You are on page 1of 62

www.kimyamuhendisi.

com

KÖMÜRÜN SIVILAŞTIRILMASI

Ayşe KOYUNCUOĞLU

2005/Bahar

KİMYASAL TEKNOLOJİLER

PROJE ÖDEVİ
www.kimyamuhendisi.com

KÖMÜRÜN SIVILAŞTIRILMASI

Ayşe KOYUNCUOĞLU
01051026
2005

PROJE ÖDEVİ

YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ


KİMYA-METALURJİ FAKÜLTESİ
KİMYA MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ

-1-
www.kimyamuhendisi.com

İÇİNDEKİLER Sayfa No
İÇİNDEKİLER i
ŞEKİL LİSTESİ ii
ÇİZELGE LİSTESİ iii
GİRİŞ
1. KÖMÜR TEKNOLOJİSİ 2
1.1. Kömür Üretim Teknolojisi 7
1.1.1. Açık İşletme Yöntemi ve Teknolojisi 7
1.1.2. Yeraltı İşletme Yöntemi ve Teknolojisi 9
1.2. Kömür Hazırlama Teknolojisi 10
1.3. Kömür Standartları 13
2. HİDROJEN TEKNOLOJİSİ 15
2.1. Hidrojen Üretim Teknolojisi 16
3.KÖMÜRÜN YAPISI VE SIVILAŞTIRMA 17
4.SIVILAŞTIRMA TEKNOLOJİSİNİN GELİŞİMİ 21
5. SIVILAŞTIRMA YÖNTEMLERİNİN SINIFLANDIRILMASI 23
6. KÖMÜR SIVILAŞTIRMAYÖNTEMLERİNİN ESASLARI VE
GELİŞTİRİLEN PROSESLER 25
6.1. Sentez Yöntemi 25
6.1.1. SASOL F-T Prosesleri 28
6.1.2. M-Gasoline Prosesi 30
6.2. Bozundurucu Yöntemler 32
6.2.1. Piroliz Yöntemi 33
6.2.2.Ekstraksiyon ve Hidrojenasyon Yöntemleri 35
6.2.2.1. Ekstraksiyon Prosesleri 35
6.2.2.2. Süperkritik Gaz Ekstraksiyonu 35
7.BOZUNDURUCU YÖNTEMLERLE ELDE EDİLEN SIVILAŞMA
ÜRÜNLERİNİN YAPILARI 47
8. TÜRKİYE’DE YAPILMIŞ OLAN SIVILAŞTIRMA ÇALIŞMALARI 51
KAYNAKÇA 56

-2-
www.kimyamuhendisi.com

ŞEKİL LİSTESİ Sayfa No


Şekil 1. Bitümlü kömürler için Önerilen Yapı Modeli 18
Şekil 2. Farklı Yaşlardaki Kömürlerde Bulunabilecek Yapı Parçaları 19
Şekil 3. Sıvılaştırma Yöntemlerinin Şematik Kıyaslaması 26
Şekil 4. SASOL 1 Proses Akım Şeması 31
Şekil 5. Flaş Hidrojenasyon Prosesinin Akım Şeması 35
Şekil 6. H-Coal Prosesinin Akım Şeması 38
Şekil 7. NBC Sıvı Çözücü ve Süperkritik Gaz Ekstrat Kesimlerinin Ortalama
Yapıları 48

-3-
www.kimyamuhendisi.com

ÇİZELGE LİSTESİ Sayfa No


Çizelge 1. Çeşitli Kömür ve Petrol analizlerinin Kıyaslanması 19
Çizelge 2. SASOL F-T Sentez Prosesi 28
Çizelge 3. SASOL Tesisinin Sıvı Ürün Verimleri 32
Çizelge 4. Sabit Yataklı MTG Proses Koşulları ve Verimler 33
Çizelge 5. Piroliz Prosesleri ve Çalışma Koşulları 34
Çizelge 6. Ekstraksiyon ve Hidrojenasyon Prosesleri ile Çalışma Koşulları 37
Çizelge 7. Sıvılaşma Ürünlerinin Verim ve Özellikleri ile Hidrojen Tüketimleri 49
Çizelge 8. Düzeltilmiş Toplam Yararlı Sıvı Ürün Verim ve Bileşimleri 50

-4-
www.kimyamuhendisi.com

GİRİŞ

Günümüzde geçerli olan tüketim hızı sürerse dünyadaki petrol rezervlerinin ancak 30-35 yıl
daha dayanabileceği bilinmekledir. Petrol talebinin artmaya devam etmesi halinde ise yüzyılın
sonunda şiddetli bir petrol sıkıntısı başlayacaktır (1). Petrolün, zorunlu olmadığı alanlardaki,
örneğin güç santralları ve ısınmadaki, tüketiminden vazgeçilebilse dahi, ulaşım sektörü ve
petrokimya sanayii icin petrol eşdeğeri sentetik sıvıların başka kaynaklardan üretilebilmesi
gerekmektedir. Yaklaşık 250 yıl daha tükenmeyecek kadar geniş rezervlere sahip olan
kömürlerin sıvılaştırılması önemli çözüm almaşıklarından biridir (2).

Sürekli enerji açığı olan Türkiye için durum daha da ciddidir. 1988 yılında, petrolün birincil
enerji kaynaklarının üretimindeki payı %9,2 iken. aynı yıl tüketimdeki payı %40,4 olmuştur
(3). Yerli petrol üretimi, tüketimi karşılamaktan çok uzak kaldığı icin büyük ölçüde dışalım
yapılmaktadır. Örneğin 1988'de, tüketilen 20,6 milyon ton ham petrolün, ancak 2,6 milyon
tonu yerli üretimle sağlanabilmiştir. Dolayısıyla, sıvılaştırma teknolojisinin durumu, dış
petrole bağımlılığı azaltmak açısından, Türkiye icin bugünden büyük önem taşımaktadır.

Sıvılaştırma, kömürün gerek sıvı yakıt, gerekse kimyasal hammadde gereksinimlerini


karşılamak üzere yüksek enerji yoğunluğu olan, kolayca depolanıp taşınabilecek ve çevre
kirliliğı yaratmayacak sıvılara dönüştürülmesi olarak tanımlanabilir. Bu konuda, Özellikle
1973 petrol krizinden sonra yoğunlaşan ve yaygınlaşan araştırmalar sonunda, bugün,
kömürden ağır yakıt yağı, orta distilatlar, hafif fraksiyonlar ve önemli kimya sanayii girdileri
gibi hemen tüm ham petrol ürünlerinin elde edilebileceği bilinmektedir.

-5-
www.kimyamuhendisi.com

1. KÖMÜR TEKNOLOJİSİ

Nüfus artışı ve teknolojik gelişmenin dünya enerji talebini hızla artırması sonucunda, kömür
ve petrol gibi yakıtların kullanımı günümüze kadar önemini korumuştur. Petrol rezervlerinin
dünyanın bellibaşlı yerlerinde ve kömüre göre sınırlı olması, zaman zaman dünya
ekonomisinde politik pazarlıklara ve dolayısıyla krizlere neden olmuş, bu da haklı olarak
dünya milletlerinin daha güvenilir enerji kaynaklarına veya kendi öz kaynaklarına
yönelmelerine neden olmuştur.

Bu çerçevede ülkemizde de enerji taleplerini önemli ölçüde karşılayabilecek olan kömür, en


yaygın doğal kaynak olarak ekonomik biçimde işletilebilmelidir. Bu incelemede durum,
ulusal ekonomimize uygun bir kömür madenciliği politikası oluşturulmasına yönelik olarak,
rezerv, üretim ve yatırım başlıkları itibariyle ve ana hatlarıyla ele alınmıştır.

Kömür madenciliği sürekli yatırım gerektiren ve yoğun sermaye isteyen bir madencilik
türüdür. Uzun vadeli planlama, arama ve hazırlık, etkin ve verimli üretim, hızlı pazarlama
zorunludur. Özellikle son yıllarda kömür madenciliğinin gelişimine bakıldığında, dışa bağımlı
alternatif yakıtların ülkemize girmesi (ithal kömür, doğalgaz gibi) kamu sektöründe yaşanan
yönetsel ve özelleştirme politikalarının belirsizliğinden kaynaklanan sorunlar kömür
madenciliğinin gelişme dinamiğinin kaybolmasına yol açmıştır. Bunların yanısıra özellikle
son yıllarda hızlı kentleşmenin sonucu olarak büyük şehirlerimizde yaşanan hava kirliliği,
yerli kömürlerimizin yakılmasına getirilen kısıtlamalar, ithal kömür ve doğalgaz gibi
yakıtların yaşantımıza girmesi, üretim ve yatırım düşüşleri meydana getirmiştir.

Bugün varolan ve önümüzdeki yıllarda giderek büyük boyutlara tırmanacak olan kömür
(özellikle linyit)açığının azaltılabilmesi için üretim seviyesinin arttırılması zorunluluğu vardır.
Bu, kendi özkaynaklarımıza dayalı bir enerji üretim-tüketim dengesinin kısa ve orta vadede
kurulabilmesi, başkabir deyişle dışarıdan karşılanan kömür, gaz, petrol ve ticari olmayan
(odun, tezek gibi) yakıtların tüketimdeki paylarının azaltılması açısından önemlidir.

-6-
www.kimyamuhendisi.com

Ülkemiz enerji hammaddeleri rezervlerinin aranması, işletilmesi ve tüketimlerine


yönelikhedeflerin oluşturulmasında; taş kömürü, linyit, asfaltit, bitümlü şist ve turba
rezervlerinin durumu, kullanım alanları ve tüketim talepleri, işletmecilik koşuları, yatırım
olanakları ve kurulu üretim kapasiteleri değerlendirilmelidir.

Linyit sahalarının büyük kısmı TKİ Kurumuna ait olup yeraltı ve açık ocak madencilik
metodlarıyla üretim yapılmaktadır. Üretilen linyitin yaklaşık % 80' inin termik santrallarda
tüketildiği, ülkemiz enerji üretiminin % 35-40' nın termik santrallardan karşılandığı gözönüne
alındığında, linyit madenciliğinin elektrik enerjisi sektöründeki payı ve vazgeçilmezliği
görülmektedir. Kömür madenciliğinde önemli yatırımlar ve büyük ölçekli işletmeler linyit ve
taşkömürü işletmeciliğinde yoğunlaşmıştır.

Taş kömürü rezervi ülkemizde yalnızca belirli bir bölgede yer almaktadır. Linyit rezervleri ise
geniş yayılım göstermesine karşın rezerv miktarı, işletilebilir kalınlık, yataklanma tipi, kalite,
üretim ve yatırım boyutları itibariyle işletmecilik yapılabilecek havza sayısı düşüktür. Bilinen
rezervlerin büyük bir kısmının düşük kalorili olması tüketim ve üretim miktarlarını
sınırlamaktadır.

Linyite dayalı termik santrallarımızın yıllık toplam tüketim kapasiteleri 51,7 milyon ton
olmasına karşın üretimleri 1990 yılında 28,7 milyon ton, 1991 yılında 30,3 milyon ton, 1992
yılında ise 33,5 milyon ton olarak gerçekleşmiştir.

-7-
www.kimyamuhendisi.com

Linyit rezervlerimizin değerlendirilerek ekonomiye kazandırılması mevcut termik santralların


tam kapasite çalışmaları, yeni termik santralların kurulması, endüstride ve ısınmada kullanım
olanaklarının arttırılmasıyla, tüketim yerleri ve miktarlarının yaygınlaştırılmasına yönelik
politika ve hedeflerin geliştirilmesiyle olasıdır.

Termik santrallarla entegre olarak çalışan TKİ sahalarında toplam 2,75 milyar ton rezerv
mevcut olup bu rezervin yaklaşık 1,6 milyar tonu halen işletmede olan termik santrallarda
tüketilecektir. Asfaltit dahil TKİ ruhsatlarındaki toplam rezerv yaklaşık 6,0 milyar tondur. Bu
rezervin 3,32 milyar tonluk kısmında işletme faaliyeti sürdürülmektedir. TKİ Kurumu,
Müesseseler itibarıyla mücavir durumdaki sahaları tek bir ruhsat kapsamına almıştır. Linyit
olarak 27 adet işletmede, 20 adet rodövanslı ve 41 adet işletilmeyen olmak üzere toplam 88
adet saha mevcuttur. Asfaltit olarak ise 2 adet işletme, 4 adet rodövans ve 200 adet de
işletilmeyen olmak üzere toplam 206 adet saha bulunmakta olup linyit ve asfaltit toplamı
olarak 294 adet ruhsatlı saha bulunmaktadır.

İşletilmeyen sahaların toplam rezervinin 2,6 milyar tonu Elbistan sahalarındadır. Bunun
tamamı termik santralda tüketilecek nitelikte kömürlerdir. Linyit madenciliğimizde bugün için
en önemli sorun, Soma ve Tunçbilek santralları hariç Kapasite Kullanım Oranlarının çok
düşük olmasıdır. Ayrıca, 1986-1989 yıllarında TKİ sahalarından santrala verilen kömürün
kalitesi (AID=Kcal/Kg) çok değişken olup, bu değişkenlik kömürün kül içeriğini ve kül
bileşenlerini de (CaO,silis vb gibi) değiştirdiğinden termik santrallarda kül atım problemini
(cüruflaşma) ortaya çıkartmakta ve sonuç olarak santralin verimliliğini ve kapasite kullanım
oranını etkilemektedir.Protokolde bağlanan kriteler itibariyle homojen bir kömür verebilme
yönünde çalışmalar bu güne kadar yapılmamış olup kömürün santrale verilmesi ile ilgili
kuruluşların sorumlulukları da her santrala göre farklılık göstermektedir. Şüphesiz KKO ve
verimdeki sadece kömür kalitesi ile ilgili olmayıp santral kazan teknolojisi ve santraldeki
diğer makina - ekipmanlarla da doğrudan ilişkilidir.

Santralları besleyen TKİ sahalarında yapılan üretim ve satışlar irdelendiğinde genelde


kapasite kullamım oranı % 61, santralda ise %63'tür. Dolayısı ile kömürün nihai
kullanımındaki sorunlar kömür üretim ve satışını da etkilemekte, kapasite kullanım oranını
düşürmektedir.

-8-
www.kimyamuhendisi.com

Sonuçta ortaya çıkan atıl kapasiteden dolayı hiç bir yatırım kaynak yaratamaz duruma
gelmekte ve maliyetler aşırı derecede artmakta, yapılan yatırımın geri dönüş süresi
uzamaktadır.

Ayrıca, kuruluşların birindeki üretim, kömür temin ve kalitesindeki bir aksaklık her iki
işletmeyi de olumsuz yönde etkilemektedir.Verimlilikte artışlar olmasına karşın bu artışların
gelişmiş ülkeler düzeyinde olmadığı bilinmektedir. TKİ' de 1980 yılında 550 ton / kişi olan
üretim, 1991 yılında 1250 ton /kişi seviyesine çıkmıştır. Kişi başına üretimdeki bu artışın
temel nedeni, 1980'lerde termik santralların arka arkaya devreye girmiş olması, santral
talebini karşılamak için yüksek kapasiteli iş makinalarının kullanılmasıdır.

Toprak ve kömür naklinde de, üretim teknolojisine paralel olarak, gelişmeler olmuş, 85-120-
150 short ton'luk kamyonlar, yüksek hızlı ve kapasiteli bant konveyörler, zincirli konveyörler
kullanılmaya başlanmıştır. Görüldüğü gibi, yüksek kapasiteli iş makinaları vasıtasıyla
sağlanan kişi başına üretim artışı sözkonusudur. Bu artışın, büyük oranda verimlilikten
kaynaklandığını söylemek mümkün değildir. Çünkü, organizasyon yapısı özellikle son
yıllarda belki de olumsuz yönde değişmiş, elemanların moral değerleri olumsuzlaşmış,
nitelikli eleman alımına gidilememiş, makinaların amortisman süreleri dolmuş, idame ve/
veya yenileme yatırımları yeterince yapılamamış, ocaklarda uzaktan kontrolü bilgisayar
iletişim hatları kurulamamış, mevcut elemanların meslek içi eğitimleri istenen seviyede
gerçekleşememiş, malzeme alım prosedürlerinde ve mevzuatlarda karar mekanizmalarında
etkinlik sağlayacı değişikliklere gidilememiştir.

