You are on page 1of 107

İÇİNDEKİLER

Başlarken
Bölüm 1 Her Şey Düşüncede Başlar 11
Bölüm 2 Kendini-Yönetme'nin Yolu 19
Bölüm 3 îste ve Sahip 01 29
Bölüm 4 Kendiniz Olma Cesaretini Gösterin 37
Bölüm 5 Amaçlara Ulaşmak için Beş îlke 52
Bölüm 6 Sınırsız Fikir Kaynağını Kullanma 64
Bölüm 7 Yaratıcı tmajinasyonun Gücü 74
Verdiği ilham ve sevgi dolu destek ile bu kitabın yazilmasini Bölüm 8 Kendine Güven Nasıl Oluşturulur 82
mümkün kılan eşim Cornelia'ya Bölüm 9 îlk Adım: Karar Vermek 95
Bölüm 10 Kendini-Yönetme Refah Getirir 102
Bölüm 11 işler Kötü Gittiğinde Ne Yapmalı? 118
Bölüm 12 Zamanın Efendisi Olun! 132
Bölüm 13 iyi Bir Bellek için Dört ilke 140
Bölüm 14 Sakinleştirici Haplar Almadan R a h a t l a m a 152
Bölüm 15 Endişelenmeyi Bırak, Yaşamaya Bak! 162
Bölüm 16 Korku Sizi Yenmesin-Siz Korkuyu Yenin 173
Bölüm 17 Evet, Sigarayı Bırakabilirsiniz 182
Bölüm 18 Uykusuzluk Hastalığını Yenebilirsiniz 191
Bölüm 19 Cesaretsizliğin Çaresi 201
Bölüm 20 Kendini iyi Yönetme, Sürekli Huzurdur 209
BAŞLARKEN

YENİ BİR HAYATA GİRİŞ

Dünyanın sıvı halde olduğu ilk z a m a n l a r d a n beri aynı


büyük gelişmenin birbirini takip eden safhalarını izlemekte­
îş hayatında faal bir avukat olarak geçirdiğim on altı
yiz. Jeokimya, jeoteknik ve jeobiyoloji yoluyla her zaman a n ­
yıl ve insanın gerçeği k o n u s u n d a konferanslar vererek h a r ­
laşılabilecek tek ve temel bir süreç bulduk -ilk hücreleri
cadığım yirmi yıl bana bir şey öğretti: İ n s a n kendisinin en
oluşturan ve d a h a sonra sinir sistemlerinin oluşturulmasıyla
büyük düşmanıdır.
devam eden süreç. Jeojenezin biyojeneze yükseldiğini gör­
dük, sonra da psikojeneze dönüştü. Bu süre içerisinde en azından yirmi bin sorunlu insanla
görüştüm. Hepsi de kendi s o r u n u n u n benzersiz olduğunu dü­
Teilhard de C h a r d i n , tnsan Fenomeni
şünüyordu, ama benim gözümde hepsinin derdi aynıydı.
Bunların hepsi de farklı nedenlerle kendilerini ve hayatta
başarılı olma kapasitelerini küçük gören, kendilerini sonuca
götürecek doğru yollara düşüncelerini yönlendirmekte başa­
... düşünce gücünün kudreti, sınırlan çizilmiş bir birey­ rısız olan, hayatın kendilerine karşı olduğunu düşünen, oysa
selliğe hapsolunamaz. İnsanın yaptığı, kendisininkiyle kı­ aslında kendi kendilerine karşı olan insanlardı.
yaslanamayacak sonsuz bir gücü harekete geçirmek ve onu Kişi denemeye istekli olursa her zaman geçerli olabile­
yönlendirmektir. Zeki, a m a kişisel olmayan bu güç, bireyin cek bir bilinç yasası keşfettim. Kişi düşünce tarzını değiştir­
kişiliğinin izlerini taşıyacak ve böylelikle etkisinin, bireyin meye istekli olup bilinçaltına yeni, bilinçli yönler verdiğinde,
ilgilenmek zorunda olduğu durumların objektif algılanması­ yaşamında ani bir değişim oluyordu. William J a m e s , bu ger­
nı engelleyen sınırların çok ötesinde hissedilmesini sağlaya­ çeği geçen yüzyılın s o n l a n n d a keşfetmiş ve her düşüncenin
caktır. sonuca götüren bir araç olduğunu söylemişti; ama bu gerçek
Thomas Troward, Edinburgh Konferansları o zaman da çoğu insan tarafından anlaşılamamıştı.
Bilinçaltında gizli olan o muhteşem gücün farkına varıp
onu kullanmayı öğrendiğimde, mahkemelerde birbirleriyle
sürtüşen insanlara yardımcı olmaktan vazgeçtim. Onun yeri­
ne insanın gelişimi, ilişkileri ve gerçeği, insan-Tanrı ilişkisi

7
konusunda verdiğim konferanslar ve özel konsültasyonlarla Kendini-Yönetme'de kullandığımız kural şu: Kişinin bi­
insanlara çok daha yararlı olabileceğimi görmüştüm. linçli olarak düşündüğü her şey bilinçaltını etkiler ve bu dü­
Ofisime akan insan selinin, hiç kesilmeyen telefon ko­ şünce, içerdiği arzu ve güce göre gerçekleşir.
nuşmalarının ve daha iyi bir yaşam felsefesi arayan insan­ Hepimiz bilinçaltımızı nasıl temizleyeceğimizi, bir gün
lardan aldığım mektupların kayıtlarını tutmaya başladım. gerçekleşmesini istemediğimiz düşünceleri oradan nasıl sö­
Kısa bir süre sonra dosyalarım, durumlarındaki gelişmeleri küp atacağımızı öğrenmek zorundayız. Düşüncemize ve dola­
anlatan insanların mektuplarıyla, kendi koşullarını iyileştir­ yısıyla hayatımıza hakim olabileceğimizi; bilinçaltına emir­
mek için yapabilecekleri bir şeyler olduğunu keşfeden min­ ler verebileceğimizi ve Evren'in gücü ve bilgeliği sayesinde
nettar kişilerden aldığım haberlerle dolup taşmaya başladı. bu emirlerin yerine getirileceğini kanıtlamak zorundayız.
Bunları "kanıt dosyalan" diye adlandırıyorum; çünkü düşün­ Kendini-Yönetme, aklın, onu takip edip olumlu emirlerimizi
ce gücünün neler yapabileceğini gösteriyorlar. yerine getireceğini bilerek bilinçaltını olumlu yönde yeniden
insanlarla yaptığım bu çalışma sayesinde'Kendini-Yö- yönlendirme sanatıdır. Psikojenez, "Her şey düşüncede baş­
netme bilimini -bilinçaltını doğru kullanım alanlarına yön­ lar" prensibi; Kendini-Yönetme ise bu prensibin kullanımı­
lendirme sanatını- geliştirdim. Bu bilimin geçerliliği hakkın­ dır.
da kafamda artık hiçbir kuşku yok. Kişi kendisiyle ilgili Şimdi sizlere kaderinizin efendisi olma fırsatını sunuyo­
inandığı, hayal ettiği, güvenle beklediği şeyleri mutlaka yaşa­ r u m . Psikojenezi anlarsanız* bu sandığınızdan kolay olacak­
yacaktır. Bilinen tüm sorunların üstesinden gelebilecek tır. Ev kadını, işadamı, satıcı, öğretmen ya da öğrenci olabi­
kesin ve kolayca uygulanabilir bir Kendini-Yönetme sistemi- lirsiniz, fark etmez. Kendini-Yönetme yoluyla Psikojenez'in
vardır. Evrenin kendine ait bir düzeni ve yasaları vardır. H a ­ nasıl kullanılacağını anladığınızda, istediğiniz zaman rahat­
yatın her alanı yasalarla yönetilir. Hiçbir şey çevreye veya lamayı, sizi rahatsız eden kötü alışkanlıklarınızdan kurtul­
şansa bağlı değildir. Dış dünyadaki her şey düşüncenin kul­ mayı, bir bebek gibi uyumayı, insanlarla daha iyi geçinmeyi,
lanımı yoluyla halledilebilir. Her sorunu Kendini-Yönetme' mutlu bir evlilik yapmayı ve giriştiğiniz her işte hayallerini­
yle çözümlemek m ü m k ü n d ü r . Anahtar Psikojenez'dir; yani zin ötesinde başarılı olmayı öğrenebilirsiniz.
her şey düşüncede başlar. Bu sadece dünyanın başlangıcında
olmadı: Hayat sürekli kendisini yeniliyor, yeniden yaratıyor. JACK ENSÎGN ADDiNGTON
Biz de devamlı olarak baştan başlıyoruz. Başlangıçta Düşün­
ce, cenneti ve dünyayı yarattı. Kafamıza yerleştirdiğimiz her
yeni kavram, deneyimlerimizde tamamıyla yeni bir olaylar
zinciri olarak kendini gösterir.
Karşılaştığım en yaygın sorunların çözümlerini bu ki­
tapta sunmaya çalıştım. Bu sorunlar birlikte çalıştığım in­
sanlar tarafından çözümlendi. Umarım daha birçok insan
Kendini-Yönetme'den yararlanacaktır.

8
1

HER ŞEY D Ü Ş Ü N C E D E BAŞLAR

Başlangıçta Tanrı cenneti ve dünyayı yarattı. Dünya şekilsiz


ve boştu; ve derinliğin yüzü karanlıktı; ve Tanrı'nın ruhu
suların yüzünü kapladı.
JENESIS 1:1,2

Psikojenez (düşünce+başlangıç), "her şey düşüncede


başlar" demektir. Başlangıçta Düşünce, cenneti ve dünyayı
yarattı. Düşünce her şeydir. Hayatı oluşturan şeyler, Düşün-
ce'nin sürekli değişen kreasyonlarıdır. Bu sizi şaşırtıyor mu?
Bir düşünün, çevrenizde gördüğünüz her şey önce bir fikirdi.
Her birimiz Evrensel Zekâ'nm birer fikrî ürünüyüz. Kendi­
mizi hayattan ayrı düşünebiliriz, fakat aslında okyanustaki
bir damlanın denizin parçası olduğu kadar biz de bir Düşün-
ce'nin parçalarıyız.
Dünya ve içerdiği her şey düşüncenin ü r ü n ü d ü r . Fizik­
sel evren, Düşünce'de yer alan şeylerin can çekişen kanıtı,
son parıltılarıdır. İnsanların gerçek dedikleri şey psikojenez-
le, yani Düşünce'nin görünmeyen dünyasında başlamış olma­
lı, ister hoşlanalım ister hoşlanmayalım yaşadığımız dünya
zihinsel bir dünyadır.
Kullandığımız otomobil, yaşadığımız ev, oturduğumuz
sandalye, önceleri bir düşünceden ibaretti. Hepsi önce Dü-

11
% 100 DÜSÜNCE GÜCÜ
şünce'de oluşturuldu ve Düşünce'nin yaratıcı sürecinin ürü­ önemli bir olay olmalı. Anne sinekler acaba çocuklarına ka­
nü olarak gerçekleşti. natlarını böyle özene bezene parlatmayı öğretir mi? Bu tımar
" F a k a t " , diyorsunuz, "bedenime ne demeli? Pencerem­ işlemini ilk sineğe kim öğretti peki? Karışık aerodinamik sis­
temi ve yeşil kanatları ile o önemsiz kara sineğe kadar her
den gördüğüm ağaca ne demeli? Onları ben düşünmedim.
şeyi Düşünce plânladı! Tüm bunların ardında Yüce bir Zekâ
Onlar var olmadan önce aklımda değillerdi.
olmalı; hayatın her zerresine nüfuz eden, her şeyi bilen bir
Akıl.
DÜŞÜNCE SONSUZDUR
tnsan bedeninin çeşitli faaliyetlerindeki bu kusursuz
dengeyi başka türlü nasıl açıklayabilirsiniz? Organlar, salgı
Düşünce'nin insan beyniyle sınırlı olduğunu düşünmek bezleri ve bedenin çeşitli fonksiyonları birbirine öylesine mü­
yanıltır bizi. İnsan beyni, Düşünce'nin bir aracıdır yalnızca. kemmel bağlanmış ki, iyi çalışmayan bir salgı bezinin yerini
Evrenin sıralı düzenlenişi, evrensel bir zekânın varlığının bir başkası alabiliyor; bedenimiz tehlike anında istemimiz dı­
kanıtıdır. Atomlarda var olan bu zekâ, hayatın her bölümün­ şında gerekeni yapabiliyor ya da onu yanlış kullandığımızda
de, evrenin sonsuzluğuna doğru tekrar tekrar üretilir. Bu telafi edebiliyor. Yüce Mühendis işini bu denli ustaca yap­
zekânın var olmadığı hiçbir yer yoktur. H e r şey Düşünce'dir mış. Bedenimizle karşılaştırılabilecek bir makine yapılabildi
ve Düşünce'nin ü r ü n ü d ü r . mi şimdiye dek? Hayır, asla. insanoğlu tek bir unsur yüzün­
den bugüne dek kendi yerini alabilecek bir robot yaratamadı.
Bu sabah bir papayayı ortasından kestim. Bir papaya-
Bu Evrensel Zekâ'nın birbirine bağlama eylemidir.
nın içinden daha güzel bir şey var mıdır? Kayısı renkli bu
atlas dokumayı ve o parlak siyah çekirdeklerin zıtlığını yal­ Evrenin bu karmaşık modelini inceleyen insan kendi
nızca Yüce Sanatçı plânlamış olabilir. Bir papayanın kaç çe­ kendisine "Tüm bunların bir Yüce Zekâ'nın eseri olmadığına
kirdeği vardır sizce? Bir gün sayacağım! Ne bereket! Bu şe­ nasıl inanabilirim?" diye sormak zorundadır. Bu Yüce
Zekâ'yı yarattıklarından ayrı nasıl düşünebiliriz? Zaten ku­
kilde plânlanmış. Bir tanecik kaybolsa da daha bir sürü var
sursuz olan bu mucizevi hayatın modelini değiştirmeye ve
ve bunların bir kısmı mutlaka büyüyüp meyve olacak. Bizim
geliştirmeye çalışmak insanların büyük yanılgısıdır.
kavrayamayacağımız kadar büyük bir zekâ plânladı b u n u .
Hayatın en küçük ayrıntısı bile, kendi dışında kalan kısmıy­
la uyum sağlayacak şekilde plânlanmış ve her ayrıntı evre­ İNSANA HAKİMİYET VERİLMİŞTİR
nin bütünlüğüne katkıda bulunuyor.
Kara sineği kendisini tımar ederken izlediniz mi hiç? O halde, yaratma fırsatı insana nerede veriliyor? insana
Büyüleyici bir şeydir. Küçük, ince bacaklarını kaldırır ve ka­ seçim yapma ayrıcalığının, düşüncelerini yönlendirme otori­
natlarının üstüne yerleştirir. Bacağındaki kıllar yumuşak tesinin ve fikirlerini ifade etme hakkının verildiği alan, bi­
bir fırça vazifesi görür, incecik kanatlarını tekrar tekrar reysel yaratıcılık alanıdır, i n s a n , Evrensel Akılla birlikte
okşar. Bir toz parçası bile bu zarif kanatların hareketini en­ kendi hayatını yaratır. Burada, yüce plâna göre insana hâ­
gelleyebilir. Kanatların fırçalanması sineğin hayatında çok kimiyet verilmiştir. Hayatın yaratıcı süreci ona, yaşadığı

12 13
% 100 DÜSÜNCE GÜCÜ Her Sey Düşüncede Başlar
olayları yönetme otoritesini verir.
Yüce Zekâ yaratıcılığını fikirlerle sürdürür. insanın aklı,
Davut Peygamber bunu şöyle dile getirmiş: Ona yarattı­ Tanrı'mn ağzıdır.
ğın şeyler üzerinde hâkimiyet verdin, her şeyi ayaklarının al­
insanın gereksinim duyduğu her şey Evrensel Akıl'da
tına serdin.
zaten mevcuttur, tnsan algılamayı ve Yüce Düşünce'nin akı­
Kendimiz için yarattığımız dünyadan hoşlanmıyorsak, şına nasıl açılacağını öğrendikçe, kendisine gelen fikirleri
hoşlanabileceğimiz yeni olaylar başlatabilecek bir dünya ya­ alabilir ve bunlar arasında izlemek istediği yolu seçip uygu­
r a t m a hakkı verilmiştir bize. Bu "Kendini Yönetmektir. Biz layabilir, insan şans rüzgârlarıyla bir o yana bir bu yana
zihinsel kalıbı hazırlarız ve Düşünce onu bizim için doldu­
savrulan bir kader mahkûmu olmak zorunda değildir. Evren­
rur. Düşünce'nin nasıl çalıştığını anlarsak ona güvenebiliriz.
sel Zekâ'nın düzenli plânı doğrultusunda hayatını düzenleye­
bilir, insana ne büyük bir onur verilmiş: Hayatına hükmet­
DÜŞÜNCE HEM YÖNETİCİ HEM ÜRETİCİDİR me fırsatı! Fakat onunla birlikte, hayatın sonsuz kaynakla­
rını akıllıca kullanma sorumluluğu da verilmiştir.
Evrensel Zekâ, insanı kendi imajında yarattığı zaman,
yaratma gücünü de paylaştı onunla. Hayatın erkek boyutu, BİR KADIN HAYATINA NASIL HÜKMEDEBİLİR.
hepimizin içindeki bilinçli ve yönetici düşüncedir. Dişi boyu­
tu ise bilinçaltından gelen alıcı ve yaratıcı yollardır. Başka
Bir keresinde, tüm yaşamı stres dolu olumsuz bir or­
bir deyişle bilinç ve bilinçaltı olmak üzere iki görünümlü tek
tamda geçmiş bir kadına danışmanlık yapmıştım. Laura ha­
bir akıl vardır. Kadın ya da erkek olmanız önemli değil, her­
yatı boyunca düşündüğü ya da yaptığı hemen her şey için
kes hem erkek yönetici hem de dişi yaratıcı düşünceyi kulla­
suçluluk duyduğunu kabul etmişti. Bana, kocası hiçbir uyarı­
nır. Aklın bu çifte fonksiyonu ile hayatlarımızı yönlendirme
da bulunmadan onu boşadığı için gelmişti. U m u t s u z , çaresiz
hakkı verilmiştir bize. Evrensel Zekâ'nın mutlak gücünü
bir haldeydi. Bunun kendisi için çok büyük bir şok olduğunu
kendi yaşamlarımızda kullanmaktayız. Var olan başka bir
söylüyordu.
güç yoktur.
"Bunun olabileceğini hiç düşünmemiştim," dedi önce.
Ancak az sonra, olaylardan kolayca etkilenen bir yapısı oldu­
İNSAN ONURLANDDIRILMIŞTIR
ğunu kabul etti ve ne zaman bir boşanma haberi duysa,
"Kocam beni boşarsa ne yaparım?" diye düşündüğünü söyle­
Emerson, Düşünce'nin tüm insanları kapsadığını ve her di. Bu olasılığı birçok kez düşünmüş, her seferinde de terk
insanın bir giriş ve çıkış olduğunu söylemiştir. Hepimiz Bil- edilmenin ve yalnızlığın dehşetini duymuştu. Daha önce ba­
gelik'in, Anlayış'ın ve Zekâ'nın evrensel deposuna girebiliriz. na boşanma olasılığını asla düşünmemiş olduğunu söyleme­
Sonsuz fikir kaynağına ulaşabiliriz. Emerson aynı zamanda
sine rağmen, derinlerden gelen bu korkuyu yıllardır yaşadığı
her ilhamın, Yüce Düşünce'nin kendi aklımıza bir akışı oldu­
ortaya çıkmıştı. Evliliğinde bu korkuyu haklı gösterecek bir
ğunu da söylemiştir; insanın anahtarı kendi düşüncesidir.
şey olmamasına karşın "korktuğu başına gelmişti".
14
15
% 100 DÜSÜNCE GÜCÜ Her Sey Düşüncede Başlar
Zihinsel olarak aynı a n d a iki yöne gittiğini anlamaya rinde çalıştık. Yeni bir zihinsel yapının çatisıydı bu. Hayata
başlamıştı yavaş yavaş. Bilinçli olarak boşanmayı hiç düşün­ olumlu bakmanın olumsuz bakmak kadar kolay ve çok daha
mediğini iddia ederken, bilinçaltında boşanma korkusuyla ü r e t k e n olduğunu görmeye başladı. G ü n l ü k , pek çok şeyi or­
doluydu. Zihninin hislerle ilgili derinliklerinde boşanmayı taya çıkarıyordu. Eğer siz de hoş olmayan düşünceleri aklı­
bir olasılık olarak kabullenmekle kalmayıp düşüncelerine de nızdan söküp a t m a k istiyorsanız, bu sistemi tavsiye ederim.
bu şekilde yön vermeye başlamış ve sonunda boşanma olayı­ Bir gün Laura şöyle dedi: "Düşündüğüm şeyler zamanla ger­
nı yaşamıştı. çeğe dönüşüyorsa, sadece gerçekleşmesini istediğim şeyleri
Laura ve ben, ona yeni bir zihinsel yapı kazandırmak düşünmem akıllıca olur."
gerektiği konusunda fikir birliğine vardık. Yeni bir zihinsel Yeni zihinsel yapının her an kullanılmaya hazır bekle­
başlangıç yapabilmesi için psikojenez prensibini uygulaya­
diğini söyleyebilmeyi isterdim, a m a bu o kadar basit değildi.
rak hayata karşı yeni bir bakış açısı kazanması gerekiyordu.
Eskisini söküp a t m a k oldukça zaman aldı. Laura'nın günlü­
Ancak nereden başlayacağını bilmiyordu. Bir kırtasiyeciye
ğü bir gün önce olumsuz düşüncelerle doluyken bir gün son­
gidip kendisine büyükçe bir defter almasını önerdim. Olum­
ra yeni ve olumlu bir yaklaşıma sahip olmadı. Düşünce bah­
suz düşüncelerinin farkına vardıkça bunları yazmasını iste­
çesi yabani otlarla kaplıydı ve bunlar bir gecede sökülüp atıl­
dim. D a h a sonra bunları analiz edecek ve olumlu karşılıkla­
m a d ı . Sökülüp atılması gereken eski korkular, eski suçluluk
rını bulmaya çalışacaktı. Herhangi bir konuda kendisini
duygulan bilinçaltının derinliklerine yerleşmişti çünkü.
suçlu hissettiğinde b u n u da günlüğüne yazması konusunda
anlaştık. Böylece her suç konusu, kendini suçlama olmaktan Örneğin, "hayatın artık ondan geçtiği", yeniden evlenme
çıkarılıp kendini kabullenmeye dönüştürülecekti. şansına sahip olmadığı gibi bir düşüncesi vardı. Geçmişteki
başarısızlığından dolayı kendini bağışlayamıyordu bir türlü.
Aradan birkaç hafta geçti. Günlüğünü getirdiğinde, yaz­
Bazı gizli kalmış yeteneklerini bugün ortaya çıkarıp gelişti­
dığı olumsuz düşüncelerin bir kısmını tartıştık. Hayatındaki
rebileceğine i n a n m a k t a güçlük çekiyordu.
hemen her şeye karşı olumsuz düşünceler geliştirme eğili­
minde olduğunu görmeye başladı. Örneğin, avukatı hisse se­
nedine yatırım yapmasını önerdiğinde, hemen b u n u n parayı BİTİRİLMİŞ RESİM ÜZERİNDE ÇALIŞMA
sokağa atmak olduğunu d ü ş ü n m ü ş t ü . Arkadaşları ortam de­
ğişikliğinin onu mutlu edeceğini düşünerek tatile çıkmasını Böylece, yeni bir amaç listesi oluşturduk ve bitirilmiş
önerdiklerinde, hemen bir kaza olasılığını d ü ş ü n m ü ş t ü . Ye­ resim diye adlandırdığım şey üzerinde çalışmaya başladık.
niden evlenmek konusunda ise şöyle düşünüyordu: "Bir da­ Bugünkü yalnızlığını, suçluluk duygularını ve yetersizliğini
ha asla evlenmeyeceğim. U z u n , yalnız bir hayat uzanıyor düşünmek yerine t ü m dikkatini yaşamayı arzuladığı yaşam
önümde." biçimine vermeye başladı. Ne zaman eski olumsuz yanıtlar
Ve şimdi, defterini okudukça Laura gülmeye başlamış­ ortaya çıksa kendilerini yavaş yavaş etkisizleştiren olumlu
t ı : "Nasıl bu kadar olumsuz olabiliyormuşum?" yanıtlarla karşılaştılar. Olumlu yaklaşımlar giderek güçlen­
Birlikte yeni, olumlu bir "kendini-yönetme" plânı üze- di ve nihayet olumsuz biçimleri yendi.

16 17
% 100 DÜSÜNCE GÜCÜ
Laura günlüğünün arka tarafına amaçlarını şöyle sıra­
lamıştı: 1. Kendini ifade etmek
2. Arkadaşlık
3. Mutlu bir evlilik
2
Bugün, tüm bu amaçların gerçekleştiğini söylemekten
mutluyum. Oysa Laura onları ilk kez yazdığı zaman hepsi­
nin olanaksız göründüğünü söylüyordu.
Laura şimdi, bir zamanlar dansa sarıldığı arzu ve şevk­
K E N D İ N İ - Y Ö N E T M E N İ N YOLU
le yağlı boya resme başlayan usta bir sanatçı. Geçenlerde aç­
tığı kişisel sergiyi gezerken birçok tablosunun "satıldı" etike­
ti taşıdığını gördüm. Resimleri büyük ilgi topluyor ve sürekli Işık gökgürültüsünden, düşünce de eylemden önce gelir.
talep ediliyor. Kafasını kendinden ve sorunlarından kurtar­ HEiNRiCH HEiNE
dığından beri de dostluğu aranan bir kişi oldu. işi nedeniyle
sanat çevrelerinde birçok ortak zevkleri olan arkadaşlar
Hiç sarmısak hafiyesi diye bir şey duydunuz mu? Birkaç
edindi. İkinci amacının ilkinin bir yan ürünü olarak gerçek­
yıl önce ölen bir arkadaşım sarmısak hafiyesiydi. Sürekli sar-
leştiği söylenebilir.
mısak arardı ama çok sevdiğinden değil, nefret ettiğinden.
Çalışması sürerken, güzel tablolarından etkilenip ken­
Ona göre bir numaralı halk düşmanıydı sarmısak. "Tavuk
disine yaklaşan dul bir ressamla tanıştı. Adam bir arkadaşı­
mu yumurtadan yumurta mı tavuktan çıkar?" Eskiden beri
na, "Onu mutlaka tanımalıyım", demişti, "tabloları yaşama
mi sarmısaktan nefret ediyordu, yoksa içinde sarmısak oldu­
duyduğu coşkulu sevgiyi yansıtıyor. Resimlerini seyrederken
ğunu bildiği bir karışımı yiyip hoşlanmayınca sarımsağa
öylesine haz duyuyor ki insan; harika bir kadın olmalı bu..."
alerjisi olduğunu mu düşünmeye başlamıştı? Her nasılsa! Bu
Tanıştılar ve daha ilk görüşte birbirlerinden hoşlandı­ onun için büyük bir ilgi kaynağı olmuştu. Birisi grup olarak
lar. Altı ay içinde evlendiler ve bugün mutlu olup olmadıkla­ akşam yemeğine çıkmayı önerdiğinde tartışma kaçınılmazdı.
rını sorduğumda bana, "Adeta cennette yaşadıklarını" söylü­ Birisi, "O sevimli Fransız lokantasına gidebiliriz" dediğinde
yorlar. veya "Bu akşam italyan yemeğine ne dersiniz?" diye sordu­
Evet, üçüncü amaç da gerçekleşmişti. Size Laura'nın ğunda Alice hemen "Böyle yabancı yerlere gitmesek daha iyi.
önceki ve sonraki resimlerini gösterebilmeyi isterdim. Bugün Güzel Amerikan yemeklerinin yapıldığı yerler daima daha
o ilk karşılaştığım kadın değil asla. Artık geçmişe bakmıyor, güvenlidir. O yabancı yerler sarmısak kullanmadan yapamı­
kin duymuyor ya da kendisini suçlamıyor. Zihinsel yapısını yorlar" diye karşı çıkardı.
düzenlediği zaman, dünyasını her açıdan yeniledi. Kendisi
Bize akşam yemeğine geleceği zaman salataya sarmısak
için belirlediği amaçlar, hakkında konuştuğumuz zihinsel
koymamaya dikkat ederdik, içinde sarmısak tozu olmadığın­
kalıplardı. Evrensel Düşünce hepsini doldurdu.
dan emin olmak için hazır sos şişesinin üstündeki yazıları

18 19
Kendini yönetmenin yolu
% 100 DÜSÜNCE GÜCÜ BİLİNÇALTI, ÖRNEKLER HAKKINDA YARGIYA
bile okurduk. İçinde sarmısak varsa hafiyemizin onu hemen­ VARMAK İÇİN KURALLARDAN YOLA ÇIKAR.
cecik ortaya çıkaracağını biliyorduk. Böylece, bizi kendisine
tuzak kurmakla suçladığında masumiyetimizi kanıtlayabili­ Bilinç emirleri verir, bilinçaltı da uygular. Kurala daya­
yorduk. Çok iyi bir arkadaştı, bu konuda şakalaşırdık h e p ; lı çıkarım, iki önermeyi alıp bir araya getirerek bunlardan
"Biliyorum, sarımsağı seversiniz, mutlaka bir şeylere kat- bir sonuca ulaşmak demektir; bir büyük, bir küçük önerme ve
mışsmızdır", derdi. sonuçtan oluşan mantıksal bir kıyaslama yöntemidir bu.
Gittiği her yerde sarsımak arıyor, genellikle de buluyor
Kurala dayalı çıkarım, genel prensiplerden özel sonuçla­
ve o anda hastalanıyordu. Bazı lokantalar yemeklerinde sar- ra ulaşmak şeklinde bir yol izler. Burada prensiplerin doğru­
mısak olmadığına dair garanti veriyorlardı; ama eğer varsa luğunun kanıtlanması şart değildir; doğru olduğunun varsa-
buluyor ve acı çekerek ödüyordu b u n u . İşin ilginç yanı, ba­ yılması yeterlidir. Bilinçaltı her zaman mantıki kıyaslama
zen yemekte sarmısak olmasa da hastalanıyordı. Evet, sar­ denen bu yöntemi kullanır. Kolayca görülebileceği gibi bu
ımsağın düşüncesi bile yetiyordu onu hasta etmeye. Tatmin m a n t ı k , orijinal önermenin doğruluğu oranında doğrudur.
edebileceğiniz gibi, yıllar boyu büyük bir sorun oldu bu onun
Klasik bir örneği ele alalım: Bütün Ruslar komünisttir.
için.
Müzik Evi'nde çalışan adam Rus'tur. Bana göre o bir komü­
nisttir. Halbuki Rus halkının sadece küçük bir bölümü ko­
BİLİNÇALTI: BEDENİN YAPICISI münisttir. Öyleyse, Müzik Evi'nde çalışan adamın komünist
olmama olasılığı da vardır.
Bilinçaltı, bedenin yapıcısı olarak bilinir. Bedenin fonk­
siyonlarının otomatik olarak yürümesini sağlar, ister uyuyor GÖNÜLLÜ HİZMETKÂR
olalım, ister uyanık, büyük istemdışı hayat sürer. Yüce
Plâncı'nın bu şekilde bir düzen kurmuş olması büyük bir
Bilinç; bilinçaltına direktifler verir. Bilinçaltı yalnızca
şans değil mi? Kalbimize a t m a s ı n ı , midemize yemekleri sin­
emirler alıp bunları mantıki kıyaslamayla (kurala dayalı çı­
dirmesini, kanımıza d a m a r l a r d a dolaşmasını söylemek duru­
karımla) yargılayarak yerine getirdiği için gönüllü hizmetkâr
m u n d a olsaydık ne kadar zor olurdu. Hayır, her şey harika
adını alır.Verdiğiniz her emir, oluşturduğunuz her önerme,
bir biçimde hazırlanmış bizim için. Bedenin gelişimi, t ü m
benimsediğiniz her inanç bilinçaltına kaydolur. Bilinçaltı,
fonksiyonları bilinçaltı tarafından yönetiliyor. Aslında bede­
günümüzün modern bilgisayarlarından daha gelişmiş bir bel­
nin her hücresinde ve a t o m u n d a bir zekâ var ve bu zekâ bi­
lek sistemine sahiptir. Teyp gibi kayıt yapar; her emir, her
linçaltına bağlıdır.
inanç, her düşünce bilinçaltının asla h a t a yapmayan bellek
sisteminin bir parçası olur. H a t t a düşünmediğiniz, dikkat et­
mediğiniz şeyler dahi orada depolanır ve gerektiğinde ortaya
çıkarlar.

21
20
% 100 DÜSÜNCE GÜCÜ Kendini yönetmenin yolu
YASALARIMIZI K E N D İ M İ Z YAPARIZ K E N D İ N İ - YÖNETME NASIL O L U R ?

Bir gün t e r l i y k e n açık p e n c e r e n i n ö n ü n d e r ü z g â r a k a r ş ı S a r ı m s a k hafiyesini şimdi belki d a h a iyi anlayabilirsi­


o t u r d u ğ u n u z u v a r s a y ı n . O a n d a ferahladınız a m a aynı za­ niz. Bir g ü n yediği bir şey o n u h a s t a e t m i ş ve o da s u ç u sar-
m a n d a d a biraz r a h a t s ı z l ı k h i s s e t t i n i z ; ç ü n k ü bir y e r l e r d e n , mısağa yıkmış v e böylece, " S a r ı m s a k b e n i h a s t a e d e r " s o n u ­
"cereyanda kalmanın soğuk algınlığına neden olduğunu" cuna varmıştı. S a r m ı s a k yediğinde ya da yediğine inan­
d u y m u ş t u n u z . B u sözlere d u y d u ğ u n u z i n a n ç ; n e z l e o l m a n ı z ı dığında ikinci s o n u c a u l a ş ı y o r d u : " S a r m ı s a k y e d i m " v e s o n u ç :
g a r a n t i l e d i ve o l d u n u z . O g ü n d e n s o n r a bir k u r a l geliştirdi­ "Bu y ü z d e n h a s t a y ı m . " S o n u ç b i l i n ç a l t ı n d a bir k u r a l h a l i n e
niz: Cereyanda kalmak soğuk algınlığına neden olur. Man­ gelmişti. Ö l e n e dek b u k u r a l l a y a ş a d ı . O y s a , değiştirilebile­
t ı k s a l k ı y a s l a m a b u d u r . Cereyan hastalığa neden olur. Cere­
cek y a n l ı ş bir ö n e r m e y d i b u .
yanda kaldım. Öyleyse hasta olacağım. Bilinçaltı bunu he­
K e n d i n i - y ö n e t m e y ö n t e m i y l e b u s o r u n u n ü s t e s i n d e n ge­
m e n k a y d e d e r . C e r e y a n d a kaldığınızı gören b i l i n ç a l t ı , b e d e n
linebilir miydi a c a b a ? E v e t , b e n ş a h s e n b u t i p y a n l ı ş yargıla­
n o r m a l s e y r i n d e y k e n bile görevini s ü r d ü r ü r ve soğuğu size
ra v a r m ı ş birçok i n s a n l a çalıştım ve o n l a r ı d a h a iyi bir yol se­
h i s s e t t i r i r . Aslında h a s t a l ı ğ ı n n e d e n i c e r e y a n d a k a l m a k d e ­
çebileceklerine i k n a e t m e y i b a ş a r d ı m . K e n d i l e r i n e h a s yasa­
ğil, c e r e y a n d a k a l ı n c a h a s t a o l u n a c a ğ ı n a i n a n m a k t ı r . Bilin­
lar, k u r a l l a r geliştiren birçok i n s a n t a n ı d ı m . Bazı yiyeceklere
ç a l t ı k a y ı t l a r d a n b u i n a n c ı b u l u r v e gerekeni y a p a r . Amacı
öylesine düşm-an kesilmişlerdi ki yiyecek bir şeyler b u l m a k t a
sizi i n c i t m e k değildir, yalnızca verilen e m i r l e r d o ğ r u l t u s u n ­
güçlük ç e k m e n o k t a s ı n a dek geldiler. B u k e n d i k e n d i n i h i p ­
da h a r e k e t eder.
n o t i z e e t m e n i n bir b i ç i m i d i r .
B i l i n ç a l t ı , genel k u r a l l a r d a n yola ç ı k a r a k y a r g ı d a b u l u ­
nabileceği için, siz bilinçli o l a r a k e m i r d e ğ i ş t i r e n e k a d a r bek­
l e m e k z o r u n d a d ı r . F i n l a n d i y a ' d a i n s a n l a r sıcak s a u n a l a r d a BİRÇOK İNSAN K E N D İ K E N D İ S İ N İ H İ P N O T İ Z E E D E R
y ı k a n d ı k t a n s o n r a çıkıp k a r l a r d a y u v a r l a n ı y o r v e h a s t a l a n ­
m ı y o r l a r . K e n d i n i z i y ö n e t e r e k verilen e m r i değiştirebilir v e İ n s a n l a r , gereksiz s ı n ı r l a m a l a r ı k a b u l e d e r e k k e n d i l e r i ­
soğuktan rahatsız olmamayı öğrenebilirsiniz.Cereyanda otu­ ni h i p n o t i z e e d e r l e r . Bir seferinde g e n ç bir kız böyle bir soru­
r a n , s ı c a k t a kalıp t e r l e d i k t e n s o n r a g e c e n i n s o ğ u ğ u n d a y ü r ü ­ n u t a r t ı ş m a k için a r a d ı b e n i . Ş u a n d a Los Angeles'te yaşadı­
yüşe ç ı k a n , soğuk a l m a k o r k u s u d u y m a d a n c a n ı n ı n çektiğini ğını, işini çok sevdiğini ve iyi p a r a k a z a n d ı ğ ı n ı , a m a evde
y a p a n v e yıllardır soğuk algınlığına y a k a l a n m a y a n i n s a n l a r kendisine gereksinim d u y a n iki k ü ç ü k çocuğu olduğu için
da var. Soğuğa k a r ş ı ö z g ü r l ü ğ ü n ü z ü elde edebileceğinize ik­ evine d a h a y a k ı n bir y e r d e ç a l ı ş m a k istediğini söyledi. Evine
n a o l u r s a n ı z , y a p m a n ı z g e r e k e n şey, d a h a ö n c e verdiğiniz yakın çalışabileceği bir yer mevcuttu ama buna karşılık,
emri değiştirmektir. Bilinçaltı gerekeni yapar ve sonsuza eline d a h a az p a r a geçecekti. Bilinçaltı, evine yakın bir yerde
d e k soğuğa karşı bağışıklık k a z a n m ı ş o l u r s u n u z .
gönlünce bir iş bulmasının olanaksız olduğuna ikna olmuştu.
K o n u ş m a l a r ı m ı z a r a s ı n d a birçok kez, b u k u r a l ı k a b u l l e n d i ğ i ­
n i d o ğ r u l a d ı . " E v i m e y a k ı n bir y e r d e ç a l ı ş a b i l m e k için d a h a

22 23
Kendini yönetmnin yolu
% 100 DÜSÜNCE GÜCÜ
Ienmek istemiyorum."
düşük bir maaşı kabullenmek zorundayım", deyip duruyor­
Bunu söylemesi yeterliydi. "Kabul etme Harry" dedim,
du. "Kendi düşünce biçiminden başka hiçbir şey sınırlayamaz
Buna benzer birçok olay gördüm. Bu genç hanımın ken- seni. Senin yaşında bir insanın çalışamayacağı kuralına
dini-yönetme yoluyla yeni bir önerme oluşturacağına ve bi­ inanmazsan, çalışmaya hazırsın demektir. Çalışmak için çok
linçaltının b u n u gerçeğe dönüştürmek için h a r e k e t e geçece­ yaşlı olduğunu düşünen insanlar için geçerlidir bu kural. O
ğine kesinlikle inanıyordum. Kuralları insan koyar, bilinçal­ zaman her şey onun iş bulmasına engel olmak için elele
tı bunları uygulamakla görevlidir. verir. Koyduğumuz bu yeni kuralı bilinçaltına veririz ve o
bizi bir başarısızlıktan ötekine sürüklerken emirlerimizi ye­
KENDİNİ YÖNETME YOLUYLA SINIRLARI KALDIRMA rine getirdiğini düşünür.
Bu konuda uzun bir süre konuştuktan sonra Harry ya­
tşte sınırları kaldırmayı başaran iki a d a m . Birincisi, ça­ şının, isteklerini gerçekleştirmeye engel teşkil etmeyeceğine
lıştığı şirketin "Altmışbeş yaşın üzerindekiler emekliye sevk ikna oldu. Açıklığa kavuşturulması gereken bir şey daha
edilmelidir" kuralı gereği işini bırakmak zorunda kalan alt­ vardı.
mış sekiz yaşında, Harry adında bir m i m a r . H a r r y h a y a t t a n "Yeteneklerin doğrultusunda herhangi bir işte çalışma­
beklentilerinin henüz bitmediğini hissediyordu. Kendisini ya razı mısın? Devlet için değil de herhangi bir şahıs için ça­
yaşlı hissetmiyor ve yaşlılık yasasını kabullenmek istemiyor­ lışırsan mutlu olur musun" diye sordum.
du. Gördüğünüz gibi, bu noktada bir seçim yapması söz ko­ "Evet, olurum" dedi.
nusuydu. Bilinçaltına hangi önermeyi yollayacaktı? "Kimse
Şimdi istediği yere gitmeye hazırdı. O sırada devlet ku­
altmış beşini geçmiş birine iş vermez. Ben altmış beşimi geç­
rumlarından birinde görev yapmakta olan bir arkadaşına
tim; öyleyse kimse b a n a iş vermez" yargısını mı bir yasa ola­
mektup yazıp söz konusu projede yer almayı ne kadar çok is­
rak kabullenecekti? Yoksa, "Hâlâ yapabileceğim çok şey var.
tediğini belirtmesini, ancak t ü m umutlarını da bu işe bağla­
Üretken insanlar her zaman kendilerine zirvede bir yer bu­
mamış olduğunu yazmasını tavsiye e t t i m .
labilirler. Öyleyse, beni bekleyen güzel bir iş vardır" yargısı­
Olaya yaklaşımı t a m a m e n değiştirdik, t ü m endişeyi or­
nı mı? H a r r y ikincisini seçti. Bir gün büromda bu meseleyi
t a d a n kaldırdık. Kendisini bekleyen bir işin, yaşını sorun
tartışırken b a n a , " H e n ü z bitmedim, çalışmak istiyorum. Ca-
yapmayarak onun bu yeteneğinden yararlanmak isteyecek
lifornia Eyaleti'ne ait büyük bir okul binası projesine katıl­
birinin var olduğuna inandık. Artık bilinçaltı, yaşından dola­
mak istedim. İyi bir m i m a r olmama rağmen, sırf yaşım yü­
yı iş bulamayacağını kanıtlamak zorunda değildi. Yeni direk­
zünden beni geri çevirdiler," dedi.
tif, yaşın iş bulmaya engel oluşturmayacağını söylüyordu.
O n a , "Senin yaşında birinin iş bulamayacağı fikrini ka­
Harry çok kısa bir süre sonra m e k t u b u n a yanıt aldı. Ar­
bullendin mi?" diye sordum.
kadaşı, mimarlık dairesine gittiğinde konuştuğu ilk kişinin,
"Şey, h e m e n hemen kabullendim," diye karşılık verdi,
Harry'yi ve okul sistemi konusundaki çalışmasını uzun yıllar
"Onun için buradayım; aslında bu t ü r sınırlamaları kabul-
25
24
% 100 DÜSÜNCE GÜCÜ Kendini yönetmenin yolu
öncesinden bilen birisi olduğunu söylüyordu. Harry bu ada­ ude'un taşınma masraflarını bile şirket karşıladı!
mın orada çalıştığını bu mektupla öğrenmişti.
Arkadaşının yazdığına göre, "Onu hemen buraya geti­ HAYATIN ÖTEKİ ALANLARINDA KENDİNİ-YÖNETME
rin. İhtiyacımız var ona. Yaş sınırı mı? Hallederiz!" demişti YÖNTEMİNİN KULLANILMASI
adam.
Bana ilk geldiğinde çalışmak için çok yaşlı olduğuna Bilinçaltında hayatımızla ilgili değiştirilmesi gereken
inanmak üzere olan bu adam, birkaç gün içinde Sacramen- birçok şey var. Domatesin kendisini hasta ettiğine inanan bir
to'da mimar olarak çalışmaya başladı ve kendi isteğiyle acıdan tanıyorum. Çocukken bir keresinde çok fazla domates
emekli olana dek beş yılını orada geçirdi. yemiş ve doğal olarak midesi kabul etmemiş. O günden sonra
insanlar kendileri için kurallar, yasalar koyuyorlar, bu onun kuralı olmuş: "Asla domates yeme. Sindirimi zor
sonra da bunların esiri olup mutsuz oluyorlar. Kırk beş yaşı­ olur." Daha sonra bu kuralı küçük oğluna da benimsetti. Ço­
nı geçtiklerinde iş bulamayacaklarına inanan insanlar tanı­ cuk domatesi seviyordu, ama her yiyişinde hastalanıyordu.
yorum. Nasıl yapıyorlar bilmiyorum, ama hep yaşı dikkate Daha böyle, insanların oluşturduğu bir sürü kural var.
alan işverenler bulmayı başarıyorlar. Belki caddenin biraz iler sabah üçte kalkan bir kadın; bir türlü kilo veremeyen
aşağısında yaş sormayan bir işyeri vardır, ama bilinçaltına hir kadın (En fazla iki-üç kilo verip sonra yeniden alıyor); sü­
verilen direktif değiştirilmedikçe iş bulma şansları yok. rekli işten kovulan bir adam (üç ay kadar çalıştıktan sonra,
Sınırlarla ilgili düşüncelerin değişimine koşut olarak "geçinmenin olanaksız" olduğu bir arkadaş buluyor ve başka
yaşantıların da değiştiği birçok örnek verebilirim. Bunların bir iş aramaya başlıyor) ve daha niceleri..
en ilginci, Los Angeles'te tanıdığım bir adamla ilgili, ismi
Claude idi; bir telefon şirketinde, sadece o ofiste uygulanan
EMİRLERİ YALNIZCA SİZ VERİYORSUNUZ
özel bir işte çalışıyordu. Claude San Diego'ya yerleşmek isti­
yordu. Defalarca, "Elbette ki bu mümkün değil, çünkü bana
göre iş yoktur oralarda," dediğini duydum. Bir gün ona, Bilinçaltınıza yalnızca siz emir verebilirsiniz. Başka bi­
"Bunca yıldır kabullenmiş olduğun bu kuralı neden değiştir­ rinin sizinle ilgili düşüncelerinin kararlarınızı etkilediğini
meyi düşünmüyorsun?" diye sordum. düşünebilirsiniz, ancak bu etki yalnızca siz kabul ettiğiniz
O anda kabullendi bu düşünceyi, "Pekâlâ" dedi, "yeni için oluşmaktadır, inancınızı değiştirin ki hayatınız değişsin.
Mu hayatta öğreneceğiniz en önemli şey budur: Düşünceleri­
bir kural oluşturacağım." Ve pekiştirmek için hemen yazdı
nizi yalnızca siz seçiyorsunuz ve bu düşünceler hayatınızı bi­
bu düşünceyi: "San Diego'da yaşamak istiyorum. Orada tüm
çimlendiriyor.
yeteneklerimi kullanabileceğim güzel bir iş mutlaka vardır.
O halde San Diego'da bana uygun bir iş var ve ben bu duru­
mu kabul ediyorum."
İster inanın ister inanmayın, çalıştığı telefon şirketi
onun çalıştığı bölümü altı ay sonra San Diego'ya taşıdı. Cla-
26 27
%100 DÜSÜNCE GÜCÜ
KENDİNİ-YÖNETME

Düşüncelerimi seçme hakkım olduğunu idrak ettim.


Başkalarının benimle ilgili düşünceleri beni bağlamaz.
3
Ben izin vermedikçe kimse benim düşüncelerimi biçim-
lendiremez.
Kendim için sağlık, mutluluk, refah, sevgi ve anlayış
İSTE VE SAHİP OL!
düşüncelerini seçiyorum.
Korku ve nefrete düşüncelerimde yer yok.
Bu andan itibaren hayatımın hâkimi benim.
Düşünce ek, eylem biç

Avukatlık yaptığım günlerde vasiyetnamesini hazırladı­


ğım bir kadını hiç u n u t a m a m . Vasiyetnameyi hazırladıktan
sonra aklımda yer eden bir şey söylemişti. "Bir gün," demişti,
"her isteğimin birisi tarafından yerine getirileceği bir d u r u m ­
da olacağım. Söylemem gereken şey sadece, 'İstiyorum' ola­
cak ve birisi istediğimi yapacak."
Emerson, "Dualarınıza dikkat edin, gerçekleşebilirler"
der. Bu kadın istediğine sahip oldu. Birkaç yıl sonra felç ge­
çirdiğini ve hareket edemez hale geldiğini öğrendim. Hayatı­
nın geri kalan kısmını y a t a k t a , başkalarının yardımına m u h ­
taç olarak geçirdi. Bu arada konuşma yeteneğini de yitirmiş­
t i . Öldüğü güne dek sadece bir sözcük söyleyebildi: "istiyo­
rum." Bunu söylediği a n d a h e m e n biri koşuyordu y a n ı n a . Çe­
şitli şeyleri gösterip ne istediğini anlamaya çalışıyorlar; anla­
yınca da getiriyorlardı istediği şeyi. Ölümünden bir süre önce
bu olayı duyduğumda, söz konusu kuralı harekete geçirdiği
günü hatırladım. Vasiyetnameyi bitirmiş, gitmeye hazırla­
nırken kapının ö n ü n d e bu sözleri dinlediğim günü: "Bir gün
her isteğimin birisi tarafından yerine getirileceği bir d u r u m ­
da olacağım. Söylemem gereken şey sadece, "îstiyorum" ola­
cak ve birisi istediğimi yapacak."

28
29
% 100 DÜSÜNCE GÜCÜ İste ve Sahip Ol
HİÇBİR ŞEY UZUN SÜRE GİZLi TUTULAMAZ Emirleri bizim verdiğimiz ortada, ancak sonuçlan orta­
ya çıkınca, düşüncelerimiz gerçekleşince; sonuç her zaman
Aklımızdan geçen şeyler ergeç ortaya çıkar. Şimdiki öy­ bizi hoşnut etmiyor. Ekilen her zihinsel tohumun bir gün
kümüz biraz komik, ama gerçekten olmuş. Anne Lindbergh' meyve vermesi, hayatın yasalarından biridir oysa. Meyveyi
in annesi Bayan Dwight Morrow bir gün kocasının ortağı sevmezsek, hatayı, ektiğimiz tohumda aramamız gerekir. Bu
Bay Morgan'la birlikte çay içerek sohbet ediyordu. Bay Mor­ herkesi kapsayan bir yasadır ve bizleri arzuladığımız şeylere
gan küçük Anne'i hiç görmemişti ve onunla tanışmak için ulaştırmayı sürdürecektir.
gelmişti evlerine. Bay Morgan'ın korkunç bir burnu vardı. Kısa bir süre önce New York'ta yaşayan bir kadından
Yalnızca şiş ve kırmızı olmakla kalmayıp yüzünün büyük bir aldığım bir mektupta şöyle yazıyordu:
bölümünü kaplayacak kadar iriydi de. Bayan Morrow, çocuk­ "Babam sendikalara sempatiyle bakılmayan bir dönem­
ların akıllarından geçeni pat diye söyleyebileceklerini bildiği de sendikacılık yapıyordu. Ve ben şu yargılarla büyüdüm:
için Anne'in Bay Morgan'ın burnu konusunda söyleyebilecek­ 'işçi Sınıfı insan gibi yaşayabilmek için gereken parayı
lerinden endişe ediyordu. Adamın bu konudaki hassasiyetini alma konusunda mücadele etmeli, haklarını korumalıdır.
de biliyordu. Ben işçi sınıfının bir üyesiyim, öyleyse yeterli bir yaşam
Bay Morgan odaya girdi ve Anne'le tanıştırıldı; birkaç standardına ulaşabilmek için deliler gibi çalışmalıyım.'
dakika konuştular. Bayan Morrow, Anne'in gözlerini Bay
Şimdi anlıyorum ki otuz yıldan beri bu sınırlayıcı kura­
Morgan'ın b u r n u n a dikişini endişeyle izliyordu. Bakışlarını lın etkisi altında yaşamışım. Yeni düsturum ise şu:
oradan ayırmıyordu hiç ve Bayan Morrow, Anne bir şeyler
'Tanrı, sonsuz Sevgi, Sağlık, Bilgelik ve Bolluk'tur. Ben
söyleyecek diye çok korktu. Bu yüzden çocuğun yukarı çıkma
O'nun kendi suretinde yarattığı çocuğuyum; o halde özgür,
vakti gediğinde büyük bir rahatlık hissetti. Anne kapıya sevgi dolu, bilge, her zaman rehberlik edilen ve sınırsız kay­
doğru yürürken bir ara durup geriye, adamın b u r n u n a baktı. nakları olan bir varlığım."
Biraz daha yürüdü ve dönüp tekrar baktı. Sonunda ağır
Bu kadın hayata bakış açısını tümüyle yenilemişti ve
adımlarla yukarıya çıktı. O zaman Bayan Morrow derin bir
bunun her alanda olumlu sonuçlarıyla karşılaşması da kaçı­
"oh" çekip elinde çay fıncanıyla Bay Morgan'a döndü ve sor­ nılmazdı.
du: "Burnunuza ne istersiniz, limon mu yoksa krema mı?"
Tüm dikkat burunda toplandığı için sonuç böyle olmuş,
korktuğu başına gelmişti. Evet, bilinçli .eylemden, bilinçaltı­ DÜŞÜNCENİN YASASINI KEŞFETMEK
na ve oradan da gerçekleşen olaya doğru zincirleme bir h a r e ­
ket olduğu görülmekte. Bilimin büyük adımlarla ilerlediği günümüzde, düşün­
"Kendimizi neyle ve nasıl tanımlarsak öyle olmaya mey­ enin bilimsel olarak anlaşılması için çok az çaba gösterili­
lederiz," diyor Ernes Holmes, "Düşündüğümüz şey yavaş ya­ yor. Felsefi bir çalışma bize gösteriyor ki insanoğlu son yüz­
vaş bilinçaltında kalıplaşır ve gerçek bir deneyimle kendini yıllarda, daha önce tanımlayamadığı birçok şeyi anlamaya
gösterir." başlamış. Bugün bu tanımlamalar artık gündeme geliyor.

