenici inşaat firmaları açısından aslında iki temel
karar verme problemi vardır. Bu karar problemleri:
1.Uygun işi saptayabilmek (7),
2. İş için uygun teklif fiyatı oluşturabilmektir (8).

Yüklenicilerin ihaleye girişlerindeki olası hedefleri şunlardır:


• Beklenen karı maksimum yapmak,
• Yatırımın belli bir kısmını geri almak,
• Beklenen kayıpları minimumda tutmak,
• Rakiplerin karlarını minimum kılmak,
• Zararına dahi olsa ihaleyi kazanmak (10).

İhalelere katılmak istenildiğinde veya teklif daveti alındığında, yüklenici firmanın üst
düzey yönetiminin ilk adımı projeyi, firmanın fiyat hazırlamaya başlayıp başlamamasını
belirlemek açısından incelemektir. Bu incelemede; firmanın teknik, mali ve yönetim
kapasitesi, o andaki iş gücü, gelecekteki olası iş yükü, piyasa koşulları, projenin yeri ve
yapısı, mal sahibi ve o anda teklif verilen projelerin sayısı açısından fiyatta başarılı
olma olasılığı irdelenir (11). Ayrıca işin ve projenin büyüklüğüne göre uygun fiyatın
belirlenebilmesi için hazırlanan teklif dosyaları toplam imalat bedelinin %1’i gibi ciddi
bir miktar tutmaktadır (12). Bu da ihaleye giriş kararının ne kadar ciddi bir faaliyet
olduğunun göstergesidir.

İhalenin sonucu hakkında genel kabul gören yaklaşım, teklif edilen indirim oranı ile
ihaleyi alma arasında doğrudan bir ilişki olduğu prensibine dayanmaktadır. Buradaki
‘strateji problemi’ yüklenicinin kazanma şansını maksimum kılan ve aynı zamanda en
çok karı sağlayan teklifi bulmak şeklindedir (13). Uygun ihale stratejisini geliştirmek
için vurgulanması gereken bazı önemli noktalar vardır; bunlar:
• Çok düşük teklif veren olmak genellikle arzu edilmez. Bu kişiler genellikle
iflasa ilk gidenler olurlar. Genel olarak yükleniciler yeterince düşük teklif sunarlarsa iş i
kolayca alacaklarına kendilerini inandırır. Ama çok düşük teklif verildiğinde de
muhtemelen elde edilecek kar çok az belki de hiç olmayacaktır.
• Düşük teklif veren isteklileri iflas etme konusunda genellikle yüksek teklif
verenler izler. Yüksek kar etmeyi denemek hiçbir iş alamamak sonucunu doğurabilir
(14).
• Kar etmenin tek yolu her işe belli bir karla teklif vermektir. Teklifi aynı anda
hem kar edecek kadar yüksek, hem de işi alacak kadar da düşük tutmaktır.
• Sadece iş yapmış olmak için iş yapmak pek doğru değildir. İş yapmanın gayesi
kar etmektir ve hiçbir iş hacmi ortalama bir karın yerini tutamaz (15).

Teklif hazırlama sürecinde stratejik planlamanın genelde yükleniciler tarafından ihmal


edilmesinin nedeni; sektörün sermaye temelinin düşük olması ve bu yüzden sabit
varlıklarla yapılan büyük yatırımlar için planlamanın gerekli olmamasıdır (16). Başka
bir neden de yüklenicilerin pazar üzerinde denetime sahip olmadıklarını ve sadece
müşterilerin kendilerinden teklif isteklerine cevap vermek durumunda olduklarını
düşünmeleridir. Diğer yönden inşaat sektörünün hızlı geliş mesine paralel olarak
sektörde çalışan firma sayısının artması, teknik açıdan yetersiz olan bazı firmaların
varlığını sürdürebilmek için çoğu kez büyük indirimler teklif etmelerine, bu tekliflerin
maliyetleri bile karşılayamamasına ve bu sebeple de planlanan yatırımların gecikmesine
ve maliyet artışlarına sebep olmaktadır. Bu tür firmaların strateji yokluğu sonucunda

283
çoğu kez haksız rekabet sayılabilecek teklifler vermeleri, konuya teknik yaklaşan birçok
firmanın iş i alamamasına veya iş alabilmek için de diğer tekliflere benzer tutum
takınmak zorunda kalmalarına sebep olmaktadır (17). Bu firmalar için herhangi bir
strateji olmadığını veya bilinçsizce sadece tek bir stratejinin -işi her ne pahasına olursa
olsun almak- uygulandığını söylemek mümkün olmaktadır.

Uzun vadede teklif verme stratejisi, aşağıdaki hedeflerin belirlenmesi olarak


özetlenebilir (18):
1.İşin türü, sözleşmenin büyüklüğü ve coğrafik bölge bakımından uygun bir pazar
saptamak,
2.Ekonomik sınırlar içerisinde firmanın inşaat hızı ve kalitesi gibi konularda prestij
yaratmak,
3.Ciro için belirlenmiş hedefleri korumak ,
4.Şirketin performansını değerlendirmek ve bunu rakiplerle karşılaştırmak,
5.Bir projenin finanssal performansını teklif verme aşamasında tahmin edilen
maliyetlerle karşılaştırmak.

Teklif verilen belli bir proje için değerlendirdiğimizde ise teklif vermedeki stratejiler
şunlardır (19):
1. Projedeki karı maksimize etmek,
2. Firma sermayesinin geri dönüşümünü hızlandırmak,
3. Zararı en aza indirmek,
4. Firmanın üretim yapmasını ve işgücü istihdam etmesini sağlamak,
5. Prestij projeleri üstlenerek işveren ve yöneticiler üzerinde kişisel statü yaratmak,
6. Gelecekte birçok iş için potansiyel iş kaynağı olabilecek mal sahibi ve girişimleri
kazanmak,
7. Yeni bir coğrafi bölgeye giriş yapmak.

Yüklenici inşaat firmaları için risk faktörleri de çeşitlidir. Bunlar firmaların elinde
olmayan riskler olabildiği gibi firmalardan kaynaklanan riskler de (projenin kötü
yönetilmesi, yüklenicinin teknik yetersizliği, deneyimsizlik, firmanın aşırı iş yüklenmesi
gibi) olabilir.
Yüklenici firma üst yönetimi, projeyi değerlendirirken bu tür risk faktörlerini de göz
önüne almak zorundadır.

Sonuçta ihaleye hazırlanma veya teklif hazırlama süreci yükleniciler tarafından


önemsenmesi gereken bir dönemdir. Çünkü işi alıp almamak bu süreç içindeki firma
davranışlarıyla yakından bağlantılıdır. İhaleye giren firmaların birbirinden habersiz fiyat
teklifi verdiği varsayılır. Yükleniciler genelde teklif verirken kendilerince belirlemiş
oldukları bir stratejiyi uygularlar. Bu stratejiler ise genelde tecrübe ile elde edilen
yöntemlerin ve sezgilerin bir bileşkesidir. Geliştirilen stratejilerin amacı; firmanın
sektörde rakip güçlere karşı kendisini en iyi şekilde savunabileceği bir konum elde
etmektir.

ANKET ÇALIŞMASI
İnşaat sektöründe farklı tipteki projelerde (yol, su ve konut gibi) iş yapmakta olan
firmaların ihale stratejileri bir anket çalış ması kapsamında ele alındı. Çalışma için
seçilen firmaların uyguladıkları ihale stratejilerinin önceden belirlenmiş olan 22 adet

284
ölçütten hangileri tarafından etkilendiği istatistiksel olarak değerlendirildi. Firmaların
anket sorularını 1’den 10’ a dek bir ölçekte puanlandırması istendi. Yanıt olarak 1 puan
verilmesi sorulan ölçütün teklif verme sürecinde etkili olmadığı ve 10 puan verilmesi
ise ölçütün teklif üzerinde çok etkili olduğu anlamına gelmektedir.

Bu çalış ma kapsamında 65 adet anket dağıtılmış ancak bunların 20 tanesinden sonuç


elde edilmiştir. Bunların bir kısmında posta ve e-postayla geri dönüş olmuş ve diğer
kısmında ise birebir görüşülerek sonuçlara ulaşılmıştır. Araştırmaya katılan firmalardan
10 tanesi sadece üst yapı işlerinde, 5 tanesi hem alt hem de üst yapı işlerinde, 3 tanesi
yol ve üst yapı işlerinde, 2 tanesi ise mekanik işlerde deneyimlidir. Anketi yanıtlayan
firmalar için gizlilik ilkesi uygulanmıştır.

ANKET DEĞERLENDİRMESİ
İlk değerlendirme, yapılan puanlamanın ölçüt bazında ortalamalarının ve standart
sapmalarının hesaplanması ile yapıldı. Sorulara verilen puanlara göre yükleniciler için
ölçütlerin önem sıralaması Tablo 1’de verilmektedir. Tablo 1 ‘e göre stratejik olarak
ihalelere giriş kararı verilmesinde en önemli etken olarak “işin türü” gösterilirken, en az
öneme sahip ölçüt “teminat miktarı” belirtilmektedir.

Tablo 1. Ortalama değerlere göre sıralanmış ölçütler

Sıra No Ölçüt Ortalama St. Sapma


1 teminat miktarı 2,94 2,77
2 yeni personel istihdamı 3,38 2,78
3 rakip firmalar 3,50 2,42
4 şantiyenin firma merkezine uzaklığı 4,81 2,69
5 iş yapılacak idare 5,00 2,66
6 işin alınmamasının maliyeti 5,00 2,71
7 yapılacak işin süresi 5,06 2,21
8 teklif bilgilerinin detayları 5,13 2,99
9 yeni bir işveren 5,25 2,62
10 projenin detay derecesi 5,63 3,24
11 iklim ve topoğrafik özellikler 5,75 2,59
12 ihalenin şekli 5,81 3,08
13 ülkenin ekonomik durumu 6,06 2,69
14 firmanın mali durumu 6,13 2,94
15 firmanın makine parkı 6,25 2,93
16 ülkenin siyasi durumu 6,44 2,85
17 işverenin mali gücü ve hakediş ödeme koşulları 7,06 2,79
18 prestij derecesi 7,19 2,69
19 firmanın teknik kadrosu 7,38 2,36
20 keşif bedeli 7,44 3,01
21 iş ile ilgili tecrübe 7,56 3,12
22 işin türü 9,31 1,08

Literatürde firmaların rakiplerinin izlemekte oldukları stratejiler ve ihalelere


yaklaşımları konusunda bir analiz yapmaları tavsiye edilmektedir. Ancak, Tablo 1’e
göre (sıra no:3; ortalama=3,50 puan)ankete katılan firmaların çoğu ihaleyi sadece
işveren ve kendisi arasında bir faaliyet olarak görmektedir.

285
Teklif dosyası hazırlanmasının ihale bedelinin içinde çokta küçümsenmeyecek bir değer
olduğu öngörülürken firmaların çoğunun bu kaybı göz ardı ettiği görülmüştür (Tablo 1,
sıra no:6, ortalama=5,00 puan). Benzer şekilde ihalelerde firmanın teknik kadrosunun
ihaleye giriş için önemli olduğu görülürken (Tablo 1, sıra no:19, ortalama=7,38 puan)
yeni personel istihdamı daha az önemsenmiştir (Tablo 1, sıra no:2, ortalama=3,38
puan).

Şantiyenin firma merkezine uzaklığının yönetimin etkinliğini azaltacağı düşünülürken


anket sonuçlarında bu faktörün ihaleye girişte karar vermeyi çok etkilemediğ i
görülmüştür (Tablo 1, sıra no:4, ortalama=4,81 puan). Firmaların teklif verme
kararlarını, varlıklarını sürdürmelerinin ana faktörü olan mali konuların daha çok
etkilediği görülmüştür. Tüm yüklenicilerin ilk baştaki odak noktalarının mali kaygılar
ve sektördeki konum olduğu söylenebilir. O anki iş için belirsizlikler, işin alınması veya
alınmaması durumunda gelecek yükler geri planda tutulmuştur.

Firmaların bazı öznitelikleri ile ihale stratejileri arasındaki ilişkiler de istatistiksel olarak
incelendi. Bu firma öznitelikleri olarak firmada çalışan veya personel sayısı ve firmanın
halihazırdaki şantiye sayısı ele alındı. Firmanın çalışan personel sayısı firma
büyüklüğünü gösterirken, şantiye sayısı firmanın iş kapasitesini göstermektedir. Bu
değişkenler arasındaki ilişkinin belirlenmesinde korelasyon katsayısı (r) hesaplandı ve
her bir öznitelik için ayrı ayrı olarak sıralanıp tablolaştırıldı.

Tablo 2’de firma çalışan personel sayısı ile ölçütler arasındaki korelasyon katsayıları tek
tek ele alınıp sıralama yapıldı.

Tablo 2. Firma personel sayıları ile ölçütler arasındaki korelasyon katsayıları

Sıra No Ölçüt r
1 iş yapılacak idare -0,07
2 işin türü 0,09
3 işverenin mali gücü ve hakediş ödeme koşulları 0,13
4 iş ile ilgili tecrübe 0,17
5 keşif bedeli 0,19
6 yapılacak işin süresi 0,20
7 projenin detay derecesi 0,23
8 işin alınmamasının maliyeti 0,25
9 şantiyenin firma merkezine uzaklığı 0,26
10 teklif bilgilerinin detayları 0,30
11 firmanın makine parkı 0,30
12 firmanın teknik kadrosu 0,31
13 ülkenin siyasi durumu 0,31
14 prestij derecesi 0,32
15 iklim ve topoğrafik özellikler 0,32
16 ülkenin ekonomik durumu 0,32
17 yeni bir işveren 0,35
18 firmanın mali durumu 0,39
19 ihalenin şekli 0,45
20 yeni personel istihdamı 0,56
21 rakip firmalar 0,59
22 teminat miktarı 0,82

Tablo 2’ye göre ihale stratejileri belirlenirken “işin teminat miktarı” büyük firmalardaki
karar mekanizmalarında daha önemli olmaktadır. Bir başka deyişle, firma büyüdükçe
(personel sayısı arttıkça) iş için istenilen teminat miktarına verilen önemde artmaktadır.

286
Bu durum Tablo 1’deki sıralama ile çelişkili gibi görünse de, yapılan bu çalışmada daha
çok orta ve küçük ölçekli firmalarla anket düzenlendiği ve bunun da sonucu bu yönde
etkilediği düşünülebilir. Bu tür personel sayısı açısından büyük sayılacak firmalar
ihalelere girişte “iş yapılacak idare”nin kim olduğu dahil çoğu özellik fazla önem
taşımamaktadır.

Tablo 3. Firma şantiye sayıları ile ölçütler arasındaki korelasyon katsayıları

Sıra No Ölçüt r
1 işin türü -0,48
2 projenin detay derecesi -0,44
3 iklim ve topoğrafik özellikler -0,32
4 işverenin mali gücü ve hakediş ödeme koşulları -0,32
5 ülkenin siyasi durumu -0,28
6 ülkenin ekonomik durumu -0,23
7 iş ile ilgili tecrübe -0,22
8 ihalenin şekli -0,19
9 yeni personel istihdamı -0,07
10 rakip firmalar -0,01
11 firmanın makine parkı 0,00
12 iş yapılacak idare 0,05
13 yeni bir işveren 0,05
14 şantiyenin firma merkezine uzaklığı 0,06
15 firmanın mali durumu 0,06
16 yapılacak işin süresi 0,09
17 firmanın teknik kadrosu 0,11
18 prestij derecesi 0,14
19 keşif bedeli 0,15
20 teklif bilgilerinin detayları 0,19
21 işin alınmamasının maliyeti 0,21
22 teminat miktarı 0,21

Tablo 3’de firma iş alma kapasitesi ile ölçütler arasındaki korelasyon değerlerine göre
bir sıralama yapıldı. Bu sıralamaya göre istenilen teminat miktarı yine en önemli
faktörlerden biri olarak görünmektedir. Bu noktada yukarıdaki değerlendirmeler
ışığında ihale stratejisi belirlenirken en önemli ölçütün teminat miktarı olduğu
söylenilebilir. Tablo 1 ve Tablo 3 karşılaştırıldıklarında her ikisinde de “işin türü” ve
“teminat miktarı” ölçütlerinin uç noktalarda yer aldıkları görülmektedir. Tablo 3’e göre
firma şantiye sayısı artıkça firmalar daha seçici olmakta ve iş in türü strateji belirlemekte
önem kazanmaktadır.

Firmaların ihale kararını verme kademelerine göz attığımızda, bu firmaların üçünde


kararı merkez mühendisleri ve genel müdürün birlikte verdiği belirtilmiştir. Altı
tanesinde kararın genel müdür tarafından verildiği, üçünde genel müdür ve yönetim
kurulunun birlikte etkin olduğu, beş tanesinde yönetim kurulunca karara bağlandığı, bir
tanesinde keşifçilerin, bir tanesinde merkez mühendislerinin ve yine bir tanesinde
merkez mühendisleri ve yönetim kurulunun birlikte etken olduğu görülmüştür.

Ankette firmalara teklif hazırlama bölümlerinin varlığı ve kimlerden oluştuğuna dair


sorulan soruya bu konu ile ilgili personellerinin olduğuna dair bilgi verilmiştir. Fakat
birebir yapılan görüşmelerde departman görevlisi olan kişilerin yalnızca bu görevle
sorumlu olmadıkları birden fazla işin sorumluluk alanlarına girdiği görülmüştür. Bazı
firmalarda ise ihaleye hazırlıkta keşifçi, fiyat analizci, tahmin hesapçı ve planlama
programlama işini yapan kiş iler aynıdır. Bu da demek oluyor ki günümüzde hala bu

287
konuyla ilgili profesyonel bir yaklaşım yoktur. Şirketlerin bünyelerinde teklif
hazırlamak için yeteri kadar eleman çalıştırmamaları teklif fiyatını etkileyecek verilerin
temininde yetersiz kalınması sonucuna götürmektedir.

SONUÇLAR
Her firmanın geleceğe yönelik belirli stratejileri olmalıdır ve bunlar değişen koşullara
göre tekrar analiz edilerek sürekli yenilenmelidir. Seçilen yüklenici firmalara anket
kapsamında 22 adet ölçütün ihalelere giriş kararlarını ne ölçüde etkilediği sorulmuştur.
Analiz sonucunda işin türünün ihaleye giriş kararını en çok oranda etkilediği ve teminat
miktarının ise en az oranda etkilediği bulunmuştur. Ancak bu ölçütlerin etkisinin
firmanın bazı öznitelikleri ile bağıntılı olarak değiştiği de belirlenmiştir. Örneğin, firma
şantiye sayısı arttıkça yani firma iş kapasitesi büyüdükçe, ihaleye girişte işin türüne
verilen önem azalmaktadır. Bir başka örnek olarak, firma personel sayısı artışı yani
firma büyüklüğünün artışı ele alındığında, verilecek teminatın miktarının ihaleye giriş
kararını yüksek oranda etkilediği görülmüştür. Yapılan araştırma sonuçlarına göre, tüm
yüklenici firmalar için mali konular hayati öneme sahiptir. İnşaat şirketleri, ihale öncesi
sürece gerektiği önemi verip bir teklif hazırlama birimi kurarak sürecin daha
profesyonel olması için çaba gösterdiklerinde daha sağlıklı bir ihale sistemi
gerçekleşecek ve firmalar sektörde hedeflerine ulaşarak varlıklarını uzun süre
koruyabileceklerdir.

KAYNAKLAR
(1) Friedman, L., 1956. A Competitive Bidding Strategy. Operations Research, 4, 104-
12.

(2) Park, W.R., Chapin, W.B., 1992, Construction Bidding, Strategic Pricing for Profit,
John Wiley and Sons, Inc., USA.

(3) Dikbaş, H.A., 1995. Türk İnşaat Firmalarının Teklif Verme Sürecinde Karar
Vermelerini Etkileyen Faktörlerin Analizi. Doktora Tezi. İstanbul Teknik Üniversitesi,
1-12s, İstanbul.

(4) Hatush, Z., Skitmore, M., 1997. Criteria for Contractor Selection, Construction
Management and Economics, 15, 19-38.

(5) Polat, G., 1999. Yüklenici İnşaat Firmalarının Teklif Hazırlama ve Maliyet
Yönetim Sistemlerinin Değerlendirilmesi. Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Teknik
Üniversitesi, 22s, İstanbul.

(6) Irmak, H., 1999. Bir Türk İnşaat Firmasının Teklif Hazırlama Yöntemi. Yüksek
Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi, 27-34s, İstanbul.

(7) Işıker, B., 1999. Kamu İnşaat İhalelerinde Teklifin Oluşumunu Etkileyen Faktörler.
Yüksek Lisans Tezi. Gazi Üniversitesi, 19s, Ankara.

288
(8) Runeson, G., ve Skitmore, M., 1999. Tendering Theory Revisited, Construction
Management and Economics 17, 285-296.

(9) Wanous, M., Boussabaine, A.H., ve Lewis, J., 2000. To Bid or Not To Bid: A
Parametric Solution, Construction Management and Economics, 18, 457-466.

(10) Drewa, D., Skitmore, M., ve Loc, H.P., 2001. The Effect of Client and Type and
Size of Construction Work on a Contractor's Bidding Strategy, Building and
Environment, 36, 393-406.

(11) Mochtar, K., ve Arditi, D., 2001. Pricing Strategy In the US Construction Industry,
Construction Management and Economics, 19, 405-415.

(12) Gencer, H., 2002. Türkiye Kamu Yatırım İhalelerinde İndirim Oranlarını
Etkileyen Faktörler ve Sistemin İyileştirilmesine Yönelik Yaklaşımlar. Doktora Tezi.
Yıldız Teknik Üniversitesi, 7s, İstanbul.

(13) Uran, A., 2003. İnşaat Teklif Stratejileri ve Karar Modellerinin İncelenmesi.
Yüksek Lisans Tezi. İstanbul Üniversitesi, 18-185s, İstanbul.

(14) Fu, W.K., Drew, D.S., ve Lo, H.P., 2004. Start-Up and Steady-State Learning In
Recurrent Bidding. Building Research & Information, 32(6), 484-496.

(15) Irkıçatal, M.A., 2004. Kamu İnşaat İhalelerinde Teklifin Oluşumunu Etkileyen
Faktörlerin İncelenmesi. Yüksek Lisans Tezi. Gazi Üniversitesi, 16s, Ankara.

(16) Korkmaz, A., 2004. Teklif Verme Sürecinde Olan Yükleniciler İçin İnşaat
Sözleşmelerinde Risk Kaynakları. Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi,
38s, İstanbul.

(17) Sürdürülebilir İhale Yöntemi, 2005. Türkiye Müteahhitler Birliği, 27-41s, Ankara

(18) Liu, S.L., Wang, S.Y., ve Lai, K.K., 2005. A General Multivariate Analysis
Approach for Determining Bid Mark-Up Strategy, Construction Management and
Economics, 23, 347-353.

(19) Yiu, C.Y., ve Tam, C.S., 2006. Rational Under-Pricing In Bidding Strategy: A
Real Options Model, Construction Management and Economics, 24, 475-484.

289
Tünel Kalıp Maliyetleri İle Geleneksel Kalıp Maliyetlerinin
Karşılaştırılması

Aynur Kazaz Betül Soyçopur


Akdeniz Üniversitesi Akdeniz Üniversitesi
Mühendislik Fakültesi Mühendislik Fakültesi
İnşaat Mühendisliği Bölümü İnşaat Mühendisliği Bölümü
Yapım Yönetimi A.B.D, Antalya. Yapım Yönetimi A.B.D, Antalya.
Tel: (0534) 745 15 00 Tel: (0534) 745 15 00
E-Posta: betulsoycopur@yahoo.com E-Posta: betulsoycopur@yahoo.com

Öz
Gelişen teknolojiyle birlikte insan ihtiyaçları değişmekte ve yeni yapı türleri ortaya
çıkmaktadır. Hızlı nüfus artışı ile birlikte, konut açığını ortadan kaldırmak için yapı
ölçekleri büyümekte ve inşaatın bitirilmesi için gereken zaman, para ve insan gücü de
artmaktadır. Bu nedenle tesis, malzeme, makine ve teçhizat gibi kaynakların en iyi
şekilde kullanılması gerekmektedir. Bu kriterler, betonarmenin inşaat alanında yaygın
olarak kullanılması ile birlikte düşünüldüğünde, klasik yapım metotlarının yetersiz
kaldığı görülmektedir. Zaman, maliyet ve kalitenin önem kazanmasıyla, yeni kalıp
sistemlerinin düşünülmesi ve bunların inşaat sektöründe kullanılması zorunlu hale
gelmiştir. Bu çalışmada; kalıp sistemleri arasındaki maliyet farklılıklarının
saptanabilmesi amacıyla, Toplu Konut İdaresi tarafından tünel kalıpla inşa edilmiş olan
K tipi binanın projesi, geleneksel kalıp sistemine dönüştürülerek, tünel kalıp sistemi ve
geleneksel (konvansiyonel) kalıp sistemi arasında maliyet karşılaştırılması yapılmıştır.
Geleneksel kalıp sisteminin ve tünel kalıp sisteminin, yatırımın toplam maliyetinde
yarattıkları farkı belirleyebilmek için, sadece her iki sistemde değişiklik gösterecek
olan, kaba inşaatın malzeme ve işçilik bedelleri gibi kalemler ele alınmış olup, her iki
sistem için aynı maliyete sahip olan temel imalatı, hafriyat, izolasyon, doğramalar vb.
masraflar analize dahil edilmemiştir. Hesaplar, tekrar sayısı göz önüne alınarak bir bina
üzerinde yapılmıştır. Maliyet hesaplarında, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının 2009
birim fiyatları ve serbest piyasa fiyatları kullanılmıştır. Binaların maliyetleri, kaba
inşaata göre hesaplanmış olup ince inşaat maliyetleri göz önünde bulundurulmamıştır.
Çalış manın sonucunda; tünel kalıp sistemi ile yapılan imalatların ilk yatırım
maliyetlerinin yüksek olmasına karşın toplu konut gibi tekrarlı yapılarda kalıp
malzemesinin birçok kere kullanılabilmesiyle toplam yatırım maliyetinin geleneksel
kalıp sistemle yapılan imalata göre daha ekonomik bir çözüm olduğu ortaya çıkmıştır.

Anahtar sözcükler: Geleneksel Kalıp, Kalıp Maliyeti, Maliyet Analizi, Tünel Kalıp.

291
Giriş

Gelişen teknoloji ile insanların beklentilerinin hızla değiş mesi, yeni yapı türlerinin
ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bununla birlikte nüfusun hızlı artışı ile konut
gereksinimi de artmakta olup, yapı ölçekleri her geçen gün daha da büyümektedir. Bu
sebeple inşaat sektöründe yeni yapım tekniklerinin geliştirilmesi kaçınılmaz bir hal
almıştır. Betonarme yapıların inşaat sektöründe yoğun olarak kullanıldığı da göz önüne
alındığında, yeni tasarlanan imalatların gerçekleştirilebilmesi için yeni kalıp
sistemlerinin de tasarlanması gerekmektedir. Ancak yeni tasarıların, mevcut sistemlerle
karşılaştırılması yapıldığında, inşaat sektörüne ve yapılan imalatlara birçok açıdan
kazanç sağlaması gerekmektedir ki; bunların içindeki en önemli kazanç, yapının toplam
maliyetinin optimize edilmesidir.

Beton ve betonarme yapılarda taze betona istenen şekli verebilmek için betonun kendini
taşıyabileceği süreye kadar onu taşımaya yarayan ve yapım imalatının bünyesine
girmeyen yardımcı sistemlere “yapı kalıbı” denir (Kasapoğlu, 2008). Uygulamada tüm
şartları sağlayan bir kalıp sistemi bulunmamaktadır. Belirli bir amaca hizmet edebilen
kalıplar diğer bir amaç için yetersiz kalabilmektedirler. Bununla birlikte, toplam yapım
giderlerinin yaklaşık %10'luk bir dilimini kalıp maliyeti oluşturduğu göz önüne
alındığında, yapımda kalıp ve kalıp sistemi seçiminin önemli olduğu gerçeği ortaya
çıkmaktadır.

Kalıplar; betona istenilen şekli vermek, beton prizini alıncaya kadar ağırlığını taşımak
ve yanal basıncı önlemek üzere geçici olarak yapılırlar. Kalıplar, beton prizini
tamamladıktan sonra sökülürler. Yapı kalıbından, taze betona şekil vermesinden başka
beklentiler de bulunmaktadır. Bunlar;

1. Kalıp, beton ağırlığından ve beton dökümünden dolayı ortaya çıkan yükleri


şartnamelerin öngördüğü güvenlikle taşıyabilmelidir.
2. Kalıptan beklenen en önemli kriterlerden biri de ekonomik olmasıdır.
3. Kullanılan kalıp temiz, ölçülere uygun ve sızdırmaz olmalıdır.
4. Kalıbın hareketli parça sayısı az olmalıdır.
5. Kalıbın usta gereksinimi mümkün olduğunca az olmalıdır.
6. Kalıp sistemi yapıdan ve plandan bağımsız olmalıdır.

Tüm şartlan sağlayan bir kalıp sistemi mevcut değildir. Uygulamada belirli bir amaç
için kullanılan kalıp yüzeyleri, diğer bir amaç için uygun olmayabilir. İnşaat sektöründe
kullanılan kalıplar; endüstriyel ahşap kalıplar, geleneksel ahşap kalıplar, çelik kalıplar
(tünel kalıp bu kategoridedir) ve özel kalıplar olarak sınıflandırılabilirler.

Geleneksel Kalıplar

Beton ve betonarmeden inşa edilecek yapı elemanlarına biçim ve ölçülerini verebilmek


amacıyla ahşaptan yapılan yüzey kaplama ile bu kaplamanın bağlanması ve
desteklenmesi için kullanılan parçalardan meydana getirilen sisteme “geleneksel kalıp
sistemi” denir. Kalıp malzemesi olarak kullanılan ahşap, su emmeye, sürtünme, çarpma
ve bozulmaya karşı dayanıksızdır. Bu nedenle bir takım işlemlerden geçirilerek (ahşabın
yağlanması vb.) ahşabın dış etkilere karşı korunması gerekmektedir. Ahşap kalıp
malzemeleri imalatı itibari ile dikdörtgen kesitli olduğundan, dairesel kesitli olarak

292
tasarlanan projelerde zorluk çıkarmaktadır. Ayrıca ahşap doğadan direkt olarak elde
edilmektedir ve ağaçların yok edilmesi ile ekolojik dengenin bozulmasında etkin rol
oynamaktadır.

Tünel Kalıplar

Tünel Kalıp Teknolojisi, betonarme yapılarda taşıyıcı duvar ve döşemenin bir defada
dökülmesine olanak veren tünel şeklindeki çelik kalıplar sistemidir. Bu sistemde duvar
ve döşeme beraberce yerinde dökülmektedir (Balkabak, 1998). Tünel kalıp imalatı;
zaman, kalite ve fabrikasyon tutarlılığını esneklik ve tasarrufla birleştiren bir sistemdir.
Tünel kalıp sistemleri, çok hızlı inşaat temposu sağlaması, kalıbın kurulmasında
uygulama kolaylığı ile öne çıkmaktadır. Kule vinç yardımıyla monte ve demonte edilir.
Bu sistemde perde ve döşemeler birlikte kalıplanır (monolitik bir yapı elde edilir).
Monolitik yapı sistemi deprem bölgeleri için en elverişli sistemdir. Beton duvar ve
döşemeler yangına karşı tam dayanıklıdır (Sümer, 2003). Sistemin nitelikleri gereği, ön
yapımlı (cephe elemanları, merdivenler, sahanlıklar, v.b.) bazı yapı elemanları, yerinde
dökülen ana yapıyla birleştirilip kullanılmaktadır (Balkabak, 1998). Tünel kalıp
fabrikasyon olarak imal edilir ve kesin boyutları vardır. Bu nedenle mimari tasarımı
sınırlayıcı etkisi vardır. Bununla birlikte, imalatın tamamına yakınının perde duvardan
oluşuyor olması ile yüksek rijitlikte, yani deprem güvenliği yüksek yapılar elde
edilebilmektedir. Tünel kalıp sistemlerinin uygulanmasında, betonarmenin fiziksel
özelliklerinin sağlamış olduğu avantajlardan büyük ölçüde yararlanılmakta ve sistem
işlerliği sağlandığı takdirde ekonomik çözümler elde edilebilmektedir. Gelişmekte olan
ülkelerde konut inşaatlarına ait maliyetlerin düşürülmesi için döşeme açıklıklarının 5
metreyi geçmeyecek şekilde module edilmesi gerekir. Bu itibarla tünel kalıp sistemiyle
betonarme döşeme inşaatının sözü edilen açıklıklarla ekonomik olarak inşa
edilebilmektedir. Bu sistemde temeldeki bağlantı kirişlerine duyulan ihtiyaç azalmakta
ve tek bir kiriş gibi görev yapmaktadır. Böylece yapının direncinde artış sağlanmaktadır
(Apay, 1983).

Tünel kalıp sistemi, imalatın hızlı ilerlemesine olanak sağlamaktadır. Sistemin en


önemli özelliklerinden biri 8 saatlik çalış ma ile 24 rotasyonlu (rotasyon: yapılan işlem
basamakları) bir iş programı uygulanabilmektedir (Apay ve diğerleri, 2005). Tünel
kalıbın kurulması ve sökülmesi oldukça kolaydır ve işçilik gereksinimini en aza
indirgemektedir. Kalıp malzemesi defalarca kullanıldığı halde tünel kalıpla her
seferinde düzgün yüzeyler elde edilmekte ve bu düzgün yüzeyler sıva
gerektirmemektedir (Apay ve diğerleri, 2003). Kalıptan çıkan yüzeyler duvar kağıdı
veya boyaya hazırdır. Dış perde kalıp yüzeylerine istenen hazır tekstür elemanları
konarak arzu edilen dekoratif dokular elde edilebilir. Isı izolasyonu yönetmelik ve ısı
açısından tünel kalıba kolaylıkla adapte edilebilir. Tünel kalıplar imalat tekniğ i
bakımından milimetrik hassasiyetle üretilir ve belli sayıda bir üretim amaçlandığ ı
zaman, iyi bir planlama ile yapımda üretim hızının artırılmasının yanı sıra ekonomi de
sağlamaktadır (Sümer, 2003).

Tünel kalıp sistemde elektrik tesisatı, sıhhi tesisat ve kalorifer tesisatı için kullanılacak
olan boru vb. malzemeler, tünel kalıp içinde ya donatıya bağlanabilen özel boruların ya
da tünel kalıba yerleştirilen tesisat duvarlarının içinden geçirilmektedir. Bu sayede
duvarda tesisat için yapılacak beton kırımı ve ekstra işçilik önlenmiş olmaktadır. Tünel
kalıp sistemde, kullanılan kalıp malzemesin çelik olması nedeniyle ısıl yardım kolayca
yapılabilmektedir ve böylece betonun priz alma süresi hızlandırılarak imalatın kısa

293
sürede bitmesine olanak sağlanmaktadır.
Tüm bunların yanı sıra, tünel kalıp sisteminin ilk yatırım maliyeti yüksektir ve bu
nedenle toplu konutların dışında kullanımı ekonomik olmadığından uygun bir yöntem
olduğu söylenemez.

Tünel Kalıp ve Geleneksel Kalıp Sistemlerinin İmalat Sürelerinin Karşılaştırılması

Tünel kalıp sistemi ile yapılan imalat, geleneksel kalıp sistem ile yapılan imalata göre
daha kısa sürede tamamlanmaktadır. Bu amaçla iki kalıp sistemi arasında süre
karşılaştırılması yapan Mesa İmalat Sanayi ve Ticaret A.Ş. 100 m2’lik bir konutu baz
alarak, Tablo 1’deki sonuçları elde etmiştir.

Tablo 1. Tünel Kalıp ve Konvansiyonel Kalıp Sistemlerde Süre Karşılaştırılması.

Geleneksel Sistem Geleneksel Sistem Tünel Kalıp


1 Kalıbın hazırlanması 5 gün 1/2 gün
2 a) Demir, hasır kiriş ve kolon 1 gün -------
b) Çelik hasır ve elek. tesisatı döşenmesi ---------- 1/4 gün
3 Elektrik tesisatı döşenmesi 1/2 gün -------
4 Kalıpların takviyesi 1/2 gün -------
5 Beton dökülmesi 1/2 gün 1/2 gün
6 Beton bakım ve sulama 8 gün 1 gün
7 Kalıp sökümü 1/2 gün 1/4 gün
8 a) Ara duvar örülmesi 1 gün -------
b) Prefabrik bölme pano montajı ------- 1 gün
9 Kapı kosası montajı 1 gün 1 gün
10 a) Kaba ve ince sıva (iç-dış) 2 gün -------
b)Prefabrik cephe-merdiven montajı ------- 1/2 gün
TOPLAM 20 gün 4 gün

Genel olarak yapı kalıpları sınıflandırıldığı zaman uygulanan proje için en ekonomik ve
uygun kalıp sisteminin tercih edilmesi gerekmektedir. Bu nedenle kalıp maliyeti çok
önem kazanmaktadır. Kalıp maliyetini; kalıbın yapıldığı malzemeler ile kalıp imali için
gerekli olan yapım ve söküm işçilikleri oluşturmaktadır. Kalıp maliyetini etkileyen en
önemli faktörlerden biri, kalıp malzemesinin tekrar kullanılabilme sayısıdır. Kullanma
sayısı artınca kalıbın ön maliyeti yüksek olsa bile yatırımın maliyetinde düşüş
gözlenmektedir. Yine malzemede olduğu gibi tekrar sayısı işçilik maliyetinin düşmesine
neden olmaktadır.

294
Bulgular
Bu çalış mada; Toplu Konut İdaresi tarafından tünel kalıpla inşa edilmiş olan K tipi
binanın projesi, geleneksel kalıp sistemine dönüştürülerek, iki sistem arasında maliyet
karşılaştırılması yapılmıştır. Maliyet hesabı, kapıcı daireli plana göre yapılmıştır. Bina,
“bodrum + 4” katlıdır. Bodrum katta 1 adet kapıcı dairesi, sığınak ve depolar, diğer
katların her birinde ise 4 adet daire bulunmaktadır. Temelde radye temel sistemi
kullanılmıştır. Bir dairenin net kullanım alanı 100 m2’dir. Geleneksel kalıp sisteminin
ve tünel kalıp sisteminin, yatırımın toplam maliyetinde yarattıkları farkı belirleyebilmek
için, sadece her iki sistemde değişiklik gösterecek olan kaba inşaatın malzeme ve işçilik
bedelleri gibi kalemler ele alınmış olup, her iki sistem için de aynı maliyete sahip olan
temel imalatı, hafriyat, izolasyon, doğramalar, vb. masraflar analize dahil edilmemiştir.
Hesaplar, tekrar sayısı göz önüne alınarak bir bina üzerinde yapılmıştır. Maliyet
hesaplamalarında, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının 2009 birim fiyatları ve serbest
piyasa fiyatları kullanılarak işlem yapılmıştır. Tüm modellerin analizinde:

1. Beton sınıfının C20 (fck = 200 kg / cm2) olduğu,


2. Nervürlü donatı sınıfının S420 (Akma sınırının; 4200 kg/cm ) olduğu,
3. Hasır çelik donatı sınıfının S500 (Akma sınırının; 5000 kg/cm2) olduğu,
4. Zemin emniyet gerilmesinin 15 t/m2 olduğu,
5. Tüm döşemelerin, plak döşeme olduğu,
6. Binaların 2. derece deprem bölgesinde inşa edileceği, kabul edilmiştir.

Geleneksel sistem ve tünel kalıp sistem ile çözülen yapı modellerinin, beton metrajları,
demir metrajları ve kalıp metrajları, betonarme statik hesapların yapılmış olduğu
STA4CAD V12.1 paket programından alınmıştır. Birim fiyatların güncel değerleri
kullanılarak, yapının beton, demir ve kalıp maliyetleri hesaplanmıştır.

Tünel kalıp sistemler ile yapılan tümü perdeli yapılar ile geleneksel ahşap kalıp
sistemiyle yapılan perde-çerçeveli yapıların duvar metrajlarının fark getireceğ i
düşünülerek; duvar işçiliği ve malzeme fiyat analizleri yapılmıştır. Tünel kalıp sistemi
ile geleneksel kalıp sisteminde kullanılacak tuğla malzemeler, aynı nitelikte olmasına
rağmen kullanım miktarları farklıdır. Tünel kalıp sistemde imalatın büyük bir
çoğunluğunun betonarme perde duvarlardan oluşması nedeniyle duvar işçilikleri
olabildiğince azdır. Islak hacimler için ara bölmeler ve tünel kalıp elemanlarının
demontajı için boş bırakılan cephe, tuğla duvar olarak imal edilmektedir. Geleneksel
kalıp sistemde iç bölmeler ile birlikte dış cepheler de duvar imalatının bünyesine
girmektedir. Bu nedenledir ki, geleneksel kalıp sistemde imal edilecek olan duvar
miktarı tünel kalıba oranla daha fazla olacaktır ve bu da geleneksel sistemle imal
edilmiş yapının duvar maliyetinin daha fazla olacağı anlamını taşımaktadır. Sonuçta,
geleneksel kalıp sisteminde daha fazla duvar imalatı olması gerekçesiyle, duvar
maliyetinin daha fazla olduğu görülmüştür.

Geleneksel kalıp için kullanılan donatı, Ø8-12 mm ve Ø14-32 mm’lik nervürlü çelik
donatılardır. Tünel kalıp sistemlerde ise ağırlıklı olarak hasır çelikler kullanılmaktadır.
Örnek olarak alınan projedeki çelik donatıların akma sınırı 4200 kg/cm2 iken, hasır
çeliğin akma sınırı 5000 kg/cm2'dir. Tünel kalıp sistemde çelik hasırların kullanılması
ile üretim hızı artmakta, daha az miktarda donatı ile aynı mukavemet sağlanmaktadır.
Çelik hasırların şantiyede kolay taşınabilecek ağırlıkta olması nedeniyle montajı kolay
ve çabuk olmaktadır. Normal inşaat demirine oranla çubukların düzeltilip kesilerek

295
hazırlanması ve bağlanması yerine, düzgün aralıklarla teşkil edilmiş çelik hasırların
montajı kısa zamanda gerçekleşmekte ve dolayısıyla işçilikten tasarruf sağlanmaktadır.
Bu durumda hasır çelik kullanımı bir avantajdır. Ayrıca şantiyede donatının taşınması
kolaylaşmakta, donatının bükülmesi gibi işçilikler ortadan kalkmaktadır. Daha az sayıda
işçi ile daha kaliteli inşaat yapılabilmektedir. Proje verilerine göre, geleneksel sistem
içinde daha fazla donatı kullanıldığı ve bu durumda toplam donatı maliyetinin daha
fazla olduğu görülmüştür.

Geleneksel kalıp sistem için kullanılacak olan malzeme ve işçilik maliyetleri ile tünel
kalıp sistemi için kullanılacak olan malzeme ve gerekli ekip-ekipman maliyetleri
hesaplanmıştır. Geleneksel sistemde, taşıyıcı sistemi oluşturmak için ahşap kalıplar
kullanılmaktadır. Ahşap kalıpların en fazla 3 defa kullanılabileceği düşünüldüğünde,
bodrum ve zemin katlarda kullanılan kalıplar üst katlara da yeterli geleceğinden, toplam
kalıp miktarı 1253,4 m2 olur. Bu veriler ışığında geleneksel sistemin kalıp maliyeti
hesaplanmıştır.

Tünel kalıbın ilk yatırım maliyeti çok yüksektir. Bu çalışmada bir binaya ait maliyet
hesabı yapılması nedeniyle tünel kalıbın tekrar sayısı (600–1000 kez) göz önünde
bulundurulup 600 kez kullanıldığı varsayılarak bir bina için bir oran bulunmuştur ve
yapı kalıp maliyeti bu orana göre hesaplanmıştır.

Tünel kalıp sistem için kurulumun gerçekleşmesi vinç ile yapılmaktadır. Kule vinç
kiralama, gerekli işçilik, vincin nakliye ve kurulum bedelleri hesaplanmış ve tünel
kalıbın toplam kalıp maliyetine dâhil edilmiştir.

Yapıda her iki sistem için de kullanılan beton sınıfı C20 olup projelerden edinilen
veriler ışığında, geleneksel kalıp sistemde kullanılan beton miktarı 647,2 m3 iken tünel
kalıp sisteminde kullanılan beton miktarı 705,36 m3 olarak belirlenmiştir. Tünel kalıp
sistemde yapının taşıyıcı sistemi tamamen perde duvarlardan oluştuğu için yapının
imalinde daha fazla beton kullanılmakta, dolayısıyla beton maliyeti de geleneksel kalıp
sistemine kıyasla daha yüksek çıkmaktadır.

Son olarak karşılaştırılması gereken maliyet ise sıva maliyetidir. Sıva, duvarların iç ve
dış yüzeylerini, kaba yapının bütün derzlerini ve pürüzlerini örtecek şekilde
kaplamaktadır. Sıva sayesinde duvar ve tavanlardaki düzgün olmayan yerler
düzeltilmektedir. Sıvanın, yapının nem miktarı ve ısı korunumu konusunda ayarlayıcı
bir etkisi de vardır. Binanın dış çeperleri aynı metrekareye sahip olsa bile beton üzerine
yapılacak sıva ile tuğla üzerine yapılacak sıvalar farklık arz etmektedir. Bu nedenle sıva
maliyetleri karşılaştırılmış olup analizler sonucunda, daha kalın sıva gerektiren
geleneksel kalıp sisteminin sıva maliyetinin de daha fazla olduğu göze çarpmıştır.
Ayrıca tünel kalıp sisteminde ise çelik kalıplar kullanılmakta ve bu sayede betonda
pürüzsüz bir yüzey elde edilmekte ve inşaatın kalitesi de yükselmektedir.

K tipi bina, geleneksel kalıp sistemi (çerçeveli sistem) ve tünel kalıp sistemi (perdeli
rijit sistem) için ayrı ayrı projelendirilmiş ve statik betonarme hesapları STA4CAD
V12.1 paket programı ile yapılmıştır. Programdan alınan yaklaşık metraj bilgilerine
göre maliyetler hesaplandığında Tablo 2’deki sonuçlar elde edilmiştir.

296
Tablo 2. Toplam Maliyet.
GELENEKSEL TÜNEL KALIP
KALIP SİSTEMİ(TL) SİSTEMİ(TL)
BETON 68.059,55 74.175,66
DEMİR 38.556,00 23.064,40
DUVAR 32.243,40 20.883,37
SIVA 56.413,97 18.598,64
KALIP 20.154,67 20.690,67
TOPLAM 215.427,59 157.412,73

Sonuçlar
Bu çalışmada; tünel kalıpla inşa edilmiş bir binanın projesi geleneksel sisteme
çevrilerek, iki sistem arasında maliyet karşılaştırması yapılmıştır. Teknolojik
gelişmelerin inşaat alanına yansımasıyla inşaat sektöründe makineleşme artmış olup,
insan gücüyle zorlukla ve uzun zamanda yapılan işler daha az toleransla, daha iyi
nitelikte ve daha kısa sürede gerçekleşmeye başlamıştır. Tünel kalıp sistem de bunun
örneklerinden birisidir.

