You are on page 1of 114

TÜRKİYE’NİN TOPLAM BORÇ

STOKUNUN İNCELENMESİ
Kullanılan Veri

Bu çalışmada temel olarak kullanılan veri


Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) verisi olup,
1990-2003 dönemine aittir.
Yararlanılan Kaynaklar

Çalışmada ayrıca araştırmacı yazar Sn.Metin


Aydoğan’ın
- Bitmeyen Oyun ve
- AB’nin neresindeyiz ?
adlı eserlerinden geniş olarak
yararlanılmıştır.
Türkiye’nin Toplam Borç Stoku

Türkiye’nin 1990-2003 dönemi toplam borç


stokunu hesaplamak maksadıyla;
- Finans çevrelerinde genelde TL cinsinden ifade
edilen yıllık iç borç stoku, o yıla ait ABD$ kuruna
bölünerek ABD$ cinsinden hesaplanmış,
- Daha sonra bu miktar, ABD$ cinsinden verilen
dış borç stoku ile toplanmıştır.
Türkiye’nin 1990-2003 Dönemi Toplam Borç Stoku
İç Borç Stoku Dış Borç Borç/
Toplam Borç GSMH
ABD$ Kuru Stoku GSMH
Yıllar Milyar Stoku (Milyar (Milyar
(TL) Trilyon TL (Milyar Oranı
ABD$ ABD$) ABD$)
ABD$) (%)

1990 2.608 57 22 49 71 152 47


1991 4.170 98 23 50 74 152 49
1992 6.869 194 28 56 84 161 52
1993 10.986 357 33 67 100 182 55
1994 29.704 799 27 66 93 131 71
1995 45.705 1.361 30 73 103 172 60
1996 81.137 3.149 39 79 118 185 64
1997 151.429 6.283 41 84 126 194 65
1998 260.040 11.613 45 96 141 206 69
1999 417.581 22.920 55 103 158 187 84
2000 623.419 36.421 58 120 178 201 88

2001 1.222.921 122.157 100 115 215 144 149

2002 1.504.598 149.870 100 132 231 182 127

2003 1.493.068 194.387 130 147 277 237 117


Türkiye'nin 1990-2003 Dönemi Borç Stoku

300
277

250 231
215
Milyar ABD$

200 178
158
150 141
118 126
100 93 103
100 84
71 74

50

0
1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003

İç Borç Dış Borç Toplam Borç


Türkiye’nin GSMH/Borç Oranı

Borç yükünün ABD$ cinsinden sürekli


artmasından daha da önemli olan
Borç/GSMH oranının her geçen gün artan bir
eğilim göstermesidir.
Özellikle 2001 krizinden sonra % 149’a çıkan
bu oran 2003 yılında % 117 olmuştur.
1990-2003 Toplam Borç Stokunun GSMH'ya Oranı

160%
149%

127%
130%
117%
Oran (%)

100%
88%
84%

71% 64% 65% 69%


70%
52% 55% 60%
47% 49%

40%
1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003
Türkiye’nin Toplam Borç Stoku

Yukarıdaki tablo incelendiğinde Türkiye’nin


sahip olduğu borç yükünün büyüklüğü
görülmektedir. Türkiye’nin içinde bulunduğu
“borç sorunu” o derece büyüktür ki; DİE ve
bütçe verilerine göre, 2003 yılı itibarıyla;
Türkiye’nin Toplam Borç Stoku

- Devlet yatırıma ayırdığı paranın 7,5 katı


borç faizi ödemekte;
- Kişi başına 120 ABD$ sağlık harcaması,
720 ABD$ faiz ödemesi yapılmakta;
Türkiye’nin Toplam Borç Stoku

- Ancak, devletin yıllık % 25-35 oranında reel


faiz (enflâsyondan arındırılmış faiz) ödediği
günlerde dahi borç ödemeleri
aksatılmamakta;
- IMF ile ortak olarak yürütülen ekonomik
politikalar ödünsüz uygulanmaktadır.
Toplam Borç ve GSMH Endeksi
Toplam Borç ve GSMH Endeksi

Yukarıda varılan tespit ve sonuçların daha


anlaşılır hâle getirilmesi maksadıyla; 1990
yılı endeks başlangıcı (endeks=100) kabul
edilerek toplam borç stoku endeksi ve
GSMH endeksi hesaplanmıştır. Sonuçlar:
Türkiye 1990-2003 Dönemi Toplam Borç ve GSMH Endeksi
Borç Stoku (Milyar ABD$) GSMH
Endeks Toplam
Yıllar Endeks
İç Borç Dış Borç Toplam (1990=100) (Milyar
ABD$) (1990=100)
1990 22 49 71 100 152 100
1991 23 50 74 104 152 100
1992 28 56 84 118 161 105
1993 33 67 100 141 182 119
1994 27 66 93 130 131 86
1995 30 73 103 145 172 113
1996 39 79 118 166 185 121
1997 41 84 126 177 194 127
1998 45 96 141 199 206 135
1999 55 103 158 222 187 123
2000 58 120 178 251 201 132
2001 100 115 215 303 144 95
2002 100 132 231 326 182 119
2003 130 147 277 391 237 156
Toplam Borç ve GSMH Endeksi

Toplam Borç ve GSMH Endeksi tablosu


incelendiğinde;
- Toplam borç stoku endeksinin % 291 artışla
100’den 391’e çıktığı,
- GSMH endeksinin ise sadece % 56 artışla
100’den 156’ya çıktığı görülmektedir.
Toplam Borç ve GSMH Endeksi