Türkiye'nin giderek artan enerji talebi özellikle elektirik enerjisi talebi dikkate alındığında
enerji kaynaklarının makro ekonomik seviyede optimum şekilde kullanılması gerektiği
açıktır. Ayrıca birincil enerji kaynaklarının ( kömür, doğalgaz, petrol vb.) yerli veya ithal
kaynaklar olması ekonomik dengeleri değiştirecek niteliktedir. Enerjinin ekonomik açıdan
stratejik öneme sahip olması nedeniyle, mümkün olduğu ölçüde, yerli kaynaklara yönelmek
zorunluluğu vardır.

1 000 - 1 500 KCal/kg kalorifik değerdeki kömür rezervleri toplam rezervin %58'ini, 3000
KCal/kg değeri altındaki rezervler ise toplam rezervin % 87'sini oluşturmaktadır. Önemli bir
miktar tutan düşük kalorili bu rezervin etkin kulanımının sağlanabilmesi başarılmalıdır.

-9-
www.kimyamuhendisi.com

Bilindiği üzere düşük kalorili linyitlerin değerlendirilmesinde termik santraller ve akışkan


yatak teknolojili sanayi tesisleri önemli bir yere sahiptir. Bu kapsamda dünyada akışkan yatak
teknolojili termik santraller ve endüstriyel tesislerin mevcut durumu, uygulama verimliliği ve
ekonomisi, teknolojisi ve uygulama sorunları yakından takip edilip ülkemizde
uygulanabilirlik çalışmalarına hızla başlanmalıdır. İlgili bakanlık ve kuruluşlarca akışkan
yatak teknolojili kazanların merkezi ısıtma tesisleri, endüstriyel tesisler ve termik santrallerde
uygulanabilirliği çalışmaları teşvik edilmeli ve desteklenmelidir. Bu teknolojinin kullanılması
ile düşük kalorili linyitler ve toz kömürler değerlendirilecek ve çevre kirliliği etkisi de önemli
miktarda düşürülecektir.

Isınmada ve endüstriyel tesislerde linyit kullanımının artırılması için, mevcut linyitlerin


kalitesinin gelişmiş kömür hazırlama ve zenginleştirme teknolojileri kullanılarak yükseltilmeli
ve talep artışları sağlanmalıdır. Linyit üretimlerinin %90'ı açık işletme %10'u ise yeraltı
işletmelerinden sağlanmaktadır.

Üretim artışlarında rezervlerin dengeli kullanımında yeraltı üretiminin artırılmasında büyük


ölçüde mekanizasyona ve modernizasyona gerek duyulmaktadır. Rekabet, serbest piyasa
ekonomisi ve işletme karlılığı koşullarında gerek açık işletme gerekse yeraltı işletmelerinde;
kurulu kapasite kullanım oranı, işgücü verimliliği, iş organizasyonu ve nitelikli personel
istihdamı dünya standartlarına çıkarılmalıdır.
10 yıldır faaliyette bulununan maden makina ve ekipmanlarının etkin kullanımları ve faydalı
ömürleri kademeli olarak tükenmektedir. Çok yakın gelecekte bu işletmelerde yenileme
yatırımlarıve ilave kapasite arttırma yatırımları gerçekleştirilemezse büyük üretim düşüşleri
kaçınılmazdır(4).

- 10 -
www.kimyamuhendisi.com

1.1. Kömür Üretim Teknolojisi

Üretim yöntemleri genel olarak açık işletme ve yeraltı işletme yöntemleri olarak ikiye
ayrılmaktadır. Dünyada enerji talebi artışının kömüre olan talebi büyük miktarda arttırması,
açık işletmecilik makina ve ekipmanları tenolojisinde önemli gelişmeler yaratmıştır. Bu
gelişmeler de kömür üretiminde açık işletmecilik yöntemlerinin payını yüksek oranlara
çıkarmıştır.

Bu oranlari linyit üretiminde %95, taşkömürü üretiminde ise %45 düzeylerindedir.Üretim


yöntemlerinin seçiminde; örtü tabakası kalınlığı, kaya formasyonlarının sertlik-basma
dayanımı-kazılabilirlik parametreleri, ilk yatırım sermayesi ve birim üretim maliyetleri
belirleyici olmaktadır. Her üretim yöntemi de kendi içinde farklı üretim sistemlerinin
uygulanmasını içermektedir.

1.1.1. Açık İşletme Yöntemi ve Teknolojisi

• Sürekli Madencilik Sistemi:

Bu sistemde hem örtü kazısı hemde kömür kazısı döner kepçeli ekskavatörler ve/veya zincirli
kovalı ekskavatörlerle yapılmaktadır. Örtü malzemeleri ve kömür nakliyatı ise bantlı
konveyör, tren veya nadiren kamyonlarla yapılmaktadır. Bant konveyör nakliyatında uç
noktalarda dökücü makinalar kullanılmaktadır. Tren ve kamyon uygulamasında ise, direk
döküm yanında, işletme yakınında ara tumbalar oluşturulmakta ve buradan tekrar bant
konveyörle nakliyat da yapılmaktadır.

Bantlı konveyörler de bant genişliği 2.8 metreye, taşıma kapasitesi 37.500 ton/saat değerine
ulaşmıştır. Döner kepçeli ekskavatörlerin bir bant köprüsü ile veya Croos-pit aktarıcıyla
döküm sahasına doğrudan döküm yapma uygulamaları giderek yaygınlaşmaktadır. Bu
sistemde bantlı konveyör ünitelerinin enerji tüketiminde, montaj-tamir-bakım işçiliğinde
büyük tasarruf sağlanmaktadır.Döner kepçeli ekskavatörler genellikle yumuşak
formasyonlarda tercih edilmektedir.

- 11 -
www.kimyamuhendisi.com

Kepçesinde özel kesici uçlarla orta sert formasyonlarda da kullanılmaktadır. Döner kepçeli
ekskavatör-bant konveyör sistemi yumuşak ve yapışkan olmayan formarmasyonlarla yüksek
kazı verimliliği sağlamaktadır. Formasyonların yapısına göre riperleme veya patlatmayla
gevşetme işlemleri de randımanı arttıran uygulamalardır. Özellikle Almanya'da geliştirilen
Döner kepçeli ekskavatör-bant konveyör sistemi giderek yaygınlaşmış olup bugün ABD,
Kanada, Rusya, Endonezya, İspanya, Yunanistan, Türkiye ve Hindistan'da kullanılmaktadır.

• Süreksiz İşletme Sistemi:

Sistemin ana makinaları dragline ekskavatör, Elektrikli ve hidrolik ekskavatör, yükleyici ve


kamyonlardır. Dragline uygulaması daha çok örtü kalınlığı ince olan açık işletmelerde yaygın
olup bu amaçla geliştirilmiştir. ABD, Avusturalya ve G.Afrika'daki uygulama bu türdendir.
Dragline kepçe kapasitesi ve bum uzunluğu işletme şartlarına göre değişiklik göstermektedir.

Dragline ile hem kazı hem taşıma-dökme işlemi birlikte yapılabildiğinden


Ekskavatör/Kamyon sistemine göre kazı maliyeti daha düşüktür. Ekskavatör (Elektrikli) ile
kazılan örtü malzemesi kamyonlarla taşınarak döküm yapılmaktadır. Gerektiğinde kazı
aynasında patlatmayla gevşetme yapılmakta ve yardımcı yükleyici kullanılmaktadır. Hidrolik
ekskavatörlerin elektriklilere göre hareket kabiliyeti ve koparma gücü daha yüksektir.

İşletme koşullarına göre kamyonlar, mekanik ve elektrik tahrikli olarak seçilmektedir.

Süreksiz açık işletme yönteminde dragline-şovel ekskavatör-kamyon ve yükleyici-kamyon


sistemleri kombine olarakta kullanılmaktadır. Açık işletmecilik faaliyetlerinde sistem ve
uygun makina-ekipman seçiminde; yıllık kazı ve kömür üretim miktarları, topoğrafya, kömür
damarının eğimi, yapısı ve kalınlığı, örtü tabakası ve arakesme tabakalarının kalınlığı ve
mekanik özellikleri, iklim (yağış ve sıcaklık) ve drenaj durumu belirleyicidir.Kazı planına
uygun basamak boyutları, şev açıları, döküm sahası yeri seçimi ve kapasitesi, yollar ve
rekültivasyon çalışmalarının maden planlaması aşamasında mutlak dikkate alınması
gerekmektedir.

Açık işletmecilikte verimlilik gün geçtikçe artmaktadır. Verimlilikteki bu artış, yüksek


kapasiteli makina ve ekipmanların geliştirilmesi ve işletme faaliyetlerine bilgisayarlı ölçme-
izleme-kontrol sistemlerinin uygulanmasıyla gerçekleşmiştir.

- 12 -
www.kimyamuhendisi.com

Bu uygulamalarda ekskavatörlerin ve kamyonların kazı-yükleme ve taşıma-boşaltma süreleri


optimum şekilde düzenlenmekte, çalışan makinalardan yağ numuneleri alınarak analizler
yapılmakta ve makinaların bakım-onarım süreleri ile yağ tüketiminde önemli tasarruflar
sağlanmaktadır.

1.1.2. Yeraltı İşletme Yöntemi ve Teknolojisi

Yeraltı işletme yöntemleri de, açık işletmecilikte olduğu gibi, kömür damarının yapısı
(kalınlık,eğim, sertlik uzunluk vb.) yankayaçların yapısı, tektonizma, hava sıcaklığı, metan
gazı içeriği, günlük üretim, drenaj vb. kriterler yönünden çeşitlilik gösterir.En yaygın olarak
kullanılan yeraltıişletme yöntemlerini şöyle sıralayabiliriz.
a.Uzun kazı arınlı üretim yöntemi,
b.Kısa kazı arınlı üretim yöntemi
c.Topuklu üretim yöntemi
d. Oda üretim yöntemi
Bu yöntemlerde kendi aralarında alt gruplara ayrılmakta veya bunların kombinasyonları
olarakuygulanabilmektedir.Dünya yeraltı madencilğinde en yaygın olarak uzun kazı arınlı
üretimyöntemleri uygulanmaktıdır. Yeraltında kömür kazısı şartlara göre konvensiyonel kazı
(kazma, delme-patlama ve martöpikör) ve mekanize kazı hidrolik burgu, pnömatik kazma,
saban ve tamburlu kesici-yükleyici) şeklinde yapılmaktadır. Nakliye ise ayak içinde zincirli
konveyörlerle, taban ve anayollarda band konveyörlerle ve duruma göre vagonlarla
yapılmaktadır. Diğer yaygın yeraltı işletme yöntemi oda yöntemi olup, A.B.D de çok
yaygındır.

Yeraltı işletmelerinde verimlilik ve günlük üretim kapasiteleri kazı-nakliyat-tahkimat


ünitelerindeki mekanizasyon ve otomasyon bağlı olarak artmıştır. Taban yolları
hazırlanmasında galeri açma makinaları, kömür kazı ve yüklemede çift tamburlu kesici-
yükleyiciler, ayakiçi tahkimatında kalkan tipi yürüyen tahkimatlar, ayakiçi kömür
nakliyatında panzer tip zincirli konveyörlerin yaygınlaşması, daha geniş ayak boylarında
daha uzun panolar hazırlanarak üretim yapılmasını sağlanmıştır.

- 13 -
www.kimyamuhendisi.com

1.2. Kömür Hazırlama Teknolojisi

Günümüzde hala önemini koruyan kömür, sanayi devriminin gerçekleşmesinde ana faktör
olmuştur. Kömür kaynaklarını yeterince değerlendiren ülkeler, bugünün gelişmiş ülkeleri
konumuna gelmişlerdir.Gelişmiş ülkelerde bugün, kömür üretildikten sonra doğrudan
kullanılmamaktadır. Kömürlerin nitelikleri, uygulanan fiziksel, kimyasal ve ısıl işlemlerle
değiştirilmekte, sanayi ve ısınma amaçlı kullanıma en uygun, havayı en az kirleten, külü,
kükürtü ve rutubeti azaltılmış ve kalorisi yükseltilmiş olarak kullanıma sunulmaktadır.
Kömürlerin iyileştirilmesine yönelik fiziksel, kimyasal ve ısıl işlem yöntemleriyle yıkanmış
kömür, kok, gaz, semikok, biriket, pülverize kömür ve sıvı yakıt gibi ürünler elde
edilmektedir.

• Fiziksel Yöntemlerle Zenginleştirme (Lavvarlar)

Fiziksel yöntemlerle zenginleştirme, yıkama tesislerinde (Lavvar), düşük mineral madde


ihtiva eden kömür parçacıklarının, yüksek mineral madde ihtiva eden parçacıklardan,
yoğunluk farkına dayanarak ayrılması işlemidir.

Kömür zengileştirme tesislerinin, kömür madenciliğinin hizmetine girmesinden bu yana 160


yılı aşan bir süre geçmiştir. 1830'da çalışan ilk kömür zenginleştirme tesisinde pistonlu jigler
kullanılmıştır. 1860'larda sabit ağır ortam sistemleri, 1890'larda havalı Baumjig ve sarsıntılı
masa, 1915'lerden itibaren flotasyon, 1927'lerde pnömatik jig ve masalar, 1935'ten itibaren
ağır ortam tamburları, 1960'lı yıllardan sonra ağır ortam siklonları ve 1970'den sonrada büyük
kapasiteli havalı jigler, 1980 sonrasında Reichert konileri kömür zenginleştirme tesislerinde
ayırıcı makinalar olarak kullanılmıştır. Bu degişik teknikler içinde, havalı jigler, iri boyutlarda
kullanılan ağır ortam sistemleri (tambur ve tekne) ve ince boyutlarda kullanılan flotasyon
sistemleri geniş ölçüde uygulama alanı bulmuştur.

Günümüzde modern kömür zenginleştirme tesislerinde, 150-0,5 mm boyut aralığında


kömürler büyük kapasiteli havalı jiglerde ve ağır ortam yıkayıcılarında, 0,5 mm altı kömürler
ise flotasyon ve spiral sistemlerinde zenginleştirilmektedir.

- 14 -
www.kimyamuhendisi.com

Otomasyon uygulanmasıyla günümüz zenginleştirme tesislerinde işçi sayısı minumuna


indirilmiş, tesis performansları maksimuma çıkarılmıştır.

Son yirmiyıl içinde, Batı Avrupa'da ve özellikle Almanya'da, düşük kapasiteli çok sayıdaki
eski kömür zenginleştirme tesisinin yerine, büyük cihazlar içeren, otomatik kontrol
sistemleriyle teçhiz edilmiş yıkama tesisleri inşa edilmiştir.

Kömür hazırlama, kırma, iri kömürün temizlenmesi, ince kömürün temizlenmesi, şlamın
temizlenmesi ve mikslerin kırılarak temizlenmesi olmak üzere beş seviyede yapılmaktadır.
Özellikle son yıllarda iri kömür yıkama sistemlerinde 900t/h kapasiteli jig, tekne ve tambur
tiple gelişmiş ayırıcılar kullanılmaya başlamıştır.

Ayrıca,100 mm boyutlu kömürü temizleyebilen ve 100 ton/h kapasiteli ağır ortam siklonları
geliştirilerek endüstride kullanılmaktadır.Son yıllarda ince kömürlerin zenginleştirilmesinde,
10-12 dönümlü, 8-16 adetlik bataryalar halinde, geliştirilmiş spiraller kullanılmaya
başlanmıştır. Zenginleştirme tesislerinde yoğunluk,seviye, parça boyutu, ağırlık, tesise
beslenen ve elde edilen kömürlerin özellikleri, bugün tamamen bilgisayar sistemleriyle tespit
edilip değerlendirilmektedir. Kömür teknolojisindeki bu gelişmeler maliyetleri büyük ölçüde
düşürmüş ve zenginleştirme tesislerini kullanım yönünden basitleştirmiştir. 1980 yılında
Güney Afrika'da 2500 ton/h, 1991 yılında Çin'de 2000 ton/h jig ayırma sistemli; Belçika ve
Amerika'da 1400 ton/h kapasiteli kömür yıkama tesisleri en son teknolojiye göre tesis
edilmiştir.