Çalış manın sonucunda, tünel kalıp sistemin pahalı bir ön yatırım gerektirdiği halde,
kalıp malzemesinin 600 – 1000 kez kullanılabilmesi ile konut sayısının arttığı durumda
en fazla 3 kez kullanılabilen geleneksel kalıp sistemine göre projenin ilerleyen
safhalarında ciddi oranda maliyet düşüşüne sebep olmaktadır. Kalıbın defalarca
kullanılabilmesinin yanı sıra sıva, duvar, vb. kalemlerdeki işçilik ve malzeme
bedellerinin geleneksel sisteme nazaran daha az olması, yapı toplam maliyetindeki
düşüşlerin sebeplerindendir. Ekonomikliğin sağlanmasının diğer bir nedeni de, yapım
süresinin kısa olmasından dolayı işgücü ve anaparanın uzun süre bağlı kalmasının
önlenmesidir. Ayrıca kullanılan kalıp malzemesinin çelik olması ile betonda pürüzsüz
bir yüzey elde edilmekte ve bunun sonucunda inşaat kalitesi yükselmektedir. Tüm
bunların yanında, tünel kalıp sisteme göre tasarlanan binalar yüksek rijitlikte olup, yapı
deprem kuvvetlerine karşı daha güvenli hale gelmektedir.

Kaynaklar
BALKABAK,İ., 1998, "Seri Kalıp Teknolojisinde Tünel Kalıp Sistemler ve Genel
Özellikleri" Süleyman Demirel Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi, Isparta.

SÜMER,Y., 2003, Deprem Dayanıklı Yapı Tasarımında Optimum Taşıyıcı Sistem


Seçimi, Sakarya Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi Cilt7/Sayı 2, Sakarya.

APAY, A., 1983,"Türkiye'de Konut Sorunu ve Çözümünde Geliştirilen Yeni


Teknolojiler" Anadolu Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Doktora Tezi, Eskişehir.

AYDIN,E., YILMAZ,P., APAY,A., 2005, "Depreme Dayanıklı Yapılarda Tünel Kalıp


Sisteminin Kullanılması", Deprem Sempozyumu Sf:907-908, Kocaeli 2005.
KASAPOĞLU, F., 2008, “Tünel Kalıp Sistemlerle Üretilen Perdeli Taşıyıcı
Sistemlerin, Konvansiyonel Sistemlerle Karşılaştırılması”, Çukurova Üniversitesi
Yüksek Lisans Tezi, Adana.

297
İnşaat Sektöründe Genel Gider Kavramı ve Yapı
Maliyetine Yansıtılma Düzeyi

M. Emin Öcal, Feyzullah Kadırhan


Ç.Ü., İnşaat Mühendisliği Bölümü, Adana/Türkiye
Tel: (322) 338 60 84
E-Posta: emocal@cukurova.edu.tr

Öz
İnşaat ön keşfi hazırlama aşamasında yapı maliyetini önemli ölçüde etkileyen genel
gider kalemlerinin yeterince dikkate alınmaması nedeniyle ön keşif tutarlarının
çoğunlukla gerçeği yansıtmadığı yönünde ülkemizde yaygın bir kanat vardır. Bu
çalışmada, Türk inşaat sektöründe maliyet analizi yapılırken genel giderlerin ne
düzeyde ve hangi doğrulukla dikkate alındığının araştırılması hedeflenmiştir. Bu
kapsamda önce genel gider kavramı, maliyet yönetiminde genel giderlerin önemi ve
konunun Türk muhasebe sisteminde ele alınış şekli incelenmiştir. Sonra da halen inşaat
sektöründe faaliyet göstermekte alan yüklenicilere anket uygulanarak konuya yönelik
veriler toplanmıştır. Uygulanan ankette, inşaat sektöründe karşılaşılması muhtemel 77
adet gider kalemi sıralanarak, bunların inşaat ön keşfinde dikkate alınıp alınmadığı,
dikkate alınıyor ise hangi gider grubuna dâhil edildiği sorulmuştur. Dönüşü sağlanan 85
adet anketin analizi sonucunda, inşaat işletmelerinin ancak %49,27’si genel giderleri,
%41,50’si direk giderleri doğru gruplandırabildiği; %19,66’sının bazı genel gider
kalemlerini, %25,07’sinin ise pek çok doğrudan (direkt) gider kalemini ön keşifte hiç
dikkate almadığı anlaşılmıştır. Bu kadar çok gider kalemi göz ardı edilerek belirlenecek
bir ön keşfin gerçeği yansıtması beklenemez. Bu durumun, inşaat sektöründe çok yönlü
ve önemli kayıplara kaynaklık ettiği kuşkusuzdur.

Anahtar Kelimeler: Genel Gider, Maliyet Yönetimi, Maliyet Tahmini, İnşaat Sektörü

1. Giriş
Rekabetin küresel boyuta ulaştığı günümüzde, işletmelerin, varlıklarını devam
ettirebilmeleri için yeni üretim ortamıyla uyumlu maliyet yönetim sistemlerini
benimsemeleri gerekmektedir. Çünkü ürün kalitesi ile ilgili beklentilerin yükselmesi
yanında maliyet girdilerinin düzeyi ve niteliği de değişmiştir. Özellikle bilgisayar
teknolojisi ve otomasyonda ortaya çıkan ilerlemeler, enerji, mühendislik ve uzman
işçilik maliyetlerinin üretimdeki ağırlığını artırmıştır. Bunun sonucu olarak üretim
maliyetleri içinde genel üretim giderlerinin payı artarken, otomasyonun etkisiyle direkt
işçilik maliyetlerinin payı azalmıştır. Hatta birçok sanayi dalında gittikçe daha çok
işletmenin direkt işçilik kalemini iptal ederek bu maliyeti dolaylı işçilik olarak genel
üretim maliyetlerine dâhil ettiği görülmektedir.

Üretim alanındaki söz konusu gelişmelere bağlı olarak maliyetlerin yapısındaki bu


değişim, üretimle direkt işçilik arasındaki bağın hayli zayıflamasına neden olmuştur.

299
Bunun sonucu olarak, geleneksel maliyet muhasebesinin maliyet analizinde hatalara
sebep olduğu ve bu yüzünden mamul maliyetlerinin doğru olarak hesaplanamadığ ı
yönünde kuşkular artmış ve tartışmalar başlamıştır. Bu tartışmalar işletmelerde,
girdilerin gruplanması ve bunların maliyete yansıtılması konusunda yeni yaklaşımları da
beraberinde getirmiştir.

Ülkemizde toplam yatırımların yaklaşık %50’sini oluşturan inşaat sektörüne 200’den


fazla alt sektör girdi sağlamaktadır (İntes, 2005). Dolayısıyla tedarikçi kuruluşlar da
dikkate alındığında inşaat sektörünün Gayri Safi Milli Hâsıladaki (GSMH) payı
yaklaşık %33 ve istihdama katkısı %12 düzeyindedir. İnşaat sektörü, imalat ve hizmet
alanlarını da kapsadığından bu sektörde meydana gelen olumsuzlukların etkisi de
yaygın olmaktadır. Belirtilen nedenlerle sektörde üretim maliyetinin gerçekçi biçimde
tahmini, yatırımların öngörülen süre ve maliyetle gerçekleşmesi ve kaynakların etkin
biçimde kullanılması açısından büyük önem taşımaktadır.

Ancak maalesef, ülkemizde genel olarak yapı üretimine hazırlık aşamasında gerçekçi ve
ayrıntılı maliyet tahminine yönelik sistematik yaklaşımlar oldukça sınırlıdır. Dolayısıyla
inşaat ön keşifleri çoğunlukla genel kabullere dayalı olarak belirlenmekte ve bu nedenle
de gerçekleşme düzeyleri oldukça düşük olmaktadır. Gelenekselleşmiş olan bu davranış
şekli, inşaat sürecindeki parasal hareketlerin muhasebeleştirilmesinde de devam
etmektedir. Detaylı maliyet analizi ve yönetimi ile ilgili söz konusu yetersizlikler, inşaat
sektöründe parasal kaynak ihtiyacı ve işin süresine yönelik tahminlerde ciddi sapmalara
neden olmaktadır. Bu da inşaatların vaktinde tamamlanmamasına ve buna bağlı çeşitli
kayıplara neden olmaktadır.

Bu çalışmada, inşaat sektöründe yapı ön keşfinin çıkarılması aşamasında özellikle genel


gider grubunda yer alan maliyet kalemlerinin ne düzeyde dikkate alındığının saptanması
amaçlanmıştır. Bu kapsamda önce genel gider kavramı, maliyet yönetiminde genel
giderlerin önemi ve konunun Türk muhasebe sisteminde ele alınış şekli incelenmiştir.
Sonra da halen inşaat sektöründe faaliyet göstermekte alan yüklenicilere anket
uygulanarak konuya yönelik veriler toplanmıştır. Elde edilen verilerin analizi
sonucunda, Türk inşaat sektöründe genel giderlerinin maliyetlere yansıtılması
konusunda önemli eksikliklerin olduğu yönünde bulgulara ulaşılmıştır(Kadırhan, 2009).

2. Genel Gider Kavramı


Üretim ve ticaret işletmelerinde, genel giderler çeşitli ampirik yaklaşımlarla
tanımlanmaya ve sınıflandırılmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda genel giderleri,
işletmelerde ürün veya hizmetlere doğrudan mal edilemeyen giderler olarak
sınıflandırmak mümkündür. Sabit nitelikli olan ve üretim faaliyetine bağlı olarak ortaya
çıkan bu giderler, işletmede idari kademelerde çalışan ve esas itibariyle üretim
faaliyetleri ile doğrudan ilgisi olmayan bölümlerin personel giderleri, bu bölümde
kullanılan demirbaş amortismanları, işletme ile ilgili vergiler, harçlar, aidatlar, hukuki
danışmanlık vb. gider türlerinden oluşmaktadır (Maç, 2002).

2.1. Genel Giderlerin Gruplanması

Üretim mühendisliğinde genel giderler, işletmeler için “yönetilebilir” gider


kategorisinde olup; gözden geçirilebilir, analiz edilebilir, bütçelendirilebilir ve

300
yöneticiler tarafından tahsis edilebilirler. Dolayısıyla genel giderler yöneticilerin karar
ve inisiyatiflerinden etkilenmektedir. Buna göre, işletme departmanlarında oluşan
performans düşüşlerinden kaynaklanan genel giderler büyük ölçüde kontrol edilebilir
gider haline gelebilmektedir. Ancak kontrol edilemeyen genel giderler de mevcuttur ve
bu bağlamda genel giderleri kontrol edilebilen ve kontrol edilemeyenler olarak
gruplamak da mümkündür.

Kontrol edilemeyen genel giderler, işletmeye özgü olup çoğunlukla aşağıdaki


giderlerden oluşmaktadır:
• Miras vergi giderleri
• Patent giderleri
• Ödendi ve alındılar
• Bölge bayiliği giderleri
• Satışlar ve kazanç vergi giderleri
• Komisyon giderleri
• Niteliksiz borç ve diğer rezerv giderleri
• Sigorta prim giderleri
• Niteliksiz hizmet giderleri

Yukarıda sıralananlar dışındaki gider kategorileri, kontrol edilebilir genel giderler


olarak tanımlanmaktadır.

Kontrol edilen veya edilemeyen genel giderler aynı kontrol mekanizmasına tabi
değildir. Her ne kadar hepsinde aynı yönetimsel kontrol prensipleri uygulansa da bunlar
arasında ayrım yapılması ve farklı organizasyon seviyelerinde ele alınmaları maliyet
yönetiminde daha sağlıklı sonuç vermektedir.

2.2. Genel Giderlerin Kontrolü

Genel giderlerin hesaplanması, yöneticinin bakış açısından oldukça etkilenmektedir. Bu


nedenle genel giderlerin yönetimi işletmeler için özellikli bir konudur. Örneğin; üretim
departmanının hedefi, mal veya hizmet üretiminde oluşan birim giderlerin azaltılması;
satış departmanının çabası ise, satış hacminin büyütülmesi yönündedir. İdareciler daha
fazla mal veya hizmet sunumu, dolayısıyla daha büyük bütçe elde etmekle ilgilenir.
Yöneticiler ise; genel giderlerin kârı azaltan önemli bir etken olduğunun farkındadırlar
ve bu giderleri asgariye indirerek daha büyük kârlar elde etme peşindedirler.

Şüphesiz genel giderin yönetimi konusunda gösterilen titizliğin, aynı zamanda finansal
ve üretim giderleri alanında da gösterilmesi ve kendilerine özgü denetim
mekanizmalarının geliştirilmesi gerekir. Bu konularda olumsuz tutumlar ve/veya
yetersizlikler işletmeyi dönemsel olarak krizlere sürükleyebilir. İşletme bünyesinde
oluşan krizler çoğunlukla genel giderlerin artmasıyla sonuçlanır. Bu yüzden, genel
giderlerin kontrolü, satış giderlerinden veya üretimin kontrolünden farklı bir
problemdir. Farklı motivasyonlar ve davranışlar gerekmektedir. Dolayısıyla işletmenin
kâr yeteneklerinin arttırılması için genel gider performanslarının gözetilip denetlemesi
konusunda işletmeye özgü farklı tarz ve standartların oluşturulması gerekmektedir.

Sonuç itibariyle, işletmelerin üretim hacim ve kapasitelerine göre değişiklik


göstermekle birlikte ekonominin bütün dallarındaki aktivitelerin genel giderler ile ilgili

301
sorunları mevcuttur. Bu nedenle işletmelerde maliyet analizi ve yönetiminde genel
giderlerin yeri ve öneminin göz ardı edilmemesi gerekmektedir.

3. Ülkemizde İnşaat Sektöründe Muhasebe Uygulamaları


Ülkemizdeki mevcut vergi mevzuatı bakımından çeşitli gruplara ayrılan inşaat
işlerinden birisi “Özel İnşaat İşleri” olarak adlandırılmakta olup bunlar, Yap-sat
şeklinde sürdürülen inşaatlardır. Diğer bir grup ise, “İnşaat/Taahhüt ve Onarım İşleri”
olarak adlandırılan ve bir taahhüt kapsamında sürdürülen inşaat işleridir. Bu her iki
grubun da muhasebe uygulamaları açısından çeşitli farklılıkları mevcuttur.

Belli bir sözleşme kapsamında Yıllara Yaygın İnşaat/Taahhüt ve Onarım İşleri(YYİOİ)


şeklinde yapılan inşaat işleri Hizmet Üretimi niteliğinde olmaları nedeniyle bu tür
işletmeler Hizmet İşletmeleri olarak değerlendirilmektedirler. Yap/Sat (YS) şeklinde,
bina, konut, işyeri vb. inşaat işi yapan işletmeler ise, Üretim İşletmeleri olarak kabul
edilmektedirler. Bu nedenle, YYİOİ şeklinde yapılan inşaat işleri ile YS şeklinde özel
inşaat yapan inşaat işletmelerinin hukuki yapıları, işleyiş leri, muhasebe usul ve esasları
farklıklar göstermektedir.

Buna göre; YYİO işleri için Gelir Vergisi Kanunu (GVK) 42. ve 44. madde kapsamında
vergilendirme düzenlemeleri getirilmiştir. YS inşaatlar ise bu kapsamın dışındaki diğer
ticari işletmeler için geçerli olan vergilendirme yöntemlerine tabi tutulmaktadır. Bu
farklılıklar, YYİO ve YS inşaat işlerinin özgün yönleriyle değerlendirilmesini
gerektirmektedir (Gelir Vergisi Kanunu, 1996).

3.1. Gelir Vergisi Kanunu Açısından Genel Gider Kavramı

Genel giderler deyimiyle neyin kastedildiği, ne Gelir Vergisi Kanunu’nda, ne de diğer


vergi kanunlarında belirtilmiştir. Yani ülkemizde uygulanan kanunlarda genel giderin
tanımı yoktur. GVK’nın 40. maddesinde safi kazancın tespitinde indirilecek giderlere
yer verilmiştir. Gelir Vergisi Kanunu'nun 40. maddesinin birinci bendinde "ticari
kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderlerin" safi kazancın
tespitinde hâsılattan indirilebileceği belirtilmekle birlikte bu giderlerin kapsamının ne
şekilde belirleneceğine ilişkin vergi mevzuatımızda herhangi bir belirleme
yapılmamıştır. Uygulamada bir giderin genel gider olarak dikkate alınması için aranılan
en önemli şart; yapılan giderle ticari kazancın elde edilmesi veya devam ettirilmesi
arasında bir bağlantının kurulabiliyor olmasıdır. Diğer taraftan yapılan gider
karşılığında gayri maddi bir kıymetin kazanımının olmaması ve giderin vergi
kanunlarında yapılan diğer düzenlemeler gereğince maliyete dönüşme zorunluluğunun
bulunmaması gerekmektedir. Buna göre, kanunlarda, genel giderlerin tanımı yerine
çerçevesi çizilmiştir. Bu bağlamda;
• Sabit kıymet vasfı taşımayan,
• Maliyet unsuru olmayan (mal veya hizmet üretimi için yapılmış doğrudan
gider vasfı taşımayan),
• GVK’nın gider kabul edilmeyen ödemeler başlıklı 41. veya KVK’nın kabul
edilmeyen indirimler başlıklı 15. maddelerinde sıralanan giderler, genel gider olarak
değerlendirilmektedir.

302
3.2. Gelir Vergisi Kanunu’nda Genel Giderlerin Dağıtımı

İnşaat işlerinin muhasebe kayıtlarında genel giderlerin dağıtımı da önem kazanmakta


olup bu konu GVK’da 43. maddesinde aşağıdaki şekilde açıklanmıştır:

“GVK Madde 43; Müşterek Genel Gider ve Amortismanların Dağıtılması: Birden fazla
takvim yılına yaygın taahhüt işlerinde veya bu işlerin diğer işlerle birlikte yapılması
halinde, müşterek genel giderler ve amortismanlar aşağıdaki esaslara göre dağıtılır;
1. Yıl içinde birden fazla taahhüt işinin birlikte yapılması halinde, her yıla ait müşterek
genel gider, tahsil olunan hakediş bedellerinin birbirine olan nispeti dâhilinde,
2. Yıl içinde tek veya birden fazla taahhüt işinin bu madde şümulüne girmeyen işlerle
birlikte yapılması halinde, her yıla ait müşterek genel giderler tahsil olunan hakediş
bedelleri ile diğer işlere ait satış veya hâsılat tutarlarının birbirine olan nispeti
dâhilinde,
3. Birden fazla olan taahhüt işlerinde veya bu işlerle sair işlerde müştereken
kullanılan tesisat, makine ve ulaştırma vasıtalarının amortismanları, bunların her işte
kullanıldıkları gün sayısına göre dağıtılır.”

Niteliği tam belirli olmayan giderlerin nasıl muhasebeleştirileceği, Maliye Bakanlığıca


yayımlanan özelgelerle ve bunlara rağmen belirsizliğin oluştuğu durumlarda da konuya
yargı kararlarıyla açıklık getirilmiştir.

4. Türkiye’de İnşaat Sektöründe Genel ve Direkt Gider Ayrımı İle


Yapı Maliyetine Yansıtılma Düzeyi İle İlgili Bir Araştırma
Genel gider kavramı günümüzde fazlasıyla kullanılmakta olduğu halde özellikle inşaat
sektöründe maliyet belirlemede yeterince dikkate almadığı bilinmekte ancak bunun
düzeyinin ne olduğu konusunda somut bilgi bulunmamaktadır. Bu nedenle bu
çalışmada, inşaat sektöründe genel giderlerin algılanma şeklini ve düzeyini belirlemeye
dönük bilgi toplanması hedeflenmiş ve bu amaçla geliştirilen anket sektör temsilcilerine
uygulanmıştır.

Araştırma için oluşturulan ankette, Ek 1. ve Ek 2.’de yer alan ve inşaat sektöründe


karşılaşılması muhtemel gider kalemlerinden derlenen giderler alfabetik olarak
sıralanmıştır. Ankette, söz konusu giderlerin sayısı 77 kalemle sınırlandırılmıştır.
Ankette maliyet kalemlerinin her biri için “genel giderdir”, “doğrudan(direkt) giderdir”
ve “dikkate almıyordum” şeklinde üç cevap seçeneği sunulmuştur.

Ankette yer alan işletmeler için;


• Konut
• Su Yapıları (Baraj, kanal, temiz su ve pis su şebeke döşeme, arıtma tesisi vb.)
• Ulaştırma Yapıları (Karayolu, otoyol, köprü, tünel, demir yolu, havaalanı vb.)
olmak üzere üç faaliyet alanı öngörülmüştür. Dolayısıyla iş letmeler hakkında yapılan
değerlendirmeler de bu üç faaliyet alanı için geçerli olmaktadır.

Uygulanan anket sayısını artırmak için, Şırnak Ticaret ve Sanayi Odası ile işbirliğ i
yapılmış ve anketler, inşaat işi yapan işletmelere iletilmek üzere 81 il ve 33 büyük
ilçenin ticaret ve sanayi veya ticaret odasına gönderilmiştir. Gönderilen 233 anketten 85
adedinin dönüşü sağlanmıştır. %36,48 düzeyindeki anket dönüş oranı, anket yöntemi

303
açısından yeterli kabul edilip, elde edilen veriler işlenerek analiz edilmiştir Kadırhan,
2009).

4.1. Bulgular

İnşaat işletmelerine, ankette yer alan gider kalemlerini yapı maliyetine yansıtırlarken
hangi gider grubunda değerlendirdikleri sorulmuştur. Anket sonuçları her bir gider
kalemleri bağlamında analiz edildiğinde, verilen yanıtların dağılımının Şekil 4.1 ve
Şekil 4.2’de görüldüğü gibi olmuştur.

Genel ve direk gider kalemleriyle ilgili yanıtların dağılımlarının ortalaması alınarak da,
işletmelerin genel ve direkt giderleri ne düzeyde doğru algılandıklarına yönelik oranlar
tespit edilmiştir. Bu oranlara göre, İnşaat işletmelerinin % 49,27’sinin genel gider
kalemlerini doğru ayırt ettiği, %31,08’sinin direkt gider olarak adlandırdığı,
%19,66’sının ise bu genel gider kalemlerini maliyet hesabında hiç dikkate almadığ ı
anlaşılmıştır (Şekil 4.1). Direkt giderlerle ile ilgili yanıtlara göre de, inşaat
işletmelerinin % 41,50’snini direkt gider kalemlerini doğru tanımladığı, %43,43’ünün
genel gider olarak gruplandırdığı ve %25,07’sinin ise bu genel direkt kalemlerini
maliyet hesabında hiç dikkate almadığı anlaşılmıştır (Şekil 4.2).

Genel Gider
49,27%

Doğrudan (Direkt)
Dikkate Gider
Almıyordum 31,08%
19,66%

Şekil 4.1. Ankete katılan inşaat işletmelerinin genel gider maliyet kalemlerine verilen
cevapların dağılımı

Doğrudan (Direkt)
Gider
41,50%

Dikkate
Almıyordum Genel Gider
33,43%
25,07%

Şekil 4.2. Ankete katılan inşaat işletmelerinin direkt gider maliyet kalemlerine verilen
cevapların dağılımı

304
5. Sonuç Ve Öneriler

5.1. Sonuç ve Öneriler

Genel giderleri etkin bir şekilde yönetebilmek için onların doğru sınıflandırılması
yeterli olmamakta. Çünkü genel giderlerin sadece “gider” olarak değerlendirilmeyip,
aynı zamanda getirilerinin, yani yarattıkları değerin de ölçülmesi gerekmektedir. Özetle,
genel giderlerin bir kurumun rekabet gücünü etkileyen önemli araçlardan birisi olduğu
göz önünde bulundurularak, bunların, sadece girdi odaklı olarak değil, aynı zamanda
sonuç odaklı olarak yönetilmesi gerekmektedir.

Bilindiği gibi ülkemizde inşaat sektöründe yapı ön keşifleri çoğunlukla bazı yaklaşık
kabuller ve geleneksel yöntemlere dayalı olarak belirlenmektedir. Bu nedenle inşaat
maliyeti içinde oldukça önemli bir ağırlığa sahip olan genel giderler ile birlikte pek çok
direkt gider kalemi de gözden kaçmakta ve dolayısıyla ön keşfe dâhil edilmemektedir.

Bu araştırma sonuçları da sektördeki maliyet analizi konusundaki söz konusu


yetersizliği doğrulamakta ve boyutları konusunda bilgi vermektedir. Örneğin Şekil 4.1
incelendiğinde görüleceği gibi, ankete katılan inşaat işletmelerinin maliyet
hesaplamalarında genel gider maliyet kalemlerini ancak %49,27 oranında doğru
değerlendirdiği görülmektedir. Benzer şekilde direkt gider maliyet kalemlerinin de
ancak %41,50 oranında doğru değerlendirilebildiği anlaşılmaktadır (Şekil 4.2). Şüphesiz
daha da vahim olanı, iş letmelerin %19,66’sının bazı genel gider kalemlerini,
%25,07’sinin ise pek çok doğrudan (direkt) gider maliyet kalemini dikkate almıyor
olmalarıdır. Bu kadar çok gider kalemi göz ardı edilerek belirlenecek bir ön keşfin
gerçeği yansıtması beklenemez. Bu durumun yapı üretiminde çok yönlü ve önemli
kayıplara neden olduğu kuşkusuzdur.

Bu konudaki eksikliklerin giderilmesi için sektörde görev alanların bilinçlendirilmesi ve


bilgilendirilmeleri gerekir. Bu bağlamda;

• Örgün eğitim kurumlarının ders müfredatında maliyet planlaması içerikli konulara


Örgün eğitim kurumlarının ders müfredatında maliyet planlaması içerikli konulara daha
fazla yer verilmesi,
• İlgili meslek odalarının, ülkemiz vergi hukuku ve bunun maliyet sınıflandırmasına
yönelik düzenlemeleri konusunda üyelerinin eksikliklerini gidermek için faaliyetlere
önem vermeleri,
• İşletmelerin organizasyonları bünyesinde, mevcut muhasebe ve vergi mevzuatlarıyla
uyumlu bir maliyet yönetimi ve raporlama sistemi kurmaları, sorunun çözümüne önemli
katkılar sağlayabilir.

305
Ek 1. Ankete katılan inşaat işletmelerinin genel gider maliyet kalemlerine verilen
cevapların dağılımı.

DOĞRU YANLIŞ

Giderdir (%)

Giderdir (%)

Almıyordum
Doğrudan
GENEL GİDER

(Direkt)

Dikkate
Genel

(%)
MALİYET KALEMLERİ

Aidatlar 65,88 9,41 24,71


Bağış Giderleri 38,82 5,88 55,29
Bakım, Onarım Giderleri 51,76 41,18 7,06
Banka Giderleri 50,59 31,76 17,65
Belediye Harçları 30,59 64,71 4,71
Büro Temizlik Giderleri 72,94 5,88 21,18
Damga Vergisi 38,82 54,12 7,06
Dava, İcra Giderleri 42,35 30,59 27,06
Donanım ve Gayrimenkul Amortismanları 43,53 37,65 18,82
Düşük Değerli Demirbaş Giderleri 51,76 14,12 34,12
Elektrik Giderleri 55,29 42,35 2,35
Emlak Vergisi 50,59 27,06 22,35
Gayrimenkul Kira Giderleri 54,12 34,12 11,76
Gazete, Kitap, Dergi Giderleri 50,59 5,88 43,53
Gecikme ve Tecil Giderleri 22,35 32,94 44,71
Genel Kurul Giderleri 49,41 12,94 37,65
Hamaliye Giderleri 35,29 42,35 22,35
İlan Giderleri 57,65 18,82 23,53
İş Sağlığı ve Güvenliği Giderleri 47,06 42,35 10,59
Kırtasiye Malzemeleri Giderleri 70,59 14,12 15,29
Kurs, Sempozyum, Kongre Giderleri 47,06 12,94 40,00
Misafir Ağırlama Giderleri 58,82 7,06 34,12
Noter Harçları 54,12 41,18 4,71
Meslek Odası Harçları 58,82 21,18 20,00
Personel Taşıma Giderleri 44,71 38,82 16,47
Posta, Kargo Giderleri 57,65 17,65 24,71
Sağlık Tedavi Giderleri 45,88 23,53 30,59
Sağlık, Temizlik Malzemeleri Giderleri 60,00 22,35 17,65
Seyahat Giderleri 51,76 22,35 25,88
Sergi, Fuar Katılım Giderleri 50,59 10,59 37,65
Sigorta Giderleri 37,65 61,18 1,18
Su Giderleri 41,18 55,29 3,53
Şantiyenin Kaldırılması Giderleri 24,71 65,88 9,41
Şehir İçi Ulaşım Giderleri 47,06 27,06 25,88
Taşıt Akaryakıt Giderleri 44,71 52,94 2,35
Taşıt Araçları Amortismanları 50,59 40,00 9,41
Taşıt Bakım, Onarım Giderleri 43,53 52,94 3,53
Taşıt Harçları 64,71 24,71 11,76
Taşıt Kiraları 43,53 43,53 12,94
Telefon, Faks Giderleri 69,41 21,18 9,41
Yemek Giderleri 43,53 43,53 12,94
Genel Ortalama 49,27 31,08 19,66

306
Ek 2. Ankete katılan inşaat işletmelerinin direkt gider maliyet kalemlerine verilen
cevapların dağılımı.

DOĞRU YANLIŞ

Genel Giderdir

Giderdir (%)

Almıyordum
Doğrudan
DİREKT GİDER

(Direkt)

Dikkate
(%)

(%)
MALİYET KALEMLERİ

Ambalaj Malzemeleri Giderleri 28,24 34,12 37,65


Bayram Harçlığı 9,41 36,47 54,12
Doğum Yardımı 4,71 31,76 63,53
Factoring Faizleri 35,29 29,41 35,29
Faiz Giderleri 47,06 32,94 20,00
Fason İşçilik Giderleri 50,59 22,35 27,06
Fazla Mesai Ücretleri 47,06 32,94 20,00
Giyim Yardımı 9,41 35,29 55,29
Hediye, Eşantiyon, Promosyon Giderleri 9,41 52,94 37,65
İkramiyeler 27,06 47,06 25,88
İşçilik Giderleri 83,53 15,29 1,18
İş Makineleri Akaryakıt Giderleri 74,12 23,53 2,35
İş Makineleri Amortismanları 58,82 31,76 9,41
Kıdem ve İhbar Tazminatı 31,76 44,71 23,53
Makine Amortismanları 56,47 35,29 8,24
Malzeme Giderleri 74,12 24,71 1,18
Mamul Nakliye Giderleri 69,41 28,24 2,35
Numune Giderleri 45,88 27,06 27,06
Ölüm Giderleri 10,59 32,94 56,47
Patent Ücretleri 18,82 38,82 42,35
Reklâm Giderleri 17,65 57,65 24,71
Sosyal Yardımlar 27,06 43,53 29,41
SSK Primi İşveren Payı 72,94 25,88 1,18
Şantiye İçi Eğitim Giderleri 40,00 29,41 30,59
Tanıtım Materyali Giderleri 23,53 40,00 36,47
Taşeron Giderleri 75,29 24,71 0,00
İş Makineleri Kira Giderleri 64,71 31,76 3,53
İş Makineleri Bakım Onarım Giderleri 62,35 32,94 4,71
Tatil Ücretleri 11,76 32,94 55,29
Proje Hazırlama Giderleri 63,53 36,47 0,00
Tercüme Giderleri 22,35 29,41 48,24
Teşhir Giderleri 17,65 42,35 40,00
Ücret Giderleri 52,94 37,65 9,41
Yakacak Yardımı 16,47 35,29 48,24
Yapı Denetim Firması ya da Teknik
67,06 20,00 12,94
Uygulama Sorumlusu Giderleri
Yardımcı Madde Giderleri 67,06 25,88 7,06
Genel Ortalama 41,50 33,43 25,07

307
Kaynaklar

Çankaya, İ. (2000) İnşaat Muhasebesi, Yaklaşım Yay., Ankara

Gelir Vergisi Kanunu (1996) 193 Sayılı

Kadırhan, F. (2009) İnşaat Sektöründe Genel Gider Kavramı, Kapsamı, Önemi Ve


Tekliflere Yansıtılmasının İrdelenmesi, Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi,
Adana

Kurumlar Vergisi Kanunu (1949), 5422 Sayılı

İntes (2005) Türkiye İnşaat Ve Tesisat Müteahhitleri İşveren Sendikası, Mart 2005
Raporu, Ankara

Maç, M. (2002) GVK’nın 43. Maddesi Açısından Müşterek Genel Giderleri Kapsamı ve
Finansman Giderlerinin Durumu, http://Turmob.Org.Tr/Turmob/Basin/M29.302. Doc,
Nisan

Maliye Bakanlığı Özelgesi (1996), 12502 Sayılı

Muhasebe Sistemi Uygulamaları Genel Tebliğ (2000), Sıra No: 10

Vergi Usul Kanunu (1961), 213 Sayılı

308
2007 Türk Deprem Yönetmeliği Zemin Kriterlerinin Sanayi
Yapılarının İnşaat Maliyetine Etkileri

Senem Özek S. Ümit Dikmen


Hadeka İnşaat İstanbul Kültür Üniversitesi
Kartal, 34880, İstanbul İnşaat Mühendisliği Bölümü
Tel: (216) 377 9595 Bakırköy, 34156, İstanbul
E-Posta: senem.ozek@hadeka.com.tr Tel: (212) 498 4718
E-Posta: u.dikmen@iku.edu.tr

Öz
Yakın geçmişte, ülkemizdekiler de dahil olmak üzere, yaşanan büyük çaplı depremler
tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de teknik şartnamelerde yeni kuralları ve / veya
kısıtlamaları zorunlu hale getirmiştir. Bu bağlamda, Türkiye’de 2007 yılında, mevcut
yönetmelik revize edilerek, Deprem Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkındaki
Yönetmelik (DBYYHY-2007) yürürlüğe girmiştir. Türkiye’de sanayi yapıları
inşaatında taşıyıcı sistem olarak çelik, betonarme ve prefabrik betonarme gibi veya
bunların çeşitli kombinasyonlarından oluşan farklı karma yapım teknikleri
kullanılmaktadır. Yeni yönetmelik ile birlikte tüm yapı tiplerini ilgilendiren yeni
kurallar veya kapsamlı kural değişiklikleri yürürlüğe konmuştur. Bu konuda, bilhassa
1999 Kocaeli Depremi’nde sanayi yapılarında görülen geniş çaplı hasar ve göçme oranı
etkin olmuştur. Ülkemizde ki sanayi tesislerinin büyük bir çoğunluğu yüksek deprem
riskine sahip bölgelerdedir. Bu çalışmada, tek katlı sanayi yapılarının, farklı kolon
açıklıkları ve farklı zemin şartları dikkate alınarak çelik, betonarme, prefabrik
betonarme ve karma taşıyıcı sistemler için maliyetler hesaplanmıştır. Maliyet
hesaplamalarına temel teşkil eden metrajlar ticari paket programlar yardımıyla her
alternatif için ayrı oluşturulan tasarımlardan elde edilmiştir. Sonuç olarak değişen
şartnameler ışığında farklı sistemler maliyet açısından karşılaştırmalı olarak
değerlendirilmiştir.

Anahtar sözcükler: Yapı maliyeti, deprem, sanayi yapıları, zemin şartları

Giriş
Yakın geçmişte, ülkemizdekiler de dahil olmak üzere, yaşanan büyük çaplı depremler
tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de teknik şartnamelerde yeni kuralları ve / veya
kısıtlamaları zorunlu hale getirmiştir. Bu konuda, bilhassa 1999 Kocaeli Depremi’nde
sanayi yapılarında görülen geniş çaplı hasar ve göçme oranı etkin olmuştur. Bu
bağlamda, Türkiye’de 2007 yılında, mevcut yönetmelik revize edilerek, 2007 Deprem
Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkındaki Yönetmelik (DBYBHY-2007) yürürlüğe
girmiştir. Yeni yönetmelik ile birlikte tüm yapı tiplerini ilgilendiren yeni kurallar veya
kapsamlı kural değiş iklikleri yürürlüğe konmuştur.

309
Diğer yandan, ülkemizde gelişen sanayi üretimine paralel olarak yeni ve modern sanayi
yapılarına olan talep, yükselen bir ivme ile artmaktadır. Ne var ki, bir deprem ülkesi
olan Türkiye’de sanayi tesislerinin büyük bir çoğunluğu yüksek deprem riskine sahip
bölgelerdedir. Türkiye’de sanayi yurt çapına yayılmış olmakla beraber,
o İstanbul, İzmit, Adapazarı, Bursa, Yalova, Tekirdağ
o İzmir, Manisa, Aydın, Denizli
o Adana, İskenderun, Gaziantep
o Ankara, Kırıkkale, Kayseri
bölgelerini sanayinin yoğun olduğu 4 bölge olarak kabul edebiliriz. DBYBHY-2007’ye
göre bu bölgeleri incelendiğinde son bölgenin kısmen, diğerlerinin ise tamamen 1. ve 2.
deprem bölgelerinde olduğu görülecektir.

Türkiye’de sanayi yapıları inşaatında taşıyıcı sistem olarak çelik, betonarme ve


prefabrik betonarme gibi veya bunların çeşitli kombinasyonlarından oluşan farklı karma
yapım teknikleri kullanılmaktadır. Bu çalışmanın amacı, tek katlı sanayi yapılarının,
farklı kolon açıklıkları ve farklı zemin şartları çelik, betonarme, prefabrik betonarme ve
karma taşıyıcı sistemler için bir maliyet karşılaştırılması yapılmasıdır.

Türkiye’de ki Sanayi Yapılarının Genel Özellikleri


Yukarıda da bahsedildiği üzere, Türkiye’de sanayi yapıları inşaatında taşıyıcı sistem
olarak çelik, yerinde dökme betonarme, prefabrik betonarme veya bunların çeşitli
kombinasyonlarından oluşan farklı karma yapım teknikleri kullanılmaktadır.

Çelik sistemlerin yapımında, sıcak şekillendirilmiş yapısal çelik elemanlar ile


oluşturulabildiği gibi soğuk şekillendirilmiş elemanlarda kullanılabilmektedir. Soğuk
çekilmiş elemanlar son yıllarda Türkiye’de de kullanılmaya başlanmıştır. Ama bu
konuda henüz yürülükte olan bir ulusal yapım ve tasarım şartnamesi olmadığı için bu
tür yapılar bu çalışmanın dışında tutulmuştur.

Betonarme taşıyıcı sistemler yerinde dökmek olarak inşa edilebildikleri gibi prefabrik
olarak hazırlanmış betonarme elemanlar ile de inşa edilmektedirler. Yeni DBYBHY-
2007’de eski yönetmeliğe göre hem yerinde dökme hem de prefabrik betonarme
elemanların tasarım ve imalatı ile ilgili kurallarda maliyeti etkileyebilecek bazı
değişiklikler yürürlüğe girmiştir.

Yöntem

Analiz modeli ve ilgili kabuller

Her ne kadar son yıllarda sanayi yapıları inşaatları ağırlıklı olarak organize sanayi
bölgelerinde inşa edilmekte ise de büyüklüğü, niteliği veya diğer nedenlerle organize
sanayi bölgeleri (OSB) dış ında da inşa edilen çok sayıda sanayi tesisi vardır.
OSB’lerdeki zeminler büyük çoğunlukla TDY 2007 ye göre Z3 ve daha yukarı sınıfta
iseler de OSB dışında zeminlerde Z4 sınıfı zemine sahip sanayi tesisleri de vardır.
Zemin sınıfı olarak Z1 zemin sınıfının nispeten az rastlanan bir zemin sınıfı olması ve
Z4 zemin sınıfında ise genellikle farklı temel sistemi veya zemin güçlendirme
gereksiniminin doğması bağlamında, bu çalışmanın kapsamı Z2 ve Z3 zemin sınıfları

310
ile kısıtlı tutulmuştur. Ayrıca, özel makina/ekipman temelleri de bu çalışmanın kapsamı
dışındadır. Çünkü bu tür temeller seçilen taşıyıcı sistemden bağımsız olarak yapıdaki
üretim prosesine uygun inşa edilmek zorundadır.

Daha önce bahsedildiği gibi Türkiye’de ki sanayi yapılarının büyük çoğunluğunun 1.


derece deprem bölgelerinde kalması nedeniyle çalışmanın kapsamı 1. derece deprem
bölgeleri ile kısıtlı olacaktır.

Analiz modeli olarak orta ölçekli iş letmelerde kullanılmakta olan takribi alana sahip bir
fabrika yapısı öngörülmüştür. Makas aralıkları prefabrik betonarme uygulamada ve
çelik sistemde aynı alınmış, tüm sistemlerde makaslar arası mesafe eşit olarak
seçilmiştir. Farklı açıklıkların maliyet üzerindeki etkisinin irdelenmesi amacıyla
açıklıklar bir yönde 20.00, 24.00 ve 28.00 m olarak, diğer yönde ise 8.00 ve 10.00 m
olarak öngörülmüştür. Bu ölçülere bağlı olarak, analiz modeli 32.0*40.0 m, 32.0*48.0
m, 32.0*56.0 m açıklıklı hangar tipi bir fabrika yapısı şeklinde düşünülmüştür. Tüm
yapılar için makas altı yüksekliği 8.00 m olarak tasarlanmıştır. Aktif olarak kullanılacak
hacimlerin de hem prefabrik betonarme çözümde hem de çelik çözümde aynı olması
amacıyla, çatı eğimleri tüm sistemler için %20 kabul edilmiştir. Bunlar ülkemizde
sanayi işletmeleri tarafından sıklıkla tercih edilen açıklık ve ölçülerdir.

Çatı taşıyıcı sistemi olarak, yerinde dökme betonarme ve prefabrik betonarme yapılar
için uzay aşık çelik çatı, dolu gövde aşık çelik çatı ve prefabrik betonarme çatı olarak
öngörülmüştür. Çelik yapılar için ise çatı taşıyıcı sistemi uzay aşık çelik çatı ve dolu
gövde aşık çelik çatı olarak öngörülmüştür. Bu sistemler yine ülkemizde sıklıkla
uygulanan sistemlerdir. Çatı kaplaması olarak poliüretan dolgulu trapez alüminyum
düşünülmüş ve ağırlığı 20 kg/m2 olarak hesaba katılmıştır.

Çatı kar yükü, Kocaeli bölgesi baz alınarak 115.5 kg/m2 alınmıştır. Rüzgar yükleri TS
498’e göre hesaplanmış ve yapıya etkitilmiştir. Deprem yükleri hesabı DBYBHY-
2007’ye göre ve yapının 1. derece deprem bölgesinde olduğu varsayılarak yapılmıştır.
Tasarım spektrası, şartnamenin öngördüğü şekilde Z2 ve Z3 zeminler için ayrı ayrı
oluşturulmuştur. Tüm yapılar için ayrıca 6.50 m’de kren kiriş i konsolu olacağ ı
varsayılmış ve 15 ton taşıma kapasitesi olan bir kreynin yükü hesaplara ilave edilmiştir.

Betonarme taşıyıcı sistemler yukarıda açıklanan yüklere ve çatı sistemlerine göre ayrı
ayrı tasarlanmış ve boyutlandırılmıştır. Yerinde dökme betonarme kolonlar için, sıklıkla
kullanılması nedeniyle kare kesit tercih edilmiştir. Kolonların üst uçlarının mafsal
olarak çalıştığı kabulüne bağlı olarak yük azaltma katsayısı, R, DBYBHY-2007’ye
uygun olarak 3.0 alınmıştır. Yerinde dökme kolonlarda aks aralıkları 8.00 m olan
sistemler için mütemadi temel olarak tasarlanmış, aks aralıkları 10.00 m olan sistemler
için ise tekil temel olarak tasarlanmıştır. Temel hesabı yaparken zemin emniyet
gerilmesi kontrolü, devrilme kontrolü, kayma kontrolü ve betonarme hesaplar
yapılmıştır. Esas olarak temel hesabı için etkin olan moment tesirleridir. Üst yapı
ağırlıklarının fazla olmaması nedeni ile temellerin devrilme emniyetlerinin
sağlanabilmesi için enine doğrultuları büyük seçilmiştir. Betonarme yapıların
tasarımında BS25 betonu ve BÇIII donatı çeliği öngörülmüş ve malzeme değerleri
beton için fck= 25 MPa ve donatı çeliği için fyd= 365 MPa olarak alınmıştır.

Prefabrik betonarme taşıyıcı sistemler için Kocaeli bölgesinde faaliyet gösteren üretici
firmalar ile görüşülmüş ve onların verilen tasarım kriterlerine bağlı olarak teklif ettikleri

311
boyut ve fiyatlar kullanılmıştır. Prefabrik sistem yapılarda, şartnamenin “Deprem
yüklerinin tamamının kolonlar temelden ankastre, üstte mafsallı tek katlı çelik
çerçevelerle taşındığı binalar” kaydına bağlı olara yük azaltma katsayısı, R 3.0 olarak
hesaba dahil edilmiştir. Temel sistemi olarak soket temel tasarlanmıştır. Üst yapı
ağırlıklarının fazla olmaması nedeni ile temellerin devrilme emniyetlerinin
sağlanabilmesi için enine doğrultuları büyük seçilmiştir.

Çelik taşıyıcı sisteme sahip yapılarda kolonların temellere ankastre olarak bağlı olduğu
ve çatı makası kolon birleşiminin mafsal olarak çalıştığı varsayılmıştır. Yük azaltma
katsayısı, R şartnameye uygun olarak, “Deprem yüklerinin tamamının kolonlar
temelden ankastre, üstte mafsallı tek katlı çerçevelerle taşındığı binalar” için önerilen
4.0 olarak alınmıştır. Çelik yapıların tasarımında sıcak şekillendirilmiş profiller
kullanılmıştır.

Analizler ve sonuçların değerlendirilmesi


Yukarıda açıklanan yapı ve çatı sistemlerine bağlı olarak 3 adet farklı tipte oluşan
taşıyıcı sistem, farklı çatı sistemleri de dikkate alınarak 2 farklı zemin sınıfına göre
çözülmüştür. Prefabrik, çelik ve yerinde dökme betonarme yöntemleri ile farklı
kombinasyonlar oluşturularak toplam 84 adet çerçeve tasarlanmış ve maliyet analizleri
yapılmıştır. Tasarlanan yapılar Tablo 1.’de özetlenmiştir.

Tasarım ve analizler için SAP-2000 ve STA-4CAD ticari bilgisayar programları


kullanılmıştır. Tasarımlar, yürürlükteki deprem yönetmeliği (DBYBHY-2007) ve ilgili
Türk Standartlarına uygun yapılmıştır (TS-500, TS-498, TS-648, TS-9967).

Her bir açıklık ve yükseklik için hesaplanan yapı elemanlarının metrajları yapılmış ve
maliyetleri hesaplanmıştır. Maliyet hesaplarında Bayındırlık Bakanlığı birim fiyatları ve
çeşitli firmalardan alınan fiyatlar ayrı ayrı göz önünde bulundurulmuştur. Prefabrik
betonarme için Bayındırlık Bakanlığı birim fiyat tariflerinde pozlandırma
yapılmadığından prefabrik betonarme sistemler için maliyet hesabı birim fıyatlara göre
yapılamamıştır. Çelik hangarların maliyet hesabı için hem Bayındırlık Bakanlığı birim
fiyatları hem de Kocaeli bölgesinde faaliyet gösteren çeşitli üretici firmaların vermiş
olduğu fiyatlar kullanılmıştır. Hesaplarda göz önünde bulundurulan birim fiyatlar 2009
yılı 2. çeyrek fiyatlarıdır. Fiyatlara KDV dahil edilmemiştir. Ayrıca tüm cephe ve çatı
kaplama malzemeleri ile bunlara ait bağlantı parçaları maliyetlere dahil edilmemiştir.

