Professional Documents
Culture Documents
GİRİŞ
Birinci Bölüm
İNSANLARARASI İLETİŞİM
İletişim karşılığı olarak birçok Hint-Avrupa dilinde kullanılan
“Komünikasyon” (comunication) sözcüğünün kökü, Latince
“communicare” fiilinden türetilmiş olup, başkalarıyla birlikte olma,
bağlantı sağlama, bilgi ya da haberi paylaşma, yayma, çoğunluğa
genelleme, herkesin paylaşmasını ve yararlanmasını sağlama, herkese pay
verme anlamına gelir. Türkçe'de iletişim ya da bununla eşanlamlı olarak
kullanılan sözcüklerin hepsi bilginin, haberin, kişinin, nesnenin karşılıklı
olarak bir yerden başka bir yere taşınması anlamına gelmektedir.
İletişimden söz edebilmek için şu koşulların bulunması gereklidir.
- Karşılıklı olarak bağlantıda bulunan iki iletişim birimi.
- Bu iki birim arasında bilgi, haber alışverişi.
- Bu alışverişin iki iletişim birimi üzerinde de etkili olması ve davranış
değişikliğine yol açması.
Konuşanlardan birinin ilgisizliği ya da karşısındakini alaya alması
ilişkinin kurulmasını ve sürdürülmesini engeller. Konuşanların birbirlerine
önem vermeleri, ilişkiyi sürdürmek için ortak çaba ve dikkat
göstermelerine anlamalarına, dinlemelerine bağlıdır.
A. İletişim Modeli: İletişim, kaynak (source) ile alıcı (receiver)
arasında kanal (channel) yoluyla gerçekleşen bir süreçtir. İletişim süreci
için gerekli olan bu üç temel öğe, aynı zamanda en basit ve yalın iletişim
modeli olarak kabul edilmiştir. İletişimin amacı, iletişim birimleri arasında
bilgi, haber alışverişini sağlamaktır. Kaynakla alıcı arasındaki bu bilgi,
haber alışverişi iletiyle (mesaj) (message) gerçekleşir. Kaynak, aktarmak,
iletmek istediği bilgiyi ileti yapmak için önce bu bilgiyi belirli ilkelere,
kurallara göre düzenleyip “çıktı” durumuna getirir. Düğümlemek
(kodlamak) (cade, encode) adını alan bu işlem sırasında kaynak ve alıcıda
ortak olarak bulunan işaret, şifre ve semboller kullanılır. sözsüz iletişimi,
sağlayan mimik ve jestler anlamlı işaretlerdir. Sözlü iletişimde kullanılan
heceler ve sözcükler, yazılı iletişimde kullanılan harfler ve resimler,
işaretlerden oluşan ve kararlaştırılmış, belirli bir anlamı bulunan
simgelerdir.
Kaynaktan gelen, kanalı geçen ileti, alıcı için “girdi” olarak kabul edilir.
Girdinin etkili olabilmesi, taşıyıcının alıcı için uyaran niteliğinde olmasına
ve bilginin çözülüp anlaşılmasına bağlıdır. Alıcı tarafından “girdi”si yapılan
iletinin içerdiği bilgiyi oluşturan işaret ya da simgelerin çözülüp
anlaşılması işlemine düğüm çözmek (kod açmak) (decode) adı verilir.
Konuşurken kaynak olan insan, dinlerken alıcı; dinlerken alıcı olan
insan, cevap verirken kaynak olur. Kaynak birimin gönderdiği iletiye karşı
alıcının gönderdiği cevaba “geri iletişim ya da “geriye bildirim” (feed-
back) adı verilir.
Kanal (geçit) (oluk) kaynakla alıcı arasında iletinin aktarılmasını,
geçmesini sağlayan yoldur. Kanal kapsamına ışık ve ses dalgalarından
iletişim araçlarına kadar iletiyi aktaran tüm yollar girer.
İletişimin yapıldığı ve içinde iletişimi etkileyen öğelerin bulunduğu
ortama “iletişim ortamı” adı verilir. Bu ortam, sıcak-soğuk gibi doğal,
büyük-küçük, aydınlık-karanlık, gürültülü-sessiz gibi fiziksel koşullarıyla
da iletişimi etkiler.
Trafik işaretleri, deniz feneri, uyarı ışıkları, Kızılderililerin dumanları
görme kanalıyla iletişim sağlayan sözsüz basit, yalın iletişim araçlarıdır.