Bir başka ifade ile Türkiye’nin borçları


gelirlerinden 5,2 kat (291/56=5,2)
daha fazla oranda artmıştır.
Toplam Borç ve GSMH Endeksi
Eğilimlerinin İncelenmesi
1990-2003 GSMH ve Toplam Borç Stoku Endeksi (1990=100)
400

y = 20,424x + 44,89
320
Milyar ABD$

240

y = 2,6264x + 96,802
160

80
1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003

Yıllar

GSMH Endeksi Toplam Borç Endeksi

Grafiğin üst kısmında görülen kırmızı düz çizgi borç artış eğilimini,
alt kısmında görülen mavi düz çizgi ise GSMH artış eğilimini göstermektedir.
Toplam Borç ve GSMH Endeksi Eğilimleri

Söz konusu çizgilerin üzerlerine görülen


denklemler eğilim denklemleridir. Söz konusu
denklemlerin 20,4 ve 2,62 olan katsayıları birim
zamanda artış miktarını göstermektedir.
Toplam Borç ve GSMH Endeksi Eğilimleri

Yani buna göre Türkiye’nin borçları gelirine göre,


birim zamanda, yaklaşık 8 kat (20,4/2,6=7,8) daha
hızlı artmaktadır. Bir başka ifade ile,
Türkiye, bir birim zamanda,
gelirindeki her 1 birimlik artışa karşılık
8 birim borçlanmaktadır.
Toplam Borç ve GSMH Endeksi Eğilimleri

Bu durumun 2001-2003 dönemindeki ekonomik


kriz ve darboğazdan kaynaklandığı da ileri
sürülebilir.
Bu nedenle söz konusu dönemin verileri hariç
tutularak çizilen grafik ise müteakip maddede
incelenmiştir.
Benzer yaklaşım, çalışmanın müteakip
maddelerinde de takip edilmiş ve 2001-2003
dönemi hariç tutularak ulaşılan sonuçlar tekrar
değerlendirilmiştir.
Toplam Borç ve GSMH Endeksi
Eğilimlerinin
2001-2003 Dönemi Hariç Tutularak
İncelenmesi
1990-2000 GSMH ve Toplam Borç Stoku Endeksi (1990=100)
260
y = 14,345x + 73,291
230

200
Milyar ABD$

170
y = 3,5727x + 93,2
140

110

80
1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000

Yıllar

GSMH Endeksi Toplam Borç Endeksi


Toplam Borç ve GSMH Endeksi Eğilimleri

1990-2000 dönemi GSMH ve toplam borç stoku


endeksi de benzer şekilde incelendiğinde bu kez
Türkiye’nin borçlarının gelirine göre yaklaşık 4 kat
(14,3/3,5=4,08) daha hızlı arttığı görülmektedir.
Bir başka ifade ile, Türkiye, birim zamanda,
gelirindeki her 1 birimlik artışa karşılık
4 birim borçlanmaktadır.
Toplam Borç ve GSMH Endeksi Eğilimleri

Her ne kadar burada rakamlarda bir değişiklik olsa


da değişmeyen tek yalın gerçek şudur:

“Türkiye her geçen gün


kazandığından daha çok borçlanmaktadır”
Toplam Borç ve Gelirin
1990-2003 Dönemi
Artış Ortalamalarının İncelenmesi
Toplam Borç ve Gelirdeki Ortalama Artışlar

- 1990-2000 (kriz yılları hariç tutularak) ve


- 1990-2003 dönemi GSMH ve toplam borç stoku
ortalama artış oranlarının (dönemsel
ortalamalarının) incelenmesi neticesinde elde
edilen sonuçlar şöyledir:
Türkiye 1991-2000 ve 1991-2003 Dönemine Ait Dönemsel Ortalamalar
Toplam borç Artış Oranı GSMH Artış Oranı
Yıllar
(Milyar ABD$) (%) (Milyar ABD$) (%)
1990 71 - 152 -
1991 74 4,1 152 -0,1
1992 84 13,5 161 5,6
1993 100 19,1 182 13,2
1994 93 -7,4 131 -28,0
1995 103 11,4 172 31,3
1996 118 14,5 185 7,4
1997 126 6,6 194 5,1
1998 141 12,2 206 6,0
1999 158 11,9 187 -8,9
2000 178 12,8 201 7,5
2001 215 20,8 144 -28,4
2002 231 7,5 182 25,9
2003 277 20,0 237 30,7
1991-2003 Ortalama 11,3 5,2
1991-2000 Ortalama 9,9 3,9
Toplam Borç ve Gelirdeki Ortalama Artışlar

Yukarıdaki tablonun incelenmesi sonucunda


Türkiye’nin 1991-2003 döneminde;
- Borç stoku yılda ortalama % 11,3 oranında
artarken,
- GSMH’sının ise yılda ancak % 5,2 oranında
arttığı,
Toplam Borç ve Gelirdeki Ortalama Artışlar

1991-2000 döneminde ise;


- Borç stoku yılda ortalama % 9,9 oranında
artarken,
- GSMH’sının ise yılda ancak ortalama % 3,9
oranında arttığı görülmektedir.
Söz konusu durumu gösteren grafik aşağıdaki
şekildedir.
GSMH ve Borç Stoku Yıllık Ortalama Artış Oranları
11,3%
12%

10% 9,9%
Artış Oranı (%)

8%

5,2%
6%
3,9%
4%

2%

0%
1991-2000 1991-2003
GSMH Yıılık Ortalama Artış Oranı Borç Stoku Yıllık Ortalama Artış Oranı
Toplam Borç ve Gelirdeki Ortalama Artışlar

ORTAK SONUÇ:
Türkiye’nin borcu gelirinden
daha hızlı oranda artmaktadır.
Borç Stokunun Nüfus İle Birlikte
İncelenmesi
Borç Stokunun Nüfus İle Birlikte İncelenmesi

GSMH’nın incelenmesinde nüfus göz önüne


alınmamıştır. Bu nedenle GSMH ve borç stokunda
meydana gelen artışların Türkiye’nin refah
seviyesine olan doğrudan ve gerçek etkilerinin
görülmesi mümkün olmamaktadır. Bu nedenle;
Borç Stokunun Nüfus İle Birlikte İncelenmesi