312
Tablo 1. Tasarlanmış Sistemlere Ait Temel Özellikler

Makas Arası
Makas Boyu Alan
Sistem No. Mesafe Zemin Sınıfı
(m) (m2)
(m)
1 20 8 Z2 1280
2 20 8 Z3 1280
3 24 8 Z2 1586
4 24 8 Z3 1586
5 28 8 Z2 1792
6 28 8 Z3 1792
7 20 10 Z2 1280
8 20 10 Z3 1280
9 24 10 Z2 1586
10 24 10 Z3 1586
11 28 10 Z2 1792
12 28 10 Z3 1792

Tablo 2. Sistemlerin Maliyetleri (TL/m2)

Yerinde Dökme Betonarme Prefabrik Betonarme Çelik Sistem

Dolu Dolu Dolu


SİSTEM Uzay Uzay Uzay
Gövdeli Prefab. Gövdeli Prefab. Gövdeli
NO. Aşık Aşık Aşık
Aşık Çatı Aşık Çatı Aşık
Çatı Çatı Çatı
Çatı (BP) Çatı (PP) Çatı
(BÇ1) (PÇ1) (ÇÇ1)
(BÇ2) (PÇ2) (ÇÇ2)

1 111 104 116 116 110 123 129 123


2 123 116 128 123 117 133 138 131
3 101 92 100 112 99 109 120 119
4 110 101 107 119 103 118 128 122
5 100 90 - 109 99 - 120 110
6 108 98 - 115 106 - 124 114
7 122 108 104 120 107 109 138 124
8 123 109 105 131 117 115 142 128
9 115 99 95 116 100 97 126 110
10 117 100 96 122 106 102 132 116
11 111 93 - 116 98 - 125 107
12 113 94 - 118 101 - 127 110

Maliyetlerin belirlenmesinde nakliye bedelleri de gözönünde bulundurulmuştur. Yine


bu amaçla model yapının Kocaeli bölgesinde olduğu varsayılmış donatı çeliği nakliyesi
bu varsayıma göre fiyatlandırılmıştır. Prefabrik yapılar için şantiyenin üretim tesisine
mesafesi 50.0 km olarak varsayılarak nakliye bedeli hesaplanmıştır. Elde edilen
metrekare maliyet değerleri Tablo 2’de özetlenmiş tir. Her sistem için en düşük değerler
tabloda koyu renk fontla gösterilmiştir. Ayrıca sonuçlar farklı zemin tipleri bazında
Şekil 1 ve 2 de grafik olarak gösterilmiştir.

313
140 BÇ1 140 BÇ1
BÇ2 BÇ2

Maliyet, TL/m2
Maliyet, TL/m2 130 130
BP BP
120 PÇ1 120 PÇ1
110 PÇ2 110 PÇ2
PP PP
100 ÇÇ1 100 ÇÇ1
90 ÇÇ2 90 ÇÇ2
80 80
16 20 24 28 32 16 20 24 28 32
Makas Açıklığı, m Makas Açıklığı, m
a. Makaslar arası mesafe = 8.0 m b. Makaslar arası mesafe = 10.0 m

Şekil 1. Z2 Zemin Sınıfında Sistemlerin Maliyetleri

BÇ1 BÇ1
150 150
BÇ2 BÇ2
Maliyet, TL/m2

Maliyet, TL/m2
140 BP 140 BP
130 PÇ1 130 PÇ1
120 PÇ2 120 PÇ2
PP PP
110 110
ÇÇ1 ÇÇ1
100 ÇÇ2 100 ÇÇ2
90 90
16 20 24 28 32 16 20 24 28 32
Makas Açıklığı, m Makas Açıklığı, m
a. Makaslar arası mesafe = 8.0 m b. Makaslar arası mesafe = 10.0 m

Şekil 2. Z3 Zemin Sınıfında Sistemlerin Maliyetleri

Tablo 2’den görüleceği gibi metrekare maliyetler, seçilen taşıyıcı ve çatı sistemleri ile
açıklıklara bağlı olarak, Z2 tipi zeminler için 90 – 138 TL/m2 ve Z3 tipi zeminler için
94 – 142 TL/m2’dir. Diğer bir deyiş le seçilen sisteme bağlı olarak yapı maliyeti %50’yi
aşan mertebede artabilmektedir. Zemin tipinin maliyetler üzerindeki etkisini görmek
amacıyla tüm maliyetler her çözüm için Z2 tip zemin değerleri maliyetlerine göre
normalize edilmiş ve Tablo 3’te gösterilmiştir. Tablodan görüleceği üzere Z3 tipi
zeminler üzerinde inşa edilecek yapıların maliyetleri yine seçilen taşıyıcı sistem, çatı
sistemine ve açıklıklara bağlı olarak Z2 tip zeminler üzerindekine göre %1 ila % 12
arasında daha yüksek maliyete sahiptir.

Diğer önemli bir bulgu ise her iki zemin tipi ve farklı açıklıklarda yerinde dökme
betonarme taşıyıcı sisteme sahip yapıların maliyet açısından daha avantajlı olmasıdır.
Çelik taşıyıcı sisteme yapılar ise yine Tablo 2’den görüleceği üzere en yüksek maliyete
sahip yapılardır. Bu çalışmada, çelik elemanlar üzerinde yapılması gerekli olası bir
yangın koruma katmanı dikkate alınmamıştır. Ayrıca böyle bir uygulamanın da gerekli
olması durumunda çelik yapıların maliyetlerinin diğer sistemlere göre ciddi miktarda
daha yüksek olacağı açıktır. Diğer taraftan Tablo 3’te görüleceği üzere çelik ve
prefabrik betonarme taşıyıcı sistemlerin maliyetleri, yerinde dökme betonarme
sistemlere nazaran farklı açıklık mesafelerine daha az hassastır.

314
Tablo 3. Zemin Tipinin Maliyetlere Etkisi

Yerinde Dökme Betonarme Prefabrik Betonarme Çelik Sistem


SİSTEM
NO. BÇ1 BÇ2 BP PÇ1 PÇ2 PP ÇÇ1 (ÇÇ2)
2 111% 112% 110% 106% 106% 108% 107% 107%
4 109% 110% 107% 106% 104% 108% 107% 103%
6 108% 109% - 106% 107% - 103% 104%
8 101% 101% 101% 109% 109% 106% 103% 103%
10 102% 101% 101% 105% 106% 105% 105% 105%
12 102% 101% - 102% 103% - 102% 103%

Sonuçlar
Bu çalışmada, 2007 Türk Deprem Yönetmeliği zemin kriterlerinin sanayi yapısı
maliyetlerine etkisi incelenmiştir. Tek katlı sanayi yapısının farklı yapım teknikleri ile
Z2 ve Z3 zemin sınıfları için analizleri yapılmış inşaat maliyetleri hesaplanmıştır.
Yapılan analizlerde zemin sınıfının yapı maliyetine etkisinin en fazla olduğu sistem
yerinde dökme betonarme taşıyıcı sistemin olduğu görülmektedir. Bu sistemde zemin
sınıfının yapı maliyeti üzerindeki etkisi % 11 düzeylerini bulmaktadır. Zemin sınıfının
yapı maliyetine etkisinin en az olduğu sistem ise çelik taşıyıcı sistemdir. Yapı
maliyetlerinde ise yerinde dökme betonarme taşıyıcı sistem maliyetinin, prefabrik
betonarme taşıyıcı sistem maliyetinden %18, çelik taşıyıcı sistem maliyetinden %24
daha düşük seviyelerde olabildiği görülmektedir. Tek katlı sanayi yapısı taşıyıcı sistem
seçimlerinde her ne kadar zemin sınıflarındaki farklılığın yapı maliyetine etkisinin en
fazla olduğu sistem betonarme yerinde dökme taşıyıcı sistem olsa da genel taşıyıcı
sistem maliyetinde mevcut cari malzeme ve işçilik maliyetleri ile en avantajlı sistem
olarak gözükmektedir.

Kaynaklar

DBYBHY- 2007, Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik”, Mayıs


2007.

TS-498,”Yapı Elemanlarının Boyutlandırılmasında Alınacak Yüklerin Hesap Değerleri”,


Türk Standartları Enstitüsü, Ankara, Kasım 1987.

TS-648, “Çelik Yapıların Hesap Ve Yapım Kuralları”, Türk Standartları Enstitüsü,


Ankara, Aralık 1980.

TS-500, “Betonarme Yapıların Hesap Ve Yapım Kuralları”, Türk Standartları Enstitüsü,


Ankara, Nisan 1984.

TS-9967, “Prefabrik Yapıların Hesap Ve Yapım Kuralları”, Türk Standartları Enstitüsü,


Ankara, Mart 1992

SAP2000 v12, Computers And Structures

STA4-CAD v13.0, Structual Analysis for Computer Aided Design

315
İnşaat Projelerinde Örgüt İçi Çatışmanın Nedenleri ve
Boyutlarının Belirlenmesi

Esin Ergen Mehmet İlker Genç


İTÜ İnşaat Fakültesi Garanti Koza – Akiş Adi Ortaklığı
İnşaat Mühendisliği Bölümü Akkoza Konutları Projesi
Yapı İşletmesi Anabilim Dalı, 34469, Esenyurt, İstanbul
Ayazağa, İstanbul Tel: 0 212 605 08 14
Tel: 0 212 285 69 12, E-Posta: m_ilkergenc@yahoo.com
E-Posta: esin.ergen@itu.edu.tr

Ülkü Uzunçarşılı
Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Almanca İşletme Bölümü, Anadolu Hisarı, İstanbul
Tel: 0 216 308 56 79 12,
E-Posta: ulkuuzuncarsili@gmail.com, ulku.u@marmara.edu.tr

Öz

Çatışma, iki veya daha fazla kişi veya grup arasındaki çeşitli kaynaklardan doğan
anlaşmazlık olarak tanımlanmaktadır. İnşaat sürecinde kiş iler gruplar ve örgütler arası
çatışma sık olarak gözlemlenmektedir. İnşaat üretim sürecinin tekrarlanamaz olması,
proje ekibinin projeyi gerçekleştirmek için geçici olarak bir araya gelmiş olması gibi
sektöre özgü özellikler çatışmaların yoğun olarak yaşandığı bir ortam hazırlamaktadır.
Çatışma olumsuz bir durum olarak görülse de, çatışma yönetimi ile yöneticiler
çatışmayı örgütsel verimliliği ve yaratıcılığı arttırıcı bir araç olarak kullanabilirler.
Ancak başarılı bir çatışma yönetimi gerçekleştirilebilmesi için öncelikle çatışma
nedenlerinin saptanması gerekmektedir. Bu bildiride yer alan çalış manın amacı inşaat
projelerinde görev alan mimar ve mühendislerin yaşadıkları çatışmaların boyutlarını
incelemek ve nedenlerini belirlemektir. İnşaat projelerinde yaşanan çatışmalar
incelenirken özellikle en çok çatışma yaşayan gruplardan ofis ve saha grubunda yer alan
mimar ve mühendislerin durumları incelenmiştir. Çalış mada literatür çalışmasından elde
edilen sonuçlara ve kişisel görüşmelere dayanarak çatışma nedenleri ile ilgili öngörüler
oluşturulmuş ve bu öngörülere dayalı bir anket hazırlanmıştır. Çalış madan elde edilen
veriler değerlendirilerek sonuçlar yorumlanmış ve öngörülerin doğruluğu
sorgulanmıştır. Elde edilen sonuçların değerlendirilmesiyle inşaat projelerinde örgüt içi
çatışmanın boyutları ve nedenleri belirlenmiştir. Belirlenen çatışma boyutları ve
nedenleri, proje yöneticileri tarafından inşaat projelerinde yaşanan problemlere etkin
çözümler getirmek için kullanılabilecektir.

Anahtar sözcükler: Çatışma, çatışma yönetimi, örgüt içi çatışma.

317
Giriş

Çatışma, iki veya daha fazla kişi veya grup arasındaki çeşitli kaynaklardan doğan
anlaşmazlık olarak tanımlanmaktadır. İnşaat sürecinde, kişiler, gruplar ve örgütler arası
çatışma sık olarak gözlemlenmektedir. Bunun bir sebebi, inşaat projelerinde çalışanların
farklı organizasyonlarda görev yapması ve farklı çalışma yöntemleri benimsemiş
olmasıdır. Bu çok parçalı yapıda, kişilerin veya çalıştıkları bölümlerin öncelikli
hedeflerinin aynı olmaması sonucunda kişiler ve örgütler arasında çatışmalar
doğmaktadır. İnşaat üretim sürecinin tekrarlanamaz olması, proje ekibinin projeyi
gerçekleştirmek için geçici olarak bir araya gelmiş olması gibi sektöre özgü özellikler
de çatışmaların yoğun olarak yaşandığı bir ortam hazırlamaktadır. İnşaat projelerinde
gözlemlenen yoğun çatışma ortamı, maliyet, süre ve verimlilik kaybına neden olmakta,
projelerin aksamasına ve gecikmesine sebep olabilmektedir (Göçmen, 2005).

Çatışma, her ne kadar olumsuz bir durum gibi gözükse de, organizasyonların etkinliğ i
için belirli bir düzeyde çatışma olması zorunludur (Schermerhorn, ve diğ. 2004). Hiç
çatışmanın olmadığı organizasyonlarda yenilik, değişim, yaratıcılık ve performans
düzeyleri olumsuz anlamda etkilenmektedir. Buna karşın çatışmanın fazla olduğu
organizasyonlarda ise, kararların gecikmesi veya verilmemesi gibi sorunlarla
karşılaşılmaktadır (Schermerhorn, ve diğ. 2004).

Çatışmaların organizasyonel yapıya olumlu etkilerde bulunabilmesi için yöneticiler


tarafından etkin bir çatışma yönetimi gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Çatışma
yönetimi, yöneticilerin çatışmayı örgütsel verimliliği artırıcı ve yaratıcılık sağlayıcı bir
araç olarak kullanmasıdır. Başarılı bir çatışma yönetimi gerçekleştirilebilmesi için
öncelikle çatışma nedenlerinin saptanması gerekir. Birçok sektörde çatışma sebepleri ve
yönetimi ile ilgili çeşitli araştırmalar yapılmıştır. İnşaat sektöründe ise yalnızca örgütler
arası (yüklenici ve mal sahibi arasındaki) çatışmalar incelenmiştir. İnşaat projelerinde
aynı örgüt içinde çalışan kiş iler ve gruplar arasındaki çatışmalarla ilgili herhangi bir
çalışmaya rastlanmamıştır. Bu sebeple bu çalış mada inşaat projelerinde çatışma yaşayan
kişi ve gruplar incelenmiş ve özellikle en çok çatışma yaşayan gruplardan biri olduğu
literatürde de belirlenen ofis ve saha grubunda (Gündoğdu, 2008) yer alan mimar,
mühendis ve teknikerlere odaklanılmıştır. Yapılan anket çalışmasının sonucunda elde
edilen veriler yardımıyla çatışmanın sebepleri ve boyutları ortaya konularak çatışma
yönetimi için önerilerde bulunulmuştur.

Çalışmanın kapsamı
Çatışma türleri şu şekilde gruplandırabilir: (1) örgüt işleyişinin etkisine göre, (2) örgüt
içerisindeki yerleri açısından, (3) çatışmaya taraf olanlar açısından, (4) ortaya çıkış
şekilleri açısından ve rol çatışması (Ertürk, 2000). Bu çalışmada çatışma örgüt
içerisindeki yerleri açısından incelenmiş ve örgüt içi çatışma türlerine odaklanılmıştır.

Örgütlerde çatışmaya yol açan belli başlı faktörler üçe ayrılmıştır (Ertürk, 2000): (1)
İletişimden kaynaklanan çatışma nedenleri, (2) Örgütsel yapıdan kaynaklanan çatışma
nedenleri, (3) Kiş isel farklılıklardan kaynaklanan çatışma nedenleri. Bu çalışmada bu
nedenlerin tümü incelenmiştir.

318
Yapılan ön çalışmada, inşaat proje çalışanları incelenmiş ve literatürde de belirtildiğ i
gibi ofis ve saha çalışanları arasında sürekli bir çatışma ortamı olduğu gözlemlenmiştir
(Ergün, 1997). Bunun sebepleri incelendiğinde bu iki bölüm arasındaki işlevsel
bağımlılığın çok yüksek olmasının önemli bir faktör olduğu belirlenmiştir. Saha ve ofis
çalışanlarının iş lerini yapabilmeleri için birbirinden sürekli bilgi almaları
gerekmektedir. Sahada çalışanlar proje ve planlama verileri olmadan imalat
yapamamakta, ofiste çalışanlar da sahadan imalat bilgisi gelmeden planlama, hakediş
gibi kontrol ve denetleme ile ilgili görevlerini yapamamaktadır. Bu bilgi akış ını
sağlamak için saha ve ofis grupları arasında yoğun bir iletişim ve bilgi paylaşımı olması
gerekmekte, bu sırada yaşanan sorunlar çatışmalar yaşanmasına neden olmaktadır. Bu
sebeple çalışmada bu iki grup arasında yaşanan çatışmalara odaklanılmıştır.

Çalışmanın yöntemi
Çalış mada öncelikle literatür araştırması ve kişisel görüşmelere dayanarak inşaat
projelerinde örgüt içinde yaşanan çatışmaların nedenleri üzerine öngörüler
geliştirilmiştir. Daha sonra çatışma boyutlarını incelemek ve öngörüleri test etmek
amacıyla elli sorudan oluşan bir anket oluşturulmuştur. Bu anket çalışması, Türkiye
Müteahhitler Birliği’ne üye, inşaat sektörünün önde gelen yüklenici firmalarının büyük
ölçekli projelerinde çalışan mühendis ve mimarlar üzerinde uygulanmıştır. Projeler
seçilirken proje maliyetlerinin en az iki yüz milyon TL olması ve inşaat mühendisi,
makine mühendisi, mimar gibi farklı uzmanlıklardan kişilere ulaşılabilmesi kriterleri
dikkate alınmıştır.

Belirlenen kriterlere uygun yirmi altı firma seçilmiştir. Her projenin kendine özgü bir
proje ekibi ve imalat süreci olması sebebiyle aynı firmaya ait projelerden de farklı
sonuçlar elde edilebileceği öngörülmüş ve bu sebeple bir firmaya ait birden fazla
projenin çalış maya dahil edilmiştir. Oluşturulan anket soruları bu firmaların belirlenen
kriterlere uygun kırk projesinde çalışan 219 kişiye e-posta ile gönderilmiştir. Aynı
projede çalışan birden fazla kişiyle görüşülmesinin amacı kişilerin hedeflerindeki
ayrımın ve görüş farklılıklarının ortaya konmasıdır. Gönderilen e-postalara yirmi üç
firmada çalışan 165 kişiden geri dönüş olmuştur. İlk bağlantı e-posta ile kurulduktan
sonra, anketlerin 142 tanesi yüz yüze, 23 tanesi de e-posta yoluyla gerçekleştirilmiştir.

Anket çalışmasında elde edilen veriler, çatışma yaşayan bölümler, çatışmanın boyutları
ve çatışmanın nedenleri olarak üç ana başlık altında incelenmiştir. Aynı zamanda
gruplar arasındaki farkı belirlemek için bu üç başlık; saha grubu ile ofis grubu açısından
ayrı ayrı da değerlendirilmiştir. Yapılan değerlendirmeler ışığında çatışma nedenleri ile
ilgili olarak geliştirilen öngörüler test edilmiştir.

Anket Katılımcılarının Demografik Özellikleri

Çalış mada öncelikle demografik faktörler belirlenmiştir (Şekil 1). Görüşleri alınan
kişilerin %87’si (143 kişi) erkektir ve %48’i 20–30 yaş, %22’si 30–40 yaş, %23’ü 40–
50 yaş, %16’sı 50–60 yaş grubundadır. Görüşülen kişilerin %61’i (100 kişi) inşaat
mühendisi, %5’i (8 kişi) mimar, %7’si (11 kişi) makine mühendisi, %4’ü (6 kişi)
elektrik mühendisi ve %24’ü ise diğer mesleklerdendir (jeoloji, harita mühendisi, vb.).

319
60 53 80
50 47 70
60
40 49
30 24 40 27
20 16
20 13
10 8 5 6 4
2 1 0 3 2
0
0 0
M im a r İn ş a a t M a k in e E le k trik D iğ e r L isan s Yü k s e k D o k to r a D iğ e r
M üh. M ü h. M üh. L isan s
O fis Saha O fi s Sah a

Şekil 1. Ofiste ve sahada görüşülen kişilerin meslekleri ve eğitim durumları

Bu kişilerin %72’si lisans düzeyinde, %24’ü yüksek lisans düzeyinde, 1 kiş i de doktora
düzeyinde eğitim almıştır (Şekil 1). Bu sonuçlara göre ofiste çalışan mühendislerin
sahada çalışan mühendislerden daha eğitimli oldukları görülmektedir.

Çatışmanın Yaşandığı Bölümler

Katılımcılara saha ve ofis bölümlerinden en çok hangi 2 bölümün çatışma yaşadığ ı


sorulduğunda görüşülen 165 kişinin %28’i proje ve saha grupları, %18’i planlama ve
saha grupları, %5’i saha ve kontrol grupları, %5’i saha ve makine, elektrik grupları ve
%44’ü diğer gruplar olarak cevap vermişlerdir (Şekil 2). Bu sonuçlara göre saha grubu
en çok çatışma yaşayan grup olarak belirlenmiştir.

40 38
34
30 28

20 18
14 16
10 6
4 4 3
0
P la n la m a v e P ro je v e S ah a ve Saha ve D iğ e r
S aha Saha K o n tro l M a k in e ,
E le k trik
O f is Saha

Şekil 2. İnşaat projelerinde en çok çatışma yaşayan iki bölüm

Çatışmanın Nedenleri

Bu bölümde çatışmanın nedenleri üç ana başlık altında incelenmiştir. (1) İletişimden


kaynaklanan çatışma nedenleri, (2) Örgütsel yapıdan kaynaklanan çatışma nedenleri, (3)
Kişisel farklılıklardan kaynaklanan çatışma nedenleri (Ertürk, 2000). Her bir başlık
altında öncelikle çalışmada yapılan literatür taraması ve ön görüşmelere dayanarak
geliştirilen öngörülere yer verilmiştir. Katılımcılar öngörülere ne kadar katıldıklarını şu
seçeneklerden birini seçerek belirtmişlerdir: tamamen katılıyorum, kısmen katılıyorum,
katılmıyorum ve fikrim yok. Bu öngörülerle ilgili verilen seçeneklere görüşülen
kişilerin ne oranda katıldığı yüzdelerle belirlenmiş ve sonuçlar yorumlanmıştır.

Çalış mada katılımcıların öngörülerle ilgili fikirlerinin istatistiksel olarak geçerliliğini


belirlemek için bazı testler yapılmıştır. Saha ve ofis grubunun aynı soruya verdiğ i
cevaplar arasındaki istatistiksel olarak bir fark olup olmadığı ki-kare ve t testleri ile

320
belirlenmiştir. Bir soruya iki grubun verdiği cevaplar arasında fark görüldüğünde ise
soruya verilen cevaplar ile demografik özellikler arasındaki ilişki ANOVA testi ile
belirlenmiştir.

İletişimden Kaynaklanan Çatışma Nedenleri

Çatışma nedenleri incelenirken iletişimden kaynaklanan çatışma nedenlerinden olan


yetersiz bilgi alışverişi araştırılmıştır. (Silah, 2001). “Şirket içinde bilgi akış ının eksik
veya yanlış olmasından kaynaklanan iletişim sorunları çatışmaya neden olmaktadır”
öngörüsü ile ilgili katılımcıların fikirleri alındığında, görüşülen 165 kişinin %51’i (84
kişi) tamamen katıldığını, %38’i (63 kişi) kısmen katıldığını, 16 kişi katılmadığını ve 2
kişi fikri olmadığını belirtmiştir (Şekil 3). Bir başka deyiş le kısmen veya tamamen
katılan kişilerin oranı %89 olmuştur. Katılma oranlarındaki değerin yüksek olması
yetersiz bilgi alışverişinin önemli bir çatışma nedeni olduğunu belirtmektedir. Sahada
çalışanların bu öngörüye tamamen katılma oranı % 48 (41 kişi), ofiste çalışanların
tamamen katılma oranı %54 (43 kişi)’tür. Bu iki değer arasındaki farkın istatistiksel
olarak önemli olup olmadığını belirlemek için tüm seçeneklere (tamamen katılıyorum,
kısmen katılıyorum, katılmıyorum ve fikrim yok) t testi yapılmıştır. Bu testin sonucunda
bilgi akış ının eksik veya yanlış olmasından doğan sorunların taraflar arasında çatışmaya
neden olduğu konusunda ofis veya şantiyede çalışanlar istatiksel olarak aynı fikirde
oldukları olduğu belirlenmiştir.

50 90
43 41 79
75
40
33 63
30 60
30
45 41 39
20 30
30
10
10 6 15 16 9
7 1 21 1
1 1 6 44 1 5 10
0 0 1 01
T am am en K ıs m en Katı l m ı yo ru m Fi kr im y ok T a m a me n K a tı lm ıy o ru m T o p lam
k atıl ı yo ru m ka tıl ı yo rum k a tılıy o ru m
Of is S a ha Bin a P ro . S u Pr o . Y o l Pr o . M e tro Pr o.

Şekil 3. Yetersiz bilgi alışverişinden kaynaklanan sorunlar


ve farklı proje türlerine göre dağılımı

Çatışmanın yetersiz bilgi alışverişinden kaynaklandığını düşünen kişi sayısının bu


kişilerin çalıştığı proje türüne göre dağılımı belirlenmiştir. Bu şekilde hangi tür
projelerde bu sorunun daha yaygın olduğunun tespit edilmesi amaçlanmıştır. İncelenen
projelerde görüşülen 165 kişinin %47’si bina projesinde,%38’i metro projesinde, %7’si
su projesinde ve %7’si yol projesinde çalış maktadır. Çatışmanın yetersiz bilgi
alışverişinden kaynaklandığını öngörüsüne katılma oranlarına bakıldığında metro
projesinde çalışanların tamamen katılma oranı %65, bina projesinde görev yapanların
ise %38’dir (Şekil 4). Görüşülen kiş iler içinde metro projesinde çalışanların oranı düşük
olmasına rağmen (%38), bu öngörüye tamamen katılanların %48’inin metro projesinde
çalış ıyor olmasının metro projesine özgü özelliklerle ilgili olduğu düşünülmektedir.
Metro projelerinin büyük ve kapsamlı olmaları ve birbirinden uzak şantiyelere sahip
olmaları sebebiyle yetersiz bilgi alışverişinin diğer projelere göre daha yoğun yaşandığ ı
ortamlara sahip oldukları gözlenmiştir. Bu durum çatışmalara uygun bir ortam
hazırlamaktadır.

321
Örgütsel Yapıdan Kaynaklanan Çatışma Nedenleri

Çatışma nedenlerinden bir diğeri olan örgütsel yapıdan kaynaklanan çatışma nedenlerini
araştırmak için “Görev, yetki ve sorumlulukların belirsizliğinin yarattığı sorunlar ofis ve
saha arasında çatışmaya neden olmaktadır” öngörüsü oluşturulmuştur. İncelenen
projelerde görüşülen 165 kişinin %62’si (54 saha, 49 ofis çalışanı) bu öngörüye
tamamen katıldığını, %24’ü (20 saha, 19 ofis çalışanı) kısmen katıldığını, %13’ü (10
saha, 12 ofis çalışanı) katılmadığını belirtmiştir (Şekil 5). Sonuçlardan görüldüğü gibi,
görüşülen kişilerin yarısından fazlası (%62’si) görev, yetki ve sorumlulukların
belirsizliğinin çatışmaya neden olduğu öngörüsüne tamamen katılmaktadır. Saha ve ofis
çalışanlarının bu konuda aynı fikre sahip olup olmadıklarının belirlenmesi için bu
soruya iki tarafın seçtiği tüm seçenekler t testine tabi tutulmuştur. Elde edilen sonuçlar
tüm seçenekler açısından ofis ve saha çalışanlarının hemfikir olduğunu göstermektedir.
Kişilerin verdikleri cevapların aralarında anlamlı olduğu bulunmuştur.

60 54
49
50
40
30
19 20
20 12 10
10
0 1
0
Tam am en K ıs m e n K a tılm ıyo ru m F ik rim yo k
k a tılıyo ru m k a tılıyo ru m
O fis S aha

Şekil 5. Görev, yetki ve sorumlulukların belirsizliğinin yarattığı sorunlar


açısından değerlendirme

Kişisel Farklılıklardan Kaynaklanan Çatışma Nedenleri

Son olarak çatışmalara neden olabilecek kiş isel farklılıklardan kaynaklanan işbirliği ile
ilgili sorunlar araştırılırken çalışanlara “Ofis ve saha arasında işbirliği ve koordinasyon
sağlama konusundaki sorunlar çatışmaya neden olmaktadır.” öngörüsü hakkında
fikirleri sorulmuştur. Bu fikre görüşülen 165 kişinin %36’sı (34 saha, 26 ofis çalışanı)
tamamen katıldığını, %46’sı (35 saha, 41 ofis çalışanı) kısmen katıldığını, %17’si (16
saha, 12 ofis çalışanı) katılmadığını belirtmiş tir. Bu konuda katılma oranlarına
bakıldığında işbirliği sorunlarının çatışmaya neden olduğu görülmektedir. Sahada
çalışan mühendislerin tamamen katılma oranı %40 (34 kişi), ofiste çalışanların %33’dür
(Şekil 6). Saha ve ofis çalışanlarının verdikleri cevaplara bakarak hemfikir olup
olmadıklarını değerlendirmek için bütün cevaplar pearson ki-kare testine tabi
tutulmuştur. Elde edilen sonuçlar tarafların işbirliğinden dolayı çatışma yaşanması
konusunda ofis ve saha personelinin farklı fikirlere sahip olduğu belirlenmiştir. Bu
farklılığın nedeninin sektördeki iş tecrübelerinden kaynaklandığı düşünülerek verilen
tüm cevaplarla kişilerin sektördeki iş tecrübeleri arasında anova testi yapılmıştır. Elde
edilen sonuçlar, 0–5 yıl iş tecrübesine sahip olan ofis ve saha çalışanlarının işbirliğinden
doğan sorunların çatışmaya neden olduğu konusunda istatistiksel olarak birbirleri ile
aynı fikirde olduklarını ve 6-15 yıl iş tecrübesine sahip olan ofis ve saha çalışanları için
de aynı sonucun geçerli olduğunu göstermiştir. 16-25 yıl arası tecrübeye sahip olan ofis
ve saha çalışanlarının ise farklı fikirlere sahip oldukları belirlenmiştir. 25-36 yıllık

322
tecrübesi olan kişilerin sayısı az olduğu için bu kişilerin verdiği cevaplara ANOVA testi
uygulanmamıştır.

45 41 70 65 70
40 60
34 35
35
30
50
26
25 40
20 16 30
12
15 20 14 15
10
10 1 0
5 1 0 0
0
Ta m am en K ıs m e n K a tılm ıy o r u m F ik r im y o k Ç ok gerekli K ısm en H iç gerekli
k a tılıy o ru m k a tılıy o ru m gerekli
O fis S ah a değ il
O fis Saha

Şekil 6 Ofis ve saha arasında işbirliği ve koordinasyon sağlama konusundaki sorunlar


ve hem ofis hem de sahada çalışma gerekliliği ile ilgili sonuçlar

İşbirliğinden doğan sorunları önlemek için mühendislerin her iki tarafı (saha ve ofis)
anlaması ve empati kurması gerekmektedir. Bunun için tarafların her iki bölümde de
çalışması veya birbirini daha iyi anlaması için beraber etkin bir takım çalışması
gerçekleştirilmesinin gerekli olduğu düşünülmüştür. Bu yüzden katılımcılara “Sizce
inşaat sektöründeki mühendislerin kariyer hedeflerine ulaşabilmeleri için hem sahada
hem ofiste çalışmaları ne kadar gereklidir?” sorusu yöneltilmiştir. Görüşülen 165
katılımcıdan %82’si (135 kişi) çok gerekli olduğunu, %17 ‘si (29 kişi) kısmen gerekli
olduğunu ve 1 kişi de hiç gerekli olmadığını belirtmiştir. Şekil 6’dan de anlaşılacağ ı
gibi yapılan değerlendirmede sahada ve ofiste çalışan mühendislerin bu konuda ortak
bir düşünceye sahiptirler. Etkin takım çalışması gerçekleştirmek ve dolaysıyla çatışmayı
azaltmak için ofiste çalışan mühendisleri sahaya entegre edilmesi gerekmektedir.
Yapılan kiş isel görüşmelerde buna yönelik öneriler olmuştur. Literatürde de buna
benzer örnekler bulunmaktadır. Örneğin satın almayla ilgilenen kişinin haftada bir gün
sahaya giderek bilgileri toplaması ve malzemeleri yerinde görmesi önerisi gibi
(Gündoğdu, 2008).

Çatışma Boyutları ve Çatışma Durumunda Gösterilen Davranışlar

Çatışmanın nedenlerinin araştırılmasının yanı sıra çatışmaların boyutları ve çatışma


yaşayan kişilerin davranışları incelenmiştir. Katılımcılara “Çalıştığınız firmada ofis ve
saha mühendisleri arasında yaşanan çatışmalar konusunda aşağıdakilerden en çok
hangisi söylenebilir?” sorusu sorularak çatışma boyutlarının belirlenmesi
hedeflenmiştir. Görüşülen 165 kişinin %65’i (108 kişi) çatışmaların normal düzeyde
olduğunu, %18’i (29 kişi) çatışmaların içten içe olup dışa vurulmadığını ve %12’si
çatışmanın sık sık olduğunu, %4’ü çatışmanın kesinlikle olmadığını ve 1 kişi ise
çatışmanın sürekli ve şiddetli olduğunu belirtmiştir (Şekil 7). Bu sonuçlara göre Şekil
9’da da görüldüğü gibi inşaat projelerinde ofis ve saha mühendisleri arasında çatışmanın
olduğu ancak aşırı boyutlara varmadığı görülmektedir.

323
60 58
50
50

40

30
17
20 12
9 11
10 3 4
1 0
0
K e s in lik le N o rm a l İ ç te n i ç e o l u r , S ık s ık S ü re k li v e
o lm a z d ü ze yd e d ış a v u ru lm a z ş id d e t li
O f is S ah a

Şekil 7 Çatışma boyutları

Çatışmalar karşısında çatışma yaşayanların davranışlarını belirlemek için görüşülen


kişilere “Çalıştığınız firmada çatışma olduğunda çatışma yaşayan kişiler genelde nasıl
davranırlar?” sorusu sorulmuştur. Verilen cevaplardan incelenen inşaat projelerinde
çalışan kişilerin çatışma karşısında belirgin bir tutumu olmadığı görülmektedir.
Çatışmanın boyutuna göre farklı davrandıkları görülmektedir. Buna göre kişilerin
%33’ü çatışma yaşayan kişilerin çatışmanın kendisinden kaynaklanmadığını
savunduğunu belirtmiştir. Ankete katılanların %28’i çatışma yaşayan kiş inin çatışmanın
daha da büyümemesi için çatışmadan çekildiğini belirtmiştir. Ayrıca kişilerin %28’i
çatışma yaşayan kişinin saldırgan davranış sergileyeceğini belirtirken %16’sı çatışma
yaşayan kişinin iş ortamından çekilmeyi tercih ettiğini belirtmektedir (Şekil 8). Bunların
yanı sıra incelenen inşaat projelerinde çatışma durumunda kişiler kendilerini acındırma
gibi bir tutum içine nadiren girmekte olduğu görülmektedir.

30 30 30
24
22

20
16 16
15

10
5 5
2

0
İ ş o r ta m ın d a n S a l d ır g a n K e n d i s in d e n A c ın d ır m a g ib i b ir B ü y ü m e m e s i iç i n
ç e k il ir d a v r a n ış s e r g il e r o lm a d ığ ı n ı ta v ır s e r g ile r ç e k ili r .
savunur
O fis Saha

Şekil 8. Çatışma yaşayan kişilerin davranış ları

Çalış madan çıkan ilginç sonuçlardan bir tanesi çatışma durumunda ofiste çalışan kişiler
ile sahada çalışan kişilerin davranışlarının arasında farklılık olmasıdır (Şekil 8). En
büyük fark ise iş ortamından çekilme ve çatışmanın büyümemesi için geri çekilme
davranışlarında görülmektedir. Ofis çalışanları ile karşılaştırıldığında, sahada çalışan
mühendisler çatışmanın büyümemesi için çatışmadan çekilmek yerine çalıştıkları işten
ayrılmayı daha fazla tercih etmektedir. Buna karşılık, ofiste çalışan mühendisler ise
işten ayrılmak yerine çatışmanın daha fazla büyümemesi için geri adım atmayı tercih
etmektedirler. Yapılan yüz yüze görüşmeler, iki taraf arasındaki bu farkın nedeninin
saha çalışanlarının kendilerini firmaya çok ait hissetmemesi ve iki grubun kariyer
hedefleri arasında fark olmasından kaynaklanabileceğini göstermiştir. Görüşülen kişiler
ofiste çalışan mühendislerin, genellikle çalıştıkları firmada yükselmek istemelerinden

324
dolayı kariyer hedeflerine ulaşmak için bazı olaylarda alttan alabileceğini belirtmiştir
(Yıldırım, 2008). Sahada çalışanlar ise iş değiştirmeye daha sıcak baktıkları için çatışma
karşısında daha sert tutumlar içerisinde olabilmektedirler.

Çatışma Yönetimi

Çatışma çıktığında yöneticilerin çatışmanın çözümünde nasıl bir yol izlediğ i


sorulduğunda görüşülen kişilerin %58’i yöneticinin çatışmaya taraf olanları dinlediği ve
bir çözüm bulmaya çalıştığını, %14’ü yöneticinin çatışmayı örtbas ettiğini, %13’ü
yöneticinin güç ve yetkisini kullandığını, %10’u yöneticinin çatışmayı görmezden
geldiğini, %5’i yöneticinin çatışmayı çözmek başkasından yardım istediğini belirtmiştir
(Şekil 9). İnşaat projelerinde yöneticilerin baskın olma ya da rekabet, uyma ve kaçınma
ya da geri çekilme yöntemlerini fazla tercih etmediği görülmüştür (%14). Buradan
anlaşılacağı gibi inşaat projelerinde yöneticilerin çatışma karşısında en fazla uzlaşma,
işbirliği ya da problem çözme yollarını kullandığı görülmüştür (%58).

50 4 74 9
40
30
20
20 13 12
9
10 4 3 5 3
0
G ö rm e z d e n G ü ç v e T a ra fla rı Ö rtb a s e d e rB a ş k a s ın ın
g e lir, k a y ıts ız ye tk is in i d in le r ve ya rd ım ın ı
k a lır k u lla n ır ç ö zm e ye is te r
ç a lış ır
O fis S aha

Şekil 9 Yöneticilerin çatışma çözümü için izledikleri yollar

Bu sorudan elde edilen ilginç bir sonuç ise incelenen projelerde ofiste çalışanların ve
sahada çalışanların cevapları arasında belirgin fark görülmesidir. Yöneticilerin ofisteki
çatışmaları sahadaki çatışmalara göre daha çok görmezden geldiği belirlenmiştir. Ofiste
yaşanan çatışmalar için verilen cevapların %16’sında yöneticilerin görmezden geldikleri
belirtilirken saha için bu oran %4’tür. Bunun nedenlerinden bir tanesinin sahadaki
çatışmaların imalatı doğrudan etkileyerek geciktirme ihtimalinin bulunması olduğu
düşünülmektedir. İmalatı geciktirecek bir çatışmaya çözümün bir an önce getirilmesi
tercih edilebilir. Sahada, bunun yanı sıra %14 oranında örtbas etme yöntemine de
başvurulmaktadır. Görmezden gelme yönteminde yöneticiler olay hiç yaşanmamış gibi
davranmaktadır; ancak örtbas etme yönteminde kimseye zarar gelmeyecek şekilde
çatışmayı sonlandırmak amaçlanır. Yapılan kişisel görüşmelerde, sahada örtbas etme
yönteminin görmezden gelme yöntemine göre daha çok tercih edilmesinin sebebinin
sahada tarafların işten ayrılmasını engellemek olduğu belirlenmiştir (Gündoğdu, 2008).
Diğer bir çözüm olan yöneticilerin başka kişinin yardımına başvurması yöntemi
incelenen inşaat projelerinde pek uygulanmamaktadır. Bu çözümü sadece %4’lük bir
kesim seçmiştir.

Sonuç
Alan araştırması sonucunda inşaat projelerinde bölümler arası ve kişiler arası
çatışmaların yaşandığı tespit edilmiştir. Bölümler arası çatışma en çok proje bölümü ve
saha uygulamaları bölümü arasında yaşanmaktadır. Bunu planlama bölümü ve saha

325
uygulamaları bölümü arasında yaşanan çatışma takip etmektedir. Bütün bölümler
incelendiğinde, bölümlerin en çok saha uygulaması bölümü ile çatışma yaşamakta
olduğu görülmektedir. Saha uygulaması zaten imalatın yapıldığı ana bölüm olduğu için
bu beklenen bir sonuçtur.

Bölümler arası yaşanan çatışmaların nedenlerinin içinde en önemlisi görev, yetki ve


sorumlulukların belirsizliği olarak belirlenmiştir. Bu durum inşaat projelerine has
dinamik ortamdan kaynaklanmaktadır. Bazı firmalarda is yoğunluğunu karşılamak için
veya değişen dinamik is koşullarına ayak uydurmak için bir kişi birden çok işte
çalıştırılmaktadır. Bu sorunun çözümlenebilmesi için çalışanların görevlerinin net
olarak tanımlanması ve kişilerden görev tanımları dışında hizmet beklenmemesi
gerekmektedir.

Çalış mada tespit edilen diğer bir çatışma nedeni ise mühendisler arasındaki iletişim
eksikliğidir. İletişim kaynaklı çatışmalarda en önemli sorun bölümlerin/kiş ilerin
birbirleriyle olan yetersiz bilgi alışverişidir. Bu sorunun çözümü için etkili bir iletişim
ağının kurulması, bunun sürekli bir kontrol düzeni ile işler kılınması ve geliştirilmesi,
tüm personelin bu sistem hakkında temel bilgi ve becerilere sahip olmaları ile
sağlanabilir.

İnşaat projelerinde bölümler/kişiler arasında işbirliği ve koordinasyon sağlama


konusunda sorunlar yaşanmaktadır. Bu sorunun aşılması için bölümlerin bir arada
çalışmasını sağlayacak etkin takım çalış ması yapılmasının gerekli olduğu saptanmıştır.
Etkin takım çalış masını gerçekleştirmek için de ofiste çalışan mühendislerin sahaya
entegre edilmesi gerekir.

Kişilerin çatışma yaşandığında belirgin bir tutumu olmadığı ve çatışmanın boyutuna


göre farklı davranacakları görülmektedir. Ancak ofiste ve saha çalışanlarının çatışma
durumundaki davranışları arasında farklılık olduğu tespit edilmiştir. Çatışma
durumunda çatışma yaşayan kiş ilerin çoğunlukla çatışmanın kendisinden
kaynaklanmadığını savunduğunu belirlenmiştir. Bunu takip eden davranış şekilleri ise
çatışma yaşayan kişinin çatışmanın daha da büyümemesi için çatışmadan çekilmesi
veya saldırgan davranış sergilemesidir. Çatışma halinde yöneticilerin davranışları
incelendiğinde cevapların yarısından fazlasında yöneticilerin olumlu bir davranış içinde
oldukları ve çatışmaya taraf olanları dinledikleri ve bir çözüm bulmaya çalıştıkları
belirlenmiştir.

Bu çalış madan elde edilen sonuçlar yardımıyla inş aat yöneticileri çatışma nedenlerini ve
boyutlarını dikkate alarak daha etkin bir çatışma yönetimi gerçekleştirebilecektir. Ofis
ve saha çalışanlarının çatışma sırasındaki gösterdikleri davranış farkları incelenerek, her
iki gruba da farklı çatışma yönetimi uygulanabilecektir.

Teşekkür
Bu çalışmaya verdikleri destekten dolayı Öğ. Gör. Dr. Oğuz Ersun ile Umut Gökçe’ye
ve alan çalış masına katkıları olan Osman İshakoğlu ve Haluk Martağan’a yardımları
için teşekkür ederiz.

326
Kaynaklar

Duran, İ. (2008) Kişisel görüşme.

Ergün, M. (1995) Bilimsel Araştırmalarda Bilgisayarla İstatistik Uygulamaları, Ocak


Yayınları, Ankara.

Ertürk, M. (2000) İşletmede Yönetim ve Organizasyon, Beta Yayınevi, İstanbul.

Göçmen, S. (2005) Türkiye İnşaat Projelerinde Yüklenici ve Mal Sahibi Arasında


Meydana Gelen Çatışmaların Nedenleri ve Çatışma Yönetimi Yüksek Lisans Tezi,
İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.

Göktekin, M. (1999) İnşaat Personelinin Çatışma Giderim Yaklaşımının Saptanmasına


Yönelik Alan Çalışması Yüksek Lisans Tezi, İ.T.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.

Gündoğdu, İ. (2008) Kişisel görüşme

Koçel, T. (1998) İşletme Yöneticiliği, Beta Yayınları, İstanbul.

Özdamar, K. (2004) Paket Programlar ile İstatiksel Veri Analizi, Kaan Kitabevi,
Eskişehir.

Schermerhorn, J.R., Hunt, J.G., Osborn, R.N. (2004) Core Concepts Of Organizational
Behaviour, John Wiley and Sons Inc, USA.

Silah, M., 2001. Çalışma psikolojisi, Selim Kitabevi, Ankara.

Upron, G. and Cook, I., 2002. Dictionary of statistics, Oxford University Pres.

Yıldırım, U., 2008. Kişisel görüşme.

327
Korelasyonlu Aktivite Şebekesi Risk Analizi Modeli Ve
Bir İnşaat Projesi Üzerinde Örnek Uygulaması

Dr. Önder Ökmen Doç. Dr. Ahmet Öztaş


Doktora sonrası araştırmacısı, Öğretim Üyesi,
İnşaat Müh. Böl., Epoka Üniv., İnşaat Müh. Böl., Epoka Üniv.,
Tiran, Arnavutluk Tiran, Arnavutluk
Tel: 0 532 5532828 Tel: 00 355 208 72 10
E-Posta: onderokmen@hotmail.com E-Posta: aoztas@epoka.edu.al

Öz
Şebeke tipi aktivite çizelgeleri, inşaat projelerinde, proje süresinin tahmini, proje
ilerleyişinin kontrolü ve kaynakların verimli bir şekilde dağıtılmasında
kullanılagelmiştir. Günümüz koşullarında belirsizliklerden bir hayli etkilenen inşaat
aktivite şebekelerinin Kritik Yol Yöntemi (Critical Path Method – CPM), Program
Değerlendirme ve İnceleme Tekniği (Program Evaluation and Review Technique –
PERT) gibi deterministik ve olasılıksal metotlarla incelenmesi yeterli olmamaktadır. Bu
çerçevede, mevcut çalış ma, aktivite sürelerinin ve belirsizlik oluşturan risk faktörlerinin
korelasyonlu olduğu durumda inşaat aktivite şebekelerinin belirsizlik etkisi altında
incelenmesine olanak sağlayan Korelasyonlu Aktivite Şebekesi Risk Analizi Modeli
(Correlated Schedule Risk Analysis Model – CSRAM) isimli yeni bir yöntem
önermektedir. Çalışmada, CSRAM’in gerçek bir inşaat projesi üzerindeki uygulaması
verilmekte olup, elde edilen sonuçlar aynı proje üzerinde uygulanan CPM, PERT ve
simülasyona (Monte Carlo Simülasyonu - MCS) dayalı CPM yöntemlerinden elde
edilen sonuçlarla karşılaştırılmaktadır. Bu uygulamalar CSRAM’in işlerliğini ve
belirsizlik etkisine paralel olarak daha gerçekçi sonuçlar ürettiğini göstermiştir. Ayrıca,
CSRAM ile birlikte uygulanan diğer üç yöntemden elde edilen sonuçların
karşılaştırılmasıyla inşaat aktivite şebekelerinin değerlendirilmesinde aktiviteler ve
belirsizlik oluşturan risk faktörleri arasındaki korelasyonun dikkate alınmasının önemi
gösterilmiştir.

