You are on page 1of 52

ICINDEKILER

OZET

ICINDEKILER

TABLO LISTELERI

SEKILLER LISTESI

KISALTMALAR

GIRIS

1. DUNYA TICARETINDEKI GELISMELER VE BALKAN


ULKELERI

1.1 Balkan Ulkelerinin Tanimi Ve Kulturel Yapisi

1.1.1 Balkan Ulkeri Ve Cografyasi


1.1.2 Balkanlarda Kulturel Yapi

1.2 Balkan Ulkelerinin Ekonomik Yapisi

2. TURKIYENIN BALKAN ULKELERI ILE TICARI


ILISKILERI

2.1 Turkiye’nin Balkan Ulkeleri ile Ticareti

2.2.1 Balkan Ulkelerine Ihracatimiz

2.2.2 Balkan Ulkelerinden Ithalatimiz

2.3 Turkiyenin Komsu ve Yakin Pazarlara Ihracat Performansinin


Degerlendirilmesi

3.BALKAN ULKELERINE TEKSTIL URUNLERINDE


IHRACATI YAPILABILECEK URUNLERI

3.1 Tekstil Sektoru:Kuresel ve Ulusal Durum


3.2 Türkiye’nin Balkan Ulkerine Ihracatını Yaptığı Tekstil Urunleri

ARNAVUTLUK

BOSNA HERSEK

BULGARISTAN

HIRVATISTAN

MAKEDONYA

ROMANYA

SIRBISTAN VE KARADAG

YUNANISTAN

4.SONUC VE ONERILER

5.KAYNAKCA
1.DUNYA TICARETINDEKI GELISMELER VE BALKAN
ULKELERI
1.1 Balkanlarda Ulkelerinin Tanimi Ve Kulturel Yapisi

1.1.1 Balkan Ulkeri Ve Balkan Cografyasi

Doğal kaynaklar: Coğrafyanın büyük bölümü kuzey batıdan güney doğuya uzanan
dağlarla kaplıdır. Kıyılarda Akdeniz iklimi görülürken iç bölümlerde karasal iklim
hakimdir. Yarımadanın kuzey bölumünde ve dağlarda, kışlar sert ve kar yağışlı geçer;
yazlar ise sıcak ve kurak geçer. Güney bölümlerde ise kışlar ılık geçer.
Yüzyıllar boyunca birçok ağaç kesilip yerini çalılar almıştır. Güney bölümlerde ve
kıyılarda yeşil bitki örtüsü hakimdir. İç bölümlerde Orta Avrupa’ya özgü bitki örtüsü
görülmektedir. Dağlardaki ağaç sınırı 1800-2300 metreye kadar uzanır.
Topraklara gelince, bunlar genelde fakirdir. Ancak düz araziler doğal otlarla kaplı
olup verimli olması sebebiyle ziraata elverişlidir. Diğer yerlerdeki topraklar ise dağlarla
kaplı olması, yazların kurak geçmesi sebebiyle ekilip biçilmeye uygun değildir. Bununla
beraber söz konusu arazilerde zeytin ve üzüm yetiştirilmektedir.
Enerji kaynakları ise oldukça azdır. Romanya, Bulgaristan, Sırbistan ve Bosna’da yer
yer kömür rezervleri vardır. Linyit ise Yunanistan’da yaygın olarak bulunmaktadır. Öte
yandan Romanya’da petrol olup yer yer Yunanistan, Sırbistan, Arnavutluk ve
Hırvatistan’da da rastlanılmaktadır. Hidroenerji istasyonları da daha çok enerji ihtiyacı
için kullanılmaktadır.
Metal cevherleri diğer hammadde kaynaklarına göre daha fazla bulunmaktadır. Demir
cevheri sınırlı olmakla birlikte kimi ülkelerde hatırı sayılır bir oranda bakır, kalay, krom,
manganez ve boksit yatakları mevcuttur. Madenlerin bazıları ihraç edilmektedir.

1.1.2 Balkanlarda Kulturel Yapi


Kültürel zenginlik: Bölgede yer alan uluslar şu şekildedir:

• Türkler (12.3 milyon, bunun 11 milyonu Türkiye sınırları içindedir),


• Yunanlılar (10.5 milyon, bunun 10 milyonu Yunanistan’dadır),
• Sırplar (8.5 milyon),
• Bulgarlar (7.5 milyon),
• Arnavutlar (6 milyon, bunun 3.3 milyonu Arnavutluk sınırları içindedir),
• Hırvatlar (4.5 milyon),
• Boşnaklar (2.4 milyon),
• Makedonlar (1.4 milyon) ve
• Karadağlılar (0.265 milyon).
• Eğer Romanya ve Slovenya da dahil edilirse bu durumda Romanya (22 milyon) ve
• Slovenya (2 milyon).
• Çingeneler. Diğer devletsiz azınlıklar arasında Gagavuzlar, Gorani ve Vlach’lar yer
almaktadır.

Bölgenin temel dinleri şunlarıdır:

• (Doğu Ortodoksluğu ve Katolizm) Hıristiyanlık,


• İslam.

Her bir inancın farklı uygulama gelenekleri mevcuttur. Bu sebeple tüm doğu Ortodoks
ülkeleri kendi ulusal kiliselerine sahiptir. Bölgedeki yaygın din Doğu Ortodoksluğudur.
Bu ülkeler:
• Bulgaristan (Bulgar Ortodoks kili-sesi)
• Yunanistan (Yunanistan kilisesi)
• Makedonya Cumhuriyeti (Makedon-ya Ortodoks kilisesi)
• Karadağ (Sırbistan Ortodoks kilisesi)
• Romanya (Romanya Ortodoks kili-sesi)
• Sırbistan (Sırbistan Ortodoks kili-sesi)
• Roma Katolik kilisesine bağlı ülke-ler: Hırvatistan, Slovenya.

İslam dininin temel din olduğu ülkeler:

• Arnavutluk
• Türkiye
• Bosna-Hersek
Nüfusunun %10’unu oluşturan çeşitli dini gurupları barındıran ülkeler ise şu şekildedir:
• Arnavutluk: İslam, Doğu Ortodoks-luğu, Katoliklik.
• Bosna-Hersek: Boşnakların çoğunlu-ğu Müslüman’dır. Sırpların çoğunluğu Sırp
Ortodoks kilisesine bağlıdır ve Hırvatlar Katolik’tir.
• Bulgaristan: Doğu Ortodoksluğu, İslam.
• Makedonya Cumhuriyeti: Makedonyalılar Doğu Ortodoksluğuna mensuptur.
Arnavutların çoğunluğu ise Müslüman’dır.
• Karadağ: Karadağlılar ve Sırplar Doğu Ortodoksu olup Arnavutların çoğunluğu
Katoliktir ve de Boşnaklar Müslüman’dır.
• Sırbistan: Sırplar doğu Ortodoksu, Arnavut ve Boşnaklar Müslüman’dır.

Yukarıdaki veriler göstermektedir ki Balkanlar zirai ve doğal kaynaklar açısından zengin


olmamakla birlikte beşeri ve kültürel kaynaklar açısından oldukça zengindir. 21. Yüzyılın
en önemli kaynağının insan sermayesi ve insan kaynakları olacağını aklımızda tutarsak
Balkanların bu durumda önemli bir role sahip olacağı sonucuna varabiliriz. Bu bağlamda,
Balkan coğrafyası şu ana kadar karşı karşıya olduğu etnik ve dini farklılıklar tehdidini
büyük bir güce dönüştürebilir. Hepimizi biliyoruz ki ticaretle ilintili entelektüel varlıklar
yeniden şekillenen dünya düzeninin itici gücünü oluşturmaktadır.

1.2 Balkan Ulkelerinin Ekonomik Yapisi


Sirbistan Ekonomisi

20. yüzyılın kapanış dönemini savaş ve ekonomik yaptırımlarla geçiren Sırbistan,


Balkanlarda Pazar ekonomisine geçiş sürecine en son giren ülkedir. 2000 yılının
sonlarında Miloşeviç rejiminin devrilmesiyle ortaya çıkan demokrasi sürecinde
uluslararası toplumun maddi desteği ile ekonomik ve sosyal reformların temellerinin
vakit geçirilmeksizin atılması ülke ekonomisinin düzlüğe çıkarılması bakımından büyük
katkı sağlamıştır. Böylece yeni bir siyasi rejime geçilmiş olmasına rağmen karşılaşılan
zorlukların aşılması kolay olmamıştır.
Özetle, doksanlı yılların başından itibaren bölgede yaşanan savaşlar ve yaptırımlar
nedeniyle ağır zarara uğrayan Sırbistan ekonomisi, demokrasiye geçişle birlikte Avrupa
Birliği ile bütünleşmeyi hedefleyen kararlı bir ekonomik program uygulanması, izlenen
mali politikalarla enflasyon baskılarının önemli ölçüde kırılabilmesi ve döviz kurlarında
istikrar sağlanmasıyla toparlanmaya başlamıştır.

Sırbistan’ın ekonomi politikası makroekonomik istikrar içinde yüksek büyüme


oranlarının yakalanması prensibine dayanmaktadır. Geçiş sürecinde vergi sistemi
iyileştirmeleri, istihdam piyasası ve sosyal hizmetler sektörleri reformları gibi olumlu
gelişmelerin yanı sıra ücretlerin ve dış ticaretin ciddi oranda serbestleştirildiği gözlenmiş,
uluslararası finans kuruluşlarıyla ilişkilerde önemli aşamalar kaydedilmiştir. Ekonomik
gündemin en yoğun alanlarını özelleştirme faaliyetleri ve yapısal reformlar oluştururken,
350 den fazla yasa yapılarak yapısal reform süreci desteklenmiştir. 2005 yılında Dünya
Bankası Sırbistan’ı dünya ekonomik reform liginin birincisi ilan etmiştir.
Bununla beraber, yüksek işsizlik oranı, iç ve dış borcun büyüklüğü, yüksek dış ticaret
açığı, çift haneli enflasyon, ciddi sosyal gerilimler, ekonominin rekabet gücünün düşük
oluşu, büyük kamu şirketlerinin yeniden yapılandırma süreçlerinde yaşanan gecikmeler
ve altyapının yetersizliği gibi sorunlar Sırbistan ekonomisinin arzu edilen düzeyde
gelişmesine imkân vermemektedir.
Fakirlik ve işsizlik bugün Sırbistan’ın en önemli ekonomik sorunları olarak
değerlendirilmektedir. Geçtiğimiz yıllarda yaşanan savaşlar, uluslararası yaptırımlar,
ekonomik kargaşa ve bunlara bağlı istikrarsızlık Sırbistan nüfusunun büyük bölümünün
hayat şartlarını olumsuz etkilemiştir. Ülkenin zayıf ekonomik yapısı kazançlarda düşüşe
sebep olmuş, sosyal güvenlik ve sağlık sistemlerinde durum oldukça kötüleşmiştir. Sonuç
olarak 90’lı yıllar boyunca fakirlik giderek artmıştır(Türkiye Cumhuriyeti Belgrad
Büyükelçiliği).

Arnavutluk Ekonimisi

1990 yılına kadar planlı ve merkezi sistemli ekonomiye sahip olan Arnavutluk’ta, 1991
yılından itibaren ciddi reformlar başlatılmış, bir özelleştirme programı uygulamaya
konulmuş, fiyatlar devlet kontrolünden çıkarılarak dış ticaret serbestleştirilmiştir. 1990’lı
yıllarda ekonomik reformların kaydettiği aşamalar ve ortaya çıkan hızlı büyüme oranları
bakımından Arnavutluk, Balkan ülkeleri için bir model olarak görülmüştür.

Ancak, komünist sistem döneminde Arnavutluk’ta özel sektör ve dış ticaret sürekli
kontrol altında tutulmuş, bunun bir sonucu olarak ülke 1991 yılında geçiş dönemine
girdiğinde Avrupa’daki diğer geçiş dönemindeki ülkeler içinde en az gelişmiş ülke
sıfatını almıştır. GSYİH’da yaşanan sürekli artışa rağmen ülke bugün de Avrupa’nın en
fakir ülkelerinden biri olmayı sürdürmektedir.

1997 yılında yaşanan ekonomik ve sosyal patlama dönemi hariç olmak üzere
Arnavutluk GSYİH’si 1993 - 2001 yılları arasında yılda %7’den fazla büyüme
göstermiştir. Bu hızlı büyüme kısmen tarım sektöründeki büyümeden, kısmen de
yurtdışına çalışmaya giden Arnavutların ülkeye yaptıkları katkılardan kaynaklanmıştır.
2002 yılında biraz yavaşlama gösteren büyüme, tekrar hız kazanmış ve günümüze kadar
reel olarak yıllık %5-%6’lar düzeyinde seyretmiştir.

2008 yılında Arnavutluk ekonomisinde % 7.7 oranında büyüme görülmüştür(Çevrimiçi


http://www.igeme.org.tr/pg/section-pg-ulke.cfm?id=Arnavutluk Erişim
tarihi:13.03.2011).

Enflasyon oranı %3 seviyesinde kontrol altına alınmaya çalışılmakta olup, bu politika


paralelinde 2008 yılı enflasyonu % 3.4 olarak gerçekleşmiştir. Kişi başına gelir yıllık
3.900 Dolar’a yükselmiştir.

2008 yılının ikinci yarısında ortaya çıkan global finansal kriz Arnavutluk ekonomisinin
dışa bağımlılığının nispeten az olması nedeniyle, ilk aşamada etkisini göstermemiştir.
2008 yılının sonlarına doğru özellikle İtalya ve Yunanistan’da çalışan işçi döviz
transferlerinde yavaşlama başlamıştır. Ayrıca İtalya ve Yunanistan’a tekstil ve
ayakkabıda fason üretim yapan işletmeler talep daralması nedeniyle kapanmış veya
üretimi yavaşlatmışlardır. Arnavutluk Merkez Bankası, faiz indirimleriyle ekonomiye
müdahale ederek faizleri %6.25’ten %5.75’e çekmiştir. Yine global kriz dolayısıyla
dünyadaki genel eğilime paralel olarak 2008 yılı sonu ve 2009 yılının başlangıcıyla döviz
kurunda % 20 civarında artış yaşanmıştır. Diğer taraftan, 2008 yılında Arnavutluk’un
toplam dış borcu 2.291 milyon Dolar ile GSYİH’nin %18.3’üne tekabül etmektedir. İç
borç ise GSYİH’nin %37.64’ünü oluşturmaktadır.Bütün dünyada yaşanan küresel krizden
Arnavutluk da etkilenmesine rağmen, 2009 yılında Arnavutluk ekonomisindeki büyüme
%3,3 civarında gerçekleşmiştir. 2009 yılındaki olumlu gelişmelere rağmen, cari açık
oldukça yüksek seyretmiştir. Bu da Arnavutluk ekonomisindeki tüketimin yüksek
seviyelerde olduğunu ve üretim kapasitesinin de yüksek seviyedeki tüketime yeterli
gelmediğini göstermektedir.Maliye politikası 2009 yılı boyunca genişleme kaydetmiş, bu
da sermaye harcamalarının hızlı büyümesinden dolayı artan bütçe harcamalarına
yansımıştır. Ayrıca ekonomik büyüme hızının yavaşlamasından dolayı da, bütçe gelirleri
tahmin edilen orandan daha az bir seviyede gerçekleşmiştir(igeme.org.tr).
Arnavutluk ekonomisi henüz dış ekonomik dengelerin korunmasını sağlayabilecek,
istikrarlı döviz gelirini üretebilecek, rekabetçi ihracat sektörleri oluşturamamıştır. Ticaret,
inşaat ve hizmet gibi bazı sektörler ülkenin ekonomisine ve kalkınmasına çok yardımcı
olurken, tarım ve sanayi sektörlerinin ülke ekonomisine katkısı çok az olmaktadır.

