Professional Documents
Culture Documents
Yıl: 1 Sayı: 9
Hülya Vardarlı
Alican Tonbul
Turan Günara
Hüseyin Tanrıverdi
Kaynaklar Fizikist.Com
Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi, Fizikist.Com sitesinin yayın organıdır. Hiçbir yazı ve çalışma Fizikist.Com
sitesi yazarlarından izin alınmaksızın kullanılamaz.
04 10 50
IŞINLANMA VE KUANTUM PHILADELPIA DENEYİ TÜRK MÜHENDİSLERİN
BAŞARI ANALİZLERİ
Işınlanma, hayallerimizi Philadelphia Deneyi, 28
süsleyen yolculuk.. Ekim 1943’te Pensilvanya Türk mühendisler gurur
Sanırım bu düşünceme eyaletine bağlı Philadelphia veren projelere imza atıyor.
İstanbul da yaşayan ve trafiği şehri limanında yapıldığı 10 mühendisin 4 yıldır
bilen herkes katılır. iddia edilen deneydir. çalıştığı proje sonuçlandı
Işınlanma, hayalimizi
süsleyen yolculuk..
Sanırım bu düşünceme
İstanbul da yaşayan
ve trafiği bilen herkes
katılır. Bilim–kurgu
filmlerinde olduğu gibi
bir makineye girsek
ve saniyeler geçmeden
dünyanın bir
ucunda olabilsek…
Işınlanma Makinesi
Neden mi? Çünkü belirsizlik çağı başlar. Bir cismin üzerine etki eden tüm kuvvetleri
bilirsek yerini tespit edebiliriz. Ancak bir elektron için atomun tam şu noktasındadır
demek gibi bir lüksümüz yok. Bizler elektron bulunma ihtimalinin en yüksek olduğu
yerden söz ededbiliyoruz artık. Evren hakkında da bir çok konuyu yine kuantum
fiziğiyle açıkladı bilim adamları. Belirsizlik ,ihtimaller ve olasılıklar. Klasik mekanik ve
klasik matematikle çalışmaya alışmış beyinlerimiz. Konu evren ,evrenin genişlemesi,
bir fotonun çift yarıktan aynı anda geçebilme olasılığı ,Atom altı parçacıkların nasıl
davrandığı ve nerede olduğu konusuna gelince olmaz öyle şey diyebiliyor.
Yani her taneciğe eşlik eden bir dalga var maddenin enerjisine göre dalga yada
tanecik gibi davranması mümkün(bu bilgiyi aklımızda tutalım ileriki sayılarda
ışınlamayı anlamamızı sağlayacak.)
Müberra ALTIN
Özel bir bilinç düzeyine girerek, özel olarak kurgulanmış sözel ve im-
gesel oluşumları içerir. Bu düzeyde insan, kendi hayatının efendisi durumuna
geçer. Kuantum Düşünce daha da ilerisi ortak zeka alanında işlem yapar.
Bütün evreni tekamül ettiren enerjiyle işbirliğine girildiğinde siz bir “kişi”
olmanın sınırlı olanaklarını aşar, “bütün” ün gücüne ulaşırsınız.
O zaman da gücünüz tabii ki bütünün gücüne eşit olacaktır.
Bizim gelişmemiz için gereken bütün araçlar: uygun iş, eş, yaşam alanı,ev,
bedenimizin sağlığı bu yüksek frekanslı enerjiden nasibini alır.
Siz, sınırlayıcı, engelleyici düşünce kalıplarınızı fark edip bunların ye-
rine güçlendirici inançlarınızı koyduğunuzda hayatınız bu yeni inançlarınız
doğrultusunda değişmeye başlayacaktır. Sizin için en uygun kişi, en uygun
imkan,en uygun zamanda karşınıza çıkacaktır. Yapmanız gereken şey uzanıp
onu almaktır.
Doğuştan doğal olarak hakkınız olan mutluluğu, bereketi, bolluğu ve sevinci
yaşamanıza imkan tanımış olursunuz.
Kuantum Düşünce, sağlıklı ve güçlü bir beden için de uygun bir zemin hazırlar.
Bizim düşünce ve kabullenişlerimiz direkt olarak bedene etki yapar. Bedenimiz
aslında bir enerji okyanusundan başka bir şey değildir. Korku,kaygı,öfke, suçluluk
duyguları bütün hücrelerimizin beslendiği enerjide azalmalar yol açar.
Kuantum Düşünce kişiler arası iletişimin enderin boyutunu sunar bize. Ortak
İnsanlık alanında gerçekleşen bu iletişim, derin ve etkili bir uzlaşma sağlar. Beden
dili ve sözel iletişimden daha da öte Kuantum sal İletişimle düşüncelerimizin direkt
muhataba ulaştığı bir yöntem geliştiririz.
Kuantum fiziği, klasik anlamdaki fiziksel maddenin enerjiye dönüştüğü bir al-
ana sokar bizi. O alanda artık atom altı parçacıklar, hızla hareket eden enerji
parçacıklarından başka bir şey değildir.