Kişi Başına Düşen Millî Gelir (KBDMG) ve Kişi


Başına Düşen Toplam Borç (KBDTB) verilerinin
incelenmesinin uygun olacağı kıymetlendirilmiştir.
Zira, KBDMG, bir ülkedeki refah seviyesinin
mukayesesinde kullanılan esas veridir. 1990-2003
dönemi KBDMG ve KBDTB verileri aşağıdaki
tablodadır.
Türkiye 1990-2003 Dönemi KBDMG ve KBDTB Verileri
Nüfus KBDMG KBDTB

Toplam Endeks Endeks Endeks


Yıllar ABD$ ABD$
(milyon) (1990=100) (1990=100) (1990=100)
1990 56,2 100,0 2.682 100,0 1.263 100,0
1991 57,3 102,0 2.621 97,7 1.290 102,1
1992 58,4 103,9 2.708 101,0 1.436 113,7
1993 59,5 105,9 3.004 112,0 1.679 133,0
1994 60,6 107,8 2.184 81,4 1.527 121,0
1995 61,6 109,7 2.759 102,9 1.672 132,4
1996 62,7 111,6 2.928 109,2 1.882 149,1
1997 62,5 111,2 3.079 114,8 2.013 159,4
1998 63,5 112,9 3.255 121,4 2.223 176,1
1999 64,3 114,5 2.879 107,3 2.453 194,3
2000 67,5 120,0 2.965 110,6 2.640 209,1
2001 68,6 122,1 2.123 79,2 3.134 248,2
2002 69,7 124,0 2.584 96,3 3.316 262,7
2003 70,9 126,1 3.383 126,1 3.915 310,0
Borç Stokunun Nüfus İle Birlikte İncelenmesi

Tabloda verilen veriler incelendiğinde, Nüfus


artışının % 20 olduğu 1991-2000 döneminde;
- KBDMG sadece % 10,6 artarken,
- KBDTB’un % 109,1 arttığı,
Borç Stokunun Nüfus İle Birlikte İncelenmesi

Nüfus artışının % 26,1 olduğu 1991-2003


döneminde;
- KBDMG sadece % 26,1 artarken,
- KBDTB’un % 210 arttığı görülmektedir.
Söz konusu durumu gösteren grafik şöyledir:
Nüfus,KBDMG ve KBDTB Dönemsel Artış Oranları

250%
210%
200%
Oran (%)

150%
109%
100%

50% 20% 26% 26%


11%
0%
1991-2000 1991-2003
Nüfus Artış Oranı KBDMG Artış Oranı KBDTB Artış Oranı
Toplam Borç Stoku ve Nüfus Artış
Eğilimlerinin İncelenmesi
(1990-2003)
1990-2003 Kişi Başına Düşen Millî Gelir ve Borç Endeksi
310

270
y = 14,826x + 60,945
230
Milyar ABD$

190

150

110

y = 0,6615x + 99,253
70
1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003

Yıllar

KBDMG Endeks KBDTB Borç Endeks Nüfus Endeks

Grafiğin üst kısmında görülen kırmızı düz çizgi KBDTB artış eğilimini,
Alt kısmında görülen mavi düz çizgi ise KBDMG artış eğilimini göstermektedir.
Ortadaki yeşil çizgi ise nüfusu göstermektedir.
Toplam Borç Stoku ve Nüfus Artış
Eğilimlerinin İncelenmesi

Söz konusu eğilim çizgilerinin üzerinde görülen


denklemler eğilim denklemleridir. Söz konusu
denklemlerin 14,8 ve 0,66 olan katsayıları birim
zamanda artış miktarını göstermektedir.
Toplam Borç Stoku ve Nüfus Artış
Eğilimlerinin İncelenmesi

Yani buna göre Türkiye’de fert başına düşen


borç, fert başına düşen gelire göre yaklaşık 22
kat (14,8/0,66=22,4) daha hızlı artmaktadır. Bir
başka ifade ile,

fert başına, birim zamanda,


her 1 birimlik gelir artışına karşılık,
borç artışı 22 birim olmaktadır.
Toplam Borç Stoku ve Nüfus Artış
Eğilimlerinin İncelenmesi

değişmeyen tek yalın gerçek şudur:


“Türkiye her geçen gün
ürettiğinden/kazandığından
daha çok borçlanmaktadır.”
IMF İle Olan İlişkiler
IMF İle Olan İlişkiler

Türkiye IMF ile ilk temasını 1958’de Adnan


Menderes döneminde sağlamış ve 1 ABD$’ı 9
TL’na çıkarılmıştır.
İlk stand-by anlaşması ise Cemal Gürsel’in
başbakanlığı döneminde 1961’de yapılmıştır.
1961 Stand-by anlaşmasının hemen ardından İsmet
İnönü IMF ile peş peşe anlaşmalar imzalamıştır.
IMF İle Olan İlişkiler

1966-1970 yılları arasında farklı gerekçelerle bu kez


Süleyman Demirel IMF ile anlaşmalar yapmıştır.
1974’te başlayan petrol krizi ise Türkiye’nin bir kez
daha IMF ile anlaşma yapmasına neden olmuştur.
IMF İle Olan İlişkiler

1 nci MC hükûmeti, dövize çevrilebilir mevduat


uygulaması ile ekonomik durumu düzeltmeye
çalışmış, ama bir süre sonra ödemeler dengesi
açığının % 77’sinin “dövize çevrilebilir mevduat”
olarak adlandırılan kısa vadeli borçlardan
oluşması, yeni bir kriz yaratmıştır.
IMF İle Olan İlişkiler