Anadolu'nun birçok kentinde dolaşan davullu tellallar sahur zamanını
bildiren davulcular, canavar düdüğü, düdük, çan, çıngırak, kapı zili, korna
işitme kanalıyla iletişim sağlayan sözsüz basit, yalın iletişim araçlarıdır.
Kişisel olan iletişim; yüz yüze iletişim olup, iki kişinin konuşması ya da
üç beş kişiden oluşan küçük bir grup içindeki iletişimdir. Kaynakla alıcı ya
da alıcılar sık sık yer değiştirir. Ders, konferans konuşma, nutuk, söyleşi
gibi. Kişisel olmayan iletişim yüzyüze olmayan iletişimdir. Telefonda
konuşmak, telsizle irtibat kurmak gibi.
B. Sözsüz İletişim: Sözsüz iletişimde ileti hareketlerden oluşur. Bütün
canlılar, doğal ve evrensel olarak, kalıtım ve soya çekimle gelen “alan
davranışı” gösterirler. Bu, yaşamı sürdürme, korunma içgüdüsünden ya da
dürtüsünden kaynaklanır. İnsan bulduğu her yerde evde, işte, gezmede,
eğlencede, konserde, maçta, tiyatroda, taşıma araçlarında kişisel alan elde
etmek, bu alanı korumak, kollamak, savunmak çabası içinde davranır.
İnsanın kişisel alanında dört ayrı mesafe söz konusudur.
1. Genel Mesafe, 2. Toplumsal Mesafe, 3. Kişisel Mesafe, 4. Samimi
Mesafe.
Sözsüz iletişimin en önemli bölümünü, iletişimde bulunan insanların
doğal, fiziksel ortamdaki yakınlığı (proximity) ve yönelmesi (orientation)
oluşturur. Yakınlık, fiziksel çevrede iki insan arasındaki mesafedir;
iletişimde bulunan insanlardan biri ya da her ikisi tarafından sözsüz iletişim
işareti olarak değerlendirilir. Bir iki metre mesafe içinde bulunan insanlar,
ancak resmi iş ilişkilerini gerektiren iletişimi kurabilirler. İşyerindeki
konuşmalar, alıcı, satıcı pazarlığı, genellikle bu mesafe içinde yapılır.
Kırk elli santimetreyle bir metre arasında değişen mesafe içinde insanlar
birbirlerini tanır, kolay ve rahat iletişim kurabilir. Bu mesafe birbirini
tanıyan iki insanın iletişim kurup sürdürdüğü uzaklıktır.
Saygınlık ve Üstünlüğün Simgesi olarak Yükseklik: Yükseklik,
çoğunlukla bütün toplumlarda durumun (status) ve saygınlığın simgesi
olarak kullanılır. Devlet başkanları, başbakanlar, bakanlar topluma yüksek
balkondan, kürsüden, şeref tribününden hitap eder. Profesörler,
öğretmenler kürsüden ders anlatır.
İnsanlar kişisel olanların kişiliklerinin bir parçası, uzantısı olarak kabul
edip ona biçim ve renk katarak somut, kendine özel duruma getirirler. Bir
insanın çalışma veya yatak odası, evi, bahçesi, arabası, çalışma masası
onun kişisel alanıdır. Her genç olanakları ölçüsünde odasını, dolabını,
beğendiği artistlerin, sporcuların posterleriyle, resimleriyle süsler.
Kişisel alanın kurulması ve korunması, insanlar arasında çatışma,
sürtüşme, tartışma ve kavgaya yol açar. Gelin, kendi isteğine göre
düzenlediği oturma odası ya da salonda kayınvalidesinin koltuğun,
masanın, hatta vazonun bile yerini değiştirmesine karşı bağırıp çağırır,
kıyameti koparır. Ya da bunun tersi olur.
C. Barışa Çağrı: selam: Birbirlerine yaklaşan, karşılıklı olarak kişisel
alanları tanışıklık varsa ya da başlayacaksa bunun simgesi göz göze, yüz
yüze gelmeden önce, selam almak ya da selam vermektir.
El sallama hareketini insan bilimleri ve toplumsal ruhbilim açısından
inceleyenler, bu tür hareketlerin kucaklama, sarılma hareketinden
kaynaklandığını ve uzakta bulunan birine bu davranışları anlatmak için
kullanılan simgeler olduklarını ileri sürmüşlerdir.