Arnavutluk ekonomisi hala yapısal zayıflıklardan zarar görmekte ve bu da ürünlerin ve


sermayenin uluslararası pazardaki rekabet gücünü düşürmektedir.2010 yılının ilk
çeyreğinde Arnavutluk’un ekonomik büyümesi %2, ikinci çeyreğinde % 3.3, üçüncü
çeyreğinde ise 4.9 olarak gerçekleşmiştir.İnsaat sektörü, satışların düşüşü, likidite ve
inşaat izni sorunları nedeniyle 2010 yılının ilk çeyreğinde % 20, ikinci çeyreğinde ise %
29 daralmıştır. Telekomünikasyon hizmetleri de 2010 yılının ilk çeyreğinde % 10, ikinci
çeyreğinde ise % 3 daralmıştır.

IMF-Uluslararası Para Fonu tarafından 2010 yılında GSYİH büyümesinin % 3, 2011


yılında ise % 3.5 olacağı öngörülmektedir. IMF'in son raporuna göre; Arnavutluk
ekonomisi ancak 2015 yılında % 5 büyüyecektir. Arnavutluk Hükümeti’ne göre ise; 2010
yılında büyümenin % 4.1, 2011 yılında %5, 2012 yılında % 6.1, 2013 yılında ise % 6.2
olacağı tahmin edilmektedir(igeme.org.tr)

Bulgaristan Ekonomisi

1989 yılından sonra Doğu Bloku ülkelerinde başlayan değişim ve bu değişim ile birlikte
Komünist Ülkeler Arasında Karşılıklı Ekonomik Yardımlaşma Konseyi’nin
(COMECON) işlevini yitirmesi, Bulgaristan’ın üretim pazarlarını yitirmesine ve ülkede
atıl kapasitelerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bulgaristan’ın pazar ekonomisine
geçişinden sonra, başarıyla uygulanamayan reformlar sonucunda 1996 yılında ülkede bir
ekonomik kriz başlamıştır. Leva, Dolar karşısında önemli ölçüde değer kaybetmiş; dış
borçların ödenmesinde zorluklar yaşanmış, iç ve dış ticaret durma noktasına gelmiştir.
Özel sektör zarar görmüş; birçok firma kapanmış ve bazı bankalar faaliyetlerini
durdurmak zorunda kalmıştır. Yıl sonunda uygulamaya konulan istikrar paketi de krizin
aşılmasında etkili olamamıştır. 1994 yılından itibaren pozitif büyüme gösteren ülke
ekonomisi 1996 yılında %10,9 oranında küçülmüştür. 1997 yılı Şubat ayında ekonomik
kriz daha da derinleşmiştir. Kamu harcamalarının kontrol altına alınamaması, ülkenin
seçim dönemine girmesi, artan faiz oranları ve ulusal paranın değer kaybetmesi nedenleri
ile ülke hiperenflasyon sürecine girmiştir.

IMF ile imzalanan anlaşma çerçevesinde 1997 yılı Temmuz ayında Para Kurulu
kurulmuştur. Para Kurulunun kurulması ve Levanın Alman Markına endekslenmesi ile
birlikte ülkede makro ekonomik istikrar sağlanmış olup, 1998 yılından sonra büyüme
yeniden başlamıştır. 1 Ocak 1999 tarihinden itibaren ise Leva, 1,95583Lv:1€ kurundan
Avro’ya endekslenmiştir.
Para Kurulu tasarısı çerçevesinde, Bulgar Merkez Bankası’nın (Bulgarian National
Bank-BNB) döviz rezervlerinin para arzının en azından %100’ünü karşılaması
gerekmektedir. Dolayısı ile para arzı ve kredi büyümesi üzerindeki denetim oldukça
sıkıdır. Bu denetim Merkez Bankası’nın ticari bankaları finanse etmesi ve kamuya borç
vermesi üzerinde yasak bulunmasını da içermektedir. Bu sıkı uygulamalar neticesinde
ülkedeki yıllık ortalama enflasyon 1997 yılı Mart’ında %2000’lerin üzerindeyken, 17 ay
içinde tek haneli rakamlara düşmüştür. 2008 yılı itibarı ile ortalama tüketici fiyatları
enflasyonu %7.8, 2009 yılında %0.6 olarak gerçekleşmiştir. Komünizm döneminde tarım
sektörü Bulgaristan ekonomisi içerisinde önemli bir yere sahipti. Ayrıca bu dönemde
sanayi sektörü özellikle ağır sanayi, çelik, elektronik, bilgi teknolojileri ve silahlanma
başta olmak üzere önemli ölçüde desteklenmekteydi. Ancak komünizm sonrası oluşan
rekabet ortamında komünizm döneminde ciddi biçimde korunan bu sektörler rekabet
ortamına ayak uydurmakta güçlük yaşamıştır. Komünizmden kalan tesisler yaşlı, AB
standartlarına uymamakta olup, yenilenmeleri gerekmektedir. Önemli bir tarım üretimi
yoktur. Nüfus yaşlanıp, genç nüfus AB üyesi ülkelere göç ettiği için tarımda ithalata
ağırlık verilmektedir( http://www.igeme.org.tr/pg/section-pg-ulke.cfm?id=Bulgaristan).
Makedonya Ekonomisi

Avrupa’da ekonomik açıdan en az gelişmiş ülkelerden biri olan Makedonya,


bağımsızlığını kazandığı 1991 yılından bu yana merkezi ve planlı ekonomiden serbest
piyasa ekonomisine geçişin sancılarını yaşamaktadır. AB’ye adaylık süreci ve bununla
bağlantılı olarak son birkaç yıldır gerçekleştirilen reformlar sonucunda sağlanan
makroekonomik istikrar sayesinde ekonomideki büyüme ve yeniden yapılanma çabaları
sürmektedir(http://www.igeme.org.tr/pg/section-pg-ulke.cfm?id=Makedonya).

Makedonya’nın planlı ekonomiden pazar ekonomisine geçiş sürecinde sanayinin


ekonomi içerisindeki payı ciddi oranda azalmış ve 1990’lı yılların başında % 45 iken
2005 itibariyle %27’ye inmiştir. Sanayide ağırlık demir-çelik, tekstil ve metalürjidedir.
Tarım sektörünün ise GSYİH’deki payı % 14’tür. Makedonya ekonomisi içinde en büyük
pay yüzde 59 ile hizmetler sektörüne aittir. Hizmetler özellikle ticaret, taşımacılık,
telekomünikasyon, bankacılık alanlarında yoğunlaşmaktadır.Bir süredir uygulanan
ekonomik reform programı ve düşük enflasyon politikası sayesinde Makedonya makro
ekonomi verilerinde kaydedilen görece olumlu gelişmeler devam etmiştir. Ayrıca
hükümet, 2007 yılında kamu borçlarını zamanından önce ödemiştir. Bundan önceki
hükümet gibi şimdiki hükümetin de önceliği yabancı yatırımcı çekmek ve özel sektöre
ağırlık vermek olmuştur( http://www.igeme.org.tr/pg/section-pg-ulke.cfm?
id=Makedonya).

Kurumlar ve gelir vergisi %15’ten; 2007 yılında %12’ye, 2008 yılında ise %10’a
düşürülmek suretiyle bölgedeki hatta Avrupa’daki en düşük vergi olmuştur. Bu önlemle
yabancı yatırımların arttırılması, ekonomik büyümenin sağlanması ve işsizlik oranının
düşürülmesi hedeflenmiştir. Uygulanan ekonomik reformlar sonucunda Dünya Bankası
tarafından yayımlanan “Doing Business 2008” Raporu’na göre Makedonya, reformlar
konusunda en başarılı dördüncü ülke olmuş, alınan bu derecede özellikle şirket kurma
prosedürünün “tek başvuru sistemi (one-stop-shop system)” sayesinde çok
basitleştirilmesi etkili olmuştur. Ancak, 2008 yılında, gerçekleştirilen genel seçimlerin de
etkisiyle söz konusu reform sürecinde bir yavaşlama gözlenmiş ve bu durum Avrupa
Birliğinin Makedonya İlerleme Raporu’nda da hiçbir gündem başlığında ilerleme
kaydedilemediği ifadesiyle belirtilmiştir. Devam eden süreçte de genel olarak,
Makedonya’daki iç politik saiklerle Avrupa Birliği yolundaki gelişmelerde dalgalı bir
seyir göze çarpmaktadır. Makedonya Yatırım Ajansı’nın (MAKINVEST) ülkeye yabancı
yatırımcı çekmek için hazırladığı yayınlarda ve gerçekleştirdiği sunuşlarda
Makedonya’nın gelişmiş bir altyapıya sahip olduğu belirtilmesine ve bu bilginin diğer
bölge ülkeleriyle kıyaslandığında doğru olmasına rağmen, ülke ekonomisinin hemen
hemen her alanının ciddi olarak modernleştirilmesi, geliştirilmesi ve herşeyden önemlisi
bürokrasi ve özel sektörde hakim olan ağır ve gevşek iş kültürünün
profesyonelleştirilmesi yönündeki şiddetli ihtiyaç devam etmektedir.

Nisan 2008’de Romanya’nın başkenti Bükreş’te gerçekleştirilen NATO zirvesinde,


Yunanistan ile yaşadığı isim sorunu nedeniyle Makedonya’nın söz konusu örgüte üyelik
daveti alamaması ve ülke vatandaşlarının beklentilerinin aksine Makedonya’nın Fransa
ve Almanya gibi ülkelerden destek görememesi ülkede toplumsal bir travma etkisi
yaratmıştır. Söz konusu etkiler ve içeride muhalefetteki Arnavut partisiyle yaşanan
sıkıntılar sonrasında Makedonya Hükümeti erken seçim kararı almıştır. Bu tarihten
Ağustos başlarına kadar ülkede zaten iyi işlemeyen ve ciddi yolsuzluk problemleri
barındıran kamu bürokrasisi ve yargı sistemi durma noktasına gelmiş, daha önce açılmış
bulunan birçok ihale de ertelenmiş ya da sonra yeniden projelendirmek üzere iptal
edilmiştir. 2008’in son çeyreğinden itibaren ortaya çıkan küresel krizin etkisiyle de zaten
küçük olan Makedonya ekonomisi 2009’da daha da daralmıştır.

Bir önceki hükümetteki büyük parti konumundaki DPMNE-VMRO, Haziran 2008


seçimlerinden daha da güçlenerek ve seçim öncesinde muhalefette bulunan etnik Arnavut
partisi DUI’yi ve Makedonya’daki en büyük Türk siyasi oluşumu olan Türk Demokratik
Partisi’ni (TDP) içine alan yeni bir koalisyon hükümeti kurarak çıkmıştır.

Makedonya’da gerçekleşen iktidar değişikliklerinde ilgili kamu bürokrasisinin


neredeyse tamamen değiştiği ve Makedonya kamu bürokrasisinin kurumsal hafızasının
çok zayıf olduğu dikkate alındığında, söz konu seçimler sonucunda iktidarda köklü bir
değişiklik olmaması devlette devamlılık açısından olumlu bir gelişme olarak
algılanmıştır. Ancak, aynı gelişme eski hükümet döneminde sorun olmaya başlayan bazı
yozlaşmaların ve olumsuz toplumsal ve kültürel (iş kültürü) olguların devam etmesi ile
kirli ilişkiler içine girmeye başlayan iktidar odaklarının bir dönem daha aynı ilişkilere
devam etmesi sonucunu da doğurmuştur.Yaşanan ekonomik ve uluslararası politika
sıkıntılarına rağmen, özellikle 2009 yılında yeniden AB entegrasyonuna odaklanan
hükümetin çabaları sonucunda, 15 Ekim 2009’da yayımlanan son ilerleme raporunda
Avrupa Komisyonunun Makedonya ile tam üyelik müzakerelerine başlanması yönündeki
tavsiye kararı açıklanmıştır.

Halihazırda Yunanistan ile yaşanan isim sorunu çözülmeden Makedonya’nın NATO ve


AB üyeliği için somut herhangi bir adım atılması mümkün görünmemekte olup, söz
konusu sorunların çözümüne ilişkin yoğun uluslararası çabalar devam etmektedir.
Makedonya’nın NATO ve AB üyeliği önündeki en büyük engel durumunda bulunan isim
sorununun bir şekilde çözümlenmesi, ülkesel ve bölgesel güvenliği önemli bir kriter
olarak değerlendiren uluslararası yatırımcılar açısından büyük önem
taşımaktadır(igeme/Pazar gelistirme/ulke masalari).

Romanya Ekonomisi

Avrupa’nın güney doğusunda yer alan ve Polonya’nın ardından Orta ve Doğu Avrupa’nın
en büyük ikinci pazarı durumunda olan Romanya’da, sanayileşme sürecine girilmesiyle
birlikte güçlü bir kırsal göç gerçekleşmiştir.II. Dünya Savaşı’ndan ağır yaralarla çıkan
Romanya, ekonomisini kalkındırmak için büyük bir mücadele dönemine girmiştir. Aralık
1989 Devrimi’nden sonra serbest piyasa sistemine adapte olmaya başlayan Romanya,
iktisadi gelişme amacıyla dış ticarete önem vermiştir. Ayrıca, yine bu amaçla pek çok
reformlar yapılmıştır.