Anahtar sözcükler : Aktivite şebekesi, Risk yönetimi, Risk analizi, Korelasyon,


Simülasyon modelleri.

Giriş
Çubuk Diyagramı Yöntemi, Denge Çizgisi Yöntemi (LOB) ve Kritik Yol Yöntemi
(CPM) 1950’lerden itibaren inşaat proje aktivitelerinin çizelgelemesinde kullanılan
başlıca metotlar olmuşlardır (Oberlender, 2000). CPM, aktivite şebekelerinin
çizelgelemesinde kullanılmakta olup, aktiviteler arasındaki ilişkileri dikkate alarak proje
süresinin bulunmasında ve her bir aktivitenin kritikliği doğrultusunda aktivitelerin proje
süresi üzerindeki etkilerini ortaya çıkarmada son derece etkili bir yöntemdir. Ancak,
CPM her bir aktivitenin öngörülen süresini tek, kesin bilinen ve değişmez olarak kabul
etmekte olduğundan deterministik bir yöntem olarak değerlendirilebilir. Oysa inşaat

329
aktiviteleri hava koşulları, zemin şartları gibi değişik türde risk faktörlerinin ve bu
faktörlerin yol açtığı belirsizliklerin etkisi altındadır. Bu nedenle aktivite süreleri
gerçekte değişkenlik gösterebilmekte ve CPM, aktivite kritikliklerinin yanlış
değerlendirilmesine ve proje süresinin yanlış bulunmasına yol açabilmektedir (Flanagan
ve Norman, 1993). Buna bağlı olarak inşaat aktivite şebekelerini belirsizlik etkisi
altında değerlendirebilmek amacı ile Program Değerlendirme ve İnceleme Tekniğ i
(PERT) (Dept. of the Navy, 1958), Olasılıklı Şebeke Değerlendirme Tekniği (PNET)
(Ang ve diğ., 1975) ve Monte Carlo Simulasyonu (MCS) (Diaz ve Hadipriono, 1993)
gibi CPM tabanlı deterministik olmayan yöntemler geliştirilmiştir. Bu yöntemler proje
risk yönetim sistemi sürecinde risk analizi yöntemi olarak ta kullanılabilmektedir.

Risk yönetimi, bir yatırım veya projede karşılaşılması beklenen risklerin sistematik bir
kontrol prosedürü olarak tanımlanabilir (Dikmen ve diğ., 2004). Bu prosedür risk
tanımlaması, risk sınıflandırması, risk analizi ve riske karşı önlem geliştirilmesi gibi
işlemler içermektedir (Flanagan ve Norman, 1993).

PERT, MCS ve PNET gibi risk analizi yöntemleri belirsizliği analiz edebilmekle
birlikte, tek tek her bir aktivitenin ve bir bütün olarak aktivite şebekesinin risk
faktörlerine karşı duyarlılığını gösterememekte ve aktiviteler arasındaki korelasyon
etkisini göz ardı etmektedir (Wang ve Demsetz, 2000). Oysa, aktivite şebekelerinde
aynı risk faktöründen etkilenen aktiviteler arasında korelasyon oluşmakta ve bu
korelasyon etkisi proje süresi gibi CPM bulguları üzerindeki belirsizliği arttırmaktadır.
Bu çerçevede, aktivite şebekelerinde korelasyon etkisini dikkate alarak, risk faktörü
duyarlılık analizi yapabilen risk analizi modelleri geliştirilmiştir (Wang ve Demsetz,
2000): Belirsizlik Karar Modeli (MUD) (Carr, 1979), Proje Süre Tahmini (PRODUF)
(Ahuja ve Nandakumar, 1985), PLATFORM (Levitt ve Kunz, 1985), Şartlı Beklenen
Değer Modeli (CEV) (Ranashinge ve Russell, 1992), Tam Simülasyon (Touran ve
Wiser, 1992), Faktörlü Simülasyon (Woolery ve Crandall, 1983), Korelasyonlu
Belirsizlik Altında Şebekeler (NETCOR) (Wang ve Demsetz, 2000) ve Kararsal Risk
Analizi Prosesi (JRAP) (Öztaş ve Ökmen, 2005). Bu modeller risk faktörleri, aktiviteler
arasındaki korelasyon etkisi, belirsizlik etkisi ve belirsizliğin olumlu ve olumsuz
yöndeki etkisi gibi hususlardan bir veya birkaçını dikkate alan çözümlemeler üretmekle
birlikte hiçbiri risk-faktörleri arasındaki korelasyon etkisini dikkate almamaktadır. Bu
nedenle, inşaat aktiviteleri ve risk faktörleri arasındaki çift yönlü korelasyonu göz ardı
etmeden aktivite şebekelerinin belirsizlik altında değerlendirilmesini sağlayan
Korelasyonlu Aktivite Şebekesi Risk Analizi Modeli (Correlated Schedule Risk
Analysis Model – CSRAM) isimli yeni bir model geliştirilmiştir (Ökmen ve Öztaş,
2008).

Bu çalışma, CSRAM’in genel bir açıklamasını ve gerçekleştirilmiş bir inşaat projesi


üzerindeki örnek uygulamasını içermektedir. Elde edilen sonuçlar aynı proje üzerinde
uygulanan CPM, PERT ve simülasyona (Monte Carlo Simülasyonu - MCS) dayalı CPM
yöntemlerinden elde edilen sonuçlarla da karşılaştırılmaktadır. CSRAM’in detaylı
açıklaması ise Ökmen ve Öztaş (2008)’da yer almaktadır.

Korelasyonlu Aktivite Şebekesi Risk Analizi Modeli


CSRAM, CPM üzerine kurulu olan, MCS tekniği ile çalışan, nitel ve nicel girdileri
kullanarak ürettiği olasılıklı nicel çıktılarla inşaat aktivite şebekelerinin belirsizlik ve

330
korelasyon etkisi altında incelenmesini ve değerlendirilmesini sağlayan, inşaat yapım
yönetimi karar verme süreçlerinde ve risk yönetiminde kullanılabilen bir risk analizi
modeli olarak geliştirilmiştir. Ökmen ve Öztaş (2008)’ın çalışmasında MS Excel ve
@Risk programları kullanılarak teoriden pratiğe geçirilen CSRAM’in akış çizelgesi
Şekil 1’deki gibidir. Modelin girdi-çıktı zinciri ise Şekil 2’de gösterilmektedir.

Şekil 2 CSRAM girdi-çıktı zinciri.

Şekil 1 CSRAM akış çizelgesi.

CSRAM, CPM üzerine kurulu olduğundan CPM uygulaması için öngörülen aktiviteler,
aktivite öncellik ilişkileri, ara zamanlar gibi verileri girdi olarak kabul eder. Ancak,
aktivite süreleri PERT’te olduğu gibi “minimum”, “maksimum” ve “en muhtemel”
değerler olarak girilir. CSRAM’in ihtiyaç duyduğu diğer bir veri grubu ise belirsizlik
oluşturan risk faktörleri ile ilgilidir. Şebekede bulunan aktivitelerin sürelerini
etkileyeceği düşünülen (geçmiş işlerdeki tecrübeler, mühendislik öngörüsü ve risk
tanımlama süreçleri doğrultusunda) risk faktörleri ve risk faktörlerinin “beklenen-
beklenenden iyi olma-beklenenden kötü olma” durumlarını yansıtan “risk faktörü
durum olasılık sınır değerleri” modele girilir. Bunun dışında her bir risk faktörünün her
bir aktivite üzerindeki etkisi “çok etkili-etkili-etkisiz” ifadelerinden biri ile niteliksel

331
olarak belirtilir. Model, işleyiş i sırasında bu niteliksel verileri nicel verilere
çevirmektedir. Örneğin, iki ayrı aktivite için belirli bir risk faktörü etkisi “çok etkili/çok
etkili” olarak girilmişse bu iki aktivite bu risk-faktörü açısından tam korelasyonlu; “çok
etkili/etkili” olarak girilmişse bu iki aktivite bu risk-faktörü açısından kısmi
korelasyonlu, “etkili/etkisiz” olarak girilmişse bu iki aktivite bu risk-faktörü açısından
korelasyonsuz durumları oluşturulmuş olur. Diğer bir ifade ile CSRAM’de aktiviteler
arasındaki korelasyon etkisi risk faktörü bazlı olarak niteliksel ve dolaylı bir şekilde
modellenir; kullanıcıdan geçmiş işlerdeki sayısal verilere bağımlı olan korelasyon
katsayısı gibi nicel veriler istenmez. Risk-faktörleri arasındaki korelasyon etkisi ise
korelasyonlu risk faktörleri için aynı “risk faktörü durum olasılık sınır değerleri”
girilerek sağlanır. MCS iterasyon sayısı ve diğer bir takım simülasyon özellikleri de
girildikten sonra çalıştırılan CSRAM, CPM hesaplamalarını girilen iterasyon sayısı
kadar tekrarlar. Her bir CPM uygulaması sırasında (her bir iterasyonda) CSRAM,
“rasgele sayı üreticisi” ile iki ayrı kez risk faktörü sayısı kadar 0 ile 1 arasında rasgele
sayı üretir (Şekil 1). İlk üretimdeki rasgele sayılar vasıtası ile söz konusu CPM
uygulamasında (söz konusu iterasyonda) her bir risk faktörünün “beklenen-beklenenden
iyi olma-beklenenden kötü olma” rasgele durumlarından hangisi ile etkinleştirileceğ i
CSRAM tarafından belirlenir. İkinci kez üretilen rasgele sayılarla ise CSRAM, her bir
risk faktörünün söz konusu CPM uygulaması (söz konusu iterasyonda) sırasında ne
şiddette meydana geleceğini modeller. Risk faktörlerinin meydana geliş şiddetini temsil
eden bu sayılar ile her bir aktiviteyi etkileyen risk faktörlerinin “çok etkili-etkili-etkisiz”
nitel değerlerinin CSRAM tarafından dönüştürülen nicel değer karşılıkları ile
etkileştirilmesi sonucunda (ilk rasgele sayı üretim aşamasında belirlenen risk faktörü
durumları da dikkate alınarak) CSRAM, “aktivite süre katsayıları”nı hesaplar. CSRAM,
bu süre katsayılarını “minimum”, “maksimum” ve “en muhtemel” değerler ile temsil
edilen aktivite süreleri ile etkileştirerek söz konusu CPM uygulaması (söz konusu
iterasyonda) sırasında kullanılacak aktivite sürelerini hesaplamış olur. Her bir aktivite
için bulunan bu süre değerleri kullanılarak CPM tamamlanır ve MCS iterasyon sayısı
kadar CPM uygulaması aynı şekilde tekrarlanır (Şekil 1). Simülasyon tamamlandığında
proje süresi, aktivite toplam bolluk zamanları (aktivite kritiklikleri) ve aktivite yolu
bolluk zamanları (yol kritikliği) gibi şebekeye ait özelliklerin değişim durumları
olasılıklı bir şekilde çıktı olarak üretilmiş olur. Ayrıca, risk faktörlerinin “beklenen-
beklenenden iyi olma-beklenenden kötü olma” durumlarını yansıtan “risk faktörü
olasılık sınır değerleri”nde gerekli ayarlamalar yapılıp simülasyon tekrarlanarak
şebekenin risk faktörlerine karşı duyarlılığı ölçülür. Örneğin, hangi risk faktörlerinin
proje süresi ve aktivite kritiklikleri üzerindeki belirsizliğin oluşmasında daha etkili
olduğu bulunmuş olur (Şekil 2). Daha önce de belirtildiği gibi bu olasılık değerleri
inşaat yapım yönetimi karar verme süreçlerinde ve risk yönetiminin risk önleme/azaltma
safhasında kullanılabilmektedir.

Örnek Uygulama
Bu bölümde, CSRAM’in gerçek bir inşaat projesi üzerindeki uygulaması verilmekte
olup, elde edilen sonuçlar aynı proje üzerinde uygulanan CPM, PERT ve simülasyona
(MCS) dayalı CPM yöntemlerinden elde edilen sonuçlarla karşılaştırılmaktadır.
Uygulamalara geçmeden önce faydalanılan proje hakkında genel bilgiler verilmiştir.

332
Proje Bilgisi

Örnek uygulamada faydalanılan “Gönen Havzası Pompaj Sulaması Proje Yapım İşi”,
Devlet Su İşleri Balıkesir 25. Bölge Müdürlüğü (İdare) idaresinde, Bar-Su Proje ve
İnşaat Ltd. Şti.’nin (Yüklenici) yükleniminde gerçekleştirilen ve Balıkesir-Gönen
bölgesinde yer alan 3981 ha’lık tarım arazisine basınçlı borulu sistem ile sulama suyu
ulaştırmayı hedefleyen bir sulama-drenaj projesi yapım iş idir. İşin sözleşmesi
22.12.2005 tarihinde imzalanmış ve işin yapımı 02.01.2006 tarihinde iş teslimiyle
birlikte başlamıştır. Yüklenici, sözleşme gereğince proje çizimlerini, teknik raporları,
metraj/keşif cetvellerini, iş sonu aydınger paftalarını ve proje CD’lerini sözleşme,
şartname ve fenni kurallara uygun olarak hazırlamakla ve işi 02.01.2006 ile 28.10.2006
tarihleri arasındaki 300 takvim günü içerisinde tamamlayarak İdare’ye teslim etmekle
yükümlüdür (Proje ve İnşaat Dairesi Başkanlığı, 2007). Örnek uygulamada inşaat
aşamasında olan bir iş yerine projelendirme aşamasında bulunan bir iş in seçilmesindeki
gaye CSRAM’in ve beraberinde CPM, PERT gibi yöntemlerin inşaat projelerinin
sadece inşaat aşamasında değil, tasarım aşamasında da kullanılabileceğini göstermektir.

Kritik Yol Yöntemi Uygulaması

Yüklenici, sözleşmede belirtilen 300 günlük proje teslim süre dilimini dikkate alarak 19
aktiviteden oluşan çubuk diyagramını hazırlamış ve bu iş programı İdare tarafından
uygun bulunarak onaylanmıştır. Ancak, işler planlandığı şekilde gitmemiş ve onaylı iş
programına göre 28.10.2006 tarihine kadar teslim edilmesi gereken iş Haziran 2007
tarihi itibari ile Yüklenici’nin sözleşme hükümlerine dayandırdığı ve İdare’nin
Yüklenici’yi haklı bularak onay verdiği üç ayrı süre uzatım talebi ile birlikte 214 takvim
günü uzamıştır. Bu olumsuz durumun, İdare tarafından risk analizi yapılmadan
belirlenen 300 günlük iş teslim süresinin ve iş programındaki eksiklikleri belirlemede
yetersiz kalan çubuk diyagramı iş programının bir sonucu olduğu kolaylıkla
belirtilebilir.

Bu çerçevede, kıyaslama yapılabilmesi için onaylı çubuk diyagramı iş programındaki


aktivite sürelerine sadık kalınarak aktivite şebekesi oluşturulmuş ve şebeke üzerinde
CPM uygulanmıştır. Ancak, öncellik ilişkilerini kurabilmek için CPM uygulamasında
çubuk diyagramındaki gibi 19 aktivite değil toplam 32 aktivite kullanılmıştır. CPM
uygulaması, Primavera Project Planner isimli yazılımla gerçekleştirilmiştir. Uygulama
sonucunda proje tamamlanma tarihi 13.11.2006 olarak bulunmuştur. Oysa, aynı aktivite
sürelerinin kullanıldığı çubuk diyagramına göre bu tarih 28.10.2006’dır. İşe ait arşiv
(Proje ve İnşaat Dairesi Başkanlığı, 2007) incelenmiş ve Yüklenici tarafından ayrı
tarihlerde talep edilen üç ayrı süre uzatımının “Ön Rapor’un onaylanması”, “Genel
vaziyet ve üst havza planlarının onaylanması” ve “aplikasyon öncesi plan/profil
projelerinin onaylanması” işlerinin İdare’den kaynaklı olarak iş programındaki sürelere
kıyasla gecikmesinden vuku bulduğu tespit edilmiştir. Bu işler ile ilgili olan ve Tablo
1’de belirtilen 5, 7, 9 ve 11 no’lu aktivitelerden 5, 9 ve 11 no’lu aktiviteler CPM
uygulamasında kritik aktivite, 7 no’lu aktivite ise 3 günlük toplam bolluk zamanına göre
kritiğe yakın aktivite olarak tespit edilmiştir. Çubuk diyagramı, aktivitelerin kritiklikleri
hakkında herhangi bir bilgi veremediğinden, bu aktivitelerin kritik olduğu ve çubuk
diyagramındaki gerçekçi olmayan sürelerin değiştirilerek iş programının revize edilmesi
gerektiği fark edilememiş, sonuçta süre uzatımları meydana gelmiştir. CPM
uygulansaydı ve revizyon ihtiyacı farkedilseydi bile, CPM belirsizliklerin aktivite
süreleri ve proje tamamlanma süresi üzerindeki etkisini belirleyemediğinden iş

333
programının ne şekilde revize edileceği noktasında yanlış yaklaşımlar meydana
gelecekti. Bu durumun çözümü için bir sonraki bölümde PERT ve CSRAM
uygulamaları yer almaktadır.

Program Değerlendirme Ve İnceleme Tekniği Uygulaması

PERT uygulaması için CPM uygulamasında kullanılan aktivite süreleri en muhtemel


süreler olarak kabul edilip öncelikle minimum ve maksimum muhtemel süreler
öngörülmüştür (Tablo 1). Aktivitelere atanan bu maksimum-minimum-en muhtemel
süre üçlemeleri sonuçların kıyaslanabilmesi açısından daha sonra simülasyona (MCS)
dayalı CPM ve CSRAM uygulamalarında da aynen kullanılacaktır. Ayrıca, CPM
uygulamasında kullanılan aktiviteler, aktivite şebeke ilişkileri ile ara zamanlar da
CPM’e dayalı olarak çalışan PERT, MCS ve CSRAM uygulamalarında aynı şekliyle
kullanılmaktadır.

PERT uygulaması sonucunda, işin onaylı çubuk diyagramı iş programında belirtildiğ i


gibi 300 günde bitirilme ihtimali %6, CPM uygulamasıyla bulunan 316 günde bitirilme
ihtimali %10, %0 ihtimalle bitirilme süresi 238 gün ve %100 ihtimalle bitirilme süresi
550 gün olarak bulunmuştur. Bu sonuçlar çubuk diyagramı ve CPM uygulamalarıyla
bulunan proje bitirme sürelerinin belirsizlik etkisinden dolayı ne denli gerçekçi
olmadığını ve ne denli riskli olduğunu göstermektedir.

PERT, CPM ile bulunan kritik aktivite yolunu dikkate alarak, belirsizlik etkisini sadece
kritik yol üzerindeki aktiviteler üzerinden olasılıklı bir yaklaşımla belirlemektedir. Oysa
kritik yol, gerçekte aktivite süreleri üzerindeki belirsizlik etkisinin değiştirici
özelliğinden ötürü öngörülenden sapma (değişkenlik) gösterebilir. Ayrıca PERT ile
korelasyon etkisi hesaba katılamamakta ve risk faktörü duyarlılık analizi
gerçekleştirilememektedir. Bu nedenle gelecek bölümde uygulaması yer alan MCS’ye
dayalı CPM, korelasyon etkisi ve risk faktörü duyarlılık analizi dışında PERT’in
belirsizlik analizi açısından taşıdığı eksiklikleri giderme noktasında alternatif olarak
geliştirilmiş bir yöntemdir.

Simülasyona Dayalı Kritik Yol Yöntemi Uygulaması

CPM ve PERT uygulamalarında kullanılan aktiviteler, maksimum-minimum-en


muhtemel aktivite süreleri, aktivite şebeke ilişkileri ile ara zamanlar Simülasyona
(MCS) dayalı CPM uygulamasında da aynen kullanılmıştır. Aktivite süreleri,
maksimum-minimum-en muhtemel süreler kullanılarak üçgen dağılım olarak
oluşturulmuştur. Uygulama için CPM, MS Excel tablo işlemcisi ile programlanmış ve
MS Excel programına bir simülasyon programı olan @Risk programı entegre edilmiştir.

1000 MCS iterasyonu sonucunda işin onaylı çubuk diyagramı iş programında


belirtildiği gibi 300 günde bitirilme ihtimali %0, CPM uygulamasıyla bulunan 316
günde bitirilme ihtimali %0, %0 ihtimalle bitirilme süresi 355 gün ve %100 ihtimalle
bitirilme süresi 630 gün olarak bulunmuştur.

Bu sonuçlar çubuk diyagramı ve CPM uygulamalarıyla bulunan proje bitirme


sürelerinin belirsizlik etkisinden dolayı ne denli gerçekçi olmadığını ve ne denli riskli
olduğunu bir kez daha göstermiştir. Ayrıca, bu sonuçlar PERT uygulamasında elde
edilen sonuçlarla karşılaştırıldığında MCS’ye dayalı CPM’in proje tamamlama süresi

334
açısından daha kötümser sonuçlar ürettiğini göstermektedir. Bir başka deyiş le
belirsizliğin proje süresi üzerindeki değiştirici etkisi PERT tarafından makul ölçekte
ortaya çıkarılamamaktadır.

Korelasyonlu Aktivite Şebekesi Risk Analizi Modeli Uygulaması

CPM, PERT ve MCS’ye dayalı CPM uygulamalarında kullanılan aktiviteler,


maksimum-minimum-en muhtemel aktivite süreleri, aktivite şebeke ilişkileri ile ara
zamanlar CSRAM uygulamasında da aynen kullanılmıştır. Ayrıca, aktivite şebekesini
etkilemesi muhtemel risk faktörleri, CSRAM uygulaması için gerekli olan bu risk
faktörlerine ait aktivite-risk faktörü etki değerleri, risk-faktörü durum olasılık sınır
değerleri ile hangi risk faktörlerinin korelasyonlu olduğu Yüklenici’nin teknik ve
yönetici personeli ile İdare’nin teknik kadrosuyla yapılan görüşmeler neticesinde
belirlenmiştir. Uygulama için CSRAM, MS Excel tablo işlemcisi ile programlanmış ve
MS Excel programına bir simülasyon programı olan @Risk programı entegre edilmiştir.

Risk faktörü 3 (Genel Müdürlük tarafından yapılan proje değişiklikleri) ve risk faktörü
4 (çizim ve raporların tasdikinde yaşanan İdare’den kaynaklı gecikmeler) korelasyonlu
risk faktörleri olarak CSRAM’e girilmiş ve modele 1000 iterasyon yaptırılmıştır. 1000
MCS iterasyonu sonucunda CSRAM, işin %0 ihtimalle bitirilme süresini 281 gün ve
%100 ihtimalle bitirilme süresini ise 735 gün olarak hesaplamıştır. Bu sonuçlar PERT
uygulamasında elde edilen sonuçlarla karşılaştırıldığında CSRAM’in proje tamamlama
süresi açısından daha kötümser sonuçlar ürettiğini göstermektedir. Sonuçlar MCS’ye
dayalı CPM sonuçlarıyla karşılaştırıldığında ise CSRAM’in proje tamamlama süresi
maksimum muhtemel değeri açısından daha kötümser, proje tamamlama süresi
minimum muhtemel değeri açısından ise iyimser bir sonuca vardığını göstermektedir.
Ancak bu iki değer arasındaki fark CSRAM sonuçlarına göre daha büyüktür. Bir başka
deyişle belirsizliğin proje süresi üzerindeki değiştirici etkisi CSRAM tarafından PERT
ve MCS’ye dayalı CPM’e göre daha geniş bir ölçekte hesaplanmaktadır. Bunun dış ında
CSRAM uygulaması sonucunda, işin onaylı çubuk diyagramı iş programında belirtildiğ i
gibi 300 günde bitirilme ihtimali %2.42, CPM uygulamasıyla bulunan 316 günde
bitirilme ihtimali ise %9.50 olarak bulunmuştur. Bu sonuçlar, CSRAM’in PERT’e göre
daha kötümser, MCS’ye dayalı CPM’e göre ise daha iyimser bulgulara vardığını
göstermektedir. Daha önce de belirtildiği gibi, çubuk diyagramı ve CPM sonuçları bu
iki yöntemin belirsizlik etkisini hesaba katmaması; PERT sonuçları bu yöntemin risk
faktörlerine dayalı bir analiz yaklaşımı içermemesi, korelasyon etkisini dikkate
almaması ve sadece CPM tarafından bulunan kritik yol üzerindeki aktiviteler üzerinden
sonuca varması; MCS’ye dayalı CPM sonuçları ise bu yöntemin risk faktörlerine dayalı
bir analiz yaklaşımı içermemesi, korelasyon etkisini dikkate almaması nedenlerinden
ötürü risk faktörlerine dayalı bir analiz yaklaşımı içeren, korelasyon etkisini dolaylı
şekilde hesaba katan, sadece kritik yol bazlı iş lem yapmayıp simülasyon boyunca
değişen kritik yolları dikkate alan ve risk faktörü duyarlılık analizi yapabilen
CSRAM’le bulunan sonuçlar daha gerçekçi ve güvenilir sonuçlar olarak
değerlendirilebilir.

CSRAM’le gerçekleştirilen proje süresi - risk faktörü duyarlılık analizine göre risk
faktörü 3 (Genel Müdürlük tarafından yapılan proje değişiklikleri) ve risk faktörü 4’ün
(çizim ve raporların tasdikinde yaşanan İdare’den kaynaklı gecikmeler) proje süresi
belirsizliği üzerinde en etkin faktörler olduğu bulunmuştur. Risk faktörü 5
(Yüklenici’ye ait personelin tecrübe, birikim, beceri, üretkenlik ve performansı) ve risk

335
faktörü 9 (proje tarafları arasında meydana gelen anlaşmazlıklar) ise bu iki faktörden
sonraki en etkili faktörler olarak belirlenmiştir (Tablo 2). İşe ait resmi yazışmalar
incelendiğinde risk faktörü 4’ün (çizim ve raporların tasdikinde yaşanan İdare’den
kaynaklı gecikmeler) haziran 2007 itibari ile gerçekleştirilen 3 ayrı süre uzatımının
gerekçesi olduğu anlaşılmıştır (Proje ve İnşaat Dairesi Başkanlığı, 2007). Başka bir
deyişle, CSRAM proje süresi belirsizliği üzerindeki en etkili risk faktörünü belirlemede
başarılı olmuştur. Daha önce de belirtildiği gibi bu tür duyarlılık anilizi sonuçları
yönetimsel açıdan ve risk faktörlerine karşı önceden gerekli tedbirlerin alınması
yönünden son derece önemli ve faydalı olmaktadır. Çubuk diyagramı, CPM, PERT ve
MCS’ye dayalı CPM yöntemleri ile bu tür bilgilere ulaşmak olanaklı olmamaktadır.

Tablo 1 Aktivite kritikliği analiz sonuçları.

MCS- MCS- CSRAM CSRAM


Min. Max. CPM CPM MCS-CPM CSRAM
Akt Süre Min. Max.
Süre Süre Min. Max. Aktivite Aktivite
No. (gün) Toplam Toplam
(gün) (gün) Toplam Toplam Kritikliği Kritikliği
Bolluk Bolluk
Bolluk Bolluk
1 1 1 1 0 0 Kritik 0 0 Kritik
2 20 30 35 0 56 Belirsiz 0 45 Belirsiz
3 7 10 40 0 56 Belirsiz 0 45 Belirsiz
4 60 75 90 0 5 Krt.yakın 0 0 Normal
5 15 20 50 0 0 Kritik 0 0 Kritik
6 15 20 40 0 0 Kritik 0 0 Kritik
7 7 10 80 0 61 Belirsiz 0 21 Belirsiz
8 10 15 40 0 61 Belirsiz 0 21 Belirsiz
9 5 5 50 0 61 Belirsiz 0 21 Belirsiz
10 20 30 50 0 0 Kritik 0 0 Kritik
11 7 10 90 0 0 Kritik 0 0 Kritik
12 50 70 100 0 0 Kritik 0 0 Kritik
13 40 60 150 0 0 Kritik 0 0 Kritik
14 60 70 90 0 213 Belirsiz 12 129 Normal
15 30 40 120 0 213 Belirsiz 12 129 Normal
16 7 10 20 0 133 Belirsiz 19 100 Normal
17 5 5 40 0 133 Belirsiz 19 100 Normal
18 7 10 30 0 124 Belirsiz 19 100 Normal
19 5 5 40 0 124 Belirsiz 19 100 Normal
20 20 30 40 0 37 Belirsiz 0 0 Kritik
21 10 10 60 0 37 Belirsiz 0 0 Kritik
22 7 10 30 0 37 Belirsiz 0 0 Kritik
23 5 5 60 0 37 Belirsiz 0 0 Kritik
24 3 4 20 0 119 Belirsiz 19 100 Normal
25 3 4 40 0 138 Belirsiz 23 100 Normal
26 3 4 10 0 31 Belirsiz 0 0 Kritik
27 3 4 40 0 31 Belirsiz 0 0 Kritik
28 3 4 10 0 43 Belirsiz 1 11 Krt.yakın
29 3 4 40 0 43 Belirsiz 1 11 Krt.yakın
30 7 8 60 0 144 Belirsiz 19 131 Normal
31 3 4 10 0 31 Belirsiz 0 0 Kritik
32 3 4 60 0 0 Kritik 0 0 Kritik

Proje süresi - risk faktörü duyarlılık analizi dış ında CSRAM ile gerçekleştirilen diğer
duyarlılık analizleri ise akitivite – risk faktörü ve aktivite yolu – risk faktörü duyarlılık
analizleridir. Yer kısıtlığı nedeni ile sonuçları bu bildiride verilemeyen bu duyarlılık
analizleri vasıtası ile hangi risk faktörlerinin aktivite kritikliği ve aktivite yolu kritikliğ i
üzerinde oluşan belirsizliğin oluşmasında daha etkili olduğu bulunmuştur. Tablo 1’de
aktivitelerin toplam bolluk zamanlarının nasıl değişiklik gösterdiği ve hangi kritiklik

336
tiplerine sahip olduğu MCS’ye dayalı CPM ve CSRAM uygulama sonuçları
doğrultusunda ayrı ayrı verilmiştir. Sonuçlar arasındaki farklar ve benzerlikler dikkat
çekicidir.

Tablo 2 Proje süresi - risk faktörü duyarlılık analizi sonuçları.

Minimum Maksimum Ortalama Proje


Proje Proje Proje Süresi Varyasyon Duyarlılık
Senaryo
Süresi Süresi Süresi Standart Katsayısı Sırası
(gün) (gün) (gün) Sapma
Tüm risk faktörleri 281,41 735,45 457,09 113,52 - -
Risk faktörü 1 308,47 328,03 315,42 4,91 0,02 3
Risk faktörü 2 312,83 364,44 316,99 6,04 0,02 3
Risk faktörü 3 ~ 4 295,93 659,20 450,39 114,71 0,25 1
Risk faktörü 5 299,37 362,79 326,06 17,64 0,05 2
Risk faktörü 6 303,61 335,41 316,11 5,46 0,02 3
Risk faktörü 7 311,91 321,47 316,45 2,13 0,01 4
Risk faktörü 8 312,04 326,79 316,66 3,52 0,01 4
Risk faktörü 9 311,22 378,68 321,54 16,73 0,05 2
Risk faktörü 10 314,88 322,92 317,71 2,57 0,01 4

Sonuç

Bu çalışmada, Korelasyonlu Aktivite Şebekesi Risk Analizi Modeli (CSRAM) isimli


yeni bir inşaat aktivite şebekesi inceleme ve değerlendirme yönteminin genel
özellikleriyle açıklaması ve gerçek bir projeye ait veriler üzerindeki örnek uygulaması
gösterilmektedir. Örnek uygulamada kullanılan veriler üzerinde CPM, PERT ve
simülasyona (MCS) dayalı CPM yöntemleri de uygulanmış ve sonuçlar
karşılaştırılmıştır. Bu uygulamalar ve sonuçların karşılaştırılması neticesinde,
CSRAM’in işlerliği ortaya konulmuş, belirsizlik etkisinin tespiti bakımından
CSRAM’in diğer yöntemlere göre daha gerçekçi sonuçlar ürettiği bulunmuş ve inşaat
aktivite şebekelerinin incelenmesinde aktiviteler ve belirsizlik oluşturan risk faktörleri
arasındaki korelasyonun dikkate alınmasının önemi gösterilmiştir. CPM, PERT ve
simülasyona (MCS) dayalı CPM yöntemlerinin kabiliyet dahilinde olmadığından bu
çalışmada CSRAM ile gerçekleştirilen diğer bir işlem ise aktivite, aktivite yolu ve
aktivite şebekesi seviyesinde risk faktörü duyarlılık analizleridir. Duyarlılık analizi ile
proje süresi, aktivite kritikliği, aktivite yolu kritikliği gibi şebeke özelliklerinin her bir
risk faktöründen ne oranda etkilendiği bulunmuştur.

Kaynaklar
Ahuja H. N., Nandakumar, V. (1985) Simulation model to forecast project completion
time. Journal Of Construction Engineering And Management, ASCE 111(4) pp 325–
342.

Ang A.H.S., Chaher, A. A., Abdelnour, J. (1975) Analysis of activity networks under
uncertainty. Journal Of The Engineering Mechanics Division, 101(4), pp 373–387.

Carr R. I. (1979) Simulation of construction project duration. Journal Of The


Construction Division, 105(2), pp 117–128.

337
Dept. of the Navy. (1958) PERT, program evaluation research task. Phase I Summary
Rep., Special Projects Office, Bureau of Ordnance, Washington, D.C.

Diaz C. F., Hadipriono F. C. (1993) Nondeterministic networking methods. Journal Of


Construction Engineering And Management, ASCE 119(1) pp 40–57.

Dikmen İ., Birgönül M. T., Arıkan A. E. (2004) A critical review of risk management
support tools. Proceedings of Association of Researchers in Construction Management,
Heriot Watt Univ., U.K., Cilt 2, s.1145–1154.

Flanagan, R., Norman, G. (1993) Risk Management And Construction, Backwell


Scientific, Cambridge, U.K.

Levitt R. E., Kunz J. C. (1985) Using knowledge of construction and project


management for automated schedule updating. Project Management Journal, 16(5) pp
57–76.

Oberlender, G. D. (2000) Project Management For Engineering And Construction,


McGraw-Hill, Boston, USA.

Ökmen Ö., Öztaş A. (2008) Construction project network evaluation with Correlated
Schedule Risk Analysis Model. Journal Of Construction Engineering And Management,
ASCE 134(1) pp 49–63.

Öztaş A., Ökmen Ö. (2005) Judgmental risk analysis process development in


construction projects. Building and Environment, 40(9) pp 1244–1254.

Proje ve İnşaat Dairesi Başkanlığı. (2007) Gönen Havzası Pompaj Sulaması Proje
Yapım İşi Sözleşmesi, Ön Raporu, Resmi Yazışmalar, Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü, Ankara, Türkiye.

Ranasinghe M., Russell A. D. (1992) Treatment of correlation for risk analysis of


engineering projects. Civil Engineering Systems, 9 pp 17–39.

Touran A., Wiser E. P. (1992) Monte Carlo technique with correlated random variables.
Journal Of Construction Engineering And Management, ASCE 118(2) pp 258–272.

Wang W.C., Demsetz, L.A. (2000) Model for evaluating networks under correlated
uncertainty—NETCOR. Journal Of Construction Engineering And Management, ASCE
126(6) pp 458–466.

Woolery J. C., Crandall K. C. (1983) Stochastic network model for planning


scheduling. Journal Of Construction Engineering And Management, ASCE 109(3) pp
342–354.

338
İnşaat Yatırım Projeleri İçin Arazi Yer Seçiminde AHP
(Analytıc Hierarchy Process) Uygulaması

Ömür Tezcan Osman Aytekin


Oyak İnşaat A.Ş./ İST. ESOGÜ MMF İnş. Müh. Böl./ESK.
Tel: 0(222) 239 37 50 / 3208 Tel: 0(222) 239 37 50 / 3223
E-posta: otezcan@oyakinsaat.com..tr E-Posta: oaytekin@ogu.edu.tr

Hakan Kuşan İlker Özdemir


ESOGÜ MMF İnş. Müh. Böl./ESK. ESOGÜ MMF İnş. Müh. Böl./ESK.
Tel: 0(222) 239 37 50 / 3234 Tel: 0(222) 239 37 50 / 3213
E-Posta: hkusan@ogu.edu.tr E-Posta: iozdemir@ogu.edu.tr

Öz
Bu çalışmada, İnşaat Yatırım Projeleri için gerekli olan arazi yer seçiminde AHP
yönteminin uygulanabilirliği araştırılmıştır. Bu amaçla “Hazır Beton Tesisi” kurulacak
bir bölgede ihtiyaç duyulan arazinin belirlenmesinde dikkate alınması gerekli olan
kriterler belirlenip, bu kriterlerin ağırlık ve önem derecelerine göre karar hiyerarşisi
oluşturulmuştur. Bu hiyerarşik yapıyı oluşturan tüm kriterlerin ikili karşılaştırmaları
yapılarak karar vericinin tercih değerleri saptanmıştır.

Anahtar sözcükler: AHP (Analytic Hierarchy Process), Çok Kriterli Karar Verme, Yer
Seçimi

Giriş
Bir karar verme probleminde, ulaşılmak istenen hedefi birçok parametrenin belirlediğ i
ve seçim için değerlendirilecek alternatiflerin her birinin kendine has avantajlarının
bulunduğu durumlarda karar verme işi çok zor bir durum alacaktır. Böyle durumlarda
kararı verecek olan kişi ya tüm bu kararsızlık sıkıntısından kurtulmak için, sağlıklı olup
olmadığını önemsemeden, bir karara varacak; ya da uzun ve rasyonel olmayan analizler
sonunda kuşku içerisinde bir karara varacaktır. Çok Kriterli Karar Verme Yöntemleri'ni
kullanmaktaki amaç alternatif ve kriter sayılarının fazla olduğu durumlarda karar verme
mekanizmasını kontrol altında tutabilmek ve karar sonucunu mümkün olduğu kadar
kolay ve çabuk elde etmektir.

İnşaat yatırım projelerinin karar verme süreçlerinde kullanabilecek Çok Kriterli Karar
Verme Yöntemleri’nden biri olan AHP (Analytic Hierarchy Process) yöntemi, soyut ve
somut kriterleri kullanarak kararı etkiyecek faktörleri hiyerarşik bir düzende
tanımlamaya imkan vermektedir.

Bu çalışmada, İnşaat Yatırım Projeleri için gerekli olan arazi yer seçiminde AHP
yönteminin uygulanabilirliği araştırılmıştır. Bu amaçla Hazır Beton Tesisi kurulacak bir

339
bölgede ihtiyaç duyulan arazinin belirlenmesinde dikkate alınması gerekli olan kriterler
belirlenip, bu kriterlerin ağırlık ve önem derecelerine göre karar hiyerarşisi
oluşturulmuştur. Bu hiyerarşik yapıyı oluşturan tüm kriterlerin ikili karşılaştırmaları
yapılarak karar vericinin tercih değerleri saptanmıştır.

AHP (Analytic Hierarchy Process)

Çok kriterli karar verme yöntemlerinden AHP metodu; bağıl önemler için yapılan
kişisel atamaları, ağırlıklar kümesine dönüştürmekte kullanılan bir tekniktir. AHP'nin
uygulaması dört temel prensiple şekillenmektedir: ayrıştırma (decomposition),
karşılaştırmalı yargılar (pairwise comparison), hiyerarşik kompozisyon veya
önceliklerin sentezi (synthesis of priorities) ve karma kompozisyona göre nihai kararın
alınması (Saaty, 1980, 1994a). Bu temel prensipler aynı zamanda AHP’nin adımlarını
oluşturmaktadır.

AHP’nin en önemli yanı, karar vericinin “çok kriterli karar verme problemini” görsel
olarak, kriter hiyerarşisi formunda görebilmesine imkan sağlamasıdır. Bu şekilde
oluşturulmuş bir hiyerarşi en az üç seviyeden oluşur: en üstte problemin en üst amacı,
ortada alternatifleri tanımlayan kriterler, ve en altta da seçim yapılacak olan alternatifler
bulunur. Bir kriter iyi olmak gibi çok soyut ya da geniş kapsamlı olduğunda daha alt
kriterler türetilerek çok seviyeli hiyerarşiye yerleştirilir (Zahedi, 1986; Topçu, 2004).

Hiyerarşinin oluşturulmasından sonra kriterler arasında çiftli karşılaştırmalar yapılır.


Karar vericinin bu çiftli karşılaştırmalarına yardımcı olması için Saaty (1994a) iki
elemanın arasındaki önemi belirleyebilmek amacıyla dokuz noktalı bir skala
geliştirmiştir. İki elemanın arasındaki tercih oranını belirleyecek rakamlar ve bunların
sözel karşılıkları Tablo 1’de gösterilmiştir. Arada bulunan değerler (2, 4, 6 ve 8) iki
ifadenin arasında kalan kararlar için kullanılabilir.

Tablo 1 AHP Değerlendirme Ölçeği (Saaty, 1994a)

Sayısal Değer Tanım


1 Öğeler eşit önemde veya aralarında kayıtsız kalınıyor
3 1. öğe 2.’ye göre biraz daha önemli veya biraz daha tercih ediliyor
5 1. öğe 2.’ye göre fazla önemli veya fazla tercih ediliyor
7 1. öğe 2.’ye göre çok fazla önemli veya çok fazla tercih ediliyor
9 1. öğe 2.’ye göre aşırı derecede önemli veya aşırı derecede tercih
ediliyor
2.4.6.8 Ara değerler

Bu şekilde her seviyedeki kriterler ve en nihayetinde de her kritere göre alternatifler


birbirileriyle karşılaştırıldıktan sonra karşılaştırmalar matrisleri oluşturulur. Bu
matrislerde satır ve sütunları karşılaştırılan kriter ya da alternatifler meydana getirir ve
matrisin her elemanı satırdaki elemanın sütundaki elemana karşılaştırılmasından elde
edilen orandır (Kuruüzüm ve Atsan, 2001; Saaty, 1994b). Bu şekilde oluşturulan
matrisin simetrik olacağı görülmektedir. C1, C2, C3 gibi üç kriter için oluşturulan
matris Şekil 1'de; A1, A2, ve A3 gibi üç alternatif için oluşturulan matris ise Şekil 2'de
gösterilmiştir.

340
C1 C2 C3 Ci için A1 A2 A3

C1 1 C1/C2 C1/C3 A1 1 A1/A2 A1/A3

C2 C2/C1 1 C2/C3 A2 A2/A1 1 A2/A3

C3 C3/C1 C3/C2 1 A3 A3/A1 A3/A2 1

Şekil 1. C1-C2-C3 kriterlerinin Şekil 2. A1-A2-A3 alternatiflerinin


karşılaştırma matrisi Ci kriteri için karşılaştırma matrisi

Çiftli karşılaştırmalar matrisinin oluşturulmasından bir sonraki adım; matriste bulunan


elemanların ağırlıklarının elde edilmesidir. Birçok durumda yakın sonuçlar elde
edebilmek için Saaty (1994b), satırların geometrik ortalamalarının alınmasını tavsiye
etmektedir:

(a) Her satırdaki n eleman çarpılır, n. kökü alınır ve elde edilen değerler için
yeni bir kolon oluşturulur,
(b) yeni kolon normalleştirilir (her değerin değerlerin toplamına bölünmesi).

Bu şekilde her kriterin bir üzerinden önem ağırlığı ve her alternatifin de her kriterden
aldığı puan bir üzerinden elde edilmiş olur. Alternatiflerin nihai değerlerini elde etmek
içinse alternatifin her bir kriterden aldığı puanla o kriterin çarpımları toplanır. En
yüksek toplama sahip alternatif en uygun tercihi belirtmektedir.

Hazır Beton Tesisi Arazi Seçiminde AHP Uygulaması


AHP yönteminin hazır beton tesisi yatırımı için arazi ve bölge seçimi problemine
uygulanış biçimi aşağıda örneklenmiştir. Bir hazır beton firması yapacağı yeni beton
tesisi yatırımı için A, B, C bölgelerinden kendisi için en uygun olanı seçmek
istemektedir. Söz konusu firmanın, seçim sırasında başlıca dört ana kritere ve iki alt
kritere dikkat ettiği varsayılmıştır:

1. Müşteri: Bölgenin potansiyel müşteri bakımından durumu


2. Rakip: Bölgedeki rakiplerin miktarı
3. Konum: Bölgenin müşterilere ulaşım durumu ve hammaddeye uzaklığı
3.1. Ulaşım: Bölgenin müşterilere ulaşım durumu
3.2. Malzemeye Uzaklık: Bölgenin malzeme kaynaklarına (çimento
fabrikaları vs.) uzaklığı
4. Bedel: Bölgedeki arazilerin ortalama birim ( m2 ) fiyatı

Problem ayrıştırılarak kriterlerinin belirlenmesinden sonra karar hiyerarşisi oluşturulur.


Ana amaç olan “En iyi bölge seçimi” hiyerarşinin en üst düzeyinde yer alır. İkinci
düzeyde, amaca katkıda bulunan dört kriter; üçüncü düzeyde alt kiriterler, son düzeyde
ise söz konusu kriterler cinsinden değerlendirilmek üzere seçenekler vardır (Şekil 3).

341
En İyi Bölge Seçimi
AMAÇ

ANA KRİTERLER Müşteri Rakip Konum Bedel

Malzemeye
ALT KRİTERLER Ulaşım
Uzaklık

ALTERNATİFLER A Bölgesi B Bölgesi C Bölgesi


Şekil 3. Bölge Seçimi için Oluşturulan Hiyerarşik Model

Seçimin hiyerarşisi oluşturulduktan sonra öğelerin göreli önemlerinin belirlenmesi


gerekir. İlk olarak; firma için, dört kriterin ana amaç olan en iyi bölge seçimini
sağlamadaki göreli önemleri belirlenir. Bunun için yapılması gereken kriterlere ikili
karşılaştırmalar uygulayıp Karar vericiye Tablo 1 deki ölçek kullanılarak
“Karşılaştırılan iki kriterden hangisi, tesisin bulunacağı bölge açısından daha
önemlidir?” türde soru sormak olacaktır. Bu sorunun yanıtını tüm kriterlerin ikili
karşılaştırmaları için alarak Karar Vericinin tercih değerlerini saptadığımızda Tablo
2’deki ikili karşılaştırmalar matrisi elde edilir. Örneğin amaca göre, bölgedeki arazilerin
ortalama m2 birim maliyeti kriteri bölgedeki rakiplerin sayısı kriterine göre karar verici
için beş kat daha önemlidir. Ulaşım ve potansiyel müşteri sayısı ise aynı öneme sahiptir.

