Professional Documents
Culture Documents
OZET
ICINDEKILER
TABLO LISTELERI
SEKILLER LISTESI
KISALTMALAR
GIRIS
ARNAVUTLUK
BOSNA HERSEK
BULGARISTAN
HIRVATISTAN
MAKEDONYA
ROMANYA
SIRBISTAN VE KARADAG
YUNANISTAN
4.SONUC VE ONERILER
5.KAYNAKCA
1.DUNYA TICARETINDEKI GELISMELER VE BALKAN
ULKELERI
1.1 Balkanlarda Ulkelerinin Tanimi Ve Kulturel Yapisi
Doğal kaynaklar: Coğrafyanın büyük bölümü kuzey batıdan güney doğuya uzanan
dağlarla kaplıdır. Kıyılarda Akdeniz iklimi görülürken iç bölümlerde karasal iklim
hakimdir. Yarımadanın kuzey bölumünde ve dağlarda, kışlar sert ve kar yağışlı geçer;
yazlar ise sıcak ve kurak geçer. Güney bölümlerde ise kışlar ılık geçer.
Yüzyıllar boyunca birçok ağaç kesilip yerini çalılar almıştır. Güney bölümlerde ve
kıyılarda yeşil bitki örtüsü hakimdir. İç bölümlerde Orta Avrupa’ya özgü bitki örtüsü
görülmektedir. Dağlardaki ağaç sınırı 1800-2300 metreye kadar uzanır.
Topraklara gelince, bunlar genelde fakirdir. Ancak düz araziler doğal otlarla kaplı
olup verimli olması sebebiyle ziraata elverişlidir. Diğer yerlerdeki topraklar ise dağlarla
kaplı olması, yazların kurak geçmesi sebebiyle ekilip biçilmeye uygun değildir. Bununla
beraber söz konusu arazilerde zeytin ve üzüm yetiştirilmektedir.
Enerji kaynakları ise oldukça azdır. Romanya, Bulgaristan, Sırbistan ve Bosna’da yer
yer kömür rezervleri vardır. Linyit ise Yunanistan’da yaygın olarak bulunmaktadır. Öte
yandan Romanya’da petrol olup yer yer Yunanistan, Sırbistan, Arnavutluk ve
Hırvatistan’da da rastlanılmaktadır. Hidroenerji istasyonları da daha çok enerji ihtiyacı
için kullanılmaktadır.
Metal cevherleri diğer hammadde kaynaklarına göre daha fazla bulunmaktadır. Demir
cevheri sınırlı olmakla birlikte kimi ülkelerde hatırı sayılır bir oranda bakır, kalay, krom,
manganez ve boksit yatakları mevcuttur. Madenlerin bazıları ihraç edilmektedir.
Her bir inancın farklı uygulama gelenekleri mevcuttur. Bu sebeple tüm doğu Ortodoks
ülkeleri kendi ulusal kiliselerine sahiptir. Bölgedeki yaygın din Doğu Ortodoksluğudur.
Bu ülkeler:
• Bulgaristan (Bulgar Ortodoks kili-sesi)
• Yunanistan (Yunanistan kilisesi)
• Makedonya Cumhuriyeti (Makedon-ya Ortodoks kilisesi)
• Karadağ (Sırbistan Ortodoks kilisesi)
• Romanya (Romanya Ortodoks kili-sesi)
• Sırbistan (Sırbistan Ortodoks kili-sesi)
• Roma Katolik kilisesine bağlı ülke-ler: Hırvatistan, Slovenya.
• Arnavutluk
• Türkiye
• Bosna-Hersek
Nüfusunun %10’unu oluşturan çeşitli dini gurupları barındıran ülkeler ise şu şekildedir:
• Arnavutluk: İslam, Doğu Ortodoks-luğu, Katoliklik.
• Bosna-Hersek: Boşnakların çoğunlu-ğu Müslüman’dır. Sırpların çoğunluğu Sırp
Ortodoks kilisesine bağlıdır ve Hırvatlar Katolik’tir.
• Bulgaristan: Doğu Ortodoksluğu, İslam.
• Makedonya Cumhuriyeti: Makedonyalılar Doğu Ortodoksluğuna mensuptur.
Arnavutların çoğunluğu ise Müslüman’dır.
• Karadağ: Karadağlılar ve Sırplar Doğu Ortodoksu olup Arnavutların çoğunluğu
Katoliktir ve de Boşnaklar Müslüman’dır.
• Sırbistan: Sırplar doğu Ortodoksu, Arnavut ve Boşnaklar Müslüman’dır.
Arnavutluk Ekonimisi
1990 yılına kadar planlı ve merkezi sistemli ekonomiye sahip olan Arnavutluk’ta, 1991
yılından itibaren ciddi reformlar başlatılmış, bir özelleştirme programı uygulamaya
konulmuş, fiyatlar devlet kontrolünden çıkarılarak dış ticaret serbestleştirilmiştir. 1990’lı
yıllarda ekonomik reformların kaydettiği aşamalar ve ortaya çıkan hızlı büyüme oranları
bakımından Arnavutluk, Balkan ülkeleri için bir model olarak görülmüştür.
Ancak, komünist sistem döneminde Arnavutluk’ta özel sektör ve dış ticaret sürekli
kontrol altında tutulmuş, bunun bir sonucu olarak ülke 1991 yılında geçiş dönemine
girdiğinde Avrupa’daki diğer geçiş dönemindeki ülkeler içinde en az gelişmiş ülke
sıfatını almıştır. GSYİH’da yaşanan sürekli artışa rağmen ülke bugün de Avrupa’nın en
fakir ülkelerinden biri olmayı sürdürmektedir.
1997 yılında yaşanan ekonomik ve sosyal patlama dönemi hariç olmak üzere
Arnavutluk GSYİH’si 1993 - 2001 yılları arasında yılda %7’den fazla büyüme
göstermiştir. Bu hızlı büyüme kısmen tarım sektöründeki büyümeden, kısmen de
yurtdışına çalışmaya giden Arnavutların ülkeye yaptıkları katkılardan kaynaklanmıştır.
2002 yılında biraz yavaşlama gösteren büyüme, tekrar hız kazanmış ve günümüze kadar
reel olarak yıllık %5-%6’lar düzeyinde seyretmiştir.
2008 yılının ikinci yarısında ortaya çıkan global finansal kriz Arnavutluk ekonomisinin
dışa bağımlılığının nispeten az olması nedeniyle, ilk aşamada etkisini göstermemiştir.
2008 yılının sonlarına doğru özellikle İtalya ve Yunanistan’da çalışan işçi döviz
transferlerinde yavaşlama başlamıştır. Ayrıca İtalya ve Yunanistan’a tekstil ve
ayakkabıda fason üretim yapan işletmeler talep daralması nedeniyle kapanmış veya
üretimi yavaşlatmışlardır. Arnavutluk Merkez Bankası, faiz indirimleriyle ekonomiye
müdahale ederek faizleri %6.25’ten %5.75’e çekmiştir. Yine global kriz dolayısıyla
dünyadaki genel eğilime paralel olarak 2008 yılı sonu ve 2009 yılının başlangıcıyla döviz
kurunda % 20 civarında artış yaşanmıştır. Diğer taraftan, 2008 yılında Arnavutluk’un
toplam dış borcu 2.291 milyon Dolar ile GSYİH’nin %18.3’üne tekabül etmektedir. İç
borç ise GSYİH’nin %37.64’ünü oluşturmaktadır.Bütün dünyada yaşanan küresel krizden
Arnavutluk da etkilenmesine rağmen, 2009 yılında Arnavutluk ekonomisindeki büyüme
%3,3 civarında gerçekleşmiştir. 2009 yılındaki olumlu gelişmelere rağmen, cari açık
oldukça yüksek seyretmiştir. Bu da Arnavutluk ekonomisindeki tüketimin yüksek
seviyelerde olduğunu ve üretim kapasitesinin de yüksek seviyedeki tüketime yeterli
gelmediğini göstermektedir.Maliye politikası 2009 yılı boyunca genişleme kaydetmiş, bu
da sermaye harcamalarının hızlı büyümesinden dolayı artan bütçe harcamalarına
yansımıştır. Ayrıca ekonomik büyüme hızının yavaşlamasından dolayı da, bütçe gelirleri
tahmin edilen orandan daha az bir seviyede gerçekleşmiştir(igeme.org.tr).