Kısa sürede hisselerinin çoğu devlet kontrolü altında bulunan bütün kuruluşların hızlı ve
şeffaf bir biçimde özelleştirilmesi ve vatandaşların hayat standardının yükseltilmesi
yönünde politikalar uygulamaya konulmuştur. Bu reformlar özellikle, IMF, Dünya
Bankası ve Avrupa Birliği gibi uluslar arası oluşumlar tarafından desteklenmiştir. Bu
önemli gelişmelerle beraber 1 Ocak 2007 itibarıyla ülkenin Avrupa Birliği tam üyesi
olması, Romanya’yı Avrupa’nın en cazip ülkelerinden biri haline getirmiştir.

Ülkenin 1989 yılında geçiş dönemine girmesinin ardından tarım ve sanayi sektörleri
küçülmeye başlamış ve bu sektörlerin GSYİH içindeki payı da tedricen azalmıştır.
Nitekim 1989 yılında %57 düzeyinde olan GSYİH içinde sanayiinin payı, 2007 yılına
gelindiğinde %36,7’ye kadar gerilemiştir. Buna karşılık hizmetler sektörünün payı 2007
yılı itibarıyla %55,9’a kadar ulaşmıştır. Bu oran, diğer geçiş ekonomilerine göre düşük
olsa da, orta ve uzun vadede bu payın daha da artması beklenmektedir. Romanya
ekonomisinin yeniden yapılanmasında gıda, gıda işleme, tekstil, kürk ve deri, ayakkabı
ve hafif sanayi makina üretim sektörlerine ağırlık verilmiştir. Ağır sanayi özellikle
metalurji ve kimyasallar geleneksel olarak önemini korumaktadır.(igeme/Pazar
gelistirme).

Yunanistan Ekonomisi

Küçük fakat son derece açık ekonomiye sahip bir ülke olan Yunanistan, toplam milli
gelirde AB ülkeleri içinde Portekiz’den sonra en düşük değere sahiptir. Halihazırda
sürdürülmekte olan özelleştirme programına rağmen devlet ekonomide önemli rol
oynamaya devam etmektedir. Yunanistan’da endüstriyel yapı diğer AB ülkelerine
nispeten daha sınırlıdır.

1970’lerden beri süregelen düşük seviyedeki ekonomik büyümenin nedeni olarak


oldukça geniş kamu sektörü gösterilmektedir. Kamu sektörü hizmet ve mal sağlamanın
dışında kapsamlı bazı politikaları gerçekleştirmek için araç olarak kullanılmıştır.
Yunanistan’da devlet savunma sanayi, hava ve demiryolları ve rafinerilerde ve sanayi
sektörünün % 70’inde 1990’lı yılların başlarına kadar etkin rol oynamıştır. Kamunun
bankacılık sektöründe de varolan belirleyiciliği bir çok büyük endüstriyi kontrol etmesine
olanak sağlamıştır. 1996 yılına kadar kamu sektörünün tekel gücünü azaltmak için çok
küçük çapta değişiklikler yapılmıştır fakat teknolojide hızla artan ilerlemeler,
küreselleşmenin hızlanması ve Avrupa Birliği’ne verilen bazı taahhütler sonucunda kamu
sektörü reformları öncelikli bir politika durumuna gelmiştir.

Yunanistan’da tarım, ormancılık ve balıkçılığın GSYİH’ye katkısı son yıllarda azalmış


olmasına rağmen, tarım sektörünün GSYİH’ye katkısı 2009 yılında %3,5 oranındadır.
Hizmetler sektörünün GSYİH’ye katkısı çoğu gelişmiş ülkede olduğu gibi önemli yer
tutmaktadır. Hizmetler sektörünün düşük katma değerli yapısı finansal sistemin 1990’lı
yıllarda modernizasyonu ile değişmiştir. Turizmin toplam milli gelirde önemli bir payı
bulunmakta ve sektör ülkenin döviz kaynakları için hayati önem taşımaktadır. En geniş
alt sektörler emlak işleri ve ticarettir. Finans sektörünün büyümesi ve telekom pazarının
serbestleştirilmesi, ile ulaştırma ve iletişim sektörlerinin önemi artmıştır(IGEME/Pazar
Gelistirme).

Bosna Hersek Ekonomisi

İşsizlik Bosna-Hersek ekonomisinin en büyük sorunlarından birisidir. İşsizlik oranının


%40 civarında olduğu tahmin edilmekle beraber, kayıt dışı istihdam nedeniyle bu oranın
% 25–30 dolaylarında olduğu düşünülmektedir. Bosna-Hersek’de 1 Ocak 2006 tarihi
itibariyle ekonominin kayıt altına alınması amacıyla KDV uygulamasına geçilmiştir.

Bosna-Hersek ekonomisinin diğer önemli sorunu yüksek ve sürekli dış ticaret açığı
olup, borçlanmasıdır. Merkez Bankası ve IMF’in 2008 yılı verilerine göre Bosna
Hersek’in gayri safi yurt içi hasılası 17,9 milyar dolar olup (1 ABD Doları = 1,40 KM),
kişi başına milli gelir 4 814 Dolardır. Aylık ortalama net gelir ise 510 Dolardır. Bosna –
Hersek’te 2008 yılı itibariyle enflasyon oranı % 7,4 olarak gerçekleşmiştir. Yurt içi milli
hasılanın sektörlere göre dağılımı 2006 yılı verilerine göre; tarım: % 10,2, Sanayi:% 23,8,
hizmetler sektörü: % 66 .(http://www.igeme.org.tr/pg/section-pg-ulke.cfm?
id=makedonya)

2. TURKIYE’NIN BALKAN ULKELERI ILE TICARI


ILISKILERI

2.1 Turkiye’nin Balkan Ulkeleri ile Ticareti

Balkan ulkeleri ya da Guney Dogu Avrupa Ulkeleri olarak da anilan Arnavutluk,


Bulgaristan, Bosna Hersek, Romanya, Hirvatistan, Makedonya, Sirbistan ve Karadag ve
Yunanistan ile dis ticaretimiz incelenecektir.

Komsu ve cografi olarak yakin ulkeler grubunda yer alan Balkan Ulkelerine yonelik
ihracatimiz incelendiginde, Turkiye’nin dis ticaret stratejisi icinde yer alan komsu
ulkelerle ticari iliskilerin gelistirilmesi politikasi cercevesinde yurutulen calismalar
neticesinde 2000 yilindan itibaren Turkiyenin bu pazarlarla ticaret hacminde artis egilimi
gozlenmeye baslamistir.Cografi ve Kulturel yakinlik, benzer tuketim aliskanliklari gibi
avantajlarin yani sira bu ulkelerin dunyaya acilma ve liberallesme cabalari bu ulkelerle
gerceklestirdigimiz Serbest Ticaret Anlasmalari (Arnavutluk ve Sirbistan ve Karadag
disinda tum ulkerle STA mevcuttur ) AB uyesi Yunanistan ile aramizdaki Gumruk Birligi
Anlasmasi soz konusu ulkelerle ulkelere ihracatin ve bu ulkelerden yapilan ithalatin
dikkat cekici sekilde artisinda etkili olmustur.

Balkan ülkeleri ile Türkiye arasındaki ikili ticari ilişkilerin geliştirilmesi Türk dış
politikasının önemli bir boyutunu oluşturmaktadır. Ülkemizin Batı Avrupa'ya ulaşım
güzergâhı üzerinde bulunan bu ülkelerde ekonomik kalkınmanın sağlanması ve böylece
bu ülkelerin AB gibi Batı Avrupa ülkeleri tarafından kurulan örgütlere üye olmaları bu
bölgenin siyasi istikrarı açısından da büyük önem arzetmektedir.

Romanya ve Bulgaristan gibi Balkan ülkeleriyle ekonomik-ticari işbirliğimizin hukuki


altyapısı tamamlanmış olup, yatırımlarımız artmıştır. Halen Balkan bölgesindeki toplam
755 milyon dolar tutarındaki yatırımımızın 500 milyon doları Romanya'da, 200 milyon
doları da Bulgaristan'dadır. Türkiye her iki ülkede de ilk on büyük yatırımcı ülke arasında
yer almaktadır. STA'ların etkilerinin görülmeye başlanmasıyla ticaret hacmimiz artma
eğilimine girmiştir. Halihazırda bölgeyle toplam ticaretimiz 1,633 milyar dolar olup,
bunun 670 milyon doları Romanya ile, 530 milyonu ise Bulgaristan iledir.

Mevcut ticaret hacmimiz, ürünlerimizin daha iyi tanıtımı, fuar ve sergilere daha sık
katılım, ticaret merkezleri kurulması ve öndegelen şirketlerimiz için daha geniş devlet
desteği sağlanması halinde daha da artabilir. Balkanlardaki yatırımlarımızın artırılması ve
bu ülkelerle ticari ilişkilerimizin geliştirilmesi için özel teşvik yöntemleri uygulanması
üzerinde durulmalıdır. Örneğin, Balkanlarda faaliyet gösteren firmalarımız için bir "Risk
Fonu" oluşturulması düşünülebilir. Bu tür tedbirlerin bu bölgedeki firmalarımızın
pozisyonlarını guclendirecegi muhakkaktir.Halihazırda Romanya, Bulgaristan,
Arnavutluk, Yugoslav Federal Cumhuriyeti, Hırvatistan, Makedonya ve Bosna-Hersek ile
KEK mekanizması kurulmuş olup, KEK toplantıları bu ülkelerle mutabık kalınan
tarihlerde gerçekleştirilmekte ve ikili ekonomik ve ticari işbirliğinin seyri
değerlendirilerek bu ilişkilerin geliştirilmesi için alınması gereken yeni tedbirler üzerinde
durulmaktadır.

Ayrıca, DEİK bünyesinde faaliyet gösteren İş Konseyleri de düzenli aralıklarla


toplanarak, bu ülkelerde ortaya çıkan yeni iş imkânları hakkında görüş teatisinde
bulunmaktadır. Buna ilâveten, gerek KEK bünyesinde, gerek bağımsız olarak kurulmuş
bulunan özel ihtisas komisyonları da düzenli olarak bir araya gelmektedir.

Türk bankacılık sektörü Balkan ülkelerinde ciddi çalışma ve atılımlar yapmakta ve


özelleştirme kapsamında çeşitli kamu bankalarını satın almaktadır. Bugün banka şubesi
veya temsilcilik olarak Romanya'da altı, Bulgaristan'da üç, Arnavutluk, Makedonya ve
Bosna-Hersek'te birer Türk bankası faaliyet göstermektedir. Ancak, Romanya'da 22
şubesi bulunan Bayındır Holding'e ait Banca Turco-Romana'ya, anılan holdingin iflas
ettiği yolunda çıkartılan bir söylenti yüzünden 9 Kasım 2000 günü, mudilerin yoğun para
çekme talebinde bulunması, bankanın bu talepleri karşılayamaması örneğinde olduğu
gibi, Türkiye'nin ekonomik hayatında görülen olumsuz gelişmeler Balkan ülkelerindeki
yatırımlarımızı da etkileyebilmektir. Ekonomi politikalarının tespiti ve
yönlendirilmesinde bu hususun da göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
İşadamlarımız Balkan ülkelerinin özelleştirme programlarında satışa çıkardıkları tesislere
de ilgi duymaktadır. Bu çerçevede, özellikle demir-çelik ve tüketim malları üreten
fabrikalar ve petrol rafinerileri şirketlerimizin ilgi alanında bulunmaktadır(TC Dis Isleri
Bakanligi/www.mfa.gov.tr).

İşadamlarımız işgücü maliyetinin nispeten düşük olması nedeniyle, özellikle


Bulgaristan ve Romanya'da küçük ölçekli işletmeler ve tekstil tezgâhları
kurmaktadırlar.Balkan ülkeleriyle ilişkilerimizde gelecek vaat eden diğer bir alan da
müteahhitlik ve müşavirlik sektörüdür. Bu ülkelerde gerçekleştirilmesi öngörülen önemli
altyapı projeleri hakkında sağlanan bilgiler ivedilikle müteahhitlik sektörümüzün mesleki
üst kuruluşlarına duyurulmakta olup, ihaleler konusundaki gelişmeler de özenle
izlenmektedir. Çeşitli altyapı projelerini üstlenen müteahhitlik şirketlerimizin
karşılaştıkları güçlüklerin aşılması hususunda gerekli tüm yardımlar yapılmaktadır.

Balkan ülkeleriyle ticari ilişkilerimizin geliştirilmesi için Türk Eximbank kredilerinin


bu ülkelere kullandırılması da önem taşımaktadır. Balkan ülkelerine tarafımızca tahsis
edilen Eximbank kredilerinin kullanımında çeşitli problemlerle karşılaşılmaktadır. Bu
problemlerin en önemlisi Makedonya ve Bosna-Hersek örneklerinde görüldüğü üzere, bu
ülkelerin Türk Eximbank kredilerine devlet garantisi sağlayamamalarıdır.
Türk bankacılık sektörünün yanı sıra, Balkanlardaki ekonomik faaliyetlerimizin
geliştirilebilmesi için kamu kuruluşlarımızın, özellikle teknik yardım ve bilgi
birikiminden de yararlanılması mümkündür.

Balkan ülkelerindeki ekonomik işbirliği mekanizmaları ülkemiz lehine daha etkin bir
şekilde kullanılmalıdır. Bu kapsamda, Karadeniz Ekonomik İşbirliği, İhracatı Geliştirme
Etüd Merkezi (İGEME) tarafından işlevleri üstlenilen Balkan Ülkeleri Ticareti Geliştirme
Bölge Merkezi, Balkan Ülkeleri Odalar Birliği, Güneydoğu Avrupa Ülkeleri İşbirliği
Girişimi gibi kuruluş ve mekanizmaların hizmetlerinden firmalarımızın yararlanabilme
imkânlarının sağlanması yerinde olacaktır.

Türk özel sektörünün Balkanlardaki ekonomik girişimlerinin daha da etkin bir hale
gelebilmesi için karşılıklı İş Konseylerinin daha sık aralıklarla toplanması, KOBİ'ler ve
Ticaret Odaları ziyaretlerinin artırılması ile önemli fuar ve sergilere katılımın sağlanması
üzerinde durulması gereken diğer önemli hususlardır.
Buna ilâveten, Balkan ülkelerini doğrudan veya dolaylı bir şekilde ilgilendiren önemli
uluslararası ve bölgesel toplantılara Yunanistan'ın yaptığı gibi, Türkiye'nin de etkin bir
şekilde katılmasının ve bu platformda Türkiye'nin sadece siyasi tezleri değil, ekonomik
görüşlerinin de kuvvetle savunulmasının gerekli olduğu düşünülmektedir.
Ayrıca, Türkiye'nin Balkanlarda siyasi olduğu kadar ekonomik ve ticari anlamda etkin bir
politika izleyebilmesinin, büyük ölçüde Türkiye'nin makro ekonomik dengeleri ve mali
piyasalarında istikrarın sağlanmasına bağlı olduğu açıktır. Küreselleşen bir dünyada, ülke
içinde arızi olarak ortaya çıkan bazı ekonomik ve mali güçlüklerin yurt dışına nasıl derhal
yansıdığı, Ceylan Holding'in Bulgaristan'da üstlendiği altyapı projelerinin iptal edilmesi
örneğinde ve Bayındır Holding'in Romanya'daki bankasının içine düştüğü durumda
açıkça görülmüştür.