Bu durum karşısında 2 nci MC hükûmeti 1978’de


IMF ile yeni bir stand-by imzalamaya razı olmuş,
ancak iktidar değiştiği için 24 Nisan 1978’de IMF ile
yapılan stand-by anlaşmasını başbakan sıfatıyla
Bülent Ecevit imzalamıştır.
Ardından TL % 32 devalüe edilmiş ve 1 ABD$’ı 25
TL’na çıkarılmıştır.
IMF İle Olan İlişkiler

19 Temmuz 1979’da Demirel hükûmeti IMF ile


tekrar masaya oturmuş ve TL bir kez daha devalüe
edilmiştir.
24 Ocak 1980 kararlarından sonra 1 ABD$ 70 TL’na
çıkarılmış, ardından 1983’te IMF ile bir stand-by
anlaşması daha yapılmıştır.
IMF İle Olan İlişkiler

1984-1994 dönemi Türk ekonomisinin IMF’siz


yoluna devam ettiği yıllar olarak kayıtlara geçmiş
ve Türkiye-IMF arasında bir anlaşma yapılmamıştır.
Ancak bu sessizlik fazla uzun sürmemiş ve 05
Nisan 1994 kararlarının hemen ertesinde Tansu
Çiller’in başkanlığında IMF ile 16 ncı stand-by
anlaşması imzalanmıştır.
IMF İle Olan İlişkiler

1997 Uzakdoğu krizinden itibaren Türkiye IMF ile


ilişkilerini daha da sıkılaştırmıştır. 1998’de malî
boyutu olmayan ama kredibilite kazanma yönü ağır
basan, “Yakın İzleme” Anlaşması imzalanmıştır.
Son Stand-by anlaşması ise 2004’te 59 ncu
hükûmet döneminde R.Tayyip Erdoğan tarafından
imzalanmıştır.
IMF İle Olan İlişkiler

1958-2004 yılları arasında imzalanan ve yukarıda


kısaca özetlenen Türkiye-IMF stand-by anlaşmaları
toplu hâlde şöyledir:
T.C. Hükûmetlerinin IMF ile İmzaladıkları Stand-by anlaşmaları
S.No. İmzalandığı Tarih Dönemin Başbakanı
1. 01 Ocak 1961 Cemal Gürsel
2. 30 Mart 1962 İsmet İnönü
3. 15 Mart 1963 İsmet İnönü
4. 15 Şubat 1964 İsmet İnönü
5. 01 Şubat 1965 İsmet İnönü
6. 01 Şubat 1966 Süleyman Demirel
7. 15 Şubat 1967 Süleyman Demirel
8. 01 Nisan 1968 Süleyman Demirel
9. 01 Temmuz 1969 Süleyman Demirel
10. 17 Ağustos 1970 Süleyman Demirel
11. 24 Nisan 1978 Bülent Ecevit
12. 19 Temmuz 1979 Süleyman Demirel
13. 18 Nisan 1980 Süleyman Demirel
14. 04 Nisan 1983 Bülent Ulusu
15. 24 Haziran 1983 Bülent Ulusu
16. 08 Temmuz 1994 Tansu Çiller
17. 05 Aralık 1999 Bülent Ecevit
18. 18 Ocak 2002 Bülent Ecevit
19. 2004 R.Tayyip Erdoğan
IMF İle Olan İlişkiler

2003 yılı itibarıyla son dört yılda Türkiye’nin


IMF’den almış olduğu kredi toplamı 31 milyar
ABD$’n üzerindedir.
Türkiye bugüne kadar 8,5 milyar ABD$ ana para
ödemesi yapmıştır. Kalan kredi borcu ise 22,5
milyar ABD$’dır.
Bu durumu gösteren grafik şöyledir:
1999-2003 Türkiye-IMF İlişkilerinin Malî Boyutu

36
31
30
22,5
Milyar ABD$

24

18

12
8,5
6

0
Kullanılan Kredi Ana Para Ödemesi Kalan Borç
IMF İle Olan İlişkiler

Bugün Türkiye, IMF’nin borç verdiği 58 ülke


içerisinde Brezilya’dan sonra en fazla borcu olan 2
nci ülkedir.
19 Ocak 2004 Tarihli IMF Raporuna Göre
IMF’nin SDR* Cinsinden Verdiği Toplam Krediler ve Kullanan Ülkeler
Açılan Kredi Kullanılan Kredi
Ülke (Milyon SDR) (Milyon SDR)
Brezilya 22.821 17.200
Türkiye 12.821 10.780
Arjantin 8.981 1.830
Uruguay 2.128 1.476
Kolombiya 1.548 0
Dominik Cumhuriyeti 437 87
Peru 255 0
Bulgaristan 240 188
Ekvador 151 61
Hırvatistan 105 0
Bolivya 85 64
Ürdün 85 11
Guatemala 84 0
Bosna - Hersek 67 55
Makedonya 20 8
Dominika 3 3
*SDR: Özel çekme hakkı (Special Drawal Right) diye adlandırılan IMF'nin hesap birimidir. 1
SDR, 1.489 ABD$ değerindedir.
IMF İle Olan İlişkiler

Türkiye-IMF ilişkilerinin tarihî gelişimi


incelendiğinde özet olarak dikkati çeken hususlar
şunlardır:
- Türkiye ile IMF arasında birincisi 01 Ocak 1961
tarihinde olmak üzere toplam 19 ayrı stand-by
anlaşması imzalanmıştır.
- IMF ile en çok stand-by anlaşması imzalayan
başbakan Süleyman Demirel’dir. Demirel IMF ile
tam 7 kez stand-by anlaşması imzalamıştır.
IMF İle Olan İlişkiler