30 31
İste ve Sahip Ol
% 100 DÜSÜNCE GÜCÜ
Artık, düşüncenin eylemlerini tanımlamaya başlıyor ve gün­ bunlar hep söz konusu yasanın yanlış anlaşılmasından kay­
naklanmaktadır.
lük deneyimlerimizle aralarında bağlantı kurabiliyoruz. Bu­
rada, düşüncenin düzenli, bilimsel süreci ortaya çıkmakta­
dır. Bu düzenli süreci anladığımız zaman düşüncelerimize OLUMSUZ DÜŞÜNME BİÇİMİNİN SONUÇLARI
egemen olabiliriz. Ben buna kendini-yönetme diyorum. Bu,
eylem halindeki Psikojenez'dir. Bazen olumsuz düşünme biçiminin oldukça dramatik
olan sonuçlarını gözlemleyerek, düşüncenin nasıl işlediğini
HAYAT YASALARLA YÖNETİLİR daha iyi görebiliriz. Aşağıdaki olaylar, insanların kendini-
yönetme yöntemini yanlış kullandıkları zaman nasıl hiç iste­
medikleri sonuçlarla karşılaşıp, sonra da başlarına gelenleri
Hayatın her bölümü yasalarla yönetilir. Evrene, yasala­
kaderin acı cilveleri olarak değerlendirmelerine iyi birer ör­
rın oluşturduğu bir düzen hakimdir. Fizik, matematik, eko­
nektir. Bunlar bana yardım istemek için gelen insanlar tara­
nomi ve insan ilişkilerini kapsayan yasalar söz konusudur.
fından anlatılmış gerçek öykülerdir. Bilinçaltlarına yanlış
Bu yasalar her zaman da var oldu.
emirler vermeleri sonucu içine düştükleri durumdan kurtul­
Psikojenez çalışmalarında şu yasayı kullanırız: Bilinçli
mak için benden yardım isteyen insanların gerçek öyküleri...
olarak düşünülen her düşünce, bilinçaltını etkiler ve bu etki,
düşüncedeki güç ve arzunun derecesine bağlı olarak eyleme
ZAMAN BARAJLI MUCİT
dönüşür.
Uzun yıllar önce, müthiş icatları olan bir insan tanıdım.
Bugün yaygın olan inanç bu yasanın tam tersidir. Bir­
Harika fikirleri vardı ve bunları hayata geçirmişti. Birçok
çok insan kadere inanıyor. Sayıları oldukça fazla olan bu ka­
yararlı şey icat etti. Peki neden ona "zaman barajlı mucit" di­
derciler, hayatın Tanrı tarafından önceden takdir edildiği şe­
yorum? Çünkü başarıya ulaşmasını engelleyen çok kötü bir
kilde tezahür ettiğine, onu hiçbir biçimde değiştiremeyecek­
huyu vardı. Sürekli, "Bütün büyük mucitlerin yaşamlarını
lerine, hayatlarının kontrolünün asla kendi ellerinde olmadı­ inceledim; on iki yıllık mucitlik geçmişi olmayan bir mucit
ğına inanırlar. "Hayat beni oradan oraya sürükledi," diyen başarılı olamıyor" diyordu. Sonunda kendisini yararlı icatlar­
insanlara sık sık rastlarız. Sık sık da, "Bunlar başıma niye dan alıkoyan maaşlı bir işe girdi. Kendi yasasını kendi koy­
geldi?" diye sorup dururlar. Başlarına geleni sürekli 'kötü muştu ve sonuç elbette çok üzücüydü.
yazgıları'na bağlarlar. "Hiçbir işim yolunda gitmiyor artık"
yorumu da başka bir kaderci anlayışın ü r ü n ü d ü r .
RENKLİ MENDİL
Kadercilerin dünyasında batıl inançlar çok geçerlidir ve
"Şans Meleği" büyük önem taşır. Çevremizde "Şansa bak", Burada suçlu, küçük, zararsız bir renkli mendildi. Ola­
"Bu günlerde şansım yaver gitmiyor", "Şansım varmış ki bu yın kahramanı olan kadın kendisi için şöyle bir yasa oluştur­
iş oldu" ya da "Kısmetsizliğimden elimdeki her şeyi yitirdim" muştu: "Ne zaman renkli bir mendil kullansam burnum şişi­
gibi yorumlara sık sık rastlanz. "îyi şans ya da kötü şans; yor. Demek ki mendilin üzerindeki küçücük pembe gül

32 33
% 100 DÜSÜNCE GÜCÜ İste ve Sahip Ol
goncası baskısı burnumu kızartıyor." Kendini-yönetmenin verdiğimiz emirleri değiştirmekle başlamalıyız. Ancak, bi-.
yanlış kullanımının bir başka örneğiydi bu da. Gerçekten de linçli olarak yeni bir hayata başlamaya karar versek de bilin­
kadın her renkli mendil kullandığında burnu şişiyordu. Ku­ çaltına yeni düşünce biçimimizi işlemedikçe o, bir hafta, bir
maşın boyasından mı kaynaklanıyordu bu? Hayır, yalnızca ay, bir yıl önce verdiğimiz emirleri yerine getirmeyi sürdü­
rür. Tek bildiği şey bize hizmet etmektir ve bunu iyi yapar.
bir yasayı eyleme geçirmişti.
Bilinçaltı, emirlerimizi değiştirinceye dek onları yerine getir­
meyi sürdüren sadık bir hizmetkârdır. Onun bildiği ve uygu­
PATLAYAN SİVİLCE ladığı emirler aslında bizim kendimizle ilgili inançlarımızdir.
Bizim mahallede oturan bir çocuk, yüzündeki bir sivil­ Hiç, bir süre enerji kaybettiğinizi, kolayca yorulduğunu­
cenin neden olduğu kan zehirlenmesi sonucu hayatını kay­ zu, her bulaşıcı hastalığa yakalanacak kadar zayıf düştüğü­
betti. Tanıdığım bir aile de bu olaydan çok etkilenerek kendi­ nüzü düşündüğünüz oldu mu? Olduysa ve sonuçta düşündü­
si için bir yasa oluşturdu. Aileden birinin yüzünde bir sivilce ğünüz şey başınıza geldiyse şaşırmayın. Emir alıcı ve uygu­
çıksa, bu kişi bir anda ilgi odağı oluyordu. Boynunun üst ta­ layıcı bölümler tam bir uyum içinde demektir. Evet, bilinçal­
rafındaki herhangi bir kabartı ölümcül bir belirti olarak gö­ tı sürekli olarak, istediğimizi düşündüğü şeyleri deneyimle-
rülüyor, hemen antiseptiklerle, iyotlarla ilk m ü d a h a l e yapı­ memizi sağlamaktadır.
lıp hasta acele doktora yetiştiriliyor ve korku dolu bekleyiş
Şimdi bilinçaltını yeniden nasıl düzenleyeceğimizi, eski
başlıyordu. Oysa, biliyoruz ki bu çeşit kan zehirlenmeleri
olumsuz kalıpları yeni ve olumlu olanlarla nasıl değiştirece­
gerçekten çok nadirdir. Bu tip cilt hastalıklarına sahip yüz
ğimizi öğreneceğiz. Bu da belirli bir teknikle sağlanabilir.
binlerce genç çok az ya da hiç ilgi gösterilmeksizin hayatta Kendini-yönetme, öğrenilmesi gerekli bir sanattır.
kalırken bu ailenin iki üyesi yüzdeki cilt rahatsızlıklarından
kaynaklanan kan zehirlenmesi sonucu çok ağır biçimde has­
PARLAK BİR YAŞAM İÇİN KENDİNİ-YÖNETME
talandılar. Evet, kendi yasalarını oluşturup bu sonucu hazır­
lamışlardı.
Bu hayatımın dönüm noktası.

HER GÜÇLÜĞÜN ÜSTESİNDEN GELMENİN BİR YOLU Geçmişi siliyorum. Gelecek ise seçimimi yapmamı bekli­
yor.
VARDIR
İşte bu anda yarınlarıma yön veriyorum.

Ne kadar şanslıyız ki kendi kendimize yarattığımız bu Geçmişte yaptığım tüm hatalar için kendimi bağışlıyo­
rum.
güçlüklerin üstesinden gelebilme olanağına da sahibiz. Ken­
dimiz için hazırladığımız rahatsız yataklarda sonsuza dek Geçmişi unutarak yeni bir hayata başlıyorum,
uyumak zorunda değiliz. Çözüm, bilinçaltımızı yeniden dü­ 'Kendini için yalnızca deneyimlemek istediğim şeyleri se­
çiyorum.
zenlemekte yatıyor.
Bilinçaltı bedenin mimarı olduğundan, işe daha önce Seçtiklerim: (Kendiniz seçin: Sağlık, zenginlik,' bolluk,

34 35
% 100 DÜSÜNCE GÜCÜ
mutluluk, arkadaşlık, başarı -bilinçaltı istediğiniz şeyi
sunmak için gerekeni yapacaktır.)

ÎSTE-SENÎN OLSUN!
4

K E N D İ N İ Z OLMA C E S A R E T İ N İ G Ö S T E R İ N

Hepsinden önemlisi, kendine karşı dürüst olmandır


Gece gündüz bu doğruluğu izlersen
Kimseye karşı yanlış olmazsın
SHAKESPEARE, Hamlet

Kentin ana caddelerinden birinin köşesinde durun ve


gelip geçen insanları şöyle bir izleyin... ne kadar gergin ve
endişeli görünüyorlar değil mi? Çünkü kendilerini reddedi­
yorlar. Hiçbirimiz kendimizi kabullenemiyoruz. H e p başka­
larının bizi kabullenmediklerini söyleriz, ama bu doğru de­
ğildir. Kendi kendimizi kabullenemiyoruz ve bu durum da
yüzümüzden rahatlıkla okunabiliyor.
Bir güzel konuşma öğretmeni sınıfında ders veriyor:
"Konuşurken yüz ifadeniz sözlerinizle uyum içinde olsun. Ör­
neğin, eğer cennetten söz ediyorsanız, gözleriniz parlamalı,
yüzünüz ışık saçmali. Eğer cehennem hakkında konuşuyor­
sanız... şey, sadece günlük ifadenizi takının yeter." Günlük
ifadeniz nedir? Kendisini kabullenmeyen, kendisini tümüyle
yadsıyan bir insanın ifadesi mi?

37
36
"Kendiniz Olma Cesaretini gösterin
% 100 DÜSÜNCE GÜCÜ
GERÇEK BENİNİ KEŞFETMEK
KENDİNİ KABULLENME SAATİ

Ne kadar mükemmel olduğunuzu biliyor musunuz? Ya- . Bir insan kendini arıyorsa, kaybettiği yere bakmalıdır.
ratıcı'nın imajı ve suretisiniz siz. Yüce Düşünce'nin görkemi Acaba hiç tanımış mıdır kendisini?
için giriş ve çıkışları oluşturuyorsunuz. Tüm Bilgelik ve Güç Hatırlıyorum, bir adam "Herkes kendisini bulmaya çalı­
sizinle ifade edilmiş. Sizin gerçeğiniz bu. Gerçek Benlik bu. şır, ama sadece olgun olanlar bunu başarır. Kararlı bir bi­
"Evrenin en vazgeçilmez varlığı sizsiniz. Nerede olduğu­ çimde arayışa girmek de olgunluğun ilk adımıdır" demişti.
nuz, ne olduğunuz, hayatınızın ne denli büyük ya da küçük Bir gün bir VÎP (Çok Önemli kişi) karşımda oturarak
olduğu önemli değil; kendi dünyanızın merkezi sizsiniz ve "En önemli sorunum" demişti, "kendimi bulmaktır." Meraklı
daima da Öyle olacaksınız" diyor Frances Wilshire "Sen" adlı bir yüzle ona bakıp sordum: "Pekâla, kendini bulmayı başa-
küçük kitabında. Şunu da ekliyor. "Bu durum egotizm değil, rabilseydin eğer, nasıl birini bulmak isterdin?"
egoizm olarak değerlendirilmelidir. Egoizm, gerçek Ben'ini Kafası bir anda karıştı; birkaç dakika hiç konuşmadı,
tanımaktır." sonra yavaş yavaş düşündüklerini söylemeye başladı: "Şey
H e m e n şu anda gerçek Ben'inizi tanımak ve kabullen­ çok basit... John Fitzgerald gibi olmak isterdim... Kendisi
mek için bir başlangıç yapmanızı önerebilir miyim? İşe, bir hem şirketinin hem de kulübünün başkanı... Birçok uygar
"kendini kabullenme saati" belirleyerek başlayabilirsiniz. faaliyeti var... Üstelik çok da zengin... herkesin gözünün üs­
tünde olduğu çok önemli bir adam o."
Her gün tek bir kendini reddetme düşüncesine dahi yer ver­
meden, bir saat için olduğunuz gibi kabul edin kendinizi. "Ama,",diye karşılık verdim, "sen kendini bulmaya ça­
Gerçekten kim olduğunuzu biliyorsanız yapabilirsiniz b u n u . lışmıyorsun! Sen J o h n Fitzgerald'ı bulmaya çalışıyorsun!" O
odur, sen de sen. Oysa her biriniz hayatını kendi özgünlü-
İNSAN KENDİSİNİ KÜÇÜMSEME EĞİLİMİNDEDİR ğüyle ifade eden eşsiz varlıklarsınız. Eğer aynı olsaydınız,
birbirinizin varoluş nedenini, anlamını yok ederdiniz. 'Ken­
tnsan kendisini küçümser ve sürekli başkalarıyla karşı­ dini bulmak' tanımı kafa karıştırır. Kendinizi hiç yitirmedi­
niz ki. Hayır, bu kendini bulmak değil, zaten orada olan ger­
laştırır. çek Ben'ini ortaya çıkarmak meselesidir. Nerede? Sizden
Yalnız bir insan dünyada ne yapabilir? Çok şey. Büyük ayrı, sizin dışınızda bir yerde değil.
işler başarabilir. Kendi gerçek Ben'inin, içindeki Yüce Güç'
"Hepimiz içimizdeki mükemmel yüce Ben'i ortaya çıkar­
ün farkına varan insan olanaksız denen şeyi başarabilir.
maya çalışıyoruz. Gömülü bir hazineyi ortaya çıkartmaya
tnsan bilinçli olarak düşünebildiği, güvenle beklediği ve
benzetebiliriz b u n u . Yıllardır kafamızda olan ve gerçek ben­
mümkün olduğuna inandığı her şeyi yapabilir. Evren sınır
liğin ortaya çıkmasını engelleyen korku dolu, olumsuz dü­
koymaz; biz inançlarımızla sınırlarız kendimizi.
şüncelerden kurtulmamız gerekir öncelikle."
"Sanırım nereye varmaya çalıştığınızı anlıyorum," dedi

38
39
% 100 DÜSÜNCE GÜCÜ "Kendiniz Olma Cesaretini Gösterin
K a r ş ı m d a k i a d a m . "Söz k o n u s u b u o l u m s u z y a d a k o r k u dolu b i t t i . B u r a y a h e m e n b a ş k a birini b u l u r s a n ı z iyi e d e r s i n i z .
düşünceler nedir peki?" D a y a n a m ı y o r u m ! Artık d a y a n a m ı y o r u m ! " diye a ğ l a m a k l ı bir

"Sayılamayacak kadar çokturlar" d e d i m , " î ş t e bir kaç halde noktaladı konuşmasını.


t a n e s i : Bencillik, g u r u r , benlik davası, sürekli k e n d i n i h a k l ı B a y a n J o h n s o n e r t e s i s a b a h k a p ı s ı n ı n ö n ü n d e imzasız
görme saplantısı, kıskançlık, k e n d i n e acıma, kin, hile, kendi­ bir m e k t u p b u l d u . "Bire ü ç , y a p a b i l i r s i n " diye başlıyordu
n i s u ç l a m a , ç e k e m e m e z l i k , güvensizlik, h e p eleştirel d a v r a n ­ m e k t u p . M e k t u b u y a z a n kişi, P a u l ' u n T i m o t h y ' y e yazdığı
m a , n e f r e t , güvensizlik, çaresizlik, d ü ş m a n l ı k v e d a h a birçok m e k t u p t a n bir a l ı n t ı d a y a p m ı ş t ı :
şey." Ç ü n k ü T a n r ı bize k o r k u değil;
" A n l ı y o r u m ! E v e t , a n l ı y o r u m ! " diye h e y e c a n l a karşılık Güç
v e r d i , " B e n i m için var o l m a y a n bir benliği b u l m a y a çalışır­ Sevgi
ken k e n d i gerçek B e n ' i m i i n k â r e d i y o r d u m . T a n r ı Alemi'ni
V e k u s u r s u z d ü ş ü n e n bir r u h b a h s e t m i ş t i r .
k e n d i i ç i m i z d e a r a m a m ı z ı , gerisinin geleceğini söyleyen İsa
B u s a t ı r l a r ı o k u y u n c a B a y a n J o h n s o n ' u n bir s ü r e d i r
çok h a k l ı y m ı ş m e ğ e r s e . "
d u y d u ğ u k o r k u bir a n d a yok o l m u ş t u . E v e t , k o r k u üç-bir
m a ğ l u p o l m u ş t u v e B a y a n J o h n s o n g ü l m e y e b a ş l a d ı , işini
B İ R E Ü Ç , YAPABİLİRSİNİZ a r t ı k s ü r d ü r e m e y e c e ğ i s a ç m a l ı ğ ı n a i n a n d ı ğ ı için k e n d i s i n e
g ü l ü y o r d u . B i r d e n d e v a m edebileceğini a n l a d ı . Ç ü n k ü h a y a t
M a r g a r e t Blair J o h n s o n kilisede p a p a z l ı ğ a b a ş l a d ı k t a n o n u n l a birlikti, o n a karşı değil. O g ü n d e n s o n r a işini o l d u k ç a
kısa bir s ü r e s o n r a işi b ı r a k m a n o k t a s ı n a n a s ı l geldiğini Gui- başarılı bir şekilde s ü r d ü r ü r k e n b i r k a ç k i t a p v e m a k a l e d e
deposts Dergisi'ndeki bir makalesinde anlatmış. New y a z d ı . O üç sözcük h a y a t ı n ı n d ö n ü m n o k t a s ı o l m u ş t u : Bire
York'un ü s t k ı s ı m l a r ı n d a , b i r b i r i n d e n o l d u k ç a u z a k ü ç kilise­ üç yapabilirsin.
n i n bir p a p a z t a r a f ı n d a n i d a r e e d i l m e s i gerektiği bir bölgeye
H a y a t ı m ı z b o y u n c a böyle çelişkili d u r u m l a r d a kalırız
g ö n d e r i l m i ş t i . H e r p a z a r b u ü ç kilisede b i r d e n görev y a p m a s ı
sık sık. "Artık s ü r d ü r e m e y e c e ğ i m , y a p a m a y a c a ğ ı m " diye
g e r e k i y o r d u . Kocası d e n i z a ş ı r ı görevdeydi. İki bebeği v a r d ı .
t e p k i gösterdiğimiz d u r u m l a r d a . Ama b i r e ü ç , y a p a b i l i r i z ;
O n u n için işler s ü r e k l i k ö t ü y e gidiyordu, a m a asıl fırtına bir
ç ü n k ü t ü m h a y a t bizimle birlik, hiçbir şey bize karşı değil.
cumartesi akşamı k o p t u . D ı ş a r ı d a ısı sıfırın a l t ı n d a y d ı ve
Bize k a r ş ı y m ı ş gibi g ö r d ü ğ ü m ü z şeyler a s l ı n d a k e n d i y a r a t t ı ­
k a r y a ğ ı y o r d u . Kalorifer k a z a n ı p a t l a d ı ğ ı n d a s a a t geceyarısı-
ğımız şeylerdir. G e r ç e k B e n ' i n k a r ş ı s ı n d a yer alabilecek h i ç ­
n a y a k l a ş ı y o r d u . E s k i bir m a h a l l e d e o t u r u y o r d u . Bir k o m ş u ­
bir güç y o k t u r h a y a t t a .
s u y a r d ı m ı n a gelip y a n g ı n ı s ö n d ü r d ü a m a , B a y a n J o h n s o n
ç o k t a n k a r a r ı n ı v e r m i ş t i ; d a h a fazla s ü r d ü r e m e y e c e k t i b u işi.
Geceyarisı olmasına karşın kendi m e z h e b i n i n yöneticisine t e ­ ASLA YALNIZ D E Ğ İ L S İ N İ Z
lefon e t t i . O s ı r a d a p a r a l e l telefonların da açıldığını d u y d u ;
k o m ş u l a r ı d i n l i y o r l a r d ı . Yine d e a l d ı r ı ş e t m e d i ; yöneticisine G ü n l ü k ' k e n d i n i k a b u l l e n m e ' s e a n s ı n d a , yalnız o l m a d ı ­
t ü m olayı a n l a t t ı k t a n s o n r a , " P e k â l â , b e n i m b u r a d a işim ğınızı, H a y a t ı n B ü t ü n ü ' n ü n içinizde o l d u ğ u n u d a d ü ş ü n ü n .

40 41
% 100 DÜSÜNCE GÜCÜ Kendiniz Olma Cesaretini Gösterin
Üzerinde bulunduğunuz toprak kutsaldır. Bütün yaratıcılık, lik, güç ve Sevgi'ye inanmalıyız. Hepimiz aynı Kaynak'tan
hayatın t ü m gücü ve mucizesi sizinle yaşar; istek ve beklen­ geliyoruz. H a t a yapabiliriz, ama ne fark eder! H a t a , h e r h a n ­
tilerinizi doyuma ulaştırmak için gerekli her şeyi verir. gi bir kimsenin bir şeyin nasıl yapılması gerektiği konusun­
Korkunun bir sürü çocuğu vardır: Kıskançlık, nefret, daki fikrinden başka nedir ki? Doğruyu kim bilebilir ki?
kin ve şimdiye dek söz edilen t ü m olumsuz düşünceler kor­ Kendiniz olursanız h a t a yapmazsınız. Mutlaka kendiniz ol­
k u n u n çocuklarıdır. Korkunun bizi yönetmesine izin verecek malısınız. Eski bir özdeyiş, Hiç hata yapmayan kişiler, hiçbir
miyiz? Böyle bir zorunluluğumuz yok. Tanrı bize korku ver­ şey yapmayanlardır, der. Gelecek sefere daha iyisini yapma­
medi. Varlığımızın üzerine çökmüş birer felaket olan bu ço­ nın yollarını hatalarımız sayesinde bulmaz mıyız? H a t a l a r
cukları biz benimsedik. Tanrı bize sevgiyi verdi ve gerçek bazen pahalıya mal oluyorlarmış gibi görünebilirler, ama as­
sevgi korkuyu defeder. Korkuyu defeden bu gerçek sevgi lında öyle değildir. Sonuçta hiçbir şey yitirmezsiniz. Siz bir
nedir? Ben'i sevmek, içimizdeki Güç'ün bizim vasıtamızla Sonsuz Kaynak'tan geliyorsunuz ve Sonsuz'dan hiçbir şey
her şeyi yapabileceğini idrak etmek demektir. Bizi yaratan alınamaz. Evet, yalnızca geriye dönün ve yeniden deneyin.
yüce Sevgi'dir. Sevgi bizi yaratıp boşlukta, düşmanca bir or­
t a m a bırakmadı. Sevgi bizi yaratıp imkânsızlıklar içine terk EN BÜYÜK ARZUNUZ NEDİR?
etmedi.
Yaratıcımız bizi koşulsuz bir sevgiyle sever. Kim oldu­ Başarısız olmanızın olanaksız olduğunu, istediğinizi
ğumuza, nerede yaşadığımıza, hayattaki pozisyonumuza mutlaka elde edeceğinizi bilseydiniz ne yapmayı, gerçekten
bağlı değildir bu sevgi. H e r h a n g i b i r kişiye, y e r e , koşula v i - ne yapmayı isterdiniz? Hayatınızdan m e m n u n m u s u n u z ,
da o r t a m a bağlı değildir. Koşulsuz Sevgi bizimle yaşar ve
yoksa istekleriniz doğrultusunda bazı değişiklikler yapmayı
korkuyu defeder. D a h a ötesi, bu koşulsuz Sevgi her yerde
arzuluyor musunuz? Kaderin elinde oyuncak olduğunuza mı
mevcuttur. Nereye gidersek gidelim Sevgi'yi bulabiliriz. Ya­
inanıyorsunuz yoksa? Bu kesinlikle doğru değil; kuralları
bancı diyarlara gittiğimizde Sevgi'nin değişik ifade biçimle-
koyan, yöneten sizsiniz. Başarısız olmanız m ü m k ü n değil.
riyle karşılaşırız. Tanrı kendisini, bireyselleştirmemiz, ayrı
Düşlerinizi gerçekleştirebilirsiniz. Nasıl yapmanız gerektiği­
ayrı ifade etmemiz, kişiselleştirmemiz için bize teslim etti.
ni anlarsanız amaçlarınıza ulaşabilirsiniz. Anahtar, kendini-
H e r birimiz O'nu kendi bilgimiz ölçüsünde ifade ediyoruz.
yönetme'dir. H e r şey sizde başlar.
Emerson, "Tarih" adlı kitabında, "Tüm insanlar ortak
T A K L İ T İNTİHARDIR bir bilince sahiptir. Düşünce'nin üstünlüğünü kabul eden
insan özgürlüğünü kazanır. Bu insan, Eflatun'un düşüncele­
insan kendisini reddettiği z a m a n , Hayat'ı reddediyor rini hissedebilir; herhangi bir zamanda bir insanın başına
demektir, tnsan kendisini suçladığında, Hayat'ı suçlamakta­ geleni anlayabilir. Evrensel bilince dahil olmayı başaran
dır aslında. "Taklit intihardır" der Emerson, insan başarılı insan, olan ya da olacak her şeye katılmış demektir. Tek ve
ve mükemmel olabilmek için başkalarını taklit etmek zorun­ egemen vasıta bu olduğu için... her birey Evrensel Zekâ'nın
da değildir. Hepimiz varlığımız vasıtasıyla ifade edilen Bilge- bedenlenmiş halidir" diyor.

42 43
% 100 DÜŞÜNÇE GÜCÜ 'Kendiniz Olma Cesaretini Gösterin

Denizdeki balık gibi biz de Düşünce'nin sonsuz denizin­ Büyük bir bireyci olan Henry David Thoreau, "Herkes
de ilerliyoruz. O çevremizde ve içimizden akıp gidiyor. Her duyduğu t r a m p e t sesine doğru yürümeli", diye yazıyor, "Her
gereksinmemizi karşılıyor. Eflatun gibi düşünebiliriz; fakat birimizin ayrı bir trampetçisi var; başkasının trampet sesine
tıpkı deniz, balığın kendi sonsuz kaynaklarından ne kadarını doğru yürüyenler hayata uyum sağlayamazlar."
kullandığına dikkat etmediği gibi, Evrensel Bilinç de onun George C h a p m a n ise şöyle yazıyor:
ne kadarını kullandığınıza aldırış etmez. Kendi kendisinin yasası olan insana hiçbir yasa gerekmez
İbrahim Peygamber'e söylenmiş şu sözler bize de söy­ Hiçbir yasayı çiğnemez o ve gerçek bir kraldır.
lenmiş demektir: Görebildiğiniz tüm toprakları size verece­
ğim. (Jenesis 13:15)
Yukarıda sözünü ettiğim, kendisi için t u t u m l u , başkala­
"Evrenin yaratıcı Güç'ü sizin vasıtanızla iş görüyor"
rına karşı cömert olan bu adam duyduğu trampet sesine
demiş Robert Collier, 'Yüksek Potansiyelin Yasası' adlı kita­
doğru yürüyor. G ü n ü m ü z d e birçok insan kitlelerin t r a m p e t
bında, "Gelmiş geçmiş en büyük çıkışı olabilirsiniz o gücün.
sesine uyum sağlamaya çalışıyor. Kendi iç rehberlerini dinle­
Yapmanız gereken yalnızca şekil verecek kalıbı hazırlamak­
mek yerine, başkalarının beklentisi doğrultusunda hareket
tır; o kalıp da düşüncelerinizle biçimlenir. En büyük arzunuz
etmeye çalıştıklarından sinir hastası olup bunalıma giriyor,
nedir? En çok istediğiniz şey nedir İnanın ve sahip olun. En
kuvvet haplarıyla, sakinleştiricilerle yaşıyorlar.
önemli düşünceniz bu olsun, düşüncenizi bunda yoğunlaştı-
Bizimle bireysellik kazanan büyük Evrensel Bilinç, biz­
rın. O zaman bu düşüncelerin gerçekleşmesi için gereken her
lere seçim hakkı da sunuyor. Ya cesur olup istediğimiz şeyi
şeyi kendinize çekersiniz."
yapar ya da güvenlik içinde olmayı seçip başkalarının iste­
diklerini yaparız. Herkes kendisi hakkındaki inancına göre
KENDİNİZ OLMA CESARETİNİ GÖSTERİN
Düşünce'yi kullanır. Yaşadığımız deneyimler, kendimizle il­
gili inancımız, bilinç denilen şeyi oluşturur. "İnandıklarınız
Bir milyon doların üzerinde varlığa sahip bir adam tanı­ size uygulanacaktır" der Yüce Öğretmen.
yorum. Oysa onu görseniz, çok sınırlı bir geliri olduğunu dü­
ş ü n ü r s ü n ü z . İki takım elbisesi, iki gömleği, muhtemelen iki
DÜŞÜNCELERİNİZİ SEÇME CESARETİNİ GÖSTERİN VE
çift de çorabı vardır. Halbuki tanıdığım en cömert insanlar­ ONLARI İYİ KORUYUN
dan birisidir. Bir fikri ya da projeyi desteklemek için gözünü
kırpmadan yüz bin dolar harcayabilen bu adam kendisi için
Düşün ve Zengin Ol adlı kitabında Napoleon Hill şöyle
bir kuruş bile harcamaya yanaşmaz. Birinci sınıf yerlerde se­
yazar:
yahat etmeyi, lüks şeylere para harcamayı israf olarak de­
ğerlendirir. Ona göre parayı gerçek anlamda kullanmak ya "Yalnızca düşünceleriniz üzerinde mutlak bir kontrole sahipsi­
da inandığı bir projeyi desteklemek üzere bekletmek çok niz. Bu insan için en önemli ve heyecan verici gerçektir. Bu insanın
daha akıllıcadır. Bu insan hayatını değiştirmeyi düşünmü­ yüce doğasını yansıtır. Yazgınızı bu ilahi ayrıcalık sayesinde yön­
yor. Bu da onun seçtiği yaşam biçimi.
lendirebilirsiniz. Kendi düşüncelerini yönetemeyen kişi, başka hiç-
44 45
% 100 DÜSÜNCE GÜCÜ 'Kendiniz, Olma Cesaretini Gösterin
şıyor, hareket ediyor ve varlığımıza sahip oluyoruz. Beyin ve
bir şeyi yönetemez kuşkusuz. Sahip olduklarınıza ilgisiz kalmanız
Düşünce farklı şeylerdir. Birine "büyük bir beyin" demek as­
gerekiyorsa, bunlar maddi şeyler olsun. Düşünceniz sizin ruhsal
lında yanlış bir terim kullanmaktır. Beyin düşüncenin aracı­
varlığınızdır! Onu dikkatle koruyun ve kullanın. İrade gücü size
dır. Radyonun ses dalgalan denizinden birkaçını alıp algıla­
bunun için verilmiştir." nabilir hale getirmesi gibi, beyin de düşünce denizinden bazı
düşünceleri bulup çıkarır. Düşünce evrenseldir, her yerde
Birçok insan kendi hayatının hâkimi olmadan cennetin mevcuttur. Bir bölgeye ya da bir kişiye özgü değildir. O
kapılarını zorlayabileceğini sanır. İncil'de, "İçimizdeki cennet halde düşünmek demek, Düşünce'yi kendi algılamamız ölçü­
alemi" denen kutsal mirasımıza girmeden önce düşünceleri­ sünde kullanmak demektir.
mize hâkim olmayı öğrenmek zorundayız. Cennete kestirme­
den girmek işe yaramaz. Arka kapıdan içeri süzülemeyiz ya Ünlü bir doktorun söylediği şu sözleri çok beğenirim:
"Beyin, karaciğerin safra salgıladığı gibi düşünce salgıla­
da çitin üzerinden atlayıp giremeyiz. Çünkü içeri girdikten
maz."
sonra, arkamızda tamamlanması gereken birçok iş bıraktığı­
mızı, görüp geriye dönmek isteyebiliriz. Düşünce, beynin içinde ya da uzayda herhangi bir
yerde değildir. Zaman gibi uzay da insana ait bir kavramdır
ve onun seçtiği iki noktaya dayanır. Uzayın "ölçülebilir" olu­
"Dar kapıdan girin: çünkü mahvoluşa götüren yol ve kapı
şu yalnızca insanın zannıdır. Bu ölçü tümüyle görecelidir.
geniş olduğu için oradan giden çoktur:
Düşünce evrenseldir. Sınırsızdır. Hiçbir şey Düşünce'yi ku-
Hayata götüren yol ve kapı dar olduğu için onu bulan az şatamaz. Düşünce âlemi, insanın kafatasına hapsedilemez.
olur." Beyin hücrelerinin sayısının bu işte hiçbir rolü yoktur.
Önemli olan, Düşünce'yi nasıl kullandığımızdır. Dolayısıyla,
Dar yoldan girmek, bir yasa ve düzen evreninde yaşadı­ Evrensel Depo'dan fikirler almak için bilincini açan kişi, yal­
ğımızı idrak etmektir. "Düzen, cennetin ilk kuralıdır," den­ nızca aldığı eğitimle kazandığı niteliklerine güvenen kişiden
miş. Hayatımızı düzene sokmak için düşüncelerimize hâkim daha etkili bir düşünürdür.
olmak zorundayız. Bu her zaman kolay olmaz. Birincisi, ger­ G ü n ü m ü z ü n en üzücü olaylarından biri, sadece üniver­
çekleşmesini gerçekten istediğimiz düşünceleri seçmemiz ge­ site mezunu olduklar» için birtakım insanların ötekilere ter­
rekir. İkincisi, düşüncelerimizi başkalarının etkileme tehli­ cih edilmesidir. Oysa, üniversite mezunu olmayan bir kişi
kesine karşı korumamız gerekir. Üçüncüsü ise yeni fikir­ daha yetenekli, daha yaratıcı ve alanında daha bilgili olabi­
lerimizle çatışan eski kalıplardan kurtulmamız gerekir. İşte lir pekâlâ. Birçok kişi için diplomalarını rulo yaparken be­
ancak o zaman kendint-yönetmeyi öğrenebiliriz,. yinlerini de birlikte sardıkları söylenir. Emin olun, girişimci­
liklerin! ve başarı duygularını da daha o günlerden diplo­
DÜŞÜNCE DENİLEN ŞEY NEDİR? mayla birlikte rafa kaldıranlar vardır.
Tüm insanlık ortak bir Bilinç'e sahiptir; bu Evren'in
Düşünce denizinde yaşadığımızı söylemiştik. Orada ya- Yaratıcı Bilinci'dir. Buna Emerson, "Ruh Üstü"; İsa, "Baba";

46 47
% 100 DÜŞÜMCE G Ü C Ü Kendiniz Olma Cesaretini Gösterin

doğu dinlerinin büyük öğrencisi Paul Brunton, "Üst Ben"; ni bilir. Sonsuz Zekâ, hayatın en küçük birimi atomda bile iş
büyük sosyolojist D r . Pitirim Sorokin, "Bilinçüstü" diyor. Di­ başındadır. Yalnızca korkularımız, endişelerimiz, çeşitli
ğerleri de bunu "Süper Bilinç" ya da "Tanrı" olarak adlandırı­ streslerimiz içeri girebilirler. Bilinçaltı, yalnızca bedenin ko­
yorlar. ruyucusu değil, bedenimizin ve hayatımızın kurucusudur
aynı zamanda.

BİLİNCİN İKİ GÖRÜNÜMÜ


İSTEDİĞİMİZE SAHİP OLABİLİRİZ
Tüm insanlığın ortak bir Bilinç'i olmasına karşın, bu Bi-
linç'in iki görünümü, iki fonksiyonu ya da kullanımı var. Bi­ Hayatın işleyişine dair çok az şey biliyoruz. Örneğin,
linçaltına, bilinçsizlik ya da sübjektif bilinç diyenler var, elektriği doğal bir olay olarak kabul ediyoruz. Fişi prize so­
a m a ben bilinçaltı diyorum. Bilinç, Düşünce'yi farkında ola­ kunca odamızın aydınlanacağını ya da tost veya kahve maki-
rak kullanmanızdır. Uyanık bilinç olarak düşündüğünüz namızı çalıştırabileceğimizi biliyoruz. Elektriği nasıl kullan­
b u d u r ; uyanık olduğunuz saatlerde kullanırsınız o n u . Bilin­ mamız gerektiği konusunda uyarıldık, ama neyin, nasıl
çaltı ise aklınızın farkında olmadığınız bölümüdür ve onda gerçekleştiğini bilmiyoruz. Ben de elektrik hakkında çok az
dokuzu denizin altında olan buzdağına benzetilebilir. D ü ş ü n - şey biliyorum. Örneğin, elektrik kablosunu su dolu bir t ü p ü n
ce'nin sadece küçük bir bölümünü bilinçli olarak kullanır­ içine sokmayı d ü ş ü n m e m ; çünkü biliyorum ki böyle bir şeye
sınız. Bilinciniz ya da bilincim dediğim zaman, unutmayın ki kalkışırsam hayata hemen veda etmek zorunda kalırım. Ya
Evrensel ya da Büyük Bilinç'in tarafımızdan kullanımını da çıplak kablolara elimi sürersem şok geçireceğimi de bili­
kastediyorum. Düşünce'yi belirli kullanımımıza göre t a n ı m ­ rim.
lanırız, ayırt ediliriz ve bireyselliğimiz de b u r a d a ortaya Çoğumuzun idrak edemediği şey, hayata d i r e n m e n i n ,
çıkar. başkalarından nefret etmenin ve onları suçlamanın ya da ça­
Bilinç sadece uyanık olduğumuz zaman iş başındadır; balayıp mücadele ederek stres oluşturmanın çok d a h a tehli­
a m a Düşünce'nin. bilinçaltı kullanımı yirmi dört saat sürer. keli olduğudur. Bilinçaltının çalışması hakkında birazcık bil­
Bilinçaltı beden fonksiyonlarını düzenler. G e ç saatte gimiz olsa, kusursuz çalışması için engelleri kaldırmanın ne
akşam yemeğini yiyip, uyurken devam edecek olan sindirim denli önemli olduğunu anlarız. H a y a t t a bilinçaltını temizle­
olayını düşünmeden buzur içinde yatabilirsiniz. Bedenimizi mekten daha önemli bir şey yoktur. Bilinçaltını anlayarak
r a h a t bıraktığımızda bilinçaltı ne yapması gerektiğini bilir. kullanmak, öğrenebileceğimiz en önemli şeydir. Evrensel Bi­
Bedenin fonksiyonlarını hızlandırmak ya da yavaşlatmak linçaltı öylesine akıllıdır, her şeyi bilendir ve o kadar duyar­
için başkaca bir şey yapmak zorunda değiliz. Gerektiği gibi lıdır ki her talebimize karşılık verir; her isteğimizi yerine ge­
yaşayanların, organ ve hücrelerin çalışmalarını düşünmeleri tirir. Ona ilettiğimiz her düşünceyi ya da öneriyi tatbik eder.
gerekmez; düşünenler açıkça bilinçaltına güvenmiyorlar de­ O halde neden her zaman mutsuz oluyor ya da arzuladığımız
mektir. Bilinçaltinız bedeninizi nasıl yöneteceğini, fonksiyon­ şeyleri elde edemiyoruz?
larını kusursuzca yerine getirmesi için ne yapması gerektiği-

48 49
%100 DÜSÜNCE GÜCÜ Kendiniz Olma Cesaretini Gösterin
HAKİMİYETİ ELE GEÇİRMEK rettiğimiz şeyi tam olarak gerçekleştirmek için Bütün'ü dü­
zenleyerek bizim için çalışır. Seçtiğimiz şeylere sahip olabili­
Hayatımıza hâkim olmanın yolu bilincimizi kullanmak­ riz. Bu yüzden akıllı seçimler yapmalıyız.
tan geçer. Bir şeyi düşündüğümüz zaman, tıpkı toprağa eki­
len t o h u m u n meyve veren ağaca dönüşmesi gibi bu düşünce KENDİNİ-YÖNETME
de gelişmeye başlar. Tohum toprak altında kaldığı sürece
yalnızca kendini tekrarlamayı, türünü devam ettirmeyi bilir.
Yönetme işini yürüten bilinçtir. Gelişim çemberini başlatan Şu anda aklımı, fikirleri almak üzere açıyorum. Biliyo­
düşünce tohumlarını ele alırsak görürüz ki hangi tohumu rum, ki sonsuz bilgi ve daha önce denenmemiş yaratıcı fikir­
ekeceğimizi seçmek bize kalmıştır. Salatalık sevmeyen biri­ lerle dolu bir kaynağa sahibim. Tek Bilinç'i kullanmak için
nin bahçesine salatalık ekmesi saçma olur. Düşünce bahçe­ gereken her şeyi içgüdüsel olarak biliyorum. Yaşamımı olum­
mizde hâkimiyet kuramadıkça bilinçaltı zararımıza çalışa­ lu biçimde etkileyecek seçimler yapmak için yönetiliyor ve
caktır. Toprak nasıl kendisine ekilen tohumu yargılamazsa yönlendiriliyorum. Tüm korku ve endişelerimden arınıyo­
bilinçaltı da düşünce tohumlarını yargılamaz. Bilinçaltına rum. İçimdeki, beni yaratıcı eylemlere ulaştıracak Sonsuz
düşüncenin toprağı denir; bildiği tek şey, verilen tohum dü­ Zekâ'ya güveniyorum. Sessizlik ve güven içinde güç kazanıyo­
şüncelere yanıt vermektir. Her türlü hastalık ve düzensizlik rum. Beni mutlu kılacak fikir ve ilhamlara açığım.
bilinçaltının çalışma sistemini anlayamamamızdan kaynak­
lanır.
Yönetimi yürüten bilinçtir. Deneyimlemek istediğimiz
şeylerin kalıbını hazırlayacak düşünce çeşitlerini seçiyoruz.
Kendini-yönetme üzerinde çalıştıkça, bilinçaltını kullanma­
nın ve yönetmenin uygun yollarını öğreneceğiz. Bilinç, hayat­
la nasıl ilişki kuracağımıza karar verir, ifade yollarını seçer,
plânlamayı yapar. Bilinç, bilinçaltına uygulaması gereken
emirleri verir. İncil'de söylendiği gibi, o derinliğin yüzünde
hareket eder. G ü ç ; seçen, mantık yürüten, tasarlayan ve
plânlayan bilince bağlıdır. Bilinçaltı her zaman, üzerinde
fikir birliğine varılmış dış görüntüyü üretir. Üretilen şeyden
hoşlanmıyorsak, dönüp nereye bakmalıyız? Yalnızca, emir
verici emri iptal edip yeni bir yaratıcı eylem zincirini başla­
tabilir. Kendini-yönetme küçük, düzensiz, dik başlı ben'ine
hakim olmaktır. Düşündüklerimizin, Evrensel Bilinçaltı'na
verilen emirler olduğunu bilerek, düşünmektir. Bilinç, em-

50 51
Amaclara ulasmak için bes ilke
kaydettiğim hayallerime geri d ö n d ü r m ü ş t ü .
Amaçlarımı yeniden gözden geçirmeme neden olan bu
genç adam kendi amaçlarının bir kısmını gerçekleştirmişti
bile. Otuz sekiz yaşında, kendine ait iş yerini bir milyon do­
5 ların üzerinde bir fiyatla devretmiş ve ticaret dünyasından
elini eteğini çekmeye hazırlanıyordu. Şimdi de zamanını ve
kayda değer yeteneğini, amaçlarımı gerçekleştirebilmem için
AMAÇLARA ULAŞMAK İ Ç İ N B E Ş İLKE bana yardımcı olmaya adamayı öneriyordu. Şu sözleri bana
bundan sonraki bölümü yazmam için ilham kaynağı oldu:
Yapmamız gereken şey, şu anda olanaksız gibi görünseler
Gerekeni yap ve güce sahip ol de, amaçlarımızı belirlemek ve hedef doğru ilerlemektir."
RALPH WALDO EMERSON
BEŞ BASAMAK
Geçen gün Kanada'nın Winnipeg Kenti'nden genç bir
adam bana telefon etti. Kitaplarımdan birini yeni okumuş. Şimdi, inançla başlayıp başarıyla son bulan beş basa­
Gelip beni görmek için izin istedi. Üç gün sonra çalışma mağı sıralayacağım. Bunlar gelmiş geçmiş en büyük amaç
odamda, karşımda oturuyordu. Yaptığım radyo programları­ belirleyicilerinden birinin öğretileri kadar pratik ve uygula­
nı tartışırken birden bana, "Amaçlarınız nelerdir?" diye nabilir basamaklardır. O şöyle buyurmuştu: Eğer istediğiniz
sordu, itiraf etmeliyim ki o an söyleyecek bir şey, bulamadım. şeyler için içtenlikle dua eder ve isteklerinizin gerçekleşeceği­
Bir yandan senaryo yazımı ve dersler, konferanslar, öte yan­ ne inanırsanız dilekleriniz yerine gelecektir. (Markos 11:24)
dan da yüklü bir yazışma programının doldurduğu günlük Bu sanki elde etmişim gibi davranırım ve elde ederim mese­
çalışmalarıma dalıp gerçek amaçlarımı gözden kaçırdığımı lesidir.
fark e t t i m . Bir zamanlar günlüğüme amaçlarımı kaydeder­
1. Kendiniz için ideal zihinsel imajı belirleyin.
dim, ama artık yapılacak işleri t a m a m l a m a k için gereken ve
her günümü kapsayan koşuşturma içinde bu amaçlar yitip 2. Çaba göstermeden, yalnızca inanmak hiçbir işe yara­
gitmiştiler. Ancak, genç adamın sorusu aklımı başıma getir­ maz.
mişti. O anda amaçlarımı u n u t m u ş olduğumu fark ettim. 3. Düşüncelerinizi kendinize saklayın.
Gerçekçi düşünce gibi görünen, ama aslında sınırlı düşünce­ 4. Esnek olun; gerekirse plân değişikliği yapın.
nin ta kendisi olan şeyler yüzünden uzaklaşmıştım amaçla­
5. Gözlerinizi hedeften ayırmayın, işi yarı yolda bırak­
r ı m d a n . Başkalarına, seçtikleri a m a ç t a n şaşmamalarını
mayın.
öğütleyen ve amaç belirlemeye içten i n a n a n ben, kendi amaç­
larımı u n u t m u ş t u m ! Ayrıntıların oluşturduğu bataklığa gö­
m ü l m ü ş t ü m ! Genç adamın sözleri, beni yeniden günlüğüme

52 53
% 100 DÜSÜNCE GÜCÜ Amaçlara ulasmak icin beş İlke
KENDİNİZ İÇİN İDEAL ZİHİNSEL İMAJI BELİRLEYİN Emile Zola otobiyografisinde üç amacından söz eder: 1.
Bir çocuk sahibi olmak. 2. Bir kitap yazmak. 3. Bir ağaç dik­
Burada da amaç belirlemenin a n a h t a r ı aynıdır: Düşün­ mek. Birçok kitap yazdı, çocukları oldu ve arazisine pek çok
düğünüz, inandığınız ue güvenle beklediğiniz şeye mutlaka ağaç dikti. Onun amaçları, yaşamın sürekliliğine ilişkindi.
ulaşırsınız. Amaç öyle seçilmelidir ki insan bu amaca sonun­ Varoluş amacının, hayatı sürdürmek olduğunu hissetmişti.
da ulaşabileceğini kabul edebilsin. Eğer siz ona ulaşabilece­ Kitaplar zihinsel, ağaçlar fiziksel, çocuklar da ruhsal düzey­
ğinize içten inanmışsanız hiçbir amaç imkânsız değildir. Bu­ de bir şeyler bıraktı gelecek kuşaklara.
nun en iyi örneklerinden biri Demosthenes'tir. O konuşma M a h a t m a Gandi kendisine neredeyse imkânsız bir he­
güçlüğü çeker, kekeler, dili sürçerdi. Onun bir gün büyük bir def seçmişti. Fiziksel olarak çok şey başaramayacağı izleni­
hatip olacağına kim inanırdı? Ama o yılmadan, usanmadan mini uyandıran bu küçük adamın gün gelip Hindistan'ın İn­
çalıştı. H a t t a ağzına çakıltaşı doldurup o şekilde konuşma giliz İmparatorluğu'nun hegemonyasından kurtulmasına ön­
talimi yaptığını söylerler. Sonunda konuşma güçlüğünü yen­ cü olacağını kim düşünebilirdi ki?
di ve hedefine ulaştı. Büyük bir hatip oldu.
İ n a n ç ilk adımdır, kendinize ve içinizdeki Güç'e inanın. AMACLARINIZA SINIR KOYMAYIN
Kendinizi zihninizde ideal bir insan olarak, sizce ideal olan
şeyleri yapar ve size ideal görünen hayatı yaşarken canlandı­
Amaçlarınızı yalnızca kendiniz yargılayabilirsiniz. Bu
rın. Bu hayaller hedefinizle bütünleşmenizi sağlayacaktır.
yargılamadan kaçının, çünkü kendinizi sınırlarsınız. Her yıl
Eğer amacınız bir kitap yazmaksa, kafanızda kendinizi yaşlı başlı insanlar üniversitelerden mezun olup yeni mes­
bir yazar olarak canlandırın. Büyük bir savunma avukatı leklere başlıyorlar. Bir arkadaşımın babası altmış beş yaşın­
olmak istiyorsanız, zihninizde bir avukat hayali canlandır­ da avukatlığa başladı ve oldukça da başarılı oldu. Çoğu insa­
malısınız. Sürekli, topluluk önünde konuşamayacağını düşü­ nın yeniden başlamak için çok geç dediği altmış bir yaşında
nen birisinin iyi bir avukat olamayacağı açıktır. hukuk öğrenimine başlamıştı. Hukukçu olarak tam yirmi yıl
Bir zamanlar, başarılı bir golf turnuva oyuncusu olmak çalıştı ve iyi bir isim yaptı. Grandma Moses de resim yapma­
isteyen bir genç benden yardım istemişti. Bu oyuncuların ne ya yetmiş sekiz yaşında başlamıştı; doksanına geldiğinde
kadar çok para kazandıklarını gazetede okumuştu. "Hangi dünyaca ünlü bir sanatçı oldu. Gerek aiiesi, gerekse diğerleri
stilde oynuyorsunuz?" diye sorduğumda bana ne dedi biliyor bu işe çok şaştılar. Onun resimlerini alacak kadar ileri gö­
musunuz? "Ben golf oynamasını bilmem ki!" rüşlü olanlar ise bugün hayatlarından çok m e m n u n i a r . Ne
Amaçlarınız hakkında asık yüzlü olmayın. Yeni imajı­ mutlu, yeni bir işe başlamak için yetmiş sekiz yaşın geç oldu­
nızdan zevk almaya bakın. Hayat hafif yaklaşımlara karşılık ğunu düşünmeyen bu kadına.
verir, ağdalı dramlara değil. Amaçladığınızı elde etmişçesine Herbert Hoover ve oğlu Herbert Hoover Jr. kendilerine
mutlu olun, elde edersiniz. Bir kez bunu kabul ettiniz mı\ zorlu amaçlar belirlediler ve başardılar. Baba Hoover'in
artık hiçbir şey sizi ona ulaşmaktan alıkoyamaz. Kendi ken­ amacı şuydu: Kırk yaşina dek yeterince para kazanıp hayatı­
dinize sürekli olarak, "Ben bunu benimsedim," deyin. nın geri kalan kısmını halkın hizmetine adamak. Stanford

54 55
% 100 DÜSÜNCE GÜCÜ Amaçlara ulaşmak için beş ilke
Üniversitesi Jeoloji Bölümü'nden mezun oldu. "Hayatın t ü m daşım, müşterilerinden biri olan sigorta komisyoncusu bir
sillesini yemiş" diye tanımlanabilecek bir adamdı kendisi. firmayla ilgili bir öykü anlattı. Bu firma geçen yıl boyunca
Küçük yaşta a n n e ve babasını kaybetti, akrabalarının yanın­ yedi yüz bin dolarlık iş yapmış. Arkadaşım, "Gelecek yıl bir
da kaldı ve t ü m okul hayatı boyunca giderlerini karşılamak milyon üç yüz bin dolarlık iş çıkaracaksınız" dediğinde aldığı
için çalışmak zorunda kaldı. Stanford'dan ilk mezun oldu­ yanıt, "Deli olmalısınız! Neredeyse geçen yi ikinin iki katı
ğunda h e m e n çalışmaya başladı, ama jeolog ya da maden bu!" olmuş. Arkadaşım onların aklından bile geçmeyen po­
mühendisi olarak değil d e , California'da bir madende sıra­ tansiyellerini dikkate almıştı oysa. Bu t a h m i n i yaparken cid­
dan bir işçi olarak. Ancak bir zaman sonra bu ağır işi bıraktı diydi. Ertesi yıl bu firma t a h m i n edilen rakama ulaşmakla
ve hepimizin bildiği gibi m a d e n mühendisliği alanında isim kalmayıp binlerce dolar da fazla kazandı. Robert Browning
yaptı. Kırk yaşina gelmeden pek çok maden şirketine danış­ bu konuda, insan, elinin uzanabildiğinden daha ötesini
m a n olup NewYork, San Fransisco ve Londra'da bürolar açtı. amaçlamalı diyor. Evet, amaç belirleme, düşüncede başlar.
G e n ç bir mültimilyoner olarak artık insanlığa yardıma hazır­ Bu da kendini-yönetme ile m ü m k ü n d ü r .
dı ve b u n u da olağanüstü bir başarıyla gerçekleştirdi. Birinci
Dünya Savaşı patlak verince kendisine, açlık sorunuyla
karşı karşıya olan uluslara yiyecek yardımı yapması çağrı­ ÇALIŞMADAN İ N A N M A K HİÇBİR İŞE Y A R A M A Z
sında bulunuldu. O da savaş boyunca, büyük diplomatik ve
pratik güçlüklere karşın işgal altındaki Belçika ve Fransa'ya Bu çalışma bölümüdür. Amaçlarınız için bir şeyler ya­
piyasa değeri bir milyon doların üzerinde beş milyon ton yi­ pın, ilerleyin, yol alın. Amaç belirleyip de, gerçekleştirmek
yecek ve giyecek sevk e t t i . Bu başarısı ona dünya çapında bir için bir şeyler yapmamak kendinize zarar vermekten başka
ün kazandırdı, insanlığa yaptığı hizmetleri saymaya kalksak işe yaramaz. Çalışmadan, öylesine i n a n m a k hiçbir şeye yara­
kitaplar doldurur. Kendisini, Birleşik Devletlerin otuzbirinci mayacağı gibi, tümüyle üretkenlikten uzak kalmaktır, i n a n ­
devlet başkanı olarak tanıyoruz. cımıza hizmet etmezsek yalnızca hayal kurmuş oluruz.
Herbert Hoover J r . de benzer amaçlar hedeflemişti, tnanç çalışmakla kusursuzlaştırılır.
amacına petrol araştırmaları sayesinde ulaştı ve kendini Birçok insan, bir şeyler yapmayı aklından bile geçirme­
halk hizmetine adamak amacıyla kırk yaşında iş hayatını bı­ den amaçları hakkında konuşup d u r u r . Onları amaçlari doğ­
raktı. rultusunda ilerlemekten alıkoyan şey başarısızlık, alaya
İ n s a n ı n kendisini ucuza satma, yeteneklerini ve potan­ alınma, başkalarını incitme korkusu ve başkalarının ne dü­
şüneceğine dair duyulan endişedir.
siyelini küçümseme eğilimi vardır. Bazen amaçlarımızı, nele­
ri başarabileceğimizi d a h a iyi bilen birisinin belirlemesine
gereksinim duyarız. Adamları için yüksek hedefler belirleye­ AMACINA HİZMET ETME CESARETİNİ GÖSTEREN BİR
rek onları sürekli çaba göstermeye zorlayan satış m ü d ü r ü KADIN
b u n a bir örnektir.