Sonuç itibariyle, Balkanlarda açılacak önemli ihalelerin Türk firmalarınca kazanılması


ve özelleştirme çerçevesinde satışa çıkarılan stratejik tesislerin alınmasının
finansmanında kullanılacak, özel ve kamu sektörünün ortak katkılarıyla "Balkan Sandığı"
gibi özel bir fonun oluşturulmasının, Balkanlardaki ekonomik mevcudiyetimizin

2001-2010 TURKIYE BALKAN IHRACAT RAKAMLARI (MILYON DOLAR)

200 200 200 200 200


ÜLKELER 1 2 3 4 5 2006 2007 2008 2009 2010
ARNAVUTLUK 73 80 114 161 191 214 295 306 273 241
117
BULGARISTAN 299 380 622 894 0 1568 2060 2152 1389 1499
BOSNA HERSEK 28 43 63 100 128 151 445 572 227 224
HIRVATISTAN 30 43 86 118 168 214 356 329 221 250
MAKEDONYA 90 101 123 149 162 173 272 296 283 263
123 178
ROMANYA 392 567 873 5 5 2350 3644 3987 2216 2599
SIRBISTAN VE
KARADAG 81 122 185 212 258 0 0 0 0 0
SIRBISTAN 0 0 0 0 0 279 475 458 306 306
117 112
YUNANISTAN 476 590 920 1 7 1603 2263 2430 1634 1456
güçlenmesinde önemli katkıda bulunacağını düşünüyorum(TC.Dis Isleri Bakanligi).

2.1.1 Balkan Ulkelerine ihracatimiz

DTM
Turkiyenin 2001-2008 yillari arasi Balkan Ulkelerine olan ihracati her gecen yil artis
gostermistir.Fakat 2008 yili itibari ile Dunya genelinde baslayan kriz ile birlikte 2009-
2010 yillarinda kismi dususler yasanmistir.Arnavutlukta 2009 yilinda %12, 2010 yilinda
ise %26’lik dusus yasanmistir .Balkan ulkeleri arasinda en fazla ihracat yaptigimiz ulke
Romanya iken en az ihracat yaptigimiz ulke ise Bosna Hersek olmustur.En fazla ihracat
yaptigimiz ulke olan Romanyada ise 2009 yilinda krizin de etkisiyle ihracatimiz %79
azalmistir.Bosna Hersek de ise ihracatta %150’lik dusus yasanmistir.Ayni donemde
Bulgaristanda ihracat %54, Hirvatistan da %48, Makedonyada % 4,5, Sirbistanda ise %
49 ve Yunanistanda ise %48 oraninda dusmustur(Igeme).

Dunya genelinde meydana gelen 2008 krizinden ihracatimizin en az etkilendigi Balkan


ulkesi Makedonya en fazla etkilendigi Balkan ulkesi ise Bosna Hersek olmustur. 2009
yılında Makedonya’ya yönelik ihracatımızda en önemli maddeler arasında otomotiv
sanayi ürünleri, tekstil ve hazır giyim ürünleri, bebek bezleri vb. hijyenik eşyalar, yer
kaplamaları ve işlenmiş gıda sanayi ürünleri yer almıştır. İthalatımızda ise, demir çelik
hammadde ve ara mamulleri, ateşe dayanıklı tuğla, tekstil ara mamulleri ve ham deriler
önemli kalemleri teşkil etmiştir.5 Aralık 2009 tarihinde Sayın Başbakanımız ve
Makedonya Başbakanı Nikola Gruevski’nin katılımıyla İstanbul’da “Türkiye-Makedonya
İş Forumu” yapılmıştır(TC Dis Isleri Bakanligi).

2.1.2 Balkan Ulkelerinden Ithalatimiz

2001-2010 BALKAN ULKELERINDEN ITHALATIMIZ (MILYON DOLAR)


200 200 200 200 200
ÜLKELER 1 2 3 4 5 2006 2007 2008 2009 2010
ARNAVUTLUK 4 4 5 16 16 13 24 37 5 87
119
BULGARISTAN 394 508 689 959 0 1663 1952 1840 1117 1701
BOSNA HERSEK 5 6 8 11 15 9 21 25 52 72
HIRVATISTAN 17 9 17 35 86 61 77 106 107 221
MAKEDONYA 9 15 27 52 56 56 56 30 40 52
170 228
ROMANYA 481 662 956 0 6 2669 3113 3548 2258 3449
SIRBISTAN VE
KARADAG 7 11 30 87 97 0 0 0 0 0
SIRBISTAN 0 0 0 0 0 49 71 62 56 110
YUNANISTAN 266 312 428 594 728 1045 950 1151 1131 1542
DTM(DIS TICARET MUSTESARLIGI)

Balkan ulkeleri arasinda Turkiye icin ihracatta oldugu gibi ithalatta da en onemli
ulkeler Yunanistan, Romanya Ve Bulgaristan’dir.Bu uc ulkeden yaptigimiz ithalat balkan
ulkerinden yaptigimiz toplam ithalatin yaklasik % 95’ini olusturmaktadir.2010 yilinda
bolge ulkeleri arasin 3.5 milyar ABD dolari tutarinda ithalat gerceklestirdigimiz
Romanya ilk sirayi alirken,oransal olarak en fazla ithalat bir onceki yila gore 16 kat
artisla Arnavutluk olmusur(DTM/IGEME).

Dış Ticaret Müsteşarlığı verilerine göre; 2010 yılında Balkan ülkelerine yapılan
ihracat,2009 yılına göre % 2,8 oranında artarak 7.157 milyar dolar olarak gerçekleşmiş.
Balkan ülkelerinden yapılan ithalat ise,2009 yılına göre % 50 oranında artarak 7.211
milyar dolar olarak gerçekleşmiş. Görüldüğü üzere ilk defa, Balkan ülkelerine yapılan
ihracat,Balkan ülkelerinden yapılan ithalatın gerisinde kalmış.Balkan ülkelerine yapılan
ihracat % 2,8 oranında artarken ,Balkan ülkelerinden yapılan ithalat % 50 oranında
artmış,2009 yılına göre Arnavutluk,Bosna-Hersek,Makedonya,Sırbistan ve Yunanistan’a
yapılan ihracatta azalma,Bulgaristan,Hırvatistan,Karadağ,Kosova ve Romanya’ya yapılan
ihracatta artış olmuş. 2010 yılında Makedonya hariç diğer tüm Balkan ülkelerinden
yapılan ithalatta ise artış olmuş, 2009 yılında sadece Romanya ile dış ticaret açığımız
varken, 2010 yılında Romanya’ya ,Bulgaristan ve Yunanistan
eklenmiştir,Rakamları değerlendirdiğimizde, ihracatımızda 2008 yılına göre gelişme
değil gerileme olduğunu,ithalatta ise aksine artış olduğunu, İthalatın, ihracata göre daha
çok artması nedeniyle dış ticaret fazlasının, dış ticaret açığına dönüştüğünü görüyoruz
(bursahaber.com).

2.2 Turkiye’nin Ihracat Performansinin Degerlendirilmesi

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan kısa bir süre sonrasına rastlayan ve genel olarak
tüm dünya ülkelerini etkileyen 1929 yılındaki büyük buhran sonrasında Türkiye’de de
hem dünya ekonomisindeki konjonktüre bağlı olarak hem de kurtuluş savaşından çıkmış
genç bir cumhuriyet olarak genel ekonomi ve dış ticaret politikalarında daha korumacı ve
müdahaleci bir yol izlenilmiştir. Bu dönemde ekonomi politikalarının temel hedefi olarak
ekonomik açıdan kendi kendine yetebilen bir yapının oluşturulması benimsenmiş, buna
bağlı olarak da ihracat ana ekonomik politikalar arasında görülmemiştir. Keza 1950’li
yılların başında daha serbest bir piyasa ekonomisi izlenmesi yoluna gidilmeye
başlanılması ve ithalatta serbestliklerin tanınmaya başlaması sonrasında döviz darboğazı
ile karşı karşıya kalınması sonucunda ithal ikameci politikaların uygulanması yoluna
gidilmiş; bu yolla da yerli sanayinin geliştirilmesi öngörülmüştür. İzlenen bu politikalar
1980’lerin başlarına kadar da geçerliliğini korumuştur.24 Ocak 1980 tarihi Türk
ekonomisi ve dış ticaret politikaları açısından önemli bir dönüm noktası olmuştur. Şöyle
ki; 24 Ocak Kararları ile birlikte, serbest piyasa kurallarının işlemeye başlaması ve dünya
ekonomisi ile bütünleşmeyi sağlayabilmek amacıyla ihracata dayalı sanayileşme ve bu
yolla büyüme stratejisi izlenilmeye başlanılmıştır. Bu dönem içerisinde 1980’ler
öncesinde ülkede yaşanan döviz darboğazının aşılabilmesi ve döviz rezervlerinin
arttırılabilmesi amacıyla ihracatın kolaylaştırılmasına yönelik politikalar izlenilerek
ihracatın artırılabilmesine yönelik çalışmalar yapılmıştır(DTM/IGEME).

24 Ocak kararlarının alınıp, ihracatın desteklenmesiyle birlikte, dış ticaret hacmi ve


özellikle ihracatta önemli artışlar gerçekleşmiş ve buna bağlı olarak da ihracatın ürün
kompozisyonunda büyük değişiklikler meydana gelmiştir. Temel amacı, ekonominin
serbest piyasa mekanizması kurallarına göre işlemesini sağlamak ve dünya ekonomisi ile
bütünleşmeyi gerçekleştirmek olan ihracata dayalı sanayileşme ve büyüme modeli ile
birlikte ülke ekonomisini dışa kapalı bir hale getiren ithal ikamesine dayalı sanayileşme
stratejisi terkedilmiştir.

1980 yılından itibaren uygulanan dışa açık büyüme politikalarının sonucunda, ihracat
1980 yılındaki 2,9 milyar dolar seviyesinden, yaklaşık otuz kat artarak, 2006 yılında 85,5
milyar dolara ulaşmıştır. İhracatın GSMH içindeki payı ise yüzde 5’lerden yüzde 22’lere
ulaşmış, ihracat artışına paralel olarak da ürün ve ülke yelpazesi genişlemiş, 2004 yılında
1 milyar dolar ihracat yaptığımız ülke sayısı 14 iken, 2005 yılında 15’e, 2006 yılında da
19 ülkeye ulaşmıştır. Türkiye’nin dışa açık ve ihracata dayalı sanayileşme ve büyüme
modelini seçtiği 1980 sonrası dönemde ihracatın teşvik edilmesi amacıyla; ihracatta vergi
iadesi, navlun ödemesi, destekleme fiyat istikrar fonu primi ödemesi, enerji desteği ve
kaynak kullanımı destekleme fonu ödemesi gibi doğrudan parasal ödemeler şeklinde
teşvik enstrümanları uygulanmıştır.Ancak, ihracatın gerçekleşmesini müteakip yapılan
direkt parasal ödeme şeklindeki nakit teşvikler, Dünya Ticaret Örgütü Anlaşmasına taraf
olmamız ve AB ile Gümrük Birliği sürecine girilmesi ve nihai olarak da 01.01.1996 tarihi
itibariyle gümrük birliğine girilmesi nedeniyle uygulanabilirliğini
yitirmiştir(DTM/IGEME).

İhracatın Rakamsal Gelişimi

İhracatın 1980-2000 dönemindeki gelişimi incelendiğinde; 1980’de 2,9 milyar dolar


olan ihracat, ekonominin dışa açılabilmesi ve dünya ekonomileri ile entegre olabilmesi
için başlatılan teşvik uygulamalarının sonucunda iyi bir performans göstererek yaklaşık
4,5 kat artmış ve 1990 yılında 13 milyar dolar seviyelerine gelmiş; ancak, çeşitli iç ve dış
faktörlerin olumsuz etkisiyle 1990-1993 döneminde artış hızı yavaşlamış, anılan dönem
boyunca ancak 15 milyar dolar düzeyine gelebilmiştir. 1996 yılı itibari ile de AB ülkeleri
ile gümrük birliğine gidilmesi ihracat artışına yeni bir ivme kazandırmış ve 2001 yılına
gelindiğinde Türkiye’nin ihracatı 31 milyar dolar düzeyine, 2006 yılı sonu itibariyle de
85,5 milyar dolara çıkmıştır. İhracat içinde tarım ürünleri payı hızla gerilerken sanayi
mallarının payı radikal bir şekilde artış göstermiştir. Nitekim 1980 yılında % 36 olan
sanayi ürünlerinin toplam ihracat içindeki payı 2000 yılına gelindiğinde % 81.7’ye, 2006
yılı sonu itibariyle de %86,2 ye ulaşmıştır. Bu noktada sanayi malları ihracatında hazır
giyim, dokumacılık ürünleri ile makine ihracatı önemli bir yeri önem teşkil ederken
zaman içerisinde otomotiv ve elektrik-elektronik ürünlerin ihracatı da kayda değer
düzeylere ulaşmıştır.

İhracatın dünyada yavaşlama gösterdiği 2001 yılında, 11 Eylül saldırıları bu


yavaşlamayı daha da belirgin bir hale getirmiştir. Bununla birlikte; 2001 yılı Şubat ayında
ülkemizde yaşanan ekonomik krizin ve kriz sonrasında Türk Lirasının devalüe edilerek
döviz kurunun serbest bırakılmasının ardından ihracatımızda ciddi oranda bir artış
meydana gelmiştir. Bu dönemde kriz nedeni ile iç talepte görülen daralma, firmaları
ihracat yolu ile krizden çıkabilme yöntemini izlemeye yöneltmiştir. Bunun sonucunda da
ihracat bir önceki yıla göre %12’nin üzerinde bir artış ile 31,3 Milyar dolar seviyesine
ulaşmıştır.