Arnavutluk ekonomisi henüz dış ekonomik dengelerin korunmasını sağlayabilecek,
istikrarlı döviz gelirini üretebilecek, rekabetçi ihracat sektörleri oluşturamamıştır. Ticaret,
inşaat ve hizmet gibi bazı sektörler ülkenin ekonomisine ve kalkınmasına çok yardımcı
olurken, tarım ve sanayi sektörlerinin ülke ekonomisine katkısı çok az olmaktadır.
Bulgaristan Ekonomisi
1989 yılından sonra Doğu Bloku ülkelerinde başlayan değişim ve bu değişim ile birlikte
Komünist Ülkeler Arasında Karşılıklı Ekonomik Yardımlaşma Konseyi’nin
(COMECON) işlevini yitirmesi, Bulgaristan’ın üretim pazarlarını yitirmesine ve ülkede
atıl kapasitelerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bulgaristan’ın pazar ekonomisine
geçişinden sonra, başarıyla uygulanamayan reformlar sonucunda 1996 yılında ülkede bir
ekonomik kriz başlamıştır. Leva, Dolar karşısında önemli ölçüde değer kaybetmiş; dış
borçların ödenmesinde zorluklar yaşanmış, iç ve dış ticaret durma noktasına gelmiştir.
Özel sektör zarar görmüş; birçok firma kapanmış ve bazı bankalar faaliyetlerini
durdurmak zorunda kalmıştır. Yıl sonunda uygulamaya konulan istikrar paketi de krizin
aşılmasında etkili olamamıştır. 1994 yılından itibaren pozitif büyüme gösteren ülke
ekonomisi 1996 yılında %10,9 oranında küçülmüştür. 1997 yılı Şubat ayında ekonomik
kriz daha da derinleşmiştir. Kamu harcamalarının kontrol altına alınamaması, ülkenin
seçim dönemine girmesi, artan faiz oranları ve ulusal paranın değer kaybetmesi nedenleri
ile ülke hiperenflasyon sürecine girmiştir.
IMF ile imzalanan anlaşma çerçevesinde 1997 yılı Temmuz ayında Para Kurulu
kurulmuştur. Para Kurulunun kurulması ve Levanın Alman Markına endekslenmesi ile
birlikte ülkede makro ekonomik istikrar sağlanmış olup, 1998 yılından sonra büyüme
yeniden başlamıştır. 1 Ocak 1999 tarihinden itibaren ise Leva, 1,95583Lv:1€ kurundan
Avro’ya endekslenmiştir.
Para Kurulu tasarısı çerçevesinde, Bulgar Merkez Bankası’nın (Bulgarian National
Bank-BNB) döviz rezervlerinin para arzının en azından %100’ünü karşılaması
gerekmektedir. Dolayısı ile para arzı ve kredi büyümesi üzerindeki denetim oldukça
sıkıdır. Bu denetim Merkez Bankası’nın ticari bankaları finanse etmesi ve kamuya borç
vermesi üzerinde yasak bulunmasını da içermektedir. Bu sıkı uygulamalar neticesinde
ülkedeki yıllık ortalama enflasyon 1997 yılı Mart’ında %2000’lerin üzerindeyken, 17 ay
içinde tek haneli rakamlara düşmüştür. 2008 yılı itibarı ile ortalama tüketici fiyatları
enflasyonu %7.8, 2009 yılında %0.6 olarak gerçekleşmiştir. Komünizm döneminde tarım
sektörü Bulgaristan ekonomisi içerisinde önemli bir yere sahipti. Ayrıca bu dönemde
sanayi sektörü özellikle ağır sanayi, çelik, elektronik, bilgi teknolojileri ve silahlanma
başta olmak üzere önemli ölçüde desteklenmekteydi. Ancak komünizm sonrası oluşan
rekabet ortamında komünizm döneminde ciddi biçimde korunan bu sektörler rekabet
ortamına ayak uydurmakta güçlük yaşamıştır. Komünizmden kalan tesisler yaşlı, AB
standartlarına uymamakta olup, yenilenmeleri gerekmektedir. Önemli bir tarım üretimi
yoktur. Nüfus yaşlanıp, genç nüfus AB üyesi ülkelere göç ettiği için tarımda ithalata
ağırlık verilmektedir( http://www.igeme.org.tr/pg/section-pg-ulke.cfm?id=Bulgaristan).
Makedonya Ekonomisi
Kurumlar ve gelir vergisi %15’ten; 2007 yılında %12’ye, 2008 yılında ise %10’a
düşürülmek suretiyle bölgedeki hatta Avrupa’daki en düşük vergi olmuştur. Bu önlemle
yabancı yatırımların arttırılması, ekonomik büyümenin sağlanması ve işsizlik oranının
düşürülmesi hedeflenmiştir. Uygulanan ekonomik reformlar sonucunda Dünya Bankası
tarafından yayımlanan “Doing Business 2008” Raporu’na göre Makedonya, reformlar
konusunda en başarılı dördüncü ülke olmuş, alınan bu derecede özellikle şirket kurma
prosedürünün “tek başvuru sistemi (one-stop-shop system)” sayesinde çok
basitleştirilmesi etkili olmuştur. Ancak, 2008 yılında, gerçekleştirilen genel seçimlerin de
etkisiyle söz konusu reform sürecinde bir yavaşlama gözlenmiş ve bu durum Avrupa
Birliğinin Makedonya İlerleme Raporu’nda da hiçbir gündem başlığında ilerleme
kaydedilemediği ifadesiyle belirtilmiştir. Devam eden süreçte de genel olarak,
Makedonya’daki iç politik saiklerle Avrupa Birliği yolundaki gelişmelerde dalgalı bir
seyir göze çarpmaktadır. Makedonya Yatırım Ajansı’nın (MAKINVEST) ülkeye yabancı
yatırımcı çekmek için hazırladığı yayınlarda ve gerçekleştirdiği sunuşlarda
Makedonya’nın gelişmiş bir altyapıya sahip olduğu belirtilmesine ve bu bilginin diğer
bölge ülkeleriyle kıyaslandığında doğru olmasına rağmen, ülke ekonomisinin hemen
hemen her alanının ciddi olarak modernleştirilmesi, geliştirilmesi ve herşeyden önemlisi
bürokrasi ve özel sektörde hakim olan ağır ve gevşek iş kültürünün
profesyonelleştirilmesi yönündeki şiddetli ihtiyaç devam etmektedir.
Romanya Ekonomisi
Avrupa’nın güney doğusunda yer alan ve Polonya’nın ardından Orta ve Doğu Avrupa’nın
en büyük ikinci pazarı durumunda olan Romanya’da, sanayileşme sürecine girilmesiyle
birlikte güçlü bir kırsal göç gerçekleşmiştir.II. Dünya Savaşı’ndan ağır yaralarla çıkan
Romanya, ekonomisini kalkındırmak için büyük bir mücadele dönemine girmiştir. Aralık
1989 Devrimi’nden sonra serbest piyasa sistemine adapte olmaya başlayan Romanya,
iktisadi gelişme amacıyla dış ticarete önem vermiştir. Ayrıca, yine bu amaçla pek çok
reformlar yapılmıştır.