Tablo 2. Birinci Düzey için İkili Karşılaştırmalar Matrisi

AMAÇ Müşteri Rakip Konum Bedel


Müşteri 1 4 3 1/3
Rakip 1/4 1 1 1/5
Konum 1/3 1 1 1/3
Bedel 3 5 3 1

Söz konusu matris kullanılarak, kriterlerin ana amacı gerçekleştirmesindeki göreli


önemleri saptamak ikinci adımdır. Bu hesaplama için daha önce açıklandığı gibi ikili
karşılaştırmalar matrisinin en büyük özvektörü bulunup normalize edilmelidir. Bu işlem
için normalizasyona dayalı yöntem kullanılabileceği gibi Expert Choice programından
da yararlanılabilir (Expert Choice Software Tutorials, 2000; Forman and Selly, 2000).
Bu çalışmada Expert Choice programına Tablo 2’deki matris verileri girilerek örnek
sorunun birinci düzeyine ilişkin göreli önem vektörü aşağıdaki şekilde elde edilmiştir
(Tablo 3):

Tablo 3. Birinci Düzeye İlişkin Göreli Önem Vektörü

KRİTER wAMAÇ
Müşteri 0.278
Rakip 0.091
Konum 0.113
Bedel 0.518

342
Bu durumda “En iyi bölge seçimi” amacını en fazla etkileyen kriter % 51.8 ile
bölgedeki arazilerin birim ( m2 ) maliyetidir. Bu kriteri % 27.8 ile bölgenin müşteri
potansiyeli ve % 11.3 ile bölgenin ulaşım durumu izlemektedir. Firma için bölgedeki
rakiplerin sayısı ana amaç için seçenekleri değerlendirirken en az önem verdiği kriterdir
(% 9.1). Daha sonra birinci düzeydeki konum kriterinin alt kriterleri olan ulaşım, ana
malzemeye uzaklık kriterleri için aynı tür karşılaştırmalar yapılmış ve sonuçları Tablo
4’de verilmiştir. Diğer bir deyişle seçeneklerin kriterleri gerçekleme açısından ikili
karşılaştırılmaları söz konusudur. Tablo 5, 6’da Müşteri ve Rakip ana kriterleri için,
Tablo 7, 8’de Ulaşım ve Malzemeye Uzaklık alt kriterleri için üç alternatifin
karşılaştırılmaları ve Expert Choice tarafından hesaplanan göreli önem vektörleri
verilmiştir.

Tablo 4. Alt Kriterler için İkili Karşılaştırmalar Matrisi ve Göreli Önem Vektörü

ALT Müşteri Rakip WALT


KRİTER KRİTER
Ulaşım 1 3 0.750
Malz. 1/3 1 0.250
Uzaklık

Tablo 5. Müşteri Kriteri için İkili Karşılaştırmalar Matrisi

Müşteri A B C wMÜŞTERİ
A 1 1/4 3 0.218
B 4 1 6 0.691
C 1/3 1/6 1 0.091

Tablo 6. Rakip Kriteri için İkili Karşılaştırmalar Matrisi

Rakip A B C wRAKİP
A 1 3 2 0.540
B 1/3 1 ½ 0.163
C 1/2 2 1 0.297

Tablo 7. Ulaşım Alt Kriteri için İkili Karşılaştırmalar Matrisi

Ulaşım A B C WULAŞIM
A 1 1/3 3 0.268
B 3 1 4 0.614
C 1/3 1/4 1 0.117

Tablo 8. Malzemeye Uzaklık Alt Kriteri için İkili Karşılaştırmalar Matrisi

Malz. A B C WMALZ.
Uzaklık UZAKLIK
A 1 1/2 1/3 0.163
B 2 1 1/2 0.297
C 3 2 1 0.540

343
Bedel kriteri açısından seçenekler değerlendirilirken gerçek rakamlar (nicel değerler)
kullanılacağından ikili karşılaştırmalar matrisi oluşturmak gereksizdir. Dikkat edilecek
özellik arazi ortalama bedeli yüksek olan bölgenin düşük göreli öneme sahip olması için
ortalama arazi bedellerini tersine çevirmek gerektiğidir. Elde edilen değerler,
toplamlarına bölünerek normalize edildiğinde Bedel kriterine ilişkin göreli önem
vektörü hesaplanmış olur (Tablo 9).

Tablo 9. Bedel Kriteri için Göreli Önem Vektörü Bulunması

Seçenek Fiyat/m2 1/(Fiyat/m wBEDEL


2
)
A 300 0.003333 0.444
B 425 0.002353 0.313
C 550 0.001818 0.243
Toplam 1275 0.007504 1

Üçüncü aşamada yapılması gereken seçenekler için toplam bileşik göreli önemleri
hesaplamaktır. Seçeneklerin bileşik göreli öneminin bulunması için, her seçeneğin
kriterlere göre göreli önemini söz konusu kriterlerin amaç açısından göreli önemi ile
çarpıp elde edilen çarpım değerlerini birbirleriyle toplamak gerekir. Her bir alternatife
ait bulunan göreli önem değerleri kriterlerin amaç açısından göreli önemleri ile çarpılıp
(Tablo 3) çarpımların toplamı alınırsa her bir bölge için bileşik göreli önem

A : (0.218*0.278) + (0.540*0.091) + ((0.268*0.75+0.163*0.25)*113) + (0.444*0.518) = 0.367


B : (0.691*0.278) + (0.163*0.091) + ((0.614*0.75+0.297*0.25)*113) + (0.313*0.518) = 0.430
C : (0.091*0.278) + (0.297*0.091) + ((0.117*0.75+0.540*0.25)*113) + (0.243*0.518) = 0.203

olarak bulunur. Expert Choice programı “distributive mode” seçeneği kullanılarak


sentez yapıldığında bulunan aynı değerler Şekil 4’de ve alternatiflerin kriterler
karşısındaki göreli önem değiş im grafiği Şekil 5’de sunulmuştur. Bileşik göreli önem
sonuçları incelendiğinde, firmanın yeni yatırım yapacağı hazır beton tesisi için ön
görülen kriter ağırlıklarına göre en uygun bölgenin “B” Bölgesi olduğu anlaşılmaktadır.
“A” bölgesi fiyat bakımından en uygun olmasına karşın “B” Bölgesi firma için konum
ve potansiyel müşteri bakımından seçenekler arasında en iyi durumdadır. Bölgedeki
arazilerin ortalama fiyatı yönünden orta düzeyde olup bölgedeki rakiplerin sayısı
bakımından ise en kötü durumdadır. Fakat firma, Rakip kriterini amaç açısından en az
önemli kabul ettiğinden “B” Bölgesi toplam bileşik göreli önemi en yüksek olan
seçenek durumundadır.

344
Şekil 4. Expert Choice Programından Bileşik Göreceli Önem Görüntüsü

Şekil 5. Expert Choice Programından Alternatif – Göreceli Önem Grafiği

Sonuç ve Değerlendirme
Çalış mada, çok kriterli karar verme yöntemlerinden AHP yöntemi tanıtılmış ve
uygulamacılara katkı sağlaması amacıyla Hazır beton tesisi yatırımda bölge seçimi
örnek olarak ele alınmıştır. Çok kriterli karar verme yöntemlerinde en önemli adımı
oluşturan “hiyerarşik yapının kurulması” üzerinde durulmuştur. Bu konu için
bahsedilen yöntemi kullanırken oluşturulmuş bulunan model karar vericiye göre adapte
edilebilir, burada göz önüne alınmayan bir takım parametreler modele eklenebilir ya da
bu uygulamada kriterlere atanmış olan öncelik değerleri ve karşılaştırmaları yeniden
düzenlenebilir. Burada çok kriterli karar verme yöntemlerinin esneklik yanı da
meydana çıkacaktır zira farklı görüşlere sahip olan karar vericiler modeli yeniden
kurmak yerine atamalardan uygun görmediklerini değiştirerek sonuçları elde
edebileceklerdir.

345
Kaynaklar

Expert Choice Software Tutorials (2000) Expert Choice Inc., Pittsburgh.

Forman, E., Selly, M.A. (2000) Decision by Objectives, Expert Choice Inc. Pittsburgh.

Kuruüzüm, A., Atsan, N. (2001) The Analytic Hierarchy Process approach and its
applications in business, Akdeniz Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Dergisi, 14 (1), s. 83-105.

Saaty, L.T. (1980) The Analytic Hierarchy Process, McGraw-Hill Comp., U.S.A.

Saaty, L.T. (1994a) Fundamentals of Decision Making and Priority Theory with the
Analytic Hierarchy Process, RWS Publications, Pittsburgh.
Saaty, L.T. (1994b) Highlights and critical points in the theory and application of the
Analytical Hierarchy Process, European Journal of Operational Research, 74 (3) pp
426-447.

Topçu, Y.I. (2004) A decision model proposal for construction contractor selection in
turkey, Building and Environment, 39 (4), pp 469-481.

Zahedi, F. (1986) The Analytical Hierarchy Process - a survey of the method and its
applications, Interfaces, 16 (4), pp 96-108.

346
Başbakanlık Toplu Konut İdaresi (TOKİ) Tarafından
Yaptırılan Toplu Konutların İnşaat Kalitelerinin
Değerlendirilmesine Yönelik Bir Alan Çalışması

Latif Onur Uğur, İlknur Bekem


Ahi Evran Üniversitesi
Kaman Meslek Yüksekokulu
40300 Kaman/Kırşehir
Tel: (386) 712 64 49
E-Posta: latifugur@mynet.com

Öz

İnşaat üretimi, taahhüt konusu iş hakkında duyumdan başlayarak gerçekleştirilen


yapının teslimine kadar olan süreçteki tüm faaliyetleri kapsar. Bu faaliyetlerin kârlılık
ana amacı yanında, şartnamelerde belirtilen kalite spesifikasyonlarını da
gerçekleştirecek şekilde yönetilmesi gerekir. İnşaatta kalite kavramı, üretimin sonunda
ortaya çıkan yapının kalitesinin yanı sıra, bu yapıyı ortaya koymak için gerçekleştirilen
diğer faaliyetlerin kalitesini de kapsar. İşverenin istediğini üretebilmek ve üretileni
işverene vermek amacıyla yapılan harcamalar bütünü de kalitenin maliyeti olarak
adlandırılır. Bu çalışmada Başbakanlık Toplu Konut İdaresi (TOKİ) tarafından
yaptırılan toplu konutların inşaat kalitesi ve konut sahiplerinin sahip oldukları
konutların kalitelerinin maliyetleri değerlendirilmeye çalışılmıştır. Bu amaçla sekiz
farklı ilde bulunan TOKİ konutu sahipleri üzerinde bir anket çalışması yapılmıştır.
Çalış ma ile bu konutların sahiplerinin; sosyo-ekonomik profilleri, dairelerin satın
alınmasına ilişkin taksit-aidat ödemeleri, arsa- proje seçimi, şartname ve müteahhitlerin
belirlenmesi, yapım süresi, teknik bilgilenme yeterliliği, daire seçimi ve kullanım
süreleri konulardaki deneyim ve beklentileri araştırılmıştır. Bunlara ek olarak
teslimattan sonra kullanıma geçene kadarki yapım/tadilat maliyetleri
değerlendirilmiştir. Çalışmadan elde edilen verilere göre, konut sahiplerinin TOKİ’yi
tercih etmelerinin başta gelen sebeplerinin daire alanları ve taksit ödemelerinin
uygunluğu olduğu belirlenmiştir. Mevcut daireler arasından seçim yapma imkânlarının
olmadığını söyleyen daire sahiplerinin yarısından fazlası, oturdukları dairelerin
beklentilerini ve gereksinimlerini karşıladığını düşünmektedirler. TOKİ’nin inşaat
standartları, teknik şartnameleri ve müteahhitler ile üretim takvimi hakkında konut
sahiplerinin çoğunluğunun herhangi bir bilgisi olmadığı görülmüştür. İnşaatların
denetlenmesi, zemin etüdü raporları ve beton kalitesi konularında da anket uygulanan
kişilerin bilgilendirilmediği belirlenmiştir. Dairenin kullanım sürecinde en çok
karşılaşılan sorunları kapı-pencere, lavabo-etejer ve boya-badana uygulamaları
oluşturmaktadır. Bunun dışında konut sahipleri çevre düzenlemelerinin yeterli
olmadığını, sosyal ihtiyaçların karşılanabileceği alanların yerleşim bölgesine uzak
olduğunu ve ulaşım sorunu yaşadıklarını belirtmişlerdir. Farklı şehir ve projelere göre
konut sahiplerinin azımsanamayacak bir bölümü, konutlarını kullanıma başlamadan
önce yada hemen kullanıma başladıkları sırada ek yapım ve tadilat işleri yaptırdıklarını
belirtmektedirler. Bu verilere göre, gerek ihale sürecinde gerek teslim ve kullanım

347
aşamasında ek kalite maliyetleri ortaya çıkmakta, bu maliyetlerin nihai maliyet
hesaplamalarında göz önüne alınması gerekmektedir.

Anahtar sözcükler: Başbakanlık Toplu Konut İdaresi (TOKİ), Toplu Konutlar,


Kalite, İnşaat Kalitesi, Kullanım Kalitesi, Kalite Maliyeti

Giriş
Konut, en genel anlamıyla insanların en önemli gereksinimlerinden biri olan barınma
ihtiyacını karşılayan bir araçtır. 2000 DİE Bina Sayımı kitabında konut; “etrafı kapalı,
tavanı örtülmüş bir veya bir grup insanın diğer fertlerden ayrı olarak yaşamasına imkan
sağlayan, doğrudan doğruya sokağa, koridora veya genel bir yere açılan, müstakil kapısı
olan bina veya binanın bir bölümü” olarak tanımlanmaktadır [1].

En temel barınma aracı olan konut, ekonomide en önemli yatırım araçlarından biri
sayılmaktadır. Konut yatırımları ülke ekonomisinin önemli göstergelerinden biridir.
Araştırmalar kalkınma sürecinde konut yatırımlarının, ekonomik geliş menin uzunca bir
döneminde diğer yatırımlardan daha hızlı geliştiğini göstermektedir. Konut yatırımları
GSYİH’nın %2-8’ini ve sabit sermaye yatırımlarının %15-30’unu bulmaktadır.
Kentleşme hızı yüksek olan Türkiye’de konut gereksinimi oldukça yüksektir
(Şenkaya,2001).

Konut gereksinimi, ”Kiş ilerin ödeme güçleri ile bireysel tercihlerinden bağımsız olarak
en düşük düzeyde barınabilmelerini sağlamaya yetecek konut sayı ve nitelikleri ile, belli
bir anda mevcut konut sayı ve nitelikleri arasındaki fark” olarak tanımlanmaktadır.
Konut talebi ise, konut gereksiniminden farklı olarak, konutlara karşı tüketici
tercihlerini içeren ve alım gücü ile desteklenen isteği belirtmektedir (Şenkaya,2001).

Literatür Taraması
Yapı, çeşitli alt bileşenlerden oluşan bir sistemdir. Yapı bileşenlerinin hemen çoğunun
üzerinde görüş birliğine varılmış teknolojik performans düzeyleri vardır. Ancak bu
bileşenlerin gerçek performansları kullanım aşamasında ortaya çıkmaktadır. Bileşenin
üretimi ve montajı sırasındaki işçilik kalitesindeki değişkenlik sonucu etkilemektedir.
Bu nedenle performansın gerçek belirleyicisi kullanıcılar olmaktadır (Gültekin, 2002).
Yapıda kalite kavramına değinmeden önce, yapı kalitesinin değerlendirildiği temel
alanların tanımlanması gereklidir. Yapı kalitesinin değerlendirildiği temel alanlar
şunlardır (Gültekin, 2002);

• Kullanıcı gereksinimleri
• Kalite ölçümü ve ölçütleri
• Kalite elde etme eylemleri gereksinimi
• Elde edilen kalitenin sürdürülebilirliği
• Elde edilen yapı kalitesinin çevresel kaliteye etkisi.

348
R. Bozkurt, A. Odaman’a göre kalite (Bozkurt and Odaman, 1998):

• Performans: üründe bulunan birincil özellikler


• Uygunluk: spesifikasyonlara, belgelere ve standartlara uygunluk
• Dayanıklılık: ürünün kullanabilirlilik özelliği
• Güvenirlilik: ürünün kullanım ömrü içerisinde performansının sürekliliği
• Hizmet görürlülük: ürüne ilişkin sorunların çözülebilme yeteneği
• İtibar: ürünün veya onu oluşturan elemanların geçmişteki performansı
• Estetik: ürünün albenisi ve duyulara seslenebilme yeteneği
• Diğer unsurlar: ürünün çekiciliğini sağlayan diğer unsurlardır.

İnşaat sektöründe yapının kalitesi nihai kullanıcının bu yapı ile ilgili beklenti ve
ihtiyaçlarının ne derece karşılandığına bağlıdır. Ne var ki, ihale ile alınarak
gerçekleştirilen bir yapının kullanıcısı başlangıçta bilinmemektedir (Kanıt, 2005).

Boydaş, konut inşaatlarında kalite için yapılan ortalama harcamaların toplam proje
maliyetinin % 0.73’ü olduğunu bulgulamıştır. Bu orandaki maliyet artışın proje toplam
maliyetine göre hiç de astronomik olmayacağını, bunun yanında olası kalitesizliklerin
sebep olacağı maliyetlerin yanında çok düşük bir maliyet ile uygun kalite şartlarının
sağlanacağını ifade etmiştir. Çalış ması sonucunda vardığı sonuçlardan biri de pek çok
kalite uygulamasının ve tedbirinin zaten bunu yapmakla görevli kişilerce
yapılıyor/yapılmış olması gerektiğidir. Olası eksikliklerin gözden geçirilip uygun
prosedürlerin oluşturulup uygulamaya konması ve gerekli kontrol ve raporlama
sistemlerinin oluşturulup uygulanması ile; çok düşük bir maliyetle kalite yönetim ve
kalite kontrol süreçlerini uygulamak mümkün olabilecektir. Boydaş, bu konuda
yapılacak daha detaylı çalışmalarla, özellikle kalitesizliğin maliyetine ilişkin verilerin
elde edilmesi ile kalite maliyeti ile kalitesizliğin maliyetinin detaylı olarak
karşılaştırılabilmesinin mümkün olabileceğini ifade etmiştir (Boydaş, 2007).

Yurdumuzda Başbakanlık Toplu Konut İdaresi (TOKİ) tamamlanmış 578 ve Haziran


2009 itibarı ile devam eden 215 konut projesini yürütmüş/yürütmektedir (TOKİ resmi
sitesi, 2009a).

TOKİ web sitesinde TOKİ idaresinin yürüttüğü ve yürüteceği hizmetleri daha faydalı
ve anlamlı kılmak amacı ile “TOKİ Konut Teslim Alan Müşteri Memnuniyet Anketi”
başlıklı 12 sorudan oluşan bir kalite anketi bulunmaktadır. Fakat sonuçları henüz
belirtilmemiş olan bu anket formu Tablo 1.’de verilmiştir (TOKİ resmi sitesi, 2009b).

349
Tablo 1 TOKİ Konut Teslim Alan Müşteri Memnuniyet Anketi.

1 TOKİ’den aldığınız konutu kullanışlı buluyor musunuz?


Evet Hayır
2 Konutun içerisinde kullanılan malzemelerin kalitesi
beklentinizi karşılıyor mu? Evet Hayır

3 Tuvalet, banyo ve mutfağın kullanılabilirlik ve kalite


açısından kullanımı uygun mudur? Evet Hayır

4 Konutunuz plan açısından beklentilerinizi karşılıyor mu?


Evet Hayır

5 Balkonlar yeterli ve kullanıma uygun mu?


Evet Hayır

6 Konuta yerleştikten sonra sıhhi ve elektrik tesisat ile ilgili


herhangi bir tamirat yaptırdınız mı? Evet Hayır

7 Alış veriş merkezleri (market, manav vb.) yeterli mi?


Evet Hayır

8 Satışa aracılık eden bankadan memnun musunuz?


Evet Hayır

9 Konutu teslim alırken görevlinin davranışlarından memnun


kaldınız mı? Evet Hayır

10 TOKİ konutlarını çevrenize tavsiye eder misiniz?


Evet Hayır

11 TOKİ konutlarının pirim yaptığını düşünüyor musunuz?


Evet Hayır

12 TOKİ’den satın aldığınız konut yatırım amacı taşıyor mu?


Evet Hayır

Sınırlı sayıda konunun araştırıldığı bu anketin sonuçlarının bu çalışmanın sonuçları


ile hangi oranda paralel olacağı ilerideki günlerde irdelenecektir.

Materyal ve Metod
Bu çalışmada toplam 8 ilde bulunan toplam 109 adet konut sahibi üzerinde anket
çalışması yapılarak, Başbakanlık Toplu Konut İdaresi tarafından yaptırılan konutlardaki
kalite konusu irdelenmiştir. Bu kimseler sahip oldukları TOKİ konutlarında halen
ikamet etmekte olan kimselerdir. Bu amaçla 8 ana başlık altında, toplam 39 adet soru
hazırlanmış ve ankete katılanlardan, bu çoktan seçmeli sorulara yanıt vermeleri
istenmiştir. Yanıtların dürüst ve rahat bir şekilde alınabilmesi için isim verilmesi
istenmemiştir. Verilen yanıtlar tasnif ve düzenleme işlemlerine tabi tutulmuş, her soru
seçeneği için verilen cevaplar doğrultusunda yüzdeler hesaplanmış, veriler grafik ve
tablolarla ifade edilmiştir.

350
Bulgular ve Değerlendirme

İstanbul, Ankara, İzmir, Kayseri, Kırşehir, Manisa, Adıyaman ve Diyarbakıır illerinde


bulunan toplam 109 adet konut sahiplerinin sosyoekonomik profilleri; aidat, arsa ve
proje seçimi, şartname ve müteahhit belirlenmesi, yapım süreci, teknik bilgi
edinebilme, daire seçimi ve kullanım süreci konularındaki deneyim ve beklentileri
araştırılmıştır. İllere göre anket uygulanan kişi sayısı Tablo 2.‘de verilmektedir.

Tablo 2 İllere göre anket uygulanan konut sahibi sayısı.

İl Kişi sayısı
İstanbul 15
Ankara 10
İzmir 10
Kırşehir 44
Kayseri 10
Mersin 5
Adıyaman 5
Diyarbakır 10
Toplam 109

Sosyoekonomik profil

Konut sahiplerine “Ne kadar süredir büyük şehirde yaşıyorsunuz” sorusu


yöneltildiğinde alınan yanıtlar Şekil 1.’deki gibidir.

Kaç yıldır büyük şehirde yaşıyorsunuz?

50 46,6

40

30
Yüzde

20 17,5
11,7 13,6
10,7
10

0
0-2 yıl 2-5 yıl 5-8 yıl 8-12 yıl 12 yıldan fazla
Yıl

Şekil 1 Konut sahiplerinin büyük şehirde geçirdikleri süre.

Şekil 1 incelendiğinde konut sahiplerinin %11,7’si 0-2 yıldır, %17,5’i 2-5 yıldır,
%13,6’sı 5-8 yıldır, %10,7’si 8-12 yıldır ve %46,6’sı 12 yıldan fazla süredir büyük
şehirde yaşadığı görülmektedir.

“Öğrenim durumu” ile ilgili değerlendirmelerin sonucunda %39,6 ile yüksekokul


mezunları ilk sırayı alırken; %2,8 okuryazar, %11,3 ilkokul, %8,5 ortaokul, %32,1 lise
ve %5,7 yüksek lisans/doktora değerleri elde edilmiştir.

351
Anket uygulananların “sahip oldukları çocuk sayısındaki dağılım” %20,6 1 çocuk,
%31,4 2 çocuk, %18,6 3 çocuk, %9,8 4 çocuk ve %2 4’ten fazla çocuk olarak
şekillenmiştir.

“Aile fertlerinden kaç tanesinin çalışıyor olduğu”na dair soruların yanıtları Şekil 2.’de
görüldüğü gibidir. Bulgular, ailelerin %6,7‘sinde hiç çalışan olmadığını, %57,7’sinde 1
kişinin, %26,9’unda 2 kişinin, % 4,8’inde 3 kişinin ve %3,8’inde 3’ten fazla kişinin
çalıştığını ortaya koymaktadır.

Çalışan sayısı

70
57,7
60
50
40
26,9
30
20
6,7 4,8
10 3,8
0
0 1 2 3 3’ten fazla

Şekil 2 Ailedeki çalışan fert sayısı.

“Ailelerin aylık gelirleri” ile ilgili dağılım Şekil 3.’de görüldüğü gibi, 0-750 YTL %8,3,
750-1500 YTL %44,4, 1500-3000 YTL %33,3, 3000-5000 YTL %10,2, 5000-8000
YTL %1,9, 8000 YTL’den fazla %1,9 olarak gerçekleşmiştir.

Aylık gelir

 8000 YTL’den fazla 1,9

 5000-8000 YTL 1,9

 3000-5000 YTL 10,2


Yüzde

 1500-3000 YTL 33,3

 750-1500 YTL 44,4

 0-750 YTL 8,3

0,0 10,0 20,0 30,0 40,0 50,0


Gelir miktarı

Şekil 3 Konut sahiplerinin aylık geliri.

“Çalışılan iş yerinin TOKİ konut alanına hangi mesafede uzaklıkta bulunduğu”na dair
dağılımlar; %37’si 0-5 km, %18’i 5-10 km, %21’i 10-20 km, %9’u 20-30 km ve %15’i
30 km’den fazla olarak şekillenmiştir.

“Ailelerin hali hazırda oturduğu evlerin alanlarının ne kadar olduğu”na dair saptamalar
Şekil 4.’de verilmiştir. Buna göre konut sahipleri %0,9 60 m2‘den az, %5,6 60-80 m2,

352
%32,7 80-100 m2, %32,7 100-120 m2 ve %28 120 m2’den fazla dairelerde
oturmaktadırlar.

Daire alanı (m2)

40
32,7 32,7
30 28,0

20

10 5,6
0,9
0
 60 m2‘den az  60-80 m2  80-100 m2  100-120 m2  120 m2’den
fazla

Şekil 4 Mevcut dairelerin alanı.

Taksit/aidat ödemeleri

Konut sahiplerine “TOKİ dairelerinin taksit miktarlarının ödeme gücüne ve şartlarına


uygunluğu” sorulmuştur. Alınan yanıtlar Şekil 5.’de görülmektedir.

Taksit ödeme miktarlarının ödeme gücüne ve


şartlara uygunluğu

60
51,5
50

40
29,7
30
18,8
20

10

0
 Evet  Hayır  Kısmen

Şekil 5 Taksit miktarlarının ödeme gücüne ve şartlara uygunluğu.

“Taksit miktarı” konusundaki soruya verilen yanıtlar %51,5 uygun, %18,8 uygun değil
ve % 29,7 kısmen şeklindedir.

“Taksit ödeme zamanlarının ödeme gücüne ve şartlarına uygunluğu” konusundaki


soruya verilen yanıtların dağılımı %42,6 evet, %21,8 hayır ve %35,6 kısmen olarak
Şekil 6.’da gösterildiği gibi belirlenmiştir.

353
Taksit ödeme zamanlarının ödeme gücüne ve şartlarına
uygunluğu

45 42,6
40 35,6
35
30
25 21,8
20
15
10
5
0
 Evet  Hayır  Kısmen

Şekil 6 Taksit ödeme zamanlarının ödeme gücüne ve şartlarına uygunluğu.

“Ödeme gücüne göre farklı taksit miktarı, ödeme süresi ve ödeme yapma ile ilgili sorun
yaşanıp yaşanmadığı” sorulduğunda alınan yanıtlar %51,9 hayır yaşanmadı, %29,8
farklı ödeme planları uygulandı, %12,5 taksit miktarına gecikme zammı uygulandı ve
%5,8’i uyarı yapıldı şeklindedir.

Arsa ve proje seçimi

“Konutların bulunduğu apartmanlardaki kat sayısı” sorulduğunda ankete katılan konut


sahiplerinin %59’u oturdukları apartmanın 3-4 katlı, %16,2’si 5-6 katlı, %1’i 7-8 katlı
ve %23,8’i 9 ve daha fazla katlı olduğunu belirtmişlerdir.

“Konut sahiplerinin oturduğu apartmanlarda her katta bulunan daire sayısı”


sorulduğunda, %66’sı 4, %27,4’ü 2, %5,7’si 3 ve %0,9’u 1 daire olduğunu
belirtmiş lerdir.

“Oturduğunuz dairenin planı beklentilerinizi ve gereksinimlerinizi karşılıyor mu?”


sorusuna karşılık alınan yanıtlar Şekil 7.’de görüldüğü gibi, %64,5 evet ve %35,5 hayır
şeklindedir.

Oturduğunuz dairenin planı beklentileriniz ve


gereksinimlerinizi karşılıyor mu?

35,5
 Evet
 Hayır
64,5

Şekil 7 Daire planının beklentileri karşılayıp karşılamadığı.

354
“Alternatif projeler arasından seçim yapma imkânınız oldu mu?” şeklindeki sorulara
verilen yanıtların dağılımı; %22,2 evet seçim yaptım, %39,8 hayır yapmadım, %30,6
öyle bir seçenek yoktu ve %7,4 benim için fark etmez olarak gerçekleşmiştir.
Şartname ve müteahhit belirleme

“TOKİ’nin inşaat standartları ve teknik şartnameleri hakkında bilgilendirildiniz mi?”


sorusunun yanıtlarının dağılımı; %2,9 çok bilgilendirildim, %22,8 bilgilendirildim,
%33,3 az bilgilendirildim ve %41 bilgilendirilmedim şeklindedir.
“İşi yapacak aday müteahhitlerle tanıştırıldınız mı? Müteahhit hakkında
bilgilendirildiniz mi?” sorusuna verilen yanıtların dağılımı Şekil 8.’de görüldüğü üzere;
%3,8 müteahhitler ile tanıştık, %24 müteahhitler ile tanışmadık, %41,4 müteahhitleri
hiç görmedim ve %30,8 bu konuda hiçbir fikrim yok şeklinde gerçekleşmiştir.

İşi yapan müteahhit hakkında bilginiz oldu mu?

Bu konuda hiçbir
30,8
fikrim yok

Müteahhitleri hiç
41,3
görmedim

Müteahhitler ile
24,0
tanışmadık

Müteahhitler ile
3,8
tanıştık

0 5 10 15 20 25 30 35 40 45

Şekil 8 Müteahhit hakkında bilgi edinme.


Yapım süresi

“Sizce aylık taksit ödemesinin miktarı daha fazla olsa inşaat yapım süresi kısalır mı?”
sorusunun yanıtlarının dağılımı %40,4 hayır, %35,1 kısmen ve %24,5 evet olarak
şekillenmiştir.
“Taksitlerin zamanında ödenmemesi inşaat yapım süresini etkiler mi?” sorusunun
yanıtları %37 hayır ve % 63 evet olarak alınmıştır.
“Üretim takvimi hakkında herhangi bir bilginiz var mıydı?” sorusu için verilen yanıtlar;
%31,9 vardı, %48,9 yoktu ve %19,2 kısmen vardı şeklinde dağılmıştır.
Teknik bilgi edinebilme

“İnşaatların denetlenmesi ile ilgili sorumlu mercilerin kimler olduğunu biliyor


muydunuz?” sorusuna verilen yanıtlar; %18,9 evet, %70,5 hayır ve %10,5 kısmen
olarak şekillenmiştir.
“Zemin etüd raporları hakkında bilgi sahibi misiniz?” sorusu için alınan yanıtların
dağılımı; %5,6 bilgi sahibiyim, %54,4 böyle bir şeyden haberdar değilim, %16,7 biraz
bilgim var ve %23,3 ilgilenmedim şeklindedir.

355
“Beton kalitesi ve imalat kalitesi hakkında bilgilendirildiniz mi?” sorusu için alınan
yanıtlar; %6,3 evet, %66,3 hayır ve %27,4 bu konu hakkında bilgim yok şeklindedir.
“İnşaatın belirli aşamalarında diğer üyeler ile birlikte topluca inşaatları gezip görme
fırsatınız oldu mu?” sorusu için alınan yanıtlar; %42,7 oldu, %47,9 olmadı ve %9,4
haber verilmedi şeklindedir.
Daire seçimi
Konut sahiplerinin dairelerini tercih etmelerindeki sebepler Şekil 9.’da gösterilmiştir.
Daire tercih sebepleri

Blok tercihi 6,5

Manzara 9,7

Cephe yönü (kuzey, güney vb.) 13,4

Kat tercihi 17,2

Ödeme tutarı ve seçenekleri 25,3

Alan (m2) 28,0

0 5 10 15 20 25 30

Şekil 9 Daire tercih sebepleri.

Şekil 9’da görüldüğü gibi TOKİ dairelerinin sahiplerinin daire seçiminde dikkat
ettikleri unsurların sırasıyla %28 daire alanı, %25,3 ödeme tutarı, %17,2 kat tercihi,
%13,4 cephe yönü, %9,7 manzara ve %6,5 blok tercihi olduğu belirlenmiştir.

Yaptıkları daire seçiminden memnun olup olmadıkları sorulduğunda konut sahipleri


%23,3 çok memnun ve %50,5’i memnun olduğunu söylemiştir. %18,4’lük bir kısım
memnun olmadığını belirtirken, %6,8’i benim için fark etmez yanıtını vermiştir.

Kullanım süreci

“Konutunuzun maliyeti ile kalitesini karşılaştırdığınızda ne düşünüyorsunuz?”


sorusuna verilen yanıtlar Şekil 10.’da görüldüğü gibi; %45,4 çok iyi değil, ancak
ödediğimiz parayı düşünecek olursak çok daha iyisi olabilirdi, %36,1 çok iyi değil,
ancak bu paraya daha iyisi olamazdı ve %18,6 oldukça iyi şeklindedir.

356
Konut hakkındaki fikirler

Oldukça iyi 18,6

Çok iyi değil, ancak bu paraya göre


45,4
çok daha iyisi olabilirdi

Çok iyi değil, ancak bu paraya daha iyisi


36,1
olamazdı

0 10 20 30 40 50

Şekil 10 Sahip olunan konutlar hakkındaki fikirler.

“Kullanma süresince periyodik aralıklarla (1, 3, 6, 12, ay ve 3 yıl sonunda) yapı


elemanları, donanımları, armatürleri, malzemeler ve işçilik kalitesini belirlemeye
yönelik size her hangi bir anket uygulandı mı?” sorusu için alınan yanıtların dağılımı;
%4,3 uygulandı, %86 uygulanmadı ve %9,7 ilgilenmedim şeklinde gerçekleşmiştir.

Konutlarda karşılaşılan sorunlara verilen yanıtlar şekil 11.’de görüldüğü gibidir.

Karşılaşılan sorunlar

Kapı-pencere

Boya, badana

Mutfak dolabı, tezgâhı


9% 5% 18%
Elektrik tesisatı (prizler vb.)
13%
13%
Su tesisatı (musluklar vb.)

Yer döşemesi, kaplaması vb.


13% 8%
10% 11% Banyo, tuvalette bulunan lavabo,
etejer vb
Fayans işleri

Radyatörler, kalorifer petekleri

Şekil 11 Konutlarda karşılaşılan sorunlar.

En fazla karşılaşılan sorunların başında %18 ile kapı ve pencereler gelmektedir. Kapı ve
pencereleri %13’er oranlarları ile banyoda bulunan lavabo, etejer vb., yer döşemesi,
kaplaması vb. ve boya, badana imalatları izlemektedir. Elektrik tesisatı %11, su tesisatı
%10, fayans işleri %9 banyo dolabı, tezgâhı %8 ve radyatörler, kalorifer petekleri %5
ile karşılaşılan sorunlar arasında yer almaktadır.

Konut sahiplerine hangi iş kalemlerinin onarım-tadilatı için ne kadar ek masraf


yaptıkları sorulduğunda alınan yanıtlar Tablo 3.’de gösterilmiştir. En fazla tadilat-
onarım yaptırılan iş kalemi daire sahiplerinin %26sı ile kapı ve pencerelerdir. Boya,

357
badana %23 ile ikinci sırada yer almaktadır. Bunu %21 ile banyo, tuvalette bulunan
lavabo, etejer vb. tadilatları izlemektedir. Ancak boya, badana için yapılan harcama
miktarı kapı-pencereden daha fazladır.

Tablo 3 Onarım-tadilat yapılan iş kalemleri ve masrafları.


Kişi
Sayısı ve Toplam Onarım
%’si Masrafı (YTL)
Boya, badana 25 (%26) 19.548,00
Kapı-pencere 28 (%23) 14.340,00
Banyo, tuvalette bulunan lavabo, etejer vb. 23 (%21) 13.150,00
Yer döşemesi, kaplaması vb. 17 (%16) 11.275,00
Fayans işleri 13 (%12) 6.195,00
Mutfak dolabı, tezgâhı 10 (%9) 5.700,00
Su tesisatı (musluklar vb.) 21 (%2) 5.400,00
Elektrik tesisatı (prizler vb.) 14 (%1) 2.230,00
Radyatörler, kalorifer petekleri 7 (%0,6) 920,00

Anket uygulanan kişilerin verdikleri yanıtlara göre iş kalemlerine harcanan ortalama


onarım-tadilat masrafları şekil 12’de gösterilmiştir. Şekil 12. incelendiğinde en fazla ek
harcama yapılan iş kaleminin 781,92 YTL ile boya, badana olduğu görülmektedir. Yer
döşemesi, kaplaması vb. 663,24 YTL ile boya, badana masraflarını izlemektedir. Bu iş
kalemlerinin ardından banyo, tuvalette bulunan lavabo, etejer vb., mutfak dolabı,
tezgahı ve kapı-pencere gelmektedir. En az ek masraf yapılan iş kalemi ise radyatörler,
kalorifer petekleridir.

Ortalama onarım-tadilat masrafları (YTL)

Radyatörler, kalorifer petekleri 131,43


Elektrik tesisatı (prizler vb.) 159,29
Su tesisatı (musluklar vb.) 257,14
Fayans işleri 476,54
Kapı-pencere 512,14
Mutfak dolabı, tezgahı 570
Banyo, tuvalette bulunan lavabo, etejer vb. 571,74
Yer döşemesi, kaplaması vb. 663,24
Boya, badana 781,92

0 100 200 300 400 500 600 700 800 900

Şekil 12 Ortalama onarım-tadilat masrafları.

“Daire teslim edildiğinde çevre düzenlemesinin olup olmadığı” sorulduğunda konut


sahiplerinden %82’si çevre düzenlemesinin olmadığını belirtmişlerdir.

358
Çevre düzenlemesi
18%

Evet
Hayır

82%

Şekil 13 Çevre düzenlemesine ilişkin yanıtlar.

Daire sahiplerine “TOKİ bölgesinde asfalt yol olup olmadığı” sorulduğunda alınan
yanıtların %54’ü evet iken, %46’sı hayırdır.
Asfalt yol durumu

Evet
46% Hayır

54%

Şekil 14 Asfalt yola ilişkin yanıtlar.

“TOKİ bölgesinden şehir/ilçe merkezine ulaşım sorunu olup olmadığı” sorulduğunda


daire sahiplerinin %61’i hayır yanıtını vermiştir.

Ulaşım sorunu

39%

Evet
61% Hayır

Şekil 15 Ulaşım sorununa ilişkin yanıtlar.

Anket uygulanan daire sahiplerine “TOKİ yakınında sosyal ihtiyaçların giderilebileceğ i


mekânların olup olmadığı” sorulduğunda ankete katılanların %76’sı bu tür mekânların
olmadığını belirtmişlerdir.

Konut sahiplerinin %76’sı TOKİ yakınında alışveriş merkezi, semt pazarı, market vb.
yerlerin mesafesinin uygun olmadığını söylemiş lerdir.

359
Alışveriş merkezi, semt pazarı,
market vb. yerlerin mesafesinin
uygunluğu

24%

Evet
Hayır

76%

Şekil 16 Alışveriş merkezi, semt pazarı, market vb. yerlerin mesafesine ilişkin yanıtlar.

Ankete katılanların %74’ü TOKİ yerleşim bölgesinde mevcut otoparklar bulunduğunu


ifade etmiş lerdir.
Mevcut otopark durumu

26%

Evet
Hayır

74%

Şekil 17 Mevcut otopark durumuna ilişkin yanıtlar.

Sonuçlar

Yapılan çalışmanın sonucunda elde edilen bulgulara dayanarak aşağıdaki çıkarımlar


yapılabilir;
• Konut sahiplerinin yaklaşık üçte biri beş yıldan az süredir büyük şehirde
yaşamaktadır. Bu saptama “köyden kente göç” olarak ifade edilen daha küçük
ve kırsal alanlardan büyük şehirlere nüfus hareketinin halen güncelliğini
sürdürdüğüne karşılık gelmektedir.
• Anket uygulanan konut sahiplerinin %40’a yakını yüksek tahsilli olup eğitim
düzeyi düşük (okuryazar ve ilkokul mezunu) olanların oranı %15’e
varmamaktadır. Profil, genel olarak orta ve yüksek derecede eğitim almış
kişilerden oluşmuştur.
• Anket uygulanan daire sahiplerinin %30’u 3 ve daha fazla çocuk sahibidirler.
Hanedeki fert sayısı ile konut özelliklerinin çok yakından ilişkisi bulunması
bağlamında çok çocuklu ailelerin çoğunlukta olmaması, TOKİ konutlarının
sınırlı ferdi olan ailelerce daha çok tercih edildiği anlamına gelebilir.

360
• Aile fertlerinden %60’a yakın bir oranda tek çalışan bulunması, iki çalışan
bulunan ailelerin %30’dan az olması halen babaerkil düzenin devam ettiği,
hanımların büyük oranda çalış madığı ve gelir kaynağı sayısının düşük olduğu
sonuçlarına varmaktadır.
• Konut sahipleri gelirlerine göre ayrıldığında %78’lik bir dilim 750-3000 YTL
aylık gelir grubuna dâhil bulunmaktadır. Bu değerler anket uygulanan kişilerin
orta düzeyde gelire sahip olduklarını göstermektedir.
• Sahip olunan konutun tercihinde önemli bir kriter, konutların çalışan fertlerin
işyerlerine yakınlığıdır. Anket uygulanan daire sahiplerinin %55’i evlerine 0-10
km mesafedeki işyerlerinde çalış maktadırlar.
• Konut sahiplerinin daire alanı konusundaki tercihleri genellikle büyük alanlı
dairelerden yana olmuştur. %50 civarındaki bir dilime giren kişiler 100 m2 ve
daha büyük alanlı konutlarda oturduklarını ifade etmişlerdir. Buradan her ne
kadar aile fert sayısı çok olmasa da geniş alanlı konutların tercih edilmesi “Türk
halkının geleneksel geniş alanlı konut tercihi” saptamasına paralellik arz
etmektedir.
• Konut sahiplerinin TOKİ dairelerinin taksit miktarlarının ödeme gücüne ve
şartlarına uygunluğu konusunda %80 mertebesinde uygunluk fikrinde oldukları
belirlenmiştir. Buradan genel olarak ödeme gücüne uygun meblağlarda
taksitlendirme yapıldığı sonucu çıkarılabilir.
• Taksit ödeme zamanlarının ödeme gücüne ve şartlarına uygunluğu konusunda
da %80’e yakın uygun bulunduğu ifadesi alınmıştır.
• Konut sahiplerinin %62’si ödeme güçlerin göre farklı taksit miktarı, ödeme
süresi ve ödeme yapma ile ilgili sorun yaşanmadığını, %30’a yakını buna yakın
bir duruma geldiklerinde ödeme planlarını değiştirdiklerini ifade etmiştir. Kalan
dilimdekiler bu durumlardan biri ile karşılaştıklarını ve taksit miktarına gecikme
zammı uygulandığını ya da kendilerine uyarı yapıldığını ifade etmişlerdir.
Buradan önemli bir çoğunluğun taksit miktarı ve adedi konusunda büyük
sıkıntılar yaşamadığı sonucu çıkarılabilir.
• Anket uygulanan daire sahiplerinin %60’a yakını 3-4 katlı bloklarda
yaşamaktadırlar. Bu verilere göre yüksek (4’ten fazla katlı) bloklar daire
sahipleri tarafından büyük oranda tercih edilmemektedir. Bu bulguda projelerin
gerçekleştirildikleri bölgelerdeki imar uygulamalarının da etkisi bulunduğu
düşünülmektedir.
• Konut sahiplerinin %70’e yakını bir katta 4 daire bulunan kat planlı bloklarda
oturmaktadırlar.
• Anket uygulanan daire sahiplerinin %65’e yakını, oturdukları dairenin mimari
planının beklenti ve gereksinimlerini karşıladığını ifade etmektedirler.
• Konut sahiplerinin ancak %22’si alternatif projeler arasından seçim yapma
imkânları olduğunu ifade etmektedir. Kalan önemli bir bölüm böyle bir seçim
yapma imkânları olmadığını belirtmiş lerdir. Bu durum, TOKİ toplu konut
arzının halen talebi tam olarak karşılamadığını, ödeme şartları uygun bulunan
projelerin diğer seçeneklere itibar edilemeden talep gördüğünü işaret
etmektedir.
• Anket uygulanan daire sahiplerinin ancak %25’i, TOKİ’nin inşaat standartları
ve teknik şartnameleri hakkında bilgilendirildiğini ifade etmektedir.
• Konut sahiplerinin %4’ü inşaatı yapacak aday müteahhitler ile tanıştığını,
%24’ü bu müteahhitler ile tanış madığını, %41‘i müteahhitleri hiç görmediğini

361
ifade etmektedirler. Bu durum taahhütçü firmalarla son kullanıcı mal sahipleri
arasında önemli bir iletişim eksikliği bulunduğu anlamına gelmektedir.
• Daire sahiplerinin ancak %25’i aylık yapılan taksit ödemesinin miktarının daha
fazla olmasının inşaat yapım süresini kısaltabileceğini düşünmekte kalan %75’e
yakın dilim taksit miktarının artırılmasının teslim süresine olumlu katkısı
bulunmayacağını düşünmektedir.
• Anket uygulanan daire sahiplerinin %63’ü taksitlerin zamanında
ödenmemesinin inşaat yapım süresini etkileyeceğini düşündüklerini ifade
etmişlerdir.
• Daire sahiplerinin yarıya yakını üretim takvimi hakkında herhangi bir bilgileri
olmadığını ifade etmişlerdir.
• Anket uygulanan daire sahiplerinin %70’i inşaatların denetlenmesi ile ilgili
sorumlu mercilerin kimler olduğunu bilmediklerini ifade etmişlerdir.
• Anket uygulanan daire sahiplerinin ancak %6’sı zemin etüd raporları hakkında
bilgi sahibi olduğunu belirtmiştir.
• Daire sahiplerinin ancak %6’sı beton kalitesi ve imalat kalitesi hakkında
bilgilendirildiğini ifade etmektedir.
• Ankete katılan daire sahiplerinin %43’ü inşaatın belirli aşamalarında diğer
üyeler ile birlikte topluca inşaatları gezip görme fırsatı olduğunu ifade etmiştir.
• TOKİ dairelerinin sahiplerinin, daire seçiminde dikkat ettikleri unsurların
sırasıyla %28 daire alanı, %25 ödeme tutarı, %17 kat tercihi, %13 cephe yönü,
%10 manzara ve %7 blok tercihi olduğu belirlenmiştir.
• Daire sahiplerinin %18’lik bir kısmı yaptıkları daire seçiminden memnun
olmadıklarını ifade ederken kalan önemli bir dilimdekiler daire seçimlerinden
memnun olduklarını ya da bir şikâyetleri olmadıklarını ifade etmişlerdir.
• Daire sahipleri, konutlarının maliyeti ile kalitesini karşılaştırdıklarında; %45
“çok iyi değil, ancak ödediğimiz parayı düşünecek olursak çok daha iyisi
olabilirdi”, %36 “çok iyi değil, ancak bu paraya daha iyisi olamazdı” ve %19
“oldukça iyi” şeklinde yorum yapmaktadırlar.
• Ankete katılan daire sahiplerinin ancak %4’ü kendilerine dairelerini kullanma
süresince periyodik aralıklarla yapı elemanları, donanımları, armatürleri,
malzemeler ve işçilik kalitesini belirlemeye yönelik bir anket uygulandığını,
kalan önemli bir kısım ise uygulanmadığını ifade etmektedirler.
• Daire sahiplerinin en fazla karşılaştıkları sorunların başında %18 ile kapı ve
pencereler gelmektedir. Kapı ve pencereleri %13’er oranlarları ile banyoda
bulunan lavabo, etejer vb., yer döşemesi, kaplaması vb. ve boya, badana
imalatları izlemektedir. Elektrik tesisatı %11, su tesisatı %10, fayans işleri %9
banyo dolabı, tezgâhı %8 ve radyatörler, kalorifer petekleri %5 ile karşılaşılan
sorunlar arasında yer almaktadır.
• En fazla tadilat-onarım yaptırılan iş kalemi, daire sahiplerinin %26’sı ile kapı ve
pencerelerdir. Boya ve badana işleri %23 ile ikinci sırada yer almaktadır. Bunu
%21 ile banyo, tuvalette bulunan lavabo, etejer vb. tadilatları izlemektedir.
• En fazla ek harcama yapılan iş kaleminin 781,92 YTL ile boya, badana olduğu
görülmektedir. Yer döşemesi, kaplaması vb. 663,24 YTL ile boya, badana
masraflarını izlemektedir. Bu iş kalemlerinin ardından banyo, tuvalette bulunan
lavabo, etejer vb., mutfak dolabı, tezgahı ve kapı-pencere tadilatları
gelmektedir. En az ek masraf yapılan iş kalemi ise radyatörler, kalorifer
petekleridir.