El sıkışma ve el uzatma “seninle dostça iletişim kurmak istiyorum”
önerisini simgeler.
Tanrıyı Selamlama: Namaz: Birçok toplumda ve toplumumuzda selam
sırasında kullanılan baş, beden, el, kol hareketleri ilkel ve çağdaş dinlerden
kaynaklanan ve Tanrı'nın gücü önünde baş boyun eğen insanların yaptığı
davranışların aynı biçimde ya da simgeleşmiş olarak kullanılması diye
yorumlanmıştır. Namaz sırasında başla, bedenle, ellerle yapılan bütün
hareketler ve bu arada söylenilen sözler Tanrı'ya inanışı dile getirmek, onun
büyüklüğünü kabul edip selamlamak amacıyla kullanılmaktadır.
D. Yüzün Biçimine Göre Kişilik Yapısı: Yüzün üst bölümü saç
çizgisinden kaşlara; orta bölümü kaşlardan burun ucuna; alt bölümü de
burun ucundan çenenin sonuna kadar olan bölümdür. Bu üç bölümün eşit
genişlikte ve uzunlukta olması güçlü, sağlam, güvenilir kişilik yapısının
ölçüsü olarak kabul edilmiştir.
Yüzün alın bölümü adını da alan üst bölümü geniş ve uzun olursa,
kişinin zekâ düzeyinin yüksekliğini ve başarısını gösterir.
Dikdörtgen ya da oval yüzün, genellikle üstün kişilik yapısını yansıttığı
kabul edilmiş, bu insanların dengeli, düzenli, mantıklı davrandıkları, ileriyi
gördükleri, eğitim ve kültüre önem verdikleri, toplum içinde kolayca
sivrilip önder oldukları söylenmiştir.
Kare yüzlü olanlar için, yukarıdaki özelliklere ek olarak, bu insanların
atılgan, savaşçı yönleri, açık, doğru, içten konuşmaları, kararlı yapıcı,
kişilikleri vurgulanmıştır.
Üçgen yüzlü olanların iyi düşünen insanlar oldukları, iyi eğitim
gördüklerinde bilim adamı ve sanatçı, kötü bir ortamda karanlık, karışık
kötü işler çeviren insanlar olabilecekleri belirtilmiştir.
Yuvarlak yüzlüler, yumuşak başlı, kolay ilişki kuran, ağzının tadını
bilen, rahatına düşkün insanlardır.
Kaş biçimiyle kişilik yapısı arasında türlü bağlantılar kurulmuştur.
Kaşların enli, kıvrımlı ve uzun olması güçlü bir kişilik yapısının simgesi
olarak kabul edilmiş, dış uçları yukarı kıvrık olanların atılgan ve yürekli;
aşağı kıvrık olanların atılgan ve yürekli; aşağı kıvrık olanların çekingen,
korkak oldukları gözlenmiştir. İnce yumuşak kıllı ve uzun kaşları olanların
zeki oldukları, başarılı ve uzun bir yaşam sürdüklerini, buna karşılık, kalın
sert kıllı ve kısa kaşlıların başarısız, geçimsiz kişilik yapıları üzerinde
durulmuştur.
Gözün yapısı ve biçimi dışında donukluğu, parlaklığı, canlılığı da
iletişimsel anlam taşır. Büyük ve iri gözler duygulu ve etkili, yetenekli olan,
önderlik özellikleri taşıyan; küçük gözlerse içe dönük, az konuşan, kolay
ilişki kuramayan kişilerde bulunur. Siyah, yeşile dönük, kahverengi gözler
kişinin canlı iç dünyasını; mavi gözler serüven duygusunu gösterir.
Eski Çin yüzbilimcileri, insanları otuz dokuz hayvanın göz biçimine
göre sınıflandırmışlar; anka, aslan, at, civciv, domuz, fil, kaplan, kedi,
koyun, kurt, maymun, yılan gözlü gibi benzetmelerle her gözün kişilik
yapısını tanımlamışlardır.
Göz göze iletişim: Birbiriyle karşılaşan iki insan, belirli bir uzaklıkta,
saniyenin yarısından daha kısa bir zaman dilimi içinde karşılıklı olarak
birbirinin özelliklerini görür. Göz göze durumun sürdürülmesi iletişimi
sürdürmek için gerekli olan “evet” gözlerin kaçırılması ise iletişimin
kesildiğini belirleyen “hayır” anlamına gelir.