Geçenlerde, çok başarılı bir iş danışmanı olan bir arka- Şimdi, amacı doğrultusunda davranma cesaretini göste-

56 57
Amaclara ulasmak icin bes ilke
% 100 DÜSÜNCE GÜCÜ
ğü gibi, kadın önceleri evlenmeyi d ü ş ü n m ü ş , ama hiçbir giri­
ren bir kadının öyküsün ü anlatacağım sizlere. Sanıyorum ki
şi inde bulunmamıştı. Evet, gerekli adımları atmaya istekli
bu kadın bulunduğu noktaya yıllarca hayal kurmaktan yor­
olmalısınız.
gun düştükten sonra geldi. Uzun yıllar evlenmeyi istediği
halde bu isteğini bir türlü gerçekleştirememişti. Bunun ne­ Güç'ün sevgiyle kullanılması gerektiğini bilerek ideal
deni belki de annesiyle birlikte yaşaması ve onun hislerini zihinsel imajı yaratmakla işe başlıyor ve İç Rehberimiz'in
gösterdiği yolda ilerliyoruz. Gerçekleşmesini istediğimiz "il-
incitmekten sürekli korkmasıydı. Evlenmek istediği adam
ham`i içimizde aramalıyız.
Havvaii Adaları'ndan birinde, deniz gören çok güzel bir evde
yaşıyordu. Çok yaratıcı bir adamdı, iyi para kazanıyordu ve
iyi bir yaşam sürüyordu. Adamın da hayallerinde hep bu ka­ DÜŞÜNCELERİNİZİ KENDİNİZE SAKLAYIN
dınla evlenmek vardı. Kadının bana başvurmadan önceki öy­
küsü işte böyleydi. Zihinsel imajınızı kendinize saklayın. Gerekeni yapın
Öyküsünü bitirdiği zaman, "Bana yardım istemek için ve sonucu bekleyin; kimseye bir şey söylemeyin.
geldiniz, ama açıkça görüyorum ki bu konuda bir şeyler yap­ Sık sık başkalarına içimizi dökeriz ve bu arada gücü­
maya hazır değilsiniz" dedim. müzü kaybettiğimizi fark etmeyiz. Bir düşünceyi hevesle içi­
"Ne demek istiyorsunuz?" diye sordu. nizde taşıyıp, gerçekleştirmek için gereken gücü içinizde bu
"Pekâlâ, içinizden bir sesin bu adamla evlenmenizi söy­ labilirsiniz. Ancak bu düşünüzü bir başkasına anlattığınız­
lediğini varsayın. Birbirinizi seviyorsunuz, bütün dünya da da, bu onun düşünce çizgisine uymayabilir ve sözleriyle şev­
mutlu olmanızı istiyor. Peki, bu durumda iç sesinizi dinler kinizi kırabilir. Ne kadar geçerli bir fikir olduğunu göreme-
miydiniz? Şu anda annenize çok yakınsınız. Bu konuda bir yebilir. Söyleyecekleri sona erdiğinde tüm ümidiniz kırılmış,
şey yapmazsınız, sorunu halletmek için gereken adımı ata­ geriye hiçbir şey kalmamıştır.
mazsınız." İçinizdeki Rehber'in gösterdiği yolda gereken adımları
"Evet, ne demek istediğinizi anlıyorum," diye karşılık atarken zihinsel imajınızı da s ü r d ü r ü n . İnancınızı koruyun,
verdi, "Bir şeyler yapmaya niyetli olmadıktan sonra karar ama ondan en yakın dostunuza bile söz etmeyin; sonucu bek­
vermenin bir anlamı yok, öyle değil mi? Pekâlâ, gerekeni ya­ leyin yalnızca. Kuşkusuz, başkalarının deneyimlerinden ya­
pacağım." Birlikte harika kararlar verdik, ki ben buna tedavi rarlanacağınız zamanlar da olacaktır. Ama yine de alkış ve
diyorum. alayların etkisi altında kalmamak için zihinsel imajınızı
Kadın evine gitti ve eşyalarını toplamaya başladı. Anne­ kendinize saklayın. Fikrinizi açığa vurmak zorunda kalabi-
si endişeyle onu izliyordu; sonunda ne yapmak istediğini iirsiniz, ama o zaman da bunu inancınızdan kaynaklanan bir
sordu. O da Hawaii'ye gidip yıllardır evlenmeyi düşlediği güvenle yapın. Aldığınız tepkilerle bir o yana bir bu yana
adamla evleneceğini söyledi. Ve her şey yolunda gitti; kızının savrulmayım En iyi eserlerin bile birçok yayıncı tarafından
gözünü sürekli onunla korkuttuğu kalp krizini geçirmedi geri çevrilebildiğini unutmayın. Başkalarının olumsuz tavır­
a n n e ; h a t t a yalnız kalmak hoşuna bile gitti. Kadınla adam larına kaptırmayın kendinizi.
evlendiler ve mutlu bir yaşam sürmeye başladılar. Görüldü-
58 59
% 100 DÜŞÜNCE G Ü C Ü Amaçlara ulasmak icin bes ilke
ESNEK OLUN, GEREKTİĞİNDE PLÂNINIZI YENİLEYİN yaptıktan sonra perşembe öğleden sonraları iple çekmeye
başlamıştı; b u n u n dışında her şey önemini yitirmişti. Casa
Amaçladığınız şey, gerçekten de elde etmek istediğiniz de Todas'taki kliniğe onunla birlikte gittiğim gün ne demek
şey olmalı. Anlayışımız değişip geliştikçe, amaçlarımızı de­ istediğini anladım. Bu iş amaçlarını değiştirmesine neden ol­
ğiştirmek ya da o anki düşüncemize uyarlamak isteyebiliriz. m u ş t u . Yeni amacı, tıbbi yardımın mevcut olmadığı yerlerde
Bir ağacın amacı dimdik kalabilmektir, a m a rüzgâra göre ücretsiz hizmet veren klinikler açmaktı. Bunun sonucu ola­
eğilebilmesi de gerekir. Esnek olmayan bir a m a ç , ne kadar rak Güney Wietnam, Hong Kong, Meksika ve d a h a birçok
ulaşılabilir olsa da süreç içinde bize zarar verebilir. yerde Yardım Projesi uygulanmaya başladı.
Bazen amaçlarımız beklenmedik bir biçimde gerçekleş­
tirilebilir. Örneğin, bir zamanlar tanıdığım, bir at çiftliği sa­ GÖZÜNÜZÜ HEDEFTEN AYIRMAYIN,
hibi olmayı düşleyen adamı ele alalım. Bu kişi hayalini ger­ YARI Y O L D A DURMAYIN
çekleştirebilmek için öncelikle çok para kazanması gerek­
tiğine inanıyordu. Yıllar süren başarılı bir iş hayatı oldu. So­
Dikkatinizi amacınız üzerinde yoğunlaştırırsanız, bilin-
n u n d a uzun zamandır arzuladığı at çiftliğine sahip olabil­
çaltınız ayrıntıları halleder. Başarıya ulaşmanız için gerekli
mek için yeterince zengin olduğuna karar verdi. Ancak işin
olan yardımı sağlayacak insanları bulur, fırsat ve ortamları
içine girdikten sonra, at yetiştirmenin çok kârlı bir iş olduğu­
hazırlar. Yapmanız gereken şey, gerçekleştirmek istediğiniz
nu anlayınca çok şaşırdı. Kısacası bu insan, iş dünyasında
amacı deneyimleme bilincini geliştirmektir.
geçen uzun ve yorucu yılları, gerçek amacı olan ve zevkle yü­
rüteceği bu işte geçirebilirdi. T a n n ' n ı n İbrahim Peygamber'e dediği gibi, Görebildiği­
niz her toprak size verilecektir; ama siz gidip ona sahip olma­
Şimdi de bir avokado bahçesine sahip olmayı çok iste­
lısınız. (Jenesis 13:15)
yen adamın öyküsüne göz atalım. Bu adam avokadolar hak­
kında kitaplar okudu, bahçıvanlığı ve bir avokado yetiştirici­ Hayalinizi zihinsel olarak bitirin ve gerekeni yaparak
sinin bilmesi gereken her şeyi öğrendi. Asıl işini sürdürür­ tamamlayın. T ü m ayrıntıları tasarlamak zorunda değiliz,
ken bir dönümlük yer satın aldı ve birkaç ağaç dikti. Bir yıl ama gidip toprağa (bilince) hâkim olmak zorundayız. Elde
sonra garaj işini bıraktı ve en başarılı avokado yetiştiricile­ etmek için ne gerekirse gereksin, mutlu bir evliliğiniz, başa­
rinden biri olma yolunda ilerledi. rılı bir iş hayatınız olduğunu, sağlıklı ve aktif, sevgi dolu ve
Yardım Projesi'nin kurucusu D r . J a m e s Turpin'i düşü­ herkes tarafından sevilen birisi olduğunuzu d ü ş ü n ü n . Zihin­
n ü n . Jim önce iyi ve örnek bir doktor olmayı amaçlıyordu. sel olarak kendinizi bu havaya sokun. Bundan sonra, Emer-
Otuz yaşına geldiğinde yaşadığı kentin önde gelen doktorla­ son`un dedigi gibi gerekeni yapin ve güce sahip olun
rından biri oldu ve şehir meclisinde yer aldı. Amaçlarını de­ Bir şeyi yapabileceğinize inanır, zihninize bunu kazır­
ğiştirmesi ilginç bir şekilde gelişti. Kendisinden her hafta saniz, yarı yarıya amacınıza ulaşmışsınız demektir. Bundan
yarım gün Meksika'da ücretsiz hizmet veren bir klinikte«gö- sonra gereken adımları atmak kalır geriye.
nüllü doktor olarak çalışması istenmişti. Bu işi birkaç hafta Bir gün, bir emlâk komisyoncusu başvurdu b a n a . işinde
60 61
% 100 DÜSÜNCE GÜCÜ Amaclara ulasmak icin bes ilke
çok aktifmiş gibi g ö r ü n ü y o r d u , a m a söylediğine göre de h i ç ­ edilmiş ve yalnız mı h i s s e d i y o r s u n u z ? İnsan gün boyunca
bir işin s o n u n u g e t i r e m i y o r d u . T a m bir satış sözleşmesini düşündüğü şeylerin toplamıdır.
g e r ç e k l e ş t i r m e k ü z e r e y k e n , bir p ü r ü z çıkıyor v e a n l a ş m a b o ­ Bütün zamanınızı başınıza gelmesini istemediğiniz şey­
zuluyordu. Defalarca karşılaşmıştı bu d u r u m l a . Düşünceleri­ leri d ü ş ü n e r e k g e ç i r i y o r s a n ı z , t e r s y ö n e koşan bir futbolcu­
n i a n a l i z e d e n e dek b a n a i n a n ı l m a z g ö r ü n m ü ş t ü b u d u r u m . d a n farkınız yok d e m e k t i r . O y u n c u l a r d a n birinin y a n l ı ş gol
"Bu sefer b a ş a r a c a ğ ı m , " diyordu h e p . Y ü r ü d ü ğ ü t a k d i r d e iyi çizgisine doğru koştuğu o y u n , u n u t u l m a y a n futbol k a r ş ı l a ş ­
bir y ö n t e m d i b u , a n c a k s o n u n d a e m l a k sözleşmesiyle ilgili zi­ m a l a r ı n d a n biridir. O y u n u h a n g i t a k ı m l a r ı n o y n a d ı ğ ı n ı , ka­
hinsel imajını değiştirmesi gerektiğini fark ettik. Emlak z a n a n tarafı, karşılaşmanın yapıldığı yılı hatırlamıyorum,
satış i ş l e m i , p a r a a l ı n d ı ğ ı n d a v e m a l yeni s a h i b i n e teslim a m a b u futbolcunun t a k ı m a r k a d a ş l a r ı n d a n biri t a r a f ı n d a n
e d i l d i ğ i n d e t a m a m l a n m ı ş o l u r . B u n u t a m o l a r a k a n l a y ı p zih­ nasıl d u r d u r u l d u ğ u n u h a t ı r l ı y o r u m . Yanlış gol çizgisine -
n i n e k a z ı d ı ğ ı n d a s a t ı ş l a r ı n ı t a m a m l a m a y ı b a ş a r d ı . Değiştiri­ b a ş a r ı s ı z l ı k l a r a - y a p t ı ğ ı m ı z h a t a l a r a doğru k o ş t u ğ u m u z za­
len zihinsel imajı yeni d e n e y i m l e r izler. G e n e l d e zilinsel i m a ­ m a n l a r ı h e p o l u m s u z l u k l a , b u h a t a l a r ı çok ö n e m s e y e r e k d ü ­
jımızı bir n o k t a y a k a d a r k o r u r u z ; s o n u n a dek s ü r d ü r e m e y i z ş ü n ü r ve kendimizi suçlarız! Başarılarımızı havada kapıp be­
nimserken, başarısızlıklarımızı nasıl da dramatize ederiz!
onu.
B u , y a n l ı ş gol çizgisine k o ş m a k t ı r . E v e t , yanlış gol çizgisine
Projemiz ne olursa olsun, t a m a m l a n m ı ş halini d ü ş ü n ­ koşmak h e r z a m a n bizim h a t a m ı z d ı r . Geliştirdiğimiz her
meli ve g e r ç e k l e ş t i r m e k için gereken adımları atmalıyız. o l u m s u z d ü ş ü n c e , y a n l ı ş y ö n e a t ı l m ı ş bir a d ı m d ı r .
Aksi t a k d i r d e , y a p t ı ğ ı m ı z iş eksik ve a n l a m s ı z o l u r ; gece g ü n ­
d ü z sevdiği i n s a n ı n iyileşmesi için d u a e d e n b i r i n i n , bir y a n ­
KENDİNİ-YÖNETME
d a n da c e n a z e t ö r e n i için hazırlık y a p m a s ı gibi ya da b a ş a r ı ­
ya u l a ş m a k için d u a l a r e d i p bir y a n d a n da iflas edişiyle ilgili
kâbuslar gören biri gibi. İnandığınız ölçüde sahip olursunuz. 1. Amaçlarınızı yazın.
Hayatın sübjektif y a n ı , Yasa, duaların yüzeysel değerine 2. Amaçlarınızı dikkatle değerlendirin. Onları gerçekten
göre h a r e k e t e d e r v e h a y a t t a n a l m a y a istekli o l d u ğ u m u z şey­ elde etmek istiyor musunuz?
leri bize verir. 3. Amaçlarınızı benimseyin.
4. Amaçladığınız dünyada yaşadığınızı hayal edin.
AMAÇLARINIZIN ENVANTERİNİ T U T U N
5. Amaçladığınızın tersini asla düşünmeyin. Gözlerinizi
hedeften ayırmayın.
Ara sıra a m a ç l a r ı n ı z ı n zihinsel e n v a n t e r i n i gözden geçi­
6. Amaçlarınızı günlük olarak kabul edin; onları gerçek­
r i n . H a y a t t a n elde e t m e k istediğiniz şeylere doğru ilerlediği­ leştirme yolunda, her gün size sunulan adımları atın ve ama-
n i z d e n e m i n m i s i n i z ? Refah i ç i n d e y a ş a m a y ı d ü ş ü n ü r k e n , ---ıza ulaşın.
t ü m v a k t i n i z i n e y i n eksik o l d u ğ u n u d ü ş ü n e r e k m i h a r c ı y o r ­
s u n u z ? H e r h e s a p ödeyişinizde yoksullaştığınızı m ı hissedi­
y o r s u n u z ? Arkadaşlığı a r a r k e n bir y a n d a n d a k e n d i n i z i t e r k

62 63
Sınırsız 'fikir 'Kaynağını Kullanma
sine t a m a m e n yabancı olan bir senfoniyi z i h n i n d e d a h a ö n c e ­
d e n ü r e t i l m i ş gibi d u y a r ? N e d e n bazı i n s a n l a r d i ğ e r l e r i n e
göre d a h a y a r a t ı c ı d ı r l a r ?

Ç ü n k ü h e r gerçek y a r a t ı c ı , d i r e k t t e m a s k u r d u ğ u Ev­
6 rensel Bilinçaltı'na, t ü m fikirlerin g ö r ü n m e y e n kaynağına
g ü v e n m e y i ö ğ r e n m i ş t i r . K u l l a n d ı ğ ı a r a ç , sezgisidir. Sezgi; di­
rekt bilme, yüce yal göstericilik, aydınlanma, fikirler ve içe
doğma o l a r a k a d l a n d ı r ı l ı r . N e r e d e n geldiği a n l a ş ı l a m a y a n ve
SINIRSIZ FİKİR KAYNAĞINI KULLANMA içimizin d e r i n l i ğ i n d e n ç ı k ı p gelen fikirler h e p sezgidir.
Ben sezgiyi, mantık yürütmekten çok, içimizden ruhsal
algılama yoluyla gelen bilgi olarak tanımlıyorum.
Aranmadan ansızın akla gelen düşünceler çoğunlukla en
S e z g i , duanıza t a m zamanında g e l e n bir y a n ı t o l a b i l i r .
değerli olanlardır ve bu yüzden korunmalıdırlar;
P r o j e n i z i gerçekleştiremeyeceğinize inandığınız a n d a ansızın
çünkü nadiren tekrar gelirler.
uyanan fikirdir. S e z g i ö n c e d e n düşünerek değil, bir anda
JOHN LOCKE
yükselir; zorlanamaz. B a z e n y a p m a k t a olduğumuz ş e y d e n
vazgeçmemizi, bazen n e ş e l e n m e m i z i emreder; bazen de ka­
rar, yargı ve g e n e l görüntüde ani değişiklikler y a p m a m ı z a
H e p i m i z i n içinde, derinlerde yüzyılların bilgeliği yatar.
neden olur. D i k k a t e alırsak hayatımızdaki en değerli şeydir.
Asla t ü k e t i l e m e y e c e k , s o n s u z bir yaratıcı fikirler kaynağı
Gerçek a n l a m d a başarıya ulaşanlar, sezgilerinin s e s i n i din­
saklıdır içimizde. İ n s a n l a r gereksinim duydukları fikirleri
lemeyi öğrenip o n u izleyenlerdir.
kitap sayfalarında ya da başkalarının düşüncelerinde arar­
lar. Halbuki bu fikirler her insanın kendi varlığının merke­
zinde vardır z a t e n . İ n s a n ı n varolduğuna i n a n m a c e s a r e t i BAŞARILI İNSANLAR DAİMA SEZGİLERİNE GÜVENİRLER
gösterdiği her ş e y i n ö t e s i n d e k i ilham, insanın olduğu her
yerdedir. John K. Williams, Bilinçaltınızın Bilgeliği adlı harika
kitabında ş ö y l e der: "Bilincin, muazzam ve kuvvet veren bir
FİKİRLER N E R E D E N GELİRLER? bilinçaltının doruk noktası olduğu, psikolojide kabul edilen
bir gerçek h a l i n e g e l m i ş t i r . Yapılan araştırmalar, bilincin
N e d e n büyük şirketler, ayaklarını masalarının üzerine derinliklerini harekete geçirme yeteneğinin bilim adamı,
uzatıp d i n l e n m e k t e n b a ş k a bir ş e y yapmıyormuş gibi görü­ yazar, b e s t e c i , mucit gibi yaratıcıların ya da iş adamlarının
basarilarını belirlediğini g ö s t e r m i ş t i r .
nen fikir adamlarına en yüksek maaşları verirler? Çünkü bu
insanlar tüm kuruluşun başarısını s a ğ l a y a n fikirleri üretir­ "Töre bilimin kurucusu S o k r a t z a m a n ı n d a n , büyük dahi

ler. M ü z i s y e n l e r , yazarlar, bilim adamları ve mucitler yaratı­ Edison, Ford, M a r k o n i , W e s t i n g h o u s e , E i n s t e i n ve K e t t e r i n g

cı fikirlerini n e r e d e n alırlar? N a s ı l olur da bir b e s t e c i kendi-


65
64
Sınırsız Fikir Kaynağını Kullanma
% 100 Düsünce gücü
zamanına kadar çok az tanınan ve anlaşılabilen bu zihinsel "Ego'yu t a m a m e n ve koşulsuzca aşar."

faaliyet alanı, şu anda yaşadığımız çağdaş uygarlığı müm­ Isa da şu sözleri yüce bir sezginin ışığında söylemiş ol­
kün kılan ve destekleyen her büyük başarıya ilham vermiş­ malı: Ben kendim hiçbir şey yapamam; her şeyi yapan içim­
tir." deki Baha'dır. Browning, "İçimdeki İhtişam", Azize Theresa
da, "Ben değil, benim vasıtamla çalışan Tanrı," demiş bu sez­
Harvard Üniversitesi, Yaratıcı Özgecilik Araştırına
giye. Tüm mistik kişiler, yüce Ben'in tüm ihtişamıyla ortaya
Merkezi Yöneticisi Dr, Pitirim A. Sorokin, Sezgi Kaynağı'na
1
"bilinçötesi* adını veriyor ki bu da sonsuz Zekâ'ya, yani çıkabilmesi için önce küçük ben'in ölmesi gerektiğini biliyor­
Tanrı'ya verilen bir başka isimdir. Şöyle yazıyor Dr. Sorokin: lardı.
İnsanın yaratıci zekâsıyla ilgili olan bilim, d i n , felsefe, tekno­ Tanrı bir kez söyledi, iki kez söyledi, ama insanlar anla­
loji, förebilim, hukuk, güzel sanatlar, ekonomi ve politika gibi alan­ madılar. Bir gece, insanlar yataklarında derin uykuya dalıp
lardaki tüm basariların ve keşiflerin asıl kaynağı bilinçötesi gibi gö­ düş görmeye başladıklarında onların kulaklarını açtı ve ge­
rünüyor. Onun dehası ve işlevi olmadan bilincin ve bilinçaltının rekli bilgiyi verdi. (Eski Ahit'in Eyüp Kitabı-33:14-16)
kullanımıyla yalnızca vasat basarilar elde edilebilir, öma en büyük­
Elias Howe, yüz yıl önce bir gece derin uykudayken gör­
ler asla. Bir edebiyat ya da beste uzmanı, edebiyat veya müzik da­
düğü bir düş, bir vizyon sayesinde modern dikiş makinesinin
lında harika eserlerin oluşturulmasındaki tüm kural ve teknikleri b i ­
icadıni sağlayan fikri buldu. Bu düşü görene dek haftalardır
lir; ancak bîİinçötesinin dehasından yoksun ise Shakespeare'in,
icadı üzerinde çalışıyordu Howe. Ancak makineyi tamamla­
Chaucer'in, Bach'ın ve Beethoven'in kötü bir taklidi bile olamaz. Bir.
yacak son parçayı yaratamıyordu bir türlü. İpliği iğneden ge­
bilimsel yöntem uzmanı için de aynı şey geçerlidir. Biiinçötesinden
çirdikten sonra üst ucunu makinada nasıl tutacağını bulamı­
yararlanamıyorsa Galileo, Newton, Eflatun ya da Kant gibi olma
yordu ne kadar uğraşsa da. Bir gece geç saatlere dek ça­
konusunda hiçbir şansı yoktur. Bu bakımdan bilinçötesi bilinen en
lıştıktan sonra bitkin halde yatağa uzandı. Rüyasında kendi­
yüksek yaratıcı enerjidir. Bilinçötesi, bilinçötesi sezgi yoluyla yaratır
ni yamyamlar tarafından esir edilmiş gördü. Yamyamlar
ve keşfeder. Algılama, gözlem gibi duyusal sezgilerden, matema­
kendisine, yirmi dört saat içinde makineyi tamamlayacak
tiksel ve kıyaslamaya dayalı mantıktan çok farklıdır. Duyuların ve
parçayı bulamadığı takdirde onu yiyeceklerini söylüyorlardı.
mantığın aksine, sezgisel ilham veya idrak, sabırlı bir gözlemden
Yamyamlar çevresinde dolanıp duruyorlardı ve birden şefle­
ya da matematiksel, mantıksal analizden farklı şekilde bir anda
rinin elindeki mızrağın ucunda bir delik olduğunu gördü.
akla gelir. Bu anlık ışığin zamanının ve koşullarının önceden kesti­
rilmesi, tahmin edilmesi ya da isteyerek yaratılması oldukça zordur. Soğuk terler içinde uyandığında sorunun çözümünü bulmuş­
Patlama genellikle en beklenmedik anda ve koşullarda gerçekleşir. tu!

FİKİRLER HİÇ UMMADIĞIMIZ ANLARDA GELİRLER


SEZGİ NASIL OLUŞUR?

Sezgi küçük, beşeri ben'imizi aradan çıkardığımız za­ Mucitlerin, yazarların, sanatçıların,.bestecilerin fikirle­
man ortaya çıkan yüce ilhamdır. Sorokin'in dediği gibi, rini nasıl ürettikleri konusunda araştırmalar yapılmakta.

66 67
eden bir sorunu ertesi sabah çözmüş olarak uyandığımızı, unuttu­
hepsi göste'riyor ki fikirler en umulmadık anda, insanlar
ğumuz isimleri uyandıktan sonra hatırlayabildiğimizi göz önüne
mücadeleden vazgeçtiklerinde, yarı uykudayken ya da hayal
alırsak, çıkarabileceğimiz aşikâr sonuç, aklın gizemli bir biçimde
kurarken ortaya çıkmaktadırlar. Bazıları araba kullanırken,
gece boyunca ertesi gün bilince sunulmak üzere bitirilmiş bir sonuç
balik tutarken ya da avlanırken ya da iş dışında dinlenmek
verilmesini sağlayan gizli bir eylemde bulunduğudur. O muhteşem
amacıyla bir şeyler yaparken aniden kafalarında çakan bir
sanatsal ilhamların ve kafa karıştırıcı durumlara karşı zafer kaza­
şimşekle bu fikirlerin doğduğunu söylüyorlar.
nan sezgiye dayalı kararların gizli kaynağı, bilinçli düşünme sınırı­
Çoğu ressam, tablosunu bütün olarak zihninde görüp
nın ötesindeki derin düşünce tabakasıdır. "Tanrı doğruyu sevgili
tuvale döküyor. Besteciler senfonilerini içsel olarak duyup
kullarına uykuda ulaştırır" der Davut Peygamber. Uykudayken ger­
notalara döküyorlar. Mozart ilhamıyia ilgili olarak şöyle
çekleşen bu zihinsel eylemi kanıtladıktan sonra uyku için "bilinçsiz­
diyor: "Hayalimde, sıralı parçalar halinde değil de, oldukları
liğe geçiş" demek, deneyimlenen şe/in yalnızca yüzeysel değerini
gibi, bir anda duyuyorum... Ne büyük bir zevk olduğunu an­
dikkate alıp altında yatan her şeyi görmezlikten gelmektir.
latamam."
Ben en iyi konuşmalarımı televizyonda bir golf ya da
YARATICILIĞINIZI NASIL ARTIRABİLİRSİNİZ
futbol karşılaşmasını izlerken hazırlıyorum. Ailem aklımı yi­
tirdiğimi düşünüyor. Öğleden sonrayı televizyon izleyerek
harcadığımı gören karım, "Neden konuşmanla meşgul olmu­ Evrenin Yaratıcı Zekâsı'nin varlığını kanıtlamaya çalış­
yorsun?" diye soruyor. Sarı çizgili not defterimi hiç yanımdan mıyorum. Bu daha önce ve daha iyi bir şekilde yapılmış. Bu­
ayırmam. O t u r m u ş maçı izlerken birden bir fikir uyanır, rada vurgulanması gereken nokta, hepimizin Yaratıcı Zekâ'
sonra bir tane d a h a , bir tane d a h a . Kuşkusuz bu fikir futbol ya birer geçit olduğumuzdur; Emerson'un dediği gibi hepi­
maçından değil, bilincimi aradan çıkardığım için bilinçaltım- miz aynı şeyin giriş ve çıkışlarıyız. Önemli olan ilham perisi­
dan gelmektedir. ni davet etmeyi öğrenmek. Eski Yunanlılar sanat ve bilim­
Şu sıralar UCLA'da profesör olan bir arkadaşım en iyi den dokuz tanrıçanın sorumlu olduğuna ve bir fikir ürete­
fikirlerini bahçesindeki gülleri budarken bulur. Tıbbi araştır­ bilmek için önce onların teveccühünün kazanılması gerekti­
malarla ilgili makaleleriyle ünlü olan bu arkadaşım her ma­ ğine inanırlardı. Bugün İngilizce'de "ilham perisi" anlamın­
kalesi yayınlandıktan sonra, ona kaynaklık eden fikri hangi daki sözcük, derin düşünceye dalmak, meditasyon anlamın­
gülle uğraşırken bulduğunu söyleyebilir. da kullanılıyor. Dalgın, kendinden geçmiş bir haldeyken,
aynı zamanda derin düşünebilmek çelişkili bir durum gibi
Paul Brunton, Kişiyi Aşan Bilgelik adlı kitabında, sezgi­
görünüyor, ama Evrenin Yaratıcı Zekâsı'nı bu şekilde işleyip
yi, bilinçli düşüncenin eşiğinin altındaki derin düşünce taba­
geliştiriyoruz. Yüzeysel düşünceden uzaklaştığımızda bilin­
kasına yerleştiriyor: çaltının kaynaklarına dalip derinlemesine düşünebiliyoruz.
Yazarlıkla uğraşan kişiler sık sık, kafalarında coşkuyla koşu­
şan düşüncelerle uyanıp bunları kâğıda dökmek için yataklarından Kendini-yönetme yoluyla derin bilinçaltını belli bir çiz­
giye yönlendiriyoruz ve yeterince alıcı d u r u m u n a sokabilir­
fırlarlar. "Kubla Han" gibi uzun bir şiirin, şair Coleridge'in uyku­
sek bilincimiz de bizim için gerekeni yapmaya çalışıyor.
sunda ortaya çıktığını, uykuya dalmadan önce kafamızı meşgul

69
68
3. Fikirler geldiğinde yakalamaya hazır olun:
YARATICILIĞI GELİŞTİRMEK İÇİN DÖRT KURAL Sezgiler kısa ömürlü, gelip geçici düşüncelerdir. Adeta
birer parçanız olmuş, alıştığınız sınırlı düşüncelerinizden ta­
1. Düşüncelerinizi bir noktada yoğunlaştırın: mamen farklıdırlar. Bu düşünceler bir kelebek zerafetiyle
Bir besteci, müziği, özellikle ilgilendiği müziği düşünür. gelir ve çabucak uzaklaşıp giderler. Henüz belleğinize kayde­
Düşüncesini fizik veya elektronikte yoğunlaştırmaz. Sanatçı, dilmemişlerdir. Araba kullanırken ya da uykuya dalmak
bilim adamı, desinatör, yazar; hepsi dikkatlerini, yaratıcı fi­ üzereyken gelen ilhamı hatırlayabileceğiniz! sanmayın. Bir­
kirleri aradıkları alana yöneltirler. Bir fikri alıp onunla bir­ çok iyi fikir bu şekilde kaybolur gider. D u r u m ne olursa
likte yaşarsanız gördüklerinizle büyülenirsiniz. Kapıyı bir olsun, arabayı d u r d u r u n ya da kalkıp ışığı yakın ve fikrinizi
açtınız mı orijinal fikrinizi giydirmek için her yerden fikirler bir yere yazın.
girer içeri. Hangi yöne gideceğinizi iyi belirleyin ve her sefe­ İçinden gelen sesi dinlemeyi öğrenen yaratıcı insan, not
rinde tek bir fikri içeri alın. defterini ve kalemini yanından ayırmaz. Fikirler genellikle
uyanmak üzereyken ya da gece boyunca geldiği için kâğıt ka­
leminiz yatağınızın başucunda olsun. Birçok insan çözmek
2. Derinlemesine düşünmek aceleye gelmez:
istediği bir soruyu yatmadan önce kendisine sorup, istediği
En iyi sonuçlar için projenizi bilinçaltınıza tam anlamıy­
yanıtla uyanmayı güvenle beklemeyi öğrenmiştir.
la yerleştirmeniz gerektiğini u n u t m a y ı n . Zamanınız hiç tü-
Bir konuşmacı ya da yazarsanız, kendinize bir taslak
kenmeyecekmiş gibi rahat olun. Aklınıza gelen fikirlerle oy­
hazırlayın. Birkaç kez üzerinden geçerek aklınıza yerleşti­
nayın, onları sevin, suçlamayın. Uygulamalı İmgeleme adlı
rin. Sonra da birkaç gün içinde gelecek fikirleri yakalamaya
kitabı birçok yaratıcı düşünme dersinde kullanılan Alex F.
hazır olun. Diktiğiniz ağaca asın onları; göreceksiniz ki her
Osborn, gelen fikirleri olduğu gibi kabul etmenin, yargılama­
zamanki bilinçli düşüncelerinizin yapabileceklerinden çok
manın en önemli şey olduğunu, "eleştiriyi ertelemek" gerekti­ daha iyilerini üreteceksiniz. Dahası, bu şekilde çalışmak
ğini söylüyor. G r u p l a r a , bir araya geldiklerinde fikirlerini sinir ve gerginliği de ortadan kaldıracaktır.
serbestçe ortaya dökmelerini öneriyor. Burada ana kural, di­
ğerlerinin fikirleriyle eğlenmemek, onları eleştirmemek. Ay­
4. Şimdi fikirlerinizi kullanmaya hazırsınız:
nı şey kişinin kendisi için de geçerli. Suçlamanın, düşünce
Bundan önceki basamaklarla işiniz bittikten sonra ar­
akışını kesintiye uğrattığı kanıtlanmış bir gerçektir. Düşün­
tık eleyici olabilirsiniz. Şimdi birçok fikir içerisinden hangi­
celerinizi değerlendirip eleme yapacağınız zaman daha sonra
lerini kullanmak istediğinize karar verme, kalanları eleme
gelebilir.
ya da gelecekte kullanmak üzere depolama zamanıdır. Dene­
R a h a t olun, oyalanacak hafif bir şeyler bulun, isterseniz yimlerime dayanarak söyleyebilirim ki, bir saatlik yaratıcı
televizyon seyredin veya güzel bir müzik dinleyin. Derin zih­ düşünme, çok uzun süre kullanabileceğiniz fikirler üretebilir
niniz, her zaman verilen sipariş üzerinde derinlemesine dü­ ve her fikir yenilerini doğurur. Gerçekten de sezgi, Sonsuz'la
şünür ve kısa bir süre sonra fikirler öylesine hızlı akmaya bağlantımızdır.
başlarki bunları nasıl yakalayacağınız endişesine düşersiniz.
71
70
Gleen Clark, Evrenin Sırlarına Ulaşabilen İnsan adlı dan kurtuluşu temsil eden dört figürden oluşan eseriyle ta­
bir kitap yazdı. Bu, aynı hayatta boş ayrı hayat yaşadığını nındı en çok.
söyleyen Walter Russel'in öyküsü. Kendisi başarılı bir müzis­ "Hiçbir zaman Tanrı'dan başarıya ulaşmasını sağlayacak
yen, mimar, ressam, heykeltıraş, kitap ve dergi ressamı idi. gücü vermesini islemedi; o bu güce zaten sahip olduğunu biliyor-
Russell, 1897 ve 1898 yıllarında Collier's Weekly'de sanat du.Sözsüz ve ilhama dayalı bir ilişki içinde ondan istediği tek şey,
editörü olarak çaliştî. İspanyol Savaşı sırasında Collier's ve içindeki mutlak kudretin daima bilincinde olmasın! sağlamasiydı."
Century için savaş muhabiri olarak görev yaptı. 1900'de ilk
Dr. Clark'in kitabına neden Evrenin Sırlarına Ulaşabi­
olarak Tulin Uluslararası Sanat Sergisi'nde sergilenip İtal­
len İnsan ismini verdiğini merak ediyor musunuz?
ya'da gurur verici eleştiriler alan, daha sonra tüm Avrupa'da
sergilenip F r a n s a , Belçika ve İspanya'da ödüller kazanan ve Walter Russell ve diğerleri evrenin sırlarına ulaştıiar,
kendisine, Toledo'daki İspanyol Sanat ve Edebiyat Akademi- biz de ulaşabiliriz. Eflatun'un bildiğini siz de bilebilirsiniz.
si'ne üyelik getiren "Yüzyılların Gücü" adlı alegorik resmini Sezgi yalnızca aşırı duyarlı kişilere, medyumlara has bir
t a m a m l a d ı . D a h a sonra büyük bir portre ressamı oldu ve ül­ özellik değildir. Sigmund Freud ve Cari J u n g sezgiyi, zihnin
kenin çeşitli yerlerinde kayda değer eserler yarattı. Bu arada normal bir fonksiyonu olarak kabul etmişler, ama keşfede­
birçok kitap yazdı ve konferans verdi. Mimarlıkla ilgili hiçbir memişler. Düşünce'nin ulaşabileceği yerler henüz ortaya çı­
karılmamıştır. Herkes bu alanda bir kâşif olabilir. Sezginin
eğitimi olmamasına rağmen -ki okulu on yaşında bırakmıştı-
sesini dinlemeyi öğrenirseniz, sorularınıza yanıt bulabilmek
New York'ta yirmi milyon dolarlık, tüm dünyaca bilinen bi­
için ondan ona koşmaya, endişelenmeye son verebilirsiniz.
naları inşa etti. İnşaatları kendisi finanse etti ve hepsini sat­
içinizdeki Bilge, karşılaşabileceğiniz her sorunun çözümünü
tı, h a t t a kooperatif yoluyla satırı alma yöntemini, ki o za­
bilir ve beşeri düşüncenin ürünü olan yanıtların aksine bun­
manlar bu işe hiç de iyi gözle bakılmıyordu- uyguladı.
lar doğru yanıtlardır. Deneyin. Şaşırabilirsiniz.
D r . Clark "Walter Russell'in resimden heykeltıraşlığa
geçişi elli altı yaşındayken gerçekleşti ve t a m a m e n rastlan­
KENDİNÎ-YÖNETME
tıydı" diye yazıyor. Tüm hayatı boyunca resim yapmış, çamu­
ra elini bile sürmemişti. Sanat ve Bilim Topluiuğu'na başkan
seçilmişti ve bu topluluk Edison'a bir madalya verecekti. Ben de evrenin sırlarına ulaşabilirim. Sonsuz bir Kay-
"Madalyanın büstünü yapan heykeltıraş başarılı olamadı. nak'la ilişkideyim. Şimdi aklımı (şu konudaki) yanıtları
Bunun üzerine Walter Russell biraz çamur aldı ve Bayan almak üzere açıyorum (burada o anki sorularınızı, ihtiyacını
Edison'a telgraf çekip büstü kendisinin yapacağını bildirdi." zı belirtin). Sükûnet içinde dinliyorum, açığım, almaya hazı­
rım. İçimden ilham fışkırıyor. İhtiyacım olan fikirleri ve on­
D a h a sonra bilim alanında büyük keşifler yapmasına,
lari. gerçekleştirmek için gereken gücü alıyorum.
filozof ve konuşmacı olarak uluslararası bir ün kazanmasına
rağmen asıl şöhretini heykeltıraşlıkla kazandı. Zamanımızın
birçok büyük kişisinin büstünü yapmış olmasına rağmen ko­
nuşma özgürlüğünü, din özgürlüğünü, gereklerden ve korku-

72 73
Yaratici imgelemenin gücü
Albert E i n s t e i n " H a y a l gücü bilgiden d a h a ö n e m l i d i r " d e r .
R a l p h Waldo E m e r s o n , "Bilim, h a y a l g ü c ü n e n e k a d a r borçlu
o l d u ğ u n u b i l m e z " diye y a z m ı ş .

7 D ü n ü n hayal ü r ü n ü o l a r a k n i t e l e n d i r i l e n , a s l ı n d a e n ­
g e l l e n m e m i ş hayal g ü c ü n ü n ü r ü n ü o l a n bilim kurgu k i t a p l a ­
rı ve dergileri b u g ü n gerçekçi k a b u l ediliyor.

YARATICI İ M G E L E M E N İ N G Ü C Ü
YARATICI İ M G E L E M E S İ Z E N E İ F A D E E D E B İ L İ R

Yaratıcı imgelemeyi a n l a y a r a k v e u y g u l a y a r a k t ü m h a ­
Sonsuz Dünyalara ulaşma çabamdan; insanoğlunun ölüm­
y a t ı n ı z ı y e n i d e n d ü z e n l e y e b i l i r s i n i z . Yaratıcı i m g e l e m e saye­
süz gözlerinin Düşünce Dünyalarının derinliklerini, Tanrı'-
s i n d e k i ş i n i n kendisiyle ve yaşadığı d ü n y a ile ilgili i n a n c ı n ı ,
nın Bağrında genişleyen sonsuzluğu, yani insanın Hayalgü- dolayısıyla b u i n a n c ı n ü r ü n l e r i n i d e ğ i ş t i r m e k m ü m k ü n d ü r .
cü'nü görmesini sağlamaya çalışmaktan yılmayacağım. Bu hayal gücüyle i n s a n o ğ l u ilerledi ve b u g ü n k ü düzeye gel­
WILLIAM BLAKE di. Uygarlığımızın t ü m a t ı l ı m l a r ı , başarıları yaratıcı hayal
g ü c ü n ü n e s e r i d i r . R u h s a l gelişme v e d a h a b ü y ü k a n l a y ı ş , i n ­
William B l a k e , i n s a n ı n h a y a l g ü c ü n ü , Tanrı'nın bakisi sanın yaratıcı hayal gücünü kullanımıyla sağlanır.

olarak adlandırıyor. îlk bakışta kutsal şeylere saygisizlik


gibi g ö r ü n ü y o r b u , a m a b a k a l ı m g e r ç e k t e n öyle m i ? Yaratıcı Hayal kurulmayan yerde insanlar mahvolur.
i m g e l e m e , T a n r ı ' n ı n bize verdiği e n etkileyici a r a ç l a r d a n biri­ Atasözü
d i r . T a n r ı , i n s a n ı n h a y a l gücü vasıtasıyla y a r a t m a y ı s ü r d ü ­
r ü r ve bu n e d e n l e h a y a l gücü i n s a n ı n yüce özelliği o l a r a k K U T S A L K İ T A P YARATICI İ M G E L E M E Y İ
k a b u l edilebilir. NASIL KULLANIR
Altıncı b ö l ü m d e , içimizdeki ö ğ r e t m e n i n t ü m i h t i y a ç l a r ı ­
mızı bildiğini ve bize sınırsız fikir k a y n a ğ ı n ı s u n d u ğ u n u gör­
K u t s a l k i t a p t a Y a k u b ' u n y a r a t ı c ı imgelemeyi nasıl kul­
d ü k . D i n l e m e y e g ö n ü l l ü o l d u ğ u m u z t a k d i r d e b u ö ğ r e t m e n ge­
l a n d ı ğ ı n ı a n l a t a n güzel bir öykü v a r d ı r . Yakub'un k a y ı n p e ­
reksindiğimiz rehberliği ve ilhamı sağlar bizlere. Yaratıcı
deri L a b a n , güvenilir bir a d a m değildi. Ve Yakub'u bir kez
imgeleme, hayatın yaratıcı sürecinin, görünen Evren'i yarat­
a l d a t m ı ş t ı . Ancak bu kez Yakub, y a r a t ı c ı imgelemeyle olayın
m a k için kullandığı kalıbı b i ç i m l e n d i r i r . O t u r d u ğ u n u z s a n ­
ü s t e s i n d e n gelebildi. L a b a n , yıllar s ü r e c e k h i z m e t i karşılı­
dalye ö n c e s a d e c e bir i n s a n ı n k a f a s ı n d a fikir o l a r a k m e v c u t ­
ğ ı n d a s ü r ü s ü n d e k i t ü m b e n e k l i h a y v a n l a r ı Yakub'a vermeyi
t u . B u fikir, s a h i b i n i n k a f a s ı n d a görsel bir şekle d ö n ü ş t ü r ü l ­ kabul e t m i ş t i . A m a , a n l a ş m a y ı u y g u l a m a z a m a n ı geldiğinde
d ü . O şekilden de fikrin fiziksel ifadesi o r t a y a ç ı k t ı . B ü y ü k Laban sürüsündeki tüm benekli hayvanları sakladı ve

74 75
Yakub'a hiçbir şey bırakmadı. Yakub hiç endişelenmedi; ya­ Evrensel Bilinç'te birçok bilinç hali vardır. Her insanın;
ratıcı imgeleme sayesinde kazandı. Hayvanların su içmeye kendisiyle, fikirleriyle, yaşadığı hayatla ilgili kendine ait
ve üremeye gittikleri yere benekli kamışlar dikti. Ve böylece inançları vardır. Baha'mın evinde bir sürü oda var. İsa bun­
yavrular benekli doğdu. Hayvanların benekli kamışları sey­ dan o kadar emindi ki çevresindekilerin de bunu bildiğini
retmeleri, benekli yavrular doğurmalarına neden olmuştu. varsaydı. Senin için bir yer hazırlamaya gidiyorum. İçimiz­
Bu bir yaşam yasasıdır. Dikkatimizi yoğunlaştırdığımız deki Bilgelik, yaratıcı imgeleme, yolu açmak için önden
şeyi yaşarız. Yapmamız gereken bu yasayı bilmek ve etkin bi­ gider.
çimde kullanmaktır. İsa bize şunu öğretti: Arzuladığın ve dua ettiğin ne olur­
sa olsun, inan ve senin olsun. Bu yaratıcı imgelemeyi kullan­
İNSAN TANRIYLA BİRLİKTE YARATIR mak değil midir? Ne olursa olsun dedi. Hiçbir sınıflandırma,
koşul yoktu. İstediğiniz ne olursa olsun elde edeceğinize
inandığınızda, bilincinizde kabul ettiğinizde, elde ettiğinizi
Başka bir deyişle, Tanrı insan vasıtasıyla yaratır. Bize
hayal ettiğinizde, içsel kaynağa döndüğünüzde elde edeceksi­
T a n n ' n ı n insanı kendi suretinde ve benzeri olarak yarattığı
niz. Kesinlikle.
söylendi. Her şey zaten vardı, insanın yaratıcılığı, adapte
etme ve değiştirme yolu ile oldu. Hangi güçle? Elbetteki tek
Güç olan Kutsal Güç'le. Hepsi insanın sağladığı düşünce ka­ İÇİMİZDEKİLER YAŞAMIMIZA YANSIR
lıbına göre gerçekleşti.
İnsanlığa bahşedilen en önemli şeylerden biri, ihtiyaçla­ Hepimiz ince bir yoldayız. Hepimiz, içimizdeki en yük­
rını karşılamak için etkiler dünyasını değiştirtebilmesidir. sek noktayla uyum içinde yaşamaya gayret ederiz. İnsanlı­
İnsan, aklına gelen ve içindeki Hayat Kaynağı'ndan fışkıran ğın ve kendilerinin zararına şeyler yapıyormuş gibi görünen­
fikirlerle sürekli olarak kendisini ve hayatını değiştirirken ler bile o anda yaptıklarının kendileri için en iyisi olduğuna
Tanrı'yla birlikte yaratır; T a n n ' n ı n aracı olur. Tanrı sezgi inanırlar. F a k a t , kendimizle ilgili imajı yeni bir boyuta yük­
vasıtasıyla öğretir; Tanrı insandaki hayal gücü vasıtasıyla selttiğimiz zaman, yaşadığımız hayatın değişmeye başladığı­
yaratır. Olaylar yaşanmadan önce mutlaka bir fikir olarak nı görürüz. Ve ben, eğer dünyadan yukarıya çekilirsem, tüm
mevcut olurlar. Fikir yolu açar. insanları da beraberimde yükselteceğim. (John 12:32.) Bilin­
cimizi daha yüksek bir boyuta çıkardıkça hayatımızın da
İMGELEME BİZDEN ÖNDE GİDER yeni boyuta uyum sağladığını görürüz. Yaratıcı imgeleme iş
başındadır!

Baha'mın evinde bir sürü oda var: eğer öyle olmasaydı


sana söylerdim. Senin için bir yer hazırlamaya gidiyorum. YARATICI İMGELEMEYİ NASIL KULLANIRIZ?
John 14:2

Birçok yolu var, ama ben iki yoldan söz edeceğim. Ge-

76 77
yaratıcı İmgelemenin Gücü
nellikle sahip olduklarımızla bulunduğumuz yerden başla­ zünün önünde sürekli kusursuz bir sırtın hayalini yaratmış
mamız söylenir; fakat bu kez ben baştan değil sondan başla­ ve bu ideal görüntü sonunda gerçekleşmişti.
manızı tavsiye edeceğim. Garip geliyor değil mi? Biraz fark
var, ama aslında aynı şeyden söz ediyoruz. Aslında sahip ol­ H E R BÜYÜK MUCİT YARATICI İMGELEMEYİ KULLANIR
duklarımızla bulunduğumuz yerden başlıyoruz yine. Başarı­
sız ve eksik olduğunuzu mu imgeliyorsunuz, yoksa başarılı
olduğunuzu mu? Aradığımız şeyin yaratıcı imgeleme yasasıy­ Eli Whitney, Yale Üniversitesi mezunu olan ve tamirci­
la bilincimizde var olduğunu bilerek başladığımızda, kesin lik yapmaktan hoşlanan genç bir adamdı. Mezun olduktan
başarıyı sağlayacak t ü m adımlar atılır ve engeller aşılır. sonra Devrim Savaşı generallerinden Nathaniel Greene'in
Georgia Savannah'daki evine davet edildi. Oradayken, birisi
Başka bir deyişle, dua ettiğimiz zaman, kendimizi, kay­
tohumları pamuktan ayırmakta çekilen büyük güçlükten söz
betme ihtimalinden uzak tutarız. Hastalık ve dertlerden ko­
etti. Tohumları pamuktan çıkarmayı denediniz mi hiç? Be­
r u n u r u z . Dua ettiğimiz zaman başarıya ulaşmak için gere­
yaz ipliğe yapışmış bu tohumların bir tanesini bile ayırmak
ken her şeyin sağlanacağını bilerek En Yüksek noktaya yö­
dakikalar alır. Tohumlan ayırmak için bir yol bulunamadı­
neliriz. Emmet Fox buna Altin Anahtar'ı kullanmak diyor ve
ğından pamuk üretimi çok masraflıydı. Ama üniversiteden
ekliyor: "Güçlüklere sırtınızı dönün ve dikkatinizi Tanrı' ya
yeni mezun olan bu genç adam, "Bu sorunun bir çözümü ol­
yöneltin."
malı" diye düşündü. Yanıtı bulmak için pamuktan ayrılmış
t o h u m u gözünün önünde canlandıriverdi! Başka bir deyişle,
YARATICI İMGELEMEYİ KULLANAN PRENSİN ÖYKÜSÜ fikri aklına koydu ve kısa zamanda kolayca başarılabileceği­
ni anladı. Birkaç gün içinde, günde yirmi beş kilo pamuğu
Kambur bir prensin hikâyesini anlatan eski bir efsane temizleyen küçük bir alet gelişdirdi ki bu o günün insanı için
vardır. Prens, görüntüsü hakkında çok duyarlı olduğu için mucizevi bir başarıydı. Eli Whitney bunu başardığında yirmi
halkının önüne pek çıkmıyordu. Bir gün sarayın heykeltıra­ dört yaşındaydı. Çırçır fabrikasını kurmak üzere kuzeye geri
şını çağırıp kamburu yokmuş gibi güzel bir heykelini yapma­ döndü, istek öylesine çoktu ki üretim yıllarca talebin altında
sını istedi. Heykeltıraş çalışmaya başladı. Zamanı geldiğinde kaldı. Yaratıcı imgeleme ısrarla kullanılırsa, fikrin olduğu
prense, tam görünmek istediği gibi mermer bir heykel sunul­ her yerde başarı da vardır.
du. P r e n s çok mutlu oldu. Heykeli bahçede gizli bir köşeye
Hepimiz mucit olamayız. F a k a t yaratıcı imgeleme bir­
koydu ve her gün oraya gidip sahip olmak istediği görüntüyü
çok yerde, hayatın basit şeylerinde de kullanılabilir.
uzun uzun seyretti. Aradan aylar geçti; heykeli her ziyaretin­
den sonra biraz daha dik durabilmeye başladı. Birkaç yıl
geçti. Sonunda tüm tebâsını bir toplantıya çağırdı. İnsanlar DUA, YARATICI ÎMGELEMENİN EN YÜKSEK BİÇİMİDİR
her yerden prenslerini görmeye geldiler. Bu sefer mutlu bir
yüzle ortaya çıktı. Bakın ve görün! insanlar onu gördüklerin­ Tanrı, kafamızı karıştıran eski düşünceleri aklımızdan
de gözlerine i n a n a m a d ı l a r . Prens artık kambur değildi. G ö - çıkarmak amacıyla yaratıcı hayal gücümüzü kullanarak, du-

78 79
alar yoluyla iş görür. Böylece de Bilgelik Kaynağı'nın yaratı­ Henry Thoreau.
cı etkisine açılmamızı ve yeni fikirlerin hayatımıza girmesini
Düş kurmaktan korkmayın. Hayat düşlerden yaratılır;
sağlar.
ancak düşlerinizin gerçekleşeceğine gönülden inanın ve onla­
Bunun bir örneği, bilimsel gücü başkaları için kullan­
rı gözünüzde çoktan gerçekleşmiş gibi canlandırın. Sağlığını­
maktır. Hayatın tüm yükünü omuzlarında taşıyormuş gibi zın mükemmel olduğunu d ü ş ü n ü n ; arkadaşlarınıza "Kendi­
görünen birinin bize geldiğini varsayın. Her şeyin kendisine mi harika hissediyorum" dediğinizi duyun. Kendinizi, "Çok
karşı olduğunu düşünüyor. Eski resmi söküp çıkarmalı, onu başarılı bir yıl geçirdim. Yaptığım her işte başarılı oldum"
bütün ve özgür olarak görmeliyiz. Yaratıcı imgeleme sayesin­ derken düşleyin.
de şimdi güçle dolmuş ruhsal bir varlık görüyoruz. Ölümlü
Einstein düş gücünün bilgiden daha önemli olduğunu
yüzünün ardındaki bu insanı, Yaratıcı'nm sureti ve benzeri
söylemiş. William Blake bu düş gücüne "Tanrı" der. Ben de
olan yüce, mükemmel ve ruhsal bir varlık olarak gördük mü
"Düş gücü, eyleme geçmiş Tanrı'dır" diyorum.
hiçbir şey bu gerçeğin zaferini engelleyemez.