- Bugün Türkiye, IMF’nin borç verdiği 58 ülke


içerisinde Brezilya’dan sonra en fazla borcu olan 2
nci ülkedir.
- Türkiye’nin son dört yılda (2003 itibarıyla)
IMF’den kullandığı toplam kredi miktarı 31 milyar
ABD$’ın üzerindedir.
- IMF hâlihazırda sahip olduğu parayı ağırlıklı
olarak Türkiye, Brezilya, Arjantin ve Uruguay’da
kullandırmaktadır.
Kemal Derviş’in Türkiye Raporu

“Türkiye’de kimya, temel makine ve imalât, maden


işleme gibi ağır sanayilerde gelişme beklenmesi
gerçekçi davranışlar değildir. Kaynaklar ihracata
yönelik hafif sanayi dallarına kaydırılmalıdır, ağır
sanayiden gelişme beklenmemelidir. Türkiye, tek
bir devalüasyon ile yetinmemeli, devalüasyonu
sürekli hâle getirmelidir.”
Kemal Derviş, 1978
Dünya Bankası için hazırladığı Türkiye Raporundan Alınmıştır.
Kaynak:Ekonomik Bunalımdan Ulusal Bunalıma, Metin Aydoğan, Kum Saati Yayınları, 4.Baskı, s.166
Kemal Derviş’in Türkiye Raporu

Az gelişmiş bir ülke olan Türkiye’nin ekonomisinin


tamamını, T.C. Tarihinde hiç kimsenin (Atatürk’ün
dahi) sahip olmadığı kadar geniş yetkilerle böyle
bir raporu yazan kişiye teslim etmek demek, halk
tabiriyle,

“KEDİYE CİĞER EMANET ETMEKTEN”


başka bir şey değildir.
Borçlanma İle İlgili Diğer Hususlar
Borçlanma İle İlgili Diğer Hususlar

Son 3 yıldır Türkiye’de “istikrar tedbirleri”


uygulanmakta, IMF ne derse yapılmaktadır. Türk
halkı sürekli borç ödemekte ve bu borçlardan
yakında kurtulacağını sanmaktadır. Ama borç
stoku azalmamaktadır. Aralık 2003 itibarıyla borç
stoku 277 milyar ABD$’a çıkmıştır.
Borçlanma İle İlgili Diğer Hususlar

Borç ödemek denilince 2 farklı şey anlaşılmaktadır.


- Birincisi, vadesi geldiğinde borcun anapara
taksidi ile faizini ödemek.
- İkincisi ise, borç miktarını azaltmak ve böylece
“borç sorunundan kurtulmak”.
Borçlanma İle İlgili Diğer Hususlar

Türkiye 2003'te borç anapara taksitlerini, faizlerini


düzgün ödemiştir. Alacaklıların da önem verdikleri
budur.
Ama Türkiye gibi borçlular için önemli olan borcu
azaltmaktır. Rakamlar da bunda başarılı
olamadığımızı göstermektedir.
Borçlanma İle İlgili Diğer Hususlar

Yıllardır hükûmetler olmayan geliri harcamışlar ve


bütçeler sürekli açık vermiştir. Borç
taşınamayacak büyüklüğe ulaşmış, 2001 yılı
başında kriz yaşanınca, istikrar tedbirleri
uygulanmaya başlanmıştır. Son 3 yıldır hükûmetler
harcamalarını kısmışlar ve gelirden fazla
harcamamaktadırlar.
Borçlanma İle İlgili Diğer Hususlar

Elde edilen gelir ile harcamalar karşılanmakta, bir


bölümü de “faiz dışı fazla” adı ile bono sahiplerine
aktarılmaktadır.
Ama birikmiş borcun stoku o kadar büyük, reel faiz
o kadar yüksektir ki, bu faizin yükü nedeniyle
hükûmetler bütçe açığı vermeye devam etmektedir.
Bütçe açığını kapatmak için de hükûmet
borçlanmaya devam etmektedir.
Borçlanma İle İlgili Diğer Hususlar

Bir yanda bütçe açıkları devam ettiği için yeniden


borçlanılmakta, öte yanda reel faiz yükü borca
borç eklemektedir. Bu durumda borç stokunu
azaltmanın imkânı bulunmamakta, borç ancak bir
süre “döndürülmektedir”. Diğer bir ifade ile borcun
sadece faizleri ödenmektedir.
Sonuç ve Değerlendirme
Sonuç ve Değerlendirme

Mevcut ekonomik göstergeler ve söz konusu


göstergelerin bugünkü değişim hızı esas
alındığında, “Türkiye’nin hem bugün hem de
gelecekte borçlarını ödeyebilme ihtimali zayıftır”.
Gelinen nokta; sadece mevcut hükûmetin değil,
yıllardır ülke ekonomisine yön vermiş olan
idarecilerin yürüttükleri ekonomik politikaların bir
sonucudur.
Sonuç ve Değerlendirme

Geçmişte olduğu gibi bugün de yabancı devletler


Türkiye’ye kredi verirken bazı şartlar
koymaktadırlar. Bu kapsamda;
- Kredi kullanma/borç bulma şartlarının, verilen
borcun nerelerde ve nasıl kullanılacağı ile ilgili
olduğu,
Sonuç ve Değerlendirme

- Dolayısı ile yapılan kredi anlaşmasının imzası


atılır atılmaz verilen borcun nereye ve kime
gideceğinin zaten belli olduğu (hükûmetlerin söz
konusu kaynağı tam bağımsız bir şekilde kullanma
serbestisine sahip olmadıkları),
- Aksi takdirde hükûmetlerin zaten borç
bulamadıkları (kendi belirleyecekleri koşullarda
borç para bulma imkânlarının olmadığı),
Sonuç ve Değerlendirme