Yüzün diğer kısımlarının kişilik özelliklerine yansıması şöyledir:
Kemerleri ve kanatları etli burunların güçlü, kararlı, yapıcı, yaratıcı,
dudağa yakın ince, sivri, uzun burunların dar görüşlü, değişme ve
gelişmelere direnen, tutucu; ince ve ucu yukarı kalkık burunların da geniş
görüşlü, hoşgörülü ve iyimser kişilik özelliklerini belirttiği kanısı vardır.
Çevresi belirsiz ve ince dudakların durgun, sessiz, silik, soluk; etli ve
kalın dudakların güçlü, istekli, tutkulu kişilik yapısını yansıttığı
belirtilmiştir.
Kulakların küçük olması, güçsüz, silik, soluk; büyük olması da atılgan,
çalışkan, güçlü, yapıcı kişilik yapısının simgesi olarak değerlendirilmiştir.
Mimik Hareketleri: Kare kare incelenen filmler ve kasetler, acıma,
endişe, kıskançlık, kin, korku, öfke, sıkıntı gibi elem doğrultusundaki
duygulanım durumlarını belirten mimiklerin birbirini izleyen, birbiriyle
birleşip bütünleşen ağlama mimikleri olduğunu ortaya koymuştur. Neşe,
sevinç, umut gibi haz doğrultusundaki duygulanım durumlarını anlatan
mimiklerinde gülümseme mimiklerinin birbiri ardına dizilmesinden
oluştuğu anlaşılmıştır. Tüm mimiklerimizle temelde “evet” ya da “hayır”
deriz.
E. Sözlü İletişim: İnsanlararası sözsüz iletişimle başlayan ilişki, ya
konuşmayla sürdürülür ya da iletişimin bozulması, kopmasıyla son bulur.
İnsan konuşa konuşa acısını, kederini ya da sevincini, neşesini, tüm
duygularını kısaca kendini anlatır. karşısındakine aktarır; geçmişi, şimdiki
durumu ve geleceğiyle kişiliğini ortaya koyar, düşünceleriyle dünya
görüşünü yansıtır,
Şiir diliyle daha çok duyguları, bilim diliyle düşünceleri anlatan ve
etkileyen konuşma, temelde insanın kendisini, tüm yaşamını yansıtır.
Dilbilimi: Çağdaş anlamıyla dilbilimi ancak XX. yüzyılın başlarında
gelişmeye başlamış, bağımsız bir bilim dalı durumuna gelmesi, insanbilim,
ruhbilim, toplumsal ruhbilim etkisinden kurtulması sonucu olmuştur.
Günümüzde dilbilimi ile ruhbilim arasında yeni birleşme ve bütünleşme
sonucu ruhsal dilbilim adını alan (psycholinguistic) adını alan yeni bir bilim
dalı doğmuştur. Bu dal, ruhbilim ve dilbilimden faydalanarak kişinin
duygularını ve bilişsel süreçlerini inceler.
Konuşma dilinin doğmasına ilişkin üç kuram geliştirilmiştir:
a- İşlevsel Kuram: Konuşmada kullanılan sözcüklerin belli durumları
anlatan bir işlevi olduğu kabul edilir. Bu kuramlar arasında ünlem,
yansıtma ve sesli davranışlar kuramı ilk sıralarda yer alır. “ay!”, “of!”,
“vay!” gibi ünlemlerle, “çatırt”, “çıtırtı”, “şakırtı” gibi yansımalar örnek
olarak verilebilir.
b- Biçimsel Kuram: Konuşmada kullanılan işaretlerin nesnelerin
doğal görüntüleriyle bağlantılı olduğu görüşüne dayanır. Keskin çizgili,
köşeli, biçimlerle, eğri, yuvarlak çizgili biçimler için kullanılan sözcükler
farklıdır.
c- Yapısal Kuram: Çocukta konuşmanın ve dilin gelişmesinin
incelenmesi sonucunda oluşturulmuş bir kurumdur. Önce belli sesler
çıkarılır, sonra bunların birbirleriyle birleşmesiyle hece, sözcük,
tümcecikler, tümceler ortaya çıkar.
