You are on page 1of 6

Fransız düşünür, yazar, bilim adamı ve matematikçi.

Modern psikolojinin ve
matematiğin kurucusu olarak kabul edilmektedir. Kendisinden sonraki bilim
adamlarına ve filozoflara ilham kaynağı olan teorileriyle, bilimin günümüz seviyesine
ulaşmasında büyük rol oynamıştır. Düşünsel alanda matematiksel açılımlardan
yararlanarak, doğrudan ortaya çıkan ve doğruluğu tartışılmaz kesin-mutlak birtakım
bilgilerin var olduğunu savunmuş; bu savını da "Düşünüyorum, öyleyse varım"
şeklindeki ünlü söylemiyle ortaya koymuştur. Bilimsel devrimin baş aktörlerinden biri
sayılan Descartes, "Kartezyen koordinasyon sistemi"ni (kartezyanizm) geliştirerek,
özellikle düzlem geometrisinin ve matematiğin evrimsel sürecine çok büyük katkıda
bulunmuştur.

Rene Descartes, 31 Mart 1596 tarihinde, Fransa'da, bugün kendi adıyla anılan ve
Indre-et-Loire'e bağlı olan La Haye'de, varlıklı bir ailede dünyaya geldi. Doğumundan
bir yıl sonra annesinin tüberkiloz nedeniyle vefat etmesinin ardından, Brittany Yüksek
Mahkemesi'nde yargıç olan babası Joachim başka bir bayanla evlendi ve Descartes
üvey annesi tarafından yetiştirildi. On yaşına geldiğinde, Anjou kentine bağlı La
Fleche'de bulunan ve ileride Avrupa'nın en iyi okullarından biri olduğunu belirteceği,
Royal Henry-Le-Grand adlı bir Cizvit kolejine gönderildi. Sağlığının zayıf olması
nedeniyle, öğretmenleri tarafından yatılı okuması öngörüldü. Kendisini iyi hissedene
kadar yatakta kalmasına izin verildiğinden, büyük ilgi duyduğu matematik
çalışmalarına ağırlık verdi. Okulda verilen eğitim Latince ve Yunanca üzerinde
yoğunlaştığı için, bu dilleri iyi derecede öğrenme fırsatı oldu; dolayısıyla ilerleyen
zamanlarda, eski bilimsel ve düşünsel çalışmaları incelemesinde bu eğitimin büyük
faydasını gördü.
Gezmeye, yeni yerler görmeye ve yeni şeyler öğrenmeye oldukça fazla merak duyan
Descartes, 1612 yılında, liseden mezun olduktan sonra birkaç arkadaşıyla birlikte
Paris'e gitti. Görkemli şehrin büyüsüne kapılarak, bir süre pervasızca yaşadı.
Ardından, kendisi gibi matematikle ilgilenen iki arkadaşıyla tesadüfen karşılaşınca,
onların şehre geliş amacına uydu ve bilimsel araştırmalara daldı. Üniversite eğitimine
kadar geçen süre boyunca, özellikle arkadaşı Mersenne ile birlikte durmaksızın
matematik üzerine araştırmalar, çalışmalar yaptı. Burada bulunduğu süre içerisinde,
dönemin ünlü matematikçilerinden Mydorge'yle tanışması, ufkunu genişletti.

Eğitim hayatı boyunca özellikle klasik edebiyat, tarih, retorik ve felsefe alanlarında
kendini geliştirdi. Babasının yönlendirmesiyle, Poitiers Üniversitesi'nin hukuk
fakültesine girdi ve 1616 yılında mezun oldu. O dönemde Avrupa kaynayan bir kazan
gibiydi. Her yerde dini temelli bölgesel çatışmalar vardı ve çok sayıda savunma
amaçlı askeri birlikler türemişti. Bu siyasi ve toplumsal çalkantılar nedeniyle, soylu
ailelere mensup gençlerin kilise ya da orduya katılması popüler hale gelmişti.
Dolayısıyla Descartes da, toplumsal statüsünü sağlamlaştırmak için orduya katılmaya
karar verdi. Liseden mezun olduktan iki yıl sonra, 1618'de, Hollanda Prensi Orangeli
William ve ülkesini İspanyol işgalinden kurtarmak için düzenlediği seferlerle ilgili
heyecanlı rivayetler duyunca, macera arayışına ve gezme hevesine kapılarak, prensin
davetine uydu ve oraya yerleşti. Hollanda Birleşik İller (Nassau) Prensi olan Maurice
komutasındaki Protestan Flemenk ordusuna hizmet etmeye başladı.

