You are on page 1of 21

Patara

Antik Kenti

Mimar Mert YENİDOĞAN


Mayıs, 2011

[Likya Birliği Başkenti, PATARA]


Patara, Likya Birliğine dahil olan en önemli kentlerden birisiydi. Kent, sınırları içerisinde Likya Birliği’nin
meclis binasını barındırmaktaydı ve antik dönemin en başarılı demoktarik yapısı olarak anılan sisteme
500 yıla yakın bir süre liderlik yapmıştı. Bölgedeki en önemli güçlerden biri olan Patara kenti zamanın ve
doğanın gücüne yenik düşerek 16. Yüzyılın sonlarından itibaren yalnızlaşmaya başlamıştı.
YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

Patara Antik Kenti

Mimar Mert YENİDOĞAN

FBE Mimarlık Anabilim Dalı Mimari Tasarım Progrımda Hazırlanan

MAKALE

Doğal Çevre-Mimari Tasarım İlişkisi

Ders Yöneticisi : Yrd. Doç. Dr. Yasemen Say Özer

Mayıs, 2011
PATARA ANTİK KENTİ

Özet

Patara, Likya Birliğine dahil olan en önemli kentlerden birisiydi. Bugün Patara kentinin
başlangıcının Hitit yazılı kaynaklarında Tunç Çağına kadar uzandığı, M.Ö. 8. Yüzyıl’dan daha
öncelere dayandığını görülebilmetedir. Kent, Likya Birliğin’deki 3 oy verme hakkına sahip 6
şehirden birisiydi, sınırları içerisinde Birliği’nin meclis binasını barındırmaktaydı ve antik
dönemin en başarılı demoktarik yapısı olarak anılan sisteme 500 yıla yakın bir süre liderlik
yapmıştı. Bölgedeki en önemli güçlerden biri olan Patara Kenti zamanın ve doğanın gücüne
yenik düşerek 16. Yüzyılın sonlarından itibaren yalnızlaşmaya başlamıştı. Bugün kentin büyük
bir bölümü toprak altında kalmıştır, görünebilen yapıların çoğunluğu ise Roma dönemine aittir.

1.Giriş

Patara Antik kenti Antalya-Muğla il sınırını çizen Eşen Çayı’nın az doğusunda, bereketli
Xanthos vadisinin güneybatı ucunda yer alır (Resim 1). Kent; Xantos ırmağı ağzının yakınında
konumlanmış, önemini tüm antik çağlar boyu görkemli limanına, Delphi ve Delos'la eşdeğerde
ApolIon önbiliciliğine borçlu, adını söylencede Apollon'un Xanthos kızı Lykia'dan olma oğlu

Resim 1 - Patara Kentinin Xanthos Resim 2 - Patara Kentinin Çevre Kentlerle


Vadisindeki Yeri [1] İlişkisi [10]
Pataros'tan alan, yerli dilinde Patara'dan uyarlama bir Lykia kenti.[2] Hititçe'de Patar, Likya
dilinde Pttara olarak anılan kent [12] Xanthos, Pınara, Olympos, Myra ve Tlos'la (Resim 2)
birlikte Lykia Birliği'nin ayrıcalıklı altı
büyüğünden biriydi; halkının salt diğer
Lykia kentlerinin değil, Roma'nın yurttaşlık
haklarına yaraşık görüldüğü, Birliğin politik
nabzının attığı, bu nedenle de ilgili Roma
yöneticilerinin konakladığı bir metropoldü.
Erken Hristiyanlık Çağı'nda Metropolit'in
oturduğu ve Aziz Nikolaus'un doğduğu,
erdemli öğretisini yetkinleştirdiği kutsal bir
Resim 3 - Patara Kentinin Çevre Kentlerle
İlişkisi [1]
başkent,.[2] Likya Birliği’nin en büyük liman kenti olan Patara, Esen Çayı’nın taşıdığı alüvyonlar
ve kumla beraber denizle bağlantısı kopmaya başlamış ve 16 Yüzyılın sonlarına doğru tamamen
yitirmişti.

Patara’nın kentsel oluşumu ve gelişimi konusundaki bilgilerimiz salt yer dokusunda ve


yüzeyde gözlemlenebilen mimari kalıntılarla sınırlıdır. Kent büyüktür; Doğucasarı akropol suru
ile Alakür sırtındaki batı “suru” arası ve güneyde liman ağzında yükselen Kurşunlutepe ile
kuzeyde kente giriş konumundaki Kısık Geçidi arası alan yaklaşık 100 hektar ölçülür (Şekil 2).
Doğuda Fırnaz Koyu ya da onun kuzey yukarısından geçen antik suyolu Delikkemer’le (Resim 4)
sonlanan geniş dağlık alandaki hemen her tepe düzlüğünde yapı kalıntıları vardır; Erentepe’deki
en yüksek olanıdır, Ksanthos Vadisi’ne egemen konumuyla da gözetleme işlevli bir “karakol”
olmalıdır. Gökdere, Makbara, Yalı, Tavas, Muarönü, Muarkürü, Gemicikönü, Gemicik, Kulaksız
ve Gürlen’deki kalıntılar, kent merkezinden uzak olmayan çiftlik yerleşimlerinden kalmadır.
Merkezi oluşturan geniş alan, sık bitki örtüsü, bataklık ve kum altındadır; bu doğal doku, kentsel
dokuyu gizler. [1]

2.Jeolojik Değişim Süreci

Patara’yı, Ksanthos Irmağı’nın getirdiği


alüvyonlarla 15000 yıl kadar öncesinden
başlayarak oluşan ve giderek genişleyen delta
düzlüğü biçimlendirir. E. Öner’in “günümüzden
3000-2000 yıl öncesinde” öngördüğü
jeomorfolojik araştırma sonuçları; Likya’nın
bereketi olan, yüreği olan Xanthos Vadisi’nin
(Resim 1) en geç Tunççağ başlangıcında Letoon
çizgisine genişlemesine engel sayılmamalıdır.
Çünkü Patara, anılan zamanla örtüşen “Erken
Demirçağ ve Romaçağı”nda artık doğudan
karaya Fırnaz kıyısı üzerindeki dar bir sırtla bağlı,
kuzeyi ve batısı bataklıklarla kuşatılmış, zor geçit
veren dağlık bir yarımada ucunda bir koy
olmamalıdır. Kuzeyini kuşatan eskinin “Eşen
Körfezi” de, kentin doğal kapısı önemindeki Kısık
Geçidi çevresine dek dolmuş, vadiyle organik
bağ o zamanlar kurulmuş olmalıdır; çünkü bu
Resim 4 - Delikkemer [1]
oluşum, kent kuruluşunda da belirleyicidir.[1]

Patara kenti ve liman güneyi Akdeniz’e açık tektonik kökenli küçük bir oluk içinde bulunur.
Bu oluk Eşen ovasından kalker yapılı Gürlen sırtı ile ayrılmıştır. Ova ile bağlantısı kuzeydeki Kısık
boğazıyladır. Eski çağlarda, oluğa doğru sokulan denizin oluşturduğu doğal koy, liman olarak
kullanılmıştır . Yakın çevredeki rölyefin kalker yapılı olması nedeniyle, koy, uzun süre
alüvyonlarla dolmadan varlığını korumuştur. Ancak bu alan günümüzde, bir bataklık halinde
olup denizle bağlantısı kıyı kumulları ile kesilmiştir. [9]
Şekil 1 - Eşen Çayı Taşkın-Delta Ovasının Gelişme Evreleri. *9+

Günümüzden 15000 yıl önce başlayan Holosen transgresyonu ile deniz seviyesi -100
metrelerden bugünkü seviyesine doğru hızla yükselmeye başlamıştır. Bunun sonucunda Patara
oluğu içinde bir koy meydana gelirken, aynı zamanda Eşen ovasının bulunduğu alanda da geniş
bir körfez oluşmuştur (Şekil 1). Bu dönemde (günümüzden önce 15000-6000 yılları arası) Eşen
çayı sediman taşımış, ancak deniz seviyesinin yükselme hızı fazla olduğu için denizin karaya
doğru ilerleyerek Eşen depresyonunu kaplaması mümkün olmuştur. Eşen çayı kuzeydeki
vadisinden akıp bu körfeze dökülürken bugün olduğu gibi dar bir boğazdan geçmiştir. Bu sırada
iri unsurlar (çakıl ve bloklar) boğaz gerisinde kalırken, daha çok ince sedimanlar (kil, silt, kum) bu
boğazdan geçebilmiştir. Bu sedimanlar başlangıçta boğaz önünde birikerek küçük bir delta
oluşmuştur.[9]
Şekil 2 – Patara Şehrinin Genel Dağılımı. [1]
3.Tarihi Gelişim Süreçi

Daha öncede belirtildiği gibi Patara kentinin tarihi M.Ö. 8. Yüzyıla kadar uzanmaktadır. Kent
tarihi boyunca önemli olaylara tanıllık etmiştir; Büyük İskender tarafından kuşatılmış, Likya
Birliğine Başkentlik yapmış, Roma’nın Likya-Pamphilya Eyaletlerinin başkentliğini yapmış,
Anadolu’dan hububat sevkiyatı için kullanılan akdenizdeki 3 büyük granariumdan birisi yine
Patara kentinde bulunmaktadır.[2-12]

3.1 Tunç Çağı

Kentin büyük bir bölümünün


toprak altında olmasına rağmen
kentin zamansal gelişimi
yüzeyden okunabilmektedir.
Doğucasarı Akropolü’nün
zamansal eskiliği (Şekil 2), Hitit
yazılı kaynaklarından bilinir.
Büyük kral IV. Tuthaliya, Lukka
seferinin anlatıldığı Luvi
hieroglifinde, “Patar Dağı’nın
karşısında adaklar adadım,
armağanlar verdim, steller
diktim, tanrılara (evler)
yaptım” derken, o dağın kente,
denize ve Ksanthos Vadisi’ne
egemen konumdaki Doğucasarı Resim 5 – Latoon Kazılarında Çıkan Likya yazıtları [11]
olduğu sanılır. Çünkü “Dağ’a
karşı”durduğu yer, batı topuğundaki Patara Limanı’na çok uyar; ve çünkü Patara’da dağ
tanrılığına kutsal olan mihraplar, hem de dört örneğiyle, salt orada oyulmuştur kayaya.
Yerleşime dair yoğun izler vermeyişi, buna karşın dar doruk düzlüğüne -belki bir pagan tapınağı
üzerine- bir bazilikanın ve bir kilisenin sığdırılışı ancak o “Dağ”ın kutsallıkta gelenek sürüşüyle
açıklanabilir. Patara geç zamanlarında o “Dağ”ın eteğinde ve topuğunda kentleşir ve Hesychios,
Patara’nın “hem dağ ve de kent olduğunu” yazar.[1]

Tepecik Akropolü’nün zamansal eskiliği öncelikle konumundan bilinir; yerleşimin


kentleşmesini borçlu olduğu Likya’nın ana limanı kıyısından bir “höyük” biçiminde yükselişinden.
Çünkü halicin kuzeyden, batıda yarımada ve kuzey doğuda Tepecik topuğu arasına dar bir
geçitle sokularak oluşturduğu İçliman, “liman içinde liman” korunaklığıyla hiç kuşkusuz ilk
Pataralı’nın da sığınağı olmuştur. Tepe sırtının halice inen batı aşağısında az bir dilimiyle
korunabilmiş olan savunma duvarının Hattuşa surlarına benzeyişi ve batı eteğinde bir denek
kazısıyla kayalık taban üzerinde ele geçirilen birkaç çömlek parçasının Orta Tunççağ özellikleri
içermesi de Tepecik’te “ilk yerleşimin” arkeolojik kanıtlarıdır; doğu etekte yapılan gömüt kazıları
sırasında son kültür katmanından gelen bir taş balta ise, gene Demirçağ öncesi bir zamanın
kanıtıdır. Likya kıyılarında seyreden her geminin kesin uğrak yeri olarak Patara, öngörülen
Tepecik kazılarıyla bu çağda Ege ve Akdeniz’de yaşanan Doğu-Batı ilişkilerine ve Anadolu
bağlamında tartışılan Lukka-Likya aynılığına, beklenen çift dilli yazıtlarla da Likçe’nin çözümüne
dair sorunları çözebilecek önemdedir.*1+
3.2 Demirçağ

Tepecik Akropolü’nde Erken Demirçağ, gene doğu nekropolünde açılan gömütlerin kaya
tabanında ele geçen yamaçtan akma çömlek parçaları arasında birkaçının “Protogeometrik
çember” örgeleriyle başlar. Tepecik Akropolunun hemen ortasında yer alan yapı kompleksinin
güneyinde konumlanan sarnıcın içerisinden gün ışığına çıkartılan seramiklerin, sarnıcın mimari
formuyla çağdaş olarak Geç Klasik Döneme ait olmaları da bunu pekiştirir. Ayrıca bu tarz Klasik
Dönem yapıların varlığı, Akropolün güney yamacından da bilinmektedir. Bir başka beklenen,
Klasikçağ yerleşiminin salt Tepecik’le sınırlı kalmış olamayacağıdır. Çünkü bu tepenin kuzey,
özellikle de doğu yamaçları kayalık dokusuyla yerleşime olanak vermez, genelde gömütlere
ayrılmıştır; güney ve batı yamaçlar ise Likya’da “ana liman” ve Ege’de “Apollon Önbilicilik Ocağı”
önemindeki bir kent yerleşimi için çok dardır; oralara sığmaz. Varlığını Herodot’tan (I,182)
bildiğimiz Apollon Tapınağı belki Tepecik’in kuzey topuğunda, Kaynak Kilisesi’nin altındadır. İç
liman’ı her yandan kuşatan alanın bütününde, Tepecik’in batı ve güney topuğundan yarımada
ucuna uzanan düzlük üzerinde de, salt limana ilişkin bir yapılaşma aranmamalıdır. Onun yay
biçimli güney kıyısına kurulan Ortaçağ Kalesi içindeki “Kadın”- Kilisesi’nin üzerine oturduğu,
tabanı mozaikli bir Romaçağı villası ve kale arkasında yüzeyden derlediğimiz Arkaikçağ çömlek
parçaları bu öngörüyü belgeler.[1]

3.3 Helenistik Dönem

Klasik Patara için mümkün olmayan, görkemli bir surla Hellenistik kent için mümkündür.
Doğucasarı doruğunda genişliği 3,50 m’yi bulabilen güçlü bir yapıdadır; nitelikli işçiliği ve örgü
tekniğiyle Priene surlarını anımsatır, bu nedenle de Geç Klasik’ten önceye tarihlenemez.
Patara’nın İÖ. 3. yüzyıl başlarında Ptolemaios’larla Likya’nın önder kenti konumuna geçmesiyle
eşzaman olmalıdır; İskender öncesinde, özellikle de ara zamandaki kargaşa dönemi sırasında,
örülmüş olması çok zordur. Çünkü kuzeyden bir yay çizerek Tak’ın oralarda Tepecik suruna
birleşmesi; M. Kunze’nin saptamalarına göre güneyde, yer yer ve çok az korunabilmişlikle zor
izlenebilen çapraz bir açılımla, belki tiyatronun arkasından Kurşunlutepe’yi (Şekil 2) aşması uzun
bir yoldur. Simgelediği güce koşut bir büyük kral desteği gerekir. [1]

Güney-kuzey doğrultusunda Kurşunlutepe-Tepecik ile doğudan batıya Doğucasarı etekleri-


haliç arası alana yayılan kent merkezinde Hellenistik Patara’dan özgün tek bir yapı yoktur.[1]

3.4 Roma Dönemi

Miliarum Lyciae, özgür Likya’nın İ.S. 43 yılında Claudius’la bir Roma eyaletine
dönüştürüldüğünü ve yeni yönetsel yapılanmayla görevli ilk Genel Vali’nin Quintus Veranius
olduğunu yazar. Likya’nın üçbir yanına dağılan yollar Patara’dan başlar. Anıt, İçliman’ın
güneydoğusunda ve devşirildiği yere yakın, limanı gören bir meydana dikilmiş olmalıydı; ve
burada varlığıyla artık kesindir ki, Patara birlik başkentliği yanısıra yeni eyaletin de başkentidir;
büyük olasılıkla İS. 74 yılında Vespasian’la Likya ile Pamphylia birleştirildiğinde, çifte eyaletin de
başkenti olmuştur.

Ve halicin doğu yakasında Hellenistik Dönem’den “miras kalan” bir alan, Doğuyaka,
yerleşime dar gelmiş; kent, Batıyaka’ya genişlemiştir. Hadrian ve Sabina’nın adlarını
taşıyan granarium tek başına, buranın ticaret amaçlı kuruluşuna ışık tutarken; bu işlev
“granariumun gerisinde büyük bir alanı çevreleyen ve etrafı dükkan şeklinde bölmeleri
seçilebilen yapı kalıntılarıyla”, C. Bayburtluoğlu’na göre, “kuvvetle muhtemeldir ki ortada büyük
bir meydan oluşturan agora kalıntısıyla”, belgelenmiştir.[1]

Patara’nın Roma tapınağı benzeri on kadar tapınak gömüt arasında en görkemlisinin


pseudoperipteros planıyla granariumun hemen kuzey yanında konumlanabilmesi, Batıyaka’nın
diriler ve ölüler dünyası için ortak öneminin de bir ölçütüdür. Arkalarda küçük boyutlu
başka anıt gömütler de vardır ve nekropol, biçimde farklı zengin mezar tiplemeleriyle kıyı boyu
Gelemiş’e doğru uzar, halici kuzeyden dolanarak doğuda Köklük ve Günlük’dekilere birleşir.

Alakür sırtındaki (Şekil 2), yoğun yapı kalıntıları ile haliç arasında nasıl bir mimari doku vardı,
doğal örtüsü içinde izleyebilmek olası değildir. Bütünlenebilir duvar dizgileri az olsa da, taşlık
dokusu ve tatlı bir eğimle yükselen yamaçta sıkça oluşan düzlükler, burada Roma zamanında -
seyrek de olsa- bir yerleşim beklentisini güçlendirir. Batıyaka’da doğuda liman kıyısı ile batıda
Alakür sırtı yoğun bir yapılaşma gösterirken; arada kalan, yapılaşmaya uygun geniş bir alanın
“boş” bırakılmış olmasını düşünebilmek zordur. Çünkü bu alan ayrıca, sırtta salt kuzey-güney
yönünde gözlemlenebilen “1,50 m. kalınlığındaki bir sur döşemiyle” sanki koruma altındadır.
Alakür sırtının Ksanthos Vadisi’ne açılan batı kenarında ve “sur”un dışında, düzset duvarları ve
üzerindeki geniş düzlüğüyle somut izler veren kalıntı, Doğucasarı’nın güney yamacındakine
benzer dokusuyla da bir yoldur; batı yakayı doğrudan Ksanthos Vadisi’ne bağlayan, arabalar için

yapılmış bir “ticaret yolu” olmalıdır. [1]

Şekil 3 – İç Şehir Plan Şeması. [3]

Roma kentinin sınırını doğu yakada Hellenistikçağ suru çizer ve Romaçağı kent dokusu
Hellenistik dokuyla örtüşür; erken dönem yapılarından iz bulunmaması belli ki bundandır da.
Devlet yapılarının çoğunlukla konumlandığı kent merkezine ve korunaklı İçliman’a sahiplikle
burası hiç kuşkusuz Hellenistik zamandan miras kalan kent yaşamında belirleyici önemini
sürdürmektedir. Batıda tiyatro ve Likya Meclisi, kuzeyde Vespasian Hamamı ile sınırlanan ve de
hamamın batısındaki Güney Kapı’yla limandan gelen ana caddeye açılan geniş düzlük, Devlet
Agorası olmaya çok uyar; çünkü Güney Kapı’nın konumu Efes Agora Kapısı’nı çağrıştırır. [1]

Ortaçağ suru içindeki “Kadın”-Kilisesi’nin Roma zamanından nitelikli bir mozaik taban
üzerine oturması, ele geçen yüzey buluntularıyla bir arada, bu alanın en geç Klasik Dönem’den
beri yerleşim amaçlı olarak kullanıldığını düşündürür; çünkü Roma’nın Doğucasarı eteğindeki
yamaç evleri de erkenleriyle örtüşmektedir. Tepecik’in batı topuğundaki Liman Bazilikası ile
kuzey topuğundaki Kaynak Kilisesi, biri büyük olasılıkla önbilicilik işlevli, erken tapınaklar üzerine
oturmuşlardır. İzlenebilir korunmuşlukta olan ve onarılarak yeniden kullanılan Hellenistik
kökenli Doğucasarı kuzey suru, beylerinden kopmama geleneğinin bir gereği olarak iki tapınak
gömütle bir sunak gömüt dışında, Roma Dönemi’nden her türden gömüt yapısını da dışarıda
bırakır. [1]

Patara, Roma Dönemi’nde salt batıya değil, kuzeyde de genişler; adı şimdilerde “Bodrum”
(Şekil 2) olan tepe düzlüğüne. Karşılıklı duran ve güneydeki ev biçimli olan iki tapınak gömüt ve
üzeri yanyana çift lahitli bir oda gömütle görselleşen bu düzlükte yerleşim de olmalıdır; değilse
düzlüğün batıda kalın bir surla korunma gerekliliğini anlayabilmek zorlaşır. Tapınak mezarın
kuzey ilerisinde büyük oranda sağlam kalabilen bir zeytinyağı işliği, alanın çiftlik yerleşimini usa
getirir. Doğusunda, İbri Köprüsü’nün de konumlandığı su yolu vardır. Özellikle güney ve batı
yamaçlarda yoğunlaşan, kullanımı uzun süreli yer altı oda gömütler, Geç Hellenistik aileleri
Erken Roma nesliyle birleştirir. Tepenin halice inen batı yamacında iki kaya gömütü ve
topuğunda Roma tapınağı benzeri anıtsal üç tapınak gömüt bulunur. Kent merkezini güneyde
sınırlayan Kurşunlutepe üzerinde de muhteşem konumu ve mimarisiyle bir tapınak gömüt daha
ayaktadır; tepenin liman ağzına bakan batı yamacı da nekropoldür. [1]

3.5 Bizans (Doğu Roma) Dönemi

Kentin, başkentliği sürdürdüğü İS. 4. yüzyılda Hıristiyanlığın başlangıcındaki önemi üç büyük


din adamının kimliğinde okunur: 325’teki İznik Konzili’nde Likya’nın tek imza yetkilisi olan
Piskopos Eudemos’un, 381’deki Konstantinopel Konsüli’ne katılan II. Eudemos’un ve de erdemli
öğretisiyle 1700 yıl boyu tüm insanlığı “baba” sevecenliğiyle kucaklayan, onlara umut olan Aziz
Nikolaus’un kimliğinde. Şimdilik yüzeyden bilinen dört bazilika ve sekiz kilise, İS. 500
dolaylarından 15. yüzyıl içlerine dek uzanan bir zamanda Patara’nın yeni bir dine inanıldığında
da limanıyla süren öneminin somut bir resmini çizer. Doğu kentte Kısık’tan denize ve
Doğucasarı’dan halice, basılan ve kazılan her bucakta Bizans izine rastlanması bu nedenle de
şaşırtmaz; acıdır ki “Altınçağ”ın uğradığı çok büyük tahribat da şaşırtmaz. Tapınakların üzerine
bazilika ve kiliselerin yapılmış olması, kutsallığın gelenekselleşmesi nedeniyle beklenir; belki
stoa dükkanlarının konuta dönüşmesi de beklenir. Beklenmeyen, Tepecik Doğu Nekropolü’nün
bile sanki yerleşime açılmasıdır ve kendi ölüsünü kentin her yerine gömmesidir. Batıyaka’da
Bizans Çağı tahribatı yoktur, çünkü halicin ötesine geçilmemiştir. Binlerce kamyon dolusu
kumun altından günışığına çıkartılan deniz fenerinin deprem sonucu yıkıldığı şekilde ele
geçmesi, bu durumun en güzel kanıtlarındandır.

Çünkü Patara’da asıl yıkım, ilk zorunlu küçültme eyleminde kent merkezinin ortasından
geçirilen sur ile başlar; Erken Bizans Suru’yla: Batıda haliç surundan çıkar, oturma sıralarını bile
kullandığı Likya Meclisi’yle bütünleşerek ve tiyatroyu dışta bırakarak kuzeye iner ve gene
bloklarıyla örüldüğü Güney Kapı’yaaz kala doğuya döner, az ileride Vespasian Hamamı’nın
güney ve doğu duvarlarıyla birleşir tekrar kuzeye yönelir. İçerdiği her türden sayısız nitelikli
malzeme; sütunlar, yontular, sunaklar, steller, arşitrav ve friz parçaları, bu duvarın Patara’ya
ödettiği bedelin ağır blançosunu verir. “İS. geç 5. yüzyıl ya da 6. yüzyılın 2. çeyreğinde yapılan iki
bazilika, sur kuşağının dışında konumlandığına göre” bu yıkım eyleminin İS. 6. yüzyıldan önce
gerçekleşmiş olması zordur. Limanı ve başkentliğiyle benzer dokuda ve önemdeki bir Efes
yerleşiminde yaşandığı gibi, savunma zorluğu nedeniyle kenti küçültme zorunluluğu Arap
akınlarının acımasızlığından ve sürekliliğinden kaynaklanmış olmalıdır ve duvar İS. 7. yüzyıl
içinde örülmüş olmalıdır. Çünkü Likya Araplar’ın özellikle gereksindikleri sedir ormanlarının
yurdu olarak ve Patara Likya’nın ana limanı olarak, bu kent, olayın tam da odağındadır. Tepecik’i
güney yamaçta ve Bodrum’u tepe düzlüğünde doğu-batı olarak ikiye bölen kalın surlar da ilkel
yapılarıyla bu geç zamanı düşündürür. [1]

Ve Patara daha geç bir zamanda, Ortaçağ’da, ikinci ve son kez küçülerek İçliman’ın güney
kıyısında çokgen biçimli dar bir alana çekilir. Kuzey suru içine açılan büyükçe bir kapıyla da,
İçliman’ı batıda sınırlayan ve bir dil gibi uzandığı haliç içindeki konumu nedeniyle her dönemde
bir surla korunmuş olan yarımada ile bu Geç Bizans kalesi arasında organik bir bağ kurulduğu
sanılır. Yarımadayla genişlemiş olsa bile, bir zamanların başkentini sıradan bir “kent” olarak
nitelemek bile mümkün değildir; bir liman kasabasıdır artık. Erken Bizans Suru’ndaki gibi nitelikli
olmasa da, kullanılan örgü malzemesi gene devşirmedir. Güneydoğu köşesine bir burç gibi
Likya’nın en iyi korunmuş dinsel yapısı önemindeki Korinth Tapınağı’nı alan bu Ortaçağ
yerleşimi, M. Kunze ve ekibinin kazı ve araştırma sonuçlarına göre, İS. 12. yüzyılda kurulmuş
olmalıdır. Küçülme nedeni bu kez salt Arap akınlarından bezginlikle kenti terkediş değil, kentin
varlık nedeni olan limanın işlevini giderek yitirmeye başlamasıdır da. Ksanthos Irmağı’nın
oluşturduğu kum, halicin ağzını büyük gemilerin geçebilemeyeceği boyutlarda tıkamış olmalıdır.
Çünkü sur içindeki en geç buluntular İS. 15. yüzyılı verir ki, bunun anlamı kuruluştan 300 yıl
kadar sonra halicin denizle bağlantısının tümden kesildiği ve ”limansız” bir Patara’nın 16.
yüzyılda artık yalnızlığa gömüldüğüdür. Olasılıkla İÖ. 3. binyılda liman için kurulan, onunla
zenginleşen ve onunla 500 yılı aşkın bir süre Likyalı’ya başkent olma onurunu taşıyan bir kentin,
varoluş nedeni ortadan kalkınca yok oluşu da doğaldır. [1]

Belki çok az kent Patara gibi bir Tepecik Akropolü’yle Tunççağ ve Erken Demirçağ’a girer,
Doğucasarı surlarıyla Hellenistik ve Roma çağlarına genişler, kentiçi surlarıyla ilkin Erken
Bizans’ta, ardından Ortaçağ’da iki kez küçülür; ve çağları yoğunlukla farklı alanlarda ve değişik
kalelerde yaşar.

4. Mimari Yapılar

Patara kentinde mimari yapıların yüzeyden okunması oldukça zordur. Her dönemini farklı
bölgelerde yaşamış bir kent için bu durum normaldir. Pataranın son dönemlerine doğru en iyi
zamanlarını yaşadığı yerleri terk etmesi ve iç kente doğru çekilmeside, mimari izlerin en kolay iç
kentte okunmasına olanak tanımaktadır. Kentte ayakta kalan mimari yapıların büyük çoğunluğu
Helenistik ve Roma dönemine aittir.

4.1 Bouleuterion
“Eğer mükemmel bir konfederasyon cumhuriyet örneği vermem gerekse Lykia’yı
gösteririm”.Montesquieu, De L’Esprit des Lois (1748) .*13+

Yakınçağ tarihçileri ve araştırmacıları tarafından yapısı ve anayasası çağdaş batı


yönetimlerine örnek gösterilen Likya Birliği, antik dünyada tektir. Hatta örnek alındığı kabul
edilen Akha Birliği yapısından daha demokratik ve moderndir. Birliğin antik çağlardaki bu özel
konumu, Amerika Birleşik Devletler Anayasası’nın biçimlenişinde Likya Anayasası’nın Hamilton
ve Madison tarafından çağdaş bir model olarak algılanmasıyla da pekiştirilmiştir. [1]

Yapının ilk inşa tarihi kesin olarak bilinmese de, Patara’nın Likya Eyaleti Başkenti unvanını
almasından hemen sonra yapılması olasılığı yuksektir. Özellikle yapının merkezinde yer alan
Lykiarch Tahtı’nın, oturma sıralarının ve diğer merdivenlerin işlçiliği ve bunlar uzerinde yer alan
profillerin Hellenistik Dönem özelliği taşıması bu tezi kuvvetlendirmektedir.[3]

Şekil 4 – Bouleuterion Planı. [13]

Patara Meclis Binası’nda 1996-2006 yılları arasından gerçekleştirilen kazılar amaçlarına


yönelik olarak iki farklı grup altında özetlenebilir. 1996-2000 yılları arasında yürütülen
çalışmalarla daha çok, yapının güney ve doğu duvarlarının günışığına çıkarılması amaçlanmıştır.
Bu esnada güncel yöntemlerle kalıntının mimari planının oluşturulması işlemleri de
gerçekleştirilmiştir. 2001-2006 yılları arasında ise, yapının iç kısmı dolgu ve akıntı topraktan
tamamen temizlenmiştir. Ayrıca yapının duvarlarına ait olan ve depremler nedeniyle içe doğru
çöken binlerce taş bloğun çizimi yapılmış ve bunlar numaralandırılarak oluşturulan taş tarlasına
taşınmıştır. Meclis Binası’nın iç kısmının tamamen günışığına çıkarılması çalışmaları 2005 yılı kazı
sezonu sonunda tamamlanmıştır. [1]

Meclis Binası’nın kapasitesi yaklaşık 1400 kişidir. Ana girişleri kuzey ve güney yönlerdedir.
Üst oturma sıralarına rahatlıkla ulaşabilmek için, ana girişlerin hemen yanında merdiven çıkışları
da bulunur. Doğu yüzden açılan iki küçük giriş kapısı ise, olasılıkla yönetim kadrosu veya özel
durumlar için tasarlanmıştır. Yapının tam merkezinde mermer döşeli küçük bir orchestra ve
onun hemen önünde bir sahne binası konumlanmıştır. In situ1 ele geçen oturma sıraları
ölçümlerine dayanarak, şimdilik sadece 21 oturma sırasının bulunduğu olasılığı
düşünülmektedir. Ancak, Lykiarch Tahtı’nın inşa edildiği alanın dikliği ve yuksekliği dikkate
alındığında, geçici çizimi yapılan cavea2’ya doğu yöne doğru birkaç oturma sırası daha ilave
edilebilir. [3]

Şekil 4 – Bouleuterion Model Kesit. [13]

1
In situ; Bir bulgunun tahrip edilmemiş ve yeri değiştirilmemiş bir halde bulunduğunu belirtir. (Örnek olarak tarihi
eser kaçakçılarının kazıp çıkardıkları, sonradan bulunmuş eserler "in situ" değildir.)
2
Cavea; izleyicilerin oturduğu bölümün tamamına verilen ad.
Şekil 5 – Bouleuterion Model Dış Cephe. [13]

Şekil 6 – Bouleuterion Model Genel. [13]

Resim 6 – Bouleuterion Plan Görünüşü.[13] Resim 7 – Bouleuterion .[13]

4.2 Anfi Tiyatro

Tiyatro, güney uçta denizi perdeleyen Kurşunlutepe’nin rüzgara kapalı kuzey eteğine
yaslanmıştır; görkemli görünüşüyle, kent merkezine girenleri uzaktan karşılayan, kendine çeken
bir konumdadır.

Tiyatronun yerinin seçiminde topografyanın büyük rolü olmuştur. Hellen Mimarisi’nde


Roma dönemindeki gibi harç döküm teknikleri bilinmediği için tonoz örtü sistemi
kullanılamamıştır. Bu yüzden de tiyatrolarda seyircilerin oturmaları için yapılmış olan cavea,
mecburen bir tepeye yaslanmak zorunda kalmaktaydı. Hatta bazı kentlerde tiyatrolar bu
sebepten ötürü şehir surlarının dışında yer almışlardır. Patara tiyatrosu genel plan itibari ile
Hellen tiyatro geleneğini yansıtmaktadır.*6+

Patara Tiyatrosu iki yönüyle özgündür, örneğini Roma’daki Pompeius Tiyatrosu’nda


bulur: Üst basamağın odağında tam eksene oturan Tapınak; ve tıpkı skene frons 3gibi nişler,
pilasterler ve sütunlu çıkmalarla bezenerek hareketlendirilen sahne binası cephe mimarisi ile.[4]

Şekil 7 – Anfi Tiyatro Yapısı Photogrammetry Tekniği İle Plan Şeması. [8]

3
Skene Frons; Sahne binasının ön yüzü – ön duvarları.
Patara tiyatrosu yapı şekliyle, günümüze kadar dokunulmamışlığı ile Roma dönemi
Anadolu tiyatroları konusunda bilim dünyasını en iyi şekilde aydınlatacak yapılardan biridir. Yapı
kendi karakteristiğinde Anadolu özellikleri taşırken, aynı zamanda Roma Cumhuriyet
mimarisinden etkilenmiş bir eyalet tiyatrosu özelliği de göstermektedir. Oluşum bakımından
diğer Lykia tiyatrolarından ayrıldığı gibi, Anadolu içerisinde yer alan farklı bölge tiyatroları ile de
ayrıcalıklar göstermektedir. Kentte tiyatro ve meclis binası limandan uzak bir alanda, büyük bir
olasılıkla devlet agorası ile birlikte planlanarak inşa edilmişti. Yönetimle doğrudan ilgili olan
meclis binası ve devlet agorasını konuşlandırılması tiyatro ve kuzeyinde yer alan meydandan
bağımsız olmalıydı. Çünkü tiyatro direk olarak kült binası olduğu için Patara’nın baş tanrısı
Apollon Pataraios için düzenlenen festivallerde önemli bir rol oynaması gerekiyordu.[6]

Tiyatro Binası seyirci sayısı beşbinden az değildir; çünkü oturulan geniş yarım
yuvarlakta (kavea) görülebilen toplam oturma sırası sayısı 34’tür. 20 sıra, oturma yerini bölen
ara geçeneğin (diazoma) alt bölümünde, 14 sıra ise üst kısmında uzanır: Buraya, üst geçenek
altında 8 ve üstünde 14 ışınsal merdiven (kerkides) ile çıkılır. Sahne binası üç katlıdır. 41.50 m
uzunluğunda olan ve genişliği 6.50 m ölçülen bu bina, cavea'dan bağımsızdır; zemin kata
(hyposcaenae) iki yan kapıyla girilir. İç duvarın önünde uzanan oyunların sergilendiği sahnenin
(scaenae frons) altına da yanlardan birer özel kapıyla girilmektedir. Sahne binası ile oturma yeri
arasında konumlanan odaktaki yarım yuvarlak tabana (orkestra) ise giriş, sahne yan duvarlarının
uzantısı ile oturma yeri ön duvarları (analemma) arasına yapının İS. 147 evresinde sonradan
yerleştirilen iki yan kapıdandır; girişlerin üzeri açıktır. Roma tiyatrolarından beklenenin tersine,
girşlerde tonoz örtüsü yoktur. Sahne binasının zemin katına tam ortadan bir giriş bulunmaktadır
ve bu özelliğiyle Anadolu'daki tektir. [1-]

Resim 8 – Anfi Tiyatro Yapısı. [13]

4.3 Hurmalık (Liman) Hamamı


Hamam Tepecik’in güney topuğunda konumlanır. Leto Hurmalığı’nın kuzeydoğu
çaprazındaki yakın konumuyla bu ad verilir; diğer hamamlara göre, batısındaki Liman’a en yakın
olması nedeniyle bir ara “Liman Hamamı” da denilmiştir. Doğu-batı yönünde uzanır ve etkileyici
mimarisiyle kentin en alımlı yapılarından birini oluşturur. Yanyana dizili dikdörtgen üç
mekanıyla, Lykia hamamlarına özgü geleneği bozmaz. *1+

Hamam kazıları sırasında, üç harç tabanlı ana evre ve sekiz kerpiç tabanlı ara evre
saptanmıştır. Güney duvarlarından taşan eksedra önünde, özgün kullanım evresi tabanına
oturan iyi durumda bir havuz açığa çıkmış; mermer taban ve duvar kaplamaları açma alanında
yer yer korunabilmiş olsa da, kalanının büyük olasılıkla İ.S. 6. Yüzyılda söküldüğü
anlaşılmıştır.[14]

Resim 9 – Hurmalık Hamamı. [14] Resim 10 – Hurmalık


HamamFrigidariumı. [14]

4.4 Ana Cadde

Bir kentin omurgasını oluşturan Anacadde, kuzeybatıdaki limanı güneydeki Devlet


Agorası’na bağlar. Bataklık suyu nedeniyle Agora Kapısı’ndan kuzeye doğru yüz metresi
açılabilmiştir. 12.60 m’lik ölçüsüyle Anadolu’nun en geniş ve iyi korunmuş caddelerindendir.
Doğu kenarına 1.50 m genişliğinde bir kaldırım döşenmiştir, tekerlek izi yoktur ve altından
kanalizasyon geçmektedir. Her iki yanı sütunlarla sınırlanmıştır; bunların oluşturduğu üzeri
örtülü görkemli geçeneklerin arkasında dükkanlar bulunur. Sütunlu yan caddelerden birinin,
Korinth Tapınağı’nın az kuzeyinden ayrılarak limanın güney kenarı boyunca batıya uzandığı
anlaşılır. Varlığına ilişkin en erken yazıt İÖ. 1. yüzyıldan, en geçi ise İS. 3. yüzyıl ortalarındandır.
Limanın doğusunda ve Hurmalık Hamamı’nın güneybatı köşesinde günyüzüne çıkan dörtyol
kavşağı, görsel bir resim çizer. [1] Kuzeyden, Liman’dan gelen Ana Cadde’nin güney bitiminde
anıtsal bir kapı vardır: Güney Kapı. Batıda Likya Meclisi, güneyde Tiyatro ve kuzeydoğuda
Vespasian Hamamı ile çevrili geniş düzlüğe, olası bir Devlet Agorası’ na, geçit vermektedir.[5]
Resim 11-12 – Ana Cadde. [13]

4.5 Seramik Fırınları

Çömlekçi fırınları, Patara kentinin kuzey doğusunda, Kaynak Tapınağı ile Günlük Kaya
Mezarı arasında, sahile kadar inen asfalt yolun hemen doğu kenarında yer alır. “U” formunda üç
tarafı taş örgü duvarla çevrelenmiş 21 m. x 12 m. ebatlarındaki alan içerisine beş adet fırın
yerleştirilmiştir. [14] Alanın, bugün modern asfalt altında kalan batı cephesi açık olmalıdır. Kazı
çalışmaları sonucunda beş katman ve iki kullanım evresi tespit edilmiştir. Ele geçen seramik ve
diğer buluntular üzerinde yapılan ilk incelemeler sonucunda alanın yaklaşık İ. S. 3.-6. yüzyıllar
arasında faal olduğu tespit edilmiştir. [1]

Resim 13 Seramik İşliği. [14]

4.6 Korinth Tapınağı

Korinth Tapınağı Likya’nın, görkemli bir kapısıyla birlikte çatı düzeyine dek korunabilmiş
tek tapınapı olarak önem kazanan bir Antoninler Dönemi yapısıdır. World Monuments Watch
vakfı tarafından, “Dünyanın korunması en gerekli yüz anıtı” listesine alınmıştır. [5]
Resim 14 - Korinth Tapınağı [5]

4.7 Deniz Feneri

“Kentin kuruluşunda ve terkedilişinde belirleyici önemde bir liman; tarih boyu Likya’nın
ana limanı; karaya 2 km uzunluğunda bir dille sokulan ve 100-200 m. arası genişlikle kenti Doğu-
Batı olarak ikiye bölen benzersiz bir Haliç. Ve Kurşunlutepe’den kum yığınları üzerinde gezdirilen
gözle kolay algılanır ki liman çanağının liman ağzına döndüğü noktadaki çam tepeciği gemiciler
için önemli olmalıdır. Çünkü yer dokusu orada yükselmeye, orman orada yeşermeye başlar ve
orası kayalıktır. ilk gittiğimizde doğu uca doğru kumdan sıyrılmış iki taş basamak vardı, kayalığa
oturmuştu; tepede ise kumun örtemediği tek kalıntı, dışı değirmentaşı yuvarlaklığında ve biri
diğerinin üzerinde gibi duran üç dilim iri bloktu ve onların o zaman “1,60 m.” hesapladığım çapı
ancak yükselen yuvarlak bir bedenle tamamlanabilirdi”. 2000 yılı baskılı “Patara” kitabında
böyle yazılmış. Anıt, Bizans surlarından uzak konumdaydı; bu nedenle de -Batı Yaka’daki diğer
tüm yapıları gibi- malzemesine dokunulmamış olmalıydı. Bu tamamlanabilir durumuyla da antik
çağlardan günümüze özgün dokusuyla kalabilen tek anıtsal Pharos4 olma ayrıcalığı vardı. [5]

Resim 15 - Deniz Feneri [5]

4
Pharos - Deniz feneri.
5. Sonuç
Patara antik kenti içinde bulundurduğu ilklerle ve dokusuyla hiç kuşkusuzdur ki Likya
devletleri arasında en önemlilerindendir. Çevresiyle kurduğu ilişki, vadi çeperlerini aktif olarak
kullanması antik kentlerde olağan bir yaklaşımdır. Bununla beraber her dönemde vadi
çeperlerinin kullanımında farklı bir yaklaşıma gidilmesi, doğal veya insan kaynaklı (ekonomik
veya savaş) problemlere karşı çok fazla alternatif çözümlerinin olduğunu göstermektedir. Ancak
kentin Akdeniz’le bağlantısının kesilmesinin ardından hızlı bir şekilde yok olması Patara kentinin
ekonomik, inanç, siyasi veya gündelik hayatında suya ne kadar ihtiyaç duyduğunu
göstermektedir. Doğal şartlara ayak uyduramayan kent sonuç olarak yok olmuş bugün bize
sadece izlerini bırakmıştır.

Mert YENİDOĞAN
Kaynakça;
[1] T.C. Kültür Bakanlığı ve Akdeniz Üniversitesi Patara Kazıları,
http://www.pataraexcavations.com/ , 29 Mayıs 2011.

[2] Prof. Dr. Işık F., Yılmaz H., “Patara 1988”, XI. Kazı Sonuçları Toplantısı II, Antalya 18-23
Mayıs 1989, 1-9.

[3] Prof. Dr. Işık F., “Patara Kazı Raporları, Patara 2002” Anmed, Anadolu Akdeniz Arkeoloji
Haberleri, 2003, 26-29.

[4] Prof. Dr. Işık F., “Patara Kazı Raporları, Patara 2003” Anmed, Anadolu Akdeniz Arkeoloji
Haberleri, 2004, 37-44.

[5] Prof. Dr. Işık F., “Patara Kazı Raporları, Patara 2004” Anmed, Anadolu Akdeniz Arkeoloji
Haberleri, 2005, 57-65.

[6] Alanyalı H. S., "Patara Tiyatrosu 2004 Çalışmaları" Anatolia 29, 2005, 1-12.

[7] Ergincan F., Çabuk A., Avdan U., Tün M., “Advanced technologies for archaeological
documentation: Patara case”, Scientific Research and Essays, Sayı 5(18), 18 Eylül 2010, 2615-
2629.

[8] M. O. Altan, T. M. Celikoyan, G. Kemper, G. Toz, “Balloon Photogrammetry For Cultural


Herıtage” ITU, Division of Photogrammetry, Ağustos 2002.

[9] Öner E., “Eşen Çayı Delta Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi Ve Jeoarkeolojik
Değerlendirmeler” İ.T.Ü. Avrasya Yerbilimleri Enstitüsü.

[10] Encyclopedia Of The Roman Province,


http://people.usd.edu/~clehmann/erp/Lycia/lycia.html , 29 Mayıs 2011.

[11] Patara ve Antik Kenti, http://wowturkey.com/forum/viewtopic.php?t=7929&start=0, 29


Mayıs 2011.

[12] Patara, http://tr.wikipedia.org/wiki/Patara, 29 Mayıs 2011.

[13] Patara “Likya Meclis Biması”, http://www.kas.gov.tr/tr/likya-meclisi.html, 29 Mayıs


2011.

[14] Prof. Dr. Işık F., “Patara 2006” 29. Kazı Sonuçları Toplantısı 1. Cilt, Kültür Ve Turizm
Bakanlığı Dösimm Basımevi, Ankara 2008, 59-72.

You might also like