İlk Yazı ve Alfabe: Yazının en basit ve yalın birimi olan harf ve
harflerden oluşan alfabe sesle görüntü arasında bağlantı kuran bir sistem
ve yöntemdir. Örneğin “A” harfinin doğuşu öküz anlamına gelen ve öküz
resmini simgeleyen bir işaretin okunuşu olan ve “aleph” sözcüğünün ilk
harfinin alınmasıyla oluşmuştur.
Dilin Değişik Görevleri:
a- Belirtme Görevi: Dilin insanın duygulanım ve coşku durumunu
tutumunu dışa vurmak amacıyla kullanılmasıdır. “vah vah”, “çok yazık”
veya “zavallı kız”, “aslan Beşiktaş” gibi.
b- Türen Görevi: “Günaydın!”, “iyi geceler!”, “Buyrun” gibi.
c- Eylem Görevi: “And içiyorum”, “söz veriyorum”, “onaylıyorum”
gibi bir eylemi ifade etmede.
d- Yaptırım Görevi: Kaynağın verdiği önerilerle alıcıda hemen o anda
davranış değişikliği oluşturmaktır, “geç gelmemenizi dilerim”, “Kapıyı
kapa!” “pencereyi kapadın mı?” gibi.
e- Bildirme Görevi: Bilgiyi taşıyan öneriler yapar. “Bugün hava sıcak”,
“spor yapmak yararlıdır”, “sınavlar bayramdan sonra başlayacak” gibi.
Dil Nasıl İncelenir: Ses, biçim, söz dizimi ve anlam bakımından dil
incelenir. Dört ana bölüme ayrılır.
a- Sesbilgisi (Phonetic): Ses yapısı açısından inceler.
b- Yapıbilgisi (Morphology): Sözcüklerin türlerini, bağlantılarını inceler.
c- Sözdizimi Bilgisi (Syntax): Sözcüklerin yerini inceler.
d- Anlambilim (Semantic): Sözcükleri anlamlarına göre inceler.
F- Dil Açısından İletişimi Bozan ya da Kolaylaştıran Etkenler:
Bir sözcük birden fazla anlamda kullanılır. Bu durum sözcüklerin
simgeledikleri kavramların birbirine karışmasına, anlamlarının
belirsizleşmesine yol açar. Dildeki çok anlamlılık, dilini çok iyi bilen
insanlar arasında bile anlaşmazlıklara neden olabiliyor. Mesela; “daktilo”
kelimesi dilimizde hem makinesi hem de onu kullanan kişi manasına
gelmektedir. bu çok anlamlılığa, kaypaklık ve belirsizlik denir. En çok
soyut manalar ifade eden sözcüklerde görülür. “Bağımsızlık”,
“sorumluluk” gibi. Deyimlerimizde örnek olarak verilebilir.
- “Ameliyattan çok korkuyorum doktor bey. Yarınki ameliyat başarılı
olacak mı? Ne dersiniz?”
- “Korkma, metin ol! Bu ameliyatı en az elli kere yaptım, bu sefer
garanti başaracağım.” Görüldüğü gibi “bu sefer” sözcüğü ameliyatın bütün
garantisini götürüyor.
Dolaylı Anlatım: “A bisküvisi besleyicidir” diye reklam yapan firma,
gerçekte bildiri kipi içeren tümceler kullanarak alıcıyı etkilemeye çalışır.
Temel amaç, “A bisküvisi al” demektir.
Ses tonu ve vurgulama anlamı belirginleştirir.
Bunlara ek olarak, “ağız” ve “şive”nin de iletişime etkisi vardır.
G- Dış Görünüş ve Mizaç: Alnının dar, burnunun büyük, çenesinin
küçük, gözünün şaşı, kulaklarının uzun, ayağının topal, boyunun kısa,
kilosunun az ya da çok olması nedeniyle kendisini özürlü ya da sakat gören
insan, ya aşağılık karmaşası ya da aşağılık duygusuna karşı gelişen
üstünlük duygusunun etkisi altında iletişim kurar. Tüm çabasını özrünü,
sakatlığını örtmek için kullanır.
İnsan iletişim kuracağı kişinin önce beden yapısını, şişman ya da zayıf,
kısa ya da uzun, esmer ya da sarışın olduğunu algılar. Sarışınların inatçı
olduğuna ilişkin bir kanımız varsa iletişime başlamadan bunun da etkisini
gözönünde bulundurmak gerekecektir.