Asker olarak kayıt olduğu bu birlikte birkaç yıl geçiren Descartes, görevi sırasında,
matematik ve fizik konularındaki yaratıcı yeteneğinin farkına varmasını sağlayacak
kişi olan Isaac Beeckman'la tanıştı. İlk felsefik çalışmalarından olan "Compendium
Musicae"yi 1618 yılında kaleme aldı ve Beeckman'a ithaf etti. 1619 yılının Kasım
ayında, Almanya seyahati sırasında, fizikle ilgili problemlerin çözümünde,
matematiksel bilgilerden yararlanmak üzerine kendisine ait bir vizyon geliştirdi.
Descartes'ın vizyonu, insanlığın gelişimine mükemmel katkı sağlayacak bilimlerin
temellerini keşfetmekti. Bu dönem, ünlü düşünürün hayatında bir dönüm noktasıydı
ve analitik geometrinin gelişimi üzerine ortaya atacağı teorilerin düşünsel düzlemini
oluşturduğu bir süreçti. Hayatının geri kalan bölümünü de, matematikle doğa
arasındaki gizemli bağı çözmeye adayacaktı. St. Augustine'in (354-430) "özgür irade"
kavramıyla ilgili de çalışmalar yapan filozof, Tanrı'nın iradesiyle eşit tuttuğu insan
iradesinin, doğal bir yaradılış özelliği olarak, Tanrı'nın iradesinden bağımsız olduğunu
ortaya atan teori üzerine derinlemesine düşündü.

Orange Prensi'nin hizmetinden ayrıldıktan sonra bir süre Danimarka, Polonya ve


Almanya gibi bazı Avrupa ülkelerini dolaşan Descartes, Otuz Yıl Savaşları'nın başladığı
dönemde yeniden askeriyeye döndü ve bu defa Bavyera ordusunun Katolik Düküne
hizmet etmeye başladı. Askeri bir görev için Ulm'de bulunduğu sırada, bilimlerin
birlikteliği üzerine bir metodoloji geliştirdi. Askerlik yaşamı süresince sıcak
çarpışmaya girmeyen Descartes için bu dönem, "büyük bir tembellik ve derbederlik"
içerisinde, sadece düşünmeye, gezmeye, araştırmaya ve üretmeye yönelik kazançlar
sağladığı bir dönemdi. Düşünsel eylemlere ve çeşitli bilimlere olan merakı gittikçe
artan düşünürün en büyük amacı, dünyayı gezmek ve evrenle ilgili somut gerçeklere
ulaşabilmekti. Bu yüzden hayatı boyunca pekçok yer gezmiş, orduda yer almış, bu
süreçte birbirinden farklı statüdeki ve yaradılıştaki insanlarla uyuşmaya çalışmış,
birçok konuda deneyim kazanmış ve kendini değişik koşullarda test etmişti. 1619
yılının Kasım ayında, şömineli sıcak bir odada, ileride üstüne simgesel anlamlar
yükleyeceği ve yaşamının dönüm noktası olarak değerlendireceği ünlü rüyasını
gördü.