2002 ve 2003 yılları içerisinde Türk Lirasının önemli bir şekilde değer kaybetmemesine
karşın, iç talepteki daralmanın devam etmesi yanında imalat sanayi üretimindeki artış ve
işgücü maliyetlerindeki reel düşüş gibi etkenler nedeni ile ihracatımızdaki artış devam
etmiş ve 2002 yılı sonunda 35,8 milyar dolara, 2003 yılı sonunda da 47,3 Milyar dolara
ulaşmıştır. Ayrıca bu dönemlerde ihracatın sektörel yapısında da önemli gelişim ve
dönüşümler yaşanmıştır. Bu dönem içerisinde katma değeri yüksek, yüksek teknoloji
barındıran otomotiv, elektrik-elektronik ve makine imalatı gibi sektörlerde ihracat
artışları gözlemlenmiştir. 2004 yılı içerisinde ihracat artışının sürdürülebilir ve kalıcı bir
hal almasını teminen “İhracat Stratejik Planı” yürürlüğe konulmuştur. Söz konusu
stratejik plan ile ihracat artışının ve bunun ülke ekonomisine verdiği desteğin sürekli bir
hal kazanabilmesi için tam anlamı ile ihracata dayalı kalkınma stratejisi izleyen
ihracattaki artışın mümkün olduğunca dünya ekonomisinde meydana gelebilecek
dalgalanmalardan en az şekilde etkilenecek bir hal kazandırılması hedeflenmiştir. Kamu
ve özel sektör temsilcilerinin katılımıyla yürütülen çalışmalar ile ihracata yönelik tüm
faaliyetlerin ortak mutabakatla belirlenerek etkinliğin artırılması amaçlanmaktadır. Bu yıl
sonunda ihracatımız %33 oranında artarak 63,1 milyar dolara erişmiştir. Bu yıl içerisinde
de sermaye yoğun sektörlerin ihracatımız içerisindeki payının arttığı gözlemlenmiştir.
2005 yılında ihracatın lokomotifi sayılabilecek sanayi malları ihracatındaki artış %84,8
oranına ulaşmış ve toplam ihracat rakamı %16,3 lük bir atış ile 73,5 milyar dolara
ulaşmıştır.

2006 yılına gelindiğinde; sürdürülebilir ihracat artışını sağlayacak ihracat yapısının


oluşturulmasını hedef alan ihracat stratejik planın başarılı olması hususu da göz önüne
alınarak sürdürülebilir ihracat artışını sağlayacak rekabetçi yapıyı geliştirmek amacıyla
oluşturulan ve 2007-2009 yıllarını kapsayacak Stratejik İhracat Planı çalışmalarına
başlanılmıştır. Bu yıl içerisinde de ihracattaki artış devam etmiş ve bir önceki yıla göre
%16,3 oranında artışla 85,5 milyar dolara erişilmiştir. Yine bu yıl içerisinde %17,9
oranında artan sanayi ürünleri ihracatı toplam ihracat içinde %86,2 lik bir pay almış ve
genel ihracat artışını etkileyen bir unsur olmaya devam etmiştir. 2007 yılında Mayıs ayı
sonu itibari ile toplam ihracat 2006 yılının aynı dönemine kıyasla %24,7 lik bir artış ile
40,8 milyar dolara ulaşmıştır. Bu yılın beş aylık bir dönemi içerisinde meydana gelen
%25 e yakın bir atış olması yıl sonu itibariyle 100 milyar dolarlık ihracat hedefine
ulaşılabileceğinin bir göstergesi olmuştur(IGEME).

2002-2007 yılları arasında YTL’nin ABD doları karşında önemli derecede değer
kazanmış olmasına ve dolayısı ile ihracatın arttırılmasında önemli bir etken olan
rekabetçi kur olmamasına karşın ihracatın sürekli olarak artması ve artık yıl sonu
itibariyle 100 milyar dolarlık ihracat hedefinin dile getiriliyor olmasının nedenleri
çalışmamızın ileriki bölümlerinde ayrıca değerlendirilecektir.
İhracatın Sektörel Gelişimi

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kurulduğu yıllarda tarımsal ürünlerin payı %86 gibi
oldukça yüksek bir paya sahip iken sanayi mallarının payı ancak %8’ler seviyesindeydi.
İhraç ürünlerinin çok büyük bir kısmını tütün, üzüm, fındık, zeytinyağı gibi ürünler
oluşturmaktaydı. 1950’li yılların başlarında liberal bir ekonomik program izlenmeye ve
toplam ihracat içerisindeki sanayi malları payı arttırılmaya çalışılmışsa da yaşanan döviz
sıkıntısı nedeniyle libereral ekonomi politikaları izlenilmesinden uzaklaşılmıştır. Bu
dönem içerisinde tarımsal üretimde görülen artış ihracatın da artmasına olanak sağlamış
ve ihracatın %70 kadarı tarımsal ürünlerden oluşmuştur. 1960’li yıllarda dış ticaret
politikası olarak ithal ikameci politikalar izlenilmiş ve iç pazara yönelik üretim yapan
sanayilere ağırlık verilmiştir. Bunun sonucu olarak da ihracatta sanayi payı azalma
göstermiş ve tarımsal ürünlerin ihracat içerisindeki payı %80’lere ulaşmıştır. 1970’li
yıllarda vergi iadesi uygulaması ile sanayi ürünleri ihracatını özendirici politikalar
izlenilmiş, ancak dünya ekonomisindeki olumsuzlukların etkisi ile bu çabalar etkin bir
sonuç vermemiştir. Özellikle iç talepteki genişleme ve arzın kimi mallarda yetersiz
kalması sonucu ihraç edilebilir ürün çeşitliliğinde azalmaya neden olmuş ve Türkiye’nin
dünya ihracatı içerisindeki payında azalmalar meydana gelmiştir. 1980 yılındaki Türkiye
ve dünya sektörel ihracat yapısı incelendiğinde, dünya ihracatı ile Türkiye ihracatının
sektörel dağılımının önemli ölçüde farklı olduğu görülmektedir. Türkiye’nin ihracatında
en büyük payı % 65’lik oranla alan tarım ürünlerinin (gıda dahil) dünya ihracatındaki
payı (% 15) ile karşılaştırıldığında çok yüksek görünmektedir.

Türkiye’nin ihracatının ikinci büyük ürün grubunu ise, 1980 yılı itibariyle % 12
oranındaki payı ile “tekstil” ürünleri oluşturmaktadır. Diğer ürün grupları ihracatında ise
Türkiye’nin 1980 yılında “yok” sayılabilecek bir konumda olması, 1980 yılı başında
ihracatın kompozisyonunun iki ürün grubuna aşırı ölçüde bağlı olduğunu (tarım ve
tekstil) ortaya koymaktadır. 1980-2000 döneminde, Türkiye’nin ihracatının sektörel
yapısında önemli değişiklikler meydana gelmiş ve tarım ürünlerinin (gıda dahil) 1980
yılında % 65 olan payı, 2000 yılında % 14’e gerilerken, sanayi ürünlerinin payı % 26’dan
% 82’ye yükselmiştir.
1990-2000 yılları arasında yüzde 10’luk bir büyüme performansı; sanayi ürünlerinin
toplam ihracat içerisindeki payını da artırmıştır. Sanayi ürünleri ihracatı içinde en hızlı
gelişen ürün grubu ise, anılan dönem zarfında % 23,6 oranında büyüyen işlenmiş deri ve
deri mamulleri ile % 21 oranında büyüyen makine ve ulaşım araçları (özellikle otomotiv
ürünleri, elektrikli ve elektronik makine ve cihazlar) ve diğer tüketim malları olmuştur.
1980 sonrası dönemde, uygulanan teşvik politikaları sonucunda ihracatın ürün
kompozisyonu sanayi ürünleri lehine zenginleşerek değişirken, zaman içinde başka tür
bir olumsuz yapı oluşmuş; sanayi ürünleri ihracatı tekstil-hazır giyim ve demir-çelik
ürünleri ihracatına büyük ölçüde bağımlı hale gelmiştir.

1980 sonrası dönemde, hammadde ve emek yoğun mal ihracatının artması şeklinde
yaşanan gelişmeler, makul bir gelişme olarak kabul edilebilirse de 15 yılı aşan bir
süreçte, bir kaç sektöre bağımlı hale gelen bir yapının, yeterince olumlu bir gelişme
olmadığını kabul etmek gerekmektedir. Bu nedenledir ki, ihracatın bağımlı olduğu tekstil
ve hazır giyim ile demir-çelik gibi sektörlerde yaşanan sıkıntılar, etkisini tüm ihracat
üzerinde hissettirmektedir. Bu sebepten ötürüdür ki, 2000’li yıllarla birlikte, otomotiv,
elektrik-elektronik gibi yüksek katma değer ihtiva eden sektörlere yönelim başlamış ve
bu sektörlerde kayda değer ihracat artışları görülmeye başlamıştır.

İhracat Artışının Nedenleri


İhracata dayalı büyüme modeli içerisinde ekonomik büyümenin sürdürülebilmesi
ihracatın artırılarak sürdürülmesine bağlı bulunmaktadır. Bu kapsamda da ihracatın
artarak devam edebilmesinde rekabetçi kur seviyesi çok önemli bir etkendir. Bununla
birlikte; kur, ihracatın önemli bir unsur olmakla birlikte tek unsuru değildir. Eğer
ihracatın artırılması sadece düşük kur unsuruna bağlı olsa idi 2002 yılından bu güne
değin ihracatımızın sürekli bir artış göstermesi mümkün olamayacaktı. Şurası mutlaktır
ki; YTL’nin, ABD Dolarına karşı 2002-2005 yıllarını kapsayan dönemde reel olarak %
38’e ulaşan bir oranda değer kazanması ve YTL’nin 2007 yılı içerisinde de değerini
artırarak koruması ihracatçıların karlılığını belli ölçüde olumsuz yönden
etkilemiştir(IGEME).

Burada dikkate alınacak önemli bir nokta düşük kura rağmen, ihracatın artışının
sürekliliğidir. 2002 yılı ihracatı 35,5 milyar dolar iken beş yıl içerisinde %240 oranında
artarak 85,5 milyar dolara ulaşmıştır. Düşük kur seviyesine rağmen sağlanan bu artışın
sebeplerinden biri ihracatçılarımızın dış pazarlarını korumak, üretimini devam ettirmek
adına, verimliliğini artırarak, maliyetlerini düşürerek, daha rekabetçi yönetim
mekanizmalarını devreye sokmasıdır. Şüphesiz bu artışta bölgesel ve sektörel bazda
yürütülen atılımların da önemli bir etken olduğunun altını çizmek gerekir. 2003 yılında 1
milyar doların üzerinde ihracat yaptığımız ülke sayısı 9 iken, 2005 yılında 15 ülkeye,
2006 yılında da 19 ülkeye ulaşılmış; 2002 yılında 32.000 olan ihracatçı firma sayısı da,
2005 yılında % 31 artarak 42.000’e ulaşmıştır. 2002 yılından bugüne kadarki dönem
içerisinde ihracatın sürekli bir artış göstermesinde etken olan hususlar aşağıda
değerlendirilmiştir. 1997 yılında Uzakdoğu ülkelerinde başlayan ardından etkilerini tüm
dünyada gösteren ekonomik krizin olumsuz etkileri 2000’li yılların başlarında azalma
eğilimleri göstermeye başlamış, ancak 2001 yılında ABD’de yaşanan terör saldırılarının
verdiği durgunluk 2002 yılıyla birlikte dünya ekonomisinde canlanma sinyalleri vermiş;
özellikle de Çin ekonomisinde görülen canlanma dünya ekonomisinde yüksek büyüme ve
talepteki artışa etki etmiştir(IGEME Calisma Notu).

Ülkemizde 1999 yılında yaşanan deprem sonucunda ülke ekonomisinin daralması ve


2001 yılında yaşanan ekonomik kriz sonrasında uygulamaya konulan ekonomik
programın olumlu etkileri yanında 2002 yılında yapılan genel seçimlerin siyasi,
ekonomik ve mali istikrar sağlanacağı yönünde olumlu beklentiler oluşmuştur. 2001
yılında yaşanan kriz ile TL’nin devalüe edilmesi neticesinde TL’nin değerinin düşmesi
ihracatta önemli bir etken olan rekabetçi kur ihracatın artmasında önemli bir etki
yapmıştır. Keza yaşanılan ekonomik kriz sonrasında iç pazarda yaşanılan talep daralması
üreticilerin krizi aşabilmek için ihracata yönelmelerine olanak sağlamıştır. Buna bağlı
olarak da firmalarca dış pazarların önemi daha iyi kavranılmış ve ihracata yönelik çabalar
artırılmıştır. Öncelikli olarak komşu ve yakın pazarlara yönelik ihracatın artırılması
stratejisinin uygulanmasına gidilmiş bu pazarlarda ihracatın artırılmasına çalışılmıştır.
Yine bu dönemde petrol fiyatlarında görülen yükselme özellikle taşıma maliyetlerinin
yüksekliği sonucunu doğurması, komşu ve çevre ülkelerin ülkemiz ürünlerine talebi
artırmıştır(igeme calisma notu).

Toplam ihracatımız içerindeki sanayi malları payının her geçen yıl artması ve buna
bağlı olarak sanayideki yatırımların ve verimliliğin artması toplam ihracatın artması
sonucunu doğurmuştur. Uzak Doğu, Afrika ve Amerika’ya yönelik ticareti geliştirme
stratejilerinin başarıyla uygulanması; bu ülkelere yapılan ihracatın toplam ihracat
içerisindeki payını artırmıştır. İhracata yönelik devlet yardımlarının firmalar tarafından
daha aktif biçimde kullanılması ihracatı artırıcı bir katkı yapmıştır. Kurların düşük olması
ihracatçıların karını olumsuz yönde etkilese de ihracatımızın genel olarak ithal edilen
ham madde ve ara mallardan üretilen mallardan olması, düşük kurlar nedeni ile ithal
edilen ham madde ve ara mallar maliyetini düşürücü bir etki yapmıştır.

Son yıllarda uygulanan politikalar birlikte 2002 yılı Ocak ayında uygulamaya geçen ve
sürdürülebilir ihracat artışını sağlayacak ihracat yapısını oluşturmayı amaçlayan İhracat
Stratejik Planı ihracata yönelik ürün ve pazar çeşitliliğinin artırılmasını sağlamıştır.
Yurtiçi ve yurtdışındaki faiz oranlarında meydana gelen düşüşler firmaların ihracatın
finansmanında önemli avantajlar elde etmelerine neden olmuştur. Bilgi ve iletişim
teknolojilerinin gelişmesi, yurtdışında yeni pazarlar bulunmasını kolaylaştırmıştır.
Firmalarımız ihracat pazarlamasının önemini kavramış, üretim yanında uluslararası
pazarlamaya da ağırlık vermeye başlamışlardır. Firmalarımız artık kurumsallaşmaya
büyük önem vermekte, dış ticaret birimlerinde konusunda uzman personel istihdam
etmektedirler.(igeme)
Sonuç

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından 1980 yılına gelinceye kadar ağırlıklı olarak


ithal ikameci politikalar izlenerek yerli sanayinin gelişmesi yoluna gidilmiş ve dünyadaki
ekonomik gelişmelere ve küreselleşme olgusuna paralel olarak da 1980 yılına
gelindiğinde, 24 Ocak Kararları ile o güne kadar izlenen ekonomik politikalarda radikal
bir dönüşüm yaşanmıştır. 24 Ocak Kararları ile ekonominin serbest piyasa mekanizması
kuralları içerisinde işlemesini sağlamak ve dünya ekonomisi ile bütünleşmeyi sağlamak
amacıyla ihracata dayalı büyüme ve sanayileşme modeli benimsenmiştir.