• Biriketleme

Katkı maddeli ilk briket tesisi 1842 yılında Fransa'da kurulmuştur. Briket yapımı sonucu,
linyit kömürünün ev yakıtı olarak kullanımı hızla artmıştır. 1955 yılında yalnızca Almanya'da
50 milyon ton briket üretilmiştir.

İkinci Dünya Savaşına kadar briket üretimi önemini korumuş daha sonra ise katkı maddesi
olarak kullanılan katranın hava kirliliğine yol açarak insan sağlığını olumsuz etkilemesi,petrol
ve doğal gazın gittikçe yaygın olarak kullanılmaya başlanması nedenleriyle briket üretimi
azalmış, briket üretim teknolojisindeki gelişme durmuştur.

- 15 -
www.kimyamuhendisi.com

1965'lerde dünyanın en büyük briket üretici ülkesi, yıllık 68 milyona ton ile Almanya
olmuştur. Halen Almanya, Ukrayna, Polanya, Bulgaristan, Fransa, Moğolistan, Çekolovakya,
Çin, Güney Kore, Avusturalya ve Hindistan gibi ülkelerde briket üretimi sürmektedir.
Briketler, organik ve inorganik bağlayıcılarla ve bağlayıcısız olarak yapılabilmektedir.

Kömür katranı ve zifti, petrol bitümü ve asfaltı, odun katranı, sentetik ve doğal reçine, nişasta,
sulfite likörü, şekerler, melaslar, selüloz bileşikleri ve zamk gibi katkı maddeleri kömür
briketlemede bağlayıcı olarak yaygın kullanım alanı bulmuşlardır. Organik bağlayıcılara
karşın daha ekonomik olan inorganik bağlayıcılar arasında çimento, kil, kireç, mağnezyum
oksit, jips, sodyum ve diğer alkali silikatlar bulunmakta olup kömür briketlemede yaygın
kullanım alanları bulunmamaktadır. Ayrıca organik ve inorganic bağlayıcıların günümüzde
müştereken kullanıldığı görülmektedir.

Briketleme, uygulanan sıcaklığa göre sıcak ve soğuk, kullanım amacına göre sanayi ve ev
yakıtı, uygulanan yönteme göre katkılı ve katkısız olarak yapılmaktadır.

• Koklaştırma, Gazlaştırma ve Sıvılaştırma

Demir-Çelik endüstrisinde yüksek fırınlarda kullanılan kok, taşkömürünün havasız bir


ortamda ısıtılarak uçucu maddelerinin atılmasıyla sert ve gözenekli yapıda, karbon oranı
yüksek ürünlerhaline getirilmesiyle elde edilmektedir. Koklaştırma 55oC-900oC arasında
yüksek ısıl işlem uygulamasıyla gerçekleştirilmektedir. Koklaştırma işleminde ana ürün kok,
yan ürünler ise kok gazı, amonyak, katran ve hafif yağlardır.

Gazlaştırma teknolojileri ile kömür, buhar, hava, oksijen ve hidrojen ile tepkimeye sokularak
gaz ürünler elde edilmektedir. Üretilen gazların bileşim ve miktarı, kömürün cinsi ve
aktivitesine, kullanılan gazların türüne ve uygulanan gazlaştırma işlemine (basınç, sıcaklık,
v.b) bağlıdır.

Gazlaştırma işleminde gazlaştırma süreçlerine göre çok çeşitli metodlara dayalı tesisler
geliştirilmiş bulunmaktadır.

- 16 -
www.kimyamuhendisi.com

Sıvılaştırma işlemi, kömürün gerek sıvı yakıt, gerekse kimyasal hammadde gereksinimlerini
karşılamak üzere, yüksek enerji yoğunluğu olan, kolayca depolanıp taşınabilecek ve çevre
kirliliği yaratmayacak sıvılara dönüştürülmesidir.

Kömürün sıvılaştırılmasıyla çeşitli petrol ürünleri ve endüstriyel kimyasalların elde


edilmesine yönelik bilimsel araştırma ve çalışmalar yaygın olarak sürdürülmektedir.

1.3.Kömür Standartları

Kömürlerin kullanımında genel olarak tane boyutu önemli bir faktördür. Kömürler, eleme
sistemindeki üst ve alt elek açıklıkları ile belirtilen boyut gruplarına ayrılır. Çeşitli boyut
grubundaki kömürler değişik tüketim yerlerinde kullanılırlar. Piyasa arz edilen ürünler, tane
boyutunun yanısıra kül, kükürt ve nem içerikleri, mineral madde içerikleri, kalorifik değerler
ile yıkanabilirlik, kurutulabilirlik, briketlenebilirlik ve koklaşabilirlik paratmetreleri bazında
sınıflandırılırlar.

Kömürler, maden işletmelerinde üretildiği şekilde (tüvenan) çeşitli kullanım yerlerinde


tüketilebildikleri gibi krible kömür, kurutulmuş kömür, yıkanmış kömür, briket kömür ve kok
kömürü olarak zenginleştirme işlemine tabi tutulmuş ürünler şeklinde de piyasaya arz
edilmektedir.

Ürün boyutları, kullanım yerlerine ve yakma sistemine göre tercih edilirler.


Isınmada kalorifer ve ızgaralı sobalarda +18/-50 mm boyutları, termik santrallar ve sanayi
tesislerinde pulvarize yakıt olarak 0-18 mm boyutları tercih edilir. Kömürlerin fiziksel ve
kimyasal özelliklerinin çok değişkenlik göstermesi nedeniyle ürünler için bir standart
geliştirilmemiştir.

Kömür ticaretinde, kullanım amaçlarına göre istenen kalite için limitler düzenlenmektedir.
Metalurji, cam ve porselen endüstrisinde, yüksek fırınlarda kullanılan kömürlerde, kaba
analizle kuru, mineral maddesiz bazda tesbit edilen uçucu madde, sabit karbon, nem ve kül
miktarları; detay analizle kuru bazda veya nem ve külsüz bazda hidrojen, karbon, nitrojen,
oksijen ve kükürt miktarlarına dair limit değerler önemlidir.

- 17 -
www.kimyamuhendisi.com

Ayrıca kül mineral analizlerinde SiO2, Al203, Fe203, TİO2, CaO, MgO, SO3, ve P2O5 gibi çok
önemli mineral oksitlerin miktarları belirlenmektedir. Ticari anlaşmalarda, kömür külündeki
mineral oksitlerinin limit değerleri, özel spesifikasyonlar olarak kontratlara konulmaktadır.(5)

- 18 -
www.kimyamuhendisi.com

2. HİDROJEN TEKNOLOJİSİ

Hidrojen ekonomisine, hatta uygarlığına geçiş özleminin temelinde çevresel açıdan tamamen
temiz enerji tür ve sistemlerine dönülmesi bulunmakta, 1997’de başlayan Kyoto Protokolu
süreci bu yönde somut bir adım oluşturmaktadır. Hidrojenin güneş enerjisi uygulanarak sudan
üretilmesi bu amaca en uygun seçenek olarak gözükmekte, aynı zamanda kullanıcılara
bağımsızlık getirmektedir.

Bu çalışmada enerji gereksinimi güneş enerjisiyle sağlanan sudan hidrojen üretimi yöntemleri
ele alınmakta; ayrıca hidrojen üretim, iletim, depolama ve kullanım (taşıt, cihaz, bina)
alanlarında geliştirilmekte olan teknolojilerde emniyet, verim, çevresel faktörler ve maliyet
açısından bu günkü durum ve yakın vadede ulaşılması planlanan hedefler; bu konularda öncü
durumdaki devletlerde hazırlanan yasal mevzuat ve standartlar, benimsenen politikalar ve
oluşturulan insiyatifler kısaca gözden geçirilmektedir.

Zaman içinde sıvı ve gaz yakıtların arzında meydana gelecek açıkların kömürden elde
edilecek sentetik yakıtlarla kapatılması ve nihai olarak bu kaynakların nükleer (fizyon ve
füzyon) enerji ve yenilenebilir enerjiyle ( su gücü, güneş, rüzgar) üretilecek elektrikle ikamesi
öngörülmektedir. Oysa, kurulu düzendeki uygulamaların çoğu elektrikle değil yakıtla
çalışmaktadır. Bu kapsamda, sudan elde edilebilen ve çevreyi en az kirleten bir yakıt olarak
hidrojen ağırlık kazanmıştır.

Hidrojen ve elektrik birbirine kolaylıkla dönüştürülebilir enerji türleri olduğundan hidrojen,


tüm sektörleri doğrudan ya da dolaylı etkileyebilmesi, toplumsal gelişme ve refah düzeyini
belirleyici oluşu açısından çok kritik bir konumdadır.

En gelişmiş ülkelerin yanısıra birçok ülkelerde hidrojen ekonomisine geçiş doğrultusunda


politikalar belirlenmekte, ulusal plan ve programlar hazırlanmakta, ilgili teknolojilerin
geliştirilmesi ve uyarlanması için geniş kapsamlı ve yoğun araştırmalar yapılmakta, yasal
mevzuat ve standartlar hazırlanmaktadır(6).

- 19 -
www.kimyamuhendisi.com

2.1. Hidrojen Üretim Teknolojisi

Hidrojen, geleneksel olarak hidrokarbonlardan ve sudan üretilmektedir. Hidrokarbon


bileşiklerinin üretime katkısı %95 dolaylarında olup bu üretim süreçlerinden karbon dioksit de
çıkmakta ve atmosferde sera etkisi yaratmaktadır. Hidrokarbonların tükenebilir oluşu ileride
hidrojenin daha ziyade sudan üretilmesini ve üretim teknolojilerinin bu yönde geliştirilmesini
gerektirmektedir. Üretim yöntemleri, yaygın bir şekilde kullanılmakta olan ticari yöntemler ve
diğer yöntemler olmak üzere iki grupta toplanabilir.

Enerji krizinden bu yana, ileriye dönük olarak hidrojenin yeryüzünde ve uzayda yenilenebilir
enerjiyle üretilmesine yönelik tasarım, malzeme ve uygulama çalışmaları geniş ölçekte ve
muhtelif aşamalarda sürmektedir. Gelişmiş ülkeler aralarında işbirliği yaparak bu sektöre
uzanan çok geniş kapsamlı ve uzun vadeli ortak projeler yapmaktadırlar(7).

- 20 -
www.kimyamuhendisi.com

.
3. KÖMÜRÜN YAPISI VE SIVILAŞTIRMA

Kömürün kompleks organik yapısının polimerik bir karakteri olduğu ve makromoleküllerden


oluştuğu düşünülmektedir (8). Ancak bu makromoeküller, tekrarlayan monomrik birimlerden
oluşmadığı için tanımlanmaları kolay değildir.

Ortalama yapı parametrelerinden yararlanılarak ortaya atılan hipotetik kömür modelleri arasında
en yaygın kabul göreni "aromatik/hidroaromatik" yapı modelidir. Bu modele göre alkil,
hidroaromatik ve fonksiyonel gruplar taşıyan ve değişen derecelerde yoğunlaşmış olan aromatik
halka grupları, birbirlerine heteroatom ya da metilen köprüleriyle bağlanmışlardır (9). Şeki! 1'de
bitümlü kömürler için önerilen hipotetik ortalama yapı modeli görülmektedir (10). Şekildeki oklar,
sıvılaştırma sırasında kömürün hızla daha küçük çözünür parçalara bölünmesini sağlayan, göreli
olarak zayıf bağlar olan ve öncelikle krılan heteroatom ve alkil köprülerini göstermektedir.
Kömür makromoleküllerinin kabaca tabakalı, kısmen hidrojen bağlarıyla çapraz bağlı, üç boyutlu,
gözenekli bir yapı oluşturdukları düşünülmektedir. Yapıdaki halka gruplarının aromatikliği,
yoğunlaşma derecesi ve fonksiyonel gruprı kömürleşme derecesine bağlıdır. Sekil 2'de linyitten
antrasite kadar farklı yaslardaki beş ayrı kömür yapısında bulunabilecek hipotetik ortalama yapı
parçaları verilmiştir (11). Bunlar gerçek yapılar değildir, ancak, yaşın yapı üzerindeki etkisini ve
kömür sıvılaştırmanın kimyasını anlamak açısından yararlıdırlar.

Esas olarak karbon ve hidrojenden oluşan, önemli miktarlarda mineral madde ve adsorplanmıs
nem içeren, ayrıca içinde değişen oranlarda heteroatomlar (O,N,S), alkali metaller ve nadir
elementler bulunan kömürlerin analizlerine bakıldığında, kömürleşme derecesi arttıkça, karbon
içeriğinin de arttığı, hidrojen ve oksijen içeriklerinin ve dolayısıyla da HIC oranının ise azaldığı
görülmektedir.

Petrol ve petrol ürünleriyle kıyaslandığında, kömürlerde hidrojen açığı bulunmaktadır. Buna


karsın kömürlerin mineral madde ve heteroatom (oksijen, azot, kükürt) içerikleri daha yüksektir.
Dolayısıyla kömürlerin sıvılaştırılabilmesi, kompleks polimenk yapının daha küçük molekül
ağırlıklı parçalara kırılmasının ve mineral madde ile heteroatomların giderilmesinin yanısıra,
H/C oranının ağırlıkça iki-ûç katına çıkarılmasını ya da atomik H/C oranının 0,7-1,0 arası bir
değerden, istenen ürüne göre, ortalama, 1,5-2,0'ye çıkarılmasını da gerektirir. Çizelge 1 'de
farklı kömürler ve tipik petrol, yakıt yağı ve benzin örneklerinin analizleri verilmiştir.

- 21 -
www.kimyamuhendisi.com

- 22 -
www.kimyamuhendisi.com

H/C oranının artırılması piroliz proseslerinde olduğu gibi kok oluşumu sırasında sıvı
ürünü karbonca fakirleştirerek ya da hidrojenle sıvılastırma proseslerinde olduğu gibi
hidrojen ekleyerek gerçekleştirilebilir.

- 23 -
www.kimyamuhendisi.com

Üçüncü ve oldukça farklı bir yaklaşım da kömürün yapısını tamamen kırarak, karbon
monoksit ve hidrojene indirgemek, sonra da bu yapıtaşlannı kullanarak, katalitik olarak ya
doğrudan ya da metanol üzerinden işlenen hidrokarbonları yeniden sentezlemektir.

- 24 -
www.kimyamuhendisi.com

4. SIVILAŞTIRMA TEKNOLOJİSİNİN GELİŞİMİ

Kömürden sıvıların üretimi demir-çelik endüstrisi tarafından koklaştırma sürecinin yan ürünü
olarak yüzelli yıldır gerçekleştirilmekteyse de, sıvılaştırma çalışmalarının temeli esas olarak
I. Dünya Savaşı öncesinde Almanya'da atılmıştır. İkinci Dünya Savaşı sırasında çekilen petrol
sıkıntısını, Almanya, uçak yakıtı gereksiniminin tümünü, toplam sıvı yakıt gereksiniminin
ise %75'ini, o yıllarda hızla kurduğu kömür sıvılaştırma tesislerinin üretimi ile karşılayarak
aşmıştır.

1869'da Berthelot'un yaptığı, hidrojenasyon sonucu, kömürün sıvılara dönüştürülebildiği


gözlemini 1913'te Bergius, linyiti çözücü içinde, yüksek hidrojen basıncı altında ve yüksek
sıcaklıklarda kısmen sıvılaştırmayı başararak hayata geçirmiştir (12). Daha sonra katalizör
kullanımının da başlamasıyla, yöntem katalitik hidrojenasyon olarak gelişmesini sürdür-
müştür. 475 °C sıcaklıkta ve 700 atm (70 MPa)'e varan çok yüksek hidrojen basınçlarında
çalışmanın zorluklarıyla katalizör zehirlenmesi sorunlarına rağmen, 1927'de IG Farben
tarafından Leuna-Saxonya'da yılda 100 000 ton motor yakıtı üretmek üzere ilk büyük
hidrojenasyon tesisi kurulmuştur (13). Sonradan ekstraksiyon ağırlıklı sıvılaştırma
yöntemleri olarak gelişen, kömürün çözücü ile rafinasyonu da aynı yıllarda Pott ve Broche
tarafından patentlenmiştir (14). II. Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru Almanya'da toplam oniki
hidrojenasyon tesisinde 4 Mt/yıl motor yakıtı kapasitesine ulaşılmıştır.