1621'de, askerlik görevine Macaristan İmparatorluk ordusunda devam etmeye


başladı. 1622 yılında, Fransa'ya geri dönerek Paris'e yerleşti; bir süre de Britanny'de
kaldı. Ertesi yıl ailesinin yanına Poitou'ya giderek, annesinden üzerine kalan tüm
mülkleri sattı ve hayatının geri kalanını refah içinde geçirebilmek; araştırmalarını,
çalışmalarını yaparken maddi sıkıntı çekmemek için tüm gelirini (27.000 livre)
bonolara yatırdı. Aynı yıl İtalya'ya doğru bir seyahat gerçekleştiren düşünür, 1627'ye
kadar Paris'te ikamet etti.

1628'de, Hollanda'ya geri dönerek 1649 yılına kadar, düşünsel, bilimsel ve yazınsal
dehasının en verimli dönemini burada geçirdi. Özellikle matematik, geometri ve
felsefe üzerine çığır açacak teoriler üretti; buluşlar ortaya koydu, ünlü kitabı "Treatise
on the World"ü (Kurallar) yazmaya koyuldu. Burada bulunduğu sırada, Kardinal
Berulle ile tanıştı ve düşünsel teorilerini hayata aktarma konusunda, onun zengin
ufkundan yararlandı. Dğer yandan da, hiçbir zaman bağını koparmadığı arkadaşı
Mersenne ile yazışarak, çalışmalarıyla ilgili fikir alışverişinde bulundu. Beeckman ile
dostluğunu sürdürdü ve Mydorge, büyük Frans von Schooten, Hortensius, Huygens
gibi bilim adamlarıyla iletişim kurdu.

Sonraki iki yıl boyunca, Franeker ve Leyden'de, olgunluk (matrikülasyon) üzerine


düzenlenen sınavlara girdiyse de, herhangi bir derece almakla ilgilenmedi. 1633
yılında, ünlü fizikçi Galileo'nun, Roma Katolik Kilisesi tarafından, dünyanın yuvarlak
olduğunu iddia ettiği ve dolayısıyla kilisenin yanlış bilimsel kanılarını yıkmaya çalıştığı
iddiasıyla mahkum edilmesi nedeniyle, Descartes, dört yıllık bilimsel bir çalışmanın
ürünü olan "Treatise on the World"ü (Kurallar) tamamlamış olmasına rağmen,
yayımlamaktan vazgeçti (Kitap ölümünden yıllar sonra, 1701'de basıldı). Aynı
dönemde, "Le Mond"un taslak çalışmasını bitirdi; fakat bunu da yayımlamadı.

Descartes hayatı boyunca evlenmese de, birlikte yaşadığı ve eskiden hizmetçisi olan
Hollandalı sevgilisi Helene'den, 1635 yılında Francine adlı bir kız çocuğu dünyaya
geldi. Ancak, Francine'in hayatı çok kısa sürdü ve 1640 yılında, beş yaşındayken
hayatını kaybetti. Bu ölüm, ünlü düşünürü derinden sarstı.

Descartes matematik ve felsefe üzerine yoğunlaşan çalışmalarının meyvelerini


vermeye devam ederek, bilimsel değeri çok yüksek birçok eser kaleme aldı ve bunları
yayımladı. 1637 yılında, "Söylem" adlı eserini imzasız olarak yayımladı. 1640'da ise,
"Meditasyonlar"ı çıkardı. 1643'de, Utrecht Üniversitesi tarafından sakıncalı bulunan
"Kurallar", yerel otoritelerce, ateizm öğeleri içerdiği gerekçesiyle düşünürün mahkum
edilmesine neden oldu. İki yıl sonra aynı üniversite, eser hakkında yapılacak tüm
yanlı/yansız yorumları yasaklayarak, "nötr sansür" uygulaması getirdi. Aynı dönemde,
Bohemya Prensesi Elizabeth'le uzun bir zaman devam edecek olan yazışmaları
başladı. Prensesle, başta matematik, geometri, tıp, felsefe, metafizik olmak üzere
çeşitli bilim dallarından siyasete kadar pekçok konuda fikir alışverişinde bulundular.
Prensese ithaf ettiği "Felsefenin İlkeleri" adlı kitabını 1644'de Amsterdam'da
yayımladı (Eser 1647 yılında Franzcaya çevrildi). Ardından Paris'e geçen Descartes,
ünlü matematikçi ve fizikçi Pascal ile buluşarak, yeni çalışmalarını ve görüşlerini
onunla paylaşma fırsatını yakaladı. Bu sırada, Fransa Kralı tarafından kendisine
sunulan ikametgah ve yıllık gelir teklifini, çalışmalarını bağımsız ve esnek bir ortamda
sürdürebilme maksadıyla geri çevirdi.