362
• Ankete katılan daire sahiplerinin %82’si, daireleri teslim edildiğinde çevre
düzenlemesinin yapılmamış olduğunu belirtmektedir.
• Daire sahiplerinin %46’sı TOKİ bölgesinde asfalt yol olmadığını
belirtmektedirler.
• Daire sahiplerinin %61’i TOKİ bölgesinden şehir/ilçe merkezine ulaşım sorunu
bulunduğunu ifade etmektedirler.
• Ankete katılan daire sahiplerinin %76’sı TOKİ yakınında sosyal ihtiyaçların
giderilebileceği mekânların olmadığını belirtmiştir.
• Konut sahiplerinin %76’sı TOKİ yakınında alışveriş merkezi, semt pazarı,
market vb. yerlerin mesafesinin uygun olmadığını söylemiş lerdir.
• Ankete katılanların %74’ü TOKİ yerleşim bölgesinde mevcut otoparklar
bulunduğunu ifade etmişlerdir.

Çalış madan elde edilen verilere göre, konut sahibi olacak kimselerin orta halli olmaları
ve çoğunlukla tek kaynaktan gelir sağlıyor olmalarına rağmen yaptıkları yıllar süren
yatırımlar (TOKİ’den konut edinmek) konusunda gerekli ilgi ve araştırma çabaları
içinde olmadıkları, TOKİ’nin de bu bağlamda bilgilendirme yapmak için önemli bir
girişim içinde bulunmadığı izlenimi edinilmektedir.

Teslim aşamasında altyapı çalışmalarının ve ulaşım ihtiyaçlarının giderilmemiş olması


önemli sıkıntılara yol açabilecektir ve yerel idarelerle gereken uyumda bir işbirliğinin
sağlanamadığını işaret etmektedir.

Konut sahiplerinin TOKİ’yi tercih etmelerinin başta gelen sebeplerinin daire alanları ve
taksit ödemelerinin uygunluğu olduğu belirlenmiştir. Daire sahiplerinin yarısından
fazlası, mevcut daireler arasından seçim yapma imkânlarının olmadığını ifade etmekte,
oturdukları dairelerin beklentilerini ve gereksinimlerini karşıladığını düşünmektedirler.

TOKİ’nin inşaat standartları, teknik şartnameleri ve müteahhitler ile üretim takvimi


hakkında konut sahiplerinin çoğunluğunun herhangi bir bilgisi olmadığı anlaşılmıştır.
İnşaatların denetlenmesi, zemin etüdü raporları ve beton kalitesi konularında da anket
uygulanan kişilerin bilgilendirilmediği belirlenmiştir.

Dairelerin kullanım sürecinde en çok karşılaşılan sorunlar; kapı-pencere, lavabo-etejer


ve boya-badana uygulamaları oluşturmaktadır. Bunun dışında konut sahipleri çevre
düzenlenmesinin yeterli olmadığını, sosyal ihtiyaçların karşılanabileceği alanların
yerleşim bölgesine uzak olduğunu ve ulaşım sorunu yaşadıklarını belirtmişlerdir.

Farklı şehir ve projelere göre konut sahiplerinin azımsanamayacak bir bölümü,


kullanıma başlamadan önce ya da hemen kullanıma başladıkları sırada ek yapım ve
tadilat işleri yaptırdıklarını belirtmektedirler. Bu verilere göre, gerek ihale sürecinde
gerek teslim ve kullanım aşamasında ek kalite maliyetleri ortaya çıkmakta, bu
maliyetlerin nihai maliyet hesaplamalarında göz önüne alınması gerekmektedir.

Basit bir hesapla anket uygulaması yapılan kimselerin sahip oldukları dairelerin alanları
toplamı 11 370 m2, bu kişilerin oturmaya başlama sırasında yaptıkları toplam harcama
78 758 YTL olmak üzere; metrekare başına yapılan tadilat harcaması (78 758 YTL / 11
370 m2 =) 6,93 YTL/m2 düzeyini bulmaktadır. Bu yaklaşık değer 100 m2’lik bir
konut için 693 YTL/daire tadilat (yani kalite) masrafı daha yapılması gerekeceğ i
sonucuna varmaktadır. Bu değer kaba bir yaklaşımla, literatür taraması kısmında

363
verilen Boydaş’ın bulguladığı konut inşaatlarında kalite için yapılan ortalama
harcamaların toplam proje maliyetinin % 0.73’ü olduğu değerine karşılık gelmektedir.
Bu karşılaştırmaya göre; inşaatı gerçekleştiren firmaların yada kontrol edenlerin yerine
getirmesi/getirtmesi gereken kalitenin, maliyeti konut sahiplerince teslimden sonra
karşılanmaktadır.

Kaynaklar
Tosun, E.K. (YIL) Türkiye’de Konut İhtiyacı ve Konut Finansmanı, PARADOKS
Ekonomi Sosyoloji ve Politika Dergisi (e-dergi), http://www.paradoks.org, Sayı:2, ISSN
1305-797.

Şenkaya, E. (2001) Türk Konut Sektörünün Bugünkü Durumu ve Yeni Konut Tipi
Trendleri, YapıWorld.

Gültekin, A. T. (2002) Toplu Konutlarda Yapı Bileşenlerinin Kalite Değerlendirmesi,


Gazi Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi Dergisi, Cilt:17, No:3, pp 137-157,
Ankara.

Gültekin, A.T. (1999) Yapı Kalitesi Elde Etmede Kullanım Sorunları Girdisi, Gazi
Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi, Cilt 12, No 1, pp 199-205.

Bozkurt, R., Odaman, S. (1998) ISO 9000 Kalite Güvence Sistemleri, MPM Yayınları,
No:549, Ankara.

Kanıt,R. (2005) İnşaat Sektöründe Kalite Yönetim Sistemi Uygulamaları, Gazi


Kitabevi, Ankara, 2005.

Boydaş E.S. (2007) Yapıda Kalite ve Üretim Kalitesizliğinin Maliyeti, Gazi


Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, s.118, Ankara.

Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Resmi Web sitesi (2009a)


http://www.toki.gov.tr/programlar/uygulamatakip/ilharita.asp

Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Resmi Web sitesi (2009b)


http://www.toki.gov.tr/programlar/anket/c_anket.asp

364
Yüklenici İnşaat İşletmelerinde Markalaşma Süreci

Gül Polat Ümit Dönmez


İstanbul Teknik Üniversitesi GAP İnşaat, Onshore Gas Terminal
İnşaat Fakültesi Project, Kiyanly, Türkmenistan.
Yapı İşletmesi Anabilim Dalı Tel: +99324355096
Maslak, 24469, İstanbul. E-posta: udonmez@gapinsaat.com
Tel: (212) 285 37 37
E-Posta: polatgu@itu.edu.tr

Öz
İnşaat sektörü, genel olarak, rekabetin yoğun, kâr marjlarının düşük, risklerin ve
belirsizliklerin yüksek olduğu bir sektördür. İnşaat sektöründe faaliyet gösteren
işletmeler, satışlarını ve dolayısıyla kâr marjlarını yükseltebilmek amacıyla, gerek
işletmelerini gerekse de sundukları ürün ve/veya hizmetleri markalaştırarak farklılık
yaratmak ve bu yolla rakiplerine karşı rekabet avantajı yaratmaya çalışmaktadırlar.
İnşaat sektöründeki markalaşma faaliyetleri, geçtiğimiz yıllara oranla daha yoğun bir
biçimde yürütülüyor olsa da, diğer sektörlerle kıyaslandığında halâ yetersiz kaldığı
gözlenmektedir. Bu yetersizliğin başlıca nedeni ise, inşaat sektörünün kendine has
özellikleridir. Bu çalışmada, Türk inşaat sektöründe faaliyet gösteren 71 yüklenici
inşaat işletmesinde 16 sorudan oluşan kapsamlı bir anket çalışması gerçekleştirilmiş ve
incelenen işletmelerin markalaşma stratejilerinin, markalaşma sürecinde
gerçekleştirdikleri faaliyetlerin neler olduğu ile ilgili bilgiler edinilmeye çalışılmış ve
inşaat sektöründe markalaşmaya gerekli önemin verilmemesinin başlıca nedenleri
hakkındaki görüşleri alınarak, bazı değerlendirmeler yapılmıştır.

Anahtar Sözcükler: Markalaşma, yüklenici inşaat işletmeleri, rekabet gücü, anket.

Giriş
Marka, en basit ifadeyle, bir işletmenin veya işletmenin sunduğu ürünün ya da hizmetin
benzerlerinden farklılığını ortaya çıkaran araçtır. Yoğun rekabet oramında iş yapmaya
çalışan bir işletmenin, rakiplerine karşı farklılık yaratarak rekabet avantajı
oluşturabilmesi ve bu yolla devamlılığını sağlayabilmesi için marka oluşturması ve onu
yönetmesi gerekmektedir. Marka yönetimi, markanın sağlayacağı faydaların, değerlerin
ve vaatlerinin korunması olarak tanımlanabilir. Tüketicinin iş letmenin veya işletmenin
sunduğu ürünün veya hizmetin markasını diğer markalardan kolayca ayırt edebilmesi,
satın alma kararında önemli bir rol oynamaktadır. Bu durum ancak, tüketicinin
markadan haberdar olması ile sağlanabilir. Marka haberdarlığının oluşturulmasında
şüphesiz ki çeşitli kanallar aracılığı ile yapılan gerçek ve sanal reklâmlar oldukça büyük
bir pay sahibidir.

İnşaat sektöründe son yıllarda yaşanan büyük ilerlemeler sonucunda ortaya çıkan yoğun
rekabet ortamı, firmaların farklılık yaratma ve rekabet gücünü koruma amacıyla ihtiyaç

365
duydukları uygulamalarda da bazı değişikliklerin oluşmasına neden olmuştur.
Markalaşma da bu uygulamalardan sadece bir tanesidir. Bu çalışmanın temel amacı,
Türk inşaat sektöründe faaliyet gösteren yüklenici inşaat işletmelerinin markalaşma
stratejileri, markalaşma sürecinde gerçekleştirdikleri aktiviteler ve inşaat sektöründe
markalaşmaya gerekli önemin verilmemesinin nedenleri hakkında bilgi edinmek ve
edinilen bu bilgilerin değerlendirilmesidir. Bu amaçla, 71 yüklenici inşaat işletmesinde
16 sorudan oluşan kapsamlı bir anket çalış ması gerçekleştirilmiştir.

Marka Kavramı

Marka, satılan ürünün ya da hizmetin farklılığını ortaya çıkaran bir simge, isim, şekil,
ayırmaç (logo), vb. gibi bir araçtır (Aaker, 1990). Öyle ki, bu araç ürünü ya da hizmeti
kesin olarak benzer ürün veya hizmetlerden ayırmalıdır. Türk Patent Enstitüsü marka
kavramını şu şekilde tanımlamıştır: “Bir teşebbüsün mal veya hizmetlerini bir başka
teşebbüsün mal veya hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlaması koşuluyla, kişi adları dahil,
özellikle sözcükler, şekiller, harfler, sayılar, malların biçimi veya ambalajları gibi
çizimle görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla
yayınlanabilen ve çoğaltılabilen her türlü işaretleri içerir”. Günümüzde marka kavramı,
yukarıdaki tanımlamalardan daha da geniş bir çerçeveye sahiptir. Şöyle ki, marka
sadece bir işletmeyi diğerlerinden ayıran bir özellik olmayıp, aynı zamanda işletmenin
benliğini, kişiliğini ve vaatlerini de ifade eden kurumsal bir kimlik haline gelmiştir.

Markalaşma ve Marka Yönetimi

Marka yönetimi, en genel ifadeyle, markanın değerlerinin ve verdiği sözlerin korunması


olarak tanımlanabilir (Nicolino, 2000). Marka yönetiminde yapılması gereken ilk iş,
markanın hedef kitlesinin belirlenmesi ve bu hedef kitlenin temel özellik ve
ihtiyaçlarının tespit edilmesidir. İkinci olarak, ürünün, varsa sektördeki diğer ürünlerden
farkı, yoksa ilgili kitleye hitap eden herhangi bir özelliği vurgulanmalıdır. İşin özünde,
ön plana çıkarılacak özellik iyi belirlenmeli, tüketicinin ilgisini cezbetmeyecek,
tüketiciyi soğutacak, markayı farklı olmaktan çok sıra dış ı yapacak ya da çok geniş olup
da mesajı silikleştirecek bir özellikten kaçınılmalıdır. Ardından yapılması gereken ise,
doğru iletişim kanallarını kullanarak doğru şekilde kurgulanmış mesajı doğru kişilere
ulaştırmak olacaktır (Ellwood, 2002).

“Markaları ne başarılı yapar?” sorusunun cevabı ise oldukça geniş olacaktır ama işin
temelinde bir tek kural vardır, o da açıklıktır. Tüketiciye iletilmek istenen mesajı, sade
bir dille anlaşılır olarak vermek gerekir. Marka yöneticileri haftalar hatta aylar süren
toplantılar sonucu markalaşma kararlarını alırken tüketiciler bir malı satın alırken anlık
karar verirler (Haig, 2004).

Marka Türleri

Firmaların büyük bir kısmı ürünlerini veya hizmetlerini tek bir isim altında tutmaktan
kaçınırlar. Bunun gibi bir tekdüzenin firmanın bütün ürünlerini yansıtmakta eksik
kalabileceği düşüncesiyle; işletmenin ana prensiplerini yansıtan ana marka şemsiyesi
altında çeşitli alt markalar oluşturularak bu markalar tek başına veya hep beraber
piyasaya sunulur (Laforet ve Saunders, 1994). Markalama türleri konusunda çeşitli
görüşler mevcut olmakla beraber, genel kabul gören görüşler şu şekildedir:

366
Tekil Markalama
Bazı şirketler yeni pazarlara açılırken, sağlam bir pazar konumu oluşturmak amacıyla
daha önceden bilinirliği kanıtlanmış olan firma markalarını koruyarak yeni pazara giriş
yaparlar (Besen, 2002).

Gizli Markalama

Bu yöntem, ürün yelpazesi geniş olan firmalar tarafından kullanılabilmektedir. Gizli


markalamanın amacı ise, bambaşka amaçları olan farklı ürünlerin üreticilerde aynı
çağrışımı yapmaması için alt markaların kullanılmasıdır. Gizli markalamada tüketicinin
aldatılmasına yönelik bir durum söz konusu değildir. Aksine tüketicinin izleniminin
farklı ürünlerde aynı kalmaması için aydınlatılması söz konusudur (Besen, 2002).

Karma Markalama

Karma markalamada yöntem, ana üreticinin markası ile üretilen ürünün markasının aynı
anda piyasaya sunulmasıdır. Bu sayede, bilinen ana markanın, ürününü daha kolay
kabul ettirmesi sağlanabilir. Bazen ürünün markası firmanın markasından daha bilinir
bir hal alabilmektedir. Bu durumda ana marka yavaş yavaş ortadan kaldırılarak yan
markanın konumu daha da belirginleştirilmelidir (Besen, 2002).

Marka Haberdarlığı

Tüketicinin satın alma kararında büyük öneme sahip olan marka haberdarlığı, en temel
olarak tüketicinin işletmenin veya işletmenin sunduğu ürün veya hizmetin markasını
diğer markalardan ayırt edebilmesidir. Ayırt edilebilirliğin sağlanması ise, satılan ürün
veya hizmetin tüketicinin zihninde bir takım fikirler ve duygular uyandırması sayesinde
başarılabilir. Bu durum, işletmeye rekabette büyük bir avantaj sağlayacaktır (Serin,
2005). Tüketicinin gerek işletmenin gerekse de ürünün markasından haberdar olmasında
gerçek veya sanal reklamlârın da büyük bir rolü vardır.

Markanın bilinirliğini, en başta markanın adı belirler. Markanın adı, markayı dünyanın
her yerinde temsil eden simgedir ve aynı zamanda firmanın kişiliğini de ortaya koyar
(Ellwood, 2002). İnsanların zihinlerinde yakın belirginlikte bulunmalarına rağmen, bazı
markalar insanların söyledikleri ilk markalar olurlar. İnsanların düşünmeden ilk olarak
söyledikleri markalar rekabette bir adım öne geçmiş olurlar ve tüketicinin satın alırken
tereddütte kaldıkları durumda belirleyici rol oynarlar.

Hoyer (1984), tüketicilerin satın alırken ürünleri aklında mantıksal olarak bazı sınıflara
ayırdığını ileri sürmüştür. Tüketiciler ilk olarak markaları bilinen ve bilinmeyen olarak
ayırtmaktadırlar. Daha sonra bilinen markaları önemsenmeyen, ilgisiz, reddedilen ve
kabul edilebilir olarak sınıflamaktadır. Son aşamada ise kabul edilebilir markaları satın
alınan ve alınmayan olmak üzere ayırmaktadırlar (Hoyer, 1984). İnsanlar bu ayrım
sonucunda tercih ettikleri markayı alma konusunda son kararlarını verip alışverişlerini
gerçekleştirmektedirler. Şüphesiz firmalar da, insanların zihinlerinde yürüttükleri bu
işlemi kaynak alıp çalışmalarını önce bilinen sonra da kabul edilebilir ve satın alınan
marka olmak yolunda yapmaktadırlar. Yine de son tercih her zaman tüketiciye aittir ve
bir nokta da bu tercihi kişisel ve davranışsal özellikler neticelendirir.

367
İnternet Politikası

1969’da internetin ABD’de kullanılmaya başlamasıyla beraber, insanlar için pek çok
yeni imkânlar doğdu. Bu imkânlar zaman içerisinde gelişerek internet üzerinden ev,
araba alım satımına kadar geldi. Çağımız tüketici toplumu da bu gelişime çok çabuk
ayak uydurdu. Bugün yalnızca ABD’de yaklaşık 206 milyon internet kullanıcısı
bulunmaktadır. Ülkemizde ise bu sayı 16 milyona kadar ulaşmıştır (Central Intelligence
Agency, 2008). Şirketlerin bir internet stratejilerinin olmasının en önemli nedeni de,
insanların interneti sıklıkla kullanmalarıdır (Nicolino, 2000). Eğer markanın erişilebilir
olması isteniyorsa internetin içinde olunması hayati bir meseledir. İnsanlar bugün ne
aramak isterlerse internette arama yapıyor, tercihlerine burada karar veriyor ve buradan
alışveriş yapıyorlar. Marka izleniminin artması için çok ziyaret edilen sitelere reklâmlar
vermek, bugün dünya çapında firmaların en çok tercih ettiği markalaşma stratejilerinden
birisidir.

Bilgi teknolojisinin gelişimi insanların hayatlarını etkilediği gibi, inşaat sektörünü de


etkilemiştir. Bugün bir firma hakkında bilgi almak isteyen kişiler firmanın internet
sitesini ziyaret ederek, firmanın uzmanlık alanı, bugüne kadar yapmış olduğu işler ve
bunun gibi önemli firma bilgilerine erişebilmektedir. Tabii ki firmalar da bu kolay
ulaşımı bir avantaj haline getirmek için ellerinden geleni yapmaktadırlar. İnternet
sitelerini hedef müşterilerine daha cazip gelecek biçimde tasarlamakta, firmalarının
güçlü olduğu yanları ön planda tutarak tanıtımlarını yapmaktadırlar (Andi, 1998).

İnşaat Sektöründe Markalaşma ve Marka Yönetimi

İnşaat sektörü, rekabetin yoğun, kâr marjlarının düşük, risklerin ve belirsizliklerin


yüksek olduğu bir sektördür. Bu sektörde faaliyet gösteren yüklenici inşaat işletmeleri,
rakiplerine karşı rekabet avantajı sağlamak istiyorlarsa, firmalarını, ürünlerini veya
hizmetlerini farklılaştırmalı ve tüketicinin aklında güven ve statü imajı yaratmalıdırlar.
Bu farklılığı yaratmanın yollarından bir tanesi de markalaşmadır. Artan rekabet ortamı
ile birlikte, inşaat sektöründeki markalaşma faaliyetleri, geçtiğimiz yıllara oranla daha
yoğun bir biçimde yürütülmektedir.

Dünyada inşaat firmalarının markalaşmak konusunda ne gibi açılımlar


gerçekleştirdiklerini ortaya çıkarabilmek amacıyla konu ile ilgili yapılan çeşitli
araştırmalar ve bu araştırmalarda elde edilen bilgiler şu başlıklar altında özetlenebilir:

• Markalaşma konusunda az da olsa iş ile ilgili profesyonel ekiplerin çalışmaya


başladığı ama yine de planlamanın yüksek bir oranda üst yönetim tarafından
gerçekleştirildiği görülmüştür.
• Firmaların markalaşma ile ilgili uzun vadeli planlar bulunmamaktadır.
• Az sayıda elemana sahip olsa da; firmaların bir pazarlama ve markalaşma bölümleri
veya bununla ilgilenen kişiler bulunmaktadır. Bu konuda sayı bakımından en iyi
durumda ise yüklenici inşaat işletmeleri bulunmaktadır.
• Markalaşmaya ayrılan bütçe ise sınırlı da olsa çoğu firma bu konuya bir bütçe
ayırmaktadır.

Tüm bu olumlu gelişmelerin aksine, inşaat sektöründe markalaşma faaliyetleri, diğer


sektörlere kıyasla oldukça yetersiz kalmaktadır. Ülkemizdeki ise son yıllarda yaşanan
gelişmelerden 1999 yılındaki büyük depremler, ekonomik krizler ve dalgalanmalar,

368
inşaat yapan firma sayısının yüksek olması, göç eden nüfusa karşılık bunları idame
ettirecek endüstri ve sanayinin bulunmayış ı, gereksiz ve büyük ölçekli yatırımlar inşaat
sektörünü zor durumda bırakmıştır (Binark, 2001). Özellikle depremlerden sonra inşaat
sektörünün lokomotifi durumunda bulunan konut sektörüne ve konut inşaatı yapan
firmalara halkın bakış açısı önemli ölçüde ve olumsuz yönde değişmiştir.

Türk inşaat firmalarının marka ve markalaşmaya bakış açılarına gelince; pek çok dış
örnekte olduğu gibi yetersizdir ve firmanın diğer organları ile bir bütünlük
oluşturamamaktadır. Türk inşaat firmalarının yegâne önem verdikleri konu sadece son
üründen yani fiziki olarak yapının kendisinden oluşmakta yapıyı oluşturan emek,
teknoloji vb. aktivitelere gereken önem verilmemektedir. Türk inşaat firmalarındaki
ürün odaklı sistemin yanı sıra, inşaat sektörünüm organizasyon yapısı da bu anlayış ının
bütünüyle kavranmasını güçleştirmektedir. Mühendis yoğunluklu bu organizasyon, yeni
anlayış lara yol vermekte yavaş davranmakta ve ürünün iyi yapıldığı takdirde müşteri
bulabileceği görüşüne sahip bulunmaktadır (Dikmen ve diğ., 2004).

Anlaşılacağı üzere, Türk firmalarında marka ve markalaşma konusunda alınması


gereken daha uzun bir yolun bulunmaktadır. Sonuç olarak, Türk firmalarında eksik olan
temeller; bilinçli yönetimlerin noksanlığı, marka kavramına karşı yüzeysel bakış ve
üretim odaklı anlayıştır. Sektörde geliş menin sağlanması ve marka etkinliğinin
artırılabilmesi ancak bu eksiklerin giderilmesi halinde mümkün olacaktır.

Araştırma Yöntemi
Bu çalış manın temel amacı, Türk inşaat sektöründe faaliyet gösteren yüklenici inşaat
işletmelerinin markalaşma stratejileri, markalaşma sürecinde gerçekleştirdikleri
aktiviteler ve inşaat sektöründe markalaşmaya gerekli önemin verilmemesinin nedenleri
hakkında bilgi edinmek ve edinilen bu bilgilerin değerlendirilmesidir. Bu amaçla, 71
yüklenici inşaat işletmesinde kapsamlı bir anket çalışması gerçekleştirilmiş ve incelenen
işletmelerin markalaşma ve marka yönetimi sürecinde gerçekleştirdiği faaliyetler
ayrıntılı bir biçimde incelenmiştir.

Anket tasarımı iki ana süreçten oluşmaktadır. Bu süreçler: 1) markalaşma ve marka


yönetimi konusunda kapsamlı bir literatür araştırmasının yapılması, 2) anket sorularının
hazırlanması. Anket temel olarak iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde bulunan
8 soru ile firma hakkında genel bilgiler öğrenilmeye çalışılmış, ikinci bölümde bulunan
8 soru ile ise firmanın markalaşma ve marka yönetimi sürecinde gerçekleştirdiğ i
faaliyetler hakkında bilgi edinilmesi hedeflenmiştir. Birinci bölümdeki sorular ile
kısaca, firmada çalışan teknik ve idari personel sayısı, firmanın bugüne kadarki toplam
cirosu, firma tarafından bugüne kadar tamamlanmış projelerin türleri, katıldıkları
ihalelerin usulleri, firmanın bugüne kadar gerçekleştirmiş olduğu projelerde üstlendiği
görevler, işveren profili, firmanın sahip olduğu uluslararası kalite belgeleri, ve
uluslararası projelerde yer alıp almadıkları hakkında bilgi edinilmesi amaçlanmıştır.
İkinci bölümde ise, firmayı markalaşmaya iten nedenler, firmanın markalaşma stratejisi,
reklâm yaparken hitap etmeye çalıştıkları hedef kitlenin olup olmadığı, kullanılan
reklâm kanalları ve bunların toplam reklâm bütçesi içerisindeki payları, reklâm
bütçesini etkileyen faktörler, firmanın internet sitesinin olup olmadığı ve eğer var ise
kaç yıldır kullanımda olduğu, sitenin ne sıklıkla güncellendiği, ve inşaat firmalarının

369
markalaşma faaliyetlerine gereken önemi vermemelerinin nedenleri hakkında sorular
sorulmuştur.
Anket Sonuçları ve Değerlendirme

Hazırlanan anketler, Türkiye Müteahhitler Birliği’ne üye olan yüklenici inşaat firmaları
arasından tesadüfi olarak seçilen 100 tanesine elektronik posta, faks veya yüzyüze
mülâkat yöntemi kullanılarak ulaştırılmıştır. Bunun yanısıra, özellikle konut projeleri
konusunda uzmanlaşmış olan 10 adet büyük çaplı inşaat firmasında da anket çalışması
gerçekleştirilmiştir. Gönderilen 110 adet anketten 71 tanesi tam olarak cevaplanmış
olarak geri dönmüştür. Ankete katılan firmaların genel özellikleri, Tablo 1’de
özetlenmiştir.

Tablo 1 Ankete Katılan Firmaların Genel Özellikleri.

Genel Özellikler Firmaların Yüzdesi (%)


Teknik ve idari personel sayısı
1-24 18
25-49 23
50-99 14
100-500 45
Toplam ciro (Milyon $)
0-50 18
50-100 11
100-500 22
500-1,000 33
>1,000 16
Proje türleri
Endüstriyel yapılar (Fabrika, depo, vb.) 60
Konut ve toplu konut projeleri 73
Ticari yapılar (Ofis, alışveriş merkezleri, vb.) 60
Özel yapılar (Hastane, okul, sinema, vb.) 47
Altyapı projeleri 62
İhale usulleri
Herkese açık ihale 75
Belirli istekliler arasında ihale 68
Pazarlık usulü 33
Projelerdeki konumu
Malsahibi 39
Ana yüklenici 90
Alt yüklenici 40
Ortaklık 49
İşveren profili
Kamu 31
Kamu ve özel 35
Özel 34
Uluslararası kalite belgeleri
ISO 9001 79
ISO 14001 54
OHSAS 18001 54
Uluslararası projelerde görev alıp almadığı
Evet 92
Hayır 8

Anket sonuçlarını yorumlarken genellleme yapılabilmesi için, ankete katılan firmaların


geniş bir yelpazeden seçilmiş olması gerekmektedir. Tablo 1’de görüldüğü üzere,
ankete katılan firmalar arasında, 1 – 24 teknik ve idari personel istihdam eden küçük

370
ölçekli firmalar da, 100 – 500 personel istihdam eden büyük ölçekli firmalar da
bulunmaktadır. Ankete katılan firmalar arasında, toplam cirosu 50 Milyon $’dan küçük
olanlar da 1 Milyar $’dan büyük olanlar da mevcuttur. Firmaların büyük bir çoğunluğu
birden fazla proje türünde uzmanlaşmış olup, %75’i herkese açık ihale, %68’i belirli
istekliler arasında ihale, %33’ü ise pazarlık usulü ile iş almış lardır. Ankete katılan
firmaların %90’u üstlendikleri projelerde ana yüklenici olarak, %49’u ise ortak olarak
görev almışlardır. Firmaların %35’i hem özel hem de kamu sektöründen işverenler ile
çalış mış, %79’u ise ISO 9001 kalite belgesine sahiptir Ankete katılan firmların %92’si
uluslararası projelerde görev almıştır.

Firmalara kendilerini markalaşmaya yönelten başlıca nedenler sorulduğunda verdikleri


cevaplar Tablo 2’de özetlenmiştir.

Tablo 2 Firmaları Markalaşmaya Yönelten Nedenler.

Markalaşmaya Yönelten Nedenler Firmaların Yüzdesi (%)


Pazar payımızı büyütmek istememiz 56
Sektörde çok sayıda firmanın faaliyet göstermesi 54
Ciromuzu büyütmek istememiz 41
Yeni bir pazara açılmak istememiz 26
Türkiye’de inşaat pazarının büyümesi 11
Deprem sonrasında zedelenen sektörel imajdan kurtulmak ve
6
güvenilir bir firma olduğumuzu duyurmak istememiz
Yeni bir firma olmamız 4

Tablo 2’de görüldüğü üzere, ankete katılan firmaların %56’sı pazar payını büyütmek,
%54’ü sektördeki rekabetin yoğun olması, %41’i ise cirolarını arttırmak amacıyla
markalaşma faaliyetlerini gerçekleştirdiklerini belirtmiş lerdir. Anket sonucuna göre,
yüklenici inşaat işletmeleri çoğunlukla rekabet avantajı sağlayarak toplam iş hacimlerini
arttırma amacıyla markalaşma faaliyetlerini gerçekleştirmektedirler. Firma imajı
yaratmak veya var olan imajı güçlendirmek ise ikincil derecede önemli amaçlar olarak
dikkat çekmektedir. Ankete katılan firmaların %48’i tekil markalama stratejisini
kullanarak firma isimlerini ön planda tutmayı, %26’sı gizli markalama ile her proje için
ayrı bir marka oluşturup firma ismini kullanmamayı, %26’sı ise karma markalama
stratejisi kullanarak firma isimleri ve proje markasını içeren karma bir isim kullanmayı
tercih ettiklerini belirtmişlerdir. Bu sonuca göre, yüklenici inşaat işletmeleri, firma
isimlerinin müşterileri üzerinde üstlenmiş oldukları projelerin isimlerine kıyasla daha
büyük bir etki ve güven duygusu yarattığına inanmaktadırlar.

Yüklenici inşaat firmalarının reklâm yaparken hitap etmeye çalıştıkları hedef


kitlelerinin olup olmadığı sorusuna verdikleri cevaplar Tablo 3’de gösterilmiştir.

Tablo 3 Firmaların Hedef Kitle Profili.

Hedef Kitle Profili Firmaların Yüzdesi (%)


Herhangi bir hedef kitlemiz yok. 39
Belirli bir hedef kitlemiz olduğunu düşünüyoruz ancak kitlenin
11
özelliklerini net olarak belirlemedik.
Hedef kitlemizi belirledik. Bu kitlenin maddi, sosyal ve kültürel
50
özelliklerine uygun olarak reklam yapıyoruz.

371
Tablo 3’de görüldüğü üzere, firmaların %61’i firmalarının ve/veya ürünlerinin
(hizmetlerinin) tanıtımını yapmadan önce hedef kitlelerini belirlediklerini ifade ederken,
%39’u reklâm yaparken herhangi bir hedef kitleye hitap etmediklerini belirtmişlerdir.

Yüklenici inşaat işletmelerinin, markalaşma sürecinde reklâm faaliyetlerini


gerçekleştirdikleri kanallar ve bu aktivitelerin maliyetinin toplam reklâm bütçesi
içerisindeki payı Tablo 4’de özetlenmiştir.

Tablo 4 Firmaların Tercih Ettikleri Reklâm Kanalları ve Toplam Bütçe İçerisindeki


Payları.
Reklâm Kanalı Firmaların Yüzdesi (%) Bütçe İçerisindeki Payı (%)
Yazılı basın 79 44
İnternet 73 24
Görsel basın 45 14
Sokak ve caddelerde bulunan reklam 6
30
panoları
Stadyum, konser salonu ve gösteri 3
14
merkezi
Otobüs, taksi ve forma reklamı 11 1
Diğer. 18 8

Ankete katılan firmaların %79’u reklâm verirken, gazete, dergi, vb. yazılı basın
organlarını, %73’ü internet sayfalarını, %45’i televizyon, sinema, vb. görsel basın
organlarını, %30’u ise sokak ve caddelerde bulunan reklâm panolarını tercih etmektedir.
Yazılı basında çıkan reklâmların maliyeti, toplam reklâm bütçesinin %44’ünü, internet
sayfalarında çıkan reklâmların maliyeti, toplam reklâm bütçesinin %24’ünü, görsel
basında çıkan reklâmların maliyeti ise, toplam reklâm bütçesinin %14’ünü
oluşturmaktadır.

Ankete katılan yüklenici inşaat işletmelerine, reklâm bütçelerini etkileyen faktörlerin


önem dereceleri. Bu soruya verilen cevaplar Tablo 5’de gösterilmiştir.

Tablo 5 Firmaların Reklâm Bütçelerini Etkileyen Faktörler.

Reklâm Bütçesini Etkileyen Faktörler Önem Derecesi2


Firmanın hedefleri 2,65
Firmamızın sektördeki bilinirliği 2,56
Firmamızın faaliyet gösterdiği alandaki mevcut iş hacmi 2,55
Firmamızın faaliyet alanı (Endüstriyel, enerji, konut, vb.) 2,42
Firmamızın ekonomik ve finansal gücü 2,39
Firmamızın faaliyet gösterdiği alandaki arz-talep durumu 2,38
Genel olarak ülkenin ekonomik durumu 2,31
Firmamızın ortaya koyduğu ürünün (veya proje) yeniliği ve
2,28
tanınmamışlığı
Firmamızın projelerine gelen talep durumu 2,16
Rakip firma sayısı ve bunların pazarlama aktivitelerine
2,09
verdiği önem
Hedef müşteri kitlenizin sosyo-ekonomik durumu 1,96
Yasalar ve yasal düzenlemelerin sınırlayıcı etkisi (Vergilendirme vb.) 1,64

Tablo 5’de görüldüğü gibi, firmanın hedefleri, firmanın sektördeki bilinirlik düzeyi ve
firmanın faaliyet gösterdiği alandaki mevcut iş hacmi, ankete katılan yüklenici inşaat
2
Önem derecesi: 0: Hiç önemli değil, 1: Biraz önemli, 2: Önemli, 3: Çok önemli

372
işletmelerinin reklâm bütçelerini oldukça etkilemektedir. Hedef kitlenin sosyo-
ekonomik durumu ve yasalar ve yasal düzenlemelerin sınırlayıcı etkileri ise, firmaların
reklâm bütçelerini pek fazla etkilememektedir.

Tüketicide marka haberdarlığının oluşturulmasında önemli bir rol üstlenen internet


kullanımına ilişkin soruda ise, ankete katılan firmalara internet sitelerinin olup olmadığı
sorulmuştur. Ankete katılan firmaların %89’unun resmi bir internet sitesi
bulunmaktadır. Resmi internet sitesi olan firmalara sitelerinin kaç yıldır kullanımda
olduğuna dair bir soru yöneltilmiştir. Ankete katılan firmaların anılan soruya verdikleri
cevaplar Tablo 6’da gösterilmiştir.

Tablo 6 Firmaların İnternet Sitelerinin Kullanımda Olduğu Yıllar.

Firmaların İnternet Sitelerinin Kullanımda Olduğu Yıl Firmaların Yüzdesi (%)


0-1 yıl 2
1-3 yıl 11
3-5 yıl 26
5-10 yıl 47
>10 yıl 15

Tablo 6’da görüldüğü üzere, firmaların %47’sinin internet siteleri 5-10 yıldır, %26’sının
3-5 yıldır, %15’inin 10 yıldan uzun bir zamandır aktif olarak kullanımdadır. Ankete
katılan firmaların %13’lük azınlığının ise internet siteleri 0-3 yıl gibi yeni sayılabilecek
bir zamandır kullanımdadır.

Firmaların internet sitelerinin olması kadar, bu sitelerin sıklıkla güncellenmesi


müşterilerin firma ile ilgili güncel bilgilere ulaşmaları açısından oldukça önemlidir.
Ankete katılan firmaların, internet sitelerini ne sıklıkla güncelledikleri Tablo 7’de
gösterilmiştir.

Tablo 7 Firmaların İnternet Sitelerini Güncelleme Sıklıkları.

Firmaların İnternet Sitelerini Güncelleme Sıklığı Firmaların Yüzdesi (%)


Her gün 12
Haftada bir kez 12
Ayda bir kez 41
3 ayda bir kez 13
Daha seyrek 22

Tablo 7’de görüldüğü üzere, ankete katılan firmaların %24’ü internet sitelerini en az
haftada bir kez güncellerken, %41’i ayda bir kez, %13’ü 3 ayda bir kez, %22’si ise 3
aydan bile daha uzun bir süreçte internet sitelerini güncellemektedir. İnşaat projeleri
genellikle uzun süreli oldukları için yüklenici inşaat işletmelerinin internet sitelerini her
gün güncellemeleri beklenmese de, firmalar en azından ayda bir kez güncelleme
yaparak, mevcut veya gelecekteki müşterilerine en doğru ve güncel bilgiyi ulaştırarak,
gerek firmalarının isimlerini akıllara yerleştirmek gerekse de projelerinden haberdar
etme yolunu tercih etmelidirler.

Son olarak, ankete katılan yüklenici inşaat işletmelerine, inşaat firmalarının markalaşma
faaliyetlerine yeteri kadar önem vermemelerinin nedenleri sorulmuştur. Tablo 8’de bu
soruya verilen cevaplar gösterilmiştir.

373
Tablo 8’de görüldüğü üzere, ankete katılan firmaların %42’si inşaat ürününün kendine
has özellikleri nedeniyle reklâm vermeye uygun olmaması, %41’i ise üretilen ürünün
alıcısının projenin başında belli olması nedeniyle inşaat firmalarının reklâm
faaliyetlerine yeteri kadar önem vermedikleri fikrinde olduklarını belirtmişlerdir.
Sanılanın aksine, inşaat firmalarının reklâma ayıracak bütçelerinin kısıtlı olması %22 ile
en önemsiz neden olarak gözükmektedir.

Tablo 8 İnşaat Firmalarının Markalaşmaya Önem Vermeme Nedenleri.

Firmaların Yüzdesi
Markalaşmaya Önem Verilmeme Nedenleri
(%)
İnşaat ürününün özellikleri gereği reklâm vermeye uygun
42
olmaması
Üretilen ürünün zaten önceden bir alıcısının olması 41
Reklâma ayrılan bütçenin geri dönüşünün hesabının çok zor oluşu 25
Sürekli bir müşteri kitlesinin bulunmayışı 25
İnşaat firmalarının reklâma ayıracak bütçelerinin kısıtlı olması 22

Sonuçlar

İnşaat sektöründe son yıllarda yaşanan büyük ilerlemeler yoğun rekabet ortamının
oluşmasına neden olmuştur. Bu durum, inşaat firmalarının gerek işletmelerini gerekse
de sundukları ürün ve/veya hizmetlerini farklılaştırma ve bu yolla rekabet güçlerini
arttırma ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Bu amaçla firmalar farklı uygulamaları
benimsemeye başlamışlardır. Markalaşma da, bu uygulamalardan sadece bir tanesidir.
Bu çalışmada, 71 yüklenici inşaat işletmesinde 16 sorudan oluşan kapsamlı bir anket
çalış ması gerçekleştirilmiş ve incelenen yüklenici inşaat işletmelerinin markalaşma
stratejileri ve markalaşma sürecinde gerçekleştirdikleri faaliyetler ayrıntılı bir biçimde
incelenmiştir.

Türk inşaat firmalarının markalaşmaya bakış açıları da pek çok yabancı ülkede olduğu
gibi yetersizdir ve firmanın diğer organları ile bir bütünlük oluşturamamaktadır. Türk
firmalarında eksik olan temeller; bilinçli yönetimlerin noksanlığı, markalaşmaya
yüzeysel bakış ve ürüne odaklı anlayıştır. Sektörde geliş menin sağlanması ve markanın
etkin bir hâle gelebilmesi ancak bu eksiklerin giderilmesi halinde mümkün olacaktır.

Anket sonuçları değerlendirildiğinde ise, yüklenici inşaat işletmelerinin büyük bir


çoğunluğu rekabet avantajı sağlayarak toplam iş hacimlerini arttırma amacıyla
markalaşma faaliyetlerini gerçekleştirmektedirler. Ankete katılan firmaların %48’i tekil
markalama stratejisini kullanarak firma isimlerini ön planda tutmayı tercih
etmektedirler. Firmaların %61’i firmalarının ve/veya ürünlerinin (hizmetlerinin)
tanıtımını yapmadan önce hedef kitlelerini belirlediklerini ifade etmişlerdir. Ankete
katılan firmaların %79’u markalaşma sürecinde reklâm verirken, gazete, dergi, vb.
yazılı basın organlarını, %73’ü ise internet sayfalarını kullanmayı tercih etmektedir.
Firmanın hedefleri, firmanın sektördeki bilinirlik düzeyi ve firmanın faaliyet gösterdiği
alandaki mevcut iş hacmi, yüklenici inşaat işletmelerinin reklâm bütçelerini önemli
ölçüde etkilemektedir. Ankete katılan firmaların %89’unun resmi bir internet sitesi
bulunmakla beraber, %41’i ayda bir kez internet sitelerini güncellemektedir. İnşaat
firmalarının markalaşma faaliyetlerine gereken önemi vermeme nedenlerinin başında

374
ise, inşaat ürününün kendine has özellikleri ve üretilen ürünün alıcısının projenin
başında belli olması gelmektedir.

Çalış manın yapıldığı yer olan Türkiye’de inşaat sektörünün kendisine has özellikleri ve
koşulları mevcuttur. Türkiye’deki inşaat firmalarının genellikle sabit olmayan ve pek
çok alanda değişen iş sahaları neticesinde anket yapılan firmalar yalnızca ana veya alt
müteahhitlik yapan veya mal sahipliği yapan firmalar olarak; benzer şekilde firmaların
katıldıkları ihale türleri, inşa ettikleri yapı türleri ve müşteri profili değişkenleri
homojen bir şekilde tespit edilemediği ve her firmanın sayılan niteliklerin pek çoğuna
az veya çok iştirak ettikleri için çalış ma inşaat firmalarının geneli için
gerçekleştirilmiştir.

Son yıllarda inşaat firmaları markalaşmaya daha çok önem vermeye başladıysalar da,
yine de bu geliş meler halâ arzu edilen seviyede değildir ve diğer sektörlerle
kıyaslandığında yetersiz kalmaktadır. Gelecekte, küreselleşme ile birlikte uluslararası
pazarlarda iş hacminin artması ve bunun sonucunda gelişen rekabet ortamında, inşaat
firmalarının da markalaşmaya daha fazla önem vermeleri kaçınılmaz olacaktır.
Gelecekte bu konuda yapılacak araştırmalarda, firmaların iş sahaları, işteki pozisyonları
(Yüklenici, mal sahibi, ortaklık vb.), müşteri profilleri ve finansal büyüklükleri gibi
özelliklerine göre ayrılıp analiz edilerek benzer bir çalış ma yapılması, bu konunun daha
ayrıntılı ve özel bir biçimde incelenmesine olanak sağlayacaktır.

Kaynaklar
Aaker D. (1990) Brand extensions: the good, the bad and the ugly. Sloan Management
Rewiev, 31 (4), pp 47-56.

Andi G. (1998) Construction engineering and management and future ideas. Special
Report, Illinois Institute of Technology, Chicago, U.S.A.

Besen B. (2002) Marka sermayesinin oluşumu ve tüketici satınalma kararındaki


etkisinin dayanıklı tüketim malları sektöründe incelenmesi. Yüksek Lisans Tezi, İ.T.Ü.
Fen bilimleri Enstitüsü, İstanbul.

Binark, M. (2001) Konut Karlı Olmaktan Çıktı. İnşaat Dünyası Dergisi, 222, pp 62-64.

Central Intelligence Agency, www.cia.org, son ziyaret tarihi 10 Mayıs 2009.

Dikmen, İ., Birgönül, T. M. ve Özcenk, İ. (2005) Marketing orientation in construction


firms: evidence from Turkish contractors. Building and Environment, 40, pp 257-265.

Ellwood I. (2002) Essential Brand Book: Over 100 Techniques to Increase Brand
Value, 2nd Edition, Kogan Page, Limited, Milford.

Haig M. (2004) Brand Royalty, Kogan Page Limited, London.

Hoyer W. D. (1984) Examination of consumer decision making for a common repeat


purchase product. Journal of Consumer Research, 11 (3), pp 822-829.

375
Laforet S., Saunders J. (1994) Managing brand portfolios: how the leaders do it. Journal
of Advertising Research, 64 (5), pp 34-35.

Nicolino P. F. (2000) Complete Idiot's Guide to Brand Management, Alpha Books,


Indianapolis.

Serin G. (2005) Marka haberdarlığı, algı ve kullanım davranışının satın alma kararı
üzerindeki etkisi: TV ve ev sineması ürünleri kategorisinde markalar arası karşılaştırma.
Yüksek Lisans Tezi, İ.T.Ü. Fen bilimleri Enstitüsü, İstanbul.

376
İnşaat Ruhsatı Alımında Gecikme Sebeplerinin ve Sürelerinin
Analizi

Aysu Demirciefe S.Zeynep Doğan


İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü
Mimarlık Fakültesi Mimarlık Fakültesi
Mimarlık Bölümü C Blok/107 Mimarlık Bölümü C Blok/107
Tel: +90 232 750 7040 Tel: +90 232 750 7040
E-Posta: aysudemirciefe@iyte.edu.tr E-Posta: sevgidogan@iyte.edu.tr

H. Murat Günaydın
İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü
Mimarlık Fakültesi
Mimarlık Bölümü E Blok, Bölüm Başkanlığı
Tel: +90 232 750 7014
muratgunaydin@iyte.edu.tr

Öz

İmar kanunlarının yönetilmesi ve uygulanması ağır işleyen süreçlerdir. İnşaat ruhsatı


alım süreci de karmaşık, zaman alan ve belediye çalışanları, yapı denetim firması
yetkilileri ve proje müellifi mimar ve mühendisler gibi birçok ilgili tarafı bağlar. Bu
durum çoğu zaman istenmeyen gecikmelere, artan proje maliyetlerine ve sonradan
ortaya çıkan engeller ile işlerin ağırlaşmasına sebep olur. Bu araştırma kapsamında, ilk
olarak İzmir Konak Belediyesinin İmar ve Şehircilik Müdürlüğünde inşaat ruhsatı alım
süreci şematik olarak belgelenmiştir. Daha sonra, inşaat ruhsatı için başvuran fakat iade
edilen 29 proje iade sebepleri ve ruhsat alma süreleri bakımından detaylı bir biçimde
incelenmiştir. Evrak eksikliğinin inşaat ruhsatı alımının gecikmesine neden olan en
önemli sebep olduğu görülmüştür. Bir apartman binasının inşaat ruhsatı için başvuran
proje müellifinin, inşaat ruhsatı alabilmesi için gereken ortalama bekleme süresinin 78
gün olduğu tespit edilmiştir. Son olarak, inşaat ruhsatı alım sürecindeki iade sebepleri
ve bekleme süreleri İzmir Konak Belediyesindeki ilgili personel, yapı denetim firması
yetkilileri ve proje müellifleri ile yapılan röportajlarla değerlendirilmiş ve
ruhsatlandırma ile ilgili sistemin sonuç odaklı olarak iyileştirilmesine ait öneriler
listelenmiştir.