Öte yandan yine 1913'te Alman Şirketi BASF tarafından hidrojen ve karbon monoksit
arasındaki tepkime ile organik bileşiklerin katalitik sentezini kapsayan bir patent alınmıştır.
Savaş öncesinde ve savaş yıllarında sentez prosesi de hidrojenasyona paralel ve onu
tamamlayıcı bir gelişme göstermiştir. Hidrojenasyon daha büyük çapta ve daha çok hafif
motor yakıtları üretiminde kullanılmış, Fischer-Tropsch yöntemi olarak da bilinen sentez
prosesi ise, dizel dahil, daha ağır motor yakıtları, yemeklik yağ, sabun ve deterjan üretimlerine
yönelmiştir. Aslında benzin gibi hafif hidrokarbon karışımlarının üretimi hedeflenmişse de,
1923 yılında sentez gazından 400-450°C sıcaklık ve 100-150 atm (10-15 MPa) basınçta,
alkalileştirilmiş demir katalizör yardımıyla, esas olarak alkoller, aldehitler ve yağ asitlerinden
oluşan bir karışım elde edilmiştir(15).

- 25 -
www.kimyamuhendisi.com

1926'da koşulların 1 atmosfer ve 240-300°C'a indirilmesiyle karışımdaki hidrokarbonların


oranı bir miktar artınlabilmiştir, ancak, katalizör aktivitesinde ve dönüşmede düşüş gözlenmiştir
Fischer-Tropsch prosesinin ürün seçiciliğini etkilemek üzere o tarihte başlayan uygun katalizör
geliştirme çabalan günümüzde hala sürmektedir (16). F-T sentezini uygulayan ilk tesis
Ruhrchemie AG tarafından kurulmuştur.

Benzer tesislerin sayısı 1939'a kadar Almanya'da dokuza yükselmiştir. Toplam kapasite
1943'te 700 000 tona ulaşmış; ancak daha sonra bombalamalar yüzünden diğerleriyle birlikte
bu sıvılaştırma tesisleri de hemen tümüyle yıkılmıştır.

II. Dünya Savası sırasında ve ardından Almanya dışında İngiltere, Fransa, İtalya, ABD,
Hollanda, Kanada, Belçika ve Japonya gibi başka ülkeler de sıvılastırma ile ilgilenmişlerdir.
Ancak bu girişimlerin tümü kısa ömürlü olmuştur (17).

Savaş sonrasında yıkılmadan kalabilmiş olanların yeniden canlandırılmalarına çalışılmışsa


da, ucuz petrolle rekabete dayanamayan tüm sıvılastırma tesisleri-Sasol dışında- 1960'ların
baslarına kadar ya kapatılmış ya da dönüştürülmüşlerdir.

Güney Afrika'da bol, ucuz ve kaliteli kömürle çalışan ve sentez yöntemini kullanan SASOL
ise; dünyada ticari olarak kömür sıvılaştırmayı sürdürebilmiş tek tesistir. 1955'te kurulmuş
olan tesis defalarca genişletilerek ve geliştirilerek günümüze dek yaşamıştır.

1973 petrol krizi, kömür sıvılaştırma konusunun yeniden gündeme gelmesini sağlamıştır.
Büyük petrol şirketlerinin de kömüre yönelmeleriyle bu dönemde sıvılaştırma konusundaki
bilgi ve birikim hızla artmış, II. kuşak sıvılaştırma teknolojilerinin gelişmeleri mümkün
olmuştur (18). Daha düşük basınçlarda yürütülen prosesler ile, katı sıvı ayırımı için yeni
yöntemler geliştirilmiş, sıvılaşma sırasında yer alan tepkimelerin mekanizmaları, hidrojen
gazı ve hidrojen-verici çözücüler ile katalizörlerin rolü, sıcaklık, basınç gibi proses
parametrelerinin etkileri büyük ölçüde aydınlatılmıştır.

- 26 -
www.kimyamuhendisi.com

5. SIVILAŞTIRMA YÖNTEMLERİNİN SINIFLANDIRILMASI

1973'ten sonraki yıllar içinde araştırmaların yaygınlaşması ve çeşitlenmesi sonucunda


geliştirilen prosesler farklı gruplar tarafından, ilgi alanlarına da bağlı olarak, farklı
şekillerde sınıflandırılmışlardır Alman literatüründe ana sınıflandırma "Sentez" ve
"Hidrojenasyon" olarak yerleşmiş, ekstraksiyon ve piroliz mekanizmalarına ağırlık veren
prosesler yakın zamana dek pek ilgi çekmemiştir. Buna karsın ABD'de sentez yöntemi fazla
ilgi uyandırmadığından "Dolaylı Sıvılaştırma" olarak adlandırılmıştır. ABD'de yaygın olarak
kullanılmış olan sınıflandırma sıvılaştırma proseslerini dört grupta toplamaktadır(19):
• Dolaylı sıvılaştırma,
• Doğrudan sıvılaştırma,
• Çözücü ekstraksiyonu,
• Piroliz.

"Doğrudan Sıvılaştırma" Almanya'da başlatılan katalitik hidrojenasyon yöntemine karşılık


gelmektedir. ABD'deki araştırma-geliştirme çabalarının önemli bir kısmı da "Çözücü
Ekstraksiyonu" ve "Piroliz" başlıkları altında toplanmış olan prosesler üzerinde
yoğunlaşmıştır.

Piroliz, çözücü ekstraksiyonu ve katalitik hidrojenasyon yöntemlerini, özellikle de


ekstraksiyon ve hidrojenasyon yöntemlerini birbirinden kesin çizgilerle ayırmak giderek
güçleşmiştir. Ürün verim ve kalitesini artırmak için piroliz yöntemlerinde hidrojen gazı ve
katalizör kullanılmaya başlanmıştır. Yöntemlerin tümü kömürün pirolitik bozunmasını
içermekte, katalitik hidrojenasyon yöntemi çözücü varlığında gerçekleştirilmekte, ekstraksiyon
yöntemlerinde katalizör eklenmese dahi hidrojen gazı varlığında mineral maddenin katalitik
etkisi önemli olmaktadır.

Bu nedenle de sınıflandırmada kullanılan bir başka yaklaşım, sıvıaştırma yöntemlerini


"Sentez" ve "Bozundurma (Degradasyon)" başlıkları altında iki ana grupta toplamak
olmuştur (20).

- 27 -
www.kimyamuhendisi.com

Şekil 3'te şematik olarak gösterildiği gibi, kömürün polimerik yapısının karbon monoksit ve
hidrojen vermek üzere gazlaştınlmayla tamamen kırıldığı sentez yönteminin dışında kalan
tüm "bozundurma" yöntemlerinde kimyasal yapı kısmen korunmakta, yalnız istendiği
oranda bozundurulmaktadır. Bu grupta sayılabilecek olan proseslerin çoğunda çözücü
varlığında piroliz, hidrojenasyon ile birleştirilmiştir(21).

Son onbeş yılda ekstraksiyon ve hidrojenasyon prosesleri giderek içiçe geçmiş ve kömür
sıvılaştınna teknolojisi tek kademeli katalitik proseslerden giderek önce iki kademeli
ışıl/katalitik proseslere, daha sonra da iki Kademeli katalitik/katalitik proseslere doğru
gelişmiştir (22). Bu arada pilot aşamasına kadar gelmiş olan bazı prosesler 80'li yılların
ortalarında araştırma önceliklerinin ve politikalarının değişmesi nedeniyle terkedilmiş ya da
ulaşılan birikim sonucu kısmen değiştirilmiştir. Ancak sıvılaştırma teknolojisindeki
gelişmenin kilometre taşları olmaları nedeniyle farklı proses kavramlarına ve tipik
örneklerine aşağıdaki tartışmalarda kısaca yer verilecektir.

- 28 -
www.kimyamuhendisi.com

6. SIVILAŞTIRMA YÖNTEMLERİNİN ESASLARI VE GELİŞTİRİLEN


PROSESLER

Burada sıvılaştırma yöntemlerinin esasları kısaca gözden geçirildikten sonra yalnızca önemli
ve tipik bulunan örnek proseslere değinilecektir.

6.1. Sentez Yöntemi

Sentez yöntemi ile kömürden sıvıların üretiminin ilk aşamasında kömür esas olarak karbon
monoksit ve hidrojen verecek şekilde gazlastınlır. İkinci aşamada sentez gazı potansiyel
katalizör zehirleri gibi istenmeyen bileşenlerden arıtılır, daha sonra da geri döndürülen gaz
ile karıştırılarak ve su gazı denge tepkimesi yardımıyla içindeki CO/H2 oranı ayarlanır. Su
gazı denge tepkimesinde, gazdaki CO'in bir kısmının su buhan ile karbon dioksite dönüş-
türülmesi sağlanır.
H 2 O + CO ↔ H 2 + CO 2

Reaktör koşullan istenen bileşim değişikliğini sağlayacak şekilde seçilir, tepkimeyi


hızlandırmak için de genellikle nikel bazlı katalizörler kullanılır. Ardından karbondioksit
karışımdan uzaklaştırılır. Yöntemin son aşamasında ise sentez gazından katalitik olarak
istenen ürünler sentezlenir.

Bu aşamada yönteme adını veren Fischer-Tropsch sentezi uygulandığında C0/H2 oranı


yaklaşık 1/2 olan gazdan demir, kobalt, rutenyum gibi metal katalizörler yardımıyla sabit ya
da akışkan yataklı reaktörlerde, esas olarak alifatik çeşitli ürünler elde edilir (23). Bu sırada
yer alan iki temel zincir büyüme tepkimesi şunlardır:

n CO + 2n H 2 → (CH 2 )n + n H 2 0
2n CO + n H 2 → (CH 2 ) n + n C0 2

- 29 -
www.kimyamuhendisi.com

Yönteme ilişkin en önemli sorun, elde edilen ürünün bileşiminin çok geniş bir aralıkta
değişmesi, metandan mumlara kadar çeşitli zincir uzunluklarında parafinik ve olefinik
hidrokarbonların yanısıra aldehidleri ve özellikle alkolleri de içerebilmesidir. Ürünlerin
bileşimi, sıcaklık, basınç, reaktörde kalma süresi, CO/H2 oranı ve hepsinden önemlisi
kullanılan katalizöre bağlıdır (24). Ancak yalnızca metan ve metanol üretimi için % 100
seçicilik elde edilebilmektedir.

- 30 -
www.kimyamuhendisi.com

Son yıllarda bu alandaki çalışmaların çoğu, sentez gazından sıvı yakıt ve kimyasal hammadde
üretimi için seçici katalizörler geliştirmeye yönelmiştir (25). Katalizörler üzerinde alkalilerin
etkisi uzun zamandır bilinmektedir.

Bunun yanısıra, metal katalizörün adsorpsiyon ve katalitik özelliklerinin, destek


maddesinden de büyük ölçüde etkilendiği gözlenmiştir (26). Seçiciliği etkilemek için zeolit
destekler üzerinde çalışılmaktadır. Metal, zeolitin geniş yüzey alanı üzerine emdirildiğinde
yüksek dispersiyon eide edilmekte ve düzenli kanal ve gözenek yapısı sayesinde, normal F-
T zincir büyüme tepkimeleri geometrik olarak sınırlandırılabilmekte, zeolitin cinsine bağlı
olan şekil-seçici bir katalitik etki ortaya çıkmaktadır (27). Ayrıca iyon değişimi yoluyla zeolitin
asit katalitik özellikleri etkilenebilmekte, böylece izomerizasyon gibi ikincil tepkimeler ve
dolayısıyla da ürün dağılımı bir ölçüde denetlenebilmektedir (28).

Sentez yönteminin bir başka türü de Mobil'in geliştirdiği M-Gasoline prosesinde


kullanılmaktadır (29). Bu proseste, sentez gazından son adımda FT sentezi yerine, katalitik
olarak metanol sentezi gerçekleştirilmekte, metanolden de 1972'de geliştirilmiş olan (30) sekil
seçici ZSM-5 zeolit katalizörünü kullanan MTG prosesi ile benzin üretilmektedir (31). FT
sentezine çok benzeyen metanol sentezinde gerçekleşen tepkimeler şunlardır:

CO + 2 H 2 → CH 3 OH
CO 2 + 3 H2 → CH 3 OH + H2 O

Metanolden aromatik benzin bileşenlerinin üretiminde, önce metanolün dimetil etere


dehidrasyonu tepkimesinin gerçekleştiği, daha sonra dimetil eterin tekrar dehidrasyonu ile
etilen gruplarının oluştuğu,

2 CH3OH ↔ CH3OCH3 + H2O → H2C = CH2 + 2H2O

bu etilen gruplarının da istenen ürünleri vermek üzere birleştiği düşünülmektedir. Bu


prosesin can alıcı noktası ondan fazla karbon atomu bulundurmayan, kaliteli benzin
aralığındaki büyük oranda sekiz karbonlu hidrokarbonların oluşmasını sağlayan şekil-seçici
ZSM-5 zeolit katalizörüdür.

- 31 -
www.kimyamuhendisi.com

6.1.1 SASOL F-T Prosesleri

Güney Afrika'daki SASOL tesislerinde motor yakıtı üretimi yapılmaktadır. Bu tesis kömürden
ticari olarak sıvı yakıt üreten tek tesis olduğu için önemlidir. 1955'te Sasolburg'da işletmeye
alınmış olan SASOL l'in başarıyla gelişmesi sonucu 1974'te çok daha yüksek kapasiteli
SASOL 2'nin, 1979'da da SASOL 3'ün kurulması kararlaştırılmıştır. SASOL l'in proses akım
şeması Şekil 4'te görülmektedir (32).

Gazlaştırma, su buharı ve oksijen ile önemli miktarda metan üreten Lurgi gazlaştıncılannda
gerçekleştirilmektedir. SASOL 1'de üretilen metan diğer gazlarla karıştırılıp satılmaktaysa
da SASOL 2'de üretilen metan, pazar bulunmadığından dönüştürülmekte, bu da prosesin
toplam verimliliğini olumsuz etkilemektedir.

Gazlanmalardan çıkan gaz akımı suyla soğutularak içindeki katran ve yağ ayırılmakta ve
Rectisol Prosesi ile saflastınlmaktadır. Rectisol prosesinde gazda kalan az miktarda katran ve
yağ ile karbon dioksit, hidrojen sülfür, organik kükürt, amonyak ve fenolün ayırılması için
metanol kullanılmaktadır.

Almanya'daki ilk tesislerde kobalt bazlı katalizörler ile sabit yataklı reaktörlerde 0,1-1
MPa'da yürütülmüş olan FT sentez adımı, SASOL I'de Arge ve Synthol tesislerinde Çizelge
2'de verilen koşullarda gerçekleştirilmektedir. Sentez gazının yaklaşık %60'ı Arge sabit
yataklı reaktörlerinde, kalanıysa Synthol akışkan yataklı reaktörlerinde dönüştürülmektedir.

Reaktörden çıkan gaz üründen karbon dioksit ve hidrokarbonlar uzaklaştırıldıktan sonra bir
miktar gaz, reformlama işleminden geçirilerek CO/H2 oranı yaklaşık l:3'e çıkarılarak taze
sentez gazıyla karıştırılmak üzere geri döndürülmektedir.

- 32 -
www.kimyamuhendisi.com

Yağ fazı ise, çözünmüş oksijenli bileşiklerin giderilmesi için katalitik bir işlemden
geçirilmekte, küçük olefinlerin bir kısmı aromatikleşti-rilmekte ve daha sonra benzin ve yakıt
yağı fraksiyonlarına distillenmektedir. Kalan sıvılardan da kimyasal ürünler ve alkoller
kazanılmaktadır.