1649 yılında, "Ruhun Tutkuları" adlı kitabını tamamladı ve yayımladı. Aynı yılın Kasım
ayında, eserlerinden çok etkilenen ve onun dehasından yararlanmak isteyen İsveç
Kraliçesi Christina'nın ricasını kırmayarak, ona uzmanı olduğu konularda ders vermek
üzere Stockholm'e yerleşti. Ancak kraliçenin talebi doğrultusunda derslerin, sabahın
oldukça erken saatlerinde yapılması nedeniyle, hayatı boyunca geç kalkmaya alışkın
olan Descartes'ın fizyolojik dengesi bozuldu. Bunun yanı sıra, yabancısı olduğu aşırı
soğuk iklime uyum sağlayamayan vücudu bitkin düşerek zatürreeye yakalandı ve
ünlü düşünür, 11 Şubat 1650 tarihinde, 54 yaşında hayatını kaybetti. Son sözleri,
"İşte böyle ruhum, ayrılma zamanı geldi" oldu. Bazı araştırmacılar, aynı hastalıktan
tedavi gören Fransa büyükelçisi Dejion A. Nopeleen'e hastabakıcılık yaptığı için,
hastalığın Descartes'a da bulaştığını iddia ettiler. Ancak sonraları, doktor Eike Pies'in
incelemelerine göre, ünlü düşünürün, kullandığı arsenik yüzünden vücudunun
zehirlenerek zayıf düştüğü ortaya çıktı. Descartes'ın mezarı, 1667 yılında anavatanı
olan Fransa'ya, Paris'e taşınmıştır.

Descartes, Batının o zamana kadarki düşünsel birikimini altüst etmiş; bilimde ve


özellikle matematikte büyük gelişmelere neden olan düşünceleriyle yeni bir çığır
açmıştır. Dinsel egemenliğin, anlamsız çatışmaların ve modern düşüncelere yönelik
hoşgörüden uzak, bağnazca tutumların hüküm sürdüğü; aynı zamanda, Avrupa'nın
düşünsel, sanatsal ve kültürel kabuk değişiminin gerçekleştiği bir dönemde yaşadı.
Birçok alanda hayata geçirilen atılımlara, düşünce ve eserleri ile eşlik etti. Ortaçağı
tarihe gömerek, modern bilimin rönesansını inşa edenler arasında yer aldı. Ulusçuluk
anlayışının güçlü yükselişine rağmen, insanlığın "bilimsel düşünce" ile "akıl"
ekseninde ortak bir paydada buluşabileceğinin altını çizdi. Felsefeye getirdiği farklı ve
yenilikçi bakış açısıyla, modern felsefenin temellerini attı. Bu alandaki ilk çalışması,
geometri, meteorlar, optik ve metot şeklinde dört bölümden oluşan "Denemeler" adlı
eseridir.