Tabii ! Pek çok var. Çünkü kural hiç şaşmaz: Düşünceler hayatımızı oluşturur.
En yakın bir örnek bir mimar hanımla ilgili. İşinde hiç memnun olmadığını söylemişti.
Ona nasıl bir işte çalışırsa mutlu olacağını sordum, anlatmaya başladı. Bunları bir bir
yazdık. Ciddi bir firmanın araştırma ve geliştirme departmanında çalışmak istiyordu.
İmgesel olarak bilinçaltına kodladık. Ertesi hafta telefonla müjdeyi verdi. Tam da
istediği bölümde iyi bir şirkette hafta başında işe başlıyordu.
Buna benzer yüzlerce örnek var. Burada sorun sistemle ilgili değil. Kendilerine yüzde
yüz yararlı olacak bu sistemi uygulamak için katılımcıları ikna etmekle ilgili. Belki de
bu işe keyifli bir ikna çalışması diyebiliriz. Bir başka çarpıcı örnek de bir öğrenciyle
ilgili. Üniversiteye hazırlık yapan bu gencin sınavla ilgili korku dolu düşünceleri
vardı. Onunla bir çalışma yaptık. Binlerce kişi arasında o bir yıldız gibi parlıyordu.
O kalabalık arasında fark edilmemesi mümkün değildi. Hayalinde sınavı kazanmış
hatta üniversite diplomasını alıyor görmesini sağladık. Bu sınavın hayatının bir çok
önemli günlerinden sadece biri olduğunu ama tek belirleyici olay olmadığını tespit
ettik. Bütün bunlar zihin özel bir algılama düzeyindeyken gerçekleştirildi. Bu genç
üçüncü kez sınava giriyordu ve artık dördüncü bir şansı yok gibi gözüküyordu. Tabii
ki daha sonra onun sınavı kazandığına dair telefon aldım.
Yine başka ilginç örnek tıp fakültesinde okuyan bir öğrenciyle ilgili. Arkadaşlarının ve
rektörünün okulda yaptığı klüp çalışmalarını yeteri kadar desteklemediğinden şikayet
etmişti yana yakıla. Ona göre okul rektörü tuhaf biriydi. Bir konuda görüş almak
için odasına girdiğinde onun hiç yüzüne bakmıyor, tersliyor ve isteklerini görmezden
geliyordu. Sonra bu gençle bir seminer programında özel bir çalışma yaptık. Bir
hafta geçmeden yüzünde güller açarak beni ziyarete geldi. Kız arkadaşıyla sine-
maya gitmişlerdi oradan geliyorlardı. Tuhaf şeyler olmuştu doğrusu. Rektör birden
huy değiştirmişti. Karşılıklı oturup konuşmuşlar ve çok sıcak bir iletişim kurmuşlardı.
Daha önce bir türlü yerine getirilmeyen okulun bilgisayar kulübüyle ilgili bir isteği
daha o söylemeden rektör tarafından karşılanmıştı.
Güzel bir soru. Bizim bilinçaltı düzeyde oluşturduğumuz yeni bir program Birleşik
Alanında bir etki yapar. Bu düzeyde zaman ve mekan farklı bir biçimde işler. Bu
alanda her şey Şimdi ve Burada durumunu yansıtır. O yüzden düşünceler mucizevi
sonuçlar doğurur. Alan bir tür bilgi okyanusu gibidir. Okyanusun bir damlasındaki
değişim diğer tüm damlaları uyarır.
Hüseyin Tanrıverdi
Fizik Öğretmeni
28 Mart 1943 ; ABD'li bilim adamı Dr. Morris Jessup'ın, Einstein'ın birleşik alanlar
kuramına dayanarak bir "ışınlama" deneyi yaptığı iddia edildi. 'Philadelphia deneyi"
adıyla bilinen ve askeri gizlilik içersinde gerçekleştirilen olayda, 104 mürettebatlı
"USS Eldridge" adlı askeri gemi, tanıkların iddialarına göre Philadelphia deniz
üssünde, yeşil bir sise bürünerek yavaş yavaş "kayboldu" ve kısa bir süre sonra 640
km. ötedeki Norfolk deniz üssünde ortaya çıktı.
Mektupta yazılanlara göre Allende veya Allen, olayları baştan sona seyretmiş gibiydi,
Jessup adres olarak verilen posta kutusuna mektup yazarak ayrıntı istedi ve bir me-
ktup daha geldi; bu Allen, anlattıklarını kanıtlamak için hipnoz, sodyum pentatol (
bilinci uyuşturarak iradeyi kran doğruyu söyleten bir ilaç )ve teyp kaydı istiyor,olayın
etkin bir biçimde açıklanması halinde insanların böyle bir nakil sistemiyle yıldızlara
dahi gidebileceğini yazıyordu.