Arge sentezinin ürünleri düz zincirli, yüksek kaynayan hidrokarbonlar ile alkoller, benzin,
dizel yakıtı ve orta distilatlardır. Synthol sentezinde ise esas olarak benzin, dizel yakıtı ve
sıvılaştırılmış petrol gazlan elde edilmektedir. Mum ve diğer ağır ürünlerin verimi Arge'ye
kıyasla çok daha azdır.

Synthol reaktöründe ısı transfer ortamı olarak da kullanılan katalizör, sentez gazıyla
akışkanlaştınlarak sürüklenmekte ve daha sonra siklonlarda ayrılarak geri döndürülmektedir
(33). Çizelge 3'te SASOL I'in tipik sıvı ürün verimleri görülmektedir.

Secunda Transvaal'de 1980'de tamamlanan SASOL II'de ise F-T sentezi için yalnızca
geliştirilmiş sürüklemeli bir Synthol sistemi kullanılmaktadır. 1982'de devreye giren SASOL
III de SASOL II'nin benzeridir. SASOL II ve SASOL III esas olarak benzin ve yakıt yağı
üretmekteyseler de, önemli miktarlarda etilen, amonyak, kükürt ve katran ürünleri de elde
edilmektedir.

F-T sentez yönteminin önemli üstünlükleri, kömür özelliklerinin belirleyici olmaması,


sıvı ürünlerde azot ve kükürdün hiç bulunmaması, ve teknolojinin ticari olarak uygulanmış
olmasıdır. Ancak, kömürün tamamen gazlaştırılmasından sonra ürünlerin iyice temizlenip
yeniden birleştirildiği dolaylı bir yöntem olduğundan, hem birim ürün başına sermaye
maliyeti yüksek olan kompleks bir tesis gerektirmektedir, hem de doğrudan bozundurucu
sıvılaş-tırma yöntemlerine kıyasla ışıl verimliliği oldukça düşüktür.

- 33 -
www.kimyamuhendisi.com

6.1.2. M-Gasoline Prosesi

Mobil M-Gasoline Prosesi Paulsboro, NewJersey'de bir rafineride günde dört varil metanol
işleyen sabit ve akışkan yataklı pilot tesislerde denenmiştir.

Sabit yataklı tesiste birincisi dehidrasyon, ikincisi de dönüştürme işlemlerinin gerçekleştiği


iki reaktör kullanılmıştır (34). İlk reaktörde beslenen metanol, dimetil eter, metanol ve suyun
denge karışımına dönüşmüş, bu reaktörden çıkan gazlar, ikincinin çıkışından geri
döndürülen akım ile karıştırılarak ikinci reaktöre beslenmiştir. Reaktör koşulları ve ürün
verimleri Çizelge 4 'te görülmektedir. İşlem adyabatik olarak sürdürülmüştür. Tepkimeler çok
ekzotermiktir. Isının %20'si ilk, %80'iyse ikinci reaktörde açığa çıkmıştır. Ürün gazın geri
döndürülmesiyle reaktör sıcaklığı bir ölçüde düşü-rülebilmiştir. Akışkan yataklı tesiste
yataktaki borularla soğutma yapılmış, daha iyi bir sıcaklık ve ürün kalitesi kontrolü
sağlanabilmiştir.

- 34 -
www.kimyamuhendisi.com

- 35 -
www.kimyamuhendisi.com

Sabit yataklı tesiste, dönüştürme reaktöründeki katalizörün, üzerinde biriken kokun üç-beş
haftada bir yakılarak, rejenere edilmesiyle bir yıldan uzun bir sûre kullanılabilmesi mümkün
olmuştur. Bu şekilde katalizörün her kilogramı 13000 kg metanol dönüştürmüş olmaktadır.
Akışkan yataklı tesiste ise katalizörün sürekli olarak rejenerasyonu yapılabilmektedir.

Mobil prosesinin isletme koşullarının değiştirilmesiyle, C2—G5 aralığındaki hafif olefinler,


özellikle de etilen ile aromatik fraksiyondaki ksilenlerin verimlerinin artırılması
sağlanabildiğinden, bu proses kimyasal hammadde üretimi için de elverişlidir.

6.2. Bozundurucu Yöntemler

Bozundurucu yöntemler kömürün yapısını kısmen kıran sıvılaştırma yöntemleridir. Bu


yöntemlerin çoğu ısıl bozunma tepkimelerinin hızlanmaya başladığı 350°C'ın üzerindeki
sıcaklıklarda, genellikle de 400-450°C civarında gerçekleştirilmektedir. Isıl bozunma
ürünü olan çoğu kararsız parçacık ya da radikaller, kullanılan yönteme bağlı olarak diğer
kömür parçacıklarından, çözücüden ya da hidrojen gazından aktarılan hidrojen atomlanyla
kararlı hale getirilirler.

- 36 -
www.kimyamuhendisi.com

6.2.1. Piroliz Yöntemi

Havasız ortamda gerçekleştirilen geleneksel piroliz (karbonizasyon) proseslerinde yukarıda


sözü edilen hidrojen, esas olarak kömürün yapısında bulunan hidroaromatik gruplar
tarafından sağlanır. Bu şekilde, hidrojen içeriği orijinal kömüre kıyasla daha zengin ve
molekül ağırlığı daha küçük kesimler elde edilirken, kömürün hidrojen içeriği sınırlı
olduğundan, kararsız parçacıkların önemli bir kısmı da tekrar birleşerek, polimerize olmuş
çözünmeyen katıyı oluştururlar. Sıvılaştırma amacıyla kullanıldığında, bu yöntemin en önemli
sakıncası gaz ve sıvıdaki artırılmış H/C oranının, karbon bakımından zengin ve hidrojen açığı
olan bir katının oluşmasını gerektirmesi, dolayısıyla da sıvı ürün veriminin sınırlı olmasıdır.

Sıvı ürün veriminin, bir retort içindeki, katı kütlenin dışarıdan ısıtılmasıyla ulaşılabilenin
üzerindeki ısıtma hızlarına çıkıldığında ve ürünler de olabildiğince hızlı soğutulduğunda
önemli ölçüde artırılabildiği gözlenmiştir (35). Bu durumda sıvı ürünün ikincil kırılması
azalmakta, verim artmaktadır. Hızlı ısıtma ile elde edilen katran yavaş karbonizasyonla elde
edilene kıyasla daha fazla yüksek kaynayan kesimler içermektedir Flaş piroliz olarak bilinen bu
yöntemin yanısıra hidrojen atmosferinde katalizörlü ya da katalizörsüz olarak yürütülen
hidropiroliz ile de sıvı verimi artırılabilmektedir.

- 37 -
www.kimyamuhendisi.com

Hidropirolizin bir başka önemli üstünlüğü de ürünlerdeki kükürt miktarını azaltmasıdır.


Hızlı ısıtma ve hidrojen atmosferinde ısıtma yaklaşımlarını ayrı ayrı ya da birlikte kullanan
çeşitli prosesler geliştirilmiştir. Bu proseslerin önemlileri Çizelge 5'te sıralanmıştır.

Toz halindeki taneciklerin ısıtılması, COED prosesinde, her birinin sıcaklığı bir öncekinden
yüksek olan (315°C, 454°C, 538°C, 815°C) ardışık akışkan yataklarla sağlanırken (36),
Garrett/Occidental Flaş Piroliz prosesinde, özel bir sürüklemeli reaktörde, 750°C'ın
altındaki sıcaklıklarda, genellikle de 590°C dolayında, gaz ürünün geri döndürülen kesimi
içinde ve sıcak katı kalıntı ile temas yoluyla hızlı olarak gerçekleştirilmiştir (37). COGAŞ
prosesinde COED prosesine katı kalıntının gazlaştırılması adımı eklenmiştir. Bu proseslerde
beslenen kömürün %60'ı katı kalıntı olarak elde edildiğinden, bu katının gazlaştınlması
prosesin ekonomikliği açısından önemlidir. COED prosesinin katran verimi %15-20 iken
Garrett/Occidental prosesinde kuru, külsüz bazda %30-35'e çıkarılabilmiştir. Bu proseslerde
25-30° API graviteli, kükürt, azot ve oksijeni uzaklaştırılmış temiz sentetik petrol elde etmek
için, ham katranın hidroişlenmesi gerekmektedir. COED prosesinde bu işlem nikel-
molibden katalizör ile sabit yataklı katalitik bir reaktörde gerçekleştirilmektedir.

Lurgi-Ruhrgas prosesi, geri döndürülen sıcak katı ile flaş piroliz işlemini mekanik bir
karıştırıcıda gerçekleştirmektedir. Toscoal prosesinde ise bitümlü şistler için geliştirilen,
piroliz gazlarıyla önısıtılmış seramik toplar ile temas yoluyla karbonizasyonun
gerçekleştirildiği döner retort kömüre uygulanmıştır.

Hidropiroliz proseslerine örnek olarak Coalcon ve Oak Ridge hidrokar bonizasyon


prosesleri verilebilir (38). Ortalama hidrojer basınçlarında ve 550-600°C aralığında %18-21
dolayında sıvı verimleri elde edilen bu proseslerde ciddi aglomerasyon ve kekleşme
problemleri ile karşılaşılmıştır.

.H-Coal reaktörüne benzeyen bir hareketli yatak reaktöründe kobalt molibdat, nikel molibdat
gibi hidroişlem katalizörleri kullanılmış ve beslenen kuru, külsüz kömürün %95'i kinolinde
çözünen ürünlere dönüştürülebilmiştir. Prosesin kritik bir özelliği, çok az kül içeren temiz
katı yakıt üretmek için kullanılan kül ayırma yöntemidir. Reaktörde kullanılan hidrojen de bu
işlemden çıkan kül içeren katının gazlaştınlmasıyla elde edilmiştir. Bu yöntemde
fraksiyonasyonun taban ürünü bir antisolvent ile karıştırılarak kül içeren ağır kalıntının
aglomerasyonu sağlanır.

- 38 -
www.kimyamuhendisi.com

Proseste kullanılan antisolvent 220-260°C aralığında kaynayan parafinik bir distilattır ve


fraksiyonlama ile geri kazanılıp tekrar kullanılabilir.

Synthoil prosesinde sabit bir CoMo katalizör yatağı kullanılmıştır ve katalizör yüzeyinin
temiz tutulması ve yatağın tıkanmaması, yukarıya doğru çok hızlı akan hidrojenin yarattığı
türbülansla sağlanmaya çalışılmıştır. Reaktördeki yüksek basınç düşüşü ve gerek aşınma
gerekse zehirlenmeden dolayı katalizör ömrünün kısa olması ve katı sıvı ayırması gibi
önemli sorunları olan bu prosesin ayrıntılarına girilmeyecektir.

6.2.2.Ekstraksiyon ve Hidrojenasyon Yöntemleri

6.2.2.1. Ekstraksiyon Prosesleri

H-verici çözücü kullanan sıvılaştırma proseslerinde, ortamda hidrojen gazı bulunsa dahi, ısıl
bozunma ürünü olan radikallerin stabilizasyonunda esas olarak çözücüden aktarılan
hidrojenin kullanıldığı bilinmektedir Ortamda hidrojen gazının bulunduğu hidroekstraksiyon
proseslerinde, hidrojen gazının ana işlevi, kömürün mineral maddesinde bulunan katalitik
etkisi olan bileşenler yardımıyla çözücünün yeniden hidrojenasyonunu sağlamak; böylece
azalan H-verme kapasitesini yenilemek ve yine çözücünün şiddetli deney koşullarında
belirginleşen katalitik dehidrojenasyonunu yavaşlatmaktır. Bu arada birincil sıvılaşma ürünü
olan ekstrakün katalitik hidrokrakingi de belli oranda gerçekleşebilir (39). Hidrojen gazı
içermeyen H-verici çözücü sıvılaştırması yöntemiyle de, çözücü/kömür oranı artırıldığı ya da
kullanılmış çözücü geri döndürülmeden önce yeniden hidrojenlendiği takdirde, hidrojen gazı
kullanan hidroekstraksiyon yöntemiyle elde edilen verimlere ulaşılabildiği gözlenmiştir.

6.2.2.2. Süperkritik Gaz Ekstraksiyonu

Ağır petrollere distilasyon alternatifi bir ayırma yöntemi olarak uygulanan, kömürlere
uygulandığında ise, ekstraksiyon verimlerini artırdığı bilinen ilginç bir yöntem de süperkritik
gaz ekstraksiyonudur (40).

- 39 -
www.kimyamuhendisi.com

Ekstraksiyon ile distilasyon karışımı olan bu yöntemde kritik sıcaklığının üzerinde, hafif
organik çözücülerinkine yakın yoğunluklara sıkıştırılmış gaz çözücüler kullanılır. Bu şekilde
şiddetli parçalayıcı damıtma sonucu sıvıların oluştuğu piroliz sıcaklıklarının altında, normal
olarak distillenemeyecek kadar az uçucu olan bileşikler gaz fazına alınabilmektedir. Çeşitli
maddelerin buhar basınçlarında sıkıştırılmış gaz çözücüler içinde 10 000 katına varan artışlar
olabilmektedir. Çözünmesi istenen maddenin buhar basıncının dolayısıyla da gaz fazdaki
konsantrasyonunun gazın yoğunluğu ile arttığı saptanmıştır (41). Bir başka deyişle gazın
çözme gücü sabit sıcaklıkta yoğunluğu ya da basıncı arttıkça artmaktadır. Sabit basınçta ise
yoğunluk, kritik sıcaklığa yaklaşıldıkça yani sıcaklık azaldıkça artmaktadır. Dolayısıyla da
çözücünün, kritik sıcaklığı ekstraksiyon sıcaklığının hemen altında olacak şekilde
seçilmesi çözme gücünü artırır.

Yöntemin yüksek uçuculuğa sahip olan hafif hidrokarbonlara karşı seçici olması kömürlerin
ekstraksiyonu için uygulanmasını cazip kılmaktadır. Kömürün organik yapısının analizine
yönelik olarak kullanıldığında, yöntem uçucu-laşmanm başladığı fakat ısıl kırılmanın sınırlı
kaldığı 350°C civarında uygulanmaktadır. Bu sıcaklıklarda ekstraksiyon için toluen uygun
bir çözücüdür. Sıcaklığın artırılması ekstrakta geçen kırılma ürünlerinin de artmasına yol
açmaktadır. Toluen ile 400-450°C dolayında elde edilen dönüşmeler 320 -350°C'da elde
edilenlere kıyasla çok daha yüksektir. Bir başka deyişle bu yöntemle kömürlerin
ekstraksiyonu sırasında:
a) Süperkritik akışkan kömürün gözenek yapısına girerek, fiziksel olarak
tutulmuş maddeleri çözer ve
b) Birincil piroliz ürünleri, normal olarak uçucu olmadıkları sıcaklıklarda
çözülür ve katı oluşturan yoğunlaşma tepkimeleri sınırlanmış olur.

İngiltere'de National Coal Board tarafından kömürlerin süperkritik gazlarla ekstraksiyonunu


gerçekleştiren bir proses geliştirilmiştir (42). Akım şeması Şekil 9'da görülen proses ile 380-
450°C arasında ve 100-300 atmosfer basınçta düşük molekül ağırlıklı, hidrojence zengin
ekstraktlarla, yüksek uçucu maddeli, gazlaştırılmaya ya da yakıt olarak, örneğin akışkan
yatakta yakılarak kullanılmaya çok elverişli katı kalıntılar elde edilmiştir (43).

- 40 -
www.kimyamuhendisi.com

- 41 -
www.kimyamuhendisi.com

.
Ekstraksiyon proseslerinde kullanılmış olan üç temel yaklaşım vardır: Bunlardan birincisi,
çözücünün H-verici özelliklerinin çözünürleştirme sırasında, SRC-I ve Il'de olduğu gibi
aynı anda ortamda bulunan, ya da COSTEAM prosesindeki gibi, reaktörde üretilen hidrojen
gazı yardımıyla rejenere edilmesidir. İkinci yaklaşım H-verme kapasitesi azalmış olan
çözücünün geri döndürülebilecek distillenebilir belirli kesimlerinin, çözünürleşme
işleminden sonra CSF ve NCB-LSE proseslerinde olduğu gibi ayrıca katalitik hidrokrakingi
ya da hidrojenlenmesidir. Üçüncü yaklaşım ise EDS prosesindeki gibi hem ekstraksiyon
ortamında hidrojen gazı kullanılması, hem de çözücünün ayrıca hidrojenasyonunun
gerçekleştirilmesidir (44).