Kısa sürede hisselerinin çoğu devlet kontrolü altında bulunan bütün kuruluşların hızlı ve
şeffaf bir biçimde özelleştirilmesi ve vatandaşların hayat standardının yükseltilmesi
yönünde politikalar uygulamaya konulmuştur. Bu reformlar özellikle, IMF, Dünya
Bankası ve Avrupa Birliği gibi uluslar arası oluşumlar tarafından desteklenmiştir. Bu
önemli gelişmelerle beraber 1 Ocak 2007 itibarıyla ülkenin Avrupa Birliği tam üyesi
olması, Romanya’yı Avrupa’nın en cazip ülkelerinden biri haline getirmiştir.
Ülkenin 1989 yılında geçiş dönemine girmesinin ardından tarım ve sanayi sektörleri
küçülmeye başlamış ve bu sektörlerin GSYİH içindeki payı da tedricen azalmıştır.
Nitekim 1989 yılında %57 düzeyinde olan GSYİH içinde sanayiinin payı, 2007 yılına
gelindiğinde %36,7’ye kadar gerilemiştir. Buna karşılık hizmetler sektörünün payı 2007
yılı itibarıyla %55,9’a kadar ulaşmıştır. Bu oran, diğer geçiş ekonomilerine göre düşük
olsa da, orta ve uzun vadede bu payın daha da artması beklenmektedir. Romanya
ekonomisinin yeniden yapılanmasında gıda, gıda işleme, tekstil, kürk ve deri, ayakkabı
ve hafif sanayi makina üretim sektörlerine ağırlık verilmiştir. Ağır sanayi özellikle
metalurji ve kimyasallar geleneksel olarak önemini korumaktadır.(igeme/Pazar
gelistirme).
Yunanistan Ekonomisi
Küçük fakat son derece açık ekonomiye sahip bir ülke olan Yunanistan, toplam milli
gelirde AB ülkeleri içinde Portekiz’den sonra en düşük değere sahiptir. Halihazırda
sürdürülmekte olan özelleştirme programına rağmen devlet ekonomide önemli rol
oynamaya devam etmektedir. Yunanistan’da endüstriyel yapı diğer AB ülkelerine
nispeten daha sınırlıdır.
Bosna-Hersek ekonomisinin diğer önemli sorunu yüksek ve sürekli dış ticaret açığı
olup, borçlanmasıdır. Merkez Bankası ve IMF’in 2008 yılı verilerine göre Bosna
Hersek’in gayri safi yurt içi hasılası 17,9 milyar dolar olup (1 ABD Doları = 1,40 KM),
kişi başına milli gelir 4 814 Dolardır. Aylık ortalama net gelir ise 510 Dolardır. Bosna –
Hersek’te 2008 yılı itibariyle enflasyon oranı % 7,4 olarak gerçekleşmiştir. Yurt içi milli
hasılanın sektörlere göre dağılımı 2006 yılı verilerine göre; tarım: % 10,2, Sanayi:% 23,8,
hizmetler sektörü: % 66 .(http://www.igeme.org.tr/pg/section-pg-ulke.cfm?
id=makedonya)
Komsu ve cografi olarak yakin ulkeler grubunda yer alan Balkan Ulkelerine yonelik
ihracatimiz incelendiginde, Turkiye’nin dis ticaret stratejisi icinde yer alan komsu
ulkelerle ticari iliskilerin gelistirilmesi politikasi cercevesinde yurutulen calismalar
neticesinde 2000 yilindan itibaren Turkiyenin bu pazarlarla ticaret hacminde artis egilimi
gozlenmeye baslamistir.Cografi ve Kulturel yakinlik, benzer tuketim aliskanliklari gibi
avantajlarin yani sira bu ulkelerin dunyaya acilma ve liberallesme cabalari bu ulkelerle
gerceklestirdigimiz Serbest Ticaret Anlasmalari (Arnavutluk ve Sirbistan ve Karadag
disinda tum ulkerle STA mevcuttur ) AB uyesi Yunanistan ile aramizdaki Gumruk Birligi
Anlasmasi soz konusu ulkelerle ulkelere ihracatin ve bu ulkelerden yapilan ithalatin
dikkat cekici sekilde artisinda etkili olmustur.
Balkan ülkeleri ile Türkiye arasındaki ikili ticari ilişkilerin geliştirilmesi Türk dış
politikasının önemli bir boyutunu oluşturmaktadır. Ülkemizin Batı Avrupa'ya ulaşım
güzergâhı üzerinde bulunan bu ülkelerde ekonomik kalkınmanın sağlanması ve böylece
bu ülkelerin AB gibi Batı Avrupa ülkeleri tarafından kurulan örgütlere üye olmaları bu
bölgenin siyasi istikrarı açısından da büyük önem arzetmektedir.
Mevcut ticaret hacmimiz, ürünlerimizin daha iyi tanıtımı, fuar ve sergilere daha sık
katılım, ticaret merkezleri kurulması ve öndegelen şirketlerimiz için daha geniş devlet
desteği sağlanması halinde daha da artabilir. Balkanlardaki yatırımlarımızın artırılması ve
bu ülkelerle ticari ilişkilerimizin geliştirilmesi için özel teşvik yöntemleri uygulanması
üzerinde durulmalıdır. Örneğin, Balkanlarda faaliyet gösteren firmalarımız için bir "Risk
Fonu" oluşturulması düşünülebilir. Bu tür tedbirlerin bu bölgedeki firmalarımızın
pozisyonlarını guclendirecegi muhakkaktir.Halihazırda Romanya, Bulgaristan,
Arnavutluk, Yugoslav Federal Cumhuriyeti, Hırvatistan, Makedonya ve Bosna-Hersek ile
KEK mekanizması kurulmuş olup, KEK toplantıları bu ülkelerle mutabık kalınan
tarihlerde gerçekleştirilmekte ve ikili ekonomik ve ticari işbirliğinin seyri
değerlendirilerek bu ilişkilerin geliştirilmesi için alınması gereken yeni tedbirler üzerinde
durulmaktadır.
Balkan ülkelerindeki ekonomik işbirliği mekanizmaları ülkemiz lehine daha etkin bir
şekilde kullanılmalıdır. Bu kapsamda, Karadeniz Ekonomik İşbirliği, İhracatı Geliştirme
Etüd Merkezi (İGEME) tarafından işlevleri üstlenilen Balkan Ülkeleri Ticareti Geliştirme
Bölge Merkezi, Balkan Ülkeleri Odalar Birliği, Güneydoğu Avrupa Ülkeleri İşbirliği
Girişimi gibi kuruluş ve mekanizmaların hizmetlerinden firmalarımızın yararlanabilme
imkânlarının sağlanması yerinde olacaktır.
Türk özel sektörünün Balkanlardaki ekonomik girişimlerinin daha da etkin bir hale
gelebilmesi için karşılıklı İş Konseylerinin daha sık aralıklarla toplanması, KOBİ'ler ve
Ticaret Odaları ziyaretlerinin artırılması ile önemli fuar ve sergilere katılımın sağlanması
üzerinde durulması gereken diğer önemli hususlardır.
Buna ilâveten, Balkan ülkelerini doğrudan veya dolaylı bir şekilde ilgilendiren önemli
uluslararası ve bölgesel toplantılara Yunanistan'ın yaptığı gibi, Türkiye'nin de etkin bir
şekilde katılmasının ve bu platformda Türkiye'nin sadece siyasi tezleri değil, ekonomik
görüşlerinin de kuvvetle savunulmasının gerekli olduğu düşünülmektedir.
Ayrıca, Türkiye'nin Balkanlarda siyasi olduğu kadar ekonomik ve ticari anlamda etkin bir
politika izleyebilmesinin, büyük ölçüde Türkiye'nin makro ekonomik dengeleri ve mali
piyasalarında istikrarın sağlanmasına bağlı olduğu açıktır. Küreselleşen bir dünyada, ülke
içinde arızi olarak ortaya çıkan bazı ekonomik ve mali güçlüklerin yurt dışına nasıl derhal
yansıdığı, Ceylan Holding'in Bulgaristan'da üstlendiği altyapı projelerinin iptal edilmesi
örneğinde ve Bayındır Holding'in Romanya'daki bankasının içine düştüğü durumda
açıkça görülmüştür.