İkinci mektuptan sonra Jessup, Deniz Kuvvetleri'nden bir davet aldı. Deniz
Kuvvetleri Araştırma Bürosu'na gittiğinde eline bir kitap verildi ve kitap kendi yazdığı
kitaptı, bir yıl önce Büro'ya postayla yollamıştı."THE CASE FOR THE UFO" adlı
kitap taslağını Deniz Kuvvetleri'nden Amiral N. Furt'a yollamıştı ama Amiral haberi-
nin olmadığını söylüyordu. Kitabın sayfaları üç değişik yazıyla yazılmış ve notlar
alınmıştı, Dr. Jessup yazılardan birisinin Alle'nin yazısının aynı olduğunu fark etti.
Notlar sanki dünya dışı birisinin gözlemi olarak yazılmış gibiydi, binlerce yıl önceki
uygarlıklardan söz ediliyor, dünyaya gelen uzay araçları tarif ediliyordu, sonunda
ise Güç alanlarından, bir maddenin nasıl kaybolup, nasıl ortaya çıkarılabileceği ve
1943'te philadelphia'da yapılan deneyden söz ediliyordu.
Acaba öyle miydi? Jessup'un Philadelphia Deneyi ile ilgili çalışmalarına ne olmuştu?
Bu çalışmalar kimleri,neden rahatsız etmişti? Bu gizem hala çözülmüş değil. Yoksa
böyle bir oyunla Jessup kendisine mektup yazan kişi Allen tarafından veya başka
güçlerle intihar süsü verilerek notlarıyla birlikte bir yeremi götürülmüştü?
DENEY BAŞLIYOR...
Tanığa göre, deney 22 Haziran 1943’te sabah saat 09.00’ da jeneratörlere güç
verilerek başlatıldı. Manyetik alan oluşuyordu; sonra yeşilimsi bir sis gemiyi örtm-
eye başladı ve USS Eldridge kayboluyordu; Olayın tanığı şöyle devam ediyor; ”Bir
an sadece geminin çıpasını görebildim, sonra oda kayboldu, ortada artık ne sis ne
USS Eldridge vardı; bomboş denize bakıyorduk, bizim gemide bulunan üst rütbeli
subaylar ve bilim adamları korku, dehşet ve heyacan içinde nefeslerini tutarak bu
inanılması güç başarılarını seyrediyorlardı. Gemi ve mürettebatı hem radarda hemde
gözlerimizin önünde yok olmuştu. Her şey planlandığı gibi yürüyordu, 15 dk. sonra
emir verildi ve jeneratörlerin şalteri kapatıldı. Önce hiç bir şey olmadı, arkasından
yeşil sis tekrar ortaya çıktı ve USS Eldridge yeniden görünmeye ve ortaya çıkmaya
başladı ama gemi nereye gitmiş ve nereden geliyordu?
Bazıları yok oldu ve bir daha geri dönmediler.Bu olayın en korkunç bölümü ise beş
tane denizcinin geminin eriyen ve sonra yine katılaşan metal levhalarının içinde
kalmalarıydı.Bu çok feci bir durumdu. Denizcilerin birisi kurtuldu fakat bir daha eski
haline dönemedi.Aklını tamamen yitirmişti ama yapacak hiçbir şey yoktu.Bazılarının
psişik yetenekleri gelişmişti, sokakta yürürken kaybolan ve yine ortaya çıkan insan-
lar vardı. Manyetik alanın içinde kalan mürettebattan kaybolanlar ancak birisinin
yüzüne ve eline dokunulmasıyla görünür hale geliyorlardı, yani dokunmanın giysi-
nin olmadığı bir yere yapılması gerekiyordu. “Donma” adı verilen bu olay saatlerce,
günlerce sürebiliyordu, hatta bir tayfa tam altı ay donmuştu ve altı ay sonra
kurtarılabilindi.
Biz bir zaman dizisi içerisinde yaşıyoruz her hareketimizde bir an geçiyor ve
zamanı olmadan süregelen uzayla çevriliyiz. Uzay-Zaman içinde bir yerde, bir an
için var olduğumuzda, oluşan zaman karesi yani o anın resmi, lokal uzay / mekan
koşulları gereğince yakalanır ve dünyadan çıkarak güneş sistemine yayılır ama uza-
ya gitmez ve Güneş sisteminin çevresinde yörüngeye girer. Bu "Işınlanma" gibidir.
Yani her hareketimizin bir resmi çekilip, uzaydaki albümde yerini almıştır.Bu son-
suz zaman resimleri veya dilimleri Yaradılıştan beri vardır.Yani dünya zamanı içinde
değilde,uzay zamanı içinde geri dönüp tüm resimleri görebiliriz.
Çetin BAL
Erwin Rudolf Josef Alexander Schrödinger (12 Ağustos 1887 - 4 Ocak 1961),
Avusturyalı fizikçi. Kuvantum mekaniğine olan katkılarıyla, özellikle de 1933'te
kendisine Nobel Ödülü kazandıran Schrödinger Denklemi'yle tanınır. Schrödinger'in
Kedisi diye bilinen düşünce deneyini önermiştir.