SRC (Solvent Refined Coal) prosesi çözücü ile rafine edilmiş kömür, bir başka deyişle
neredeyse külsüz, düşük kükürt içerikli temiz bir yakıt üretmek amacıyla geliştirilmiştir.
Sonradan SRC I olarak adlandırılan esas proseste, öğütülmüş kömür geri döndürülmüş yağ
ile karıştırılır ve bu karışıma kömür ağırlığının %2'si oranında, tesisin diğer bölümlerinde
gaz üründen ayırılarak ve kalıntının gazlaştınlmasıyla üretilmiş hidrojen eklenir.

- 42 -
www.kimyamuhendisi.com

Üç fazlı karışım önısıtıcıda tepkime sıcaklığına ısıtıldıktan sonra reaktöre beslenir.


Önısıtıcıda iki üç dakika içinde önemli oranda piridin ya da krezolde çözünenlere dönüşen
kömür, reaktörü yaklaşık %90'ı çözünürleşmiş olarak terk eder. Karışımdan gazlar ayınlır
ve kullanılmamış hidrojen geri döndürülür. Kömürdeki kükürdün hidrojen sülfüre
dönüştürülen kısmı da kazanılır. Tepkimeye girmemiş katılar bir döner filtreden
geçirilerek ekstrakttan ayınlır ve hidrojen üretimi için bir gazlaştırma ünitesine gönderilir.
Filtre pastasından vakumda kurutma ile sıvı ürünün ayrılması gerekir. Geri döndürülecek
çözücü ekstrakttan distilasyon ( - 225 °C) ile kazanılır. Kalan ürün soğutulduğunda 200°C
dolaylarında ziftimsi bir katıya (SRC) dönüşür. Kül içeriği yaklaşık %0,l; kükürt içeriği ise
başlangıçta %3,4 kükürt içeren bir kömür için %0,8'e düşürülmüş olan bu ürün boyler
yakıtı olarak kullanılabilmiştir. Kuru külsüz kömür üzerinden %60-70 verimle üretilen
SRC'nin yanısıra, proseste %7—26 hafif yağ, %6—14 arası da gaz verimleri elde edilmiştir.
Oda sıcaklığında katı olan SRC'nin katalitik hidrokraking işlemi üe tekrar sıvı ürünlere
dönüştürülmesi de mümkün olmuştur. SRC II, SRC I'in problemli adımlarını geliştirmek ve
düşük kükürt içerikli yakıt yağı üretmek üzere değiştirilmiş halidir (45). Şekil 7'de akım
şeması görülen SRC II prosesinde SRC I'deki katı sıvı ayırımı adımının yerine distilasyon
ile sıvı yakıt üretimi geçirilmiştir. Yüksek kaynayan distilatlar yerine reaktörden çıkan
bulamacın bir kısmı geri döndürülmüş kalanı ise distilasyonla ayırılmıştır. Dönüşmemiş
kömür ve kül içeren distilasyonun taban ürünü de gazlaştırılarak prosesin hidrojen
gereksiniminin karşılanmasında kullanılmıştır. Bu şekilde filtrasyon sırasında içerdiği sıvı
ürünün kazanılabilmesi için mineral kalıntının vakum altında kurutulmasına ve SRC
ürününün soğutularak katılaştırılması adımlarına gerek kalmamıştır. Bu uygulama ortalama
reaktörde kalma sûresini uzattığı ve mineral maddenin katalitik etkisini belirginleştirdiği
için SRC I'e kıyasla daha yüksek bir kükürt giderme sağlanmış ve daha fazla sıvı ürün elde
edilmiştir. SRC I'de 450°C'ın üzerinde kaynayan kesim kuru, külsüz kömürün yaklaşık
%65'i iken SRC II'de %20'sine düşmüştür. Ürünün kükürt içeriği ortalama %0,25'e
indirilebilmiştir. Üretilen nafta ve orta distilatların benzin ve dizel yakıtına rafine edilmesi
de mümkün olmuştur.
Akım şemalarının basitliği, pahalı katalizörlerin kullanılmayışı ve H-verici çözücü
rejenerasyonu adımlarının olmayışı SRC proseslerinin üstünlüklerindendir.

- 43 -
www.kimyamuhendisi.com

SRC prosesinin linyitler için geliştirilmiş olan bir benzeri de SRL (Solvent
Refined Lignite) prosesidir (46). Linyitlerin havayla temas
halinde depolanmasının, azot altında ya da damıtık su içinde depolanmaları
na kıyasla, daha düşük sıvı ve SRL verimlerine yol açtığı gözlenmiştir. Karbon
monoksit ve hidrojen atmosferinde yürütülen çalışmalarda elde edilen %77-
84 arası dönüşmelere kıyasla, sentez gazı atmosferinde %88-90 arasında daha
yüksek dönüşme değerlerine ulaşılabilmiştir. Linyitin' önceden kurutulması
ise verimleri olumsuz etkilemiştir. Elde edilen ürün (SRL) bitümlü kömürler
den elde edilene (SRC) çok benzemektedir (47). Kömürün karbon monoksit ve su buharı
atmosferinde sıvılaştırıldığı COSTEAM prosesinde hidrojen su gazı denge tepkimesi
yardımıyla ortamda üretilmektedir.

CO + H 2 O → CO 2 + H 2

Özellikle linyitler gibi daha genç kömürlerin nemli oluşlarından dolayı ortam basıncının
yükselmesi ve yüksek oksijen içeriklerinden dolayı fazla hidrojen tüketmeleri problemlerine
çözüm olması için geliştirilmiş bir prosestir (48). Bazik tuzlar, alkali karbonatlar ve alkali
hidroksitlerin bu yöntemle sıvılastırma sırasında katalitik etkileri olduğu saptanmıştır (49).

Karbon monoksitin linyitteki eterik ve karbonil oksijeni ile birleşerek karbon dioksit oluşturduğu
ve hidrojen tüketimini azalttığı gözlenmiştir. Karbon monoksit ile suyun kömür sıvılaşma
sıcaklıklarında hidrojen vermek üzere girdikleri tepkime oldukça yavaş olduğundan
sıvılaştırma yalnızca karbon monoksit veya sentez gazı (CO/H2) atmosferlerinde de
denenmiş ve hidrojen ile sıvılastırma proseslerinin verimlerine ulaşılmıştır. MgO, CaO ve
SrO gibi metal oksitlerin katalitik etkileri dönüşümü daha da artırmaktadır (50).

CSF (Consol Synthetic Fuel), NCB-LSE (National Coal Board-Laquid Solvent Extraction) ve
CCLP (Chevron Coal Licquefaction Process) prosesten kömürün çözünürleştinlmesini ve
birincil piroliz ürünlerinin rafinasyonunu ayıran birincisi ısıl, ikincisi katalitik iki aşamalı
ikinci kuşak sıvılaştırma proseslerinin en güzel örnekleridir (51). Bu proseslerde katının
cözünürleştirilmesi ve birincil sıvılaşma ürünlerinin kalitelerinin katalitik olarak
yükseltilmesi adımlarını ayrı ayrı opti-mize edebilme olanağı vardır.

- 44 -
www.kimyamuhendisi.com

Gaz çıkışının en aza indirilerek, sıvı verimlerinin artırılabilmesi, hidrojen gazı tüketiminin
ikinci aşamadaki tepkimelere yöneltilerek kısılabilmesi, birinci aşamada inorganiklerin
ayınlmasıyla, ikinci aşamada kullanılan katalizörlerin korunabilmesi, dolayısıyla da etkin
bir kükürt ve azot giderme sağlanabilmesi ve en önemlisi de ihtiyaca göre istenen ürünleri
üretebilecek esnekliğin bulunması bu proseslerin önemli üstünlüklerindendir.

Ayırma sistemlerinde ve akım şemalarındaki bazı farklılıklara karşın temelde benzer oldukları
için bu proseslerden yalnızca İngiltere'de National Coal Board tarafından geliştirilen sıvı
çözücü ekstraksiyonu olarak adlandırılmış prosese değinilecektir. Şekil 8'de akım şeması
verilmiş olan NCB-LSE prosesi, başlangıçtan beri motor yakıtları üretimini amaçlamış olan
iki aşamalı bir prosestiR. Öğütülmüş kuru kömür, proseste üretilmiş H-verici çözücü ile
bulamaç haline getirilip, 410°C'a önısıtılır ve kömürün %95'inin çözünürleştiği reaktöre
beslenir. Reaktörden çıkan karışım 300°C'a soğutulur, basıncı düşürülür ve mineral madde
ile dönüşmemiş kömürün ayınlması için süzülür. Süzme işlemi sırasında, pasta, içinde kalan
ekstrakt çözeltisinin kazanılabilmesi için bir miktar çözücüyle yıkanır ve vakumda kurutularak
yıkama çözücüsü uzaklaştırılır. Ekstrakt çözeltisi daha sonra, hidrojen gazı ile karıştırılır,
210 bara basınçlandınlır ve hareketli hidrokraking reaktörlerine beslenmeden önce 300°C'a
önısıtılır. Hidrokraking ürünleri distillene-rek, geri döndürülecek çözücü kesiminin yanısıra
üç temel ürün kesimi ayırılır. Bunlar propan ve bütandan oluşan sıvılaştınlmış petrol
gazlan, 180°C'ın altında kaynayan nafta kesimi ve 180-300°C aralığında kaynayan orta
distilat kesimidir. Bunlara ek yan ürün olarak bir de 500°C'ın üzerinde kaynayan zift kesimi
elde edilir. Diğer yan ürünler esas olarak metan ve etandan oluşan hidrokarbon gazlar ile
desülfürizasyon ve denitrojenasyon tepkimelerinin ürünleri olan hidrojen sülfür ve amonyak
gazlandır. Bu proses ile bitümlü kömürlerin yanısıra linyitler ve kahverengi kömürler de
başanyla sıvılaştınlabilmişlerdir. İkinci kademede çözücünün yeniden hidrojenlenmesi
sağlanıyorsa da, esas amaç ekstraktın hidrokrakingı ile distillenebilir ürün veriminin
artırılmasıdır. Bu kademede alumina destek üzerine emdirilmiş ve kısmen nikel ile
güçlendirilmiş molibden sülfür katalizörleri kullanılmakta ve katalizör ekleme ya da
çıkarmaya elveren hareketli yatak reaktörü, aktiviteyi belli bir düzeyde korumayı
sağlamaktadır.

Elde edilen distillenebilir ürünler reformlama gibi geleneksel rafinasyon yöntemleriyle


motor yakıtlarına dönüştürülebilmektedir.

- 45 -
www.kimyamuhendisi.com

EDS (Exxon Donor Solvent) prosesinde hem sıvılaşma reaktörü ürünlerinden ayınlan bir
distilat kesiminin katalitik hidrojenasyonu ile hidrojence zengin bir çözücü üretilip gen
döndürülmüş, hem de sıvılaşma reaktörü 12-17 MPa hidrojen basıncı altında (430—480°C)
çalıştırılmıştır. Katı da içeren ürünler distilasyon ile gaz yakıtlar, nafta, distilatlar ve katı
içeren bir vakum distilasyonu kalıntısına ayırılmıştır. Vakum kalıntısının akışkan
koklaştırmasıyla bir miktar daha sıvı ürün elde edilmiştir. Üretilen kok ise gazlaştırılarak
yakıt gazı üretiminde kullanılmıştır. Amonyak, elementer kükürt ve kül dışındaki tüm ürünler
distillenebilir sıvılardır (52).

Ağır petrollere distilasyon alternatifi bir ayırma yöntemi olarak uygulanan, kömürlere
uygulandığında ise, ekstraksiyon verimlerini artırdığı bilinen ilginç bir yöntem de süperkritik
gaz ekstraksiyonudur (53). Ekstraksiyon ile distilasyon karışımı olan bu yöntemde kritik
sıcaklığının üzerinde, hafif organik çözücülerinkine yakın yoğunluklara sıkıştırılmış gaz
çözücüler kullanılır. Bu şekilde şiddetli parçalayıcı damıtma sonucu sıvıların oluştuğu piroliz
sıcaklıklarının altında, normal olarak distillenemeyecek kadar az uçucu olan bileşikler gaz
fazına alınabilmektedir. Çeşitli maddelerin buhar basınçlarında sıkıştırılmış gaz çözücüler
içinde 10 000 katına varan artışlar olabilmektedir. Çözünmesi istenen maddenin buhar
basıncının dolayısıyla da gaz fazdaki konsantrasyonunun gazın yoğunluğu ile arttığı
saptanmıştır (54). Bir başka deyişle gazın çözme gücü sabit sıcaklıkta yoğunluğu ya da
basıncı arttıkça artmaktadır. Sabit basınçta ise yoğunluk, kritik sıcaklığa yaklaşıldıkça yani
sıcaklık azaldıkça artmaktadır. Dolayısıyla da çözücünün, kritik sıcaklığı ekstraksiyon
sıcaklığının hemen altında olacak şekilde seçilmesi çözme gücünü artırır.

Yöntemin yüksek uçuculuğa sahip olan hafif hidrokarbonlara karşı seçici olması kömürlerin
ekstraksiyonu için uygulanmasını cazip kılmaktadır. Kömürün organik yapısının analizine
yönelik olarak kullanıldığında, yöntem uçucu-laşmanm başladığı fakat ısıl kırılmanın sınırlı
kaldığı 350°C civarında uygulanmaktadır. Bu sıcaklıklarda ekstraksiyon için toluen uygun
bir çözücüdür. Sıcaklığın artırılması ekstrakta geçen kırılma ürünlerinin de artmasına yol
açmaktadır. Toluen ile 400-450°C dolayında elde edilen dönüşmeler 320 -350°C'da elde
edilenlere kıyasla çok daha yüksektir.

- 46 -
www.kimyamuhendisi.com

Bir başka deyişle bu yöntemle kömürlerin ekstraksiyonu sırasında:


c) Süperkritik akışkan kömürün gözenek yapısına girerek, fiziksel olarak
tutulmuş maddeleri çözer ve
d) Birincil piroliz ürünleri, normal olarak uçucu olmadıkları sıcaklıklarda
çözülür ve katı oluşturan yoğunlaşma tepkimeleri sınırlanmış olur.

İngiltere'de National Coal Board tarafından kömürlerin süperkritik gazlarla ekstraksiyonunu


gerçekleştiren bir proses geliştirilmiştir. Akım şeması Şekil 9'da görülen proses ile 380-
450°C arasında ve 100-300 atmosfer basınçta düşük molekül ağırlıklı, hidrojence zengin
ekstraktlarla, yüksek uçucu maddeli, gazlaştırılmaya ya da yakıt olarak, örneğin akışkan
yatakta yakılarak kullanılmaya çok elverişli katı kalıntılar elde edilmiştir (55).
Üç fazlı karışım önısıtıcıda tepkime sıcaklığına ısıtıldıktan sonra reaktöre beslenir.
Önısıtıcıda iki üç dakika içinde önemli oranda piridin ya da krezolde çözünenlere dönüşen
kömür, reaktörü yaklaşık %90'ı çözünürleşmiş olarak terk eder. Karışımdan gazlar ayınlır
ve kullanılmamış hidrojen geri döndürülür. Kömürdeki kükürdün hidrojen sülfüre
dönüştürülen kısmı da kazanılır. Tepkimeye girmemiş katılar bir döner filtreden
geçirilerek ekstrakttan ayınlır ve hidrojen üretimi için bir gazlaştırma ünitesine gönderilir.
Filtre pastasından vakumda kurutma ile sıvı ürünün ayrılması gerekir. Geri döndürülecek
çözücü ekstrakttan distilasyon ( - 225 °C) ile kazanılır. Kalan ürün soğutulduğunda 200°C
dolaylarında ziftimsi bir katıya (SRC) dönüşür. Kül içeriği yaklaşık %0,l; kükürt içeriği ise
başlangıçta %3,4 kükürt içeren bir kömür için %0,8'e düşürülmüş olan bu ürün boyler
yakıtı olarak kullanılabilmiştir. Kuru külsüz kömür üzerinden %60-70 verimle üretilen
SRC'nin yanısıra, proseste %7—26 hafif yağ, %6—14 arası da gaz verimleri elde edilmiştir.
Oda sıcaklığında katı olan SRC'nin katalitik hidrokraking işlemi üe tekrar sıvı ürünlere
dönüştürülmesi de mümkün olmuştur. SRC II, SRC I'in problemli adımlarını geliştirmek ve
düşük kükürt içerikli yakıt yağı üretmek üzere değiştirilmiş halidir. Yüksek kaynayan
distilatlar yerine reaktörden çıkan bulamacın bir kısmı geri döndürülmüş kalanı ise
distilasyonla ayırılmıştır. Dönüşmemiş kömür ve kül içeren distilasyonun taban ürünü de
gazlaştırılarak prosesin hidrojen gereksiniminin karşılanmasında kullanılmıştır. Bu şekilde
filtrasyon sırasında içerdiği sıvı ürünün kazanılabilmesi için mineral kalıntının vakum
altında kurutulmasına ve SRC ürününün soğutularak katılaştırılması adımlarına gerek
kalmamıştır.