DTM
Turkiyenin 2001-2008 yillari arasi Balkan Ulkelerine olan ihracati her gecen yil artis
gostermistir.Fakat 2008 yili itibari ile Dunya genelinde baslayan kriz ile birlikte 2009-
2010 yillarinda kismi dususler yasanmistir.Arnavutlukta 2009 yilinda %12, 2010 yilinda
ise %26’lik dusus yasanmistir .Balkan ulkeleri arasinda en fazla ihracat yaptigimiz ulke
Romanya iken en az ihracat yaptigimiz ulke ise Bosna Hersek olmustur.En fazla ihracat
yaptigimiz ulke olan Romanyada ise 2009 yilinda krizin de etkisiyle ihracatimiz %79
azalmistir.Bosna Hersek de ise ihracatta %150’lik dusus yasanmistir.Ayni donemde
Bulgaristanda ihracat %54, Hirvatistan da %48, Makedonyada % 4,5, Sirbistanda ise %
49 ve Yunanistanda ise %48 oraninda dusmustur(Igeme).
Balkan ulkeleri arasinda Turkiye icin ihracatta oldugu gibi ithalatta da en onemli
ulkeler Yunanistan, Romanya Ve Bulgaristan’dir.Bu uc ulkeden yaptigimiz ithalat balkan
ulkerinden yaptigimiz toplam ithalatin yaklasik % 95’ini olusturmaktadir.2010 yilinda
bolge ulkeleri arasin 3.5 milyar ABD dolari tutarinda ithalat gerceklestirdigimiz
Romanya ilk sirayi alirken,oransal olarak en fazla ithalat bir onceki yila gore 16 kat
artisla Arnavutluk olmusur(DTM/IGEME).
Dış Ticaret Müsteşarlığı verilerine göre; 2010 yılında Balkan ülkelerine yapılan
ihracat,2009 yılına göre % 2,8 oranında artarak 7.157 milyar dolar olarak gerçekleşmiş.
Balkan ülkelerinden yapılan ithalat ise,2009 yılına göre % 50 oranında artarak 7.211
milyar dolar olarak gerçekleşmiş. Görüldüğü üzere ilk defa, Balkan ülkelerine yapılan
ihracat,Balkan ülkelerinden yapılan ithalatın gerisinde kalmış.Balkan ülkelerine yapılan
ihracat % 2,8 oranında artarken ,Balkan ülkelerinden yapılan ithalat % 50 oranında
artmış,2009 yılına göre Arnavutluk,Bosna-Hersek,Makedonya,Sırbistan ve Yunanistan’a
yapılan ihracatta azalma,Bulgaristan,Hırvatistan,Karadağ,Kosova ve Romanya’ya yapılan
ihracatta artış olmuş. 2010 yılında Makedonya hariç diğer tüm Balkan ülkelerinden
yapılan ithalatta ise artış olmuş, 2009 yılında sadece Romanya ile dış ticaret açığımız
varken, 2010 yılında Romanya’ya ,Bulgaristan ve Yunanistan
eklenmiştir,Rakamları değerlendirdiğimizde, ihracatımızda 2008 yılına göre gelişme
değil gerileme olduğunu,ithalatta ise aksine artış olduğunu, İthalatın, ihracata göre daha
çok artması nedeniyle dış ticaret fazlasının, dış ticaret açığına dönüştüğünü görüyoruz
(bursahaber.com).
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan kısa bir süre sonrasına rastlayan ve genel olarak
tüm dünya ülkelerini etkileyen 1929 yılındaki büyük buhran sonrasında Türkiye’de de
hem dünya ekonomisindeki konjonktüre bağlı olarak hem de kurtuluş savaşından çıkmış
genç bir cumhuriyet olarak genel ekonomi ve dış ticaret politikalarında daha korumacı ve
müdahaleci bir yol izlenilmiştir. Bu dönemde ekonomi politikalarının temel hedefi olarak
ekonomik açıdan kendi kendine yetebilen bir yapının oluşturulması benimsenmiş, buna
bağlı olarak da ihracat ana ekonomik politikalar arasında görülmemiştir. Keza 1950’li
yılların başında daha serbest bir piyasa ekonomisi izlenmesi yoluna gidilmeye
başlanılması ve ithalatta serbestliklerin tanınmaya başlaması sonrasında döviz darboğazı
ile karşı karşıya kalınması sonucunda ithal ikameci politikaların uygulanması yoluna
gidilmiş; bu yolla da yerli sanayinin geliştirilmesi öngörülmüştür. İzlenen bu politikalar
1980’lerin başlarına kadar da geçerliliğini korumuştur.24 Ocak 1980 tarihi Türk
ekonomisi ve dış ticaret politikaları açısından önemli bir dönüm noktası olmuştur. Şöyle
ki; 24 Ocak Kararları ile birlikte, serbest piyasa kurallarının işlemeye başlaması ve dünya
ekonomisi ile bütünleşmeyi sağlayabilmek amacıyla ihracata dayalı sanayileşme ve bu
yolla büyüme stratejisi izlenilmeye başlanılmıştır. Bu dönem içerisinde 1980’ler
öncesinde ülkede yaşanan döviz darboğazının aşılabilmesi ve döviz rezervlerinin
arttırılabilmesi amacıyla ihracatın kolaylaştırılmasına yönelik politikalar izlenilerek
ihracatın artırılabilmesine yönelik çalışmalar yapılmıştır(DTM/IGEME).
1980 yılından itibaren uygulanan dışa açık büyüme politikalarının sonucunda, ihracat
1980 yılındaki 2,9 milyar dolar seviyesinden, yaklaşık otuz kat artarak, 2006 yılında 85,5
milyar dolara ulaşmıştır. İhracatın GSMH içindeki payı ise yüzde 5’lerden yüzde 22’lere
ulaşmış, ihracat artışına paralel olarak da ürün ve ülke yelpazesi genişlemiş, 2004 yılında
1 milyar dolar ihracat yaptığımız ülke sayısı 14 iken, 2005 yılında 15’e, 2006 yılında da
19 ülkeye ulaşmıştır. Türkiye’nin dışa açık ve ihracata dayalı sanayileşme ve büyüme
modelini seçtiği 1980 sonrası dönemde ihracatın teşvik edilmesi amacıyla; ihracatta vergi
iadesi, navlun ödemesi, destekleme fiyat istikrar fonu primi ödemesi, enerji desteği ve
kaynak kullanımı destekleme fonu ödemesi gibi doğrudan parasal ödemeler şeklinde
teşvik enstrümanları uygulanmıştır.Ancak, ihracatın gerçekleşmesini müteakip yapılan
direkt parasal ödeme şeklindeki nakit teşvikler, Dünya Ticaret Örgütü Anlaşmasına taraf
olmamız ve AB ile Gümrük Birliği sürecine girilmesi ve nihai olarak da 01.01.1996 tarihi
itibariyle gümrük birliğine girilmesi nedeniyle uygulanabilirliğini
yitirmiştir(DTM/IGEME).