KENDİNİ-YÖNETME
KENDİNİZ HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYORSANIZ OSUNUZ

Aynı şekilde kendimizi, yaşamak istediğimiz hayata Kendimi harika hissediyorum! Güçlü ve sağlıklıyım ve
bunun tadını çıkarıyorum.
adım atmış gibi görmeliyiz. Kendimizi sağlıksız, yorgun, ce­
saretsiz ve mutsuz görüyorsak önce bu tabloyu değiştirmeli­ Yaptığımı iyi yaparım ve doğal olarak da hep iyi sonuç­
yiz. Ne düşündüğümüz önemlidir, bugünkü düşünce yapımız lar alırım.
yarınlarımızı hazırlamaktadır. Bunu anlarsak kendimize acı­ Deneyimlerimi harika insanlarla paylaşıyorum.
m a k t a n vazgeçeriz. Bu Hayat Yasası karşısında öylesine İhtiyaç duyduklarım ve bana ihtiyacı olanlar kapıma
dehşete düşeriz ki olumsuz düşüncelerimizle yaşamaktansa gelir.
ölmeyi tercih ederiz. Düş gücümü yapıcı olarak kullanıyorum ve arzuladığım
Ne yediğini söyle sana kim olduğunu söyleyeyim diye hayatı gözümde canlandırıyorum.
yaygın bir deyiş vardır. Oysa, Ne düşündüğünü söyle sana Bütün düşlerim harika bir biçimde gerçekleşiyorlar!
kim olduğunu söyleyeyim deyişi olmalıydı bu. Kendinizle il­
gili inançlarınız, emin olun, yaşayacaklarınızı tayin eder. Ne
düşünüyorsanız o olursunuz. Bırakın düş gücünüz aşağılan
değil yukarıları seyretsin; Evrensel Hayat'in yaratıcılığına
kollarınızı açarak sonsuzluğa bakın. Düş gücünün kudretiyle
başarılması olanaksız bir amaç yoktur, "insan düşleri doğrul­
t u s u n d a güvenle ilerlerse ve düşlediği yaşam için çok çalışır­
sa hiç ummadığı bir anda başarıyla karşılaşır" diye yazmış

80 81
UTANGAÇLIĞI YENMEK

Dikkatler bir kişi üzerinde yoğunlaştığında o kişi h u ­


zursuz olur. Yoğun ilgi ve dikkat, kişinin cesaretini kırar,
8
însan kendisini, davranışlarını gözlediğinde, kendisi hakkın­
da bilinçli olduğunda, kendisine güvenini yitirir. Kişiye eleş­
tirel gözlerle bakılması onun dengesini yitirmesine ve sınır­
KENDİNE GÜVEN NASIL OLUŞTURULUR lamalarının farkına varmasına neden olur. Korku ortaya çı­
kar. Korku kendini koruma içgüdüsüyle geliştirilen bir duy­
gudur. Başkalarının gözünde başarısız olmamak için sanatı­
Kendine güven, aklın kesin bir inanç ve güvenle nı sürdürmekten vazgeçen yetenekli müzisyen veya ressam
büyük ve gurur verici işlerde kullanımıdır. buna bir örnek. Korku, yapılmaması ve söylenmemesi gere­
ken şeyler yaptırır ve söyletir; r a h a t ve dengeli olmak gere­
ÇİÇERO
kirken tam tersi duyguları hissettirir. Herkes bu duygudan
kurtulmak, böylece başı yukarıda, güvenle ve huzurla yolu­
Hepimiz kendine güvenin gerekliliğini biliyoruz. Bugün na devam etmek ister.
birçok kulüp, dernek, birlik faaliyet göstermekte. Bunların
hepsi bireyin güven duygusunu geliştirme ihtiyacından kay­
KARANLIKTA ISLIK ÇALMAK
naklanıyor.
F a k a t acaba kendilerine güvenlerini yitirdiklerini söyle­
yen insanlar hep aym şeyden mi söz ediyorlar? Bazıları top­ Kendine güvenle kendini beğenmek arasında çok büyük
fark var. Güven, hayat hakkındaki emniyet duygusudur, ki­
luluk ö n ü n d e konuşacaklarında güvenlerini yitirirler. Bazıla­
şinin her d u r u m d a kendisine güvenebileceğini bilmesidir.
rının araba kullanmak konusunda kendilerine güvenleri
Kibir veya kendini beğenmişlik ise başkalarını, aslında sa­
yoktur. Don Blanding konuşmacı kürsüsünde evindeymiş gi­
hip olmadığı kendine güven duygusunun varlığına inandır­
bi r a h a t k e n , araba kullanma konusundaki yeteneğine güveni
maya çalışmaktır. Aslında güvensizdir ve karanlıkta ıslık
yoktu. Ty Cobb beyzbol sahasında güvenli ve r a h a t k e n insan­
çalmaktadır. Böyle birisi sadece utangaç, sıkılgan olan in­
lar ö n ü n d e k o n u ş m a k t a n korkardı. Bu örnekler açıkça göste­
sandan çok d a h a güvensizdir.
riyor ki bir a l a n d a güvenli olan insan başka birinde aynı gü­
vene sahip olamayabiliyor. Bazıları sporda kendilerine güve­
nemezler, bazıları da insanlarla ilişkilerinde güvensizdirler. BAŞARISIZLIK KORKUSU
Şu ya da bu şekilde çoğu insan bazı alanlarda güvensizdir.
Kişinin kendine güvenini yitirmesine neden olan korku­
lardan biri başarısızlık korkusudur. H e r insan başarılı

82 83
o l m a k i s t e r . B a ş a r m a y a duyduğu aşırı i s t e k yüzünden yarış kişinin k e n d i n e güvenini y i t i r m e s i n e n e d e n olur bu. H e p i m i z
s ı r a s ı n d a başarısızlığa u ğ r a m a s ı n a n e d e n o l a c a k bir olayın dengeli görünmek i s t e r i z . Komik değil kendinden e m i n g ö ­
o r t a y a ç ı k a c a ğ ı korkusuna kapılan a t l e t i e l e a l a l ı m . B u başa­ rünmek i s t e r i z . Kombinezonunun görüneceğinden korkan
rısızlık korkusu a t l e t i iki ayrı ş e k i l d e etkileyebilir; başarıya kız, günün s o n u n d a korktuğunun b a ş ı n a g e l m i ş olduğunu
u l a ş m a k için daha da itilim d u y m a s ı n a neden olur ya da ken­ görünce kızarır. S p o r kıyafetle gittiği partide h e r k e s i n ü z e ­
disini bu korkuya kaptırıp güvenini yitirir. O z a m a n da y e t e ­ rinde s m o k i n olduğunu gören adam yıllar s o n r a bunu hatır­
neği kaybolur gider. ladığında kendine güveni sarsılır, " N e g ü l ü n ç duruma düş­
müştüm!" diye düşünür. H a y a t ı m ı z boyunca küçük ş e y l e r
B i r k a ç yıl ö n c e k i bir golf m a ç ı n ı hatırlıyorum. Büyük
yüzünden komik duruma düşeriz. Birden dikkatler üzerimi­
turnuvanın s o n günüydü. H e r vuruş büyük bir para ve pres­
ze çevrilir, kendimizin farkına varır, kızarır, kekeleriz.
tij d e m e k t i . Ö n d e olan oyuncu, y a p a c a ğ ı en ufak h a t a n ı n n e ­
l e r e m a l o l a c a ğ ı n ı n bilincindeydi. O y u n ilerledikçe gerginliği
artıyordu. Yöntemli bir oyun oynadığından oyunu kazana- " Ş U ADAM BANA VURDU!"
c a k m ı ş gibi görünüyordu hâlâ. O n a l t ı n c ı çukurda h e y e c a n
doruğa u l a ş m ı ş t ı . M ü s t a k b e l ş a m p i y o n u m u z u n uzun bir vu­ i ş t e b a ş k a bir korku daha: i n c i t i l m e korkusu. E g o çok
ruş y a p m a s ı gerekiyordu. Vuruşa k o n s a n t r e o l m a y a çalışı­ duyarlıdır ve hep i n c i t i l m e arar, k e n d i s i n e zarar verildiğini
yordu. Vuruş ç i z g i s i , topun çim alandaki hızı, s ü r t ü n m e etki­ düşünür. Bir a r k a d a ş ı m şöyle bir h i k â y e anlatmıştı: Ö ğ l e y e ­
s i , her ş e y kontrolü altındaydı. Atışı a d e t a e z b e r e yapabilir­ m e ğ i için o küçük yerlerden birine g i t m i ş . D a r koridorda yü­
di. Vuruşunu yapmak üzere golf s o p a s ı n ı kaldırırken birden rürken nasıl olduysa ayağını koridora doğru hafifçe u z a t m ı ş
yanındaki, o sırada çalıştırılan k a m e r a y ı fark e t t i . Adam ani­ olan bir k a d ı n a t a k ı l m ı ş . Özür d i l e m e k için geri d ö n d ü ğ ü n d e
den irkildi. H a y a t ı m d a onun kadar ş a ş ı r ı p s e r s e m l e y e n biri­ k a d ı n ı n "Bu a d a m b a n a v u r d u ! " diye şikâyet e t t i ğ i n i duy­
ni görmedim. K a m e r a dikkatini ç e k e n e kadar, insanların her m u ş . A r k a d a ş ı m ö z ü r d i l e m i ş v e o t u r a c a ğ ı y e r e doğru y ü r ü ­
h a r e k e t i n i izlediğini d ü ş ü n m e m i ş t i . Olduğu yerde kalakaldı, meye d e v a m e t m i ş . K a d ı n u z u n c a bir s ü r e " Z a t e n i n s a n l a r
atışını yapamadı. h e p b e n i itip k a k ı y o r l a r ! " diye y a k ı n m a y a d e v a m e t m i ş .
S o n u n d a t o p a vurmayı başardı, a m a sanki artık aynı Böyle kişilerin k e n d i l e r i n e g ü v e n l e r i n i y e n i d e n k a z a n m a y a
o y u n c u değildi. Çünkü birden benlik bilincine varmıştı. Tur­ ihtiyaçları vardır.
nuvayı bitirdi, a m a kazanamadı. N e d e n ? Çünkü kendisinin E g o u z u n yıllar s o n u n d a geliştirdiğimiz dış b e n l i k t i r , ki­
farkına vararak güvenini yitirmişti. B a ş a r ı s ı z l ı k korkusu şilik benliğidir, ingilizce'de kişilik a n l a m ı n d a k i " p e r s o n a l i t y "
kaplamıştı içini. Atışı y a p a m a z s a n e l e r olacağını d ü ş ü n m e y e kelimesi L a t i n c e ' d e m a s k e a n l a m ı n d a k u l l a n ı l a n " p e r s o n a "
b a ş l a m ı ş t ı . Ve birçok atışı kaçırdı. Korktuğu b a ş ı n a g e l m i ş t i . k e l i m e s i n d e n gelir. Kişiliğimiz, gerçek o l d u ğ u n a i n a n m a l a r ı ­
n ı ümit. e d e r e k i n s a n l a r a gösterdiğimiz m a s k e m i z d i r . K i m s e ­
nin o m a s k e n i n a r d ı n a b a k ı p da o güvensiz k ü ç ü k i n s a n ı gör­
ALAYA ALINMA K O R K U S U
mesini i s t e m e y i z . Bu y ü z d e n ego ya da kişilik m a s k e m i z i n
düşürüleceği endişesiyle, o n u k o r u m a k için h e m e n h e r şeyi
B a ş k a bir korku da, komik g ö r ü n m e korkusudur. Birçok yaparız

84 85
R E D D E D İ L M E KORKUSU na d a y a n a n utangaçlığın s o n u c u d u r .
O n a y l a n m a m a k o r k u s u y a l n ı z c a ç o c u k l a r a a i t bir s o r u n

B a ş k a bir k o r k u d a r e d d e d i l m e k o r k u s u d u r . G e n ç bir değildir; her yaşta insan yaşayabilir b u k o r k u y u . Birçok

kıza b i r l i k t e ç ı k m a y ı teklif e d e c e k u t a n g a ç genç çocuk b u n a insan, arkadaşları tarafından o n a y l a n m a m a korkusu yüzün­

klasik bir ö r n e k t i r . K ı z a r m ı ş , kekeliyor, u t a n m ı ş v e b e n l i k - den becerilerini ortaya k o y m a k t a n kaçınır. Bu korku, i n s a n ­

bilinçli, akıcı k o n u ş a m ı y o r , a c ı n a c a k d u r u m d a . Bize k o m i k l a r ı n orijinal d ü ş ü n c e l e r d e n u z a k d u r u p ç o ğ u n l u ğ u n d ü ş ü n ­

gelen bu olay o n u n için h i ç de öyle değil. R e d d e d i l m e k t e n c e l e r i n e k ö r ü k ö r ü n e b a ğ l a n m a e ğ i l i m i n i açıklıyor. B u g ü n

m ü t h i ş k o r k m a k t a d ı r . B u d u r u m d a k e n d i n e güvenini t a m a ­ u y g a r l ı ğ ı m ı z d a , " n o r m a l " o l m a isteği n e r e d e y s e fetiş h a l i n e

m e n y i t i r m i ş t i r . R e d d e d i l m e k o r k u s u , h a y a t ı n birçok a l a n ı n ­ g e l m i ş t i r . S o n u n d a i n s a n d ü ş ü n e b i l m e y e t e n e ğ i n e olan i n a n ­

d a k a r ş ı m ı z a ç ı k a r . Bazı i n s a n l a r a r k a d a ş sahibi o l m a k t a n cını y i t i r i r ; g a z e t e k u t s a l k i t a b ı , a r k a d a ş l a r ı n ı n onayı ise e n

k o r k a r l a r v e r e d d e d i l m e o l a s ı l ı ğ ı n d a n k o r u n m a k için yalnız b ü y ü k a m a c ı o l u r . Böylece g e r ç e k k i m l i ğ i n i k a y b e d e r .

bir h a y a t y a ş a m a y ı yeğlerler. B u , alkoliklerin d e t e m e l p r o b l e m i d i r ; iyi bir d o s t olabil­


m e k , a r k a d a ş l a r ı t a r a f ı n d a n o n a y l a n m a k için içerler. Böyle­
Psikologlar b u r e d d e d i l m e k o r k u s u n u n , evlilik ilişkileri­
c e b a ş l a n g ı ç t a , a s l ı n d a ""istemedikleri h a l d e içerler. Daha
n i n e n ö n e m l i s o r u n l a r ı n d a n biri olduğu s o n u c u n a v a r m ı ş l a r .
s o n r a ise egolarını d e s t e k l e m e k için bir i h t i y a ç o l u r içki.
E ş l e r d e n birisi b u k o r k u y ü z ü n d e n t ü m benliğini t a m o l a r a k
Onaylanmama korkusu, kendine güveninin kaybolmasına
evliliğe v e r e m i y o r , a r a d a h e p bir engel oluyor, tyi bir evlilik­
n e d e n o l u r . Alkol o n l a r a y a n l ı ş bir güven k a z a n d ı r ı r .
t e eşlerin y ü z d e yüz k a t ı l ı m ı g e r e k i r . " S e n i n sevgini v e k e n ­
dini b a n a a d a m a n ı istiyorum, a m a ben sana bunları vereme­
İSTENMEYEN SONUÇLARLA KARŞILAŞMA KORKUSU
yeceğim; ç ü n k ü z a r a r g ö r e b i l i r i m " gibi bir tavır yanlış o l u r .
Ç o ğ u evliliklerde karşılıklı o l a r a k , a n c a k y a r ı yarıya bir k a t ı ­
lım v a r , b u t ü r bir k a t ı l ı m d a k e n d i n i k o r u m a y a d a y a n a n bir İstenmeyen sonuçlarla karşılaşma ve bunların üstesin­
y a r ı ş m a c ı l ı k söz k o n u s u d u r . d e n g e l e m e m e k o r k u s u y ü z ü n d e n riskli işlere g i r m e y e cesa­
r e t e d e m e y e n birçok i n s a n t a n ı d ı m .

ONAYLANMAMA KORKUSU S a n F r a n c i s c o ' d a çok b ü y ü k bir f i r m a n ı n yöneticisi o l a n


b i r i n i t a n ı m ı ş t ı m ; çok b a ş a r ı l ı bir y ö n e t i c i v e h e r k e s t a r a f ı n ­
d a n sevilen bir i n s a n d ı r . Ş i r k e t y e n i bir işe gireceği z a m a n
Ç o c u k kısa bir şiir ö ğ r e n i r v e a n n e b a b a s ı n a o k u r . E ğ e r
b ü y ü k bir p a n i k y a ş a r d ı . Ü z ü c ü olan şey, şirket z a t e n o
u m d u ğ u k a d a r m e m n u n o l m a z l a r s a , h e l e bir d e eleştirirlerse
k a d a r z e n g i n d i k i p a n i k y a p m a y a h i ç gerek y o k t u . Yeni bir i ş
çocuk h e m e n o n a y l a n m a d ı ğ ı h i s s i n e k a p ı l ı r , u t a n ı r v e k e n d i ­
d a h a a l m a l a r ı n ı n d a h i ç ö n e m i y o k t u b u y ü z d e n . B u n a rağ­
n e g ü v e n i n i yitirir. B u d e n e y i m i n anısı geleceğine d e y a n s ı r .
m e n d i k k a t i n i yeni bir iş a l m a y a çevirdiği z a m a n farklı bir
Çoğunlukla ana babalar, çocuğun ulaşabileceğinden insan oluyor, k e n d i s i n e g ü v e n i n i y i t i r i y o r d u . Ondan ona
yüksek s t a n d a r t l a r belirler v e çocuğun k e n d i s i n i z o r l a m a s ı ­ gidip,"Bunun nasıl yapılması gerektiğini düşünüyorsun?"
n a n e d e n o l u r l a r . K e k e m e l i k genellikle aile t a r a f ı n d a n iste­ diye s o r u y o r d u . O n l a r d a , k e n d i l e r i n d e n ö n c e on-onbeş kişiye
n e n m ü k e m m e l l i ğ i n bir s o n u c u d u r ; o n a y l a n m a m a k o r k u s u -
86 87
aynı şeyi sorduğunu ve aynı belirsizlik duygusuyla daha ni­
diye bir ş e y olmadığını biliyordu. İ n s a n l a r için imkânsız var­
celerine soracağını bilmeden iyi niyetle t a v s i y e l e r d e bulunu­
dır. Kendi gücümüz ve zekâmız m ü c a d e l e e t m e k için yeterli
yorlardı. Bir gün t a m böyle bir işin ortasında c a n ı n a kıydı.
değil; tüm Güç ve Zekâ'nın Kaynağı olan Tanrı'ya gitmeliyiz.
İ s t e n m e y e n s o n u ç l a r l a k a r ş ı l a ş m a korkusu bu k e z onu inti­
E v e t , ben insan benliğimle hiçbir ş e y yapacak g ü ç t e değilim;
hara sürükleyecek kadar yenik düşürmüştü.
içimdeki Z e k â yapar her ş e y i .

NEYE GÜVENİYORUZ?
G Ü V E N KAZANMANIN B İ R YOLU VAR

B u r a y a kadar, kendine güvenin eksikliğinden s ö z ettik.


Gördük ki kendine güvensizlik, her şeyin sınırlı i n s a n benli­ N a s ı l güven oluşturabilirsiniz? İlk ve en önemli ş e y :
ğine bağlı olduğunu d ü ş ü n m e k t e n kaynaklanıyor. P e k i bu­ H e r ş e y i n içimizden geldiğini bilmek zorundayız. Güç ve
nun zıddı nedir? B u , "Kişiliğinize mi yoksa B e n ' e mi inanı­ Erdem Tanrınin'dır. Bizler bu Güç'ten ayrı değiliz. İsa'nın
yorsunuz" s o r u s u n a vereceğiniz yanıta bağlı. Güvenimizi n e ­ dediği gibi, cennette (içimizdeki) ve dünyada ( d ı ş s a l tezahür)
ye bağlıyoruz? Güvenin insanın sonradan edindiği kimlikte gerekli olan Tüm Güç bana verilmiştir. Cennetteki (hayatın
veya küçük benliğinde nasıl bulunacağını s ö y l e y e m e m . Bu, g ö r ü n m e y e n yanı) ve dünyadaki ( d ı ş s a l tezahür) her ş e y ,
insanlarla mümkün değildir, ama Tanrı'yla her şey müm­ İsa'nın Baba dediği tek Kaynak'tan gelir. Yediğimiz her ş e y ,
kündür. (Matta 1 9 : 2 6 ) . Gerçek kendine güven Tanrı'ya, görünen t e z a h ü r e dönüşmüş Oz'dür. ( F r e k a n s ı düşürülerek
B e n ' e güvendir, içimizdeki M u t l a k Güç'e güvendir. katı m a d d e y e d ö n ü ş m ü ş D ü ş ü n c e . ) Ciğerlerimize çektiğimiz
hava, bizi saran ve g ü ç veren Oz'dür. Yaşamamızı ve hareket
Güvenmemiz g e r e k e n bu B e n nedir? Tüm yanıtları bi­
etmemizi sağlayan Oz'dür.
l e n , k a r ş ı l a ş a c a ğ ı m ı z her sorunla yüzleşebilecek olan Sınır­
sız Zekâ'dır bu. B i z i korumasız, s a v u n m a s ı z bırakmayacak
Sevgi'dir; her seferinde bizi kurtarmaya g e l e n ve zarar gör­ K E N D İ N E GÜVEN BİRÇOK ALANDA UYGULANABİLİR
m e m i z e izin vermeyendir. Yapmamız gereken her şeyi yapa­
cak g ü ç olarak h a y a t ı m ı z a giren, H e r Ş e y e Kadir Güç'tür.
Topluluk önünde konuşmayı e l e alalım; h i t a b e t , k a y d a
B e n ' e güveni oluşturmak için atılması g e r e k e n ilk adım
d e ğ e r bir B e n ' e güven g e r e k t i r e n bir sanattır. İsa h a v a r i l e r i ­
kendi k ü ç ü k benliğimizi yoldan çekmektir. İ s a b u g e r ç e ğ i
n e , İ n c i l ' d e n v a a z l a r v e r m e k v e h a s t a l a r a şifa götürmek için
i d r a k ettiği için Ben kendim hiçbir şey yapamam, d e m i ş t i . O,
g i t t i k l e r i y e r l e r d e konuşmacı k ü r s ü s ü n e çıkmadan ö n c e n e
Ben'e gerçekten güvenen bir v a r l ı k t ı . Ş e y t a n l a r a m e y d a n
söyleyecekleri ü z e r i n e d e r i n d e r i n d ü ş ü n m e l e r i n e gerek ol­
o k u m a c e s a r e t i n i g ö s t e r e n , h a s t a l ı k l a r a şifa v e r e n , bir s ü r ü
m a d ı ğ ı n ı , Oz'e g ü v e n i r l e r s e öz'ün o n l a r a n e a n l a t m a l a r ı ge­
i n s a n ı d o y u r a n , ölüyü bile d i r i l t e n bu a d a n ı kendi başına hiç­
r e k t i ğ i n i söyleyeceğini b e l i r t t i . Böyle d ü ş ü n ü n c e benlik-bi-
bir şey yapamayacağını k a b u l e d i y o r . İsa içindeki, kendisin­
İinci o r t a d a n k a l k a r ve gerçek B e n ' e güven o n u n yerini alır.
den d a h a b ü y ü k bir G ü ç ' ü n t ü m b u n l a r ı yaptığını biliyordu..
İ n s a n ı n iyi t e k n i k l e r ö ğ r e n m e k için çalışması ve p r a t i k y a p ­
İ s a , Bene- g ü v e n i y o r d u ; ç ü n k ü içindeki G ü ç için imkansız
m a s ı gerekliği d o ğ r u d u r . K o n u ş u l m a k i s t e n e n k o n u l a r h a k -
88
89
kında araştırma yapıp aazırlanmak gerekir. Bunlar atılması da savaşarak ümitsizce mücadele etmek zorunda değiliz.
gereken insani adımlardır; fakat endişeye kapılmamak gere­ Gücü sınırlı olan insana bağımlı olmak zorunda değiliz. Asla
kir. İ l h a m , Güç ve Zekâ içinizde saklıdır. yalnız değiliz, sonsuzluk her zaman bizimle. Bütün dünya
İşte, evde, okulda, nerede olursa olsun yaptığımız her bize karşıymış gibi görünebilir, ama Tanrı bizimleyken, kim
şeyde Hayat'ı ifade ettiğimizi ve bu H a y a t ı n Sonsuz ve Mü­ karşımızda yer alabilir. (Isaiah 2:22) H e r zaman içimizdeki
kemmel olduğunu anlamalıyız. İfade ettiğimiz bu Hayat tüm Güç'e dönüp yardımını isteyebiliriz. İçimizdeki Mutlak Güç'
Hayat'la birdir; bundan dolayı insanla Tanrı arasında veya ün sınırı yoktur. Sınırsız Zekâ bütün y a n ı t l a n bilir ve onun
insanla insan arasında ayırım yoktur. yardımıyla vaaz verilebilir, harika bir konuşma yapılabilir,
P a r m a k l a r ı n d a n müzik akan piyanist, Yaratıcı D ü ş ü n - büyüleyici bir kitap yazılabilir. Benlik-bilinci, insan benliği­
ce'yi dile getirmek için kalemi t u t a n yazar, ikisi de kendi açı­ ne bağımlı olmanın, başkaları bizimle, yaptıklarımızla ilgili
larından güzelliği ifade ederler. "Tüm yazılanlar, yapılanlar ne düşünecekler endişesine kapılmanın sonucudur. Ben'e
ve sahip olunanlar Tanrı'nın lütfudur," diyor Emerson. Evet, güven ise hayal gücümüzü aşan şeyler başaran Güç'den kay­
amaçladığınız kariyer için çalışmak, pratik yapmak ve hazır­ naklanır; her şeyi yapabilecek durumdaki bu Güç'e güven­
lanmak gerekir; ama çalışan insan, Evrensel Akıl'ı kullanır. memiz gerekir.
Onun vasıtasıyla ifade edilen Sınırsız Zekâ olmadan çalış­
mak olanaksızdır. Asıl büyüklük ve Tüm İlham, küçük ben­ MEDİTASYONLA KAZANILAN GÜÇ
lik yoldan çekilip Yüce Ben parladığmda gelir.
G ü n d e en az on beş dakikanızı Tanrı'nın büyüklüğü ve
KORKUYU SAFDIŞI ETMEK hayatınızdaki yerini düşünmek üzere meditasyona ayırın.
Günlük sorunlardan uzaklasın, ilham verici ruhsal metinleri
Tanrı Sevgi'dir; Öz'ün kendinden verdiği şeydir; her okuyun. Bu sırada gelen ilham verici düşünceleri t ü m gün
yerdedir, yarattıklarıyla ifade edilir. Bu Gerçek Sevgi, korku­ boyunca içinizde hissedin. Bu meditasyon periyodu, tıpkı iş­
yu safdışı eder. Bu Sevgi'yi anlamazsak kendimizi Hayat' tan yerinizdeki amirinizle yaptığınız günlük toplantı gibi Kayna­
ayrı hissederiz; acımasız ve yarışmacı bir dünyaya karşı tek ğınızla ilişki kurduğunuz zaman olsun. Böylece tam bir
başımıza mücadele vermek zorunda kalırız. Ben'e güven, içi­ Ben'e güvenle istediğiniz hayatı yaşamaya başlayın. İçiniz­
mizdeki Ben'e güvenmek demektir. İçimizdeki Güç ve Zekâ' deki gerçeğin Oz'ü, ihtiyacınız olan her şeyi öğretir ve yürü­
ya inanırsak her şeyi yapabiliriz. meniz gereken yolu size gösterir. İ n s a n ı n , Kaynağı'na müm­
kün olduğu kadar çok başvurmasında fayda vardır. Doğru
yolu göstermesi için içinize dönün. Bir iki dakika gerekeni
KİM BİZE KARŞI OLABİLİR
öğrenmek için yeterli olur. "Pekâlâ Baba, şimdi ne yapmalı­
yım?" deyin. Bir süre dinleyin; ilhamınızı aldıktan sonra
Hepimizin içindeki gerçek Ben, her şeyi yapabilecek artık güven ve coşkuyla yaşayabilirsiniz. Tanrı'ya dönerse­
güçteki Tanrısal yan imizdir. Bu sevimsiz ve acımasız dünya- niz korunursunuz; sessizlik ve güven gücünüzün kaynağı

90 91
olur. (Isaiah 30:15) Tanrı'ya güvenmek insana güvenmekten çok daha iyi­
içimizden gelen emirleri dinlemeyi öğrenmeliyiz. Hazır­ dir. (Zebur 118:8) Aradığımız nedir aslında? Övgü ve yaltak­
ladığımızdan farklı bir konuşma yapmaya yönlendirilebiliriz lanma ile egonuzu beslemekse önemli olan, başarısızlığa,
belki de. Yaptığımız ev, önceden düşündüğümüz, istediğimiz korkuya ve düş kırıklığına m a h k û m s u n u z demektir. Emer-
gibi olmayabilir ya da aldığımız elbise almayı düşündüğü­ son'un "yağlanmış hiçbir şeyliğimiz" dediği şeyi kutsal devre­
müz elbise olmayabilir. Ama, içsel rehberimize güvenirsek den çıkarmadıkça, gerçek Ben-güvenine sahip olamayız.
sonuç her zaman iyi olacaktır; çünkü O hiçbir zaman bizi ba­
şarısız kılmaz ve yüzüstü bırakmaz.
KENDİMİZE, "ASLINDA NEYİ ARIYORUZ?"
İçimizdeki Hayat'ı sevmenin ve ona tam olarak güven­ DİYE SORMALIYIZ
menin önemini tam olarak vurgulayamıyorum. içinde bulun­
dukları koşullardan ve d o s t l a n n d a n korkmayı alışkanlık ha­
ihtiyacımız olan şey başkalarının bizi daha çok sevmesi
line getirmiş insanlar için bunu anlamak oldukça zor görü­
değil, bizim onları daha çok sevmemizdir.
nebilir. Başkalarını geçmek için mücadele etmek, sürekli
haklılığımızı kanıtlamaya çalışmak gibi yanlış dürtüleri terk Gerçek Ben - güveni budur.
etmeliyiz. Gerçek Ben'e güveni oluşturmak için tüm çabamı­ Yapmamız gereken, savaş korkusunu yaşamamak için
zı içimizdeki Güç'e yöneltmeliyiz. Böyle yaparak korkuları­ ülkeler arasında barış sağlamaya çalışmak değil, kendi kar­
mızdan arınabiliriz; çünkü Tanri'nin Varlığı'nda korkuya yer maşa içindeki benliklerimizde barışı, huzuru bulmaya çalış­
yoktur. H a y a t a can veren coşku her zaman Ben'e güvene eş­ maktır.
lik eder. İngilizce de "coşku, heyecan" anlamına gelen "ent- Gerçek Ben - güveni budur.
husiasm" kelimesi Yunanca'da "Tanri'da" anlamında kullanı­ Dönek bir dünyanın takdirini kazanmak için çalışma-
lan "en theos" kelimelerinden gelir. Coşku ve heyecanla ya­ malıyız; İçimizdeki Tanrı'yı m e m n u n etmek için harcadığı­
şarsak Tanrı'yla bütünleşiriz ve hiçbir şey bize zarar vere­ mız çabada doyum bulmalıyız.
mez, bizi yenemez. Benim içimde olursanız ve benim sözlerim
Gerçek Ben - güveni budur.
sizin içinizde olursa, istediğiniz şey size verilir. (John 15:7)
Başarılarımızla dünyayı sarsmanı gerekmiyor; başarı­
Kendi kavrama gücünüze değil Tanrı'ya tüm kalbinizle
sızlık nedir bilmeyen içimizdeki Oz'ün gerçek zenginliğine
inanın ve güvenin. Yaptığınız her şeyde O'nu görün ve bıra­
ulaşmalıyız.
kın o size yol göstersin. (Atasözü) Mutlak Güç'e, Sonsuz
Sevgi'ye ve Zekâ'ya güvenerek huzur içerisinde istediğimiz Gerçek Ben - güveni budur.
hayata doğru ilerleyebiliriz. Ben'e güven ancak bu şekildi
oluşturulabilir. Bu güveni kazandığımızda belalı egomuzu
BEN-GÜVENİ OLUŞTURMAK İÇİN ANAHTAR DÜŞÜNCE
korumaya gerek kalmaz artık; böylece hiçbir şey kaybetme­
yeceğimiz gibi çok şey kazanırız. Bu iç güvenliğini bir kez İnsan için imkânsız vardır, ama Tanrı için her şey mümkün­
sağladık mı, güvenimizi asia kaybetmeyiz bir daha. dür. İçimizdeki Mutlak Güç her şeyi kolaylıkla ve kesinlikle yapabi-

92 93
lir. Mutlak Güç'ün benim vasıtamla konuşmasına ve benim için ey­
leme geçmesine izin veriyorum.

BEN-GÜVENİ İÇİN KENDİNİ-YÖNETME 9

Başarısızlıktan korkmaya son verdim. Artık hayatın saf


hazzı için yaşıyorum. İLK ADIM: KARAR VERMEK
İçimdeki Yaratıcı Güç'e inanıyor ve güveniyorum.
Sadece benim değil herkesin içindeki Tanrı'ya güveniyo­
rum. Kimse beni reddedemez, çünkü tüm Hayat'la bütünleş- Düşüncelerine hakim olamayanlar kısa zaman sonra
tim. davranışlarına da hakim olamazlar.
Hayatı neşe ve sevgiyle dolu olarak görüyorum. THOMAS WILSON
Şu anda Hayat tarafından kabul edildim.
İçimdeki Ruh her zaman bana destek oluyor, huzur ve Kararlarınızı kira verir?
güven veriyor. Tek gözünüz olsaydı, tüm bedeniniz ışıkla dolardı demiş
Nerede olursam olayım, ne yapıyorsam yapayım. Sonsuz büyük bir a d a m . J a m e s , her k o n u d a tutarsız olan kararsız
Varlık benimle birlikte, benim içimde mükemmel haliyle yaşı­ insanları, rüzgârla gidip gelen dalgalara benzetmiş. Karar
vermek kadar bu kararlara sadık kalmak da önemlidir. H e r
yor.
dakika fikir değiştirirsek bilinçaltı ne yapacağını bilemez.
Psikojenezin nasıl çalıştığını gördük. Şimdi de kararla­
rımızda nasıl t u t a r l ı olacağımızı öğreneceğiz.

KESİN KARARLAR VERMENİN ÖNEMİ

Tatile çıkmaya hazırlanan bir aileyi düşünelim. Baba


işyerinden izin almış, para hazır, a m a nereye gideceklerine
bir t ü r l ü k a r a r veremiyorlar. Baba "Balık t u t m a k istiyo­
r u m " , a n n e "Dağlara çıkmak istiyorum", çocuklar "Disney-
d'e gidelim" diyorlar. G ü n l e r c e tartışıyorlar ve bir k a r a r a
.. amıyorlar. Ya da dağlara gitmek için yola çıkıyorlar, ama
yarı yolda fikir değiştirip balık t u t m a k için göle gitmeye

94 95
BU İLHAM BANA NASIL G E L D İ
karar veriyorlar; ama sonra çocuklar öylesine yaygara yapı­
yorlar ki ailede huzuru sağlamak için Disneyland'e gitmek
Aralarında seçim yapılacak şeylerin aşağı yukarı eşit
üzere geri dönüyorlar. Bu arada, karar veremedikleri için
olduğu zamanlar vardır, hangisini seçeceğinize karar ver­
tatil günlerini boşa harcıyorlar. Bu, karar vermeye çalışırken
mek zor olur. Bir keresinde böyle bir olay yaşadım. Buna
fikirlerin nasıl oradan oraya döndüğüne güzel bir örnek. tam bir ikilem diyemeyeceğim, çünkü böyle şeyleri dert et­
Karar veremeyen insan hiçbir yönde yol katedemez. memeyi ve üstesinden gelmeyi öğrenmiştim. Ama bir yol ay-
Bilinçaltı sürekli olarak bilinçten gelen emirleri yerine rımındaydım ve bütün yolların sonu çıkmaz sokaktı; hangi­
getirir. Bilinçaltı bilinç tarafından inanılan her emre yanıt sinden gideceğime karar veremiyordum. Birkaç seçenek
verir. Kararsızlık olursa, her dakika fikir değiştirilirse, bilin­ vardı, ama hiçbiri doğru gözükmüyordu. Harekete geçmem
çaltı karmaşaya düşer. Bir emri yerine getirmeden yenisi gerekiyordu, ama ne yapmam gerektiğini bilemiyordum.
gelir, ayak uydurmaya çalışır, ama yapamaz. Sadık bir hiz­ Böyle bir durumda çoğu kimsenin uykuları kaçar, arka­
metkârdır, ama bu d u r u m d a ne yapacağını bilemez. daşlarından tavsiyede bulunmalarını isterler, falcılara, med­
Kesin kararlar vermeyi öğrenmeliyiz, insana seçme yumlara giderler. Bense o t u r d u m ve meditasyona daldım.
hakkı verilmiştir. Kullanıp kullanmamak kendisine bağlıdır.
Yanlış seçim yapmaktan korktuğumuz için seçim yapmaya KİŞİSEL FAKTÖR
çekinirsek bilinçaltının eli kolu bağlanır, çıkmaza girer ve
hiçbir şey başaramaz.
Yapmam gerekenin, içimdeki Yüce Zekâ'yı benim adı­
ma karar vermesi için yönlendirmek olduğunu anladım. Yap­
KESİN KARARLILIĞA KESTİRME BİR YOL tığım meditasyon şöyle bir şeydi:
"İçimdeki Mükemmel Zekâ, yüce ve mükemmel Ben,
Kati olmak isteyen insan, zihnini karar vermeye hazır­ seni, adıma karar vermek üzere yönlendiriyorum. Biliyorum
lamalıdır her şeyden önce. Kendi kendinize "Şimdi bir karar ki sen, Her şeyi Bilen Evrensel Akıl'la bir b ü t ü n s ü n . Bu yüz­
veriyorum," deyin. Belki bu karar, karar vermeyi ertelemek den de en doğru kararın ne olduğunu biliyorsun." Sonra
de olabilir, ama en azından bu d u r u m a karar vermiş olursu­ büyük bir rahatlık hissettim. Emirler gelene dek yapmam
nuz. İçinizdeki rehberin, beklemenin daha iyi olacağını söyle­ gereken bir şey olmadığını biliyordum. Neyi, nasıl yapmam
diği, "şimdi zamanı değil" dediği zamanlar olacaktır, ama bu gerektiği söylenecekti. Sonra, içimdeki bilge gerçekten de
kararsızlık denizinde yüzmekten çok farklıdır. Bize yol gös­ doğru yolu gösterdi ve beni kararsızlık içinde kalmaktan
termesi için içimizdeki Bilgeliğe başvurduğumuzda o, neyi kurtardı.
nasıl yapacağımızı söyler; doğru seçimi ve doğru zamanı bil­
dirir. Önemli olan yol göstericiye güvenmek ve ona göre ha­
reket etmektir. Yeşil ışık yandığında harekete geçmeye hazır
olmalıyız. "Şimdi bir karar veriyorum" ilk adımdır.
97
96
ğunu içsel olarak da hissedersiniz. Belki son anda yapacağı­
BİZE GÜÇ VEREN DÜŞÜNCELER
nız şeyden vazgeçebilirsiniz; o zaman kararınızı da değiştire­
bilirsiniz, bunda bir sakınca yok. Hayat sürekli değişiyor, bu
Hayat düşüncelerle belirlenir. Halil Cibran'ın Ermiş
yüzden esnek olmayı öğrenmeliyiz; ama bu, insanı hiçbir
adlı kitabında dediği gibi, "Çoğu acıları kendimiz seçeriz." yere ulaştırmayan kararsızlıktan çok farklı bir şeydir.
Kendini-yönetme yoluyla t a m a m e n yeni bir hayata başlama
ayrıcalığı verilmiş bize. Fiziksel veya maddesel âlemin mer­
HAYATA NASIL HAKİM OLUNUR
hametine sığınmak zorunda değiliz. Sonsuzluğa girebiliriz,
ama Tanrı bile bizim vasıtamızla çalışmadıkça bizim için bir
şey yapamaz. Bize seçim yapmak için gereken güç verilmiş. Bilinçaltı, duygulara karşılık verir. Birçok emri duygu­
Doğru seçim yapmak için içsel Rehber'e kulak vermeyi öğ­ larımızla veririz. Hayatımızla ilgili duygularımızla. Kararlı­
lık da bir duygu meselesidir. Kendinizi huzursuz ve güvensiz
renmeliyiz.
hissetmekten vazgeçin. Her problemin bir çözümü olduğunu
ve bu çözümleri, yanıtları bulabileceğinizi bilin. Hayat, sa­
BÎR KARARLILIK ÇALIŞMASI bah kalktığımız a n d a n gece uykuya dalıncaya kadar yaptığı­
mız seçimlerden ibarettir. Yumurtayı nasıl yiyeceğimize,
Kararsızlık denizinde yüzüp d u r m a k t a n kurtulmanın hangi kravatı takacağımıza," ne tip tavırlar takınacağımıza
iyi bir yolu, kâğıt kalem kullanmaktır. Bir karar vermeniz karar veririz. Gördüğümüz ve yaşadığımız her şey bu seçim­
gerekiyorsa, elinize kalemi kâğıdı alıp oturun ve çeşitli olası­ lerin, kendimizle ilgili inançlarımızın sokucudur. Kendimize
lıkları, verebileceğiniz değişik kararları ve bunların olumlu- güven duyup duymayacağımız bize bağlıdır. Hayata nasıl
olumsuz yanlarını yazmaya başlayın. Bu düşüncelerinizi bir yaklaşacağımız bize bağlıdır. Şairin dediği gibi, "kaderimizin
düzene sokar. Bir olasılıktan öbürüne atlamadan biraz geri­ efendisi, r u h u m u z u n kaptanıyız." Bunu anladığımız zaman,
ye dönün ve (Evrensel Akıl'a giriş ve çıkışınızı oluşturan) bi- Tanrı tarafından bize verilen hakimiyete sahip oluruz. Sade­
linçltmızdan doğru kararı vermeniz için size yardımcı olma­ ce kendini-yönetme yoluyla hayatımıza hakim olabiliriz. Bir
sını isteyin. U n u t t u ğ u m u z bir ismi hatırlamak için kendimi­ kez kontrolü ele geçirdik mi, artık karar vermek kolaylaşır.
zi zorladıkça işimiz daha da güçleşir; bir an için rahatlayıp
gevşersek birden hatırlayıveririz. Karar verirken de aynı şey Bir gemi Doğu ya gider, biri Batı ya.
geçerlidir. Esen aynı rüzgârla;
Çeşitli olasılıkları yazıp bilinçaltmdan yol göstermesini Hangi yöne gidileceğini belirleyen
istedikten sonra başka bir işle ilgilenmeye başlamalıyız (Ki­ Rüzgâr değil, yelkendir.
tap okumak, televizyon seyretmek, yürüyüşe çıkmak gibi). Ella Wheeler Wilcox
Birçok insan gece uykuya dalmadan önce bilinçaltindan yol
göstermesini isteyip sabah ihtiyaç duyduğu yanıtla uyanır. Yelkeni biz ayarlarız ve gitmek istediğimiz yere yöneli-
Yanıt gelecektir, merak etmeyin. Ve bu yanıtın doğru oldu-
98 99
riz. İşsiz bir adamı d ü ş ü n ü n . Bir yol ayrımında olduğunu dü­
şünüyor, ama ne yöne gideceğini bilemiyor. "Bir iş bulana olanı bilir ve seçim yapmamda bana yol gösterir. Bilinçaltım
kadar karar veremem" diyor. Her düşüncesi, işsizliğine ve Evrensel Akıl'la bütünleşmiş durumda, o yüzden tüm Haya­
her şeyin boş olduğu hissine katkıda bulunuyor. Atması gere­ tın benimle çalıştığından eminim. Evrensel Akılda benim
ken ilk adım, iyi bir iş bulmaya karar vermek. Bilinçaltına, için mükemmel bir plân var, almak için aklımı açarsam
"Gelecek bir tarihte iş bulacağım" emrini vermeyi sürdürür­ bana verilecek. Şu anda içimden gelen kusursuz yanıtı kabul
se, bilinçaltı onun için hiçbir şey yapamaz. Yarın asla gel­ ediyorum. İçimdeki Bilgelik benim için karar veriyor. Bu ka­
mez, yarın daima yarındır, "iş sahibiyim. Benim için uygun rarlara güveniyorum. Doğru yolda sakin ve güvenle ilerliyo­
bir iş var. Çalışmaya karar verdim ve işi nerede bulabilece­ rum.
ğim gösterildi bana" demeye başlaması gerekiyor. Şimdi bi­
linçaltının üstünde çalışacak bir şeyleri oldu ve tüm Hayat
bu kararı gerçekleştirmek için çalışmaya başlayacaktır. Ken­
dimiz hakkındaki inancımız, bilinçaltına verdiğimiz emirdir.
Bir insan, işsiz olduğunu düşündüğü sürece işsizlikten kur­
tulamaz.
Sağlık, arkadaşlık, bellek ve hayatımızın diğer yönleri
için de aynı şey geçerlidir. Başkalarına ve kendisine sürekli
olarak hasta olduğunu, acı çektiğini, mikroplara karşı has­
sas olduğunu söyleyen insan kendisini her zaman rahatsız,
halsiz hisseder. Öte yandan çok sağlıklı olduğunu, hayatında
bir kez bile hastalanmadığını söyleyip övünen insan sağlık
ve kuvvet abidesi olur. Bazıları aradıkları arkadaşı bulurken
neden diğerleri yalnız bir hayat sürerler? Bazıları istedikleri
her şeyi hatırlarken neden diğerlerinin belleği kötüdür? H a ­
yat insanlara farklı muamele etmez; biz bilinçaltımıza verdi­
ğimiz yanlış emirlerle başarısızlığı, mutsuzluğu seçeriz. Ka­
rarlı bir şekilde hayatımıza hakim olmak kendi ellerimizde-
dir.

KARAR VERME KONUSUNDA KENDİNİ-YÖNETME

Ben kararlı bir insanım, içimdeki Bilgelik sayesinde


akıllıca seçimler yapabilirim. İçimdeki zekâ benim için doğru

100
101
tama bağlı değildir.
2. Kendi kendimize koyduğumuz sınırlamaları ortadan
kaldırıp Sonsuz'un bizde hüküm sürmesine izin vermek yine
kendi elimizdedir.
10
3. Her insan sonsuzluğu kendi sözleriyle bireyleştirir.
4. Kural şudur: D ü ş ü n d ü ğ ü n ü z , inandığınız ve güvenle
beklediğiniz her şey mutlaka gerçekleşir.
KENDİNİ-YÖNETME R E F A H G E T İ R İ R 5. Verdiğiniz ölçüde Hayat'tan geri alırsınız; Hayat'la
bir b ü t ü n s ü n ü z .
Bu beş ilkenin sağlamlığıyla ilgili hiçbir kuşkum yok.
Düşündüğünüz, inandığınız ve güvenle beklediğiniz her şey Bunlar üzerinde çalışır, bunlarla yaşar, uygular ve anlarsa­
mutlaka gerçekleşir. nız asla kaybetmezsiniz. Sonunda, sürekli artan bir bollukla
kendini gösteren iç güvenliğine sahip olursunuz.
Gerçek refah, Hayatın Bolluğu'nu fark etmektir. Böyle U n u t m a y ı n : Düşünebildiğiniz, inanabildiğiniz ve gü­
bir idrak göreceli olarak her şeyi kapsar, ingilizce'de zengin­ venle bekleyebildiğiniz her şey mutlaka geçekleşir.
leşmek anlamına gelen prosper kelimesi aynı zamanda ilerle­ Bu bir yaşam yasasıdır! Kim olduğunuzun önemi yok.
mek, başarmak, yolunda gitmek, olumlu ve arzulanan sonuç­ Yasa kişiler arasında ayırım yapmaz. Kim olduğunuzu, geç­
ları deneyimlemek anlamına gelir. Her insanın kendine has mişinizi, ulusunuzu veya ırkınızı dikkate almaz. Bilinç yo­
bir refah, zenginlik ölçüsü vardır. Bu yüzden, para kazan­ luyla işler. Bu yüzden kendinizle ilgili inanabildiğiniz her
mak refah bilincinin yan ürünlerinden biri olmasına rağmen, şey gerçekleşerek deneyiminiz olur.
refah sahibi olmak illaki büyük bir servete sahip olmak de­ işte bahsettiğim şeyle ilgili bir öykü: Balıkçı üçüncü
mek değildir. Gerçek zenginlik, refah Mutlak'tır; oysa paray­ defa, oltaya takılan büyük alabalığı dereye geri fırlatır. Son­
la ilgili zenginliğin dereceleri vardır. Gerçek refah içsel haki­ raki denemesinde serçe parmağından daha büyük olmayan
miyetle başlar ki bu yaşamın her alanında zenginlik getirir. bir alabalık çeker, sevinçle gülümseyip balığı sepete atar.
Doğru hareketi ve tam bir doyumu içerir. O zaman, aradığı­ Yanında balık t u t m a k t a olan adam daha fazla dayana­
mız şey, içimizdeki Mutlak Gücün varlığının bilincinde ola­ maz ve "Üç tane kocaman alabalık yakalayıp geri attın,
rak sahip olacağımız gerçek refah bilinci ve içsel hakimiyet­ sonra da bu küçücük balığa sevinip sepetine a t t ı n ! Hiç anla­
tir. Bu bilinci geliştirirken beş temel ilkeyi dikkate almalıyız. mıyorum!" der şaşkınlıkla.
"Evet, ama tavam küçük" der beriki yanıt olarak.
GERÇEK REFAHIN BEŞ TEMEL İLKESİ Bazen böyle küçük bir hikâye büyük gerçekleri ifade
eder. İnsanlar sürekli kendilerini ucuza satarlar, küçük gö­
1. Tanrı'nın bize duyduğu Sevgi kişiye, yere, şarta ve or- rürler; çünkü yeteneklerinden habersizdirler. Kutsal Kitap'-

102 103
ta "balık", fikir anlamında kullanılır. Acaba kaç t a n e harika Hayat'a koyduğunuz sınırlamayı temsil eder. Çizdiğiniz dai­
fikri düşüncelerinizde yer bulamadığınız için akıl denizine renin büyüklüğü şimdi ilginç gelecektir. Bazıları küçücük bir
geri fırlattınız? daire çizerken bazıları t ü m kâğıdı doldururlar.
Şimdi daireyi silin. Artık büyük ya da küçük olmasının
TANRININ SEVGİSİ KOŞULSUZDUR hiçbir önemi yok. Geriye sadece nokta kaldı. Şimdi sınırı ol­
mayan bir dairenin merkezindesiniz. Bu Sokrat'ın insan ta­
Birçok insan hayatın kendilerine karşı olduğunu düşün­ nımıdır. Sınırı olmayan bir dairenin merkezi. Daireyi silerek
dünyanızın sınırlarından kurtuldunuz ve Düşüncenin Son­
meyi alışkanlık haline getirmiştir. Oysa hayat bizi sever ve
suz Hayatı'na girdiniz.
en iyisine sahip olmamızı ister. Havarilerden biri olan P a u l ,
m e k t u b u n d a şöyle yazmış: Hayata uymayın: Aklınızı, düşün­ Sildiğiniz dairenin izine bakarak kendinize sorun:
celerinizi yenileyerek neyin iyi, kabul edilebilir, mükemmel ve "Kendime koyduğum sınırlar nelerdi?", "Kendi kendime sü­
Tanrı'nın isteği olduğunu kanıtlamaya çalışın. Kitabın bu rekli olarak 'olmaz' mı diyordum?", "Kendim için sınırlı bir
bölümünü hayattaki doğru yerimizi bulmakta yardımcı ol­ geliri mi kabullenmiştim?", "Bazı şeyleri başarmak için ken­
ması açısından, düşüncelerimizi yenileme konusuna ayırdım. dimi yaşlı mı hissediyorum?" "Eğitim eksikliği, sınıf farklılı­
Hayatımıza hakim olmamızı sağlayacak daha büyük bir bi­ ğı, ırk ve çevre farklılığıyla ilgili sınırlamalarım, saplantıla­
linci oluşturacağız. Zenginlik nefes almak kadar doğaldır. rım var mı?"
Bizim için iyi olanı kabul edip zaten var olan gerçek benliği­ Şimdi daireyi silerken bu sınırlamaları da sildiniz. Nok­
mizi ortaya çıkaracağız. Tanrı her zaman bizim için iyi olanı taya bakarken, hayatın başka bir bölümünü arttırıp eksilt­
ister. Hiçbir şeyi bizden esirgemez. Biz kendimiz bizim için meden sonsuz hayata bağlanabileceğinizi anlıyorsunuz. Her
iyi olana kapılarımızı kaparız. zaman hatırlayın, merkezdeki nokta sizi temsil ediyor. Çev­
resindeki sınırlar yüzünden sınırsız doğasını ifade edeme­
yen, a m a şu anda bu sınırlardan k u r t u l m u ş olan sınırsız bir
SINIRLARI KENDİMİZ KOYARIZ
varlıksınız. Kâğıttaki daireyi sildiğiniz gibi kendinizle ilgili
düşünce ve inançlarınızı sınırlayan aklınızdaki daireyi de si­
Sokrat öğrencilerine şöyle demiş: "Tek bildiğim şey hiç­ lebilirsiniz. Büyük ya da küçük, o sizin dairenizdi. Çevreniz­
bir şey bilmediğimdir." Bu Sokrat'a borçlu olduğum birçok fi­ deki o sınırlan siz çizdiniz. Yalnızca siz o daireyi yıllarca,
kirden biri ve bunu sizinle paylaşacağım. "Yapamam" gibi yargılarla kendinizi m a h k û m ederek, sınır­
Bir beyaz sayfa alın ve üzerine bir daire çizin. Büyük layarak orada muhafaza ettiniz.
mü yoksa küçük bir daire mi çizdiniz? Bu sınırlı mı yoksa ge­ Ama şimdi daireyi sildiniz. Eski bir şarkıdaki gibi,
niş, sınırsız bir bilince mi sahip olduğunuzu gösterir. Şimdi "Beni içeri hapsetme!" diyorsunuz artık. Daireyi sildikçe son-
dairenin t a m ortasına bir nokta koyun. Nokta, Evrensel luğu görüyorsunuz. Sizin göreviniz refahınızın eski sınır-
Akıl'ın sonsuz alemindeki idrak noktanızı temsil eder. Siz lamalarinı ortadan kaldırarak daireyi silmekti. Şimdi sınır­
kendi dünyanızın merkezisiniz. Daire sizinle yaşayan sonsuz sız amaçlara doğru ilerleyebilirsiniz.

104 105
SONSUZLUK BİZİ SINIRLAMAZ Jules Verne, içinde insanla aya gönderilen bir uzay ge­
misi hayal etti. Wernher Von Braun ve arkadaşı H a n s Fried-
rich aynı şeyi düşündüler ve bu fikrin gerçekleştirilebilmesi
Sonsuzluk bizi asla sınırlamaz. "Her Şey Sevgi'dir ve
için plânlar hazırladılar. Dr. Von B r a u n , Dr. Friedrich ve di­
her şey yasadır" diye yazmış Robert Browning. Sonsuzluk, is­
ğerlerinin yardımıyla 1952'de uzay platformu, roket veya
tediğimiz her şeyi bize vermeye hazır ve isteklidir. Düşüne­
modülü için gerekli olan matematiksel denklemler, havalan­
bildiğiniz, inanabildiğiniz ve güvenle bekleyebildiğiniz her
ma ve iniş için gerekli ayrıntılarla tüm projeyi ortaya koydu.
şey mutlaka gerçekleşir. U n u t m a y ı n , hayatın yasasıdır bu.
Şimdi bu proje gerçekleşmiş d u r u m d a . Gereken adımlar ka­
Şimdiye kadar sınırlı, mutsuz bir hayatınız olduysa kendini­
fada planlandığı şekilde atıldı. Dr. Von Braun ve yardımcıla­
zi gerçekten sevmediğinizden, kendinize ve sınırsız gücünüze
rı çadırlarının (bilinçlerinin) sınırlarını genişlettiler ve bu­
inanmadığınızdandır.
nun sonucundan bütün dünya yararlandı. D r . Friedrich
Hayatımızı değiştirmek istiyorsak kendimizle ilgili alış­ 1953'te projeyi bana kişisel olarak açıkladı ve aynı yıl Dr.
kanlık haline gelmiş düşüncelerimizi değiştirmek yine kendi Von Braun ve yardımcıları projeyi kâğıda dökerek "Mars
elimizde. Kendimizle ilgili düşüncelerimizi değiştirdiğimizde Projesi" adı altında Illinois Üniversitesi Yayınları'na bastır­
hayatımızın da değişeceği kanıtlanmış bir gerçektir. Dünya dılar. Evet, proje yalnızca aya gitmekle sınırlanmamıştı.
bizim düşüncemize uymak için değişecektir. Bu kadar basit.

ZENGİNLİKLE İLGİLİ ON BİR YANLIŞ İNANIŞ


O ZAMAN BİZİ SINIRLAYAN NEDİR?

İnsanları sınırlayan ve zenginlikten m a h r u m kılan on


Sonsuzluk zaten var. Onu yaratmak zorunda değiliz.
bir yaygın yanlış inanış vardır. Bunlar:
Sonsuzlukla bir b ü t ü n ü z . Sadece yanlış düşüncelerimizi de­
1. Zenginliğin şansa bağlı olduğunu düşünmek yanlış­
ğiştirmemiz gerekiyor. tır.

Çadırının yerini genişlet ve oturduğun yerin sınırları ge­ 2. Zenginliğin yalnızca "para kazanma" yeteneğine
bağlı olduğunu düşünmek yanlıştır.
nişlesin; esirgeme iplerini uzat, kazıklarını sağlamlaştır.
isaiah 54:2 3. P a r a n ı n kötü bir şey olduğunu düşünmek yanlıştır.
4. Zengin olmanın günahkârlık olduğunu düşünmek
yanlıştır.
Çadır geçici bir ikâmet yeri. Herkes geçici düşüncelerin
5. Cimriliğin erdem olduğunu düşünmek yanlıştır. -
sınırlarıni zorlamalı. Sınırlama, Gerçek değildir; onu sürekli
ikâmetimiz haline getirmemeliyiz. Orada zihinsel olarak 6. Ekonomik sistemin hatalı olduğunu ve bu yüzden
kamp kurmuş olabiliriz, ama aslında bize göre değil o. Bizi zengin olmanın imkânsız olduğunu düşünmek yanlıştır.
hapseden eski sınırlamaları silip yeni, genişletilmiş bir dü­ 7. Zengin bir hayat sürmenin gelecek için para ve mal
şünce yolu izlememiz gerekiyor. depolamak olduğuna inanmak yanlıştır.

106 107
Zenginlik şansa bağlı değildir. Bilincimize ve Her Şeyin
8. Zengin olmaya layık olmadığımızı düşünmek yanlış­ Kaynağı'yla kurduğumuz ilişkilere bağlıdır. Zenginlik Varol­
tır. ma Gerçeği'ni kabullenme isteğimize ve bunun günlük haya­
9. Sefalette erdem olduğunu düşünmek yanlıştır. tımıza yansımasına izin vermemize bağlıdır. Ne zaman bir
10. Hayatın bize karşı olduğunu kanıtlamak yolunda şeye ihtiyaç duysak bir boşluk oluşur ve bu boşluk ihtiyacın
kendimizi feda etmek yanlıştır. yerine getirilmesini sağlar. Onlar sormadan ben yanıtlarım.
1 1 . Zengin olmak için kötü olmanın şart olduğunu düşün­ (Isaiah 65:24) İçinizdeki Öz, sizi ve ihtiyaçlarınızı bilir, onla­
ra sahip olmanızı ister ve sağlar. Ne kadarını kabulleniyor­
mek yanlıştır.
sanız o kadarını tabii... Bu yüzden güçle ilerleyin, ihtiyaçla­
rınızı bildirin ve yanıtı almak üzere aklınızı açın. ihtiyaçla­
ZİHİNSEL BİR ENVANTER DÜZENLEMEK İÇİN ZAMAN
rınızın bilinç düzeyinde öğrenilmesini engellemeyin. Çoktan
AYIRIN
ulaşılmış gibi düşünün ve ulaşın.

Kendinizi dürüstçe değerlendirip bu on bir yanlış inanış Bir uranyum madeni bulup on iki milyon dolara satan
üzerinde biraz düşünürseniz, bunlardan bir kısmına sizin de adam şanslı görünür. Ama sekiz yıl sonra bu adam tüm pa­
sahip olduğunuzu görürsünüz. Kendinizi nelerle sınırladığı­ rasını tüketip gırtlağına dek borca gömülürse zenginlik şan­
nızı öğrenmekte fayda göreceğinizden eminim. Kendinizi sa bağlıdır diyebilir misiniz?
hangi konularda küçük görüyorsunuz, ucuza satıyorsunuz? Genç bir adama üç milyon dolar miras kalır. Ne kadar
Hangi konularda kendinizi sınırlıyorsunuz? şanslı değil mi? Üç yıl sonra tüm servetini harcamış bir alko­
Listenizi yalnız siz göreceksiniz, o yüzden dürüst olun. lik olarak çıkıyor karşımıza. Zenginlik şansa mı bağlıdır?
Düşündüklerimizi değerlendirirken bunları bir yere yazmak Hayır, zenginlik şansa bağlı değildir.
oldukça yararlı olur. Listeyi hazırladıktan sonra sizi sınırla­
malarınızdan kurtaracak gerçeği almak üzere aklınızı açın. ZENGİNLİK PARA KAZANMA YETENEĞİNE Mİ BAĞLIDIR
Yeni bir başlangıç yapmak için hiçbir zaman geç değildir.
Seksen, h a t t a doksan yaşlarında gerçek güçlerini ortaya çı­
karan birçok insan vardır. Kendi yanlış düşünme biçiminiz­ Zengin olmanın tek yolunun başkalarından para kopar­
mak olduğuna inanan birçok insan vardır. Bu yanılgı bir an­
den başka hiçbir şey sizi bağlayamaz. Şimdi yeni bir yakla­
lamda hayatın kendisinden ayrı düşmektir ve bu tip insan­
şımla başlıyoruz. Heyecan verici keşiflere hazırlanın.
lar tüm hayatlarını başkalarından aldıklarını koruyarak
harcarlar. Ve bu onlar için bir yasa haline gelir. Ama hayat
ZENGİNLİK ŞANSA MI BAĞLIDIR. böyle değildir.