Çocukluğu ve Gençliği
Orta Yaşları
1927’de kısa bir süre ABD’deki Wisconsin Üniversitesi’nde ders verdikten sonra,
Berlin Üniversitesi’ne gelerek fizik bölümü başkanlığını Max Planck’tan devraldı. Ya-
hudi olmadığı halde, Almanya’da yükselen ırkçı Nazi iktidarından rahatsız olduğu için
1933’te İngiltere’ye taşındı ve Oxford Üniversitesi’nde profesör oldu. Aynı yıl, Paul
Dirac ile beraber Nobel Fizik Ödülü’nü aldığını öğrendi.
Schrödinger, Oxford’da iki kadınla beraber yaşıyor (karısı Annemarie ve bir başka
fizikçiyle evli olan metresi Hilde), bu durum da üniversitede tepkiyle karşılanıyordu.
Baskıdan sıkılan Schrödinger, 1934 baharında Princeton Üniversitesi’nde ders verm-
eye başladı, fakat buradan gelen iş teklifini, muhtemelen benzer sosyal baskılardan
çekindiği için reddetti. 1935’te, bugün Schrödinger’in Kedisi adıyla bilinen meşhur
düşünce deneyini de içeren üç kısımlı bir deneme yazısı yayımladı.
Yaşlılığı ve Ölümü
4 Ocak 1961'de (73 yaşında) tüberküloz nedeniyle hayata gözlerini yumdu, ve vasi-
yeti üzerine Avusturya'nın batısında bulunan Alpbach kasabasında toprağa verildi.
Yarı ölü-yarı diri. Schrödinger, bu kadar mantığa zıt bir kuramın düzeltilmeye
muhtaç olduğu sonucuna varıyor. Buna karşılık birçok fizikçi (Hawking, Gell-Mann ve
başkaları) bu problemin yapay olduğu görüşündeler.
Stephan Hawking
(1942-...) şöyle diyor:
Kanımca, modelden
bağımsız bir gerçekliğe
karşı dile getirilmeyen
inanç, bilim felsefecile-
rinin kuantum mekaniği
ve belirsizlik ilkesi ko-
nusunda karışlaştıkları
güçlüklerin altındaki
nedendir. Schrödinger'in
kedisi denen ünlü bir
düşünce deneyi vardır.
Bir kedi kapalı bir kutu-
nun içine yerleştirilir. Ona
yönelik bir silah vardır.
Belirli bir yönde bir radyoaktif çekirdek bozunursa silah ateş alacaktır, bunun
gerçekleşmesinin olasılığı yüzde 50'dir. (Bugün, yalnızca bir düşünce deneyi olarak
bile, hiç kimse böyle bir şey önermeye cesaret edemez, fakat Schrödinger'in
zamanında hayvanların özgürlüğü kavramı henüz duyulmamıştı).
NTV Yayınlarından çıkan cahillikler Kitabı doğru bildiğimiz yanlışları ortaya koyuyor.
İşte bir kaç örnek, daha fazlası Cahillikler Kitabında... Zenci Henry... Ferdinand Ma-
cellan dünyanın etrafındaki turunu asla tamamlayamadı. 1521de Filipinler'e henüz
turun yarısındayken öldürüldü. Macellan 1511'e Portekizden çıkıp Hint Okyanusunu
geçerek önce Uzakdoğuğu ziyaret etti. Zenci Henrydi 1511de Malezyadaki bir köle
pazarında buldu ve onu geldiği yoldan Lizbona götürdü. 1519da çıkılan dünya turu
girişimi de dahil olmak üzere bundan sonraki tüm yolculuklarında Zenci Henry,
Macellanın yanında gitti. Bu yolculuk diğer yönden, yani Atlas Okyanusunu ve Büyük
Okyanusu geçerek gerçekleşti, bu yüzden 1521de Uzakdoğuda vardıklarında Zenci
Henry dünyanın etrafını tam olarak dolaşmış olan ilk insan oldu.
Ay nasıl kokar?
Anlaşıldığı kadarıyla Ay barut gibi kokar. Ayda yalnızca on iki kişi yürüdü ve bun-
lardan hiç biri özel uzay giysileri nedeniyle Ay’ı koklayamadı. Ancak Ay yüzeyinden
kabine döndüklerinde yanlarında bu tozlardan bol miktarda sürüklüyorlardı. As-
tronotlar Aydaki toprağın kara benzediğini, barut gibi koktuğunu ve tadının çok kötü
olmadığını söylediler. Bu toprak büyük ölçüde, Ay’ın yüzeyine çarpan göktaşlarının
yol açtığı silikon dioksitten meydana gelmektedir; bunun yanısıra demir, kalsiyum ve
magnezyum gibi mineraller de içerir.
Çin Seddinin insanoğlunun inşa ettiği ve aydan görülebilen tek yapıt olduğu
düşüncesi çok yaygındır ama bu doğru değildir. İnsan eliyle yapılmış hiçbir şey ay-
dan çıplak gözle görülemez.