2002 ve 2003 yılları içerisinde Türk Lirasının önemli bir şekilde değer kaybetmemesine
karşın, iç talepteki daralmanın devam etmesi yanında imalat sanayi üretimindeki artış ve
işgücü maliyetlerindeki reel düşüş gibi etkenler nedeni ile ihracatımızdaki artış devam
etmiş ve 2002 yılı sonunda 35,8 milyar dolara, 2003 yılı sonunda da 47,3 Milyar dolara
ulaşmıştır. Ayrıca bu dönemlerde ihracatın sektörel yapısında da önemli gelişim ve
dönüşümler yaşanmıştır. Bu dönem içerisinde katma değeri yüksek, yüksek teknoloji
barındıran otomotiv, elektrik-elektronik ve makine imalatı gibi sektörlerde ihracat
artışları gözlemlenmiştir. 2004 yılı içerisinde ihracat artışının sürdürülebilir ve kalıcı bir
hal almasını teminen “İhracat Stratejik Planı” yürürlüğe konulmuştur. Söz konusu
stratejik plan ile ihracat artışının ve bunun ülke ekonomisine verdiği desteğin sürekli bir
hal kazanabilmesi için tam anlamı ile ihracata dayalı kalkınma stratejisi izleyen
ihracattaki artışın mümkün olduğunca dünya ekonomisinde meydana gelebilecek
dalgalanmalardan en az şekilde etkilenecek bir hal kazandırılması hedeflenmiştir. Kamu
ve özel sektör temsilcilerinin katılımıyla yürütülen çalışmalar ile ihracata yönelik tüm
faaliyetlerin ortak mutabakatla belirlenerek etkinliğin artırılması amaçlanmaktadır. Bu yıl
sonunda ihracatımız %33 oranında artarak 63,1 milyar dolara erişmiştir. Bu yıl içerisinde
de sermaye yoğun sektörlerin ihracatımız içerisindeki payının arttığı gözlemlenmiştir.
2005 yılında ihracatın lokomotifi sayılabilecek sanayi malları ihracatındaki artış %84,8
oranına ulaşmış ve toplam ihracat rakamı %16,3 lük bir atış ile 73,5 milyar dolara
ulaşmıştır.
2002-2007 yılları arasında YTL’nin ABD doları karşında önemli derecede değer
kazanmış olmasına ve dolayısı ile ihracatın arttırılmasında önemli bir etken olan
rekabetçi kur olmamasına karşın ihracatın sürekli olarak artması ve artık yıl sonu
itibariyle 100 milyar dolarlık ihracat hedefinin dile getiriliyor olmasının nedenleri
çalışmamızın ileriki bölümlerinde ayrıca değerlendirilecektir.
İhracatın Sektörel Gelişimi
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kurulduğu yıllarda tarımsal ürünlerin payı %86 gibi
oldukça yüksek bir paya sahip iken sanayi mallarının payı ancak %8’ler seviyesindeydi.
İhraç ürünlerinin çok büyük bir kısmını tütün, üzüm, fındık, zeytinyağı gibi ürünler
oluşturmaktaydı. 1950’li yılların başlarında liberal bir ekonomik program izlenmeye ve
toplam ihracat içerisindeki sanayi malları payı arttırılmaya çalışılmışsa da yaşanan döviz
sıkıntısı nedeniyle libereral ekonomi politikaları izlenilmesinden uzaklaşılmıştır. Bu
dönem içerisinde tarımsal üretimde görülen artış ihracatın da artmasına olanak sağlamış
ve ihracatın %70 kadarı tarımsal ürünlerden oluşmuştur. 1960’li yıllarda dış ticaret
politikası olarak ithal ikameci politikalar izlenilmiş ve iç pazara yönelik üretim yapan
sanayilere ağırlık verilmiştir. Bunun sonucu olarak da ihracatta sanayi payı azalma
göstermiş ve tarımsal ürünlerin ihracat içerisindeki payı %80’lere ulaşmıştır. 1970’li
yıllarda vergi iadesi uygulaması ile sanayi ürünleri ihracatını özendirici politikalar
izlenilmiş, ancak dünya ekonomisindeki olumsuzlukların etkisi ile bu çabalar etkin bir
sonuç vermemiştir. Özellikle iç talepteki genişleme ve arzın kimi mallarda yetersiz
kalması sonucu ihraç edilebilir ürün çeşitliliğinde azalmaya neden olmuş ve Türkiye’nin
dünya ihracatı içerisindeki payında azalmalar meydana gelmiştir. 1980 yılındaki Türkiye
ve dünya sektörel ihracat yapısı incelendiğinde, dünya ihracatı ile Türkiye ihracatının
sektörel dağılımının önemli ölçüde farklı olduğu görülmektedir. Türkiye’nin ihracatında
en büyük payı % 65’lik oranla alan tarım ürünlerinin (gıda dahil) dünya ihracatındaki
payı (% 15) ile karşılaştırıldığında çok yüksek görünmektedir.
Türkiye’nin ihracatının ikinci büyük ürün grubunu ise, 1980 yılı itibariyle % 12
oranındaki payı ile “tekstil” ürünleri oluşturmaktadır. Diğer ürün grupları ihracatında ise
Türkiye’nin 1980 yılında “yok” sayılabilecek bir konumda olması, 1980 yılı başında
ihracatın kompozisyonunun iki ürün grubuna aşırı ölçüde bağlı olduğunu (tarım ve
tekstil) ortaya koymaktadır. 1980-2000 döneminde, Türkiye’nin ihracatının sektörel
yapısında önemli değişiklikler meydana gelmiş ve tarım ürünlerinin (gıda dahil) 1980
yılında % 65 olan payı, 2000 yılında % 14’e gerilerken, sanayi ürünlerinin payı % 26’dan
% 82’ye yükselmiştir.
1990-2000 yılları arasında yüzde 10’luk bir büyüme performansı; sanayi ürünlerinin
toplam ihracat içerisindeki payını da artırmıştır. Sanayi ürünleri ihracatı içinde en hızlı
gelişen ürün grubu ise, anılan dönem zarfında % 23,6 oranında büyüyen işlenmiş deri ve
deri mamulleri ile % 21 oranında büyüyen makine ve ulaşım araçları (özellikle otomotiv
ürünleri, elektrikli ve elektronik makine ve cihazlar) ve diğer tüketim malları olmuştur.
1980 sonrası dönemde, uygulanan teşvik politikaları sonucunda ihracatın ürün
kompozisyonu sanayi ürünleri lehine zenginleşerek değişirken, zaman içinde başka tür
bir olumsuz yapı oluşmuş; sanayi ürünleri ihracatı tekstil-hazır giyim ve demir-çelik
ürünleri ihracatına büyük ölçüde bağımlı hale gelmiştir.
1980 sonrası dönemde, hammadde ve emek yoğun mal ihracatının artması şeklinde
yaşanan gelişmeler, makul bir gelişme olarak kabul edilebilirse de 15 yılı aşan bir
süreçte, bir kaç sektöre bağımlı hale gelen bir yapının, yeterince olumlu bir gelişme
olmadığını kabul etmek gerekmektedir. Bu nedenledir ki, ihracatın bağımlı olduğu tekstil
ve hazır giyim ile demir-çelik gibi sektörlerde yaşanan sıkıntılar, etkisini tüm ihracat
üzerinde hissettirmektedir. Bu sebepten ötürüdür ki, 2000’li yıllarla birlikte, otomotiv,
elektrik-elektronik gibi yüksek katma değer ihtiva eden sektörlere yönelim başlamış ve
bu sektörlerde kayda değer ihracat artışları görülmeye başlamıştır.