Piknik beden yapısında bulunan siklotimik, dışa dönük (extrovert)
mizaçlı insanlar canlı, duygulu, insancıl, neşeli, sevecen, sıcak yönleriyle
çabuk ve kolay iletişim kurarlar.
Astenik ya da leptozom beden yapısında bulunan şizotimik içe dönük
(introvert) mizaçlar geç ve güç iletişim kurarlar.
Üç Temel Mizaç Tipinin İletişim Özellikleri: Sheldon, oğulcuğun, döl
yatağı içindeki katmanlarına göre endomorf, mezomorf, elektromorf beden
yapılarını ve bunlara uygun mizaçları tanımlamıştır.
Endomorf tiplerin bedenleri yuvarlak, karın bölgesi geniş, kasları
gevşek, saçları seyrektir. Bu beden yapısında “viserotonik mizaç bulunur.
bu mizaçta olan insanlar başkalarıyla birlikte olmaktan hoşlanırlar. Arkadaş
ve dost canlısıdır.
Mezomorf tiplerin bedenleri dayanıklı, kasları gelişmiş, kolları güçlü,
omuzları geniştir. Bu beden yapısında “somatotonik” mizaç bulunur. Bu
mizaçta olan insanlar canlı ve hareketli olup, bol jestli ve mimikli
konuşurlar.
Ektomorf tiplerin bedenleri ince uzun olup, kasları gelişmemiştir. Bu
beden yapısında “serebrotonik” mizaç bulunur. Bu insanlar başkalarıyla
birlikte olmaktan, kalabalıktan, topluluktan hoşlanmazlar.
Freud'e göre sevgeç (erotic) tip, iletişim sırasında sürekli ilgi, destek ve
övgü bekler. Sado-mazohist tip, çabuk ve kolay duygulanım değişikliği
gösterir. Özsever (narsistik) tipse, iletişim sırasında sürekli olarak
kendisinden söz eder.
Eysenck'e göre tipik içe dönük mizaçlar, geç ve güç iletişim kurarlar.
Tipik dışa dönük mizaçlar, çabuk ve kolay iletişim kurarlar. Nevrotik içe
dönük mizaçlar, endişe, kaygı, korku ve takınaklı düşünceleri nedeniyle
hep kendi saplantılarıyla uğraşırlar. Nevrotik dışa dönük mizaçlar, sürekli
olarak endişe, kaygı ve korkularından söz eder, takınaklı düşüncelerinin
oluşturduğu gerçek dışı, düş ürünü olaylar ve fanteziler anlatırlar.
İletişimin Ürünü Benlik: İnsanlararası iletişimin en küçük birimi,
kaynak olan “Ben” ve alıcı olan “Sen” arasında oluşan “Ben-Sen”
iletişimidir. Bu tür iletişimin temel amacı “Ben”in önce “sana”, sonra “O”,
“Biz”, “Siz” ve “Onlara” yani başkalarına anlatılmasıdır.
İnsanın kişiliği ve davranışı, ancak içinde bulunduğu grubun toplumun
amacına, beklentisine, duygularına, ilkelerine, zorlamalarına göre anlaşılıp
değerlendirilir. İnsanın bir grubun içinde bulunması demek o gruptaki
ortak tutum ve davranışları benimsemesi onlarla bütünleşip özdeşleşmesi
demektir.
“Grup Dinamiği” kavramı insanları grup içinde birarada tutan, başka
bir deyişle grubu oluşturan enerji, güç olarak kullanılmıştır. Kişinin
gelişmesi ve olgunlaşması, insanlararası iletişimin sağlıklı biçimde kurulup
sürdürülmesine bağlıdır. İletişimde algı nesnesiyle algılanan nesne arasında
kişilikten etkilenen “algı çevresi” vardır. Bu grup olgusu da, iletişim ve
etkileşim yolu ile “algı çevresini” değiştirme gücü olan en önemli etkendir.