- Yabancı devletlerin çıkarlarına paralel çeşitli şart


ve koşullara bağlanarak verilen kredilerin üretimi
(millî geliri) artırmak için kullanılamaması
sonucunda da alınan kredilerin borçlarının
ödenmesinde güçlüklerle karşılaşıldığı,
- Sonuç olarak, Türkiye’nin başına örülen “borç
sorunu”nun her geçen gün büyümekte ve içinden
çıkılmaz bir hâl almakta olduğu görülmektedir.
Sonuç ve Değerlendirme

Türkiye’de Özal döneminden itibaren benimsenen


“ihracata dayalı kalkınma modeli” “yeni dünya
düzeni” politikalarının az gelişmiş ülkelere
önerdiği ve dayattığı tek ve “zorunlu” modeldir.
İhracata bağımlı olmanın gerçek anlamı dışarıya
bağımlı olmaktır. Nitekim Türkiye bugün “GB’den
çıkarsak kiminle ticaret yapacağız?” diye
düşünmekte ve çıkış yolu bulamamaktadır.
Sonuç ve Değerlendirme

Bugün büyük ekonomik güce sahip devletler,


ihracat sorunlarından kaynaklanan rekabet
nedeniyle zaten hâlihazırda kıyasıya
çatışmaktadırlar. Böyle bir ortamda;
- Türkiye gibi az gelişmiş ülkelerin kalkınmalarını
ve toplumsal geleceklerini yalnızca ihracata
bağlamalarının, “sonucu önceden belli” bir
yenilgiyi kabul etmek demek olduğu,
Sonuç ve Değerlendirme

- Nitekim; dünyanın her köşesindeki dış pazarlar


sanayi devi ülkeler tarafından tutulmuş iken,
ihracat yapma hayalleri kuran az gelişmiş ülkelerin
önce sanayileşmek için borçlandıkları,
- Aracı ve siyasetçi komisyonları düşüldükten
sonra alınan borçların kalanını, “sanayileşme” adı
altında “tüketim malları üretimine” yatırdıkları,
Sonuç ve Değerlendirme

- Bu ülkelerde birer yerli ortak bularak söz konusu


yatırımları üstlenen uluslar arası şirketlerin, az
gelişmiş ülkelere verilen dış borçları kendi
kasalarına yönlendirdikleri,
- Bu nedenle dış borçların gerçek kullanıcılarının
yerel hükûmetler değil, onların aracılığıyla yasal ya
da yasal olmayan her türlü yöntemi kullanan
uluslar arası şirketler ve yerli işbirlikçileri olduğu,
Sonuç ve Değerlendirme

- Sanayileşme için başlanan borçlanmanın


sonuçta, bir kısır döngü hâline gelerek, faiz ve
taksit ödemelerini karşılamak için yapılan ilâve
borçlanmalara dönüştüğü,
- Alınan her borcun daha kötü koşullarda
yapılacak olan yeni bir borç anlaşmasının
gerekçesi olduğu açıkça görülmektedir.
Sonuç ve Değerlendirme

Nitekim, M.Kemâl ATATÜRK İzmir İktisat


Kongresinin açış nutkunda;
“Geçmişte, Tanzimat devrinden sonra yabancı
sermaye üstün hakları olan bir yere sahipti. Devlet
ve hükûmet, dış yatırımların jandarmalığından
başka birşey yapmamıştır. Her yeni millet gibi
Türkiye bunu uygun bulamaz. Burasını esirler
ülkesi yaptırmayız. Taç sahipleri, saraylar ve
Osmanlı devlet adamlarının yaşadıkları debdebeyi
sürdürebilmek için, paraya gereksinimleri vardı.
Sonuç ve Değerlendirme

Bu nedenle, bunu sağlama yollarına sapmışlardı.


Bunu sağlamanın yolu da, dış ülkelerden borç para
almak üzere yapılan anlaşmalar oluyordu. Fakat
dışarıdan alınacak borcun koşullarını o denli kötü
hazırlıyorlardı ki bazılarını ödemek mümkün
olmamaya başladı. Ve nihayet bir gün alacaklı
devletler, Osmanlı Devleti’nin iflâsına karar
vererek, dış borçlar belâsını başımıza çökerttiler”
demiştir.
Sonuç ve Değerlendirme

Bu kapsamda;
- Türkiye’nin, bugün yürütülmekte olan mevcut
ekonomik politikalarını değiştirmediği sürece borç
sorunundan kaynaklanan bu kısır döngünden
kurtulamayacağı ve borçlarını ödemesinin oldukça
güç olduğu,
Sonuç ve Değerlendirme

- Her geçen artan borç yükü ile birlikte Türk


halkının daha da fakirleşeceği,
- Türk ekonomisin büyük sıkıntı içinde olduğu,
Sonuç ve Değerlendirme

- Şu an ülkenin ayakta durabilmesinin tek


nedeninin hâlâ borç para bulabiliyor olması olduğu
açıkça görülmektedir.
Sonuç ve Değerlendirme

Nitekim; “International Financial Review” adlı


ekonomi dergisi tarafından Türkiye’ye “En İyi
Koşullarda Borç Bulan Ülke” ödülü verilmesi
üzerine Hazine Müsteşarı Selçuk Demiralp ve
yardımcısı Aydın Karaöz Ocak 2001’de Londra’ya
giderek bu ödülü kabul edip almışlardır.
Sonuç ve Değerlendirme

Medyada ekonomi konusunda estirilen olumlu


havaya (bahar havasına) rağmen;
- Türkiye’nin sadece faiz ödediği,
- Yakın bir gelecekte faizi de ödeyemez hâle
gelerek yolun sonuna geleceği aşikardır.
Sonuç ve Değerlendirme

Bazı kesimler tarafından bu durum “karamsarlık”


olarak nitelendirilmekte ve bu tür yorumlar
“istikrarı bozma gayretleri” olarak
yorumlanmaktadır.
Onlara göre “Devletimiz güçlüdür” ancak, rakamlar
aksini söylemektedir. Benzer şekilde söz konusu
durumu “bardağın dolu tarafını görmek yerine boş
tarafının görülmeye çalışıldığı” şeklinde
yorumlanmaktadır.
Sonuç ve Değerlendirme