Önce Tanrı'nın alemini (iç huzuru ve yüce düzen) ve


Yaşadığımız evren bir yasa ve düzen evrenidir. Bu yüz­ onun doğruluğunu (yasanın doğru kullanımı) arayın, ve her
den de belli şeyler yaptığımızda belli sonuçlar alırız. O za­ şey size verilecektir. Her şeyden kasıt nedir? Yiyecek, giye-
man zenginlik nasıl şansa bağlı olabilir?
109
108
cek, barınak ve insanın ihtiyaç duyduğu her şey. lar başarılarını sigorta etmek için başkalarından bir şeyler
Yaşamın yasasını bir kez anladık mı her şey bilince almaları gerektiğine inanırlar.
bağlı bir düzende gelişir ve iyiliğimiz için başkalarıyla yarış­
mak zorunda kalmayız. İyiliğimiz başkalarına bağlı değildir. PARA KÖTÜ MÜDÜR?
Yasayı kullanmamıza bağlıdır. Biri zengin olurken neden di­
ğeri başarısız olur? Bazı şirketler sürekli büyürken neden
bazıları yavaş yavaş kaybolup giderler? Bu bir bilinç mesele­ Para pis bir sözcük değildir! Kötü olan para değildir.
sidir. Akıllı insan zenginlik bilinci oluşturur. İncil, para aşkı tüm kötülüklerin kaynağıdır der. Para zen­
Geçenlerde 1889'da verilmiş bir vaazdan bir bölüm okudum: ginliğin kanıtıdır, takas için kullandığımız semboldür. Hayat
"İnsan saklanamaz. Dağlarda dolaşan bir seyyar satıcı alabi­ Özü'nün dolaşımsal eyleminin bir parçasıdır. İhtiyaç duydu­
lir, ama dünya onu bir finans kralı yapmak için bulur çıkarır. ğumuz şeyleri takas etmek yerine para kullanıyoruz. Demek
Dünya kendisinden tüm bir kıtanın demiryollarını işletmesini talep ki para kötü dersek giyecekler, yiyecekler, yaşadığımız ev de
ettiğinde Long island'dan lahana nakli yapıyor olabilir. Hak ettiği kötü demektir.
kariyer kendisine verildiğinde bakkallık yapıyor olabilir. Ve sonun­ Hayır, kötü olan para değil, parayı çok fazla sevmek
da ülkedeki tüm yeşil petrol varillerinin iki ismi ve büyük bir şirketi onu tüm iyiliklerin kaynağından önde t u t m a k t ı r . Bu hata,
bildirdiği gün gelir." (Dr. John Paxton). parayı tanrılaştırmak ve ona t a p m a k t a n kaynaklanır.
İnsan bir fare kapanını bile diğerlerinden daha iyi yapı­
yorsa dünya onu bulur çıkarır. Bunu emerson'dan alman şu ZENGİN OLMAK GÜNAHKÂRLIK MIDIR?
sözlerle daha iyi açıklayabiliriz:
"Eğer bir insanın diğerlerinden daha iyi satılık mısırı, odunu,
Bazı zenginler bu zenginliklerini başkalarının sırtından
tahtası veya domuzları varsa ya da herkesten daha iyi sandalyeler,
elde ettikleri için zenginlik günahkarlık gibi görünüyor ola­
bıçaklar, eritme kapları veya kilise orgları yapıyorsa, ormanların
bilir. Gerçek şudur ki insan ihtiyaç duyduğu şeylere başkala­
derinliklerinde dahi yaşıyor olsa tüm zor yollar aşılıp ona ulaşılır.
rını zor duruma düşürmeden, kendi çalışması, çabası ve ak­
Ve kişi "yasayı" biliyorsa, ıssız bir kulübede de yaşıyor olsa insan­
lıyla sahip olabilir. Tarih zenginliğin eğitime, aile geçmişine,
lar onu bulur çıkarırlar, insan bir enstrüman çalarak ya da şarkı
ırka, cinse değil, kişisel bilinçliliğe bağlı olduğunu kanıtla­
söyleyerek, cennete hapsolmuş ruhları sarabiliyorsa; veya peyzaj­
mıştır. Zengin olan insan kendisine ve dostlarına yardımcı
lar yapıp ilkbaharın ve sonbaharın tüm cazibesini yağlıboyalarıyla
olur ve Hayat'la uyum içerisinde yaşar.
ifade edebiliyorsa ya da şarkıları veya mısralarıyla insanları rahat­
latıp sarhoş edebiliyorsa, bu sırrın gizli tutulamayacağı kaçınılmaz
bir gerçektir, ilk tanık ikinciye söyler ve insanlar beşer, onar, ellişer CİMRİ VEYA YOKSUL OLMAK BÎR ERDEM MÎDİR?
kapısına dayanırlar. (Ralph Waldo Emerson'un Günlükleri - Bos­
ton, 1909). Parayı hor görmenin manevi bir üstünlük olduğunu,
Sadece beceriksizler ve başarısızlık bilincine sahip olan- yoksulluğun gerçek bir erdem olduğuna düşünen insanlar

110 111
vardır. Sanırım bu erdemleri birlikte ele alabiliriz. Belki de Tanrı'nın iradesi sizin için en iyi ve en doğru olan şeyler yö­
bu yanlış düşünceler, sade ve t u t u m l u bir hayatın gerekliliği­
nündedir. Seçim sizin. Bilincinizde kabullenebildiğiniz her
ne inanan büyük büyükbabalarımız tarafından kafamıza so­
şeye sahip olabilirsiniz. Yoksul olmak bir erdem değildir.
kuldu. İster iki yüz yıl önce ister bugün olsun, kanımca bu
öncülüğün biraz modernleştirilmesi gerekiyor. Yönetici ener­
jimizi boşa h a r c a m a m a k için arzularımızı ve çabalarımızı VAR OLAN EKONOMİK SİSTEMDE Z E N G İ N OLMAK
OLANAKSIZ MI?
kesin olarak belirlemeliyiz. Tutumlulukla cimrilik birbirine
karıştırılmamalı. Kaybetme korkusu ve bu korkunun sonucu
olan elindekini koruma isteği cimriliği doğurur. Bu yanlışa Bu düşünce çok eskilere dayanır. Eski Romalılar da ba­
düşme eğilimi gösterdiğimizde, b u n u n eski düşman korku ol­ şarısızlıklarını buna bağlamışlardı.
duğunu anlamalıyız. Ne kadar büyük bir erdem olarak görü­ Ekonomik sistemi yermek sizi hiçbir yere ulaştırmaz.
lürse görülsün, cimrilik kaybetme bilincine dayanır ve sonuç Neye direnirseniz o da size direnir. Fikir birliğine varırsak
olarak daha çok kaybedilir. Sahip olduğumuzu akıllıca kul­ hayata uyum sağlarız. Sevgi ve zenginlik birbirini t a m a m ­
lanmak, onu artırmak için yatırımlar yapmak bir erdemdir; lar. Dünyanın büyük cimrileri zenginleşir gibi görünürler,
cimrilik değil. ama sevgiyi bulana dek en yoksul insanlar onlardır.
"Çok şeyim yok, ama bundan gurur duyuyorum!" diyen Şu an sahip olduğumuz serbest girişim sistemi herkese
insanlara rastlarız bazen. Yoksulluğun bir erdem olduğunu kendi zenginlik bilinci ölçüsünde zengin olmak için büyük
d ü ş ü n m e eğilimi dünyevi zevklerin günahkârlık olduğu ve fırsatlar sunmaktadır. Bir yaşam yasasından söz ediyoruz;
bu hayatında zengin olan i n s a n l a n n servetlerinin gelecek bilinçlilik kazanacak ve hüküm sürecektir. Zenginlik bilinci­
hayatlarında ellerinden alınacağı teorisinden kaynaklanır. ne sahip olan insan er ya da geç zengin olacaktır.
Veya bu dünyada yoksul olan insanların cennette büyük
mükâfatları garantiledikleri düşünülür. Bu kesinlikle doğru SİZİN İÇİN İYİ OLANI ALMAYA DEĞER MİSİNİZ?
değildir. Bilinçlilik c e n n e t t e de sahip olacağımız tek hazine,
tek gerçektir. Bilinçliliğimiz düşündüğümüzden d a h a uzun
süre bizimledir. Sonsuzluk çok uzun bir zamandır. Bazı insanlar zengin olmayı hak etmediklerinizi düşü­
nürler. İnsanlara çok büyük olanaklar s u n u l m u ş t u r , ama
Yoksullukta hiçbir erdem yoktur. İnsanlar bilmeyerek
onlar değersizlik duygusu yüzünden bu fırsatlara sırt çevir­
"Tanrı bu güzel eve şimdi sahip olmamı istemedi" gibi sözler
mişlerdir. Bazıları derinlere yerleşmiş bu değersizlik duygu­
sarf ederler. Bu gerçek değil! Belki o anda siz istemediniz,
su yüzünden gerçekten başarısız olmak isterler. Kendimizi
belki o ev sizin için uygun değildi. Belki hâlâ sizin için daha
neye bağlarsak, ne olduğumuzu düşünürsek öyle oluruz.
iyi bir şey vardır. Tanrı'yı suçlamayın. Her şeyi Tanrı'nın
"Ben değersizim" diye düşünmek yerine "Ben sonsuz bir var­
iradesine bağlayan o eski tuzağa düşmeyin. Tanrı'nın irade­
lığım; Tanrı'nın sureti ve benzeriyim. Hayat en iyiye sahip
si sizin için, Tanrı'nın doğasıyla, özgürce akıtılan Sevgi ve
olmamı istiyor ve ben de bunu kabul ediyorum. Tüm iyilikle­
paylaşılan Bollukla uyum içerisinde olmalıdır; bu yüzden re sahip olmayı hak ediyorum" demeye başlayın.
112
113
Tanrı'nin çocuğu olarak zengin bir yaşamı ifade edebi­ nizde zenginlik bilinci oluşturmak için gerekli olan beş pren­
lirsiniz. Tanrı'nın sahip olduğu her şey sizindir. sibi tekrar gözden geçirin:
1. Tanrı'nın sevgisi her yerde mevcuttur ve kişiye, yere
H A Y A T GERÇEKTEN SİZE KARŞI OLABİLİR M İ ? ve çevreye bağlı değildir.
2. Daireyi silin-sınırları ortadan kaldırın ve sonsuzlu­
Ö zaman şu eski şehitlik kompleksi var demektir: Haya­ ğun sizinle yaşamasına izin verin.
tın kendisine karşı olduğunu kanıtlamak zorunda olan in­ 3. însan O'nun sözünü konuşarak Sonsuzluğu bireyleş-
san. Sanırım hepimiz bir zamanlar böyle bir yaklaşım suçu­ tirir.
nu işlemişizdir. Bazen kökü derinde olan bir suç yüzünden 4. Düşünebildiğiniz, inanabildiğiniz ve alabildiğiniz her
gizli bir kendini cezalandırma arzusudur bu. Bazen çektiği­ şey mutlaka gerçekleşir.
miz acılardan ana babaları, eşleri sorumlu t u t m a , başkaları­ 5. Verin ki Hayat da size geri versin. Neden? Çünkü
nı cezalandırma arzusudur. Bu tuzağa düşen insan kendisi Hayat tek bir bütündür.
için iyi olanı göremez ve sırf bahtsız olduğunu kanıtlayabil­
Şimdiye kadar diğerlerine zemin hazırlayan beşinci
mek için iyi bir işi ya da yatırımı reddeder. Bu kapıyı zengin­ prensip için hazır d u r u m a gelmiş olmanız lazım -Verin ki
liğin yüzüne çarpmaktır. Sakının b u n d a n . Bağışlayın ve u n u ­ hayat da size geri versin! dedi. Meleklerin Tanrısı. Eğer size
tun. cennetin kapılarını açmıyor ve nimetlerimi yağdırmıyorsam,
Değersiz olduğunuzu düşünüyorsanız bugünden itiba­ bu onları almak için yeterli yeriniz olmadığındandır. (Malac-
ren bu süreci tersine çevirin. T ü m güzel şeylerin tadını çıkar­ hi:10).
maya ve zengin olmaya hakkınız olduğunu düşünmeye başla­
Kendinizi t ü m varlığınızla verebilecek kadar Sınırsız
yın. Kendini-yönetme sistemini doğru kullanarak siz de
bir K a y n a k t a n beslendiğinizi hissedebiliyor musunuz? Bu
zengin olabilirsiniz.
ruhsal zenginliğin ve gerçek zenginlik bilincinin ölçüsüdür.
Söz konusu yanlış inanışlar üzerinde epey uzun durduk; Öğrendiğimiz her şeyi bu zemin üzerinde uygulamaya koya­
çünkü bunlar anlaşılıp o r t a d a n kaldırıldığında zenginliğimi­ cağız. Henry F o r d ' u n , J . C . Penny'nin, Andrew Carneige'in,.
ze engel olacak birçok engeli o r t a d a n kaldırmış oluruz. Robert La Tovrneau'nun, Colgates'in, George Romney'nin,
Yanlış inanışlarımızı keşfetmek, onları yok etmenin, or­ Billy Cosper'in bu derece başarılı olmalarının bir rastlantı ol­
t a d a n kaldırmanın en iyi yoludur. Zenginliği kabullenmemi­ duğunu mu sanıyorsunuz? Hepsinin büyük vericiler olduğu­
ze engel olan şeylerden k u r t u l m a n ı n en iyi yolu bu yanlış n u , kazandıklarının % 10'dan % 90'a kadar bir kısmını H a -
inanışları ortaya çıkarmaktır. Bu yüzden sözünü ettiğim on yat'a geri verdiklerini göreceksiniz. Özgürce verdik mi Kay­
bir yanlış inanışı hafife almamanız konusunda ısrar ediyo­ nağa güveniriz ve böylece bilincimizi, özgürce almaya hazır­
r u m . O n l a r d a n kurtulmaya yemin edin; zihninizde saklı düş­ larız.
manlardır onlar.
Onlarla işinizi bitirip uzaklaşıp gitmelerine izin verdiği-

114 115
G E R Ç E K ZENGİNLİK İÇİN MEDİTASYON
çalışan Sessiz bir Ortağım var. O içimde ve günün her anın­
da benimle birlikte çalışıyor.
Asıl z e n g i n l i k r u h s a l d ı r ; t ü m iyiliğin T e k K a y n a ğ ı ' n ı n
Geçmişle ilgili pişmanlıklarım, şu an için korkularım,
varlığından h a b e r d a r o l m a k t a n kaynaklanan iç güvene ve
gelecek için endişem yok. Sınırsız bir Güç tarafından korunu­
r u h s a l bilinçliliğin d e r e c e s i n e b a ğ l ı d ı r . Asıl z e n g i n l i k Varlı­
yorum; İlahi Zekâ tarafından yönlendiriliyorum ve Seven bir
ğın b i l i n c i n d e o l u n d u ğ u n u y a n s ı t ı r ; h a y a t ş a r t l a n n d a n y a d a
Varlık'tan güç alıyorum. Her şey Mükemmel ve ben şükran
insanların düşüncelerinden etkilenmez.
doluyum.
G i t t i ğ i m i z h e r y e r e b i z i m l e gelen v e b a ş a r ı s ı z h k n e d i r
b i l m e y e n K a y n a k , i ç i m i z d e k i Bilge, bizim s t o ğ u m u z d u r . İşte
bak, dünyanın sonuna kadar her an seninleyim. Stok insan­
l a r a a i t bir şey gibi g ö r ü n e b i l i r . G e r ç e k t e h i ç b i r k a n a l a bağlı
d e ğ i l d i r . Bir k a p ı k a p a n ı r s a bir diğeri açılır. Ş i m d i s t o ğ u m u -
z u s ı n ı r l a m a k t a n v a z g e ç e l i m . O n u n sonsuz bir K a y n a k ' t a n
geldiğini u n u t m a y ı n .

KENDİNİZ İÇİN BİLİN:

İçimdeki Bilge benim stoğum, asla bitmeyen doğru


ilham, üretici fikir ve rehberlik Kaynağım. Bu ilhamı ve reh­
berliği, ihtiyacım olanı ve fazlasını sunmak üzere serbest bı­
rakıyorum.

KENDİNİ-YÖNETME

Ben zenginim. (Bunu yüzlerce defa, bilinçaltınıza yerle-


şinceye kadar düşünün). Yoksulluk ve kaybetme düşüncesine
asla yer vermem.
Sınırsız Kaynak, ihtiyaç duyduğumdan fazlasıyla do­
nattı beni.
İhtiyaç duyduğumda bana doğru fikirler gelir. Doğru
Zaman'da doğru kararlar veririm.
Asla yalnız değilim. Yaptığım her şeyde benimle birlikte

116
17
Sonunda kontratı bitti ve Los Angeles'a geri döndü.
Bir akşam üzeri 5.45'de Las Vegas'taki aynı otelden t e ­
lefon geldi; programın yıldızı Debbie Reynolds'un hasta oldu­
ğu, onun yerine 8.30'da büyük sahneye çıkması gerektiği
11
söylendi. "Orada olacağım" diye yanıtladı. Telefon geldiğinde
saat altıya geliyordu ve Hollywood'daydı. Çabucak işlerini
halletmeye çalıştı. Önce kuaförünü aradı ve kendisini havaa­
İŞLER KÖTÜ GİTTİĞİNDE NE YAPMALI lanında karşılamasını istedi. Evini arayıp valizlerini hazırla­
malarını, gelip alacağını söyledi; programda kendisine piya­
noda eşlik edecek müzisyeni aradı ve d u r u m u bildirdi.
Kısacık sürede her şeyi ayarlamıştı. Ancak hava alanına git­
Bugün, ördüğümüz kader ağına şekil veriyoruz.
tiğinde Las Vegas'a t ü m uçak seferlerinin fırtına yüzünden
WHITTIER
iptal edildiğini öğrendi. Birkaç dakika olduğu yerde kalakal­
dı. D u a ettiğini söylemedi röportaj sırasında, ama eminim et­
Hepimizin hayatında her şeyin kötüye gittiği zamanlar miştir. Bir yolunu bulup oraya gideceğinden emindi ve asıl
vardır; plânlar ters gider, umutla beklenen kârlar gerçekleş­ bu düşüncenin kendisi bir duaydı. Az sonra Bonanza Hava
mez, hastalık ve kazalar günlük hayatın akışını aksatır. Yolları'ndan bir görevli, bir uçak kaldıracaklarını bildirdi.
Böyle zamanlarda hepimiz dayanacak bir şeyler ararız, güve­ Uçağa bindiler. Kay hâlâ huzursuzdu. Bagajının uçakta ol­
nebileceğimiz iç kaynaklar bulmaya çalışırız. duğunu düşünüyordu. Kuaförü onun arkasına oturdu ve sa­
Geçen gün radyoda Kay Stevens'la yapılan bir röportajı çını yapmaya başladı. Sonra hostes geldi ve uçağın Las
dinledim. Şimdi, Kay Stevens'ı tanımıyorum, a m a tanımak Vegas'a fırtınada güvenli bir iniş yapabilmesi için fazla ağır­
isterdim. Hepimizin tanımak isteyeceği tipte biri bu kadın. lık olmaması gerektiğini, bu yüzden bavulların uçağa alın­
Hikâyesi de çok ilgimi çekti. Kay Stevens bir şarkıcı. Röpor­ madığını bildirdi.
tajda, d a h a önce Las Vegas'taki büyük otellerden birinde Elbiseleri, müzik aleti, güzel tuvaleti hava alanında
salon programları yaptığını söyledi. Büyük yıldızların prog­ kalmıştı; büyük salona girdiğinde olması gerektiği görüntü­
ram yaptığı büyük salonda sahneye çıkma şansına sahip ola­ yü sağlayacak hiçbir şeyi yoktu. Evet, her şey kötü gidiyor­
cağı günün hayalini kuruyormuş bir yandan da. H e r gece du, a m a bu onu yıldırmadı. Birden uzanıp uçak t u t a n yolcu­
kendi programını bitirdikten sonra büyük salonun temizlen­ lar için hazırlanmış kesekâğıdını aldı, çantasından bir kalem
mesini bekliyor, sonra da sahneye çıkıp şarkı söylüyordu. çıkardı ve söyleyebileceği şarkılarla ilgili bir program hazır­
Dinleyicileri temizlikçilerdi ve onu dinlemekten hoşlanıyor­ lamaya başladı. Las Vegas'a 8.15 civarında vardılar. Polis re­
lardı, o da onlardan hoşlanıyordu tabii. H e r gece sesi büyük fakatindeki bir araba onu bekliyordu. Çabucak otele götür­
salonu doldururken o da, salonun insanlarla dolu olduğunu düler onu ve oraya vardıklarında "Senin sıran!" dediler. îşte
hayal ediyordu. Programın yıldızı olduğunu düşlüyordu h e p . oradaydı, saçında bigudiler, program için giyinmemiş. Siz ne

118 119
yapardınız? Aslında söyleyecek fazla bir şeyi yoktu. Plânları işbirliği yapar, her şey iyi için birlikte çalışır. Kay hayatın
bir anda değişmişti. kendisi vasıtasıyla akıp gitmesine izin verdi, plânlarındaki
Röportajı dinlerken bir yandan da düşünüyordum. Evet değişikliği güzellikle kabullendi ve herkes m e m n u n kaldı.
başımıza ne geldiği değil, ona nasıl tepki gösterdiğimizdi H a t t a , program öylesine beğenildi ki bunu her programda
önemli olan. Hayatın sorunlarını nasıl karşılamaliyız? Karşı­ tekrarlaması istendi. Hit oldu, çünkü panik yapmadı, egosu­
laştığımız problemlerden ders alıyor muyuz? Hepsinden nun ortaya çıkmasına izin vermedi. Hayatla birlikte aktı ve
önemlisi, Tanrı'ya ve kendimize güvenimizi oluşturmaya yar­ hayat ona güzel bir şekilde karşılık verdi. Kötü gidiyormuş
dımcı oluyorlar mı? İşler yolunda gitmediği zamanlar kendi gibi görünen şeyler gerektiği gibi karşılanırsa pekâlâ tebdil-i
kendime şu telkinde b u l u n u r u m . Bu her d u r u m a uyar. İçim­ kıyafet etmiş nimetlere dönüşebilirler.
deki çok güçlü Tanrı'nın Mükemmellik derecesinde doğru ka­
rarlarına engel olabilecek hiç kimse, hiçbir yer, hiçbir şart ve NİMET YA DA BELA
durum yoktur.
Kay Stevens biliyordu ki gerçek benliğini ortaya koyma­
Başka biri aynı dersi başka bir şekilde verdi bana. Bu
sını engelleyebilecek hiçbir şey yoktu. Sahneye çıktı, orkest­
bir iş kurmak için on beş yılını harcamış bir adamdı. Sıkı ça­
ra şefine gitti ve "İşte n u m a r a l a r ı m " dedi ve üzerinde n u m a ­
lışan, gayretli, sebatlı bir insandı. Ve ekspres otoyol açıldı.
ralar yazılı kahverengi kesekâğıdını uzattı. Programa baş­
Yol açıldığında artık onun iş yeri sapa yerde kalmıştı, işler
ladılar. Birkaç parçadan sonra piyanistin yanına oturdu ve o
birden değişiverdi, işler bir gün yolunda giderken, ertesi gün
çalarken şarkı söylemeye başladı; bu arada kuaför de saçın-
tek bir müşteri bile gelmiyordu. "Ne yapmalıyım? Her şey
daki bigudileri çıkarmaya başladı. Kay de sonunda hepsini
kötü gidiyor" dedi bana. Plânlarının bozulduğunu anlatmaya
birden seyircilere doğru fırlattı. Orada dokuz yüz kişi oldu­ çalışıyordu.
ğunu ve hiçbirinin parasını geri istemediğini söylüyordu rö­
portajda. Herkes m e m n u n kalmıştı. Neden? Farklıydı, alışıl­ "işi ilk kurduğunda nasıl başarılı oldun?" diye sordum.
mışın dışındaydı; gerçek benliğinin ifadesiydi, insanlar işin "Şey" dedi, "Sahip olduğum tüm deha ve yaratıcılığımı
gösterişini değil özünü hissettiler ve bu cesur şarkıcıyla iş­ kullandım. F a k a t bunu bir kez yaptım. Nasıl tekrarlayabili­
birliği yaptılar. Onu sevdiler. rim?"
"Aynı sorunu yaşayan birisi sana gelseydi ne derdin?"
HER ŞEY İŞBİRLİĞİ YAPAR diye sordum.
Uzunca bir süre düşündü ve gülümsedi. "Şey" dedi, "Ko­
Aziz Paul Tanrı'yı (iyiliği) sevenler için iyi olan her şey nuşmalarınızdan birinde yapılması gerekeni yapmak için içi­
işbirliği yapar demiş. Kendi içimizdeki ve birbirimizin için­ mizdeki Güce her an inanmamız, güvenmemiz gerektiğini
deki iyiliği sevdiğimiz zaman, iyiyi karşımıza çıktığında ta­ söylemiştiniz. Bize küçük bir şiir verdiğinizi hatırlıyorum.
nır, anlarız. Başka birisi hayatın kendisini onda spontan bir Şöyle bir şeydi: "Hayat yardalarla zor, inçlerle kolaydır..."
biçimde ifadesine izin verdiğinde iyiyi tanırız. Herkes iyi için Doğru yanıtları bulacağımı bilir ve buna inanırsam bulabili-

120 121
rim. İşimde büyük kayıplarım olduğunu varsayalım, ama meye çalıştı, ama çok geçmeden vazgeçti. Kaymağın içinde
kaybettiğim sadece para. Ailem, sağlığım ve içimdeki Güç nefes alamadı ve boğuldu. Öbür kurbağa ise bir yolunu bu­
her an yanımda." lup kovadan çıkacağını biliyordu. Boğulan arkadaşını seyre­
"Evet" dedim. "Hâlâ deha ve yaratıcılık sahibisin, Tanrı' derken, "Bu benim başıma gelmeyecek!" dedi kendi kendisi­
nin mükemmel Hayatını hâlâ ifade edebilirsin." ne. Sonra ön ayaklarını kovanın kenarına yerleştirdi ve arka
ayaklarını çırpmaya başladı. Kısa zamanda altında bir tere­
İşler her ters gittiğinde Gerçeği kanıtlama ve hayatı­
yağı tabakası oluştu. Altındaki adayı hisseder hissetmez dı­
mızdaki Gücü gösterme fırsatına sahip oluruz. İnsanlar so­
şarıya atladı. Bu işin üstesinden gelmenin bir yolu olduğunu
runlarını anlatmaya geldiğinde İsa hiçbir zaman şaşırmazdı.
biliyordu ve haklı çıktı. Mücadeleyi göze aldı ve kazandı.
Doğuştan kör olan bir adama şifa verdiğinde havariler, "Ki­
Evet ne olduğu değil, nasıl tepki gösterdiğimiz önemlidir.
min günahı yüzünden bu adam kör doğdu, kendisinin mi
yoksa anne-babasının mı?" diye sordular. Kimse günah işle­
medi, Tanrı'nın gücü onunla ortaya koyulmalıydı, dedi İsa. DANIEL SORUNUN ÜSTESİNDEN GELDİ
Deuteronomy'de de dendiği gibi, Bela nimete dönüştü, çünkü
Tanrı sizleri seviyor. Aslan inindeki Daniel'in hikâyesi klasik bir örnektir.
Arkadaşım bunu kanıtladı. Sahip olduğu deha ve yara­ Daniel, Kral Darius'a çok yakındı. Darius ona saygı duyuyor­
tıcılığı kullanarak başka bir yerde başka bir iş kurdu. Bugün du ve sarayında yüksek bir konuma getirmişti. Sadece Kral
eskisinden on kat daha fazla para kazanıyor. Expres otomo­ onun üstündeydi. Bu saraydaki diğer insanların onu kıskan­
bil yolu tebdil-i kıyafet etmiş bir nimete dönüştü. Problemi malarına neden oldu. Daniel'i tuzağa düşürmenin yollarını
olumlu, yapıcı bir şekilde karşılamasaydı böyle olmayacaktı. aramaya başladılar. Kraldan başka bir tanrıya tapanların
Hayatın kendisine karşı olduğunu düşünüp yenilgiyi kabul­ bir aslan inine atılarak cezalandırılması yasasını Darius'a
lenmedi. Hayat bizimleyse kim bize karşı olabilir. Hayat her kabul ettirdiler. Kral arkadaşına nasıl bir kötülük yaptığı­
zaman bizimledir. nın farkında değildi. İnsanların kendisini övmek, ona t a p ­
Var olan koşullara neyin neden olduğu gerçekten önem­ mak istediklerini düşünüyordu sadece. Bu egosuna hitap
li değil. Samanlık yanıyorsa yangını neyin başlattığının ne ediyordu. Yasa uygulamaya konulur konulmaz düşmanları
önemi var. Sorulması gereken soru, "Yangını söndürmek için Daniel'i yakın takibe aldılar. Daniel doğal olarak kendi t a n ­
ne yapmalıyım?" olmalı. rısına ibadet ediyordu. Kralın başka seçeneği yoktu. Gere­
ken saygıyı ve sevgiyi göstermesine rağmen aslan inine gön­
derdi onu. F a k a t emrini verirken "Sürekli hizmet ettiğin
HER ZAMAN BİR ÇIKIŞ YOLU VARDIR Tanrın seni kurtaracaktır" dedi. Sonra sarayına döndü ve ge­
ceyi oruç t u t a r a k geçirdi. Sabah erkenden arkadaşının ne
Kaymak kovasına düşen iki küçük kurbağanın hikâ­ d u r u m d a olduğunu görmeye gitti. İncil'de kralın acıklı bir
yesini çok severim. Kurbağalardan biri korkuyla doluydu ve sesle Daniel'e şöyle seslendiği yazar: "Daniel, yaşayan Tanrı'
derin bir aşağılık duygusuna sahipti. Kaymağın içinde yüz- nın hizmetkârı, sürekli hizmet ettiğin Tanrın seni aslanlar-

122 123
dan kurtarabildi mi?" Ve Daniel'in "Sevgili Kral, sonsuza dek na söylemiyorsun?" dedi.
yaşa. Tanrım meleğini gönderip aslanların ağzını kilitledi,
"Bak" dedi Bill, "karımı bu işe karıştırma, sandviçimi
bana dokunamadılar bile" dediğini duyduğunda sevincinden
kendim hazırlıyorum!"
ne yapacağını bilemedi Kral Darius.
Biraz saçma bir hikâye, kabul ediyorum, ama bazen
Bir aslan inine atılsaydık neler hissederdik acaba? Ken­
aptal bir hikâye gerçeği ortaya koyabilir. Merak ediyorum
dimize yeterince güvenebilir miydik, yoksa "Pes ediyorum,
kaçımız artık katlanamadığı şeylerden sırf yapabileceği baş­
her şey benim aleyhime" mi derdik? Daniel kralın da düşün­
ka bir şey olmadığını düşündüğünden dolayı kurtulamıyor.
düğü gibi olayın üstesinden gelmeyi başardı, incil'de sözü
Kendimiz için ne çeşit "sandviçler" hazırlıyoruz?
edilen "Melekler", hizmetimizdeki Yüce îlham'ı temsil eder­
ler, tçimizdeki Mükemmel Gücün varlığına güvenirsek başı­
NEDEN BİRİ BAŞARILI OLURKEN BİR BAŞKASI
mıza hiçbir kötülük gelemez.
BAŞARISIZLIĞA UĞRAR

KADERİNİZİN EFENDİSİSİNİZ
E m m e t Fox'un "Yapıcı Düşünce Yoluyla Elde Edilen
G ü ç " adlı kitabında şöyle bir bölüm var:
Kadere inanır mısınız? Hayat oyununda bir piyon oldu­
ğunuza, ne yaparsanız yapın başarısızlığa m a h k û m olduğu­
nuza mı inanıyorsunuz? Yaşadığınız hayat size doyum sağla­ Şans diye bir şey yoktur. Hiçbir şey şans eseri olmaz. İyi ya
mamasına karşın koşulları değiştirmenin olanaksız olduğu­ da kötü, yaşadığınız her şey değişmeyen, kaçınılmaz yasanın bir
nu mu düşünüyorsunuz? sonucudur. Ve o yasayı yöneten de yalnızca sizsiniz. Hiç kimse
size hiçbir zarar veremez, fakat çoğu zaman öyle görünür. Bilinçli
Bu çeşit düşünceler bana öğle yemeklerini her gün bir­
ya da bilinçsiz olarak bugünkü arzu ettiğiniz ya da etmediğiniz ko­
likte yiyen iki yapı işçisinin, Bill ve Mack'ın hikâyesini hatır­
şulları siz hazırladınız ve sonuç fiziksel sağlığınıza ya da bugünkü
latır. Her gün saat tam on ikide yapımı devam eden binanın
durumunuza yansıdı. Siz, yalnızca siz bunları ısmarladınız ve tes­
gölgesinde oturup yemek kutularını açarlardı. Bir pazartesi
lim aldınız. Kendiniz ve hayat hakkında yanlış düşünmeye devam
günü Bill dikkatle sandviçini çıkardı ve içinde ne olduğuna ettiğiniz sürece aynı güçlüklerle karşılaşmaya devam edeceksiniz.
baktı. Her tohumun kendi cinsinden meyve vermesi kaçınılmazdır ve d ü ­
"Yine fıstık ezmesi!" dedi tiksinerek. şünce de kaderin tohumudur.
Mack hiçbir yorum yapmadan sandviçini yemeye koyul­
du.
D u r u p bunun üzerinde bir süre düşünelim. Yaşadığınız
Salı günü Bill yine sandviçini araladı ve daha büyük bir sorunlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
kızgınlıkla "Yine fıstık ezmesi..." dedi.
Bir adam hastayken diğeri neden sağlıklı? Bir adam iyi
Çarşamba günü aynı sahne tekrarlanınca Mack daha düzenlenmiş cazip bir evde yaşarken neden diğeri gecekondu
fazla dayanamadı: "Fıstık ezmesini sevmiyorsan neden karı- mahallesinin kederli havasıyla yüz yüze geliyor?

124 125
Bazıları bu farklılıklardan ırk ayrımını sorumlu t u t u ­ rın ve hayatın bana karşı olduğunu düşündüğümü kabul edi­
yorlar, ama azınlıklardan olup da iyi maaş alan ve lüks bir yorum. Belki yanlış tohumlar ektim. Ama onları nasıl kazıp
yaşam süren birçok insan tanıyorum. Bazıları başarabiliyor- çıkaracağım ve yeniden başlayacağım."
larsa diğerleri neden başaramasınlar? İşte bu harika! Yapabileceğiniz bir şey var. Bugünden
Bazıları çok popüler olurken neden aynı geçmişe ve başlayarak gerçekten yaşamak istediğiniz hayatı yaratmaya
özelliklere sahip diğerleri hor görülüp dışlanırlar? Bir sürü koyulabilirsiniz. Hiçbir şey size karşı değil. Tüm Yaşam hiz­
iyi insanın neden mutsuz ve bunalımda olduğunu hiç düşün­ metinizde.
dünüz mü? Birçok zeki entelektüel, neden mutsuz bir aile ya­
şamına ve doyumsuz kişisel ilişkilere sahiptir? Bilgi güçse
KADERİN MERHAMETİNE BAĞLI DEĞİLİZ
neden bütün üniversite mezunları mutlu ve başarılı değiller?
Bugün bir eğitim tanrısı yaratmak eğilimindeyiz. Eğitim
t ü m hastalıkların şifası olmuş. Ama gerçekte öyle mi? Ger­ Olay şu, çok azımız kendimizi ve kaderimize yön ver­
çek şudur ki bazı üniversite mezunu insanlar herkese eşit mekteki rolümüzü gerçekten biliyoruz. İnsanın hayatındaki
şans sağlayan bugünkü sistemi mutsuzca protesto ederler­ en önemli a n , kaderin m e r h a m e t i n e bağlı olmadığını, düşün­
ken, eğitimsiz ya da kendi kendini eğitmiş birçok insan başa­ celerinin, hayatın özünün sürekli onun içine akıtıldığı bir
rının sırrını bulmuş görünüyor ve zengin bir yaşam sürüyor. kalıp olduğunu anladığı andır. Gerçek şu, inandığımız, ka­
bullendiğimiz ve güvenle beklediğimiz her şeye sahip oluruz.
Bu hayat tarafından doldurulmak üzere elimizde tuttuğu­
TÜM Y A Ş A M SİZİN HİZMETİNİZDE muz kalıptır.
Bu büyük yaşam yasasını açıklamanın birçok yolu var.
Burada bir sır mı var acaba? Evet! Hayat aynasının
Bu ektiğini biçmek, neden-sonuç ve benzer benzerini çeker
önüne konan her şeyin bize geri yansıyacağını söyleyen bir yasaları olarak da adlandırılabilir.
yaşam yasası vardır; her sonuç için bir neden, her aksiyon
için bir reaksiyon vardır; hayat toprağına ekilen her düşünce
ZİHİNSEL EŞİTLİKLER
tohumu düşüncenin çeşidine göre meyve verir. Her şey kendi
t ü r ü n ü tekrar üretir. Havuç t o h u m u n d a n t u r p olmayacağı
gibi başarısızlık düşüncesinin ürünü de başarı olamaz. Ken­ Edison başarısızlığı kabullenmeyi reddetti. Ampulü ça­
dimiz hakkındaki inancımız, kaderimizi belirler. Dünya ken­ lıştırmak için binlerce yol denedikten sonra: "Çalıştırama-
di değerlendirmemize göre muamele eder bize; ama d a h a manın binlerce yolunu keşfettik" dedi. Bildiğiniz gibi sonun­
önemlisi; yaşam yasası, sahip olabileceğimize inandığımız, da başardı. Edison başarının zihinsel eşitliğine sahipti. Ba­
kendimiz için kabullenebildiğimiz her şeyi şaşmaz bir doğru­ şarısızlığı kabullenmeyi reddetti. Zihinsel eşitlikler düşünce
lukla bize geri verir -ne eksik ne de fazla. 'mosferi oluşturan düşünce gruplarıdır. William J a m e s
"Pekâlâ" diyorsunuz "Doğru olduğunu varsayalım. Ne " H e r düşünce sonuca ulaştıran bir motordur" demiştir. D ü ­
yapmam gerekiyor şimdi? Hayat boyu yenildiğimi ve insanla- şünce atmosferi ona şekil veren aksiyonu kendisine çeker.

126 127
Bütün teori, görünen ve görünmeyenin tek ve aynı oldu­
Şimdiye kadar hastalık, umutsuzluk, sefalet ve başarı­ ğunu varsaymaya dayanıyor. Einstein bilimsel bir dille, küt­
sızlık için zihinsel eşitlikler kurmuşsak, gelin bunlan tersine leyle enerjinin eşit ve birbirine dönüşebilir olduğunu söyledi.
çevirelim. Başarılı bir yaşam sağlayacak olumlu zihinsel eşit­ Burada düşünce enerjidir ve düşüncenin etkisi hayatımızda
likler kullanma fikri üzerinde çalışalım. Kendi hayatımızı kütle ya da dışsal şekillenmeyi yaratır. Düşünce ve madde­
kendimiz kurarız, ama bazen yarattığımız zihinsel imajlar, nin farklı şeyler olmadığını söyleyen Spinoza da aynı şeyi
yaşamak istediğimiz şeylerden çok uzak olur. söylüyordu. Phineas P a r k h u r s t Quimby de, "Düşünce çözül­
müş madde, madde ise şekillenmiş düşüncedir" derken aynı
YANLIŞ İMAJLARI İYİLERİYLE DEĞİŞTİRMEK teoriyi vurguluyordu.
Başka bir deyişle, yaşamın birliğinden söz ediyoruz.
Kendimiz için oluşturduğumuz yanlış imajları nasıl de­ Düşünce ve madde birdir; her şey bir olduğu için aslında
ğiştirebiliriz? Gerçekten çok basittir bu. Eski imajı silip yeni­ madde yoktur; görünen ve görünmeyen enerjiden oluşmakta­
sini oluşturmak konsunda biraz ısrarlı davranmamızı gerek­ dır her şey. îçsel ve dışsal görüntü bir ve aynıdır. Dışarıdaki
tirir o kadar. Projektörün diyasını değiştirirsek başarabiliriz içeridekini yansıtır. Buna, dışarıdaki içeridekinin görünen
bunu. Bundaki başarımızı, eski imajı yenisiyle değiştirmek bölümüdür de diyebiliriz, "içerdeki neyse dışarıdaki de odur"
için gereken güce sahip olup olmamamız belirler. Örneğin, diyor Hermes. Bazıları da "Beden ruhun görünen bölümü­
korku ve endişe imajına sahipsek, bunlari yeni ve olumlu bir dür" derler, içerideki resmi değiştirdik mi dışarıdaki de de­
yaklaşım geliştirerek nötralize edebiliriz. Korkunun kayr ğişmek zorunda; çünkü devam etmesi için bir neden kalmaz.
cehalettir ve cehalet ışığa teslim olur. Karanlık ışığa dönüse- Gücünü elinden almış oluruz. Dışarıdaki direnemez, çünkü o
mez. Işık karanlıkla mücadele etmek zorunda değildir. Işık sadece içeridekinin yansımasıdır. Projektördeki diyanın per­
yakıldığında karanlık kaybolur. Karanlık gibi cehalet de güç­ dedeki resmi belirlemesi gibi, düşünce de yaşadığımız sonuç­
süzdür. Kendimizle ilgili olumlu imajı oluşturduğumuz an, lan üretir. Dışarıdaki, belirleyici sebebin gölgesidir; yani
hayat onları bizim için üretmek üzere harekete geçer. Demek onu üreten düşüncenin. Bunun ne demek olduğunu anlıyor
ki, sahip olduğumuz imajdan hoşlanmıyorsak onu hemen de­ musunuz? Düşünceyi ve böylece yaşadıklarımızı değiştirecek
ğiştirmeye başlayabiliriz. güce sahibiz. Düşüncelerimizi değiştirerek hayat için yeni
bir kalıp hazırlamış oluruz. Ardından deneyimler yaşanır ve
bu da yeniden düşünce üretir.
DÜŞÜNCE MADDEYE HAKİMDİR

BÜYÜK ARMAĞAN KULLANILMAK ÜZERE


Kendini-yönetmeyi bir yaşam tarzı olarak anlamanız BİZİ BEKLİYOR
çok önemlidir. Yeni kavramı gözümüzde canlandırıp kabulle­
nir ve inanırsak hayatımız değişir ve uzun zamandır kurtul­
Şairin dediği gibi, "kaderimizin efendisiyiz." Büyük ar­
mak istediğimiz başarisızlıkları ardımızda bırakabileceğimi­
mağan kullanılmak üzere bizi bekliyor. Kendini-yönetme yo-
zi görürüz.
129
128
bizim için var olduğunu, hiçbir şeyin bizim için imkânsız ol­
luyla kullandığımız Güç bize sonradan dağıtılmıyor, o zaten
bizde mevcuttur. Başımıza çok küçük iyiliklerin geleceğine madığını, hiçbir şeyin gerçek olamayacak kadar ulaşılamaz
inanırsak, gerçekten de küçük iyilikler yaşarız; çünkü kendi­ olmadığını bilerek yüce mirasımızı kabullenelim.
miz için kabullenebildiklerimizi deneyimleriz sadece. Göle su
almaya gitmek gibidir bu. Suyla doldurmak için yanımıza HİÇBİR ŞEY İÇİMİZDEKİ MÜKEMMELLİK
fincan mı yoksa kova mı alacağız? Göl aldırmaz, o bizim için DERECESİNDEKİ DOĞRU HAREKETE ENGEL OLAMAZ
oradadır. Aynı şekilde iyilik bolluğundan dilediğimiz kadar
yararlanabileceğimize inanırsak, hayatın her alanında iyilik­ İşler ters gidiyormuş gibi görünebilir. Plânlarımız deği­
le karşılaşırız. Evet, artık hayattan yakınmaktan vazgeçip şebilir, ama içimizdeki Ruh açısından hiçbir şey ters gitmez;
bizi bekleyen sonsuz iyiliklerden yararlanmanın zamanıdır. bulunduğumuz her yerde bizimle olan Güç'e hiçbir şey ola­
Yalnızca iyiliğimizden ayrı olduğumuz inancı bizi arzu­ maz. Ne olabileceğinin, insanların düşüncelerinin hiç önemi
ladığımız iyiden uzak t u t a r . Ayrılık imajını yarattığımız an­ yok; yalnızca tek bir Güç vardır ve bu Güç dün, bugün ve
da iyiden ayrı düşmeye neden olmuş oluruz. Bunun nasıl iş­ sonsuza dek aynı Güç olarak kalacaktır. İçimizdeki Tanrı'
lediğini görelim. Başka birinin başarısını kıskandığımız an­ nın Mükemmel doğru hareketine hiçbir şey engel olamaz.
da aklımızda bir ayrılık imajı oluşturmuş oluyoruz; çünkü "O Bunu bilirsek, ters gidiyormuş gibi görünen işler ve şartlar
başarılı, ben başarısızım" fikrini kabul etmiş oluyoruz. Bu şe­ nimete dönüşebilir. İşler ters gitti mi içimizde, çevremizde,
kilde düşüncelerimize kendimizle ilgili başarısızlık imajı sok­ her yerde Mevcut Güce inanmak gerekir.
muş oluruz. Başka birinin sahip olduklarında gözümüz oldu­ Yaşamın Yüce Yasası'na tüm kalbinizle, tüm duyguları­
ğunu varsayalım. Eksiklik imajı yaratmış olmuyor muyuz? nızla güvenin. Sınırsız iyilik yasasına güvenin ve bilin ki o
"Onun var benim yok" diyoruz. Başkasının başarısı gücümü­ sizi zaferden zafere götürecek yolda öncülük edecektir.
ze gittiğinde eksiklik duygusuna ağırlık veririz, başarılı ol­
madığımız fikrini yaratırız. Sınırsız stok orada, tıpkı gölün KENDİNİ-YÖNETME
fincan mı, kova mı, varil mi getireceğimizi görmek için bekle­
diği gibi. Kendisini bize dökmeye ve istediğimizi ve alabilece­
Hiçbir şey bana karşı değil. Tüm hayat hizmetimde.
ğimizden fazlasını vermeye hazır. Bu bolluktan kendimizi
mahrum ediyoruz. Her problemin bir çözümü var ve bu çözüm her zaman
içimde yatmakta.
Eski olumsuz, eksiklik ve başarısızlık düşüncelerinden
Karşılaştığım güçlük ne olursa olsun, onun içindeki ni­
sıyrılıp bol başarının zihinsel eşitliğini oluşturma zamanıdır
meti bulur, daha iyi daha güçlü bir insan olurum.
şimdi.
Hiçbir şey beni yenemez, çünkü biliyorum ki hiçbir şey
Kendini reddetme, yetersizlik ve başarısızlık düşüncele­
içimdeki Gücü yenemez.
riyle işinizin şu anda bittiği konusunda anlaşalım. Onun ye­
İçimdeki Zekâ'yı çağırarak daha üretken bir hayat ha­
rine, hiçbir şeyin bize karşı olmadığı bir Sevgi atmosferinde
zırlıyorum.
var olan En Yüce'nin çocukları olduğumuzu, tüm hayatın

130
131
a n l a m a k için b i l i n ç a l t ı n ı n z a m a n - y e r ilişkilerinin ve farklı­
l ı k l a r ı n ı n b u l u n m a d ı ğ ı M u t l a k ' ı n a l a n ı n d a çalıştığını a n l a ­
12 m a m ı z gerekiyor. Z a m a n ı a n l a y a b i l m e m i z için z a m a n ı n u z a ­
y a bağlı o l d u ğ u n u a n l a m a m ı z g e r e k i y o r . U z a y ö l ç ü d ü r . Z a ­
m a n ı uzay s a y e s i n d e ölçebiliyoruz; z a m a n bir n e s n e n i n uzay­
d a k i bir n o k t a d a n b a ş k a bir n o k t a y a geçtiği a r a l ı k t ı r . Z a m a n
ZAMANIN E F E N D İ S İ OLUN
aralığı o l a r a k d ü ş ü n d ü ğ ü m ü z b u d u r . Z a m a n v e uzay kav­
r a m l a r ı birbiri için gereklidir; biri d i ğ e r i n i n göreceli değeri­
n e bağlıdır. Z a m a n l a ilgili gerçeği anladığımızda zamanın
Geçmiş ve gelecek yoktur; yalnızca sonsuz bir Şimdi vardır. efendisi olabiliriz.
ABRAHAM COWLEY

BİLİNÇ, ZAMANI NASIL KULLANIR


Z a m a n ı n kölesi m i s i n i z ? B u s a b a h s a a t i n i z i k u r d u n u z
m u ? O n d a n beri k a ç kez s a a t e b a k t ı n ı z ? " K a l k m a z a m a n ı "
Bilinç h e r z a m a n i n s a n y a r g ı l a r ı n a göre m a n t ı k y ü r ü ­
d e d i n i z . " K a h v a l t ı z a m a n ı . Acele e t m e l i ve işe g i t m e l i y i m ;
t ü r ve k a r ş ı l a ş t ı r ı r . Bilinç h e r şeyi geçmiş d e n e y i m l e r e bağ­
böylece acele edip k a h v e m o l a s ı n a yetişebilirim v e z a m a n ı n ­ l a y a r a k göreceli düzeyde değerlendirir. Sürekli olarak beş
da geriye d ö n ü p bu kez t e k r a r öğle yemeği için acele e t m e l i ­ d u y u m u z a göre k a r ş ı l a ş t ı r m a y a p a r a k h a y a t ı n bir b ö l ü m ü n ü
y i m , s o n r a r a n d e v u m a y e t i ş m e k için acele e t m e l i y i m . " Ve diğerlerine bağlarız. Z a m a n p r o g r a m l a r ı n ı h a z ı r l a r k e n uzay
böyle d e v a m e t t i n i z . Ü z ü c ü d ü r , a m a b u g ü n l e r d e h e p i m i z za­ ( m e k â n ) ilişkilerini d ü ş ü n ü r ü z . B u ilişkileri i s t e k l e r i m i z e uy­
m a n a çok fazla b a ğ l a n m ı ş g ö r ü n ü y o r u z . Z a m a n n e d i r ? Z a ­ durmaya çalışıriz. Her şeyi belli kalıplara uydurmaya,
m a n l a ilgili k u r a l l a r ı kim koyar? m e k â n k a v r a m ı m ı z l a ilgili o l a n z a m a n k a v r a m ı m ı z a göre iş­
leri y ü r ü t m e y e ç a l ı ş a r a k ç e v r e m i z d e k i h a y a t ı itekleyip d ü r -
ZAMANIN EFENDİSİ OLABİLİRSİNİZ tükleriz h e p . Kendimizi deneyimlerimizle, onların sonuçla­
rıyla s ı n ı r l a r ı z . Kıtayı atlı a r a b a y l a geçen i n s a n ı n jet çağı
h a k k ı n d a bir k a v r a m ı o l a m a z d ı . " S e k s e n G ü n d e D e v r i - a l e m "
Z a m a n insanların sonsuzluk ölçüsüdür. Şimdiye k a d a r
b ü y ü k bir b a ş a r ı y d ı ; fakat u z a y çağı d ü ş ü n c e l e r i m i z i nasıl
z a m a n l a ilgili doğal k a b u l e t t i ğ i m i z h e r şey i n s a n d ü ş ü n c e s i ­
etkiledi? B u g ü n a s t r o n o t l a r b i r k a ç s a a t t e d ü n y a n ı n çevresin­
n i n ü r ü n ü d ü r ; görecelidir. B i l i n ç a l t ı n ı n d ü ş ü n d ü ğ ü m ü z gibi
d e t u r a t a b i l i y o r l a r . E v e t , z a m a n i n s a n ı n s o n s u z l u k ölçüsü­
bir z a m a n k a v r a m ı y o k t u r . H a y a t ı m ı z ı y ö n e t m e s i n e izin ver­
d ü r ; bir y e r d e n b a ş k a bir y e r e , bir d e n e y i m d e n başka bir d e ­
diğimiz z a m a n p r o g r a m l a r ı k e n d i d ü ş ü n c e m i z i n ü r ü n ü d ü r . n e y i m e geçişinin n e k a d a r s ü r d ü ğ ü n e d a i r geliştirdiği kav­
Evrensel Bilinçaltı'nda z a m a n v e yer y o k t u r . Kendini-yö- ramdır.
n e t m e o l g u s u n u z a m a n l a ilgili o l a r a k nasıl k u l l a n a c a ğ ı m ı z ı