Matematiksel çözüm yöntemlerini felsefeye uyarlamaya çalışan Descartes, temeli


Yunanlı filozof Socrates tarafından atılan ve özellikle matematikle diğer pozitif bilim
dallarında uygulama sahası bulan "tümevarım" metodunu, kendi düşünsel felsefesine
adapte etmiştir. Mutlak bilgiye ulaşmakta, Antik Çağ Yunan düşünürlerinden kalan
"şüpheci" (septisizm) bakış açısını yöntem edinerek, başta matematik ve analitik
geometri olmak üzere, birçok alanda çeşitli buluşlar ortaya koymuştur. Tüm dışsal
faktörleri bir kenara ayırarak, süpheci analizlerle, mutlak ve kesin doğru bilgilerin
varlığını savunmuştur; ki ona göre, bu özelliği taşıyan tek şey "düşünce"dir.
Doğruluğu tartışılamaz tek bilginin düşünce olduğunu; dolayısıyla diğer mutlak
bilgilerin de bu düşüncelerden türediğini ortaya atmıştır. "Kuşku etmek düşünmektir"
şeklinde bir çıkarımda bulunan Descartes, varlığı kesin olan tek şey düşünmek ise,
düşünebilen bir yaratık olarak şüphe götürmez tek gerçeğin "varlığımız" olduğunu
belirtmiş ve tümevarımsal bu bilgi kanunu, "Düşünüyorum, o halde varım" (Cogito,
ergo sum; je pense, donj je suis) şeklindeki ünlü tümcesiyle ifade etmiştir. Elindeki bu
ilk bilgiyi, sağlam bilgi olarak görmüş; artık yapması gereken tek şeyin, diğer bilgileri
bu ham bilgiden türetmek olduğu sonucuna ulaşmıştır. Bu sonucun çıkış noktası ise,
bireyin öznelliğidir. Çünkü, varlığı ifade eden düşünce, zaten bireyin kendisinde
mevcuttur. Bu ham bilgiyle yola çıkan birey, diğer mutlak bilgileri bundan türetebilir.
Düşüncenin zıddı ise, bedendir. Bu nedenle, dönemin hakim kıyafet şekli olan yeşil
ipek giysileri bir kenara atarak, bedenini arka plana atmak istemiş ve düşüncenin
baskınlığını simgesel olarak ifade etmek maksadıyla da, siyah giysileri tercih etmiştir.

Geliş açısı ile gidiş açısının birbirine eşit olduğunu keşfederek, optiksel yansımanın
temel kanunlarını geliştirmiştir. Cebiri, geometri çözümlemelerinde kullanmış;
"Kartezyen" teoremini ortaya atarak, analitik geometrinin gelişimine büyük katkı
sağlamıştır. "Eğri"lerin sınıflandırılmasında, onları ortaya çıkaran denklemleri baz
almıştır. Matematiksel ve geometrik problemlerin çözümü için kurulan denklemlerde,
"x, y, z" gibi alfabenin çok kullanılmayan son harflerini bilinmeyen çoklukları, "a, b, c"
gibi çok kullanılan ilk harfleri de bilinen çoklukları ifade etmesi için kullanmıştır.

Descartes, tüm çalışmalarında ve araştırmalarında, doğru bilgiye ulaşmak amacıyla,


karmaşıklıktan uzak durmaya ve herşeyi basite indirgemeye çalışmıştır. Bulduğu her
bilgiye kuşkucu bir tavırla yaklaşmıştır. Bu konudaki düşüncelerinden, 1637 yılında
kaleme aldığı, "Metot Üzerine Konuşma"da bahsetmiştir. Bilim dallarının pratik
hayattaki işlevlerinin birbirinden farklı olduğunu vurgulayan düşünür, sadece bazı
ortak yöntemlerin farklı amaçlar için uygulanabileceğini öngörmüş, dolayısıyla
bilimlerin birlikteliğini savunmuştur.

"Hiçbirşey keşfedilemeyecek kadar uzak olamaz" diyen Descartes, evrenle ilgili


düşüncelerini de bu görüşü çerçevesinde şekillendirmiştir. Ona göre, evren bir
bilmecedir ve çözümü olmayan bir bilmece yoktur. Bu doğrultuda ihtiyaç duyulan tek
şey, doğru bilgilere sahip olabilmektir ki, tüm pozitif bilimler de zaten bu ihtiyaca
hizmet etmek için varolmuştur. Döneminin alışkanlıklarının tam tersine, bütün
bilimsel değeri olan kitapların Latince yazıldığı bir yüzyılda, eserlerini Fransızca olarak
kaleme almıştır ve "sağduyu"su olan her insanın rahatça anlayabileceği kadar basite
indirgenmiş bir dil kulanmıştır.