Meyve sineği. Küçücük astronotlar bir miktar tahıl tohumuyla birlikte Amerikan
V2 roketine bindirildi ve 1946 Temmuzunda uzaya fırlatıldılar. Yüksek irtifada
patlamanın radyasyon üzerine etkisini test etmeye alışkındılar.
Dünya yüzeyinin yüzde 70i suyla kaplı olabilir ama su, gezegenin kütlesinin 5 binde
birinden daha azına tekabül ediyor,yaklaşık olarak yüzde 0.1.
Beş bin? İki milyon? On milyar? Hayır, dört tane görebiliriz. Aslında oturduğumuz
yerden yalnızca iki tane görebiliriz, bunlardan bir tanesi de içinde bulunduğumuz
Samanyolu'dur.
Bu sorunun cevabı açık ara sivrisinek...Şu ana kadar ölmüş olan insanların yarısını
(muhtemelen 45 milyar kadar) dişi sivrisinekler tarafından öldürdü. Günümüzde bile
her 12 saniyede bir kişi sivrisineklerden kaynaklanan sebeplerle hayatını kaybediyor.
Bu konuda henüz kesin bir sonuca ulaşılmış değil. Ancak yaygın kanının aksine, bir
Japon balığının hafızası birkaç saniyelik değil. Yapılan araştırmalar, Japon balığının
en az üç aylık bir hafızaya sahip olduğunu ve değişik şekilleri, renkleri ve sesleri
ayırt edebildiğini gösterdi.
Japon bilimciler, anlayan ve öğrenen robot teknololojisinde önemli bir adım atarak
bu özelliklere sahip iki 'bebek' robot üretti.
Çeşitli deneyler için bir araştırma platformu olarak kullanılacak 27 kilo ağırlığındaki
bu robot, eklemlerinde 42 derecelik hareket serbestisi ve vücudunda 109 sensör ile
gözlerinde iki kamera ve başka özelliklere sahip bulunuyor.
7,9 kg ağırlığında, 71 cm uzunluğundaki 9 aylık bebek robot Noby de 600 alıcı ile
gerçek bir bebeğinkine benzeyen fiziksel ve duyumsal yeteneğe sahip bulunuyor.
Gece gökyüzünde
ışıldayan görkemli
bir kuyruk
gördüğünüzde bilin
ki, daha bebekliğinde
evinden kopmuş bir
gurbetçinin geçişini
izliyorsunuz.
Yeni bir araştırma, yıldızımızı bir küre gibi çevreleyen Oort Bulutu’ndaki yüzmilyar-
larca kuyrukluyıldızın çok büyük çoğunluğunun, Güneş tarafından doğduğu küme
içindeki yüzlerce kardeşinden çalınmış olduğunu gösteriyor.
Kütlesi daha büyük olan yıldızlar, bu “avare” gezginleri kendilerine bağlarken, bazen
hırsızlık daha doğrudan oluyor. Çok sık görülmese de bazen yıldızlar birbirlerine çok
yaklaşıyorlar ve bu sırada büyük yıldız küçüğün çevresindekileri ele geçiriyor.
Dev yıldızların yaydığı şiddetli ışınım ve rüzgar (uzaya savurdukları elektrik yüklü
parçacıklar), kümedeki gazı dağıtınca yıldızlar birbirlerinden uzaklaşıyor ve küme
dağılıyor.
Birçok gelecek temalı filmde izlediğiniz deri altına yerleştirilen çipleri torunlarınız
kullanabilir. 2010 Uluslararası Teknoloji ve Topluluk Sempozyumu'nda konuşan Ka-
trina Michael, iki üç jenerasyon sonra insanların çip kullanabileceğini söyledi.
Michael, şu an için bilimadamlarının ve politikacıların, çiplerin insan vücuduna bir za-
rar verip vermediğini bilmedikleri için, bu gibi cihazların daha çok bir tehdit unsuru
olarak görüldüğünü söyledi.
İlk belirlemelere göre, 76 milyon yıllık olduğu sanılan fosillerin bilimsel incelemeleri-
nin yapılmasıyla tarihin bazı karanlık sayfalarının daha aydınlanacağını anlatan
David Eberth, ‘’daha önce başlattığımız çalışmaların da yardımıyla, 76 milyon yıl
önce Alberta’nın tropikal bir iklime sahip olduğunu düşünüyoruz. Bu mezarlıktaki
hayvanların da son derece korkunç tropikal kasırgalar nedeniyle topluca öldüklerini
sanıyoruz’’ diye konuştu.
Eberth, öküzden daha irice ve boynuzlu olan dinozorlara ‘’sentrozor’’ adını ver-
diklerini belirterek, ‘’Alberta’da daha keşfedilmeyi bekleyen birçok antik bölge ve sır
olduğunu düşünüyoruz’’ dedi.
Nedenler
Popülasyondaki azalışın bir kısmı insan yerleşimlerindeki artışa bağlanıyor.
Ancak milli parklar ve koruma altındaki alanlarda da benzer bir eğilim gözleniyor.