132
133
hariç, deneyi planlandığı gibi t a m a m l a d ı . Metronom dakika
BİLİNÇALTI, ZAMANI NASIL KULLANIR
başı değil saniye başı işaret veriyordu. Başka bir deyişle,
metronom otuz saniye süre t u t m u ş t u toplam olarak.
Bilinçaltı, bilinç gibi zamanın farkında değildir. Bilin­ Otuz saniyenin sonunda metronom durduruldu ve pro­
çaltı, bilincin direktiflerini soru sormadan ve tam olarak uy­ fesör genç kızı uyandırdı. Sonra ona, ne hatırladığı soruldu.
gular. O, sabah tam istediğimiz saatte bizi uyandıran gönül­ Odalarda neler olduğunu, neler gördüğünü ve hatırladığını
lü hizmetçidir. Saate bakmadığı için çalar saatten çok daha birer birer ayrıntısıyla açıkladı kız. Bütün deneyin otuz da­
kesindir. Kendimize uykumuzun çok hafif olduğunu ve "ga­ kika değil de otuz saniye sürdüğünü öğrendiğinde ise çok şa­
rip bir nedenden ötürü" her gece saat üçte uyandığımızı söy­ şırdı. Bilinçaltı kendisini, verilen emre göre ayarlamıştı.
lersek o harika, itaatkâr bilinçaltımız bunu bir emir olarak
Bir kayığı gölün karşı tarafına bir saate de geçirebilirsi­
kabul edip bizi her gece tam üçte uyandıracaktır. "Bilinçaltı
niz, bir günde de. Ne kadar zaman ayırırsanız bilinçaltı o
mizah duygusundan yoksundur" derler ve sözünü ettiğim
kadar zamanda yerine getirir. Önce bilinçli olarak kabul et­
uyku deneyimini yaşayanlar bunun doğru olduğunu bilirler.
melisiniz, bilinçaltı takip eder. Bunun birçok örneğini yaşa­
Bilinçli olarak kabul ettiğimiz her şey gönüllü hizmetçi olan
dım. Aradığım bir makaleyi bulmanın birkaç gün alacağını
bilinçaltı tarafından yerine getirilir. Zaman konusunda, ken-
düşünürsem öyle olur; ama bir saatten kısa zamanda kolay­
dini-yönetme hayatımızda önemli bir rol oynar. Sonuçta, ta­
ca yapılabileceğini söylersem, şu ya da bu şekilde, zaman
mamıyla bilincimizin direktifleri doğrultusunda hareket etti­
harcamadan doğru yere yöneltilirim. Büyük bir ihtimalle
ğini görebiliriz.
bugün yazamayacağım dersem, muhtemelen öğleye kadar
çalışmaya başlayamam; bilinçaltı masaya oturmamı gecikti­
HİPNOTİZMANIN ZAMANLA İLGİLİ ÖĞRETTİKLERİ recek bir şeyler bulur mutlaka. Daktilomun başına oturur­
ken saatin on iki olduğunu görür ve sabahımın nereye har­
Virginia Üniversitesi Psikoloji Bölümü bu konuda bazı candığını sorarım kendi kendime.
ilginç deneyler yapmış. Bu deneylerden birinde, hipnotize Öte yandan bilinçaltıma belli bir işi belli bir zamanda
'edilen bir öğrenciye okul yıllarına, sekizinci sınıfa geri dön­ bitirmesi için emir verirsem, Düşünce'nin görünmeyen dün­
mesi, okula doğru yürümesi, sınıflara birer birer girip bak­ yası sayesinde başarılacağını bilerek ve buna güvenerek
ması söylendi. Binada yirmi sınıf vardı. Koridor boyunca yü­ adeta kanatlanırım ve fazla çaba harcamadan işi başarırım.
rüyecek ve her sınıfa girecekti. Bunu yapmak için yarım sa­ Öylesine kolay olur ki bu, t a m a m l a n m ı ş işi gördüğümde hay­
ati vardı. Yarım saat sonunda odalarda neler olduğunu tam retten donakalırım. Mucize gibi görünür bana.
olarak anlatması istenecekti. Süre ayarlamasını da her daki­
ka başında tıklayan bir metronom yardımıyla aklından yap­ BAŞKA BİR DENEY
ması gerekiyordu.
Hipnotize edilen kız süre ayarlamasını aklından yaptı.
Virginia Üniversitesi'nde başka bir deney, sınıftaki eski
Söylenen her şeyi tam olarak yerine getirdi, bir küçük şey
135
134
bir pamuk çiftçisiyle yapıldı. Adam hipnotize edildi ve bu du­ den öbürüne gittiğiniz, geçmişte birlikte olduğunuz birçok
rumdayken, çiftliğine geri döndüğü ve tüm tarlayı dolaşıp insanla karşılaştığınız, sonsuz karışıklıklar ve zor durumlar­
pamuk kozalarını saymak için bir saati olduğu söylendi. Bu­ la mücadele ettiğiniz bir rüya görüp, tüm bunları üç dakika
nu bir saatte başarıp başaramayacağı sorulduğunda "Sanı­ önce çalan alarm zilinden sonra görmüş olduğunuzu anladı­
rım yaparım, oldukça hızlıyımdır" dedi. Metronomun dakika­ ğınız oldu mu hiç? Rüya o kadar gerçek gibidir ki gün boyun­
da bir işaret vereceği söylendi. Adam ilk deneyde bulunmadı­ ca hatırlar durursunuz. Ailenize anlatmayı düşünürsünüz,
ğı için kıza yapılan hilenin kendisine de yapılacağını bilmi­ ama birleştirmek saatler alacaktır ve bilinçli halinizle bunla­
yordu. rı tekrarlayacak zamanınız yoktur.
Metronom yine hızlandırıldı ve her dakika yerine her Bütün bunlar Düşünce'nin bilinçaltı kullanımında za­
saniye işaret verdi. Denek, zihninde pamuk tarlası boyunca man ve yer sınırlaması olmadığını kanıtlıyor. O, direktifleri
aşağı yukarı yürüdü. Altmış saniye sonunda metronom dur­ verdiğimiz şekilde yerine getirir.
duruldu ve denek uyandırıldı. Bir saat süreyle dolaştığını dü­
şünerek her şeyi anlattı onlara. Gerçekten de bütün tarlayı SONSUZ ŞİMDİ
dolaşarak kozaların hepsini saymıştı.
Bu deneylerden gördüğümüz gibi bilinçaltının zaman
Bilinçaltı geçmiş veya gelecek diye bir şey bilmez. Hep
yargısı yoktur. Emirleri takip eder. Metronomun her dakika
şimdiki zamanda çalışır. Sonsuz Şimdi'de çalışır.
işaret vereceği söylendiğinde bunu kabul eder ve bütün tar­
layı dolaşır. Ve bu adam da zihnen aynı şeyi yapmıştı. Gör­ Olup biten şimdidir; ve olması gereken zaten olmuştur;
düğünüz gibi, Düşünce'de hiçbir mekân ve zaman sınırlama­ ve Tanrı 'nin geçmiş olana ihtiyacı vardı. (Ecclesiastes 3:15)
sı yoktur. Öznel zihin denen bilinçaltı tamamıyla bilince bağlıdır.
Tek akıl vardır; o da Düşünce'nin Evrensel havuzunun birey­
Kendinizi New York'ta 42. Cadde'yle Broadvvay'in kesiş­
sel kullanımıdır.
tiği bir köşe başında dikilirken hayal edebilirsiniz. Zihnen
orada durduğunuzu, büyük binaları seyrettiğinizi, Broad- Hipnotize edilmenize izin vermeli, bilinçaltınızı geçici
vvay'e doğru baktığınızı; ufku, kalabalığı ve trafiği hissedebi­ olarak başka birinin bilincine bağlı kılmalısınız. Hipnotizma
lirsiniz. Birden düşüncenizi değiştirip G r a n d Canyon'un gü­ kelimesi Yunanca "uyumak" anlamına gelen "hypnos" keli­
ney kenarında olabilirsiniz. Oradan oraya hareket edebilirsi­ mesinden alınmıştır. Yunan mitolojisinde Tanrı Hypnos uy­
niz, çünkü düşüncede zaman ve yer sınırlaması yoktur; bu ku tanrısı olarak kabul edilirdi. Hipnotizma, hipnotizmacılar
yüzden düşünceyi kullanımınızda tamamiyle özgürsünüz. tarafından yaratılan suni bir uyku ortamıdır. Hipnotik uyku
görünüşte normal uykuya benzer, ama farklıdır. Hipnotik
testlerle aklın ikili yapısını anlayabildik.
RÜYALARIMIZ ZAMANLA İLGİLİ NE ÖĞRETİR
Bilinciniz, bilinen deneyimlerden ve inanmak istediği
ceşitli fikirlerden yola çıkarak çıkarımsal mantık yürütme
Sabah u y a n m a d a n az önce serüvenlerle dolu, bir şehir- yapar. Öte yandan bilinçaltı tam tersine işler. Ona bir şeyi
136 137
gelecekte bir gün başarmayı arzuladığınızı söylerseniz arzu­ eden bizleriz. Ve bir gün kolay bir şekilde direktifi "şimdi"
nuzun gerçekleşmesini hep gelecek bir zamana erteler. İç diye veririz. Geziye çıktığımızı gözümüzde canlandırırız. Dü­
Benliğe verilmesi gereken direktif her zaman şu an için veril­ şüncemizde Vaat edilmiş Topraklar'a doğru yürürüz; gardro-
melidir. Arzuların gerçekleşmesi göreceli yer ve zaman dün­ bumuzu seçer, zihnimizde valizleri hazırlarız ve neyle gidece­
ğimize karar veririz. Ve işte oldu. Farkına varmadan geziye
yasına bağlı olarak ifade edildiği için sonuç yine gelecekte or­
çıkarız. Gelecek zamanda verdiğimiz direktifler her zaman
taya çıkıyormuş gibi görünebilir. Direktiflerimizin yerine ge­
uzanamayacağımız bir yerde bizi cezbederek sallanır durur­
tirilmesi için şimdi kelimesi kullanılmalı ve direktifimiz
lar. Gönüllü hizmetçi bilinçaltı böyle istediğimizi düşünür.
"şimdi" için geçerli kabul edilmelidir.
İyileşmenin, başarılı olmanın, hayat arkadaşımızı bulmanın,
istenen geziye çıkmanın uzun zaman alacağını düşünürsek
İSA BUNU ANLAMIŞTI gerçekten uzun zaman alır. Yanıt, kendini-yönetmedir; ama
u n u t m a y ı n , bilinçaltı zaman veya yere bağlı değildir. Mucize
İsa'nın kendini-yönetme alanındaki başarısının neden­ zamanı "şimdi"dir! Orağını salla, tarlalar biçilecek kadar
lerinden biri buydu sanırım. Hayata verdiği emirleri şimdiki beyaz!
zamanla vermekle kalmaz, öyle bir otoriteyle söylerdi ki, so­
nuç hemen gelirdi.
KENDİNİ-YÖNETME
İsa konuştuğunda istediği hemen oluyordu; çünkü dü­
şüncenin kullanımına sınır koymamıştı, bir bekleme dönem
Şimdi kendimi zamanın bağlarından kurtarıyorum, ilk
gerektiğini de hissetmiyordu. Sakat kollu adama "Elini uzat"
önce yapılması gerekeni ilk önce yaparak zamana hakim olu­
dedi. Emir "şimdi"ydi. "Kolun zamanla iyileşecektir; ileride
yorum. Bilinçaltımı eldeki işi kolaylıkla ve kesinlikle yapacak
belki de t a m a m e n şifa bulursun" demedi. Adamın bütünlü­
şekilde yönetiyorum. Sonsuzluğun düzenli olarak benimle ya­
ğünü o anda kabul etti.
şamasına izin vererek hayatın tüm çılgınlıklarından kurtulu­
Doğuştan kör olan adamı hatırlıyor musunuz? Görmeye yorum. Ne geçmişe bağlıyım ne de gelecekle sınırlıyım. Şimdi,
başladığı zaman "Tek şey biliyorum, kördüm, şimdi görüyo­ şu anda yaşıyorum.
rum" dedi. Gecikme yoktu, çünkü direktif şimdi idi. Hemen
iyileşti, çünkü İsa hayatın t ü m ü n ü n o dakikada ifade edildi­
ğini biliyordu.
Bilinçaltına emirler verirken, onun zaman ve yerden
habersiz olduğunu hatırlayalım. Onu koşullandıran bizleriz.
Henüz dört ay var ve sonra hasat mevsimi gelir diyen biziz.
Hatırlayın, İsa, Tarlalar biçilecek kadar beyazlaşmış bile de­
di. "Bir gün o geziye çıkacağım" diyen ve sonra arzularımızın
gerçekeşmesinin neden bu kadar uzun sürdüğünü merak

138 139
"Baban inşaat işiyle uğraşıyor." O devam ederken ben
ağzım açık başımı sallıyordum.
Tüm bunları nereden biliyordu? Üniversiteye yeni baş­
layan mütevazi bir öğrenci hakkındaki onca ayrıntıyı nasıl
hatırlıyordu? Beni tanıdığını kanıtlamıştı. Daha doğrusu
13 Florida Üniversitesi'ne, kendisi oradayken gelen herkesi ta­
nıdığını kanıtlamıştı. Kampüsteki herkesi tanıyordu.
Bugün, Jacksonville'deki St. Johns Nehri üzerinde Ful­
İYİ BİR BELLEK İÇİN DÖRT İLKE ler Warren adında bir köprü var. Fuller VVarren, Florida
Eyaleti'nin valisi oldu; aynı kişinin ikinci kez vali seçilmeme-
si kuralı olmasaydı uzun yıllar bu göreve devam edebilirdi.
Mükemmel bir belleği vardı ve bu özelliği onun başarısında
Ve ruhu kaplayan sular çekilip gittiğinde büyük bir rol oynamıştı.
Bir bilinç kaldı ondan geriye.
Fuller VVarren üniversiteye gelen herkesin ismini titiz­
Belleğin sessiz kıyılarına yığılan, likle alır, hakkında m ü m k ü n olduğu kadar bilgi toplar, sonra
Hiç ölmeyecek ve yok edilmeyecek da tanışmanın bir yolunu bulurdu. Bunu yapmak için mutla­
imgeler ve değerli düşünceler. ka bir yol bulurdu. Belleği öyle güçlüydü ki sizinle tanıştığın­
da neye benzediğinizi ve hakkınızda birçok şeyi bilirdi.
WILLIAM WORDSWORTH
O gün yanimdakilerden biri olan Dick Drysdale üniver­
siteye gelmeden önce Jacksonville Times-Union 'da muhabir­
Fuller Warren'ı asla unutmayacağım. Uzun yıllar önce lik yapıyordu. Dick üç yıl önce Florida Üniversitesi'ne geldi­
ben, gerçekten etkilemişti. Gainesville'deki Florida Üniversi- ğinde Fuller VVarren'la tanışmıştı. O sıralar Fuller, Blount-
tesi'ne henüz varmıştım. Üniversitedeki ilk günüm, haya­ stown'daki liseye devam ediyordu. Üç yıl sonra Atlanta'daki
tımda büyük bir andı. Üniversite bahçesinde iki arkadaşla bir futbol maçına giderken aynı trendeydiler, Fuller vagon­
yürüyordum; karşıdan gelmekte olan genç bir adam bana dan içeri adımını atıp Dick'in kapıda durduğunu görünce
doğru yaklaştı ve, döndü ve "Hey, selâm Dick. Seni en son üç yıl önce görmüş­
"Merhaba Jack Addington, Jacksonville'de işler nasıl gi­ t ü m " dedi. Oysa Dick onu tanıyamamıştı.
diyor?" dedi. "Ben Fuller Warren" dedi beriki, "Üç yıl önce bir toplan­
"İyiyim, iyiyim" diye yanıtladım karşımdakinin kim ol­ tıda tanışmıştık." Her şeyin bir kategorisi vardı onun için.
duğunu merak ederek. Her şeyin belleğinde yeri vardı. Hiç kimseyi ya da durumu
"Ben Fuller Warren", diye merakımı giderdi, "Ben Batı hatırlamaya değmeyecek kadar önemsiz bulmazdı.
Florida'lıyım. Florida Üniversitesi'ne hoşgeldin. Dee, Rogers Fuller Warren kadar iyi bir belleğe sahip olmayı ister
ve Jim adında üç kardeşin var, öyle değil mi?" misiniz? Bu m ü m k ü n . O da sizinle aynı zihinsel bilgisayara
"Evet." 141
140
sahip -sadece daha iyi kullanıyor. Aynı sistemi kullanırsınız, hatırlamak sizin için önemli mi? Eğer öyleyse biri size tanış­
onun yapabildiği her şeyi siz de yapabilirsiniz. tırıldığında durun ve dinleyin. Böylece ismi doğru olarak du­
yarsınız ve gözünüzde canlandırırsınız. Veya daha iyisi, bir
İYİ BİR BELLEK İÇİN DÖRT İLKE parça kâğıda yazın; böylece başka bir algı duyusu avantajına
sahip olursunuz. Şimdi gözlerinizi sürece sokuyorsunuz. İyi
bir bellek için bir kalem ve not defteri oldukça gereklidir.
1. Dur - Bak - Dinle.
İyi bir belleğiniz var, mükemmel bir belleğiniz var. İn­
H a t ı r l a m a k istediğimizi hatırlarız. İyi bir belleğe sahip
sanlar kötü bellekleri olduğunu söylediklerinde hatırlama
olduğu bilinen insanlar biriyle tanıştırıldıklarında durup o
yetenekleriyle ilgili bir sorunları olduğunu söylemek isterler.
kişinin ismini dinlerler. Dinler ve doğru yazılışını gözlerinde
Bu hatırlamak istedikleri şeyi net olarak zihinlerine yerleş­
canlandırırlar; h a t t a bir parça kâğıda yazıp akıllarına kazır­
tirmemelerinden kaynaklanıyor. Zamanında o şeyi zihinleri­
lar. Kötü bir belleğin sorumlusu genellikle dikkatsizliktir.
ne sokacak kadar önemli bulmamışlardır.
2. Öğrenme Süreci, Fikirlerin BirleştirilmesineBağlıdır.
Kendimize karşı dürüst olalım. Kaç kez birisiyle tanıştı­
Bir şeyi ezberlemenin en iyi yolu bir fikri başka bir fi­ rıldığımızda hatırlayıp hatırlamayacağımıza aldırmadığımız­
kirle birleştirmektir. Tüm bellek uzmanları bu sistemden ya­ dan o kişinin ismini dinlememişizdir ya da nasıl olsa hatırla-
rarlanırlar. yamayacağız diye dert etmemişizdir.
3. Sizin için Çalışmasını İstiyorsanız Belleğinize Güve Mr. Cal Sudney adında biriyle tanıştığınızı farz edin.
nin. Şimdi, Cal Sudney adında kaç kişi tanıyorsunuz? Eminim
İyi bir bellek, bilinçaltına güveni gerektirir. Belleğinize fazla değildir. Kendi kendinize, "Nasıl heceleniyor acaba -
güvenin, ona güvendiğiniz ölçüde size yanıt verecektir. Ken­ şey, nasıl olsa heceleyemiyorum, o yüzden takma kafana- is­
diniz hakkında inandığınız ve güvenle beklediğiniz her şeye mi hatırlamaya çalışmayacağım" diye düşünüyor musunuz?
sahip olursunuz. Kural bu. Birkaç dakika sonra aynı adam yine karşınızda ve onu
4. Kendini-Yönetme, Kesin Sonuçlar Getiren Kesin bir bir arkadaşınıza tanıştırmanız gerekiyor. Şimdi, bu adamın
adı neydi diye düşünüyorsunuz, garip bir isim - kolay gelmiş­
Eylemdir.
ti, kolayca anlamıştım ama neydi? İyi bir belleğe sahip ol­
Belleğiniz ona verdiğiniz direktifler kadar iyidir. Ona
mak istiyorsanız, işe keskin bir izlenim yaratmakla başlayın.
yaklaşımınızda eksik hiçbir şey olmamalı. Bilinçaltmızı yön­
Belleğiniz teyp kaydedicisi gibidir, sürekli çalışır, ama teyp
lendirirken ayrıntıya inmelisiniz; kesin sonuçlar istiyorsanız
üzerinde keskin bir etki bırakmanız gerekir. Sesi yükseltme­
kesin direktifler vermelisiniz.
li ve uygun şekilde ayarlamalısınız, yoksa orijinal izlenimi­
nizden farkı olmayan karmakarışık bir "playback" çıkar.
DİKKAT EDİN - NET BİR İZLENİM ELDE EDİN
Bir ismi hatırlamak istiyorsanız bir yerlere yazın; Nasıl
yazıldığını bilmiyorsanız sorun. Dinler ve belleğinize kayde­
Belleğiniz önemli gördüğünüz şeyleri depolar. İsimleri derseniz, emin olun ihtiyaç duyduğunuzda orada olacaktır.

142 143
Dinleyecek ve bilinçli olarak belleğinize kaydedecek
kadar önemli bulduğunuz şeyleri her zaman hatırlarsınız. likten çıkan bir fare görür masaya doğru kovalar ve masa ör­
Birbirine girmiş yanıtların belirsiz denizinde bocalamaya t ü s ü n ü n üstünde kovalamaca devam eder; suyla dolu sürahi­
son verin. Kötü belleğin suçlusu genellikle dikkatsiz bir yak­ yi devirirler; su masaya dökülür ve halıda leke bırakır.
laşımdır. İlgilendiğiniz ölçüde hatırlarsınız. İçinizdeki kayıt
aleti verdiğiniz öneme göre kayıt yapar. Neler olup bittiğiyle BİRLEŞTİRME OYUNU OYNAMAYI DENEYİN
ilgilenmiyorsanız o anı pek hatırlamazsınız. İlgileniyorsanız
kayıt aleti daha derin baskılar yapar ve daha iyi hatırlarsı­
nız. Bu yüzden, dur bak - dinle; daha sonra hatırlamak iste­ Bellek dersi veren herkes, zayıf bellek diye bir şey olma­
diğiniz şeyi doğru ve net olarak aklınıza yazın. dığını kabul ediyor. U n u t m a k denilen şey ilk etapta öğren­
memekten başka bir şey değil. Bellek kasa benzer. Zayıf bir
kas egzersizle geliştirilmemiş kastır. Zayıf bellek denilen
BÜTÜN BELLEK UZMANLARI BU SİSTEMDEN
şey, yeterince eğitilmemiş bellektir.
YARARLANIRLAR
Birleştirme belleğin temelidir. H a t t a o olmadan bellek
olamaz. Hatırladığınız her şey -bir isim, bir yüz, bir kitaptan
Belleği geliştirme dersleri veren insanlar vardır. Bir
bir satır- sizin tarafınızdan yapılan birleştirmenin sonucu­
bellek uzmanı, içinde daha önce karşılaşmadığınız kırk-elli
dur. Hatırlayamadığınız isimler, yüzler, alıntılar zihninizde
kişi bulunan bir odaya nasıl gireceğinizi öğretebilir. Gitme­
birleştirilmesi kolay olmayan şeylerdir.
den önce kapının ö n ü n d e durup hepsinin elini sıkarak gü­
İyi bir belleğe sahip olacaksanız, zihnen bilinçli bağlan­
venle isimlerini söyleyebilirsiniz.
tılar kurmayı alışkanlık haline getirmelisiniz. Aynı anda iki
Elli-altmış t a n e nesne sırasıyla verilip hatırlamanız is­
ya da daha fazla isim veya fikir yerleştirmeniz gerekiyorsa
tenebilir ve hatırladığınızda şaşar kalırsınız. İşin sırrı nes­
hatırlamanın daha kolay olacağını görürüz. Bilinçaltına di­
neleri birbirine bağlamakta. Bir şeyi ezberlemenin en iyi yolu
rektifi aynı zamanda vererek bir şeyi başka biriyle bağlayın.
bir fikri diğeriyle birleştirmektir. Tüm bellek uzmanları bu
sistemden yararlanırlar. Aynı işlemi siz de öğrenebilirsiniz. Örneğin, Mary Fleetvvood'un iri kahverengi gözleri ve
uzun saçları var. Kocası Frank Fleetwood uzun boylu ve atle­
Sahneye çıkmak isteyen, buna can atan birçok insan
te benziyor, koşar gibi yürüyen bir a d a m . Frank ve Mary'i
vardır, ama bölümlerini ezberleyemeyeceklerini düşünürler.
Gerekeni yaparsa herkes ezberleyebilir. Olay; düşünce, duy­ hatırlayacağım; kahverengi gözlü Mary ve hızlı yürüyen
gu ve zihinsel resim dizisi oluşturmaktan ibarettir. Nesnele­ Frank. Onları gözümde, ormanın içine koşarken canlandırı­
ri hatırlamak için izlenen yola klâsik bir örnek verelim: yorum -Frank ve Mary Fleetvvood. Bunu okumak kadar bile
sürmüyor düşünmek. Zihninizde anlık bir görüntü oluşuyor.
Hatırlanacak şeyler: Top, masa, kedi, duvar, fare, delik,
Fakat isimleri yüksek sesle söyleyip bu isimleri zihninizdeki
masa örtüsü, sürahi, su, halı. Bu sıra, birleştirme yapılırsa
insanların görüntüleriyle birlikte resmetmeyi u n u t m a y ı n .
kolaylıkla hatırlanabilir. Top masanın üstünden yuvarlanır,
yere düşer, kedi topu duvara kadar kovalar; sonra kedi de- H a t ı r l a m a k istediğiniz şeyi gördüğünüz, tanıdığınız an­
da kaydettiğinizden emin olun. U n u t m a y ı n , pratik mükem-
144
145
mel1eştirmez, yalnızca alışkanlık haline getirir, ilk seferinde onunla barış yapabiliriz. Burada kendini-yönetme devreye
ismi yanlış alırsanız, her hatırlamaya çalıştığınızda yanıla­ girer. Bilinçaltına hatırlamak istediğimiz bir şeyi ka3'detme-
caksınız. Doğru olarak alın; zihninize yerleştirin, bir fikir ya si direktifini verdiğimiz gibi, eski bir düşmanlığı ortadan kal­
da fikirler serisiyle birleştirin, bilinçaltınıza bu bilgiyi kolay­ dırması direktifini de verebiliriz. O geçmiş anı belleğimizde
ca h a t ı r l a m a k istediğinizi söyleyin. Mutlaka hatırlarsınız. yeniden canlandırır ve onunla barış yapabiliriz; bağışlar ve o
Deneyin, eğlencelidir! mutsuz anıyı farklı duygularla sarmalayıp nötralize edebilir
ve böylece bize zarar verebilecek güçten m a h r u m kılarız. Me­
sele bellekteki olaylarla dokunmuş görüntüleri, duygulan,
BELLEK DUYGULARI DA DEPOLAR ruh hallerini ve karşılıkları birleştirmekten ibaret. Emirleri
biz verdiğimiz için ne kadar şanslıyız. Duruma eşlik eden
Ezberlemenin imkânsız olduğunu iddia eden insanlar, duygu ve karşılıklardan daha sonra hatırlamak isteyecekle­
çocukluklarında okulda ezbere bir şeyler okumaktan kork­ rinizi zihninize yerleştirmeyi öğrenin.
muşlardır genellikle. Belleğini, ezberden okumaya u t a n m a
veya başka çeşit bir engelleyici duyguyla birleştirmedikten
BİLİNÇALTINIZA GÜVENİN
sonra herkes ezberleyebilir.
Aktör için ezberlemek, satırları ezberlemekten çok daha
Sizin için çalışmasını istiyorsanız bilinçaltına güvenme­
öteye bir şeydir; sözcüklerin duygularla birleştirilmesidir.
lisiniz. Doğru hatırlama yeteneğiniz, belleğinize duyduğunuz
Sadece sözcükleri hatırlamaz, duygusal karşılıkları üzerinde
güvene bağlıdır.
çalışır. Oynadığı karakterin r u h u n a , havasına girmeye çalı­
Bilinçaltınıza sabah altıda kaldırılmak istediğinizi söy­
şır. Aktör için satırları öğrenmek en önemli şey değildir, söz­
lersiniz ve belleğinize inanıyor ve güveniyorsanız tam altıda
leri duygularıyla birlikte a k t a r m a k zorundadır. Bellek, söz­
uyanırsınız. Bellek bilgisayara benzer, ama bilgisayar gibi
cüklerin olduğu kadar duyguların da depolandığı yerdir.
ona da direktif vermek gerekir. Şehirlerarası yapmanız gere­
Zayıf bir belleğiniz olduğunu düşünebilirsiniz; hatırla­
ken bir telefon konuşmasının sizin için çok önemli olduğunu
m a n ı n imkânsız olduğuna inanabilirsiniz, ama aslında başı­ varsayın. Ülkenin çeşitli bölümleri arasındaki zaman farklı­
nıza gelen her şeyi hatırlarsınız. Ara sıra geçmişte yaşadığı­ lıkları yüzünden bu konuşmanın akşam tam sekizde yapıl­
mız olayları hatırlar, düşmanlık, zıtlık, ü z ü n t ü , vicdan azabı ması gerekiyor. Bunu yapacağınızı nasıl hatırlayacaksınız?
veya pişmanlık duyarız. Bir şey belleğimizin derinliklerine
Geçen gün böyle bir deneyimim oldu. Sabah erkenden
gömülmüş bir olayı hatırlatır ve birden baskı altında, endişe­
telefon etmem gerektiğini d ü ş ü n d ü m ve bir kâğıda şöyle yaz­
li ve sorunlu hissederiz kendimizi. Hatırlayamayacağınızı mı dım: "Bu akşam sekizde Dorothy'yi arayacağım." Kâğıdı cebi­
sanıyordunuz? Hayatınız boyunca başınızdan geçen her şey me koydum ve bunu t a m a m e n u n u t t u m - ya da öyle sandım.
özenle k o r u n m u ş olarak kendisini çağıracak bir şey bekliyor G ü n boyunca bu konuyu hiç düşünmedim, ama tam akşam
orada. yemeğimi bitirmişken hatırlayıverdim, saat sekizdi. Masa­
Geçmişi belleğimizden silmek mümkün değil, ama dan kalktım ve telefon ettim. Düşünceyi zihinsel bilgisayarı-

146 147
KENDİNİ-YÖNETME KESİN SONUÇLAR GETİREN BİR
ma koymuştum ve o da gerekeni yapmıştı. "Hatırlayabilir HAREKETTİR
miyim?" ya da "Belleğime güvenebilir miyim?" diye düşün­
memiştim hiç. Batı Elektrik'in bellek makinesine güvendiği Zihnimizin; duyduğumuz, söylediğimiz, düşündüğümüz
kadar güvenmeliyiz bilinçaltına. Hatırlamak, hatırlayabile­ her şeyi kaydetmede ne kadar titiz olduğunu anlarsak, belki
cek şeyin içimizde olduğuna inanmaktır. ihtiyaç duyduğumuz bilgiyi hatırlama yeteneğimize daha
fazla güveniriz.
YAŞIN H İ Ç ÖNEMİ YOK Thomson J. Hudson Psişik Fenomen Yasası adlı kitabın­
da, kafasına bir darbe yiyip bilincini yitiren bir a d a m d a n söz
"Eskisi kadar iyi bir belleğim yok artık" diyen insanlara eder. Adam caddede terk edilmiş halde bulunup Londra'nın
rastlarız. Birçok insan yaşlandıkça belleğinin zayıfladığına kenar semtlerinden birindeki küçük bir hastaneye götürülü­
inanır. Gerçekte bellek yaşa bağlı değildir. Herkes iyi bir bel­ yor. Orada, Isaiah'dan bir bölümü harfi harfine doğru olarak
lek geliştirebilir. Bellek bir nesne değil, bir aktivitedir. Ol­ söyleyip duruyor. Bu hastane doktorlarından birisinin çok il­
masını istediğiniz kadar aktif olur. Dokuz ya da doksan ya­ gisini çekiyor ve bir sekreter çağırıp adamın söylediği her
şında olmanız önemli değil. Hayır, yeteneğinizi yitirmiyor- şeyi not almasını istiyor. Hasta bilincini kazandığında, söyle­
sunuz. Yalnızca hatırlama yerine u n u t m a pratiği yapıyorsu­ diklerini tekrarlaması isteniyor. Adam neden söz ettiklerini
n u z . Bilinçaltınıza hatırlaması direktifini vermeye ve iyi so­ bile anlamıyor. Araştırmalar sonunda adamın sefalet içinde
nuçlar beklemeye başlayın. Belleğinize güvenmeye başlayın. yaşadığı ve bir hafta kadar önce ücretsiz yemek verilen bir
misyona katıldığı öğreniliyor. Misyonun, adamları doyurma­
dan önce kutsal kitaptan bir bölüm okuma geleneği varmış.
SERBEST BIRAKIN, GELECEKTİR Adam öylesine açmış ki yemekten başka bir şey düşünemi-
yormuş; söylenenlere dikkat etmemesine, farkında olmama­
Bir isim ya da fikir aklınıza gelmemekte direnirse cesa­ sına rağmen kafasında yemekten başka düşünce olmadığı
retinizi yitirmeyin. Belleğinizi suçlamanın sırası değil. Ona için hepsi belleğine kaydedilmiş. Bilinç geçici olarak yoldan
güvenme zamanı şimdi. Emri verin: "Bunu hatırlamak isti­ çekildiğinde ise adamın içindeki kayıt aleti duyduğu her şeyi
yorum." Ve gelmesi için güvenle bekleyin. Zihinsel olarak geri vermiş.
uzaklasın o n d a n . Rahat bırakın. Hatırlamaya çalışmaktan
vazgeçin. O an için başka bir şeyle ilgilenin. Hatırlamak iste­ Dr. Hudson tarafından anlatılan başka bir hikâye de bir
diğiniz şeyin gelmesi fazla zaman almaz. Bu yöntemin işle­ kaza geçiren yirmi yaşlarında bir kızla ilgili. O da bilinçsiz
mesi belleğinize duyduğunuz güvenin derecesine bağlı. olarak hastaneye getiriliyor ve yabancı bir dilde konuşmaya
Düşünürsünüz düşünürsünüz başlıyor. Bu durum h a s t a n e görevlilerinin ilgisini çekiyor ve
söyledikleri kaydediliyor. İtalyanca konuştuğu ortaya çıkı­
Boşa gider
yor; fakat kız kendine geldiğinde İtalyanca tek bir kelime
Düşünmediğinizi düşündüğünüz zaman
bile bilmediğini söylüyor. Başlangıçta çoğu, b u n u n ruhun
Fikir parlayıverir.
Ginny Lenz
149
148
başka bir bedene girmesine (tekrardoğuş) kanıt oluşturduğu­ şeyleri hatırlayamamaları ise bugünkü dünyaya ilgilerini
n u , genç kızın İtalyanca'yı önceki yaşamından hatırladığını kaybetmelerinden kaynaklanmaktadır.
düşünüyor. Konu araştırıldıktan sonra, kızın sekiz yaşların­ N e t bir belleğe yaklaşımımızda dikkatsiz hiçbir şey ol­
dayken bir yıl süreyle İtalyan bir dadısı olduğu, kadının nor­ mamalı. Bizi etkileyen şeyler kolayca hatırlanır. Dikkat
malde İngilizce konuştuğu, a m a yalnız kaldığında İtalyanca edersek, bilinçaltına kesin direktif verirsek, hatırlamak iste­
gazete ve kitapları yüksek sesle okuduğu ortaya çıkıyor. diğimiz her şeyi hatırlarız. İyi bellek d e n e n , çağrılmayı bek­
Böyle z a m a n l a r d a kız o t u r u p onu dinliyormuş. Ne söylediği leyen bilgiyi hatırlama yeteneğine her yaşta sahip olunabilir.
hakkında hiçbir fikri yoktu, ama onu oldukça etkileyen bu
yabancı dil, merakını uyandırıyordu. Aklındaki kaydedici,
KENDİNİ-YÖNETME
hepsini kaydetmişti ve genç kız o zaman söylenenleri yıllar
sonra m ü k e m m e l bir biçimde hatırlıyordu.
Hatırlamak için bilinçaltıma güveniyorum. Benden ka-
çınıyormuş gibi görüneni serbest bırakırım ve aradığım yanı­
ÖNEMLİ OLAN HATIRLAMA GÜCÜDÜR
tı bana vermesi için bilinçaltıma güvenirim.

Belleğiniz mükemmeldir. Başınıza gelen her şey özenle


muhafaza edilir. Önemli olan hatırlama gücüdür. Geçmişi
tam olarak hatırlamak için bilincin yoldan çekilmesi şart
değil. Hiç beklemediğiniz bir anda çıkıp gelir. Eski kâğıt­
larınızı ve hatıralarınızı gözden geçirin. Çocukken t u t t u ğ u ­
nuz bir günlüge veya okul yıllığınıza rastlarsınız belki. Önce
olayları hatırlamadığınızı düşünerek sayfalara boş boş ba­
karsınız; a m a kısa zaman sonra anılar gözünüzde canlanma­
ya başlarlar. H e r olayın hatırası, isimler birer birer geri gelir
ve kendinizi yaşanan her olayın çok önemli olduğu o harika,
heyecan verici günlerde hissetmeye başlarsınız.
H a t ı r l a y a m a m demekten vazgeçin. H a t ı r l a m a k istediği­
niz her seyi hatırlayabilirsiniz. Okulda öğrendikleri şeyleri
h a t ı r l a m a k t a güçlük çeken gençler, yıllar önce televizyonda
seyrettikleri bir filmi kolayca hatırlayabilirler. Çoğumuz
gençken öğrendiğimiz şarkıların sözlerini hatırlarız. Yalnız
gençliklerini ve büyük bir ayrıntıyla hatırlamaya başlayan
yaşlı insanlar bunaklıkla suçlanırlar. Aslında bellekleri iyi­
. dir, yoksa geçmişi bu kadar net hatırlayamazlardı. Bugünkü

150 151
nemiyoruz. Rahatlamak için yaptığımız şeylere şöyle bir göz
atalım.

Bugün insanlar r a h a t l a m a sağladığı söylenen her türlü


14 aktivitenin peşine düşüyorlar. Ama, rahatlayabiliyorlar mı?
Briç, futbol, beyzbol veya golfü iyice konsantre olarak izle­
mek insanı rahatlatıyor mu? R a h a t l a m a k için futbol maçına
giden bir insanı ele alalım. Takımı kazanmak zorundadır!
S A K İ N L E Ş T İ R İ C İ HAPLAR ALMADAN Oyun sıkıntılı hale gelir. O t u r m a yerinin ucunda oturur. Bu­
RAHATLAMA nalıma girer. Kazanmayı o kadar çok ister ki, ama bağırıp
çağırmaktan başka yapabileceği bir şey yoktur. Giderek ar­
tar gerginliği. Oyunun sonunda sinirleri yıpranmış bir hara­
H u z u r içinde geçen saatleri yaşanmış sayarım. bedir artık.
MAURICE MAETERLINCK Pazar günü öğleden sonra, ailenizi de yanınıza alıp ara­
bayla dolaşmaya çıkarsınız. Mutlu günler geri geldi! Ama bu
otoyolda rahatlamak ne m ü m k ü n ! Çünkü herkes aynı şeyi
Mark Twain bir keresinde, "Herkes havalar hakkında
d ü ş ü n m ü ş t ü r ; onun için de bu kalabalık yolda rahatlamış bir
konuşur, ama kimse onunla ilgili bir şey yapmaz", demişti.
yüze rastlamak olası değildir.
R a h a t l a m a için de aynı şey geçerli. Rahatlamayla ilgili bir­
çok şey işitiriz. Herkes ona gereksinim duyar, ama çok azı­ iyi bir gece uykusundan daha rahatlatıcı bir şey yoktur
mız bunu sağlamak için bir şeyler yapar. Bugün çoğu televiz­ kuşkusuz -öyle mi gerçekten? Çoğu insan gergin bir şekilde
yon reklamı, r a h a t l a m a veya gerilimden kurtulma ile ilgi­ yatağa girer ve sabah daha da gergin kalkar. Rahatlamış ola­
lidir. İnsan reklamlara inansa, gerilimden kaynaklanan ba- rak uyanmak istiyorsanız rahatlamış olarak uyumanız gere­
şağrılarının ancak ilaçlarla yok edilebilecek kaçınılmaz bir kir. Yalnızca yatağa girip gece boyunca uyuyarak gerginliğin
atılabileceğini düşünmek hatadır. Gergin yatarsanız gergin
dert olduğu sonucuna varırdı.
uyursunuz. Rahat bir uykunun tadını çıkarmak isteyen in­
san gevşemeyi öğrenmelidir önce.
RAHATLAMA BUGÜN NEREDE?
Avrupa'dan mobilya ithal eden bir New York'lu tanıyo­
rum. Birkaç yıl öncesine kadar yılda üç iş gezisine çıkıyordu.
Annemin gençliğinde kadınlar ev işlerini öğleye kadar Gemiyle gidip trenle tüm Avrupa'yı dolaşıyordu. Her yolculu­
bitirir, yemekten sonra da biraz kestirirlerdi. Sonra banyo ğun yaklaşık bir ay aldığını söylemişti bana. Gezileri dört
yapıp, temiz kolali elbiseleri içinde zinde bir şekilde sundur­ gözle bekliyordu; çünkü döndüğünde ayrıldığından çok daha
maya oturur, akşam yemeğini hazırlama saatine dek elleri rahatlamış oluyordu. Gemide geçirdiği günlerde sükunet ve
kucaklarında dinlenirlerdi. Bugün emek tasarrufu sağlayan huzur buluyordu. Trende de rahatlıyor, dinleniyordu. Yapa­
onca alete rağmen neden daha fazla rahatiayamıyor, dinle- cak başka bir şey yoktu çünkü. Şimdi uçakla gidiyor. Birkaç

152
saatte oraya varıyor. Bu "kazanılmış" zamanı başka yerlere rahatlama el ele gider. En uzun atışları yapan golfçüler en
giderek ve dinlenerek mi değerlendiriyor? Hayır, Avrupa'da rahat vuruşlara sahiptirler. Billy Cosper, Arnold Palmer ve­
daha fazla iş görüşmeleri yaparak kullanıyor bu zamanı. ya San Snead'in atışlarını ağır çekimde izleyin. Golfçünün
Amerika'da yeni pazarlar kuruyor. G ü n ü m ü z ü n zaman ka­ duası: Tanrım, kolay bir atış yapacak güç ver bana şeklinde­
zandıran seyahat yöntemleriyle eskisinden on kat daha meş­ dir. R a h a t l a m a yoluyla, ona gerçek bir amaç ve yoğunluk ka­
gul bir durumda. R a h a t l a m a k için sakinleştirici haplar alı­ zandırarak enerjimizi korumayı, doğru z a m a n d a kullanmayı
yor; sonra da enerji kazanmak için "kuvvet hapları"na ih­ öğreniriz. Gerginliğin kendisi kötü bir şey değildir. Tehlikeli
tiyaç duyuyor! Ne hayat! Geçen gün bu yarişa daha ne kadar olan sürekli gerginliktir. Hayat sürekli bir gelgittir. Eyleme
dayanabileceğini bilmediğini söyledi bana. " R u h u m u n bede­ geçme ve geçmeme zamanı, gerilme ve fırlamaya hazırlanma
nime yetişmek için hiç şansı olmadığını hissediyorum" dedi. zamanı, r a h a t l a m a ve tüm gerginlikten kurtulma zamanı
vardır. Kedinin hareketlerini izleyin. Kediden daha rahat bir
İşyerinde yoğun bir günden sonra kendini tükenmiş his­
yaratık var mıdır? Ama anında gerilip dengeyi sağlayabilir
seden birçok insan bir bara koşturur ya da birkaç kadeh içki
ve sıçramaya hazırlanır. Sıçradığı zaman dinlenme esnasın­
içmek için aceleyle eve gider; b u n u n kendilerini rahatlataca­
da depoladığı tüm enerjiyi kullanır. Hayatımıza hakim ol­
ğını düşünürler. Rahatlatıyormuş gibi görünür. F a k a t içki
mak istiyorsak kediden ders almalıyız.
uyarıcıdır. Önce uyarır, sonra a p t a l l a ş t ı m . Etkisi geçtiğinde
çok daha gergin hissettirir. îçki kimseyi r a h a t l a t m a z .
HUZUR PASİF DEĞİL AKTİFTİR

RAHATLAMAK NEDEN GEREKLİ?


H u z u r u n pasif olduğunu düşünmek yanlıştır. Huzur
merkezleştirilmiş ve kontrol edilen zihinsel ve ruhsal bir ak-
Montreal'li D r . H a n s Selye tüm hastalıkların stres so­
tivitedir. Tekerleğin merkezinde dingil vardır. Tekerlek ve
nucu ortaya çıktığını söylüyor. G ü n geçtikçe daha çok insan
göbeği tam bir dengede olursa dingil tümüyle hareketsiz gö­
bu teoriyi kabul ediyor. rünür, ama aslında gücün merkezidir. Hareketin tümü bu
Sadece rahatlamış ve huzur içinde olduğumuz zaman noktadan kaynaklanmaktadır. Kasırganın merkezi durağan
yoğun düşünceye dalabilir, bize taze fikirler sağlayan içsel görünür, ama aslında güçle doludur.
Zekâ'yla iletişim kurabiliriz. Gergin ve sinirli olduğumuz NevvYork Hisse Senedi Merkezi'nde hisse senedi alıp
zaman tam anlamıyla yaratıcı olmak olanaksızdır. Gergin satan bir adam tanıyorum. Her gün yüzlerce önemli muame­
bir insan etkili çalışma gücünü fazlasıyla yitirir. leyi tamamlıyordu. Çevresi tımarhaneye dönüyordu, tam bir
Aktör, atlet, müzisyen ya da başka herhangi bir alanda kargaşa idi yaşanan. G ü n boyunca birkaç kez d u r u p , "Huzur
çalışan biri için h a y a t t a en önemli şeylerden biri zamanla­ içindeyim. Huzur tüm varlığımı kaplıyor. Sakinim, huzur
madır.- Zamanlama rahatlamaya bağlıdır. Doğru zamanla­ içerisindeyim, r a h a t ı m . Kafam sükûnet içinde" diyordu. Gün
ma, faaliyet sırasındaki r a h a t l a m a d ı r . Büyük çalıştırıcıların boyunca dengesini koruyordu. Yalnızca dengeli görünmüyor­
atletlerine öğrettikleri ilk şey zamanlamadır. Z a m a n l a m a ve du, gerçekten de dengeliydi. Ne rahatsızlık veriyor ne de

154 155
acele ediyordu. Soğukkanlılığını koruyordu.
Dengeli insan hayatla birlikte akar. Hayata direnmez,
kuşkusuz. Sahneye çıkan insanların belki de en çok korktuk­
h a y a t t a n korkmaz, hayatla uyuşmazlığı yoktur.
ları şey, gülünç duruma düşmek, alay konusu olmaktır. Lily
Pons seyircinin niye güldüğünü anlamamıştı. Sahneye çık­
KAOS VE KARIŞIKLIĞI GİDERMEK madan önce aynaya bakmıştı; o yüzden görünüşüyle ilgili
komik bir durum söz konusu olamazdı. Tam bir denge içeri­
Hepimiz hayatın dış kenarında çok hızlı hareket etme­ sinde, dostça gülümseyerek çevresine bakındı. Tam üstünde
nin sonucu olan karmaşanın esaretine düşeriz. Sonra, içimi­ "Bu akşam güreş müsabakaları var" diye yazan ilanı gördü.
Hemen kıvrak zekâsını kullanarak ellerini kaldırdı ve "Bay­
ze dönmek, sakinleşmek ve asla karmaşaya düşmeyen, acele
lar bayanlar, güreşeceğim ilk rakip..." diyerek, ilk aryasının
içinde olmayan ve rahatsız olmayan iç h u z u r u n u yaşamak
adını söyledi. Seyirciler alkışladılar, kahkahalar kesildi.
isteriz. Bu varoluşumuzun gerçeğidir. Onu anlamamızı bek­
Konserine başladı ve başarıyla sürdürdü. Bir parça mizah,
ler yalnızca.
günü kurtarmıştı.
Biz izin vermedikçe hiçbir şey içimizdeki huzurdan ayı­
ramaz bizi. Bize sorun olan sadece hayata verdiğimiz karşı­
lıklardır. Gerçek Ben sonsuz bir ahenk içindedir. Karışıklık HUZUR İÇSEL BİR MESELEDİR
duygusuna sırt. çevirerek, dış dünyanın koşullarından kork­
mayı reddederek hep bu ahenk içinde yaşamak m ü m k ü n d ü r . Sükûnet ve içsel denge başkası tarafından sağlanabile­
cek bir şey değildir, içten gelir. Don Blanding Mutluluk İçsel
RAHATLAMA ZİHİNSEL DENGEYLE BAŞL AR Bir Meseledir adlı bir kitap yazmıştı. Huzur için de aynı şey
geçerlidir. "Akıllı adam kalbinin içine bakar ve sonsuz huzu­
ru bulur" diye eski bir deyiş vardır.
Ne olursa olsun sakin ve dengeli kalmak m ü m k ü n d ü r .
Andre Kostalanetz'in karısı ünlü opera şarkıcısı Lily Pons "Sizden ve prensiplerinizin zaferinden başka hiçbir şey
"Yaşlı bir peri en çok değer verdiğimiz ve yaşamı zevkli kıla­ size huzuru getiremez" diyor Emerson. "Sükûnet ve güven
cağını düşündüğümüz özelliği bize bahşedecek olsa, tercihim gücünüz olacak" diyor bir peygamber. Güvenliğimiz Tanrı'
nındır. Dış çevreden etkilenmeyen içsel durumdur. İçimizde­
"denge" olurdu demişti bir keresinde. Denge, nasıl şoklar, de­
ki T a n r ı , evrenin sonsuz h u z u r u d u r .
ğişiklikler yaşarsak yaşayalım huzur içinde ve güvenle yolu­
muza devam edebilmemizi sağlar. Dengeyi yitirirseniz, her İçsel denge geliştirmeye ve karşılaştığınız her durumda
şans rüzgârı sizi yumruklar; beklenmeyen şeyler hayatınıza, dengeli bir biçimde davranmaya karar verin. Hiç ara verme­
renk ve lezzet katacağına sizi telaşa boğar. den aynı ritimle, tik tak, tik tak, tik tak diye çalışan saati
Lily Pons Hawaii'de başından geçen bir olayı anlatıyor; d ü ş ü n ü n . Hiçbir şey saati rahatsız etmez. Caddenin gürültü­
sahneye çıktığında seyircilerin kahkahalarıyla karşılaşıyor. süne, kamyonların, spor arabaların gürlemelerine, siren çığ­
lıklarına, jetlerin çıkardığı seslere tepki göstermez. Robert
Kendisinden en emin insan için bile zor bir durumdur bu
Lovus Stevenson şöyle yazmış: "Sakin kafalar şaşırtılamaz
156 veya korkutulamaz, kendi özel adımlarıyla mutlu veya mut-

157
suz yollarına devam ederler; gök gürlerken çalışmayı sürdü­ şılik verip, "Yorgunum, gerginim, sana itaat edemem" de­
ren bir saat gibi." mez. Siz de böyle bir karşılık beklemezsiniz. Aynı şey bedeni­
"insan kafasında cenneti cehenneme, cehennemi cenne­ nizin ve zihninizin her bölümü için geçerlidir. Hakim, olursa­
te çevirebilir" demiş Milton. Sakin bir kafadan daha değerli nız itaat ederler. Zihinsel ve fiziksel rahatlama, karşılaşılan
bir şey yoktur. durumlar üzerinde hakimiyet kurmaktan ibarettir.
"Kulağa hoş geliyor" diyebilirsiniz. "Ama kendimi endi­
şelenmekten nasıl alıkoyabilirim? Düşüncelerimi d u r d u r u p , BEDEN SENFONİ ORKESTRASI GİBİDİR
onları kafesteki bir sincap gibi daireler çizerek dolaşıp dur­
m a k t a n nasıl vazgeçirebilirim?"
Beden senfoni orkestrasına benzetilebilir. Siz orkestra
şefisiniz. Her enstrüman bütün orkestra ile senkronize edil­
GELİŞMİŞ TEPKİLER OLUŞTURUN melidir. Şimdi vereceğim egzersiz, bedenin çeşitli bölümleri­
ni rahatlamış bir bütüne senkronize etmenize yardımcı ola­
caktır.
Hepimizin dengemizi yitirdiğimiz anlar vardır. Böyle
zamanlar için aklımızda ileri seviyede tepkiler oluşturmuş Orkestra şefi yalnızca batonunu kaldırır ve tüm orkest­
olmamız önemlidir. Ortalığı "dağıtmak"la övünenler önce ra direktiflerini takip etmek için dengeli ve hazır hale gelir.
kendileri parçalanırlar. Kaostan bahsedenler kaosu sık ve Batonun bir hareketiyle tüm grup mükemmel bir uyum için­
düzenli olarak yaşarlar; ama huzurlu olanlar sakin bir şekil­ de bir araya gelir. Bu egzersizi düzenli olarak yaparsanız, bir
de "Bu beni etkilemez; hiç rahatsızlık duymuyorum" deyip gün gelir, "Gevşe" emrini verdiğinizde, bedeninizin her par­
geçerler. çası bu emre uyar ve o anda rahatlarsınız.

PSİKOJENEZ VE RAHATLAMA ETKİLİ BİR GEVŞEME EGZERSİZİ

Psikojenez sayesinde her şeyin düşüncede başladığını Gevşedim. Bedenimin her kası, her hücresi, her atomu
öğrendik. Rahatlama, gerginlik, huzur ve denge hep birer gevşedi. Bedenim üzerinde hakimiyet kuruyor ve şu emirleri
veriyorum:
ruh halidir. Bilinç fikri oluşturur ve bilinçaltı kesinlikle
takip eder. Ellerinizi ensenize koyun ve işaret parmağınızı Ayak parmaklarım gevşiyor. (Ayak parmaklarınızı eğin,
kaldırıp aşağı yukarı oynatın. Bu hareketi göremezsiniz, gerin, yukarı çevirin ve sonra bilinçli olarak serbest ve gev­
ama var olduğunu bilirsiniz. Nasıl bilirsiniz? Deneyimleri­ şek bırakın.)
nizden biliyorsunuz ki bedeninizin çeşitli bölümlerine emir­ Ayaklarım gevşiyor. (Ayaklarınızı gerin ve sonra gevşek
ler verdiğinizde, bu emirlere itaat ederler. Parmağınıza bir o bırakın.)
yana bir bu yana hareket etmesini söylediğinizde, o parmağı­ Ayak bileklerim gevşiyor. (Ayak bileklerinizi gerin ve
nız üzerinde hakimiyet kurmuş olursunuz. Parmağınız kar- sonra gevşek bırakın.)

158 159
KENDİNi-YÖNETME
Dizlerim gevşiyor. (Dizlerinizi gerin ve sonra gevşek bı­
rakın.)
Tamamen, mükemmelen ve bütün olarak gevşedim. Be­
Baldırlarım gevşiyor. (Baldırlarınızı gerin ve gevşek bı­
denimin tüm kaslarını, sinirlerini, kemiklerini ve dokularını
rakın.)
rahat bırakıyorum. Biliyorum ki, içimdeki Zekâ, bedenimin
Kalçam gevşiyor. (Kalçanızı gerin ve sonra gevşek bıra­
nasıl kusursuz işleyeceğini, ilişkilerimin nasıl kusursuz işle­
kın.) yeceğini, hayatımın nasıl kusursuz işleyeceğini bilir, içimdeki
Parmaklarım gevşiyor. (Parmaklarınızı gerin ve sonra Zekâ'yı neyi, nasıl yapacağımı söylemesi için serbest bırakıyo­
gevşek bırakın.) rum. Doğru şeyleri doğru zamanda yaparak hayatımı kolay­
Ellerim gevşiyor. (Ellerinizi gerin ve sonra gevşek bıra­ lıkla sürdürüyorum. Tüm tahriklerden uzağım. Hayatla tam
kın.) bir uyum içerisindeyim. Hiçbir şey beni sinirlendiremez.
Kollarım gevşiyor. (Kollarınızı gerin ve sonra gevşek bı­ Kimse beni kızdıramaz. Kendimi suçlamıyorum. Gelecekten
rakın.) endişe duymuyorm. Tüm hareketlerimi, arzularımı, korkula­
rımı, üzüntülerimi, endişelerimi ve engellerimi içimdeki Mut­
Diyaframım gevşiyor. (Diyaframınızı gerin ve sonra
lak Güce havale ediyorum. Tamamen rahatım.
gevşek bırakın.)
Şimdi omuzlarımın gevşemesine izin veriyorum, taşıdı­
ğım tüm yüklerden kurtulmasına da. Boyun kaslarımı gevşe
tiyorum (gerin ve gevşetin). Gevşedim. Başımın üst kismi.
gevşedi... başım gevşedi... beynim gevşedi... zihnim gevşedi...
gözlerim gevşedi... yüzüm gevşedi (ifadenizi yumuşatın)...
tüm bedenim gevşedi. Şimdi bu gevşemiş durumda kendimi,
içimdeki Mükemmel Güce teslim ediyorum. Hayatın benim
hiçbir müdahalem olmadan devam ettiğini anlıyorum... Ken­
dimi bırakıyor ve Tanrı'ya teslim ediyorum!
Gevşeme yeteneği o kadar önemli ki size ikinci bir eg­
zersiz daha vereceğim. Kendini-yönetme egzersizi daha kısa
ve özlüdür. Her iki egzersizde de birinci tekil şahsın kullanıl­
dığına dikkat edin. Bilinçaltındaki benliğe emirler veriyorsu­
nuz. Bu egzersizleri ne kadar sık tekrarlarsanız o kadar çok
alışkanlık haline geleceğini u n u t m a y ı n . Stres ve gerginlik
yerine gevşemeyi, rahatlamayı düşünmeyi alışkanlık haline
getireceksiniz.

160
Yıllar boyu karısını endişelendirmemek için herşeyi
doğru yapmaya çalıştığını söylüyordu a d a m . Sonunda, görü­
nüşte endişeye neden olan şeyden d a h a derin şeyler olduğu­
nu anlamıştı. G ö r ü n ü r d e endişelenecek bir şey olmasa da ka­
15 rısı bulup çıkarıyordu bir şeyler. Bunu önemsiz bir şey için
karısıyla birlikte endişelenmeyi reddettiği gün anladığını
söyledi. Sürekli duyulan bu endişenin onun sağlığına nasıl
E N D İ Ş E L E N M E Y İ BIRAK, YAŞAMAYA BAK zarar verdiğini de görüyordu. Olaylar kontrolden çıkmıştı.
Bir şey yapılması gerektiğini anladığı için bana gelmişti.
Aslında hepimizin aşırı endişe duyduğumuz anlar var­
Sonuna dek çaba gösterin ve asla kuşkuya düşmeyin; dır. Bu yaygın bir sorun. "Endişelenmekten vazgeç" kelimele­
Hiçbir şey o kadar zor değildir, araştırın yeter. rinden d a h a çok karşımızdakinin kafasında direnç, karşı
ROBERT HERRÎCK koyma yaratan iki sözcük d a h a var mıdır? Ama, yine de ke­
sinlikle öğrenmemiz gereken bir şeydir bu. Endişelenmekten
vazgeçmek için dikkatimizi endişe y a r a t a n şeyden uzaklaş­
Gelin eski umacıya, endişeye bir bakalım. Sanırım ço­
tırmamız ya da endişe yaratan şeye karşı bakış açımızı de­
ğumuz ara sıra endişeleniriz. Hepimiz aşırı endişelenen biri­
ğiştirmemiz gerekiyor. Başkalarının bize endişelenmekten
lerini tanırız. Çoğumuz, ailemizin sağlık ve mutluluğu bir
vazgeçmemizi söylemelerinin gerçekten hiçbir yararı olmaz.
yana, kendi sağlık ve mutluluğumuz için endişelenmekten Bıktırır o kadar.
vazgeçmek isteriz.

ENDİŞE NEDİR?
ENDİŞELENME ALIŞKANLIĞINI A Ş M A K

Geçenlerde zorlu bir endişe müptelasıyla ilgili bir şeyler Endişe nedir? Endişe, zihinde dolaşan ince bir korku
duydum. Yakışıklı, iyi giyimli bir San Francisco'lu beni gör­ akıntısıdır, ne kadar uzun süre akarsa o kadar derin izler bı­
meye geldi. Yardıma ihtiyacı vardı, çünkü karısı aşırı endişe­ rakır, yeterince uzun ve uzmanca endişelenirsek, sonunda
leniyordu. Adam artık dayanamayacak noktaya geldiğini endişe nevrozuna yakalanmayı başarabiliriz.
söylüyordu. Ve sonra karısının endişelerinin bir kısmını sıra­ Sorarım size, endişe hayatınıza ne kazandırdı? Endişe­
lamaya başladı. Kadın kendi sağlığı, kocasının sağlığı, koca­ nin size bir yarar sağladığını gördünüz mü hiç? Endişe hiçbir
sının işi, para sorunları, sahip oldukları p a r a , evli çocukları, şey başarmış değil şimdiye kadar. Sorunlarımızı yapıcı bir
dünyanın d u r u m u , yani her şey konusunda endişeleniyordu. şekilde karşılamak yerine endişeleniyoruz. Endişeden d a h a
Anlattıklarına göre kadın dünyanın en iyi, en etkili, bir n u ­ boş bir aktivite yoktur. Bunu hepimiz biliyoruz, ama yine de
maralı endişelenme müptelasıydı. hepimiz bu suçu işliyoruz.