Burada dikkate alınacak önemli bir nokta düşük kura rağmen, ihracatın artışının
sürekliliğidir. 2002 yılı ihracatı 35,5 milyar dolar iken beş yıl içerisinde %240 oranında
artarak 85,5 milyar dolara ulaşmıştır. Düşük kur seviyesine rağmen sağlanan bu artışın
sebeplerinden biri ihracatçılarımızın dış pazarlarını korumak, üretimini devam ettirmek
adına, verimliliğini artırarak, maliyetlerini düşürerek, daha rekabetçi yönetim
mekanizmalarını devreye sokmasıdır. Şüphesiz bu artışta bölgesel ve sektörel bazda
yürütülen atılımların da önemli bir etken olduğunun altını çizmek gerekir. 2003 yılında 1
milyar doların üzerinde ihracat yaptığımız ülke sayısı 9 iken, 2005 yılında 15 ülkeye,
2006 yılında da 19 ülkeye ulaşılmış; 2002 yılında 32.000 olan ihracatçı firma sayısı da,
2005 yılında % 31 artarak 42.000’e ulaşmıştır. 2002 yılından bugüne kadarki dönem
içerisinde ihracatın sürekli bir artış göstermesinde etken olan hususlar aşağıda
değerlendirilmiştir. 1997 yılında Uzakdoğu ülkelerinde başlayan ardından etkilerini tüm
dünyada gösteren ekonomik krizin olumsuz etkileri 2000’li yılların başlarında azalma
eğilimleri göstermeye başlamış, ancak 2001 yılında ABD’de yaşanan terör saldırılarının
verdiği durgunluk 2002 yılıyla birlikte dünya ekonomisinde canlanma sinyalleri vermiş;
özellikle de Çin ekonomisinde görülen canlanma dünya ekonomisinde yüksek büyüme ve
talepteki artışa etki etmiştir(IGEME Calisma Notu).
Toplam ihracatımız içerindeki sanayi malları payının her geçen yıl artması ve buna
bağlı olarak sanayideki yatırımların ve verimliliğin artması toplam ihracatın artması
sonucunu doğurmuştur. Uzak Doğu, Afrika ve Amerika’ya yönelik ticareti geliştirme
stratejilerinin başarıyla uygulanması; bu ülkelere yapılan ihracatın toplam ihracat
içerisindeki payını artırmıştır. İhracata yönelik devlet yardımlarının firmalar tarafından
daha aktif biçimde kullanılması ihracatı artırıcı bir katkı yapmıştır. Kurların düşük olması
ihracatçıların karını olumsuz yönde etkilese de ihracatımızın genel olarak ithal edilen
ham madde ve ara mallardan üretilen mallardan olması, düşük kurlar nedeni ile ithal
edilen ham madde ve ara mallar maliyetini düşürücü bir etki yapmıştır.
Son yıllarda uygulanan politikalar birlikte 2002 yılı Ocak ayında uygulamaya geçen ve
sürdürülebilir ihracat artışını sağlayacak ihracat yapısını oluşturmayı amaçlayan İhracat
Stratejik Planı ihracata yönelik ürün ve pazar çeşitliliğinin artırılmasını sağlamıştır.
Yurtiçi ve yurtdışındaki faiz oranlarında meydana gelen düşüşler firmaların ihracatın
finansmanında önemli avantajlar elde etmelerine neden olmuştur. Bilgi ve iletişim
teknolojilerinin gelişmesi, yurtdışında yeni pazarlar bulunmasını kolaylaştırmıştır.
Firmalarımız ihracat pazarlamasının önemini kavramış, üretim yanında uluslararası
pazarlamaya da ağırlık vermeye başlamışlardır. Firmalarımız artık kurumsallaşmaya
büyük önem vermekte, dış ticaret birimlerinde konusunda uzman personel istihdam
etmektedirler.(igeme)
Sonuç
Sonuç olarak; TL’nin değer kazanması ihracatçılar için bir şikayet konusu hatta
ihracatları açısından bir kriz konusu olsa da diğer bir çok etken kriz olarak
nitelendirebilecek bu durumu fırsatlara çevirebileceği unutulmaması gereken bir
gerçektir.
AB ile gümrük birliği dikkate alınarak 1994 ve 1995 yıllarında yapılan ilave
yatırımlarla birlikte Türkiye’de tekstil konusunda önemli miktarda üretim kapasitesi
oluşmuştur. Kurulu makina parkı açısından kapasite değerlendirildiğinde dünya kısa elyaf
iğ kapasitesinin %3,7’si, uzun elyaf iğ kapasitesinin %5,2’si, OE rotor kapasitesinin
%6,4’ü, mekiksiz dokuma tezgahlarının %2,7’si , mekikli dokuma tezgahlarının %1,8’i
ve yünlü dokuma tezgahlarının %5’i Türkiye’de bulunmaktadır(itkib/dis ticaret
bilgileri/raporlar).
Konfeksiyon sektörüne göre, daha sermaye yoğun bir yapısı bulunan tekstil sektöründe
işletmeler genellikle orta büyüklükte örgütlenmiş olup; entegre büyük tesisler de
bulunmaktadır. Türkiye genelinde ihracata yönelik üretim yapan 7.500 civarında tekstil
imalatçısı bulunmaktadır. Tekstil mamülleri kurulu kapasite ve üretim bakımından
İstanbul, İzmir, Denizli, Bursa, Kahramanmaraş, Gaziantep gibi illerde yoğun olarak
yapılmaktadır(itkib/dis ticaret bilgileri/raporlar).
Tekstil sektörünün makina parkı genel olarak en yüksek teknoloji ile donanımlıdır ve
Türkiye’de çok gelişmiş bir tekstil terbiye sanayii de bulunduğundan katma değeri
yüksek, özellikli ürünler rahatlıkla üretilebilmekte ve pazarlanmaktadır.
Tekstil ihracatında pamuklu ürünlerin (pamuk elyaf, iplik ve dokuma kumaş) %25 gibi
önemli bir payı bulunmaktadır. En fazla ihraç edilen tekstil mamülleri pamuklu dokuma
kumaşlar, yatak çarşafları, örme mensucat, ambalaj için torba ve çuvallar ile sentetik-suni
devamsız liflerden dokuma kumaşlardır(itkib/dis ticaret bilgileri/raporlar).
3.1.2 DUNYA TEKSTIL SEKTORU
Tekstil sektörü bütün dünyada sanayinin gelismesinin itici gücü olmustur. Genellikle
bir ülkede sanayilesme ve sanayi toplumu haline gelme, tekstil sektörü ile
gerçeklesmistir.
Türkiye’nin bu 80 milyar dolarlık ithalattaki payı ise sadece %1.7’dir. Türkiye’de tekstil
sektöründe gerçeklestirilen KDV indirimi AB tarafından olumlu karsılanmamıstır. Çünkü
AB, sektörel tesviklere çok sınırlı izin vermektedir ya da hiç vermemektedir. AB
mevzuatında tesvikler; çevre yatırımları, KOBi’ler, istihdam, AR-GE ve gelismislik
düzeyi az bölgeler baslıkları altında verilebilmektedir. Bazı durumlarda sektörü yeniden
yapılandırma tesvikleri de söz konusu olabilmektedir. AB, uyum kapsamında verilen
tesviklerin kaldırılması isteyebilir. Tesvikin kalkmaması halinde ise söz konusu sektörde
AB’ye dönük ithalat durdurulabilmektedir.Batıda istihdam ve yatırım tesvikleri daha çok
KOBi’lere yönelik olarak verilmektedir. Burada amaç; sermayenin ve tesviklerin tabana
yayılmasını saglamaktır.
Dünyada Tesvikler
JAPONYA 13.7
TURKIYE 9.8
ITALYA 9.4
HINDISTAN 8.0
ALMANYA 7.9
INGILTERE 7.0
ABD 4.0
KANADA 3.8
POLONYA 3.7
NORVEC .35
3.2 Türkiye’nin Balkan Ulkerine Ihracatını Yaptığı Tekstil Urunleri
ARNAVUTLUK
Türkiye, Arnavutluk ile ticarette İtalya, Yunanistan, Çin ve Almanya ile birlikte önemli
bir yere sahiptir.
2009 yılında Arnavutluk ile ikili ticaret hacmimiz küresel krizin etkisiyle bir önceki yıla
kıyasla %23 oranında azalarak 278 milyon Dolar olarak gerçekleşmiştir.