- 47 -
www.kimyamuhendisi.com

Bu uygulama ortalama reaktörde kalma sûresini uzattığı ve mineral maddenin katalitik


etkisini belirginleştirdiği için SRC I'e kıyasla daha yüksek bir kükürt giderme sağlanmış ve
daha fazla sıvı ürün elde edilmiştir. SRC I'de 450°C'ın üzerinde kaynayan kesim kuru,
külsüz kömürün yaklaşık %65'i iken SRC II'de %20'sine düşmüştür. Ürünün kükürt
içeriği ortalama %0,25'e indirilebilmiştir. Üretilen nafta ve orta distilatların benzin ve dizel
yakıtına rafine edilmesi de mümkün olmuştur.
.

Özellikle linyitler gibi daha genç kömürlerin nemli oluşlarından dolayı ortam basıncının
yükselmesi ve yüksek oksijen içeriklerinden dolayı fazla hidrojen tüketmeleri problemlerine
çözüm olması için geliştirilmiş bir prosestir (56). Bazik tuzlar, alkali karbonatlar ve alkali
hidroksitlerin bu yöntemle sıvılastırma sırasında katalitik etkileri olduğu saptanmıştır.

Karbon monoksitin linyitteki eterik ve karbonil oksijeni ile birleşerek karbon dioksit oluşturduğu
ve hidrojen tüketimini azalttığı gözlenmiştir. Karbon monoksit ile suyun kömür sıvılaşma
sıcaklıklarında hidrojen vermek üzere girdikleri tepkime oldukça yavaş olduğundan
sıvılaştırma yalnızca karbon monoksit veya sentez gazı (CO/H2) atmosferlerinde de
denenmiş ve hidrojen ile sıvılastırma proseslerinin verimlerine ulaşılmıştır. MgO, CaO ve
SrO gibi metal oksitlerin katalitik etkileri dönüşümü daha da artırmaktadır (57).

CSF (Consol Synthetic Fuel), NCB-LSE (National Coal Board-Laquid Solvent Extraction) ve
CCLP (Chevron Coal Licquefaction Process) prosesten kömürün çözünürleştinlmesini ve
birincil piroliz ürünlerinin rafinasyonunu ayıran birincisi ısıl, ikincisi katalitik iki aşamalı
ikinci kuşak sıvılaştırma proseslerinin en güzel örnekleridir (58). Bu proseslerde katının
cözünürleştirilmesi ve birincil sıvılaşma ürünlerinin kalitelerinin katalitik olarak
yükseltilmesi adımlarını ayrı ayrı opti-mize edebilme olanağı vardır. Gaz çıkışının en aza
indirilerek, sıvı verimlerinin artırılabilmesi, hidrojen gazı tüketiminin ikinci aşamadaki
tepkimelere yöneltilerek kısılabilmesi, birinci aşamada inorganiklerin ayınlmasıyla, ikinci
aşamada kullanılan katalizörlerin korunabilmesi, dolayısıyla da etkin bir kükürt ve azot
giderme sağlanabilmesi ve en önemlisi de ihtiyaca göre istenen ürünleri üretebilecek
esnekliğin bulunması bu proseslerin önemli üstünlüklerindendir.

- 48 -
www.kimyamuhendisi.com

Ayırma sistemlerinde ve akım şemalarındaki bazı farklılıklara karşın temelde benzer oldukları
için bu proseslerden yalnızca İngiltere'de National Coal Board tarafından geliştirilen sıvı
çözücü ekstraksiyonu olarak adlandırılmış prosese değinilecektir. Şekil 8'de akım şeması
verilmiş olan NCB-LSE prosesi, başlangıçtan beri motor yakıtları üretimini amaçlamış olan
iki aşamalı bir prosestir (59). Öğütülmüş kuru kömür, proseste üretilmiş H-verici çözücü ile
bulamaç haline getirilip, 410°C'a önısıtılır ve kömürün %95'inin çözünürleştiği reaktöre
beslenir. Reaktörden çıkan karışım 300°C'a soğutulur, basıncı düşürülür ve mineral madde
ile dönüşmemiş kömürün ayınlması için süzülür. Süzme işlemi sırasında, pasta, içinde kalan
ekstrakt çözeltisinin kazanılabilmesi için bir miktar çözücüyle yıkanır ve vakumda kurutularak
yıkama çözücüsü uzaklaştırılır. Ekstrakt çözeltisi daha sonra, hidrojen gazı ile karıştırılır,
210 bara basınçlandınlır ve hareketli hidrokraking reaktörlerine beslenmeden önce 300°C'a
önısıtılır. Hidrokraking ürünleri distillene-rek, geri döndürülecek çözücü kesiminin yanısıra
üç temel ürün kesimi ayırılır. Bunlar propan ve bütandan oluşan sıvılaştınlmış petrol
gazlan, 180°C'ın altında kaynayan nafta kesimi ve 180-300°C aralığında kaynayan orta
distilat kesimidir. Bunlara ek yan ürün olarak bir de 500°C'ın üzerinde kaynayan zift kesimi
elde edilir. Diğer yan ürünler esas olarak metan ve etandan oluşan hidrokarbon gazlar ile
desülfürizasyon ve denitrojenasyon tepkimelerinin ürünleri olan hidrojen sülfür ve amonyak
gazlandır. Bu proses ile bitümlü kömürlerin yanısıra linyitler ve kahverengi kömürler de
başanyla sıvılaştınlabilmişlerdir. İkinci kademede çözücünün yeniden hidrojenlenmesi
sağlanıyorsa da, esas amaç ekstraktın hidrokrakingı ile distillenebilir ürün veriminin
artırılmasıdır. Bu kademede alumina destek üzerine emdirilmiş ve kısmen nikel ile
güçlendirilmiş molibden sülfür katalizörleri kullanılmakta ve katalizör ekleme ya da
çıkarmaya elveren hareketli yatak reaktörü, aktiviteyi belli bir düzeyde korumayı
sağlamaktadır.

Elde edilen distillenebilir ürünler reformlama gibi geleneksel rafinasyon yöntemleriyle


motor yakıtlarına dönüştürülebilmektedir.

EDS (Exxon Donor Solvent) prosesinde hem sıvılaşma reaktörü ürünlerinden ayınlan bir
distilat kesiminin katalitik hidrojenasyonu ile hidrojence zengin bir çözücü üretilip gen
döndürülmüş, hem de sıvılaşma reaktörü 12-17 MPa hidrojen basıncı altında (430—480°C)
çalıştırılmıştır. Katı da içeren ürünler distilasyon ile gaz yakıtlar, nafta, distilatlar ve katı
içeren bir vakum distilasyonu kalıntısına ayırılmıştır.

- 49 -
www.kimyamuhendisi.com

Vakum kalıntısının akışkan koklaştırmasıyla bir miktar daha sıvı ürün elde edilmiştir.
Üretilen kok ise gazlaştırılarak yakıt gazı üretiminde kullanılmıştır. Amonyak, elementer
kükürt ve kül dışındaki tüm ürünler distillenebilir sıvılardır (60).

- 50 -
www.kimyamuhendisi.com

7. .BOZUNDURUCU YÖNTEMLERLE ELDE EDİLEN SIVILAŞMA


ÜRÜNLERİNİN YAPILARI

En yaygın olarak kullanılan çözünürlük grupları pentanda (ya da hekzanda) çözünen yağlar,
pentanda çözünmeyip benzende (ya da toluende) çözünen asfaltenler ile benzende
çözünmeyip piridinde (ya da THF de) çözünen preasfaltenlerdir (61). Yağlar bazı çalışmalarda
maltenler, preasfaltenler de asfaltoller olarak adlandırılmaktadır (62). Silikajel adsorpsiyon
kromatografisi ise alkanları aromatiklerden, aromatikleri ise kendi içinde polarlık ve halka
sayılarına göre ayırmakta kullanılmaktadır. Bazı çalışmalarda ekstrakü molekül boyutuna göre
alt kesimlere ayırmak amacıyla uygulanan jel geçirgenlik (ya da "boyut dışlama") kroma-
tografisinden sayıca ortalama molekül ağırlıklarını ve molekül ağırlığı dağılımlarını
belirlemekte de yararlanılmaktadır (63). Fonksiyonel grupların incelenmesi ise genellikle kızılötesi
(IR) Spektroskopisi ve kimyasal analizler yardımıyla gerçekleştirilmektedir.

Bu yöntemlerin birlikte kullanılmasıyla, ekstrakt kesimleri için aromatiklik, halka birleştiren


heteroatom ve metilen grupları, aromatik halkanın alkil ve naftenik gruplar tarafından
substitüsyon derecesi, alkil ve naftenik grupların ortalama zincir uzunlukları ve molekülün
yoğunlaşma derecesi hesaplanabilmekte ve hipotetik ortalama molekül yapıları
türetilebilmektedir. (64). Ayrıntısına girilmeyecek olan bu hesaplama yöntemiyle geliştirilmiş
olan NCB sıvı çözücü ekstraksiyonu (LSE) ve süperkritik gaz ekstraksiyonu ürünlerindeki
yağ, asfalten ve preasfalten kesimlerinin ortalama yapıları Şekil 13'te verilmiştir.

Ekstraktların karakterizasyonu icin geliştirilen benzer bir başka yöntem de ekstraktı


çözünürlük gruplarına ayırmadan doğrudan sıvı kromatografisi-ni uygulayan, özel
çözücülerle ardışık yıkamalara dayanan SESC (Sequential Elution by Specıfıc Solvents
Chromatography) yöntemidir (65).

- 51 -
www.kimyamuhendisi.com

Bitümlü bir kömürden bozundurucu yöntemlerle elde edilen ürün verimlerinin tipik örnekleri
Çizelge 7'de verilmiştir. Çizelgede proseslerin hidrojen tüketimleri de görülmektedir.

H-Coal ve SRCII prosesleriyle en düşük kalıntı verimleri elde edilmiş ancak bu, yüksek gaz
çıkısı ve hidrojen tüketimi ile gerçekleştirilebilmiştir. SRC I ile daha fazla ekstrakt, daha az gaz
üretilmiş, daha az hidrojen tüketilmiştir. Kısa temas sürelerinde çözünürleştirme gaz
verimini daha da düşürmüştür.

- 52 -
www.kimyamuhendisi.com

Çizelge 7'deki verimler reaktöre beslenen kuru, külsüz kömür üzerinden hesaplanmıştır. SRC
II'de elde edilen 450°C'ın üzerinde distillenebilen ürün ve dönüşmemiş kömür, proses için
gereken hidrojeni üretmek üzere bir gazlaştıncıya gönderilmiştir. Üretilen hidrojenin her tonu
için yaklaşık 5,1 ton vakum kalıntısı/kömür tüketilmiştir. Bu değerin kullanılmasıyla, diğer
proseslerin sıvı verimleri proses için gereken her ton hidrojeni öncelikle, 5,7 ton kkb
dönüşmemiş kömür, daha sonra 5,1 ton distilasyon kalıntısı, son olarak da 5,8 ton kkb
kömür kullanımıyla üretecek şekilde düzeltilmiştir. Sıvılaştırma ve gazlaştırma bölümlerine
beslenen kkb kömür üzerinden hesaplanmış yararlı sıvı ürünlerin düzeltilmiş verim ve
analizleri Çizelge 8'de verilmiştir.

H-Coal ürününün en yüksek hidrojen içeriğine ve ısıl değere sahip olduğu, ancak toplam
yararlı sıvı ürün veriminin, kalıntı sıvıları ürüne alan proseslerde daha yüksek olduğu
görülmektedir.

Kömür sıvılarının içerdikleri kükürt genellikle benzo-dibenzotiyofen türevlerinde, azot


karbazol, kinolin, azafenantren, azapiren, azafloranten benzeri yapılarda bulunmaktadır.
Hidroişlemle giderilmesi en zor olan azot içerikleridir. Bunu hidrodesülfürizasyon ile
kükürt giderme izler. Oksijen içeriğinin giderilmesi ise daha kolay olmasına karşın,
hidrojen tüketimini artırdığı için önemlidir.
.

- 53 -
www.kimyamuhendisi.com

- 54 -
www.kimyamuhendisi.com

8. TÜRKİYE'DE YAPILMIŞ OLAN SIVILAŞTIRMA ÇALIŞMALARI

Ülkemizde kömür teknolojileri üzerine yapılan çalışmalar her geçen gün artmakta ve önem
kazanmakta olup, üretim, sıvılaştırma ve gazlaştırma prosesleri üzerinde yapılan çalışmalar da
özellikle son yıllarda önem kazanmıştır.

TUĞRUL, T., ve Ç.A. (1978) Tunçbilek ve Elbistan linyitlerinin 400°C sıcaklık ve 16 MPa
basınçta toluen ile süperkritik gaz ekstraksiyonundan kuru, külsüz bazda sırasıyla %23,1 ve
%24,1 ekstrakt verimleri elde etmişler ve ürünleri gaz kromatografisi/kütle spektrometresi ile
incelemişlerdir. BARTLE, K.D., ve Ç.A. (1979) Elbistan ve Seyitömer linyitlerinden
süperkritik toluen ile 340°C ve 8 MPa'de elde edilen ekstraktlann çözücü ekstraksiyonu ve
silikajel kromatografisi ile ayırdıkları aromatik kesimlerinin, NMR, IR ve diğer yöntemleri kulla-
narak, ortalama yapılarını kıyaslamışlardır. CEYLAN, R., ve Ç.A. (1981) Zonguldak kömüründen
360°C sıcaklıkta süperkritik toluen ile elde edilen ekstrakt veriminin, basıncın 11,6 MPa'den
29 MPa'a artırılmasıyla, %19'dan %32'ye yükseldiğini gözlemişlerdir. Ekstrakt verimleri
linyitlerden elde edilene yakın olmakla birlikte, GC/MS yöntemi ile incelenen ekstrakt
kesimlerinin yapılarının önemli ölçüde farklı olduğu belirlenmiştir.

CANEL, M. (1982) Tunçbilek linyitinin, 2,5°C/dakika hızıyla 550°Ca dek ısıtıldığı sürekli bir
sistemde, 100 bar sabit basınçta toluen, toluen/tetralin karışımları, toluen/H2 gazı karışımları ve
toluen/tetralin/H2 gazı karışımları ile ekstraksiyonunu incelemiştir. Çözücü içine artan
miktarlarda hidrojen gazı gönderildiğinde ekstrakt veriminin önce arttığı sonra gaz
yoğunluğundaki düşüş nedeniyle tekrar azaldığı gözlenmiştir. Toluene yalnızca %10 oranında
tetralin eklenmesiyle toplam dönüşme %28'den %68'e, ekstrakt verimi ise %14'ten %33'e
çıkarılabilmiştir. Tetralin ve H2 gazının birlikte eklenmesi durumunda, H-verme işlevinin
tetralin tarafından gerçekleştirildiği, H2 gazının ise ortamın yoğunluğunu, dolayısıyla da gazın
çözme gücü ve ekstrakt verimini düşürdüğü görülmüştür.

- 55 -
www.kimyamuhendisi.com

BAYRAKTAR K.N., ve ÖZKAPLAN, O. (1984), Beypazarı, Elbistan ve Kangal linyitlerini tetralin


ile 395°C'da ve 7 MPa soğuk hidrojen basıncı altında, katalizörsüz olarak sıvılaştırdıkları
çalışmada, Beypazarı örneğinden diğerlerine oranla daha yüksek dönüşme ve sıvı verimi
elde edildiğini, ancak hekzanda çözünen yağ içeriği en yüksek olan en hafif sıvıyı, Elbistan
örneğinin verdiğini gözlemişlerdir. Tepkime süresinin 17 dakika, tetralin/kuru bazda linyit
oranının da 2/1 olarak alındığı bu deneylerde hızlı ısıtmalı çalkalamalı bir reaktör
kullanılmıştır.

ERDEM-ŞENATALAR, A., ve Ç.A. (1985a) Orta, Batı ve Kuzeybatı Anadolu'daki farklı


yataklardan alınan yedi linyit örneğinin, 400°C sıcaklıkta, iki saat süreyle yalnızca H-verici
çözücü tetralin ile sıvılaştırılmasından elde edilen dönüşme ve verimlerin, bu linyitlerin
özellikleri ile ilişkilerini incelemişlerdir. Tetralin/kuru bazda linyit oranının 5/1 gibi yüksek bir
değerde tutulduğu, çalkalamalı bir reaktörde gerçekleştirilen bu çalışmada, kullanılan
linyitlerden özellikle yüksek kükürt ve uçucu madde içerenlerin sıvılaşmaya yatkın oldukları
saptanmıştır. En yüksek dönüşme ve sıvı verimleri Mengen linyitinden elde edilmiş, bunu
sırasıyla Beypazarı ve Çan linyitleri izlemiştir. Değişken çiftleri arasında uygulanan doğrusal
regresyon sonucunda, uçucu madde ve özellikle de, kükürt içeriklerinin THF ve benzende
çözünenler cinsinden dönüşme değerleri ile yakından ilişkili olduğu gözlenmiş, preasfalten
verimini en iyi öngören değişkenin ise H/C atomik oranı olduğu belirlenmiştir. Asfalten
verimi ile linyit özellikleri arasında bulunan ilişkiler daha zayıftır. En anlamlı bağıntı uçucu
karbon içeriği ile elde edilmiştir. Linyitlerin içerdikleri kükürt türleri de incelemeye
katıldığında piritik ve organik kükürt içerikleri ile THF'de ve özellikle de benzende
çözünenler cinsinden dönüşme değerleri arasındaki kuvvetli ilişkiler dikkati çekmiştir. (66).

Yukarıda sözü edilen çalışmalarda en yüksek dönüşme ve verim değerlerinin elde edildiği
yüksek kükürtlü Mengen ve Beypazarı linyitlerinin tetralin varlığında sıvılaşma davranışları
üzerinde sıcaklık, süre, çözücü/linyit oranı N2/hava atmosferleri ve kuru/yaş beslemenin
etkileri incelenmiştir (67). Tüm sıcaklık ve sürelerde Mengen linyitinden, Beypazarı linyiti'ne
kıyasla daha yüksek dönüşme ve sıvı verimleri elde edilmekteyse de, fark, özellikle düşük
sıcaklık ve kısa tepkime sürelerinde çok belirgindir.

- 56 -
www.kimyamuhendisi.com

Düşük sıcaklıklarda ve hızla çözünürleşen Mengen linyitinden elde edilen preasfaltenlerin


asfalten, yağ ve gazlara ısıl kırılma tepkimeleri ~350°C'ın üzerinde önem
kazanmaktayken, Beypazarı linyiti için bu sıcaklık daha yüksektir ( ~375°C). Aynı şekilde
asfaltenlerin yağ ve/veya gazlara ısıl kırılma tepkimeleri de Mengen linyiti için ~380°C'ın,
Beypazarı linyiti için ise ~410°C'ın üzerinde önem kazanmaktadır. 425°C'ın üzerinde sıvı
verimi artmamakta, dönüşmede gözlenen yavaşlamış artış ise esas olarak linyit ve çeşitli
ekstrakt kesimlerinin kırılarak gaz ürün verimini artırmasından kaynaklanmaktadır.
Asfalten ve preasfalten kesimlerinin kükürt içeriği orijinal linyite kıyasla üçte bir oranında
azalmıştır. Dönüşme arttıkça katıda kalan yüzde azalmakta ve yağ + gaza geçen yüzde
artmaktadır (68). 425°C'da Mengen ve Beypazarı linyitlerinden katalizör ve H2 gazı
kullanılmaksızın sırasıyla ~ %96 ve ~ %90 THF'de çözünenler cinsinden toplam dönüşme
ve hafif sıvılar elde edilmiş olması bu linyitlerin sıvılaşmaya yatkınlıklarının göstergesidir.

Beypazarı, Çan, Elbistan, Ilgın, Kangal, Karlıova, Saray, Seyitömer, Soma, Tunçbilek ve
Yatağan linyitleri ile yaptıkları ayrıntılı çalışmada DİNÇER, S., ve Ç.A. (1989), sıcaklık,
basınç, çözücü türü, ortam gazı ve katalizörün sıvılaştırma verimleri ve toplam dönüşme
üzerindeki etkilerini incelemişlerdir. Çözücü/linyit oranının 2/1 ve tepkime süresinin de bir
saat olarak alındığı bu deneylerde manyetik karıştırıcı bir reaktör kullanılmıştir 40 bar soğuk
hidrojen basıncı altında tetralin, antrasen yağı ve kreozot yağı varlığında yapılan hidro-
sıvılaştırma deneylerinde, 440°C en uygun çalışma sıcaklığı olarak seçilmiştir. Bu
sıcaklığın üzerinde yağ verimlerinde azalma görülmektedir. Hidrojen basıncının 40-80 bar
aralığında artmasıyla sıvı verimlerinin de arttığı gözlenmiş, pratik sınırlamalar nedeniyle 80
barın üzerine okumamıştır. 440°C ve 80 bar soğuk hidrojen basıncında, tetralin ile
Seyitömer dışındaki tüm linyitlerden, antrasen ve kreozot yağına kıyasla daha yüksek yağ
verimleri elde edilmiştir. Aynı şekilde Saray ve Yatağan dışındaki tüm linyitler için antrasen
yağı, kreozot yağına kıyasla daha yüksek toplam dönüşme değerleri vermektedir. Denenen
katalizörlerden CoMo yağ verimlerinin, kırmızı çamur ise asfalten verimlerinin artmasına
yol açmıştır (69). Çözücü olarak antrasen yağı ve kreozot yağı kullanıldığında ortam gazında
hidrojen olması zorunludur. Azot altında antrasen yağı ile yapılan deneylerde çok düşük
dönüşmeler ve sıfıra yaklaşan yağ verimleri elde edilmiştir. Oysa azot altında tetralinle
yürütülen deneylerin verimleri, hidrojen altında tetralinle yürütülen hidrosıvılaşma verimlerine
çok yakındır. Antrasen yağı ve kreozot yağı ile yapılan deneylerde ortam gazı olarak 1:1
oranında CO:H2 içeren sentez gazı denendiğinde hidrojen gazına kıyasla daha az etkili
bulunmuşsa da azot ortamına kıyasla elde edilen verimler çok daha yüksektir.

- 57 -
www.kimyamuhendisi.com

Daha yüksek gaz ve daha düşük sıvı verimleri elde edilmesine karşın, sentez gazıyla,
özellikle yüksek oksijen içeren linyitlerde hidrojen tüketimi önemli ölçüde
azaltılabildiğinden seçimi prosesin ekonomisi belirleyecektir.

GÜRÜZ, G., ve Ç.A. (1987) tarafından Türkiye'deki onbir linyit örneği üzerinde tetralin ve
70 atmosfer hidrojen gazı varlığında 420°C'da 15 dakikalık tepkime sürelerinde yapılan
sıvılaştırma deneyleri sonucunda, en yüksek sıvı verimi Beypazarı linyitinden, yağ içeriği
yüksek en hafif sıvı ise Karlıova linyitinden elde edilmiştir. Yatağan linyitinin de oldukça
yüksek yağ verimi verdiği çalışmada, sıcaklığın 380-440°C, tepkime süresinin 0-65 dakika ve
katalizör konsantrasyonunun %0,1-%1,0 arasında artması ile dönüşme ve verimlerde,
çözücü/kömür oranının 1,5-3,0 aralığında artması ile de sıvı ve yağ veriminde artış
gözlenmiştir.

DURUSOY, T., ve Ç.A. (1989), Elbistan linyitinin 2/1 oranında tetralin ile, 3 atmosfer
hidrojen basıncı altında sıvılaştırılmasında %1 oranında katılan ZnCl2, FeS ve CoMo
katalizörlerinin etkilerini incelemişlerdir. En yüksek toplam dönüşme ve verim değerleri
ZnCl2 katalizörüyle elde edilmiş, bunu FeS katalizörü izlemiştir. Katalizör kullanımı ile
toplam sıvı ve yağ verimlerinde artış gözlenirken, sıvının preasfalten ve asfalten içerikleri
azalmıştır.

OELERT, H.H., ve Ç.A. (1982) Çan, Elbistan ve Seyitömer linyitlerini 90 bar H2 gazı
ortamında, kömürden türetilmiş bir yağ ve kırmızı çamur + Na2S varlığında sıvılaştırdıklan
deneylerde sıcaklık ve sürenin etkisini incelemişlerdir. Katalizörsüz yapılan
hidrosıvılaştırma deneylerinde dönüşmede görülen azalmanın kül içeriği ile ilişkili olduğu
belirlenmiştir.

Çan ve Elbistan linyitlerinin kullanıldığı bir başka katalitik hidrojenasyon çalışmasında 350-
430°C sıcaklık ve 4-11 MPa basınç aralıklarında hidrojen gazı ve NiMo katalizör ile yüksek
dönüşme ve sıvı verimleri elde edilmiştir (70). Asfalten ve azot içerikleri düşük olan ve
sıcaklıkla daha da azalan sıvıların oldukça yüksek kükürt içerdikleri gözlenmiştir. Hidrojen
basıncının artırılması ve katalizör kullanımı ile asfaltenler ve azotun yanısıra kükürt içeriği
de azaltılabilmiştir.

- 58 -
www.kimyamuhendisi.com

Kömürler dışında, petrol kökenli asfaltitlerin sıvılaştınlması için de kritikaltı ve süperkritik


ekstraksiyon yöntemleri (71) ile H-verici çözücü ekstraksiyonu yöntemleri denenmiştir. Çözücü
ekstraksiyonu ve kolon kromatografisi ile elde edilen ekstrakt kesimlerinin ortalama yapı
özellikleri NMR, IR ve diğer yöntemlerle incelenmiştir. Ekstraktların, özellikle de asfalten
kesimlerinin aromatiklik ve substitüsyon derecesi açısından bazı kömür ekstraktlannı, molekül
ağırlığı ve aromatik karbon iskeletinin yoğunlaşma derecesi açısından ise daha çok katranlı
kum ve ağır petrol kesimleri ile bunların distilasyon kalıntılarını andırdığı sonucuna
varılmıştır.

Doğrudan kömür sıvılaştırma teknolojisinin ticarileşmesi artık neredeyse tümüyle petrol


fiyatlarına bağlıdır. Petrol rezervlerindeki azalma sonucu kömür sıvılaştırma teknolojisinin
ekonomiklik kazanması kaçınılmaz olacaktır. Türkiye de bu konuda hızla hazırlıklarını
tamamlamak zorundadır.

Farklı araştırmacı ve gruplarca laboratuvar ölçeğinde elde edilen bilgi ve tecrübelerin daha
planlı bir şekilde ve uygulamada çıkacak teknik problemleri saptamak ve çözmek amacıyla
daha büyük ölçekli çalışmalarda birleştirilmesi, Türkiye'de sıvılaştırma teknolojisinin
geliştirilebilmesi için atılmış önemli bir adım olacaktır.

- 59 -
www.kimyamuhendisi.com

KAYNAKÇA

1. (1); FALBE,J., 1981


2. (2);OWEN,J., 1981
3. (3),(5);DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI, 1988
4. (4); http://www.maden.org.tr
5. (6); Cox, K.E. ve Williamson Jr., K.D. (Ed), “Hydrogen”, CRC Press Inc. Florida,
(1979).
6. (7); Baykara S.Z. ve Bilgen E., “Solar Hidrogen Production From Water and Coal :
an Engineering and Economic Assessment”, 14. Dünya Enerji Konferansı (14th WEC),
17-22 Eylül 1989, Montreal, Kanada.
7. (8); DAVIDSON, R.M., 1980
8. (9); GIBSON.J., 1978
9. (10),(17),(60),(63); WHITEHURST, D.D. ve Ç.A., 1990
10. (11); WENDER, I., (1976)
11. (12); BERGIUS, E, 1914
12. (13); KÖLLİNG, G., 1981
13. (14); POTT, A., ve Ç.A., 1927
14. (15),(21);FISCHER, E, ve Ç.A., 1925
15. (16),(26); IMELIK, B., ve Ç.A., 1980; KING, D.L., ve Ç.A., 1981
16. (17),(19); GRAINGER, L., ve Ç.A., 1981
17. (18); ENERGY RESEARCH AND..., 1976
18. (20),(56); ROSENTHAL,J.W, ve Ç.A., 1982; DERBYSHIRE, FJ., ve Ç.A., 1983
19. (22); ANDERSON, J.R., ve Ç.A., 1981
20. (23),(53); DRY, M.E., 1976
21. (24); KING, D.L., 1981
22. (25); VANNICE, M.A., ve Ç.A., 1980
23. (27); CAVALCANTI, F.A.P., ve Ç.A., 1988
24. (28),(32),(37),(45),(47),(54); NOWACKI, R, 1979
25. (29); ARGAUER, RJ., ve ÇA, 1972
26. (30),(33); MEISEL, S.L., 1981
27. (31); HOWARD-SMITH, I., ve Ç.A., 1976
28. (34); GRAINGER, L, 1981
29. (35); JONES, J.F., 1973

- 60 -
www.kimyamuhendisi.com

30. (36); SASS, A., 1974


31. (38); WELSON, MA, ve Ç A, 1982
32. (39),(52); PAUL, P.F.M., ve Ç.A., 1971; VVHITEHEAD, J.C., ve Ç.A., 1975
33. (40),(53); WILLIAMS, D.E, 1981; MADDOCKS, R.R., ve Ç.A., 1977
34. (41), (57); HARRISON, J.S., 1975
35. (42); MARTIN, T.G., ve Ç.A., 1981; BARTLE, K.D., ve Ç.A., 1979
36. (43); ALPERT, S.B., ve Ç.A., 1981
37. (44); SCHMID, B.K., ve Ç.A., 1981
38. (46); BALTISBERGER RJ ve C A , 1977
39. (48); ROSS, D.S., ve ÇA, 1984
40. (49),(55); CANDELORO , 1985
41. (50);DERBYSHIRE, FJ., ve Ç.A., 1983; ROSENTHAL, J.W, 1982
42. (51),(58); NEAVEL, R.C., 1981
43. (59); MIMA, MJ., ve Ç.A., 1978
44. (61); PHILIP, C.V., ve Ç.A., 1982; MULLIGAN, M., ve Ç.A, 1981
45. (62); BARTLE, K.D., ve Ç.A., 1979
46. (64)(70); ERDEM-ŞENATALAR, A., ve Ç.A., 1990
47. (65),(69); ERDEM-ŞENATALAR, A., ve Ç.A., 1987
48. (66); URKAN, M.K., ve Ç.A., 1986
49. (67); ÖNER, M., ve Ç.A., 1990
50. (68),(71); BAYRAKTAR, K., 1981

- 61 -

You might also like