İzlenen bu politikalar çerçevesinde 1994 ve 2001 yılında ülkemizde yaşanılan ekonomik


krizlere rağmen 1980 yılında 2,9 milyar dolar olan ihracatımız çeyrek yüzyıl içerisinde
yaklaşık otuz kat artarak 2006 yılı itibariyle 85 milyar doları aşmıştır. 2007 yılı içerisinde
de mevcut ihracat performansına bakıldığında, yıl sonunda 100 milyar dolarlık ihracat
hedefine ulaşılması gerçekçi görülmektedir. Ülkemizin sektörel bazda ihracat yapısı
incelendiğinde; tarıma dayalı ihracat yapısından sanayi mallarına dayalı ihracat yapısına
geçildiği görülmektedir. 1920’li yıllarda tarımsal ürünlerin toplam ihracat içerisindeki
payı % 86 seviyesinde iken bu gün sanayi mallarının toplam ihracat içerisindeki payı bu
seviyeye ulaşmıştır. Yıllar içerisinde ihracatın artması yanında bu artışın süreklilik
kazanması büyük önem taşımaktadır. Bu hususun önemine paralel olarak sürdürülebilir
ihracat artışını sağlayacak ihracat yapısını oluşturmak amacıyla hazırlanan İhracat
Stratejik Planı 2004 yılı Ocak ayında yürürlüğe konulmuştur. İhracat Stratejik Planının
2004-2006 çalışmasının başarılı olmasına neticesinde 2007-2009 yıllarını kapsamak
üzere sürdürülebilir ihracat artışı sağlayacak rekabetçi yapıyı geliştirmek amacıyla yeni
İhracat Stratejik Planı uygulamasına geçilmiştir.

İhracatın artırılmasına ve süreklilik kazanmasına yönelik çalışmalar yapılıp bu yönde


politikalar oluşturulmakla birlikte ihracatçı firmaların en önemli şikayet konularının
başında YTL’nin aşırı değerlenmesi ve bunun sonucunda ihracatın artırılmasında itici güç
olan rekabetçi kur uygulamasının olmadığıdır. Ancak 2001 yılında yaşanan kriz
sonrasında sabit kur uygulamasında dalgalı kura geçilmesi ile birlikte TL’nin devalüe
olmasının ardından 2002 yılından bugüne değin küçük dalgalanmalar dışında YTL’nin
değer kaybetmediği gibi değer kazanıyor olmasına karşın ihracatın sürekli bir artış
göstererek 100 milyar dolar seviyesine dayanmış olması ihracatın ancak paranın
değerinin düşürülerek artabileceği savını çürütmektedir.

Sonuç olarak; TL’nin değer kazanması ihracatçılar için bir şikayet konusu hatta
ihracatları açısından bir kriz konusu olsa da diğer bir çok etken kriz olarak
nitelendirebilecek bu durumu fırsatlara çevirebileceği unutulmaması gereken bir
gerçektir.

3.BALKAN ULKELERINE TEKSTIL URUNLERINDE IHRACATI


YAPILABILECEK URUNLERI

3.1 Tekstil Sektoru:Kuresel ve Ulusal Durum

3.1.1 TÜRK TEKSTİL SEKTÖRÜ

Türkiye’de tekstil üretiminin tarihi Osmanlı dönemine uzanmaktadır. 16. ve 17.


yüzyılda tekstil üretimi oldukça yaygın ve ileri düzeyde yapılmakta idi. İmparatorluğun
son yıllarına kadar sanayinin tekstil üzerine kurulu olması da sektörün öneminin bir
göstergesidir. 20. yüzyılda daha da gelişen tekstil sektörü açısından, 1923-1962 yılları
arasında ülkede önemli bir üretim kapasitesi oluşmuştur. En temel hammadde pamuğun
Türkiye’de önemli miktarda yetiştiriliyor olması, izleyen yıllarda ülkede tekstil
sektörünün daha da gelişmesine hizmet etmiştir. 1972 yılına kadar olan süreçte ilk planlı
kalkınma denemesinin yapılmasıyla sektör iyice genişlemiştir. 1989’a kadar olan süreç,
sektörün dışa açılma yılları olmuştur (itkib/dis ticaret bilgileri/raporlar).
Tekstil sektörü kendisine paralel olarak hazırgiyim ve konfeksiyon sektörünün de
gelişimine önemli katkı sağlamıştır. 1990’lı yıllara gelindiğinde tekstil sektörünün
gösterdiği yüksek ihracat performansı ile Türkiye’nin genel ihracatı içerisindeki payı
%11’e çıkmıştır. Bugün 5 milyar dolar değerinde ihracat ile sektör, ekonominin önde
gelen bileşenlerinden biri durumundadır(itkib/dis ticaret bilgileri/raporlar).

AB ile gümrük birliği dikkate alınarak 1994 ve 1995 yıllarında yapılan ilave
yatırımlarla birlikte Türkiye’de tekstil konusunda önemli miktarda üretim kapasitesi
oluşmuştur. Kurulu makina parkı açısından kapasite değerlendirildiğinde dünya kısa elyaf
iğ kapasitesinin %3,7’si, uzun elyaf iğ kapasitesinin %5,2’si, OE rotor kapasitesinin
%6,4’ü, mekiksiz dokuma tezgahlarının %2,7’si , mekikli dokuma tezgahlarının %1,8’i
ve yünlü dokuma tezgahlarının %5’i Türkiye’de bulunmaktadır(itkib/dis ticaret
bilgileri/raporlar).

Konfeksiyon sektörüne göre, daha sermaye yoğun bir yapısı bulunan tekstil sektöründe
işletmeler genellikle orta büyüklükte örgütlenmiş olup; entegre büyük tesisler de
bulunmaktadır. Türkiye genelinde ihracata yönelik üretim yapan 7.500 civarında tekstil
imalatçısı bulunmaktadır. Tekstil mamülleri kurulu kapasite ve üretim bakımından
İstanbul, İzmir, Denizli, Bursa, Kahramanmaraş, Gaziantep gibi illerde yoğun olarak
yapılmaktadır(itkib/dis ticaret bilgileri/raporlar).

Tekstil sektörünün makina parkı genel olarak en yüksek teknoloji ile donanımlıdır ve
Türkiye’de çok gelişmiş bir tekstil terbiye sanayii de bulunduğundan katma değeri
yüksek, özellikli ürünler rahatlıkla üretilebilmekte ve pazarlanmaktadır.
Tekstil ihracatında pamuklu ürünlerin (pamuk elyaf, iplik ve dokuma kumaş) %25 gibi
önemli bir payı bulunmaktadır. En fazla ihraç edilen tekstil mamülleri pamuklu dokuma
kumaşlar, yatak çarşafları, örme mensucat, ambalaj için torba ve çuvallar ile sentetik-suni
devamsız liflerden dokuma kumaşlardır(itkib/dis ticaret bilgileri/raporlar).
3.1.2 DUNYA TEKSTIL SEKTORU

Tekstil sektörü bütün dünyada sanayinin gelismesinin itici gücü olmustur. Genellikle
bir ülkede sanayilesme ve sanayi toplumu haline gelme, tekstil sektörü ile
gerçeklesmistir.

Tekstil sektörü güç kaybetmeye baslayınca, marka yaratarak ve yaratılan bu markanın


daha yüksek fiyatlarla satılması saglanarak zararı en aza indirmek mümkün olmaktadır.
Yani bir ülke tekstil sektörünü geride bırakırken dünya çapında modacılar ve marka
bırakması gerekmektedir. Bunu en iyi gerçeklestiren ülkeler sırasıyla _ngiltere, Fransa ve
italya’dır.
Ülkemizde saglıklı ve de gerekli bir fizibiliteye dayanmadan yapılan kapasite yatırımları
iç ve dıs talebi asmıs durumdadır.

Bu nedenle iç ve dıs piyasa faktörlerinde küçük bir dalgalanma ya da artan rekabet,


fiyatları asagı çekerek sektörü zarara ugratmaktadır. Dünyada tekstil sektöründe en fazla
ithalat yapan ülke 80 milyar dolar ile Amerika Birlesik Devletleri’dir.

Türkiye’nin bu 80 milyar dolarlık ithalattaki payı ise sadece %1.7’dir. Türkiye’de tekstil
sektöründe gerçeklestirilen KDV indirimi AB tarafından olumlu karsılanmamıstır. Çünkü
AB, sektörel tesviklere çok sınırlı izin vermektedir ya da hiç vermemektedir. AB
mevzuatında tesvikler; çevre yatırımları, KOBi’ler, istihdam, AR-GE ve gelismislik
düzeyi az bölgeler baslıkları altında verilebilmektedir. Bazı durumlarda sektörü yeniden
yapılandırma tesvikleri de söz konusu olabilmektedir. AB, uyum kapsamında verilen
tesviklerin kaldırılması isteyebilir. Tesvikin kalkmaması halinde ise söz konusu sektörde
AB’ye dönük ithalat durdurulabilmektedir.Batıda istihdam ve yatırım tesvikleri daha çok
KOBi’lere yönelik olarak verilmektedir. Burada amaç; sermayenin ve tesviklerin tabana
yayılmasını saglamaktır.
Dünyada Tesvikler

Polonya : Serbest bölgelerdeki yatırımlarda 2 milyon euroyu asan kısımlarda


%100 vergi istisnası
Macaristan : 500 kisi ve üzerinde istihdam yaratılan yatırımlara 10 yıllık vergi
istisnası
Romanya : 100 kisi ve üzerinde istihdam saglayan sirketlere 5-10 yıl vergi istisnası
Mısır : Yabancı yatırımcılara 5-10 yıl arasında kurumlar vergisinden muafiyet
Bulgaristan : 1 günde sirket kurabilme avantajı
Letonya : KOB_’lere %50 vergi istisnası

Sanayide Kullanılan Elektrik Fiyatları (cent)

JAPONYA 13.7
TURKIYE 9.8
ITALYA 9.4
HINDISTAN 8.0
ALMANYA 7.9
INGILTERE 7.0
ABD 4.0
KANADA 3.8
POLONYA 3.7
NORVEC .35
3.2 Türkiye’nin Balkan Ulkerine Ihracatını Yaptığı Tekstil Urunleri

ARNAVUTLUK

Türkiye, Arnavutluk ile ticarette İtalya, Yunanistan, Çin ve Almanya ile birlikte önemli
bir yere sahiptir.

2009 yılında Arnavutluk ile ikili ticaret hacmimiz küresel krizin etkisiyle bir önceki yıla
kıyasla %23 oranında azalarak 278 milyon Dolar olarak gerçekleşmiştir.

Aralık 2006’da Tirana’da imzalanan ve 1 Mayıs 2008 tarihi itibariyle resmen yürürlüğe
girmiş olan Serbest Ticaret Anlaşması ile AB-Arnavutluk İstikrar ve Ortaklık Anlaşması
kapsamındaki yeni ticari düzenlemeler karşısında Arnavutluk’a ihracatımızın dezavantajlı
konuma gelmesi önlenmiştir.

Arnavutluk’taki Türk yatırımları yaklaşık 1 milyar Dolar’a ulaşmıştır. Türkiye yatırım


hacminde İtalya ve Yunanistan’dan sonra üçüncü sıradadır.

Türkiye’de 7 Arnavutluk menşeli firma faaliyette bulunmaktadır. Bu firmalardan beşi


hizmet, biri imalat, biri de tarım sektöründe çalışmakta olup toplam sermaye tutarları 2,6
milyon Dolar’dır.

Türk-Arnavut İş Konseyi 27–29 Ağustos 1992 tarihlerinde kurulmuştur. Dış


Ekonomik İlişkiler Kurulu’nun (DEİK) muhatap kuruluşu Tirana Sanayi ve Ticaret
Odası’dır. İş Konseyi’nin Türk Eşbaşkanı “KÜRÜM Holding” Yönetim Kurulu Başkanı
Haşmet Bedii Kürüm, Arnavut Eşbaşkanı ise Albtelecom Sha. & Eagle Mobile Yönetim
Kurulu Üyesi Bahadır Aksoy’dur(Türkiye-Arnavutluk Ticari ve Ekonomik İlişkileri
(mfa.gov.tr).
2009 yılında Türkiye’yi yaklaşık 60 bin Arnavut turist ziyaret etmiştir.

Türkiyenin Arnavutluğa ihraç ettiği başlıca Tekstil ürünleri;

-Pamuktan süveter,yelek,kazak vs. (örülmüş):Bu ürün grubunda dünya ihracatı 2006-


2007 döneminde ortalama %8 oranında artmıştır.Aynı dönemde Arnavutluk’un söz
konusu ürün ithalatı yıllık ortalama %3 artmıştır.İthalatın tamamı İtalya(%83) ve
Yunanistan’dan(%17) sağlanmıştır.Bu ürün grubunda dünyanın en önemli ihracatçısı
olan Türkiye pazarda yer alamamıştır.Bu ürün grubunda %15 oranında gümrük vergisi
uygulanmaktadır(İgeme)

-Pamuktan kadın ve kız çucuk için pantolon,tulum ve şortlar: Bu ürün grubunda dünya
ihracatı 2006-2007 döneminde ortalama %14 oranında artmıştır.Aynı dönemde
Arnavutluk’un söz konusu ürün ithalatı yıllık ortalama %40 artmıştır.
-Pamuktan erkek,erkek çocuk için pantolon şort vs.
-Diğer çoraplar,pamuktan (örme)
-Tuvalet ve mutfak bezleri,pamuktan (havlu mensucattan)
-Tişört,atlet,fanila vs giyim eşyası(örme): Bu ürün grubunda dünya ihracatı 2006-2007
döneminde ortalama %5 oranında artmıştır.Aynı dönemde Arnavutluk’un söz konusu
ürün ithalatı yıllık ortalama %64 artmıştır.Başlıca tedarikçi ülkeler
İtalya(%65),Yunanistan(%29) ve Türkiye’dir(%4).Bu ürün grubunda %15 oranında
gümrük vergisi uygulanmaktadır(igeme)

BOSNA HERSEK

Türkiye-BH Serbest Ticaret Anlaşması (STA) 03 Temmuz 2002 tarihinde imzalanmış, 1


Temmuz 2003 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 2009 yılında Türkiye’nin Bosna Hersek ile
ikili ticaret hacmi 278 milyon Dolar olarak gerçekleşmiştir. Bu rakamın %81’ini anılan
ülkeye yönelik ihracatımız, %19’unu ise anılan ülkeden ithalatımız oluşturmaktadır.