162 163
kalmaz, bu yanıtların y a ş a m ı m ı z d a iyi deneyimlere d ö n ü ş ­
E N D İ Ş E ÇIKMAZ SOKAKTIR
m e s i n i n yollarını da açar.

U ç a k t a k i yerimi a l m ı ş e m n i y e t kemerimi bağlıyordum


ki bir s e s duydum. " D r . Addington, t a m konuşmak istediğim ENDİŞE D Ü Ş GÜCÜNÜN OLUMSUZ KULLANIMIDIR
i n s a n s ı n ı z . L o s A n g e l e s ' a gidiyorum ve bazı acil kararlar ver­
m e m gerekiyor. B a n a yardım eder misiniz? Elimden geleni Zihnimizin imgeleme melekesini yapıcı ya da yıkıcı
yapacağımı, ama kendi kararlarını kendisinin vermesinin yönde kullanabiliriz. En kötü olasılığı düşlersek, bu e n d i ş e ­
daha iyi olacağını söyledim. B u n u anladığını söyledi ve s o ­ dir ve yıkıcıdır. D o ğ r u , e n d i ş e duyduğumuz ş e y l e r ara sıra
runlarını a n l a t m a y a başladı. Bazı önerilerde bulundum. O gerçekleşirler, ama e n d i ş e bazen olayın kendisi kadar zararlı
h e p s i n e "Evet ... a m a " diyerek itirazlarda bulundu. H e r ö n e ­ olur. Olumlu düşünce doğru ve mükemmel e y l e m e g e ç i ş y o l u ­
rim b a s i t , direkt ve i ş e yarardı. Ancak o her seferinde "Evet dur. O l u m s u z düşünce, aklın yaratıcı sürecinin s e r b e s t akışı­
... ama"larıyla itiraz ediyor ve "görüyorsunuz, siz de yanıt nı engeller. E n d i ş e bulaşıcıdır ve izin verilirse menziline gi­
bulamıyorsunuz" der gibi sıntıyordu. S o n u n d a tavsiyelerde ren h e r k e s e bulaşabilir. Ş a n s l ı y ı z ki, i n s a n hastalıklara bağı­
bulunmaktan v a z g e ç t i m . " O i s e , sorunlarım g e r ç e k t e n ö n e m ­ şıklık kazandığı gibi e n d i ş e y e karşı da bağışıklık kazanabi­
li, değil mi?" d e r c e s i n e , memnun bir ifadeyle oturuyordu kar­ lir.
şımda.
A n i d e n durumu kavradım. Yanıt değil itiraz arıyordu. ENDİŞEYLE NASIL BAŞA ÇIKILIR
Çıkışsız düşünme biçimine saptanmıştı. Bu her düşüncenin
kör bir sokağa ç ı k m a s ı y d ı .
Aynı anda iki ş e y d ü ş ü n e m e y e c e ğ i n i z i biliyor m u s u n u z ?
B a ş k a bir d ü ş ü n c e ç ı k m a z ı d a , " O z a m a n n e o l u r ? " şek­
B a z e n öyle hızlı düşünürüz ki aynı anda birçok ş e y düşünü-
l i n d e d i r : î ş i a t a m a z s a m n e olur? H a s t a olur işi bırakmak z o ­
yormuşuz gibi gelir; a m a aslında bir seferde yalnız bir dü­
r u n d a k a l ı r s a m n e o l u r ? B a ş a r a m a z s a m n e olur? Evlilik yü­
ş ü n c e üzerinde dikkat yoğunlaşabilir. Bir dakika içinde yüz
r ü m e z s e n e olur? O k a d a r çok " o z a m a n n e o l u r ? " l a r var ki;
elli fikir ya da düşünce geçebilir aklımızdan ama s a n i y e d e n
a m a h e p s i d e boş. D ü ş ü n c e ç ı k m a z l a r ı n d a n k u r t u l a l ı m . B u ,
az bir z a m a n içerisinde de o l s a , her seferinde bir düşünceyi
ç ı k m a z sokağa girip s o n r a d a p a r m a k l ı k l a r d a n a t l a m a y a ça­
düşünebiliriz ancak. Bu yüzden e n d i ş e n i n aklımıza g i r m e s i ­
lışmaya benzer.
ne izin verdiğimizde, Güç'le dolu olumlu bir düşünceyi dışla­
Büyük sorunlarımız olduğunu kanıtlamaya çalışmak­
m ı ş oluruz.
t a n vazgeçelim. D ü ş ü n c e ç ı k m a z ı n d a n çıkış yolu, d ü ş ü n c e bi­
çimimizi d e ğ i ş t i r m e k t i r . Aklin t ü m y a n ı t l a r a s a h i p o l d u ğ u n u Ş i m d i siz de ben de biliyoruz ki birçok fiziksel h a s t a l ı ­
u n u t m a y ı n . H e r g ü ç l ü k t e n bir çıkış yolu o l d u ğ u n u bilin. " D ü - ğın t e m e l nedeni endişedir; biliyoruz ki e n d i ş e en derin arzu­
şünce"yie h e r şeyin m ü m k ü n o l d u ğ u n u bilin. E v r e n s e l Z e k â ' larımıza t a m a m e n karşı olan olumsuz düşüncelere kapılma­
m n h a y a t ı m ı z a yön v e r m e s i n e v e y ö n e t m e s i n e izin verdiği­ mıza n e d e n olur. E n d i ş e her bakımdan bir sorun yaratıcıdır.
m i z d e i m k â n s ı z diye bir şey y o k t u r . O, y a n ı t l a r ı s a ğ l a m a k l a E n d i ş e n i n ü s t e s i n d e n g e l m e n i n ilk adımı, endişenin hiçbir

164 165
şey kazandırmadığını, sahibine zarar verdiğini, en büyük ar­ dişelenerek gelecekte endişelenmek zorunda kalmayacakla­
zularımızın gerçekleşmesine engel olduğunu, uzun vadede rına inanırlar.
hayatımıza" olumsuz etkileri olacağını kabul etmektir. Bu ilginç olan şu ki bir kez endişelenmeye başlandı mı en­
gerçekleri kabul ettik mi endişe alışkanlığından kurtulma­ dişe duyulan şey önemini yitirir. Bulmak için her taşı kaldır­
nın gerekliliğini anlamaya başlarız. mamız gerekse bile her zaman endişelenecek bir şey bulu­
Endişeli düşünce kalıplarının m e r h a m e t i n e ihtiyacımız n u r . O eski endişelenme huyunu bir kez kazandık mı en­
yok. Üstesinden gelmek için yapabileceğimiz bir şeyler var. dişelenecek bir şey bulmak hiç zor olmaz.
Endişenizle yüzleşerek ona, "Senden korkmuyorum. Bir şey­ G e n ç bir çift hatırlıyorum. Kadın sabahtan akşama ka­
ler olmaya çalışan bir hiçsin sen" deyin. dar endişeli ve perişandı. Sürekli olarak yüksek sesle endişe­
leniyordu. Sesiz kaldığı zaman ise kocası gülerek şöyle sorar­
EN Y A Y G I N DÖRT ENDİŞE dı: "Millie, bundan sonraki endişelerini mi plânlıyorsun?"
Geçen gün iki kadın arasındaki bir konuşmaya kulak
Yaygın endişelerimize göz a t ı p , onlar için bunca zaman misafiri oldum. Kadınlardan biri çoğu zaman suçluluk his­
harcamaya değip değmediğini anlamak bazen yararlı olur. settiğini söyledi. Birçok şeyden suçluluk hissettigini, a m a al­
1. Yarınki ihtiyaçlarımızı karşılamak için yeterli para dırmadığını, çünkü suçluluk duyunca kendisini iffetli, er­
olmayacağı endişesi (Şöyle ya da böyle bugün hayatta kal­ demli hissettiğini söyledi. Öteki kadının verdiği yanıt daha
da ilginçti: "Ben her zaman endişeleniyorum, ama aldırmıyo­
mayı başarırız).
r u m ; çünkü endişelendiğim zaman çok sigara içiyorum ve
2. Gelecekte beden sağlığının yitirileceği endişesi.
çok sigara içince de kilo almıyorum." Bu da bir bakış açısı.
3. Zihin sağlığının yitirileceği endişesi.
Bu kadar çok olumsuz örneğe dalmamın nedenini m e ­
4.Yalnız bırakılacağımız, reddedileceğimiz ve aldırış
rak ediyor olabilirsiniz a m a bunlar endişelenmenin ne kadar
edilmeyeceğimiz, sevgi ve arkadaşlıktan yoksun bırakılacağı­
aptalca olduğunu anlamaya yardımcı olur. Endişe alışkanlı­
mız endişesi.
ğının üstesinden gelmenin ilk adımı onunla işinizin bittiğini
D ö r d ü n ü n de yarınla ilgili endişeler olduğunu görüyor­ kabullenmektir. Tıpkı bir sigara tiryakisinin sigarayı bırak­
s u n u z . Biraz düşünürsek bu dört endişenin de nadiren ger­ maya ya da bir alkoliğin artık içmemeye karar vermesi gibi,
çekleştiğini a n l a n z . Enerjimizi yapıcı bir biçimde kullanmak "Endişelenerek vaktimi boşa harcamayacağım artık" demeli­
yerine endişelenerek boşa harcıyoruz. siniz. Kötü bir alışkanlıktan vazgeçerken olduğu gibi ondan
Parasız kalmakla ilgili endişeyi ele alalım örneğin. Bazı vazgeçmeye istekli olmalıyız. Bir tabağı masadan kaldırıp
insanlar para için endişe duymanın aklın gerekli bir aktivi- mutfaktaki rafa yerleştirdiğimiz gibi endişeyi alıp "dokun­
tesi olduğunu, para için endişelenmezlerse sahip olduklarını mayınız" dosyasına yerleştirmeliyiz.
kaybedeceklerini düşünürler. Diğerleri endişenin tutumlu­
lukla birbirini tamamladığını ve endişenin gelecek için yeter­
li birikimi sağlama dürtüsü olduğunu düşünürler. Şimdi en-

166 167
E N D İ Ş E L E R İ N D E N SIYRILMAYI BAŞARAN B İ R K A D I N duğunu bilerek Tanrı'yı en yüksek noktaya çıkardığını söylü­
yor kadın. Mutlak Varlığa inanarak bugün olduğu gibi gele­
işte bir kadının endişelenme alışkanlığını nasıl yendiği­ cekte de her şeyin yolunda gideceğini biliyordu. Bu düşünce
nin hikâyesi. Onu öylesine etkili karşılamış ki, hayata yakla­ yapısına sahip olduktan sonra endişeyi kapı dışarı etti. Aynı
şımını t a m a m e n değiştirmiş. Endişe duyma eğiliminde oldu­ anda endişelenmek ve güvenmek olanaksızdı.
ğu şey ne olursa olsun meseleyle ilgilenecek iki küçük sözcü­
ğü vardı: "Tanrı orada." ENDİŞE ÇÖZÜM DEĞİLDİR
Parayla ilgili endişeler duymaya başladıysa şunu düşü­
nüyordu: "Tanrı orada. Sınırsız Bolluk orada. Doğru ve tam D u r u m çok kötü görünebilir, hiç önemli değil. Beş para­
zamanında ne yapmak gerektiğini bilen Zekâ ve Bilgelik sız, yalnız, sevilmeyen, dışlanmış bir insan olabilirsiniz. E n ­
orada. Tanrı sınırsız Bolluğun Kaynağı'dır. Atmam gereken dişe çözüm değildir. H e r şeyi mümkün kılan Güce dönmek,
adımlar varsa ilahi Zekâ ne yapmam gerektiğini bilir ve ba­ ona yönelmek sorunu aşmaya yeter. Ona yükselen insan o
na doğru yolu gösterir. Tanrı ihtiyacım olabilecek t ü m fikir­ anki ihtiyacını karşılamakla kalmaz, canlılığın daha büyük
lerin Kaynağı'dır ve Tanrı oradadır. Endişelenmeme hiç ge­ bir boyutuna adım a t a r . Endişenin üstesinden gelmek küçük
rek yok." bir çaba ister, ama Tanrı'nın orada olduğunu idrak etmek
Sağlığıyla ilgili endişeler duymaya başlarsa, kendisine için harcadığımız her çabanın -yan ürünler diyebileceğimiz-
aynı ruhsal ilacı veriyordu "Tanrı orada". Onun için bu cüm­ ekstra nimetleri vardır.
le şu anlama geliyordu: "Tanrı'nın Mükemmel Hayatı benim­
le birlikte. O Öz'le birlikte yaşıyor, hareket ediyor ve var olu­ ENDİŞELENMEKTEN VAZGEÇİP Y A Ş A M A Y A BAŞLAMA­
yorum. Tanrı benimle yaşıyor ve ben bir b ü t ü n ü m . Korkma­ NIN ÜÇ GÜZEL YOLU
ma hiç gerek yok".
Kadın bu küçük dualara minik tedaviler adını vermiş, Kısaca anlatmak gerekirse, endişelenmekten vazgeçme­
işe yaradığını söylüyor. O günden sonra endişelenme alış­ nin üç güzel yolu vardır.
kanlığından vazgeçmiş. Bir gün, endişelenmenin Tanrı'yı in­ 1. Tanrı'nın orada olduğunu anlamak
kar etmek olduğuna, Tanrı'nın ona göz kulak olamayacağını 2. Olumlu düşünmeye çalışmak
düşünmek olduğuna, Tanrı'nın varlığını anlamak için harca­
3. Yol gösterilmesi için dua ettikten sonra olumlu tavır
mak yerine endişelenerek h a r c a n a n her dakikanın bir kayıp
takınmak.
olduğuna karar vermiş aniden. T a n n ' n ı n varlığını inkâr et­
mek, insanı yalnızca t ü m iyiliklerden uzaklaştıran bir aptal­ Kendi kendinize şunları söyleyin:
lık değil, aynı zamanda, tüm iyiliklerin yaratıcısını aşağıla­ "Hayatımda doğru hareketlerin yer aldığına inanıyo­
maktır. Bilimsel duayla; O'na t a m olarak güvenerek; O' n u n rum."
Mükemmel Yaşamının, Mutlak Varlığının, Mutlak G ü c ü n ü n "Tanrı'nın Mükemmel Hayat'ı benimle yaşıyor."
ve Alimliğinin, yaşamının her a n ı n d a ilahi doğru hareket ol- "Tanrı'nın hayatımdaki Gücü'ne inanıyorum."

168 169
Düşüncelerinizin geleceğinize şekil verecek kalıbı sağla­ olmadığını düşünürler. D u r u m öyle değil. H e r sorunun yanı­
dığını u n u t m a y ı n . Bugün hakkında düşündüklerimiz, bilin­ t ı , tam olarak doğru bir çözümü vardır. Sizin vasıtanızla ça­
çaltına verilen iş emirleridir ve yaratıcı süreç onları gerçek­
lışan Tanrı için hiçbir şey olanaksız değildir.
leştirmeye başlar. Ne düşündüğümüz önemlidir. Geçmişteki
Bugün yaygın olan bazı sorunları ele alarak nasıl karşı­
yanlış düşünceleriniz için kendinizi suçlamayın; bugünkü
lanabileceklerini görelim. îşte sık sık karşılaşılan sorunların
düşüncelerinizi olumlu yönde kullanmaya çalışın. Endişelen­
listesi. Belki bazıları size de aittir.
meye başladığınızda Tanrı'yla konuşun; sorunlarınız hakkın­
da değil, gerçekleşmesini istediğiniz şeyler hakkında. Soru: Tedavisi m ü m k ü n olmayan bir hastalığım var,
doktorlar hiçbir çözüm bulamıyorlar. Mahvoldum.
Üç n u m a r a l ı adımı gözardı etmeyin. Yapılması gereken
yapıcı bir hareket varsa korkusuzca yapın. Çoğu insan otu­ Yanıt: Tedavisi m ü m k ü n olmayan hastalık yoktur. Eğer
rup yapılması gereken şeylerle ilgili tereddüt eder durur. Tanri her yerde mevcutsa, O'nun Varlığı her kadını, erkeği
ve çocuğu sarar. Gerçekte asıl siz asla hasta olmazsınız, gü­
Yapın! Çekindiğiniz o telefon konuşmasını yapın. Ver­
n a h işlemezsiniz, acı çekmezsiniz. Yanlış kavram tedavi edil­
mekten kaçındığınız o kararı verin. Gidin ve uzun zamandır
di mi bedende de buna paralel bir değişiklik olur. H e r çeşit
merak ettiğiniz arkadaşınızı görün. Erteleyip durduğunuz
hastalığın iyileşebildiğini gördüm. Tanrı'nın her şeye mukte­
dönem ödevini yazın. Görmekten korktuğunuz müşterinizi
dir olduğunu bilin yeter. Ruhsal bir bilince sahip olmaya çalı­
arayın. Çoğu insan olumsuz hazırlıklarla, atılması gereken
şın ve bedeniniz Tann'yı yüceltsin.
adımı uzun uzun düşünüp kâbus haline getirerek harcar za­
m a n ı n ı . S o n u n d a , içinde kendilerini kaybettikleri hayali du Soru: Geçimimi sağlamaya yetecek param olmamasın­
ramlarla t e k r a r tekrar mücadele eder dururlar. Içimizdeki dan endişeleniyorum. Çalışan insanın zengin olabileceğini
Güce sırtımızı dayamak ve cesaretle ileriye adım atmak. en söylüyorsunuz, çok güzel a m a ben emekliyim. Bu d u r u m d a
dişelerimizi ardımızda bırakmak çok daha iyi. Şimdiye ka­ daha fazla parayı nasıl kazanacağım?
dar hiçbir şey endişeleri geliştirerek kazanılmamıştır. Yeni Yanıt: Emeklilerden aldığım mektupları görebilmenizi
bir şimdi yap programına başlayın. Bir şeyi yapmanın, o şey isterdim. Bu insanlar asıl Kaynak'larina yöneldiklerinde hiç
hakkında düşünü].' d u r m a k t a n bin kat d a h a kolay olduğunu umulmadık yerlerden gelen paralara şaşıp kalıyorlar; azaldı
göreceksiniz. Emerson'un dediği gibi, "gerekeni yap ve güce sanılan para, çeşitli kaynaklar ve hediyelerle artıyor. Aklımı­
sahip ol". Bugünden başlayarak yolu yapıcı düşünce ve eyle­ zı almak üzere açarsak o kadar çok yanıt var ki. Tanrı'nın
me açın. Endişeden uzunca bir süre uzaklasın ve endişe duy­ farkında olmadığımız birçok çözüm yolları var, a m a kafamız
mamayı alışkanlık haline getirin. Onu kendinize borçlusu­ endişelerle dolu olduğu sürece asla bulamayız onları. Bilinci­
n u z . Tanrı'nın orada olduğunu h e p hatırlayın. nizi Bolluk düşüncelerine yükseltin ve yaşam koşullarınız
kısa zamanda iyileşecektir.
HER SORUNUN BİR ÇÖZÜMÜ VARDIR Soru: Karar vermekte güçlük çekiyorum. H a t a yapmak­
t a n korkuyorum. Yanlış karar verirsem ne olacak?
İnsanlar sık sık sorunlarının özel olduğunu ve çözümü Yanıt: Karar vermekten korkan insan, hep yenilgiyle

170 171
s o n bulan hayali yollarda s a a t l e r c e boş yere g e z e r durur.
D o ğ r u kararı v e r m e k t e kendinize güvenemeyebilirsiniz, a m a
içinizdeki sınırsız Zekâ'ya güvenmelisiniz. îlahi bir g ü ç tara­
fından yönlendirileceğinizi bilin ve geldiği zaman Yol G ö s t e -
rici'nize güvenin. 16
S o r u : Öğrenciyim. S ı n a v l a r d a paniğe kapılıyorum. Ka­
fam boşalıyor sanki. S ı n a v l a r için e n d i ş e l e n m e k t e n nasıl
kurtulabilirim? KORKU SİZİ YENMESİN,
Yanıt: Öğrencilerin Tanrı'nın orada olduğunu, içimizde SİZ KORKUYU YENİN!
ve bizimle çalıştığını kanıtlamak için harika bir fırsatları
var. isa'nın Kendi başıma hiçbir şey yapamam; içimdeki
Tanrı işleri yapar dediğini hatırlayın. S i z yanıtları b i l e m e y e ­
bilirsiniz, a m a Tanrı a s l a ş a ş ı r m a z . Ş u anda bilinen v e g e l e ­ Cesaretin en korkunç düşmanı, korkunun kendisidir,

c e k t e öğrenilecek her ş e y i Yüce Akıl z a t e n biliyor. Akıl her korkulan şey değil; içindeki korkuyu yenmeyi başarabilen

ş e y i bilir. İsa'nın sözlerini ş ö y l e de söyleyebiliriz: "Kendi ba­ insan en büyük kahramandır.


ş ı m a hiçbir ş e y y a p a m a m ; içimdeki B i l g e işleri yapar." İ ç i ­ GEORGE MACDONALD
nizdeki B i l g e ' y e g ü v e n m e y e başlayın; hayatınızın nasıl deği­
şip renklendiğine ş a ş a c a k s ı n ı z . H i ç düşünmediğiniz fikirler Korku insanlığın bir numaralı düşmanıdır. H e r n e s i l d e
g e l e c e k aklınıza. Fikirler beklenmedik şekilde g e l e c e k l e r . en azından birkaç b ü y ü k adam, korkunun kendisinden başka
M u t l a k G ü c e inanın, a s l a düş kırıklığına uğramazsınız. O , korkulacak bir şey olmadığını h a t ı r l a t ı r bizlere. Halkını
öğrenciler, işadamları, yazarlar, müzisyenler, aktörler, ev korku v a d i s i n d e n ç ı k a r m a y ı b a ş a r a n bir güçlü i n s a n büyük
kadınları, h e r k e s için çalışır. Asla ayırım yapmaz. Kendinizi saygı g ö r ü r .
ilahi Gücü almak için a ç ı n , bir daha a s l a e n d i ş e l e n m e z s i n i z .
Sir Winston C h u r c h i l böyle bir a d a m d ı . I I . D ü n y a Sava­
ş ı s ı r a s ı n d a k i b ü y ü k liderliği h e p h a t ı r l a n a c a k t ı r . E l i n i kal­
KENDİNİ-YÖNETME dırarak ünlü zafer i ş a r e t i n i y a p t ı ğ ı n d a , o n u g ö r e n h e r k e s
gücü v e c e s a r e t i n d e n , b a ş a çıkılmaz k a z a n m a a r z u s u n d a n
i l h a m a l ı y o r d u . K o r k u n u n bulaşıcı o l d u ğ u d o ğ r u , a m a cesa­
Korkmuyorum.
r e t için de aynı şey geçerli. C h u r c h i l l c e s a r e t l e y a ş a m a y ı
Bugünü yaşıyorum.
seçti ve e t k i s i b u g ü n bile hissediliyor. Ö l ü m ve felaket sevgili
Geleceğin ihtiyaç duyacağım her şeyle donatılacağına
Londra'sını tehdit ettiğinde dayandı. O n u n inancı yüzünden
güveniyorum. ingiliz h a l k ı da o n u n l a birlikte d a y a n d ı . îçin için kuşkuya
Tanrı'nın orada olduğunu bilerek her günü geldiği gibi d ü ş t ü ğ ü a n l a r o l m u ş t u r m u t l a k a . C e s a r e t i v e v a t a n sevgisi
karşılayacağım. s a y e s i n d e o k u ş k u l a r ı n ü s t e s i n d e n gelmeyi b a ş a r d ı .

172 173
KORKU NEREDEN KAYNAKLANIR? îsa cesaretin ne olduğunu biliyordu. Yaşadığı ülke işgal­
ciler tarafından ele geçirildi. Romalı askerler ele geçirdikleri
Tanrı, bize korku değil güç, sevgi ve sağlam bir akıl topraklardaki insanların kendilerini korumalarını ve yiyecek
verdi. ( I I . Timothy 1:7). O zaman korku nereden kaynaklanı­ sağlamalarını istiyorlardı. Isa bireysel özgürlüğün insanın
yor. Tüm insanların ortak bir temel korkusu yoktur; tüm içinde olması gerektiğini, özgürlüğün dış etkenlere bağlı ol­
korkular sonradan kazanılmıştır. İnsanoğlunun kazandığı madığını öğretti. Bahsettiği krallık, tüm kuşkuların üstesin­
tüm bu korkular Tanrı'nın anlaşılmasıyla -insanın içindeki den gelen ve insanı özgürleştiren Güç ve Zekâ'nın anlaşılma­
sevgi, güç ve sağlam akılla- ortadan kaldırılabilir. sı yoluyla kazanılan içsel hakimiyettir.

Birine "Korktuğun herhangi bir şey var mı?" diye sordu­


ğunuzu düşünün. Muhtemelen "Tabi ki hayır!" diyecektir. CESARET KAZANACAKTIR - CESARET TANRIDANDIR
Korkularımızı kabul etmek istemeyiz, çünkü böylece zayıflı­
ğımızın ortaya çıktığını düşünürüz. Ama aynı kişi, tekrar İsa zamanında olduğu gibi bugün de insanlar gelecek­
düşündüğünde korktuğunu kabul edip, "Şey, otoyollardan ten korkma eğilimindedirler. Şimdi Romalılar değil, diktatör­
korktuğumu söyleyebilirim" ya da "bugünlerde trafik çok kö­ lükler özgürlüğümüze meydan okuyan tecavüzlerde bulunu­
tü ve gece geç saatte karanlık bir caddede yürümekten de yor görünüyorlar. Korku çözüm değil. Çözüm yine cesaret.
korkuyorum; geçen gün birinin başından vurulduğunu oku­ Sağlam d u r u n . Cesaretiniz bulaşıcı olacaktır; yayılacak ve
dum da" diyebilir. Bir süre sonra kendisinin bile bilinçli ola­ diğer insanları etkileyecektir, inancınız sizi tanıyan herkese
rak şimdiye kadar düşünmediği bir sürü korkusu çıkar orta­ güç verecektir. Cesaret kazanacaktır, çünkü cesaret Tanrı'
ya. Yüzeysel kabadayılıklarla bilinçaltının derinliklerine dandır. "Dünyayı sarsan gerçek yine yükselecektir." Tanrı
mutlak güçtür. Sonsuz Zekâ'nın sizin vasıtanızla çalıştığını
gömmüştür korkularını; ama derinliklerde saklı bu korku
bilin. Düşman ne olursa olsun güç yanılmaz. Tanrı tek Güç'
zinciri mantıksız endişeye, hayatındaki önemli korkulara
tür ve Tanrı Gücü sizin vasıtanızla yaşar.
parmağını bile dokunduramayacağı duruma düşmesine ne­
den olan genel bir huzursuzluğa dönüşmüştür.
KORKUYLA NASIL BAŞA ÇIKMALI

ÖZGÜRLÜK DIŞ ETKENLERE BAĞLI DEĞİLDİR


Bunu unutmayın, korkuyla mantık yürütemezsiniz.
Korku bir duygudur. Makul veya akılcı değildir. Her zaman
Gelmiş geçmiş en büyük insanlardan biri olan, Tanrı-
için korkulacak bir şey vardır ve bu şey hakkında gerçek ol­
insan'ı yaşayarak bize örnek olan İsa, öğretilerinin çoğunu
mayan duygular geliştiririz. Korku abartılı hale gelir. Korku­
korkunun üstesinden gelmeye yöneltmiştir.
larınızla mantık yürütemezsiniz, ama onları açığa çıkarabilir
Kalbinizin tasalanmasına, korkmasına izin vermeyin. ve ne olduklarını görebilirsiniz -bir şey olmaya çalışan bir hiç
Korkmayın küçük sürü; çünkü evreni size vermek Tanrı için olduklarını. Sonra Gerçekle başlar ve mantıklı karar verebi­
zevktir. (John 14:27), (Luka 12:32). lirsiniz. H e r sorunun içinde gizlenmiş bir çözüm vardır. Her

174 175
korkunun bir çözümü vardır; bu çözüm sorunla ilgili gerçek­
SEVGİ KORKUYU DEFEDER
te bulunur. Onu bulmak için korkuyla yüzyüze gelmeye ve
onun hiçliğini kanıtlamaya istekli olmalıyız.
îşte korkunun hayatımızdaki rolünü gösteren başka bir
KORKUSUYLA YÜZYÜZE G E L İ P ÜSTESİNDEN GELEN BİR hikâye: Bir adamın çok sevdiği küçük, üç aylık bir Doberman
ADAM Pinscher köpeği vardı. îşi nedeniyle başka bir kente taşınır­
ken köpeği bir arkadaşına verdi. Bir yıl sonra aynı yere dön­
düğünde yapmak istediği ilk şey tabii ki köpeğini görmekti.
Doğduğum Güney topraklarında derin ve geniş birçok
Arkadaşının evinin etrafındaki yüksek çiti ve kapıdaki zili
nehir vardır. Bu nehirlerin bazılarında, yakalananlar için
görünce çok şaşırdı. Zilin ev sahibinin dikkatini çekmek için
son derece tehlikeli olduğu söylenen girdaplar vardır. Çok az olduğunu biliyordu; ancak, köpeği s u n d u r m a d a görünce ses­
insanın onlardan sağ çıkabildiği söylenir. lendi ona. Köpek hiçbir tepki göstermedi, adam da içeri girip
Bir gün genç bir adam nehir kıyısında dikilmiş, bir gir­ köpekle konuşmaya karar verdi. Kapıdan içeri girdiğinde kö­
dabı gözlüyordu. Girdap tarafından yutulup birkaç saniye peğin tüyleri kabardı ve hırlamaya başladı. Adam korkusuz­
sonra tekrar ortaya çıkan bir kütüğü seyrediyordu. Kendisi­ ca yaklaşmaya devam edince köpek sakinleşmeye başladı.
ne sordu, "însan neden girdaptan korkma ihtiyacı duyar?" Adam sundurmaya vardığında köpek kuyruğunu sallıyordu.
Birkaç dakika düşündükten sonra soyundu ve suya daldı. Adam kapıyı çalmadan önce birkaç dakika oynadılar. Arka­
Korkusunu yenip suyun kendisini taşımasına izin verdi. daşı kapıyı açtı ve onu sevgiyle selâmladı. Birkaç dakika ko­
Döndü d u r d u . Sonra kollarını yana açıp nefesini t u t t u ve n u ş t u k t a n sonra birden ev sahibinin yüzü sarardı, "Köpek?"
aşağıya doğru battı. Birkaç dakika sonra girdabın biraz öte­ dedi. "Bahçeden doğruca yürüdün ve köpeğin önünden geçtin
sinde, güvenli su yüzeyine çıktı. Kıyıya doğru yüzerken ken­ öyle mi?" "Neden, evet, elbette" diye yanıtladı ziyaretçi.
disini zafer kazanmış gibi hissediyordu. Artık girdaplardan "Prens ve ben eski arkadaşız. Önce tanımadı beni, ama uzun
korkmasına gerek yoktu. Kendi kendine şöyle düşündü: "Bir sürmedi bu."
şey hakkındaki gerçeği bildin mi korkacak bir şey kalmaz."
"O Prens değil" dedi beriki. "Sen gittikten kısa bir süre
Yaşadığı bu deneyim ona yalnızca girdaplardan kork­
sonra Prens öldü; biz de ona benzer başka bir köpek aldık,
mamayı değil, aynı zamanda hayatı nasıl karşılamak gerek­
ama bu bir katil. Gördüğün o yüksek çitin nedeni bu."
tiğini de öğretti. Hayatın belli bir düzene bağlı olduğunu,
Korku olmadığı için tehlike yoktu. Sevgi aradaki uçuru­
belli yasalarla yönetildiğini kanıtlamak için gereken riski
ma köprü oluşturmuştu. Adam giderken arkadaşının kapıya
göze almaya istekliydi. Girdaba girmek ve güvenle su üstüne
kadar refakat etme teklifini reddetti. Kapıdan geçerken kö­
çıkmak için gereken güveni Bilgelik ve Sevgi'ye güvenerek
pek ona baktı ve hafifçe hırladı. Adam birden korkuya kapıl­
buldu. Yolun her adımına güvenmek zorundaydı. Bir an pa­
dı. Düşünmeye başladı, "Bu benim köpeğim değil. Bu bir
niğe kapılsaydı kendisine büyük zararlar verebilirdi. Panik
katil." Giderek hızlanmaya başladı, kapıya tam zamanında
şaha kalkmış korkudur ve korku her zaman korkulan şey­
vardı. Bahçeye ilk girdiğinde köpeğe duyduğu sevgi bulaşı­
den daha fazla zarar verir.
cıydı. Köpek bir katil olmasına rağmen dostça karşılık ver-
176
177
ÖLÜM KORKUSUNU YENMEK
misti. Geri dönerken ise adam korku ve endişe duyduğu için
köpek de aynı şeyi hissetmiş ve korkuyla karşılık vermişti.
Sık sık dış şartlar tarafından yönetilmemize izin veri­ "Korkaklar bin kez ölür" derler. H e r korku küçük bir
riz. Adam, köpeğin bir katil olarak tanındığını duyunca gü­ ölümdür. Temelde her korku bir ölüm korkusudur. Ölümden
venini kaybetti. Varlığının gerçeği'ni bilse ve güvenseydi, korkmaktan kurtulursak hayatla korkusuzca yüzyüze gelebi­
sevginin korkuyu defettiğini ve bizi hayatla bütünleştirdiği- liriz. Ölüme "son d ü ş m a n " denir; aslında o yenmemiz gere­
ni kanıtlayabilecekti. K o r k u n u n aldatıcı yönleri vardır. H e r ken ilk düşmandır.
zaman korktuğumuz şey tarafından aldatılırız. Burada köpe­ Ölüm gerçekten bir düşman mı? Yok etmemiz gereken
ğin ünüydü, başka bir zaman komünizm tehdidi veya ölü­ aslında ölümle ilgili duygularımız değil mi? Ölüm sadece be­
m ü n gölgesi olabilir. dene gelir. Ruha dokunmaz. Ölümle ilgili inancımız değişirse
ölüm bir düşman olmaktan çıkar. Hayata hiçbir şey olamaz.
KORKU DÜŞMANIN SAHİP OLDUĞU EN GÜÇLÜ SİLAHTIR Hayat ölmez. İnsan bunu anladı mı, ölüm ona hiçbir zarar
veremez. Hayat sonsuzdur. Kullandığı şekil değişebilir, ama
Hayat sonsuza dek sürer. Hayat yok edilemez.
Düşmanınızın kim ya da ne olduğu hiç önemli değil,
o n u n en güçlü silahı sizin korkunuzdur. Bu d ü ş m a n d a n insan aklı Evrensel Akıl'la bir b ü t ü n d ü r . Asıl Ben'iniz
korkmaya başladığınız an sizden güçlü duruma geçer. Eski asla ölmez, ihtiyaç duyduğu şekilde kendini ifade ederek var
bir kitabe b u n u gösteriyor. Şöyle ki: olmaya devam eder. Ölüm, ileri doğru hareketimizde anlık
bir aradır yalnızca; böylece başka bir deneyime geçebiliriz.
Ölümle karşılaştım. Sordum, "Nereye gidiyorsun?"
Sir Thomas Browne'ın dediği gibi "Yaratılmış dünya, sonsuz­
Ölüm yanıtladı, "Benares'e gidiyorum." lukta küçük bir parantezdir yalnızca."
"Oraya neden gidiyorsun?" diye sordum.
Ölüm korkusu yenildi m i , hastalık korkusunu yenmek
"Bin kişiyi öldürmek için." çok kolay olur. Hastalık basit anlamda huzur eksikliğidir,
Ertesi hafta yine karşılaştım Ölüm'le. hastalıkta güç yoktur. Kendimizi huzursuzluk, endişe ve kor­
Ölüm'e sordum, "Benares'e bin kişi öldürmek için git­ kunun diğer çocuklanna açık tutarsak, bedende bir hastalık
medin mi? Anladığım kadarıyla yüz bin ölü var." inancıyla son bulan H a y a t ' t a n ayrılık duygusuna kapılırız.
Ölüm gülümsedi ve "Ben bin kişi öldürdüm" dedi, "Geri­ Hakkımızdaki gerçek bu olmadığı için bu duygu yenilebilir.
Tanrı bedenlerimize hastalık vermedi. Tanrı bize mükem­
sini korku öldürdü."
mel Hayat'ı sundu. Korkusuzca kabul etmemiz için bu hayat
Bu korkulann bazılarına bir göz atalım. Bakarken t a n ı ­
bizi bekliyor.
maya başlayacağız onları. Tanıdıkça da kurtulacağız onlar­
dan.

178 179
daha iyi anlaşılmasıdır. Bir insandan korkuyorsanız, onunla
EKSİKLİĞİN KENDİ G Ü C Ü Y O K T U R konuşun ve onu motive eden şeyin ne olduğunu anlamaya ça­
lışın. Belki de sizin ona yapabileceklerinizden korktuğu için
Hayatımız boyunca yararlanabileceğimiz sonsuz kayna­ öyle davranıyordur. Korkularımız çoğu zaman önyargıdan
ğın varlığını anladıktan sonra eksiklikten nasıl korkabiliriz? kaynaklanır.
İ n s a n ı n hırsı, gelecek korkusu ve güvensizlikten kaynaklan­ Korkularınızı açık fikirlilikle gözden geçirin -kılık değiş­
m a k t a d ı r . Bu korkuyu yenmek için güvenliğinizin Tanrı'ya tirmiş eski önyargılara mı dayanıyorlar acaba? Birinden sırf
ait olduğunu, dış etkenlere bağlı olmayan içsel bir durum ol­ eski bir düşmanımıza benzediği için korktuğumuz olur sık
duğunu bilin. sık! Geçmişte acı çektiğimiz bir yere gitmekten korktuğumuz
Eksiklik bir durum değil, düşüncelerin eğilimidir. H a ­ durumlar az değildir!
yattaki her şey aşın bolluğa yönelir. İ n s a n korkarak bu bol­ Tanrı bize korkunun değil G ü ç , Sevgi ve sağlam bir
luğu kısmaya çalışır her zaman. aklın r u h u n u verdi. Korktuğunuz biri mi var? Tanrı bizim-
Geçen gün bir greyfurtun içinde kaç çekirdek olduğunu leyse kim bize karşı olabilir. (Romans 8:31). Tekrar d ü ş ü n ü n ;
saydım; t a m altmış beş t a n e idi. Çekirdeksiz greyfurtlardan o kişiden neden korkuyorsunuz? Korumanız içinizde yatıyor.
önce, eski günlerden kalma bir greyfurt olmalıydı bu. Doğa, Korku yerine bir sevgi hissi yaratın kalbinizde. Tanrı'nın
yaratılışın her bölümüne gelecek bolluğun tohumlarını sağ­ Ruhıı'nun olduğu yerde özgürlük vardır. Sevgi'nin olduğu
lamaya niyetlenmişti. Bugün her şeyi sınırlıyoruz, greyfurt­ yerde özgürlük vardır. Kusursuz Sevgi korkuyu defeder, insa­
taki çekirdekleri bile! İnsanlara çalışmamaları, ekip biçme­ nın korkusu, içindeki T a n n ' n ı n varlığına duyduğu güven ek­
meleri için para veriliyor ve genelde fikir üretmelerine engel sikliğinden kaynaklanır. Sonsuz Zekâ yaşanan değişik du­
olunuyor. T ü m bunlar Hayat'ı sınırlamaya yönelik tavırları rumların nasıl karşılanacağını bilir. Kişilikte güç yoktur.
temsil ediyor. Hayat'ın bolluğuna güvenin, kaybetmekten Kusursuz Güç'e güvenin, her zaman eşit muamele görürsü­
korkmaya gerek olmadığını göreceksiniz. Bolluğu d ü ş ü n ü n ! nüz. Sevgi her yerde mevcutsa kimden korkabiliriz?
Hayat'ın bolluğunda yaşayın. Ağaçlarda kaç yaprak olduğu­
n u , sahildeki kumların sayısını, binbir çeşit çiçekleri ve bit­ KENDİNİ-YÖNETME
kileri d ü ş ü n ü n . Hepsinde bolluk var. Bolluk, Hayat'ın bir ni­
teliğidir ve bu yüzden sınırsızdır. Kendini-yönetme yoluyla
Korkacak hiçbir şey yok. Bana hakimiyet verilen zihinsel
b u n u deneyimleyebilirsiniz.
bir dünyada yaşıyorum. Karşılaşacağım her durumun üste­
sinden gelebilecek Güç içimde, ihtiyacım olan her şey içimde.
KORKUNUN EFENDİSİ O L M A K

Korkunun düşmana güç verdiğini öğrendik. Korktuğu­


m u z şeyi kendimize çekeriz. Birçok örnekte düşmanı kendi­
miz yaratırız. Korkuyu yenmekte ilk adım, korkulan şeyin
181
180
yebiliriz. Alışkanlıklar önce bilinçli düşünceyle, sonra bilinç­
siz davranışla oluşturulur. Kişinin bugün için bilinçli düşün­
ce olarak kabul ettiği şey, yarın aklın derinliklerine yerleş­
miş, ama aktif bir düşünce alışkanlığı haline gelebilir.
17 Bilinçaltının çalışma sistemi hakkında bildiklerimizden
hareketle, bilinçaltı alışkanlıkları sever diyebiliriz. Belleğin
oturduğu yer olan bu güvenilir hizmetçi, ne kadar çok tek­
E V E T , SİGARAYI B I R A K A B İ L İ R S İ N İ Z ! rarlanırsa tekrarlansın verilen emirleri yerine getirmeye ha­
zırdır. Vazgeçilmez hale gelmiş bir alışkanlık, bilinçaltı için
gerçek bir zevktir diyebiliriz. "Çok iyi" der bilinçaltı, "İşte iyi
düzenlenmiş bir alışkanlık. Benim anladığım bu. Otomatik
Düşüncenin ortaya koyulması bir hareket haline gelinceye kadar tekrar tekrar çalışırım
insanı kölelikten kurtarıp özgürlüğe ulaştırır. bunun için." Bu yörüngeye bir uydu yerleştirmek gibi bir
EMERSON şeydir. Bilinçaltı bir alışkanlığı kazandı mı, bilinçli olarak
duruma müdahale etmedikçe ve bir şeyler yapmadıkça alış­
Bahar, doğanın yeni bir giysiye büründüğü, her şeyi kanlık devam eder. Çok şükür, son sözü yine bilinç söylüyor,
taze, temiz ve güzel gördüğümüz zamandır. Bahar, yeni baş­ yoksa iyi ya da kötü hiçbir alışkanlığımızdan vazgeçemezdik.
langıçlar için harika bir zamandır. Kış elbiselerinden ve dü­
şüncelerinden yorgun düşmeye başlamışızdır. Toprağa yeni Bir düşünce eken bir eylem biçer
tohumlar, akıllarımıza veni düşünceler ekeriz. Envanter çı­
Bir eylem eken bir alışkanlık biçer
karıp, taze başlangıçla: yapmak istediğimiz alanların olup
Bir alışkanlık eken bir karakter biçer
olmadığıni görmek için bahari beklememiz gerekmiyor.
Bir karakter eken kaderini biçer
Hepimiz alışkanlıklarla donanmış yaratıklarız. Sahip
olduğumuz alışkanlıkları gerçekten istiyor muyuz, yoksa di­
renç gösteremediğimiz için mi onlara bağlanıyoruz? Yapıcı ve yıkıcı alışkanlıklar vardır. Bilinçaltı ince ele­
yip sık dokumaz. Asla yargıda bulunmaz. Çıkarıma mantık
yürütme yoluyla çalıştığı için verilen emri mutlulukla yerine
ALIŞKANLIKLARIMIZI BİZ SEÇERİZ
getirir. Verdiğimiz emirleri harfi harfine yerine getirir. Biz
emirleri veririz, bilinçaltı yerine getirmek için çalışır.
Çok sık tekrarladığımız için sabit bir özellik ya da eği­
Geçenlerde bir adam bana telefon etti ve konuşmala­
lim haline gelen hareketlere alışkanlık diyoruz. Kişiyi yara­
rımdan birinde sigarayı bırakabilmesine neden olan bir şey
tıcı bir şekilde hareket etme özgürlüğünden yoksun kılma­
söylemekle suçladı beni. Sigarayı bıraktığına doğrusu pek de
yan alışkanlık kötü alışkanlık değildir. Öznel mentalitenin
m e m n u n görünmüyordu.
bir parçası haline gelen herhangi bir davranışa alışkanlık di-
183
182
"Büyük bir kaşık alıp hayatımı karıştırdınız" diyordu. "Öğle yemeklerini y e m e m e alışkanlığım var. Yapacak o ka­
"Yılda bir kez zihinsel envanter çıkarmakla ilgili sözlerinizdi dar iş var ki, öğleyi de çalışarak geçiriyorum. Bu sadece bir
beni etkileyen. Söylediğinizi yaptım, alışkanlıklarımı gözden alışkanlık sanırım. S a a t dört civarında bir kokteyl çekiyor
geçirip onların gerçekten istediğim şeyler olup olmadıklarını canım. B e ş e kadar bekleyip en yakın bara dalıyorum. Sanki
sordum kendi kendime. Fiziksel, zihinsel ve ruhsal olarak beni yükseltecek bir şeyler istiyorum. Bunun sadece bir alış­
bana yararlı olup olmadıklarını düşündüm. Hatta bir adım kanlık olduğunu s ö y l ü y o r u m kendime. İstediğim zaman vaz­
daha ileri gidip alışkanlıklarımın zaman zaman başkalarını geçebilirim, ama y a p m a y a devam ediyorum.
kızdırıp kızdırmadığını düşündüm. Sürekli olumsuz düşü­
Güzel bir m a n z a r a değildi önümde uzanan. Kendime
nüp, kötümserliğe kapılıp; kendimden, başkalarından ve ge­
sormaya başladım, bu alışkanlıkların bazılarını g e r ç e k t e n
lecekten kuşku duyarak, bu zihinsel alışkanlıklarımla kendi­
sürdürmek istiyor m u y d u m ? İnsanlara hayatlarına ve d ü ­
mi tahrip eden tohumlar ekip ekmediğimi sordum k e n d i m e .
ş ü n c e l e r i n e hakim olma hakkı verildiyse, bu alışkanlıkların
S o n r a dikkatle beslediğim bu alışkanlıkları sürdürmek i s t e ­
hayatımı kontrol etmesine neden izin veriyorum? Bedenim
yip istemediğimi d ü ş ü n d ü m . Hayatımın büyükçe bir kaşıkla
yaşayan Tanrı'nın tapinağıysa, ona bu şekilde muamele et­
karmakarışık edildiğini hissettiğim an buydu! Her şey oda­
mek istiyor muydum gerçekten? Doğrusu, son günlerde siga­
nın ortasındaydı ve zihinsel evimde yaşamaya yeniden baş­
ranın zararlarıyla ilgili de birçok makale okuyordum. Bu ko­
layabilmek için önce ortalığı bir düzene sokmam gerekiyor­
nuda da huzursuzluk hissetmeye başlamıştım. Doktorların
du.
kendi çocuklarını sigara konusunda uyarıp uyarmadıklarını
Önce, bir günümün envanterini çıkardım; bir felaketti. merak ediyordum; gazetelerin ve dergilerin yazdığı gibi dok­
Yıllar geçtikçe akıllanmadığım ortadaydı. G ü n ü m şöyle geçi­ torların yüzde yetmişi sigaranın kansere, emboli şişmesine,
yordu: kalp ve damar hastalıklarına neden olduğu konusunda fikir
G ü n e , pijamayla kapıya gidip, ilk sayfada hangi kor­ birliğine varıyorsa; Devlet Tıbbi Denetleme Kurulu başkanı,
kunç felaketlerin yer aldığını görmek üzere gazeteyi gözden t ü t ü n firmalarının Amerikan halkına bir çeşit zehir, sersem-
geçirerek başlama alışkanlığım var. -'Güne gerçekten böyle letici ilaç sattığı konusunda kuşku olmadığını söylüyorsa, si­
mi başlamak istiyorum?' diye sordum kendime. Sonra, dişle­ gara içmeye devam etmek akıllıca bir iş miydi?
rimi bile fırçalamadan bir sigara yakıyorum ve başım dönün- Sanırım tüm bunlar size olumsuz geliyor. Bu fiziksel
ceye kadar d u m a n ı ciğerlerime çekiyorum. Bunun benim için düzeyde bir bilgi kuşkusuz. Sizin düşünce kontrolünü öğret­
çok kötü olduğunu söylüyorlar ve bundan suçluluk duyuyo­
tiğinizi biliyorum. Sigara içer ve bir ölçüye kadar zararlı et­
rum. 'Bu alışkanlığı sürdürmek istiyor muyum gerçekten?'
kilerden koruyabilirim kendimi, ama kim t ü m zamanını dü­
diye düşünmeye başladım. Sonra sabah boyunca on fincan
şünce konsantrasyonu yoluyla bu zararlı etkileri ortadan
kahve içiyorum. Bunun için de huzursuz oluyorum, ama bir
kaldırmak için harcamayı ister? İ n s a n , t ü t ü n ü n kendisine
alışkanlık bu. Sigaraya uzanırken otomatik olarak fincana
da uzanıyorum. Birbirlerini tamamlıyor gibi görünüyorlar. zararı olmadığı konusunda ne kadar inançlı olursa olsun za­
Bunu yıllardır yapıyorum. 'Neden?' diye düşündüm yeniden. rar görür sigaradan. Her zaman için uğraşması gereken sinsi
düşünceler olacaktır çünkü. Akciğer, boğaz veya dudak kan-
184 185
seriyle ilgili okuduğum her hikâyeyi kendime mal edebilir­ 1. Sigarayı bırakmayı siz mi seçtiniz? Bu sizin seçiminiz
dim. Boğazımda her boğukluk hissettiğimde, her nefes darlı­ olmalı.
ğında, öksürükte veya kalp çarpıntısında sigaranın bana za­
2. Bilinçaltına verdiğiniz emirler her zaman olumlu
rar verip vermediğinden endişe duyabilirdim. O an 'sigara iç­
olsun. Bilinçaltı olumsuz emirleri anlamaz. "Artık sigara iç­
meyi sürdürmeye değer mi? diye sordum kendime. Gerçek­
meyeceğim" dersek, dikkat hâlâ sigara içmek üzerinde olur.
ten de D r . Addington, bu otoyolun ortasında durup trafikten
Emir, "Sigara içme alışkanlığından kurtuldum" olmalı.
korunmak için dua etmek gibi bir şey değil mi?"
3. Kendiniz için yeni bir zincirleme reaksiyon, yeni bir
"Evet" dedim, "Şeytan, isa'yı tapinağın tepesinden atla­
motor karşılık sırası hazırlayın.
yıp Tanrı'nm kendisini koruduğunu kanıtlaması için kandır­
4. Kendinizi sigara alışkanlığından çoktan kurtulmuş
maya çalıştığında Isa: Tanrı'yı günaha teşvik edemezsin, de­
olarak kabul edin.
di. Şeytanın beni sigara içmeye teşvik ettiğini hissedersem
sigarayı bırakmayı tercih edeceğimi düşünürüm." Birinci adım, sigarayı bırakmayı seçmek. Sigarayı ger­
çekten bırakmak istiyor musunuz? Belki de kendinize, siga­
"Ben de bunu yaptım" diye yanıtladı, "ve neden sigara­
rayı bırakamadığınızı kanıtlamak istiyorsunuz yalnızca. Si­
ya başlamak istediğimi merak ettim. Bunlara hep konferan­
garayı bırakmayı seçer ve yapabileceğinize inanırsanız, bi-
sınız sırasında 'Evet, sigarayı bırakabilirsiniz, değiştirmek
linçaltınıza olumlu emirler vererek bu alışkanlıktan kesin
istediğiniz diğer alışkanlıkları da. Kendini-yönetme yasasını
olarak kurtulursunuz. Hepsi hu, sadece bir alışkanlık kalıbı.
anlarsanız çok kolay olur bu' demeniz yol açtı. Sorun şu ki,
sigara içmek zorunda olmadığımı anladıktan sonra, bana Seçiminizi yapmalı ve çoktan başarıldığına inanmalısı­
hiçbir yararı olmayan birçok alışkanlığı değiştirmeye karar nız. Dua ederken ne isterseniz isteyin, eğer onları elde edece­
verdim; hayatım bu yüzden karışmış görünüyor şimdi." ğinize inanıyorsanız elde edersiniz. Sigara alışkanlığının üs­
tesinden gelmek hakkındaki Gerçek bu. Bilinçaltınız için
yeni, yapıcı bir emir hazırlarsanız, bilinçaltı derhal eskisinin
EVET, SİGARAYI BIRAKABİLİRSİNİZ yerine yenisini oluşturmak üzere işe koyulur. Evet, sigarayı
bırakabilirsiniz! Ama gerçekten bırakmak istiyor musunuz?
Evet, sigarayı bırakabilirsiniz; diğer herhangi bir alış­ insanlar sık sık başarısız olurlar, çünkü gerçekten yap­
kanlığınızı da yenebilirsiniz. Tamamen bilinçaltına verdiği­ mak istemedikleri şeyleri yapmaya çalışırlar. Sigarayı bira-
niz direktiflere bağlıdır bu. Sigarayı ele alalım. Birçok kişi
kamadıklarını kanıtlamak zorundadırlar. Samimi olmayan
özlemle, "Sigarayı bırakmak istiyorum, ama yapamıyorum"
bırakma kararları verirler, ama aslında bu fikre için için is­
diyor bana. Bu d u r u m l a r d a , aslında sigarayı bırakmak iste­
yan ederler. Belki de annelerini, kocalarını, karılarını, hatta
mediklerini biliyorum. Kişi sigaradan kurtulmak istediğin­
kendi suçlu vicdanlarını memnun etmek için bırakmaya ça­
de, bunun gerçekleşmesi için gerekli her şey yapılacaktır.
lıştıklarını söylerler, ama aslında bırakmaya hiç niyetleri
Soru şu: Gerçekten sigarayı bırakmak istiyor musunuz? Ger­
çekten istiyorsanız nasıl olacağını anlatacağım şimdi. Yol yoktur. Biri bana gelip, "Sigarayı bırakmak istiyorum ama..."
bu,yürüyün: dediğimde durum genellikle budur. Sigara içmeye devam
ederseniz siz öyle istediğinizdendir. Sigara alışkanlığının si-
186 187
zin üzerinizdeki gücü, kendi gücü değil sizin ona verdiğiniz
güçtür.
karken kapıyı kapatmayı unutmayacağım" derseniz, son ku­
ruşunuza kadar iddiaya girebilirsiniz ki dışarı çıkarsınız ve
PRATİK MÜKEMMELLEŞTİRİR Mİ? kapıyı açık unutursunuz. Ama onun yerine, "Dışarı çıkarken
kapıyı kapatacağımı hatırlayacağım" derseniz, bilinçaltına
Pratik mükemmelleştirir atasözü o kadar çok tekrarlan­ yapıcı bir emir vermiş olursunuz.
mıştır ki insanlar ona inanmaya başlamışlardır. Pratik, eğer Bu yapıcı yaklaşım her alanda uygulanmalıdır. "Sabah
alışkanlık kalıbı bir başlangıç yapmak için mükemmelse, zamanında uyanamayacağım" derseniz öyle olur. Koyduğu­
mükemmelleştirir. Bilinçaltı hassas ve dikkatlidir. Hareket­ nuz kuralın harfiyen uygulandığını kanıtlamak için saatin
leri devamlı kılmayı sever. Her golfçü bilir ki uzun süre kötü alarmına rağmen uyumaya devam edersiniz. Bilinçaltı, has­
golf vuruşu çalışan kişi sonunda kötü bir golfçü olur. Golfçü- sasiyetle size hizmet ettiğine inanır. F a k a t , "Sabah tam altı­
ler bu yüzden ders alıp yeniden başlayarak doğru vuruş yap­ da uyanacağım" derseniz tam vaktinde sizi kaldırır, içinizde
mayı öğrenmeye çalışırlar. Pratik her zaman mükemmelleş- her zaman doğru olan bir saat vardır. Elektrikli saat güç ye­
tirmez, ama otomatikleştirir. Büyük bir piyanist olmak için tersizliği yüzünden durabilir, ama içinizdeki saat tam altıda
önce piyanoyu doğru çalmayı öğrenmelisiniz. Yalnızca o za­ kaldırır sizi. Bana inanmıyorsanız deneyin.
man pratik yararlı olur.
Bir alışkanlığı uzun süre uygularsanız, daha sonra ya­ YENİ BİR ZİNCİRLEME REAKSİYON OLUŞTURUN
şamak istemediğiniz bir şey de olsa aklınıza kazınır. Kendi-
ni-yönetme yoluyla her alışkanlığınızı değiştirebilirsiniz. Bi­ Sigara içmek oral bir t a t m i n d i r . Bedeni beslemez veya
linç hâlâ kral. Hâlâ hakimiyet sağlayabilirsiniz. Alışkanlık aklı geliştirmez. Kendimizi iyi hissetmek için sigara içeriz,
sizi t a m a m e n kontrolüne almış görünebilir, ama bilinç dal­ insan, bebeğin sakinleşmek için emzik emdiği gibi sigarayı
gayı tersine çevirebilir. Düşüncelerimizi kontrol etmediğimiz çeker. Bu bir ilgi talebidir; hayatı ifade etme, sevgiyi alma;
sürece onların bizi kontrol edeceği doğrudur. Kendini-yönet- bebeğin içgüdüsel olarak beslenmek, meme emmek için ağzı­
me yoluyla düşüncelerimizi ve dolayısıyla alışkanlık kalıpla­ nı hareket ettirmesi gibi hayat tarafından beslenme arzusu­
rımızı değiştirebiliriz. dur. Bazen bunu anlamak bile sigara içme arzusunu yok ede­
bilir. F a k a t , kişi zincirleme reaksiyona aşağı yukarı bağlan­
BİLİNÇALTI OLUMLU EMİRLERE KARŞILIK VERİR mış durumdaysa bu kalıbı kırması gerekir. Sigara içme fikri­
ne yeni bir tepki geliştirerek işe başlayın. Biri size sigara
t u t t u ğ u n d a dayanın. Sakin, ama kararlı bir şekilde "Hayır,
Bilinçaltı her zaman olumlu emirlere karşılık verecek­ sigara içmiyorum" deyin kendi kendinize. Karar vermenize
tir. Tersi yaklaşımları anlamaz. Bir şeyi yapmayacağınızı gerek kalmayıncaya dek tekrarlayın ve aklınıza kazıyın bu­
söylerseniz, sonunda yapmak istemediğiniz şeyi yaptığınızı nu.

görürsünüz. Bilinçaltı olumsuz emirleri anlamaz. "Dışarı çı- Şimdi, motor karşılıkla ilgilenebiliriz. Sigara yakma
188 d ü r t ü s ü n ü hissettiğiniz a n d a , paketi çıkarmak, sigarayı

189
almak, t ü t ü n ü dökmek, yakmak, ilk nefes vs. sırası yerine
kendiniz için yeni bir sıra düzenleyin. Çokları bu basamağı,
tercihen ayrı ayrı sarılmış n a n e şekeri paketi taşıyarak aşı­
yorlar. Bir t a n e alın, yavaşça açın ve ağzınıza a t ı n . Kilo al­
maktan korkmayın, yakında o kadar tez canlı olacaksınız ki 18
kilonuz kendini ayarlayacaktır. Tavsiye edebileceğim başka
bir yol da kaleminizi ve bu amaçla bulduğunuz bir kartı dik­
katle çıkarıp şunu yazmanız: "Sigara içmeyi seçmiyorum" UYKUSUZLUK HASTALIĞINI
veya "Artık sigara içmiyorum; bu alışkanlıktan kurtuldum."
YENEBİLİRSİNİZ!
Bu yeni düşünce bilinçaltınıza kazınıp sigara içme fikri ya­
bancı gelinceye kadar kaç küçük kart harcadığınızı sayın.
Bundan sonra kartlara ihtiyacınız olmayacak, çünkü özgür­
lüğünüzü kazanmış olacaksınız. Uykusuzluk hastalığı hayali bir tehlikedir.
D R . JOSEPHINE A. J A C K S O N
KONTROLÜ SAĞLAMA MESELESİ
Gece boyunca dönüp durup boş yere uykunuzun gelme­
sini mi bekliyorsunuz? Yoksa, benim gibi başını yastığa ko­
Bu talimatların sadece sigarayı bırakmak isteyenler
yar koymaz uykuya dalan şanslı insanlardan mısınız?
için olduğunu u n u t m a y ı n . Ruhsal gelişme, her seviyede açıl­
mayı, ruhsal seviyede ilhamı, doğru düşünce için yol gösteri­ Yalnızca Amerika'da bir yılda satılan uyku haplarının
sayısını göz ö n ü n e alırsak birinci gruptaki insanlar ikinci
ciliği, fiziksel seviyede doğru yaşamayı beraberinde getirir.
gruptakilerden çok daha fazla olmalı, insanlarla uyku arası­
Ruhsal yolda olanlar er ya da geç sigaranın kendilerini terk
na giren birkaç şeyi gözden geçirelim.
edeceğini görürler. Sigara ya da başka bir alışkanlığı defet­
meyi gerçekten istiyorsanız, bir daha geri dönmemek üzere,
birkaç günde t a m a m e n kurtulursunuz. ŞU H A Y A L İ TEHLİKE - UYKUSUZLUK HASTALIĞI
(İNSOMNİYA)

KENDİNİ-YÖNETME
"Uyumak ya da uyuyamamak! işte bütün mesele bu. în-
\ somniyah insan için dünyada b u n d a n d a h a önemli bir şey
Sigarayı bırakmayı seçiyorum. Özgürlüğü seçiyorum. yoktur. Günleri, yatakta oradan oraya dönerek geçen geceler­
Sigara içmiyorum. Birisi sigara t u t t u ğ u n d a , otoriter bir ses­ i izlemekte olan yorgun, usandırıcı gün için duyulan h u m -
le, "Hayır, teşekkür ederim, kullanmıyorum" diyorum. H e r mali endişe arasındaki fasıladan ibarettir. Aklı, insomniya-
sigara isteği duyduğumda ve sigarayı elime aldığımda, onu nın yıkıcı etkileriyle ilgili fikirlerle dolar; tepeden aşağı doğ­
parça parça ediyor ve çöp sepetine atıyorum. Özgürüm. ru mezara veya tımarhaneye hızla ilerlediğini hayal eder" di-

190 191
D r . Jackson bu düşünceleri, binicisinin rehberliğine
ye yazmış D r . Josephine Jackson.
gerek duymadan bir daire içinde koşturan bir a t a benzetiyor.
D r . Jackson meslek hayatı boyunca, acı çeken birçok in­
sanı tedavi etmiş. "Acı çeken" nitelemesini insomniya için
bile bile kullanıyorum, insomniya korkusunun, zorunlu uya­ "Kişiyi yoran insomniya değil, insomniyayla ilgili duygudur.
nıklıkla kasti uyanıklık (insomniya) arasındaki farkı bilme­ Sürekli yorgunluk hisseden insanlar, uyku eksikliğinden değil, endi­
meye dayandığını keşfeden D r . Jackson'a göre insomniya bir şeden dolayı acı çekiyorlar; yatakta dönüp durmaktan yorgun dü­
alışkanlık. Bu alışkanlığı k a z a n a n kişi neredeyse süresiz ola­ şüyorlar. Sürekli olarak 'Neden uyuyamıyorum? Yarın kendimi ne
rak zarar görmeden uyanık kalabilir diyor D r . Jackson. kadar kötü hissedeceğim! Ne gece! Ne gece!' diye endişelenmek
yoruyor bu insanları."
Sinirlerimizi Yenmek adlı kitabında hayatlarını h e m e n
hemen hiç u y u m a d a n geçiren birçok insandan bahsediyor,
însomniyalı insanların da uzun yıllar yaşayabildiklerini, UYKUYLA İLGİLİ HURAFELER
çünkü insomniyanın bir alışkanlıktan ibaret olduğunu kanıt­
lıyor. Uyanık kalmak için bir çaba harcanmadığından, in- Uykuyla ilgili çalışmalarıyla ü n l ü D r . Julius Segal, İn-
somniya esnasında beyin hücreleri uyarılmıyor, rahatsız somniya adlı kitabında uykuyla ilgili bazı ilginç hurafeleri sı­
edilmiyor, böylece de yatakta dönüp endişelenme durumları ralıyor:
dışında enerji harcanmıyor. "Beden sakin t u t u l u r ve hislere
hakim olunursa, yorgunluk ürünleri temizlenip rezervler ko
Bilim adamları uykuyla ilgili çalışmaları sırasında insomniya
laylıkla doldurulabiliyor."
hakkında bir sürü hurafeyle karşılaşmışlar. Bunlar bir araya gelmiş
D r . Jackson, insomniyaya "daireler içinde düşünmek" ve ortadan kaldırılmayı, yok edilmeyi hak eden gizli bir mitoloji
diyor ve devam ediyor: çıkmış ortaya.