Aralık 2006’da Tirana’da imzalanan ve 1 Mayıs 2008 tarihi itibariyle resmen yürürlüğe
girmiş olan Serbest Ticaret Anlaşması ile AB-Arnavutluk İstikrar ve Ortaklık Anlaşması
kapsamındaki yeni ticari düzenlemeler karşısında Arnavutluk’a ihracatımızın dezavantajlı
konuma gelmesi önlenmiştir.
-Pamuktan kadın ve kız çucuk için pantolon,tulum ve şortlar: Bu ürün grubunda dünya
ihracatı 2006-2007 döneminde ortalama %14 oranında artmıştır.Aynı dönemde
Arnavutluk’un söz konusu ürün ithalatı yıllık ortalama %40 artmıştır.
-Pamuktan erkek,erkek çocuk için pantolon şort vs.
-Diğer çoraplar,pamuktan (örme)
-Tuvalet ve mutfak bezleri,pamuktan (havlu mensucattan)
-Tişört,atlet,fanila vs giyim eşyası(örme): Bu ürün grubunda dünya ihracatı 2006-2007
döneminde ortalama %5 oranında artmıştır.Aynı dönemde Arnavutluk’un söz konusu
ürün ithalatı yıllık ortalama %64 artmıştır.Başlıca tedarikçi ülkeler
İtalya(%65),Yunanistan(%29) ve Türkiye’dir(%4).Bu ürün grubunda %15 oranında
gümrük vergisi uygulanmaktadır(igeme)
BOSNA HERSEK
B-H’te son yıllarda üç defa Türk İhraç Ürünleri Fuarı düzenlenmiştir. İstanbul Ticaret
Odası tarafından Saraybosna’da düzenlenen fuarların ticaret hacminin yükseltilmesinde
kaydedeğer etkisi görülmüştür.
Hazine Müsteşarlığı verilerine göre, 31 Aralık 2009 tarihi itibariyle ülkemizden Bosna
Hersek’e ihraç edilen kayıtlı sermaye 96 milyon Dolar’dır.
Türkiye, doğrudan yabancı yatırımlar sıralamasında 10. ülkedir. BH’de kayıtlı 300
dolayındaki Türk firmasının 40-50’si aktiftir. B-H’deki temel yatırımlarımız bankacılık,
cam sodası ve kağıt/ambalaj üretimi sektörlerindedir.
2010 yılı Mart ayı itibarıyla ülkemizde 46 adet Bosna-Hersek sermayesine sahip şirket
faaliyet göstermektedir. Bu şirketlerin sermaye büyüklüğü ağırlıklı olarak 50.000 ABD
Dolar’ından küçüktür.
Bosna-Hersek İş Konseyi’nin Türk tarafı Eşbaşkanı Nobel İlaç Sanayi ve Ticaret A.Ş.
Genel Müdürü Selman Ulusoy’dur. Türkiye-Bosna-Hersek İş Konseyinin son toplantısı
15 Ocak 2009 tarihinde Saraybosna’da yapılmıştır.
2009 yılında Türkiye’yi 52 bin Bosnalı turist ziyaret etmiştir(mfa.gov.tr-TC Dış İşleri
Bakanlığı).
Türkiyenin Bosna Hersek’e ihraç ettiği başlıca Tekstil ürünleri;
-Pamuktan kadın ve kız çucuk için pantolon,tulum ve şortlar: Bu ürün grubunda dünya
ihracatı 2006-2007 döneminde ortalama %14 oranında artmıştır.Aynı dönemde Bosna
Hersek’in söz konusu ürün ithalatı yıllık ortalama %24 artmıştır.Dünyanın önde gelen
ihracatçılarından İtalya %68 oranındaki Pazar payı ile pazara hakim konumdadır.Bu ürün
grubunun ihracatında dünya 4.sü olan Türkiye pazara girememiştir.Bu ürün grubunda
%7,5 gümrük vergisi uygulanmaktadır.
BULGARİSTAN
İki ülke arasındaki ticaret hacmi son yıllarda önemli oranda artarak 2007 yılı sonunda 5
milyar ABD Dolarını geçmiş, küresel ekonomik kriz nedeniyle 2008 ve 2009 yıllarında
yaklaşık %30 civarında azalan ticaretimiz 2010’da yeniden toparlanmaya başlamıştır.
2009 yılında ikili ticaretin % 55’ini anılan ülkeye ihracatımız, % 45’ini ise anılan ülkeden
ithalatımız oluşturmuştur. 2009 yılında bir önceki yıla kıyasla Bulgaristan'ın en çok
ihracat yaptığı ülkeler sıralamasında Türkiye 5. sıraya gerilemiş, en çok ithalat yaptığı 4.
ülke konumunu korumuş ve Bulgaristan'ın 6. ticaret ortağı olarak yılı tamamlamıştır.
Bulgaristan’daki toplam Türk yatırımları 1 milyar Dolar düzeyindedir. İki Türk sermayeli
bankanın yanı sıra Bulgaristan’da 1500 Türk şirketi faaliyet göstermektedir. Müteahhitlik
hizmetleri tutarı ise 1,2 milyar Dolar’a ulaşmıştır.
Bulgaristan’daki Türk yatırımları cam, bankacılık, otelcilik ve turizm, tekstil, kimya, oto
elektrik aksamı, kağıt, alüminyum, bira, sunta üretimi, şeker, enterkoneksiyon sistemleri
ve konfeksiyon sahalarına yayılmıştır.
Türk –Bulgar İş Konseyi’nin Türk tarafı Eşbaşkanı Oynurden Kimya A.Ş. Yönetim
Kurulu Başkanı Yalçın Egemen, Bulgar tarafı Eşbaşkanı ise Bulgar Ticaret ve Sanayi
Odası Başkanı Tsvetan Simeonov’dur.
Örme kumaşların 2007 yılında en çok ihraç edildiği pazarlardan birisi de %7’lik Pazar
payı ile Bulgaristan olmuştur(igeme kumaş sanayi 2008)
24 Aralık 2009 tarihi itibariyle, ülkemizde 12 adet Hırvatistan sermayesine sahip firma
faaliyet göstermektedir. Söz konusu firmaların sermaye büyüklüğü 200.000 Dolar’ın
altındadır.
MAKEDONYA
Bu çerçevede, hazır giyim üretiminin çok önemli bir bölümü fason üretimden
oluşan Makedonya’nın söz konusu üretime yönelik hammadde ithalatının %80’i
Almanya, Yunanistan, İtalya, Hollanda ve Türkiye’den yapılmaktadır.
ROMANYA
2008 yılı sonunda 7,5 milyar Doları aşan ticaret hacmimiz, küresel krizin etkisiyle 2009
yılı sonu itibarıyla 4,5 milyar Dolar seviyesine inmiş, yılbaşından itibaren ise tekrar
yükselme eğilimine girmiştir(mfa.gov.tr/TC Dış İşleri Bakanlığı/Türkiye-Romanya
Ekonomik İlişkileri).
İkili ticaretin yapısına bakıldığında Romanya’ya ihraç edilen ürünler ile bu ülkeden ithal
edilen ürünlerin benzerlik gösterdiği görülmektedir. Genel olarak Romanya’dan
hammadde veya ara mal olarak ithal edilen ürünlerin Türkiye’de işlenerek ihraç edildiği
söylenebilir.
Başlıca ihracat maddelerimiz tekstil ürünleri, demir çelik, kara ulaşım araçları, enerji
üreten makine ve cihazlardır. Türkiye ise Romanya’dan metal cevherleri, demir çelik,
ham petrol ürünleri ve kara ulaşım araçları ithal etmektedir.
24 Aralık 2009 tarihi itibariyle ülkemizde 107 Romen sermayeli firmanın yaklaşık 50
milyon TL tutarında yatırımı bulunmaktadır(mfa.gov.tr/TC Dış İşleri Bakanlığı/Türkiye-
Romanya Ekonomik İlişkileri).
