Professional Documents
Culture Documents
com
KÖMÜRÜN SIVILAŞTIRILMASI
Ayşe KOYUNCUOĞLU
2005/Bahar
KİMYASAL TEKNOLOJİLER
PROJE ÖDEVİ
www.kimyamuhendisi.com
KÖMÜRÜN SIVILAŞTIRILMASI
Ayşe KOYUNCUOĞLU
01051026
2005
PROJE ÖDEVİ
-1-
www.kimyamuhendisi.com
İÇİNDEKİLER Sayfa No
İÇİNDEKİLER i
ŞEKİL LİSTESİ ii
ÇİZELGE LİSTESİ iii
GİRİŞ
1. KÖMÜR TEKNOLOJİSİ 2
1.1. Kömür Üretim Teknolojisi 7
1.1.1. Açık İşletme Yöntemi ve Teknolojisi 7
1.1.2. Yeraltı İşletme Yöntemi ve Teknolojisi 9
1.2. Kömür Hazırlama Teknolojisi 10
1.3. Kömür Standartları 13
2. HİDROJEN TEKNOLOJİSİ 15
2.1. Hidrojen Üretim Teknolojisi 16
3.KÖMÜRÜN YAPISI VE SIVILAŞTIRMA 17
4.SIVILAŞTIRMA TEKNOLOJİSİNİN GELİŞİMİ 21
5. SIVILAŞTIRMA YÖNTEMLERİNİN SINIFLANDIRILMASI 23
6. KÖMÜR SIVILAŞTIRMAYÖNTEMLERİNİN ESASLARI VE
GELİŞTİRİLEN PROSESLER 25
6.1. Sentez Yöntemi 25
6.1.1. SASOL F-T Prosesleri 28
6.1.2. M-Gasoline Prosesi 30
6.2. Bozundurucu Yöntemler 32
6.2.1. Piroliz Yöntemi 33
6.2.2.Ekstraksiyon ve Hidrojenasyon Yöntemleri 35
6.2.2.1. Ekstraksiyon Prosesleri 35
6.2.2.2. Süperkritik Gaz Ekstraksiyonu 35
7.BOZUNDURUCU YÖNTEMLERLE ELDE EDİLEN SIVILAŞMA
ÜRÜNLERİNİN YAPILARI 47
8. TÜRKİYE’DE YAPILMIŞ OLAN SIVILAŞTIRMA ÇALIŞMALARI 51
KAYNAKÇA 56
-2-
www.kimyamuhendisi.com
-3-
www.kimyamuhendisi.com
-4-
www.kimyamuhendisi.com
GİRİŞ
Günümüzde geçerli olan tüketim hızı sürerse dünyadaki petrol rezervlerinin ancak 30-35 yıl
daha dayanabileceği bilinmekledir. Petrol talebinin artmaya devam etmesi halinde ise yüzyılın
sonunda şiddetli bir petrol sıkıntısı başlayacaktır (1). Petrolün, zorunlu olmadığı alanlardaki,
örneğin güç santralları ve ısınmadaki, tüketiminden vazgeçilebilse dahi, ulaşım sektörü ve
petrokimya sanayii icin petrol eşdeğeri sentetik sıvıların başka kaynaklardan üretilebilmesi
gerekmektedir. Yaklaşık 250 yıl daha tükenmeyecek kadar geniş rezervlere sahip olan
kömürlerin sıvılaştırılması önemli çözüm almaşıklarından biridir (2).
Sürekli enerji açığı olan Türkiye için durum daha da ciddidir. 1988 yılında, petrolün birincil
enerji kaynaklarının üretimindeki payı %9,2 iken. aynı yıl tüketimdeki payı %40,4 olmuştur
(3). Yerli petrol üretimi, tüketimi karşılamaktan çok uzak kaldığı icin büyük ölçüde dışalım
yapılmaktadır. Örneğin 1988'de, tüketilen 20,6 milyon ton ham petrolün, ancak 2,6 milyon
tonu yerli üretimle sağlanabilmiştir. Dolayısıyla, sıvılaştırma teknolojisinin durumu, dış
petrole bağımlılığı azaltmak açısından, Türkiye icin bugünden büyük önem taşımaktadır.
-5-
www.kimyamuhendisi.com
1. KÖMÜR TEKNOLOJİSİ
Nüfus artışı ve teknolojik gelişmenin dünya enerji talebini hızla artırması sonucunda, kömür
ve petrol gibi yakıtların kullanımı günümüze kadar önemini korumuştur. Petrol rezervlerinin
dünyanın bellibaşlı yerlerinde ve kömüre göre sınırlı olması, zaman zaman dünya
ekonomisinde politik pazarlıklara ve dolayısıyla krizlere neden olmuş, bu da haklı olarak
dünya milletlerinin daha güvenilir enerji kaynaklarına veya kendi öz kaynaklarına
yönelmelerine neden olmuştur.
Kömür madenciliği sürekli yatırım gerektiren ve yoğun sermaye isteyen bir madencilik
türüdür. Uzun vadeli planlama, arama ve hazırlık, etkin ve verimli üretim, hızlı pazarlama
zorunludur. Özellikle son yıllarda kömür madenciliğinin gelişimine bakıldığında, dışa bağımlı
alternatif yakıtların ülkemize girmesi (ithal kömür, doğalgaz gibi) kamu sektöründe yaşanan
yönetsel ve özelleştirme politikalarının belirsizliğinden kaynaklanan sorunlar kömür
madenciliğinin gelişme dinamiğinin kaybolmasına yol açmıştır. Bunların yanısıra özellikle
son yıllarda hızlı kentleşmenin sonucu olarak büyük şehirlerimizde yaşanan hava kirliliği,
yerli kömürlerimizin yakılmasına getirilen kısıtlamalar, ithal kömür ve doğalgaz gibi
yakıtların yaşantımıza girmesi, üretim ve yatırım düşüşleri meydana getirmiştir.
Bugün varolan ve önümüzdeki yıllarda giderek büyük boyutlara tırmanacak olan kömür
(özellikle linyit)açığının azaltılabilmesi için üretim seviyesinin arttırılması zorunluluğu vardır.
Bu, kendi özkaynaklarımıza dayalı bir enerji üretim-tüketim dengesinin kısa ve orta vadede
kurulabilmesi, başkabir deyişle dışarıdan karşılanan kömür, gaz, petrol ve ticari olmayan
(odun, tezek gibi) yakıtların tüketimdeki paylarının azaltılması açısından önemlidir.
-6-
www.kimyamuhendisi.com
Linyit sahalarının büyük kısmı TKİ Kurumuna ait olup yeraltı ve açık ocak madencilik
metodlarıyla üretim yapılmaktadır. Üretilen linyitin yaklaşık % 80' inin termik santrallarda
tüketildiği, ülkemiz enerji üretiminin % 35-40' nın termik santrallardan karşılandığı gözönüne
alındığında, linyit madenciliğinin elektrik enerjisi sektöründeki payı ve vazgeçilmezliği
görülmektedir. Kömür madenciliğinde önemli yatırımlar ve büyük ölçekli işletmeler linyit ve
taşkömürü işletmeciliğinde yoğunlaşmıştır.
Taş kömürü rezervi ülkemizde yalnızca belirli bir bölgede yer almaktadır. Linyit rezervleri ise
geniş yayılım göstermesine karşın rezerv miktarı, işletilebilir kalınlık, yataklanma tipi, kalite,
üretim ve yatırım boyutları itibariyle işletmecilik yapılabilecek havza sayısı düşüktür. Bilinen
rezervlerin büyük bir kısmının düşük kalorili olması tüketim ve üretim miktarlarını
sınırlamaktadır.
Linyite dayalı termik santrallarımızın yıllık toplam tüketim kapasiteleri 51,7 milyon ton
olmasına karşın üretimleri 1990 yılında 28,7 milyon ton, 1991 yılında 30,3 milyon ton, 1992
yılında ise 33,5 milyon ton olarak gerçekleşmiştir.
-7-
www.kimyamuhendisi.com
Termik santrallarla entegre olarak çalışan TKİ sahalarında toplam 2,75 milyar ton rezerv
mevcut olup bu rezervin yaklaşık 1,6 milyar tonu halen işletmede olan termik santrallarda
tüketilecektir. Asfaltit dahil TKİ ruhsatlarındaki toplam rezerv yaklaşık 6,0 milyar tondur. Bu
rezervin 3,32 milyar tonluk kısmında işletme faaliyeti sürdürülmektedir. TKİ Kurumu,
Müesseseler itibarıyla mücavir durumdaki sahaları tek bir ruhsat kapsamına almıştır. Linyit
olarak 27 adet işletmede, 20 adet rodövanslı ve 41 adet işletilmeyen olmak üzere toplam 88
adet saha mevcuttur. Asfaltit olarak ise 2 adet işletme, 4 adet rodövans ve 200 adet de
işletilmeyen olmak üzere toplam 206 adet saha bulunmakta olup linyit ve asfaltit toplamı
olarak 294 adet ruhsatlı saha bulunmaktadır.
İşletilmeyen sahaların toplam rezervinin 2,6 milyar tonu Elbistan sahalarındadır. Bunun
tamamı termik santralda tüketilecek nitelikte kömürlerdir. Linyit madenciliğimizde bugün için
en önemli sorun, Soma ve Tunçbilek santralları hariç Kapasite Kullanım Oranlarının çok
düşük olmasıdır. Ayrıca, 1986-1989 yıllarında TKİ sahalarından santrala verilen kömürün
kalitesi (AID=Kcal/Kg) çok değişken olup, bu değişkenlik kömürün kül içeriğini ve kül
bileşenlerini de (CaO,silis vb gibi) değiştirdiğinden termik santrallarda kül atım problemini
(cüruflaşma) ortaya çıkartmakta ve sonuç olarak santralin verimliliğini ve kapasite kullanım
oranını etkilemektedir.Protokolde bağlanan kriteler itibariyle homojen bir kömür verebilme
yönünde çalışmalar bu güne kadar yapılmamış olup kömürün santrale verilmesi ile ilgili
kuruluşların sorumlulukları da her santrala göre farklılık göstermektedir. Şüphesiz KKO ve
verimdeki sadece kömür kalitesi ile ilgili olmayıp santral kazan teknolojisi ve santraldeki
diğer makina - ekipmanlarla da doğrudan ilişkilidir.
-8-
www.kimyamuhendisi.com
Sonuçta ortaya çıkan atıl kapasiteden dolayı hiç bir yatırım kaynak yaratamaz duruma
gelmekte ve maliyetler aşırı derecede artmakta, yapılan yatırımın geri dönüş süresi
uzamaktadır.
Ayrıca, kuruluşların birindeki üretim, kömür temin ve kalitesindeki bir aksaklık her iki
işletmeyi de olumsuz yönde etkilemektedir.Verimlilikte artışlar olmasına karşın bu artışların
gelişmiş ülkeler düzeyinde olmadığı bilinmektedir. TKİ' de 1980 yılında 550 ton / kişi olan
üretim, 1991 yılında 1250 ton /kişi seviyesine çıkmıştır. Kişi başına üretimdeki bu artışın
temel nedeni, 1980'lerde termik santralların arka arkaya devreye girmiş olması, santral
talebini karşılamak için yüksek kapasiteli iş makinalarının kullanılmasıdır.
Toprak ve kömür naklinde de, üretim teknolojisine paralel olarak, gelişmeler olmuş, 85-120-
150 short ton'luk kamyonlar, yüksek hızlı ve kapasiteli bant konveyörler, zincirli konveyörler
kullanılmaya başlanmıştır. Görüldüğü gibi, yüksek kapasiteli iş makinaları vasıtasıyla
sağlanan kişi başına üretim artışı sözkonusudur. Bu artışın, büyük oranda verimlilikten
kaynaklandığını söylemek mümkün değildir. Çünkü, organizasyon yapısı özellikle son
yıllarda belki de olumsuz yönde değişmiş, elemanların moral değerleri olumsuzlaşmış,
nitelikli eleman alımına gidilememiş, makinaların amortisman süreleri dolmuş, idame ve/
veya yenileme yatırımları yeterince yapılamamış, ocaklarda uzaktan kontrolü bilgisayar
iletişim hatları kurulamamış, mevcut elemanların meslek içi eğitimleri istenen seviyede
gerçekleşememiş, malzeme alım prosedürlerinde ve mevzuatlarda karar mekanizmalarında
etkinlik sağlayacı değişikliklere gidilememiştir.
Türkiye'nin giderek artan enerji talebi özellikle elektirik enerjisi talebi dikkate alındığında
enerji kaynaklarının makro ekonomik seviyede optimum şekilde kullanılması gerektiği
açıktır. Ayrıca birincil enerji kaynaklarının ( kömür, doğalgaz, petrol vb.) yerli veya ithal
kaynaklar olması ekonomik dengeleri değiştirecek niteliktedir. Enerjinin ekonomik açıdan
stratejik öneme sahip olması nedeniyle, mümkün olduğu ölçüde, yerli kaynaklara yönelmek
zorunluluğu vardır.
1 000 - 1 500 KCal/kg kalorifik değerdeki kömür rezervleri toplam rezervin %58'ini, 3000
KCal/kg değeri altındaki rezervler ise toplam rezervin % 87'sini oluşturmaktadır. Önemli bir
miktar tutan düşük kalorili bu rezervin etkin kulanımının sağlanabilmesi başarılmalıdır.
-9-
www.kimyamuhendisi.com
- 10 -
www.kimyamuhendisi.com
Üretim yöntemleri genel olarak açık işletme ve yeraltı işletme yöntemleri olarak ikiye
ayrılmaktadır. Dünyada enerji talebi artışının kömüre olan talebi büyük miktarda arttırması,
açık işletmecilik makina ve ekipmanları tenolojisinde önemli gelişmeler yaratmıştır. Bu
gelişmeler de kömür üretiminde açık işletmecilik yöntemlerinin payını yüksek oranlara
çıkarmıştır.
Bu sistemde hem örtü kazısı hemde kömür kazısı döner kepçeli ekskavatörler ve/veya zincirli
kovalı ekskavatörlerle yapılmaktadır. Örtü malzemeleri ve kömür nakliyatı ise bantlı
konveyör, tren veya nadiren kamyonlarla yapılmaktadır. Bant konveyör nakliyatında uç
noktalarda dökücü makinalar kullanılmaktadır. Tren ve kamyon uygulamasında ise, direk
döküm yanında, işletme yakınında ara tumbalar oluşturulmakta ve buradan tekrar bant
konveyörle nakliyat da yapılmaktadır.
Bantlı konveyörler de bant genişliği 2.8 metreye, taşıma kapasitesi 37.500 ton/saat değerine
ulaşmıştır. Döner kepçeli ekskavatörlerin bir bant köprüsü ile veya Croos-pit aktarıcıyla
döküm sahasına doğrudan döküm yapma uygulamaları giderek yaygınlaşmaktadır. Bu
sistemde bantlı konveyör ünitelerinin enerji tüketiminde, montaj-tamir-bakım işçiliğinde
büyük tasarruf sağlanmaktadır.Döner kepçeli ekskavatörler genellikle yumuşak
formasyonlarda tercih edilmektedir.
- 11 -
www.kimyamuhendisi.com
Kepçesinde özel kesici uçlarla orta sert formasyonlarda da kullanılmaktadır. Döner kepçeli
ekskavatör-bant konveyör sistemi yumuşak ve yapışkan olmayan formarmasyonlarla yüksek
kazı verimliliği sağlamaktadır. Formasyonların yapısına göre riperleme veya patlatmayla
gevşetme işlemleri de randımanı arttıran uygulamalardır. Özellikle Almanya'da geliştirilen
Döner kepçeli ekskavatör-bant konveyör sistemi giderek yaygınlaşmış olup bugün ABD,
Kanada, Rusya, Endonezya, İspanya, Yunanistan, Türkiye ve Hindistan'da kullanılmaktadır.
- 12 -
www.kimyamuhendisi.com
Yeraltı işletme yöntemleri de, açık işletmecilikte olduğu gibi, kömür damarının yapısı
(kalınlık,eğim, sertlik uzunluk vb.) yankayaçların yapısı, tektonizma, hava sıcaklığı, metan
gazı içeriği, günlük üretim, drenaj vb. kriterler yönünden çeşitlilik gösterir.En yaygın olarak
kullanılan yeraltıişletme yöntemlerini şöyle sıralayabiliriz.
a.Uzun kazı arınlı üretim yöntemi,
b.Kısa kazı arınlı üretim yöntemi
c.Topuklu üretim yöntemi
d. Oda üretim yöntemi
Bu yöntemlerde kendi aralarında alt gruplara ayrılmakta veya bunların kombinasyonları
olarakuygulanabilmektedir.Dünya yeraltı madencilğinde en yaygın olarak uzun kazı arınlı
üretimyöntemleri uygulanmaktıdır. Yeraltında kömür kazısı şartlara göre konvensiyonel kazı
(kazma, delme-patlama ve martöpikör) ve mekanize kazı hidrolik burgu, pnömatik kazma,
saban ve tamburlu kesici-yükleyici) şeklinde yapılmaktadır. Nakliye ise ayak içinde zincirli
konveyörlerle, taban ve anayollarda band konveyörlerle ve duruma göre vagonlarla
yapılmaktadır. Diğer yaygın yeraltı işletme yöntemi oda yöntemi olup, A.B.D de çok
yaygındır.
- 13 -
www.kimyamuhendisi.com
Günümüzde hala önemini koruyan kömür, sanayi devriminin gerçekleşmesinde ana faktör
olmuştur. Kömür kaynaklarını yeterince değerlendiren ülkeler, bugünün gelişmiş ülkeleri
konumuna gelmişlerdir.Gelişmiş ülkelerde bugün, kömür üretildikten sonra doğrudan
kullanılmamaktadır. Kömürlerin nitelikleri, uygulanan fiziksel, kimyasal ve ısıl işlemlerle
değiştirilmekte, sanayi ve ısınma amaçlı kullanıma en uygun, havayı en az kirleten, külü,
kükürtü ve rutubeti azaltılmış ve kalorisi yükseltilmiş olarak kullanıma sunulmaktadır.
Kömürlerin iyileştirilmesine yönelik fiziksel, kimyasal ve ısıl işlem yöntemleriyle yıkanmış
kömür, kok, gaz, semikok, biriket, pülverize kömür ve sıvı yakıt gibi ürünler elde
edilmektedir.
- 14 -
www.kimyamuhendisi.com
Son yirmiyıl içinde, Batı Avrupa'da ve özellikle Almanya'da, düşük kapasiteli çok sayıdaki
eski kömür zenginleştirme tesisinin yerine, büyük cihazlar içeren, otomatik kontrol
sistemleriyle teçhiz edilmiş yıkama tesisleri inşa edilmiştir.
Kömür hazırlama, kırma, iri kömürün temizlenmesi, ince kömürün temizlenmesi, şlamın
temizlenmesi ve mikslerin kırılarak temizlenmesi olmak üzere beş seviyede yapılmaktadır.
Özellikle son yıllarda iri kömür yıkama sistemlerinde 900t/h kapasiteli jig, tekne ve tambur
tiple gelişmiş ayırıcılar kullanılmaya başlamıştır.
Ayrıca,100 mm boyutlu kömürü temizleyebilen ve 100 ton/h kapasiteli ağır ortam siklonları
geliştirilerek endüstride kullanılmaktadır.Son yıllarda ince kömürlerin zenginleştirilmesinde,
10-12 dönümlü, 8-16 adetlik bataryalar halinde, geliştirilmiş spiraller kullanılmaya
başlanmıştır. Zenginleştirme tesislerinde yoğunluk,seviye, parça boyutu, ağırlık, tesise
beslenen ve elde edilen kömürlerin özellikleri, bugün tamamen bilgisayar sistemleriyle tespit
edilip değerlendirilmektedir. Kömür teknolojisindeki bu gelişmeler maliyetleri büyük ölçüde
düşürmüş ve zenginleştirme tesislerini kullanım yönünden basitleştirmiştir. 1980 yılında
Güney Afrika'da 2500 ton/h, 1991 yılında Çin'de 2000 ton/h jig ayırma sistemli; Belçika ve
Amerika'da 1400 ton/h kapasiteli kömür yıkama tesisleri en son teknolojiye göre tesis
edilmiştir.
• Biriketleme
Katkı maddeli ilk briket tesisi 1842 yılında Fransa'da kurulmuştur. Briket yapımı sonucu,
linyit kömürünün ev yakıtı olarak kullanımı hızla artmıştır. 1955 yılında yalnızca Almanya'da
50 milyon ton briket üretilmiştir.
İkinci Dünya Savaşına kadar briket üretimi önemini korumuş daha sonra ise katkı maddesi
olarak kullanılan katranın hava kirliliğine yol açarak insan sağlığını olumsuz etkilemesi,petrol
ve doğal gazın gittikçe yaygın olarak kullanılmaya başlanması nedenleriyle briket üretimi
azalmış, briket üretim teknolojisindeki gelişme durmuştur.
- 15 -
www.kimyamuhendisi.com
1965'lerde dünyanın en büyük briket üretici ülkesi, yıllık 68 milyona ton ile Almanya
olmuştur. Halen Almanya, Ukrayna, Polanya, Bulgaristan, Fransa, Moğolistan, Çekolovakya,
Çin, Güney Kore, Avusturalya ve Hindistan gibi ülkelerde briket üretimi sürmektedir.
Briketler, organik ve inorganik bağlayıcılarla ve bağlayıcısız olarak yapılabilmektedir.
Kömür katranı ve zifti, petrol bitümü ve asfaltı, odun katranı, sentetik ve doğal reçine, nişasta,
sulfite likörü, şekerler, melaslar, selüloz bileşikleri ve zamk gibi katkı maddeleri kömür
briketlemede bağlayıcı olarak yaygın kullanım alanı bulmuşlardır. Organik bağlayıcılara
karşın daha ekonomik olan inorganik bağlayıcılar arasında çimento, kil, kireç, mağnezyum
oksit, jips, sodyum ve diğer alkali silikatlar bulunmakta olup kömür briketlemede yaygın
kullanım alanları bulunmamaktadır. Ayrıca organik ve inorganic bağlayıcıların günümüzde
müştereken kullanıldığı görülmektedir.
Briketleme, uygulanan sıcaklığa göre sıcak ve soğuk, kullanım amacına göre sanayi ve ev
yakıtı, uygulanan yönteme göre katkılı ve katkısız olarak yapılmaktadır.
Gazlaştırma teknolojileri ile kömür, buhar, hava, oksijen ve hidrojen ile tepkimeye sokularak
gaz ürünler elde edilmektedir. Üretilen gazların bileşim ve miktarı, kömürün cinsi ve
aktivitesine, kullanılan gazların türüne ve uygulanan gazlaştırma işlemine (basınç, sıcaklık,
v.b) bağlıdır.
Gazlaştırma işleminde gazlaştırma süreçlerine göre çok çeşitli metodlara dayalı tesisler
geliştirilmiş bulunmaktadır.
- 16 -
www.kimyamuhendisi.com
Sıvılaştırma işlemi, kömürün gerek sıvı yakıt, gerekse kimyasal hammadde gereksinimlerini
karşılamak üzere, yüksek enerji yoğunluğu olan, kolayca depolanıp taşınabilecek ve çevre
kirliliği yaratmayacak sıvılara dönüştürülmesidir.
1.3.Kömür Standartları
Kömürlerin kullanımında genel olarak tane boyutu önemli bir faktördür. Kömürler, eleme
sistemindeki üst ve alt elek açıklıkları ile belirtilen boyut gruplarına ayrılır. Çeşitli boyut
grubundaki kömürler değişik tüketim yerlerinde kullanılırlar. Piyasa arz edilen ürünler, tane
boyutunun yanısıra kül, kükürt ve nem içerikleri, mineral madde içerikleri, kalorifik değerler
ile yıkanabilirlik, kurutulabilirlik, briketlenebilirlik ve koklaşabilirlik paratmetreleri bazında
sınıflandırılırlar.
Kömür ticaretinde, kullanım amaçlarına göre istenen kalite için limitler düzenlenmektedir.
Metalurji, cam ve porselen endüstrisinde, yüksek fırınlarda kullanılan kömürlerde, kaba
analizle kuru, mineral maddesiz bazda tesbit edilen uçucu madde, sabit karbon, nem ve kül
miktarları; detay analizle kuru bazda veya nem ve külsüz bazda hidrojen, karbon, nitrojen,
oksijen ve kükürt miktarlarına dair limit değerler önemlidir.
- 17 -
www.kimyamuhendisi.com
Ayrıca kül mineral analizlerinde SiO2, Al203, Fe203, TİO2, CaO, MgO, SO3, ve P2O5 gibi çok
önemli mineral oksitlerin miktarları belirlenmektedir. Ticari anlaşmalarda, kömür külündeki
mineral oksitlerinin limit değerleri, özel spesifikasyonlar olarak kontratlara konulmaktadır.(5)
- 18 -
www.kimyamuhendisi.com
2. HİDROJEN TEKNOLOJİSİ
Hidrojen ekonomisine, hatta uygarlığına geçiş özleminin temelinde çevresel açıdan tamamen
temiz enerji tür ve sistemlerine dönülmesi bulunmakta, 1997’de başlayan Kyoto Protokolu
süreci bu yönde somut bir adım oluşturmaktadır. Hidrojenin güneş enerjisi uygulanarak sudan
üretilmesi bu amaca en uygun seçenek olarak gözükmekte, aynı zamanda kullanıcılara
bağımsızlık getirmektedir.
Bu çalışmada enerji gereksinimi güneş enerjisiyle sağlanan sudan hidrojen üretimi yöntemleri
ele alınmakta; ayrıca hidrojen üretim, iletim, depolama ve kullanım (taşıt, cihaz, bina)
alanlarında geliştirilmekte olan teknolojilerde emniyet, verim, çevresel faktörler ve maliyet
açısından bu günkü durum ve yakın vadede ulaşılması planlanan hedefler; bu konularda öncü
durumdaki devletlerde hazırlanan yasal mevzuat ve standartlar, benimsenen politikalar ve
oluşturulan insiyatifler kısaca gözden geçirilmektedir.
Zaman içinde sıvı ve gaz yakıtların arzında meydana gelecek açıkların kömürden elde
edilecek sentetik yakıtlarla kapatılması ve nihai olarak bu kaynakların nükleer (fizyon ve
füzyon) enerji ve yenilenebilir enerjiyle ( su gücü, güneş, rüzgar) üretilecek elektrikle ikamesi
öngörülmektedir. Oysa, kurulu düzendeki uygulamaların çoğu elektrikle değil yakıtla
çalışmaktadır. Bu kapsamda, sudan elde edilebilen ve çevreyi en az kirleten bir yakıt olarak
hidrojen ağırlık kazanmıştır.
- 19 -
www.kimyamuhendisi.com
Enerji krizinden bu yana, ileriye dönük olarak hidrojenin yeryüzünde ve uzayda yenilenebilir
enerjiyle üretilmesine yönelik tasarım, malzeme ve uygulama çalışmaları geniş ölçekte ve
muhtelif aşamalarda sürmektedir. Gelişmiş ülkeler aralarında işbirliği yaparak bu sektöre
uzanan çok geniş kapsamlı ve uzun vadeli ortak projeler yapmaktadırlar(7).
- 20 -
www.kimyamuhendisi.com
.
3. KÖMÜRÜN YAPISI VE SIVILAŞTIRMA
Ortalama yapı parametrelerinden yararlanılarak ortaya atılan hipotetik kömür modelleri arasında
en yaygın kabul göreni "aromatik/hidroaromatik" yapı modelidir. Bu modele göre alkil,
hidroaromatik ve fonksiyonel gruplar taşıyan ve değişen derecelerde yoğunlaşmış olan aromatik
halka grupları, birbirlerine heteroatom ya da metilen köprüleriyle bağlanmışlardır (9). Şeki! 1'de
bitümlü kömürler için önerilen hipotetik ortalama yapı modeli görülmektedir (10). Şekildeki oklar,
sıvılaştırma sırasında kömürün hızla daha küçük çözünür parçalara bölünmesini sağlayan, göreli
olarak zayıf bağlar olan ve öncelikle krılan heteroatom ve alkil köprülerini göstermektedir.
Kömür makromoleküllerinin kabaca tabakalı, kısmen hidrojen bağlarıyla çapraz bağlı, üç boyutlu,
gözenekli bir yapı oluşturdukları düşünülmektedir. Yapıdaki halka gruplarının aromatikliği,
yoğunlaşma derecesi ve fonksiyonel gruprı kömürleşme derecesine bağlıdır. Sekil 2'de linyitten
antrasite kadar farklı yaslardaki beş ayrı kömür yapısında bulunabilecek hipotetik ortalama yapı
parçaları verilmiştir (11). Bunlar gerçek yapılar değildir, ancak, yaşın yapı üzerindeki etkisini ve
kömür sıvılaştırmanın kimyasını anlamak açısından yararlıdırlar.
Esas olarak karbon ve hidrojenden oluşan, önemli miktarlarda mineral madde ve adsorplanmıs
nem içeren, ayrıca içinde değişen oranlarda heteroatomlar (O,N,S), alkali metaller ve nadir
elementler bulunan kömürlerin analizlerine bakıldığında, kömürleşme derecesi arttıkça, karbon
içeriğinin de arttığı, hidrojen ve oksijen içeriklerinin ve dolayısıyla da HIC oranının ise azaldığı
görülmektedir.
- 21 -
www.kimyamuhendisi.com
- 22 -
www.kimyamuhendisi.com
H/C oranının artırılması piroliz proseslerinde olduğu gibi kok oluşumu sırasında sıvı
ürünü karbonca fakirleştirerek ya da hidrojenle sıvılastırma proseslerinde olduğu gibi
hidrojen ekleyerek gerçekleştirilebilir.
- 23 -
www.kimyamuhendisi.com
Üçüncü ve oldukça farklı bir yaklaşım da kömürün yapısını tamamen kırarak, karbon
monoksit ve hidrojene indirgemek, sonra da bu yapıtaşlannı kullanarak, katalitik olarak ya
doğrudan ya da metanol üzerinden işlenen hidrokarbonları yeniden sentezlemektir.
- 24 -
www.kimyamuhendisi.com
Kömürden sıvıların üretimi demir-çelik endüstrisi tarafından koklaştırma sürecinin yan ürünü
olarak yüzelli yıldır gerçekleştirilmekteyse de, sıvılaştırma çalışmalarının temeli esas olarak
I. Dünya Savaşı öncesinde Almanya'da atılmıştır. İkinci Dünya Savaşı sırasında çekilen petrol
sıkıntısını, Almanya, uçak yakıtı gereksiniminin tümünü, toplam sıvı yakıt gereksiniminin
ise %75'ini, o yıllarda hızla kurduğu kömür sıvılaştırma tesislerinin üretimi ile karşılayarak
aşmıştır.
Öte yandan yine 1913'te Alman Şirketi BASF tarafından hidrojen ve karbon monoksit
arasındaki tepkime ile organik bileşiklerin katalitik sentezini kapsayan bir patent alınmıştır.
Savaş öncesinde ve savaş yıllarında sentez prosesi de hidrojenasyona paralel ve onu
tamamlayıcı bir gelişme göstermiştir. Hidrojenasyon daha büyük çapta ve daha çok hafif
motor yakıtları üretiminde kullanılmış, Fischer-Tropsch yöntemi olarak da bilinen sentez
prosesi ise, dizel dahil, daha ağır motor yakıtları, yemeklik yağ, sabun ve deterjan üretimlerine
yönelmiştir. Aslında benzin gibi hafif hidrokarbon karışımlarının üretimi hedeflenmişse de,
1923 yılında sentez gazından 400-450°C sıcaklık ve 100-150 atm (10-15 MPa) basınçta,
alkalileştirilmiş demir katalizör yardımıyla, esas olarak alkoller, aldehitler ve yağ asitlerinden
oluşan bir karışım elde edilmiştir(15).
- 25 -
www.kimyamuhendisi.com
Benzer tesislerin sayısı 1939'a kadar Almanya'da dokuza yükselmiştir. Toplam kapasite
1943'te 700 000 tona ulaşmış; ancak daha sonra bombalamalar yüzünden diğerleriyle birlikte
bu sıvılaştırma tesisleri de hemen tümüyle yıkılmıştır.
II. Dünya Savası sırasında ve ardından Almanya dışında İngiltere, Fransa, İtalya, ABD,
Hollanda, Kanada, Belçika ve Japonya gibi başka ülkeler de sıvılastırma ile ilgilenmişlerdir.
Ancak bu girişimlerin tümü kısa ömürlü olmuştur (17).
Güney Afrika'da bol, ucuz ve kaliteli kömürle çalışan ve sentez yöntemini kullanan SASOL
ise; dünyada ticari olarak kömür sıvılaştırmayı sürdürebilmiş tek tesistir. 1955'te kurulmuş
olan tesis defalarca genişletilerek ve geliştirilerek günümüze dek yaşamıştır.
1973 petrol krizi, kömür sıvılaştırma konusunun yeniden gündeme gelmesini sağlamıştır.
Büyük petrol şirketlerinin de kömüre yönelmeleriyle bu dönemde sıvılaştırma konusundaki
bilgi ve birikim hızla artmış, II. kuşak sıvılaştırma teknolojilerinin gelişmeleri mümkün
olmuştur (18). Daha düşük basınçlarda yürütülen prosesler ile, katı sıvı ayırımı için yeni
yöntemler geliştirilmiş, sıvılaşma sırasında yer alan tepkimelerin mekanizmaları, hidrojen
gazı ve hidrojen-verici çözücüler ile katalizörlerin rolü, sıcaklık, basınç gibi proses
parametrelerinin etkileri büyük ölçüde aydınlatılmıştır.
- 26 -
www.kimyamuhendisi.com
- 27 -
www.kimyamuhendisi.com
Şekil 3'te şematik olarak gösterildiği gibi, kömürün polimerik yapısının karbon monoksit ve
hidrojen vermek üzere gazlaştınlmayla tamamen kırıldığı sentez yönteminin dışında kalan
tüm "bozundurma" yöntemlerinde kimyasal yapı kısmen korunmakta, yalnız istendiği
oranda bozundurulmaktadır. Bu grupta sayılabilecek olan proseslerin çoğunda çözücü
varlığında piroliz, hidrojenasyon ile birleştirilmiştir(21).
Son onbeş yılda ekstraksiyon ve hidrojenasyon prosesleri giderek içiçe geçmiş ve kömür
sıvılaştınna teknolojisi tek kademeli katalitik proseslerden giderek önce iki kademeli
ışıl/katalitik proseslere, daha sonra da iki Kademeli katalitik/katalitik proseslere doğru
gelişmiştir (22). Bu arada pilot aşamasına kadar gelmiş olan bazı prosesler 80'li yılların
ortalarında araştırma önceliklerinin ve politikalarının değişmesi nedeniyle terkedilmiş ya da
ulaşılan birikim sonucu kısmen değiştirilmiştir. Ancak sıvılaştırma teknolojisindeki
gelişmenin kilometre taşları olmaları nedeniyle farklı proses kavramlarına ve tipik
örneklerine aşağıdaki tartışmalarda kısaca yer verilecektir.
- 28 -
www.kimyamuhendisi.com
Burada sıvılaştırma yöntemlerinin esasları kısaca gözden geçirildikten sonra yalnızca önemli
ve tipik bulunan örnek proseslere değinilecektir.
Sentez yöntemi ile kömürden sıvıların üretiminin ilk aşamasında kömür esas olarak karbon
monoksit ve hidrojen verecek şekilde gazlastınlır. İkinci aşamada sentez gazı potansiyel
katalizör zehirleri gibi istenmeyen bileşenlerden arıtılır, daha sonra da geri döndürülen gaz
ile karıştırılarak ve su gazı denge tepkimesi yardımıyla içindeki CO/H2 oranı ayarlanır. Su
gazı denge tepkimesinde, gazdaki CO'in bir kısmının su buhan ile karbon dioksite dönüş-
türülmesi sağlanır.
H 2 O + CO ↔ H 2 + CO 2
n CO + 2n H 2 → (CH 2 )n + n H 2 0
2n CO + n H 2 → (CH 2 ) n + n C0 2
- 29 -
www.kimyamuhendisi.com
Yönteme ilişkin en önemli sorun, elde edilen ürünün bileşiminin çok geniş bir aralıkta
değişmesi, metandan mumlara kadar çeşitli zincir uzunluklarında parafinik ve olefinik
hidrokarbonların yanısıra aldehidleri ve özellikle alkolleri de içerebilmesidir. Ürünlerin
bileşimi, sıcaklık, basınç, reaktörde kalma süresi, CO/H2 oranı ve hepsinden önemlisi
kullanılan katalizöre bağlıdır (24). Ancak yalnızca metan ve metanol üretimi için % 100
seçicilik elde edilebilmektedir.
- 30 -
www.kimyamuhendisi.com
Son yıllarda bu alandaki çalışmaların çoğu, sentez gazından sıvı yakıt ve kimyasal hammadde
üretimi için seçici katalizörler geliştirmeye yönelmiştir (25). Katalizörler üzerinde alkalilerin
etkisi uzun zamandır bilinmektedir.
CO + 2 H 2 → CH 3 OH
CO 2 + 3 H2 → CH 3 OH + H2 O
- 31 -
www.kimyamuhendisi.com
Güney Afrika'daki SASOL tesislerinde motor yakıtı üretimi yapılmaktadır. Bu tesis kömürden
ticari olarak sıvı yakıt üreten tek tesis olduğu için önemlidir. 1955'te Sasolburg'da işletmeye
alınmış olan SASOL l'in başarıyla gelişmesi sonucu 1974'te çok daha yüksek kapasiteli
SASOL 2'nin, 1979'da da SASOL 3'ün kurulması kararlaştırılmıştır. SASOL l'in proses akım
şeması Şekil 4'te görülmektedir (32).
Gazlaştırma, su buharı ve oksijen ile önemli miktarda metan üreten Lurgi gazlaştıncılannda
gerçekleştirilmektedir. SASOL 1'de üretilen metan diğer gazlarla karıştırılıp satılmaktaysa
da SASOL 2'de üretilen metan, pazar bulunmadığından dönüştürülmekte, bu da prosesin
toplam verimliliğini olumsuz etkilemektedir.
Gazlanmalardan çıkan gaz akımı suyla soğutularak içindeki katran ve yağ ayırılmakta ve
Rectisol Prosesi ile saflastınlmaktadır. Rectisol prosesinde gazda kalan az miktarda katran ve
yağ ile karbon dioksit, hidrojen sülfür, organik kükürt, amonyak ve fenolün ayırılması için
metanol kullanılmaktadır.
Almanya'daki ilk tesislerde kobalt bazlı katalizörler ile sabit yataklı reaktörlerde 0,1-1
MPa'da yürütülmüş olan FT sentez adımı, SASOL I'de Arge ve Synthol tesislerinde Çizelge
2'de verilen koşullarda gerçekleştirilmektedir. Sentez gazının yaklaşık %60'ı Arge sabit
yataklı reaktörlerinde, kalanıysa Synthol akışkan yataklı reaktörlerinde dönüştürülmektedir.
Reaktörden çıkan gaz üründen karbon dioksit ve hidrokarbonlar uzaklaştırıldıktan sonra bir
miktar gaz, reformlama işleminden geçirilerek CO/H2 oranı yaklaşık l:3'e çıkarılarak taze
sentez gazıyla karıştırılmak üzere geri döndürülmektedir.
- 32 -
www.kimyamuhendisi.com
Yağ fazı ise, çözünmüş oksijenli bileşiklerin giderilmesi için katalitik bir işlemden
geçirilmekte, küçük olefinlerin bir kısmı aromatikleşti-rilmekte ve daha sonra benzin ve yakıt
yağı fraksiyonlarına distillenmektedir. Kalan sıvılardan da kimyasal ürünler ve alkoller
kazanılmaktadır.
Arge sentezinin ürünleri düz zincirli, yüksek kaynayan hidrokarbonlar ile alkoller, benzin,
dizel yakıtı ve orta distilatlardır. Synthol sentezinde ise esas olarak benzin, dizel yakıtı ve
sıvılaştırılmış petrol gazlan elde edilmektedir. Mum ve diğer ağır ürünlerin verimi Arge'ye
kıyasla çok daha azdır.
Synthol reaktöründe ısı transfer ortamı olarak da kullanılan katalizör, sentez gazıyla
akışkanlaştınlarak sürüklenmekte ve daha sonra siklonlarda ayrılarak geri döndürülmektedir
(33). Çizelge 3'te SASOL I'in tipik sıvı ürün verimleri görülmektedir.
Secunda Transvaal'de 1980'de tamamlanan SASOL II'de ise F-T sentezi için yalnızca
geliştirilmiş sürüklemeli bir Synthol sistemi kullanılmaktadır. 1982'de devreye giren SASOL
III de SASOL II'nin benzeridir. SASOL II ve SASOL III esas olarak benzin ve yakıt yağı
üretmekteyseler de, önemli miktarlarda etilen, amonyak, kükürt ve katran ürünleri de elde
edilmektedir.
- 33 -
www.kimyamuhendisi.com
Mobil M-Gasoline Prosesi Paulsboro, NewJersey'de bir rafineride günde dört varil metanol
işleyen sabit ve akışkan yataklı pilot tesislerde denenmiştir.
- 34 -
www.kimyamuhendisi.com
- 35 -
www.kimyamuhendisi.com
Sabit yataklı tesiste, dönüştürme reaktöründeki katalizörün, üzerinde biriken kokun üç-beş
haftada bir yakılarak, rejenere edilmesiyle bir yıldan uzun bir sûre kullanılabilmesi mümkün
olmuştur. Bu şekilde katalizörün her kilogramı 13000 kg metanol dönüştürmüş olmaktadır.
Akışkan yataklı tesiste ise katalizörün sürekli olarak rejenerasyonu yapılabilmektedir.
- 36 -
www.kimyamuhendisi.com
Sıvı ürün veriminin, bir retort içindeki, katı kütlenin dışarıdan ısıtılmasıyla ulaşılabilenin
üzerindeki ısıtma hızlarına çıkıldığında ve ürünler de olabildiğince hızlı soğutulduğunda
önemli ölçüde artırılabildiği gözlenmiştir (35). Bu durumda sıvı ürünün ikincil kırılması
azalmakta, verim artmaktadır. Hızlı ısıtma ile elde edilen katran yavaş karbonizasyonla elde
edilene kıyasla daha fazla yüksek kaynayan kesimler içermektedir Flaş piroliz olarak bilinen bu
yöntemin yanısıra hidrojen atmosferinde katalizörlü ya da katalizörsüz olarak yürütülen
hidropiroliz ile de sıvı verimi artırılabilmektedir.
- 37 -
www.kimyamuhendisi.com
Toz halindeki taneciklerin ısıtılması, COED prosesinde, her birinin sıcaklığı bir öncekinden
yüksek olan (315°C, 454°C, 538°C, 815°C) ardışık akışkan yataklarla sağlanırken (36),
Garrett/Occidental Flaş Piroliz prosesinde, özel bir sürüklemeli reaktörde, 750°C'ın
altındaki sıcaklıklarda, genellikle de 590°C dolayında, gaz ürünün geri döndürülen kesimi
içinde ve sıcak katı kalıntı ile temas yoluyla hızlı olarak gerçekleştirilmiştir (37). COGAŞ
prosesinde COED prosesine katı kalıntının gazlaştırılması adımı eklenmiştir. Bu proseslerde
beslenen kömürün %60'ı katı kalıntı olarak elde edildiğinden, bu katının gazlaştınlması
prosesin ekonomikliği açısından önemlidir. COED prosesinin katran verimi %15-20 iken
Garrett/Occidental prosesinde kuru, külsüz bazda %30-35'e çıkarılabilmiştir. Bu proseslerde
25-30° API graviteli, kükürt, azot ve oksijeni uzaklaştırılmış temiz sentetik petrol elde etmek
için, ham katranın hidroişlenmesi gerekmektedir. COED prosesinde bu işlem nikel-
molibden katalizör ile sabit yataklı katalitik bir reaktörde gerçekleştirilmektedir.
Lurgi-Ruhrgas prosesi, geri döndürülen sıcak katı ile flaş piroliz işlemini mekanik bir
karıştırıcıda gerçekleştirmektedir. Toscoal prosesinde ise bitümlü şistler için geliştirilen,
piroliz gazlarıyla önısıtılmış seramik toplar ile temas yoluyla karbonizasyonun
gerçekleştirildiği döner retort kömüre uygulanmıştır.
.H-Coal reaktörüne benzeyen bir hareketli yatak reaktöründe kobalt molibdat, nikel molibdat
gibi hidroişlem katalizörleri kullanılmış ve beslenen kuru, külsüz kömürün %95'i kinolinde
çözünen ürünlere dönüştürülebilmiştir. Prosesin kritik bir özelliği, çok az kül içeren temiz
katı yakıt üretmek için kullanılan kül ayırma yöntemidir. Reaktörde kullanılan hidrojen de bu
işlemden çıkan kül içeren katının gazlaştınlmasıyla elde edilmiştir. Bu yöntemde
fraksiyonasyonun taban ürünü bir antisolvent ile karıştırılarak kül içeren ağır kalıntının
aglomerasyonu sağlanır.
- 38 -
www.kimyamuhendisi.com
Synthoil prosesinde sabit bir CoMo katalizör yatağı kullanılmıştır ve katalizör yüzeyinin
temiz tutulması ve yatağın tıkanmaması, yukarıya doğru çok hızlı akan hidrojenin yarattığı
türbülansla sağlanmaya çalışılmıştır. Reaktördeki yüksek basınç düşüşü ve gerek aşınma
gerekse zehirlenmeden dolayı katalizör ömrünün kısa olması ve katı sıvı ayırması gibi
önemli sorunları olan bu prosesin ayrıntılarına girilmeyecektir.
H-verici çözücü kullanan sıvılaştırma proseslerinde, ortamda hidrojen gazı bulunsa dahi, ısıl
bozunma ürünü olan radikallerin stabilizasyonunda esas olarak çözücüden aktarılan
hidrojenin kullanıldığı bilinmektedir Ortamda hidrojen gazının bulunduğu hidroekstraksiyon
proseslerinde, hidrojen gazının ana işlevi, kömürün mineral maddesinde bulunan katalitik
etkisi olan bileşenler yardımıyla çözücünün yeniden hidrojenasyonunu sağlamak; böylece
azalan H-verme kapasitesini yenilemek ve yine çözücünün şiddetli deney koşullarında
belirginleşen katalitik dehidrojenasyonunu yavaşlatmaktır. Bu arada birincil sıvılaşma ürünü
olan ekstrakün katalitik hidrokrakingi de belli oranda gerçekleşebilir (39). Hidrojen gazı
içermeyen H-verici çözücü sıvılaştırması yöntemiyle de, çözücü/kömür oranı artırıldığı ya da
kullanılmış çözücü geri döndürülmeden önce yeniden hidrojenlendiği takdirde, hidrojen gazı
kullanan hidroekstraksiyon yöntemiyle elde edilen verimlere ulaşılabildiği gözlenmiştir.
Ağır petrollere distilasyon alternatifi bir ayırma yöntemi olarak uygulanan, kömürlere
uygulandığında ise, ekstraksiyon verimlerini artırdığı bilinen ilginç bir yöntem de süperkritik
gaz ekstraksiyonudur (40).
- 39 -
www.kimyamuhendisi.com
Ekstraksiyon ile distilasyon karışımı olan bu yöntemde kritik sıcaklığının üzerinde, hafif
organik çözücülerinkine yakın yoğunluklara sıkıştırılmış gaz çözücüler kullanılır. Bu şekilde
şiddetli parçalayıcı damıtma sonucu sıvıların oluştuğu piroliz sıcaklıklarının altında, normal
olarak distillenemeyecek kadar az uçucu olan bileşikler gaz fazına alınabilmektedir. Çeşitli
maddelerin buhar basınçlarında sıkıştırılmış gaz çözücüler içinde 10 000 katına varan artışlar
olabilmektedir. Çözünmesi istenen maddenin buhar basıncının dolayısıyla da gaz fazdaki
konsantrasyonunun gazın yoğunluğu ile arttığı saptanmıştır (41). Bir başka deyişle gazın
çözme gücü sabit sıcaklıkta yoğunluğu ya da basıncı arttıkça artmaktadır. Sabit basınçta ise
yoğunluk, kritik sıcaklığa yaklaşıldıkça yani sıcaklık azaldıkça artmaktadır. Dolayısıyla da
çözücünün, kritik sıcaklığı ekstraksiyon sıcaklığının hemen altında olacak şekilde
seçilmesi çözme gücünü artırır.
Yöntemin yüksek uçuculuğa sahip olan hafif hidrokarbonlara karşı seçici olması kömürlerin
ekstraksiyonu için uygulanmasını cazip kılmaktadır. Kömürün organik yapısının analizine
yönelik olarak kullanıldığında, yöntem uçucu-laşmanm başladığı fakat ısıl kırılmanın sınırlı
kaldığı 350°C civarında uygulanmaktadır. Bu sıcaklıklarda ekstraksiyon için toluen uygun
bir çözücüdür. Sıcaklığın artırılması ekstrakta geçen kırılma ürünlerinin de artmasına yol
açmaktadır. Toluen ile 400-450°C dolayında elde edilen dönüşmeler 320 -350°C'da elde
edilenlere kıyasla çok daha yüksektir. Bir başka deyişle bu yöntemle kömürlerin
ekstraksiyonu sırasında:
a) Süperkritik akışkan kömürün gözenek yapısına girerek, fiziksel olarak
tutulmuş maddeleri çözer ve
b) Birincil piroliz ürünleri, normal olarak uçucu olmadıkları sıcaklıklarda
çözülür ve katı oluşturan yoğunlaşma tepkimeleri sınırlanmış olur.
- 40 -
www.kimyamuhendisi.com
- 41 -
www.kimyamuhendisi.com
.
Ekstraksiyon proseslerinde kullanılmış olan üç temel yaklaşım vardır: Bunlardan birincisi,
çözücünün H-verici özelliklerinin çözünürleştirme sırasında, SRC-I ve Il'de olduğu gibi
aynı anda ortamda bulunan, ya da COSTEAM prosesindeki gibi, reaktörde üretilen hidrojen
gazı yardımıyla rejenere edilmesidir. İkinci yaklaşım H-verme kapasitesi azalmış olan
çözücünün geri döndürülebilecek distillenebilir belirli kesimlerinin, çözünürleşme
işleminden sonra CSF ve NCB-LSE proseslerinde olduğu gibi ayrıca katalitik hidrokrakingi
ya da hidrojenlenmesidir. Üçüncü yaklaşım ise EDS prosesindeki gibi hem ekstraksiyon
ortamında hidrojen gazı kullanılması, hem de çözücünün ayrıca hidrojenasyonunun
gerçekleştirilmesidir (44).
SRC (Solvent Refined Coal) prosesi çözücü ile rafine edilmiş kömür, bir başka deyişle
neredeyse külsüz, düşük kükürt içerikli temiz bir yakıt üretmek amacıyla geliştirilmiştir.
Sonradan SRC I olarak adlandırılan esas proseste, öğütülmüş kömür geri döndürülmüş yağ
ile karıştırılır ve bu karışıma kömür ağırlığının %2'si oranında, tesisin diğer bölümlerinde
gaz üründen ayırılarak ve kalıntının gazlaştınlmasıyla üretilmiş hidrojen eklenir.
- 42 -
www.kimyamuhendisi.com
- 43 -
www.kimyamuhendisi.com
SRC prosesinin linyitler için geliştirilmiş olan bir benzeri de SRL (Solvent
Refined Lignite) prosesidir (46). Linyitlerin havayla temas
halinde depolanmasının, azot altında ya da damıtık su içinde depolanmaları
na kıyasla, daha düşük sıvı ve SRL verimlerine yol açtığı gözlenmiştir. Karbon
monoksit ve hidrojen atmosferinde yürütülen çalışmalarda elde edilen %77-
84 arası dönüşmelere kıyasla, sentez gazı atmosferinde %88-90 arasında daha
yüksek dönüşme değerlerine ulaşılabilmiştir. Linyitin' önceden kurutulması
ise verimleri olumsuz etkilemiştir. Elde edilen ürün (SRL) bitümlü kömürler
den elde edilene (SRC) çok benzemektedir (47). Kömürün karbon monoksit ve su buharı
atmosferinde sıvılaştırıldığı COSTEAM prosesinde hidrojen su gazı denge tepkimesi
yardımıyla ortamda üretilmektedir.
CO + H 2 O → CO 2 + H 2
Özellikle linyitler gibi daha genç kömürlerin nemli oluşlarından dolayı ortam basıncının
yükselmesi ve yüksek oksijen içeriklerinden dolayı fazla hidrojen tüketmeleri problemlerine
çözüm olması için geliştirilmiş bir prosestir (48). Bazik tuzlar, alkali karbonatlar ve alkali
hidroksitlerin bu yöntemle sıvılastırma sırasında katalitik etkileri olduğu saptanmıştır (49).
Karbon monoksitin linyitteki eterik ve karbonil oksijeni ile birleşerek karbon dioksit oluşturduğu
ve hidrojen tüketimini azalttığı gözlenmiştir. Karbon monoksit ile suyun kömür sıvılaşma
sıcaklıklarında hidrojen vermek üzere girdikleri tepkime oldukça yavaş olduğundan
sıvılaştırma yalnızca karbon monoksit veya sentez gazı (CO/H2) atmosferlerinde de
denenmiş ve hidrojen ile sıvılastırma proseslerinin verimlerine ulaşılmıştır. MgO, CaO ve
SrO gibi metal oksitlerin katalitik etkileri dönüşümü daha da artırmaktadır (50).
CSF (Consol Synthetic Fuel), NCB-LSE (National Coal Board-Laquid Solvent Extraction) ve
CCLP (Chevron Coal Licquefaction Process) prosesten kömürün çözünürleştinlmesini ve
birincil piroliz ürünlerinin rafinasyonunu ayıran birincisi ısıl, ikincisi katalitik iki aşamalı
ikinci kuşak sıvılaştırma proseslerinin en güzel örnekleridir (51). Bu proseslerde katının
cözünürleştirilmesi ve birincil sıvılaşma ürünlerinin kalitelerinin katalitik olarak
yükseltilmesi adımlarını ayrı ayrı opti-mize edebilme olanağı vardır.
- 44 -
www.kimyamuhendisi.com
Gaz çıkışının en aza indirilerek, sıvı verimlerinin artırılabilmesi, hidrojen gazı tüketiminin
ikinci aşamadaki tepkimelere yöneltilerek kısılabilmesi, birinci aşamada inorganiklerin
ayınlmasıyla, ikinci aşamada kullanılan katalizörlerin korunabilmesi, dolayısıyla da etkin
bir kükürt ve azot giderme sağlanabilmesi ve en önemlisi de ihtiyaca göre istenen ürünleri
üretebilecek esnekliğin bulunması bu proseslerin önemli üstünlüklerindendir.
Ayırma sistemlerinde ve akım şemalarındaki bazı farklılıklara karşın temelde benzer oldukları
için bu proseslerden yalnızca İngiltere'de National Coal Board tarafından geliştirilen sıvı
çözücü ekstraksiyonu olarak adlandırılmış prosese değinilecektir. Şekil 8'de akım şeması
verilmiş olan NCB-LSE prosesi, başlangıçtan beri motor yakıtları üretimini amaçlamış olan
iki aşamalı bir prosestiR. Öğütülmüş kuru kömür, proseste üretilmiş H-verici çözücü ile
bulamaç haline getirilip, 410°C'a önısıtılır ve kömürün %95'inin çözünürleştiği reaktöre
beslenir. Reaktörden çıkan karışım 300°C'a soğutulur, basıncı düşürülür ve mineral madde
ile dönüşmemiş kömürün ayınlması için süzülür. Süzme işlemi sırasında, pasta, içinde kalan
ekstrakt çözeltisinin kazanılabilmesi için bir miktar çözücüyle yıkanır ve vakumda kurutularak
yıkama çözücüsü uzaklaştırılır. Ekstrakt çözeltisi daha sonra, hidrojen gazı ile karıştırılır,
210 bara basınçlandınlır ve hareketli hidrokraking reaktörlerine beslenmeden önce 300°C'a
önısıtılır. Hidrokraking ürünleri distillene-rek, geri döndürülecek çözücü kesiminin yanısıra
üç temel ürün kesimi ayırılır. Bunlar propan ve bütandan oluşan sıvılaştınlmış petrol
gazlan, 180°C'ın altında kaynayan nafta kesimi ve 180-300°C aralığında kaynayan orta
distilat kesimidir. Bunlara ek yan ürün olarak bir de 500°C'ın üzerinde kaynayan zift kesimi
elde edilir. Diğer yan ürünler esas olarak metan ve etandan oluşan hidrokarbon gazlar ile
desülfürizasyon ve denitrojenasyon tepkimelerinin ürünleri olan hidrojen sülfür ve amonyak
gazlandır. Bu proses ile bitümlü kömürlerin yanısıra linyitler ve kahverengi kömürler de
başanyla sıvılaştınlabilmişlerdir. İkinci kademede çözücünün yeniden hidrojenlenmesi
sağlanıyorsa da, esas amaç ekstraktın hidrokrakingı ile distillenebilir ürün veriminin
artırılmasıdır. Bu kademede alumina destek üzerine emdirilmiş ve kısmen nikel ile
güçlendirilmiş molibden sülfür katalizörleri kullanılmakta ve katalizör ekleme ya da
çıkarmaya elveren hareketli yatak reaktörü, aktiviteyi belli bir düzeyde korumayı
sağlamaktadır.
- 45 -
www.kimyamuhendisi.com
EDS (Exxon Donor Solvent) prosesinde hem sıvılaşma reaktörü ürünlerinden ayınlan bir
distilat kesiminin katalitik hidrojenasyonu ile hidrojence zengin bir çözücü üretilip gen
döndürülmüş, hem de sıvılaşma reaktörü 12-17 MPa hidrojen basıncı altında (430—480°C)
çalıştırılmıştır. Katı da içeren ürünler distilasyon ile gaz yakıtlar, nafta, distilatlar ve katı
içeren bir vakum distilasyonu kalıntısına ayırılmıştır. Vakum kalıntısının akışkan
koklaştırmasıyla bir miktar daha sıvı ürün elde edilmiştir. Üretilen kok ise gazlaştırılarak
yakıt gazı üretiminde kullanılmıştır. Amonyak, elementer kükürt ve kül dışındaki tüm ürünler
distillenebilir sıvılardır (52).
Ağır petrollere distilasyon alternatifi bir ayırma yöntemi olarak uygulanan, kömürlere
uygulandığında ise, ekstraksiyon verimlerini artırdığı bilinen ilginç bir yöntem de süperkritik
gaz ekstraksiyonudur (53). Ekstraksiyon ile distilasyon karışımı olan bu yöntemde kritik
sıcaklığının üzerinde, hafif organik çözücülerinkine yakın yoğunluklara sıkıştırılmış gaz
çözücüler kullanılır. Bu şekilde şiddetli parçalayıcı damıtma sonucu sıvıların oluştuğu piroliz
sıcaklıklarının altında, normal olarak distillenemeyecek kadar az uçucu olan bileşikler gaz
fazına alınabilmektedir. Çeşitli maddelerin buhar basınçlarında sıkıştırılmış gaz çözücüler
içinde 10 000 katına varan artışlar olabilmektedir. Çözünmesi istenen maddenin buhar
basıncının dolayısıyla da gaz fazdaki konsantrasyonunun gazın yoğunluğu ile arttığı
saptanmıştır (54). Bir başka deyişle gazın çözme gücü sabit sıcaklıkta yoğunluğu ya da
basıncı arttıkça artmaktadır. Sabit basınçta ise yoğunluk, kritik sıcaklığa yaklaşıldıkça yani
sıcaklık azaldıkça artmaktadır. Dolayısıyla da çözücünün, kritik sıcaklığı ekstraksiyon
sıcaklığının hemen altında olacak şekilde seçilmesi çözme gücünü artırır.
Yöntemin yüksek uçuculuğa sahip olan hafif hidrokarbonlara karşı seçici olması kömürlerin
ekstraksiyonu için uygulanmasını cazip kılmaktadır. Kömürün organik yapısının analizine
yönelik olarak kullanıldığında, yöntem uçucu-laşmanm başladığı fakat ısıl kırılmanın sınırlı
kaldığı 350°C civarında uygulanmaktadır. Bu sıcaklıklarda ekstraksiyon için toluen uygun
bir çözücüdür. Sıcaklığın artırılması ekstrakta geçen kırılma ürünlerinin de artmasına yol
açmaktadır. Toluen ile 400-450°C dolayında elde edilen dönüşmeler 320 -350°C'da elde
edilenlere kıyasla çok daha yüksektir.
- 46 -
www.kimyamuhendisi.com
- 47 -
www.kimyamuhendisi.com
Özellikle linyitler gibi daha genç kömürlerin nemli oluşlarından dolayı ortam basıncının
yükselmesi ve yüksek oksijen içeriklerinden dolayı fazla hidrojen tüketmeleri problemlerine
çözüm olması için geliştirilmiş bir prosestir (56). Bazik tuzlar, alkali karbonatlar ve alkali
hidroksitlerin bu yöntemle sıvılastırma sırasında katalitik etkileri olduğu saptanmıştır.
Karbon monoksitin linyitteki eterik ve karbonil oksijeni ile birleşerek karbon dioksit oluşturduğu
ve hidrojen tüketimini azalttığı gözlenmiştir. Karbon monoksit ile suyun kömür sıvılaşma
sıcaklıklarında hidrojen vermek üzere girdikleri tepkime oldukça yavaş olduğundan
sıvılaştırma yalnızca karbon monoksit veya sentez gazı (CO/H2) atmosferlerinde de
denenmiş ve hidrojen ile sıvılastırma proseslerinin verimlerine ulaşılmıştır. MgO, CaO ve
SrO gibi metal oksitlerin katalitik etkileri dönüşümü daha da artırmaktadır (57).
CSF (Consol Synthetic Fuel), NCB-LSE (National Coal Board-Laquid Solvent Extraction) ve
CCLP (Chevron Coal Licquefaction Process) prosesten kömürün çözünürleştinlmesini ve
birincil piroliz ürünlerinin rafinasyonunu ayıran birincisi ısıl, ikincisi katalitik iki aşamalı
ikinci kuşak sıvılaştırma proseslerinin en güzel örnekleridir (58). Bu proseslerde katının
cözünürleştirilmesi ve birincil sıvılaşma ürünlerinin kalitelerinin katalitik olarak
yükseltilmesi adımlarını ayrı ayrı opti-mize edebilme olanağı vardır. Gaz çıkışının en aza
indirilerek, sıvı verimlerinin artırılabilmesi, hidrojen gazı tüketiminin ikinci aşamadaki
tepkimelere yöneltilerek kısılabilmesi, birinci aşamada inorganiklerin ayınlmasıyla, ikinci
aşamada kullanılan katalizörlerin korunabilmesi, dolayısıyla da etkin bir kükürt ve azot
giderme sağlanabilmesi ve en önemlisi de ihtiyaca göre istenen ürünleri üretebilecek
esnekliğin bulunması bu proseslerin önemli üstünlüklerindendir.
- 48 -
www.kimyamuhendisi.com
Ayırma sistemlerinde ve akım şemalarındaki bazı farklılıklara karşın temelde benzer oldukları
için bu proseslerden yalnızca İngiltere'de National Coal Board tarafından geliştirilen sıvı
çözücü ekstraksiyonu olarak adlandırılmış prosese değinilecektir. Şekil 8'de akım şeması
verilmiş olan NCB-LSE prosesi, başlangıçtan beri motor yakıtları üretimini amaçlamış olan
iki aşamalı bir prosestir (59). Öğütülmüş kuru kömür, proseste üretilmiş H-verici çözücü ile
bulamaç haline getirilip, 410°C'a önısıtılır ve kömürün %95'inin çözünürleştiği reaktöre
beslenir. Reaktörden çıkan karışım 300°C'a soğutulur, basıncı düşürülür ve mineral madde
ile dönüşmemiş kömürün ayınlması için süzülür. Süzme işlemi sırasında, pasta, içinde kalan
ekstrakt çözeltisinin kazanılabilmesi için bir miktar çözücüyle yıkanır ve vakumda kurutularak
yıkama çözücüsü uzaklaştırılır. Ekstrakt çözeltisi daha sonra, hidrojen gazı ile karıştırılır,
210 bara basınçlandınlır ve hareketli hidrokraking reaktörlerine beslenmeden önce 300°C'a
önısıtılır. Hidrokraking ürünleri distillene-rek, geri döndürülecek çözücü kesiminin yanısıra
üç temel ürün kesimi ayırılır. Bunlar propan ve bütandan oluşan sıvılaştınlmış petrol
gazlan, 180°C'ın altında kaynayan nafta kesimi ve 180-300°C aralığında kaynayan orta
distilat kesimidir. Bunlara ek yan ürün olarak bir de 500°C'ın üzerinde kaynayan zift kesimi
elde edilir. Diğer yan ürünler esas olarak metan ve etandan oluşan hidrokarbon gazlar ile
desülfürizasyon ve denitrojenasyon tepkimelerinin ürünleri olan hidrojen sülfür ve amonyak
gazlandır. Bu proses ile bitümlü kömürlerin yanısıra linyitler ve kahverengi kömürler de
başanyla sıvılaştınlabilmişlerdir. İkinci kademede çözücünün yeniden hidrojenlenmesi
sağlanıyorsa da, esas amaç ekstraktın hidrokrakingı ile distillenebilir ürün veriminin
artırılmasıdır. Bu kademede alumina destek üzerine emdirilmiş ve kısmen nikel ile
güçlendirilmiş molibden sülfür katalizörleri kullanılmakta ve katalizör ekleme ya da
çıkarmaya elveren hareketli yatak reaktörü, aktiviteyi belli bir düzeyde korumayı
sağlamaktadır.
EDS (Exxon Donor Solvent) prosesinde hem sıvılaşma reaktörü ürünlerinden ayınlan bir
distilat kesiminin katalitik hidrojenasyonu ile hidrojence zengin bir çözücü üretilip gen
döndürülmüş, hem de sıvılaşma reaktörü 12-17 MPa hidrojen basıncı altında (430—480°C)
çalıştırılmıştır. Katı da içeren ürünler distilasyon ile gaz yakıtlar, nafta, distilatlar ve katı
içeren bir vakum distilasyonu kalıntısına ayırılmıştır.
- 49 -
www.kimyamuhendisi.com
Vakum kalıntısının akışkan koklaştırmasıyla bir miktar daha sıvı ürün elde edilmiştir.
Üretilen kok ise gazlaştırılarak yakıt gazı üretiminde kullanılmıştır. Amonyak, elementer
kükürt ve kül dışındaki tüm ürünler distillenebilir sıvılardır (60).
- 50 -
www.kimyamuhendisi.com
En yaygın olarak kullanılan çözünürlük grupları pentanda (ya da hekzanda) çözünen yağlar,
pentanda çözünmeyip benzende (ya da toluende) çözünen asfaltenler ile benzende
çözünmeyip piridinde (ya da THF de) çözünen preasfaltenlerdir (61). Yağlar bazı çalışmalarda
maltenler, preasfaltenler de asfaltoller olarak adlandırılmaktadır (62). Silikajel adsorpsiyon
kromatografisi ise alkanları aromatiklerden, aromatikleri ise kendi içinde polarlık ve halka
sayılarına göre ayırmakta kullanılmaktadır. Bazı çalışmalarda ekstrakü molekül boyutuna göre
alt kesimlere ayırmak amacıyla uygulanan jel geçirgenlik (ya da "boyut dışlama") kroma-
tografisinden sayıca ortalama molekül ağırlıklarını ve molekül ağırlığı dağılımlarını
belirlemekte de yararlanılmaktadır (63). Fonksiyonel grupların incelenmesi ise genellikle kızılötesi
(IR) Spektroskopisi ve kimyasal analizler yardımıyla gerçekleştirilmektedir.
- 51 -
www.kimyamuhendisi.com
Bitümlü bir kömürden bozundurucu yöntemlerle elde edilen ürün verimlerinin tipik örnekleri
Çizelge 7'de verilmiştir. Çizelgede proseslerin hidrojen tüketimleri de görülmektedir.
H-Coal ve SRCII prosesleriyle en düşük kalıntı verimleri elde edilmiş ancak bu, yüksek gaz
çıkısı ve hidrojen tüketimi ile gerçekleştirilebilmiştir. SRC I ile daha fazla ekstrakt, daha az gaz
üretilmiş, daha az hidrojen tüketilmiştir. Kısa temas sürelerinde çözünürleştirme gaz
verimini daha da düşürmüştür.
- 52 -
www.kimyamuhendisi.com
Çizelge 7'deki verimler reaktöre beslenen kuru, külsüz kömür üzerinden hesaplanmıştır. SRC
II'de elde edilen 450°C'ın üzerinde distillenebilen ürün ve dönüşmemiş kömür, proses için
gereken hidrojeni üretmek üzere bir gazlaştıncıya gönderilmiştir. Üretilen hidrojenin her tonu
için yaklaşık 5,1 ton vakum kalıntısı/kömür tüketilmiştir. Bu değerin kullanılmasıyla, diğer
proseslerin sıvı verimleri proses için gereken her ton hidrojeni öncelikle, 5,7 ton kkb
dönüşmemiş kömür, daha sonra 5,1 ton distilasyon kalıntısı, son olarak da 5,8 ton kkb
kömür kullanımıyla üretecek şekilde düzeltilmiştir. Sıvılaştırma ve gazlaştırma bölümlerine
beslenen kkb kömür üzerinden hesaplanmış yararlı sıvı ürünlerin düzeltilmiş verim ve
analizleri Çizelge 8'de verilmiştir.
H-Coal ürününün en yüksek hidrojen içeriğine ve ısıl değere sahip olduğu, ancak toplam
yararlı sıvı ürün veriminin, kalıntı sıvıları ürüne alan proseslerde daha yüksek olduğu
görülmektedir.
- 53 -
www.kimyamuhendisi.com
- 54 -
www.kimyamuhendisi.com
Ülkemizde kömür teknolojileri üzerine yapılan çalışmalar her geçen gün artmakta ve önem
kazanmakta olup, üretim, sıvılaştırma ve gazlaştırma prosesleri üzerinde yapılan çalışmalar da
özellikle son yıllarda önem kazanmıştır.
TUĞRUL, T., ve Ç.A. (1978) Tunçbilek ve Elbistan linyitlerinin 400°C sıcaklık ve 16 MPa
basınçta toluen ile süperkritik gaz ekstraksiyonundan kuru, külsüz bazda sırasıyla %23,1 ve
%24,1 ekstrakt verimleri elde etmişler ve ürünleri gaz kromatografisi/kütle spektrometresi ile
incelemişlerdir. BARTLE, K.D., ve Ç.A. (1979) Elbistan ve Seyitömer linyitlerinden
süperkritik toluen ile 340°C ve 8 MPa'de elde edilen ekstraktlann çözücü ekstraksiyonu ve
silikajel kromatografisi ile ayırdıkları aromatik kesimlerinin, NMR, IR ve diğer yöntemleri kulla-
narak, ortalama yapılarını kıyaslamışlardır. CEYLAN, R., ve Ç.A. (1981) Zonguldak kömüründen
360°C sıcaklıkta süperkritik toluen ile elde edilen ekstrakt veriminin, basıncın 11,6 MPa'den
29 MPa'a artırılmasıyla, %19'dan %32'ye yükseldiğini gözlemişlerdir. Ekstrakt verimleri
linyitlerden elde edilene yakın olmakla birlikte, GC/MS yöntemi ile incelenen ekstrakt
kesimlerinin yapılarının önemli ölçüde farklı olduğu belirlenmiştir.
CANEL, M. (1982) Tunçbilek linyitinin, 2,5°C/dakika hızıyla 550°Ca dek ısıtıldığı sürekli bir
sistemde, 100 bar sabit basınçta toluen, toluen/tetralin karışımları, toluen/H2 gazı karışımları ve
toluen/tetralin/H2 gazı karışımları ile ekstraksiyonunu incelemiştir. Çözücü içine artan
miktarlarda hidrojen gazı gönderildiğinde ekstrakt veriminin önce arttığı sonra gaz
yoğunluğundaki düşüş nedeniyle tekrar azaldığı gözlenmiştir. Toluene yalnızca %10 oranında
tetralin eklenmesiyle toplam dönüşme %28'den %68'e, ekstrakt verimi ise %14'ten %33'e
çıkarılabilmiştir. Tetralin ve H2 gazının birlikte eklenmesi durumunda, H-verme işlevinin
tetralin tarafından gerçekleştirildiği, H2 gazının ise ortamın yoğunluğunu, dolayısıyla da gazın
çözme gücü ve ekstrakt verimini düşürdüğü görülmüştür.
- 55 -
www.kimyamuhendisi.com
Yukarıda sözü edilen çalışmalarda en yüksek dönüşme ve verim değerlerinin elde edildiği
yüksek kükürtlü Mengen ve Beypazarı linyitlerinin tetralin varlığında sıvılaşma davranışları
üzerinde sıcaklık, süre, çözücü/linyit oranı N2/hava atmosferleri ve kuru/yaş beslemenin
etkileri incelenmiştir (67). Tüm sıcaklık ve sürelerde Mengen linyitinden, Beypazarı linyiti'ne
kıyasla daha yüksek dönüşme ve sıvı verimleri elde edilmekteyse de, fark, özellikle düşük
sıcaklık ve kısa tepkime sürelerinde çok belirgindir.
- 56 -
www.kimyamuhendisi.com
Beypazarı, Çan, Elbistan, Ilgın, Kangal, Karlıova, Saray, Seyitömer, Soma, Tunçbilek ve
Yatağan linyitleri ile yaptıkları ayrıntılı çalışmada DİNÇER, S., ve Ç.A. (1989), sıcaklık,
basınç, çözücü türü, ortam gazı ve katalizörün sıvılaştırma verimleri ve toplam dönüşme
üzerindeki etkilerini incelemişlerdir. Çözücü/linyit oranının 2/1 ve tepkime süresinin de bir
saat olarak alındığı bu deneylerde manyetik karıştırıcı bir reaktör kullanılmıştir 40 bar soğuk
hidrojen basıncı altında tetralin, antrasen yağı ve kreozot yağı varlığında yapılan hidro-
sıvılaştırma deneylerinde, 440°C en uygun çalışma sıcaklığı olarak seçilmiştir. Bu
sıcaklığın üzerinde yağ verimlerinde azalma görülmektedir. Hidrojen basıncının 40-80 bar
aralığında artmasıyla sıvı verimlerinin de arttığı gözlenmiş, pratik sınırlamalar nedeniyle 80
barın üzerine okumamıştır. 440°C ve 80 bar soğuk hidrojen basıncında, tetralin ile
Seyitömer dışındaki tüm linyitlerden, antrasen ve kreozot yağına kıyasla daha yüksek yağ
verimleri elde edilmiştir. Aynı şekilde Saray ve Yatağan dışındaki tüm linyitler için antrasen
yağı, kreozot yağına kıyasla daha yüksek toplam dönüşme değerleri vermektedir. Denenen
katalizörlerden CoMo yağ verimlerinin, kırmızı çamur ise asfalten verimlerinin artmasına
yol açmıştır (69). Çözücü olarak antrasen yağı ve kreozot yağı kullanıldığında ortam gazında
hidrojen olması zorunludur. Azot altında antrasen yağı ile yapılan deneylerde çok düşük
dönüşmeler ve sıfıra yaklaşan yağ verimleri elde edilmiştir. Oysa azot altında tetralinle
yürütülen deneylerin verimleri, hidrojen altında tetralinle yürütülen hidrosıvılaşma verimlerine
çok yakındır. Antrasen yağı ve kreozot yağı ile yapılan deneylerde ortam gazı olarak 1:1
oranında CO:H2 içeren sentez gazı denendiğinde hidrojen gazına kıyasla daha az etkili
bulunmuşsa da azot ortamına kıyasla elde edilen verimler çok daha yüksektir.
- 57 -
www.kimyamuhendisi.com
Daha yüksek gaz ve daha düşük sıvı verimleri elde edilmesine karşın, sentez gazıyla,
özellikle yüksek oksijen içeren linyitlerde hidrojen tüketimi önemli ölçüde
azaltılabildiğinden seçimi prosesin ekonomisi belirleyecektir.
GÜRÜZ, G., ve Ç.A. (1987) tarafından Türkiye'deki onbir linyit örneği üzerinde tetralin ve
70 atmosfer hidrojen gazı varlığında 420°C'da 15 dakikalık tepkime sürelerinde yapılan
sıvılaştırma deneyleri sonucunda, en yüksek sıvı verimi Beypazarı linyitinden, yağ içeriği
yüksek en hafif sıvı ise Karlıova linyitinden elde edilmiştir. Yatağan linyitinin de oldukça
yüksek yağ verimi verdiği çalışmada, sıcaklığın 380-440°C, tepkime süresinin 0-65 dakika ve
katalizör konsantrasyonunun %0,1-%1,0 arasında artması ile dönüşme ve verimlerde,
çözücü/kömür oranının 1,5-3,0 aralığında artması ile de sıvı ve yağ veriminde artış
gözlenmiştir.
DURUSOY, T., ve Ç.A. (1989), Elbistan linyitinin 2/1 oranında tetralin ile, 3 atmosfer
hidrojen basıncı altında sıvılaştırılmasında %1 oranında katılan ZnCl2, FeS ve CoMo
katalizörlerinin etkilerini incelemişlerdir. En yüksek toplam dönüşme ve verim değerleri
ZnCl2 katalizörüyle elde edilmiş, bunu FeS katalizörü izlemiştir. Katalizör kullanımı ile
toplam sıvı ve yağ verimlerinde artış gözlenirken, sıvının preasfalten ve asfalten içerikleri
azalmıştır.
OELERT, H.H., ve Ç.A. (1982) Çan, Elbistan ve Seyitömer linyitlerini 90 bar H2 gazı
ortamında, kömürden türetilmiş bir yağ ve kırmızı çamur + Na2S varlığında sıvılaştırdıklan
deneylerde sıcaklık ve sürenin etkisini incelemişlerdir. Katalizörsüz yapılan
hidrosıvılaştırma deneylerinde dönüşmede görülen azalmanın kül içeriği ile ilişkili olduğu
belirlenmiştir.
Çan ve Elbistan linyitlerinin kullanıldığı bir başka katalitik hidrojenasyon çalışmasında 350-
430°C sıcaklık ve 4-11 MPa basınç aralıklarında hidrojen gazı ve NiMo katalizör ile yüksek
dönüşme ve sıvı verimleri elde edilmiştir (70). Asfalten ve azot içerikleri düşük olan ve
sıcaklıkla daha da azalan sıvıların oldukça yüksek kükürt içerdikleri gözlenmiştir. Hidrojen
basıncının artırılması ve katalizör kullanımı ile asfaltenler ve azotun yanısıra kükürt içeriği
de azaltılabilmiştir.
- 58 -
www.kimyamuhendisi.com
Farklı araştırmacı ve gruplarca laboratuvar ölçeğinde elde edilen bilgi ve tecrübelerin daha
planlı bir şekilde ve uygulamada çıkacak teknik problemleri saptamak ve çözmek amacıyla
daha büyük ölçekli çalışmalarda birleştirilmesi, Türkiye'de sıvılaştırma teknolojisinin
geliştirilebilmesi için atılmış önemli bir adım olacaktır.
- 59 -
www.kimyamuhendisi.com
KAYNAKÇA
- 60 -
www.kimyamuhendisi.com
- 61 -