İngiltere’de yayımlanan Biyoloji Mektupları (Biology Letters) adlı dergide çıkan
araştırmayı yapan uzmanlar, bu eğilime yol açan etken hakkında fikir sahibi
olmadıklarını söylüyor.
1998 alışık olunmayan ölçüde sıcak bir yıl olduğundan, iklim değişikliği, olasılıklar
arasında kurbağalarda da görülmüştü
Bundan birkaç yıl önce kurbağalarda görülen benzer bir azalış eğiliminin, daha son-
ra, o zamana dek bilinmeyen bir hastalığın yayılmasından kaynaklandığı anlaşılmıştı.
Ancak şu anda yılanlar için de benzer bir durumun sözkonusu olabileceğine dair bir
kanıt bulunmuyor.
Son yıllarda bulunan geçiş formlarına ait fosiller, balıkların evrimleşerek karaya
geçişlerinin 380 milyon yıl önce gerçekleştiğini gösteriyor. Tiktaalik adlı bir
fosil üzerinde yapılan incelemeler, ilk dört ayaklı (tetrapod) kara hayvanlarının,
balıkların yüzgeçlerinin giderek ayağa dönüşmesiyle ortaya çıktığını gösteriyor.
Şimdiyse Ottawa Üniversitesi (Kanada) araştırmacıları, balık embriyolarında
yüzgeç gelişiminden iki genin sorumlu olduğunu, bu genlerin kara
hayvanlarında bulunmadığını belirlediler. Yani yüzgeçlerin ayağa dönüşerek
karasal yaşama kapı açması, bu iki genin kaybolmasıyla gerçekleşmiş.
Bu proteinler, “actinotrichia” adlı ipliksi liflerin yapısında yer alıyor. Balık larvalarında
bulunan bu lifler giderek yetişkin balık yüzgeçlerindeki yelpaze biçimli kemiksi
çubuklara dönüşüyor.
Sonuç; Bu eski gen ailesi kemikli balıklarda varlığını korurken, dört ayaklı hayvan-
lara evrimleştiklerinde kaybolmuşlar.
Araştırmacılar bu değişime daha güçlü bir kanıt elde etmek için, gelişmekte olan bir
zebra balığı embriyosunda bu genleri işlevsizleştirmişler. Deney sonunda embriyo-
nun, kemiksi yelpazesi olmayan “güdük” yüzgeçler geliştirdiği görülmüş. Akimenko
ve ekip arkadaşlarına göre bu kemiksi yelpazenin yitirilmesi, yüzgeçlerin ayağa
dönüşmesinde çok önemli bir adım.
Ekip, son olarak normal zebra balığı embriyolarının gelişimiyle fare embriyolarını
karşılaştırmış.
Prof. Akimenko, yüzgeç gelişimiyle ayak gelişimi karşılaştırıldığında ilk evrelerin çok
benzer olduğunu naklediyor. “Ancak, bir noktada yollar ayrılıyor ve bu nokta da söz-
konusu iki genin işlev görmeye başlamasıyla örtüşüyor.”
Bu araştırmanın hedefi ise bazı görme engellilerin içgüdüsel olarak etraftaki eşyaları
nasıl hissettiğini bulmaktı. Uzmanlar bu yeteneğin beyinde bulunan bir bölgeyle ilgili
olduğunu keşfettiler.
Kör insanların hayatını değiştirecek diğer buluş ise belirli şartlar altında onların
görmesini sağlayacak. Teknoloji sitesi ShiftDelete.Net'in haberine göre, kök
hücre tedavisi sayesinde kimyasal tozlar ya da ısıdan dolayı kör olan insanlar
görme yeteneklerine tekrar kavuştu.
Araştırmanın sonuçları tıp dünyasının ünlü yayınlarından The New England Jour-
nal of Medicine'da yayınlandı. Uzmanlar, kök hücre tedavisinin tüm görme engel-
lilere umut olabileceğini düşünüyorlar.
Guyana'da bir karınca türü, 'cırt cırt'a benzer bir teknikle yapraklara tutunup kendin-
den çok daha ağır avları imece usulü yakalayabiliyor.
Guyana'da bir karınca türünün ağaç yapraklarına tutunmak için "cırt cırt" mantığını
kullandığı ve bu sayede çok büyük avları yakalayabildiği ortaya çıktı. Guyana
ormanları ekoloji laboratuvarından Alain Dejean ve ekibinin yaptığı araştırmada,
“Azteca” cinsi karıncaların “Cecropia” ağaçlarının yapraklarına bu şekilde tutunduğu
belirtildi.
Bilim adamları, böylece karıncaların 18,61 gram ağırlığındaki bir çekirgeyi bile
yakalayabildiğini belirledi. Bu da bir işçi karıncanın ağırlığının 13 bin 350 katındaki
avını yakalaması anlamına geliyor.
“Plos One” adlı dergide yayımlanan araştırma, işçi karıncaların ağacın yapraklarının
altında, yaprak kenarında yan yana dizildiğini ve avlarını beklediğini, yaprağın
altındaki uzun tüylerin karıncaların asılı halde durmasını sağladığını gösterdi.