Aksine, burada varılan tespitlerin;


- “Alelâde bir bardağın boş tarafını” değil,
- “Her geçen gün daha da artan bir hızla
boşalmakta olan bir bardağın boş tarafını”
gösterdiği açıktır.
Sonuç ve Değerlendirme
“Borç alan emir alır” ifadesinin ve

“Gâvurun ekmeğini yiyen,


gâvurun kılıcını sallar”
atasözünün gerçek anlamını bilen M.Kemâl
ATATÜRK, bağımsızlık savaşının sürdüğü 01 Mart
1922 günü TBMM’nin 3 ncü toplantı yılını açarken
ekonomi ve ulusal kalkınmayı temel alan uzun
konuşmasında şunları söylemiştir:
Sonuç ve Değerlendirme

“Bizim bugünkü uğraşımızın temeli tam


bağımsızlıktır. Tam bağımsızlık ise
ancak malî bağımsızlık ile
gerçekleşebilir.
Bir devletin maliyesi bağımsızlıktan
yoksun olursa, o devletin yaşantısını
sağlayan bütün bölümlerinde
bağımsızlık felce uğramış demektir.”
Sonuç ve Değerlendirme

Artık günümüzde tehdidin tanımının değiştiği,


ülkelerin “fiziken ve silâhlı işgali”nin yerini
“ekonomik bağımlılığın ve boyunduruğun” aldığı,
ekonomik sıkıntı içine düşen toplumların da zaman
içerisinde dış güçlerin kendi ülkelerine
müdahalesini zaten “kendiliğinden ister ve arzular”
hâle geldiği açıktır.
Sonuç ve Değerlendirme

Bu kapsamda, yukarıda belirtilen verilere


dayanılarak;
- Türkiye’nin ağır borç yükü altında olduğu ve
ekonomik dengelerinin giderek bozulmakta
olduğu,
- Yıllardır uygulanan yanlış politikalarla borç
batağına sokulmuş olan Türkiye’nin, Osmanlı
Devleti gibi direnemez hâle getirilmeye çalışıldığı,
Sonuç ve Değerlendirme

- Alacaklı ülkelerin bir bakıma Türkiye’nin sırtına


bindiği ve bir çubuğun ucuna bağladığı havucu
önünde tutarak Türkiye’yi istediği yöne çevirdiği,
- Türkiye’nin Yeni Dünya Düzeni’nin olumsuz
koşullarından kendisini kurtarmadan, bu kısır borç
ve faiz döngüsünden çıkmasının mümkün
olmadığı,
Sonuç ve Değerlendirme

- Bağımsız ekonomik politika uygulayamadığı ve


bu nedenle de Türkiye’nin; memleket
idaresine dair stratejik öneme haiz konuların
tamamına yakınında bağımsız karar verme
iradesini artık tamamen yitirdiği,
- Söz konusu iradenin geri kazanılmasının
yegâne koşulunun ise, kaybedilen ekonomik
bağımsızlığın geri kazanılması olduğu
görülmektedir.
Sonuç ve Değerlendirme

Ulus-devletin; ticarî alandaki varlığı korumacı


gümrük yasaları, ekonomideki varlığı bağımsız
maliye ve KİT’ler, siyasî varlığı ise yönetim ve
hukuktur. Bu kapsamda;
- Bunların doğal olarak, ulus-devlet karşıtlığının
temel hedefleri olduğu,
Sonuç ve Değerlendirme

- Günümüzün kaçınılmaz gerçekleri olarak


sunulan; “serbest piyasa ekonomisi”, “gümrük


birliği anlaşmaları”, özelleştirme, yerel yönetimcilik
ve uluslar arası tahkim gibi uygulamalarla, ulus
devletlerin varlık nedenlerinin ve bu nedenlere
kaynaklık eden yaşam alanlarının birer birer
ortadan kaldırılmaya başlandığı herkesin
malumudur.
Sonuç ve Değerlendirme


Yaşanan çöküntü ekonomiktir, çözümünün de
ekonomi ile olacağı değerlendirilmektedir. Bu
kapsamda; Türkiye’yi ekonomik yönden
boyunduruk altında bırakmaya yönelik her türlü
ekonomik anlaşma, ortak pazar, vb. uygulamaların
tamamının ve özellikle;
Sonuç ve Değerlendirme

- GB uygulamaları nedeniyle, AB’nin,


- IMF ve Dünya Bankası uygulamaları nedeniyle
de, ABD’nin Türkiye için askerî anlamda
olmasa da tehdit teşkil ettiği açıktır.
Sonuç ve Değerlendirme

Nitekim M.Kemâl ATATÜRK, 24 Ekim 1922


tarihinde Amerikan United Press gazetesine
verdiği demeçte;
“Amerika, Avrupa ve bütün Batı dünyası bilmelidir
ki, Türkiye halkı her uygar ve yetenekli ulus gibi,
kayıtsız özgür ve bağımsız yaşamaya kesin karar
vermiştir. Bu meşru kararı ihlâle yönelik her
kuvvet, Türkiye’nin ebedî düşmanı kalır” demiştir.
Sonuç ve Değerlendirme

Batılılaşmak ve Avrupalı olmak adına, “kayıtsız


şartsız ekonomik ve siyasî bağımsızlıktan”
vazgeçildiği bir ortamın amaçlaması durumunda
ise, zaten “her şeyin bugün olduğu gibi gelecekte
de yolunda gideceği” ve Türkiye’yi gelecekte daha
güzel günlerin” beklediği ve bu doğrultuda “hayal
kurmanın sınırı olmayacağı” görülür.
Sonuç ve Değerlendirme