Ülkemizin Romanya’daki başlıca yatırım alanları, bankacılık, inşaat, gıda sanayi, ambalaj
sanayi, plastik maddeler üretimi, elektronik eşya ve tekstildir. Romanya’da 6000
civarında Türk firması ve 15.000 kadar Türk işadamı faaliyet göstermektedir.
2006 yılının ilk yarısında Romanya’ya yapılan ithalatların toplam değeri CİF olarak
18.475,4 miliyon Euro olup, geçen senenin aynı dönemi ile kıyasla % 25,3 oranla daha
yüksek olduğu görülmektedir. Sözkonusu dönemde, Romanya’nın tekstil ve tekstil
ürünlerinin CİF fiyatları üzerinden ithalatlar 1.717,1 miliyon Euro değerinde olup, %2,2
ile daha yüksek olduğu görülmektedir ve Romanya’ya gerçekleştirilen ithalatlarin
toplamının %10,07 oranındadır(musavirlikler.gov.tr).
Geçen senenin aynı dönemindeki gibi, ipek türü ip ve kumaşlar (%56,3) ve halılarda
(%25,6) önemli artışlar kaydedilmiştir.
2005 yılının ilk yarısında A.B. ülkelerinden yapılan ithalatların değeri 1.345,1 miliyon
Euro iken, bulunduğumuz yılın aynı dönemi için değeri 1.321,0 miliyon Euro'dur (toplam
ithalatların % 76,9). Bu durumda, %1,8 oranında düşüş kaydederek, A.B. uyesi olmayan
Çin, Türkiye, İsrail v.s. ülkelerdeki tekstil ürünleri ithalatlarının artmasına yol
açmıştır(musavirlikler.gov.tr).
Örme Kumaş:Türkiye’nin Romanya’ya yönelik örme kumaş ihracatı 2010 yılının Ocak-
Haziran döneminde %24,5 artışla 38,5 milyon dolara ulaşmıştır(itkib.org.tr/Tekstil
sektörü ihracat performans değerlendirmesi 2010 Ocak-Haziran).
Dokuma Kumaş: Türkiye’nin Romanya’ya yönelik dokuma kumaş ihracatı 2010 yılının
Ocak-Haziran döneminde %1,4 artışla 62,6 milyon dolara ulaşmıştır(itkib.org.tr/Tekstil
sektörü ihracat performans değerlendirmesi 2010 Ocak-Haziran).
SIRBİSTAN VE KARADAĞ
Türkiye-Sırbistan Serbest Ticaret Anlaşması (STA) 01 Haziran 2009 tarihinde
imzalanmış olup Anlaşma’nın 2010 yılı içinde yürürlüğe girmesi beklenmektedir.
2008 yılında 520 milyon Dolar düzeyinde gerçekleşen ikili ticaret hacmimiz, 2009
yılında % 30 oranında azalarak 361 milyon Dolar seviyesinde gerçekleşmiştir. İkili
ticaret hacmimizin %85’ini anılan ülkeye yönelik ihracatımız, %15’ini ise anılan ülkeden
ithalatımız oluşturmaktadır.(www.mfa.gov.tr)
Sırbistan’a ihraç ettiğimiz başlıca ürünler; tekstil ürünleri, sanayi makineleri, kara
taşıtları, demir-çelik ve metal ürünler, elektrikli aletler ve tarım ürünleridir.
Sırbistan’dan ithal ettiğimiz başlıca ürünler; demir ve çelik, tekstil lifleri, plastikler ve
mamulleri, deri, kösele, ham post, kauçuk ve mamulleri, tabii kauçuk, sentetik kauçuk,
kauçuk, vitaminler, hormonlar, alkoloidler, antibiyotikler, ilaçlar, tıbbi eşya, sebzeler,
meyveler ve mamulleri, hububat ve mamulleridir.
Sırbistan'da küçük işletmeler dışında kaydadeğer bir Türk yatırımı veya müteahhitlik
firması bulunmamaktadır.
-Kumaş
-
Tişört,fanila,atlet vs Giyim eşyası,pamuktan örme
-Pamuktan süveter,kazak,hırka,yelek,vs(örülmüş):Bu ürün grubunda dünya ihracatı 2006-
2007 döneminde yıllık ortalama %8 oranında artmıştır.Aynı dönemde Sırbistan ve
Karadağ’ın söz konusu ürün ithalatı yıllık ortalama %7
artmıştır.İtalya(%53),Hollanda(%11) ve Almanya(%10) önde gelen
tedarikçiler.Macaristan ve Çin pazardaki dinamik satıcılardandır.Türkiye %4 Pazar
payına sahiptir.Bu ürün grubunda %18 oranında gümrük vergisi uygulanmaktadır.
YUNANİSTAN
Çok uzun yıllar Avrupa’nın tekstil ve konfeksiyon üretiminde oldukça yüksek bir paya
sahip olan Yunanistan’da, sektörün GSYİH’sından %15 gibi çok ciddi bir paya sahip
olduğu, istihdama ise 120.000 kişilik bir potansiyel yaratarak katkı sağladığı
belirlenmiştir.
Yunanistan hazır giyim sanayi tekstil sektörü ile birlikte Yunanistan’ın sanayi ürünleri
ihracatının %28’ini oluştururken, toplam ihracatından ise %23’üne sahiptir
1970 ve 1980’li yıllarda AB’den alınan cidi boyutlardaki yardımların da katkısıyla, çok
hızlı bir büyüme eğilimine giren sektör, özellikle son 56 yıldır Türkiye’nin yanında Çin,
Pakistan ve Kore gibi Uzak Doğu ülkelerinin çok ucuz fiyatlarla piyasaya girmesiyle,
ciddi anlamda sıkıntılar yaşamaya başlamıştır.
Uzak Doğu’nun çok düşük fiyatlarıyla rekabet güçlüğü yaşayan sektörün öncü firmaları,
maliyetleri düşürmenin çarelerini aramış, ancak emek yoğun bir sektör olan tekstil ve
hazır giyim sektöründe Yunanistan’da nispeten yüksek olan işgücü maliyetleri nedeniyle,
bu konuda başarısız kalmışlardır.
Sektör temsilcileri, bire bir yapılan görüşmelerde, sektörün her geçen gün mevzii
kaybettiğini, yerli sanayinin Türkiye’nin yanında özellikle uzak doğudan gelen çok ucuz
ürünlerle rekabette çok sıkıntı yaşadıklarını, durumun böyle devam etmesi ve gerekli
koruma tedbirlerinin alınmaması durumunda yakın bir gelecekte sanayinin tamamen
kapanma tehlikesiyle karşı karşıya kalacağını ifade etmişlerdir.
2004 yılına ilişkin herhangi bir veri bulunamamış olup, sektör temsilcileri bu rakamın
600.000’lere düştüğü ifade edilmektedir(www.iso.org.tr)
SONUÇ
Balkan ülkelerinin Türkiye için uygun ve gelişmeye açık bir Pazar olduğu
görülmektedir.Türkiye’nin 2010 yılı itibari ile Balkan ülkelerine gerçekleştirdiği ihracat
6.838 milyar ABD Doları olmuştur.Türkiye’nin Balkan ülkelerine gerçekleştirdiği ithalat
ise 7.234 olmuştur.Balkan ülkelerine Türkiye’nin yapmış olduğu ihraç ürünleri ile Balkan
ürünlerinin ithal ettiği ürünler arasındaki eşleşme oranının yüksek olduğu görülmüştür.
Balkan ülkelerinin ihraç ettiği tekstil ürünlerinde ise genelde hammadde ve hazır giyim
ürünleri olduğu görülmektedir.Balkan ülkelerinin ekonomik durumları itibari ile
hammadde üretimi imkanlarının olmaması nedeniyle ithal etmektedirler.