Descartes'a göre gerçeklik, özü düşünme olan bir "zihin" (soyut) ile özü evrende bir
yer kaplayan ve göreceli büyüklüğü olan "madde" (somut) şeklinde ikiye ayrılabilir.
Bu anlamda düşünür, her zaman için zihni maddenin önüne koymuştur. Onun
düşünce sisteminde, birtakım kavramların, bilgilerin kaynağı, yaratılıştır. Yani bunlar,
doğuştan gelen ve doğruluğu, varlığı tartışılmaz gerçek bilgilerdir. Ona göre, Tanrı,
zihin ve madde kavramlarının varlığı kesindir ve doğruluğu su götürmez bu kavramlar
doğuştan gelir; sonraki deneyimlerden kaynaklanmaz. Felsefede mutlak bilgiye
ulaşmanın tek yolu, kuşku edilmeyecek, açık ve net bir önermeye ya da kavrama
varıncaya dek, herşeyden kuşku duymaktır.

Fizik ve doğa kanunları ile ilgili çalışmalar da yapmış olan Descartes, 1644 yılında
Latince olarak kaleme aldığı "Principia Philosophia" (Felsefenin İlkeleri) adlı eserinde,
"Çevrimler Kuramı" adını verdiği teorisiyle, evrenin yapısı ve doğa kanunlarının
işleyişi ilgili çarpıcı bilgiler öne sürmüştür. Ondan sonra gelen ünlü fizikçi Isaac
Newton için bu teori, temel bilgi kaynağı olmuştur.

ESERLERİ:

Compendium Musicae (1618 / Isaac Beeckman'a ithaf ettiği, müzik teorisinin kuralları
ve müzik estetiğiyle ilgili çalışması)

Rules for the Direction of the Mind (Aklın İdaresi İçin Kurallar / 1626-1628: İlk olarak
1684'de yayımlanmıştır)

Le Monde (The World / 1633: Descartes'ın doğa felsefesiyle ilgili ilk sistematik
çalışmasıdır)

Discours de la méthode (Metod Üzerine Konuşma / 1637: Optik, meteor ve


geometriyle ilgili ilk çalışmasıdır)

La Géométrie (Geometri / 1637: Descartes'ın matematiksel çözümlemeler üzerine


kaleme aldığı başlıca yapıtıdır)

Meditationes de prima philosophia (Meditasyonlar ya da Metafizik Düşünceler / 1641)

Principia philosophiae (Felsefenin İlkeleri / 1644: Aristotales'in eserlerinin yerini


alması isteğiyle, Latince olarak yazdığı eseridir; sonraları üniversitelerde okutulmaya
başlanmıştır)

The Description of the Human Body (1647 / Ölümünden sonra yayımlanmıştır)

Les passions de l'âme (Ruhun Tutkuları / 1649: Bohemya Prensesi Elizabeth'e ithaf
etmiştir)

Correspondence (Yazışmalar / 1657: Ölümünden sonra, Descartes'ın yayımcısı Claude


Clerselier tarafından yayımlanmıştır)

----------------------

Fransız matematikçi, bilimadamı ve filozoftur. Batı düşüncesinin son yüzyıllardaki en