M.Kemâl ATATÜRK, gerçek bağımsızlığın ancak


ekonomik bağımsızlıkla mümkün olacağına
inanmış ve bu gerçeği göz ardı edenleri “bedbaht
birer hayvan” olarak nitelendirmiştir.
Nitekim, 16 Mart 1923 tarihindeki bir
konuşmasında;
Sonuç ve Değerlendirme

“Büyük devletler şimdiye kadar bize şu ya da bu


sorunlarda gösterişli yardımlarda bulunuyor
görünüyorlar, oysa ekonomik tutsaklıkla bizi felce
uğratıyorlardı. Öteden beri bize bazı şeyleri vermiş
gibi, bizim haklarımızı tanımış gibi durum alırlar,
gerçekte ise ekonomide elimizi kolumuzu
bağlarlardı.
Sonuç ve Değerlendirme

Bu tutsaklığa katlanan devlet ileri gelenleri


hoşnuttu. Çünkü görünüşte gösterişli bir gelecek
sağlamışlardı. Fakat gelecekte ulusu manen
yoksulluk çukuruna atmışlardı.
Bunlar ekonomik mahkumiyeti
kavrayamamış bedbaht hayvanlardı”
demiştir.
Sonuç ve Değerlendirme

Yukarıda arz edilen hususların tamamı


kamuoyunda çeşitli vasıtalar aracılığıyla dile
getirilmiş, “zaten bilinen” konulardır.
M.Kemâl ATATÜRK 1923 yılında “Arzumuz, dışarda
bağımsızlık, içerde kayıtsız ve şartsız millî
egemenliği korumadan ibarettir. Millî
egemenliğimizin hatta bir zerresini bozmak
niyetinde bulunanların kafalarını
parçalayacağınızdan eminim” demiştir.
Sonuç ve Değerlendirme

M.Kemâl ATATÜRK, bugünkü idarecilerin % 1’ine


dahi sahip olmadıkları cesareti ve kararlılığıyla
şunları da söylemiştir:
Sonuç ve Değerlendirme

"Millet ve memleketin menfaatleri icab ettirirse,


milletlerden her biriyle medeniyet icabı olan
dostluk ve siyaset münasebetlerini büyük bir
hassasiyetle takdir ederim...

Ancak benim milletimi esir etmek isteyen herhangi


bir milletin, bu arzusundan vazgeçinceye kadar

AMANSIZ DÜŞMANIYIM!.."
Sonuç ve Değerlendirme

Ve devam ediyor:

"Eğer ECNEBİ DÜŞMANLIĞI'ndan o kadar


pahalı elde edilen bir bağımsızlığa gölge
düşürebilecek her şeyden nefret etmek
anlamı çıkarılırsa...

EVET, BİZİM ECNEBİ DÜŞMANI


OLDUĞUMUZ SÖYLENEBILIR!...
Sonuç ve Değerlendirme

Ancak; bugün gelinen nokta göz önüne


alındığında, zihnen devşirilmiş ve tanzimat kafalı
Türk idarecilerin, “tam bağımsızlık” adına AB’ne
veya ABD’ne karşı tavır almanın ve onların
söylediklerinin hilafına hareket etmenin neredeyse
imkânsız olduğunu düşündükleri
değerlendirilmektedir.
Sonuç ve Değerlendirme

Türkiye’yi idare edenler tarafından gerekli tedbirler


sür’atle alınmadığı takdirde; Türkiye’nin ekonomik
bağımlılığının derecesi daha da artacak, peşinden
de bunun doğal bir sonucu olarak her alandaki
ulusal bağımsızlığını yitirecek ve bir “millî
mücadele” daha yapmak zorunda kalacaktır.
Nitekim M.Kemâl ATATÜRK İzmir İktisat
Kongresinde şunları söylemiştir:
Sonuç ve Değerlendirme

“Bir ulusun doğrudan doğruya yaşamı, yükselmesi


ve gerilemesiyle ilgili olan her şey o ulusun
ekonomisidir. Türk tarihi incelendiğinde, tüm
yükselme ve çöküş nedenlerinin, bir ekonomi
konusu olmanın ötesine geçmediği görülür. Tam
bağımsızlık için şu ilke vardır. Ulusal egemenlik
ekonomik egemenlik ile pekiştirilmelidir.
Sonuç ve Değerlendirme

Bu kadar büyük amaçlara, bu kadar kutsal ve ulu


hedeflere, kâğıtlar üzerinde yazılı genel kurallarla,
istek ve hırslara dayanan buyruklarla varılamaz.
Bunların bütün olarak gerçekleştirilmesini
sağlamak için tek kuvvet, en temel kuvvet
ekonomik güçtür. Sanayinin gelişmesini ihmal
etmemeliyiz. Ticaretimizi yabancıların eline
bırakamayız. Bırakırsak, yurt kaynaklarını
değerlendirme fırsatını kaybederiz.”
Sonuç ve Değerlendirme

Bu yalın gerçeğin idarecilere nasıl anlatılması


gerektiği konusunda da, ulu önder M.Kemâl
ATATÜRK’ün 18 Mart 1923’te söylemiş olduğu şu
sözler bugün hâlâ geçerliliğini korumaktadır:
Sonuç ve Değerlendirme

“ULUSAL TİCARETİMİZİ YÜKSELTMEK


ZORUNDAYIZ. BU BASİT FAKAT YAŞAMSAL
GERÇEĞİ BİLEREK, BİLMEYENLERE
LİSANIMÜNASİP İLE ANLATMALIYIZ.

ANLAMAYANLARA ZORLA
ANLATARAK AMACIMIZA
DOĞRU YÜRÜYECEĞİZ.”
TÜRKİYE’NİN TOPLAM BORÇ
STOKUNUN İNCELENMESİ

You might also like