Bosna-Hersek’e yönelik ihracatımızdaki en büyük kalemi mineral yakıtlar ve yağlar


teşkil etmektedir.

B-H’te son yıllarda üç defa Türk İhraç Ürünleri Fuarı düzenlenmiştir. İstanbul Ticaret
Odası tarafından Saraybosna’da düzenlenen fuarların ticaret hacminin yükseltilmesinde
kaydedeğer etkisi görülmüştür.

Hazine Müsteşarlığı verilerine göre, 31 Aralık 2009 tarihi itibariyle ülkemizden Bosna
Hersek’e ihraç edilen kayıtlı sermaye 96 milyon Dolar’dır.

Türkiye, doğrudan yabancı yatırımlar sıralamasında 10. ülkedir. BH’de kayıtlı 300
dolayındaki Türk firmasının 40-50’si aktiftir. B-H’deki temel yatırımlarımız bankacılık,
cam sodası ve kağıt/ambalaj üretimi sektörlerindedir.

2010 yılı Mart ayı itibarıyla ülkemizde 46 adet Bosna-Hersek sermayesine sahip şirket
faaliyet göstermektedir. Bu şirketlerin sermaye büyüklüğü ağırlıklı olarak 50.000 ABD
Dolar’ından küçüktür.

Bosna-Hersek İş Konseyi’nin Türk tarafı Eşbaşkanı Nobel İlaç Sanayi ve Ticaret A.Ş.
Genel Müdürü Selman Ulusoy’dur. Türkiye-Bosna-Hersek İş Konseyinin son toplantısı
15 Ocak 2009 tarihinde Saraybosna’da yapılmıştır.

2009 yılında Türkiye’yi 52 bin Bosnalı turist ziyaret etmiştir(mfa.gov.tr-TC Dış İşleri
Bakanlığı).
Türkiyenin Bosna Hersek’e ihraç ettiği başlıca Tekstil ürünleri;

-Pamuktan süveter,yelek,kazak vs. (örülmüş):Bu ürün grubunda dünya ihracatı 2006-


2007 döneminde ortalama %8 oranında artmıştır.Aynı dönemde Bosna Hersek’in söz
konusu ürün ithalatı yıllık ortalama %9 azalmıştır.Bosna Hersek pazarında %52 Pazar
payı ile İtalya lider konumdadır.Pazarda Hırvatistan dışında dinamik ihracatçı yoktur.Bu
ürün grubunda dünyanın önde gelen ihracatçılardan Türkiye’nin dünya ve Bosna Hersek
pazarında Pazar payı azalmaktadır.Bu ürün grubunda %7.5 oranında gümrük vergisi
uygulanmaktadır.

-Pamuktan kadın ve kız çucuk için pantolon,tulum ve şortlar: Bu ürün grubunda dünya
ihracatı 2006-2007 döneminde ortalama %14 oranında artmıştır.Aynı dönemde Bosna
Hersek’in söz konusu ürün ithalatı yıllık ortalama %24 artmıştır.Dünyanın önde gelen
ihracatçılarından İtalya %68 oranındaki Pazar payı ile pazara hakim konumdadır.Bu ürün
grubunun ihracatında dünya 4.sü olan Türkiye pazara girememiştir.Bu ürün grubunda
%7,5 gümrük vergisi uygulanmaktadır.

-Tişört,atlet,fanila vs giyim eşyası(örme): Bu ürün grubunda dünya ihracatı 2006-2007


döneminde ortalama %5 oranında artmıştır.Aynı dönemde Arnavutluk’un söz konusu
ürün ithalatı yıllık ortalama %5 oranında azalmıştır(İGEME)

Bosna Hersek’e ihraç edilen diğer tekstil ürünleri;

-Pamuktan erkek,erkek çocuk için pantolon şort vs.


-Diğer çoraplar,pamuktan (örme)
-Tuvalet ve mutfak bezleri,pamuktan (havlu mensucattan)

BULGARİSTAN
İki ülke arasındaki ticaret hacmi son yıllarda önemli oranda artarak 2007 yılı sonunda 5
milyar ABD Dolarını geçmiş, küresel ekonomik kriz nedeniyle 2008 ve 2009 yıllarında
yaklaşık %30 civarında azalan ticaretimiz 2010’da yeniden toparlanmaya başlamıştır.

2009 yılında ikili ticaretin % 55’ini anılan ülkeye ihracatımız, % 45’ini ise anılan ülkeden
ithalatımız oluşturmuştur. 2009 yılında bir önceki yıla kıyasla Bulgaristan'ın en çok
ihracat yaptığı ülkeler sıralamasında Türkiye 5. sıraya gerilemiş, en çok ithalat yaptığı 4.
ülke konumunu korumuş ve Bulgaristan'ın 6. ticaret ortağı olarak yılı tamamlamıştır.

Türkiye’nin Bulgaristan’a ihracatında demir ve çelik, motorlu kara taşıtları, elektrikli-


elektriksiz makine ve cihazlar, demir-çelikten eşyalar, plastik ve plastikten mamul eşyalar
önde gelmektedir. Türkiye’nin Bulgaristan’dan ithalatında önem arzeden başlıca ürünler
ise sırasıyla demir ve çelik, bakır ve bakırdan eşya, mineral yakıtlar ve mineral yağlardır.

Bulgaristan’daki toplam Türk yatırımları 1 milyar Dolar düzeyindedir. İki Türk sermayeli
bankanın yanı sıra Bulgaristan’da 1500 Türk şirketi faaliyet göstermektedir. Müteahhitlik
hizmetleri tutarı ise 1,2 milyar Dolar’a ulaşmıştır.

Bulgaristan’daki Türk yatırımları cam, bankacılık, otelcilik ve turizm, tekstil, kimya, oto
elektrik aksamı, kağıt, alüminyum, bira, sunta üretimi, şeker, enterkoneksiyon sistemleri
ve konfeksiyon sahalarına yayılmıştır.

Türk –Bulgar İş Konseyi’nin Türk tarafı Eşbaşkanı Oynurden Kimya A.Ş. Yönetim
Kurulu Başkanı Yalçın Egemen, Bulgar tarafı Eşbaşkanı ise Bulgar Ticaret ve Sanayi
Odası Başkanı Tsvetan Simeonov’dur.

Bulgaristan ile enerji bağlamında da çeşitli işbirliği projeleri sözkonusudur. 13 Temmuz


2009 tarihinde Türkiye, Bulgaristan, Romanya, Macaristan ve Avusturya tarafından
Ankara’da imzalanan Nabucco doğalgaz boru hattına ilişkin Hükümetlerarası Anlaşma’yı
Bulgaristan Meclisi 3 Şubat 2010 tarihinde onaylamıştır.
2009 yılında Bulgaristan’dan ülkemize yaklaşık 1 milyon 406 bin turist gelmiştir.

Türkiyenin Bulgaristan’a ihraç ettiği başlıca Tekstil ürünleri;

-Pamuk men(dokumalar, ağırlıkça%85 ten az pamuk içeren , 200g/m2 den az)


- Karde edilmiş yün ve ince kıldan dokumalar

Örme kumaşların 2007 yılında en çok ihraç edildiği pazarlardan birisi de %7’lik Pazar
payı ile Bulgaristan olmuştur(igeme kumaş sanayi 2008)

-Tişört,atlet,fanila vs giyim eşyası(örme)


-Pamuktan erkek,erkek çocuk için pantolon şort vs.
-Diğer çoraplar,pamuktan (örme)

-Tuvalet ve mutfak bezleri,pamuktan (havlu mensucattan):Bu ürün grubunda dünya


ihracatı 2006-2007 döneminde yıllık ortalama %4 oranında artmıştır.Aynı dönemde
Bulgaristan’ın söz konusu ürün ithalatı yıllık ortalama %10 oranında artmıştır.Dünya
ticaretinde ilk iki sırayı alan Çin(%59) ve Türkiye(%22) ülke pazarında da aynı
konumdadır.Bu ürün grubunda %0 gümrük vergisi uygulanmaktadır.
HIRVATİSTAN

Türkiye-Hırvatistan Serbest Ticaret Anlaşması (STA) 13 Mart 2002 tarihinde


imzalanmış, 1 Temmuz 2003 tarihinde yürürlüğe girmiştir.Hırvatistan ile 2009 yılı ikili
dış ticaret hacmimiz 328,5 milyon Dolar olarak gerçekleşmiştir. İkili dış ticaret
hacmimizin % 67’sini anılan ülkeye ihracatımız, % 33’ünü anılan ülkeden ithalatımız
oluşturmaktadır.

Ülkemizin Hırvatistan’a ihracatında başlıca ürünler; demir-çelik ürünleri, elektrikli


makine ve cihazlar, kara ulaşım araçları, giyim eşyası ve aksesuarları, tekstil elyafı ve
mamulleridir.

Hırvatistan’dan ithalatımızda başlıca ürünler; gübreler, metal cevherleri, kırıntı, döküntü,


hurdaları, ham petrol ürünleri, mesleki ilmi cihazlar, kontrol alet ve cihazları, plastik ve
mamulleridir.

24 Aralık 2009 tarihi itibariyle, ülkemizde 12 adet Hırvatistan sermayesine sahip firma
faaliyet göstermektedir. Söz konusu firmaların sermaye büyüklüğü 200.000 Dolar’ın
altındadır.

Türk firmalarının Hırvatistan’daki yatırımları içerisinde turizm yatırımlarının büyüklük


açısından ilk sırada yer aldığı görülmektedir. Bunların dışında, tekstil ve hazır-giyim
ürünleri, halı-kilim, ev tekstili ürünleri ile inşaat malzemeleri perakende satışı alanlarında
faaliyet gösteren (yaklaşık 50 adet) küçük ve orta ölçekli firmalarımız bulunmaktadır.

Türkiye-Hırvatistan İş Konseyi 1995 yılında kurulmuştur. Halen İş Konseyinin Türk


Eşbaşkanı Esas Holding İcra Kurulu Üyesi Hüseyin Çağatay Özdoğru, Hırvat Eşbaşkanı
ise Zagreb Ekonomi Odası Başkanı Zlatan Fröhlich’dir.

2009 yılında Türkiye’yi yaklaşık 31 bin Hırvat turist ziyaret etmiştir.


Türkiyenin Hırvatistan’a ihraç ettiği başlıca Tekstil ürünleri;

-Erkek/erkek çocuk için dış giyim


-Erkek/erkek çocuk için takım elbise, takım, ceket, pantolon vs.
-Kadın/kız çocuk için takım elbise, takım, ceket, pantolon vs.
-Çorap; külotlu, kısa; uzun konçlu, soketler
-Emdirilmiş, sıvanmış mensucattan örülmüş giyim eşyası
-Spor kıyafetleri, kayak, yüzme kıyafetleri
-örme kumaş,sentetik kumaş ve dokuma kumaşları

-Tuvalet ve mutfak bezleri,pamuktan (havlu mensucattan):Bu ürün grubunda dünya


ihracatı 2006-2007 döneminde yıllık ortalama %4 oranında artmıştır.Aynı dönemde
Hırvatistan’ın söz konusu ürün ithalatı yıllık ortalama %22 oranında artmıştır.Hırvatistan
pazarında komşu ülkelerden Slovenya’nın(%30) ağırlığı mevcuttur.Bu ürün grubunda
%14 gümrük vergisi uygulanmaktadır.

MAKEDONYA

Makedonya Cumhuriyeti’nde 1996-2006 yılları arasında tekstil ithalatında hem


miktar hem yapısal olarak değişim görülmektedir. 1996 yılındaki 130 milyon ABD
Dolarlık ithalatın %66,6’sını hazır giyim ithalatı oluşturmaktadır. 1997 yılında ise
gerçekleştirilen 153 milyon ABD Dolarlık ithalatın içinde hazır giyimin payı %76,9’a
ulaşmıştır. 1998-2003 döneminde ithalat değeri çok daha düşük olup, 37 ila 49 milyon
ABD Doları arasında değişmiştir. Bu dönemde genel tekstil ithalatı içinde kumaş ve
dokumaların ağırlıklı olması göze çarpmaktadır.
Önümüzdeki dönemde Makedonya tekstil ithalatında rekabetin artması
beklenmektedir. Bunun nedeni ise, Makedonya’nın DTÖ’ne kabul edildiği sırada
kararlaştırılmış olan gümrük vergi indirimleri ile AB üyelik müzakerelerinin başlaması ve
yakın zamanda tam üyelik beklentisidir. Sektörün gelenek ve kaynaklarının olması
seksenli yıllarda ulaşılan üretim seviyesinin de aşılabileceğini göstermektedir.

Aşağıdaki tablolarda Makedonya’nın yıllar itibariyle toplam tekstil ve hazır giyim


ithalatı (SMTK Kodlarına göre Makedonya Devlet İstatistik Kurumu verileri) ve 2005-
2007 (Ocak-Mayıs) döneminde ülkeler bazındaki sektör ithalatına (GTİP bazında
Makedonya Ekonomi Bakanlığı verileri) ilişkin istatistikler yer almaktadır. Her iki grup
tablonun incelenmesinden de görüleceği üzere rakamlarda, istatistik kodlamalarından
kaynaklanan farklılıklar bulunmakla birlikte söz konusu tabloların Makedonya’nın tekstil
ve hazır giyim ithalatı anlamında genel çerçeveyi gösterebildiği değerlendirilmektedir.

Görüleceği üzere, Makedonya’nın tekstil ve hazır giyim ithalatı 2004 yılından


başlayarak çok ciddi oranda artış göstermiş olup, söz konusu artışın önümüzdeki
dönemde de sürmesi beklenmektedir. Tekstil ithalatının artması ile birlikte içindeki
kumaş ve dokuma payının da artması (2004 yılında %75,3; 2005 yılında %77,2; 2006
yılında %78,7) hammadde ithal edilerek Makedonya’da işlendiği ve hazır giyim olarak
ihraç edildiğinin göstergesidir. Son üç yılda hazır giyim ihracatının artması da bu bilgiyi
doğrulamaktadır.

Bu çerçevede, hazır giyim üretiminin çok önemli bir bölümü fason üretimden
oluşan Makedonya’nın söz konusu üretime yönelik hammadde ithalatının %80’i
Almanya, Yunanistan, İtalya, Hollanda ve Türkiye’den yapılmaktadır.