önemli düşünürlerinden biridir.
Descartes, 1628'den itibaren,15 yıl süren geziler, savaşlar ve serüvenlerden sonra
yerleştiği Hollanda'da, batı düşüncesini altüst eden bir felsefe sistemi kurdu.
Öğrendiğinin, gördüğünün, duyduğunun, inandığının hepsini birden büsbütün silerek,
her şeyden kuşkulanmaya başladı. Yalnız tek bir şeyden emindi: düşüncenin varlığı.
Buradan hareketle, evrenin açıklamasını yaptı.
Metot üzerine konuşmada hep karmaşıktan basite inerek, gerçeği kuşatmaya
yarayacak kuralları bir bir saydı.Felsefeyi, bütün inceleme kitaplarının Latince
yazıldığı bir çağda, Fransızca yazarak ve «sağduyu dünyada en iyi bölüştürülmüş
şeydir» diyerek, herkesin, uzman olmayanların bile anlayabileceği bir duruma
indirgedi. Descartes her tür araştırmanın pratik niteliği üzerinde ısrarla durur. Ona
göre en önemli bilimlerden mekanik, insanlara yardım edecek makineleri yapma
sanatı; tıp, vücudu ve ruhu tedavi etme sanatı; ahlâk, mutlu yaşama sanatıdır.
Descartes, zamanının bilginleriyle, hükümdarlarıyla ve soylularıyla ilişkiler kurmuştur.
Ona hayran olan İsveç kraliçesi Cristina, Descartes'ı sarayına davet etti. Descartes,
elli dört yaşında Stockholm'de öldü.
Şüpheciliğe farklı bir yaklaşım getirir.
Septik şüphe.
Metodik şüphe.
Ona göre septik şüphe anlamsızdır.Olması gereken metodik şüphedir.Metodik şüpheyi
şu şekilde uygular: Önce tanrıdan, çevreden, kendinden ve başka insanlardan şüphe
eder.Bunu şüphe edemeyeceği son sınıra kadar götürür.Şüphe etmek
düşünmektir.Düşünmek varolmaktır.<Düşünüyorum o halde varım noktasına ulaşır.>
Latince "De omnibus dubidantum" (Her şeyden şüphelen) en önemli sözlerindendir.

ESERLERİ
Metot Üzerine Konuşma
Aklın Yönetimi için Kurallar
Felsefenin ilkeleri
Metafizik Düşünceler
Ruhun Tutkuları
"Kesin olan bir şey var.
Bir şeyin doğruluğundan şüphe etmek.
Şüphe etmek düşünmektir.
Düşünmekse var olmaktır.
Öyleyse var olduğum şüphesizdir.
Düşünüyorum, o halde varım.
İlk bilgim bu sağlam bilgidir.
Şimdi bütün öteki bilgileri bu bilgiden çıkarabilirim."

-----------------------

Şüpheciliğe farklı bir yaklaşım getirir.

Septik şüphe.
Metodik şüphe.
Ona göre septik şüphe anlamsızdır.Olması gereken metodik şüphedir.Metodik şüpheyi
şu şekilde uygular: Önce tanrıdan, çevreden, kendinden ve başka insanlardan şüphe
eder.Bunu şüphe edemeyeceği son sınıra kadar götürür.Şüphe etmek
düşünmektir.Düşünmek varolmaktır.<Düşünüyorum o halde varım noktasına ulaşır.>
Latince "De omnibus dubidantum" (Her şeyden şüphelen) en önemli sözlerindendir.

Metot üzerine konuşmada hep karmaşıktan basite inerek, gerçeği kuşatmaya


yarayacak kuralları bir bir saydı.Felsefeyi, bütün inceleme kitaplarının Latince
yazıldığı bir çağda, Fransızca yazarak ve «sağduyu dünyada en iyi bölüştürülmüş
şeydir» diyerek, herkesin, uzman olmayanların bile anlayabileceği bir duruma
indirgedi. Descartes her tür araştırmanın pratik niteliği üzerinde ısrarla durur. Ona
göre en önemli bilimlerden mekanik, insanlara yardım edecek makineleri yapma
sanatı; tıp, vücudu ve ruhu tedavi etme sanatı; ahlâk, mutlu yaşama sanatıdır.

----

"İyi kitaplar okumak, geçmiş yüzyılların en iyi insanlarıyla sohbet etmek gibidir"
Descartes

You might also like