Professional Documents
Culture Documents
Antik Kenti
MAKALE
Mayıs, 2011
PATARA ANTİK KENTİ
Özet
Patara, Likya Birliğine dahil olan en önemli kentlerden birisiydi. Bugün Patara kentinin
başlangıcının Hitit yazılı kaynaklarında Tunç Çağına kadar uzandığı, M.Ö. 8. Yüzyıl’dan daha
öncelere dayandığını görülebilmetedir. Kent, Likya Birliğin’deki 3 oy verme hakkına sahip 6
şehirden birisiydi, sınırları içerisinde Birliği’nin meclis binasını barındırmaktaydı ve antik
dönemin en başarılı demoktarik yapısı olarak anılan sisteme 500 yıla yakın bir süre liderlik
yapmıştı. Bölgedeki en önemli güçlerden biri olan Patara Kenti zamanın ve doğanın gücüne
yenik düşerek 16. Yüzyılın sonlarından itibaren yalnızlaşmaya başlamıştı. Bugün kentin büyük
bir bölümü toprak altında kalmıştır, görünebilen yapıların çoğunluğu ise Roma dönemine aittir.
1.Giriş
Patara Antik kenti Antalya-Muğla il sınırını çizen Eşen Çayı’nın az doğusunda, bereketli
Xanthos vadisinin güneybatı ucunda yer alır (Resim 1). Kent; Xantos ırmağı ağzının yakınında
konumlanmış, önemini tüm antik çağlar boyu görkemli limanına, Delphi ve Delos'la eşdeğerde
ApolIon önbiliciliğine borçlu, adını söylencede Apollon'un Xanthos kızı Lykia'dan olma oğlu
Patara kenti ve liman güneyi Akdeniz’e açık tektonik kökenli küçük bir oluk içinde bulunur.
Bu oluk Eşen ovasından kalker yapılı Gürlen sırtı ile ayrılmıştır. Ova ile bağlantısı kuzeydeki Kısık
boğazıyladır. Eski çağlarda, oluğa doğru sokulan denizin oluşturduğu doğal koy, liman olarak
kullanılmıştır . Yakın çevredeki rölyefin kalker yapılı olması nedeniyle, koy, uzun süre
alüvyonlarla dolmadan varlığını korumuştur. Ancak bu alan günümüzde, bir bataklık halinde
olup denizle bağlantısı kıyı kumulları ile kesilmiştir. [9]
Şekil 1 - Eşen Çayı Taşkın-Delta Ovasının Gelişme Evreleri. *9+
Günümüzden 15000 yıl önce başlayan Holosen transgresyonu ile deniz seviyesi -100
metrelerden bugünkü seviyesine doğru hızla yükselmeye başlamıştır. Bunun sonucunda Patara
oluğu içinde bir koy meydana gelirken, aynı zamanda Eşen ovasının bulunduğu alanda da geniş
bir körfez oluşmuştur (Şekil 1). Bu dönemde (günümüzden önce 15000-6000 yılları arası) Eşen
çayı sediman taşımış, ancak deniz seviyesinin yükselme hızı fazla olduğu için denizin karaya
doğru ilerleyerek Eşen depresyonunu kaplaması mümkün olmuştur. Eşen çayı kuzeydeki
vadisinden akıp bu körfeze dökülürken bugün olduğu gibi dar bir boğazdan geçmiştir. Bu sırada
iri unsurlar (çakıl ve bloklar) boğaz gerisinde kalırken, daha çok ince sedimanlar (kil, silt, kum) bu
boğazdan geçebilmiştir. Bu sedimanlar başlangıçta boğaz önünde birikerek küçük bir delta
oluşmuştur.[9]
Şekil 2 – Patara Şehrinin Genel Dağılımı. [1]
3.Tarihi Gelişim Süreçi
Daha öncede belirtildiği gibi Patara kentinin tarihi M.Ö. 8. Yüzyıla kadar uzanmaktadır. Kent
tarihi boyunca önemli olaylara tanıllık etmiştir; Büyük İskender tarafından kuşatılmış, Likya
Birliğine Başkentlik yapmış, Roma’nın Likya-Pamphilya Eyaletlerinin başkentliğini yapmış,
Anadolu’dan hububat sevkiyatı için kullanılan akdenizdeki 3 büyük granariumdan birisi yine
Patara kentinde bulunmaktadır.[2-12]
Tepecik Akropolü’nde Erken Demirçağ, gene doğu nekropolünde açılan gömütlerin kaya
tabanında ele geçen yamaçtan akma çömlek parçaları arasında birkaçının “Protogeometrik
çember” örgeleriyle başlar. Tepecik Akropolunun hemen ortasında yer alan yapı kompleksinin
güneyinde konumlanan sarnıcın içerisinden gün ışığına çıkartılan seramiklerin, sarnıcın mimari
formuyla çağdaş olarak Geç Klasik Döneme ait olmaları da bunu pekiştirir. Ayrıca bu tarz Klasik
Dönem yapıların varlığı, Akropolün güney yamacından da bilinmektedir. Bir başka beklenen,
Klasikçağ yerleşiminin salt Tepecik’le sınırlı kalmış olamayacağıdır. Çünkü bu tepenin kuzey,
özellikle de doğu yamaçları kayalık dokusuyla yerleşime olanak vermez, genelde gömütlere
ayrılmıştır; güney ve batı yamaçlar ise Likya’da “ana liman” ve Ege’de “Apollon Önbilicilik Ocağı”
önemindeki bir kent yerleşimi için çok dardır; oralara sığmaz. Varlığını Herodot’tan (I,182)
bildiğimiz Apollon Tapınağı belki Tepecik’in kuzey topuğunda, Kaynak Kilisesi’nin altındadır. İç
liman’ı her yandan kuşatan alanın bütününde, Tepecik’in batı ve güney topuğundan yarımada
ucuna uzanan düzlük üzerinde de, salt limana ilişkin bir yapılaşma aranmamalıdır. Onun yay
biçimli güney kıyısına kurulan Ortaçağ Kalesi içindeki “Kadın”- Kilisesi’nin üzerine oturduğu,
tabanı mozaikli bir Romaçağı villası ve kale arkasında yüzeyden derlediğimiz Arkaikçağ çömlek
parçaları bu öngörüyü belgeler.[1]
Klasik Patara için mümkün olmayan, görkemli bir surla Hellenistik kent için mümkündür.
Doğucasarı doruğunda genişliği 3,50 m’yi bulabilen güçlü bir yapıdadır; nitelikli işçiliği ve örgü
tekniğiyle Priene surlarını anımsatır, bu nedenle de Geç Klasik’ten önceye tarihlenemez.
Patara’nın İÖ. 3. yüzyıl başlarında Ptolemaios’larla Likya’nın önder kenti konumuna geçmesiyle
eşzaman olmalıdır; İskender öncesinde, özellikle de ara zamandaki kargaşa dönemi sırasında,
örülmüş olması çok zordur. Çünkü kuzeyden bir yay çizerek Tak’ın oralarda Tepecik suruna
birleşmesi; M. Kunze’nin saptamalarına göre güneyde, yer yer ve çok az korunabilmişlikle zor
izlenebilen çapraz bir açılımla, belki tiyatronun arkasından Kurşunlutepe’yi (Şekil 2) aşması uzun
bir yoldur. Simgelediği güce koşut bir büyük kral desteği gerekir. [1]
Miliarum Lyciae, özgür Likya’nın İ.S. 43 yılında Claudius’la bir Roma eyaletine
dönüştürüldüğünü ve yeni yönetsel yapılanmayla görevli ilk Genel Vali’nin Quintus Veranius
olduğunu yazar. Likya’nın üçbir yanına dağılan yollar Patara’dan başlar. Anıt, İçliman’ın
güneydoğusunda ve devşirildiği yere yakın, limanı gören bir meydana dikilmiş olmalıydı; ve
burada varlığıyla artık kesindir ki, Patara birlik başkentliği yanısıra yeni eyaletin de başkentidir;
büyük olasılıkla İS. 74 yılında Vespasian’la Likya ile Pamphylia birleştirildiğinde, çifte eyaletin de
başkenti olmuştur.
Ve halicin doğu yakasında Hellenistik Dönem’den “miras kalan” bir alan, Doğuyaka,
yerleşime dar gelmiş; kent, Batıyaka’ya genişlemiştir. Hadrian ve Sabina’nın adlarını
taşıyan granarium tek başına, buranın ticaret amaçlı kuruluşuna ışık tutarken; bu işlev
“granariumun gerisinde büyük bir alanı çevreleyen ve etrafı dükkan şeklinde bölmeleri
seçilebilen yapı kalıntılarıyla”, C. Bayburtluoğlu’na göre, “kuvvetle muhtemeldir ki ortada büyük
bir meydan oluşturan agora kalıntısıyla”, belgelenmiştir.[1]
Alakür sırtındaki (Şekil 2), yoğun yapı kalıntıları ile haliç arasında nasıl bir mimari doku vardı,
doğal örtüsü içinde izleyebilmek olası değildir. Bütünlenebilir duvar dizgileri az olsa da, taşlık
dokusu ve tatlı bir eğimle yükselen yamaçta sıkça oluşan düzlükler, burada Roma zamanında -
seyrek de olsa- bir yerleşim beklentisini güçlendirir. Batıyaka’da doğuda liman kıyısı ile batıda
Alakür sırtı yoğun bir yapılaşma gösterirken; arada kalan, yapılaşmaya uygun geniş bir alanın
“boş” bırakılmış olmasını düşünebilmek zordur. Çünkü bu alan ayrıca, sırtta salt kuzey-güney
yönünde gözlemlenebilen “1,50 m. kalınlığındaki bir sur döşemiyle” sanki koruma altındadır.
Alakür sırtının Ksanthos Vadisi’ne açılan batı kenarında ve “sur”un dışında, düzset duvarları ve
üzerindeki geniş düzlüğüyle somut izler veren kalıntı, Doğucasarı’nın güney yamacındakine
benzer dokusuyla da bir yoldur; batı yakayı doğrudan Ksanthos Vadisi’ne bağlayan, arabalar için
Roma kentinin sınırını doğu yakada Hellenistikçağ suru çizer ve Romaçağı kent dokusu
Hellenistik dokuyla örtüşür; erken dönem yapılarından iz bulunmaması belli ki bundandır da.
Devlet yapılarının çoğunlukla konumlandığı kent merkezine ve korunaklı İçliman’a sahiplikle
burası hiç kuşkusuz Hellenistik zamandan miras kalan kent yaşamında belirleyici önemini
sürdürmektedir. Batıda tiyatro ve Likya Meclisi, kuzeyde Vespasian Hamamı ile sınırlanan ve de
hamamın batısındaki Güney Kapı’yla limandan gelen ana caddeye açılan geniş düzlük, Devlet
Agorası olmaya çok uyar; çünkü Güney Kapı’nın konumu Efes Agora Kapısı’nı çağrıştırır. [1]
Ortaçağ suru içindeki “Kadın”-Kilisesi’nin Roma zamanından nitelikli bir mozaik taban
üzerine oturması, ele geçen yüzey buluntularıyla bir arada, bu alanın en geç Klasik Dönem’den
beri yerleşim amaçlı olarak kullanıldığını düşündürür; çünkü Roma’nın Doğucasarı eteğindeki
yamaç evleri de erkenleriyle örtüşmektedir. Tepecik’in batı topuğundaki Liman Bazilikası ile
kuzey topuğundaki Kaynak Kilisesi, biri büyük olasılıkla önbilicilik işlevli, erken tapınaklar üzerine
oturmuşlardır. İzlenebilir korunmuşlukta olan ve onarılarak yeniden kullanılan Hellenistik
kökenli Doğucasarı kuzey suru, beylerinden kopmama geleneğinin bir gereği olarak iki tapınak
gömütle bir sunak gömüt dışında, Roma Dönemi’nden her türden gömüt yapısını da dışarıda
bırakır. [1]
Patara, Roma Dönemi’nde salt batıya değil, kuzeyde de genişler; adı şimdilerde “Bodrum”
(Şekil 2) olan tepe düzlüğüne. Karşılıklı duran ve güneydeki ev biçimli olan iki tapınak gömüt ve
üzeri yanyana çift lahitli bir oda gömütle görselleşen bu düzlükte yerleşim de olmalıdır; değilse
düzlüğün batıda kalın bir surla korunma gerekliliğini anlayabilmek zorlaşır. Tapınak mezarın
kuzey ilerisinde büyük oranda sağlam kalabilen bir zeytinyağı işliği, alanın çiftlik yerleşimini usa
getirir. Doğusunda, İbri Köprüsü’nün de konumlandığı su yolu vardır. Özellikle güney ve batı
yamaçlarda yoğunlaşan, kullanımı uzun süreli yer altı oda gömütler, Geç Hellenistik aileleri
Erken Roma nesliyle birleştirir. Tepenin halice inen batı yamacında iki kaya gömütü ve
topuğunda Roma tapınağı benzeri anıtsal üç tapınak gömüt bulunur. Kent merkezini güneyde
sınırlayan Kurşunlutepe üzerinde de muhteşem konumu ve mimarisiyle bir tapınak gömüt daha
ayaktadır; tepenin liman ağzına bakan batı yamacı da nekropoldür. [1]
Çünkü Patara’da asıl yıkım, ilk zorunlu küçültme eyleminde kent merkezinin ortasından
geçirilen sur ile başlar; Erken Bizans Suru’yla: Batıda haliç surundan çıkar, oturma sıralarını bile
kullandığı Likya Meclisi’yle bütünleşerek ve tiyatroyu dışta bırakarak kuzeye iner ve gene
bloklarıyla örüldüğü Güney Kapı’yaaz kala doğuya döner, az ileride Vespasian Hamamı’nın
güney ve doğu duvarlarıyla birleşir tekrar kuzeye yönelir. İçerdiği her türden sayısız nitelikli
malzeme; sütunlar, yontular, sunaklar, steller, arşitrav ve friz parçaları, bu duvarın Patara’ya
ödettiği bedelin ağır blançosunu verir. “İS. geç 5. yüzyıl ya da 6. yüzyılın 2. çeyreğinde yapılan iki
bazilika, sur kuşağının dışında konumlandığına göre” bu yıkım eyleminin İS. 6. yüzyıldan önce
gerçekleşmiş olması zordur. Limanı ve başkentliğiyle benzer dokuda ve önemdeki bir Efes
yerleşiminde yaşandığı gibi, savunma zorluğu nedeniyle kenti küçültme zorunluluğu Arap
akınlarının acımasızlığından ve sürekliliğinden kaynaklanmış olmalıdır ve duvar İS. 7. yüzyıl
içinde örülmüş olmalıdır. Çünkü Likya Araplar’ın özellikle gereksindikleri sedir ormanlarının
yurdu olarak ve Patara Likya’nın ana limanı olarak, bu kent, olayın tam da odağındadır. Tepecik’i
güney yamaçta ve Bodrum’u tepe düzlüğünde doğu-batı olarak ikiye bölen kalın surlar da ilkel
yapılarıyla bu geç zamanı düşündürür. [1]
Ve Patara daha geç bir zamanda, Ortaçağ’da, ikinci ve son kez küçülerek İçliman’ın güney
kıyısında çokgen biçimli dar bir alana çekilir. Kuzey suru içine açılan büyükçe bir kapıyla da,
İçliman’ı batıda sınırlayan ve bir dil gibi uzandığı haliç içindeki konumu nedeniyle her dönemde
bir surla korunmuş olan yarımada ile bu Geç Bizans kalesi arasında organik bir bağ kurulduğu
sanılır. Yarımadayla genişlemiş olsa bile, bir zamanların başkentini sıradan bir “kent” olarak
nitelemek bile mümkün değildir; bir liman kasabasıdır artık. Erken Bizans Suru’ndaki gibi nitelikli
olmasa da, kullanılan örgü malzemesi gene devşirmedir. Güneydoğu köşesine bir burç gibi
Likya’nın en iyi korunmuş dinsel yapısı önemindeki Korinth Tapınağı’nı alan bu Ortaçağ
yerleşimi, M. Kunze ve ekibinin kazı ve araştırma sonuçlarına göre, İS. 12. yüzyılda kurulmuş
olmalıdır. Küçülme nedeni bu kez salt Arap akınlarından bezginlikle kenti terkediş değil, kentin
varlık nedeni olan limanın işlevini giderek yitirmeye başlamasıdır da. Ksanthos Irmağı’nın
oluşturduğu kum, halicin ağzını büyük gemilerin geçebilemeyeceği boyutlarda tıkamış olmalıdır.
Çünkü sur içindeki en geç buluntular İS. 15. yüzyılı verir ki, bunun anlamı kuruluştan 300 yıl
kadar sonra halicin denizle bağlantısının tümden kesildiği ve ”limansız” bir Patara’nın 16.
yüzyılda artık yalnızlığa gömüldüğüdür. Olasılıkla İÖ. 3. binyılda liman için kurulan, onunla
zenginleşen ve onunla 500 yılı aşkın bir süre Likyalı’ya başkent olma onurunu taşıyan bir kentin,
varoluş nedeni ortadan kalkınca yok oluşu da doğaldır. [1]
Belki çok az kent Patara gibi bir Tepecik Akropolü’yle Tunççağ ve Erken Demirçağ’a girer,
Doğucasarı surlarıyla Hellenistik ve Roma çağlarına genişler, kentiçi surlarıyla ilkin Erken
Bizans’ta, ardından Ortaçağ’da iki kez küçülür; ve çağları yoğunlukla farklı alanlarda ve değişik
kalelerde yaşar.
4. Mimari Yapılar
Patara kentinde mimari yapıların yüzeyden okunması oldukça zordur. Her dönemini farklı
bölgelerde yaşamış bir kent için bu durum normaldir. Pataranın son dönemlerine doğru en iyi
zamanlarını yaşadığı yerleri terk etmesi ve iç kente doğru çekilmeside, mimari izlerin en kolay iç
kentte okunmasına olanak tanımaktadır. Kentte ayakta kalan mimari yapıların büyük çoğunluğu
Helenistik ve Roma dönemine aittir.
4.1 Bouleuterion
“Eğer mükemmel bir konfederasyon cumhuriyet örneği vermem gerekse Lykia’yı
gösteririm”.Montesquieu, De L’Esprit des Lois (1748) .*13+
Yapının ilk inşa tarihi kesin olarak bilinmese de, Patara’nın Likya Eyaleti Başkenti unvanını
almasından hemen sonra yapılması olasılığı yuksektir. Özellikle yapının merkezinde yer alan
Lykiarch Tahtı’nın, oturma sıralarının ve diğer merdivenlerin işlçiliği ve bunlar uzerinde yer alan
profillerin Hellenistik Dönem özelliği taşıması bu tezi kuvvetlendirmektedir.[3]
Meclis Binası’nın kapasitesi yaklaşık 1400 kişidir. Ana girişleri kuzey ve güney yönlerdedir.
Üst oturma sıralarına rahatlıkla ulaşabilmek için, ana girişlerin hemen yanında merdiven çıkışları
da bulunur. Doğu yüzden açılan iki küçük giriş kapısı ise, olasılıkla yönetim kadrosu veya özel
durumlar için tasarlanmıştır. Yapının tam merkezinde mermer döşeli küçük bir orchestra ve
onun hemen önünde bir sahne binası konumlanmıştır. In situ1 ele geçen oturma sıraları
ölçümlerine dayanarak, şimdilik sadece 21 oturma sırasının bulunduğu olasılığı
düşünülmektedir. Ancak, Lykiarch Tahtı’nın inşa edildiği alanın dikliği ve yuksekliği dikkate
alındığında, geçici çizimi yapılan cavea2’ya doğu yöne doğru birkaç oturma sırası daha ilave
edilebilir. [3]
1
In situ; Bir bulgunun tahrip edilmemiş ve yeri değiştirilmemiş bir halde bulunduğunu belirtir. (Örnek olarak tarihi
eser kaçakçılarının kazıp çıkardıkları, sonradan bulunmuş eserler "in situ" değildir.)
2
Cavea; izleyicilerin oturduğu bölümün tamamına verilen ad.
Şekil 5 – Bouleuterion Model Dış Cephe. [13]
Tiyatro, güney uçta denizi perdeleyen Kurşunlutepe’nin rüzgara kapalı kuzey eteğine
yaslanmıştır; görkemli görünüşüyle, kent merkezine girenleri uzaktan karşılayan, kendine çeken
bir konumdadır.
Şekil 7 – Anfi Tiyatro Yapısı Photogrammetry Tekniği İle Plan Şeması. [8]
3
Skene Frons; Sahne binasının ön yüzü – ön duvarları.
Patara tiyatrosu yapı şekliyle, günümüze kadar dokunulmamışlığı ile Roma dönemi
Anadolu tiyatroları konusunda bilim dünyasını en iyi şekilde aydınlatacak yapılardan biridir. Yapı
kendi karakteristiğinde Anadolu özellikleri taşırken, aynı zamanda Roma Cumhuriyet
mimarisinden etkilenmiş bir eyalet tiyatrosu özelliği de göstermektedir. Oluşum bakımından
diğer Lykia tiyatrolarından ayrıldığı gibi, Anadolu içerisinde yer alan farklı bölge tiyatroları ile de
ayrıcalıklar göstermektedir. Kentte tiyatro ve meclis binası limandan uzak bir alanda, büyük bir
olasılıkla devlet agorası ile birlikte planlanarak inşa edilmişti. Yönetimle doğrudan ilgili olan
meclis binası ve devlet agorasını konuşlandırılması tiyatro ve kuzeyinde yer alan meydandan
bağımsız olmalıydı. Çünkü tiyatro direk olarak kült binası olduğu için Patara’nın baş tanrısı
Apollon Pataraios için düzenlenen festivallerde önemli bir rol oynaması gerekiyordu.[6]
Tiyatro Binası seyirci sayısı beşbinden az değildir; çünkü oturulan geniş yarım
yuvarlakta (kavea) görülebilen toplam oturma sırası sayısı 34’tür. 20 sıra, oturma yerini bölen
ara geçeneğin (diazoma) alt bölümünde, 14 sıra ise üst kısmında uzanır: Buraya, üst geçenek
altında 8 ve üstünde 14 ışınsal merdiven (kerkides) ile çıkılır. Sahne binası üç katlıdır. 41.50 m
uzunluğunda olan ve genişliği 6.50 m ölçülen bu bina, cavea'dan bağımsızdır; zemin kata
(hyposcaenae) iki yan kapıyla girilir. İç duvarın önünde uzanan oyunların sergilendiği sahnenin
(scaenae frons) altına da yanlardan birer özel kapıyla girilmektedir. Sahne binası ile oturma yeri
arasında konumlanan odaktaki yarım yuvarlak tabana (orkestra) ise giriş, sahne yan duvarlarının
uzantısı ile oturma yeri ön duvarları (analemma) arasına yapının İS. 147 evresinde sonradan
yerleştirilen iki yan kapıdandır; girişlerin üzeri açıktır. Roma tiyatrolarından beklenenin tersine,
girşlerde tonoz örtüsü yoktur. Sahne binasının zemin katına tam ortadan bir giriş bulunmaktadır
ve bu özelliğiyle Anadolu'daki tektir. [1-]
Hamam kazıları sırasında, üç harç tabanlı ana evre ve sekiz kerpiç tabanlı ara evre
saptanmıştır. Güney duvarlarından taşan eksedra önünde, özgün kullanım evresi tabanına
oturan iyi durumda bir havuz açığa çıkmış; mermer taban ve duvar kaplamaları açma alanında
yer yer korunabilmiş olsa da, kalanının büyük olasılıkla İ.S. 6. Yüzyılda söküldüğü
anlaşılmıştır.[14]
Çömlekçi fırınları, Patara kentinin kuzey doğusunda, Kaynak Tapınağı ile Günlük Kaya
Mezarı arasında, sahile kadar inen asfalt yolun hemen doğu kenarında yer alır. “U” formunda üç
tarafı taş örgü duvarla çevrelenmiş 21 m. x 12 m. ebatlarındaki alan içerisine beş adet fırın
yerleştirilmiştir. [14] Alanın, bugün modern asfalt altında kalan batı cephesi açık olmalıdır. Kazı
çalışmaları sonucunda beş katman ve iki kullanım evresi tespit edilmiştir. Ele geçen seramik ve
diğer buluntular üzerinde yapılan ilk incelemeler sonucunda alanın yaklaşık İ. S. 3.-6. yüzyıllar
arasında faal olduğu tespit edilmiştir. [1]
Korinth Tapınağı Likya’nın, görkemli bir kapısıyla birlikte çatı düzeyine dek korunabilmiş
tek tapınapı olarak önem kazanan bir Antoninler Dönemi yapısıdır. World Monuments Watch
vakfı tarafından, “Dünyanın korunması en gerekli yüz anıtı” listesine alınmıştır. [5]
Resim 14 - Korinth Tapınağı [5]
“Kentin kuruluşunda ve terkedilişinde belirleyici önemde bir liman; tarih boyu Likya’nın
ana limanı; karaya 2 km uzunluğunda bir dille sokulan ve 100-200 m. arası genişlikle kenti Doğu-
Batı olarak ikiye bölen benzersiz bir Haliç. Ve Kurşunlutepe’den kum yığınları üzerinde gezdirilen
gözle kolay algılanır ki liman çanağının liman ağzına döndüğü noktadaki çam tepeciği gemiciler
için önemli olmalıdır. Çünkü yer dokusu orada yükselmeye, orman orada yeşermeye başlar ve
orası kayalıktır. ilk gittiğimizde doğu uca doğru kumdan sıyrılmış iki taş basamak vardı, kayalığa
oturmuştu; tepede ise kumun örtemediği tek kalıntı, dışı değirmentaşı yuvarlaklığında ve biri
diğerinin üzerinde gibi duran üç dilim iri bloktu ve onların o zaman “1,60 m.” hesapladığım çapı
ancak yükselen yuvarlak bir bedenle tamamlanabilirdi”. 2000 yılı baskılı “Patara” kitabında
böyle yazılmış. Anıt, Bizans surlarından uzak konumdaydı; bu nedenle de -Batı Yaka’daki diğer
tüm yapıları gibi- malzemesine dokunulmamış olmalıydı. Bu tamamlanabilir durumuyla da antik
çağlardan günümüze özgün dokusuyla kalabilen tek anıtsal Pharos4 olma ayrıcalığı vardı. [5]
4
Pharos - Deniz feneri.
5. Sonuç
Patara antik kenti içinde bulundurduğu ilklerle ve dokusuyla hiç kuşkusuzdur ki Likya
devletleri arasında en önemlilerindendir. Çevresiyle kurduğu ilişki, vadi çeperlerini aktif olarak
kullanması antik kentlerde olağan bir yaklaşımdır. Bununla beraber her dönemde vadi
çeperlerinin kullanımında farklı bir yaklaşıma gidilmesi, doğal veya insan kaynaklı (ekonomik
veya savaş) problemlere karşı çok fazla alternatif çözümlerinin olduğunu göstermektedir. Ancak
kentin Akdeniz’le bağlantısının kesilmesinin ardından hızlı bir şekilde yok olması Patara kentinin
ekonomik, inanç, siyasi veya gündelik hayatında suya ne kadar ihtiyaç duyduğunu
göstermektedir. Doğal şartlara ayak uyduramayan kent sonuç olarak yok olmuş bugün bize
sadece izlerini bırakmıştır.
Mert YENİDOĞAN
Kaynakça;
[1] T.C. Kültür Bakanlığı ve Akdeniz Üniversitesi Patara Kazıları,
http://www.pataraexcavations.com/ , 29 Mayıs 2011.
[2] Prof. Dr. Işık F., Yılmaz H., “Patara 1988”, XI. Kazı Sonuçları Toplantısı II, Antalya 18-23
Mayıs 1989, 1-9.
[3] Prof. Dr. Işık F., “Patara Kazı Raporları, Patara 2002” Anmed, Anadolu Akdeniz Arkeoloji
Haberleri, 2003, 26-29.
[4] Prof. Dr. Işık F., “Patara Kazı Raporları, Patara 2003” Anmed, Anadolu Akdeniz Arkeoloji
Haberleri, 2004, 37-44.
[5] Prof. Dr. Işık F., “Patara Kazı Raporları, Patara 2004” Anmed, Anadolu Akdeniz Arkeoloji
Haberleri, 2005, 57-65.
[6] Alanyalı H. S., "Patara Tiyatrosu 2004 Çalışmaları" Anatolia 29, 2005, 1-12.
[7] Ergincan F., Çabuk A., Avdan U., Tün M., “Advanced technologies for archaeological
documentation: Patara case”, Scientific Research and Essays, Sayı 5(18), 18 Eylül 2010, 2615-
2629.
[9] Öner E., “Eşen Çayı Delta Ovasının Alüvyal Jeomorfolojisi Ve Jeoarkeolojik
Değerlendirmeler” İ.T.Ü. Avrasya Yerbilimleri Enstitüsü.
[14] Prof. Dr. Işık F., “Patara 2006” 29. Kazı Sonuçları Toplantısı 1. Cilt, Kültür Ve Turizm
Bakanlığı Dösimm Basımevi, Ankara 2008, 59-72.