“Azteca” karıncaları ile Cecropia ağaçları arasında ilginç bir ortak yaşam olduğu
biliniyor. Daha önce yapılan araştırmalar, bu karıncaların Cecropia ağacının yaprak
saplarından beslendiğini ve “karşılığında” ağaç dalları üzerinde filizlenen diğer bit-
kileri yiyerek bitkilerin kök salmasını, böylece ağırlığa dayanıksız olan ağaçların
gövde ve dallarının kırılmasını önlediğini ortaya çıkmıştı.
Sert sandalyeye oturanlar pazarlıkta da sert; pürüzlü yüzeyler olumsuz kararlara yol
açıyor; Ağır cisimler ciddiyet izlenimi yaratıyor.
Özellikle eller kullanılarak yapılan aktif dokunma, algılama, bilgi işleme ve motor
(kasların harekete geçmesi) sistemlerini bütünleştiriyor ve birbirlerini etkilemelerini
sağlıyor. Dokunsal algı belli kasların harekete geçmesini tetiklerken, ellerle yapılan
fiziki işler de algılama hassasiyetini yükseltiyor, bilgi edinmeyi kolaylaştırıyor ve bu
bilgiden kaynaklanan kavramsal ve zihinsel saptamaları güçlendiriyor.
Büyük Hadron Çarpıştırıcısı Ses Projesi kapsamında ölçülen seslerin tonu ve sevi-
yesi, çarpışmanın karmaşıklığını ve ortaya çıkan enerjinin büyüklüğünü göstermekte
uzmanlara çok büyük fayda sağlıyor. Bu yaz sonuna kadar Ses Projesi’nden çok fazla
verinin toplanıp diğer veriler ışığında değerlendirilmesi planlanıyor.
Ses projesiyle birlikte fizik dışındaki bilim dallarında da sesleri gözlemlemenin önemi-
nin artacağı düşünülüyor.
"İki şey vardır ki ucu bucağı yoktur. Biri evren diğeri insanın ahmaklığı.
Ama evren hakkındaki düşüncelerimden emin değilim"
Albert Einstein
''TAI'de birkaç değişik sınıfta insansız hava aracı geliştirilmiş ve uçurulmuş durumda.
Tamamen özgün, milli olanaklarla, Türk mühendisliğinin tasarımı, Türk teknisyenin
üretimiyle ortaya çıkarılan, 'MALE' diye adlandırdığımız, orta irtifa, yüksek uçuş
süresi diye adlandırabileceğimiz sınıftaki insansız hava aracımızın tasarımı, detay
üretimi ve montajı tamamlandı. Önümüzdeki günlerde montajın yapıldığı hangar-
dan uçuş yapılacak alana çıkaracağız. Uçuş testlerine de yılın üçüncü ve dördüncü
çeyreğinde devam edeceğiz.''
Dörtkaşlı, bu aracın 1,5-2 ton ağırlığında olduğuna dikkati çekerek, ''Havada 24 saat
kalma, 30 bin fit irtifaya kadar tırmanabilme özelliklerine sahip. Ama bu noktaya
tedricen gelecek. İlk olarak 23 bin fite çıkıp 18 saat havada kalacak. Daha sonra 30
bine çıkıp 24 saat kalacak. 17 metre kanat açıklığı, 9 metre boyu, 1,70 yüksekliği
olan 24 saat görev yapacak bir uçaktan bahsediyoruz. Bununla ilgili çalışmalarımız
devam ediyor. Bunu başardığımız zaman dünyada sayılı ülkenin elinde bulunan bir
hava aracına sahip olacağız'' dedi.
Türk mühendisler gurur veren projelere imza atıyor. 10 mühendisin 4 yıldır çalıştığı
proje başarıyla sonuçlandı
Karalar, geliştirdikleri insansız su üstü aracı sayesinde çok ucuz maliyetlerle in-
san hayatını riske atmadan her türlü data, görüntü ve analiz sonuçlarının elde
edilebileceğini kaydetti
Şirket olarak 7 yıl önce insansız araçlar konsepti üzerine çalışmalara başladıklarını
anlatan Karalar, bu kapsamda mini ve midi olarak nitelendirilen insansız hava
araçlarının üretimini gerçekleştirdiklerini anlattı. Globida İnsansız Su üstü Aracı
Projesine ise 4 yıl önce başladıklarını ifade eden Karalar, söz konusu projeye
TÜBİTAK'ın da destek verdiğini kaydetti.
Şirket bünyesinde çalışan 10 mühendisin, üzerinde 4 yıl çalıştığı proje için 3 milyon
dolar yatırım yaptıklarını belirten Karalar, ''Dünyada bu konuda yapılan çalışmaların
hepsinde mevcut yüzen tekneler, botlar ve jetskiler kullanılıyor. Biz ise Milli Savunma
Bakanlığı ve NATO Tesis Güvenlik Belgelerine sahip Sincan Organize Sanayi Bölges-
indeki fabrikamızda, tamamen insansız deniz aracı konsepti kapsamında sıfırdan bu
amaca yönelik bir platformun tasarımını gerçekleştirdik. Bunu yaparken üniversitel-
erden destek aldık'' diye konuştu.