Bir grubu geliştiren koşulları şöyle sıralayabiliriz:
- Dış çevreden bilgi alınmasında artma
- İlişki kurma ve sorumluluk yüklenmede artış
- Tutum değiştirmede esnekliğin olması
- Yeni amaçlar kazanılması
- Birliği kaybetmeden farklılaşma
- Gruba katılanların sayısını artırma eğilimi
Toplumsal Durum ve Rol: Rol, insanın içinde bulunduğu duruma göre,
yapması gerekli tüm davranışları içeren geniş kapsamlı bir kavramdır. Rol,
grup ya da toplum içinde belirli bir durumu, işlevi, konumu olan kişiden
başkalarının beklediği davranışların tümünü kapsar. Bir çocuk, evde çocuk,
okulda öğrenci, top oyununda kaleci durumundadır, bu durumda
kendisinden beklenilen rolü oynamak zorundadır.
Sürekli olarak madde alışverişi yaparlar. madde alışverişi olaylarının
tümüne metabolizma adı verilir. metabolizma sürecinde dış ortamdan
madde alınışı, organizmada maddenin değişimi ve özümlenmesi, değersiz
ve zararlı maddelerin yeniden dışarıya atılması sözkonusudur.
Tek hücreli organizmadan insanı da kapsamına olan çok hücreli bütün
organizmalara dek yaşam süresi içinde ortaya çıkan yaşlanma ve üreme
dışında, canlılık belirtisi olarak hareket, irkilme, tepke (refleks) ve
davranışla, bunları oluşturan enerjiyi, sağlayan metabolizmayı
gösterebiliriz.
İnsan Beyninin Elektronik Modeli ya da Bilgisayar: Buharlı makinenin
bulunuşuyla başlayan Sanayi Devrimi, XIX. yüzyılın sonunda, XX.
yüzyılın başında insanın tüm yaşantısını değiştirdi. Son yirmi-otuz yıl
içinde bilgisayarın insanın günlük yaşamında aldığı yer ve kazandığı önem,
“bilgisayar çağından” söz edilecek aşamaya ulaştı.
Bilgisayar şu bölümlerden oluşur: İki ana bölüme ayrılır:
- Donanım (Hardware): Bilgisayarın verilen işi yürütmesi için bilgi
işleminde kullanılan elektronik, fiziksel, mekanik yapıların tümü olup
yazılım birimlerinin çalışmasını sağlar.
- Yazılım (Software): Bilgisayarın bilgi işleminde kullandığı bilgi
program ve programlamanın tümü olup, yazılım sistemi adını alan
birimlerden oluşur.
Bu dışında alt birimleri şöyle sıralayabiliriz:
- Girdi (Input): Bilgisayara bilginin verilmesi, verilerin giriş sürecidir.
- Çıktı (Output): Yazılım sistemini oluşturan birimlerin işlevi sonucu
dışarıya gönderilen verilerdir.
- Ana Bellek (Primary Memory): Bilgisayara verilen, yüklenilen
bilgilerin verilerin depolandığı, saklandığı bölümdür.
- Ana İşlem Birimi (Central Processing Unit): Komutların yorumlan-
masını ve uygulanmasını gerçekleştirir.
- Aritmetik-Mantık Birimi (Aritmetic Logic Unit): Temel aritmetik
işlemleri ve mantık işlemlerini yapan elektronik çevirim bölümüdür.
- Denetim Birimi (Control Unit): Aritmetik-Mantık birimiyle bağlantılı
olarak, işlemler üzerinde denetim görevi yapan bölümdür.
Bilgisayarda en küçük bilgi birimi, iki olasılıktan birini seçip “evet”,
diğerine karşı çıkıp “hayır” diyecek bilgi birikimi olup, buna “ikil” (bit”
(binary) (digit) adı verilir. 110000111 olarak gösterilen bir veri için bilgi
ölçüsü, sekiz bit'liktir.
Güdümbilim (Sibernetik): Canlılarda ve makinelerde enerji, işlev,
işleyiş, iletişim, etkileşim, geri iletişim biçimlerini, ilkelerini, kuramlarını,
modellerini inceleyen bir bilim dalıdır. Bu bilimin görüşüne göre:
a- Canlılar ve makineler aynı sistem içinde incelenebilir. Bunları
anlamak ve tanımak için ortak ilkeler, kurallar kullanılır.
b- Güdümbilim ister canlı, ister cansız olsun, bütün varlıkların iletişim
ve denetim ilkelerini, kural ve yasalarını saptar.
c- Güdümbilimin anakonusu iletişimi sağlayan varlıkların işleyiş
biçimlerini ve aralarındaki bağlantıyı araştırmak ve incelemektir.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM