You are on page 1of 8

BAŞARI YOLUNDA 70 ALTIN KURAL

Yazar : R. Şükrü APUHAN


Yayınevi : Timaş Yayınları
Baskı : İstanbul / 1996 / 296 shf.
ISBN :
Bilim Grubu : Başarı / Mutluluk
Türü : Telif
Hitap Ettiği Okuyucu Kitlesi: Genel

Genel Değerlendirme:
Özellikle gençlerin hayatta nasıl başarılı olacağı hakkında
70 tane öğüt veren bir kitap. Bir çok çarpıcı örnekler vererek
anlattığı konuları müşahhaslaştırmış, böylece kitap daha
rahatlıkla ve sıkılmadan okunulabiliyor.
Başarmak, insanın maddi ve manevi kuvvetlerini bir
hedefe doğru yöneltip hedefi elde etme sürecidir.
Etrafınıza, üç gün sonra bir daha hiç görmeyecekmiş gibi
bakınız. Üç gün sonra bir daha hiç duymayacakmış gibi
dinleyiniz sesleri... Belki o zaman her zaman bakıp da
göremediğiniz, işitip de güzel bulmadığınız ne harikalarla
karşılaşacaksınız. Belki o zaman sahip olduğunuz
zenginlikler karşısında şaşırıp kalacaksınız.
Hayatınız bir duadır. Size dilinizle istediklerinizden çok
hayatınızla istedikleriniz verilir. Hakkınızda bir karar
verilebilmesi için dinlenecek tek meşru şahit hayatınız
olacaktır. Eğer yeterince fedakarlık yapmamışsanız,
hayatınızın şahitliği pek parlak olmayacaktır. Belki ağzını
açıp bir-iki kelime bile etmeyecek, size boş gözlerle bakıp
duracaktır.
Olabileceklere, “birşey olmaz” kadar, kötü bir başlangıç
yoktur.
Her insan kötü bir alışkanlığa, “hürriyetimi kullanıyorum”
ifadesi ile ayak basar. Her halde hürriyet uğruna insanın
kendi kendini tıktığı daha karanlık bir zindan yoktur.
Durgun su çabuk kirlenir ve bozulur. Nice suyu bataklık
haline getiren durgunluktur. Çalışmayan insanda durgun su
gibidir. Kirlenir ve bozulur.
Sabah kaybettiğimiz bir saati, değil bir yıl, ömrümüz
boyunca arasak bulamayız. Kaybettiğimiz saatler ne kadar
çoksa eserimiz o kadar eksik olacaktır.
Dağlar ne kadar vakurdur. Onlar göklerden kar
dilenmezler. İlk kar yinede onlara düşer.
Hayatta önemli olan mazeretler değil, neticelerdir.
İşimizin, amacımızın, fikrimizin isimsiz kahramanı
olabilirsek, kahramanlığa isim olabiliriz. Hangi toplumun
isimsiz kahramanı çoksa, o toplum diğerlerine üstün gelir.
Kırk yılını denizlerde geçiren bir kaptanın İspanya
açıklarında başına gelenler herkesin ilgisini çeker.
Hayatında bir defa gemiye binmemiş bir adamın
anlattıkları ise, ne kadar ilgi çekici olursa olsun “vah vah”
diyerek geçiştirilir.
Küçük ruhlardan gelen bükük harfler herkesi sıkar.
Büyük ruhlardan gelen küçük harfler bile bizi bütün
varlığımızla seferber eder.
Son derece iyi hazırlanmış, bilgi ve tecrübe yüklü bir
konuşma, küçücük bir bilgi hatası yüzünden berbat olur.
Dinleyenlerde, konuşmanın bütünü üzerinde tereddütler
hasıl olur.

SIFIRA ÇARPARSANIZ SIFIRLANIRSINIZ


Başkalarının yanında yaptığınız taktirde ayıplanacak
davranışları yalnız başınıza da kaldığınızda yapmamanız
tesirli bir atmosfere sahip olmasını sağlar.
Güçlükleri göze alamayanların kolaylıklarla karşılaşması
mümkün değildir. Güçlükleri göze alarak yola çıkanlar ise
güçlüklerle beraber mutlaka kolaylıklarla da karşılaşırlar.
Doğrudur; her arayan bulamaz. Ama aramadan bulan
hiç olmamıştır.
Her kötülükten sonra bir iyilik, her yanlıştan sonra bir
doğru, kötülüğün ve yanlışın lekeleri içinde simsiyah
olmamızı engeller.
Kuvveti arttıkça şefkati artmayan bir insan her an bir
haksızlığa sebep olabilir.
Doğruyu görebilmemiz için doğruyu hissedebilmek,
doğruyu hissedebilmek için de doğru yaşamak gerekir.
Nasıl göze kaçmış bir çöp, rüzgarın kaldırıp gözümüze
doldurduğu toz toprak, görme kabiliyetimizi etkiler, görüş
mesafemizi kısaltırsa, kalbimize dolmuş toz ve toprak,
kalbimize batmış bir çöpte kalp gözümüzün görüş
kabiliyetini ve mesafesini etkiler. Kalp gözü perdelenmiş
bir adam sapla samanı karıştırır, aka kara, karaya ak
diyerek iddialara tutuşur.

HER SANİYENİZ GAYENİZE KİLİTLENMELİDİR


Doktor olan filozof Halle son vuruşuna kadar kendi
nabzını saymıştı. Meslektaşına “dostum, nabız atmaz oldu”
dedi ve öldü.
Büyük başarılar, her saniye, tesbit edilen gayeler için
yaşanmakla elde edilebiliyor. Hayatımızın her saniyesi
gayenizin rengi ile renklenmelidir, onunla dopdolu
olmasısınız.
Kin ve onun kışkırttığı intikam hissi sadece yöneldiği
kimseyi değil, hem onun etrafını hem sizin kendinizi ve
hem de etrafınızı yakıp yıkar. Bu, öyle bir yaylım ateştir ki
masum insanlarda isabet alır.
Affetmek, nefsin terbiyesi ve güçlü irade için verimli-
etkili bir eğitim yoludur.
Kalbinizi hapishaneye döndürmeyin. Aksi halde size de
bir başka kalpte bir hücre bulunabilir.
Çabuk affeden birisi olursanız her zaman yanınızda
birilerini bulabilirsiniz.
Amerikalı gazeteci, Morgman, Rusların Hiyve üzerine
yapacağı taarruzu görmek için Ceyhun nehrine ulaşmak
ister. Rehberliğini Polat isimli bir Türk genci yapacaktır.
Polat, kendisini Ceyhun kıyılarına ulaştırmak üzere
Morgman'a söz verir. Fakat bu tehlikeli bir yolculuk
olacaktır. Çünkü Rus generali Kovfman eline geçirdiği
bütün Türkleri işkenceyle öldürmektedir. Gece ile gündüz
arasındaki ısı farkının 30 dereceye çıktığı ortaasya
steplerinde yapılan zorlu yolculuk sonunda Polat,
Morgman'ı Ceyhun kıyılarına getirir. Polat'ın hayatı artık
tehlikededir. Nitekim çok geçmeden Albay Ivanoff
tarafından yakalanır ve General Kovfman'ın emri ile idam
edileceği bildirilir. Morgman isyan eder. O sadece bana
rehberlik yaptı der. Polat masumdur. Bu seyahat benim
isteğim üzerine olmuştur. Polat, Morgman'ın kendisini
kurtarmak için yaptığı mücadeleyi hayretle takip eder. Ve
Morgman'ın yıllar sonra bize naklettiği şu sözleri söyler:
Sizi buraya Allah'ın yardımı ile sağ salim getirmeye söz
verdim. Sözler yerine getirilirken hayatada mal olabilir.
Ama söz mukaddestir. Yerine getirilmesi için kanda
verilebilir.
Söz bahsinde takınacağınız iki tavır vardır. İlki, olur
olmaz söz vermemektir. İkincisi, söz verdikleri sonra
mutlaka yerine getirmektir. Sözler cayılabilecekler,
cayılamayacaklar diye ikiye ayrılmazlar. Söz sözdür.
Sabır, zamanı lehimize çevirme sanatının adıdır. İnsanın
kendisini en çok kontrol ettiği, dış etkilerden en çok
koruduğu andır sabırlı olduğu an. Yani, sabırlı olma hali tam
bir şuur halidir.
Sabır, diğer kuvvetlerinde zinde tutulması için gerekli bir
kuvvettir. Sabır olmazsa, diğer kuvvetler ziyan olabilir.
Üstün çalışma gücüne sahip birisi, gerektiğinde sabırlı
davranamazsa çalışma gücü ziyan olur gider. Demek ki
sabır, diğer kuvvetlerimizin sevkinde önemli rol oynar. Bir
bela karşısında gerekli olan sabır, bir başarı karşısında da
gereklidir. Bela karşısında gösterilen sabır nasıl belanın
sıkıntılarını azaltırsa, başarı karşısında gösterilen sabırda
başarıyı artırır.
Büyük belalar büyük sabır gerektirir. Büyük bela
karşısında büyük sabır gösterebilenler belayı büyük bir
zafere dönüştürülebilir. Çünkü sabır, zorlu kapılar
karşısında bir köşeye büzülmek değil, zorlu olduğu ölçüde
kapıyı zorlamaktır.
Başakta, kızgın güneş altında yanabilme iradesi
olmasaydı buğday veremezdi. Mevla'nın dediği gibi kuru
bir kütük ışık saçmaya başlar. Kuru bir kütüğü ışık kaynağı
haline getiren iradeden başka bir şey değildir.
Elinize beş kiloluk bir ağırlık alıp yürümeye başlarsanız
ağırlığın gittikçe arttığını görürsünüz. Öyle bir an gelirki
ağırlığı bırakmak mecburiyetinde kalırsınız. Tabi ki beş kilo
yine beş kilodur. Azalan sizin gücünüzdür.
Usta kaptan, hiç tanımadığı bir limanada tehlikesizce
girebilir. İskeleye yanaşabilir. Her insan bir limandır. Usta
bir kaptan bekler.
İnsanlar ak kağıttır başlangıçta. Ona yazı yazarlar. Nice
kalem oynar üzerinde. Kötü bir hatıra, bir ayrılık gününün
derin hüznü, coşkun bir nasihat, bir arkadaştan
yansıyanlar, anne-baba... ona binlerce kelime yazar. Bir
insanda gece vardır gündüz vardır. Bahar vardır güz vardır.
Göl vardır çöl vardır. Kolay değildir o ak kağıdı okumak...
anlamak. Gecesine rastlarsanız gündüzü olmayacak
zannetmeyin. Gündüzüne rastlarsanız gecesi olmayacak
zannetmeyin.
Bir gördüğünüz insan vardır. Birde insanda
göremedikleriniz. Dalında dipdiri duran bir gül için
bahçıvanın ne emekler sarfettiğini bilemezsiniz. Yaprakları
dökmüş boynunu bükmüş bir ağacı da hemen zavallı
bellemeyin. Siz onun yaşadığı fırtınaları görmediniz ki...
İnsanlarda gördüğünüz birazda sizin bakmamızdır. Güzel
bakanlar güzel görürler. Öyle insanlar vardık ki bakışları ile
güzelleştirirler.
Çocuklar sözle değil, iyi davranış örnekleri ile terbiye
edilirler. Çocukların unutamadıkları hatıralarının çoğu,
büyüklerinin güzel sözlerinden ziyade güzel hareketleridir.
Şifa bulmaz üç kötürüm bir hastane odasında
yatmaktadır. İlk gelenin yatağı pencere kenarındadır.
Oradaki ölünce ortadaki o yatağa geçer, kapının
yanındaki ortaya, kapının yanına da yeni bir hastayı alırlar.
Pencerenin yanına geçen hasta hergün gördüklerini
arkadaşlarına anlatmaya başlar.
Karşıda ağaçlarla süslenmiş bir park vardır. Kuşlar
dallarda oynaşmakta, çocuklar konuşmakta, çiçekler
rüzgarla dalgalanmaktadır. Aynı saatte aynı insanlar parkın
yanındaki yoldan geçmektedirler. Diğer iki hasta işlerine
giden, evlerine dönen insanların değişmez hikayelerini
dinleye dinleye onlarla adeta dost olurlar. Zaten parkın
yanından gelip geçenlerin artık birer isimleri de olmuştur.
Birgün ortada yatan hastanın aklına bir düşünce geldi.
Pencerenin yanına geçerse o güzel manzarayı dinlemek
yerine kendi gözleri ile görebilecekti. Bu düşünceyi
günlerce kafasında geliştirdi. Nihayet bir gece pencere
yanındaki hastaya kalp krizi gelince ortadaki hasta bütün
gücü ile uzanıp şişeyi yere düşürdü ve kırdı. Sabah olunca
pencere yanındaki hastayı ölü buldular. Onu alıp
götürdüler. Ortadaki hastayı da pencere kenarına
geçirdiler. O, “pencereden dışarı bakmak için
hastabakıcıların çıkmasını beklemeliyim” diye düşündü.
Yalnız kalınca başını daldırıp pencereden dışarıya baktı. Az
ötede simsiyah bir duvardan başka birşey yoktu.
Konuşmaya başladığınız andan itibaren andan itibaren
anlattıklarınız değil anlaşılanlar önemlidir.
Faydasız söz kalbi matlaştırır. Ruhun dengesini bozar.
Daima endişeye sebep olur.

KİBİR EMEĞİ KİRLETİR.


Güneş gibi, durmanız gereken yerde durun. Ne fazla
yaklaşıp yakın etrafınızı, ne de fazla uzaklaşıp buz
kestirin...
Dağlar heybetli, denizler engin, çiçekler güzel, topak
cömerttir. Fakat bunların hiç birinde kibir yoktur. Ne o
dokunaklı sesi ile söyleyin duran gümüş nehirlerde, ne
aceleci rüzgarlarda kibre rastlayamazsınız. Birbiri artısına
yürüyen gecede ve gündüzde kibir olmadığı gibi dünyayı
aydınlatan güneşte de kibirden eser yoktur.
İri dolu başaklar ne kadar mütevazidirler ki başları hep
önlerindedir.
Kibir, insanın dehşetli bir unutkanlık halidir. Nereden
geliş nereye gittiğini unutmasıdır.
Bedava havayı, bedava akciğerlere soluyan ve bu
suretle yaşayabilen bir insanın, bu kadar bedava arasında
övünmesinde bir mantıksızlık da vardır. İki gözü için bir
dakika çabalamamış, bir kuruş ödememiş bir insanın
gördükleriyle övünmesinde mantık var mıdır?
Her tezgahta halı dokunmaz. Halı dokunabilmesi için
tezgahın bütün parçalarının tamam ve uyum içinde
çalışıyor olması gerekir. Küçücük bir parçanın bile eksik
olması halı dokunmasını engeller. En iyi ihtimalle ortaya
defolu bir halı çıkar.
Ateşe dayanmayan toprak, tuğla olamaz. Öfke anında
kendine hakim olan insan kazanır. Herşeyden önce kendini
kazanır. İnsan, kendine hakim olduğu her anda kendini
biraz daha güçlü hisseder. Evet, öfke gelir yüz sararır, öfke
gider yüz kararır.
Bir meselenin iyice kavranması için o meseleye
kuşbakışı bakılmalıdır. Havayolları karayolundan daha
kısadır. Kavşakları, virajları, tünelleri, zaman kaybettirecek
engebeleri yoktur. Öyleyse meseleler hava yolculuğu ile
görülmelidir.
Nimetlerin külfetinden şikayet eden insanlar, emanete
ihanet eden insanlar gibidir.
Kazancının az olduğu düşüncesi ile başka insanlara ve
hayırlı teşebbüslere yardımı ertelemeyiniz. Zenginler
bütün mallarını verseler, fakirler tek bir küpelerini, tek bir
yüzüklerin vermeden bir savaş kazanılamaz.
Hz. Ayşe validemiz diyor ki:
Bir gün koyun kesmiş ve bir budunun dışında hepsini
dağıtmıştık. Allah Rasulü:
- Koyunu ne yaptınız? Diye sorduğunda
- Ya Resulullah, dedim. Bütün koyunu muhtaçlara
dağıttık. Bize sadece bir budu kaldı.
Allah Resulu'nün cevabı şudur:
- Ya Ayşe, demek ki bir buddan başka hepsi bize kaldı.

You might also like