Dünyada bu alanda ABD ve İsrail'in öne çıktığına işaret eden Karalar, şöyle konuştu:
Üzerimize aşırı iş yükü alırız, böylece her zaman iyi iş yapamayız. En iyiyi bi-
zim bildiğimizi düşünürüz, önerileri göz ardı ederiz, bize yardım etmek isteyenleri de
genellikle reddederiz. Olması gereken düzeyde bir özgüvene sahip bulunduğumuzda
ise; en iyi için çaba göstereceğimizi ve kabul edilebilir bir sonuç ortaya koyacağımızı
bilerek işleri ele alırız. Bir işi yapamadığımızda mazeret üretmek yerine yeniden
denemeye başlarız. İlk seferinde tümüyle doğru olarak anlamadığımız ya da
yapamadığımız bir işin dünyanın sonu anlamına gelmediğini biliriz. Hatalarımızı
dert etmek yerine onlardan ders almasını becerebiliriz. Bir çok durumla ve sorunla
daha iyi baş edebiliriz.Özgüven hedeflerimizin peşinden giderken bize güç verir.
Başarılarımızla doyum ve rahatlık hissetmemize izin verir. Özgüvenimizin güçlü
olması durumunda başarı bize doğal ve doğru gelir.
Hayatın içinde var olan çok basit 7 yöntemi hayatınıza dahil ederek geleceğinize
yatırım yapabilirsiniz.
3- Film izleyin
Günde bir bardaktan fazla alkol almak sağlımızı olumsuz etkiliyor. Bu bilinen bir ger-
çek. Su içmek, alkolün zararlı etkilerini azaltıyor.
5- Liste hazırlayın
Bütün duyularımızı kullandığımız zaman hafızamız gelişir. Örneğin; bir objenin rengi
aklımızda kaldıysa, daha sonra o objenin ne olduğunu yüzde 50 oranında hatırlarız.
Bu yüzden yapacağınız şeylerle alakalı liste yapmayı adet haline getirin.
6- Sudoku oynayın
7- Meditasyon yapın
Robot kâşifler,
uzaklardaki
bir merak
konusunu
tanıdık bir
dünyaya
dönüştürüyor.
Mars, uzun yıllar boyunca insanların hayal gücünü kendine çekti. Eskiler,
gökyüzündeki düzensiz hareketinden dolayı bu kırmızı yıldızı uğursuz ya da zorba
olarak görürdü: Yunanlılar onu savaş tanrısı Ares’le özdeşleştirmiş, Babilliler ona
yeraltı tanrısı Nergal’in adını vermişti. Eski Çinliler için o, Ying–huo, yani ateş
gezegeniydi. Kopernik’in 1543’te görünen evrenin merkezinin Dünya değil Güneş
olduğunu öne sürmesinden sonra dahi Mars’ın gökyüzündeki hareketlerinin tuhaflığı,
1609 yılında Johannes Kepler’in bütün gezegenlerin, odaklarından birinde Güneş bu-
lunan bir elips yörüngede dolandıklarını bulmasına kadar bilinmeyen olarak kalmayı
sürdürdü.
Aynı yıl Galileo bir teleskopla ilk kez Mars’ı gözlemledi. On yedinci yüzyılın ortalarına
doğru teleskoplar, Mars yüzeyinde mevsimsel olarak büyüyen ve küçülen kutup buz
takkelerini ve Syrtis Major –sığ bir deniz olduğu düşünülen karanlık bir alan– gibi
özellikleri gösterebilecek kadar gelişmişti. İtalyan gökbilimci Giovanni Cassini, bazı
özellikleri gezegenin ekseni etrafındaki dönüşünü hesaplamaya yetecek kadar iyi
gözlemleyebilmişti. Bir Mars gününün, bizim 24 saatlik günümüzden 40 dakika daha
uzun olduğu sonucuna varmış ve sadece üç dakikalık bir hata yapmıştı. Daha yakın
ve daha büyük komşu gezegen Venüs’ün nüfuz edilemez bulut tabakasına karşın,
Mars’ın yüzeyi, üzerinde canlıların yaşayıp yaşamadığına dair spekülasyonlara yol
açacak kadar Dünya’ya benziyordu.
Ellerine aldıkları küreklerle etraftan kuyunun içine toprak attılar. Zavallı hayvan,
üzerine gelen toprakları, her seferinde silkinerek dibe döktü. Ayaklarının altına aldığı
toprak sayesinde her an biraz daha yükseldi. Ve sonunda yukarıya kadar çıkmış
oldu. Köylüler ağzı açık bakakaldı.
Bunaltmış-Küçük=57
Kelliler+Güç=53
Sibirya+Ondalık=11
Kırklareli-Kabir=?
www.fizikist.com
64 | Temmuz 2010 Fizikist Bilim ve Teknoloji Dergisi
© 2010