Örneğin çokları Tanrı tarafından koyulan bir "sekiz saat ya­


Alışkanlık en az enerjiyle, en az yorgunluk duyularak yapılan sası" olduğuna, homo sapienlerin her gece sekiz saati zevkli bir uy­
otomatik bilinçaltı davranıştır. Kalp ve diyafram kaslarının hayatı­ kuyla geçirmeleri gerektiğine inanıyorlar.
mızın başından sonuna kadar kolaylıkla çalışmalarına devam etti­
İnsanlar uykusuz geceleri havadaki değişikliklere, evdeki bir
ğinden bahsetmiştik Bilinçaltına yerleştirilen herhangi bir şey, he­
kediye, görünen ve görünmeyen garip olaylara, açık unutulmuş bir
men hemen sınırsız olarak yorulmadan muhafaza edilir ve kronik dolap kapağına ya da sadece bir rahatsız duruma, keyifsizliğe
bir insomniğin düşünceleri de bilinçaltının bu çeşit aktivitesine ait- bağlıyorlar.
tir.Tersi tüm iddialara rağmen bu insanın bilinci aslında uyanık de­
ğildir. Gece neler olduğu sorulsa, duyulabilecek seslerin çoğundan
habersiz olduğu görülür. Beyninde dolaşan düşünceler yeni, yapı­ G ü n ü m ü z ü n en tehlikeli uyku harafelerinden birinin,
c ı , enerji tüketen düşünceler değil, günler haftalardır dönüp dola­ insomniyanın bir h a p yutarak tedavi edilebileceğine inan­
şan aynı eski düşüncelerdir. mak olduğunu söylüyor. D r . Segal. Bunu kimyasal savaşın
tehlikeli bir yolu olarak nitelendiriyor. İlaç endüstrisinin bir

192 193
araştırması bu h ü c u m u n ilaç sektöründeki yerini gösteriyor. G ü c ü n , hapın kendisinde değil, hapa duyulan inançta oldu­
Yalnızca Amerikalılar yılda üç yüz milyon dolar harcıyorlar ğu ortadaydı. Bu, uyuşturucu hap alışkanlığından sonra alı­
sakinleştirici ilaçlara. nan uyku ilaçlarinin neden uyku getirmediğini açıklıyor.

G Ü Ç İLACIN KENDİSİNDE Mİ, YOKSA İLACA DUYULAN İNSOMNİYA İÇİN YENİ BİR TEDAVİ
İNANÇTA MI?
II. Dünya Savaşı'nda bir destroyerde görev yapan bir
tyi bir uyku çekmeden artık yaşayamayacak hale gelen teğmen bana şu hikâyeyi a n l a t t ı : Her sabah 2.30'da uyanıyor
bir kadın arkadaşımın hikâyesini hatırladım. Bir akşam zi­ ve bir daha uyuyamıyordu. Neyse ki ara sıra doktor oluyordu
yaretine gittiği bir arkadaşıyla konuşuyorlardı. Laf döndü gemide. Genç subay, uyku hapları vereceğini düşünerek dok­
dolaştı ve onun problemine, o korkunç umacı insomniyaya tora gitti. Doktror sözlerinin bitmesini bekledi ve "işte emir­
geldi. ler" dedi, "îki buçukta uyandığında giyin, mutfağa gidip ken­
"Uyumak için yatakta dönüp duracağım bir geceye da­ dine bir fincan kahve al, sonra da köprüye git ve görev için
rapor ver. Gecenin kalan saatlerini görevde geçir. Normal
ha dayananam artık!" diyordu eve gitmek üzere mantosunu
günlük görevlerine de devam et."
giyerken.
Arkadaşı yardımcı olmak amacıyla odadan çıktı ve bü­ Teğmen çok şaşırdı. F a k a t , doktorun rütbesi daha bü­
yüktü ve emirleri kabul etmekten başka yapacak bir şeyi
yük bir kapsül ve bir bardak suyla geri döndü. "Sana gere­
yoktu. Ertesi sabah iki buçukta uyandığında kalkıp giyindi
ken şey var bende" dedi, "ama doğruca eve gitmelisin, yolda
ve kendisine söylenenleri yaptı. Ertesi gün kontrol için dok­
durma, yoksa direksiyonda uyuya kalırsın."
tora gittiğinde yine aynı emirler verildi. Ertesi sabah iki bu­
Ah, çare bulunmuştu. Hapı yuttu ve doğruca eve gidip
çukta uyandığında çabucak gözlerini kapadı ve tekrar uyku­
iyi bir uyku çekmek üzere hazırlanmaya başladı. Eve vardı­
ya daldı. Bu insomniyanın sonuydu!
ğında neredeyse soyunmadan uykuya dalacaktı. Yatağa
uzandı ve on saatten fazla uyudu."
NASIL UYUNUR
Ertesi sabah arkadaşını aradı ve böylesine güzel bir
uyku uyumasını sağlayan o hapları nreeden bulabileceğini
sordu. Dr. Jackson uyumayı öğrenmenin en iyi yolunun insa­
Arkadaşı bir kahkaha attı ve "Gerçekten uyumana yar­ nın kafasına uyuyup uyuyamayacağını takmaması olduğunu
buldu. Bunu yapmanın en iyi yolu da her gece saatlerce uyu­
dımcı oldu mu?" diye sordu.
mak zorunda olunduğunu düşünmekten vazgeçmek. Kafala­
" N e d e n , evet, o kadar komik olan ne?"
rını sakin, bedenlerini gevşemiş halde tutarlarsa uyumadan
"Sana verdiğim hap Bl vitamininden başka bir şey de­ da uyuyarak olduğu kadar dinlenebileceklerini hastalarına
ğildi" diye yanıtladı arkadaşı. kanıtladı.
Arkadaşım d u r u m u anladı ve o da gülmeye başladı.
194 195
"Uykuyu aramayın; peşine düşerseniz bir güvercin gibi
uçar gider" derler. ceğine dair garanti veriyorum; gerçekten insomniyadan yor­
Herhangi bir şeye dikkati yöneltmenin zihni uyanık gun düştüyseniz ve dünyada hiçbir şeyin sizi uyanık kalmak­
t u t t u ğ u b u l u n m u ş ; çoğu zaman uyku için de geçerli bu. t n - tan kurtaramayacağını kanıtlamaya çalışmıyorsanız tabii!
somniyaklar uyuyup uyuyamadıklarını görmek için uyanır­ 1. Uyumak için yatağa girin. Uyumayı bekleyin. Yatak
lar genellikle! Ama bu, kendimizi aldatmaktan ibaret olan için yaptığınız t ü m hazırlıkların uykuya yönelik olmasını
bir mesele değil. U y k u n u n m u t l a k a gerekli olmadığına, be­ sağlayın. Adrenalinizi yükseltecek uyarıcı k i t a p l a r d a n , de­
denimizin uyumadan da ihtiyacı olan dinlenmeyi sağlayabi­ dektif hikâyelerinden veya politik t a r t ı ş m a l a r d a n sakının.
leceğine ikna olursak bizi uyumaktan alıkoyan endişenin Uyku vakti savaş vakti değildir. Aklınızı yarının büyük pro­
hakkından gelebiliriz. O z a m a n insomniya önemini yitirir ve jesiyle ilgili her şeyden arındırın.
bir süre sonra kaybolur gider.
Büyük Öğretmen'in dediği gibi, Yarın için bir şey dü­
şünmeyin, çünkü, yarın kendi düşüncelerini beraberinde geti­
G E Ç SAATTE Y A Y I N L A N A N ŞOVLARI İZLEMEYİ T E R C İ H rir. O n u n yerine, rahatlatacak şeyler d ü ş ü n ü n . Ben sık sık
ETMEDİĞİNİZDEN EMİN MİSİNİZ? Henry Van Dyke'ın şu küçük şiirini kullanırım r a h a t l a m a k
için:
Ailede herkes tarafından çok sevilen bir akrabam in-
somniyaya yakalandı. Gecede bir, en fazla iki saat uyuduğu­
TÜM YÜKLERİNİZDEN KURTULUN
nu iddia ediyordu. U z u n yıllar yaşadığı ve bir gece akşam ye­
meğinden sonra sandalyesinde uyurken öldüğü için, insom-
niyanın insanların düşündüğü kadar tehlikeli olmadığının Uyumadan önce, tüm sorunları
canlı deliliydi. Bu kadın aslında gece yaptığı işleri uykuya Bir yana bırak.
tercih ediyordu. Gece geç saatlere kadar televizyon seyret­ Elbiselerini çıkarırken
mekten zevk alıyordu. G ü n boyunca akıl almayacak kadar Endişe ve dertlerden de kurtul.
çok kahve içiyor, gece de sigara içmek için sık sık kalkıyor­ Sıkıntı ve üzüntünü
d u . Çektiği güçlüklerden bahsettiği zaman görevimizi yerine
Duanın sessiz kollarına bırak.
getirip onu teselli ediyorduk, a m a gecelerini bu şekilde geçir­
meyi kendisinin seçtiğini biliyorduk. Tanrım, nasıl yaşadığımı biliyorsun,
Tüm kusurlarımı bağışla

SAĞLAM, RAHAT BİR UYKUNUN TADINI ÇIKARMAK Yapmaya çalıştığım tüm iyilikleri
İSTEYENLER İ Ç İ N BİRKAÇ KURAL Güçlendir, takdis et ve gerçekleşmesine yardım et.
Tüm sevdiklerimi koru,
Uykudan yana sorununuz mu var? îşte size sağlam, Ben senin kollarında uykuya dalarken.

r a h a t bir uyku sağlayacak birkaç kural. Uygularsanız işleye-


2. U y u m a d a n önce geçmiş t ü m hatalarınızı ve başarisız-
196
197
lıklarinizı u n u t u n . G ü n ü n hatalarını ve acılarını yatakta dü­ olduğunu görünce şaşıracaksınız. Kısa zamanda hoşnutlu­
şünen insan uyuyamaz. Bunu yapma eğilimindeyseniz biten ğun sıcaklığını hissedecek ve uykuya dalacaksınız.
günle uzlaşmaya çalışın. G ü n ü n ü z ü gözden geçirin ve sizi in­ 5. Kendiliğinden akan bu büyük Hayat'ın bize kuvvet ve
cittiğini düşündüğünüz herkesi bağışlayın. Ne kadar aptal u m u t verdiğini bilerek yatıp uyuyabiliriz. Hayat, biz uyur­
olduğunuzu düşünürseniz d ü ş ü n ü n , yaptığınız tüm hatalar ken bile kalbimizin atmasını sağlar, sindirimimizle ilgilenir,
için kendinizi de bağışlayın. Biriyle sert konuşup sonra da kan dolaşımını sağlar ve bedenin kalan tüm harika işlerini
kendinizi mi suçladınız? Uyarınızın onu düşünmeye sevket- yürütür. Biz uyurken yeni beden hücreleri oluşturur, eskile­
mek açısından gerekli olmadığını nereden bilebilirsiniz ki? rini a t a r . Biz, tüm bu harika süreci tabii karşılarız. Bilinçal­
Geçen gün ne getirmiş olursa olsun rahat bırakın. O an ya­ tının ilgisi ve yardımları için teşekkür etmeyi hiç düşünme­
pabileceğinizin en iyisini yaptınız. Şimdi her şey bitti. Yarın yiz. Sonsuzluğa işlerimizle ilgilenmesi için de güvenemez
yeni bir gün olacak. Sıkıntı ve üzüntüleri bir yana bırakın. miyiz? Biz uyurken, işler bizim için yapılır. Birçok insan
Hayat size karşı değil. Bırakın gitsin. Hayatınızı ve her şeyi­ yarın yiyeceğimiz şeyleri üretip hazırlıyor. Diğerleri kahvaltı
nizi, her şeyin üstesinden gelmeyi bilen Güce teslim edin. masamızda okuyacağımız gazeteyi düzenleyip basıyorlar.
3. Hiçbir zaman uyuyamamaktan korkmayın. Yatakta Doğal kabul ettiğimiz o kadar çok şey var ki. Bir düşünün,
sessizce yatarak geçirilen saatler de uyku kadar iyi gelecek­ aklımıza ektiğimiz tüm düşünce t o h u m l a n biz uyurken geliş-
tir. mekteler. Bırakın devam etsin ve Tanrı size göz kulak olsun,
Sabah üçte plân yapanlardan biri olduğunuzu varsayın. İçinizdeki Kusursuz Güce güvenin; az sonra uykuya dalacak­
Geceleri uyanıp plân yapmayı özellikle seçmektesiniz. Ger­ sınız.
çekten de gün boyunca düşüncelerinizle başbaşa kalabilece­
ğiniz tek zaman buymuş gibi görünüyor. Başucunuzda bir RAHAT UYKU, KENDİNİ - YÖNETMEYLE SAĞLANIR
kalemle defteri hazır t u t u n , fikirlerinizi ve plânlarınızı oraya
yazın; o zaman bunlardan kurtulup rahatça uykuya dalabile-
Aklın kendini yönetme gücü sayesinde, sonuç olarak bi­
ceğinizi göreceksiniz. Bu uyku saatlerini yitirmek size zarar
linçaltının uyku fonksiyonuyla ilgilenmesini sağlayan emir­
vermez. Bedeniniz bu açığı gelecek uyku diliminizde telafi
leri zihninize verebilirsiniz. Bir daha uyanık olarak yatakta
eder.
yattığınızda kendi kendinize şunları söyleyin. "Şimdi uyuya­
4. Koyun yerine size sunulan nimetleri sayın. Uyku, cağım. Tüm bedenim gevşemiş d u r u m d a . Aklım dingin. Ben
eğer halinizden hoşnutsanız gelir. Endişe, ü z ü n t ü gibi duy­ huzurluyum. Şimdi uykuya hazırım saat uyuyaca­
gular ne kadar özenle kendimizden gizlersek gizleyelim, bizi ğım. Dinlenmiş ve canlı bir şekilde saat 'de uyanaca­
uyanık t u t a r l a r . Sahip olmadıklarınızla mücadele etmek ye­ ğım.
rine, hayatınızdaki güzel şeylerin listesini yapmayı deneyin.
D u r u m ne kadar kasvetli olursa olsun her zaman şükredile­
cek bir şey vardır. Hiçbir şey göründüğü kadar korkunç de­
ğildir. Bir deneyin. Artılar hanesinde ne kadar çok şeyiniz

198 199
KENDİNİ-YÖNETME
Uyanık kalmaktan korkmuyorum; uykumu getirmek zo­
runda değilim.
Geçmişle ilgili pişmanlığım, gelecek için endişem yok. 19
Tüm kavgacı düşüncelerden arınıyorum.
Kendimi ve başkalarını geçmiş hatalar yüzünden bağış­
lıyorum. C E S A R E T S İ Z L İ Ğ İ N ÇARESİ
Kafam rahat; ben huzurla doluyum.

Güvenle yatıyorum ve uykunun gelmesine izin veriyo­


Huzur icinde ellerimi kavuşturuyor ve bekliyorum,
rum.
Rüzgâra, gelgite ya da denize aldırmıyorum;
Artık zamana ya da kadere isyan etmiyorum,
Bana ait olan bana gelecek çünkü.
J O H N BURROUGHS

H e p i m i z a r a sıra c e s a r e t i m i z i y i t i r i r i z . H a y a t ı n g e r e k l i
bir p a r ç a s ı o l m a m a s ı n a r a ğ m e n k i m s e o n a k a r ş ı bağışıklı d e ­
ğildir, i n s a n y a r g ı s ı n a g ü v e n e bağlı o l d u ğ u için n e d e n l e r i ç e ­
şitlidir, i n s a n yargısı o l m a d a n c e s a r e t s i z l i k o l a m a z .
C e s a r e t s i z l i k k e l i m e s i n i n a n l a m ı n ı d ü ş ü n m e k bile c e s a ­
r e t kirici, ingilizce'de c e s a r e t a n l a m ı n a gelen " c o u r a g e " k e l i ­
m e s i F r a n s ı z kökenli o l u p , "kalbe a i t " d e m e k o l a n c o u r + a g e
kelimelerinin birleşimidir, ingilizce'de "discourage", cesareti­
n i k ı r m a k , cesareti a z a l t m a k , güvenden m a h r u m e t m e k , a n ­
l a m ı n a gelir. B a ş a r ı s ı z l ı k , d e p r e s y o n , k e d e r , h ü z ü n , e n d i ş e ,
m e l a n k o l i veya kasvet gibi k a ç ı n m a y a çalıştığımız o l u m s u z
kelimelerden biridir - bir cesaretsizlik duygusu içerir.

D Ü Ş KIRIKLIĞI NASIL KARŞILANMALI

D ü ş kırıklığıyla c e s a r e t i n k ı r ı l m a s ı a r a s ı n d a b i r a y r ı m

200 201
yapılmalıdır. Düş kırıklığı gerektiği gibi karşılanırsa, cesa­ idrak düzeylerine göre farkına vardıkları kusursuz bir plân
retsizliğe dönüşmek zorunda değildir. İnsanlar veya olaylar­ vardır. Gerçeklesmeyen bir iş için büyük ümit ve beklentileri
la ilgili beklentilerimiz veya ümitlerimiz gerçekleşmezse, olan bir iş adami. dikkatini derhal başka bir işe yöneltmeli­
düş kırıklığına uğradığımızı söyleriz. Eskisinin yerini alması dir. Ford Motor Şirketi Edsel'de 265 milyon dolar kaybetti.
için yeni bir ümit veya beklenti yaratılırsa düş kırıklığı nöt- Kim hatırlıyor simdi bu zararı? Başarısızlıklarla yaşamak
ralize edilebilir. yalnızca basarisizlik getirir. Düş kırıklığı geçici bir şeydir.
Her zaman iyi için dua etmek iyiyi getirir. İyiliği seven­ Önemli olan kisinin onu nasıl karşıladığıdır. Kişi, başarısızlı­
ler için her şey el ele verir ve iyiyi sunar. (Romans 8:28). ğın veya yıkılmış beklentilerin cesaretini yitirmesine yol aç­
Dürtülerimiz dürüstse, dikkatimiz içimizdeki kusursuz masına izin verdiği, cesaretini kaybetmeye başladığı zaman
Güce yöneltilmişse, hayatımızdaki tüm değişikliklerin iyi tehlikeli bölgededir
yönde olmasını bekleyebiliriz. Cesaretini yitiren insan yalnız olmadığını, herkesin şu
Oğlu üniversiteye gitmemeye karar verdiği için düş kı­ ya da bu şekilde düş kırıklığına uğradığını anlamalıdır. İnsa­
rıklığına uğrayan bir baba d ü ş ü n ü n . Baba oğlunun, kendisi­ noğlu, her zaman kendisi için en iyi olanı bulamaz, insanla­
nin sahip olamadığı fırsatlara sahip olabilmesi için büyük rın çok büyük ümit ve beklentilere kapılma eğilimleri vardır;
plânlar yapmış, özverilerde bulunmuştu. Ama şimdi tüm o yüzden de düş kırıklığı sık rastlanan bir sonuçtur. Büyük
umutları bir anda yıkılmıştı. Oysa babanın cesaretinin kırıl­ beklentiler, gerilememize neden olurlar; bu yüzden de varlı­
ması gerekmiyordu. İçinde bulunduğu d u r u m u n iyi yönlerini ğının farkında olmadığımız iç kaynaklarımızı kullanamayız.
görmeye çalışmalı, yargı ve suçlamadan kaçınmalıydı. Böyle
bir karari verebilmenin oğlu açısından büyük bir cesaret ge­ ANLIK BÎR DÜŞÜŞ BÜYÜK BİR NİMET OLABİLİR
rektirdiğini, onun için de zor olabileceğini ve herkesin kendi
hayatını doğru bildiği şekilde yaşaması gerektiğini anlama­ Ara sıra, kısa bir süre için düşüş gösterebiliriz. Bu dü­
lıydı. Üniversite eğitiminin olmaması, başarısızlığa mahkûm şüş devreleri doğaldır. Bunlara korkuyla bakılmamalı, yeni­
olmak anlamına gelmez. Üniversitenin kapalı yaşamı yerine lik için yükselme ve daha büyük başarılara hazırlanma za­
hayatla yüz yüze gelerek, güçlüklerini yaşayarak başarılı manı olarak görülmelidirler. Sessiz çalışma ve meditasyon
olanların sayısı az değildir. Belki oğul daha sonra bu eğitim­ gereklidir. Bunlar üretken zamanlardır. Aslında, gerçek iş
den geçmeyi isteyebilir ve o zaman kendisi için daha büyük sessizlikte yapılır ve evde t a m a m e n hareketsiz geçirilen bir
çaba göstermeye hevesli olabilir. Ne olursa olsun, insanın gün ihtiyaç duyduğumuz ilhamın bize verileceği gün olabilir.
diğer bir insan için beslediği ümit ve beklentilerin, karşısın­ Genellikle bu, İç Rehberimiz'in sesini duymak için yeterince
daki insanın ümit ve beklentileriyle uyuşması gerekir. Baba, sessiz olduğumuz tek zamandır.
oğlunun da içinde var olan ve onun vasıtasıyla işleyen ilahi
Düşüşlerimizin cesaretimizi kırmasına izin vermeyelim,
Zekâ'nın, ona doğru yolu bulması için yol göstereceğini ve
insan sürekli bir başarı grafiği çizmek için yaratılmamıştır.
yönlendireceğini bilmelidir. Her insan Öz'ün eşsiz bir birey-
Hayat iniş çıkışlarla doludur. Bir vaizin Ecclesiates'de söyle­
selleşmesidir ve herkes için Tek Bilinç'te, insanların kendi diği gibi:

202 203
mıyordu; adamları sinek gibi kaçışıyorlardı; kalanlar bakım­
Her şeyin mevsimi, her amacın bir zamanı vardır. sız, aç, üşümüş ve sefildiler. Göremediği veya dokunamadığı
Doğma zamanı, ölme zamanı, ekme zamanı ve ektiğini Bir Şey'e güvenmek zorundaydı. Görerek değil inançla yürü­
biçme zamanı. yoruz demiş Aziz Paul.
Tanrı her şeyi zamanında güzel olacak şekilde yarattı."
Ecclesiastes 3:1, 2, 11 HİÇBİR ŞEY BİZE KARŞI DEĞİL

SESSİZ GÜVENDE GÜCÜMÜZÜ BULURUZ Dün bir adam ofisimde bana, yitirdiği cesaretini nasıl
kazandığını anlatıyordu. Bir yıl önce her şeyin gerçekten ka­
ranlık göründüğünü söylüyordu. Hayatındaki herkesin ken­
Sessizlik ve meditasyon yoluyla kazandığımız güç göste­
disini her bakımdan suistimal ettiğini, hep kullanılmış oldu­
riyor ki tempoyu düşürmemiz ve rahatlamaya zaman ayır­
ğunu düşünüyordu. Görünüşe göre cesaretini yitirmekte
mamız çok önemli.
haklıydı. Görünüşe değil doğru yargıya göre yargıda bulunun
İ n s a n a verilen ilk derslerden biri, haftada bir günü din­ demiş İsa. Adam sebatla bu öğüdü uyguladı.
lenmeye ve hayatın en yüksek değerlerine yönelmeye ayır­
Görünüşe göre, hiç parası yoktu, ama parası yokmuş
ması gerektiğidir. Bu gün, sadece Tanri'ya ibadete ayrılan
gibi görünmesinin bile kendisine karşı olmadığı gerçeğini be­
bir gün değil aynı zamanda, haftanın yedi gününü işe veya
nimsediğini söyledi bana. Şunu düşündü h e p : Hiçbir şey
bir şeyler kazanmaya harcamak zorunda olmadığımız için bana karşı değil - parasızlık bile bana karşı değil. İ n a n a n a
Tanri'ya güvendiğimizi gösterdiğimiz bir gündür. Hristiyan- kadar tekrarladı, "Tanrı her şeydir ve her yerdedir. Yalnızca
ların Pazar günü, Müslümanların Cuma günü, Yahudilerin Tanrı var. Bu yüzden, Tanrı eğer benim içinse, kim bana
Cumartesi günü, "İşten uzak kalıp dinlenmek" demektir. karşı olabilir?"
Olayların akışına bıraktığımız ve Tann'ya açıldığımız za­
Bugün her şeyin, iyiliği sevenlerin iyiliği için el ele ver­
mandır bu.
diğini kendisine kanıtlamış d u r u m d a ve tüm bildiği, hiçbir
şeyin kendisine karşı olmadığı. Doğru dürtülere sahip olarak
Tanrı 'ya dönerek ve dinlenerek korunacaksınız; sessizlik ve bu düşüncelere inançla sarılarak başarılı bir iş kurdu.
ve güvende güç bulacaksınız. Maddi kapitalini kaybedince kendisine doğru arkadaşlar se­
Isaiah 30:15 çerek ve ihtiyaç duyulanlarla birleşerek ruhsal kaynaklannı
devreye soktu ve imkânsız gibi görüneni başardı. Bir yıl
Cesaretsizlik, insanlar, olaylar ve şartlarla ilgili duygu- sonra karşımda otururken tekrarladı: "Tanrı benim içinse,
kim bana karşı olabilir?"
larimızdan kaynaklanır. Bir çeşit engellenme, kuşatılma
duygusudur bu. Rüyalarımız ve t u t k u l a n m ı z ı n yok olur gibi "Neden, hayatımızın her alanında hepimizin başına ge­
lir bu?" diye düşündüm. Her hastalık, eksiklik ve uyumsuz­
görünmeye başladığı anda ortaya çıkan bir beyhudelik duy­
luk inancı, hayatın bir yerinde bir şeyin bize karşı olduğu
gusudur. Washington bu duyguları, o soğuk ve umutsuz
kışta Forge Vadisi'nde hissetti. Kongreden hiçbir destek ala- 205
204
duygusudur. Hayatta hiçbir şey bize karşı değil, bu yüzden bir ay ya da bir yil sonnrayı düşünerek ileri baktığımızda ha­
cesaretsizliğe yer yok hayatımızda. yatımızın ne sekil alacaginı her zaman göremeyiz. On yıl
sonra ne yapıyor. olacagimızı düşünürken, bu değişen dünya­
CESARETSİZLİĞE KUSURSUZ ÇARE da neler olacagini bilme şansımız bile yok. Ama, bir şeyi
kesin olarak biliyoruz İçimizde bizi asla terk etmeyecek
Cesaretinizi yitirdiğinizi hissettiğiniz a n , oturun ve veya yüzüstü bırakmayacak Tanrı'nın Bilgeliği, Gücü ve Sev­
önünüze bir parça kâğıt koyun. Özel bir probleminiz varsa gisi daima var olacak.
tüm ayrıntılarıyla kâğıdın bir yüzüne yazın. Sonra, öbür yü­
züne m ü m k ü n olan tüm çözümleri yazın. Aklınızı fikirlerin Bakın. ben her zaman sizinleyim. Sizden önce gidip eğri
gelmesi için açın. Aklınıza gelen çözüm imkânsız gibi görün­ yerleri düz yapacagim. Suları aşmaya çalışırken sizinle ola­
se de yazın. İmkânsız çözümün yanıt olabildiğini çok gör­
cağım; nehirler üzerinizden akmayacak: ateşte yürürken yan­
düm. Dikkat yanıtlar üzerinde yoğunlaştı mı, güç problem­
mayacaksınız, alevler sizi etkilemeyecek.
den uzaklaştırılır ve yanıtlar görünür.
Matthevv 28:20, Isaiah 45:2
Sonra, başka bir kâğıt alın ve hayatınızdaki cesaret ve­
rici her şeyi yazın -kazançlarınız, arkadaşlarınız, yetenekle­
riniz vs. Artık bitti deyinceye kadar yazın bunları kâğıda. HAYAT GEI.İSEN BİR SÜREÇTİR
Hayatınızdaki cesaret kırıcı şeylerin t ü m ü n ü de kâğıdın
öbür yüzüne yazın. Hepsini boşaltın. Bunu yaptıktan sonra, Ara sıra kendimizi rahatlıktan kriz dönemlerine kayar­
cesaret kırıcı şeyleri sıraladığınız taraftakileri birer birer ken buluruz: ama kim olduğumuzu ve neyle birlikte çalışma­
çizin ve "Bununla işim bitti! Hakkımdaki gerçek bu değil" mız gerektiğini bilirsek hiç fark etmez. Bu, sadece yolculu­
deyin. ğun bir parçası, yakında geçecek ve unutulacak küçük bir
Şimdi t ü m dikkatinizi hayatınızdaki cesaret verici şey­ ayrıntıdır yolumuzda.
lere yöğunlaştırın. Dikkatimizi verdiğimiz şeyler gelişir, Tüm düzen göz önüne alındığında, hayat gelişen bir sü­
büyür. Dikkatimizi iyiye, olumluya ve doğruya yöneltirsek reçtir, dünyadaki küçük bir deneyimle sınırlı değildir; sonsuz
yaşadıklarımız bunlar olur. bir deneyimin evrensel bir açılımıdır. H e r deneyimin kendisi­
ne ait bir anlamı, çıkarılacak bir dersi, kazanılacak bir gücü
HAYAT BİR SERÜVENDİR ya da biz yolumuza devam ederken değerliliğini kanıtlaya­
cak bir gelişimi vardır.

Bizler, hayat yolunda bilinenden bilinmeyene doğru


ilerleyen serüvencileriz. Bugün nerede olduğumuzu, hayat­ KENDİNİ-YÖNETME
taki yerimizi, d u r u m u m u z u , şu anki ilişkilerimizi biliyoruz.
Bugünkü hayatımızı bilebiliriz; fakat yarını, gelecek haftayı, Cesaretimi yitirmeyi reddediyorum.
206 207
Her duruma göğüs gerecek bilgelik tam içimde.
Doğru seçimler yapmak için yönetiliyor ve yönlendirili­
yorum.
İçimdeki Kusursuz Güç, ne yapacağımı ve nasıl yapaca­
20
ğımı biliyor.
Hiçbir şeyin onun için imkânsız olmadığı Güç içimde.
Yaptığım her şeyde içimdeki Kusursuz Güce güveniyo­
K E N D İ N İ İYİ YÖNETME,
rum.
SÜREKLİ H U Z U R D U R

Kendinizden başka hiçbir şey size huzur getirmez.


Prensiplerin zaferinden başka hiçbir şey size huzur getirmez.
RALPH WALDO E M E R S O N

İşin ö z ü n e indiğimiz z a m a n g ö r ü r ü z k i b u g ü n h e p i m i z i n
asıl amacı h u z u r d u r . Bazıları b u n u y e n i l e n m i ş sağlıkla b u l a ­
c a k l a r ı n ı d ü ş ü n ü r l e r ; bazıları m u t l u bir evliliğin b u h u z u r u
getireceğine i n a n ı r l a r ; b ü y ü k bir çoğunluk d a zenginliğin h u ­
z u r a k a v u ş m a k için en e m i n yol o l d u ğ u n a i n a n ı r . Çılgınca
d a h a büyük bir h u z u r p e ş i n d e o l a n l a r , u y u ş t u r u c u veya alkol
gibi geçici d e v a l a r d a n m e d e t u m a r l a r . B u n l a r d a n h i ç b i r i n i n
o erişilmez a m a c a - h u z u r a - u l a ş m a y a yeterli o l m a y a c a ğ ı n ı
a n l a m a k için ç e v r e m i z e b a k m a m ı z y a d a k ü ç ü k bir r u h s a l
a r a ş t ı r m a y a p m a m ı z yeterli.

İngilizce'deki " p e a c e " ( h u z u r , barış) kelimesi L a t i n c e ' d e


"uzlaşmaya varmak" d e m e k o l a n pacera s ö z c ü ğ ü n d e n gelir.
H u z u r içerisinde o l m a k , h a y a t l a t a m a n l a m ı y l a u z l a ş m a k d e ­
m e k t i r . H e r erkeğin v e k a d ı n ı n a m a c ı olan gerçek h u z u r bir
s ü k û n e t h a l i d i r ; r a h a t s ı z l ı k , e n d i ş e , sıkıntı v e h e y e c a n l a r d a n
sıyrılmaktır; hayat ve çevremizdekilerîe uyum içinde olmak­
t ı r . H e r k e s , bir b a ş k a s ı n a v e r m e d e n önce kendi iç huzurunu
bulmalıdır.
208 209
DİRENME ZİHİNSEL ZEHİRDİR Ondan önce. catisma icindedir ve bu onun hayattan ayrı ol­
ma hissine kapilmasina yol açar. Bugün bazı doktorlar tüm
H u z u r u n zıddı, çatışmadır -her şeye direnmekten kay­ hastalıkların stresten kaynaklandığını söylüyorlar. Stres,
naklanan iç çatışmadır; insanlara direnmektir, olaylara di­ ona döndüğümüzde bize sağlık, zenginlik ve bilgelikle ku­
renmektir, fikirlere direnmektir. Direnç, onu gösteren insa­ sursuz bir uyum saglamaya yetecek gücü ve isteği olan Ha­
nın hayatına karmaşa, kaos ve stres getirir. Bu yüzden, yat Prensibiyle uzlasmaktan kaçınmak demektir. Bir çare­
sürekli bir huzuru bulmak istiyorsak önce dirence bir çare sizlik duygusunun etkisiyle tek Güç olan Hayat Prensibi'ne
bulmalıyız. dönmemizi ve sonunda onunla uzlaşmamızı sağlayan her
Direnmek, zehirle oynadığını anlamayan insan aklına problemin sekil degistirmiş bir nimet olduğunu anlamak ol­
her zaman için çok mantıklı gelir. Aksine, uzlaşmanın şifa dukça kolay. isa Tanrim, benim değil senin isteğin yerine ge­
veren gücü her zaman için güçlüklerden kurtuluş yoludur. lecektir dediginde dünyanın üstesinden gelmiştir.
Direndiğimiz şeyden uzaklaşır ileriye bakarsak ve dikkati­
mizi uzlaşmanın yaratıcı gücü üzerinde yoğunlaştırırsak, bi­ HAYATLA UZLASMAK YARATICILIKTIR
ze ait olduğunu hiç hayal etmediğimiz yeni yaratıcılık kanal­
ları açılır. Uzlaşmanın bazı yönlerini gözden geçirelim. Haya'ti, emirlerimizi yapması için zorlamaktan vazgeçip
içimizdeki yaraticı Hayat Prensibi'yle uzlaşmaya başladığı­
HAYATLA UZLAŞMAK mız, bizimle yaşamasına izin verdiğimiz zaman yaratıcı bir
yaşam sürmenin yollarını bulacağız. Böyle bir hayat insana
doyum sağlayabilir ancak, insanın zihninde birlik ve bütün­
Yaratıcı olmak için hayatla uzlaşmak gerekir. Tarihe
lük hissi yaratan her şey, o insanda bir haz ve doyum duygu­
bakacak olursak, insanoğlunun en yaratıcı dönemlerinin,
su uyandırir Söz konusu olan bir iş düzenlemesi, bir resim
savaş ya da diğer krizler gibi büyük stres ve kargaşa anları­
yapmak, güze! bir müzik üretmek ve hatta bir fırın bisküvi
na denk geldiğini görürüz. Yüzeysel bakıldığında, bu bir çe­
pişirmek dahi olsa. bunlardan sağlanan doyum, o kişinin ha­
lişki gibi görülebilir. Fakat, insan olağanüstü bir durumla
yatla uzlaştığını, kendisinin hayata bir şeyler verdiğini, ha­
karşılaştığında, büyük bir ihtiyaçla yüz yüze geldiğinde uz­ yatın da kendisine bir şeyler verdiğini hissetmesine neden
laşmaya daha eğilimli oluyor. Belki de böyle zamanlarda ye­ olur. Hiçbir ayrılık hissi yoktur. Sonra, hayatının her bölü­
tersizliğini, ölümlü insanın yetersizliğini ve kendisinden da­ müne bir huzur hissi yansır.
ha büyük bir Güce ulaşması gerektiğini daha iyi anlıyor.
işini seven insan hayatla uzlaşıyor demektir. Yaratıcı
John Flavel adında bir adam 1690'da ilk uyarıyı yap­
olmayı, işi vasıtasıyla insanlara doyum verecek şekilde ken­
mış, "însanın ulaşabileceği uç noktaları, Tanrı'nın tanıdığı
disini ifade etmeyi sever. El işçisi olsun, bir tezgâhta çalışan
fırsatlar belirler. "O zamandan beri birçok kişi bu gerçeği
birisi olsun işinden tatmin olan işçi, işine sevgi katıyor de­
buldu ve ona sahip çıktı, insan en büyük ihtiyacıyla karşılaş­
mektir. Aziz Paul'un Sevgi, yasanın yerine getirilmesidir de­
tığında, içindeki büyük Güce dönüyor ve onunla uzlaşıyor.
mesinin nedeni budur. Sevgi yaratıcıdır, sevgi yapıcıdır,
210 211
sevgi saygıdeğerdir -yapılan şeye saygıyla dolu olmaktır. şartlara direnmeyiz anlamına gelir. Sürekli huzuru düşüne­
rek, çevremizde ne olursa olsun ilerleriz. İnsanın aklı, çekiş­
Sevgi, Tanri'nın Gücü'nü ortaya çıkarır; çünkü o, insanın ha­
me, çatışma, yüksek kademelerdeki yolsuzluklar, kötülük ve
yatında ifade edilen Tanrı'dır.
bozulma düşünceleriyle dolu olursa, o kişi bu düşünceleri
kendi hayatında, ilişkilerinde ve toplumun daha kapsamlı
TANRIYLA UZLAŞIN olan hayatında ifade edecektir. Düşünceleri; koşullara dire­
nerek harcayacağı enerjiyi koruyarak Tanri'nın huzuruna,
Bu Tanrı'yla, bizim ve tüm hayatın içindeki Sonsuz 1yi- adalet ve doğru davranışa yönelirse huzur ve barış için bir
lik'le uzlaşmak demektir. T a n n ' n ı n tüm nitelikleriyle -Ha­ güç, bulundugu her yerde bir iyilik vasıtası olacaktır. Huzu­
yat, Gerçek, Sevgi, Güzellik, Bilgelik, Huzur- uzlaşmaktır. ru sağlamanın tek yolu, Huzur olsun ve benimle başlasın dü­
İster inanın ister inanmayın hayatla herhangi bir şekilde şüncesidir
mücadele ettiğimizde Tanrı'yla mücadele ediyoruz; çünkü Dikkat Tanrı üzerinde yoğunlaştığında, Tanrı ve Ben
var olan her şey Tanrı'dır. Sonuçta, Tanri'ya, "Bunu neden çoğunlugu olustururuz. Dikkat huzur üzerinde yoğunlaştırıl-
bana yaptın?" demiş oluyoruz. Ama Tanrı, kusursuz Hayat dığında. kisi huzur için bir araç olur. Kanatlarını boş yere
Prensibi, kusursuz olmaya devam ediyor, yarattıklarını ku­ çırpıp camdan geçmeye çalışan küçük kuşlar olmaktan vaz­
sursuz görmeye devam ediyor. Ama biz zaaf içindeki ölümlü­ geçelim Dîrenmek her zaman için yıkıcıdır. Barış taraftarı
ler, bizim için çoktan kurulmuş olan T a n n ' n ı n kusursuzlu- birkaç kisi bile buyük isler başarabilir.
ğuyla birleşmek yerine kendi akıllarımızda yarattığımız kö­ Bu yalnızca dünya koşullarına değil, bugünkü tüm yan­
tülüklere direnerek vakit harcıyoruz. Bu özgürlüğe açılan lışlıklara ve adaletsizliklere uygulanabilir.
kapı ardına kadar açık beklerken pencerenin karşısında
kanat çırpan kuşun d u r u m u n a benziyor. KÖTÜLÜĞE DİRENMEYİN
Tanrı'yla nasıl uzlaşınz? İşte birkaç örnek:
Isa sürekli bundan söz ediyordu. Evet, göze göz, dişe diş
HUZURLA UZLAŞIN dendiğini duydunuz: Ama size söylüyorum, kötülüğe diren­
meyin; sağ yanağınıza curana öbür yanağınızı da çevirin. Bi­
Seçim bizim elimizde. Savaş ve savaş kışkırtıcılarıyla risi sizi dava eder ve paltonuzu alırsa, pelerininizi de verin.
mı mücadele edeceğiz, yoksa olduğumuz yerde huzur mu bu­ Biri sizi bir mil yürümeye zorlarsa iki mil yürüyün... Şimdiye
kadar komşunuzu sevmeniz, düşmanınızdan nefret etmeniz
lacağız? Bugünün dünyasında var olan yanlışlara direnmek
söylendi. Fakat, size söylüyorum, düşmanlarınızı da sevin,
için harcadığımız her dakika, savaşın alevlerini körükler,
size lanet edenlere dua edin, sizden nefret edenlere iyilik
beden hücrelerimizi tahrip eder, barış ve huzur adına hiçbir
yapın ve sizi kullananlar ve size eziyet edenler için dua edin;
yarar sağlamaz. Bu prensibe inanmadığımız ya da prensibi
böylece cennetteki Tann'nın çocukları olabilirsiniz.
temsil etmeye istekli olmadığımız anlamına gelmez. İdeal ve
prensipler doğrultusunda hareket ederiz, ama insanlara ve Bu öğretinin tamamı uzlaşmaya dayanıyor. Öbür yana-

213
212
ğını çeviren insanda kin yoktur, nefret yoktur, karşı olma duğumuz dûşmanlar icimizde işlenmeli. Düşmanlarımızın
duygusu yoktur; uzlaşma vardır. Direnç olmayan yerde düş­ hepsi kendi ev halkimizdandır, diyen kutsal kitap bunu ifade
m a n kızgınlığını kaybeder. Silahsız kalır. etmek istiyor 0nlari bir kez sevgiyle ortadan kaldırdıktan
Pitirim A. Sorokin'in çok değer verdiğim Sevginin Yolla­ sonra hiç düsmanimiz olmadığını göreceğiz. Kendinize bilinç­
rı ve Gücü adlı kitabında, sevginin harika bir şekilde nefreti li olarak iç huzuru ve yüce bir uzlaşmayla dolu yeni bir ha­
yendiği birçok gerçek olaydan söz eder. Hırsızlar, istedikleri yat kurarak önceki deneyimlerinizden yeni bir deneyime
her şey kendilerine verildiğinde bir şey çalamıyorlar ve dö­ yükseleceksiniz İçinizdeki neyse dışınızdaki de öyle olacak.
n ü p gidiyorlar. İşkenceciler direnç yerine sevgiyle karşılaş­
Aklınızda düşmanınız kalmadığı zaman hayatınızda da düş­
tıklarında zulmetmek istemiyorlar. "Öldürülen insan genel­
manınız olmayacak. Akılda direnç olmadığı zaman insanın
likle kendi ölümünden sorumludur," diyor Ermiş adlı kita­
hayatında da kendisine karşıt insanlar olmayacak.
bında Halil Cibran. Direnç, karşılığında direnç ve kendi­
sinden kaynaklanan tüm diğer hastalıklarını görür; ama Direnç, uzlaşmadan hoşlanmamaktır. Direnç, hayatı­
sevgi nefreti, iyi kötüyü yener. Tek yol bu. mızdaki her şeyden dah fazla dikkat etmemiz gereken bir
şeydir. Çevremize direnmek, insanlara direnmek, koşullara
Ve birisi sizi dava eder ve paltonuzu alırsa pelerininizi
de verin. îsa yargı yoluna başvurmamanız gerekir demiyor; direnmek ya da sadece metroya veya havaya direnmek. Di­
burada öğretilmek istenen, sizden şikâyetçi olan davayı ka­ renç, huzurun en büyük düşmanıdır.
zanır ve paltonuzu alırsa, nefret veya kin duymamak için Uzlaşmak ne demektir? Uyum sağlamak, birlikte çalış­
daha fazlasını vermenizdir. Bu içinizdeki kin ve nefret duy­ mak, bütünleşmek, bir olmak demektir. İki şey uzlaştı mı bir
gusunu sizden uzaklaştırır. olurlar. Kişinin içinde uzlaşma oldu mu, kendisiyle ve hayat­
Zamanımı olumlu ve yapıcı bir yaşam felsefesini -nefret la birleşir; o zaman kusursuz Güç başarıya doğru onunla bir­
yerine sevgi; kötüyü iyiyle yenmek- öğretmeye adamak için likte akar.
iki kez başarıyla sürdürdüğüm avukatlığı bıraktım. İnsanla­
rın uzun pahalı davalara giriştiği birçok örnek verebilirim.' İNSANIN ÇEVRESİYLE UZLAŞMASI
Tam anlamıyla haklıydılar. K a n u n onlardan yanaydı. So­
n u n d a kazandılar, ama ne pahasına! Çoğu zaman, parasal
Yaşadığınız yerle uzlaşın. Her zaman yaşamayı isteme­
maliyeti başlangıçtaki kayıptan daha büyüktü; fakat sağlık,
yeceğiniz bir yer olabilir burası; ama en azından direnmezsi­
mutluluk ve huzur açısından maliyeti t a h m i n edilemezdi; o
derece büyüktü. niz. Onunla uyum içerisinde olursunuz. "Kendinize, hayatla
uyum içerisindeyim; yaşadığım yerle uyum içerisindeyim.
Doğru zamanda, doğru yerde, doğru şeyi yapıyorum. Çevre­
HAYAT BOYU TANRIYLA UZLAŞIN
me direnmek zorunda değilim, çünkü biliyorum ki aklıma
koyduğum şeyi yaşayacağım. Arzuladığım şeyi görüyorum ve
İçinizdeki Tanri'yla, içinizdeki yüce Sevgi merkeziyle benim olanın bana geleceğini bilerek ona şimdiden teşekkür
uzlaşın ve hiç kimseye veya hiçbir şeye katılmayın. Sahip ol- ediyorum" diye telkinde b u l u n u n .
214
215
İYİYİ BULMAK HAYATLA UZLAŞMAKTIR le, yani Tanrı'yla uzlaşmak bizi nefret, yargı ve kinden kur­
tarmasına izin vermek; gitmemiz gereken yolda bize yol gös­
Her d u r u m d a dayanabileceğimiz iyi bir şey bulalım. Es­ termesine ve yönetmesine, direnci günlük hayatımızdan sö­
ki düşman direnci saf dışı etmenin en iyi yoludur bu. küp atmasına, her d u r u m d a yaratıcı ve mutlu yaşama özgür­
lüğünü bize sunmasına, hayatımızı yüce doğru davranış ve
İsa'yla ilgili şöyle bir hikâye var: İsa ve havarileri bir­
huzur doğrultusunda yeniden kurmak için gereken güç ve
likte yürürken yolun kenarında bir köpek görmüşler. Köpek
zekâyı bize vermesine izin vermektir.
öleli birkaç gün olduğu için pek hoş bir d u r u m d a değilmiş.
Havariler bu d u r u m a çoğu insanın göstereceği tepkiyi gös­
termişler, ama Isa "Köpeğin ne güzel dişleri var" demiş. KENDİNİ-YÖNETME

Her d u r u m d a olumlu karşılık vermeye çalışın, iyiyi bu­


lun. Eleştiri veya suçlamada bulunmayın. Bu yöntemi bir Son derece huzurluyum
hafta kadar deneyin; sonunda yaratıcılığa giden yolu buldu­ Hayatımdaki iyiliğin gücüne inanıyorm
ğunuzu göreceksiniz. Hiçbir şey engel olamaz. Tanrı, müm­ Koşullarda hiçbir güç yok: kişiliklerde hiçbir güç yok:
kün olduğuna inanamayacağınız bir sağlık ve iyiliği ifade yalnızca iyilikte güç var.
edebilir sizin vasıtanızla. Tanıdığım bir kadın "küçük nefret­
Şu anda içimde bulunan güce engel olabilecek hiçbir
lerinden" kurtulduğu zaman kanserden de kurtuldu. Kadı­
insan, yer, nesne, durum veya. ortam yok.
nın küçük nefretlerinden biri de bulaşık yıkamaktı. Direnç­
Hiçbir şey bana karşı değil: hiçbir şey beni rahatsız ede­
lerinizi korumaya değer mi? Hayatla uzlaşın, hayat da si­
mez.
zinle uzlaşacaktır.
Geçmişimde olanların beni incitecek hiçbir gücü yok.
Şu anki iyi düşüncelerle geleceğimi hazırlıyorum.
HAYATLA UZLAŞMA İÇ GÜVENLİĞİ SAĞLAR
Bugünü yaşıyoum; geleceğe güveniyorum; geçmişten hiç­
bir pişmanlık duymuyorum.
Kendimiz için yeni uzlaşma kalıpları buldukça hayata
Tüm hayatın benim iyiliğim için el ele verdiğine inanı­
karşı koyma eğilimimizin giderek azaldığını görürüz. Diren­
yorum.
mekten vazgeçtiğimiz zaman kavrama sınırlarını aşan huzu­
Rahatım. Huzurluyum.
ru keşfederiz; yeni, emin bir güven duygusu bizi etkisi altına
alır.
Uzlaşma çok gerçek, somut bir şeydir. Bir insanın kar­
şısında yer alanların, onunla mücadele edenlerin ya da sava­
şanların sayısal çokluğu hiçbir şeyi değiştirmez. Çünkü
Tanrı ve Ben çoğunluğuz.
O zaman yapılması gereken şu: içimizdeki yüce sevgiy-

216 217

You might also like