Anahtar sözcükler: İnşaat Ruhsatı, Ruhsat alım süreci, İade sebepleri, Gecikme süreleri

1.Giriş
İnşaat ruhsatı belgesi alım süreci karmaşık, zaman alan ve belediye çalışanları, yapı
denetim firması yetkilileri ve proje müellifi mimar ve mühendisler gibi birçok ilgili
tarafı bağlayan bir süreçtir. Bu durum çoğu zaman istenmeyen gecikmelere, artan proje
maliyetlerine ve sonradan ortaya çıkan engeller ile iş lerin ağırlaşmasına sebep
olmaktadır.

377
Mal sahibi, inşaat ihtiyacının doğması üzerine, mevcut arsanın imar durumunu, tapu
kayıt örneğini ve aplikasyon krokisini, daha sonra da harita müdürlüğünden yapı yeri
uygulama krokisi ile kot krokisini alır. Piyasada serbest çalışan bir mimar, inşaat
mühendisi, makine mühendisi ve elektrik mühendisi ile proje müellifleri olmaları için
anlaşma yapar. Mimari projeye bağlı olarak elektrik, tesisat ve betonarme projeleri
hazırlanır. Her mimar ve mühendis, hazırladığı projeyi ilgili odasından onaylatır.
Projeleri onaylatırken, bağlı oldukları odalardan proje müellifliği belgelerini de alarak
tüm evrak ve projeleri mal sahibine teslim ederler. Mal sahibi daha sonra bir yapı
denetim firması ile anlaşma yapar ve tüm projeleri onlara teslim eder. Bu işlemler
devam ederken, mal sahibi müteahhit bir firma ile müteahhitlik sözleşmesi ve piyasada
serbest çalışan bir mimar veya mühendis ile şantiye şefliği sözleşmesi yapar. Bu
işlemler tamamlandıktan sonra yasal işlemlerin başlaması için ilgili belediyeye
müracaat edilir.

Evraklar bir dosya halinde yapı ruhsat şubesi kayıt bölümüne teslim edilir. İnşaat ruhsatı
başvurusunu mal sahibi ya da vekili olan bir kişi yapar. Kayıt masasının ardından dosya
sırası ile mimari tetkik, betonarme tetkik, metraj, sıhhi tesisat masalarında tetkik edilir.
Her masa ilgili projenin ve evrakların kontrolünü yapar. Tüm masaların ilgilileri
tarafından onaylanan dosya, yapı ruhsat şube şefine gider, şef tarafından da onaylanır
ise son olarak İmar ve Şehircilik Müdürünün onayına sunulur. Müdür tarafından
onaylanan projeler inşaat ruhsatı kesim masasına gider ve inşaat ruhsatı hazırlanır.

Ruhsat kesildikten sonra yapı ruhsat şube şefi tarafından imzalanarak onaylanır ve İmar
ve Şehircilik Müdürüne gönderilir. Müdür tarafından imzalanarak onaylandıktan sonra
dosya yapı ruhsat kayıt masasına gönderilir. Mal sahibi inşaat ruhsatını yapı ruhsat kayıt
masasından teslim alır. Tüm bu süreç Figür 1 de şematik biçimde özetlenmiştir.

İnşaat ruhsatının alınmasının ardından inşaat yapım süreci başlar. Sırası ile temel vizesi,
aplikasyon ve subasman vizesi ile kaba inşaat ve ısı yalıtım vizesi yapılır. Daha sonra
sıvalar ve ince işler tamamlanarak inşaat bitirilir. İnşaat bittikten sonra mal sahibi yapı
kullanma izin belgesi müracaatında bulunur. İlgili belediyeden yapı kullanma izin
belgesi alındıktan sonra mal sahibi bu evrakla İzsu ve Tedaş’ a başvurur, elektrik ve
suyu bağlatır. Bina kullanıma hazır hale gelir.

Bu çalış mada, 1 Ocak 2008 – 10 Haziran 2008 tarihleri arasında inşaat ruhsatı için
başvuran fakat iade edilen 29 proje süreçteki aksamaların ve iade sebeplerinin analiz
edilebilmesi için iade sebepleri ve bekleme süreleri bakımından detaylı bir biçimde
incelenmiştir.

Ayrıca, İzmir Konak Belediyesindeki İmar ve Şehircilik Müdürlüğü’ ne bağlı yapı


ruhsat şubesinde görevli 4 belediye çalışanı, İzmir deki inşaat firmalarıyla en çok iş
yapan 5 yapı denetim firması yetkilisi ve proje müellifi olarak belediyeye gelen 5 mimar
ile ruhsat alım sürecindeki gecikmelerin sebeplerinin sorgulandığı ve sürecin
hızlandırılmasına ait önerilerinin kaydedildiği röportajlar yapılmıştır.

378
İNŞAAT BİTİŞİ

GÖREVLİ : HAKEDİŞ
ŞUBESİ
KABA İNŞAAT VE ISI
YALITIM VİZESİ YAPI DENETİM
FİRMASINA ÖDENEN
HAKEDİŞ MİKTARI: %80

GÖREVLİ :HARİTA
MÜDÜRLÜĞÜ VE YAPI
APLİKASYON VE RUHSAT ŞUBESİ
SUBASMAN VIZESI YAPI DENETİM
FİRMASINA ÖDENEN
HAKEDİŞ MİKTARI: %60

YAPI RUHSAT KAYIT


GÖREVLİ : YAPI
RUHSAT ŞUBESİ
TEMEL VİZESİ YAPI DENETİM
MİMARİ TETKİK MASASI FİRMASINA ÖDENEN
HAKEDİŞ MİKTARI: %20

BETONARME TETKİK MASASI İNŞAAT BAŞLANGICI

METRAJ MASASI BELGENİN TESLİMİ

SIHHİ TESİSAT MASASI YAPI RUHSAT KAYIT MASASI


proje
onayı
Ruhsat
YAPI RUHSAT ŞUBE ŞEFİ onaylanmadı
onaylandı

ruhsat
onayı İMAR VE ŞEHİRCİLİK
RUHSAT KESİLDİ MÜDÜRÜ

YAPI RUHSAT KESİM MASASI

proje
onaylandı

Figür 1. İnşaat Ruhsatı Alım Süreci Akış Şeması

379
2. İnşaat Ruhsatı Başvurularının İade Sebepleri

1 Ocak 2008 – 10 Haziran 2008 tarihleri arasında yapı ruhsat şubesine müracaat etmiş
ancak eksikleri nedeniyle iade edilmiş toplam 29 yeni inşaat dosyası bulunmaktadır. Bu
dosyaların tetkikinde toplam 42 iade yazısı elde edilmiştir. Bu iade yazıları, iade
sebepleri, iade edildikleri masalar ve bekleme süreleri açısından incelenmiştir.
Dosyalardan %93’ünün yapı ruhsat kayıt (öntetkik) ve mimari tetkik masalarından iade
edildiği görülmektedir. 42 iade yazısının 24 adedi yapı ruhsat kayıt (öntetkik) masası,
15 adedi mimari tetkik masası, 1 adedi betonarme masası, 1 adedi tesisat masası, 1
adedi ruhsat masasından iade edilmiştir. 42 iade yazısı 50 farklı başlık altında toplam
249 iade sebebi içermektedir. Elde edilen toplam 50 farklı başlık, 6 ana başlık altında
toplanmış ve aşağıda kısaca açıklanmıştır (Tablo 1):

2.1.Evrak Eksiklikleri;
1. Son Ay Vizeli Parsel Tapusu: Tapu dairesi mal sahibinin değişmediğine ve tapunun
geçerli olduğuna dair tapunun arkasına onay vizesi yapar.
2. Arsa Kıymet Bedeli: Bedeller encümen tarafından belirlenmekte ve belge vergi
dairesinden alınmaktadır. İnşaat ruhsatına yazılması gereken bir bedel olduğundan
bu evrak istenmektedir.
3. İmar Durumu Belgesi: Bir parselde inşa edilecek yapı veya yapıların İmar Kanunu,
imar planı ve imar yönetmeliği ile öngörülen proje yapım koşullarını, yazı ve kroki
ile belirten, ilgili belediyelerce tanzim ve onaylanan yapı ruhsatına esas belgedir.
4. Yapı Yeri Uygulama Krokisi: Vaziyet planının, harita mühendisince
koordinatlandırılarak gösterildiği, ayrıca, parsel ve yapı köşe noktaları ile imar
hatlarının kot ve koordinatlarının parsele uygulamasında ve su basman vizesine esas
röleve krokisinin düzenlenmesinde yaralanılacak poligonları, bu poligonların kot ve
koordinatlarını da içeren 1/50 ve/veya 1/100 ölçekli kroki.
5. Yol Genişliği Belgesi: İmar planında belirtilen mevcut yol durumunun imar durumu
belgesine işlenmesidir.
6. Kot Krokisi: İmar durumu veya vaziyet planına göre ada ve parsellerin köşe
noktaları ile yapılacak binaların köşe noktaları ve varsa kademe noktalarının Ülke
Nivelman Sistemine dayalı olarak gösterildiği krokidir.
7. Numarataj Krokisi Aslı: Adres ve Numaralamaya İlişkin Yönetmeliğe göre Belediye
sınırları içerisinde bulunan meydan, bulvar, cadde ve sokaklara cephesi olan
yapılara verilen belgedir.
8. Yan parselin Kat Maliklerinden Yanaşma İzini Alınması: Bitişik nizama tabi
yerlerde, iki taraftaki ilgililerin muvafakatı halinde ve ilgili belediyece mahzur
görülmediği takdirde, çıkmaların yan komşu hududuna yaklaştırılmalarına izin
verilebileceği gibi, komşu parselde imar planına göre aynen muhafazası gereken ve
arka cephe hattı çıkma yapılacak binanınkinden ileride olan bir bina bulunması
halinde çıkmanın bu hattı aşmamak üzere bu tarafta komşu hududuna kadar devam
ettirilmesi mümkündür.
9. Müteahhit Ticaret Oda Kaydı Aslı: Kişinin müteahhitlik yapabileceğine dair ticaret
odasından alınmış kayıt ve onay belgesidir.
10. TUS Belgeleri: Mühendis-Mimar Odaları Birliği-Harita ve Kadastro Mühendisleri
Odası tarafından her bir ruhsat için verilen tescil belgeleridir.
11. Yapı Denetim Hizmet Bedelinin Yatırıldığına Dair Makbuz Aslı: Hizmet bedelinin
%20 si peşin geri kalanı hizmet sözleşmesindeki koşullara ve binanın seviyesine
göre yatırılmaktadır.

380
Tablo 1. İnşaat Ruhsatı Sürecinde Dosyaların İade Sebepleri
Proje Müellifleri Tc. Kimlik Nosu 15
Mal Sahibi Tc. Kimlik Nosu 15
Müteahhit Tc. Kimlik Nosu 15
Yol Genişliği Belgesi 15
Arsa Kıymet Bedeli 14
Yapı Denetim Hizmet Bedelinin Yatırıldığına Dair Makbuz Aslı 12
Yapı Denetim Sicil Gazetesi Fotokopisi 11
Proje Müelliflerinin Sicil Durum Belgeleri 11
Müteahhit Ticaret Oda Kaydı Aslı 10
Müteahhit İmza Sirküleri Aslı Ve Fotokopisi 9
Müteahhit Sözleşmesi 8
Kanal Belgesi 8
Şantiye Şefi Sözleşmesi 7
Mimari Proje Cd Kaydı 6
Yapı Denetim Firması Denetçilerinin Tc. Kimlik Nosu 6
Yapı Denetim İmza Sirküleri 6
EVRAK
Son Ay Vizeli Parsel Tapusu 5 207
EKSİKLİKLERİ
Şantiye Şefi Oda Kayıt Belgesi 5
Müteahhitin Sertifikalı Usta Çalıştıracağına Dair Taahhütnamesi 4
İnşaat Müh. Zemin Etüt Sorumluluk Belgesi 3
Müteahhit Vergi Levhası Fotokopisi 3
Yapı Denetim Firması Denetçilerinin İkametgah Belgesi 3
TUS Belgeleri 3
Şantiye Şefi Sicil Durum Belgesi 2
İmar Durumu Belgesi 2
Numarataj Krokisi Aslı 2
Yapı Yanaşma İzin Belgesi 1
Yibf Belgesi 1
Yapı Denetim Kuruluşu Onaylı Proje Kontrol Form Belgesi 1
Kot Krokisi 1
Vekaletname Aslı 1
İmar Durumu Belgesi 1
Yapı Yeri Uygulama Krokisi 1
YÖNETMELİK İ.B.Ş.B. İmar Yön. Göre Proje Tadilatı 5
HÜKÜMLERİNE Otopark Yön. Göre Proje Tadilatı 4 13
GÖRE PROJE Sığınak Yön.Göre Proje Tadilatı 3
TADİLATLARI Yangın Yön. Göre Proje Tadilatı 1
Telekom Belgesi Onayı 7
İMZA VE ONAY Zemin Etüt Raporuna Jeofizik Mühendisi İmzası 2 11
EKSİKLİKLERİ Elektrik Projelerinde Telekom Onayı 1
Tesisat Projelerinde İz-Su Onayı 1
RESMİ Bekleme Süresi İçinde İlgilenilmemesi 6
SÜRELERİN 9
DOLMUŞ Bekleme Süresi İçinde Tadilata İlişkin Çizimlerin Tamamlanmaması 3
OLMASI
İstinat Duvarı Ruhsatı Müracaatının Eksik Olması 2
Tapu Kaydındaki Tecavüzlerin Kaldırılması Gerekliliği 1
DİĞER Yapım İşleri Uygulama Yönetmeliğinin 56.0.2.Maddesine Göre 5
Noter Tasdikli Sözleşmede Belirtilen Bedelin Esas Alınması 1
Gerekliliği
İnşaat Ruhsatı Verilememesi 1
Statik Proje Hesapları 2
PROJE
Statik Proje 1 4
EKSİKLİKLERİ
Zemin Etüt Raporu 1
Toplam 249

381
12. Yapı Denetim İmza Sirküleri: Yapı denetim firması yetkililerinin isimlerinin ve
imzalarının belirtildiği noter onaylı belgedir.
13. Yapı Denetim Sicil Gazetesi Fotokopisi: Yapı denetim firmasının kuruluş adresinin
İzmir olduğunu teyit etmek için alınır. Belirli bir km sınırlaması vardır.
14. Yapı Denetim Firması Yapı Denetçisi İnşaat Müh. Ve Yardımcı kontrol elemanının
İkametgah Belgeleri: İkamet adresinin İzmir olduğunu teyit etmek için alınır. Belirli
bir km sınırlaması vardır.
15. Müteahhit İmza Sirküleri Aslı Ve Fotokopisi: Müteahhit firma yetkililerinin
isimlerinin ve imzalarının belirtildiği noter onaylı belgedir.
16. Müteahhit Firmanın Sertifikalı Usta Çalıştıracağına Dair Taahhütnamesi: Çalışan
ustalar belirli bir eğitim almak zorundadırlar ve eğitimlerini tamamladıklarında buna
dair sertifika alırlar.
17. Müteahhit Vergi Levhası Fotokopisi: İnşaat ruhsatında müteahhit firmaya ait
bilgileri doldurmak için istenir, vergi numarası gibi.
18. Mal sahibi - Müteahhit Sözleşmesi: İşin nasıl yapılacağını, koşullarını ve süresini
belirten sözleşmedir.
19. Müteahhit - Şantiye Şefi Sözleşmesi: İşin süresini, yapım süresi içerisindeki
sorumlulukları ve ücreti kapsayan sözleşmedir
20. Şantiye Şefi Oda Kayıt Belgesi: Şantiye şefinin ilgili odasına kayıtlı olduğunu
gösteren evraktır.
21. Şantiye Şefi Sicil Durum Belgesi: İlgili meslek odasınca düzenlenen, meslek
adamının o andaki durumunu gösterir, her proje için işin adı yazılı belgedir.
22. Mimari Proje Cd Kaydı: Mimari projenin dijital bir kopyası ruhsat müracaatı
sırasında teslim edilmek zorundadır.
23. Mal Sahibi TC. Kimlik Numarası: İnşaat sahibi kişiye, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri
Genel Müdürlüğü tarafından verilmiş olan numaradır.
24. Müteahhit TC. Kimlik Numarası: Yüklenici kişiye, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri
Genel Müdürlüğü tarafından TC. vatandaşlarına verilmiş olan numaradır.
25. Proje Müellifleri TC. Kimlik Numarası: Proje tasarımcılarına ait, Nüfus ve
Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü tarafından verilmiş olan numaradır.
26. Yapı Denetim Firması Denetçilerinin TC. Kimlik Numarası: Yapı denetim firması
yetkililerine ait, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü tarafından verilmiş
olan numaradır.
27. Proje Müelliflerinin Sicil Durum Belgeleri. İlgili meslek odasınca düzenlenen,
meslek adamının o andaki durumunu gösterir, her proje için işin adı yazılı belgedir.
28. YİBF Belgesi: Yapıya ilişkin bilgi formudur.
29. İnşaat Müh. Zemin Etüt Sorumluluk Belgesi: İnşaat mühendisinin yerinde yaptığ ı
tetkik ve zemin etüt sonuçları dahilinde inşaat mühendisleri odasının hazırladığı ve
sorumlu mühendisin onayladığı belgedir.
30. Kanal Belgesi: Yapının temiz su, pis su ve yağmur suyu parsel içi tesisatının kent
şebekesine bağlanması işleminin İzmir Su ve Kanalizasyon İşletmesi tarafından
onaylandığını gösteren ve inşaat ruhsatı eki niteliğinde olan iki kademeli belgedir.
31. Vekaletname aslı: Bir kişinin başka bir kişiye bazı yetkiler verdiğini gösterir noter
onaylı evraktır.
32. Yapı Denetim Firması onaylı proje kontrol formu belgesi: Yapı denetim firmasının
binada neleri incelediğini gösteren formdur.
33. İmar Durum belgesi: Bir parselde inşa edilecek yapı veya yapıların İmar Kanunu,
imar planı ve imar yönetmeliği ile öngörülen proje yapım koşullarını, yazı ve kroki
ile belirten, ilgili belediyelerce tanzim ve onaylanan yapı ruhsatına esas belgedir.

382
2.2. Yönetmelik Hükümlerine Göre Proje Tadilatları;
Mimari tetkik aşamasında projelerin yangın, otopark, sığınak ve imar yönetmeliklerine
göre revizyonunun en sık karşılaşılan hatalardan biri olduğu tespit edilmiştir.

2.3. Resmi Sürelerin Dolmuş Olması;


Yapı ruhsat şubesi kayıt bölümünde dosyaların resmi bekleme süresi 10 gün, kayıttan
sonraki aşamalarda ise bekleme süresi 30 gündür. Bu süreler içerisinde dosyaya ait
eksik evraklar ya da çizimler tamamlanmaz ise dosya iade edilir ve ikinci bir müracaat
gerekir.

2.4. İmza ve Onay Eksiklikleri;


Telekom belgesi onayı ve projelere Telekom onayı en sık rastlanan eksiklik olarak tespit
edilmiştir. Telekom uygunluk belgesi; Elektrik İç Tesisleri Yönetmeliğinin Zayıf Akım
Tesisleri başlıklı 69. Maddesi uyarınca yeni yapılan binalarda ankastre tesisat projesinin
Türk Telekom tarafından hazırlanan teknik şartnameye uygun olduğunu gösteren
belgedir.

2.5. Diğer Sebepler;


1. Yapım İşleri Uygulama Yönetmeliğinin 56.0.2. Maddesine Göre Noter Tasdikli
Sözleşmede Belirtilen Bedelin Esas Alınması Gerekliliği: Kamu ihalelerine girerken
müteahhitler önceden yapmış oldukları iş leri gösteren işbitirme belgelerini teslim etmek
zorundadırlar. Bunların toplam bedeli girilecek işin büyüklüğüne göre değişmektedir.
Bu belge belediye, kaymakamlık ya da valiliklerce, noter tasdikli inşaat sözleşmesinde
belirtilen bedel esas alınarak düzenlenmektedir.
2. Tapu Kaydındaki Tecavüzlerin Kaldırılması Gerekliliği: Mevcut parsel sınırlarına
bitişik parsellerden herhangi bir taşma var ise, bu taşmanın iptal edilmesi ve parselin
temizlenmesi gerekmektedir.
3. İnşaat Ruhsatı Verilememesi: İmar durumu verilemeyen ya da buna benzer
problemleri olan arsalarda inşaat ruhsatı verilememektedir.
4. İstinat Duvarı Ruhsatı Müracaatının Eksik Olması: Parsel içinde istinat duvarı
yapılması gereken hallerde; yapı denetim kuruluşu tarafından fenni mesuliyeti
üstlenilmek kaydıyla, kot krokisi, ham yollarda yol profili, parsele ait vaziyet planı ve
istinat duvarı betonarme projesi ile müracaat edilerek, belediyenin ilgili biriminden
ruhsat alınması gerekmektedir. Bu tür parsellerde yapılacak binalara istinat duvarı
tamamlanmadan önce inşaat ruhsatı verilmemektedir.

2.6. Proje Eksiklikleri;


En çok eksik getirilenlerin betonarme projesi ve statik hesapları olduğu tespit edilmiştir.
Bunu takiben zemin etüt raporlarının da eksik getirildiği görülmüştür.

3. İnşaat Ruhsatı Başvurularının İade Süreleri

İşleyiş içerisinde iki farklı bekleme süresi tespit edilmiştir. Birincisi belediyelerin resmi
bekleme süreleri. İkincisi ise mal sahibinin kendisinden kaynaklanan bekleme süresi.
Belediyede yapı ruhsat kayıt müracaatında resmi bekleme süresi 10 gün, kayıttan
sonraki aşamalarda dosyanın resmi bekleme süresi 30 gündür. Bu süreler içerisinde
tespit edilen eksiklikler tamamlanmaz ise dosya iade edilir ve mal sahibinin yeniden
müracaat etmesi gerekir. Tablo 2 de en uzun sürede inşaat ruhsatı alan ve en kısa sürede
inşaat ruhsatı alan dosyaların iade sebepleri listelenmiştir.

383
Çalış ma kapsamında incelenmiş olan dosyalardan en kısa sürede inşaat ruhsatı alan
dosyanın süresi 49 gündür. Bu dosya ilk müracaatında yapı ruhsat kayıt masasından 13
ayrı sebepten 12 gün sonra iade edilmiştir (Tablo 2). Dosya iade edildikten sonra mal
sahibi aynı gün ikinci müracaatını yapmış ve 37 gün sonrada inşaat ruhsatını almıştır.
En uzun sürede inşaat ruhsatı alan dosyanın süresi 197 gündür. Dosya ilk müracaatından
15 gün sonra yapı ruhsat kayıt (öntetkik) masasından 4 sebepten dolayı iade edilmiştir
(Tablo 2). Dosya iade edildikten 12 gün sonra mal sahibi ikinci müracaatını yapmış ve
170 gün sonra da inşaat ruhsatını almıştır.

Tablo 2. En uzun ve en kısa sürede ruhsat alan dosyaların dökümü

En uzun bekleme En kısa bekleme


süresi süresi
İade ve Bekleme Sebepleri
197 49
1.iade 1.iade
Statik proje X
1-Proje
Statik proje hesapları X
eksiklikleri
Zemin etüt raporu X

2-İmza ve Telekom belgesi onayı X


onay
eksiklikleri Elektrik projelerinde Telekom onayı X

Kanal belgesi X
Müteahhit imza sirküleri aslı ve fotokopisi X
Proje müelliflerinin sicil durum belgeleri X
Yol genişliği belgesi X
YDK hizmet bedelinin yatırıldığına dair X X
3- Evrak
makbuz
eksiklikleri YDK imza sirküleri X
YDK sicil gazetesi fotokopisi X X
YDK denetçilerinin ikametgah belgesi X
YDK denetçilerinin TC. kimlik numaraları X
Müteahhit ticaret oda kaydı aslı X

Toplam iade sebebi 4 13

4. Röportajlar
İzmir Konak Belediyesindeki İmar ve Şehircilik Müdürlüğüne bağlı yapı ruhsat
şubesinde görevli 4 belediye çalışanı, İzmir’deki inşaat firmalarıyla en çok iş yapan 5
yapı denetim firması yetkilisi ve proje müellifi olarak belediyeye gelen 5 mimar ile

384
ruhsat alım süreçlerindeki gecikme sebeplerinin sorgulandığı ve sürecin
hızlandırılmasına ait önerilerinin beklendiği röportajlar yapılmıştır.

Yapı Ruhsat Şubesinde çalışan personelin ortak görüşü, projelerin yönetmelik


hükümlerine uygun olarak hazırlanması ve başvuru evraklarının tamamlanarak müracaat
edilmesi gerektiğidir. Yapı ruhsat şubesinde çalışan personelin ikinci ortak görüşü,
öncelikle mimari projenin hazırlanıp, belediyeden ön onay alındıktan sonra diğer
projelerin hazırlanması gerektiği ve bu şekilde inşaat ruhsatı müracaatı yapılması
gerektiğidir. Bu sıralamanın ruhsat alma sürecini kısaltacağını düşünmektedirler. Yapı
ruhsat şubesinde çalışan personelin üçüncü ortak görüşü, İmar Yönetmeliğinin piyasada
çalışan, konusunda uzmanlaşmış mimarlarla birlikte kurulacak bir komisyonla tekrar
sorgulanıp, gereksiz hükümleri kaldırılmak suretiyle daha sağlıklı bir hale
getirilebileceğidir. Ayrıca Yangın, Deprem ve İmar Yönetmeliklerinin birbiriyle çakışan
bölümlerinin yeniden incelenmesi gerektiğini düşünmektedirler.

Yapı Denetim Firması yetkililerinin ortak görüşü ise belediyelerde çalışan personel
sayısının yetersiz olduğudur. Bunun yanı sıra sistemin değiştirilmesinin ve belediyelerin
sadece bir kontrol mekanizması gibi işleyerek yapı denetim firmalarını denetlemesinin
uygun olabileceğini, inşaat ruhsatının yapı denetim firmaları tarafından verebileceğini
düşünmektedirler.

Proje müellifi mimarlar da çalışan personel sayısının yetersiz olduğu konusunda


hemfikirdir. Özellikle yapı ruhsatı alınması sürecinin çok uzun olduğu ve çok fazla
prosedür içerdiği vurgulanmaktadır. Bunun yanı sıra, yapı denetim firmalarının
tecrübesiz elemanlar çalıştırarak inşaatı denetlemek yerine yavaşlattıkları da proje
müellifi mimarların ortak görüşleri arasında yer almaktır

5. Sonuç

Dosyaların tetkiki sonucunda, en fazla bekleme ve iade sebebi olarak evrak eksikliğ i
tespit edilmiştir. Bununla birlikte, en uzun sürede inşaat ruhsatı alan dosyanın tek iade
sebebi evrak eksikliği olarak tespit edilmiştir. En kısa sürede inşaat ruhsatı alan
dosyanın iade sebebi ise, proje ve evrak eksiklikleridir. Sonuç olarak, en fazla bekleme
ve iade sebebi olarak evrak eksikliği tespit edilmiş olsa da, dosya düzenli olarak takip
edildiğinde, evraklar kısa süre içerisinde tamamlanabilmektedir.

Röportaj sonuçlarında elde edilen ortak görüşler ise, projelerin yönetmelik hükümlerine
uygun olarak hazırlanması ve başvuru evraklarının tamamlanarak müracaat edilmesi
gerektiği konusu ile çalışan personel sayısının yetersizliği ve yapı ruhsatı alınması
sürecinin çok uzun olduğu ve çok fazla prosedür içerdiği yönündedir.

Ruhsat alım sürecinin süresinin kısaltılması verimliliğin ve süreç kalitesinin


geliştirilmesinde önemli rol oynayabilir. Bunu yapmak için sürecin sadeleştirilmesi
önemlidir. Bu çalışmayla sürecin sadeleştirilmesi için el atılabilecek gecikme sebebleri
analiz edilerek önemli bir aşama sağlanmıştır. Süreç odaklanması gereken temel
konulara (deprem, yangın, güvenlik, sağlık, imar kuralları vb.) sadeleşerek
yoğunlaşırken karmaşıklığı ortaya çıkaran geciktirici nedenlerin elenmesi ile daha etkin
bir hale gelebilir.

385
Son olarak yaptıkları araştırma kapsamında yazarların önerisi, Bayındırlık ve İskan
Bakanlığına iletilen hata, talep ya da değişiklik dilekçelerinin incelenerek analiz
edilmesi, mevcut sistemin eksiklikleri belirlenerek daha gelişmiş bir yazılım
hazırlanmasıdır. Prosedürlerin azaltılması için çalışan personel sayısının yanı sıra
kullanılan teknolojinin de iyileştirilmesi gerekmektedir. Kurumlarla diğer kurumlar ve
kişiler arasındaki iletişim teknoloji yardımı ile daha hızlı ve verimli sağlanabilir.

5. Referanslar

Adaman, F., Çarkoğlu, A., and Şenatalar, B. (2005). Toplumun Kamu Yönetimine,
Kamu Hizmetlerine ve Reforma Bakışı, TESEV Yayınları, Türkiye.

TÜSİAD, (2002); Kamu Reformu Araştırması, TÜSİAD Yayını, Yayın No: TÜSİAD-
T/2002-12/335, Aralık 2002, Türkiye.

İzmir Büyükşehir Belediyesi İmar Yönetmeliği (2002), Ena Kitapevi, Türkiye.

(2008) Yapı kullanma birimi hizmetleri üzerine bilgi edinme.


http://www.konak.bel.tr/index.asp?page=hizmetler&sub=yapikullanma.
Peer, S., M. ASCE (1986) Streamlining the building permit process. Journal of
Management in Engineering, ASCE Vol. 2(4), pp 265-271.

386
Yalın Üretim İlkelerinin İnşaat Endüstrisinde
Uygulanabilirliği

Selin Gündeş Sema Ergönül


Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi
Mimarlık Fakültesi, İstanbul Mimarlık Fakültesi, İstanbul
0212 2521600 0212 2521600
E-posta: selin.gundes@msgsu.edu.tr E-posta: ergonul@msgsu.edu.tr

Nur Atakul
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi
Mimarlık Fakültesi, İstanbul
0212 2521600
E-Posta: nuratakul@yahoo.com

Öz

İnşaat endüstrisi diğer endüstrilerden birçok sebepten dolayı değiş ik bir yapıya sahiptir.
Üretimin her seferinde yeni bir proje üzerinde ve yeni bir sahada yapılması, diğer
endüstrilerde sadece üretim faaliyetinin başında yer alan yerel malzeme ve taşeron
temini, organizasyon yapısının ve rollerin belirlenmesi, piyasa ve kanunların
araştırılması gibi işlerin her seferinde yeniden gündeme getirilmesini zorunlu kılar.
Bütün bu farklılıklar inşaat endüstrisine özgü bazı teknik, ekonomik, finansal ve
yönetimsel sorunlara neden olmaktadır.

İnşaat endüstrisi, birçok kere performans ve verimlilik açılarından diğer endüstrilerle


karşılaştırılılarak zayıf bulunmuş ve yoğun bir şekilde eleştirilere maruz kalmıştır. Bu
sebeple, tüm dünyadaki inşaat endüstrilerinde, imalatta benimsenmiş ve performans
iyileştirme başarıları ispatlanmış bazı felsefe ve teknikleri örnek alıp uyarlamak önemli
bir hedef haline gelmiştir. Fakat, inşaat endüstrisinin kendine has özellikleri, imalattan
alınan fikirlerin bir çoğunun uygulanmasını güç hale getirmektedir.

Bu çalış ma; imalattan alınan üretim felsefelerinin ve özellikle Yalın Üretim (YÜ)
görüşünün, inşaat endüstrisinin yapısal farkları göz önüne alındığında ne ölçüde
uygulanabileceğini dört temel özelliğe (tek defaya özgü üretim, arsaya bağlı üretim,
geçici örgütlenmeler ve yüksek maliyetler) odaklanarak tartışmakta ve bahsedilen
özelliklerin etkilerini en az seviyeye indirmeyi hedefleyen bazı yenilikçi girişimleri
ortaya koymaktadır.

Anahtar sözcükler: inşaat endüstrisi, imalat endüstrileri, yalın üretim, yalın yapım

Japon İmalat Endüstrisi İlkeleri ve Batı Dünyası


YÜ kavramının tartışılması, 1980’lerde Japon otomobil endüstrisinin hızla ilerleyerek,
daha önceleri Amerikan firmalarının hüküm sürdüğü dünya otomobil pazarının önemli

387
bir payını kapması ile başlamıştır. “Japon tehdidi” olarak adlandırılan bu değişimin
sebeplerini araştırmak ve Japon üretiminde rekabetçiliği bu derece artıran sihirli
formulü keşfetmek için otomobil endüstrisinden uzmanlar Japonya’ya giderler.
Araştırmanın sonuçları çarpıcıdır: başarı üstün teknolojiden değil, özgün bir üretim
sistemi ve yönetim tekniklerinin benimsenmesinden kaynaklanmaktadır. Kullanılan
teknoloji ve beceriler batı dünyasındakilerin aynısıdır. Hatta, teknoloji, 1950’lerde batı
dünyasından alınmıştır (Dohse vd.,1985). Fakat, üretim süresi daha kısa, malzeme ve
personel maliyetleri daha düşük ve kalite daha yüksektir (Womack vd.,1990).

İmalat endüstrisinde dünyaya daha önce egemen olan ve ‘Fordizm’ olarak adlandırılan
akımın Japon tehdidine yenik düşmesi ile yeni bir üretim çağının başladığı iddia
edilmiştir (Womack vd.1990, Dohse vd.1985). Japon üretim sistemleri arasında en göze
çarpanı Taiichi Ohno’nun geliştirdiği “Toyota Üretim Sistemi” (TÜS) olmuş ve bu
sebeple yeni çağ çoğu literatürde “Toyotizm” olarak adlandırılmıştır. ‘Fordizm’ ve
‘Toyotizm’ arasındaki başlıca farklar şöyle özetlenebilir:

• Toyotizm, öncelikle Fordizme göre daha esnek bir yapıya sahiptir. Fordizmde
bulunan katı ve hiyerarşik örgütlenme yapısı Toyotizmde bulunmaz. Japon üretim
sisteminde örgütlenme yapıları daha basıktır.
• Tam Zamanında Üretim (TZÜ) esaslı malzeme tedariki, tedarik edilecek
malzeme ve ekipmanın uzun dönemli planlaması yapılarak depolanmasını hedefleyen
(just in case) Fordizm ilkelerine tamamen ters düşer. TZÜ görüşünde, üretimin
müşterinin talep oranına göre ayarlanması ve dolayısıyla stokların azaltılması esastır.
• Fordizm, işçi uzmanlaşmasını desteklerken, yalın üretim, organizasyonda yer
alan tüm bireylerin birden fazla görev üstlenmesini temel bir koşul olarak görür
(Womack vd.,1990). İşçiler, değişik görevlerde yer alabilmeli ve problemlere müdahale
etme yetkisine sahip olmalıdır. Çünkü Toyotizmde hataların düzeltilmesi değil, sıfır
hata hedefini sağlamak ve sürekli iyileştirme yapmak esastır (Knill, 1999). Kalite
kontrolü, malzeme siparişi, sorunlara zamanında müdahale etme ve çözümler bulma
gibi görevler, işçilerin bu sorumlulukları alabilecek yüksek vasıflara sahip olmalarını
gerektirmektedir (Womack vd.,1990). Dolayısıyla yönetimin bu tür bir yapılanmaya
istekli olması ve işçiler ve yönetim arasında güçlü bir işbirliği kurulması bu akımın
temelini oluşturur.
• YÜ’de israf ve değer kavramları büyük önem taşır. Değer kavramının
merkezinde müşteri yer almaktadır. Müşterinin algıladığı değere katkıda bulunmayan
ama kaynak harcayan her işlem israf olarak nitelendirilmelidir. YÜ’ye göre israf
azaltılmalı veya mümkünse yok edilmelidir. Ohno (1988), kitle üretim sistemlerinde
yedi tür israftan bahsetmiştir. Bunlar; hatalar (üründe), ihtiyaçtan fazla üretim, stoklar,
gereksiz işlem, gereksiz hareket (insan), gereksiz taşıma (ürünler) ve beklemelerdir.
• YÜ ile sağlanan yüksek verimin bir sebebi de, tedarikçilerle olan ilişkilerdir.
Japonya’da, parça ve bileşenler ana firmaya uzun dönemli bir işbirliği ile bağlı olan
tedarikçiler tarafından temin edilir. Bu sistemde, geleneksel üretim sistemlerinden farklı
olarak, tedarikçilere ürünün kalitesi ve tasarımı konusunda büyük yetkiler verilmektedir.

Yalın Üretim Felsefesine Yönelik Eleştiriler

YÜ taraftarlarının, YÜ’nün Fordizm’e olan üstünlüğüne yönelik iddiaları birçok


çalış mada tartışılmıştır. Birinci grup eleştiri, Japon üretim sistemlerinin Japon kültürü
ürünü olduğu ve batı dünyasına transfer edilemeyeceği fikrine odaklanmıştır. YÜ
sisteminin Japonya’da uygulamasının batı dünyasına yanlış aktarıldığı ve Japon

388
sisteminin raporlarda belirtilen sistemlerden farklılıklar gösterdiği de iddia edilmiştir
(Wilkinson ve Oliver 1990, Sullivan 1992). Hines vd. (2004) ise, YÜ prensiplerinin
sanılanın aksine Japonya’da imalatçılar arasında belirtildiği kadar yaygın olmadığını ve
yapılan çalışmaların sadece TÜS’ne odaklanarak genelleme yaptıklarını iddia ederler.

Bir başka sorun, YÜ’nün seri üretime yönelik bir uygulama olması ve herbir endüstri
için uygun olabileceğini söylemenin yanlış olacağıdır (Jürgens 1995, Katayama ve
Bennett, 1996). Bu görüşe göre, YÜ prensiplerini uygulamanın bazı önkoşulları vardır.
Bu önkoşulları yerine getiremeyen imalatçıların YÜ tekniklerini uygulamaya
çalış maları uygun bir yaklaşım değildir (Jorgensen ve Emmitt, 2008). Bu konu, inşaat
endüstrisi kapsamında aşağıdaki bölümlerde daha detaylı incelenecektir.

TZÜ’ye yönelik yaygın bir eleştiri ise sık ve küçük ölçüde yapılan nakliyat
işlemlerinden doğacak trafik sıkışıklığı ve kirlilik gibi sorunlara odaklanır. TZÜ görüşü,
stokları bir israf olarak nitelendirildiği için, stokların mümkün olan en düşük seviyede
tutulmalarını ve ürünlerin küçük parçalar halinde sık sayıda sevkiyatını hedefler. TZÜ
ortalamanın üzerinde talep artışına cevap verebilecek bir sistem olmadığı için de
eleştirilere maruz kalmıştır (Karmarkar, 1989; Aggarwal,1985).

Literatürde en çok eleştiri alan konu ise YÜ prensiplerinin işçilere yönelik tutumu ve
önerilen takım çalışması ilkeleri ile ilgilidir. YÜ sisteminde uygulanan çalışma
prensiplerinin işçileri zor ve ağır şartlar altında çalışmak durumunda bırakması bu
yöndeki eleştrilerin ana hedefi olmuştur. Parlak (1999), YÜ adı altında, işin
yoğunlaştırılması, çalışma sırasında zaman kayıplarının azaltılması ve işçi sayısının
mümkün olan en düşük seviyede tutulması gibi konulara dikkat çekmiştir. Dohse vd.
(1985), Sullivan (1992) ve Berggren (1992), YÜ’deki stresli çalışma şartlarına dikkat
çeken ve bu koşullarda güçlü sendikalara sahip batı dünyasına uyarlama yapmanın
zorluklarından bahseden diğer yazarlardır.

YÜ’de ana sanayinin yan sanayi üzerindeki baskı gücü bazen eleştiri konusu olmuştur.
Tedarikçilerin ana üreticiye olan bağımlılıkları, tedarikçiler üzerinde baskıya yol
açmakta ve dolayısıyla, tedarikçilerin bu yapılanmada iş yapmak istememelerine sebep
olmaktadır.

İnşaat Endüstrisi’nde Yalın Üretim

Womack vd. (1990) tarafından yapılan “Dünyayı Değiştiren Makine” adlı çalışmada,
TÜS’ün tüm endüstrilere aktarılabileceği ifade edilmiştir. Yine, Womack ve Jones
(2007), yalın düşünce sisteminin imalat sektörüyle sınırlı kalmak zorunda olmadığını
belirtmiş lerdir. Winch (2003) ise YÜ’nün konut yapımı dışında inşaat endüstrisi için
geçerli olmayacağını iddia etmiştir. Peki birçok açıdan farklı bir yapıya sahip olan
inşaat endüstrisi için hangi görüş daha doğrudur? Womack (1990) ve Womack ve Jones
(2007)’un fikirleri doğrultusunda YÜ prensiplerini, belirsizlik ortamı ve karmaşık
organizasyon yapıları ile karakterize edilen inşaat endüstrisinde benimsemek gerçekten
mümkün olabilir mi?

Dünyada, 1990’lardan itibaren inşaat endüstrisinde YÜ tekniklerinin kullanım


olanakları incelenmeye başlamıştır. Bu akımın önde gelen araştırmacılardan biri olan
Lauri Koskela (1992) inşaat endüstrisindeki düşük verim, kalite, süre ve güvenlik ile

389
ilgili sorunların çözümüne yönelik, yeni üretim felsefesi olarak adlandırdığı, YÜ
felsefesinin kullanılmasını önermiştir. Yazara göre, geleneksel yönetim anlayışı sadece
dönüşüme odaklanmıştır ve dönüşümler arasındaki akışlar ihmal edilmektedir.
Dolayısıyla, üretimde, israf, değer, döngü zamanı ve değişkenlik gibi kavramlara
gereken önem verilmemektedir. 2000 yılında tamamladığı doktora çalışmasında
Koskela, inşaat üretiminde dönüşüm (transformation) modelinin hakim olduğu
görüşünü tekrarlar. Buna göre üretim işlemi girdilerin çıktılara dönüştüğü birbirinden
ayrı birçok alt işlemden oluşur. İmalatta da aynı görüşün hakim olduğunu savunan
Koskela, projenin gerçekleştirilmesinde sıra hakimiyeti, hiyerarşik organisyon yapısı ve
kalite konularının ihmalinin bu yönetim görüşünün başlıca eksiklikleri olduğunu
belirtir. Planlamada, yapılacak işin zamanlama olarak birbirini izleyen ve uzmanlaşma
gerektiren daha küçük işlere bölünmesi, yani sıra hakimiyeti, inşa edilebilirliğin ve
yenilikçiliğin zayıf, ve değişimin çok olmasına sebep olur. Hiyerarşik organizasyon
yapısı ise bütün yerine sadece bir işe odaklanmayı ve o işin maliyetini azaltma hedefini
beraberinde getirir. Koskela (1992), işlemlerin bütünü açısından bakıldığında, bu
görüşün her zaman en verimli sonucun elde edilmesine olanak vermediğini belirtir.
Hataların engellenememesi Koskela (1992) tarafından yapılan kalite ile ilgili
eleştirilerin temelini oluşturur. Hatanın tespitinden düzeltilmesine kadar geçen zamanın
uzunluğu ve nihai kullanıcının isteklerinin yeterince göze alınmaması yapım sürecinin
başlıca sorunlarındandır. Koskela (2000), bu sebeplerden ötürü, inşaat yönetiminde
kullanılan teori ve tekniklerin projeleri zamanında, maliyeti aşmadan ve istenen kalitede
gerçekleştirmede başarısız olduğunu iddia eder. Yazar, bahsedilen eksikliklerden yola
çıkarak, inşaat endüstrisinde üretim faaliyetlerine dönüşüm, akış ve değer kavramları
açısından bakmak gereğini savunur. Akış faaliyetleri katma değer sağlamadığı için
azaltılmalı veya yok edilmelidir. Koskela (2000) ancak akış faaliyetlerini göze alan bir
bakış ile inşaat endüstrinin gelişebileceğini dile getirir.

Yalın Yapım Kavramına Yönelik Eleştiriler

YÜ’nün imalat endüstrisinde uygulanmasına yönelik eleştirilerin inşaat endüstrisi için


bire bir geçerli olduğunu söylemek mümkün değildir. İlk bakışta, inşaat endüstrisine
hakim olan belirsizlik ortamı ve karmaşık örgütlenme yapıları göz önüne alındığında
YÜ’nün yapı üretiminde uygulanmasında imalat endüstrilerine göre çok daha fazla
sorunla karşılaşılması beklenilebilir. Buna rağmen, Japon üretim tekniklerinin inşaat
endüstrisinde kullanılmasında yaşanacak sorunları dile getiren çalış maların az olması ve
bu akımın savunucuları tarafından eleştirilerin gözardı edilmesi dikkat çekici bir
konudur.

Mevcut eleştiriler, öncelikle YÜ’nün uygulanmasında bazı önkoşullar olduğu ve bu


yüzden de tüm endüstrilerde kullanılamayacağı fikrine odaklanmıştır (Berggren, 1993;
Katayama ve Bennett, 1996). Örneğin, YÜ, seri üretimde kullanılan bir felsefedir.
Green (1999a, 1999b, 2000, 2002), Green ve May (2005)’de standartlaştırılmış ve
tekrarlayan üretime odaklanan YÜ’nün inşaat endüstrisine uygulanmasının birçok
soruna yol açacağına işaret etmiş lerdir. YÜ ilkelerinde önemli bir yere sahip olan değer
ve israf kavramları da inşaat endüstrisinde sorun yaratan bir alandır. YÜ’de değer
kavramı sadece müşteri açısından ele alınmıştır (Ohno,1988). Oysa inşaat endüstrisinde
müşteri sınıflandırmasında sadece işveren yer almayabilir. Yapı ömrü boyunca,
“müşteri” olarak nitelendirilebilecek işveren ya da nihai kullanıcılar birden çok sayıda
olabilir. Öyle ise YÜ’de bahsedilen değer hangi “müşteri”nin algıladığı değer olmalıdır?

390
YÜ’de yer alan israf kavramı ise ayrı bir tartışma konusu olmuştur. İnşaat sektöründe
israf, hatalar, tekrar yapım, tasarım yanlış lıkları, değişiklikler, güvenlik maliyetleri ve
malzemelerin gereğinden fazla tüketiminden meydana gelir. Yukarıda bahsedildiği gibi,
inşaat yatırımlarında işveren ve kullanıcıların imalat endüstrilerinden farklı olarak çok
sayıda olması israf kavramına da daha geniş bir açıdan bakmayı gerektirir. Bu
sebeplerden ötürü, YÜ tekniklerine başvurulmadan evvel, değer ve israf kavramları,
yapının tüm hayatını kapsayan bir yaklaşım ile ele alınmalıdır. Ayrıca, YÜ felsefesi
israftan kaçınmanın herkesin çıkarına olduğunu varsayar. Green ve May (2005), bir
inşaat projesinde yer alan mesleksel çeşitlilik göz önüne alındığında çıkar çatışmalarının
kaçınılmaz olduğunu vurgularlar. Yazarlar, inşaat endüstrisindeki organizasyonlarda,
bireysel ve grup çıkarlarını göz önüne alan bir yaklaşımın daha doğru olacağ ı
görüşündedirler. Green ve May (2005)’e göre organizasyonlardaki bu tür çatışmaları
sadece ‘güç’ denetleyebilir ve bu olgu da YÜ taraftarları tarafından ihmal edilmektedir.

YÜ tekniklerinin inşaat endüstrisinde uygulanabilirliğini tartışan çalışmalarda, imalat


endüstrisinde olduğu gibi, işçi haklarına da dikkat çekilmektedir. Genel kanı, batıdaki
işçi sendikası kavramının ve geliştirilmiş işçi haklarının YÜ prensiplerinin batıya
uyarlanmasında yaşanacak önemli bir engel olduğudur (Green 1999b, Green 2002).

İnşaat ve İmalat endüstrileri: YÜ ilkeleri inşaat endüstrisinde uygulanabilir mi?

İnşaat ve imalat endüstrileri birçok yönden birbirinden farklıdır. İnşaat endüstrisinde


üretimin tek defaya özgü ve arsaya bağlı olması, her yeni proje için geçici
örgütlenmeler kurulması ve bir üretim döngüsünde gerekli yatırım maliyetlerinin
yüksek olması inşaat endüstrisinin kendine has birçok özelliği arasında en çok göze
çarpanlarındandır. Bu özellikler, israf ile sonuçlanan bir dizi değişkenlik ve belirsizliğe
sebep olmaktadır.

• Tek defaya özgü üretim: İnşaat üretimi, bazı konut projeleri hariç, seri
üretim kapsamına girmez. Bu sebeple, işverenin öncelikleri ve ihtiyaçları her bir yeni
üretim döngüsünde farklı olmaktadır. Bu tür farklılıklar belirsizliğin yüksek olmasına ve
dolayısıyla YÜ’nün önemli bir prensibi olan akış denetimi’nin problemli olmasına yol
açar. Çünkü her yapı birbirinden farklı olacak ve girdiler her üretim döngüsünde
değişecek ve dolayısıyla akışlar da sorunlu olacaktır. İmalatta ise tekrar eden ürünlerin
hakim olması sebebiyle, tedarik zinciri inşaata göre daha esnek ve yönetimi daha kolay
olmaktadır. Bu sebeple, inşaat endüstrisinde akış yönetimi, imalat endüstrilerine göre
daha güçtür. Tek defaya özgü üretim ile ilgili diğer bir sorun, daha önceki yapılan
işlerden elde edilen tecrübelerin ve karşılaşılan sorunlara bulunan çözümlerin bir
sonraki işe aktarılmasının diğer endüstrilerdeki uygulamalara göre sınırlı kalmasıdır.
Her üretim döngüsünde yeni problemlerle karşılaşmak ve bu sorunlara her seferinde
çözümler aramak YÜ prensiplerinden olan sürekli iyileştirmeyi zorlaştırdığını söylemek
mümkündür

Koskela (2000), tek defalığa özgülük sorununun proje için üretilen ve daha önce
kullanılmamış, sadece o projeye özgü bazı tasarım ve uygulama çözümlerinin mümkün
olduğunca elenmesi ile çözümlenebileceğini savunur. Tabi ki bu eleme, eğer bu
özellikler işveren, arsa veya tasarımcı için elzem değil ise gerçekleştirilebilir. Koskela
(2000) ancak bu sayede inşaat endüstrisinde bir dereceye kadar standartlaşma
sağlanabileceğini ve akışların kontrol altına alınabileceğini savunmuştur.

391
• Arsaya bağımlı üretim: Yapı üretiminin her yeni bir proje için değiş ik bir
arsada gerçekleştirilmesi, yani imalat endüstrilerinde olduğu gibi sabit bir üretim yerinin
(ör. fabrika) olmaması inşaat endüstrisinin belirsizliğe neden olan en önemli
özelliklerinden biridir. İnşaat endüstrisinde ürün taşınamaz olduğu için geleneksel
olarak üretim faaliyetleri zorunlu olarak şantiyede gerçekleşmektedir. Şantiyede üretim,
imalat endüstrilerinde gözlemlenebilen sorunlara ek olarak, birtakım örgütsel, teknik,
ekonomik ve finansal sorunlar doğurmaktadır (Propersi, 2001). İmalat endüstrilerindeki
üretim faaliyetlerini doğrudan etkilemeyen iklim koşullarına açıklık, korunaksızlık,
farklı jeolojik koşullar ve çevresel faktörlere maruz kalma gibi arsaya bağlı üretim
özellikleri, üretimde değişkenlik ve belirsizlik gibi YÜ ilkelerini uygulamayı
zorlaştırabilecek etkiler doğurur.

Aslında, bu dört ana özelliğin hepsi yüksek derecede birbirleri ile ilişkilidirler. Arsaya
bağlı üretim, neredeyse her üretimde, yerel malzeme ve kaynak bulma zorunluluğuna,
dolayısıyla da geçici örgütlenmeler oluşmasına yol açar. Nakliyat ve maliyet gibi
sebeplerden ötürü, her yapı üretiminde, yerel tedarikçilerin seçimi, gruplarının
oluşturulması ve inşaat makinelerinin şantiyeye getirilmesinin düşünülmesi gereklidir.
Bütün bu sorunlar, bir bölgeye odaklanmamış, stratejik olarak coğrafi çeşitlendirmeye
yönelmiş ve geniş bir alanda (bölgesel veya ülkelerarası) iş yapan inşaat firmalarında
daha belirgin şekilde ortaya çıkar. Örneğin uluslararası iş yapan bir firma, değişen yerel
yönetim gereksinimlerini, bölgesel tedarikçileri, ticaret kanunlarını, iklim koşullarını
öncelikle iyi belirlemek, öğrenmek ve sonra da bu koşullara ayak uyduracak üretim ve
organizasyon yapılanmasını her seferinde yeniden kurmak zorundadır. Bu zorlu
yapılanma süreci YÜ’nün temellerinden olan karşılıklı güvenin oluşturulması ilkesine
ters düşmektedir.

İnşaatta taşınmazlığın getirdiği diğer ilginç bir özellik ise, makine ve insangücünün
ürün üzerinde sürekli hareket halinde olmasıdır. İmalat endüstrilerinde ise işgücü sabit
olup, ürün montaj bantı boyunca hareket eder. Şekil 1’ de bu durum şematik olarak
gösterilmektedir.

Ürünler

Ürünler Kaynaklar Kaynaklar

(a) (b)
Şekil 1. İmalat (a) ve proje temelli (b) endüstrilerde ürün ve kaynak akışı
(Lowe ve Leiringer, 2006).

392
İnşaatta, gemi veya uçak yapımında olduğu gibi, işgücünün sabit olmaması
karmaşıklığa sebep olmakta ve dolayısıyla, YÜ prensiplerinden akış denetlenmesini zor
kılmaktadır. Koskela, 1992 yılında yaptığı çalışmada otomobil üretimi ve yapı üretimini
karşılaştırmış, inşaat üretiminde, otomobil üretiminde yer alan iki ana akışa
(bileşenlerin montaj hattına akışı ve otomobilin montaj hattında ilerlemesi) ek olarak
üçüncü bir akış tipi olduğuna dikkat çekmiştir. İnşaatta ise üç tür akış vardır. Birincisi,
malzemelerin sahaya akışı, ikincisi bina iskeletinin değişik montaj aşamalarına olan
akışı, ve otomobil imalatında bulunmayan ‘lokasyon akışı’. Lokasyon akış ı yapının
taşınamaz olmasından kaynaklanır. İmalatta ürün değişik iş grupları arasında gittikçe
ilerlerken, inşaatta bunun aksine işgücü sabit olmayıp, yapı üzerinde sürekli hareket
halindedirler. Bu tür bir yapılanmada, faaliyet ve akışların zamanlamasının ve
uyumunun sağlanamaması bir sonraki işin gecikmesine sebep olmaktadır. Yalın
Yapımın inşaat endüstrisinde en çok yaygınlaşmış tekniği olan Last Planner (LP)
sistemi (Ballard, 2000; Ballard ve Howell, 1998; Ballard ve Howell, 2003) bu
aksaklıkların giderilmesini amaçlayan, proje akışının geliştirilmesi için kurulmuş bir
sistemdir. LP sistemi inşaat endüstrisine oldukça yayılmış olmasına rağmen, önceden
tahmin edilemeyen aksaklıklara müdahale etme yeteneğinin olmaması gibi nedenler ile
olumsuz eleştirilere de maruz kalmıştır (Bortolazza vd., 2005; Brodetskaia ve
Sacks,2007). Koskela (1992) arsaya bağlı üretimden kaynaklanan sorunlara çözüm
olarak şantiyede gerçekleşen faaliyetlerin sayısını azaltacak prefabrikasyon ve
modularizasyon gibi çözümler önermiştir.

• Geçici örgütlenmeler: Her inşaat projesinde daha önce muhtemelen


birlikte çalışmamış, yüklenici, tedarikçi, tasarımcı, işveren, altyüklenici gibi grupların
oluşturduğu yeni bir örgütlenme yapısı kurulmaktadır. Proje bitiminde bu yapı doğal
olarak kırılmakta, bir sonraki projede yepyeni bir örgütlenme oluşmaktadır. Bu durum
imalat endüstrilerine göre daha yoğun bir koordinasyon çabası gerektirir ve dolayısıyla
YÜ’nün akış prensibinin uygulanmasını zorlaştırır. Geçici ve karmaşık yapıdaki
örgütlenmelerin YÜ prensiplerinin uygulanmasında yaratacağı diğer bir sorun da, nihai
kullanıcının isteklerinin uygulayıcı gruplara aktarılmasında yaşanan sorunlardır. Bu
durum YÜ’nün çekim olarak adlandırılan ve talep oranlı üretim prensibine ters
düşmektedir.

Çok disiplinli ve geçici yapılanma ile ilgili başka bir sorun gruplar arasında uyum
zorlukları ve çıkar çatışmalarıdır. YÜ’nün başlıca ilkelerinden olan ve üretimde yer alan
her bireyin ana hedefe odaklanması ve karşılıklı güven ortamının sağlanması gibi
hedefler geçici örgütlenme yapılarının doğasına ters düşmektedir. Literatürde bu tür
zorlukların aşılması için gruplar arasında kurulacak uzun dönemli işbirliği modelleri
önerilmiştir. Proje finansmanı kapsamında yer alan uygulama modelleri de, projede yer
alan değişik grupların aynı amaca hizmet etmesini destekleyen ve bu sayede bir
dereceye kadar çıkar çatışmalarını önlemeye yönelik girişimlerdir.

• Yüksek Maliyetler: İnşaat endüstrisinin diğer endüstrilere kıyasla daha


yüksek maliyetler gerektirmesi, finansörlerin çok güçlü bir role sahip olmalarını
beraberinde getirir. Çoğu durumda, nihai kullanıcı, isteklerini finansman olanaklarına
göre ayarlamak ve sınırlamak zorunda kalmaktadırlar. Bu durumda YÜ’deki değer
anlayış ı ve çekim prensibi ile ters düşmektedir. Finansman sorunu, makroekonomik
şartların yoğun bir şekilde üretimi etkilemesine sebep olur. Makroekonomik şartlar
nihai yapılara olan talebi etkiler. Çünkü inşaat endüstrisinin ürün talebi, diğer
endüstrilerin iş ortamının geleceğine bağlıdır. Örneğin, bir ülkede ihracat ithalata ağır

393
basarken, onun gerisinde kalmaya başlar ise endüstriyel yapı talebi azalır.
Makroekonomik koşulların talebe olan etkisini gösteren diğer bir örnek ise, uzun vadeli
konut kredilerinin sağlanmasının konut talebine getirdiği artıştır. Görüldüğü gibi, inşaat
endüstrisinde, YÜ’nün talep stabilitesi prensibine uyum sağlamak oldukça güçtür.
Bunun yanı sıra, sektöre giriş ve çıkış engellerinin diğerlerine göre daha düşük olması
sebebi ile çok sayıda KOBİ’ye sahip inşaat endüstrisinde, rakip firma sayısını ve
dolayısıyla da talebi kontrol altında tutmak çok zor olmaktadır.

Literatürde, bahsedilen tüm bu özelliklerin yarattığı üretim sorunlarına çözüm arayan iki
ayrı grup fikir oluşmuştur. Birinci grup, imalat endüstrilerinde kullanılan tekniklerin
inşaatta benimsenebilmeleri için inşaat sektörünün özelliklerinin etkilerini en az
seviyeye indirmeyi hedefler. İkinci grup ise, inşaat endüstrisinin doğasını bozmadan
onun dinamik yapısına uyacak teknikler geliştirmeyi önerir (Ballard ve Howell,1998;
Vrijhoef ve Koskela,2005). Peki gerçekten, imalat endüstrisindeki gelişmelerden
faydalanmak için inşaat endüstrisine has bu özellikleri -kısmen de olsa- bertaraf etmek
mümkün müdür? Vrijhoef ve Koskela (2005), inşaat endüstrisinin kendine has
özelliklerinin elimine edilmesini hedefleyen başlıca girişimleri şöyle sıralamışlardır.

• Prefabrike modüler konutlar: Sekisui Heim tarafından geliştirilen standart modül


ve parçalardan oluşan konutlar, az sayıda modelden oluşmaktadır. Saha dışında
tamamen prefabrikasyona dayanan konutlar için tasarım, mühendislik,
fabrikasyon ve montaj gibi üretim aşamaları tamamen önceden belirlenip
standartlaştırılmıştır. Bu çözüm, inşaat endüstrisinin tek defaya özgü üretim,
arsaya bağlı üretim ve geçici örgütlenmeyi kapsayan üç ana özelliğinden doğan
sorunlarına hitab etmektedir.
• Şantiye fabrikası: Bazı firmalar, şantiyede gerçekleşen üretim iş lemlerini dış
etkilerden korumak için geçici çözümler bulmuşlardır. Örnek olarak, inşaatı
korumak için tasarlanan büyük tenteler veya şantiyede geçici beton
fabrikalarının yapıldığı (e.g. tünel inşaatında elemanların fabrikasyonu için)
uygulamalar verilebilir. Bu çözüm, tek defaya özgü üretim ve arsaya bağlı
üretim özelliklerini azaltmayı hedefler.
• Standart konutlar: IKEA ve Skanska tarafından geliştirilen standartlaştırılmış
konut konsepti (Bo Klok), ile tasarım büyük ölçüde standartlaştırılmakta ve
montaj işlemi sahada hep aynı takımlar tarafından yapılmaktadır. Bu uygulama
ile tek defaya özgü üretim ve geçici örgütlenme yapılarından doğan sorunların
aşılabileceği belirtilmiştir.
• Önceden tasarlanmış yapılar ve konutlar: Küçük işyeri ve konut yapımı için
birkaç firma önceden tasarlanmış binalar sunmaktadırlar. Bu uygulamada,
tasarım çoğunlukla standart olup, az sayıda tip proje mevcuttur. Ürünler
prefabrike olmasına rağmen, şantiyede montaj ve organizasyonun ayrı olarak
organize edilmesi gerektiği için, bu çözüm sadece tek defaya özgü üretim
özelliğinden kaynaklanan sorunlara cevap verebilmektedir.
• Açık bina: Açık bina daha çok konut projelerinde uygulanmaktadır. Tasarımın
işverenin isteklerine göre şekillendirildiği bu uygulamalarda, tüm parçalar
prefabrike olup, ön montaj fabrikada yapılmaktadır. Yapı şantiyede hep aynı
takım tarafından monte edilir (Dekker 1998; Vrijhoef vd. 2002). Bu yöntem ile
arsaya bağlı üretim ve geçici örgütlenme yapılarından doğacak sorunlar kontrol
altına alınabilinir.
• Prefabrike işyerleri: 2001 de yapılan Bollard ofis binası geleneksel yapıma çok
değişik bir açı kazandırmış ilginç bir yapıdır. Bina, tamamen şantiye dışında inşa

394
edilmiş, deniz yolu ile arsaya nakledilmiş ve vinçle yerine konulmuştur (Maas
ve Van Eekelen, 2004). Yapının arsaya bağlı üretim sorunlarına hitaben yeni bir
çığır açtığı söylenebilir.
• Uzun vadeli işbirliğine dayalı çözümler: Uzun zamandan beri uygulanmakta
olan ve yüklenicilerin altyüklenici ve tedarikçilerle stratejik işbirliği yapmasını
öngören bu yöntem, geçici örgütlenme yapılarından doğacak sorunlara kısmen
çözüm olmaktadır.

Sonuçlar
İnşaat üretiminin kendine has özelliklerinin, imalat ile kıyaslandığında ek bazı sorunlara
ve yönetim güçlüklerine yol açtığı görülmektedir. Bu sorunların, geleneksel yapım
sistemlerinde, imalat endüstrilerinden alınan bazı fikirlerin uygulanmasını çok zor bir
hale getirdiği gözlemlenmiştir. İnşaat firmaları, diğer endüstrilerden alınan fikirleri
benimsemeden önce tüm bu koşulları göz önüne almak zorundadırlar. Bir önceki
bölümde belirtilen ve bu özelliklerin olumsuz etkilerini en az seviyeye indirmeyi
hedefleyen bazı giriş imler ise, yeni sorunlara sebep olmaları sebebiyle
yaygınlaşmamış lardır. Endüstrinin performansının artırılması için yukarıda yedi ana
başlık altında toplanan bu örnekler hakkında daha detaylı çalış malar yapılması, artı
eksilerinin objektif bir şekilde değerlendirilmesi ve tespitlerin yayımlanması
gerekmektedir. Ancak bu şekilde, imalattaki fikirlerin tam anlamıyla inşaat üretimine
uygulanabilmesi mümkün olabilir.

Kaynaklar
Aggarwal, S. (1985). MRP,JIT,OPT,FMS? Making sense of production operation
systems. Harvard Business Review, 63(5), pp.8-12

Ballard, G., Howell, G.(1998) Shielding Production: Essential Step in Production


Control. Journal of Construction Engineering and Management, 124(1), pp. 11-17

Ballard, G.(2000) The Last Planner system of production control. PhD. Thesis, Univ.
Birmingham, Birmingham, UK.

Ballard, G., Howell, G.A.(2003) Lean Project Management. Building Research and
Information, 31(2), pp.119-133.

Berggren, C.(1993) Lean Production - The End of History?. Work, Employment &
Society, 7(2), pp 163-188.

Bortolazza, R.C., Costa, D.B., Formoso, C.T. (2005) A Quantitative Analysis of the
Implementation of the Last Planner System in Brazil”. Proceedings IGLC-13, Sydney.

Brodetskaia, I., Sacks, R.(2007) Understanding Flow and Micro-Variability in


Construction: Theory and Practice. Proceedings IGLC-15, Michigan, US, 488-497.

Dekker, K.(1998) Open building systems: a case study. Building Research &
Information, 26 (5), 311–318.

395
Dohse, K., Jurgens, U., Malsch, T.(1985) From Fordism to Toyotism? The social
organisation of the labour process in the Japanese automobile industry. Politics and
Society, 14(2), pp. 115-146

Green, S.D.(1999a) The dark side of lean construction: Exploitation and ideology.
Proceedings IGCL-7, University of California, Berkeley, CA, USA, pp 21-32.

Green, S.D. (1999b) The missing arguments of lean construction. Construction


Management and Economics, v.17,pp.133-137.

Green, S.D.(2000) The future of lean construction,a brave new world. Proceedings
IGCL-8, Brighton.

Green, S.D. (2002) The human resource management implications of lean construction:
critical perspectives and conceptual chasms. Journal of Construction Research, 3(1),
pp.147-166.

Green, S.D., May, S.C.(2005) Lean Construction: arenas of enactment, models of


diffusion and the meaning of ‘leanness’. Building Research&Inf., 33(6), pp.498-511.

Hines, P., Holweg, M., Rich, N. (2004) Learning to evolve; a review of contemporary
lean thinking. Int. Journal of Operations & Production Mgmt., 24(10), pp.994-1011.

Jorgensen, B., Emmitt, S.(2008) Lost in transition: the transfer of lean manufacturing to
construction. Engineering, Construction and Architectural Mgmt.,15(4), pp 383-398.

Jürgens, U. (1995) Lean production in Japan: myth and reality. Littek, W., Charles, T.
The New Division of Labour. Walter de Gruyter, Berlin, pp.349-66.

Karmarkar, U. (1989) Getting control of just-in-time. Harvard Business Review, 67(5),


pp. 122-131.

Katayama, H., Bennett, D.(1996) Lean production in a changing competitive world: A


Japanese Perspective. Int. Journal of Operations & Production Mgmt.,16(2), pp.8-23.

Knill, B. (1999) How lean manufacturing matches today’s business. Material Handling
Engineering, 54(11), 87.

Koskela, L.(1992) Application of the New Production Philosophy to Construction.


Technical Report No.72, Center for Integrated Facility Engineering, Stanford Univ. CA.

Koskela, L.(2000) An exploration towards a production theory and its application to


construction. PhD Thesis, VTT Building Technology, VTT Publications 408, Espoo.

Lowe, D., Leiringer, R.(2006). Commercial Management of Projects: defining the


discipline. (s. 277) Blackwell Publishing Ltd, London

Maas, G., Van Eekelen, B.(2004). The bollard: the lessons learned from an
unusualexample of off-site construction. Automation in Construction, 13, 37–51.

396
Ohno, T.(1988) Toyota production system: beyond large scale production. Productivity
Press, Portland.

Parlak, Z. (1999) Yeniden Yapılanma ve Post- Fordist Paradigmalar. Bilgi dergisi, 1(2).

Propersi, A.(2001) Le imprese edili. Il sole 24 Ore S.p.A, Milano, Italia.

Sullivan, J.(1992) Japanese management philosophies: from the vacuous to the brilliant.
California Management Review, 34 (2), pp.66-87.

Vrijhoef, R., Koskela, L.(2005) Revisiting the three pecularities of production in


construction. Proceedings IGLC-13, Sydney, Australia.

Wilkinson, B. , Oliver, N.(1990) Obstacles to Japanisation: The case of Ford UK.


Employee Relations, 12(1)

Winch, G. M.(2003) Models of manufacturing and the construction process: the genesis
of re-engineering construction. Building Research & Information, 31(2), 107-118.

Womack, J.P., Jones,D.T., Roos, D.(1990) The Machine that Changed the World.
Rawson Associates, NY.

Womack, J.P., Jones, D.T.(2007-ilk basım 1996) Yalın Düşünce. Acar Basım, İstanbul.

397
Türk İnşaat Sektöründe ERP Uygulamalarında Karşılaşılan
Riskler

Burç Yıldız S. Ümit Dikmen


M&N Mimarlık İstanbul Kültür Üniversitesi
İstanbul İnşaat Mühendisliği Bölümü
Tel: (212) 213 92 75 Bakırköy, 34156, İstanbul
E-Posta: yildizburc@gmail.com Tel: (212) 498 4718
E-Posta: u.dikmen@iku.edu.tr

Öz
Ülkemizde, her geçen gün daha gelişen inşaat sektörünün, önde gelen firmaları,
üstlendikleri projeleri daha etkin sistemlerle yönetme gereklerini karşılayabilmek
amacıyla ERP (Enterprise resource planning - Kurumsal kaynak planlama) sistemlerine
olan ilgi ve ihtiyacları her geçen gün artmaktadır. Aynı zamanda, rekabet
platformlarının global ölçeklere ulaşması sebebiyle daha etkin bir yönetim sistemine
sahip olmanın değeri son yıllarda iyice anlaşılmaya başlanmıştır. Bununla beraber
özellikle geçtiğimiz son birkaç sene içerisinde inşaat yatırımlarının yüksek seviyede
seyretmesi sonucunda çok sayıda inşaat firması, ERP sistemlerine yatırım yapmıştır.
Sonuçta ortaya çıkan tabloya bakıldığında yapılan bu yatırımların azımsanmayacak
bölümünün başarısızlıkla sonuçlanabildiği görülmektedir. Nedenlerin, büyük bölümü
inşaat firmalarının karakteristik özelliklerinden kaynaklanırken, bazen yanlış tercihlerin
yapılması veya kullanım hataları gibi sebepler de uyarlama ve kullanıma geçiş
projelerinin başarısını etkileyebilmektedir. ERP sistemlerinin sayısının artan bir ivmeyle
yükseldiği bu günlerde firmaların seçimlerini ve aksiyonlarını doğru bir şekilde
yapabilmeleri için bir kaynak oluşturulması amaçlanan bu çalış mada karşılaşılan
muhtemel riskler ve sebepleri incelenmiştir.

Anahtar Kelimeler: Kurumsal kaynak planlama (ERP), Yönetim Bilgi Sistemleri


(MIS), İnşaat Yönetimi, Proje Yönetimi

Giriş
ERP (Enterprise Resource Planning) sözcüklerinin baş harflerinin bir araya gelmesiyle
oluşturulmuş bir kısaltmadır. Temel itibariyle amaca yönelik bir çeşit yönetim bilgi
sistemidir (MIS). Genel olarak bir kurumun üretmesi gereken mal veya hizmetin
sağlanabilmesi için kurum bazında ihtiyaç duyulan, yönetilmesi ve planlanması gereken
bütün kaynakların takip altına alındığı yönetim sistemidir. ERP sistemleri kaynak
tanımının kapsamına sektöre ve ürüne bağlı olarak, malzemeyi, iş gücünü, ekipmanları,
zamanı, parayı ve hatta tecrübeyi alabilmektedirler. İnşaat sektöründe büyük çoğunlukla
kaynak olarak kabul edilen başlıca parametreler, malzeme, işgücü, ekipman ve
zamandır.

399
ERP sistemleri, temini kolay olmayan bu kaynakların mümkün olan en yüksek verimle
kullanılmasının sağlanmasını hedefler. Bunu sağlamak için öncelikle planlama
safhasını, ardından gerçekleşme değerlerinin kayıt altına alınmasını ve en son olarak da
planlanan ve gerçekleşen değerleri birbirleriyle kıyaslayarak kararlara ve iyileştirme
yöntemlerinin yaratılmasına ulaşmayı metod olarak kabul eder. ERP sistemlerinin en
öncelikli hedefi yönetici kademelerinin üretimin devamı için kritik kararlar
alınabilmesini sağlayacak yorum ve raporlar üretilmesidir. Bu bütün ERP sistemlerinin
en temel özelliğidir.

ERP Sistemlerinin Günümüzdeki Durumu

Gelişen teknolojik olanakların da katkısıyla ERP sistemleri, günümüzde gittikçe daha


kapsamlı hale gelen, kullanım olanakları kolaylaşan ve yaygınlaşan bir görüntü
sergilemektedir. Rekabet koşullarının gün geçtikçe daha zor hale gelmesinin bir sonucu
olarak kurumların sahip oldukları kaynaklarının yönetimi artık en önemli konulardan
birisi olarak görülmektedir. Bu sebeple hemen hemen tüm sektörlerde bu yöndeki
talepler giderek artmaktadır. ERP sistemlerinin kullanımı üzerinde çok sayıda yayın
mevcuttur (Moon, 2007).

Proje bazlı imalat yapan sektörlerden (inşaat sektörü, gemi imalatı, yazılım sektörü vs.)
önce düzenli imalat yapan sektörler (otomobil, yiyecek-içecek, telekomunikasyon,
tekstil vs.) ERP sistemlerini daha önce tercih etmiş ve önemsemiştir. Bu sebeple bu tür
sektörlerde başarı göstermiş olan dünya şirketleri adlarını yıllar ilerledikçe daha fazla
duyurmuştur. Özellikle, ORACLE (Oracle, 2009) ve SAP (SAP, 2009) gibi firmalar seri
imalat sektörlerinin ihtiyaçların olabildiğince iyi yanıt vermiş ve geniş kullanım alanları
bulmuşlardır.

Bununla beraber proje bazlı imalat yapan sektörlerin ERP sistemlerini kabullenmeleri
göreceli olarak daha uzun sürmüş ve dünya çapında isimlerini duyurmuş olan ERP
geliştiren firmalar bu konunun çeşitli sebeplerle gerisinde kalmışlardır. Yerel yazılım
geliştiricileri sektöre özel geliştirmiş oldukları yazılımlarla konunun çözümlerini
sunmuşlardır.

Türk İnşaat Sektöründe ERP Sistemlerinin Durumu

1950’li yılların ortalarına kadar kiremiti dahi ithal etmek zorunda olan Türk İnşaat
Sektörü 1970’li yıllardan beri uluslararası pazarlarda hedef geliştirmektedir. Bütün
kolları ve yan sanayileriyle beraber hızlı bir gelişim sürecine giren Türk İnşaat Sektörü,
rekabet koşullarının ağırlaşması sebebiyle kaynak yönetimine giderek artan bir
hassasiyet göstermektedir.

1990’lı yılların başı itibariyle hem inşaat yönetimi hem de yazılım konusunda bilgi ve
fikir sahibi olan az sayıda kişi ve kurumun geliş tirdikleri örnekler ve büyük çaplı az
sayıda ki inşaat firmasının kendi bünyeleri için özel olarak geliştirdikleri yazılımlar
ERP Sistemlerinin inşaat sektöründe kullanımına öncülük etmişlerdir. Bilhassa 2000’li
yıllarda gelişen işlemci, sabit disk, internet ve veri aktarım teknolojileri sayesinde daha
da kolaylaşan uygulamalar bugün çoğu inşaat firmasının ERP sistemlerine yatırım
yapmasını, veya en azından konuyla ilgili araştırma yapmasını sağlamıştır.

400
Tüm bilgisayar yazılımlarında olduğu gibi, inşaat sektörü dünyada her geçen gün yeni
aşamalar kaydeden ERP sistemlerinin bir çoğunu bünyesinde denemiştir. Bu denemeler
en başta seçeneklerin azlığından dolayı biraz daha kontrolsüzken zaman ilerledikçe
olumlu gelişmelerin ortaya çıkması sağlanmıştır.

Türk İnşaat Sektöründe Kullanımı Denenmiş ERP Sistemleri

Türk İnşaat Sektörünün denemiş olduğu ve kullanmakta olduğu ERP sistemlerini


başlıca SAP Business Software Solutions Applications and Services (SAP, 2009),
Oracle® ERP (Oracle, 2009) Microsoft Dynamics® AX/NAV (Microsoft Dynamics,
2009), Yapıtaşı ERP® İnşaat Yönetim Sistemi (Yapıtaşı, 2009) Avinal İnşaat Yönetimi
(Avinal, 2009) olarak sayabiliriz. Sektörde bunların haricinde kullanılan sistemler
olduğu gibi şirket bünyesinde geliştirilmiş sistemler mevcuttur.

Bunların yanısıra, özellikle sadece parasal kaynakları takip etmek üzere geliştirilmiş
kurumsal kaynak planlama sistemleri başta olmak üzere kısıtlı yapıda bir çok ERP
sistemi olarak sınıflandırılabilecek sistem mevcuttur. Yakın zamana kadar hemen
hemen her firmada muhasebe yazılımı adıyla görmeye alıştığımız bu sistemlerin
genellikle depo-stok takibi gibi sonradan yapılan ekler ile ERP sistemine dönüştürülme
çabaları olmuştur. Bu bağlamda inşaat sektöründe kaynak planlaması yapılması için
malzemelerin, iş gücünün, paranın, zamanın, makina ve ekipmanların ayrı ayrı takibinin
gerekliliği nedeniyle sık sık denenmesine rağmen sadece muhasebe tabanlı bu
sistemlerin inşaat sektöründe kullanımı yetersiz kalmaktadır.

Türk İnşaat Sektöründe ERP Uygulamaları Sırasında Karşılaşılan


Sorunlar

Türk inşaat sektöründe ERP uygulamaları sırasında çok çeşitli sorunlar oluşabilmekte
ve sonucunda da seçilmiş olan sistemin sağlıklı çalışabilmesinin önünde ciddi risk
oluşturabilmektedir. Bu sorunların oluşmasında etken olan faktörlerin başlıcaları
aşağıdaki başlıklar sayılabilir,
• Sistem seçimi ile ilgili konular
o Sunulan yazılım seçenekleri arasından hatalı seçim yapılması
 Firmanın genel çalışma sistemine uyarlı olmayan yazılım
 Firmanın genişlemesine paralel büyüyemeyen ve büyümesi çok
güç olan yazılım
o Seçilen ERP sisteminin Türk inşaat sektörünün uygulamalarına uygun
olmaması ve uyarlanmasında ısrar edilmesi
• Yönetim ile ilgili konular
o ERP sisteminin yönetim kademeleri tarafından yeterli destek görmemesi
o Yönetici değişiklikleri
o ERP sorumlusunu yönlendiren birden fazla yönetici
o Birden fazla ERP sorumlusu atanması
o Veri girişi ve çıkış ı ile ilgili gereksiz yetki talepleri veya kademelenme
• Sistemin iş letilmesi ile ilgili faktörler
o Yazılımın veya üzerinde çalışmakta olduğu bilgisayar sisteminin
güncelliğinin sağlanmaması veya sağlanamaması
o Yazılım sisteminin sistematiğinin korunamaması, mükerrer yazılımların
oluşması ve sistemin dejenere olması

401
• Kullanıcılarla ilgili faktörler,
o Kullanıma tam olarak geçilememesi veya sistemin %100 uygun hale
getirilmesi beklentisi
o Kullanıcı direnci
o Daha önceki başarısız ERP deneyimlerinin sisteme olan inancı azaltması
• Diğer faktörler
o Sektördeki kayıt dışı çalış ma alışkanlığı nedeniyle tam entegre sistemin
kurulamaması
o Genel ekonomik şartlarda bozulma

Yukarıda sayılan tüm bu faktörler Türk inşaat sektöründeki bir firmanın başarılı bir
ERP sistemi kurup çalıştırmasın önüne çıkabilecek olası risk faktörleridir. Elbette bu
faktörlerin tümünü bertaraf etmek mümkün olabilir. Bu çalışmanın amacı bu olası
faktörlerin sektördeki etkinliğini araştırmaktır. Bu amaçla bir anket hazırlanmış ve
sektörde faaliyet gösteren 20 firma ile birebir görüşerek sonuçlar derlenmiştir.
Aşağıdaki paragraflarda bu çalışmanın sonuçları sunulacaktır.

Anket soruları

Ankette firmalara, firma bilgilerinin yanısıra, ERP sistemleri ile ilgili yapmış oldukları
çalış malar sırasında edinilen tecrübe, birikim ve sonuçların tespiti amacıyla bazı sorular
sorulmuştur. Firma ile ilgili sorularda firmanın yaşı, ortaklık durumu, çalışan sayısı,
cirosunun yanısıra yurtiçi ve yurtdışı projeleri ve proje stokları hakkında bilgi
sorulmuştur. Kullanmakta oldukları ERP sistemi ile ilgili olarak ta sisteme neden gerek
duydukları, ilk denemeleri olup olmadığı, kullanmakta oldukları sistemin kapsamı ve de
başarı değerlendirmeleri sorulmuştur.

Sonuçlar

Firma Bilgileri

Daha önce yukarıda da söz edilen anketler, 20 firma ile yüzyüze görüşme metodu ile
yapılmıştır. Anketlerde firma adına soruları firmanın ERP sorumlusu cevaplamıştır.
Yine anketin bir parçası olarak ERP sorumlusunun eğitim seviyesi sorulmuş ve
neticesinde 12 yöneticinin lisans derecesi ve 8 yöneticinin de yüksek lisans derecesine
sahip olduğu bilgisi alınmıştır.

Anket çalışmasında firma ortaklık yapıları, sektördeki faaliyet süreleri, çalışan sayıları
ve ciroları değişiklik gösteren firmalara yer verilmiştir. Şekil 1’de firmaların yaş
bilgileri özetlenmiştir.

402
10

Firma Sayısı
6

0
0 -10 11 - 20 21 - 30 31 - 40 41 - 50 50+
Yaş Grubu

Şekil 1. Firmaların Sektördeki Faaliyet Süreleri

Firmaların yarısı tamamen taahhüt sektöründe diğer yarısı ise hem taahhüt hem de
gayrimenkul geliştirme alanında faaliyet göstermektedir. Firmaların 7 adedi temel
olarak tek ortaklı ve geriye kalan 13 adedi çok ortaklıdır. Ortaklık sayısı ortalaması tüm
firmalar dikkate alındığında 6.6’dır. Firmaların halen yürütmekte oldukları projeler,
firma başına ortalama yurtdışında 160 milyon Avro ve yurtiçinde 130 milyon Avro
olmak üzere toplam ortalama 290 milyon Avrodur. Yani diğer bir deyişle görüşülen
firmaların gelirleri %55 yurtdışı ve %45 yurtiçi şeklindedir.

Firmaların merkez teşkilatlarında ortalama çalışan sayısı 54’tür. Firmaların


şantiyelerinde ise ortalama 1036’sı kendi kadrolarında ve de 1356’sı taşeron
kadrolarında olmak üzere toplam ortalama 2400 civarında personel çalışmaktadır.
Yukarıda verilen tüm bu verilerle firmaların ortalama olarak ortanın üzerinde
uluslararası inşaat faaliyetinde bulunan firmalar olduğu söylenebilir.

ERP Sistemi Bilgileri

Yapılan anket sonucunda ankete katılan 20 firmanın 5 ayrı ERP sistemi kullandığ ı
bilgisine erişilmiştir. Firmalar mevcut sistemlerini ortalama 2.6 yıldır kullanmaktadır.
Ne var ki firmalardan biri ERP sistemini 14 yıldır, diğeri ise 8 yıldır kullandığını beyan
etmiştir. Bu şirketler ortalama dışına alınırsa ortalama kullanım veya firma deneyimi
süresi 2.0 yıla düşmektedir. Bu süre ERP gibi kapsamlı bir sistemin tam anlamıyla
getirilerini görmek için kısa süreli bir deneyim olarak kabul edilebilir. Alınan
cevaplarda çarpıcı bir nokta ise, 20 firmanın 6’sında mevcut ERP sisteminin firmanın
ilk denemesi olmadığıdır.

Firmalar yine vermiş oldukları cevaplarda ERP sisteminin kurulması amacıyla 16 000 –
350 000 Avro harcadıklarını beyan etmişlerdir. Tüm firmaların ortalaması ise 94 000
Avro’dur. Elbette yapılan bu harcamalar yazılım, donanım, müşavirlik, eğitim ve
uyarlama çalışmaları gibi tüm masrafları içermektedir. Bingi ve diğ. (1999) bulgularına
göre toplam masraf yazılım için yapılan masrafın 2 – 3 katıdır. Elbette bu oranlar
ülkelere ve firma büyüklüklerine göre farklılık göstermektedir (Sudzina, 2008)

403
Firmalara, neden bir ERP sistemine ihtiyaç duyduğu sorulmuş ve cevap olarak
aşağıdaki şıklardan bir veya birkaçı işaretleyebilecekleri söylenmiştir,
a. Şantiye sayısının çokluğu
b. Kurumsallaşma
c. Denetim – Şeffaflık
d. Uluslararası çalış ma
e. ISO vs. kalite standartları gereği
f. Sağlıklı proje arşivlerinin oluşturulması
g. Departmanlar arası iletişimin iyileştirilmesi
h. Diğer

Bu bazda gelen cevaplar Şekil 2’de grafik olarak gösterilmiştir. Şekilden de görüleceğ i
üzere firmaların ERP sistemi kurmaktaki öncelikleri kurumsallaşma, sağlıklı proje
arşivlerinin oluşturulması ve departmanlar arası iletişimin iyileştirilmesi noktasında
odaklaşmaktadır.

Firmalara kullanmakta oldukları ERP sistemini nasıl değerlendirdikleri sorulmuş ve


kendilerine sahip oldukları sistemi 5 üzerinden (5=çok başarılı) değerlendirmeleri
istenmiştir. Sonuçlar Şekil 3’te verilmiştir. Şekil 3a’dan görüleceği üzere firmalar sahip
oldukları sistemleri ağırlıklı olarak 3 ve 4 notuyla değerlendirmişlerdir. Tüm firmaların
aritmetik ortalaması 3.6’dır. Diğer yandan Şekil 3b’den de görüleceği üzere sisteme
olan beğeni artmaktadır. Bu sonuca ulaşılmasında muhtemel sebepler kullanım
alışkanlığı arttıkça sistemin faydalarının daha iyi görülmesi diye düşünülebilir. Benzer
bir çalışma yapılan masraflar ile verilen başarı notu arasında yapılmış ve sonuçlar Şekil
3c’de verilmiştir. Bu şekilden görüleceği üzere yapılan masraf arttıkça sistemin başarı
notu yükselmekte ise de az masraf yapılan sistemlerde de yüksek memnuniyet
dereceleri olabileceği gözlemlenmektedir.

20
18
16
14
12
Adet

10
8
6
4
2
0
a b c d e f g h
Gerekçe

Şekil 2. Firmaların ERP Sistemi Kurma Gerekçeleri

404
10

Adet
4

0
1 2 3 4 5
Değerlendirme Notu

4
Başarı Notu

0
0.0 5.0 10.0 15.0
Kullanım Süresi (Yıl)

a) Başarı Notu – Adet b) Başarı Notu – Kullanım Süresi

4
Başarı Notu

0
0 100000 200000 300000 400000
Toplam Masraf (Avro)

Şekil 3. Firmaların Sahip Oldukları ERP Sistemini Değerlendirmeleri

Çalış mada ayrıca firmalara ERP uygulamalarında en fazla endişe duydukları olası
başarısızlık nedenleri riskler sorulmuş ve cevaplamaları için aşağıdaki seçenekler
verilmiştir. Firmalar bu soruya cevap verirken yine birden fazla seçeneği işaretlemekte
serbest bırakılmışlardır. Seçenekler sırasıyla,
a. İnşaat sektörüne uygun olmayan bir sistemin seçilmiş olması
b. ERP Sisteminin yönetici kademeleri tarafından desteklenmemesi
c. Sadece belli bir kişi veya departmanın ısrarı üzerine ERP sistemine geçiş
kararının alınması ve bunun sonucunda yeterli desteğin sağlanamaması
d. Geçiş süreci sırasında kritik yönetici ve karar mercilerinin değişmesi
e. Kullanıcıların sistemi kullanmaya direnci
f. ERP Geçiş süreci ile ilgili sorumlu kiş ilerin sayısının fazla olması nedeniyle
kararlarda stabilliğin sağlanamaması
g. Firmanızın ERP geçiş aşamasından sonraki yönetim ve raporlama yapısının
temelini oluşturacak olan kod yapısının hatalı seçilmesi
h. Seçilen kod sistemi üzerinde ekleme, çıkarma ve değişiklik yapma yetkisinin
fazla sayıda ve yanlış kişilere tanınması sonucu kod yapısının bozulması
i. Sistemin faaliyete geçmesi için %100 uygun hale getirilmesi beklentisi
j. Ekonomik daralma sonucunda sistemden vazgeçilmesi

405
k. Kullanıma tam olarak geçilememesi “Yarım Kullanım” (bazı şantiyelerde
ve/veya bazı süreçlerin takip edildiği kullanım)
l. Daha önceki başarısız ERP deneyimlerinin sisteme olan inancı azaltması.
m. Diğer

şeklindedir. Sonuçlar Şekil 4’te özetlenmiştir. Şekilden de görüleceği gibi en büyük


endişe kaynağı veya daha somut tanımıyla risk kaynağı olarak inşaat sektörünün genel
olarak yeniliklere kapalı veya süratle adapte olamama karakteri nedeniyle kullanıcı
direnci olarak gösterilmiştir. 20 firmanın 11’i bu noktayı olası bir risk faktörü olarak
görmektedir. Bu faktörün arkasından ise 8’er cevapla şirketin sadece kısmi bir
bölümünde kullanılma anlamına gelen sistemin kişisel çabalar ile satın alınmış olması
veya sadece bazı şantiyelerde kullanıma açılması gösterilmektedir.

Yine elde edilen sonuçlara göre seçilen ERP sisteminin sektöre uygun olmayan bir
sistem olması endişesi ise çok düşük bir seviyededir. Halbuki daha önce Işıkdağ (2002)
ve Sharsar ve Işıkdağ (2004) tarafından yapılan bir çalışmaya göre ERP yazılımlarının
sektöre uygun olmadığı sektörde büyük bir şikayet ve endişe konusu idi. Aradan geçen
oldukça kısa bir zamanda bu endişe ve şikayetin, bu denli düşük seviyelere inmesi,
sektörde ERP sistemlerine olan talebin artmasına parallel olarak pazarda sektöre uygun
yazılımların da hızlı bir şekilde geliş mekte olduğu şeklinde yorumlanabilir.

12
10
8
Adet

6
4
2
0
a b c d e f g h i j k l m
Endişe Nedeni

Şekil 4. Muhtemel Başarısızlık Faktörleri

Sonuçlar
Bu çalışmada Türk İnşaat sektöründe ERP uygulamaları üzerine yapılan bir
araştırmanın sonuçları sunulmuştur. Bu amaçla bir anket çalışması yapılmış ve 20
firmadan elde edilen veriler derlenmiştir. Elde edilen veriler ERP çalışmalarının Türk
inşaat firmaları için henüz oldukça yeni bir uygulama olduğunu göstermektedir.
Çalış manın sonucunda çıkan önemli bulgulardan biri de Türk şirketlerinin ERP sistemi
kurmak istemelerinin ana gerekçesinin kurumsallaşma olmasıdır. Ama bu nokta diğer
taraftan sistemin çalışmasının önündeki en önemli engellerden biri olarak görülen
çabaların yönetimden yeterince destek alamıyor olma ihtimali ile de kısmen de olsa
çeliş ir niteliktedir. Diğer yandan sistemin çalışmasında en önemli risk ve endişe kaynağ ı
olarak kullanıcı direnci gösterilmiştir. Bunda da maalesef muhtemel kullanıcıların ki bu
sağlıklı çalışan bir ERP sisteminde tüm şirket çalışanlarını kapsar, eğitim düzeyindeki
düşüklük nedeniyle yeniliklere kapalı olmasından kaynaklanmaktadır.

406
Kaynaklar
Avinal İnşaat Yönetimi (2009), www.avinal.com/avinal/

Bingi, P., Sharma, M. K., Godla, J. K. (1999). Critical Issues Affecting an ERP
Implementation. Information Systems Management, 16(3), pp 7 – 14

Işıkdağ, Ü., (2002). A Survey of IT Use in the Turkish Construction Industry. The
Second International Postgraduate Conference in the Built and Human Environment,
University of Salford, UK.

Microsoft Dynamics® AX/NAV (2009), www.microsoft.com/turkiye/dynamics

Moon, Y. B. (2007), Enterprise Resource Planning (ERP): a review of the literature,


International Journal of Management and Enterprise Development, 4(3), pp 235 – 264

Oracle® ERP (2009), www.oracle.com/global/tr

SAP Business Software Solutions Applications and Services (2009),


www.sap.com/turkey

Sarshar, M., Işıkdağ, Ü. (2004). A Survey of ICT Use in the Turkish Construction
Industry. Engineering Construction and Architectural Management, 11(4), pp 238 – 247

Sudzina, F., Johansson, B. (2008). Total Cost of ERP Systems Implementation in


Danish, Slovak and Slovenian Companies. 2nd 3rd Generation Enterprise Planning
Systems, Kopenhag, Danimarka

Yapıtaşı ERP® İnşaat Yönetim Sistemi (2009), www.yapitasi.com

407

You might also like