Ülkeler bazında Makedonya tekstil ve hazır giyim ithalatına ilişkin tabloların


incelenmesinden de görüleceği üzere Türkiye, Makedonya’nın toplam sektör ithalatında
Almanya, Yunanistan ve İtalya’nın ardından dördüncü sırada yer almaktadır
(musavirlikler.gov.tr).
YILLAR İTİBARİYLE MAKEDONYA TEKSTİL-HAZIR GİYİM İTHALATI
Yıl Toplam Tekstil Kumaş ve Hazır Giyim
İthalat İthalatı Dokuma İthalatı
İthalatı
1996 1.626.917 129.593 43.316 86.277
1997 1.778.515 153.215 35.430 117.785
1998 1.914.663 49.124 33.034 16.090
1999 1.776.151 47.053 33.158 13.895
2000 2.093.872 37.113 26.633 10.480
2001 1.693.601 36.719 23.018 13.701
2002 1.995.156 38.570 24.509 14.061
2003 2.306.353 48.546 27.061 21.485
2004 2.931.626 143.360 108.008 35.352
2005 3.227.998 393.129 303.557 89.572
2006 3.762.715 409.763 322.536 87.227

Kaynak: Makedonya Devlet İstatistik Kurumu

ROMANYA

Romanya, ülkemizin Balkanlardaki en büyük ticari ortağıdır. Ayrıca ülkemiz, İtalya,


Almanya ve Fransa’nın ardından Romanya’nın 4. büyük ihracat pazarıdır.

2008 yılı sonunda 7,5 milyar Doları aşan ticaret hacmimiz, küresel krizin etkisiyle 2009
yılı sonu itibarıyla 4,5 milyar Dolar seviyesine inmiş, yılbaşından itibaren ise tekrar
yükselme eğilimine girmiştir(mfa.gov.tr/TC Dış İşleri Bakanlığı/Türkiye-Romanya
Ekonomik İlişkileri).
İkili ticaretin yapısına bakıldığında Romanya’ya ihraç edilen ürünler ile bu ülkeden ithal
edilen ürünlerin benzerlik gösterdiği görülmektedir. Genel olarak Romanya’dan
hammadde veya ara mal olarak ithal edilen ürünlerin Türkiye’de işlenerek ihraç edildiği
söylenebilir.

Başlıca ihracat maddelerimiz tekstil ürünleri, demir çelik, kara ulaşım araçları, enerji
üreten makine ve cihazlardır. Türkiye ise Romanya’dan metal cevherleri, demir çelik,
ham petrol ürünleri ve kara ulaşım araçları ithal etmektedir.

24 Aralık 2009 tarihi itibariyle ülkemizde 107 Romen sermayeli firmanın yaklaşık 50
milyon TL tutarında yatırımı bulunmaktadır(mfa.gov.tr/TC Dış İşleri Bakanlığı/Türkiye-
Romanya Ekonomik İlişkileri).

Romanya’daki Türk yatırımları 5,5 milyar dolar seviyesine ulaşmıştır. Bu bağlamda


Türkiye, Romanya’da yabancı sermaye yatırımı yapan ülkeler arasında değer itibariyle
dokuzuncu, yatırımcı sayısı itibariyle üçüncü ülke konumundadır.

Ülkemizin Romanya’daki başlıca yatırım alanları, bankacılık, inşaat, gıda sanayi, ambalaj
sanayi, plastik maddeler üretimi, elektronik eşya ve tekstildir. Romanya’da 6000
civarında Türk firması ve 15.000 kadar Türk işadamı faaliyet göstermektedir.

2009 yılında Romanya’dan ülkemize gelen turist sayısı 366.698’dir(mfa.gov.tr/TC Dış


İşleri Bakanlığı/Türkiye-Romanya Ekonomik İlişkileri).

2006 yılının ilk yarısında Romanya’ya yapılan ithalatların toplam değeri CİF olarak
18.475,4 miliyon Euro olup, geçen senenin aynı dönemi ile kıyasla % 25,3 oranla daha
yüksek olduğu görülmektedir. Sözkonusu dönemde, Romanya’nın tekstil ve tekstil
ürünlerinin CİF fiyatları üzerinden ithalatlar 1.717,1 miliyon Euro değerinde olup, %2,2
ile daha yüksek olduğu görülmektedir ve Romanya’ya gerçekleştirilen ithalatlarin
toplamının %10,07 oranındadır(musavirlikler.gov.tr).
Geçen senenin aynı dönemindeki gibi, ipek türü ip ve kumaşlar (%56,3) ve halılarda
(%25,6) önemli artışlar kaydedilmiştir.

2005 yılının ilk yarısında A.B. ülkelerinden yapılan ithalatların değeri 1.345,1 miliyon
Euro iken, bulunduğumuz yılın aynı dönemi için değeri 1.321,0 miliyon Euro'dur (toplam
ithalatların % 76,9). Bu durumda, %1,8 oranında düşüş kaydederek, A.B. uyesi olmayan
Çin, Türkiye, İsrail v.s. ülkelerdeki tekstil ürünleri ithalatlarının artmasına yol
açmıştır(musavirlikler.gov.tr).

Türkiyenin Romanya’ya ihraç ettiği başlıca Tekstil ürünleri;

Örme Kumaş:Türkiye’nin Romanya’ya yönelik örme kumaş ihracatı 2010 yılının Ocak-
Haziran döneminde %24,5 artışla 38,5 milyon dolara ulaşmıştır(itkib.org.tr/Tekstil
sektörü ihracat performans değerlendirmesi 2010 Ocak-Haziran).

Dokuma Kumaş: Türkiye’nin Romanya’ya yönelik dokuma kumaş ihracatı 2010 yılının
Ocak-Haziran döneminde %1,4 artışla 62,6 milyon dolara ulaşmıştır(itkib.org.tr/Tekstil
sektörü ihracat performans değerlendirmesi 2010 Ocak-Haziran).

Ayrıca Türkiye Romanya’ya elyaf-iplik-keçeler,vatkalar ve ev tekstil ürünleri ihracı da


yapmaktadır.Bu ürün gruplarında %0 gümrük vergisi uygulanmaktadır.

SIRBİSTAN VE KARADAĞ
Türkiye-Sırbistan Serbest Ticaret Anlaşması (STA) 01 Haziran 2009 tarihinde
imzalanmış olup Anlaşma’nın 2010 yılı içinde yürürlüğe girmesi beklenmektedir.

2008 yılında 520 milyon Dolar düzeyinde gerçekleşen ikili ticaret hacmimiz, 2009
yılında % 30 oranında azalarak 361 milyon Dolar seviyesinde gerçekleşmiştir. İkili
ticaret hacmimizin %85’ini anılan ülkeye yönelik ihracatımız, %15’ini ise anılan ülkeden
ithalatımız oluşturmaktadır.(www.mfa.gov.tr)

Sırbistan’a ihraç ettiğimiz başlıca ürünler; tekstil ürünleri, sanayi makineleri, kara
taşıtları, demir-çelik ve metal ürünler, elektrikli aletler ve tarım ürünleridir.

Sırbistan’dan ithal ettiğimiz başlıca ürünler; demir ve çelik, tekstil lifleri, plastikler ve
mamulleri, deri, kösele, ham post, kauçuk ve mamulleri, tabii kauçuk, sentetik kauçuk,
kauçuk, vitaminler, hormonlar, alkoloidler, antibiyotikler, ilaçlar, tıbbi eşya, sebzeler,
meyveler ve mamulleri, hububat ve mamulleridir.

Sırbistan'da küçük işletmeler dışında kaydadeğer bir Türk yatırımı veya müteahhitlik
firması bulunmamaktadır.

Türk-Sırp İş Konseyi’nin Türk tarafı Eşbaşkanı Türker Uluslararası Nakliyat İthalat


İhracat ve Tur. Tic. A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Tamer Türker’dir. Sırp tarafı
Eşbaşkanı ise Sırbistan Ticaret Odası Başkanı Milos Bugarin’dir.

2009 yılında Sırbistan’dan 90.365 turist ülkemizi ziyaret etmiştir

Türkiye’nin Sırbistan’a ihraç ettiği başlıca tekstil ürünleri:

-Kumaş
-
Tişört,fanila,atlet vs Giyim eşyası,pamuktan örme
-Pamuktan süveter,kazak,hırka,yelek,vs(örülmüş):Bu ürün grubunda dünya ihracatı 2006-
2007 döneminde yıllık ortalama %8 oranında artmıştır.Aynı dönemde Sırbistan ve
Karadağ’ın söz konusu ürün ithalatı yıllık ortalama %7
artmıştır.İtalya(%53),Hollanda(%11) ve Almanya(%10) önde gelen
tedarikçiler.Macaristan ve Çin pazardaki dinamik satıcılardandır.Türkiye %4 Pazar
payına sahiptir.Bu ürün grubunda %18 oranında gümrük vergisi uygulanmaktadır.

-Pamuktan erkek,erkek çocuk için pantolon şort vs.

YUNANİSTAN

Yunanistan AB ve Balkanların en fazla pamuk üretimine sahip ülkesi konumunda olup,


yine Avrupa’nın en yüksek pamuk ihracatçı ülkesi durumundadır. Tarım ürünleri
ihracatınınyaklaşık %30’unu oluşturan pamuk ihracatı üretim sektöründeki kriz
nedeniyle, üretimdekiazalışa paralel olarak artan bir eğilim izlemektedir. Pamuk
üretimindeki bu ciddi potansiyel,ülkeyi geleneksel anlamda bir tekstil üreticisi ülke
konumuna getirmiştir.

Çok uzun yıllar Avrupa’nın tekstil ve konfeksiyon üretiminde oldukça yüksek bir paya
sahip olan Yunanistan’da, sektörün GSYİH’sından %15 gibi çok ciddi bir paya sahip
olduğu, istihdama ise 120.000 kişilik bir potansiyel yaratarak katkı sağladığı
belirlenmiştir.

Yunanistan hazır giyim sanayi tekstil sektörü ile birlikte Yunanistan’ın sanayi ürünleri
ihracatının %28’ini oluştururken, toplam ihracatından ise %23’üne sahiptir

1970 ve 1980’li yıllarda AB’den alınan cidi boyutlardaki yardımların da katkısıyla, çok
hızlı bir büyüme eğilimine giren sektör, özellikle son 56 yıldır Türkiye’nin yanında Çin,
Pakistan ve Kore gibi Uzak Doğu ülkelerinin çok ucuz fiyatlarla piyasaya girmesiyle,
ciddi anlamda sıkıntılar yaşamaya başlamıştır.
Uzak Doğu’nun çok düşük fiyatlarıyla rekabet güçlüğü yaşayan sektörün öncü firmaları,
maliyetleri düşürmenin çarelerini aramış, ancak emek yoğun bir sektör olan tekstil ve
hazır giyim sektöründe Yunanistan’da nispeten yüksek olan işgücü maliyetleri nedeniyle,
bu konuda başarısız kalmışlardır.

Sektör temsilcileri, bire bir yapılan görüşmelerde, sektörün her geçen gün mevzii
kaybettiğini, yerli sanayinin Türkiye’nin yanında özellikle uzak doğudan gelen çok ucuz
ürünlerle rekabette çok sıkıntı yaşadıklarını, durumun böyle devam etmesi ve gerekli
koruma tedbirlerinin alınmaması durumunda yakın bir gelecekte sanayinin tamamen
kapanma tehlikesiyle karşı karşıya kalacağını ifade etmişlerdir.

Tekstil ve giyim sektörünün hammaddesi durumunda olan iplik üretimindeki gelişmeler


sektörün gidişatı yönünde çok daha somut bir değerlendirme yapılmasına imkan verecek
boyutlardadır. 1980’li yıllarda sektördeki iğ (spindles) sayısı 1,5 milyon iken, 2002
yılında bu rakam 750.000 ‘e düşmüştür.

2004 yılına ilişkin herhangi bir veri bulunamamış olup, sektör temsilcileri bu rakamın
600.000’lere düştüğü ifade edilmektedir(www.iso.org.tr)

SONUÇ

Hazırlanan bu çalışmada öncelikle Balkan ülkeleri’nin tanımı ve ekonomik yapısı ele


alınmış ve Türkiye ile olan ticari ve ekonomik ilişkilerinin gelişebilmesinin gerekliliği
üzerinde durulmuştur.
Çalışmamım devamında ülkemizin ve Dünya’nın tekstil sektöründeki faaliyet alanları
belirlenmiş ve son yıllarda dikkat çekici gelişmeler içerisinde olan tekstil sektörü
incelenmiştir.Balkan ülkeleri ile yapmış olduğumuz ekonomik faaliyetleri çerçevesinde
tekstil sektöründeki ticari ilişkilerimiz değerlendirilmiştir.

Balkan ülkelerinin Türkiye için uygun ve gelişmeye açık bir Pazar olduğu
görülmektedir.Türkiye’nin 2010 yılı itibari ile Balkan ülkelerine gerçekleştirdiği ihracat
6.838 milyar ABD Doları olmuştur.Türkiye’nin Balkan ülkelerine gerçekleştirdiği ithalat
ise 7.234 olmuştur.Balkan ülkelerine Türkiye’nin yapmış olduğu ihraç ürünleri ile Balkan
ürünlerinin ithal ettiği ürünler arasındaki eşleşme oranının yüksek olduğu görülmüştür.

Balkan ülkelerinin ihraç ettiği tekstil ürünlerinde ise genelde hammadde ve hazır giyim
ürünleri olduğu görülmektedir.Balkan ülkelerinin ekonomik durumları itibari ile
hammadde üretimi imkanlarının olmaması nedeniyle ithal etmektedirler.

Çalışmamın son bölümünde de balkan ülkelerinin tekstil ürünlerine özelliklede ham


tekstil ürünlerine (iplik,kumaş,elyaf) ihtiyacı oldukça yüksektir.Ülkemizin Balkan
ülkelerine ihracatının 2008 krizi ile gerilemesi 2009 ve 2010 yılında yeniden yükselişe
geçmiştir.Ticari anlaşmalar ile birlikte Balkan ülkelerine ihracatın artacağı
öngörülmektedir.Türkiye’nin kaliteden ödün vermemesi de ihracat artışını etkileyecek
faktörlerdendir.

Özellikle ihracat konusunda tekstil KOBİ’lerinin, AB ülkelerindeki tekstil KOBİ’leriyle


rekabet edebilmeleri açısından sahip oldukları standartları elde edebilmelerini
kolaylaştırmak için bazı düzenlemeler yapılması gerektiği anlaşılmıştır.

You might also like